DÖNEM : 20 CİLT : 14 YASAMA YILI : 2
T. B. M. M.
TUTANAK DERGİSİ
25 inci Birleşim
3 . 12 . 1996 Salı
İ Ç İ N D E K
İ L E R
I. — GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. — GELEN KÂĞITLAR
III. — TEŞEKKÜRLER, TEBRİKLER,
TEMENNİLER VE TAZİYETLER
1.—Başkanvekili Hasan Korkmazcan’ın, Dünya Özürlüler Günü ve
Türk Kadınlarına seçme ve seçilme hakkının verilişinin
62 nci yıldönümüne ilişkin konuşması
2.—Vatandaşların, Türkiye Büyük Millet Meclisi ve
milletvekillerinden beklentilerini dile getiren yazılı temennileri
IV. —BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI
A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1. — Adana Milletvekili İmren Aykut’un, Türk kadınlarına
seçme ve seçilme hakkının verilişinin 62 nci yıldönümüne
ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet
Bakanı Işılay Saygın’ın cevabı
2. —Aydın Milletvekili Sema Pişkinsüt’ün, Türk
kadınlarına seçm ve seçilme hakkının verilişinin 62
nci yıldönümüne ilişkin gündemdışı konuşması
ve Devlet Bakanı Işılay Saygın’ın cevabı
3. —İçel Milletvekili Oya Araslı’nın, Türk
kadınlarına seçme ve seçilme hakkının verilişinin 62
nci yıldönümüne ilişkin gündemdışı konuşması
ve Devlet Bakanı Işılay Saygın’ın cevabı
4. —Devlet Bakanı Işılay Saygın’ın; Adana
Milletvekili İmren Aykut, Aydın Milletvekili Sema Pişkinsüt ve
İçel Milletvekili Oya Araslı’nın, Türk kadınlarına
seçme ve seçilme hakkının verilişinin 62 nci yıldönümüne
ilişkin gündemdışı konuşmalarına cevabı
B)TEZKERELER VE ÖNERGELER
1. —Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığına bağlı
bulunan Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğünün
Başbakanlığa bağlanmasına ilişkin
Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/586)
2. —Hollanda’ya gidecek olan Dışişleri Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Tansu Çiller’e, dönüşüne kadar,
Millî Savunma Bakanı Turhan Tayan’ın vekâlet etmesinin uygun
görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi
(3/587)
3. —Portekiz’e gidecek olan Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’e,
dönüşüne kadar, TBMMBaşkanı Mustafa Kalemli’nin vekâlet
edeceğine ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi
(3/588)
4. —Fransa’ya giden Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı M. Recai
Kutan’a, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Fehim Adak’ın vekâlet
etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin
Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/589)
5. —Gine’ye giden Devlet Bakanı Abdullah Gül’e, dönüşüne
kadar, Devlet Bakanı Lütfü Esengün’ün vekâlet etmesinin uygun
görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi
(3/590)
6. —Hatay Milletvekili Ali Uyar’ın, İki İlçe ve Bir
İl Kurulmasına ilişkin kanun teklifini geri
aldığına ilişkin önergesi (4/111)
7. —Hatay Milletvekili Hüseyin Yayla’nın, İskenderun’un
İl Olmasına ilişkin kanun teklifini geri aldığına
ilişkin önergesi (4/112)
8.—(10/17) Esas Numaralı Meclis Araştırma Komisyonu
Geçici Başkanlığının, Komisyonun, başkan,
başkanvekili, sözcü ve kâtip üye seçimini yaptığına
ilişkin tezkeresi (3/591)
9. —Anayasa Komisyonu Başkanlığının, bazı
kanun tekliflerinin, esas komisyon olarak Anayasa Komisyonuna havale edilmesine
ilişkin tezkeresi (3/592)
10.—İsrail Parlamento Başkanı ile Filistin Yasama Konseyi
Başkanından alınan resmî davetlere Türkiye Büyük Millet
Meclisinden bir parlamento heyetinin icabet etmesine ilişkin
Başkanlık tezkeresi (3/593)
11.—Ankara Milletvekili Cemil Çiçek’in, TürkCeza Kanununun 102 nci
Maddesinin Üçüncü Fıkrasında Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin (2/13) doğrudan gündeme
alınmasına ilişkin önergesi (4/113)
C) ÇEŞİTLİ
İŞLER
1. —Bütçe görüşmeleri üzerinde şahısları adına
söz almak isteyen üyelerin söz kayıt işlemlerine ilişkin
Başkanlık duyurusu
V. —ÖNERİLER
A) DANIŞMA KURULU ÖNERİSİ
1.—Gümdemdeki sıralamanın yeniden yapılmasına,
çalışma saat ve süreleri ile görüşülecek konulara ve 3.12.1996
Salı ve 4.12.1996 Çarşamba günkü birleşimlerde sözlü
soruların görüşülmemesine ilişkin Danışma Kurulu
Önerisi
VI. —KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
1.—İstanbul Milletvekili Emin Kul ve 9 Arkadaşı ile
Kocaeli Milletvekili Necati Çelik ve 18 ArkadaşınınSosyal
Güvenlik ve Sosyal Sigortalar Kurumu ile
İlgili Sorunların araştırılarak
Alınması Gereken Tedbirlerin Tespit Edilmesi Amacıyla Meclis
Araştırması Açılmasına İlişkin Önergeleri ve
Meclis Araştırması Komisyonu Raporu (10/1, 14) (S.
Sayısı :112)
2.—926 Sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununa
Bir Geçici Madde Eklenmesine İlişkin 488 Sayılı Kanun
Hükmünde Kararname ve Millî Savunma Komisyonu Raporu (1/215) (S.
Sayısı :23)
3. —Özürlüler İdaresi Başkanlığı
Kurulmasına ve Özürlülerin durumları ile İlgili Çeşitli
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Yetki Kanunu Tasarısı ve Sağlık,
Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (1/438) (S.
Sayısı :101)
4. —Emniyet Teşkilatı Kanununun Bir Maddesinde
Değişiklik Yapılmasına Dair 490 Sayılı Kanun
Hükmünde Kararname ve İçişleri Komisyonu Raporu (1/217) (S.
Sayısı :132)
5. —Gümrük Giriş Tarife Cetveli Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun
Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/442) (S.
Sayısı :113)
VII. —SORULAR VE CEVAPLAR
A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.—Artvin Milletvekili Süleyman Hatinoğlu’nun, Artvin SSK ve
Bağ-Kur İl Müdürlüklerinde boş bulunan eczacı
kadrolarına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanı Necati Çelik’in yazılı cevabı (7/1513)
2.—Çanakkale Milletvekili Ahmet Küçük’ün, hükümeti döneminde
yapılan zamlara ilişkin Başbakandan sorusu ve
Ulaştırma Bakanı Ömer Barutçu’nun yazılı cevabı
(7/1521)
3. —İstanbul Milletvekili Ercan Karakaş’ın, Halk
Bankasının bazı şirketlere
usulsüz kredi verdiği iddialarına ilişkin
Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Lütfü Esengün’ün yazılı
cevabı (7/1526)
4. —Giresun Milletvekili Burhan Kara’nın,
Çıngıllıoğlu Şirketler Topluluğuna verildiği
iddia edilen usulsüz kredilere ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet
Bakanı Lütfü Esengün’ün yazılı cevabı (7/1528)
5. —Konya Milletvekili Nezir Büyükcengiz’in, belediyelere yapılan
yardımlara ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Abdüllatif
Şener’in yazılı cevabı (7/1540)
6. —İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı’nın, OHAL
kapsamındaki illerde köyleri boşaltılan vatandaşların
sorunlarına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Meral
Akşener’in yazılı cevabı (7/1543)
7. —Hatay Milletvekili Fuat Çay’ın, Uluslararası
İslam Halk Komutanlığı üyeliği yönünde yapılan
açıklamalara ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı
Lütfü Esengün’ün yazılı cevabı (7/1570)
8.—Hatay Milletvekili Fuat Çay’ın, Türk Silahlı Kuvvetlerinden
disiplinsizlik veya şeriatçı örgütlenme içinde oldukları
gerekçesiyle ilişikleri kesilen subaylara ilişkin Başbakandan
sorusu ve Devlet Bakanı Lütfü Esengün’ün yazılı cevabı
(7/1571)
9. —İstanbul Milletvekili Ercan Karakaş’ın, ülkemize
sığınan İranlıların durumuna ilişkin sorusu
ve İçişleri Bakanı Meral Akşener’in yazılı
cevabı (7/1572)
10.—Afyon Milletvekili H. İbrahim Özsoy’un, deprem afetine
uğrayan Dinar, Kızılören ve Evciler’de bulunan sigortalı ve
Bağ-Kur’lu vatandaşların prim borçlarının ertelenme
veya affedilmesine ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanı Necati Çelik’in yazılı cevabı (7/1573)
11. —Tekirdağ Milletvekili Enis Sülün’ün, kamu personeline
yapılan lojman yardımına ilişkin Başbakandan sorusu ve
Maliye Bakanı Abdüllatif Şener’in yazılı cevabı
(7/1575)
12. —Ordu Milletvekili Müjdat Koç’un, Ordu Organize Sanayi
Bölgesinde hak sahiplerinin alacağı olan istimlâk bedellerine
ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Yalım Erez’in
yazılı cevabı (7/1576)
13. —Adana Milletvekili Sıtkı Cengil’in, Çukobirliğin
borçlarına ve personeline ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret
Bakanı Yalım Erez’in yazılı cevabı (7/1587)
14. —Kahramanmaraş Milletvekili Avni Doğan’ın,
öğretmenlerin eylemlerine ilişkin sorusu ve İçişleri
Bakanı Meral Akşener’in yazılı cevabı (7/1610)
15. —Muğla Milletvekili Zeki Çakıroğlu’nun, Memurin
Muhakemat Kanununun değiştirilmesine ilişkin sorusu ve
İçişleri Bakanı Meral Akşener’in yazılı
cevabı (7/1618)
16.—Sinop Milletvekili Metin Bostancıoğlu’nun,
Başkanlık Divanı üyeleri ile komisyon başkanlarına
tahsis edilen hizmet araçlarına ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanı Mustafa Kalemli’nin yazılı
cevabı (7/1695)
I. —GEÇEN
TUTANAK ÖZETİ
TBMMGenel Kurulu saat 15.00’te açıldı.
Malatya Milletvekili Ayhan Fırat’ın, SSKGenel
Müdürlüğünün açtığı memur sınavı,
Aydın Milletvekili Sema Pişkinsüt’ün, Türkiye Cumhuriyeti
Emekli Sandığının sorunları ve bu sorunların
çözüm yolları,
Konusuna ilişkin gündemdışı konuşmalarına
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Necati Çelik cevap verdi.
Hatay Milletvekili Nihat Matkap, Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanı Necati Çelik’in, konuşması sırasında partisine
sataştığı iddiasıyla bir konuşma yaptı.
Mardin Milletvekili Mahmut Duyan da, Güneydoğu Anadolu’nun devletle
olan sosyal ilişkileri konusuna ilişkin gündemdışı bir
konuşma yaptı.
İstanbul Milletvekili Hayri Kozakcıoğlu’nun, 1 Mayıs
Olaylarını Araştırma Komisyonundan istifa ettiğine;
İstanbul Milletvekili Halit Dumankaya ve 33
arkadaşının, Başbakanlık Örtülü Ödeneğinin
amacının dışında kullanıldığı
iddialarını araştırarak varsa usulsüzlük ve yolsuzlukları
tespit etmek amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve
105 inci maddeleri uyarınca Meclis araştırması
açılmasına (10/133);
İlişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu;
araştırma önergesinin gündemdeki yerini alacağı ve
öngörüşmelerinin, sırasında yapılacağı
açıklandı.
Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler” kısmının 44 üncü sırasında
yer alan 136 sıra sayılı kanun tasarısının, bu
kısmın 9 uncu sırasına alınmasının ve 10
ilde uygulanmakta olan olağanüstü halin Mardin İlinden
kaldırılmasına, 9 ilde 4 ay süreyle uzatılmasına
ilişkin Başbakanlık tezkeresi ile gündemdeki 6 ncı
sıraya kadar olan tasarıların görüşmelerinin tamamlanmasına
kadar çalışma süresinin uzatılmasına ilişkin
Danışma Kurulu önerisi;
31 Temmuz 1996 günü saat 17.00’den geçerli olmak üzere 10 ilde dört ay
süreyle uzatılan ve TBMM’nin 30.7.1996 tarihli ve 453 sayılı
Kararıyla onaylanmış bulunan olağanüstü halin;
1. Mardin İlinden, 30 Kasım 1996 günü saat 17.00’den geçerli
olmak üzere kaldırılmasına,
2. Batman,Bingöl, Bitlis, Diyarbakır,Hakkâri, Tunceli, Siirt,
Şırnak ve Van illerinde 30 Kasım 1996 günü saat 17.00’den
geçerli olmak üzere dört ay süreyle uzatılmasına ilişkin
Başbakanlık tezkeresi, yapılan görüşmelerden sonra;
Kabul edildi.
Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler” kısmının :
1 inci sırasında bulunan 23,
2 nci sırasında bulunan 101,
3 üncü sırasında bulunan 132,
Sıra sayılı kanun tasarıları, komisyon
yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadıklarından ertelendi.
4 üncü sırada bulunan, Memurlar, Diğer Kamu Görevlileri ile
Bunların Emeklilerinin Malî ve Sosyal Haklarında Düzenlemeler
Yapılamasına Dair Yetki Kanunu Tasarısının (1/539) (S.
Sayısı :144) görüşmelerine devam olunarak,
5 inci sırada bulunan, Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Uluslararası Kızılhaç ve Kızılay
Dernekleri Federasyonu Arasında Uluslararası Federasyonun ve Onun
Türkiye Cumhuriyetindeki Temsilciliğinin Statüsüne İlişkin
Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısının (1/344) (S. Sayısı :110) yapılan
görüşmelerden sonra,
Kabul edildikleri ve kanunlaştıkları
açıklandı.
İçel Milletvekili Oya Araslı, Denizli
Milletvekili Ramazan Yenidede’nin, konuşması sırasında
kendisine sataşmada bulunması nedeniyle bir konuşma yaptı.
3 Aralık 1996 Salı günü saat 15.00’te
toplanmak üzere, birleşime 19.09’da son verildi.
Kamer Genç
Başkanvekili
Ünal Yaşar Mustafa
Baş
Gaziantep İstanbul
Kâtip
Üye Kâtip
Üye
II. —GELEN KÂĞITLAR
29.11.1996 CUMA
Tasarılar
1. —Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu, DevletGüvenlik
Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun ve
Bu Kanunlarda Değişiklik Yapan 18.11.1992 Tarih ve 3842
Sayılı Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı (1/543) (Adalet Komisyonuna) (Başkanlığa
geliş tarihi :26.11.1996)
2. —Hâkim ve Savcı Adayları Eğitim
Merkezi Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunun İki Maddesinin
Yeniden Düzenlenmesine Dair Kanun Tasarısı (1/544) (Adalet
Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi :26.11.1996)
Teklif
1. —Iğdır Milletvekili Şamil Ayrım’ın;
Gaziler Adıyla Bir İlçe Kurulması Hakkında Kanun Teklifi
(2/576) (İçişleri ve Plan ve Bütçe komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi :26.11.1996)
Raporlar
1. —Ağrı Milletvekili M. Sıddık
Altay ve 8 Arkadaşının, Yükseköğretim Kurumları
Teşkilatı Hakkında 41 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair Kanun ile 78 ve 190
Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve İçtüzüğün 37 nci
Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınma Önergesi (2/334) (S. Sayısı
:147) (Dağıtma tarihi :29.11.1996) (GÜNDEME)
2. —Kahramanmaraş Milletvekili Avni Doğan ve
56 Arkadaşının, Elbistan İlçesinin İl Olması
Hakkında Kanun Teklifi ve İçtüzüğün 37 nci Maddesine Göre
Doğrudan Gündeme Alınma Önergesi (2/100) (S. Sayısı :148) (Dağıtma
tarihi :29.11.1996) (GÜNDEME)
3.—Aydın Milletvekili M.Fatih Atay’ın,
Aydın İli Yenihisar İlçesi Adının “Didim” Olarak
Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi ve İçtüzüğün 37
nci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınma Önergesi (2/341) (S.
Sayısı :165) (Dağıtma tarihi :29.11.1996) (GÜNDEME)
Yazılı Soru Önergesi
1.—Sinop Milletvekili Metin Bostancıoğlu’nun,
Başkanlık Divanı üyeleri ile Komisyon Başkanlarına
tahsis edilen hizmet araçlarına ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanından yazılı soru önergesi (7/1695)
(Başkanlığa geliş tarihi :6.11.1996)
2.12.1996 PAZARTESİ
Teklifler
1. —İzmir Milletvekili Metin Öney’in;Mal
Bildiriminde Bulunulması, Rüşvet ve Yolsuzluklarla Mücadele Kanununa
Eklemeler Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/577) (Adalet Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi :27.11.1996)
2. —Gümüşhane Milletvekili Mahmut Oltan
Sungurlu’nun; 13.4.1994 Tarihli ve 3984 Sayılı Radyo ve
Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanunun
Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine Dair Kanun Teklifi (2/578)
(Anayasa Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi :27.11.1996)
3. —Burdur Milletvekili Kâzım Üstüner’in; Türkiye
Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununun Bir Maddesinde
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/579)
(Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi
:28.11.1996)
4. —Refah Partisi Grup Başkanvekili Kayseri
Milletvekili Salih Kapusuz ile Doğru Yol Partisi Grup Başkanvekili
Denizli Milletvekili MehmetGözlükaya’nın; 1580 Sayılı Belediye
Kanununun 15 inci Maddesinin 58 inci Bendine Tevfikan Belediyelerce Kurulan
Toptancı Hallerinin Sureti İdaresi Hakkında 80 Sayılı
Kanununun 1 inci ve 552 Sayılı Yaş Sebze ve Meyve Ticaretinin
Düzenlenmesi ve Toptancı Halleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin
21 inci Maddelerinin Değiştirilmesine İlişkin Kanun Teklifi
(2/580) (İçişleri Komisyonuna) (Başkanlığa geliş
tarihi :28.11.1996)
5. —Refah Partisi Grup Başkanvekili Kayseri
Milletvekili Salih Kapusuz ile Doğru Yol Partisi Grup Başkanvekili
Denizli Milletvekili Mehmet Gözlükaya’nın; Arsa Ofisi Kanununun Bir
Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi (2/581)
(Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ve Plan
ve Bütçe komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi
:28.11.1996)
6. —Refah Partisi Grup Başkanvekili Kayseri
Milletvekili Salih Kapusuz ile Doğru Yol Partisi Grup Başkanvekili
Denizli Milletvekili Mehmet Gözlükaya’nın; Büyükşehir Belediyelerinin
Yönetimi Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek
Kabulü Hakkında Kanunun Bir Maddesinin Değiştirilmesine ve Ek
Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (2/582) (Bayındırlık,
İmar,Ulaştırma ve Turizm ve İçişleri ve Plan ve Bütçe
komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi :28.11.1996)
7.—Refah Partisi Grup Başkanvekili Kayseri
Milletvekili Salih Kapusuz ile Doğru Yol Partisi Grup Başkanvekili
Denizli Milletvekili Mehmet Gözlükaya’nın; Maliye
Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında,Kanun
Hükmünde Kararnamenin Bir Maddesinin Değiştirilmesine Dair Kanun
Teklifi (2/583) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa
geliş tarihi :28.11.1996)
3.12.1996 SALI
Teklifler
1. —İzmir Milletvekili Hakan Tartan’ın;
Terörle Mücadele Kanununda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi (2/584) (Adalet Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi :29.11.1996)
2. —Hatay Milletvekili Ali Uyar ve Hüseyin
Yayla’nın; Üç İlçe ve Bir İl Kurulması ile İlgili
Kanun Teklifi (2/585) (İçişleri ve Plan ve Bütçe komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi :29.11.1996)
3. —Muş Milletvekili Necmettin Dede’nin;
Karayolları Trafik Kanununda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi (2/586) (İçişleri Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi :2.12.1996)
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati : 15.00
3 Aralık 1996 Salı
BAŞKAN : Başkanvekili Hasan KORKMAZCAN
KÂTİP
ÜYELER : Kâzım ÜSTÜNER (Burdur), Ahmet DÖKÜLMEZ (Kahramanmaraş)
BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 25 inci
Birleşimini açıyorum.
Toplantı yetersayımız vardır;
görüşmelere başlıyoruz.
III. —
TEŞEKKÜRLER, TEBRİKLER, TEMENNİLER VE TAZİYETLER
1.—Başkanvekili Hasan
Korkmazcan’ın, Dünya Özürlüler Günü ve Türk Kadınlarına seçme ve
seçilme hakkının verilişinin 62 nci yıldönümüne
ilişkin konuşması
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, bugün, Dünya
Özürlüler Günüdür. Dünya Özürlüler Günü nedeniyle, özürlü
vatandaşlarımızın sorunlarına kalıcı
çözümler bulunması amacıyla, dün, Meclisimizde, siyasî parti
temsilcileri ve özürlü vatantaşlarımızın
katılımıyla yararlı bir toplantı gerçekleştirdik.
Ümit ve temennim, milletimizin büyük bir kesimini yakından ilgilendiren bu
önemli konunun, artık daha fazla zaman kaybetmeden, hepimize düşen
görev sorumluluğu içinde kalıcı bir çözüme
kavuşturulmasıdır.
Bu anlamlı gün dolayısıyla, toplumumuzun
vazgeçilmez ve her türlü yardıma, hizmete layık olan gruba, özürlü
vatandaşlarımıza yardımcı olan tüm kurum ve
kuruluşları kutluyorum ve başarılar diliyorum.
Ayrıca, 5 Aralık 1996 günü, Türk
kadınlarına seçme ve seçilme hakkının verilişinin 62
nci yıldönümünü kutlayacağız. Ulu Önder Atatürk'ün
çağdaşlaşma atılımları içinde bu olay, Türk ve
dünya siyasal tarihinde önemli ve anlamlı bir yer
oluşturmaktadır. Türk Milleti olarak, bu en doğal demokratik
hakkı, dünyadaki pek çok devletten önce gerçekleştirme
başarısını gösterdik. Bundan dolayı, milletçe gurur ve
kıvanç duyuyoruz. Çeşitli etkinliklerle kutlayacağımız
Kadın Hakları Haftası ve Günü dolayısıyla, tüm Türk
kadınlarını en iyi duygularla tekrar kutluyorum ve
başarılar diliyorum.
Sayın milletvekili arkadaşlarım, bu iki
önemli hafta dolayısıyla bugünkü gündemdışı söz
taleplerini özellikle, Türkiye Büyük Millet Meclisinde bulunan
gruplarımızın birer temsilcisini de kapsayacak şekilde,
sadece hanım milletvekillerimize tahsis ettik. Kendilerinden gelen bu
talebi Başkanlık olarak uygun bulduk; sizin de tasviplerinizle...
Şimdi, gündemdışı konuşmalara
geçiyoruz.
IV.
—BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1. — Adana Milletvekili İmren
Aykut’un, Türk kadınlarına seçme ve seçilme hakkının
verilişinin 62 nci yıldönümüne ilişkin gündemdışı
konuşması ve Devlet Bakanı Işılay Saygın’ın
cevabı
BAŞKAN – İlk sırada, Adana
Milletvekili Sayın İmren Aykut, 3 Aralık Dünya Özürlüler Günü ve
5 Aralık Türk Kadınına Seçme ve Seçilme Hakkının
Verilmesi Günü nedeniyle, gündemdışı konuşma
yapacaktır.
Buyurun Sayın Aykut. (Alkışlar)
İMREN AYKUT (Adana) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bugün, Özürlüler Günüdür. Bu münasebetle, daha
bir önemle, toplumumuzun sayıları bir hayli fazla olan bu kesiminin
sorunlarına gerçekçi çözüm önerileri ortaya koymak, konuyu ciddî ve
akılcı bir biçimde değerlendirmek durumundayız. Uygar bir
toplum olmanın en önemli göstergelerinden birisi, hiç kuşkusuz,
özürlü vatandaşlarla ilgili olarak alınan önlemler ve bunların
etkinliğidir.
Birlemiş Milletlerce yapılan
araştırmalar sonucu, kalkınmakta olan ülkeler nüfusunun yüzde
10-12'si özürlülerden oluşmaktadır. Bu orana göre, ülkemizde 6,5-7
milyon özürlü vatandaşımız mevcuttur. Bu
vatandaşlarımızın sorunları ise, sadece kendilerini
değil, onların ailelerini de çok yakından etkilemektedir.
Kısacası, yaklaşık 20 milyona yakın insan, bir
sakatlık problemiyle direkt veya endirekt olarak ilişkilidir. O
halde, bu soruna önemle eğilmek, süratle eğilmek, sadece
insanlık görevimiz değil, aynı zamanda yurttaşlık
görevimizdir.
Özürlüler, her ne kadar Anayasanın teminatı
altına alınmış iseler de, yeterli ve etkili kanunî
düzenlemeler yapılmadığı gibi, mevcut düzenlemeler de
değişik kanunlarda yer almış, uygulamalar da devletin
çeşitli birimleri arasında dağılmıştır. Bu
nedenle, mevcut yasal düzenlemelerden önemli bir fayda
sağlanamamaktadır. Örneğin, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme
Kurumu, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığında
İş ve İşçi Bulma Kurumu, Çalışma Genel
Müdürlüğü, Sosyal Sigortalar Kurumu, Millî Eğitim
Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı ve
ayrıca Başbakanlığa bağlı bazı birimler
arasında görev ve sorumluluk dağınıklığı
vardır. Böyle bir kargaşa özürlüleri sahipsiz bırakmakta; bu
nedenle de, istenilen etkin çözümlere ulaşılamamaktadır.
Özürlü vatandaşlarımız, sizlerin tahmin
edemeyeceği kadar zorluklarla yaşamlarını
sürdürmektedirler. Onların birinci sorunları, istihdamdır.
İşsizliğin yüzde 27'lere ulaştığı ülkemizde,
özürlülerimiz arasındaki işsizlik oranının yüzde 90'larda
olduğunu unutmayınız ve bunun, onlar için ne demek
olduğunu, lütfen, anlamaya çalışınız. Onların,
özel eğitim ve rehabilitasyona ihtiyaçlarının mutlaka
karşılanması gerektiğini de çok iyi bilmeliyiz. Birçok
durumda, yalnız kendilerinin değil, ailelerinin de rehabilitasyon ve
eğitim gereksinimi vardır. Onlara, devlet ve bizler, mutlaka
yardımcı olmalıyız. Onun için, süratle,
çalışmaları ve imkânları koordine edecek,
hızlandıracak, ilgili kurumlar arasında işbirliği
sağlayacak, bu işe sahip çıkacak ayrı bir yetkili organa
ihtiyaç vardır. Bunu gerçekleştirecek kanun tasarısı
gündemdedir. Bugün vesilesiyle, Yüce Meclisi, bu yasayı süratle
çıkarmak için göreve çağırıyorum.
Değerli milletvekilleri, sözlerimi bitirmeden
önce, bir konuya daha değinmek istiyorum. İki gün sonra 5 Aralık
günüdür. 5 Aralık, inanıyorum ki, Türk demokrasi tarihinin en önemli
günüdür; çünkü, 62 yıl önce 5 Aralık günü, 1924
Anayasasının iki maddesi değiştirilerek, Türk
kadınlarına seçme ve seçilme hakkı
sağlanmıştır. İşte, Türk kadınları, bu tarihten
itibaren, vatandaşlık sıfatını kazanabilmişler;
ülke yönetimine, seçerek veya seçilerek katılabilme imkânına
kavuşmuşlardır.
Ülke nüfusunun sadece yarısının
seçtiği ve seçildiği bir rejim, elbette ki, demokrasi olamaz. Nüfusun
yarısının sistem dışı bırakılması,
insan haklarının tam anlamıyla ihlali olmaktan öte, aynı
zamanda, büyük bir beşeri israftır. Uygarlıkla, çağdaş
değerlerle bağdaşmayan bu durumu, Atatürk gibi büyük bir lider
kabul edemezdi. Nitekim, Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu, Türk Milletinin
kurtarıcısı, Büyük Önderimiz, bütün yurt gezilerinde
halkımıza bu gerçekleri anlatarak, kadınlara bu hakların
verilmesi gerektiğini, onların bunu hak ettiğini
savunmuştur. Sonuçta, Türkiye Cumhuriyetinin 5 inci Meclisi, 5 Aralık
1934 günü, 1924 Anayasasını bu istikamette değiştirerek,
Türkiye'de demokrasinin temelini atmıştır. Büyük Atatürk, Türk
Halkına, böyle bir rejimi layık görmüştür.
Demokrasi, toplumun her kesiminin, mümkün olduğu
kadar fazla oranda kararlara katıldığı bir rejimdir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Aykut,
konuşmanızı tamamlayın efendim.
İMREN AYKUT (Devamla) – Bu açıdan
baktığımızda, 62 yıllık geçmişe sahip
demokrasimizin iyi bir seviyede olduğunu söylemek çok güçtür. 34 milyon
kadın nüfusumuz, 17 milyon kadın seçmenimiz vardır. Onlar,
Parlamentoda, bugün, sadece, yüzde 2,7 oranında temsil ediliyorlar. Merak
ediyorum, demokrasi savunucuları, insan hakları savunucuları,
bundan hiç rahatsızlık duymuyorlar mı? Bu kimseler, acaba,
demokrasiyi nasıl anlıyorlar, neye demokrasi diyorlar?
Biz, demokrasiyi genişletmek, daha iyi uygulamak, gerçek
bir yaşam tarzı haline getirmek zorundayız. Bugün,
karşı karşıya olduğumuz sorunların çözümü, gerçek
bir demokraside yatmaktadır. Haksızlıklar, adaletsizlikler,
kirlilikler, huzursuzluklar, insan hakları ihlalleri, demokrasinin
işlemediği ülkelerde mevcuttur.
Yüce Meclisi, bu konuda daha atılımcı ve
daha duyarlı görmek dileğiyle, hepinize saygılar sunuyorum.
(ANAP, DSP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Gündemdışı konuşan
Sayın İmren Aykut'a teşekkür ediyorum.
2. —Aydın Milletvekili Sema
Pişkinsüt’ün, Türk kadınlarına seçme ve seçilme
hakkının verilişinin 62 nci yıldönümüne ilişkin
gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı
Işılay Saygın’ın cevabı
BAŞKAN – İkinci söz sırası,
Aydın Milletvekili Sayın Sema Pişkinsüt'ün. (DSP
sıralarından alkışlar)
Sayın Pişkinsüt "günümüzde
kadın" konusunda görüş beyan edecekler.
Sayın Bakanım, konuşmaların sonunda
Hükümetin görüşlerini de alacağım.
Buyurun Sayın Pişkinsüt; konuşma süreniz
5 dakikadır.
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) – Sayın
Başkan, saygıdeğer üyeler; bugün, sözlerime bir şiirle
başlamak istiyorum:
Ve Kadınlar...
Bizim kadınlarımız,
Ve sanki hiç yaşamamış gibi ölen,
Ve sofradaki yeri öküzümüzden sonra gelen,
Ve dağlara kaçırıp uğrunda hapis
yattığımız,
Ekinde, tütünde, odunda ve pazardaki,
Bizim olan kadınlar.
Bizim kadınlarımız...
Nazım Hikmet'in 1939 yılında
yazmış olduğu bu şiirden sonra, ne değişti diye
sorarsanız, herhalde, batan hayvancılıktan sonra, olsa olsa,
sofradaki yerimiz değişmiştir.
Bugün konumuz kadın. Tabiî, insan haklarından
bahsedemediğimiz bir yerde kadın haklarından, çocuk
haklarından, özürlülerin haklarından da bahsetmek tuhaftır. Bu
arada, özürlülerimizin gününü sımsıcak ve içten bir sevgiyle
kutlamak, onlar için elimizden geleni yapacağımızı söylemek
isterim.
Kadınlarımıza bakalım, mutlular
mı?!. Bugün, Türkiye'de, yerel yönetimlerde binde 4, Mecliste yüzde 2.36,
üst düzey yönetimlerde yüzde 1.3 oranında kadınımız var.
Ülkemiz kadınlarının yüzde 82'si
tarım kesiminde çalışmakta, bunların yüzde 89'u ücretsiz
aile işçisi ve ülkedeki tüm gayrimenkullerin yüzde 73.1'i sadece
erkeklerin mülkiyetinde, kadınların yüzde 8.7 mülkiyet hakkı
var.
15 yaşın üzerinde okuryazar olmayan
kadınların oranı yüzde 31. Bu oran, 6 yaş üzerinde, yüzde
28; doğuda yüzde 48 ve biz, hâlâ daha, 8 yıllık ilköğretimi
bekletiyoruz.
Ülkemizde, anne ölüm hızı çok yüksek olup,
gelişmiş ülkelerin 30 katıdır. Günde 6, yılda 2 200
kadın, anne olmanın bedelini yaşamını yitirerek
ödüyor. Kadınlarımız, kırsal kesimde yüzde 60, doğuda
yüzde 70 evde doğum yapıyorlar. Anne olan kadınların yüzde
63'ü ilk dört hafta içerisinde bebeğini kaybediyor. Türkiye'de, hâlâ,
daha, doğurganlık oranı yüzde 2.5; doğuda ise, yüzde 4.4.
Ülkemizde, genelev kadınlarının yüzde
41.6'sı hiç eğitim görmemiş, yüzde 44'ü ilkokul mezunu, yüzde
64'ü kırsal kesimden gelmiş ve bunların yüzde 65'inin
çocuğu var; bu çocukların yüzde 81'i de, maalesef, annelerinin
mesleğini bilmiyor.
Kadınların işledikleri suçlar için de,
birinci sırada hırsızlık, ikinci, üçüncü sırada adam
öldürme ve zina suçları var; eğitimle de orantılı gidiyor.
Bugün, cezaevlerinde kadın, zor koşullarda.
Doğuda okullar büyük oranda kapalı, kız
çocukları yeterince eğitilemiyor. Hâlâ, daha, dört, beş imam
nikâhlı evlilikler mevcut.
Başlık parası, eroin yapma
yeteneğine göre değerlendiriliyor.
Bugün, dağlardaki kızlarımız,
işe yaramanın onuruyla öldüklerini iddia ediyorlar. Yine, bugün, göç
ve işsizlikle, doğuda çok zor koşullardalar.
Bu arada, yetmiyormuş gibi, sayın
milletvekilleri, Türkiye'de, bir yılda işlenen 36 bin suçun
yaklaşık 20 bini kadınlara tecavüzden oluşuyor ve bugün,
eşlerini döven erkeklerin sayısı 1 milyon 100 bin. Kaldı
ki, bu resmî; gayri resmî olarak, bunun beş altı katı. Bütün
bunlardan sonra, ülkemizde, erkeklerin yüzde 54'ü, kadınlardan daha
akıllı olduklarını söylüyorlar.
Yüzde 45 erkek, kadının kocasına itaat
etmediği zaman dövülebileceğini savunuyor.
Yüzde 64 erkek, tartışmada erkeklerin daima
haklı olduğunu söylüyor.
Paylaşmak, bütünleşmek,
karşılıklı değerlerden yararlanmak varken, neden
başa çıkma gereği duyuluyor; neden hep ezmek, üstünlük
yarışı sürüyor?
Kaldı ki, aklın, öfkenin, acının ya
da sevginin cinsiyeti de yoktur. Üstelik, kadının sevgisi,
şefkati, katkısı olmadan ne yapılabilir ki? Bugün,
onuruyla, kişiliğiyle, haklarıyla, kısaca,
insanlığıyla oynadığımız kadından ne
beklenebilir ki?!.
Bugün, hepimiz biliyoruz ki, gerek
çocuklarımız için, gerekse ülkemizin geleceğinde, bilgiyi ve
aklını kullanabilen çağdaş kadın çok önemlidir; çünkü,
çağdaş kadın, bugün, aydınlığın ve
laikliğin teminatıdır.
Kara çarşafa girmeyen, dört duvar arkasına
gizlenmeyen...
ŞİNASİ YAVUZ (Erzurum) – Çarşaftan
niye rahatsız oluyorsunuz?
SEMA PİŞKİNSÜT (Devamla) – ...alnı
açık, vicdanı hür, her konuda erkeğinin yanında, eşit
yasal haklara sahip, Atatürk ilkelerinden şaşmayan, ülkesini ve
geleceğini savunan kadınlara ihtiyacımız var...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Pişkinsüt,
konuşmanızı tamamlayın efendim.
SEMA PİŞKİNSÜT (Devamla) – Sayın
Başkan, tamamlıyorum; sonuç olarak da, önemli şeyler söylemek
istiyorum.
Bizler, laikliğin din ve yaşam özgürlüğü
olduğunu, laikliğin ulusal egemenlik ve ulusal bağımsızlık
olduğunu çok iyi biliyoruz. Bunun aksi olan şeriat düzeninin de
teokratik faşizm olduğu ve bugün, ülkemizin aydınlığa
kavuşmuş olan kadınlarının, bunun ne demek olduğunu
çok iyi bildiklerini de biliyoruz.
KAHRAMAN EMMİOĞLU (Gaziantep) – Öğren de
gel. Öğren...
SEMA PİŞKİNSÜT (Devamla) – Sayın
üyeler, ne kadın ne erkek, yalnız yalnız hiçbir şey
yapamaz. Sizler gibi, demokratik ve laik cumhuriyete, Atatürk ilke ve
inkilâplarına yemin etmiş, kızlarını
oğulları gibi yetiştiren, şahsiyetli, eğitimli
insanlara, erkeklere var. (DSP sıralarından alkışlar, RP
sıralarından gürültüler)ihtiyacımız
İSMAİL YILMAZ (İzmir) – Oraya
konuş, oraya...
ALİ OĞUZ (İstanbul) – Ayıp...
Ayıp...
SEMA PİŞKİNSÜT (Devamla) – Bizler,
erkeklere güveniyoruz; erkeklerin de bizlere güvenmesi gerekir. Güveninizi,
insan haklarına, şiddete ve ayrımcılığa
karşı çıkmaya, eşitlik konusuna destek vererek gösteriniz.
Bu konuda Meclisimize verilmiş olan tekliflerin en erken şekilde
Meclis komisyonlarına getirilmesini sizlerden bekliyoruz. Şimdiden
sizlere teşekkür ediyorum. Ettiğiniz yemine sadık
kalınız.
Son söz olarak da Tevfik Fikret'in "Elbette sefil
olursa kadın, alçalır beşer" sözlerini
hatırlatıyorum.
Saygılar sunar, teşekkür ederim. (DSP
sıralarından alkışlar, RP sıralarından
gürültüler)
İSMAİL YILMAZ (İzmir) – Ne alakası
var Sayın Başkan...
BAŞKAN – "Günümüzde kadın"
konusundaki gündemdışı konuşmasından dolayı
Sayın Pişkinsüt'e teşekkür ediyorum.
İSMAİL YILMAZ (İzmir) – Sayın
Başkan, sözünü geri alsın.
3. —İçel Milletvekili Oya
Araslı’nın, Türk kadınlarına seçme ve seçilme
hakkının verilişinin 62 nci yıldönümüne ilişkin
gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı
Işılay Saygın’ın cevabı
BAŞKAN – Değerli arkadaşlarım,
şimdi, İçel Milletvekili Oya Araslı, gündemdışı
konuşmasını yapacak. Sayın Araslı, hukuk sistemimizde
kadının yeri konusunda konuşacaklar.
Buyurun Sayın Araslı. (CHP
sıralarından alkışlar)
Konuşma süreniz 5 dakikadır Sayın
Araslı; buyurun.
OYA ARASLI (İçel) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum.
Bu hafta iki önemli günü kutluyoruz. Bunlardan
birincisi, 3 Aralık Dünya Özürlüler Günü. Özürlü
vatandaşlarımızın sorunlarıyla ilgili bir kanun
tasarısının bugün Yüce Meclise gelmesi, özürlüler gününe
ayrı bir anlam kazandırıyor. Özürlüler gününü kutlarken, bu
çatının altında yapacağımız
çalışmaların, özürlü vatandaşlarımızı en kısa
zamanda sorunsuz bir yaşama kavuşturmasını dilerim.
Bu haftanın ikinci önemli gününe gelince, bunun, 5
Aralık olduğunu hepimiz biliyoruz. 5 Aralıkta, Türk
kadınının milletvekili seçme ve seçilme hakkına
kavuşmasının 62 nci yıldönümünü kutlayacağız.
Türk kadınlarının, 5
Aralığı, buruk bir sevinçle kutlamaya
hazırlandığını ifade etmek zorundayım; çünkü,
1935 seçimleriyle Meclise giren kadın milletvekili oranına, bugün,
hâlâ ulaşılamamıştır ve yasalardaki eşitlik,
yaşama, tam anlamıyla geçirilememiştir. Ülkemizde yaşanan
bu durum üzüntü vericidir; çünkü, bu durum, demokrasimizin, bir erkekler
yönetimine dönüşmesine yol açmaktadır. Bu durumdan kurtulabilmenin
çaresi, belli bir süre için, milletvekili seçimlerinde ve yerel seçimlerde
kadın kotası uygulamaktır. Yüce Meclisimizden, bu konuda destek
bekliyoruz.
Değerli milletvekilleri, 5 Aralık öncesinde
kadınlarımızın sevincine hüzün katan bir başka durum
da -Anayasamız herkesin kanun önünde eşit olduğunu bildirmesine
rağmen- birtakım yasalarımızın, erkeklere üstünlük
tanıyan hükümleri nedeniyle, bu eşitliğin tam anlamıyla
yaşanamayışıdır. Medenî Kanunumuzun aile
reisliği, aile bakım yükümlülüğü, soyadı, ikametgâh, aile
konutunun seçimi, evlilik birliğinin temsili, karının
yaptığı hukukî işlemlerin geçerliği, velayet ve
mirasta tarımsal işletmelerle ilgili hükümleri, bu tür
eşitsizliğin örnekleridir. Bu eşitsizlikleri giderecek bir
Medenî Kanun değişikliği önerisini Türkiye Büyük Millet
Meclisine vermiş bulunmaktayız.
Diğer yandan, bazı hukuk kuralları da,
eşitlikçi bir anlayışla ortaya konulmuş olmalarına
rağmen, uygulamada, kadın aleyhine çalışarak
eşitliği bozabilmektedir. Bu tür kurallar arasında, Medenî
Kanunumuzun evlilikte zorunlu mal rejimiyle ilgili hükümleri de yer
almaktadır. Mal ayrılığı olarak adlandırılan
bu zorunlu rejim, özünde eşitlikçi olmasına rağmen
-geleneklerimiz nedeniyle- ölüm veya boşanmada, kadın eş
aleyhine sonuçlar doğurmaktadır. Bu konuda da, evlilik boyunca
edinilen malların, ölüm veya boşanma halinde, eşler
arasında eşit biçimde paylaştırılmasını
öngören bir Medenî Kanun değişikliği önerimiz, Türkiye Büyük
Millet Meclisine verilmiş bulunmaktadır.
Kadın haklarına, kadın - erkek
eşitliğine inanan tüm milletvekillerimizi, bu önerilerimizi
desteklemeye davet ediyorum. Bu arada, boşanma sonrası maddî
sıkıntıya düşen eşi koruyacak sistemler geliştirilmeden
1983 yılında Medenî Kanunda yapılan değişiklikle
boşanmanın kolaylaştırılmasının, çok kere,
kadın eşin mağduriyetine neden olduğuna da dikkat çekmek
istiyorum.
Değerli milletvekilleri,
kadınlarımızın ıstırabına yol açan
durumlardan bir başkası da, şiddettir. Kadını, özellikle
kocasının, babasının, erkek kardeşinin
uyguladığı ev içi şiddete karşı koruyacak hukuk
kurallarının ve sosyal yardım mekanizmalarının
gerektiği ölçüde yeterli olmadığı, bugün, bilinen bir
gerçektir. Bu konuda gerekli önlemlerin de derhal alınması beklenmektedir.
Kısaca, Türkiye'de,
kadınlarımızı toplumsal yaşamın her alanında
erkeklerle eşit konuma getirmek, eşitsizlikleri ortadan
kaldırmak ve tarafı olduğumuz Kadınlara Karşı Her
Türlü Ayırımcılığı Önleme Sözleşmesi
doğrultusunda bir düzene ulaştırabilmek için yoğun bir
çalışmaya girişilmesi gerekmektedir.
Değerli milletvekilleri, eski bir atasözü
"Göğün yarısı kadınlarındır" diyor. Biz
kadınlar, göğün yarısını değil; ama, yalnız
yeryüzünde eşitliği arıyor ve istiyoruz bugün. Bu hedefe
ulaşmak için de, Türkiye Büyük Millet Meclisindeki, cinslerarası
eşitliğe inanan tüm milletvekillerinin desteğini bekliyoruz.
Değerli milletvekilleri,
kadınlarımızın katlanamadığı bir başka
husus da, günümüzde Atamıza, Atatürk ilkelerine...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Konuşmanızı
tamamlayın Sayın Araslı.
Buyurun.
OYA ARASLI (Devamla) – ...laik ve demokratik cumhuriyet
anlayışına karşı hareket ve düşüncelerin
kazanmış olduğu ivmedir. Hele, bu tür düşünce sahiplerinin,
düşüncelerini, kadınlarımızın giysileriyle
simgeleştirmeye kalkışmalarının ve bazı
kadınlarımızın da kendilerini buna alet etmekten
kaçınmamalarının üzüntüyle izlendiğini ifade etmekten
kendimi alamıyorum.
Bugün, Yüce Meclisteki varlığımı
Aziz Atatürk'ün ve düşünce arkadaşlarının devrim
anlayışlarına borçlu olduğum bilinci içerisinde, Atatürk
ilke ve devrimlerine, çağdaşlığa inanan tüm
milletvekillerinin, parti farkı gözetmeksizin, bu değerleri korumak
ve Türk kadınını layık olduğu konuma getirmek için güç
birliği yapacağına güvenerek, inanmak isteyerek, saygılar
sunuyorum. (CHP, ANAP ve DSP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Oya Araslı'ya,
gündemdışı konuşmasından dolayı, teşekkür
ediyorum.
Gündemdışı konuşmaları
cevaplamak üzere, Devlet Bakanı Sayın Işılay Saygın
söz istemişlerdir.
Buyurun Sayın Saygın. (DYP ve RP
sıralarından alkışlar)
4. —Devlet Bakanı Işılay
Saygın’ın; Adana Milletvekili İmren Aykut, Aydın
Milletvekili Sema Pişkinsüt ve İçel Milletvekili Oya
Araslı’nın, Türk kadınlarına seçme ve seçilme hakkının
verilişinin 62 nci yıldönümüne ilişkin gündemdışı
konuşmalarına cevabı
DEVLET BAKANI IŞILAY SAYGIN (İzmir) –
Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; üç değerli
milletvekili arkadaşıma cevap vermek üzere, Hükümet adına
huzurunuza çıkmış bulunuyorum.
Anayasamızda ifadesini bulan ilkeler ve Atatürk'ün
"toplumun uygarlık düzeyi, sakatlara verdiği değerle
ölçülür" gerçeği yanında, darüşşifalar, darülacezeler
kurup, özürlüsünü, yaşlısını, din, dil, ırk, cinsiyet
ayrımı gözetmeksizin koruma altına alan bir medeniyetin, kültürün
devamı olarak bizlere, topluma, büyük görevler düşmektedir. O halde,
temel ilkemiz, özürlülerin topluma entegre olmalarını, moral ve
ekonomik açıdan güçlü birer birey olarak yaşamalarını
sağlamak yolunda tüm hizmetlerin yapılması,
yaygınlaştırılması ve benimsetilmesi olacaktır.
Anayasamızda yer alan hükümlere paralel olarak,
değişik kanunlarda, çeşitli özür gruplarının durumunu
iyileştirici ve kolaylaştırıcı hükümler ve
bunları yerine getirmekle görevli kamu kurum ve kuruluşları yer
almaktadır. Bu kurum ve kuruluşlar arasında Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Sakatları Koruma Milli
Koordinasyon Kurulu, İş ve İşçi Bulma Kurumu,
Sağlık Bakanlığı, Millî Eğitim
Bakanlığı ve Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumunun
esaslı çalışma gayretleri içerisinde bulunduklarını
görmekteyiz. Ancak, özürlülerle ilgili hizmetleri yürüten bu kamu kurum ve
kuruluşlarının koordinasyonunda bazı problemler
yaşanmaktadır. Bu amaçla, Özürlüler İdaresi Başkanlığı
Kurulmasına ve Özürlülerin Durumlarıyla İlgili Çeşitli Kanun
ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına
Dair Yetki Kanunuu Tasarısı, Meclis Genel Kurulunda bugün
görüşülecektir. Bu yetki kanunuyla özürlülerin sorunlarının daha
kolay ve tek elden çözümlenmesi ve bu konuda çalışan tüm kamu kurum
ve kuruluşları arasında koordinasyonun sağlanabilmesi ve
istenilen hedeflere kısa sürede ulaşılabilmesi için, özürlülere
ait bir özürlüler idaresi başkanlığı kurulacaktır.
Hükümetimiz programında, özürlü bireylerimizin
topluma kazandırılması için sosyal ve yasal düzenlemelerin
gerçekleştirilmesine önem verilmesi hususuna dikkat çekilmesi,
Hükümetimizin özürlülere desteğini göstermektedir. Bu destek çerçevesinde,
özürlüler idaresi başkanlığının bir an önce
kurulması ve fonksiyonel hale getirilmesi önem arz etmektedir. Özürlülerin
istihdamını kolaylaştırmak amacıyla, Hükümetimizce,
mevzuatta çeşitli düzenlemeler yapılmakta olduğunu ifade etmek
istiyorum.
Sakatların istihdamı hakkında tüzükte
değişiklikler öngören taslak, Danıştayın
incelemesinden geçmiş olup, önümüzdeki günlerde yürürlüğe girecektir.
Yeni düzenlemede, özürlülük oranı yüzde 70'in üzerinde bulunan
kişilerin de işe yerleştirilebilmeleri öngörülmektedir.
İşverenler, bundan sonra, aradıkları vasıfta özürlü
işçi bulunmadığı takdirde, İş ve İşçi
Bulma Kurumunca gönderilen listelerden kendileri için en uygun vasıftaki
özürlü kişiyi istihdam etmek zorunda kalacaklardır. Halen,
İş Kanununa göre yüzde 2 oranındaki özürlü istihdamına
ilişkin yükümlülüğünü yerine getirmeyen işyerlerine uygulanan
para cezası miktarı günün şartlarına göre
artırılacak ve güncelliğinin korunması için de gerekli
değişiklikler yapılacaktır.
Ülkemizde, özürlülere yönelik halen 167 özel
eğitim okulu bulunmakta ve bu okullarda 11 963 öğrenci eğitim
görmektedir. Millî Eğitim Bakanlığınca 1997
yılında bitirilmesi öngörülen 22 adet özürlülere yönelik özel
eğitim okulunun da inşaatı devam etmektedir.
Ülkemizde 8 milyon özürlünün bulunduğu
bilinmektedir. Bu sayı oldukça yüksek olup, annenin gerek gebelik
döneminde gerekse doğum sonrası bebeğin bakımında
yeterli sağlık imkânlarına kavuşamamasının
yanında, ülkemizin bazı yörelerinde yaygın olan akraba
evliliklerinin de bu sayının yüksek olmasında önemli bir rolü
vardır.
Özürlüler için eğitim alma ve istihdama
katılma güçtür; ancak, kadın özürlüler için, bu, çok daha güçtür. Bu
nedenle, özürlü kadınlara ilişkin, işe girme ve işi
sürdürebilme imkânları sağlayacak özel programlar geliştirilmesi
ve çalışma koşullarının, özürlü kadınların
ihtiyaçları doğrultusunda düzenlenmesi gerekmektedir. Ayrıca,
özürleri nedeniyle iş bulamamaktan doğan kayıplara
karşı yasal düzenlemeler geliştirilmiştir.
Birleşmiş Milletlerin Pekin 4 üncü Dünya Konferansı Eylem
Planı çerçevesinde özürlü kadınlara ilişkin getirilen önerilerin
ve eylem planının, Türkiye tarafından da hayata
geçirileceğine inanıyorum ve bu konunun takipçisiyiz.
Saygıdeğer milletvekilleri, kısmet
olursa, 5 Aralık Perşembe günü Türk kadınına seçme ve
seçilme hakkının verilişinin 62 nci yıldönümünü
kutlayacağız. Kadınların seçme ve seçilme haklarını
elde etmelerinin 62 nci yıldönümünü 5 Aralıkta kutlamanın
önemini hepimiz biliyoruz. Bugüne kadar ayrı ayrı yerlerde
farklı etkinliklerle kutlanan 5 Aralığı, bu sene, ilk defa,
Devlet Bakanlığımızın öncülüğünde, Ankara'daki
tüm gönüllü kuruluşlarla 13 kadın milletvekilimiz, el ele vererek
organize etmiş bulunuyoruz. Bu, Devlet Bakanlığının
öncülüğündeki kamu kurum ve kuruluşları, üniversiteler, siyasî
partiler, sendikalar ve Ankara'daki tüm gönüllü kuruluşlarla birlikte, 5
Aralıkta, saat 10.00'da, Atatük Kapalı Spor Salonunda
kutlanacaktır. Bütün Ankara halkını ve siz saygıdeğer
milletvekillerimizi de aramızda görmek istiyoruz.
Saygıdeğer milletvekilleri,
kadınlarımızın seçme ve seçilme hakkını elde
etmeleri, Atatürk devrimlerinin en önemlilerinden olup, sadece bir kadın
hakkı değil, demokrasinin gereklerinden biridir. Türkiye'de
kadınlar, birçok ülkeden önce seçme ve seçilme hakkını elde
etmişlerdir. 1930'larda yerel yönetimlerde, 1934'te de Parlamentoda seçme
ve seçilme hakkını Atatürk bizlere vermiştir. 1935 yılında
395 milletvekilinin bulunduğu Parlamentoya 18 kadın milletvekilimiz
seçilmiştir. Bugün ise, bildiğiniz gibi, 550 milletvekilimizden 13'ü
kadındır. Yasal olarak elde ettiği siyasî hakların yaşama
geçirilmediğini hep birlikte üzülerek görmekteyiz. Bunun
dışında, 1934'te, Türk kadınına seçme ve seçilme
hakkının verildiği günlerde, Fransa'da, İtalya'da,
Yunanistan'da, Belçika'da, kadınların seçilme hakkı yoktu.
Fransa'da 1944'te, İtalya'da 1945'te, Yunanistan'da 1952'de, Belçika'da
1960'ta, İsviçre gibi bugün dünyanın ileri ülkelerinden biri olarak
geçinen bir ülkede, 1990'larda ancak bu hakka sahip olabildiler.
Kadınların siyasal yaşama aktif olarak
katılmalarını sağlayacak olumlu destek politikaları
gerekmektedir; bunu da, siz değerli milletvekillerinin
destekleyeceğine canı gönülden inanıyorum.
Kadınlara yönelik kanun
tasarılarımızı hazırladık; zamanı gelince,
Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğünce
hazırlanan bu kanun tasarılarımızı sizlere bir bir anlatacağım.
Medenî Kanun çalışmalarımız da son aşamadadır;
Hükümet olarak bunun takipçisiyiz. 937 maddeden oluşan Medenî Kanunla
ilgili tasarı -50-60 maddesi kalmıştır görüşülmek
üzere- yakın zamanda bitecek; 1997 senesinin başından itibaren komisyonlarda
görüşülmeye başlanacaktır.
Bana, anlatma fırsatı verdikleri için,
değerli üç milletvekilime candan teşekkür ediyor; saygılar
sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN – Gündemdışı
konuşmaları cevaplayan Devlet Bakanı Sayın Işılay
Saygın'a teşekkür ediyorum.
RİFAT SERDAROĞLU (İzmir) – Sayın
Başkan, Refah Partisinde hiç bayan milletvekili yok mu çıkıp
konuşacak?!. (RP sıralarından "sana ne!" sesleri)
İLYAS ARSLAN (Yozgat) – Gelecek efendim...
KAHRAMAN EMMİOĞLU (Gaziantep) – Bir
şeyleri öğrenin de gelin; öğrenmeden geliyorsunuz.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, sunuşlar
biraz uzun olduğu için, Divan Üyesi arkadaşımızın
sunuşları oturarak okuması hususunu oylarınıza
sunacağım: Oturarak okumasını kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Cumhurbaşkanlığı tezkereleri
vardır; okutuyorum:
B)TEZKERELER VE ÖNERGELER
1. —Enerji ve Tabiî Kaynaklar
Bakanlığına bağlı bulunan Maden Tetkik ve Arama Genel
Müdürlüğünün Başbakanlığa bağlanmasına
ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/586)
28
Kasım 1996
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
İlgi: Başbakanlığın, 26
Kasım 1996 gün ve B.02.0.PPG.0.12-1/1-22374 sayılı
yazısı.
Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığına
bağlı bulunan Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğünün, 3046
sayılı Kanunun 3313 sayılı Kanunla değişik 10
uncu maddesine göre, Başbakanlığa bağlanması, Başbakanın
teklifi üzerine uygun görülmüştür.
Bilgilerinize sunarım.
Süleyman
Demirel
Cumhurbaşkanı
BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.
Diğer tezkereyi okutuyorum:
2. —Hollanda’ya gidecek olan
Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı
Tansu Çiller’e, dönüşüne kadar, Millî Savunma Bakanı Turhan
Tayan’ın vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin
Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/587)
26
Kasım 1996
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşmelerde bulunmak üzere, 27 Kasım 1996
tarihinde Hollanda'ya gidecek olan Dışişleri Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Prof. Dr. Tansu Çiller'in dönüşüne
kadar; Dışişleri Bakanlığı ve Başbakan
Yardımcılığına, Millî Savunma Bakanı Turhan
Tayan'ın vekâlet etmesinin, Başbakanın teklifi üzerine, uygun
görülmüş olduğunu bilgilerinize sunarım.
Süleyman
Demirel
Cumhurbaşkanı
BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.
Diğer tezkereyi okutuyorum:
3. —Portekiz’e gidecek olan
Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’e, dönüşüne kadar,
TBMMBaşkanı Mustafa Kalemli’nin vekâlet edeceğine ilişkin
Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/588)
29
Kasım 1996
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Lizbon'da yapılacak olan Avrupa Güvenlik ve
İşbirliği Teşkilatı Zirvesine Türkiye'yi temsilen
katılmak üzere, 1-3 Aralık 1996 tarihlerinde Portekiz'i ziyaret
edeceğimden, dönüşüme kadar Cumhurbaşkanlığına,
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 106 ncı maddesi uyarınca,
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Doç. Dr. Mustafa Kalemli vekâlet
edecektir.
Bilgilerinize sunarım.
Süleyman
Demirel
Cumhurbaşkanı
BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.
Diğer tezkereyi okutuyorum:
4. —Fransa’ya giden Enerji ve Tabiî
Kaynaklar Bakanı M. Recai Kutan’a, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı
Fehim Adak’ın vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin
Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/589)
25
Kasım 1996
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşmelerde bulunmak üzere, 25 Kasım 1996
tarihinde Fransa'ya giden Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı M. Recai
Kutan'ın dönüşüne kadar; Enerji ve Tabiî Kaynaklar
Bakanlığına, Devlet Bakanı Fehim Adak'ın vekâlet
etmesinin, Başbakanın teklifi üzerine, uygun görülmüş
olduğunu bilgilerinize sunarım.
Süleyman
Demirel
Cumhurbaşkanı
BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.
Diğer tezkereyi okutuyorum:
5. —Gine’ye giden Devlet Bakanı
Abdullah Gül’e, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Lütfü Esengün’ün
vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin
Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/590)
25
Kasım 1996
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
İslam Kalkınma Bankasının 21 inci
Yıllık Guvernörler Kurulu Toplantısına katılmak üzere,
25 Kasım 1996 tarihinde Gine'ye giden Devlet Bakanı Doç. Dr. Abdullah
Gül'ün dönüşüne kadar; Devlet Bakanlığına, Devlet
Bakanı Lütfü Esengün'ün vekâlet etmesinin, Başbakanın teklifi
üzerine, uygun görülmüş olduğunu bilgilerinize sunarım.
Süleyman
Demirel
Cumhurbaşkanı
BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.
Kanun tekliflerinin geri alınmasına dair
önergeler vardır; okutuyorum:
6. —Hatay Milletvekili Ali Uyar’ın,
İki İlçe ve Bir İl Kurulmasına ilişkin kanun teklifini
geri aldığına ilişkin önergesi (4/111)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
İki ilçe ve bir il kurulmasına dair
hazırlamış bulunduğum 29.3.1996 tarih 2/99 nolu kanun
teklifimi birleştirerek yeniden takdim etmek üzere geri çekiyorum.
Gereğini saygılarımla arz ederim.
29.11.1996
Ali
Uyar
Hatay
BAŞKAN – Diğer tezkereyi okutuyorum:
7. —Hatay Milletvekili Hüseyin
Yayla’nın, İskenderun’un İl olmasına ilişkin kanun
teklifini geri aldığına ilişkin önergesi (4/112)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
İskenderun'un il olmasına dair
hazırlamış bulunduğum 21.10.1996 tarih 2/478 nolu yasa
teklifimi birleştirerek yeniden takdim etmek üzere geri çekiyorum.
Gereğini saygılarımla arz ederim.
29.11.1996
Hüseyin
Yayla
Hatay
BAŞKAN – Plan ve Bütçe Komisyonunda bulunan 2/99
ve 2/478 esas numaralı kanun teklifleri geri verilmiştir.
Zorunlu Tasarrufların Değerlendirilmesi
Konusunda Kurulan 10/17 esas numaralı Meclis Araştırması
Komisyonu Geçici Başkanlığının, başkan,
başkanvekili, sözcü ve kâtip seçimine ilişkin bir tezkeresi
vardır; okutup bilgilerinize sunacağım:
8.—(10/17) Esas Numaralı Meclis
Araştırma Komisyonu Geçici Başkanlığının,
Komisyonun, başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip üye seçimini
yaptığına ilişkin tezkeresi (3/591)
28.11.1996
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Komisyonumuz başkan, başkanvekili, sözcü ve
kâtip seçimi için 28.11.1996 Perşembe günü saat 14.00'te
toplanmış, kullanılan oy pusulalarının tasnifi sonucu
aşağıda adı, soyadı ve seçim çevresi belirtilen
üyeler, karşılarında gösterilen oyları alarak başkan,
başkanvekili, sözcü ve kâtip seçilmişlerdir.
Bilgilerinize sunulur.
Saygılarımla.
İsmail
Coşar
Çankırı
Komisyon
Geçici Başkanı
Başkan : İsmet Attila (Afyon) (6 oy)
Başkanvekili : İsmail Özgün (Balıkesir)
(6 oy)
Sözcü : A. Aykon Doğan (Isparta) (6 oy)
Kâtip : Ömer Özyılmaz (Erzurum) (6 oy)
BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.
Anayasa Komisyonu
Başkanlığının, İçtüzüğün 34 üncü maddesine
göre verilmiş bir tezkeresi vardır; okutuyorum:
9. —Anayasa Komisyonu
Başkanlığının, bazı kanun tekliflerinin, esas
komisyon olarak Anayasa Komisyonuna havale edilmesine ilişkin tezkeresi
(3/592)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Başkanlığınızca,
Antalya Milletvekili Deniz Baykal ve 30
arkadaşının, Yükseköğretim Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair kanun Teklifi (2/404) ile,
Gümüşhane Milletvekili M. Oltan Sungurlu ve 3
arkadaşının 2547 Sayılı Yükseköğretim Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/455)
Esas komisyon olarak Milli Eğitim, Kültür, Gençlik
ve Spor Komisyonuna, tali komisyon olarak da Anayasa Komisyonuna havale
edilmiştir.
Partilerarası Komisyonca hazırlanan ve
Denizli Milletvekili Hasan Korkmazcan ile siyasî parti gruplarını
temsilen 10 milletvekilinin, Yükseköğretim Kanununun 59 uncu Maddesinin
Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi (2/567) ise esas komisyon
olarak Anayasa Komisyonuna, tali komisyon olarak da Milli Eğitim, Kültür,
Gençlik ve Spor Komisyonuna havale edilmiştir.
Anılan teklifler, Anayasanın 68 inci maddesinin
23.7.1995 tarihli ve 4121 sayılı Kanunla değiştirilmesi
üzerine, 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun 59 uncu maddesinin
de bu değişikliğe uygun biçimde düzenlenmesine yönelik olarak
hazırlanmıştır. Dolayısıyla, Anayasa
değişikliğinin kanun kuralına inikası niteliğinde
olup, doğrudan anayasal alanı ilgilendiren (2/404) ve (2/455)
sayılı kanun tekliflerinin de esas komisyon olarak Anayasa
Komisyonunda görüşülmesi gerekmektedir.
Bu nedenle, (2/404) ve (2/455) sayılı kanun
tekliflerinin, İçtüzüğün 34 üncü maddesi uyarınca esas komisyon
olarak Anayasa Komisyonuna havale edilmesi için gereğini arz ederim.
Saygılarımla.
Ahmet
İyimaya
Amasya
Anayasa
Komisyonu Başkanı
BAŞKAN – Anayasa Komisyonunun bu talebi, Mill
Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonunca da uygun görülmüştür;
gereği Başkanlığımızca yerine getirilecektir.
Bilgilerinize sunulur.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının bir tezkeresi vardır, okutup
oylarınıza sunacağım:
10.—İsrail Parlamento
Başkanı ve Filistin Yasama Konseyi Başkanından alınan
resmî davetlere Türkiye Büyük Millet Meclisinden bir parlamento heyetinin
icabet etmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/593)
2
Aralık 1996
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Genel Kuruluna
İsrail Parlamento Başkanı ve Filistin
Yasama Konseyi Başkanından alınan resmî davetlerde, Türkiye
Büyük Millet Meclisinden bir Parlamento heyeti İsrail ve Filistin'e davet
edilmektedir.
Söz konusu davetlere icabet edilmesi hususu, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin Dışilişkilerinin Düzenlenmesi
Hakkındaki 3620 sayılı Kanunun 6 ncı maddesi uyarınca
Genel Kurulun tasviplerine sunulur.
Mustafa
Kalemli
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN – Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
İçtüzüğün 37 nci maddesine göre verilmiş
doğrudan gündeme alınma önergeleri vardır; ayrı ayrı
okutup, işleme koyacağım ve oylarınıza
sunacağım.
İlk önergeyi okutuyorum:
11.—Ankara Milletvekili Cemil Çiçek’in,
TürkCeza Kanununun 102 nci Maddesinin Üçüncü Fıkrasında
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin (2/13)
doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/113)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Tarafımızca hazırlanarak 16.1.1996
tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sunulan
Türk Ceza Kanununun 102 nci maddesinin üçüncü fıkrasını
değiştiren (2/13) esas numaralı kanun teklifim, 5.4.1996
tarihinde sevk edildiği Adalet Komisyonunda görüşme yapılmadan
bugüne kadar bekletilmektedir.
Teklifimin, İçtüzüğün 37 nci maddesinin
ikinci fıkrasına göre doğrudan doğruya gündeme
alınmasını Yüce Meclisin takdirlerine arz ederim.
Saygılarımla. 5.11.1996
Cemil
Çiçek
Ankara
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, ikinci
önergeyi sunan milletvekili arkadaşlarımız
"Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Hakkında 41
Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne
Dair 2809 Sayılı Kanun ile 78 ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararnamelerin Eki Cetvellerde Değişiklik Yapılması
Hakkında verdiğimiz Kanun Teklifinin (2/119) doğrudan gündeme
alınma önergemizi geri çekiyoruz. Gereğini
saygılarımızla arz ederiz" tarzında Başkanlığımıza
bir önerge daha göndermişlerdir. Bu sebeple, ikinci önergeyle ilgili
herhangi bir işlem yapmıyoruz.
Birinci önerge sahibi Sayın Cemil Çiçek söz
istemiştir.
Sayın Çiçek, buyurun efendim.
Sayın Çiçek, konuşma süreniz 5 dakikadır
efendim.
CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
16.1.1996 tarihinde, Türk Ceza Kanununun 102 nci
maddesinin üçüncü bendinde bir değişiklik yapılmasıyla
ilgili olarak bir teklif vermiştim; aradan geçen bir senelik süre
zarfında komisyonda görüşülemediği için, İçtüzüğün 37
nci maddesinin bana verdiği imkâna dayanarak konuyu
huzurlarınıza getirmiş bulunuyorum.
Takdir edersiniz ki, bugün, Türk siyasetinin önündeki
en temel mesele, siyasetin, kirlenmelerden, hırsızlıklardan,
yolsuzluklardan arındırılması meselesidir. Bugün, temiz
toplum ve temiz siyaset, hemen hepimizin özlemidir; Türk toplumunun da bugün
birinci öncelikli özlemleri arasında yer alamaktadır. Böyle olunca
da, temiz toplum ve temiz siyasetin ilk şartı, kanunların,
istisnasız olarak herkese, bütün müeyyideleriyle birlikte
uygulanmasıdır. Suçu işleyen kim olursa olsun, hangi
sıfatı taşırsa taşısın, yargı önüne
çıkabilmeli ve yaptıklarının hesabını
verebilmelidir. Yapılan kanunsuz hiçbir hareket, işlenen hiçbir suç,
yapanın yanına kâr kalmamalı, mutlaka yargı önüne
getirmelidir. Aksine bir uygulama, devlete olan güveni zedeler; kanunların
sadece zayıflara ve güçsüzlere uygulandığı, güçlü
olanın bir yolunu bulup takibattan ve cezadan kurtulduğu yolundaki
bir genel kanı, hukuk devletini temelinden sarsar, en az terör kadar,
devlete ve kamu düzenine zarar verir.
Bu nedenle, özellikle, kamu görevlileri ve kamu
adına yetki kullanan, en başta da, siyasî gücü elinde bulunduranlarla
ilgili olarak, toplumda oluşan olumsuz kanaati ortadan kaldırmak ve
yolsuzluk olarak nitelenen suçlarda zamanaşımını yeni
baştan gözden geçirmekte zaruret vardır.
Yolsuzluklarla ilgili suçlar, genellikle, o siyasî
otorite yahut bu suçları işleyen kişiler iktidarda veya
görevdeyken ortaya çıkmamaktadır. Bu tip suçlar, ancak, iktidar
dönemi bittikten veya bunlar görevlerinden ayrıldıktan sonra tespit
edilebilmekte, fakat, bu defa da, aradan geçen süre dolayısıyla,
zamanaşımı zırhının arkasına
sığınılarak, suçluluktan ve adlî takibattan
kurtulabilmektedir. Oysa, bu suçlarda zamanaşımı engeli ortadan
kaldırılmalı; yapanın, yaptığının
yanına kâr kalmayacağı anlaşılmalıdır.
Böylece, yetki istismarı ve çeşitli kombinezonlarla,
suçluluklarının ortaya çıkmasını geciktirerek,
zamanaşımına sığınıp, temize
çıkabileceğini sananlar, sıfat ve mevkileri ne olursa olsun,
suçlulukları ortaya çıkarılarak
cezalandırılmalıdır.
Bütün bunlar ve benzeri gerekçeler dikkate
alınarak, Türk Ceza Kanununun 102 nci maddesinin üçüncü bendinin metindeki
tarzda değiştirilmesini takdirlerinize arz ediyoruz. Bu üçüncü bentte
zikredilen suçlar, aslında, bugün, hepimizi rahatsız eden ve belli
bir süreden beri de Türk siyaset gündemini hep meşgul eden suçlar olarak
tavsif edilebilir.
Bunlar "Devlet İdaresi Aleyhine
İşlenen Cürümler" başlıklı üçüncü babın
birinci faslındaki "basit ve nitelikli zimmetle, devlet alım ve
satımlarında menfaat sağlama", İkinci faslındaki
"irtikâp", üçüncü faslındaki "rüşvet", 240
ıncı maddedeki "görevi kötüye kullanma", "evrakta
sahtekârlık", "ihaleye fesat karıştırma",
"dolandırıcılık", "emniyeti suiistimal"
ve "Bankalar Kanununa aykırılık" suçlarında
zamanaşımı süresini 5 yıldan 10 yıla çıkarma mecburiyeti
vardır; sebebini de, biraz evvel,
gerekçesinde izah etmeye çalıştım.
Şimdi, eğer, hepimizin temel isteği,
temel arzusu, temiz toplum ve temiz siyaset ise, dünyanın en zor
işini yapan insanlar olarak, Türk kamuoyunun karşısına
alnı açık, başı dik, şerefli ve haysiyetli insanlar
olarak çıkabilmek istiyorsak, bu konuda bir adımı atma
mecburiyetimiz vardır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
CEMİL ÇİÇEK (Devamla) – Sayın
Başkan, 1 dakika eksüre rica edeceğim.
BAŞKAN – Buyurun, konuşmanızı
tamamlayın Sayın Çiçek.
CEMİL ÇİÇEK (Devamla) – Bu, temiz
toplum, temiz siyaset meselesi, partilerarası bir kavga olmaktan
çıkmalı, partilerüstü bir fazilet mücadelesi haline gelmelidir. Uzun
zamandan beri, biz, hep bu sloganları söylüyoruz; fakat, Meclis olarak bir
adımı atamadık. Bundan dolayı da, hem Türkiye Büyük Millet
Meclisi hem de siyasî kurumlar giderek itibar kaybediyor. Onun için, bu
işin bir yerinden başlanmasında fayda vardır. Bir taraftan,
Anayasanın 84 üncü maddesindeki dokunulmazlık konusu şu günlerde
Meclis gündemine inşallah gelecektir, bir taraftan da, ona paralel olarak,
bu zamanaşımı kavramının bir an evvel Meclis gündemine
alınması, öncelikle ve ivedilikle görüşülmesinde, hepimizin, en
başta da devletimizin sayısız yararı olduğu kanaatini
taşıyorum.
Bu konuda olumlu oy vereceğinizi ümit ediyor,
hepinize saygılar sunuyorum. (ANAP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Cemil Çiçek'e teşekkür
ediyorum.
Önerge üzerinde, Komisyon adına, Adalet Komisyonu
Başkanı Sayın Ahmet Tekdal söz istemişlerdir.
Buyurun Sayın Tekdal. (RP sıralarından
alkışlar)
Sayın Tekdal, konuşma süreniz 5
dakikadır.
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET TEKDAL
(Ankara) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Yüce Heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Bilindiği üzere, Yüce Heyetiniz, 20 nci Yasama
Dönemi çalışmalarına, 1995 yılı 24
Aralığından sonra başlamıştır. 4 Nisan 1996
tarihinde Adalet Komisyonumuz teşekkül etmiş ve bu Komisyon, bugüne
kadar, 32 tasarı ve teklifi kabul ederek Yüce Heyetinize sunmuştur.
Şu anda, elimizde 111 konu mevcut
bulunmaktadır. Takdir edersiniz ki, zaman dilimi içerisinde, bunlar,
gerekli incelemeler yapıldıktan sonra, Heyetinize
hazırlanmış olarak sunulmakta ve Yüce Heyetinizde de gerekli
çalışmalar titizlikle yapılarak sonuçlandırılmaya
gayret edilmektedir.
Değerli Ankara Milletvekilimiz Sayın Çiçek'in
teklifi, 5 Nisan günü Komisyona intikal etmiş ve görüşülmeyen
teklifler meyanında beklemekteydi. İçtüzüğün 37 nci maddesine
istinaden, her ne kadar, değerli parlamenterlerimizin tekliflerinin,
süresi içerisinde görüşülmemesi halinde, Genel Kurula intikali söz konusu
ise de, kanaatimizce, komisyonlarda görüşüldükten ve yeterli
hazırlık yapılarak Yüce Heyetinize sunulabilecek bir seviyeye
getirildikten sonra görüşülmesinde fevkalade isabet vardır. Bu sebepten
dolayı, önergenin reddedilerek, konunun Komisyonda incelendikten sonra
Yüce Heyetinize intikalinde fayda görmekteyiz.
Bu bakımdan da, istatistikî bilgileri sizlere arz
etmiş oldum. 111 konu mevcuttur; bugüne kadar 32 konu karara
bağlanmış ve Yüce Heyete sevk edilmiştir. Konunun, tekrar
süresi içerisinde Komisyonumuzda müzakere edilerek, hazırlıklı
bir şekilde Genel Kurula intikalinde fayda görmekte ve Yüce Heyetinizi
saygıyla selamlamaktayım. (RP ve DYP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Adalet Komisyonu Sayın
Başkanı Ahmet Tekdal'a teşekkür ediyorum.
RECEP KIRIŞ (Kayseri) – Sayın
Başkanım, lehinde söz istiyorum...
BAŞKAN – Lehte bir arkadaşımıza söz
verebiliyorum; sizden önce, İzmir Milletvekili Sayın Metin Öney'in
söz talebi vardı.
Buyurun Sayın Öney. (ANAP sıralarından
alkışlar)
Konuşma süreniz 5 dakikadır.
METİN ÖNEY (İzmir) – Sayın Başkan,
muhterem milletvekilleri; Türk Ceza Kanununun 102 nci Maddesinin Üçüncü
Fıkrasının Değiştirilmesi Hakkındaki Kanun
Teklifinin doğrudan gündeme alınma önergesi üzerindeki
görüşlerimi arz etmek üzere söz almış bulunuyorum; bu vesileyle,
Yüce Heyeti saygıyla selamlıyorum.
Teklif, zamanlama itibariyle fevkalade yerindedir.
Toplumun temiz siyaset ve temiz toplum özleminin gerçekten had safhaya
ulaştığı günümüzde, böyle bir teklif verilmesi suretiyle,
evvela, meselenin slogandan çıkarılıp hukukî bir altyapıya
kavuşturulması amaçlanmıştır. Üçlü bir tasarruf yerine
getirildiğinde, temiz toplum, temiz siyaset ilkesine ve özlemine,
gerçekten daha çabuk ulaşacağımızı ümit ediyorum. Bir
taraftan dokunulmazlığın
sınırlandırılması –ki, bu konuda açılan
kampanyalara binlerce imzayla halkımızın iştirak etmiş
olması meselenin önemini ortaya koymaktadır– diğer taraftan,
Memurin Muhakematı Kanununda bir değişiklik yapılmak
suretiyle, o meselenin de gündeme getirilip, artık hiç kimsenin hukukî
statüsünü bir başka zırhın arkasına saklamaması ve
üçüncü olarak da, bu zamanaşımı teklifiyle, üçlü bir
altyapıyla, temiz toplumun ve temiz siyasetin bütün öğeleri yerine
getirilmiş olacaktır.
Şimdi, dokunulmazlık, memurin muhakematı
ve zamanaşımı kavramlarını, Yüce Meclisin, birlikte
mütalaa etmek suretiyle elde edeceği sonuç, halkın özlemini
giderecektir. Bu bakımdan, Ankara Milletvekili Sayın Cemil Çiçek'in
teklifinin gündeme alınması, özlediğimiz ilkelerin
gerçekleşmesi açısından da fevkalade önem kazanacaktır.
Zamanlama doğrudur, teklif doğrudur. Gündeme
alınırsa, o konudaki görüşlerimiz de açıklık kazanacak
ve teklif sahibinin de ifade ettiği gibi, meseleye bir yerden
başlamak suretiyle, tartışma yerine tahakkuk yolu seçilecektir.
Yüce Meclise, bu vesileyle tekrar saygılar
sunuyorum. (ANAP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Öney'e teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Sayın milletvekilleri, bütçe üzerinde kişisel
söz kaydıyla ilgili olarak Başkanlığın bir duyurusu
vardır; bilgilerinize sunuyorum.
C) ÇEŞİTLİ
İŞLER
1. —Bütçe görüşmeleri üzerinde
şahısları adına söz almak isteyen üyelerin söz kayıt
işlemlerine ilişkin Başkanlık duyurusu
BAŞKAN – Bütçenin görüşme programı
bastırılıp dağıtılmıştır. Bütçeler
üzerinde şahısları adına söz almak isteyen sayın
üyelerin söz kayıt işlemleri, 4 Aralık 1996 Çarşamba günü
saat 09.00-10.00 arasında, Refah Partisi, Anavatan Partisi, Doğru Yol
Partisi Grupları toplantı salonunda, Başkanlık Divanı
kâtip üyelerince imza karşılığında
yapılacaktır.
Bu saatten sonra söz kaydı, Kanunlar ve Kararlar
Müdürlüğünde yapılacaktır.
Söz kaydını, her sayın üyenin bizzat
yaptırması gerekmektedir. Başkası adına söz kaydı
yapılmayacaktır.
Genel Kurulun aldığı karara uygun olarak
kişisel söz kaydı, her tur için, lehte ve aleyhte olmak üzere ve
sadece biri hakkında yapılacaktır.
Bir milletvekili sadece bir tur için söz kaydı
yaptırabilecektir.
Sayın üyelerin bilgilerine sunulur.
Danışma Kurulunun önerileri vardır;
okutup, ayrı ayrı oylarınıza sunacağım:
V.
—ÖNERİLER
A) DANIŞMA KURULU ÖNERİSİ
1.—Gümdemdeki sıralamanın
yeniden yapılmasına, Genel Kurulun çalışma saat ve süreleri
ile görüşülecek konulara ve 3.12.1996 Salı ve 4.12.1996 Çarşamba
günkü birleşimlerde sözlü soruların görüşülmemesine ilişkin
Danışma Kurulu Önerisi
Danışma Kurulu
Önerisi
No:
41 Tarih:
3.12.1996
Danışma Kurulunun 3.12.1996 Salı günü
yaptığı toplantıda aşağıdaki önerilerin
Genel Kurulun onayına sunulması uygun görülmüştür.
Yasin
Hatiboğlu
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
Vekili
Salih
Kapusuz Mustafa
Cumhur Ersümer
RP
Grubu Başkanvekili ANAP
Grubu Başkanvekili
Ali
Rıza Gönül Hikmet
Uluğbay
DYP
Grubu Başkanvekili DSP
Grubu Başkanvekili
Nihat Matkap
CHP Grubu
Başkanvekili
Öneriler:
1. Gündemin
"Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler" kısmının 32 nci sırasında yer
alan 113 sıra sayılı kanun tasarısının bu
kısmın 4 üncü sırasına; 52 nci sırasında yer alan
152 sıra sayılı kanun tasarısının 5 inci
sırasına; 50 nci sırasında yer alan 145 sıra
sayılı kanun tasarısının 9 uncu sırasına, 51
inci sırasında yer alan 146 sıra sayılı kanun
tasarısının 10 uncu sırasına; 55 inci
sırasında yer alan 165 sıra sayılı kanun teklifinin 11
inci sırasına alınması önerilmiştir.
2. Genel Kurulun
3.12.1996 Salı günkü Birleşiminde, özel gündemde yer alan Sosyal
Güvenlik ve Sosyal Sigortalar Kurumu ile İlgili Sorunlar Konusundaki
(10/1, 14) Esas Numaralı Meclis Araştırması Komisyonu
raporunun görüşmelerinin tamamlanmasından sonra kanun tasarı ve
tekliflerinin görüşmelerine başlanması ve 5 inci sıraya
kadar olan tasarıların görüşmelerinin tamamlanmasına kadar
çalışma süresinin uzatılması önerilmiştir.
3. Genel Kurulun
4.12.1996 Çarşamba günü 14.00-19.00, 5.12.1996 Perşembe günü
14.00-20.00 saatleri arasında çalışmalarını
sürdürmesi; 3.12.1996 Salı ve 4.12.1996 Çarşamba günkü
birleşimlerde sözlü soruların görüşülmemesi önerilmiştir.
BAŞKAN – Şimdi, Danışma Kurulu
önerilerini tek tek okutarak, oylarınıza sunacağım.
Birinci öneriyi tekrar okutuyorum:
1. Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının
32 nci sırasında yer alan 113 sıra sayılı kanun
tasarısının bu kısmın 4 üncü sırasına, 52
nci sırasında yer alan 152 sıra sayılı kanun
tasarısının 5 inci sırasına, 50 nci
sırasında yer alan 145 sıra sayılı kanun
tasarısının 9 uncu sırasına, 51 inci sırasında
yer alan 146 sıra sayılı kanun tasarısının 10
uncu sırasına, 55 inci sırasında yer alan 165 sıra
sayılı kanun teklifinin 11 inci sırasına alınması
önerilmiştir.
BAŞKAN – Öneriyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
İkinci öneriyi okutuyorum:
2.- Genel Kurulun 3.12.1996 Salı günkü
Birleşiminde, özel gündemde yer alan Sosyal Güvenlik ve Sosyal Sigortalar
Kurumu ile İlgili Sorunlar Konusundaki (10/1, 14) Esas Numaralı
Meclis Araştırması Komisyonu raporunun görüşmelerinin
tamamlanmasından sonra kanun tasarıları ve tekliflerinin
görüşmelerine başlanması ve 5 inci sıraya kadar olan
tasarıların görüşmelerinin tamamlanmasına kadar
çalışma süresinin uzatılması önerilmiştir.
BAŞKAN – Öneriyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Üçüncü öneriyi okutuyorum:
3. Genel Kurulun 4.12.1996 Çarşamba günü
14.00-19.00; 5.12.1996 Perşembe günü 14.00-20.00 saatleri arasında
çalışmalarını sürdürmesi; 3.12.1996 Salı ve 4.12.1996
Çarşamba günkü birleşimlerde sözlü soruların görüşülmemesi
önerilmiştir.
BAŞKAN – Öneriyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına
geçiyoruz.
VI. —KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER
1.—İstanbul Milletvekili Emin Kul ve
9 Arkadaşı ile Kocaeli Milletvekili Necati Çelik ve 18
ArkadaşınınSosyal Güvenlik ve Sosyal Sigortalar Kurumu ile İlgili Sorunların
araştırılarak Alınması Gereken Tedbirlerin Tespit
Edilmesi Amacıyla Meclis Araştırması Açılmasına
İlişkin Önergeleri ve Meclis Araştırması Komisyonu
Raporu (10/1, 14) (S. Sayısı :112) (1)
BAŞKAN – Genel Kurulun 27.11.1996 tarihli 23 üncü
Birleşiminde alınan karar gereğince, İstanbul Milletvekili
Emin Kul ve 9 arkadaşı ile Kocaeli Milletvekili Necati Çelik ve 18
arkadaşının sosyal güvenlik ve Sosyal Sigortalar Kurumuyla
ilgili sorunların araştırılarak, alınması gereken
tedbirlerin tespit edilmesi amacıyla, Anayasanın 98 inci,
İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergeleri üzerine
kurulan (10/1,14) esas numaralı Meclis Araştırması
Komisyonunun raporu üzerindeki genel görüşmeye başlıyoruz.
Komisyon?.. Burada.
Hükümet?.. Burada.
Komisyon ve Hükümet yerlerini aldılar.
İçtüzüğümüze göre, Meclis
Araştırması Komisyonunun raporu üzerindeki genel görüşmede
ilk söz hakkı Meclis araştırması önergesi sahibine aittir;
daha sonra, İçtüzüğümüzün 72 nci maddesine göre, siyasî parti
grupları adına birer üyeye, şahısları adına iki
üyeye söz verilecektir. Ayrıca, istemleri halinde, Komisyon ve Hükümete de
söz verilecek; bu suretle, Meclis Araştırması Komisyonu raporu
üzerindeki genel görüşme tamamlanmış olacaktır.
Konuşma süreleri, Komisyon, Hükümet ve siyasî
parti grupları için 20'şer dakika, önerge sahibi ve
şahıslar için 10'ar dakikadır.
Komisyon raporu, 112 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Rapor üzerinde,
Başkanlığımıza, şu ana kadar, Demokratik Sol
Parti Grubu adına Kocaeli Milletvekili Bekir Yurdagül'ün müracaatı
vardır.
Önerge sahipleri söz istemiyor mu efendim?
Demokratik Sol Parti Grubu adına, Kocaeli
Milletvekili Sayın Bekir Yurdagül; buyurun efendim. (DSP
sıralarından alkışlar)
Sayın Yurdagül, konuşma süreniz 20
dakikadır.
DSP GRUBU ADINA BEKİR YURDAGÜL (Kocaeli) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sosyal güvenlik ve Sosyal
Sigortalar Kurumu ile ilgili sorunların araştırılarak
alınması gereken tedbirlerin tespit edilmesi amacıyla kurulan
Meclis araştırması komisyonu raporu üzerinde, partimin
görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum.
Demokratik Sol Parti Grubu ve şahsım adına sizleri saygıyla
selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
İstanbul Milletvekili Sayın Emin Kul ve 9 arkadaşıyla
Kocaeli Milletvekili Sayın Necati Çelik ve 18 arkadaşının
vermiş oldukları araştırma önergeleri sonrası oluşturulan
Meclis araştırma komisyonu, çok uzun bir çalışmadan sonra,
raporunu Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına 11 Ekim
1996 tarihinde sunmuştur. Gerçekten, komisyon üyeleri olarak, çok uyumlu bir
çalışma sonucu, büyük bir emek vererek, bu raporu
hazırladık. Bir şansın sonucu olsa gerek, bu önergeyi veren
İstanbul Milletvekili Sayın Emin Kul, 53 üncü Hükümette
Çalışma Bakanı oldu -bu önergeyi daha önce vermişti- daha
sonra da, bu önergeyi veren Sayın Necati Çelik, 54 üncü Hükümette
Çalışma Bakanı oldu.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
sosyal güvenlik sistemi, biliyorsunuz, Bağ-Kur, Emekli
Sandığı ve Sosyal Sigortalar Kurumu olmak üzere üç güvenlik
kuruluşundan oluşuyor. Sosyal Sigortalar Kurumunda 4 milyon 370 bin aktif sigortalı, 2 337 755 pasif
sigortalı; Emekli Sandığında 657 sayılı Devlet
Memurları Yasasına tabi 1 milyon 880 bin aktif sigortalı, 995
749 pasif sigortalı; Bağ-Kur'da ise, 1479 sayılı Kanuna
tabi esnaf, sanatkâr, bağımsız çalışanlar, şirket
ortakları, köy ve mahalle muhtarları olmak üzere, 2 024 683 aktif
sigortalı, 690 687 pasif sigortalı; 2926 sayılı Kanuna
tabi; tarımda kendi adına çalışanlar da, 800 bin aktif
sigortalı, 58 248 pasif sigortalı olmak üzere toplam 13 milyon
kişi bu sosyal güvenlik şemsiyesine tabidirler. Bunların eş
ve çocuklarıyla, bakmakla yükümlü olduğu kişileri de göz önüne
aldığımızda, Türkiye nüfusunun yaklaşık yüzde
75'ine üç güvenlik kurumu sağlık hizmeti götürmektedir.
Burada komisyon raporunu başlık olarak
incelediğimizde, Türk sosyal sisteminin sorunları şu ana
başlıklarda toplanmıştır: Kuruluşlarca
sağlanan haklarda farklılıklar olması, işsizlik ve
aile yardımları sigortalarının yokluğu, politikalardaki
dağınıklık, idarî ve malî özerkliğin olmaması,
sağlanan yardımların yetersiz kalması, aktif–pasif sigorta
oranının bozulması, çıkarılan af yasaları, sosyal
yardım zamları, prim tahsilatındaki aksaklıklar.
Bunların içerisinde en önemlisi, aktuaryel
dengenin bozulmasıdır. Bugün Sosyal Sigortalar Kurumunda
yaklaşık 1,7 çalışana, 1 emekli düşmektedir. Özellikle,
sistemden her yıl 200 bin kişi emekli olmaktadır; sistemin
yürüyebilmesi için, bunun yerine her yıl 600 bin işçiyi sigorta
kapsamına almak zorunluluğu vardır. Bunun
dışında, ne kadar katkı yaparsanız yapınız,
hangi yasal düzenlemeleri yaparsanız yapınız, sistemi ayakta
tutma olanağınız yoktur
Özellikle, 5 Nisan 1994 kararlarından sonra,
kamudaki zorunlu emeklilik, SSK'nın aktuaryel dengesini çok olumsuz
etkilemiştir. Bu, bundan önceki 53 üncü Hükümet döneminde
kaldırılmış; ancak, 54 üncü Hükümet, 18 Ekim 1996 tarihli
genelgesiyle, kamu iktisadî teşekküllerinde, yeniden zorunlu
emekliliği getirmiştir. Bu, SSK'nın aktuaryel dengesini daha da
bozan faktörlerden sadece bir tanesidir.
Bunun dışında, Bağ-Kur ile ilgili,
belli basamaklarda yığılmayı önlemek amacıyla yeni
düzenleme yapılmıştır. 4181 sayılı bu Yasa,
4.9.1996 tarihli 22747 sayılı Resmî Gazetede
yayımlanmış ve 1 Ekim 1996 tarihinden itibaren yürürlüğe
girmiştir. Bu yasayla, hem emekli olan Bağ-Kurlulara hem de aktif
Bağ-Kur sigortalılarına basamak yükseltme olanağı
tanınmıştır; ama, öyle bir olanak
tanınmıştır ki, özellikle geçim zorluğu çeken
Bağ-Kur emeklilerinin, 30 Eylül 1996 tarihine kadar, bu haktan
yararlanmaları için müracaatları halinde -yasanın ilgili
maddesine göre- üç yıl süreyle emekli maaşı almayacaklar,
altı ay içerisinde de 600-700 milyon liraya yakın -basamak yükseltme
sayısına göre- bir ödeme yapacaklar ve ancak üç yıl sonra emekli
maaşları artacaktı; ama, 30 Eylül 1996 tarihine kadar,
Bağ-Kur'a, hiçbir emekli Bağ-Kurlu müracaat ederek, basamak yükseltme
talebinde bulunmamıştır. Bunun dışında, aktif
Bağ-Kur sigortalılarının bu yasadan yararlanabilmeleri için
3 Şubat 1996 tarihine kadar müracaat etmek hakları vardır; bunun
için de yine, yükseltecekleri basamağa göre, 750 milyon liraya yakın
borçlanmaları zorunluluğu söz konusudur; ama, şu ana kadar
-Bağ-Kur il müdürlüklerimizden aldığımız bilgilere
göre- bunun için de yok denecek sayıda az müracaat vardır.
Hükümet, bu yasa tasarısını Meclisin
olağanüstü toplantısında gündeme alırken, 43 trilyon
liralık bir gelir hedefliyordu; ama, ne yazık ki, şu ana kadar,
bu gelire bırakın ulaşmayı, yaklaşmak bile
olanaklı olamamıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Sosyal Sigortalar Kurumunun ve genelde sosyal güvenlik sisteminin ortak
sorunlarının en önemlisi, sosyal güvenlik
kuruluşlarının özerkliklerinin fiilî olarak
sağlanmamasıdır. Raporun üzerinde durduğu en önemli nokta
budur; ama, ne yazık ki, geçmişteki siyasî iktidarların kuruma
müdahalesi, 54 üncü Hükümet döneminde de aynen devam etmiştir. 4792
sayılı SSK Yasasının 1 inci maddesine göre, SSK, idarî ve
malî açıdan özerk bir devlet kurumudur. Bu özerkliği sağlamak
yönünde, ne yazık ki, adım atılması bir yana, bu özerkliğe
darbe indirilmiştir. Sayın Bakan Türkiye Büyük Millet Meclisi Plan ve
Bütçe Komisyonunda yaptığı konuşmada "müsaade edin,
ben kadromu kurayım" demektedir; acaba, Sayın Bakanın,
idarî ve malî özerklik anlayışı bu mudur?
Şu ana kadar, genel müdür, 2 genel müdür
yardımcısı, 2 yönetim kurulu üyesi, 5 daire başkanı,
50 başhekim ve sigorta müdürü görevden alındı. Bunların
dışında, SSK'da, yaklaşık altıyüz atama
gerçekleştirildi.
Sayın Bakan, herhalde, Türkiye'nin en büyük
bütçesine ve 60 bine yakın çalışana sahip SSK'da, bu
kadrolaşma hareketiyle ipin ucunu ele geçirmeyi hedefliyor olsa gerek.
Sayın Bakan 1994 yılında
katıldığı bir kolokyumda, Hak-İş Sendikası
Genel Başkanı olarak aynen şöyle söylüyordu: "Eksik
olmasınlar; aksine, takdir ettiğim Sayın Genel Müdür ve
yöneticiler, bütün çırpınmalarına rağmen, bu başka nedenlerden
dolayı SSK'nın içerisine düştüğü durumdan kaynaklanan
güveni sağlayamamaktadır."
Ne yazık ki, Sayın Çelik Bakan olduktan
sonra, Kurumu bu hale getirenler SSK Genel Müdürü ve yönetim kurulu olarak
gösterilmiş ve görevden alınmıştır. Ben, buradan soruyorum:
Acaba, SSK Genel Müdürü ve yönetim kurulu üyeleri hakkında
Hak-İş Genel Başkanı Sayın Necati Çelik mi doğru
söylüyordu; yoksa, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın
Necati Çelik mi doğru söylüyor?
Yine, 1 Nisan 1996 tarihinde Millî Gazeteye verdiği
beyanatta Sayın Bakan, Refah Partisi Grup Başkanvekili olarak aynen
şöyle söylüyor: "SSK'nın bilerek ve sistemli bir şekilde
batırıldığını ileri sürerek, batış
nedenlerini tespit etmeden üretilecek çözümlerin SSK'yı krizden
kurtaramayacağını savundu. Çelik, SSK'nın
batmasının temel sebebini, hükümetlerin bu kurumu yönetmeye
kalkışması olarak gösterdi." SSK'ya bir kuruş
katkıda bulunmayan hükümetlerin, SSK'yı yönetme hakkının
olmadığını belirtiyor Refah Partisi Grup Başkanvekili
Sayın Necati Çelik; ama, şu 5 aylık kısa sürede,
görülmeyecek bir şekilde, Sosyal Sigortalar Kurumunda siyasî
iktidarın müdahalesi var.
YALÇIN GÜRTAN (Samsun) – Daha da batırmak için 2
500 kişiyi işe alıyorlar.
ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) – Denge sağlanıyor
denge...
BEKİR YURDAGÜL (Devamla) – Elbette ki, denge
sağlamak sizin bileceğiniz iş; ama, Hak-İş'in Genel
Başkanı Sayın Necati Çelik'in, Bakan olarak bu uygulamalardan
uzak durması ve kurumu gerçek sahiplerine emanet etmesi gerekiyordu;
Hak-İş Genel Başkanı olarak verdiği söz oydu. İşçiler
-Hak-İş üyeleri dahil- Sayın Bakandan bunu bekliyorlar.
ALİ RIZA BODUR (İzmir) – Dün dündür, bugün
bugündür(!)
ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) – Sayın Bakan
yapar...Sabırlı olun...
BEKİR YURDAGÜL (Devamla) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; elbette ki sabırlı olacağız
da, kadrolaşmayı tamamladıktan sonra kurumu gerçek sahiplerine
teslim etmenizin de çok fazla bir anlam taşımayacağını
bu arada belirtmek istiyorum.
ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) – Bir çocuk 9 ayda dünyaya
gelir; sabredin...
BEKİR YURDAGÜL (Devamla) – Siz, 5 ayda
bunları yaptığınıza göre, 9 ayda kimbilir neler
yapacaksınız!..
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
gayrimenkullerin satışıyla ilgili bir yasa tasarısı
hem Plan ve Bütçe Komisyonundan hem Sağlık ve Sosyal İşler
Komisyonundan geçti ve bu konuda da ne yazık ki, Hak-İş Genel
Başkanı Sayın Necati Çelik'in söylediklerini size aktarmak
istiyorum "SSK üzerinde kayıtlı görülüp, aslında gerçek
sahibi işçiler olarak gayrimenkullerin devrine, satışına
tamamen karşıyız" diyor. Bunu ancak işçilerin yapabileceğini
söylüyor Sayın Necati Çelik; ama, 7 kişilik yönetim kurulundaki 4
kişiyi kendisi atıyor, Hükümet atıyor; 3 kişi, işçi,
işveren ve emekli temsilcisi; Hükümetin çoğunluğu var yönetim
kurulunda ve bu yasa tasarısını apar topar Meclisten geçirmeye
çalışıyoruz.
ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) – O kadar
hakkımız olsun!..
Fazla müdahale ediyorsun!..
BEKİR YURDAGÜL (Devamla) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; SSK'yı batıran en önemli nedenlerden
bir tanesi pirim faizlerinin affı ve SSK'nın borçlanmasıdır.
Ne yazık ki, 54 üncü Hükümet, 3 üncü kaynak paketinde,
yurtdışında çalışan işçilerimize borçlanma
olanağı tanıyor; ayrıca, SSK pirimlerinin faizlerinin
affına yönelik bir taahhütte bulunuyor.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Başbakan ve Başbakan Yardımcısının
açıkladıkları 3 üncü kaynak paketinde SSK'nın
alacakları için faiz affı getirileceği taahhüt edilmiştir.
SSK alacaklarına af getirilemeyeceğine ilişkin Anayasa Mahkemesinin
10 Ağustos 1995 tarih ve 22370 sayılı Resmî Gazetede
yayımlanan kararına rağmen böyle bir taahhüdün
inandırıcılığı olabilir mi? Bu tür
yaklaşımlarla, bundan sonra, namusuyla dürüstçe sigorta pirimini
ödeyen vatandaşlar pirimini ödeyebilir mi? Bunlara haksızlık
yapmış olmuyor muyuz bu faizleri affederek?
Yine, Sayın Bakanın Hükümete sunduğu SSK
ile ilgili tasarıda, sosyal güvenliğe devlet katkısı
olarak, sosyal yardım zamlarının Hazine tarafından
karşılanması öngörülüyor. Elbette ki, devlet, sosyal
güvenliğe katkıda bulunmalı; ama, devletin, sosyal yardım
zammıyla değil, üçüncü ayak olarak, prim olarak, sosyal
güvenliğe katkıda bulunması gerekmektedir. Bugün, Amerika
Birleşik Devletlerinde yüzde 30, Almanya'da yüzde 25, İzlanda'da
yüzde 88, İsveç'te yüzde 49, İngiltere'de yüzde 55, Fransa'da yüzde
19 devlet katkısı vardır. Geçmişte, SSK'nın maaş
giderleri içerisinde sosyal yardım zammı, yüzde 62 oranıyla çok
önemli bir rakamken, bugün, bu oran yüzde 40'lara düşmüştür. İki
senedir de sosyal yardım zammı dondurulmuştur. Bundan sonra da
artırılmayacağını düşündüğümüzde, devletin, Hazinenin,
SSK'ya yapacağı katkı gitgide azalmış ve reel gücü de
sıfıra yaklaşmış olacaktır.
Özellikle sosyal güvenlik kuruluşlarının
sağladıkları fonların iyi değerlendirilememesi sonucu,
1965-1993 arası, Ankara Sanayi Odasının
yaptırdığı bir araştırmaya göre, SSK'nın 20
milyar doları kaybolmuştur. SSK'nın fonları, ucuz
kredilerle, birilerine peşkeş çekilmiştir.
Gerçekten, bugün yaşam mücadelesi veren
Bağ-Kur emeklileri, işçi emeklileri çok zor durumdadır. Yine,
Başbakanlığa sunulan bu yasa tasarısında, bunlarla
ilgili sistemin tek tip gösterge sistemine dönüştürülmesi gerekirken, iki
emekli cemiyeti arasındaki anlaşmazlık bahane edilerek tek
gösterge sistemine geçiş, bu yasa tasarısında
öngörülmemiştir. Bu, daha sonraki döneme
bırakılmıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bir de, sınav sorununa değinmek istiyorum. SSK'ya 2 500 memur
alımı için verilen ilan, hukuka aykırıdır. 6.12.1985
tarih ve 85/10260 sayılı Bakanlar Kurulu Kararıyla
yürürlüğe konulan, İlk Defa Devlet, Kamu Hizmeti ve Görevlerine
Devlet Memuru Olarak Atanacaklar İçin Mecburî Yeterlilik ve Yarışma
Sınavları Genel Yönetmeliğinin 8 inci maddesine aykırı
olan SSK sınav duyurusuna rağmen, bu sınavı yapacak
mısınız Sayın Bakanım? Bakanlar Kurulu kararıyla
yürürlüğe giren sınav yönetmeliğine aykırı sınav
duyurusu yapanlar hakkında soruşturma açmayı düşünüyor
musunuz? Bir kişinin yargıya başvurması halinde, bu
sınavlar, sonuçlarıyla birlikte iptal edilebilecektir. Eziyet
çektirdiğiniz, umut verdiğiniz, masraf ettirdiğiniz onbinlerce
insana yazık, günah değil mi? Neden, ÖSYM
aracılığıyla yapmadınız?.. Zaman yok diyorsunuz,
bu acelenin nedeni nedir? ÖSYM aracılığıyla
yapmış olsaydınız, acaba, istediğiniz kişileri
SSK'ya sokamayacak mıydınız? Bunun endişesini mi
taşıyordunuz? (DSP sıralarından alkışlar)
Sayın Bakan, sınavsız sağlık
personeli almak için yaptığınız yönetmelik
değişiklik teklifini, Devlet Personel Dairesi
Başkanlığı, az önce bahsettiğim yönetmeliğe
aykırı olduğu gerekçesiyle reddetmiştir; bunu da,
Bakanlığınıza, 5.11.1996 tarih ve 12450 sayılı
yazısıyla bildirmiştir. Bu yazıya rağmen, yönetmelik
değişikliğini, 30 Kasım 1996 tarih ve 22833 sayılı
Resmî Gazetede yayımlatarak, yürürlüğe soktunuz. Bu arada, bir
şey daha yaptınız; size ret yazısını yazan Devlet
Personel Dairesi Başkanını, partinize mensup Devlet Bakanı,
âdeta cezalandırırcasına, derhal, usulsüz olarak açığa
aldı. Bunu, sizin hukuk devleti anlayışınıza
bırakıyorum.
Türkiye gibi, her meslekte işsizi bol bir ülkede,
kuruma, sınavla en iyi elemanları alma olanağınız
varken, bu yolu seçmenizin nedeni, acaba, yandaşlarınızı
almak değilse, nedir? Hukuk devleti kuralları içerisinde, bir gün,
bunun hesabının sorulacağını düşünmüyor musunuz?
Bu konuda, bu kadar mı gözünüz kara Sayın Bakanım?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Yurdagül,
konuşmanızı tamamlayın.
Yalnız, konuşmayı
Başkanlığa ve Genel Kurula hitaben yapacaksınız; Genel
Kurulda, Sayın Bakana doğrudan hitap imkânı yok.
Buyurun.
BEKİR YURDAGÜL (Devamla) – Sizin delaletinizle
söylüyorum Sayın Başkan.
SSK'ya ait Kızılcahamam Soğuksu Millî
Parkı içindeki Çam Oteli, 25.10.1996 tarih ve 3895 sayılı
Yönetim Kurulu kararıyla, ihalesiz olarak kimlere verildi? Bu işlemi,
Yönetim Kurulu, kendi özgür iradesiyle mi gerçekleştirdi, yoksa Sayın
Bakanın talimatlarıyla mı?
SSK Hukuk Müşavirliği, 17.10.1996 tarih ve
3863 sayılı mütalaasında bu işlemin hukuka aykırı
olduğunu bildirmesine rağmen, hangi gerekçelerle, otel, bu
işgalcilere verilmiştir? Oysa, Ankara 13 üncü İcra
Hâkimliğinden, söz konusu otelin tahliyesi için karar
çıkarılmıştı.
Yine, Van'da, kadın doğum ve çocuk
hastalıkları hastanesi yapılmak üzere tahliye edilen Kuruma ait
bina, yine ihalesiz, Millî Gençlik Vakfına tahsis edildi. Tüm bunlar,
sizin dışınızda, Sayın Bakanın
dışında mı gerçekleşiyor?
Eski bir sendikacı ve işçilikten gelen bir
milletvekili olarak, size bu kürsüden sesleniyorum; lütfen, eski söylemlerinizi
hatırlayın ve yanlıştan vazgeçin.
İşçinin kuruluşu olan SSK
mallarının talanına, Demokratik Sol Parti izin vermeyecektir,
Türkiye Büyük Millet Meclisi izin vermeyecektir.
Sayın Başkan, yukarıda belirttiğim
konularla ilgili soruşturma açtırıp açtırmayacağını
Sayın Bakandan öğrenmek istiyorum. Sonuçları hakkında, Yüce
Meclisi ve kamuyonu bilgilendirmesini istiyorum. Zannediyorum, geçmişte
Başkanlığını yaptığı Hak-İş
Konfederasyonu üyesi işçi arkadaşlarım da bu konuda
açıklama bekliyorlar.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
adil düzen deyip iktidara gelenler, işçinin alınteriyle
oluşturduğu SSK'nın mallarını yağmalamayı
sürdürüyorlar. Eleman istihdamı için yasadışı yollara başvurup,
hukukun ayaklar altına alınmasına neden oluyorlar.
Demokratik Sol Parti olarak, tüm bu yasalara ve
yönetmeliklere aykırı olumsuzlukları açığa
çıkartmakta kararlıyız. Buradan, Başbakanlık Yüksek
Denetleme Kurulu ve Başbakanlık Teftiş Kurulunu göreve davet
ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DSP, ANAP ve CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Demokratik Sol Parti Grubu adına
konuşan Kocaeli Milletvekili Sayın Bekir Yurdagül'e teşekkür
ediyorum.
Gruplar adına ikinci söz, Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına Antalya Milletvekili Sayın Bekir Kumbul'un.
Buyurun efendim. (CHP sıralarından
alkışlar)
Sayın Kumbul, konuşma süreniz 20
dakikadır.
CHP GRUBU ADINA BEKİR KUMBUL (Antalya) –
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; İstanbul
Milletvekili Emin Kul ve 9 arkadaşı ile Kocaeli Milletvekili Necati
Çelik ve 18 arkadaşının sosyal güvenlik ve Sosyal Sigortalar
Kurumuyla ilgili verdikleri araştırma önergesinin sonucunu sizlere
sunmak üzere kürsüye çıkmış bulunuyorum; bu vesileyle, Partim ve
şahsım adına sizleri ve bu konuyla ilgili tüm sosyal tarafları
saygıyla selamlıyorum.
Ayrıca, sözlerime başlamadan önce, bugünün
önemi nedeniyle, 3 Aralık nedeniyle, özürlü
vatandaşlarımızın, umarım, yine, bugün, Genel Kurulda,
onlar hakkında yapacağımız yasal düzenlemeyle ikinci
bayramlarını kutlatırız; bu vesileyle onları da
saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, dört ay gibi bir
süre içerisinde, sosyal güvenlik sistemlerinin ve özelde Sosyal Sigortalar
Kurumunun sorunları nedir, nereden nereye gelmiştir, sonuçta
nasıl düzeltebilirizi gerçekten çok kapsamlı ve tüm incelikleriyle
ortaya koyduk; umarım, önümüzdeki günlerde ve süreçte, bu rapordan gerekli
kesimler yararlanır.
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; sosyal güvenlik kavramının zihinlerde
yarattığı çağrışımın insanları
mutlu kıldığı tartışılmaz bir olgudur.
Bireyin kendisinin ve birlikte yaşadıklarının toplumsal
güvencesinin, toplumsal bir güç tarafından
sağlandığını ve
karşılaştığı,
karşılaşacağı risklere karşı yalnız
olmadığını bilmesi, yaşamın bütün
zorluklarına karşı direncini artırmakla kalmayacak,
aynı zamanda, toplumsal yaşamın gerilimsiz ve
çatışmasız olmasını da sağlayacaktır.
Genel olarak, sosyal güvenlik, gelirleri ne olursa
olsun, kişilere, belirli sosyal, fizyolojik, ekonomik riskler
karşısında ekonomik güvence sağlamak şeklinde tarif
edilebilir.
Anayasanın 60 ncı maddesinde de "Herkes,
sosyal güvenlik hakkına sahiptir. Devlet, bu güvenliği
sağlayacak tedbirleri alır ve teşkilatı kurar." hükmü
yer almaktadır.
Ülkemizde uygulanan sosyal güvenlik sistemlerini, iki
ana başlıkta toplamak mümkün:
Birinci başlık, primsiz kesim. Bu alanda
yapılan en önemli düzenleme 10.7.1976 tarihinde ve 2022 sayılı
Yasayla 65 yaşını doldurmuş, muhtaç, güçsüz kimselere
aylık bağlanması olmuştur.
Gene, 2828 sayılı Sosyal Hizmetler ve Çocuk
Esirgeme Kurumu Kanunu bu bağlamdadır; 3294 sayılı Sosyal
Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanunu; yani, halk arasında
bilinen adıyla Fak Fuk Fonu bu bağlamdadır.
Ayrıca, 3816 sayılı Yeşil Kart
uygulaması primsiz sistem içerisinde yer almaktadır. Gene, bu
bağlamda, sosyal yardım zammı da sayılabilir.
Primli sosyal güvenlik sistemlerine gelince, ILO'nun
102 Sayılı Sözleşmesinde belirttiği dokuz sigorta kolundan
yedisi uygulanmaktadır. Bunlar, iş kazası, meslek
hastalığı, hastalık, analık, yaşlılık,
maluliyet ve ölüm sigorta kollarıdır.
Sosyal güvenlik kuruluşlarımızın
primli sisteme dahil kollarından en eskisi, 1949 yılında 5434
Sayılı Yasayla kurulan, kamu kesimindeki memurların ve
emeklilerin yaşlılık, maluliyet, ölüm ve hastalık
riskleriyle, bunların bakmakla yükümlü oldukları eş, ana ve
çocuklarının hastalık ve analık risklerini
karşılayan Emekli Sandığıdır. Bu kapsamda,
ülkenin yüzde 15,1'i bulunmaktadır.
Diğeri, 1964 yılında, 506
sayılı Kanunla kurulan Sosyal
Sigortalar Kurumu, hizmet aktiyle çalışan işçilerin sosyal
güvenliğini sağlayan bir kurumdur, yedi sigorta kolunu kapsar, toplam
ülke nüfusunun yüzde 41,1'ine hizmet verir.
Diğeri, 1971 yılında, 1479
Sayılı Kanunla kurulan Bağ-Kur, esnaf ve sanatkârlar ve diğer bağımsız
çalışanların sosyal güvencilisi sağlar ve ülke nüfusunun
yüzde 19,7'sini kapsamaktadır.
Bunun dışında, 22 adet özel sandık
da primli kesime dahildir. Tarımda işçi niteliğinde
çalışanyar, 2925 Sayılı Yasayla SSK'ya; kendi hesabı
ve namına çalışan tarım sigortalıları da, 2926
Sayılı Yasayla, Bağ-Kur'a bağlı olarak
çalışan, primli sosyal güvenlik sistemi kapsamına
alınanlardandır.
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım, malî ve idarî yönden özerk, özel statüye tabi bu sosyal
güvenlik kuruluşları, kağıt üzerinde böyle görülmesine
rağmen, yönetimleri devlet ağırlıklıdır.
SSK'nın yönetiminin yedide dördü, Bağ-kur'un yönetiminin beşte
üçü, Emekli Sandığının yönetiminin altıda
altısı devlet tarafından atanır.
Ülke nüfusunun yüzde 76'sını kapsayan SSK,
sonra Bağ-Kur ve Emekli Sandığı, son yıllarda, giderek
artan ve darboğazlara varan finansman açığı vermektedir.
Sosyal Sigortalar Kurumu, son geldiği noktada, 201 trilyon lira açık
vermiştir; 1997 bütçesinde ise,
kurumun, 350 trilyon lira açık vermesi öngörülmektedir.
İlk açığı 1989 yılında
veren Bağ-kur, 1996 yılında 43 trilyon lira açık
vermiştir. Yine, ilk açığı 1993 yılında veren
Emekli Sandığı, 1996 yılında 5 trilyon lira açık
vermiştir.
Hızla artan ve çok yüksek rakamlara varan
açıkların, Hazineden yapılacak transferlerle
karşılanmasının, ileriki yıllarda mümkün olamayacağı
açıktır. Diğer bir deyimle, sistem, hızlı bir
çöküş içerisindedir.
Ne oldu da sosyal güvenlik sistemleri, böyle, kar
yumağı gibi yuvarlandıkça artan çöküş içerisine girdi;
bunları -aslında kitapçıkta tüm detaylarıyla verildi-
şu şekilde sıralamak mümkün:
1. Türkiye'de, devlet, sosyal güvenlik
finansmanına, şimdiye kadar, ciddî bir katkıda
bulunmamıştır. Devlet, ancak, son zamanlarda,
açığı kapatma anlamında yardımda bulunmuştur;
oysaki, OECD ülkelerinde bu oran, yüzde 20'den, yüzde 84'e kadar varmaktadır.
2. Aktif/pasif sigortalı oranı,
uluslararası standardın çok altındadır. Türkiye'de en büyük
sorun, emekli aylığı alanlar ile prim ödeyenler arasındaki
oranın giderek azalmasıdır. Sosyal Sigortalar Kurumunda, bu
oran, 1976 yılında 6 çalışana 1 emekli iken, bugün,
maalesef, 1,8 çalışana 1 emekli durumuna gelmiştir; keza, Emekli
sandığında, bu oran 1,8 çalışana 1 emekli
durumundadır. Yine, bu oran, Bağ-Kur'da, 3 çalışana 1
emekli durumundadır. Bu oran, OECD ülkelerinde, 6 - 7 çalışana 1
emekli durumundadır.
Elbette, burada etkili olan nedenler vardır.
Yaş, bir etkendir; kayıtdışı ekonomi bir etkendir;
borçlanma yasaları bir etkendir...Bunları uzatmak mümkün.
Prim oranları yüksektir; sosyal güvenlik
sistemimizde, gerek çalışan gerek çalıştıranın
primleri oransal olarak yüksektir; ama, primler, prime esas ücretler üzerinden
ödeneceği yerde, çoğunlukla asgarî ücret üzerinden ödenmektedir.
Yüksek oranlı prim, hem çalışanı hem de
çalıştıranı kayıtdışına itmektedir.
Sosyal güvenlik kurumlarının yönetimi, devlet
ağırlıklıdır ve politik müdahaleye açıktır.
SSK ve Bağ-Kur, kâğıt üzerinde yönetsel ve malî açıdan
özerk görünmesine karşın, yönetim kurullarında devlet
ağırlıklıdır. Bu durum, kurumların
kaynaklarının politik amaçlarla kullanılmasına ve kurumun
gerçek sahiplerinin yönetim dışı kalmasına yol
açmaktadır.
Kayıtdışı sektörün büyüklüğü,
sosyal güvenlik sistemini olumsuz yönde etkilemektedir. Sosyal güvenlik
kurumları arasında norm farklılıkları vardır;
SSK, Bağ-Kur, Emekli Sandığı ve özel sandıklar, kapsadığı
kişilere değişik haklar tanımaktadır. Özellikle,
üçünün de uyguladığı yaşlılık, malullük ve ölüm
sigortalarında farklı standartlar mevcuttur.
Sosyal güvenlik kurumları, prim
karşılığı olmayan bazı yardımlardan sorumlu
tutulmaktadır; SSK ve Bağ-Kur'daki sosyal yardım zammı, bu
kapsamdadır. 1977'de yakacak zammı olarak 750 lirayla başlayan
ve bugün, kişi başına ayda 4 milyon 690 bin lirayla, SSK'ya
yıllık 103 trilyon lira yük bindiren sosyal yardım zammı,
en büyük etkenlerden birisidir. Yine, Emekli Sandığındaki, prim
karşılığı olmayan sağlık yardımı
bu kapsamdadır; SSK'daki isteğe bağlı sigortalılarda
prim karşılığı olmayan emeklilikteki sağlık
yardımı da bu kapsamdadır. Bu durum, kuruluşların
finans dengelerini onarılmaz bir şekilde bozmaktadır.
Kuruluşların prim borçlarını
zamanında yatırmamaları, kamu kuruluşlarına
çıkarılan af yasaları, borçlanma yasaları -ki, bu
şimdiye kadar 11 kez yapılmıştır- yine, sosyal
güvenlik kurumlarını kötü yönde etkileyen etkenlerdendir.
Erken yaşta emeklilik uygulaması, yıllar
boyunca, soruna politik, hatta deyim yerinde ise, oy kaygısıyla
yaklaşan iktidarlar, emeklilik sistemini, ülke gerçeklerinden, ortalama
yaşam umudu gerçeklerinden bağımsız hale getirmişlerdir.
Bugün, ülkemizde ortalama emeklilik aylığı, 20 yıl ve
üzerinde verilmektedir; oysa ki, Avrupa ülkelerinde, bu, 10 yıldır.
Emeklilik yaşları, sosyal tarafların sağlayacağı
konsensüsle belirli seviyeye yükseltilmelidir. Yukarıda
saydığımız ortak noktaların dışında,
kurumlara özgü sorunlar da elbette var; bunlar, birike birike büyük boyutlara
ulaşmıştır.
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; dönem dönem kurumsal bazda ıslah
adımları atılmak istenilmesine rağmen, her nedense, sistemi
bozan uygulamalara gidilmiştir. Örneğin, 506 sayılı SSK
Kanunu yürürlüğe girdiği tarihlerde gelişkin ve sorun yaratmayan
bir yasa olduğu halde, zaman içinde çeşitli politik kaygılarla
bozulması, onarılmaz sorunlar yaratmıştır. Emeklilik
yaşının sürekli olarak politik amaçlarla
değiştirilmesi, her üç kurum açısından hiç beklenilmeyen
bir zamanda yeni sorunlara yol açmıştır. Süper emeklilik,
sistemde halen telafi edilemeyen olumsuz sonuçlara ve sisteme olan güvenin
zedelenmesine yol açmıştır. Oysaki, sosyal güvenlikte temel
amaç, bütün toplumun sosyal, fizyolojik ve ekonomik risklere karşı
sosyal güvenceye kavuşturulmasıdır.
İnsanların, bugünlerini ve geleceklerini
güven içerisinde korkusuz yaşayabilmeleri için,
karşılaşmaları muhtemel risklere karşı
kendilerini güvencede hissetmeleri gerekmektedir. Sosyal güvenliğin bütün
toplumsal kesimleri kapsaması, bu güvence hissinin bütün insanlara
yayılması ve istenen amaca ulaşması anlamına
gelmektedir. Bu temel amaca bağlı olarak, sosyal güvenlik sistemi
kendi kendisine yetecek ve yeniden üretebilecek bir yapıya
kavuşturulmalı ve dış etkenlerden zarar görmesi
engellenmelidir.
Raporda ayrıntılarıyla ele
aldığımız sorunlar ve çözümlerini ana omurgalarıyla
şöyle sıralamak mümkün:
Sosyal güvenlik sistemimizin omurgasını
oluşturan kurumlar, iktidarların müdahale edebilecekleri bir
yapıdan kurtarılmalıdır. Bunun için, gerçekten, hem idarî
hem de malî açıdan özerk tutulması gerekir. Sosyal güvenlik,
Anayasada düzenlenen bir haktır. Bu işlevi yerine getirmek üzere
faaliyet yürüten kurumların, siyasî bir sosyal güvenlik politikası
izlememesi gerekmektedir. Kurumların yönetimi, kuruma katkıda bulunan
taraflara bırakılmalıdır.
Sosyal güvenlik kurumlarının
finansmanına devlet katkısı mutlaka
sağlanmalıdır, üçüncü bir ayak olarak mutlaka
bulunmalıdır.
Kayıtdışı sektörü ortadan
kaldıracak önlemler mutlaka alınmalıdır.
Sosyal güvenlik sistemimizdeki norm
farklılıkları ortadan kaldırılmalıdır.
Sosyal güvenlik sistemimiz içerisinde olmayan sigorta
kolları, ILO standartlarına uyumlu bir şekilde
kurulmalıdır. Bu bağlamda, bugüne kadar uygulanan yedi kolun
dışında, işsizlik sigortası ve aile yardımı
da, ülke koşullarına göre düzenlenmelidir.
Prim oranları, daha makul bir seviyeye,
aşamalı olarak, mutlaka çekilmelidir.
Sağlık sigortası ile emeklilik
sigortası birbirinden ayrılmalıdır.
Emeklilik yaşı gözden geçirilmelidir. Bu
konuda, emeklilik yaşının, toplumsal kesimler arasında
uzlaşmaya varıldıktan sonra, belirli bir program etrafında
ve kademeli olarak, sistemi zorlamayan düzeylere yükseltilmesi gerekir.
Ulusal sosyal güvenlik sistemi mutlaka
kurulmalıdır. Bugün, ülkemizde, ulusal düzeyde uygulanan norm ve
standart açısından eşit ve kapsadığı kitleye
sorunsuz sosyal güvenlik sağlayan bir sigorta sisteminin
olmadığı açık.
Sistemle ilgili yasal düzenlemeler
yapılırken, sosyal sigorta, sosyal yardım ve sosyal hizmetleri
bütünüyle kapsamasına dikkat etmeli ve ulusal sosyal güvenlik sistemiyle
ilgili yasaların bu esaslara göre yapılması
sağlanmalıdır.
Kurum içi işleyiş, hiyerarşik ve
merkeziyetçi modellerden kurtarılmalı ve yerel yönetim modellerinin
uygulama bulma ve inisiyatif kullanma yolları açılmalıdır.
Değerli arkadaşlarım, bu perspektif
altında, keşke bu araştırma, Kurumun
başındakilere ışık tutucu olup da, Türkiye genelinde
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bünyesine
alınacak 2 500 kişi, müracaat eden 88 bin kişi arasından
merkezde değil de, yerel yöneticiler tarafından, kendi bölgelerinde
imtihana alınıp seçilebilseydi... Yine bu raporun
ışığı altında, Sağlık Aile ve Sosyal
İşler İhtisas Komisyonunda tartışılan Sosyal
Sigortalar Kurumunun gayrimenkullerinin satışı, Kurumun
asıl sahipleri tarafından değerlendirilmeye tabi
tutulabilseydi... Yine, Başbakanlıkça açıklanan,
yurtdışında çalışan işçilerin 12 500 dolar
ödeyerek emeklilik kapsamına alınmasının Kuruma ne gibi
yükler getireceği göz önünde bulundurulsaydı. Keşke, Sayın
Bakanın belirttiği, benim dilimin varmadığı, ip ve ucu
neyse, ortaya konulabilseydi; şimdi, o nerede, onu da bilseydik... Çarçur
edilen bürokratların, Kurumun kötüye gidişinde ne gibi etkileri
olduğunu sıraladığımız sorunlar çerçevesinde ele
alınabilse ve yine, Kurumun, kamudan alacaklarının faizlerinin
ertelenmesinin mantığının nerede olduğunu
görebilseydik... Bunlar, sorunu çözme mantığı mı yoksa,
soruna sorun ekleme mantığı mı?..
Bütün bunlara rağmen,
ayrıntılarıyla sosyal güvenlik sisteminin sorunlarını
ve çözümlerini sunduğumuz bu rapor, ulusal sosyal güvenlik sistemi
uygulayıcılarına ışık tutucu olması
kanısıyla, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
konuşan, Antalya Milletvekili Sayın Bekir Kumbul'a teşekkür
ediyorum.
Gruplar adına konuşmalar devam etmektedir;
şimdi, Anavatan Partisi Grubu adına, Sayın Mustafa Balcılar
konuşacaktır.
Buyurun Sayın Balcılar. (ANAP
sıralarından alkışlar)
Konuşma süreniz 20 dakikadır.
ANAP GRUBU ADINA MUSTAFA BALCILAR (Eskişehir) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sosyal güvenlik ve sosyal
sigortalar kurumlarının sorunları ve bu sorunların çözüm
yollarıyla ilgili Meclis araştırma komisyonunun raporu üzerinde,
Anavatan Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce
Heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, böyle, sosyal güvenlik
kuruluşlarının sorunlarıyla ilgili bir araştırma
komisyonu kurulduğuna göre, demek ki, Türkiye'de, Türk sosyal güvenlik
sistemi ve Türk sosyal güvenlik kuruluşlarının büyük
sorunları var ki, böyle bir komisyon kurulma ihtiyacı söz konusu
olmuştur.
Burada, değişik partilere mensup
konuşmacı arkadaşlar, rapordaki çok ince detaylara girdiler;
dolayısıyla, raporumuz, her türlü kesimin görüşlerini
kapsayacak, ciddî bir rapordur; problemleri tespit etmiştir; çözüm
yollarını ortaya koymuştur. Bütün konulara değinebilmemiz,
bu yirmi dakikalık süre içerisinde mümkün değildir;
dolayısıyla, belli konulara ağırlık vererek
konuşmamı sürdürmeyi düşünüyorum.
Burada, hataları ve yanlışları
tespit etmemiz halinde, izah etmemiz halinde, hataların ve
yanlışların, cumhuriyet hükümetleri tarafından tekrar
yapılmaması halinde, en azından, Kurumun düzeleceği
mantığından hareket etmemiz gerekiyor.
Türkiye'de, sosyal güvenliğin
yaygınlığı, yüzde 75'ler, bir hesaba göre yüzde 78'ler
civarındadır. Türkiye gibi, gelişmekte olan ve
gelişmiş ülkeler seviyesine ulaşmayı hedefleyen bir ülkede,
tüm vatandaşlara, Anayasanın hak olarak tanıdığı
sosyal güvenlik hakkının sağlanamamış olması, bir
eksikliktir.
Bir başka nokta, şu anda, sosyal güvenlik
kuruluşlarının aktuaryel dengelerinin bozukluğu ve
açıkları, Hazineye, bütçeye getirmiş oldukları yükler o
kadar yüksektir ki, ikinci KİT açıkları seviyesinde mütalaa
etmek veya ifade etmek mümkündür.
Türkiye'de yapılan en büyük yanlış,
sosyal sigortalar ile sosyal yardımın birbirine
karıştırılmasıdır. Sosyal yardım,
muhtaçlık kıstaslarını esas alır; sosyal sigortalar
ise, nimet-külfet dengesini esas alır ve objektiftir. Türkiye'de
yapılan yanlışlıklar ve biraz popülist politikaların
etkisiyle, biraz idarenin zayıflığı, beceriksizliği
yüzünden bu iki kavramın birbirine
karıştırılmış olması, en büyük sosyal
güvenlik sistemini, sosyal sigortaları açmaza sokan nedendir.
Sosyal güvenlik kuruluşlarının
aktuaryaları, 1991 yılına kadar açık vermeden devam ederken
-bir de bakıyoruz ki- başta Sosyal Sigortalar Kurumu olmak üzere,
1991 yılında büyük açıklarla karşı karşıya
kalıyoruz, Tabiî ki, bütün
kabahati, falan veya filan iktidara yüklemenin de doğru
olmadığı kanaatindeyim; burada, olaya, objektif bakmak
durumundayız. Ama,1991'e kadar başabaş gelirken, aktuaryası
denkken, açık vermezken, 1991'den sonra büyük açıklarla
karşı karşıya kalmışsak, 1991'den sonra
yapılan uygulamalara şöyle bir göz atmamız mutlaka gerekecektir;
acaba ne yapılmıştır da, ne yanlış
yapılmıştır da, ne eksik yapılmıştır da
bu açıklar birden artmıştır diye bakmak gerekir.
Burada, ilk gözümüze çarpan, özellikle 1991
seçimlerinde -belki birileri, bunu, makul karşılayabilir; ama, devlet
idaresinde, hele millî olarak kabul ettiğimiz sosyal güvenlik
kuruluşlarının idaresinde bunu kabul etmek mümkün değildir-
nasıl "ey vatandaş, tütüne, falan partiden 5 bin lira daha fazla
vereceğim, beni seçin" diye taahhütte bulunulması, ekonomik
mantalite olarak ne kadar yanlışsa, sosyal güvenlikte de "ey
vatandaş, eğer beni seçersen, ben size erken emekliliği
getireceğim" ifadesiyle ve
taahhüdüyle seçime gitmek de o kadar yanlıştır. İşte
sosyal güvenlik kuruluşlarında -1992'de büyük açık verdiği
yıllarda- yapılan hata, Erken Emeklilik Kanunudur; yani, yaş
sınırına bakılmaksızın erken emeklilikle ilgili
getirilen kanundur.
Sosyal sigortalardan ve sosyal güvenlikten
vatandaşların, sigortalıların beklentisi, emekli
oldukları zaman, alacakları emekli aylıkla, gelirle aktif
hayatlarındaki sosyal yaşantılarını devam
ettirebilmektir. Burada, devletin sosyal güvenlik kuruluşlarına
yardımı da dahil olmak üzere, gelişmiş ülkelerdeki
sigortacılık sisteminde, 6,4-7 civarında aktif
sigortalının 1 emekliyi beslemesi gibi bir kıstas
belirlenmiş olmasına rağmen, ülkemizde, bu oran, işte bu
erken emeklilik gibi yanlış kanunlardan dolayı, maalesef SSK ve
Emekli Sandığı gibi sosyal güvenlik kuruluşlarında 1,8
aktif çalışan 1 emekliyi besler duruma gelmiştir, ki, 1,8 aktif
çalışan 1 emekliyi besliyorsa ve devlet de ekonomisi çok güçlü
değil de yeterince yardım yapmıyorsa, oradan emekli olanın
ele güne muhtaç olmayacağını, çoluğuna çocuğuna
avucunu açmak zorunda kalmayacağını iddia edebilmek ve
emekliliğinde mutlu bir yaşantı sürebileceğini, insanca bir
yaşam sürebileceğini iddia edebilmek mümkün değildir. Bu
oranı, bu kıstası bozan her türlü uygulama, emeklilerin,
çalışanların ve sosyal güvenlik sisteminin, sosyal güvenlik
kuruluşlarının aleyhinedir. İşte, 1992'de getirilen,
yaş sınırına bakılmaksızın erken emeklilik
kanunu, bardağı taşıran son damla gibi, sosyal güvenlik
sistemindeki çöküşü başlatmıştır.
Bir başka nokta: Sosyal güvenlik
kuruluşlarında -Emekli Sandığında o problem yok- ve
özellikle Bağ-Kur ve SSK'da sigortalıların borçlarını
ödeme güçlükleri, icra takipleri söz konusudur. Zaman zaman, cumhuriyet
hükümetleri, bu konuda sigortalılara kolaylık gösterirler. 1983-1991
yılları arasında Bağ-Kur'da ve SSK'da, anaparanın
ödenmesi halinde, prim ve gecikme zamlarının ertelenmesiyle ilgili
iki sefer kanun çıkarılmıştır. Bu kanunlar
görüşülürken, muhalefetten, iktidardan arkadaşlarımız
"böyle bir imkân sağlıyoruz, anaparayı ödeyenin faiz
borcunu, prim borcunun faizini de affedelim, ertelemeyelim" dediklerinde,
uzman arkadaşlar "eğer böyle bir şey yaparsanız, Türk
sosyal güvenlik sisteminin prim tahsilat oranlarını
düşürürsünüz" demişlerdir. Kişi, nasıl olsa üç
beş sene sonra popülist politika uygulayan ve seçmene selam etmek isteyen
bir idare gelir ve beni seçerseniz, ben anaparanın ödenmesi halinde, faiz
ve gecikme zamlarını affedeceğim der, dolayısıyla ben
sıfır faizli kredi kullanmış olurum düşüncesindedir.
Bu nedenle, biz, iki sefer, bu ertelemelerde affı getirmedik, sadece
erteleme getirdik.
1992 yılında, yine sosyal güvenlik sistemini
sarsan, bozan, köküne kibrit çakan olaylardan bir tanesi de, o tarihteki
Hükümetin, anaparanın ödenmesi halinde, prim borçlarının faiz ve
gecikme zamlarının affıyla ilgili kanun tasarısını
getirmesidir. Burada, kürsüde, komisyonlarda basbas bağırdık,
zabıtlara geçirdik, dedik ki; Türk sosyal güvenlik sisteminde prim
tahsilat oranlarını düşürürseniz; geriye dönüş
başladığı zaman, ekonomik sıkıntılar başladığı
zaman, aktuarya açığı başladığı zaman,
öncelikle, sağlık hizmetlerini veremez duruma gelir sosyal güvenlik
kuruluşları. Vatandaş, aktif
sigortalılığında bir tek imkân olarak sağlanan
sağlık sigortası imkânlarını da alamaz duruma gelince,
onlar da primlerini ödemez olur. Diğerleri, zaten ucuz kredi,
sıfır faizli kredi düşüncesiyle primlerini ödemeyecektir. Prim
tahsilat oranları düşer ve sosyal güvenlik sistemi çöker dedik
-önemli olduğu için uzun izah ediyorum- buna rağmen, parmaklar
kalktı, indi ve bu af getirildi. İşte, Türk sosyal güvenlik
sisteminin, 1991'den sonra, aktüaryasını bozan,
açıklarını artıran, Hazineye muhtaç kılan ana
etkenlerden bir ikincisi de budur.
Bir başka nokta: Belediyelerin, başta SSK'ya
olmak üzere borçları vardı. Bir tahkim kanunu tasarısı
getirdi o tarihteki hükümet. Yine, biz, endişelerimizi, az önceki
mantaliteden kaynaklanan endişelerimizi dile getirdik ve orada
belediyelerden primini ödemeyenlerin borçları tahkim edildi, devlet
üzerine aldı ve daha sonra da tabiî ki, SSK'ya ödedi. Buraya kadar, SSK
açısından bir şey yok gibi gözüküyor; ama, olayın enteresan
bir nüansı vardır. O tarihte Sayın Cindoruk Meclis
Başkanı, şu anda bizim Partimizde Milletvekili olan Sayın
Dedelek de o zaman DYP Milletvekili; Eskişehir'in Sarıcakaya
İlçesinde bir ziyaret yapıyoruz, Sarıcakaya DYP'li Belediye
Başkanını ziyaret ediyoruz. Belediye Başkanı,
Cindoruk'a "Sayın Başkanım, bizi enayi yerine koyuyorsunuz.
Primini ödeyen dürüst belediyeleri enayi yerine koyuyorsunuz. Ben, diğer
belediyeler gibi, bu primlerimi ödemeyip, başka işlerde
kullanabilirdim. Dolayısıyla, bundan sonra ben, nasıl olsa
ileride başka bir hükümet gelir, böyle bir tahkim kununu getirir diye bir
daha prim ödemeyceğim" dedi. Aynı, sigortalıların prim
ödememe alışkanlığına sahip kılınması
gibi, kamu kuruluşları ve belediyelerin de prim ödememe
alışkanlığı, bu getirilen yanlış kanunla
gündeme gelmiştir. Yine sosyal sigortalar sistemini çökerten nedenlerden
bir başkası da budur.
Sayın Başbakanımız, Hocamız,
geçen gün...
HALİT DUMANKAYA (İstanbul)– Hangisi?..
MUSTAFA BALCILAR (Devamla) – Erbakan Hocamız,
Profesör; ama, üniversite hocamız değil.
Erbakan Hocamız, kaynak paketleriyle ilgili,
yurtdışındaki vatandaşlarımızın sosyal
güvenlikleriyle ilgili olarak "bulundukları ülkede elde ettikleri
emeklilik hakkına ilave olarak, Türkiye'de de emeklilik hakkını
sağlamayı düşünmekteyiz. Bu, SSK genel bütçesine
katılmayacak; 3 yıl sonra başlayacağı için, bu
emeklilik hakkından dolayı da, bir 5 milyar dolar daha imkân
sağlayacağız" diyor.
Ben, Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığının bütçesini Plan ve Bütçe Komisyonunda takip
ettim -Sayın Bakan da burada, ben yanılıyorsam lütfen ikaz
etsin- üç beş gün evvel Hükümetin sosyal güvenlikle ilgili en yetkili
kişisi, ilgili Bakanı, Plan ve Bütçe Komisyonunda konuşma
yapıyor, hiç böyle bir şeyden bahsetmiyor. Sosyal güvenlikle ilgili
kararlar, gece yatıp da, sabahleyin, rüyasında gördüğü
işleri veya istihareye yatıp da, aklına gelen şeyleri
uygulama değildir. Sosyal güvenlik, sigorta sistemine dayanır, nimet
külfet esastır, aktuarya hesapları esastır; bu hesaplar
yapılmadan, aklına gelip de "böyle bir imkânı
sağlayacağım" diye seçmene selam etmeyi, 1991-1995
yılları arasındaki hükümetlerin yaptıkları
yanlışlıkların bir benzeri olabileceği endişesiyle,
buradan, Yüce Heyetinize ve Türk Milletine duyurmak istiyorum.
Bu konuda bir hazırlık var mıdır?
Bu konuda, sadece "Almanya'daki vatandaşlara böyle bir imkânı
sağlıyorum" dersen, acaba, Anayasaya göre eşitlik
ilkelerine uygun mudur, değil midir? Hangi sosyal güvenlik sistemiyle bunu
yapacaksınız? Ayrı bir sosyal güvenlik sistemi mi
yaratıyorsunuz? Bu soruların cevabını veremezsiniz.
Özel sigorta şirketlerinin yapacağı bir
işi yapıyorsanız, o zaman Hayat Sigortaya yaptırın,
Başak Sigortaya yaptırın, başka bir sigorta şirketine
yaptırın...Dolayısıyla, bunları, popülist politika olarak
mütalaa ediyoruz.
Bir başka nokta: Başbakan
Yardımcımız Sayın Çiller'in, eşiyle birlikte idarede
bulunurken iflas ettirdikleri İstanbul Bankasının, batan
İstanbul Bankasının, zaman içerisinde, oradaki çalışanların
sandığının SSK'ya devriyle ilgili bir kanun
tasarısı getirildi...
HALİT DUMANKAYA (İstanbul) – 17,5 trilyon
lira.
MUSTAFA BALCILAR (Devamla) – O tarihteki rakamı
24,1 trilyon lira.
Bu kanun tasarısı geldiğinde, o
tarihteki ilgili arkadaşlara, teknik arkadaşlara, SSK Genel Müdürüne
ve Hükümete sorduk, dedik ki: "Her türlü borçlanma, prensip olarak sosyal
güvenlik kuruluşlarının aleyhinedir; acaba, bu kanunla, Sosyal
Sigortalar Kurumunun bir zararı olacak mıdır?" Bize verilen
cevap: "Biz, teknik olarak inceledik, kesinlikle, Sosyal Sigortalar
Kurumunun bir zararı olmayacaktır." Aynı Genel Müdür
arkadaşımız, aradan bir sene geçti, yine bir komisyonda
kendisine -ya KİT Komisyonunda veya başka bir yerde-
sorulduğunda, o günkü rakamlarla SSK'ya 24 trilyon lira yük
getirdiğini söyledi; bugünkü kura göre hesaplarsak, bunun üç dört misli
eder. Değerli arkadaşlar, işte, bu tür
yanlışlıklardan dolayı SSK batmıştır .
Bundan sonraki cumhuriyet hükümetleri tarafından bu
yanlışlıklar yapılmazsa, zannediyorum, SSK biraz kendine
gelir; ilave, mantıkî tedbirler alınması halinde de, biraz daha
toparlanır.
Burada başka sebepler de vardır; işte,
norm standart farklılıkları, Konut Edindirme Yardımı
ve Zorunlu Tasarruf Kanunlarının aktif sigortalı
sayısını menfi etkilemesi gibi... Bunlar raporda olduğu
için ve zamanın da darlığı dolayısıyla sorunlar
kısmını burada bitirip, çözümlerle ilgili birkaç cümle söylemek
istiyorum.
Değerli milletvekilleri "okullar olmasa Millî
Eğitimi idare etmek kolay olur" demiş bir yetkili. Primleri
artırırsın, aylık bağlama oranlarını düşürürsün,
kurumları rahatlatırsın; ama, tabiî, bunun
doğuracağı sosyal patlamaların önüne geçemezsin.
Başka bir tedbir: Tüm sosyal güvenlik
kuruluşlarını, geçici bir maddeyle iptal edersin,
sıfırdan, belli bir tarihten itibaren 18 yaşını
dolduran herkesin kaydolacağı, üye olacağı genel
sağlık sigortasını ve sosyal güvenliği de asgarîden,
taban basamaktan, fakrü zaruret içerisinde olanların primlerinin bir
kısmının veya tamamının devlet tarafından
ödeneceği; tavan olarak, kişinin emekli olduğu zaman reel olarak
almak istediği basamağa kadar -aktuarya hesapları
yapılarak- istediği basamağı seçebileceği yeni bir
sosyal güvenlik sistemi getirirsin, şu andaki mevcut sistemde de yatay
geçişleri özendirici kanunlar düzenlersin ve zaman içerisinde, bu 3 sosyal
güvenlik kuruluşunu iptal edersin; fakat, bu, bugünkü Parlamento
aritmetiğinden çıkabilecek hükümetlerle gerçekleştirilebilecek
bir olay değildir. Bu, ancak, bir tek parti iktidarıyla,
kalkınma hızı ortalama yüzde 7'lerin üzerinde olan, fert
başına millî geliri 4 000-5 000 doları aşan bir Türkiye'de
gerçekleşebilir. İleriye dönük, olması gereken budur.
Bugün için ne yapabiliriz? Sosyal güvenlik
kuruluşları arasında norm ve standart eşitsizliği
vardır; SSK, Emekli Sandığı ve Bağ-Kur'un, emekli
aylığı bağlama oranlarından tutun da, emekli
olanın tekrar çalışabilme imkânına kadar, değişik
maddelerinde değişik farklılıklar vardır. Öncelikle,
tüm sosyal güvenlik kuruluşlarının tabi olacağı bir
kaideler manzumesi, sosyal güvenlik anayasası mahiyetinde bir kanun
çıkarılır ve bu 3 sosyal güvenlik kuruluşunun birbirine
uyumsuz olan, paralel olmayan maddeleri, bu anayasaya uydurulmak suretiyle
paralel hale getirilir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MUSTAFA BALCILAR (Devamla) – Sayın
Başkanım, ne kadar eksüre veriyorsunuz?
BAŞKAN – Sayın Balcılar,
konuşmanızı tamamlayın.
MUSTAFA BALCILAR (Devamla) – Peki.
Zaman içerisinde de, bu kuruluşlar, norm ve
standart eşitliklerini kolay sağlayabilmek amacıyla, önce tek
bakanlık çatısı altında toplanır, daha sonra da -az
önce arz ettiğim seviyede- tek bir sosyal güvenlik sistemi haline
getirilir.
Burada esas olan, sağlıkla ilgili bir sigorta
kolunun, sosyal güvenlik kuruluşlarından ayrılması ve
ayrı bir "Genel Sağlık Sigortası Kurumu
Başkanlığı" adı altında faaliyet göstermesi,
primlerin, bu sosyal güvenlik kuruluşları tarafından
toplanması, devletin buna katkıda bulunması ve sağlık
hizmetlerini ayrı bir kuruluşun vermesi şeklinde,
sağlık hizmetlerinin, öncelikle hizmetin verilişi itibariyle, bu
kuruluşlardan alınması lazım.
Bir SSK düşünün ki, hem sağlık
hizmetlerini veren hem satın alan kuruluş olmakla, kesinlikle maliyet
hesabı olmadan verdiği bu hizmetlerde, hem
sigortalısını memnun edememekte hem de rantabl ve sağlıklı
sağlık hizmeti verememektedir.
Gerek genel sağlık sigortasında gerek
sosyal güvenlikte devletin görevi, vatandaşların yüzde yüzünü sosyal
güvenlik ve sağlık sigortası şemsiyesi altında
toplamaktır; bunları toplarken de, herkesi, en alt basamaktan zorunlu
olarak sigortalı yapmak, en alt basamaktan sigortalı olanlardan
fakrüzaruret içerisinde olanların primlerinin bir kısmının
veya tamamının devlet tarafından ödenmesi gibi bir sistemle
toplamaktır. Bu hizmetleri verirken, asgarîden sağlık hizmetleri
ve sosyal güvenlik hizmetleri vermek ve daha yüksek hizmet talebinde
bulunanların, basamak yükseltme imkânına sahip olanların da,
devletin yardım ve himayesinden ayrı tutulacağını
bilmesi gerekir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Son cümlenizi ifade edin lütfen.
MUSTAFA BALCILAR (Devamla) – Bitiriyorum Sayın
Başkanım.
Zaman darlığından diğer konulara
giremiyorum. Bu görüşler, Partimizin Abant ve Denizli
toplantılarında yaptığı çalışmalar
neticesinde, gizli bir şeyler olmayıp kitaplara geçirilmiş ve
kamuoyuna deklare edilmiş, seçimlerden evvel de kamuoyuna, biz iktidar
olursak bunları yapmaya çalışacağız dediğimiz
bilgilerdir.
Bu düşüncelerimi, Anavatan Partisinin
görüşleri olarak Yüce Heyetinize arz eder, saygılar sunarım.
(ANAP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Anavatan Partisi Grubu adına
konuşan Eskişehir Milletvekili Sayın Mustafa Balcılar'a
teşekkür ediyorum.
Şimdi, söz sırası, Refah Partisi Grubu
adına, Tokat Milletvekili Sayın Ahmet Feyzi İnceöz'de.
Buyurun efendim. (RP sıralarından
alkışlar)
Konuşma süreniz 20 dakikadır.
RP GRUBU ADINA AHMET FEYZİ İNCEÖZ (Tokat) –
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
görüşülmekte olan, sosyal güvenlik ve Sosyal Sigortalar Kurumuyla ilgili
sorunların tespiti ve çözüm yolları konusunda kurulan
araştırma komisyonu raporu üzerinde, Refah Partisi Grubunun
görüşlerini arz etmek üzere huzurlarınızdayım;
konuşmama başlamadan, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Benden önce konuşan değerli grup sözcüsü
arkadaşlarımız, Amerika'yı yeniden keşfetme
babında, üç aşağı beş yukarı değişik
ifadelerle, SSK'nın başta olmak üzere, sosyal güvenlik
kuruluşlarının içinde bulundukları
sıkıntıları ve çözüm yolları konusunda kendi
partilerinin görüşleri doğrultusunda görüşlerini arz ettiler.
Değerli arkadaşlar, gerçekten, büyük bir
kitleyi ilgilendiren, böylesine bir sosyal güvenlik sisteminin Türkiye Büyük
Millet Meclisinde ele alınması, Türkiye Büyük Millet Meclisinde
yapılan araştırma komisyonları çalışmaları
içerisinde en önemli yeri işgal eden bir çalışmadır. Bunu
böyle belirttikten sonra, 1992 yılında, yine toplumun geniş bir
kesimi olan özürlülerle ilgili vermiş olduğumuz önergeye yönelik
yapılan çalışmalar doğrultusunda bir rapor
hazırlanmıştı. O dönemin milletvekillerinden birisi ve o
komisyon üyesi olarak Grubum adına konuşma yaptığım
zaman, bu güzel tespitlerin hayatiyete geçirilmesi gerektiğini ifade
etmiştim. 7 milyonu aşkın ve çevresiyle birlikte 15-20 milyonluk
bir kitleyi ilgilendiren bu kesimin problemlerine el atacak düzenlemeleri, inşallah, birazdan, gecikmeli de olsa
-dört senelik bir gecikmeden sonra- Türkiye Büyük Millet Meclisi ele alacak.
Yine, birazdan, Yüce Meclisin tasviplerine arz edilecek
olan bu komisyon raporu doğrultusundaki gayretler, güzellikler de,
inşallah, şu andaki Hükümete nasip olacak; ama, bir farkla,
gecikmeden inşallah.
Şu andaki sosyal güvenlik kuruluşları
içerisinde en önemli kesimi SSK işgal etmektedir. Ülkemizde, 102
sayılı ILO Sözleşmesinde tespit edilen 9 sigorta kolundan, henüz
aile yardımları ve işsizlik sigortasının
bulunmayışının önemli bir noksanlık olduğu bir
ortamda, sosyal güvenlik sisteminin tarihine kısaca bir göz atacak
olursak, insanlık, tarihin her döneminde, kendisini, fakirlik,
hastalık, muhtaçlık, kaza ve benzeri risklere karşı koruma
duygu ve çabası içerisinde olmuştur; bu risklere karşı
tedbir alma, kendisini güvenlik altına alma istek ve çabasının,
insanlığın başlangıcı kadar eski olduğu
muhakkak. Bu durum -usul ve esasları ne kadar ilkel olursa olsun- sosyal
güvenliğin başlangıcının, insanlık tarihi kadar
eskilere dayandığını göstermektedir.
Bununla beraber, modern sosyal güvenliğin
başlangıcı Birinci Dünya Savaşı sonrası,
gelişmesi ise İkinci Dünya Savaşı sonrası oluyor.
Tabiî, o zamandan bu vakte kadar, kendi yağıyla kavrulan veya
artılarıyla, hatta, ülke bütçesiyle yarışan çok önemli bir
KİT olan bu sosyal güvenlik müesseseleri içerisinde -ki, biraz önce de
ifade ettiğim gibi- SSK'nın malî tablosuna ve negatif tabloya
geldiği döneme bir göz attığımızda şu
rakamları görmekteyiz: 1989 yılında, prim tahsilatı ve
gider toplamı arasındaki fark -rakamları vermiyorum- 682 milyar;
1990'da 1,399 milyar; 1991'de 128 milyar -nihayet, eksilere geçiş- 1992'de
eksi 2,556 milyar-yani, açık- 1993'te eksi 8 trilyon -küsuratına
geçmiyorum- 1994'te eksi 19 trilyon; 1995'te eksi 81 trilyon ve 1996'da rekor
bir açık, eksi 201 trilyon; 1997'de 300'lere varacağı tahmin
edilmekte. Ben, bu gidişat
içerisinde, korkutucu rakamları ve açığıyla bu sosyal
güvenlik sisteminin niye bu hale geldiğini, başta SSK olmak üzere tüm
bu sosyal güvenlik sistemlerinin acilen kurtarılması lazım
geldiğini ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin, bu konuda -değerli
arkadaşlarımız da ifade ettiler- politik mülahazaların
ötesinde, doğruları yapmada bir araya gelerek, komisyonlarda,
tartışmalar içerisinde, yapmış olduğum bazı
benzetmeler ölçüsü içerisinde,batan gemi misali, bu gemileri kurtarmak zorunda
olduğumuzu ifade ettim.
Değerli arkadaşlar, Bağ-Kur ayrı
bir dert, Emekli Sandığı ayrı bir dert. Sandıklar var,
0,4 kesimi, kamu programları var; yani, bu sosyal güvenlik içerisinde
yüzde 1,5 ve kapsam dışı yüzde 22'lik bir kesimin, toplam
olarak, SSK, Bağ-Kur, Emekli Sandığının toplamı
da yüzde 76,3 oranında bir kapsama alınan nüfusu ihtiva etmekte.
Böylesine geniş bir kitlenin problemleri
konusunda, biz, önce, konunun yetkililerini komisyona çağırarak,
genel müdürleri ve teknik seviyedeki kişileri dinleyerek, zaman zaman
kendi yanlarına giderek, geniş bir araştırma yaptık ve
Türkiye Büyük Millet Meclisinin huzurlarına getirdik.
Şu anda, kısaca, yine, bazı bilgiler de
vermek istiyorum, arkaşlarım bunlara temas etmediler. SSK, en büyük
sosyal güvenlik kuruluşu; iş kazaları, meslek
hastalıkları, hastalık, analık, yaşlılık,
maluliyet, ölüm gibi konularda ve ayrıca, tabiî, sadece kendisine ait
değil, eş ve çocukları için de sosyal güvenlik sağlayan en
büyük sosyal güvenlik sistemimiz, kuruluşumuz.
Bu SSK üzerinde, tabiî, ağırlıkla
duruyoruz demiştim. Bir havuz örneğini verecek olursak, SSK havuzuna
çeşitli borularla su akıyor. Bunun başında, hepimizin
bildiği gibi, işveren ve işçilerin ödediği primler gelmektedir;
sonra, İş Kanununa göre
işçi ücretlerinden yapılan ceza kesintilerinden Çalışma
Bakanlığınca Kuruma verilmesi uygun görülecek paralar,
İş Kanunda belirtilmiş olup işçi sigortalarına
hükmedilecek para cezaları, gerçek ve tüzelkişiler tarafından
yapılacak bağışlar ve vasiyetler, Kurumun menkul ve
gayrîmenkul mallarından doğan gelirleri ve genel bütçeden
yapılacak yardımlar... Şimdi, bunlardan "büyük
borular" diye tanımladığımız, işverenin ve
işçilerin, ayrıca, kendi emlakinden gelen gelirlerin kalın borularla
aktığı bu havuzda, havuzun dibinde öylesine kaçaklar,
yarıklar var ki, büyük borular, giderler var ki, bu havuz, biraz önce de
söylediğimiz gibi, eksiler seviyesine, negatifler seviyesine
düşmüş ve Kurum, negatif bilançoyla çalışmak zorunda
bırakılmış. Tabiî, geçmişte uygulanan bazı
uygulamalardan dolayı, özellikle, bir iki konu nedeniyle,
arkadaşlarımız, bu negatif tablonun olduğu kanaatini
ağırlıkla ifade buyurdular; o da, erken emeklilik konusuydu.
Aslında, erken emeklilik konusunun ne kadar rakama baliğ olduğu
konusunda da çalışmalarımız esnasında
sağlıklı bir rakam elde edebilmiş değiliz; ama, bu
konuda buna katılmamak da elde değil. Örneğin, Avrupa
ülkelerinde, Batı ülkelerinde, Amerika Birleşik Devletlerinde 65,
Danimarka'da 67, İtalya'da 60, Türkiye'de 38 ve 43 yaşları;
diğer üçüncü dünya ülkelerinden Libya'da 65, Yemen'de 60, Kenya'da 55;
yani, biz, bu çizelge içerisinde, gerçekten, erken emeklilik konusunda pek
savunulacak bir noktada değiliz. Bunu itiraf etmek zorundayız; ama,
bütün yükün de buna yüklenmemesi gerektiğini, özellikle şu tablo
içerisinde biraz önce ifade ettim. 1991'den sonra ve özellikle sosyal demokrat
partilerin hükümette yer aldığı -çünkü, çeşitli isimlerde
hükümette yer aldıkları için öyle tavsif buyuruyorum-
Çalışma Bakanlığına hâkim oldukları dönemde,
maalesef, bu uçurum daha da büyümüş ve biz, bu konuda...
REFİK ARAS (İstanbul) – Ortağına
söyle, ortağına.
AHMET FEYZİ İNCEÖZ (Devamla) – Sosyal
demokratlara söylüyorum efendim; Bakanlık sosyal demokratların
uhdesindeydi.
Ben, belki konuşmam esnasında çok şeyler
söyleyeceğim, madem söz buraya geldi. Özellikle, yine geçen dönemde bu
konuda mücadele veren bir arkadaşınız olarak "SSK'nın
malları Emlak Bankasına peşkeş çekiliyor"
demiştim. Emlak Bankasının, güvenirlik hududunun nerelere kadar
vardığı malumlarınız; şaibeli bir banka.
Maalesef, emeklilerin bir maaşı kadar bir noktada, SSK'nın
kaymak kısmı, malları peşkeş çekilmiştir ve ben,
komisyon çalışmaları esnasında arkadaşlarımı
da bunaltacak derecede, özellikle, bu konuya konsantre olan bir
arkadaşları olarak, zaman zaman, komisyon üyesi
arkadaşların da canını sıkacak şekilde bu konu
üzerinde durdum. Çünkü, biraz önce havuz örneğinde değindiğim
gibi, yarığın veya borudaki büyük kaçağın buralardan
olduğuna inanıyordum.
Ben, sırası
gelmişken, burada, Emlak Bankasına devredilen taşınmazlarla
ilgili, Emlak Bankasına devredilip satışı yapılan
taşınmazlarla ilgili konuları, kalın bir rapor halinde
büyüteç altında incelenmek üzere sayın genel müdüre takdim ettim ve
burada iddialı da konuşmuyorum; ama, sanıyorum ki, ikinci bir
İSKİ olayını, herhalde, Emlak Bankasında
göreceğiz; çünkü, buradan çok pis kokuların geldiğini
huzurlarınızda ifade etmek istiyorum...
ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) – Mercümek
olayında olduğu gibi!..
AHMET FEYZİ İNCEÖZ (Devamla) – Bir iki rakam
vermek istiyorum: Şu anda, sadece bir daire fiyatına 3 dönümlük bir
arazi veriliyor. Bir örnek: Ankara'nın Varlık Mahallesinde 3
katlı bir binadaki 14 dükkân ve 6 daire 4 milyar liraya veriliyor; rakam
ne kadar korkunç!.. Efendim, Artvin-Murgul'da
231 metrekarelik boş bir arsa 90 bin liraya veriliyor; ama,
bunlardan ziyade İstanbul'da, Florya'dan bir rakam vermek istiyorum: 3
dönümlük bir arazi 11 milyara veriliyor.
Yine o geniş rapora baktığımız
zaman, altı ay sonrasında, sadece bin lira artırımla,
ikinci bir ihalede, yine, aynı şahıs üzerinde bazı
malların kaldığı ve böylesine peşkeş
çekildiği acı gerçekleri görüyoruz. Ben bu konuda fazla konuşup,
diğer konulardaki zamanımı harcamak istemiyorum; ama,
başlıklar halinde arz edeyim: Niye bu vaziyete
geldi?..İşte, esas bu dönemi irdelemek lazım değerli
arkadaşlar.
Tabiî, birazdan
bahsedeceğim; şu anda, SSK'nın içinde bulunduğu
problemlerle ilgili, bakanlığın hazırladığı
kanun tasarısı önümde. Biraz önce
arkadaşlarımızın ifade buyurdukları, işte,
kanunun yürürlüğe gireceği tarihten itibaren ilk defa sigortalı
olacak kadınların 50 yaşında, erkeklerin 55
yaşında emekli olacakları; 15 yıl sigortalık süresi bulunanların
yeni yasadan etkilenmeyecekleri; işçi emeklilerinin
yurtdışında tedavi olabilecek şekilde düzenlemelerin
yapılması; protez, araç, gereç yapımında analık
sigortasından yararlanılabileceği; emeklilerden muayene
ücretinin alınmayacağı; kaçak işçi çalıştırmanın
önleneceği; denetimde, sigorta müdürlükleri ve memurlara da yetki verip,
kaçakların önleneceği; tüm
kamu denetim elemanlarınca, çalışanların sigortalı
olup olmadığının tespit edileceği; işçiye de
bildirim yükümlülüğü getirerek, biraz önce
arkadaşlarımızın ifade ettiği gibi, kaçakların
kısmen önleneceği ve sosyal yardım zammının Hazinece
karşılanacağı... Ki, biraz önce de ifade ettiğim gibi,
SSK'nın en önemli
kaçaklarından, havuzunu boşaltan borulardan, çatlaklardan birisi
de bu. İşte, böylesi düzenlemelerle, inşallah, şu andaki
Hükümet ve Sayın Çalışma Bakanımız huzurlarımıza
gelecek, bu güzellikleri yapacak.
Biz buralarda kalmayalım. Bakın, ben, yine
kamuoyunun gündemine girsin diye 16.7.1996 tarihli toplantıda komisyona
sunduğum, gayri resmî edindiğim bilgileri aktarmak istiyorum. Elbette
bunlar, ispat edilmeye muhtaç ; ama, pis kokuların geldiği noktalar.
İlgisi olmayan 40 bin kişinin sigorta
kapsamına alınması sonucu SSK'ya ek bir yük getirildiği...
"Sanatçı" adı altında, sanatçı niteliğine
haiz olmayan kişilerin sigorta kapsamına alındığı
bir gerçek. Bu, geçen dönemde yapıldı. Kendilerine sanatçı süsü
veren -bunları küçümsemek istemiyoruz- davulcu, zurnacı
şeklinde, belli bir ad altında, hele hele özellikle doğuda,
herkesin bu şekilde sigortalandığı ve haksız bir
şekilde SSK'yı sömürdükleri; İstanbul Bankası ve
TÖBANK'ın SSK'ya 54 trilyonluk ek yük getirdiği; erken emeklilikle
birlikte kurumun yükünün arttığı; ölçümleme konusunun tekrar ele
alınması gerektiği... Aslında, bu konularda doluyum ve
yanılmıyorsam, bu da, 1987 yılında, ANAP dönemini
ilgilendiren bir hata ve o dönemdeki açıklardan bir tanesi. Müteahhitlere
ödemelerde öncelik tanındığı; Başbakanlık
tasarruf genelgesi hilafına 60 hekim, 2 000 sağlık personelinin
kuruma alındığı; Dışkapı SSK Hastanesinde
olduğu gibi, bölücü ve suçlu kişilerin işe alındıkları... Hiç değilse, bunların hepsi,
mutlaka, Türkiye Büyük Millet Meclisi zabıtlarına geçsin ve yeni
Hükümet tarafından değerlendirilsin diye burada arz ediyorum; yoksa,
bilinenleri tekrar etmekten öte, bunların çok çok önemli olduğuna
inanıyor ve bunu tarihî bir görev olarak biliyorum.
Yine, 20 Eylül 1995 tarihli tasarruf genelgesi
hilafına, 750 kişinin Ankara ve İstanbul'da geçici işçi
olarak alındığı... Değerli sosyaldemokrat
arkadaşlarımız, burada ifade ettiler; şu anda, gayet
demokratik bir ortam içerisinde ve herkesin gözü önünde yapılan
imtihanlara gölge düşürtenlere ithaf olunur bu bilgiler.
Etlik depoda, 200 kadar sigortasız kaçak işçi
çalıştırıldığı; Eskişehir SSK Hastanesi
için alınan hemodiyaliz cihazlarının, birbuçuk yıl süreyle,
kullanılmadan depoda bekletildiği; küçük onarım işlerinin
büyütüldüğü; lüks inşaatlar yapılmış gibi
fiyatlandırmalar ve ödemeler yapıldığı; eski
Çalışma Bakanlığı binasının lüks bir
tadilattan sonra, Çankaya Belediyesine verildiği ve kendi
yandaşlarına peşkeş çekildiği; Göztepe Hastanesindeki
ihalelerde, usulsüzlük ve yolsuzlukların yoğun olarak bilindiği;
Ankara'daki SSK İşhanı ve Onur Çarşısında
olduğu gibi, kuruma ait gayrimenkullerin düşük fiyatlarla kiraya verildiği...
Evet, 200 trilyonluk bu eksi rakam, boş yere oluşmadı
değerli arkadaşlar.
Lojman tahsislerinde usulsüzlüklerin olduğu;
belediye pirim borcuna karşılık, fahiş fiyatlarla arsa ve
benzeri gayrimenkul alındığı...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Konuşmanızı
tamamlayın Sayın İnceöz; buyurun.
AHMET FEYZİ İNCEÖZ (Devamla) – SİYAV
adı altında kurulan Sigorta Personeli Yardımlaşma
Vakfında birçok yolsuzluğun yapıldığı, Kartal SSK
Hastanesine ait dinlenme tesisinin, DİSK'e çok az bir fiyatla kiraya
verildiği...
Değerli arkadaşlar, Sayın Balcılar'ın
ifade ettiği ve şairin de
dediği gibi, bir dokun, bin ah işit kâsei fağfurdan...
Gerçekten, bin ahın yükseldiği bu sosyal güvenlik sistemi üzerinde
çok şeyler söylemek mümkün; ama, şu andaki Refahyol Hükümeti,
Allah'ın izniyle, bütün bu yanlışlıkların üzerine
cesaretle gidecek ve bu rapor doğrultusunda, tüm doğrular konusunda,
elbirliğiyle, işbirliğiyle tüm bu sosyal güvenlik sistemlerini
yeniden düzenleyecek, hayatiyete geçirecek ve milletimizin refahını
sağlayacaktır.
Hepinize saygılar sunuyorum. (RP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Refah Partisi Grubu sözcüsü Sayın
Ahmet Feyzi İnceöz'e teşekkür ediyorum.
SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Sayın Başkan,
Doğru Yol Partisi Grubu adına, Aksaray Milletvekili Sayın Nevzat
Köse konuşacaklar.
BAŞKAN – Gruplar adına son konuşma,
Doğru Yol Partisi Grubu adına yapılacaktır.
Sayın Nevzat Köse, buyurun efendim. (DYP
sıralarından alkışlar)
Konuşma süreniz 20 dakikadır.
DOĞRU YOL PARTİSİ GRUBU ADINA NEVZAT
KÖSE (Aksaray) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri;
Doğru Yol Partimizin konuyla ilgili görüşlerini sunmak üzere
huzurlarınızdayım; bu vesileyle, Yüce Meclisimize saygılar
sunarım.
Anayasamızda da belirtildiği üzere, Türkiye
Cumhuriyeti Devleti, sosyal bir devlettir, sosyal devlet olmanın
gereklerini yerine getirmekle mükelleftir. Bu nedenle, gerek doğrudan
gerekse yasalarımızla kurulan sosyal güvenlik
kurumlarımızla bu işlevini yerine getirmektedir. Ancak, zamanla
ağırlaşan sorunlara paralel olarak, sosyal güvenlik
kurumlarımız, özellikle SSK ve Bağ-Kur, sıkıntılar
yaşamaya başlamıştır. Bu nedenle de, zaman zaman,
hükümetlerimizce bazı müdahalelerin yapılmasına, bazı
revizyonlara gerek duyulmuştur. Yapılan bu girişimler de hep
tartışılmıştır. Konuyla ilgili kurulan
araştırma komisyonunun bir üyesi olarak, bugün de, üzerinde
konuştuğumuz, tartıştığımız, sosyal
güvenlik kurumlarının durumunu yakından irdeleme
fırsatı buldum.
Doğrudur, bugün, yanlış
yapıldığını kabul ettiğimiz noktalar vardır,
doğruluğunu desteklediğimiz noktalar da vardır; ama, bir
gerçek vardır ki, sosyal güvenlik kurumlarının, bugün
itibariyle, Türk insanını rahat ettirecek düzeyde olduğu
söylenemez. Bu kurumlar, kuruluş itibariyle, parasal
katılımlı sigorta sistemleridir. Sosyal güvenlik
kurumlarının bugünkü göstergeleri, prim ödeyen kesimlerin durumu,
kurumların bizatihi kendilerinin yapı ve işleyişlerinin
durumu, Türkiye'nin genel ekonomik göstergelerinin bir
yansımasıdır; gelinen nokta, maalesef, dünya normlarında
değildir; konular da hep birbirlerine bağlıdır.
Araştırma komisyonumuzca, teferruatlı
bir rapor, Yüce Meclisimize sunulmuştur. Raporda, sosyal güvenlik
kurumlarının, özellikle Sosyal Sigortalar Kurumu, Bağ-Kur ve
Emekli Sandığının durumları tespit edilmiştir.
Sosyal sigorta sistemlerimizin pek çok problemleri vardır. Bunların
bazıları, kurumların kendilerine özgü problemler, bir kısmı
da sosyal güvenlik kurumlarının ortak problemleridir. Bunlar birer
tespittir.
Sosyal güvenlik kurumları henüz standardize
edilememiştir. Sigortalıların yükümlülükleri ve yükümlülüklerini
yerine getiriş biçimleri farklıdır. Sigorta sistemlerinin
sunduğu aynı türden hizmetler farklıdır. Sağlık
ve emeklilik sistemlerinde bu açıkça gözlenmektedir. Bu durum güvensiz ve
tedirgin bir ortamı da beraberinde getirmektedir. Tüm dünyanın
gündeminde olmasına ve uluslararası sözleşmelerde yerini
almasına rağmen, henüz bir işsizlik sigortasına
kavuşmuş değiliz.
Sosyal güvenlik kurumlarımızın yönetimi
ve koordinasyonu ayrı ayrı bakanlıklarda olduğundan,
politikalarının tespiti, geliştirilmesi ve uygulamalarında
zorluklar yaşanmaktadır; umut ederim ki, tek çatı altında
birleştirilmelerini sağlarız.
Sosyal güvenlik kurumlarının idarî ve malî
özerklikleri henüz rayına oturtulamamıştır. Aktif-pasif
sigortalı dengesi, her gün kurumlar aleyhine bozulmaktadır. Pirim
tahsilat sistemindeki aksaklıklar giderilememiştir; çözüme ihtiyaç
vardır.
Emeklilik yaşıyla ilgili konu, Hükümetimizin
ciddî gayretleriyle ve geniş bir konsensüsle çözülme noktasına
gelmiştir; mutluluğumuzu ifade etmek istiyoruz.
Sigortasız çalışanlarla ilgili
getirilmek istinen kurallar umut vericidir. Denetim hizmetlerinin daha
yaygınlaştırılması gerekmektedir.
Çok önemli gördüğümüz ve gelişmiş
dünyada çok başarıyla uygulanan özel sigortacılık
sistemleri güvenceli bir şekilde daha da teşvik edilmelidir. Konuyla
ilgili komisyonumuz da, bu ve benzeri konulardaki tespitlerin çözümleri için de
kanaatlerini raporda belirtmiştir. Sonuçta, kurumlarıyla,
işleyişleriyle ve sosyal devlet olarak insanımıza
sunuşuyla, uluslararası standartları yakalamamız veya en
azından çok yaklaşmamız gereği düşünülmüştür. Doğru
Yol Partisinin görüşleri de budur; çağdaş standartlarıyla
sosyal güvenlik sistemlerinin Türkiye'de işlerlik kazanmasıdır.
Çağdaş dünya insanının sosyal güvencesi ne ise, Türk
insanı da ona sahip olmalıdır. Sağlık
sigortasıyla, emeklilik sigortasıyla, iş kazası ve meslek
hastalıkları sigortalarıyla ve benzeri dünyaca tanımlanan sigorta
sistemleriyle, insanımızın, dünyaya paralel haklara sahip
olmasıdır. Partimizin hedefi de budur.
Bununla ilgili olarak, 54 üncü Hükümetimizin yapmaya
çalıştığı revizyon, iyileştirme ve
kalıcı çözümlere destek veriyoruz. Toplum
barışını bozmadan, nimet-külfet dengesinde dikkatli ve
geniş bir konsensüsle bu çalışmaların
yapılacağına inanıyoruz. Konunun, Hükümetimiz ve Partimizce
çok ciddî tutulduğunu biliyoruz. Sonucun kalıcı ve memnun edici
olacağından da eminiz. Yüce Parlamentomuzun bu çalışmalara destek
vereceğine inanıyoruz.
Bu duygu ve
düşüncelerle, Yüce Meclisimize saygılar sunuyorum. (DYP ve RP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Doğru Yol Partisi Grubu adına konuşan Sayın Nevzat
Köse'ye teşekkür ediyorum.
Şimdi, söz sırası Sayın Hikmet Sami
Türk'te.
Buyurun Sayın Türk. (DSP sıralarından
alkışlar)
Konuşma süreniz 10 dakikadır.
HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Yüce Meclisimiz, iki ayrı
partiye mensup milletvekillerimizin verdikleri bir önerge üzerine kurulan
araştırma komisyonunun raporunu tartışmaktadır.
Araştırma komisyonunun raporu, genel olarak, Türk sosyal güvenlik
sisteminin, sosyal güvenlik kuruluşlarının, özellikle, Sosyal
Sigortalar Kurumunun sorunlarını gerçekçi bir yaklaşımla
tespit eden, alınması gereken tedbirleri gösteren ve çözümler öneren
bir rapordur. Böyle bir rapor hazırladıkları için, komisyon
üyesi arkadaşlarıma teşekkür ediyorum ve kendilerini kutluyorum.
Raporda yer alan tespit ve öneriler üzerinde
partilerarası bir mutabakat olması, şimdiye değin
yapılan hataların tekrarlanmaması ve bundan sonra
alınması gereken tedbirler bakımından da önemli bir temel
oluşturmalıdır. Öte yandan, 54 üncü Hükümetin Programında
sosyal güvenlik kurumları hakkında benimsenen ilkeler ile
araştırma komisyonu raporunda yer alan çözüm önerileri de aynı
doğrultudadır. Uygulamanın da, aynı yönde gelişmesini
beklemekteyiz.
Sosyal güvenlik sisteminin bugünkü
sorunlarını anlamak için, sosyal sigortaların ve genel olarak
sigortacılığın özelliklerini göz önünde bulundurmakta yarar
vardır. Sosyal sigortalar, başta çalışanlar olmak üzere,
kişileri, toplumsal işlevleri itibariyle tehdit eden rizikolara
karşı yapılan sigortalardır. Örneğin, kişiler,
memur, işçi ya da bağımsız çalışanlar olarak
sosyal sigortaların kapsamındadır. Sosyal sigortalarla
karşılanan başlıca rizikolar, Sosyal Sigortalar Kanunundaki
kapsamıyla, iş kazaları, meslek hastalıkları,
hastalık, analık, yaşlılık, maluliyet ve ölüm gibi
olaylardır.
Toplumsal işlevleri içinde, bu olayların malî
sonuçlarını karşılamak çağdaş devletin
görevlerindendir.
Sosyal devlet ilkesini benimseyen Anayasamızda,
kişilere sosyal güvenlik hakkı tanınmıştır.
İnsanların sosyal güvenlik içinde yaşamalarını
sağlamak üzere, devlete yüklenen sosyal güvenlik hakkı sağlamak
görevi, bir kamu hizmeti olarak, çeşitli sosyal güvenlik
kuruluşları eliyle yerine getirilmektedir.
Sigortacılık, rizikoların, aynı
konumda bulunan çok sayıda insan arasında
paylaştırılması ve dağıtılması ilkesine
dayalı bir sistemdir. Sigortacı ya da sigorta kuruluşu, bu
sisteme katılanların ödedikleri primlerden oluşan fondan,
sigorta kapsamındaki rizikolar gerçekleştikçe, sigortalılara
ödeme yapmak suretiyle rizikoları paylaştırır. Prim
ödeyenlerin sayısı ne kadar çok olursa, rizikolar da o ölçüde
dağıtılmış olur. Sigorta kuruluşu, burada, büyük
sayılar kanunu ve ihtimaller hesabından yararlanarak rizikoyu
dağıtmaktadır. Böylece, sigortacı, aynı rizikoyu
binlerce kişiye yaymak suretiyle bir riziko topluluğu oluşturmaktadır.
Gerçekleşen rizikoların sonuçları, bu topluluğun
ödediği primlerden oluşan fondan
karşılanmaktadır.
Ödenen primlerin, büyük sayılar kanunu ve
ihtimaller hesabına göre gerçekleşecek rizikoları
karşılayacak miktarlarda belirlenmesi ise, doğrudan doğruya
matematiğe ve istatistik verilere dayanır. Bu konudaki hesaplar,
ayrı bir uzmanlık alanı olan aktüerya servislerince, başka
bir deyişle, aktüer denilen teknisyenlerce, çeşitli faktörler dikkate
alınarak yapılır.
Sigortacıların veya sigorta
kuruluşlarının, üzerlerine aldıkları rizikolar
gerçekleştikçe, gerekli ödemeleri yapabilmeleri için, bu ödemelerle
primler arasında bir denge bulunması zorunludur. Buna aktüerya
dengesi diyoruz. Eğer, bu denge daha baştan yanlış kurulur
veya sonradan bozulursa, sigortacı veya sigorta kuruluşu,
yükümlülüklerini yerine getiremeyecek duruma düşer. İşte,
Türkiye'de sosyal güvenlik kuruluşlarının, özellikle Sosyal
Sigortalar Kurumunun karşı karşıya bulunduğu durum
budur. Araştırma komisyonu raporunda, bu durum, bütün
ayrıntılarıyla açıklanmıştır.
Dengenin bozulmasının nedenlerinin
başında, aslında, ilgili yasalar gereğince özerk
olmaları gereken sosyal güvenlik kuruluşlarına birtakım
popülist politikalarla, altından kalkamayacakları erken emeklilik
gibi, ağır yüklerin yüklenmesi, sosyal yardım zammı gibi,
sigortacılıkla ilgili olmayan hizmetlerin verilmesi veya bu
kuruluşların, alacaklarını tahsil olanağından
yoksun bırakılmaları gelmektedir. Süper emeklilik gibi, ciddî
bir aktüerya hesabına dayanmayan uygulamalar da, bu dengeyi bozan
faktörler arasındadır. Bu örnekleri çoğaltmaya gerek yoktur.
Araştırma komisyonu raporu, sosyal güvenlik
kuruluşlarının içinde bulundukları durumun nedenlerini ve
alınması gereken tedbirleri açıkça belirtmektedir.
Başta Sosyal Sigortalar Kurumu olmak üzere, en
kısa zamanda, bütün sosyal güvenlik kuruluşlarında aktif
sigortalı ve pasif sigortalı dengesinin, dünya standartlarına
uygun bir biçimde yeniden kurulması, finansman açıklarını
kapatacak tedbirlerin alınması, bu arada, alacaklarının
hızla tahsil edilmesi, gerekli yasal düzenlemelerin yapılması,
artık, daha fazla geciktirilemeyecek bir ödevdir.
Aslında, sosyal güvenlik
kuruluşlarının içinde bulundukları durumun nedenleri, bu
durumun düzeltilmesi için neler yapılması, en azından nelerin
yapılmaması gerektiğini de gösterecek niteliktedir. Böyle
olduğu halde, Hükümetin üçüncü kaynak paketinde açıklanan,
yurtdışında çalışanlara, dövizle ödenecek primler
karşılığında emeklilik hakkı tanınması,
kamuya ait alacakların, bu arada, sosyal güvenlik kuruluşlarına
ait alacakların faizlerinde indirime gidilmesi, geçmişte, sosyal
güvenlik kuruluşlarının bugünkü duruma düşmelerine neden
olan uygulamaların benzerleridir. Araştırma komisyonu
raporundaki tavsiyelere ters düşen bu uygulamalar yeni sorunları da
birlikte getirecektir.
Sosyal güvenlik kuruluşlarını, içine
düştükleri durumdan kurtarmayı ve sağlıklı bir yapıya
kavuşturmayı düşünürken, tersine sonuçlar verecek uygulamalardan
kesinlikle kaçınmak gerekir.
Sosyal güvenlik sistemi, insanlarımızın
geleceğe güvenle bakmalarını sağlayan bir sistemdir. Hiç
kimsenin, kısa vadeli hesaplarla bu güveni sarsmaya hakkı yoktur.
Tersine, sosyal güvenlik sistemini, bütün insanlarımızı
kapsayacak biçimde genişletmemiz zorunludur.
Bu düşüncelerle, Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (DSP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Trabzon Milletvekili Sayın Hikmet
Sami Türk'e teşekkür ediyorum.
Komisyon raporu üzerinde Hükümet söz talebinde
bulunmuştur.
Hükümet adına, Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanı Sayın Necati Çelik; buyurun. (RP
sıralarından alkışlar)
Sayın Bakan, konuşma süreniz 20
dakikadır.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NECATİ
ÇELİK (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
İstanbul Milletvekili Emin Kul ve 9 arkadaşı ile bendeniz ve 18
arkadaşımın, sosyal güvenlik ve Sosyal Sigortalar Kurumu ile
ilgili sorunların araştırılarak, alınması gereken
tedbirlerin tespit edilmesi amacıyla verdiğimiz önergeyle kurulan
Meclis araştırması komisyonunun hazırladığı
rapor üzerinde, değerli grup sözcülerinin yaptıkları
konuşmaları cevaplamak üzere, Hükümet adına söz almış
bulunuyorum. Sözlerimin başında, Muhterem Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, hepinizin bildiği
gibi, sosyal güvenlik, ülkede yaşayanlar arasında hiçbir
ayırım gözetmeksizin, toplumun bütün fertlerinin, ekonomik ve sosyal
ihtiyaçlarını karşılayacak biçimde, bugünlerini ve
yarınlarını güven altına almayı hedefleyen sistemler
bütünü olarak tanımlanmaktadır.
Değerli arkadaşlarım, bildiğiniz
gibi, sosyal güvenlik kurumları arasında Sosyal Sigortalar Kurumunun
ayrı bir yeri vardır; en büyük sosyal güvenlik kuruluşudur ve
nüfusun yaklaşık yüzde 43'üne hizmet vermektedir. Ne var ki, bu dev
kuruluş, üzülerek ifade ediyorum, sistemli bir biçimde
çökertilmiştir. Bu, benim, daha sendikacılık
yıllarımdan beri ifade ettiğim bir doğrudur. Bu doğru,
burada, bütün grup sözcüsü arkadaşlarımca da ifade edilmiştir ve
memnuniyetle görüyorum ki, araştırma komisyonu, bizim, öteden beri
savunageldiğimiz fikirleri aynen rapora derc etmiştir.
Değerli milletvekilleri, söz alan grup
sözcülerinin hemen tümünün konuşmalarından
yararlandığımı huzurlarınızda ifade etmek istiyorum.
Takdir edilir ki, bilinenler tekrarlanmıştır; ama, doğru
tektir ve bütün grup sözcüsü arkadaşlarım, burada,
doğruları ifade etmişlerdir. Özellikle, değerli CHP Grubu
sözcüsü Sayın Bekir Kumbul, ANAP Grubu sözcüsü Sayın Balcılar,
Refah Partisi sözcüsü Sayın İnceöz ve DYP Grubu sözcüsü Sayın
Nevzat Köse'nin konuşmaları, gerçekten, yapıcı, olumlu,
tribünlere oynamayan, teknik konuşmalardı. Kendilerine,
huzurlarınızda teşekkür ediyorum. Bakanlığım, hem
değerli sözcülerin konuşmalarından hem de araştırma
komisyonunun hazırladığı bu rapordan yararlanacaktır.
Değerli milletvekilleri, hemen, sözlerimin
başında, şunu ifade etmek istiyorum: Hem değerli sözcülerin
konuşmaları hem de hazırlanan komisyon raporu
incelendiğinde, bizim çalışmalarımızın isabeti açıkça
görülmektedir. Şu raporda ne yazılmışsa, sosyal güvenlik
sistemi ve SSK'nın kurtarılması anlamında ne tespit
edilmişse, hemen hemen hepsine, Bakanlığım tarafından,
şu geçen beş ay içerisinde parmak basılmıştır.
Değerli milletvekilleri, izin verirseniz, Muhterem
Heyetinize bilgi vermek istiyorum.:
Değerli arkadaşlarım, SSK, benim de
kanaatim odur ki, çökertilmiştir. Çökertilme nedenleri bellidir: Devletin,
sosyal güvenliğe katkısı yoktur; aktif-pasif dengesi
bozulmuştur; prim tahsil edilememektedir; prim afları, kurumu, daha
da içinden çıkılmaz bir malî darboğaza sokmuştur;
kayıtdışı sektör, kayıt içindeki kadar büyümüştür
ve hepsinin üstünde, özellikle son beş yıldır, kurum yüzüstüdür.
Beni özellikle eleştiren arkadaşlarıma
cevap olmamak üzere ifade ediyorum ki, kurumda, son beş yılda sadece
ideolojik kadrolaşma yapılmıştır, sadece ihale takip
edilmiştir; hizmet namına hiçbir şey, ama hiçbir şey
yapılmamıştır. Bunu, zaten benim söylememe hacet yok; bizi
halk izliyor. Nüfusun yüzde 43'ü, yani, 25 milyon insan, bu kurumdan hizmet
satın almaktadır ve sigortalı eş ve çocukları, her
hastaneye gelişinde, bugüne kadar bu kurumu yönetenlere beddua etmektedir;
ilaç kuyruğunda beddua etmektedir, fiş kuyruğunda beddua
etmektedir, poliklinik kuyruğunda beddua etmektedir. Biz, kurumu ve
Bakanlığı böyle devraldık.
Değerli arkadaşlarım, siz ne
yapıyorsunuz... İşte, ne yapacağımıza
ilişkin, ne yaptığımıza ilişkin, müsaade
ederseniz, bir miktar bilgi vermek istiyorum. Öncelikle, bugüne kadar hiçbir
zaman öngörülmeyen ve gerçekleştirilemeyen bir hususu
gerçekleştirdik. Nedir o; işçi, işveren ve emekli
kuruluşlarıyla uzlaşarak çalışma hayatını
programlamak ve imkânlar ölçüsünde birlikte yönetmek.
Bakınız, siz, her şeyin, sosyal
demokratlar olarak lafını ettiniz; ama, biz, icraatını
yapıyoruz. 506 sayılı Yasayı, biz, bu anlayışla,
birlikte hazırladık; 506 sayılı Yasada
yapılmasını düşündüğümüz değişikliği
birlikte programladık. Neler yapıyoruz; hastalık
sigortasında 60 gün staj süresi getiriyoruz, sosyal güvenlik destek primini
yüzde 24'ten yüzde 30'a çıkarıyoruz. Prime esas kazanç üst
sınırını uzlaşmayla iki katı, Bakanlar Kuruluna
da üç katı artırma yetkisi veriyoruz. İsteğe
bağlı sigortalılar ile topluluk sigortasının uzun
vadeli sigorta kollarına devam edenlerden yüzde 20 oranında
alınan prim, bunların emekliliklerinde sağlık
yardımlarından yararlanmaları nedeniyle yüzde 25'e
çıkarılıyor.
Değerli arkadaşlarım, hizmet
birleştirilmesi de; son yedi yıl yerine, hangi sosyal güvenlik
sisteminde daha fazla hizmeti geçmişse, sigortalının oradan
emekliliği düzenleniyor. Bunlar, reform niteliğinde, çok önemli
düzenlemelerdir.
Değerli arkadaşlarım, yine, emeklilik
şartlarında köklü ve kalıcı düzenlemeler yapıyoruz.
İlk kez, emeklilikte yaş haddi getiriyoruz; kadın ise 50, erkek
ise 55 yaşını doldurmuş olmaları ve en az 5 bin gün
veya kadın ise 50, erkek ise 55 yaşını doldurmuş
olmaları, onbeş yıldan beri sigortalı bulunmaları ve
en az 3 600 gün prim ödemiş olmaları gerekmektedir emeklilik için.
Değerli arkadaşlarım, görüldüğü
gibi, burada, DSP sözcüsü arkadaşım "Hak-İş
Başkanıyken onu dedin, Bakanken bunu yaptın, Grup
Başkanvekiliyken şunu söyledin..." Polemiğe girmek
istemiyorum ve diğer sözcü arkadaşlarımın düzeyli
konuşmalarını da dikkate alarak, konuşmamın düzeyini
düşürmek istemiyorum; ama, izin verirseniz, şunu Muhterem Heyetinize
ifade ediyorum ki, Necati Çelik, Hak-İş Başkanıyken ne
dediyse, Grup Başkanvekiliyken neyi savunduysa, Bakan olarak da onu
yapmaktadır. (RP sıralarından alkışlar) Bundan,
kamuoyu, Muhterem Meclis ve bütün çalışanlar müsterih olsun.
MAHMUT IŞIK (Sıvas) – Daha bir şey
görmedik.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NECATİ
ÇELİK (Devamla) – İşte, ben, 5 bin prim/gün sayısı,
öteden beri, mutlaka, Türkiye şartları dikkate alınarak muhafaza
edilmelidir dedim ve işveren kuruluşlarını da işçi
kuruluşlarıyla birlikte ikna ettik; daha doğrusu, iknaya da
ihtiyaç kalmadı, birlikte uzlaştık ve Hükümette hiçbir ihtilafa
da meydan vermeden, tasarıda, böylesi bir hükmü birlikte koruduk; ama,
bakınız, biz, ne yapacağız; 5 bin prim/gün
sayısını, kaçakları önleyerek daha da yüksek noktalara
çekmeyi programlıyoruz, planlıyoruz; inşallah, bunu da
komisyonda ve Genel Kurulda yapma imkânımız olacaktır.
Değerli arkadaşlarım,
sigortalılık süresi onbeş yıl ve daha fazla olanlar yeni
düzenlemeden etkilenmeyecek. Ne dedik sendikacıyken, Hak-İş
Başkanıyken: "Hiçbir zaman müktesep haklara zarar verilmemelidir
yeni düzenlemelerde." İşte, müktesep haklar aynen
korunmuştur. Onbeş yıl sigortalılığı olanlar
sistemden etkilenmeyecek; hiçbir çelişki yok. Sigortalılık
süresi on yıldan fazla onbeş yıldan az olanlar, kadın ise
41, erkek ise 46 yaşını; sigortalılık süresi beş
yıldan fazla on yıldan az olanlar kadın ise 43, erkek ise 48
yaşını; sigortalılık süresi beş yıldan az
olanlar kadın ise 45, erkek ise 50 yaşını
doldurduklarında emekli olabileceklerdir.
Değerli arkadaşlarım, bakınız,
biz, daha önce hazırlanan tasarıları görünce, işçi kesimi
olarak sokaklara düştük; bu tasarı "bizi mezarda emekli
edecek" dedik; ama, şimdi, değerli arkadaşlarım,
burada, beni eleştirenlere soruyorum: Bugün işçi sokakta
mıdır; mezarda emeklilik mitingleri yapılmakta
mıdır?!. Herkes memnun; Hükümet yaptığından memnun,
gruplar memnun, işçi memnun, işveren memnun. Aslolanı da budur.
Bunun neresini tenkit ediyorsunuz; niçin kendinizi bu kadar zor duruma
düşürüyorsunuz?
Değerli arkadaşlarım, bakınız,
kaçak işçi çalıştırmaya dönük çok ciddî tedbirler
alıyoruz. Sigorta müfettişleri yanında, sigorta müdürlerine
kontrol ve denetleme, görevlendirilecek memurlara ise yoklama ve tespit yetkisi
veriyoruz bu tasarıda. Kamu kurum ve kuruluşlarının denetim
elemanlarına da, kendi mevzuatları çerçevesinde yapacakları her
türlü denetim ve incelemeleri sırasında, çalıştırılanların
sigortalı olup olmadığını da tespit zorunluluğu
getiriyoruz. İşçilere, otuz gün içinde işe
başladıklarını kuruma bildirme yükümlülüğü
getiriyoruz.
Değerli arkadaşlarım, 1996
yılı Kurumun ödemesi gereken sosyal yardım zammı 110
trilyondur. Yıllardır bunun kavgasını verdik; ama,
başaramadık. Hazineye, hem de hiç ihtilafsız, Hükümette hiç
ihtilafa düşmeden, 1996 yılında 110 trilyon olan sosyal
yardım zammı 1997 yılında 160 trilyon olacaktı. Bunu
-ifade ettiğim gibi- hiçbir ihtilafa meydan vermeden Hazineye devrediyoruz.
İnşallah, bunu yaptıktan sonra, ikinci adım, sosyal
güvenliğe devletin katkısını, yine, sosyal taraflarla
tartışmak olacak. Hiçbir şey bırakılmış
değil, hiçbir şey yüzüstü değil, her şey takiptedir. Bütün
sorunlar tespit edilmiştir ve sorunların üstüne üstüne gidilmektedir.
Hiçbir zaman -huzurlarınızda bir taahhüt olarak da ifade ediyorum-
bizim doğru bildiğimiz yolda yürürken, hiçbir güç bizi yolumuzdan
döndüremeyecektir; hızımızı hiç kimse kesemeyecektir; yeter
ki, yaptığımızın doğruluğuna inanalım.
(RP sıralarından alkışlar)
AYHAN FIRAT (Malatya) – Kendiniz kesiyorsunuz...
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NECATİ
ÇELİK (Devamla) – Değerli milletvekilleri, bakınız, biz,
bir taraftan kurumu kurtarırken; emeklilere çok haksız uygulamalar
yapılmaktaydı, bunları da kaldırıyoruz;
birkaçına, izninizle işaret etmek istiyorum:
Aktif sigortalının yurtdışında
şarta bağlı olarak tedavi olma imkânı varken, pasif
sigortalının, yani emeklinin bu hakkı yok; bu da insan -Allah
kimseye hastalık vermesin- hastanın, yurtdışında
tedavi görmesi lazım; ama "emeklisin, gidemezsin" böyle bir
mantık olur mu; işte, kaldırıyoruz.
Emekli, dul ve yetimler ile hak sahibi aile
bireylerine, protez, araç gereç yardımı yapılması
hakkı tanıyoruz. Araç, protez ve
sağladığımız diğer imkânlar için,
sigortalıların yüzde 20, emekliler ve hak sahiplerinin yüzde 10
oranında katkıda bulunmasını getiriyoruz; yani, bir
taraftan hizmet üretirken, diğer taraftan popülist politikalar
peşinde koşmuyoruz; kurumun aktuaryel dengelerini de titizlikle
muhafaza etmeye ve korumaya çalışıyoruz.
Değerli arkadaşlarım, bir başka
önemli husus; yaşlılık ve ölüm aylıklarında aylık
bağlama oranı üst sınırı yüzde 85'ten yüzde 100'e
çıkarılmaktadır ve emeklilerden muayene ücreti
alınması uygulamasına da son verilmektedir.
Değerli arkadaşlarım,
dolayısıyla, aynı sistemi, aşağı yukarı,
Bağ-Kur için de öngörüyoruz; ancak, zamanım bakımından
-izin verirseniz- Bağ-Kur'la ilgili ayrıntıya girmiyorum. Ne var
ki, SSK, Bağ-Kur ve Emekli Sandığı, yani, sosyal güvenlik
kuruluşlarının tek çatı altında toplanması hedefi
doğru bir hedeftir; ama, bir büyük ütopyadır, gerçekleştirilmesi
çok mümkün olmayan bir ütopyadır. Hiç değilse, önce bir norm
birliği sağlansın; ben bunun çabası içerisindeyim; önce,
bir norm birliğini sağlayalım. Dolayısıyla, aynı
şeyi Bağ-Kur için, aynı şeyi Emekli Sandığı
için de düşündüğümüzü huzurlarınızda ifade etmek istiyorum.
Değerli Başkan, değerli milletvekilleri;
burada, değerli sözcüler -ifade ettiğim gibi-
yararlandığım konuşmalar yaptılar. Bu arada,
açıklığa kavuşturulması gereken birkısım
hususlara da işaret ettiler; izin verirseniz, ben de, o hususlarda bir
miktar beyanda bulunmak istiyorum.
BAŞKAN – Sayın Bakan, konuşma sürenizin
son dakikasındasınız.
Buyurun.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NECATİ
ÇELİK (Devamla) – Yapmayın yahu!
BAŞKAN – Evet...
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NECATİ
ÇELİK (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, bir güzel söz
söylendi Türkiye'de; hiçbirimizin, herhangi bir konuda gerçek bilgi sahibi
olmadan kanaat sahibi olmaması lazım. Üzülerek ifade ediyorum, birçok
bilgi eksiktir, birçok bilgi yanlıştır ve sırf muhalefet
mülahazasıyla, sırf eleştireyim, konuşayım
mülahazasıyla çok yanlış konuşmalar yapılmaktadır
ve tabiî, yanlış burada kalmıyor; halk yanlış
bilgilendiriliyor, halk tahrik ediliyor, halk rahatsız ediliyor. Ben, halk
adına, bu konuşmalardan büyük üzüntü duyuyorum; çünkü, hepimiz halk
içiniz, halka hizmet içiniz; halkı rahatsız etmek, sırf kürsüde
konuşmak, sırf muhalefet olsun diye konuşmak hiçbir akla hizmet
etmez, hiçbir mantığa da sığmaz.
HASAN GÜLAY (Manisa) – O, iktidar için de geçerli...
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NECATİ
ÇELİK (Devamla) – Aynen katılıyorum. Zaten onu söyledim; herkes
için geçerli, hepimiz için geçerli. Şimdi, o anlamda, izin verirseniz,
izninizle, sizleri bilgilendirmek istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, SSK'nın
özerkliğini dün de savundum, bugün de savunuyorum, yarın da
savunacağım; ama, arkadaşlar, SSK, bugünkü haliyle bir kurumdur,
anladığımız anlamda özerk bir kurum değil.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NECATİ
ÇELİK (Devamla) – Birkaç dakika istirham edeceğim.
BAŞKAN – Konuşmanızı
tamamlayın Sayın Bakan.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NECATİ
ÇELİK (Devamla) – SSK sınavlarından, sağlık
hizmetlerinden, emekli maaş kuyruklarından beni sorumlu tutuyorsunuz.
Şimdi, sorumlu tuttuğunuz bir bakana, kuruma neden müdahale ediyor,
niçin karışıyor diyemezsiniz. Önce, kurumu, savunduğumuz
özerk yapıya kavuşturalım, ondan sonra ben ve benden sonrakiler
de kuruma karışmasın; buna ben varım; bu bir.
Değerli arkadaşlarım, ikincisi;
bakınız, SSK'nın taşınmazlarının
satışına dün de karşı çıktım, bugün de
karşı çıkıyorum. Bizim yaptığımız adi
bir satış değildir, basit bir satış değildir.
Kurum -İşletmeciliğin gereği neyse- kendi aktifini pasifini
bilsin, kendi taşınmazını, ne yapacağını
bilsin; almaya da, satmaya da kurum yetkili olsun ve biz, bu yetkiyi, hükümete
değil, SSK Yönetim Kuruluna devrediyoruz. Yönetim Kurulunda hükümetin
ağırlığını kabul ediyorum. İnşallah,
4792'de yaptığımız değişiklikle onu da
düzelteceğimizi huzurlarınızda ifade ediyorum.
Değerli arkadaşlarım, bir başka
yanlış, prim affına, vergi affına dün karşı
çıktık, bugün de karşı çıkıyoruz. Bizim
yaptığımız af değildir. Bakınız, biz ne
yapıyoruz; ana borcu alıyoruz, o kadar da faiz borcunu alıyoruz.
HALİT DUMANKAYA (İstanbul) – Olmadı
Sayın Bakan...
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NECATİ
ÇELİK (Devamla) – Müsaade ediniz...Bakınız, niçin...
HALİT DUMANKAYA (İstanbul) – Doğru bir
ifade değil...
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NECATİ
ÇELİK (Devamla) – Müsaade et efendim... Bir müsaade et, anlatayım,
ondan sonra itiraz et.
Değerli arkadaşlarım, bakınız,
reel enflasyon, aylık ortalama yüzde 6-7'dir. Halbuki SSK prim gecikmesine
uyguladığımız faiz aylık yüzde 15'tir.
HALİT DUMANKAYA (İstanbul) – Bankalar yüzde
80 veriyor...
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NECATİ
ÇELİK (Devamla) – Hayır, böyle şey olmaz; biz ne yapıyoruz;
ana borç artı reel enflasyona...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Bakan...
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NECATİ
ÇELİK (Devamla) – Sayın Başkan, bu bilgileri açıklamak
durumundayım; çünkü, kamuoyu çok yanlış bilgilendiriliyor.
BAŞKAN – Sayın Bakan, başka bir
fırsatta da onu değerlendirebilirsiniz; size son cümleleriniz için süre
tanıyorum efendim.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NECATİ
ÇELİK (Devamla)–Değerli arkadaşlarım, ana borcu tahsil
ediyoruz; bir o kadar da faiz borcunu tahsil ediyoruz ki, bu, reel enflasyona
eşittir, dolayısıyla af söz konusu değildir. Tahsilatı
yapıyoruz, yapmaya çalışıyoruz; bir taraftan da hem kurumu
malî kaynağa kavuşturuyoruz hem de borçluyu rahatlatıyoruz;
çünkü, aylık yüzde 15 faizi haksız olarak uyguluyoruz; buna hiç
kimsenin, hiçbir yönetimin hakkı yok. (ANAP ve CHP sıralarından
gürültüler)
AYHAN FIRAT (Malatya) –Şimdiye kadar ödeyenleri ne
yapacaksınız?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NECATİ
ÇELİK (Devamla)–Değerli arkadaşlarım, Sayın
Başkanın bir kez daha ikazına muhatap olmamak için, son
cümlelerimi ifade ediyorum.
Değerli arkadaşlarım, benim
Bakanlığım dönemimde kanuna, mevzuata aykırı hiçbir
iş yapmayacağımı taahhüt ediyorum, hiçbir işleme
müsaade etmeyeceğimi taahhüt ediyorum; ama, daha önce
yapılmış kanuna aykırı bütün işlemlerin üstüne
üstüne yürüyeceğimi de huzurlarınızda ifade ediyorum. (RP ve DYP
sıralarından alkışlar) Sadece yürümekle
kalmayacağım -Türkiye bir hukuk devletidir ve kanun hâkimiyeti
esastır- ve kanuna, mevzuata rağmen uygulama yapan bürokratsa
bürokrat, siyaset adamıysa siyaset adamı demeyip, hepsinin üstüne
üstüne gideceğiz ve hepsinden de hesap soracağız. (RP ve DYP
sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Bundan da
Yüce Meclisin emin olmasını istiyorum.
Bunu şunun için söylüyorum: Ne
Kızılcahamam'daki otele ilişkin ne de Van'daki SSK'nın
taşınmazına ilişkin olayda kanunsuz bir işlem yoktur.
Yüce Meclisi bu duygu ve düşüncelerle
saygıyla selamlıyorum; sağ olun. (RP ve DYP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Hükümet adına konuşan,
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Necati Çelik'e
teşekkür ediyorum.
Komisyon Başkanı Sayın Erkan Mumcu söz
istemişlerdir.
Buyurun Sayın Mumcu.
Sayın Başkan, konuşma süreniz 20
dakikadır.
(10/1,14) ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI
KOMİSYONU BAŞKANI ERKAN MUMCU (Isparta) – Teşekkür ederim
Sayın Başkanım.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gündemin
112 sıra sayısına kayıtlı Meclis
Araştırması Komisyonu raporu üzerine, Komisyon Başkanı
sıfatıyla görüşlerimi açıklamak üzere
huzurlarınıza gelmiş bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi
saygılarımla selamlıyorum.
MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Gaziantep) –
Arkadaşlarınız nereye gidiyor?!
(10/1,14) ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI
KOMİSYONU BAŞKANI ERKAN MUMCU (Devamla) – Arkadaşlarım,
zannediyorum, Komisyon raporu hakkında, şu ana kadar, grupların
yaptıkları açıklamaları kâfi görüyor olmalılar ki,
değerli zamanlarını başka türlü değerlendirmek
istiyorlar.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
sözlerime başlarken, Komisyonumuza üye, parti gruplarını temsil
eden bütün arkadaşlarıma huzurlarınızda teşekkür etmek
istiyorum. Zira, sosyal güvenlik konusunun kapsam genişliğine
rağmen, son derece sınırlı bir zamanda -kaldı ki, biz,
İçtüzüğün bize verdiği uzatma imkânlarının
tamamını kullandık, yaklaşık dört ay bir süre zarfında
çalıştık- sosyal güvenlik nosyonuna sahip, sosyal güvenlikle
ilgili konularda daha önce çalışmış olan
arkadaşlarım, fevkalade iyi niyetli, gayretli yaklaşımlarda
bulundular ve şu ana kadar, gruplar ve Hükümet adına görüşlerde
de zikredildiği gibi, genel kabul gören bir Komisyon raporu meydana
getirildi; bu vesileyle, hizmet eden arkadaşlarıma tekrar
teşekkür etmek istiyorum.
Değerli arkadaşlar, Türk sosyal güvenlik
sisteminin sorunları, sadece sosyal güvenlik başlığı
altında ele alınıp değerlendiremeyeceğimiz kadar
kapsamlı ve geniş bir mahiyet arz ediyor.
Bir sosyal güvenlik organizasyonunun ya da sosyal
güvenlik organizasyonlarının başarısını ya da
başarılı olup olmadığını, genelde iki temel
kriter perspektifinden değerlendirme imkânımız var. Bunlardan
bir tanesi, iktisadî etkinlik kriteri, bir diğeri ise sosyal etkinlik
kriteridir. İktisadî etkinlik kriteri ve sosyal etkinlik kriteri
çerçevesinde, biraz sonra, Türk sosyal güvenlik sisteminin
başarılarını ya da
başarısızlıklarını ya da sorunlarını
birlikte değerlendireceğiz; ama, buna geçmeden önce, Türkiye'de,
sosyal güvenlikten ne anladığımızın üzerinde bir parça
durmakta yarar vardır; zira, hem Anayasada hem de diğer hukukî
metinlerde yahut hükümetlerin ve siyasî partilerin konuya
yaklaşımlarında sosyal güvenlik tanımından kaynaklanan
birtakım kargaşalar, karışıklıklar vardır.
Burada kastettiğim şey, siyasî partilerin birbirlerinden farklı
yaklaşımlarından kaynaklanan, yani birbirlerinden farklı
yaklaşımlara sahip olmasından kaynaklanan kargaşa
değil; hemen hemen bütün siyasî partilerin benimsemiş oldukları
yaklaşımların, tamamının malul olduğu bir
tanım ve bir kavram kargaşasıdır.
Değerli arkadaşlar, sosyal güvenlik
sistemleri, İkinci Dünya Savaşından hemen sonra, birçok ülkede,
ekonomik büyümenin hızlanmasına, demografik gelişmelere, nüfus
hareketlerine ve başka pek çok faktöre bağlı olarak
-bunların başında, sanayi işçiliği
tanımının gelmesi ve nüfus içinde sanayi işçilerinin
sayısının bir hayli yükselmesi geliyor- sosyal güvenlik
anlayışları geliştirilmiş ve sosyal güvenlik
sistemleri kurumsallaştırılmıştır.
Batılı ülkelerle aynı ekonomik ve
demografik göstergelere sahip olmamakla beraber, Türkiye, temelde, Batı
norm ve standartlarına ulaşmayı bir ideolojik tercih olarak
benimsediği ve kabul ettiği için, bir hedef olarak ortaya
koyduğu için, sosyal güvenlik alanında da, bu kriterlerin, yani bu
demografik ve ekonomik kriterlerin var olup olmamasına
bakmaksızın, Batı norm ve standartlarına uygun bir
yaşam standardı, bir toplumsal standart yakalama iddiasıyla,
Türkiye de, hemen hemen Batı ülkeleriyle eşzamanlı olarak sosyal
güvenlik sistemini kurumsallaştırmıştır. Bizde de,
İkinci Dünya Savaşından hemen sonra bir sosyal güvenlik sistemi
kurulmuş, kurumsallaştırılmıştır.
Burada dikkat etmemiz gereken şey; 1970'li
yılların ikinci yarısından sonra, hemen hemen bütün dünyada
ortaya çıkan ekonomik durgunluk, artan işsizlik ve enflasyon gibi
sorunların, sosyal güvenlik sisteminde birtakım finansman
sorunlarını da beraberinde getirmiş olmasıdır.
Bu tarihten itibaren, Batı'da, sosyal devlet
kavramında ve sosyal güvenlik sistemlerinde bazı kapsam
daraltmalarına gidilmesi eğilimi baş göstermiştir. Bugün,
özellikle, Avrupa Birliğine üye ülkeler, ekonomik istikrarın ve
sürdürülebilir bir büyümenin temini bakımından, sosyal harcamalarda
ve özellikle sosyal güvenlikle ilgili standartların daraltılması
yolunda kararlar almakta, uygulamalar başlatmaktadırlar. Özellikle
Maastricht Antlaşmasının öngördüğü ağır
yükümlülüklerini yerine getirebilmenin yegâne yolu olarak, sosyal harcamalarda,
özellikle de sosyal güvenlik sisteminin açıklarında
kısıntıya gitmeyi öngörmekte ve bunu hayata geçirmektedirler.
Özellikle, emeklilik yaşı üzerinde getirdikleri
sınırlandırmalar; yani, emeklilik yaşının
uzatılması yolundakı sınırlandırmalar,
Türkiye'de, konuyla ilgili birçok çevreler tarafından bilinmekte, hatta
basınımızda da sık sık haber konusu olmaktadır.
İlke ve prensip düzeyinde gösterdiğimiz uyum
yeteneğini, yani Batı'yla uyum yeteneğini, maalesef, pratikte,
uygulama alanında gösterdiğimizi söyleyebilmek mümkün değildir.
Avrupa Birliğine üye ülkeler, Birliğin norm ve
standartlarını koruyabilmek amacıyla, sosyal güvenlik sistemleri
üzerinde süratle bir yeniden yapılanmaya giderlerken, Birliğe üye
olma iddiasını yıllardan
beri kesin bir şekilde, sürekli ifade etmekte olan Türkiye'nin, sosyal güvenlik
sisteminin içine düştüğü bunalım konusundaki
aymazlığı, siyasî partilerin soruna, popülist bir
yaklaşım ortaya koymaları, dışarıdan bakanlara
"bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu" dedirtecek niteliktedir.
Şimdi, sözlerim belki rijit bir ifade olarak nitelendirilebilir;
ama, biraz evvel, benden önce Hükümet adına konuşan Sayın Bakan,
soruna, bir bakıma popülist bir yaklaşım içinde
olduklarını kendi ifadeleriyle de ortaya koymuştur; ancak,
burada hemen şunu ifade etmek istiyorum ki, bu popülist yaklaşım
belası, sadece bugünkü Hükümete özgü bir hastalık da değildir.
Bugüne kadar, Türkiye'de, sosyal güvenlik kavramına
yaklaşımımız bakımından, bu popülist
yaklaşımların doğurduğu sorunlardan kurtulabilmek,
-sosyal güvenlik sistemi için- maalesef, mümkün olamamıştır.
Bunun çeşitli örneklerini, siyasî parti grupları adına
konuşan arkadaşlarımız dile getirdiler.
Sevgili arkadaşlarım, kavram
kargaşasına işaret edebilmek için, önce, Türkiye'de sosyal
güvenlik anlayışının kaynaklık ettiği belgelere,
metinlere bir gönderme yapmak zorundayız. Anayasamızın 60
ıncı maddesi, herkesin sosyal güvenlik hakkına sahip
olduğunu, devletin bu güvenliği sağlayacak gerekli tedbirleri
almasını veya ilgili teşkilatını kurmasını
hüküm altına almıştır. Ülkemizde sosyal güvenliğin
tanımı, benden önce konuşan Hükümet temsilcisinin de ifade
ettiği gibi, genel olarak, ülkede yaşayanlar arasında hiçbir
ayırım gözetmeksizin, toplumun bütün fertlerinin ekonomik ve sosyal
ihtiyaçlarını karşılayacak tarzda, kişilerin
bugünlerini ve yarınlarını güven altına almayı hedef
tayin eden bir sistemler bütünü olarak yapılmaktadır. Bu
anlayış, Anayasa Mahkemesinin, Anayasamızın 2 nci
maddesinde, yani cumhuriyetin nitelikleri arasında yer alan sosyal devlet
kavramına getirdiği tanıma da yansımıştır.
Tanıma ilişkin Anayasa Mahkemesi kararında, sosyal devletin,
yalnızca kamu dengesinin sarsılması halinde topluma müdahale
etmekle yetinen, onun dışındaki sosyal koruma
politikalarına gözlemci kalan bir devlet olmadığı, topluma,
özellikle eğitim, sağlık, çalışma ve sosyal güvenlik
alanında hizmet sunarak, toplumu yönlendirerek, istihdamı
sağlayan, geliri oluşturan ve bu gelirin kaybolmaması için onu
sosyal güvenlik teminatı altına alan ve yurttaşlarına,
insan hak ve onuruna yaraşır bir yaşama düzeyi
sağlamayı ödev edinen bir devlet olduğu belirtilmiştir.
Özellikle, tanımın son cümlesinde yer alan ifade, sosyal
güvenliğin unsurlarında meydana gelmiş olan karmaşanın
aslî sebebidir.
Sosyal güvenlik, tekniği, finansmanı ve
prensipleri birbirinden oldukça farklı; sosyal sigorta, sosyal yardım
ve sosyal hizmetlerin birbirini optimal düzeyde tamamladığı
entegre bir sistemin adıdır. Ancak, bu entegre oluş, sosyal
güvenliği bir araya getiren, birbirini tamamlayan bu unsurların,
birbirlerinden farklı karakterler arz ettiğini, birbirlerinden
farklı yaklaşımları zorunlu
kıldığını gözardı etmemize yol
açmamalıdır.
Bu bağlamda, sosyal devlet, sürekli gelir sahibi
bireylerin, emin, etkili ve verimli kuruluşlarca kendilerini
sigortalayabilecekleri; fakrüzaruret içerisinde bulunan bireylerin ise, ülkenin
nimetlerinden, karşılıksız ve asgarî istifadeyi temin
edebilecekleri, kendi ihtiyacını teminden bedenen veya ruhen aciz
olanların, beşerî haysiyetlerini koruyarak, hayatlarını
sürdürebilmek için destek alabilecekleri kurumları kurarak, asgarî norm ve
standartları sağlayan, bu konuda özel inisiyatiflere örnek olan;
ancak, hiçbir zaman tekel durumunda olmayı benimsemeyen devlettir.
Sürekli gelir sahibi bireylerin, emin, etkili ve
verimli kuruluşlarca kendilerini sigortalayabilecekleri sigorta kurum ve
kuruluşlarına sahip olabilmeleri imkânını sağlamak,
devletin görevidir. Anayasanın 60 ıncı maddesinde zikredilen
"teşkilatı kurar" ifadesi "bir tekeli kurar"
ifadesi olarak anlaşılmıştır bugüne kadar. Bu ise,
devletin, finansmanı, yönetim tekniği bakımından kendine
özgü özellikleri bulunan sosyal sigorta alanında bir tekel
oluşturmasına; dolayısıyla, rekabet ortamının
gerçekleşememesi dolayısıyla, hem hizmetin kalitesinin düşmesine
hem de politik amaçlarla sisteme dönük müdahalelerin yapılabilmesine imkân
sağlamıştır.
Değerli arkadaşlar, gördüğünüz gibi,
yukarıda sözünü ettiğim unsurlar, sosyal güvenlik sisteminin üç ana
unsurunu işaret etmektedir . Bu unsurlardan bir tanesi, sosyal sigorta,
bir tanesi sosyal yardım, bir tanesi sosyal hizmettir. Türkiye'de sosyal
güvenlik sisteminin içine düştüğü kavram kargaşası, tam
olarak buradan kaynaklanmaktadır. Sosyal sigorta, sosyal yardım ve
sosyal hizmet kavramları o kadar iç içe geçmiş bir şekilde anlaşılmakta
ve Hükümet politikaları o kadar birbirlerine... Esasında,
tekniği ve finansman yöntemleri itibariyle, birbirlerinden tamamen
bağımsız olması gereken bu hizmetlerin, ancak birbirlerini
tamamlayan bu hizmetlerin, son derece verimsiz, son derece kalitesiz bir biçimde
uygulanması sonucuna yol açmaktadır.
Sosyal devletin tanımında meydana gelen
sözünü ettiğim sapma ve daralma, toplumsal işlevleri kendinde
toplamayla hantallaşmış, hantallaştıkça, görevleri
altında çıkmaza girmiş kurumları ortaya
çıkarmıştır. İşte, Sosyal Sigortalar Kurumu,
bunun en belirgin, en göze çarpan örneklerinden bir tanesidir. Bu durumun en
belirgin örneği olarak –demin de söylediğim gibi– sosyal güvenlik
kurumlarını, bunların başında da Sosyal Sigortalar
Kurumunu saymak mümkündür. Halbuki, sosyal güvenliğin üç temel unsurundan
birini oluşturan sosyal sigorta, tekraren söylüyorum ki, tekniği
itibariyle, ticarî işletme prensibine dayanan, belli norm ve standartlara
sahip bir hizmeti; yani, bir nevi, bir malı talep edenlere asgarî
maliyette arz etmeyi hedeflemektedir ya da hedeflemelidir. Bir farkla ki, arz
edilen sigorta hizmetlerinin asgarî norm ve standartları, ilgili
işletme tarafından değil, devletin temel sosyal güvenlik
kuruluşu veya uluslararası sözleşmelerce tespit edilmiş
olmalıdır; yani, sosyal devletin, sosyal güvenlik alanındaki
temel fonksiyonu, temel norm ve standartları, asgarî norm ve
standartları belirlemek olmalıdır.
Asgarî norm ve standartlara sahip özel sigorta
işletmelerine fırsat tanınması, ayrıca sosyal devletin
bir başka özelliği olsa gerek; çünkü, sosyal devletle, onun
karşıtı olan dikta devlet arasındaki fark, ilkinin,
toplumun içinde, onunla özdeş ve toplumun ihtiyaçlarına hassas
olması, diğerinin ise, toplumdan ayrışmış ve onun
ihtiyaçlarına çok fazla -tabiî, otoriteye karşı bir tehdit
olması ihtimalinin dışında- duyarlı olmaması
halidir.
Yine, mutlaka altı çizilmesi gereken bir husus
vardır ki, sosyal devlet, toplumu bir tek tercihe zorlayan devlet
değil, çoğulcu demokrasinin de bir gereği olarak, ona
alternatifler üreten, alternatifler arasında kendisi için en yararlı,
en verimli ve en ekonomik olanını seçme imkânını
vatandaşa sunan devlettir.
Şu halde, çağdaş anlamda, modern
anlamda, sosyal devletle, yani Anayasamızın 60 ıncı
maddesinde yer alan sosyal devlet fonksiyonu ile sosyal güvenlik alanına
kanalize edilmiş devletimizin bugünkü yapılanması ya da devletin
sosyal güvenlik alanındaki yapılanması arasında tam bir
çelişki vardır.
Bir diğer çelişki, Anayasanın 2 nci
maddesinde, sosyal hukuk devleti nitelemesinin aynı cümle içinde yer
alması dolayısıyla, sosyal devlet ile hukuk devleti
arasındaki çelişkidir.
Bugünkü yapılanmanın bir sonucu olarak,
ülkemizde, daha iyi siyasallaşmış kesimlerin, daha iyi
örgütlenmiş kesimlerin, kamu mülkiyetinden, yani Hazineden, yani bütçeden;
daha iyi siyasallaşmamış, daha iyi örgütlenmemiş kesimler
aleyhine bir zenginleşmesi söz konusudur. Yani, bugün, herhangi bir sosyal
güvenlik kurumunun şemsiyesi altında olmayan, sendikalarca
hakları korunmayan köylüler, bugün, sosyal güvenlik sisteminin, bütçenin
yüzde 10'ları, 15'leri düzeyine ulaşmış çok büyük
açıkları bütçe tarafından
karşılandığında, bir haksızlıkla
karşı karşıyadırlar. Eğer, sözünü ettiğimiz
mülkiyet, yani bütçeyle kontrol ettiğimiz mülkiyet, yani Hazine bu
toplumun ortak malıysa ve bu toplumun her bir ferdi, bu ortak mülkiyet
üzerinde eşit haklara sahipse, daha iyi siyasallaşmış, daha
iyi örgütlenmiş kesimlerin, hükümetlere baskı kurmak yoluyla elde
edebildikleri haklarından, daha iyi siyasallaşmamış olan
kesimlerin mahrum kalmaları, hukuk devleti anlayışıyla bağdaşabilir
bir anlayış değildir.
Sosyal devletin ikinci unsuru olan sosyal yardım,
toplumsal birliği, dirliği ve bütünlüğü koruma ve adalet
ilkesinden hareketle, gelir sahibi birey ve kurumlardan, düşük gelir
sahibi kişilere malî transferi hedeflemektedir. Sosyal devletin bir ödevi
olarak sosyal yardımların, adil bir şekilde, bir sistem
dahilinde dağıtılması, millet olma şuurunun
devamlılığı ve ülkemiz için geçerli olmak üzere
"devlet, ebet müddet" geleneğinin korunmasının
teminatıdır. Sahip olunan kadim kültürün, bu anlamda ihtiyaç duyulan
gücün kaynağı olduğu noktasında, zannediyorum, Yüce
Heyetinizin hiçbir kuşkusu olmasa gerektir.
Sosyal devletin üçüncü unsuru olan sosyal hizmet ise,
bakıma ve korunmaya muhtaç bireylerin, beşerî onurlarını
koruyarak hayatlarını sürdürmelerini sağlayacak bir sistemi
gerektirmektedir. Bu sistemin varlığı, devletin haysiyetidir.
Sosyal yardım ve sosyal hizmetlerin
sağlanmasında sosyal devlete düşen görev, gücünü, genelde,
geleneksel kültürden alan, dinden alan ya da başka sosyal
organizasyonların başka kültürel saiklerinden alan gönüllü
inisiyatiflerin yolunu açmak ve teşvik etmek olmalıdır. Bunu,
çoğulcu demokrasinin bir gereği olarak ifade ediyoruz. Bu görev, daha
ziyade, makro düzenlemeleri, sağlam bir kayıt sistemiyle yerel
yönetimlere hareket rahatlığı sağlayacak fon
düzenlemelerini de içermelidir. Bu da, sosyal adaleti pekiştiren bir
organizasyonla mümkündür.
Bu sebeple, sosyal güvenlik
organizasyonlarının -başta söylediğim gibi-
başarısını, diğer organizasyonlardan farklı
olarak, sadece, ekonomik etkinlik kriteriyle değerlendirmemiz mümkün
değil; bunun yanında, sosyal etkinlik kriterleriyle de
değerlendirmemiz icap eder diye düşünüyorum.
Değerli arkadaşlarım, raporun tümünü,
başlıkları itibariyle bile olsa, burada sunabilme
imkânından mahrumum; ancak, Türkiye'de sosyal güvenlik sisteminin
içerisinde yer aldığı sorunları üst
başlıklarıyla ifade etmek gerekirse, sorunun temelinde, sosyal
güvenlik anlayışındaki kargaşa yatmaktadır. Sosyal
sigorta başka bir şeydir, sosyal yardım başka bir
şeydir, sosyal hizmet başka bir şeydir. Türkiye'de, sorun,
sosyal güvenlik anlayışına yönlendirilen devletin bu alandaki
yapılanmasıyla ilgilidir. Bu yapılanmadaki temel sorun, devletin
tekelci karakteridir. Özellikle sosyal sigorta alanında, emeklilik
sigortası alanında...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Başkan, komisyona
ayrılan süre tamamlandı. Komisyon raporunda da yer alan değerli
görüşlerinizden, zaten, üyelerimiz bilgi sahibi olacaklar. Ben, son cümleleriniz
için, size, kısa bir süre veriyorum; bu sürede konuşmanızı
toparlamanızı rica ediyorum.
(10/1,14) ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI
KOMİSYONU BAŞKANI ERKAN MUMCU (Devamla) – Çok teşekkür ederim
Sayın Başkanım.
Değerli arkadaşlar, sadece Sosyal Sigortalar
Kurumunun, 2008 yılına kadar mevcut sistemin yürürlükte kalması
halinde, gelecekte bizi hangi ekonomik göstergelerin beklediğine dair
yaptırdığı simülasyonlar, fevkalade
çarpıcıdır. Buradan çıkan sonuç şudur: 2008
yılında -tüm sosyal güvenlik sisteminin değil- sadece Sosyal
Sigortalar Kurumunun kamuya
yükleyeceği açığın miktarı 53 milyar dolar
düzeyindedir. Gayri safî millî hâsılanın 2008 yılında hangi
düzeyde olacağına dair bir hesaplama da yapılmamış;
ama, 2030 yılına kadar yapılan bir simülasyonda, eğer,
gayri safî millî hâsılanın tamamını Sosyal Sigortalar
Kurumunun açığına harcasak, tek başına Sosyal
Sigortalar Kurumunun açıklarını karşılamaya
yetmeyeceği aşikâr görünmektedir. Dolayısıyla, Sosyal
Sigortaların, sosyal güvenlik sisteminin içerisinde bulunduğu
sorunlar, popülist yaklaşımlarla, siyasî partilerin, birbirlerinden
farklı yaklaşımlarıyla, halka şirin görünme
yaklaşımlarıyla değerlendirebilecekleri bir konu
değildir. Sorun, tek başına, kamu maliyesini kendisiyle beraber
aşağıya çeken özelliği dolayısıyla, Türkiye'de
ekonomiyi iflasa götürecek büyüklükte bir sorundur, Türkiye'de sosyal
kargaşalara, sosyal patlamalara yol açabilecek büyüklükte bir sorundur.
Son söz olarak şunu söylemek istiyorum: "SSK
mı daha büyük bir sorundur, PKK mı daha büyük bir sorundur"
benzetmesi her ne kadar hoş görünmese de, kulağa şirin gelmese
de, SSK sorununun büyüklüğünü ifade etmek bakımından dikkate
değer bir ifadedir.
Beni dinlediğiniz için saygılar sunuyor;
huzurlarınızda, alakalarınıza teşekkür ediyorum. (ANAP
sıralarından alkışlar)
ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) – SSK'nın PKK
ile ne ilgisi var?!. Sosyal devletle PKK'nın, terörün ne ilgisi var?!..
(10/1,14) ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI
KOMİSYONU BAŞKANI ERKAN MUMCU (Isparta) –
Anlamamışsınız; terörle ilgisi değil, sorunun
büyüklüğünün anlaşılırlığı açısından...
ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) – Benzetme bile
ayıp!
(10/1,14) ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI
KOMİSYONU BAŞKANI ERKAN MUMCU (Isparta) – Anlama yeteneğinize
veriyorum.
KAHRAMAN EMMİOĞLU (Gaziantep) – Neyse; genç,
teşbihte hata yaptı, bir daha yapmaz.
BAŞKAN – Komisyon Başkanı Sayın
Erkan Mumcu'ya teşekkür ediyorum.
Değerli milletvekilleri, sosyal güvenlik ve Sosyal
Sigortalar Kurumu ile ilgili sorunların araştırılarak
alınması gereken tedbirlerin tespit edilmesi amacıyla kurulan
(10/1,14) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu raporu
üzerindeki genel görüşme
tamamlanmıştır.
2.—926 Sayılı Türk Silahlı
Kuvvetleri Personel Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesine İlişkin 488
Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Millî Savunma Komisyonu Raporu
(1/215) (S. Sayısı :23)
BAŞKAN – 926 Sayılı Türk Silahlı
Kuvvetleri Personel Kanuna Bir Geçici Madde Eklenmesine İlişkin 488
Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Millî Savunma Komisyonunun
raporunun müzakerelerine kaldığımız yerden devam
edeceğiz.
Komisyon?.. Yok.
Ertelenmiştir.
3. —Özürlüler İdaresi
Başkanlığı Kurulmasına ve Özürlülerin Durumları
ile İlgili Çeşitli Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Yetki Kanunu Tasarısı
ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler
Komisyonu Raporu (1/438) (S. Sayısı :101) (1)
BAŞKAN – Özürlüler İdaresi
Başkanlığı Kurulmasına ve Özürlülerin Durumları
ile İlgili Çeşitli Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Yetki Kanunu Tasarısı
ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler
Komisyonu raporunun müzakerelerine başlıyoruz.
Komisyon?.. Burada.
Hükümet?.. Burada.
ALİ RIZA BODUR (İzmir) – Uzaktan kumandayla
mı çalışıyor Sayın Bakan?!
SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Hayır, Sayın
Bakanın konusu...
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Komisyon ve
Hükümet hazır.
Özürlüler İdaresi Başkanlığı
Kurulmasına ve Özürlülerin Durumları ile İlgili Çeşitli
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Yetki Kanunu Tasarısının
müzakerelerine başlıyoruz.
Komisyon raporunun okunup okunmaması hususunu
oylarınıza sunacağım: Raporun okunmasını kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.
Tasarının tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına, Sayın Yılmaz Ateş; buyurun efendim.
(CHP sıralarından alkışlar)
Konuşma süreniz 20 dakikadır.
CHP GRUBU ADINA YILMAZ ATEŞ (Ankara) – Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; şahsım ve Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
3 Aralık, Uluslararası Sakatlar Günü olarak
yıllardan beri kutlanmaktadır. Bu vesileyle,
sakatlarımızın ülkemizde de insan onuruna yaraşır bir
düzenlemeyle yaşamlarını sürdürmelerini diliyoruz.
Uluslararası Sakatlar Günü, hayır
kurumlarına daha fazla bağışta bulunulması için,
sakatlar adına düzenlenen özel bir gün değildir; sakatların
insan hakları konusuna dikkat çekmek için bir fırsat olarak
görülmektedir ve bizde de görülmelidir. Sakatlara yönelik hayırseverlik ve
yardım duyguları, özürlülere, gerçek anlamda, hiçbir zaman
yardımcı olamadı, hatta, sorunlarının daha da
karmaşık hale dönüşmesine neden oldu. Sakatların haklarını
savunan hareketlerin yaygınlaşması ve özürlü bireylerin toplumda
daha güçlü bir konuma gelmeleri, sakatlarla ilgili sorunlara
hayırseverlikle değil, kendisini insan hakları temelinde
yaklaşılması şeklinde gösteren değişikliği
de beraberinde getirmektedir.
Özürlülerin temel hakları, Birleşmiş
Milletlerin 1995 yılı aralığında 3447 sayılı
Kararıyla benimsediği "Sakatlar Hakları" bildirisiyle;
yine, Birleşmiş Milletlerin, 1993 yılında, özürlüler için
fırsat eşitliğine ilişkin standart kurallarla, sakat
yurttaşların özgürlükleri ayrıntılarıyla
sıralanmıştır. Bu hakların, demokratik kapsamlı
bir özürlüler yasasıyla bütünleştirilerek, bir an önce, ülkemizde de
ulusal bir hukuk metni haline getirilmesinde büyük yararlar vardır.
Sakatlık konusunda belirlenen politikanın,
bir iktidarın, bir partinin politikası olmaktan öteye, ulusal bir
politikaya dönüştürülmesi gerekmektedir. Bu çerçevede, özürlüler yasa
taslağı ivedilikle yasalaştırılmalıdır.
Kanun hükmünde kararnameler, genellikle, zarurî,
istisnaî, öncelikli ve ivedî durumlarda başvurulabilecek idarî
tasarruflardır. Oysa, yetki kanunu tasarısında belirtilen
hususlar bu nitelikte değildir. Buna ilişkin, Cumhuriyet Halk Partisi
olarak Grubumuzun bir önergesi var; Yüce Meclisin bu önergemizi dikkate
almasını diliyoruz.
Kanunlarla düzenlenmesi gereken konuların, yasama
organının bu yetkisinin
elinden alınarak yürütme organınca çözülmeye
çalışılması, yeni yeni çözümsüzlükleri de beraberinde
getirmektedir. 52 nci Hükümet döneminde seçimler öncesi düzenlenen bu yasal
düzenleme, gönlümüz arzu ederdi ki, yeni Hükümetimiz döneminde, bir yasa
tasarısı halinde Yüce Meclise sunulmuş olsun.
Yıllardan beri ciddî politikalar yerine geçici
çözümlerle yetinilmiş, sorunlar çığ gibi büyümüştür. Ülke nüfusumuzun yüzde 12'si
-ki, bu rakam 7-8 milyona tekabül etmektedir- özürlü yurttaşlarımızdan
oluşmaktadır. Özürlü yurttaşlarımız arasında
okuma yazma oranı yüzde 2,57'dir; işsizlik oranı ise yüzde
99,.1'dir. Nüfus oranı yüzde 12 olmasına rağmen, ulusal
gelirimizden yalnızca onbinde 4'ü özürlüler için
kullanılmaktadır. Yunanistan'da bu rakam onbinde 30, Belçika'da da
onbinde 134'tür. Sakatların, yaşamın her alanında
ayrıcalıklı karşılanması görevini devletimiz
üstlenmelidir; eğitim, istihdam, hareket kolaylığı, sosyal
hizmetler, ulaşım, enformasyon ve iletişim alanlarında
olanaklar sağlanmalıdır. Sakatlara, insan haklarını
savunmaları için destek sağlanmalıdır. Sakat bireylerin,
kendi yaşamlarını kendi çabalarıyla düzeltecek konuma
getirmeleri ilkesini, Türkiye Cumhuriyeti Devleti olarak biz de benimsemeliyiz.
Böylece, özürlüler, kaynakları tüketenler olmaktan çıkıp, kaynak
yaratan, katkıda bulunan bireyler haline gelirler. Çağdaş
devlet, modern devlet, insan kaynaklarını harekete geçiren devlettir.
Yerel yönetimlerle sakat
vatandaşlarımızın ilişkilerini geliştirmek
durumundayız. 1989 yılından bu yana, Ankara belediyelerinde,
belediye başkanlarımızın uyguladığı çok
sağlıklı düzenlemeler yaşanmaktadır. Özellikle, Mamak,
Çankaya, Yenimahalle Belediyelerimiz, özürlülerle dayanışma
büroları oluşturmuştur ve sakat vatandaşlarımıza,
sağlık, eğitim ve çevre düzenlemesi gibi olanaklar
sağlanmaktadır.
Sakat yurttaşlarımız alanındaki
yatırım ve harcamalar, bu yurttaşlarımızın,
topluma katkıda bulunan, kendi ihtiyaçlarını
karşılayabilen ve yurttaşlık haklarını
kullanabilen bireyler haline getirilmesi için yapılmalıdır.
Sakat bireylerin en iyi şekilde, nasıl daha özgür hale
getirilebilecekleri konusunda çözümler üretmeliyiz. Özürlülerin
istihdamının ve çalışma koşullarının, yetki
kanununa dayanılarak çıkarılacak kanun hükmünde kararnameler
yerine, daha ayrıntılı hükümler içeren yasalarla düzenlenmesi
daha uygun olacaktır.
Birleşmiş Milletler, sakatlarla ilgili
uluslararası eylem programını, 1983 yılında,
sakatlıkla ilgili sivil toplum örgütlerine danışarak,
onların katkılarını sağlayarak hazırladı. Bu
program, bütün ülkelerde can alıcı bir program olarak görülmektedir.
Hükümetimizin, bu kadar geniş bir yetkiyle Türkiye
Büyük Millet Meclisimizin karşısına gelmesi doğrultusundaki
endişelerimizi az önce belirtmeye çalıştım. Hükümetimiz, bu
konuda yapacağı bütün düzenlemelerde, ilgili sivil toplum
örgütlerinin katkılarını, desteklerini, mutlaka, ama mutlaka
almak durumundadır. Ama, doğrusunu isterseniz, Hükümet, bugüne
kadarki bütün çalışmalarda, toplumsal örgütlerle, sivil toplum
örgütleriyle uzlaşarak değil, onlarla çatışarak bir dayatma
sistemini gündeme getirdiği için, bu yetkilerin düzenlenmesinde,
kanunlarda yapılacak değişiklikler konusunda Cumhuriyet Halk
Partisi olarak kaygı duymaktayız.
Sayın milletvekilleri, sakat olmak, âciz olmak
değildir; sorunlarına, hayırseverlik, çözüm getiremez.
Sakatlarımızın da, hayatın her alanında insanca
yaşama hakkına ihtiyacı vardır. Sakat
vatandaşlarımızın topluma katkıda bulunabilecekleri
pek çok şey vardır. Vatandaşlık hak ve özgürlüklerine sahip
olma talebiyle yükselen 7 milyon insanımızın sesi,
karşılıksız kalmamalıdır.
BAŞKAN – Sayın Ateş, bir saniye...
Sayın grup başkanvekilleri, biraz sonra
çalışmalara ara vereceğim; eğer kanun üzerinde bir
mutabakat sağlamaya çalışıyorsanız, o verdiğimiz
arada görüşebilirsiniz; müzakerelere imkân verelim efendim.
SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Mutabakatımız
var Sayın Başkan.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Ateş.
YILMAZ ATEŞ (Devamla) – Sakat olmak, sakat olarak
yaşamlarını sürdüren bu vatandaşlarımızın
kendi tercihleri değildir; yarın, hangimizin ne olacağı
konusunda hiçbirimizin güvencesi yoktur. O nedenle, bugün, sakatlarla ilgili
düzenlemenin, gerçekten, insan hak ve onuruyla bağdaşan, onların
kendi yeteneklerini geliştiren, ülke için atıl bir vaziyetten değil,
gerçekten insan kaynaklarını devreye sokan, onları harekete
geçiren bir yaklaşım içinde olmasını diliyor; Yüce Meclise
saygı ve sevgiler sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
konuşan Sayın Yılmaz Ateş'e teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri, gruplar adına;
Doğru Yol Partisi Grubu adına Sayın Doğan Baran, Anavatan
Partisi Grubu adına Sayın Abdullah Akarsu, Demokratik Sol Parti Grubu
adına Sayın Mustafa Güven Karahan, Refah Partisi Grubu adına Sayın
Lütfi Yalman ve şahsı adına Sayın Veysel Candan söz
istemiş bulunmaktadırlar. Süreler de dikkate
alındığında, ara vermeden bunu tamamlamamız
imkânını şu anda görmüyorum.
Saat 20.30'da tekrar toplanmak üzere...
ZEKİ ÇAKAN (Bartın) – 2'şer dakika
konuşacaklar Sayın Başkan.
MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) – Bitiririz Sayın
Başkan. Arkadaşlarımız da kısa konuşsunlar.
BAŞKAN – Bundan sonra, diğer kanunları
görüşmeyecek misiniz?
SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Sayın
Başkanım, bir kanun daha var; iki kanunda da mutabakatımız
var. Arkadaşlarımız da kısa konuşacaklar...
BAŞKAN – Ara vermeden bitirebilecek miyiz yani?
SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Bitirebileceğiz.
BAŞKAN – Peki, o zaman,
arkadaşlarımın konuşma sürelerini kısa
tutmalarını rica edeceğim.
Zaman kaybetmeden, Doğru Yol Partisi Grubu
adına, Sayın Doğan Baran'ı kürsüye davet ediyorum.
Buyurun Sayın Baran.
DYP GRUBU ADINA DOĞAN BARAN (Niğde) –
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Özürlüler İdaresi
Başkanlığı Kurulmasına ve Özürlülerin Durumları
ile İlgili Çeşitli Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Yetki Kanunu
Tasarısının tümü üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubunun
görüşlerini sunmak üzere huzurunuzdayım; bu vesileyle, hepinize
saygılar sunuyorum.
Sağlık, fiziksel, ruhsal, sosyal ve çevresel
yönden tam bir iyilik hali; özürlülük ise, insanın fiziksel veya ruhsal
fonksiyonlarından bir kısmını yitirmesi demektir. Bugün
-tarih boyunca milletlerin hayatında toplumsal bir sorun olan- Dünya Özürlüler
Günüdür. Dünyamızda 550 milyon insan özürlüdür; aile bireyleri de dikkate
alındığında, dünya nüfusunun yaklaşık yüzde
40'ı, özürlülerin yarattığı sorunlardan doğrudan
etkileniyor demektir.
Ülkemizde, ağır zihinsel engelliler,
eğitilebilir zihinsel engelliler, işitme, konuşma engelliler,
görme engelliler, ortopedik engelliler olmak üzere, 7 milyon
vatandaşımız mevcuttur. Bu 7 milyon kişinin özürlü olma
nedenlerine baktığımızda, en fazla, trafik, iş ve ev
kazaları, kitlesel özürlü üreten savaşlardır; ayrıca,
doğum travmaları, akraba evliliği, çocuk felci gibi
aşıyla önlenmesi mümkün hastalıklar, metabolizma
hastalıkları ve kalıtsal hastalıklar da ön sıralarda
yer almaktadır. O nedenle, bugün artık, ülkelerin gelişmişlik
düzeylerinin tespitinde yeni kabul edilen parametrelerden biri de özürlü
sayısının toplam nüfus içerisindeki payıdır. Nedeni ve
sonucu ne olursa olsun, özürlü olmak, insan yaşamının
niteliğini bozmakta, bireyi, aileyi ve toplumu mutsuz etmektedir. Özürlü
insanlarımız hayatlarını sürdürürken diğer insanlara
göre daha güç şartlar altında eğitim öğretim görmekte, daha
zor iş bulabilmekte, iş hayatında da çeşitli
sıkıntılar içinde çalışmaktadırlar.
Anayasamızın 42,49,50,56,60 ve 61 inci
maddeleri özürlülerimizin sağlık, eğitim, ulaşım,
istihdam ve rehabilitasyonlarına ilişkin hükümleri içermektedir. Bu
çerçevede, özürlüler için, eğitim, çalışma, toplumsal
yaşama uyum, sosyal güvenlik, sosyal yardım, sosyal hizmet ve vergi
konusunda yasal düzenlemeler yapılmıştır. Siyasî partiler,
toplumun tüm kurum ve kuruluşları, özel sektör, gönüllü
kuruluşlar el ele verirse, ancak o zaman arzu edilen mesafe
alınabilir. Zira, toplumda yeniden bütünleşmek ve fırsat
eşitliğini yaratmak konusunda sadece devletin değil, sivil
örgütlerin de etkin görevler üstlenmesi gerekir. Toplumun her kesimi,
özürlülüğün önlenmesi ve erken tanı konusunda bilgilendirilmeli,
meslekî ve sosyal rehabilitasyona, medikal rehabilitasyon kadar önem
verilmelidir.
Bu tasarının yasalaşmasıyla,
özürlülerin üretken hale gelmelerine, meslekî ve tıbbî
rehabilitasyonlarına, eğitim ve istihdamlarına, sosyal
ihtiyaçlarına günün koşullarına uygun, çağdaş, yasal
düzenlemelerle hızlı ve radikal çözümler getirmek mümkün
olacaktır.
Temennimiz, yakın bir gelecekte, trafik
kazasından ölümlerin, sakatlıkların olmadığı,
iş kazası olmasın diye tüm önlemlerin
alındığı, çocuk felcine, zekâ geriliğine neden olan
faktörlerin ortadan kalktığı bir Türkiye'yi hep birlikte
gerçekleştirmektir. Özürlü insan kavramı, beşerî kültürün kelimeler
dünyasına aktardığı talihsiz bir tanımlamadır.
Asıl özürlü, özürlü dediğimiz varlıktaki insanı öne almayan
zihniyettir. Böyle bir özürlü zihniyetten kurtulduğumuz zaman, bu konuda
en büyük medeniyet adımını atmış olacağız.
Bu düşüncelerin ışığında,
Grubumuzun, tasarıya kabul oyu vereceğini ifade eder, hepinize
saygılar sunarım. (Alkışlar)
BAŞKAN – Doğru Yol Partisi sözcüsü Sayın
Baran'a teşekkür ediyorum.
Anavatan Partisi Grubu adına, Sayın Abdullah
Akarsu; buyurun.
ANAP GRUBU ADINA ABDULLAH AKARSU (Manisa) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri ve bu anı yıllardır
hasretle bekleyen sevgiye, saygıya layık özürlü kardeşlerim; 3
Aralık Dünya Özürlüler Gününde, Meclis kürsüsünden, özürlü
vatandaşlarımızla ilgili olan yasa tasarısı üzerinde,
Anavatan Partisi Grubunun görüşlerini belirtmek üzere sözlerime
başlamadan önce, Yüce Meclisimizi, Meclisimizin üyelerini saygıyla
selamlıyorum.
8 milyona yakın özürlü
vatandaşımızın olduğu ülkemizde, artık, özürlü
insanımızın da, layık olduğu yaşam tarzına
kavuşturulması, topluma kazandırılması, çalışkanlığından,
fedakârlığından faydalanılabilmesi lazımdır;
çünkü, bu dünya, sadece sağlam insanların değil, özürlülerin de
dünyasıdır. Türk toplumu, kadını erkeği,
yaşlısı genci, sağlıklısı özürlüsüyle bir
bütündür. Hükümetlerimiz, hiçbir ayırım gözetmeden, bütün bireylere
eşit düzeyde hizmet götürmeye zorunludurlar.
Sayın Başkan, saygıdeğer
milletvekilleri; özürlülük suç değildir; özürlülerle ilgilenmemek suçtur.
Özürlülüğe yol açan nedenlerin ortadan kaldırılmasına
çalışmak aslî görevimizdir. Ne yapabiliriz, nasıl yapabiliriz; onu
düşünmeliyiz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
özürlülerin, bize göre, üç ana başlıkta toplanan problemleri
vardır; bunlar da, eğitimden geçmektedir. Birincisi, toplumun
eğitilmesidir. Özürlülüğe yol açan nedenlerin kaldırılması
kadar, özürlülerin toplum içinde yer almalarının sağlanması
için, toplumun eğitilmesi çok önemlidir. Bunu sağlamak için de, önce,
kitle iletişim araçlarındaki eğitim ve yönlendirmenin
sağlıklı yapılması gerekmektedir. Eğitici ve tüm
toplumu katılımcı yapabilecek bir eğitim için gerekli olan,
bu noktada, toplum bilincinin oluşmasına, şuurun
gelişmesine yardımcı olmak birinci noktadır diye
düşünüyoruz.
Aile içindeki eğitim -bebeğin veya özürlünün
dünyaya geldiği andan itibaren eğitimin başladığı
yer olan aile- özürlü, özürsüz her çocuğu ve toplumumuzu
ilgilendirmektedir. Ülkemizde bu konuda ihmaller yaşanmaktadır.
Çocukların özürleri çok geç tespit edilmekte, eğitimin çok önemli
yılları boşa geçmiş olmakta, eğer, çocuk özürlüyse
hayattan dışlanmaktadır. Ona nasıl davranacağımıza
ilişkin öğretici kitap, broşür ve yayınlar maalesef yoktur.
Aileden sorumlu devlet bakanlığının
bu konuya süratle eğilmesi gerektiğine inanıyoruz. Özürlünün
eğitimi meselesi var. Bu ülke topraklarında yaşayan her çocuk
gibi, özürlü çocukların da eğitim hakları vardır. Bu hak,
yasalarla da korunuyor; ancak, ülkemizde eğitim çağındaki 3,5
milyon çocuktan, eğitim alabileni henüz 30 bin civarındadır.
Üniversitelerde, sadece 1 200 özürlü
eğitim görmektedir. Özel eğitime, özel sektörün
katılmasını özendirecek tedbirler almamız gerektiğine
inanıyoruz. Özel eğitim gerektiren zihinsel özürlü çocuklar için
kaynaştırma, toplumla kucaklaştırma projeleri
geliştirilmelidir. Anavatan Partisi olarak, inanıyoruz ki, özürlülerin
eğitimi sağlanmadıkça, onlara meslek öğretilmedikçe,
cezalarla özürlülerin istihdam sorunları çözülemez.
Sağırlar Federasyonu Başkanı, dün
Türkiye Büyük Millet Meclisindeki bir salonda aynen şöyle
haykırışta bulundu: "Bize iş vermiyorsunuz, bizi
fazlalık olarak görüyorsunuz; o zaman, bizi ne yapmak istiyorsunuz."
Bu, bana göre, çekilen bir çilenin Türkiye Büyük Millet Meclisinde
yansımasıydı, onun bağırışıydı.
Türk Milleti yardımseverdir, hamiyetperverdir;
ancak, özürlüler, yardım değil, haklarını istiyorlar
bizden. Meslekî rehabilitasyon yaygınlaştırılmalı,
işyerlerine konulmuş bulunan özürlü çalıştırma
kontenjanı artırılmalıdır. Ayrıca, mecburiyete
uymayana ceza yerine, teşvik edici önlemler alınmalıdır.
İstihdam konusunda olduğu kadar,
vergilendirme ve emeklilik konusunda da özürlülerin önünde çok büyük bir engel
vardır. Yüzde 40 taban derecesi olarak saptanan bu derece
adaletsizliği nedeniyle, eğer özür oranı yüzde 39 ise, özürlü
hiçbir haktan yararlanamama gibi bir durumla karşı
karşıyadır; aynı şekilde, 40 ile 75 arasında
hiçbir fark yoktur. Burada, haklar, özür oranına
bağlanmalıdır.
Rehabilitasyon olanakları yok denecek düzeydedir;
gerek rehabilitasyon hizmeti veren kurum sayısı gerek rehabilitasyon
kalitesi acilen yükseltilmelidir.
Yerel yönetimler açısından da konu çok
önemlidir; mimarî imkânlar sunulmalıdır. Özürlüler, sosyal
yaşama katılmalılar, önlerindeki mimarî engeller
yıkılmalıdır.
Sayın Başkan, saygıdeğer
milletvekilleri; Anayasamızın 17 nci maddesine göre, özürlü
vatandaşlarımız da, herkes gibi yaşama hakkına
sahiptirler; onlara bu hakkı sağlayacak olan Yüce Parlamentodur.
Anavatan Partisi Grubu, bu tasarıyı sonuna
kadar destekliyor; özürlülerimizle ilgili her yasa tasarısını
destekleyecek, onlara yol gösterecek, ışık olmaya devam edecek
her projeye omuz verecektir; çünkü, onlar bizim insanlarımızdır;
çünkü, onlar bizim kardeşlerimizdir. Buradan bir teşekkürü
huzurunuzda tebliğ etmek istiyorum. Çok yakından takip ediyorum,
Türkiye Sakatlar Konfederasyonu Başkanı Sayın Faruk Öztimur Bey,
uzun yıllardır, çok üstün bir gayret gösterdi, konuyu Parlamentoya
getirdi ve bir sivil toplum örgütü, bir baskı grubu olarak, olayı
sonuna kadar takip etti; bütün sakatlar adına ona teşekkür ediyorum.
Dünya Özürlüler Gününü şahsım ve Grubum adına kutluyor, sizlere
ve özürlü kardeşlerimize sevgi ve saygılarımızı
sunuyorum.
Teşekkür ediyorum efendim. (Alkışlar)
BAŞKAN – Anavatan Partisi Grubu sözcüsü Sayın
Akarsu'ya teşekkür ediyorum.
Demokratik Sol Parti Grubu adına, Sayın Güven
Karahan.
Buyurun Sayın Karahan.
DSP GRUBU ADINA MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir)
– Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri;
şahsım ve Demokratik Sol Parti Grubu adına, öncelikle Dünya
Özürlüler Gününü kutlar, hepinizi saygıyla selamlarım.
Dünyadaki gelişmiş, gelişmekte olan ve
az gelişmiş ülkelerin tümünün gündemlerinde bulunan
sorunlarından biri de özürlülerle ilgili olan sorunlardır.
Bilindiği gibi, bedensel, zihinsel, duygusal ve
sosyal özelliklerinde belli bir oranda fonksiyon kaybına neden olan organ
yokluğu ya da bozukluğu sonucunda, normal yaşam
koşullarına uyamayacak sakat kişiye özürlü adı verilir.
Ülkemizde yaklaşık olarak yüzde 11 - 12
oranında görme, ortopedik, zihinsel, işitme ve konuşma özürlüler
bulunmaktadır. Özür, insanın kendine ilişkin tıbbî bir
sorun olmakla birlikte, tüm aileyi etkileyen bir sorundur. Özürlülerin yeterli
ilgi, bakım ve korunmayı sağlayabildikleri tek yer ailelerinin
yanıdır.
Değerli arkadaşlarım, özürlülerin,
toplumu oluşturan diğer bireylerden farklı
olmadıklarının kabul edilmesi, haklarına saygı
gösterilmesi ve onların da toplum içinde üstlerine düşen
yükümlülükleri yerine getirebilmelerine olanak sağlanması,
çağdaş devlet ve toplumların önemli görevleri
arasındadır. İşte, bu nedenlerden dolayı, özürlüler,
yaşadıkları toplumlarda, kendileri hakkında
kökleşmiş kötü değer yargılarını ortadan
kaldırabilmek ve anayasal haklarını elde edebilmek için örgütlü
çalışmanın gereğine inanmışlardır. Özürlülerin
örgütsel yapısı güçlendikçe, kamuoyunda seslerini duyurabilme
olanakları da artmıştır.
Unutulmaması gereken husus, özürlülerin, tüm
dünyada olduğu gibi, bizim toplumsal yapımızın da bir
gerçeği olduklarıdır; yani, onlar, bizim
insanlarımızdır, bizim parçamızdırlar.
Ayrıca, anayasal olarak, özürlüler, toplumumuzun
diğer bireyleriyle eşit hak ve yükümlülüklere sahiptirler. Bir
bireyin toplumsal etkinliklere katılımı,
katılımcı demokrasilerde, her ne şekilde olursa olsun,
engelleniyorsa, söz konusu kişinin hem insan hakları ihlal ediliyor
hem de anayasal bir suç işleniyor demektir.
Özürlülerin diğer bireylerle eşit hak ve
yükümlülüklere sahip olduğu bir toplum yaratmak, düşlerimizi süsleyen
bir amaç olmalıdır. Bu da, toplumun kendi sorumluluğunda olan
bir işlev olduğu gibi, ayrıca, insan haklarına da
saygının bir gereğidir.
Dünya özürlüleri, ne yazık ki, siyasî
otoritelerden, bugüne kadar, bekledikleri desteği
bulamamışlardır. Siyasî otoriteler, özürlülerin, toplum
içerisinde hem söz sahibi hem de yükümlülük sahibi olduklarını hâlâ
tam olarak kavrayabilmiş değillerdir; ülkemizde de durum bundan
farklı değildir. 1980'li yıllardan sonra siyasî otoriteyi ele
geçirenler, devletimizin sosyal devlet olma işlevini yitirmesine neden
olmuşlar ve bundan da en büyük zararı özürlüler görmüşlerdir.
Özürlüler, yaşadıkları toplumlarda,
bundan böyle, kendilerine, acınacak ve yardım edilecek kişiler
gözüyle bakılmasını istememektedirler. Özürlüler, özürlülerin
insan haklarına işlerlik kazandırmak için, demokratik yollardan
haklarını istemektedirler; sosyal hukuk devleti olan devletimizin,
özürlüler için eğitim, istihdam, sosyal hizmetler, sosyal güvenlik,
sağlık, özürlülük nedenlerinin ortadan kaldırılması,
ulaşım, konut, iletişim konularında ve kültürel ve sportif
alanlarda çalışmalar yapmasını istemektedirler. Biz,
Demokratik sol Parti olarak, özürlülerin bu hakları için üzerimize
düşen görevleri yapmaya hazırız.
Değerli arkadaşlar, biliyorsunuz, meclisler
yetki kanunlarının verilmesi konusunda çok kıskanç davranırlar.
Bugüne kadar, özürlülerin sorunlarını çözüme
kavuşturamadığımızı göz önünü alarak, nüfusumuzun
yüzde 11-12'lik bir kesimini oluşturan özürlülerin sorunlarının
daha fazla geciktirilmeden çözümlenmesi için, bu yetki kanununun
çıkarılmasından yana tavır koyacağız. Bu yetki
kanunu tasarısını desteklememize karşın, bu konuda,
Hükümeti, titiz bir şekilde denetleyeceğimizin bilinmesini isteriz.
Bir dünya sorunu olan, özürlülerin sorunları için
Birleşmiş Milletler Teşkilatının
yaptığı çalışmaları da, kısaca, özetlersek,
1975 yılında kabul edilen 3447 sayılı Özürlü Hakları
Bildirgesini, 1983 yılında kabul edilen Özürlülerle ilgili Eylem
Planını ve 1993 yılında kabul edilen Özürlüler İçin
Fırsat Eşitliği Üzerine Ortak Kurallar Belgesini
sıralayabiliriz. Bu son belge, özürlülerin, her ülkede, toplumun tam ve
eşit bireyleri olmasının sağlanması için
yapılması gerekli toplumsal, siyasal ve yasal
değişikliklerin neden ve nasıl yapılacağını
açıklamaktadır.
Demokratik Sol Parti, özürlülerin toplumsal yaşama
tam olarak katılabilmelerinin önündeki tüm engelleri kaldırmayı
istemektedir; yurttaşlarımızın sorunlarıyla
ilgilenmek, haklarını gözetmek, izlemek ve sonuçlandırmak üzere
bir engelliler bakanlığı kurulmasını istemektedir.
Ülkemizde, görme, işitme, ortopedik ve zihinsel
özürlülerin yetenek ve becerilerini geliştirici kamuya ait eğitim
kurumları ve programları, gereksinmeleri karşılayacak
boyutlarda değildir. Çocuk özürlüler için yüzde 2,57 olan
eğitilebilen özürlü sayısının yeterli olduğunu
kimsenin kabul edebileceğini zannetmiyoruz; bunun, süratle daha
yukarı seviyelere çekilmesini sağlayacak eğitim kurumları
kurulmalı ve programları yapılmalıdır. Eğitim
kurumları ve programlarında, belirli beceri kazandırılan
özürlülerin, işe yerleştirilerek, yaşamlarını kazanmalarını
güvence altına alacak düzenlemeler yapılmalıdır. Özürlülük
nedenlerini ortadan kaldırmak için, tıbbî eğitim ve propaganda
çalışmalarına hız verilmelidir. Sürekli bakıma muhtaç
özürlüler için, yeterli sayıda huzur ve bakımevleri, rehabilitasyon
merkezleri kurulmalıdır. Bu alanda, bireylerin, derneklerin ve
vakıfların katkıları özendirilmelidir.
Değerli arkadaşlarım, İş
Kanununda yapılan değişiklikle, 50 ve 50'den fazla işçi
çalıştıran işverenlere, işyerlerinde, yüzde 2
oranında özürlü çalıştırma zorunluluğu
getirilmiş; 657 sayılı Devlet Memurları Kanununda
yapılan yasal düzenlemeyle de, özürlülerin, kamuda görev almaları
sağlanmıştır. Genel Başkanım Sayın Bülent
Ecevit'in Çalışma Bakanlığı döneminde, işverenler
tarafından özürlülere iş verme zorunluluğu getirilmişse de,
bu karar -üzülerek söylemek gerekirse- etkisiz kalmıştır.
Başbakanlık özürlüler idaresi başkanlığı
kurulunca, bu konunun üzerine titizlikle gidilmelidir.
Özürlüler için gerekli tüm araç gerecin ve
tamamlayıcı parçalarının, sosyal güvenlik kurumları,
sosyal hizmet ve yardım kuruluşları tarafından
karşılanması gereklidir ve bu sağlanmalıdır.
Engelliler için, çalışanlara, vergi indirimi uygulanmasına
rağmen, engelli çocuğu olan ana ve babalara bu hakkın
verilmemesi eşitlikle bağdaşmamaktadır; bunun, yasal
düzenlemelerle düzeltilmesi gereklidir.
Tüm sosyal, kültürel ve sportif etkinliklere
özürlülerin de katılımını sağlayacak düzenlemeler
yapılmalıdır. Ulaşım araçlarında özürlülerin
yararlanabilmeleri için, gerekli değişikliklerin yapılması temin
edilmelidir. Özürlüler konusunda, toplum katmanlarında yer etmiş
yanlış değer yargılarının ortadan
kaldırılması için, toplumumuzu aydınlatacak ve bu
yanlış değer yargılarını ortadan kaldırmaya
yönelik yazılı ve görsel yayın yöntemlerine
ağırlık verilmelidir. Kendi işyerlerini kurmak isteyen
özürlülere ucuz kredi verilmesi sağlanmalıdır. Tüm özürlülerin
birlikte çalışıp, üretim yapabileceği kamu
kurumlarının açılması sağlanmalıdır. Tekel,
Milli Piyango, Spor Toto, Spor Loto ve diğer şans oyunları, lüks
ithal malları, devlet ihaleleleri ve yerel yönetim bütçelerinden
ayrılacak paylardan oluşacak bir özürlüler fonu
kurulmalıdır. Şehir içi ulaşım, kamu hizmet ve
kültür-sanat binaları, konutlar ve spor tesislerinin plan, proje ve
uygulamalarına, özürlüler için mimarî kolaylıklar getirilmelidir.
Sosyal hukuk devletinin gereği olarak, özürlülerin sosyal güvenlik
şemsiyesi altına alınması sağlanmalıdır.
Değerli arkadaşlarım, özürlülerin
toplumun diğer bireyleriyle eşit hak ve yükümlülüklere sahip
olduğu bir toplumda yaşamak dileğiyle, yetki
tasarısını destekleyeceğimizi ifade eder; hepinizi
saygıyla selamlarım. (DSP ve CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Demokratik Sol Parti Grubu adına
konuşan Sayın Güven Karahan'a teşekkür ediyorum.
Gruplar adına son konuşmacı, Refah
Partisi sözcüsü, Sayın Lütfi Yalman.
Buyurun Sayın Yalman.
RP GRUBU ADINA LÜTFİ YALMAN (Konya) – Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; Özürlüler İdaresi
Başkanlığı Kurulmasına ve Özürlülerin Durumları
ile İlgili Çeşitli Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Yetki Kanunu Tasarısı
üzerinde Refah Partisi Grubu adına görüşlerimi açıklamak üzere
huzurlarınızdayım; bu vesileyle, şahsım ve Grubum adına,
hepinizi saygıyla selamlıyorum. Ayrıca, şu anda, bu ve
benzeri kanunların uzun yıllardır çıkmasını
bekleyen özürlü vatandaşlarımızı ve ailelerini de bu
vesileyle huzurlarınızda selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; bugün, Grubumuz adına, aslında, İstanbul
Milletvekilimiz çok değerli Aydın Menderes Beyefendinin konuşmasını
arzu etmiştik; ancak, değişik engeller münasebetiyle buraya
gelemedi. İnşallah, en kısa zamanda kendisinin bu kürsüye
çıkacağı günü ümitle bekliyoruz ve buna inanıyoruz. Zira, şu
anda, Türkiye Büyük Millet Meclisi kürsüsünde ve grupların kürsülerinde
bile özürlülerin çıkabileceği ortam henüz hazırlanabilmiş
değildir. Bu vesileyle, Aydın Menderes Beyefendiyle beraber, bu
konuda şifa bekleyen herkese Cenabı Hak'tan şifalar diliyorum.
Yine, 3 Aralık Özürlüler Gününün, özürlülerimizin problemlerinin çözümüne,
dertlerine çare ve şifa bulunmasına vesile olması temennisiyle,
bu günün özürlülerimiz için kutlu olmasını diliyorum.
Değerli arkadaşlarım, yine,
konuşmamın başında bir vecibeyi yerine getirmek istiyorum.
Bu kanun tasarısının hazırlanmasında ve her
safhasında emeği geçenlere, ayrıca, 3 Aralıkta
çıkarılması için Hükümete talimat veren, yine, özürlüler için
birkaç gün önce 1 trilyon liralık tahsisat ayırarak her gruptan
özürlülerin ihtiyacı olan tekerlekli sandalye, işitme cihazı ve
benzeri araç ve gerecin alınması, temin edilmesi talimatını
veren Sayın Başbakanımıza huzurlarınızda
teşekkür ediyorum.
Değerli arkadaşlarım, özürlülük,
insanlık tarihi kadar eski bir olaydır. Dolayısıyla,
insanlık tarihi boyunca, özürlülük, toplumların en büyük sorunlarından
birisi haline gelmiştir. Avrupa'da özürlülerin rehabilitasyon merkezi
çalışmaları 1948'lerde başladığı halde,
Türkiye'de -1950'lerde başlamıştır; fakat, rehabilitasyon
çalışmaları fazla ilerleme kaydedememiştir- ancak 1968
yılı itibariyle Ankara'da bir rehabilitasyon merkezi
açılabilmiştir; ama, şu ana kadar istenilen oranda verimli
olamamıştır.
Değerli arkadaşlarım,
Anayasamızın 61 inci maddesinde "devlet, sakatların
korunmalarını ve toplum hayatına intibaklarını
sağlayıcı tedbirleri alır... Bu amaçlarla, gerekli
teşkilat ve tesisleri kurar veya kurdurur" ifadesi var; bu ifadeyle,
özürlülerin korunmasını ve topluma
kazandırılmasını hükme bağlamıştır.
Diğer taraftan, Anayasamız 42 nci maddesindeki "devlet,
durumları sebebiyle özel eğitime ihtiyacı olanları topluma
yararlı kılacak tedbirleri alır" ifadesiyle özürlülerin
eğitimlerini, 50 nci maddesindeki "küçükler ve kadınlar ile
bedenî ve ruhî yetersizliği olanlar çalışma şartları
bakımından özel olarak korunurlar" ifadesiyle de
çalışma güvencelerini sağlamıştır.
Sayın milletvekilleri, ancak, şu ana kadar,
bu anayasal hükme rağmen, Türkiye'de özürlülerle ilgili yeterince problem
çözücü tedbirler alınamamış, var olan birtakım tedbirler de
uygulama alanına konulamamıştır. İşte,
huzurlarınıza getirilen bu kanun tasarısının temel
amacı, bu koordinasyonu ve organizasyonu sağlayıp alınan
kararları takip edip fiilî neticelerin en kısa zamanda
alınmasını sağlamak olmalıdır. Zannedersem, özürlülerimizin
en fazla beklediği şey de, alınan tedbirlerin acilen neticelendirilmesidir.
Değerli arkadaşlarım, Dünya
Sağlık Teşkilatının tespitlerine göre dünya nüfusunun
yüzde 10'u özürlülerden oluşuyor; ancak, geri kalmış ülkelerde
ve hatta gelişmekte olan ülkelerde, kırsal kesimlerde ve köylerde
yaşayan insanlardan özürlü olanların birçoğuna
ulaşılamadığını düşünürsek, bu tespitin
yanlış olma ihtimali kuvvetlidir. Dolayısıyla, dünyadaki
özürlülerin dünya nüfusuna göre yüzde 10 olan oranının artma ihtimali
kuvvetlidir. Yine, son zamanlarda bazı bölgelerde savaşların
zuhur etmiş olması münasebetiyle, bu savaşlarda çok sayıda
insanın da sakatlanarak özürlüler arasına
katıldığı muhakkaktır.
Değerli arkadaşlarım, Türkiye'de 1990
yılı nüfus sayımında özürlülerin nüfusumuza oranı
yüzde 10 olarak tespit edildiği halde, yine, yukarıda ifade
ettiğim gerekçelerle ve hatta bizim birçok insanımızın
sakat olduğunu ifade etmemesi ve bildirmemesi münasebetiyle, bu
oranın da daha yüksek olacağı muhakkaktır.
Yaptığım tespitlere göre -zira uzun müddet Konya
Sağırlar Okulu ve İşitme Engelliler Okulunda özürlülerle,
sakatlarla ve hatta, aileleriyle iç içe yaşamış birisi olarak-
bu oranın daha yüksek olduğu kanısındayım. Bu
oranın, yüzde 12'ler civarında olması muhakkaktır.
Değerli arkadaşlarım, Türkiye'de,
sayıları 7,5 milyonu aşan, özür gruplarına mensup özürlü
bulunmaktadır. Ne yazık ki, özürlülerin sayısında her geçen
gün artış vardır. Bu artışın sebeplerini
şöyle maddelemek istiyorum...
BAŞKAN – Sayın Yalman, bir saniyenizi rica
edeceğim.
Değerli arkadaşlarım, bu tasarı,
yetki kanunu tasarısı olduğu için açık oylamaya tabidir.
Kanunu bugün çıkaracak isek, şu anda, Genel Kurulda hazır
bulunan arkadaşlarımın burada kalmaya devam etmeleri ve grup
başkanvekili arkadaşlarımın da oylamaya kadar önlem
almaları lazım; çünkü, salonda açık oylamaya yeterli çoğunluk
olmayabilir. Kanunu çıkarmak için, şimdiden ifade edeyim.
Buyurun Sayın Yalman ve süreyi de mümkün
olduğu kadar ihtiyatlı kullanalım.
LÜTFİ YALMAN (Devamla) – Sayın
Başkanım ve değerli milletvekilleri; özürlülerin
sayısında artış sağlayan sebepleri, hızla,
maddeler halinde saymak istiyorum. Bilinen maddelerin dışındaki
maddeler şunlardır:
Uyuşturucu ve alkol
bağımlılığının artması,
Trafik kazalarındaki artışlar,
Gıda sektörüne ve piyasaya çok değişik
vesilelerle nüfuz eden kimyevî madde ve gazlar,
Düzensiz, şuursuz ve çok ilaç kullanma
alışkanlığının artması,
Aile düzenlerindeki bozukluklar,
Fuhuşun yaygınlaşması.
Bu gibi sebepler, baş faktörlerdir.
Yukarıda saydığımız sebepleri
dikkatle incelersek, sayın arkadaşlarım, yüce dinimizin bu
konularla ilgili ferdî ve toplumsal yasaklarının ne kadar yerinde
olacağını göreceğiz.
Özürlülerin, içinde bulundukları konuma
üzülmelerinin yanında, işsizlik ve eğitimden yeterince istifade
edememe gibi sıkıntılarını da göz önünde
bulundurursak, bunların, zaman zaman, özürlü arkadaşlarımızı,
vatandaşlarımızı bunalıma sürüklediği
muhakkaktır.
Sayın milletvekilleri, bilesiniz ki, özürlüler, bu
özürlerinden çok, ilgisizliğe, eğitimsizliğe,
işsizliğe, kısaca, devletin yeterince sahip
çıkmayışına üzülmektedirler.
Sonuç olarak şunu ifade etmek istiyorum: Bu
vatandaşlarımıza sahip çıkılarak, mutlak manada,
aileleriyle beraber, çok küçük yaştan itibaren eğitilmeleri, bunlarla
ilgili meslek okullarının sayısının
artırılması, okullardan mezun olanların mutlaka işe
yerleştirilmeleri, Türkiye'deki işyerlerinde yüzde 2'lik
kontenjanın mutlaka artırılması, hatta, devlet ve özel
sektör işbirliğiyle, bu kontenjana bile dikkat etmeden bütün
özürlülere iş imkânlarının sağlanması, zannedersem,
özürlüleri en fazla mutlu edecek şeydir. Zira, Türkiye'de 10 milyonu aştığını
ifade ettiğimiz işsizler ordusunun büyük bölümünün özürlüler
tarafından oluşturulduğunun bilinmesi lazım.
Değerli arkadaşlarım, eğitimde feda
edilecek fert yoktur; toplumda da herhangi bir ferdi feda etmeye,
dışlamaya, yalnızlığa ve çaresizliğe itmeye
kimsenin hakkı yoktur. Bakınız, özürlülere bu imkân ve
fırsatı verdikten sonra çok şeyler göreceksiniz.
Sözlerimi, Kenyalı bir sakat olan Muhtar Abdi'nin
sözleriyle bitirmek istiyorum: "Sakatlar, yaşadıkları
toplumun bireyleridirler. Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri dahil,
herkes, günün birinde sakatlanabilir."
Böyle bir durumun zuhur etmemesi temennisiyle, hepinizi
saygı ve hürmetle selamlıyorum. (RP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Refah Partisi Grubu adına
konuşan Sayın Lütfi Yalman'a teşekkür ediyorum.
Bir sözünüz mü var Sayın Matkap; buyurun efendim.
NİHAT MATKAP (Hatay) – Sayın Başkan,
biraz önce konuşan sayın sözcü, konuşmalarının
arasında, bu tasarının bugün kanunlaşması için talimat
veren Sayın Başbakana teşekkürlerini iletti. Herhalde,
sayın arkadaşımız, Başbakanın, Yüce Meclise
talimat verme yetkisinin olmadığını bilmiyor. Bu nedenle,
bu ifadenin düzeltilmesini rica ediyorum.
ZEKİ ÇAKAN (Bartın) – Refah Partisi Grubuna
vermiştir.
NİHAT MATKAP (Hatay) – Sayın Başkan, bu
tasarı, 9 Kasım 1995'te, yani 52 nci Hükümet döneminde, Meclise sevk
edildi; daha sonra, önceki Hükümet döneminde, İçtüzüğün 78 inci
maddesi gereğince yeniden görüşülmesine, Meclise sevkine karar
verildi.
ZEKİ ÇAKAN (Bartın) – Dolayısıyla,
Refah Partisinin hiçbir katkısı yok.
NİHAT MATKAP (Hatay) – Dolayısıyla, bu
hususun düzeltilmesinde yarar görüyorum.
Sanıyorum, Sayın Başkan, siz de,
talimatla ilgili, bu konuda birkaç cümle söylersiniz diye düşünüyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Matkap.
Türkiye Büyük Millet Meclisine, bu Meclisin güvenoyuyla
işbaşına gelen herhangi bir başbakanın, herhangi bir
bakanın veya herhangi bir başka makamın talimat verme yetkisi
yoktur. Bu açık bir gerçektir. Arkadaşımız,
katkılarından dolayı, burada bulunan ve şu anda bu
tasarının çıkması için oy kullanmaya hazırlanan bütün
arkadaşlarımıza, zaten, peşinen teşekkür etmiş
sayıyor kendisini; onun dışındakilere, burada hazır
bulunamayanlara da teşekkür ediyor. Bu bakımdan, ayrıca
düzeltilmesi gereken bir husus görmüyorum.
LÜTFİ YALMAN (Konya) –Sayın Başkan, bir
izahta bulunmak istiyorum.
BAŞKAN – Şimdi, kişisel söz talebinde
bulunan değerli milletvekili arkadaşlarıma söz vereceğim.
Konya Milletvekili Sayın Veysel Candan; buyurun
efendim. (RP sıralarından alkışlar)
VEYSEL CANDAN (Konya) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 101 sıra sayılı Özürlüler
İdaresi Başkanlığı Kurulmasına ve Özürlülerin
Durumları ile İlgili Çeşitli Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Yetki Kanunu
Tasarısıyla ilgili görüşlerimi aktarmak üzere söz
almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi, bugün, çok faydalı ve hayırlı bir
tasarıyı görüşmektedir. İnşallah, bu tasarı
kanunlaştığında, 7 milyon özürlümüzü doğrudan ve
dolaylı olarak da 20 milyon insanımızı ilgilendiren,
özürlülerle ilgili, bir rahatlama getirecektir.
Meclis gündemine baktığım zaman,
tasarının öne alınarak görüşülmesinde ve bir an önce
kanunlaşmasında emeği geçen Hükümet yetkililerine, bütün
partilerin grup başkanlarına, özürlüler adına teşekkür
ediyorum.
Genelde, tekrarlara girmeden, bazı tespitlerimi
ifade etmek istiyorum. Tasarı, evvela, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme
Kurumu ve Türkiye Sakatlar Konferedasyonu Genel
Başkanlığının katılımıyla Sağlık,
Adalet ve Maliye komisyonlarında görüşülmüştür.
Tasarının tamamı 6 maddeden ibarettir ve oybirliği
vardır.
Bu tasarı, kanunlaştığı zaman,
Başbakanlığa bağlı "Özürlüler İdaresi
Başkanlığı" kurulacaktır; özürlü ailelerinin
eğitim, istihdam, tedavi ve rehabilitasyon gibi sorunlarına
ilişkin, mevcut kanunlarda ve kanun hükmünde kararnamelerde, yeni
düzenlemeleri de beraberinde getirecektir. Ayrıca, temel ilkeler olarak,
uluslararası anlaşmalar kabul edilecek, hizmetler düzenli ve verimli
olacak, kalıcı çözümler bulunacak, kurum ve kuruluşlar
arasında koordinasyon sağlanacaktır. Kanun, altı ayla
sınırlandırılmıştır ve Hükümete birden fazla
kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi vermektedir. Tasarının
özü budur.
Aslında, 19 uncu dönem Büyük Millet Meclisinde,
Refah Partisi Grubunun özürlülerle ilgili verdiği -üç yıl önce
verilmiş- teklif de vardır. Bugün görüştüğümüz tasarı,
aslında çok gecikmiş bir tasarıdır. Üç yıl önce,
Mecliste, bu konuda bir araştırma komisyonu kurulmuştur. Kurulan
komisyonun verdiği rapordan bazı başlıkları sizlere
aktarmak istiyorum; bu raporun altında bütün siyasi partilere mensup
milletvekili arkadaşlarımızın imzası vardır:
"1. Özürlülerin mevcut yasalarla
hayatlarını güven içinde sürdürmelerinin mümkün
olmadığı,
2. Özürlüler için özel bir teşkilatın
kurulması gereği,"
İşte bu, Başbakanlığa bağlı
daire başkanlığının kurulmasına ilişkindir.
"3. Fon oluşturulması,
4. İstihdama yönelik çalışmalar
yapılması,
5. İşyerleri için özürlü miktarının
yüzde 2'den daha yüksek rakamlara çekilmesi,
6. Sakatlıkların önlenmesine yönelik
tedbirlerin yeterince alınmadığı..."
Bu çok enteresan bir başlıktır. Bugün,
doğumevlerinde, doğduğu zaman alınan bir damla kanla
yapılan enzim testi sayesinde, çocuklarımızın, ileride
zihinsel özürlü olup olmayacağı tespit edilebilmektedir; ancak,
üzülerek belirtmek gerekir ki, hastanelerimizin birkaçının
dışında, böyle bir cihaz mevcut değildir.
Ayrıca, aile danışma merkezlerinin
kurulması ve genetik araştırma laboratuvarlarının
oluşturulması da, 1993'te, araştırma komisyonunun raporunda
yer almıştır.
Özürlüler için hazırlanan bu raporda, ayrıca,
yüzde 20'ye varan vergi indirimi, konut kredisi, toplutaşımdan
ücretsiz yararlanma, erken emeklilik, eğitim, sağlık, tedavi
giderleri, özel kütüphaneler ve özel okullarla ilgili tavsiyelerde bulunulmaktadır.
Tasarı neden acildir, neden hemen
kanunlaşması gerekmektedir: Nüfusumuzun yüzde 12'si özürlüdür;
başta da ifade ettiğim gibi, takriben 20 milyon
insanımızı ilgilendirmektedir. Okuma -yazma oranı, normal
insanlarda yüzde 90 iken, özürlülerde yüzde 2,5; işsizlik oranı,
genelde yüzde 10 iken, özürlülerde yüzde 99'u bulmaktadır. Şu
rakamlar bile bize göstermektedir ki, bu tasarı hemen
kanunlaşmalıdır.
Yine, enteresan bürokratik engellere misal olmak
üzere... Bir özürlü vatandaşımız müracaatta bulunacağı
zaman 7 bakanlığa müracaat edecektir ve bir yıla yakın bir
zaman içerisinde gözünün görmediğini veya ayağının sakat
olduğunu ifade edebilecektir...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen toparlayınız.
VEYSEL CANDAN (Devamla) – Hemen bitiriyorum Sayın
Başkan.
Yani, bu tespitler de gösteriyor ki, özürlü
vatandaşlarımız, normal insanlara göre daha çok bürokratik
engellere takılmaktadır. Eğitimde de aynı durum
vardır. Ortopedik özürlüler için Ankara ve Samsun'da... Diğer okullar
da çok kısıtlıdır.
Netice itibariyle, özetle söylemek gerekirse:
Rehabilitasyon merkezleri ihtiyaçtır. İstihdam sorunu vardır.
Özürlülerimiz, Gelir Vergisi Kanunundan istifade etmelidir. Özürlülerimizin
eğitim ve sosyal güvenlik konularında temel sorunları vardır.
Bundan sonra, yeni düzenlemeler yapılırken,
mahallî idarelerin, özel idarelerin ve belediyelerin imar, yerleşim
yerleri, konut sorunu ve ulaşım gibi çalışmalarına,
mutlaka, özürlü dernekleri ile federasyonları da katılmalıdır.
Tasarı, özetle söylemek gerekirse, inşallah,
kanunlaştığı zaman, ülkemizde yaşayan özürlü
vatandaşlarımızı rahatlatacaktır.
Bu kanun tasarısının, başta özürlü
vatandaşlarımıza ve ülkemize hayırlı, uğurlu
olmasını diliyor, Yüce Heyetinize saygılar sunuyorum.
BAŞKAN – Konya Milletvekili Sayın Veysel
Candan'a teşekkür ediyorum.
Tasarının tümü üzerindeki son söz,
Gümüşhane Milletvekili Sayın Lütfi Doğan'ın.
Buyurun Sayın Doğan. (RP
sıralarından alkışlar)
LÜTFİ DOĞAN (Gümüşhane) – Muhterem
Başkan, muhterem milletvekilleri; 101 sıra sayılı kanun
tasarısının tümü üzerinde şahsî görüşlerimi arz etmek
üzere yüksek huzurunuza çıkmış bulunuyorum. Sözlerime
başlarken hepinizi en derin hürmetlerimle selamlıyorum.
Şu anda, özürlülerle ilgili görüşülmekte olan
bu tasarı, eminim ki, sadece, 6 veya 7 milyon diye tahmin edilen
özürlüleri veya aileleriyle birlikte 20 milyon insanımızı
değil, bendenizin kanaati odur ki, 65 milyon insanımızı
sevindirmiş olacaktır. Bununla birlikte, bendeniz, şahsî bir
sevincimi, şahsî bir düşüncemi yüksek huzurunuzda itiraf etmek
istiyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisinde grubu bulunan bütün
partilerimiz ve müşahede ettiğim bütün milletvekillerimiz, hakikaten,
takdirlerin üzerinde bir olgunluk gösterdiler, derin bir anlayış
izhar buyurdular. Bu itibarla bendeniz, bu büyük anlayışa, bu üstün
olgunluğa teşekkürlerimi arz etmek için yüksek huzurunuza
çıkmış bulunuyorum. Hakikaten, sizlerin naçiz bir
arkadaşınız olarak, ne kadar sevinsem, ne kadar iftihar etsem...
Şahsî kanaatim odur ki, bendenizin, sizlerin mensubu bir
arkadaşınız olmakla, iftihar hakkım, gerçekten büyük;
çünkü, sizler, insanımızın dertlerine bu kadar olgun, bu kadar
derin bir vukufla eğildiniz ve 6 milyonu aşan özürlü kardeşlerimizin,
insanlarımızın dertlerine merhem olmak, yaralarını
sarmak üzere, hakikaten, takdirlerin üstünde bir anlayış, bir birlik,
bir bütünlük ortaya koydunuz. Zaten, sizlerden beklenen bu. Diğer bütün
meselelerinde de, inşaallah, her birinizin güzel görüşlerinize ve
derin, birleştirici, iyileştirici, yükseltici düşüncelerinize bu
büyük milletimizin her zaman ihtiyacı var; bunu sizlerden beklediğini
arz etmek istiyorum.
Vaktinizi almamak için, son bir örnekle sözlerimi
noktalamak istiyorum.
Tabiî, bir değerli arkadaşımız,
konuşurken "bu, hayır kurumlarıyla olacak bir iş
değil; bunun, insan haklarıyla olması lazım gelir"
diye buyurdular. Aslında, bu milletin tarihinde, bütün hayır kurumlarımız,
hakikaten, bugüne kadar, özürlülerimizin dertlerine merhem olmuşlar,
özürlülerimizin, sakatlarımızın yaralarını
sarmışlar; az veya çok, bu görevi yerine getirmişlerdir.
Onları takdirle karşılamamak mümkün değildir.
İyi düşündüğümüz zaman, insan
haklarına saygının da, bu hayır düşüncesi gibi, asil
bir düşünceden neşet ettiğini, elbette, bu konuşan
değerli arkadaşımın da fark ettiğini, takdir
buyuracağından emin bulunmaktayım.
Vereceğim örnek şu: Resulü Ekrem Efendimizin
insanlığa şöyle bir müjdesi var: "İnsanların en
hayırlısı, onlara en çok yararlı olanıdır."
Bir sakat veya bir özürlü gerek görme özürlü olsun gerek ortopedik özürlü olsun
gerek işitme özürlü olsun ve gerekse daha başka bir özürle malul
bulunsun, bunların ıstırabını dindirmek kadar
insanı memnun edecek, mesut edecek, mutlu kılacak hangi sevindirici
hadiseler düşünülebilir.
Örnek olarak izlediğim durum şudur: Bugün,
yeryüzünde tanıdığım ilim adamları içerisinde görme
özürlü olan ve ilmiyle dünyada takdir kazanan insanların sayısı
çok fazladır desem, yerindedir. O itibarla, bu özürlülerimizi kanunun
himayesi altına almakla birlikte, Türkiye Büyük Millet Meclisimizin,
bunların eğitimi ile kendi şahsiyetlerine güvenlerini
sağlamak ve bunları toplumumuza kazandırmakta da çok büyük
hizmetler yapabileceğine inanıyorum.
İnşallah, bundan sonra da, bütün sakatlarımızın,
diğer sıhhatli evlatlarımızın eğitimi gibi, en
güzel bir şekilde eğitilmeleri imkânını hazırlayacak
kanun teklif veya tasarılarını Hükümetimizden bekler, bu tasarının
milletimize, memleketimize, sakat, özürlü bütün kardeşlerimize ve
onların değerli ailelerine hayırlı olmasını
diler, hepinizi en derin saygılarımla selamlarım.
(Alkışlar)
BAŞKAN – Gümüşhane Milletvekili Sayın
Lütfi Doğan'a teşekkür ediyorum.
Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Tasarının maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
1 inci maddeyi okutuyorum:
Özürlüler
İdaresi Başkanlığı Kurulmasına ve Özürlülerin
Durumları ile İlgili Çeşitli Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Yetki Kanunu Tasarısı
Amaç
MADDE 1. – Bu Kanunun amacı,
Başbakanlığa bağlı Özürlüler İdaresi
Başkanlığının kurulması ile özürlülerin ve
ailelerinin korunması, bunların eğitim, istihdam, tedavi ve
rehabilitasyon gibi konulardaki hak ve sorunlarına ilişkin
yürürlükteki kanun ve kanun hükmünde kararnamelerde değişiklikler
veya yeni düzenlemeler yapılması amacıyla Bakanlar Kuruluna
kanun hükmünde kararnameler çıkarma yetkisi vermektir.
BAŞKAN – Madde üzerinde söz isteyen?..
Sayın Kahraman Emmioğlu; buyurun. (RP
sıralarından alkışlar)
Konuşma süreniz 5 dakikadır.
KAHRAMAN EMMİOĞLU (Gaziantep) – Sayın
Başkan, çok değerli milletvekili arkadaşlarım; sizleri ve
bizi şu anda dinleyen bütün vatandaşlarımı saygıyla
selamlıyorum ve bütün ülkeme, sevgimi paylaşmak için buraya
çıkmış olduğumu da belirtmek istiyorum.
Kanunun şimdiye kadar çıkması
lazımdı, çıkmadı; elhamdülillah, şimdi
çıkıyor. Kanun çıktığı zaman, Hükümet,
hızlı bir çalışma sergilesin, çok hızlı bir şekilde
özürlülerimizin yarasını sarsın istiyorum.
İkinci bir husus, çıkarılacak kanun
hükmündeki kararnamelerden birisi de, inşallah, vakıf ve dernek gibi
gönüllü kuruluşları desteklemeyle ilgili olur. Zira, tarihî
geleneğimiz, bu gibi cemiyet işlerinin sivil idareye bırakılması
ve devlet tarafından da desteklenmesidir.
Buradan, şu ana kadar, özürlülerimiz için çok
ciddî faaliyette bulunmuş olan vakıf ve dernek yöneticilerini de
kutluyor, onları tebrik ediyorum.
Bir üçüncü hususu da zikretmek istiyorum. Özürlüler
için, 3 Aralık günü, ülkemizin şartlarına uygun değil;
çünkü, özürlülerimiz, bu günü bayram havası içerisinde geçirmek istiyor;
ancak, kış ayının içerisinde oluyoruz. Bundan dolayı,
bu günün, 10 ilâ 16 Mayıs günlerine -ki, eskiden böyleydi-
alınmasını talep ediyor ve bunu mutlaka yapacaklarını
ümit ediyorum.
Bir dördüncü nokta şudur: İstanbul
Büyükşehir Belediyesi olarak biz, bir zamanlar, özürlüler için çok ciddî
çalışmalar yaptık. Bu çalışmaları, aynı
şekilde, bazı belediyelerimiz de yaptı. Artık, özürlüler
için belediyelerimizin gösterdiği bu faaliyeti aslî bir vazife bilerek,
bir amatör faaliyet kabul etmeyip aslî bir vazife telakki ederek
yapmalarını sağlayacak mevzuat düzenlemesini de
yapmalarını istiyorum.
Hepinizi hürmet ve muhabbetle selamlıyorum. (RP ve
DYP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Kahraman Emmioğlu'na
teşekkür ediyorum.
Madde üzerinde bir önerge vardır; okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
101 sıra sayılı Yetki Kanunu
Tasarısının 1 inci maddesinin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
MADDE 1.- Bu kanunun amacı,
Başbakanlığa bağlı Özürlüler İdaresi
Başkanlığının kurulması ile özürlülerin ve
ailerinin korunması, bunların eğitim, istihdam, tedavi ve
rehabilitasyon gibi konulardaki hak ve sorunlarına ilişkin
yürürlükteki kanun ve kanun hükmünde kararnamelerde değişiklikler
veya bunlarla ilgili yeni düzenlemeler yapılması amacıyla,
Bakanlar Kuruluna kanun hükmünde kararnameler çıkarma yetkisi vermektir.
Oya
Araslı Önder
Sav
İçel Ankara
Nihat
Matkap Bekir
Kumbul
Hatay Antalya
Ali Şahin Atilâ
Sav
Kahramanmaraş Hatay
Altan
Öymen Yılmaz
Ateş
İstanbul Ankara
Ayhan Fırat
Malatya
BAŞKAN – Önergeye Komisyon katılıyor mu
efendim?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL
İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI NEVZAT KÖSE (Aksaray) –
Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Hükümet?..
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NECATİ
ÇELİK (Kocaeli) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Önergeye Komisyon ve Hükümet
katılmamaktadır.
Önerge sahipleri önergeyi açıklayıcı
konuşma yapacaklar mı, yoksa gerekçesi mi okunsun?
OYA ARASLI (İçel) – Hayır efendim. Sadece,
teknik hususla ilgili bir açıklama istemiştik. O nedenle, gerekçenin
okunmasıyla yetinebiliriz.
BAŞKAN – Önergenin gerekçesini okutuyorum:
Gerekçe:
Bakanlar Kuruluna verilen yeni düzenlemeler yapma
yetkisinin, hangi kanun veya kanun hükmündeki kararnamelerle ilgili yeni
düzenlemeleri kapsadığı hususuna açıklık getirilmesini
sağlamak amacıyla böyle bir değişiklik önerisine gerek
duyulmuştur.
BAŞKAN – Önergenin gerekçesini sunduk.
Kanunun sevk başlığı, kanunun
adı da göstermektedir ki, burada verilen yetki, sadece bu alanda düzenleme
yetkisidir, daha başka kanunlarda bu yetkiye dayanarak Hükümetin düzenleme
yapabilmesi imkânı yoktur. Bunu da tutanağa geçirmiş oluyorum.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Önergeyi kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2 nci maddeyi okutuyorum:
Kapsam
MADDE 2. – Bu Kanuna göre çıkarılacak kanun
hükmünde kararnameler, Özürlüler İdaresi
Başkanlığının kurulmasını, bu teşkilat
için yeteri kadar kadro ihdas edilmesini ve bu amaçla 190 sayılı
Kanun Hükmünde Kararname ile 1 inci maddede belirtilen kanun ve kanun hükmünde kararnamelerde
yapılacak değişiklik ve yeni düzenlemeleri kapsar.
BAŞKAN – Madde üzerinde söz istemi?.. Yok.
Maddeyle ilgili bir önerge var; okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 101 sıra sayılı
yetki kanunu tasarısının 2 nci maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
"MADDE 2.– Bu kanuna göre çıkarılacak
kanun hükmünde kararnameler, Özürlüler İdaresi
Başkanlığının kurulmasını, bu teşkilat
için yeteri kadar kadro ihdas edilmesini ve bu amaçla 190 sayılı
kanun hükmünde kararname İle, 1 inci maddede belirtilen kanun ve hükmünde
kararnamelerde yapılacak değişiklikleri ve bunlarla ilgili yeni
düzenlemeleri kapsar."
Oya
Araslı Önder
Sav
İçel Ankara
Nihat
Matkap Bekir
Kumbul
Hatay Antalya
Ali
Şahin Atila
Sav
Kahramanmaraş Hatay
Altan
Öymen Yılmaz
Ateş
İstanbul Ankara
Ayhan Fırat
Malatya
BAŞKAN – Önergeye Komisyon katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL
İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI NEVZAT KÖSE (Aksaray) –
Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Hükümet?..
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NECATİ
ÇELİK (Kocaeli) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Önergeye, Hükümet ve Komisyon
katılmamaktadır. Zannediyorum, yine, aynı mahiyette, teknik bir
düzeltme amacıyla verilmiştir.
ÖNDER SAV (Ankara) – Sayın Başkan, sizin
açıklamanızla da, zaten, iş düzlüğe çıkmış
oldu.
BAŞKAN – Burada "değişiklik ve yeni
düzenlemeleri kapsar" derken, bu yeni düzenlemelerin kanunla ilgili
düzenlemeler olabileceğini ifade etmek amacıyla önerge
verilmiştir. Genel Kurul da, zaten, bunu, böyle anlamaktadır.
ÖNDER SAV (Ankara) – Arkadaşlar neye ret oyu
kullandıklarının farkında değiller.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler.. Kabul edilmiştir.
3 üncü maddeyi okutuyorum.
İlkeler
MADDE 3. – Bakanlar Kurulu bu Kanunla verilen yetkiyi
kullanırken;
a) Tüm özür
grupları için uluslararası anlaşma ve sözleşmelerde yer
alan ilkeleri,
b) Özürlülere
yönelik hizmetlerin düzenli, etkin ve verimli bir şekilde
yürütülebilmesini,
c) Özürlülerle
ilgili kurum ve kuruluşların koordinasyon ve işbirliği
içinde çalışmalarını,
d) Özürlülerin
sorunlarına kalıcı çözümler üretilmesini,
Göz önünde bulundurur.
BAŞKAN – Madde üzerinde söz talebi?..
HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) – Sayın
Başkan, küçük bir şey söylemek istiyorum.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Türk.
HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) – Zannediyorum (a)
bendinde bir hata var. "Tüm özür grupları" değil de
"Tüm özürlü grupları" olması gerekir diye düşünüyorum.
BAŞKAN – Sayın Komisyon, bu konudaki soruyu
nasıl cevaplandırıyorsunuz; "tüm özür grupları"
mı, "tüm özürlü grupları" mı?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL
İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI NEVZAT KÖSE (Aksaray) –
"Özürlü grupları" olarak düzeltiyoruz efendim.
BAŞKAN – Bir redaksiyon düzeltmesidir; Komisyon
bunu yerine getirecektir.
3 üncü maddenin (a) fıkrasında, cümle
"tüm özürlü grupları" kelimeleriyle başlayacaktır.
Bu şekildeki düzeltmeyi dikkate alarak maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
4 üncü maddeyi okutuyorum:
Süre
MADDE 4. – Bu Kanunla Bakanlar Kuruluna verilen yetki,
Kanunun yayımı tarihinden itibaren 6 ay süre için geçerlidir.
Bakanlar Kurulu bu süre içinde birden çok kanun hükmünde kararname çıkarabilir.
BAŞKAN – Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.
Maddeyle ilgili önerge yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
5 inci maddeyi okutuyorum:
Yürürlük
MADDE 5. – Bu Kanun yayımı tarihinde
yürürlüğe girer.
BAŞKAN – Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyle ilgili önerge yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
6 ncı maddeyi okutuyorum:
Yürütme
MADDE 6. – Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu
yürütür.
BAŞKAN – Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.
Maddeyle ilgili önerge yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.
Açık oylamanın, kupaların sıralar
arasında dolaştırılması suretiyle yapılması
hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Kupalar sıralar arasında
dolaştırılsın.
(Oyların toplanmasına başlandı)
4. —Emniyet
Teşkilatı Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik
Yapılmasına Dair 490 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve
İçişleri Komisyonu Raporu (1/217) (S. Sayısı :132)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, 3 üncü
sırada yer alan, Emniyet Teşkilatı Kanununun Bir Maddesinde
Değişiklik Yapılmasına Dair 490 Sayılı Kanun
Hükmünde Kararname ve İçişleri Komisyonu raporunun müzakeresine
başlayacağız.
Komisyon?.. Yok.
Hükümet?.. Yok.
Ertelenmiştir.
5.—Gümrük
Giriş Tarife Cetveli Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (1/442)(S. Sayısı :113) (1)
BAŞKAN – Alınan karar gereğince 4 üncü
sıraya alınan, Gümrük Giriş Tarife Cetveli Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun
Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu raporunun müzakeresine
başlıyoruz.
Komisyon?.. Burada.
Hükümet?.. Burada.
Komisyon ve Hükümet yerlerini aldılar.
Raporun okunup okunmaması hususunu
oylarınıza sunuyorum: Raporun okunması hususunu kabul edenler...
Etmeyenler... Raporun okunması hususu kabul edilmemiştir.
Tasarının tümü üzerinde söz isteyen?.. Yok.
Tasarının maddelerine geçilmesi hususunu
oylarınıza sunacağım: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
1 inci maddeyi okutuyorum:
Gümrük Giriş Tarife Cetveli Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun
Tasarısı
MADDE 1. —14.5.1964 tarihli ve 474 sayılı Gümrük
Giriş Tarife Cetveli Hakkında Kanuna ekli Gümrük Giriş Tarife
Cetvelinde; “yasak” kaydı bulunan eşyalar için bu kayıt
kaldırılmış ve bu eşyalar için gümrük vergileri ekli I
sayılı listede gösterilen nispetlerde tespit edilmiş,
2710.00.81-98 gümrük tarife alt pozisyon numaralarında yer alan
eşyaların maktu olan gümrük vergileri nispî hale dönüştürülerek
ekli II sayılı listede gösterilen nispetlerde belirlenmiş ve
ekli III sayılı listede yer alan eşyaların kanunî gümrük
vergi nispetleri de hizalarında gösterilen yeni seviyelerine
yükseltilmiştir.
BAŞKAN – Madde üzerinde söz istemi?.. Yok.
Maddeyle ilgili önerge yok.
Maddeyi ekli cetvelleriyle birlikte
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
2 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2. – Bu Kanun, 1.1.1996 tarihinden geçerli olmak
üzere, yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN – Madde üzerinde söz istemi?.. Yok.
Maddeyle ilgili önerge yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
3 üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3. – Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu
yürütür.
BAŞKAN – Maddeyle ilgili söz istemi?.. Yok.
Madde üzerinde önerge yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Gaziantep) – Refah
Partililer gümrük birliğine karşı değiller yani Sayın
Başkan!..
BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, bu kanun
tasarısı da açık oylamaya tabidir. Açık oylamanın, oy
kutularının sıralar arasında dolaştırılmak
suretiyle yapılması hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Kupalar dolaştırılsın.
(Oyların toplanmasına başlandı)
BAŞKAN – Birinci açık oylamayla ilgili
kupalar kaldırılsın.
(Oyların ayırımı yapıldı)
3.—Özürlüler
İdaresi Başkanlığı Kurulmasına Ve Özürlülerin
Durumları ile İlgili Çeşitli Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Yetki Kanunu
Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal
İşler Komisyonu Raporu (1/438) (S. Sayısı :101) (Devam)
BAŞKAN –
Sayın milletvekilleri, Özürlüler İdaresi
Başkanlığı Kurulmasına ve Özürlülerin Durumları
ile İlgili Çeşitli Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Yetki Kanunu Tasarısının
açık oylama sonuçlarını açıklıyorum:
Kullanılan oy sayısı: 237.
Kabul: 235.
Ret: Yok.
Çekimser: Yok.
Mükerrer: 2
Böylece, Özürlüler İdaresi
Başkanlığı Kurulmasına ve Özürlülerin
Durumlarıyla İlgili Çeşitli Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Yetki Kanunu
Tasarısı kanunlaşmıştır. (Alkışlar)
Kanunun, ülkemiz ve milletimiz için, başta özürlü
vatandaşlarımız ve aileleri olmak üzere, hayırlı ve
uğurlu olmasını diliyorum.
İkinci açık oylamayla ilgili oyunu
kullanmayan değerli üyemiz var mı? Yok.
İkinci açık oylamayla ilgili kupalar
kaldırılsın.
(Oyların ayırımı yapıldı)
5. —Gümrük
Giriş Tarife Cetveli Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (1/442)(S. Sayısı :113) (Devam)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Gümrük
Giriş Tarife Cetveli Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının
açık oylama sonuçlarını açıklıyorum.
Oy sayısı : 186
Kabul : 182
Mükerrer : 4
Böylece, Gümrük Giriş Tarife Cetveli Hakkında
Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun
Tasarısı yasalaşmış bulunmaktadır. Kanunun,
ülkemize ve milletimize hayırlı ve uğurlu olmasını
diliyorum.
Kanun tasarı ve tekliflerini görüşmek için, 4
Aralık 1996 Çarşamba günü saat 14.00'te toplanmak üzere,
birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati : 20.21
III. —
TEŞEKKÜRLER, TEBRİKLER, TEMENNİLER VE TAZİYETLER
2.—Vatandaşların, Türkiye Büyük
Millet Meclisi ve milletvekillerinden beklentilerini dile getiren
yazılı temennileri
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Sayın Başkan,
İktidar sözcülerinin çöktüğünü açıkladığı
devletin yıkıntıları arasında ezilenler olarak size ve
şahsınızda sorumluluk sahibi tüm milletvekillerine sesleniyorum.
Ben alınterinden, emeğinden başka geçim kapısı
olmayan bir emekçiyim.
Hergün üreterek, hizmet vererek,
Vergimi evime ekmeğimi götürmeden ödeyerek,
Günü geldiğinde askerlik yaparak,
Anayasanın bana yüklediği bütün görevleri eksiksiz
yapıyorum.
Ancak siyasî iktidarlar aynı Anayasanın kendilerine
verdiği görevleri yerine getirmiyor.
Aksine benim üzerime her geçen gün daha fazla yük bindiriliyor.
Ekonomi kötüye gidiyor faturasını ben ödüyorum.
Vergimi veriyorum ancak hak ettiğim hizmeti devletten
alamıyorum.
Oysa ben çocuğumu nasıl okutacağımı
hastalığımda, işsizliğimde ve emekliliğimde ne
yapacağımı düşünmek istemiyorum.
Zorunlu tasarruf adı altında ücretimin bir bölümüne el
konulmasını istemiyorum.
Karakola ve mahkemeye gitmekten korkmak istemiyorum.
Hırsızların, uğursuzların, mafya çetelerinin
siyasetçilerle, emniyet görevlileriyle düşüp kalktığı bir
ülkenin vatandaşı olmaktan utanç duymak istemiyorum.
Ülkemin bir uyuşturucu cenneti haline getirilmesini istemiyorum.
Hergün bu ülkenin insanlarının birbirini öldürmesini
istemiyorum.
Sorunların, düşüncelerin çarpıştığı
demokratik bir ortamda çözüleceğine inanıyor ve silahların
susmasını istiyorum.
İşyerinde ne zaman işten atılacağım
korkusuyla çalışmak istemiyorum.
Düşüncesini açıkladığı için insanların
cezaevlerine girmesini istemiyorum.
Hak istediği için öğrencilerin, işçi, kamu
çalışanı arkadaşlarımın sokak ortalarında
dövülmelerini, karakollarda işkence görmelerini istemiyorum.
Ben bir emekçi olarak :
Özgür, demokratik, laik bir Türkiye’de
Dostluk, kardeşlik
duygularıyla örülü ve barış içinde yaşamak
istiyorum.
Emeğimin karşılığını alabilmek için
haklarımı kısıtlanmadan kullanmak istiyorum.
Özgürce örgütlenmek ve toplu sözleşme yapabilmek istiyorum.
Meclisimizi, demokrasinin işlerlik kazanması,
Demokrasinin yaşam bulması için tüm engelleri ortadan
kaldırmaya çağırıyorum.
Size yaşanabilir bir ülke yaratmak için yetki verdim.
Verdiğim yetkiyi bizim istediğimiz gibi kullanmanızı
beklemek hakkımdır.
Sizi ve tüm milletvekillerini göreve davet ediyorum.
İmza
Not :Aynı
klişe dilekçeden başkanlığımıza 3 600 adet
intikal etmiştir.
—
İçtüzüğün 53 üncü maddesi gereğince ilan tahtasına
asılmış ve tutanağa eklenmiştir.
—Bir sureti
siyasî parti grupları başkanlıklarına verilmiştir.
VII. –
SORULAR VE CEVAPLAR
A)
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1. – Artvin Milletvekili Süleyman
Hatinoğlu’nun, Artvin SSK ve Bağ-Kur İl Müdürlüklerinde boş
bulunan eczacı kadrolarına ilişkin sorusu ve Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanı Necati Çelik’in yazılı cevabı
(7/1513)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Sayın
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı tarafından
yazılı olarak cevaplandırılması hususunda
delaletlerinizi arz ederim.
Süleyman
Hatinoğlu
Artvin
Artvin İl Merkezinde SSK’nın
eczacısı bulunmamaktadır. Ayrıca Bağ-Kur’da görev
yapan eczacının da tayini çıkmış, yerine atama
yapılmamıştır. Bu nedenle SSK ve Bağ-Kur’lu
hastalarımızın reçeteleri başka ilçelere sevk edilmekte,
emeklilerimiz reçete ve ilaç paralarını zor almaktadırlar.
Diğer yandan Borçka ve Arhavi SSKHastanesi
Yardımcı Sağlık Personeli ve Doktor açığı
nedeniyle yeterli hizmet verememekte, hastalar Rize’ye sevk edilmektedir.
Bu nedenle sorularım :
1. Artvin SSKve Bağ-Kur İl Müdürlüklerinde
boş bulunan eczacı kadrolarına ne zaman atama
yapacaksınız?
2. Borçka ve Arhavi SSKHastanesinin onarımı
ve tıbbî cihaz eksikliklerinin tamamlanması için acilen ödenek
tahsisi yapmayı düşünüyor musunuz?
3. Borçka ve Arhavi SSKHastanesine Yardımcı
Sağlık Personeli ve eksik bulunan branşlara doktor
atamasını ne zaman gerçekleştireceksiniz?
4. SSK’lı hastalar, Sağlık
Ocaklarında ve Devlet Hastanelerinde yeterli tedavisi mümkünken daha uzak
ilçelerdeki SSKHastanelerine sevk edilmektedir. Bu durum zaman ve
işkaybına neden olduğu gibi, yol harcırahlarının
da ödenmesine gerek görülmektedir. Bu konuda, Anayasamızdaki
sağlık hizmetlerinin tek elden yapılması ilkesine
dayanarak, acilen Sağlık Bakanlığı ile bir protokol
yapılması gerekmektedir. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
T.C.
Çalışma
ve Sosyol Güvenlik Bakanlığı 2.12.1996
Sosyal Güvenlik
Kuruluşları Genel Müdürlüğü
Sayı :
B.13.0.SGK-0-13-00-01/7278/31210
Konu
: Yazılı Soru Önergesi.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
İlgi : 30.10.1996 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/1513-3773/10514
sayılı yazınız.
Artvin Milletvekili Süleyman Hatinoğlu tarafından
hazırlanan Sosyal Sigortalar Kurumu Artvin Hastanesi ve Bağ-Kur
Artvin İl Müdürlüklerinde boş bulunan eczacı kadrolarına
ilişkin yazılı soru önergesi Bakanlığımca
incelenmiştir.
Bilindiği üzere; Kurumların boş bulunan kadrolarına
açıktan atamalar Başbakanlığın 22.7.1996 tarih ve
1996/37 sayılı Genelgesinde belirtilen esaslar doğrultusunda
yapılmaktadır. Sözkonusu Genelgede; “... kamu kurum ve
kuruluşları boş bulunan ve bundan sonra boşalacak memur,
sözleşmeli ve daimî işçi kadro ve pozisyonlarına açıktan
atama suretiyle personel alınması maksadıyla yapacakları
taleplerini Devlet Personel Başkanlığına iletecekler,
Devlet Personel Başkanlığı talebi değerlendirdikten
sonra Başbakanlığa intikal ettirecektir. İlgisine göre;
Maliye Bakanlığı veya Devlet Personel
Başkanlığının görüşü alındıktan sonra
Başbakanlıktan açıktan atama izni talebinde
bulunacaklardır.” denilmektedir.
Buna göre; Sosyal Sigortalar Kurumu ile Bağ-Kur merkez ve
taşra teşkilatında boş bulunan eczacı kadrolarına
açıktan atama yapılabilmesi için sözkonusu Genelge doğrultusunda
izin istenilmiş, Devlet Personel Başkanlığının
görüşü alınmış ve Maliye Bakanlığının
görüşünün alınması aşamasında prosedür devam
etmektedir.
Başbakanlıktan alınacak izin çerçevesinde açılacak
sınavlar sonucunda Sosyal Sigortalar Kurumu Artvin Hastanesi ile
Bağ-Kur Artvin İl Müdürlüklerinin eczacı ihtiyacı
giderilecektir.
Diğer taraftan; Sosyal Sigortalar Kurumu Borçka Hastanesi çatı
onarım işleri için Hastane Baştabipliğine Sosyal Sigortalar
Kurumu Genel Müdürlük Makamının 23.9.1996 tarih, 480 sayılı
Olurları ile 1996 yılı birim fiyat ve rayiçlerine göre KDV hariç
650 000 000 TL.’lik harcama yetkisi verilmiştir.
Borçka ve Arhavi Hastanelerinin diğer onarım işleri
Başbakanlığın 1996/27 sayılı Tasarruf Tedbirleri
Genelgeleri nedeniyle yaptırılamamış olup, 1997
yılı Yatırım Programı Büyük Onarımlar
faslına dahil edilecektir.
Borçka Hastanesi Dahiliye ve Acil Servislerinin ihtiyacı olan 1
adet EKG cihazı temin edilerek ünitesine sevki
sağlanmıştır. İthal işlemlerinin
tamamlanmasını müteakip, anılan üniteye 1 adet Otamatik Film
Banyo Cihazının sevki sağlanacaktır.
Artvin Dispanserinde tetkik ve tedavisi yapılamayan
sigortalılar öncelikle Artvin Devlet Hastanesine gönderilmekte olup,
Sosyal Sigortalar Kurumu Borçka Hastenesinde uzman tabibin
bulunmadığı dallarla ilgili hastalar Kurumun Rize ve
Tarbzon’daki Hastanelerine sevk edilmekte, acil durumlarda ise yine Artvin
Devlet Hastanesine gönderilerek tetkik ve tedavileri sağlanmaktadır.
1995 yılı içerisinde Artvin Devlet Hastanesine Diş, Kadın
Hastalıkları ve Doğum, Genel Cerrahi, Üroloji, Göz, Ortopedi ve
Nöroloji dallarında 5 262 hasta sevki yapılmıştır.
Sosyal Sigortalar Kurumu “Sosyal Sigorta İşlemleri
Yönetmeliği”nin 54 üncü maddesi, Kurum hekimi ve sağlık tesisi
bulunan yerlerde sağlık yardımından yararlananların
herhangi bir sevk işlemi olmaksızın başka bir hekim veya
sağlık tesisinde tedavilerini yaptıranlara, tedavileri
dolayısıyla yaptıkları masrafların ödenmiyeceğini
amir bulunduğundan, Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu
Başkanlığının raporunda da ifade edilen Kuruma ait
sağlık tesisi bulunan yerlerin tümünün, Bakanlığım ile
Sağlık Bakanlığı arasında yapılmış
olan protokoller kapsamından çıkartılması hususu
doğrultusunda Şavşat ve Yusufeli ilçeleri hariç, Artvin ve
Artvin’in diğer ilçeleri protokol kapsamından
çıkarılmıştır. Yukarıda yer alan bilgiler
ışığında, Artvin Devlet Hastanesi ile herhangi bir
protokol yapılmasının gerekli olmadığı
düşünülmektedir.
Bilgilerinize arz ederim.
Necati
Çelik
Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanı
2. – Çanakkale
Milletvekili Ahmet Küçük’ün, hükümeti döneminde yapılan zamlara
ilişkin Başbakandan sorusu ve Ulaştırma Bakanı Ömer
Barutçu’nun yazılı cevabı (7/1521)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Başbakan Sayın
Necmettin Erbakan tarafından yazılı olarak
cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim.
15.10.1996
Ahmet
Küçük
Çanakkale
İktidara geldiğinizde
yaptığınız açıklamalarda, ekonomik sorunların zam
yaparak çözümlenemeyeceğini defalarca kamuoyuna ifade etmenize
rağmen, iktidarınızın ilk 100 gününde 13 kez zam yaparak
halkımızın yaşamını biraz daha
zorlaştırdınız. Vatandaşımızın günlük
yaşamını direk olarak etkileyen Akaryakıt ürünlerine
hükümetiniz döneminde 3 kez zam yapılarak, artış oranı %
20’yi bulmuştur. Tüpgaz % 17, telefon % 20, tekel ürünleri % 33,
taşkömürü % 17oranında artarak halkımız RP’nin Adil Düzen zamlarıyla
süratli bir şekilde tanışmıştır.
1. 3 aylık hükümetinizin döneminde yapılan
zamlar Adil Düzen Ekonomisinin bir parçası mıdır?
2. Adil Düzen iktidarında vatandaşı
canından bezdiren zamlarınızı sürdürmeyi düşünüyor
musunuz?
T.C.
Ulaştırma
Bakanlığı 2.12.1996
Araştırma
Planlama ve Koordinasyon Kurulu Başkanlığı
Sayı :
B.11.0.APK.0.10.01.21/EA-1563-27044
Konu : Çanakkale
Milletvekili Ahmet Küçük’ün Yazılı Soru Önergesi.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
İlgi : Devlet Bakanlığının 18.11.1996 gün ve
B.02.0.00.10/01009 sayılı yazısı.
Çanakkale Milletvekili Ahmet Küçük’ün Sayın
Başbakanımıza yönelttiği ve
Bakanlığımızı ilgilendiren hususların da yer
aldığı 7/1521-3729 sayılı Soru Önergesinin cevabı
ekte gönderilmiştir.
Bilgilerinize arz ederim.
Ömer
Barutçu
Ulaştırma
Bakanı
Çanakkale Milletvekili
Ahmet Küçük’ün 7/1521-3729 Sayılı Yazılı Soru Önergesi ve
Cevabı
Sorular :
İktidara geldiğinizde
yaptığınız açıklamalarda, ekonomik sorunların zam
yaparak çözümlenemeyeceğini defalarca kamuoyuna ifade etmenize
rağmen, iktidarınızın ilk 100 gününde 13 kez zam yaparak
halkımızın yaşamını biraz daha
zorlaştırdınız. Vatandaşımızın günlük
yaşamını direk olarak etkileyen akaryakıt ürünlerine
hükümetiniz döneminde 3 kez zam yapılarak, artış oranı %
20’yi bulmuştur. Tüpgaz % 17, telefon % 20, tekel ürünleri % 33,
taşkömürü % 17 oranında artarak halkımız RP’nin adil düzen
zamlarıyla süratli bir şekilde tanışmıştır.
1. 3 aylık hükümetinizin döneminde yapılan
zamlar Adil Düzen Ekonomisinin bir parçası mıdır?
2. Adil Düzen iktidarında vatandaşı
canından bezdiren zamlarınızı sürdürmeyi düşünüyor
musunuz?
Cevaplar :
Artan malzeme ve işçilik giderinin
karşılanması, ülke çapında haberleşme hizmetlerinin
ihtiyaçlar karşısında yeterli ve kaliteli olarak yürütülmesi için;
telekomünikasyon hizmetlerinde 1996 yılında 1.8.1996, 1.9.1996 ve
1.10.1996 tarihlerinde % 9 oranında artış
yapılmıştır.
Gerek personel gerekse malzeme ve diğer maliyetler
karşısında telefon ve diğer haberleşme ücretlerinin
sabit tutulmasının mümkün olmadığı
aşikârdır. Bu nedenle hizmetin devamı için gerekli olan fiyat
artışları yukarıda belirtildiği gibi minimum ölçülerde
olmak üzere zorunlu olarak yapılmaktadır.
Öte yandan halen birçok Avrupa ülkelerinde geçerli
uygulamaya göre abonelerden aylık sabit ücret alınmakta ve bu
ücretler konuşma karşılığına da tekabül etmemekte
olup, ülkemizde konuşma karşılığı olmayan sabit
bir ücret alınmamaktadır.
Ayrıca, Avrupa ülkeleri içinde en ucuz yurt içi 1
dakikalık görüşme ücretleri, ülkemizde uygulanmaktadır.
3. –
İstanbul Milletvekili Ercan Karakaş’ın, Halk
Bankasının bazı şirketlere usulsüz kredi verdiği
iddialarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı
Lütfü Esengün’ün yazılı cevabı (7/1526)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Aşağıda yer alan sorularımın
Sayın Başbakan tarafından yazılı olarak
yanıtlanmasını arz ederim.
Ercan
Karakaş
İstanbul
Basında sık sık kamu bankaları
tarafından belirli kişi ve kuruluşlara usulsüz olarak kredi
dağıtıldığı konusunda haberler yer
aldığı malumunuzdur.
Şu günlerde de Cumhuriyet Gazetesinde Halk
Bankasının bazı şirketlere sağladığı
usulsüz kredilere ilişkin ayrıntılı haberler yer
almaktadır. Haberde Halk Bankasının 1995 yılında
partizanca bir anlayışla ana sermayesinin % 62,4’ü oranında
nakdî ve gayri nakdî kredi aktardığı belirtilmekte ve
trilyonlarca lira tutan bu kredilerin usulsüz olarak verildiği
vurgulanmaktadır.
Sorular :
1. “Ana Statü”sünde, amacı, “küçük esnaf ve
sanatkârları kredilendirme” olarak belirlenen Halk Bankasının bu
amacın dışına çıkarak büyük şirketlere
trilyonlarca kredi aktarması konusundaki düşünceniz nedir?
2. Hükümet olarak bu kuşkulu krediler için denetim
mekanizmalarını harekete geçirmeyi düşünüyor musunuz?
3. Halk Bankasının kendi amacına uygun
olarak işlev görmesi için hangi tedbirleri almayı
planlıyorsunuz?
4. Ekim 1991 seçimlerinden bu yana Halk
Bankasından hangi kişi ve şirketlere hangi tarihlerde ne kadar
nakdî ve gayri nakdî kredi verilmiştir?
T.C.
Devlet
bakanlığı 28.11.1996
Sayı
: B.02.0.0010/01162
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
İlgi : a) TBMMBaşkanlığının 30.10.1996
tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/1526-3815/10575 sayılı
yazısı.
b) Başbakanlık Kan. ve Kar. Gen. Müd.’nün 4.11.1996 tarih ve
B.02.0.KKG/106-390-15/4397 sayılı yazısı.
İstanbul Milletvekili Sayın Ercan Karakaş’ın;
Sayın Başbakanımıza tevcih ettiği ve Sayın
Başbakanımızın da kendileri adına
Bakanlığım koordinatörlüğünde
cevaplandırılması istenilen ilgi (b) yazı ekindeki
yazılı soru önergesi cevabı ekte sunulmuştur.
Bilgilerinizi ve gereğini arz ederim.
Lütfü
Esengün
Devlet
Bakanı
Soru 1. “Ana Statü”sünde, amacı, “küçük esnaf ve
sanatkârları kredilendirme” olarak belirlenen Halk Bankasının bu
amacın dışına çıkarak büyük şirketlere
trilyonlarca kredi aktarması konusundaki düşünceniz nedir?
Cevap 1. Türkiye Halk Bankası kurulduğu
günden bugüne kadar başta esnaf, sanatkâr, küçük ve orta ölçekli
işletmeler olmak üzere; ülkemiz üretim, yatırım ve istihdam
hacmine katkıda bulunan, tüm işletmeleri başarıyla finanse
etmiş, güvenilir bir bankadır.
Ayrıca Türkiye Halk Bankası tarafından
kullandırılan bu krediler hiçbir zaman bankacılık
sektörünün benimsediği çizginin dışında verilmemiş,
Bankanın çağdaş, etkin ve kaliteli hizmet
anlayışının doğasına uygun olarak daima toplumsal
refahın artışına katkı sağlayacak
işletmelere kullandırılmıştır.
Bankanın toplumsal refahın kaynağı
olarak kabul edilen esnaf, sanatkâr ve KOBİ’lere açtığı
krediler ve bu kredilerin toplam kredi tutarı içerisindeki payı da bu
gerçeği yansıtmaktadır.
1994 yılında esnaf ve sanatkârlara
kullandırılan kredi tutarı 8.5 trilyon lira iken, bu tutar 1995
yılında % 253 artışla 30 trilyon liraya yükselmiş ve
Ekim/1996 tarihinde de % 150 artışla 75 trilyon liraya
çıkmıştır.
Aynı şekilde KOBİ’lere
kullandırılan kredilerde de büyük artış kaydedilmiştir.
1994 yılında KOBİ’lere 7.9 trilyon lira kredi
kullandırılmışken, 1995 yılında bu rakam % 144
artışla 19.3 trilyon liraya, Ekim/1996 tarihinde ise % 159
artışla 50 trilyon liraya yükselmiştir.
Sonuçta esnaf ve KOBİ kredilerinin
toplamından oluşan ihtisas kredileri Cumhuriyet tarihinin rekor
artışlarının görüldüğü son iki yılda 16.4 trilyon
liradan, 1995 yılı sonunda 49.3 trilyon liraya ve Ekim/1996 tarihinde
ise 125 trilyon liraya yükselmiştir. Bu inanılması güç
artışlar sonucu Bankanın toplam kredi hacmi içerisindeki ihtisas
kredileri oranı da 1994 yılındaki % 58 düzeyinden, 1995
yılında % 66’ya ve Ekim/1996 tarihinde % 76’ya
ulaşmıştır.
İhtisas kredileri payının
yüksekliği, bu kredileri kullanan işletme ölçeğinin küçük
olmasından dolayı, Türkiye Halk Bankası tarafından
kullandırılan kredilerin riskinin birçok işletme üzerine
dağıtılmış olduğunu, yani toplam kredi riskinin
düşüklüğünü gösterir.
İhtisas kredileri pay ve tutarının
yükselmesi nedeniyle de soruda belirtilen “Bankanın amacı
dışına çıkarak büyük şirketlere trilyonlarca kredi
aktardığı” yolundaki düşüncenin doğruluğunu
yitirmektedir.
Soru 2. Hükümet olarak bu kuşkulu krediler için
denetim mekanizmalarını harekete geçirmeyi düşünüyor musunuz?
Cevap 2. Ülkemiz bankacılık sektöründe
bankalar yaptıkları, tüm işlemlerle ilgili son derece
sıkı bir denetim ve gözetim altında bulunmaktadır. T.C.
Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu, T.C. Merkez Bankası,
Bankalar Birliği, T.C. Hazine Müsteşarlığına
bağlı Bankalar Yeminli Murakıplar Kurulu gibi dış denetim
organları yanısıra, bankalar iç bünyelerinde de
müfettişleri, disiplin kurulları ayrıca özel denetleme
şirketleri tarafından da denetlenmektedir. Dolayısıyla
bankacılık sektöründe yoğun bir denetim mevcuttur.
Türkiye Halk Bankası da bu denetim mekanizması
içerisinde başarıyla çalışan, büyük bir bankadır.
Kamuoyundaki spekülasyonlar dışında, Bankanın haksız
ya da usulsüz bir kredi kullandırımı sözkonusu olmayıp,
herhangi bir denetim ve gözetim kuruluşunun da bir ikazı sözkonusu
değildir.
Soru 3. Halk Bankasının kendi amacına
uygun olarak işlev görmesi için hangi tedbirleri almayı
planlıyorsunuz?
Cevap 3. Türkiye Halk Bankası 1 inci sorunun
cevabı verilirken açıklandığı gibi, kuruluşundan
bugüne kadar temel amaç ve görevleri doğrultusunda faaliyet göstermiş
öncelikle esnaf, sanatkâr ve KOBİ’leri finanse etmiştir.
Özellikle son iki yılda Bankanın temel görevi
doğrultusunda hedef kitlesine kullandırdığı kredilerin
tutar, limit ve vadelerindeki artışların yanısıra,
faiz oranlarındaki gerileme de bu görüşü desteklemektedir.
Ayrıca 19.9.1996 tarihli Bakanlar Kurulu
Kararıyla kabul edilen KOBİ Teşvik Kararnamesi ile Türkiye Halk
Bankası tarafından uygulamaya başlanan bir takım yenilikler
ülkemiz ekonomisinin, sosyo-kültürel hayatının temel taşı
olan esnaf, sanatkâr ve KOBİ’lere büyük kolaylıklar sunacaktır.
Bu doğrultuda Türkiye Halk Bankası; TOBB, Ege
Sanayi Odası, Ankara Sanayi Odası gibi kuruluşlarla birlikte
“KOBİ Yatırımlarına
Soru 4. Ekim 1991 seçimlerinden bu yana Halk
Bankasından hangi kişi ve şirketlere hangi tarihlerde ne kadar
nakdî ve gayri nakdî kredi verilmiştir?
Cevap 4. Türkiye Halk Bankası tüm
bankacılık işlemlerini yaparken, sektörün kurum ve
kurallarına uyan, kanun ve kararnamelere göre faaliyette bulunan bir banka
olduğu gerçeğini daima gözönünde bulundurmaktadır.
Bu nedenle kredi kullandırımında
herhangi bir kişi ya da işletmeye Banka riski ve güvenilirliğini
zedeleyebilecek düzeyde kredi kullandırılmamış, kanunî
sınırlar içerisinde kullandırılan kredilerde ise
kârlılık ve verimlilik ilkesi çerçevesinde hareket edilmiştir.
Ancak kredi kullandırılan kişi ve
kurumların adları ile kullandırılan kredi tutarları
Bankalar Kanununun 83 üncü maddesi gereğince “Banka Sırrı” kabul
edildiği için açıklanması mümkün olmamaktadır.
4. – Giresun
Milletvekili Burhan Kara’nın, Cıngıllıoğlu
Şirketler Topluluğuna verildiği iddia edilen usulsüz kredilere
ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Lütfü Esengün’ün
yazılı cevabı (7/1528)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Başbakan Necmettin
Erbakan tarafından yazılı olarak
cevaplandırılmasını arz ederim.
Dr.
Burhan Kara
Giresun
Sürekli olarak Sayın Tansu Çiller’in yönetiminde
olan T. Halk Bankası, Sayın Çiller, ailesine yakın
şirketlere trilyonlarca TL.’lik krediyi teminatları dahi sonra
alınmak kaydı ile verdirdiği her gün gazete sütunlarında
yer almaktadır.
1. Gerçek amacı küçük esnaf ve sanatkârı
kredilendirmek olan T. Halk Bankasının Sayın Çiller’lerin aile
dostu Cıngıllıoğlu Şirketler Topluluğuna 10
trilyon TL.’ye yakın kredi vermesini savunduğunuz “Adil Düzen” ile
nasıl bağdaştırıyorsunuz?
2. Teminatları dahi sonradan alınmak
kaydı ile verildiği Müfettiş raporları ile sabit olan bu
kredilendirme ile ilgili Devletin denetim mekanizmalarını harekete
geçirecekmisiniz. Yoksa sizi Başbakanlığa taşıyan
Sayın Tansu Çiller’in bu ayrıcalık ve tüyü bitmemiş yetimin
hakkı olan bu trilyonları aile dostu bir tek işadamına
vermesini nasıl karşılıyorsunuz?
3. Tamamı Sayın Tansu Çiller tarafından
atanan T. Halk Bankası yönetim kurulu, Cıngıllıoğlu
Şirketler Topluluğuna ithalat akredif kredisi olarak
kullandırılmak üzere 10 milyon ABD Doları krediyi, kefaleti
sonra alınmak üzere maddî bir güvenceye gerek görmeden vermiştir.
Buna benzer 10 trilyon TL.’ye yaklaşan bu krediler
karşılığında T. Halk Bankası
Cıngıllıoğlu’ndan ne kadar teminat almıştır?
4. Verilen bu usulsüz kredilerle Devletin bir
bankası daha Sayın Tansu Çiller’in yakınlarına
peşkeş çekilmiştir. Bu durumu içinize sindirebiliyor musunuz?
T.C.
Devlet
Bakanlığı 28.11.1996
Sayı
: B.02.0.0010/01244
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
İlgi : a) TBMM
Başkanlığının 30.10.1996 tarih ve
A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/1528-3817/10578 sayılı yazısı.
b) Başbakanlık Kan. ve Kar. Gen. Müd.’nün
4.11.1996 tarih ve B.02.0.KKG/106-390-17/4398 sayılı
yazısı.
Giresun Milletvekili Sayın Burhan Kara’nın;
Sayın Başbakanımıza tevcih ettiği ve Sayın
Başbakanımızın da kendileri adına
Bakanlığım koordinatörlüğünde cevaplandırılması
istenilen ilgi (b) yazı ekindeki yazılı soru önergesi
cevabı ekte sunulmuştur.
Bilgilerinizi ve gereğini arz ederim.
Lütfü
Esengün
Devlet
Bakanı
Cevap 1. Bilindiği gibi Türkiye Halk Bankası
1933 yılında çıkarılan 2284 sayılı Kanunla
kurulmuş, 1938 yılında faaliyetlerine başlamış ve
gerçek amacı “Esnaf ve Sanatkârlar ile Küçük ve Orta Ölçekli Sanayi
Kuruluşlarını Desteklemek” olarak belirlenmiştir.
Halk Bankasının halen faaliyetlerinin yasal
temeli olarak yürürlükte bulunan ve 233 sayılı KHK’ye istinaden
çıkarılan Ana Statüsünde de,
“Çağdaş bankacılığın
gerektirdiği bir çalışma düzeni içinde Ülkenin tasarruf
birikimine katkıda bulunmak, toplanan tasarrufları ekonominin gerek
duyduğu alanlarda değerlendirerek esnaf, sanatkâr, küçük ve orta
ölçekli sanayi ve diğer sanayi kuruluşlarını kredilendirmek,
ekonomik gereklere uygun verimlilik ve kârlılık ilkeleri
doğrultusunda ulusal ekonomi ile uyum içinde sermaye birikimine ve daha
fazla yatırım yapılmasına imkân açmak ve aynı zamanda
küçük ve orta ölçekli sanayi sektörünün Kalkınma Bankası görevini de
yürütmek üzere kurulan” bir banka olduğu belirtilmiştir.
Halk Bankası daima belirlenen bu gerçek amacı
doğrultusunda faaliyet göstermiştir.
Cıngıllıoğlu grubu Halk
Bankasının yurt dışında ortak bir Banka kurduğu
gruptur. Yurt dışında bu grup ile birlikte kurulmuş olan
Banka, halen Hollanda’nın en kârlı ve verimli çalışan
bankaları arasındadır.
Adı geçen gruba kullandırılan kredilerin
dökümü aşağıdadır.
Cıngıllıoğlu Grubuna :
Demir Finansal Kiralama A.Ş.’ne 23 250 bin ABD
Doları gayrinakdî, 5 milyon ABDDoları nakdî, 2 milyon DEM gayrinakdî,
Cıngıllıoğlu Holding A.Ş.’ne 20 milyon ABDDoları
nakdî, Demir Faktoring A.Ş.’ne 5 milyon ABD Doları nakdî Kredi tespit
edilmiştir.
Cıngıllıoğlu Grubu yan
kuruluşu Demir Finansal Kiralama A.Ş. ile Bankamız yan
kuruluşu Halk Finansal Kiralama A.Ş., Halkbank ve
Demirbank-Demirhalkbank tarafından karşılıklı kredi
ilişkisi mevcuttur. Yukarıda dökümü yapılan krediler (nakdî ve
gayrinakdî) bu esaslar dahilinde kullandırılmıştır.
Ayrıca söz konusu grubun kullanmış
olduğu kredilerin 6-7 kat fazlası tutarda, Halk Bankasında
mevduatı bulunmaktadır.
Cevap : 2 ve 3. Bu gruba kullandırılan
kredilerin kaynağını, Döviz (Döviz Tevdiat Hesabı) ve
gayrinakdî işlemler oluşturduğundan, Esnaf ve Sanatkârlara
kullandırılan kredilerin azalması da kesinlikle söz konusu
değildir. Çünkü Esnaf ve Sanatkârlara kullandırılan kredilerin
kaynağını TL. Mevduat hesapları oluşturmaktadır.
Diğer yandan gerek 233 sayılı KHK’de
gerekse Banka Ana Statüsünde de belirtildiği gibi, Bankanın,
Kârlılık ve Verimlilik İlkeleri gözetilerek faaliyet göstermesi
esastır. Banka bu doğrultuda ve Ticarî Krediler kapsamında,
Döviz ve TL. kredileri de kullandırarak, Esnaf ve Sanatkârlara
kullandırdığı düşük faizli kredilerden doğan
kayıplarını bir ölçüde karşılama yoluna gitmektedir.
Böylece Bankanın kârlı bir şekilde çalışması da
sağlanmış olmaktadır.
İddia edildiği gibi tüyü bitmemiş
yetimin hakkı hiç bir zaman hiç bir kimseye yedirilmemiştir. Aksine
bu kesim de dahil olmak üzere, Banka ve ülke çıkarları her zaman en
ön planda yer almıştır ve almaya da devam edecektir.
Teminatlar her zaman olduğu gibi, sözü edilen
olayda da, kredilendirme prosedürü içerisinde ve sözleşme
aşamasında alınmıştır. Başka bir ifade ile
bu kredilerle ilgili teminatların, sonradan alınması söz konusu
olmamıştır. Adı geçen grubun Halk Bankasında her zaman
bulunan ve kullandığı kredinin 6-7 katına ulaşan
mevduatı da ayrı bir teminat unsurunu oluşturmaktadır.
Adı geçen gruptan kullandırılan
kredilere karşılık alınan teminatlar şunlardır.
1. Tüm malvarlığını kapsayarak
şekilde Halit Cıngıllıoğlu’nun şahsî kefaleti,
2. Tüm malvarlığını kapsayacak
şekilde Ali Cangıllıoğlu’nun şahsî kefaleti,
3. Tüm malvarlığını kapsayacak
şekilde Cıngıllıoğlu Holding A.Ş.’nin kefaleti.
Cevap 4. Halk Bankasınca verilen kredilerin
hiçbirinde usulsüzlük ve yolsuzluk bulunmamakta, Banka tüm kredilerini, siyasî
kişiliği değil ticarî kişiliği gözeterek
açmaktadır. Banka hiçbir zaman hiçbir kimseye peşkeş
çekilmemiştir.
5. – Konya
Milletvekili Nezir Büyükcengiz’in, belediyelere yapılan yardımlara
ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Abdüllatif Şener’in
yazılı cevabı (7/1540)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Maliye
Bakanı Sayın Abdüllatif Şener tarafından yazılı
olarak cevaplandırılmasına
aracılığınızı saygılarımla arz ederim.
18.10.1996
Nezir
Büyükcengiz
Konya
Son günlerde Bakanlığınızca
Belediyelere yardım fonundan bazı belediyelere nakdî yardımda
bulunulduğu bilinmektedir.
Sorular :
1. Eylül ve Ekim 1996 aylarında hangi Belediye’ye,
ne miktarda nakdî yardım yapılmıştır?
2. Yardım yapılan Belediyeler tespitinde
Belediye Başkanlarının mensup olduğu parti dikkate
alınmakta mıdır?
3. Bakanlık görevine
başladığınızdan bugüne kadar yardımda
bulunmadığınız Belediyelere parti farkı gözetmeksizin
yardım fonundan para gönderecek misiniz?
4. Gönderecekseniz ne zaman göndereceksiniz?
T.C.
Maliye
Bakanlığı 29.10.1996
Bütçe ve Malî
Kontrol Genel Müdürlüğü
Sayı :
B.07.0.BMK.0.11.013/600/26290
Konu
: Yazılı Soru Önergesi.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
İlgi : T.B.M.M. Kanunlar ve Kararlar Dairesi
Başkanlığının 1.11.1996 tarih ve
A.1.0.GNS.0.10.00.02-4007/10700 sayılı yazıları.
Konya Milletvekili Sayın Nezir Büyükcengiz’in
7/1540 esas nolu yazılı soru önergesinde yer alan sorulara ait
cevaplar aşağıda sunulmuştur.
Maliye Bakanlığı Bütçesinde yer alan
Mahallî İdarelere yardım talebinde her yıl Belediyelere ve
İl Özel İdarelerine nakdî yardımlar yapılmaktadır.
Hükümetimizin göreve başladığı
tarihten itibaren, mahallî idarelere 2380 ve 3030 sayılı Kanun
Hükümleri gereğince, aktarılan kaynaklarda önemli artışlar
sağlanmıştır. Haziran ayında Mahallî İdarelere
toplam 20 trilyon 552 milyar lira aktarılmış iken Temmuz
ayında 28 trilyon 789 milyar lira, Ağustos ayında 27 trilyon 403
milyar lira ve Eylül ayında 27 trilyon 307 milyar lira olarak gerçekleşmiştir.
Öte yandan Bakanlığımız bütçesinin
“Mahallî İdarelere Yapılacak Yardım ve Ödemeler” tertibinden,
mahallî idarelere Ekim 1996 sonu itibariyle toplam 11.6 trilyon lira
yardım yapılmıştır.
Bu yardımların mahallî idarelerimizin kamu
hizmetlerini etkin bir şekilde yürütülebilmesi için adaletli bir
dağıtımın sağlanması yolunda
çalışmalarımız devam etmektedir.
Bilgilerine arz olunur.
Doç.
Dr. Abdüllatif Şener
Maliye
Bakanı
6. –
İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı’nın, OHAL
kapsamındaki illerde köyleri boşaltılan vatandaşların
sorunlarına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Meral
Akşener’in yazılı cevabı (7/1543)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın
İçişleri Bakanı Sayın Mehmet Ağar tarafından
yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim.
Bülent
Akarcalı
İstanbul
Devletin OHAL kapsamındaki illerde, köyleri
terkettirilenlere yönelik olarak;
1. Bu vatandaşlarımız nerelerde
barındırılmaktadır?
2. İş, eğitim, sağlık vb.
sorunları nasıl çözümlenmektedir?
3. Köylerine geri dönmeleri için çalışmalar
var mıdır?
T.C.
İçişleri
Bakanlığı 26.10.1996
Jandarma
Genel Komutanlığı
Gn. Pl. P. ve
Koor. : 7500-206-96/İNS.HAK.Ş./205530
Konu
: Yazılı Soru Önergesi.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
İlgi : TBMMBaşkanlığı Kan. Kar.
Dairesi Başkanlığının 1.10.1996 gün ve
A.01.0.GNS.0.10.00.02-4009/10727 sayılı yazısı.
1. İstanbul Milletvekili Bülent
Akarcalı’nın TBMM Başkanlığına vermiş
olduğu Yazılı Soru Önergesindeki konular hakkında
yapılan araştırma sonucu müteakip maddelere çıkarılmıştır.
2. Bugüne kadar 58 köy ve 81 mezraya toplam 15 314
vatandaş dönüş yapmıştır.
3. Göç eden vatandaşlara gerekli yardımlar
yapılmaktadır. Bugüne kadar toplam
223 950 528 671 TL. sı tutarında nakit, gıda, giyim,
sağlık, eğitim, ulaşım, yakacak gibi yardım
yapılmıştır.
4. Ayrıca 5 483 adet konut yapılarak hak
sahiplerine teslim edilmiş, 581 konutun inşaatına devam
edilmektedir.
5. Göç eden vatandaşların yol, su, elektrik,
sağlık, okul gibi altyapı hizmetlerinin tamamlanması ve
hizmete sunulması amacıyla OHAL, Hassas ve Mücavir illerdeki
valilikler emrine 2 trilyon 808 milyar TL. sı gönderilmiştir.
Bilgilerinize arz ederim.
Dr.
MeralAkşener
İçişleri
Bakanı
7. –
Hatay Milletvekili Fuat Çay’ın, Uluslararası İslam Halk
Komutanlığı üyeliği yönünde yapılan açıklamalara
ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Lütfü Esengün’ün
yazılı cevabı (7/1570)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın
Başbakan SayınProf. Dr. Necmettin Erbakan tarafından
yazılı olarak cevaplandırılması hususunu
saygılarımla arz ederim.
26.10.1996
Fuat
Çay
Hatay
Libya’ya yaptığınız gezi
sırasında, “Uluslararası İslamHalk
Komutanlığı Üyesi” olduğunuz yönünde açıklamalar ve
iddialar yer almıştır. Bu konuda bugüne kadar tarafınızdan
doyurucu bir açıklama yapılmamıştır.
1. Böyle bir örgüt var mıdır?
2. Böyle bir örgüte üye veya herhangi bir sıfatla
katılımınız sözkonusu mudur?
3. Halen üye misiniz?
4. Üye iseniz, herhangi bir unvanınız var
mıdır?
T.C.
Devlet
Bakanlığı
Sayı
: B.02.0.0010/01106 28.11.1996
Türkiye
BüyükMilletMeclisi Başkanlığına
İlgi :a) TBMM
Başkanlığının 8.11.1996 tarih ve
A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/1570-3993/11034 sayılı yazısı.
b) Başbakanlık Kan. ve Kar. Gen. Müd.’nün
13.11.1996 tarih ve B.02.0.KKG/106-396-3/4518 sayılı
yazısı.
Hatay Milletvekili Sayın Fuat Çay’ın;
Sayın Başbakanımıza tevcih ettiği ve Sayın
Başbakanımızın da kendileri adına
Bakanlığım koordinatörlüğünde
cevaplandırılması istenilen ilgi (b) yazı ekindeki
yazılı soru önergesi cevabı ekte sunulmuştur.
Bilgilerinizi ve gereğini arz ederim.
Lütfü
Esengün
Devlet
Bakanı
Hatay Milletvekili
Sayın FuatÇay’ın Sayın Başbakanımıza tevcih
ettiği 7/1570 No’lu
Yazılı Soru
Önergesi Cevabıdır.
Sayın Başbakanımızın Libya
ziyareti ile ilgili olarak kamuoyuna gerekli ve yeterli açıklamalarda
bulunulmuştur. Bu konuda yapılan taraflı yayınlar,
haksız isnatlar cevaplandırılmış, gezinin olumlu
neticeleri alınmaya başlanmıştır.
Sayın Milletvekilinin soru önergesinde
bahsettiği konuda bir kısım medyada yeralan asılsız
haberlerin ürünüdür.
Bilgilerinizi rica ederim.
8. –
HatayMilletvekili Fuat Çay’ın, Türk Silahlı Kuvvetlerinden
disiplinsizlik veya şeriatçı örgütlenme içinde oldukları
gerekçesiyle ilişikleri kesilen subaylara ilişkin Başbakandan
sorusu ve Devlet Bakanı Lütfü Esengün’ün yazılı cevabı
(7/1571)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın
Başbakan Sayın Prof. Dr. Necmettin Erbakan tarafından
yazılı olarak cevaplandırılması hususunu
saygılarımla arz ederim.
26.10.1996
Fuat
Çay
Hatay
Türk Silahlı Kuvvetlerinden disiplinsizlik veya
şeriatçı örgütlenme içinde oldukları gerekçesiyle
ilişkileri kesilen subaylarla ilgili Refah Partisi yetkililerince
bazı açıklamalarda bulunulmuştur. Bu çerçevede,
1. Bu durumda olan kişilerle herhangi bir
görüşmeniz oldu mu?
2. Şayet görüştüyseniz, bu görüşmeyi
Başbakan iken mi yaptınız, daha önce mi?
3. Bu durumda olan kişiler Refah Partili
Belediyelerde veya bağlı Bakanlık ve kuruluşlarda göreve
başlatılmış mıdır?
T.C.
Devlet
Bakanlığı
Sayı
: B.02.0.0010/01105 28.11.1996
Türkiye
BüyükMilletMeclisi Başkanlığına
İlgi :a) TBMM
Başkanlığının 8.11.1996 tarih ve
A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/1571-3994/11035 sayılı yazısı.
b) Başbakanlık Kan. ve Kar. Gen. Müd.’nün
13.11.1996 tarih ve B.02.0.KKG/106-396-4/4517 sayılı
yazısı.
HatayMilletvekili Sayın Fuat Çay’ın;
Sayın Başbakanımıza tevcih ettiği ve Sayın
Başbakanımızın da kendileri adına
Bakanlığım koordinatörlüğünde
cevaplandırılması istenilen ilgi (b) yazı ekindeki
yazılı soru önergesi cevabı ekte sunulmuştur.
Bilgilerinizi ve gereğini arz ederim.
Lütfü
Esengün
Devlet
Bakanı
Hatay Milletvekili
Sayın FuatÇay’ın Sayın Başbakanımıza tevcih
ettiği 7/1571 No’lu
Yazılı Soru Önergesi Cevabıdır.
Sayın Başbakanımızın
görüşmeleri kendilerinin takdirinde olup bu hususun soru önergesine konu
edilmesi İçtüzük hükümlerine aykırıdır.
Türk Silahlı Kuvvetlerinden ilişiği
kesilen personelin yasalar çerçevesinde kamu veya özel sektörde istihdam
edilmeleri tabiidir. Anayasanın 49 maddesindeki “Çalışma,
herkesin hakkı ve ödevidir.” kuralı bu konuyu güvence altına
almıştır.
Bilgilerinizi rica ederim.
9. –
İstanbul Milletvekili Ercan Karakaş’ın, ülkemize
sığınan İranlıların durumuna ilişkin sorusu
ve İçişleri Bakanı Meral Akşener’in yazılı
cevabı (7/1572)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Aşağıda yer alan sorularımın
İçişleri Bakanı tarafından yazılı olarak
yanıtlanmasını arz ederim.
Ercan
Karakaş
İstanbul
İran’daki şeriat rejiminde kendilerini özgür
ve güvencede hissetmeyen rejim muhaliflerinin bir kısmının da
ülkemize geldikleri bilinmektedir.
Eşleri ve çocuklarıyla yaşama haklarını,
özgürlük içerisinde kullanmak isteyen İranlı’lar, BM-Mülteciler
Yüksek Komiserliği tarafından siyasî Mülteci olarak kabul edilip
üçüncü ülkelere gitmeyi umdular. Ancak BM’nin anlaşılmaz bir biçimde
bu insanların kabul edebilecek bazı Avrupa ülkeleri olmasına
rağmen dosyalarını kapatması bu insanları düş
kırıklığına uğrattı.
Basında İran’lı
sığınmacıların İran’a iade edilecekleri ya da
PKK’lılarla takas edilecekleri yönünde haberler çıkması ise
İran’lı sığınmacıları haklı olarak
iyice tedirgin etmekte ve ürkütmektedir.
İran’a iadelerinin ya da takasın ne anlama
geleceğini çok iyi bilen bu insanlar bir süredir seslerini duyurmak için
açlık grevi yapmaktadırlar. Nazi rejiminden kaçan mültecilere
kapılarını açan ülkemizin İran’lı mültecilere
kayıtsız kalmaması gerekir.
Sorular:
1. BMMülteciler Yüksek Komiserliğinin kararı
konusundaki düşünceniz nedir?
Bu kararın gözden geçirilmesi gerektiğini
düşünüyor musunuz?
2. Bu insanların ölümü anlamına gelen,
İran’a iade ya da takas haberlerinin gerçekle bir ilgisi var
mıdır?
3. Çok kötü koşullarda yaşayan bu insanlara
ve çocuklarına bakanlığınızca herhangi bir yardım
yapılmakta mıdır?
4. Bakanlık olarak devletin mültecilerle ilgili
1951 Cenevre sözleşmesine koyduğu çekinceyi kaldırma yönünde bir
çalışma yapmayı düşünüyor musunuz?
T.C. İçişleri
Bakanlığı 2.12.1996 Emniyet
Genel Müdürlüğü Sayı :
B.05.1.EGM.0.12.01.01/264546
Konu : Yazılı soru önergesi.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
İlgi : TBMM Başkanlığının
8.11.1996 gün ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-4141-11172-7/1572-4012/11086
sayılı yazısı.
İstanbul Milletvekili Ercan Karakaş
tarafından TBMMBaşkanlığına sunulan ve tarafımdan
yazılı olarak cevaplandırılması istenilen soru
önergesinin cevabı aşağıya çıkarılmıştır.
Günümüz uygulamasında 1951 tarihli Mültecilerin
Hukukî Durumuna Dair Cenevre Sözleşmesi ve 1967 Tarihli Mültecilerin
Hukukî Statüsü ile ilgili Protokol ve 94/6169 sayılı İltica
Yönetmeliği hükümleri gereği ülkemiz; ancak Avrupa ülkelerinden
ülkemize iltica talebiyle gelen yabancıları hiçbir tarih
sınırlaması olmaksızın mülteci olarak kabul
edebilmekte, diğer ülkelerden gelenleri ise ilgili sözleşmelerde bir
hukukî sorumluluğumuz olmamasına rağmen İnsan Hakları
evrensel Beyannamesi ve Ülkesel Sığınma Bildirisi
ışığı altında ancak üçüncü ülkeye gitmek üzere
geçici sığınmacı olarak kabul edebilmektedir.
Dolayısıyla İran, Irak, Afgan vb. gibi ülkelerden iltica etmek
maksadıyla ülkemize gelen şahıslar ancak geçici
sığınmacı olarak ülkemize kabul edilebilmektedir.
Bu nedenle üçüncü ülkeye gitmek üzere ülkemize gelen ve
ülkemizden geçici sığınma talep eden İran uyruklu
sığınmacıların ülkemize mülteci olarak kabul
edilmeleri yürürlükteki mevzuat çerçevesinde mümkün olmamaktadır.
Sözkonusu şahısların talepleri
hakkında İçişleri Bakanlığı olarak
Dışişleri Bakanlığının da görüşü
alınarak değerlendirme yapılmaktadır. Genellikle İran
uyruklu yabancıların başvuruları olumlu olarak
cevaplandırılmakta ve BMMYK (Birleşmiş Milletler Mülteciler
Yüksek Komiserliği) kanalıyla üçüncü bir ülkeye
yerleştirilmektedirler.
Bu arada; geçtiğimiz aylarda üçüncü bir
ülkeyegitmek üzere ülkemize gelen ve başvuru talepleri BMMYK’ce
reddedilmesine rağmen İçişleri Bakanlığı olarak
1.1.1997 tarihine kadar ikamet izni verilen ve yaptıkları açlık
grevleri ile basın-yayın organlarında yer alan İranlı
sığınmacılardan oluşan bir grup; ülkemiz
yasalarını çiğneyerek çeşitli eylemlerde
bulunmuşlardır.
Adı geçenlerin ülkemizdeki durumlarını
çarpıttıkları, kamuoyunu yanıltmaya yönelik bir
çalışma içerisinde bulunarak İran devleti bakımından siyasî
suçlu durumuna düşmeye ve böylece geçici sığınmacı
statüsü kazanmaya çalıştıkları gözlenmektedir. Sözkonusu
grubun durumları yine de Dışişleri Bakanlığı
ile yapılacak ortak çalışmalar sonucunda ikamet izinlerinin
bitim tarihi olan 1.1.1997 tarihinde tekrar değerlendirilecektir.
Bilgilerinize arz ederim.
Dr.
Meral Akşener İçişleri
Bakanı
10. – Afyon
Milletvekili H. İbrahim Özsoy’un, deprem afetine uğrayan Dinar,
Kızılören ve Evciler’de bulunan sigortalı ve Bağ-Kur’lu
vatandaşların pirim borçlarının ertelenme veya
affedilmesine ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanı Necati Çelik’in yazılı cevabı (7/1573)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorumun yazılı
olarak Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Necati Çelik
tarafından cevaplandırılmasına delaletlerinizi arz ederim.
Saygılarımla.
Dr.
H. İbrahim Özsoy Afyon
1 Ekim 1995 tarihinde deprem afetine uğrayan
Dinar, Kızılören ve Evciler’de bulunan sigortalı ve
Bağ-Kur’lu vatandaşlarımızın pirim
borçlarının bugüne kadarki bölümünde ertelenmesi veya affedilmesi ile
ilgili herhangi bir çalışmanız var mıdır? Böyle bir
çalışma başlatmayı düşünüyor musunuz?
T.C. Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2.12.1996 Sosyal Güvenlik
Kuruluşları Genel
Müdürlüğü Sayı
: B.13.0.SGK-0-13-00-01/7241/31084
Konu : Yazılı soru önergesi
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
İlgi : 8.11.1996 tarih ve
A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/1573-4013/11088 sayılı yazınız.
Afyon Milletvekili H. İbrahim Özsoy
tarafından hazırlanan “Deprem afetine uğrayan Dinar,
Kızılören ve Evciler’de bulunan sigortalı ve Bağ-Kur’lu
vatandaşların prim borçlarının ertelenme veya affedilmesine
ilişkin” yazılı soru önergesi Bakanlığımca incelenmiştir.
Bilindiği üzere, 506 sayılı Sosyal
Sigortalar Kanununun 1 inci maddesinde belirtilen sigorta ve sağlık
yardımlarının zamanında ve etkin bir şekilde
yapılabilmesi için aynı Kanuna göre tahakkuk eden sigorta primlerinin
Kurumca eksiksiz ve süresinde tahsil edilmesi gerekmektedir.
Nitekim, 506 Sayılı Kanunun değişik
80 inci maddesi, işvereni, bir ay içinde
çalıştırdığı sigortalıların sigorta
primlerine esas tutulacak kazançlar toplamı üzerinden bu Kanun
gereğince hesaplanacak prim tutarlarını ücretlerinden keserek
kendilerine ait prim tutarlarını da bu miktara eklemek suretiyle en
geç ertesi ayın sonuna kadar Sosyal Sigortalar Kurumuna yatırmakla,
ayrıca süresinde ödenmeyen primler için 6183 sayılı Amme
Alacaklarının Tahsili Usulü Hakkında Kanunda belirtilen oranlara
göre gecikme zammı ödemekle yükümlü tutmuş bulunmaktadır.
Ancak, 506 sayılı Kanunun 80 inci maddesinde
22.5.1985 tarih ve 18761 sayılı Resmî Gazetede yayımlanarak
1.6.1985 tarihinde yürürlüğe giren 3203 sayılı Kanunla
yapılan değişiklik ile;
Yangın, su baskını ve deprem gibi bir
afete uğrayan ve bunu belgeleyen işverenlerin üç ay içinde talepte
bulunmaları halinde, mevcut prim borçları ile afetin meydana
geldiği tarihten itibaren tahakkuk edecek üç aylık prim
borçlarının hadisenin meydana geldiği tarihten itibaren bir
yıla kadar ertelenebileceği,
Ayrıca, prim borcunun ertelenen kısmına
gecikme zammı uygulanmayacağı,
Hükme bağlanmıştır.
Bu değişiklik ile, sözügeçen maddede
belirtilen nitelikteki afetlere uğrayan işverenlerin
mağduriyetlerinin giderilmesi amaçlanmış olup, işverenlerin
bu haktan yararlanabilmelerini sağlamak için ilgili maddeye 3 ay gibi uzun
bir yasal başvuru süresi konmuş bulunmaktadır.
Bu yasal süre içinde Sosyal Sigortalar Kurumuna
başvurarak afete uğradığını belgeleyen
işverenlerin 506 sayılı Kanunun değişik 80 inci
maddesinde belirtilen süreye ilişkin prim borçları ertelenmektedir.
Dinar, Kızılören ve Evciler’de meydana gelen deprem
dolayısıyla bundan zarar gören ve olayın meydana geldiği
1.10.1995 tarihinden itibaren üç ay içinde Sosyal Sigortalar Kurumuna
başvuran işverenlerin prim borçları ertelenmiştir.
Diğer taraftan; “Bağ-Kur
Sigortalılarının Ödemek Zorunda Bulundukları Primlerin
Hesaplanması-Ödenmesi ve Tahsili Usulleri Hakkında Yönetmelik”
hükümlerine göre hazırlanan ve 7.4.1992 tarih ve 21192 sayılı
Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 1 seri nolu Doğal
Afet Sonucu Ödenemeyen Bağ-Kur Primlerinin Ertelenmesi ile İlgili
Uygulama Tebliği”nde;
Doğal afet nedeniyle işyeri veya
ikametgâhı yıkılan veya ağır şekilde zarar gören
sigortalıların söz konusu durumlarını en geç doğal
afetin olduğu ayı takip eden ay içinde sigortalı köyde
yaşıyorsa ihtiyar heyetinden, kasaba veya şehirde
yaşıyorsa belediyeden alacağı bir belge ile) belgeledikleri
takdirde, belgeledikleri aya ilişkin primlerini altı ay içinde
gecikme zammı uygulanmadan ödeyebilecekleri,
Doğal afet sonuçlarının devam etmesinden
dolayı, sigortalıların ticarî faaliyetlerine
başlayamamaları halinde, bu durumu da belgelemeleri
şartıyla, söz konusu aylara ait primlerini gecikme zammı uygulanmadan,
doğal afetin olduğu ayı takip eden altı ay içinde
ödeyebilecekleri,
Sigortalıların durumlarını
belgelemek şartıyla primlerini erteletebilecekleri ay
sayısının doğal afetin olduğu ay dahil olmak üzere
altı ayı geçemeyeceği...
Hükme bağlanmıştır.
Deprem felaketinden dolayı ağır
şekilde zarar gören Dinar ve civarı ilçelerdeki Bağ-Kur
sigortalılarının tebliğ hükümleri çerçevesinde erteleme
hakkından yararlanabilmelerini sağlamak amacıyla Bağ-Kur
Genel Müdürlüğünce Afyon Bağ-Kur İl Müdürlüğüne gönderilen
7.10.1995 tarih, 172096 sayılı yazı ile, konunun meslek
kuruluşlarına ve sigortalılara duyurulması istenilmiş
ve tebliğ hükümlerine göre başvuruda bulunan 161
sigortalının prim borçlarının gecikme zammı
uygulanmaksızın ertelenmesi sağlanmıştır.
Ancak, sözkonusu sigortalıların prim
borçlarının tahsilinden vazgeçilmesine kanunen imkân
bulunmamaktadır.
Bilgilerinize arz ederim.
Necati
Çelik Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanı
11. –
Tekirdağ Milletvekili Enis Sülün’ün, kamu personeline yapılan lojman
yardımına ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı
Abdüllatif Şener’in yazılı cevabı (7/1575)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorumun Başbakan Prof.
Dr. Necmettin Erbakan tarafından yazılı olarak
cevaplandırılması hususunu tensiplerinize saygılarımla
arz ederim.
Enis
Sülün Tekirdağ
Kamu personelinin özlük haklarına ilişkin
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde değişiklik yapılarak,
kapsama dahil personele lojman yardımı yapılması 433 Karar
sayısıyla Kanun Hükmünde Kararname ve 8 Temmuz 1991 günkü Resmî
Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
Günün şartlarına göre 200 bin TL ile 600 bin
TL arasında yapılan lojman yardımı, sürekli enflasyon
artışları karşısında bugünün
şartlarında komik bir rakam olarak kalmaktadır.
Ev kiralarının yüksek rakamlara
ulaştığı günümüzde, yapılan 200 bin-400 bin-600 bin
liralık lojman yardımını yeterli buluyor musunuz?
Lojmanların Özelleştirilmesiyle birlikte,
lojmanlardan çıkacak olan kamu görevlilerinin mağduriyetini önliyecek
bir çalışmanız var mıdır?
T.C. Maliye
Bakanlığı 29.11.1996 Bütçe
ve Malî Kontrol Genel Müdürlüğü Sayı
: B.07.0.BMK.011-013/600/26294
Konu
: Yazılı Soru Önergesi.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
İlgi :a)
TBMMBaşkanlığının 8.11.1996 tarih ve
A.01.0.GNS.0.10.00.02/7/1575-4015/11090 sayılı yazıları.
b)Devlet Bakanlığının 18.11.1996
tarih ve B.02.0.0010/01104 sayılı yazıları.
Tekirdağ Milletvekili Sayın Enis Sülün’ün
7/1575esas nolu yazılı soru önergesinde yer alan sorulara ait
cevaplar aşağıda sunulmuştur.
Bilindiği üzere Devlet memurlarının
maaşları çeşitli unsurlardan meydana gelmekte olup, bunlardan
biri de kendilerine lojman tahsis edilemeyen memurlara ödenen lojman
tazminatıdır. Kendilerine lojman tahsis edilmiş iken,
lojmanların satılması nedeniyle bu lojmanları boşaltmak
durumunda kalabilecek devlet memurlarına da lojman tazminatı
ödemesinde bulunulacaktır.
Ayrıca lojman satış işlemlerinden
alınacak sonuçlara göre, 547 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede
belirtilen esaslar ve bütçe imkânları çerçevesinde lojman tazminatı
miktarlarının yeniden belirlenmesi düşünülmektedir.
Bilgilerine arz olunur.
Doç.
Dr. Abdüllatif Şener Maliye
Bakanı
12.
– Ordu Milletvekili Müjdat Koç’un, Ordu Organize Sanayi Bölgesinde hak
sahiplerinin alacağı olan istimlak bedellerine ilişkin sorusu ve
Sanayi ve Ticaret Bakanı Yalım Erez’in yazılı cevabı
(7/1576)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Aşağıda yazılı olan sorunun,
Sanayi ve Ticaret Bakanı Sayın Yalım Erez tarafından
yazılı olarak yanıtlanması için İçtüzüğün 96
ncı maddesince gereğini arz ederim.
Müjdat
Koç Ordu İçişleri
Komisyonu Üyesi
Ordu Organize Sanayi Bölgesinde hak sahiplerinin
alacağı olan istimlak bedelleri şu ana kadar ödenmemiştir.
Bu durum hak sahipleriyle birlikte Organize Sanayi
Bölgesinde yatırım yapmış olan sanayicilerimizi zor durumda
bırakmaktadır.
24 Ağustos 1996 tarihinde Ordu’da
yaptığınız basın toplantısında bu
ödentilerin en kısa zamanda yerine getirileceğine dair Ordu’lulara
söz vermiştiniz.
Bugün itibariyle Ordu Organize Sanayi Bölgesinin
gecikme faizi hariç 157 milyar TL kamulaştırma borcu vardır. Bu
ödemenin en kısa zamanda yapılmasını Ordu halkı
adına sizden bekliyoruz.
Ordu’da vermiş olduğunuz sözünüzü ne zaman
yerine getirmeyi düşünüyorsunuz?
T.C. Sanayi
ve Ticaret Bakanlığı 26.11.1996 Basın
ve Halkla İlişkiler Müşavirliği Sayı
: B.140.BHİ.01-333
Konu
:Yazılı soru önergesi
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığı
İlgi : 8.11.1996 tarih ve
A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/1576-4019/11148 sayılı yazınız.
Ordu Milletvekili Müjdat Koç’un, Organize Sanayi
Bölgesinde hak sahiplerinin alacağı olan istimlak bedellerine
ilişkin olarak tarafımdan cevaplandırılmasını
istediği (7/1576) esas nolu yazılı soru önergesiyle ilgili
cevabımız ekte takdim edilmiştir.
Bilgilerinizi ve gereğini arz ederim.
Yalım
Erez Sanayi
ve Ticaret Bakanı
Ordu Milletvekili Müjdat
Koç’un Yazılı Sorularına Cevaplarımız
1996 Malî yılı Bütçe Kanunu ile Organize
Sanayi Bölgelerinin kamulaştırılmasında kullanılmak
üzere Bakanlığımız Fonuna ayrılan ödeneğin
yetersizliği nedeniyle, Ordu Organize Sanayi Bölgesi arsalarının
kamulaştırılması esnasında açılan tezyid-i bedel
davaları sonucu, Ordu O.S.B. Müteşebbis Teşekkül
Başkanlığının tahakkuk etmiş
borçlarının karşılanması mümkün
olamamıştır.
13.
– Adana Milletvekili Sıtkı Cengil’in, Çukobirliğin
borçlarına ve personeline ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret
Bakanı Yalım Erez’in yazılı cevabı (7/1587) 11.3.1996
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki soruların Sanayi ve
Ticaret Bakanı Sayın Yalım Erez tarafından sözlü olarak
cevaplandırılmasına delalet etmenizi saygı ile arz ederim.
Sıtkı
Cengil
Adana
Soru 1. Son dört senede Çukobirliğe kaç
kişi alınmıştır?
Soru 2. Çukobirliğin personel ihtiyacı
ne kadardır? Şu anda kaç personel istihdam edilmektedir?
Soru 3. Son birkaç ay içersinde hiç ihtiyaç
olmadığı halde sizden önceki Bakan Sayın Fuat Çay’ın
seçim çevresinden 300 kişinin Çukobirliğe
alındığı doğru mudur?
Soru 4. Yeni Genel Müdür Basına yansıyan
açıklamalarında, hiç işe gelmeden bankamatikle Çukobirlik’ten
maaş alanların olduğunu söylüyor bu doğru mudur? Doğru
ise bunlar kimdir? Bugüne kadar birlikten ne kadar para
almışlardır?
Soru 5. Çukobirlik
çalışanlarının günü geçmiş ne kadar alacakları
bulunmaktadır? Bunlar ne zaman ödenecektir?
Soru 6. Birliğin 1991 kampanya döneminden bu
yana devreden toplam borç miktarı nedir? Bunun ne kadarı üretici
alacağıdır? Ne zaman ödenecektir?
Soru 7. Son bez ve pamuk yolsuzlukları ile
Birliğin kaybı ne kadardır? Sorumluları kimlerdir?
Haklarında hangi işlem yapılmıştır?
Soru 8. Şu anda birliğin personel
ihtiyacı var mıdır?
T.C. Sanayi
ve Ticaret Bakanlığı 26.11.1996 Basın
ve Halkla İlişkiler Müşavirliği Sayı
: B.140.BHİ.01-331
Konu
: Yazılı soru önergesi
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
İlgi : 7.11.1996 tarih ve
A.01.0.GNS.0.10.00.02-4110-11365 sayılı yazınız.
Adana Milletvekili Sıtkı Cengil’in,
Çukobirliğin borçlarına ve personeline ilişkin olarak
tarafımdan cevaplandırılmasını istediği (7/1587)
esas nolu yazılı soru önergesiyle ilgili cevabımız ekte
takdim edilmiştir.
Bilgilerinizi ve gereğini arz ederim.
Yalım
Erez Sanayi
ve Ticaret Bakanı
Adana Milletvekili Sıtkı Cengil’in
Yazılı Sorularına Cevaplarımız
Soru 1. Son dört senede Çukobirlik’e kaç kişi
alınmıştır?
Cevap 1. Çukobirlik Genel Müdürlüğünde, 1992
yılından benim bakanlığa geliş tarihim olan Mart 1996
tarihine kadar geçen
4 yıl içerisinde; mevsimlik işçiler de dahil olmak üzere
toplam 2 100 kişi işe alınmıştır.
Soru 2. Çukobirlik’in personel ihtiyacı ne
kadardır? Şu anda kaç personel istihdam edilmektedir?
Cevap 2. Ekim 1996 itibariyle Çukobirlik’te toplam
5 290 personel istihdam edilmektedir. Bunun 4 780’i daimi, 510’u mevsimlik
işçidir.
Ancak Birliğin şu andaki personel
ihtiyacı 3 750 kişi olup, personel fazlası bulunmaktadır.
Soru 3. Hiç ihtiyaç olmadığı halde
sizden önceki Bakan Sayın Fuat Çay’ıngörevindeki son aylarında,
seçim çevresinde 300 kişinin Çukobirlik’e alındığı
doğru mudur?
Cevap 3. Sanayi ve Ticaret eski Bakanı
Sayın Fuat Çay döneminde 525 kişi açıktan işe
alınmıştır. Mevsimlik olarak çalışan 565
kişiye ise kadro verilmiştir. Böylece 1 090 kişiye kadro
imkânı sağlanmıştır.
Ancak benim Bakanlıkta göreve gelişimden
sonra, Başbakanlık Genelgesi de dikkate alınarak, Birliğe
ve bağlı işletmelerine açıktan atanan tüm personelin
iş akitleri Nisan 1996 tarihinde Çukobirlik tarafından
feshedilmiştir.
Soru 4. Çukobirlik Genel Müdürü Mustafa
Gündeşlioğlu Basına yansıyan açıklamalarında, hiç
işe gelmeden Bankamatik ile Çukobirlik’ten maaş alanların
olduğunu söylüyor, bu doğru mudur? Doğru ise bunlar kimdir?
Bugüne kadar birlikten ne kadar para almışlardır?
Cevap 4. Çukobirlik Genel Müdürü Mustafa
Gündeşlioğlu’nun; işe gelmeden bankamatikle Çukobirlikten
maaş alanların olduğu şeklinde basına yansıyan
açıklaması; yanlış anlaşılmadan
kaynaklanmıştır.
Basın mensuplarınca Genel Müdür’e sorulan,
“Çukobirlik’te işe gelmeden bankamatikten maaş alan kişilerin
olduğu iddia edilmektedir, bu konuda ne işlem
yapacaksınız?” şeklinde soru üzerine, Genel Müdürün, iş ve
işyerinin özelliği gereği iş ve işgücünden
faydalanılmayan personel var ise bunların da iş akitlerinin
feshedileceği, ayrıca basın mensuplarının tespit
ettiği bankamatikçi diye tanımlanan kişiler varsa bu tip
kişilerin de kendisine bildirilmesi halinde iş akitlerinin
feshedileceği şeklindeki açıklamasından
kaynaklanmış görülmektedir. Ancak bugün bu konuda
kesinleşmiş bir isim listesi mevcut değildir.
Soru 5. Çukobirlik
çalışanlarının günü geçmiş ne kadar alacakları
bulunmaktadır? Bunlar ne zaman ödenecektir?
Cevap 5. Çukobirlik
çalışanlarının günü geçmiş toplam alacakları Ekim
1996 sonu itibariyle 165 milyar TL dir. Bunlar en kısa zamanda
ödenecektir.
Soru 6. Birliğin 1991 kampanya döneminden bu
yana devreden toplam borç miktarı nedir? Bunun ne kadarı üretici
alacağıdır. Ne zaman ödenecektir?
Cevap 6. Çukobirlik 1991 kampanya döneminden bu yana
devreden borcu bulunmamaktadır. Geçmiş yıllardan gelen
destekleme alımları borçları bütün birlikler için
yapıldığı gibi, Nisan 1996’da Hazinece üstlenilerek
silinmiştir.
Bugün ise Çukobirlik’in, 100 milyar TL. geçen
kampanyadan, 975 milyar TLise halen devam eden alımlardan dolayı,
toplam 1 trilyon 75 milyar TL DFİF kredi borcu bulunmaktadır.
Geçmiş yıllardan kalma üretici ürün
alacağı bulunmamaktadır. Halen devam etmekte olan yeni
alımlar dolayısıyla üreticiye olan borcu toplamı ise, 1
trilyon 750 milyar TL civarındadır. Bu borçlar da, yeni DFİF
kredileri alındıkça ve ürün satışları
yapıldıkça ödenecektir.
Soru 7. Son bez ve pamuk yolsuzlukları ile
Birliğin kaybı ne kadardır? Sorumluları kimlerdir?
Haklarında hangi işlem yapılmıştır?
Cevap 7. Pamuk yolsuzluğu olayı ile
ilgili olarak Birliğin Teftiş Kurulu Başkanlığı
ve Hukuk Müşavirliğince yürütülen çalışmalar sonucunda,
muhtelif kooperatiflerinden Adana Sawgın Fabrikasına sevkedilmiş
gibi gösterilerek dışarıda satıldığı
belirlenen 11 kamyon 119 200 Kg. kütlü pamuğun bedeli 4 949 870 530 TL
olup çalışmalar sonucundan bunun 3 772 060 012 TL sı tahsil
edilmiştir. Bakiyesi için hukukî prosedür devam etmektedir. Ayrıca 4
Birlik personeli (Adil Öztaş, Servet Görken, Abdülkadir Katkak, Ramazan
Atikaslan) ile olaya adı karışan Birliğin
dışında gerek araç sürücüleri, gerekse pamukları satın
alanlar hakkında da cezaî ve hukukî işlemler devam etmektedir.
29.1.1996 tarihinde Boya-Basma Fabrikasında
kaybolan 222 002 000 TL değerinde 4 204 m (81 top) bezin sorumluları
yapılan incelemede tespit edilmemiş olup, kaybolan bezlerin bedeli
olay günü görevli bulunan 28 personelin ücretinden tahsil edilmiştir. Konu
ayrıca, Valilik, Emniyet ve Cumhuriyet Savcılığına da
bildirilmiştir.
Soru 8. Şu anda birliğin personel ihtiyacı
var mıdır?
Cevap 8. Şu anda Çukobirlik’in personel
ihtiyacı olmayıp 1 540 kişilik istihdam fazlası
vardır. Birlikte yeniden yapılanma çalışmaları
yapılmakta olup, personel sayısı daha da düşürülecektir.
14. –
Kahramanmaraş Milletvekili Avni Doğan’ın, öğretmenlerin
eylemlerine ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Meral
Akşener’in yazılı cevabı (7/1610)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına 20.3.1996
Aşağıdaki sorularımın
İçişleri Bakanı tarafından sözlü olarak
cevaplandırılması hususunu arz ederim.
Saygılarımla.
Avni
Doğan Kahramanmaraş
1. 9-13 Mart tarihleri arasında
gerçekleşen Eğitim-Sen eylemleri sırasında
öğretmenlerin polis tarafından coplandığı ve para,
kaset, sigara, kalem gibi eşyalarına el konulduğu bilinmektedir.
Öğretmenleri coplayan polisler hakkında yasal işlem
yapılıp yapılmadığı,
2. Öğretmenlerin polis tarafından el
konulan eşyalarının iade edilip edilmediği,
3. Bundan böyle geleceğimizin teminatı
olan öğretmenlerimizin coplanmaması için ne gibi tedbirlerin
alındığı,
T.C. İçişleri
Bakanlığı 2.12.1996 Emniyet
Genel Müdürlüğü Sayı :
B.05.1.EGM.0.12.01.01/264545
Konu
: Yazılı soru önergesi
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
İlgi : TBMM Başkanlığının
11.11.1996 gün ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-4164/901-7/1610 sayılı
yazısı.
Kahramanmaraş Milletvekili Avni Doğan
tarafından TBMM Başkanlığına sunulan ve
tarafımdan yazılı olarak cevaplandırılması
istenilen soru önergesinin cevabı aşağıya çıkarılmıştır.
9.3.1996 günü saat 14.00 sıralarında
Ankara’da Güvenpark’a gelerek oturma eylemi yapan 300 kadar kişi
yanlarında getirdikleri 2 adet çadırı kurmak istemişler,
hiçbir izni olmayan bu eylemin yasal olmadığı defalarca ikaz
edilmesine rağmen topluluğun
eylemlerini sürdürmek istemesi üzerine güvenlik görevlileri tarafından
olaya müdahale edilmiş, bu esnada topluluk tarafından mukavemet
gösterilince güvenlik kuvvetlerimiz “2559 sayılı Polis Vazife ve Selahiyet Kanununun Ek-6
maddesindeki zor kullanma yetkisine” dayanarak topluluğu dağıtmıştır.
Bu olayla ilgili olarak 26’sı öğretmen,
6’sı diğer kurum ve kuruluşlarda çalışan ve 2’si
emekli öğretmen 34 kişi adlî işlem yapılmak üzere
gözaltına alınmış, ayrıca 2 adet çadır malzemesi
ve 1 adet el megafonu geçici olarak zapt edilmiştir.
Güvenlik Kuvvetleribu olay sırasında
baştan sona yasal yetkilerini kullanmış olduğundan,
haklarında herhangi bir tahkikat açılmasına gerek
görülmemiştir.
Gözaltına alınan 34 sanığın
üst aramaları yapılarak, üzerlerinden çıkan eşyaları
kendilerine, 2 adet çadır ile 1 adet megafon adlî emanete teslim
edilmiştir.
Güvenlik Kuvvetlerimize göreve çıkmadan önce ve
görev anında yetkili amirlerce görev ve sorumlulukları devamlı
şekilde hatırlatılmakta, buna rağmen aksine
davranışlar içerisinde bulunanlar olur ise haklarında gerekli
yasal işlemler yapılmaktadır.
Bilgilerinize arz ederim.
Dr.
Meral Akşener İçişleri
Bakanı
15. –
Muğla Milletvekili Zeki Çakıroğlu’nun, Memurin Muhakemat
Kanununun değiştirilmesine ilişkin sorusu ve İçişleri
Bakanı Meral Akşener’in yazılı cevabı (7/1618)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki soruların
İçişleri Bakanı Sayın Mehmet Ağar tarafından
yanıtlanmak üzere yazılı soru önergemin İçtüzük 98 inci
maddesine göre işleme konulmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Zeki
Çakıroğlu Muğla
Sayın Bakan,
22.10.1996 günlü Türkiye Büyük Millet Meclisi 10 uncu
birleşiminde, bir gündem dışı konuşmayı
cevaplayan, Grup:Sabiha, Giriş: 1 Sayfa: 1 tutanağına geçen
konuşmanızda “PKK’nın yayın organı Med-TV’de,
kalkıp, bu ülkenin bir parlamenteri beyanat veremez”, diye söylemde
bulundunuz.
1. Bu parlamenter kimdir?
2. Memurin Muhakemat Kanununun
değiştirilmesini düşünüyor musunuz?
T.C. İçişleri
Bakanlığı 2.12.1996 Emniyet
Genel Müdürlüğü Sayı :
B.05.1.EGM.0.12.01.01/264547
Konu
: Yazılı soru önergesi
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
İlgi : TBMMBaşkanlığının
14.11.1996 gün ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/1618-4121/11329 sayılı
yazısı.
Muğla Milletvekili Zeki Çakıroğlu
tarafından TBMMBaşkanlığına sunulan ve tarafımdan
yazılı olarak cevaplandırılması istenilen soru
önergesinin cevabı aşağıya
çıkarılmıştır.
Terör örgütü PKK doğrultusunda Mart 1995
tarihinden itibaren yayın yapmakta olan MED TV’ye bugüne kadar herhangi
bir Türkiye Büyük Millet Meclisi üyesi Parlamenterin beyanatta bulunmadığı,
ancak halen yurt dışında bulunan Erzurum eski
Bağımsız Milletvekili Abdülmelik Fırat’ın zaman zaman
bu TV’de yayınlanan Forum-Panel vb. programlara
katıldığı, yine RPİstanbul eski Milletvekili Hasan
Mezarcı’nın MED TV muhabirleri ile “Laiklik-Kemalizm ve PKKile siyasî
diyalog” konularında yapmış olduğu bir röportajın
10.3.1996 tarihinde yayınlandığı.
Eylül, Ekim, Kasım 1996 döneminde ise, RPVan
Milletvekili Fethullah Erbaş’ın Kuzey Irak’taki PKKkamplarında
bulunan askerler ile ilgili girişimleri sırasında medya
mensuplarına genel olarak yaptığı açıklamalar ve
1.10.1996 tarihinde ANAP Hakkari Milletvekili Naim Geylani’nin
Hakkari/Yüksekova’da görevini kötüye kullanan bazı kamu görevlilerinin
karıştıkları iddia edilen gelişmelerle ilgili
basın mensuplarına yaptığı açıklamaların MED
TV haberlerinde yayınlandığı tespit edilmiştir.
Bakanlığımızca Memurin
Muhakematı Hakkında Kanunda değişiklik yapılması
ile ilgili bir çalışma yapılmamaktadır.
Bilgilerinize arz ederim.
Dr.
Meral Akşener İçişleri
Bakanı
16. – Sinop
Milletvekili Metin Bostancıoğlu’nun, Başkanlık Divanı
üyeleri ile Komisyon Başkanlarına tahsis edilen hizmet
araçlarına ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı Mustafa Kalemli’nin yazılı cevabı (7/1695)
5.11.1996
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorumun yazılı
olarak cevaplandırılmasını İçtüzüğün 100 üncü
maddesine dayanarak saygı ile dilerim.
Metin
Bostancıoğlu Sinop
1. 237 Sayılı Taşıt Kanununa
göre hizmet aracı olarak Komisyon Başkanlarına ve
Başkanlık Divanı üyeleri hizmetine tahsis edilen araçlar ile
Başkanlar ve Divan üyeleri, 20 nci Dönem içerisinde Ankara
dışına hangi görevlere gitmişlerdir?
2. Bu görevler hizmetin gereği görevler
midir?
3. Bu taşıtların seçim
bölgelerinde, özel işlerde ve parti çalışmalarında
kullanılmasına başkanlığınızca mı izin
verilmektedir? Başkanlığınızca izin verilmiyor ise bu
şekilde kullananlara karşı aynı kanunda düzenlenen
yaptırımları uygulamayı düşünüyor musunuz?
4. 27 Ekim 1996 günü TRT’nin 1 inci kanalında
yayınlanan “Politika Kulvarı” programında gösterilen “Sinop
Milletvekili Kadir Bozkurt’la Av Partisi” isimli programa Sayın Bozkurt
TBMM’ne ait kırmızı plakalı hizmet aracı ile
gitmiş ve bir kısım DYP’li, yurttaşlarımızla
birlikte, Politika Kulvarı yapımcılarının çekimlerine
görüntü vermişlerdir.
a) Yapılan bu çekimler için TBMM’nin
kırmızı plakalı aracı Sinop’a görevli olarak mı
gitmiştir? Divanca kendisine verilen görev nedir?
Sözü edilen çekimler Başkanlık Divanı ve
TRT’nin işbirliği ile mi yapılmıştır?
b)Sayın Kadir Bozkurt, 20 nci Dönemde, TBMM’nin
Kırmızı Plakalı aracı ile Sinop’un hangi köylerinde
parti çalışmaları yapmıştır? Ne hakla...?
5. TBMM’nin itibarını sarsan ve
Milletvekillerine karşı toplumda olumsuz duygular yaratan bu ve buna
benzer haksız kullanım ve israfların önlenmesi yönünde ne
düşünüyorsunuz?
T.C Türkiye
Büyük Millet Meclisi 29.11.1996 Genel Sekreterliği Kanunlar
ve Kararlar Dairesi Başkanlığı Sayı:
A.01.0.GNS.0.10.00.02/1695-4049/112117
Sayın Metin
Bostancıoğlu
Sinop Milletvekili
İlgi : 6.11.1996 tarihli yazılı soru
önergeniz.
Başkanlık Divan üyeleri ile Komisyon
Başkanlarına tahsis edilen hizmet araçlarına ilişkin ilgi
önergenizde yer alan sorular aşağıda
cevaplandırılmıştır.
Bilgilerinizi rica ederim.
Saygılarımla.
Mustafa
Kalemli Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanı
Cevap 1. Başkanlık Divanı üyeleri
ve Komisyon Başkanlarına tahsis edilen hizmet araçları, resmî
görevler, kutlamalar ve açılışlar için Ankara
dışına çıkmaktadırlar.
Cevap 2. Bu görevler, hizmet ve temsil ettikleri
makamların gereğidir.
Resmî araç tahsis edilen makam; 237 sayılı
Taşıt Kanununa Bağlı 1 Sayılı Cetvelde
Değişiklik Yapılması Hakkındaki 4212 numaralı
Kanunun yürürlüğe girdiği 19.11.1996 tarihine kadar, resmî araçla
Ankara dışına çıkabilmek için “Geçici Görevlendirmek
İstek Belgesi” ile görev istek sebebini belirtmek suretiyle
Başkanlığımıza başvurmakta idi.
Bu başvuru, görev bölümü çerçevesinde
ulaştırma işlerinden sorumlu İdare Amiri İbrahim Halil
Çelik tarafından değerlendirildikten ve gerekli olur verildikten
sonra makam sahipleri, resmî araçla Ankara dışına
çıkabilmekte idiler.
Önergenizde sözü edilen makam sahiplerine, 4212
numaralı Kanuna göre, emirlerine ve zatlarına binek otomobili tahsis
edilmiş bulunmaktadır. Bu kişiler hakkında anılan
Kanun hükümleri uygulanmaktadır.
Cevap 3. Önergenizde sözü edilen
taşıtların; özel işlerde ve parti
çalışmalarında kullanılmalarına,
Başkanlığımızca izin verilmemiştir.
Cevap 4. Sinop Milletvekili Kadir Bozkurt,
26.10.1996-30.10.1996 tarihleri arasında Sinop’a gidişinde görev
istek sebebini, resmî görevli olarak bildirmiştir.
Başkanlığımızda, Kadir Bozkurt’un Sinop’un köylerinde
aracı ile parti çalışmaları yaptığı yolunda
herhangi bir bilgi bulunmamaktadır.
Cevap 5. Başkanlığımız;
araçların kullanımında gerekli özeni göstermekte ve israfın
önlenmesi için bütün tedbirleri almaktadır.
TUTANAĞIN
SONU