DÖNEM : 20 CİLT
: 14 YASAMA YILI : 2
T. B. M. M.
TUTANAK DERGİSİ
27 nci Birleşim
5 . 12 .
1996 Perşembe
İ Ç İ N D E K İ L E R
I. GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. GELEN KÂĞITLAR
III. YOKLAMALAR
IV. BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI
A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1. Tokat Milletvekili Bekir Sobacının, toplum-devlet
ilişkilerine ilişkin gündemdışı konuşması
2. İzmir Milletvekili Birgen Keleşin, kadınlara seçme
ve seçilme hakkının verilişinin yıldönümüne ve kadın
haklarına ilişkin gündemdışı konuşması ve
Devlet Bakanı Işılay Saygının cevabı
3. İzmir Milletvekili İ. Kaya Erdemin, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin kamuoyundaki itibar ve saygınlığına ilişkin
gündemdışı konuşması
B) TEZKERE VE ÖNERGELER
1. Birleşik Arap Emirliklerine gidecek olan Devlet Bakanı
Lütfü Esengüne, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Abdullah Gülün
vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin
Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/594)
2. Adalet Komisyonu Başkanlığının, (1/465)
esas numaralı Diyanet İşleri Başkanlığı
Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanuna Bir Ek Madde Eklenmesine Dair
Kanun Tasarısının (S. Sayısı : 41) Komisyona geri
verilmesine ilişkin tezkeresi (3/595)
C) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME,
MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1. İzmir Milletvekili Atilla Mutman ve 21
arkadaşının, Ege kıyılarında kurulan balık
çiftliklerinin ülke turizmini tehdit ettiği iddialarını
araştırarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/134)
2. İstanbul Milletvekili Zekeriya Temizel ve 21
arkadaşının, izlenmeye alınan ve faaliyetine son verilen
bankaların kanuna aykırı işlemlerinin
araştırılarak alınması gereken tedbirlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/135)
V. KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
1. 926 Sayılı Türk Silahlı Kuvvetler Personel Kanununa
Bir Geçici Madde Eklenmesine İlişkin 488 Sayılı Kanun
Hükmünde Kararname ve Millî Savunma Komisyonu Raporu (1/215) (S.
Sayısı : 23)
2. Emniyet Teşkilatı Kanununun Bir Maddesinde
Değişiklik Yapılmasına Dair 490 Sayılı Kanun
Hükmünde Kararname ve İçişleri Komisyonu Raporu (1/217) (S.
Sayısı : 132)
3. 4139 Sayılı 1996 Malî Yılı Bütçe Kanunu ile
Bağlı (A) İşaretli Cetvelde Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/540) (S.
Sayısı : 152)
VI. SORULAR VE CEVAPLAR
A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1. İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalının,
Mülteciler Sözleşmesine ilişkin sorusu ve Dışişleri
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Tansu Çillerin
yazılı cevabı (7/1577)
2. Balıkesir Milletvekili Tamer Kanberin, katı
yakıtlı termosifonlardan alınan KDV oranının
azaltılmasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye
Bakanı Abdüllatif Şenerin yazılı cevabı (7/1604)
3. Yozgat Milletvekili Kâzım Arslanın, Yozgat İlindeki
ağaçlandırma çalışmalarına ilişkin sorusu ve
Orman Bakanı M. Halit Dağlının yazılı
cevabı (7/1617)
4. İzmir Milletvekili Sabri Ergülün, İzmir-Konak
İlçesi eski İzmir bölgesindeki konutlara yüksek ücretten TEDAŞ
tarafından verilen elektriğe ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî
Kaynaklar Bakanı M. Recai Kutanın yazılı cevabı
(7/1635)
5. Burdur Milletvekili Yusuf Ekincinin, Antalyanın ulusal
demiryolu ağına bağlanmasına ilişkin sorusu ve
Ulaştırma Bakanı Ömer Barutçunun yazılı cevabı
(7/1643)
6. Yalova Milletvekili Yaşar Okuyanın, telefon rehberine
ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Ömer Barutçunun
yazılı cevabı (7/1652)
7. Sinop Milletvekili Metin Bostancıoğlunun, Sinop
TEDAŞ ambarından çalındığı iddia edilen
kullanılmamış bakır iletken kabloya ilişkin sorusu ve
Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı M. Recai Kutanın yazılı
cevabı (7/1655)
I. GEÇEN
TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 14.00te açılarak iki oturum yaptı.
Yapılan yoklamalar sonucunda Genel Kurulda toplantı
yetersayısı bulunmadığı
anlaşıldığından, 5 Aralık 1996 Perşembe
günü, kanun tasarı ve tekliflerini görüşmek için, alınan karar
gereğince saat 14.00te toplanmak üzere, birleşime 15.26da son
verildi.
Hasan
Korkmazcan
Başkanvekili
Ahmet Dökülmez Fatih
Atay
Kahramanmaraş Aydın
Kâtip
Üye Kâtip
Üye
II. GELEN KÂĞITLAR
5 . 12 . 1996 PERŞEMBE
Sözlü Soru Önergeleri
1. Bursa Milletvekili Feridun Pehlivanın,
belediye ve il özel idarelerine ait paraların Kamu Ortak Hesabında toplanmasını
öngören genelgeye ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (5/381)
(Başkanlığa geliş tarihi : 2.12.1996)
2. Bursa Milletvekili Feridun Pehlivanın,
belediye ve il özel idarelerine ait paraların Kamu Ortak Hesabında
toplanmasını öngören genelgeye ilişkin Dışişleri
Bakanı ve Başbakan Yardımcısından sözlü soru önergesi
(5/382) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.12.1996)
Yazılı Soru Önergeleri
1. Çanakkale Milletvekili Ahmet Küçükün,
hayvancılık kredilerine ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/1710)
(Başkanlığa geliş tarihi : 2.12.1996)
2. Kocaeli Milletvekili Halil Çalıkın,
öğretmen evlerinin satılıp satılmayacağına
ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/1711) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.12.1996)
3. Kocaeli Milletvekili Halil Çalıkın,
öğretmen adaylarının niteliklerine ilişkin Millî
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/1712)
(Başkanlığa geliş tarihi : 2.12.1996)
4. Konya Milletvekili Hasan Hüseyin Özün, ekmek, et
ve süt ürünlerine uygulanan KDV oranına ilişkin Tarım ve
Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1713)
(Başkanlığa geliş tarihi : 3.12.1996)
5. İzmir Milletvekili Hakan Tartanın,
görevlerine son verilen koruculara ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/1714) (Başkanlığa
geliş tarihi : 3.12.1996)
6. Niğde Milletvekili Akın Gönenin,
belediyelerin korunmaya muhtaç çocukların istihdamıyla ilgili
yükümlülüklerini yerine getirmediği iddiasına ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1715)
(Başkanlığa geliş tarihi : 3.12.1996)
7. Niğde Milletvekili Akın Gönenin,
Üniversitelerin korunmaya muhtaç çocukların istihdamıyla ilgili
yükümlülüklerini yerine getirmedikleri iddiasına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1716) (Başkanlığa
geliş tarihi : 3.12.1996)
8. Niğde Milletvekili Akın Gönenin,
bazı kamu kuruluşlarının korunmaya muhtaç çocukların
istihdamıyla ilgili yükümlülüklerini yerine getirmedikleri iddiasına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1717)
(Başkanlığa geliş tarihi : 3.12.1996)
Meclis Araştırması Önergesi
1. İstanbul Milletvekili Zekeriya Temizel ve 21
arkadaşının, izlemeye alınan ve faaliyetine son verilen
bankaların kanuna aykırı işlemlerinin
araştırılarak alınması gereken tedbirlerin
belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve
105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/135) (Başkanlığa
geliş tarihi : 4.12.1996)
BİRİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 14.00
5 Aralık
1996 Perşembe
BAŞKAN:
Başkanvekili Hasan KORKMAZCAN
KÂTİP
ÜYELER: Ahmet DÖKÜLMEZ (Kahramanmaraş), Fatih ATAY (Aydın)
BAŞKAN Türkiye Büyük Millet Meclisinin 27 nci
Birleşimini açıyorum.
III. Y O K L A M A
BAŞKAN Ad okunmak suretiyle yoklama
yapılacaktır; sayın milletvekillerinin, salonda
bulunduklarını yüksek sesle belirtmelerini rica ediyorum.
(Yoklama yapıldı)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, yoklama
esnasında Genel Kurul salonuna gelen arkadaşlarımın, bir
pusulayla, varlıklarını belirtmelerini rica ediyorum.
Pusula gönderen arkadaşlarımızın
salondan ayrılmamalarını rica ediyorum.
Sayın milletvekilleri, toplantı
yetersayısı bulunmamaktadır; saat 15.00'te tekrar toplanmak
üzere, birleşime ara veriyorum.
Kapanma Saati: 14.28
İKİNCİ
OTURUM
Açılma Saati : 15.00
BAŞKAN : Başkanvekili Hasan KORKMAZCAN
KÂTİP ÜYELER : Ahmet DÖKÜLMEZ
(Kahramanmaraş), Fatih ATAY (Aydın)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 27 inci Birleşiminin İkinci Oturumunu
açıyorum.
III. Y O K L A M A
BAŞKAN Ad okunmak suretiyle yoklama yapılacaktır;
sayın milletvekillerinin, salonda bulunduklarını yüksek sesle
belirtmelerini rica ediyorum.
(Yoklama yapıldı)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, toplantı
yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz.
Görüşmelere geçmeden önce, üç arkadaşıma
gündemdışı söz vereceğim.
IV. BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI
A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1. Tokat Milletvekili Bekir
Sobacının, toplum-devlet ilişkilerine ilişkin
gündemdışı konuşması
BAŞKAN İlk olarak, Tokat Milletvekili Sayın Bekir
Sobacı, toplum-devlet ilişkileri konusunda gündemdışı
söz talebinde bulunmuştur; kendisini kürsüye davet ediyorum.
Buyurun Sayın Sobacı. (RP sıralarından
alkışlar)
Konuşma süreniz 5 dakikadır.
BEKİR SOBACI (Tokat) Sayın Başkan, değerli
arkadaşlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Toplum-devlet ilişkilerinde ve toplumda sosyal çözülme üzerine
düşüncelerimi arz etmek istiyorum. Dikkatli bir bakış
açısıyla değerlendirdiğimizde, toplum ve devlet olarak,
sonuçlar üzerine yoğunlaşmak ve tepkiler geliştirmek gibi bir
zaafın içerisinde olduğumuzu görüyoruz; ama, ne var ki, toplum ve
devletler, hamaset nutukları ve ağıtlarla yükselmemektedir. Bu
çözülme ve çatışma ortamına nasıl geldiğimizi, dünü ve
bugünü irdeleyerek kavramak mümkündür zannederim.
Değerli arkadaşlar, ülkemiz, çözülme ve
çatışmanın kaynağı olarak, en az iki asırlık
bir yenilikçi ya da çağdaşlaşma sürecinin ağır
faturasını ödemektedir. Batılı bir bilim adamının
tanımlamasıyla, yenilikçiliği yaratıcı
yıkım veya inşacı yıkım olarak
tanımlarsak, yıkımda başarılı; ama, inşada
beceriksizlikle karşı karşıya kalmış bulunuyoruz.
Sayın Cumhurbaşkanımız, Meclisimizin bu
çalışma yılı açılışında -zannediyorum
biraz da kişisel ibra gayretleriyle- bazı açıklamalarda bulundu;
ama, bugün, gelinen nokta, toplam sonuç olarak, bu ülke evlatlarına
başını dik tutamama ezikliğini yaşatmaktadır.
Bugün, yönetim bilimi açısından ekonomik organizasyonları
başarılı kılan, onların kendilerine özel
geliştirdikleri iş teorileri ve onların başarılı
uygulamalarıdır. Devletler de benzer teorilere ihtiyaç duyarlar. Bu teoriyi
devletin, kendi halkına ve dış dünyaya yönelik
davranış kalıplarını oluşturan düşünce
tabanı olarak tanımlayabiliriz. Bu açıdan
bakıldığında, iki asırdır, bu ülkede, devletin ve
devletin etkin gücünü kullanan unsurların, zorakî kültür
değişimini, baskıcı yöntemleriyle çözülmeyi ve
çatışmayı oluşturduğunu görürüz. Setre pantolon ve
mızıkayı hümayunla uğraşmaktan vakit bulup sanayi
devrimini yakalayamadık ve yine, 20li ve 30lu yıllarda, bu
coğrafyada, devletin, Moğollardan sonra en acımasız kültür
katliamını gerçekleştirdiğini ve dünyayı
yıkıma uğratan İkinci Dünya Savaşının ayak
seslerini duyamadığını görüyoruz.
ALİ ILIKSOY (Gaziantep) Nerede öyle şey... Ne alakası
var...
BEKİR SOBACI (Devamla) Değerli arkadaşlar, bugün,
devletimiz, içi boş sloganlar ve tabulaşmış ilkeler
kıskacında kıvranıyor. Uluslararası dünyada, dikkate
değer tarihî birikimiyle uygun bir konumda da değildir. Bugün,
ülkemiz, ideolojik devletin ağır faturasını ödemektedir.
ALİ ILIKSOY (Gaziantep) İrana git, İrana!..
BEKİR SOBACI (Devamla) Devletin ideolojik kaplama alanıyla
toplumun sosyokültürel kaplama alanı arasında korkunç bir fark
vardır. İdeolojik devlet, yetersiz kaplama alanı sebebiyle kendi
kuşatılmış hissetmekte, vehimler üreten devlet halini
almakta, halkıyla çatışmakta ve ayrıca, maalesef,
düşünceden de korkmaktadır.
AYHAN FIRAT (Malatya) Allah, Allah!..
BEKİR SOBACI (Devamla) Değerli üyeler, gabarisi
yüksek,istiap haddi berbat bu yapısıyla devlet, bu toplumu 21 inci
Asra taşıyamaz.
MAHMUT IŞIK (Sıvas) Seni taşır..
BEKİR SOBACI (Devamla) Bugün sistem, tartışmasız
biçimde -tanım yerindeyse- toplumsal kadüklükle karşı
karşıyadır ve onun açmazını yaşamaktadır.
Kadüke olmasında birincil sebep, halkının sosyokültürel
zilyetliliğini dışlamasıdır. Müspet bir
çıkış olarak takdir ettiğim ikinci cumhuriyet
oluşumunun dikkatini bu noktaya çekiyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
AYHAN FIRAT (Malatya) Kâfi... Kâfi!..
BAŞKAN Sayın Sobacı, konuşmanızı son
cümlelerle tamamlayın efendim.
BEKİR SOBACI (Devamla) Ülkemizde, bulundukları temsili konum
itibariyle hukukun üstünlüğünü savunduklarını söyleyen
şahıs ve tüzelkişiliklere şunu hatırlatmak istiyorum:
İdeolojik düşünce duvarlarınızın arasına
sıkışmış, halkın sosyo kültürel
zilyetliğiyle çatışan hukuk anlayışınızla
bunu sağlayamazsınız. Hukukun kaynakları
açısından bu noktaya dikkatinizi çekiyorum. Hukuk, kurum ve tinler
mecmuası değildir ve bu ülkede gerginlik noktaları ve
çatışma alanları oluşturmaya da hiç kimsenin hakkı
yoktur.
Ulus devletin sona ermekte olduğu çağımızda, bugün,
devlet, edilgen konumuyla, tepkisel olarak etnik köken ispatıyla
uğraşıyor, güneşin renklerine etnik ambargo koyuyor. Bu
olay, peygamberinin sünnetinde ve milletinin, devletinin binlerce
yıllık tarihinde, kabileden dünya devleti kurmayı başaran
bir kabiliyete sahip bu millet için çok acıdır. (RP
sıralarından alkışlar)
Etnik kimlik tanıma baskıları karşısında
sıkıntıya düşen, anayasal vatandaşlık gibi
argümanlar geliştirmeye uğraşan bu devlet, tarihine bir göz atsa,
yüzlerce etnik unsuru barındıran dünya devletinin temel ögelerini
bulacaktır. Bugün, devlet, bu ülkede, İslam kimliğini
tanırsa ve onunla barışırsa, bütün
insanlığın ve bütün etnik unsurların kimliğini
tanımış ve onlarla barışmış olacaktır.
MAHMUT IŞIK (Sıvas) İrana git, İrana!..
BEKİR SOBACI (Devamla) Böylece, gıdası gerginlik ve
çatışma olan Batı Medeniyetinin sebep olduğu
yabancılaşmanın sonucunda, cinnet ve bunalım
katliamında şok geçiren, kolunda uyuşturucu enjektörüyle can
veren, vahşi kapitalizm ve Marksizm ikilisinin acımasız
faturasını ödeyen dünya insanlığına vereceğimiz
çok değerli mesaj ve çözümlere sahip olduğumuzu göreceğiz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
AYHAN FIRAT (Malatya) Yeter... Yeter...
BAŞKAN Sayın Sobacı, konuşma süreniz
tamamlandı efendim.
BEKİR SOBACI (Devamla) Teşekkür eder, saygılar
sunarım.(RP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın Sobacının konuşması
üzerine Hükümetten söz talebi var mı efendim?..
ALİ ILIKSOY (Gaziantep) Şevket Kazan konuşsun!..
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Sayın
Sobacının konuşması, tabiatıyla kendi
düşüncelerinin ifadesidir; ama, bu devletin en önemli organı olarak,
Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında, bu
konuşmanın bazı bölümleriyle mutabık
olmadığımızı ifade etmeyi görev sayıyorum. (ANAP,
DSP ve CHP sıralarından alkışlar)
Türkiye Cumhuriyeti Devleti, düşünceden korkan bir devlet
değildir; Türkiye Cumhuriyeti Devleti, inançları saygıyla
karşılamayan bir devlet değildir; Türkiye Cumhuriyeti Devleti,
bu milletin İslam kültür dairesi içinde olduğunu inkâr eden bir
devlet değildir. Bu gerçeklerin aksi ifade edildi. Devlet içerisindeki
birtakım yanlış uygulamalar, yanlış organların
yaptıkları işler, devlete maledilemez; devletin bir organı
olarak, bu Meclisin Başkanı olarak, bunları açıklamak
zorunluğunu duydum. (ANAP, DSP ve CHP sıralarından
alkışlar)
BEKİR SOBACI (Tokat) Sözümüz Parlamentoya değil.
SALİH KAPUSUZ (Kayseri) Bu kürsü hür bir kürsüdür Sayın
Başkan.
2. İzmir Milletvekili Birgen
Keleşin, kadınlara seçme ve seçilme hakkının
verilişinin yıldönümüne ve kadın haklarına ilişkin
gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı
Işılay Saygının cevabı
BAŞKAN İkinci söz sırası, Sayın Birgen
Keleşin.
Sayın Keleş, 5 Aralıkta kadınlara seçme ve seçilme
hakkı verilmesiyle ilgili olarak gündemdışı söz talebinde
bulunmuşlardır; buyurun efendim.
BİRGEN KELEŞ (İzmir) Sayın Başkan,
teşekkür ederim.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; kadın
hakları konusunda önemli gördüğüm birkaç noktaya dikkatinizi çekmek
için söz almış bulunuyorum ve Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Aslında, biraz önce yapılan konuşmaya yanıt vermeyi
çok isterdim; ama, konuşma sürem kısıtlı olduğu için,
bunu bir başka sefere erteliyorum; Başkanımıza da
verdiği yanıt için teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
21 inci Yüzyıla girerken, 550 kişilik Mecliste,
kadınların, sadece 13 kişiyle temsil edilmesi, hepimizin
üzerinde çok düşünmesi gereken bir konudur. Oranın çok düşük
olması açıkça göstermektedir ki, Türkiyede kadınlar, seçilme
haklarını tam olarak kullanamamaktadırlar.
Aslında, dünyada, kadın haklarının ne kadar
kullanıldığı, hangi oranda kullanılması
gerektiği çok gündemde değildir; çünkü, gündemde olan kadın
erkek eşitliğidir. Kadınların, ailede, çalışma
yaşamında, eğitimde politikada ve ülkelerin
yurtdışında temsil edilmesinde, erkeklerle eşit olarak yer
almasıdır gündemde olan; Türkiyede de, hakların
kullanımı yanında, bu, bir hedef olmalıdır ve gündemi
bu işgal etmelidir.
Kadın hak ve özgürlükleriyle, eşitliğin, sadece, 5
Aralık, 8 Mart gibi günlerde gündeme getirilmesi doğru değildir
aslında. Bunların, kadınlar tarafından gündeme getirilmesi
de doğru değildir; çünkü, toplumsal yaşamın her
alanında, kadınların erkeklerle eşit olarak yer
alması, her şeyden önce, bir insan hakları sorunudur, bir
demokrasi sorunudur. Çoğulcu ve katılımcı demokrasinin bir
gereği, bir önkoşuludur. Eğer, insan haklarına ve
bunların eksiksiz uygulanmasına değer veriyorsak; eğer,
çoğulcu ve katılımcı demokrasiyi, çağdaş bir
yönetim biçimi ve erdemli bir yönetim şekli olarak görüyorsak, o zaman,
kadın hak ve özgürlüklerinin eksiksiz kullanılmasını ve
kadın erkek eşitliğini de savunmalıyız.
Kadınların, Mecliste, erkeklerle eşit olarak yer
almalarının çok önemli nedenleri vardır. Kadınlar, ekonomik
ve sosyal sorunları erkeklerle birlikte; ama, onlardan daha ağır
şekilde yaşamaktadırlar; dolayısıyla, bu tür
sorunların konuşulduğu,
tartışıldığı, bunlara çözüm
arandığı ortamlarda bulunmaları çok doğaldır.
Ayrıca, sadece kendilerinin değil, eşlerinin ve
çocuklarının sorunlarını da en az aynı yoğunlukta
yaşayan kişiler olarak, büyük bir özveriyle çözüm
arayışında bulunacakları da tabiîdir.
Değerli arkadaşlarım, kaldı ki, özelleştirmeden
sanayileşmeye, sosyal güvenlikten kentleşmeye varıncaya kadar,
pek çok politika, kadınların sosyoekonomik konumlarını
ilgilendirmektedir; dolayısıyla, bu politikaların
oluşmasına katkıda bulunmaları kadar doğal bir
şey olamaz.
Bugün, Türkiyede, kadınerkek eşitsizliğinin önemli
nedenlerinden biri eğitimdir. Zorunlu temel eğitimin 5 yıl olması
ve eğitimin paralı olması, giderek de daha pahalı hale
gelmesi, kız çocuklarını dezavantajlı duruma getirmektedir;
çünkü, sınırlı olanağı olan aileler, erkek
çocuklarının eğitimine öncelik vermektedirler; bu, bir
ayırımcılıktır ve mutlaka
aşılmalıdır. Kaldı ki, bu konularda
eşitliğin sağlanması, 1985 yılında kabul
etmiş olduğumuz Kadınlara Karşı Her Türlü
Ayırımcılığın Kaldırılması
Sözleşmesinin de bir gereğidir. 8 yıllık zorunlu temel
eğitim kesintisiz olarak uygulanmalı ve öğretim birliği
ilkesi zedelenmemelidir.
Eşitsizliğin bir diğer kaynağı da, ne
yazık ki, kabul edildiği tarihte çok ileri hükümler içeren Medenî
Kanundan gelmektedir. Medenî Kanun, bugün için, pek çok eşitsizliği
yaratan hükümleri içermektedir; 170 inci madde başta olmak üzere, 152 nci
madde ile 161 inci madde arasındaki tüm maddeler; ayrıca, 263 ve 598
inci maddeler mutlaka değiştirilmelidir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Keleş, konuşmanızı son
cümlelerle tamamlayın efendim.
Buyurun.
BİRGEN KELEŞ (Devamla) Gerek eğitim konusundaki yasa
değişikliği teklifimiz gerek Medenî Kanun konusundaki yasa
değişikliği teklifimiz, ayrıca, 1475 sayılı
Yasadaki değişiklik teklifimiz ve 5953 sayılı Yasadaki
değişiklik teklifimiz gündemdedir; sizlerin bunları desteklemesini
bekliyorum.
Değerli arkadaşlarım, son olarak değinmek
istediğim nokta laikliktir. Tıpkı, çağdaş bir ülke
olmak için, demokrasi için bir önkoşul olduğu gibi, kadın hak ve
özgürlükleri açısından da bir önkoşuldur. Bugün şeriat
isteriz sözlerinin yüksek sesle konuşuluyor olması gerçek bir
talihsizliktir ve bunda, şeriata yandaş olanlar kadar, laiklikle
bağdaşmayan konuşmalara, hareketlere göz yuman, bunlara tepkisiz
kalan, hatta, öncülük yapan yetkililerin de büyük sorumluluğu vardır.
Ben, buradaki milletvekillerinin insan hakları konusunda
duyarlı olduğunu biliyorum. Bir karakolda bir kişinin dövülmesi,
belli bir yörede insanların haksız muameleye tabi olması
sizlerin tepkisini çekiyor, düzeltmek için uğraşıyorsunuz.
Aynı duyarlılığı kadın haklarında da
göstermenizi diliyorum. Ayrıca, insan hakları ve demokrasinin tam
olarak yerleşmesi için verdiğiniz uğraşı -bu
uğraşın bir parçası olarak- kadın hakları ve
bunların gerçekleşmesi için de göstermenizi bekliyorum. Bunları
ifade ederken, kadın derneklerinin, platformlarının ve
onların arkasındaki 34 milyonun duygularına tercüman
olduğumu düşünüyorum.
Teşekkür ederim. (CHP ve DSP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Keleş.
Gümdemdışı konuşmaya cevap vermek üzere; Devlet
Bakanı Sayın Işılay Saygın.
Buyurun.
DEVLET BAKANI IŞILAY SAYGIN (İzmir) Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; bugün, Türk kadınına seçme
ve seçilme hakkının verilişinin 62 nci Yıldönümü. Bu tarihî
günde, sizlere bir kadın bakan olarak hitap etme şansını
bize sağlayan Ulu Önderimiz Atatürkü saygıyla anıyorum. (CHP ve
DSP sıralarından alkışlar)
Kadınların katılımı olmadan gerçekçi bir
demokrasiye ulaşılamayacağını, bundan 71 yıl önce
söyleyen Büyük Önderimizin bu eşitlikçi yaklaşımı, hiç
kuşkusuz, onun engin demokrasi anlayışını
açıklıkla ortaya koymaktadır.
Bugün, ülkemizde, kadınlar, bilimde, sanatta, sporda, iş
yaşamında ve daha birçok alanda giderek daha etkin roller
üstlenmektedirler. Bununla birlikte, Parlamentoda, kamu yönetiminde ve yerel
yönetimlerde ve özellikle de karar mekanizmalarının hepsinde
kadın temsilcilerin son derece düşük olduğunu görmekteyiz.
Ülkemizin kalkınmasında büyük bir güç oluşturan
kadınlarımızın yeterince temsil edilemiyor olması ve
halen her üç kadından birinin okuma yazma bilmiyor olması, bu konuda
acil ve kalıcı politikalar geliştirmemiz ve özel önlemler
almamız gerekliliğini çarpıcı bir şekilde ortaya
koymaktadır. Bu inançla, kadın ve aileden sorumlu Devlet
Bakanlığı olarak yoğun bir çaba içerisindeyiz.
Çalışmalarımızda, 1995 yılı eylül ayında
Pekinde yapılan Dördüncü Dünya Kadın Konferansında kabul
edilen, Pekin Eylem Platformunda içerilen kararları da göz önüne
almaktayız. Bakanlık olarak yapmakta olduğumuz
çalışmaları da çok kısa şekilde şöylesine
özetlemek istiyorum:
Millî Eğitim Bakanlığı ile birlikte
yürüttüğümüz çalışmalar çerçevesinde, eğitimde kız
çocuklarına fırsat eşitliği sağlamak için,
ilköğretimi 8 yıla çıkarma çabalarımızı sürdürmekteyiz.
Önümüzdeki üç yıl içinde, köyünde öğrenim imkânı bulunmayan,
başta kız çocuklarımız olmak üzere, tüm çocukların
yatılı ilköğretim okullarına alınmasını
takip etmekteyiz. Bu amaçla, yatılı bölge okulları ile kız
meslek liselerinin yaygınlaştırılarak, yaklaşık
200 bin öğrencilik ekkapasite oluşturulmaktadır.
Aile ve kadın müsteşarlığının kuruluşu
hakkındaki kanun tasarımız hazırlanmış ve
Başbakanlığa sunulmuştur. Bu tasarı halihazırda
Bakanlar Kurulunun imzasındadır. Amacımız, bir taraftan
kurumsal yapımızı güçlendirirken, kurulacak taşra
teşkilatı aracılığıyla da ademi merkeziyetçi bir
yapıya kavuşarak, Türkiyenin dört bir yanındaki
kadınlarımıza doğrudan ulaşmaktır.
Kadın sorunlarıyla ilgili yasal düzenlemeleri
gerçekleştirmek için, kanun tasarıları
hazırlanmış ve Başbakanlığa sunulmuştur. Bu
düzenlemelerle, şiddete uğrayan kadınların korumaya
alınması ve kadının eşinden ayrıldıktan
sonra mağdur durumda kalmaması sağlanacaktır. Ayrıca,
çalışan kadınların kendi bekârlık
soyadlarını kullanmasına imkân verecek tasarımız da,
şu anda, Adalet Komisyonunun gündemine alınmış
bulunmaktadır.
Hiçbir geliri olmayan kadınlarımızı ekonomik
açıdan bir nebze olsun güçlendirebilmek ve onları, toplumsal
yaşamın içerisine çekebilmek için elemeği pazarlarını
açmış bulunuyoruz. Göreve başladığım günden beri
30 tane elemeği pazarını açtık. Mevsim koşulları
nedeniyle, 2 Aralıktan itibaren -her ayın ilk haftasında
pazartesi, salı, çarşamba günlerinde ve ayın 15inden sonraki
haftanın da pazartesi, salı, çarşamba günlerinde olmak üzere- 6
pazarı Zafer Çarşısında açmış bulunuyoruz.
Halk Bankasının vermekte olduğu bireysel ve grup
teşvik kredileri konusunda da kadınlarımızı
aydınlatıyor ve girişimcilik eğitim programlarını
devam ettiriyoruz.
Ayrıca, kadın ve aileden sorumlu Devlet
Bakanlığı, Millî Eğitim Bakanlığı,
Sağlık Bakanlığı ve Hakkâri Valiliği
arasında gerçekleştirmiş olduğumuz protokol çerçevesinde,
güneydoğudaki kadınlarımıza beceri kazandırma ve
istihdama yönelik eğitim ve sağlık konusundaki
programlarımızın da takipçisiyiz.
Özetle sunmaya çalıştığım bu
çalışmalarda temel hedefimiz; kadınlarımızın
ekonomik, kültürel, sosyal ve siyasal alanlarda statüsünü yükseltmek ve 2000li
yıllarda, eşit yurttaşlar olarak yerini almasının
şartlarını gerçekleştirmektir. Bu süreci sürdürebilir
kılmak ise, daha çok kadınımızın siyasal yaşama
katılmasıyla olacağına inanıyoruz.
Bundan 62 yıl önce, 5 Aralık 1934te, pek çok uygar ülkede
kadınlara tanınmayan bu hak, bugün, Türk kadınının
elinde bulunmaktadır. O, bu hakkı gerektiği gibi
kullanacaktır. Türk kadını siyasî haklara sahip
olmalıdır; ülkenin karşılaştığı
sıkıntılara çözüm bulmada erkeklerle birlikte
çalışmalıdır. İşte, o zaman, büyük Türk Milleti,
gücüyle ve kültürüyle bütün dünyayı geride bırakacaktır
demiştir Yüce Atatürk.
Hedeflediği toplumu gerçekleştirmek ve bize olan bu güvenini
boşa çıkarmamak için, Türk kadınına seçme ve seçilme
hakkının kazanıldığı bu günü sevinçle kutlarken,
önümüzde daha birçok görevin bizi beklediğinin idraki içerisindeyiz.
Ben, değerli İzmir Milletvekilimiz Sayın Birgen
Keleşe, bana bu konuşma fırsatını verdiği için
tekrar teşekkür ediyor, bu vesileyle Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN Gündemdışı konuşmayı cevaplayan
Devlet Bakanı Sayın Işılay Saygına ben de
teşekkür ediyorum.
3. İzmir Milletvekili İ. Kaya
Erdemin, Türkiye Büyük Millet Meclisinin kamuoyundaki itibar ve
saygınlığına ilişkin gündemdışı
konuşması
BAŞKAN Gündemdışı son konuşmayı yapmak
üzere, Sayın Kaya Erdemi kürsüye davet ediyorum.
Buyurun Sayın Erdem. (ANAP sıralarından
alkışlar)
İ. KAYA ERDEM (İzmir) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bugün, Türkiye Büyük Millet Meclisinin, kamuoyundaki itibar ve
saygınlığı büyük ölçüde zedelenmiştir. Medyada,
özellikle TV programlarında, TV programlarının
açıkoturumlarında ve güldürü programlarında, milletvekilleri,
ağır eleştirilere maruz kalmaktadır; bu anlayışın,
kamuoyunca da büyük ölçüde paylaşıldığı, yapılan
anketlerde görülmektedir.
Milletvekili olarak, bu durumdan rahatsız olmak, şikâyette
bulunmak, haksızlık yapıldığını iddia etmek,
kanaatimce yeterli değildir. Süratle, bu itibar kaybının
nedenlerini ortadan kaldıracak gerekli tedbirleri almak ve kamuoyunda,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin saygınlığını ve
güvenini sağlamak zorundayız; çünkü, parlamentonun itibar ve
saygınlığı yok olmuş, hatta zayıflamış
bir ülkede demokrasiyi yaşatmak mümkün değildir. Hepimiz biliyoruz
ki, demokrasi, halkın parlamentoya olan güveninin bulunduğu ortamda
vardır.
Demokrasi, kamu hayatını ilgilendiren meselelerde,
parlamentonun bir çözüm üreteceği inancı vatandaşta yer
aldığı zeminde mevcuttur.
Demokrasiyi bir yaşam biçimi olarak kabul etmiş olan
ülkemizin, başka hiçbir alternatifi de yoktur. Bu nedenle, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin itibar ve saygınlığını korumak ve
vatandaş nezdinde güvenilirliğini sağlamak, başta
milletvekilleri olmak üzere, Meclis Başkanı ve Başkanlık
Divanı, Başbakan ve Hükümet üyeleri, Mecliste bulunan partilerin
lider ve grup yöneticileri, medya ve meslek kuruluşlarının görev
ve sorumluluğu olduğu inancındayım.
Özellikle bugüne kadar gelen hükümetler -mevcut Hükümet dahil- Meclis
üzerindeki hâkimiyetlerini zaman içinde artırmışlardır.
Hükümetler, iktidar milletvekillerinin sayı üstünlüğünü de kullanarak
her istediklerini Meclise kabul ettirmeyi alışkanlık haline
getirmişler ve Meclis üstündeki güçlerini her fırsatta ortaya
koymaktan çekinmemişlerdir. Hatta, yanlış yönlendirmelerde o
kadar ileri gidilmiştir ki, Türkiye Büyük Millet Meclisinin görevi olup
olmadığına veya Meclisin gerçekleştirmeye yetkisi bulunup
bulunmadığına bakılmaksızın, Türkiyede
yapılan başarılı işler, Hükümet veya diğer devlet
organlarına mal edilmiş; başarısızlık nedenleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin çalışmaması ve
milletvekillerinin sorumsuz tutumları olduğu kamuoyuna her vesileyle
pompalanmış; Meclis ve milletvekili olarak hatalı
davranış ve beyanlarımız da kamuoyundaki bu inancın
yerleşmesini kolaylaştırmıştır.
Hükümetin Türkiye Büyük Millet Meclisince denetimi, parti disiplinini
önplana çıkarmak suretiyle gereğince yapılamamaktadır.
Kanunlara ve hukuka aykırı davranışlarla ilgili ortaya
konulan iddialarda; bir, iktidar partilerine mensup milletvekilleriyle
muhalefet partilerine mensup milletvekilleri arasındaki çekişmenin
dozu daima yüksek tutularak; iki, parti disiplini önplana
çıkarılarak; üç, söz konusu iddiaların incelenmesinin partiye
zarar vereceği görüşüne ağırlık verilerek, demokrasiye
ve Parlamentoya verdiğimiz zarar gözardı edilerek, genellikle,
iddialar kapatılmış ve bu davranışlar, Parlamentonun
egemenliğine, saygınlığına ve sonuçta, demokrasimizin
zayıflamasına neden olmuştur. (DSP sıralarından
alklışlar) Bu davranış ve anlayış, sonuçta,
Türkiye Büyük Millet Meclisini, Hükümetin emrinde bir organ haline
dönüştürmüş, Meclisin, yasama ve denetim görevlerini yapamaz hale
gelmesine neden olmuştur...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Erdem, konuşmanızı, son
cümlelerle tamamlayın; lütfen.
İ. KAYA ERDEM (Devamla) Hakkında gensoru önergesinin
tartışıldığı bir oturuma gelmeyen bir bakana,
bütçenin tümü üzerindeki görüşmelerde yetmişiki yıllık bir
Meclis geleneğinin aksine hareket ederek, oturuma iştirak etmeyen ve
muhalefetin görüşlerini dinlemeye bile tenezzül etmeyen Başbakana karşı, eğer, Türkiye Büyük Millet
Meclisi hiçbir duyarlılıkta bulunamıyorsa, o Meclisin
saygınlığından ve egemenliğinden söz edilmesi mümkün
olamaz. (DSP sıralarından alkışlar)
Değerli milletvekilleri, geldiğimiz bu noktada, gecikmiş
olmakla birlikte, daha fazla beklemeden bazı önlemler almak
gerektiğini, tahmin ediyorum sizler de kabul edeceksiniz. Neler
yapılabilir; kanaatimce, hemen, milletvekillerinin dokunulmazlığının
sınırlandırılması sonuçlandırılır.
Aynı zamanda, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı, Mecliste
grubu bulunan siyasî parti başkanlarını toplayarak, Meclisin
saygınlığı ve vatandaş nezdinde güveninin
sağlanması konusunda tedbirleri tespit eder ve derhal uygulamaya
koyar.
Sözlerimi, Türkiye Cumhuriyetinin devlet yapısı içinde,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin önem ve ağırlığıyla
ilgili, Atatürkün şu sözleriyle tamamlamak istiyorum: Memleketin
mukadderatında yegâne salahiyet ve kudret sahibi olan Büyük Millet
Meclisi, bu memleketin düzeni için, iç
ve dış emniyet ve masuniyeti için en büyük teminattır. Büyük
millî dertler, şimdiye kadar, ancak Büyük Millet Meclisinde şifa
buldu; gelecekte de yalnız orada kesin tedbirlerini bulabilecektir.
Kadınlarımıza 62
yıl önce verilmiş olan seçme ve seçilme hakkını bugün
kutluyoruz. Bu mutlu günü ben de kutlamak istiyorum ve hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (ANAP, DSP ve CHP sıralarından alkışlar)
Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
BAŞKAN
Sayın Kaya Erdeme teşekkür ediyorum.
SALİH
KAPUSUZ (Kayseri) Sayın Başkan..
BAŞKAN
Buyurun Sayın Kapusuz.
SALİH KAPUSUZ (Kayseri)
Sayın Başkan, değerli konuşmacının ifadelerindeki
bir husus dikkatimi çekti. Sayın Başbakanın, bütçe
görüşmelerini dahi teşrif
etmediklerini, dinlemediklerini; dolayısıyla orada
bulunmamanın tenkitini yaptılar. Sayın Başbakan, daha bütçe
görüşmeleri başlamadı ki dinlemeye gelsin.
BAŞKAN Sayın Kapusuz, Sayın Başbakan henüz Genel
Kurulda bir bütçe sunmamış ise, herhalde kastedilen bugünkü Sayın
Başbakan değildir.
ABBAS İNCEAYAN (Bolu) Salih, yanlış anlıyorsun.
BAŞKAN Gündemdışı konuşmalar
tamamlanmıştır.
Cumhurbaşkanlığının bir tezkeresi vardır;
okutuyorum:
B) TEZKERELER VE ÖNERGELER
1. Birleşik Arap Emirliklerine
gidecek olan Devlet Bakanı Lütfü Esengüne, dönüşüne kadar, Devlet
Bakanı Abdullah Gülün vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne
ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/594)
Türkiye Büyük Millet Meclis
Başkanlığına
Birleşik Arap Emirliklerinin
bağımsızlığını kazanmasının ve Federasyonunun
kuruluşunun 25 inci Yıldönümü törenlerine katılmak üzere, 30
Kasım 1996 tarihinde Birleşik Arap Emirliklerine gidecek olan Devlet
Bakanı Lütfü Esengünün dönüşüne kadar; Devlet
Bakanlığına, Devlet Bakanı Doç.Dr.Abdullah Gülün vekâlet
etmesinin, Başbakanın teklifi üzerine, uygun görülmüş
olduğunu bilgilerinize sunarım.
Süleyman
Demirel
Cumhurbaşkanı
BAŞKAN Bilgilerinize sunulmuştur.
Adalet Komisyonu Başkanlığının bir tezkeresi
vardır; okutup, bilgilerinize sunacağım.
2. Adalet Komisyonu
Başkanlığının, (1/465) esas numaralı Diyanet
İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri
Hakkında Kanuna Bir Ek Madde Eklenmesine Dair Kanun
Tasarısının (S. Sayısı : 41) Komisyona geri
verilmesine ilişkin tezkeresi (3/595)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Genel Kurul gündeminde bulunan (1/465) esas numaralı ve 41
sıra sayılı, Diyanet İşleri
Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanuna
Bir Ek Madde Eklenmesine Dair Kanun Tasarısının bir kez daha
incelenmek üzere, İçtüzüğün 88 inci maddesinin birinci
fıkrası uyarınca Komisyonumuza iade edilmesi uygun
görülmüştür.
Gereğini arz ederim
Saygılarımla. Ahmet
Tekdal
Ankara
Adalet
Komisyonu Başkanı
BAŞKAN Bilgilerinize sunulmuştur.
Gündemin 15 inci sırasında yer alan tasarı, Komisyona
geri verilmiştir.
Bir Meclis araştırması önergesi vardır; okutuyorum:
C) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME,
MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1. İzmir Milletvekili Atilla
Mutman ve 21 arkadaşının, Ege kıyılarında kurulan
balık çiftliklerinin ülke turizmini tehdit ettiği
iddialarını araştırarak alınması gereken
tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/134)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Özellikle, turizme açık Ege kıyılarımızda
plansız, programsız, ruhsatlı ruhsatsız, sayıları
hızla artan balık çiftlikleri kurulmaktadır.
Gerekli tedbirler alınmadığı takdirde, bu durumun
ülke turizmine sekte vurması olasıdır. Bu konunun nedenleri ve
çözümleriyle ilgili gerekli önlemlerin alınması için Anayasanın
98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince bir
Meclis araştırması açılmasını saygıyla arz
ederiz.
1. Atilla Mutman (İzmir)
2. Fİkret Uzunhasan (Muğla)
3. İhsan Çabuk (Ordu)
4. Nami Çağan (İstanbul)
5. Abdülbaki Gökçel (İçel)
6. Hikmet Aydın (Çanakkale)
7. Erdoğan Toprak (İstanbul)
8. Hilmi Develi (Denizli)
9. Mehmet Tahir Köse (İstanbul)
10. Halil Çalık (Kocaeli)
11. Müjdat Koç (Ordu)
12 Çetin Bilgir (Kars)
13. Mustafa Güven Karahan (Balıkesir)
14. Mehmet Büyükyılmaz (Adana)
15. Hasan Gülay (Manisa)
16. Necati Albay (Eskişehir)
17. Hasan Gemici (Zonguldak)
18. Mustafa İlimen (Edirne)
19. İbrahim Yavuz Bildik (Adana)
20. Aydın Tümen (Ankara)
21, Ali Ilıksoy (Gaziantep)
22. Erol Karan (Karabük)
Gerekçe:
Son yıllarda, özellikle Ege kıyılarında, çok
sayıda ve büyük kısmı ruhsatsız olan balık çiftlikleri
kurulmaktadır.
Binlerce yıllık tarihin yattığı doğa
harikası bu koylar, çoğunlukla izinsiz balık çiftliklerine
dönüşme tehlikesiyle karşı karşıyadır.
Unutulmamalıdır ki, doğal, tarihî ve kültürel
değerlerimizin korunması, turizm politikamızın ana
hedeflerinden biridir.
Turizm Bakanlığı, doğal bir kaynak olarak
gördüğü kıyıların korunması ve akılcı
kullanımı için yasal ve idarî düzenlemeleri gerekli görmektedir.
Maalesef, üç tarafı denizle çevrili ülkemizde, kirlenme ve
bilgisizce avlanma gibi sebeplerle balık nesli gün geçtikçe
azalmaktadır.
Kültür balıkçılığının önem
kazanmasıyla, kıyılarımızda balık çiftlikleri,
hızla, kontrolsüz artış göstermiştir.
Turizme zarar vermeme kaydıyla balık üretiminin
artırılmasına ülke olarak çok ihtiyacımız vardır;
ancak, turizm potansiyelli Akdeniz ülkeleri, turizme açık yerlerde
balık çiftliklerine izin vermemektedir.
Bilinmelidir ki, bilinçli turist, balık çiftliklerine yakın
yerlerde denize girmeyi tercih etmez.
Yosunlaşmanın ve deniz kirlenmesinin varlığı,
zamanla ekolojik dengeyi de bozacaktır. Ayrıca, balık
çiftliklerinin sınırını çizen varil ve
şamandıralarla koy kapatılarak, yat ve teknelerin ve turistlerin
girmeleri engellenecektir. Balık çiftliklerinin
çalışanlarının kaldığı barakaların
kıyılarımızın görüntüsünü bozması söz konusudur.
Bunlardan daha önemlisi, balık çiftlikleri adı altında
kıyıların yağmalanmasının sonunun
gelmeyeceğidir. Yat turizmini teşvik için yeni marinalar
açılırken, aynı koylarda balık çiftliği açmaya izin
vermek, belirgin bir çelişkidir. Bu önemli konuda, Turizm
Bakanlığının görev ve sorumluluğu ile Tarım ve
Köyişleri Bakanlığının görev ve sorumluluğunun
sınırını çizmek zorunludur. Bu iki
bakanlığın arasında, bu konuda ciddî bir koordinasyon
olduğu söylenemez. Bu yaşanan boşluktan, bazı valilerimiz,
çiftlikleri belli merkezlerde toplama gibi girişimlerde
bulunmaktadırlar.
Tarım ve Köyişleri Bakanlığından, kültür
balıkçılığının yapıldığı
koylardan alınmış su numunelerinde kirlenme fazla bir ölçüde görülmemesine
rağmen, hızla çoğalma kirlenme oranını
artırabilecektir.
Yukarıda izah ettiğim aksaklıklar ve yanlış
gelişmeler göz önüne alınarak, plansız, programsız,
ruhsatlı ve ruhsatsız, sayıları hızla artan balık
çiftliklerinin turizmimize sekte vurması olasıdır.
Bu sebeple, konunun enine boyuna tartışılması,
gerekli önlemlerin alınması, gerekirse yasal ve idarî boyutta
bakanlıkların görev ve sorumluluklarının tekrar gözden
geçirilmesi, sorunun çözümünü getirecek objektif yöntemlerin belirlenmesi ve
doğal, tarihî ve kültür değerlerimizin korunması çerçevesinde,
ülkemizin uzun vade çıkarını göz önüne alarak bir Meclis
araştırması gereklidir.
BAŞKAN Araştırma önergesi bilgilerinize
sunulmuştur.
Önerge gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması
açılıp açılmaması
konusundaki öngörüşme, sırasında yapılacaktır.
Bir Meclis araştırması önergesi daha vardır; önerge
500 kelimeden fazla olduğu için, özetini okutuyorum:
2. İstanbul Milletvekili Zekeriya
Temizel ve 21 arkadaşının, izlenmeye alınan ve faaliyetine
son verilen bankaların kanuna aykırı işlemlerinin
araştırılarak alınması gereken tedbirlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/135) (1)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Son yıllarda, bazı kişi ve grupların sağladığı
haksız kazançlar ile bunların servet ve harcamalarında meydana
gelen ve kaynağı belli olmayan artışlar, ülkemiz gündemini
işgal eden konuların başında gelmektedir.
Bu alanda, bankacılık sektöründeki bankaların
bazıları da oldukça önemli bir işlev görmekte, tüm
mevduatların devlet güvencesine alınması ile de bu alandaki
sorumsuzlukların daha da arttığı duyulmaktadır.
Toplanılan mevduatı, devletin gözetim ve denetiminde, Bankalar
Yasasına uygun olarak kullanması gereken bankacılık
sisteminde yasaya aykırı davranışlar artmaktadır.
Buna ilişkin örnekler, araştırma önergemizde
kapsamlı olarak verilmektedir.
Bu tür uygulamalar nedeniyle Türk bankacılığı zaman
zaman büyük sorunlar yaşamakta ve Bankalar Yasasının 68 inci
maddesi uyarınca bazı bankaların faaliyetlerine son
verilebilmektedir.
Araştırılmasını istediğimiz konu, Türk
bankacılık sisteminde, gerek yasal boşluklardan gerekse denetim
eksikliklerinin yarattığı boşluktan yararlanarak kamu
güvencesinde olduğu varsayılan kaynakların, yukarıda
belirtilen usullerle bazı kişi ve gruplara haksız olarak
aktarılması ve bunun yükünün de devlet ve hiç günahı olmayan
kişilere çektirildiğinin açığa
çıkarılmasıdır.
Bu durumların önlenmesi, yasal boşlukların giderilmesi
konusunda gerekli düzenlemelerin yapılması, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin en ivedi görevlerindendir.
Ancak, bu dezenlemelerin yapılması için, yasaya aykırı
ya da yasal boşluklardan yararlananarak gerçekleştirilen
işlemlerin ortaya çıkarılması gerekir.
Bu nedenle, kamu bankaları ile Bankalar Yasasının 64 üncü
maddesi kapsamında izlemeye alınan bankalar ve yine aynı
yasanın 68 inci maddesi uyarınca faaliyetine son verilen
bankaların, Bankalar Yasasına aykırı işlemlerinin
tespiti ile bu işlemlerden çıkar sağlayanlar hakkında
yapılan işlemleri belirlemek, bu bulguların
ışığında Bankalar Yasasında yapılması
gereken değişiklikler konusunda önerilerde bulunmak amacıyla,
Anayasanın 98 inci, TBMM İçtüzüğünün 104 ve 105 inci maddeleri
uyarınca Meclis araştırması açılmasını arz
ve teklif ederiz.
1- Zekeriya Temizel (İstanbul)
2- Hikmet Uluğbay (Ankara)
(1)
(10/135) esas numaralı Meclis araştırması önergesi
tutanağa eklidir.
3- Metin Şahin (Antalya)
4- Fikret Uzunhasan (Muğla)
5. M. İstemihan Talay (İçel)
6- Emin Karaa (Kütahya)
7- Hasan Gemici (Zonguldak)
8- Ayhan Gürel (Samsun)
9- Erdoğan Toprak (İstanbul)
10- Mehmet Yaşar Ünal (Uşak)
11- Ali Ilıksoy (Gaziantep)
12- Nami Çağan (İstanbul)
13- Ali Rahmi Beyreli (Bursa)
14- Necdet Tekin (Kırklareli)
15- Şerif Çim (Bilecik)
16- Hasan Gülay (Manisa)
17- Mustafa İlimen (Edirne)
18- Mustafa Güven Karahan (Balıkesir)
19- İbrahim Yavuz Bildik (Adana)
20- Aydın Tümen (Ankara)
21- Erol Karan (Karabük)
22- İhsan Çabuk (Ordu)
BAŞKAN Bilgilerinize sunulmuştur.
Önerge gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması
açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme,
sırasında yapılacaktır.
Gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler kısmına geçiyoruz.
V. KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER
1. 926 Sayılı Türk
Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesine
İlişkin 488 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Millî
Savunma Komisyonu Raporu (1/215) (S. Sayısı : 23)
BAŞKAN 926 Sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel
Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesine İlişkin 488 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararname ve Millî Savunma Komisyonu raporunun müzakeresine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon?.. Yok.
Hükümet?.. Yok.
Ertelenmiştir.
2. Emniyet Teşkilatı
Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair 490
Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve İçişleri Komisyonu
Raporu (1/217) (S. Sayısı : 132)
BAŞKAN Emniyet Teşkilatı Kanununun Bir Maddesinde
Değişiklik Yapılmasına Dair 490 sayılı Kanun
Hükmünde Kararname ve İçişleri Komisyonu raporunun müzakeresine
başlayacağız.
Komisyon?.. Yok.
Hükümet?.. Yok.
Ertelenmiştir.
3. 4139 Sayılı 1996 Malî
Yılı Bütçe Kanunu ile Bağlı (A) İşaretli Cetvelde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/540) (S. Sayısı : 152) (1)
BAŞKAN 4139 sayılı 1996 Malî Yılı Bütçe
Kanunu ile Bağlı (A) İşaretli Cetvelde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu
raporunun müzakeresine başlıyoruz.
Komisyon?.. Burada.
Hükümet?.. Burada.
Komisyon ve Hükümet yerlerini almışlardır.
Komisyon raporunun okunup okunmaması hususunu oylarınıza
sunacağım: Raporun okunmasını kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Raporun okunması kabul edilmiştir. (DSP ve CHP
sıralarından alkışlar, RP sıralarından
gürültüler)
Tasarıyla ilgili Plan ve Bütçe Komisyonu raporunu okutuyorum...(RP
sıralarından gürültüler)
Efendim, ne söylüyor arkadaşlar, anlaşılmıyor.
SALİH KAPUSUZ (Kayseri) Efendim, arkadaşların
söylediği, yapılan oylamanın uygun
olmadığıdır. Bu nedenle, oylamanın
tekrarlanmasını istiyorlar.
İRFETTİN AKAR (Muğla) Efendim, yeniden sayın!
BAŞKAN Efendim, oylama işlemi tamamlanmıştır.
Ben, raporun okunmasına geçtikten sonra itirazda bulundunuz.
İRFETTİN AKAR (Muğla) Hayır, olur mu öyle
şey!
BAŞKAN Şu anda, oturduğunuz yerden salonda
bulunanları kendiniz bir sayın lütfen!
Şimdi, raporu okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Maliye Bakanlığınca hazırlanarak, Bakanlar Kurulunca
21.11.1996 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına sunulan ve Başkanlıkça 22.11.1996
tarihinde komisyonumuza hava le edilen 4139 sayılı 1996 Malî
Yılı Bütçe Kanunu ile Bağlı (A) İşaretli Cetvelde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
Komisyonumuzun 26.11.1996 tarihinde yaptığı 27 nci
Birleşiminde Hükümeti temsilen Maliye Bakanının
başkanlığında, Maliye Bakanlığı, Hazine ve
Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlıkları
temsilcilerinin de katılmalarıyla incelenip görüşülmüştür.
Bilindiği gibi, yıl içinde faiz oranlarında meydana gelen
gelişmeler bütçedeki iç borç faiz giderlerinin, kamu personelinin
maaşlarında yılın ikinci yarısı için yapılan
düzenlemeler bütçedeki personel ödeneklerinin, personel maaşlarında
yapılan düzenlemelerin emeklilere yansıtılması ise bütçenin
transfer tertibi ödeneklerinin artırılması zaruretini gündeme
getirmektedir.
1996 Malî Yılı içerisinde faiz oranlarında meydana gelen
değişiklikler için 212 trilyon TL., Kamu personelinin
maaşlarında yılın ikinci yarısı için yapılan
düzenlemeler için 70 trilyon TL., yapılan bu düzenlemelerin emekli
maaşlarına yansıtılmış olması nedeniyle
sosyal güvenlik kuruluş
(1)
152 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
larına
60 trilyon TL., yıl içinde ortaya çıkan ve bütçede ödeneği
yetersiz bulunan tarımsal destekleme, diğer cariler ve kuruluş
transferleri ile birlikte toplam 445 trilyon TL., ek ödeneğe ihtiyaç
duyulmaktadır.
Tasarı ve Gerekçesi incelendiğinde;
Yukarıda açıklanan nedenlerle meydana gelen
artıştan doğan giderleri karşılamak için ilave
ödeneğe ihtiyaç duyulduğu, ihtiyaç duyulan ödeneğin
karşılanabilmesini ve Devlet hesaplarının düzenli tutulabilmesini
teminen, söz konusu ödeneğin karşılığının
1996 Malî Yılı Bütçe Kanununun 3 üncü maddesinde belirtilen net
borçlanma hasılâtına ilave edilmesinin,
Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün 1996 yılı program
hedeflerine ulaşabilmesi için geçici işçilere ilişkin gerekli
ilave vizenin yapılabilmesi ve ödeneğinin kurum bütçesine Maliye
Bakanlığı büçtesinde yer alan Personel Giderleri Ödeneği
tertibinden aktarılmasını teminen Maliye Bakanına yetki
verilmesinin,
Amaçlandığı anlaşılmaktadır.
Komisyonumuzda yapılan görüşmelerde;
Bütçelerin mümkün olduğunca samimi ve gerçek büyüklükleri
yansıtacak şekilde hazırlanmasının gerektiği,
aksi takdirde ülke ekonomisinde dalgalanmalara neden olunacağı,
1996 yılı bütçe açığındaki sapma boyutunun %
50 düzeyinde olduğu,
Ek ödenek talebine faiz ödemeleri ve personel maaşlarında
yapılan artışların gerekçe gösterildiği, oysa söz
konusu harcamaların Hükümetin karar mekanizması ile
yapıldığı,
Ciddî kaynak politikaları oluşturulması suretiyle,
ülkenin geleceğini daha iyiye götürecek tedbirlerin alınması
gerektiği,
Geçici işçi statüsünün hem çalışana hem de kurumlara
büyük sıkıntılar getirdiği, bu sistemin yerine part-time
sistemi ile çözüm getirilebeceği,
Son aylarda, Devlet gelirleri trendinin % 95, Devlet giderleri
trendinin ise % 160 düzeyinde seyrettiği, bu iki trendin hızlı
farklılaşmasının, bütçe açığının
yıl sonunda 1 katrilyon 500 milyar TL., düzeyine ulaşacağı
izlenimini verdiği,
Ek ödenek miktarının artırılması suretiyle
bütçe açığının 1 katrilyon 600 milyar TL., düzeyine
yükseltilmesinin, 1997 yılı denk bütçesine uygulanabilirlik
kazandıracağı,
Şeklindeki görüş ve eleştirileri takiben Hükümet
adına yapılan açıklamalarda;
1996 Malî Yılı Konsolide Bütçe ödeneklerinin 3 katrilyon 511
trilyon TL.sının bütçe giderleri, 2 katrilyon 650 trilyon
TL.sının bütçe gelirleri olarak planlandığı ve 861
trilyon TL. bütçe açığı öngörüldüğü, Ekim 1996 sonu
itibarıyla bütçe giderlerinin 2 katrilyon 975 trilyon TL.sına, bütçe
gelirlerinin 2 katrilyon 105 trilyon TL.sına, bütçe
açığının 870 trilyon TL.sına
ulaştığı, yılın ilk on ayında
gerçekleşen bu açığın yıl sonunda 1 katrilyon 300
trilyon TL.sı olmasının beklendiği, Ek ödenek talebinin;
kamu personeli ile bunların emeklilerinin maaşlarında son
yıllarda meydana gelen reel kaybın telafisi nedeniyle yapılan
iyileştirmeler, iç borç faizleri, tarımsal destekleme ve diğer
bazı giderlerde meydana gelen artışlardan
kaynaklandığı,
Talep edilen ek ödeneğin 1 katrilyon 600 trilyon TL.sına
yükseltilmesine gerek olmadığı, Tasarıda yer alan 445
trilyon TL.sının yeterli olduğu,
İfade edilmiştir.
Bu görüşmeleri takiben Tasarı ve Gerekçesi Komisyonumuzca da
benimsenerek maddelerinin görüşülmesine geçilmiştir.
Tasarının;
1 inci maddesi, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün akaryakıt giderlerine
ilişkin ödeneklerinin yetersiz olması nedeniyle, 2 trilyon TL. daha
ilave edilmesi suretiyle,
Geçici 1 inci maddesi aynen,
Yürürlük ve yürütmeye ilişkin 2 ve 3 üncü maddeleri aynen,
Kabul edilmiştir.
Raporumuz, Genel Kurulun onayına sunulmak üzere Yüksek
Başkanlığa saygı ile arz olunur.
Başkan
İ.
Ertan Yülek
(Adana)
ve
Komisyon üyeleri
MUHALEFET
ŞERHİ
4139 sayılı 1996 Malî Yılı Bütçe Kanunu ile
bağlı (A) işaretli cetvelde değişiklik
yapılmasına dair kanun tasarısına ilişkin
karşıt görüşümüz aşağıdadır.
KARŞIT GÖRÜŞ
Ülke ekonomisinin kötü yönetilmesi; kayıt dışı
ekonominin ve rant gelirlerinin vergilendirilmeyişi, adil etkin bir vergi
reformunun yapılmayışı, ekonominin üretim ekseninin, reel
ekonominin ayağa kaldırılamaması nedeniyle enflasyonun
kontrol altına alınamamış olması; ekonomide
yapılan reformların gerçekleştirilmemesi; kısaca yüksek
faizli borçlanma, sıcak para ve rant ekonomisi uygulamasının
ısrarla sürdürülmesi sonucu
bütçe asgarî 1,3
katrilyon açık vermektedir.
445 trilyon TL.lik ek bütçe kaynak göstermemekte, iç borçlanmayı
öngörmektedir. Bu nedenle, bu tasarıya karşıyız.
Algan
Hacaloğlu Mustafa
Yıldız Ali
Topuz
İstanbul Erzincan İstanbul
MUHALEFET ŞERHİ
Görüşülmekte olan 4139 sayılı 1996 Malî Yılı
Bütçe Kanunu ile bağlı (A) işaretli cetvelde
değişiklik yapılmasına dair kanun tasarısına
muhalefet şerhimiz aşağıdadır.
1. Bu ek ödenek kanun tasarısı, bir kez daha bütçelerin
başlangıçta gerçekleri kamuoyundan gizlenecek şekilde
hazırlandığını kanıtlamıştır.
2. Kamu gelir ve giderlerinde kalıcı reformların
yıllardır yapılmamasının bütçe
açıklarını çığ gibi büyüttüğü açıkça bu
tasarı da göstermektedir.
3. Kamudaki geçici işçilerin sorunlarına
yıllardır kalıcı bir çözüm üretilememiştir. Yılda
birkaç ay çalışıp tüm yılı ailelerini geçindirmek
durumunda kalan bu işçilerin çalışma sürelerinin yerel seçimler
için siyasî malzeme olarak kullanılması yanlış bir siyasî
tutumdur.
Bütçe kanunlarında verilen sınırların ekonomik
gerekçeler yerine politik gerekçelerle aşılıp TBMMne onay için
getirmek de, bütçe disiplini kavramını reddetmek anlamını
taşır.
Bu gerekçeler ile karşı oy kullanıyoruz.
Hikmet
Uluğbay Gökhan
Çapoğlu Metin
Şahin
Ankara Ankara Antalya
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Komisyon raporunu dinlediniz.
Şimdi, tasarının tümü üzerindeki söz istemlerini tespit
edeceğiz...
Gruplar adına, Demokratik Sol Parti Grubu adına Ankara
Milletvekili Sayın Gökhan Çapoğlu, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Sayın Algan Hacaloğlu söz talebinde
bulunmuşlardır.
Sayın Gökhan Çapoğlu, buyurun. (DSP sıralarından
alkışlar)
Sayın Çapoğlu, konuşma süreniz 20 dakikadır.
DSP GRUBU ADINA GÖKHAN ÇAPOĞLU (Ankara) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Partim ve
şahsım adına sizleri saygıyla selamlıyorum.
Biraz önce Komisyon raporunu ve bizim muhalefet şerhimizin
gerekçelerini okudunuz.
Aslında, bugün, görüşmekte olduğumuz bu kanun
tasarısı çok önemli bir zamana rastlamaktadır. Gelecek hafta
1997 yılı bütçesini görüşeceğiz. 1996 bütçesinde
yapılan yanlışlıklar, aynen, 1997 bütçesine de
yansımakta ve bir kat daha fazlasıyla yansımaktadır.
Hükümet, bu kanun tasarısını sunarken, gerekçesinde, ekonomik
gelişmenin beklenenin ötesinde olduğunu, yüzde 4,5 olarak beklenen büyümenin
yüzde 7,5 olduğunu ve bu nedenle, 860 trilyon lira olarak öngörülen 1996
açığının 1,3 katrilyona yaklaşacağını
belirtmiştir.
Değerli milletvekilleri, eğer bir ülkede ekonomik büyüme
olursa, bunun, vergi gelirlerini artıracağı çok
açıktır. Yani, aslında, eğer baştan yapılan
hesaplamalar doğru olsaydı, bütçe açığının
artması yerine, bütçe açığının azalması gündeme
gelirdi; fakat, esas nokta, burada, baştan, bütçeler yapılırken,
Hükümetlerin, her nedense sürekli olarak rakamları kamuoyundan, Meclisten
saklamaları ve sürekli olarak, dönem sonunda, eködenek talebiyle, yeniden,
Meclis önüne gelmeleridir.
Onun da ötesine giderek, 1996 yılının mart ve nisan
aylarında, 1996 bütçesi görüşülürken, Plan ve Bütçe Komisyonunda
açık olarak şunları belirttik: 860 trilyonluk açık,
gerçekçi bir açık değildir. Gerçek açık 1,5 katrilyona
yaklaşacaktır; rakam da bu olacaktır. Onun ötesinde, 16 milyar
dolar olarak öngörülen dışticaret açığının da,
bununla kalmayıp, 20 milyar dolara çıkacağını, yüzde
65 olarak belirtilen enflasyonun da yüzde 65te kalmayacağını,
yüzde 85lere çıkacağını açık olarak belirttik ve bu,
tutanaklarda da yer almaktadır.
Peki, neden, hükümetler, sürekli olarak, bütçe rakamlarını
olduğundan daha az göstermekte ve aslında, kamuyounu ve Meclisi
aldatmak yerine kendilerini aldatmaktadır? Aslında, üzerinde
durulması gereken nokta budur. Eködenek, yıllar boyunca, sürekli
olarak karşımıza gelmektedir.
Burada, çok açık olarak belirteyim, hükümetler, harcama
politikalarında siyasî nedenlerle hareket edebilmektedir. Buradaki döküme,
Hükümetin eködenek için belirttiği nedenlere bakıyorsunuz, birincisi
faiz ödemeleri geliyor. Biz, faiz ödemelerinin yüzde 140lardan daha
aşağı olmayacağını belirtmiştik; Hükümet,
onu yüzde 90larda hesaplıyordu ve ne yazık ki, yine, 1997 bütçesi
içerisinde faiz ödemeleri oranını yüzde 90 olarak belirlemektedir.
Maaş artışları deniliyor. Zaten, bu, siyasî
karardır, hükümetlerin, bütçe yaparken belirlemeleri gereken bir
karardır.
Bunun yanında, geçici işçiler söz konusudur. Geçici
işçiler denildiği zaman, tasarının gerekçesinde
belirtildiği gibi, sadece, Köy Hizmetlerindeki geçici işçiler ele
alınmaktadır. Halbuki, Karayollarında, Devlet Su
İşlerinde, birçok diğer birimde de geçici işçi
kullanılmaktadır. Hükümet, geçici işçilerin hepsinin sorunlarına kalıcı
çözümler bulmak yerine, sadece, Köy Hizmetlerindeki işçilerin süresini
yetmiş gün kadar uzatmaktadır. Tabiî ki, bunun yerel seçimlerle çok
yakından alakası vardır. Bu hususa dikkatinizi çekmek isterim.
1996 yılında, belki, Hükümetin Refah kanadının
şu gerekçesi olabilir: Biz, bütçe hazırlanırken iktidarda
değildik, ANAP ve Doğru Yol İktidarı vardı. Biz,
Temmuz ayından sonra bütçeden sorumluyuz, Refah ondan sonra iktidara
geldi. Fakat, tabiî, şunu belirtmek gerekiyor: O zaman ortaklarının
sürekli olarak neden yanıldıklarını nasıl
açıklayacaklardır?
Refah iktidara gelmiştir, Refah çok iddialı bir şekilde
kaynak paketleri açıklamıştır, 3 tane kaynak paketi
açıklamıştır ve bu kaynak paketlerinin ilki olan 10 milyar
dolarlık paket amacına ulaşmıştır
denilmiştir ve yaklaşık 9,5 milyar dolar getiri ve kaynak
sağlanmıştır denilmiştir.
Peki, Hükümete sormak gerekir: Madem siz, 9,5 milyar dolar kaynak
paketinden gelir elde ettiniz, neden 4,5 milyar dolar istemek için Meclisin
önüne geliyorsunuz?
Olay çok açıktır ki, Hükümetin getirdiği kaynak paketleri
Hükümete gelir sağlamaktan öte şeylerdir; bu kaynak paketleri,
aslında borçlanma paketleridir.
Hükümet, iktisat literatüründe bir devrim yapmıştır;
kaynak teriminin anlamını değiştirmiştir. Kaynak,
özellikle devlet geliri anlamında kullanıldığı zaman,
devletin sürekli gelir yaratması anlamında kullanılır ve
vergi gelirlerinin iyileştirilmesidir, bir vergi reformuyla
düzeltilmesidir. Halbuki, bugünkü düzenlemede, baktığımız
zaman, kaynak dediğimiz zaman, iki türlü kaynak çıkıyor; ya Hükümet
kendisi için borçlanma kaynağı yaratıyor, dış
borçlanma veya iç borçlanma kaynağı yaratıyor ya da eldeki
mallarını, bir mirasyedi anlayışıyla
-gayrimenkullerini veya menkul mallarını- elden çıkararak gelir
yaratmaya çalışıyor. İşte, bu kaynak anlayışı
yanlıştır ve buna başka bir terim eklenmiştir;
Sayın Başbakan, bunu imkân olarak kullanmıştır.
Bunların, devlet bütçesine fazla katkısı
olmadığı, 1996 yılı bütçesinde, eködenek talebiyle
gelindiğinde, açık bir şekilde ortaya
çıkmıştır; ama, onun ötesinde bir gelişme vardır
ki, bu gelişme, oldukça sakıncalıdır: Bu üç kaynak
paketinde de, devletin gelirlerini iyileştirme yerine, sürekli olarak,
gelir yapısını bozma yönünde önlemler söz konusudur.
Siz, sistemin, yerleşik vergi sisteminin iyi
çalışmadığını iddia edebilirsiniz; ama, o zaman
yapmanız gereken, vergi sistemini tümüyle ele almak ve bütünlük içerisinde
bir vergi reformu getirmektir. Aslında, Türkiyenin ihtiyacı olan da
budur. Türkiyede, vergi sistemi karmaşıktır; oranlar yüksektir;
sistem, kayıtdışılığı zorlamaktadır. Ne
yapabilirsiniz; vergi oranlarını düşürürsünüz, sistemi
basitleştirirsiniz, vergi ödemeyi
kolaylaştırırsınız ve inanın ki, Türkiyede, vergi
gelirlerini, çok büyük ölçüde artırabilirsiniz. Türkiyeye
baktığınız zaman ve özellikle OECD ülkeleriyle
karşılaştırdığınız zaman, Türkiyede,
vergi yükü, yaklaşık yüzde 15ler civarındadır; ki, bu
oran, OECD ülkelerindeki oranın yarısı kadardır; OECD
ülkelerindeki vergi yükü, ortalama yüzde 30lardadır.
Hükümet, bunu yapmak yerine, sürekli olarak, vergi sistemini bozucu
uygulamalarla gelmiştir bu kaynak paketleriyle. Örneğin, vergi
affı, stok affı, vergi ödemede erken ödeyenlere kolaylık
sağlanması ve biraz sonra, bu tasarıdan sonra tartışacağımız
KDVnin öne çekilmesi gibi uygulamalar, aslında, devlete yeni gelir
sağlamayacaktır; devletin, zaten iyi çalışmayan vergi
sistemini daha da bozarak, kayıtdışılığı
artırarak, vergi gelirlerinin azalmasına yol açacaktır. Şunu
belirtmek istiyorum: Zaten, 1996 bütçesi geçmiş, 1996
yılının sonuna gelmiş bulunuyoruz; ama, korkarım, bu
anlayışla, bu yaklaşımla, 1997 yılı da, 1996
yılından daha farklı olmayacaktır. Hatta, şunu
belirtmek gerekiyor: 1997 yılının, 1996 yılından daha
kötü geçeceğini söylemek, belki, kehanette bulunmak değildir; çünkü,
açık bir şekilde ortadadır.
1997 bütçesi için, Hükümet denk bir tasarı ortaya sunmuştur;
ama, denk tasarısının denk bütçe olmadığı, Plan
ve Bütçe Komisyonu görüşmelerinde, açık bir şekilde, Hükümet
tarafından ortaya çıkmıştır. Hükümet, 1997 bütçe
kanunu tasarısının 30 uncu maddesiyle, kendisine,
yaklaşık 2 katrilyon lira borçlanma yetkisi almıştır;
yani, bunun Türkçesi, 1997 bütçesi en aşağı 2 katrilyon lira
açık verecektir.
Hükümet bununla da kalmamış, 1997 yılının
nasıl olacağı konusunda bir başka belirti de göstermiştir;
o da, Hazinenin, Merkez Bankasına olan borçlarını tahkim yoluna
gitmiştir. Oradan da, yaklaşık 370 trilyonluk bir kaynak
yaratmaya çalışmıştır; ama, onun üstünde, çok
tehlikeli bir yaklaşım içerisinde olmuştur; piyasalara
gerekirse ben para basacağım işaretlerini vermiştir.
Çok açık olarak söyleyeyim, böyle bir yaklaşım içerisinde
eriyecek 1997 bütçesi içerisinde faiz oranlarının, dövizin ve
enflasyonun yükselmesini beklemek en gerçekçi tahminlerdir. Büyük bir
ihtimalle, bu yaklaşım içerisinde, piyasalara güven vermeyen bir
yaklaşım içerisinde, 1997 bütçesi, aslında, Hükümetin
öngördüğü 2 katrilyondan da çok daha büyük açıkla kapanabilecektir.
Şunu da belirteyim: 1997 bütçesi, 1994 yılını
hatırlatır niteliktedir. Hükümet, 1996 yılı için 16 milyar
dolar olarak hesaplanan dışticaret açığının 20
milyar dolar olacağını, cari işlemler
açığının ise, 3,8 milyar dolardan 6,8 milyar dolara
çıkacağını söylemiştir; ki, gerçek de budur, bu
civarda olacaktır. Şunu da belirtmek istiyorum: 1997 yılı
tahminleri bundan aşağı değildir; yani,
dışticaret açığı 20 milyar doları, cari
işlemler açığı ise, 6 milyar doları, 7 milyar
doları aşacaktır. Size çok açık olarak söylüyorum, Türkiye
gibi bir ülke, 20 milyar doları aşan bir dışticaret
açığını ve 7 milyar dolar civarındaki cari
işlemler açığını iki sene boyunca sürdüremez; çünkü,
bu ülkenin yeterince dövizi yoktur; kaynakları yoktur. Tüketime
dayalı... Sizin kaynak dediğiniz iki kaynak vardır -şunu da
açıklayayım, var dediğiniz olay, Merkez Bankası rezervleri
yükselmektedir Türkiye cari işlemler açığı verirken;
normalde azalması gerekir- birincisi, Laleli piyasasıdır. Laleli
piyasası, söylenildiği gibi 4-5 milyar doların üzerinde
değildir, 4-5 milyar dolardır; bunun da hesabı çok
açıktır: 2 milyon kadar turistin geldiğini, bunların
yaklaşık kişi başına 2 bin dolarlık ticaret
yaptığını düşünecek olursanız, bu
yaklaşık 4 milyar dolar eder. Diğer kaynaksa, son günlerde
açık bir şekilde ortaya çıkan, karaparanın aklanması
olayıdır ve bunun boyutu 4-5 milyar doların üzerindedir.
Eğer, siz, kaynak var derken biz karaparayı destekleyeceğiz
diyorsanız -ki, aldığınız önlemler, kuyumcuların
affı gibi, kuyumcu esnafının stoklarının affı
gibi önlemler, vergi affı gibi önlemler bir şekilde karaparayı
destekler niteliktedir- o zaman diyeceğimiz fazla bir şey olmaz.
Belki, 1997 yılında, Türkiye ekonomisi beklenen krize girmez; ama,
benim belirtmek istediğim nokta, eğer, siz, piyasalara
yanlış sinyaller verirseniz, ki, bütçe görüşmeleri
sırasında Hazinenin Merkez Bankasına olan borçlarını
tahkim yoluna başvurma isteğiniz; ki,
uyarılarımızı dikkate aldığınız için
teşekkür ederiz; bu ülke için teşekkür ederiz.
MEHMET AYKAÇ (Çorum) Biz de uyarılarınız için
teşekkür ederiz.
GÖKHAN ÇAPOĞLU (Devamla) Bizim görevimiz; onu yapmaya sürekli
olarak devam edeceğiz.
Piyasalara çok yanlış sinyal verecektiniz ve büyük bir
ihtimalle piyasalar bu sinyali de aldı. Sayın Başbakan
aralık sonu için doları 104 bin lira ifade ederken, dolar 104 bin
lirayı geçmiş durumda. Tabiî, bunda mark ve dolar arasındaki
paritenin yükselmiş olmasının getirdiği bir şey de
var; doların değeri 1,5 marktan 1,55 marka yükseldi; fakat, onun
ötesinde piyasalarda başlayan bir huzursuzluk var, faiz oranlarında
başlayan bir huzursuzluk var ve büyük bir ihtimalle, gelecek yıl
içerisinde bu huzursuzluk giderek artacaktır.
Benim, bunu getirmemin nedeni, 1996 yılında
yaptığımız yanlışları 1997 yılına
da taşımaya devam ediyor olmamızdır. Evet, bu yıl için
fazla bir şey yapamazsınız; senenin sonuna gelmiş
durumdayız. Eködeneği oylarınızla
çıkaracaksınız. Biz, biraz önce muhalefet şerhimizde
belirttiğimiz nedenlerle buna karşı çıkacağız,
karşı oy vereceğiz. Çünkü, sürekli olarak aynı oyunun
oynanmasına, Türkiye Büyük Millet Meclisine ve halkımıza
yanlış bilgiler sunulmasına karşıyız. Ona
karşı olduğumuzu belirtmek için karşı oy
kullanacağız.
Eğer, siz, gerçekten bu ülkenin sorunlarını çözmek
istiyorsanız, o zaman -size çok açık olarak söyleyeyim- bu hayalî
borçlanma paketlerinden -ki, kaynak paketler dediğiniz olaylardan- vazgeçmeniz
gerekiyor ve kaynak paketi derken, borçlanırken bile piyasalardan
borçlanmaya dikkat ediniz. Bakın, Hazine son olarak 750 milyon
marklık bir borçlanma yaptı; bunu, beş yıl için, yüzde 7,56
düzeyinde yaptı; ama, siz, borçlanmayı yaparken, piyasalara güven
vermediğiniz için, veremediğiniz için, yüksek fiyatla
yapıyorsunuz. İşte, bunlardan birisi bedelsiz ithalat. Bedelsiz
ithalattan bugüne kadar yaklaşık 285 milyon mark girdiği
anlaşılıyor; fakat, bu bedelsiz ithalatın Türkiyeye
maliyeti; birincisi, siz, bir yıllığına marka yüzde 10 gibi
çok yüksek fiyat veriyorsunuz; ikincisi, bedelsiz ithalat yoluyla, elde
edeceğiniz, birtakım vergilerden vazgeçmiş oluyorsunuz;
üçüncüsü, Türk sanayiini çökertmeye çalışıyorsunuz, Türk
işçisini işinden ediyorsunuz; dördüncüsü, adil düzen
tanımına tam uyan bir şekilde, sadece 50 bin markı
olanlara, iki ay içerisinde 50 bin mark toplayabilenlere böyle bir imkânı
tanıyorsunuz.
Sayın milletvekilleri, bu, Türk Halkıyla alay etmektir. Siz,
sadece, asgarî ücretin 11 milyon olduğu bir ülkede, 50 bin markı
olanlara yüksek faiz veriyorsunuz. Siz, faize karşı olduğunuzu
söylüyorsunuz; ama, zenginlerin rantına daha yüksek rant
katıyorsunuz. Gelin, bunlardan vazgeçin. Eğer, Türkiyenin sorunlarını
köklü bir şekilde çözmek istiyorsanız, o zaman, vergi reformu
yapın ve gider reformu yapın; vergi reformunu bir an önce
gerçekleştirin. Eğer, ciddiyetiniz olsaydı, 31 Aralığa
kadar getirirdiniz; fakat, ne yapıyorsunuz siz; 31 Aralığa kadar
vergi konusunda yeni bir düzen getireceğinize -ki, 31 Aralığa
getirirseniz 1997 yılında uygulanacak, 1998de ürünlerini almaya
başlayacaksınız- onun yerine, KDVyi
zorlaştırıyorsunuz; on gün öne çekerek, esnafın,
sanayicinin, üreten insanın işini zorlaştırıyorsunuz
ve onlara şunu diyorsunuz: Arkadaş, kayıt içinde
kalmayın. Kayıtdışılığa zorluyorsunuz.
Gelin, bu fikirlerinizden vazgeçin, gelin, hep beraber oturalım, bir an
önce Türkiyeyi daha güzel bir yere taşıyacak bir vergi reformu
gerçekleştirelim.
Bunun yanında, gider reformu yapılması gerekir; kamu hizmetlerinde
verimliliği artıracak ve hizmetlerdeki maliyeti düşürecek bir
gider reformu; ama, siz, onu yapmaktan çok uzaktasınız; çünkü, bu
Hükümet, daha kurulurken, Türkiye Cumhuriyetinin en geniş hükümetlerinden
biri olarak 37 bakanla kuruldu. Baştan belliydi ki, sizin, giderlerde
herhangi bir tasarruf yapmayacağınız, israfı
önlemeyeceğiniz, bunun yerine...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Çapoğlu, konuşma süreniz
tamamlandı. Son cümlelerinizi rica ediyorum; konuşmanızı
toparlayın lütfen.
GÖKHAN ÇAPOĞLU (Devamla) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Siz, bir an önce, köklü bir vergi ve gider reformu yapmak için, lütfen
Meclisin önüne gelin. Eğer, gelmezseniz -1996 yılında 445
trilyonluk eködenek talebini tartışıyoruz- 1997
yılında 3 katrilyonluk bir eködenek talebini
tartışacağız. Bu uyarımızı şimdiden
yapmış olmak istiyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum; teşekkür ediyorum. (DSP ve CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Demokratik Sol Parti Grubu adına konuşan Ankara
Milletvekili Sayın Gökhan Çapoğluna teşekkür ediyorum.
Şimdi, söz sırası, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
Adına, Sayın Algan Hacaloğlunun; buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
Konuşma süreniz 20 dakikadır.
CHP GRUBU ADINA ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 152 sıra
sayılı yasa tasarısı üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına söz almış bulunuyorum; sizleri, şahsım ve
Partim adına saygıyla selamlıyorum.
1050 sayılı Muhasebei Umumiye Kanununun 36 ncı
maddesinde, eködenek tertibi bütçede mevcut olup, yetersizliğinden
dolayı ilave olarak ödenek şeklinde
tanımlanmıştır; ancak, bu tanımlamayı yaparken,
aynı zamanda, eködeneğin hangi kaynaktan karşılanacağı;
yani, kaynağın da belirlenmesi öngörülmüştür. Benzeri
şekilde, Anayasamızın 163 üncü maddesinde genel ve katma
bütçelerle verilen ödenek, harcanabilecek miktarın
sınırını gösterir denilmektedir. Bu sınır,
Bakanlar Kurulu kararlarıyla veyahut da kanun hükmünde kararnamelerle
aşılamaz. Bunlar, bizim, bütçe hazırlama konusundaki genel
kriterlerimiz, ilkelerimiz.
1920 yılından günümüze değin ödeneklerde zaman zaman
yetersizliklerle karşılaşılmıştır ve 1920
yılından 1995 yılına kadar 634 adet eködenek kanunu
geçmiştir Türkiye Büyük Millet Meclisinden. Özellikle harp döneminde,
1940lı yıllarda, o günlerin zor koşulları altında
yüksek düzeylerde eködenek ihtiyaçları doğmuştur. 1980li
yıllarda ise, ekonominin içine sokulduğu darboğazlar, özellikle
faiz yüklerinin karşılanmasına yönelik beliren ihtiyaçlar,
1982den günümüze 7 defa eködenek yasasının
çıkarılmasını gündeme getirmiştir.
Önce şunu saptamamız gerekiyor: Hangi siyasî partiye mensup
olursak olalım, bütçeler, ekonomi yönetiminin ciddî araçlarıdır,
levyeleridir. Bütçeleri, ekonomiyi yönlendirmek için kullanmamız gerekir. O
nedenle, bütçeleri hazırlarken ciddiyet, samimiyet ve kararlılık
ilkelerine duyarlı olmamız gerekir ve eğer yıl içinde
arızî ödenek ihtiyaçları doğarsa, bunun, bütçe kalemleri içinde
yer alan eködenekler içerisinden karşılanmasını, bir kural
olarak kabul etmemiz gerekir; ama, ne var ki, bu böyle olmuyor; bu böyle
olamadı ve 1950 ile 1980 arasında, başlangıç
ödeneğinin yüzde 10u düzeyinde gündeme gelen eködenek talepleri, 1980
sonrasında yüzde 20ler düzeyine ulaştı.
Bakınız, çok kısaca, rakamların üzerinden gitmemiz
gerekirse; 1983 yılında, başlangıç ödeneğinin,
bütçenin yüzde 12,7si düzeyinde, 1984te yüzde 24,2si düzeyinde, 1989da
yüzde 7,6sı düzeyinde, 1991de yüzde 20,9u düzeyinde, 1993te yüzde
21,4ü düzeyinde, 1994te de yüzde 11,1i düzeyinde eködenek talepleri
yapılmıştır. Peki, madem bu böyle idi; madem bu geleneksel
olarak 1920li yıllardan günümüze sürekli yapılabilmekte; biz, bu
kürsüden neyin eleştirisini yapıyoruz; ne diye muhalefet partileri olarak
bu kürsüye çıkıp bu yasa tasarısı konusunda, sayın
milletvekilerini, yani, sizleri uyarmak istiyoruz?!
Değerli arkadaşlarım, bugüne değin, yapılan tüm
eködenek taleplerinin karşılığı, belirli şekilde,
vergi artışları, vergi gelirleri veyahut da bütçe
tasarruflarıyla karşılanmıştır ve bu yetmediği
zaman, bunun yetersizliği görüldüğü zaman, içborçlanma bir kaynak
olarak gösterilmiştir. Oysa, önümüzdeki, mevcut yasa tasarısıyla
getirilmiş bulunan 445 trilyon liralık eködeneğin yüzde 100ü,
yani, tamamı, içborçlanmayla karşılanacaktır; böyle getirilmektedir;
bu, cumhuriyet tarihinde ilk defa olmaktadır. Bence, bu yasa
tasarısının üzerinde önemle durmamız gereken tarafı
budur; çünkü, bu yasa tasarısının bu boyutu, ekonomimizin
içerisinde bulunduğu ciddî darboğazın çok net bir görüntüsünü
bize sunmakta; ama, bu eködenek talebinin, yani, bütçenin başlangıç
büyüklüğündeki sapmanın nereden kaynaklandığını
ele aldığımız zaman, geçmişle bir diğer ciddî
farklılığını görmekteyiz.
Geçmiş yıllarda, eködenek talepleri, genellikle bütçenin kendi
içinden kaynaklanan ihtiyaçlardan ortaya çıkmakta ve o ek ihtiyaçları
karşılamak için ödenek talebinde bulunulmaktaydı; ama, 1996
yılı eködenek talebinin altında yatan temel neden, makro
ekonomik parametrelerde, 1996 programı ve bütçesiyle saptanmış
bulunan makro ekonominin temel büyüklüklerinde çok ciddî sapmalar
olmasından kaynaklanmaktadır. Yani, sorun arızî değildir;
sorun geliniz, şuraya şunu verelim, buraya bunu aktaralım
meselesi değildir. Ekonomi, dokuz aydır, özellikle son altı
aydır, Refah-Doğru Yol yönetimi altında rayından
çıkmıştır, ekonomi ekseninden
çıkmıştır, ekonomi için belirlenmiş olan makro
büyüklükler -biraz sonra belirteceğim gibi- tümüyle
sapmıştır.
Bakınız, program yüzde 65 enflasyon öngörmekteydi; ancak, dün,
bugün açıklanan son enflasyon rakamlarını da dikkate
aldığımız zaman, yıl ortalamasının yüzde
76nın altına inmeyeceği ve o, kontrol altına
alınmakta olduğu sık sık beyan edilen, Sayın Çillerin
ülkeyi istikrara götürüyoruz şeklinde sık sık vurgular
yapmakta olduğu alanda, ekonominin ısınmakta olduğu;
enflasyonun kontrol altına alınmak yerine, aksine, hızlı
bir artışa yöneldiği görülmektedir.
Kur... Kur için ne denilmişti; yıllık ortalama 75 bin
lira olacak. Ancak, kurun, artık, 1996 yılı için ortalama 82 bin
lirada tutulamayacağı görülmekte.
Dışticaret açığı 16 milyar dolar olarak
saptanmıştı; ancak, yıl sonunda asgarî 20,5 milyar dolar
olacağı görülmekte. Keza, 3,8 milyar dolar olarak
saptanmış, öngörülmüş olan carî işlemler
açığının da, yıl sonunda 6,9 milyar dolar, 7 milyar
doların altında olmayacağı, bugün, açıklıkla
görülmekte ve dışticarette, carî işlemlerde, paranın
parametrelerinde ortaya çıkan bu sapmalar, doğal olarak ekonominin
nakit akışını, ekonominin finansmanını
aksatmış ve 1995 yılında 1,3 katrilyon düzeyinde kapanan,
bağlanan iç borçlanmanın, yıl sonunda 3,5 katrilyona
çıkacağı çok açık, net olarak görülmektedir ve bunun
doğal uzantısı olarak, ekonomi çok ciddî bir faiz yükü
altına girmiştir.
Faizlerin gayri safî millî
hâsılaya oranı, 1995 yılında yüzde 7,5 iken, 1996da yüzde
12ye tırmanmıştır. Kamu kesimi borçlanma gereğinin
gayri safî millî hâsılaya oranı, 1995 yılında yüzde 6,5
iken, bu yıl yüzde 11e tırmanmıştır. Hani,
yıllardır enflasyonun altında yatan temel neden, kamu kesimi
borçlanma gereğinin yüksekliği olarak belirlediğimiz o kritik
katsayı, o kritik rakam, bugün, tekrardan bir ara rekor düzeye
ulaşılan 12 rakamına yaklaşmış, gelmiştir;
cumhuriyet tarihinin son elli yıllık rekorunu yakalama
noktasındadır.
Keza, bütçe açığı, 1995te yüzde 4,1 idi; ancak, 1996da
katlanmıştır, yüzde 8,8e tırmanmaktadır ve faiz
gelirlerinin vergi gelirlerine oranı, 1995te yüzde 43,7 iken, 1996da
yüzde 68,5e yükselmiştir.
Değerli arkadaşlarım, rakamlar sıkıcı
olabilir; ancak ekonomide bazı rakamları gözardı edebilmek
mümkün değil. Ben, ekonominin göstergesi olan çok kritik rakamlar üzerinde
durdum; eğer, ekonomiyi tahlil etmek istiyorsanız, biraz evvel
verdiğim rakamları ele almadan, onları masaya yatırmadan,
onların anlamının ne olduğunu enine boyuna incelemeden, bir
sonuca varmanız mümkün değil. Bu rakamlar, ekonominin çok kötüye bir
gidişat içinde olduğunun göstergeleridir.
Bakınız, Refah-Doğru Yol Hükümeti sadece altı
aydır hükümetteyiz diyor; bu yıl, beş ay bitmiş,
altıncı ayını sürdürüyor. Bu Hükümetin gelişindeki
temel iddialardan biri faiz
haramdır, rantiye kesimine karşıyız ve iç borçlanmayı
durduracağız şeklindeydi; hatta Sayın Başbakan iç
borçlanmayı durdurun diye talimat verdi; ancak, bu yılın
altı ayındaki iç borçlanma, geçen yılın toplam oniki
aylık iç borçlanması düzeyinde olacaktır. Geçen yıl 1 katrilyon
300 trilyonluk iç borçlanma yapılmıştı, bu yıl
altı ayda, Sayın Erbakanın Başbakanlığında
yapılacak olan, yapılmakta olan, yapılan iç borçlanmanın
miktarı da, asgarî 1 katrilyon 300 trilyondur.
Değerli arkadaşlarım, demek ki lafla olmuyor, ilkeli
olmak lazım. Yani ben faize karşıyım diyeceksin, sonra
faizi durdurmak, iç borçlanmayı durdurmak için frene basmak yerine gaza
basacaksın; işte bu, ekonomide takıyyedir değerli
arkadaşlarım ve bunu yaparak siz ne kendi tabanınızı
ne de yurttaşlarımızı ikna edemezsiniz. (CHP
sıralarından alkışlar)
Evet, sıcak para, Sayın Erbakanın faizsiz adil düzeninin
omurgasını oluşturmaktadır ve biraz evvel belirttiğim
gibi, Sayın Erbakan ve ekibi -tabiî Doğru Yol buna
alışkındı; onu, çok açıkça belirtmek istemiyorum.
Yıllardır bu politika devam ediyordu- bugün, ne yazık ki,
geçmişte ettiği bütün taahhütlere rağmen, faize ve rant
ekonomisine dört elle sarılmış haldedir ve emeği faize
ezdirmeyi, bir anlayış, sanki bir ilkeymiş gibi, gerçekten,
olmaması gereken, tasvip edilmemesi gereken bir uygulama olarak
sürdürmektedir. (CHP sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlarım, Bayındırlık
Bakanımız Sayın Cevat Ayhan, 9.6.1994 tarihinde biz, fabrika
kapatan hükümetler istemiyoruz, tesisleri satıp faizi ödeyen hükümetler
istemiyoruz demiş; sonra, Sayın Zeki Ünal, aynı yıl, Grubu
adına söz almış biz, Refah Partisi olarak, özelleştirmeye,
bilhassa telefonun satılmasına karşıyız demiş.
Peki, bugün yaptığınız nedir? Yani, başka türlü argo
kelime, kullanmak istemiyorum; ama, bu yakışmıyor. Siyasette
ilkeli olmadığınız sürece, omurganızı dik tutamadığınız
sürece, gideceğiniz yer, siyaseten, bataktır. (CHP
sıralarından alkışlar)
Siz, döviz ile kıyak emeklilik getirerek, vergi affıyla, ceza
affıyla, stok affıyla, ekonominin geleceğini
dinamitlemektesiniz. Siz, Hükümet olarak, bankalarda mevduat artışını,
borçlanabilme imkânını, topluma kaynak olarak sunuyorsunuz; ama,
artık, sizin kaynak olarak sunduğunuz paketlerin içinin boş
olduğunu, bunun balon olduğunu, bunun sadece yeni borçlanabilme
imkânları olduğunu herkes anladı, herkes biliyor. Aksi halde, kamu
varlığını satarak, oluşmuş kaynak birikimini faiz
ödemelerine harcayarak yapacağınız tek şey -o
adımı attığınız zaman- yapmakta olduğunuz
şey, ülkeyi fakirleştirmek, ülkeyi tüketmektir.
SALİH KAPUSUZ (Kayseri) Siz yapamadığınız
için bugüne geldik.
ALGAN HACALOĞLU (Devamla) Evet; ama, siz, ne diyerek geldiniz, ne
yapıyorsunuz... Artık krediniz bitti. Dün öyle deyip, bugün bunu
yapanın siyasette yeri yoktur. Siyasette, yarın, artık, o
partinin söylediğine bir daha kimse inanmaz.
Bakınız, Oğuzhan Asiltürk ben vergiyi vermeyeyim ve bu,
birikip milyarlara çıksın; ondan sonra da, nasıl olsa bir af
çıkar diyenlere yardımcı olmayı doğru bulmuyoruz
demiş. Peki, şimdi, hangi yüzle vergi affı getiriyorsunuz,
nasıl getiriyorsunuz?!. (CHP sıralarından Ayıp, ayıp
sesleri)
NİHAT MATKAP (Hatay) Sayın Hacaloğlu, yeter...
SALİH KAPUSUZ (Kayseri) Ödeme kolaylığını af
sayıyor Sayın Hacaloğlu.
ALGAN HACALOĞLU (Devamla) Değerli arkadaşlarım,
Sayın Başbakan kaynak paketleri sayesinde akan paraları koyacak
yer bulamıyoruz demiş, bugün gazetede okudum. Merak ediyoruz, nerede
bu paralar. Yani, bizim bilmediğimiz özel kasalar mı var?!. Eğer
özel kasalar yoksa, koymaya yer bulamadığınız paraları
şu bütçeye aktarın da, şu getirdiğiniz ekbütçeyi iç
borçlanmayla değil, şu kaynaklarla destekleyin. (CHP
sıralarından alkışlar)
Bugün bir başka şey okudum: Fındık üreticisi
ağlıyor. Yetmiş gündür fındık üreticisine 10 trilyon
lira borcunuz var. Madem elinizde bu kaynaklar var, ne diye fındık
üreticisine peşin ödeyeceğiz deyip de, bugün, çile
çektirmektesiniz. Bunun da hesabını vermek zorundasınız.
(RP sıralarından gürültüler) Tabiî, aynı şekilde
pamuğa da...
HÜSEYİN OLGUN AKIN (Ordu) Dün 30 milyon kilo fındık
alınırken, bugün 120 milyon kilo fındık alındı.
ALGAN HACALOĞLU (Devamla) Değerli arkadaşlarım,
bugün, yıllardır izlenmekte olan merkez sağın çarpık
ekonomik politikaları altında, Türkiye ekonomisi, yüksek içborçlanma,
yüksek faiz, yüksek enflasyon ve bunun sonucu olarak da, yüksek bütçe
açığı, yüksek cari işlemler açığı ve yüksek
dışticaret açığı spiraline tutsak haldedir. Bu üçlü
kanamayı, bütçede, cari işlemlerde ve dışticaretteki bu
kanamayı durdurmadan ekonominin düzlüğe çıkarılabilmesi
olasılığı yoktur.
Yılların yanlış politikalarıyla,
yatırımsızlık ve üretimsizlik sonucu, işsizlik,
insanlarımızı kırıp geçirmekte, rekor düzeylere
tırmanmış bulunmaktadır ve enflasyon altında
istikrarsızlık, ekonominin bütün makro dengelerini alt üst etmektedir.
Çökerttiğiniz sosyal devletle, ne yazık ki, eşitsizlik, ülkede
yeni boyutlara tırmanmaktadır. Dünya bilgi çağına
doğru yürürken, teknolojik atılımlar her alanda, her ülkede yeni
boyutlar kazanırken, teknolojik yapılanmadaki gerileme, ülkede
verimsizliği temel sorun haline getirmiştir.
Enflasyon lobisi ve güneydoğudaki kriz lobisi, ekonomik
gelişmenin ve sorunları aşmanın önünde ciddî canavarlar ve
engeller olarak durmaktadır; sıcakpara, karaparanın
kaynağını oluşturmaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Hacaloğlu, konuşmanızı
tamamlayın efendim.
ALGAN HACALOĞLU (Devamla) Son günlerde, bir daha ortaya
çıkan devlet-servet-şiddet ile polis-mafya-aşiret
ilişkileri aşılmadan ekonominin düzlüğe
çıkamayacağı bilinmelidir.
Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, iki yıllık, çok ciddî bir
onarım ve rehabilitasyon programı uygulamaya konulmadan, bir ahlak
reformu yapılmadan, bir vergi reformu yapılmadan, bir banka finans
reformu yapılmadan, bir KİT rehabilitasyon reformu yapılmadan,
üretimde teknolojik yapılanma atılımı sağlanmadan,
sosyal güvenlik reformu yapılmadan ve iç barış sağlanmadan
Türkiye ekonomisinin düzlüğe çıkabileceğine inanmıyoruz.
Ancak, bunu yapabilmek için kararlılık lazım, sosyaldemokrat
irade lazım; o olduğu zaman, bunu, er geç
sağlayacağız. (CHP sıralarından alkışlar)
Son cümlem Sayın Bakana yönelik. Sayın Bakan burada yoklar;
ama, bir kısa pragrafım var Sayın Başkan. 1993 bütçesi,
31.12.1993 gününe kadar geçerliyken, her istediklerini Yüce Meclis kendilerine
vermişken, tekrar ilave bütçeyle, aslında, bu Hükümetin buraya gelme
hakkı yoktur diye düşünüyoruz. Bu vurguna, bu soyguna, israfa
Karunun hazineleri bile dayanamaz. Kim demiş; Sayın Maliye
Bakanı Abdullatif Şener, 1993 yılında söylemiş.
SALİH KAPUSUZ (Kayseri) Doğru söylemiş.
ALGAN HACALOĞLU (Devamla) Peki, siz hangi yüzle
buradasınız?!
Biz, bu vurguna, bu soyguna hayır diyoruz.
Hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına konuşan
İstanbul Milletvekili Sayın Algan Hacaloğluna teşekkür
ediyorum.
Şimdi, Anavatan Partisi Grubu adına, İzmir Milletvekili
Sayın Işın Çelebi konuşacaklardır. (ANAP ve CHP
sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın Çelebi.
Sayın Çelebi, konuşma süreniz 20 dakikadır.
ANAP GRUBU ADINA IŞIN ÇELEBİ (İzmir) Sayın
Başkan, değerli arkadaşlarım; bütçeler, Meclis, hükümet ve
devletin saygınlığı için çok önemlidir. Çıkarılan
yasaların uygulanması ve toplum üzerinde etkin olması, bir
yönetim açısından çok önemlidir. Bu anlamda, burada ekbütçe
ödeneğini tartışırken, devletin
saygınlığı için doğru bütçe yapmanın önemini
vurgulamak istiyorum.
Özellikle geçmişten bugüne kadar -biraz önce rakamlardan da söz
edildi- doğru bütçe yapılmadığını ve doğru
ve toplumun güvenini kazanacak istikrarlı bir yönetim
anlayışını Türkiyede oluşturamadığımızı
görüyorum. Dünyada, gelişmiş ülkelere
baktığımızda, bütçe ödeneklerinin
aşılmaması, yapılan ödenekler çerçevesinde
kalınıp ödeneklerin verimli ve etkin kullanılıp
kullanılmadığı tartışması, o devletin namusu
olarak algılanmaktadır. Bu anlayış, Türkiyeye de
yerleşmelidir. Bütçeler, devletin namusu, hükümetlerin namusu olarak kabul
edilmelidir. Bugüne kadar bunu yapamamış olmamız, Türkiyenin
bir eksikliğidir, yanlışlığıdır.
Ben, şunu çok açık söylüyorum: Bugün, toplumda görülen güven
bunalımı ve istikrarsızlık, başta, çıkan
yasaların yeterince uygulanamayışından -örneğin,
insanların bütçe rakamlarına güven duymamasından- kaynaklanmakta
ve ciddî sorunlar çıkmaktadır. Artış trendinde olan
enflasyonun güvensizlik ortamındaki psikolojik etkisinin de büyük
olduğunu unutmayınız. Rakamların doğru ve gerçekçi
olması, enflasyonla mücadelede, yarı yarıya başarı
kazanmanın geçerli bir yöntemidir.
Şimdi, bu ekbütçe tartışması nedeniyle, harcama ve
gelir kalemlerinin eşitliği, 1997 yılı ve ondan sonraki
yıllarda tartışılacaktır. Önemli olan, elde edilen
gelirin nereden yaratıldığıdır ve harcamaların
kim için, nasıl yapıldığının burada
tartışılıp halka hesap verme gereği vardır. Halk,
bize oy verip buraya gönderirken, bu harcamaların kendi adına
denetlenmesi ve bu harcamaların etkin ve verimli kullanılıp
kullanılmadığı yolunda topluma, millete, halka hesap
verilmesi gerektiği kanaatiyle göndermiştir. Eğer bir bütçenin
bütçe açığında yüzde 50 sapma varsa, o ülkede güvensizlik ve
istikrarsızlık vardır. Hele, eködenek talebinin
karşılığında gelir kalemi borca dayalıysa, o
ülkede ciddî problem var demektir. Sağlam kaynaklara dayanmadan,
sağlıklı bir ekonomik yapı oluşturmak, istikrarlı
ve sürdürülebilir bir büyüme ve kalkınma sağlamak mümkün
değildir.
Değerli arkadaşlarım, ekonomik kalkınmanın
sağlıklı olmasının önkoşulu, ülkede, yönetimin,
güvenilir olmasını gerekli kılar, kararlarında tutarlı
olmasını mutlak şart haline getirmiştir ve sağlam
programı olan bir yönetim anlayışını da gerekli
kılar.
Diğer önemli bir nokta, yönetimin ortaya getirdiği bütün
sözlerin, vaatlerin, ileri sürülen görüşlerin, rakamların,
şeffaf, açık ve gerçekleşebilir nitelikte olmasıdır.
Eğer, bir yönetim şeffaf olmazsa, temiz olma özelliğini kaybeder,
hukuk devleti ilkelerini uygulama şansını kaybeder.
Bu nedenle, ben, şu kadar söylemek istiyorum: Türkiyenin bugün
içine girdiği çıkmazda, bu ilkelerin önemli ölçüde
gerçekleşmemiş olmasının çok büyük payı vardır.
Bugün, ekonomik yaşamı değerlendirirken, iki temel
dengede ciddî açık olduğunu görüyorum; bu kürsüden onbeş yirmi
gün önce söyledim, ama, bir kez daha söyleme ihtiyacını hissediyorum;
1992 yılında, rahmetli Kahveciyle beraber, biz, erken emeklilik
tasarısının yanlış olduğunu, Türkiyeye çok büyük
problem yaratacağını söyledik ve bunu, ısrarla, günlerce
söyledik. Nitekim, o erken emeklilik, sosyal sigortalar sisteminin, bu yıl
360 trilyon lira açık vermesini ve gelecek yıl da bu
açığın 500 trilyon liranın üzerine
çıkacağını gösteriyor. Bu konuda haklı olduğumuzu
gördük. Vergi affı yapmayın; Türkiyede, vergi affı, her üç
dört yılda bir uygulanma talebiyle önümüze gelecektir ve yanlış
olacaktır; vergisini ödeyen insanlara haksızlık olacaktır
dedik. Nitekim, bu söylediğimiz de çıktı.
Bu iki noktadan hareketle, şu anda, ekonomide -çok açık ve net
belirtiyorum; burada, siyasî parti mülahazasıyla bir tartışma
yapmıyorum- iki temel dengede ciddî açık var:
1- Bütçe açığı hızla büyüyor. Bu, üzerinde derhal
tedbir alınması gereken önemli bir nokta.
2- Ödemeler dengesi açığı büyüyor. 20 milyar doları
geçen bir dışticaret açığıyla karşı
karşıyayız. Bu, ciddî biçimde, Türkiyeyi, 1997
yılında sıkıntıya sokacak çok önemli bir sorundur.
1997 yılı bütçesini önümüzdeki hafta bu Parlamentoda ele
alırken, bence, parti tartışmalarının
dışında, enine boyuna tartışıp bu meselelere
çözüm bulmamız lazım.
Hazırlanan üç kaynak paketi, büyük ölçüde, elde edilmesi
düşünülen 30-40 milyar dolarlık bir gelirin -daha sonra Sayın
Başbakan tarafından gelir değil, imkândır denmiş
olması, benim anladığım kadarıyla- elde edilemeyeceğini,
elde edilmediğini gösteriyor. Nitekim, bu yapı, bu bütçe
açığı meselesi ve ödemeler dengesi açığı
meselesi, bizi, yarın, dışkaynak, bulmaya çok acil olarak, sevk
edecektir.
Şu anda, görüyorum ki -Sayın Başbakan doların
yıl sonu kuru 104 bin lira olacak dedi- Başbakan 1 doların
kurunun 104 bin lira olacağını düşünürse, piyasadaki
insanlar demek ki dövizde büyük bir sıkışıklık var
derler. Bunu Başbakana kim söylettiyse, çok büyük bir hata yaptı.
Nitekim, 1 dolar, bugün, derhal, 103 500 lira oldu. Son rakamları
bilmiyorum, dün akşam itibariyle 103 500
liraydı. Yani, bir Sayın Başbakan doların kuru yıl
sonu itibariyle 104 bin lira olacak derse, herkes dövize hücum eder; çünkü,
104 bin lira olmayacaktır, dövizde sıkışıklık var
demektir bunun anlamı.
Değerli arkadaşlarım, Japonların kredi notunu
düşürmüş olması, bizim, dışkaynak bulmada zorluk içine
girdiğimizi hatırlatıyor. Bu, üzerinde çok dikkatle
durulması gereken temel bir nokta. 1997 yılı zor bir yıl
olacak.
Şimdi, burada, bizi dinleyen arkadaşlarımız,
vatandaşlarımız soracak: 1997 yılında -bu ekbütçeyi
tartışıyorsunuz- enflasyon düşecek mi? Ben, burada, bu
rakamları bilen bir insan olarak söyleyeyim: Hayat
pahalılığı artacak; enflasyon, bu yıl yüzde 85 olacak;
ekmeğin fiyatı 15 bin lira değil, 30 bin lira olacak. Hayat
pahalılığı, bu yönetim anlayışıyla artar;
ciddî bir yönetim anlayışı yok.
Evinde, bürosunda, işyerinde, bakkal dükkânında bizi dinleyen
insanlar Yatırımlar artacak mı; okulum, yolum, suyum olacak
mı; benim problemlerim hallolacak mı diye soruyor. Hayır,
yatırımlar artmayacak; yatırımlar durma noktasında.
Bütçenin buna ilişkin rakamlarına bakıyorum; eködenekle beraber
bütçe harcamaları içinde yatırımın payı, 1991
yılında, yüzde 9lardan yüzde 5lere inmiş.
Peki, bütçe açığı aşağı inecek mi;
ödemeler dengesi problemi olacak mı; yani, döviz bulabilecek miyiz diye
vatandaş soruyor. Hayır, bütçe açığı
aşağı inmeyecek, ödemeler dengesi açığı daha da
artacak. Çünkü, bu Hükümet, çıkarması gereken kanunlarla
uğraşmıyor, işlerle uğraşmıyor; gümrük
kanunu tasarısını çıkarmıyor, Rekabet Kurulunu
çalıştırmıyor; yapması gereken acil işleri,
gümrük birliğinden dolayı, yapmıyor. Ya ne yapıyor;
altın stoku yapan, altın ticaretiyle uğraşan
stokçuların stoklarını affediyor. Neyle affediyor; yüzde 6 vergi
ödemesini isteyerek affediyor.
Vatandaşlar bana soruyor: Ben, 20 milyon lira, 30 milyon lira
maaş alan emekli bir insan olarak, asgarî ücretle çalışan bir
insan olarak yüzde 20 vergi ödüyorum. Sadece, altın ticaretiyle
uğraşanların stoklarını yüzde 6 vergiyle
affediyorsunuz da, bir tekstille uğraşanı, bir gıda
işiyle uğraşanı, esnafı, bakkalı, kasabı
enflasyona karşı niçin korumuyorsunuz?!
Değerli arkadaşlarım, burada çok açık gözüken hadise
şudur: Bütçe açığı artışını bugün
önemsememiz gerekiyor. Bu bütçe açığı arttıkça, memurun
geçinme standardı aşağı inecektir, memurun, işçinin,
emeklinin geçinmesi zorlaşacaktır; köylü, beş yıl önce 1
kilogram pamuğa 3 kilogram mazot aldığı bir dönemden 1
kilogram pamuğa 1 kilogram mazot alır hale gelecektir; buğday
üreticisi de, pamuk üreticisi de zorlanacaktır, parasını
alamayacaktır.
Bugün personelin durumuna, personel harcamalarına bakalım.
Memurlar, Kasım 1995te yüzde 38, 1996 yılının temmuz
ayında da yüzde 50 zam aldı, 1996 yılında başka hiç
zam almadı. Bunun anlamı nedir? Hani bu Hükümet memuru enflasyona
karşı koruyacaktı; enflasyon yüzde 85, memurun zammı yüzde
50. Dolar bazında baktığımızda memurun, işçinin,
emeklinin maaşı çok aşağıya inmiş. Nerede memuru,
emekliyi koruyacak kararlar? Hani o esnaf, hani o marangoz, hani o manav, hani
o bakkal, o tekstilci, o terzi, hani onları enflasyona karşı
koruyacak politikalar; bunların hiçbiri yok.
Değerli arkadaşlarım, benim gördüğüm kadarıyla,
hâlâ, ne yazık ki, Hükümet, rant ekonomisine, rantiyecileri zengin eden
politikalara devam etmekten yana. Eğer ekonomide enflasyonu
aşağıya indirmeye dönük ciddî tedbirler almazsanız -bu
rantiyeci kesimi ister altın stoklasın bankaya gitmesin; kendi
taraftarlarınız olabilir, bunları enflasyona karşı
koruyabilirsiniz; ister bankaya gitsin- bu ülkede enflasyon yüzde 85 olur.
Döviz kurları yüzde 80 civarında artarsa, faizler de yüzde 110lardan
yüzde 136ya çıkarsa, bu ülkede dolarını bozdurup getiren
onbeş yirmi insana dolar bazında yüzde 40-45 para
kazandırırsak, bu ülkede memurun, emeklinin, işçinin, köylünün
cebinden alıp elli adamın, yüz adamın cebine para koyuyoruz
demektir; bunun için de, böyle, eködenek isteriz. 446 trilyonluk
eködeneğin 230 trilyonu faiz ödemelerine, 70 trilyonu personele ve
diğer harcamalara ayrılmış.
Değerli arkadaşlarım, Türkiye, bu yönetim
anlayışıyla bir noktaya gitmekte sıkıntı çeker.
Benim Hükümetten ricam... Hükümet, memuru, işçiyi, köylüyü, emekliyi
düşünmek zorunda, enflasyonu indirmek zorunda.
Bu ekbütçede en alt satırda deniliyor ki: Tasarıyla talep
edilen ilave ödeneklerin karşılığı ise, 1996 Malî
Yılı Bütçe Kanununun 3 üncü maddesinde belirtilen net borçlanma
hasılatı olacaktır. Yani, artık, biz, gelir yaratamayan
bir devlete, ekonomi yönetimine sahibiz. Borçlanma ihtiyacımız
artıyor. Oysa, bizim borçlanma ihtiyacımızın azalması
ve istikrarı gerekir. Eğer borçlanma ihtiyacında istikrar yoksa,
yüksek faizle bile bu borçlanmayı sürdürmek zordur. Nitekim, Hükümet, bu
zorluğu yaşıyor; dövizle borçlanma yöntemleri aramaya
başladı. Bedelsiz ithalat, çok pahalı bir maliyetle, dövizle
borçlanma yöntemidir ve bu, Hükümetin sıkıntıda olduğunu
gösteriyor. Sayın Başbakanın yıl sonu itibariyle dolar
kuru 104 bin lira olacak demesi, aynı sıkıntının
sonucu. Nitekim, iç borç, katlanarak artıyor.
Değerli arkadaşlarım, bugün Türkiyede yönetim zafiyeti
var; özellikle ekonomi yönetiminde. Bir sayın ekonomi bakanı,
televizyonlarda rahatlıkla yalan söyleyebilmeyi kendine hak sayıyor;
televizyon yönetimiyle anlaşıp yalan söyleyebiliyor. Ufak da olsa
büyük de olsa... Avrupada, bir trafik cezasındaki yalan söyleme yüzünden,
bakan istifa etti. Yalan söylemek, son derece büyük ciddî
sıkıntılar yaratır.
Şimdi, bu yalanı nereye getiriyorum. 1991 yılında
Türkiyenin içborç stoku 80 trilyondu. Bugün bu rakam, 3 bin trilyon, yani 3
katrilyon. İçborçlarda artan miktar, beş yılda 37 kat.
Değerli arkadaşlarım, faizin yüzde 134 olduğu,
enflasyonun yüzde 100lere yaklaştığı bir ülkede, eğer
içborç 37 kat artıyorsa -bu, 29 milyar dolar gibi bir rakama tekabül
ediyor- hiç olmazsa dışborçlarda
bir durgunluk olması lazım; ama, dışborçlar, 1991
yılında 49 milyar dolarken 1995 yılında 73 milyar dolara,
1996 yılı haziran ayı itibariyle de 75 milyar dolara
çıktı. Bu, Türkiyenin problemi.
Ama, bu dönemde yatırım yapıldı mı? Bu paralar,
yatırımlar için mi kullanıldı? Yani, 1991den sonra, 29
milyar dolar içborçlarda artış var, 26 milyar dolar da
dışborçlarda artış var; ama, buna karşılık,
enerji yatırımları durmuş. Türkiyenin bugün 63 milyar
kilovat enerji üretimi var ve santralların kapasitesinde,
kullanımında verimlilik yüzde 53e düşmüş. Bu oran,
dünyada, yüzde 60ın altında değildir. Enflasyon dün açıklandı;
kasım ayı enflasyonu yüzde 5. Şimdi, arkadaşlar, bu yüzde 5
enflasyon size bir şey ifade etmeyebilir, çok da önemsemeyebiliriz,
alıştığımız için bizi etkilemeyebilir; ama,
şu kadarını söyleyeyim: Gümrük birliğine girdik, Mart
1995te yapılan anlaşmaya göre, 1 Ocak 1996dan itibaren gümrük
birliğine girdik. O süreçte, 1995 yılında, küçük ve orta ölçekli
sanayiciyi, özel bir teşvikle, gümrük birliği rekabetine
hazırlamamız gerekiyordu, yapmadık; büyük bir hataydı,
yapmadık. Şimdi, KOBİlere destek vereceğimizi söylüyoruz.
Kararnameyi ancak ekim ayında çıkardık, hâlâ buna para
bulamadık. Burada büyük bir problem var. Nitekim, ithalatın
patlaması bu yüzden. İthalat, 45 milyar dolar civarına
çıktı; ihracatsa, hemen hemen 24 milyar dolar düzeyinde, aynı noktada
kalıyor. Ocak-mart rakamları, resmî rakam olarak, henüz
açıklanabildi.
Şimdi, buradan enflasyona geleceğim. Üretmediğiniz
sürece, verimli ve kaliteli üretmediğiniz sürece, ihracat
yapamadığınız sürece, bu ülke daha ciddî
sıkıntılara girer. Döviz çok önemlidir. Enflasyonist etki ve
borçlanma ihtiyacı faizi artırıyor, faiz de kuru etkiliyor.
Şimdi, aylık enflasyon, Türkiyede, yüzde 5i artık normal
karşılıyoruz. Ama, biz, kiminle rekabet edeceğiz;
Yunanistan ile İspanya ile, Portekiz ile, Belçika ile, İtalya ile,
Hollanda ile, İngiltere ile, Almanya ile, Fransa ile... Bana bir soru
sorabilirsiniz: Peki, 1996 yılında Yunanistanın
yıllık enflasyonu kaç? Yüzde 8,3. İspanyanın kaç? Yüzde 5.
Portekizin yıllık enflasyonu yüzde 4, Almanyanın yüzde 4, Belçikanın
yüzde 3. Değerli arkadaşlarım, çok ciddî bir problem var.
Türkiyenin yıllık enflasyonu yüzde 85 -bunu unuttuk- aylık
enflasyonu yüzde 5. Yani, Türkiyenin aylık enflasyonu, Belçikanın,
Yunanistanın, İspanyanın, Portekizin -Yunanistan hariç, yüzde
8 orada- yıllık enflasyonunun üzerinde ve 1999 yılında
ihracatımızın ve ithalatımızın
yarısını yaptığımız o Avrupa
Birliğindeki -Maastrichte Antlaşmasına göre- bütün üye ülkeler
enflasyonu yüzde 4 düzeyine indirecek.
Değerli arkadaşlar, Türkiye, eğer, 1997 ve 1998
yılında tedbir alıp enflasyonu aşağıya çekmezse,
size buradan temin ediyorum, Türkiyede bu ithalatın artış
trendi hızlanır, bir zaman içerisinde 100 milyar dolara kadar
çıkabilir; ihracat da 24 milyar dolardan 30 milyar dolara çıkar;
ciddî sıkıntıyla karşılaşırız.
Türkiye, bu enflasyon problemini çözmek zorundadır. Burada, bu
meseleyi çözmemiz gerekiyor. Bu, Türkiyede millî bir meseledir. Enflasyon
problemini çözmemiz, bizim açımızdan kaçınılmaz bir hale
gelmiştir. Bu problemi çözmezsek -bir kez daha altını çizmek
istiyorum- Türkiye şu noktayla karşı karşıya: Şu
anda borçlanma ihtiyacı azalmıyor, hızla artıyor.
Borçlanmada istikrar olmadığı sürece, dışborç bulmakta
da zorlanacağız. Borçlanma ihtiyacında istikrar yoksa, yüksek
faizle bile dışborç bulmak ve bunu sürdürmek mümkün değildir.
Bu nedenle, ben, bu Japon kredi kuruluşunca Türkiyenin notunun
düşürülmesinin ciddiye alınması gerektiğine
inanıyorum. Hükümet dedi ki: Japon kredi kuruluşunun notu
düşürmesi hiç önemli değil; ne olacak, diğer notlar da
düşüktü.Yani, matematikten 10 almışken, edebiyattan, tarihten 2
aldıysam, ikinci imtihanda matematiğim 2ye düşünce, önemli
değil, zaten tarihten 2 almıştım, matematikten de 2
alayım dediğiniz zaman, sınıfta kalırsınız.
Ben, bunları, size kötümser tablo çizmek için anlatmıyorum,
gerçekleri de saptırmıyorum, muhalefet falan da yapmıyorum,
kavga etmek falan da benim tabiatımda yok.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Konuşmanızı tamamlayın.
IŞIN ÇELEBİ (Devamla) Ben, Anavatan Partisi Grubu adına
konuşurken, Türkiyede çok işler, hizmetler yapmış bir siyasî hareketin bir temsilcisi olarak,
rakamların tutarlılığı içinde, kavga etmeden
problemlere çözüm bulmamız gerektiğine inanıyorum.
Bugün, Türkiyenin ciddiyete ihtiyacı vardır, millet kan
ağlamaktadır. Rakamların tutarlılığı yok,
kaybolmuştur; enflasyon yüzde 85e çıkmıştır, yüzde
150ye çıkar bu kafayla; rakamlar yerle bir olmuştur; ihracat
artışı durmuştur; ithalat patlamıştır ve
-ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz- kısa dönemli
istikrar yerine, kalıcı ve sürdürülebilir bir istikrarı orta
vadede temin edebilecek bir politikaya ihtiyacımız var.
Biz, doğru söyleyenin dokuz köyden kovalandığı bir
bölgede yaşamıyoruz, biz doğru söyleyeceğiz. Nasıl
erken emekliliğin yanlışlığını anlatıp,
sosyal güvenlik kurumlarının içine girdiği çıkmazı
dört beş yıl önce söylemişsek, bugün, Türkiyenin, bütçe
açığı ve ödemeler dengesi açığıyla ciddî biçimde
karşı karşıya kaldığını, Türkiyede
korkusuz yaşama hakkının kaybolduğunu gören, demokrasinin
kökleşmesini, hukuk devleti ilkelerinin geçerli
kılınmasını isteyen bir insan olarak, ekonomide bu
problemlerin acil olarak çözülmesi gerektiğini hatırlatıyor,
hepinize saygılar sevgiler sunuyorum. (ANAP, DSP ve CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Anavatan Partisi Grubu adına konuşan İzmir
Milletvekili Sayın Işın Çelebiye teşekkür ediyorum.
Şimdi, Refah Partisi Grubu adına Sayın Mustafa
Ünaldı...
Buyurun Sayın Ünaldı. (RP sıralarından
alkışlar)
SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) Sayın Başkan, DYP Grubu
adına Mehmet Ali Yavuz konuşacak.
BAŞKAN Sayın Ünaldı, konuşma süreniz 20
dakikadır.
RP GRUBU ADINA MUSTAFA ÜNALDI (Konya) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; ekbütçe tasarısı üzerinde Grubumuzun
görüşlerini arz etmek üzere söz almış bulunuyorum; önce,
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
1996 yılı bütçesi, Bütçe Komisyonuna 410 trilyon ve Genel
Kurula da 861 trilyon Türk Lirası bütçe açığı önerilerek
getirilmiştir. Bu rakamların gerçekçi olmadığını,
o zaman, çeşitli vesilelerle, hem Komisyonumuzda hem de Genel Kurulda
ifade etmiştik. Bütün bu uyarılarımıza ve ifadelerimize
rağmen, düzeltmeler, gerçeklere uygun olarak yapılmamış,
tasarı o şekliyle yasalaşmıştır.
İşte, Plan ve Bütçe Komisyonunda söylediklerimi, burada bir
kere daha ifade etmek istiyorum...
SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - O zamanki bütçe mi?
MUSTAFA ÜNALDI (Devamla) Tabiî... 1996 bütçesi görüşülürken,
bütçe açığı rakamının gerçekleri ifade etmediğini
anlatmak bakımından şunları söylemişim:
Geçmiş yılların, özellikle, 317 trilyon olarak
gerçekleşmiş 1995 bütçe açığının
değerlendirilmesiyle beraber, 410 trilyon olarak iddia edilen 1996
bütçesindeki açığın gerçekle ilgisi olmadığı
görülür. Nitekim, daha ilk dört ayın açığının 400
trilyon olacağı, Sayın Maliye Bakanı tarafından ifade
edilmiştir; yıl 12 ay olduğuna göre, en azından, bunun, 3
katı olarak, 1 katrilyon 200 trilyon olarak gerçekleşecek demektir.
Bir de, gerçekleşmemiş, gerçek olarak ortaya
konulmamış, özelleşmemiş ve bütçe açığına
konulamayacağı da daha evvel tekrar tekrar söylenmiş olan 120
trilyonluk telekomünikasyon bedeli de bu rakama ilave edilirse, açık daha
da büyüyecektir. Bu, asgarî bir ifadedir; resmen açıklanmış
rakamların ortaya koyduğu bir ifadedir. Herhalde, bundan daha büyük
bir açık olacağı gerçektir. Hele hele, açığı 400 trilyonla ifade edilen ilk dört ayın
içerisinde yatırımların olmadığı
düşünülürse, bu iddiamızın da doğruluk payı
büyümektedir.
O gün Plan ve Bütçe Komisyonunda bunu söylemişiz, Genel Kurulda da
861 trilyon olarak tamamlanmış.
SALİH KAPUSUZ (Kayseri) Başbakan kim?
MUSTAFA ÜNALDI (Devamla) Sayın Mesut Yılmaz Başbakan
iken...
Bu, benim o zaman söylediklerim. Aradan zaman geçip, bu ekbütçe
tasarısı Plan ve Bütçe Komisyonuna geldiğinde görüşmeler
sırasında söz alan Sayın Yıldırım Aktürk,
beklenen açığın 1 katrilyon 600 trilyon lira
olacağını ifade etmiştir; bana göre de beklenti böyledir.
Sayın Bakan ve Hükümetimiz, kamu maliyesini yönlendirmedeki maharetine
güvenerek, ekbütçeyi bu kadar büyük olarak düşünmemiş; bunun yerine,
1 katrilyon 300 trilyona tamamlayacak şekilde bir talepte
bulunmaktadır.
Sayın Çapoğlu burada yaptığı konuşmada
hızını alamayarak, 1997 bütçesi üzerinde konuşmaya
başlamıştır; ama, yanlış şeyler
söylemiştir. Sayın Çapoğlu kaynakları tenkit ederken de,
hızını alamamış ve bilim adamı kimliğini de
unutarak konuşmuştur. Kaynakların hedefi ayrıdır, elde
edilenler yine ayrıdır, burada tasarının konusu olan ödenek
artırımı da ayrı bir konudur. Bunları birbiriyle
mukayese ederek ifadalerde bulunmak, herhalde, yanlış bir
değerlendirme olsa gerektir; bilim adamı olarak da
yanlıştır... Burada konuştuğumuz, harcamalarla
ilgilidir, gelirlerle ilgili değildir; anayasal bir gereklilik yerine
getirilmeye çalışılmaktadır; bunu özellikle burada
vurgulamak istiyorum.
Tasarı genel gerekçesinde Hükümet şu ifadeleri
kullanıyor:
861 trilyon lira olarak öngörülen 1996 bütçe
açığının 1,3 katrilyon lira olarak gerçekleşeceği
görülmektedir. 1996 yılı bütçe açığındaki bu büyümenin
en önemli nedeni, faiz harcamalarındaki artışlardır.
Öte yandan, kamu kesiminde çalışan personelin
maaşlarında, 1 Temmuz 1996 tarihinden geçerli olmak üzere, yüzde 50
oranında artış yapılmış ve bu düzenlemeler,
emeklilerin maaşlarına da yansıtılmıştır.
Böylece, kamu personelinin ve emeklilerin aylıklarında önceki
yıllarda meydana gelen reel kayıpların telafi edilmesi
amaçlanmıştır.
Ancak, bu düzenlemeler, 1996 Malî Yılı Bütçesinde personel
harcamaları ile sosyal güvenlik kurumlarına yapılan transferler
için ayrılan ödeneklerin yetersiz kalmasına neden olmuştur.
Bütçede mevcut ödeneklere göre, daha yüksek oranda yapılan maaş
artışları nedeniyle, personel giderleri için ilave ödenek
ihtiyacı doğmuştur. Ayrıca, bütçeden, Sosyal Sigortalar
Kurumu, Emekli Sandığı ve Bağ-Kura yapılan
transferler için de eködenek gerekmektedir.
Tarım kesiminde de çiftçilerin desteklenmesi amacıyla bütçeden
çeşitli tarım ürünlerinin geliştirilmesi ve desteklenmesi
amacıyla, ayrılan ödenekler artırılmıştır.
Bu artışları karşılamak için, başta içborç
faiz ödemeleri olmak üzere, personel giderleri, sosyal güvenlik
kurumlarına yapılan transferler, tarımsal destekleme ve
diğer bazı giderler için de eködeneğe ihtiyaç
duyulmaktadır.
Bu ihtiyaçlar yeni de
doğmuş değildir; biraz evvel, bütçenin
hazırlanışında önemli eksiklikler olduğunu ifade
etmeye çalışmıştım.
Burada, arkadaşlar çıktılar, bu ekbütçeden, sanki,
halihazırda mevcut Hükümet sorumluymuş gibi birtakım ifadeler
kullandılar, yanlış beyanlar söylediler. Özellikle, Anavatan
Partisinin hazırlayıp getirdiği bu bütçe hakkında
Sayın Işın Çelebinin tenkitlerini bu anlamda bir
özeleştiri olarak değerlendiriyorum. (RP sıralarından
alkışlar) Sayın Işın Çelebi enflasyon hakkında
konuşabilir mi; hayret, hem de ciddiyetten bahsederek -bir de, Avrupa ile
filan mukayeseler yapmak suretiyle- konuşmuş bulunuyor. Ben
şahsen hayretlerimi gizleyemedim; bunu burada ifade etmek istiyorum.
Sayın Hacaloğlu, kaynaklarla ilgili çalışmalardan
bahsetti. Bu kaynaklarla ilgili çalışmaları 1997 denk bütçesinde
görüşeceğiz. İnşallah, onu, hem bu bütçe görüşmeleri
sırasında hem de bütçenin tahakkukundan sonraki görüşmeler
sırasında ortaya koyacağız. Bugünkü ekbütçeyle ilgili bir
konu olmadığını biraz evvel de ifade etmeye
çalıştım.
Fındıkla ilgili olarak, Karadenizden seçilip gelmiş bir
milletvekili arkadaşımızın notunu aktarmak istiyorum. Bu
arkadaşımız ne diyor: Karadeniz fındığından
bahseden Sayın Hacaloğlu, tam liste Meclise geldiklerinde ne
yaptılar?..Sadece, kahvehanelerle, meyhanelerle doldu Karadeniz. Bugün
ise, hiç aklınıza gelmeyecek miktarda, 120 milyon kilo
fındık alındı ve her ay fiyat farkıyla, bugün,
fındık fiyatı 205 bin Türk Lirasıdır.
MUSTAFA İLİMEN (Edirne) Parası ödendi mi?
MUSTAFA ÜNALDI (Devamla) Okuyorum; benim değil, Karadenizli bir
milletvekili arkadaşımın notunu okuyorum; ödenip
ödenmediğini siz bileceksiniz.
İBRAHİM ÇEBİ (Trabzon) Oku, oku... 5 trilyon...
MUSTAFA ÜNALDI (Devamla) Karadenizliye sahip
çıkılmıştır; halk, Hükümetine güvenmektedir;
fındığını, Hükümetine teslim etmektedir.(RP
sıralarından alkışlar)
İBRAHİM ÇEBİ (Trabzon) Tüccara verdi, tüccara!
MUSTAFA ÜNALDI (Devamla) Alivreciye peşkeş
çekilmemiştir ve bugün, serbest piyasada fındığın
fiyatı 180 bin Türk Lirasına ulaşmıştır.
İBRAHİM ÇEBİ (Trabzon) 177...
MUSTAFA ÜNALDI (Devamla) Ee, çok farklı bir şey
söylüyorsunuz sanki!..
İBRAHİM ÇEBİ (Trabzon) Farklı tabiî... Para nerede,
para?
MUSTAFA ÜNALDI (Devamla) Şimdi para nerede? diyorsunuz. Yedi
sekiz ay gecikmeleri unutmuş görünerek, iki aylık gecikmeyle ödemeler
gerçekleştiği halde, burada, ödemelerin gecikmesinden
bahsedilmektedir.
SALİH KAPUSUZ (Kayseri ) 4 kat fiyatla!
MUSTAFA ÜNALDI (Devamla) Havaleler, Fiskobirlik emrine
çıkarılmıştır, ödemeler
başlamıştır. Karadenizli arkadaşımızın
notu bu.
Sayın Hacaloğlunun konuşmasındaki
yaptığınız yakışmıyor ifadesine
karşılık, ben de diyorum ki, değerlendirmeleri saptırmanız
yakışmıyor. Konuşmasını, bu ifadeyle
cevaplandırıp, geçiyorum (RP sıralarından
alkışlar)
Burada, Hükümet gerekçesine benim ilave edeceğim husus, bir
değerlendirme hatamızın ortaya konulmasıdır.
Hükümetimizin, borç batağından çıkmak, itibarlı bir dışpolitika
sonucunda geliştirilecek dışticaret ile milletimizin huzur ve
mutluluğunu sağlamak için kolları sıvayıp
çalışmaya başlamış olması, enkaz devraldık
yakınması yerine çalışmayı tercih etmesi
dolayısıyla, takdirlerimizi ifade etmek istiyoruz. Enkaz
devraldık edebiyatı yapmadan bu şekilde bir çalışma,
sanki bir unutkanlık meydana getirmekte ve yanılmalara sebep
olmaktadır.
DSPnin bazen çekimser, bazen çekinser desteğiyle, gerçekten fuzuli
şâgil bir hükümetin bir iktidar boşluğu
oluşturmasından, işte bu durum, biraz evvel arz etmeye
çalıştığım açıklar meydana gelmiştir. Bunu,
değerlendirirken, göz önünde bulundurmak mecburiyetindeyiz
HASAN GÜLAY (Manisa) Ne ilgisi var şimdi bunun?!.
MUSTAFA ÜNALDI (Devamla) 1996 bütçesinin
hazırlandığı 1995 erken seçimi öncesinin ekonomik durumu
ile fuzuli şâgil Hükümetin devrettiği ekonomik durumun
değerlendirilmesi gerekir.
MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) Ortağı vardı,
ortağı_
MUSTAFA ÜNALDI (Devamla) Bütçeler, dayandıkları ekonomik
zeminle uyumlu, gerçekçi rakamları ifade etmelidir; iyi niyetli bir
hükümetin malı olmalıdır; arkasında, Meclisin ve
halkın güveni olmalıdır. 1996 bütçesinin bu dayanaklardan mahrum
olduğu bir gerçektir.
GÖKHAN ÇAPOĞLU (Ankara) 1997 de öyle.
MUSTAFA ÜNALDI (Devamla) İşte bundan dolayı, bu
ekbütçeye ihtiyaç duyulmuştur. Hükümetimizin bunu, bu ihtiyaca binaen
istediğini biliyoruz, haklılığına binaen de
vereceğiz.
Hükümetimiz, aslında, ödemeler dengesindeki bozukluklardan, borç
batağından rahatsızdır; ekonomik
bağımsızlıkla çok yakından ilgisi olan bu
yanlışlara son vermek için çalışmakta,
çırpınmaktadır; bu meyanda, kaynak
çalışmalarını sürdürmektedir; onun için, önümüzdeki
günlerde görüşeceğimiz 1997 bütçesini de, denk bir bütçe
iddiasıyla hazırlayıp ortaya getirmiştir; ancak, bu
iyileşmenin gerçekleşmesini beklemeden, memurumuza,
çalışanlarımıza, emeklilerimize, köylülerimize,
çiftçilerimize iyileştirmelerde erkencilik yapmıştır;
zaruretten dolayı bu erkenciliğe tevessül etmiştir. Bunu takdir
ediyoruz, talebini de kabul ediyoruz. Bu desteği vereceğiz, bu
ödeneği kendisine sağlayacağız.
Bu duygu ve düşüncelerle, Heyetinizi tekrar saygıyla
selamlıyorum. (RP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Refah Partisi Grubu sözcüsü Sayın Ünaldıya
teşekkür ediyorum.
Söz sırası, Doğru Yol Partisi Grubu adına,
Sayın Mehmet Ali Yavuzda.
Buyurun efendim.
Konuşma süreniz 20 dakikadır.
DYP GRUBU ADINA MEHMET ALİ YAVUZ (Konya) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; ekbütçe tasarısı üzerinde, Grubum
adına görüşlerimi arz etmek için söz aldım; Yüce Meclisi
saygıyla selamlayarak, sözlerime başlıyorum.
5 Aralık, Türk kadınına seçme ve seçilme
hakkının verildiği gündür. Demokrasi, insan şeref ve
haysiyetine en uygun olan sistemdir. Demokrasi içerisinde kadın ve erkek
eşitliği, dünyanın ve hepimizin benimsediği ilkedir.
Kadınların en önemli demokratik hakkı, seçme ve seçilme
hakkıdır. Dünyada, verilen hak ve hürriyetler, çoğu zaman büyük
mücadelelerle sağlanabilmiştir.
HASAN GÜLAY (Manisa) Onu Refaha söyle...
MEHMET ALİ YAVUZ (Devamla) Ülkemizde ise, Cumhuriyetimizin
kurucusu Büyük Önder Atatürkün Türk kadınına seçme ve seçilme
hakkını vermesi, kendilerine olan saygı ve güvenin bir
ifadesidir. Bu sebeple, tüm kadınlarımızın bu gününü
kutluyor, Büyük Atatürkü rahmet ve minnetle anarak sözlerime başlıyorum.
(ANAP, DSP ve CHP sıralarından alkışlar)
Konsolide bütçelerin Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabul edildikleri
şekilde gerçekleştirilmesini temin etmek hükümetlerin görevidir. Bu
konuda gerekli duyarlılığı göstermek, hükümetlerin ve
dolayısıyla bakanların görevi ve sorumluluğudur.
Yılı içerisinde, ülkenin ekonomik ve sosyal şartları,
temsilcileri olmakla gurur duyduğumuz Yüce Milletimizin beklentilerine
cevap vermek zaruretini de doğurmaktadır. Biraz sonra, ekbütçeye
neden ihtiyaç duyulduğunu sizlere sunacağım.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisi olarak, Hükümetin en çok ihtiyaç duyulan ve zaruret haline gelen
iş ve hizmetlerini desteklememiz gerekmektedir. Ortadirek diye bahsedilen
esnaf ve sanatkârlarımızın, memurlarımızın,
işçimizin, köylümüzün, çiftçi ve sanayicilerimizin ekonomik ve sosyal
sorunlarını çözümlemek durumundayız. Dünyadaki gelişen
şartları da dikkate alarak ortadireğin desteklenmesi, milletimizin
zenginleşmesine basamak teşkil edecektir. Milletimize hizmet etmek,
hedefimiz, görevimiz ve sorumluluğumuzdur. KOBİler ve esnaflarla
ilgili ilk defa bir uygulamaya başlanılmıştır;
uygulamaya konulan bu KOBİleri destekleme politikalarından
dolayı memnuniyet duyuyoruz; çünkü, biz, sanayide gelişmemizin temel unsuru
olarak KOBİlerin, esnaf ve sanatkârlarımızın
desteklenmesine inanıyoruz. Büyük sanayicimizin geldiği noktayı
ve rekabet edebilir bir konuma ulaşmasını ise, önemli ve gurur
duyulacak bir gelişme olarak değerlendiriyoruz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1997
yılında da ortadireğin desteklenmesinin artarak devam etmesini
diliyoruz.
1996 yılında enerji ve sulamaya yönelik baraj
çalışmaları, küçük su işleri kapsamındaki gölet,
sondaj kuyusu açım çalışmaları bütün hızıyla
devam etmiştir; 1997 yılında da bunun devam edeceğine
inanıyoruz.
1996 yılında Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğümüzün
hizmetleri -ki, bunlar; asfalt, içmesuyu, sulama, arazi ıslah ve
toplulaştırma çalışmalarıdır- bütün
hızıyla devam etti.
Öncelikle, altyapısı hazır olan yolların asfaltlanması
ve çok az miktarda kalmış olan yolların stabilizesi ve
standardının yükseltilmesi hedefimiz olmuştur; çünkü, köylümüz
fazlasıyla bu hizmetlere layıktır.
Karayollarımızın -il ve devlet yollarının-
genişletilmesi ve iyileştirilmesi çalışmalarına her
bölgede, bütün yollarda gayret gösterilmektedir. 1997 yılında da, bu
çalışmalar en iyi şekilde devam edecektir.
Doğru Yol Partisi olarak, köylümüzün mahsulünün en iyi şekilde
değerlendirilmesi görüşündeyiz. Politikalarımız,
yıllardan beri, hep bu yönde olmuştur. Taban fiyatların,
çiftçimizin yüzünü güldürecek düzeyde verilmesi, son derece olumlu bir
davranıştır. 1996 yılında da, ürünlerimize, özellikle
buğdaya, arpaya iyi taban fiyat verilmiştir.
HASAN GÜLAY (Manisa) Köylüye sor, köylüye!..
MEHMET ALİ YAVUZ (Devamla) 1997 yılında da, aynı
taban fiyatın verilmesinden yanayız. Bu arada, nohut, fasulye ve
patatesin de destekleme kapsamına alınmasını bekliyoruz.
Bugüne kadar, fıstık, fındık, üzüm, incir, pamuk,
ayçiçeği, şekerpancarı taban fiyatları açıklanmıştır;
önümüzdeki günlerde de, tütün taban fiyatı açıklanacaktır.
Hükümetimizin taban fiyatına verdiği önem sayesinde en iyi taban
fiyat verilecek ve çiftçimizin yüzü gülecektir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1996
yılı içerisindeki bu gelişmeleri değerlendirdikten sonra,
1996 yılı ekbütçe tasarısı üzerindeki konulara
değinmek istiyorum.
Bu tasarıyla, 1996 yılı başlangıç ödeneklerine
447 trilyon TL eklenmesi öngörülmekteydi. Bilindiği üzere, 1996
yılı bütçesi, başlangıçta 3,5 katrilyon TL harcama, 2,6
katrilyon TL gelir ve 861 trilyon TL açıkla
başlamıştı. Yıl içerisindeki gelişmeler
sonucunda, büyüme hızı, hedeflerin üzerine çıkmış,
ekonomide önemli gelişmeler gerçekleşmiştir.
Bu arada, yıl ortasında -temmuz ayında-
memurlarımız ile bunların emeklilerine, Bağ-Kur, SSK
emeklilerine yüzde 50 gibi yüksek düzeyde bir zam
yapılmıştır.
Bunun yanı sıra, tarım girdileriyle tarım
ürünlerimizin de desteklenmesi amacıyla, bütçeden ilave kaynaklar
ayrılmıştır.
Bu arada, yatırımlara, savunma ve güvenlik hizmetlerine yeni
imkânlar tahsis edilmiştir.
Bütün bu ilaveler ve bunun yanı sıra borç faizlerinde görülen
artışlar, eködenek ihtiyacını ortaya
çıkarmıştır.
Bu tasarıyla, yukarıda bahsettiğim hizmetlerin ve
devletin taahhütlerinin yerine getirilmesi amacıyla, bu ödeneklerin
Hükümete verilmesi ve ekbütçe tasarısının da gerekli olduğu
görüşünde olduğumuzu belirtir, bu duygularla Yüce Meclise
saygılar sunarım. (DYP ve RP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Doğru Yol Partisi Grubu adına konuşan Konya
Milletvekili Sayın Mehmet Ali Yavuza teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri, Refah Partisi sözcüsü Sayın Mustafa
Ünaldı, hükümetle ilgili olarak fuzuli şâgil ifadesini
kullandılar. Ben, bugünkü koalisyonun ortağı olan ve kastedilen
hükümette de ortak olan Doğru Yol Partisi Grubu sözcüsü belki konuyla
ilgili açıklama yapar diye bekledim, o açıklama gelmediği için
ifade edeyim. Anayasa çerçevesinde kurulan hiçbir cumhuriyet hükümeti fuzuli
şâgil hükümet diye nitelendirilemez; bu, Mecliste, bir grup adına
yapılan konuşmada dile getirilemez. Bugünkü Koalisyon Hükümetimiz
nasıl Türkiye Cumhuriyeti hükümeti ise, bundan önceki Koalisyon Hükümeti
de Türkiye Cumhuriyeti hükümeti idi.
Şimdi, sıra, kişisel konuşmalara geldi.
Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Esat Bütün, buyurun. (ANAP
sıralarından alkışlar)
Sayın Bütün, konuşma süreniz 10 dakikadır.
ESAT BÜTÜN (Kahramanmaraş) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; konuşmama başlamadan önce, hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Son yıllarda, Türk ekonomisi âdeta üçkâğıda düşmüştür.
Özellikle, nasıl üçkâğıtçılık yapan bir insan
kazanamazsa ve hep kaybederse, maalesef, Türk ekonomisi de bu üç
kâğıttan kaybetmektedir. Bu üç kâğıt, tahvil, bono ve
dövizdir. Âdeta, Türkiye, bu kâğıtlar arasında rant ekonomisine
sıkışmış, gidip gelmektedir ve bugün, bu karapara,
haram para, sıcak para, Türkiye ekonomisini teslim almış
durumdadır ve bütün hükümetler, özellikle de son yıllardaki
hükümetler, buna teslim olmuş durumdadırlar; aslında, bunun karşısında
ne yapacağını şaşırmış
durumdadırlar; çünkü, 3 katrilyonluk içborç, yaklaşık 75 milyar
dolara varan dışborç ve bu borç batağının altına
saplanmış, ufuklarını göremeyen iktidarlar ve yönetimler...
Maalesef, Türkiye buradadır.
Bakın, sırf bu içborcun oluşmasındaki ana neden, en
büyük kalem, 1991 seçimlerinde oportünistçe verilen sözler neticesinde,
emeklilik yaşının düşürülmesiyle beraber, bunun bugünkü
değer bazıyla Türk ekonomisine yüklediği içborç tutarı
yaklaşık 2 katrilyon liradır. 1991 yılında 178 milyar
lira fazlalık veren sosyal güvenlik teşkilatına, bugün, 1996
yılı itibariyle 360 trilyon lira, 1997 yılı bütçesinden de
530 trilyon lira ayırmak zorunda kaldık. Bu, yaklaşık 1
katrilyon lira eder ki, biz, bu 1 katrilyon lirayı borçlanarak, yani, yüzde 120 faizle borç
alarak ödediğimiz için de, yaklaşık 2 katrilyon eder. Yani, o
gün yapılan bir yanlış, bugün Türk ekonomisini çıkmaz
duruma getiren nedenlerden bir tanesidir ve bu borçlanma öyle gitmektedir ki,
bakın, elimdeki, Sayıştay Başkanlığının
1995 yılı Genel Uygunluk Bildiriminde ne var arkadaşlar; devlet,
iç ve dışborcunun ne olduğunu bilmiyor. Bakın, 1995
yılında Sayıştay şunu diyor -ki, 1993te de böyle,
1994te de böyle- 1993te 186 trilyon, 1994te 793 trilyon, 1995te 599 trilyon
liralık -bunların küsurları da var- dışborcun kim tarafından,
nasıl yapıldığına dair, ne Hazine
Müsteşarlığının merkez saymanlığına, ne
de oradan Sayıştaya -bizim adımıza denetim yapacak olan
Sayıştaya- bir bilgi verilmemiştir. Bu,
Sayıştayın raporudur.
Katma bütçeli idareler borçlanmışlar. Plan ve Bütçe
Komisyonunda yapılan tartışmada uzmanların verdiği
bilgi -ki, burada yazı da var elimde- bu durum,
Başbakanlığa yazılıyor biz, bunların, kimin
tarafından, nasıl borçlanıldığını
bilmiyoruz, bize iletilmemiştir, dökümlerinin verilmesi lazım
deniliyor; oradan da deniliyor ki bu, yıllardır böyle gelmiş
böyle gider. Yani, şimdi, Türk ekonomisi, bu şartlar altında
bir durumla karşı karşıya.
NECMETTİN AYDIN (Zonguldak) Biz öyle devraldık.
ESAT BÜTÜN (Devamla) Siz öyle devraldınız, öyle
gitmeyeceksiniz; öyle gidiyorsunuz. Yani öyle devraldım diye, eskilerin
tabiriyle, suimisal emsal, olmaz; yani öyle devraldım diye öyle gitmek
olmaz.
NECMETTİN AYDIN (Zonguldak) Enkaz aldık, enkaz...
BÜLENT AKARCALI (İstanbul) Niye devraldınız? Ortaya
niye çıktınız?..
ESAT BÜTÜN (Devamla) O zaman, öyle gitmeye devam edin;
hayrını görün! Benim öyle söylemem gerekir. Yani ben öyle
devraldım diye, öyle gitmemesi lazım; ben onu söylemeye
çalışıyorum.
Değerli arkadaşlarım, yine bir arada
konuştuğumuzda uzmanın dediği şu: Biz, bu
borçların birkısmını, dışarıdakiler sizin
bu kadar borcunuz var diyor, öyle tespit ediyoruz. Bir kalemde bildirilen bu
borç 600 trilyon lira; yani 6 milyar dolar civarında. Şimdi, işte
Türkiye yıllardır böyle idare ediliyor ve böyle idare edilmeye de
devam ediliyor.
Biz, bunun değişmesi gerektiğine inanıyoruz. Yani,
Türkiyenin, bu tahvil, bono, faiz ve rant ekonomisinden, bu sarmaldan
kurtulup, üretim ekonomisine, yatırım ekonomisine ve 1983
yılında başlayan değişim ekonomisine gitmesi lazım
ve bugün Türkiyede eğer bir ekonomik kriz, deprem olmuyorsa, onun
sayesindedir.
İşte, 5 milyar dolar, turizmden veya bir o kadar,
kayıtdışı ekonomi dediğimiz Laleli piyasasından
gelir olmasa, bu 20 milyar dolarlık dışborç
açığını kapatmak mümkün değil.
Şimdi, buradan ne gözüküyor? Öyleyse, milletin önünü açalım.
Artık, millet, şunu söylüyor: Devlet yönetimindekiler gölge
etmesinler, ihsan istemiyoruz, biz gidiyoruz. Durum bu; gerçek bu Türkiyede;
yani, devlet, şimdi, vergilerle, zamlarla, enflasyonla, vatandaştan
haksız kazanç sağlıyor. Devlet, normal olarak, vergiyle
alamadığını, enflasyonla, zamla, vatandaşını
borçlandırarak alıyor. Bu, devlet ciddiyetine yakışmayan
bir durumdur.
Diğer yönden, bu olay, öyle haksızlıklara, öyle sosyal
adaletsizliklere sebep oluyor ki... Bakın, şimdi, Türkiyede, yüzde
20 oranında işsizlik var. Ne demek işsizlik; hiçbir geliri
olmayan, hiçbir sosyal güvenliği olmayan bir nüfus; yani, Devlet
İstatistik Enstitüsünün açıklamasıyla, millî gelirden yüzde 5
pay alan yüzde 20lik nüfus. Millî gelirin yüzde 5ini alan o nüfusun hiçbir
güvencesi yok; ama, ne yapıyoruz biz devlet olarak, Hükümet olarak, millî
gelirden yüzde 20 pay alan bir üst kesime; yani gelir seviyesi yüksek olan, bu,
rant ekonomisiyle geçinenlere hizmet götürmekte ısrar ediyoruz ve
onların çocuklarını da beleş okutmaya
çalışıyoruz. Onlara hizmet götürdükçe, o altta kalanların
adeta canı çıksın dercesine, diğerlerine bir öğretmen
dahi gönderemiyoruz, bir iş veremiyoruz, bir sosyal güvenlik
şemsiyesine alamıyoruz ve bir taraftan da, izlediğimiz
yanlış ekonomik politikalar nedeniyle, birilerine, hâlâ, bütçeden
katkı yapmaya devam ediyoruz; ama, birilerine hiçbir şey
yapmıyoruz.
O işsiz dediğimiz, o sigortası olmayan 30 milyon insana,
devletin hiçbir katkısı yok; ama, askere almada, devlet
noktasında, onlardan daha çok yararlanıyoruz.
Burada çözüm nedir: Bakın, çözüm
başlatılmıştır; özelleştirmedir,
yatırımdır ve üretimdir: Her noktada özelleştirmedir;
sadece, eğitimde, devlet, millî gelirden yüzde 54 pay alan o yüzde 20lik
nüfusun eğitim yükünden kurtulsa, onlar katkı paylarını
ödeseler, bu seneki eğitim bütçemiz üniversitelerle beraber 800 trilyon
lira, yüzde 20si 160 trilyon lira yapar. İşte, onunla, siz, bir
öğretmen dahi veremediğiniz için okulları kapalı olan o
köylere, hiçbir sosyal güvenliği olmadığı için yeşil
kartla hastane kapılarında bekleyen o insanlara daha iyi hizmet
götürme imkânını bulursunuz. Bu sosyal adeletsizliğin,
artık, kırılması lazım.
Diğer bir önemli husus, bütün sahillerin yüzde 50sini eğitim
ve dinlenme tesisleri adı altında hem iç turizme hem dış
turizme kapatmışsınız ve
o güzelim tesislerin hepsi, yıllık trilyonlarca lira
harcayarak -biz, bütçede görüyoruz- zarar ediyor. Bunlarla, Türkiyede sosyal
barışı, sosyal adaleti sağlamamızın mümkün
olmadığına inanıyorum.
Türkiye, kesinlikle, şu anda
merkezde dönen, yaklaşık 30 milyar dolarlık -yani, 3
katrilyoluk- bu sıcak paradan, karaparadan kurtulmadığı
müddetçe, yani, bunları zapturapt altına almadığı
müddetçe, vergilendirmediği müddetçe, siyaseti de, iktidarı da
kirlilikten temizleyemeyiz; çünkü, kirlenmenin ana sebebi, kontrol altına
alınamayan o karaparadır, o sıcak paradır...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Bütün, konuşmanızı
tamamlayın.
ESAT BÜTÜN (Devamla) Kumardan,
uyuşturucudan, ranttan ve kayıtdışı ekonomiden elde
edilen o para, korunmadığı müddetçe ayakta
kalamadığı için, korunmak itibariyle beraber, devlet güvenlik
güçlerine veya birtakım, iktidarı ellerinde bulunduranlara
yanaşacak ve öyle korunacaktır;
pahalandırdığınız seçim sistemi neticesinde de
iktidara musallat olacaktır. Bunu ortadan kaldırmanın yolu,
halkın önünü açmak, halka güvenmek, millete güvenmektir diyor; bu duygu ve
düşüncelerle hepinize saygılar sunuyorum. (ANAP ve DSP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Sayın Esat Bütüne teşekkür ediyorum.
Hükümet adına, Sayın Maliye Bakanı söz talebinde
bulunmuştur; buyurun Sayın Bakan. (RP sıralarından
alkışlar)
Konuşma süreniz 20 dakikadır.
MALİYE BAKANI ABDÜLLATİF ŞENER (Sıvas) Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; bildiğiniz gibi bütçe, devletin
gelecek bir yılla ilgili olarak giderlerini ve gelirlerini gösteren bir
belgedir, geleceğe yönelik bir tahmindir.
Gelecek bir yılla ilgili olarak devletin gelir ve giderlerini
gösteren, hükümet tarafından hazırlanan ve Parlamento tarafından
onaylanan, kabul edilen bir belge olduğuna göre, devletin ekonomi
politikası araçlarının en önemlilerinden biridir.
Bu bakımdan, bütçelerin temel fonksiyonlarından biri ekonomik
fonksiyondur; yani, piyasa ekonomisi üzerindeki birtakım
değişkenleri bütçeler vasıtasıyla etkilemek mümkündür.
Bütçeler, bu boyutu itibariyle, hükümetlerin birer programı
niteliğindedirler.
Bunun dışında, yasama organında kabul edildiği
için kanun niteliği vardır, Parlamentonun kararı olma
özelliği vardır; daha doğrusu, devletin yapacağı
harcamalara ve toplayacağı gelirlere Parlamentonun karar vermesi
anlamını taşımaktadır.
Bunun ötesinde, bir başka boyutu itibariyle de bir tahmini ifade
etmesidir. Bütçeler, gelecek bir yıla ilişkin tahminî bir
belirlemedir. Bu, gelecek yıl, takvim yılı olarak
belirlenmiştir; 1.1 - 31.12 tarihleri arasında devlet ne kadar
harcama yapacak, ne kadar gelir toplayacak; bu, bütçelerle tahmin edilmektedir.
Bütçelerin samimi olarak hazırlanması, gerçekçi olarak
hazırlanması da temel ilkelerden ve prensiplerdendir. Ancak,
maalesef, Türkiyede öteden beri hazırlanan bütçeler yılsonu
itibariyle sapmalar göstermektedir. Ortaya çıkan sonuçlar,
yılbaşında ortaya konulan tahminlerin ötesinde sonuçlar
doğurmaktadır ve bu sebepten dolayı da, iktidarlar, sürekli
olarak, eködenek talepleriyle Meclise tekrar müracaat etmektedirler.
Yıllar itibariyle baktığımızda,
değişik iktidarlar döneminde, değişik hükümetler döneminde,
sürekli olarak bütçe açıklarında sapmalar görülmüştür.
Örneğin, 1977 ve 1979 yılları bütçelerine bakıyoruz -bu
dönemlerde Ecevit kabineleri vardı- birinde, bütçe, yüzde 140lık bir
sapma göstermiştir; diğerinde de, bütçe, yüzde 308lik bir sapma
göstermiştir.
MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) Siz yok muydunuz o zaman?
MALİYE BAKANI ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) Hayır,
biz yoktuk; biz, 1974te vardık.
Daha sonraki yıllarda da, 1980li yıllarda da -yani, Anavatan
Partisinin İktidarda olduğu dönemlerde de- aynı şekilde,
yılsonu itibariyle bütçelerde sapmaları görüyoruz. Örneğin, 1984
yılı bütçesinde, bütçe açıkları, yüzde 124lük bir sapma
göstermiştir; 1987 yılında ise, yüzde 152lik bir sapma göstermiştir.
Son yıllara doğru geldiğimizde de, yılbaşı
ve yılsonu itibariyle, bu sapmaların sürekli devam ettiğini
görüyoruz. Örneğin, 1993 yılında yüzde 152lik bir sapmayı
görmekteyiz ve tespit etmekteyiz.
Bu açıklarda görülen farklılaşma ve sapmalar, ister
istemez, sürekli olarak, eködenek ihtiyacını ortaya çıkarmıştır
ve bunun neticesinde de, değişik yıllarda, hükümetler,
iktidarlar, Türkiye Büyük Millet Meclisine, eködenek tasarılarıyla
gelmişlerdir, ekbütçe isteğiyle gelmişlerdir.
Eködeneklerin başlangıç ödeneklerine oranı da:
Örneğin, 1984 yılında, yani Anavatan Partisinin iktidarda
olduğu yılda çıkarılan bir ekbütçede, eködeneğin
başlangıç ödeneğine oranı yüzde 24 olmuştur; yine,
1991 yılında -yine Anavatan Partisi İktidarı dönemidir- yüzde
21 olmuştur; 1993 yılında
yüzde 21,4; 1995 yılında da yüzde 28,6 olmuştur.
Bildiğiniz gibi, bu tablo ve sürekli, iktidarların ekbütçe
talepleriyle Meclise gelmeleri, her zaman, her iktidar döneminde
rastladığımız bir olaydır, yeni ortaya
çıkmış bir hadise değildir ve özellikle 54 üncü Türkiye
Cumhuriyeti Hükümetinin oluşturduğu şartların ortaya
çıkardığı bir sonuç da değildir.
28 Haziran 1996 günü Refah Partisi ile Doğru Yol Partisinin
ortaklığı şeklinde kurulan 54 üncü Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti teşekkül ettikten sonra, bu kürsüden,
devraldığımız tabloyu, bütçe dengelerini
açıklamıştım. Temmuz ayının ilk haftasında
bu kürsüden açıkladığım rakamlara göre, 1996 yılı
bütçesinin, yıl sonu itibariyle devraldığımız
koşullardan dolayı, 1,3 katrilyonluk açık vereceğini ifade
etmiştim. Şimdi getirmiş olduğumuz bu ilk ekbütçeyle ilgili
kanun tasarısı, doğrudan doğruya, devralmış
olduğumuz sonuçların Meclise intikalinden, yansımasından
ibarettir, yeni bir şey değildir, yeni bir hadise değildir ve
özellikle, 54 üncü Türkiye Cumhuriyeti Hükümetinin ortaya
çıkardığı sonuçların bir uzantısı
değildir; tamamıyla, devralınan sonuçların bir
parçasıdır.
Burada, değerli arkadaşlarım Anayasaya göre, eködenek
kanunlarında kaynak gösterilir, eködeneğin tamamı borçlanmayla
karşılanacaktır denilmiştir. Dolayısıyla, bu yeni
bir uygulamadır; daha önceki eködenek kanunlarında,
tamamının borçlanmayla gösterildiği bir bütçe, bir tasarı
yoktur demişlerdi; fakat, şu ana kadarki eködenek
kanunlarını incelediğimiz takdirde, diğer eködenek kanunlarının
da bunun bir benzeri olduğunu görmekteyiz. Şu ana kadar, 1980den
sonra, 1982 yılından sonra sekiz adet eködenek tasarısı
gelmiştir Meclise; ikisinde gelir karşılık
gösterilmemiştir, yani, karşılığı
olmamıştır; üçünde, gösterilen gelir eködeneğin
altında kalmıştır; sadece üçünde, eködenek kadar gelir
gösterilmiştir; bunu da bilgilerinize arz ediyorum.
Sayın Bütünün biraz önce belirtmiş olduğu 1995
Yılı Kesinhesap Kanunu Tasarısında, dış kredi
boçlarıyla ilgili hesabın Plan ve Bütçe Komisyonunda kabul
edilmeyişiyle ilgili izah, 1995 yılına aittir. 1995
yılına ait Kesinhesap Kanunu Tasarısı, sizin iktidar
olduğunuz dönemde; yani, 1996 yılı bütçesi Meclise sunulurken,
bu bütçeyle birlikte Parlamentoya sunulması gereken bir kesinhesap kanunu
tasarısıydı; maalesef, siz, anayasal bir zorunluluk olduğu
halde bu zorunluluğu, teknik çalışmaları
tamamlayamadığınız için yerine getirmediniz; bizim burada,
kesinhesap kanunu tasarısı olarak 1995 yılında Parlamentoya
getirdiğimiz dönem, 54 üncü Türkiye Cumhuriyeti Hükümetine ait bir dönem
değildir; bir. İkincisi de, Parlamentoya takdimi de size ait
olduğu halde, o eksikliğinizi de giderdiğimiz bir husustur.
Bilgilerinize arz eder; saygılar sunarım. (RP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Maliye Bakanı Sayın Abdüllatif Şenere
teşekkür ediyorum.
Bir şey mi söyleyeceksiniz Sayın Bütün?
ESAT BÜTÜN (Kahramanmaraş) Sayın Başkanım...
(Gürültüler)
BAŞKAN Değerli arkadaşlar, yerinden bir talepte bulunan
Sayın milletvekilinin ne söylediğini anlayamıyorum. Müsaade
ederseniz arkadaşımızın talebini bir tespit edeyim.
Buyurun Sayın Bütün.
ESAT BÜTÜN (Kahramanmaraş) Sayın Başkanım,
1995 yılında Anavatan Partisi iktidar değildi; bu bir. 1996
yılı bütçesi de, bildiğiniz gibi, 1995 yılında SHP-DYP
Hükümetleri adına hazırlanmıştır. 1995
yılındaki bu olaylarla Anayol Hükümetinin bir ilgisi yoktur; arz
ederim.
BAŞKAN Çok teşekkür ederim.
Sayın Salih Kapusuz, kişisel olarak söz isteminde
bulunmuştur; buyurun. (RP sıralarından alkışlar)
Konuşma süreniz 10 dakikadır.
SALİH KAPUSUZ (Kayseri) Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Görüşmekte olduğumuz ekbütçe tasarısıyla ilgili olarak
şahsî görüşlerimi kısaca ifade etmek ve bir düzeltme yapmak için
huzurlarınıza geldim.
Özellikle, Değerli Bakanımızın
açıklamış olduğu ve değerli sözcülerin de ifade
ettikleri gibi, 1996 yılına ait yapılmış olan bu
ekbütçenin bizden önceki İktidar dönemine ait olduğunu bir kez daha
vurgulamak istiyorum. Hesap hatası, başlangıçta kendilerine
ifade edilmişti; ama, ifade edilmiş olmasına rağmen,
kendileri bu kürsülerden hayır, biz hesaplamış olduğumuz
bütçeye sahibiz; bunun üzerinde bir açık söz konusu olmayacak
demişlerdi. Maalesef, nisan ayı itibariyle 400 trilyonu bulan bütçe
açığının, yıl ve dönem sonu itibariyle de 1,3
katrilyonu bulması gayet normal idi ve bu gerçekleşmiş oldu. Bu
Hükümet, sadece bunu tamamlamış oldu.
Değerli arkadaşlar, hazırlanmış olan bu
ekbütçede rakam olarak bir hususun altını özellikle çizmek istiyorum.
Dikkat edilirse, yaklaşık 450 trilyonluk harcama kalemleri nerelere
gitmektedir; çalışanlara 70 trilyon, emeklilere 60 trilyon, faiz
giderleri 210 trilyon... Tarımsal destekleme ve özellikle köy hizmetlerini
yürütebilmek açısından ihtiyaç duyulan miktar kadarıyla
yetinilmeye çalışılmıştır, mümkün mertebe, bunun
daha büyük olmamasına azamî gayret sarf edilmiştir.
Anavatan Partisinden değerli sözcü, kıymetli
arkadaşımız burada konuşurken bir ifade kullandılar
ki, söz almamın asıl sebebi bunu düzeltmek içindi.
Dışticaret açığı ile ödemeler dengesi
açığı çok
farklı şeylerdir. Şu anda rakam olarak
dışticaret açığı 20 milyar dolar; ödemeler dengesi
açığı ise 6,8 milyar dolardır. Yoksa, sayın sözcünün dediği gibi
ödemeler dengesi açığı 20 milyar dolar seviyesine
ulaşmamıştır. Özellikle zabıtlara bunun düzgün geçmesi
açısından ifade ediyorum.
Tabiî, bu dönem sona ererken, elbette, önümüzdeki haftadan itibaren 1997
bütçesini görüşeceğiz. 1997 bütçesindeki hedefimiz denk bütçedir;
inşallah, bunu gerçekleştireceğiz. Bir yıl sonra
huzurlarınıza, ümit ediyoruz ki, ekbütçeyle çıkmamaya gayret
sarf edeceğiz; çünkü, bu Hükümet çalışmanın erdem
olduğunun ve özellikle bu millete hizmetin de ibadet mesabesinde
olduğunun şuurunda ve bilincindedir. Dolayısıyla, bu
Hükümet, denk bütçeyi hazırlamış, milletimizin ve Türkiye Büyük
Millet Meclisinin gündemine getirmiştir. Sizlerin de gayret ve
destekleriyle denk bütçe olması, hepimizi memnun eden bir sonuç
olacaktır.
Bunu arz eder; teşekkür ederim. (RP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Sayın Salih Kapusuza teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
1 inci maddeyi okutuyorum:
4139 Sayılı 1996 Malî Yılı Bütçe
Kanunu ile Bağlı (A) İşaretli Cetvelde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı
MADDE 1. 4139 sayılı 1996 Malî
Yılı Bütçe Kanununa bağlı (A) işaretli cetvelin
ilişik (1) sayılı cetvelde yazılı tertibine 447 000
000 000 000 liralık ek ödenek verilmiştir.
BAŞKAN 1 inci madde üzerinde söz isteyen?..
Demokratik Sol Parti Grubu adına, Sayın Çapoğlu; buyurun.
Konuşma süreniz 10 dakikadır.
DSP GRUBU ADINA GÖKHAN ÇAPOĞLU (Ankara) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Aslında, yapacağım konuşma çok uzun; çünkü,
bilimselliği anlatmak o kadar kolay ve kısa bir süreye
sığacak bir olay değil; fakat, biraz önce, Refah Partisi
adına konuşan arkadaşımız bilimsellik iddiasında
bulundu. Aslında, bilimsellik iddiasında bulunmaması gerekirdi.
Bilimsellik iddiasında bulunmaktan çok uzakta olan insandır; çünkü,
Plan ve Bütçe konuşmaları sırasında defterleri
açsaydı, tutanakları açsaydı, bilimselliğin ne
olduğunu en azından orada bile tespit edebilirdi.
Bilimsellik nedir; bilimsellik, sistemli bir şekilde geleceği
öngörebilmektir. (RP sıralarından alkışlar!) Size açık
olarak söylüyorum; Hazineden sorumlu Bakanlıkta da söyledim, Maliye
Bakanlığında da arz ettim; mart, nisan ayı
tutanaklarını açtığınız zaman -10 ve 11 Nisan
tutanaklarını- orada demişiz ki açık olarak, bütçe
açığı 860 trilyon değil, 1,5 katrilyon olacak; orada
demişiz ki, dışticaret açığı 16 milyar
değil, 20 milyar dolar olacak. Aynı şekilde belirtmişiz;
enflasyon yüzde 65 değil, yüzde 85 olacak; özelleştirmede 1,7 milyar
öngörülmüş, hep yüzde 10 gerçekleşiyor, yüzde 10unu
gerçekleştirebilirsiniz ve gerçekleşme 150 milyon dolar olmuş.
Şimdi, bakın, Refah Partisi sözcüleri de, bütçe açığının
bu sene için 5 katrilyon olacağını öngörmüşler. Aslında,
o öngördükleri rakam 1997 yılı bütçesi için gerçekleşecek
rakamdır.
Şunu belirtmek istiyorum: Öyle, kolay kolay boş hurafelere
inanarak bilimsellik iddiasında bulunmayın lütfen. Plan ve Bütçe
görüşmeleri sırasında da okuduğumuz gibi, nisanda
farklı şeyler söylediniz, aynı maddeler için karşı oy
verdiniz, 1997 yılı bütçe kanunu tasarısındaysa aynı
maddeler için olumlu oy veriyorsunuz. Size açık olarak söyleyeyim; siz,
Doğru Yolu sahiplenmiyorsunuz; ama, yolsuzlukla
suçladığınız Tansu Çilleri, Doğru Yol Genel
Başkanını, sahiplenmeye devam ediyorsunuz, her platformda devam
ediyorsunuz... (DSP sıralarından alkışlar)
İRFETTİN AKAR (Muğla) Ne alakası var!
MEMDUH BÜYÜKKILIÇ (Kayseri) Ne alakası var!
GÖKHAN ÇAPOĞLU (Devamla) Sayın miletvekilleri, 1997ye
gelmemin nedeni şuydu: Bu sene de samimî ve gerçekçi değilsiniz.
Kendi bütçenizde 2 katriyon lira borçlanma yetkisi isteyerek bunu gösterdiniz
ve şunu açık olarak söyleyeyim: Bu sene
yaptığınız hataları, 1997 yılında da daha
büyük bir şekilde yapacaksınız. 1997 yılı bütçesinden
bahsetmemizin nedeni budur; sizi uyarmamızdır. Samimî ve gerçekçi
değilsiniz; biz, sizi samimiyete ve gerçekçiliğe davet ediyoruz. Aksi
takdirde, ülkeyi yönetemezsiniz ve krize sokarsınız.
Teşekkür ederim, saygılarımı sunarım. (DSP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Ankara Milletvekili Sayın Gökhan Çapoğluna
teşekkür ediyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Sayın Algan
Hacaloğlu; buyurun efendim. (CHP sıralarından
alkışlar)
Konuşma süreniz 10 dakikadır.
CHP GRUBU ADINA ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan yasa
tasarısının 1 inci maddesi hakkında şahsım ve
Grubum adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
1996 yılında gayri safî millî hâsıla yüzde 7,5
artmış bulunmaktadır. Bu, programa göre bir ek
artışı göstermekte; program yüzde 4,5lik bir artış
öngörmekteydi. Ekonomide enflasyonu kontrol altına alabilmek
amacıyla, Mart 1996da yüzde 4,5lik bir büyüme oranı saptanmış
ve makro dengeler onun üzerine bina edilmişti.
Sayın Başkan, çok gürültü oluyor.
BAŞKAN Değerli arkadaşlarım, kürsüdeki sözcüyü
dinlemekte zorluk çekiyoruz.
ALGAN HACALOĞLU (Devamla) Evet, değerli
arkadaşlarım, 1996 yılında makro dengelerdeki -ilk
konuşmamda belirttiğim- sapmalar sonucu, gayri safî millî
hâsıladaki artışın olumlu sonuçlarını, ne
yazık ki, ekonomimize yansıtamadık. Yüzde 7,5lik büyüme, yapay
bir büyümeydi ve yüzde 7,5lik büyüme, benden evvel, değerli DSP Grup
Sözcüsü milletvekili arkadaşımın da söylediği gibi, ne
yazık ki, vergi gelirlerine yansımamıştır; vergide
beklenen artışı sağlamamıştır. Nereden
biliyoruz; bakınız, 1996 yılı programında, vergi
gelirlerinin gayri safî millî hâsılaya oranı, yüzde 15,73 idi ve bu,
yüzde 4,5lik bir gayri safî millî hâsıla büyüklüğü çerçevesi içerisinde
saptanmış bir orandı. Oysa, 1996 yılı
gerçekleşmesinde, vergi gelirlerinin gayri safî millî hâsılaya
oranının artmak yerine düştüğünü, yüzde 14,9a
indiğini görmekteyiz. Bu, esasında, garipsenecek bir şey
değil; çünkü, bu, özünde, ekonomi büyürken, kayıtdışı
ekonominin de yeni boyutlar kazanmakta olduğunun ve ekonomideki büyümenin,
toplumumuzun dargelirli, emekçi, çalışan kesimlerine yönelik
artı değer yaratmak yerine, rantiye kesimlerine destek sağladığının,
rantiye kesimlerinin gelirlerini katladığının; ancak,
çiftçinin, esnafın, işçinin, yüksek enflasyon altında
ezildiğinin bir göstergesi olduğunu, burada özellikle belirtmek
istiyorum.
Tabiî, büyüme, vergi gelirlerine yansımayınca, ekkaynak
gerekiyor ve içborçlanmayla, 445 trilyon liralık bir ekbütçeyle huzurumuza
gelmek zorunda kalıyorsunuz; çünkü, altı aylık iktidar
döneminizde, Refah-Doğru Yol Hükümetinin, önümüze bir vergi reformu, adil
bir vergi reformu, kayıtdışı ekonomiyi kayıt
kapsamı içine alacak, emeğin, çalışanların üstündeki
vergi ve fon yükünü azaltacak, esnafın adil olmayan peşin vergisini
adil çerçeveye çekecek bir vergi reformunu getirmemiş olmasının
bedelini, şimdi, hep beraber, içborçlanmayı artıran bir
ekbütçeyle tüm çalışanlarımıza ve kavruk, ezilen
insanlarımıza ödetmekteyiz.
Buradan ileriye doğru baktığımızda, ne
yazık ki, 1997 yılının ufkunda da bir vergi reformu
olmadığını; 1997 yılına yönelik dengelerin de,
yine, ülkede eşitsizlikleri giderecek ve Anayasanın öngördüğü
şekilde, herkesin gücü oranında vergi vermesini öngören ilkenin,
kuralın, adalet kuralının yaşama geçirilmesini
sağlayacak bir kararlılığın, ne yazık ki,
Refah-Doğru Yol Hükümetinde olmadığını görmekteyiz.
Değerli arkadaşlarım, bir saptama daha yapmak istiyorum.
Esasında, bugünkü konuşmamızın çerçevesi fındık üreticisinin,
pamuk üreticisinin içerisinde bulunduğu sıkıntıları
tartışma zemini değil; ancak, bu ekbütçenin gerekçeleri
arasında tarımı destekleme çerçevesinde yapılacak olan
ödemeler de olduğu için, ben, sınırlı boyutta,
fındık üreticisinin, bugün, içinde olduğu
sıkıntıyı dile getirdim; ama, bugünkü Dünya Gazetesinde
fındıkta peşin fiyaskosu... deniliyor. Yani,
ayrıntısına inmiyorum, ben bu kaynağı kullanarak,
Karadenizin, Doğu Karadenizin, Sakaryanın, Batı Anadolunun
fındık üreticilerinin, fındığını
verdiği halde yetmiş gündür parasını alamayan üreticinin,
basına yansımış olan feryadını, şikâyetini
dile getirdi. Burada efendim, geçmişte de geç kalınmaktaydı
şeklinde ifadelerle bu yaranın, bu gerçeğin
kapatılması, sorunun çözülmesi mümkün değil.
Bir de, Sayın Bakanımızın bir sözüne
yanıtım olacak. Ben, ilk değerlendirmemde, 1996 yılı
ekbütçesinin iki temel noktada tartışılması
gerektiğini söylemiştim. Birincisi, bu ekbütçe ihtiyacının,
özde, temelde, 1996 yılı makro dengelerinin, makro parametrelerin
sapmasından kaynaklandığını dile getirmiştim;
onu, size, rakamlarla, kanıtlamaya, ifade etmeye
çalışmıştım.
İkinci husus ise, 1996 yılı ek bütçesinin, son on ki
yılda, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine gelen tüm ekbütçe ödenek
taleplerinin aksine, sadece, bu yıl yüzde 100 oranında içborçlanma
ihtiyacı, içborçlanma çerçevesinde eködenek talebinin
karşılanacağı ifadesinin yer aldığı
gerçeğinin altını çizmiştim; yani, 1984, 1989, 1991, 1993
ve 1994 yıllarında, hiçbir
yıl eködeneğin karşılığı yüzde 100
içborçlanmayla karşılanmamıştır; 1984
yılında yüzde 68 düzeyinde vergi gelirleriyle
karşılanmıştır, 1993 yılında yüzde 25
düzeyinde vergi gelirleriyle karşılanmıştır. Keza,
1991 ve 1994 yıllarında da, ödenek artışının
belli miktarları, vergi gelirleriyle
karşılanmıştır. Ama, şimdi, adil vergi reformunu
gündemine alamayan Hükümet, vergi artışını
sağlayamayan Hükümet, içborç, rantiye kesimi spiraline tutsaktır,
vergiyi artıramamaktadır ve içborçlanmayla gerekli olan ödeneği
karşılamayı gündemine almış bulunmaktadır.
Ben, bunları, teknik bir saptama olarak zapta geçmesi için
belirtiyorum; ilk konuşmamda da belirttiğim gibi, bu ekbütçenin,
özellikle son altı ayda çarpıtılmış olan makro
dengeleri düzeltmeye hiçbir şekilde merhem olmayacağını
belirtiyorum; en kısa zamanda daha sağlıklı
politikaların gündeme gelmesi dileğiyle, hepinize
saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına konuşan,
Sayın Algan Hacaloğluna teşekkür ediyorum.
Anavatan Partsi Grubu adına, Iğdır Milletvekili
Sayın Aşırım; buyurun.
Konuşma süreniz 10 dakikadır.
ANAP GRUBU ADINA ADİL AŞIRIM (Iğdır)
Teşekkür ederim.
Saygıdeğer Başkan, saygıdeğer milletvekili
arkadaşlarım; Sayın Bakan konuşmasında, bütçe
sapmasının geçmiş hükümetlerde de görüldüğünü belirtti ve
verdiği rakamlara baktığımda, bunun ortalama yüzde 25
dolaylarında olduğunu gördüm. 54 üncü Hükümet, denk bütçe
iddiasıyla ortaya çıktığı için, 97 yılında
da bu şekilde bir sapmanın olmayacağını iddia etti;
ama, ben diyorum ki, inşallah, geçmiş hükümetlerde olduğu gibi,
siz de, yüzde 20leri tutturursunuz;
çünkü, denk bütçede ortaya koyduğunuz gelirlerin en önemlisi
sayılan Türk Telekom AŞnin satışından ve yine Türk
Telekom AŞnin katma değerli hizmetlerinden elde edilecek geliri,
yaklaşık 5.5 milyar dolar olarak görüyorsunuz; ama, ben size bir
şey söyleyeyim, bunun da farkında olun; Türk Telekom AŞnin
satışıyla ilgili, şu anda, Özelleştirme
İdaresinde hiçbir şey yapılmamıştır.
Biliyorsunuz, buradan bir yasa geçirdik ve o yasayı da biz destekledik;
Türk Telekom AŞden, Ulaştırma Bakanlığından,
Özelleştirme İdaresinden teşkil edilecek bir heyet, daha
oluşturulamamış; çok sıkı çalışsalar bile,
1997nin sonunda buradan elde edeceğiniz geliri, bütçeye
yazamayacaksınız; onun için, ben sizi uyarıyorum.
54 üncü Hükümetin Hükümet Programında en çok dikkat ettiğim
şöyle bir ifade var: Rant ekonomisinden üretim ekonomisine geçilecek.
Bunu, Hükümetteki bütün milletvekili arkadaşlarımın odasına
yazıp sürekli bakmalarını tavsiye ediyorum; çünkü, sizin
yaptığınız, sadece rantiyeyi teşvik etmek. Bununla
ilgili, demin Sayın Hacaloğlunun dediği gibi, bir vergi reformu
getirebilirdiniz; ama, bakın, ürettiğiniz kaynak paketlerinin içine
-özellikle Refah Partisinin tabanına yönelik- serpiştirdiğiniz
bütün önlemler, aslında, çok büyük faiz oranlarında
borçlanmadır; örneğin, bedelsiz ithalat; örneğin, altın
stokunun affı... Bu, kesinlikle borçlanmanın bir başka yoludur;
bedelsiz ithalatta yüzde 10 faizle borçlanıyorsunuz... Ha, size şunu
da söyleyeyim: Doğru Yol Partisi ile CHP; yani, 1995teki Hükümet sizi
kandırmış. Sizi nasıl kandırmış; şöyle
kandırmış: Gümrük Birliği Anlaşmasının
İngilizce metnini Türkçeye çevirirken tahrifat yapmışlar;
nasıl: Gümrük Birliği Anlaşma metninin Türkçe tercümesinde,
yabancı otomobillerin ithalinin, Hazine Dış Ticaret
Müsteşarlığı -şimdi ikiye ayrıldı-
İthalat Genel Müdürlüğünün izniyle olabileceğini metne
yazmışlar; halbuki, İngilizce metinde böyle bir şey yok.
Yani, sizin bedelsiz ithalat kanununu geçirmenize gerek de yoktu. 50 bin
markını bankaya yatıran bir insan, gidip, sizi mahkemeye verip
parayı da geri alabilir. Gümrük Bbirliği Anlaşmasında, bedelsiz
ithalata izin var, o kanunu niye geçirdiniz? O da, gerçekten rantiyedir;
parası olanın, araba almasına imkân sağlayan, devlete de
uzun vadede çok yüksek faizle borçlanma sağlayan bir kanundur. O kanunu,
geçirmenize gerek de yoktu. Yarın, öbürgün, bedelsiz ithalat yapayım
diye para yatıranların hepsi, sizi mahkemeye verebilir.
Şimdi, Doğru Yol Partisinin sözcüsü arkadaşım,
buradan çiftçilere destekleme alım fiyatını iyi verdiklerini,
KOBİleri desteklediklerini söylediler; Hükümet Programınızda
da bu var. KOBİleri destekleyemezsiniz; 5 trilyonla KOBİler
desteklenir mi? Resmî olmayan kayıtlara göre, 2 milyona yakın
KOBİ var. Bunların her birine ar-ge çalışması için,
dışpazar araştırması için, eğitim için, her
birine, sadece, 1 milyar lira verseniz, 2 katrilyon para ediyor. Niye yalan
söylüyorsunuz ki, 5 trilyonla bu olmaz; ancak, partizanca... (RP
sıralarından Doğru konuş sesleri) Doğru
söylediğim için tersi yalan oluyor; ben, doğru söylüyorum.
Hesaplayın: 2 milyon KOBİye 1 trilyon verin, 2 katrilyon ediyor
efendim; ben, doğruyu konuşuyorum.
Buradaki eködenek ihtiyacının yarısı, yine faiz
ödemelerine gidiyor. Aslında, ben, Köy Hizmetlerine,
çalışanlarımıza, emeklilerimize giden parayı
destekliyorum; ama, dikkat edin, yarısı gene faize gidiyor; hani,
rantiyeyi engeleyecektiniz? Vergi reformu getirseydiniz.
Hepinize saygılar sunuyorum.(ANAP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Anavatan Partisi Grubu adına konuşan Sayın
Adil Aşırıma teşekkür ediyorum.
1 inci maddeyle ilgili başka söz talebi yok.
Şimdi, 1 inci maddeye bağlı cetveli okutup,
oylarınıza sunacağım.
(1) SAYILI CETVEL
13.00 - MALİYE BAKANLIĞI
Program
Kodu Açıklama Lira
930 Malî
Transfreler 447
000 000 000 000
BAŞKAN
Kabul edenler.... Etmeyenler...
Kabul
edilmiştir.
1 inci maddeyi kabul edilen cetveliyle birlikte oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Geçici 1 inci maddeyi okutuyorum:
GEÇİCİ MADDE 1. Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünde
çalıştırılan geçici işçiler için 1996 yılına
mahsus olmak ve 100 000 Adam/Ay miktarını aşmamak üzere ilave
vize yapmaya; bu vize için gerekli geçici işçilik ödeneğini Maliye
Bakanlığı Bütçesinin (930-08-3-351-900) tertibindeki ödenekten
kurum bütçesinin ilgili tertiplerine aktarmaya Maliye Bakanı yetkilidir.
Bu madde uyarınca yapılacak ilave geçici işçi vizesi, Köy
Hizmetleri Genel Müdürlüğü için 1997 yılında yapılacak vize
işlemi sırasında dikkate alınmaz.
BAŞKAN Geçici madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Geçici madde üzerinde değişiklik önergesi yok.
Geçici maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2.- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.
Maddeyle ilgili önerge yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
3 üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3.- Bu Kanun hükümlerini Maliye Bakanı yürütür.
BAŞKAN Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.
Maddeyle ilgili değişiklik önergesi yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Tasarının tümü açık oya tabidir.
Oylamanın, oy kupalarının sıralar arasında
dolaştırılmak suretiyle yapılması hususunu
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Kupalar dolaştırılsın.
(Oylar toplandı)
BAŞKAN Salonda olup da oyunu kullanmayan sayın üye var
mı? Yok.
Oy verme işlemi bitmiştir; kupalar kaldırılsın.
(Oyların ayırımı yapıldı)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, 4139 sayılı 1996
Malî Yılı Bütçe Kanunu ile Bağlı (A) İşaretli
Cetvelde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının oylama sonuçlarını sunuyorum:
Oy sayısı :
254
Kabul
: 213
Ret :
37
Mükerrer : 3
Geçersiz :
1
Böylece, tasarı yasalaşmış bulunmaktadır;
hayırlı uğurlu olmasını temenni ediyorum.
Grup temsilcileri, kalan sürede, daha başka bir kanunu
çıkarmaya sürenin yetmeyeceği gerekçesiyle, çalışmaları
tamamlamamızı arzu ediyorlar, Başkanlık da aynı
görüşe katılıyor.
1997 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçe Kanunu
Tasarıları ile 1994 ve 1995 Malî Yılları Genel ve Katma
Bütçe Kesinhesap Kanunu Tasarılarını görüşmek için, 9
Aralık 1996 Pazartesi günü Saat 10.00da toplanmak üzere birleşimi
kapatıyorum.
Kapanma
Saati: 18.55
VI. SORULAR VE CEVAPLAR
A) YAZILI
SORULAR VE CEVAPLARI
1.
İstanbul Millevekili Bülent Akarcalının, Mülteciler
Sözleşmesine ilişkin sorusu ve Dışişleri Bakanı
ve Başbakan Yardımcısı Tansu Çillerin yazılı
cevabı (7/1577)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın
Dış İşleri Bakanı Sayın Tansu Çiller
tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını
arz ederim.
Bülent
Akarcalı
İstanbul
1. Ülkemizin 1951 Mülteciler sözleşmesine
koyduğu Asya ülkelerinden siyasi mülteci kabul edilmez şerhini
kaldırmayı düşünmez misiniz?
2. Bu şerhin varlığı Türkiye için
aşağılayıcı değil midir?
3. Bu şerhe göre Batılı insansa,
Asyalı nedir?
4. Bu şerh atalarımızı inkâr
anlamına gelmiyor mu?
T.C.
Dışişleri
Dışişleri Bakanlığı
Orta
doğu, Afrika ve Uluslararası
Siyasi
Kuruluşlar Genel Müdürlüğü
Sayı
: BMGY-III-3740-749
Konu : Yazılı Soru Önergesi
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
İlgi : TBMM Başkanlığı Genel
Sekreterliğinin 8 Kasım 1996 tarihli ve A.01.0.GNS.0.10.00.
02-7/1577-4029/11168 sayılı yazısı.
İstanbul Milletvekili Sayın Bülent
Akarcalı tarafından verilen, ülkemizin 1951 tarihli Mültecilerin
Hukukî Durumuna Dair Cenevre Sözleşmesine coğrafi
sınırlamayla taraf olmasına ilişkin yazılı soru
önergesinin yanıtı ekte takdim kılınmıştır.
Saygılarımla arz ederim.
Prof.
Dr. Tansu Çiller
Dışişleri
Bakanı ve
Başbakan
Yardımcısı
Türkiyenin 1951 Tarihli
Cenevre Sözleşmesine Coğrafi Sınırlamayla
Taraf Olmasına Dair
Yazılı Sorunun Yanıtı
1951 Tarihli Mültecilerin Hukukî Durumlarına
İlişkin Cenevre Sözleşmesi, II.Dünya Savaşı
sonrasında, özellikle Nazi zulmü nedeniyle birçok ülkede mülteci durumuna
düşmüş kişilerle ilgili sorunların ülkede çözülebilmesi
amacıyla, mültecilerin hukukî statülerini, o ana kadar benimsenen geçici
tanımların yerine, genel ilkelere bağlayacak bir
uluslararası belgeye duyulan ihtiyaç nedeniyle ortaya
çıkmıştır. Malumları olduğu üzere, ülkemiz de bu dönemde,
Avrupa ülkelerinden kaçan mülteciye evsahipliği yapmıştır.
Sözleşme imzacı devletlere, coğrafi
kısıtlamalarla taraf olma imkânını sunmuştur. Türkiye
bu imkândan yararlanmış ve Avrupadan gelen kişilere mülteci
statüsü tanımıştır. Avrupaya istisna tanınması
yukarıda değinilen geleneksel tutumumuzdan ve bu coğrafi
bölgeden kısıtlı sayıda kişilerin iltica etmesinden
kaynaklanmıştır.
Buna karşılık, Türkiyenin transit
yollar üzerinde olması, doğu ülkelerinden de mülteci kabul
edildiği takdirde yurdumuzu sınırları açık bir iltica
ülkesi haline getirebilecek ve büyük sorunlara yol açabilecektir.
Türkiyenin, Avrupa dışındaki ülkelerden
gelen kişilere, mülteci statüsü tanımıyor olması,
uluslararası korumaya muhtaç kişilere geçici sığınma
hakkı ve ikâmet imkânı da tanınmadığı
anlamına gelmemektedir. Ancak, mülteci statüsü, geçici
sığınmacı statüsünden farklıdır. Mülteciler,
meslek edinme, eğitim, seyahat ve malî yükümlülükler konusunda
vatandaşlara eşit haklara sahiptirler. Oysa ki, sığınmacılara,
ihtiyaçları olan geçici korunma sağlanmaktadır.
Bulundukları yerlerden çeşitli nedenlerle
kaçarak Türkiyeye gelen kişiler, ülkemizde kalmak gibi bir niyetleri
bulumadığını sığınma başvuruları
sırasında belirtmektedirler. Çeşitli Asya ülkelerinden gelen
sığınmacılar, ya kendi ülkelerindeki durumun iyileşmesinden
sonra geri dönmeyi istemekte, ya da, İranlılar ve Iraklılar
gibi, ülkemize transit amaçla gelmiş olup, Batılı üçüncü
ülkelere gitmeyi amaçlamaktadırlar. Batıya gitmek için ülkelerinden
ayrılmış olan kişilere, Birleşmiş Milletler
Mülteciler Yüksek Komiserliği Ankara Temsilciliği
aracılığıyla, kendilerini kabul edebilecek bir ülke bulunup
bulunmadığını araştırabilmelerini teminen makul
bir süre Türkiyede kalma olanağı tanınmaktadır.
1991de kuzey Iraktan
sınırlarımıza bir gün içinde yarım milyon Iraklı
geldiği ve Batılı ülkelerin
sınırlarımızı açmamız konusunda yoğun
baskı yaptığı hatırlardadır. 1988
yılındaki benzeri göç sonucunda, bunun yükünü paylaşacaklarını
taahhüt eden ülkelerin, daha sonra Türkiyeyi altından
kalkılması çok güç ekonomik, sosyal, güvenlik ve çevre ile ilgili
sorunlarla başbaşa bıraktıkları bilinmektedir.
İçinde bulunduğumuz coğrafyada,
öngörülmeyen nüfus hareketlerinin tekrarlanabilir olduğu gözönüne
alındığında, Türkiyenin bu kişilere, imkânları
dahilinde ve geçici sığınma çerçevesinde vermiş
olduğu yardım ve desteğin, kendisinden beklenenin
sınırını oluşturduğu görülmektedir.
Bu arada bir başka tarihi gerçeğin de
altını çizmek isterim : 1945 yılından bu yana, Türkiye,
1951 Sözleşmesi kapsamındaki mükellefiyetinin ötesinde, ırk,
dil, din, kültür bağı gerekçeleriyle çoğu Asya kökenli 750 000
soydaşımızı bağrına basmış,
sığınmacı olarak kabul etmiş,
vatandaşlığına almıştır.
Vurgulanması gereken bir başka nokta da,
Türkiyenin, Avrupa Dışındaki Ülkeleri kapsayan coğrafi
kısıtlamasının, yalnızca Asya ülkelerine yönelik
olmadığıdır. Mevcut coğrafi
kısıtlamamız, çeşitli Afrika ülkelerinden gelen ve
İstanbul başta olmak üzere, çeşitli illerimizde, uyuşturucu
kaçakçılığı, karaborsacılık ve diğer
yasadışı alanlara el atan kişilerin iltica
mekanizmasını suistimal etmelerine karşı da bir tedbir
niteliğindedir.
Sonuç itibarıyla, Türkiyede hali hazırda
barındırılan Azeri, Özbek, Türkmen, Filistinli, Iraklı,
İranlı, Afgan, Pakistanlı, Suriyeli, Türk asıllı Çinli
sığınmacılar gibi Asya ülkelerine mensup kişilere
karşı üzerimize düşen insani sorumluluğu fazlasıyla
yerine getirmiş; bunu yaparken ırk ve bölge ayrımına
kesinlikle gitmemiş ve ayrımcı bin yaklaşım içinde olmadığını
göstermiştir.
Sovyetler Birliğinin dağılmasından
sonra bağımsızlıklarını kazanan, aynı dili,
tarihi ve kültürü paylaştığımız Orta Asya Türk
Cumhuriyetleriyle her alanda yakın ilişkiler kurmanın gururunu
ve mutluluğunu taşımaktayız. Türkiye Türklerinin
atalarını ve köklerini unutmaları sözkonusu değildir.
Türklerin, bir çok ulus gibi, tarih boyunca dünyanın dört bir
köşesine dağılmış, çeşitli devletlerin
vatandaşları olarak yaşamalarını, varlıkları
ve benliklerini sürdürmekte olduklarını da unutmamak gerekir.
Hükümetimizin tüm soydaşlarımıza desteği, bunların
Türkiyeye mülteci olarak kabul edilmeleriyle değil, bulundukları
yerlerde huzur, refah ve barış içinde yaşamaları yönünde
gerekli gayretin gösterilmesi ve onların varlığıyla dostluk
ve işbirliği köprüleri kurulması çabalarıyla
anlamını bulmuş ve bulmaktadır.
2. Balıkesir
Milletvekili Tamer Kanberin, katı yakıtlı termosifonlardan
alınan KDV oranının azaltılmasına ilişkin
Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Abdüllatif Şenerin
yazılı cevabı (7/1604)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Aşağıdaki sorumun Sayın Başbakan
tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını
arz ederim.
Saygılarımla 5.11.1996
Tamer
Kanber
Balıkesir
Günümüzde sadece fakir halkın kullanmakta
olduğu zaruri ihtiyaç olan katı yakıtlı
termosifonların lüks tüketim malları sınıfına dahil
edilip KDV oranının %23 oranında olması doğru
değildir.
Tüketici mamule ödeyeceği bedelin 1/4
oranında KDV ödemek zorundadır. Ve mağduriyeti söz konusudur.
Mağduriyetin önlenmesi ve
yanlışlığın düzeltilmesi KDV oranının %5e
düşmesi ne zaman gerçekleşecektir.
T.C.
Maliye
Bakanlığı
Gelirler
Genel Müdürlüğü 5.12.1996
Sayı :
B.07.0.GEL.0.82/8211-10/58085
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
İlgi : Kanunlar ve Kararlar Dairesi
Başkanlığı Kanunlar Kararlar Müdürlüğünün 21.11.1996
gün ve B.02.0.KKG/106-398-13-4574 sayılı yazısı.
Balıkesir Milletvekili Sayın Tamer Kanberin
Sayın Başbakanımıza tevcih ettiği ve Sayın
Başbakanımızın da Devlet Bakanı Sayın Lütfü
Esengünün koordinatörlüğünde cevaplandırılmasını
istediği ilgi yazı eki 7/1604-4073 esas nolu yazılı soru
önergesinde belirtilen soruya ilişkin cevabımız Devlet
Bakanı Sayın Lütfü Esengünün örneği ekli yazısı
üzerine aşağıda açıklanmıştır.
Bilindiği gibi, katma değer vergisi
oranları 3065 sayılı Kanunun 28.maddesinin verdiği yetkiye
dayanılarak Bakanlar Kurulunca belirlenmektedir. Bu çerçevede
çıkarılan Bakanlar Kurulu Kararı ile su
ısıtıcılarının katma değer vegisi oranı
%23 olarak belirlenmiştir.
Elektrikli ve gazlı su
ısıtıcıları %23 oranında katma değer
vergisine tabi tutulurken, katı yakıtlı
ısıtıcıların daha düşük oranda vergilendirilmesi,
aynı işleve sahip ürünler arasında vergi yoluyla
farklılık meydana getirecektir. Bu durum ise katma değer
vergisinin tarafsızlık ilkesine uygun düşmemektedir.
Öte yandan, bütün su
ısıtıcılarının genel vegi oranı olan (%15)
kapsamına alınması ise başta diğer ev
eşyaları olmak üzere, %23 oranına tabi diğer mallarda
benzeri talepleri artıracaktır. Bu kapsamda katma değer vergisi
oranlarında yapılacak bir değişiklik ise kamu finansman
dengesini olumsuz yönde etkileyecektir.
Ancak, katma değer vergisi oran
değişikliği önerileri, şu anda Türkiye Büyük Millet
Meclisinin gündeminde bulunan Özel Tüketim Vergisi Tasarısının
Kanunlaşması aşamasında değerlendirilecektir.
Bilgilerinize arz ederim.
Doç.
Dr. Abdullatif Şener
Maliye
Bakanı
T.C.
Devlet
Bakanlığı 28.11.1996
Sayı
: B.02.0.0010/01183
Maliye Bakanlığı
İlgi : Başbakanlık Kan. ve Gen. Müd.nün
21.11.1996 tarih ve B.02.0.KKG/106-398-13/4574 sayılı
yazısı.
Balıkesir Milletvekili Tamer Kanberin; Sayın
Başbakanımıza tevcih ettiği Sayın
Başbakanımızın da kendileri adına
Bakanlığım koordinatörlüğünde
cevaplandırılmasını istediği ilgi yazı ve eki,
yazılı soru önergesi ekte sunulmuştur.
Sözkonusu yazılı soru önergesinin
cevabının Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmesini, Başbakanlığa ve
Bakanlığıma da bir örneğinin gönderilmesini arz ederim.
Lütfü
Esengün
Devlet
Bakanı
3. Yozgat
Millevekili Kâzım Arslannın, Yozgat İlindeki
ağaçlandırma çalışmalarına ilişkin sorusu ve
Orman Bakanı M. Halit Dağlının yazılı
cevabı (7/1617)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Orman
Bakanı Sayın Halit Dağlı tarafından Yazılı
olarak cevaplandırılmasını talep etmekteyim.
Gereğini saygılarımla arz ederim. 7.11.1996
Dr.
Kâzım Arslan
Yozgat
1. 1988-1991 yıllarında Yozgat İlinde
nerelerde, ne kadar (Ağaçlandırma) yapılmıştır?
(Ayrı ayrı)
2. Bu dikimler kimler tarafından
yapılmıştır?
3. Bu dikimlerde zayiat oranı ne kadardır?
4. Ağaçlandırılan bu bölgelerin hali
hazırdaki durumu nedir?
T.C.
Orman
Bakanlığı
Araştırma
Planlama ve Koordinasyon Kurulu
Başkanlığı
Koordinasyon ve Mevzuat Dairesi
Başkanlığı 4.12.1996
Sayı
: KM.1.SOR./822-3563
Konu : Sn. Kâzım Arslanın Yazılı
Soru Önergesi
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
(Kanunlar ve Kararlar Dairesi
Başkanlığı)
ilgi : Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının 14.11.1996 tarih ve.
A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/1617-4120/11328 sayılı yazısı.
İlgi yazı ekinde alınan Yozgat
Milletvekili Sayın Kâzım Arslanın Yozgat ilindeki ağaçlandırma
çalışmalarına ilişkin yazılı soru önergesi
Bakanlığımızca incelenmiş olup, cevabi
yazımız ilişikte gönderilmiştir.
Arz ederim.
M.
Halit Dağlı
Orman
Bakanı
Yozgat Milletvekili Sayın Kâzım
Arslanın 7/1617 Esas No. lu Yozgat İlindeki Ağaçlandırma
Çalışmalarına İlişkin Yazılı Soru Önergesi
Hakkında Orman Bakanlığının
Cevabı
1. Yozgat İlinde 1980-1991 yılları
arasında yapılan ağaçlandırma ve erozyon kontrolu
çalışmalarını proje bazında gösterir cetvel ektedir.
2. Fidan dikim işleri, sahaya en yakın ilçe,
kasaba ve köy yerleşim birimlerinden temin edilin mahalli işçilere
yevmiye ve birim fiyat usulüyle yaptırılmıştır.
3. Yozgat İlinde tesis edilen toplam 6891 hektar
ağaçlandırma sahasının, önceki yıllarda yapılan
tetkiklere göre çeşitli nedenlerle 2244 hektarının
başarısız olduğu tespit edilmiştir.
4. Ağaçlandırılan bölgelerde koruma ve
bakım çalışmalarına devam edilmektedir.
Yozgat İli Dahilinde 1988-1991 Yılları
Arasında Yapılan Ağaçlandırma Ve Erozyon Kontrolu
Çalışmalarını Proje Bazında Gösterir Cetvel
Proje Çalış.
Yapıldığı Yıl
Nevi Proje Adı Uygulanan İlçe Birimi 1988 1989 1990 1991 Toplam
Ağaçl. Kavurma
Çukuru Merkez Ha. 80 80
Ağaçl. Köklüdere Akdağmadeni Ha. 66 515 581
Ağaçl. Sümbülkaya Çekerek Ha. 414 1787 2201
Ağaçl. Cehennemdere Akdağmadeni Ha. 10 10
Ağaçl. Akdağmadeni Akdağmadeni Ha. 1050 550 1600
Ağaçl. Uzunlu Boğazlıyan Ha. 7 300 307
Ağaçl. Çekerek Çekerek Ha. 542 720 1262
Ağaçl. Yeşil
Kuşak Merkez Ha. 14 300 314
Ağaçl. Yeni
Fakılı Yeni
Fakılı Ha. 300 300
Ağaçlandırma
Toplamı Ha. 560 2312 1613 2170 6655
Er. Kont. Arnavut
Dere Çayıralan Ha. 50 50
Er. Kont. Konurlu
Dere Çayıralan Ha. 50 50
Er. Kont. Büyükyazı
Çayı Yerköy Ha. 10 10
Er. Kont. Söğüdünbaşı
D. Yerköy Ha. 26 26
Er. Kont. Aydıncık Aydıncık Ha. 100 100
Erozyon
Kontrolu Toplamı Ha.
100
136 236
GENEL TOPLAM Ha. 560 2412 1749 2170 6891
Yozgat Kırsal Kalkınma Projesi
Kapsamında 1992-1996 Yılları Arasında
Yapılan Çalışmaları Gösterir Cetvel
Yılı
Birimi Ağaçl. Eroz.Kont. Mera
Islahı Enerji Or. Sosyal Ormancılık
1992 Ha. 45 10
1993 Ha. 260 15 150 70
1994 Ha. 600 15 300 150 4
1995 Ha. 130 50 50 250 10
1996 Ha. 100 220 145
TOP. Ha. 1135 410 495 550 84
Yozgat İli Dahilinde (Cartaba)
Kavakçılığı Geliştirme Projesi Çerçevesinde
1990-1994 Yıllar Arasında Yapılan Kavak
Plantasyonu Gösterir Cetvel
Uygulama Uygulamanın
Yapıldığı Yararlanan Toplam Dikim Dikilen Kavak
Yılı Köyler Kişi Sayısı Alanı
(Dekar) Fidanı (Adet)
1990 Ayrıdam 39 269.0 36
151
Çiğdemli
Duralidayılı
1991 Karayakup 55 589.0 64
037
Terzili
Saray
Belkavak
K.Nefes
Özer
Yankı
Divanlı
1992 Akbucak 19 354.2 36
620
Fakırbeyli
Boğazlıyan
1993 Yerköy 5 101.0 9 960
Araplı
1994 Yudan 9 100.7 10 395
TOPLAM 127 1413.9 157 163
4.
İzmir Milletvekili Sabri Ergülün, İzmir-Konak İlçesi eski
İzmir bölgesindeki konutlara yüksek ücretten TEDAŞ tarafından
verilen elektriğe ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar
Bakanı M.Recai Kutanın yazılı cevabı (7/1535)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Aşağıdaki yazılı sorumun
Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanınca yazılı olarak
yanıtlanması için gereğini dilerim.
Saygılarımla.
Sabri
Ergül
İzmir
1. İzmir İli Konak İlçesi Eski
İzmir Bölgesindeki 17 mahallede mevcut konutlara imarsız
yapılaşma oldukları gerekçesiyle TEDAŞın şantiye
elektriği tarifesinden cerevan verildiği ve bedelinin bu nedenle
yüksek ücretten tahsil edildiği doğru mudur? Bunun sebebi nedir?
2. 300 000 yurttaşımızın
yaşadığı bu bölgedeki yuttaşlar zaten yoksul olup,
geçim çekmektedirler.
Yurttaşlarımızın bu
mağduriyetlerini gidermek ve aboneliklerini normal konut tarifesine
dönüştürmek için ne gibi işlemler yapmayı düşünüyorsunuz?
T.C.
Enerji ve
Tabiî Kaynaklar Bakanlığı
Araştırma,
Planlama ve Koordinasyon
Kurulu
Başkanlığı 5.12.1996
Sayı :
B.15.0.APK.0.23.300/1693/19250
Konu : Yazılı Soru Önergesi
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
İlgi : TBMM
Başkanlığının 20.11.1996 tarih ve
A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/1635-4184/11547 sayılı yazısı.
İzmir Milletvekili Sayın Sabri Ergülün
tarafıma tevcih ettiği ve Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünün 99 uncu maddesi gerğince
cevaplandırılması istenen 7/1635 esas no.lu yazılı
soru önergesi ile ilgili bilgiler hazırlanarak ekte sunulmuştur.
Bilgilerinize arz ederim.
M.
Recai Kutan
Enerji
ve Tabiî Kaynaklar Bakanı
İzmir Milletvekili Sayın Sabri Ergülün
Yazılı Soru Önergesi ve Cevabı
(7/1635-4184)
Soru 1 : İzmir İli Konak İlçesi eski
İzmir Bölgesindeki 17 mahallede mevcut konutlara imarsız
yapılaşma oldukları gerekçesiyle TEDAŞın şantiye
elektriği tarifesinden cereyan verildiği ve bedelinin bu nedenle
yüksek ücretten tahsil edildiği doğru mudur? Bunun sebebi nedir?
Cevap 1: 3194 sayılı İmar
Yasasının 31 inci maddesine göre, yapı kullanma izni olmayan
yapılar, elektrik su ve kanalizasyon hizmetlerinden ve tesislerinden
yararlandırılmaktadır.
Ancak, kaçak ve usulsüz elektrik
kullanımını önlemek için, Bakanlığımızca
yapılan bir düzenleme ile yapı kullanma izni alamamış,
fakat belediye tarafından örneğin su şebekesi vb. gibi alt
yapı hizmetleri götürülmüş ise; geçici olarak abone yapılmaları
sağlanmaktadır. Dolayısıyla, bu tür abonelere 9.11.1995
tarih ve 22458 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Elektrik
Tarifeleri Yönetmeliğinin 5 inci maddesi bendinde yeralan geçici aboneler
tarifesi uygulanmaktadır.
Soru 2 : 300 000 yurttaşımızın
yaşadığı bu bölgedeki yurttaşlar zaten yoksul olup,
geçim sıkıntısı çekmektedirler.
Yurttaşlarımızın bu
mağduriyetlerini gidermek ve aboneliklerini normal konut tarifesine
dönüştürmek için ne gibi işlemler yapmayı düşünüyorsunuz?
Cevap 2 : 300 000 yurttaşımızın mağduriyetinin
giderilmesi, ancak, İmar Yasasının öngördüğü yapı
kullanma izni ile birlikte ilgili Müesseseye başvurmaları halinde
yasal abone yapılanmalarıyla mümkün olacaktır. Bu durumda,
Elektrik Tarifeleri Yönetmeliğinin 5 inci maddesi A bendinde yer alan ait
oldukları abone grubuna alınabileceklerdir.
5. Burdur
Milletvekili Yusuf Ekincinin, Antalyanın ulusal demiryolu
ağına bağlanmasına ilişkin sorusu ve
Ulaştırma Bakanı Ömer Barutçunun yazılı cevabı
(7/1643)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın
Ulaştırma Bakanı tarafından İçtüzüğün 99 uncu
maddesi uyarınca yazılı olarak
cevaplandırılmasını arz ederim. 13.11.1996
Dr.
Yusuf Ekinci
Burdur
1. Antalya İlinin ulusal demiryolu ağına
bağlanması ile ilgili olarak (Bakanlığınıza
bağlı Demiryolları-Limanlar-Hava Meydanları
İnşaatı Genel Müdürlüğü tarafından) bir
çalışma yapılmakta mıdır?
2. Şayet bu tarz bir çalışma
yapılmakta ise bu çalışmanın aklın ve ilmin
gösterdiği gerçekler çerçevesinde Burdur-Antalya Demiryolu olduğuna
inanıyor musunuz?
3. Burdur-Antalya Demiryolu olarak kamuoyuna mal olan
bu tasarının bir başka istikamete
kaydırılmasının ülke ekonomisine zarar vereceğini
düşünüyor musunuz?
4. Burdur-Antalya Demiryolunun proje
çalışmaları ne zaman tamamlanacaktır?
5. Burdur-Antalya Demiryolunun ihalesi ne zaman
yapılabilecektir?
T.C.
Ulaştırma
Bakanlığı
Araştırma
Planlama ve Koordinasyon
Kurulu
Başkanlığı 4.12.1996
Sayı :
B.11.0.APK.0.10.01.21.AE/1583-27329
Konu : Burdur Milletvekili Yusuf Ekincinin
Yazılı
Soru Önergesi Hk.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
İlgi : TBMM Başkanlığının
22 Kasım 1996 gün ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/1643-4242/11714
sayılı yazısı.
Burdur Milletvekili Yusuf Ekincinin
Bakanlığıma yönelttiği 7/1643-4242 sayılı soru
önergesinin cevabı ekte sunulmuştur.
Bilgilerinize arz ederim.
Ömer
Barutçu
Ulaştırma
Bakanı
Burdur Milletvekili Yusuf Ekincinin 7/1643-4242
Sayılı
Yazılı Soru Önergesi ve Cevabı
Sorular :
1. Antalya İlinin Ulusal demiryolu
ağına bağlanması ile ilgili olarak (Bakanlığınıza
bağlı Demiryolları-Limanlar-Hava Meydanları
İnşaatı Genel Müdürlüğü tarafından) bir
çalışma yapılmakta mıdır?
2. Şayet bu tarz bir çalışma
yapılmakta ise bu çalışmanın aklın ve ilmin
gösterdiği gerçekler çerçevesinde Burdur-Antalya Demiryolu olduğuna
inanıyor musunuz?
3. Burdur-Antalya Demiryolu olarak kamuoyuna mal olan
bu tasarının bir başka istikamete
kaydırılmasının ülke ekonomisine zarar vereceğini
düşünüyor musunuz?
4. Burdur-Antalya Demiryolunun proje
çalışmaları ne zaman tamamlanacaktır?
5. Burdur-Antalya Demiryolunun ihalesi ne zaman
yapılabilecektir?
Cevaplar :
Isparta-Burdur-Antalya Demiryolu hattının
fizibilite etüdü DLH Genel Müdürlüğünce Ortadoğu Teknik
Üniversitesine verilmiş ve 1996 yılı Ekim ayında
tamamlanmıştır. Fizibilite etüdü çalışmalarında 5
güzergah belirlenmiştir. Bu güzergahlar;
1. Isparta-Burdur-Antalya 178 Km.
2. Burdur-Bozova-Antalya 190 Km.
3. Burdur-Kızılkaya-Antalya 150 Km.
4. Isparta-Antalya 139
Km.
5. Burdur-Isparta-Antalya 167 Km.
Yukarıda belirtilen tüm seçenekler, ekonomik
analiz sürecinde yapılabilir bir nitelik arz etmemektedir.
6. Yalova
Milletvekili Yaşar Okuyanın, telefon rehberine ilişkin sorusu
ve Ulaştırma Bakanı Ömer Barutçunun yazılı
cevabı (7/1652)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Aşağıdaki sorumun Ulaştırma
Bakanı Sayın Ömer Barutçu tarafından yazılı olarak
cevaplandırılması hususunu emir ve müsadelerinize arzederim.
Saygılarımla.
Yaşar
Okuyan
Yalova
Millevekili
Soru : Türk Telekominikasyon A.Ş. tarafından
1995 yılında telefon abonelere gönderilen avans makbuzunda;
1995 yılı ilk yarısında
dağıtılmak üzere Alfabetik Telefon Rehber
bastırılacaktır. Rehber bedeli 200 000 TL dır. 50 000 TL
lık avansın son ödeme tarihine kadar ödenmesi halinde rehberiniz hazır
olduğunda adresinize teslim edilecektir. ifadesi yer
almıştır.
1. 1996 yılı bitmek üzere olduğu halde
abonelere hiçbir dağıtım yapılmamıştır.
Yurt çapındaki abone sayısı gözönüne
alındığında toplanan paraların çok büyük
meblağlara ulaşmış olduğu bir gerçektir.
Söz konusu paralar bugüne kadar nerede ve nasıl
değerlendirilmiştir?
2. Büyük bir ihtiyaç olan telefon rehberi
dağıtımı ne zaman başlayacaktır? Gecikme
sebepleri nelerdir?
T.C 4.12.1996 Ulaştırma
Bakanlığı Araştırma
Planlama ve Koordinasyon Kurulu
Başkanlığı Sayı
: B.11.0.APK.0.10.01.21.AE/1584-27330 Konu
: Yalova Milletvekili Yaşar Okuyanın
Yazılı
Soru Önergesi Hk.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
İlgi : TBMM Başkanlığının
25 Kasım 1996 gün ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/1652-4259/11788
Yalova Milletvekili Yaşar Okuyanın
Bakanlığıma yönelttiği 7/1652-4259 sayılı soru
önergesinin cevabı ekte sunulmuştur.
Bilgilerinize arz ederim.
Ömer
Barutçu Ulaştırma
Bakanı
Yalova
Milletvekili Yaşar Okuyanın 7/1652-1459 Sayılı
Yazılı
Soru Önergesi ve Cevabı
Sorular : Türk Telekominikasyon A.Ş.
tarafından 1995 yılında telefon abonelere gönderilen avans
makbuzunda;
1996 yılı ilk yarısında
dağıtılmak üzere alfabetik Telefon Rehberi
bastırılacaktır. Rehber bedeli 200 000 TLdır. 50 000
TLlık avansın son ödeme tarihine kadar ödenmesi halinde rehberiniz
hazır olduğunda adresinize teslim edilecektir. ifadesi yer
almıştır.
1. 1996 yılı bitmek üzere olduğu halde
abonelere hiçbir dağıtım yapılmamıştır.
Yurt çapındaki abone sayısı gözönüne
alındığında toplanan paraların çok büyük
meblağlara ulaşmış olduğu gerçektir.
2. Büyük bir ihtiyaç olan telefon rehberi
dağıtımı ne zaman başlayacaktır? Gecikme
sebepleri nelerdir?
Cevaplar :Alfabetik Telefon Rehberinin, bir defaya
mahsus olmak üzere rehber masraflarının büyük bir
kısmının Türk Telekomca karşılanması, bir
kısmının da abonelere yansıtılması şeklinde
abone ve gelir potansiyeli yüksek olan Adana, Ankara, Antalya, Bursa,
İstanbul ve İzmir illerine ait rehberlerin Türk Telekom Genel
Müdürlüğünce diğer illerin ise Türk Telekom Başmüdürlüklerince
bastırılmasına karar verilmiştir.
Bu arada; basım maliyetine göre abonelerden
rehberde yeralacak abone sayısı ile orantılı olarak 50 000,
100 000 veya 200 000 TL ücret alınması uygun görülmüş,
rehberlerin baskı sayılarını belirlemek amacıyla
Ekim/1995 ayı tahakkuk döneminde rehber isteyen 5 145 120 aboneden rehber
başına 50 000 TL avans üzerinden yaklaşık 257 milyar TL
tahsil edilmiştir. Ancak, Türk Telekomca ülke genelinde alfabetik telefon
rehberlerinin basımını teminen çıkılan ihale bedeli
yaklaşık 1.2 trilyon TL, dağıtım bedeli ise
yaklaşık 208 milyar TL olmak üzere toplam 1.4 trilyon TLyi
bulmaktadır. Avans dışında alınması gereken
ücretler rehberlerin dağıtımından sonra kalan miktar 50 000
TLlik taksitler halinde telefon faturalarıyla tahsil edilecektir.
Buna göre; ülke genelinde tüm illeri kapsayacak
şekilde Kasım/1995 tarihinde itibaren 1996 yılının ilk
yarısına kadar rehber ihaleleri gerçekleştirilmiş, ancak
uzun bir süre rehber basılmaması nedeniyle 118 abone bilgilerinin
rehber standartlarına uygun hale getirilmesi işlemleri uzun zaman
almış ve programda öngörülen sürelerde gecikme olmuştur. Buna
rağmen 1996 yılının ilk yarısına abone
adreslerine teslim edileceği kamu oyuna duyurulan rehberlerin
Ağustos/1996 tarihinden itibaren dağıtım işlemlerine
başlanmıştır.
2. Türkiye genelinde 79 il için 81 rehber
alanından (İstanbul için 3 rehber alanı) bazım işlemi
tamamlanan 69 rehber alanından 48inde rehberler avans yatırılan
abone adreslerine, teslim edilmiş, 21 rehber alanında
dağıtım sürdürülmektedir. İstanbul 3. üncü bölge (Alan kodu
:216) rehberinin abone adreslerine dağıtımına 27.11.1996
tarihinde başlanmıştır.
Bilgilerin derlenmesindeki gecikme nedeniyle basım
çalışmaları süren illerde rehberlerin basım ve abone
adreslerine dağıtımına Aralık/1996 ayı içinde,
İzmir ve Bursa İllerinde ise rehberlerin
dağıtımına Ocak/1997 ayında başlanacaktır.
7. Sinop
Milletvekili Metin Bostancıoğlunun, Sinop TEDAŞ ambarından
çalındığı iddia edilen kullanılmamış
bakır iletken kabloya ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar
Bakanı M. Recai Kutanın yazılı cevabı (7/1655)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
19.11.1996
Aşağıdaki soruman Enerji ve Tabiî
Kaynaklar Bakanınca yazılı olarak
cevaplandırılmasının teminini İçtüzüğün 96
ıncı ve devamı maddelerine dayanarak saygı ile arz ederim.
Metin
Bostancıoğlu Sinop
Soru : 24 Aralık 1995 tarihinde yapılan
Milletvekili Genel Seçimlerinde Sinop listesinden Refah Partinin birinci
sırada adayı olan, seçimi kazanamadığı için TEDAŞ
Genel Müdürlüğüne getirilen Sayın Mustafa Öztürke bağlı
Sinop TEDAŞ Ambarlarından 6.5 ton ağılığında
yaklaşık 2.5-3 milyar TL değerinde kullanılmamış
bakır iletken kablo çalınmış olduğu yaygın
söylentilerine rağmen bugüne kadar hiçbir işlem
yapılmadığı söylenmektedir. Bu konuda Sayın Bakan
herhangi bir işlem yapılmasını düşünüyor mu?
T.C.
Enerji ve
Tabiî Kaynaklar Bakanlığı
Araştırma,
Planlama ve Koordinasyon
Kurulu
Başkanlığı 5.12.1996
Sayı :
B.15.0.APK.0.23.300.1694/19251
Konu : Yazılı Soru Önergesi
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
İlgi : TBMM
Başkanlığının 25.11.1996 tarih ve
A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/1655-4275/11827 sayılı yazısı.
Sinop Milletvekili Sayın Metin
Bostancıoğlunun tarafıma tevcih ettiği ve Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünün 99.uncu maddesi gerğince
cevaplandırılması istenen 7/1655 esas no.lu yazılı
soru önergesi ile ilgili bilgiler hazırlanarak ekte sunulmuştur.
Bilgilerinize arz ederim.
M.
Recai Kutan Enerji
ve Tabiî Kaynaklar Bakanı
Sinop
Milletvekili Sayın Metin Bostancıoğlunun
Yazılı
Soru Önergesi ve Cevabı
(7/1655-4275)
Soru : 24 Aralık 1995 tarihinde yapılan
Milletvekili Genel seçimlerinde Sinop listesinden Refah Partinin birinci
sırada adayı olan, seçimi kazanamadığı için TEDAŞ
Genel Müdürlüğüne getirilen Sayın Mustafa Öztürke bağlı
Sinop TEDAŞ ambarlarından 6.5 ton
ağırlığında yaklaşık 2,5-3 milyon TL
değerinde kullanılmamış bakır iletken kablo
çalınmış olduğu yaygın söylentilerine rağmen
bugüne kadar hiçbir işlem yapılmadığı söylenmektedir.
Bu konuda Sayın Bakan herhangi bir işlem yapılmasını
düşünüyor musunuz?
Cevap : Sinop TEDAŞ ambarlarından 6,5 ton
bakır iletken çalınması olayı, Sinop Elektrik
Dağıtım Müdürlüğünün 1.11.1996 tarih, 1/101
sayılı yazısı ile TEDAŞ Genel Müdürlüğüne
bildirilmiştir. Genel Müdürlükçe Başmüfettiş Ziya Sarı
4.11.1996 tarih, 1339 sayılı yazı ile gerekli inceleme ve
soruşturmayı yapmak üzere görevlendirilmiş olup, 18.11.1996
tarihinde Sinopta göreve başlamıştır.
4139 Sayılı 1996 Malî
Yılı Bütçe Kanunu ile Bağlı (A) İşaretli Cetvelde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısına
Verilen Oyların Sonucu :
Kanunlaşmıştır.
Üye
Sayısı : 550
Kullanılan
Oy : 254
Kabul
Edenler : 213
Reddedenler : 37
Çekinserler :
Mükerrer
Oylar : 3
Geçersiz
Oylar : 1
Oya
Katılmayanlar : 299
Açık
Üyelikler :
(Kabul Edenler)
ADANA
Yakup Budak
Sıtkı Cengil
M. Halit Dağlı
Veli Andaç Durak
Mustafa Küpeli
ADIYAMAN
Mahmut Nedim Bilgiç
Ahmet Çelik
Ahmet Doğan
Celal Topkan
AFYON
Osman Hazer
Nuri Yabuz
AĞRI
M. Sıddık Altay
Cemil Erhan
AKSARAY
Nevzat Köse
Murtaza Özkanlı
AMASYA
Ahmet İyimaya
Cemalettin Lafcı
ANKARA
Saffet Arıkan Bedük
Ahmet Bilge
Hasan Hüseyin Ceylan
Ömer Ekinci
Mehmet Gölhan
Ahmet Tekdal
Rıza Ulucak
ANTALYA
Hayri Doğan
AYDIN
Nahit Menteşe
Muhammet Polat
BALIKESİR
Abdülbaki Ataç
Ahmet Bilgiç
Mustafa Güven Karahan
İsmail Özgün
BARTIN
Zeki Çakan
BATMAN
Alaattin Sever Aydın
BAYBURT
Suat Pamukçu
BİLECİK
Bahattin Şeker
BİNGÖL
Hüsamettin Korkutata
Mahmut Sönmez
BİTLİS
Zeki Ergezen
Abdulhaluk Mutlu
BOLU
Feti Görür
Mustafa Yünlüoğlu
BURDUR
Mustafa Çiloğlu
Yusuf Ekinci
BURSA
Turhan Tayan
ÇANAKKALE
Nevfel Şahin
ÇANKIRI
İsmail Coşar
ÇORUM
Bekir Aksoy
Zülfikar Gazi
Yasin Hatiboğlu
DENİZLİ
M. Kemal Aykurt
Mehmet Gözlükaya
Haluk Müftüler
DİYARBAKIR
Abdülkadir Aksu
M. Salim Ensarioğlu
Sacit Günbey
Ömer Vehbi Hatipoğlu
ELAZIĞ
Ömer Naimi Barım
Hasan Belhan
Ahmet Cemil Tunç
ERZİNCAN
Tevhit Karakaya
Naci Terzi
ERZURUM
Zeki Ertugay
Lütfü Esengün
İsmail Köse
Ömer Özyılmaz
Şinasi Yavuz
ESKİŞEHİR
Mustafa Balcılar
Demir Berberoğlu
Hanifi Demirkol
GAZİANTEP
Nurettin Aktaş
Kahraman Emmioğlu
Mehmet Bedri İncetahtacı
GİRESUN
Turhan Alçelik
Ergun Özdemir
GÜMÜŞHANE
Lütfi Doğan
HATAY
Ali Günay
Ali Uyar
Hüseyin Yayla
IĞDIR
Adil Aşırım
Şamil Ayrım
ISPARTA
A. Aykon Doğan
Mustafa Köylü
İÇEL
Fevzi Arıcı
Mehmet Emin Aydınbaş
Saffet Benli
Abdülbaki Gökçel
Turhan Güven
Ayfer Yılmaz
İSTANBUL
Yıldırım Aktuna
Refik Aras
Azmi Ateş
Mustafa Baş
Süleyman Arif Emre
Ekrem Erdem
Mehmet Fuat Fırat
Metin Işık
İsmail Kahraman
Hüseyin Kansu
Hayri Kozakçıoğlu
Ali Oğuz
H. Hüsamettin Özkan
Mehmet Ali Şahin
Osman Yumakoğulları
Bahattin Yücel
Bahri Zengin
Namık Kemal Zeybek
İZMİR
Turhan Arınç
Hasan Denizkurdu
Işılay Saygın
Sabri Tekir
KAHRAMANMARAŞ
Esat Bütün
Mustafa Kamalak
Mehmet Sağlam
KARABÜK
Hayrettin Dilekcan
Erol Karan
KARAMAN
Abdullah Özbey
Zeki Ünal
KARS
Zeki Karabayır
KASTAMONU
Fethi Acar
Nurhan Tekinel
Haluk Yıldız
KAYSERİ
Memduh Büyükkılıç
Osman Çilsal
Ayvaz Gökdemir
Abdullah Gül
Nurettin Kaldırımcı
Salih Kapusuz
KIRIKKALE
Necdet Tekin
KIRŞEHİR
Ömer Demir
Cafer Güneş
KİLİS
Mustafa Kemal Ateş
Doğan Güreş
KOCAELİ
Necati Çelik
KONYA
Hüseyin Arı
Veysel Candan
Remzi Çetin
Abdullah Gencer
Ali Günaydın
Teoman Rıza Güneri
Hasan Hüseyin Öz
Mustafa Ünaldı
Lütfi Yalman
Mehmet Ali Yavuz
KÜTAHYA
Ahmet Derin
İsmail Karakuyu
Mehmet Korkmaz
Metin Perli
MALATYA
Oğuzhan Asiltürk
Yaşar Canbay
Metin Emiroğlu
Fikret Karabekmez
M. Recai Kutan
MANİSA
Sümer Oral
Yahya Uslu
MARDİN
Fehim Adak
Muzaffer Arıkan
Mahmut Duyan
Hüseyin Yıldız
MUĞLA
İrfettin Akar
Mustafa Dedeoğlu
Enis Yalım Erez
MUŞ
Nedim İlci
Sabahattin Yıldız
NEVŞEHİR
Mehmet Elkatmış
NİĞDE
Doğan Baran
Mehmet Salih Katırcıoğlu
Ergun Özkan
ORDU
Hüseyin Olgun Akın
İhsan Çabuk
RİZE
Şevki Yılmaz
SAKARYA
Cevat Ayhan
Nevzat Ercan
Ertuğrul Eryılmaz
SAMSUN
Ahmet Demircan
Ayhan Gürel
Nafiz Kurt
Latif Öztek
Musa Uzunkaya
SİİRT
Ahmet Nurettin Aydın
Mehmet Emin Aydın
SİNOP
Kadir Bozkurt
SIVAS
Tahsin Irmak
Temel Karamollaoğlu
Abdüllatif Şener
ŞANLIURFA
Necmettin Cevheri
İbrahim Halil Çelik
Zülfükar İzol
Ahmet Karavar
Abdülkadir Öncel
M. Fevzi Şıhanlıoğlu
ŞIRNAK
Mehmet Tatar
TEKİRDAĞ
Nihan İlgün
TOKAT
Abdullah Arslan
Metin Gürdere
Bekir Sobacı
TRABZON
Yusuf Bahadır
Kemalettin Göktaş
Şeref Malkoç
İsmail İlhan Sungur
Hikmet Sami Türk
TUNCELİ
Kamer Genç
VAN
Maliki Ejder Arvas
Şaban Şevli
Mahmut Yılbaş
YALOVA
Cevdet Aydın
YOZGAT
İlyas Arslan
Kâzım arslan
Yusuf Bacanlı
Abdullah Örnek
İsmail Durak Ünlü
ZONGULDAK
Necmettin Aydın
Ömer Barutçu
ANKARA
Gökhan Çapoğlu
M. Seyfi Oktay
Mehmet Sağdıç
Aydın Tümen
ANTALYA
Bekir Kumbul
Yusuf Öztop
BALIKESİR
Safa Giray
İ. Önder Kırlı
BARTIN
Cafer Tufan Yazıcıoğlu
BOLU
Mustafa Karslıoğlu
BURDUR
Kâzım Üstüner
ÇANAKKALE
Hikmet Aydın
(Reddedenler)
ESKİŞEHİR
Necati Albay
HATAY
Atilla Sav
İSTANBUL
Ziya Aktaş
Nami Çağan
Algan Hacaloğlu
Osman Kılıç
Ahmet Tan
Zekeriya Temizel
Erdoğan Toprak
İZMİR
Ali Rıza Bodur
Aydın Güven Gürkan
Ahmet Piriştina
KARAMAN
Fikret Ünlü
KOCAELİ
Halil Çalık
KÜTAHYA
Emin Karaa
MUĞLA
Zeki Çakıroğlu
Fikret Uzunhasan
SAKARYA
Teoman Akgür
SAMSUN
Yalçın Gürtan
SİNOP
Metin Bostancıoğlu
SIVAS
Mahmut Işık
ŞANLIURFA
Eyyüp Cenap Gülpınar
TEKİRDAĞ
Bayram Fırat Dayanıklı
TOKAT
Şahin Ulusoy
ADANA
Cevdet Akçalı
Uğur Aksöz
İmren Aykut
İbrahim Yavuz Bildik
M. Ali Bilici
Mehmet Büyükyılmaz
İ. Cevher Cevheri
Erol Çevikçe
Tuncay Karaytuğ
Orhan Kavuncu
Arif Sezer
İbrahim Ertan Yülek
ADIYAMAN
Mahmut Bozkurt
AFYON
Sait Açba
İsmet Attila
H. İbrahim Özsoy
Yaman Törüner
Kubilay Uygun
AĞRI
Yaşar Eryılmaz
Celal Esin
M. Ziyattin Tokar (B.)
AKSARAY
Mehmet Altınsoy (B.)
Sadi Somuncuoğlu
AMASYA
Aslan Ali Hatipoğlu
Haydar Oymak
ANKARA
İlhan Aküzüm
Nejat Arseven
Yılmaz Ateş
Cemil Çiçek
Ali Dinçer
Mehmet Ekici
Eşref Erdem
Ünal Erkan
Agah Oktay Güner
Halis Uluç Gürkan (Bşk. V.)
Şaban Karataş
İrfan Köksalan
(Oya
Katılmayanlar)
Önder Sav
Yücel Seçkiner (İ. A.)
İlker Tuncay
Hikmet Uluğbay
Ersönmez Yarbay
ANTALYA
Deniz Baykal
Osman Berberoğlu
Arif Ahmet Denizolgun
Emre Gönensay
İbrahim Gürdal
Sami Küçükbaşkan
Metin Şahin
ARDAHAN
İsmet Atalay
Saffet Kaya
ARTVİN
Metin Arifağaoğlu
Hasan Ekinci
Süleyman Hatinoğlu
AYDIN
Cengiz Altınkaya
Ali Rıza Gönül
Sema Pişkinsüt
İsmet Sezgin
Yüksel Yalova
BALIKESİR
Tamer Kanber
Hüsnü Sıvalıoğlu
İlyas Yılmazyıldız
BARTIN
Köksal Toptan
BATMAN
Ataullah Hamidi
Musa Okçu
Faris Özdemir
BAYBURT
Ülkü Güney
BİLECİK
Şerif Çim
BİNGÖL
Kazım Ataoğlu
BİTLİS
Edip Safder Gaydalı
Kamran İnan
BOLU
Avni Akyol
Necmi Hoşver
Abbas İnceayan
BURSA
Yüksel Aksu
Ali Rahmi Beyreli
Abdülkadir Cenkçiler
Cavit Çağlar
Mehmet Altan Karapaşaoğlu
İlhan Kesici
Hayati Korkmaz
Cemal Külahlı
Feridun Pehlivan
Ali Osman Sönmez
Yahya Şimşek
Ertuğrul Yalçınbayır
İbrahim Yazıcı
ÇANAKKALE
Mustafa Cumhur Ersümer
Ahmet Küçük
A. Hamdi Üçpınarlar
ÇANKIRI
Mete Bülgün
Ahmet Uyanık
ÇORUM
Mehmet Aykaç
Hasan Çağlayan
Ali Haydar Şahin
DENİZLİ
Hilmi Develi
Adnan Keskin
Hasan Korkmazcan (Bşk.V.)
Ramazan Yenidede
DİYARBAKIR
Muzaffer Arslan
Ferit Bora
Seyyit Haşim Haşimi
Ömer Vehbi Hatipoğlu
Sebgetullah Seydaoğlu
Salih Sümer
EDİRNE
Ümran Akkan
Evren Bulut
Mustafa İlimen
Erdal Kesebir
ELAZIĞ
Mehmet Ağar
Cihan Paçacı
ERZİNCAN
Mustafa Kul
Mustafa Yıldız
ERZURUM
Abdulilah Fırat
Necati Güllülü
Aslan Polat
ESKİŞEHİR
İbrahim Yaşar Dedelek
Mahmut Erdir
GAZİANTEP
Mehmet Batallı
Hikmet Çetin
Ali Ilıksoy
Mustafa R. Taşar
Ünal Yaşar (K. Üye)
Mustafa Yılmaz (İ. A.)
GİRESUN
Burhan Kara
Yavuz Köymen
Rasim Zaimoğlu
GÜMÜŞHANE
Mahmut Oltan Sungurlu
HAKKÂRİ
Naim Geylani
Mustafa Zeydan
HATAY
Abdulkadir Akgöl
Fuat Çay
Süleyman Metin Kalkan
Nihat Matkap
Levent Mıstıkoğlu
Mehmet Sılay
ISPARTA
Ömer Bilgin
Erkan Mumcu
Halil Yıldız
İÇEL
Oya Araslı
Halil Cin
Ali Er
D. Fikri Sağlar
Mustafa İstemihan Talay
Rüştü Kazım Yücelen
İSTANBUL
Bülent Akarcalı
Meral Akşener (B.)
Sedat Aloğlu
Tayyar Altıkulaç
Ahat Andican
Mehmet Aydın
Mukadder Başeğmez
Ali Coşkun
Tansu Çiller (B.)
Gürcan Bağdaş (B.)
H. Hüsnü Doğan
Halit Dumankaya
Bülent Ecevit
Hasan Tekin Enerem
Cefi Jozef Kamhi
Ercan Karakaş
Yılmaz Karakoyunlu
M. Cavit Kavak
Ahmet Güryüz Ketenci
Mehmet Tahir Köse
Emin Kul
Göksal Küçükali
Aydın Menderes
Necdet Menzir
Mehmet Moğultay
Yusuf Namoğlu
Altan Öymen
Korkut Özal
Ali Talip Özdemir
Yusuf Pamuk
Mehmet Cevdet Selvi
Mehmet Sevigen
Güneş Taner
Bülent Tanla
Ali Topuz
Şadan Tuzcu
Bahri Zengin
İZMİR
Veli Aksoy
Işın Çelebi
İ. Kaya Erdem
Sabri Ergül
Şükrü Sina Gürel
Gencay Gürün
Birgen Keleş
Mehmet Köstepen
Atilla Mutman
Metin Öney
Rüşdü Saraçoglu
Rıfat Serdaroğlu
Ufuk Söylemez (B.)
Süha Tanık
Hakan Tartan
Zerrin Yeniceli
İsmail Yılmaz
KAHRAMANMARAŞ
Hasan Dikici
Ali Doğan
Avni Doğan
Ahmet Dökülmez (K. Üye)
Ali Şahin
KARABÜK
Şinasi Altıner
KARS
Y. Selahattin Beyribey
Çetin Bilgir
Sabri Güner
KASTAMONU
Murat Başesgioğlu
Hadi Dilekçi
KAYSERİ
İsmail Cem
Ayvaz Gökdemir
Recep Kırış
İbrahim Yılmaz
KIRIKKALE
Recep Mızrak
KIRKLARELİ
İrfan Gürpınar
A. Sezal Özbek
Cemal Özbilen
KIRŞEHİR
Mehmet Ali Altın
KİLİS
Doğan Güreş
KOCAELİ
Bülent Atasayan
İsmail Kalkandelen
Şevket Kazan (B.)
Onur Kumbaracıbaşı
Osman Pepe
Hayrettin Uzun
Bekir Yurdagül
KONYA
Ahmet Alkan
Abdullah Turan Bilge
Nezir Büyükcengiz
Necati Çetinkaya
Necmettin Erbakan (Başbakan)
Mehmet Keçeciler
KÜTAHYA
Mustafa Kalemli (Bşk.)
MALATYA
Miraç Akdoğan
Ayhan Fırat
MANİSA
Abdullah Akarsu
Rıza Akçalı
Bülent Arınç
Tevfik Diker
Ayseli Göksoy
Hasan Gülay
Ekrem Pakdemirli
Cihan Yazar
Erdoğan Yetenç
MARDİN
Süleyman Çelebi
Ömer Ertaş
MUĞLA
Lale Aytaman
MUŞ
Necmettin Dede
Erkan Kemaloğlu
NEVŞEHİR
Abdülkadir Baş
Esat Kıratlıoğlu
NİĞDE
Akın Gönen
ORDU
Mustafa Bahri Kibar
Müjdat Koç
Mustafa Hasan Öz
Nabi Poyraz
Refaiddin Şahin
Şükrü Yürür
RİZE
Avni Kabaoğlu
Ahmet Kabil
Ahmet Mesut Yılmaz
SAKARYA
Nezir Aydın
Ahmet Neidim
Ersin Taranoğlu
SAMSUN
Cemal Alişan
İrfan Demiralp
Murat Karayalçın
Biltekin Özdemir
Musa Uzunkaya
Adem Yıldız
SİİRT
Nizamettin Sevgili
SİNOP
Yaşar Topçu
SIVAS
Musa Demirci (B.)
Nevzat Yanmaz
Muhsin Yazıcıoğlu
ŞANLIURFA
Sedat Edip Bucak
Seyit Eyyüpoğlu
ŞIRNAK
Bayar Ökten
Mehmet Salih Yıldırım
TEKİRDAĞ
Fevzi Aytekin
Hasan Peker
Enis Sülün
TOKAT
Hanefi Çelik
Ali Şevki Erek
Ahmet Fevzi İnceöz
TRABZON
Eyüp Aşık
Ali Kemal Başaran
İbrahim Çebi
TUNCELİ
Orhan Veli Yıldırım
UŞAK
Yıldırım Aktürk
Hasan Karakaya
Mehmet Yaşar Ünal
VAN
Şerif Bedirhanoğlu
Fethullah Erbaş
YALOVA
Yaşar Okuyan
YOZGAT
Lütfullah Kayalar
ZONGULDAK
Veysel Atasoy
Tahsin Boray Baycık
Hasan Gemici
Osman Mümtaz Soysal
(Geçersiz Oy)
VAN
Mustafa Bayram (Kabul Geçersiz Oy)
MALATYA
Oğuzhan Asiltürk (Kabul)
(Mükerrer Oylar)
SAMSUN
Nafiz Kurt (Kabul)
SIVAS
Abdüllatif Şener (Kabul)
İstanbul
Milletvekili Zekeriya Temizel ve 21 Arkadaşının, İzlenmeye
Alınan ve Faaliyetine Son Verilen Bankaların Kanuna Aykırı
İşlemlerinin Araştırılarak Alınması Gereken
Tedbirlerin Belirlenmesi Amacıyla Meclis Araştırması
Açılmasına İlişkin Önergesi (10/135)
TÜRKİYE
BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA
Son yıllarda; bazı kişi ve
grupların sağladığı haksız kazançlar ile
bunların servet ve harcamalarında meydana gelen ve kaynağı
belli olmayan artışlar, ülkemiz gündemini işgal eden
konuların başında gelmektedir.
Toplumsal örgütlenmede bazı yerlerde belirli
sorumlulukları üstlenmiş kişilerin bu olgu karşısında
duyarısız kalmaları, görev ve sorumluluk bilincinin
boyutlarının bile farkında olmamaları bu konuda duyulan
endişeleri daha da artmaktadır.
Haksız kazançlar ile kaynağı belli
olmayan servet ve harcamaların üzerine gidilerek nedenlerinin ortaya
çıkarılmaması toplumsal örgütlenme biçimine karşı
güvenin sarsılmasına neden olmakta, bunun sonucu olarakta kural
dışı davranışlar artarak toplumsal kirlenme
yaygınlaşmaktadır.
Bu alanda Bankacılık Sektöründeki
Bankaların bazıları da oldukça önemli bir işlev görmekte,
tüm mevduatların devlet güvencesine alınması ile de bu alandaki
sorumsuzlukların daha da arttığı duyulmaktadır.
Toplanılan mevduatı, Devletin gözetim ve
denetiminde, Bankalar Yasasına uygun olarak kullanması gereken
bankacılık sisteminde;
Bazı bankaların içleri, bankanın mensup
olduğu, grup şirketlerine Bankalar Yasasının
belirlediği sınırların çok üstünde ve teminatsız
krediler verilerek boşaltılmakta ve grup şirketleri aracılığı
ile de bu kaynaklar grup ortaklarına ve bazı kişilere
aktarılmaktadır.
Kamu bankaları ile kamu ve vakıf ortaklı
bankalar bazı kişi ve gruplara geri dönmesi olanaksız zayıf
teminatlı krediler açmakta, bu kredilerin bir kısmı da bu
kredilerin verilmesinde aracılık edenlere aktarılmaktadır.
Türkiyede herhangi bir bankadan yasal mevzuat
gereği kredi alamayacak durumda olan kişi ve kuruluşlara, önce
bir yabancı banka ya da finans kuruluşunda depo yapmak, daha sonra
da bu defo karşılık gösterilmek suretiyle garanti verilerek bu
yabancı kurumun (yabancı ülkelerdeki o ülke mevzuatına göre
kurulan Türk sermayeli bankalarda bu kapsamdadır) depo yapan bankanın
belirlediği bu kişilere, geri dönmeyeceğini bile bile kredi
açması sağlanmaktadır.
Bu yöntemle Banka yurt dışında
yapmış olduğu depoları hiç bir sınırlama ile
bağlı olmaksızın istediği kişi ve
kuruluşlara kullandırma olanağına kavuşmakta,
böylecede aslında geri dönmeyecek şekilde
kullandırılmış olan paraları yurt dışı
bankalar hesabında göstererek, bankalar yasasının hükümlerinden
kurtulmaktadır.
Bu işlemlerde, nezdinde depo hesabı
açılan yurtdışı banka yada finans kurumu sadece
aracılık görevini üstlenmekte, kredi verirken kişi ve
kuruluşların kredi itibarı konusunda hiç bir araştırma
yapmamakta, kredinin teminatı olarak da nezdindeki depoyu
aldığından ve kredinin ödenmemesi halinde bu depoya el
koyduğundan hiç bir riske katlanmamakta sadece bu işlemleri
karşılığında komisyonunu almaktadır.
Dolayısıyle banka tarafından yurt
dışında bulunan finans kurumuna depo edilen tutarların,
banka yönetiminin talimatları ile bazı kişi ve kuruluşlara
bu şekilde plase edilmesi halinde tüm risk Bankaya ait olmaktadır.
Bankalar Yasasından doğan sorumluluklardan
kurtulmak amacıyle, bankalar arası işlemler
çoğaltılarak, bazı bankalar tasfiyeye girmiş başka bir
banka nezdinde depo yapmakta, tasfiye halindeki depo yapılan banka
aynı miktarı bir yabancı bankada yeniden depo yapmakta ve bu
banka ile yaptığı rehin temlik sözleşmesi sonucunda da bu
deposunu garanti göstererek vergi cennetlerinde kurulmuş fiktif
şirketlere kredi açılması talimatını verebilmektedir.
Bazı bankalar yurt dışında banka
açarak buralara kendilere döviz depo etmekte ve daha sonrada bu dövizleri
Türkiyedeki firma ve kuruluşlara kredi olarak vermektedir. Böylece
bankalar bu dolaylı finansman işlemi ile Türkiyede yerine getirmek
zorunda oldukları bir çok yükümlülükten kurtulmaktadır.
Son yıllarda Türk Bankaları bu yolla, rehin
temlik sözleşmeleri yaparak yabancı ülkelerde Türk sermayesi ile
kurulmuş olan bankalara milyarlarca ABD Dolar göndermekte, bu miktarlar
daha sonra gönderen bankaların talimatlarına göre Türkiyeye
yabancı kredi olarak dönmekte ancak bu kredilerin ödenip
ödenmediğinin denetimi de yapılmaktadır.
Bankaların kredi tahsilatları, bazı
mafya grupları vasıtasıyle, yönetimler tehdit edilerek
engellenmekte, hatta bu konularda işlem yaptığı
öğrenilen bazı banka yönetimlerinden tehdit ile kredi
alınmaktadır.
Bu tür uygulamalar nedeni ile Türk
Bankacılığı zaman zaman büyük sorunlar yaşamakta ve
bankalar yasasının 68.inci maddesi uyarınca bazı
bankaların faaliyetlerine son verilebilmektedir.
Nitekim son yıllarda yedi Bankanın
faaliyetlerine belirtilen şekildeki sorumsuz işlemleri sonucunda zor
duruma düşmeleri nedeni ile son verilmiş, buralarda paraları
bulunan onbinlerce tasarruf sahibi perişanlık düzeyinde mağdur
olurken olayın sorumluları hakkından gerekenler
yapılamadığı gibi bu şekilde kullanılan
kaynakların geri dönüşüde sağlanamamış yada enflasyona
erittirilmiştir.
Türk Bankacılık sektörünün ve buna
bağlı olarakta Türk Ekonomisinin geleceği büyük ölçüde
Bankacılık alanındaki disiplinin sağlanması ve bu
konudaki kuralların eksiksiz olarak uygulanması ile
olanaklıdır.
Nitekim 3182 sayılı Bankalar Yasası
Hazine Müsteşarlığına Bankaların Yasalara uygun olarak
çalışmalarının denetim ve gözetimi konusunda çok açık
yetkiler tanımakta, kaynaklarının yukarıda belirtilen
yöntemlerle kullanılması sonucunda malî bünyeleri ciddi ölçüde
zayıflayan ve zor duruma düşen bankaların Bankalar
Yasasının 64 üncü maddesi uyarınca izlemeye
alınacağı ve durumlarını düzeltemeyenlerinde aynı
yasanın 68 inci maddesi uyarınca faaliyetlerinin
durdurulacağı hükme bağlanmaktadır.
Ancak Devletin, özellikle tüm meduata
sınırsız Devlet güvencesi sağlanmasından sonra,
bazı bankalarda sorumsuz davranışların boyutu daha da
artmış, bu konudaki bulgular gazetelerde her gün yer almaya
başlamıştır. Bankalar üzerinde etkili bir denetim
gerçekleştirmemesinin ve yasaya aykırı davrananlar hakkında
da gerekli yaptırımların etkin bir şekilde uygulanmamasının
Devletin bile altından kalkmakta zorlanacağı sonuçlar doğurması
olasılığı bulunmaktadır.
Tartışmaya getirmek istediğimiz konu
Türk Bankacılık sisteminde gerek yasal boşluklardan, gerekse
denetim eksikliklerinin yarattığı boşluktan yararlanarak
kamu güvencesinde olduğu varsıyılan kaynakların
yukarıda belirtilen usullerle bazı kişi ve gruplara haksız
olarak aktarılması ve bunun yükünün de Devlet ve hiç günahı
olmayan kişilere çektirilmesidir.
Belirtilen olaylardan yasal boşluklardan
kaynaklananlara engel olmak amacıyle 538 sayılı Kanun Hükmünde
Kararname ile yapılan değişiklikler, Kararnamenin
dayanağı olan 3991 sayılı Yetki Yasasının 1,2 ve
3. üncü maddelerinin Anayasa Mahkemesince iptal edilmesi nedeni ile
dayanağını yitirmiş, görülmekte olan davalar nedeni ile
yapılan başvurular sonucunda da bir çok hüküm Anayasa Mahkemesince
iptal edilmesi sonucunda yasal boşluklar süregelmiştir.
Bu durumların önlenmesi, yasal
boşlukların giderilmesi konusunda gerekli düzenlemelerin
yapılması TBMMnin en ivedi görevlerindendir.
Ancak bu düzenlemelerin yapılması için,
yasaya aykırı yada yasal boşluklardan yararlanarak
gerçekleştirilen işlemlerin ortaya çıkarılması
gerekir. Bu nedenle kamu bankaları ile Bankalar Yasasının 64
üncü maddesi kapsamında izlemeye alınan Bankalar ve yine aynı
yasanın 68 inci maddesi uyarınca faaliyetine son verilen
Bankaların Bankalar Yasasına aykırı işlemlerinin
tespiti ile bu işlemlerden çıkar sağlayanlar hakkında
yapılan işlemleri belirlemek, bu bulguların
ışığında Bankalar Yasasında yapılması
gereken değişiklikler konusunda önerilerde bulunmak amacıyle
Anayasanın 98 inci, TBMM İçtüzüğünün 104 ve 105 inci maddeleri
uyarınca Meclis araştırılması
açılmasını arz ve teklif ederiz.
Zekeriya Temizel
İstanbul
Milletvekili ve 21 arkadaşı
TUTANAĞIN
SONU