T.B.M.M.
TUTANAK DERGİSİ
CİLT : 16
29 uncu Birleşim
10 . 12 . 1996 Salı
İÇİNDEKİLER
I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. – GELEN KÂĞITLAR
III. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI
A)
TEZKERELER VE ÖNERGELER
1. – İngiltere’ye gidecek olan Dışişleri Bakanı
ve Başbakan Yardımcısı Tansul Çiller’e, dönüşüne
kadar, Millî Eğitim Bakanı Mehmet Sağlam’ın, vekâlet
etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin
Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/597)
2.—Bangladeş, Endonezya, Malezya ve Suudi Arabistan’a gidecek olan
Devlet Bakanı Abdullah Gül’e dönüşüne kadar, Kültür Bakanı
İsmail Kahraman’ın vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne
ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/598)
3.—İtalya’ya gidecek olan Devlet Bakanı Bahattin Şeker’e,
dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Nevzat Ercan’ın vekâlet etmesinin
uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı
tezkeresi (3/599)
4. —Gürcistan Cumhuriyetine gidecek olan Devlet Bakanı Namık
Kemal Zeybek’e, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Işılay
Saygın’ın vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin
Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/600)
5. —Endonezya ve Belçika’ya gidecek olan Sanayi ve Ticaret Bakanı
E. Yalım Erez’e, dönüşüne kadar, Sağlık Bakanı
Yıldırım Aktuna’nın vekâlet etmesinin uygun
görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi
(3/601)
6.—Singapur’a gidecek olan Devlet Bakanı Ayfer Yılmaz’a,
dönüşüne kadar, Devlet Bakanı H. Ufuk Söylemez’in vekâlet etmesinin
uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı
tezkeresi (3/602)
7. —Avusturya’ya gidecek olan Turizm M. Bahattin Yücel’e, dönüşüne
kadar, Devlet Bakanı Işılay Saygın’ın vekâlet
etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin
Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/603)
8. —Şırnak Milletvekili Bayar Ökten’in, Sanayi, Ticaret,
Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu üyeliğinden
çekildiğine ilişkin önergesi (4/114)
9. —Türkiye Büyük Millet Meclisinden bir parlamento heyetinin, Gürcistan
Parlamentosunun davetine icabet etmesine ilişkin Başkanlık
tezkeresi (3/604)
IV. – KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
1. – 1997 Malî Yılı Genel ve
Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 1994 ve 1995
Malî Yılları Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar
Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/518, 1/519, 1/282, 3/414, 1/283,
3/415, 1/492, 3/516; 1/493, 3/517) (S. Sayısı : 134, 135, 103, 102,
151, 150)
A) TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
BAŞKANLIĞI
1. – Türkiye Büyük Millet Meclisi 1997 Malî
Yılı Bütçesi
2. – Türkiye Büyük Millet Meclisi 1994 Malî
Yılı Kesinhesabı
3. – Türkiye Büyük Millet Meclisi 1995 Malî
Yılı Kesinhesabı
B) CUMHURBAŞKANLIĞI
1. – Cumhurbaşkanlığı 1997 Malî
Yılı Bütçesi
2. – Cumhurbaşkanlığı 1994 Malî
Yılı Kesinhesabı
3. – Cumhurbaşkanlığı 1995 Malî
Yılı Kesinhesabı
C)SAYIŞTAY BAŞKANLIĞI
1. – Sayıştay Başkanlığı
1997 Malî Yılı Bütçesi
2. – Sayıştay Başkanlığı
1994 Malî Yılı Kesinhesabı
3. – Sayıştay Başkanlığı
1995 Malî Yılı Kesinhesabı
D)ANAYASA MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI
1. – Anayasa Mahkemesi Başkanlığı
1997 Malî Yılı Bütçesi
2. – Anayasa Mahkemesi Başkanlığı
1994 Malî Yılı Kesinhesabı
3. – Anayasa Mahkemesi Başkanlığı
1995 Malî Yılı Kesinhesabı
E)BAŞBAKANLIK
1. – Başbakanlık 1997 Malî Yılı
Bütçesi
2. – Başbakanlık 1994 Malî Yılı
Kesinhesabı
3. – Başbakanlık 1995 Malî Yılı
Kesinhesabı
F) DENİZCİLİK MÜSTEŞARLIĞI
1. – Denizcilik Müsteşarlığı 1997
Malî Yılı Bütçesi
2. – Denizcilik Müsteşarlığı 1994
Malî Yılı Kesinhesabı
3. – Denizcilik Müsteşarlığı 1995
Malî Yılı Kesinhesabı
G) KÖY HİZMETLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1. – Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü 1997 Malî
Yılı Bütçesi
2. – Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü 1994 Malî
Yılı Kesinhesabı
3. – Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü
1995 Malî Yılı Kesinhesabı
V. – SORULAR VE CEVAPLAR
A)YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1. – Rize Milletvekili Ahmet Kabil’in, Rize’nin 1 inci derecede
kalkınmada öncelikli yöreler kapsamına alınmasına
ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Lütfü Esengün’ün
yazılı cevabı (7/1560)
2. – Samsun Milletvekili Yalçın Gürtan’ın, 1993
yılında yapılan sınavın akibetine ilişkin sorusu
ve Devlet Bakanı Nafiz Kurt’un yazılı cevabı (7/1602)
3. – Diyarbakır Milletvekili Yakup Hatipoğlu’nun, dinî
vecibelerini yerine getiren ordu mensuplarına yapılan uygulamalara
ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Meral Akşener’in
yazılı cevabı (7/1609)
4. – İstanbul Milletvekili Mehmet Ali Şahin’in, dinî
vecibelerini yerine getiren ordu mensuplarına yapılan uygulamalara
ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Meral Akşener’in
yazılı cevabı (7/1612)
5. – Eskişehir Milletvekili Musutafa Balcılar’ın,
Boks Federasyonu Başkanının sahte belge düzenlediği
iddiasına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Bahattin Şeker’in
yazılı cevabı (7/1693)
I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMMGenel Kurulu saat 10.00’da açılarak iki oturum yaptı.
Birinci Oturum
Kırşehir Milletvekili Mehmet Ali Altın’ın
vefatına ilişkin Başkanlık tezkeresi okundu ve bir
dakikalık saygı duruşunda bulunuldu.
1997 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe
Kanunu Tasarıları ile 1994 ve 1995 Malî Yılları Genel ve
Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu
Tasarılarının (1/518, 1/519; 1/282, 3/414; 1/283, 3/415; 1/492,
3/516; 1/493, 3/517) (S. Sayıları : 134, 135, 103, 102, 151, 150)
tümü üzerindeki görüşmelere bir süre devam edildi.
Saat 14.30’da toplanmak üzere birleşime 13.30’da ara verildi.
Hasan Korkmazcan
Başkanvekili
Kâzım Üstüner Zeki
Ergezen Burdur Bitlis Kâtip Üye Kâtip
Üye
İkinci
Oturum
1997 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe
Kanunu Tasarıları ile 1994 ve 1995 Malî Yılları Genel ve
Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu
Tasarılarının (1/518, 1/519; 1/282, 3/414; 1/283, 3/415; 1/492,
3/516; 1/493, 3/517) (S. Sayıları : 134, 135, 103, 102, 151, 150)
tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanarak maddelerine geçilmesi kabul edildi
ve tasarıların 1 inci maddeleri okundu.
Ankara Milletvekili Mehmet Gölhan, İstanbul Milletvekili Bülent
Ecevit’in, basında çıkan sözlerini yanlış aksettirmesi
nedeniyle bir açıklamada bulundu.
10 Aralık 1996 Salı günü saat 10.00’da toplanmak üzere
20.23’te birleşime son verildi.
Mustafa Kalemli
Başkan
Kâzım Üstüner Zeki Ergezen Burdur Bitlis Kâtip
Üye Kâtip Üye
II. – GELEN
KAĞITLAR
10 . 12 .
1996 SALI
Tasarılar
1. – Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Beyaz Rusya
Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte
Vergilendirmeyi Önleme Anlaşması ve Eki Protokolün
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
(1/545) (Plan ve Bütçe ve Dışişleri komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi : 9.12.1996)
2. – Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Lübnan
Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Denizcilik Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
(1/546) (Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm
ve Dışişleri komisyonlarına) (Başkanlığa
geliş tarihi : 9.12.1996)
Teklifler
1. – Burdur Milletvekili Yusuf Ekinci’nin; 657
Sayılı Devlet Memurları Kanununun Ek Geçici 59 uncu Maddesinde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/605)
(Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve
Bütçe komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi :
2.12.1996)
2. – Manisa Milletvekili Tevfik Diker’in; 1475
Sayılı Kanunun 29.7.1983 Tarih ve 2869 Sayılı Yasanın
4 üncü Maddesine Göre Değişik 25 inci Maddesine Bir Ek Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi (2/606) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal
İşler Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi :
3.12.1996)
3. – Manisa Milletvekili Tevfik Diker’in; 3817
Sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Disiplin
Cezalarının Affı Hakkında Kanunun Uygulanması Sonucu
Tekrar Göreve Alınan Memur ve Diğer Kamu Görevlilerinin Boşta
Geçen Sürelerinin T.C. Emekli Sandığına Borçlanmaları
Hakkında Kanun Teklifi (2/607) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa
geliş tarihi : 3.12.1996)
4. – Trabzon Milletvekili Ali Kemal
Başaran’ın; 25.8.1991 Tarihli 1475 Sayılı İş
Kanununun 25 inci Maddesine Bir Fıkra Eklenmesi Hakkında Kanun
Teklifi (2/608) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal
İşler Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi :
4.12.1996)
5. – Yalova Milletvekili Yaşar Okuyan’ın;
3.11.1980 Tarih ve 2330 Sayılı Nakdi Tazminat ve Aylık
Bağlanması Hakkında Kanunun 3 üncü Maddesinin Birinci
Fıkrasının (a) ve (b) Bentlerinin Değiştirilmesine
Dair Kanun Teklifi (2/609) (Plan ve Bütçe Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi : 5.12.1996)
6. – Antalya Milletvekili Yusuf Öztop ve 8
Arkadaşının; Antalya İli Kale İlçesi Adının
“Demre” Olarak Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi (2/610)
(İçişleri Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi :
5.12.1996)
7. – İstanbul Milletvekili Bülent Ecevit ve 7
Arkadaşının; Kamu Kurum Niteliğindeki Meslek
Kuruluşlarına İlişkin Kanunların Bazı
Maddelerinin Değiştirilmesine Dair Yasa Önerisi (2/611) (Sanayi,
Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ve Anayasa
komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 5.12.1996)
8. – Denizli Milletvekili Hasan Korkmazcan ile Siyasî
Parti Gruplarını Temsilen on Milletvekilinin; Mahallî İdareler
ile Mahalle Muhtarlıkları ve İhtiyar Heyetleri Seçimi
Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Kanun Teklifi (2/612) (İçişleri ve Anayasa
komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 6.12.1996)
9. – Denizli Milletvekili Hasan Korkmazcan
ile Siyasî Parti Gruplarını Temsilen on Milletvekilinin; Devlet
Memurları Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Teklifi (2/613) (Plan ve Bütçe ve Anayasa komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi : 6.12.1996)
10. – İzmir Milletvekili İsmail
Yılmaz’ın; Karayolları Trafik Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/614) (İçişleri
Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 9.12.1996)
Yazılı Soru Önergeleri
1. – Giresun Milletvekili Rasim
Zaimoğlu’nun, görevden uzaklaştırılan İstanbul Emniyet
Müdürüne ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/1747) (Başkanlığa geliş tarihi : 6.12.1996)
2. – Ankara Milletvekili Yılmaz
Ateş’in, bazı hastanelerin memurlara kalp ameliyatı yapmaktan
kaçındıkları iddiasına ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/1748)
(Başkanlığa geliş tarihi : 9.12.1996)
BİRİNCİ
OTURUM
10
Aralık 1996 Salı
Açılma
Saati: 10.00
BAŞKAN :
Başkanvekili Yasin HATİBOĞLU
KÂTİP
ÜYELER : Ünal YAŞAR (Gaziantep), Fatih ATAY (Aydın)
BAŞKAN – Çalışmalarımızın hayırlara
vesile olmasını Cenab-ı Allah’tan niyaz ederek Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 29 uncu Birleşimini açıyorum.
Sayın milletvekilleri; 1997 Malî Yılı Genel ve Katma
Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 1994 ve 1995 Malî
Yılları Genel ve Katma Bütçeli İdareler Kesinhesap Kanunu
Tasarıları üzerindeki görüşmelerimize kaldığımız
yerden devam edeceğiz; ancak, bütçe görüşmelerine geçmezden önce
Başkanlığın Yüce Kurula sunuşları vardır.
Sayın milletvekilleri, Cumhurbaşkanlığının
tezkereleri vardır; okutup, bilgilerinize sunacağım:
III. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI
A) TEZKERELER VE ÖNERGELER
1. – İngiltere’ye gidecek olan
Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı
Tansu Çiller’e, dönüşüne kadar, Millî Eğitim Bakanı Mehmet
Sağlam’ın vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin
Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/597)
30 Kasım 1996
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Bosna - Hersek Barışı Uygulama
Konferansına katılmak üzere, 3 Aralık 1996 tarihinde
İngiltere’ye gidecek olan Dışişleri Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Prof. Dr. Tansu Çiller’in dönüşüne
kadar; Dışişleri Bakanlığı ve Başbakan
Yardımcılığına, Millî Eğitim Bakanı Prof.
Dr. Mehmet Sağlam’ın vekâlet etmesinin, Başbakanın teklifi
üzerine, uygun görülmüş olduğunu bilgilerinize sunarım.
Süleyman
Demirel
Cumhurbaşkanı
BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.
Diğer tezkereyi okutuyorum:
2. – Bangladeş, Endonezya, Malezya
ve Suudi Arabistan’a gidecek olan Devlet Bakanı Abdullah Gül’e,
dönüşüne kadar, Kültür Bakanı İsmail Kahraman’ın vekâlet
etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin
Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/598) 03.12.1996
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşmelerde bulunmak üzere, 4 Aralık 1996 tarihinden itibaren
Bangladeş, Endonezya, Malezya ve Suudi Arabistan’a gidecek olan Devlet
Bakanı Doç.Dr.Abdullah Gül’ün dönüşüne kadar; Devlet
Bakanlığına, Kültür Bakanı İsmail Kahraman’ın
vekâlet etmesinin, Başbakanın teklifi üzerine, uygun görülmüş
olduğunu bilgilerinize sunarım.
Süleyman
Demirel Cumhurbaşkanı
BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.
Diğer tezkereyi okutuyorum:
3. – İtalya’ya gidecek olan Devlet
Bakanı Bahattin Şeker’e, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Nevzat
Ercan’ın vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin
Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/599) 03.12.1996
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
4 Aralık 1996 tarihinde İtalya’ya gidecek olan Devlet
Bakanı Bahattin Şeker’in dönüşüne kadar; Devlet Bakanlığına,
Devlet Bakanı Nevzat Ercan’ın vekâlet etmesinin, Başbakanın
teklifi üzerine, uygun görülmüş olduğunu bilgilerinize sunarım.
Süleyman
Demirel
Cumhurbaşkanı
BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.
Diğer tezkereyi okutuyorum:
4. – Gürcistan Cumhuriyetine gidecek
olan Devlet Bakanı Namık Kemal Zeybek’e, dönüşüne kadar, Devlet
Bakanı Işılay Saygın’ın vekâlet etmesinin uygun
görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi
(3/600) 06.12.1996
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Karadeniz Ekonomik İşbirliği (KEİ)
Toplantısına katılmak üzere, 9 Aralık 1996 tarihinde Gürcistan Cumhuriyetine gidecek olan Devlet
Bakanı Namık Kemal Zeybek’in dönüşüne kadar; Devlet
Bakanlığına, Devlet Bakanı Işılay
Saygın’ın vekâlet etmesinin, Başbakanın teklifi üzerine,
uygun görülmüş olduğunu bilgilerinize sunarım.
Süleyman
Demirel
Cumhurbaşkanı
BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.
Diğer tezkereyi okutuyorum:
5. – Endonezya ve Belçika’ya gidecek olan
Sanayi ve Ticaret Bakanı E. Yalım Erez’e, dönüşüne kadar,
Sağlık Bakanı Yıldırım Aktuna’nın vekâlet
etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin
Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/601) 06.12.1996
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
İslam Konferansı Örgütü 24.Dışişleri
Bakanları Konferansına katılmak ve görüşmelerde bulunmak
üzere, 7 Aralık 1996 tarihinden itibaren Endonezya ve Belçika’ya gidecek
olan Sanayi ve Ticaret Bakanı Yalım Erez’in dönüşüne kadar;
Sanayi ve Ticaret Bakanlığına, Sağlık Bakanı
Yıldırım Aktuna’nın vekâlet etmesinin, Başbakanın
teklifi üzerine, uygun görülmüş olduğunu bilgilerinize sunarım.
Süleyman
Demirel
Cumhurbaşkanı
BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.
Diğer tezkereyi okutuyorum:
6. – Singapur’a gidecek olan Devlet
Bakanı Ayfer Yılmaz’a, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı H.
Ufuk Söylemez’in vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin
Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/602)
05.12.1996
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Dünya Ticaret Örgütü 1.Bakanlar Konferansına katılmak üzere, 7
Aralık 1996 tarihinde Singapur’a gidecek olan Devlet Bakanı Ayfer
Yılmaz’ın dönüşüne kadar; Devlet Bakanlığına,
Devlet Bakanı H.Ufuk Söylemez’in vekâlet etmesinin, Başbakanın
teklifi üzerine, uygun görülmüş olduğunu bilgilerinize sunarım.
Süleyman
Demirel
Cumhurbaşkanı
BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.
Diğer tezkereyi okutuyorum:
7. – Avusturya’ya gidecek olan Turizm
Bakanı M. Bahattin Yücel’e, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı
Işılay Saygın’ın vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne
ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/603)
04.12.1996
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Viyana Magıc Lıfe Der Club Kayak Merkezinin
açılışına katılmak üzere, 5 Aralık 1996 tarihinde
Avusturya’ya gidecek olan Turizm Bakanı Bahattin Yücel’in dönüşüne
kadar; Turizm Bakanlığına, Devlet Bakanı Işılay
Saygın’ın vekâlet etmesinin, Başbakanın teklifi üzerine,
uygun görülmüş olduğunu bilgilerinize sunarım.
Süleyman
Demirel
Cumhurbaşkanı
BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.
Komisyondan istifa önergesi vardır; okutuyorum:
8. –
Şırnak Milletvekili Bayar Ökten’in, Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî
Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu üyeliğinden çekildiğine
ilişkin önergesi (4/114) 25.11.1996
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Üyesi bulunduğum Sanayi, Ticaret, Enerji Tabiî
Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu üyeliğinden, gördüğüm lüzum
üzerine istifa ediyorum.
Gereğini bilgilerinize arz ederim.
Bayar
Ökten
Şırnak
BAŞKAN – Komisyondan istifa önergesi bilgilerinize
sunulmuştur.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının bir tezkeresi vardır; okutup, oylarınıza
sunacağım:
9. —Türkiye
Büyük Millet Meclisinden bir Parlamento heyetinin,Gürcistan Parlamentosunun
davetine icabet etmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/604)
9
Aralık 1996
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Genel Kuruluna
Gürcistan Parlamentosundan alınan resmî bir
davette, Türkiye Büyük Millet Meclisinden bir Parlamento heyeti Gürcistan’a
davet edilmektedir.
Söz konusu davete icabet edilmesi hususu, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin Dışilişkilerinin Düzenlenmesi Hakkındaki
3620 sayılı Kanunun 6 ncı maddesi uyarınca Genel Kurulun
tasviplerine sunulur.
Mustafa
Kalemli
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN – Tezkereyi, Yüce Heyetin oylarına sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Tezkere kabul edilmiştir.
IV. – KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER
1. – 1997 Malî Yılı Genel ve
Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 1994 ve 1995
Malî Yılları Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar
Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/518, 1/519, 1/282, 3/414, 1/283,
3/415, 1/492, 3/516; 1/493, 3/517) (S. Sayıları : 134, 135, 103, 102,
151, 150) (1)
A) TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
BAŞKANLIĞI
1. – Türkiye Büyük Millet Meclisi 1997 Malî
Yılı Bütçesi
2. – Türkiye Büyük Millet Meclisi 1994 Malî
Yılı Kesinhesabı
3. – Türkiye Büyük Millet Meclisi 1995 Malî
Yılı Kesinhesabı
B) CUMHURBAŞKANLIĞI
1. – Cumhurbaşkanlığı 1997 Malî
Yılı Bütçesi
2. – Cumhurbaşkanlığı 1994 Malî
Yılı Kesinhesabı
3. – Cumhurbaşkanlığı 1995 Malî
Yılı Kesinhesabı
C)SAYIŞTAY BAŞKANLIĞI
1. – Sayıştay Başkanlığı
1997 Malî Yılı Bütçesi
2. – Sayıştay Başkanlığı
1994 Malî Yılı Kesinhesabı
3. – Sayıştay Başkanlığı
1995 Malî Yılı Kesinhesabı
D)ANAYASA MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI
1. – Anayasa Mahkemesi Başkanlığı
1997 Malî Yılı Bütçesi
2. – Anayasa Mahkemesi Başkanlığı
1994 Malî Yılı Kesinhesabı
3. – Anayasa Mahkemesi Başkanlığı
1995 Malî Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, birleşimin
başında ifade ettiğim suretle, bütçe görüşmelerine
başlıyoruz.
Program uyarınca, bugün, iki tur görüşme yapacağız.
Birinci tur görüşmelere başlıyoruz.
Sayın Komisyon Hazır?
Sayın Hükümet ya da temsilcisi?.. Hazır.
Birinci turda, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığı, Cumhurbaşkanlığı,
Sayıştay Başkanlığı ve Anayasa Mahkemesi
Başkanlığı bütçeleri yer almaktadır.
Birinci turda gruplarını temsilen konuşacak sayın
üyeler:
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Sayın Orhan Veli
Yıldırım, Sayın Erdoğan Yetenç, Sayın Yusuf
Öztop, Sayın Atilâ Sav.
Anavatan Partisi Grubu adına, Sayın Yücel Seçkiner, Sayın
Suha Tanık, Sayın İsmail Durak Ünlü, Sayın Nejat Arseven.
Doğru Yol Partisi Grubu adına, Sayın Ali Günaydın,
Sayın Ahmet iyimaya.
HACI FİLİZ (Kırıkkale) – Sayın Başkan,
Divanda olduğu için Sayın Günaydın’a selam var, bize yok mu?..
BAŞKAN – Selamı, birleşimin başında toptan ve
külliyen ifade ettim.
Demokratik Sol Parti Grubu adına, Sayın Hasan Gemici,
Sayın Ziya Aktaş, Sayın Osman Kılıç, Sayın Emin
Karaa;
Refah Partisi Grubu adına, Sayın Musa Uzunkaya, Sayın
Veysel Candan, Sayın Muhammet Polat, Sayın Ahmet Dökülmez.
Şahısları adına konuşacak sayın üyeler:
Sayın Fethullah Erbaş... Teşrif ettiler mi efendim?.. (RP
sıralarından “geldi, geldi” sesleri)
Kendisine teşekkür ediyoruz.
Aleyhinde, Sayın Hasan Çağlayan.
Efendim, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu temsilcisini davet edeceğim;
yalnız, bir ricam olacak bütün konuşmacı
arkadaşlarımdan. Değerli milletvekilleri, bazı
gruplarımız dört arkadaşa fırsat tanıdı,
bazı gruplarımız iki arkadaşa fırsat tanıdı.
Benim ricam şudur: Gruplar adına süreler 40’ar dakikadır,
programımız çok yüklüdür. Tabiî, bir sayın gruba 40
dakikalık süreyi verip, her bir üye ne kadar süre kullanıyorsa,
bakiyesini sonradan gelene kullandırma yolu vardır. Burada, ikinci,
üçüncü sıradaki arkadaşa haksızlık edilmiş olabilir ve
bir de “benim süremi kullandın, kullanmadın” gibi grup içindeki
üyeler arasında huzusuzluğa da sebebiyet verebilir. Ben o yolu
kullanmayacağım, biraz daha esnek davranacağım; yani,
soracağım, süreyi eşit bölüştülerse, grup adına konuşma
süresi olan 40 dakikalık süreyi dörde böleceğim, her üyeye 10’ar
dakikalık süre vereceğim. Onun için, ricam şudur:
Arkadaşımıza, belki, 1 dakika daha selamlama toleransı
tanırız; ama, takdir buyurursunuz ki, dört arkadaşa 2’şer
dakika ilave süre verseniz, bu, 10 dakika yapar bir grup için.
HASAN GÜLAY (Manisa) – 8 dakika yapar.
BAŞKAN – Efendim, 8 dakika yapar. 10’la 8 arasındaki
farkı biliyorum; yani, anlaşılmakta zorlanmayasınız
diye yuvarlak bir rakam söyledim. Rica ediyorum...
Süresinin bitimine 2 dakika kala kendilerini uyaracağım, beni
yanlış anlamasınlar. Konuşma selâsetini bozmak için
söyelyecek değilim; ama, uyaramak için ifade edeceğim.
Şimdi, Sayın Yıldırım’ı davet ediyorum.
Efendim, dörtte bir mi taksim ettiniz süreyi?
ORHAN VELİ YILDIRIM (Tunceli) - Evet efendim.
BAŞKAN – Sayın Yıldırım, buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ORHAN VELİ YILDIRIM (Tunceli) – Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri, kurumlarının bütçesi
nedeniyle Genel Kurul salonuna teşrif etmiş değerli bürokratlar;
Türkiye Büyük Millet Meclisimizin 1997 malî yılı bütçesi üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini dile getirmek üzere söz aldım;
bu vesileyle, Grubum ve şahsım adına, Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Anayasamızın üzerinde yükseldiği kuvvetler
ayrılığı, bugün, artık, fiilen, hemen hemen ortadan
kalkmış durumdadır. Bunu yaratan en önemli etken, siyasal
partiler rejimidir. Parlamentonun siyasal partilerden oluşması,
hükümetin Parlamento içinde çoğunluğa dayalı parti veya partilerden
oluşması, yasama ve yürütme arasında bir
ayrılığı değil, tam aksine, bir iç içeliği
yaratmıştır. Günümüzde Parlamentonun, iktidar
çoğunluğunun dışında farklı bir tavır
sergilemesi hemen hemen imkânsız hale gelmiştir.
Değerli milletvekilleri, bu durum, Hükümet Programının
uygulanması bakımından belki bir kolaylık
sağlamıştır; ama, zaman zaman, Meclisin
saygınlığını da zedelemektedir. Ülke ve rejimin
geleceğini ilgilendiren çoğu konuda partilerüstü bir tavır
geliştirilmesi bu nedenle engellenmektedir.
Anayasaya aykırılığı Anayasa Mahkemesi kararlarıyla
tespit olunan kimi yasaların çıkmasında, Hükümet
ısrarlı davranmaktadır. Hükümetin bu ısrarlı
davranışı neticesi, hükümeti oluşturan çoğunluğa
dayalı partilere mensup milletvekilleri, takım tutar edasıyla,
ya “evet” ya da “kabul” şeklinde oy kullanmaktadırlar. Bu durum ise,
çıkan yasaların eksik ve aksak çıkmasına neden olmakta;
bunlar, ya Cumhurbaşkanlığı makamınca vetoya
uğramakta veyahut da Yüce Anayasa Mahkemesinin kararlarıyla Yüce Meclise
tekrar geri dönmekte.
Ülkemizde kıt kanaat ve çok yoksul şartlarda geçinen
yurttaşlarımız varken, birçok ilimizde şeker
alımı, ekmek alımı karneye bağlanmışken,
birçok insanımız pazar yerlerinde ve çöplüklerde ekmek, aş
arayıp geçimini sağlamaya çalışırken, Meclisimizin bu
tutumu, hem zaman israfına hem de büyük maddî kayıplara neden
olmaktadır.
Yine, bu yapı nedeniyle, Meclis denetim mekanizmaları
işlevsiz bırakılmaktadır. Meclis soruşturma
komisyonlarında objektiflikten uzak, iktidar hesaplarına göre
kararlar verilmektedir. Muhalefetteyken TEDAŞ ve TOFAŞ ile ilgili
Meclis denetim mekanizmalarının harekete geçmesi için önerge veren
Refah Partisi, İktidar olduktan sonra, kendi önergesine sahip
çıkmamış, iddia ettiği tüm noktalar sabit olmasına
karşın, iktidar hesaplarıyla soruşturmaların
kapatılmasını sağlamıştır. Bu tutum, Yüce
Meclisi son derece rencide etmiştir.
HÜSAMETTİN KORKUTATA (Bingöl) – Şahsî fikriniz tabiî.
ORHAN VELİ YILDIRIM (Devamla) – Bilindiği gibi, bu Hükümetin,
yolsuzlukların ve mevcut soruşturma önergelerinin
pazarlığı üzerinde kurulduğu yönünde kamuoyunda yaygın
bir kanı vardır. Bu son gelişmeler bunun gerçek olduğunu
gün gibi ortaya çıkarmıştır. Meclis denetim
mekanizmaları, iktidara gelmek, iktidarda kalmak için siyasî bir
şantaj aracı olarak kullanılmıştır. Bu gerçekler,
Susurluk’ta bir trafik kazasıyla uç veren devlet, aşiret -tabiî,
devlet derken, devlet erkini elinde bulunduran kişileri kastediyoruz- ve
mafya bağlantılarının aydınlatılmasında
kamuoyunda büyük bir karamsarlık ve uyumsuzluk yaratmıştır.
Türk adlî makamlarınca ve Interpol tarafından kırmızı
bültenle arananların, devleti yönetenler tarafından kahraman ilan
edilmeye çalışılması, demokratik haklarını
kullanan memurlara, öğrencilere gösterilemeyen saygının, bu
kişilere gösterilmesi; vatan için, binlerce genç, ölümle karşı
karşıya askerlik yaparken, asker kaçaklarının iktidar
sahipleriyle yan yana durması ve şerefli insanlar olarak boy
göstermeleri, hem devletimizi hem Meclisimizi derinden yaralamış ve
üzüntüye sevk etmiştir.
Bu insanlarla bir suç örgütü oluşturarak, siyasî çıkarları
için kullanılmasına, kendi vatandaşlarımıza dönük
hukuk dışı eylemler yaptırılmasına Meclisin
sessiz kalması, halkta hayal kırıklığı
yaratmıştır. Kimi soruşturmaların ticarî sır,
kimi soruşturmaların devlet sırrı olduğu gerekçesiyle
sonuçsuz bırakılması, Meclisin üstünde bir gücü kabul etmek
anlamına gelir ki, bu, demokratik rejimi tahrip edecek tehlikeli bir
yoldur. Hiçbir yarar, kamu yararının önünde tutulamaz.
Değerli milletvekilleri, bugün, hemen herkes, Meclisten
şikâyetçidir. Her geçen gün eleştirilerin yoğunluğu
artmaktadır. Anayasal sistemdeki, siyasî yaşamdaki
tıkanıklığın faturası, maalesef, Meclise
çıkarılmak istenilmektedir. Meclisin itibar kaybını telafi
etmek, başta Sayın Meclis Başkanından, en sade üyesine
kadar bir asli görevdir.
Halkın, bu Meclisten beklentileri çoktur. Ekonomik sorunlar,
gelecek kaygısı halkı bunaltmışken; Meclisin
çatısı altında yer alan, ülkeyi yöneten bazı kimselerin
şaibeli mal varlıkları, servetlerinin kaynağını
açıklayamamaları, yolsuzluk ve suiistimalleri saklamak için Yüce
Meclisi ve onun komisyonlarını kullanmaları, devletin ve
dokunulmazlığın arkasına saklanmaları, rejim
açısından ve Türkiye Büyük Millet Meclisi açısından büyük
bir talihsizliktir.
Peki ne yapmalıyız; öncelikle, 12 Eylül hukukunun tasfiyesi
behemehal gerçekleştirilmelidir. Katılımcı ve demokratik
bir Anayasa bu Parlamento tarafından derhal
çıkarılmalıdır. Geçen dönemde, sınırlı da
olsa gerçekleştirilen Anayasa değişikliklerinin gereği olan
uyum yasalarının çıkarılmaması Yüce Meclisimiz
bakımından büyük noksanlıktır.
Parlamentonun saygınlığını koruması ve
siyasette ahlakı egemen kılmak için, Anayasanın milletvekili
dokunulmazlığına ilişkin hükümleri mutlaka
değiştirilmelidir. Dokunulmazlık, ayrıcalık yaratan
bir kurum olmaktan çıkarılıp, yalnızca yasama
çalışmaları ve düşünce özgürlüğü çerçevesinde koruma
sağlayan bir yapıya mutlaka kavuşturulmalıdır. Bu
vesileyle, Cumhuriyet Halk Partisi tarafından bu konuda verilen
değişiklik yasa teklifine...
BAŞKAN – Sayın Yıldırım, son 2 dakika
içerisindesiniz efendim.
ORHAN VELİ YILDIRIM (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
İktidar çoğunluğunun, âdeta yasama yetkisinin devri
anlamına gelecek şekilde kanun hükmünde kararname
çıkarmasının önüne mutlaka geçilmelidir.
Anayasa Komisyonu ve Genel Kurulda, Anayasaya
aykırılıklar konusunda, Yüce Meclis mutlaka titizlik
göstermelidir.
Genel görüşme ve Meclis araştırmalarında elde edilen
sonuçlar, yasama sürecine aktarılmalı ve bunlar sahiplenilerek, çözüm
getirecek yasal değişikliklere mutlaka gidilmelidir.
Ülkenin önemli sorunlarından dışpolitikada, Meclis
devredışı bırakılmamalıdır. Ulusal
politikalarda, mutlaka, Yüce Mecliste tartışılarak karara
varılmalıdır.
Yüce Meclisin, ülkenin bir bölümünde akan kanın durması için
bugüne kadar bir çözüm üretememesi, askerî ve polisiye tedbirler
dışında, hukuk devleti çerçevesinde ekonomik ve demokratik bir
çözüm üretememesi Yüce Meclimiz bakımımdan bir
noksanlıktır.
Yine, olağanüstü halin uzatılması konusunda, her
seferinde, Meclisin, sadece, bir süre uzatım mekanizmasıymış
gibi süreyi uzatması ve Yüce Meclisimizin bu konuda inisiyatif
kullanmaması da bir
noksanlıktır.
Değerli arkadaşlar, Meclisin idarî yapısıyla ilgili
birkaç cümle söylemek istiyorum. Meclis personeli içerisinde aynı görevi
yapanlar arasında ayrı ücret uygulamaları mevcuttur...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Yıldırım, yalnız 1
dakikalık eksüre veriyorum efendim. Lütfen... Yalnız 1 dakika...
ORHAN VELİ YILDIRIM (Devamla) – Peki, efendim.
Personelin bazılarına, öğrenim statü ve derecelerinin
aynı olmalarına karşın, kadro
karşılığı sözleşmeli yapılarak
ayrıcalıklar tanınmaktadır. İstisnaî -özellikle
Sayın Meclis Başkanımızdan ricamız- kadro kisvesi
altında Başkanlık Divanında yer almış bazı
üyelerin, birinci derece yakınlarını, oğlunu,
kızını alması, bir başka kurumda olsa, yasal
soruşturmaya neden olmaktadır. Çünkü, 657 sayılı Devlet
Memurları Yasasına göre, imtihan açılması ilan edilmeden,
bu tür uygulamalarda Meclisin örnek olması gerekirken, kötü bir örnek
teşkil ettiğini burada belirtmek isteriz.
Yine, Yüce Meclisin konferans sisteminden müzakere sistemine geçiş,
İçtüzükte yapmış olduğu değişiklikler ve
Internete girişi olumlu yaklaşımlardır. Sayın Meclis
Başkanlığını bu olumlu yaklaşımlarından
dolayı Parti olarak desteklediğimizi belirtmek isteriz.
Süremin kısalığı nedeniyle, Sayın
Başkanın toleransına teşekkür eder; saygılar
sunarım efendim. (CHP ve DSP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Yıldırım, teşekkür
ediyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Sayın Yetenç; buyurun.
(CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA M. ERDOĞAN YETENÇ (Manisa) – Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; Cumhurbaşkanlığı
bütçesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini belirtmek üzere,
söz almış bulunuyorum; hepinizi Grubum ve şahsım adına
saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, bildiğiniz gibi, Sayın
Cumhurbaşkanı seçildikten sonra yemin ederek göreve başlar.
Yemin metnine baktığımız zaman, bugün
yaşadığımız olaylar karşısında,
metindeki iki konu dikkatimi çekti. Metin içinde “Milletin huzur ve refahı, Türkiye
Cumhuriyetinin şan ve şerefini korumak, yüceltmek üzere...” deniliyor
ve devamında yemin tamamlanıyor.
Değerli arkadaşlarım, 3 Kasım 1996 gününden beri
milletin huzuru kaçmıştır. Türkiye Cumhuriyeti Devletinin
şan ve şerefi şaibe altındadır. Bu durumda, Sayın
Cumhurbaşkanının, yemin metnine sadık kalarak, alması
gereken tedbirler ve yapması gereken uygulamalar vardır. 1991
seçimlerinde, seçim propagandalarında “Dicle kıyısında
kaybolan kuzunun hesabını benden sorun”, “Karakollar şeffaf
olacak” diyen Sayın Cumhurbaşkanının, cinayet
zanlısı olarak arananların, adres olarak, karakol üstündeki
lojmanları gösterebildiği bir dönemde, ülkenin
yaşadığı bunca karanlık olay karşısında
“vahim olaydır; nereye kadar giderse oraya kadar kovalayın” diyerek,
kendisini olayların dışına atma hakkı yoktur;
olayın üzerine elindeki anayasal yetki ve anayasal organları
kullanarak gitmelidir.
Önerilerimiz şunlardır: -Başından beri, Genel
Başkanımız Sayın Deniz Baykal öneriyor- Bir, parti genel başkanları
zirvesi Çankaya’da yapılmalıdır. Sayın
Cumhurbaşkanı bu toplantıyı gerçekleştirmeli, parti
liderleri bu konudaki görüşlerini orada sergilemeli, ellerinde belge varsa
bunları göstermeli ve buradan, tüm siyasî partilerin, bu olayın
üzerine ittifakla gidecekleri konusunda bir karar çıkmalıdır.
Değerli arkadaşlarım, Sayın Cumhurbaşkanı,
1.1.1996’dan 25.11.1996 tarihine kadar parti liderleriyle tam 25 kez
görüşmüş; ama, bugün, nedense bu olay patlak verdiği günden beri
parti liderleriyle bir türlü görüşemiyor, görüşmek istemiyor.
Sayın Cumhurbaşkanı bir an önce bu toplantıyı
yapmalı, parti liderlerinin ve Parlamentonun, bu olayın üzerine toplu
olarak gideceklerini kamuoyuna duyurmalı, kamuoyu bir nefes
almalıdır. Ayrıca, yine, Sayın
Cumhurbaşkanının görev ve yetkileri arasında, “gerekli
gördüğü hallerde Bakanlar Kuruluna başkanlık etmek veya Bakanlar
Kurulunu başkanlığı altında toplantıya
çağırmak” gibi bir yetkisi vardır. Sayın Cumhurbaşkanı,
süratle bu yetkisini kullanmalı ve son olayların üzerine, Bakanlar
Kurulu olarak ciddiyet ve hassasiyetle gidilmesini sağlamalıdır.
Yine, Sayın Cumhurbaşkanının elinde anayasal bir güç
vardır; bu güç, Devlet Denetleme Kuruludur. Bu kurul, Anayasa ile
kurulmuş, Cumhurbaşkanlığına bağlı,
bağımsız çalışabilen, raporları,
yaptırım gücüne sahip bir kuruldur. Cumhurbaşkanının
isteği üzerine, yargı organları ve Silahlı Kuvvetler hariç,
tüm kamu kurumlarında her türlü inceleme, araştırma ve denetleme
yapabilen bir kuruldur. İstek üzerine, ilgili kuruluşlar, bu kurula
her türlü belge ve bilgiyi vermekle yükümlüdürler. Bu kurul, istediği kamu
kurumundan, istediği denetim elemanını ve müfettişi
alıp istediği kadar çalıştırabilme olanağına
sahiptir.
Toplumsal kirlenmenin olağanüstü boyutlara
ulaştığı bir dönmde, Sayın Cumhurbaşkanının
elinde bulunan bu anayasal kurulu kullanmıyor olmasını, göreve
çağırmamasını, olayın üzerine göndermemesini
anlayabilmek mümkün değildir.
Bu kurul, daha önce de belirttiğimiz gibi yaptırım gücüne
sahiptir. Şöyle ki, Devlet Denetleme Kurulu, yaptığı
incelemelerle ilgili olarak Sayın Cumhurbaşkanının
görüşünü ve onayını aldıktan sonra, gereği
yapılmak üzere, raporunu doğrudan Başbakanlığa
gönderir; hatta, bazı özel durumlarda ve çok önemli konularda -bu, Anayasa
hükmüdür- raporlarını, doğrudan adlî makamlara intikal ettirir.
Böylelikle, bağımsız yargıyı da bilgi, belgeyle
donatabilir.
Bu kurulun, Cumhurbaşkanlığına bağlı
olması nedeniyle, üyelerinin seçilme usulleri ve seçildikten sonra belirli
bir süre görevden alınamaması nedeniyle
bağımsızlığı da vardır. Sadece kurul
değil, bu kurulla birlikte çalışmaya başlayacak olan kamu
denetim güçleri de aynı bağımsızlık ve statüden
yararlanmaya başlayacaklardır. Böyle bir anayasal kurul, bugün çalışmayacak
da ne zaman çalışacaktır... Ancak, Sayın Cumhurbaşkanı
-Başbakanlık günlerinde yaptığı gibi- kendi
sorumluluklarını, görev ve yetkilerini unutuyor ve
başkalarına yol göstermekle yetiniyor “Nereye kadar giderse
gidin...” Kendisi de, bir elinde makas,
bir elinde kürek, temel atıp, kurdele kesmekle zaman dolduruyor. Gerçi,
şimdi, temeller kürekle atılmıyor; iş
otomatikleşmiş, düğmeye basıyorsunuz, temel, düğmeye
basmakla atılıyor. Oysa, Cumhurbaşkanı bu konuda, en güçlü
anayasal düzenlemelerle donatılmıştır. Bu yetkilerini
kullanmak, nedense hiç aklına gelmiyor. Yıllar önce “yollar yürümekle
aşınmaz” diyerek, gençlik hareketlerini hafife almış,
gerekli düzenlemeleri yapmadığı gibi, tedbirleri de
almadığı için, ülkeyi iki kez askerî darbeye götürmüştür.
İBRAHİM GÜRDAL (Antalya) – Yanlış yapıyorsun,
yanlış konuşuyorsun...
M. ERDOĞAN YETENÇ (Devamla) – “Dün dündür, bugün bugündür”
özdeyişiyle, siyasetin bugünkü yozlaşmış temellerini
atmış; dün dün, bugün bugün olduğu için, Refah-Doğru Yol
Hükümeti kurulabilmiştir.
“Borç yiğidin kamçısıdır” demiş, devlet
bankalarından trilyonlarca lira kredileri alanlar, sonunda bu kredileri
geri ödememişler ve ülkeyi terk ederek, Amerika’nın lüks
kentlerinin lüks semtlerinde
yaşamlarını sürdürmeye devam etmişlerdir.
Değerli arkadaşlarım, üzülerek belirtmek istiyorum ki,
Sayın Cumhurbaşkanımız, tüm siyasî yaşamı boyunca
ancak iki kez radikal davranabilmiştir. Birisi, bu Parlamentoda, üç solcu
genci “üçe üç, üçe üç” çığlıkları arasında, intikam
alırcasına darağacına göndermekte tereddüt etmemiştir.
BAŞKAN – Sayın Yetenç, son dakikanızdasınız.
Buyurun.
M. ERDOĞAN YETENÇ (Devamla) – Bir de “bana, sağcılar suç
işliyor dedirtemezsiniz” demiştir. Bütün siyasî yaşamı
boyunca takındığı radikal tavır, bu iki
tavırdır.
İBRAHİM GÜRDAL (Antalya) – Sayın Yetenç, bu kadar
haksız itham olur mu Cumhurbaşkanına_
M. ERDOĞAN YETENÇ (Devamla) – Geldiğimiz noktada “suç işlemez” dediklerinin birçoğu,
en kötü suçların içine boğazlarına kadar
batmışlardır. Bugün ülkeyi sarsan bu olayları yapanlar,
dün, Sayın Cumhurbaşkanının “suç işliyor
dedirtemezsiniz” dediği sağcılardır.
İBRAHİM GÜRDAL (Antalya) – Sizin partinizin oylarıyla
çıktı oturdu Sayın Cumhurbaşkanı.
M. ERDOĞAN YETENÇ (Devamla) – Sayın
Cumhurbaşkanının, artık, bu olayların üzerine
doğrudan gitme zamanı gelmiştir; halkımız bunu
bekliyor, Grup olarak bunu bekliyoruz. Bunun gerçekleşmesi umuduyla,
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
HACI FİLİZ (Kırıkkale) – Biraz da bütçeden bahset!..
BAŞKAN – Sayın Yetenç, teşekkür ediyorum.
İBRAHİM GÜRDAL (Antalya) – Doğru Yol Partisi, siz de alkışlayın
bari; bravo!..
MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Sayın Başkan...
BAŞKAN – Buyurun efendim.
MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Sanırım ki, ileri sürülen
bu iddialarla ilgili ve özellikle Cumhurbaşkanlığı
makamını hedef alan bu iddialarla ilgili, siz, Meclis
Başkanı olarak, bir iki kelime söylemek durumundasınız.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Efendim, Türkiye Büyük Millet Meclisinin her üyesi, Devlet
Başkanının, saygınlıkla, saygıyla
anılmasının zaruretine inanır; bunu, bir de benim
tekrarıma ihtiyaç yoktur; bu, eşyanın tabiatı
gereğidir. Üslup çok önemlidir ve zannediyorum Sayın milletvekilleri,
bunu bilirler.
İBRAHİM GÜRDAL (Antalya) – Kendisini savunamayan bir insana bu
kadar itham olur mu “üç kişiyi astırdı” diye... Maziyi çabuk
unuttunuz!..
BAŞKAN – Üslup, her sayın üyenin görüntüsü ve göstergesidir.
Bu konuda, Başkanlık olarak, bizim söyleyecek fazla bir şeyimiz
de yoktur. Her sayın üye, o titizliği gösterir diye umuyorum.
CHP Grubu adına, üçüncü sayın üye olarak, Sayın Yusuf
Öztop.
Buyurun, Sayın Öztop. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA YUSUF ÖZTOP (Antalya) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına,
Sayıştay bütçesi hakkındaki düşüncelerimizi ifade etmek
üzere söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, tümünüzü saygıyla
selamlıyorum.
Bir üzüntümü ifade etmek istiyorum: Bu bütçe, Refahyol
İktidarının yapmış olduğu ilk bütçedir. Bu
bütçeye, bu İktidarın bu kadar sahip çıkmamasını
üzüntüyle karşıladığımı ifade etmek istiyorum.
HACI FİLİZ (Kırıkkale) – Nereden anladın?..
YUSUF ÖZTOP (Devamla) – Sayınızdan belli...
Sayınızdan belli...
FİKRET KARABEKMEZ (Malatya) – Ne alakası var?..
YUSUF ÖZTOP (Devamla) – Değerli milletvekilleri, demokratik
parlamenter sistemlerde parlamentonun gücü, egemenlik hakkını millet
adına kullanmasından doğmaktadır. Parlamentonun, ulusal
egemenlik hakkını kullandığı en önemli araçlardan biri
şüphesiz bütçedir. Bilindiği üzere, Türkiye Büyük Millet Meclisi,
bütçeyle, icra organı olan hükümete, toplanacak vergi, harç ve benzeri
mükellefiyetlerin tahsil edilmesi ve bu gelirlerin, yine, bütçede belirtilen
kamu hizmetlerine sarf edilmesi yetkilerini vermektedir. Bütçe
kanunlarıyla verilen bu yetkilerin nasıl
kullanıldığının denetimi ise, uygulama sonuçlarının
belirlendiği kesinhesap kanun tasarılarının
görüşülmesi sırasında yapılmaktadır.
Ancak, bütçe uygulama sonuçlarının yeterince incelenebilmesi
ve bu görevin tam olarak yerine getirilebilmesi için de Sayıştaya
önemli görevler düşmektedir; çünkü, 1982 Anayasasının 160
ıncı maddesi, genel ve katma bütçeli dairelerin gelir ve giderleri
ile mallarını Türkiye Büyük Millet Meclisi adına denetleme ve
sorumluların hesap ve işlemlerini kesin hükme bağlama ve
kanunlarla verilen inceleme, denetleme ve hükme bağlama görevlerini
Sayıştaya vermiştir.
Ayrıca, bütçe kanunlarında ortaya konulmuş olan ulusal
iradenin, bütçe uygulamalarında ne ölçüde yerine getirildiğini,
verilen yetkinin nasıl kullanıldığını saptayan
kesinhesap kanunlarına ilişkin genel uygunluk bildirimlerinin
hazırlanması ve Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulması
görevleri de Sayıştaya verilmiş bulunmaktadır.
Genel bir ifadeyle, devletin gelir ve giderleri ile mallarını,
borç ve alacaklarını Türkiye Büyük Millet Meclisi adına
denetleyen ve genel uygunluk bildirimlerini hazırlayan; başka bir
deyişle, Parlamento adına hükümetin bütçe uygulamalarını
denetleyen Sayıştay, konumu ve bu görevlerinin gereği çok önemli
bir anayasal kuruluşumuzdur.
Sayıştay, bu görevlerinin yanında, son yıllarda
önemleri giderek artan, artması gereken ve azımsanmayacak boyutta
kaynak kullanan özel idare ve belediye hesaplarının da denetimini
büyük bir özveriyle yürütmektedir.
Kamu gelirlerinin gereğince toplanamamasından, kamu
harcamalarında savurganlıktan yakınılan ve her gün bir
yenisini duymaktan bıktığı yolsuzluklar nedeniyle toplumun
tam bir güven bunalımı yaşadığı ülkemizde,
anayasal denetim ve yargı kuruluşu olan Sayıştayın tam
bir tarafsızlık ve güven içerisinde çalışabilmesi için,
bağımsız ve tarafsız olması yanında,
mensuplarının her türlü güvenceye de sahip olmaları
gerekmektedir.
Ne yazık ki, son yıllarda, Sayıştay Teşkilat
Yasasında yapılan değişikliklerle, Sayıştay,
Anayasadaki konumunun dışına çıkarılarak denetim
yetkisi kısılmak istenmiştir. Kısmen bu amaca da hizmet
edeceği düşüncesiyle çıkarılan 3677 sayılı Yasa,
Sosyaldemokrat Halkçı Partinin Anayasa Mahkemesine başvurusu üzerine,
Yüce Mahkemece, bu yasadaki Anayasaya aykırı hükümler iptal
edilmiştir. İşte, bu boşluğu doldurma iddiasıyla,
26.6.1996 tarihinde 832 sayılı Sayıştay Kanununa 4149 sayılı
Yasayla getirilen hükümler de, Sayıştay meslek
mensuplarının Anayasadan kaynaklanan güvencelerini zedeleyen hükümler
içermektedir. Bu hususu, Cumhuriyet Halk Partisi sözcülerinin, Yasanın
Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşülmesi esnasında defalarca dile
getirmelerine rağmen, iktidar grupları, Anayasaya
aykırılığı anlamadılar ya da anlamak istemediler.
O nedenle, Cumhuriyet Halk Partili ve DSP’li milletvekillerinin ortak
imzalarıyla Anayasa Mahkemesine yapılan yürütmenin durdurulması
talebi, Anayasa Mahkemesince yerinde bulunarak, 19.11.1996 tarihinde yürütmenin
durdurulması kararı verilmiştir. Böylece, Yüce Mahkemenin bu
kararıyla, Sayıştay, şimdilik, siyasî iktidarın
etkisinden kurtarılmıştır.
Değerli milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi adına
denetleme, sorumluların hesap ve işlemlerini hükme bağlama
görevleri yanında, gerekli gördüğü konularda zaman zaman Yüce Meclise
rapor verme işlevi de olan Sayıştayı,
bağımsız, tarafsız, toplumun güvendiği; siyasî
kadrolaşmanın dışında kalmış ve mensuplarının
meslekî teminatı olan bir anayasal müessese olarak mutlaka
korumalıyız; aksi takdirde, yanlı, objektif olmayan bilgilerle,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin malî denetimi gereği gibi yapması
olanaksızdır.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Türkiye Büyük Millet
Meclisince, ulusal egemenlik hakkının
kullanıldığı en önemli araçlardan birinin bütçe
olduğunu ifade etmiştim; ancak, 1980 sonrasında çeşitli
adlar altında kurulan fonlara, devlet kaynaklarının bir
kısmının aktarılması ve bütçe dışına
çıkarılması suretiyle kolay, rahat ve denetimsiz para harcama
amacıyla, bütçede birlik prensibinin bozulmasına, devlet
kaynaklarının çarçur edilmesine neden olunmuştur. Kamunun malî
yaşamının sıklet merkezi bütçe olması gerekirken,
neredeyse, bütçe istisna, fon uygulamaları asıl hale gelmiştir.
Bu yetmiyormuş gibi, bazı kanunlarla vergi gelirlerinden pay
ayrılmak suretiyle Merkez Bankası nezdinde “fon” adı
altında oluşturulan ve birkısım bakanların emrine
tahsis edilmiş olan kaynakların; harcama usul ve esasları da
belli olmadığından, bu harcamaların yeterince
denetlenebildiğini söylemek de ne yazık ki pek mümkün değildir.
Son yıllarda, bütçe dahiline alınmak suretiyle fon
uygulamalarının sınırlandırılması yoluna
gidilmesi iyi bir başlangıç olmakla beraber, bu fon
uygulamalarının tümüyle tasfiyesi yerinde olacaktır. Aksi halde,
kimin elinin kimin cebinde olduğu belli olmayan bugünkü malî düzende
soygun, vurgun, görevi suiistimal, rüşvet ne yazık ki devam
edecektir.
Değerli milletvekilleri, yolsuzluk, suiistimal ve rüşvetin
yoğun olarak yaşandığı, mafya-siyaset-polis
ilişkisinin ortaya çıktığı bugünkü ortamda,
usulsüzlüklerin hangi kurum ve kuruluşlarda
yoğunlaştığı dikkate alındığında,
bunların, bağımsız, tarafsız bir denetim
organınca denetlenmedikleri dikkati çekmektedir. Bunun için, adı
ister KİT, ister BİT, ister fon, her ne olursa olsun,
kaynağı devlete ait olan paranın tahsili ve sarf edilmesiyle
ilgili tüm kurum ve kuruluşların denetiminin, icranın
dışında, bağımsız, tarafsız ve kuruluşu
demokratik devlet yapısına uygun bir denetim organınca
yapılmasında sayısız yararlar bulunmaktadır.
Sayın milletvekilleri, kamu kaynakları halkın öz
malıdır. Kamu kaynaklarının iyi kullanılamaması,
bunlardan özel çıkar sağlanması, bugün, hemen hemen bütün
ülkelerin uğraştığı çok önemli bir sorun haline
gelmiş; kamu yönetimindeki yolsuzluklar ve usulsüzlükler nedeniyle “temiz
toplum, temiz siyaset” hemen tüm
toplumların özlemi olmuştur. Bu özlem öylesine yoğunlaşmıştır
ki, toplum adına yapılacak denetimin, klasik yasama, yürütme ve
yargı güçlerine dördüncü bir güç olarak anayasal sisteme ilavesi dahi
konuşulur olmuştur.
BAŞKAN – Sayın Öztop, son 1 dakikanızdasınız;
buyurun.
YUSUF ÖZTOP (Devamla) – Bugünün ve yakın geleceğin ilk gündem
maddesi, demokratik hukuk devleti anlayışı içerisinde denetim
mekanizmalarının güçlendirilmesidir. Kamu yönetimindeki bu olumsuz
gelişme, son yıllarda ülkemizin içinde bulunduğu ekonomik
sıkıntılar, esasen kıt olan kaynakların çok akıllıca
kullanılmasını zorunlu kılmaktadır. Gerek bu
zorunluluk gerekse dünyadaki genel eğilim nazara alınarak, klasik
maddî-hukukî doğruluk denetiminin yanına etkinlik ve verimlilik
denetiminin de eklenmesi ve denetimin daha sağlam bir hale getirilmesi
gerekmektedir.
Esasen, Sayıştay Kanununda değişiklik yapan 4149 sayılı
Kanunun ek 10 uncu maddesi, Sayıştaya, denetimine tabi kurum ve
kuruluşların kaynaklarını ne ölçüde verimli, etkin ve
tutumlu kullandıklarını inceleme yetkisi de vermiştir.
Ülkemizde, yıllardan beri tartışılan ve gerek
literatürde ve gerekse denetimle ilgili çevrelerde ihtiyaç olarak kabul edilen
-diğer ülke sayıştaylarının çok büyük bir
kısmında yıllardır uygulanmakta olan- verimlilik, etkinlik
ve tutumluluk denetimine mutlaka geçilmesi gerekmektedir. Böylelikle, Türkiye
Büyük Millet Meclisi adına denetim yapan Sayıştay, şekilden
öte, malî olayların özünü yakalayabilme olanağına
kavuşacaktır.
Keza, son defa yapılan kanun değişikliğiyle,
Sayıştay ile Türkiye Büyük Millet Meclisi arasında köprü
kurulmuş, Sayıştay raporlarıyla, hızla Türkiye Büyük
Millet Meclisini bilgilendirme olanağı getirilmiştir. Getirilen
bu hükmün hızla yaşama geçirilmesi gerekmektedir. Böylelikle,
Sayıştayla adına görev yaptığı Türkiye Büyük
Millet Meclisi arasındaki ilişkiler, ileri, çağdaş ve
demokratik ülke parlamentolarıyla sayıştayları
arasındaki ilişki düzeyine çıkarılmalıdır.
Sayıştay, raporlarıyla Yüce Meclisi beslediği oranda,
Meclis, malî denetim işlevini çok daha iyi yapma şansına
erişecektir.
Sayın Milletvekilleri, Sayıştayın belirtilen
anayasal konumuna uygun olarak etkin denetimini, ülke sorunlarının
çözümüne ışık tutacak bütçe uygulama sonuçları tespitlerini
ve araştırmaya dayanan kapsamlı Sayıştay
raporlarını, devletin tek kuruşunun bile israf edilmesinin
önlenmesini ve hesabının mutlaka sorulmasını istiyor ve
bekliyoruz.
Bütçenin, Sayıştay ile ülkemize hayırlı, uğurlu
olmasını diliyor; bu vesileyle, hepinizi, tekrar, saygıyla ve
sevgiyle selamlıyorum.
Sağ olun. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Öztop, teşekkür ediyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun son sözcüsü sıfatıyla, Sayın Sav. (CHP sıralarından
alkışlar)
Buyurun.
CHP GRUBU ADINA ATİLÂ SAV (Hatay) – Sayın Başkan, Yüce
Meclisin sayın üyeleri; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Anayasa
Mahkemesi bütçesiyle ilgili görüşlerimizi sunmak üzere konuşmama
başlarken, Yüce Meclisi en içten saygılarımla selamlıyorum.
Demokrasi, bir kurumlar rejimidir. Anayasanın oluşturduğu
yüksek yargı kuruluşlarından biri olan Anayasa Mahkemesi,
demokratik hukuk devletinin en saygın, etkin ve verimli kurumlarından
birisidir. Bir kurum için çok da uzun sayılamayacak 34 yıllık
bir süreçte, Anayasa Mahkemesi, Anayasamızın ve hukuk devletinin
gelişimine ve oluşumuna çok önemli katkılarda bulunmuştur.
Bugün, Mahkeme, laik ve demokratik cumhuriyetimizin hukuk güvencesidir. Yüksek
Mahkemenin, doğrultusunu yitirmeden görevini yapmasına olanak
sağlamak ve destek olmak ise, hepimizin ödevidir.
Anayasa Mahkememizi bugünlere getiren, kurumlaştıran, bilgili,
özverili, çalışkan ve değerli
yargıçlarımızı, bu vesileyle saygıyla anıyor ve
selamlıyorum.
Anayasa Mahkemesi, Anayasanın yorumlayıcısı,
uygulayıcısı ve koruyucusudur. Ne var ki, Yüksek Mahkeme,
doğrudan değil, dava açma yetkisi olan kişi, kurum ve
toplulukların açtığı davalara bakmaktadır. Bu yolla
açılan davalar sonucunda verilen kararlardan rahatsız olanların
Yüksek Mahkemeye yönelttikleri eleştiriler kimi zaman planlı bir
saldırıya dönüşmektedir. Oysa, bu hallerde, kusuru, karar veren
Mahkemede değil, karara yol açan, Anayasaya aykırılığı
yaratan ve yapanlarda aramak gerekir. Ne yazık ki, bunlar arasında,
hükümetler ve Yüce Meclis de bulunmaktadır.
Grubumuz adına yapılan ilk konuşmada, değerli
arkadaşım Orhan Veli Yıldırım’ın da
belirttiği gibi, Yüce Meclisimiz, zaman zaman, daha önce Anayasa
Mahkemesince incelenmiş ve Anayasaya aykırılığı
belirlenmiş kimi yasaları bir kez daha yasalaştırma
inadına kapılmakta ve bir çoğunluğun
anlayışını aşamadığı için, kimi yetki
yasalarında kimi de bütçe yasalarında ya da başka yasalarda bu
yanlışı yinelemeketedir. Dileriz, bu yılın bütçesinde
ve bundan sonraki çalışmalarda bu tutum terk edilir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hukukta
inatlaşma yoktur. Bir hukuk devletinde, yargının işlevi,
hukukun ve adaletin sağlanmasıdır. İktidarlar, genellikle
yargıyı güdümlemek isterler, Anayasa Mahkemesinin iptal
kararlarından rahatsız olurlar. Bu arada, yürürlüğün
durdurulması kararları da, ne yazık ki, bahaneler
arasındadır. Türkiye Büyük Millet Meclisinde grubu bulunan bütün
partiler, objektif koşullarda, yürürlüğün durdurulmasından
yanadırlar. Muhalefetteyken iptal davası açtıklarında,
yürürlüğün durdurulması istemini de ileri sürerler. Bu, bir irade ve
anlayış belirtisidir. Söz gelişi, Doğru Yol Partisi
hakkında açılan partiyi kapatma davasında, Yüksek Mahkemenin ret
kararını, o zaman, bir hukuk anıtı diye niteleyenler, daha
sonraları, aynı mahkemenin kararlarını eleştirir
oldular. Siyasal oportünite nedeniyle, yasamayla yargıyı
karşı karşıya gelmiş gibi göstermenin, gerçekte, kimse
için siyasal yararı yoktur; ama, devlete ve rejime ciddî zararları
vardır.
Bir başka açıdan, kimi siyasal odakların,
çekişmeleri vesile edilerek, Anayasa Mahkemesine, onun kararlarına ve
Mahkemenin Sayın Başkanına saldırmaları da
yanlıştır, sakıncalıdır. Hele, Mahkemenin
kararlarını açıklayan Başkanı hedef alarak Mahkemeye
saldıranları ayıplamak gerekir. Bu tür saldırılar,
hukukî değerlendirme ve eleştirme değil, düpedüz, siyasal
çıkar hesabına dayanan hoşgörülemez bir tutumdur.
Muhalefetteyken, Anayasaya aykırı gördüğü ve dava
açtığı yasaları, iktidara geçince iptal edilmiş
bulduğu için kızanları anlayışla
karşılayamıyoruz. Anayasa Mahkemesi, Anayasaya göre karar
vermektedir. Kapalı gözüken kuralları, çağdaş yorumlarla
açarak güncelleştirmektedir.
Hukuk devleti, yalnızca kurallardaki soyut düzenlemelerden ibaret değildir;
bunlara güncellik kazandıran ve yaşayan hukuku ortaya koyan
içtihatlarla da gerçekleşir. Anayasa Mahkemesinin varlık
nedenlerinden biri de budur ve Yüksek Mahkeme, bu görevini başarıyla
yapmaktadır.
Anayasa Mahkemesi, rejimin ve sistemin güvencesidir. Yakın
geçmişimizdeki ağır siyasal bir bunalım, bu kurumun
gerekliliğini çok somut biçimde ortaya koymuştur; yasaların
Anayasaya uygunluğunun yargısal denetimi için bu tür bir mahkeme
zorunlu hale gelmiştir.
Anayasa Mahkemesi, laik, demokratik, sosyal hukuk devletinin
yargısal savunucusudur. Yüksek Mahkemenin, kimi zaman laikliği, kimi
zaman demokrasiyi, kimi zaman da sosyal hukuk devletini yorumlayan
kararlarından rahatsız olanların, öncelikle kendi
sağlıksız görüş ve eğilimlerini
tartışmaları doğru olacaktır.
Anayasa Mahkemesi, temel işlevinin yanı sıra, Yüce Divan
olarak görev yaptığı gibi, siyasî partilerin
kapatılması davalarına da bakmakta ve parti
hesaplarını denetlemektedir.
Anayasanın 69 uncu maddesinde yapılan son
değişikliklerle, siyasî partilerin mal edinimleri, gelir ve giderleri
ile seçim harcamalarının daha etkili bir denetime tabi tutulmuş
olması önemli bir gelişmedir; bu denetimin güvencesi de, yine Anayasa
Mahkemesidir. Denetim, partisel demokrasinin de bir güvenidir.
“Adalet devletin temelidir” demek yeterli değildir. Adaleti
gerçekleştiren yargı kuruluşlarına gereken önem ve
değeri verdiğimizi ve layık olduğu güven ve
saygıyı beslediğimizi belli etmeliyiz.
Anayasa Mahkemesi, üstlendiği ağır sorumluluğa
karşılık, bütçeden çok mütevazı bir pay almaktadır.
Kurumlar bütçesi içerisinde en küçük bütçe Anayasa Mahkemesinindir.
Çok değişik alanlarda görev yapan Yüksek Mahkemenin, kuramsal
araştırma ve hesap incelemesi yapacak yüksek nitelikli elemanlara
ihtiyacı olduğu gibi, yargı işlevini yürütecek
yargıçlardan da kurulduğu bilinmektedir. Yargıda kararı,
sonuç olarak yargıçlar verir; ancak, bu çok titiz ve özenli bir ön
çalışmaya ve hazırlığa ihtiyaç gösterir.
Çağdaş teknoloji, artık, yargının da hizmetinde
olmalıdır. Yüksek Mahkemenin, çağdaşlık
yarışında, bu bakımdan da geride kalmaması
gerekmektedir.
Yüksek Mahkemenin, başta, Sayın Başkanı,
yargıçları ve tüm çalışanlarıyla, demokratik, laik,
sosyal hukuk devletini ve Anayasanın koruyucusu, adaletin
gerçekleştiricisi olarak görevlerini, şimdiye kadar olduğu gibi,
tarafsızlık, olgunluk ve başarıyla sürdürmelerini diler,
bütçelerine olumlu oy vereceğimizi belirtiriz.
Yüce Meclise içten saygılarımı sunarım. (CHP, DSP ve
ANAP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Sav, teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri, Yüce Heyetinizce daha önce alınan karar
gereğince, sorular için 20 dakikalık süre ayrılmış
bulunuyor. Divan olarak, grup konuşmaları bitinceye kadar
soruları alacağız; ondan sonra soru almayacağız. Bunun
için, soru sormak isteyen arkadaşlarımız, lütfen, Tüzükteki
tarifine uygun biçimde, kısa, gerekçesiz ve gerçekten başka suretle
öğrenilmesi mümkün olmayan biçimde olan sorularınızı
Divanımıza gönderiniz. Grup konuşmalarından sonra soru alma
imkânımız olmayacak.
Anavatan Partisi Grubu adına, Sayın Seçkiner.
Sayın Seçkiner, 40/4 mü efendim?
YÜCEL SEÇKİNER (Ankara) – Evet.
BAŞKAN – Peki, teşekkür ediyorum.
Buyurun Sayın Seçkiner, kürsü sizin.
ANAP GRUBU ADINA YÜCEL SEÇKİNER (Ankara) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Türkiye Büyük Millet Meclisinin 1997
yılı bütçesi üzerinde Anavatan Partisi Grubu adına söz
almış bulunuyorum; bu vesileyle, sizleri, şahsım ve Grubum
adına saygıyla selamlıyorum.
Parlamenter rejime ve demokrasiye inanan, bunun önemini kavrayan bir
siyasetçi olarak, halkımızın yegâne temsilcisi olan bu kutsal
kurumun bütçesi üzerinde konuşmak bana onur veriyor. Bu Yüce Kuruma; yani,
milletvekili eliyle halkın kendisini yönettiği Meclisine
karşı son derece duyarlı olmamız gerekir.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; parlamenter rejim,
gerçekten, çağımızın en uygar, en saygın rejimidir. Bu
müesseseyi temsil eden bizler; yani, halkın temsilcileri, milletvekilleri
olarak, bu kürsüde ve burada, düşüncelerimizi,
duygularımızı, ülke sorunlarına yönelik problemleri özgürce
dile getirebilmekteyiz. Bu Yüce Parlamentoya, Meclis Başkanımız
dahil, hepimizin sahip çıkması gerekmektedir. Bu konuda, hepimizin
elinden gelen görevi yapacağımıza inanıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Meclis bütçesinin
Plan ve Bütçe Komisyonundaki görüşmeleri sırasında bazı
eleştiriler yapıldı. Tabiî ki, bu eleştirilerin
bazılarında haklılık payları vardır, bunlara
katılıyoruz; ama, gerçekleri de bütün açıkyüreklilikle ortaya
koymak ve gerçekleştirilen hizmetleri inkâr etmemek gerekir.
Son yasama döneminde, Meclis Başkanlığı ve
Başkanlık Divanı olarak, Meclisimizin ve milletvekillerimizin,
daha iyi, daha verimli çalışma ortamını sağlamak üzere
nelerin yapıldığını genel hatlarıyla sunmak
istiyorum.
Öncelikle, Meclis Başkanlığının etkin
girişimleri sonucunda, tüm siyasî partilerimizin ortak
çalışmaları ve işbirliğiyle, 23 yıllık bir
aradan sonra, İçtüzük değişikliği başarıyla
gerçekleştirilmiştir. Bu sonuç, Parlamento tarihimiz
açısından gerçekten önemli ve değerli bir hadisedir. Meclisimiz,
bir büyük işi halletmiştir; bundan hepimiz mutluluk duyuyoruz.
Diğer taraftan, yine, en az İçtüzük kadar önemli olan
Anayasaya uyum yasalarıyla ilgili olarak oluşturulan
Partilerarası Komisyonumuz, çalışmalarını hızla
sürdürmektedir. Yükseköğretim Kurumu, kooperatifler, kamu kurumu
niteliğindeki meslekî kuruluşlar, Anayasa Mahkemesinin kuruluş
ve yargılama usulleriyle ilgili değişiklik teklifleri
hazırlanmış ve Meclis Başkanlığına
sunulmuştur. Milletvekilliği dokunulmazlığı ve
diğer yasalarla ilgili çalışmalar da tamamlanmak üzeredir.
Yüce Meclisimizin çalışmaları açısından bir
diğer uygulama da, malî yıl bütçe tasarılarının, Genel
Kurulda, yeni bir prosedürle, yeni bir usulle görüşülmesidir. Yüce
Meclisin kabul ve tasvibiyle, bütçe tasarısı üzerindeki
görüşmeler, geçen yasama yılında altı günde
tamamlanmış, bu yılki görüşmeler de on günde
tamamlanmış olacaktır.
Ayrıca, 1983 yılında çıkarılan 2919
sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Sekreterliği
Teşkilat Kanunu, günün ihtiyacına uygun hale getirilmek amacıyla
yeniden ele alınmış; çağdaş gelişmelere
açık, örgütlenme ve personel istihdamı açısından
yararlı, mevcut personelin mağduriyetine hiçbir biçimde yol açmadan
uzmanlığa ağırlık veren bir sisteme oturtulması
çalışmaları tamamlanmak üzeredir. Ümit ediyoruz ki, bütçe
görüşmelerinden sonra bu konu da sonuçlanmış olacaktır.
Ana bina içerisinde ihtiyacı duyulan yeni bir basın
toplantısı salonu, her türlü teknik donanımla ve Meclisimize
yakışır bir estetik üslupla yeniden düzenlenmiş ve hizmete
açılmıştır.
Değerli arkadaşlarım, diğer taraftan, önceki dönemde
yapılması kararlaştırılan ve bu yasama döneminde de
Başkanlık Divanımızca alınan kararla konferans
sistemine uygun olarak yapılmakta olan Genel Kurul salonumuz,
çağdaş parlamentolardaki örneklerine uygun, müzakere-diyalog sistemi
yapılanması biçiminde yeniden düzenlenmektedir. Bu düzenlemede, rahat
ve verimli bir çalışma ortamı amaçlanmıştır.
Oylama ve yoklamalarda elektronik sistemler; seslendirme, aydınlatma,
havalandırma ve ısıtma sistemleriyle yepyeni bir Genel Kurul
salonu, önümüzdeki yasama yılında hizmete girmiş olacaktır.
Yine, Başkanlık Divanımızın almış
olduğu karar gereğince, milletvekili sayısının 550’ye
çıkması nedeniyle, mevcut halkla ilişkiler binalarında ortaya
çıkan yerleşim ve çalışma
sıkıntılarını gidermek amacıyla yeni bir
milletvekili halkla ilişkiler binası yapımı için sürdürülen
çalışmalar, son aşamasına gelmiştir.
Ayrıca, Meclis arşivi olarak kullanılan alanların,
artık, ihtiyacı karşılayamaz, arşive uygun olmayan
durumu itibariyle, yeni ve çağdaş bir Meclis arşiv
binasının yapılması
kararlaştırılmış ve bu yöndeki plan ve bütçe proje
çalışmaları tamamlanmıştır. Ancak, her iki
binayla ilgili 1997 malî yılı bütçesine konulan ödenekler, genel
bütçedeki tasarruf ilkelerine destek vermek amacıyla bu yılki
bütçemizden çıkarılmıştır; fakat, büyük bir ihtiyaç
duyulan arşiv binasının yapımı, 1998 malî
yılı bütçesine gerekli ödenek konulmak suretiyle
gerçekleştirilmiş olacaktır.
Bir başka önemli hizmet de, Meclisimizdeki bilgisayar
ağının kuruluş çalışmasının büyük
oranda gerçekleştirilmiş olmasıdır. Ayrıca,
Meclisimizin INTERNET’e bağlantısı da
yapılmıştır. Yasama, idarî ve genel bilgileri içeren
tanıtım programları ve gerekli malzeme alımları
tamamlanarak test uygulamaları yapılmış ve gerçek
bağlantı başlatılmıştır.
Genel olarak vermeye çalıştığım hizmetlerden
bir önemlisi de ecdat yadigârı millî saraylarda sürdürülen bakım,
onarım ve restorasyon çalışmalarının bilimsel temele
uygun olarak hızla sürdürülmesidir. Bu amaçla, saray, köşk ve
kasırlarımızın 10 yıl hedefli master planı,
Başkanlık Divanının 20.6.1996 tarih ve 16 sayılı
kararıyla kabul edilerek yürürlüğe girmiştir. Yine aynı
çerçevede, saray, köşk ve kasırlar ile bunların içinde bulunan
taşınır kültür varlıklarını, tarihî bahçeleri ve
çevrelerini koruma ve değerlendirme hizmetlerinin bilimsel esaslara göre
yürütülmesini sağlamak üzere Bilim ve Değerlendirme Kurulu oluşturulmuştur. Bu kurul,
başta üniversiteler olmak üzere ilgili kuruluşlarla
işbirliği yaparak gerekli belge ve bulgulara ulaşmakta, uygun
önlemler önceliklerine göre uygulamaya dönüştürülmektedir. Bu
bağlamda, Florya Atatürk Köşkü, Yüce Atatürk’ten gelen kimliği
ve mimarisiyle yeniden düzenlenmiş ve koruma altına
alınmıştır. Kıyıdaki sosyal tesislerin
yapımı tamamlanarak kullanıma açılmıştır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu, 20 nci Dönem
çalışmalarına 8 Ocak 1996 tarihinde başlamış,
Birinci Yasama Yılında 91, İkinci Yasama Yılında 28
olmak üzere bugüne kadar toplam 119 birleşim yapmış; 3
birleşim hariç, Genel Kurul birleşimlerinin hepsinde toplantı
yetersayısı sağlanmıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yüce Meclis,
milletimizin gözbebeğidir. Demokrasinin en önemli özelliği,
hâkimiyetin halkın elinde olmasıdır. Bu iradeyi de,
egemenliği de Türkiye Büyük Millet Meclisi koruyor ve temsil ediyor.
Bizler, görev bilinciyle Yüce Meclise sahip çıkmalıyız,
onurunu korumalıyız. Bizlerin hatası yüzünden Meclis
yıpratılmamalıdır. Hepimizin hatası olabilir; fakat,
Yüce Parlamentoyu en iyi şekilde korumak, temsil etmek bizlerin görevidir.
Halkımız bizden bunu bekliyor.
Değerli arkadaşlar, biraz önce bahsettiğim
hususların bir an önce yasalaşması için hepimize görev
düşmektedir. Bunu başaracağımıza yürekten
inanıyorum.
1997 yılı bütçesinin Meclisimize ve ülkemize hayırlı
uğurlu olmasını diler, hepinize saygılar sunarım.
(Alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Seçkiner, teşekkür ediyorum efendim.
Anavatan Partisi Grubu adına ikinci sözcü Sayın Suha
Tanık.
Buyurun Sayın Tanık.
MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Sayın Başkanım,
ilettiğimiz not bu konuyla ilgiliydi.
BAŞKAN – Efendim, çok özür dilerim; ben, okumakta biraz
zorlandım.
MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Bir yer değişikliği
yapmak mümkünse, önce Sayın Durak Ünlü konuşacak.
BAŞKAN – Tabiî efendim.
Buyurun Sayın Ünlü.
Kusura bakmayın, soyadınızı telaffuz edemeyişim
ününüze engel değildir Sayın Ünlü.
İSMAİL DURAK ÜNLÜ (Yozgat) – Hemşeriliğimize de
engel değil.
BAŞKAN – Evvel Allah.
Buyurun.
ANAP GRUBU ADINA İSMAİL DURAK ÜNLÜ (Yozgat) – Sayın Başkan,
saygıdeğer milletvekilleri; Sayıştay bütçesi hakkında
Anavatan Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Konuşmama başlarken, Grubum ve şahsım adına hepinizi
hürmetle selamlarım.
Devletin gelir ve giderleriyle mallarını denetlemek
amacıyla 1862 yılında kurulan Sayıştay, anayasal bir
kurum olarak faaliyetlerini sürdürmektedir.
Görevleri, kısaca, genel ve katma bütçeli dairelerin bütün gelir ve
giderleriyle mallarını denetlemek ve yargılamak yoluyla, kesin
hükme bağlamaktır. Bunun yanında, kanunla verilen diğer
görevleri de yapmaktır. Sayıştay, bahsi geçen görevlerini
Türkiye Büyük Millet Meclisi adına ifa eder. Bir başka ifadeyle,
vatandaşın kör kuruşunun hesabını Meclis adına
sorar.
Hal böyle olunca da, Sayıştayın millet adına
yüklendiği görev ve sorumluluk son derece önemlidir. Merhum Mehmet Âkif’in
“Kenar-ı Diclede bir kurt aşırsa koyunu / Gelir de adl-i ilahî,
sorar Ömer’den onu” diye ifade ettiği üzere, devleti idare edenler, tüyü
bitmemiş yetimin hakkını gözetmekle mükelleftir. Bu mükellefiyetin
yerine getirilmesinin millet adına denetlenmesi tabiî ve mecburîdir. Yolsuzluk
iddialarının arttığı, neredeyse, devletin
temizliğinin sorgulandığı günümüzde, milletimiz bize “yeter
artık, şaibesiz, nezih, temiz, adil ve müşfik bir idareyi bize
çok görmeyin” demektedir.
Tarihten bugüne, basit ya da karmaşık toplum
yapılarında, kamu menfaatlarının sağlanması ve
korunması için muhtelif kurumlar ihdas edilmiştir;
Sayıştay, bu kurumların en önemlisidir.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; geçtiğimiz
yıllardaki bütçe görüşmelerinde Sayıştayla ilgili neler
söylenmiş diye tutanakları inceledim; pek çok hatip tafsilatlı
ve çok güzel teknik bilgiler sunmuşlar. Daha sonra, toplumun muhtelif
kesimlerinden insanlara sordum: “Sayıştay sizi ne kadar
ilgilendiriyor?” Aldığım cevap şuydu: “Bilmem, beni
değil; ama, devleti ilgilendirir.” Halbuki, Batı toplumlarında,
örneğin İngiltere’de sayıştay raporları “sizin
paranız nerede?” ibaresiyle sunulmaktadır. Kimin parası; tabiî
ki milletin parası. Kime verilmiş; devleti idare edenlere. Nasıl
kullanılmış; o para kendi elinde olsaydı, öyle
kullanılmasına razı olacak mıydı?
İşte, vatandaşın hakkını Türkiye Büyük
Millet Meclisi adına sormak, korumak Sayıştayın görevidir.
Size ve ekranları başında bizleri izleyen aziz
milletimize önce, tarihten çok önemli olan bir örneği arz etmek istiyorum.
Hazreti Ömer, cuma hutbesindedir; Selmani Farisi Hazretleri ayağa kalkarak
“Ya Ömer, ben, senin hutbeni dinlemem; çünkü, bize dağıtılan
kumaşlardan bir elbise çıkmadı, halbuki, sen, o kumaştan
yapılmış bir elbiseyi giymektesin” dedi. Hazeri Ömer de oğlunu göstererek “Oğlum Abdullah
kendisine düşen payı bana verdi, ben de bir elbise
yaptırdım “diye cevap verdi; Selmani Farisi ancak ondan sonra devlet
başkanının sözünü
dinlemeyi kabul etti.
Günümüz yöneticilerine ithafla arz ederken, milletin malının
hesabının sorulacağı, sorgulanacağı
çağdaş kurumun adının Sayıştay olduğunu da
belirtmek isterim.
Peki, Sayıştay, bu görevini hakkıyla ifa edecek
yapıya ve bütçeye sahip midir? Vatandaşımız, gönül huzuruyla
“benim param ehliyetli yöneticiler elinde en iyi şekilde
değerlendiriliyor; şayet, bir suiistimal olursa, benim
adıma onun hesabını soracak Türkiye Büyük Millet Meclisi var,
onun adına denetim yapan Sayıştay var” diyebiliyor mu? Şayet diyorsa, benim
şu andan itibaren hiçbir şey söylememe gerek yok; ama, diyemiyorsa, o
zaman, neden diyemediği sorusunun yüce vicdanlara sorulması gerekir.
Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; şimdi
de Sayıştayın çözüm bekleyen önemli bazı meselelerini
kısaca arz etmek istiyorum. Gecikmiş adaletin adalet
olmadığını hepimiz çok iyi bilmekteyiz. Denetçi
sayısı ve iş hacmi sürekli artmasına rağmen
yargılama dairelerinin sayısında herhangi bir artış
olmamaktadır. Bu durum, yargılamada etkinliği büyük ölçüde
azaltmakta, bazı raporların da yargılanmadan
zamanaşımına uğramasına neden olmaktadır.
Ayrıca, yerinde denetimin daha verimli olduğu bir gerçektir.
Özellikle, İstanbul ve İzmir gibi büyük illerde taşra
teşkilatlarının kurulması, hem merkezin yükünü hafifletmesi
ve hem de yerinde denetim kapasitesinin artırılması
açısından oldukça faydalı olacaktır. Denetim ve
yargılamadaki gecikmelere, bir de, enflasyon nedeniyle tazmin olunan
hükmün o günkü değerlerin çok gerisinde kalması eklenince, milletin
hakkı âdeta gasp olunmakta, işin sorumlularına da bir nevi
mükâfat verilmiş olunmaktadır.
Amerika Birleşik Devletlerinde, sayıştay denetimlerinin
yüzde 80’i, parlamentonun istekleri doğrultusunda; ama,
sayıştayın bağımsızlığını
engellemeyecek bir şekilde gerçekleşmektedir.
Fransa’da da, sayıştayın yıllık denetim
raporlarının parlamentoya sunulmasının yanında,
basın-yayın organları aracılığıyla kamuoyuna
da sunularak, halkın bilgilendirilmesi sağlanmaktadır.
Ülkemizde ise, ne Parlamentonun ne de milletin, şayet, özel
gayretleri olmazsa, bu konularla ilgili bilgi edinme şansları yoktur.
Önemli bir mesele de, Sayıştayın birbirinden kopuk, 5
ayrı binada hizmet vermesinden kaynaklanan kötü çalışma
şartlarıdır. Özellikle denetçilerin hizmet gördüğü binalar,
işhanları arasında kalmış, bu kadar önemli bir kamu
kurumunun ciddiyetiyle bağdaşmayacak nitelikte ve kiralanmak
suretiyle elde edilmiş ortamlardır. Yeni hizmet binası
yakın zamanda tamamlanacak gibi gözükmemektedir. Bu durum, denetim
grupları ile yargılama daireleri ve Sayıştay idaresi
arasında arzu edilen verimlilik zeminini sağlamaktan uzaktır.
Buna ilaveten, Anayasada öngörülmüş olmasına rağmen,
Sayıştay mensuplarının özlük haklarını düzenleyen
müstakil bir kanun bulunmadığını da belirtmek isterim.
Geçtiğimiz temmuz ayında, Sayıştay Kanununda
yapılan bir değişiklikle, uzun yıllardır
konuşulan; fakat, bir türlü gerçekleştirilemeyen performans
denetimine imkân sağlanmıştır. Bu olumlu gelişmeyle
birlikte, garip bir düzenleme de öngörülmüştür. Daha önce yargılama
dairelerinde olan denetçilere ikinci derece sicil verme yetkisi Genel Sekretere
devredilmiştir. Adaletin tesisi ile denetçi görevlilerin vicdanî
sorumluluklarının üzerine kanundan başka hiçbir güç müessir
olmamalıdır.
BAŞKAN – Sayın Ünlü, son dakikanızdasınız.
İSMAİL DURAK ÜNLÜ (Devamla) – Son olarak, ayniyat denetimi
kapsamına giren devlet gayrimenkullerinin tespitinin
yapılamayışı denetimde büyük sıkıntıya sebep
olmaktadır. Aynı şekilde, dışborçların miktarının
bilinmemesinden dolayı, Hazine, kime ne kadar dışborcu
olduğunu, kredinin alındığı kurumdan sormaktadır.
Burası çok önemli, borç kayıtları alacaklı
kuruluşların kayıtlarına göre yenilenmektedir. Yani, Dünya
Bankası “senden şu kadar alacağım var” diyor, biz de “peki”
deyip, ödüyoruz. Hal böyle olunca, Sayıştay da denetim görevini
sağlıklı bir şekilde yerine getirememektedir.
Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; 1997
yılı Sayıştay bütçesinin, kuruma, ülkemize ve milletimize
hayırlı olmasını diler, hepinize saygılar
sunarım. (Alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Ünlü, teşekkür ediyorum.
MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Sayın Başkan, Sayın
Tanık geldiler; izniniz olursa, Cumhurbaşkanlığı
bütçesi üzerinde konuşma yapmaya hazırlar.
BAŞKAN – Peki.
Sayın Tanık, buyurun efendim. (ANAP sıralarından
alkışlar)
ANAP GRUBU ADINA SUHA TANIK (İzmir) – Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; bugüne kadar, aşağı yukarı onüç
seneye yakın siyasî hayatımda, bu kürsüden, her bütçe
görüşmesinde, hükümetin değişik bakanlıklarıyla ilgili
bütçelerinde konuşmacı olarak görev aldım, siyasî partimin ve
şahsımın görüşlerini beyan ettim. İlk defa bu sene, bu
bütçe görüşmelerinde, Cumhurbaşkanlığı
makamının bütçesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Bu yüce
makamın bütçesi üzerinde Anavatan Partisinin görüşlerini beyan etmek
üzere sizleri saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bildiğiniz
gibi, 9 uncu Cumhurbaşkanımız Sayın Süleyman Demirel, 16.
5. 1993 tarihinde ant içerek göreve başlamıştı. Dünden
itibaren başlayan ve 10 gün sürecek bu bütçe görüşmelerinin ilkinde,
Cumhurbaşkanlığının bütçesinin, devletin bu en yüksek
makamı olan Cumhurbaşkanlığının; yani, devletin
başı olarak göreve gelen Sayın
Cumhurbaşkanımızın seçildiği ilk gün, bu kürsüden,
ülkenin bölünmez bütünlüğüne, cumhuriyetin temel nitelikleri olan
laikliğe, bağımsızlığa ve ülkenin huzur ve
güveninin sağlanması, Anayasaya bağlılığı
üzerindeki söz ve yeminini hep beraber hatırlıyoruz.
Cumhurbaşkanlığı makamının tarafsızlığını, bu
makamı işgal eden ve bu makamla ilgili görüş beyan edenlerin,
öncelikle, tam olarak kabul etmesi gerektiği inancındayım.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
Cumhurbaşkanımız Sayın Süleyman Demirel, aklımda
kaldığı kadarıyla, bir beyanında, kendisinin, ülkenin
temel sorunları konusunda, milletin, devletin ve demokrasinin
tarafında olacağını
ifade etmiştir.
Şimdi, bu noktadan hareketle, Sayın
Cumhurbaşkanımızın, güncel olarak toplumu yakından
ilgilendiren, siyasetçi ve medyayı yakından ilgilendiren, milyonlarca
vatandaşımızın gözünün Türkiye Büyük Millet Meclisi
üzerinde olduğu bugünlerde, gelişen olaylara, aynı o günlerde
verdiği söz çerçevesinde yaklaşım zamanının
geldiği inancındayım.
1982 Anayasasında var olan ve devletin yönetiminin, hukuka uygun,
düzenli ve verimli bir şekilde yürütülmesinin ve geliştirilmesinin
sağlanması amacıyla kurulan Devlet Denetleme Kurulunun,
Cumhurbaşkanının isteği üzerine, her türlü inceleme,
araştırma ve denetleme yapabileceği kabul edilip, beyan
ediliyorsa, işte o zaman, bu toplum, bu Meclis, bu siyaset, bu medya, bu
vatandaşlar, cevapları aranan gerekli soruların yeterince açıklığa
kavuşturulmamasının ana sebeplerini, devletin başında
ararlar.
Eğer, devletin başında bulunanlar -başta, en yüce
makamda bulunan Sayın Devlet Başkanımız- bu
sorumlulukları tam olarak yerine getirmezse, maalesef, ortaya, hiç de
kabullenemeyeceğimiz, hoş olmayan nahoş neticeler
çıkabilir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; aslında
bizim, Cumhurbaşkanının kişiliğiyle ilgili bir
değerlendirme yapmak durumunda olmamamız gerekir. Çünkü,
Cumhurbaşkanlığı makamı, bireylerle değil, kalıcı
bir makam olarak, tarafımızdan, gözlenmektedir. Devletin en yüksek
makamı olan bu yüce makam, ister şu partinin temsilcisi veya
kadrolarından gelmiş bir zat tarafından işgal edilsin, isterse iktidar partisinin veya muhalefet
partisinin bir üyesi tarafından doldurulsun, herhangi bir
ayırıma sebep olmadan, Cumhurbaşkanlığı
makamına karşı en saygılı, en terbiyeli, en güzel
üslupla yaklaşmak mecburiyetinde olduğumuzu, hepimizin, baştan
kabul etmesi gerekir. Bu, bugün için nasılsa, yarın gelecekler için de
aynı olmalıdır; böyle olması gerekir.
Sayın arkadaşlarım, pek tabiî -özellikle altını
çizmeden geçmek istemiyorum- bu makamda oturan devlet
adamlarımızın da, bu makamın
saygınlığını ve itibarını, en az bizlerin o
makamı korumaya çalıştığı kadar korumak mecburiyetinde
olduklarını, bir kez daha hatırlatmak isterim.
Değerli arkadaşlarım,
Cumhurbaşkanlığı bütçesinde, ödenekler konusunda fazla bir
şey ifade etme ihtiyacını duymuyorum. Aslında, öncelikle
şunu da kabullenmek istiyorum ki, bu makam, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin üyelerinin devlet içerisinde müşterek sahip
çıkacakları bir makamdır. Bugün için, devletin bu en yüce
makamından, hele hele kırk yıllık devlet tecrübesi olan bir
büyüğümüzün görevli olarak bulunduğu bu makamdan, bu büyük devlet
adamımızdan, biz, genç, yeni siyasetçi arkadaşlar, herhalde,
birçok örnek alarak, ilerideki siyaset
yaşamımızı ona göre çizmeye
çalışacağız.
Sayın arkadaşlarım, devletin bu en yüce makamındaki
Sayın Cumhurbaşkanımız, ülkenin tanıtımı ve
temsili için, birçok yurtiçi ve yurtdışı gezi yapmaktadır.
Benim, bu konularda, özellikle sayın makamdan talebim, yurtiçinde olsun
yurtdışında olsun, devlet tanıtımıyla ilgili
yapılacak olan tüm ziyaretlerde, kadrosuna alacağı
elemanların daha özenle seçilmesi ve kadrosunun, Türkiye’yi temsil
edebilecek kalite ve kriterde olan kimselerden oluşturulmasıdır;
bunun altını, özellikle, çizmek istiyorum.
Muhterem arkadaşlarım, ayrıca, geçtiğimiz son ders
yılı başında, Sayın
Cumhurbaşkanımızın, imkânı dahilinde,
ulaşabildiği kadarıyla birçok üniversitenin
açılışının yapılması konusundaki
gayretlerini, fevkalade takdir ederek karşılıyorum. Sayın
Cumhurbaşkanımızın, önümüzdeki ders yılında ve
bundan sonraki ders yıllarında, yetişebildiği yere kadar,
birçok üniversitenin açılışını yapması konusunu,
özellikle, takip edeceğimizi ve devamını beklediğimizi
beyan etmek istiyorum.
Muhterem arkadaşlarım, burada, devletin en yüce makamında
bulunan Sayın Cumhurbaşkanımıza, özel bir konuda beyanda
bulunmak istiyorum. Tabiî, bu, aynı şekilde, birçoğumuzun, belki
Sayın Başbakanımızın, belki birçok bakan
arkadaşımızın kendi bölgelerinde, illerinde, ilçelerinde
yaşadıkları bir olay.
BAŞKAN – Sayın Tanık, son dakikanızdasınız
efendim.
SUHA TANIK (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
Şimdi, Sayın Cumhurbaşkanım olsun, devlet
riyasetinde bir büyüğümüz olsun -biz de, bu devlet içerisindeki kimseler
olarak- şehirde, Cumhurbaşkanı geçecek diye trafiğin
tamamı duruyor, sayın Başbakan geçecek diye trafiğin
tamamı duruyor. Bunu, inanıyoruz ki, kolluk kuvvetlerinde görevli
arkadaşlarımızdan bazıları bilmeden yapıyorlar;
ama, eğer, bu konuda vatandaşın
sıkıntılarını, rahatsızlıklarını
ve vatandaşın bunu hiç hoş
karşılamadığını düşünerek, devlet
büyüklerimiz, gittikleri yerlerde bu konuda biraz daha hassas olurlarsa çok iyi
olur. İki saat önce trafik durduruluyor; acil işi olanlar,
düşünün, neler söyleyip neler düşünebilirler. Onun için, bu konuda,
Sayın Devlet Başkanımız başta olmak üzere, devlet
görevi yapan arkadaşlarımızın, maiyetindekileri, özellikle
uyarmalarını rica ediyorum.
Bu vesileyle, Cumhurbaşkanlığı bütçesinin
hayırlı, uğurlu olmasını diliyor; Sayın
Cumhurbaşkanımıza da sağlık ve sıhhat diliyorum.
Sağ olun efendim. (ANAP ve DYP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Tanık, teşekkür ediyorum efendim.
Sayın Nejat Arseven, ANAP Grubu adına son konuşmayı
yapmak üzere; buyurun. (ANAP sıralarından alkışlar)
ANAP GRUBU ADINA NEJAT ARSEVEN (Ankara) – Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; 1997 yılı bütçesinin Anayasa Mahkemesi
bütçesiyle ilgili kısmı üzerinde, Anavatan Partisinin
görüşlerini sunmak üzere huzurlarınızdayım. Bu vesileyle,
Yüce Heyetinizi en içten duygularımla selamlıyorum.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; tüm çağdaş
demokrasilerde olduğu gibi, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasına göre de,
egemenlik, kayıtsız ve şartsız milletindir; ancak, yine
Anayasamız, kuvvetler ayrılığı ilkesini kabul
etmiştir. Bu ilkeye göre, Türk Ulusu, egemenliğini, Anayasanın
koyduğu esaslar çerçevesinde, yasama, yürütme ve yargı organları
eliyle kullanır. Yani, bu organlar, ulus egemenliğinin tümünü kendi
alanlarında kullanırlar. Bu, organlardan herhangi birinin bir
diğerine üstünlüğü anlamına gelmez. Burada, uygar bir
işbölümü ve güçlü bir işbirliği söz konusudur. Bu bağlamda,
Anayasa Mahkemesinin, kendisine götürülen bazı yasaları iptal etmesi,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin üzerinde bir güç olduğu manasına da
gelmez.
Bu, hukuk devleti olmanın doğal bir sonucudur. Hukuk
devletinde güç, denetimle dengelenmiştir. Anayasa Mahkemesine verilen
görev de, yasamanın gücüne karşı, denetim yoluyla, hukuksal,
anayasal denge getirilmesi amacının bir ürünüdür.
Anayasa mahkemeleri, siyaset alanı ile hukuk alanının
kesiştiği yerde görev yapan kurumlardır. Bu görev niteliği,
onların, yani yüksek mahkemenin siyaseti hukuksallaştırma görevine
ve işlevine sahip olmalarını gerektirmiştir. Bu, çok
duyarlı bir denge içinde olmayı gerektirir ki, Anayasa Mahkememiz de
bu konuda kendine düşen duyarlılığı göstermektedir.
Anayasa Mahkemesi, öncelikle Anayasanın ve hukukun üstün
kurallarıyla bağlıdır. Avrupa Birliği kapsamında
ulusal üstü hukuk normlarını iç hukuka taşıma görevi
bulunan Anayasa Mahkemesi, Anayasamızda açık kural
bulunmadığı ve değişiklik yoluna da gidilmediği
için, bu işlevini gereğince yerine getirememekte, bu kuralları
ölçü, norm olarak kullanamamaktadır. Kararlarında ancak
uluslararası kuralları gözetmekte, destek gerekçe olarak
yararlanabilmektedir.
Anayasa Mahkemesi, bu bağlılık içinde, yorumlarında,
önce, devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü ve laiklik ilkesini,
sonra, kuşkusuz, devletin ve halkımızın yararını
gözetmektedir. Mahkeme kararları eleştirilebilir; ancak, bu
eleştirinin, mutlaka, ama mutlaka bilimsel ve hukuksal temellere
oturtulması gerekir.
Burada bir noktayı daha açıkça ifade etmek istiyorum. Anayasa
Mahkememizle ilgili olarak vaki olan suçlamaların
şahsileştirilmesi, aslında, hiç kimse tarafından ve tabiî,
o suçlamayı yapan kişi ve kuruluşlar tarafından, o
kişilerin eleştirildiği, yıpratıldığı
ve tartışıldığı manasında
alınmamalıdır. Anayasa Mahkememizin Başkan ve üyelerinin
herhangi birisinin şahıslarına vaki eleştiriler ve
suçlamalar, aslında, bizzat, çok önem vermemiz ve korumamız gereken
ve bir gün hepimize lazım olabilecek bu değerli müesseseyi yıpratmaktadır.
Yani, kısaca, bilimsel ve hukuksal temelden uzak eleştiriler,
şahısları değil, Anayasa Mahkemesini yıpratır. Bu
da, demokrasinin dayanağı olan hukukun üstünlüğüne ve giderek
demokrasimize zarar verir; çünkü, Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Anayasa
Mahkemesi, demokrasinin ve rejimin temelidir.
Yüksek mahkemeler, saygınlıklarını, toplumsal
gelişmelere ve isteklere karşı gösterdikleri
duyarlılıkla kazanırlar, saygınlığın
temelinde, içtihatlarla kazanılan yetkiler önemli bir yer tutar. Batı
demokrasilerinde, özellikle Amerika Birleşik Devletleri ve Almanya’da
bunun çok açık örnekleri görülmektedir. Bu bağlamda, Anayasa
Mahkememiz, çağdaş bir yorumla, yürürlüğü durdurma yetkisinin de
bulunduğunu kabul etmiş ve 1983 yılından bu yana aldığı
birçok kararla, bu içtihatını da yerleşik duruma getirmiştir.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; burada, bir durumu
daha hatırlatmak istiyorum. Özellikle son günlerde, İktidarın,
Anayasa Mahkememizin, artık yerleşik içtihat haline gelmiş olan
yürütmeyi durdurma kararına ve bu yola gitmesine karşı ve bunu önlemeyi
matuf birtakım hukukî düzenlemelere gidileceğini ifade ettiğini
duymaktayız. Biz, burada, özellikle Refah Partisinin, çok kısa bir
süre önce, Anayol Hükümetinin güvenoyunun iptal edilmesi konusunda
başvuruda bulunduğu Anayasa Mahkemesine karşı o gün
göstermiş olduğu tutum ve davranış içerisinde
olmasını bekliyoruz. Eğer, müesseselere karşı
davranış biçiminizi, o günkü konumunuza ve menfaatlarınıza
göre belirlerseniz ve siz, eğer, bir siyasî partiyseniz, toplum önündeki
güvenilirliğinizi kaybedeceğiniz çok açıktır.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Anayasa Mahkemesi,
Anayasayı yorumlayıp, buna göre kesin sonucu belirlemeye yetkili tek
organdır. Bu görevini yansız bir şekilde yaparken ayak
bağı olarak da görülmemelidir. Anayasa Mahkemesi, her konuya
eşitlikle yaklaşan, hak ve özgürlükleri koruyarak, toplumsal
barış yoluyla, ulusal dayanışmayı güçlendiren
yansız bir devlet gücüdür. Türkiye Büyük Millet Meclisi ve siyasî
partilerimizin, Anayasa Mahkememizin durumunu güçleştirici değil,
önünü açıcı bir konumda olması gerekir.
Almanya’da, Anayasa Mahkemesinin kaldırılmasını
isteyen kişi, milletvekili adayı dahi olamaz. Yine, Alman Anayasa
Mahkemesi, iptal etmiş olduğu bir kanunun yerine, yenisi parlamento
tarafından konuluncaya kadar, kendisi kural koyma yetkisine sahiptir.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Anayasa Mahkemesi
bütçesi üzerinde söz almışken, konuyla ilgili birkaç -ve tabiî çok
önemli bulduğum- eksikliğe de değinmek istiyorum.
Bir kere, üyesi bulunduğumuz, üyesi olmaktan onur duyduğumuz
Türkiye Büyük Millet Meclisi, mutlaka ve mutlaka, Anayasa Mahkemesine üye seçer
duruma getirilmelidir. Tabiî, burada, üyelerin tamamını değil;
ama, belli bir kısmını, mutlaka Yüce Meclisin seçmesi
gerekliliğini ifade ediyorum.
Yine, bir eksiklik olarak gördüğüm, yüksek mahkemelerin -yani,
Yargıtay, Sayıştay ve Danıştay’ın- genel
kurulları, doğrudan ve seçilecek üye sayısı kadar üyeyi
kendileri seçmelidirler.
Yine, 1961 Anayasasında mevcut olan; fakat, 1982 Anayasasında
bulunmayan, organ davası müessesesinin yeniden şekillendirilerek
ihdası gerekmektedir. O gün, üniversiteler ve Yüksek Hâkimler Kuruluna
verilmiş olan bu yetki, bugün, meslek kuruluşlarının üst
organlarına, kendi konularıyla sınırlı olarak da
mutlaka verilmelidir.
Bir diğer, çok önemli gördüğümüz konu, siyasî partilerin malî
denetimlerinin, Anayasa Mahkemesi tarafından, sadece beş denetçi
eliyle yapılmasıdır. Tabiî, buradaki esas önemli konu,
aslında, Anayasa Mahkemesinin, burada, hem savcı hem yargıç
durumunda olmasıdır. Halbuki, bu denetim, Yargıtay
Başsavcılığında kurulacak bir birimde
yapılmalı ve sonuçları, yaptırım belirlemek için,
Anayasa Mahkemesine gelmelidir.
Yine, ayrıca, çok önemli gördüğümüz bir diğer konu, bugün seçim yapan
organların -yani, üniversite ve Cumhurbaşkanının- mutlaka
ama mutlaka, üye seçerken, hukukçu üye seçme konusuna dikkat etmeleri
gereğidir.
HÜSAMETTİN KORKUTATA (Bingöl) – On sene önce milletvekili
olmalıydın. ANAP’ı tebrik ediyorum.
NEJAT ARSEVEN (Devamla) – Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; daha önceki
yıllara göre ve diğer yüksek mahkemelere göre, bugün çok düşük
kaldığına inandığımız, Anayasa Mahkemesi
başkan ve üyelerinin aylıklarının yeniden düzenlenmesi ve
artırılması hususunu da bu vesileyle Yüce Heyetinizin
takdirlerine arz ediyorum.
1997 yılı Anayasa Mahkemesi bütçesinin ülkemize, milletimize
ve kuruma hayırlı, uğurlu olmasını temenni ediyor,
hepinizi en içten duygularımla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Arseven, teşekkür ediyorum.
MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) – Sayın Başkan,
kürsü saatimizde bir yanlışlık mı var; sayın
konuşmacıları 2 dakika önce 1 dakika var diye uyarıyoruz?
BAŞKAN – Efendim, sayın üyelerin konuşmasının
seyrinden, az çok, süresinde bitirip bitirmeyeceğini tahmin etmek mümkün
oluyor. Eğer süresinde bitireceği tahmininde bulunuyorsam
uyarmıyorum, kesmiyorum; ama, daha önünde birkaç sayfa varsa, 2 dakika
kala, 1 dakika kala kendisini uyarıyorum.
MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) – Hayır, Sayın
Başkanım; affedersiniz.
İki konuşmacıyı da, 2 dakikaları varken, 1
dakikanız var diye ikaz ettiniz de, oradaki saatle buradaki saat
arasında bir farklılık mı var diye soruyorum.
BAŞKAN – Yok efendim.
Son dakikada diyorum; yani, nüfusta var ya, 29’undan gün
almamış olmak diye. Yani, 10 uncu dakikadan saniye almış
oluyor da, onun için.
Doğru Yol Partisi Grubu adına, Sayın Ali Günaydın;
buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)
Sayın Günaydın, Meclis Başkanlığı,
Cumhurbaşkanlığı, Sayıştay
Başkanlığı, Anayasa Mahkemesi
Başkanlığı tenkit ve tetkiklerinize hazırdır; buyurun.
DYP GRUBU ADINA ALİ GÜNAYDIN (Konya) – Sayın Başkan, çok
değerli milletvekili arkadaşlarım; 1997 Malî Yılı
Bütçe Kanunu Tasarısının, Türkiye Büyük Millet Meclisi ve
Cumhurbaşkanlığıyla ilgili bölümleri üzerinde Doğru
Yol Partisi Grubu adına görüşlerimizi ifade etmek için huzurunuza
gelmiş bulunmaktayım. Yüce Meclisimizi saygıyla
selamlıyorum ve ayrıca, televizyonları başında bizi
izleyen aziz milletimize, vatandaşlarımıza da, saygılarımı,
selamlarımı iletiyorum.
Cumhuriyetimizin kuruluşundan -bu yana geçen yetmişüç
yıldan- bugüne doğru çevremize baktığımızda,
bazı devletlerin yörede dağıldığını, toprak
bütünlüğünü kaybettiğini veya yönetim şekillerinde değişiklikler
olduğunu, çevremiz ve dünyamızın bir sosyal çalkalanma
içerisinde olduğunu, hep görüp müşahede ediyoruz.
Türkiye Cumhuriyetinin, bütün bu süreç içerisinde -zaman zaman
demokrasimizdeki kesintilere rağmen-
bağımsızlığını, toprak bütünlüğünü,
üniter devlet yapısını, hukukun üstünlüğünü koruyarak,
Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı kalarak, insan hak ve
hürriyetleri ile din ve vicdan hürriyetini koruyarak, dimdik ayakta durmakta ve
yoluna devam etmekte olduğunu görmenin mutluluğu içerisindeyiz.
Bu süreklilik içerisinde, Büyük Atatürkümüzü ve ondan sonra görev yapan
değerli cumhurbaşkanlarımızı, rahmetle, minnetle ve
saygıyla anıyorum.
Demokrasimizin temel kurumlarında ve toplumsal konularda zaman
zaman sıkıntılar olmaktadır. Basının,
şimdiki adıyla da medyanın, siyasetçilere ve genellikle siyasete
yaklaşımında bunları yaşıyoruz ve geçen on
yıl içerisinde, Cumhurbaşkanlığı müessesesi için de
yaşadığımızı, hep beraber gördük. Ancak,
Sayın Cumhurbaşkanımız Demirel’in -16 Mayıs 1993 günü,
büyük bir demokrasi örneği verilerek- gerek seçilişi ve gerekse bu
tarihten sonraki tarafsız icraatıyla, bu makamı
tartışılır olmaktan çıkarması, demokrasimiz ve
hepimiz için, büyük bir sevinç ve gurur kaynağı olmuştur.
Bugün, Cumhurbaşkanlığı makamında bulunan
Sayın Demirel, kırk yıllık devlet tecrübesi ve otuz
yılı aşkın siyasî deneyimiyle, bugüne kadar, herkesin ve
tüm toplum örgütlerinin kabul ettiği örnek bir
cumhurbaşkanlığı sergilemiştir. Sayın
Cumhurbaşkanımızın büyük özelliklerinden birisi de,
kurumlar manzumesi çerçevesinde ve anayasal sistem içerisinde,
tarafsızlığını dikkatle korumasıdır. Anayasada
gösterilen görevlerini yürütürken ve özellikle de koordinasyon görevini
yaparken, Anayasanın gösterdiği kurallara titizlikle bağlı
kalması sayesinde, Cumhurbaşkanlığı makamı
üzerinde, siyasî partiler arasında tartışma söz konusu
olmadığı gibi, o yüce makam, özenle de korunur hale
gelmiştir.
Kasım 1996 tarihi itibariyle, Sayın
Cumhurbaşkanımız, 16 defa Meclis başkanlarımızla,
38 defa başbakanlarla, 25 defa Genel Kurmay Başkanımızla
görüşmüşler ve 11 defa da Millî Güvenlik Kuruluna başkanlık
ederek görevini sürdürürken, ayrıca, Mecliste grubu bulunan ve bulunmayan
siyasî partilerimizin genel başkanlarıyla da 25 ayrı
toplantı yapabilmişlerdir.
Cumhurbaşkanımız, Türk Milletinin birliğini temsil
eden görevine uygun olarak, Türkiye’nin her kişisinin ve her köşesinin
Cumhurbaşkanı olma hususundaki titizliğini sürdürmektedir.
Nitekim, 1995 yılında, bir yıllık zaman dilimi içerisinde,
pek çok sivil toplum örgütü ve yöneticisiyle görüşmüş; toplam, 19 801
vatandaşımızı da makamında kabul etmiştir. Yine,
aynı yıl içerisinde, yerli ve yabancı basın
mensuplarıyla 148 adet mülakat ve televizyon çekimine, 173 adet de
sanatsal etkinliğe katılmış; yurtiçinde ve
yurtdışında, o yıl, 222 134 kilometre yolculuk yapabilmiştir.
Sayın Demirel, bölücü terör konusunda olduğu kadar, toplumun
bölünmesine yol açabilecek diğer eğilimlere karşı da sosyal
hassasiyeti canlı tutmakta, toplumun tüm kesimlerini uyarmaktadır.
Türk Silahlı Kuvvetleri ile güvenlik güçlerimizin ve milletimizin moral
değerlerini yüksek tutmak için, her türlü gayretin içerisinde
olmaktadır.
Sayın Demirel, devlet-millet bütünleşmesinin sürekli
niteliğe kavuşması için, iyi ve kötü gününde
vatandaşlarımızın yanında olan devlet
anlayışını yerleştirmek, vatandaşın
devletine olan güvenine sarsılmaz bir nitelik kazandırmak
amacıyla, bütün afetlerde vatandaşın yanında yer
almış, meydana gelen zararların telafisi ve halkın
yaralarının sarılmasının devlet adına takipçisi
olmuştur. Erzincan ve Dinar depremleri bunun en bariz örnekleridir.
Sayın Cumhurbaşkanımızın,
çocuklarımızla ilgili, uygar dünyanın nimetlerini sağlamak
ve iyi bir geleceğin Türkiyesini bugünden hazırlamak için,
Türkiye’nin önemli sorun olarak gördüğü çocuklarımızın
yetiştirilmesi konusunda da durmadan didinip çırpınıyor
olduğunu hep beraber izlemekteyiz. Bu ülkenin her şeyi olduğuna
inandığı ülkemiz çocuklarının gerek eğitimleri ve
gerekse diğer ihtiyaçları konusunda çalışmaları
takdire şayandır. Okul yaptırmak ve hizmete açmak, Sayın
Süleyman Demirel’in sevdası olmuştur. Gerek Türkiye çocuklarına
gerekse diğer Türk ve Müslüman ülke çocuklarına
yaptığı yardımlar ile gösterdiği şefkat, bizim
için onur ve gurur vesilesi olmuştur. Fikri hür, vicdanı hür,
demokrat, laik ve sağlıklı Türk gençlerinin Büyük Atatürk’ün
gösterdiği doğrultuda yetiştirilmesi konusunda her türlü
özveriden kaçınmamaktadır.
Sayın milletvekilleri, Sayın Demirel deyince, özürlüleri,
yaşlıları, köylüleri, sporcuları, sanatçıları,
eğitimcileri, sağlıkçıları, sanayicileri, çevrecileri,
belediyecileri, şehirde yaşayanları, ziraatçıları,
turizmcileri, vakıf ve dernekler ile meslek kuruluşlarını
ve sivil toplumları, kısaca, ülkemizin 65 milyon insanı akla
geliyor; onlar, dertlerinde ve başarılarında Sayın
Demirel’e koşuyor, o da, onları sürekli bağrına
basıyor.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın
Cumhurbaşkanımız, ülkenin kalkınması ve her alanda
gelişmesi aşamalarını yakından izlediği için,
yurdun dört tarafında temel atma veya hizmete açma gibi etkinliklere
katılıyor; bu da, o toplantıların değerini ve
insanlarımızın şevkini artırıyor. Konuşmalarıyla
da sağlıklı gelişme yollarını gösteriyor. Bunlar,
hiç kuşkusuz, sadece takdir edilecek hususlardır.
Cumhurbaşkanımızın dışpolitika konusundaki
performansı dünya devletlerince de takdirle izlenmektedir. Özellikle,
bağımsızlıklarına yeni kavuşan Orta Asya ve
Balkanlar üzerindeki ülkelerin bizimle olan ilişkilerinde ve bu
ilişkilerin gelişmesinde Sayın
Cumhurbaşkanımızın ziyaretleri ve yaptığı
temaslar önemli rol oynamaktadır; bunu görüyor ve bu rolün çok
faydalı olduğunu biliyoruz. Türkiye’nin gelenekselleşmiş,
Yüce Atatürk’ün “yurtta sulh, cihanda sulh” ilkesine uyumlu olarak,
dışpolitikada bir sigortamız olduğu görülen Sayın
Cumhurbaşkanımızın dış ülkelerde
yaptığı ikili temaslardaki ve uluslararası zirvelerdeki
saygınlığını dış ziyaretlerimde bizzat
yaşamış birisi olarak, 20 nci Asrın son çeyreğinde,
dünyada yetişmiş en büyük siyasetçi ve devlet adamı olarak
gördüğüm Sayın Süleyman Demirel’in, bugün, Türkiye Cumhuriyetinin
Cumhurbaşkanı olmasının Türkiye için büyük bir şans
olduğunu buradan memnuniyetle tekrar ifade etmek istiyorum.
1997 malî yılı Cumhurbaşkanlığı bütçesi,
Plan ve Bütçe Komisyonunda kabul görmüş ve komisyonumuzca da mütevazı
bir bütçe olarak nitelendirilmiştir. Bu itibarla, biz, Doğru Yol
Partisi Grubu olarak, olumlu oy kullanacağımızı buradan
ifade ediyor; Sayın Cumhurbaşkanımızın
sağlıklı ve çalışma arkadaşlarıyla birlikte
başarılı olmasını, hayırlı hizmetler yapmalarını
Cenab-ı Allah’tan diliyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, tabiî,
zamanın kısıtlılığını da göz önüne
alarak, Türkiye Büyük Millet Meclisi bütçesi üzerinde de görüşlerimizi
ifade etmek istiyorum.
Hür ve bağımsız bir milletin önderi ve çoğulcu,
katılımcı, laik bir devletin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk
ve Gazi Meclisin tüm üyelerini ve bugüne kadar aziz milletimizden temsil görevi
almış siyasetçilerimizden ebediyete intikal edenleri ve 6
Aralıkta aramızdan ayrılan arkadaşımız
Kırşehir Milletvekili Prof. Dr. Mehmet Ali Altın’a rahmet
diliyor ve hepsini minnetle anıyorum; ayrıca, hayatta olanlara da
sağlık, mutluluk ve başarılar diliyorum.
Yüce Meclisimizin hür iradesiyle oluşturduğu en yüksek ve tek
kurum olan Türkiye Büyük Millet Meclisi, çoğulcu ve
katılımcı demokrasinin tek temsil kurumudur. Hepimizin
bildiği gibi, gücünü yalnız ve yalnız milletten alır ve bu
gücü yalnız millet adına kullanır. Meclisimizin en yüce kurum,
milletvekilliğinin de en şerefli temsil görevi olduğunu hepimiz
biliyoruz. Bu Yüce Kuruma ve bu ulvî göreve halel getirmemek, gölge
düşürmemek biz milletvekillerinin aslî görevleri olmalıdır.
Yüce Kurumu, tüm siyasî partilerimiz ve
şahıslarımızın her türlü spekülasyonlarından uzak
tutmalıyız. Siyasî mücadelelerimiz uğruna bu Kurumun ve
demokratik sistemimizin yıpratılmasına fırsat vermemeliyiz.
19 uncu ve 20 nci Dönemlerde üyelik sıfatını
taşımaktan büyük onur duyduğum Türkiye Büyük Millet Meclisi,
Ulusal Kurtuluş Savaşımızın Gazi Meclisidir. Bu
Meclis, Atatürk’ün “en büyük eserimdir” dediği cumhuriyeti kuran
meclistir; aynı zamanda da demokrasimizin kalbidir, beynidir.
Bu Yüce Meclisten yasama görevi sona ererek ayrılan çok
değerli arkadaşlarımızın ve bugün halen yasama
görevini yürüten arkadaşlarımızın oluşturduğu
Türk Parlamenterler Birliği, görevini icra ediyor; ama,
sıkıntıları var; onları gidermek hep birlikte,
hepimizin görevi olmalıdır. Bu konuyla ilgili olarak, Sayın
Başbakanımızın 5.10.1992 tarihli, 1992/29 esas
sayılı Genelgesinin uygulanmasını, özellikle ülkemizdeki
bütün valilerimizin bu konuya dikkatini çekerek, ifade etmek istiyorum. Bunun
takipçisi olacağımızı da buradan ifade ediyorum.
24 Aralık 1995 tarihinde yapılan milletvekili genel seçimiyle
oluşan 20 nci Dönem Meclisimiz, ülkenin sorunlarına ciddiyetle
eğilmiş ve bünyesinden 53 üncü ve 54 üncü Cumhuriyet Hükümetlerini
çıkarmıştır. 20 nci Dönem Yasama Meclisi daha birinci
yılının ilk aylarında, geçmiş dönemlerde gündeme
getirilmiş olmasına rağmen değiştirilememiş olan
Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün değiştirilmesini,
tüm siyasî partilerimizin ve üyelerimizin katkılarıyla ve ortak
çalışmasıyla, yirmiüç yıl sonra
gerçekleştirebilmiştir.
Şimdi, 20 nci Dönem birinci ve ikinci yasama yıllarına
ait Türkiye Büyük Millet Meclisi faaliyetleriyle ilgili kısa kısa
bilgiler arz etmek istiyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu, 20 nci Dönem
çalışmalarına 8 Ocak 1996 tarihinde başlamış;
birinci yasama yılında 91, ikinci yasama yılında 28 olmak
üzere, toplam 119 birleşim yapmıştır; dört birleşim
dışındaki bütün toplantılarda toplantı
yetersayısını bularak çalışmalarını devam
ettirmiştir. Bu dönemde, 278 kanun tasarısı, 586 da kanun
teklifi Meclisimiz gündemine getirilmiştir. Ayrıca, 86 adet Türkiye
Büyük Millet Meclisi kararı alınabilmiştir. Denetim
faaliyetlerine ağırlık verilmiş ve bu dönemde, milletvekillerimizce
382 adet sözlü soru, 1 728 adet de yazılı soru önergesi
verilmiştir. 8 adet genel görüşme önergesi, 9 adet Meclis
soruşturması önergesi, 135 adet de Meclis araştırması
önergesi verilerek, denetim konularını yürütürken, onların en
ağırlarından biri olan gensoru önergesini de ihmal etmemiş,
5 adet gensoru verilmiştir; bunlardan 3’ü reddedilmiş, 1’i Bakanlar
Kurulunun, diğeri de bakanın istifasıyla
sonuçlandırılmıştır, düşürülmüştür.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bilindiği
gibi, 20 nci Dönem milletvekillerimiz, yasama ve denetim faaliyetlerini artan
bir tempoyla devam ettirmektedir. Bu konuda Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı Sayın Mustafa Kalemli’nin önderliğini ve
gayretlerini takdirle ve saygıyla izliyoruz. Kendilerine
teşekkürlerimi de bu vesileyle ifade etmek istiyorum. Ayrıca, geçen
dönem proje yarışmalarını yaptığımız
Türkiye Büyük Millet Meclisi genel kurul salonunun, dünya Meclislerine uygun,
yoklamalarının ve oylamalarının sağlıklı bir
şekilde yapılabilmesiyle ilgili çalışmaları devam
etmektedir.
20 nci Dönemde milletvekili sayısının 550’ye
çıkması sebebiyle, yeni ihtiyaçlar doğmuş ve huzurlu,
verimli çalışma ortamının sağlanabilmesi için, yeni
bir halkla ilişkiler binasının yapımı
planlanmış ve inşallah, bu dönem sona ermeden
milletvekillerimizin hizmetine sunulabilecektir.
Sağlık ünitelerimizin hizmet kapsamı ve hizmet süresi, bu
dönemde, bütün haftayı kaplayacak şekilde
değiştirilmiş, genişletilmiş ve böylece sağlık ve tedavi giderlerinde önemli
derecede tasarruflar sağlanabilmiştir.
Demokratik sistemimizin bugün yaşadığı en büyük sorun,
vatandaşlarımızın beklentilerinin
karşılanması olmaktadır.
Bugün, bütün Türkiye’nin, sorunlarının çözümünde Türkiye Büyük
Millet Meclisine koştuğunu görmekteyiz. Günlük 5 bin, zaman zaman da
10-12 bin civarında vatandaşımız, siz sayın
milletvekilleriyle görüşmek için, Türkiye Büyük Millet Meclisi kampusunu
kullanmaktadır. Bu ziyaretçilerin taleplerini karşılamak ve
onları konuk etmek, hem fizikî hem de sosyal sıkıntı
yaratmaktadır. Bu yoğunluğa, mutlak bir çare
bulmalıyız. Sorunların çözümünü merkeziyetçi hüviyetten
kurtararak, yerinde çözümlenmesine ilişkin başlatılan
çalışmaları bir an önce bitirmenin yollarını
bulmalıyız. Böylece, 21 inci Yüzyıla girerken Avrupa ve dünyayla
entegre olmuş, kapsamlı ve çağdaş düzenlemelerin öncüsü
olmalıyız.
Türkiye Büyük Millet Meclisi, yasama faaliyetlerinin yanı
sıra, İmparatorluktan devraldığı kültür
mirasımız olan millî saraylarımızın,
köşklerimizin ve kasırlarımızın korunmasıyla
ilgili değerli çalışmalarını, kapsamlı olarak
yürütmektedir. Başkanlık Divanının kabul ettiği on
yıllık master plan çerçevesinde, bu kültür
varlıklarımız, geleceğe sağlıkla ve güvenle
devredilebilecek yapıya kavuşturulmaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; anayasal
kuruluşumuz olan Radyo ve Televizyon Üst Kurulu hakkında, şimdiye
kadar konuşan milletvekili arkadaşlarımızın bir söz
söylemediğini dikkatle izledim. Gerçi, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu,
henüz yeni kurum haline getirilmiş bir anayasal kuruluşumuzdur.
Fonksiyonlarına uygun olarak çalışmalarına devam
ettiğini ve sağlıklı yürüttüğünü biliyoruz ve
inanıyoruz. Fevkalade millî bir ihtiyacımızı
karşılamaktadır. Kurumun daha mükemmel imkânlarla
donatılması, hazırlamakta olduğu kanun teklifinin
Meclisimize geldiği zaman öncelikli olarak görüşülmesi ve modern bir
kampusa kavuşturulması mutlaka gerekli bulunmaktadır. Kurumun
Başkanına, değerli üyelerine ve çalışanlarına
başarı dileklerimi buradan ifade etmek istiyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Büyük
Millet Meclisinde, İçtüzüğümüz içerisinde bu dönem değişiklik
yapılarak yerini alan önemli bir konuyu sizlere ifade etmek istiyorum.
Kültür, Sanat ve Yayın Kurulu hakkında da özet bilgi vermek istiyorum. Türkiye Büyük
Millet Meclisinin çatısı altında faaliyet gösteren,
Başkanlık Divanı bünyesinde oluşturulan, siyasî
partilerimizin ayrıca temsilciler verdiği Kültür, Sanat ve Yayın
Kurulunun, faaliyetlerinde, millî egemenlik ilkesini geniş halk
kitlelerine yaygınlaştırarak benimsetmek amacıyla 1984
yılında kurulduğunu biliyoruz. Kurul, bugüne kadar bilimsel,
kültürel, sanatsal ve sportif aktiviteler gerçekleştirmiştir.
Parlamentomuzun üstlenmiş olduğu özel misyon çerçevesinde,
toplumumuzda var olan demokrasiye inanç ve bağlılığın,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin öneminin, gerek yurtiçinde ve gerekse
yurtdışında gerçekleştirilen temas ve faaliyetlerle hem iç
kamuoyumuza hem de dış kamuoyuna mesajlar halinde verilmesini
kurulumuz hedeflemiş bulunmaktadır. Bu cümleden olarak, kurulumuz,
özellikle Türk cumhuriyetlerindeki -dağılan Sovyet Rusyadan
çıkan Türk cumhuriyetlerindeki- kültür varlıklarımızın
araştırılması, Meclislerimiz arasındaki ve
milletlerimiz arasındaki bağların güçlendirilmesi amacıyla,
Türk cumhuriyetlerine geziler düzenlemiş; özellikle, Meclis
Başkanımızın ve Kültür, Sanat ve Yayın Kurulu
Başkanımızın titiz davranmaları sonucu, Kazakistan ve
Kırgızistan’a ziyaretler yapılmıştır; diğer
Türk cumhuriyetlerine ziyaretlerimiz de kısa zamanda
gerçekleştirilecektir.
Kurul, 23 Nisanları, Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramının
yanı sıra, Türkiye Büyük Millet Meclisinin açılış
yıldönümleri olarak da kapsamlı törenler ve programlarla
kutlamaktadır. Ulusal egemenliğe dayalı ve temsilî esasları
öngören demokratik yapımız ve işleyişiyle ilgili bilimsel
nitelikteki toplantıları, gerek Ankara’da ve gerekse yurt genelinde üniversitelerimiz,
valiliklerimiz ve belediye başkanlıklarımızla
işbirliği yaparak düzenlemekteyiz. Tüm siyasî parti temsilcilerinin
Türkiye Büyük Millet Meclisi adına iştirak ettikleri bu
toplantılarda, halk ve parlamenter kaynaşmasının en yüksek
örnekleri yaşanmaktadır.
Ayrıca, Türk Dilinin kullanımına ilişkin yasa
teklifimiz...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ALİ GÜNAYDIN (Devamla) – 2 dakika daha izin verir misiniz
Sayın Başkan?
BAŞKAN – Buyurun.
ALİ GÜNAYDIN (Devamla) – Kurul üyeleri ile, Türkiye Büyük Millet
Meclisinde grubu bulunan siyasî parti temsilcileri, Türk Dil Kurumu ve
çeşitli üniversitelerimize mensup uzman ve bilim adamlarından
oluşan bir başka çalışma grubumuz vardır. Türk Dilinin
korunması, kullanılması amacına yönelik olarak,
çalışmalara, 22 Aralık 1996 tarihinde Dolmabahçe Sarayında,
Ulu Önder Atatürk’ün ilk dil kurultayını topladığı
salonda başlayacağız ve devam ettireceğiz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kurulumuz, bu
yıl ekim ayı içerisinde, çok partili siyasî hayata kesin olarak
geçişimizin 50 nci yıldönümü münasebetiyle ve Türk Medenî Kanununun
kabulünün 70 inci yıldönümü münasebetiyle, çeşitli üniversitelerimiz,
sivil toplum örgütlerimiz ve Türk Parlamenterler Birliğiyle işbirliği
yaparak, geniş katılımlı bilimsel toplantılar
düzenlemiş ve 23 Aralıkta da, İstanbul’da, İstanbul
Üniversitesi Hukuk Fakültesiyle birlikte, ilk yazılı Anayasanın
ilanının 120 nci yıldönümü münasebetiyle bir ilmî sempozyum
düzenleyecektir.
Bu ve benzeri bilimsel toplantılar vesilesiyle, siyasetçi,
bilimadamı, sivil toplum örgütlerinin temsilcileri, toplumumuzun önemli
bir kesimini oluşturan yükseköğrenim öğrencileri bir araya
geliyorlar ve yıl içerisinde gerçekleştirilen bilimsel
toplantıların sonuçları, kitaplar halinde hazırlanarak, bütün
üniversitelerimize ve kütüphanelerimize iletilmektedir.
Kurulumuz, bu yıl, bir başka etkinliğe karar
vermiştir. Geçen ay içerisinde almış olduğu bir kararla,
Kurulumuzun, Karamanoğlu Mehmet Beyin Türkçeyi resmî dil olarak
ilanının 720 nci yıldönümü etkinliklerine, maddî ve manevî
destek vermesi kararlaştırılmıştır. 13 Mayıs
1997 tarihinde, Karaman İlimizde gerçekleştirilecek “Tarih
İçerisinde Türk Dili Bilgi Şöleni” münasebetiyle, Türk cumhuriyetlerinden
parlamenterler, bilim adamları, halk ozanları ve ayrıca_
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ALİ GÜNAYDIN (Devamla) – Son cümlemi arz ediyorum Sayın
Başkanım.
BAŞKAN – Buyurun.
ALİ GÜNAYDIN (Devamla) – _Türkçenin konuşulduğu
ülkelerden gözlemci sıfatıyla temsilciler ve dünyaca ünlü Türkologlar
konuk edilerek, Türk Dilinin, dünya dilleri arasındaki önemli konumu, bir
kez daha tespit ve tescil edilecektir. Bu etkinliklerimize, bu Kurulun Genel
Koordinatörü olarak, bütün milletvekillerimizi ve milletimizi şimdiden
davet ediyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1997 Malî
Yılı Bütçe Kanun Tasarısının görüşmeleri
münasebetiyle, Cumhurbaşkanlığı ve Meclis
Başkanlığı bütçeleri üzerindeki görüşlerimi
sabırla dinlediğiniz için sizlere müteşekkirim ve bu bütçelerin,
bütün memleketimize, milletimize,
Cumhurbaşkanlığımıza, Türkiye Büyük Millet Meclisine
hayırlı, uğurlu olmasını dilerken, gerek Meclisimizde
gerek Cumhurbaşkanlığımızda ve gerekse Radyo ve
Televizyon Üst Kurulunda bu hizmetleri yürüten tüm personelimize buradan
saygılarımı ifade ediyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (DYP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Günaydın, teşekkür ediyorum.
Doğru Yol Partisi Grubu adına ikinci konuşmacı,
Sayın İyimaya.
Buyurun Sayın İyimaya. (DYP sıralarından
alkışlar)
DYP GRUBU ADINA AHMET İYİMAYA (Amasya) – Değerli
Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlamadan önce,
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Millete ait olan egemenliği kullanan anayasal organların
ellerinde bulundurdukları iktidar, toplum ve devlet yaşamı için
gerekli olduğu kadar, tehlikelidir de. Sınır tanımayan,
sınırlanmamış ve dengelenmemiş bir kuvvet, millî
egemenliğin en büyük düşmanıdır. Anayasalar, yalnızca
özgürlüklerin temel belgeleri değil, kuvvetlerin denge ve sınır
taşlarıdır. Anayasa Mahkemesi, yasama kuvvetinin anayasal çerçeveyi
aşma probleminde, hukuk tefekkürünün yakın geçmişte
keşfettiği ve henüz kurumsallaşmasını
tamamlamamış yeni bir organdır.
Bizde, Anayasaya aykırı yasaların
uygulanamayacağı çözümünün fikrî kökleri, İkinci Meşrutiyet
dönemine kadar uzanır. Ünlü hukuku esasiye hocası Müderris Celaleddin
Arif Bey, defi yoluyla anayasaya aykırı yasayı ihmal çözümü
teklifinin sahibi Halep Mebusu Artin Efendi, bu arada
anılmalıdır.
1961 yılında sistemimize giren Anayasa Mahkemesi, siyaset ile
hukukun sınır çizgisindedir. Yasama organının
oluşturduğu yasaların ve bazı kararların Anayasaya
uygunluğunu denetleme ve bunları iptal tekeli, anayasa
yargısına aittir. Reel analizde iptal yetkisi, olumsuz yasama yetkisi
demektir. Bu anlamda, anayasal yargı, yasamayla bir iktidar paylaşımı
içerisindedir. Anayasa Mahkemesi, temel normun tanıdığı
özgürlüklerin teminatıdır. Otoriter ve özgürlük
karşıtı rejim mensuplarının
oluşturacağı kısıtlayıcı yasaların
demokratik hukuk devleti ve Anayasanın bütünlüğü değerlerine
göre arındırılacağı yer, Yüksek Mahkemedir.
Anayasa mahkemeleri, içtihat hukukuyla anayasal kurallara hayatiyet
verir; yeni kavramlar, yeni prensipler inşa eder. Anayasal adaleti temin,
bu yargı organına yüklenmiş, altından kalkılması
büyük çaba ve birikim isteyen en ağır bir görevdir. Anayasa
mahkemeleri, daima yoğun tartışmaların odak noktaları
olmuştur. Anayasa Mahkemesinin kuvvetler içindeki özel konumunun,
yürüttüğü görevin pratik sonuçlarının ve anayasal değer
yargıları kültürünün henüz tam yerleşmemiş
olmasının bunda etkili olduğunu düşünmekteyiz. Daha
mükemmeli bulma, eksiği tamamlama, yanlışı düzeltme gibi
pozitif hedeflerle donatılmış bir tenkit, elbette ki
yapıcıdır. Kökleri kitapların terk edilmiş
zavallı satırlarına ve yaşanan olayların gerçek
derslerine uzanmayan meraksız bir zihnin dar prizmalarından kelimeler
dünyasına boşalmış kavgacı
tartışmaların, görkemli medeniyet şatosuna koyabildiği
en ufak bir taş parçası olmamıştır.
Yüksek Mahkemenin bütçesi münasebetiyle DYP Grubu adına ileri
sürdüğüm düşüncelerin yegâne amacı, daha az
tartışılacak ve anayasal adalet işlevini daha mükemmel
biçimde yerine getirecek yapılanma ve iyileştirme gayretidir.
Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; anayasal
denetimi, kuralların Meclis tarafından oylanmasından sonra ve
fakat, ısdarından ve Resmî Gazetede yayımından önceki zaman
aralığına alacak bir sistemi, kurucu iktidarın gündemine
getirmeliyiz. Yürürlüğe girmiş ve hele, yıllarca
uygulanmış kurallar üzerinde anayasal yargı denetimi, giderek
iptal, her ikisi de hukukî olan haksızlık alanı yaratmakta,
iptal edilen yasadan önce ve sonra biçiminde, hukuk güvenliği ve
kazanılmış haklarla bağdaşmayan ikileme yol
açmaktadır. Organik kanunlar, özgürlükler hukuku, içtüzük düzenlemeleri ve
benzeri önemli tasarruflar bakımından zorunlu, diğer düzenleyici
tasarruflar yönünden ihtiyarî olabilecek yürürlük öncesi denetim, demokratik
ülkelerde kısmen veya tamamen denenmiş, benimsenmiş, apriori,
önleyici bir denetimdir. Normun yürürlük döneminde hukukî anlayıştaki
değişmelerin oluşturacağı veya uygulama
sırasında fark edilebilecek anayasal
aykırılıkların denetlenmesini bu sisteme tahmil edemememiz,
sistemi gözardı etme sebebi olmamalıdır. Anayasaya
uygunluğu yürürlük öncesinde Anayasa Mahkemesince denetlenmiş
kuralın uygulamada getireceği yasama problemlerini çözecek kuvvet
-değiştirme ve kaldırma yoluyla- bu kuvvettir, Parlamentomuzdur.
Önerilen bu sistemde, yürürlüğü durdurma, iptal kararının
geriye yürümesi veya yürümemesi, kazanılmış haklar,
cumhurbaşkanı -yasama çatışması gibi
karmaşık sorunlar yoktur. Bu sistem, ülkemizin her zaman muhtaç
olduğu; fakat, az zamanlarda yakalayabildiği bir istikrar sistemidir.
Fransa’da tamamen, İtalya, İspanya, Portekiz ve diğer bazı
ülkelerde kısmen uygulanan bu sistemi tartışmaya açmak,
üstünlüklerini, zaaflarını ortaya koymak, karma sistem dahil
bazı sentezlere ulaşmak, hep kriz dönemi kurucu iktidarların
değil, yüce milletin hür oylarıyla seçilen bu Parlamentonun görevi
olsa gerektir. Esasen bugün, sözgelimi, yayımlandığı gün
Anayasa Mahkememizce yürürlükleri durdurulan yasalar bakımından,
önerdiğimiz sisteme fiilen geçilmiş olmaktadır. Rasyonel
parlamento, yakın geleceği, önceden, aşağı yukarı
kestirebilen, emrivakilere teslim olmayan ve çözümleri zamanında
oluşturabilen parlamentodur.
Değerli arkadaşlarım, değerli Başkanım;
Yüce Divan fonksiyonu, Anayasa Mahkemesinin görev alanından
çıkarılmalıdır. Anayasa Mahkememizin temel işlevi, üye
çatısı, yürürlükteki modelin gerekçesi, sorunun yargı yolu,
insan hakları boyutları, böyle bir çözümü zorunlu kılmaktadır.
Yüksek Mahkememizin çok değerli başkan ve muhterem üyeleriyle
sübjektif bağlantısı olmayan bu öneri, dokunulmazlıklar,
soruşturma ve yargı bağımsızlığı anayasal reformları içerisinde,
behemehal ele alınmalıdır.
Anayasa Mahkememizde, kurala göre, ihtisas gözetilmeksizin
bulunması gerekli hukukçu üye sayısı 3’tür, diğer 8 üye
hukukçu olmayabilir. Yargılayanların ihtisas ve tercübeleri, bir
yargı ve sanık teminatıdır. Siyasal kişilik veya
siyaset motifi, tanımını maddî ceza hukuku normunun
yaptığı suçun bünyesinde bir değişikliğe yol
açmamaktadır. Bir memurun zimmet suçuyla bir hükümet üyesinin zimmet suçu,
siyasal konum ve yüksek görev sebepleriyle farklı değerlendirilemez.
Yüce Divan siyasî sanıklarının siyasî alanındaki ihtisas
yargısında yargılanmaları gerekçesi, suçların
kanunîliği, temel ve evrensel değeri içinde
varlığını yitirmiştir.
Anayasa yargısının aslî fonksiyonu, siyasî organın
koyduğu kuralların ve oluşturduğu kararların anayasa
okyanusunun sahillerine taşmasını önlemek, başka deyimle,
bu alandaki siyaseti hukuk sınırlarına çekmektir. Bu derece
önemli bir fonksiyona ayrıca ceza adeletini yüklemek, iş bölümü ve
kurumsallaşma prensipleriyle de bağdaşmaz. Mevcut Yüce Divan
modelinde, kararlara karşı temyiz yolu kapalıdır. Gerekçesi
ve hükmü sanık tarafından tartışılamayan, bir
başka üst organın veya kurulun denetimine bağlı olmayan bir
sistem, insan hakları boyutunda, mutlaka gözden geçirilmelidir.
Parlamento, bu ve benzeri gerekçeler içerisinde alternatif modeller
aramalı, böyle bir arayışa behemehal girmelidir.
Şimdi, en tartışmalı bir soruna geliyorum
arkadaşlar; aktüel bir sorun... Kuralların Resmî Gazetede
yayımından sonra işleyen anayasal denetim sistemlerinde,
şartlarının oluşması halinde, yürürlüğü durdurma,
istisnaî de olsa, inkâr olunamaz bir ihtiyaçtır. Parlamentodan her
nasılsa geçebilen ayıplı yasaları, belli kişi veya
gruplara imtiyaz tanıyan kuralları, uygulanması halinde telafisi
güç yahut imkânsız durum ve zararlara yol açacağı kesinlikle
belli olan metinleri ve nihayet, Anayasaya açık
aykırılıkları ilk bakışta
tartışmasız biçimde anlaşılabilen normları,
millet önünde yürürlüğe koyma lüksümüzün olmadığını
düşünmekteyiz.
Ne var ki, mevcut pozitif hukuk sistemimizde, Anayasa Mahkemesi
içtihadıyla yürürlüğü durdurma çözümüne gitmenin mümkün
olmadığı da açıktır. Anayasamız, diğer
yargı kollarından ayrı ve özel olarak “Anayasa Mahkemesinin
yargılama usulleri kanunla düzenlenir” hükmünü öngörmüştür.
İdarî yargıya tanınan yürütmeyi durdurma, adlî yargıya
tanınan ihtiyatî tedbir, Yargıtaya tanınan hükmün
icrasının tehiri, hep, şeklî hukuk kurallarında düzenlenen
usul hükümleridir. Bir yargılama usulü kuralı olduğu
kuşkusuz olan yürürlüğü durdurmanın, Anayasanın 149/3
hükmünün sarih ve buyurucu yapısı içinde, ancak yasayla konulabilmesi
karşısında, içtihadı yasa yerine ikame etmek, pozitif
hukukun geniş sınırlarını aşırı biçimde
zorlamaktadır. Anayasanın yasayla konulabileceğini
öngördüğü bir usul kuralı, içtihatla üretilemez. Bu tür kurallar,
yasama organına tanınan mahfuz, korunmuş teşriî sahalardır.
Aynı zamanda, müzakereci organ olan
Türk Parlamentosunun, bu konuda, şimdiye kadar, teknik ve anayasal bir
tartışma açmamış olması, fonksiyonuna sahip
çıkması gereken kuvvet bağlamında, hayli
düşündürücüdür.
Anayasa yargısına tanınan fonksiyonun ve iptal
davasının yapısından böyle bir yetkinin
çıkarılacağı -eski hukuk terimiyle, istihraç ve istinbat
olunacağı- kuralı veya düşüncesi, natüralist anayasa
hukukunun içtihadî çözümlere geniş biçimde elveren bakış
açısıyla dahi bağdaştırılamaz.
Hukuk Muhakemeleri Usulü Yasasının ihtiyatî tedbire imkân
veren 101 inci maddesi olmasaydı, hâkim, tedbir kararı
alamayacaktı; çünkü, hâkimin, önüne geldiği dava hakkında,
kararı oluşturuncaya kadar
susma, görüş açıklamama, ihsası rey yasağına
uyma yükümlülüğü vardır. İhsası rey, diğer yargı
kollarında olduğu gibi, Anayasa yargımızda da temel bir
usul kuralıdır. Koruyucu önlemler, ihsası reyin istisnası
olarak, ancak yasayla öngörülebilirler. Hükümden önce görüş
açıklaması anlamını da bünyesinde taşıyan yürürlüğü
durdurma, yasayla düzenlenen ihsası reyin bir istisnası olarak,
içtihatla üretilemez.
Değerli Başkanım, değerli arkadaşlar;
Anayasamızın 153 üncü maddesi, yasaların iptal kararı Resmî
Gazetede yayımlanıncaya kadar yürürlükte olduğunu, iptalin,
yayım tarihinden önceki hukuk alanını etkilemeyeceğini
açıkça öngörmüştür. O halde, yürürlüğü durdurmayı, yasa
kuralıyla dahi düzenleyemeyiz. Böyle bir usul yasası, Anayasaya
aykırı olacaktır. Bize göre, bu sorun, içtihat ve yasa sorunu
değil, aynen Anayasamızın idarî yargıda benimsediği
yöntemde olduğu gibi, Anayasa sorunudur. Yürürlüğü durdurmaya imkân
veren bir anayasa değişikliğine gidilmedikçe, bu konuda
çıkarılacak her yasa, oluşturulacak her içtihat, sözü geçen
Anayasa hükümlerini aşma çabası olmaktan kurtulamayacaktır.
Amerika ve Almanya’da içtihatla oluşturulan yürürlüğü durdurma
çözümü döneminde, o ülke anayasalarında, Anayasamızdaki mâni
hükümlere benzeyen kuralların yer almadığı
hatırlanmalıdır.
Yürürlüğü durdurma içtihadında bir kuvvetler
çatışmasının çıkmamış olması, yasama ve
özellikle yürütme organlarının içtihat hukuku kökenli yürürlüğü
durdurmayı tanımaları, sosyopolitik olarak
alkışlanması gereken bir seviyeyi ve yumuşaklığı
anlatmaktadır. Ancak, Resmî Gazetede yayımlanan -yani,
Anayasamıza göre yürürlükte olan- ve fakat, Anayasa Mahkememizce
yürürlüğü durdurulan bir yasanın
bir başka yargı kolunda -söz gelimi,
Yargıtayımızda- somut olaya uygulanması gerektiğinde yürürlük
çözümünün benimsenmesiyle -yani, anayasal yargı kararına rağmen
durdurulan yasanın uygulanmasıyla- potansiyel bir erkler
çatışması ihtimali daima mevcuttur.
Bu konuda, arkası kesilmeyecek eleştirileri ortadan
kaldıracak ve ihtiyacı, hukukî çerçevede karşılayacak
düzenlemede bulunmak, Parlamentomuzun önemli ve güncel görevleri arasında
beklemektedir.
Yüksek Mahkememizle ilgili diğer bazı görüşlerimize
yalnızca değinmekle yetineceğim. Yüksek Mahkememizin üyelik
çatısı gözden geçirilmeli, üye veren seçici organlara güvensizlik
faktörüne oturtulmuş Cumhurbaşkanımızca üye seçimi yönteminden
vazgeçilmeli, üyelerin ihtisas alanları yeniden belirlenmeli, üniversite
kökenli üyelerin öğretim kurumlarıyla bağlantıları
kesilmemeli, yedek-asil üye ayırımına son verilmelidir. Üyelerin
görevi sürekli değil, süreli olmalıdır. İptale konu yasama
tasarrufunun oluşumuna, önerisiyle, müzakereyle, oyuyla veya raporuyla
pozitif biçimde katılan parti veya milletvekilinin Anayasa
yargısına başvuru hakkı olmamalıdır.
Çelişkili davranış yasağını yasama alanında
geçerli kılacak istisnai ahlak veya hukuk kuralı yoktur. Parlamentoda
kabul görüşünü izhar eden parti veya milletvekili, bu yüce çatı
altındaki görüşüyle bağlı olmalıdır. Burada
başka, orada başka görüş sergileme, siyasete, Parlamento itibarına
ve milletvekiline güven duygusuna irtifa kaybettirmektedir.
Milletvekillerinin kendileriyle, seçim ve benzeri siyasal
yapılanmayla ilgili olmamak şartıyla, Meclisin oybirliğiyle oluşturduğu
tasarruflar, anayasal yargı denetimi dışında
kalmalıdır. Örtülü anayasa değişikliği anlamına
da gelebilecek ve hiçbir kuvvetin öbürünün üstünde olmaması esprisine
dayalı bu gibi hallerde, hiç olmazsa, mevsuf çoğunluk kararıyla,
önleyici veya askıya alıcı yasama vetosu düzenlemesine
gidilmelidir. Anayasa Mahkemesi kararını kaldırmak,
değiştirmek veya teyit etmek seçeneklerini içerecek bu tür bir veto,
nihaî karar yetkisinin milletin
seçimiyle oluşan yasama organında saklı kalması ve temsilî
egemenlik düşüncelerinde temel bulmaktadır.
Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; Parlamento
edebiyatına geçen ve milletin bu yüce kürsüsünden sık sık
tekrarlanan “bu kanun Anayasaya aykırıdır”, “bu kanun Anayasa
Mahkemesinin kapısından döner” biçimindeki hitabet beyanları
üzerinde durulmalıdır. Egemenliğin belli alanlarını
anayasal sınırda kullanan yasama, yargı ve yürütme erklerinin birbirlerine
üstünlükleri yoktur. İktidar ve muhalefet partilerinin kendi doğal
işlevleri çerçevesinde tez ve antitezleriyle oluşan yasa, karar gibi
Parlamento tasarruflarının tahlil ve tenkiti, elbette ki, siyasî ve
hukukî bir katkıdır. Ancak, bir kuvvetin öbür kuvvete
üstünlüğünü çağrıştıracak, birinin öbürünü
şikâyet kapısı kılacak bir üslup ve mana örgüsünün
Parlamentonun itibarıyla bağdaşmadığını
düşünmekteyiz. (RP sıralarından alkışlar)
Anayasa Mahkemesi, bizim mahkememizdir; Meclis, bizim meclisimizdir;
Hükümet, hepimizin hükümetidir. Arzumuz, bu organların hiçbirisinin hata
yapmamasıdır; ancak, her üç organın tasarruflarında, takdir
sınırlarıyla dahi izah olunamayacak hata ihtimalleri daima
vardır ve hata realitesi mevcuttur. Parlamentonun, Yüksek Mahkemenin
gerekçeleriyle bağlı olmaksızın ve fakat gerekçelerin
ışığından yararlanarak yasama tasarrufunda
bulunması, anayasal fonksiyonudur. Yasaların kural olarak Anayasaya
uygun oldukları varsayımı, hukukî anlatımla Anayasaya
uygunluk karinesi, Yüksek Mahkememizin de benimsediği...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
AHMET İYİMAYA (Devamla) – 2 dakika Sayın
Başkanım... Böyle bir hakkım var.
BAŞKAN – Hayır Sayın İyimaya.
AHMET İYİMAYA (Devamla) – Tabiî efendim... 10 dakikaya 1
dakika, 20 dakikaya 2 dakika Sayın Başkanım, değil mi? (DSP
ve CHP sıralarından “Doğru” sesleri)
HASAN HÜSAMETTİN ÖZKAN (İstanbul) – Kırmayın
Sayın Başkan.
AHMET İYİMAYA (Devamla) – Ama, susarım; mesele
değil.
BAŞKAN – Sayın İyimaya, siz, iyi bir hukukçusunuz,
ikramla hakkı karıştırmazsınız.
AHMET İYİMAYA (Devamla) – Lütfunuza değil, hakkıma
sığınıyorum efendim.
BAŞKAN – Buyurun.
AHMET İYİMAYA (Devamla) – Sağ olun.
Anayasaya açık aykırılıkları gözlenmeden, her
yasa müzakeresinde “bu kanun Anayasa
kapısından döner” yollu beyanlar, yasama sorumluluğu ve
ciddiyetiyle çatışmaktadır. ABD Yüksek Mahkemesinin 1936
yılında verdiği ünlü Asbwander (Esvander) kararı, bu
noktada, bir deontoloji harikasıdır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; vaktin
kıtlığı içinde, birkaç cümleyle
Sayıştayımızdan bahsetmek istiyorum. Devlet muhasebesinin
yegâne yargısı olan bu anayasal organın, iddia olunduğu
gibi, temiz toplum, şeffaf kamu muhasebesi ve yolsuzluğun matematiksel
denetimi açılarından, özel ve ağırlıklı önemi
vardır. Siyasal partilerin malî denetiminin, Anavatan Partisi Grup
sözcüsünün düşünceleri hilafına, Sayıştaya devri
düşünülmelidir.
Bütün bu düşünceler içerisinde, 1997 yılında da mükemmel
anayasal adalet ve daha iyi Sayıştay fonksiyonu beklentileri
içerisinde, Yüce Heyeti ve Divanı, Partim ve şahsım adına
selamlıyor, gönülden saygılarımı sunuyorum efendim. (DYP ve
RP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın İyimaya, teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri, grup sözcülerinin
konuşmalarının bitimine kadar soru alma imkânımız
vardır; ondan sonra soru almayacağız. Onun için, lütfen, soru
sormak isteyen arkadaşlarımız, Divana, sorularını yazılı
olarak göndersinler.
Demokratik Sol Parti Grubu adına ilk konuşmaya yapmak üzere,
Sayın Hasan Gemici. (DSP sıralarından alkışlar)
Sayın Gemici, süreniz 10 dakikadır; buyurun.
DSP GRUBU ADINA HASAN GEMİCİ (Zonguldak) – Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığı bütçesi üzerinde Demokratik Sol Parti Grubunun
görüşlerini sunmak üzere söz almış bulunuyorum. Yüce Heyetinizi
ve bizleri televizyonlardan izleyen vatandaşlarımızı,
şahsım ve Demokratik Sol Parti Grubu adına saygıyla selamlıyorum.
İçerisinde bulunduğumuz bu Yüce Meclis, yürüttüğü
Kurtuluş Savaşı neticesinde, sömürgeci dünya devletlerinin
halkımıza biçtiği kefeni yırtıp atmış ve 29
Ekim 1923’te, laik, demokratik Türkiye Cumhuriyetini kurmuştur.
Halkımızı, karanlık günlerden aydınlık
geleceğe yönlendiren, yine bu Yüce Meclistir. Bu vesileyle, başta
Büyük Atatürk olmak üzere, bütün Kurtuluş Savaşı
kahramanlarını şükran ve rahmetle anıyorum.
Sayın Başkan, sayın üyeler; Türkiye Büyük Millet
Meclisinin ana unsuru siyasî partilerdir, milletvekilleridir. Siyasî partiler
ve milletvekilleri olarak, sorumluluk bilinci içinde, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin saygınlığını korumak ve yüceltmek, en
başta gelen ödevimizdir. Ülkemizde, siyaset kurumu hep
tartışılmıştır; ama, son yıllarda, özellikle
son günlerde, çok daha yoğun bir şekilde tartışılmakta,
tepkiler daha yüksek sesle dile getirilmektedir.
Artan işsizlik, enflasyon, bir türlü sağlanamayan iç
barış, bir türlü sağlanamayan ekonomik istikrar gibi temel
sorunlarımız üzerine son günlerde ortaya çıkan devlet -servet-
mafya ilişkileri ve yolsuzluklar ve bunların üzerine etkin olarak
gidilerek sorumlularının ortaya çıkarılamaması,
cezalandırılamaması, haklı olarak, tepkilere sebep oluyor
ve ulusumuz bizlerden şikâyetçi. Bu durum, Türk Halkının, her
tür çözümü son aşamada Türkiye Büyük Millet Meclisinden beklediğinin
işaretidir; bundan rahatsız olmamalıyız. Bu durum, Türk
Halkının, demokrasiye ve Türkiye Büyük Millet Meclisine güveninin,
bağlılığının ifadesidir; güvensizlik gibi görünse
de, bir anlamda, güvenin ifadesidir. Çözüm bizden bekleniyor; ancak, yolsuzluk
ve karanlık ilişkilerin üzerine etkin şekilde gidilememesi,
Meclisimizin denetleme yollarından olan araştırma ve
soruşturma komisyonlarında siyasî tercihlere göre karar
alınması, bu güveni sarsmaktadır.
Siyasî rakiplerinizi en ağır bir şekilde “elimde belgeler
var, şahitler var” diyerek suçlayacaksınız, soruşturma
komisyonları kurduracaksınız, birlikte iktidar olduktan sonra
bütün bu iddialardan vazgeçerek, komisyona belge, bilgi ve ifade vermeyeceksiniz,
komisyon çoğunluğunuzla birbirinizi aklayacaksınız. Bu
şekilde, yasal sorumluluktan belki kurtulabilirsiniz; ama, kamu
vicdanında asla aklanamayacaksınız, aklanmıyorsunuz.
Türkiye Büyük Millet Meclisinin, içinden çıkardığı
yürütmeyi daha etkin şekilde denetlemesi sağlanmalıdır. Bu
konuda, bu yıl yapılan içtüzük değişiklikleri yeterli
değildir. Yazılı ya da sözlü soru önergelerimize, konu
güncelliğini kaybettikten sonra sıra gelmekte ve ilgili bakan
tarafından iki cümleyle geçiştirilmektedir. İlgili bakanın
cevabından sonra, soru sahibinin konuşma hakkı yok. Böylece,
milletvekili soruyu sormuş, ilgili bakan da cevaplamış oluyor.
Buza yazılan yazı gibi netice yok Araştırma,
soruşturma ve ihtisas komisyonlarında iktidar baskısından
kurtulunması gerekiyor. Asıl önemlisi, siyasî iktidarların, bu
denetleme yollarını kendi siyasî parti çıkarlarına göre
yönlendirmeyecek olgunluğa kavuşması gerekmektedir.
Bu noktada, halkımızın güvenini sarsan bir başka
konuya değinmek istiyorum. O da, bazı siyasî partilerimizin,
muhalefetteyken söylediklerinin iktidara geldiklerinde tam tersini yapmalarıdır, tam
tersini savunmalarıdır. Özellikle Refah Partisinde çok
çarpıcı bir şekilde bunu yaşıyoruz. Yolsuzluk
iddiaları, ekonomi, özelleştirme, sosyal güvenlik gibi konularda,
Refah Partisi, iktidar olmadan önceki Refah Partisi değil. Refah Partisi
“adil düzen” söyleminden vazgeçti, söylediklerini unuttu; şimdi siyasî
kadrolaşma peşinde.
KAHRAMAN EMMİOĞLU (Gaziantep) – Onun kararını biz
veririz.
HASAN GEMİCİ (Devamla) – Muhalefetteyken güzel söylemlerle oy
isteyip iktidar olunca bambaşka
şeyler yapmayı, siyaseten doğru bulmuyoruz. İnsanları
bu şekilde yanıltmaya hakkımız
olmadığını düşünüyorum. Siyasî partiler, kendilerini,
seçim bildirgelerinde ve programlarında yazılanlardan sorumlu
tutmalıdırlar. İşte, Demokratik Sol Partinin “doğrultu
tutarlılığı” dediği ve en çok önem verdiği husus
budur.
Sayın Başkan, sayın üyeler; halkımız,
yolsuzluklar konusunda, ta Bakanlar Kuruluna kadar uzanan karanlık
ilişkiler konusunda son derece duyarlı ve tepkisini sokaklara dökülerek
gösteriyor. Bu, halkımızın hem hakkı hem de görevidir; ama,
Mecliste grubu bulunan partilerin görevi, tepkiyi, burada, çözümlerle birlikte
göstermektir. Bunu yapan, bu görevi yerine getiren tek parti, Demokratik Sol
Partidir.
Şayet, çözüm istiyorsak, Başbakanlığa
bağlı Yüksek Denetleme Kurulunun, Başbakanlıktan
ayrılarak, sadece biçimsel anlamda Meclis Başkanlığına
bağlı; ama, tamamen özerk ve bağımsız bir kuruluş
haline getirilmesi gerekmektedir. Bu konuda, Demokratik Sol Partinin
vermiş olduğu yasa önerisi, birbuçuk yıldır ilgili
komisyonun gündemine girmeyi beklemektedir. Gelin, bu yasa önerisini
yasalaştıralım.
Şayet, çözüm istiyorsak, yargı
bağımsızlığını mutlaka
sağlamalıyız; hâkim ve savcılarımızı siyasî
iktidarların vesayetinden kurtarmalıyız. Bu karanlık
ilişkilerin üzerine gidecek hâkim ve savcıların, tayin, terfi
baskısı altında olmamaları ve devlet tarafından etkili
bir güvenlik tedbirine kavuşmaları gerekir.
Demokratik Sol Partinin
yargıdaki tutukluğu sona erdirecek, yargıdaki
bağımsızlığı en üst düzeye çıkaracak Anayasa
önergesi, aylardır imzalarınızı bekliyor. Gelin, bu anayasa
değişikliğini yapalım. Şayet, çözüm istiyorsak, güven
istiyorsak, Seçim Kanununu, Anayasaya uyum yasalarını, mahallî
idareler, sosyal güvenlik ve benzeri yasaları bir an önce
çıkaralım; adaletli bir vergi reformu yapalım. Ekonomi,
dışpolitika, sosyal güvenlik, iç barışın
sağlanması gibi temel konularda, hükümetlere göre
değişmeyecek politikalar oluşturalım ve en önemlisi, her
türlü yolsuzluğun, karanlık ilişkinin üzerine, süratle, hep
birlikte gidelim.
Sayın Başkan, sayın üyeler; konuşmamı, Türkiye
Büyük Millet Meclisiyle ilgili önemli gördüğüm dört konuda
görüşlerimizi belirterek bitirmek istiyorum. Bunlardan birincisi; Türkiye
Büyük Millet Meclisindeki personel istihdamı ve ücret düzenidir. Şu
anda, Meclisimizde üç değişik ücret rejimi var.
Çalışanların bir kısmı kadroludur; bir kısmı
kamuda kadroludur, burada geçici görevle çalışır; bir kısmı
kamuda sözleşmelidir, yine, burada geçici görevlidir. Aynı işi
yapan bu insanlara üç değişik ücret ödenir. Bu
farklılığın mutlaka giderilmesi ve Mecliste
çalışan insanların Meclis personeli olarak görev yapması
sağlanmalıdır.
İkincisi; Türkiye Büyük Millet Meclisi hizmet binalarının
kullanılmasına yöneliktir. Plan ve Bütçe ve KİT
Komisyonları dışındaki ihtisas komisyonlarının
odaları, salonları, toplantı düzenine uygun değildir,
yeniden düzenlenmesi gerekir. Destek hizmetlerinin ana bina
dışından yürütülmesi gerekmektedir. Ana bina, sadece, yasama ve
denetleme faaliyetlerine tahsis edilmelidir.
Üçüncüsü; Türkiye Büyük Millet Meclisini, bir sosyal güvenlik veya
sağlık dairesi konumundan kurtarmak durumundayız. Kısa
zaman önce, Türkiye Büyük Millet Meclisinin sağlık hizmetleri ve
harcamaları konusundaki iddialar, kamuoyunu günlerce meşgul etti.
Türkiye Büyük Millet Meclisinin ve milletvekillerinin tek
ayrıcalığı, yasama ve denetleme faaliyetlerinde
olmalıdır. Milletvekilleri ve yakınlarının,
halkımızın tedavi olduğu devlet ya da üniversite
hastanelerinde tedavi olmasından doğal bir şey olamaz. Bu
şekilde, milletvekillerimizin, halkın ve bu kuruluşların
yaşadığı sorunları paylaşma imkânı
olacaktır. Özel sağlık hizmeti almak isteyen milletvekili, özel
sigorta şirketlerine sağlık sigortası yaptırarak, özel
hastaneden yararlanabilir. Bugün için en kapsamlı sağlık sigorta
poliçesi fiyatı 4 kişilik bir aile için yıllık 96 milyon
liradır. Aylık 8 milyona gelen bu sağlık gideri, her
milletvekili tarafından karşılanabilir diye düşünüyorum.
Bu, ayrıcalığın faturasıdır.
Dördüncü konu ise şudur : Milletvekilliği
dokunulmazlığı konusunda bütün siyasî partilerin 24 Aralık
seçimlerinden önce verilmiş sözleri ve bu konuda verilmiş yasa
önerileri var; ama, yasa bir türlü çıkmıyor, bunu anlamak mümkün değildir.
Bu konuda gecikmenin sorumlusu iktidar partileridir. Ayrıca, seçilmiş
insanlar olarak eski ve yeni milletvekillerinin protokollerdeki yerlerinin
tanımına yeni düzenlemeler getirilmesinde yarar görmekteyim.
BAŞKAN – Sayın Gemici, son dakikanız efendim.
HASAN GEMİCİ (Devamla) – Sayın Başkan, sayın
üyeler; halkımızın beklediği çözümlerin üretilmesi,
sistemin içinde bulunduğu tıkanıklığın
aşılması yolunda Türkiye Büyük Millet Meclisinin üzerine
düşeni yapacağına inanıyor, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının 1997 yılı Bütçesinin ülkemize
hayırlı olmasını diliyor, Yüce Heyetinize ve bizleri
izleyen sevgili vatandaşlarımıza tekrar saygılar sunuyorum.
(DSP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Gemici, teşekkür ediyorum.
Demokratik Sol Parti Grubu
adına İkinci konuşmacı Sayın Aktaş; buyurun. (DSP
sıralarından alkışlar)
DSP GRUBU ADINA A.ZİYA AKTAŞ (İstanbul) – Sayın
Başkan, değerli üyeler; 1997 yılı
Cumhurbaşkanlığı bütçesi üzerinde Demokratik Sol Parti
Grubunun görüşlerini sunmak üzere huzurunuzdayım. Grubum ve
şahsım adına Yüce Meclisi, basın görevlilerini ve bizi
izleyen halkımızı sevgi ve saygılarla selamlıyorum.
1993 yılında Cumhurbaşkanlığı görevine
başlayan Sayın Demirel, o yıldan beri titizlikle sürdürdüğü
yurtdışı ilişkilerini, başarıyla ve ülkemiz
yararına çalışmalarla 1996 yılında da devam ettirdi.
Burada, iki noktanın altını çizmek ve özellikle vurgulamak
istiyorum:
Birincisi, Sayın Demirel’in ziyaret etmesi daha önce
planlanmış, kararlaştırılmış bir
Uzakdoğu ülkesini, Sayın Erbakan’ın daha sonra ziyaret etmek
istemesi ve bu nedenle de, Sayın Demirel’in gezisini iptal etmek durumunda
kalmış olmasıdır. Bunu, ülkemizin
saygınlığı açısından acıyla belirtmek
istiyorum.
İkinci konu ise, dost ve kardeş Azerbaycan Cumhurbaşkanı
Sayın Aliyev ile ilgili. Hükümetin bilgisi dahilinde olduğunu
anladığımız ve Sayın Haydar Aliyev aleyhine bir
eylemi, Sayın Demirel, yerinde ve zamanında önleyebilmiştir.
Bunun da ülkemiz çıkarlarına uygun olduğu görüşündeyiz ve
Sayın Demirel’i kutluyoruz.
Sayın Cumhurbaşkanı, yurtiçi
çalışmalarında ise, Anayasaya, hukukun üstünlüğüne,
demokrasiye, Atatürk ilke ve inkılaplarına ve laik cumhuriyet
ilkesine bağlı kalacağına dair göreve başlarken
içtiği anda bağlı kaldı; görevini yerine getirerek, bu
ilkelerde taraf oldu; içsiyaset konularında ise, tarafsız kalmaya
özel bir özen gösterdi.
Sayın Cumhurbaşkanı yurtiçi gezilerinde, çeşitli
açılış törenlerine katılmak yanında, deprem gibi, sel
gibi çeşitli felaketlere uğrayan halkımızı da ziyaret
etmeye, onlara moral desteği vermeye özel bir özen göstermektedir.
Sayın Cumhurbaşkanımızın özellikle vurgulamak istediğim bir
diğer yararlı ve değerli çalışmaları ve
katkıları da, Hükümetin gönderdiği yasaları dikkatle ve
özenle inceleterek, bedelsiz ithalat, zorunlu tasarruf, yetki ve basındaki
promosyon gibi konularda -bu konulardaki yasalarda olduğu gibi- hükümeti
uyarması, gerektiğinde Anayasa Mahkemesine götürmesidir. Hükümetten,
şimdiye kadar bu konularda
göremediğimiz dikkat, anlayış ve titizliği, halkımızın
ve ülkemizin yararı için gelecekte umuyor ve bekliyoruz.
Değerli arkadaşlar, yurdumuzda bir süredir devam etmekte
olduğunu üzüntüyle izlemekte olduğumuz yasadışı
eylemler, son yıllarda, işbaşındaki hükümetlerin herhangi
bir çabası yerine, tamamen tesadüflere bağlı olarak ya çetelerin
kendi aralarındaki çatışmalarla ya da uyuşturucu
kaçakçılığıyla yapılan uluslararası savaş
sırasında ya da en son Susurluk örneğinde olduğu gibi bir
trafik kazasıyla ortaya çıkıyor. Halkımız, biz,
hepimiz ne olup bittiğini bilmek istiyor, suçlular cezalansın
istiyoruz; artık Türkiye’de yapanın yanına kâr kalmasın
diyoruz. (DSP ve CHP sıralarından alkışlar) Ama, gelin
görün ki, bu Hükümetin Başbakanı Susurluk olayında günlerce
susuyor, konuşmuyor; sanıyorsunuz ki bir şeyler yapıyor, bu
konuda çalışıyor; en sonunda, nihayet bir gün konuşuyor “bu
olay fasa fiso” diyor. Başbakan Yardımcısı ise daha da
beter; aralarında daha önce yurtdışında hüküm giymiş,
içeride ve dışarıda İnterpol bülteniyle aranan kişi de
dahil, olaya karışanların hepsini, nedenini tam olarak
bilemediğimiz bir telaş içinde, kendince aklamaya
çalışıyor, bu kişileri hemencecik millî kahraman ilan edip
“devlet adına kurşun sıkanlar” gibi kendine özgü bir tanım
getiriyor. Susurluk olayının hemen arkasından Sayın Cumhurbaşkanı
tarafından da ifade edildiği gibi, vahim bir olay var ortada; ama,
birkaç fare için de ev yakılmaz; bu da doğru. İyi ama, evi
sarmış olan farelerin yakalanması veya yok edilmesi için bir şeyler
yapmak gerekmez mi?
Halkımız soruyor arkadaşlar; örtülü eylemlere hevesli ve
bu konularda becerikli çeteler daha ne kadar, nereye kadar bu tür eylemlerini
götürebileceklerdir?
Bakınız, bu yılın başlarında, daha 24 Ocak
1996 tarihinde, Genel Başkanımız Sayın Ecevit, basına
da açık olan grup toplantısında aynen şöyle diyordu: “Gerek
ekonomiyi çıkmazdan kurtarmak için gerek uluslararası sorunlara
ülkemiz yararına çözümler getirebilmek için, temel ulusal sorunlarda ve
uluslararası sorunlarda, yalnız olası bir koalisyon hükümetinin
ortakları arasında değil, Mecliste temsil edilen bütün
partilerin arasında bir uzlaşma, bir konsensüs sağlanması
gerekir. Böyle bir sürece, öncelikle Sayın
Cumhurbaşkanımızın öncülük etmesinin uygun
olacağını düşünüyorum.”
Ülkemizin çok çeşitli iç ve dış sorunları giderek
ağırlaşmaktadır arkadaşlar. Sayın Ecevit’in
yaklaşık bir yıl önce önerdiği, ulusal uzlaşma için
Cumhurbaşkanımızın öncülük etmesi önerisi, bugün için her
zamankinden daha büyük bir önem ve değer taşımaktadır.
Çeşitli sorunlar arasında bir öncelik sırasına göre
ortak çözüm önerilerinin oluşturulmasının gerçek bir
vatanseverlik görevi olduğunu vurgulamak istiyorum.
İyi, ama, hükümet var, bunu hükümet yapsın diyebilirsiniz. Az
önce de değindiğim gibi, Sayın Başbakan, günlerce
sustuğu Susurluk konusunda, daha sonra “fasa fiso” deyip suskunluğunu
bozdu; hemen ardından, Sayın Cumhurbaşkanı tarafından
verilen bilgi ve belgeleri aldıktan sonra da, dört koldan konuya
eğildiğini açıkladı; ama, ondan birkaç gün sonra da, üç
koldan konuyla ilgilendiğini söyledi.
Şimdi, üç demiş veya dört demiş, ne fark eder, konuyla
ilgileniyor, dediğinizi duyar gibiyim; ama, daha bundan birkaç ay önce, bu
Meclis kürsüsünde, ellerindeki dosyaları sallayarak “çeşitli yolsuzlukların belgesi
elimizde, işte burada” diye haykıran ve Meclis araştırması ve
soruşturması açtıran Refah Partili milletvekili
arkadaşlarımızın, Hükümet ortağı olduktan sonra,
hükümet olabilmenin bedelini, bu kendi açtırdıkları araştırmaları ve
soruşturmaları, yine kendi oy
çoğunluklarıyla birer birer düşürmelerini ibretle izleyen
halkımıza ve bize, bu Hükümet, bu boş laflar, gaflar ve
şovlar Hükümeti güven vermiyor.
Arkadaşlar, nasıl güvenelim!.. Bırakın yıllar
öncesini, hatta aylar öncesini de
bırakın, daha birkaç hafta önce, Sayın Başbakanın
“emir verdim, Türkiye’nin her yerinde
ekmek yarından itibaren 15
bin liradan satılacak” sözü bile, bir haftayı aşan bir süre
sonra, o da kısmen ve ancak
belediye zabıtalarının baskısıyla
sağlanabilmiştir. Şimdi, fiyatlar tekrar yükseltilmiş veya
ekmeğin gramajı düşürülmüştür. Bunun asıl ceremesini
de, yine, halkımız ve küçük esnaf, bakkal, bayi ve
fırıncı esnafımız çekmektedir.
BAŞKAN – Sayın Aktaş, son 2 dakikanız efendim.
A. ZİYA AKTAŞ (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sayın Başbakan, bir şov uğruna
halkımızın ekmeğiyle oynamaktan çekinmemiş, küçük
esnaf ile halkımızı karşı karşıya getirmekte
beis görmemişlerdir.
Yine, iki hafta önce buyurdukları gibi, Amerikan
Dolarının yıl sonundaki, yani
aralık ayı sonundaki değerinin 104 bin lirayı
geçmeyeceği öngörüsü de, ne yazık ki, daha aralık
ayının başlarında geçersiz olmuştur.
Pazar ekonomisinin emirle, buyurmayla yürümediğini, umarım
Sayın Başbakan da kısa zamanda öğrenecektir.
Sayın Erbakan, geçen hafta “Hazinemiz doldu, parayı koyacak
yer bulamıyoruz” demiş . Bari biz hatırlatalım, yurdumuzda
sürekli aş ve iş isteyen milyonlar var; onun bir sözüne kanıp,
ta Malezya kapılarına gidip, eli boş dönen binlerce insan da
dahil, milyonlarca insan iş istiyor, aş istiyor. Sınav ve kadro
kuyruklarında milyonlarca insanımız bekliyor, perişan
oluyor. Boş laflarla, şovlarla ve gaflarla
insanlarımızın, halkımızın karnı doymuyor,
yüzü gülmüyor. Hükümet ise, boş laflar, şovlar ve gaflardan vazgeçmek
yerine, bunları yazan basını, bunları gösteren medyayı
susturmaya veya satın almaya çalışıyor.
ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) – Bütün bunların konuyla ne
alakası var?
A.ZİYA AKTAŞ (Devamla) – Bu Hükümet yüzünden, Türkiye,
yurtdışında horlanıyor. Alman Dışişleri
Bakanı Kinkel çıkıp, Türkiye için “bizim Cezayirimiz”
diyebiliyor. Diğer çevreler ise, Türkiye için, şimdiden
“Ortadoğu’nun Kolombiyası” yakıştırmasını
yapıyor. Hayali müjdeler dağıtmakla meşgul Hükümetten ise
tık çıkmıyor arkadaşlar.
HÜSAMETTİN KORKUTATA (Bingöl) –İcraat çıkacak.
A.ZİYA AKTAŞ (Devamla) – O icraatı görüyoruz,
anlatıyorum; dinleseniz anlayacaksınız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Efendim, size 1 dakika eksüre veriyorum; lütfen.
ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) – 5 dakika olsun Sayın
Başkan!..
BAŞKAN – Efendim, keşke imkânım olsa...
ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) – Kaptırdı gidiyor, rahat
konuşsun bari!
BAŞKAN – Efendim, lütfen.
A. ZİYA AKTAŞ (Devamla) – Sayın Başkan, izin
verirseniz, zamanımı yitirmeden, Cumhurbaşkanlığı
konusu...
ALİ OĞUZ (İstanbul) – Daha
Cumhurbaşkanlığı bütçesine gelemedin mi?!
A.ZİYA AKTAŞ (Devamla) – Bunların hepsi
Cumhurbaşkanıyla ilgili; biraz sabreder de dinlerseniz göreceksiniz.
Bakınız, arkadaşlarım yargı
bağımsızlığından bahsettiler. Üç konu; yargı
bağımsızlığı, Yüksek Denetleme Kurulunun
yapısı ve milletvekili dokunulmazlıkları konusu çok
önemlidir; çünkü, böylece, kamu görevlilerimiz, hâkim ve
savcılarımız suçun ve suçlunun üzerine daha cesaretle
gidebileceklerdir; halkımızın, Meclise olan güveni
gölgelenmeyecektir. Her üç konuda da Sayın Cumhurbaşkanımızın
acil desteğinin çok gerekli ve yararlı olacağı
görüşümüzü buradan özellikle ifade etmek istiyorum.
Arkadaşlar, peki, bu tür düzenlemeler yapılıncaya kadar
bekleyecek miyiz?! Arkadaşlarım değindiler...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) – 1 dakika daha verin Sayın Başkan!..
BAŞKAN – Evet, Sayın Aktaş, saygı sunar
mısınız; gerçi, daha bütçeye değinmediniz ama...
A. ZİYA AKTAŞ (Devamla) – Efendim, konuşmam
kesildiği için...
BAŞKAN – Peki efendim... Hiç yapmadığım bir
şey; ama, size 1 dakika daha süre
veriyorum; buyurun.
A. ZİYA AKTAŞ (Devamla) – Müteşekkirim, çok teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Devlet Denetleme Kurulunun göreve davet edilmesi, yine, Sayın
Cumhurbaşkanımızdan beklediğimiz bir görevdir. Bunu,
şundan dolayı söylüyoruz: Halkımız için gereken
çalışmaları yapacak düzeyde bilgili, deneyimli ve en önemlisi,
dürüst ve iyi yürekli pek çok insanımız var. Bu
insanlarımıza görev ve yetki verildiğinde, böylece “mafya-polis-siyaset” olarak özetlenen kirli
ve karanlık ilişkileri çözebilecek, yolsuzluklar üzerine gidebileceklerdir.
Devlet Denetleme Kurulunun, Sayın Cumhurbaşkanı tarafından
bu amaçla görevlendirilmesi, halkımızın içine itildiği
karamsar ve umutsuz havayı dağıtmakta son derece yararlı
olacak ve halkımız, hak ettiği, layık olduğu ak
günlere, dürüst yönetimin, adil gelir dağılımının,
açık ve temiz toplumun, bilgi toplumunun gerçekleşeceği,
insanlarımızın aşının ve işinin olduğu
ak günlere ulaşacaktır.
Hepinizi saygılarla selamlıyorum. (DSP ve CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Aktaş, teşekkür ediyorum.
Efendim, notlarınız kürsüde kaldı; alır
mısınız.
A. ZİYA AKTAŞ (Devamla) – Alıyorum Sayın
Başkan.
ALİ OĞUZ (İstanbul) – Belki, ak günlerde lazım
olur!..
BAŞKAN – Demokratik Sol Parti Grubu adına, Sayın Osman
Kılıç; buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar)
DSP GRUBU ADINA OSMAN KILIÇ (İstanbul) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Sayıştay
Başkanlığının 1997 yılı bütçesi üzerinde,
Demokratik Sol Parti Grubu adına söz almış bulunmaktayım.
Sizleri ve şu anda bizleri izlemekte olan tüm yurttaşlarımızı,
Demokratik Sol Parti Grubu adına, saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, Sayıştay
Başkanlığımızın bütçesi, önceki yıllarda da
gözlemlendiği gibi, tutumluluğa özen gösterilen mütevazı bir
bütçedir. 2 trilyon 869 milyar 910 milyon lira olarak öngörülen bütçe, 1996
yılı ödeneğine göre, yüzde 130 artış göstermektedir.
İncelememize göre, bu artış, zorunlu olarak, personel
ücretlerinden ve Sayıştay binası inşaat ödeneğinden
kaynaklanmaktadır.
Değerli milletvekilleri, sayıştaylar, yürütme
organının, yani, siyasî iktidarın malî faaliyetlerini,
parlamento adına, ulus adına denetleme görevi ve yetkisiyle
donatılmış organlardır. Yurttaşlar, kendisinden para
toplanmasını, kendisi adına iç ve dışborç yapılmasını
ve elde edilen bu kaynakların ve devlet mallarının usulüne
uygun, verimli kullanılıp kullanılmadığını
sayıştay marifetiyle izleyecek, kontrol edecektir. İşte,
Türk Sayıştayı da, bu amaçla, Anayasamızın 160
ıncı maddesiyle düzenlenen, bir yüksek denetim ve yargı
organıdır. Denetim kapsamına, genel ve katma bütçeli idareler,
bunların sabit ve döner sermayeli kuruluşları, bütçe
kapsamındaki fonlar, belediyeler ve özel idareler dahildir.
Değerli milletvekilleri, sayıştayların, siyasî
iktadarların malî iş ve işlemlerini, millet adına, tam
olarak denetleyebilmesi için, belli koşulların olması
gereklidir. Bunun için, öncelikle, Sayıştay tarafsız
olmalıdır. Tarafsız olması için de bağımsız
olmalıdır. Bağımsızlık,
sayıştayların yapacakları denetimin, kapsam, şekil ve
zamanını kendilerinin belirlemesi ve bunun için yeterli personel ve
maddî imkânlara sahip olması ve denetim sonuçlarının
yayımlanması demektir. Örneğin, İngiltere, Amerika ve
Fransa gibi Batı sayıştayları, hem denetim
kapsamını ve çalışma programlarını kendisi
belirlemekte hem de denetim sonuçlarını resmî gazete, basın,
televizyon yoluyla kamuoyuna açıklamaktadırlar. Biz de ise, kapsam,
Anayasanın 160 ıncı maddesiyle ve çok dar olarak belirlenmiştir.
Denetim sonuçlarının halka duyurulması uygulaması ise henüz
yer bulamamıştır.
Değerli milletvekilleri, Sayıştay denetimi, işlemin
hukukîliği denetiminin yanı sıra, işlemin tahliline
yöneltilmelidir. Sayıştay yargısı da, işlem
yargısından tahlil yargısına yönelmelidir. Bu, dünyada
böyle uygulanmaktadır. Verilere göre, Sayıştayımız,
kapsamındaki 12 800 saymanlığın ancak yüzde 22’sini,
saymanlık evraklarının yüzde 49’unu, saymanlık giderlerinin
yüzde 86’sını denetleyebilmektedir. Bu denetimler de, çoğunluk
olarak Sayıştay merkezinde, azınlık olarak saymanlığın
bulunduğu yerde ve işlemlerin hukukîliği üzerinde
yapılmaktadır. Batı ülke sayıştayları, işlem
denetimi yanında, maliyetin düşürülmesi için çalışmalar
yapmakta, israfın önlenmesi, tutumluluğun sağlanması için
işi basitleştirme metotları önermekte ve uygulamaktadırlar.
Kamu harcamalarında maliyetin düşürülmesi, halkın üzerindeki
vergi yükünün azalması anlamını taşır. Bu nedenle,
hesap denetimlerinin, tutumluluk denetimleriyle desteklenmesi şarttır.
Değerli üyeler, bir diğer önemli husus, kamu adına kaynak
kullanan tüm kurum ve kuruluşların denetiminin Sayıştay
kapsamına alınmasıdır. Çok istisnaî örnekleri
dışında tüm dünya sayıştayları bu düzeydedir.
Maalesef, ülkemizde kamu kaynaklarının yüzde 40’ı
Sayıştay denetim kapsamında, geri kalan yüzde 60’lık kamu
kaynağı siyasî iktidarın etkisine açık, başka denetim
kurumları eliyle denetlenmeye çalışılmaktadır.
İSKİ, ASKİ gibi belediye kuruluşları ve
iştirakleri, kamu iktisadî teşebbüsleri, bütçe dışı
tutulan büyük fonlar, sosyal güvenlik kurumları ve özelleştirme
uygulamaları gibi yolsuzluk iddialarının yoğun olduğu
alanlar Sayıştay denetimi dışındadır.
Türkiye’de, yürütme, malî yönden denetime tabi olmamak için, kendi
emrinde orijinal denetim kurumları yaratmak suretiyle, bir denetlenmeme
garantisi, hem de anayasal garanti yaratmıştır; ayrıca,
bizde gözlenen bir diğer gerçek ise, yasama ve yürütmenin, çoğunluk
partisinin, koalisyon partilerinin bir iç meselesi gibi
algılanmasıdır. Böylelikle, bütçe, vergi, borçlanma, para
basılması, döviz gibi malî konular, hükümetin inisiyatifi ve kontrolü
altındaki parti içi sorunlar niteliğinde görülmektedir. Bu
anlayışla, siyasî iktidar yasamaya yön vermekte ve klasik parlamenter
denetim yollarını da tıkamaktadır. Oysa, Batı’da
sayıştaylar, politik kararları ve yararlarını
kesinlikle sorgulamazlar; bu politikaların işleyiş ve
randımanlarını inceleyerek, hem yasamaya hem yürütmeye
yardımcı olurlar. Bizde de bu anlayışın
yerleşmesi, çağdaş denetimin gereğidir.
Değerli milletvekilleri, başka bir önemli konu
Sayıştay denetim sonuçlarının Meclisin, milletvekillerinin
ve kamuoyunun bilgisine sunulması ve bu çevrelerin Sayıştaydan
bilgi edinmesinin sağlanmasıdır. Böylesine bilgi deposu bir
kurumdan, başta kamu ve özel kesim olmak üzere ihtiyaç duyan her çevre
yararlanabilmelidir. Örneğin, Amerika’da
sayıştay mensuplarının yüzde 30’u, doğrudan
Kongreye yardımcı olarak çalışmaktadır;
yıllık raporlarının dışında, güvenlik
sistemi, askerî silah sistemi, nükleer reaktörler, enerji politikası,
eğitim politikası ve hatta sağlık politikası gibi
konularda, yılda bin civarında rapor hazırlamakta ve
bunların kopyalarını gazete, radyo, televizyon örgütlerine
dağıtmaktadır.
Değerli milletvekilleri, bizdeyse halkımız
Sayıştayı tanımamaktadır. Bunda da, Sayıştay
çalışmalarından ve sonuçlarından kamuoyunun
bilgilendirilmemesinin büyük payı vardır. Oysa, cumhuriyetin
kuruluşuyla, Sayıştaya büyük önem verilmiştir. Bunun en bariz örneği, Ulus’taki ilk Meclisle
ikinci Meclis binalarının tam ortasındaki Sayıştay
binasıdır. 1925 yılında yaptırılmış ve
âdeta Meclisin ayrılmaz bir
parçası, bütünleyicisi olarak fizikî ve fiilî yerini
almıştır. Ancak, günümüzde Sayıştay, kendi içine
kapanık, halkımızın çoğunun ne iş
yaptığını dahi tam olarak bilmediği, kendine has,
sessiz, suskun bir devlet dairesi konumundadır. Meclisle ilişkisiyse,
kendi bütçesinin görüşülmesine katılmak ve kesinhesap
kanunlarına uygunluk bildirimi hazırlamaktan ibarettir. Oysa,
örneğin İngiltere’de Sayıştay,
kamuoyunun ve Parlamentonun çoban köpeği, uyuşturucu arayan polis
köpeği anlamlarına gelen “watch dog” tabiriyle anılmakta ve
üzerine titrenmektedir. Biz de, Sayıştayımızı,
Parlamentonun ve halkın gözü kulağı durumuna getirerek, bu
duyarlılık ve etkenlik konumuna ulaştırmak zorundayız.
Değerli milletvekilleri, dün, Sayıştaya, kendi mal
varlıklarının denetimini yaptıracak kadar güvenenler,
bugün, KİT’lerin, bütçe dışı fonların, belediyelerin
kuruluş ve ortaklıklarının, sosyal güvenlik
kurumlarının ve özelleştirme uygulamalarının
bağımsız kurumlar tarafından denetlenmesinden, çekinmektedirler.
Demokratik Sol Parti olarak, bu alanda azımsanmayacak adımlar
atarak, bu kurumların denetimini yapan Yüksek Denetleme Kurulunun
Başbakana bağlı olmaktan çıkarılıp özerk hale
getirilmesi için birbuçuk yıl önce bir yasa teklifini Meclis Başkanlığına
vermiş bulunuyoruz. Maalesef, bu teklif, komisyon gündemine dahi
getirilememiştir.
Değerli milletvekilleri, temiz toplumun amentüsü, yargı
bağımsızlığıdır, denetim
bağımsızlığıdır. Şimdiki haldeyse...
BAŞKAN – Son 1 dakikanız var efendim.
OSMAN KILIÇ (Devamla) – ... siyasî iktidarın bir eli denetim
içerisinde, bir eli yargı içerisindedir. Böyle bir düzenle, temiz topluma
varamayız, varmak istediğimize de kimseyi inandıramayız.
Öncelikle, bizlerin bu konuda dürüst olması bir zorunluluktur.
Örneğin, milletvekili ve memur dokunulmazlığıyla ilgili
düzenlemeler ne kadar gerekliyse, ondan da önemli olarak, yargının ve
denetimin, yürütmenin etki alanından çıkarılarak
bağımsızlaştırılması acil bir zorunluluktur.
Böyle bir düzenleme isteği, şu andaki iktidara yönelik de
değildir. Zira, bugünün iktidarı, dünün muhalefetiydi, yarın da
muhalefet olacaktır. Yani, konu, bir iktidar-muhalefet
yaklaşımının üzerinde, bir sistem sorunudur, demokrasi
sorunudur.
Yolsuzlukların, usulsüzlüklerin çığ gibi büyüdüğü bu
ortamda, gün yitirilmeden, denetim ve yargı, tarafsız,
bağımsız bir hale getirilmelidir.
Değerli milletvekilleri, 1993, 1994, 1995 yılları
kesinhesap kanun tasarıları ve Sayıştaş uygunluk
bildirimlerinde 1,5 katrilyonluk devlet dışborcu beyan edilmesine
karşın, bu giderlerin belgeleri bulunmadığı tespit
edilmiştir.
Ayrıca, bugüne kadar, devlet mallarının, henüz,
sağlıklı bir sayımı
yapılamamıştır.
Bu örnekler, kamu kaynaklarının denetimindeki
yetersizliğimizin açık göstergeleridir. Bu bakımdan, 4149
sayılı Yasanın getirdiği olanaklarla tahkim olan
Sayıştayımıza büyük görev ve sorumluluk düşmektedir.
Sayıştayımız, yeniden yapılanma
çalışmalarını süratle tamamlayarak, özellikle performans
denetimiyle, kamu fonlarının verimli, etkin, tutumlu
kullanılmasında, kamu maliyesine rehber olmak zorundadır.
Temaslarımda edindiğim kanaat odur ki,
Sayıştayımız, görevlerinin gereğini yapacak birikim,
kapasite ve azme sahiptir, görevinin bilincindedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
OSMAN KILIÇ (Devamla) – 1 dakika istiyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN – Evet; 1 dakikada toparlayın lütfen.
Buyurun.
OSMAN KILIÇ (Devamla) – Bütçenin tümünün uygulanmasını
denetlemekle görevli Sayıştayımızın, tüyü
bitmemiş yetimlerin hakkının bulunduğu her kuruşun
takipçisi olacağına inanıyorum.
Sayıştay Başkanlığımızca
hazırlanan ve Plan ve Bütçe Komisyonumuzca da onaylanan Sayıştay
bütçesini, Demokratik Sol Parti olarak olumlu bulduğumuzu vurgulamak
istiyorum.
Bu duygu ve dileklerle, 1997 bütçemizin ulusumuza hayırlı
olmasını diliyor; Sayıştay camiamıza, siz değerli
milletvekilllerine Demokratik Sol Parti Grubu adına başarılar
diliyor, saygılar sunuyorum. (DSP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Kılıç, teşekkür ediyorum
efendim.
Demokratik Sol Parti Grubu adına
son konuşmayı yapmak üzere, Sayın Emin Karaa; buyurun
efendim. (DSP sıralarından alkışlar)
DSP GRUBU ADINA EMİN KARAA (Kütahya) – Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; Anayasa Mahkemesi bütçesi hakkında Demokratik
Sol Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum. Şahsım ve
Grubum adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN – Sayın Karaa, bir dakikanızı rica edebilir
miyim efendim.
Sayın milletvekilleri, Sayın Karaa’nın
konuşmasının bitimine kadar süre uzatımını
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Buyurun efendim.
1 dakika süre daha kazandınız.
EMİN KARAA (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
Anayasa Mahkemesi, 1961 Anayasasıyla hukuk sistemimize
girmiştir. O tarihten bu yana, Anayasa Mahkemesi, çok ciddî bir
tarafsızlık içerisinde, demokratik, laik hukuk devletinin
gelişmesinde, insan hak ve özgürlüklerinin korunmasında, hukuk
çevrelerinde yol gösterici olma konusunda başarılı
çalışmalar yapmaktadır.
Anayasa Mahkemesinin görev ve yetkileri, Anayasanın 148 inci
maddesinde belirtilmiştir. Buna göre, Anayasa Mahkemesi, yasaların,
yasa hükmünde kararnamelerin ve Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünün şekil ve esas yönlerinden Anayasaya uygunluğunu
denetler. Anayasa değişikliklerini ise sadece şekil
bakımından inceler ve denetler.
Anayasa Mahkemesi, bu görevini yerine getirirken yansız ve
bağımsızdır. Temel hak ve özgürlüklerin, hukukun
üstünlüğünün, laik ve demokratik cumhuriyetin güvencesi olarak görev
yapmaktadır. Demokrasimizin kurumsallaşmasına ve
gelişmesine katkıda bulunan yüce bir kuruluşumuzdur.
Sayın milletvekilleri, Anayasa Mahkemesine, Türkiye Büyük Millet
Meclisi, Cumhurbaşkanı, Türkiye Barolar Birliği de üye
verebilmelidir. Anayasa Mahkemesine üye veren yüksek mahkemeler, bunu,
doğrudan yapabilmelidirler.
Yargılama sırasında, kişinin savunma hakkı gibi
temel haklarının ihlal edildiği, yani, karara esas olan yasa
kuralının, kişinin Anayasayla korunan temel haklarını
ihlal ettiği iddiasıyla, Anayasa Mahkemesine kişisel olarak
başvuru hakkı sağlanmalıdır. Kısacası, insan
hakları konusunda, kişiler, doğrudan Anayasa Mahkemesine
başvurabilmelidirler.
Anayasa Mahkemesine dava açabilecekler sayılıdır. Bu
sayının artırılması gerekmektedir. Bu hak, 1982
Anayasasında sayılanlara ilaveten, Türkiye Büyük Millet Meclisindeki
siyasî parti gruplarına, Yargıtay ve Danıştay
Başsavcılarına, Barolar Birliğine, kendi
varlıklarını ilgilendiren alanlarda Yargıtay,
Danıştay, Sayıştay ve üniversitelere tanınmalıdır.
Böylece, iptal davası açmaya yetkili olanlar açısından
genişleme sağlanmış olacaktır.
Türkiye Büyük Millet Meclisinde, ne yazık ki, yasa ön
çalışmalarında hiçbir titizlik gösterilmemektedir. Yasa
tasarıları veya teklifleri, alelusul hazırlanmaktadır;
ilgili komisyonların önüne ancak iki gün önce gelmekte ve ne olup ne olmadığı
anlaşılmadan, Hükümet kanadına mensup üyelerin oy
çokluğuyla kabul edilerek, Genel Kurula inmesi ve yasalaşması
sağlanmaktadır.
İşte, bu süreç içinde, kimi zaman, tüm çabalara rağmen,
Anayasaya aykırı yasaların çıkması
engellenememektedir. Bu durum, cumhuriyetimizin başlangıcında
kurulmuş bulunan iki kurumun, yani, Başbakanlık Kanunlar ve
Kararlar Dairesi ile Türkiye Büyük Millet Meclisi bünyesindeki Kanunlar ve
Kararlar Müdürlüğünün önemini ortaya çıkarmaktadır. Bu iki
kuruluş, hükümetten gelen, komisyonlarda görüşülen tasarılar ile
tekliflerin, kodifikasyon diline ve tekniğine uyarlanması
işlevini yürütegelmişlerdir. Bu iki kurum, özellikle, 1980’den sonra
bir kenara itildiğinden, yasaların metninde eksiklikler olmasına
yol açmaktadır. Bu nedenle, bu yasaların Anayasaya aykırı
olduğu gerekçesiyle açılan davalara, Anayasa Mahkemesi,
aykırılık kararı verebilmektedir.
Örneğin, 509 sayılı Türk Telekomünikasyon Anonim
Şirketinin kurulmasıyla ilgili kanun hükmünde kararname, Anayasa
Mahkemesince, Anayasanın 5, 10, 47 ve 167 nci maddelerine
aykırılığı yüzünden iptal edilmiştir.
Örneğin, 3987 sayılı özelleştirme uygulamalarının
düzenlenmesine mütedair kanun hükmünde kararname çıkarılması
amacıyla yetki verilmesini havi yasanın tümü, Anayasanın 87, 91,
153 ve devam eden maddelerine aykırılığı nedeniyle
Anayasa Mahkemesince iptal edilmiştir. O arada, promosyon ve yetki
yasası, siyasî amaçlarla değil, Anayasaya aykırılık
gerekçeleriyle Sayın Cumhurbaşkanınca Meclise geri
gönderilmiştir.
1983 yılından bu yana, Anayasa Mahkemesine 592 dava
açılmıştır sayın milletvekilleri. Bu 592 davanın
172’si hakkında iptal kararı verilmiş olması fevkalade
dikkat çekicidir. Dahası, 20 nci Dönemde, yani, 1996 yılında Anayasa
Mahkemesinde görüşülen 39 davanın 18’i hakkında iptal kararı
verilmiş olması çok daha düşündürücüdür.
Bu rakamlar, Türkiye Büyük Millet Meclisinin, yasa
çalışmalarında daha özenli davranması gerektiğinin
işaretleridir. Bu tıkanıklığın, zaman ve hak
kaybının önlenebilmesi için ilk akla gelen, kimi yasalar yönünden öndenetim
olanağının sağlanmasıdır. Anayasa Mahkemesi,
Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabul edilen bu tür yasaları,
Cumhurbaşkanına gönderilmeden önce, Anayasaya uygunluk yönünden,
belirtilecek süre içerisinde inceleyebilmelidir. Anayasaya aykırı
bulunan yasa, böylece yayımlanmamış olacaktır.
Sayın milletvekilleri, böylesi bir düzenleme
olmadığı için, son yıllarda, Anayasa Mahkemesi, giderilmesi
olanaksız zararların önlenebilmesi için ya da iptal
kararının verilmesi ile yazılması arasında Anayasaya
aykırı bulunan karara göre işlem yapılmasının
önüne geçmek için, yürürlüğün durdurulması kararları
vermektedir. Bu arada, Anayasa Mahkemesi kararlarınn ivedilikle
yazılıp, açıklanması konusunda Anayasa Mahkemesinin daha
fazla özen göstermesi husususunu söylemeden geçemiyorum.
Sayın milletvekilleri, Anayasa Mahkemesinin kararları
hoşumuza gitmeyebilir, işimize de gelmeyebilir; ama, bu kararlara
uymak ve uygulamak zorundayız; hukuku ancak böyle üstün kılabiliriz.
Yasaya karşı direnmenin bir anlamı da yoktur. Önemli olan,
yargı denetiminin sonuçlarına katlanmaktır. Bunu içimize
sindirdiğimiz sürece yargıya güç veririz ve Anayasa Mahkemesinin,
demokratik parlamenter sistemimizin yargısal bekçiliği görevini,
onurlu ve saygın bir şekilde yerine getirmesine katkıda bulunmuş
oluruz.
Eğer, ülke ve toplum yararına birtakım yasal
düzenlemelere ihtiyaç olduğunu düşünüyorsak, Anayasa Mahkemesini
eleştireceğimize, Anayasada gerekli değişiklikleri
yapmalıyız. Örneğin, bütün siyasî partiler, Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulunun işleyişinde değişiklik
yapılması için hemfikir oldukları halde, Anayasanın 159
uncu maddesinin değiştirilmesi konusunda hem harekete geçmiyorlar hem
de bu konuda tarafımızdan hazırlanarak imzaya açmış
olduğumuz değişiklik teklifine imza atmıyorlar; ama, diğer
yandan, Hâkimler ve Savcılar Kanununun 37 nci maddesini, Anayasa
Mahkemesinin bu konuda evvelce verilmiş iptal kararına rağmen
değiştirmekten vazgeçmiyorlar. Hani, yargı kararlarına
karşı saygı duymak gerekiyordu; hani, yasama ve yürütme
organları ile idare, yargı kararlarına kesinlikle uymak
zorundaydı...
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bugünlerde,
Türkiye’de, vatandaşlar, milletvekillerinin yasama
dokunulmazlığını konuşuyor; kimi siyasî partiler de
gündemde olan bu konudan nasıl parsa toplayabileceklerinin
hesabını yapıyor, kamuoyuna şirin görünmek için illerde ve
ilçelerde imza kampanyaları açıyorlar, mitingler ve toplantılar
yapıyorlar. Bu yapılanlar
gösteriden başka bir davranış şekli değildir.
Milletvekilliği dokunulmazlığının görüşülüp karara
bağlanacağı yer Türkiye Büyük Millet Meclisidir. (DSP
sıralarından alkışlar) Nitekim, bizim de grup olarak
hazırladığımız, başka partilerin de
hazırlamış olduğu Anayasanın 83 üncü maddesiyle ilgili
değişiklik önerisi imzaya açılmıştır. Ne
yazık ki...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Ne yazık ki size 2 dakikadan fazla süre verme
imkânım yok.
Buyurun.
EMİN KARAA (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
... 83 üncü maddeyle ilgili değişiklik teklifimiz yeterli
imzaya ulaşamıyor. Meydanlarda dokunulmazlığın
kaldırılması için vatandaşların imzalarını
toplayanları, öncelikle, milletvekili sıfatlarıyla bu konuda
Türkiye Büyük Millet Meclisinde verilmiş olan tekliflere imza atmaya
çağırıyorum. (DSP sıralarından alkışlar) Bu
amaçla, her ne kadar Türkiye Büyük Millet Meclisinde partilerarası bir
komisyon kurulmuştur. Partilerarası komisyon yasama sorumsuzluğunda
mutabakata varmış olmakla birlikte, yasama dokunulmazlığı
konusunda arpa boyu ilerleme sağlayamamaktadır.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
Anayasamızın başlangıç bölümünde yazılan ve aynen
“Türk varlığının, Devleti ve ülkesiyle bölünmezliği
esasının, Türklüğün tarihî ve manevî değerlerinin, Atatürk
milliyetçiliği, ilke ve inkılapları ve medeniyetçiliğinin
karşısında korunma göremeyeceği ve laiklik ilkesinin
gereği olarak kutsal din duygularının, Devlet işlerine ve
politikaya kesinlikle karıştırılamayacağı”
şeklinde yer alan ilkelere sahip çıkıp savunan Anayasa Mahkemesi
Sayın Başkan ve üyelerini kutluyor; Yüce Meclise
saygılarımı sunuyorum. (DSP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Karaa, teşekkür ediyorum efendim.
Sayın milletvekilleri, bütçe müzakereleriyle ilgili
çalışmalarımızı daha sonra devam ettirmek için, saat
14.10’da yeniden toplanmak üzere, birleşime ara veriyorum.
Kapanma Saati : 13.08
İKİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati : 14.10
BAŞKAN :
Başkanvekili Yasin HATİBOĞLU
KÂTİP
ÜYELER : Ünal YAŞAR (Gaziantep), Fatih ATAY (Aydın)
BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 29 uncu Birleşiminin
İkinci Oturumunu açıyorum.
IV. – KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER
İŞLER
1. – 1997 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe
Kanunu Tasarıları ile 1994 ve 1995 Malî Yılları Genel ve
Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu
Tasarıları (1/518; 1/519; 1/282, 3/414; 1/283, 3/415; 1/492, 3/516;
1/493, 3/517) (S. Sayıları : 134, 135, 103, 102, 151, 150)
A) TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ BAŞKANLIĞINA (Devam)
1. – Türkiye Büyük Millet Meclisi 1997
Malî Yılı Bütçesi
2. – Türkiye Büyük Millet Meclisi 1994
Malî Yılı Kesinhesabı
3. – Türkiye Büyük Millet Meclisi 1995
Malî Yılı Kesinhesabı
B) CUMHURBAŞKANLIĞI (Devam)
1. – Cumhurbaşkanlığı
1997 Malî Yılı Bütçesi
2. – Cumhurbaşkanlığı
1994 Malî Yılı Kesinhesabı
3. – Cumhurbaşkanlığı
1995 Malî Yılı Kesinhesabı
C)
SAYIŞTAY BAŞKANLIĞI (Devam)
1. – Sayıştay
Başkanlığı 1997 Malî Yılı Bütçesi
2. – Sayıştay
Başkanlığı 1994 Malî Yılı Kesinhesabı
3. – Sayıştay
Başkanlığı 1995 Malî Yılı Kesinhesabı
D)
ANAYASA MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI (Devam)
1. – Anayasa Mahkemesi
Başkanlığı 1997 Malî Yılı Bütçesi
2. – Anayasa Mahkemesi
Başkanlığı 1994 Malî Yılı Kesinhesabı
3. – Anayasa Mahkemesi
Başkanlığı 1995 Malî Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, bütçe müzakerelerine
kaldığımız yerden devam ediyoruz.
Komisyon?.. Burada.
Hükümet ya da temsilci?.. Burada.
Şimdi, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı,
Cumhurbaşkanlığı, Sayıştay
Başkanlığı, Anayasa Mahkemesi
Başkanlığı bütçeleriyle ilgili beyanda bulunmak üzere,
Refah Partisi Grubu adına Sayın Uzunkaya'yı davet ediyorum.
Refah Partisi Grubu adına, Sayın Musa Uzunkaya; buyurun.
Konuşma süreniz 10 dakika.
RP GRUBU ADINA MUSA UZUNKAYA (Samsun) – Muhterem Başkan, çok
değerli üyeler ve bugün, 1997 malî yılı bütçesinin, Meclis,
Cumhurbaşkanlığı, Sayıştay ve Anayasa Mahkemeleri
konusundaki görüşmelerini hasretle izleyen, Meclisinin mehabetini
saygıyla takip eden aziz yurttaşlarımıza en kalbi
saygı, muhabbet ve hürmetlerimi sunuyor, görüşülmekte olan bütçenin,
ülkemiz ve özellikle de şu anda görüştüğümüz kurumlar
hakkında hayırlı olmasını niyaz ediyorum.
Çok Değerli Başkan, değerli arkadaşlar; ben,
sözlerime başlarken, bugün, vuslatının 723 üncü yıldönümünü
idrak etmeye, kutlama programlarını yâd etmeye başladığımız
Hazreti Mevlana'nın çok güzel bir sözüyle konuşmamı açmak
istiyorum. O diyor ki: "Şu toprağa sevgiden başka hiçbir
tohum saçmadık ve şu tertemiz tarlaya, başka bir tohum ekmeyiz
biz." Bu milletin, bu ulusun bağrından çıkmış ve
ilk kuruluşundaki o büyük saygı, ruh ve inanç yüklü Meclisimizin,
aynı sevgi, aynı muhabbeti dalga dalga ülke insanına yayma ve
dolayısıyla da, Meclisinin bütçesini,
çalışanlarını ve 65 milyonluk ulusu temsil eden parlamenterlerini,
bu mehabet içerisinde görme gibi çok tabiî arzusundan başka bir şeyin
olmadığına inanıyorum milletimiz için.
O bakımdan, diyorum ki, dünden beri 1997 yılı bütçe
müzakerelerini dikkatle izledik ve takriben bir ay, Plan ve Bütçe Komisyonunda
bunlar ayrı ayrı tartışıldı, dün de gruplar
adına çok muhterem parti liderleri, parti sözcüleri görüşlerini beyan
ettiler. Ama görülen bir şey var: Mevlana'nın söylediği o güzel
sevgi ve saygıyı, birbirini dinleyip anlamayı, fikre mukabil
fikir üretmeyi değil, sadece kuru, siyasî muhaliflerinin ve
muarızlarının idbarında ikbal arayan, siyasî gelecekler
arayan anlayışları -üzülerek söylemek lazım gelirse-bu 20
nci Dönem Meclisinin birkısım sözcülerinde de görmek mümkün oldu.
Talihsiz konuşmalar geçmişte de olmuştur, maalesef, günümüzde de
olmaktadır. Ben talihsizliği şu manada ifade etmek istiyorum:
Elbette, Meclis, bu milletin, beşerî manada en büyük güç
organıdır diyorum. Öyleyse, toplumu temsil eden ve onun üstünde de,
ulus açısından, bir ikinci gücün olmadığını kabul
edenler için, demokrasinin merkezi olan şu Meclise, cumhuriyetin ilk
dönemindeki saygıyı ve saygınlığı
kazandırmak ve açılışında heyeti temsîliyye adına
21 Nisan 1920 tarihinde, Mustafa Kemal'in bütün garnizonlara, kolordulara,
belediyelere göndermiş olduğu, “Tanrı'nın lütfuyla
Nisanın 23'ü Cuma günü, cuma namazından sonra, Ankara'da Büyük Millet
Meclisi açılacak, küşad edilecektir.
Vatanın istiklâli, yüce hilâfet ve saltanat makamının
kurtarılması gibi en önemli ve hayatî görevleri yapmak olan Büyük
Millet Meclisin açılış gününü cumaya rastlatmakla, o günün
kutsallığından yararlanacak ve bütün sayın
milletvekilleriyle Hacı Bayramı Veli Hazretleri ziyaret
edilecek" diye başlayan ve uzunca devam eden bu telgrafın,
acilen Anadolu'nun dört bir yanına ulaştırılan bu
telgrafın ardında ifade edilen, hatimlerle, Buhârî Şerîf
hatimleriyle, dua sâlavat ve tekbirlerle açılmış bir Meclisin
aynı ruh ve coşkuyla bugün de, 76 sene sonra da, aynı
saygınlığı koruması gerektiğine inanıyorum.
Ne gariptir ki, son günlerde medyamızın ve -farkına
varmayarak- birkısım parlamenter
arkadaşlarımızın; bindikleri dalı kesme sadedindeki
tavırlarını doğrusu
anlamak mümkün değil. Elbette, bakınız, bir aya
yakındır memleketimizde bir şey
tartışılıyor; gayet tabiî usulsüzlükler varsa,
şiddetle üzerine gidilmeli, yargısıyla, bütün kuvvet ve
dengeleriyle devlet, haksızlığın,
hoyratlığın, suçluluğun üzerine gitmelidir ve gitmeye de
mecburdur. Ancak, bir şeyi haddinden fazla tahrik etmek, tahriş
etmek, insanın aklına acaba, bazen, bazı meseleler üzerine çokça
durulmasıyla, başka meseleler gözden mi kaçırılmak
isteniyor, ülkede başka fırtınalar mı var gibi bir
başka tereddütün tedaisine de vesile olmaktadır ve bu bakımdan
diyorum ki, buradaki tüm sözcüler, dün bütçeyi eleştirmek isteyenler,
bütçe adına değil, bugün de aynı yorumları yapmaya
çalışanlar, bütçe adına değil; sadece, siyasî
değerlendirmeleri ve yorumları yapmak suretiyle, bazı
değerlendirmeleri -siyasî önyargı tabirini kullanmak zorundayım-
yapmaya tevessül etmişlerdir.
Değerli arkadaşlar, şair "fikre fikir gerekir, verir
bu yüze aklık; fikre sıkılmaz yumruk, işte budur
ahmaklık" diyor. Hakkikaten fikir üretemeyenler, siyaset
üretemeyenler, siyasî devirlerinde, yönetimlerinde çözüm üretemeyenler,
başkalarının hayal dahi edemeyeceği çözümlerine hayret
edeceklerdir elbette.
Bakın, ben size birşey söyleyeyim -Refah Partisi Grubu
adına şurada söz almış bulunuyorum- mesela, bugüne kadar
Refah'ın söylediği hangi söze baştan inandınız siz ve
birkısım medya teslim oldu ki?! 27 Mart Seçimleri öncesi "Refah,
27 Martta bir devrim yapacak, ülke yönetiminde, mahallî idarede söz sahibi
olacak" denildi; 26 Martta ne İstanbul'un ne Ankara'nın Refah
yönetimine gireceğine, muhalefet sıralarındaki hiçbir
arkadaşımızın inanması ve havsalasının bunu
alması mümkün değildi; bu oldu, "olmaz" dediğiniz oldu;
İSKİ'ler ve ASKİ'ler ve bunların yolsuzlukları
elhamdülillah önlendi; suyu bittiğini iddia ettiğiniz İstanbul,
suya gark oldu, rahmete gark oldu. Peki, 24 Aralıkta neyi söylüyordu
medyayla, yine muhalefet : "Refah Partisi, arzu edilen, özellikle
ulaşması gereken doyum noktasına gelmiştir, buradan öteye
gitmesi mümkün değildir" diyordu; 24 Aralıkta, Türkiye'nin
birinci partisi... "Efendim, kazansa dahi iktidar olmaz" diyordunuz;
kazandı ve iktidar oldu. Şu halde, bugüne kadar sizin olmaz
dediklerinizi yapan Refah Partisi, Allahın izniyle denk bütçeyi de
tahakkuk ettirecek, 1997 yılının sonunda, denk bütçenin
nasıl tahakkuk ettiğini görmüş olacaksınız.
Değerli arkadaşlar, ben, burada, sözümü, özellikle, Meclis
çalışmalarıyla alakalı bir iki hususa teksif etmek
istiyorum.
ALİ ŞAHİN (Kahramanmaraş) – Başkan, konuya
gelsin, konu üzerinde konuşsun.
BAŞKAN – Sayın milletvekili_
MUSA UZUNKAYA (Devamla) – Beyler, ben neyi konuştuğumu çok iyi
biliyorum.
BAŞKAN – Sayın Uzunkaya, müsaade buyurun...
Bundan önce konuşan arkadaşlarımızdan
bazıları da, kendi hazırladıklarını kendileri
ifade ettiler; bir. Sayın üye, şahsıma saygı gösterme
mecburiyetiniz yoktur; ama, bu Başkanlığa saygı göstermeye
mecbursunuz; "Başkan" diye, amcazadenizi çağırır
gibi hitap edemezsiniz "Sayın Başkan" demek
zorundasınız. (RP sıralarından alkışlar)
FİKRET KARABEKMEZ (Malatya) – Öğrenecek, öğrenecek!..
ALİ ŞAHİN (Kahramanmaraş) – "Sayın
Başkan" dedim efendim; biz, Başkanlığa
saygılı olmasını biliriz.
BAŞKAN – Buyurun efendim.
MUSA UZUNKAYA (Devamla) – Muhterem Başkan, çok değerli
arkadaşlar; siyasal yozlaşmayı...
BAŞKAN – Sayın Uzunkaya, toparlayın efendim; son
dakikanız; buyurun.
MUSA UZUNKAYA (Devamla) – Siyasal yozlaşmayı önlemek için,
elbette, Parlamentonun, güveni sağlayacak tavırları, burada,
yasama çalışmaları içerisinde, birlik ve beraberliği,
tesanütü sağlama mecburiyeti vardır; ancak, demokrasi, aynı
zamanda açıklık rejimidir...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Diğer arkadaşlarıma verdiğim gibi,
size de 1 dakika...
MUSA UZUNKAYA (Devamla) – Ama, arada 1 dakikam da alındı
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Uzunkaya, rica ediyorum... Buyurun.
MUSA UZUNKAYA (Devamla) – Değerli arkadaşlar, Meclis bütçesi
müzakere edildiği için, ben, özellikle açıklık
açısından soruyorum. Sayın Meclis Başkanımız ve
Başkanlık Divanı ilgililerinin de bu konuda Meclisimizi
bilgilendirmesi sadedinde, Genel Kurul büyük salonumuzun onarımı
esnasında, bu salon, hangi firmaya veya hangi firmalara ihale
edilmiştir; kaça ihale edilmiştir; ihalenin ana şartları
nelerdir; dolar veya Türk Lirası bazında mı ihale
yapılmıştır; Türk Lirası üzerinden ihale
yapılmışsa, eskalasyonu nedir; bu ihale için kaç firma
çağrılmış ve kime verilmiştir? Bu konuları
Meclisimize bilgi olarak sunarsa...
Bir de, Meclis çalışanları arasındaki, özellikle
sekreterler, memurlar ve Meclis televizyonunda çalışanların
ücretleri konusundaki dengesizliği ve yine, son günlerde, 174 tane eleman
alındı Meclise; bunların 49 tanesinin, birkısım
babaların veya annelerin emekliliği sonucu Meclise
alındığı şeklinde, yani -namı diğer- bir
diğer deyimle, hanedanlık usulüyle alındığı
iddiaları var. Meclis, hanedanlık usulünü, memur alma konusunda hâlâ
devam ettiriyor mu? Bu konuda bize açıklamalar lütfederse memnun oluruz.
Meclis bütçemizin ve Radyo Televizyon Üst Kurulu bütçemizin
hayırlı olmasını diler, hepinize saygılar
sunarım. (RP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Uzunkaya, teşekkür ediyorum.
Refah Partisi Grubu adına ikinci konuşmayı yapmak üzere,
Sayın Candan; buyurun. (RP sıralarından alkışlar)
RP GRUBU ADINA VEYSEL CANDAN (Konya) – Sayın Başkan,
değerli üyeler; 1997 malî yılı
Cumhurbaşkanlığı bütçesi üzerinde, Refah Partisinin
görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum; şahsım
ve Grubum adına Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Bütçenin tümü üzerindeki görüşmeleri dikkatle izledim; ama,
muhalefetin tavrını biraz yadırgadım, biraz da üzüldüm.
Şimdi, ortada, seçim neticelerine göre kurulmuş bir Koalisyon
Hükümeti var; güvenoyu da almış; bütçesini getiriyor ve iddia ediyor
ki: "Bu bütçe, denk bütçedir, değişim bütçesidir;
içborçlanmayı azaltacağız, enflasyonu düşüreceğiz,
kaynakları da harekete geçireceğiz." Muhalefet ne diyor:
"Susurluk olayını örtemezsiniz; temiz toplum isteriz." Konu
bütçe; konuşulan, Susurluk ve temiz toplum... Susurluk'u örtmek isteyen mi
var; hayır. Herkes temiz toplumdan yana; evet. Konu, zamanlama olarak
yanlış; bütçe görüşmelerinde Susurluk'u konuşuyoruz.
Sahi, bu kaza olmasaydı ne yapacaktık?! Dünkü oturumda garip
benzetmeler var, hakaretler, husumetler... Böyle, bütçe görüşmeleri mi
olur?!
Bir partinin genel başkanı çıkıyor, diğer bir
partinin genel başkanı sayın bayana, bakın, ne diyor:
"Bu partinin genel başkanı densizliğine devam ediyor."
Bunu, ekranlarda milyonlarca insan izliyor.
Bir konuşmacı, yolsuzluklardan bahsederken, o partinin
milletvekilleri, oturup, düşünecekleri yerde,
alkışlıyorlar.
Diğer konuşmacı kehanette bulunuyor: "Ben, size
dememiş miydim; koltuğa oturdu, başbakan olamadı."
Seçimle geleni hiçe sayıyor; o da demokrat.
Bir konuşmacı: "İnsanları kandırmanın
yolları vardır; ama, her zaman kandıramazsınız."
diyor. Bu, dünkü oturumdan enteresan bir görüş belki atladınız
diye hatırlatıyorum. "Hükümet ağlama yeri değil,
bırakın biri gelsin. Siyasîler işlerine göre
kıvırıyorlar..." Bakın, şu cümlelere
bakın... "Ah şu muhalefet olmasaydı, siz, en az 200 bin
memur alacaktınız" Netice olarak, özetle söylemek gerekirse;
biz, burada, bütçe görüşmesi yapmıyoruz, üslup bozuk, muhteva eksik,
öneri ve çözüm maalesef yok.
Bir arkadaşımız enteresan bir açıklama yapıyor:
"Sayın Başbakanı dinlerken uyudum; ilkokul çağı
aklıma geldi." Bilimsel bir brifingi bile bir saat dinleme tahammülü
yok. Böyle bütçe görüşmesi mi olur...
ASLAN ALİ HATİPOĞLU (Amasya) – 3 tane grafik mi...
VEYSEL CANDAN (Devamla) – Ama, gelin görün ki, Genel Kurulda bu
konuşmalar prim yapıyor. Bakın şimdi; evvela sivri bir
şey söyleyeceksiniz, gürültü yapmıyorsa, Hükümete
çatacaksınız; o da olmuyorsa, fıkra anlatacaksınız ve
indiğiniz zaman, bütçe görüşmeleri hakkında fikir beyan
etmiş olacaksınız; böyle basitlik olmaz.
HÜSAMETTİN KORKUTATA (Bingöl) – Allah affetsin...
VEYSEL CANDAN (Devamla) – Muhterem arkadaşlar, arzumuz, bundan
sonraki oturumlarda, daha seviyeli, daha bilimsel, Hükümete yön ve yol
gösterici birtakım fikirlerin ortaya konulması dileğiyle...
Susurluk olayını bu kadar büyütmek, devletin gücüne inanmamak
demek olur. Devlet ortada, Adalet Bakanlığı, İçişleri
Bakanlığı, Başbakanlık da denetlemede; hepsi takip
ediliyor. Hani, devlet çok güçlüydü; bir trafik kazası, bir çete
olayının hakkından gelemeyecek kadar devleti küçük görmek,
yanlış anlaşılma demektir.
Türkiye'de, aslında, biraz önce arkadaşımın da ifade
ettiği gibi, çok mühim gündem var. Bakın size hatırlatayım:
Fener Rum Patriği, Yunanistan'dan gelen parlamenterlerin de
katıldığı toplantıda bir hafta önce konuşuyordu:
"Bu ülke, yüzyıllardır bizimdi, bu güzellikler bizim"
diyor; HEP'li milletvekilinin birisi,
güneydoğuda eyaletten bahsediyor; Kıbrıs Rum Kesimi
avrupa birliğine girerek, Kıbrıs'ı Yunanistan'a
bağlamaya çalışıyor; Avrupa Gümrük Birliğinden,
Yunanistan'ın vetosuyla, hak ettiğimiz paralarımızı
alamıyoruz; ABD'nin, parası ödenmiş helikopter ve firkateynleri
vermemesi gündemi oluşturması lazımken, bir çete olayı, bir
devlet-siyaset-mafya olayı
tutturuldu gidiyor; ama, inşallah -Hükümete ve devlete güveniyoruz- en
kısa zamanda ilgililer açıklanacaktır.
Ben, böylece, Cumhurbaşkanlığı bütçesi üzerinde,
kısa, özet bilgi vermek istiyorum. Cumhurbaşkanlığı
makamı, titizlikle korunması gereken kurumlardan biridir. Devlet
geleneğimiz ve anlayışımız buna amirdir. Onun için
halkımız, yıllardır hep "Allah, devlete ve millete
zeval vermesin" derken, devletimizi, başındaki idarecisiyle, hep
hürmete layık görmüştür.
Cumhurbaşkanlığı makamı, sadece kabullerin
yapıldığı, plaketlerin verildiği bir makam da
değildir. Anayasanın 177 maddesinin 26'sında,
Cumhurbaşkanlığına çok çeşitli ve önemli görevler
verilmiştir. Bunların
birkısmı, Anayasanın 104 üncü maddesinde ifade edilen yasama,
yürütmü, yargı alanlarına ilişkin, devletin işleyişini
ilgilendiren somut görevlerdir; birkısmı ise, devlet
organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını
gözetmeye dair görevlerdir; yani, devlet işleyecek, işlerken de uyum
ve düzen içinde olacaktır. Bütün bunları, Cumhurbaşkanı,
gözetecek ve sağlayacaktır; karşılaşılan
sıkıntıların zamanında aşılması ve
ülkenin ilerlemesi için etkin gayret gösterecektir; ayrıca, milletin
birlik ve baraberliğini, ülkenin bölünmez bütünlüğünü, üniter
yapısını korumada azamî gayreti gösterecektir; devlet - millet
bütünleşmesini tam anlamıyla gerçekleştirecektir; halkın
devlete olan güvenini artıracak çalışmalar içinde
bulunacaktır; bunun için de, her zaman halkın arasında ve
onların temsilcileri içinde bir ve beraber olacaktır.
Cumhurbaşkanı, ulusun başında, ülkenin
ihtiyaçlarına, doğru çözümleri bulacağına, bulma gayretinde
olduğuna inanmak zorunda olduğumuz kişi konumundadır. Bu
itibarla, kendisinden istek ve beklentilerimizi ifade etmek durumundayız.
Cumhurbaşkanlığı makamını siyasî
çekişmelerden uzak tutmak hepimizin görevidir. 1924 ve 1961
Anayasalarında olmayan, 1982 Anayasasına konulan Devlet Denetleme
Kurulu bulunmaktadır. Bu kurulun daha etkin halde kullanılması
gerekir; ancak, istismardan da uzak tutulmalıdır.
Cumhurbaşkanımız, Başbakanlık görevini
yürütürken, bir beyanatında "Dicle kenarında kaybolan kuzunun
hesabını benden sorun" demişti. Bunu samimiyetle
söylediğine inanıyorum; ayrıca, "devletinize
güveniniz" demiş, milletin birlik ve beraberliğine ait daha
birçok söz söylemişti; bu sözlerine dayanarak, çok önemli gördüğüm
birkaç tespiti yapmak istiyorum.
Bugün, ülkemizde birçok kavram, özellikle laiklik, demokrasi,
çağdaşlık, din ve vicdan hürriyeti iyi tarif edilip
yazılmadığı için, bölünmeler, husumetler,
düşmanlıklar oluşmaktadır. Kilometre taşları
yerlerine konulsa da, laiklik şudur, çağdaşlık budur gibi
tarifler -herkesin ittifak edebileceği tarifler- tam olarak yapılabilseydi.
Şimdi, topluma bakıyoruz, birileri, sokak ortasında,
laiklik, çağdaşlık perdesi arkasında Müslümanları
rencide ediyor. Ülkemizde hepimiz Müslümanız, kimseyi zorlama
imkânımız ve hakkımız da yoktur; ancak, bu
düşmanlık niye! Siyasî düşünce ve görüşlerimiz ayrı
olabilir, bu, gayet doğaldır; ama, bazı konuları daha çok
konuşmamız gerekiyor. Bir grup "Müslümanım, inancım
gereği başımı örteceğim" derken, bir grup ille "sen
bunu ideolojik yapıyorsun; açacaksın" demekte, daha ileri
giderek keyfî uygulamalarla insanları cezalandırabilmektedir.
İşte, bu ve benzeri durumlarda, toplumsal
barışın temininde Cumhurbaşkanına büyük görevler
düşmektedir. Cumhurbaşkanı, hepimizin bildiği gibi, göreve
başlarken, yeminin sonunda "Türkiye Cumhuriyetinin şan ve
şerefini korumak, yüceltmek ve üzerime aldığım görevi
tarafsızlıkla yerine getirmek için bütün gücümle
çalışacağıma, Büyük Türk Milleti ve tarih huzurunda,
namusum ve şerefim üzerine andiçerim" demektedir.
Burada "tarafsızlık" kelimesi üzerinde biraz durmak
istiyorum. Cumhurbaşkanı tarafsız olabilir mi, bizler
tarafsız mıyız, Hükümet tarafsız mı, hukuk
tarafsız olabilir mi?.. Burada, tarafsızlık, olsa olsa, siyasî
tarafsızlıktır. Hepimizin olduğu gibi,
Cumhurbaşkanı da mazlumdan yana, mağdurdan yana, milletin maddî
ve manevî değerlerinden yana, doğrudan yana olmak zorundadır.
İnsanlara zulmediliyor, inançlarından, görüş ve fikirlerinden,
yazdıkları kitaplardan dolayı hapsediliyor,
cezalandırılıyorsa veya benzeri inançlardan dolayı
zararlı görülüyorsa, okumaları, meslekleri
kısıtlanıyorsa, burada, bir eksik anlaşılma,
yanlış yorum var demektir. O zaman da, daha oturup çok
tartışacağız demektir.
İşte, bu aşamada, cumhurbaşkanı,
barış ortamı hazırlamada, yol gösterici, etkileyici, moral
gücü ortaya koymada daha etkin olmalı; yani, kendilerinin ifadesiyle,
konuşan, yazan ve okuyan Türkiye olmalıdır.
Geçmişte az karşılaştığımız
bazı olaylarla karşı karşıyayız. Millet bir
arayış içerisinde; acaba, Cumhurbaşkanı, kısa vadede
bunlar için ne düşünüyor, ne yapıyor diye bir arayış
içerisindedir. "Hepiniz çobansınız ve maiyetinizdekilerden
sorumlusunuz." Bu, hadisi şeriftir, Peygamber sözüdür.
Cumhurbaşkanı da bütün halkından sorumludur; "Dicle
kenarında kuzuyu kurt kapsa benden sorun" derken bunu ifade
ediyorlardı zannederim.
Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devletidir. Hukuk devletinde, hiçbir
işlem yargı denetimi dışında bırakılamaz; bu
mümkün değil; ama, hukuk devletinin başı olan
cumhurbaşkanının işlemlerine karşı yargı
yolu kapalıdır. Bu, olacak şey değil. İnsan
düşünüyor; hukuk dışı bir iş ve eylem mi
yapılıyor ki, Cumhurbaşkanlığı denetimden uzak
olsun.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Candan...
VEYSEL CANDAN (Devamla) –2 dakika eksüre verirseniz bitireceğim
efendim.
BAŞKAN – Buyurun efendim.
VEYSEL CANDAN (Devamla) – Cumhurbaşkanına, çıkıp
"ey millet, ey ahali; bu devlet hukuk devletidir; ben de bu devletin
başıyım. Eğer, hukuka aykırı bir işlem
olursa, buyurun yakama yapışın; benim veremeyeceğim bir
hesabım yoktur; alnım açık, başım dik" deme imkânı verilmeli. Bu tür uygulama,
makamı küçültmez, aksine büyütür. Cumhurbaşkanının
işlemlerini yargıya kapalı tutmak ayrıca, yargıya
kapalı benzeri uygulamaların tamamı, hukuk devleti ve hukukun
üstünlüğü adına eksikliktir; Anayasa değişikliğinde,
mutlaka ele alınmalıdır.
(RP sıralarından alkışlar)
Cumhurbaşkanlığı bütçesine baktığımız
zaman, 5 trilyon 982 milyar 752 milyon liradır; yani, 6 trilyona
yakın. Bu rakam, birçok bakanlık bütçesinden de fazladır.
Harcama kalemlerine baktığımız zaman, personel giderleri,
yolluklar, demirbaş alımları, makine teçhizatı, Ankara,
İstanbul ve Marmaris'te köşkler, Muhafız Alayı
inşaatı için 3 trilyon 600 milyar, 111 araca ilave 20 araç talep
edilmektedir. Bunların bazıları israftır. Lütfen,
bunları durdurunuz. Önce köylü, çiftçi, işçi sonra köşk ve
yalı olmalıdır.
Cumhurbaşkanlığı bütçesinin, ülkemize ve
memleketimize hayırlı ve uğurlu olmasını diler, Yüce
Heyetinize saygılar sunarım. (RP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Candan, teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri, 20 dakika sonra soru sorma
imkânınız olmayacak; yani, soruları alma süremiz 20 dakika sonra
bitmiş olacak. Soru sormak isteyen varsa, sorularını, lütfen,
kısa, öz, görüşünü eklemeden; yani, 96 ncı maddede olduğu
biçimde Divana göndersin.
Refah Partisi Grubu adına üçüncü konuşmacı olarak
Sayın Muhammet Polat, buyurun efendim. (RP sıralarından
alkışlar)
RP GRUBU ADINA MUHAMMET POLAT (Aydın) – Muhterem Başkan, Yüce
Meclisimizin muhterem üyeleri; 1997 Sayıştay
Başkanlığı bütçesi hakkında, Refah Partisi Grubunun
görüşlerini arz etmek üzere huzurlarınıza gelmiş
bulunuyorum; bu vesileyle, gerek şahsım gerekse Grubum adına
saygılarımı, selamlarımı sunuyorum.
Şu anda, çok eski bir tarihe sahip Osmanlı
İmparatorluğundan müdevvir bir müessesemizin bütçesini
görüşüyoruz. 1862 tarihinde, Osmanlı malî hayatının
düzenlenmesi, devlet ve giderlerinin denetimiyle yıl sonlarında
ilgili memurların hesaplarının incelenmesi için, yüce mahkeme
olarak Divan-ı Muhasebat adı altında ilk Türk
Sayıştayı kurulmuş, bakanlığına da Evkaf
Nazırı Ahmet Vefik Paşa getirilmiştir. Bu tarihten ondört
yıl sonra çıkarılan Kanunu Esasinin 105 inci maddesinde,
Sayıştay, anayasal bir kurum olarak yerini almıştır.
Sayıştay, 1924 Teşkilatı Esasiye Kanununun 100 üncü
maddesiyle anayasal kuruluş niteliğini sürdürmüş, 1961
Anayasasının 127 nci maddesinde "Sayıştay, genel ve katma
bütçeli dairelerin bütün gelir ve giderleriyle mallarını Türkiye
Büyük Millet Meclisi adına denetlemek ve sorumluların hesap ve
işlemlerini kesin hükme bağlamak ve kanunlarla verilen inceleme,
denetleme ve hükme bağlama işlerini yapmakla görevlidir" şeklinde
yer almıştır.
1982 Anayasasında, yargı bölümünde düzenlenmek, kararları
hakkında idarî yargı mercilerine gidilmesi önlenmek suretiyle,
Sayıştay, daha muhkem hale getirilmiştir.
Anayasa seviyesinde Sayıştayın görevleri şöylece
sıralanabilir:
Genel ve katma bütçeli dairelerin bütün gelir, gider ve
mallarını Türkiye Büyük Millet Meclisi adına denetlemek.
Sorumluların hesap ve işlemlerini kesin hükme bağlamak
ki, bu görev Sayıştayın yargısal görevidir.
Yasalarla verilen inceleme, denetleme ve hükme bağlama
işlerini yapmak.
Kesinhesap kanunu tasarıları hakkında genel uygunluk
bildirimi düzenlemek suretiyle bütçenin son denetimini yapacak olan Yasama
Organına yardımcı olmak.
Anayasada Sayıştaya başkaca görevler verilme imkânı
açık tutulduğundan, 832 sayılı Sayıştay
Kanunuyla, yukarıda sayılanlara başka görevler eklenmiştir.
Bunlar şöylece özetlenebilir:
Sayıştay denetimine tabi kurumlarca harcamaya ilişkin
olarak yapılan sözleşmeleri tescil etmek.
Genel ve katma bütçeli dairelerin kadro ve ödenek dağıtım
işlemlerini önceden vize etmek.
Hazineyi zarara uğratıcı nitelikte görülen kanun, tüzük
ve yönetmelikleri Yasama Organına duyurmak.
İkraz, istikraz, kredi ve avansları denetlemek. Denetim
sonucunda gerekli görülen hususları Yasama Organına duyurmak.
Gerektiğinde malî işlere ve hesap usulleriyle gelir tahakkuk
sistemlerine dair Yasama Organına rapor vermek.
İl özel idareleri ve belediye hesaplarını denetlemek.
Değerli milletvekilleri, hulasa etmeye
çalıştığım bunca görevi bihakkın ifa etmek hiç de
kolay bir iş değildir. Sayıştay yetkililerinden
aldığım bilgilere nazaran, içinde bulunduğumuz tarih
itibariyle, Sayıştay denetimi kapsamında 12 889 saymanlık
bulunmaktadır. Evet, yanlış anlamadınız, tam 12 889
saymanlık... Bu rakam, trilyonlarca gelir ve gider demektir, tonlarca
evrak demektir... Bu devasa iş yükü, 42'si henüz denetçi olan toplam 575
meslek mensubu tarafından sırtlanılmıştır. Bu dar
kadroya yeterli fizikî imkânların sağlandığı da
söylenemez. Halen kullanılan binalar son derece yetersiz ve
elverişsizdir. Hizmetiçi eğitimin son derece önem
taşıdığı bu kurumumuzun bir konferans salonu dahi
yoktur; keza, bilgisayar ihtiyacı bulunmaktadır. Belki de, gerekli zemin ve imkânların
sağlanmamış olması nedeniyle, denetim görevinin
layıkı veçhile yapıldığını söylemek zordur.
Bugüne kadar belgeler üzerinde, işlemlerin mevzuata uygun ve maddî
yönden hatasız olup olmadığının
araştırılmasına ağırlık veren
Sayıştay denetimi, malî işlemlerin biçimsel yönüyle
sınırlı kalmıştır. Oysa, günümüz
şartlarında, daha müessir denetime ihtiyaç olduğu
aşikârdır. Sayıştay, maddî ve hukukî doğruluk
denetimiyle iktifa edemez; aksi takdirde, çağın gerisinde
kalmış olur. Maddî ve hukuksal doğruluğu da içeren, ancak,
belgelerin gerisindeki muhtevayı kavrayabilen, iş ve hizmetlerin
yerindeliğini ve amacına uygunluğunu, harcamaların
ekonomikliğini irdeleyebilen, pek çok ülkede yapıldığı
gibi, sonuçları raporlarla Yasama Organına ve hatta kamuoyuna
sunulabilen yapıcı bir denetime geçilmelidir.
Sayıştay Kanununda,
26.6.1996 tarih ve 4149 sayılı 832 sayılı,
Sayıştay Kanununun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine
ve Bu Kanuna Bazı Maddeler Eklenmesine Dair Kanunla yapılan son değişiklikle, bu tür denetime
geçiş, artık, zorunlu hale gelmiştir. Bu Kanunla,
Sayıştaya, Sayıştay denetimine tabi kurum ve
kuruluşların kendilerine verilen görevleri yerine getirirlerken
kaynakları ne ölçüde verimli, etkin ve tutumlu
kullandıklarını denetleme görevi verilmiştir. Böylelikle, bizde yıllardan beri
tartışılan, gerek literatürde gerekse denetimle ilgili çevrelerde
ihtiyaç olarak kabul edilen, diğer ülke
sayıştaylarının çok büyük bir kısmında
yıllardır uygulanmakta olan verimlilik, etkinlik ve tutumluluk
denetimine, mutlaka ve hiç zaman yitirilmeden geçilmesi gerekmektedir. Bu
suretle, Türkiye Büyük Millet Meclisi adına denetim yapan
Sayıştay, sathî bir denetim yerine, malî olayların özünü
yakalayabilme imkânına kavuşacaktır. Son yıllarda
yaşadığımız olaylar, bu tür müessir bir denetimin ne
kadar önemli olduğunu gözler önüne sermiştir. Yolsuzluk ve
usulsüzlükler, yüce milletimizi çok rahatsız etmektedir. Denilebilir ki,
bu tür olaylar eskiden de vardı; doğru, olabilir. Ancak, son
yıllarda bu işler çok yaygınlaşmış, bireysel
olmaktan çıkarak, âdeta kurumsallaşmıştır. Bunun
sonucu olarak, toplum, tam bir güven bunalımı yaşamaktadır.
Bu bunalımı aşabilmek için, çok iyi işleyen bir denetim
düzenine ihtiyaç vardır. Yapılanlar, yapanın yanına kâr
kalmamalı, yanlış hesap Bağdat'tan dönebilmelidir. Bizim
kültürümüzde israfa yer yoktur. Harcanan her kuruşta, fakirin, fukaranın
ve yetimin hakkı vardır. Bunun için, Meclis olarak, denetim
organlarına yapılacak katkıdan kaçınmamalıyız.
Ancak, son günlerde, öğrendiğimize göre, Sayıştay
denetimini daha muhkem hale getirmek için çıkarılan mezkûr 4149
sayılı Kanunun bazı maddeleri, Anayasa Mahkemesince iptal
edilmiş bulunmaktadır. Malumları olduğu üzere, Yüce Meclis,
bu Kanunu, 832 sayılı Sayıştay Kanununun birinci
başkanının seçimine ilişkin 5 inci maddesiyle, üye seçimine
ilişkin 6 ncı maddesinin bazı fıkralarının
Anayasa Mahkemesince iptali üzerine çıkarmıştı. Bu defa,
Anayasa Mahkemesinin ikinci bir iptal kararıyla karşı
karşıyayız. Basından öğrendiğimize göre, Yüksek
Mahkeme, bu Kanunun bazı maddelerini iptal etmiş olup,
Sayıştay Kanununun 5 inci maddesinin ikinci fıkrasının
ikinci cümlesi, 6 ncı maddesinin dördüncü fıkrasının son
cümlesi, 7 nci maddesine eklenen fıkra hakkında, Anayasaya
aykırılıkları konusundaki güçlü belirtiler ile
uygulanmalarından doğacak ve sonradan giderilmesi imkânsız
durumlar gözetilerek, yürürlüğün durdurulması kararı
vermiştir. Anayasa Mahkemesinin bu kararının bir an önce
yayımlanması çok isabetli olacaktır. Çok muhtemeldir ki, Anayasa
Mahkemesinin bu son kararından sonra, Sayıştaya ilişkin yeniden
bir tedvin ihtiyacı doğabilecektir. Bu arada, bildiğim kadarıyla,
Sayıştayda, halen 15 üyelik münhal olup, bu durum, yer yer nisap
problemlerine neden olmaktadır. Bu itibarla, yeni bir tedvine ihtiyaç
olmadığını sandığım üye seçimlerinin, zaman
geçirilmeden yapılması gerekmektedir.
Değerli milletvekilleri, devlet harcamalarında denetim yapan
ve fevkalade gerekli bir kuruluş olan Sayıştayın temel
işlevi, bağımsız bir denetim organı olarak, kamu
parasına, Meclis ve millet adına sahiplenmek olup, bütçe ödeneklerinin
Meclis iradesi ve verdiği yetki doğrultusunda kullanılıp
kullanılmadığı konusunda Meclisi bilgilendirmesi
gerektiği inancıyla, Türkiye Büyük Millet Meclisinin gözü ve
kulağı durumundaki Sayıştayımızın 1997
bütçesinin, kendisine ve ülkemize hayırlı olmasını temenni
ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (RP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Polat, teşekkür ediyorum.
Refah Partisi Grubu adına, son konuşmayı yapmak üzere,
Sayın Ahmet Dökülmez; buyurun. (RP sıralarından
alkışlar)
RP GRUBU ADINA AHMET DÖKÜLMEZ (Kahramanmaraş) – Değerli
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Anayasa
Mahkemesinin 1997 yılı bütçesi üzerinde, Refah Partisi Grubu
adına söz almış bulunuyorum; sözlerime başlarken, hepinizi
hürmet ve saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, Anayasa Mahkemesi, Anayasanın 146 ve
153 üncü maddelerinde ve Kuruluş Kanununda sınırları
çizilen, 1961 Anayasasıyla demokrasimize kazandırılan, 34
yıllık mazisi olan yüksek bir hukuk kurumudur; mensupları, son
derece titizlikle seçilmiş kişilerden oluşmaktadır;
kuvvetler ayrılığının geçerli olduğu ülkemizde,
Anayasanın 148 inci maddesinde belirtildiği üzere, kanunların,
kanun hükmünde kararnamelerin ve İçtüzüğün şekil ve esas
yönünden Anayasaya uygunluğunu denetlemektedir; Anayasa değişiklikleriniyse
şekil yönünden denetlemektedir.
Adaletin mülkün temeli olduğu, boşuna söylenmiş bir söz
değildir. Adalet, bir toplumda en önemli denge unsurudur. Bir toplumda
zenginlik olur, fakirlik olur; şöyle veya böyle insanlar kendilerine
mutluluk için mutlaka bir sebep bulabilirler; ama, bir toplumda adalet yoksa,
adalet terazisi eğilmişse, ölçüler kaybolmuşsa, dengeler
bozulmuşsa o toplumu hiçbir şeyle mutlu etmeniz mümkün değildir;
en güzel şeyleri bile sunsanız, yapsanız,
yaptığınız o güzel şeyler birer mutsuzluk sebebi ve
kaynağı olur, hayat zindan olur.
Fonksiyonlarını gerekli ve faydalı kabul ettiğimiz
Anayasa Mahkemesinin, bize göre, birkısım yanlışlar
oluşturan tasarrufları ve yanlış gelenekler oluşturan
tasarrufları da yok değildir. Bunlar, iptali cihetine gittiği
kanunlar yerine, kendisini yasa koyucu yerine koyup, hüküm tesis etmesi; iptal
kararlarını, gerekçesi hazırlanmadan kamuoyuna açıklama
yapması; içtihat yoluyla yürütmenin durdurulmasına karar vermesi gibi
hususlar olup, tenkite müsait olan hususlardır. Ancak, bunların hepsi
zaman içinde düzelebilecek veya mülahazat hanesini geniş
tuttuğumuzda, bir bütçe konuşmasının
dışındaki başka platformlarda da ele alınabilecek
konulardır.
Anayasa Mahkemesinin en önemli sorunu, temsil sorunudur. Mahkeme
Başkanı, hâkim bağımsızlığı ve
tarafsızlığını hiçe sayarak, önüne geldiği her
yerde uluorta konuşmak suretiyle, Mahkemenin
tarafsızlığını tartışılır duruma
getirmektedir. Daha önce bir siyasî partinin avukatlığını
yapmış olması, kendisi hakkındaki bu eleştirilere
haklılık kazandırmaktadır.
Basın yayın organlarında sık sık boy
göstermesi, başkanlığını yaptığı
kurumun mehabetine ters düşmekte, kurumun
saygınlığını da tartışma konusu
yapılır hale getirmektedir.
Yargıçlar, kararlarıyla konuşmalıdırlar.
Eğer, koruyacakları, gözetecekleri veya savunacakları bir
değerleri varsa, bunu, önüne gelen dosyadaki kararlarında
yansıtmak durumundadırlar. Bir hâkim, o ülkede yaşayan
dinli–dinsiz, faşist–komünist, Kürtçü-Türkçü, hâsılı, herkesin
hâkimi olmak zorundadır. Hâkim, bu unsurların bir
kısmının düşüncesine katılmasa bile, önüne gelen
işte, bunların en üst seviyede itimadına mazhar olmak
durumundadır. Bir yüksek yargıca, bu ülkede, resmî ideolojinin
mensuplarının dışında da herkesin inanmasını
ve güvenmesini sağlaması için, söz ve
davranışlarını gözden geçirmesini dilemek, en tabiî
hakkımızdır. (RP sıralarından "Bravo"
sesleri, alkışlar)
Mahkeme Başkanı, üniversitelerde, hemen her hafta
konferanslara katılarak yaptığı konuşmalarda,
öğrencileri ve öğretim üyelerini özellikle başörtülü
öğrencilere karşı tahrik etmektedir; YÖK Başkanıyla,
âdeta işbirliği yaparcasına, öğrenci derneklerini alet
ederek gösterdiği etkinliklerden kaçınmalıdır.
İBRAHİM HALİL ÇELİK (Şanlıurfa) – Bravo!..
AHMET DÖKÜLMEZ (Devamla) – Bir Anayasa Mahkemesi
Başkanının görevi, artık problem olmaktan çıkma sürecine
giren üniversitelerdeki başörtüsü sorununu gündemde tutarak,
kızıştırarak, bilimadamı kisvesi altındaki çok az
birkısım kötü niyetli kişilere cesaret vererek, öğrenim
özgürlüğünü yok etmek olmamalıdır, (RP sıralarından
"Bravo" sesleri, alkışlar) tam tersine, bu özgürlüklerin ve
insan haklarının teminatı ve koruyucusu olmalıdır.
Halkımız, bunu, böyle görmek istiyor. 12 Eylül darbecilerine
bağlılığını ilk bildirme hatasını hafızalardan
silememiş bir kişinin, bu olumsuz intibaı izale etmek için, hak
ve özgürlükler konusuda daha bir gayret içerisinde olması gerekir.
Anayasa Mahkemesi kararlarına sahip çıkma görüntüsü
arkasında, belli inanç gruplarına saldırmaktan vazgeçilmelidir.
Bu tahrik ve saldırılar yapılırken "hayatım
tehlikede, beni öldürecekler" diye bar bar bağırmak da ayrı
bir yanlıştır. Bu devlet, kendi en yüksek mahkemesinin
başkanının kılına bile zarar gelmesine, hiçbir zaman
müsaade etmeyecek kadar güçlüdür. Böyleyken, bu türlü demeçler, halkın bir
kısmını diğer bir kısmına karşı kin ve
düşmanlık içerisine sokmaktan başka bir işe
yaramamaktadır. Hangi anayasal kurumun başkanı 20 kişilik
bir koruma ordusuna sahip, merak ediyorum. Yoksa, diğer kurumların
başındakiler Atatürkçü ve laik değiller mi?! Tam aksine,
tarafsızlığını korumak için, başka kurum
başkanları, siyasî hayatın dışında olmaya gayret
sarf etmektedirler. Eğer, bu belirttiğimiz yanlışlarda
ısrar edilirse, bir gün, bir kişi çıkıp, emekli bir
başsavcının politikaya atılmasını ve acı bir
ders almasını örnek gösterip, halkın, kendisini ve uluorta
ortaya koyduğu düşüncelerini sevip sevmediğini test etmesini
öğütlerse ve hodri meydan derse, kimse bunu
yadırgamamalıdır. (RP sıralarından "Bravo"
sesleri, alkışlar)
Siz, bir günlük gazetede köşe yazarlığı yapan bir
yüksek mahkeme başkanı düşünebiliyor musunuz?! Dünyada
örneği var mı bunun?! Maalesef, Türkiye'de var. Anayasada
açıkça, başkan ve üyelerin hiçbir kurum ve kuruluşta ücretli
veya ücretsiz görev alamayacakları amir hüküm olarak bulunurken, Mahkeme
Başkanının bu hükmü kulakardı etmesi, Başkanın
kendi yanlışları sebebiyle, başında bulunduğu
Kuruma zarar verir; Kurumun Anayasaya bağlılığı
konusunda ihtiyacı olan güven zedelenir, yara alır.
Sayın Başkan, sayın üyeler; Mahkeme Başkanı,
köşe yazarlığı yapacağı yerde, yıllarca
yazılmayan mahkeme kararları için biraz mesai verse, Mahkemenin
saygınlığı ve itibarı herhalde daha da artar.
İBRAHİM HALİL ÇELİK (Şanlıurfa) – Bravo...
AHMET DÖKÜLMEZ (Devamla) – Örnek istiyorsanız, by-pass yasası
olarak bilinen 2802 sayılı Yasada Değişiklik Yapan
Yasanın iptali kararının gerekçesi, tam ikibuçuk senede
yazılmış; ama, yayımlanmamıştır. Son olarak,
bir yüksek mahkeme başkanının, siyasî parti lideri gibi,
sık sık, ayrı ayrı yerlerde toplantı yapması,
makûl olanın dışında yanlış bir
davranış olduğu için, olur ya insanın bazen
ayağına dolanır. Nitekim, bu gezilerden birinde bindiği,
Başbakanlığa ait bir Mercedes kaza yapmış, 1 milyara
yakın masraf Başbakanlıkça karşılanmıştır.
Bunun belgeleri Başbakanlıkta var.
Şimdi, tüm bunları -Mahkeme Başkanının
yanlış davranışları sebebiyle- ülkemizdeki en yüksek
bir yargı kurumunun zarar görmemesi için söylüyorum. Anayasa Mahkemesi
Başkanının, birçok platformda basına yansıyan söz ve
davranışları ihsası rey niteliğindedir. O kadar
çeşitli konularda, o kadar çok konuşmaktadır ki, tüm bu
konuşmaları sebebiyle ortaya çıkan ihsası reyleri
dolayısıyla, Anayasa yargısında reddi hâkim talebi
müessesesi yoktur; ama, olsaydı, önüne gelen her dosyada reddi hâkim
talebini haklı kılacak bir karakter ve kişilik çizmektedir. (RP
sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)
MEHMET BÜYÜKYILMAZ (Adana) – O Yüce Müesseseyi de yıpratmaya
çalışıyorsunuz.
AHMET DÖKÜLMEZ (Devamla) – Bakın, size entresan bir örnek vereyim.
Yıl 1972. O yıllarda Emine
Aykenar isimli başörtülü bir hanım avukat, o zamanın Ankara Baro
Başkanı Sayın Yekta Güngör Özden tarafından, başörtüsü
dolayısıyla meslekten ihrac edilir.
FEVZİ AYTEKİN (Tekirdağ) – İyi yaptı.
AHMET DÖKÜLMEZ (Devamla) – Haliyle, bu, basına yansır.
Basın, çeşitli kişilerin bu konuda görüşlerini alır,
bu arada, zamanın Barolar Birliği Genel Başkanı Faruk Erem
hocanın da görüşünü alır. O da görüşünü söyler, gazetelerde
yayımlanır. Emine Aykenar hakkını arar, Barolar
Birliği nezdinde karara itiraz eder.
Barolar Birliği Yönetim Kurulu oturur, bu meseleyi görüşeceği
sırada Faruk Erem Hoca "arkadaşlar, ben, boş bulundum, bu
konu, dosya olarak önümüze gelmeden önce bir ihsası reyde bulundum, bu
konudaki görüşümü açıkladım. Ciddî bir hukukçu olarak, titiz bir
insan olarak, benim, bu ihsası reyim dolayısıyla bu karara
iştirak etmemem lazım, bu müzakerede bulunmamam lazım."
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
AHMET DÖKÜLMEZ (Devamla) – "Onun için, ben, bu müzakereye
katılmayacağım" der. Faruk Erem hâkim değil, bir
hukukçudur; ama, hukuk disiplini ve hassasiyetini söz konusu ettiğim
kişiye örnek olsun diye anlatıyorum bunu.
İBRAHİM HALİL ÇELİK (Şanlıurfa) – Bravo...
AHMET DÖKÜLMEZ (Devamla) – Kıymetli arkadaşlar, değerli
milletvekilleri; bir ateş çemberiyle çevrili coğrafyamızda,
ülkemiz insanı birbirini sevmesin diye, kucaklamasın diye, diyalog
ortamı oluşmasın diye iç ve dış düşmanların
her bir köşede ateş yaktığı bir ortamda, bizlere
düşen ve Anayasa Mahkemesi gibi yüksek yerlerde duran insanlara
düşen, ateşi gördüğümüz yerde üzerine basıp onu söndürmek,
herkesin birbirini anlayışla karşılayacağı ve
kucaklayacağı diyalog ortamını oluşturmak, sevgiyi
egemen kılmak, insanımızı ve insanımızın
mutluluğunu her şeyin merkezine yerleştirmek
olmalıdır.
Bu düşüncelerle, Anayasa Mahkemesi Bütçesinin, Anayasa Mahkememize,
üyelerine ve çalışanlarına ve ülkemize hayırlı
uğurlu olmasını diler, hepinizi saygı ve hürmetle
selamlarım. (RP sıralarından "Bravo" sesleri,
alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Dökülmez, teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri, soru sorma süresi dolmuştur. Bundan
sonra Divan soru almayacaktır.
Şahısların bütçeler üzerindeki görüşlerine geçiyoruz.
Bütçenin aleyhinde, kişisel görüşünü ifade etmek üzere,
Sayın Çağlayan; buyurun.
HASAN ÇAĞLAYAN (Çorum) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Sayıştay Başkanlığı ve Anayasa
Mahkemesi Başkanlığı bütçesi üzerinde, benden önceki
konuşmacıların değinmiş oldukları konuları
tekrar gündeme getirmemek için, bu iki bütçeyi konuşmamın dışında
tutuyor, benden önceki konuşmacıların tenkitlerine de aynen
katıldığımı burada belirtmek istiyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi 1997 yılı bütçesi, 24 trilyon 184
milyar liradan, Plan ve Bütçe Komisyonunda, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının teklifi üzerine, 3 trilyon 64 milyar
lira düşürülerek, 21 trilyon 84 milyar 453 milyon lira olarak
belirlenmiştir.
Geçen yıla göre bu artış yüzde 80 civarındadır.
Yeni lojmanların, ek olarak halkla ilişkiler binasının
yapıldığı, Genel Kurul salonunun tadilat
çalışmalarının olduğu bir yılda, bu
artışı, enflasyonu da dahil edince, makul görebiliriz.
Meclis Başkanlığının bu
tasarruflarını tek tek ele aldığımızda,
doğruluğu, ciddî manada tartışılır. Hele,
Meclisin tatil döneminde, yüzlerce personelden yeteri kadar faydalanılmaz
durumdayken, milletvekillerinden kaçırılırcasına, ne kadar
ve ne şekilde alındığı bilinmeden, yeni personel
istihdamı, Meclis Başkanlığından
sorulmalıdır.
1997 yılı Cumhurbaşkanlığı bütçesi ise, 7
trilyon 232 milyar 752 milyon liradan, yine, Plan ve Bütçe Komisyonunda, 5
trilyon 932 milyar 752 milyon liraya düşürülmüştür. Bu bütçe, Çevre,
Turizm, Kültür, Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanlıklarının bütçelerine yakın bir
bütçedir.
Plan ve Bütçe Komisyonunda, Meclis Başkanlığında
olduğu gibi, Cumhurbaşkanlığının istemi üzerine,
1 trilyon 250 milyar 752 milyon lira düşürülmüş. Ama, ben, yine de
şu soruyu sormadan edemiyorum: Sayın
Cumhurbaşkanımızın,
kendisine yakın eski politikacılardan ne kadar müşaviri
vardır; bunlara ne kadar ücret veriyor?
Aslında, hepimiz, bu iki yüce makama daha fazla bütçeler vermek
isteriz. Cumhurbaşkanlığı, Türkiye Büyük Millet Meclisi,
demokrasimiz içerisinde tartışılamayacak kurumlar değiller.
Cumhurbaşkanlığı makamı da Türkiye Büyük Millet
Meclisi makamı da milletimize öncülük ve önderlik yapacak
makamlardır.
Türkiye Büyük Millet Meclisinin, 1997 yılı bütçesine göre bir
günlük gideri 60 milyar liradır. Milletimiz, bunca fakirlik,
sıkıntı, çile içerisindeyken dertlerine çare olunsun; bu ülkenin
devletiyle, milletiyle bölünmez bütünlüğü korunsun; millî ve manevî
değerlerine sahip çıkılsın; adalet, hürriyet
sağlansın; milletin adına, milletin menfaatına
alternatifler tartışılsın; ama, gür olarak bir ses
çıksın, kendine önder olsun, güzelliklerde öncü olsun diye bizi
buraya gönderdi; ama, Meclisteki görüntü düşündürücüdür.
Her parti bir kesime, bir meşrebe, bir gruba talip olmuş, bu
ayrılıkları keskinleştirerek taban tutmaya
çalışıyor. Müştereklikler bir tarafa
bırakılıp, asgarî ayrılıkların peşine
düşülmüş.
Hele, dün, bir partimizin tecrübeli genel başkanının, son
günlerdeki üniversite olaylarını değerlendirmesi üzüntü
vericidir. Bu değerlendirmede birleştiricilik göremiyor,
ayırımcılık var diyoruz.
Yine, 12 Eylülü yaşamış, 12 Eylül öncesi üniversitelerin
halini bilen ve 12 Eylül öncesi üniversitelerin o günkü hale gelişlerinin
sebeplerini bilen bir parti genel başkanımızın bu
değerlendirmesine bir mana veremiyorum.
MEHMET BÜYÜKYILMAZ (Adana) – Doğru söylüyor. Satırlara,
tabancalara ne diyorsun sayın milletvekili?
HASAN ÇAĞLAYAN (Devamla) – Satırları da
kınıyoruz, oradaki olayları da kınıyoruz.
Bir tarafı suçlayıp, diğer tarafı koruma
şeklinde değil; bu olayların tamamının
yanlış olduğunda direnmesi ve söylemesi gerekiyor,
tamamının önüne geçilmesi gerekiyor.
BAŞKAN – Sayın Çağlayan, lütfen, sürenizi siz
kullanın.
HASAN ÇAĞLAYAN (Devamla) – Bu beklentilere rağmen, Meclis bir
şey yapamıyor; işsizler, zulme uğramışlar, tayin,
nakil isteyenler, tedavi olmak isteyenler, ayrıca zengin olmak isteyenler
velhasıl, Türkiye, Meclise geliyor.
Bu durum, Meclisi tıkıyor, aynı zamanda sistemi de
tıkıyor. Türkiye'de çalışanlar arasında adalet yok.
Askeriye hariç personel ve mevzuat kanunu da yok. Varsa da işlemiyor.
Hergün Ankara'ya yüzbinin üzerinde insanımız geliyor; işini
takip edebilmek için.
Bütün bunların üstesinden gelmek için bir yerden başlamak gerekiyor.
Sizlere soruyorum -buradan, "suçluyor" manası
çıkarılmasın; tedbir alınması için söylüyorum-
İltimasla, siyasî rüşvetle bir yere gelen imamın arkasında
nasıl namaz kılacağım? Yine, aynı usulle
işbaşına gelen bir sağlık memuru, kime hizmet eder? Köyüne
gelen suyu, yolu, okulu, telefonu partilerin getirdiğini gören -seçimler
döneminde oy karşılığı verilen bu hizmetlerden sonra-
vatandaş, devletine nasıl güvenecek? Daha bunlar gibi,
sayabileceğimiz yüzlerce usulsüzlük mevcut. Bütün bu
sıkıntılardan, milletimizi kim kurtaracak?
Görüldüğü gibi, sistem tıkanmıştır. Millet de,
Meclis de bir şeyler aramalıdır. Buradaki maksadı rejim
olarak değerlendirmeyin. Tekrar söylüyorum, sistem
tıkanmıştır, yeni arayışların içerisine
girilmelidir.
Şüphesiz, bütün bu sıkıntıların üstesinden,
yine, Türkiye Büyük Millet Meclisi gelecek, bu
tıkanıklığı yine Meclis açacaktır. O zaman,
diyorum ki, birbirimizi sevelim; bu ülke bizim, bu millet bizim...
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; burada,
konuşmama güzel bir sözle son vermek istiyorum -sanki bu söz, Meclise ve
bizlere söylenmiş- "Bir şey yapılması gerekiyorsa,
yapın; bir şeyin düzeltilmesi gerekiyorsa, düzeltin; bir şey
sonuç verecek gibiyse, deneyin."
1997 yılı bütçesinin, milletimize hayırlı,
uğurlu olmasını diliyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (BBP, RP ve DYP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Çağlayan, teşekkür ediyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı adına,
Başkanvekili Sayın Genç; buyurun.
Efendim, Bütçe aleyhindeki konuşmayı da öne aldım
zatı âliniz bu tenkitlere rahat cevap veresiniz diye...
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANVEKİLİ KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Ülkemizin ve rejimimizin en temel, en kutsal kurumu olan Yüce Türkiye
Büyük Millet Meclisi bütçesinin müzakeresi sırasında, değerli
arkadaşlarımızın, bu kurumun daha sağlıklı
işleyebilmesi, ülkeye, millete daha faydalı hizmetler yapabilmesi
yönünde bize yönelttikleri tenkitlerden dolayı hepsine teşekkür
ediyoruz. Gerçekten, bütün konuşmalarda yararlanılacak ve
faydalanılacak çok taraflar var. Biz, Meclis
Başkanlığı olarak, bundan sonra, bu bütçe müzakereleri
sırasında ileri sürülen görüşlerden, elimizden geldiğince
istifade edeceğiz.
Konuşmama başlarken, evvela, hem şahsım hem Türkiye
Büyük Millet Meclisi Sayın Başkanı ve Başkanlık
Divanı üyeleri adına, size saygılar sunmak istiyorum.
Biraz önce burada konuşan Sayın Hasan Çağlayan
arkadaşımız, Plan ve Bütçe Komisyonu üyesidir. Plan ve Bütçe
Komisyonu raporuna baktım, Plan ve Bütçe Komisyonu raporuna muhalefet
şerhini koymamış.
İçtüzüğümüzün 42 nci maddesinde denilir ki: "Herhangi bir
komisyon üyesi, mensubu bulunduğu komisyonun raporuna eğer muhalif kalmamışsa,
diğer bir komisyonda veya Genel Kurulda rapor aleyhine
konuşamaz..." Ama, arkadaşımız konuştu. Biraz,
İçtüzüğe de riayet etsek daha iyi olur.
Değerli arkadaşlarım, tabiî, Türkiye Büyük Millet Meclisi
yüce bir kurum. Bu kurumun hatasız, eksiksiz çalışması en
ideal olan bir durumdur. 20 nci Dönem Türkiye Büyük Millet Meclisi, gerçekten,
çok verimli çalışan, çok faydalı hizmetler yapan bir kurumdur.
Yirmiüç senedir, Türkiye Büyük Millet Meclisinde İçtüzük
değişikliği olmamıştır. İlk defa bu Meclis,
daha toplanır toplanmaz, çok önemli derecede İçtüzük
değişikliğini yapmak suretiyle, bana göre, çok önemli bir hizmet
yapmıştır. Bundan dolayı, bu Meclisi, bence, ne kadar tebrike tsek azdır; çünkü,
bugüne kadar, her dönemde "Meclis İçtüzüğünü değiştirelim"
denmiştir; ama, değiştirilememiştir bir türlü. Yine 19 uncu
Dönemde, çok önemli olarak Anayasa değişikliğini yaptık.
Dolayısıyla, Meclisimiz, hem çalışma hem de verim
bakımından, bu dönem, diğer dönemlere nazaran kıyas kabul
edilmeyecek derecede çok iyi bir safhadadır.
Ben, yıllardır bu çatı altında görev yapıyorum;
geçmişte, bir kanun maddesinin, haftalarca çıkmadan, Meclisin
açılıp kapandığını gördük; ama, çok şükür,
bu sene, özellikle 20 nci Dönemde, Meclisimiz, her hafta birkaç tane kanun
çıkarmakta, saat 15.00'te toplanmakta ve saat 19.00'lara, 20.00'lere,
bazen gece yarılarına kadar çalışmaktadır ki, bu,
bence, ihmal edilmemesi, görülmesi ve değer verilmesi gereken bir
noktadır.
Değerli arkadaşlarım, tabiî ki, Türkiye Büyük Millet
Meclisi de çağa uymak zorundadır. Yetmişaltı sene önce
kurulan Türkiye Büyük Millet Meclisinin, elbette ki, çağın
gerektirdiği donanıma, tekniğe ve yasama faaliyetlerine destek
sağlayan bazı hizmet birimlerine kavuşması
lazımdır. Biz, her şeyi, ilk günkü seviyede
bırakamayız. Görüyorsunuz, Türkiye Büyük Millet Meclisinde bir
yoklama isteniyor, bir yoklama yarım saatte yapılıyor; bir
oylama sonucunda, bakıyorsunuz onbeş-yirmi dakika geçiyor.
Artık, çağımızda teknoloji o kadar gelişti ki, bir-iki
saniyede yapılması gereken şeyler için, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin, memleketin çok önemli meselelerine çözüm bulmak zorunda olan bir
Meclisin, saatlerini, yoklamayla, oylamayla, sayımlarla geçirmesi, kabul
edilebilecek bir durum değildir.
Bu itibarla, bu sıkıntıları, bu eksiklikleri
gidermek üzere, geçen dönemde başlanan Genel Kurul Salonunun yeniden düzenlenmesi ve yeni tekniklere uygun
yoklama ve oylama sisteminin getirilmesi için, biliyorsunuz, büyük salonumuzu
bu sene ihale ettik. Bu ihaleyle ilgili, arkadaşlarımızın
bazı soruları oldu. Bu ihaleyi, sermayesinin tamamı devlete ait
olan Emlak Konut Anonim Şirketine verdik. Projenin yapılması,
ihalesinin yapılması, denetimi hepsi bu firma tarafından
üstlenilmiştir ve bu ihale bedeli 21 milyon dolardır. Ancak,
bazı teknik aletlerin, oylamalardaki otomatik cihazların getirilip
monte edilmesi de 4 milyar lira civarında bir rakama baliğ
olmaktadır; hepsi 25 milyon dolar civarındadır. Tabiî, ben,
mühendislik faaliyetlerinden anlamam; ancak,
zannedersem, enine boyuna bu fiyat tartışılmış
ve birtakım incelemeler yapıldıktan sonra bu seviyeye
gelinmiştir. Kaldı ki, müteahhit firma da bir devlet kuruluşudur.
MUSA UZUNKAYA (Samsun) – Başka taşeron var mı Sayın
Başkan?
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANVEKİLİ KAMER GENÇ
(Devamla) – Taşeron olup olmadığını bilmiyorum; ama,
biz, Emlak Konuta verdik. O konuda bir bilgim yok. İsterseniz size
yazılı da cevap verebiliriz.
Değerli milletvekilleri, biliyorsunuz, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin...
MUSTAFA ÇİLOĞLU (Burdur) – Gelecek yasama yılına
yetişecek mi?
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANVEKİLİ KAMER GENÇ
(Devamla) – Bir sene içinde bitirmeyi düşünüyoruz. Gelecek yasama
yılında inşallah orada faaliyette bulunacağız.
Hakikaten, burası dar bir salon ve arkadaşlarımız
için rahat bir çalışma mekânı değil. Bunu kısa zamanda
yapacağız. Bugün, buraya harcanan para, bazı arkadaşlar
tarafından belki lüks sayılabilir veyahut da fazla görülebilir; ama,
göreceksiniz, salonumuz yeni hale
geldikten sonra, dünya parlamentoları arasında gerçekten beğeni
kazanabilen, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin şanına ve şöhretine
uygun bir yapıya, bir çalışma mekânına
kavuşacağımızı belirtmek istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, Türkiye Büyük Millet Meclisi
kurulduğu yıllardan, daha 1980'lere kadar, milletvekillerinin bir
odası yoktu. Biliyorsunuz, bu ana binanın salonlarında, insanlar
ayakta karşılanıyordu. Günde on-onbeş bin insan geliyor.
Milletvekillerine küçük birer oda yapıldı; ama, bu da yetersiz
kaldı. Artık, çağımızda, hem bir
danışmanı hem bir sekreteri olan bir milletvekilinin, böyle 10
metrekare civarında küçük bir alanda -bir kısmı büyük, bir
kısmı küçük- havasız bir ortamda, gelen insanlara hizmet etmesi,
artık, çok çağdışı bir görüntü vermektedir. Meclis
Başkanlığımız ve Başkanlık
Divanımız, yeni bir çalışma
başlatmıştır; her milletvekiline sekreter,
danışman ve en azından 50 metrekare genişliğinde bir
oda vererek, milletvekilinin sağlıklı
çalışmasını sağlayacak, yeni bir çalışma
sistemine kavuşturmak için gayret sarf etmektedir; bunun ön
çalışmaları yapılmaktadır ve kısa zamanda da bunu
sağlayacağımıza inanıyoruz.
Değerli milletvekilleri, yine arkadaşlarımızın
çoğunun şikâyet ettiği, personel alımı meselesi var.
657 sayılı Kanunun 59 uncu maddesine göre, Türkiye Büyük Millet
Meclisinde çalışan personelin statüsü istisnaî memuriyettir.
İstisnaî memurun memuriyete alınmasında imtihan koşulu yoktur.
Bu, tamamen, Başkanın takdirine göre, belli bir incelemeyle
alınması gereken bir kamu personeli kabul sistemidir; ancak, biz,
Başkanlık Divanı olarak, 2919 sayılı Türkiye Büyük
Millet Meclisi Genel Sekreterliği Teşkilât Kanununun
değiştirilmesini kabul ettik. Bu konuda gerekli hazırlıklar
yapıldı. 2919 sayılı Kanunun, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin yapısına uygun bir hale dönüştürülmesi ve
çağdaş bir personel politikasının gerektirdiği
nitelikleri kapsaması bakımından da ciddî bir hazırlık
yaptık. Biz, Başkanlık Divanında bunu müzakereye
başladık; ancak -bu, çok önemli bir kanun olduğu için bir alt
komisyon kurduk. Alt komisyon bu çalışmalara devam etmektedir.
Alt komisyonun getireceği taslak, Başkanlık
Divanında kabul edildikten sonra, Yüce Meclise sunulacaktır. Yüce
Meclisin sayın üyeleri, bu taslağa, kendi düşüncelerinin daha
mükemmel bir hale getirilmesi konusunda katkıda bulunacaklardır.
Biz, Türkiye Büyük Millet Meclisine personel alımındaki bu
istisnaî memuriyet sisteminden, tümüyle değilse bile, aşağı
yukarı yüzde 90 seviyesinde vazgeçmek istiyoruz. Özellikle geçmişte
alınan personelle ilgili, bazı arkadaşlarımızın
haklı olarak tenkitleri oldu. Bir defa, Başkanlık, Türkiye Büyük
Millet Meclisindeki personel alımının, istisnaî memuriyet olması
dolayısıyla, imtihan zorunluluğu olmamasına rağmen,
başlangıçta bu konuda bir teşebbüste bulundu. Galiba, 25-30
personelle ilgili bir imtihan açalım dedik; fakat, 25 bin kişi
müracaat etti. Ee, 25 bin kişi
için hakikaten, yapılacak
bir imtihanın... İşte, Sosyal Sigortalar Kurumu için açılan
imtihanın, gerçekten, insanlar üzerinde yarattığı
sıkıntıyı da gördük. Bunun için, Başkanlık
olarak, daha ziyade, alınan odacı, çaycı, garson gibi
-bunlar, biraz, özel bilgi ve beceriyi
gerektiren konular olduğu için- az miktarda personel
alınmıştır. Burada, Başkanlığın,
takdirini kötü kullanma şeklinde herhangi bir durum yoktur.
Değerli arkadaşlarım, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
bütçesinde bu sene yüzde 79 bir artış
sağlanmıştır; geçen sene 12 trilyon lira iken, bu sene 21
trilyon olmuştur. Başlangıçta 24 trilyon olarak teklif
edilmiş; ama; biz, Meclis Başkanlığı olarak, Hükümetin
tasarruf politikasına uygun bir düşünceyle, Plan ve Bütçe
Komisyonunda, bütçede 3 trilyon liralık indirimi uygun gördük ve
dolayısıyla, yüzde 79 artış oldu.
Şimdi, yüzde 79 artış oldu; ama, Türkiye Büyük Millet
Meclisi, geçen dönem 450 kişiydi, bu sene 550 kişiye çıktı;
daha doğrusu, 95 seçimlerinden sonra- aşağı yukarı
dörtte bir nispetinde bir artış oldu -dörtte birden biraz daha fazla-
Gerçi, o artış olmalı mıydı, olmamalı
mıydı; ben, şahsen, o artışa da
karşıydım; yani, 450 milletvekili yeterliydi; ama, Anayasa
değişikliği kabul edildi ve geçti; onun artık zamanı
değil.
Şimdi, bu kadar milletvekili artışına paralel
olarak, bütçede meydana gelen yüzde 79'luk artışı çok fazla
görmemek lazım. Bir defa, 100 milletvekili arttı; 100 milletvekiline
paralel olarak, onun hizmetleri, ona yapılması gereken giderler
arttı; danışmanmış, sekretermiş gibi, ona
bağlı olarak odaymış, lojmanmış gibi, bu tür
giderler arttı. Bunu da, bence, normal karşılamak lazım.
Türkiye Büyük Millet Meclisinde, mümkün olduğu kadar, israftan
kaçınmak ve devletin parası harcanırken, vatandaşlardan
toplanan vergi harcanırken azamî gayretin, titizliğin sarf edilmesi,
önemli bir ilke olarak kabul edilmektedir.
Sayın milletvekilleri, bütçemiz incelendiği takdirde, bizce,
bu artışlarda israfı gerektiren hiçbir hizmet yoktur.
Yalnız, parlamenter hizmetleri
binasına yapılacak ek binalar için çalışmalarımız
var. Onu, önümüzdeki 1997 senesinde yapmak istiyoruz. O, inşallah,
yapıldığında, bugün tenkit eden
arkadaşlarımız içine geçtiklerinde rahat ederler ve sonuçta da
memnun olurlar.
Sayın milletvekilleri, şimdi, Parlamentonun denetim
faaliyetleriyle ilgili bazı hususları arz etmek istiyorum.
Biliyorsunuz, Parlamentomuzun iki önemli görevi vardır; 1- Yasama
faaliyeti, 2- denetim faaliyeti. Parlamentonun yetkilerinin ne olduğu,
Anayasanın 87 nci maddesinde belirtilmiştir.
Denetim faaliyeti konusunda, Yüce Meclisin bu dönemde çok önemli denetim
fonksiyonu icra ettiğine inanıyorum. Bir defa, bir yıl içinde 9
soruşturma önergesi verilmiştir; gensoru önergeleri verilmiştir.
Bu denetim faaliyetleri içerisinde en önemli unsur, milletvekilinin
vicdanına göre hareket etmesi gereken konu, Meclis
soruşturmasıdır.
Biliyorsunuz, Meclis soruşturmasında, gruplarda görüşme
açılamaz. Bakan ve başbakana belli bir suç isnat edilerek onun Yüce
Divana sevki yolunda tasarrufta bulunma hakkı Parlamentoya
tanınmıştır. Bana göre, parlamenterlik görevi içinde en
ağır olanı budur. Yani, kendi içinde görev yapan ve uzun
yıllar kendisine güven duyduğu bir bakanı veya
başbakanı, Parlamentonun, Yüce Divana sevk edebilmesi için çok ciddî
deliller olması lazım. Bu takdiri yaparken, parlamenterin, en
azından, çok tarafsız ve vicdanının sesini dinlemesi
lazım. Bence, böyle bir uygulamayı çok tenkit konusu yapmamak
lazım. Ayrıca, bunun daha sağlıklı işleyebilmesi
için, Yüce Divana sevk kararlarının, hatta soruşturma
açılıp açılmaması konusunda, Anayasanın 100 üncü maddesinde
ve -gerçi yok; ama- İçtüzükte bu konuyu incelemek lazım. Bunlar gizli
oylamayla yapılırsa, bence daha sağlıklı bir sonuca
varılabilir. Aksi takdirde, yani partilerin, böyle particilik
hesabıyla, grupçuluk hesabıyla burada yanıltıcı
kararlar alınabilir.
Bazı arkadaşlarımızın, Parlamentonun denetim
faaliyetinde bulunmadığı konusundaki tenkitlerine ben
iştirak etmiyorum. Bana göre, 20 inci Dönem Parlamentosu, gerek
çalışmalarıyla gerek nitelikleriyle gerek bu kürsüde
yaptıkları konuşmalarla, gelmiş geçmiş
Parlamentoların en kaliteli Parlamentolarından birisidir; çünkü, ben,
burada arkadaşlarımın konuşmalarını dinliyorum,
gerçekten olgun, içerik bakımından çok zengin, ülke
sorunlarını araştıran, meydan kürsülerindeymiş gibi
nutuk atmayan bir seviyede konuşmalar yapılıyor. O itibarla,
bunların güzelliklerini ve bu niteliklerini iyice takdir etmek lazım,
iyi şeyleri de takdir edip alkışlamak lazım. (RP ve DSP
sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlarım, Parlamentoya ve parlamentere çok
şikâyet yığılıyor, çok tenkit ediliyor. Tükiye
Cumhuriyeti Devletinin her kesiminde görev yapan birçok insanın
hataları var. Bazıları "siyaset kirlendi" diyor;
hayır, arkadaşlar, siyasetin kirlendiği mirlendiği yok. Bir
ağaçta bir dal kurursa onu
kesersiniz, o dalın yerine daha güzel bir dal çıkar.
Parlamentoda 550 milletvekili var, emekli olan milletvekilleri var. Bir
arkadaşımız "Parlamentoyu sosyal güvenlik kurumu halinden
çıkarmamız lazım. Efendim, işte ilaçmış,
tedaviymiş bunları Parlamentonun dışına
çıkarmamız lazım" dedi; ama, çıkaramadık.
Çıkarılıp çıkarılamayacağı konusunda
araştırma yapılabilir; ancak, işte, eski emekliler var.
Arkadaşlarımız acil olarak özel bir hastaneye gidiyor.
Hastane "Ahmet Oğlu Mehmet, falanca tarihte hastanemize geldi"
diye kendisine bir kâğıt imzalatılıyor. Oraya giden
arkadaşımızın hepsi doktor değil, hangi
ilaçların, hangi tedavilerin kendisine uygulandığını
bilmediği için, bir bakıyorsunuz, yüklü bir fatura geliyor.
Mecliste çalışan bir doktor arkadaş Türkiye Büyük
Mİllet Meclisinden istifa etti. Sonra gitti, televizyonlara bu konularda
şikâyette bulundu. Bu arkadaşımız, bize,
Başkanlık Divanı üyelerinin hiçbirisine, bu konuda, usulsüz bir
ödeme yapıldığı, faturaların şişirildiği
konusunda bir şikâyette bulunmadı. Zaten, bu bize intikal ettirilmeden
önce biz, Başkanlık Divanı olarak, burada, çok ciddî
düzenlemeler yaptık; yönetmeliği değiştirdik ve mümkün
olduğu kadar, özel hastanelere giden arkadaşlarımızın
tedavilerinde yapılan harcamaların şişirilmemesi konusunda
ciddî tedbirler alabildik.
Tabiî, bunları sıfıra indirmek mümkün değil; ama,
burada bir hata yapıldı diye, Parlamentoya gölge düşürmek
gerekmez ki arkadaşlar veyahut da Parlamentonun bir üyesinin bir
hatalı hareketinden, bütün Parlamentoyu suçlamak gerekmez ki...
Parlamentoyu suçlamak demek, rejimi suçlamak demektir; parlamentoya
karşı olmak demek, demokrasiye karşı olmak demektir;
Parlamentoyu yok etmek demek, demokratik parlamenter sistemi yok edip, dikta
rejimlere çanak tutmak demektir. (Alkışlar) Onun için, bazı
çevrelerin, bu Parlamentoyu, sık sık tenkit etmelerini kınıyorum.
Arkadaşlar, biz, ihtilalleri de gördük. İhtilallerde,
Parlamentoyu tenkit eden o
insanların ne halde olduklarını da biliyoruz. Ben o zaman,
pek de öyle övünerek söylediğim bir
mesele değil; ama, Danışma Meclisi üyesiydim. Sonradan, askerler
-beni oraya seçenler- veto da ettiler. Bu salonda Danışma Meclisi
faaliyette bulunurken, demokrasiyi tenkit eden o gazeteciler buralara
giremiyorlardı, buranın lokantasında yemek yiyemiyorladı,
arka kapıdan tek sıra halinde çıkıyorlardı,
dönüyorlardı, geliyorlardı; işte, soğuk büfenin olduğu
yere -tek sıra halinde, ama- gelip, öyle yemek yiyorlardı.
Böyle rejimlere, kimsenin çağrı yapmasını
istemiyorum. Bazı kişiler, belki, olağanüstü dönemlerde,
parlamenter dönemin kapandığı dönemlerde büyük kazançlar
sağlayabilir, büyük holdingler kurabilirler.(RP sıralarından
alkışlar) Ancak, Türkiye Cumhuriyeti, üç beş holdinglik menfaat
uğruna, demokratik rejimi değiştirilmek istenecek bir ülke
değildir. Bugün, dünyada, Türkiye Cumhuriyetinin, geçmişte
dayandığı büyük İmparatorluktan aldığı
mirasın yarattığı bir havayla, ondan çok çekinen, ürken,
korkan devletler vardır ve bunlar, bu devletin büyümesini istemiyorlar;
biz, bunların oyununa gelmeyelim. Bu devlet bizim devletimizdir; biz,
kendi hatalarımızı kendimiz görelim; yani, memleketimizin
geleceğini ilgilendiren konularda parti hesaplarını bir tarafa
bırakalım; bu memleket bizimdir. Bu kürsüden çok insan geldi geçti;
ama, önemli olan, bu kürsünün ayakta durmasıdır arkadaşlar. Onun
için, ben, değerli arkadaşlarımdan rica ediyorum; bazı
arkadaşlarımız zaman zaman dolduruşlara geliyor, kürsülerde
bağırıyor; şunun bunun toplantılarında,
Parlamento şöyledir, politikacı şöyledir diye... Bu tür
dolduruşlara gelmemelerini diliyorum; çünkü, bu Parlamento, bizim
geleceğimiz, rejimimizin teminatıdır; bu yaşayacaktır;
kimsenin de bunu yıkmaya gücü yetmeyecektir.
Burada çalışan memur arkadaşlarımızın
maaş, ücret ve statülerinin değişik olduğu söylendi.
Arkadaşlar, bu doğrudur; 2919 sayılı Türkiye Büyük Millet
Meclisi Teşkilat Kanununda yapacağımız
değişiklikle, bu aksaklıkları gidereceğiz;
arkadaşlarımız bundan emin olsunlar. Geçici görevle gelen
sekreterler var; bu arkadaşlarımız da uzun süredir burada
çalışıyorlar; bence, hizmetinden yararlanma zarureti olan
kişilerin burada çalışması, yoksa, bunların, kendi
idarelerine gönderilmesi gerekir.
Değerli arkadaşlarım, bir de, son günlerin modası;
özellikle bu dokunulmazlık müessesesine de dokunmak istiyorum. Türkiye,
dünyada tek bir devlet değil; dünyada 180'e yakın devlet var ve
bunların içerisinde demokratik sistemle yönetilen devletler var. Bu
devletlerde var olan sistemleri, bizim de kabul etmemiz lazım. Bütün
devletlerde kabul edilen önemli bazı şeyler var; bir yasama
sorumsuzluğu var. Yasama sorumsuzluğunun anlamı şudur:
Yani, bir milletvekili, kürsüde kullandığı oydan, söylediği
sözden, ileri sürdüğü düşünceden dolayı ilelebet sorumsuz
tutulmalıdır; bu, yasama sorumsuzluğudur. Bunun amacı
şudur: Milletvekili kürsüye çıktığı zaman -hatta, kürsü
dışında da bence- ülkenin yönetimiyle ilgili olarak, doğru
bildiği şeyleri, hiç çekinmeden söylemelidir "acaba,
söylediğim zaman cezalandırılır mıyım" diye
bir korku altında kalmamalıdır. (RP sıralarından
"Bravo" sesleri, alkışlar) Eğer böyle bir korku
altında kalırsa, milletvekili, düşüncelerini açıklayamaz.
Eğer, milletvekili düşüncelerini de açıklayamazsa, o zaman, o
milletvekilliğinin gerektirdiği hizmeti de ülkeye veremez. Bunun
amacı budur.
Bir de, milletvekili dokunulmazlığı vardır; o da,
milletvekilinin, suç teşkil eden herhangi bir fiilinden dolayı belli
bir zaman için sorumlu tutulmamasıdır. Yani, milletvekillerinin,
normal olarak, adi suçlardan, cürümlerden veya kabahatlerden dolayı, belli
bir süre için, yargılama muafiyetine tabi tutulması lazımdır
ki, bazı ülkelerde şöyle bir sistem kabul edilmiş: Mesela,
denilmiş ki, milletvekili, yasama meclislerinin çalışma süreleri
zarfında yargılanmamalıdır. Yargılanırsa ne olur?
Bir bakarsınız, iktidar grubunda, bazı güçlü milletvekilleri
karşısındakine ne yapar; ona bir suç işletir, ondan sonra
da, onu alır içeriye koyar; dolayısıyla, ondan kurtulur.
KAHRAMAN EMMİOĞLU (Gaziantep) – Komplo kurar...
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANVEKİLİ KAMER GENÇ
(Devamla) – Dediğiniz gibi, komplolar kurulur.
Hatta, bu, Türkiye'de de olmuştur; birbirine rakip olan iki
milletvekilinden biri diğerini silah kaçakçılığından
ihbar etmiştir; öteki, döviz kaçakçılığından veyahut
da eroin kaçakçılığından ihbar etmiştir; birbirlerini
ihbar etmişlerdir; ama, seçimde bunlar içeri
alınmışlardır -o zaman milletvekili değilmişler-
fakat, sonradan, seçim bittikten sonra ikisi de beraat etmişlerdir. Yani,
tabiî, Türkiye'de politikacıların birbirlerine karşı
husumetleri de bilinen bir konu.
Şimdi, yasama çalışmaları sırasında milletvekili
sıfatını taşıyan insanı, Meclis
çalışmalarına katılmasını engellememek için,
Meclis çalışmaları süresince, yargılamamak, içeriye
almamak, Meclis çalışmalarına katılmaktan alıkoymamak;
yasama dokunulmazlığının anlamı bu. Bu, Türkiye'de, bir yasama dönemiyle; yani,
beş yılla sınırlandırılmış. Bazı
ülkelerde, mesela Fransa'da, Fransız Parlamentosu
çalıştığı sürece, yani
-galiba, senede 180 gün çalışıyor- 180 gün zarfında
parlamenteri yargılamıyorlar; ama, parlamentonun
çalışmadığı sürelerde parlamenteri
yargılıyorlar, suçu varsa tespit ediyorlar.
Kaldı ki, bizim, burada önemli olan olay şu: Parlamenterlerin
yapamayacakları işler konusunda Anayasanın 82 nci maddesinde
belirtilen hükümler vardır; bence, bununla ilgili kanunun bir an önce
çıkması lazım; yani, parlamenter hangi işi
yapmamalıdır. Onun için, bu konuda, Yüce Parlamentomuzda en kısa
zamanda gerekli hazırlıkları yapmalıyız; ama -Plan ve
Bütçe Komisyonunda da söyledik- bu konunun da çok fazla arkasına
takılmamak lazım.
Değerli arkadaşlarım, seçimler sonunda seçimi kaybeden
birçok milletvekili arkadaşımız oldu; acaba, bunların
kaçı, dokunulmazlığı kalktıktan sonra
yargılandı da tutuklandı? Yani, bunları da bilmek
lazım... Olabilir, ben,
tamamıyla suçsuz demiyorum, elbette bazı şeyler var. Hatta, bu,
belli bir seçim dönemiyle değil de... Biz değişiklik de
yapabiliriz. Bu konuda, partilerarası uyum komisyonunda, partilerin
getirdikleri teklifler var. Bunu, en süratli şekilde
sonuçlandırmamız lazım.
Şunu da unutmadan söylemeliyim ki, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
yaptığı en önemli faaliyetlerden biri de, biliyorsunuz,
Başkanlığın gayretiyle bir partilerarası uyum
komisyonu kurulmasıdır. Bu komisyon, geçen dönemde yapılan
anayasa değişikliğine uygun uyum yasalarını getirmekle
uğraşıyor. Bence, bu da, Parlamentonun hem
sağlıklı çalışması hem partilerarasında
anlaşmanın sağlanması bakımından çok faydalı
bir sistemdir.
Bir arkadaşımız, burada, Parlamento, hep Hükümetin
getirdiği tasarıları çıkarıyor gibi bir tenkitte
bulundu.
Değerli arkadaşlarım, benim gördüğüm kadarıyla,
bu dönem, grup başkanvekili arkadaşlarımız bir araya
geliyorlar, birçok konuda anlaşıyorlar ve kanunlar böyle
çıkıyor. Elbette ki, bir parlamento, kendi içerisinden
çıkardığı hükümetin sağlıklı olarak
çalışabilmesi için gerekli olan bazı tasarruflarda da
bulunabilir. Bence, bundan dolayı kimseyi çok fazla tenkit etmemek
lazım.
Sayın milletvekilleri, çok fazla zamanınızı almak
istemiyorum. Gerçekten, bütçemize tenkit yönelten veya bütçemizle ilgili fikir
beyan eden tüm milletvekili arkadaşlara teşekkür ediyorum. Diliyorum
ki, bu dönemde ve önümüzdeki yasama yılında, Türkiye Büyük Millet
Meclisi, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin ve vatandaşlarının
ihtiyaç duyduğu hizmetlerin yapılması konusunda en
sağlıklı, en iyi düzenlemeleri yapacak; bu düzenlemeleri
yapacağınıza da inanıyorum.
Bütçemize gösterdiğiniz ilgiden dolayı hepinize teşekkür
ediyorum, Meclisimize başarılar diliyorum.
Diliyorum ki, bundan sonra, memleketimiz ve milletimiz, hep
barışla, dostlukla, partilerarasında kurulan dostluklarla, iyi
münasebetlerle, böyle bir parlamento yönetimiyle yönetilsin.
Hepinize saygılar sunuyorum efendim. (Alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Genç, teşekkür ediyorum.
Bütçenin lehinde olmak üzere, Sayın Erbaş. (RP
sıralarından alkışlar)
Sayın Erbaş, esaretten kurtarılmalarına vesile
olduğunuz evlatlarımıza ve onların ailelerine geçmiş
olsun diyorum; size, bu çabanızdan dolayı teşekkür ediyorum. (RP
sıralarından alkışlar)
Buyurun efendim.
FETHULLAH ERBAŞ (Van) – Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığı,
Cumhurbaşkanlığı, Sayıştay ve Anayasa Mahkemesi
Başkanlığı bütçeleri üzerinde, şahsım adına
söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının bütçesini eleştirmek istiyorum.
Meclisimizin 1997 yılı bütçesi, 1996 yılı bütçesine göre
yüzde 105 artırılmıştır; bu, normaldir. Bu, 21 trilyon
84 milyar 453 milyondan ibarettir ve Meclisin günlüğü 60 milyar Türk
Lirasına baliğ olmaktadır.
Şimdi, bunların nasıl harcanılacağına bir
bakalım: Türkiye Büyük Millet Meclisi, Genel Kurul salonunu düzenlemek
için 2 trilyon Türk Lirası ayırmış bulunuyor. Eski Genel
Kurul salonumuz düzdü ve pek fazla da rahatsız olmuyorduk; ancak, bu
milletin tam 2 trilyon Türk Lirasını salon -tabiî, bir yıl sonra
bunun 5 trilyon liraya baliğ olacağını biliyoruz- düz
olmasın da yuvarlak olsun diye harcayacağız!. Evet, bu kadar aç
ve işsiz olan bir ülkede, meselelerimizi, sadece yuvarlak bir salonda
görüşelim diye, 5 trilyon liralık bir meblağın bu işe
ayrılmasını doğrusu yadırgadım.
BAŞKAN – Sayın Erbaş, bendenizi bağışlayın,
anlayamadım; efendim, sözünüz lehinde miydi aleyhinde miydi?!
FETHULLAH ERBAŞ (Devamla) – Lehinde konuşuyorum efendim!
BAŞKAN – Peki, buyurun efendim!
FETHULLAH ERBAŞ (Devamla) – Tabiî, salonumuzun burası gibi
yuvarlak olması, iletişimi çoğaltacaktır; biliniyor... Daha
iyi anlaşacağız böyle yuvarlak olunca... Bu, eski Cumhuriyet
Senatosu salonuna geldiğimizden beri, memleketin meselelerini çok daha iyi
hallediyoruz!. Salon yuvarlak oldu, meseleler hemen yuvarlanmaya başladı,
güzel güzel gidiyor; onun için ben
lehinde konuşuyorum. Öbür salon da böyle yuvarlak olunca, meseleler
yuvarlanacak!.
İkinci husus; Hükümetimiz, bütün lojmanları satıyor;
milletvekillerimiz de, özverili davranarak, kendi lojmanlarını
öncelikle sattırıyorlar!. Evet, anladık, çok iyi bir
davranış, çok güzel bir şey; ama, gelin görün ki, milletvekili
sayısını 100 kişi daha
artırdığımız için, şimdi 100 kişiye daha
lojman yapılıyor. Her bir lojman 12,5 milyar liraya bir firmaya
verilmiş. Şimdi, 100 tane lojman için, her birisine 12,5 milyar Türk
Lirası verilmek suretiyle -tabiî, bu sene eskalasyona uğrarsa bu
rakamlar ne olur bilmiyoruz- değerli milletvekillerimize daha güzel imkân
sağlanacak, dolayısıyla daha iyi işler yapılacak!
Böylece, satılacak lojmanlara yeni lojmanlar ekledikleri için Meclisi çok
tebrik ediyorum; Meclis Başkanlığını da övgüyle
anıyorum!.
İBRAHİM GÜRDAL (Antalya) – İsterseniz, lojman
satışına, milletvekilleri lojmanlarından
başlayalım!..
FETHULLAH ERBAŞ (Devamla) – Efendim, ben şahsım
adına konuşuyorum... Lütfen... (Gürültüler)
Yine, Meclisimizin halkla ilişkiler binası yetersiz
kalıyor. Ben düşündüm, eskiden; yani, 12 Eylülden önce yalnız
ana bina ve 450 de milletvekilimiz vardı; yetiyordu. Arkada koskoca büyük
yerler yapıldı; tamam, o da güzel... İçini, o kadar personelle
doldurdular ki, şimdi bakıyoruz, o binalar da yetmiyor!. Yeniden, halkla ilişkiler binasına
ilaveler yapılacak; trilyonlarca lira da oralara gidecek. O yüzden de
Meclis Başkanlığımızı tebrik ediyoruz!
Değerli kardeşlerim, değerli milletvekillerim;
Meclisimizde, bir makam otosu saltanatı var ki, Osmanlı dönemine
taş çıkartır; yani, Osmanlı dönemi eline su dökemez!..
YALÇIN GÜRTAN (Samsun) – Çiftliğe, düğüne gidiyorlardı o
kırmızı plakalı araçlarla...
FETHULLAH ERBAŞ (Devamla) – Efendim, 12 Eylül döneminden önce,
Meclisimizin içinde hem Senatosu vardı hem de Millet Meclisimiz
vardı. Senato ve Millet Meclisinin üye toplamı 637 idi. Bu salonda
187 senatörümüz, diğer salonda da
450 milletvekilimiz vardı; toplam aracımız da 20 adetti.
Bunların 12 tanesi makam aracıydı, geri kalan 8 tanesi de hizmet
araçlarıydı; otobüs falan gibi...
Değerli arkadaşlar, şimdi, bir bakıyorum, 178 tane
aracımız var ve bunun 70'ten fazlası makam otosu!..
YALÇIN GÜRTAN (Samsun) – Kırmızı plakalı hem de...
FETHULLAH ERBAŞ (Devamla) –
Herkese bir makam otosu...
YALÇIN GÜRTAN (Samsun) – Dün de orduevine düğüne gidiyorlardı
kırmızı plakalarla...
FETHULLAH ERBAŞ (Devamla) – Evet, kırmızı
plakalı araçların nerelerde gezdiğini de görüyoruz. Bazen seçim
çalışmalarında da görüyorduk, yüzümüzü çeviriyor, görmezlikten
geliyorduk; ama, şimdi, o kırmızı plakaların üzerine
bir beyaz plaka yapıştırıp her tarafa gidiyorlar; o da
anlaşılır bir şey değil.
BEKİR YURDAGÜL (Kocaeli) – Sizin plakanız da
kırmızı olmuştu...
FETHULLAH ERBAŞ (Devamla) – Eskiden 20 civarında olan araç
sayısı şu anda 178'e ulaşmış; yeniden lüks
Mercedesler alınıyor. Şu anda, Meclis Başkanımızın
3 tane lüks makam aracı varmış!.. Buna ilaveten bir de
yeşil Opel Vectra alınmış; tebrik ederiz tabiî!.. Bu da
hanımefendiler içinmiş herhalde!.. Öyle dediler... Bunlara ilaveten,
Mercedes otomobillerin siparişi için de birtakım girişimler var;
onlar da gelirse, Meclisimizin itibarının daha da çok
artacağı inancındayım.
Değerli arkadaşlar, bir de Meclisimizin çok güzel bir
şeyi var; Meclisimiz, Dışişleri
Bakanlığından fazla dış geziler yapıyor. Ne için
yapıyor, tabiî onu da bilmiyorum!.. Şimdi, şöyle bir
baktım, Sayın Meclis Başkanımız Arjantin'e
gitmiş, İrlanda'ya gitmiş, Macaristan'a gitmiş, Yeni
Zelanda'ya gitmiş, Avustralya'ya gitmiş, Ukrayna'ya gitmiş,
Çin'e gitmiş, Mısır'a gitmiş, Rusya'ya gitmiş,
Gürcistan'a gitmiş...
YAŞAR ERYILMAZ (Ağrı) – Van'a da gitmiş!..
FETHULLAH ERBAŞ (Devamla) – Van'a da... Neyse... Van'a
gitmemiş.
Değerli arkadaşlar, bu dış gezilerin maliyetini
biliyor musunuz; yani, benim Vanımda millet soğuktan tiril tiril
titrerken... Her bir geziye giderken de milyonlarca liralık hediyeler
gidiyor!. Bakıyorum ne getirmişler, birer tane gümüş madalya
veya 300-400 bin liralık bir şey veriyorlar, tamam... Ne hediyeler
gitti, neler geldi onun hesabını bir yaparsak ve ne kadar
harcırah alındığını bir hesaplarsak, herhalde, bu
geziler turistik midir yoksa hakkıyla mı yapılıyor onu da
sayın milletimin takdirine sunuyorum; ama, şu yönden de Meclisimizi
tebrik ediyorum, dünyaya Türkiye Cumhuriyeti Büyük Millet Meclisini iyi
tanıtıyorlar!..
Değerli arkadaşlar, birtakım gruplar kurmuşuz; Avrupa
Konseyi Parlamenterler Birliği, Karadeniz Ekonomik
İşbirliği Parlamenterler Asamblesi, BAB, NATO, PAB, AT, bir sürü
komisyon... Her gün bakıyoruz, bu arkadaşlar, dış
geziler... Hepsi birden harcırah alıyor. Nedir bunun mahiyeti; her
zaman gitmek lazım mı; bir disipline edilmek lazım mı; bunu
da bilmiyoruz. Gidip geliyorlar, ne yaptıklarını da pek
anladığımız yok. Evet, dış itibarımız
arttığı için, tabiî, teşekkür ediyoruz.
CEMAL ÖZBİLEN (Kırklareli) – Hiç iyi bir şey yok mu
şu Mecliste?
İBRAHİM GÜRDAL (Antalya) – Yapılmış hiç iyi bir
şey yok mu Fethullah? Hepsi mi kötü?
FETHULLAH ERBAŞ (Devamla) – Efendim, hepsi iyi bir şey; hiç
bir tanesine kötü demiyoruz.
FERİDUN PEHLİVAN (Bursa) – Sayın Erbaş,
yapılmış hiç iyi bir şey yok mu?..
BAŞKAN – Sayın Pehlivan... Rica ediyorum efendim.
FERİDUN PEHLİVAN (Bursa) – Sürekli olarak Meclisi
kötülüyorsun...
BAŞKAN – Müsaade buyurun efendim.
İBRAHİM GÜRDAL (Antalya) – Parlamentoyu niye bu kadar
kötülüyorsun?..
BAŞKAN – Sayın Gürdal... Sayın Gürdal...
FETHULLAH ERBAŞ (Devamla) – Efendim, bağırmanıza
gerek yok; anlatıyoruz... İtirazınız olursa, söz alır
konuşursunuz.
İBRAHİM GÜRDAL (Antalya) – Parlamentoyu niye bu kadar
kötülüyorsun?..
BAŞKAN – Sayın Gürdal...
FETHULLAH ERBAŞ (Devamla) – Yurtdışı davetlerin
nasıl yapıldığı ve heyetlerin nasıl
oluşturulduğu hakkında usulsüzlük söylentileri var. Heyetin
sayısı kaçtır? Görevliler ile hanımların da heyete
dahil edilmesi, acaba, kamu vicdanını yaralamıyor mu? (RP
sıralarından alkışlar)
Arjantin'den dönüşte, Amerika Birleşik Devletlerine, Boston' a
gidiliyor...
FERİDUN PEHLİVAN (Bursa) – Sen ayaklarına gidiyorsun...
FETHULLAH ERBAŞ (Devamla) – ...oradan Türkiye'ye geliniyor. Bu,
programda yok; bu gezileri nasıl düşünüyorsunuz? Ben, bunları da
sormak istiyorum.
Değerli arkadaşlar, personel konusu bir faciaya dönüştü.
12 Eylülden önce, 187 senatör ve 450 milletvekili için 450 personelimiz vardır...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Erbaş, lütfen; son cümlelerinizi ifade
buyurur musunuz.
FETHULLAH ERBAŞ (Devamla) – Peki efendim.
CEMAL ÖZBİLEN (Kırklareli) –Refahlılar bir de
alkışlıyorlar!... (RP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri... Rica ediyorum...
Buyurun.
FETHULLAH ERBAŞ (Devamla) – Şimdi, her milletvekiline 9
personel düşüyor. 12 Eylülden önce 1 milletvekiline 0,7 personel
düşüyordu. Bu debdebe, bu saltanat, bu israf nedir, bunu anlayalım.
Millet orada açlıktan ölürken, siz, burada, Osmanlının
saltanatından bahsediyorsunuz; yüz misli fazlasını
yapıyorsunuz.
Meclise, Genel Kurula ve halkıma saygılar sunuyorum. (RP
sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Erbaş, teşekkür ediyorum.
HİKMET ULUĞBAY (Ankara) – Sayın Başkan...
BAŞKAN – Buyurun Sayın Uluğbay.
HİKMET ULUĞBAY (Ankara) – Sayın Başkan, biraz önce,
hatibe hitaben "sizi, esaret altındaki çocukları
kurtardığınız için kutluyorum" dediniz. Bu
cümlenizdeki "esaret" sözcüğü, uluslararası hukukta özel
bir anlam taşır. Meclis Başkanlığı
makamındaki bir kişinin, kullandığı sözcüklere dikkat
etmesi gerekir. O nedenle, bu sözcüğün zabıttan
çıkarılmasını talep ediyorum.
BAŞKAN – Efendim, müsaade buyurun...
Rahatsızlığınızı anladım.
Uluslararası hukukun kavramlaştırdığı
anlamda o "esaret" kelimesini kullanmadım. Cinayet
şebekesinin elindeki çocuklarımızın
kurtarılışına vesile olduğunuz için teşekkür
ederim dedim ya da bu anlamda söyledim.
HİKMET ULUĞBAY (Ankara) – Sayın Başkan, düzeltmeniz
yeterlidir.
GÖKHAN ÇAPOĞLU (Ankara) – Sayın Başkan, onu
"rehine" diye lütfen düzeltin...
BAŞKAN – "Rehine"
demedim efendim ben... Efendim, cinayet şebekesi...
GÖKHAN ÇAPOĞLU (Ankara) – Terör örgütünün elinde rehinedir onlar;
esaret değildir o...
BAŞKAN – Sayın Çapoğlu "cinayet örgütü"
lafını kullandıktan sonra
geriye ne kalıyor, anlamıyorum ki... Benim ne maksatla, ne
niyetle ifade ettiğimi yahut neyi ifade edebileceğimi siz gayet iyi bilirsiniz.
GÖKHAN ÇAPOĞLU (Ankara) – Tutanaklara geçmesi
açısından...
BAŞKAN – Efendim, o
şekilde düzelttirdim "cinayet şebekesi" olarak düzelttim.
Hayatımın hiçbir noktasında cinayet şebekesinin
dışında bir değerlendirmeye de tabi tutmadım; kimse de
tutamaz zaten.
REFİK ARAS (İstanbul) – Bu konuya değinmeye ne gerek
vardı Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Sayın Erbaş,
cümlelerinin sonunda, hep "tebrik" kelimesini
kullandığı için, galiba, konuşması, böylece, lehe
dönüşmüş oldu.
Sayın milletvekilleri, Türkiye, yeryüzünde bulunan 180 küsur
devletle birlikte yaşamak zorundadır. Hiçbir ülke, değil
gezegenini seçmek, komşu ülkesini seçme hakkına dahi sahip
değildir. Öyleyse, ülkeler arasında iyi ilişkiler içerisinde bulunmaya mecburuz.
Bu, hükümetler arası temaslarla olur; bu, dostluk grupları arası
temaslarla olur; bu, parlamentolar arası temaslarla olur; hele,
küreselleşen bir dünyada buna mecburuz. Onun için, başka ülkeleri
ziyaret eden Parlamento heyetlerimiz, bu
maksatla bu ziyaretleri yapıyorlar ve...
ABBAS İNCEAYAN (Bolu) – Resmî heyettir o... Resmî...
BAŞKAN – ... Türkiye Büyük Millet Meclisinin kararıyla
gidiyorlar. Bunu düzeltmekte zaruret görüyorum ve teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri, müzakereye konu bütçeler üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi, sorular vardır. Önce, soru sahibinin ismini
okuyacağım; Genel Kurul salonunda hazır değilse, sorusunu
işleme koymayacağım.
Samsun Milletvekili Sayın Musa Uzunkaya?.. Burada.
Sorunuzu okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularıma Meclis
Başkanlığınızın cevap vermesine delaletlerinizi
arz ederim.
1. Meclisin personel ve diğer giderlerinin günlük maliyetinin
açıklanmasını;
2. Meclis Genel Kurul salonu onarım
çalışmalarının kaça mal olduğu, kime, nasıl ve
hangi şartlarda ihale edildiği;
3. Meclis çalışanları arasında sözleşmeli,
657'ye tabi ve diğer kurumlardan gelenler, ücret dengesizliği ve
sosyal adaletsizlik ve uygulamasının giderilip giderilmeyeceği;
4. Son olarak Meclise alınan 174 kişinin, hangi usulle
işe alındığı, bunlardan 49'unun ise, aile karabetiyle
alınmasının hangi yasalar esas alınarak
sağlandığı;
5. Kamu lojmanlarının satışı düşünülürken,
Meclis lojmanlarının satılıp
satılmayacağının açıklanmasını arz ederim.
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
BAŞKANVEKİLİ KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, cevap vereyim
isterseniz.
BAŞKAN – Yazılı...
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
BAŞKANVEKİLİ KAMER GENÇ (Tunceli) – Bir kısmına cevap
vereyim.
BAŞKAN – Efendim, süremiz 20 dakikadır...
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
BAŞKANVEKİLİ KAMER GENÇ (Tunceli) – Soru ve cevap süresi 20
dakika olduğuna göre, soruların bir kısmına cevap vereyim.
BAŞKAN – Buyurun efendim; başlattım süreyi.
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
BAŞKANVEKİLİ KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan,
değerli arkadaşlarım; biraz önce konuşan Sayın
Fethullah Erbaş arkadaşımız, Mecliste 180 küsur
arabanın varlığından bahsetti. Meclisteki arabaların
listesi elimde; traktör, kamyon, kamyonet, cenaze arabası, ambülans, minibüs
dahil 149 tane araba var. Burada, öyle, arkadaşımızın
zannettiği kadar bir araba saltanatı yok. Zaten, öteden beri, Başkanlık Divanı üyelerinin ve
komisyon başkanlarının arabaları var. Yani, müsaade edin
de, devamlı, mesaisini Meclise tahsis eden bir komisyon başkanı
veya bir Başkanlık Divanı üyesinin de bir arabası olsun. Bu
arabaların yıllarına baktığınız zaman, 1
tanesi 1992 model, ötekiler, 1980, 1985, 1987 model...
Değerli arkadaşlarım, arkadaşlarımız,
burada, çatısı altında hizmette bulundukları müessesenin
saygınlığını korumak zorundadırlar.
Dışarıdaki başka insanların hoşuna gidelim diye
birtakım gerçekdışı beyanlarda bulunarak bu müesseseyi
zedelemeyelim.
Aslında, bugün, araba konusu Türkiye'de ele alınabilir; ama,
dışarıda, idarenin içinde bir şef dahi makam arabası
kullanırken... Milletvekilisiniz, buradan çıkıyorsunuz,
Kızılay'da bir daireye 5
dakika uğrayacaksınız; kendi arabanızla gitseniz, orada
park yeri bulma sorunu var, gidemezsiniz. Birtakım zaruretler
dolayısıyla, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde bazı makamlarda
bulunan, belli görevlerde bulunan insanlara araba tahsisini bu kadar anlatarak
ve bunu, Osmanlı Devleti saltanatı gibi görerek –hele, Osmanlı
Devletinde araba saltanatı yoktu da başka saltanatlar vardı,
hepiniz de biliyorsunuz ne saltanatı olduğunu ve neden dolayı da
yıkıldığını– böyle, gerçekdışı bilgilerle bu
müesseseyi yıpratmayalım.
Değerli arkadaşlarım, lojmanlar konusuna gelince;
lojmanların satılmasına ilişkin yasa, biliyorsunuz daha
sonra çıktı. Lojmanların yapımıyla ilgili ihale ise
daha önce yapılmıştı.
Sayın arkadaşlarım, ülkemizde ciddî bir terör sorunu
vardır. 550 milletvekilimiz var. Bu 550 milletvekilinin,
dışarıda ayrı ayrı yerlerde barınmaları -bu,
benim kişisel düşüncem, milletvekili lojmanları
satılır satılmaz bilmiyorum- halinde, bunların
korunmalarının da sağlanması lazımdır; bu, çok
önemli bir olay.
LALE AYTAMAN (Muğla) – Önce, vatandaşı korumamız
lazım.
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
BAŞKANVEKİLİ KAMER GENÇ (Devamla) – Efendim, ben, bir
gerçeği söylüyorum. Belki, Ege'den gelen
arkadaşlarımızın bu sorunları yok; ama, bizim çok
ciddî sorunlarımız var.
BAŞKAN – Sayın Başkan, siz, lütfen, soruları
cevaplayın; süremiz çok kısa.
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
BAŞKANVEKİLİ KAMER GENÇ (Devamla) – Lojmanların
satışına Meclis karar almış; eğer, Türkiye Büyük
Millet Meclisi lojmanlarının da satılmasına karar
verilirse, orada yapılan lojmanlar da satılır; ama, bunun, bir
ayrıcalık olmadığını da vurgulamak istiyorum.
Öte taraftan, yalnız Türkiye Büyük Millet Meclisine yeni lojman
yapılmıyor ki, birçok yerde lojman yapılıyor. Onun için,
gerekirse, bunlar da satılacaktır.
Sonra, arkadaşımız "lüks Mercedes alımı
var " diyor; bu seneki bütçede lüks Mercedes alımı yok. Onu,
hangi programda okumuş, bize de göstersin lütfen.
Sayın Başkan, diğer sorulara yazılı cevap
vereceğim efendim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum efendim.
MEHMET ALİ YAVUZ (Konya) – Personel alımlarına da cevap
versin Sayın Başkan.
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
BAŞKANVEKİLİ KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, personel alımını
burada söyledim.
BAŞKAN – Lütfen efendim...
Efendim "yazılı cevap vereceğim" dediler.
Sayın Uzunkaya'nın bir başka sorusu daha var, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Delaletinizle ilgili kurum ve RTÜK yetkililerinin
aşağıdaki suallerimi cevaplandırmasını arz
ederim.
1. Bazı sportif
faaliyetlerin şifreli yayın yapan bir TV (CINE 5) kanalına
verilmesi ve toplumu, özelde de sporla ilgili gençliği rencide eden bu
yanlışı ne zaman düzelteceksiniz?
2. Televizyonlardaki, özellikle bazı kanalların belli
zamanlardaki gayri ahlakî yayınlarına ne zaman son verilecektir?
Arz olunur.
BAŞKAN – Buyurun efendim.
RTÜK BAŞKANI GÜNEŞ MÜFTÜOĞLU – Yazılı cevap
vereceğim Sayın Başkan.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sorular yazılı cevaplandırılacaktır.
Sayın Kâzım Arslan?..Burada.
Sorunuzu okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın, Sayın Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanı tarafından
cevaplandırılmasını arz ederim.
1. Son bir yıl içerisinde, Türkiye Büyük Millet Meclisine kaç yeni
personel alınmıştır?
2. Bu atamalar hangi kriterlere
göre yapılmıştır?
3. Daha önce, Resmî Gazetede yayımlanan ilanla
alınacağı bildirilen personel imtihanı neden
yapılmamıştır?
4. İstisnaî durumların ve takdir yetkisinin bu şekilde
kullanılması yerine, adil bir imtihan yapmak suretiyle, tüm toplum ve
kurumlara örnek olmak daha uygun olmaz mı?
BAŞKAN – Sayın Başkan...
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANVEKİLİ KAMER GENÇ
(Tunceli) – Ben, konuşmamda cevap verdim; 657 sayılı Kanunun 59
uncu maddesine göre, Türkiye Büyük Millet Meclisinde çalışan personel
istinaî bir statüye tabidir. Bu personelin alınması imtihana tabi
değildir; Meclis Başkanının inisiyatifi dahilindedir. Biz,
2919 sayılı Kanunu değiştireceğiz, taslak hazır
vaziyettedir; çok az bir kısmı yine istisnaî memuriyette kalmak
suretiyle, imtihan sistemini getiriyoruz.
Kaç personel alındığı konusunda da, kendilerine
yazılı cevap vereceğiz.
SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Şimdiye kadar imtihansız
alındı galiba...
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANVEKİLİ KAMER GENÇ
(Tunceli) – Efendim, ekseriya imtihansız alındı.
Geçen sene, galiba 30 civarında bir personel alınması
için ilan yapıldı; 20 binin üzerinde müracaat oldu. Şimdi,
Türkiye'nin her tarafından 20 bin adam getireceksiniz;
alacağınız, 30 kişi... O insanların yol paraları,
otellerde perişan olmaları, büyük bir sorun oluyor. İşte,
böyle bir sıkıntı... Aldığımız personel de,
daha ziyade, garson, odacı, çaycı... Biraz da özel bir yetenek
isteyen hizmetler olduğu için, bunları, özel birtakım liyakat
belgelerini tevsik eden belgelerle beraber, Başkanlık
almıştır. Yani, burada, bir usulsüzlük yok.
Bir insana bir soru yöneltildiği zaman, eğer, soru yöneltilen
o makam görevini yasalara aykırı yapmışsa o soru
yöneltilir. 657 sayılı Kanun Meclis Başkanına yetki
vermiştir ve "bu, istisnaî personeldir; imtihan yapmadan
alabilirsin" demiştir. Meclis Başkanlığı da, bu
konuda, takdir hakkını kullanmıştır. Ha, kanunu
değiştirelim, bu işi kurtaralım diyorum. Yani, bunu sorup,
bu kadar üzerinde durmaya değmez sayın milletvekilleri.
Evet efendim, cevaplandırdım soruyu.
BAŞKAN – Sayın Başkan,
tamam mı?
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANVEKİLİ KAMER GENÇ
(Tunceli) – Evet efendim.
BAŞKAN – Bu konuları yine yazılı cevaplayacak
mısınız?
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANVEKİLİ KAMER GENÇ
(Tunceli) – Evet, kaç personel alınmıştır sorusuna
yazılı cevap vereceğiz efendim.
BAŞKAN – Peki, teşekkür ediyorum.
Sayın İbrahim Halil Çelik?.. Burada.
Sorunuzu okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın, delaletinizle Anayasa
Mahkemesi Başkanı tarafından
cevaplandırılmasını saygıyla arz ederim.
İbrahim
Halil Çelik
Şanlıurfa
Soru 1: Mahkeme Başkanı, hâkim
bağımsızlığı ve tarafsızlığı
ilkelerini hiçe sayarak, önüne geldiği yerde, uluorta konuşmak
suretiyle, Mahkemenin tarafsızlığını
tartışılır hale getirmiyor mu?
Soru 2: Başkanın, üniversitelerde, hemen her hafta
konferanslara katılarak yaptığı konuşmalarda,
öğrencileri ve öğretim üyelerini, özellikle başörtülü
öğrencilere karşı tahrik etme hakkı var mıdır?
Soru 3: Başkan, YÖK Başkanıyla işbirliği
yaparak, bu tür faaliyetlerinden ne zaman vazgeçecektir?
Soru 4: Başkan, Anayasa Mahkemesi kararlarına sahip çıkma
görüntüsü altında, inanç gruplarına saldırmaktan vazgeçmeyi
düşünüyor mu?
Soru 5: Sayın Başkan, emekli başsavcı Nusret Demiral
gibi, milletin kendisini ne kadar sevdiğini, politikaya atılarak test
etmeyi düşünüyor mu?
Soru 6: Dünyada, bizim gibi, bir gazetede köşe
yazarlığı yapan Anayasa Mahkemesi Başkanı var
mıdır? Varsa, öğrenebilir miyiz?
Soru 7: Halk arasında by-pass olarak bilinen 2802 sayılı
Hâkimler Kanununda Değişiklik Yapan Yasanın iptal
kararının gerekçesi ikibuçuk yıldır
tamamlanamamış ve yayımlanamamıştır. Başkan,
bunu, nasıl izah edecektir?
Soru 8: Başkanın, Başbakanlığa ait,
bindiği zırhlı Mercedes kaza yapmış mıdır?
Bu kaza nerede yapılmıştır? Bu seyahat niçin
yapılmıştır? Araca yapılan masraf ne kadardır?
Tamirat parası kimin cebinden çıkmıştır?
BAŞKAN – Evet, cevap verecek sayın temsilci?..
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANVEKİLİ KAMER GENÇ
(Tunceli) – Herhalde, ilgili kuruluş yazılı cevap verecektir
Sayın Başkan.
BAŞKAN – İlgili kuruluşun temsilcisi yok mu efendim?
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANVEKİLİ KAMER GENÇ
(Tunceli) – Efendim, temsilci var ; "yazılı cevap
vereceğiz" diyorlar.
BAŞKAN – Peki efendim.
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANVEKİLİ KAMER GENÇ
(Tunceli) – Efendim, yalnız, temsilci arkadaşımız diyor ki,
bu soru bize ulaştırılırsa biz yazılı cevap
verelim...
BAŞKAN – Tamam efendim, öyle aldım; zabıtlara da öyle
geçti.
Sayın Çelik, sorularınız yazılı
cevaplandırılacaktır efendim.
Sayın Osman Hazer?.. Burada.
Sorularınızı okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Meclis Başkanı
Sayın Dr. Mustafa Kalemli tarafından yazılı olarak
cevaplandırılmasına delaletlerinizi saygıyla arz ederim.
10.12.1996
Osman
Hazer
Afyon
1. Türkiye Büyük Millet Meclisinde görev yapmakta bulunan geçici kadro
statüsündeki personele kadro vermeyi düşünüyor musunuz? Bu konuda şu
ana kadar ne gibi işlemler yapıldı?
2. Ana bina içinde, kulislerde basın mensuplarının
oturmaması için gerekli tedbirleri almayı düşünüyor musunuz?
3. Genel Kurulda yapılan
konuşmaların sıhhatli anlaşılabilmesi için, mevcut
durumdaki ses cihazları için gerekli çalışmaları
yapıyor musunuz?
BAŞKAN – Sayın Hazer, zaten talebinizde yazılı
cevaplandırılması istenilmiştir, ismen de istediğinize
göre, Sayın Başkana sorularınız iletilecektir.
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANVEKİLİ KAMER GENÇ
(Tunceli) – Efendim, bir açıklama yapayım isterseniz. Bizim 2919
sayılı Kanunda, Türkiye Büyük Millet Meclisinin sahip olduğu
kadro miktarı bellidir. Başkanlık Divanının veyahut da
Meclis Başkanının bu kadroyu artırması mümkün
değildir. Yeni kanunla kadro alındığı zaman bu
arkadaşlara kadro verilecektir efendim.
BAŞKAN – Efendim, sualinizin bakiye kısmı
Başkanlık tarafından yazılı
cevaplandırılacaktır.
Sayın Nurettin Aktaş?.. Burada.
Sorunuzu okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Aşağıdaki sorumun, delaletinizle, ilgili Başkan
tarafından cevaplandırılmasını saygılarımla
arz ederim.
Nurettin
Aktaş
Gaziantep
Anayasa Mahkemesinin Başkanı, Türkiye Cumhuriyeti 54 üncü
Hükümetin Başbakanı ve eşinin bulunduğu bir
toplantıda, türban hakkında yakışıksız sözler
sarf etmiştir. Bu tür davranışlar geleneklerimizle ne ölçüde
bağdaşmaktadır?
İçerik olarak, Anayasa ve insan hak ve özgürlüklerine de
aykırı beyanlarda bulunan birinin Yüce Mahkeme
Başkanlığını halen sürdürüyor olması nasıl
açıklanabilir?
NİHAT MATKAP (Hatay) – Sayın Başkan, böyle soru olur
mu?..
BAŞKAN – Efendim Sayın Matkap.
NİHAT MATKAP (Hatay) – Sayın Başkan, sorular için bir
yöntem geliştirdiniz, sorulan soruların mahiyetine de lütfen dikkat
ediniz. Sizin açıkladığınız soru yöntemiyle bu soru
yöntemi çelişmiyor mu; hani yorum yapmayacaktık?
SITKI CENGİL (Adana) – Sayın Matkap, avukat
mısınız, malî müşavir misiniz?
BAŞKAN – Sayın Matkap, Sayın Başkan cevaba
değer görmezse, değerlendirir,
öyle bir cevap verir efendim.
Sayın Başkan?..
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANVEKİLİ KAMER GENÇ
(Tunceli) – Bu sorulara yazılı cevap verilecektir.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sualiniz yazılı cevaplandırılacaktır.
Sayın Aslan Polat?.. Burada.
Sorunuzu okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Sayın Başkan, delaletinizle, Sayın
Cumhurbaşkanımıza şu soruyu sormak istiyorum:
Aslan
Polat
Erzurum
1950 yılında çok partili sisteme geçtiğimiz günden beri,
Demokrat Parti döneminde, AP döneminde devam eden bir ananeyle, Sayın
Cumhurbaşkanımız da Adalet Partisi Genel Başkanıyken,
seçim propagandalarına Erzurum ilinden başlardı.
7 nci Cumhurbaşkanımız Kenan Evren
cumhurbaşkanıyken, 1 hafta Cumhurbaşkanlığı
çalışmalarına Erzurum ilinde devam etmiştir.
Sayın Cumhurbaşkanımıza arz etmek istediğimiz
sorumuz şudur: Palandöken dağlarında başlayan kış
turizmini, Türkiyemize ve yurtdışına tanıtmak
bakımından son derece faydalı olacak şekilde, Sayın
Cumhurbaşkanımız, seçimlere başlama ananesini, şimdi
de, Sayın Kenan Evren'in başlattığı Erzurum'da, bir
hafta, kış aylarında Cumhurbaşkanlığı
çalışmalarını devam ettirmeyi düşünüyorlar mı?
BAŞKAN – Buyurun Sayın Başkan.
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANVEKİLİ KAMER GENÇ
(Tunceli) – Efendim, Sayın Cumhurbaşkanımızın
verebileceği bir cevap, kendileri takdir ederlerse cevap verirler.
BAŞKAN – Tabiî, Cumhurbaşkanımızın takdirine
mevduu bir cevap bu. Zannediyorum yazılı cevap verilecektir.
Sayın milletvekilleri, soru ve cevap işlemimiz de, bu suretle,
tamamlanmış bulunmaktadır.
Şimdi, sırasıyla birinci turda yer alan bütçelerin bölümlerine
geçilmesi hususunu ve bölümlerini ayrı ayrı oylarınıza
sunacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi 1997 malî yılı bütçesinin
bölümlerine geçilmesi hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümlerini okutmadan önce, önergeler vardır; sırasıyla
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 1997 Malî Yılı Bütçe Kanunu
Tasarısının Türkiye Büyük Millet Meclisi Bütçesine ekli (R)
cetvelinde yer alan "100- Personel Giderleri" harcama kalemine,
yedinci bent olarak, aşağıdaki ibarenin eklenmesini arz ve
teklif ederiz.
Salih
Kapusuz Murat
Başesgioğlu Ali
Rıza Gönül
Kayseri
Kastamonu Aydın
RP
Grup Başkanvekili ANAP Grup
Başkanvekili DYP Grup
Başkanvekili
Hasan
Hüsamettin Özkan Nihat
Matkap
İstanbul
Hatay
DSP
Grup Başkanvekili CHP
Grup Başkanvekili
7. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı emrinde görevli Koruma
Müdürlüğü personelinin giyecek yardımı, bir defaya mahsus olmak
üzere "140- Sosyal Yardımlar" ayrıntı koduna gider
kaydedilir.
Gerekçe: 1995 ve 1996 Malî Yılları Bütçe
Kanunlarının (R) cetvellerinde yer almış olan bu ibarenin,
1997 Malî Yılı Bütçe Kanununa bağlı (R) cetvelinde de
muhafazası uygun görülmüştür.
BAŞKAN – Sayın Komisyon, cetvellerarası transfer
anlamına gelen bu önergeye...
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI İ. ERTAN YÜLEK (Adana) –
Hayır, Sayın Başkanım; bu, fasıllar arası aktarma
değil. Anayasanın 162 nci maddesine aykırı olduğu
için, zannediyorum ki, zatı âlinizin de bunu işleme koymaması
lazım. Çünkü, Anayasamızın 162 nci maddesinin son
fıkrası uyarınca, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri, bütçe
kanunu tasarılarının Genel Kurulda görüşülmesi
sırasında, gider artırıcı veya gelirleri
azaltıcı önerilerde bulunamazlar. Bu önerge, giderleri artırıcı
mahiyettedir. Çok açık.
İkincisi de, tabiî, personel giderleri, bildiğiniz gibi,
sorumluluğu taşımayan bir gider kalemidir. Buraya
atıldığı zaman, ucu da nereye varacağı belli
olmayan bir harcama kalemi olur.
Dolayısıyla, Anayasaya aykırı bir önerge olması
sebebiyle, zannediyorum ki zatı âlinizin de işleme koymaması
lazım.
Arz ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Başkan, yalnız, önergeden
anlaşılan şudur: Bütçenin geneline gider artırıcı
bir yük getirmemektedir.
ESAT BÜTÜN (Kahramanmaraş) – Nereden alacak o zaman Sayın
Başkan?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI İ. ERTAN YÜLEK (Adana) –
Sayın Başkan, nereden alacak o zaman gideri?
BAŞKAN – Efendim, kendi bölümleri arasında transfer ediyor.
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI İ. ERTAN YÜLEK (Adana) –
Hayır, hayır.
BAŞKAN – Diyelim ki, şu fasıldan şu fasıla
naklediyor. ..
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI İ. ERTAN YÜLEK (Adana) –
Hangi fasıldan hangi fasıla Sayın Başkanım?
BAŞKAN – Müsaade buyurun, önergeye bakayım Sayın
Başkan.
SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Gider artırıcı değil
Sayın Başkan; bir fasıldan bir fasıla aktarmadır.
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI İ. ERTAN YÜLEK (Adana) –
Sayın Başkanım, bir hususu daha arz etmek istiyorum. Bu gibi
giderler, genel olarak...
İBRAHİM GÜRDAL (Antalya) – Komisyon hayır diyor,
Başkanlık görüşülsün diyor; hayret edilecek bir şey!.. Yeni
yeni usuller çıktı!
BAŞKAN – Efendim, bir şey demiyorum. Biz, sadece,
karşılıklı birbirimizi iknaya çalışıyoruz.
Buyurun.
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI İ. ERTAN YÜLEK (Adana) –
Sayın Başkanım, bu gibi giderler "Diğer Cari
Harcamalar" kaleminde yer alır. Personel giderlerinde personelin
giyim masrafları yer almaz. Dolayısıyla, biraz evvel arz
ettiğim gibi, hem gider artırıcı olması hem de normal
olarak faslının farklı olması sebebiyle, bu önergenin
işleme konulmaması lazım.
Tekraren arz ediyorum. (DYP ve RP sıralarından gürültüler)
SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Geçen yıllarda yaptık aynı
şeyi.
BAŞKAN – Efendim, bir dakikanızı rica edeyim...
Sayın milletvekilleri, Başkanlık olarak biz, Plan ve
Bütçe Komisyonu Sayın Başkanından sorduk. Sayın Başkan
-ki, o işin uzmanlık dalının başında bulunan bir
arkadaşımızdır- gider artırıcı niteliktedir
buyuruyor. Gider artırıcı nitelikte bir teklifi, bizim,
işleme koymamız, Anayasanın 162 nci maddesine göre mümkün değildir.
Bu sebeple, bu önergeyi işleme koyamıyorum.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan, Türkiye Büyük Millet Meclisi 1997 yılı
Bütçe Kanunu Tasarısına ekli, 1997 yılında satın
alınacak taşıtlar cetvelinde yer alan, 5 inci sıradan
"kaptıkaçtı minibüs" yerine, Sıra No 10'dan
"otobüs" (takriben 20 kişilik) aracın konulması
suretiyle, gerekli değişikliğin yapılmasını arz ve
teklif ederiz.
Yusuf
Bahadır Hüsamettin
Korkutata Temel
Karamollaoğlu
Trabzon Bingöl Sıvas
Saffet
Arıkan Bedük Ali Rıza
Gönül
Ankara Aydın
Gerekçe: Türkiye Büyük Millet Meclisinin konuğu olarak Ankara'ya
gelen heyetlerin, gerek şehiriçi gezileri gerekse kısa mesafeli
seyahatleri için ihtiyaç duyulan taşıma hizmetlerinin karşılanabilmesi
amacıyla, taşıt sayısı artırılmadan,
taşıtın karakteristiği değiştirilmektedir.
BAŞKAN – Sayın Komisyon Başkanı, bu önergeyi
dinlediniz. Bu konudaki görüşünüz nedir?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI İ. ERTAN YÜLEK (Adana) –
Sayın Başkan, tabiî, Komisyonumuz çoğunluk olarak burada
değil; ama, ben, baktım, gider artırıcı
mıdır diye; mevcut olarak alınacakların, yani şu anda
bulunanların değeri 1 milyar 200 milyon lira ilâ 2 milyar 250 milyon
lira; halbuki, talep edilenin fiyatı da 1 milyar 800 milyon ilâ 2 milyar
850 milyon lira. Dolayısıyla, gider artırıcı mahiyette
olmadığından, bunu benimsiyoruz.
HASAN HÜSAMETTİN ÖZKAN (İstanbul) – Bunu nasıl gider
artırıcı görmüyorsunuz?..
BAŞKAN – Bunu gider artırıcı telakki etmiyorsunuz...
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI İ. ERTAN YÜLEK (Adana) –
Rakamları aldık Sayın Başkanım.
Tekrar arz ediyorum: 1 milyar 200 milyon ilâ 2 milyar 250 milyon lira
arasında halen Komisyondan geçtiği şekliyle; ama, teklif
edileninki de 1 milyar 800 milyon lira ilâ 2 milyar 850 milyon lira
arasında. Dolayısıyla, 1 milyar 800 milyon lira ile 2 milyar 250
milyon lira arasındaki... Yani, 2 milyar 250 milyon liradan
aşağı olduğu için, gider artırıcı mahiyette
değildir; öyle mütalaa ediyoruz.
BAŞKAN – Böylece, katılıyorsunuz.
Sayın Başkan?..
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANVEKİLİ KAMER GENÇ
(Tunceli) – Biz de katılıyoruz efendim.
BAŞKAN – Siz de katılıyorsunuz...
Efendim, Plan ve Bütçe Komisyonunun görüşüne göre, önerge gider
artırıcı nitelikte değildir, Başkanlık da bu
görüştedir...
ALİ RIZA BODUR (İzmir) – Sayın Başkan, Plan ve Bütçe
Komisyonu Başkanı "çoğunluğumuz
olmadığı için" diye itirafta bulunuyor; siz
katıldığını ifade ediyorsunuz; olur mu!
BAŞKAN – Müsaade buyurun efendim, ifade edeyim...
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI İ. ERTAN YÜLEK (Adana) –
Sayın Başkanım, "benimsiyoruz" tabirini
kullandım.
BAŞKAN – Plan ve Bütçe Komisyonu Sayın Başkanı,
çoğunluğu olmadığı için katılma ifadesinde
bulunmadığını; ancak, böyle bir talebi benimsediklerini
ifade ediyorlar. Tabiî, nihaî karar Genel Kurulundur. Sayın Başkan
katılıyor...
ALİ RIZA BODUR (İzmir) – Benimsiyor!..
İSMAİL SAFA GİRAY (Balıkesir) – Şahsen
benimseyebilir, o kadar; Başkan olarak öyle bir ifadede bulunamaz.
BAŞKAN – Peki efendim...
Sayın Komisyon Başkanı, çoğunluğunuz olmadığı
için katılamıyorsunuz; öyle mi ifade ediyorsunuz efendim?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI İ. ERTAN YÜLEK (Adana) –
Evet, katılamıyoruz; ama, önergeyi benimsiyorum dedim; tekrar
söylüyorum.
BAŞKAN – Efendim, Sayın Komisyon çoğunluğu
olmadığı için önergeye katılmadı, Sayın
Başkanlık katılıyor.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Sayar
mısınız...
İSMAİL SAFA GİRAY (Balıkesir) – Karar
yetersayısının aranmasını istiyoruz.
BAŞKAN – Efendim, bu oylamada mı bundan sonraki oylamada
mı?
SUAT PAMUKÇU (Bayburt) – Oylamaya geçildikten sonra istenmez.
SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Oylamaya geçildi.
BAŞKAN – Efendim, müsaade buyurun da Başkanlık bu
kadarcık şeyi bilsin...
Kabul etmeyenler... Sayar mısınız...
Önerge kabul edilmiştir.
Sayın Giray, zatı âliniz kalben mutmain olasınız
diye arz ediyorum; oylamaya geçilmeden önce karar yetersayısının
aranması talep edilebilir. Bendeniz oylamaya geçmiş, hatta kabul
oylarını saymaya başlamıştım ki, zatı
âlinizden bu talep geldi; bu sebeple yerine getiremedim; kusura bakmayın.
İSMAİL SAFA GİRAY (Balıkesir) – Efendim, biz,
memlekete faydası olsun diye söyledik. Bu bir minibüstür, gerekirse
kiralanabilir; yoksa, kapıda bekletmek için minibüs alınmaz.
BAŞKAN – Tabiî, sizi anlıyorum efendim.
Bir başka önerge var; okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 1997
yılı bütçesine ekli kadro cetvellerinde yer alan genel idarî
hizmetler ve personel hizmetleri veya genel idarî hizmetler daire başkan
yardımcısı derece 1, adet 11 kadronun metinden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Temel
Karamollaoğlu Akın
Gönen Mehmet Gözlükaya
Sıvas Niğde Denizli
Saffet
Arıkan Bedük Ali
Rıza Gönül
Ankara Aydın
Gerekçe:
Hizmetlerin yürütülmesinde, daire başkan
yardımcılığı kadrolarının
kullanılması, hizmetin verimliliği açısından
faydalı olmamaktadır. İhtiyaç duyulduğu takdirde, daire
başkan yardımcılığı kadroları yerine,
şube müdürlüğü kadroları ihdas edilmek suretiyle, daha verimli
hizmet yürütmek mümkündür. Teşkilatın gereksiz büyümesine neden
olacağı düşüncesiyle, daire başkan
yardımcılığı kadrolarının metinden
çıkarılması uygun görülmüştür.
BAŞKAN – Sayın Komisyon Başkanı?..
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI İ. ERTAN YÜLEK (Adana) –
Tabiî, yine, çoğunluğumuz olmadığı için katılamıyoruz;
ancak, şahsî olarak benimsiyorum.
BAŞKAN – Tabiî, biz, Başkanlık olarak, Komisyon olarak ne
düşündüğünüzü soruyoruz.
Sayın Başkan, ne buyuruyorsunuz?
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANVEKİLİ KAMER GENÇ
(Tunceli) – Katılıyoruz efendim.
BAŞKAN – Çoğunluk olmadığı için Sayın
Komisyon katılamadı, Sayın Başkanlık
katıldı.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.
Bir önergemiz daha var; okutuyorum :
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 1997
yılı bütçesinin (R) cetvelinde yer alan "b) Üst Kurul, kadro
cetvellerinde ek göstergesi belirtilmeyen unvanlara ait ek göstergeleri
belirlemeye yetkilidir" hükmünün metinden çıkarılmasını
ve takip eden bendin (b) bendi olarak değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Temel
Karamollaoğlu Ali
Rıza Gönül Ömer
Özyılmaz
Sıvas Aydın Erzurum
Muhammet
Polat Memduh
Büyükkılıç
Aydın Kayseri
Gerekçe:
Kanunda olmayan bir yetkinin, bütçenin (R) cetveline konulan bir
ibareyle Üst Kurul tarafından kullanılması, gerek 657
sayılı Devlet Memurları Kanununa ve gerekse Anayasaya
aykırı olduğundan, metinden çıkarılması teklif
edilmiştir.
BAŞKAN – Komisyon ne buyuruyor efendim?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI İ. ERTAN YÜLEK (Adana) –
Sayın Başkanım, çoğunluk olmamakla beraber; burada,
zannediyorum ki, bir maddî hata olarak gözden kaçmıştır.
Şüphesiz, kanunlara aykırı bir maddenin bütçe kanununda yer
alması veya Anayasaya aykırı bir hususun bütçe kanununda yer
alması, kabul edilemeyecek bir hadisedir. Dolayısıyla, bir maddî
hata olarak geçmiştir; buna katılıyoruz efendim.
BAŞKAN – Sayın Başkan?..
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANVEKİLİ KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkanın dediği gerekçelerle biz de
katılıyoruz.
BAŞKAN – Sayın Komisyon, çoğunluğu
olmadığı için, o anlamda katılamadıklarını;
ancak, bir maddî hatanın bu yolla düzeltilebileceğini ifade ettiler;
Sayın Başkanlık da aynı görüşe katıldı.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.
Önergelerimiz tamamlanmıştır.
Şimdi, sırasıyla bölümleri okutacağım; ancak,
bölümlerin biraz zaman alacağını görüyoruz; o nedenle,
Sayın Divan Üyemizin oturduğu yerden okuması hususunu
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum :
A)
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞI
1. – Türkiye Büyük Millet Meclisi 1997
Malî Yılı Bütçesi
A – CETVELİ
Program
Kodu Açıklama
Lira
101 Genel
yönetim ve Destek Hizmetleri 10
289 081 000 000
BAŞKAN
– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
111 Yasama
Hizmetleri 4
221 174 000 000
BAŞKAN
– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
112 Millî
Sarayların İdare ve Korunması 2
797 270 000 000
BAŞKAN
– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
900 Hizmet
Programlarına Dağıtılamayan Transferler 3 776 928 000 000
BAŞKAN
– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
TOPLAM 21
084 453 000 000
BAŞKAN –
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
Türkiye Büyük Millet Meclisi 1997 Malî Yılı
Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
BAŞKAN- Böylece, Türkiye Büyük Millet Meclisi
bütçesinin sonunda yer alan Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun toplam 9 601 751
000 000 lira gider ve aynı miktarda gelirle bağlanan 1997 malî
yılı bütçesi ve ekleri ile kurumun kadro cetvelleri, 13.4.1994
tarihli ve 3984 numaralı kanunun 12 nci maddesi gereğince karara
bağlanmış bulunmaktadır.
Yüce bilgilerinize arz olunur.
2. – Türkiye
Büyük Millet Meclisi 1994 Malî Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisi 1994 malî
yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Genel toplamı okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi 1994 Malî Yılı Kesinhesabı
A – CETVELİ
Genel
Ödenek Toplam İptal Edilen
Toplamı Harcama Ödenek
TOPLAM : 2
744 864 092 000 2 154 595 207
000 590 268 885 000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir
Türkiye Büyük Millet Meclisi 1994 malî yılı
kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.
3. – Türkiye
Büyük Millet Meclisi 1995 Malî Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisi 1995 malî
yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum : Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Genel toplamı okutuyorum :
Türkiye Büyük
Millet Meclisi 1995 Malî Yılı Kesinhesabı
A – CETVELİ
Genel
Ödenek Toplam İptal Edilen
Toplamı Harcama Ödenek
TOPLAM : 4
639 544 370 000 3 855 295 919
000 784 248 451 000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi 1995 malî yılı
kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Böylece, Türkiye Büyük Millet Meclisi 1997 malî
yılı bütçesi ile 1994 ve 1995 malî yılı kesinhesapları
kabul edilmiştir; hayırlı olmasını temenni ederim.
Cumhurbaşkanlığı 1997 malî
yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum : Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum :
B) CUMHURBAŞKANLIĞI
1. – Cumhurbaşkanlığı
1997 Malî Yılı Bütçesi
A – CETVELİ
Program
Kodu Açıklama
Lira
101 Genel
Yönetim ve Destek Hizmetleri 5
946 752 000 000
BAŞKAN
– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
900 Hizmet
Programlarına Dağıtılamayan Transferler 36 000 000 000
BAŞKAN
– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 5
982 752 000 000
BAŞKAN
– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Cumhurbaşkanlığı 1997 malî
yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
2. –
Cumhurbaşkanlığı 1994 Malî Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN – Cumhurbaşkanlığı 1994
malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Genel toplamı okutuyorum:
Cumhurbaşkanlığı
1994 Malî Yılı Kesinhesabı
A – CETVELİ
Genel
Ödenek Toplam İptal Edilen
Toplamı Harcama Ödenek
TOPLAM : 302
037 120 000 238 868 722 000 63 168 398 000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir
Cumhurbaşkanlığı 1994 malî
yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.
3. –
Cumhurbaşkanlığı 1995 Malî Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN – Cumhurbaşkanlığı 1995
malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum : Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Genel toplamı okutuyorum :
Cumhurbaşkanlığı
1995 Malî Yılı Kesinhesabı
A – CETVELİ
Genel
Ödenek Toplam İptal Edilen
Toplamı Harcama Ödenek
TOPLAM : 487
659 900 000 432 677 300 000 54 982 600 000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Cumhurbaşkanlığı 1995 malî
yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Böylece, Cumhurbaşkanlığı 1997 malî
yılı bütçesi ile 1994 ve 1995 malî yılı kesinhesapları
kabul edilmiştir; hayırlı olmasını temenni ederim.
Sayıştay Başkanlığı 1997
malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum : Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum :
C) SAYIŞTAY BAŞKANLIĞI
1. –
Sayıştay Başkanlığı 1997 Malî Yılı
Bütçesi
A – CETVELİ
Program
Kodu Açıklama
Lira
101 Genel
Yönetim ve Destek Hizmetleri 1 387 810 000 000
BAŞKAN
– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
111 İnceleme,
Yargı ve Karar Hizmetleri 1
444 100 000 000
BAŞKAN
– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
900 Hizmet
Programlarına Dağıtılamayan Transferler 38 000 000 000
BAŞKAN
– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 2
869 910 000 000
BAŞKAN –
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayıştay Başkanlığı 1997
malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
2. –
Sayıştay Başkanlığı 1994 Malî Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN – Sayıştay
Başkanlığı 1994 malî yılı
kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Genel toplamı okutuyorum:
Sayıştay
Başkanlığı 1994 Malî
Yılı Kesinhesabı
A – CETVELİ
Genel
Ödenek Toplam İptal Edilen
Toplamı Harcama Ödenek
TOPLAM : 474
839 360 000 330 780 436 000 144 112 924 000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir
Sayıştay Başkanlığı 1994
malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.
3. –
Sayıştay Başkanlığı 1995 Malî Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN – Cumhurbaşkanlığı 1995
malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum : Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Genel toplamı okutuyorum :
Sayıştay
Başkanlığı 1995 Malî Yılı Kesinhesabı
A – CETVELİ
Genel
Ödenek Toplam İptal Edilen
Toplamı Harcama Ödenek
TOPLAM : 683
746 170 000 555 779 629 000 127 966 541 000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Sayıştay Başkanlığı 1995
malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Böylece, Sayıştay
Başkanlığı 1997 malî
yılı bütçesi ile 1994 ve 1995 malî yılı kesinhesapları
kabul edilmiştir; hayırlı olmasını temenni ederim.
Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 1997
malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum : Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum :
D) ANAYASA MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI
1. – Anayasa
Mahkemesi Başkanlığı 1997 Malî Yılı Bütçesi
A – CETVELİ
Program
Kodu Açıklama
Lira
101 Genel
Yönetim ve Destek Hizmetleri 217
570 000 000
BAŞKAN
– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
111 İnceleme,
Yargı ve Karar Hizmetleri 78
480 000 000
BAŞKAN
– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
900 Hizmet
Programlarına Dağıtılamayan Transferler 2 000 000 000
BAŞKAN
– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 298
050 000 000
BAŞKAN –
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 1997
malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
2. – Anayasa
Mahkemesi 1994 Malî Yılı
Kesinhesabı
BAŞKAN – Anayasa Mahkemesi
Başkanlığı 1994 malî yılı
kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Genel toplamı okutuyorum:
Anayasa Mahkemesi
Başkanlığı 1994 Malî
Yılı Kesinhesabı
A – CETVELİ
Genel
Ödenek Toplam İptal Edilen
Toplamı Harcama Ödenek
TOPLAM : 35
115 760 000 32 109 657 000 3 006 103 000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir
Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 1994 malî
yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.
3. – Anayasa
Mahkemesi
Başkanlığı
1995 Malî Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN – Anayasa Mahkemesi 1995 malî
yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum : Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Genel toplamı okutuyorum :
Anayasa
Mahkemesi Başkanlığı
1995 Malî Yılı Kesinhesabı
A – CETVELİ
Genel
Ödenek Toplam İptal Edilen
Toplamı Harcama Ödenek
TOPLAM : 68
613 750 000 60 267 421 000 8 346 329 000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Anayasa Mahkemesi
Başkanlığı 1995 malî yılı
kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Böylece, Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 1997 malî yılı bütçesi ile 1994 ve
1995 malî yılı kesinhesapları kabul edilmiştir; hayırlı
olmasını temenni ederim.
Sayın milletvekilleri, böylece, Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığı,
Cumhurbaşkanlığı, Sayıştay
Başkanlığı ve Anayasa Mahkemesi
Başkanlığı 1997 malî yılı bütçeleri ile 1994 ve
1995 malî yılları kesinhesapları kabul edilmiştir;
hayırlı uğurlu olmasını temenni ediyor ve kutluyorum.
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANVEKİLİ KAMER GENÇ
(Tunceli) – Biz de teşekkür ederiz Sayın Başkan.
Arkadaşlarımıza da emeklerinden
dolayı teşekkür ederiz.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, saat 17.00'de
toplanmak üzere birleşime ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 16.40
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma
Saati:17.05
BAŞKAN:
Başkanvekili Yasin HATİBOĞLU
KÂTİP
ÜYELER: Ünal YAŞAR (Gaziantep), Fatih ATAY (Aydın)
BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 29 uncu Birleşiminin
Üçüncü Oturumunu açıyorum.
IV. – KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER
İŞLER
1.– 1997 Mâli Yılı Genel ve
Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 1994 ve 1995
Maliî Yılları Genel ve Katma Bütçeli İdareler veKuruluşlar
Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/518; 1/519; 1/282, 3/314, 1/283,
3/415; 1/492, 3/516; 1/493, 3/517) (S.Sayıları: 134, 135, 103, 102,
151, 150)
E) BAŞBAKANLIK (Devam)
1.– Başbakanlık 1997 Malî
Yılı Bütçesi
2.– Başbakanlık 1994 Malî
Yılı Kesinhesabı
3.– Başbakanlık 1995 Malî
Yılı Kesinhesabı
F) DENİZCİLİK
MÜSTEŞARLIĞI (Devam)
1.– Denizcilik
Müsteşarlığı 1997 Malî Yılı Bütçesi
2.– Denizcilik
Müsteşarlığı 1994 Malî Yılı Kesinhesabı
3.– Denizcilik
Müsteşarlığı 1995 Malî Yılı Kesinhesabı
G) KÖY HİZMETLERİ GENEL
MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1.– Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü
1997 Malî Yılı Bütçesi
2.– Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü
1994 Malî Yılı Kesinhesabı
3.– Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü
1995 Malî Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, bütçe müzakerelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
İkinci tur görüşmelere başlıyoruz.
Komisyon ve Hükümet hazır.
İkinci turda, Başbakanlık, Denizcilik
Müsteşarlığı, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü katma
bütçeleri yer almaktadır.
Şimdi, grupları ve şahısları adına söz
alan sayın milletvekillerinin isimlerini okuyacağım.
İkinci tur müzakerelerde grupları adına söz alan
sayın milletvekilleri: Anavatan Partisi Grubu adına, Sayın
Yıldırım Aktürk, Sayın Emin Kul, Sayın Ali Er;
Doğru Yol Partisi Grubu adına, Sayın Yusuf Bacanlı,
Sayın Kadir Bozkurt; Demokratik Sol Parti Grubu adına, Sayın
Ahmet Tan, Sayın Müjdat Koç, Sayın Arif Sezer; Refah Partisi Grubu
adına, Sayın Bahri Zengin, Sayın Kemal Albayrak, Sayın
Lütfi Yalman; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Sayın Altan
Öymen.Sayın Ali Rıza Bodur, Sayın Celal Topkan.
Şahısları adına; lehinde Sayın Recep
Kırış, aleyhinde Sayın Ahmet Alkan.
Sayın Alkan, Plan ve Bütçe Komisyonu üyesi midir?
BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun) – Değil...
BAŞKAN – Birinci turda bir hataya düştük. Plan ve Bütçe Komisyonu
üyesi olduğu halde, bir arkadaşımıza, aleyhte söz verdik.
Eğer Plan ve Bütçe Komisyonu üyesiyse, tabiî muhalefet şerhi yoksa,
kendisine, aleyhte söz verme imkânımız yok.
Şimdi, okuduğum bütçeler üzerinde görüşlerini ifade
buyurmak üzere, Anavatan Partisi Grubu adına, Sayın
Yıldırım Aktürk...(ANAP sıralarından
alkışlar)
Sayın Aktürk, süreniz üçte bir mi?..
YILDIRIM AKTÜRK (Uşak) – Sayın Başkan, sürem 15 dakika.
BAŞKAN – Buyurun.
ANAP GRUBU ADINA YILDIRIM AKTÜRK (Uşak) – Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; Başbakanlık bütçesi üzerinde Anavatan
Grubunun görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum;
Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Erbakan'ın,
Sayın Başbakanımızın çok renkli ve doyurcu bir
takdimini, dün, burada, heyecanla dinledik. Sayın Erbakan'ın
enerjisini, gayretini, heyecanını takdirle
karşılıyoruz. Başka takdir ettiğimiz hususlar da var.
Yüzde 4 millî gelir büyümesine "evet" diyebilmesini -kendisini
tanıyan bir kişi olarak- epey yadırgadım diyebilirim;
ancak, bugün, basında, bunun, -bastırılmış bir
niyetinin de- yüzde 14 olduğu ifadesine yer verilmiş. Evet,
Sayın Erbakan'a -geçmiş hamlelerine bakılırsa-
aslında, yüzde 10'ların üstü yakışıyor.
Yine, ağır sanayi ısrarından vazgeçmiş
görünmesini de takdirle karşılıyorum; çünkü,yirmi senedir
dillendirdiği ve söylem haline getirdiği, vatandaşa
ezberlettiği bir slogandan, bu bütçe tatbikatında vazgeçti;
hayırlı, isabetli bir iştir.
SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Sizin de içinde bulunduğunuz...
YILDIRIM AKTÜRK (Devamla) – İşaret edeceğim.
Faize bir müddet için katlanacağını söyleyebilmesi de,
bence, bir erdem işareti; çünkü, gelir gelmez "faizi
sıfırlayacağım, yok sayacağım, yeni bir rejime
geçeceğim" diyordu; ama, dün güzel bir izahını
yaptılar; dediler ki: Refah ayrı, şu koalisyonun protokolu
ayrı; biz protokolun bir taşeronu gibi bu işi görmek üzere
soyunduk. Çerçevesi neyse...(RP sıralarından gürültüler)
Taşeron derken, yüklenici firma...Ben müteahhit ağzıyla
söylüyorum. “Yüklenici firma olarak söylemlerimizi kapıda
bıraktık, şu işi göreceğiz” diyorlar. Bunu da takdirle
karşılıyorum.
Bir de IMF ile anlaşma hususunda "belki" diyebildiler.
Yani diyor ki: “Gerekirse IMF ile de anlaşabiliriz.” Görüşmeler
yapabiliyor. Bunu da takdirle karşılıyorum.
Sayın Erbakan'ın dünkü ana teşhisine gelelim: Ana
teşhisi, güzel, resimli sloganlarla da işaret etti “bir rantiyeci-
faiz- pompa olgusu var memleketimizi kasıp kavuran, bütçeyi batıran
bu bela” diyor. Sıcakparadan da bahsediyor; çünkü, aynı zamanda
partneri Sayın Çiller'in de Başbakan olduğunda, hatta ekonomiden
sorumlu bakan olduğunda, en çok üzerinde durduğu... "Ben şu
sıcakparayı yok edeceğim, sıcakpara bu memleketin
belası" diyor.
Aslında, bu teşhisler kısmen doğru. Yani, bir
doktoru hastayla buluşturduğunuzda, doktorun
baktığında gördüğü şeyler bunlar. Kısmen
doğru; ama, başlangıç noktasına bakarsak,
hastalığın temelinde, müsrif ve verimsiz bir kamu sektörü var
arkadaşlar.
Sayın Erbakan, dünkü geniş takdiminde, aşırı
merkeziyetçi, dağınık, savurgan, etkin olmayan kamu yönetim
yapısını yeterince sorgulamadı. Pompa tabirini kullanarak
ifade etmek istiyorum: Özel sektörün ve vatandaşın verimli
tasarruflarını alıyoruz, müsrif kamu sektörüne pompalıyoruz
ve yok ediyoruz; heba oluyor. Buna katılmayacak bir
arkadaşımız yok. Hocamız, Sayın
Başbakanımız teşbihi seviyor ve sıkça kullanıyor,
ben de diğer bir teşbih ve ifade kullanayım. Darıyı
-yani, tasarrufları- tavuğun önünden alıp -tavuk yumurtlayabilir,
et bağlar, verimli bir hayvandır- karganın önüne koyuyoruz; o da
tüketiyor, yok ediyor. Yani, verimsiz kamu sektörü tavuk-karga misali.
Muhterem arkadaşlarım, Başbakanlık deyince -Devlet
Personel Dairesi var- kamu personel rejimine de değinmeden geçilemez. Kamu
personel rejimi iflas etmiştir. Anayasamızın 55 inci maddesini
kısaltarak okuyorum: "Ücret emeğin
karşılığıdır. Devlet, çalışanların
yaptıkları işe uygun adaletli bir ücret elde etmeleri için
gerekli tedbirleri alır." Şimdi, size soruyorum: Bir devletin
valisi, müsteşarı, yerine göre, emrinde çalışan bir
şoförü, bir sekreteri kadar gelir elde edemiyorsa, bu devleti
çalıştırabilir miyiz? Devlet, yığılmış
kadrolarla dolu, rastgele alınmış üç kişi, bir kişinin
işini yapamaz durumda, aşırı istihdam var; ama, bir
taraftan da, bu arkadaşlar vasıfsız olduğu için uygun
olmayan nitelikteler ve yerine göre de kalifiye eleman
kıtlığı var devlet sektöründe. Bunu,
bakanlıkların bütçelerinde, teker teker, her sayın bakan dile
getirecek veyahut da konuşmacılardan duyacaksınız. Başka
bir ifadeyle, sorumlu bir kişiye, bir devlet kademesinde herhangi bir
yetkiliye, herhangi bir memura hakkı olan ücreti vermiyorsanız -yine,
Sayın Erbakan'ın teşbih sever yaklaşımıyla- bu
kişi, şahsî çıkarı için, devlete, bir karpuza bir bostan
zararı veriyor arkadaşlar.
Bütçeler, genelde, çok adam az iş bütçeleri haline gelmiş
-konuşma fırsatım olsa, bunu, her bakanlığın
bütçesinde dile getirmek isterim- karavana bütçeleri halini almış,
bir sürü personel ve personel ödenekleri çok gelişmiş; ama, o bakanlıkla
ilgili performansa bakıyorsunuz, çok cücük kalmış. Vaktimi
değerlendirmek için geçiyorum; hemen bir örnek vereceğim:
1986 yılında, Tarım Orman ve Köyişleri
Bakanlığı diye bir bakanlık vardı. Bugün, 1996
yılında, Tarım Bakanlığı, köy hizmetlerinden
sorumlu Devlet Bakanlığı ve Orman Bakanlığı diye
üç ayrı Bakanlık var. Köy hizmetlerinde, yollarda ve orman
ağaçlandırma projelerinde, performans, 1986 yılına göre,
üçte bir seviyesine düşmüştür; ama, kadrolara bakın; yiyen yatan
genişlemiş. Yani, etkinlik, bakanlık kurmakla
sağlanamıyor.
Bütçeye baktığımızda, Sayın Maliye
Bakanının dağıttığı metnin şu
tablosunda, Hazine ile birlikte toplam bütçenin ödenekleri yüzde 81
artmış; Hazineyi hariç tutarsak, yüzde 98 artış var. Ne
demektir bu: yani, diğer yatırımcı dediğimiz
-sözümona- kuruluşlar, yüzde 98 tempoyla tüketecekler. Hazineye tek
başına baktığımızda, yüzde 57. O ne demek;
Hazine, işte, faizleri düşürecek ya... Pompa Balonu söndüreceğiz. Faizleri fos
diye düşürüyoruz. Buradan ettiğimiz tasarrufa ne oluyor diye
bakarsanız, devletin bütün çarkları yüzde 98 tempoyla devam ediyor;
ama, ne diyoruz :"Enflasyon yüzde 65 olacak, yıl başı-
yıl sonu deflatörü yüzde 57 olacak." Bu, bana, çok ümitsiz bir hikâye
gibi geldi. Ne demektir bu; karavana ekonomisine devam ediyoruz, inşallah
faizi düşürürüz. Faizi düşürürsek, bu yaylacılık, bu
çiftlik durumu devam edecektir. Ya faiz düşmezse, ya 1,5 katrilyon lira
beklenen faizde tasarruf olmazsa, o zaman ne olur biliyor musunuz? Sayın
Erbakan'a bu soruyu IMF yetkilileri sormuşlar; o da diyor ki: "O zaman,
eğer, ben, düşündüğüm perfonmansı yakalayamazsam burada,
hızlı özelleştirme gayretinde de bir miktar geride
kalırsam, mecburî harcamalar
dışında -yani, personel harcamaları dışında-
diğerlerinden yüzde 15 ödenek kısıntısı yaparım,
yine bütçeyi denk yapmaya gayret ederim."
Arkadaşlar, transfer bütçesinde hiçbir kısıntı
yapamazsınız; Sosyal Sigortaların deliğine
atacaksınız parayı, faiz alıyorsa, haldır haldır
o değirmen öğütecek. Bula bula nereyi bulacaksınız;
yatırımları. Yani, bunun faturası yatırımlara
çıkar. Başlangıçtaki iyi niyetinizle "bilmem şu kadar
artırdık yatırımları” falan dersiniz; bir de nihaî gerçekleşen
bütçeye bakarsınız ki, yatırımlar, ufala ufala
soğanın cücüğü kadar kalmış ve yok olmuş
gitmiş. O zaman, yüzde 4 büyümeyi de yakalayamazsınız ve
hiperenflasyona da gelir dayanırsınız.
Reçete nedir?.. Şimdi, teşhisi koyduk, teşhiste
eksiklikler olduğuna işaret etmeye çalıştım. Bir oyun
planı, Sayın Erbakan'ın iki satırında var; birisi "faiz satırını
düşüreceğim" ikincisi de "hızlı bir
özelleştirme yapacağım." Ben, bunu, ANAP
programının kötü bir kopyası olarak algılıyorum.
Bonoları tahvillere çeviriyoruz; yani, kısa vadeli borçlanmanın
-devlet kâğıtlarını- vadelerini uzatıyoruz. Ne oluyor;
faizler 1998'i aşacak; yani, 1997 yılında faiz
ödemeyeceğiz, 1998'de Allah kerim...
Başka ne yapıyoruz; işte, bazı
kâğıtları biraz dolarize edeceğiz, vade uzatılacak,
bilmem...Hep düşük faiz olgusu.
Şimdi, zaman boyutu çok kritik arkadaşlar. Dün, Sayın
Erbakan "Telekom ne zaman giriyor" denilince "martta" dedi,
1997 Martını kastetti; ama,
ben, burada iddia ediyorum, zabıtlara da geçsin, 1998 Martından evvel girmeyecek. Şimdi,
peki, bu zaman boyutundaki bu sapma ne demektir? Hepimiz biliyoruz, Sayın
Erbakan'ı otuz senedir tanıyoruz. Zaman mefhumu, Sayın
Erbakan'ın kuvvetli özelliği değil. Niçin bunu söylüyorum;
basında da yer alıyor, işte bir toplantıya üç dört saat
rötarla gidebiliyor. Yani, niyet var; ama, performansa, gerçekleştirmeye
gelince, çok büyük bir rötar olabiliyor. Peki, buna, şimdi, ağır
sanayiden bir misal vereyim: GERKONSAN diye Gerede de Çelik Konstrüksiyon
tesisi kuruldu. Niçin kuruldu bu; ağır sanayi hamlesinde fabrika
hollerini yapmak için, çelik konstrüksiyonu yapmak için. Ama, ne zaman devreye
girdi bütün o tesisler, ithal profillerle bu inşaatlarını
bitirmişler. GERKONSAN'ın tezgâhları o zaman geldi; bu üretimi
yapıp da üretimden istifade edilir noktada işletmeye
alındığında da, yüzde 5 kapasiteyle çalıştı.
Ee, bu kadar kusur kadı kızında da bulunur diyeceksiniz.
AHMET DOĞAN (Adıyaman) – O kadar da değil.
YILDIRIM AKTÜRK (Devamla) – Şimdi, aşırı kilolu bir
hastayı ameliyat etmiyoruz; yani, yağlarını almıyoruz,
eritmiyoruz; bileziklerini satıyoruz. Ben, özelleştirmeye
karşı bir insan değilim; ama, hastalık iyileşecek mi
derseniz, bu aşırı kilolu hastanın bileziklerini satıp
-biraz evvel verdiğim misalle- al bunları da, oburluğuna devam
et demekten ileri geçmiyoruz. Eğer, devlet çarkını yüzde 98'le
büyütmeye ve tüketimi öğütmeye devam edeceksek,
yaptığımız bu. Dolayısıyla hazırı
yiyoruz; yarının mirasını da yemiş oluyoruz. Yani buna
yakın da, biraz teğet geçmiş.
Doğrusu nedir? Şimdi, reçeteyi arz ediyorum. Bakanlar Kurulu
35 kişi yerine 23 kişilik olmalı. Rahmetli Özal'ın iyi
performans gösterdiği ilk yıllara, 1980'in başlarına
bakın; işte, o altın yıllarda böyle bir Bakanlar Kurulu
vardı.
Acil olarak, mahallî idareler reformu yapılmalı. Devletin
merkezî teşkilatı bir noktada yok edilmeli -personel dahil
arkadaşlar- eğitim, sağlık, bayındırlık,
turizm, vesaire, her türlü hizmetler vilayetlerin ve özel idarelerin emrine bırakılmalıdır.
Özelleştirme gayretini de bu şekilde transfer etmeliyiz. Arsa
satışları, gayrimenkul satışları diyoruz;
bunları gerçekleştireceğimizi zannetmiyorum. Bir an evvel, mahallî
idare reformuyla bu merkezî karar yükünü mahallerine bırakıp,
oralarda bu işlemleri yapılır hale getirmeliyiz.
Kamu bankalarını, sekizer, onar parçaya bölüp, Ziraat
Bankasını, Emlak Bankasını, Halk Bankasını,
bölgesel, mahallî, özel kalkınma bankaları haline getirmemiz
lazım. Bunu yaptığınız anda... “Lip service” denir
İngilizlerin tabiriyle; Yani, şimdi KOBİ’ler diye güzel bir moda
oldu. İddia ediyorum, hiçbir şey yapmıyoruz KOBİ’ler
konusunda. İşte, 5 trilyon
ödenek koyduk; Hanımefendi, Köşkte, bu sabah, 100 trilyon
dedi. Yani, böyle komik bir vaziyette... KOBİ'lerin de aynen, 1980
başlarındaki ihracaat seferberliği gibi, bir noktada
yeşertilmesi, geliştirilmesi... Teknoloji transferleri, ancak ciddî
bir fon transferiyle olur, onların üzerine köklü bir şekilde gitmekle
olur.
Sosyal güvenlik reformunda, emeklilik yaşında, Türkiye’ye
Avrupa'nın en iyi ülkesi haline getirelim. Gözünüzü seveyim, her yerde
Avrupa normlarını yakalayalım. Avrupalı olduk diyoruz...
Hanımefendi, geçen sene, seçim kampanyasının
yarısını dış dünyada geçirdi, Avrupa'da geçirdi; ama,
ondan sonra tıs yok ve ciddî bir pazarlık yapmadan, maalesef, bu
işin içerisine girdik ve bugünkü bilançoyu biliyorsunuz. Daha fazla bir
şey söylemeyeyim; ama, Avrupalı olmak istiyorsak, Avrupa
normlarını olduğu gibi alalım rekabet kurullarından,
bu 350 milyonluk toplumun yaşaması gereken her türlü standarda bir an
evvel kavuşalım.
Şimdi, sevgili arkadaşlarım, son olarak da, takım
meselesine değinmek istiyorum. Yani, program olduğunda, bu
performansı gösterecek bir de takım lazım. Aslında, bugün,
bu hasta niye hâlâ ölmedi dedirten...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Aktürk, 15 dakikayı doldurdunuz.
YILDIRIM AKTÜRK (Devamla) – 2 dakika içerisinde toparlıyorum
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Buyurun efendim.
YILDIRIM AKTÜRK (Devamla) – Teşekkür ederim.
... günü kurtaran, ölümü geciktiren, ANAP'ın
bıraktığı altyapıdır; enerji, telekomünikasyon,
ulaştırma, turizm, ihracaat... Yıldız ülke mirası
deyip geçeyim. ANAP'ın kurduğu, piyasa mekanizmalarıdır
-eksiğiyle gediğiyle- ve dinamik özel sektörün yetişmiş kadrolarıdır,
bugün, günümüzü kurtaran.
Şimdi, takıma bakalım: Vitrinde Hanımefendiyi
görüyoruz. Başbakan Yardımcısı -Başbakanlık
bütçesi konuşulurken Başbakan yardımcısından da
bahsedelim- Sayın Tansu Çiller- 1994 performansı- 1994 yılı
bütçesi için diyor ki: "Bu sene ekonomimiz yüzde 4,5 büyüyecek, enflasyon
yüzde 54,7 olacak." Zabıtlara bakın. Performansa bakalım:
Ufak bir hata var, enflasyon yüzde 149,6 olmuş; yine ufak bir işaret
hatası var, büyüme eksi 6,1 olmuş. Peki, bu Hanımefendinin bu
ülkeye faturası nedir diye aritmetik bilen bir arkadaşımız
hesap ederse, sadece bu yılın hasarı 20 milyar dolar eder. Biz,
burada, yolsuzluklar, usulsüzlükler diye iki tane gayrimenkulün 5 milyon
dolarıyla uğraşıyoruz; gülünç kalıyoruz
arkadaşlar.
Şimdi, ekonomi idaresi, güven veren, kredibilitesi olan -yani,
sözüne inanılır- ciddiyeti olan, istikrar sağlayabilecek,
güvenilir bir kadro ister. Onun için, Sayın Başbakana acizane
tavsiyem, bu hanımefendiyi vitrinden çok çok gerilere çeksin; çünkü,
özelleştirme diye ağzını açtığında bu
Hanımefendinin TÖYÖK için ne dediğini, UDİDEM için ne
dediğini -bilmem, havuz sistemi dediğimizde İNTERKİT'leri-
hatırlıyoruz.
Havuz sistemine gelince: Paranın havuzunu
yapacağınıza -parayı herkes kullanmasını biliyor
bu devlette- personelin, kullanamadığınız personelin
havuzunu yapın, ihtiyaç olan yerlere oradan devşirin ve böylece daha
güzel bir dünyaya geçelim.
Teşekkür ederim, saygılar sunuyorum. (ANAP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Aktürk.
Anavatan Partisi Grubu adına, grup görüşlerini ifade etmek
üzere, Sayın Emin Kul; buyurun.
Zatı âliniz, 25 dakikanın ne kadarını
kullanacaksınız?
EMİN KUL (İstanbul) – 13 dakika efendim.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Kul.
ANAP GRUBU ADINA EMİN KUL (İstanbul) – Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; ben, Denizcilik Müsteşarlığı
bütçesi üzerinde durmak istiyorum.
Ülkemiz denizciliğinin ilgi, çıkar ve ihtiyaçlarına uygun
politikaları tespit etmek, geliştirmek ve hizmetleri düzenlemek
amacına dayalı bir faaliyet yürütmekle görevli bir müsteşarlığın
bütçesini 10 dakika içinde eleştirmenin, irdelemenin mümkün
olamayacağı kanaatimi takdirlerinize sunarken, sizleri, Anavatan
Partisi Grubu adına saygılarımla selamlarım.
Kesin bir açıklıkla belirtmek isterim ki, deniz gibi engin
ekonomik ve stratejik bir güç kaynağından, ülkemiz, en az 250
yıldan bu yana yararlanmaktan, kahredici bir ilgisizlik ve bilgisizlikle
uzak bırakılmıştır. Bilinmelidir ki, son
yıllarda, denizcilik alanında ve ticaret filomuzdaki
sağlanabilen gelişmelerin temelinde, 1980 sonrasındaki son 10
yılda ilgili yasalar üzerinde yapılan 11 değişiklik ve
bunlarla ilgili kararname, tebliğ ve kararlar vardır. Ancak, son 5
yıldır, açık bir tanımlamayla belirtmek gerekirse, denizciliğin
her alanında, özel kesimin yetersiz gayretleri haricinde tek bir çivi
çakılmamıştır. Bu alandaki, ihtişamlı tarihî
mirasımıza rağmen, son 150 yıllık tarihimiz içinde de
geneliyle sırtımızı denize çevirip oturmanın aymazlığındaki
binbir olayın yıkıntıları, kayıpları ve
ıstırapları yer alır.
Denizcilik Müsteşarlığı, sadece bürokratik bir
kalıp, eksik kelamla yazılmış bir kurumlaşma olarak bu
aymaz ilgisizliğin kucağında kalmaya mahkûm gözükmektedir. Zira,
sorunları çözmek yönünde sadece bürokratik kalıplarla yetinmek söz
konusu olacaksa, Padişah III.Sultan Selim zamanında, 1804'te, Umuru
Bahriye Nezaretinin kurulmasıyla başlanarak, çeşitli
değişiklikler, tanımlar altında başvurulan
kurumlaşmaların, cumhuriyet döneminde, 1924'te kurulan Bahriye
Vekâletinin “Yavuz-havuz” olayını takiben 1928'de
kaldırılmasıyla noktalandığını görürüz.
Cumhuriyet döneminde, sivil denizcilik alanında 1920 ile 1934
yılları arasında İktisat Vekâletiyle yönetilen
denizciliğin, 1934'te İktisat Vekâletinde müsteşarlık
olarak yer alıp, 1939'da Münakale ve Muhabere Vekâletine intikaliyle
sonuçlandığını ve böylece, onlarca bürokratik
kalıbın denendiğini tespit edebiliriz.
Yakın geçmişin gelişmeleri ise, esasen, hepimizce
bilinmektedir. Geçmişte çırpınışlar içinde
sarıldığımız bu bürokratik yapılanmalar, ne
denizcilik alanındaki tarihî mirasımızın
ihtişamını geri getirdi ve ne de denizciliğimizi, bugün,
ülkenin diğer sektörlerine kıyasen en geri kalmış ve
sorunlarla boğuşan bir sektör olmaktan kurtarabildi.
Bakınız, önümüzdeki bu bütçe, denizcilik alanındaki aymaz
ilgisizliğin boyutlarını apaçık bize göstermektedir. 6
katrilyon 255 trilyonluk bütçe içinde denizciliğe ayrılan pay 1
trilyon 50 milyar Türk Lirası olarak belirlenmiş olup, bu pay, genel
bütçeye oranla binde 67'dir. Genel bütçeye dahil dairelerin 1997 malî yılı bütçe tekliflerinin geçen
yıla göre artırılış oranı sıralamasında
Denizcilik Müsteşarlığı, 65 kuruluşun içinde 46
ncı sırada, Sahil Güvenlik Komutanlığı ise, sonuncu
sıradadır. Müsteşarlık bütçesi 1996'ya kıyasla, ancak
enflasyon oranında artırılmakla, yerinde sayan, durağan,
statik bir bütçe niteliğindedir. Bütçenin 111 program koduyla
"Denizciliğin Geliştirilmesi Hizmetleri" yaldızlı
başlığı altında tahsis edilen 727 milyar liranın
tamamı cari gider olup, yatırıma ayrılan ciddî hiçbir pay
yoktur. Bu gerçekler, ilgisizliğin bütçedeki ekonomik boyutunu bize
apaçık göstermektedir.
Gelelim bütçenin komisyondaki müzakereleri sırasında
gösterilen fikrî ilgiye... Başbakanlık ve bağlı
kuruluşlarının Plan ve Bütçe Komisyonundaki müzakere
zabıtları 79 sayfa ve 2 750 satırdır. İzlediğim
müzakerelerde yer alan 24 sayın milletvekilinden sadece 5'i Denizcilik
Müsteşarlığı bütçesi üzerinde konuşmuştur ve
sayın milletvekillerinin bu konuşmalarında denizciliğe
ayırdıkları eleştirilerin toplamı 71
satırdır. En kısa konuşan sayın milletvekilleri 4
satırlık, en uzun konuşan sayın milletvekilleri ise 18
satırlık görüş beyan etmişlerdir. İşte, bu tablo
da, Parlamentonun, denizciliğimize gösterdiği fikrî ilginin boyutunu
önümüzde sergilemektedir.
Bütçe kısırlığını bir yana
bırakırsak, Denizcilik Müsteşarlığının,
kuruluşundan bu yana, denizciliğimizi ulusal bir politika içinde
geliştirmeye yönelik, elle tutulur hiçbir faaliyetinin
bulunmadığını da üzüntüyle belirtmek isterim. Bu kanaatime,
burada, konuşma süresinin kısıtlılığı
karşısında, ayrıntılı örnekler verememenin de
ıstırabını duyuyorum.
Bakınız, Müsteşarlığın kuruluş
yasasıyla belirlenen en önemli görevlerinden birisi de, can ve mal
güvenliğini sağlayacak tedbirler almaktır. Bu meyanda,
Müsteşarlığın en önemli hizmet faaliyeti olarak, Türk boğazları
bölgesindeki, yani, Çanakkale, İstanbul Boğazlar ve Marmara
Denizindeki boğaz geçişleri ve trafik düzeniyle ilgili, 1 Temmuz 1994
tarihinde yürürlüğe konulan Boğazlar ve Marmara Bölgesi Deniz Trafik
Düzeni Hakkında Tüzük gösterilmektedir; fakat, sadece tüzük yapmak ve
kurallar koymakla iş yürümüyor. Tüzüğün yürürlüğe girmesinden bu
yana, üç seneye yakın bir süre geçmiş olmasına rağmen,
hâlâ, tüzüğün uygulanmasını sağlayacak ve denetleyecek altyapı
kurulamamıştır.
Radar kontrollü gemi trafik hizmeti sistemi yoktur. Trafik kontrol
istasyonları ile geçiş yapan gemiler arasında ve kontrol
istasyonlarının kendi aralarında yeterli bir haberleşme
ağı ve kanalı yoktur. Akıntı ölçer, görüş uzaklığı
ölçer gibi teçhizatlar yoktur. Rapor sistemi işlememektedir, gemilerin
teknik durumları denetlenememektedir. Yeterli güçte çekme, yedekleme
römorkörleri, yeterli kılavuz, istasyon araç ve gereçleri yoktur. Bir kaza
sonucu akaryakıt taşıyan gemilerin sebep olacağı
yangınları söndürecek yangın gemileri, kurtarma gemileri,
akaryakıt sızıntılarını önleyecek teçhizat
yetersizdir. Geçiş emniyeti ve denetimini sağlayacak,
eğitilmiş, yeterli lisan bilen personel eksikliği vardır.
Bu durumda, Türk boğazları bölgesinde oturan 11 milyonu
aşkın yurttaşımız ile geçiş yapan gemiler ve
personelinin can ve mal emniyetinin kuru bir tüzük düzenlemesiyle
sağlanacağı gibi hazin bir tablo, faaliyet olarak kamuoyuna
sunulabilmektedir.
Kaldı ki, Müsteşarlıkça, bu tüzüğün, hiçbir
zorunluluk ve gerek yokken, Birleşmiş Milletler kuruluşu olan
Uluslararası Denizcilik Örgütüne (IMO’ ya) onay için götürülmek eyleminde
bulunulmasıyla, bağımsız bir devlet olarak, Montrö
Antlaşmasıyla bu alanda sağlanan hükümranlık
hakkımızı, sürekli tartışılır ve örselenir
hale getiren bir hukuksal faciaya da yol verilmiştir.
Bu eylemin olumsuz sonuçları, yakın bir zaman içinde, hele
boğaz geçişlerinde akaryakıt taşımalarının
giderek sıklaşacağı bir dönemde, boğazlar bölgesindeki
hak ve çıkarlarımız üzerindeki çalışmalarda ve
ihtilaflarda açıkça görülecektir.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
Müsteşarlık, düzenleyici aslî görevlerini bırakıp, liman
tüzükleri üzerinde hiçbir meslekî gerekçeye dayanmaksızın
düzenlemelere başvurarak ve liman hudutları koordinatlarıyla
oynayarak, bu alanlarda sürdürülen kılavuzluk, römorkaj gibi güvenlikle
ilgili faaliyetleri, yasal yetkisi dışında, ticarî
şirketlere kaydırmanın ve bu suretle, trilyonlarca lira rant
aktarmanın yolunu açmıştır.
İstanbul Liman Tüzüğüne yönelik eylemler, Tuzla ve
Ambarlı ile ilgili düzenlemeler yanında bu konuda en somut uygulama
1995 yılında İzmit Liman Tüzüğü ve özellikle, tüzüğün
23 üncü maddesi üzerinde yapılan değişikliklerdir.
Müsteşarlığın, denizciliğin emek gücüne yönelik
fevkalade olumsuz bir uygulaması da, Türk gemilerinde yüzde 40
oranında yabancı uyruklu gemi zabiti
çalıştırılmasına yol veren tutumudur. Bu
uygulamanın, şiddetli eleştiriler karşısında,
kısa süreli olacağı ifade edilmesine rağmen, iki yılı
aşkın bir zamandan beri, bu uygulama, maalesef sürdürülmektedir.
Müsteşarlık, bu işlem ve eylemlerini, ulusal
çıkarlarımızı, yasalarımızı, örf, âdet,
teamül ve yerleşik meslekî kuralları gözetmeyen bir
başıboşluk içinde yürütürken, devletin düzenleyici bir
organı olmaktan ziyade, belli çıkar çevrelerinin
çıkarlarına hizmet eden bir görünüm sergilemektedir.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
Müsteşarlığın 300’ü
aşkın merkez personeli içinde denizcilikle ilgili eğitim
gören sadece 7 kişi olmasını, yani merkez personelinin sadece
yüzde 2'sinin denizcilikle ilgili bulunmasını tespit edersek, bu olumsuzluklara
şaşmamak gerekir.
Şimdi, denizciler olarak, yıllardır özlediğimiz ve
girişimlerimizle izlediğimiz bir denizcilik bakanlığı
kurulması konusu, Müsteşarlığın bu müktesebatı ve
bu yapılanması içinde, sorunlarımızı çözme umudumuzu
maalesef gölgelemektedir.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; tarih içerisinde
çöküntüye doğru sürüklenen denizciliğimizin sorunlarına çareler
aranırken, 1701 tarihinde yayımlanan Bahriye Kanunnamesinin çok
önemli bir hükmünü bilgilerinize sunmak istiyorum. Bakın, ne diyor bu
Kanunname:
"Derya kapudanluğu gayre verilmek lazım geldikte, Fenni
Deryaya ve Ahvali Ricali Donanmaya vukufu olmayan kara paşalarından
zinhar ve zinhar birine verulmeyup, ol vakitte kapudane-i humayun kapudanu her
kim bulunur ise yoluyla ona tevcih ve taklid oluna."
295 yıl önce Bahriye Kanunnamesine konulan bu kurala
aykırı bir yapılanma tarih içinde sürmüş ve günümüze kadar
gelmişse, bu anlayışla çalışan
Müsteşarlıktan ve bu bütçesinden umut ve hizmet beklemek mümkün değildir.
Müsteşarlıkla ilgili genç, heveskâr ve girişken
Sayın Bakana, önündeki çetin dönem için başarılar diliyorum.
Kabul etseniz de etmeseniz de Türk denizciliği için hiçbir mana ifade
etmeyecek olan bu bütçenin, yine de Türk denizciliğine hayırlı
olmasını temenni ediyorum.
Bu vesileyle, dünya denizlerinde Türk bayrağını
şerefle dolaştıran çilekeş ve fedakâr Türk denizcilerine
sağlık ve yollarında selamet, ebediyete intikal eden ve denizde
şehit olan denizci kardeşlerime Tanrıdan rahmetler dileyerek,
onları saygıyla anıyor ve selamlıyorum.
Saygılar sunar, teşekkür ederim.( ANAP ve DSP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Kul, teşekkür ediyorum.
Anavatan Partisi Grubu adına üçüncü konuşmacı, Sayın
Ali Er.
Sayın Ali Er, buyurun efendim. (ANAP sıralarından
alkışlar)
ANAP GRUBU ADINA ALİ ER (İçel) – Sayın Başkan, Yüce Meclisin
değerli üyeleri; Anavatan Partisi Grubu adına, Köy Hizmetleri Genel
Müdürlüğü bütçesi üzerinde söz almış bulunuyorum; Yüce
Heyetinizi, saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Muhterem milletvekilleri, Türkiye nüfusunun yüzde 50'sinden
fazlası, köylerde oturur. Tabiî, hepimiz, seçim zamanı söyleriz;
"benim köylüm, benim çiftçim; bu yiğit insanlara şu hizmeti
vereceğiz, bu hizmeti vereceğiz" deriz; ama, maalesef, üzülerek
söyleyeyim ki, bu bütçede de görüldüğü gibi, Türkiye nüfusunun
yarısından fazlasını teşkil eden köylünün değeri,
maalesef, yüzde 1,5. Geçmişten bu tarafa doğru
baktığımızda, bütçelerde, köylere dönük hizmetlere,
üzülerek söyleyeyim ki, fazla bir ödenek aktarılmamış; ama, bu
yılki bütçeye baktığımız zaman, geçmiş
yıllarda, yani Anavatan Partisi İktidarı döneminde, bütçenin
yüzde 3,5'i olan Köy Hizmetleri bütçesi, bu yıl yüzde 1,5'e
düşmüş. Şimdi, Türkiye nüfusunun yarısını temsil
eden kesime hizmet götüreceğiniz bu bütçeye, 99 trilyon lira ödenek
veriyorsunuz. Ondan sonra da, o Bakanlığa, o Köy Hizmetlerine
diyorsunuz ki "köylere hizmet götür." Bu 99 trilyon liranın da,
en az yüzde 80'ini işçiye, memura ücret olarak ödüyorsunuz; geri kalan
yüzde 15-20'sini de köylere hizmet olarak götürün diyorsunuz. Sayın Bakanın
özel bir gayreti var biliyorum. Köy Hizmetlerinde çalışan insanlar,
gerçekten iyi niyetle koşturuyorlar; ama, muhterem arkadaşlar, 99
trilyon lira parayla da neyin yapılıp
yapılamayacağını hepiniz burada takdir edersiniz. 99
trilyon lirayla, işçiye para ver, memura para ver, Köy Hizmetlerinin
yakıtını temin et, köylünün yolunu yap, sulama suyunu getir;
olmaz böyle şey. Meclisin bütçesi bile 20 trilyonun üzerinde, şurada
bir avuç yerde. Meclis, 2-3 bin insanın geçindiği bir yer; ama,
koskoca, 65 milyonluk Türkiye'nin en az 35 milyonu köylü, 35 milyon köylüye
ayırdığımız para da 99 trilyon lira; bu iş böyle
yürümez muhterem arkadaşlar!
Şimdi, dönüp, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün
araçlarına bakıyorsunuz, 1991 yılına kadar, Anavatan
Partisi İktidarı döneminde, 700-800 dozer, 700-800 greyder, kamyonlar
alınmış. Şimdi, o kamyonlar, dozerler, greyderler de
hurdaya çıkmış, çalışmıyor artık.
Parçasını bulamıyorsunuz; bir vida için günlerce yatan dozeri
biliyorum ben, günlerce... Bir teker için günlerce yatan kamyonu biliyorum ben.
Muhterem arkadaşlar, bir şey söylediğimiz zaman
alınıyorsunuz; özellikle, Doğru Yol Partili arkadaşlara ben
burada bunu söylemek istiyorum. Tabiî, bu arkadaşlarımız daha
yeni geldi, ne yapacaklarını göreceğiz; ama, bu Bakanlık
dört beş yıldır sizin uhdenizde. Bakın, bu Bakanlık
dört beş yıldır sizin uhdenizde; ama, bir yeni makine dahi
alamamışsınız. Bırakın makineyi, Anavatan Partisi
döneminde alınan makinelerin mazotunu dahi alamıyorsunuz,
parçasını alamıyorsunuz, lastiğini alamıyorsunuz.
Ee, şimdi, Köy Hizmetlerinde çalışan insanlar var,
işçiler var, 40-50 bine yakın geçici işçi var. Bu geçici
işçiler, Anavatan Partisi İktidarı döneminde en az dokuz on ay
çalışıyordu; ama, dört beş yıldır, özellikle
Doğru Yol Partisi iktidarı döneminden bu tarafa doğru,
yılda üç ay, yılda dört ay, en fazla dörtbuçuk ay
çalıştırılıyor; işte şimdi, Köy
Hizmetlerinde çalışan işçiler işten
çıkarıldı, iki aylık alacağı da ödenmedi.
Muhterem arkadaşlar, yazık bu insanlara. Bu insanları
çalıştırıyorsunuz, gece gündüz demeden, soğukta, karda
kışta hizmet ettiriyorsunuz, ondan sonra bu işçileri
çıkarıyorsunuz, çıkardığınız halde iki
aylık maaşını da vermiyorsunuz.
MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) – Siz bütçeye
koymadınız.
ALİ ER (Devamla) – Biz mi bütçeye koymamışız?!.
Canım kardeşim, şu anda siz iktidardasınız yani, o
şikâyet kapısı değil ki, siz koyun da verin.
MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) – Şimdi koyduk,
Verdik.
ALİ ER (Devamla) – Siz koyun. Biz bütçe koyduk, bütçeye geçen
yıl biz bunu koyduk; Ama, muhterem arkadaşlar, ödeyemedilerse biz ne
yapalım? Yani, şimdi, Köy Hizmetlerinde çalışan işçi,
Anavatan Partisi döneminde on ay çalışırken, şimdi beş
ay çalışıyorsa, ne yaparsınız? Beş aylık maaşını
ödeyemezseniz kabahat bizim mi? (RP ve DYP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Sayın Er, ben, sürenizi durduruyorum efendim
izninizle.
Sayın milletvekilleri, müsaade buyurun. Sayın Er'den sonra,
hem iktidarda hem muhalefette bulunan sayın grupların söz
hakları var, kişisel söz hakları var, Hükümetin söz hakkı
var, Komisyonun söz hakkı var. Rica ediyorum... Diyalog kurarsanız,
bu işi bitiremeyiz.
Sayın Er, buyurun efendim.
ALİ ER (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Muhterem arkadaşlar, gerçekleri söylediğimiz zaman hemen
ayağa kalkmanıza gerek yok. Bu gerçekleri konuşmamız
lazım. Yani niye dokunuyor ki sizlere, ben anlamıyorum ki, niçin
dokunuyor? Yani, bunlar gerçek değil mi? Millet beni dinliyor, Köy
Hizmetlerinde çalışan işçiler dinliyor. Fırına borçlu
adam; kasaba falan gitmiyor zaten; ev kirası, elektrik parası;
efendim, hepsi borçlu; adam evine ekmeğini alamayacak; rızkı bu
kapıdan, o insanların bu kapıdan olan rızkını
devlet keser de, iki aylığını ödeyemezse; yani, bunu
buradan dile getirince, niye oradan hemen fırlayıp da laf
atıyorsunuz? Niye orada gocunuyorsunuz? Doğruları
konuşmayalım mı arkadaşlar?
Şimdi, benim şunu mu demem lazımdı: Çok güzel hizmet
ediyorsunuz, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün işçilerine
maaşını ödediniz, köylerimize asfalt yapıyorsunuz, su
getiriyorsunuz, efendim, greyder gönderiyorsunuz, dozer gönderiyorsunuz; yani,
ben bunları söyleseydim iyi miydi; bunları millet dinlerse kötü
değil mi; yani, ben burada sizin yalanınızı mı
söyleyeceğim arkadaşlar? Şimdi, bunlar yapılmıyor,
yapılmayanı söylüyorum ben burada; yapılmadığı
için söylüyorum muhterem arkadaşlar; bunlar yapılsa niye söyleyeyim
ki?..
Şimdi, bakın, muhterem arkadaşlar, Türkiye'nin birçok
yerinde, Anavatan Partisi döneminde başlatılan projeler daha bir
adım ilerlemedi. Evet, ben, kendi seçim bölgemden size bir misal vereyim;
yani misal olsun diye : Bizim İçelimizde "Aksuvat Projesi" diye
bir projemiz var. 1990 yılında, biz, bunun temelini
atmışız bakın...
HACI FİLİZ (Kırıkkale) – Fevzi Arıcı ihya
etmiştir orayı da!..
ALİ ER (Devamla) – Efendim, dinlerseniz, ben anlatırım.
İçel'i ben biliyorum, sen gelirsen sevgili kardeşim, sana da
oraları gezdiririm.
Şimdi, bu projenin, 1990 yılında, temelini biz
atmışız, 17 kilometre borusunu
taşımışız, makinesini almışız -kaynak
makinesi- efendim, her şeyini temin etmişiz, 1996 yılının
sonuna gelmişiz. Proje, 1990 yılında, 1991 yılında 17
kilometre ilerlemiş, ondan bu tarafa doğru, daha 12 kilometre
ilerlemiş muhterem arkadaşlar; yani, Türkiye'de
yaptığınız, neticede, Aksuvat Projesi misali!..
Şimdi, tabiî, denk bütçe, yaptığınızı
burada iddia ediyorsunuz. Denk bütçe, değil mi; onu iddia ediyorsunuz.
Temennimiz Yüce Allah'tan, denk bütçe olsun; yani, dua ediyoruz; Türkiye'nin
denk bütçesini istemeyen biz miyiz; ama, muhterem arkadaşlar, bakın,
şimdi, sizin denk bütçe neye benzer biliyor musunuz; bizim oralarda,
eskiden, ağalar, işçilere heybeyle su fıçısı
taşıtırlardı; o heybenin bir gözüne su
fıçısını koyarlardı, tek fıçı olduğu
için öbür gözüne de taş doldururlardı. Şimdi, sizin denk bütçe,
o ağanın taşıttığı fıçıyla
karşısına doldurulan taşa benzer. Öyle... (ANAP
sıralarından alkışlar)
Muhterem arkadaşlar, işin enteresan tarafı da şu: O
zavallı işçi, o su fıçısını
taşırdı; ama, beraberinde o taşı da
taşırdı. Şimdi, millete, siz, denk bütçe diye su
fıçısını taşıtacaksınız,
denkleştireceğiz diye zamları bastıracaksınız, o
taşı da taşıtacaksınız; onu ben size söyleyeyim.
(ANAP sıralarından alkışlar)
CEMAL KÜLAHLI (Bursa) – Bütçe heybeye sığmaz.
ALİ ER (Devamla) – Muhterem arkadaşlar, bu millet, bu denk
bütçeyi yutmaz; ben size söyleyeyim.
Sayın Başkan burada, Yüce Meclisin değerli
milletvekilleri de burada; 1997 yılında, ya bu denk bütçe denk
olmazsa ne olacak sizin haliniz?!. Kaçarsınız değil mi?!.
MİKAİL KORKMAZ (Kırıkkale) – Kaçmayız.
ALİ ER (Devamla) – Nereye kaçacaksınız?!.
MİKAİL KORKMAZ ( Kırıkkale) – Osmaniye'ye!..
MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) – Biz buradayız.
ALİ ER (Devamla) – Haydi, onlar Amerika'ya kaçacak; onların
başındaki... Onları demiyorum da... Siz nereye
kaçacaksınız; bana söyler misiniz?.. (ANAP, DSP ve CHP
sıralarından alkışlar, DYP sıralarından
gürültüler)
Burada bir denklik daha var, ben size söyleyeyim.
SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Kimse bir yere kaçmıyor. Sözünü geri al! Biz, Türk milletvekiliyiz.
Sözünü düzelt! Kimse bir yere kaçmıyor.
ALİ ER (Devamla) – Sayın Bedük...
SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Rica ediyorum... Sözünü düzelt! Biz, Türk
milletiyiz, Türkiye'de kalırız.
ALİ ER (Devamla) – Ben başınızdaki için söyledim,
size söylemedim ki!..
SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) –
Kendini bil!.. Biz Türk milletvekiliyiz...
ALİ ER (Devamla) –
Nasırınıza mı bastım; niye
alınıyorsunuz ki?..
SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Niye alınmayalım
kardeşim!..
ERTUĞRUL ERYILMAZ (Sakarya) – Terbiyesizlik yapıyorsunuz...
ALİ ER (Devamla) –
Şimdi, denk bütçe var...
AHMET İYİMAYA (Amasya) – Buradaki hiçbir milletvekili
Amerika'ya kaçmaz.
ALİ ER (Devamla) – Denk
bütçe var... (DYP sıralarından gürültüler)
Sayın Başkan, ben mi konuşacağım,
arkadaşlar mı?..
BAŞKAN – Sayın Er, lütfen, toparlar mısınız...
Lütfen efendim.. Gecenin bu saatinde...
ALİ ER (Devamla) – Toparlıyorum Sayın Başkan.
Muhterem arkadaşlar, burada bir denklik var; o denkliği ben
size söyleyeyim: Buranın malıyla buranın malı denk... (ANAP
ve DSP sıralarından gülüşmeler) Evet... Samimî söylüyorum, denk.
Birinin 150 kilo altını var; iki adama yüklesen, götüremezler.
Ötekinin de Türkiye'den Amerika'ya kadar uzanan malları var; onu,
onbeş adama yüklesen, götüremezler. Burada, hafif bir denklik var; ama,
biraz taş yığmanız lazım üzerine... (ANAP, DSP ve CHP
sıralarından alkışlar; DYP sıralarından sıra
kapaklarına vurmalar)
Muhterem milletvekilleri, böyle Köy Hizmetleri bütçesi olmaz. Ne bu
Bakan bu parayla bir hizmet verebilir ne Köy Hizmetlerinde çalışan
insanlar bu parayla bir hizmet verebilir.
Şimdi, ben size diyorum ki, daha fazla para
ayırdığınız yerlerden -Türkiye'nin yüzde 60'ı
köylü, bu bütçe de köylüyü ilgilendirdiği için, köylü bununla
ilgilendiği için- gelin hep beraber karar alalım, bir yerden eködenek
mi bulacaksınız, o çil çil, fazla fazla paraları biraz da buraya
aktaralım. Sayın Hocam “sığmıyor para” dedi. Yahu,
sığmıyor da, Köy Hizmetlerine 99 trilyon lira
ayırırken hiç düşünmediniz mi; yani, sığmıyorsa,
sığmayan şu paradan Köy Hizmetleri Müdürlüğüne biraz para
aktararak hizmet alalım; yani, kötü mü söylüyorum, yanlış
mı söylüyorum?! Ama, doğruyu söylediğimiz zaman, işinize
gelmediği zaman...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HÜSAMETTİN KORKUTATA (Bingöl) – İşimize geliyor da, siz
çarpıtıyorsunuz.
BAŞKAN – Sayın Er, son cümlenizi ifade buyurur musunuz.
ALİ ER (Devamla) – Sayın Başkan, 1 dakika, 2 dakika
herkese verdiniz de, bana vermek işinize gelmiyorsa, bitiriyorum.
BAŞKAN – Efendim, tamam size de süre...
ALİ ER (Devamla) – Bu bütçe hayırlı, uğurlu olsun
diyorum; 1997'de denk bütçeyi, hep beraber, burada
tartışacağız diyorum.
Saygılarımla. (ANAP ve DSP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Er, ben size süre vermiştim; ama, tabiî,
ifade edemiyorum... Zararı yok, sizin sözünüz bitmiş olmasın;
ama, benim sürem bitmiş olsun.
Teşekkür ediyorum Sayın Er.
Sayın milletvekilleri, Doğru Yol Partisi Grubu adına,
müzakereye konu bütçelerle ilgili olarak görüşlerini ifade etmek üzere
Sayın Yusuf Bacanlı; buyurun efendim. (DYP sıralarından
alkışlar)
İkiye mi bölüyorsunuz Sayın Bacanlı?
YUSUF BACANLI (Yozgat) – Evet efendim. Belki birkaç
dakika da arkadaşımızdan alabiliriz.
BAŞKAN – Peki. Benden istemiyorsunuz yani,
arkadaşınızdan istiyorsunuz.
YUSUF BACANLI (Yozgat) – Sizden de isteriz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Buyurun efendim.
DYP GRUBU ADINA YUSUF BACANLI (Yozgat) – Sayın Başkan, Yüce
Meclisin saygıdeğer milletvekilleri; sözlerime başlamadan önce,
geçen hafta vefat eden Kırşehir Milletvekili
arkadaşımız Prof. Dr. Mehmet Ali Altın'a Allah'tan rahmet,
kederli ailesine ve Yüce Meclisimize başsağlığı
diliyorum. (Alkışlar)
Doğru Yol Partisi Grubu adına, 1997 yılı
Başbakanlık ve Denizcilik Müsteşarlığı bütçeleri
üzerinde söz almış bulunuyorum. Başbakanlık ve Denizcilik
Müsteşarlığı bütçelerinin, milletimize, memleketimize
hayırlı ve uğurlu olmasını temenni ediyor, Grubum ve
şahsım adına, Yüce Meclisin değerli üyelerini saygıyla
selamlıyorum.
Başbakanlık ve Denizcilik Müsteşarlığı
bütçelerinin görüşülmesi, bir yerde, bütçedeki rakamların bütçe
tekniği açısından analizinin yanında, ülkemizin içinde
bulunduğu ekonomik, sosyal ve siyasî yapının
değerlendirilmesi ve bu yapıda, iktidara yön verecek çözüm
önerilerinin araştırılması,
tartışılması ortamını yaratması bakımından
fevkalade önemlidir.
Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; üç
tarafı denizlerle çevrili olan ülkemizde, denizcilik sektörünün yeteri
kadar geliştiği söylenemez. En ucuz taşıma yolu olan
denizyolu, maalesef, gerektiği gibi değerlendirilememiştir. Bir
malın, İstanbul'dan, İzmir'den denizyoluyla Trabzon'a, Hopa'ya
nakledilip, oradan Kars'a, Erzurum'a dağıtılması yerine,
karayoluyla nakliye tercih edilmiş, karayollarımıza
aşırı bir şekilde yüklenilmiştir. Bugün, hep birlikte,
karayollarımızda yaşamakta olduğumuz ve her yıl
binlerce vatan evladımızı aramızdan ayıran trafik
terörü, ancak, denizyolu ulaşımı ile karayolu
ulaşımını entegre eden millî bir ulaştırma
politikasını oluşturmakla engellenebilir. Bunun için,
kıyı taşımacılığının önemle ele
alınmasını ve teşvik edilerek, karayolu
ulaşımını tamamlayıcı bir ulaşım
alternatifi olarak değerlendirilmesini zarurî görmekteyiz.
Lozan Antlaşması ve Montrö Sözleşmesiyle
boğazlarımız üzerinde elde edilen hükümranlık
haklarımız, çeşitli jeopolitik sebeplerle, tam olarak
kullanılamamaktadır. Boğazlarımız, ucuz bir su yolu
olmaktan çıkarılmalı, Montrö Sözleşmesiyle kabul edilen
sağlık, kurtarma, fener gibi hizmetlerden alınan ton
başına altın frank esasına dayalı resimler gerçek
değerine yükseltilmelidir. Altın frankın 1971'den itibaren
tedavülden kalkmış olması nazarı itibara alınarak,
vergi ve resimlerin günün rayiç değerine çıkarılması için
gerekli gayretler gösterilmeli ve hatta, yeni bir ölçü kabul ettirilmesi için
Montrö Sözleşmesinin değişikliği gündeme getirilmelidir.
Böylece, yüzbinlerce ton petrolün ve yanıcı, patlayıcı
maddenin, boğazlarımızdan bedava denilebilecek bir bedelle
geçişi önlenebilecek, tehlikeler de azaltılabilecektir.
Montrö Sözleşmesine göre ihtiyarî olduğundan, kılavuz
kaptan almayan gemiler yüzünden boğazlarımızda sık sık
kazalar meydana gelmekte, bilhassa İstanbul büyük tehlikeler
atlatmaktadır. Montrö Sözleşmesinin imzalandığı 1936
yılındaki deniz trafiği yoğunluğu ve gemi tonajı
bugün aynı seviyede değildir. Bu bakımdan, konunun ele
alınması ve ilgili tarafların görüşmeye davet edilmesi
gerektiğine inanıyorum.
Ülkemizde hızla gelişmekte olan, uluslararası pazarda
rekabet şansı çok yüksek olan gemi inşa sanayiinin, çevre koruma
şartları da dikkate alınarak desteklenmesi, hem ülkemizin
ihracat girdilerine önemli bir katkıda bulunacak hem de emek yoğun
bir sanayi dalı olması bakımından, istihdam problemimizi
olumlu yönde etkileyecektir.
Bu dileklerimizin gerçekleştirilmesi ve denizlerimizden
milletimizin daha bilinçli bir şekilde istifade edebilmesi için,
denizcilik bakanlığının bir an önce kurulmasını
zarurî görmekte olduğumuzu Yüce Meclise arz etmeyi millî bir görev
sayıyoruz.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 3056
sayılı Yasayla düzenlenen Başbakanlık
teşkilatının kuruluş amacı, bakanlıklararası
koordinasyonu sağlamak, hükümetin genel siyasetinin yürütülmesini izlemek,
devlet teşkilatının düzenli bir şekilde işlemesini
sağlamaktır. Daha açık bir ifadeyle, başbakanlık,
hükümetçe vaat edilen hususların yerine getirilmesinin baş sorumlusu
olup, toplumun tüm sorunlarının ve isteklerinin çözümüyle
özdeşleşen siyaset erkinin odağı ve Anayasanın 112 nci
maddesine göre, hükümetin genel siyasetinden sorumlu bir koordinasyon
makamıdır.
Kuvvetler ayrılığı ilkesine uygun olarak, Anayasada,
yasama, yürütme ve yargı organlarının kuruluş ve
çalışma usul ve esasları düzenlenmiş; ancak, tatbikatta,
yasama ile yürütmenin iç içe girmesine, yasama görevinin kanun hükmünde
kararnameler yoluyla yürütmeye devrine, yürütme organının
tıkanan, iyi görülmeyen hizmetleri için en küçük idare birimine kadar
günlük 10 bini aşan ziyaretçi sebebiyle yasama organı üyelerinin
müdahalesine, teftiş, denetim mekanizmalarındaki
kargaşalığa, Devlet Denetleme Kurulundan genel müdürlükler
teftiş kurullarına kadar beş ayrı denetim kuruluşuna,
adil ve hızlı karar veremeyen yargı ve bu sebeple umudu kesilen
vatandaşın feryadına her gün tanık olduk ve olmaya da devam
ediyoruz.
Biraz önce söylediğim gibi, Başbakanlık, Anayasanın
112 nci maddesine göre, hükümetin genel siyasetinden sorumlu bir koordinasyon
makamıdır; ancak, 1983 yılından beri bu hüviyetinden
gittikçe uzaklaşan Başbakanlık, bugün, bir hizmetler
bakanlığı haline getirilmiştir. Denizcilikten gümrüğe,
bankacılıktan meteorolojiye kadar birçok hizmet
Başbakanlıkta toplanmış ve Başbakanlık, bir
hizmetler bakanlığı haline dönüştürülmüştür.
İdare hukukundaki doğurganlık teorisi tam anlamıyla
Başbakanlıkta gerçekleşmiş, ilgili ilgisiz birçok
kuruluş, müsteşarlık, genel müdürlük, başkanlık
şeklinde Başbakanlığa bağlanmıştır.
Elazığ'daki ferrokrom tesisinden Edremit'teki zeytin
işletmesine, Seydişehir'deki alüminyum işletmesinden
Kütahya'daki azot işletmesine kadar birçok kuruluşun hangi sebeple
Başbakanlığa bağlandığı belli değildir.
Bu durumun ekonomik, hukukî bir gerekçesi yoktur; olsa olsa, siyaseten birtakım
sebepler bulunabilir. Bu, sadece günümüz için değil, geçmişteki
başbakanlar için de geçerlidir.
Anayasamızda, bakanlıkların kanunla kurulması
öngörülmüş olmasına rağmen, bugün, kanunla kurulan
bakanlıklardan daha çok devlet bakanlığı vardır. Bu
durum, gelenek haline gelmiştir; ancak, hiç kimse, artan devlet bakanlığı
sayısına rağmen, Türkiye'nin problemlerinin gittikçe
arttığının farkına varamamaktadır. Her bir devlet
bakanlığının yeni kadrolara, yeni masraflara ve
kargaşaya yol açtığı görmezlikten gelinmemelidir.
3056 sayılı Kanun, Başbakana yardım etmek, Bakanlar
Kurulunda koordinasyonu sağlamak, özel önem ve öncelik taşıyan
konularda tecrübe ve bilgilerinden istifade edebilmek amacıyla,
Başbakanın teklifi ve Cumhurbaşkanının onayıyla
devlet bakanlarının görevlendirilebileceğini hükme
bağlamıştır. İdare hukukunda, devlet
bakanlığı diye adlandırılan bakanlıkların,
belli kamu hizmetlerinin olmadığı, bu bakanlıkların
hükümete katılmaları gerekli görülen ve biraz da, Bakanlar Kurulu
içerisinde müşavir niteliğinde olan kimseler olduğu kabul
edilmektedir. Hatta, bazı ülkelerde devlet bakanlarına, koltuksuz
bakan ve çantasız bakan bile denilmektedir. Bakanlıkların
Kuruluş ve Görevleri Hakkındaki Kanun da "etkili bir idare,
işbölümü, kontrol ve koordinasyonun sağlanması, aynı ve
benzeri hizmet veya görevlerin tek bir bakanlık tarafından veya
sorumluluğunda yürütülmesi, atıl kapasite ve kaynak
israfının önlenmesi esastır" denilmekteyse de, uygulamada
tam tersi durum hüküm sürmektedir.
Önemle işaret etmek zorunda olduğum bir başka husus da,
son zamanlarda sayıları hızla artan
müsteşarlıkların hangi hizmeti bakanlıklardan daha iyi
yaptığıdır. Siyasetçilere, bakanlara güvenmeyip de bir
kısım bürokratları müsteşar yapıp, bakanlar üstü yetki
vermek, işleri daha kötü hale getirmektedir.
Frenklerin "omlet yapmak için yumurtaların
kırılması lazım" sözü çok doğrudur. Eğer,
fikirler söylenmez, sadece zihinlerde hapsedilirse, hiç kimseye fayda
sağlamaz. 1983 yılından beri, kademeli bir şekilde,
hizmetlere boğulan Başbakanlığın bu durumundan
kurtarılması ve bakanlarımıza güvenerek, hizmetlerin ilgili
olan bakanlıklara acilen devredilmesi gerekmektedir.
Anayasanın 112 nci maddesine göre, bakanların, Başbakana
karşı sorumlu olduklarını kabul edilmiş; ancak, bir
yığın hizmeti üzerine alan başbakanların, hizmetler
bakımından sorumluluğu düzenlenmemiştir. Zira,
Anayasamız, Başbakana koordinasyon ve genel siyaset sorumluluğu
vermiş; ancak, hizmet sorumluluğu vermemiştir. Bu sebeple,
Başbakanlığın bu hizmet yükünden acilen kurtarılması
gerektiğine inanıyorum. Dünyanın en riskli, riskli olduğu
kadar da mükemmel bir coğrafyasında yaşayan büyük bir ülkenin
her gün artan sorunlarını katı bir merkeziyetçi
anlayışla çözemeyeceğimiz çok açıktır. Burada,
meseleyi, sistemin eleştirisi olarak ele almıyorum. Bunun ötesinde,
mevcut sistemde yapılacak çok şey olduğuna inanıyorum.
Bunun için de "yetki devri" ve "işlerin mahallinde
çözümü" kavramlarının idare tarafından benimsenmesi ve
uygulanması için gereken hukukî altyapının hazırlanması
gerekmektedir.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; devletin Millî
İstihbarat Teşkilatı, demokratik, parlamenter rejim içerisinde
Başbakana bağlıdır. Bir istihbarat teşkilatı,
devletin gözü ve kulağıdır. Doğru ve zamanında bilgi
alamayan devlet, doğru kararları da alamaz. Ayrıca, alınan
bilgilerin de, devlet sırrı olarak emin bir şekilde
saklanması ve sorumsuz kişiler aracılığıyla
kamuoyuna aktarılmaması gerekir. Bu konuda, sorumluluk makamında
bulunan herkesin sorumluluğunun gereğini yerine getirmesi, devletimize
karşı millî bir görevdir. Herkes bilmelidir ki, bu yüce devleti
yıpratmaya hiçbir kurumun ve şahsın hakkı yoktur. (DYP
sıralarından alkışlar)
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; son onaltı
yılda 600 bin devlet memuru işe alınmıştır.
Şu anda, devlet memuru sayısı 2 milyona
yaklaşmıştır; bunun yarısı kadar devlet memuru
çalıştırılsa, devlet işlerinde en küçük aksama olmaz;
devlet kadrolarını bu şekilde şişirmekle işsizlik
de önlenemez.
YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY (Kars) – Doğru Yol
şişirdi efendim.
YUSUF BACANLI (Devamla) – Bunu Doğru Yol da şişirdi,
Anavatan da şişirdi, gelmiş geçmiş tüm iktidarlar da
yaptı. Biz, burada, şu parti veya bu parti değil, bir problemi ortaya koyuyoruz. Bir problemin
eleştirisini yapıyoruz. (DYP sıralarından "Bravo"
sesleri, alkışlar)
Teşebbüs ruhlu insanlar yetiştirerek özel yatırımları
teşvik etmek, işsizlere istihdam imkânı yaratmak gerekir.
Ülkemizde devlet memurlarının dağılımında
bölgelerarası ve hatta illerin içerisinde dengesizlik vardır. Bu
dengesizliğin baş sorumlusu, başta milletvekilleri olmak üzere,
siyasî partilerin genel merkezleri, il ve ilçe teşkilatlarıdır.
Birçok kurumda personel fazlalığı olmasına rağmen, bu
dengesizlik yüzünden personel ihtiyacı gözükmektedir.
Bürokratlarımız siyasî nüfuzla göreve geliyor ve yine
aynı şekilde siyasî nüfuzla görevden alınıyor. Peygamber
Efendimizin, hadisi şerifinde buyurduğu üzere "emaneti ehline
verin" prensibinden uzaklaşılmıştır. Devlet
Memurları Kanunun ehliyet, liyakat ve kariyer esasına dayalı
sistemi bile altüst edilmiştir. 657 sayılı Devlet Memurları
Kanununa tabi birkısım memurlar, asansör madde olan 68 inci maddeye
göre, jet hızıyla yükseltilmiş, çoğunluk ise, kadrosuzluk
sebebiyle terfi edememiştir. Bu durum, kırgınlığa,
küskünlüğe ve işlerin sürüncemede bırakılmasına sebep
olmaktadır.
Bugün, eğri oturup, doğru konuşalım. Parlamenterler
iş bulma hizmetinden, hastanelere hasta yatırmaya varıncaya
kadar, milletvekilliğiyle ilgilisi olmayan daha birçok işle
meşgul edilmektedir. Parlamento, Anayasanın 87 nci maddesine göre,
kanun yapmak, değiştirmek, milletlerarası anlaşmaları
uygun bulmak, sözlü ve yazılı soru önergesi,
Meclis araştırması, Meclis soruşturması ve
gensoru gibi yollarla yürütme organını denetlemekle görevli ve
yetkilidir. Her gün Meclise gelen on onbeş bin civarındaki
ziyaretçinin işi sebebiyle idareye müdahelede bulunan parlamenterlerin, bu
müdahalelerini unutup işlerin niye iyi gitmediğinin
hesabını sormaya hakkı var mıdır?! (DYP
sıralarından alkışlar)
Türkiye Cumhuriyetinin ilkokullarında okuyan öğrenci
sayısı Yunanistan'ın nüfusundan fazladır. Bu çocuklar, çok
değil, on yıl sonra ev isteyecekler ve iş isteyeceklerdir.
Şu anda, beş milyonu aşkın işsizimiz vardır.
Çalışabilir her 100 kişiden 22’ si işsizdir. En son Sosyal
Sigortalar Kurumunun ve diğer kamu kurumlarının
yaptığı sınavlara başvuran insanların çaresizliğini
ve ümitsizliğini görmezlikten gelmek mümkün değildir. (CHP
sıralarından alkışlar) Eğer yatırım yapmaz,
herkesi devlet kapısında açılacak memur ve işçi
kadrolarını beklemek zorunda bırakırsak, komünist
ülkelerden kötü duruma düşeriz.
Şu özelleştirme meselesinde, içimizdeki çeşitli
kurumlarda yuvalanmış sosyalist devletçi zihniyetlerin engellemeleri
yüzünden başarısız olunduğu malumlarınızdır.
Karabük Demir ve Çelik Fabrikasını bedavaya verdik,
özelleştirdik; Türkiye Cumhuriyetinin ne zararı oldu?
İşçilerimiz çalışıyor, üretiyor, yeni
yatırımlar yapıyor, yüzleri gülüyor. Devlet mülkiyetindeki
diğer işletmeleri de süratli bir şekilde özelleştirerek
milletimizin sırtında kambur olmaktan kurtarsak ne olur?
Örneğin, Et ve Balık Kurumu... Türkiye'nin et tüketimi 750 bin
tondur. Et ve Balık Kurumu 35 bin tonla, bunun, sadece yüzde 5'ini üretir.
Bu yüzde 5 için bu milletin ödediği para ne kadardır biliyor musunuz;
13 trilyon lira civarındadır. Bu kurumu tamamen özelleştirsek,
vatandaşlarımıza güvensek, uygun kredilerle
hayvancılığımızı teşvik ederek, kapasiteyi
artırmalarını sağlayarak, köylümüz biraz daha fazla gelir
elde etse kötü mü olur; ama, özelleştirmeyle ilgili aleyhdeki "devlet
malı çarçur ediliyor" propagandası yüzünden Hükümet, bir türlü
özelleştirmeyi yapamıyor, durmadan borçlanıyor ve zam
yapıyor. Ekonomiyi kendi kuralları içerisinde idare etmek varken,
hâlâ müdahalede ısrar edenler bilsinler ki, bu ülkeye kötülük ediyorlar.
ALİ DİNÇER (Ankara) – Çarçur etmeyin, çalıp
çırpmayın, iş yapın!..
YUSUF BACANLI (Devamla) – Herhalde biz de, çarçur edilsin, çalıp
çırpılsın demiyoruz! (DYP sıralarından
"Bravo" sesleri, alkışlar)
HACI FİLİZ (Kırıkkale) – Ali Bey, siz öyle mi
yapıyorsunuz?!
YUSUF BACANLI (Devamla) – Rüşvet ve yolsuzluklar en çok,
müdahaleci -sizin gibi- devletçi ve sosyalist ülkelerde oluyor. Siz, devasa
bütçeli bir kuruluşun hantal yapısını devam ettirmeye
çalışırsanız, onun yönetimindeki insanların ve
arkasındakilerin rant paylaşımını engelleyemezsiniz.
Bugün, söylentilerin son bulmasının ve toplum hayatından
çıkarılıp atılmasının çaresi, devletin aslî
görevleri olan adalet, millî savunma, millî eğitim, sağlık,
emniyet ve sosyal güvenlik gibi hizmetleri yerine getirmesi...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ALİ HAYDAR ŞAHİN (Çorum) – Kimlerin rantçı
olduğunu halk iyi biliyor; rantçıları iyi tanıdılar!
BAŞKAN – Evet, Sayın Bacanlı.
YUSUF BACANLI (Devamla) – Arkadaşım Kadir Beyin süresinden 5
dakika alacağım.
BAŞKAN – Kadir Bey, Sayın Bacanlı 5 dakikanızı
rica ediyor efendim.
KADİR BOZKURT (Sinop) – Kaç dakika konuşma sürem var.
BAŞKAN – 20 dakika konuşma süreniz var. 5 dakikanızı
verirseniz, 15 dakikanız kalacak.
3 dakika siz verin, 2 dakika da ben veriyorum değerli
Bacanlı'ya.
ALİ DİNÇER (Ankara) – Sayın Başkan, Sayın
Bacanlı muhalefet gibi konuşuyor, ANAP'ın vaktini de verelim ona
(!)
BAŞKAN – Teşekkür ederim efendim, nasıl olsa
alkış da alıyor.
Buyurun efendim.
YUSUF BACANLI (Devamla) – Devletimiz, gaz, bez, tuz, şeker ve
ayakkabı imalatı veya ticaretiyle uğraşırken,
başka milletler teknolojide uzay araştırmalarında dev
adımlarla büyük atılımlar yapmaktadır.
Devlet katında mesuliyet ve mevki sahibi olanlara
yakışan, kin gibi, öfke gibi, intikam gibi,
aşağılatıcı duyguların zinciriyle bağlanmak
değil, fazileti tercih ederek, kendisini ve zaafını
aşmaktır. Devlet ve siyaset adamlarının öç alma
duygularının faturasını, çoğu kez, acı bir
biçimde bu millet öder.
Türkiye'de, temiz toplum, temiz politika özlemlerimiz bugüne kadar hiç
dinmedi, bitmedi; ya suçlamalar dayanaksız oldu ya da ortaya atılan
iddiaların araştırılmasına hukukî değil, politik
olarak yaklaşılıyor. Temiz toplum veya temiz siyaset,
partilerarası bir mücadele olmaktan artık çıkmalı,
partilerüstü bir fazilet mücadelesi haline gelmelidir. Sonuca varmak
istiyorsak, siyasî hesaplaşmaları bir tarafa bırakıp,
Anayasadaki değişiklikleri yaparak, parlamenterlerin
dokunulmazlıklarını siyasî işlerle
sınırlandırmak gerekmektedir.
Evet, adil ve şeffaf yönetimi hayata geçirmek istiyorsak,
milletvekillerinin ve kamu yöneticilerinin mal beyanlarını, Meclis
Başkanlığınca veya kurum yöneticilerince saklanması
yerine, bu beyanların gerçeğe uygunluğunun
bağımsız mercilerce kontrol edilebilmesini sağlayacak
gerekli hukukî düzenlemeleri, Meclis olarak gerçekleştirmek zorundayız.
(DYP, ANAP, DSP ve CHP sıralarından alkışlar)
Güzel ülkemizde, temiz toplum ve temiz politika ortamını
kurmak, kamu vicdanında kirlenen siyaseti aklamak istiyorsak, bugün,
önümüzde tarihî bir fırsat vardır. Parlamentomuz elbirliğiyle,
bu çürümüşlüğe, çözülmüşlüğe son vermek için gerekli
adımları, cesurca atmalıdır. (RP sıralarından
alkışlar)
Türkiye'de, temiz toplum, sadece bireylerin peşine düşmekle
gerçekleştirilemez; kamu kaynaklarının suiistimaline açık
mevcut ekonomik yapıyı soygun aracı olmaktan çıkaracak
köklü çözümleri hayata geçirmek, Parlamentomuzun önünde tarihî bir görevdir.
Siyasî partilerimizin temsilcilerini ve sözcülerini, bu kürsüden
dinledik; hepsi de çok güzel konuşuyorlar; hiçbirine kötü demek mümkün
değil; ama, gelin, elbirliğiyle, bu güzel konuşma, bu güzel
nutuk atma devrini kapatıp, artık, güzel, dürüst işler yapma
devrinin açılması gerektiğine inanalım ve hep birlikte bunu
sağlayalım. (Alkışlar) Artık, Yüce Türk Milleti, iyi
yetişmiş vatan evlatlarının siyasî arenada yok olup
gitmesini istememektedir.
Bu inancımla, Yüce Meclisi, Doğru Yol Partisi Grubu ve
şahsım adına selamlıyor; hepinize hürmetlerimi sunuyorum.
(Alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Bacanlı, teşekkür ediyorum. Efendim,
yüksek müsamahanıza sığınarak; bir ifadede bulundunuz -bunu
başkaları da sık kullanıyor- "eğri oturup
doğru konuşalım" dediniz. Doğru konuşmak için eğri
oturmaya gerek yok; bir. İki, eğri oturanın doğru
konuşması da pek kolay olmaz.
Teşekkür ediyorum; buyurun.
YUSUF BACANLI (Devamla) – Bir deyim olarak ifade ettik biz onu...
BAŞKAN – Peki efendim; teşekkür ediyorum.
Sayın Bozkurt, buyurun efendim. (DYP sıralarından
alkışlar)
DYP GRUBU ADINA KADİR BOZKURT (Sinop) – Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü bütçesi
üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına söz almış
bulunmaktayım; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Konuşmama, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü çalışma
prensipleri ve uygulamaları, Köy Hizmetlerinin genel sorunları ve
öneriler olarak devam etmek istiyorum.
Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü çalışma prensipleri ve
uygulamaları:
Köye ve köylüye götürülen hizmetlerden beklenilen faydanın
alınabilmesi, hizmetlerin en kısa yoldan ve en ekonomik olarak
köylümüzün kalkınımına sunulabilmesiyle mümkün olacaktır.
Bu amaç doğrultusunda, 1984 yılında, YSE, Toprak-Su ve Toprak
İskân Genel Müdürlüklerinin birleşmesiyle Köy Hizmetleri Genel
Müdürlüğü kurulmuştur. Genel Müdürlüğün kurulmasındaki esas
amaç, çeşitli sektörlerle köye hizmet götüren kuruluşların,
personel, makine parkı ve yapım kapasitesi gibi güçlerini birleştirerek,
köylümüze hizmet götürürken, kendilerine bütçeden ayrılan ödeneklerin yurt
gerçeklerine uygun olarak kullanımının teminiyle millî ekonomiye
katkı sağlamaktır.
Genel Müdürlük, kırsal alana, ulaştırma sektörüyle köy
yolu hizmeti; diğer kamu hizmetleri sektörüyle içmesuyu, iskân, çevre ve
teknolojik araştırmalar hizmeti; tarım sektörüyle sulama, toprak
muhafaza, drenaj ve tarla içi geliştirme hizmeti; konut sektörüyle de
lojman yapımı hizmetlerini götürmektedir. Görüleceği gibi, Genel
Müdürlük, kırsal alana yedi ana sektörde hizmet götürmektedir. Bu kadar
geniş bir sahaya, bu kadar çok ve önemli sektörle hizmet götüren
başka bir kuruluş yoktur.
Ülkemizdeki 37 435 adet köyden 32 581 adedine, köy yolu hizmeti, 34 836 adedine içmesuyu
hizmeti ve gerekli hallerde de tarımsal altyapı hizmetleri ile iskân hizmetleri
götürülmektedir. Bu hizmetler, aynı zamanda, yaklaşık 43 bin
adedi bulan köy ve mahallelere götürülmektedir.
Burada, çok önemli gördüğüm bir noktaya değinmek istiyorum.
Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün hizmetlerinden sorumlu Devlet
Bakanımız Sayın Bekir Aksoy, Genel Müdürlüğün 1997
yılı bütçesinin Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülmesi
esnasında yaptıkları konuşmalarında, köyişleri
bakanlığının kurulmasının önemine işaret
ederek, bu konuda, kanun ve kuruluş çalışmalarına
başladıklarını ifade etmişlerdir. Yukarıda da
izaha çalıştığım gibi, 780 bin kilometrekarelik sahaya
hizmet götüren Genel Müdürlüğün, bakanlık şeklinde yeniden
örgütlenmesi, hizmetlerin etkinliği ve verimliliği açısından
önem arz etmektedir. Sayın Bakanın bu konudaki
çalışmalarını takdirle karşılıyoruz.
Bu arada, Genel Müdürlüğün almış olduğu bir
kararı da, çok önemli ve köye hizmet götürülmesinde çok yararlı
bulduğum için açıklamak istiyorum. Genel Müdürlük,
yatırımlara daha fazla ödenek ayırabilmek, yıllık
programları program hedefleri doğrultusunda gerçekleştirmek
üzere bir dizi tedbir almıştır. Genel Müdürlük bünyesinde
çalışan ve aşırı istihdam yaratan geçici işçi
sayısı 48 binden 42 bine, araç sayısı 28 binden 23 bine
düşürülmüştür. Bu sayede, yatırımlara daha fazla kaynak ayırma
imkânı doğmuştur. Daha bundan birkaç yıl önce,
yatırımlara yüzde 15, cari giderlere yüzde 85 oranında ödenek
ayırabilen Genel Müdürlük, almış olduğu bu tedbirler
sonucu, 1997 yılında, yatırımlara yüzde 47, cari giderlere
yüzde 53 oranında ödenek ayırmak durumuna gelmiştir. Diğer
yandan, Genel Müdürlük makine parkı yeniden değerlendirilerek,
bilhassa bakım hizmetlerinde kullanılacak olan iş makinelerinin
temin edilmesi gerekmektedir.
Diğer bir konu da, Genel Müdürlüğe ayrılan akaryakıt
ödenekleri, genellikle ağustos ayı itibariyle bitmektedir.
Hizmetlerin en yoğun olduğu aylarda, Genel Müdürlük yetkilileri,
işlerini güçlerini bırakıp, ödenek peşinde koşmaya
başlamaktadırlar.
Bu arada, bir de, Maliye Bakanlığının
uygulamalarına değinmek istiyorum. Yıllık yatırım
ödenekleri zamanında ve yeterli oranlarda serbest
bırakılmadığı için, istihkak ödemelerinde sorunlar
yaşanılmaktadır. Yılın son günleri gelmiş
olmasına rağmen, Genel Müdürlük ödeneklerinin bir kısmı
hâlâ serbest bırakılmamıştır.
Köy Hizmetlerinin genel sorunları:
Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğüne 1986 yılından sonra
kadro verilmediği için, kadrolu işçi sayısında, emeklilik
vesaire gibi nedenlerle büyük miktarda azalma olmuştur.
Emekli olan personelin tamamına yakını atölye
ustası, şoför, operatör, kompresörcü gibi üretici personel
olduğu için, çalışmalarda büyük ölçüde aksama olmuştur.
Bu boşluklar geçici işçilerle doldurulmuştur; ancak,
geçici işçilerin gerek iyi yetişmemiş olması gerekse toplu
giriş, toplu çıkış yöntemiyle yılda dört beş ay
çalıştırılmaları, üretimde istenilen seviyenin
yakalanmasını sağlayamamıştır.
Ayrıca, kış aylarında geçici işçi
çalıştırılmadığı için, iş makinelerinin
bakım, onarım ve revizyonları yapılamamaktadır.
Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü uzun bir süredir yeni iş
makinesi almamaktadır. Bu nedenle makine parkının yüzde 75'ine
yakını ekonomik ömrünü doldurmuştur. Ekonomik ömrünü
doldurmuş makinelerle yapılan çalışmalar çok rantabl
olmamaktadır; ayrıca, işletme giderleri çok yüksek olmaktadır.
Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün kuruluş kanunu
çıktıktan sonra, atama yönetmeliği, kadro şeması gibi
konular yürürlüğe girmediği için, bölgelerarası personel ve
makine dengesizliği olmaktadır. Öyle ki, bir ilde hiç olmayan bir
mühendislik dalı, diğer ilde 15-20 adet olmaktadır; bunun sonucu
da, bir ilde mühendis olmayan dalda işler aksamakta iken, diğer ilde,
o dalda birçok mühendisin boşta kalması veya ilgisi olmayan bir
görevde görevlendirilmesi gibi sonuçlar ortaya çıkmaktadır.
Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü, icracı bir bakanlık
bünyesi içerisinde örgütlenmelidir; yeni bir reorganizasyon
düşünülmelidir. Ödenekler hem genel bütçeden temin edilmekte hem de özel
idareden program yapılmaktadır; bu da bütünlüğü
bozmaktadır.
Öneriler:
Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü, icracı bir bakanlık
bünyesinde, yeniden reorganizasyona gitmelidir; bu reorganizasyon
sırasında ilçeler gruplaştırılarak, belli merkezler
tespit edilmeli, buralarda örgüt kurulmalıdır. Buralara bir adet yönetici, yeteri kadar teknik
eleman, bekçi ve ahçılar tayin edilmelidir. Ayrıca iş
makinesı kullanan personel, çalışma mevsimi içerisinde geçici
olarak tayin edilmelidir; bu durumda iş makineleri program durumuna göre
il merkezinden planlanarak sevkedilecek, kontroller ilçe teşkilatı
tarafından yapılacaktır.
Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü makine parkı eskimiştir,
bu makinelerin
çalışmaları ekonomik olmamaktadır; bu nedenle Köy
Hizmetleri Genel Müdürlüğü, yapım işlerini ihale suretiyle,
gerekirse bu işte kullanılacak makineleri idareten birim
dışı kullandırarak yapmalıdır. Bakım ve
onarım işleri pür emanet olarak dairece yapılmalıdır.
Makine parkının yenilenmesi çok büyük finansman gerektirdiği
için, bu sisteme geçilmesi yararlı olacaktır.
Geçici işçiler bir yıl boyunca, en az sekiz ay
çalıştırılmalı ve giriş
çıkışları toplu olmamalıdır; idareler mevcut
geçici işçilerin pozisyonlarına göre çalışacakları
ayları tespit edip, yılın son ayında ilan etmelidir. Bu
durumda yılın her ayında, idarenin ihtiyaç duyduğu
hizmetleri yapabilmek için, personel çalıştırabilecektir; bu sağlandığı
takdirde, özellikle kış aylarında atölyede revizyonlar
yapılabilecek ve bu iş makineleri iş mevsimine iyi
hazırlanmış olacaktır.
Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün birimlerinin mahallî idarelere
bağlanması gündemde tutulan bir olaydır; bu belki mümkündür;
ancak, şu anda Köy Hizmetleri Bölge Müdürlüklerinin ve Köy Hizmetleri
Genel Müdürlüğünün yetkisindeki işleri yapacak birimler, mahallî
idarelerde bulunmamaktadır. Bunları yapabilmek için, mahallî
idarelerde yeni bir altyapının oluşturulması lazımdır.
Bu altyapı hazırlanmadan, Köy Hizmetleri, mahallî idarelere
bağlandığı takdirde işlerde aksamalar olacak, hizmet
götürülen kırsal kesim vatandaşları haklı olarak
şikâyetçi olacaktır; bu çıkmaz ise, devleti daha büyük
sıkıntıya sokacaktır. Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü
gibi çok büyük bir kuruluşun, herhangi bir yasaya eklenen geçici bir
maddeyle kaldırılarak, mahallî idarelere bağlanması,
işlerin daha da aksamasına neden olacak ve büyük problemler
doğuracaktır. Bu konunun, sadece merkezde değil, taşrada
ilgili birimlerin katılımıyla daha geniş bir şekilde
değerlendirilmesinin faydalı olacağı
kanısındayım.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Köy Hizmetleri Genel
Müdürlüğünün 1997 yılı bütçesinin ülkemize, çiftçimize ve tüm
çalışanlara hayırlı olmasını diler; bu vesileyle,
Yüce Heyetinize saygılar sunarım. (DYP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Bozkurt, teşekkür ediyorum efendim.
Şimdi, sıra, Demokratik Sol Parti Grubunun.
Grup adına, Sayın Ahmet Tan; buyurun efendim. (DSP
sıralarından alkışlar)
Efendim, üç sayın arkadaşımız Grubunuzun
görüşlerini ifade edecekler; zatı âliniz sürenin ne
kadarını kullanacaksınız?
AHMET TAN (İstanbul) – Üç kişi kullanacağız; takdir
sizin efendim.
BAŞKAN – Buyurun efendim.
DSP GRUBU ADINA AHMET TAN (İstanbul)- Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Başbakanlık bütçesi üzerinde Demokratik
Sol Partinin görüşlerini açıklamadan önce Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Dün akşam üzeri buraya bir perde; bir hayal perdesi kuruldu ve bu
perdeyle, bu yılki Türkiye bütçesinin de, Başbakanlık bütçesinin
de en iyi özeti, simgesel de olsa verildi. Bu hayal perdesi, ayrıca,
bizleri, başka perdeyi hatırlatmaya yöneltti. Dört yıl önce de
Başbakanlık toplantı salonuna bir perde kurulmuştu. O zaman
da perdenin önünde, Koalisyonun küçük ortağının şimdiki
lideri vardı, o perdenin önünde de projektörlü bir şov
yapıldı rakamlar, grafikler, çizelgeler sunuldu. O perde önünde
sergilenen şovun adı UDİDEM Projesiydi. O hayal perdesi, daha
sonra, Türkiye'ye 5 Nisan kâbusunu yaşattı. İnşallah, dünkü
hayal perdesine yansıtılan denk bütçe projesi de, aynı kâbusu
Türk Milletine bir daha yaşatmaz.
Sayın Başbakan, bu bütçeyi denkmiş gibi göstermeyi
kafasına koymuş bir kere. Dünkü perde, işin süsüydü, örtüsüydü;
çünkü, "bütçe denktir" demekle bütçeler denk olmuyor; gelirler
hanesine temenni rakamları yazmakla da denklik sağlanamıyor.
Sayın Başbaktan, bu gerçeğin herhalde kendisi de farkında
olmalı ki, bu yılki bütçe kalemleri arasına en yüksek beş
ödenek artışını kendisine, yani Başbakanlığa
ayırdı; evet, yüzde 140'lık bir artış
sağladı. Evet, geçen yılki 23 trilyon 987 milyar lira olan
Başbakanlık bütçesi, bu yıl 57 trilyon 595 milyar liraya
çıkarılmıştır.
Enflasyonun yüzde 60'lara indirilmesini hedef alan bir Hükümet
Başbakanının neden böylesine yüksek miktarlı, yüksek
oranlı bir bütçe artışını talep ettiğini sormak
gerekiyor. Başbakanlık, yatırımcı bir kuruluş
değildir; Başbakanlık, bir koordinasyon, bir eşgüdüm
merkezidir. Anayasamız, yönetim sistemimiz,
Başbakanlığın işlevinin bakanlıklar
arasındaki uyumun sağlanmasını öngörürür; yani,
başbakan, icracı değildir, yapmaz, yaptırtır;
başbakan, bir orkestra şefine benzer, uyum sağlar; çalmaz,
çaldırır!.. (DSP sıralarından gülüşmeler)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; cumhuriyet
tarihimizde, ilk kez, devlet bakanlıklarının sayısı,
hizmet bakanlıklarının sayısını geçmiştir;
bir başka deyişle, bir anlamda ricacı bakanlık olan devlet
bakanlıkları, icracı bakanlıkların
sayısını sollamıştır; herhalde, rica etmek, icra
etmekten daha zor hale geliyor; yoksa, bu artıştaki bir başka
neden de, pahalı hale gelen Başbakanlık saltanatı
mıdır? Saltanat deyince, halkımızın da, bu Yüce
Meclisteki siz sayın milletvekillerinin de aklına, elbette ki, taşıt
saltanatı geliyor. Taşıtlar, yine baktığımız
zaman, bütçede birinci sırayı tutuyor; bu yıl sadece binek
otolarına ayrılan ödenek 171 milyar liradır.
HÜSAMETTİN KORKUTATA (Bingöl) – Milyarsa, bir şey
değil...
AHMET TAN (Devamla) – Evet, sizin için, trilyonlarla götüren bir siyasî
parti mensubu...
CEMAL KÜLAHLI (Bursa) – Neyi götüren?.. (DSP sıralarından
"malı götüren" sesi)
HÜSAMETTEN KORKUTATA (Bingöl) – Sizi götüren...
CEMAL KÜLAHLI (Bursa) – Neyi götüren...
AHMET TAN (Devamla) – Bilmiyorum... Veyahut da malı götüren...
CEMAL KÜLAHLI (Bursa) – Azıcık terbiyeli ol!..
AHMET TAN (Devamla) – Vallahi, ben terbiyeliyim...
CEMAL KÜLAHLI (Bursa) – “Çalmak, çaldırmak, malı götürmek” ne demek?!.
AHMET TAN (Devamla) – Sizin arkadaşınız laf atmazsa
eğer, konuşmama devam eder ve terbiyemden yeni örnekler sunarım.
(DSP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)
Burada, Sayın Başbakanı ve Başbakanlık bütçesini
eleştiriyorum. Eğer, Sayın Başbakanı, eleştirmeye
değer bulmuyorsanız, onu söyleyin, eleştirmeyelim. (DSP sıralarından
alkışlar)
Bizim taşıt mevzuatımızda iki tür araç vardır:
Birincisi, kişiye tahsis edilmiş araçlar; ikincisi, kamu hizmetine
verilmiş araçlar. Kamu hizmetine tahsis edilmiş araçların özel
amaçlarla kullanılmasına kesinlikle izin yoktur. Başbakanlıkta
kişiye tahsis edilmiş otomobiller, çeşitli araçlar vardır.
Ayrıca, hepimizin bildiği gibi, bir de jet uçağı
vardır; ancak, bu uçak, kişiye tahsisli bir araç değildir, kamu
hizmetine ayrılmış bir araçtır; çünkü, 237 sayılı
Yasa, gemiler gibi, uçakların da zata tahsis edilemeyeceğini öngörür;
yani, Başbakanlığa tahsisli uçak, Başbakanlığa
verilmiş makam otomobillerinden farklıdır. Bu uçağa, konu
komşu, çoluk çocuk bindirilerek, sayfiye yerlerine gidilemez.
AYHAN GÜREL (Samsun) – Hizmetçisini de taşıyor.
MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Her hafta gidilmez en azından.
HÜSAMETTİN KORKUTATA (Bingöl) – Biz, kimlerin gittiğini gayet
iyi biliyoruz!..
AHMET TAN (Devamla) – Gidilirse ne mi olur; hem söz konusu 237
sayılı Yasa çiğnenmiş olur hem de halka ayıp
edilmiş olur.
HÜSAMETTİN KORKUTATA (Bingol) – Biz biliyoruz hepinizin ne
yaptığını!..
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, müsaade buyurun da, Sayın
Tan ifade etsin efendim.
Sayın Tan, siz buyurun.
AHMET TAN (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
Sayın Başbakanın, kamu hizmetine tahsisli
Başbakanlık uçağıyla hafta sonlarında ailesiyle
birlikte yaptığı ve yapacağı özel gezilerin
masraflarını maaşından kestirmesi, devlete iade etmesi
şart görünüyor. Yoksa, temiz toplumdan, dürüst siyasetten, adil düzenden
söz etmesi boştur ve moda haline getirdiği kendi deyimiyle fasa
fisodur.
Söz uçaktan açılmışken, Sayın Başbakanın,
sayın ortağına bu uçağı niçin
kullandırdığını da sormak gerekir; çünkü,
basından öğrendiğimize göre, bu uçağı Sayın
Başbakan ve ortağı Dışişleri Bakanı
Sayın Çiller birlikte kullanıyorlar.
YALÇIN GÜRTAN (Samsun) – Ortaklık gereği!..
AHMET TAN (Devamla) – Bilindiği gibi, bu uçak Başbakanın
hizmetine tahsislidir -Tanrı saklasın- acil bir sağlık
nedeni yoksa, bu uçağın, Dışişleri Bakanının
hizmetine verilmesi, yasanın amacına ters düşer. Nasıl ki
makam otoları birlikte kullanılmıyor, ortaklaşa
kullanılmıyor, bu uçağın da birlikte
kullanılmaması gerekir. Niçin birlikte kullanılıyor; yoksa,
bu Hükümetin kuruluşunda sözü edilen gizli koalisyon protokolünde bu yönde
bir hüküm de mi var acaba?! Sayın Dışişleri
Bakanını, Başbakanlığa ruhen hazır tutmak üzere
birlikte uçak kullanılmasını öngören bir madde...
MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) – Başbakan Yardımcısı
olduğunu unuttun herhalde.
YAKUP BUDAK (Adana) – Burası milletin kürsüsü, gazete köşesi
değil.
AHMET TAN (Devamla) – ...ama, Kurul, bu yetkisini, yalnızca ve
yalnızca Başbakanın özel emri veya onayıyla kullanabilir
yönünde bir yetki mi alınmıştır? Bu bir araştırma
konusudur ve bu araştırmayı da -söz konusu Başbakanlık
olduğuna göre- Başbakanlık
Teftiş Kurulunun yürütmesi gerekir. Bu noktada bir anımsatma
yapmak gerekiyor. Böyle bir araştırmayı yapmak için, Sayın
Başbakanın, yasaya göre, Bütçe Kanununda da belirtildiğine göre,
doğrudan doğruya onayı ve emri gerekir; yani, bu tür
araştırmalar yapması mümkün değildir. Demokratik Sol
Partinin, bu anlamda verdiği yasa önerisinin ne kadar haklı
olduğu ortaya çıkmıştır; çünkü, özerk,
bağımsız bir araştırma kurulunun, teftiş
kurulunun oluşması ve Meclise bağlı olması
gerekmektedir. (DSP sıralarından alkışlar)
Sayın Başbakan, icracı ve ricacı bakanlıklar
yetmiyormuş gibi, "koordinasyon" adı altında,
icracı başmüşavirlikler kurmaya da yönelmiştir. Bu konuda
kesin bilgiler almaktayız. Bu başmüşavirliklerin, devletin
bürokratik yapısına ne tür katkı yapacağı bilinmez;
ama, şimdiden siyasî mizah yaşamımızı
zenginleştireceği anlaşılmıştır.
Başbakanlıkta ihdas edilmeleri öngörülen şu
başmüşavirliklerin adlarına bir göz atalım:
Flaş Yatırımlar Başmüşavirliği, Havuz
İşleri Başmüşavirliği, Stratejik Projeler
Başmüşavirliği, Özelleştirmeyi İzleme
Başmüşavirliği, İsrafla Mücadele
Başmüşavirliği. Herhalde işi en zor olan da bu
sonuncusudur; çünkü, hedefi, bizzat Sayın Başbakan olacaktır bu
başmüşavirliğin; zira, Mercedes 500
meraklılarının arasında, başta Sayın
Başbakan gelmektedir. Bugün, Ankara'nın çeşitli semtlerine
dağılmış 10'un üzerinde binada ve 3 binden fazla personelle
çalışan Başbakanlık, hem minyatür bir bakanlıklar
topluluğu haline dönüşmüştür hem de dünyanın en
kalabalık başbakanlıkları arasına girmiştir. Bu
personel kalabalığı, Sayın Başbakanın da
başını döndürmüş olmalı ki, bakanların
birbirlerine talimat vermesine bile artık ses çıkaramıyor.
Örneğin, Dışişleri Bakanının kendisini
Başbakan sanmasına aldırmıyor; İçişleri
Bakanının, yüksek kamu görevlilerine işten el çektirmesi
konusunu sineye çekiyor.
Susurluk konusunda, Sayın Başbakan, bir aya yakın bir
suskunluktan sonra sessizliğini bozdu ve atı alanın
Üsküdar'ı geçmesini bekledikten sonra, göz yummuş duruma
düştükten sonra, şimdi, “üç koldan soruşturma
başlattığını” söyledi.
LÜTFİ YALMAN (Konya) – Baştan başlattı...
AHMET TAN (Devamla) – Başbakanlık Teftiş Kurulunun görevi
ve kuruluş nedeni, birden çok bakanlığı ilgilendiren
konularda eşgüdümlü denetim yapmaktır. Oysa, üç koldan yapılacak
bir araştırma, üç ayrı rapor ve üç ayrı sonuca götürür ki,
bu, yargı sistemimizde bir kaos yaratır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Başbakanlık bütçesi söz konusu olunca, örtülü ödenek üzerinde durmamak
olmaz; çünkü, devletin, gizli ve çok önemli meşru çıkarları için
kullanılması gereken bu ödeneğin, Sayın Çiller
tarafından, tartışmalı uygulamalara konu olduğu
ibretle görüldü. Sayın Çiller, görevi devrettiği Sayın Mesut
Yılmaz'a, "devlet sırrıdır" diyerek, bu konudaki
açıklamaları, gerekli devir teslim işlerini yapmaktan
kaçındı. Oysa, örtülü ödeneğin hangi alanlardan
harcandığını kamuoyuna açıklamak başka
şeydir, bu konuda görevi devralan Başbakana bilgi aktarmak bir
başka şeydir. Kendisinden başka hiç kimsenin bilmesine izin
verilmeyen ve Başbakandan, Cumhurbaşkanından, Genelkurmay
Başkanından bile gizlenen sırra, "devlet
sırrı" denmez "özel sır" denir; özel
sırların ise, devlet geleneğinde yeri yoktur. Hele, bu
sırların, karşı tarafın, bu sırra ihanet
edecekmiş gibi gösterilmesi, özrü kabahatinden büyük olduğu
anlamına gelir ki, bu, sergilenmiştir.
Örtülü ödenek, son üç yıldır, başlangıçta
ayrılan bütçe ödeneğiyle kıyaslanmayacak bir miktara
ulaşmıştır. 1994 yılı bütçesindeki çok ibret
verici rakamları, eğer dikkat buyurursanız, şu anda size
söyleyeceğim: 7,5 milyar lira, başlangıç ödeneği olarak
örtülü ödeneğe konuluyor; fakat, yılın sonunda bu ödenek, 466
milyar liraya çıkarılıyor. Geçen yıl -1995
yılında- ayrılan miktar ise, 15 milyar lira. Bir yıl
geçmeden örtülü ödenekten harcanan miktarın -Sayıştay
rakamlarına göre- 1 trilyon 275 milyarı bulduğu
anlaşılıyor.
Gelelim içinde bulunduğumuz bu yıla... Bu yılın
başında hazırlanan bütçede, oyladığımız ve
onayladığımız bütçede -1996 yılındaki- 30 milyarlık
başlangıç ödeneği, yılın sonunda 3 trilyon 455 milyar
221 milyon liraya şimdiden varmış bulunuyor. Bu muazzam rakama
nasıl ulaşılır, niye ulaşılır? Yetkililer,
bu ödeneğe, Maliye yedek ödeneğinden
2 trilyon 780 milyar, Tanıtma Fonundan 347 milyar, Türk Kültür
Varlığını Koruma Projesinden 76 milyar, Dış
Ülkelere Siyasî Tanıtma Projesinden 271 milyar liralık ödenek
aktarıldığını ve bu rakamlara böyle
ulaşıldığını söylüyorlar. Bu büyüklükteki bir
paranın harcanmasıyla ilgili hiçbir başbakan kendisini sorumsuz
sayamaz; bugünkü yolsuzluk ve şaibe ortamı nedeniyle hiç sayamaz. O
yüzden, ya bu söz konusu aktarma yapılan vakıfları ortadan
kaldırmak için bir kanun çıkarmak ya Başbakanın kendisinin,
centilmence, bunu ortadan kaldırması ya örtülü ödeneği
başta neyse öyle götürmesi gerekiyor yahut da daha sonraki başbakana
hesap vermesi... Yoksa, özel sırra dönüşür devlet sırları.
MUSTAFA YILMAZ (Gaziantep) – Hesap sorarsa, Hükümeti bozar o zaman.
AHMET TAN (Devamla) – Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Başbakanlığı büyütmenin bir başka
gerekçesi de şudur: Başbakanlıkla hiç ilgisi bulunmayan
bazı kurumların, Başbakanlığa bağlanması...
Bunu yaparken "halka daha iyi hizmet etmek üzere" diye açıklama
yapılmaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun Sayın Tan.
AHMET TAN (Devamla) – Efendim, 2 dakika eksüre istiyorum.
BAŞKAN – Niye 1 dakika değil de 2 dakika Sayın Tan?
AHMET TAN (Devamla) – Peki efendim, takdiriniz öyleyse, 1 dakikada da
söyleyeceklerimi söyleyebilirim.
BAŞKAN – 2 dakika... Buyurun efendim.
AHMET TAN (Devamla) – Bugünkü yapısı içerisinde,
Başbakanlığın önemli fonlarından birisi de,
Başbakanın denetiminde olan Tanıtma Fonudur. Bu Fonun
kaynakları arasında, Milli Piyango hâsılatının yüzde
10'u, müşterek bahis oyunlarının yüzde 5'i gibi kaynaklar
vardır. Bu oyunları kumar kabul eden Refah Partisi, Tanıtma Fonu
eğer, gerekliyse, niçin her fırsatta bu Fonu örtülü ödeneğe
aktartmaktadır ve sayısal Loto oynayanları, Milli Piyango oynayanları,
hesabı verilemez durumdaki örtülü ödeneği destekler duruma
düşürmektedir; bu konuda sorular sormak gerekiyor. Soruyoruz; ama, bu
soruların cevabını, Meclis gündeminin
tıkanıklığından yahut da Sayın
Başbakanın zamana verdiği değerden dolayı
alamıyoruz. Milletvekilinin soru sorması anayasal bir hak; hele sözlü
soru sorması, görevi ve işlevi gereğidir. Bugüne kadar, Meclis
gündemindeki sayısız sorudan birçoğu Başbakana
yöneltilmiştir; ama, yanıt alınamamıştır.
Sayın Mesut Yılmaz'a, Başbakan iken sorulan bir soruya daha yeni
sıra gelmiştir. Sayın Erbakan sorulan soruların
yanıtlarını vermek için, herhalde, Demokratik Sol Partinin
iktidara gelmesini bekliyor.
Saygılar sunarım. (DSP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Tan. (RP
sıralarından "çok bekleyeceksiniz, çok" sesleri)
A. TURAN BİLGE (Konya) – Siz nasılsa beklediniz, biz de
bekleriz.
HÜSAMETTİN KORKUTATA (Bingöl)- Öbür dünyada, öbür dünyada...
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, efendim, iltifat teatileri
tamamlandıysa, sayın hatibi çağıracağım.
Demokratik Sol Parti Grubu adına Sayın Koç, buyurun. (DSP
sıralarından alkışlar)
Sayın Koç, sürenin ne kadarını kullanacaksınız
efendim?
MÜJDAT KOÇ (Ordu) – 12-13 dakika.
BAŞKAN – 12-13 dakika diyorsunuz; peki.
Efendim, saat 19.00'u aştığı takdirde, Sayın
Koç'un konuşmasının bitimine kadar süre uzatımını
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Buyurun Sayın Koç.
DSP GRUBU ADINA MÜJDAT KOÇ (Ordu) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Denizcilik Müsteşarlığımızın
bütçesi üzerinde Demokratik Sol Partinin görüşlerini açıklamak üzere
söz almış bulunmaktayım; Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Türkiye, üç tarafı denizlerle çevrili olan, Avrupa ve Asya'yı
birleştiren, dünyada sayılı bir stratejik konuma ve aynı
nitelikte boğazlara sahip uluslararası deniz ulaşımı
yollarının merkezinde bulunan, 8 330 kilometrelik bir bölümü sahil
şeridiyle çevrili kıyılarında ekonomik ve stratejik
açıdan önemli ulusal ve uluslararası limanlar, canlı ve
cansız doğal kaynaklara sahip ender ülkelerden biridir.
Şimdiye kadar işbaşına gelmiş hükümetler,
denizcilik sektörüyle yeterince ilgilenmemişlerdir. Ülkemizin,
kalkınma hedeflerine varmasında denizcilik sektörünün önemli bir
potansiyele sahip olduğu; ancak, bugüne kadar bundan yeterince faydalanamadığımız,
yine hepimizin bildiği bir konudur. Komşumuz Yunanistan'ın millî
gelir hesaplarında deniz ticaretinin payı neredeyse yarı
yarıyadır. Bizde ise bu pay, yıllara göre ya yüzde 5 ya da yüzde
6'dır.
Ülkemizin deniz ticaretinin, gelişmesi ve ülke ihtiyaçlarından
öte üçüncü ülkelere de hizmet verecek hale getirilmesi için gerekli önlemlerin
alınması şarttır. Güçlü ticarî filolara sahip ülkelerde
ticaretin en önemli kaynaklarından birini de, deniz ticareti teşkil
etmektedir. Diğer ülkeler, bu sektörden fevkalade büyük gelir temin edebilmiş
ve bundan istifade etme imkânını elde etmişlerdir.
Dünyanın en yüksek tonajına sahip Liberya, Panama, Yunanistan
ve Japonya gibi ülkelerin filolarının yanında, bizim filomuz,
maalesef, çok küçük boyutta kalmaktadır. Ayrıca, filomuzda yer alan
gemilerin yaş ortalamasındaki yükseklik nedeniyle de yabancı
limanlarda bazı olumsuz yaptırımlarla
karşılaşmamaları için teknik donanımda gerekli
iyileştirmenin yapılması sağlanmalıdır.
Kıyılarımızda 150 liman, iskele ve barınak
bulunmasına rağmen, kamu kuruluşları ve işletme
limanlarımızın yükleme ve boşaltma kapasitesi ancak 100
milyon tonda kalmaktadır.
Dünya taşımacılığının yüzde
90'ının deniz taşımacılığıyla
yapıldığını hepimiz biliyoruz. Bizde ise durum, bunun
tam tersidir. Gelişmiş ülkelerin finans kuruluşlarının
dikte ettirdiği; fakat, kendilerinin tam aksini yaptıkları
program ve modeller yüzünden, salt karayollarının üzerine
kalmış bir taşımacılığın yükü
altında neler çektiğimizi, Trafik Kanunu görüşmelerinin her
aşamasında uzun uzun ortaya koymuştuk. Ancak, sektörde, önünü
görebilecek gelişmeler için ilk yapılması gereken, limanlar
master planıdır. Böylece, sektörün altyapı
politikasını oluşturma hususunda gereken kararlar verilmeli ve
bir an önce harekete geçilmelidir. Unutulmamalıdır ki, limanlar, bir
ülkenin dünyaya açılan kapılarıdır.
Biz, ilke olarak, limanlar gibi stratejik önemi olan tesislerin
özelleştirilmesinden yana değiliz. Özelleştirme Kanunu
çerçevesinde yapılan özelleştirme uygulamaları konusundaki
görüşümüz ise şudur: Limanların özelleştirilmesi, hiçbir
biçimde, oralarda çalışan işçilerin, işten
çıkarılması sonucunu doğurmamalıdır.
Limanların işletme hakkının özelleştirilmesinde yerel
girişimcilerin, çalışanların ve yöre halkının
oluşturacağı anonim şirketlere öncelik verilmelidir.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; denizciliğe ve
denizcilik eğitimine önem veren ülkelerin daima geliştiklerini
hatırımızdan çıkarmamalıyız. Türkiye'de de
denizcilik eğitimi veren kurumların ihmal edilmemesi, Millî
Eğitim Bakanlığının, denizcilik eğitimine özen
göstermesi gereği, bizce, Hükümet tarafından dikkatle not
edilmelidir. Uluslararası standartlarda gemi adamı
yetiştirebilmek için mevcut eğitim kurumlarına yeteri kadar
destek verilirken, denizcilik fakültesi mezunu pırıl pırıl
denizcilerden de sivil denizciliğimiz mahrum kalmamalıdır. Bu
nedenle, halen, öğrenime başarıyla devam edilen Fatsa Anadolu
Denizcilik Lisesinin yanında denizbilimleri fakültesi kurulması için
verdiğimiz yasa önerimize, Hükümetimizden destek bekliyoruz.
Türkiye'de balıkçılığa ve balıkçılara
gereken sektörel destek, hiçbir zaman sağlanmadığından,
balıkçılık yok olmakla karşı
karşıyadır. Türkiye'ye gelen yatlara sağlanan ucuz mazot,
bizim balıkçılarımıza da verilmelidir. Balık üretimi,
hem besin hem de işlenmiş haliyle gelir kaynağı olarak bu
kadar önemliyken, balıkçılarımız, bugünkü
sahipsizliğinde dev dalgalı denizlere yenilmezken, bir günlük
yakıt masrafını çıkaramamak kaygısı içinde, âdeta
denizlerimizdeki balık nesli gibi tükenmektedirler.
Av rezervlerinin korunması bakımından, trol ve
gırgırla avlanma uygulamasının kontrol altına
alınması mutlaka sağlanmalıdır.
Balıkçılık sektörünün, Tarım
Bakanlığının bir genel müdürlüğüne bağlı
daire başkanlığından alınarak, kurulacak denizcilik
bakanlığı bünyesinde "kıyı ve açıkdeniz balıkçılığı
ve tatlı su kültür balıkçılığı genel
müdürlüğü" şeklinde teşkilatlanmasının daha
sağlıklı bir düzenleme olup olmayacağını tartışmamızda
fayda vardır.
Özellikle, İstanbul ve Çanakkale Boğazları, gerek ülkemiz
ve gerekse denizciliğimiz açısından çok önemli bir konuma
sahiptirler. Bu kritik konumları gereği, gemilerin giriş
çıkışlarıyla ilgili trafik istasyonlarının
artırılması ve güvenliğin sağlanması,
boğazlarımızda radar kontrol sistemi projesinin bir an önce
hayata geçirilmesi ihmal edilmemelidir.
Hazar havzası petrollerinin dünya pazarlarına
ulaştırılmasında seçilecek güzergâh, ülkemiz ve
boğazlar trafiği açısından büyük önem
taşımaktadır. Bakü-Ceyhan boru hattı, en uygun çözümdür.
Tüm dünya bu gerçeği bilmektedir. Uluslararası politik oyunlar nedeniyle,
bu proje engellenirse, İstanbul ve Çanakkale Boğazları ve
çevresindeki kentlerimiz yaşamsal bir tehdit altına gireceklerdir.
Petrol taşımacılığının mevcut
trafiğinin boğazlarda yarattığı tehlikeler bilinirken,
bunu çok daha büyük boyutlara çekecek gelişmelere Türkiye duyarsız
kalamaz. Hükümeti bu konuda kararlı olmaya ve boğazlar üzerinde Hazar
petrolleri taşımacılığı için oldu bittilerin
kabul edilemeyeceğini açıklamaya davet ediyoruz.
Deniz kirliliği, maalesef, artık büyük bir sorundur. Karadeniz'de
oldukça yoğun bir kirlenme var. Tuna Nehrinin Baltık Denizine
bağlanmasıyla, büyük çapta gemilerin Karadeniz'e gelmesi, Karadeniz'i
kirletmektedir. Hatırlanacağı üzere, Çernobil olayı,
Dnieper Nehri üzerinde ve yakınında cereyan etti; bu yolla,
kazanın pek çok atığı Karadeniz'e aktı. Tuna Nehri
yoluyla da pis atıkların Karadeniz'e gelmesinin etkileri görmezden
gelinemez.
Çernobil'in, hâlâ, yeraltından Karadeniz'e
sızdığı gerçeği unutturulmamalıdır; ancak,
bölge insanımızı çok kaygılandıran bu konuyu, Denizcilik
Müsteşarlığının yeterince ciddiye
almadığını görüyoruz.
Denizcilik Müsteşarlığı bütçesine
bakıldığında, ayrılan yaklaşık 1 trilyon
liranın, denizlerde seyir güvenliğinin sağlanması, can ve
mal güvenliğinin korunması amacıyla yapılacak
çalışmalara bile yetmeyeceği anlaşılacaktır.
Denizcilikle ilgili bütçeye konulan bu rakam, Hükümetin denizciliğimize
bakış açısının olumsuzluğunun bir göstergesidir.
İşte, biz de, bunun için diyoruz ki, denizcilik
bakanlığının kuruluş çalışmaları, bir
an önce tamamlanarak, konuyla ilgili tüm yetki ve sorumluluk tek çatı
altında toplanmalıdır. Sektöre yön veren mevzuat
güncelleştirilerek, günün ihtiyaçlarına göre düzenlenmelidir.
Bu görüşmeyi izleyen vatandaşlarımız,
limanları, gemi inşa sanayii, emekçileri, tüm kuruluşları,
denizcilik hukuku ve mevzuatı, konunun gerektirdiği
araştırma, eğitim, devletlerarası ilişkileri,
güvenlik, çevre, istatistik ve bilimsel toplantıları, finansman
teşvik ve kredilendirme konularından sorumlu, bunların hepsini
birimleriyle kapsayan ve kadroları denizcilerden oluşan bir Türkiye
Cumhuriyeti Denizcilik Bakanlığının
kurulacağını duymak istiyor.
Konuşmamı, bu temennilerle tamamlarken, dünya denizlerinde
Türk bayrağını onurla dolaştıran, ülke ekonomisine ve
zenginliğine katkılarda bulunan çilekeş ve fedakâr Türk
denizcilerine, yollarında esenlikler, vefat edenlerine ve denizde
yitirdiklerimize Tanrı'dan rahmet diliyor, Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Koç, çok teşekkür ediyorum.
İHSAN ÇABUK (Ordu) – Sayın Başkan, 2 dakika
alacağımız var.
BAŞKAN – Efendim, gayet tabiî; 24 dakika kullandınız,
bakiye 16 dakikanız var.
Sayın milletvekilleri, bütçe üzerindeki görüşmeleri devam
ettirmek için, 19.30'da toplanmak üzere, birleşime ara veriyorum.
Kapanma Saati
: 19.00
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 19.30
BAŞKAN: Başkanvekili Uluç
GÜRKAN
KÂTİP ÜYELER : Ali GÜNAYDIN (Konya),
Mustafa BAŞ (İstanbul)
BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 29 uncu Birleşiminin
Dördüncü Oturumunu açıyorum.
Görüşmelere kaldığımız yerden devam
edeceğiz.
IV. – KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER
1. – 1997 Malî Yılı Genel ve
Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 1994 ve 1995
Malî Yılları Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar
Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/518, 1/519, 1/282, 3/414, 1/283,
3/415, 1/492, 3/516; 1/493, 3/517) (S. Sayıları : 134, 135, 103, 102,
151, 150) (Devam)
E)BAŞBAKANLIK (Devam)
1. – Başbakanlık 1997 Malî Yılı
Bütçesi
2. – Başbakanlık 1994 Malî Yılı
Kesinhesabı
3. – Başbakanlık 1995 Malî Yılı
Kesinhesabı
F) DENİZCİLİK MÜSTEŞARLIĞI
(Devam)
1. – Denizcilik Müsteşarlığı 1997
Malî Yılı Bütçesi
2. – Denizcilik Müsteşarlığı 1994
Malî Yılı Kesinhesabı
3. – Denizcilik Müsteşarlığı 1995
Malî Yılı Kesinhesabı
G) KÖY HİZMETLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
(Devam)
1. – Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü 1997 Malî
Yılı Bütçesi
2. – Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü 1994 Malî
Yılı Kesinhesabı
3. – Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü
1995 Malî Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN – Komisyon ve Hükümet hazır.
Demokratik Sol Parti Grubu, 40 dakikalık konuşma süresinin 24
dakikasını kullanmıştı.
Demokratik Sol Parti Grubu adına son sözcü, Sayın Arif Sezer;
buyurun. (DSP sıralarından alkışlar)
Sayın Sezer, süreniz 16 dakika.
DSP GRUBU ADINA ARİF SEZER (Adana) – Teşekkür ederim
Sayın Başkanım.
Sayın Başkan, Yüce Parlamentonun değerli üyeleri; Köy
Hizmetleri Genel Müdürlüğünün 1997 yılı bütçesi nedeniyle söz
almış bulunuyorum; Partim ve şahsım adına, hepinize
saygılarımı sunarım.
Sayın üyeler, şu anda bütçesini görüştüğümüz Kurum,
Türkiye’nin en önemli kurumlarından biridir. Ülkemiz nüfusunun yüzde
45’ten daha fazlası halen köylerde yaşamaktadır; fakat, Köy
Hizmetlerine bütçeden ayrılan pay, yıllardır üretime
katkıda bulunan bu insanlara verilen komik bir rakamdan ibarettir. Aslında,
Köy Hizmetlerinin bağlı olduğu Sayın Bakan, mahallî
idarelerin içinden gelmektedir, valilik yapmıştır, köylerin
sorunlarını çok iyi bilir. Bilmem sözü mü geçmedi, yoksa, Hükümet
içerisinde birtakım uyumsuzluklar mı oldu?
Evet, ayrılan pay 45 trilyon, bunun da yüzde 55’i personel
giderlerine gitmektedir. Ülkemizde, 550 kişilik Parlamentomuza en çok oy
veren bu kesime yapılan büyük bir haksızlık bulunmaktadır;
ama, 12 Eylül sonrası izlenen politikalarda, maalesef, Türk
tarımına, Türk köylüsüne yanlışlık yapmayan hangi
bakanlık oldu ki. Tarım Bakanlığının izlemiş
olduğu politikalarda köylüye darbe atılır, Sanayi ve Ticaret
Bakanlığına bağlı birliklerde köylü yere vurulur, Köy
Hizmetlerinde de, maalesef, bu böyledir. Bugüne kadar umudumuz o idi ki, köylü
gözden çıkarılmasın. Bütün bu yanlış politikalar
sonucu izlenen yollar, Türk köylüsünü köyden kente göç zorunluluğunda
bırakmıştır. Yılda, ortalama 1 ilâ 1,5 milyon
arası nüfus köyden kente göçmektedir. Bugün, Hükümeti eleştirmek için
değil; ama, arasından çıktığımız bu
insanlara karşı ne yapabiliriz, bunu konuşmak için söz
aldım.
Bu göçler, büyük kentlerin varoşlarında işsizliği,
evsizliği artırmış; çıkan hadiseleri
yıllardır hükümetler polisiye vaka olarak görmüşlerdir; ama bu
varoşlar, bugün, her an patlayabilecek bir saatli bomba haline maalesef
gelmiştir.
12 Eylül öncesine baktığımızda, bir Köy Hizmetleri
Bakanlığı vardı. Bu Bakanlığa bağlı
birimler Yol Su Elektrik Genel Müdürlüğü (YSE), Toprak - Su ve
Kooperatifler Genel Müdürlüğü idi; çünkü, ülkemizde parçalanan aileler
nedeniyle toprak da parçalanmış, ortalama 50 dekara
düşmüştür.
Biz, köylüyü entegrasyona sokamaz isek, maalesef, köyden kente göçü
engelleyemeyiz. Bunu önlemek için, Kooperatifler Genel Müdürlüğünü el
zanaatları konusunda, kalkınma kooperatiflerini
hayvancılık, arıcılık ve toprağın üretimi
konusunda faaliyette bulundurmak gerekiyordu; fakat, acı bir dönemi,
acı bir reçeteyi, maalesef, köylü halen yaşıyor ve bütün bunlar,
köyden kente göç nedeniyle de, ülkemizin temel politikası, en ağırlıklı
politikası tarım ürünlerinde ithalatı da beraberinde getirdi;
şekeri ithal eder duruma düştük, buğdayı ithal eder duruma
düştük ve birtakım ürünleri de ithal eder duruma geldik.
Peki, Gümrük Birliğine girdik de ne oldu?.. Lütfen söyleyelim, benim
tarımım, köylüm, artık, Avrupa Birliğiyle rekabet edecek
durumda mı? (DSP sıralarından alkışlar) Planlı
dönemde başlayan tarımsal politikalarda köylüye destek veriliyordu.
1970’li yıllara geldiğimizde, kendi kendine yeten 7 ülkenin
arasında bulunuyoruz diye onur duyuyorduk,
mısırımızı da ithal ediyoruz; evet, ikinci ürün
Çukurova’da ekiliyor; ama, biz, halen, bu üretim artışına
rağmen, ithal eder durumdayız.
Sevgili, değerli milletvekili arkadaşlarım, bu
Parlamento, başta bulunan hükümetler, muhalefetiyle, iktidarıyla,
artık, köy hizmetleri bakanlığını kurmak
zorundadır. Nedeni, saydığım gerekçelere dayalı.
Yoksa, Bakan, genel müdür gibi bırakılmaz; eli kolu
bağlanmış...
Demin de söyledim, Sayın Bakan ilimde valilik de yaptı,
köyleri en az benim kadar bilir. Bugün, halen, Adana’nın köylerinde,
inanın, 100’den fazla köyde su yok, içme suyu yok, ciddî, gidilebilir yol
yok.
Siz de, kendi bölgenize, seçim bölgenize bakın. Lütfen, bu
insanlara karşı, birazcık da, artık, insaflı olun; 21
inci Yüzyılın eşiğindeyiz. (DSP, RP ve CHP sıralarından alkışlar)
Erozyondan altyapıya, yoldan içme suyuna, sulama göletlerinden
onarım ve bakıma, her türlü hizmetin getirilmesi, personelde de
şaşkınlık yaratmaktadır.
Bir de geçici personel olayı var. Değerli üyeler, bugün, Köy
Hizmetlerinde, DSİ’de, Karayollarında, onbeş yirmi
yıldır geçici olarak çalışan insanlar var. Devletin bir görevi vardır; onlara
sosyal güvenlik sağlamak. Biz, bu insanlarımıza bir kadro
vermezsek, bu ülkede, özel sektöre nasıl örnek oluruz; siz, nasıl
taşeron kuruluşları, firmaları kaldırabilirsiniz?!.
Çünkü, başta, devlet taşeronluk yapıyor.
Bugün, inanın, köyler çekilmez bir konumda -ben köylü
çocuğuyum- tenhalaşmış. Yol olayını, ciddî
şekilde yapmamız gerekiyor.
Geçmişte, göletler yapılırdı. Yıllar oldu, yedi
küpeli gelin, güneydoğuda, GAP, henüz bitirilemedi; fakat, hiç olmazsa
ülkenin çeşitli yörelerinde, belirli kaynaklarla göletler
yaptırılıp, hem üretime hem de köylünün refahına
katkıda bulunabiliriz. Artık, proje bazında, ciddî bazda,
Sayın Hükümetin, bu konuda, Köy Hizmetlerine destek olmasını
diliyorum. (DSP, RP ve CHP sıralarından alkışlar)
Geçmişten bu yana, Genel Başkanımızın
köy-kentler projesi vardır. Karakterin siyaseti olmaz. Biz, siyasetlerin
doğruluğunu yanlışlığını
tartışırız. Karakter hiçbir siyasetçinin tekelinde
değildir, hiçbir partinin tekelinde değildir; ama, bugün, köy-kentler
gerçeğine varmış bulunduğumuzu sevinçle görüyorum. Biz de
Hükümetin her doğrusunun yanında olmayı görev sayarız. (DSP,
RP ve CHP sıralarından alkışlar)
Sadece muhalefet yapmak için muhalefet yapmıyoruz.
ALİ RIZA BODUR (İzmir) – Sen de çok yapıcı
yapıyorsun...
ARİF SEZER (Devamla) – Bugün, halen birtakım vakıflar
kuruluyor. Örneğin, erozyon olayıyla ilgili TEMA Vakfı.
Sanıyorum, bu da Köy Hizmetlerinin aslî görevleri arasında.
Taşkınlarla giden toprak bir daha geri gelmiyor.
Bu kurumun hizmetlerinde sağlanan gelişmeler, aslında
geleceğe yapılan bir yatırımdır. Buraya yapılan
yatırımlar, ileride büyük metropollerdeki yığılmayı
engelleyeceği için, ülkenin kaynak tasarrufunu ortaya koyacaktır.
Konunun, bu açıdan da ele alınması ve bütçede gerekli
aktarımın yapılmasını zorunlu görüyorum.
Hizmetlerin, ödeneklerin dağıtılmasında siyasî
kaygılardan uzak olmak görevimiz olmalı. Bilim kaynaklarında,
kullanımda optimum kurallara dikkat etmek zorundayız. Şu anda,
Sayın Bakanın tüm iyi niyetine rağmen bu kurallara riayet
edilmemekte, bölge milletvekilleri hangi yatırımların hangi köye
gittiğini bir diğerinden öğrenip veya kitabı eline geçirip
telgraf çekmektedir. Artık bu dönemi geride bırakmak zorundayız.
(DSP, RP ve CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Başkan, sayın üyeler; burada özellikle belirtmek
istediğim önemli bir konu, böyle yatırımcı olması
gereken bir genel müdürlüğümüzün -Hükümet teklifinde- toplam bütçesinin
yüzde 53’ü cari giderlere gitmektedir, yatırım harcamaları ise
toplam harcamaların yüzde 46’sını oluşturmaktadır.
Harcamaların önemli bir kısmı -demin de söyledim- yüzde 55’i
personel giderlerine gitmektedir. Bu durum dikkate
alındığında, bu hizmetlerin çok daha rasyonel
kullanılması gerektiği ortaya çıkmaktadır. Sayın
Bakanın, bu konuya daha çok dikkat edeceğine inanmak istiyorum ve
inanıyorum.
Sayın Başkan, sayın üyeler; kırsal kesimdeki
vatandaşlarımızın mağduriyetine merhem olmak zorunda
bu Meclis ve gerçekten, artık, köy-kent projeleriyle toplumsal, sosyal,
kültürel gelişimini sağlayıp, yerinde, ekonomik tedbirleri almak
zorunda bu Meclis.
BAŞKAN – Sayın Sezer, son 3 dakikanız.
ARİF SEZER (Devamla) – Onun için, Köy Hizmetleri Genel
Müdürlüğünü, ne Tarım
Bakanlığından farklı ne Sanayi ve Ticaret
Bakanlığına bağlı birliklerden farklı bir kurum
olarak görüyorum. Dilerim, en güzel günlerde icraat yaparlar; yaparlarsa,
alkışlarız; ama, yapmazlarsa da, eleştiri en doğal hakkımızdır.
Hepinizi, bu vesileyle, sevgi ve saygıyla selamlıyor,
başarılar diliyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Sezer.
Başbakanlık, Denizcilik Müsteşarlığı ve
Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü bütçeleri üzerinde söz sırası
Refah Partisi Grubunda.
Refah Partisi Grubunun ilk konuşmacısı Sayın Bahri
Zengin; buyurun efendim. (RP sıralarından alkışlar)
Sayın Zengin, sürenizi nasıl paylaşıyorsunuz?
BAHRİ ZENGİN (İstanbul) – 15 dakika
konuşacağım Sayın Başkan.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Zengin.
RP GRUBU ADINA BAHRİ ZENGİN (İstanbul) – Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
Başbakanlık bütçesi üzerinde, Grubum adına görüşlerimi arz
etmek üzere huzurlarınızda bulunuyorum; hepinize, saygı ve
sevgilerimi sunuyorum.
Konuşmama başlarken bir iki temel hususu
huzurlarınızda arz etmek istiyorum.
Her şeyden evvel, insanın yüce olduğuna inanmamız
gerekiyor. İnsan, varlık âleminin en yüce
yaratığıdır. Dolayısıyla, her şey insan
içindir; yeryüzünde yaratılmış her şey insan içindir,
gökyüzünde yaratılmış her şey insan içindir, yasalar da
insan içindir, devlet de insan içindir, kanunlar da insan içindir, hükümet de
insan içindir.
Bütün bunları niçin söylüyorum; ne yazık ki, ülkemizde,
insanın konumu ve yeri, maalesef, tam olarak bu söylediğim konuma
oturmuş değil. Değerli arkadaşlarım, kişilerle
ilgili kuşkularımız olabilir, kişilerle ilgili
endişelerimiz olabilir, hatta, kişileri suçlu görebilecek
birtakım kanıtlarımız olabilir, galip zanlarımız
olabilir; ama, şunu bilmemiz lazım ki, bizler yargıç
değiliz. Yargıç olduğumuz zaman da, gerçekten, konuyu titizlikle
inceleyerek o konu hakkında vicdanlarımızın sesini mutlaka
yerine getirmeliyiz. Bu durumlarda bize düşen, yargının
işlemesini sağlamaktır, suçlamaya devam etmek değil.
Değerli milletvekili arkadaşlarım, bakın, devletler
de, siyasî partiler de insan için kurulurlar, insana hizmet vermek için
kurulurlar dedim. Hizmetin ölçüsü ise, hayırda yarıştır;
yani, siyasî partiler, sadece muhalif partilerin yanlış yerlerini,
eksikliklerini, çirkinliklerini sergileyen partiler değildir. Onlar,
topluma, ülkesiyle ilgili, insanla ilgili, insanın evrenle
ilişkisiyle ilgili, hatta, dünyayla ilgili yeni projeler sunmak
zorundadırlar. Bu projeleri, insanlarına, halklarına,
yurttaşlarına anlatmak zorundadırlar; bunu yaptıkları
ölçüde hayırda yarışırlar, bunu yapamadıkları
takdirde de, ne yazık ki, o ülke kan kaybeder, zaman kaybeder ve
gerçekten, ileri bir düzeyde olsa dahi, zaman içerisinde, diğer devletler
arasında yarışta geri kalır ve alt sıralara
düşer. Uygarlıklar tarihine bakıyoruz; nice devletler
gelmiştir; gerçekten ekonomik bakımdan da, askerî bakımdan da en
üst düzeyde olmasına rağmen, bir müddet sonra geride kalıyorlar;
neden; çünkü, ölçüleri değişmiştir, doğru ölçülerden
yanlış ölçülere geçmişlerdir, yanlış ölçüler
kullanmaya başlamışlardır da ondan.
Değerli arkadaşlar, bütün bunları, sözü bir noktaya
getirmek için söylüyorum. Yakın zamanda, biliyorsunuz, bir Susurluk
meselesi oldu ve bu konuda, o günden beri, gerçekten, basın, muhalefet,
halkımız, kamuoyumuz meşgul ediliyor. Başbakanın
suskunluğu uzun zaman dile getirildi; bunu, diğer
arkadaşlarımız da dile getirdiler. Ancak, bir
alışkanlığımızı değiştirmemiz
lazım. Eğer, gerçekten, Susurlukta ortaya çıkan hadise basit bir
kaza hadisesi ise bunun üzerinde acaba niçin bu kadar duruluyor; yok, basit bir
kaza olayı değilse, gerçekten, yirmi yıl öncesine kadar uzanan
çok karmaşık bir olaysa, o halde, neden bu konuda hemen bir
açıklama yapması isteniyor, bunu anlamak mümkün değil.
Sayın Başbakan, üç ayrı koldan inceleme yaptırıyor. Bu
bile birçokları tarafından eleştiri konusu ediliyor. Elbette,
bir konu gerçekten derinse, yirmi yıl öncesine kadar giden bir yumak
haline dönüşmüşse, bu noktada, gerçekten ciddî araştırmalar
yapılması lazım. Şimdi, bir alışkanlık
edinmişiz öteden beri; başbakanlar, uluorta, her meselede, hemen
konuşurlar. İsteniyor ki, 54 üncü Hükümetin Başbakanı
Sayın Erbakan da öyle yapsın. Bu, biraz da totaliter bir
anlayışın ifadesi; çünkü, Başbakan önce konuşursa
ondan sonra diğerleri yönlendirilir ve gerçekten belki de gerçeklerin
ortaya çıkması da önlenir.
Şimdi, burada, başbakanın görevi polemiklere girmek
değildir; olur olmaz konularda yeterli araştırmalar, incelemeler
yapmadan, birtakım beyanatlar vermek de değildir.
Başbakanın görevi, hükümetin başı olarak, ilgili herkesi
dinlemek; gerekli araştırmaları ve incelemeleri yaptırmak
ve bundan sonra da, doğru olan son sözü söylemektir. (RP
sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Şimdi, gerçekten
bugüne kadar alışmadığımız bir şey.
İşte, bunun için, sözü bu noktaya getirmek istiyorum. Türkiye’de,
gerçekten 54 üncü Hükümetle beraber birçok
alışkanlığımız değişmektedir; teamüller
değişmektedir ve ciddî olarak söylüyorum, inanarak söylüyorum,
ekonomide olsun, dışpolitikada olsun, içsiyasette olsun, çok ciddî
değişimler yaşanmaktadır.
Bazı değişiklikler var ki, biz hissetmeyiz. Özellikle,
global tarzda, hepimizi kuşatan değişiklikleri zor hissederiz.
Dünya dönüyor; ama, biz, dünyanın döndüğünü hissetmiyoruz, sadece
biliyoruz. Küçük değişiklikler değil, aslında, 54 üncü
Hükümetle birlikte Türkiye’de büyük değişiklikler olmaktadır.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; bakın, bu
Hükümet döneminde neler yapılmak isteniliyor: Tabiî, Başbakan,
bildiğiniz gibi, Anayasaya göre, bakanlıklararası
ilişkileri gözetir, düzenler ve aynı zamanda, genel siyaseti gözetir.
Bu bakımdan, Türkiye’nin genel siyasetinde ne gibi değişiklikler
oluyor; ne gibi değişiklikler olmaktadır, bunları ana
hatlarıyla, kısaca arz etmeye çalışacağım.
Evvela, bütçeden başlayalım isterseniz; çünkü, Sayın Tan
da bütçe üzerinde durdular, Sayın Yıldırım Aktürk de bütçe
üzerinde durdular ve bütçenin hayalî olduğunu ifade ettiler. Değerli
arkadaşlar, denk bütçe yapmak, gerçekten bazıları için bir
hayal; inanamıyorlar bunlar; evet, inanamadıkları şeyleri
yapmaya teşebbüs de edemezler. Burada, işte, bir önemli
değişiklik, bir önemli yaklaşım farkı ortaya
çıkıyor. Önce inanacaksınız, yani, denk bütçenin
yapılabileceğine inanacaksınız, sonra bu iradenizi
uygulamaya koyacaksınız. İşte, biz, buna inanıyoruz.
Bakın, memurlara yüzde 50 zam vereceğimiz zaman da, bu,
aşağı yukarı haftalarca kamuoyunda
tartışıldı; köşeyazarları
tartıştı, politikacılar tartıştı, muhalefet
tartıştı. “Zam veremezsiniz, kaynağınız yoktur,
bu hayalî olur” denildi; ama, gördüğünüz gibi, yüzde 50 zam verildi,
kaynakları da bulundu ve şimdi, memurlarımız bu
zamları almaya devam ediyorlar. Yani, birilerine göre, kaynakları
olmayan, sözümona, bir şey gerçekleşti; ama, kaynakları da
bulundu. Demek ki, hayal değil.
Değerli arkadaşlar, varsayalım ki, biz, şimdi, denk
bütçe hazırladık ve önümüze koyduk. Hükümet olarak, bütünüyle, bu
denk bütçeyi gerçekleştirmek üzere çaba harcayacağız. Diyelim
ki, başarılı olamadık...
AHMET ALKAN (Konya) – Olamayacaksınız!
BAHRİ ZENGİN (Devamla) – Bir an için, diyelim ki
başarılı olamadık -oysa bildiğiniz gibi, bütçe,
gerçekten denk bütçedir- ama, en azından, en kötü durum, bundan önceki
gibi olabilir; başkası olamaz. (RP sıralarından
alkışlar)
Şimdi, değerli arkadaşlar, peki, kim denk bütçe
hazırlayacak? Bakın, yıllardan beri bütçe açığı
devam ediyor. Birileri gelecek, tıpkı yumurtayı
kırması gibi, İskender’in kılıcıyla
kördüğümü kesmesi gibi, elbette, denk bütçe hazırlayacak ve onu
hayata geçirmek için de gayret sarf edecek, çaba harcayacak, kendisini de riske
atacak. En azından, bu iradeyi gösteren, bu inancı gösteren Hükümeti
alkışlamamız lazım, tebrik etmemiz lazım, destek
olmamız lazım. (RP sıralarından alkışlar) Ama, ne
yazık ki, kimileri, gerçekten, destek olmak bir yana, köstek olmaya devam
ediyorlar.
Değerli kardeşlerim, değerli milletvekili
arkadaşlarım; bakınız neler yapılıyor: Bir kere,
dargelirli vatandaşlarımız önemli ölçüde rahatlatıldı.
Bunu hepimiz gördük, yaşadık. Yüzde 50 zam verildi, önümüzdeki bütçe
döneminde yüzde 30 zam verilecek ve yine söylüyoruz, yeni kaynak paketleri oluşturacağız.
Türkiye’nin atıl kaynaklarını harekete geçireceğiz.
Dargelirli vatandaşlarımıza, tıpkı geçmişte
olduğu gibi, gelecekte de daha büyük imkânlar sağlayacağız.
BAŞKAN – Sayın Zengin, 3 dakikanız var.
BAHRİ ZENGİN (Devamla) – Yoksullara, özürlülerlere el
atıldı, öğrencilerin yükü hafifletildi ve bunun gibi, sosyal
alanda, ekonomik alanda birçok işler yapıldı.
KOBİ’lere gelince, KOBİ’ler önümüzdeki yüzyılın en
önemli kuruluşlarıdır. KOBİ’ler, Anadolu’da, gerçekten,
yaygın kalkınmayı sağlayacak kuruluşlardır.
KOBİ’ler, sermayenin tabana yayılmasını sağlayacak
kuruluşlardır.
Şimdi, bir husustan daha bahsetmek istiyorum. Zaman dar, elbette,
bütün notlarımı aktarma imkânım yok. Değerli
arkadaşlar, dünyaya ilişkin projeniz yoksa, yeryüzünde
saygınlığınız da yoktur. 6 milyar insanın derdini
dert edinmek lazım. Refah Partisi olarak, Türkiye’ye ilişkin
projeleri bütün dünyaya ilettiğimiz gibi, dünyaya ilişkin
projelerimizi de bütün dünyaya açıklıyoruz.
D-8’ler... (DSP sıralarından “hayalî onlar” sesleri)
Bugün, siz “hayal” diyorsunuz; ama, önemli bir projedir D-8’ler Projesi.
AYHAN GÜREL (Samsun) – Aç toplum onlar...
BAHRİ ZENGİN (Devamla) – Bakın, D-8’ler Projesi şu
demektir: Yeryüzünde, dünyanın hiçbir tarafında, hiçbir döneminde,
bir taraf sömürücü olarak, bir taraf sömürülen olarak uzun yıllar birlikte
yaşayamamıştır. İşte, antik Mısır’a
bakıyorsunuz, eski Çin’e bakıyorsunuz, eski Hint’e
bakıyorsunuz... Bu dönemde de, bu yüzyılda da, bu asırda da
dünyanın dörtte üçünün sömürge olarak, Batılılar tarafından
sömürülmesi devam ederken, birlikte yaşaması mümkün değildir. O
halde, barış içerisinde bir dünyayı kurmak istiyorsak, mutlaka
bu insanlar, bu ülkeler arasındaki sömürü ve baskıyı
durdurmamız lazım.
BAŞKAN – Sayın Zengin, son dakikanız...
BAHRİ ZENGİN (Devamla) – Bitiriyorum efendim.
Barış ve işbirliği esastır. Sömürü ve
baskı felakettir. Ürettiklerimizin büyük bir bölümü, uluslararası
çatışma ve çekişmelerde israf edilmektedir; bütün dünyanın
ürettiklerinin önemli bir bölümü israf edilmektedir. Sömürüsüz bir dünyada,
Batı da Doğu da bugünkünden çok daha yüksek bir refah düzeyinde
yaşayabilir. İşte, bu gerçeği bütün dünyaya anlatmak üzere,
Türkiye’nin inisiyatifiyle, Türkiye’nin başlattığı bir
D-8’ler Projesi bugün hayata geçirilmek üzeredir. Bunu kim anlatacak;
işte, bunu, geçmişinde olduğu gibi, yine Türkiye anlatacak ve
Türkiye, dünyanın, bölgenin öncü gücü olacak; ancak, projeleriyle
olabilir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Zengin, eksüre vermem halinde
arkadaşlarınızın süresini kullanacaksınız.
BAHRİ ZENGİN (Devamla) – Sayın Başkan, diğer
konuşmacılara, önceki Başkan, Yasin Hatiboğlu Bey 1’er
dakika eksüre veriyordu.
BAŞKAN – En sonunda, sadece son sözcüye 1 dakika eksüre
verebilirim. Şu anda Grubunuzun tüm süresinden kullanıyorsunuz.
BAHRİ ZENGİN (Devamla) – Sayın Başkan, değerli
arkadaşlar; gerçekten, D-8’ler Projesi önemli bir projedir. Türkiye,
bölgesinde önemli bir güç haline gelmiştir. Eskiden, Londra’da
yapılan görüşmeler, bugün, Türkiye’de yapılmaktadır. Türkiye,
Irak’ta, bölgede gerçekten büyük bir güç haline gelmiştir.
Bir hususu daha ifade edeyim : Çekiç Güç, emekliye sevk edilmiştir
ve yakın bir zamanda da inşallah ülkesine dönecektir.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (RP sıralarından
alkışlar)
AYDIN TÜMEN (Ankara) – Zaten görevi
bitti.
BAŞKAN – Refah Partisi Grubunun ikinci sözcüsü Sayın
Kemal Albayrak; buyurun efendim. (RP sıralarından alkışlar)
Sayın Albayrak, siz ne kadar süre kullanacaksınız?
RP GRUBU ADINA KEMAL ALBAYRAK (Kırıkkale) – 12 dakika afendim.
BAŞKAN – Peki.
KEMAL ALBAYRAK (Devamla) – Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Denizcilik Müsteşarlığı 1997
yılı bütçesi üzerinde Refah Partisi Grubu adına söz
almış bulunuyorum. Sözlerime başlarken, Plan ve Bütçe
Komisyonunun Değerli Başkan ve üyelerine, bir aya yaklaşan
yoğun ve yorucu çalışmaları, olumlu katkıları
için, şahsım ve Grubum adına huzurlarınızda
teşekkürlerimi sunarken, Yüce Meclisimizin muhterem üyelerini de
saygıyla selamlıyorum. Bu vesileyle, bütçemizin milletimize,
memleketimize hayırlı olmasını Cenabı-Hak’tan niyaz
ediyorum.
Sayın milletvekilleri, bütçeler, hükümetlerin, gelecek günler için
bir plan, program içerisinde ortaya koydukları ekonomik ve siyasî
tercihlerini belirten, görüşlerini yansıtan çalışma
ürünüdür. 54 üncü Hükümetimizin, hiç karamsar olmadan umutla ortaya
koyduğu bu bütçe, bir çalışmanın, bir gayretin neticesidir.
Her sektörde her bakanlıkta olduğu gibi, Denizcilik
Müsteşarlığımızın da, geçen seneye oranla yüzde
100,9’luk artışla bütçesi planlanmıştır ve
inşallah, memleketimize, bu sektör de faydalı işler
yapacaktır, bu inançtayız. Bunun için, Hükümetimize, ilgili
Bakanımıza ve bürokratlarına, huzurlarınızda
başarılar diliyor, kendilerine teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri, bütçe tasarısı üzerinde, dün,
Genel Kurulumuzda konuşmalar yapılırken, hatiplerimizi özellikle
dinledim. Sayın Baykal’ı, Sayın Güner’i, Sayın Ecevit’i ve
diğer hatipleri; özellikle de, Sayın Güneş Taner’i dinledim.
Ben, Sayın Baykal’ın, 1997 Malî Yılı Bütçe Kanunu
Tasarısı üzerinde ciddî bilgiler vereceğini ve hem bizi mahçup
edeceğini hem de -sosyal demokrat kardeşlerimizin,
vatandaşlarımızın umut kapısı olan Sayın
Baykal’ın- değişik bir üslupla ortaya çıkacağını
zannetmiştim. Fakat, daha önce hiç koalisyonda bulunmamış bir
tarzda, kronik enflasyondan, hayat pahalılığından bahsetti;
hatta, yirmi yıldan beri, Türkiye’nin, yüzde 90’lara varan enflasyonla
karşı karşıya olduğunu söyledi. Doğru, biz, bu
doğruları kabul ediyoruz; çünkü, kendisi Hükümet
ortaklığı yaptı, bu yaralarda onun da payı vardır.
İç ve dışborçlar, fakirlik, çalışanların
durumları, sosyal güvenlik kurumlarının durumu... Bunlar hep
tenkit ediliyor; ancak, bunların bu hale gelişini, şu anki,
beş aylık Hükümete yüklemek herhalde insafsızlık olur.
Sayın milletvekilleri, Anavatan Partisinden Sayın Taner’i de
can kulağıyla dinledim; onun da bazı sözlerine katılmamak
mümkün değil. O da pahalılıktan, enflasyondan, işsizlikten
bahsettiler. Hatta “biz, bu İktidarı 51 milyar dışborçla
bıraktık” diyerek, doğru bir konuyu dile getirdiler. Kendilerine
teşekkür ediyorum; ancak, keşke, Sayın Taner’i burada
tanımamış olsaydım. Meclise gelmeden önce, televizyonlarda,
medyada, ekonominin kurmayları olarak boy boy resimleri çıkardı
ve imrenirdik; ama, görüyorum ki, bu ekonomi kurmayları, ülkemizi bugünlere
getirdi; benim gibi pek çok insan da, böyle, çok ekonomi kurmaylarını
tanımış oldu!..
Sayın Ecevit’e de konuşmalarından dolayı
teşekkür ediyorum. Konuşmalarında,
yararlandığımız konular var; ama, bunlar, asıl,
Anavatan Partisi Genel Başkanının ilgi alanına girecek
konulardır; bunu da içtenlikle söylüyorum. Ecevit’ten asıl
yararlanacak olan, başı sıkıştığı zaman
ona koşan Sayın Genel Başkan Mesut Yılmaz Beydir; onun
yararlanmasında daha büyük fayda vardır.
AYHAN GÜREL (Samsun) – Siz de koşacaksınız!.. Siz de
geleceksiniz!..
KEMAL ALBAYRAK (Devamla) – Sayın milletvekilleri, 54 üncü
Cumhuriyet Hükümetimizin bütçesini, elbette, tenkit edebilirsiniz; bu,
demokrasinin, parlamenter sistemin vazgeçilmez unsurudur. Bunda güzellik aramak
mümkündür; ancak, vicdanen, bazen de gerçekleri anlatmak, doğruları
vurgulamak, bir karakter meselesidir. Biz, bu tenkitlerden kesinlikle
alınmayız; hatta, faydalı şeyler olursa, onları
alırız; eğer faydasız şeyler olursa, onları da
iade ederiz.
Bakınız, Sayın Başbakanın yaptığı
dış geziler bile tenkit edildi, feryatlar koparıldı; netice
alınmadığı söylendi; ama, artık, neticeler de
ağır ağır ortaya çıkıyor. Zaman zaman,
fikirlerinden istifade ettiğim, saygı duyduğum Sayın Kâmran
İnan’ın şu tespitini belirtmeden geçemeyeceğim; bakınız,
ne diyor Sayın İnan: “Başbakanın on günlük geziye
çıkmasını eleştirmiştik; ama, bugün, o gezi sayesinde
Batı’nın, Türkiye’yi görmesini sağladık; Ankara’ya biri
gidip biri dönüyor” Bu yaklaşım, Türkiye çıkarlarına
duyarlı bir insanın örnek tavrı bakımından dikkat
çekicidir; kendilerine, huzurlarınızda teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Allah rahmet
eylesin, Sultan Abdülhamid de, gününde, pek çok sağlık,
ulaşım ve diğer sektörlerde yaptığı
yatırımlardan dolayı çok tenkit aldı; hizmetleri, yerli
kaynaklarla, hatta, Hicaz demiryolunu kendi kaynaklarıyla
yaptığı halde, o da tenkit aldı. Bakınız,
işte o günlerde, Osmanlı Devleti aleyhine casusluk yapan İngiliz
Şarkiyatçısı Profesör Wambery’in Londra’da söylediği söz
çok enteresandır; diyor ki: “Ondan korkabilirsiniz, ondan nefret
edebilirsiniz, her şeyi söyleyebilirsiniz; ama, onun
çalışkanlığını inkâr etmek mümkün değil”.
Ben, burada, şunu demek istiyorum değerli arkadaşlar.
Doğru olanları gerçekten söylemek lazım. Elbette tenkit edilecek;
ama, her şey mi kötü?.. Bu Hükümetin yaptığı
programların doğruları hiç mi yok?.. Bunları
anlatırsanız, bu toplum size inanır; yoksa, her geçen gün kan
kaybetmeye devam edersiniz.
Sayın milletvekilleri, konuşmama, biraz da Denizcilik
Müsteşarlığıyla ilgili konularla devam etmek istiyorum.
HASAN GÜLAY (Manisa) – Tamam... Tamam... Kırıkkale’de deniz
yok ama.!..
KEMAL ALBAYRAK (Devamla) – Bekleyin; onu da söyleyeceğim.
En az on bakanlığın, kısmen de olsa sahasına
giren Denizcilik Müsteşarlığının, 1997’de, idarî,
ekonomik, siyasal açıdan, geçmişe oranla çok daha iyi
olacağını huzurlarınızda belirtmekte fayda görüyorum.
Denizcilik sektörü, tümüyle, milletlerarası bir sektördür.
Konumumuz itibariyle, üç kıtanın kesiştiği odak
noktasında, hinterlandı, Cebelitarık vasıtasıyla
Atlantik Okyanusuna; Süveyş-Kızıldeniz-Basra yoluyla
Uzakdoğu’ya hâkim durumdayız. Geçmişte, ecdadımız, bu
önemden yola çıkarak deniz gücünü geliştirmiş ve tüm hinterlanda,
ekonomik olarak da hâkim olmuştur. Büyük insan Kaptanı Derya Barbaros
Hayrettin Paşa “Denizlere hâkim olan, cihana hâkim olur” sözünü boşa
söylememiştir.
Muhterem milletvekilleri, yurdumuz, bu açıdan, üç tarafı
denizlerle çevrili, Avrupa ve Asya’yı birleştiren,
milletlerarası deniz ulaşım yolları merkezinde, 8 333 kilometrelik
bölümü sahil şeridiyle çevrili kıyılara, ekonomik ve stratejik
açıdan önem taşıyan milletlerarası limanlara, canlı ve
cansız doğal kaynaklara sahip sayılı ülkelerden biridir.
İşte, bu durumdan hareketle, Hükümetimiz, ülke ihtiyaçlarına ve
dünya piyasasında gelişen talebe uygun olarak, iyi bir planlama ve
organizasyonla, daha genç ve dinamik bir filoya kavuşmamızı
hedeflemiştir.
BAŞKAN – Sayın Albayrak, 2 dakikanız var efendim.
KEMAL ALBAYRAK (Devamla) – Kendi ithalat ve ihracat
taşımacılığımızın bile hali
hazırda yüzde 35’ini yapabildiğimiz ve her yıl, yabancı
bayraklı gemilere 1,5 milyar dolar ödediğimiz göz önüne
alındığında, bu zaruret daha da belirgin hale
gelmiştir.
İşte, Hükümetimizin aldığı tedbirlerle, bu
fonksiyonlar tam olarak icra edilecek; ülke olarak da, neticede,
uluslararası platformlarda saygınlığımız
artacağı gibi, gemilerimiz de, gittikleri yabancı limanlarda,
standartların üzerinde denetim ve baskılara maruz kalmayacaklardır.
Denizcilik konusunda ülkemiz açısından en önemli meselelerden
biri de, 1 Temmuz 1994’te yürürlüğe giren Boğazlar ve Marmara Bölgesi
Deniz Trafiği Düzeni Hakkındaki Tüzük uygulamalarının,
malum ülkeler tarafından, katıldığımız ve hatta,
katılamadığımız her uluslararası platformda
sürekli gündeme getirilerek, tartışmaya açılma
çabalarını gösterebiliriz.
Yine, aynı şekilde, gemi trafik yönetim hizmetleri servisinin
bir an önce kurulması büyük önem taşımaktadır. Bu hususta en önemli noktalardan biri de,
gerek boğazlar konusunda gerek ülkemizi ilgilendiren denizcilik
konularında, uluslararası platformdaki çalışma ve
gelişmelerin anında ve yerinde takibinin, yüksek malumları
olduğunu ifadeye gerek yoktur.
Tuna-Ren-Main hattının, Orta Asya Türk Cumhuriyetlerine
bağlanması projesi kapsamında, Karadenizde bir Türk
limanının, aktarma limanı ve serbest bölge olarak tefrik
edilmesi...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Albayrak, vereceğim eksüre,
arkadaşınızın süresinden olacaktır.
KEMAL ALBAYRAK (Devamla) – Tamam, bitiriyorum.
BAŞKAN – Buyurun.
KEMAL ALBAYRAK (Devamla) – Bu konudaki en önemli hususlardan biri de,
GAP Projesine yönelik olarak, bölgenin ithalat ve ihracat limanı da
olabilecek, bir derin liman projesinin bir an önce uygulamaya
konulmasıdır.
Yine, aynı zamanda, millî denizcilik politikasının, zaman
geçirilmeden tespiti ve yürürlüğe konulması, Hükümetimizin ana
hedeflerindendir.
Ben, bu vesileyle, şimdiden, Denizcilik
Müsteşarlığımız bütçesinin, memleketimiz ve milletimiz
için hayırlara vesile olmasını diler, Yüce Heyetinizi hürmet ve
saygıyla selamlarım. (RP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Albayrak.
Refah Partisi Grubu adına son konuşmacı, Sayın Lütfi
Yalman; buyurun efendim. (RP sıralarından alkışlar)
Sayın Yalman, Grubunuz adına kalan süreniz 11 dakika.
RP GRUBU ADINA LÜTFİ YALMAN (Konya) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün 1997 malî
yılı bütçesi üzerinde Refah Partisi Grubu adına konuşmak
üzere huzurlarınızdayım; şahsım ve Grubum adına
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, Köy Hizmetleri Genel
Müdürlüğü, 80 bine yakın yerleşim birimimize içmesuyu, sulama
suyu, yol, kanalizasyon ve diğer altyapı hizmetlerini götürmek;
tarım için ayrılan alanlarımızın amacına uygun ve
verimli olarak kullanılmasını sağlamak; gölet yapmak,
denetlemek; göçmen, göçerler ve
kamulaştırma gibi, evsiz kalan vatandaşların iskân edilmesi
gibi, geniş bir alana hizmet etmektedir.
Ben, bütçenin teknik ve rakamsal boyutlarına geçmeden önce,
mukaddime babında, köyde yaşayan vatandaşlarımız
açısından birkaç şeyi ifade etmek istiyorum. Hepimizin
bildiği gibi, ülke nüfusunun yaklaşık 25 milyonu köylerde
yaşamaktadır. Bu rakam, genel nüfusun yüzde 45’ini teşkil
etmektedir. Ancak, şu bir gerçektir ki, direkt olarak köyde yaşayan
insanlarımızın sayısı, her ne kadar ülke nüfusunun yüzde 45’ine yaklaşsa da, köyle irtibatını
koparmayan; ancak, şehirde yaşayan insanlarımızı da bu
nüfusa dahil edecek olursak, bu oran, ülke nüfusunun yüzde 50’sini aşar.
Değerli arkadaşlarım, resmî kayıtlara göre 37 435
köyümüz vardır. Ayrıca, yayla ve mezra olarak kullanılan
köyaltı küçük yerleşim birimlerinin sayısı da 40 binlere
ulaşmıştır. Bunlarla beraber, köy statüsündeki
yerleşim birimlerinin sayısı 80 bine yakındır; çünkü,
bu yayla ve mezraların birçoğunda köylülerimiz şu anda mevsimlik
olarak değil; artık, devamlı kalmaktadırlar.
Yine, resmî kayıtlara göre, köy yollarımızın
uzunluğu 324 bin kilometre kadardır. Köylerimizin ana arazi
yollarıyla. Yayla ve mezra yolları bu rakamın
dışındadır. Halbuki, bu arazilerden köylülerimiz, ülke
üretimine, ülke ekonomisine geniş katkılarda bulunmaktadırlar.
Yayla ve mezralarda yaşayan köylülerimizin bir çocuğu, ya
hayvancılık veya besicilikle uğraşmakta, oralarda
devamlı kalmaktadır.
Arazi yollarını, mezra ve yayla yollarını bir kenara
bırakacak olursak, 324 bin kilometrelik köy yolunda, uzun yıllardan
bu yana yapılabilen asfalt kaplama miktarı, ancak 36 bin
kilometredir; bu da, köy yollarının ancak yüzde 11-11,5’unu kapsar.
Köy yolları açısından, stabilize yol miktarı 157 bin
kilometredir ve genele oranı yüzde 48’dir, ham yolların uzunluğu
ise 130 bin kilometre ve bunun da oranı yüzde 40 civarındadır.
Demek ki, 324 bin kilometrelik köy yollarından asfalt yapılabilen
miktar, sadece yüzde 11 civarındadır ve yüzde 89 civarındaki köy
yolu, henüz asfalt değildir.
Değerli arkadaşlarım, elbette ki, bu oran -dikkat
edilecek olursa- üzüntü vericidir. Ayrıca, 8,5 milyon hektar sulama
arazisine sahip olan köylerimizde, ancak 2,9 milyon hektarlık bir arazi
sulanabilmektedir. Bu rakam da oldukça düşüktür ve üzüntü vericidir. Yine,
köylerimizin birçoğunda içmesuyunun bulunmadığını
hepimiz bilmekteyiz.
Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğümüz, yaklaşık 76 500
personel ve 23 bin civarında iş makinesiyle, bu geniş alandaki
hizmetleri yürütmektedir. Yine, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğümüzden
aldığımız bilgilere göre, mevcut iş makinelerinin
birçoğu demode olmuş ve eskimiş durumdadır;
dolayısıyla, bu geniş alana hizmette birtakım aksamalar
meydana gelmektedir. Mevcut personelin 42 655’i Köy Hizmetleri geçici
işçisidir. Köy Hizmetleri geçici
işçileri, birkaç ay çalıştırıldıktan sonra
işten çıkarılıyorlar; bu, hem onlar açısından hem
de devlet açısından, maalesef, verimliliği düşürmektedir.
Bu konunun dikkatle incelenmesi ve bir sonuca bağlanması lazım.
Değerli arkadaşlarım, Köy Hizmetlerinin 1984
yılında kurulduğunu hepimiz biliyoruz. Ben, 1985
yılından bu tarafa, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü bütçelerinin
tümünü tetkik ettim, üzülerek ifade etmek istiyorum, şu sonucu gördüm: Köy
Hizmetleri Genel Müdürlüğü bütçesinin, genel bütçeden aldığı
en yüksek pay oranı binde 3,3 civarındadır; bu da, zamanla,
bugüne kadar; maalesef, düşerek devam edegelmiştir.
“Köylü, milletin efendisidir” diye hep söyler dururuz; fakat, köylüler,
hiç, efendilere yapılan hizmetleri görmedikleri gibi, geri plana itilmişler
ve bu devletten, hakları olan hizmeti de yeterince
alamamışlardır. “Benim köylüm, benim çiftçim demişiz” ama,
geçmiş iktidarlar, şu ana kadar, uzun yıllardır köylülere
hiç sahip çıkmamıştır. Köylü, hep unutulmuş, maalesef,
gözardı edilmiştir.
YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY (Kars) – Ortağınıza
mı söylüyorsunuz?!..
LÜTFİ YALMAN (Devamla) – Şu ana kadar iktidar olanların
hepsini kastediyorum. Bu, Refah Partisi de olabilir.
Kısacası, Anadolu’nun bağrı yanık, eli
nasırlı, fedakâr, üretken köylüleri, devletten, yeterince hizmet
alamamışlardır. Bu, hepimizin bildiği bir gerçektir.
Halbuki, köylülerin yaşadığı alan, coğrafî
sınırlar açısından, bu ülke alanının yüzde
60’ını aşmaktadır. Nüfus oranı da, kentte
yaşadıkları halde, köyle iç içe yaşayan insanları da
düşündüğümüz zaman yüzde 50-55’leri aşmaktadır; ama,
Türkiye’nin genel bütçesinden almış olduğu pay, binde 2’ler
civarında bulunmaktadır. Bu, elbette ki, düşündürücüdür;
düşünülmesi gereken bir konudur.
Değerli milletvekilleri, yirmibeş otuz yıl kadar öncesine
şöyle bir baktığımız zaman, köyde yaşayan
insanlarımızın sayısının, ülke nüfusunun geneline
oranla yüzde 75’ine ulaştığını görürüz. O günden
bugüne, köyden kente, sürekli bir göç
yaşanmaktadır. Göçlerden hepimizin şikâyetçi olduğunu
biliyoruz; ama, ne hikmetse, şu ana kadar, köyden kente göçün sebepleri,
ne tam araştırılmış ne de ,araştırılsa
bile, elde edilen neticeler ortadan kaldırılmıştır.
Bu sebeplerden bir ikisini ifade etmek istiyorum. Bakınız,
sanayileşme ve modern hayat şartlarının kentlerde
gelişmesi, ilerlemesi, köyden kente göçü
hızlandırmıştır. Ayrıca, köylere yeterince
hizmetin olmayışı, yolu olmayan; suyu olmayan ve hatta çocuk
okutacak bir okulu olmayan, okulu olsa bile, birçok köyde olduğu gibi,
öğretmeni olmayan bir köyde, elbette ki, insanlar
barınmayacaktır.
YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY (Kars) – Bravo, çok doğru
söylüyorsun...
LÜTFİ YALMAN (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, bir
başka gerçeği daha ifade etmek istiyorum: Bu ülkede, gayri safî millî
hâsılanın, ülke gelirlerinin yüzde 55’ini, yüzde 20’lik bir üst grup
almaktadır. Halbuki, yüzde 20’lik bir alt grup ise, ülkenin millî
hâsılasının ancak yüzde 5’ini almaktadır.
BAŞKAN – Sayın Yalman, son 3 dakikanız...
LÜTFİ YALMAN (Devamla) – İşte, bu gelir
dağılımındaki dengesizliklerden en fazla payı, yine,
maalesef, köylülerimiz almıştır. Dolayısıyla, köyden
kente göç, bu sebeplerden dolayı hızlanmıştır.
Rakamsal olarak, bir başka gerçeği daha ifade etmek istiyorum:
Köylü vatandaşlarımızın millî gelirden
aldığı pay, Türkiye ortalamasının -şahıs
başına gelir bazında söylüyorum- ancak üçte biri kadardır.
Demek ki, köylülere -şu ana kadar verilen- ne hizmet bakımından
ne de benzeri konularda herhangi bir şey
sağlanmamıştır.
Sayın milletvekilleri, milletimizin ihtiyaçları ve
beklentilerinin çok olduğunu hepimiz biliyoruz; fakat, devletin
imkânları da dar. Kısacası, şunu ifade etmek istiyorum:
Milletin ihtiyaçları ve beklentileri -üzülerek söylemek gerekir ki-
devletin imkânlarının çok çok üzerindedir; fakat, biz, ümitsiz
değiliz. 54 üncü Hükümet, denk bütçeyi hazırlamış,
kaynakları harekete geçirmiş, eski yıllara oranla,
yatırımlarda oldukça büyük artışlar
sağlamıştır.
Bizler, kulağımızı, Anadolu’nun bağrına
koyarak, bir doktor hassasiyetiyle, köylülerimizi ve dertlerini dinlemek
mecburiyetindeyiz. Bakın, köylülerimiz, “okul” diyor, “yol” diyor, “su”
diyor, “tarıma destek” diyor. Bunları isterken, fazlasıyla
karşılığını vereceğini de biliyor. Bu doktor
hassasiyetini, iktidar muhalefet ayırımı yapmadan, hep beraber
göstermek mecburiyetindeyiz.
YALÇIN GÜRTAN (Samsun) – Onun için mi, gübreye zam yaptınız?
LÜTFİ YALMAN (Devamla) – Anadolu köylüsü, yazın tozdan
bunalıyor, kışın çamurdan çıkamıyor. Birçok köy,
içmesuyunu bir iki kilometre uzaktan getiriyor veya dere suyu kullanıyor.
Değerli arkadaşlarım, ben, bütün bunlara rağmen, bir
karamsar tablo çizmiş olmamak için, şunları ifade etmek
istiyorum.
BAŞKAN – Sayın Yalman, son dakikanız...
LÜTFİ YALMAN (Devamla) – 54 üncü Hükümetin, bütün kıt imkânlara
rağmen gayret göstereceğine ve hatta, Köy Hizmetlerinin 1997
yılında belirlenen hedefleri ikiye katlayacağına hatta
aşacağına inanıyorum. Köy Hizmetleri bütçesinde, eski
yıllara oranla, yüzde 100’ü aşkın artışın
sağlanmasını, yine, Köy Hizmetleri bütçesindeki
yatırımlarda yüzde 250’ye varan oranlarda artışın
sağlanmasını, bu gerçeğin ifadesi olarak görüyorum.
Bu bütçenin, 1985 yılından bu tarafa yapılan bütçelerden
farkı, yatırımlara ağırlık vermesidir.
Bakınız, bir iki misal vermek istiyorum. Köy Hizmetleri 1996
bütçesi 48 trilyon lira, bütçe geneline oranla payı binde 1,3; 1997
yılındaki Köy Hizmetleri bütçesi yüzde 100’ü aşkın bir
artışla 97 trilyon lira.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Yalman, süre bakımından mağduriyetinizi
kısmen giderebilmek için, size 1 dakika eksüre veriyorum.
LÜTFİ YALMAN (Devamla) – Sayın Başkan, daha önceki
uygulamada 10 dakikaya 1 dakika eksüre verildi.
BAŞKAN – Benim uygulamam 1 dakika; böyle uygulayacağım.
LÜTFİ YALMAN (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, 1995
yılında Köy Hizmetleri bütçesi yatırıma 9,8 trilyon lira
ayırmış, yatırımdaki payı yüzde 40; 1996’da 18
trilyon lira, yüzde 41; 1997 yılında ise yüzde 250’lik bir artış
sağlanmış 45 trilyon lira ve yatırımdaki payı
yüzde 46.
Değerli arkadaşlarım, hızla bir şeyi daha ifade
etmek istiyorum: Rakamlara baktığımız zaman,
köylülerimizin, devletin imkânlarından yeterince
yararlanamadıkları bir gerçek. Bunun için, biz, acilen Cevat Ayhan Beyle
beraber hazırlamış olduğumuz ve Refah Partisi Grubunun
hepsinin imzaladığı köy kanunu teklifinin Genel Kuruldan mutlaka
geçirilmesi ve kanunlaştırılması gerektiğine
inanıyorum.
Bu duygularla, bütçemizin hayırlara vesile olmasını
temenni eder, hepinizi saygıyla selamlarım. (RP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Yalman.
Sayın milletvekilleri, bu arada, eğer sorular varsa,
grupların konuşmaları tamamlanıncaya kadar, lütfen,
Başkanlığa sunun. Grup konuşmaları tamamlandıktan
sonra, soru kabul edemeyeceğiz.
Başbakanlık, Denizcilik Müsteşarlığı ve
Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü bütçeleri üzerinde söz sırası
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunda.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun ilk sözcüsü Sayın Altan Öymen.(CHP
sıralarından alkışlar)
Sayın Öymen, süreyi nasıl paylaşıyorsunuz?
ALTAN ÖYMEN (İstanbul) – 15 dakikasını ben
kullanacağım.
BAŞKAN – Buyurun efendim.
CHP GRUBU ADINA ALTAN ÖYMEN (İstanbul) – Sayın Başkan,
sayın arkadaşlarım; Başbakanlık bütçesi üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini sunmak üzere
huzurlarınızdayım; hepinizi ve ekranları başında
bizleri izleyen vatandaşlarımızı, Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına, saygı ve sevgiyle selamlarım.
Başbakanlığın, devlet sistemimiz içerisindeki yeri
ve teşkilatı, özellikle, 1984 yılından sonra giderek
büyümüştür; arkadaşlarımız, bunun çok belirgin örneklerini
verdiler. Bu büyüme, şimdi, gittikçe artmaya devam etmektedir. Öyle ki,
Başbakanlık bütçesinin bu yılki bütçede artışı
yüzde 140 oranındadır; ki, Millî Eğitim Bakanlığı
bütçesindeki artış ile Bayındırlık ve İskân
Bakanlığı bütçesindeki artış yüzde 100
civarındadır. Yani, Başbakanlık, devletin içinde en fazla
para harcayan, en fazla büyüyen organ olmaya, birim olmaya devam etmektedir;
bunun sakıncaları ortadadır.
1984’ten beri, Başbakanlığa, önce kanunla, sonra da
fiilen birçok teşkilat bağlanmıştır; kaldı ki,
başbakanlar bu teşkilatlarla da yetinmemeye
başlamıştır; artık, fiilî olarak, devletin diğer
bakanlıklarının işlerini de üstlenmektedirler; işte,
Enerji Bakanlığının bir ihalesi varsa,
Başbakanlıkta açılmakta; Sağlık
Bakanlığında doktorların teftişi gerekiyorsa, bizzat
yapmaktadırlar. Yani, Başbakanlık, hem teşkilat itibariyle
bir dev bakanlık haline gelmiştir hem de başbakanlar, öteki
bakanları birer memur haline getirmiştir. Bunun örneklerini hergün
televizyonlarda izliyoruz. Başbakan, Sağlık Bakanına
“şu doktor oraya gitsin” diye emir veriyor; o da bunu uygulamak durumunda
kalıyor.
Böyle bir büyüme, verimli değildir, makul değildir, rasyonel
değildir; bir yeniden yapılanmayla bu işin düzeltilmesi
lazımdır; fakat, Hükümette, daha doğrusu, Başbakan ve
Yardımcısında böyle bir istek görünmüyor; bugünkü durumdan
memnun görünüyorlar. Ancak, en azından şunu görmelidirler: Bu
büyümeyi içlerine sindirmişlerdir; ama, bu büyüme, kendi üzerlerindeki
sorumluluğu daha da artırmıştır; çünkü, her iş
ayrıntılarına kadar onlardan sorulmaktadır, bu ikisinden
sorulmaktadır. Böyle olunca, vatandaş devletten ne bekliyorsa, devlet
adına, Başbakan ve Yardımcısından beklemektedir.
Vatandaş devletten ne bekler; doğru dürüst iş
yapmasını bekler, kendisini inandırmasını bekler,
kendisine güven vermesini ister, geleceğe umutla bakmasını
sağlayacak hem sözler hem de icraat bekler. Bugünkü durumda ise,
Başbakan ve Yardımcısının, vatandaşa güven
vermek, vatandaş önünde inandırıcı olmak bir yana, bunun
tam tersine bir durumda olduğu bellidir. Başbakanla
Yardımcısının sözlerine, değil güvenmek, onların
sözlerinin doğru olmadığını esas kabul ederek; acaba,
içlerinde doğru var mıdır diye araştırmak, haklı
bir şüphe haline gelmiştir. Bunun örneklerini, dün, burada, bütçenin
tümü üzerinde görüşürken, arkadaşlarımız
sıraladılar; Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Baykal,
41 balonla bütün örneklerini verdi. Yine, Anavatan Partisinden bir
arkadaşımız, neler söylediklerini ve nasıl bunların
tersinin çıktığını anlattı. Bunları
tekrarlayacak değilim. Hatta, Anavatan Partili arkadaşımız,
burada, konuşmasının tümünü, Sayın Erbakan’ın
çıkmayan, gerçekleşmeyen sözlerini nakletmekle doldurdu. Sayın
Başbakan Erbakan da, burada, kendisini sükunetle dinledi; buna, bir tepki
göstermek yahut “böyle değildir” demek ihtiyacını bile
duymadı. Yani, o da, bunu, artık doğal
karşılamaktadır.
Bu örnekler çok. Aslında, bunlardan bir kitap yapılabilir. Bir
projeksiyon aleti olsa -dün, Sayın Başbakanın gösterdiği
gibi- burada, ne zaman ne dediği; “olağanüstü hal kalkacak”
dediği halde kalkmadığı “doların fiyatı ancak ay
sonunda 104 bin lira olacak” dediği halde, bugün 104 bin lirayı
aşmış olduğu filan; yani, bunların hepsi mukayeseli
olarak gösterilse, sanıyorum, dünkü projeksiyon gösterisinden çok daha
enteresan bir manzara ortaya çıkar. Ayrıca, bunları, geriye
dönük olarak derlemeye falan da gerek yok. Ben, size, bir şey
hatırlatmak istiyorum : Dün, bir arkadaşımız, burada,
haklı olarak dedi ki: “Başbakan Yardımcısı nerede; o
niye gelmiyor?” Çünkü, iktidar, iki parti arasında
paylaşılıyor, Başbakanlık da iki lider arasında
paylaşılıyor, onun da burada bulunması lazım. Çünkü,
bu bütçe, bu Meclisin fevkalade önemli bir faaliyeti. Senede bir defa oluyor,
Hükümetin genel siyaseti görüşülüyor, Sayın Başbakanın
deyimiyle, burada, Türkiye görüşülüyor. Türkiye görüşülürken
“Hükümetin ikinci ortağının liderinin burada olması
gerekmez mi” diye sordu. Sayın Başbakan çıktı -Zabıtlardan
aynen okuyorum- dedi ki, “hemen belirteyim ki, biraz evvel, Sayın
Başbakan Yardımcımızın burada
bulunmadığı konusu görüşülmüştür. Kendileri,
Brüksel’de çok önemli bir NATO toplantısına gitmek üzere yola
çıkmışlardır. Elbette, böyle önemli bir memleket meselesi
münasebetiyle ayrılmaları çok faydalı bir hizmettir.” Tabiî,
NATO toplantısı önemli, NATO zirvesi hakikaten toplanıyor
-gerçi, dün değil, bugün toplanıyor- ama, Başbakan
Yardımcısının oraya gitmesi normal deyip, hiç kimse de
sesini çıkarmadı. Dün -bilmiyorum, akşam televizyonları
izlediniz mi- Başbakan Yardımcısının hiçbir yere
gittiği yoktu. Başbakan Yardımcısı, dün, ekonomik
kurullar topladı, gazetecileri etrafına topladı, çay
fiyatlarından enflasyonun durumuna kadar bir sürü şey anlattı ve
Brüksel’e, ancak bu sabah saat 7.30’da, uçakla gitti. (CHP
sıralarından alkışlar)
Sayın arkadaşlar, burada zabıtlarda gördünüz “yola
çıktı” deniliyor. Burada bir aldatma var. Kim kimi aldatıyor...
Başbakan mı bizi aldatıyor, Başbakan
Yardımcısı, Başbakanı aldattı da, o bunun
nakilliğini mi yapıyor, naklediciliğini mi yapıyor bize;
yoksa, ikisi birden mi aldatıyor?!. (CHP sıralarından
alkışlar) Hangisi doğruysa bunun... Ortada bir aldatılma
var.
YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY (Kars) – Bir defa yalan söylemekle
ne olur!
ALTAN ÖYMEN (Devamla) – Bir defa yalan söylemekle bir şey olmaz
diyebilirsiniz. Tabiî, bunlar çok silsile halinde geliyor da, sadece dünden
örnek vererek söylüyorum.
MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) – Muhtevaya uygun
değil.
ALTAN ÖYMEN (Devamla) – Nasıl muhtevayla ilgili değil?!..
“Muhteva” derken, eğer bütçeyi bahsediyorsanız,
Başbakanlığı konuşuyoruz. Dedim ki,
Başbakanlığın yetki alanı çok genişledi, büyüdü.
Buna göre de, sorumluluğu büyüdü. Bu sorumluluğun gereği midir
ikide bir ayaküstünde doğruyu söylememek, gerçeği gizlemek “yalan
söylemek” dememek için böyle söylüyorum. Bu, bir kere, hangi açıdan... Hem
bu doğru olmayan şey burada söyleniyor hem Başbakan
Yardımcısı buraya gelmiyor!.. Bu doğru olmayan şeye
dayanarak buraya gelmemesinde, bir kere doğru söylememe tarafı var
da; bir de saygısızlık yok mu Meclise karşı?! (CHP
sıralarından “var, var” sesleri). Yani, enflasyondan bahsediyor, çay
fiyatlarından bahsediyor; bunların hepsi, burada konuşuluyor.
Başbakan projeksiyon gösterileri yapıyor; işte, burada, herkes fikrini söylüyor falan; o, gidiyor, orada, beş
gazeteciye basın toplantısı yapıp, bunları
anlatıyor; buraya gelmiyor. “Ee, çok işi var,
Dışişleri Bakanlığı yapıyor” diyecek
olsanız, Dışişleri Bakanlığı bütçesi, Bütçe
Komisyonunda görüşülürken; -belki, ilk defa- bir Dışişleri
Bakanı, o bütçe görüşmelerine katılmadı. Demek ki, onu da
yapmıyor!..
ALİ DİNÇER (Ankara) – Gazetecilik yapıyor!
ALTAN ÖYMEN (Devamla) – Dediğim gibi, bu güvenilirlilik asıl,
devletin güvenilirliği, böyle, her gün, bir çok örneğiyle,
ayaküstünde, doğruyu söylememe marifetleriyle, gerçeği gizleme,
gerçeğin tam tersini söyleme marifetleriyle, devletin itibarı,
Başbakanın itibarı sarsıldıkça sarsılıyor.
METİN PERLİ (Kütahya) – Sarsılsa da bir şey olmaz...
ALTAN ÖYMEN (Devamla) – Olur veya olmaz; o, sizin takdiriniz de...
Şimdi, yine, dünden misal vereyim -misal çok da,
hatırımızdadır diye- Sayın Başbakan, burada,
dünkü projeksiyon gösterisinde, muhalefete “siz, bizim hayallerimize
yetişmezsiniz” falan dedi. Bütçe denkliği meselesi konuşuldu,
arkadaşımız Bahri Zengin Bey de “bütçe denktir, denkliği
şöyledir...” falan dedi; fakat “bu bütçe denkliği nasıl olacak”
diye sorulduğunda -eğer, zabıtlardan bulursam söyleyeceğim-
yine, Sayın Başbakan “asıl, siz baktınız mı özelleştirme
faslına bunun; biz, özelleştirmeye 4,7 milyar dolar koymuşsuz.
Nereden alacağız bunu; Yüce Meclis bunun kanununu çıkardı.
Telekomun hizasında 1 milyar var, Telekomun hizasında 3,5 milyar...”
falan sayıyor. Agâh Oktay Bey -zabıtlarda- soruyor “ne zaman” diye bu
mart ayına kadar alınacak” deniliyor. Şimdi, bu, doğru mu
değil mi? “Doğru” derseniz, o zaman, açıp, Sayın Maliye
Bakanının burada yaptığı konuşmaya
bakınız. O diyor ki “bu özelleştirme gelirlerininin bir
bölümünün, yılın ilk altı ayında, gerisinin de ilk dokuz
aylık dönemde, ancak alınabileceği, alınması mümkündür...”
Şimdi, mart ayı nerede, o nerede; mart ayına kadar kesin bir
tarih veriyor. Hangisine inanalım, işte, onu demek istiyorum.
NECDET TEKİN (Kırklareli) – Hiçbirisine inanma!..
ALTAN ÖYMEN (Devamla) – Şimdi, aslında, diğer
arkadaşlarım da söylüyor ki; bu sene falan bir kenara, gelecek sene
de bunların alınması kolay değildir. Ee, ondan sonra “bütçe
denktir” diyebilirsiniz; ama, bu doğru olmayan şeylerin bir
kısmı -bir kere, hepsinin doğru olmadıkları er geç
ortaya çıkar da- böyle, dokuz ay sonra çıkar; bir kısmı da,
işte, dün “Başbakan Yardımcısı yoldadır,
Brüksel’e gidiyor” filan denildiği gibi, iki üç saat sonra,
televizyonlarda da çıkar!..
Arkadaşlar, bunu bir âdet haline getirmek, doğru söylememeyi,
âdet haline, huy haline getirmek, övünülecek yahut mazur gösterilecek bir
marifet midir? “Bir kere olsa...” diyorsunuz. Bir kere olsa değil,
binlerce defa olmuş; kitap yapılabilir bunlar!..
Şimdi, bu arada, zaten, Hükümetin kuruluş şekli malum;
onu, tekrar tekrar -çok söylendiği için belki- söylemek, tekrar etmek
olur; fakat, bunun da unutulmaması lazım. Unutulmaması için,
arada bir, en azından, şunun vurgulanması lazım: Bu
Hükümet, iki tarafın birbiri hakkındaki yolsuzluk
iddialarını gizleme esası üzerine, örtme esası üzerine
kurulmuş bir hükümettir. Güven duyulamaması oradan başlıyor
ve bu, dizi dizi yalanlarla devam ediyor ve -Başbakanlık bütçesini
konuştuğumuz için söylüyorum- Başbakanlık Makamı,
dolayısıyla, devlet, bu yüzden, büyük ölçüde
yıpratılıyor.
MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) – Yargıç mısınız
siz?
ALTAN ÖYMEN (Devamla) – Devletin yıpratılmasının
asıl, en önemli noktası -yine, güncel bir olaydır- bu, Susurluk
olayı.
BAŞKAN – Sayın Öymen, son 3 dakikanız...
ALTAN ÖYMEN (Devamla) – Sayın Bahri Zengin
arkadaşımız -kendisini iyi tanırım- burada “niçin, bu
iş bu kadar kurcalanıyor; eğer, bu iş, basit bir işse,
bir trafik kazasından ibaretse, bunu kurcalamayın; eğer, yirmi
senelik bir işse, onu büsbütün kurcalamayın; çünkü, bunun tahkikatı
çok uzun sürer” diyor aldığım notlarda; öyle değil mi?
MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) – Hayır, öyle
değil; öyle bir şey olamaz.
ALTAN ÖYMEN (Devamla) – Aşağı yukarı böyle....
MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) – Siz de doğru
konuşun Sayın Öymen.
ALTAN ÖYMEN (Devamla) – Ben, tamamen doğru konuşuyorum. Hatta,
burada notumu buldum, söyleyeyim: “Bunun üzerinde niçin duruluyor? Bir
alışkanlığımızı değiştirmeliyiz
-başında onu söylüyor- yirmi yıl öncesine kadar
uzanmış bir olaysa, niçin duruluyor; basit bir olaysa, niçin
duruluyor?” dedi. Neyse, bu önemli değil; öyle dedi, böyle dedi...
“Başbakan, uluorta konuşmaz. Biz, bu âdetleri
değiştiriyoruz -bir değişim yapılıyor ya-
polemiklere girmesi doğru değildir” diyor...
MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) – Hayır, öyle bir
şey olamaz.
ALTAN ÖYMEN (Devamla) – Ama, çok müdahale ediyorsunuz...
Tabiî, doğru değildir; Başbakanın polemiklere
girmesi doğru değildir. Başbakanın, öyle sık sık
konuşması da doğru değildir; ama, gereğinde de
konuşması lazım; ancak, “fasa fiso” demesi doğru mudur;
mesela, bu bir polemik değil midir? Sadece o da değil “bu, rantiyeci
medyanın abartmasıdır” demesi doğru mudur?
MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) – Doğru...
ALTAN ÖYMEN (Devamla) – “Bu olayla, Hükümette
yaptığımız hizmet örtülmeye
çalışılıyor” demesi doğru mudur? Yani, Susurluk’taki
kamyon şoförü, Refah Partisine karşı biri, gidip, o kazayı
mahsus yaptı “aman, şu ortaya çıksın diyerek” öyle mi?!..
Örtülmesi için yapılmış bu iş demek!..
Şimdi, burada, Susurluk kazasının en önemli tarafı
şu -teferruatını bir kenara bırakıyorum- birçok iddia
ortaya çıktı; bir kısım devlet birimleri, devletçe aranan
bazı sanıkları, devlete teslim etmek mecburiyetinde
oldukları halde etmemişlerdir, gizlemişlerdir. Bu, normal
vatandaşlar için de suçtur. Biz, bir sanık bulsak, onu gizlesek bu
bir suçtur Türk Ceza Kanununa göre; ama, devlet görevlileri bunu yaparsa, bu,
büsbütün suçtur. Kaldı ki, devlet görevlileri bunu yapmakla
kalmamışlar; aynı zamanda, bu zevatı, bu
sanıkları, devlet görevlisi yapmışlardır. Bu da
katmerli bir suçtur...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Öymen, Grubunuzun süresinden eksüre veriyorum.
ALTAN ÖYMEN (Devamla) – Lütfedersiniz.
Arkadaşlar, bu suçun
vahameti meydandadır. Şimdi, vatandaşlarda şu
şüphe yaygınlaşmış bulunmaktadır. Kendisine “polisim”
diyen, elinde polis hüviyeti, kimliği olan bir kimseye, acaba, gerçek
polistir diye gönül rahatlığıyla bakılabilecek midir? Bu
gerçek ortaya çıktıktan sonra bu mümkün müdür? Faili meçhul dünya
kadar cinayet var; devletin bu şekilde kullandığı
sanıklar vasıtasıyla onların işletildiği
konusunda şüpheler -zaten mevcut olan şüpheler- artmayacak
mıdır? Vatandaş, bu şekilde bozulmuş olan bir devlet
mekanizmasına karşı nasıl güven duyacak, nasıl kendini
rahat hissedebilecektir?
Şimdi, bu böyle yapılırken, bir de tam tersine, bu
işi normal telakki etmek gibi bir hastalık var; o hastalık da en
başta Sayın Başbakan Yardımcısında görülüyor.
Söyledikleri sözler, işte “devlete vuran da, kurşun atan da devlet için...”
gibi sözler; bir tane iki tane değil. Anamuhalefet Partisi
Başkanı, kendisinden, bu işin soruşturulmasını
istiyor; cevap “sen, ASALA’nın avukatı mısın, PKK’nın
avukatı mısın?” Arkadaşlar, bu ne demek; yani, “bu iş
soruşturulsun” diyen adam ASALA taraftarı mı, düşman
mı? Bu, devam edip gidiyor...
Dün, burada, Mehmet Gölhan arkadaşımız bir açıklama
yapmak istedi “efendim, biz, onları onun için söylemedik, devletimizin çok
şehidi var, güvenlik gücü mensuplarından kayıplar var,
Başbakan onu kastetmiştir; ben de öyle bir beyanat vermiştim,
ben de onu kastetmiştim” dedi. Açtım baktım kupürlere,
Sayın Gölhan, basın toplantısında sorulan sorular üzerine
cevap veriyor; Susurluk üzerine sorulan soruya cevap veriyor. Ondan sonra
“hepimizin saygı duyduğumuz; fedakârane çalışmalarını
takdirle, şükranla ve saygıyla andığımız oradaki
askerlerimizle bir tuttum, onları kastettim” diyor. Yani, burada
mütemadiyen gerçekler çarpıtılıyor, akla gelmeyecek şeyler
söyleniyor; ispatı kolayca mümkün olan bir şeyin tersi söyleniyor.
Sonuçta da, devletin içinde sanık bulundurma gibi, çok vahim bir hadise;
devletin başındakiler tarafından alenen müdafaa ediliyor. Dün,
yine bir arkadaşımız, buradan “efendim, devleti
yıpratmayalım” dedi. Devleti yıpratmamak böyle olmaz. Devleti
yıpratmamak için, devletin içindeki bu urun çıkarılması lazım
ve bu işin bir an önce başlaması lazım.
Sayın Başbakan, hadiseden 29 gün sonra, fasa fiso deme
politikasından vazgeçip, nihayet “bu işin üstüne gideceğiz”
dedi. Bugün, yine bir hafta on gün geçti, hâlâ bir ses yok.
BAŞKAN – Sayın Öymen, arkadaşlarınızın
süresinden 4 dakika kullanmış vaziyettesiniz.
ALTAN ÖYMEN (Devamla) – Bitiriyorum efendim.
ALİ DİNÇER (Ankara) – Sayın Başbakanın kendi
sözleri fasa fiso...
RIZA ULUCAK (Ankara) – Aynaya bakıp konuşuyorsun!
ALTAN ÖYMEN (Devamla) – Bunun
en başlangıç; adama bir hüviyet verilmiş; merhuma
-elbette ölen herkes gibi- hüviyet verilmiş, bu hüviyetin altında
imza var; Kimin bu imza; bunun bulunması güç bir şey mi? Bu bile daha
şimdiye kadar yapılmamıştır.
Arkadaşlar, dün, burada, Doğru Yol Partisinden Sayın Cevheri
arkadaşım güzel bir misal verdi “soruşturmalar
yapılıyor” dedi ve Büyük Frederik’in bir köylüyle
konuşmasından çıkan bir sözü burada hatırlattı
“Berlin’de hâkimler var” diye, arkasından da “Türkiye’de hâkimler var”
dedi. Evet, Türkiye’de de hâkimler var; ama, o hâkimlere bilgi
ulaşmasını tıkama, tıkayabilecekleri şüphesi
altında bulunan devletin siyasetçileri de var, Başbakan
Yardımcıları var. Onlar, eğer, bu tıkama işinden
uzak kalırlarsa, buna herkesi inandırırlarsa, o zaman, elbette
“Türkiye’de hâkimler var” işler; ama, bu soruşturmaları
hızlandırmak gibi bir görevi yerine getirmelidirler.
“Berlin’de hâkimler var” sözü, Büyük Frederik’e karşı
söylenmiştir, o, ona bir haksızlık yapmak üzereyken; ama,
asıl marifet ondadır; çünkü, o da, o köylüye “evet, sen
haklısın, Berlin’de hâkimler var” demiştir. Türkiye’de de
“Türkiye’de hâkimler var” deyip, onları etki altında bırakmaya
çalışmayacak, onlara bilgi akımını sağlama
hususunda kararlı olacak iktidara ihtiyaç var, Başbakana ihtiyaç var,
Başbakan Yardımcısına ihtiyaç var.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP ve DSP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Öymen.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun ikinci sözcüsü Sayın Ali Rıza
Bodur; buyurun efendim.
Sayın Bodur, Grubunuz adına 19 dakika süre kaldı; ne
kadarını siz kullanacaksınız?
ALİ RIZA BODUR (İzmir) – 10 dakikasını, Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Buyurun efendim.
CHP GRUBU ADINA ALİ RIZA BODUR (İzmir) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Başbakanlık Denizcilik
Müsteşarlığı 1997 malî yılı bütçesiyle ilgili
olarak, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini sizlerle
paylaşmak için söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi ve
televizyonları başında bizi izleyen halkımızı
saygılarımla selamlıyorum.
Bu arada, geçen hafta yitirdiğimiz Kırşehir Milletvekili
Mehmet Ali Altın’ın ailesine, Anavatan Partisi Grubuna ve tüm
Meclisimize başsağlığı dileklerimi iletiyorum.
(Alkışlar)
Denizcilik Müsteşarlığı, 10.8.1993 tarihinde 491
sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle kurulmuş genç bir kuruluşumuzdur. Ne yazık
ki, üç yılı aşkın bir süredir, denizcilik
bakanlığı statüsüne kavuşturulamamıştır.
Yetki ve sorumluluk bağlamında birçok kargaşa hâlâ sürmektedir.
Dileğimiz, 54 üncü Hükümetin, denizcilik bakanlığı
kuruluş yasa tasarısını, zaman yitirmeksizin, Yüce Meclisin
gündemine getirmesidir.
Bugün, Denizcilik Müsteşarlığı, benden önce
konuşan arkadaşlarımın da sıraladığı
gibi, birçok bakanlıkla iç içe çalışmak zorunluğunda
kalmıştır. Örneğin; arama-kurtarma
çalışmaları, liman işletmeciliği için
Ulaştırma Bakanlığı, sahil güvenlik hizmetleri için
İçişleri Bakanlığı, denizlerin gemilerden dolayı
kirlenmesi konusunda Çevre Bakanlığı, yatçılık ve
yatların sertifikalandrılmaları konusunda Turizm Bakanlığı,
açıkdeniz balıkçılığı ve su ürünleri konusunda
Tarım Bakanlığı, seyir hidrografi ve oşinografi
hizmetleri bakımından Millî Savunma Bakanlığı gibi
birçok bakanlıkla iç içe çalışmak durumunda
bırakılmıştır. Dilerim ki, denizcilik
bakanlığı kurulur ve bu yasa tasarısında, Yüce
Meclisimiz, bu yetki ve sorumluluk bölüşümünü dikkate alarak denizcilik
bakanlığının ulusumuza hizmet etmesine katkı koyar.
Tabiî ki, Refahyol Hükümetinin 5,5 aylık uygulamalarında
bu dileklerimizin yaşama geçmesi
yönünde karamsar olmamak olanaklı değil. Hükümet ettikleri süreç
içinde hiçbir hayırlı iş yapmayan... Pardon...
Çalışanların zorunlu
tasarruflarının üzerine yatan, “kıymetli madenlerin stok
affı” adı altında çıkardıkları yasayla karapara
aklayıcılarına yol gösteren; demokratik haklarını
kullanan kamu çalışanlarını ve üniversite
öğrencilerini coplatan, dövdüren, üniversitelerdeki silahlı
faşist saldırılara duyarsız kalan, Aczimendilere ve
onların polise hakaretlerine kulak tıkayan...
MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) – Ne alakası var,
hangi haklardan bahsediyorsun? (RP sıralarından, gürültüler)
KAHRAMAN EMMİOĞLU (Gaziantep) – Çifte standart; size hiç
yakışmıyor...
ALİ RIZA BODUR (Devamla) – Refahyol Hükümetinin böylesine ülkemiz
ekonomisi açısından...
MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) – Hangi haklardan
bahsediyorsun?
ALİ RIZA BODUR (Devamla) – Otobüse alırken polise eliyle
yaptığı
saldırıyı görmediniz mi?
BAŞKAN – Sayın Bodur...
Sayın milletvekilleri... Lütfen... Hükümet adına cevap
hakkı var.
Sayın Bodur, devam edin...
ALİ RIZA BODUR (Devamla) – Değerli arkadaşlarım,
televizyon ekranlarının
başında 65 milyon insanın gördüğünü siz burada
gizleyemezsiniz; ben, tespitimi söylüyorum, siz de
aykırısını savunursunuz. (CHP sıralarından
alkışlar)
ALİ DİNÇER (Ankara) – Sayın Başkan, süre ilave edin.
ALİ RIZA BODUR (Devamla) – Değerli arkadaşlarım
“devletin içerisindeki çeteler” diye toplumun gündeminde bulunan karanlık
birtakım güçlerin üzerine gitmemeyi yeğlerken, devletin
itibarının ardına sığınan; sesini kesmeye
uğraştıkları medya, her gün yeni bir karanlık
olayın perdesini araladığında; bir söyledikleri
diğerini tutmayan, tutarsız, ciddiyetten uzak, samimiyetsiz ve
beceriksiz bir yönetim anlayışının Hükümette
bulunmasını Türk halkı için büyük bir talihsizlik
sayıyoruz. (CHP sıralarından alkışlar)
İstanbul Emniyet Müdürü Sayın Kemal
Yazıcıoğlu’nun görevinden alınması nedeniyle, beş
gündür, Refah Partisi ve Doğru Yol Partisi yetkililerinin sergiledikleri
tablo komedi gibi görünse dahi, ciddî ciddî düşünüldüğünde, ülkemiz
açısından bir kanlı trajedi olduğu ortadadır.
Refah Partisinin tüm bakanlıklarında olduğu gibi,
Denizcilik Müsteşarlığında da tam bir
kıyımcı anlayış egemendir. Neden gösterilmeksizin,
birçok kamu görevlisi yerlerinden edilmişlerdir.
Sayın Bakan, bir televizyon programında, tüm ulusumuzun
emrinde olması gereken bakanlığının, hemşerilerinin
emrinde olduğunu açıklamıştır; kendisini de
kaptanıderya ilan ederek, Barbaros Hayrettin Paşa, Turgut Reis, Piri
Reislerle eşdeğer gösterme aymazlığına
düşmüştür.
Görevden aldığı tüm kamu görevlilerinin yerine,
denizcilikle hiçbir ilgisi olmayan, sadece Sayın Bakana ve partisine
yakın olan birtakım kişiler atanmıştır.
Kıyım o boyuta ulaşmıştır ki, Kardak krizi
sırasında gösterdiği üstün başarılar nedeniyle dört
ayrı takdirname alan Güllük Liman Başkanı Yaşar
Işıkhan görevinden alınmış; yerine, meslekle hiç
ilgisi olmayan bir zat liman başkanı olarak
atanmıştır.
Geçen yıl, denizcilik bütçesi görüşülürken, Refah Partisi
Grubu adına konuşan Sayın İsmail Yılmaz’ın
birtakım görüşlerini zamanınızı almamak için
sıralamak istemiyorum; ancak, o görüşlere aynen
katılıyorum; Özellikle yat turizmi konusundaki önerilerine; özellikle
bakanlık içerisindeki yeni tasarıda yetki kargaşasının
giderilmesi dileklerine aynen katılıyorum. Ancak, bir tek tereddütüm
var, bir tek kuşkum ve kaygım var: O da, denizcilik gibi, böylesine,
ulusumuzun can damarı olan bir konuda, denizciliğin bütün yetenekli
elemanlarını sürerek, hiç ilgisi olmayan bir kadrolaşma hareketi
içerisinde olan müsteşarlık, bakanlık olunca, bu konuların
nasıl üstesinden gelecek?!..
Ülkelerin ekonomik kalkınma politikaları içerisinde, deniz ve
denizciliğe verdikleri önem hiç küçümsenmeyecek boyuttadır.
Dünyada hızla gelişen teknolojilere paralel olarak, günümüzde,
deniz ve denizcilik, yolcu ve yük taşımacılığı,
gemi inşa sanayii, liman hizmetleri, acentelik, gemi kurtarma, deniz
turizmi, canlı ve cansız doğal kaynakların üretimi gibi
birçok yönleriyle, ekonomilerin çok önemli yerini işgal etmektedir. Dünya
ticaretinin yaklaşık yüzde 80’i, ülkemizin dışalım ve
dışsatım taşımalarının ise yüzde 90’lık
bölümü deniz yoluyla yapılmaktadır. Bunun, demiryolu
taşımacılığına göre üçbuçuk kat, karayolu
taşımacılığına göre yedi kat ucuz olduğu
gözlenirse, ülkemiz için ne kadar yaşamsal önem arz ettiği
ortadadır.
Ülkemiz, üç tarafı denizlerle çevrili, Avrupa ile Asya
kıtalarının birleştiği uluslararası deniz
ulaşım yolları merkezindedir. Ben, 8 330 kilometrelik
kıyı şeridimizde hâlâ bir denizcilik master planının
yapılmamış olmasını ulusal kaybımız olarak
değerlendiriyorum.
Dünyada deniz ticaret filosu kapasitesi 700 milyon DWT, ülkemizde ise 11
milyon DWT civarındadır. Taşıma kapasitesi
sıralamasında ülkemiz 18 inci sıradadır. Filomuzun 19-20
yaş civarında olması dünya ortalaması olan 17
yaşın üzerindedir. Ülkemizin gereksinimlerine uygun iyi bir planlama
ve organizasyonla, deniz ticaret filomuzun gençleştirilmesi zorunluluktur.
Kendi dışalım ve dışsatım
taşımacılığımızın ancak yüzde 35’ini
Türk Bayrağı taşıyan deniz ticareti filosuyla
gerçekleştirebilmekte ve geriye kalan yüzde 65’lik bölümünü yabancı
bayrak taşıyan deniz ticaret filolarıyla
sağlamaktayız. Bu ise, biraz önce Refah Partili
arkadaşımın da tespit ettiği, ülkemize 1,5 milyar
dolarlık bir döviz transferine neden olmaktadır.
Değerli arkadaşlarım, deniz ticaret filomuzun inşa
kapasitesinin yıllık 1 milyon DWT gemi inşa etmeyi hedeflememiz
zorunluluktur; Eğer, bu sektörü ciddiye alıyorsak, bu sektörün ulusal
ekonomimize katacağı değerleri gerçekten önemsiyorsak. Hükümetin
önündeki en önemli gündem, gemi inşaına önem vermektir.
İstanbul ve Çanakkale Boğazlarına ait, gerek ülkemiz
açısından gerek denizciliğimiz açısından büyük ve özel
bir önem taşıyan 1 Temmuz 1994 tarihli Boğazlar ve Marmara
Bölgesi Deniz Trafiği Düzeni Hakkındaki Tüzük, boğazların
ve çevresinin güvenliğiyle ilgili güvencemizdir. Montrö
Antlaşmasının özüne uygun olan bu tüzüğe karşı,
komşularımız Yunanistan ve Rusya’dan gelebilecek ve gelen her
türden olumsuz tavra karşı koyarak direnmeliyiz.
Seyir güvenliğinin sağlanması için, gemi trafik yönetim
hizmetleri servisinin kurulması konusunda Sayın Bakan ne
düşünüyor acaba? Çünkü, boğazlardaki gemi seyir güvenliğinin
sağlanması için, daha önceden atılmış olan
radarlı güvenlik sistemlerinin bir aşamaya geldiğine, zaman
zaman tanıklık etmiştik. Bu, hangi noktadadır, Sayın
Bakanın bu konudaki tercihleri nelerdir; bunları öğrenmek
istiyoruz.
BAŞKAN – Sayın Bodur, son dakikanız.
ALİ RIZA BODUR (Devamla) – Sayın Başkan, bana,
Refahlı sayın arkadaşlarımızın
aldıkları zamanımı, 2 dakika eksüre olarak verirseniz; ben
de konuşmamı tamamlamış olurum.
BAŞKAN – Sadece Sayın Topkan’ın süresinden alabilirim.
ALİ RIZA BODUR (Devamla) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Marmara ve boğazların yerleşim alanı
içindeki milyonlarca insanın, tarihî, kültürel ve ekonomik zenginliklerin
herhangi bir felaket karşısında korunması, bugün için
-üzülerek söylüyorum- mümkün değildir, çok güçtür; çünkü, henüz, bir deniz
itfaiyesi konusu Türkiye’de oluşturulmamıştır. Geçenlerde,
Samsun’da, Sarayköy Tankerinin yaşadığı yangın
felaketinin, bir boğazlarda veya Marmara Denizinde olduğunu
düşünecek olursak, bu konudaki aczimizin ne kadar vahim sonuçlar
doğuracağına hep beraber tanıklık etmiş oluruz.
Değerli arkadaşlarım, bu, yat limanlarıyla ilgili,
denizcilik turizmiyle ilgili birçok öneriler Yüce Meclisin huzuruna getirildi;
ancak, bir değerli arkadaşımızın bütün
milletvekillerine gönderdiği...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Bodur, şu an, Grubunuzun kalan 7
dakikalık süresini kullanmaktasınız.
ALİ RIZA BODUR (Devamla) – Peki Sayın Başkan.
Ben, diğer konudaki görüşlerimi grup toplantısında
arkadaşlarıma anlatırım; gerekirse...
İBRAHİM HALİL ÇELİK (Şanlıurfa) – Biz de
gelelim; anlat!
ALİ RIZA BODUR (Devamla) – ...bu konuda, benden bilgi almak isteyen
diğer partili arkadaşlarım da olursa, seve seve bilgi
sunarım. (Alkışlar)
Değerli arkadaşlarım, limanların
özelleştirilmesiyle ilgili olarak, bir vatandaş, kendisine iş
edinmiş, bütün milletvekillerine mektup yazmış. Lütfen, bu
demokratik toplumda, tek başına birtakım iddiaları
sergileyen bu vatandaşın mektubuna, ilgililerin, yetkililerin kulak
vermesini, özelleştirmede olası dönecek dolaplar varsa, onu
engellemesini diliyorum; Yüce Milletimize ve Parlamentoya saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına son konuşmacı,
Sayın Celal Topkan; buyurun efendim.
Sayın Topkan, kalan süreniz 6 dakikadır.
CHP GRUBU ADINA CELAL TOPKAN (Adıyaman) – Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü Bütçesi
üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini açıklamak üzere
söz aldım. Hepinizi saygılarla selamlarım.
Yıllar önce köy ve köylünün ihmal edilmişliğini anlatmak
isteyen şair bakınız ne demiş:
“Orda bir köy var uzakta; o köy, bizim köy; gitsek de olur gitmesek de.”
Şair, bu şekilde söyleyerek, köy ve köylüye karşı
iktidarların ve yöneticilerin tavrını dramatik bir şekilde
ortaya koymuştur. Şairler, geleceği gören insanlardır.
Yıllar geçmiş, ancak yöneticiler köy ve köylüye yönelik
sorunları çözmeyerek, sanki şairi, köy ve köylünün sorunlarına
yönelik düşüncesinden dolayı mahcup etmek istememişlerdir.
Keşke şair mahcup olsaydı.
Şimdi, köylerimizin sorunlarına şöyle bir bakarsak;
ülkemizde yaşayan nüfusun hâlâ yüzde 40’ı köylerde
yaşamaktadır. Yine, ülkemizde, çalışan nüfusun yüzde 45’i
geçimini tarımdan sağlıyor ve bu insanlar köylerde
yaşıyorlar. Bu nüfusun gayri safî millî hâsıladan
aldığı pay yüzde 15’tir. Ülke nüfusunun yarısına
yakın insanının yaşadığı köylerin temel
altyapısını yapmak amacıyla, 1996 yılı bütçesinde
ayrılan pay, genel bütçenin büyüklüğü içerisinde yüzde 1,35’tir. 1997
yılı genel bütçesinde ayrılan pay da, yaklaşık olarak,
aynı düzeydedir. Bu, büyük bir haksızlık; bu, bir adil düzen
adaletsizliğidir.
Şimdi, size, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğüyle ilgili bilgi
vermek istiyorum. 1985 yılında, köye hizmet veren birçok müdürlük,
Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü adı altında
birleştirilmiştir. Amaç, tek elden, köylüye daha hızlı ve
daha verimli hizmet götürmektir.
Bu kurumun yönetimini yıllardan beri hiç kimseye bırakmayan
Doğru Yol Partisi iktidarları, kuruma hep partizanca
yaklaşmış, yandaşlarına iş bulma yeri olarak
görmüşlerdir. 1985 yılında 6 300 kişi olan geçici işçi
sayısı, 1991 yılına gelindiğinde 38 bin kişiye
çıkarılmış; 1991 tarihinden sonra da, kurumu yöneten
aynı zihniyet, kuruma yandaş doldurmaya devam etmiş ve bugün, bu
rakam, 44 bin kişiye çıkarılmıştır.
ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) – Kim çıkarmış onu?!.
CELAL TOPKAN (Devamla) – Siz...
ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) – 6 binden 35 bine kim
çıkarmış?!
CELAL TOPKAN (Devamla) – Bir kısmını da Anavatan...
ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) – Onu söylesene!..
CELAL TOPKAN (Devamla) – Fark etmez; zihniyet aynı, birbirinin
devamı...
ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) – Onu söylemen lazım!..
CELAL TOPKAN (Devamla) – Peki, Anavatan ile Doğru Yol...
ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) – Onu söyle!...
CELAL TOPKAN (Devamla) – Size, kurumla ilgili bilgi vermeye devam
ediyorum. Daha doğrusu, bilgiyi, ben değil, Köy Hizmetlerinden
sorumlu Devlet Bakanı Sayın Bekir Aksoy veriyor. Bakınız,
Sayın Aksoy, 1997 yılı Köy Hizmetleri bütçesi Plan ve Bütçe
Komisyonunda görüşülürken ne diyor; aynen okuyorum: “İşçiler
konusunda, mevcut personelimizin yaklaşık yüzde 55’i yani, 43 bini
geçici işçi. Yani, bu 43 bin işçiden istediğimiz verimi
almamız mümkün değil. Bunların içinde vasıflı eleman
sayısı fevkalade az. Esasında, bizim 20 bin civarında
geçici işçiye ihtiyacımız var; maalesef, bu sayı, 43 bin.
Tabiî, teşkilat içerisinde çalışanla çalışmayanın
aynı düzeyde tutulması veyahut o durumun ortaya çıkması,
verimliliği etkileyen en önemli sebeplerden birisidir.”
Sağ zihniyetin ve bu zihniyetlerin yönetim
anlayışının, kurumu nasıl yönettiğinin acı
ve suçüstü bir itirafıyla karşı karşıyayız.
Açıkyürekli bu itiraf karşısında, Sayın Bakana ve
şahsında Hükümete sormak istiyorum; yıllardan beri yönetiminizde
olan bu kurumu, vasıfsız ve verimsiz olan siyasî
yandaşlarınızla doldurmaya hakkınız var mı? Sizin
deyiminizle, teşkilat içinde, çalışanla çalışmayanın
aynı düzeyde tutulması doğru bir siyaset midir? Kurum içinde,
siyaseten size yakın olan insanların, çalışmadan, üretmeden
aybaşlarında kuruma gelerek maaş almalarına hangi hakla göz
yumuyorsunuz?
Bakınız, bu sorumsuz anlayış, köylüyü ve
sorunlarını hangi noktaya taşımıştır.
Ülkemizde 76 500 köy ve mezra mevcuttur. Ülke nüfusunun yarısına
yakını, hâlâ, köylerde yaşamaktadır. Tüm bu köy ve
mezraların yollarının toplamı 320 bin kilometredir. Bugüne
kadar, bu yolların, 36 bin kilometresi asfalt kaplama
yapılabilmiştir. Hâlâ, asfalt kaplama yapılması gereken 234
bin kilometre yol vardır. 1996 bütçesinde, bu amaçla, 8,1 trilyon para
ayrılmış ve ancak 4 bin kilometre asfalt kaplama
yapılabilmiştir. 1997 yılı bütçesinde ayrılan parayla,
aynı miktarda yol yapılması hedeflenmiştir. Bu şekilde
devam ederse, köy yollarının asfalt kaplaması 71 yılda
tamamlanacaktır.
11 290 köyde su yetersizdir, 14 965 köyde ise sağlıklı
içme suyu yoktur. 1996 bütçesinde bu amaçla ayrılan parayla...
BAŞKAN – Sayın Topkan, son dakikanız.
CELAL TOPKAN (Devamla) – Sayın Başkan, işçilerin sesi
vardı; ama, işçilerin sesini dile getiremedim. Yalnız, 1
dakikada şunu söylemek istiyorum: Bu sese kulak vermek yerine, bir
taraftan, 20 bin işçiyle hizmet verilmesi imkânı varken, Köy
Hizmetleri kurumunu siyasî yandaşlarınıza peşkeş
çekecek -43 bin işçiye çıkaracaksınız- vasıfsız,
verimsiz kişilerle dolduracaksınız; kurumu, seçimlerde,
partinizin bir yan kuruluşu gibi kullanacaksınız; ülkeyi ve
ülkenin kaynaklarını bu şekilde tahrip ettiğiniz
yetmiyormuş gibi, bu işçilerin Türkiye’de çalışan örgütlü
yapısının en büyük işçi teşkilatına hitaben
-dolaylı olarak Türk işçisine hitaben- “İşçiler ne
yapıyorlar ki adını anacağım? Ülkenin
kanını, kamu işçisi, SSK ve TÜSİAD emiyor. Kamu
işçisi, ülkenin sırtında kambur. Geçici işçiler ne
yapıyorlar ki, yedi ay çalışacaklar? Köy Hizmetlerindeki geçici
işçilerin tamamını dağıtacağım” diyerek,
işçilerin bu dünyada karşılaşabilecekleri en ağır
hakareti edeceksiniz...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Topkan, mağduriyetinizi kısmen
giderebilmek için 1 dakika eksüre veriyorum.
CELAL TOPKAN (Devamla) – Teşekkür ederim Başkanım.
Bu sözlerin sahibi Sayın Çiller’e seslenmek istiyorum. Türk
demokrasi ve parlamento tarihinde böyle bir vefasızlık örneği
görülmemiştir. Hem bu işçilerin sırtında iktidar
olacaksınız hem de bu işçilere kin ve nefret dolu
olacaksınız... Sizi ve zihniyetinizi, Türkiye’yi bugünkü
gelişmişlik düzeyine taşıyan, yıllardır ülkesinin
geleceği ve kalkınması için özveri ve vefa duygusuyla alınteri
döken Türk işçisinin sağduyusuna emanet ediyorum. Sizin, kin ve
nefret duygusuyla dolu olduğunuz Türk işçisi, yıllardan beri
alınteri ve emeğini bu ülkenin kalkınmasına
katmış, ülkesinin kalkınması ve gelişmesi uğruna
canını vermiştir. Halbuki, siz, bu ülkeyi yatırım
açısından güvenli ve güvenceli görmeyip ABD’de yatırım
yapıyorsunuz. Şimdi sormak istiyorum; bu ülkenin sırtında
kambur olan siz misiniz, yoksa bu ülkenin geleceğine ve
kalkınmasına kendisini adamış olan Türk işçisi mi?
(CHP sıralarından alkışlar)
Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünde çalışan işçilerin
sorunlarına değinemedim; onlardan özür diliyorum.
Size saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Topkan.
Gruplar adına konuşmalar tamamlanmıştır.
Şahıslar adına konuşmalara geçiyoruz.
Aleyhinde, Sayın Ahmet Alkan; buyurun. (ANAP sıralarından
alkışlar)
Sayın Alkan, süreniz 10 dakikadır.
AHMET ALKAN (Konya) – Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli
üyeleri; sözlerimin başında hepinizi saygıyla selamlıyor ve
yeni bütçenin milletimize hayırlar getirmesini temenni ediyorum.
Ayrıca, henüz kaybettiğimiz, değerli kardeşim merhum
Mehmet Ali Altın’a Cenabı Hak’tan rahmet diliyorum, kederli ailesine
başsağlığı diliyorum.
Bütçenin bütünü üzerinde yapılan görüşmelerde, çok
değerli milletvekilleri, bu kürsüden, hitabet sanatının nadide
örneklerini verdiler. Ne var ki, bu konuşmaları keyifle ve umutla
izlediğimi söyleyemem. Doğrusunu isterseniz, yeni bir şeyler
öğrenmenin heyecanıyla da izlediğimi söyleyemem.
Oysa, dün, Sayın Başbakanımız ne güzel
başlamıştı, “bütçeyi konuşmak, Türkiye’yi konuşmaktır”
demişti. Doğru, bütçeyi konuşmak, Türkiye’yi konuşmak; ama,
arkasından, Hayalî Küçük Ali’yi rahmetle andıracak bir şov
başladı; muhatabı kesinlikle bu Meclis olmayan bir şov ve
zannediyorum, bu Mecliste, yeni bir geleneğin de başlangıcı
oldu; Meclisin dışına konuşma geleneğinin
başlangıcı. Halbuki, kendisiyle, Türkiye’yi konuşmak
isterdik...
KAHRAMAN EMMİOĞLU (Gaziantep) – Yatırımın
dışında dedikodu.
AHMET ALKAN (Devamla) – Ben, Türkiye’yi konuşmaktan ne
anladığımı sizlerle paylaşmak istiyorum.
Birincisi, Türkiye’nin gündemini, sokaktaki insanımızın,
Anadolu’nun dört bir yanında, kulakları Ankara’da “bu bütçeden, bizim
derdimize deva olacak, sadra şifa ne çıkacak” diye bekleyen
insanımızın problemlerini konuşmaktır; bunu
anlıyorum.
Nedir bu insanımızın, vatandaşımızın
beklentileri bizden? Bugün, birinci problemimiz, insanımız, kendisini
idare edenlere güvenmiyor, problemlerini çözebileceğine inanmıyor;
ama, inanmak, güvenmek istiyor. Bir anlamda, buna muhtaç, mecbur. Onun için de
gözü Parlamentonun üzerinde. Zannetmeyiniz ki, gündemi değiştirmek
için uygulanan “cambaza bak” politikalarına inanıyor; hayır,
inanmıyor. Siz, soruşturma dosyalarını, kendi
verdiğiniz dosyaları bir bir kapattıkça, vatandaş, gözünü,
gönlünü, biraz daha Meclise dönüyor, biraz daha kırılıyor, biraz
daha küsüyor. Politikaya, politikacıya güvensizlik de, artık ciltlere
sığmayan çelişkileriniz, milletin bize olan güveninde de zirveyi
gösteriyor. Bunun karşılığı ağır bir vebal.
Bunu ödeyeceksiniz; ama, asıl ağır faturayı vatandaş
ödüyor; çünkü, vatandaşın güvenmediği bir Parlamentoyla hiçbir
problemi çözme imkânına sahip değiliz...
MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) – Belediyeleriniz bile
güvenmiyor size!..
AHMET ALKAN (Devamla) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri...
ABDULLAH ÖRNEK (Yozgat) – Ayda mı yaşıyorsun
kardeşim!..
AHMET ALKAN (Devamla) – .Bu konuda, elinizde son bir şans var.
Ben nerede yaşadığımı biliyorum; siz, nerede
olduğunuzu, lütfen, bilin.
ÖMER ÖZYILMAZ (Erzurum) – Parlamentoya değil, Grubunuza güven yok.
AHMET ALKAN (Devamla) – Bu konuda elinizde son bir şans
vardır; o da, mal varlığı soruşturması ve
devletin içerisinde yuvalandığı, siyasîlerimize kadar
uzandığı iddia edilen çetelerin ortaya çıkarılmasıdır.
Bu noktada da basiretle hareket edemezsek, bugünün Türkiyesinin önemli
problemlerini çözmek, daha da zorlaşacaktır. Bu konuda da görev,
başta, Sayın Erbakan’ın ve onun Kabinesinindir. Sayın
Erbakan, bu konuda gerekli adımları atmazsa, her geçen gün daha da
şişen, âdeta, bütün kabineye eş kadro, yetki ve imkânlarla
donatılan Başbakanlığın bütçesi üzerinde konuşmak
bir anlam ifade etmez; kendi tabirleriyle, bu eğik masaya sofra
kurulmaz.
Bugünün kısa vadeli problemlerinden ikincisi ve belki de en
önemlisi iştir, aştır. 1996’da, beşbuçuk aylık
icraatın sonunda gelinen nokta, ne yazık ki, iç açıcı
değildir. Köylü, çiftçi perişan olmuştur; bahar aylarında,
haziranda sattığı fiyattan, bugün, buğday satamaz
durumdadır. Ofis devreye sokulmamış, çiftçi,
buğdayını 14-15 bin liraya elden çıkarmış ve
sizin son kararınız da, savunduğunuz, serbest piyasa rekabet
ortamına ters düşen kararınız da, ekmeği 15 bin liraya
indirme kararınız da bir fayda sağlamamıştır.
Tarım kredi kooperatifleri borçları, banka borçları
ödenmemiş, çiftçi gübre atamamıştır. Uygulanan
yanlış politikanın sonucu, şimdi, tıpkı,
şekerde olduğu gibi, bizim çiftçimizden esirgenen para, Arjantin
çiftçisine, Amerikan çiftçisine ödenme noktasına gelinmiştir.
Bu ülkede fırından hazır ekmek alamayacak kadar yoksul
milyonlarca insanımız, ekmek üzerine yapılan politikaları
buruk bir gülümsemeyle ve ibretle izlemektedir.
MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) – Kaça yeseydik
ekmeği; 20 bin liraya mı?..
AHMET ALKAN (Devamla) – Memurun durumu bellidir. İstediğiniz
kadar iyileştirme yaptık deyin; o, şiddetle tenkit
ettiğiniz 1991’deki seviyenin, reel olarak, yarısına
inmiştir.
Şimdi, özetle şunu söylüyorum. Hükümet Programınızda
ne vaat etmişseniz, onun tam tersini yaptınız. Ama, bundan
memnun olan bir kesim var; rantiye kesimi. Çok sevgili
ortağınız, kendinizi korumakla mükellef addettiğiniz
ortağınızdan sonra rekor seviyeye getirdiniz, yüzde 140’lara
tırmandırdınız faizi. Onun için, rantiye
sınıfı hayatından son derece memnun, mutlu.
Bakınız, köylü hangi noktaya gelmiş; şimdi, şu
hesabı yapıyor: Ben elimdeki tarlayı, motoru, biçeri satsam
şu kadar lira kazanırım; ama, pancardan, buğdaydan,
pamuktan bunun yüzde 10’unu kazanıyorum... Bu, tehlikeli bir noktadır,
üretimi durdurma noktasına giden bir düşüncedir ve köylü bunu yüksek
sesle konuşur hale gelmiştir. Acil tedbir alma mecburiyeti hepimizin
boynundadır, üzerinde ciddî düşünme zarureti vardır.
LÜTFİ YALMAN (Konya) – Hemşerim, beş ayda gelinmedi bu
noktaya...
AHMET ALKAN (Devamla) – Bakınız, sizden, daha mart ayında
vaat ettiğiniz, verilmesi gereklidir dediğiniz 32 milyar doları
filan istemiyorum. Ben, gerçekçi insanım; sadece, devlet ciddiyeti
içerisinde, devlet kurumlarını işleterek bu insanlara
karşı görevlerinizi yapınız; bu yeter.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir iki temel
konuya da temas edip konuşmamı bitirmek istiyorum. Otuz yıla
yakın zamandır savunduklarını reddeden, seçim öncesi
konuşmalarını, bunları bir kenara koyun diyen Sayın
Başbakanın hangi sözüne inanacağımızı
düşünürken, dün kendileri dedi ki, biz, bir Koalisyon Hükümetiyiz; seçim
beyannamemize değil, Koalisyon Protokolümüze bakınız, Hükümet
Programımıza bakınız...
ABDULLAH ÖRNEK (Yozgat) – Doğru söylüyor.
AHMET ALKAN (Devamla) – Ben de baktım, ne yazmış iseniz,
onların hepsi orada yazılı kalmış. Sadece bir tanesini
söylüyorum; belki, bugün en çok ihtiyacımız olan, elbirliğiyle
yapmamız gerekeni söylüyorum; “devletin yeniden
yapılandırılması
mutlaka gerçekleştirilecektir” denilmiş. Doğrudur,
katılıyorum; getirin, elbirliğiyle yapalım; ama, bunu, bu
bütçede konuşmayacaksak, bunu bugün yapmayacaksak, bunu bugün
başlatmayacaksak, seçime üç gün kala mı
başlatacağız?..
BAŞKAN – Sayın Alkan, son dakikanız.
AHMET ALKAN (Devamla) – Efendim, konuşmamı yarım
bırakıyorum. Bugün, Konya’da
Mevlana törenleri başladı; ona atfen, Hazreti Pir’den bir kıssa
ile konuşmamı bitirmek istiyorum. Hepimize, yediyüz sene öncesinden
güzel bir mesaj veriyor. Hazreti Pir, eviyle pazarlık eder “sakın
bana haber vermeden yıkılma, tamam mı” der; ev “olur” der;
anlaşırlar. Aradan zaman geçer, evin orasında burasında
çatlaklar başlar; Hazreti Pir, eline çamur alıp, çatlayan yerleri
sıvar. Böyle devam eder bir süre. Bir gün gelir, Hazreti Pir, bakar ki, ev
göçmüş. “Hani, ne oldu, kavlimiz vardı seninle, haber verecektin”
der. Enkaz der ki, “ben söyledim, söylemeye çalıştım; ama,
ağzımı her açtığımda sen bir avuç çamur sürdün.”
Şimdi, geliniz, konuşan insanların, ikaz eden
insanların ağızlarına çamur tıkamaktan vazgeçiniz;
elbirliğiyle, Türkiye’yi konuşalım, Türkiye’yi bir noktaya
götürelim.
Hepinize saygılar sunuyorum. (ANAP ve RP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Alkan.
Sayın Bakan, Hükümet adına...
DEVLET BAKANI BEKİR AKSOY (Çorum) – Sayın Başkan, önce
Sabri Bey, sonra ben konuşacağım ve süreyi
paylaşacağız.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakan.
Sayın Bakan, süreyi paylaşıyorsunuz; 20 dakika süreniz
var.
MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) – Sayın Başkan,
anlatılan hikâye Şirazi’nindir, Mevlana’nın değildir. (RP
sıralarından gülüşmeler)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, sizin Hükümetiniz adına
yanıt verilecek; lütfen... Sükûneti
temin ederseniz...
Buyurun Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI SABRİ TEKİR (İzmir) – Sayın
Başkan, Yüce Meclisimizin çok değerli üyeleri; Başbakanlık
bütçesi üzerinde yapılan tenkitleri cevaplandırmak üzere, Hükümet
adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Muhterem milletvekilleri, dört saate yakın bir süre içerisinde,
gerek Başbakanlık bütçesine ilişkin olmak üzere gerekse
Müsteşarlık ve Genel Müdürlüğümüzle ilgili, çeşitli gruplar
adına yapılmış olan konuşmaları burada dinledik.
Yapılan tenkitleri kısaca cevaplandırma cihetine gideceğim.
Başbakanlık bütçesi üzerinde yapılan tenkitlerin
başta geleni, hemen hemen, özellikle Anavatan Partisi Grubu temsilcisi ve
Cumhuriyet Halk Partisi ile Demokratik Sol Parti Grup temsilcilerinin üzerinde
ittifakla durdukları bir konu, Başbakanlığın büyümesi
meselesidir. Doğrudur; Başbakanlık büyümüştür,
Başbakanlık güçlenmiştir, Başbakanlık son derece
etkili hale gelmiştir; ama, bu hale gelirken...
AHMET ALKAN (Konya) – Şişti, şişti...
DEVLET BAKANI SABRİ TEKİR (Devamla) – Şişme
olayı cereyan etmişse, sizin döneminizde şişmiştir,
özellikle Anavatan Partisi döneminde şişmiştir. Neden Anavatan
Partisi döneminde şişmiştir diye sorarsanız;
bakınız, ben iktisadî konulara yabancı olan bir kişi
değilim, idareye de yabancı olan bir kişi değilim; kamu
ekonomisinin genel ekonomi içerisindeki payı, özellikle Anavatan Partisi
iktidarları döneminde büyümüştür. Eğer bunun
hesaplarını çok iyi bir şekilde tetkik ederseniz, kamu
ekonomisinin genel ekonomi içerisindeki payının özellikle bu dönemde
büyüdüğünü görürsünüz. O zaman, kamu ekonomisini bu şekilde
şişiren ve de devleti küçültme adı altında şişiren
böyle bir iktidarın bugünkü temsilcilerinin böyle bir tenkiti yöneltmeleri
doğru değildir. (RP sıralarından “Bravo” sesleri,
alkışlar)
1984 yılından itibaren takip edin; 1984 yılından
itibaren bütün rakamlar, kamu ekonomisinin genel ekonomi içerisindeki
payının son derece ciddî bir şekilde büyümüş olduğunu
gösterecektir. Dolayısıyla, şimdi, meseleyi, gelin, birlikte
mütalaa edelim, meseleyi, gerçekten, bugünkü Türkiye’nin
gelişmişliği açısından mütalaa edelim,
kalkınmışlığı açısından mütalaa edelim
ve insanımıza güven açısından mütalaa edelim. Açıkça
söylüyorum; eğer, bugün Başbakanlık büyümüşse, kamu
ekonomisi büyümüşse ve genel ekonomi içerisinde kamu sektörünün
etkinliği büyümüşse, bu, şuradan kaynaklanmıştır:
Ta, Cumhuriyet Halk Partisi döneminden tevarüs eden, insanımıza
güvenmeme duygusundan kaynaklanmıştır. (RP
sıralarından alkışlar)
AHMET ALKAN (Konya) – Sekiz sene özelleştirme
yaptırmadınız memlekette.
DEVLET BAKANI SABRİ TEKİR (Devamla) – Neden diye
sorarsanız, insanımızın kendi kendisini yönetmesine güven
hâsıl olmamıştır, yönetmesine güven
duyulmamıştır; ama, o zaman da şöyle bir soruyla
karşı karşıya gelmiş oluruz: Meşhur Amerika
Birleşik Devletlerinin kurucu başkanlarından birisinin
ifadesiyle, eğer, insanın kendi kendisini yönetmesine güven
duymazsanız, insanın insanı yönetmesine güven
duyamazsınız; o da sağlıklı bir şey olmaz. Biz,
insanımıza güveniyoruz, biz, milletimize güveniyoruz ve milletimizin
kendi işlerini kendisinin çok daha verimli bir tarzda
yürütebileceğine inanıyoruz. Dolayısıyla,
bakınız, Anavatan Partisi temsilcisi de aynı şeyi söyledi,
Demokratik Sol Parti temsilcisi de aynı şeyi söyledi ve Cumhuriyet
Halk Partisinin temsilcisi de aynı şeyi söyledi. Sayın Altan
Öymen’in konuşmasını ben hayretle karşıladım;
senelerce yazılarını zevkle okuduğum bir gazeteci
büyüğümüzün kalkıp da, bu şekilde, gayri mütecanis bir
şekilde, gayri mütecanis bir konuşma yapmasını hiçbir zaman
uygun bulmadım.
YILDIRIM AKTÜRK (Uşak) – Son beş senede 600 bin memur
alındı.
DEVLET BAKANI SABRİ TEKİR (Devamla) – Bakınız,
burada yapılan tenkitlerin başında şu da gelmektedir:
Başbakanlık başmüşavirlikleriyle ilgili birtakım
tenkitler yöneltildi.
Arkadaşlar, açık bir
şekilde söyleyeyim; Başbakanlığın, şu anda,
sadece 15 başbakan başmüşavirliği kadrosu ve 20 adet de
başbakan müşavirlik kadrosu bulunmaktadır; bunlara ilave bir tek
başmüşavirlik kadrosu ihdas edilmemiştir, müşavirlik
kadrosu ihdas edilmemiştir. (RP sıralarından alkışlar)
Bunların hemen hepsi Anavatan Partisi İktidarı döneminde ihdas
edilmiş kadrolardır ve Cumhuriyet Halk Partisinin iktidara
iştirak ettiği dönemlerde de kullanılmış olan
kadrolardır. Bugün kullanılıyorsa, gerektiği için
kullanılmaktadır. (CHP, DSP ve ANAP sıralarından
gürültüler)
Bakınız, bir şey daha söyleyeceğim. Burada, yine, aynı
şekilde bir başka üyemiz kalktı, havuz meselesinden bahsetti.
Gerçekten de bu iktidarın yaptığı en önemli icraat havuz
meselesidir.
AHMET TAN (İstanbul) – Milleti boğacaksınız.
DEVLET BAKANI SABRİ TEKİR (Devamla) – Neden diye
sorarsanız; açıkça söylüyorum, devletimizin, bundan üç ay öncesine
gelinceye kadar ne kadar paraya sahip olduğu bilinmemekteydi. Devleti
yöneten insanlar, devletin sahip olduğu paraların miktarını
bilmemekteydiler. Bunun da ötesinde bir şey daha vardı, devletin
parasını devlete yüksek faiz oranlarıyla satma cihetine
gidiyorlardı. Devletin parasını, Allah aşkına, devlete
nasıl satabilirsiniz, böyle bir mekanizmayı nasıl
geliştirebilirsiniz!..
YALÇIN GÜRTAN (Samsun) – Ortağınız yaptı onu.
DEVLET BAKANI SABRİ TEKİR (Devamla) – Bu mekanizmanın
devlete mi yararı vardır; yoksa, birilerine mi yararı
vardır!..
ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) – Kim yapmış Sayın
Bakan?
DEVLET BAKANI SABRİ TEKİR (Devamla) – Bunun hesabını
çok iyi bir şekilde yapmak gerekmektedir.
Bakınız, havuz sisteminde, -birikmiş olarak kabul
etmiyorum- sadece, tablo şeklinde karşımıza çıkan ve
devletin parası olarak kabul ettiğimiz miktar, bugün, 600 trilyonu
geçmiştir. Şimdi, ben size soruyorum, 600 trilyona sahip olan bir
devlet, nasıl olur da yüzde 120’lerle, yüzde 130’larla borçlanır! Bu,
yazık değil midir!..
ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) – Kim yapmış Sayın
Bakan...
DEVLET BAKANI SABRİ TEKİR (Devamla) – Böyle bir
mekanizmayı geliştirmek doğru bir şey midir ve böyle bir
mekanizmanın geliştirilmesi sonucunda bütçe
açıklarını, özellikle 1,5 katrilyona yakın bir miktarda
faiz yükünü bütçeye bindirmek doğru bir şey midir?!
HALİT DUMANKAYA (İstanbul) – Sayın Bakan, neyin faizinden
bahsediyorsunuz...
DEVLET BAKANI SABRİ TEKİR (Devamla) – Ve bütün bunların
ötesinde de 1,5 katrilyonluk faiz yükünü, müdafaa etmekte olduğumuz
çiftçinin sırtından ödetmek doğru bir şey midir? (RP
sıralarından alkışlar) Bu borçlanma mekanizması
-bazı arkadaşlar işaret ediyorlar- doğrudan doğruya
ilk önce Anavatan Partisi İktidarı döneminde
oluşturulmuştur; geliştirilmiştir. (RP ve DYP
sıralarından alkışlar)
HALİT DUMANKAYA (İstanbul) – Ne diyorsunuz!
DEVLET BAKANI SABRİ TEKİR (Devamla)– Bir şey daha
söyleyeceğim. Efendim, bazı arkadaşlar çıktılar, denk
bütçe konusunu da ifade ettiler, denk bütçenin hayalî olduğunu ifade
ettiler.
Muhterem arkadaşlar, açıkça söylüyorum, hayali dahi cihana
değecek olan bir uygulamadır. (RP sıralarından “Bravo”
sesleri, alkışlar) Bu memlekette, gerçekten, tam otuz yılı
aşkın bir zaman içerisinde denk bütçe kavramına yabancı bir
kamuoyu oluşmuştur; siyasî iktidarlar, denk bütçe kavramına
yabancı hale gelmişlerdir; milletimiz, denk bütçe kavramına
yabancı hale getirilmiştir; bu, doğru bir şey
değildir. Bir aile bütçesini gelirine ve giderine göre düzenlersiniz. Bir
devletin bütçesini de gelirine ve giderine göre düzenlersiniz; eğer
geliriniz yoksa bu giderleri yapma cihetine gidemezsiniz.
YALÇIN GÜRTAN (Samsun) – Sonunda milleti mi denkleyeceksiniz?!.
DEVLET BAKANI SABRİ TEKİR (Devamla) – Anavatan Partisi
temsilcisi bu konu üzerinde özellikle durduğundan dolayı, ben
rakamları arz edeceğim. Sayın Yıldırım Aktürk
bakıyor ve gülüyor. Ben, şimdi, rakamları size arz edeyim:
Bakınız, 1986 senesinde borçların gayri safî millî hâsılaya
oranı yüzde 60’tır; 1987 senesinde borçların gayri safî millî
hâsılaya oranı yüzde 65’tir.
İHSAN ÇABUK (Ordu) – Yüzde 58.
DEVLET BAKANI SABRİ TEKİR (Devamla) – 1987 senesinde... Ben
rakamlara yabancı değilim, hiç merak etmeyin. Bu rakamlara benim
yabancı olmadığımı siz de biliyorsunuz.
İsterseniz, başka rakamlar da size verebilirim.
Bakınız, 1986 senesinde içborçların gayri safî millî
hâsılaya oranı yüzde 18’di; sonra yüzde 19’a yükselmiştir.
Aynı şekilde, açıkların bütçeye oranlarına gelince;
esas tartışılması gereken konu odur.
Açıkların 1986 senesinde bütçeye oranı yüzde 13,9’dur;
çok güzel. 1987 senesinde yüzde 18,3’e yükselmiştir; niçin diye
sorarsanız -yine kendisinin ifadesiyle- kamu bütçesini karavana bütçesi
olarak gördüklerinden dolayıdır. (RP sıralarından “Bravo”
sesleri, alkışlar) Bakınız, şimdi oranları da
söyleyeceğim, size daha başka oranlar da vereceğim: 1987
senesinde açıkların bütçeye oranı yüzde 18,3, ondan sonra, 1991
yılına gelindiği zaman, yüzde 25,2’ye fırlamış.
Neden; tabiî, 1987 senesinde de genel seçim var ve bu seçime hazırlık
mahiyetinde bütçe imkânlarını kullandınız. (RP
sıralarından alkışlar) Tabiî, 1991 senesinde genel seçim
var ve bu seçimlerden dolayı da bütçe imkânlarını
kullandınız; karavana gibi mütalaa ettiniz. (RP
sıralarından alkışlar)
HASAN GÜLAY (Manisa) – Sayın Bakanım, 1997’ye gel...
DEVLET BAKANI SABRİ TEKİR (Devamla) – Hayır, bu oranlar
çok önemli. Bir yerde, sizin iddialarınızı çürütmek
bakımından ve sizin politikanızın doğru ve gerçekten
de samimî olmadığını ifade etmek bakımından
önemlidir bu rakamlar. Nitekim, nihayetinde iktidara geldiğiniz zaman,
bundan başka bir şey mi ortaya koyacaksınız?!
HASAN GÜLAY (Manisa) – Sayın Çiller’e söylediniz mi Sayın
Bakanım.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen...
DEVLET BAKANI SABRİ TEKİR (Devamla) – Sayın Çiller’in
rakamları da var. Sayın Çiller’in rakamlarına siz de
ortaksınız. (RP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen, müdahale etmeyelim.
Sayın Bakan, lütfen Genel Kurula hitap edin.
DEVLET BAKANI SABRİ TEKİR (Devamla) – Bakınız, yine,
Anavatan Partisinden bir arkadaşımız kalktı...
AYHAN GÜREL (Samsun) – Bizi karıştırmayın; biz hiçbir şeyde yokuz...
DEVLET BAKANI SABRİ TEKİR (Devamla) – Sizinle ilgili
değil; affedersiniz, ben, öbür tarafa işaret etmek istemiştim.
Yani, ikinizi kardeş olarak kabul ettiğim için, ikinizin
arasında bir farklılık da mütalaa etmek istemiyorum. (RP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Bakan, lütfen Genel Kurula hitap edin.
DEVLET BAKANI SABRİ TEKİR (Devamla) – Bakınız,
Anavatan Partisinin temsilcilerinden Ali Er arkadaşımız
kalktı bir konuşma yaptı. Ben, tabiî -Plan ve Bütçe
Komisyonundan- onun konuşmalarına son derece aşinayım.
Güzel bir benzetme yaptı; ama, bu benzetme bizim için değil,
kendileri için güzel. (RP sıralarından alkışlar) Efendim,
dedi ki: “Bizim o taraflarda, merkebe yüklenen fıçıya denk
düşsün diye öbür tarafa da daş yüklerler.”
AHMET TAN (İstanbul) – Merkep kim, fıçı kim?
DEVLET BAKANI SABRİ TEKİR (Devamla) – Merkebin bir
tarafına fıçıyı yüklemeyi bilir de, öbür tarafına
ikinci bir fıçıyı yükleme beceresini gösteremezse, daş
yükler tabiî. (RP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)
Ondan sonra da hem merkebe eziyet çektirir hem de kendisi susuz kalır.
Memleketi de bu şekilde susuz bırakma becerisini gösterdiklerinden
dolayı, kendilerini tebrik etmek gerekir!..
Muhterem arkadaşlarım, bir kere, samimî bir şekilde,
oturup da konuşmamız lazım. Bu memleketin kalkınması,
gelişmesi noktasında birlikte hareket etmemiz lazım. Bu
memlekette kamu kesimi borçlanma gereği fevkalade yüksek oranlara
yükselmiştir, kim ne derse desin; A partisi iktidarda olsa dahi bu
böyledir, B partisi iktidarda olsa dahi bu böyledir, C partisi iktidarda olsa
dahi bu böyledir.
HALİT DUMANKAYA (İstanbul) – Ha, esasa gel Hocam.
DEVLET BAKANI SABRİ TEKİR (Devamla) – Biz, kamu kesimi
borçlanma gereğini düşürmek mecburiyetindeyiz. Kamu kesimi borçlanma
gereğini düşürmediğimiz müddetçe, bu memleketin kamu maliyesini
düze çıkarmamız mümkün değildir.
MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Mani olan yok; düşürün
Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI SABRİ TEKİR (Devamla) – Bizim kaynak
paketlerimiz de, işte bunu düşürmek için uygulanmaktadır. (RP
sıralarından alkışlar)
MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Hayalî paketler. İçi
boş... İçi boş...
DEVLET BAKANI SABRİ TEKİR (Devamla) – İçborçların ve
dışborçların gelişme seyrine de dikkat ettiğimiz
zaman, son derece dikkat çekici birtakım gelişmelerle karşı
karşıya olduğumuzu görürüz. Bu memleketi içborç sarmalından
kurtarmak mecburiyetindeyiz. İçborç sarmalından
kurtarmadığımız müddetçe, bu memleketin kamu maliyesini
düze çıkaramadımız gibi, vatandaşın devlete olan
güvenini de temin etme imkânımız olmaz; çünkü, bu kadar borç
batağı içerisine girmiş olan bir devletin, kamu hizmetlerini
verimli bir şekilde yürütmesi mümkün değildir...
HASAN GÜLAY (Manisa) – Çiller’in haberi var mı?
DEVLET BAKANI SABRİ TEKİR (Devamla) – ...kamu hizmetlerinde
kaliteyi geliştirmesi mümkün değildir. Bunun da ötesinde, yine, kamu
hizmetlerinde, gerçekten vatandaşı bugünkü çağdaş seviyeye
yükseltecek, refah seviyesine yükseltecek şekilde tedbirler almamız
mümkün değildir.
Şimdi, geçen seneki iktidarı düşünelim, geçen seneki üç
aylık iktidar dönemini de düşünelim, daha önceki dönemde
getirilmiş olan bütçeyi düşünelim. Muhterem arkadaşlarım,
burada, beraber çalıştığımız, Plan ve Bütçe
Komisyonu üyesi arkadaşlarımız var. 1995 senesinde 1996
yılının bütçesi düzenlenirken, bu düzenleme sırasında,
bütçe 2 katrilyon 700 küsur trilyon liralık
bağlanmıştı, Meclise gelmişti; Mecliste müzakere
edilememişti. Ama, bu 2 katrilyon 700 trilyon liralık bütçenin 450
trilyon liralık açığı vardı. Bütçe Meclisimizde
müzakere edilemedi. Sonra ne oldu; seçime gidildi. Daha sonra, mart ayında
da Plan ve Bütçe Komisyonunda müzakere edilmeye başlandı. Sonra ne
oldu; 3,5 katrilyon liraya yükseldi bütçemiz. İyi de o zaman açık ne
kadar oldu; 800 küsur trilyon liraydı. Ne oldu, ne bitti de 800 trilyon
liraya yükseldi açık? 1996 senesi için düzenlenmiş olan bir bütçe,
daha önceden bürokratlar tarafından bu şekilde düzenlenmiş
olmasına rağmen, altı ayda ne oldu ne bitti, neler oldu da bu
800 trilyon liraya yükseldi? Bunun cevabını vermek lazım. (CHP
sıralarından “ortağına sor” sesleri) Önce, size
sormamız lazım; çünkü, iktidardınız, hükümet olarak siz
getirmiştiniz.
REFİK ARAS (İstanbul) – Şimdi niye yükseldi, dört ayda?!
DEVLET BAKANI SABRİ TEKİR (Devamla) –
Arkasından da, aynı şekilde geliyorum... Biz bunu
-arkadaşlarımız çok iyi biliyorlar- Plan ve Bütçe Komisyonunda
müzakere ederken, biz, arkadaşlarla
beraber dedik ki: Bu açıklar 850 trilyonla kapanmayacaktır. Bizim
tahminimiz, 1 katrilyon 200 küsur trilyon civarında olacaktı.
Gerçekten de 1 katrilyon 300 trilyon civarında teşekkül etti. Ben,
hiçbir partiyi itham ederek söylemiyorum hiçbir partiyi kötülümek için de
söylemiyorum; ama, bu malî sistem yanlıştır. Bu malî sistem
yanlıştır ve yanlışın mutlaka düzeltilmesi
gerekir.
HASAN GÜLAY (Manisa) – Düzelt o zaman.
DEVLET BAKANI SABRİ TEKİR (Devamla) – Bunu hep beraber
düzelteceğiz. Bu, düzeltilmediği takdirde ne size yarar ne bize yarar
ne de milletimize yarar.
AYHAN GÜREL (SAMSUN) - Bizi karıştırmayın.
BAŞKAN – Sayın Bakan, 3 dakikanız var.
DEVLET BAKANI SABRİ TEKİR (Devamla) – Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Özelleştirme gelirleri, meselesinde de yine aynı şekilde
hayalî olarak birtakım nitelendirmeler oldu.
Muhterem arkadaşlar, bütçenin, kendine mahsus bir sistematiği
vardır, gelirleri vardır, giderleri vardır. Elbette ki
özelleştirme gelirleri de hemen birden elde edilecek gelirler
değildir, kendine mahsus bir süreci olacaktır. Tıpkı
gelirlerin toplanmasında kendine mahsus bir sürecin söz konusu olduğu
gibi. Giderlerin yapılmasında da yine aynı şekilde oniki
aylık bir sürecin söz konusu olduğu gibi.
FATİH ATAY (Aydın) – Kaçıncı pakette yer alacak
acaba?!
DEVLET BAKANI SABRİ TEKİR (Devamla) – Ha, o pakete gelince. O
paketler, esas itibariyle sizin bütün düşüncelerinizi ortadan
kaldıracak ve çürütecek olan paketler olacaktır. (RP
sıralarından alkışlar)
FATİH ATAY (Aydın) – Paketin sayısı kaç,
sayısı?!
DEVLET BAKANI SABRİ TEKİR (Devamla) –Şimdi, burada laf
atan arkadaşlarımıza söyleyeyim. Yolsuzluk iddialarını
onlar ileri sürdüler.
Muhterem arkadaşlarım, dört seneden beri birlikte iktidar
olduğunuz insanlardan biri veya birkaçı yolsuzluk yapmışsa
siz iştirak halindesiniz (RP sıralarından alkışlar)
FATİH ATAY (Aydın) – Siz iddia edip, vazgeçtiğiniz.
DEVLET BAKANI SABRİ TEKİR (Devamla) – O zaman tedbir
almanız gerekiyordu, o zaman araştırmanız gerekiyordu.
İktidar olma pahasına eğer böyle bir şeye
katlanmışsanız yanlış; o yanlışı da
sizin kabul etmeniz gerekirdi. (ANAP, DSP ve CHP sıralarından
gürültüler)
FATİH ATAY (Aydın) – Hükümet olmak için siz ne
yaptınız?!
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen müdahalesiz dinleyelim.
DEVLET BAKANI SABRİ TEKİR (Devamla) – Dolayısıyla,
bu memlekette eğer hâkimler varsa, hâkimlere, mahkemeye intikal edecek
olan bir şeyde, hâkim kararının istihsalini beklemeyi de, hukuk
devletinin bir gereği olarak nitelendiriyorum.
ALİ HAYDAR ŞAHİN (Çorum) – Biz attık, size
hayırlı olsun.
DEVLET BAKANI SABRİ TEKİR (Devamla) – Burada, işaret
etmek istediğim bir husus var. Özellikle, bir arkadaşımız
işaret ettiği için söylüyorum, Boğazlar ve Marmara Bölgesinde,
deniz trafiğinin daha emniyetli yapılabilmesi_
AHMET TAN (İstanbul) – Deniz trafik polisi kim?!
DEVLET BAKANI SABRİ TEKİR (Devamla) – _ve risklerin
azaltılmasını teminen, anılan bölgede kurulması
istenen bilgisayar kontrollü radar trafik sisteminin, şu anda, hem yer
tespit işlemi yapılmaktadır hem de bu hizmetin en kısa
zaman içerisinde gerçekleştirilmesine çalışılmaktadır;
bunu da, bilgi mahiyetinde arz etmek istiyorum.
BAŞKAN – Sayın Bakan, son dakikanız.
DEVLET BAKANI SABRİ TEKİR (Devamla) – Efendim, şimdi,
Başbakanlık bütçemizin, memleketimiz için hayırlara vesile
olmasını diliyorum ve bu alınan ekonomik tedbirlerin de, öyle
zannediyorum ki, Türk maliyesi açısından, Türk ekonomisi
açısından ve bütün bunların ötesinde Türk milleti
açısından, önemli bir dönemeç noktası olduğunu da kabul
ediyorum.
Bu duygu ve düşüncelerle, hepinize tekrar
saygılarımı sunuyorum. (RP ve DYP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
YILDIRIM AKTÜRK (Uşak) – Sayın Başkan, ismimi zikrederek,
konuşmamada işaret ettiğim karavana meselesiyle ilgili,
yanlış ve saptırılmış beyanları oldu
Sayın Bakanın; müsaadenizle, düzeltmek istiyorum.
BAŞKAN – Buyurun; yerinizden lütfen.
FATİH ATAY (Aydın) – Sayın Başkan, duyamıyoruz,
kürsüden konuşsun.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, sükûneti temin edersek
duyulacaktır.
YILDIRIM AKTÜRK (Uşak) – Ben, iki rakam vereceğim izninizle:
Birincisi, ANAP döneminde, 30 milyar dolar dışborç ilave
alınmıştır.
SITKI CENGİL (Adana) – Karavanayla bunun ne alakası var...
BAŞKAN – Sayın Aktürk, lütfen, sadece o sözünüzle ilgili...
YILDIRIM AKTÜRK (Uşak) – 30 milyar dolar dışborç
alınmıştır; bunun 25 milyar doları, Telekom,
ulaştırma, enerji, limanlar ve toplukonut olmak üzere, altyapı
yatırımlarında eserimizdir.
İkincisi; ANAP bıraktığında, memur adedi 1,3
milyondu...
BAŞKAN – Sayın Aktürk, ANAP programını değil,
lütfen, sizin “karavana” sözünüzle ilgili yanlış izlenimi...
YILDIRIM AKTÜRK (Uşak) – Devlet memuru adedi 1,3 milyondan 2
milyona çıkınca -işaret ettim- performans üçte bir
düşmüştür; misal olarak da, Köy Hizmetleri, Tarım
Bakanlığı ve Orman Bakanlığını verdim. Orman
alanı, ağaçlandırma alanı olarak ve Köy Hizmetlerinde köy
yolu olarak yapılan bu icraat, 3 iken 1’e düşmüştür; 1986 ile
1996 mukayese edildiğinde... (RP sıralarından “karavanayla ne
alakası var” sesleri, gürültüler)
BAŞKAN – Sayın Aktürk, bu nedenle, karavana değildi
diyorsunuz; tutanaklara geçti.
Sayın Bakan, buyurun. (DYP ve RP sıralarından
alkışlar)
Sayın Bakan, süreniz 20 dakikadır.
DEVLET BAKANI BEKİR AKSOY (Çorum) – Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; Köy Hizmetlerinin 1997 yılı bütçesi
münasebetiyle huzurlarınızdayım; bu vesileyle, hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, Allah’ın rahmetine kavuşan Kırşehir
Milletvekili arkadaşımız Mehmet Ali Altın için de Allah’tan
rahmet diliyorum; hepimizin başı sağ olsun diyorum.
(Alkışlar)
Muhterem arkadaşlarım, değerli grup sözcülerinin olumlu
eleştirileri ve önerileri için teşekkür ediyorum. Hele, Sayın
Celal Topkan arkadaşımızın bu şiirsel
konuşmaları için teşekkür ediyorum; ancak, rakamlara biraz daha
dikkat etseydi, daha düzenli olurdu.
FATİH ATAY (Aydın) – Zamanı azdı...
DEVLET BAKANI BEKİR AKSOY (Devamla) – Efendim, şöyle...
CELAL TOPKAN (Adıyaman) – Sayın Bakanım, tamamen, sizin
1997 bütçesi üzerindeki konuşmanızdan aldım.
BAŞKAN – Sayın Topkan, lütfen, sükûnetle dinleyin.
DEVLET BAKANI BEKİR AKSOY (Devamla) – Efendim, cevap
vereceğim.
Şimdi, işçi rakamını söylerken,
arkadaşımız, 1985 yılında 6 300 işçi varken,
bugün 42 binlere ulaştı diyor. 1985 yılında Köy
Hizmetlerinin işçi sayısı 28 500’dür; 6 300 değildir.
FATİH ATAY (Aydın) – Bravo Sayın Bakan!.. Çok önemli bir
şey!..
DEVLET BAKANI BEKİR AKSOY (Devamla) – Evet, önemli efendim...
Önemli...
FATİH ATAY (Aydın) – Çok önemli; takdir ettik efendim.
DEVLET BAKANI BEKİR AKSOY (Devamla) – Şimdi, efendim...
FATİH ATAY (Aydın) – Tabiî, çok önemli...
DEVLET BAKANI BEKİR AKSOY (Devamla) – Rakam önemlidir; eğer,
bunu bilmiyorsa kabahat bende değil. Öğrenin... (DYP
sıralarından alkışlar)
Diğer taraftan, 1996 yılında 4 bin kilometre asfalt
yapıldığını söyledi. 4 bin kilometre 1996
yılında programa konulan rakamdır; 1 Aralık 1996 tarihi
itibariyle 11 050 kilometre asfalt yapılmıştır. (DYP
sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)
Efendim, arkadaşımız, işçiye kin ve nefretle dolu
olduğumuzu beyan ettiler; bizler, hiçbir zaman işçilerimize kin ve
nefretle dolu olmadık, muhabbetle dolu olduk, sevgiyle dolu olduk; çünkü,
geldiğimiz yerler orası. Kimimiz esnaf çocuğuyuz, kimimiz
işçi çocuğuyuz, kimimiz köylü çocuğuyuz... (DYP
sıralarından alkışlar) Biz, aslımızı da
unutmayız.
CELAL TOPKAN (Adıyaman) – Efendim, Sayın Çiller’in sözleri.
YAHYA ŞİMŞEK (Bursa) – İyi ki 6 dakika konuştu
Sayın Bakanım; bir de 16 dakika konuşsaydı ne
olacaktı?!
DEVLET BAKANI BEKİR AKSOY (Devamla) – Efendim, Sayın
Yıldırım Aktürk, performans -Plan ve Bütçe Komisyonunda da
aynı şeyi söylediler- düşüklüğünde de Köy Hizmetlerini
örnek olarak verdiler; karşılaştırma olarak da 1986,
nihayet 1996’yı örnek gösterdiler.
Şimdi, bu memlekette yıllarca müsteşarlık
yaptınız, kamu görevi yaptınız; ben rakam vereceğim,
ondan sonra da performans değerlendirmesini takdirlerinize
bırakacağım.
Şimdi, efendim, 1986 yılında Türkiye’de yapılan
asfalt 3 047 kilometre, 1996 yılında yapılan 11 050 kilometre...
İBRAHİM ÇEBİ (Trabzon) – O zaman, yollarda standart yoktu
Sayın Bakanım.
DEVLET BAKANI BEKİR AKSOY (Devamla) – Efendim, itiraz etmeyin
hemen, durun bir... (ANAP sıralarından gürültüler) Efendim bir
saniye... İtiraz etmeyin... Performanssa, performansı söylüyoruz
şimdi...
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen...
Karşılıklı diyalog halinde bir konuşmaya
zorlamayalım kürsüdeki hatipleri.
Sayın Bakan, lütfen, Genel Kurula hitap ediniz.
DEVLET BAKANI BEKİR AKSOY (Devamla) – 1986 yılında, 7 bin
kilometre stabilize kaplama, 10 bin kilometre de yol yapımı
gerçekleşmiş.
MUSTAFA BALCILAR (Eskişehir) – Karadeniz’de yalnız; Konya’da
değil.
DEVLET BAKANI BEKİR AKSOY (Devamla) – Efendim, o benim meselem
değil.
1996 yılında -1 Aralık tarihi itibariyle- 3 676 kilometre
yeni köy yolu, 6 186 kilometre de stabilize kaplama yol
yapılmış; ancak, 1986 ile 1996 yıllarında... Siz de
takdir edersiniz ki, her geçen yıl, arazi şartları zor yollar
kalmıştır. Arazi şartları, coğrafya
şartları zor yollar kaldığı için de, düşüklük
bundandır; yoksa, bir performans düşüklüğü söz konusu
değildir. Bunun yüksekliği, asfaltta da kendisini göstermiştir.
YILDIRIM AKTÜRK (Uşak) – On sene evvel yapılan yolu tekrar asfaltlıyorsunuz,
o kadar.
DEVLET BAKANI BEKİR AKSOY (Devamla) – Hayır, hayır, hepsi
yeni efendim.
Sayın milletvekilleri, İçel Milletvekili Ali Er
arkadaşımız, işçi paralarının
ödenmediğinden, sıkıntı yaratıldığından
bahsetti. 1996 yılı bütçesi, Anavatan Partisinin Maliye
Bakanlığı döneminde gerçekleşti. Bu bütçeye konulan para,
çalışacak işçiler için dört aylığına yetti ve
Bütçe Kanununun 50 nci maddesine de
“süre uzatılamaz, ödenek aktarılamaz” diye bir hüküm konuldu.
Biz, buna rağmen, muhabbetle dolu olduğumuz işçilerimizi
mağdur etmemek için, önce bir ay, sonra da kırk gün uzattık,
kanunî engelden mütevellit 1996 yılı aslî bütçesinden
ödeyemediğimiz paraları, ekbütçede gündeme getirdik; ekbütçe
çıktı, önümüzdeki hafta da işçilerin parası ödenecek. Bu, bizden
kaynaklanan bir yanlışlık değil. 1996 yılı
bütçesini yapıp, o maddeyi koyan, oraya parayı koymayanlarda kabahat.
(DYP ve RP sıralarından alkışlar, CHP ve ANAP
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen Sayın Bakanı,
sükûnetle dinleyelim.
REFİK ARAS (İstanbul) – Kendinizi ortak kabul etmiyor
muydunuz?
ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) – Bir daha anlatıverin efendim!..
BAŞKAN – Sayın Bakan, lütfen siz devam edin.
DEVLET BAKANI BEKİR AKSOY (Devamla) – Muhterem milletvekilleri,
şimdi, müsaade ederseniz, Köy Hizmetleriyle alakalı çok kısa
bilgiler takdim etmek istiyorum; çünkü, bu mesele, hepimizin meselesi, hep
birlikte çözebileceğimiz bir mesele.
A. TURAN BİLGE (Konya) – Sayın Bakan, bunların hepsini
kadroya alın, tamam...
DEVLET BAKANI BEKİR AKSOY (Devamla) – Efendim, onu da arz
edeceğim... Müsaade ederseniz, arz edeceğim...
A.TURAN BİLGE (Konya) – En güzelini yaparsınız...
DEVLET BAKANI BEKİR AKSOY (Devamla) – Bütün
arkadaşlarımız söylediler, ben de söylüyorum, Türkiye nüfusunun
yüzde 45’ine hizmet veren bir kuruluş. Yüzde 45’ine hizmet veren bu
kuruluş, hangi alanlarda hizmet veriyor; üç ana dalda hizmet veriyor.
Bunlardan birincisi, yol-su -bunun detayları var, takip eden -toprak-su ve
toprak-iskân. Alan olarak saydığımız zaman 17 kaleme ulaşıyor.
Bu hizmetleri neyle yapıyor? Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü 76
555 personelle yapıyor. Bunun 42 500’ü geçici işçi, bir miktarı
daimî işçi, 5 bin küsuru da 657 sayılı Devlet Memurları
Kanununa tabi memur.
Bu hizmetleri 23 042 iş
makinesiyle yapıyor. Bu makinelerin, maalesef, şu anda yüzde 55’i 15
yaşın üzerinde, yüzde 45’i de 0-15 yaş arasında.
İş makinelerinin -pek çok teknik arkadaşımız da var-
ekonomik ömrü on yıldır. Makineler eskidi, verimler düştü ve bu
makinelere, 1997 yılında, yaklaşık 11 trilyon
akaryakıt parası, yaklaşık 11-12 trilyon da parça
parası vermek durumundayız.
Sektörler itibariyle 1996 yılında neyi hedefledik ne
yaptık, 1997’de ne yapacağız; bunları da kısaca
sizlere arz etmek isterim. Ulaştırma sektöründe, köy yollarında hitap
ettiğimiz birim sayısı 75 588; cumhuriyet hükümetleri bunlara
320 bin kilometre yol ağı yapmış; bunun 36 bin kilometresi
asfalt, 157 bin kilometresi stabilize, 74 bin kilometresi tesviyeli yol, 53 bin
kilometresi ham yoldur. Genelde daha üretim yollarına, arazi
yollarına girememişiz; bunları da kattığımız
zaman Türkiye’nin, 320 bin kilometre ile birlikte, toplam 500 bin kilometre
yola ihtiyacı var. 1997’de programda hedeflediğimiz, 4 bin kilometre
tesviyeli yol, 7 bin kilometre stabilize kaplama yol, 7 bin kilometre
onarım, 4 bin kilometre asfalt yoldur.
Muhterem arkadaşlarım, 1996 yılında bu işler
için 8,1 trilyon harcamışız, bütçeye bu kadar ödenek
konmuş; 1997 yılında bu rakam 19 küsur trilyon yani
yaklaşık 20 trilyon olarak tespit edilmiş; bu, 54 üncü
Cumhuriyet Hükümetinin Köy Hizmetlerine vermiş olduğu önemin bir
işaretidir, ifadesidir; verilen ödenek 2,5 kat artmıştır.
İçmesuyu konusu: Toplam 76 558 üniteye hitap etmek zorundayız.
Bunlardan 53 303’ünde yeterli ve sağlıklı içmesuyu var; 11
290’ında yetersiz sayabileceğimiz içmesuyu var; 14 965’inde
sağlıksız ve tamamen yetersiz su var. Bunları yok kabul
edebiliyoruz. Ancak, bu 14 bin küsur yerde yaşayan nüfus 1 milyon 400
bindir. Nüfusu ne olursa olsun, hem bu Hükümet olarak hem daha önceki cumhuriyet
hükümetleri olarak, burada özeleştiri yapmak mecburiyetindeyiz. 14 bin, 15
bin birimde suyun olmayışı, bizim
ayıbımızdır; biz bu ayıbı kapatacağız,
bunda da kararlıyız. (DYP ve RP sıralarından “Bravo”
sesleri, alkışlar)
Mesele, sadece içmesuyunun olmasıyla da bitmiyor. 76-77 bin birime
içmesuyu götüreceğiz; ancak, bunların sadece 28 bin adedinde
kapalı şebeke içmesuyu var. Yine, aşağı yukarı 50
bininde kapalı şebeke olmuyor. Kapalı şebekenin
olmaması, bana göre, gayri medenî bir şey; bunu da yapmak mecburiyetindeyiz.
Muhterem arkadaşlarım, 54 üncü Cumhuriyet Hükümetinin bu
konuya verdiği önemin bir ifadesi olarak, 1996 yılında
içmesuları için 2,5 trilyon liralık ödenek konmuş, biz, 1997
bütçesinde bunu 10 trilyon liraya çıkardık; yeterli değil; ama,
onu 4 katına çıkardık.
Efendim, üçüncü bir konumuz -çok önemli bu- toprak-su hizmetleridir.
Köyden şehre göç var diyoruz. Köylü boşuna göç etmiyor. Köylümüzü
köyünde tutabilmenin asgarî şartlarını temin etmek
mecburiyetindeyiz. Bunun temel şartı da sulama suyudur. Sulama suyunu
temin etmediğimiz müddetçe, köyde üretimi de verimi de
artıramayız. Bunun için, özellikle göletlere, kanallara, sulama
sularına, arazi ıslahına önem vermek mecburiyetindeyiz.
Türkiye’de, bugün, elimizdeki proje paketine göre, 10 bin noktada gölet
yapımına müsait yer var; tabiî, bunlar çok büyük paralara baliğ
şeyler. Arkadaşlarımıza talimat verdim, hiç olmazsa,
önümüzdeki beş yılı, on yılı kapsayan master planlar
yapılıp, nerede ne yapacağımızı, önümüzdeki
yıllar içerisinde bizim kaç trilyon liraya ihtiyacımız
olduğunu; bunları çok ciddî rakamlarla sergileyip, nüfusun yüzde
45’ine hizmet veren bu kuruluşa, genel bütçeden yeteri kadar pay
almanın gayreti içerisinde olmak mecburiyetindeyiz.
Muhterem arkadaşlarım, Türkiye’de 8,5 milyon hektar verimli,
sulanabilir arazi var; bunun 4,6 milyon hektarı, Devlet Su
İşlerinin yapacağı barajlarla sulanacak. Köy Hizmetlerinin
standartlarında 2 milyon 900 bin hektar sulanabilir arazi var. Biz, bunun
1 milyon 150 bin hektarını, Köy Hizmetlerinin yaptığı
göletlerle, kanallarla sulamışız. Geriye 1 milyon 750 bin hektar
kalıyor. Önümüzde daha yapacağımız çok iş var. Bunun
için de gerekli kaynakları yaratıp, bu hizmetlerin en kısa zamanda
temini için gereğini yapacağız.
Yine, 54 üncü Cumhuriyet Hükümetinin bu konuya verdiği önemin bir
ifadesi olarak, ne yapmışız; 1996 yılında, bu konuda,
2,2 trilyon ayırmış, harcamışız; 1997
yılında bu konuda, 3 kat artırarak, 6,5 trilyon ödenek tespit
etmişiz. Yeterli mi?..
MUSTAFA BALCILAR (Eskişehir) – Dolar bazında mı
artış olmuş?
DEVLET BAKANI BEKİR AKSOY (Devamla) –Hayır, reel olarak...
MUSTAFA BALCILAR (Eskişehir)
– Hocam dolardan bahsediyor da...
DEVLET BAKANI BEKİR AKSOY (Devamla) – Hayır, reel olarak.
Şöyle söyleyeyim: Yani, geçen sene dolar 61 bin, 62 bin liraydı;
şimdi de 100 bin lira. Reel olarak artış...
İSMET ÖNDER KIRLI (Balıkesir) – Yılbaşında 50
bin liraydı.
DEVLET BAKANI BEKİR AKSOY (Devamla) – Hayır,
yılbaşında 61 bin liraydı.
BAŞKAN – Sayın Bakan, lütfen karşılıklı
diyaloğa girmeyin.
DEVLET BAKANI BEKİR AKSOY (Devamla) – Reel artış var.
Eğer, çarpıp bölerseniz, reel artış çıkar.
MUSTAFA BALCILAR (Eskişehir) – 86’ya göre bir hesapla bakalım;
dolar bazında.
DEVLET BAKANI BEKİR AKSOY (Devamla) –Efendim, diğer taraftan
-bunlar temel hizmetler; tabiî, bununla bitmiyor- erozyonla mücadele, Köy
Hizmetleri Genel Müdürlüğünün en önemli konularından biri. Türkiye,
erozyon konusunda çok büyük bir tehlikeyle karşı karşıya.
Tabiî, bu konulara yeteri kadar kaynak ayıramıyoruz. Bunun üzerinde
de ciddiyetle durmak mecburiyetindeyiz.
Hemen arkasından, köyün aslî hizmetlerinden olan kanalizasyon, köy
imarı, bakım hizmetleri, kar mücadelesi fevkalade önemli şeyler.
Özellikle, bundan sonra bakım hizmetleriyle, kar mücadelesi çok önem
kazanmaktadır. Bunun için gerekli makinelerin alınması
konusunda, gereken gayreti göstereceğiz.
Muhterem arkadaşlarım, şimdi, bir de, Köy Hizmetlerinin
yapısından bahsetmek istiyorum. Plan ve Bütçe Komisyonunda da
aynı şeyi söyledim. Plan ve Bütçe Komisyonunda söylediğim
sözleri aynen tekrar edeceğim. Köy H izmetleri Genel Müdürlüğü,
maalesef, hantal bir yapıda. Bu hantal yapıyı işletmek
mecburiyetindeyiz. Bunun için de birtakım kararlı
davranışlar içerisinde olmak mecburiyetindeyiz.
A. TURAN BİLGE (Konya) – Toprak-Su’yu ayırıverin
Bakanım.
DEVLET BAKANI BEKİR AKSOY (Devamla)- Efendim, şimdi, pek çok
arkadaşımız da burada bahsetti. Niye hantal, onu söyleyeyim.
Van’ın bilmem ne köyünün deresinde yapılacak on metrelik köprünün
tasdikini Ankara yaparsa; bu, hantallıktır. Açık
konuşalım bunu. (DYP ve RP sıralarından alkışlar)
Efendim, Çorum’un Çiftlikköy’ünün içmesuyunun tasdikini Ankara yapacaksa, bu,
hantallık getiren bir uygulamadır.
NEZİR BÜYÜKCENGİZ (Konya) – Değiştiriver Sayın
Bakan.
DEVLET BAKANI BEKİR AKSOY (Devamla) – Efendim, değiştireceğiz
inşallah, değiştireceğiz.
BAŞKAN – Sayın Bakan, 3 dakikanız var.
DEVLET BAKANI BEKİR AKSOY (Devamla) – Takip ediyorum Sayın
Başkan.
Muhterem arkadaşlarım, şimdi, yapı olarak,
artık, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü bu elbiseye
sığmıyor; üç ayağı var; Yol-Su, Toprak-Su,
Toprak-İskân. Maalesef, Toprak-Su ayağı ile Toprak-İskân
ayağı topal; buna işlerlik kazandırmak mecburiyetindeyiz.
Onun için, Plan ve Bütçe Komisyonunda da söylediğim gibi,
eğer, üç genel müdürlükten oluşan -ayrıca Kooperatifler Genel Müdürlüğünü
de buraya dahil ederek- köy hizmetleri bakanlığını
kurabilirsek, bu köy hizmetleri bakanlığı da, kaynak temin eden,
genel denetim yapan, etüt ve proje yapan bir yapıya sahip, diğer
detayları taşraya devreden bir bakanlık şeklinde
teşekkül ettirilirse, Türkiye’de, bu konularda, pek çok meselenin daha
düzenli yürüyeceği kanaatindeyim. Bu konuda da
hazırlıklarımız var; inşallah, bütün partilerin
desteklerini bekleyeceğiz, kendilerine daha önceden arz edeceğiz,
fikirlerini alacağız, bir mutabakat sağlandığında
Yüce Meclisin huzuruna getireceğiz.
Muhterem arkadaşlarım, 1997 yılı bütçesinin,
memleketimize, milletimize, hepimize hayırlı olmasını
diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Son söz, lehinde olmak üzere, Sayın Recep
Kırış’ın.
Yalnız, Sayın Kırış konuşmasına
başlamadan önce, biraz önce şahsı adına aleyhte
konuşan Sayın Ahmet Alkan’ın konuşmasında bir beyan
tereddüdümüze yol açmıştı Başkanlık olarak;
tutanakları getirdik.
Sayın Alkan “Vatandaşımızın gözü Parlamentonun
üzerinde; politikaya, politikacıya güvensizlik de zirveyi gösteriyor.
Bunun karşılığı ağır bir vebal, bunu
ödeyeceksiniz; ama, asıl faturayı vatandaş ödüyor; çünkü,
vatandaşın güvenmediği bir Parlamentoyla hiçbir problemi çözme
imkânına sahip değiliz” demişsiniz.
Sayın Alkan, bu sözlerinizi, özellikle son cümleyi
“vatandaşın güvenmediği bir Parlamentoyla” deyimini,
maksadı aşan bir beyan sayıyorum; yoksa,
vatandaşımızın parlamenter demokratik sisteme olan güvenini
yitirdiğini, sizin de, sorunların çözümü konusunda iktidar ve
muhalefetiyle demokrasinin vazgeçilmez unsuru olan siyasî partilerin bir arada
temsil edildikleri Parlamentonun dışında bir anlayış
içinde olmadığınızı kabul ediyorum. Bu vesileyle,
anlayışınızı böyle olarak teyit etmek istiyorum.
AHMET ALKAN (Konya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bir cümle ifade edebilir miyim? Bu, sadece, Parlamentoya olan güvenin
kaybedilmesi halinde ortaya çıkacak durumu ifade etmek için
kullanılmış bir sözdür; onun için, tamamen Parlamentoya olan güven kaybedilmiştir
anlamında değildir; öyle alınmışsa, yanlış
anlaşılmış demektir efendim.
BAŞKAN – Sözlerde tam açıklık yoktu. Bu vesileyle,
tutanaklara açıklık getirmiş olduk.
Teşekkür ediyorum.
Sayın Kırış, buyurun.
Süreniz 10 dakika.
RECEP KIRIŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; sözlerime başlarken, hepinizi, Büyük Birlik Partisi ve
şahsım adına saygıyla selamlıyorum.
Muhterem arkadaşlar, bütçeyi görüşmeye devam ediyoruz. Bütçe,
gerçekten, fevkalade önemli bir konu; ama, şu ana kadar yapılan
görüşmeleri izlediğimiz zaman, iktidar partileri adına
konuşan arkadaşlarımız genelde hep olumlu şeyler
söylediler, muhalefet partileri adına konuşan arkadaşlar da hep
olumsuz şeyler söylediler.
BAŞKAN – Sayın Kırış, bir dakikanızı
rica edeceğim.
Sayın milletvekilleri, görüşmeleri tamamlamak üzereyiz.
Lütfen, kısa bir süre daha sükûnetle, sabır içerisinde izlemenizi
diliyorum.
Buyurun Sayın Kırış.
RECEP KIRIŞ (Devamla) – Ben, sözlerime, önce, muhalefet partilerine
söylenecek şeyleri söyleyerek başlamak istiyorum.
Değerli arkadaşlar, elbette ki, bu Hükümeti eleştirmek
hepimizin hakkı, hepimizin görevi; hakikaten, Hükümetin de
eleştirilecek birçok yanı var, yönü var, icraatı var. Bunlar
doğru; ama, acaba bu Hükümetin yapmış olduğu olumlu hiçbir
şey yok mu? İsterseniz, konuya buradan girelim.
Değerli arkadaşlar, Büyük Birlik Partisi olarak, bu Hükümetin
denk bütçe arayışını, en azından, bir hedef olarak,
bir gayret olarak olumlu bulduğumuzu ifade ediyorum. (RP
sıralarından alkışlar) Ama, diğer taraftan, önümüzdeki
dönemde, memur maaşlarına ocak ayında öngörülen yüzde 30
zammı, Türkiye’deki reel enflasyon rakamları
karşısında, asla yeterli bulmadığımızı
da burada ifade ediyorum. (CHP ve DSP sıralarından gürültüler)
Değerli arkadaşlar, diğer taraftan, Türkiye’nin, son
zamanlarda, dışpolitikada, özellikle İslam ülkelerine,
Ortadoğu’ya ve Uzakdoğu’ya yeni açılımlar içerisine
girerek, birtakım ilişkilerimizi daha da geliştirme gayretlerini
olumlu bulduğumuzu ifade ediyorum; ancak, Türk cumhuriyetlerine daha fazla
ağırlık vermemizin, bu yapılan faaliyetler yanında,
önemli olduğunu da belirtiyorum.
Değerli arkadaşlar, Türkiye’nin doğalgaz konusunda tek
kaynağa bağımlı olmaması bakımından yeni
arayışlarını olumlu buluyor; yine, geçenlerde Meclise
getirilen ve Özürlüler İdaresi Başkanlığı
kurulması konusundaki Yetki Yasasını da, gerçekten,
özürlülerimizin birtakım sorunlarının halledilmesi
bakımından, yararlı bulduğumuzu ifade ediyorum.
Diğer taraftan, öğrencilerimiz için kredi ve burs
miktarlarının, hem sayısal anlamda hem de miktar olarak
artırılmasını olumlu bulduğumuzu, Sosyal
Dayanışma Fonundan fakir fukaraya, ihtiyaç sahibi birtakım
kişilere yönelik kaynakların daha da
artırılmasını olumlu bulduğumuzu ve
yurtdışındaki işçilerimizin birtakım problemlerinin
halledilmesini, onların talepleri doğrultusunda yeni birtakım
arayışlar içine girilmesini -henüz yeterli olmamakla beraber- olumlu
bulduğumuzu burada ifade ediyorum.
Değerli arkadaşlar, bu misalleri belki biraz daha
çoğaltmak mümkün; ama, hemen, diğer muhalefet partilerine mensup olan
arkadaşlarımız, belki, sabırsızlanacaklar... İyi;
ama, bu Hükümetin, hakikaten, tenkit edilecek tarafları yok mu? Elbette
ki, var. Ben, her ne kadar, bütçeyle ilgili, özellikle Başbakanlık
bütçesiyle ilgili tasarladığım bu konuşmada, elbette ki,
lehine bir konuşma yapmayı planlamış bulunuyorum; ama,
şu andan itibaren söyleyeceğim şeylerin de Hükümetin fevkalade
lehinde olduğunu, Hükümeti eleştiri gibi ortaya koyduğum
şeylerin de aslında kendi lehlerine olduğunu ve bundan
almaları gereken birçok dersin bulunduğunu arz etmek istiyorum;
çünkü, “Dost acı söyler” diye bir atasözü var.
Değerli arkadaşlar, “Kişi, noksanını bilmek
gibi irfan olmaz” denilmiştir. Elbette ki, Hükümetin yapmış
olduğu her şeyi karalamak asla doğru değil; ama, her
şeyi tozpembe göstermek de doğru değil. Nedense, Türkiye’de,
siyasîler olarak biz, bir orta yolu ve gerçekten objektif birtakım
kıstaslar etrafında bir mutabakatı, bir türlü temin edemiyoruz.
Bu, maalesef, acı.
Değerli arkadaşlar, işte “dost acı söyler”
kabilinden, başta Sayın Başbakanımız olmak üzere,
burada, Hükümete, Büyük Birlik Partisinin bir milletvekili olarak söylemek
istediğim şeyler var:
Birincisi: Değerli arkadaşlar, biz inanıyoruz ki, iktidar
demek, gerçekte, muktedir olmak demektir; çünkü, ikisi de aynı kökten
gelen kelimelerdir. Siz, gerçekten muktedir olamazsanız, muktedir
olduğunuz konusunda herkesi ikna edecek icraatları ortaya
koyamazsanız, o zaman, iktidar mısınız değil misiniz,
tereddüt meydana gelir. Doğrusu, şu ana kadar, muktedir olma
konusunda, bu İktidarı, bu Hükümeti yeterli
bulmadığımızı ifade ediyorum.
Değerli arkadaşlar, bir örnek vermek istiyorum: Sayın
Başbakan, bundan bir süre önce “ben müsteşarımı bile henüz
değiştirmedim” dedi. Böyle bir ifadenin çok övünülecek bir beyan
olmadığını söylüyorum; çünkü, bir hükümetin,
işbaşına geldiği zaman, üst düzey bürokratlardan,
kendileriyle uyumlu çalışacak insanları uygun yerlere getirmesi
kadar tabiî bir şey yoktur; bu, hem lazım hem gereklidir.
Değerli arkadaşlar, bunu ifade ettikten sonra, Hükümetin
kanatlarının, iktidar olmadan önce söylemiş olduğu
birtakım konularla ilgili sözlerini, görüşlerini burada
hatırlatmak istiyorum.
Değerli arkadaşlar, sözlerimiz fevkalade önemlidir. Türkiye’de
şu an en çok sıkıntısını çekmiş
olduğumuz husus, maalesef, siyasîlerin sözlerindeki güvenilirliğin
büyük ölçüde kaybolmuş olmasıdır. Sözlerimizin güvenli hale
gelmesi, Türkiye’de siyasetin yeniden itibar kazanması konusunda, elbette
ki, bütün siyasî partilerimize görevler düşmektedir. Bu bağlamda,
başörtüsü konusunda, iktidarın geçmişte söylemiş
olduğu, yakın zamanda söylediği, hâlâ söylemekte olduğu
sözleri, artık, icra noktasına getirmesini talep ediyoruz.
Artık, başörtüsü konusundaki sıkıntılar bitmelidir.
(RP sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlar, karayoluyla hacca gidilmesi,
vatandaşların kurban derisini istediği yere verebilmesi,
olağanüstü halin sona erdirilmesi, Çekiç Güç’ün bir an önce gitmesi,
İsrail’le anlaşmanın gözden geçirilmesi ve iptal edilmesi, faizlerin
düşürülmesi, borçlanma ihtiyacının azaltılması ve
kumara karşı alınacak tedbirler konusunda söyledikleri
şeyler yanında, öbür taraftan, Sayısal Loto gibi yeni
birtakım kumarların gündeme getirilmesi, Sayın
Başbakanımızın, ekonominin bir gereği olarak,
Türkiye’nin şartları olarak, aslında, neden bu zamlar, neden
birtakım yeni vergiler -belki gerekiyor- gerekiyoru izah etmek yerine,
kalkıp da “efendim, bizim aldığımız tedbirler içinde
zam da yok, vergi de yok” diye ikide bir konuşmasını asla
doğru bulmadığımızı... Çünkü, her gün her
şeye zam gelirken, bir petrole yapılan zamlarda bile vatandaş
“kaçıncı zam” diye âdeta şaşırmış bir halde
bulunurken, siz, kalkar da “efendim, aldığımız tedbirler
içinde, bakın, görüyorsunuz, zam da yok, vergi de yok” derseniz, o zaman,
şurada doksandokuz tane doğru söyleseniz, bu
yanlışınız, o doksandokuz tane doğruyu da
gölgelemiş olur.
Değerli arkadaşlar, bunları, hakikaten, samimî bir dost
uyarısı olarak ifade ediyorum.
Bunları ifade ettikten sonra, yapılması gereken birtakım
şeyleri de kısaca ifade etmek istiyorum.
Değerli arkadaşlar,
mahallî yönetimlerin yetkilerini artıralım diye hep
söylüyoruz, özelleştirmeyi bir an önce yapalım diye hep ifade
ediyoruz, devlet bankalarından başlayalım diye hep söylüyoruz;
ama, nedense, bunlar unutuluyor.
HALİT DUMANKAYA (İstanbul) – Recep Bey, TOFAŞ’ı
söyle...
RECEP KIRIŞ (Devamla) – Ama, tabiî, özelleştirme konusunda da,
mesela “Erdemir’in (Ereğli Demir-Çelik’in) blok satışına
karşıyız” diye Hükümetin yapmış olduğu
açıklamalar var; çünkü, orada bir tekelleşme durumu söz konusu
olacak. Bütün bunları da dikkate alarak; ama, özelleştirmeden prensip
olarak vazgeçmeyerek ve devlet bankalarından başlanarak bunların
yapılmasına; gerçekten, kamuda, kamunun hantal yapısına son
vermek üzere yeniden bir yapılanmanın gündeme getirilmesine; millî
iradenin daha hâkim kılınması ve “egemenlik kayıtsız
şartsız milletindir” sözünün, gerçekten, tecelli ettirilmesine;
Türkiye Büyük Millet Meclisinin daha etkin hale getirilmesine; şeffaf bir
denetimin bütün kamu kurumları için geçerli olmasına; herkesin
yapmış olduğu işlerden hesaba çekilebileceği bir
yapının oluşturulmasına mutlaka ihtiyaç vardır; ama,
bunların olabilmesi için de, gerçekten dürüst -ama, sadece dürüst
olması kafi değil- cesur bir yönetime ihtiyaç vardır.
Değerli arkadaşlar, o bakımdan sözlerimiz önemlidir. Ben,
daha önce verilen sözleri o bakımdan hatırlatıyorum. Bu sözleri
dün söyledik; ama, bugün görmezlikten gelemeyiz, “dün, dündür; bugün, bugündür”
diyemeyiz.
CAFER GÜNEŞ (Kırşehir) – Diyen kim!..
RECEP KIRIŞ (Devamla) – Değerli arkadaşlar, yine bu
bağlamda söylüyorum. Dün, sözgelimi, Ankara-Kayseri arasındaki yol
otoban hale gelecek veya çift yol olacak, doğalgaz gelecek, havaalanı
uluslararası standartlara sahip kılınacak, serbest bölge
yapılacak gibi birtakım şeyler söylemişsek, bunları
bugün unutamayız, bunları bugün yok sayamayız; bunların
gereğini yapmak durumundayız.
Değerli arkadaşlar, sözlerimi bağlayacağım;
ama, Sayın Başkan, acaba, diğer arkadaşlar gibi bana da bir
eksüre verecek mi, bilmiyorum.
BAŞKAN – Lütfen, 1 dakika içerisinde tamamlayın.
RECEP KIRIŞ (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bu 1
dakikada, tabiî, fazla bir şey söylemem mümkün değil; ama, ben, biraz
önce söylemiş olduğum konulara ilaveten şunu da ifade ediyorum:
Bundan bir iki gün önce, ANAP’lı bir milletvekili ve eski bakan
arkadaşımızın bir orduevinde düğünü oluyor. Bu
düğüne, geçmişte Doğru Yol Partisinden milletvekili adayı
olan bir arkadaşımızın hanımı, kapıda “idare
amiriyim” diyen birileri tarafından, başörtülü diye
alınmıyor.
Şimdi, değerli arkadaşlar, Tükiye, artık, bu
noktaları aşmalı. Gerçi, aynı yere, yine başörtülü
olduğu halde alınan bazılarını görüyoruz. Demek ki,
aslında, bu, genel bir uygulama değil; ama, birileri, keyfî bir
uygulama içine girebiliyor ve bunlar da, Türk Silahlı Kuvvetlerini
yıpratıyor. Türk Silahlı Kuvvetleri, bizim gözümüz,
canımız, ciğerimiz; ama, Türk Silahlı Kuvvetlerini milletin
gözünden düşürmeye, ordu-millet birliğini bozmaya kimsenin hakkı
yok; buna itina göstermeliyiz.
Hepinizi, sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. (BBP ve RP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kırış.
Sayın milletvekilleri, ikinci tur görüşmeleri
tamamlanmıştır.
Şimdi, 20 dakika süreyle soruları yanıtlamaya
çalışacağız.
Öncelikle, çok soru olduğu için, soru sahibi sayın
milletvekillerinin isimlerini okuyorum: Aslan Ali Hatipoğlu, Selahattin
Beyribey, Hakan Tartan, Aydın Tümen, Mustafa Karslıoğlu, Cafer
Tufan Yazıcıoğlu -üç adet soru- Boray Baycık, Halil
Çalık, Hasan Gülay -iki adet soru- Müjdat Koç -iki adet soru- Erol Karan,
Emin Kul, Osman Hazer -iki adet soru- Ahmet Küçük, Celal Topkan -beş adet
soru- Yalçın Gürtan, Erdoğan Toprak, İhsan Çabuk, Ahmet Çelik,
Abdulbaki Gökçel, Yalçın Gürtan, İlhan Sungur, Mustafa Güven Karahan,
Fevzi Aytekin, Aslan Polat, Mustafa Yünlüoğlu -iki adet soru- Zeki
Çakıroğlu, Abdulkadir Öncel, Hasan Hüseyin Öz, Hüseyin Arı.
Soruları okutmadan önce, soru sahibi sayın milletvekilinin
burada olup olmadığını kontrol edeceğiz.
Sayın Aslan Ali Hatipoğlu?..
ASLAN ALİ HATİPOĞLU (Amasya) – Burada.
BAŞKAN – Soruyu okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Saygıdeğer Başkanım, aşağıdaki
sorularımın, aracılığınızla, Köy Hizmetleri
Genel Müdürlüğünün bağlı bulunduğu Sayın Bakandan
cevaplanması için, müsaadelerinizi arz ederim.
Aslan
Ali Hatipoğlu
Amasya
1. Amasya İli Merkez İlçeye bağlı
İpekköy, Tofaz Köyü ve Boğazköy’ün kanalizasyonları, 1997
programına alınacak mı?
2. Amasya İli merkez ilçeye bağlı Yavru Köyü içmesuyu
şebekesi, Aydınlık Köyü Göleti, 1997 programına
alınacak mı?
3. Suluova Bağlıboyalı Köyünün kanalizasyonu ve yolun
asfaltlanması ve sulama göletleri ihtiyacına ne zaman cevap
verilecektir? Suluova Yolpınar Köyü sulama kanaletlerinin yenilenmesi 1997
yılında yapılacak mıdır?
4. Merzifon Yeşilören Baraj ve Yeşilören Köyü içmesuyu
ihtiyacını 1997’de giderebilecek miyiz?
5. Göynücek İlçesi Yassıkışla-Grup yolunun,
heyelandan bozulduğu için, güzergâhının değiştirilmesi
düşünülüyor mu?
BAŞKAN – Sayın Bakan?..
DEVLET BAKANI BEKİR AKSOY (Çorum) – Yazılı cevap
vereceğim efendim.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen sükûnetle dinleyelim,
soru sahibi arkadaşlara saygının gereği olarak.
Sayın Selahattin Beyribey?.. Buradalar.
Sorusunu okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Aşağıda yazılı sorularımın Köy
Hizmetleri Genel Müdürlüğünden sorumlu Devlet Bakanından
sorulmasına emir ve izinlerinizi arz ederim.
Yusuf
Selahattin Beyribey
Kars
Soru:
1. Halen Kars’ta 70 köyün içmesuyu problemi ve bunun 22’sinde de hiç
içmesuyu yoktur. Bu köylere içilebilecek su, 1997 yılında götürülecek
mi?
2. Köy hizmetleriyle, köy yolları asfaltlanmasından en az
fayda gören yöre olan Kars’ta, ilk defa 1996 yılında 3 köy yolu
asfaltlandı. 1997 yılında Türkiye asfaltlanması kadar
Kars’ta da asfaltlama yapılacak mı; yoksa, üvey evlat muamelesi mi
görecek?
BAŞKAN – Sayın Bakan?..
DEVLET BAKANI BEKİR AKSOY (Çorum) – Sayın Başkan,
yazılı cevap vereceğim.
BAŞKAN – Sayın Hakan Tartan?.. Yok.
Sayın Aydın Tümen?.. Burada.
Soruyu okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Sayın Başbakan
tarafından yanıtlanmasını arz ederim.
Aydın
Tümen
Ankara
Soru:
1. Başbakanlığa bağlı Teftiş Kuruluna, her
gün ayyuka çıkan yolsuzluk ve suiistimal haberleri üzerine, kaç tane,
tarafınızca araştırma talimatı verildi? Bunlardan kaç
tanesi hakkında kovuşturma açıldı?
2. Başbakanlık Yüksek Denetleme Kuruluna, denetimlerini
Başbakanlığın etkisi altında kalmadan,
bağımsızlık kazandırılmasına yönelik yasal
düzenleme önlemlerini destekliyor musunuz?
3. Başbakanın yabancı heyet ve misyon temsilcileriyle
yaptığı görüşmelerin tutanakları
Dışişleri Bakanlığına verilmekte midir?
4. Başbakanlığın tanıtma fonundan 1995 ve 1996
yıllarında harcadığı miktar ne kadardır ve
kimlere hangi amaçla ödeme yapılmıştır?
BAŞKAN – Sayın Bakan?..
DEVLET BAKANI SABRİ TEKİR (İzmir) – Yazılı
cevap verelim Sayın Başkan; çünkü, bazı sayısal
rakamları vermek lazım.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Sayın Mustafa Karslıoğlu?.. Yok.
Sayın Cafer Tufan Yazıcıoğlu?.. Burada.
Üç sorusunu bir arada okutuyorum efendim:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Başbakanlık bütçesiyle ilgili sorum gereği için
bilgilerinize arz ederim.
Cafer
Tufan Yazıcoğlu
Bartın
Soru:
1. Özelleştirme kapsamında bulunan Bartın ORÜS Kereste
Fabrikasının, Bartın Orman Fakültesine devri mümkün müdür?
2. Bartın İli, Köy Hizmetleri İl Müdürlüğünün makine
parkının iş makineleri ve özellikle vogandiril makinesi
ihtiyacı ile teknik eleman ihtiyacı karşılanacak
mıdır? 1996 yılında, Bartın İlinde, niçin,
programlanan asfalt çalışması yapılmamıştır?
Bartın İlindeki köy yollarının bakımı niçin
yapılmamaktadır? Bartın İli Hasankadı -Cihanbeyli-
Balıkısık yolu ile Arıt-Kurucaşile ve Arıt-Ulu
yolları programa alınmış mıdır?
3. Bartın İli dahilindeki limanların Samsun Bölge
Müdürlüğünden ayrılıp, eskiden olduğu gibi, İstanbul
Bölge Müdürlüğüne bağlanması olanağı var
mıdır? Bartın İli Kurucaşile Limanı için liman
başkanlığı kurulması düşünülmekte midir?
BAŞKAN – Sayın Bakan?..
DEVLET BAKANI BEKİR AKSOY (Çorum) – Sayın Başkan, bütün
sorulara yazılı cevap vereceğiz.
BAŞKAN – Sayın Boray Baycık?.. Burada.
Soruyu okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü bütçesi ile ilgili Bakana
sorularım, gereği için bilgilerinize arz olunur.
Saygılarımla.
Boray
Baycık
Zonguldak
1. Zonguldak İli Armutçuk–Karadeniz Ereğli arasındaki 14
kilometrelik yolun asfaltlanması; 1997 yılında asfaltlanacak
mıdır?
2. Zonguldak İli Karadeniz Ereğli İlçesi Güneşli
beldesindeki Kelçe Köprü 1997 yılında bitirilecek midir?
3. Zonguldak İli Devrek İlçesindeki yeni köprünün
inşaatı 1995 yılında tamamlanmıştır.
Ulaşıma 1997 yılında açılacak mıdır?
BAŞKAN – Sayın Bakan, yazılı
cevaplayacaksınız...
DEVLET BAKANI BEKİR AKSOY (Çorum) – Yazılı cevap
vereceğiz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın Halil Çalık?.. Burada.
Soruyu okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın, Sayın Başbakan
Necmettin Erbakan tarafından sözlü olarak yanıtlanmasını
emir ve delaletlerinize arz ederim.
Halil
Çalık
Kocaeli
1. Öğretmenler, 70’li yıllarda, 1 saat ek ders
karşılığı 15 gazete satın alabilirken, bugün ise
yalnızca 1,5 gazete satın alabilmektedirler. Ücretleri
artırmayı düşünüyor musunuz? Düşünüyorsanız
miktarı ne olacak ve ne zaman artırılacak?
2. Kamu personeline toplu sözleşmeli sendikal hak ne zaman
verilecek?
3. Emekli vatandaşlarımızın durumu yürekler
acısıdır. Bu vatandaşlarımızın
aldığı maaş 17-18 milyon lira civarındadır. Oysa
ki, bugün, ev kiraları 10 milyon lira civarındadır. Bu
vatandaşlarımızın durumlarının
iyileştirilmesi için ne düşünüyorsunuz?
BAŞKAN – Sayın Bakan?..
DEVLET BAKANI SABRİ TEKİR (İzmir) – Sözlü olarak cevap
vermek istiyorum.
BAŞKAN – Buyurun.
DEVLET BAKANI SABRİ TEKİR (İzmir) – Tabiî,
öğretmenlerimizin ücretlerinin artırılması, bizim
hedeflediğimiz bir husustur. Bütün kamu personelinin olduğu gibi,
ücretlerini artırmak suretiyle öğretmenlerin durumlarını da
iyileştirmek, özellikle, 1997 bütçemizde hedeflediğimiz hususlardan
bir tanesidir. Bunu da açıkça belirtmek istiyoruz.
Toplusözleşme hakkı konusunda da yine çalışmalar
vardır. Bu çalışmalar, öyle zannediyorum ki, Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanı tarafından yürütülmektedir. Emeklilerin
durumunu iyileştirici mahiyette, zaten, 1996 Temmuzunda
aldığımız kararlarla epey mesafe
alınmıştır. Bundan sonraki çalışmalarla da, ileri
düzeyde mesafe alacağımızı zannediyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Sayın Hasan Gülay?.. Burada.
İki sorusunu bir arada okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Aşağıdaki sorumun Sayın Başbakan
tarafından cevaplandırılması hususunu bilgilerinize arz
ederim.
Hasan
Gülay
Manisa
Seçim bölgem Manisa ve tüm Ege Bölgesinde bu yaz mevsiminde yağan
aşırı yağmurlar, pamuk ürününün yüzde 80’ini
ıslatmıştır; kalite düşmüştür. Üretici çok zor
durumdadır. Pamuk üreticisinin bankalara olan borçlarını
ertelemeyi düşünüyor musunuz?
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorumun Sayın Başbakan
tarafından cevaplandırılması hususunu bilgilerinize arz
ederim.
Hasan
Gülay
Manisa
Seçim bölgem Manisa ve tüm Ege Bölgesinde bu sene yağan
aşırı yağmurlar yüzünden üzüm üreticisi çok zor durumda
kalmıştır; ürünün yüzde 30’u elden
çıkmıştır. Üzüm üreticilerinin 1996 yılı
bankalara olan borçlarının ertelenmesini düşünüyor musunuz?
BAŞKAN – Sayın Bakan?..
DEVLET BAKANI SABRİ TEKİR (İzmir) – Durum tetkik
edilecek, kendisine bilgi verilecektir.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Sayın Müjdat Koç?.. Buradalar.
İki sorusunu bir arada okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın ilgili sayın bakan
tarafından yanıtlanması için gereğini
saygılarımla arz ederim.
Müjdat
Koç
Ordu
Soru 1. Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünce kesinleştirilen yol
ve su ile ilgili programların, iktidar partisi il ve ilçe parti
başkanlarının keyiflerine değiştirildiği
iddiası vardır; bu iddia, doğru mudur ?
Soru 2. Köy Hizmetlerinin çalışanları program uygulamada
yeterli midir?
Soru 3. Fındık üreticileri yatırdıkları
fındık ürün bedellerini 20 Eylül 1996 tarihinden bugüne, yani,
yaklaşık üç aydır alamamışlardır. Daha önce
peşin ödeme sözü vermenize rağmen, bu sözünüz bugüne kadar yerine
getirilememiştir. Ödemeleri ne zaman ve ne şekilde yapmayı
düşünüyorsunuz?
BAŞKAN – Sayın Bakan?..
DEVLET BAKANI BEKİR AKSOY (Çorum) – Yazılı cevap
vereceğiz efendim.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Sayın Erol Karan?..Burada.
Sorusunu okutuyorum :
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Başbakanlık bütçesiyle ilgili sorum gereği için
bilgilerinize arz olunur.
Saygılarımla.
Erol
Karan
Karabük
Soru 1. Bulundukları ilçelerde yüzde 20 oranında ekonomik
katkı sağlayan Yenice ve Eskipınar ORÜS kereste
fabrikalarının Zonguldak Karaelmas Üniversitesine bağlı
Karabük Tekel Eğitim Fakültesiyle entegre hale getirilmesi konusundaki
düşünceleriniz nedir ?
BAŞKAN – Sayın Bakan?..
DEVLET BAKANI SABRİ TEKİR (İzmir) – Tetkik edilip
kendilerine bilgi verilecektir.
BAŞKAN – Teşekkür e derim.
Sayın Hasan Gülay?.. Burada.
Sorusu okutuyorum:
Manisa Milletvekili Hasan Gülay’ın sorusu:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Aşağıdaki sorumun Sayın Başbakan
tarafından cevaplandırılması hususunu bilgilerinize arz
ederim.
Ege Bölgesi tütün piyasasını, 1997 yılı ocak
ayında açmayı düşünüyor musunuz? Bu konuda ilgili
bakanlığınızın bir çalışması var
mıdır?
BAŞKAN – Sayın Bakan?..
DEVLET BAKANI SABRİ TEKİR (İzmir) –
Bakanlığımız tarafından çalışmalar
yürütülmektedir; zamanı geldiğinde açılacaktır.
BAŞKAN – Sayın Emin Kul?.. Burada.
Sorusunu okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Sayın Başkanım, Denizcilik
Müsteşarlığı bütçesiyle ilgili olarak, ekte takdim
ettiğim sorularımın, yüksek delaletlerinizle
cevaplandırılmasını takdirlerinize arz ederim.
Emin
Kul
İstanbul
Denizcilik Müsteşarlığı bütçesiyle ilgili sorular:
1- Türk gemilerinde yüzde 40 oranında yabancı zabit
çalıştırılmasına yer veren uygulamaya son verilmesi
düşünülmekte midir? Ne zaman son verilecektir?
2-Türk boğazlar bölgesi trafik düzeninin uygulanabilmesi ve
denetlenebilmesi için,
a) Radar kontrollü gemi trafik hizmeti sisteminin yıllardır
kurulamamış,
b) Trafik kontrol istasyonları ile geçiş yapan gemiler
arasında ve kontrol istasyonlarının kendi aralarında
yeterli bir haberleşme ağının yine yıllardır
kurulamamış olmasının sebepleri nedir? Bu konuda hangi
çalışmalar yapılmıştır? Açılan ihaleler
niçin iptal edilmiştir? Halen çalışmalar hangi aşamadadır?
Sistem, ne zaman kurulacaktır?
3- Türk boğazları bölgesinde vuku bulabilecek deniz kazalarına
ve gemi yangınları ile akaryakıt sızmalarına
karşı, ülkemiz, hangi nitelik ve sayıda vasıta ve teçhizata
sahiptir? Bu alanda, yangın söndürme gemileri, kurtarma gemileri,
yedekleme ve çekme römorkörleri ne zaman devreye ve hizmete sokulacaktır?
4-Liman tüzükleri üzerine yapılan düzenleme ve
değişiklikler sonucu, hangi limanlar ve kılavuzluk sahaları
ve römorkör hizmetleri ticarî kuruluşlara açılmıştır?
Bu kuruluşların unvanlarıyla,
sahip oldukları vasıta ve personelin nitelik ve
sayıları nelerdir? Yapılan düzenlemelerin meslekî ve bilimsel
gerekçesi nedir?
5- Hiç bir yasal dayanağı, teknik niteliği
olmaksızın İzmit Körfezinde kurulan iskele ve deniz doldurularak
yapılan rıhtımlar hakkında hangi yasal kovuşturma
yapılmıştır? Bu tesislere hangi makam izin vermiştir?
Bu tesislerin faaliyetlerinin durdurulması düşünülmekte midir?
6- Türk limanlarından hareket ederek yabancı limanlara giden
Türk ve yabancı bayraklı gemilerin yabancı limanlarda denetimi
sonucu seferden men edilmelerinin sebepleri ne olabilir?
7- Denizcilik alanı ile ilgili düzenlemeler yapılırken
denizciliğin emek gücü kuruluşlarının en büyüğü olan
Türkiye Denizciler Sendikasından niçin görüş
alınmamaktadır? Oluşturulan hazırlık
çalışması kurullarına niçin sendikanın temsilcileri
davet edilip görevlendirilmemektedir?
8- Gemi adamlarının yeterlik belgeleri ve belgelendirilmeleri
ile ilgili yönetmelikte deniz emekçilerinin kazanılmış
hakları niçin ellerinden alınmak istenmektedir? Bu tutuma derhal son
verilecek midir?
9- İstanbul Boğazında cereyan eden Nassıa tankeri
yangınına ve deniz kirlenmesi önlenmesine dair çalışmalarda
Kabotaj Kanununa ve denizcilik işletmeleri kuruluş ve görevleriyle
ilgili hükümler ile sair mevzuata aykırı olarak yabancı
kuruluşlar ile kurtarma, yardım faaliyeti bağlantısı
sözleşmesi veya görevlendirilmesi hangi makam tarafından ve hangi
yetkiyle ne kadar bir meblağ karşılığı
yapılmıştır? Denizcilik
Müsteşarlığının bu konudaki tavrı, işlemleri
ve girişimleri nelerden ibarettir?
BAŞKAN – Sayın Bakan?..
DEVLET BAKANI SABRİ TEKİR (İzmir) –
Sorular iç içe karakterlidir; dolayısıyla tetkik, edilip, her
birisine ayrıca cevap verilecektir.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Sayın Osman Hazer?.. Burada.
İki sorusunu bir arada okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Devlet Bakanı Bekir
Aksoy tarafından yazılı olarak
cevaplandırılmasına delaletlerinizi saygıyla arz ederim.
Osman
Hazer
Afyon
1– Afyon İlindeki köylerin
asfaltlanmasının yüzde kaçı yapılmıştır?
2– 1997 yılında, Afyon’da kaç kilometre
asfalt yapılması düşünülüyor?
3– Afyon İlinde, köy hizmetlerinin su sorununun
yüzde kaçı yapılmıştır?
4– 1997 yılında, Afyon’da ne kadar köyün su
sorununu çözeceksiniz?
5– Afyon İlinde köylerimizin kanalizasyonunun
yüzde kaçı yapılmıştır?
6– Ayfon İlinde köylerimizde ne kadar köyün
kanalizasyonu yapılacaktır?
Osman Hazer’in diğer sorusu:
Köy Hizmetlerinde geçici olarak ne kadar işçi
çalıştırılmaktadır? Bu işçilere, 1997 senesinde
kadro vermeyi düşünüyor musunuz?
BAŞKAN – Sayın Bakan?
DEVLET BAKANI BEKİR AKSOY (Çorum) – Sayın
Başkan, yazılı cevap vereceğim.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Sayın milletvekilleri, sorular için ayrılan
20 dakikalık süre tamamlanmıştır.
Ahmet Küçük, Celal Topkan (5 adet), Yalçın Gürtan,
Erdoğan Toprak, İhsan Çabuk, Ahmet Çelik, Abdülbaki Gökçel,
Yalçın Gürtan, İsmail İlhan Sungur, Mustafa Güven Karahan, Fevzi
Aytekin, Aslan Polat, Mustafa Yünlüoğlu (2 adet), Zeki
Çakıroğlu, Abdulkadir Öncel, Hasan Hüseyin Öz, Hüseyin
Arı’nın soruları, sayın bakanlara, yazılı olarak
cevaplandırılmak üzere iletilecektir.
Şimdi, sırasıyla, ikinci turda yer alan
bütçelerin bölümlerine geçilmesi hususunu ve bölümleri ayrı ayrı
okutup oylarınıza sunacağım:
Başbakanlık 1997 malî yılı
bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum :Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum :
E)
Başbakanlık
1. –
Başbakanlık 1997 Malî Yılı Bütçesi
A – CETVELİ
Program
Kodu Açıklama
Lira
101 Genel
yönetim ve Destek Hizmetleri 30
669 440 000 000
BAŞKAN
– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Program
Kodu Açıklama
Lira
111 Bakanlıklararası
İşbirliğini Sağlamak ve Hükümetin Genel
Siyasetini
İzlemek 723
470 000 000
BAŞKAN
– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
112 Millî
Güvenlik Hizmetlerinin Yürütülmesi 316
014 000 000
BAŞKAN
– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
113 Devlet
Personel Rejiminin Düzenlenmesi ve Geliştirilmesi 345 290 000 000
BAŞKAN
– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
114 Enformasyon Kamuoyu Oluşturma ve Halkla
İlişkiler Hizmetleri 2
626 550 000 000
BAŞKAN
– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
116 Kadın
ve Aile Hizmetleri 314
501 000 000
BAŞKAN
– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
900 Hizmet
Programlarına Dağıtılamayan Transferler 22 556 672 000 000
BAŞKAN
– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
999 Dış
Proje Kredileri 43
500 000 000
BAŞKAN
– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 57
595 437 000 000
BAŞKAN
– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
Başbakanlık 1997 malî yılı
bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
2. –
Başbakanlık 1994 Malî Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN – Başbakanlık 1994 malî
yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum :Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Genel toplamı okutuyorum :
Başbakanlık 1994 Malî Yılı
Kesinhesabı
A – CETVELİ
1050
S.K. 83.
madde
gereğince
Genel
Ödenek Toplam İptal
Edilen Ödenek
Dışı saklı
tutulan
Toplamı Harcama Ödenek Harcama ödenek
TOPLAM : 23
493 513 589 000 21 405 203 285 000 2 088 360 003 000 49 699 000 3 134 199 000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir
Başbakanlık 1994 malî yılı
kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir; hayırlı ve
uğurlu olmasını temenni ederim.
3. –
Başbakanlık 1995 Malî Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN – Başbakanlık 1995 malî
yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum :Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Genel toplamı okutuyorum :
Başbakanlık 1995 Malî
Yılı Kesinhesabı
A – CETVELİ
Akreditif,
taahhüt
art.
ve Dış Proje krd.
Genel
Ödenek Toplam İptal
Edilen Ödenek
Dışı saklı
tutulan
Toplamı Harcama Ödenek Harcama ödenek
TOPLAM : 13
341 529 812 000 13 001 677 959 000 340 934 220 000 1 082 367 000 86 297 690 000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir
Başbakanlık 1995 malî yılı
kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Böylece, Başbakanlık 1997 malî yılı
büçtesi ile 1994 ve 1995 malî yılları kesinhesapları kabul
edilmiştir; hayırlı olmasını temenni ederim.
Denizcilik
Müsteşarlığı 1997 malî yılı bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum : Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum :
F)
DENİZCİLİK MÜSTEŞARLIĞI
1. –
Denizcilik Müsteşarlığı 1997 Malî Yılı Bütçesi
A – CETVELİ
Program
Kodu Açıklama
Lira
101 Genel
yönetim ve Destek Hizmetleri 235
650 000 000
BAŞKAN
– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
111 Denizciliğin
Geliştirilmesi Hizmetleri 727
350 000 000
BAŞKAN
– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
900 Hizmet
Programlarına Dağıtılamayan Transferler 87 151 000 000
BAŞKAN
– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
TOPLAM 1
050 151 000 000
BAŞKAN
– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Denizcilik Müsteşarlığı 1997 malî yılı
bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
2. – Denizcilik
Müsteşarlığı 1994 Malî Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN – Denizcilik Müsteşarlığı 1994 malî
yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum :Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Genel toplamı okutuyorum :
Denizcilik Müsteşarlığı 1994 Malî Yılı
Kesinhesabı
A – CETVELİ
Genel
Ödenek Toplam İptal
Edilen Ödenek
Dışı Ertesi
yıla
Toplamı Harcama Ödenek Harcama devreden
ödenek
TOPLAM : 270
307 896 000 133 122 708 000 105 600 438 000 49 124 000 31 633 874 000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir
Denizcilik Müsteşarlığı 1994 malî
yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir;
hayırlı ve uğurlu olmasını temenni ederim.
3. –
Denizcilik Müsteşarlığı 1995 Malî Yılı
Kesinhesabı
BAŞKAN – Denizcilik
Müsteşarlığı 1995 malî yılı
kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum
: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Genel toplamı okutuyorum :
Denizcilik
Müsteşarlığı 1995 Malî Yılı Kesinhesabı
A. – CETVELİ
Genel
Ödenek Toplam İptal Edilen Ertesi yıla
Toplamı Harcama Ödenek devreden
ödenek
TOPLAM : 407
698 171 000 291
148 318 000 100 257 253
000 16 292 600
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir
Denizcilik Müsteşarlığı 1995 malî
yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Böylece, Denizcilik Müsteşarlığı
1997 malî yılı büçtesi ile 1994 ve 1995 malî yılları
kesinhesapları kabul edilmiştir; hayırlı olmasını
temenni ederim.
Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü 1997 malî yılı bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum : Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum :
G) KÖY HİZMETLERİ GENEL
MÜDÜRLÜĞÜ
1. – Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü
1997 Malî Yılı Bütçesi
A – CETVELİ
Program
Kodu Açıklama
Lira
101 Genel
yönetim ve Destek Hizmetleri 46
543 746 000 000
BAŞKAN
– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
111 Köy
Hizmetleri 49
626 339 000 000
BAŞKAN
– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
900 Hizmet
Programlarına Dağıtılamayan Transferler 222 201 000 000
BAŞKAN
– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
999 Dış
Proje Kredileri 1
049 015 000 000
BAŞKAN
– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
TOPLAM 97
441 301 000 000
BAŞKAN
– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelini okutuyorum :
B – CETVELİ
Gelir
Türü Açıklama
Lira
2. Vergi
Dışı Normal Gelirler 500
000 000 000
BAŞKAN
– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
3 Özel
Gelirler ve Hazine Yardımı ve Devlet Katkısı 96 941 301 000 000
BAŞKAN
– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
TOPLAM 97
441 301 000 000
BAŞKAN
– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü 1997 malî
yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
2. – Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü
1994 Malî Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN – Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü 1994 malî
yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum :Kabul edenler.... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
(A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum :
Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü 1994 Malî Yılı Kesinhesabı
A – CETVELİ
1050
S.K. 83.
madde
gereğince
Genel Ödenek Toplam İptal Edilen Ödenek Dışı Ertesi yıla devreden saklı
tutulan
Toplamı Harcama Ödenek Harcama
Ödenek
ödenek
TOPLAM : 24 288
178 390 000 22 816 707 930 000 1 446 860 877 000 689 069 000 25 298 652 000 54 985 550 000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum :
B – CETVELİ
Tahmin Tahsilat
Lira Lira
TOPLAM 23 212 666 000 000 22
733 113 494 000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü 1994 malî yılı
kesinhesabı kabul edilmiştir.
3. – Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü
1995 Malî Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN – Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü 1995 Malî
Yılı Kesinhesabının bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum : Kabul edenler.... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
(A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum :
Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü 1995 Malî
Yılı Kesinhesabı
A – CETVELİ
Akreditif,
taahhüt
art.
ve Dış Proje krd.
Genel Ödenek Toplam İptal Edilen Ödenek Dışı Ertesi yıla devreden saklı
tutulan
Toplamı Harcama Ödenek Harcama
Ödenek
ödenek
TOPLAM : 36 963
155 113 000 35 936 948 790 000 1 003 143 378 000 3 802 416 000 26 865 361 000 19 698 796 000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler.... Kabul
edilmiştir.
(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum :
B – CETVELİ
Tahmin Tahsilat
Lira Lira
TOPLAM
23 784 691 000 000 35 022 936 249 000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü 1995 malî yılı
kesinhesabı kabul edilmiştir.
Böylece, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü 1997 malî yılı
bütçesi ve 1994 ve 1995 malî yılları kesinhesapları kabul
edilmiştir; hayırlı ve uğurlu olmasını temenni
ederim.
Sayın milletvekilleri, Başbakanlık, Denizcilik
Müsteşarlığı ve Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün 1997
malî yılı bütçeleri ile 1994 ve 1995 malî yılları
kesinhesapları kabul edilmiştir.; hayırlı
olmalarını dilerim. (Alkışlar)
Sayın milletvekilleri, ikinci tur görüşmeler ve bugünkü
program tamamlanmıştır.
Programda yer alan kuruluşların bütçe ve
kesinhesaplarını görüşmek için, 11 Aralık 1996
Çarşamba günü saat 10.00’da
toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.
Kapanma
saati: 22.52
V. – SORULAR
VE CEVAPLAR
A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1. – Rize Milletvekili Ahmet
Kabil’in, Rize’nin 1 inci derecede kalkınmada öncelikli yöreler
kapsamına alınmasına ilişkin Başbakandan sorusu ve
Devlet Bakanı Lütfü Esengün’ün yazılı cevabı (7/1560)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Sayın Başbakan
tarafından yazılı olarak cevaplandırılması için
gereğini saygılarımla arz ederim. 24.10.1996
Ahmet
Kabil Rize
DPT’nin raporlarından temel göstergeler
incelendiğinde Rize İli Türkiye’de en çok göç veren 3 üncü
İldir.
Türkiye’de bugün ortalama büyüme hızı %7
iken, Rize binde 8’le küçülmeye devam ediyor. 1992-1995 yıllarında
Türkiye’de ortalama kamu yatırım harcaması kişi
başına 7 milyon iken, Rize’de sadece kişi başına 0.99
milyonla son sıradadır.
Türkiye’de en çok öğretmen açığı
olan son 8 il arasındadır. Türkiye’de ortalama yolların (Devlet,
il ve köy yolları dahil) %22’si asfalttır.
Rize’de mevcut yolların sadece %6.13’ü
asfalttır. Bu oranla sondan 2 nci ildir. Bu temel göstergeler mukayesesini
arttırabiliriz.
Hal böyle iken, 18 Ekim 1996 tarih ve 22791
sayılı Resmi Gazetenin mükerrer sayısında kalkınmada
öncelikli yöreler listesinde birinci derecede öncelikli yöreler
sıralanırken, büyük bir çoğunluğunun her türlü temel
göstergesi Rize’den iyi olan 38 il birinci derecede kalkınmada öncelikli
iller listesine alınmış, ama Rize her nedense
alınmamıştır.
Soru 1. Kalkınmada 1 inci derecede öncelikli
38 ilden Bartın, Kahramanmaraş, Malatya, Tokat, Yozgat ve Çanakkale
(Bozcaada ve Gökçeada), Şanlıurfa’nın hangi göstergeleri
Rize’den kötüdür.
Soru 2. Bu temel göstergelere rağmen, bu
Hükümetin ilk icraatının Rize’ye 53 üncü Hükümetçe gönderilen
paranın kesilmesi ve bu 38 il kalkınmada öncelikle il
yapılırken Rize’nin alınmaması hangi gerekçelere dayanmaktadır?
Soru
3. Rize’yi kalkınmada öncelikli il listesine ne zaman
alacaksınız?
T.C.
Devlet
Bakanlığı 9.12.1996
Sayı : B.02.0.0010/01252
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
İlgi : a) TBMM
Başkanlığının 6.11.1996 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/1560-3942/10874
sayılı yazısı.
b) Başbakanlık Kan. ve Kar. Gen. Müd.’ün
12.11.1996 tarih ve B.02.0.KKG/106-394-1/4508 sayılı
yazısı.
Rize Milletvekili Sayın Ahmet Kabil’in; Sayın
Başbakanımıza tevcih ettiği ve Sayın
Başbakanımızın da kendileri adına
Bakanlığım koordinatörlüğünde
cevaplandırılması istenilen ilgi (b) yazı ekindeki
yazılı soru önergesi cevabı ekte sunulmuştur.
Bilgilerinizi ve gereğini arz ederim.
Lütfü
Esengün Devlet
Bakanı
Rize İli Hakkında Açıklama Notu
1985-1990 döneminde net göç oranı en yüksek il
sıralamasında Rize İli 76 il arasında; binde eksi 79, 47
ile 14 üncü sırada yeralmaktadır.
Türkiye’de 1990-1994 döneminde kişi
başına ortalama kamu yatırım harcaması 1987
fiyatlarıyla 2 232 243 TL. iken; Rize ilinde 857 130 TL. dır. Bu
değer ile; Rize ili 76 il arasında Bartın ve Tokat dahil
onbeş ilden daha iyi konumda olup, 61 inci sırada bulunmaktadır.
Kırsal yerleşmelerde Türkiye’de asfalt yol
oranı ortalaması yüzde 22 89’dur. Bu oran Rize ilinde yüzde 610 olup,
76 il arasında 75 inci durumdadır. Devlet Karayollarında ise;
illerin asfalt yol oranı ortalaması yüzde 83, 41 iken Rize ilinin
asfalt yol oranı yüzde 95, 33’tür. Bu değer ile Rize İli Türkiye
ortalamasının üzerinde ve 76 il sıralamasında 16 ncı
sırada bulunmaktadır.
Rize İli ile; Soru Önergesinde belirtilen
Kalkınma Birinci Derecede Öncelikli Yörelere dahil altı ilin
(Malatya, Kahramanmaraş, Bartın, Tokat, Yozgat, Şanlıurfa)
önemli bazı göstergeler açısından karşılaştırılması
EK Tablo-1’de yapılmıştır. Buna göre; Rize İlinin
hemen hemen tüm göstergelerde söz konusu altı ilden daha iyi durumda
olduğu görülmektedir. Çanakkale İlinin sadece ada konumundaki
Gökçeada ve Bozcaada ilçeleri Kalkınmada Öncelikli Yöre kapsamında
bulunduğundan, Çanakkale İli değerlendirme dışı
tutulmuştur.
Ayrıca; Devlet Planlama Teşkilatı
Müsteşarlığınca 76 ili kapsayan ve 58 gösterge
kullanılarak yürütülen “İllerin Sosyo-Ekonomik Gelişmişlik
Sıralaması” araştırması sonuçlarına göre;
gelişmişlik sıralamasında 37 nci sırada bulunan Rize İlinin
diğer altı ilin önünde bulunduğu görülmektedir. (EK Tablo-2)
Ek Tablo-1 : İllerin Sosyo-Ekonomik
Gelişmişlik Seviyelerinin Belirlenmesinde Kullanılan Önemli
Bazı Göstergeler Açısından Rize İli ile Kalkınmada
Öncelikli Yöreler Kapsamındaki 6 İlin Karşılaştırılması
İ L
L E R
Göstergeler Rize Malatya K.Maraş Bartın Tokat Yozgat Ş.Urfa
Sanayi iş kolunda çalışanların
toplam istihdama oranı
(Yüzde) 1990 10.84 7.09 7.86 9.52 6.68 3.19 3.69
Okur-yazar nüfus oranı
(Yüzde) 1990 80.02 78.21 73.98 78.78 76.31 75.96 56.20
Liseler okullaşma oranı
(Yüzde) 1994-95 46.43 52.15 33.28 42.34 36.36 32.70 23.10
Onbin kişiye düşen hekim
sayısı (Adet) 1994 7.47 7.81 3.90 6.68 5.11 4.93 2.84
Onbin kişiye düşen diş
hekimi sayısı 1994 1.13 0.97 0.58 0.98 0.57 0.43 0.35
Onbin kişiye düşen eczane
sayısı 1994 2.19 1.39 1.30 0.34 1.23 1.25 1.21
Onbin kişiyşe düşen hastane
yatağı sayısı 1994 22.8 14.7 10.6 13.8 16.2 13.8 6.8
İmalat Sanayi işyeri sayısı
1994 70 27 45 17 56 20 15
İmalat Sanayii yıllık
çalışanlar
ortalam sayısı 1993 11 666 6
643 5 338 1 468 5 147 1 051 1
177
İmalat Sanayi kurulu güç
kapasite miktarı
(Beygir gücü) 1993 63
969 45 086 70 999 9 376 45 710 24
209 22 040
Onbin kişiye düşen
özel otomobil sayısı 1994 305 267 189 238 233 139 154
Onbin kişiye düşen motorlu
kara taşıt sayısı 1994 553 355 271 349 322 215 215
Fert başına telefon kontör
değeri (adet) 1994 750 438 301 359 346 371 258
Onbin kişiye düşen faks sayısı
1994 9.91 5.01 2.65 10.37 5.47 3.48 2.27
Fert başına imalat sanayi
elektrik tüketimi (KWS) 1993 168 134 181 171 111 125 55
Fert başına Gayri Safi Yurt İçi
Hasıla (BİN TL) 1993 26 525 22 511 18 139 13
644 22 398 15 072 16 371
Fert başına banka mevduatı
(BİN TL) 1993 4
227 2 722 1 512 4 873 1 778 3
270 722
Ek Tablo–2 : İllerin Gelişmişlik Sıralaması
İller Rize Malatya K.Maraş Bartın Tokat Yozgat Ş.Urfa
Gelişmişlik
Sıralaması 37 38 50 51 52 58 59
2.
– Samsun Milletvekili Yalçın Gürtan’ın, 1993 yılında
yapılan sınavın akibetine ilişkin sorusu ve Devlet
Bakanı Nafiz Kurt’un yazılı cevabı (7/1602)
Türkiye Büyük MilletMeclisi
Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın
Tekel’den sorumlu Devlet Bakanı Sayın Nafiz Kurt tarafından
yazılı olarak cevaplandırılması hususunu
tensiplerinize arz ederim.
6.11.1996
Av.Yalçın
Gürtan Samsun
1. Samsun Tekel İşletmeleri’nde
görevlendirilmek üzere, 1993 yılında açılan sınava 48 000
kişi toplam 19 milyar 300 milyon masraf yaparak katıldı. Bu
sınava girenlerin sınav netilceleri ne oldu?
2. Sınava girenlerin sınav
kâğıtlarını ne zaman değerlendirmeye alıp
neticeyi açıklamayı düşünüyorsunuz? Sınavı
kazananları hangi tarihte işe başlatacaksınız?
3. Bu sınavların sonuçlarını
açıklamadan 7.11.1996’da yapılacak olan sınavın nedenini
açıklar mısınız?
4. Sınava girenleri işe
almayacaksınız bu insanların 1993 yılında sınava
girmek amacıyla yapmış oldukları masrafları ödemeyi
sosyal Devlet olgusu içinde düşünüyor musunuz? Nasıl, ne zaman ve ne
şekilde?
T.C.
Devlet
Bakanlığı 10.12.1996
Sayı
: B.02.0.007-28/01289
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
İlgi : Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel
Sekreterliğinin 14.11.1996 tarih ve
A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/1602-4071/11259 sayılı yazısı.
Samsun Milletvekili Yalçın Gürtan’ın, 1993
yılında yapılan sınavın akibetine ilişkin
Yazılı Soru Önergesine verilen cevap ekte sunulmuştur.
Bilgilerinize arz ederim.
Nafiz Kurt Devlet
Bakanı
Soru 1. Samsun Tekel İşletmeleri’nde
görevlendirilmek üzere, 1993 yılında açılan sınava 48 000
kişi toplam 19 milyar 300 milyon masraf yaparak katıldı. Bu
sınava girenlerin sınav neticeleri ne oldu?
Cevap 1. TEKEL Genel Müdürlüğü, 1993
yılı işgücü planında belirtilen geçici işçi kadro
talebinin, Başkanlığının 27.1.1993 güne 713-027-1/0391
sayılı yazılarıyla uygun görülmesi üzerin ihtiyaç olan
yörelerde ihtiyacı kadar vasıfsız geçici işçinin
alınması için yetki verilmiş ve müracaatlar 1993 yılı
sonuna kadar sonuçlandırılamamıştır.
Geçici işçi kadrolarının
sınavların 1994 yılı için onaylanmasını müteakip
29 200 adayın katılmıyla geçici işçi alımı için
yazılı sınavları yapılmıştır.
Ancak, 5.2.1994 gün ve 1994/4 sayılı
Başbakanlık Genelgesi her türlü işçi ve memur alımı
durdurulduğundan sözlü sınavlar yapılamamıştır.
Soru 2. Sınava girenlerin sınav
kâğıtlarını ne zaman değerlendirmeye alıp
neticeyi açıklamayı düşünüyorsunuz? Sınavı
kazananları hangi tarihte işe başlatacaksınız?
Cevap 2. 1994/4 sayılı Genelge ile hiç
bir şekilde yeni eleman alımına izin verilmediğinden
sınav kâğıtları değerlendirilememiştir.
Soru 3. Bu sınavların
sonuçlarını açıklamadan 7.11.1996’da yapılacak olan
sınavın nedenini açıklar mısınız?
Cevap 3. Sözkonusu sınav, 1996 yılı
Yatırım Projesinde yer alan Ballıca Sigara
Fabrikası’nın montaj aşamasında
çalıştırılmak üzere teknik nitelikli işçi
alımı olup, 1996 yılı Genel Yatırım ve Finansman
eki Kararın 12’nci maddesinin 2 nci fıkrası çerçevesinde
alınan Olur gereğince yapılmıştır.
Soru 4. Sınava girenleri işe
almayacaksanız bu insanların 1993 yılında sınava girme
amacıyla yapmış oldukları masrafları ödemeyi sosyal
Devlet olgusu içinde düşünüyor musunuz? Nasıl, ne zaman ve ne
şekilde?
Cevap 4. Kamu Kuruluşlarında bu
şekilde bir uygulama bulunmamaktadır.
3.
– Diyarbakır Milletvekili Yakup Hatipoğlu’nun, dini vecibelerini
yerine getiren ordu mensuplarına yapılan uygulamalara ilişkin
sorusu ve İçişleri Bakanı Meral Akşener’in yazılı
cevabı (7/1609)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın
Sayın İçişleri Bakanı tarafından sözlü olarak
cevaplandırılmasını arz ederim. 20.3.1996
Yakup
Hatipoğlu Diyarbakır
Soru 1. 18 Mart 1996 Pazartesi günü bir gazetede
manşet olarak verilen İçişleri Bakanı Teoman Ünüsan’ın
görev yaptığı dönemde 15 Şubat 1996 tarihinde Jandarma
Birliklerine gönderilen genelgede yayınlanan devlet parası sarf edilerek
herhangi bir işe yaramayan bidonların kaynaklanması suretiyle
yapılan kışlalardaki minareler yıkılacaktır.
Rütbeli personelin de orduya ait tesislerdeki mescitlerde namaz
kılmaları yasaklanıyor. Yine Genelgede kışla içindeki
mescitlerde bundan sonra ezan okunmayacağı, ses
cihazlarının söküleceği de belirtilirken mescit ve camiilerde
bulunan Diyanet İşleri Başkanlığına mensup
İmamların resmi kıyafeti olan cübbe ve sarıkların
kullanılmayacağı, Silahlı Kuvvetler Kararnamesinde belirtilen
haki renkli özel imam giysisi giyileceği belirtiliyor. Doğru mu? Bu
husus Anayasamızın din ve vicdan hürriyetine ters düşmüyor mu?
2. Deniz, Hava ve Kara Harb Okullarında
okuyan öğrencilerin namaz kıldıkları, din ve ahlak
yaşantısını yaşamak istedikleri takdirde ordudan
atıldıkları medyada zaman zaman günün konusu olarak yer verilmektedir.
Bütün bunlar gerçek midir?
T.C.
İçişleri Bakanlığı
Özel
Kalem Müdürlüğü 3.12.1996
Sayı :1200.001/260
Konu : Soru Önergesi Hk.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
İgi : TBMM Bşk.lığı Genel
Sekreterliği Kanunlar ve Kararlar Dairesi
Bşk.lığının 11 Kasım 1996 gün ve
A.01.0.GNS.0.10.00.02-4164/934 sayılı yazısı.
Diyarbakır Milletvekili Sayın Yakup
Hatipoğlu tarafından yöneltilen ve ilgi yazı ile
cevaplandırılması istenilen soru önergesindeki
Bakanlığımızı ilgilendiren sorulara verilen cevaplar
aşağıya çıkarılmıştır.
Önergede belirtilen 15 Şubat 1996 tarihli evrak,
Bakanlıkça yayınlanmış bir genelge olmayıp, Jandarma
Genel Komutanlığına ait bir denetleme emrinin 2 inci maddesinin
(f) fıkrasıdır.
Yapılan incelemede;
Yıkılması istenenin minare olmayıp,
birbirine kaynaklanmış, içine girilemeyen, hiçbir işe yaramayan,
paslı teneke yığını görünümündeki bidonlar manzumesi
olduğu,
Kaldırılması istenen ses-yayın
cihazlarının ise, emirde de belirtildiği gibi askeri maksatlarla
kullanılmak üzere verildiği, bunların askeri malzeme
niteliğinde oldukları, başka maksatlar için
kullanılamayacağı ve her zaman için seyyar bir halde hazır
bulundurulmaları gerektiği,
Türk Silahlı Kuvvetleri Kıyafet
Kararnamesinde haki renkli özel imam giyisisi giyileceğine dair herhangi
bir hükmün bulunmadığı, aksine Kararnamede, “İmam
Latası” olarak isimlendirilen bu kıyafetin, seferde atanacak rütbeli
personele ait olduğu gerekçesiyle giyilmemesi hükmünün yer
aldığı, Emir’de de bu hususların gözönünde
bulundurulduğu, Bakanlar Kurulu Kararıyla
çıkarılmış olan bu Kararname hükümlerine uygun hareket
edilmesinin istendiği,
Sözkonusu emrin baş tarafında, din ve inanç
hürriyetinin temel hak ve hürriyetlerden olduğu, buna herkesin saygı
göstermesi gerektiğinin açıklıkla belirtildiği,
Emrin, hiç kimsenin din ve inancını etkilemek
amacını gütmediği,
Denetleme emrinin, din ve inanç konusunda bir düzenleme
yerine; kışla düzenine yönelik bazı prensipler ortaya koymaya
çalıştığı, bunun da Anayasa’ya aykırı
herhangi bir durum yaratmadığı,
Anlaşılmıştır.
Bilgilerinize arz ederim.
Dr.Meral
Akşener İçişleri
Bakanı
4.
– İstanbul Milletvekili Mehmet Ali Şahin’in, dini vecibelerini
yerine getiren ordu mensuplarına yapılan uygulamalara ilişkin
sorusu ve İçişleri Bakanı Meral Akşener’in yazılı
cevabı (7/1612)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Aşağıdaki sorumun Sayın
İçişleri Bakanı tarafından sözlü olarak
cevaplandırılmasının teminini arz ederim. 21.3.1996
Mehmet
Ali Şahin İstanbul
Soru : 18 Mart 1996 tarihli bir günlük gazetede,
İçişleri Bakanlığınca, 15 Şubat 1996 tarihini
taşıyan ve Jandarma Birliklerine gönderildiği ifade edilen bir
genelgeden bahsedilmiştir.
Bahiskonusu genelgede, kışlalardaki
mescidlerin minarelerinin yıkılmasının, ses düzenlerinin
sökülmesinin istendiği ve rütbeli personelin (Sb, Astb, Uzm.J.Çvş) bu
mescidlerde ibadet yapmalarının yasaklandığı ifade
edilmektedir.
İşişleri Bakanlığınca
Jandarma birliklerine, iddia edildiği gibi böyle bir genelge
gönderilmiş midir? Gönderilmişse, yukarıya
aldığımız yeni düzenlemelere niçin ihtiyaç
duyulmuştur? Bu yeni düzenleme, Türk Silahlı Kuvvetlerine ne
kazandıracaktır?
T.C.
İçişleri Bakanlığı
Özel
Kalem Müdürlüğü 3.12.1996
Sayı :1200.001/259
Konu : Soru Önergesi Hk.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
İlgi : TBMM Bşk.lığı Genel
Sekreterliği Kanunlar ve Kararlar Dairesi
Bşk.lığının 11 Kasım 1996 gün ve
A.01.0.GNS.0.10.00-02-4164/934 sayılı yazısı.
İstanbul Milletvekili Sayın Mehmet Ali
Şahin tarafından yöneltilen ve ilgi yazı ile
cevaplandırılması istenilen soru önergesindeki
Bakanlığımızı ilgilendiren sorulara verilen cevaplar
aşağıya çıkarılmıştır.
Önergede belirtilen 15 Şubat 1996 tarihli evrak,
Bakanlıkça yayınlanmış bir genelge olmayıp, Jandarma
Genel Komutanlığına ait bir denetleme emrinin 2 inci maddesinin
(f) fıkrasıdır.
Yapılan incelemede;
Yıkılması istenenin minare olmayıp,
birbirine kaynaklanmış, içine girilemeyen, hiçbir işe yaramayan,
paslı teneke yığını görümündeki bidonlar manzumesi
olduğu,
Kaldırılması istenen ses-yayın
cihazlarının ise, emirde de belirtildiği gibi askeri maksatlarla
kullanılmak üzere verildiği, bunların askeri malzeme
niteliğinde oldukları, başka maksatlar için
kullanılamayacağı ve her zaman için seyyar bir halde hazır
bulundurulmaları gerektiği,
Sözkonusu emrin baş tarafında, din ve inanç
hürriyetinin temel hak ve hürriyetlerden olduğu, buna herkesin saygı
göstermesi gerektiğinin açıklıkla belirtildiği,
Emrin, hiçkimsenin din ve inancını etkilemek
amacını gütmediği,
Denetleme emrinin, din ve inanç konusunda bir düzenleme
yerine, kışla düzenine yönelik bazı prensipler ortaya koymaya
çalıştığı, bunun da Anayasa’ya aykırı
herhangi bir durum yaratmadığı,
Anlaşılmıştır.
Bilgilerinize arz ederim.
Dr.
Meral Akşener İçişleri
Bakanı
5.
– Eskişehir Milletvekili Mustafa Balcılar’ın, Boks
Federasyonu Başkanının sahte belge düzenlediği
iddiasına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Bahattin Şeker’in
yazılı cevabı (7/1693)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Devlet
Bakanı Sayın Ersin Taranoğlu tarafından sözlü olarak
cevaplandırılması hususunda delaletleriniz
saygılarımla arz ederim. 22.4.1996
Mustafa
Balcılar Eskişehir
Boks Federasyonunda yakın geçmişte ve son
zamanlarda gerek basına gerekse de kamuoyuna yansıyan, Federasyonu ve
Spor Teşkilatını şaibe altında bırakan hadiseler
olmaktadır.
Usul gereği Genel Müdür ya da yetki verdiği
Genel Müdür Yardımcısı Spor Eğitim Dairesi
Başkanı ve ilgili Federasyon Başkanı veya yetki verdikleri
kişilerin imzası bulunan Antrenör belgeleri verilmekte iken Halil
Çamanlı adına düzenlenen Antrenör belgesinde sadece Boks Federasyonu
Başkanı Caner Doğaneli’nin imzası bulunmaktadır.
K.K.T.C. Spor Dairesi Müdürlüğünün yanlış antrene edilmekten
dolayı bir boksörün ölümüne yol açan olay nedeni ile
yazdığı 5.12.1991 tarihli yazısına istinaden Gençlik
ve Spor Genel Müdürlüğü, Spor Eğitim Dairesi
Başkanlığının cevap yazısında bahsi geçen
tek imzalı belgenin resmi bir belge olmadığı, hatta adı
geçene ait olduğu belirtilen belgenin verildiği tarihlerde
İstanbul’da Teşkilatın Boks dalında Antrenör
Yetiştirme Kursunun düzenlenmediği, belge üzerindeki Spor
Eğitimi Dairesi Başkanlığı ile Federasyon Kayıt
Numaralarının da gerçek dışı olduğundan bahsedilmektedir.
Boks Federasyonu Başkanı Caner
Doğaneli’nin resmi kayıtlardan da anlaşıldığı
üzere görevini kötüye kullanarak sahte belge düzenlediği
anlaşılmaktadır.
Boks Federasyon Başkanı olarak ülkemizi
içeride ve dışarıda temsil eden bu şahıs makamı
için gerekli beşeri ve idari özelliklere sahip bulunmadığı,
gayri ahlaki ve hatta suç sayılabilecek tutum ve davranışlarda
bulunduğu bu yüzden hapis cezasına da
çarptırıldığı tespit edilmiştir.
Sahte Antrenörlük diploması ve Genel
Müdürlüğün ilgili yazısının elimizde tarafınıza
gerektiği zaman arzedilmek üzere mevcut olması itibari ile sorularım
şunlardır :
1. K.K.T.C. Spor Dairesi Müdürlüğünün konu
ile ilgili yazısına istinaden yapılan araştırma sonucu
ortaya çıkan durum neden değerlendirilmedi?
2. Sahte belge düzenleyerek bir şekilde bir
insanın ölümüne sebep olan Federasyon Başkanının görevine
devam etmesine nasıl göz yumuldu?
3. 1991 yılında ortaya çıkan bu
olaydan sonra halen görevini sürdüren şahıs teşkilata zarar
vermiyor, boks camiasına ve bu spora gönül verenleri, sempati
duyanları rencide etmiyor mu?
4. Düzenlenmiş olan sahte Antrenörlük belgesi
ile ilgili bugüne kadar ne işlem yapılmıştır? Bundan
sonra ne gibi bir işlem yapmayı düşünüyorsunuz?
T.C.
Devlet Bakanlığı
9.12.1996
Sayı :01096
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
İlgi : 2.12.1996 gün ve 02-7/1693-1509/4000 sayılı
yazınız.
Eskişehir Milletvekili Mustafa Balcılar
tarafından verilen sözlü soru önergesinin zamanında
cevaplandırılmadığı için yazılı soru
önergesine çevrilen ve (15) gün içerisinde cevaplandırılması
istenilen, Boks Federasyonu Başkanı Caner Doğaneli
hakkındaki iddiaların cevabı aşağıda
belirtilmiş bulunmaktadır.
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde boks
antrenörlüğü yaptığı belirtilen Halil Çamanlı
adına düzenlenen antrenör belgesinin Bakanlığıma
bağlı Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünce düzenlenmiş resmi
bir belge olmadığı ve belge üzerinde belitilen tarihlerde
İstanbul’da Boks Antrenörü Yetiştirme Kursu düzenlenmediği,
belge üzerindeki kayıt numaralarının gerçek dışı
olduğu, durumun 16.12.1991 tarih ve 4350 sayılı yazı ile
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Spor Dairesi Müdürlüğüne
bildirildiği, dolayısıyla olayda Boks Federasyonu yetkililerinin
bir kusur ve kasıtlarının bulunmadığı Gençlik ve
Spor Genel Müdürlüğü Müfettişlerince yapılan soruşturma
sonunda anlaşılmıştır.
Bilgilerinize arz ederim.
Bahattin
Şeker Devlet
Bakanı
Türkiye Büyük MilletMeclisi
GÜNDEMİ
29 UNCU BİRLEŞİM
10 . 12 . 1996 SALI
Saat : 10.00
1
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
2
ÖZEL GÜNDEMDE YER ALACAK İŞLER
X 1. – 1997 Malî Yılı Bütçe Kanunu
Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/518)
(S.Sayısı : 134) (Dağıtma tarihi : 6.12.1996)
X 2. – 1994 Malî Yılı Genel Bütçeye
Dahil Kuruluşların Kesinhesaplarına Ait Genel Uygunluk
Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi ile 1994 Malî Yılı Kesinhesap
Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/282, 3/414)
(S.Sayısı : 103) (Dağıtma tarihi : 6.12.1996)
X 3. – 1995 Malî Yılı Genel Bütçeye
Dahil Kuruluşların Kesinhesaplarına Ait Genel Uygunluk
Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi ile 1995 Malî Yılı
Kesinhesap Kanunu Tasarısı ve Plan Bütçe Komisyonu Raporu (1/492,
3/516) (S.Sayısı : 151) (Dağıtma tarihi : 6.12.1996)
X 4. – Katma Bütçeli İdareler 1997 Malî
Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/519) (S.Sayısı : 135) (Dağıtma tarihi :
6.12.1996)
X 5. – 1994 Malî Yılı Katma Bütçeli
İdarelerin Kesinhesaplarına Ait Genel Uygunluk Bildiriminin
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi ile 1994 Malî Yılı Katma
Bütçeli İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (1/283, 3/415) (S.Sayısı : 102) (Dağıtma
tarihi : 6.12.1996)
X 6. – 1995 Malî Yılı Katma Bütçeli
İdarelerin Kesinhesaplarına Ait Genel Uygunluk Bildiriminin
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi ile 1995 Malî Yılı Katma
Bütçeli İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (1/493, 3/517) (S.Sayısı : 150) (Dağıtma
tarihi : 6.12.1996)
3
SEÇİM
4
OYLAMASI YAPILACAK İŞLER
5
MECLİS
SORUŞTURMASI RAPORLARI
6
GENEL GÖRÜŞME VE MECLİS ARAŞTIRMASI
YAPILMASINA DAİR ÖNGÖRÜŞMELER
7
SÖZLÜ SORULAR
8
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
TUTANAĞIN SONU