DÖNEM : 20 CİLT : 16 YASAMA YILI : 2
T. B. M. M.
TUTANAK DERGİSİ
30 uncu Birleşim
11 . 12 . 1996 Çarşamba
İ Ç İ N D E K
İ L E R
I. — GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. — GELEN KÂĞITLAR
III. — YOKLAMA
IV. — BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI
A)
TEZKERELER VE ÖNERGELER
1. — Bartın Milletvekili
Cafer Tufan Yazıcıoğlu’nun, (6/332) numaralı sözlü sorusunu
geri aldığına ilişkin önergesi (4/115)
B) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME,
MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1.—Aydın Milletvekili Cengiz Altınkaya ve 21
arkadaşının, kamuda çalışan mimar ve mühendislerin
çalışma koşullarının araştırılarak
özlük haklarının iyileştirilmesi için alınması gereken
tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/136)
V. —KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
1. —1997 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe
Kanunu Tasarıları ile 1994 ve 1995 Malî Yılları Genel ve
Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu
Tasarıları (1/518, 1/519; 1/282, 3/414; 1/283, 3/415; 1/492, 3/516;
1/493, 3/517) (S. Sayıları :134, 135, 103,102, 151, 150)
A)HAZİNE MÜSTEŞARLIĞI
1. —Hazine Müsteşarlığı 1997 Malî Yılı
Bütçesi
2. —Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarlığı
1994 Malî Yılı Kesinhesabı
3. —Hazine Müsteşarlığı 1995 Malî Yılı
Kesinhesabı
B)DEVLET PLANLAMA TEŞKİLATI
MÜSTEŞARLIĞI
1.—Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı
1997 Malî Yılı Bütçesi
2.—Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı
1994 Malî Yılı Kesinhesabı
3.—Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı
1995 Malî Yılı Kesinhesabı
C) SOSYAL HİZMETLER VE ÇOCUK
ESİRGEME KURUMU GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.—Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 1997
MalîYılı Bütçesi
2.—Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 1994
MalîYılı Kesinhesabı
3.—Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 1995
MalîYılı Kesinhesabı
4. —Kadın ve Sosyal Hizmetler Müsteşarlığı 1994
Malî Yılı Kesinhesabı
D)DANIŞTAY BAŞKANLIĞI
1. —Danıştay Başkanlığı 1997 Malî
Yılı Bütçesi
2. —Danıştay Başkanlığı 1994 Malî
Yılı Kesinhesabı
3. —Danıştay Başkanlığı 1995 Malî
Yılı Kesinhesabı
E)DIŞ TİCARET
MÜSTEŞARLIĞI
1.—Dış Ticaret Müsteşarlığı 1997 Malî
Yılı Bütçesi
2.—Dış Ticaret Müsteşarlığı 1995 Malî
Yılı Kesinhesabı
F) GÜMRÜK MÜSTEŞARLIĞI
1.—Gümrük Müsteşarlığı 1997 Malî Yılı
Bütçesi
2.—Gümrük Müsteşarlığı 1994 Malî Yılı
Kesinhesabı
3. —Gümrük Müsteşarlığı 1995 Malî Yılı
Kesinhesabı
G)DEVLET İSTATİSTİK
ENSTİTÜSÜ BAŞKANLIĞI
1. —Devlet İstatistik Enstitüsü Başkanlığı 1997
Malî Yılı Bütçesi
2. —Devlet İstatistik Enstitüsü Başkanlığı 1994
Malî Yılı Kesinhesabı
3. —Devlet İstatistik Enstitüsü Başkanlığı 1995
Malî Yılı Kesinhesabı
H) GENÇLİK VE SPOR GENEL
MÜDÜRLÜĞÜ
1.—Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 1997 Malî Yılı Bütçesi
2.—Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 1994 Malî Yılı Kesinhesabı
3.—Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 1995 Malî Yılı
Kesinhesabı
VI.—SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR
1. —İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen’in Devlet Bakanı
Bahattin Şeker’in şahsına sataşması nedeniyle
konuşması.
VII. —SORULAR VE CEVAPLAR
A)YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.—İstanbul Milletvekili Cevdet Selvi’nin, personel
atamalarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı
Gürcan Dağdaş’ın yazılı cevabı (7/1349)
2. —Afyon Milletvekili H. İbrahim Özsoy’un, Konya-İzmir yolu
bağlantısına ilişkin sorusu ve Bayındırlık
ve İskân Bakanı Cevat Ayhan’ın yazılı cevabı
(7/1651)
3. — Ağrı Milletvekili Celal Esin’in, Ağrı ve
ilçelerinin okul, öğretmen ve personel ihtiyaçlarına ilişkin
sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Mehmet Sağlam’ın
yazılı cevabı (7/1692)
I. —GEÇEN
TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 10.00’da açılarak dört oturum yaptı.
Birinci,
İkinci ve Üçüncü Oturum
İngiltere’ye gidecek olan Dışişleri Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Tansu Çiller’e, dönüşüne kadar,
Millî Eğitim Bakanı Mehmet Sağlam’ın,
Bangladeş,Endonezya, Malezya ve Suudi Arabistan’a gidecek olan
Devlet Bakanı Abdullah Gül’e, dönüşüne kadar, Kültür Bakanı
İsmail Kahraman’ın,
İtalya’ya gidecek olan Devlet Bakanı Bahattin Şeker’e,
dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Nevzat Ercan’ın,
Gürcistan Cumhuriyetine gidecek olan Devlet Bakanı Namık Kemal
Zeybek’e, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Işılay
Saygın’ın,
Endonezya ve Belçika’ya gidecek olan Sanayi ve Ticaret Bakanı E.
Yalım Erez’e, dönüşüne kadar, Sağlık Bakanı
Yıldırım Aktuna’nın,
Singapur’a gidecek olan Devlet Bakanı Ayfer Yılmaz’a,
dönüşüne kadar, Devlet Bakanı H. Ufuk Söylemez’in,
Avusturya’ya gidecek olan Turizm Bakanı M. Bahattin Yücel’e,
dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Işılay Saygın’ın,
Vekillik etmelerinin uygun görülmüş olduğuna ilişkin
Cumhurbaşkanlığı tezkereleri ile;
Şırnak Milletvekili BayarÖkten’in, Sanayi, Ticaret,Enerji,
Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu üyeliğinden çekildiğine
ilişkin önergesi,
Genel Kurulun bilgisine sunuldu.
Türkiye Büyük Millet Meclisinden bir Parlamento heyetinin Gürcistan
Parlamentosundan alınan resmî davete icabetine ilişkin
Başkanlık tezkeresi kabul edildi.
1997 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli
İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 1994 ve 1995 Malî
Yılları Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap
Kanunu Tasarılarının (1/518, 1/519; 1/282, 3/414; 1/283, 3/415;
1/492, 3/516; 1/493, 3/517) (S. Sayıları :134, 135, 103, 102, 151,
150) görüşmelerine devam olunarak;
Türkiye Büyük Millet Meclisi,
Cumhurbaşkanlığı,
Sayıştay Başkanlığı,
Anayasa Mahkemesi Başkanlığı,
1997 Malî Yılı bütçeleri ile 1994 ve 1995
Malî yılları kesinhesapları kabul edildi ve,
Başbakanlık,
Denizcilik Müsteşarlığı,
Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü,
1997 Malî Yılı bütçeleri ile 1994 ve 1995
Malî Yılları kesinhesapları bir süre görüşüldü.
Saat 19.30’da toplanmak üzere birleşime 19.00’da
ara verildi.
Yasin Hatiboğlu
Başkanvekili
Ünal Yaşar Fatih
Atay
Gaziantep Aydın
Kâtip
Üye Kâtip
Üye
Dördüncü Oturum
1997 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli
İdareler, Bütçe Kanunu Tasarıları ile 1994 ve 1995 Malî
Yılları Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar
Kesinhesap Kanunu Tasarılarının (1/518, 1/519; 1/282, 3/414;
1/283, 3/415; 1/492, 3/516; 1/493, 3/517) (S. Sayıları :134, 135,
103, 102, 151, 150) görüşmelerine devam olunarak;
Başbakanlık,
Denizcilik Müsteşarlığı,
Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü,
1997 Malî Yılı Bütçeleri ile 1994 ve 1995
Malî Yılları Kesinhesapları kabul edildi.
Programda yer alan kuruluşların bütçe ve
kesinhesaplarını görüşmek için, 11 Aralık 1996
Çarşamba günü saat 10.00’da toplanmak üzere, birleşime 22.52’de son
verildi.
Uluç Gürkan
Başkanvekili
Ali Günaydın Mustafa
Baş
Konya İstanbul
Kâtip
Üye Kâtip
Üye
II.—GELEN KÂĞITLAR
11.12.1996 ÇARŞAMBA
Teklifler
1.—Kütahya Milletvekili Mustafa Kalemli’nin; Memurlar
ve Diğer Kamu Görevlilerinin Görevsel Suçlarının
Soruşturulması Usulü Hakkında Kanun Teklifi (2/615) (Adalet
Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi :10.12.1996)
2.—Refah Partisi Grup Başkanvekili Kayseri
Milletvekili Salih Kapusuz ile Doğru Yol Partisi Grup Başkanvekili
Aydın Milletvekili Ali Rıza Gönül’ün; 2547 Sayılı
Yükseköğretim Kanununun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi ve
İki Geçici Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi (2/616) (Plan ve
Bütçe ve Millî Eğitim Kültür, Gençlik ve Spor komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi :10.12.1996)
3. —Kütahya Milletvekili Mustafa Kalemli’nin; 2918
Sayılı Karayolları Trafik Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/617) (İçişleri
Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi :11.12.1996)
Rapor
1.—Yükseköğretim Kurumları
Teşkilatı Hakkında 41 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair Kanunun Bir Maddesinin
Yürürlükten Kaldırılmasına İlişkin 9.10.1996 Tarih ve
4190 Sayılı Kanun ve Anayasanın 89 uncu Maddesi Gereğince
Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme
Tezkeresi ve Millî Eğitim, Kültür,Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/526,
3/520) (S. Sayısı :166) (Dağıtma tarihi :11.12.1996)
(GÜNDEME)
Sözlü Soru Önergeleri
1.—Ankara Milletvekili Ersönmez Yarbay’ın, yeni
atanan özürlü öğretmen sayısına ilişkin Millî Eğitim
Bakanından sözlü soru önergesi (6/384) (Başkanlığa
geliş tarihi :10.12.1996)
2. —Ankara Milletvekili Ersönmez Yarbay’ın,
TBMM’de çalışan özürlü personel sayısına ilişkin
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından sözlü soru önergesi (6/385)
(Başkanlığa geliş tarihi :10.12.1996)
3. — Ankara Milletvekili Ersönmez Yarbay’ın,
bazı firmaların vergi ödemediği iddiasına ve
Kaldırım Rafine Tuz Fabrikasına ilişkin Devlet
Bakanından sözlü soru önergesi (6/386) (Başkanlığa geliş
tarihi :10.12.1996)
Yazılı Soru Önergeleri
1.—İstanbul Milletvekili Halit Dumankaya’nın,
Turban ile ilgili yolsuzluk iddialarına ilişkin Devlet
Bakanından yazılı soru önergesi (7/1749)
(Başkanlığa geliş tarihi :10.12.1996)
2.—İstanbul Milletvekili Halit Dumankaya’nın,
bazı şahıslara verilen yeşil pasaportlara ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1750)
(Başkanlığa geliş tarihi :10.12.1996)
3.—İstanbul Milletvekili Halit Dumankaya’nın,
Şehit Anaları Vakfı’na ilişkin Devlet Bakanından
yazılı soru önergesi (7/1751) (Başkanlığa geliş
tarihi :10.12.1996)
4.—İstanbul Milletvekili Halit Dumankaya’nın,
Genç Demokratlar Vakfı’na
ilişkin Devlet Bakanından yazılı soru önergesi
(7/1752) (Başkanlığa geliş tarihi :10.12.1996)
5. —Yozgat Milletvekili İsmail Durak Ünlü’nün,
bazı basın organlarında çıkan rüşvet teklifiyle ilgili
beyanına ilişkin Turizm Bakanından yazılı soru
önergesi (7/1753) (Başkanlığa geliş tarihi :10.12.1996)
6. —Manisa Milletvekili Tevfik Diker’in, görevi
sırasında rüşvet teklif edilip edilmediğine ilişkin
Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/1754)
(Başkanlığa geliş tarihi :10.12.1996)
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 10.09
11 Aralık 1996 Çarşamba
BAŞKAN : Başkanvekili Yasin HATİBOĞLU
KÂTİP ÜYELER:Ahmet DÖKÜLMEZ (Kahramanmaraş),
Kadir BOZKURT(Sinop)
BAŞKAN – Çalışmalarımızın
hayırlara vesile olmasını Cenabı Allah'tan niyaz ederek
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 30 uncu Birleşimini açıyorum.
Geç kaldığımız için Yüce
Heyetinizden özür diliyorum; elimizde olmayan bir sebepten dolayı,
zannediyorum, 9 dakika geciktik; özür dileriz.
Sayın milletvekilleri, 1997 Malî Yılı
Genel ve Katma Bütçe Kanun Tasarıları ile 1994 ve 1995 Malî
Yılları Genel ve Katma Bütçe Kesinhesap Kanunu Tasarıları
üzerindeki müzakerelere devam edeceğiz; ancak, görüşmelere başlamadan
önce, Başkanlığın Genel Kurula sunuşları
vardır; Yüce Heyetinize onları arz edeceğiz.
IV. —
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
TEZKERELER VE ÖNERGELER
1. —
Bartın Milletvekili Cafer Tufan Yazıcıoğlu’nun,
(6/332) numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin
önergesi (4/115)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Gündemin 164 üncü sırasında yer alan 6/332
esas numaralı sözlü soru önergeme yazılı cevap
aldığımdan, soru önergemi geri alıyorum.
Gereğini saygılarımla arz ederim.
Cafer
Tufan Yazıcıoğlu
Bartın
BAŞKAN – Sözlü soru önergesi geri
verilmiştir.
Bir Meclis araştırması önergesi
vardır; okutuyorum:
B) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME,
MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1.—Aydın Milletvekili Cengiz
Altınkaya ve 21 arkadaşının, kamuda çalışan mimar
ve mühendislerin çalışma koşullarının
araştırılarak özlük haklarının iyileştirilmesi için
alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/136)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Kalkınma sürecindeki ülkemizin gümrük
birliğine üye ve diğer gelişmiş ülkelerdeki yeni
teknolojileri kullanmak, verimliliği ve kaliteyi sağlamak, yeniden
hızlı kalkınmak zorunluluğu açıktır. Bunun için,
öncelikle yetişmiş teknik insan potansiyelinin tam olarak harekete
geçirilmesi ve motive edilmesi gereklidir.
Son yıllarda uygulanmakta olan ancak üretim ile
verimlilik ve ücretler arasında dengeyi kuramayan politikalarla söz konusu
kaynağın yeterince değerlendirilmediğini, teknik
elemanların kendi alanlarında yoğunlaşması yerine
uzmanlığından uzaklaştığını
görmekteyiz. Bunun en belirgin nedeni olarak, ülkemizin kalkınma sürecinde
yetişmiş insan gücüne ve özellikle teknik elemanlara ödenen
ücretlerin düşüklüğünü gösterebiliriz.
Ülkemizin kalkınma programlarında öngörülen
hedeflere ulaşılmasında lokomotif görevini üstlenmiş ve
üstlenmekte olan kamuda çalışan mühendis ve mimarların
çalışma koşulları ve aldıkları ücretlerin
yıllar içerisindeki seyrinin; diğer meslek mensuplarına göre
aldıkları ücretlerin
karşılaştırılmasının yapılması ve
bu sektörde çalışanların özlük haklarının
iyileştirilmesi için bir çalışmanın gerekli olup,
olmadığının ortaya çıkarılması için Anayasanın
98 ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 104 ve 105 inci
maddelerine binaen bir Meclis araştırması
açılmasını arz ederiz.
1. Cengiz
Altınkaya (Aydın)
2. Biltekin
Özdemir (Samsun)
3. Veysel Atasoy
(Zonguldak)
4. Enis Sülün (Tekirdağ)
5. Necati
Güllülü (Erzurum)
6. Ahmet Alkan (Konya)
7. Hüseyin Yayla (Hatay)
8. Adil
Aşırım (Iğdır)
9. Yusuf
Namoğlu (İstanbul)
10. Yıldırım Aktürk (Uşak)
11. Halit Dumankaya (İstanbul)
12. Hüsnü Doğan
(İstanbul)
13. Levent Mıstıkoğlu (Hatay)
14. Ali Er (İçel)
15. Ünal Yaşar
(Gaziantep)
16. Yaşar Okuyan (Yalova)
17. Mustafa Küpeli (Adana)
18. Mehmet Ali Bilici (Adana)
19. Yusuf Pamuk
(İstanbul)
20. Abdulkadir Baş (Nevşehir)
21. Yusuf Selahattin Beyribey (Kars)
22. İsmail Durak Ünlü (Yozgat)
BAŞKAN – Önerge, gündemde yerini alacak ve Meclis
araştırması açılıp açılmaması konusundaki
öngörüşmeler, sırasında yapılacaktır.
Sayın milletvekilleri, 1997 Malî Yılı
Genel ve Katma Bütçe Kanun Tasarıları ile 1994 ve 1995 Malî
Yılları Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar
Kesinhesap Kanunu Tasarıları üzerindeki müzakerelere devam ediyoruz.
V. —KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER
1. —1977 Malî Yılı Genel ve
Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 1994 ve 1995
Malî Yılları Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar
Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/518, 1/519; 1/282, 3/414; 1/283,
3/415; 1/492, 3/516; 1/493, 3/517) (S. Sayıları :134, 135, 103,102,
151, 150)
A)HAZİNE MÜSTEŞARLIĞI
1. —Hazine
Müsteşarlığı 1997 Malî Yılı Bütçesi
2. —Hazine ve Dış Ticaret
Müsteşarlığı 1994 Malî Yılı Kesinhesabı
3. —Hazine
Müsteşarlığı 1995 Malî Yılı Kesinhesabı
B)DEVLET PLANLAMA TEŞKİLATI
MÜSTEŞARLIĞI
1.—Devlet Planlama Teşkilatı
Müsteşarlığı 1997 Malî Yılı Bütçesi
2.—Devlet Planlama Teşkilatı
Müsteşarlığı 1994 Malî Yılı Kesinhesabı
3.—Devlet Planlama Teşkilatı
Müsteşarlığı 1995 Malî Yılı Kesinhesabı
C) SOSYAL HİZMETLER VE ÇOCUK
ESİRGEME KURUMU GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.—Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme
Kurumu Genel Müdürlüğü 1997 MalîYılı Bütçesi
2.—Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme
Kurumu Genel Müdürlüğü 1994 MalîYılı Kesinhesabı
3.—Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme
Kurumu Genel Müdürlüğü 1995 MalîYılı Kesinhesabı
4. —Kadın ve Sosyal Hizmetler
Müsteşarlığı 1994 Malî Yılı Kesinhesabı
D)DANIŞTAY BAŞKANLIĞI
1. —Danıştay
Başkanlığı 1997 Malî Yılı Bütçesi
2. —Danıştay
Başkanlığı 1994 Malî Yılı Kesinhesabı
3. —Danıştay
Başkanlığı 1995 Malî Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN – Program uyarınca, bugün 2 tur
görüşme yapılacaktır; bu vesileyle, üçüncü tur müzakerelere
başlıyoruz.
Sayın Komisyon ve Hükümet hazır.
Sayın milletvekilleri, üçüncü tur müzakerelerde,
Hazine Müsteşarlığı, Devlet Planlama Teşkilatı
Müsteşarlığı, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu
Genel Müdürlüğü (katma) Danıştay Başkanlığı
bütçeleri yer almaktadır.
Üçüncü turda, grupları ve şahısları
adına söz alan sayın arkadaşlarımızın
adlarını sırasıyla takdim ediyorum:
Doğru Yol Partisi Grubu adına, Sayın
İlyas Yılmazyıldız, Sayın Muzaffer Arıkan;
Demokratik Sol Parti Grubu adına, Sayın Teoman Akgür, Sayın
Necdet Tekin, Sayın Mustafa Güven Karahan, Sayın Yalçın Gürtan;
Refah Partisi Grubu adına, Sayın Yakup Budak, Sayın Remzi Çetin,
Sayın Mehmet Bedri İncetahtacı, Sayın Şeref Malkoç;
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Sayın Haydar Oymak, Sayın
Sabri Ergül, Sayın Ali Haydar Şahin, Sayın İsmet Atalay;
Anavatan Partisi Grubu adına, Sayın Biltekin Özdemir, Sayın
Ekrem Pakdemirli, Sayın Mahmut Bozkurt.
Şahısları adına; lehinde Sayın
Yusuf Ekinci, aleyhinde Sayın Mehmet Ekici.
Sayın Ekici, Plan ve Bütçe Komisyonu
üyeliğiniz yok değil mi efendim?
MEHMET EKİCİ (Ankara) – Üye değilim
efendim.
BAŞKAN – Şimdi, sırasıyla grup
sözcülerini davet edeceğim.
Doğru Yol Partisi Grubu adına, ilk sözcü,
Sayın İlyas Yılmazyıldız; buyurun efendim. (DYP ve RP
sıralarından alkışlar)
DYP GRUBU ADINA İLYAS YILMAZYILDIZ
(Balıkesir) – Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım, televizyonları başlarında bizleri ... izleyen
çok değerli vatandaşlarım; Hazine
Müsteşarlığı ve Devlet Planlama Teşkilatı
bütçeleri hakkında, Doğru Yol Partisi Grubunun görüşlerini
açıklamak üzere söz almış bulunuyorum; sözlerime başlamadan
önce hepinizi saygıyla selamlarım.
Hazine Müsteşarlığı 1997
yılı bütçesi üzerindeki görüşlerimi açıklarken,
ağırlıklı olarak Türk malî sistemi üzerinde durmak
istiyorum. Hazine Müsteşarlığı, ekonomik politikaların
belirlenmesinde, kararların alınmasında, uygulanmasında önemli görevler, yetkiler
ve roller üstlenmiş bir kurumumuzdur. Bu
Müsteşarlığımızın kuruluş amacı, 4059
sayılı ve 9.12.1994 tarihli Kanunda yer aldığı gibi,
kısaca şöyle tanımlayabiliriz: Ekonomi politikalarının
tespitinde yardımcı olmak ve bu politikalar çerçevesinde hazine
işlemleri, kamu finansmanı, kamu iktisadî teşebbüsleri ve devlet
iştirakleri, ikili ve çok taraflı dış ekonomik
ilişkiler, uluslararası ve bölgesel ekonomik ve malî
kuruluşlarla ilişkiler, yabancı ülke ve kuruluşlardan borç
ve hibe alınması ve verilmesi, ülkenin finansman politikaları
çerçevesinde sermaye akımlarına ilişkin düzenleme ve
işlemlerin yapılması, bankacılık ve sermaye
piyasası, yurtdışı müteahhitlik hizmetleri, sigorta sektörü
ve kambiyo rejimine ilişkin faaliyetler ile yatırım ve
yatırım teşvik faaliyetlerini düzenlemek, uygulamak,
uygulamanın izlenmesine, geliştirilmesine ilişkin esasları
tespit etmek.
Diğer taraftan, tüm dış ekonomik
ilişkiler, Avrupa Birliği ile Dünya Bankası, IMF, Asya
Kalkınma Bankası, Avrupa Kalkınma Bankası ve İslam
Kalkınma Bankası gibi çokuluslu malî kuruluşlarla ülkemizin
ilişkileri de, yine Hazinemiz tarafından yürütülmektedir.
Açıklanan bu fonksiyonlara ilave olarak,
yatırımların ve döviz kazandırıcı hizmetlerin
teşvik ve yönlendirilmesi konularında öngörülen teşvik
tedbirlerini hazırlamak, uygulamak, uygulamayı takip etmek ve
değerlendirerek gerekli önlemleri almak ve ülkemize yabancı sermaye
girişini artırabilmek amacıyla gerekli düzenlemeleri yapmak da,
Hazine Müsteşarlığının görevleri
arasındadır.
Bu değinilen görev ve yetkilerin ekonomik
yaşantıdaki yeri ve önemi tartışma götürmeyecek
şekilde açıktır. Hazine Müsteşarlığı
kendisine verilen bu hayatî görevleri, ancak, uzman ve nitelikli personel ve
yeterli bir bütçeyle yerine getirebilir. Hazine
Müsteşarlığı yukarıda sayılan bütün bu görevleri
uzmanlaşmış personeliyle bugüne kadar başarıyla
yürütmüştür.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
bildiğiniz gibi, ekonomimizin en önemli sorunlarından birisi,
ekonomimizin çapına oranla içborç stokunun yüksekliğidir. İçborç
stokundaki artış, ekonomimizin çözülmesi gereken en önemli sorunu
olmakla birlikte, sadece borçlanmaya yönelik çalışmalarla
sonuçlandırılamayacağı çok açıktır. Özellikle,
sosyal güvenlik, özelleştirme gibi yapısal sorunların ivedilikle
çözülmesi, borçlanmamızı rahatlatarak, uzun vadeli, düşük
maliyetli borçlanma yapılmasını sağlayacaktır. Bu
gelişmeler, siyasî istikrarın sağlanmasının, iktisadî
açıdan ne kadar önemli olduğunu göstermektedir. Siyasî istikrar
sağlandığı ölçüde piyasalar geleceğe daha güvenle
bakmaktadırlar.
Malî sistemimizin en önemli sorunlarının
başında, halen sürmekte olan yüksek enflasyon ve artan kamu borçlanma
ihtiyacı gelmektedir. Enflasyon bekleyişleri ve buna bağlı
olarak artan faiz ödemeleri, borçlanma gereğini artırarak, kamunun
malî sistemden daha fazla pay almasına yol açmaktadır. 1990
itibariyle içborç stokunun geniş para arzı M-2'ye oranı yüzde 39
iken bu oran 1994 yılında yüzde 86'ya, 1995 yılında yüzde
90'a yükselmiştir. Bu oran 1996-Ekim itibariyle yüzde 112'dir. Yüksek
enflasyon aynı zamanda tasarrufların yabancı para cinsinden
tutulması sonucunu yaratmakta ve ekonomide dolarizasyonu teşvik
etmektedir. Halen mevduatın yüzde 50'si yabancı para olarak
tutulmaktadır.
Bu makro ekonomik sorunlar, enflasyonun
kalıcı olarak düşürülmesiyle ortadan kalkacaktır. Faiz
oranlarının düşmesi, hem maliyetler üzerindeki olumlu etkisiyle,
hem de enflasyon bekleyişlerini etkilemesi nedeniyle, enflasyonun
düşürülmesinde en kritik faktördür. Hükümetimizin açıkladığı
kaynak paketleri ve denk bütçe uygulamasıyla içborç sarmalı
kırılacak, faizlerin düşmesi sonucunda da borçlanma gereği
azalacaktır.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
şimdi de Hazine Müsteşarlığının, ülkemiz
ekonomisi için çok önemli bir konuma sahip olduğuna
inandığım, malî sektörün gelişimine yönelik mevcut
çalışmalarından söz etmek istiyorum. Geçtiğimiz dönemde,
malî sektörün, uluslararası piyasalardaki itibarının
artırılması ve konuya ilişkin mevzuatın
uluslararası normlarla uyumlaştırılması
bakımından çok önemli bazı adımların
atılmış olduğunu görüyoruz. Bankalara belirli bir
tutarın üzerinde işlem gerçekleştiren müşterilerinin
kimliklerinin tespit zorunluluğunu getiren yönetmelik ile ülkemizin
karaparanın aklanmasının önlenmesine ilişkin imzalamış
olduğu uluslararası anlaşmalardan doğan yükümlülüklerinin
yerine getirilmesi amacıyla hazırlanan Karaparanın
Aklanmasının Önlenmesine Yönelik Kanunun yürürlüğe girmiş
olması, Türk malî sisteminin uluslararası itibarının
korunması açısından önemli gelişmelerdir.
Buna ilave olarak, Müsteşarlıkça
çalışmaları sürdürülen, bankalarca konsolide esasa göre
raporlama ilkeleri ve enflasyon muhasebesiyle ilgili düzenlemelerin, Türk
bankacılık sisteminin uluslararası piyasalarda hak ettiği
yere daha çabuk erişmesine önemli katkılarda bulunacağına
inanıyorum.
Malî sistemin etkin bir şekilde denetlenmesi,
kamunun genel çıkarı açısından büyük önem arz etmektedir.
Malî sistemi itibarlı ve güçlü olan ülkelerin, kalkınma yolunda
önemli bir avantaja sahip olduğu bilinen bir gerçektir. Ülkemizin
kalkınmasında önemli bir rol aynayan malî kurumların
güçlendirilmesi, bunların denetim ve gözetimlerinin eksiksiz
gerçekleştirilmesine ve tabi oldukları mevzuatın eksikliklerinin
ivedilikle giderilmesine bağlı bulunmaktadır.
Ayrıca, hayat sigortaları alanındaki
mevcut sorunların çözümlenmesine yönelik olarak, Türkiye Büyük Millet
Meclisine sevk edileceği belirtilen özel
sigortacılığın düzenlenmesi ve denetlenmesi hakkında
kanun tasarısının, ülkemizin en önemli sorunlarından birini
oluşturan sosyal güvenlik sisteminde yaşanan sorunların çözümüne
önemli katkılarda bulunacağını, gelişmiş bir
hayat sigorta sisteminin, ekonomiye uzun vadeli fon yaratılması ve
tasarruf kapasitesinin artırılması bakımından son
derece önemli olduğunu ifade etmek istiyorum.
Kamu bankalarının özelleştirilmesine
yönelik olarak başlatılan girişimlerin bir an önce
sonuçlandırılması dileğimizdir. Bu hususta da
desteğimizi sürdüreceğimizi belirtmekte fayda görüyorum.
Yurtdışına çıkan Türk
vatandaşlarından Toplu Konut Fonu Harcı alınması
uygulamasına son verilmesinin, küreselleşme politikaları
çerçevesinde, uluslararası entegrasyona katkıda bulunacağı
inancındayım; ancak, yalnızca bankacılık ve
sigortacılık sektörlerinden oluşmamakla birlikte, özellikle
bankacılık sektörünün ağırlığıyla,
uluslararası malî piyasalarda etkinliğini sürdürebilen Türk malî
sisteminin derinliğinin artırılabilmesi,
çeşitlendirilebilmesi ve uluslararası piyasalarda daha etkin bir
konuma ulaşabilmesi bakımından, finansal kiralama
şirketleri, factoring şirketleri, tüketici finansman şirketleri
ve özel finans kurumları gibi banka dışı malî
kurumların daha etkin bir şekilde çalışmasına ve malî
sistem içerisindeki paylarının artırılmasına yönelik
düzenlemelere de en az bankacılık sektöründe yapılması
düşünülen değişiklikler kadar önem verilmesi gerektiğine
inanıyorum.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
sonuç olarak, Sayın Bakanın ve Hazinenin malî sektörle ilgili olarak
ortaya koyduğu çalışmaları takdirle
karşıladığımı ifade ediyor ve bu çalışmalara,
yasama organı olarak bizlerin de destek sağlaması
gerektiğini düşünüyorum.
Şimdi, Devlet Planlama Teşkilatı bütçesi
hakkındaki görüşlerimi açıklamak istiyorum.
Sayın Başkan, değerli üyeler; Devlet
Planlama Teşkilatı, Türkiye'deki bürokratik yapılanmada, merkezî
hükümet teşkilatı içerisinde müşavir kuruluşlar
arasında yer almaktadır. Müşavir kuruluşlar, asıl
olarak, hükümete görevlerinde yardımcı olmak, görüş bildirmek
üzere kurulmuşlardır.
DPT, ülkenin kaynaklarının verimli
kullanılması ve kalkınmanın
hızlandırılması için, ekonomik, sosyal ve kültürel planlama
hizmetlerinin bir bütünlük içerisinde, etkin, düzenli ve süratli olarak
görülebilmesi amacıyla plan ve programlar hazırlamak;
bakanlıklar, kamu kurum ve kuruluşlarının iktisadî, sosyal
ve kültürel politikaları ilgilendiren faaliyetlerinde koordinasyonu
sağlamak konularında görevlendirilmişlerdir.
Türkiye, planlamayı ilk uygulayan ülkelerden
biridir. Ülkemizde, genel anlamda planlama, 1960 yılında Devlet
Planlama Teşkilatının kurulması ve Birinci Beş
Yıllık Kalkınma Planının hazırlanmasıyla
başlamıştır. 1960 yılında başlayan ve
planlı kalkınma dönemi olarak adlandırılan bu 36
yıllık dönem zarfında, ekonomik, sosyal ve kültürel alanlarda
önemli gelişmeler sağlanmış; Türkiye, tarım
toplumundan sanayi toplumuna geçmiştir.
Türkiye'de, planlama, ekonomik, sosyal ve kültürel
hayatı düzenlemeyi ve özel girişimleri teşvik ve tanzim edici
tedbirlerin genel çerçevesini belirlemeyi ve ferdî hürriyeti zedelemeden, hem
ferdin hem de toplumun yararına olacak bütünleşmeyi sağlamaya
yönelmiştir.
Beş yıllık kalkınma
planlarının hazırlanması, Anayasanın 166 ncı
maddesi gereği devletin görevidir. Bu planlar, hükümetin belirlediği
hedefler çerçevesinde DPT tarafından hazırlanır. Planlar, esas
olarak, hükümetin ekonomik ve sosyal alanda izlemeyi düşündüğü
politikaları, kullanacakları araçları, oluşturacakları
kurumsal yapıyı yansıtan dokümanlardır. Planların
bağlayıcı niteliği, sadece kamu kesimi içindir. Özel kesim
ve toplumun diğer kesimleri için ise, planlar, ekonominin orta vadede ne
yöne gideceğiyle ilgili bilgi verir, çerçeve sağlar.
Son yıllarda dünya ekonomisinde gözlenen
gelişmelerin, piyasa ekonomisinin etkin bir rekabet ortamını
yaratacak şekilde kurumsallaşmasını gerektirmesi ve
devletin ekonomik işlevinin, doğrudan üretim alanından büyük
ölçüde çekilerek, kural koyucu ve düzenleyici işleviyle
sınırlı tutulması, planlama anlayışında da
değişiklik yapılması ihtiyacını
doğurmuştur. Yeni yaklaşımda, planlamanın kapsamı,
strateji ve politika belirlemeyle sınırlı tutulmakta ve kaynak
tahsisi, artan ölçüde piyasa mekanizmasına bırakılmaktadır;
ancak, piyasanın başarısız olduğu durumlarda, iktisat
politikası araçları seçici olarak uygulanabilmektedir. Bu anlamda,
kamunun ekonomik hayata hakim olduğu ve nispeten dışa
kapalı ekonomilerde geçerli olabilen sektörel mal dengeleriyle ilgili
hedefler, dışa açık ve piyasa ekonomisinin geçerli olduğu
günümüz Türkiyesinde anlamını yitirmiştir.
Öte yandan, 1970'lerin ortasından itibaren,
gelişmiş ülkelerin önemli bir bölümünde, özellikle teknolojik
gelişimi yavaşlayan ülkelerde, bazı tıkanmaların
yaşandığı ve bu somut durumun, izlenmekte olan müdahaleci
devlet ve refah devleti politikalarının sorgulanmasına yol
açtığı açıktır. Artık, bu politikaların,
küreselleşmenin hızlandırdığı rekabetçi bir
dünyada götürülmesinin mümkün olmadığı; bunun, bölgesel
entegrasyonlara katılmanın temel gereği olduğu ve bu
gelişime ayak uyduramayan ülkelerin, er geç marjinalleşmeye itilip
küçüleceğinin ortaya çıktığı görülmektedir.
Bu çerçevede, ortaya çıkabilecek
darboğazları öngörüp, gidermek ve dünyanın değişen
koşullarının gereği olarak, Avrupa Birliği ile ya da
genel olarak dünyayla bütünleşme sürecine uyumda yaşanabilecek
sıkıntıları aşmak için, yapısal ve kurumsal
nitelikte önlemler almak, büyük önem kazanmış bulunmaktadır.
Yukarıda sunulan genel çizgi çerçevesinde,
yaşanabilecek uyum sorunlarını aşmak için, yapısal
politikaların özenle izlenmesi ve önemli boyuttaki konjonktürel
sıkıntılar için önlemler alacak aktivist bir politika izlenmesi
gerekleri, devletin, ekonomik ve sosyal gelişmedeki yerini ve
işlevini belirlemektedir.
Devlet Planlama Teşkilatı, aslî görevi olan
beş yıllık kalkınma planları ve yıllık programların
hazırlanmasının yanı sıra, uluslararası
kuruluşlarla iletişim içerisinde çalışarak, ekonominin
öngörülen muhtemel gelişme istikametleri konusunda tahminde bulunmak;
belirsizlikleri azaltıcı genel bir yönlendirme görevini yerine
getirerek, ekonomik birimlerin karar alma süreçlerine yol gösterici olacak
genel bir çerçeve sağlamak; maliye, para, dışticaret ve kambiyo
politikalarının plan ve program hedefleriyle uyum içerisinde
uygulanmasını, kalkınmada öncelikli yörelerin daha
hızlı bir şekilde gelişmesini sağlayacak tedbirleri
tespit ve teklif ederek uygulamayı izlemek ve koordine etmek gibi, temel
işlevleri de yerine getirmektedir.
1960-1980 döneminde uygulanan ithal ikameci
kalkınma stratejisi çerçevesinde yürütülen sanayileşme sürecinde,
merkezî bir rol oynayan Devlet Planlama Teşkilatı, 1980 sonrası
dönemde, dünya ölçeğinde yaşanan değişimlere paralel
olarak, hayata geçirilen liberalleşme ve dışa dönük
kalkınma stratejileri kapsamında da, öncü bir rol
oynamıştır.
Yaşanan bu tecrübe de göstermektedir ki, Planlama
Teşkilatı, değişimin önünde engel teşkil etmek bir
yana, değişime öncülük eden veya değişimi yönlendiren, bu
çerçevede de, kendi kurumsal yapısına dönüştürme becerisini
gösterebilen bir teşkilattır. Ancak, unutulmamalıdır ki,
hızla değişen ülke ve dünya koşullarında, bütün
diğer kurumlar gibi, Planlama Teşkilatının da, kendisini,
sürekli bir şekilde ihtiyaçlara uyarlaması, buna imkân verecek
şekilde yapıcı eleştirilere açık olması
gerekmektedir.
DPT'yi, Türkiye'deki genel bürokrasi yapılanması
içerisinde farklılaştıran en önemli özelliği, olaylara
makro düzeyde yaklaşarak, mevcut durumun ötesinde, çözümlere
yönelebilmesi; dolayısıyla, değişime karşı olumlu
tavır sergileyebilmesidir.
Ayrıca, Devlet Planlama Teşkilatı,
değişik kurumların görev sahasına giren alanlara bütüncül
olarak yaklaşması ve uygulamaları bütüncül bir bakış
açısı içinde koordine edebilmek konumuyla, ekonomi yönetiminin
diğer ilgili kurum ve kuruluşlarından farklı bir yapı
sergilemektedir.
Bu bağlamda, kıt kaynakların verimli bir
şekilde değerlendirilmek suretiyle kalkınmaya çalışan
ülkemizde, planlamanın rolü de kendiliğinden açığa
çıkmaktadır. Hem kalkınma sürecini yönlendirmek hem de ekonomik
ve sosyal politikaların koordineli bir şekilde uygulanmasında
yaptığı araştırmalar sonucu alternatif politikalar
üretmek ve kamu sektörü için rasyonel kaynak tahsisi yapmak suretiyle
faaliyetlerini sürdüren Devlet Planlama Teşkilatı, gelecekte de,
değişen koşullara paralel olarak, katılımcılığı
teşvik eden bir anlayış içinde, stratejik, makro ve sektörel
düzeydeki çalışmalarıyla ülke sorunlarına etkin çözümler
üretmeye devam edecektir.
Sayın Başkan, değerli üyeler;
çalışmalarında ana ilke olarak, nitelikli ve yetişmiş
insangücünü maksimum verimle kullanmayı amaç edinen DPT'nin, eleman
alınmasında, nitelikli eleman istihdamının korunabilmesi,
benzer nitelikte görev ifa eden elemanlara eşdeğer kanunî
hakların tanınması ve planlama uzmanlığı
statüsünün korunmasıyla mümkün olabilecektir. Devlet Planlama
Teşkilatının yeniden düzenlenmesi amacıyla, 1994
yılında çıkarılan Devlet Planlama Teşkilatı
Kuruluş ve Görevleri Hakkında 540 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararnamenin yasalaşması sırasında teşkilat
çalışanlarının özlük haklarında iyileştirmeler
yapılması gerekmektedir. Bütün bunları gerçekleştirmek
için, yasanın bir an evvel çıkarılması gerekmekte, bu görev
de, bizlere, Yüce Meclise düşmektedir.
DPT'nin, kuruluşundan bugüne kadar ülke
ekonomisine yaptığı katkılar ile kamu idaresi ve Türk
siyasî hayatına verdiği hizmetler yadsınamaz. 1960'lı
yılların ülke ekonomisi ve sosyal yapılanması içinde,
DPT'nin, ifa ettiği görevi, 2000'li
yılların eşiğine gelmiş bir Türkiye ortamında
üstlenmesini beklemek de yanıltıcı olur kanaatindeyim. Ülke
ekonomisindeki kamu sektörü ağırlığı tedricen
azaldığı, pazar ekonomisi kurallarının işlerlik
kazandığı ve dünya ekonomisindeki globalleşme sürecinin
yaşandığı günümüzde, DPT'nin aslî görevi olan siyasî
tercihlere fikir ve model üretmek yönünde yapılanması da
kaçınılmaz olmaktadır. Bu durum da, bazı çevreler
tarafından, kamu idaresi içinde teşkilatın
ağırlığının azalması gibi mütalaa edilmesine
rağmen, gelişmiş ülkelerdekine benzer yapıda bir planlama
kavramına, ülkemizde de duyulan ihtiyacın dünden daha fazla
olduğunu düşünmekteyim. Bu itibarla, dünya ve Avrupa'yla bütünleşme
çabası içinde olan ülkemizin, bugünün şartlarına göre ihtiyaç
duyduğu Planlama Teşkilatı, dünden farklı, ancak,
vazgeçilmez bir organizasyon olduğu gerçeğini hâlâ sürdürmekte olup,
gelecekte de sürdürecektir.
Sayın Başkan, değerli üyeler; sözlerime
son verirken, DPT mensuplarını özverili çalışmaları
için tebrik ediyor, başarılarının devamını
diliyorum. Hem Hazine Müsteşarlığı bütçesinin hem de Devlet
Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı bütçesinin,
ülkemize hayırlı, yararlı olmasını diler,
saygılar sunarım. (DYP ve RP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Yılmazyıldız,
hem konuşmanızdan dolayı hem de zaman ayarınızdan
dolayı çok teşekkür ediyorum.
Doğru Yol Partisi Grubunun ikinci sözcüsü olarak,
Sayın Muzaffer Arıkan; buyurun efendim.
DYP GRUBU ADINA MUZAFFER ARIKAN (Mardin) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Doğru Yol Partisi Grubu
adına görüşlerimi belirtmek üzere huzurlarınızdayım;
konuşmama başlamadan önce, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Bizler, toplum olarak, çok eski devirlerden bu yana,
özellikle çocuklara ve yaşlılara büyük önem vermişiz. Türk
toplumunun aile yapısında her ikisinin de çok önemli yeri
olmuştur. Tarihimiz boyunca toplumsal bir gelenek olarak sürdürülen sosyal
hizmet anlayışı, Osmanlı İmparatorluğunun son
yıllarında kurumlaşmıştır. Bundan yüz yıl
kadar önce, çocuklara yönelik olarak Darüşşafaka'yı,
yetişkin ve yaşlılara yönelik olarak da Darülaceze'yi
kurmuşuz; bu kuruluşlara gelir temini amacıyla birtakım
gayrimenkulleri vakfetmişiz.
1982 Anayasasının 60 ıncı
maddesinde "herkes, sosyal güvenlik hakkına sahiptir.
Devlet, bu güvenliği sağlayacak gerekli
tedbirleri alır ve teşkilatı kurar" ve 61 inci maddesinde
"devlet, harp ve vazife şehitlerinin dul ve yetimleriyle, malul ve
gazileri korur ve toplumda kendilerine yaraşır bir hayat seviyesi
sağlar.
Devlet, sakatların korunmalarını ve
toplum hayatına intibaklarını sağlayıcı
tedbirleri alır.
Yaşlılar, devletçe korunur.
Yaşlılara devlet yardımı ve sağlanacak diğer
haklar ve kolaylıklar kanunla düzenlenir.
Devlet, korunmaya muhtaç çocukların topluma
kazandırılması için her türlü tedbiri alır.
Bu amaçlarla gerekli teşkilat ve tesisleri kurar
veya kurdurur" ifadeleriyle, devletin, ihtiyacı olan
vatandaşlara yardımı, onların bakım ve
korunmasını, Anayasal bir hak olarak belirlemişiz; ancak, bugün
gelinen noktada, her yaştaki bakıma, yardıma ve korunmaya muhtaç
vatandaşlarımıza gereken hizmeti layıkıyla
verdiğimiz söylenemez.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Plan ve Bütçe Komisyonunda
kurum bütçesi görüşülürken, ülkemiz nüfusunun yüzde 41'inin 0-18 yaş
arasında olduğu; bu nüfusun yüzde 2'sini korunmaya muhtaç
çocukların oluşturduğu; buna göre, ülkemizde 523 bin korunmaya
muhtaç çocuk bulunduğu; oysa, Çocuk Esirgeme Kurumu yurtlarından
yararlananların 18 773 kişi olduğu; yani, korunmaya muhtaç
çocukların sadece yüzde 3,6'sına hizmet götürülebildiği;
yaşlılara bakım veren müesseselerin yeterli
olmadığı; koruma altına alınan çocukların,
yaş sınırı nedeniyle kurumdan bakım ve faydalanma
haklarının sona ermesinden sonra mağdur durumda kaldıkları;
kurumun çağdaş bir yapıya kavuşturulması ve hizmet
veren personelin nitelik ve nicelik yönünden takviye edilmesi; mevcut
personelin ise, peridyodik aralıklarla hizmetiçi eğitime tabi
tutulması gerektiği şeklinde görüş, öneri ve
açıklamalar dile getirilmiştir.
2828 sayılı Kanunla, korunmaya, bakıma
ve yardıma muhtaç çocuk, sakat ve yaşlı
insanlarımızın tespit edilmesi, bunların korunması,
bakımı, yetiştirilmesi, eğitim ve rehabilitasyon hizmetleri
bu Kuruma verilmiştir; yani, devlet, bir bakıma, Atatürk'ün deyimiyle
"kimsesizlerin kimsesi olma" görevini yerine getirmeye
çalışmıştır. Sosyal devlet ilkesinin gereği, bu
hizmetlerin, insan onuruna yakışır tarzda yerine getirilmesidir.
Fakat, üzülerek ifade etmek isterim ki, Kurum, elindeki kısıtlı
imkân ve personelle bu kadar geniş ve kapsamlı hizmeti
layıkıyla yerine getirememektedir. Yılların birikimi olan
sorunların bir anda çözümlenmesini beklemek de, hayalcilikten öteye
geçmeyecektir.
Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü bünyesinde,
bugün için, 71 çocuk yuvası, 91 yetiştirme yurdu, 40 huzurevi, 22
rehabilitasyon merkezi, 27 kreş ve gündüz bakımevi, 9 toplum merkezi,
7 kadın misafirhanesi, 2 aile danışma merkezi, 3 yaşlı
danışma merkezi ve 14 gençlik evi olmak üzere, 286 adet sosyal
yardım kuruluşu bulunmaktadır. Bu kuruluşlardan 71 çocuk
yuvasında 6 676 çocuğa, 91 yetiştirme yurdunda ise 9 576 gence
olmak üzere, toplam 16 252 kişiye bakım hizmeti sunulmaktadır.
1997 yılında 3 gündüzlü, 1 yatılı
olmak üzere, 4 rehabilitasyon merkezinin daha hizmete açılmasıyla
birlikte, 17 052 çocuk ve gence hizmet verilecektir.
Mevcut hesaplamalara göre, Kurum bakımına
alınan 1 çocuğun aylık maliyeti 25 milyon lira
civarındadır; yaklaşık olarak 2 işçinin asgarî ücreti
tutarında bir paranın, sadece 1 çocuğun gideri olarak
harcanması, toplumun diğer kesimlerine yapılmış bir
haksızlık olarak düşünülebilir. Bu nedenle, ülke genelinde bir
ihtiyaç haritası çıkarılarak, mevcut hizmet birimlerinin daha
verimli olarak çalışması, Kurumun, zaten kısıtlı
olan imkân ve personelinden daha uygun ve verimli olarak
faydalanılması sağlanmalıdır.
Bütün bunlardan daha önemlisi, bir çocuğun
yetişmesinde en önemli etkenin, onun ihtiyaçlarının
karşılanmasının ötesinde, ona gereken şefkat ve
ilginin gösterilmesi gerçeğinden hareketle, yakınları bulunan
korunmaya muhtaç çocukları, Kurum bakımına almadan, ait
oldukları aile ve çevre içerisinde, aynî ve maddî katkı
sağlayarak korunmaları veya geçtiğimiz yıllarda
geliştirilmiş bulunan koruyucu aileler projesinin daha geniş bir
kapsamda uygulamaya konulmasıdır. Bu tür uygulamaların
yaygın hale getirilmesi sonucu bakım, yardım ve korunmaya muhtaç
çocukların, daha sağlıklı ortamlarda bire bir ilişki
içerisinde yetişmeleri sağlanmış olacaktır.
Son yıllarda kurum bünyesinde koruyucu, önleyici
yeni hizmet projeleri geliştirilerek; ailenin, sosyal çevresi içerisinde
desteklenerek sorunları önlenmeye, daha fazla muhtaç kişiye hizmet
götürülmeye çalışılmıştır. Ancak, gerek bu tür
sorunu olan aile ve bireylerin tespitindeki zorluklar gerekse Kurum bütçesinde
yeterli ödeneğin bulunmayışı, geliştirilen projelerin,
tam anlamıyla, hayata geçirilmesini mümkün kılamamaktadır.
Koruma altına alınan çocukların yaş sınırı
nedeniyle, Kurumdan bakım ve faydalanma haklarının sona
ermesinden sonra mağdur durumda kalmalarını önlemeye yönelik
projeler geliştirmek zorundayız. Bunu
yapamadığımız takdirde, devlet imkânlarıyla belirli
bir yaşa getirdiğimiz insanları, en verimli çağlarında
sokağa bırakmış oluruz ki, bu birçok sakıncayı da
beraberinde getirecektir. Bu amaca yönelik olarak çıkarılan 3413
sayılı Yasa ile, 1988 yılından bu yana 8 473 gencimiz
işe yerleştirilmiştir.
Bunun yanı sıra, 18 yaşını
tamamlayarak kuruluşlardan ayrılan, işe yerleşmiş ya
da sırada bekleyen gençlerin, barınma ve topluma uyum sürecinde
desteklenmeleri amacıyla, 13 adet gençlik evi hizmet vermektedir. Ergenlik
döneminde ortaya çıkan çeşitli problemlerin çözümünde, çocuklara
yardımcı olmak amacıyla, ergen danışma merkezleri
açılmıştır. Üzerinde ağırlıkla durulan
bakıma ve korunmaya alınmış çocuklarımızın
yanında, günümüzde, özellikle, büyük kentlerimizde tiner, alkol ve
uyuşturucu bağımlısı, rehabilite edilmesi gereken
çocuklarımız mevcuttur.
Yine aynı
şekilde, görme, işitme, konuşma, felçli, spastik,
ortopedik ve zihinsel özürlü milyonlarla ifade edilen çocuk, genç,
yaşlı insanımıza devletin şefkatli elini yeterince
uzatamıyoruz. Doğaldır ki, bir tek sosyal güvenlik kurumunun
bütün bu olumsuzluklara çözüm üretmesi düşünülemez. Doğru Yol Partisi
olarak, bu çocuklarımızın topluma kazandırılması
üzerinde önemle durduğumuzu, bu yönde atılacak her olumlu
adımın arkasında ve işleyişin takipçisi
olacağımızı özellikle belirtmek istiyorum.
Gençliklerinde ve verimli çağlarında bu
ülkeye hizmet etmiş, sosyal ve ekonomik yönden yoksunluk içinde olup,
bakıma ve korunmaya muhtaç yaşlılarımızı huzurlu
bir ortamda korumak, onlara bakmak, sosyal, psikolojik ve sağlıkla
ilgili ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla ülke
genelinde 40 huzurevi ile hizmet vermeye çalışılmaktadır.
Bununla birlikte, huzurevi bakımı gerektirmeyen, kendi evlerinde
yalnız ya da ailesiyle birlikte yaşayan ve
yaşlılığı nedeniyle giderek azalan çevresel
ilişkilerini güçlendirmek isteyen, yalnızlık duyan
yaşlıların, gündüzleri bir araya gelerek
yaşıtlarıyla bir arada olabilecekleri ve çeşitli sosyal, kültürel,
sanatsal çalışmalara katılabilecekleri yaşlı
danışma merkezlerinin de açılmaya başlanması olumlu
bir gelişmedir.
Bedensel ve zihinsel özürleri nedeniyle normal
yaşamın gereklerine uyamama durumunda olan kişilerin, fonksiyon
kayıplarını gidermek ve toplum içinde kendilerine yeterli
olmalarını sağlayan becerileri kazandırmak veya bu
becerileri kazanamayanlara devamlı bakmak üzere, kurum bünyesinde kurulan bakım ve
rehabilitasyon merkezlerinin daha da
yaygınlaştırılması için Hükümetimiz yeterli gayreti
gösterecektir.
Nitekim, Hükümetimizin, özürlü
vatandaşlarımıza yönelik olarak, onların iş
kurmalarını teşvik ve onlara destek amacıyla kaynak
ayırması, bu yönde atılmış olumlu bir
adımdır. Doğru Yol Partisi Grubu Meclis gündeminde bulunan,
özürlü vatandaşlarımızla ilgili yasanın bir an önce
görüşülmesi ve bu vatandaşlarımızın normal hayatta
karşılaştıkları sorunları giderebilmek için her
türlü çaba sarf edilecektir.
Değerli milletvekilleri, Kurum, yukarıda
belirtmeye çalıştığım şekilde, gerek
yüklendiği görevlerin çeşitliliği ve çokluğu ve gerekse
yetersiz kaynak ve personel nedeniyle etkin ve verimli
çalışamamaktadır. Bunlara, aşağıdaki iki önemli
olumsuzluğu da eklediğimiz zaman, Kurumun yapmaya
çalıştığı hizmetleri takdirle karşılamamak
mümkün değildir.
Belediyeler, yüzde 1'lik payları 2464
sayılı Yasanın 103-3 maddesindeki "kanunlarla tayin edilen
ve belediyelerce tespit edilen sosyal amaçlı kuruluşlara veya
hizmetlere tahsis ederler" hükmüne göre, bu parayı Kuruma
aktaramamaktadırlar.
Üniversiteler, 2547 sayılı yasaya dayanarak,
dönersermaye kurduklarını belirterek, o yıla ait
hâsılatlarının yüzde 1'ini Kuruma aktarmaktan
kaçınmaktadırlar.
Uygulamada sosyal yardımlaşma ve
dayanışma vakıflarının çokluğu, amaçlanan
hizmetlerin yerinde ve uygun kullanımına engel teşkil
etmektedir.
Yine, aynı şekilde, sosyal yardımlar
alanında, kaynakların farklı birimler tarafından
kullanımı, kaynak israfına yol açmaktadır. Verilen
hizmetlerin etkin ve verimli olması için, bu amaca yönelik olarak faaliyet
gösteren kuruluşları tek bir çatı altında toplamak,
eğer yapılamıyorsa, bunların arasında koordinasyonu
sağlamak gerekmektedir.
Özel ihtisas gerektiren Kurumun hizmetleri, bugüne
kadar, ağırlıkla, kalifiye olmayan veya bu amaca yönelik
eğitim görmemiş çeşitli personel eliyle yürütülmeye
çalışılmıştır. Bu nedenle hizmetlerde gereken
etkinlik ve verimlilik sağlanamamıştır.
Sosyal hizmetler çocuk gelişimi ve eğitimi,
psikoloji ve bu gibi konularda meslek eğitimi alan kişileri, bu
kurumda istihdam ettiğimiz takdirde, amaçlanan ve istenilen etkinlik ve
verimliliğe ulaşmak mümkün olabilecektir.
Yılların birikimi olan meseleleri, takdir
edersiniz ki, bir anda çözümleyemeyiz. O halde, yapılması gereken,
ulusal düzeyde sosyal hizmet politikasını belirlemektir.
Kurumla ilgili yapacağımız
çalışmalarda politik kaygıları bir yana bırakarak,
etkin çalışmayı ve ihtisaslaşmayı sağlamamız
gerekmektedir. Bunun yanı sıra, devlet eliyle sunulan hizmetlerde
toplumsal katılımı ve denetimi de sağlamalı, Kurumu,
idarî ve malî özerkliğe sahip bir liyakat ve ihtisas kurumu haline
getirmeliyiz.
Her yaştaki korunmaya, bakıma ve yardıma
muhtaç insanlarımızı belirli günlerde hatırlamak yerine,
onların sorunlarına kalıcı çözümler üretmek
zorundayız.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
şimdi de, Danıştay Başkanlığı bütçesiyle
ilgili görüşlerimi arz edeceğim.
1868 yılında Şurayi Devlet adıyla
kurulmuş bulunan, 1924 Anayasasıyla, anayasal bir kurum haline
getirilen Danıştay, 1961 ve 1982 Anayasalarında yüksek idare
mahkemesi olarak yerine almış bir kuruluştur.
2575 sayılı Kanunda belirtildiği üzere,
yargı görevinin yanı sıra, danışma ve inceleme
görevlerini de yerine getirmektedir.
Danıştay, bireyin hak ve özgürlüklerini
korumak, haksızlığa uğranıldığında
şikâyet hakkını kullanmak, dava açılmak için
kurulmuştur.
Kaldı ki, demokratik hukuk devleti olabilmenin,
olmazsa olmaz şartlarından birisi ve belki de en önemlisi,
Anayasanın 125 inci maddesinde de belirtilmiş olduğu gibi,
idarenin tüm eylem ve işlemlerinin yargı denetimine tabi
olmasıdır.
Devletin en önemli kurumlarından birisi olan
Danıştay, yetersiz personel ve son derece yoğun dosya
trafiğiyle, imkânsızlıklar içerisinde görev yapmaya
çalışmaktadır.
1996 yılı eylül ayı sonuna kadar dava
dairelerine gelen dosya sayısı 45 997, bir önceki yıldan devreden
dosya sayısı 53 098. Bu dosyalardan, ancak, 35 070 adedi
sonuçlanabilmiş, 61 050 dosya sonuçlanmayı beklemektedir.
Başkanlığın, bu kadar yüklü dava
dosyasıyla uğraşmasının başlıca iki nedeni
bulunmaktadır. Bunlardan birincisi; alınan eğitim ve liyakata
göre işlem yapılmayarak, idarî tasarruflarda politik
davranılması; ikincisi, Danıştayın vermiş
olduğu kararların, yine bu kuruluş tarafından takip
edilmeyişidir.
Başkanlığın vermiş olduğu
kararlar, çoğu zaman, idare tarafından uygulanmamakta, bunun sonucu
dava açan vatandaşımız, Cumhuriyet
Savcılığına suç duyurusunda bulunmakta; fakat, mahkemelerin
vermiş olduğu kararlar çoğu kez
caydırıcılıktan uzak olmaktadır.
Nihaî olarak verilmiş olan tazminat, bu karara
neden olan tasarruf sahibi tarafından değil, idarece ödenmekte;
nihayetinde, bütün topluma mal olmaktadır. O halde, gerek bu tür
olumsuzlukların önüne geçebilmek ve gerekse Danıştayın
kapasitesini aşan dosya yükünü hafifletebilmek için, bizlerin, buna
yönelik çözümler üretmemiz, demokratik hukuk devletinin böylesine önemli
kurumlarının yıpranmasının önüne geçmemiz
gerekmektedir.
Bu dileklerle, konuşmama son verirken, 1997
bütçesinin ülkemiz için hayırlı olmasını diler, Yüce
Meclisi saygıyla selamlarım. (DYP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Arıkan, teşekkür
ediyorum efendim.
Sayın milletvekilleri, müzakereye konu bütçelerle
ilgili olarak sorular, grup adına yapılan konuşmaların
bitimine kadar alınacaktır. Soru sormak isteyen sayın üyelerin,
grup adına yapılan konuşmaların sonuna kadar,
sorularını, Divana göndermelerini rica ediyorum.
Demokratik Sol Parti Grubu adına 4 sayın üye
konuşacaklar.
DSP Grubu adına ilk konuşmacı,
Sayın Teoman Akgür, sürenizi dörde mi böldünüz efendim?
TEOMAN AKGÜR (Sakarya) – Evet, 10 dakika...
BAŞKAN – Peki, buyurun efendim.
(DSPsıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakika.
DSP GRUBU ADINA TEOMAN AKGÜR (Sakarya) – Teşekkür
ederim.
Sayın Başkan, sayın üyeler; hepinizi
saygıyla selamlarım.
Demokratik Sol Parti Grubunun, Hazine
Müsteşarlığı bütçesi üzerine, görüş, kaygı ve
önerilerini açıklayacağım. Bu yılın bütçesinde,
yıllardır tutmayan, bu yıl da tutmayacağı
şimdiden bilinen, enflasyon, faiz ve kur hedeflerinin yanı sıra,
yenilik olarak denklik hedefi getirildi; ancak, kötüye gidişin
hızlanması dışında değişen bir şey yok.
Geçen hafta eködenek yasası çıkarıldı. Bu yıl da
aynı olacak; üstelik, 30 uncu maddeyle, her yıldan fazla borçlanma
olanağı sağlandı.
Hedef kavramı dolayında
konuşacağım; çünkü, açıklanan hedefler, Hükümetin kamuya
sözüdür. Hedeflerin tutturulamaması güveni sarsar, güven yitirmenin sonu,
piyasaların iyice denetimden çıkmasıdır. Üstelik, şu
anda, para piyasası, mevduatın sınırsız güvencesi
nedeniyle rekabet özgürlüğünden yoksundur.
Denk bütçe veya bütçe denkliği kötü bir şey
değildir; ancak, denk bütçe hedefi, kötü bir hedeftir. Denk bütçe iyi bir
şey ise, daha iyisi, fazla veren bütçedir. Beşi 10'ardan 50 milyar
dolarlık kaynak paketlerinin hakkı da zaten, fazladır.
Açık, denk veya fazla, hangi bütçe olursa olsun, ne pahasına
olduğu sorulur; çünkü, gerçek yaşamda kaynak sınırlı,
ihtiyaç sonsuzdur. İnsanın çalışma hakkı olunca,
iktisadî siyasetin tek hedefi olabilir; o da işsizlikte odaklanır.
Bütçe açıklarının gerekçesi, her zaman,
her ülkede işsizliği azaltma veya istihdamı artırma
olmuştur. Ne açık bütçe işsizliği azaltmanın
garantisidir ne de bütçe fazla verdiğinde işsizliğin
artacağı kesindir. Yine de, açıklar, işsizliği azaltma
gerekçesiyle savunulur, hem açığın hem işsizliğin
azaltılması gerektiği biçiminde eleştirilir. Tüm zamanlar
ve ülkelerde, bütçe görüşmelerinin özü, aşağı yukarı
böyledir. Bütçe açığı üzerinde durmamın nedeni, devletin
para basma yetkisi var oldukça, bütçenin uzun dönem ortalaması açık
olmuştur ve bu bir gerçektir. Bu gerçek ve bütçe görüşmelerindeki
yaygın tavırlara karşın, bu bütçede tartışılanlar
tüm zamanlardan ve ülkelerden çok uzak; hayalciliği
tartışıyoruz.
Sayın Başkan, sayın üyeler;
Birleşmiş Milletler çatısı altında dünyaya bir düzen
geldikten sonra, sermaye birikim kuralları iyi tanımlanmış
ülkelerde, devletçi iktisadî siyaset yaygındı.
Sermaye birikim kurallarının iyi
tanımlanmış olmasının anlamı, devlet eliyle
zengin yaratma veya devlet sırtından zengin olma
olanaklarının bulunmamasıdır. Devletçi iktisadî siyaset ise,
serbest piyasaların iktisadî bunalımdan çıkışı
sağlayamayacağı, bunalımdan çıkabilmek için devlet
müdahalesi gerektiği anlamındadır.
Bu ülkelerin, 1946-1973 döneminde bütçe
gelişmeleri şöyle soyutlanabilir: İktisadî canlanma ve
genişlemede bütçeler açıktan fazlaya dönüşmüşlerdi;
iktisadî durgunluk ve gerilemede ise, bütçeler fazladan açığa
dönüşmüşlerdi. Böyle olunca, bütçeler, yalnız, ortalama
yıllarda denk olmuşlardı. İktisadî canlanma ve
genişlemede, bütçelerin açıktan fazlaya yönelme nedeni, vergi gelirlerinin
artışıdır; çünkü, bir yandan gelir artışıyla
birlikte müterakki gelir vergisi düzeninin sonucu olarak doğrudan vergi,
öbür yandan işlem sayısının artışıyla
dolaylı vergi geliri artmaktaydı.
İktisadî durgunluk ve gerilemedeyse, bütçelerin
fazladan açığa yönelişleri, bir yandan vergi geliri
düşerken, öbür yandan devletin işsizlere yardımının
artışı ve iş yaratmak için kamu yatırım
harcamalarının artırılması gereğiydi.
1970'lerin ortalarına doğru, vergi düzenine
saldırı başladı. Gerekçe; üretimi, çalışmayı
ve harcamayı caydırıcı nitelikte oluşuydu. Öyleyse,
üretimi, çalışmayı ve belirli harcamaları özendirici,
dolaysızdan çok dolaylı, her koşulda oranları yüksek
olmayan bir vergi düzeni gerekirdi. Bu görüş, 1970'ler biterken
yaygınlaştı.
1980'lerin başında, böylesi bir yapısal
değişim gündeme gelince devletin nasıl küçültüleceği -yolu
bulunsa bile- uzunca bir süre alacağından, bütçe
açığının büyüme sorununun nasıl çözüleceği
tartışması başladı.
Devlet harcamalarının, dolayısıyla,
büyüklüğünün vergi gelirince belirlenmesi gerektiği yargısı
kabul gördü. Geçiş döneminde ise, bütçe açığını
büyütmemek için özellleştirme karşılıklarının
yeteceği söylendi. Tartışma, bu çözüm önerisiyle durulmaya
başladı. Ancak, vergi reformları uygulamaya konulduğunda
bütçe açıkları büyüdü; devlet beklendiğince küçülemedi; üstelik,
durgunluktan çıkışlarda daha da büyüdü; işsizlik yükseldi.
Devletin küçültülmesi hedefiyle belirlenen iktisadî siyasetin sonuçları
böyle. Vergi reformları da birkaç kez gözden geçirildi. 1980'li
yılların bütçeyle ilgili özeti, aşağı yukarı
böyle .
Sayın Bakanın bütçe konuşmasından
okuyorum: "Denk bütçe demek, gelirler kadar harcama yapılacak
demektir." Sanırım, yorum gerektirmiyor.
Sayın Başkan, sayın üyeler;
gelişmeleri ana hatlarıyla anlatırken, özelleştirmenin
yerinin açıkça tartışıldığını
göstermeye çalıştım. Görüştüğümüz bütçe de, kamu
malları satılabilirse denk
kapanabilecektir; ancak, bu özelliği açıkça söylenmemekte,
satış karşılıkları, yine, gelir gibi
gösterilmektedir.
Yine, Sayın Bakanın sunuş
konuşmasından okuyorum: "Vergidışı normal
gelirlerin önemli büyük kalemlerini özelleştirme gelirleri ile kamu
gayrimenkullerinin satışından elde edilecek gelirler oluşturmaktadır."
Şu sıralar Avrupa'da izlediğimiz, bir
yönüyle Türkiye'dekine benzer tartışmaya değinmek istiyorum.
Avrupa Para Birliğine girebilmek için, aday ülkelerin, Maastricht
hedefleri uyarınca, bütçe açıklarını, ulusal gelirin yüzde
3'ünün altına ve kamu borcunu, yine, ulusal gelirin yüzde
60'ının altına indirmeleri gerekmektedir. Bu hedef
değerlerinin, devletin büyüklüğünü ve borcunu sabit tutma
kısıtıyla, yapısal modele dayanan bilimsel yöntemle
hesaplandığını da belirtelim.
Çoğu ülkeler, hedefler uğruna, yüksek
işsizlik oranlarına katlandıkları gibi, Akdeniz ülkeleri,
hedefler konusunda iyice sıkışmışlardır.
Fransa'nın kamu malları satış
karşılıklarını bütçeye gelir yazabilmesi görmezden
gelinirken, bu işlemin muhasebe oyunu olduğunu savunan, başta
İtalya olmak üzere diğer Akdeniz ülkeleri, kendilerine, benzer uygulama
için göz yumulmamasını eleştirmektedir.
Sık sık Avrupa'nın Türkiye'ye
karşı çifte standartlı davrandığından
yakınılır. Oysa, Avrupa, çifte değil çok
standartlıdır (RP sıralarından alkışlar) ve bu
standartlar yalnız bize uygulanmaz, görüldüğü üzere aralarındaki
ilişkilerde de geçerlidir.
Her ülke için gerçek tek hedef işsizliği
önlemektir. O da yatırımı uyarmakla sağlanır. Bu
uğurda ara hedef veya hedefler belirlenir. Faiz, fiyat veya kur
istikrarı veya belirli parasal büyüklükler ara hedefler olarak belirlenir
ve para siyaseti bu hedeflere göre tasarlanır. Yeni para birimleri
önermek, kafaları allak bullak etmekten fazlasına yaramaz. Hele yeni
olarak öne sürülen şey eski sömürge uygulamalarından ilham
alıyorsa, kaygı artar.
Bir kaygımız da, komisyonda tahkim
niteliğindeki bir girişim önlendiyse de, muhasebe oyunu
niteliğindeki tahkim işlemlerinin sürebileceğidir. Bu
işlemde araç, kamu borcuna karşılık Merkez Bankasına
verilen uzun vadeli kâğıtlardır ve tutarı 1995
yılında 25, bu yıl 50 trilyon liradır.
Anlaşılamayan bir konu, Hazinenin Merkez
Bankasına değerlendirme farkı karşılığı
olarak borç kâğıdı vermesinin konvertibilite
mantığıyla nasıl uyuştuğudur. Bu konuların
ayrıntıları komisyon tutanaklarından izlenebilir.
Avrupa'dan sonra Amerika Birleşik Devletleri
uygulamasına değinerek ara hedef konusunu aydınlatmak istiyorum.
Amerika'nın Merkez Bankası olan FED, 1978 tarihli Tam İstihdam
ve Dengeli Büyüme Yasası gereği, ara hedef olarak kredi ve parasal
büyüklükleri belirlemek zorundadır ve orada işsizlik oranı
Avrupa'nın yarısından azdır.
Sayın Başkan, sayın üyeler; Hazine
bütçesinin büyük bölümü faize gittiğinden, faiz oranı hedefi önemli.
Yıllardır, faiz ödemeleri, faiz oranı hedefinin gerçekçi
olmayışı nedeniyle, başlangıç ödeneklerinden hayli
sapmaktadır. Bu yıl da yüzde 50 dolayında sapacağı
beklenmektedir.
Kur hedefine ise kimse inanmıyor. Kurun, enflasyon
ve faiz veri iken, sıcak para girişini durdurmayacak veya
çıkışa döndürmeyecek biçimde yönetildiği, rumuzunun da
makas olduğu biliniyor.
On yıldır ve bu yıl, bir de kur
değişimi nedeniyle Türkiye'nin dışborcunun
arttığı söylenmektedir. Dışborca ilişkin önemli
kur olan mark-dolar kuru, 1978 yılında 1,80'den, 1985 Şubatında
3,30'a yükseldi, günümüzde 1,50 dolayında. 1978 yılından bu
yana, yıl yıl kur değişiminin Türkiye'nin
dışborcunu nasıl etkilediğinin açıklanmasını
isteriz.
Demokratik Sol Partinin görüş, öneri ve
kaygıları bunlar. Şimdi, tüm ulusu üzen bir konuya değinmek
istiyorum.
(Mikrofon, otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – 1 dakika eksüre veriyorum efendim;
lütfen...
Buyurun.
TEOMAN AKGÜR (Devamla) – Cumhuriyet tarihinde ilk kez,
Hazinenin kesinhesap kanun tasarısı, komisyonda, kısmen ibra
edilerek veya kısmen ibra edilmeyerek Genel Kurula sunulacaktır.
Dışborca ilişkin, 8 inci maddenin (b) fıkrası metinden
çıkarılmış; 599 trilyon liralık dışborca
ilişkin bilgi ve belgeler, Hazinece sağlanıp,
Sayıştayca denetlendikten sonra, 1996 yılı bütçe kanun tasarısı
görüşülürken karara bağlanabilecektir. Bu konu, 1992
yılından bu yana, Sayıştay raporlarında yer
almışsa da, gereği, ilk kez bu yıl, Demokratik Sol Parti
milletvekillerinin uyarısıyla yapılmıştır. Söz
konusu dönem boyunca, komisyonda
çoğunluğu DYP, SHP ve CHP'nin oluşturduğu da dikkate
alınmalıdır.
Sayın Başkan, sayın üyeler; hepinizi
saygıyla selamlarım. (DSP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Akgür, teşekkür ediyorum
efendim.
Demokratik Sol Parti Grubu adına ikinci
konuşmacı olarak, Sayın Necdet Tekin; buyurun efendim. (DSP
sıralarından alkışlar)
Efendim, Sayın Gürtan, süresinden, zatı
âlinize 2 dakika verdiğini ifade buyurdular; 12 dakika süreniz var.
DSP GRUBU ADINA NECDET TEKİN (Kırklareli) –
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Demokratik Sol Parti Grubu
adına, Başbakanlık Devlet Planlama Teşkilatı bütçesi
üzerinde söz almış bulunuyorum; sözlerime başlamadan önce, Yüce
Heyetinizi saygılarımla selamlarım.
Devlet Planlama Teşkilatı
Müsteşarlığı, aslî görevi olan kalkınma planları
ve yıllık programların hazırlanmasında, konjonktür,
kamu maliyesi, ödemeler dengesi, para arzı, para, banka ve malî piyasalar
konularında gerekli araştırmaları yaparak,
sanayileşme, dışticaret, teşvik ve yönlendirme, ekonomik ve
sosyal uyum, kurumsal ve hukukî düzenlemeler ve diğer yapısal konularda
araştımalar yaparak, politika önerileri geliştirme ve Hükümete
sunma işlevini görür. Bu bağlamda, her ay, ülkenin temel ekonomik
göstergelerini bu kuruluşumuz yayımlamaktadır.
Değerli arkadaşlarım, Devlet Planlama
Teşkilatı, bütçedeki devlet yatırımlarını
dağıtırken, âdeta, bir ekmeğin üzerine yağ sürer gibi
dağıtma şeklini benimsemiş durumdadır. Böyle olunca
da, bitmek üzere olan yatırımlara ayrılan kaynaklar yetmemekte
ve bu yatırımlar, ülke ekonomisine katkı sağlayacak hale
getirilememektedir. Kaynaklar, öncelik sırasına göre ve bitirilecek
şekilde dağıtılamamaktadır. Neredeyse, bazı
yatırımların bitirilmesi için uzun yıllar gerekmektedir.
Değerli arkadaşlarım, Demokratik Sol
Parti Genel Başkanı Sayın Bülent Ecevit'in, bütçenin ilk günü
yaptığı konuşmada da belirttiği gibi, Türkiye, ciddî
bir enerji darboğazı tehlikesiyle karşı
karşıyadır. Bunun başlıca sorumlusu, dört
yıllık hükümet döneminde, enerji santralları
yatırımlarından gereken kaynağı esirgemiş olan Doğru
Yol Partisi ve onun sosyal demokrat ortağıdır. Şimdi, Refah
Partisi-Doğru Yol Partisi Hükümeti, bunları bir an önce
tamamlayıp devreye sokmak yerine, kiralayarak veya satarak elden
çıkarma gibi bir yöntemi benimsemiş durumdadır.
Bu hidroelektrik enerji santrallarından
birçoğunun yapımı yüzde 70-80 oranında
tamamlanmış durumdadır. Dicle Barajı -bilgi olsun diye
söylüyorum- yüzde 98 oranında tamamlanmıştır. Beyköy,
Seyhan, Çatalhan, Kralkızı Barajları yüzde 97 oranında
tamamlanmıştır. Yenice ve Kelkit Karataş Barajları
yaklaşık yüzde 90 oranında tamamlanmıştır.
Devlet, sadece bu saydığım barajlara, sadece bunlara, 28 trilyon
gibi çok küçük bir rakamı bu yıl bütçede ayırsa ve bu altı
barajın, enerji santrallarının süratle devreye girmesini
sağlasa, önümüzdeki yıllarda ortaya çıkacak olan enerji darboğazını
daha şimdiden önlemiş olacaktır; ancak, Devlet Planlama
Teşkilatının bütçe önerilerinde bu öncelikler yoktur. Biz,
sormak istiyoruz; niçin Devlet Planlama Teşkilatı bu barajların
bitirilmesine öncelik vermemektedir?
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
Türkiye'nin nüfusu, her yıl 1 milyon 200 bin kişi civarında
artmaktadır. Bu durumda, kır ve kent nüfus
dağılımını koruyabilmek için, her yıl, kentlerde
700 bin ve kırsal kesimde de yaklaşık 500 bin
insanımıza iş bulma, iş yaratma zorunluluğumuz
vardır. Bütçelere baktığımız zaman, 1970-1985
arasında yatırımların payı yaklaşık olarak
yüzde 12 ilâ 22 arasında dalgalanırdı; ancak, son yıllarda,
bu, giderek düştü ve bu yıl, yaklaşık olarak, bütçede
yatırımların payı yüzde 5 civarlarına kadar geriledi.
Şimdi, diyoruz ki, bu akıl almaz
gelişme, ülkenin ekonomik ve sosyal altyapısında
onarılması güç sorunlar ortaya çıkaracaktır. İzlenen
yanlış kur politikaları sonucu, 1988 yılından bugüne,
özel kesim imalat sanayiî sermaye-yoğun yatırımları,
-buraya dikkatinizi çekmek istiyorum, özellikle, Devlet Planlama Teşkilatı,
bu kadar işsizi olan bir ülkede, özellikle sermaye-yoğun
yatırımları- hızlandırma yönünde politikalar
izlemektedir; olmamalı mı; olmalı; ama, her yıl 1 milyon
200 bin kişiye iş bulma zorunluluğunda olan bir ülkenin
planlarını üreten kuruluş, sermaye-yoğun
yatırımlara biraz daha az ağırlık verebilirdi.
Devlet Planlama Teşkilatının
izlediği politikalar sonucu oluşan bu gelişmeler, ülkemizdeki
işsizliği yükseltmekte, artan işsiz sayısı, sosyal
barışı sarsar niteliğe doğru gitmektedir.
İşsizliğin ulaştığı boyutu, son SSK
sınavlarında hep beraber gördük ve yaşadık. 2 500
civarında insanımızı işe alacaktık; 90 bin
civarında müracaat oldu. Onun için, sayın arkadaşlarım,
insanlarımızın iş ve aş kaygısı altında
yaşadıkları bir Türkiye'de, rejim tehlikededir ve bu olay,
Türkiye'nin rejimini sarsacak niteliktedir; rahat olunuz,
sıkıntıya hiç düşmeyiniz(!)
Sevgili arkadaşlarım, Devlet Planlama
Teşkilatı yayınlarında yaklaşık yüzde 14 ve 16
seviyesinde olan işsizlik, Türkiye genelinde gerçekçi değildir.
Gerçekçi olan, Uluslararası Çalışma Örgütü ILO'nun
açıkladığı yüzde 26,6'lık işsizlik
oranıdır. Şimdi, yapılacak iş, ülkemizin yeniden
yatırım yapılan bir ülke konumuna getirilmesidir. Bunun için,
yurtiçi tasarruflar yeniden artırılmalıdır;
işsizliği önleyecek projelere öncelikler verilmelidir.
Sayın arkadaşlarım, Türkiye'nin,
işsizliği süratle düşürebilmesi için, başka ülkelerin
tasarruflarını Türkiye’ye çekmek, başka bir deyişle,
Türkiye'deki yabancı sermayenin oranını da artırmak
zorundadır. Özetle söylemek istersek, Devlet Planlama Teşkilatı,
ülkemizde işsizliği önleyecek gerçekçi politikaları ve projeleri
üretmek zorundadır.
Özellikle eğitim konusunda da, Devlet Planlama
Teşkilatı projeler üretmelidir. Bugün, yükseköğretimde, ülke
gereksinmelerinin dışında binlerce insan yetiştirilmekte ve
üniversite mezunu işsizler giderek artmaktadır.
Kamu sağlığı alanında da
üretilen politikalar ve proje destekleri, Türkiye'nin insanına insanca bir
sağlık imkânı sunmaktan, ne yazık ki, uzaktır.
Limanlara, kara ve demiryollarına yönelik
projelerin ne kadar yetersiz ve sektörel bazda çarpık olduğu da
ortadadır.
Yukarıda belirttiğim temel hedeflerin
dışında, Demokratik Sol Parti olarak bazı önerilerimizi ve
tenkitlerimizi de sıralamak istiyorum:
1. Devlet Planlama Teşkilatı Yasası
1991'den 1996'ya kadar, maalesef, 5 defa değiştirilmiştir. Bu
kurumumuz, halen, 541 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle
yönetilmektedir. Bu nedenle, Devlet Planlama Teşkilatı yeniden
yapılandırılmalı ve siyasî etkilerden
arındırılacak bir hukukî statüye mutlaka
kavuşturulmalıdır.
2. Son onbeş yılda, planlama fikrinden, ne
yazık ki, giderek uzaklaşılmıştır. Devlet
Planlama Teşkilatı göstermelik bir kuruluş haline
gelmiştir.
Serbest piyasa ekonomisi adına, Devlet Planlama
Teşkilatının, planlarını, projelerini ve gelecek
beklentilerini yayımladığı, bilimsel tutarlılıkta
olan yayımlar ihmal edilmiştir.
Biz, Demokratik Sol Parti olarak, serbest piyasa
ekonomisini savunan bir partiyiz; ancak,
bunu savunmak, emredici değil, yol ve yön gösterici planlama yapmamıza,
kısa ve uzun vadeli projeler oluşturmamıza engel değildir.
Şayet bu anlamda planlamalar yapabilseydik; enerji darboğazına
girmezdik, bazı meslek dallarındaki eleman
açığımız, fazlalığımız birbirini
karşılayacak düzeyde olurdu, bazı hastanelerimiz boş
kalırken, bazılarına yığılmalar olmazdı;
özetle, terör olmazdı, büyük şehirlere göç olmazdı.
3. Devlet Planlama Teşkilatı, kendini
küçültecekyerde, şu anda 699 elemanına ek olarak 259 eleman
alımına gitmektedir. "Bunların 12'si sözleşmeli,
kalanı memur statüsünde olacak" denilmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
NECDET TEKİN (Devamla) – 1 dakika ek süre alabilir
miyim?.. Arkadaşımın hakkını
kullandığım için bunu sizden rica ediyorum.
BAŞKAN – Buyurun.
NECDET TEKİN (Devamla) – Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın arkadaşlarım, Devlet Planlama
Teşkilatı bir uzmanlık kuruluşudur; bir işe
yerleştirme yeri asla değildir.
4. Devlet Planlama Teşkilatı bugüne kadar
ihmal ettiği ve tarafına pek fazla uğramayı
düşünmediği son maddeye de mutlaka eğilmek zorundadır. Bu
maddemiz, Devlet Planlama Teşkilatı, köylünün
yoksullaşmasını önleyecek, tarımı ileri ülkeler
düzeyine çıkaracak, açıkça, kalkınmayı köylüden
başlatacak, insanlarımızı -göçe zorlamadan-kentliliğin
tüm nimetlerinden yararlandıracak
yeni ve çağdaş projeler üretmek zorundadır.
Hepinize saygılar sunarım. (DSP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Tekin, teşekkür ediyorum
efendim.
Üçüncü konuşmacı olarak, Sayın Mustafa
Güven Karahan. (DSP sıralarından alkışlar)
Sayın Karahan, buyurun.
DSP GRUBU ADINA MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir)
– Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Sosyal
Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu 1997 malî yılı bütçesi üzerinde,
Demokratik Sol Partinin görüşlerini açıklamak üzere söz
almış bulunuyorum; bu vesileyle, hepinizi partim ve şahsım
adına saygıyla selamlarım.
Sosyal hizmetler, bilindiği gibi, bakıma,
korunmaya ve yardıma muhtaç kişi ya da ailelerin karşı
karşıya kaldıkları maddî, manevî ve toplumsal
yoksunlukların giderilmesini, gereksinmelerinin karşılanmasını,
muhtaçlık nedenlerinin önlenmesini ve çözüme kavuşturulmasını
hedefleyen hizmetler bütünüdür. Ayrıca, muhtaç kişi ve ailelerin
yaşam düzeylerinin iyileştirilmesi ve yükseltilmesini de amaç bilen
hizmetlerdir.
Bir sosyal hukuk devleti olan devletimiz,
Anayasamızın 61 inci maddesinde açıklandığı gibi,
özürlülere, muhtaç yaşlılara, muhtaç çocuk ve ailelere sosyal
hizmetleri götürmekle yükümlüdür.
Değerli arkadaşlarım, ülkemizde
uygulanan sosyal güvenlik sistemi iki farklı programdan
oluşmaktadır. Bunlardan birincisi, sistemin esasını
teşkil eden, prim ödenerek desteklenen programdır. Konumuzla ilgili
olan ikinci program ise, muhtaç insanlarımıza
karşılıksız olarak verilen sosyal hizmetleri içerir. Sosyal
güvenlik harcamaları içinde yüzde 3'lük bir paya sahip olan bu görev, 2828
sayılı Yasayla Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumuna
verilmiştir. Laik, demokratik cumhuriyetimizin ilk kurulan
kurumlarından biri olan Çocuk Esirgeme Kurumu, Ulu Önder Atatürk'ün,
çocuklara verdiği değerin bir göstergesidir. 23 Nisanın
çocuklarımıza bir bayram olarak armağan edilmesi ve 1924 Cenevre
Çocuk Hakları Bildirgesinin 1928 yılında imzalanması da bu
düşüncemizi destekleyen öğelerden diğerleridir.
Kurumun verdiği hizmetlerin odak noktası
insanlardır; hem de devletimizin bakmak, korumak ve desteklemekle yükümlü
olduğu insanlardır. Bunlar muhtaç ailelerdir, muhtaç
yaşlılardır, muhtaç çocuklar ve özürlülerdir. Kurum, bu
görevlerini 286 kuruluşuyla yerine getirmeye çalışmaktadır.
Bu güzide kurumumuzda verilen hizmetler, aile sıcaklığı,
sevgi, şefkat, hoşgörü ve saygı ortamında verilmesi gereken
hizmetlerdir. Ancak, uygulamadan ve basından öğrendiklerimiz, ne
yazık ki, kurumun hizmet birimlerinde insanlıkdışı
uygulamaların varlığını göstermektedir. Çocuklara baskı,
hatta işkence yapıldığı, görsel basının
görüntüleriyle kamuoyuna yansıtılmaktadır. Doktor olan
Sayın Bakanın, insanlık dışı bu uygulamaları
sona erdirmesini ve sorumluları adalet önüne çıkarmasını
istiyoruz. Ayrıca, kurumda verilen hizmetler, çocukların,
yaşlıların ve özürlülerin psiko-sosyal düzeylerine ve bedensel ihtiyaçlarına
uygun değildir.
Değerli arkadaşlarım, kurumda bürokrasi
kültürünün altyapısı yozlaştırılmıştır
ve yozlaştırılmayı sürdürmektedir. Kurumda görev
yapmamış, kurum sistemi ve örgütlenmesine yabancı kişilere,
sırf iktidar partili olmaları nedeniyle, kurum yönetimi, altın
tepsi içinde sunulmaktadır. Ayrıca, kurum
çalışanlarında bulunması gereken, eğitim, deneyim ve
uzmanlık, 1983'lerden sonraki siyasî otoriteler döneminde olduğu
gibi, Refahyol Hükümeti döneminde de gözardı edilen bir özellik
olmuştur.
Her konuda olduğu gibi, sosyal hizmetler konusunda
da ulusal bir politikamız olmadığı için, kalıcı,
kararlı, geliştirici ve ileriye dönük bir kurum politikası
saptanamamıştır; böylece, kurumun hizmetleri siyasî otoritenin
istemine göre yönlendirilmektedir. Gerçekten, politika dışı
kalması gereken bu kurumdaki politik uygulamalardan bir an önce
vazgeçilmelidir.
Elde ettiğimiz bilgilere göre, Refah Partili
Sayın Bakan, kurumun üst kademe yönetiminde 60'ın üzerinde
değişiklik yapmıştır. Bu da, kurumda sistemli bir
personel kıyımı yapıldığının
göstergesidir. Görevden alınanların yargı yoluyla görevlerine
dönmemeleri için yaratılan suç ve cezalarla, geriye dönüşün önü
kesilmektedir. Ayrıca, görevden alınanların yerine, ehliyetsiz,
deneyimsiz, çocuk gelişimi ve eğitimi ile çocuk psikolojisinden
habersiz, disiplin cezaları almış, soruşturmalar
geçirmiş şaibeli kişiler atanmaktadır.
Değerli arkadaşlarım, Türkçemizde
"esirgeme" sözcüğünün özel bir yeri vardır. Sosyal
Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumundan yeterli bütçenin neden
esirgendiğini Refahyol Hükümetinin Refah kanadına sormak
gerekmektedir. (DSP sıralarından alkışlar) Esirgenen bu
bütçeyle, muhtaç çocuklarımıza, yaşlılarımıza
nasıl bakacağız; onları nasıl koruyacağız;
muhtaç çocuk ve gençlerimizi nasıl eğiteceğiz; onları
nasıl meslek sahibi yapacağız; söyler misiniz?!. Bu bütçe,
Refahyol Hükümetinin muhtaç insanlarımızı sahipsiz
bırakacağının bir göstergesidir.
Kurumun bir diğer görevi de, özel girişimci,
vakıf ve gönüllü kuruluşlar tarafından açılacak hizmet birimlerinin açılış
izinlerinin verilmesi, standartlarının belirlenmesi ve bunların
denetlenmesidir.
Şimdi, Sayın Bakanımıza soruyorum:
54 üncü Hükümet kurulduktan sonra, 4 ilâ 6 yaş arasındaki çocuklara
ücretsiz bakım ve dinî eğitim vermek üzere kurulduğu belirlenen
Kıvılcım, Merve ve Şafak Çocuk Yuvaları hakkında
bir işlem yapmışlar mıdır?
MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) – Niye
yapsınlar ki?..
MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Devamla) – Bu özel
kuruluşlar, sosyal bir hizmet için mi, yoksa, laik, demokratik
cumhuriyetimizi yıkmak gibi bir niyetle mi kurulmuşlardır? (DSP
sıralarından alkışlar)
KAHRAMAN EMMİOĞLU (Gaziantep) – Siz laik
olamazsınız!..
ABDULLAH ÖRNEK (Yozgat) – Sabah sabah hikâye
anlatıyorsun.
MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Devamla) – Kurumun üstlendiği
görevlerden bir diğeri de muhtaç yaşlılardır.
Yaşlılarımız için, yetersiz de olsa, huzurevleri
bulunmasına rağmen, onların, yaşlılıkla ilgili
sorunlarının çözümüne yardım edecek geriatri
kuruluşları bulunmamaktadır; bunların açılması
sağlanmalıdır.
Değerli arkadaşlarım, ülkemizde, yüzde
11, yüzde 12 arasında bir orana sahip görme, ortopedik, zihinsel,
konuşma ve işitme özürlü insanlar yaşamaktadır. Özürlülerin
toplumsal yaşama katılmalarının sağlanması,
onların toplum içinde hem söz hem de yükümlülük sahibi
olduklarının kabul edilmesi, sosyal devletin gerekleri
arasındadır. Sosyal devlet, özürlülerin, toplumun tam ve eşit
bireyleri olmasını sağlayacak, toplumsal, siyasal ve yasal
değişikliklerin sağlandığı devlettir. 3
Aralık 1996 günü kabul ettiğimiz Başbakanlığa
bağlı Özürlüler İdaresi Başkanlığı
Kurulmasına Dair Yetki Kanunuyla, özürlülerin sorunlarının
çözüme kavuşturulacağını ümit ediyoruz. Bu yetki kanunu
çerçevesinde çıkarılacak düzenlemeleri titizlikle
denetleyeceğiz.
Özürlüler İdaresi Başkanlığı,
sorunlar yumağı içerisinde yaşam savaşı veren
özürlülerin, öncelikle, eğitim, istihdam ve sosyal güvenlik olmak üzere,
sağlık, özürlülük nedenleri, ulaşım, iletişim, konut,
spor ve kültürel alanlardaki sorunlarının çözümlenmesi için
kalıcı projeler üretmelidir.
Değerli arkadaşlarım, muhtaç
insanlarımızın sorunlarının çözümlenmesi için
ülkemizdeki sosyoekonomik dengesizliklerin ortadan kaldırılması
gereklidir. Büyük boyutlara varan ücret dengesizlikleri dizginlenmeli ve
işsizlik ortadan kaldırılmalıdır. Yoksulluk
sınırları içinde yaşayanlara, asgarî geçim düzeyi
sağlamamız ve bu insanlarımızı sosyal güvenlik
şemsiyesi altında toplamamız gereklidir.
Sosyal hizmetleri, yalnız devletin
sırtına yıkmak yerine, insanlarımızın özveriyle
katkıda bulunduğu bir yaşam tarzı haline getirmeliyiz.
Ayrıca, yerel yönetimler...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Efendim, 1 dakika eksüre veriyorum;
lütfen toparlar mısınız.
MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Devamla) – Hay hay, Sayın
Başkan.
... vakıflar, dernekler ve gönüllü
kuruluşlarla birlikte bu hizmetlerin yerine getirilmesine
çalışılmalıdır.
Kurum hizmetlerinden yararlanan çocuklardan, aileleri
olanların, ailelerinin yanında bakım ve korunmaya
alınması sağlanmalıdır. Kurum birimlerinde,
yalnız yetim ve öksüz çocuklar barındırılmalıdır.
Muhtaç çocukların, geçerli bir meslek sahibi
olacak şekilde eğitilmeleri sağlanmalıdır. Yasal
olarak belirlenen yurttan çıkarılma kuralları, özellikle hiçbir
akrabası olmayan ve iş bulamayan kız çocukları için daha
makul düzeylere çekilmelidir.
3413 sayılı Kanun hükümlerine, Sayın
Bakanımızın geçerlilik kazandırmasını
dilemekteyiz. Kurumun performans kriterleriyle çalışması
sağlanmalıdır. Bu sağlandığı takdirde,
Kurumun çalışmalarında verimlilik, üretkenlik ve personel
nitelikleri konularında hedefler istenilen düzeye getirilecektir.
Bu yetersiz bütçenin, muhtaç aile, çocuk,
yaşlı ve özürlülerimizle birlikte, ülkemize hayırlı
olmasını diler, şahsım ve Partim adına hepinizi
saygıyla selamlarım. (DSP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Karahan, teşekkür
ediyorum.
DSP Grubu adına, dördüncü konuşmacı
olarak Sayın Gürtan; buyurun. (DSP sıralarından
alkışlar)
DSP GRUBU ADINA YALÇIN GÜRTAN (Samsun) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Danıştay
Başkanlığının, 1997 Malî Yılı Bütçe Kanunu
Tasarısı üzerinde, Demokratik Sol Partinin görüş ve
düşüncelerini aktarmak amacıyla söz almış bulunuyorum;
şahsım ve Demokratik Sol Parti Grubu adına, hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Bu arada, geçen gün ebediyete intikal eden Mehmet Ali
Altın Beyin kederli ailesine başsağlığı
dileklerimi iletiyor, mensubu olduğu Anavatan Partisine ve Yüce
Meslisimize de taziyelerimi bildiriyorum.
HALİL ÇALIK (Kocaeli) – Onlar burada yok
Yalçın...
YALÇIN GÜRTAN (Devamla) – Olmasın; önemli
değil.
Değerli milletvekilleri, 1868 yılında,
Şûrayı Devlet adıyla kurulan Danıştay
Başkanlığı, günümüzde, yargı görevinin yanı
sıra, danışma ve inceleme görevlerini de birlikte
sürdürmektedir. Yurttaşların yönetime karşı korunması
amacıyla oluşturulmuş, üst derece yönetsel yargı kurumu
olan Danıştay, bireye yönelen haksızlıklar için, güvenilir
bir şikâyet ve başvuru kurumudur.
Kendisine bu kadar önemli bir işlev yüklenen
Danıştay, bu işlevini gereğince yerine getirebilmekte
midir? Hayır... Kararlarındaki büyük isabetlilik, Danıştayı,
yurttaşları, yönetime karşı korumada çok saygın bir
konuma getirmiştir. Bununla beraber, Danıştayın kendisinden
beklenen işlevleri gereğince yerine getirebildiğini söylemek de
olanaklı değildir.
Bir defa, yargı kurumu olarak Danıştay,
hâlâ çok yavaş işlemektedir. Bu yavaşlama, bazen, kararları
bile anlamsız kılacak boyuttadır. Adaleti sağlamadaki bu
gecikmenin nedenlerinin bir kısmı Danıştaya aitse,
çoğunluğu da bize; yani, Türkiye Büyük Millet Meclisine aittir.
Danıştaya ait nedenlerin başında,
Danıştayın, kendisini çağın koşullarına
uyduramadığı, ülke gereksinmelerine yanıt verme konusunda
kendisini gereğince geliştirmediği gelmektedir. Örnek olarak
aldığımız Fransa Danıştayındaki
gelişmeler gözle görülürken, Danıştayımız, gerek
örgütlenme gerekse uzmanlaşma alanında gereken çağdaş
gelişmeleri sağlamakta gecikmiştir.
Ülkedeki yönetim bozuklukları nedeniyle
çığ gibi artan yönetsel davalar karşısında yeni
örgütlenmelere gidilmesi gerekirken, sadece dava daire sayısını
artırmakla yetinilmesi büyük bir eksikliktir. Dava daire
sayısını artırma konusunda da yeterli başarı
sağlanamamıştır. Özellikle, yönetsel davalarda, konuyu
anlayabilecek uzman hâkim yetiştirilmesi gerektiği, hiçbirimizin karşı
çıkmaması gereken çok önemli bir konudur. Bu niteliklerin, Danıştay
hâkimlerine hizmet içi eğitimle kazandırılması olanak
dahilinde olduğu gibi, hâkimlik niteliklerine sahip, kariyer sahibi,
belirli bürokratik ünvana sahip kişilerin atanmasıyla da bu ihtiyaç
giderilebilir. Bu yolun çok az kullanılır olması, uzman yargıç
gereksinmesini gittikçe artırmaktadır.
Danıştayın bu eksiklikleri göz önünde
tutularak, ihtiyacı olan kalifiye elemanların hızla
sağlanması artık zorunlu hale gelmiştir.
Danıştayın kendisinden kaynaklanan
yavaş çalışma nedenlerinden bir diğeri de, yerleşim
sorunudur. Diğer bütün yargı organlarımız, yerleşim
sorunlarını çözme konusunda en azından gayret içindeyken,
Danıştayın böyle bir gayret gösterdiğine tanık
olamıyoruz. Gerek Danıştay üyeleri gerekse Danıştay
tetkik hâkimleri, son derece sıkışık bir ortamda, dosyalar
arasında kaybolmuş vaziyette çalışma sergilemektedirler.
Sayın milletvekilleri, Danıştayın
bu kadar ağır iş yükü içinde bırakılmasının
temel nedeni, devletin yönetim anlayışındaki hukuk
dışı davranışlar yanında, yönetimin her
uygulamasına karşı, vatandaşın, kendisine
haksızlık yapıldığı inancında
olmasındandır. Her iki halde de, Türkiye Büyük Millet Meclisinin bu
konuda sorumluluğunun olduğu inkâr edilemez. Eğer Türkiye Büyük
Millet Meclisi, yasaları, muhatap olacakların, tüm grupların, tüm
insanların durumlarını dikkate alarak hazırlamış
olsaydı, yasaların uygulanmasında hakkaniyete aykırı
bir durum ortaya çıkmayacaktı. Yine, aynı şekilde, Türkiye
Büyük Millet Meclisi, yürütmeyi gereğince denetleyebilseydi, yürütmenin
sorumsuzluğunun ve keyfî hareket etmesinin önüne geçilmiş olurdu.
Bütün bu konular Türkiye Büyük Millet Meclisince halledilmiş olsaydı,
Danıştayımızın iş yükü, çığ gibi
büyüyen bir konuma ulaşmazdı.
Danıştayımızın iş yükü
konusunda, Meclis olarak yapmamız gereken bir diğer husus da,
yönetimle yurttaş arasında çıkan her ihtilafın idarî
yargıya gitmesinin önüne geçmektir. Bu tür ihtilafları azaltmak için,
bütün demokratik, çağdaş ülkeler, yargı dışı
bazı kurumları yürürlüğe sokmuştur. Bu kurumlar,
yurttaşla yönetim arasındaki anlaşmazlıkları
yargıya gitmeden çözmekte ve böylece çok büyük işlevler
görmektedirler. Ombudsmanlık kurumu, bu kurumlardan birisidir. Artık,
ülkemizde, ombudsmanlık benzeri kurumların idarî yargı yanında
yer alması zamanı gelmiştir. Biz, bu konudaki önerimizi, bu tür
kurumlar, yönetsel yargının yerine geçsin diye yapmıyoruz. Bu
kurumların faaliyete geçmesi halinde, yönetsel yargının birçok
işlerini azaltacak birçok ihtilaf, yargıya intikal etmeden çözüm
olanağına kavuşacaktır.
Değerli milletvekilleri, yönetsel
yargının, yurttaşların ihtiyaçlarına cevap verecek
konumda olması sizlerin elindedir. Yasaları, yangından mal
kaçırır gibi, gereğince tartışmadan, ilgili tüm
kesimlerin görüşleri alınmadan çıkarmaya devam ettiğimiz
sürece, devletle yurttaşın karşı karşıya
gelmesini hiçbir zaman önleyemeyiz. Türkiye Büyük Millet Meclisi,
yurttaşına sorun yaratan bir kurum olmamalıdır.
Demokratik ve laik sosyal hukuk devletimizin temel
kurumlarından birisi olan, yurttaşın devlete karşı
korunmasında çok büyük bir işlev gören
Danıştayımızın sorunlarını en kısa
zaman içerisinde çözerek etkin bir konuma geleceği umuduyla, 1997
bütçesinin, Danıştayımıza ve ülkemize yararlı
olmasını diliyor, Yüce Milletimizi ve Parlamentomuzu saygıyla
selamlıyorum. (DSP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Gürtan, teşekkür ederim
efendim.
YALÇIN GÜRTAN (Samsun) – Rica ederim Sayın
Başkan. Süremi aşmadım sanırım.
BAŞKAN – Hayır, daha süreniz var efendim;
arzu buyuruyorsanız, devam edebilirsiniz.
YALÇIN GÜRTAN (Samsun) – Teşekkür ederim.
HASAN HÜSAMETTİN ÖZKAN (İstanbul) –
Takdirlerinize sunulur Sayın Başkan...
BAŞKAN – Efendim, bu konuşma sürelerini,
geleceğe yönelik, alacak kaydetme imkânımız, maalesef, yok ve
buradaki süre de, sukutu hak süresidir.
HASAN GÜLAY (Manisa) – Sayın Başkan, DSP için
zaman çok önemli.
BAŞKAN – Evet efendim, zaman, her insan için çok
önemli. Bakın, çok güzel bir söz var: Zamanla yakut satın
alabilirsiniz; ama, yakutla, zamanı satın alamazsınız.
HASAN GÜLAY (Manisa) – Onu biz de biliyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Ben, Arapçasını söylemek
isterdim; ama, yanlış anlaşılır diye, Türkçesini ifade
ettim.
Evet, teşekkür ediyorum efendim.
Sayın İncetahtacı, ben sözümde duruyorum ve sizi, önce
çağırıyorum.
Efendim, Refah Partisi Grubunun görüşlerini ifade
etmek üzere, birinci sözcü Sayın Mehmet Bedri İncetahtacı. (RP
sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakika mı Sayın
İncetahtacı?
MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) – Evet
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Peki.
Buyurun.
RP GRUBU ADINA MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI
(Gaziantep) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Refah Partisi
Grubumuz adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkana, sıramı öncelikle
verdiği için şükranlarımı arz ediyorum.
Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyetinin
Anayasasında, Türkiye Cumhuriyetinin sosyal bir devlet olduğu
yazılıdır. Sosyal devlet demek, halkıyla
işbirliği yaparak, insanın temel ihtiyaçlarını
karşılamaya azmetmiş bir devlet demektir. Ancak, bu devletin, bu
işlevini görebilmesi için, halkıyla karşılıklı
münasebetler kurarak faydalı konularda işbirliği yapması
gerekir. İçinde yaşadığımız ve insanları
bencilleştiren Batı medeniyetine dahil olduğunu söyleyen bir
ülkenin, hâlâ sosyal bir devlet yapısında olmasını
nasıl izah edebiliriz?!
Bu suali, bir örnekle açıklamak isterim: Üzerinde
konuştuğum Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel
Müdürlüğünün, şu anda Türkiye'de 500 bin bakıma muhtaç çocuktan
sadece 20 binine bakabildiğini görüyoruz. Yine, bugün, Türkiye'de 7
milyona yakın özürlüden -ki, bunların çok büyük bir kısmı
bakıma muhtaçtır- sadece 7 545’ine bakabildiğini görüyoruz. Bu
rakamlara, yaşlıları, bakıma muhtaç hastaları da
eklediğimiz zaman, devletin bakamadığı ve geride kalan,
sayıları milyonları bulan insanlarımıza kimin
baktığı suali aklımıza geliyor ve daha önemlisi, niçin
baktığı suali aklımıza geliyor.
Acaba, insanlarımızı, sosyal bir devlet
olmasına rağmen, elindeki imkânlarını sonuna kadar
kullanmaya gayret ettiği halde, bakamadığı diğer
insanlara kucak açan insanlarımızın bu bakışında,
bu yardımlaşmasında esas olan faktör nedir.Bunu, sosyal devletin
Meclisinin üyeleri olarak bilmek zorunluluğumuz vardır.
İsterseniz, bu faktörün kimliğini izah etmeden evvel, bu faktörün ne
olmadığı üzerinde duralım.
Bu faktör, temelinde, ferdiyetçi, bencil
anlayışı muhteva eden yeni dünya düzeninin bir faktörü olamaz;
çünkü, orada ancak, kişinin tanrılaştığı ve
kendinin nefsî arzularının, esas itibariyle, tatmin edilmesi
duygusunun yattığını hepimiz biliyoruz. Bu duyguda olan bir
insanın, bu duyguda olan bir toplumun, başka insanlara yardım
etme gibi bir düşüncesinin olması söz konusu olamaz.
Değerli milletvekilleri, bu faktörün, kökünde
sekülarizm olan Batı medeniyetinden de kaynaklandığını
söylememiz mümkün değildir. Çünkü, bildiğiniz gibi, sekülarizm
vahyolan, kutsal olan, ilahî olan her şeyi dışlamıştır.
İnsanın, içerisinde ilahî duygular olmadan bir başkasına
yardım etmesi de mümkün değildir. Demek ki, bu faktör yeni dünya
düzeninin veya genel mânâda Batı medeniyetinin muhtevasında bulunan
bir faktör değildir.
Öyleyse, bu
faktör nedir; bu yardımlaşma faktörü, bu milletin en üstün değer
olarak kabul ettiği inançlarından kaynaklanmaktadır. Öyle ki,
bunu daha net anlatmamız için çok canlı bir misali arz etmek
istiyorum: Ülkemizdeki yardımlaşma konularında en önemli
özelliklerinden birisi olan ve her sene tatbik ettiğimiz Kurban
Bayramındaki deri meselesinde halkımız, bütün baskılara
rağmen, bütün yanlış yönlendirmelere rağmen, derisini
elinden almak isteyenlerin korku vermelerine rağmen, içindeki yüce yardımlaşma
değerinin kendisine katmış olduğu üstün iradeyle, derisini,
hak sahiplerine ulaştırmayı bilmiştir. Hiçbir zaman,
karşısındaki kim olursa olsun, içindeki yardımlaşma
duygusuna paralel bir tarzda kendisine hitap etmediği için, ona olumlu
cevap vermemiştir. Her sene yaşıyoruz
"yardımlarınızı şuraya
yapacaksınız" diye icbar edilmesine rağmen
vatandaşlarımız "hayır, ben sizin sesinizi dinlemem,
ben, inancımın ve vicdanımın sesini dinlerim" diyerek
yardımlarını inançları doğrultusunda
yapmışlardır.
Bu, neyi göstermektedir muhterem milletvekilleri; bu, milletimizin
içinde bulunduğu sosyal yapının, devlet tarafından daha
verimli bir şekilde kullanılabilmesinin formülünü göstermektedir.
Bugün, ülkemizde yardımların miktarı, yüzlerce trilyona
varmaktadır; ancak, devletin, halkın iradesine ve inancına uygun
hareket etmediği için bu yardımların çok cüzi bir miktarı ile ancak faydalanabilme
imkânında olduğunu biliyoruz. Çünkü, vatandaş, bundan önceki
senelerde bu yardımlaşma kurumunun gereğini yerine
getirememiştir.
İşte, benim, dörtbuçuk aydan beri hakikaten
değerli bir hizmet yaptığını gördüğüm
Bakanımızın ve başta rehabilitasyon merkezleri,
huzurevleriyle, Türkiye'deki bakıma muhtaç insanlara hakikaten gönülden ve
inanarak hizmet ettiğine inandığım bu kuruluşun, bu
faktörü daha fazla kullanması gerektiğine inanıyor ve bu
teklifte bulunuyorum.
Nedir teklif; bu kurumlarımız, yani,
yardımlaşmaya ait devlet kurumlarımız, halkın içine
girerek, onların inançları doğrultusunda, onların yapmak
istedikleri yardımları, birilerinin arzu ettiği yerlere
değil de, o vatandaşın
arzu ettiği yerlere ulaştırmayı becermeleri halinde, bu
müesseseler, çok daha canlı hale gelecek ve çok daha faydalı
hizmetler yapacaktır.
Biraz evvel konuşan değerli bir
milletvekilimiz, Çocuk Esirgeme Kurumlarında çocuklara yapılan dinî
eğitimin yanlış olduğunu ve çağdaş eğitim
verilmesi; gerici ve çağdışı eğitimden vazgeçilmesi
gerektiğini söyledi.
NİHAT MATKAP (Hatay) – Doğru söylemiş.
MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Devamla) –
Sayın milletveline aynen katılıyorum. Ülkemizde, insanlara,
artık, gerici ve çağdışı eğitim verilmemelidir.
Peki, bu konuda eğer, aynı fikri kabulleniyorsak, bir konuyu daha hep
beraber kabullenmemiz gerekir; o da, çağdışılık ne
demektir?Gericilik ne demektir?
Muhterem milletvekilleri, yeryüzünde çok büyük
değişiklikler olmaktadır; ancak, düşüncesini belli bir
noktaya adapte eden insanlar, bu büyük
değişikliklerden haberdar değildir. Kendisini, Batı
medeniyetinin bir parçası olarak kabul edenler bilmelidir ki, 150 sene
evvel Batı'nın kabul ettiği postulatlar, Batı
değerleri, bizzat Batılılar tarafından terk edilmiş ve
reddedilmiştir. Dolayısıyla,
hâlâ, çocuklarımızı Batı değerlerinde
yetiştireceğiz demek, çağdışılıktır.
(RP sıralarından alkışlar)
YALÇIN GÜRTAN (Samsun) – Niye, Batı’nın
ürettiklerini kullanıyorsunuz?!
MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Devamla) – Muhterem
milletvekilleri, 20 nci Asrın nasıl bir asır olacağı
konusunda, bilim adamları ve fütüroloji uzmanları çok değerli
eserler vermişlerdir. Bu değerli eserlere baktığımız
zaman, iki noktanın, 21 inci Asrın temel değeri olduğunu
göreceğiz ve inanacağız. Buna göre, 21 inci Asır, ya
aklın ve imanın hakim olduğu asır olacak veya yok
olacaktır. (RP sıralarından alkışlar)
YALÇIN GÜRTAN (Samsun) – Sana göre öyle... Millet aya
giderken biz yaya gidiyoruz.
MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Devamla) – Niçin,
aya ve yaya gittiğimizi gayet iyi biliyoruz.
Muhterem milletvekilleri, bir toplum, yanlış
birtakım değerler üreterek, insanlarını felakete
sürükleyebilir. Batı, bunu yapmıştır; ama,
Batı’yı taklit edenler kendilerine şunu sormalıdırlar:Acaba,
biz, dünya medeniyetine, bu taklitçiliğimizle hangi ölçüde katkıda
bulunduk, ne katkımız oldu?.. (RP sıralarından
alkışlar) Kendisini taklit düşüncesine adapte edenler,
dünyanın içerisinde, hangi insanî değere ve hangi insanî faaliyete
katkıda bulunduklarını söyleyebilirler...
Ben, değerli milletvekillerinin, 21 inci Asra
girerken, çocuklarımızı, elbette gerici ve
çağdışı bir eğitimle eğitmemeleri görüşüne
aynen katılıyorum; ama, artık, çağdışılığın,
sekülarizm olduğunu; çağdışılığın,
kutsaldan kaçmak olduğunu;
çağdışılığın, gayri ahlâkîlik olduğunu
da itiraf etmelerini rica ediyorum. (RP sıralarından "
Bravo" sesleri, alkışlar)
YAHYA ŞİMŞEK (Bursa) – Gerçekleri
anlatsanız, demagoji yapmasanız daha iyi olur.
MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Devamla) – Demagoji
değil; bunlar, bütün bilim adamlarının üzerinde ittifak
ettiği şeylerdir. Biraz evvel arz ettiğim gibi, bugün, Batı
toplumu da...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
YAHYA ŞİMŞEK (Bursa) – Gerçekleri
anlatın, gerçekleri...
MEHMET KORKMAZ (Kütahya) – Anlamak, seviye meselesidir.
YAHYA ŞİMŞEK (Bursa) – Müslümanlık
sizin tekelinizde değil; hepimiz Müslümanız.
BAŞKAN – Efendim, rica ediyorum.
Sayın İncetahtacı, size 2 dakika süre
veriyorum; buyurun efendim.
MUSA OKÇU (Batman) – Biz de, sizden daha medeniyiz.
BAŞKAN – Efendim, rica ediyorum... Rica
ediyorum...
Sayın İncetahtacı...
MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Devamla) –
Toparlıyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Efendim, Genel Kurulun merkezine
doğru hitap ediniz lütfen.
MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Devamla) – Peki,
Sayın Başkanım.
Merkez boş Sayın Başkan!..
BAŞKAN – Tamam efendim.
Buyurun, sürenizi kullanın.
MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Devamla) –
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; biraz evvel söylenen bir
sözü de burada değerlendirerek sözümü toparlamaya çalışacağım.
Sayın hatip, kreşlerde dinî
eğitim verilerek sistemin tehlikeye girdiğini söyledi. Soruyorum, bu
nasıl sistemdir ki, üç yaşındaki çocukların aldığı
dinî eğitimle bu sistem çökertilecektir? Galiba, bu sistem, hakikaten,
Batı medeniyetin bütün organizasyonlarında olduğu gibi, tam bir
çöküntü içine girmiştir de, bu kardeşlerimiz, bunu, kreş
çocuklarının gözünden ve onların ifade ettiği kutsal
kelimelerden fark etmişlerdir.
Sayın milletvekilleri, Sosyal Hizmetler ve Çocuk
Esirgeme Kurumumuzun çok tarihî görevi vardır. Bana gönderdikleri
dokümanlara göre, üzülerek şunu söylemek istiyorum ki, uzun bir dönemden
beri, bu Kurum, üzerine düşen görevi yapmamıştır; ancak,
bundan sonra -biraz evvel bahsettim- halkımızla kuracağı
değerli ilişkilerle, çok daha faydalı ve çok daha
halkımızı mesut edecek birtakım çalışmaları
yapma iradesine ve gücüne sahip olacaktır.
Değerli Bakanımıza ve Kurumun
değerli yöneticilerine, huzurlarınızda muvaffakıyetler
diliyorum ve bu bütçenin, temenni edildiği gibi ve başka çaresi olmadığı
gibi, denk bir bütçe olarak tamamlanmasını tdiliyor, hepinize
saygılar sunuyorum. (RP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın İncetahtacı,
teşekkür ediyorum.
Refah Partisi Grubunun görüşlerini ifade etmek
üzere, Sayın Budak; buyurun. (RP sıralarından alkışlar)
RP GRUBU ADINA YAKUP BUDAK (Adana)– Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Refah Partimiz Grubu adına,
Meclisimizde görüşülmekte olan Hazine
Müsteşarlığımızın bütçesi üzerinde söz
almış bulunuyorum. Bu vesileyle, Meclisimizin değerli üyelerini
ve bizi televizyonları başında izleyen değerli
vatandaşlarımızı saygıyla selamlıyorum.
Yüce Heyetinizin malumları olduğu üzere, 20
Aralık 1996 tarihli Resmî Gazetede yayımlanan, Meclisimizin bir
kararıyla, eskiden adı Hazine ve Dış Ticaret
Müsteşarlığı olan kurumumuz, ikiye ayrılmak suretiyle,
Hazine Müsteşarlığı ve Dış Ticaret
Müsteşarlığı olarak yeniden
yapılandırılmıştır. Hazine
müsteşarlığı, ifadeden de anlaşılacağı
üzere, iki yıllık genç bir kurumumuzdur. Genç olmasına
rağmen, bünyesinde, ülkemizin ekonomik politikalarını tespit
etmek, kamunun finansmanını sağlamak, dış ekonomik
politikaları belirlemek, uluslararası ve ikili ekonomik
ilişkileri yeniden düzenlemek ve düzenlenmesinin takibini yapmak, teşvikleri,
fonları takip etmek, sigortacılık piyasasını takip
etmek, bankacılık sektöründe birtakım mevzuat
değişikliklerini gerçekleştirmek ve bunun yanında,
tarımımızın desteklenmesi, sosyal güvenlik
kurumlarımızın desteklenmesi gibi konularda büyük görevler ifa
edilmektedir.
Görev alanına baktığımız
zaman, gerçekten birçok kurumun üstlenmesi gereken görevi bu
Müsteşarlık üstlenmiştir. Dolayısıyla,
Müsteşarlığın bu yapısının ele alınmasında
ve tekrar gözden geçirilmesinde büyük faydalar olduğu kanaatini
taşımaktayız.
Bilindiği gibi, ülkemiz, kalkınabilmek,
darboğazları aşabilmek, yeniden, Türkiye'yi,
dünyamızın saygın bir ülkesine haline dönüştürebilmek için,
Hükümetimiz büyük gayretler sarf etmektedir. Türkiye, içerisinde bulunduğu
coğrafî konum, tarihin kendisine yüklemiş olduğu misyon
gereği olarak, belirli merkezleri gözetleyen bir ülke değil, belirli
merkezlerin gözetlediği, politika oluşturabilen bir ülke olmak
durumundadır. Bunun meydana getirilebilmesi için de, Hazine
Müsteşarlığımızın, dünyada gelişen ekonomik
olayları, sosyal hadiseleri dikkatle takip etmesi, ondan sonra da, yeni
politikaların oluşturulmasında hükümetlere yardımcı
olması gerekmektedir.
Gerçekten, Hazinemizin değerli bürokratları,
kıymetli uzmanları, bu zamana kadar, bu görevlerini, hükümetlerin
vermiş olduğu talimatlar doğrultusunda
gerçekleştirmişlerdir. Hazine
Müsteşarlığımızın değerli
uzmanlarının bu katkıları, gerçekten, geleceğimiz için
de umut vaat etmektedir; fakat, uzmanlar
çalışmasına rağmen, uygulanan ekonomik politikaların
neticesinde ülkemizin çok iyiye doğru gittiğini söylemek de, bu
zamana kadarki uygulamalar neticesinde çok iyi bir noktada olduğunu ifade
etmek mümkün değildir.
Elbette, dışborç stoku, içborç stoku,
bunların arasındaki denge, gayri safî millî hâsıla, vergilerin
gayri safî millî hâsıladaki oranı, borçları
karşılaması, kamu açığının
kapatılması gibi konularda açmazlar vardır. Birtakım
açmazları aşabilmek için zorluklar vardır. İşte,
Hükümetimiz, bu açmazları ortadan kaldırabilmek, Türkiye'nin ufkunu
genişletebilmek, yatırımcımızın, çiftçimizin,
tarımcımızın önünü açabilmek için, Hazine
Müsteşarlığımızca birtakım desteklemeler yapmak
suretiyle, ekonomimizi, sanayimizi, sosyal kurumlarımızı ve
tarımımızı güçlendirecek birtakım kararları da
almaktadır.
Ne yazıktır ki, maalesef, bugün, kamu
finansmanının önündeki en büyük engellerden biri, tarımsal
destekleme, sosyal güvenlik kurumlarımızın açıkları ve
KİT'lerin kamu üzerinde oluşturmuş olduğu baskıcı
tutumdur.
KİT'lerin içerisinde bulunduğu durumun
çaresi, elbette, bu zamana kadar ifade edildiği gibi,
özelleştirmedir.
Yalnız, özelleştirme yapılırken,
ülkemizin çıkarları, Türkiye'nin gerçekleri, istihdamı da göz
önünde bulundurmak suretiyle, rasyonel, akılcı, şeffaf ve
selektif bir özelleştirmeye gidilmesinde
büyük faydalar olduğu kanaatini taşımaktayız.
Muhterem arkadaşlar, sosyal güvenlik
kurumlarımız da, Hazine
Müsteşarlığımızın destekleme alanı
içerisinde bulunmaktadır ve sosyal güvenlik kurumlarımızın
açıkları, Hazine Müsteşarlığının bütçesine
konulan ödeneklerle kapatılmaktadır.
Anlamakta güçlük çektiğim bir şey var: Hazine
Müsteşarlığımız, sosyal güvenliğin
destekleyicisi, tarım politikalarının destekleyicisi, sermaye
piyasasının destekleyicisi, yatırımların
destekleyicisi, tarım politikalarının belirleyicisi gibi birçok görevi
üzerine almış durumdadır. Şimdi, bütün bunlara
baktığımız zaman, karmaşık bir yapı ortaya
çıkmaktadır. Bu karmaşık yapının, tekrar ele
alınmak suretiyle, giderilmesi gerektiği kanaatini
taşımaktayız.
Bilindiği gibi, Tarım
Bakanlığı vardır; politikalarını belirlemektedir;
ama, Tarım Bakanlığı, tarımımızı
destekleyecek, onun desteklemelerini uygulayacak bir yapıya sahip olmamaktadır.
Dolayısıyla, Hükümetin tarım politikası, âdeta, Hazine
Müsteşarlığında yatmakta; politikayı üreten Tarım
Bakanlığı olduğu halde, bütün ödenekler Hazineden
çıkmaktadır. Bu da, birtakım sıkıntıları ve
tarım sektöründe boşlukları meydana getirmektedir.
Düşünün, çiftçilere, tarımsal ürünlerin
alınması için destekleme programı
başlatılmıştır; pamukta
yapılmıştır, mısırda yapılmıştır,
buğdayda yapılmıştır, patateste
yapılmıştır; ama, patatesin ihracatı için gerekli olan
ödenek, maalesef, Hazineden, vaktinde çıkarılamamıştır
“vermemişlerdir” demiyorum, “kötü niyetle de vermemişlerdir”
demiyorum; ama, bazıları,
tarım ürünlerini de tıpkı sanayi ürünleri gibi
-buzdolabı, çamaşır makinası gibi- algılamak
durumundadırlar. Halbuki, sanayi ürünlerine yapılacak desteklemeler
ayrıdır. Bunun yanında, tarımsal desteklemenin vakti vardır, zamanı vardır.
Eğer, o zaman içerisinde bu desteklemeler yapılmaz, gerekli ödenekler
kaydırılmaz ve aktarılmazsa, çiftçimiz mağdur duruma gelir.
Mesela, mısır üreticisinin eline,
bu aktarma, gününde yapılmazsa, mısır üreticisi elindeki
mahsulü tüccara verir; ondan sonra, ayrılacak olan ödeneklerin pek bir
anlamı kalmayacaktır.
Onun için, Hazine
Müsteşarlığımızla, tarım
politikalarının üretilmesinde ve desteklenmenin
sağlanmasında yapılacak tarımda işbirliğinin
yanında, Tarım Bakanlığının yetkileriyle,
Hazinenin yetkilerinin tekrar gözden geçirilmesi suretiyle, Tarımsal
Destekleme Fonunun, en azından, Tarım Bakanlığı
bünyesi içerisinde değerlendirilmesinin daha faydalı
olacağı kanaatini taşımaktayız.
Elbette ki, Hükümetimiz, gerçekten, bu dönemde
çiftçimize, tarımsal üretimde bulunan çok değerli insanlarımıza
büyük katkılar sağlamaktadır. Bundan dolayı da Hükümetimize
teşekkür etmek boynumuzun borcudur.
Muhterem arkadaşlar, yine, Hazine
Müsteşarlığımızın bütçesinden ödenek alan
kurumlarımızın başında KOBİ'ler gelmektedir.
KOBİ'ler sanayileşmemizin temel taşlarından birisidir.
Çünkü, KOBİ'lerini geliştirmeyen ülkeler sanayide de geri
kalmışlardır. Bu zamana kadar, maalesef, hükümetler
tarafından gerekli ilgi ve alakaya, KOBİ'lerimiz tabi
tutulmamışlardır. Örneğin; 1995 yılında
KOBİ'lere ayrılan ödenek 5 trilyon lira iken, kurulan 54 üncü Cumhuriyet Hükümeti, 1997
bütçesinde 35 trilyon lirayı -az olmasına rağmen- KOBİ'lere
ayırmak suretiyle, önemli bir zihniyet değişikliğini, önemli
bir uygulama değişikliğini de başlatmış
bulunmaktadır. Bu, Anadolumuzda küçük esnafımıza, sanayicimize,
orta ölçekli işletmelerin sahiplerine yeni bir yatırım
heyecanı vermiştir. Bu desteğin de sürdürülmesi gerektiği
kanaatini taşıyorum.
Yine bir misal vermek istiyorum: KOBİ'lerin
desteklenmesi, programa alınmasıyla ilgili olarak da KOSGEB
görevlidir. KOSGEB planlamayı yapıyor, uygulamayı yapıyor;
ama, ödeme noktasına geldiğinde, bu, yine Hazine
Müsteşarlığının yetki alanı içerisine giriyor.
Halbuki KOBİ'lerin desteklenmesi, KOSGEB'in bünyesinde yer alması
lazım gelen bir husustur.
Teşvikler; teşviklerin uygulanması ve
takip edilmesi noktasında, KOSGEB'e bu görevin verilmesinin,
KOBİ'lerin gelişmesinde çok daha iyi neticeler alınmasına
yol açacağı kanatini taşıyoruz.
Muhterem arkadaşlar, elbette ki, Hükümetimiz,
gerçekten 1997 bütçesinde KOBİ'lere büyük bir önem atfetmektedir. Bunun
yanında, SSK'ya ve Bağ-Kur'a yapılacak yardımların da
Hazine Müsteşarlığı bütçesinde yer almasını
anlamak mümkün değildir; yani, Hazine Müsteşarlığı bir
Tarım Bakanlığı değildir, bir Sosyal Güvenlik Bakanlığı
değildir, bir Sanayi Bakanlığı değildir. Bütün
bunların yanında, ekonomik politikaları belirlemek, bunları
uygulamak durumundadır; ama, tabiri caizse, birçok bakanlıkların
yetkileri, karmaşık bir yapı içerisinde Hazine
Müsteşarlığının bünyesinde toplanmak suretiyle; sanki,
işlemlerin zorlaştırılması,
sıkıntıların artırılması da
sağlanmış durumdadır. Onun için, teşkilat yasası
tekrar gözden geçirilmek suretiyle, Hazine
Müsteşarlığının aslî hüviyetine
kavuşturulması da gerekmektedir.
Muhterem arkadaşlar, ayrıca, sermaye
piyasasını da Hazine Müsteşarlığımız takip
etmektedir. Sermaye piyasası güzel gelişmektedir; ama, bunun
yanında sıkıntılar da beraberinde gelmektedir. Hisse senedi
piyasasının canlanması için, bilhassa sanayi
kurumlarının sermayelerinin serbest piyasada oluşabilmesi için,
az bir hisseye sahip olan...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun.
YAKUP BUDAK (Devamla) – Muhterem arkadaşlar,
elbette, denk bütçenin gerçekleşmesinde ağır bir yükü, Hazine
Müsteşarlığının değerli personeli
üstlenmişlerdir; ama, ne hazindir ki, bu kadar ağır bir yükü
omuzlayan Hazine Müsteşarlığımızın değerli
personelinin özlük haklarıyla ilgili -teşkilat yasasındaki- maddeler,
Anayasa Mahkemesince iptal edilmiştir. Bu iptal, gerçekten, personel
arasında büyük bir huzursuzluğa neden olmuş ve
Müsteşarlık, bünyesinde uzmanları tutma noktasında büyük
güçlüklerle karşılaşmıştır. Bu yasal
boşluğun, hukukî boşluğun doldurulması
noktasını da, Meclisimizin dikkatlerine sunmak istiyorum.
İnşallah, Meclisimiz, gerekli hassasiyeti gösterecektir.
Ayrıca, yine, Hazine
Müsteşarlığının bünyesinde dışborçların
tespit edilmesinde, Plan ve Bütçe Komisyonunda tartışılan bir
konu vardı: Dışborç stokunun tespit edilmesinde, proje kredilerinin
mal ve hizmet karşılığı aynî kredi
kullanımlarında, bilgi işlem muhasebe kayıtları ile
muhasebe arasında, saymanlık kayıtları arasında
farklılıklar vardır. Bu farklılıkların
giderilmesi için, hukukî düzenleme yapılması gerekmektedir.
Bu duygularla, Hazine Müsteşarlığı
bütçesinin hayırlı olmasını diliyor, saygılar
sunuyorum. (RP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Budak, teşekkür ediyorum.
Refah Partisi Grubunun görüşlerini ifade etmek
üzere, Sayın Remzi Çetin; buyurun efendim. (RP sıralarından
alkışlar)
Efendim, konuşma sıralarını, bütün
grup temsilcisi arkadaşlarım biliyorlar; kendilerinden önceki
arkadaşımız sözlerini bitireceği sırada, sonra
konuşacak arkadaşım ön sıraları teşrif ederse
memnun oluruz. Hani zaman diyorduk ya; zamandan kazanırız.
RP GRUBU ADINA REMZİ ÇETİN (Konya) –
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Devlet Planlama
Teşkilatı Müsteşarlığı; bütçesi üzerinde
görüşlerimizi açıklamak üzere huzurlarınızdayım.
Hepinizi saygılarımla selamlar,
çalışmalarımızın verimli olmasını temenni
ederim.
2000 yılına yaklaşırken, dünya
ekonomisinde çarpıcı değişiklikler olmaktadır.
Belirsizliklerin egemen olduğu bir dönemdeyiz. 1980'li yılların
sonunda, Sovyetler Birliği ile birlikte, merkezî planlama sistemi de
çökmüştür. Ülkeler birleşip güçlenirken, bazıları da
dağılıp zayıflıyor. Ülkemiz de bu
değişikliklerden etkilenmekte, en yoğun ve şiddetli
değişimlerin olduğu bir bölgede, kendine has bir yol, yön ve
vizyonu oluşturmaya çalışmaktadır.
Son ikiyüz yılda
yaşadığımız sanayi devrimi, yeni buluşların
sistematize edilip standartlaştırılmasını, bu tür
yeniliklerin süratle dünyaya yayılmasını
sağlamıştır. Böylece, bilim, sistematik bir şekilde
teknolojiye dönüşmüş, teknoloji de pratik yeniliklerin
kaynağı olmuştur.
2000'li yılları geride bırakırken,
üretimi yönlendiren bilgi, kaynak ve sistem üzerindeki hâkimiyet önplana
geçmiştir. Ülkemizin planlı kalkınması, araştırma
geliştirme faaliyetleri, teknolojinin kullanılması, bilginin
yayılması ve bilgi toplumunun oluşturulması yönünde Devlet
Planlama Teşkilatımıza fevkalade önemli sorumluluklar
düşmektedir.
21 inci Yüzyıla girerken, bir taraftan ekonomik
bloklaşma -Avrupa Birliği, NAFTA ve Doğu Asya'daki
bloklaşmalar gibi- tehlikesi belirirken, diğer taraftan, teknolojinin
ve bilgi toplumunun ortaya çıkardığı küreselleşme
olgusu, açık ve bariz bir şekilde tezat oluşturuyor.
Örneğin; malî piyasaların teknolojiyle bütünleşmesi sonucu,
menkul kıymetlerin ticareti günde 24 saat yapılabiliyor; Tokyo'da
piyasa kapanırken, New York'ta açılıyor. Bu enformasyon
zenginliğinde, döviz ve sermaye piyasaları, siyasî karar ve
hareketlere karşı eski dönemlere göre daha çok hassas
olmuşlardır. Diğer bir ifadeyle, önemli bir ülkenin aylık
kapasite rakamlarının açıklanmasıyla, Londra'da hisse
senetleri fiyatları dalgalanmaktadır.
İletişim ve teknolojik gelişmenin
getirdiği hızlı küreselleşme hareketleri; dünya mal ve
hizmet ticaretinde rekabetin artması; gelişmekte olan ülkelerin bir
kısmının teknolojik gelişmeyi yakalayarak sanayileşmiş
ülkelere yetişmesi, bir kısmının ise giderek yoksullaşması;
doğu bloku ülkelerinin çöküşünün getirdiği belirsizlikler ve
buna benzer gelişmeler; kaynakların verimli kullanılması ve
kalkınmanın hızlandırılması amacıyla, ülkenin
ekonomik, sosyal ve kültürel planlama hizmetlerinin bir bütünlük içerisinde etkin,
düzenli ve süratli görülebilmesi için, Başbakanlık Devlet Planlama
Teşkilatının fonksiyonları günden güne artmaktadır.
Devlet Planlama Teşkilatı, ülkenin
doğal, beşerî ve iktisadî her türlü kaynak ve imkânlarını
tespit ederek, takip edilecek iktisadî, sosyal ve kültürel politika ve
hedeflerin belirlenmesinde Hükümete aynı zamanda müşavirlik yapmakta;
hükümetçe belirlenen amaçlar doğrultusunda, kalkınma planları
ile yıllık programları hazırlamaktadır.
Bakanların ve kamu kurum ve kuruluşların
iktisadî, sosyal ve kültürel politikayı ilgilendiren faaliyetlerinde
koordinasyonu Devlet Planlama Teşkilatı yapmaktadır.
Uluslararası kuruluşlarla iletişim içerisinde
çalışarak ileriye dönük stratejiler geliştirmek ve topluma
perspektif sağlayan politika tekliflerini katılımcı bir
yaklaşımla belirleyerek özel kesim için orta ve uzun dönemde
belirsizlikleri giderici genel yönlendirmelerde, DPT, etkin görevlerde
bulunmaktadır.
DPT, kalkınma planlarının ve
yıllık programların başarıyla uygulanabilmesi için,
ilgili kurum ve kuruluşların ve mahallî idarelerin kuruluş ve
işleyişlerinin iyileştirilmesi konusunda alternatif görüş
ve tekliflerde bulunur; aynı zamanda, kalkınma planlarının
ve yıllık programların uygulanmasını izlemek ve
koordine etmektedir.
DPT, aynı zamanda, bir okul görevi
yapmaktadır. Siyasî hayatımıza, kamu ve özel
kuruluşlarımıza çok sayıda değerli elemanlar
kazandırmıştır. Objektif ilkeler doğrultusunda
çalışmayı esas alan bu arkadaşlarımız,
bulundukları tüm platformlarda üstün çalışmalarda
bulunmaktadırlar.
Globalleşen dünyamızda, meseleler, merkezî
planlamayla değil, toplumun bütün kesimleri tarafından
paylaşılarak çözümleme yoluna gidilmektedir. Özellikle mahallî
idarelere verilecek yetkilerle daha verimli ve süratli planlama ve
yatırımlar yapılabilecektir. Bu bağlamda, DPT'nin Yüksek
Planlama Kurulundaki fonksiyonlarının artırılması,
yatırımların daha sağlıklı planlamalarla
yapılmasını sağlayacaktır.
Ülkemizin kalkınmasında,
yatırımların planlanmasında oldukça önemi haiz olan
DPT'nin, ihtiyaç duyduğu her alan ve sektördeki kaliteli elemanlara cazip
gelecek bir çalışma ortamına kavuşturulması
gerekmektedir. İyi bilinmektedir ki, bütün dünyada, üretken, verimli ve
kaliteli elemana hak ettiği ücret verilmektedir. Her biri en ileri düzeyde
eğitim almış, bir veya birkaç lisan bilen bu değerli
arkadaşlarımızı ülkeye daha verimli hizmet pozisyonunda
tutabilmek için, son çıkan yetki tasarısına dayanarak ciddî
iyileştirici tedbirlerin alınacağını Hükümetimizden
bekliyoruz; çünkü, gerek yurtiçi gerekse yurtdışı beyin
transferleri, sektörlerde verimli hizmeti düşürmektedir. DPT'ye
yıllarını vermiş, devleti tanımış, ciddî
tecrübe birikimi olan bu değerli arkadaşlarımızı bu
Kurumda muhafaza etmek için gerekli tedbirleri almak, ülkemiz için fevkalade
elzemdir.
DPT'nin, yatırımcı bakanlıklarla
işbirliği halinde, bugüne kadar atıl kalmış millî
potansiyelimizi tespit etmesi ve bunlara işlerlik kazandıracak
projeler üretmesini bekliyoruz; çünkü, kalıcı ve sürekli projeler,
DPT ve benzeri kuruluşlarımız tarafından hazırlanıp
icraya, yani, Hükümete sunulmaktadır. Bir anlamda, devlette
devamlılığın esası, bu
kuruluşlarımızın fonksiyonlarını yürütmesiyle
mümkündür.
Değerli arkadaşlarım, ülkemiz, büyüktür,
güçlüdür; korkmaya, paniğe kapılmaya gerek yok.
Konuşmalarımızla karanlık tablolar çizip
vatandaşımızı ümitsizliğe sevk etmeyelim. Kamuoyumuzu
yüksek bir moral seviyesinde tutalım. Kaliteli tenkit her zaman
faydalıdır, yol göstericidir, daha iyiyi yakalamaya
yardımcı olur; fakat, kerameti kendinden menkul ucuz
değerlendirmelerle bir yere varılması mümkün değildir. Yüce
Meclisin saygınlığını korumak öncelikle bizim
görevimizdir. Kimin elinde veya beyninde alternatif projeler varsa; lütfen,
masaya getirsin. Dünden bugüne sorumluluk almış partilerimizin,
ülkenin bugünkü durumunda hiç dahli yokmuş gibi davranmaları, devlet
adamlığıyla bağdaşmaz.
Kabul etmek gerekir ki, iktidarda bulunmuş, icraat
yapmış her partimiz, belli nispetlerde, ülkemizin bugünkü durumundan
sorumludur. Ülkeyi iç ve dışborç batağına
batıranların, daha insaflı, daha dikkatli konuşmaları
gerekir.
Değerli arkadaşlarım, tek bir hedefe
kilitlenemeyiz; esnek ve faydalı çalışmaları hayata
geçirmeliyiz. Her ülkenin meseleleri kendine özgüdür. O bakımdan,
çözümlerin de millî olma mecburiyeti vardır. Yıllardan beri yanlış
neticeler vermiş uygulamalara alternatif çözümler üretmemiz gerekir. Bu
çerçevede, Hükümetimiz, denk bütçe ve millî potansiyelimize inhisar eden kaynak
paketleriyle gelmiş bulunmaktadır. Orijinal uygulamalar olması
bakımından, başlangıçtaki tepkiler anlayışla
karşılanmalıdır; zamanla, başarılar görüldükçe,
genel kabul göreceğini ümit ediyoruz.
Sonuç olarak; yatırımlar, uzun zaman
almaktadır; zaman ve kaynak israfı had safhadadır; bunu
önleyecek tedbirler, bir an evvel alınmalıdır; acil ihtiyaç
duyulan yatırımlara öncelik verilmelidir; sanayi yatırımlarımız
rekabet gücünü taşımalıdır.
DPT'nin tekliflerini ciddiyetle dikkate
almalıyız; DPT içindeki genel müdürlük ve daire
başkanlıklarının sayısını gerekenin üstüne
çıkarmamalıyız.
DPT teşvik edici, yönlendirici,
hızlandırıcı olmalıdır.
Dışa açılımda, yelpazenin millî
ihtiyaçlarımıza göre açılmasını
sağlamalıyız.
DPT ve benzeri kurumlarımız gerekli
altyapıyı hazırlamalıdır.
Bugüne kadar, ciddî olarak ihmal ettiğimiz
İslam ülkeleriyle işbirliğine ağırlık
verilmelidir. Bu açıdan, Hükümetimizin katettiği mesafeyi takdirle
karşılıyor, artarak devam etmesini istiyoruz.
Değerli arkadaşlarım, temel
meselelerimizi siyasî mülahazaların üzerine çıkarabilmeliyiz.
Eğitim, sağlık, savunma gibi hayatî
önemi haiz konuları, bilimsel verilerin ve millî bünyemizin özelliklerine
göre ele alıp incelemeliyiz.
Bütçemizin, ülkemize hayırlı
olmasını diler; hepinize saygılar sunarım. (RP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Çetin, teşekkür ediyorum.
Refah Partisi Grubunun görüşlerini ifade etmek
üzere, Sayın Şeref Malkoç; buyurun. (RP sıralarından
alkışlar)
RP GRUBU ADINA ŞEREF MALKOÇ (Trabzon) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 1997 yılı
Danıştay Başkanlığı bütçesi üzerinde, Refah
Partisi Grubunun görüşlerini açıklamak üzere huzurunuzdayım.
Yüce Heyeti, grubum ve şahsım adına selamlıyorum.
Bilindiği gibi, Danıştay, 1868
yılında Şûrayı devlet adı altında
kurulmuştur. Zamanla kendisine yüklenen görevler
farklılaşmıştır; ancak, 1868 yılından beri
yapılan bütün anayasalarda, yani, 1876, 1909, 1924, 1961 ve 1982
Anayasalarında yer almış yüksek bir mahkemedir.
1982 Anayasasının 155 inci maddesinde görev
ve yetkileri ifade edilen bu yüksek mahkemeye üç ana görev yüklenmiştir.
Birincisi yargı görevidir. Danıştay,
kanunda belirtilen hususlarda, birinci derecede yargılama görevi
yapmaktadır.
İkincisi, idare mahkemelerinden, vergi
mahkemelerinden ve Danıştay
dava dairelerinden kendilerine intikal eden dava dosyalarında
temyiz merciidir.
Üçüncüsü, danışma ve inceleme görevidir.
Değerli arkadaşlarım, bütün demokratik
ülkelerde kuvvetler ayrılığı prensibi vardır. Yasama,
yürütme ve yargı birbirinden bağımsızdır; yani,
mahkemeler, yürütmeyi ve meclisi denetlerler. Bilindiği gibi, Türkiye
Büyük Millet meclisini; yani, yasama görevini yapan Türkiye Büyük Millet
meclisini Anayasa Mahkemesi denetlemektedir. Yürütmeyi ise; yani, icra
organını denetleyen, idarî yargıdır. İdarî
yargının en üst kuruluşu da Danıştaydır.
Türkiye Cumhuriyeti, Anayasasında
belirtildiği gibi, bir hukuk devletidir. Yine, Anayasanın 125 inci
maddesinde, idarenin her türlü eylem ve işlemlerinin yargı denetimine
tabi olduğu ifade edilmektedir; ancak, bu paragrafın hemen
altında, Cumhurbaşkanının ve Yüksek Askerî Şûranın
kararlarının bu yargı denetiminin dışında olduğu
ifade edilmektedir.
Anayasanın ikinci bölümünde yer alan yürütmede,
Cumhurbaşkanının yetkileri ve görevleri çok geniş olarak
düzenlenmiştir. Türkiye'nin, kâmil manada bir hukuk devleti
olmasını arzu ediyorsak, Türkiye'nin gelişmiş ve
çağdaş ülkeler düzeyinde belirtilen hukuk normlarına sahip
olmasını arzu ediyorsak, bütün parti gruplarıyla birlikte,
Anayasanın 125 inci maddesinde yer alan; yani, yargı denetiminin
dışında bırakılan hususların da yargı
denetimine tâbi olması gerektiği kanaatindeyiz.
Özellikle Anayasada ifade edildiği gibi, tek
başına attığı imzalardan hukukî manada hiçbir
sorumluluğu haiz olmayan Sayın Cumhurbaşkanının
faaliyetlerinin yargı denetiminin dışında tutulması;
çoğu zaman halkın karşısına çıkıp
programını sunmuş ve bu program çerçevesinde oy istemiş,
Türkiye Büyük Millet Meclisinden güvenoyu almış olan hükümetleri zor
durumda bırakmaktadır.
Şunu söylemek istiyorum: Seçilmiş olan ve
bütün icraatlardan sorumlu ve siyasî sorumluluğunun yanı sıra,
bütün icraatları yargı denetimine tâbi tutulan siyasilerin yanı
sıra; yine, yürütmede görev alan bütün unsurların da yargı
denetimine tabi tutulması gerekir. Özellikle son iki gün içerisinde
toplanan Yüksek Askerî Şûranın aldığı kararlar,
toplumun önemli bir kesiminde soru işaretleri oluşturmaktadır.
Gazetelerin ve televizyonların yayınlarına
bakıldığında, bir deyimle irticaî faaliyetlerde,
halkın anladığı deyimle dinî faaliyetlerde bulunması
sebebiyle, çok değişik kademelerde üst düzeyde görev yapan birçok
insanın, komutanların ordudan ihraç edildiğini görmekteyiz.
Bunların yargı denetimine tabî tutulması, bütün çağdaş
ülkelerde olduğu gibi Türkiye'de de olmak zorundadır. (RP
sıralarından alkışlar) Eğer, bunu yapmazsak, hem gelişmiş
olan ülkeler -yani dünyada muhatap olduğumuz ülkelerde- nezdinde zor
durumda kalırız hem de kamuoyu vicdanına karşı
rahatsızlıkları önleyemeyiz. Eğer ihraç edilen bu
arkadaşlarımızın, belirtildiği gibi, gerçekten
disiplin suçları varsa, disiplin suçlarının ne olduğunu
kamuoyu öğrenmek ister; çünkü, merak ediyor. Ayrıca disiplin
suçları da varsa...
HASAN GÜLAY (Manisa) – Sayın Başbakana sor!..
ŞEREF MALKOÇ (Devamla) – Efendim, bu,
Danıştayla ilgili, idarî yargıyla ilgili; hukukçu
arkadaşlar anlar, hukukçu olmayanlar da; lütfen, dinlesin,
öğrensinler. (RPsıralarından “Bravo” sesleri,
alkışlar)
Eğer, bu insanların, orduda görev yapan
arkadaşlarımızın gerçekten disiplinsizlikleri varsa,
bırakalım, bu disiplinsizliklerini yargı da denetlesin; bizim
gönlümüz böyle arzu ediyor; bunu, Meclisin kürsüsünden söylemek de en doğal
hakkımızdır, kimse engelleyemez.
Değerli kardeşlerim, Türkiye'de, bütün
kurumların olduğu gibi Danıştayın da bazı
sıkıntıları vardır; fizikî
imkânsızlıkları vardır, personel sıkıntısı
vardır, maddî sıkıntıları vardır.
Danıştayın bu sıkıntılarını gidermek
için şu tedbirleri öneriyoruz: Hızla artan dava
sayısını azaltmak için, idarenin yapısal bozuklukları
yeniden düzenlenmelidir. Siyasî istikrarsızlık yerine, siyasî
istikrarı getirecek davranışları, siyasî partiler almak
zorundadırlar.
Devletin müdahaleciliğini asgarîye indirmek,
vatandaşa daha geniş serbestiyet tanımak gerekir. Sıkça
değişen mevzuatı temelden yeniden düzenlemek gerekir.
Mevzuattaki dilden kaynaklanan farklı yorumların önünü almak gerekir.
Hukuka bağlı idare ve vatandaşın
anlayışını güçlendirmek gerekir. Hak ve hakkaniyet
felsefesi gevşemiştir. Vatandaşın nezdinde ve kamunun
nezdinde hak ve hakkaniyet felsefesini yeniden güçlendirmek gerekir.
İdarî yargı, gerek idare mahkemeleri nezdinde
gerekse Danıştayda oldukça pahalıdır; posta giderleri,
bilirkişi masrafları, vasıta ücretleri ve harçlarla birlikte bir
davanın maliyeti, ortalama 40 milyon lirayı bulmaktadır.
Ayrıca, hem idare mahkemesindeki hâkimlerimiz hem
de Danıştaydakiler meslekiçi eğitimle güçlendirilmeli ve
yurtdışı toplantılar ile yeni çalışmalar
teşvik edilmelidir.
İdarî anlaşmazlıkları önlemek için,
İdarî Anlaşma Usulü Kanunu yeniden
çıkarılmalıdır. Ayrıca, Danıştay ve idarî
yargıdaki hâkimlerin hukuk fakültesi çıkışlı olmalarına
dikkat edilmelidir.
Değerli arkadaşlarım, sözlerimin bu
kısmında, Danıştayımızın daha önce
başörtüsüyle ilgili olarak verdiği bir karara özellikle değinmek
istiyorum. Türkiye'de son zamanlarda gündemi ağırlıklı
olarak teşkil eden ve belki
önümüzdeki günlerde de teşkil edecek olan bu hususta
Danıştayımızın verdiği karar bizi son derece
üzmüştür. Çok özet olarak şunu söylemektedir "okumamış
olan, okuma, yazması olmayan, köyde bulunan
kadınlarımızın başlarını örtmeleri suç
sayılmaz, onları mazur görebiliriz; ancak, bu kişiler, bu
kızlarımız, bu bacılarımız, eğer,
üniversitelerde okuyorsalarsa, belli bir eğitim düzeyine gelmişlerse
ve hâlâ başörtüsü takıyorsa, bunda suç aramak gerekir." Böyle
mahkeme, böyle mahkeme kararı olmaz; dünyanın hiçbir yerinde görülmez.
(RP sıralarından "Bravo" sesleri ve alkışlar) Bu,
kamu vicdanını rahatsız eder, milletimizin inançlarını
rahatsız eder. Hiçbir mahkeme halkla savaşamaz.
HÜSAMETTİN KORKUTATA (Bingöl) – Çifte standart...
ŞEREF MALKOÇ (Devamla) – Değerli
kardeşlerim, örnek aldığımız Fransız
Danıştayının da bir kararı var...
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Malkoç...
ŞEREF MALKOÇ (Devamla) – Toparlıyorum
efendim.
BAŞKAN – Lütfen...
Buyurun efendim.
ŞEREF MALKOÇ (Devamla) – Fransa
Danıştayının aldığı kararda Fransa'da okuyan
başörtülü öğrencilere hürriyet tanınmıştır;
başörtüsü örtebilecekleri belirtilmiştir. Biz de,
Danıştayımızdan, halkının yüzde 99'u Müslüman
olan bu ülkedeki bacılarımıza, en az Fransız
Danıştayı kadar nasfetli ve yakın davranmasını
bekliyoruz. (RP sıralarından alkışlar)
Değerli kardeşlerim, bir hususu belirtip
sözlerime nokta koyacağım. Bugünkü konuşmayı yapmak üzere
Danıştayımızı iki defa aradım, Sayın
Başkanımızı iki defa aradım; kendisine ulaşmak
mümkün olmadı. Daha sonra, lütfedip, telefonlarımıza nezaketen
bile cevap vermediler. Dün, Danıştay Genel Sekreterini aradım,
Danıştayla ilgili konuşacağımı ifade ettim, bana
bilgi notu aktarmalarını istedim "göndereceğini"
söyledi; ama, bu saate kadar da göndermedi.
Danıştayı ve bütün devlet
kuruluşlarını, milletvekillerinin talepleri
karşısında daha duyarlı davranmaya davet ediyor ve Yüce
Heyeti saygılarla selamlıyorum. (RP ve DYP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Malkoç, teşekkür
ediyorum.
Sayın Malkoç -yanlış takip etmedimse-
konuşmanızın bir yerinde "Anayasa Mahkemesi, Türkiye Büyük
Millet Meclisini denetler" diye bir ifade kullandınız.
ŞEREF MALKOÇ (Trabzon) – Faaliyetlerini...
BAŞKAN – Hayır... Siz de çok iyi bilirsiniz,
Anayasanın 148 inci maddesi ne göre, Anayasa Mahkemesi, sadece
kanunları, kanun hükmünde kararnameleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünü şekil ve esas yönünden denetler.
Hatta, bir husus daha var; 153 üncü maddeye göre,
Anayasa Mahkemesi, bir kanunun Anayasaya
aykırılığını tespit ederse, iptal eder; kendisi,
yasama meclisi gibi davranamaz, gerekçe koyamaz, hüküm koyamaz.
ŞEREF MALKOÇ (Trabzon) – Doğrudur, Sayın
Başkan; ben de o manada kullandım.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim efendim.
Zabıtlar düzeltilsin diye ifade ettim.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, ilk
konuşmayı yapmak üzere, Sayın Oymak; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Oymak, sürenin dörtte birini mi
kullanacaksınız efendim?
HAYDAR OYMAK (Amasya) – Dörtte birini
kullanacağım.
BAŞKAN –Buyurun.
CHP GRUBU ADINA HAYDAR OYMAK (Amasya) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 1997 malî yılı bütçesinin
Hazine Müsteşarlığıyla ilgili bölümü üzerinde Cumhuriyet
Halk Partisi Grubunun görüşlerini sunmak üzere, huzurunuzda bulunuyorum.
Sözlerime başlamadan önce, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve
şahsım adına, Yüce Meclise, bizi televizyonlarından izleyen
yurttaşlarımıza içten saygılar, sevgiler sunuyorum.
Değerli milletvekilleri, bir devletin temel
ödevlerinden biri de, ekonomi, yani kamu maliyesi yönetimidir. Zaman içerisinde
devletin fonksiyonlarında değişmeler olmuş, demokrasilerin
gelişmesiyle, sosyal devlet, katılımcı yönetim ve
dolayısıyla, bireyin hak ve özgürlüklerinin daha çok önplana
çıktığı görülmüştür; ancak, hangi rejimle yönetilirse
yönetilsin, gelişmişlik düzeyi ne olursa olsun, kamu maliyesi ve
dolayısıyla, kamu ekonomisi yönetimi, önemini, hem dünyada hem de
Türkiye'de korumaya devam etmektedir.
Ülkemizde, kamu ekonomisi yönetiminde birden fazla
kuruluş ve bakanlık, maalesef, söz sahibidir; zaman
darlığı nedeniyle, bu konuya fazla girmek istemiyorum.
Gümümüz Türkiyesinde bunların en önemlilerinden
biri de Hazine Müsteşarlığıdır. Hazine
Müsteşarlığı, dar anlamıyla, devletin nakit, yani,
finansal yönetimini üstlenmiştir. Geniş anlamıyla, genel
ekonominin yönlendirilmesinde ve ekonomik politikaların oluşturulmasında
söz sahibidir; daha doğrusu, söz sahibi olmalıdır.
Bu açıdan bakıldığında, Hazine
Müsteşarlığının bütçesine, diğer bakanlık
bütçeleri gibi, sadece, bütçe büyüklüklerine, bunlar arasındaki
dağılıma ve artış oranlarına bakılarak
sağlıklı sonuçlara varılması mümkün değildir.
Yani "1996 yılı bütçesinde 1 katrilyon 700 küsur trilyon olan
ödenek, 1997 yılında 2,6'ya çıktı, bu şöyledir,
böyledir" diye değerlendirmek, konunun içine fazla nüfuz etme
sonucunu getirmiyor; tersine, bu kalemlerin iyi anlaşılması
için, dönemler itibariyle, bazı ekonomik göstergelere bakma
zorunluluğu vardır.
Bu çerçevede baktığımızda, 1997'de
büyüme hızı yüzde 4'lere iniyor. Oysa, 1996 yılında yüzde
7,5 dolaylarında gerçekleşeceği tahmin ediliyor.
İhalatın, 1997'de 50 milyar dolara,
ihracatın ise 29,5 milyar dolara çıkması öngörüldüğüne
göre, dışticaret açığı da 20,5 milyar dolara
çıkıyor.
Ortalama döviz kuru, 1996'da 81 250 lira iken, 1997'de
135 bin liraya çıkacağı öngörülüyor.
Hazineyi ilgilendirmesi yönünden, özellikle faiz yükü
bütçede zaman içerisinde giderek ağırlıklı bir pay sahibi
haline gelmiş. Örneğin, 1985 yılında yüzde 10,4 iken,
1995'te yüzde 33,4'e yükselmiş, 1996'da ise yüzde 38,2'ye -bu, tahmini
rakam- çıkacağı öngörülmektedir. 1997 yılı bütçesinde
bunun bir miktar düşürülmesi hedeflenmiş; yani, yüzde 29,8'e
düşürülmesi öngörülmüştür.
Yatırımlarda da, 1997'de yine, Türkiye'nin,
yatırım eksikliğini çözecek noktada olmadığı (495
trilyon lira) yani, bütçenin 7,9'u oranında bir yatırım
yapılacağı öngörülüyor.
Evet, bu rakamları çoğaltmak mümkün; ancak,
görülen o ki, 1997 bütçesindeki giderler bastırılmış,
gelirler ise abartılı şekilde
artırılmıştır. Muhasebe tekniği yönünden, esasında
her bütçe denktir; önemli olan, giderlerin, vergi gibi sağlıklı
kaynaklardan karşılanıp
karşılanmadığıdır.
Denk diye sunulan 1997 bütçesine
baktığımızda, demin de belirttiğim gibi, giderler
düşürülmüş, gelirleri abartılı olarak
artırılmış ve özellikle kaynak paketlerine yönelinmiş.
Bunların da gerçekleşme olanağının son derece
zayıf olduğu görünüyor. O nedenle, bu bütçe, samimiyetten uzak;
dolayısayla, denk olması da mümkün olmayan bir bütçe görünümündedir.
Refahyol Hükümetinin ikibuçuk aylık döneminde,
ortalama yüzde 127,22 üzerinde bir faizle,
toplam 1 katrilyon 448 trilyon liralık devlet tahvili
satışı yapılmıştır. Böylece, bu dönemde,
sıcak paraya yüzde 41'in üzerinde bir rant
sağlanmıştır. İçborçlanma stoklarında da, bu
dönemde, 1995 yılı sonuna kadarki tüm içborç stoğuna da
ulaşılmış görünüyor. Dışborç stoğu da
artmış, 75,8 milyar dolara ulaşmıştır. İç ve
dışborç stoğundaki bu rakamlar, kaynak paketleriyle -dövize
endeksli emeklilik, bedelsiz ithalat gibi şeylerle- bastırılmaya
çalışılmaktadır.
Türkiye, yıllardır uygulanan sağ ve
sığ politikalarla, ürettiğinin çok daha fazlasını
tüketen bir konuma gelmiştir. Bu anlayış, tüm
çarpıklığı ve çıplaklığıyla Refahyol
Hükümeti tarafından da sürdürülmektedir.
Burada, Refah Partisinin diğer sağ
partilerden bir farkının olduğunu, hakkın teslimi açısından
belirtmekte yarar var. O da, diğer partiler, uygulayacakları sağ
politikaları -biraz kapalı bir üslupla da olsa- söylüyorlar; ama,
Refah Partisi, yaptıklarının tam tersini söylüyor; yani ekonomide
de takıyye yapıyor.
Değerli milletvekilleri, Hazine
Müsteşarlığı, ülkenin içine sokulduğu bu açmazlar
nedeniyle, maalesef, bırakın Türkiye'nin ekonomi yönetimini, nakit
yönetimini bile sağlayacak bir idare olmaktan
çıkarılmış, Düyunu Umumiye gibi bir borç yönetimi haline
dönüştürülmüştür. Borç kompozisyonundaki olumsuzluk; yani, kısa
vadeler, ülkeyi nefes alamaz hale getirdiği için, içborç yerine, biraz
daha uzun vadeye dayalı ve dövize endeksli borç arayışına
yönelinmiştir.
Kaynak paketlerindeki dövize endeksli emeklilik ve tüm
olumsuzluklarına karşın bedelsiz ithalat kararı, bu
arayışın açık göstergeleridir. Dışkaynaklardan ve
uluslararası finans kuruluşlarından borçlanmanın giderek
zorlaştığı, hatta imkânsızlaştığı
görülmektedir. Yabancı sermaye gelişi de, uygulanan yanlış
ve tutarsız politikalar nedeniyle beklenen düzeyde olmayacaktır.
Bunun sonucunda, daha ağır şartlarla ve giderek ülkenin siyasal
bağımsızlığını da tehlikeye sokacak tarzda
dışborca mahkûm kalınacaktır.
Ekonomi yönetimindeki sağlıksız siyasal
anlayış, sanki suçlu, ekonomi yönetiminden sorumlu olan
idarelermiş gibi, olayın özüne değil, bu
Müsteşarlığı bölüp parçalamakla fayda
sağlanacağı görülmüş; son üç beş yılda birkaç
sefer görevleri değiştirilmiş, yeni kurumlar ilave edilmiş
ve diğerleri çıkarılmıştır.
Bu uygulamalar, ülkenin içine sürüklendiği yüksek
enflasyon, işsizlik, üretimsizlik ve ileriye dönük ufuksuzluğun
faturası esnafa, işçiye, memura ve köylülere
çıkarılmıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Oymak, gayet tabiî, ikimiz de
deprem bölgesindeniz biliyorsunuz... Süreler uzatılıyor, ben de sizin
sürenizi uzatayım; ne kadar süre istersiniz?..
HAYDAR OYMAK (Devamla) – 2 dakika efendim.
BAŞKAN – Peki, buyurun efendim.
HAYDAR OYMAK (Devamla) – Enflasyon altında ezilen
memurların maaş artışı gündeme geldiğinde,
karşısına, “kaynak yok” sorunları
çıkarılmış, işçilerde gene aynı yola
gidilmiştir.
Çiftçilerin alınteri, göznuru ürünlerini alan
birlik ve kuruluşlara gerekli malî kaynak sağlanmamış,
destekleme ve taban fiyatlar, bu yüzden göstermelik olarak kalmıştır.
Hele, hayvan besicilerimiz, yanlış uygulanan politikalar ve sorumlu
olması gereken insanların sorumsuzca ürettikleri bazı
söylentiler sonucu perişan hale getirilmiş, sorunlarının
çözümü yerine, oyalama ve zamana yayarak unutturma anlayışı
benimsenmiştir.
Türkiye, bu anlayışlar ve politikalar sonucu,
zedeler ülkesi haline dönüştürülmüştür. İlk zedeler,
biliyorsunuz, bankerlerle başlamış, bunu, bankazedeler,
dövizzedeler izlemişler. Süper emeklileri de bu zedelere ilave etmek
gerekiyor. Bu insanlar, kendiliklerinden değil, Hükümetin
aldığı kararlara güvenerek hareket etmişlerdir. Görünen o
ki, bu zedelere yenileri eklenecektir. Örneğin, kaynak paketi diye sunulan
uygulamalar, dövize endeksli emeklizedelerin, bedelsiz ithalata bağlı
olarak da başka zedelerin ortaya
çıkmasına neden olacaktır. Son altı ayda uygulanan
ekonomik, sosyal ve siyasal politikalar devam ederse, korkarım,
Türkiyemiz, tümüyle Refahyolzede olacaktır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir defa söz verdik; buyurun, devam edin
efendim; ben bir daha süre verdim.
HAYDAR OYMAK (Devamla) – Toparlıyorum efendim.
Değerli milletvekilleri, 1997 Malî Yılı
Bütçe Kanunu Tasarısının metinlerine
baktığımızda, daha önceki yıllara ait bütçe
kanunlarında, 1050 sayılı Kanun uyarınca borçlanma limiti
gösteriliyordu. Bu yılki bütçede böyle bir düzenlemeye gidilmemiştir.
Öyle sanıyorum ki, bu, bilerek yapılan bir olaydır ve Anayasaya
aykırı yönleri vardır.
Bazı borç kalemleri, özellikle kur farkından
doğan borç kalemleri, yine bütçe dışında ve döviz
hesabıyla izlenmeye çalışılmaktadır; bu da, Refahyol
Hükümetinin TL'den tümüyle umudunu kestiği anlamına geliyor
sanıyorum. Sanıyorum, Sayın Hükümet, bu konuda bilgi sunacaklar.
Değerli milletvekilleri, 1997 malî yılı
bütçesinin Hazine Müsteşarlığı bütçesi vesilesiyle
baktığımız dar bir bölümü bile göstermektedir ki, bu bütçe,
Türkiye'nin içinde bulunduğu yüksek enflasyon, işsizlik, üretim
azlığı, yatırımsızlık, gelir
dağılımındaki artan adaletsizlik gibi daha
yığınla birikmiş sorunların çözümünü sağlayacak
çap ve vizyonda değildir; tersine, gündemimize yeni sorunlar
ekleyeceği görülmektedir; ama, bu bütçe bir şey yapacak Değerli
milletvekilleri, o da şu: Hiç olmazsa, bugüne kadar uygulanan
yanlış politikaların yanlışlığının
tekrar ve daha açık bir şekilde anlaşılmasına vesile
olacaktır.
İlgililerin, bundan gerekli dersleri
alacağı umuduyla, bütçenin Hazineye ve ülkemize hayırlı
olmasını diliyor; hepinize saygılar sunuyorum.(CHP
sıralarından alkışlar)
Sayın Başkanım, size özellikle
teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Oymak, teşekkür ediyorum
efendim.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini ifade
etmek üzere, Sayın Ergül; buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA SABRİ ERGÜL (İzmir) – Sayın
Başkan, Yüce Meclisin saygıdeğer üyeleri, değerli
arkadaşlarım; hepinizi yürekten saygılarla selamlıyorum.
Başbakanlık Devlet Planlama
Teşkilatının 1997 yılı bütçesiyle ilgili olarak CHP
Grubunun görüşlerini sunmaya çalışacağım.
Değerli arkadaşlarım, planlama
örgütleri, devlet planlama teşkilatları, bir ülkenin beşerî ve
ekonomik imkân ve değerlerini, potansiyelini, kaynaklarını, en
iyi, en verimli ve de sosyal ve ekonomik ihtiyaçlara, önceliklere göre
kullanmayı mümkün kılacak, dengeli kalkınmayı sağlayacak
planlamayı yapan örgütlerdir.
Türkiye'nin merkezî bir planlama örgütüne
kavuşması, kalkınma planlarına, bütçeye ve yıllık
icra programlarına yön verecek, siyasal iktidarların, temel ekonomik
ve sosyal tercihlerine, uygulamalarına ışık tutacak uzun, orta
ve kısa vadeli planları hazırlayacak bir örgüte
kavuşması, özellikle 1950-1960 arasında "bize plan
değil, pilav lazım" anlayışı ile karşıt
anlayışın ülke gündemini bir süre meşgul etmesi ve sonunda
1960'lı yıllarda planlama örgütünün kurulduğunu görüyoruz.
Tabiî, bu planlama örgütünün kurulmasıyla birlikte, aşağı
yukarı otuzbeş yıldır, bütçemizi,
kalkınmamızı, plan ve programımızı yapıyoruz
ve bunlara uymaya çalışıyoruz; ama, bunlara uyulabildiğini
söylemek pek mümkün değil. Özellikle son dönemlerde, planlama örgütünün
dışlandığına tanık oluyoruz. Siyasal
iktidarların, ekonomik kalkınmada tercihlerini
sağlıklı kullanabilmesi için, planlamanın verilerine,
yapılan planlara uymuş olması gerekirken,
uyulmadığını; özellikle bu bütçenin, Yedinci Beş
Yıllık Kalkınma Planıyla uyumlu
olmadığını söyleyebiliriz.
Esasında, plan, Meclis kararı; Yedinci
Beş Yıllık Kalkınma Planına uyulması gerekir -ki,
bu plan, hazırlandığı dönemde, DPT'nin değerli
uzmanlarınca iyi bir çalışma yapılarak
hazırlanmış; gerçekten ihtiyaçları gören iyi bir
plandı- ama, bu bütçede buna uyulmadığını ve planda
öngörülen makro büyüklüklerle de hiçbir uyumun olmadığını
görüyoruz.
Bakınız, Türkiye, otuz yıldır
sağ siyasal iktidarlar tarafından yönetiliyor. Bu yönetimlerde
Demirel, Evren, Özal, tekrar Demirel, Mesut Yılmaz vardı ve
şimdi de Erbakan yönetimindeki Türkiye, kaynaklarının hep israf
edildiği; kalkınmanın sosyal ve insanî boyutunun ihmal
edildiği ve buna rağmen de ekonomiyi düze çıkarmayan
politikaların izlendiği bir ülke. Bunda, şimdiki siyasal
iktidarın da aynı anlayışı sürdürdüğünü
görüyoruz.
Yoksul halk kesimlerini istismar ederek, adil düzen
yutturmacasıyla halktan oy alan Sayın Erbakan'ın
başbakanlığında kurulan bu Hükümetin de, bu bütçesiyle,
zengini daha zengin, yoksulu daha yoksul eden bir ekonomik modeli
izlediğini, rant ekonomisini sürdürdüğünü görüyoruz.
Bu Hükümetin özellikle, Sayın
Başbakanın, seçimler sırasında yurttaşlara vaat
ettiği, Türkiye'de asgarî ücretten verginin
kaldırılacağı, işsizliğin sona ereceği,
Türkiye'deki insanların adil düzende daha mutlu yaşayacağı
konusundaki vaatlerinin hiçbirisini gerçekleştirme durumunda
olmadığını, bu bütçeyle görüyoruz. Bir bakıma,
Başbakan Sayın Erbakan, bu bütçesiyle ve şimdiye kadar olan
uygulamasıyla hayal görüyor. Yani, hayal görüyor diyorum, rüya görüyor
diyemiyorum; çünkü, rüya görse, kolay. Her sabah uyandığında
ekonomik göstergeler, artan enflasyon, artan işsizlik, artan dışödemeler dengesi ve faiz
batağı onu uyandırmaya, gerçeğin rüyaya benzemediğini
anlamasına yeter; ama, Sayın Başbakan hayal görüyor. Ünlü bir
Fransız atasözü vardır "rüya görmek, hayal görmekten
iyidir" diye. Doğrudur; çünkü, rüya sabah biter ve rüya
gördüğünüzü anlarsınız; ama, hayal görenler o hayale, o seraba
kavuşmak için bir ömür boyu koşarlar ve onun hayal olduğunu ömür
boyu da anlayamazlar...
KAHRAMAN EMMİOĞLU (Gaziantep) – Hayal olmadan
da bir noktaya varmak mümkün değil; hayal, ufuk yükseltir.
SABRİ ERGÜL (Devamla) – Evet, Sayın
Başbakan hayal görüyor, siz de görüyorsunuz, bütün yurttaşların
da hayal görmesini istiyorsunuz...
KAHRAMAN EMMİOĞLU (Gaziantep) – Bunu da böyle
kabul edin bakalım.
SABRİ ERGÜL (Devamla) – Değerli
arkadaşlarım, şimdi sormak gerekiyor; bu siyasal iktidarı
oluştururken, özellikle, sizi buraya birinci parti olarak gönderen yurttaşlarımızdan
hangi gerekçelerle oy aldınız... Onların hiçbirisini
gerçekleştirmiyorsunuz. Şimdi bunları sıralamak mümkün ve
hatta..
HASAN DİKİCİ (Kahramanmaraş) – Onun
cevabı Osmaniye... Onun cevabı Osmaniye...
SABRİ ERGÜL (Devamla) – Sayın
Başkanım, ben karşılıklı mı
görüşeceğim arkadaşımla?..
HASAN DİKİCİ (Kahramanmaraş) – Onun
cevabı Osmaniye...
SABRİ ERGÜL (Devamla) –Sizle muhatap olmuyorum
ben.
BAŞKAN – Sayın Dikici, ikide bir de Osmaniye
deyip duruyorsunuz... Osmaniye, bilinen bir şey, niye malumu ilam
ediyorsunuz...
HASAN DİKİCİ (Kahramanmaraş) – Bana
muhatap oluyor, onun cevabını veriyorum.
BAŞKAN – Buyurun efendim, siz
konuşmanıza devam edin.
SABRİ ERGÜL ( Devamla) – Sayın
Başkanım, siz de güzel açıklama yapıyorsunuz!
BAŞKAN – Efendim, buyurun, siz
konuşmanıza devam edin.
SABRİ ERGÜL (Devamla) – Genel Kurula hitap
ediyorum; rahatsız olmanıza gerek yok....
BAŞKAN – Sayın Ergül, lütfen, siz
konuşmanıza devam edin...
Değerli milletvekilleri, rica ediyorum...
ALİ DİNÇER (Ankara) – Siz, laf atanı susturacaksınız;
böyle cevap olur mu?!
BAŞKAN – Sayın Ergül, siz buyurun efendim.
SABRİ ERGÜL (Devamla) – Geçen gün, Sayın Genel
Başkanımız, burada, adil düzen yutturmacasının ve
Refahın balonlarının 41 tanesini güzel şekilde saydı ve bunların hiçbirisine de yanıt
alamadık. (RP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Değerli milletvekilleri...
Sayın Ergül, siz de lütfen diyaloga girmeyin,
kendi görüşlerinizi ifade buyurun.
SABRİ ERGÜL
(Devamla) – Efendim, arkadaşlarım konuşmama izin verirlerse,
zaten...
BAŞKAN – Efendim, belki arkadaşlar sizin
sürenizi kendileri kullanmak istiyordur... Siz kendiniz kullanın lütfen.
SABRİ ERGÜL (Devamla) – Değerli
arkadaşlarım, Refahyol Hükümetinin programı da bütçesi de, bütün
zamanların, sayılabilecek en büyük hayal ürünüdür. Sayın
Başbakanın hayal görmekten vazgeçmiş olmasını
istiyoruz. Özellikle bu...(RP sıralarından gürültüler)
Sayın Başkanım, ben kurallara çok uyan
bir milletvekiliyim. Arkadaşlarım söz atıp duruyor; isterseniz
ben sözümü bitireyim!
Teşekkür ediyorum...
BAŞKAN – Efendim, süreniz var, arzu
buyuruyorsanız...
SABRİ ERGÜL (Devamla) – Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
BAŞKAN – Efendim, süreniz var.
SABRİ ERGÜL (Devamla) – Teşekkür ediyorum.
(CHP sıralarında alkışlar)
BAŞKAN –Sayın Ergül, teşekkür ediyorum
efendim.
Efendim, Sayın Ergül'den kalan süreyi, daha
sonraki arkadaşlarım, arzu buyururlarsa kullanabilirler.
Sayın Ali Haydar Şahin; buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
Bakın, sürenizi son saniyesine kadar lütfen
kullanın.
ALİ DİNÇER (Ankara) – Bari hemşerinize
laf atılmasını önleyin!
BAŞKAN – Efendim, onun için diyorum ben de.
ALİ HAYDAR ŞAHİN (Çorum) – Sayın
Başkan, sanıyorum süre sınırlaması bana yoktur.
Kendisini çok sever sayarım; aynı ilin milletvekiliyiz; süre olarak
bana bir ayrıcalık tanıyacağınızı sanıyorum.
BAŞKAN – Efendim, süreyi, 10 artı 3 dakika,
yani 13 dakika şeklinde şimdi size veriyorum; bunun 10 dakikası
sizin, 3 dakikası Sayın Ergül'ün...
ALİHAYDARŞAHİN (Çorum) Sizden?..
YAHYA ŞİMŞEK (Bursa) – Siz gereğini
düşünün Sayın Başkan!
BAŞKAN – Efendim, biliyorsunuz, hamiyete endaze
olmaz, ben de sonra düşüneceğim.
ALİ HAYDAR ŞAHİN (Çorum) —Oldu
Sayın Başkan.
BAŞKAN—Sayın milletvekilleri, grup
konuşmaları bölünmesin diye, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
sözcülerinin konuşmaları bitinceye kadar süre
uzatımını teklif ediyorum: Kabul edenler...Kabul
etmeyenler...Kabul edilmiştir.
Sayın Şahin, buyurun.
CHP GRUBU ADINA ALİ HAYDAR ŞAHİN (Çorum)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmama
başlarken, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsım adına hepinizi
saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
Bugün, son derece önemli bir kurumumuzun bütçesini
görüşüyoruz. Kimsesiz, korunmaya ve bakıma muhtaç
insanlarımıza hizmet veren kurumlarımızın
başında, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu geliyor. Terk edilmiş
bir bebek, kimsesiz ve korunmaya muhtaç hale gelmiş bir çocuk, genç,
yaşlı, özürlü olan tüm insanlarımız, bu hassas ve önemli
kurumun hizmet alanı içerisindedir.
Çeşitli nedenlerle, aile içinde korunup,
bakılamayan her yaştan insanımıza, devlet, sosyal devlet
olmanın sorumluluğu içinde, elini uzatabilmelidir.
Sosyal hizmetler ve yardımlar, devletin temel
görevleridir, vatandaşların da temel haklarından
sayılır. Sosyal hizmet ve yardımlar, insanların bugünlerine
ve yarınlarına güven duymanın teminatı olmalıdır.
Cumhuriyet Halk Partisi olarak da bu gerçeğin böyle olduğunu biliyor,
sosyal hizmetlerin daha da güçlendirilmesinden yana olduğumuzu söylüyoruz.
Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu, bugün,
yaklaşık 25 bin yurttaşımıza yatılı hizmet
vermektedir. Gündüzlü hizmet olarak, kreşler, danışma
merkezleri, özürlü eğitim ve rehabilitasyon merkezleri gibi
kuruluşlar bulunmaktadır. Yatılı hizmetler içerisinde,
yuvalar, yurtlar, huzurevleri ve kadın misafirhaneleri başta
gelmektedir. Kuruma bağlı, 280 civarında yatılı ve
gündüzlü kuruluş vardır. Kurum, 9 500 civarında personelle idare
edilmektedir.
Kurumun 1997 yılı bütçesi 9,8 trilyon olup,
bunun yüzde 69,2'si personel giderlerine, yüzde 21,3 diğer cari giderlere
yüzde, 7,4'ü yatırıma ve yüzde 2,1'i ise transfer kalemlerine
harcanmaktadır. Bu bütçe, geçen yılki bütçenin de gerisinde
kalmıştır. Sayın Bakanın da söylediği gibi, bu
bütçe, yetersiz bir bütçedir. Geçen dönem 66,6 milyon dolar olan bütçe, bu
dönem 61 milyon dolar civarındadır.
Sayın Bakan, 1997 bütçenizde hiçbir yeni çocuk
yuvası öngörülmemektedir. Özellikle, sokak çocukları sorunu,
uyuşturucu, uçucu madde bağımlılığı sorunu
bu kadar artarken, hiçbir yeni kuruluş önerilmemesini anlamak mümkün değildir.
Kurum -bu hizmetlerini- âdeta, gönüllü birkaç kuruluşun
saygıdeğer çabalarının arkasına
sığınır görünmektedir.
Böyle bir kuruluşun bu durumlara düşmesinin
nedenleri nelerdir? Devlet, kimsesizine, yaşlısına, sokakta
kalanına sahip çıkmayacak mıdır? İşine
geldiği zaman çetesine, soyguncusuna, mafyasına para buluyor, sahip
çıkıyor, hatta kahraman ilan ediyor; hizmete muhtaç olanlara,
yoksullara gelince yok mu oluyor bu paralar? Bunu bilmek istiyoruz.
Sayın Bakan, şimdi, bizi izleyen halkın
huzurunda sizden duymak istiyoruz:
Çorum Yetiştirme Yurdu bu yıl bitirilip
hizmete açılacak mıdır?
Diyarbakır, Tunceli huzurevleri; Batman,
Şırnak çocuk yuvaları; hatta, seçim bölgeniz Diyarbakır
Huzurevi, Kız Yurdu; İzmir Çocuk Yuvası; Aksaray Rehabilitasyon
Merkezi, Konya, Tokat Huzurevleri yatırım programınızda
görülmekle birlikte, bu bütçeyle acaba gerçekleştirebilecek misiniz?
Bitmiş görünen Edirne, Kahramanmaraş, Aksaray
ve diğerleri hizmete açılıp, bir an önce muhtaç
vatandaşlarımıza hizmet verecek midir? Yoksa, Sayın Bakan
"bütçemiz yetersizdir" diyecek misiniz?
Oysa, çeşitli televizyon kanallarında izlenen
konuşmalarınızda "1997'de yeni yatırım
olmayacağını, buna karşın başlamış
olanların tümünü bitireceğinizi" ifade ettiniz. Ancak, Türkiye
Büyük Millet Meclisine getirdiğiniz bütçe bu ifadelerinizi
doğrulamıyor.
Sayın Başbakanın müthiş kaynak
paketleri sonucunda elde ettiğini söylediği ve nereye
koyacağını bilemediği paralardan, böylesi bir kuruma,
sizin, komisyonda yatırımlar için talep ettiğiniz 2 trilyon
lirayı, sosyal yardımlar için istediğiniz paraları
aktarmalarını istemeyi düşünüyor musunuz? Ya da, yine sık
sık basına açıkladığınız, esasen bu kurumun
bütçesiyle ilgisi olmayan, Sosyal Yardımlaşma ve
Dayanışmayı Teşvik Fonunun kaynaklarını
geçmişte amacı dışında, keyfî kullanan Sayın
Başbakan Yardımcısı Çiller'e sordunuz mu ya da soracak
mısınız?
"Sayın Çiller, geçmişte bu fon size
bağlıydı; bunu niye amacı dışında
kullandınız" sorusunu sormayı düşünüyor musunuz?
Sayın Bakanım, üzülerek ifade ediyorum ki,
bütçeniz yeterli olmayıp, iyi de hazırlanmamıştır.
BAŞKAN – Sayın Şahin, lütfen Genel
Kurula hitap ediniz efendim. Soru sorma hakkınız ayrıca var.
ALİ HAYDAR ŞAHİN (Devamla) – Efendim,
Bakanımdan, ben, bunları, iyi niyetle, öğrenmek istiyorum. Biz,
bütçeyi eleştirirken olumlu olmasını, böyle bir kurumun gerçekten
yararlı olmasını istiyoruz. Ben, burada, polemik
yapmıyorum; Bakanın dosyalarından, kurumdan
aldığım bilgileri aktarıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
METİN PERLİ (Kütahya) – Başkan
yapmıyor ki bütçeyi.
NİHAT MATKAP (Hatay) – Devam edin.
ALİ HAYDAR ŞAHİN (Devamla) – Vaktimin
çok azlığı nedeniyle de derinlemesine inemiyorum. Ancak, Plan ve
Bütçe Komisyonunda, personel hareketleriyle ilgili konularda,
bürokratlarınızın eksik ve yanlış bilgilendirmesi
sonucu yanlış bilgiler verdiniz, hatırlatmak istiyoruz, tahkik
ettiğinizde göreceksiniz.
Bu bilgileri, size, akrabanız olan Personel Daire
Başkanının, mesleğin acemisi olduğu için, gerçek
anlamda veremediğini hatırlatmak istiyorum.
Araç alımı, kullanımı konusunda,
yine, yanlış bilgilendirildiğinizi söylüyorum. 2 kamyon ile 15
ambulans teklifiniz yerinde değildir. Kuruluşlara mutlaka ve mutlaka,
çocuklarımız ve yaşlılarımız için,
taşıma amaçlı araçlar alınmalıdır. Kurum
araçlarının yüzde 50'sinden fazlası 10 yaşın
üzerindedir, kullanılmaz durumdadır. Bu nedenle, bu araçlara önem
verilmesini... Alınacak kamyonların ihtiyaç olduğunu biliyoruz;
ama, öncelikli olanlar var.
Geçen dönem, Kurban Bayramlarında on onbeş
günlüğüne yapılan et yardımlarının
taşınması için kamyon ihtiyacı olduğunu biliyoruz;
ama, hayırsever vatandaşlarımız var, bu on onbeş gün
için bunların yardımcı olduklarını, hatta, geçen
Kurban Bayramında böyle bir
yardımın olduğunu da biliyorum. Kendisinin, bir milletvekilimizin
desteğiyle -ismini vermek
istemiyoruz- bu etleri taşıttığını da biliyoruz.
O değerli milletvekiline
teşekkür ediyoruz.
Bakanlığın, son dönemde yaptığı en önemli
icraatlarından bahsetmek istiyorum biraz da. Geldiğinizden beri
-yine, üzülerek söylüyorum- yaptığınız tek somut şey,
personeli, ailelerini dağıtma pahasına, Türkiye'nin dört bir
tarafına keyfî olarak dağıtıp, sürmekten ibarettir. Sürgün
listesi burada, elimizde. Listeler burada; isim isim, tek tek yazılı.
HASAN DİKİCİ (Kahramanmaraş)
– Gelenektir bu.
ALİ HAYDAR ŞAHİN (Devamla) – Efendim,
biz yaptıysak, siz niye yapıyorsunuz; siz, yapmak için mi geldiniz
buraya?
TEVHİT KARAKAYA (Erzincan) – Zararları tamir
ediyoruz.
ALİ HAYDAR ŞAHİN (Devamla) –
Değerli Bakanım -yine Bakanımdan övgüyle söz edeceğim- siz,
üniversiteden gelmiş bir bilim adamısınız. Çok iyi
biliyorsunuz ki, bu Kurum, kanunda da yazdığı gibi, bir ihtisas
kurumudur. Yargı kararlarına da yansıyan. Ama, hepsinden
önemlisi hizmet için zorunlu olan uzman personelle, bu hizmetler yerine
getirilmektedir. Oysa, siz, öğretmeninden psikoloğuna, sosyal hizmet
uzmanından çocuk gelişim uzmanına kadar, yetişmiş
elemanları yok etmeye, Kurumdan uzaklaştırmaya
çalışıyorsunuz. Yerlerine getirdikleriniz, ne tesadüfse, hepsi,
uzman olmayan, dinî görevlerde çalışması gereken
-şahsiyetlerine bir şey demiyoruz, ama- imam-hatip
çıkışlı din görevlileridir.
MİKAİL KORKMAZ (Kırıkkale)
– Şereftir imam hatip mezunu olmak, şeref!
BAŞKAN – Sayın Korkmaz... Sayın
Korkmaz...
AYDIN TÜMEN (Ankara) – Siz de mi kurşun
atıyorsunuz?!
BAŞKAN – Sayın Korkmaz... Rica
ediyorum...
ALİ HAYDAR ŞAHİN (Devamla) –
Onların görevlerini yapacakları yerler vardır. Kuruma...(RP
sıralarından gürültüler)
Efendim, dinleyiniz...
METİN PERLİ (Kütahya) – Bir imam - hatip
lisesi mezunu uzman olmuşsa, ona hakaret etmeye hakkınız yok.
BAŞKAN – Sayın Perli...
ALİ HAYDAR ŞAHİN (Devamla) – Dinleyiniz... Cümlelerim geliyor.
Kurumda, din
adamlarına da ihtiyaç vardır; geçmişte de
çalışıyorlardı, bugün de çalışmaları
doğaldır. Bunlara karşı çıkmıyoruz; ama, tüm
yönetim kademelerinin bunlarla doldurulmasının anlamı nedir?
Sayın Bakan, siz hekimsiniz. Hastanede,
çocukları din adamlarına mı muayene ettirmeyi
düşünüyorsunuz ya da sorumlu olduğunuz dönemde, üniversitede hastane
yönetimlerini değerli din adamlarına mı teslim ettiniz? Biz,
bunların çalışmalarına bir şey demiyoruz;
ihtiyacımız vardır, alanları vardır. Bir idarecinin,
bir yöneticinin uzman olması gerekmektedir. Bunu söylemek istiyoruz. (CHP
sıralarından alkışlar)
Diğer yönüyle, atadığınız yeni
görevlilerin, bir de sicillerini incelediniz mi, bir bakma gereği duydunuz
mu? Görevini kötüye kullanmaktan, yakınlarına çıkar
sağlamaktan, akçalı konularda ceza almış, hüküm
giymiş, yargılanmakta olan görevlileri bilerek mi üst düzey görevlere
getiriyorsunuz? İhtiyaç duyarsanız ya da bilmiyorsanız, bu
personelin isimlerini, buradan, dosyadan, resmî kayıtlardan vermek
istiyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bu kurum özel bir kurum, hassas bir kurum...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Şahin, 13 dakika üzerine
1 dakika yetiyor mu?
ALİ HAYDAR ŞAHİN (Devamla) – Sayın
Başkanım, 13 dakika oldu mu? Ben size güvenerek yavaş gittim.
BAŞKAN – Efendim, size 2 dakika daha süre
tanıdım; lütfen...
ALİ HAYDAR ŞAHİN (Devamla) – Gazetelerde
manşetten verilen, hepinizin bilmemesi mümkün olmayan -personeli ile
gayrimeşru ilişkiye girip, burada, kanun nezdinde de
yargılanıp ortaya çıkan- bir insanımızın bu
kurumun teftiş kurulu başkanlığında olmasını
yadırgıyoruz. Etik olarak da, insan olarak da bu konularda
vicdanınız rahat mı?
Değerli milletvekilleri, bunları polemik
yaratmak için söylemiyorum. Bir uyarı görevini yerine getiriyorum. Size
yardımcı oluyoruz. İyi personelle, bilinçli personel
çalıştırırsanız, sizin lehinize olur diyorum.
ABDULKADİR ÖNCEL (Şanlıurfa) – Bu
tavsiyeye teşekkür ederiz.
ALİ DİNÇER (Ankara) – Doğru söylüyor...
(RP sıralarından gürültüler)
ALİ HAYDAR ŞAHİN (Devamla) – Efendim,
isteyen herkese, belgelerimle, resmî kayıtlarla cevap vereceğimi,
isteyenlere de bunları göndereceğimi söylüyorum. (RP
sıralarından gürültüler)
Efendim, son olarak bir iki konu kaldı; ama, sürem
az olduğu için, bunlara girmeye gerek yok; dosya olarak Sayın
Bakanıma göndereceğim.
Bu bütçe yetersizdir; mevcut hizmetler ancak
gerileyerek sürdürülebilmektedir. Yapılması gerekenler konusunda
önerilerimiz vardır: Koruyucu aile yanına gönderilebilecek çocuklar
için sosyal yardımın sürdürülmesi; kışla tipi
bakımdan, ev tipi bakıma geçişin
yoğunlaştırılması; sokak çocukları ve madde
bağımlısı çocuklar için yeni hizmetlerin üretilmesi;
yaşlılarımız için ve özürlüler için evde bakım...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun.
ALİ HAYDAR ŞAHİN (Devamla) –
...rehabilitasyon hizmetlerinin geliştirilmesi; taraf olduğumuz Çocuk
Hakları Sözleşmesinin hayata geçirilmesi; çalışan çocuklar
ve mahkûm kadınların çocuklarıyla ilgili önlemlerin
alınması; kadın misafirhanelerinin -kapatılmak bir yana- daha
da geliştirilmesi dileklerimiz ve önerilerimizdir.
Çocuklarımızın, cumhuriyet ilkelerine ve
Atatürk devrimlerine bağlı birer birey olarak yetiştirilmesinin
takipçisiyiz.
Bu kurumda, geçmişte büyük tahribat
yaratmış... (RP sıralarından gürültüler) Geçmişte
diyorum. ...siyasal kadrolaşmanın temellerini atmış olanların
acısını, çocuklarımız, gençlerimiz,
yaşlılarımız çekmektedir. Yeniden bu durumun
yaratılmasına izin vermeyeceğimizin bilinmesini istiyorum.
Sayın Bakan, tüm bunları, ilimle, vicdanla,
sevgiyle değerlendirmenizi bekliyor; cumhuriyet ilkelerine, Atatürk
devrimlerine, ulusal değer ve inançlarımıza bağlı ve
eziyet gören personel başta olmak üzere, bu kuruma emeği geçen
herkese...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Şahin, bundan
sonrası hemşeriliğin suiistimali olur; kusura bakmayın.
ALİ HAYDAR ŞAHİN (Devamla) – ... Partim
ve Grubum adına saygı ve sevgilerimi sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Efendim, teşekkür ediyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, dördüncü
sözcü Sayın Atalay; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Efendim, Sayın Atalay'dan sonra birleşime ara
vereceğim.
Sayın Atalay, buyurun.
CHP GRUBU ADINA İSMET ATALAY (Ardahan) –
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 1997 malî yılı
Danıştay Başkanlığı bütçesi üzerinde Cumhuriyet
Halk Partisinin görüşlerini sunmak üzere huzurunuzdayım;
şahsım ve Grubum adına Yüce Meclise saygı sunuyor, bizi
televizyonları başında dinleyen halkımıza,
yurttaşlarımıza saygı ve selamlar yolluyorum.
Değerli arkadaşlarım, 1868
yılında Şûrayıdevlet adıyla kurulan ve 1924
Anayasasıyla anayasal bir kurum haline getirilen Danıştay, 1961
ve 1982 Anayasalarında da, yüksek idare mahkemesi olarak yerini
almıştır.
Danıştay, Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasıyla görevlendirilmiş yüksek idare mahkemesi,
danışma ve inceleme merciidir. Danıştay bağımsızdır,
yönetimi ve temsili Danıştay Başkanına aittir.
Danıştay meslek mensupları, yüksek
mahkeme hâkimleri olarak, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ve
kanunlarının kendilerine sağladığı teminat
altında görev yaparlar.
Danıştayımız, demokratik, laik ve
sosyal hukuk devletimizin başlıca güvencelerinden birisidir.
Kurulduğu günden bugüne kadar, görevlerini büyük bir başarıyla
yerine getirmiştir.
Ülkemizde idare hukuku ilkelerinin gelişmesinde,
idarî eylem, işlem ve kararların hukuka uygunluğunun
sağlanmasında, Danıştay içtihatlarının büyük
ölçüde etkisi olmuştur.
Bilindiği gibi, Danıştayın
işlerini hafifletmek amacıyla, bölge idare mahkemeleri, idare
mahkemeleri ve vergi mahkemeleri kurulmuştur. Ülkemizde yargının
hızlı ve etkin bir biçimde işlemediği bir gerçektir; bu
bağlamda, idarî yargının da hızlı ve etkin bir
şekilde işlemesi mümkün olmamaktadır. İşlemin
hızlı ve etkin bir şekilde yürütülmesinin önlemleri mutlaka
alınmalıdır.
Yılda 60-70 bin kişi Danıştaya
başvuruyor. Bu kadar sayıda vatandaşımızın
idareye başvurması, başlıbaşına büyük bir önemi
haizdir. Bu durum, idarenin eylem, işlem ve kararlarının
vatandaşlarımızı tatmin etmediğini ve onların
idareye karşı güvensizliğini göstermekte ve giderek
devlet-vatandaş yabancılaşmasına yol açan nitelikte
karşımıza çıkmaktadır. Aynı zamanda,
yöneticilerimizin, eylem ve işlemlerinde hukuka uygun davranmak
bakımından yeterli özeni göstermediklerini, yasalarla kendilerine
verilen yetkilerini kullanmaktan âdeta kaçındıklarını da
düşündürmektedir. İşte, bu tablo karşısında,
idarî yargıda işlerin niçin bu kadar artmakta olduğunu
araştırmamız, bir an önce çözüm yollarını
bulmamız ve yurttaşı kendi devletiyle davalı olmaktan
kurtarmamız gerekir.
Yargıdan söz edildiğinde, herkesin her
vesileyle yakındığı bir konu, geciken adaletin adaletsizlik
olduğudur; buna katılmamak mümkün değildir; çünkü,
yargının hızlı, etkin ve isabetli karar vermesi, toplumsal
düzenin, halkın devletine karşı göstereceği güvenin temel
taşıdır. Yargının gecikmesi, davaların makul
sürede bitirilmemesi, toplumsal huzuru ve barışı zedeler; o
zaman, çözüm, hukukdışı alanlarda aranmaya başlanır.
Anayasamıza göre, davaların en az giderle ve
mümkün olduğunca hızlı biçimde sonuçlandırılması,
yargının temel görevidir. Davaların hızla
sonuçlandırılmasında çözüme kavuşturulması gereken en
önemli sorunlardan birisi, toplumumuzun, değişen koşullar
karşısında yetersiz kalan ve yargının önünü
tıkayan mevzuatın, çağın gereklerine göre yenilenmesi ve
değiştirilmesidir.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
toplum yaşamında, hukuk düzeninin tartışılmaz bir yeri
vardır. Sağlıklı ve adil bir hukuk devleti
yapısında, temel hak ve özgürlüklerin güvenceye alınması
önem kazanmaktadır. Devlet, vatandaşlarına böyle bir düzen
sağlamak için vardır. Adaletin sağlanması, kişi hak ve
özgürlüklerinin korunması, hukukun üstünlüğü ilkesinin tam
anlamıyla gerçekleştirilmesi, demokratik bir hukuk devletinin en
temel öğelerinden birisidir.
Temel niteliği adalet ve hukukun üstünlüğü
ilkesi olan demokratik sistemi tam anlamıyla gerçekleştirmek
konusunda, hepimize büyük görevler düşmektedir. Gerçek anlamda hukuk
devleti, hukukun üstünlüğü ilkesinin kabulüyle olanaklıdır.
Ancak, insanlığın, hukukun üstünlüğü ilkesine dayalı
hukuk devleti anlayışına ulaşması kolay
olmamıştır. Yönetimi hukuka bağlı devletler için hukuk
devleti, yönetimi hukuka bağlı olmayan devletler içinse, polis
devleti deyimi kullanılmaktadır. Tarihî süreçte, hukuk devleti, polis
devleti sistemine reaksiyon olarak ortaya çıkmıştır. Hukuk
devletini polis devletinden ayıran temel özellik, devletin de bireyler
gibi hukuka bağlı olmak zorunda kalmasıdır.
Devletin ve bireyin hakları, anayasa ve yasalarla
belirlenmiştir. Ancak, hemen belirtmek isterim ki, “hukuka bağlı
devlet” ile “kanuna bağlı devlet” deyimlerini birbirine
karıştırmamak gerekir. Yasal olan, her zaman, demokratik ve
hukukî olmayabilir ve her şeyden önce, adalete ve hukuk hissine
aykırı sonuçlar verebilir. İşte, bu nedenle, hukukun
üstünlüğü ilkesi, hiçbir zaman gözardı edilmemelidir. Aksi halde,
hukuk devleti, gerçekte, yalnızca bir kanun devleti haline gelmiş
olur. Kuşkusuz, yasalar önemlidir; ama, insanın daha da önemli
olduğu unutulmamalıdır.
Hukukun üstünlüğü ilkesi, milletlerarası düzeyde,
son olarak, Paris'te toplanan Avrupa Güvenlik ve İşbirliği
Konferansında önemle vurgulanmıştır. Bu konferansta, 21
Kasım 1990 tarihinde, aralarında Türkiye'nin de bulunduğu 34
ülke tarafından imzalanan "Yeni Bir Avrupa İçin Paris
Şartı" başlıklı belgenin önsözünde, açıkça,
demokrasinin temelinin, insan kişiliğine saygı ve hukukun
üstünlüğüne dayandığı ve kimsenin hukukun üstünde
olamayacağı belirtilmiştir.
Anayasamız, güçler ayrılığı
ilkesini kabul etmekle beraber, devletin temel organları arasında bulunması
gereken dengeyi bozmuştur. Özellikle yürütmenin lehine, yargının
aleyhine bozulan bu dengeyi yeniden kurmamız gerekmektedir.
Bir devletin hukuk devleti sayılabilmesinin
diğer bir koşulu da bağımsız yargı
tarafından yapılan denetimdir. Yargı denetimi, devletin
çeşitli organlarının kendilerine Anayasa ve kanunlar
tarafından tanınmış olan yetkilerinin
sınırlarını herhangi bir şekilde aşıp
aşmadıklarının bağımsız yargı
tarafından kontrolüdür.
Devletin, başlıca iki türlü faaliyetinin
kontrolü bahis mevzuudur:
1. Yürütme ve idare organlarının
tasarruflarının kanunlara uygunluğunun denetimi,
2. Yasama organı tasarruflarının
denetimi; yani, kanunların Anayasaya uygun olup
olmadığının denetlenmesi.
Yürütme ve idare organlarının
tasarruflarının bağımsız yargı tarafından
denetime tabi tutulması, kanunîlik prensibinin ve hukuk devleti ilkesinin
vazgeçilmez bir öğesidir. İdarenin keyfîliği, siyasî keyfîlikten
belki daha kötüdür.
Yasama organının tasarruflarının
yargı denetimi dışında bırakılması, hukuk
devleti ilkesini zedeler. Yargı mercilerine başvurma yolunu kapatan
yasaklayıcı eğilim, hukuk devleti prensibine
aykırıdır ve kamu özgürlüklerini zedeler.
Sayın milletvekilleri, daha da tehlikeli
olanı ise, yasama ve yürütmenin yargısal denetime ve bu denetimi yapan
yargı organlarına tahammülsüzlüğü ve bu tahammülsüzlüğü,
idarî yargıda ve Anayasa Mahkemesinde görev almış
yargıçlara eleştiri sınırlarını aşan
ifadelerle saldırmak suretiyle ortaya koymalarıdır. Dün, burada,
Anayasa Mahkememizin Sayın Başkanına karşı sarfedilmiş
olan bu tür sözleri, üzüntüyle
karşıladığımızı belirtmek isterim. (CHP ve
DSP sıralarından alkışlar)
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
şu hususu önemle vurgulamak isterim: Anayasa Mahkemesinin, kendisinden
beklenen bu önemli işlevi yerine getirebilmesi için, Anayasanın,
başta geçici 15 inci maddesi olmak üzere, yargı denetimini
sınırlandıran hükümlerinin kaldırılması
gerekmektedir. Çünkü, demokratik bir hukuk devletinde, hiçbir olayı, yargı
denetiminin dışında tutamazsınız...
METİN PERLİ (Kütahya) – Anayasa Mahkemesi
Başkanının avukatı siz misiniz?!
İSMET ATALAY (Devamla) – Burada savunma hakkı
olmayan kişiye saldırılırsa, ben, Anayasa Mahkemesi
Başkanının şahsını değil, bir kurumun
başında olan kişiyi, gayet tabiî savunurum, kurumu savunuyorum.
Hepimizin savunacağı budur, bu olmalıdır. (CHP
sıralarından alkışlar)
METİN PERLİ (Kütahya) – O zaman sözünü de
savun.
İRFAN GÜRPINAR (Kırklareli) – Sen sus!..
İSMET ATALAY (Devamla) – Sayın Başkan,
izin verirlerse, konuşmamı daha çabuk bitirme imkânı bulacağım.
BAŞKAN – Efendim, zatı âlinizin
konuşması, bir başka üyenin iznine bağlı
değildir; siz buyurun.
İSMET ATALAY (Devamla) – ... Aksi halde, devletin,
hukuk devleti olma niteliğini tartışılır hale
getirmiş olursunuz. Hukuk devleti ilkesinin gerçekleşmesi,
yalnızca yasaların, Anayasaya uygun olmasıyla da
sağlanamaz. Belki bundan daha da önemli olan nokta şudur:
İdarenin hiçbir eylem, işlem ve kararının yargı denetimi dışında
kalmamasıdır. Keyfîlik ancak bu şekilde önlenebilir.
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu ve Yüksek
Askerî Şûra kararları gibi idarî yargı denetimi
dışında bırakılan bütün işlem ve kararların
yargı denetimine alınması gerekir. Yargı denetimini
sınırlandıran hükümler, bir an önce Anayasa ve yasalardan
çıkarılmalıdır. Hukuk devleti
anlayışının yerleşmesinde, yargı
organlarının bağımsızlığını ve
güvenilirliğini sağlayacak önlemler, son derece büyük bir önem
taşımaktadır. Çünkü, hukuk devletinde, kişi hak ve
özgürlüklerinin korunmasının, kullanılmasının ve
geliştirilmesinin asıl güvencesi bağımsız
yargıdır. Bağımsız yargı, hukuk devletinin
olmazsa olmaz koşuludur. Hukuk devleti, ancak, mahkemelerin
bağımsızlığı ilkesinin yerleştirilmesi ve
geliştirilmesiyle olanaklı olabilir. Anayasamız, yargı
bağımsızlığı ilkesine yer vermekle birlikte, bu
ilkeyle bağdaşmayacak bazı hükümleri de bünyesinde
barındırmaktadır...
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
İSMET ATALAY (Devamla) – Sayın
Başkanım, bir sayfa kaldı, 1 dakikalık izin verirseniz...
BAŞKAN – Efendim, Grubunuz şu anda 50 nci
dakikayı kullanmış oldu; lütfen şu 1 dakikayı iyi
değerlendirin.
İSMET ATALAY (Devamla) – Devlet yönetimine
saygınlık kazandıracak temel unsur, yöneticilerin hukuka uymak
hususunda gösterecekleri özen olacaktır. Hukuka aykırı
davranışların saptanması halinde, yargı
kararlarına saygılı olmak da, hukuk devleti
anlayışı gereklerinden birisidir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
yeniden belirtmek isterim ki, 1982 Anayasasında biçimlenen şekliyle,
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu, yargı
bağımsızlığı ve yargıç güvencesi
bakımından son derece önemli sakıncalar
oluşturmaktadır. Bu açıdan, Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulunun yeniden yapılandırılması gerektiğini
vurgulamakta yarar görüyorum. Ayrıca, yargı
bağımsızlığıyla bağdaşmayan diğer
Anayasa ve yasa hükümlerinin, ivedilikle kaldırılması
gerekmektedir.
Sayın milletvekilleri, ülkemizde demokratik hukuk
devletinin tam olarak oluşmasında, Danıştayımız
onurlu bir yere sahiptir. Danıştayımız, toplumsal
gelişmemizin önündeki engellerin aşılmasında daima
çağdaş ve demokratik değerlerin yanında yer
almış, bu ilkelere sahip çıkmıştır. Her hukuk
dışı tasarruf, Danıştayın hukuk duvarına
çarpmıştır; her antidemokratik işlem
Danıştayımızdan geri dönmüştür.
Danıştayımız, Türkiye
Cumhuriyetinin en önemli kalesi olarak, onurla görevini sürdürmektedir.
Parlamento olarak bize düşen, Danıştayımıza destek
vermek, ona yardımcı olmaktır.
Bu düşünce ve duygularla Yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Atalay, teşekkür
ediyorum.
Sayın milletvekilleri, bütçe
çalışmalarını devam ettirebilmek için, saat 14.30'da
yeniden toplanmak üzere, birleşime ara veriyorum.
Kapanma Saati : 13.25
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati : 14.30
BAŞKAN : Başkanvekili Yasin HATİBOĞLU
KÂTİP ÜYELER : Ahmet DÖKÜLMEZ (Kahramanmaraş), Kadir BOZKURT (Sinop)
BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 30 uncu Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
V. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
1. – 1997 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 1994 ve 1995 Malî Yılları Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/518, 1/519; 1/282, 3/414; 1/283, 3/415; 1/492, 3/516; 1/493, 3/517) (S. Sayıları : 134, 135, 103, 102, 151, 150) (Devam)
A) HAZİNE MÜSTEŞARLIĞI (Devam)
1. – Hazine Müsteşarlığı 1997 Malî Yılı Bütçesi
2. – Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarlığı 1994 Malî Yılı Kesinhesabı
3. – Hazine Müsteşarlığı 1995 Malî Yılı Kesinhesabı
B) DEVLET PLANLAMA TEŞKİLATI MÜSTEŞARLIĞI (Devam)
1. – Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı 1997 Malî Yılı Bütçesi
2. – Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı 1994 Malî Yılı Kesinhesabı
3. – Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı 1995 Malî Yılı Kesinhesabı
C) SOSYAL HİZMETLER VE ÇOCUK ESİRGEME KURUMU GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1. – Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 1997 Malî Yılı Bütçesi
2. – Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 1994 Malî Yılı Kesinhesabı
3. – Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 1995 Malî Yılı Kesinhesabı
4. – Kadın ve Sosyal Hizmetler Müsteşarlığı 1994 Malî Yılı Kesinhesabı
D) DANIŞTAY BAŞKANLIĞI (Devam)
1. – Danıştay Başkanlığı 1997 Malî Yılı Bütçesi
2. – Danıştay Başkanlığı 1994 Malî Yılı Kesinhesabı
3. – Danıştay Başkanlığı 1995 Mâli Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN – 1997 malî yılı bütçesi ile 1994 ve 1995 yıllarına ait kesin hesap kanunu tasarılarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.
Sayın milletvekilleri, şimdi, sıra, Anavatan Partisi Grubunda.
REFİK ARAS (İstanbul) – Hükümet yok Sayın Başkan.
BAŞKAN – Arayacağım efendim. Sırayı duyurdum, sözcüler hazır olsun diye.
Sayın Komisyon ve Sayın Hükümet yerlerini almışlardır.
Anavatan Partisi Grubu adına, ilk söz sahibi, Sayın Biltekin Özdemir; buyurun efendim.
ANAP GRUBU ADINA BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın milletvekilleri, Hazine Müsteşarlığı bütçesi vesilesiyle, Anavatan Partisi Grubunun görüşlerini sunmak üzere huzurlarınızda bulunuyorum. Sözlerimin başında, Sayın Başkan, sizi, sayın milletvekillerini ve bizleri televizyonları başında izleyen yurttaşlarımızı, en içten dileklerimle ve saygılarımla selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri, Hazine Müsteşarlığı bütçesi, Türkiye ekonomisine yön veren kamu yönetim birimlerinin en başında gelenlerindendir; ama, şu anda, spordan sorumlu Sayın Devlet Bakanımızın bulunmasına rağmen, Hazineden sorumlu Devlet Bakanımızın bulunmayışını ve stafının burada bulunmayışını, bu Bakanlığın konularına ne kadar önem verdiğini göstermesi bakımından da, Sayın Kurulunuzun dikkatlerine sunmak isterim. Çünkü, bu birim, Türkiye'de, devletin nakit hareketlerini, borç yönetimini, para politikasını, ekonomik kuruluşlarla ilişkilerini yürüten, bankalar üzerinde, ülkemizin dış ülkelerle ilişkileri açısından ve nihayet her türlü ekonomik ilişki, bağlantı, anlaşma ve uygulamamız açısından fevkalede, müstesna yeri olan bir kuruluşumuzdur; 1984 başından bu yana, Maliye Bakanlığı bünyesinden ayrılarak ve daha sonra da, değişik örgüt biçimlerine kavuşturularak çalışan bir birimimizdir. Üzülerek ifade edeyim; bugün, Gümrük Müsteşarlığı gibi, Dış Ticaret Müsteşarlığı gibi, Hazine Müsteşarlığımız da, birbirini tamamlayan fonksiyonlardan uzak ve -müşahede ettiğiniz gibi- eşgüdümü yetersiz bir hizmet birimi ve ünitesi haline gelmiştir. Bunlar büyük eksikliklerdir.
Sayın milletvekilleri, tabiî, Türkiye'nin ekonomisi söz konusu olunca, dış dünyanın gelişmelerini her an izlemek zorunluluğumuz da kendiliğinden ortaya çıkar. Bugün, daha önceki konuşmalarda ve yıllık programlarda da belirtildiği üzere, dünya ekonomileri, son iki yıldır -muhtemelen önümüzdeki 1997 yılında da- yüzde 3'leri aşan, yüzde 4'leri aşan bir büyüme sürecine kavuşmuştur.
Öbür taraftan, dünya ülkeleri, büyük siyasî ve iktisadî bloklaşmaların da yardımıyla, büyümenin çok daha üzerinde ticaret hacminde gelişmelerle karşı karşıyadır.
Ayrıca, Avrupa Birliği, NAFTA ve APEC gibi uluslararası kuruluşlar yeterli görülmemekte, bu kuruluşların kendi içlerinde ve bunlara benzer yeni oluşumların da çalışmaları sürdürülmektedir.
Dünyanın merkezinde, gelişmiş yörelere olan, gelişmekte olan yörelere olan çok dinamik, hareket halinde ve enerji dolu iş arayan bir nüfusa sahip ülkemizde harcama eğilimleri yükselmekte, tüketim, hızla yeni kalıplara doğru dönüşmektedir. Bu dinamik yapıyla, dünya ülkeleri arasındaki ilişkileri ülkemizin çıkarlarına ve halkımızın yararlarına uygun bir biçimde götürebilmemiz için, devlet idaresi yönünden güvenilir ve saydam bir yönetime bu ülkenin ihtiyacı vardır. Bu ülkenin, kalkınmadan adil biçimde yararlanmayı sağlayacak mekanizmaları geciktirmeden yürürlüğe koyma ihtiyacı vardır ve dünya devletleri içerisinde saygın ve itibarlı bir üye olabilmemiz için de, yönetim biçimimiz ve ekonomideki kalkınma ve ilişkilerimiz itibariyle de, yeni düzenlemelere ve dünya ülkeleriyle uyum sağlayabilecek yapısal iyileştirmelere ihtiyacımız vardır.
Geçtiğimiz dönemlere şöyle bir baktığımızda, üzülerek bazı müşahedelerimiz oluyor. Bugün, mafya, karapara ve siyaset ilişkileri gündemimiz dışındadır, oraya girmiyorum; ama, şu noktaların altını çizmek zorundayım ve Büyük Millet Meclisi olarak, sizlerin dikkatlerine bir defa daha sunmakta yarar görüyorum :
Ülkemizde, tüketim ve israf almış başını gitmiştir. Yatırımlara ayrılan kaynaklar, hakikaten son derece düşüktür. Devletin ekonomik dengesi, iç dengesi, dış dengesi ve finansman dengesi bozulmuştur. Sayın milletvekilleri, kaynaklar, üretken olmayan alanlara kaydırılmış, bazen usulsüz, çok kere de, politik amaçlı harcamalardan kaçınılmamış, devlet bankaları siyaseten kullanılmıştır. Vergi düzenlemelerinde, sosyal güvenlik alanında geçtiğimiz dört beş yıl, cumhuriyet döneminin en yanlış ve ülke ekonomisini en çok tahrip eden düzenlemelerine konu olmuştur. Enflasyon kemikleşmiş, ekonomi borç kıskacına sokulmuştur. İşsizlik artmış, gelir dağılımı da adam akıllı bozulmuştur.
Bu olumsuz tablonun sorumluluğunu bugünkü Hükümete yüklemek haksızlık olur, böyle bir şey söz konusu değildir; ama -içtenlikle ifade etmek istiyorum- bu sorumluluğun sahipleri de, bugün, yine, yönetimde ve sorumluluk mevkiindedir.
Ülkemiz, bu gelişmeler ışığında nereye gitmektedir, bugünkü Hükümetin politikaları nedir? Bu hususta dikkatlerinize sunmak istediğim birkaç nokta var:
Bir defa, üzüntülerimiz, endişelerimiz, uygulamaları gördüğümüzde, azalmamıştır, artmaktadır.
Sayın milletvekilleri, hazine politikalarında, maliye politikalarında, borçlanma politikalarında, kambiyo politikalarında, kambiyo politikalarında, genelde bütçe politikalarında izlenen yol ve yöntemler, ülkemizin ekonomisini, gelecekte, olumlu bir istikamete götürecek nitelikte ve içerikte değildir. Bunu, açıklıkla bilgilerinize sunmak istiyorum.
Yatırım politikaları yanlıştır, sosyal güvenlik politikaları yanlıştır; çünkü, yoktur. Gelir politikaları ve vergi politikaları -görüyorsunuz- yoktur; üstelik, böyle, mevcut durumu da bozacak bölük pörçük düzenlemelerle Büyük Millet Meclisinin huzuruna gelinmektedir. Kamu finansmanı ve devlet borçlanma politikaları alanında, Sayın Başbakan, âdeta yalnız bırakılmıştır. Yalnız bırakıldığı için de, kendi doğrularını, doğruymuş gibi uygulamaya koyarak, bir başka yanlışın içine düşmektedir.
Sayın milletvekilleri, bütçeyle ilgili değişik konuşmacı arkadaşlarım belirttiler, bundan sonra da işaret edecekler; ama, ben tekrar arz ediyorum. Bütçenin gelirleri, gerçekleşmesi mümkün olan azamî rakamın 1 katrilyon lira altında gerçekleşecektir; gelirler, orada, en az 1 katrilyon liralık şişirilmiştir. Aynı şekilde, bütçenin giderleri, en az 1,5 katrilyon lira noksan öngörülmüştür. Bu iki rakamı yan yana getirdiğimizde, devlet bütçesinin önümüzdeki yıl açığı, nereden bakarsanız bakınız, 2,5 katrilyon lirayı bulacaktır. Ha, siz faiz ödemelerini oradan alır, dövizle borçlanmak suretiyle anaparaya dönüştürebilirsiniz; ama, ben, size, uygulamanın sonunda şunu sormak zorunda kalırım: Sizin, devletin borç stokunu aldığınız nokta neresidir, getirdiğiniz nokta neresidir? Çünkü, bir devlet, muayyen bir süre içerisinde niçin borçlanır; açıkları için borçlanır. O halde, önümüzdeki yılın sonuna doğru "bütçe açığını azalttım" diye buraya gelemezsiniz. Toplam devlet borç stokunu ve borçlarınızdaki artırmanın da nereye gittiğini sorarız.
Bakınız sayın milletvekilleri, dışborçlarda -Anavatan döneminde, evet, artışlar olmuştur; ama, karşılığında, Türkiye'nin ekonomik stoku da bir o kadar, onun 2 katı, 3 katı artmıştır- geçen dört beş yıllık Türkiye devlet borçlarının iç ve dış stokundaki artışın karşılığını görmek mümkün olmadığı gibi -yok böyle bir şey- eskiden devraldığınız ekonomideki stoklar da yıpranmaya, eritilmeye başlanmıştır.
Sayın milletvekilleri, bütçenin denk olmadığına dair, daha birçok verilerimiz olabilir; ama, şunu ifade edeyim: Bütçenin finansmanı konusunda izlenen gelir politikalarına, kaynak politikalarına, bu yanlışlara, bu ülke bel bağlayamaz.
Bakın, kaynak politikalarında, Sayın Başbakan, çok ayrıntılı bilgiler sundular, “birinci kaynak politikalarıyla 10 milyar dolara yakın kaynak elde ettik" dediler. Önce şunu arz edeyim: Devlette, borçlanma, kaynak olarak telakki edilemez. Devlette, sadece yatırımlarınız için yaptığınız borçlar kaynaktır, onun dışındakiler borçtur. Devlet, bir ticarî işletme değildir. O itibarla, siz, 500 trilyon liralık yatırım yapıp, devlete 38 milyar dolar kaynak elde ettim derseniz, bu inandırıcı olmaz. Ne olur; bu, geleceği ipotek altına almak olur, potansiyel gelirleri ipotek altına almak olur ve Türk Halkına, ileride sunulabilecek hizmetleri de, şimdiden, sunamayacağınızı itiraf etmek olur.
Kaynak politikaları neye dayanıyor: Sayın Hükümetimiz "ben borçlandım" diyor "kaynak" diyor; "dövizle borçlandım" diyor "kaynak" diyor. Daha da kötü; çünkü, dövizle borçlanmanın hem maliyeti yüksek hem ileride Türk Lirası olarak topladığınız hakiki gelirlerle ödemeniz zorlaşacaktır.
Başka ne diyor; "ben bütün kamu mallarını satarım" diyor. Satamazsınız; devletin malını satmak kolay değildir.
Özelleştirmeyi en çok isteyen biziz. Bu ülkede, özelleştirme fikri vatan hainliği olarak değerlendirildiği günlerde, o fikrin, o anlayışın, Türk kamuoyuna sunulup kabul ettirilmesinin şerefi ve bundan sonra da uygulamadaki başarısı -bugünkü kanunî düzenlemede de dahil- Anavatan Partisine aittir. Bunu kabul etmek zorundayız. (ANAP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)
Sayın milletvekilleri, bütçesi ve finansman politikası açık ve samimî olmayan hükümetler, güven vermezler, ciddiye alınmazlar. Bugün, bazı kesimler buraya olumlu yaklaşıyorlarsa, buna itibar etmeyin. Zannetmeyin ki, buna inanıldığı için destek verilmektedir. Siyasî desteklerle, doğru destekleri sağlıklı bir biçimde birbirinden ayırmamız gerekir.
Bakın, size, Plan ve Bütçe Komisyonunda sunulan önergelerden iki tane örnek veriyorum: Bir tanesinde deniliyor ki "kamu havuzunda -ki, o da hukuken hukukî mesnetten mahrumdur- toplanan paralara Hazine...
BAŞKAN – Sayın Özdemir...
BİLTEKİN ÖZDEMİR (Devamla) – Sayın Başkanım, bana ayrılan süre 15 dakika... Ayrıca, müsamahanızı da istirham edeceğim.
BAŞKAN – Estağfurullah... Niye, diğer arkadaşlarınız eksik mi konuşacak efendim?
BİLTEKİN ÖZDEMİR (Devamla) – Hayır efendim, öyle uygun görüldü.
BAŞKAN – Ben, size 13 dakika vermiştim; onu 15 dakikaya tamamlıyorum efendim.
BİLTEKİN ÖZDEMİR (Devamla) – Ayrıca müsamahanıza sığınıyorum...
BAŞKAN – Şimdi, bu kadar iltifat lütfetmeseydiniz rahattı; ama, bu kadar iltifattan sonra rüşvet olur diye korkuyorum, onun için fazla süre veremiyorum. Kusura bakmayın.
Buyurun efendim.
BİLTEKİN ÖZDEMİR (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
İki tane önerge hakkında bilgi sunuyorum sayın milletvekilleri; bilginiz olmalıdır: Birincisi: Hukukî mesnetten mahrum oluşturulmuş bir kamu havuzuna bel bağlanmış, bununla da yetinilmemiş, hazırlatılan bir önergeyle, bu havuza tahvil mukabili nasıl el koyarım hesabı yapılmıştır. Ben, burada, huzurunuzda, Maliye Bakanına teşekkür ediyorum; bu önergeye karşı çıkmıştır ve muhalefetin de katılımıyla bu önerge reddedilmiştir.
İkincisi: Merkez Bankasından alınan kısa vadeli avansın bu yıl sonundaki tutarı, yaklaşık 450 trilyona ulaşacaktır; bunun silinmesine, tahkimine ilişkin bir önerge gelmiştir. Bu önergenin de nasıl hazırlatıldığını bilmiyoruz. Yine Maliye Bakanına teşekkür ediyorum. Aklıselim hâkim gelmiştir; o da reddedilmiştir.
Buradan şuraya varıyorum: Arkada sıkıntılar artmaktadır, yoğunlaşmaktadır. Bu çıkışlarla, inanınız, ülkemiz, birkaç aylık geçici soluklanma dışında, ileride çok daha zor günlerle karşı karşıya gelecektir.
Bakın, özelleştirmeyi hakikaten yürekten destekliyoruz. Türkiye'ye yabancı sermaye gelmiyor. Geçiyorum itibarımızı bir tarafa; özelleştirme işlemeden yabancı sermaye gelir mi?.. Özelleştirme işleyecek ki, yabancı sermaye Türkiye'ye gelecek; geldikten sonra, bir getirdiği kadar daha, aldığı işletme ve yatırım konularını geliştirmek için sermaye getirecek; onunla kalmayacak, modernizasyon yatırımları için katkıda bulunacak, yabancı sermaye getirecek, bilgi getirecek, istihdam getirecek. Bu, ülkemiz için, bizim yürekten desteklediğimiz bir olaydır.
Bedelsiz ithalat... Bedelsiz ithalatı düşünmek, artık, iptidaî usullere bel bağlamak anlamına gelir. Bunlar, on onbeş yıl önceki terkedilmiş kambiyo rejimimizde, bugünkü modern yaklaşımımızda, açık ekonomik ilişkilerimizde artık lafı bile edilmeyen mekanizmalardır. Bunlara bel bağlanamaz. Siz bunları yapacağınıza, bakın, Avrupa Topluluğuyla ilişkilerimizi geliştirmek üzere -iki yılı aştı- bir rekabet kurulu oluşturacaktık. Hani nerede rekabet kurulu? Dört tane görevliyi belirleyemiyoruz diye, Türkiye'nin, Avrupa Birliği nezdindeki saygınlığına önemli ölçüde olumsuz katkıda bulunacak bir eksikliğimizi -idarî bir eksiklik, icraî bir eksiklik- hâlâ, giderememenin sıkıntısı içerisindeyiz.
Kaynak paketlerine son zamanlarda bir tanesi daha dahil edildi; ona da işaret etmek istiyorum: "Vergileri affederim." Sonra?.. "Cezalarını indiririm." Evet?.. "Sosyal Sigorta primlerini ödemeyenleri de...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Özdemir, toparlar mısınız lütfen.
BİLTEKİN ÖZDEMİR (Devamla) – Sayın Başkan, 2 dakika daha istirham edebilir miyim?
BAŞKAN – Peki efendim. Ben 2 dakika daha veriyorum; ama, lütfen, toparlayın.
Buyurun.
BİLTEKİN ÖZDEMİR (Devamla) – Sayın milletvekilleri, bence, Türkiye ekonomisini, bu tedbirlerle, iyi yönde götürmüyoruz. Türk kamu malî yönetimi yanlış tedbirlerle götürülüyor. Buralardan yararlı sonuçlara varamayız. Bakınız, ben, bir milletvekili olarak, bu uygulamalardan, üzülüyorum, huzursuzlanıyorum, uykum kaçıyor. Niçin?.. Çünkü, yanlışı bile bile, göre göre, burada, milletvekili olarak rahat etmemizi, kim, nasıl bekleyebilir; mümkün müdür bu arkadaşlarım? Hiçbirinizin de rahat ettiğine inanmıyorum.
Bu itibarla, ben, tekrar, özellikle iktidar partilerine mensup milletvekili arkadaşlarıma şunu söylüyorum: İzlenen bütçe politikalarında, ekonomi politikalarında, maliye politikalarında, dış ekonomik ilişkilerimizdeki politikalarda, kaynak politikalarında ciddî eksiklikler vardır, ciddî yanılgılar vardır. Bel bağlanılacak Hükümet, daha, Büyük Millet Meclisine, köklü, kapsamlı, bütün bu unsurları, bu önerileri içeren bir iyileştirme düzenlemesi getirememiştir; bir maddedir, iki maddedir, üç maddedir, ufak bir ektir; bir yararsız değişikliktir getirdikleri...
Ben, bu duygu ve düşüncelerle, hepinize ve yine, televizyonları başında bizleri izleyen değerli vatandaşlarımıza en içten dileklerimi ve saygılarımı sunuyorum. (ANAP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Özdemir.
Anavatan Partisi Grubunun ikinci sözcüsü olarak, Sayın Ekrem Pakdemirli; buyurun. (ANAP sıralarından alkışlar)
Efendim, biz, artık, o anlaşmaları şaşırdık; onun için, zatı âliniz 15 dakika mı arzu buyuruyorsunuz?
EKREM PAKDEMİRLİ (Manisa) – Evet Sayın Başkan.
BAŞKAN – Peki efendim.
Buyurun.
ANAP GRUBU ADINA EKREM PAKDEMİRLİ (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım, televizyonları başında bizi izleyen çok muhterem vatandaşlarım; Grubumun Devlet Planlama Teşkilatının bütçesiyle ilgili görüşlerini arz etmek için kürsüye çıktım. Sözlerime başlarken, hepinize saygılar sunuyorum.
Efendim, 1959 yılının -bugünkü gibi- siyasî istikrarsızlığı, ülkede bir rüzgâr estirmiş, yine "ülkede, talan var, hırsızlık var" bağırmalarıyla Devlet Planlama Teşkilatı fikri ortaya atılmış ve 1961 yılında da Devlet Planlama Teşkilatını kurmuşuz.
Devlet Planlama Teşkilatını kurduğumuz zaman demişiz ki: Biz, birazcık ondan, birazcık bundan alıp bir şey yapacağız; azıcık serbest piyasa ekonomisinden, azıcık da planlı ekonomiden alacağız -yani, azıcık sosyalizm, azıcık kapitalizm- bunlarla bir şey yapacağız; devlet de, ülke de kaynaklarını çok daha iyi kullanacak, çok daha hızlı kalkınacağız. Siyasiler olarak o tercihi yapmışız ve Devlet Planlama Teşkilatını da anayasal bir kuruluş olarak Anayasaya koymuşuz.
Başlangıçta icraya müşavir olarak koyduğumuz teşkilat, başındaki müsteşara göre bazen icraya girmiş, bazen aktif müşavir olmuş, bazen anayasaya aykırılık iddialarıyla karşılaşmış; ama, çok güzel bir okul olarak, oradan, fevkalade değerli insanlar yetişmiş.
Bu teşkilat kurulurken bir de denmiş ki: Teşkilat, bürokratlardan ibaret; ama, bir de siyasilerle bürokratların beraber çalışacağı bir kurum da oluşsun. Ona da “Yüksek Planlama Kurulu” denmiş. Orada bakanlar ve atanmış bürokratlar var; ülkenin önemli ekonomik meselelerinde karar alacaklar.
Başlangıçta çok küçük bir teşkilattı, 150 kişiyle başladı; sonra, duruma göre, çok büyütüldü, 1 500 kişiye kadar çıktı; bugünlerde 600 civarında. 1984 yılına kadar, Devlet Planlama Teşkilatı, gerek planlama yönünden, gerekse koordinasyon ve izleme yönünden ülkenin bütün yatırımlarından sorumluydu. 1984'ten sonra, Anavatan Partisi İktidarıyla birlikte, Devlet Planlama Teşkilatı, yavaş yavaş, istişari bir kurum niteliğini almaya başladı.
Devlet Planlama Teşkilatı, fevkalade önemli görevler üstlenmiş olmasına rağmen, çeşitli dönemlerde merkezî sisteme ağırlık verildiğinden dolayı, planlı ekonominin -yani 1962'den sonra-plansız ekonomiye göre fazla başarılı olduğunu söylemek mümkün değil.
1962 yılında ilk geçici programı yapıyoruz. Ondan sonra, bildiğiniz gibi, 7 tane kalkınma planımız var. 1962 ile 1995 yılı -dahil- arasında 34 yıl var. 34 yıl içinde, gerek büyüme gerek enflasyon gerek dışticaret ve gerekse bütçe açıkları yönünden, plansız döneme göre kötü bir netice aldık.
Plansız dönemi şöyle tarif edeyim: 1923 ilâ 1961 yılları arasında; ancak, İkinci Dünya Savaşı çok büyük bir katastrof (catastrophe) olduğundan o yılları, yani, 1939-1944 yılları arasını çıkarırsak... İki 34 yılı büyüme yönünden mukayese ettiğinizde, planlı dönemde aşağı yukarı, sabit fiyatlarla, 34 yılda, gayri safî millî hâsılamız 5,5 kat artıyor; ama, plansız dönemde 6,5 kat artıyor.
Şimdi, dışticarete bakıyoruz. Yine aynı iki 34 yılı mukayese edersek, ülke, planlı dönemde dışticarette büyük bir sıçrama yapamıyor. Vakıa, 1970'li yıllarda bir sıçrama var; ama, dünya orada bizi üçe katlamış. Mesela, 1960 ile 1980 yılları arasında dünya dışticareti çok büyük bir patlama göstererek 16 kat artıyor; ama, bizim dışticaretimiz, o planlı dönemde dünya dışticaretini takip edemiyoruz, ancak 9 kat artabiliyor. 1980'den sonra, Anavatan Partisi İktidarıyla, dışticarette bir hamle yapılarak aradaki mesafe biraz daha kapatılmaya çalışılıyor. Yani, 1960 yılında Türkiye'nin dünya dışticaretinden aldığı payı, ancak, yeni yeni yakalıyoruz.
Tabiî, enflasyon, bir başka acıklı hikâye. Şimdi, 1923'ten 1961'e kadar -o 34 yılı değil 39 yılı alalım, İkinci Dünya Harbini de içine alsak dahi- fiyatlar 9 kat artıyor; ama, planlı dönemde 16 600 kat artıyor. 16 600 kat artıyor 34 yılda; 39 yılda ise, sadece, 9 kat artıyor.
Bütçe açıkları da öyle. Mesela, plansız dönemde bütçe açıkları, ortalama, üst üste, yılda yüzde 4; planlı dönemde yüzde 15. Bunları çoğaltmak mümkün.
Ben, bunları niye anlatıyorum... Biz, siyasi tercih yaparken, biraz ondan alalım, biraz da bundan alalım demişiz; yani, azıcık kapitalizm, azıcık sosyalizmden alalım demişiz. Bir benzetme yapmak istiyorum; adil düzen ekonomi doktrini de böyle diyor. 17 nci sayfada diyor ki: Ben, sosyalizmin, komünizmin, kapitalizmin iyi taraflarını alıyorum, bir adil düzen yapıyorum.” İşte, biz bunu denemişiz zaten; biraz rengi farklı idi; ama, biz, azıcık oradan azıcık buradan denemişiz ve bir şey çıkmamış. Eğer, arkadaşlarımız "canım adil düzen, hak düzendir; bunlar da batıldır" derse -ki, Sayın Erbakan "adil düzen haktır" diye bunu her zaman söylerdi- ben de mecelledeki bir hükmü söylemek istiyorum: İki tane batıldan hak türetilmez. Eğer, kapitalizm de, sosyalizm de batılsa, o ikisinden hak bir düzen türetilmez.
ÖMER EKİNCİ (Ankara) – İki yanlıştan bir doğru çıkmaz; doğru.
EKREM PAKDEMİRLİ (Devamla) – İki yanlıştan bir doğru çıkmaz yani. O halde, ona göre bunu düzelteceğiz herhalde.
Şimdi, Devlet Planlama Teşkilatına bütçeden ayrılan paralar, rölatif olarak azalıyor. Burada, teşkilatı gittikçe küçültmek esastır; ama, bu yerde daha kaliteli, verimli insanları bulundurmak ve burayı ülkenin alternatif politikalarını daha da çok üreten bir mekanizma haline getirmek için, bütçe payını artırmak lazımdır.
Bakın, Devlet Planlamanın bütçesi 2,5 trilyon; geçen seneye göre yüzde 71 artmış. Halbuki, bütçe, genelde yüzde 78 artıyor. Demek ki, başka sektörlerin bütçesi büyürken Devlet Planlama Teşkilatının bütçesi küçültülüyor.
Devlet Planlama Teşkilatı, büyük yatırımlar yapan bir yer değil; personeline bakan, personelini ayakta tutan bir kuruluş. Onun için, maaşlar yönünden, özlük hakları yönünden Planlamanın şanslı bir konumda olmadığını söylemek istiyorum. Bugün, 600 civarında bir personelle aşağı yukarı 5 200 projeyi takip ediyor ve değerli uzmanların yetiştiği, halen de orada bulunduğu bu kuruluşta arkadaşlarımızın daha üst düzeyde bir kontrol ve dağıtım yapmalarında fayda görüyoruz; yani, bütçedeki yatırım paylarının detayına inmektense, mesela, topluca Devlet Su İşlerine vermek, topluca Karayollarına vermek, Köy Hizmetlerine vermek gibi, bu dağılımları yaptıkları takdirde, hem yükleri azalacak hem de daha başka mesailer sarf edebilecekler.
Bir de, yeni bir boyut olarak bizim düşüncemiz şu: Bütçenin iki ana kalemini düşünelim, cari bütçe, yatırım bütçesi. Yatırım bütçelerinin şu veya bu şekilde bir planlaması yapılıyor; ama, bu yatırım bütçesi de gittikçe küçülmektedir. Burada, cari bütçede, sektörler itibariyle değil, bakanlıklar ve kurumlar itibariyle bir girdi-çıktı analizi sonunda alternatif üretmesi ve siyasî iktidara bu alternatifleri sunmasında fayda görüyoruz.
Bakın, şimdi, elini bütçeye iyi atabilen, fazla koparmış çıkmış; mesela bir Sanayi ve Ticaret Bakanlığı yüzde 114 artmış; ama, elini bütçeye atamayan arkadaşımız da geride kalmış, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı mesela geride kalmış. Ama, öyle kurumlar var ki, bütçenin genel artışının çok üstünde alıyor, öyle kurumlar var ki, bütçenin büyümesinin çok altında alıyor. Halbuki, Devlet Planlama Teşkilatı, mesela üniversitelerde, hangi üniversiteler daha iyi kaynak kullanıyor, hangi üniversitelerde yatırdığımız 1 liraya bir insan yetiştirebiliyoruz, bunların analizlerini ve araştırmalarını yaparak, o üniversiteleri teşvik etmek için o üniversitelere fazla para vermeyi teklif edebilir; siyasî iktidar onu yapar, yapmaz, ayrı; ama, bu alternatifleri Devlet Planlama Teşkilatı üretir ve siyasîlerin önüne koyar.
Bir başka savurganlık örneğini Cumhurbaşkanlığı bütçesinde görüyoruz. Cumhurbaşkanlığı bütçesi, bizim dönemlerimizde, daha önceki dönemlerde, Atatürk döneminde dahi, bütçenin çok küçük bir miktarı -ben, basitlik olsun diye, bizim dönemlerimizi söylüyorum- aşağı yukarı Anayasa Mahkemesi bütçesi oranında -yani, yüzde 10, yüzde 20 fazla veya eksik- olurdu; Anayasa Mahkemesine ne kadar para ayrılmışsa, Cumhurbaşkanlığına da o kadar para ayrılırdı. Şimdi, bakıyoruz, 30'a katlanmış. Cumhurbaşkanlığı bir icra yeri değil. Bütçeden ne kadar para alabileceği... Ancak, olsa olsa, iyi münasebetlerle bu biraz fazla olabilir, yüzde 10 olur, yüzde 20 olur; ama, 30'a katlanmaz yani.
Şimdi, öyle zannediyorum ki, böyle büyük bir artışla, o taraflara bir temenna çakılmak isteniyor, belki bu hükümetin ömrü biraz daha uzatılır diye. Bu tavizlerin sonu yoktur. Böyle kurumlara, böyle artışlar verirseniz, öteki kurumlar "biz üvey evlat mıyız?" diye ortaya çıkarlar ve sıkıntıya düşersiniz.
Burada, Devlet Planlama Teşkilatını, alternatif projeler üreten ve siyasî iktidara bu alternatifleri getirip, siyasî iktidardan tercihlerini isteyen bir kurum olarak geliştirmemiz lazım dedik. Bütçede de, yeni bir boyut olarak, carî harcamaları, girdi-çıktı analizleriyle, en verimli nerede kullanabiliriz, bunların da tekliflerini getirmede kullanabiliriz diyorum. Eğer, bunları bu şekilde kullanabilirsek, yani, yetişmiş uzmanları bu yönde kullanabilirsek, öyle zannediyorum ki, koalisyon dönemlerinde Türkiye'de performansta büyük bir gerileme olmaz.
Şimdi, çarpıcı bir örnek olması yönünden, iki dönemi, bir koalisyonlar dönemini -ki, 4 hükümettir- bir de ANAP dönemini mukayese etmek istiyorum: Koalisyon döneminde -1992 dahil, 1996'ya kadar- büyümede yıllık ortalama sadece yüzde 4; halbuki, ANAP'ın 8 yılının ortalaması yüzde 5,1. Enflasyona bakıyorsunuz, Anavatan Partisi döneminin 8 yıllık ortalaması yüzde 49; halbuki, koalisyon döneminin 5 yıllık ortalaması yüzde 80 -her yıl yüzde 80- tabiî, yüzde 146'ya çıkmış, yüzde 149'a çıkmış, ondan sonra düşmüş; ama, ortalamalar böyle yüksek çıkıyor. Mesela, koalisyon dönemlerinin cari işlem açığı ortalaması, 2 milyar 800 milyon dolar her yıl üst üste -ben, şu koalisyon, bu koalisyon diye ayırt etmedim- sırf, koalisyonlar ve tek parti dönemlerini mukayese ediyorum- halbuki, Anavatan Partisi döneminde, yılda sadece ve sadece 600 milyon dolardır cari ödemeler açığı. TL'nin değer kaybı mesela; TL'nin değer kaybı, ANAP döneminde, yılda üst üste yüzde 43 iken, koalisyon dönemlerinde yüzde 86 oluyor. İşte, bu koalisyonları yaşadığımız dönemlerde, Devlet Planlama Teşkilatını daha etkin olarak kullanıp, onun modeller üretmesi ve alternatifler üretmesi ve bu alternatiflerin içinden de icranın seçebilmesi imkânını vermeliyiz.
Ben, bu duygu ve düşüncelerle Devlet Planlama Teşkilatının 1997 bütçesinin ülkemize, milletimize hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum efendim. (ANAP ve DYP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Pakdemirli, teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri, ANAP Grubu adına son konuşmacı, Sayın Mahmut Bozkurt.
Buyurun Sayın Bozkurt. (ANAP sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakikadır.
ANAP GRUBU ADINA MAHMUT BOZKURT (Adıyaman) – Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; bugün, burada, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu ile Danıştay Başkanlığı bütçeleri hakkında, Anavatan Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım; hepinizi en derin saygılarımla selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri, kimi zaman iç burkulmasıyla, kimi zaman dramatik görüntülerle her birimizin belleklerine çarpan bu insanlarımıza, her zemin ve zamanda, tarihî ve tabiî hasletlerimize de denk düşen ilgiyi tevcih ettiğimizi ifade etmek mümkün değildir. Bakıma muhtaç çocuklara, sevgiye ve şefkate derin anlamda ihtiyacı olan öksüz, yetim ve kimsesizlere ilişkin sorumluluklar, Anayasada da ifadesini bulan sosyal hukuk devleti anlayışının en temel gereklerinin başında gelmektedir.
İtiraf etmeye mecburuz ki, sosyal devlet anlayışının sosyal boyutunu ihmal eden, sadece devlet imajını öne çıkaran ve sosyal perspektiften yoksun olan uygulamalar, toplumumuza, devletin, daha çok, katı ve soğuk yüzünü hissettirmiş, ekonomik ve sosyal sıkıntı içinde bulunan kişi ve ailelere yeterince ihtimamın gösterilmemesi, sosyal barış ve sosyal dengenin sarsılmasını hazırlamıştır.
Toplumu, genel ekonomik politikalar bakımından gözetmek, asayiş ve güvenliğini temin etmek kadar, onu, sosyoekonomik, hatta tüm psikolojik boyutlarıyla da gözetim altına almak, izlemek, kendi başına sorunlarını aşamayan kişi ve aileleri tespit etmek ve onlara olabildiğince destek vermek, hem geleneksel kültürümüzün bize verdiğ bir vecibe hem de çağdaş bir devlet olmanın anlayışıdır sanıyorum.
Bir ülkenin ve devletin varlık şartı olan insan kaynağına gereken özeni göstermek, birinci derecede ve hayatî önem taşır. Ülkede fizikî şartları iyileştirmek, teknolojiyi geliştirmek, altyapıları düzenlemek elbette önemlidir; ancak, bu politikalar, sosyal perspektiflerden uzak bir anlayışla ele alınamaz.
Türkiye, sadece para, kredi ve döviz sağanağına maruz politikalar, insan ve toplum ilişkilerini maddeleştiren uygulamalarla, sorunlarını aşamaz; politikalarının ekseninde, önce insan, temel parola olmalıdır.
Bu açılardan baktığımızda, ülkemizde, iç açıcı tabloların ortaya çıkması hiç de mümkün olmamaktadır. Çocuk Esirgeme Kurumu raporlarında, 550 bin civarında muhtaç çocuğumuz olduğu ifade ediliyor. Gerçekte bu sayı, çok daha yüksektir. Dağılan aile çocukları, kimsesizler, terk edilen yaşlılar, bakıma muhtaç sakatlar ve özellikle son yıllarda terör nedeniyle meydana gelen göçler dolayısıyla bakıma muhtaç insanlarımızın çığ gibi büyüdüğü, milyonlarla ifade edilen rakamlara ulaştığı bir gerçektir. Hatta, bazı araştırmalara göre, 10 milyonun üzerindeki insanımızın, açlık sınırının, fakirlik sınırının altında olduğu ifade edilmektedir.
Türkiye'de, devletin sunduğu koruma hizmetinden yararlanan 20 bin dolayında insan bulunmaktadır. Başka bir ifadeyle, sunulan hizmetler, ihtiyaç grubunun ancak yüzde 3'ünü karşılayabilmektedir.
Ana veya babasız veya her ikisi de belli olmayan veya her ikisi tarafından terk edilen, ana ve babası tarafından ihmal edilip fuhuş, dilencilik, alkol, uyuşturucu madde kullanma gibi sosyal tehlikelere veya kötü alışkanlıklara karşı savunmasız ve başıboş bırakılan çocuklar için ne yapıyoruz? İtiraf edelim ki, bu alandaki duyarlılıklarımız bir hiç mertebesindedir.
Hükümetin kurulduğu günden bugüne kadar, Sayın Hükümet Başkanımız, her hafta, aslı faslı belli olmayan kaynak paketlerini, Yüce Meclise getirmektedir.
Mahrumlarımız, öksüzlerimiz, kimsesizlerimiz, yaşlılarımız ve özürlülerimizle ilgili Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumunun bütçesine bakıyoruz.
Bu Hükümet "rantiyenin önüne geçeceğim, faizi kaldıracağım" diye işbaşına geldi. Bugün, her ay için, içborçlardan dolayı, toplam 25 trilyon lira civarında faiz ödenmektedir.
ÖMER EKİNCİ (Ankara) – Sayenizde!..
MAHMUT BOZKURT (Devamla) – Bizim sayemizde değil efendim. Biz bıraktığımızda, içborcumuz 85 trilyon Türk Lirasıydı; ama, bugün, bu borcun 3,5 katrilyonlara çıktığını biliyoruz. Siz de, bile bile, bu Hükümete ortak oldunuz. Sizi de göreceğiz!..
ÖMER EKİNCİ (Ankara) – İnşallah!..
MAHMUT BOZKURT (Devamla) – İnşallah.
Ayda 25 trilyon lira faiz ödenmektedir. Hükümetin, bu muhtaç, öksüz, yaşlı ve sakat vatandaşlar için ayırdığı bir yıllık pay ise, ancak bu faizler için ödenen paranın 12 günlük miktarına isabet etmektedir; yani, bütçede ayrılan para, takribî 10 trilyon lira civarındadır, bu Hükümet, 12 günlük faize tekabül eden parayı, bu sosyal mesele için bütçeye koymuştur. Bu da, ayrıca içler acısı bir tablodur.
Değerli arkadaşlarım, araştırdım, izledim; Sayın Başbakanımız, öksüz, yetim ve kimsesizlerin, kimsesiz yaşlılarımızın, mahrum özürlülerimizin hiç değilse bir kısmının barındığı yurtlarımıza, yuvalarımıza hiçbir ziyaret yapmamıştır; bir öksüzün, bir yetimin başını dahi okşamamıştır. Bu Hükümetin Başbakan Yardımcısı ise fantezi kabilinden, sırf bu çocuklarla ilgilendiğini gösterebilmek için, Gazi Yetiştirme Yurdunda, ancak pingpong oynamıştır.
Sayın milletvekilleri, sizce, bu vurdumduymazlıklarla, bu duyarsızlıklarla, bu pingpong anlayışıyla, kimsesizlerin, yetimlerin, öksüzlerin, yaşlıların, özürlülerin sorunları çözülebilir mi?
TAHSİN IRMAK (Sıvas) – Kaçmasaydınız, çözseydiniz.
MAHMUT BOZKURT (Devamla) – Efendim, siz, bir yeşilkart çıkardınız -hatırlayınız- ve bu yeşilkartlarla, meydanlarda, vatandaşa bol keseden attınız. Bu yeşilkartın akibetini de görüyoruz. Hastanelerde yaşanan ıstıraplar bunun en güzel örneğidir. Bunları da görüyoruz. (ANAP sıralarından alkışlar)
Burada, gururla ifade etmeliyim ki, merhum Cumhurbaşkanımız Turgut Özal'ın büyük bir öngörüsüyle, bir baba şefkati ve sıcaklığıyla teşkil ettiği Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu ve fona paralel olarak tüm il ve ilçelerde oluşturulan sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıfları, toplumsal himaye kuruluşları olarak, önemli bir boşluğu doldurmakta, olabildiğince, mahrumlarımıza, öksüzlerimize, yetimlerimize ve yoksullarımıza el uzatmaktadır. Merhum Cumhurbaşkanımız Turgut Özal'ın Türk Milletine en güzel hatırası olan bu kuruluşumuza yaptığı hizmeti minnet ve şükranla yad ediyor, kendisini rahmetle anıyorum. Bu konudaki hizmetlere, kim, ne kadar katkı verirse ve hız kazandırırsa, onlara da şükran duyacağımı ifade etmek istiyorum.
1986'da kuruluşunu gerçekleştirdiğimiz Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu, bugüne kadar, dargelirli ailelerimizin çocuklarının barındığı 300'e yakın ortaöğretim öğrenci yurdunu hizmete sokmuş, binlerce muhtaç hastanın şifa bulmasına vesile olmuş ve yüzünü güldürmüştür. Şehitlerimizin çocukları, özürlü gençlerimiz himaye görmekte, 200 bine yakın dargelirli yükseköğrenim gençliği karşılıksız bursla desteklenmektedir. Dileğimiz, bu güzel hizmetlerin hiçbir surette kesintiye uğramamasıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MAHMUT BOZKURT (Devamla) – Az kaldı Sayın Başkan.
BAŞKAN – Az dediğiniz...
MAHMUT BOZKURT (Devamla) – 2 sayfa kaldı Sayın Başkan.
BAŞKAN – Efendim, o iki sayfayı biraz suratle okursanız... Rica edeyim.
MAHMUT BOZKURT (Devamla) – Sayın milletvekilleri, 24.5.1983 tarihinde kabul edilen 2828 sayılı Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Kanunuyla, sosyal hizmetler alanında önemli bir adım atıldığını burada ifade etmek isterim.
Bu yasa, Türkiye'deki değişik kuruluşların sorumluluğunda bulunan sosyal hizmetleri bir çatı altında bütünleştiren, standardize eden, yeni malî kaynaklar, örgütsel yapı ve hizmete açılımlar getiren bir reform niteliği taşımaktadır. Sadece yasal düzenlemeyle yetinilmemiş, çocuk yuvaları, yetiştirme yurtları ve huzurevlerimiz imar ve inşa edilmiş, yeni rehabilitasyon merkezleri açılmış, çocuklarımızın, özürlülerimizin ve yaşlılarımızın huzuru, mutluluğu, güvenliği için büyük çabalar harcanmıştır.
Acıdır ki, 1990 sonrası iktidara gelen DYP - CHP koalisyonları, adlarında yer alan sosyal demokrat kimliğe rağmen, ne sosyal ne de demokrat bir örnek oluşturamamışlardır. Bu tür toplumsal hizmetlere ve sosyal projelere katkı ve güç vermesi beklenen kadrolar, bu kuruluşlarımızı imha derecesine varan ihmaller sergilemişlerdir.
İdeolojik kadrolaşma temel öncelik olmuş, hizmetler durmuş, öksüz, yetim, yoksul ve yaşlılarımız unutulmuştur. Bunun en somut delili, sosyal demokrat rengi de bulunan o dönemin iktidarının, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu kaynağına uymadığı, ağır ambargo uyguladığı da bir gerçektir.
Devletin en temel sorunlarını yüklenen, ekonomik ve sosyal yoksulluk içinde bulunan ailelerin yegâne dayanağı ve muhtaç hastalarımızın birinci sığınağı olan fon kaynağının yüzde 90'ı, devletin meçhul harcama disiplinlerine aktarılmıştır. Yeni iktidarın da böylesi bir gaflet içerisinde olmamasını diliyoruz.
Büyüklüklerine baktığımızda, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu bütçesi, maalesef, umut ve ışık vaat etmiyor. Yalnız iyi niyetle sorunlar çözülemiyor. Sorunların çözümü için, bilgiye, programa, hazırlıklı kadrolara, sağlam kaynağa ve gayrete ihtiyaç vardır.
BAŞKAN – Efendim, toparlar mısınız lütfen.
MAHMUT BOZKURT (Devamla) – Bitiyor efendim.
Kaynak paketleri arayışları içerisinde, öyle gözüküyor ki, öksüz, yetim, kimsesiz ve özürlü, arada kaynıyor. Önemle ifade ve ihtar ediyoruz; sahipsiz bırakılanlar sahipsiz kalır; mahrumlarıyla yeterince ilgilenmeyen ve onlara yeterince destek olmayan siyasal kadrolar da mahrum kalırlar.
Bu anlamda, ekonomik ve sosyal yoksunluk içerisinde bulunan kişi ve ailelerin hukukunu aramaktan bir an bile geri durmayacağımızı ve bu konuda sorumluluk taşıyan iktidarların da adım adım takipçisi olacağımızı belirtir; bu vesileyle, televizyonları başında bizleri izleyen aziz vatandaşlarımızı ve sizleri saygıyla selamlarım.
Teşekkür ederim. (ANAP ve DSP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Bozkurt, teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri, gruplar adına görüşmeler tamamlanmıştır ve soru sorma işlemi de tamamlanmıştır; soru almayalım.
Sayın Bakan, kişisel görüşmelerden sonra mı beyanda bulunacaksınız?
DEVLET BAKANI SACİT GÜNBEY (Diyarbakır) – Evet efendim.
BAŞKAN – Peki.
Üçüncü tur görüşmelerde kişisel görüşünü aleyhte ifade etmek üzere söz talebinde bulunan Sayın Mehmet Ekici'yi davet ediyorum.
Sayın Ekici, süreniz 10 dakika.
Buyurun.
MEHMET EKİCİ (Ankara) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; 54 üncü Hükümetin bütçe tasarısı ve genel ekonomi konularındaki bazı görüş ve eleştirilerimizi dile getirmek üzere huzurlarınıza geldim.
IMF ilişkileri, özelleştirme, yabancı sermaye, gümrük birliği, teşvik, enflasyon ve borçlanma konusunda, vaktin kısalığı sebebiyle, özet olarak görüşlerimizi açıklamaya çalışacağım.
1997 yılı bütçe tasarısında hedeflenen ve elli yıldan beri ilk defa Türkiye Büyük Millet Meclisine getirildiği her fırsatta mucize olarak vurgulanan denk bütçenin gerçekten denk bütçe olması temennisiyle sözlerime başlıyorum.
Şimdi, Hükümeti oluşturan her iki kanat da denk bütçeyi yapacakları konusunda kararlıdırlar; ama, üç ay içerisinde bütçenin ne kadar denk olacağının ilk verilerini alabileceğiz. Kanaatimizce, şu anda, takdim edilen bütçenin hangi gelirlerle oluşturulduğu belirlenmiş görünse de, bunun gerçekle ne kadar bağdaştığı konusunda tereddütlerimiz vardır.
Hazine Müsteşarlığı, Merkez Bankası ve Devlet Planlama Teşkilatında ulaşıp görüşebildiğimiz pek çok bürokratın denk bütçeyi savunamadığını görüyoruz. Bakınız, Türkiye'nin ekonomik idaresi, çok uzun zamandan beri, IMF'nin emirleri doğrultusunda, talimatları doğrultusunda yön çiziyor. Dışkaynağa ihtiyacı olan, kredi alması gereken şimdiki Hükümetin de IMF'yi tanımaması mümkün görünmemektedir.
Şimdi, bir taraftan IMF heyeti Türkiye'de görüşme ve çalışmalarına devam ederken, diğer taraftan Hükümetin, “IMF'ye ihtiyacımız yok” demesini kavrayamıyoruz. Hazine ve Maliye bürokratlarının, IMF'ye, açık veren iki bütçe teklifi, iki alternatif bütçe teklifi sunduklarını da dikkate alırsak ve IMF'nin, bütçe açığı ile gayri safî yurtiçi hâsıla oranının yüzde 12'ye ulaşacağını tahmin ettiği gerçeğini de ortaya koyarsak, IMF ile Refahyol Hükümetinin anlaşamayacağı gibi bir kanaate varıyoruz.
IMF, denk bütçe yerine, kendisine sunulan, takriben 19 milyar dolar ve 12 milyar dolar açık veren iki bütçe alternatifini daha gerçekçi bulduğunu daha önce ifade etti. Şimdi, dış kredi ihtiyacı olduğuna göre, mevcut Hükümet, IMF ile ilişkilerini, bu saatten sonra, hangi prensipler üzerinde ve nasıl organize edecek, bu, merakımızı muciptir ve iddiaların aksine, IMF'nin tekrar Türkiye ekonomisinin patronu olup olmayacağı noktasında bir garanti görmek isteriz.
Özelleştirmeyle ilgili olarak şunları ifade etmek istiyorum:
Biliyorsunuz, her hükümet özelleştirmeyi bir derde deva olarak göstermiş ve nasıl olursa olsun özelleştirme demiştir. Türkiye de gözünü özelleştirmeye dikmiştir. O sihirli bir değnektir, her şeyi halledecektir, enflasyonu çözecektir, büyümeyi sağlayacaktır, kurları o belirleyecektir, kriz çığırtkanlarını da o susturacaktır. Ancak, Özelleştirme Yasası 24.11.1994 tarihinde çıkarılmasına rağmen, özelleştirmede hiçbir aşama kaydedilememiştir ve yap - işlet - devret projelerinin bugüne kadar gerçekleşememiş olması, yabancı sermaye girişini de olumsuz olarak etkilemektedir.
Özelleştirmede Türkiye uygulaması güven vermemiştir, halka iyi anlatılamamıştır. Bugüne kadar, 3,5 milyar dolarlık özelleştirme yapılmıştır; ancak, özelleştirmeyle ilgili olarak yapılan masraf bunu aşmıştır. Özelleştirme Yasasıyla, 1993 yılı sonu toplam aktiflerin yüzde 60'ına sahip iki büyük kamu bankasının özelleştirme kapsamı dışında tutulması, kamu bankalarının özelleştirilmesinde Hükümetin samimî olup olmadığı noktasında bizi endişeye düşürmektedir.
Artık, devletimiz, bankacılık, sigortacılık yapmayı bir kenara bırakmalıdır; aslî görevleri olan sağlık, eğitim, güvenlik ve altyapıya yönelmelidir. Kamu iktisadî teşebbüslerinde rekabeti kuran, tutarlı ve hızlı bir özelleştirme programı uygulanmalıdır. Özelleştirme, kararlılık, hız ve cesaret ister; toplumun tümünü ilgilendirir. Ancak, kanaatimiz odur ki, bugüne kadarki hükümetler gibi, şu anki Hükümet de, elindeki kamu mallarını kaybetmek istemiyor; devlet küçülünce yetkilerinin azalacağını zannediyor diye düşünüyoruz.
Özelleştirmede, doğru fiyat, kamu çıkarlarının korunması, stratejik çıkarların gözetilmesi, kamuoyuna bilgi verilmesi ve kamuoyunun desteği alınması suretiyle açıklık ve şeffaflık içinde yeni bir uygulamanın acilen başlatılması gerekiyor.
Sayın Bakanın, bu konuda çok istekli olduğunu biliyorum. Özelleştirmeyle ilgili 5,9 milyar dolarlık bir gelir hedeflenmiş. Özellikle, bağlı kuruluşlar ve lojman satışlarında, eğer bir proje koordinatörlüğü kurulur ve takip edilirse ancak muvaffak olunabileceğini düşünüyoruz. Lojman satışları, şimdiden fire vermiş vaziyettedir. Bir memura lojman veriyorsunuz, bir başka memurdan lojmanını alıyorsunuz; bunun, hiçbir yerinde adalet yoktur. Evet, lojmanları satalım; ancak, memura insanca yaşama hakkı tanıyan bir maaşı da takdir edelim diye düşünüyoruz.
Değerli milletvekilleri, günümüzde moda tabir, temiz toplum arayışıdır. Temiz toplum arayışının ilk şartı, siyasî otoritenin ve siyasî gücün elindeki kamu malları gücünün çıkarılmasından geçer. Siyasî irade bu kadar büyük, dev ekonomik potansiyelleri elinde tuttuğu müddetçe, yolsuzluğu, arsızlığı, hırsızlığı önlemek mümkün değildir. Onun için, Hükümetimizden ricamız, şu özelleştirmeyi bir an önce kuvveden fiile geçirmesidir.
Gümrük birliğine girmiş olmamıza rağmen, ilk on ayda 1 milyar 155 milyon dolarlık yabancı sermaye fiilî girişi, geçen yıla göre düşük kalmıştır, beklenen artış olmamıştır. Bu, tamamıyla, Türkiye'nin siyasî ve ekonomik istikrarsızlığından kaynaklanan bir durumdur; çünkü, yabancı sermayenin girişi, yönetimin uzun süre devamına bağlıdır. Bu konuda bizim teklifimiz, Yabancı Sermaye Genel Müdürlüğünün, yabancı sermaye girişiyle ilgili promosyon işlemlerine hız vererek ve bizzat kendisi yurtdışında görev alarak yabancı sermaye girişini hızlandırmasıdır.
Yine, Türkiye gümrük birliğine girmiştir; otuzbeş yıllık bir ilişkinin, on yıla yaklaşan tam üyelik beklentisinin, böyle sınırlı ve kadük bir gümrük birliğiyle noktalanması gerçekten hayal kırıcıdır. Gümrük birliğine geçişimizle birlikte ülkemize yapılacak yardım ve kredilerin hiçbiri, insan hakları bahane edilerek ülkemize ödenmemiştir. Bunların derhal devreye sokulması için, Hükümetin, siyasî iradesini ortaya koyması lazımdır. Ayrıca, Avrupa Birliğiyle gerçek manada bir işbirliği için, siyasî istikrar ve kararlılık şartını göz önünde bulundurarak, Hükümetimizin, bir yıldır bekletilen özel tüketim vergisini çıkarmamakla neyi amaçladığını bilmek durumundayız.
Teşvik ve finansman konularının, ihracatın artırılması için ne kadar önemli noktalar olduğunu hepimiz biliyoruz. Teşviklerin, üretim aşamasında ve pazar temininde destekleme olarak verilmesi, üretim ve istihdamda kapasite kullanımının hedef olarak alınması gerektiğine inanıyoruz.
Yine, enflasyonla ilgili olarak şunları ifade etmek istiyorum: Her hükümetin ana hedeflerinden birisi enflasyonu düşürmektir; hep yüzde 10'lar vaat edilmiştir, yüzde 80'lerden aşağı inilmemiştir. Dolayısıyla, Merkez Bankasının sıkı para politikasını sürdürmesi ve piyasalardaki likiditeyi kontrol altına alması ve gereksiz borçlanmanın ortadan kaldırılmasının, enflasyonla mücadelede önemli bir etken olduğu kanaatini taşıyoruz.
Borçlanmalar bütçelerde yüzde 10'u aşmamalıdır; ama, maşallah, bizim bütçemizin yarısı borçlanmayla ilgili kalemlerden oluşmakta, Hükümet de sürekli içborçlanmaya ağırlık vermekte; oysa, bu içborçlanma belasından kurtulmalıyız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –Sayın Ekici, 2 dakika yeter mi efendim?
MEHMET EKİCİ (Devamla) – Lütfen...
BAŞKAN – Buyurun.
MEHMET EKİCİ (Devamla) – Hazine bonosu faizleri ile halktan toplanan vergilerin, durumu iyi olanlara peşkeş çekilmesine rıza göstermemeliyiz. Aslında, Hazine Müsteşarlığı, ülkemizin en önemli müsteşarlıklarından birisidir. Bu konuda çok daha uzun konuşmak istiyorduk, ancak, vaktimiz müsait değildir.
Ana başlıklar halinde, döviz kurunun 135 bin lira olarak hedeflenmiş olmasının yanlışlığını işaret etmek istiyorum. Yılbaşında bu hedefe ulaşılacağını şimdiden görüyoruz. Yüzde 65 olarak bütçeye konulan enflasyon rakamı gerçekçi değildir. Enflasyon ve büyüme hedeflerinin tutmayacağından endişeliyiz. 3 katrilyon içborç, 75 milyar dolar dışborç ile 3,5 katrilyon iç ve dışborç faiz ödemelerinin 1,5 katrilyonla kapatılması hiç de gerçekçi değildir.
Önerilerimiz; psikolojik rahatlama ve güven olsun diye, denk olmayan bütçe yaparak bunu denkmiş gibi göstermenin bizi bir yere götürmeyeceğini düşünüyoruz. Özelleştirmenin derhal yapılması ve devletin aslî görevlerine dönmesini teklif ediyoruz. Büyüme hedefinin, tarımsal üretimde artışa, sermaye üretiminin artmasına ve para piyasalarına önem vermekle gerçekleşeceğini düşünüyoruz. Merkez Bankası, IMF ilişkilerine dikkat edilmesi gereğini söylüyoruz. 19 milyar dolar civarında rezervi olan Merkez Bankasının, sıcak parayı devre dışı bırakan düzgün bir bilançoyla çalışması gereğine inanıyoruz. Para arzı 2 katrilyon 516 milyar civarındadır. Geçen yıla göre yüzde 105 artış vardır. Para arzı kontrol politikalarının değiştirilmesini talep ediyoruz ve ekonomideki yapısal sorunlar ve kötü gidişin ertelenmeden ...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET EKİCİ (Devamla) – Bağlayayım Sayın Başkan. Müsaade ederseniz bitiriyorum.
BAŞKAN – Buyurun efendim.
MEHMET EKİCİ (Devamla) – Artık, bu kötü gidişe son demenin zamanı gelmiştir. Türkiye hepimizindir. Bu gemiyi batırmamak gerekiyor. Bu duygularla hepinize saygılarımı sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Ekici, teşekkür ediyorum.
Sayın Ekinci kişisel söz talebinde bulundunuz ve lehinde beyanda bulunacağınızı ifade ettiniz.
Buyurun.
VELİ ANDAÇ DURAK (Adana) – Sayın Başkan, birlikte izleyeceğiz.
TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) – Sayın Başkan, lehinde konuşanların, lehinde oy vermesi diye bir gereklilik koysak iyi olur.
YUSUF EKİNCİ (Burdur) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerimin başında, bütçenin hayırlı olmasını ve memleketimize, milletimize iyi icraatlara vesile olmasını temenni ediyorum. Televizyonları başında bizi dinleyen saygıdeğer vatandaşlarımızı da saygı ve sevgiyle selamlıyorum. Ancak, tabiî, iyi şeyler yaparsanız biz, iyi şeyler söyleriz; onu da burada ifade etmek istiyorum.
Anayasamız, ekonomik, sosyal ve kültürel kalkınmayı, özellikle sanayinin ve tarımın yurt düzeyinde dengeli ve uyumlu biçimde hızla gelişmesini, ülke kaynaklarının verimli şekilde kullanılmasını planlamak amacıyla bir teşkilatın kurulmasını emretmiştir. Bu teşkilatın ismi Devlet Planlama Teşkilatıdır.
Gerçekten, Devlet Planlama Teşkilatı en son şeklini 540 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle almış; kaynakların verimli kullanılması, kalkınmanın hızlandırılması ve ülkenin ekonomik, sosyal ve kültürel planlama hizmetlerinin bir bütünlük içerisinde, etkin, düzenli ve süratli olarak yapılmasını öngörmüştür.
Bu hedef doğrultusunda, ülkenin doğal, beşerî ve iktisadî her türlü kaynak ve imkânlarını tespit ederek, takip edilecek iktisadî, sosyal ve kültürel politika ve hedeflerin belirlenmesinde hükümete müşavirlik yapmak, kalkınma planlarını ve yıllık programları hazırlamak, bu kuruluşumuzun aslî görevlerindendir.
Burada sunulan alternatiflerde, özellikle tercihlerin gerçekçi ve isabetli olmadığı, daha çok politik tercihlerin ağırlık kazandığını ifade etmeliyim. Onun için, her birimde kalkınma hızımızı önemli ölçüde engelleyen, isabetsiz, verimsiz yatırımların yeni bir değerlendirmeye tabi tutulması gerekmektedir. Böylece, hem kaynak israfı önlenecek hem de yeni bir kaynak paketi ortaya çıkacaktır.
Ülke ekonomisinde kamu sektörü payının azaldığı, pazar ekonomisi kurallarının işlerlik kazandığı günümüzde, Devlet Planlama Teşkilatının, aslî görevi olan siyasî tercihlere fikir ve model üretmek yönünde yapılanması, artık kaçınılmaz hale gelmiştir; ama, kamudaki Devlet Planlama Teşkilatı ağırlığının da devam etmesi gerekir.
Gelişmiş ülkelerdekine benzer yapıda bir planlama kavramına ve bunu uygulayacak bir teşkilata duyulan ihtiyaç, geçmişte, ülke ekonomisinin Devlet Planlamaya duyduğu ihtiyaçtan daha fazla olacaktır. Bu durum, ülke ekonomisi açısından, Devlet Planlama Teşkilatının vazgeçilmez bir kuruluş olduğunu da ortaya koymaktadır.
Ülkemizi 21 inci Yüzyıla taşıyacak yeniden yapılanma sürecini, kalın çizgileriyle Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planında bulmak mümkündür. Yıllar itibariyle yayımlanan yıllık programlar ile yatırım programları, planda gösterilen hedef ve ilkeler doğrultusunda hazırlanmakta ve hükümetler, buradan tercihlerini alabilmektedir. İşte, bu tercihlerin çok isabetli ve ülke gerçeklerine uygun olarak yapılması gerekmektedir.
Bugün 1997 yılı bütçesini görüştüğümüz güzide kuruluşumuz Devlet Planlama Teşkilatının bütün personelini, başarılı çalışmalarından dolayı kutluyorum.
İzin verirseniz, konuşmamın bu bölümünde, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğüyle ilgili hususlara temas etmek istiyorum. Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumunun bütçesi, hem insanî hem vicdanî açıdan üzerinde durulması ve dikkatle takip edilmesi gereken bir bütçedir. Ülkemizde, korunmaya muhtaç, bakıma muhtaç, ne kadar, kimsesiz, çocuk, yaşlı ve özürlü varsa, hepsinin daha iyi şartlarda bakımı, korunması bu bütçeye bağlıdır. Bütçenin bu kadar cılız, az ve ihtiyaca cevap veremeyecek tarzda tanzim edilmesi, anlaşılacak bir iş değildir.
Özel sektörün, işadamlarımızın, huzurevi, rehabilitasyon merkezi, yetiştirme yurdu, çocuk yurtları yapmaları teşvik edilmelidir.
Burdur İlimizin Bucak İlçesinde rehabilitasyon merkezi yaptıran iyiliksever hemşerimiz İsmail Sarı'yı, burada şükranla anıyorum; ancak, bir üzüntümü de ifade etmek istiyorum ve Sayın Bakanın dikkatine sunuyorum: Bugün, bu merkezin kapasitesi 50 kişidir; açılalı iki ay olmasına rağmen, şu anda, 8 kişi barınmaktadır. Bunun izahı yapılamaz; çünkü, binlerce insan sırada beklemektedir; bunun, beceriksizlikten başka bir adı yoktur.
Bu konuda, diğer hayırsever vatandaşlarımızın ve işadamlarımızın yaptırım yapmaları gerekmektedir.
Bu kurumumuzun temel amacı, korunmaya, bakıma ve sosyal yardıma muhtaç aile, çocuk, özürlü, yaşlı ve diğer kişilerle ilgili sosyal hizmetlere ilişkin uygulamaları yerine getirmek, bu amaçla plan ve programlar hazırlamak ve bu alanda koordinasyon sağlamaktır.
Tarihimizde, muhtaç kişilere yönelik sosyal yardım ve hizmetler, vakıflar ve diğer hayır kurumları vasıtasıyla yürütülmüştür.
Bakınız, bugün, bize müracaat eden, devletten muhtaçlık ve yaşlılık aylığı almak isteyen kişilere ödediğimiz miktarı belki çoğunuz bilmiyorsunuz; ben, izin verirseniz onu tekrar etmek istiyorum. Bu yıl itibariyle, yaşlılık ve muhtaçlık aylığı olarak 892 500 lira aylık ödenmektedir.Bunun...
HALİL İBRAHİM ÖZSOY (Afyon) – 3 aylık mı?...
YUSUF EKİNCİ (Devamla) – Hayır; 1 ayda bu kadar, 3 aylığı bunun 3 mislidir.
Bu, devlet adına da, Türkiye Büyük Millet Meclisi adına da, üzerinde son derece düşünülmesi gereken bir rakamdır. Bunun yüzde 30 artırılacağını hesap ederseniz, 1 milyon 200 bin lira civarındadır.
Şimdi, geçmişte bunu nasıl yapmışız; zamanım elverdiği ölçüde, size, bir vakıf senedinden arz edeceğim.
Fatih Sultan Mehmet "ben ki İstanbul Fatihi abdi aciz Fatih Sultan Mehmet, bizatihi, alınterimle kazanmış olduğum akçelerimle satın aldığım İstanbul'un Taşlık mevkiinde kâin ve malumu hudut olan 136 dükkânımı, aşağıdaki şartlar muvacehesinde vakfı sahih eylerim" diyor ve en sonunda, son paragrafta: "Ayrıca, külliyemde bina ve inşa eylediğim imarethanelerde, şehit ve şühedanın harimleri ve medine-i İstanbul fukarası yemek yiyeler. Ancak, yemek yemeye veya almaya bizatihi kendileri gelmeyip, yemekleri, güneşin loş bir karanlığında, kimse görmeden, kapalı kaplar içerisinde evlerine götürüle" diyor.
Ben muhtacım, benim ihtiyacım var diyen insanımıza layık gördüğümüz 800 küsur bin lira ve muhtaç olanlara görmeden götürülen bir anlayış. İşte, bu Kurumun, bu anlayışı devam ettirmesi gerekir diye düşünüyorum.
Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu, korunmaya, bakıma ve yardıma muhtaç aile, çocuk, sakat, yaşlı ve diğer kişilere götürülen sosyal hizmetleri organize etmekle görevlidir demiştim. Korunmaya ve yardıma muhtaç çocuk ve gençlerimize, çocuk yuvaları ve yetiştirme yurtlarında bakılmaktadır. Ayrıca, muhtaç durumdaki çocuklara, koruyucu aile ve evlat edindirme hizmetleri verilmektedir.
Bedensel, zihinsel özürlü olan kişilere de, bakım ve rehabilitasyon merkezlerinde, gündüzlü ve yatılı bakım ve rehabilitasyon hizmetleri verilmektedir.
Yaşlılara huzurevlerinde bakım verilmekte; bunun yanı sıra, sosyal yardıma muhtaç durumda olan kişilere ve ailelere de, sosyal yardım hizmetleri verilmektedir.
Bu hizmetlerin yürütülmesinde, zaman içerisinde gerek kurumsal gerekse hizmetin niteliği açısından olumlu gelişmeler sağlanmıştır; ancak, hizmetlerin daha etkin, yaygın ve sosyal hizmetler felsefesine uygun olarak yürütülebilmesi için, uygulamada karşılaşılan problemlerin çözümlenmesi gerekmektedir. Bunlar, korunmaya muhtaç kapsamındaki çocuk ve gençlerin kaldıkları çocuk yuvaları, yetiştirme yurtları, kışla tipi...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Ekinci, ne kadar süre istersiniz efendim?
HALİL İBRAHİM ÖZSOY (Afyon) – Lehinde konuşuyor, 10 dakika daha verin!
YUSUF EKİNCİ (Devamla) – Üç beş dakika verirseniz tamamlarım efendim.
BAŞKAN – Yalnız, o kâğıtlara süremiz yetmez efendim.
Buyurun efendim.
YUSUF EKİNCİ (Devamla) – Özellikle, korunmaya muhtaç çocukların aileler yanına yerleştirilmesi, yapıların ev tipine ve insanların alıştıkları tipe uygun hale getirilmesi, koruyucu aile hizmetlerinin yaygınlaştırılması, bu insanların, bu çocukların, bizim çocuklarımız olduğu, cemiyetin bir parçası olduğu gerçeğinden hareketle, önceliğin ve önemin bunlara verilmesi gerektiğini ifade etmek istiyorum.
Çocukların bir anne gibi, bir baba gibi, bir ağabey gibi, bir abla gibi alıştığı görevlilerin, özellikle iktidar değişikliklerinde değiştirilmesi, zaten belli bir darbe yemiş, belli bir yıkıma uğramış çocuklarımızın, ikinci bir yıkıma uğramalarına sebep olmaktadır. Onun için bu konuda da, çok daha dikkatli davranılması gerektiğini ifade ediyorum.
Ayrıca, bu kurumumuzla ilgili olarak özel bir master planın yapılması ve bunun üç yıllık, beş yıllık, on yıllık, yirmi yıllık projeksiyonla, gerekli ödeneğin de ayrılması suretiyle, bir sisteme bağlanması gerektiğini düşünüyorum; bu vesileyle Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum ve Sayın Başkana teşekkür ediyorum. ( ANAP, DYP ve RP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Ekinci, teşekkür ediyorum.
Hükümet adına, Sayın Bakan; buyurun efendim. (DYP ve RP sıralarından alkışlar)
DEVLET BAKANI H. UFUK SÖYLEMEZ (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri, televizyonları başında bizleri seyreden saygıdeğer vatandaşlarım; hepinizi, hem 54 üncü Hükümet hem şahsım adına, sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Hazine Müsteşarlığı ve Devlet Planlama Müsteşarlığı bütçeleri üzerinde yapılan görüşmeleri büyük bir dikkatle izledim. Grupların sayın temsilcilerinin, çok değerli, içerikli, düzeyli, yapıcı eleştiri ve önerilerini de büyük bir memnuniyetle not ettik. Gerçekten, Yüce Meclis, olaylara global ve makro bazda yaklaşan, sorunları teşhis eden, iyi niyetli ve yapıcı önerileriyle, Hazineye, Panlamaya ve Hükümet olarak bizlere yön göstermiş ve moral vermiştir; bu bakımdan öncelikle tartışmaların niteliği ve kalitesinin yüksekliği nedeniyle, hepinize teşekkür etmek istiyorum.
Değerli milletvekilleri, 24 Aralık erken seçimleriyle girilen siyasal arayış ve istikrarsızlık sürecinde, hepinizin malumu olduğu üzere, 6 Mart 1996'da 53 üncü Hükümet olan Anayol Hükümeti kurulmuştu. Bu Hükümetin, hepimizin bildiği sebeplerle, herhangi bir ekonomik önlem almadan, karar ve kanun dahi çıkaramadan üç ayın sonunda dağıldığı ve 54 üncü Cumhuriyet Hükümetinin, yani bugünkü Hükümetimizin de temmuz ayı itibariyle güvenoyu aldığı gözönüne alındığında, 1996 yılının neredeyse ilk yedi ayının, bir siyasal istikrar arayışı içerisinde geçtiği izahtan varestedir. Demokrasilerde ekonominin ve tüm unsurların temel şartı, siyasal istikrardır değerli milletvekilleri. Siyasal istikrarın olduğu yere, icraat da gelir, kredibilite de gelir; bu bakımdan 54 üncü Hükümetin, temmuz ayı itibariyle güvenoyu aldıktan sonra, siyasal istikrarı sağlamış olmasını da memnuniyetle karşıladığımızı ifade etmek isterim.
Bu sebepledir ki Meclisimiz, sizlerin değerli katkılarıyla sabahlara kadar çalışarak, ardı ardına, toplumumuzun ihtiyacı olan, milletimizin özlediği yasaları çıkarmaya başlamıştır; Meclis, toplumun sorunlarına çözüm üreten gerçek işlevlerinden birini daha yerine getirmiştir. İlk yedi ayda hemen hemen hiçbir ekonomik önlem alamayan ve kanun çıkaramayan Meclisimiz, bugün gururla görüyoruz ki, toplumun birçok acil beklentisine, sizlerin değerli katkılarıyla cevap vermektedir. Örneğin Karaparayla Mücadele Yasası, hepinizin değerli katkılarıyla çıkmıştır. Türkiye, bütün uygar ülkelerde olduğu gibi, karaparanın aklanmasına yönelik mücadeleyi öngören yasayı, kabul etmiştir.
Bunlardan ayrı olarak, ekonomik kararlar dışında birçok kanunun da arka arkaya yasalaştığını görüyoruz. İşte, toplumun en büyük sorunlarından olan Trafik Kanununun yasalaşması ve buna benzer birçok kanunlar... Bununla beraber, bizim Hükümet olarak öncelik verdiğimiz ekonomik reformlar, kaynak paketleri için zorunlu olan, teknik ve hukukî altyapıyı sağlayacak yasal düzenlemeler de, ardı ardına Yüce Meclisin huzurlarına getirilmektedir. Bunlar çıktıktan sonra, 1997 yılı bu paketlerden ve bu kanunlardan gelen imkânların ve fırsatların değerlendirilme yılı olarak, 1997 ekonomisine büyük katkılarda bulunacaktır.
Değerli milletvekilleri, Hükümetimiz zor olan bir şeyi seçmiştir; yani, zoru seçtik. Nasıl seçtik; çıtayı yükseğe koyduk. Denk bütçe konusundaki eleştirileri saygıyla karşılıyorum; ancak, bu konuda niyet ve kararlılık, inanın, yapmanın yarısıdır; çünkü, açık bütçelerle, açık finansmanlarla yola çıkan hükümetlerin, bugüne kadar, açığı daha büyütme dışında, çok somut adımlar atamadığını görmekteyiz. Çıtayı yükseğe koyarak bir yerde kendimizi zorladık, belki, Hükümet için de, inanın, bu bir zor karardı; ama, Türkiye'nin geleceğinin, ekonomik refahının, ekonomik dengesinin, stabilitenin sağlanması için bu kararlara ihtiyaç vardı.
Müsaade ederseniz, öncelikle, kaynak paketleri hakkında çok öz bir bilgi vereceğim ve arkasından da genel ekonomik durum hakkında sizlere bilgi arz edeceğim.
Kaynak paketleri, asla ve asla, 54 üncü Hükümetimizin programına koyduğu yapısal önlemlere alternatif değildir; yani, asla, bunları öne koyarak yapısal önlemlerden vazgeçiyor, bunları ihmal ediyor falan değiliz. Bu konuda bir yanlış anlaşılma varsa, kesinlikle düzeltmek isterim.
Kaynak paketleri, bu ülkenin insanlarının potansiyelini, atıl duran imkânlarını harekete geçirmek isteyen, gerçekten sabırlı, teknik ve hukukî altyapı çalışması gerektiren önlemler paketidir. Bu önlemlerin alınmamasından dolayı Hükümetin bir kaybı olmazdı; ama, bu kaynak paketlerinin hayata geçirilmiş olmasının, tamamının değilse bile, bir bölümünün bile realize edilmesinin ülke ekonomisine, bu toplumun insanlarına yarar ve refah getireceği tabiîdir. Nitekim, kaynak paketleri ardı ardına gelmekte, eksiklikleri, yanlışlıkları varsa, tabiî ki, hep beraber, sizlerin yapıcı eleştirileriyle düzeltmeye hazırız; ama, bunlardan sonuç alınmaktadır. Bunlardan ne sonuçlar alınacağını az sonra arz edeceğim.
Benim, burada ısrarla vurgulamak istediğim hadise, Hükümet "denk bütçe" diyerek kendisine zor bir hedef seçmiş ve çıtayı yükseğe koymuş "kaynak paketleri" diyerek de, yapısal reformlar dediğimiz özelleştirme, sosyal güvenlik reformu, adaletli bir vergi toplanması reformu ve vergi idaresinin etkinleştirilmesi reformunu yapana kadar, kendisine imkân, ortam ve fırsat hazırlamıştır. Bu, o anlamda, önümüzde Hükümetin bu reformları yapabilmesi için bir olanak yaratmıştır. Onun için, kaynak paketlerine önyargıyla değil, belki de, destekle bakmak lazımdır. Bunların birkısmının bile hayata geçirilmiş olması, Türk ekonomisi, Türk halkı için artı getirir; eksi getirmez.
Değerli milletvekilleri, Türk ekonomisi -az önce arz ettiğim gibi- 24 Aralık seçimlerinde girdiği istikrarsız döneme ve 1996 yılının ilk yedi ayında iki kez hükümet değişikliği yaşamasına rağmen, 1996 yılının son ayına geldiğimiz bugünlerde, makro dengelerini korumaktadır. Bakınız, bugün, Türkiye'nin, enflasyon gibi, yapısal reformların yapılması gibi, bütçe açıkları, kamu açıkları gibi, yıllardan beri katlanarak gelen ciddî meseleleri vardır ve bunların çözümü için Hükümetin ciddî önlemleri de vardır; ama, önemli olan, Türkiye'nin, 1996 yılının sonuna gelindiğinde, 1996 yılında iki kez hükümet değişikliği yaşamasına ve yedi ay istikrar aramış olmasına rağmen, bugün, Türkiye, iç ve dışborçlanmasında, Allah'a şükür, hiçbir tıkanmayla karşılaştırılmamış, rezervlerimiz, geçen senenin bugünüyle karşılaştırıldığında 17-17,5 milyar dolar seviyesinde gezmekte, TL ve döviz piyasalarında hiçbir anormalliğe izin ve fırsat verilmemektedir. Her şey rekabetçi serbest piyasa koşullarında oluşmakta ve Türkiye Cumhuriyeti 1996 yılını da demokrasi içerisinde, istikrarı bularak, TL ve döviz borçlanmalarında hiçbir tıkanıklıkla karşılaşmadan geçirmektedir. Bunu da bir memnuniyet ifadesiyle belirtmek istiyorum.
Tabiî ki, yapısal reformlar ardı ardına gelecek; ama, bunun da hakkını teslim etmemiz lazım. Allah'a şükür, geçen sene 12 milyar dolar olan rezervler, bugün 17,5 milyar dolar civarındadır. İç ve dışborçlanmada hiçbir tıkanıklık yoktur. Hazinemiz, ocak sonuna kadar dışborçlanmasını halletmiştir. Bunları, ben, pembe bir tablo çizmek için de söylemiyorum; hep yanlışları, hep kötüleri, hep eksiklikleri değil; bu ülkenin artılarını, potansiyelini ve imkânlarını da ortaya koymak için söylüyorum.
Değerli milletvekilleri, ekonomik olarak Hükümetimizin yaptığı bazı önemli çalışmalardan da bu vesileyle bahsetmek isterim. Türkiye'de hep konuşulan; ama, bir türlü kendilerine hakları teslim edilmeyen küçük ve orta boy işletmelere ilişkin olarak bir KOBİ teşvik kararnamesi yayımlanmıştır. 1996 yılının kısıtlı imkânlarıyla, ilk etapta, sembolik olarak 5 trilyon lira imkân ayrılmıştır; inşallah, bu ay ilk kredileri vereceğiz; bunlar, sayıları 200 bini bulan küçük ve orta boy işletmelere, istihdam yaratan, üreten, vergi veren insanlara bu ülkenin desteğidir; bu Hükümetin desteği olacaktır.
Biz, Hükümet olarak, tekelleri değil, küçük ve orta boy işletmeleri, esnaf ve sanatkârları, üreticileri, kadınları ve gençleri kalkındırmayı, desteklemeyi hedef alan bir programı yürürlüğe koyduk. Bunlar üzerine de etap etap gidiyoruz.
İşte, KOBİ kararnamesi, geçtiğimiz yirmi otuz kırk yılın bir eksiğini, bir ayıbını kaldırmıştır; KOBİ'leri tanımlamıştır; vergi, resim, harç muafiyeti getirmiştir; onlara ilk kez ucuz kredi verilmiştir; 5 trilyon lira azdır. Hükümetimiz, İtalya'dan ve Almanya'dan ve İslam Kalkınma Bankasından sağladığı fonları, -8 yıl vadeli fonları- da bu KOBİ'lere kullandırmaktadır. İnşallah, 5'le başladık, 100'e, 105'e çıkacağız. Bunu niye söylüyorum; bunu ikinci şey için söylüyorum. Biz, aynı şeyi esnaf ve sanatkârımıza da yaptık. 1994 yılında 2,5 trilyon lira olan ve limiti 50 milyon lira olan şahıs, esnaf kredilerini, bugün, Hükümetimiz, şahıs başına 750 milyon liraya çıkarmış ve esnaf ve sanatkârlara kullandırılan kredi toplamı -gururla söylüyorum- cumhuriyet tarihinin rekoru olarak 80 trilyon liraya çıkmıştır. (DYP ve RP sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlarım, yetinmedik; faizlerini 5 puan aşağı çektik; çünkü, esnaf, gerektiğinde, eşinin bileziğini satarak gelip o borcunu ödeyen, borcuna sadık, namuslu insandır; üretir, istahdam yaratır, vatanına, milletine bağlıdır; onlara ne versek helaldir, geri gelir. Onun için, biz, esnafın yanında yer aldık.
Yetmedi; Türkiye Esnaf ve Sanatkârlar Konfederasyonunun -ki, 3 milyon değerli esnafımızın üst toplum örgütüdür- bir temsilcisini, değerli genel sekreterini Halk Bankasının yönetimine aldık.
Yetmedi; KOBİ'lerin temsilcisi olarak da, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğinin bir temsilcisini Halk Bankasının yönetimine almaya karar verdik ve kararnamesi tarafımdan sevk edilmiştir.
İşte, Halk Bankası, esnafa, sanatkâra, küçük ve orta boy işletmelere hem kredi verecek hem teşvik verecek hem de onların temsilcilerini yönetimine alacaktır. Bunun en somut örneklerini ve bir özerkleştirme örneğini de, yönetimde, her şeyi satarak, kiralayarak değil, işte böyle, yönetimi de özerkleştirerek yapabileceğimizi gösterdik.
Değerli arkadaşlar, konuşmacılar, önemli bir noktada da özelleştirme faaliyetlerine değindiler. Özelleştirme, Türkiye'nin en önemli malî reformudur; geciktirilmeden, süratle; ama, şeffaflık ve kararlılıkla yapılacaktır. Bu konuda, Türkiye Cumhuriyeti Özelleştirme İdaresi Başkanlığı, Türkiye'nin en şeffaf kurumudur ve öyle olmak zorundadır. Bugüne kadar, ihaleleri -noteri davet ederek, katılımcıları davet ederek, ilgili sendikayı davet ederek- kapalı devre video kaydına alarak yapıyorduk; bunun üzerine bir adım daha atıyoruz, bazı önemli ve büyük ihaleleri, TRT'den naklen yayın için, TRT'yle görüşme halindeyiz. Bunu da, şeffaflığın, açık toplum örneğinin, kararlılığın bir göstergesi olarak sizlerin bilgisine arz ediyorum. (DYP ve RP sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlarım, 1994 sonunda çıkarılan Özelleştirme Yasasında katkısı bulunan tüm parlamenterlere teşekkür ederim. 1994 yılında çıkarılan Telekom Yasasıyla da Türkiye'nin önüne bir fırsat açılmıştı; ancak, maalesef, iki kez Anayasa Mahkemesinden döndü.
Özelleştirme, Türkiye'nin en önemli malî reformu olarak gündemindeki yerini korumaktadır. Özelleştirme amaç değildir, bir araçtır. Özelleştirme, toplumun ekonomideki verimliliğinin artırılmasıdır. Özelleştirmeyle devlet küçülmeyecektir. Devlet, hem kamudan hem özel sektörden oluşur; biz, özel sektörü devletin dışında düşünemeyiz. Kamunun ekonomideki payı azalacak; ama, özel sektörün gerçek erbabının, iş sahiplerinin, müteşebbisin gücü artacaktır. Devlet, aslî işlerine, adalete, güvenliğe, altyapıya zaman ve kaynak ayıracaktır. Özelleştirmedeki temel prensibimiz budur; Hükümetimizin öncelikli maddesidir.
1996 yılında, az önce söylediğim istikrarsız dönemde, tek bir özelleştirme ilanına çıkılamadığını üzülerek ifade etmek isterim; ancak, 54 üncü Hükümet, özelleştirmede, tam bir kararlılık ve uyumla çalışmakta ve ardı ardına gazetelerde gördüğünüz üzere özelleştirme ilanları çıkmaktadır. İşte, TURBAN'la ilgili ilanlar; işte, ÇİTOSAN'ın fabrika ve işletmelerinin özelleştirme ilanları; işte, Deniz Nakliyatın ilanları; işte, Petlas'ın ilanları; nihayet, kamu bankacılığından çekilme konusundaki kararlılığımızın göstergesi olan Etibank'ın özelleştirilmesi -ki, ilk defa, bir modelle, hem Etibankı hem de ondan türettiğimiz iki lisans bankasını satacağız ve buradan Etibankın birikmiş zararlarını karşılayacağız- gelmektedir.
Yine, maalesef, Anayol döneminde, bence sebepsiz iptal edilen Erdemir'in özelleştirilmesi de, 1997 yılında gündemimizin önemli maddesi olacaktır. Bugünlerde gazetelerde Erdemir ilanlarını da yeniden görüyorsunuz.
Değerli arkadaşlarım, siyasal istikrar ve kararlılık, bugün olduğu gibi, devam ettiği takdirde, 1997 yılının Ocak ayından başlayarak, şeffaf, kararlı ve sonuç alan özelleştirme örneklerini hep beraber almaya başlayacağız. Bu, toplumsal bir dönüşümdür, bunun sağcılığı solculuğu olmaz, bu bir reformdur. Artık, Türkiye'de, reform ve statüko arasında bir tercih yapılması zamanı gelmiştir. Gelin, tercihimizi reformdan yana, değişimden yana, ekonomide verimlilikten yana kullanalım ve özelleştirmenin bu atağına, parti ayrımı gözetmeksizin, yapıcı eleştirilerle, yapıcı katkılarla omuz verelim; çünkü, bunu hükümetlerle, bir Özelleştirme İdaresiyle filan sınırlamak doğru değildir; bu bir maratondur, bu bir 100 metre koşusu değildir. Ama, Hükümet, duran ve durdurulan ilanları, bence ekonomik gericilerce engellenen özelleştirmeyi yeniden kararlılıkla başlatmıştır. Şeffaf olacağız, açık olacağız, televizyondan naklen yayına kadar gideceğiz, ama bunu mutlaka yapacağız. (DYP sıralarından alkışlar)
Sayın Ekici, IMF ile ilgili ilişkilere değindi, müsaade ederseniz, kısaca ona da değineceğim. Değerli arkadaşlarım, IMF'nin, hiçbir ülke için, üyesi olan 181 ülke için, böyle bir reçetesi filan yoktur. IMF kimseye reçete dikte ettirmez, biz de kimseden reçete dikte etmeyiz. Biz, IMF ile yaptığımız görüşmelerde -bu sonbaharda- Türkiye'nin kaynaklarını harekete geçiren paketleri anlattık, sosyal güvenlik reformunda yapmak istediğimiz yasa değişikliğini önlerine koyduk, özelleştirmedeki kararlılığımızı ve programımızı anlattık ve dedik ki: "1997 yılı başına kadar bizi izleyin, Türkiye bunu yapacak. Niçin yapacak; enflasyonunu aşağı çekmek için yapacak. Niçin yapacak; kamu borçlanma gereğini aşağı çekmek için yapacak, kendi halkının refahı için bunu yapacak. Bu programa destek verir misiniz?" Bunun üzerine "Programınızı, iyi niyetli, ciddî ve kararlı gördük; ama, görelim bakalım ne yapıyorsunuz, ondan sonra uluslararası kredi işini konuşalım" dediler. Bizim IMF ile dikte ettiğimiz hiçbir şey yoktur; biz, ne yaparsak Türkiye için yaparız. IMF ve Dünya Bankası gibi, uluslararası kuruluşlarla da, Türkiye'nin, uygar, medenî ilişkilerini sürdürürüz. Türkiye, uygar dünyanın bir parçasıdır, dünya standartlarından, dünya ekonomik realitesinden asla soyutlanamaz. Bu gerçekleri de kimse gözardı etmesin.
Onun için, bizim, şu anda IMF ile yapılmış bir anlaşmamız yoktur, mutabakatımız vardır; mutabakatımız, yılbaşından sonra, gelin yaptıklarımızı görün; 1997 Ocak ayı, ardı ardına özelleşmelerin geldiği ay olacaktır ve Türkiye'de borçlanma gelirinin aşağıya çekildiği ay olacaktır.
Değerli arkadaşlarım, iç ve dışborçlanmadan bahsedildi. Türkiye'nin iç ve dışborçlanmasının toplamının, gayri safî millî hâsılaya oranı ürkütücü boyutlarda değildir. OECD ülkeleriyle karşılaştırıldığında, belki düşüktür bile; ama, sorun, bizde, vadelerin kısalığıydı. Kısa vadeye, üç-beş aya sıkışmış olan borçlanmayı, biz, uzun vadeye, üçbeş yıla; mümkünse, içborçlanmayı dışborçlanmaya çevirmek istiyoruz. Kaynak paketlerindeki mantalitenin biri de budur. İşte, başarılı olduk.
Bakınız, 1995 yılında, Türkiye, 7,5 milyar dolar dışborç, anapara ve faizi ödemiş. Değerli arkadaşlarım, dışarıdan borçlanabildiğimiz rakam, 2,5 milyar dolardır; yani, biz, 5 milyar doları içeriden borçlanmışız, Türk Lirası borçlanmışız, dışarıya borç servisi yapmışız. Bu yıl, şu ana kadar -ki, yıl sonuna kadar, o, 3 milyar dolar olacaktır inşallah- 2,8 milyar dolar dışborçlanma gerçekleştirdik, 2 milyar dolar da -Türkiye'de ilk kez kullanılan bir yöntemle- Türk bankalarının, yurtdışında liborla, libor eksiyle duran paralarını, tamamen gönüllü ve piyasa koşullarında üç yıl vadeli dışborçlanmayla borçlandık. Bunu iki kalemle yaptık; bir tanesi 1,1 milyar dolar, ikincisi 900 milyon dolar, toplam 2 milyar dolar; etti mi 5 milyar dolar bu sene. 2 milyar dolar kaynak paketinden borçlandık, üç yıl vadeli -içeriden üç ay vadeli borçlanıp faizi yükselteceğimize- 3 milyar doları da dışarıdan bulduk, 5 milyar dolar. İşte, o nedenledir ki, faizlerde ve vadelerde iyileşme var.
Bakınız, 1996'nın ilk altı ayı iki kere hükümet kurulup bozulmasıyla geçtiği için, içborçlanma vadesi dörtbuçuk aya düşmüş; faiz, yüzde 140'lar civarında oluşmuştu. İkinci altı aya baktığımız zaman, vade, dokuz aya uzamış ve faiz, yüzde 120'lere düşmüştür. Hâlâ reel faizdir, hâlâ çok yüksektir reel faiz; ama, özellikle, özelleştirmelerin yapılmasıyla, borçlanma gereğinde önemli aşağıya çekişler yaşayacağımızı görüyoruz. Dolayısıyla, Türkiye, 1996 sonuna gelirken, iç ve dışborçlanmasında dengeli, hiçbir tıkanıklıkla karşılaşmadan gelmiştir. Rezervler rekor seviyesini korumaktadır ve Türkiye, para piyasalarıyla, sermaye piyasalarıyla, artan ihracatıyla dengeli büyümesine devam etmektedir. Meselelerimizi küçümsemiyoruz; ama, hiç de abartmamamız lazımdır; çünkü, bu ülkenin potansiyeli vardır; çünkü, bu ülkenin müteşebbisi vardır, ihracatçısı vardır ve çünkü, bu ülkenin sorunlarını çözmeye aday, bu konuda adımlar atmış, ciddî, kararlı ve Mecliste arka arkaya kanunlar çıkarabilen bir hükümeti ve Meclis çoğunluğu vardır. Bu bakımdan, bizim, 1997 yılına yönelik beklentilerimiz, 1996'dan daha iyidir.
Ben, 1996 yılı bütçesinin, Hazine bütçemizin, DPT bütçemizin ülkemize, milletimize hayırlı olmasını diliyorum. Yapıcı, katkı, eleştiri ve önerileriyle bize destek veren tüm grupların sözcülerine sevgi ve saygılarımı sunuyorum.
Sağ olun efendim. (DYP ve RP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Bakan, teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan, zatı âlinizin de söz talebi var mı?..
DEVLET BAKANI SACİT GÜNBEY (Diyarbakır) – Var efendim.
BAŞKAN – Hükümet adına ikinci konuşmayı yapmak üzere, Devlet Bakanı Sayın Sacit Günbey; buyurun efendim. (RP ve DYP sıralarından alkışlar)
DEVLET BAKANI SACİT GÜNBEY (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, ekranlarının başında bizi izleyen saygıdeğer vatandaşlarımız; hepizi saygıyla selamlıyorum.
Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumunun bütçesiyle ilgili fikirlerini, şahsı veya grupları adına beyan eden milletvekillerine teşekkür ediyorum. Olumlu veya olumsuz kabul ettiğimiz tenkitleriyle ilgili bu kıymetli fikirlerini değerlendireceğimizi buradan ifade etmek isterim.
Muhtaca yardım, milletimizin kökleşmiş geleneklerindendir. Ecdadımız hiçbir dönemde, muhtaç, yaşlı, sakat ve yetimi, aç ve açıkta bırakmamıştır. Osmanlı İmparatorluğu, toplumsal değerlerin etkisiyle, geleneksel sosyal dayanışma ve yardımlaşma alanında, vakıflar, loncalar ve yardımlaşma sandıkları gibi kurumlar kurmuşlardır. Günümüzde, bu tip ihtiyaçlardan doğan hizmetleri karşılamak için, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu, ekonomik ve sosyal problemleri ve muhtaç durumda olan çocukları, gençleri, yaşlıları, özürlüleri ve diğer grupları kucaklamak ve bunlara hizmet götürmekle görevlendirilmiştir.
Katma bütçeli ve tüzelkişiliğe sahip olan Kurum, ülke genelinde bu hizmetler için 71 çoçuk yuvası, 91 yetiştirme yurdu, 40 huzurevi, 22 rehabilitasyon merkezi, 27 kreş ve gündüz bakımevi, 9 toplum merkezi, 7 kadın misafirhanesi, 2 aile danışma merkezi, 3 yaşlı danışma merkezi, 14 gençlik evi olmak üzere, toplam 286 kuruluşla hizmetlerini sürdürmektedir.
Bütün bu kuruluşların hepsi, SHÇEK kurulduktan sonra hizmete açılan veya bu kurum tarafından kurulan kuruluşlar değildir. Bunların çok önemli bir kısmı, SHÇEK kurumlaşmadan önce, dernekler vasıtasıyla bu hizmetler yürütülürken kurulan kuruluşlardır. Maalesef, SHÇEK bu hizmetlere başladıktan sonra, bu hizmetleri çok önemli oranda artıramamıştır. Bu sebepten dolayı, bu kuruluşun, yerel yönetimlere devredilmesi için elimizden gelen çabayı göstereceğiz ve mevzuat değişikliğine gitme konusunda hazırlıklarımız vardır.
Bugüne kadar, iktidarların izlemiş oldukları yanlış sosyoekonomik politikalar sayesinde, maalesef, toplumun sosyal ve ekonomik dengeleri bozulmuş, nüfusun yüzde 10'u açlık sınırına dayanmış durumdadır. Bu sebepten dolayı, ülkemizde korunmaya muhtaç insanların sayısı da artmıştır. Örneğin, ülkemizde bugün 530 bin civarında korunmaya muhtaç çocuk ve bir o kadar da yaşlı, sakat ve özürlü insanımız vardır. Bu büyük orana rağmen, devlet tarafından korunmaya alınan insan sayısı 25 bin civarındadır.
Bunların çoğu, bugüne kadar izlenen yanlış ekonomik ve sosyal politikalardan kaynaklanmaktadır. Hükümetimiz, işbaşına gelir gelmez, bu bozulan dengeleri düzeltmek için, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonundan, ihtiyaç içinde olan bütün insanlarımıza elini uzatmıştır. Bu amaçla, daha önce bu fonun yüzde 90'ı diğer sebepler için, diğer amaçlar için kullanılırken -örneğin, bütçe açıkları için kullanılırken- 54 üncü Hükümet işbaşına gelir gelmez, bu kaynağın yüzde 100'ünü sosyal yardıma muhtaç insanların ihtiyaçlarını karşılamaya tevcih etmiştir. Bu amaçla, 750 milyar lira, ilk ve orta dereceli okullarda okuyan çocukların eğitim giderlerini karşılamak için ve ülkemizin değişik yerlerinde bulunan 925 vakıf vasıtasıyla dağıtılmak üzere, sosyal yardımlaşma vakıflarına gönderilmiştir.
Bundan başka, kışı soğukta geçirmemeleri için, soğuğa maruz kalmamaları için, ihtiyaç sahibi olan insanlarımızın yakacak ihtiyaçlarını karşılamak üzere, 1,5 trilyon lira, yine bu vakıflar vasıtasıyla vatandaşlarımıza ulaştırılmıştır.
En son olarak da, dar gelirli öğrencilerin eğitim ihtiyaçlarını karşılamak üzere, ayda, birinci dönem için 3 milyon lira, ikinci dönem için 4 milyon lira olmak üzere, 200 bin öğrenciye eğitim katkısı sağlanmıştır; bu, karşılıksız olarak, ekim ayından itibaren ödenecektir. Daha önce, 100 bin kişiye ve ocak ayından başlamak üzere ödenen bu eğitim yardımı, ekim ayından itibaren ödenecektir.
Ülkemizde, ilk defa, yurtdışından gelip ülkemizde okuyan; ancak, ihtiyaç sahibi olan üniversite öğrencilerine de eğitim yardımı yapılmaya başlanmıştır.
Kurumun sosyal hizmet alanındaki öncelikli politikası, muhtaç çocuk, genç, yaşlı ve özürlülerin, içinde yaşadıkları sıcak aile ortamından koparılmadan bakımlarının sağlanmasıdır; bunu için, aile kurumuna büyük önem vermekteyiz. Yurt bakımının gerek maliyetinin yüksekliği gerekse hizmet götürülen gruplarda yarattığı sosyal ve psikolojik sorunlar göz önüne alınarak, yeni hizmet modellerine yönelinmektedir. Yeni hizmet modelleri ise, evlat edinme, koruyucu aile, aynî, nakdî yardım, gençlik evleri, aile ve yaşlı danışma merkezleri ile toplum merkezleridir. Koruyucu ve önleyici özellikte olan bu hizmet modellerinin daha etkin bir hale getirilerek toplumun temel birimi olan ailenin sosyal çevresi içinde desteklenmesi, sorunlarının önlenmesi en büyük hedefimizdir.
Yıllardır, Kurum bütçesine yeterli ödeneğin konulmaması nedeniyle geliştirilmeye çalışılan koruyucu ve önleyici hizmet modelleri tam anlamıyla hayata geçirilememiştir.
Kurum bakımının maliyetinin yüksek olması ve çocukların psikososyal gelişmelerinin sağlıklı olamaması nedeniyle koruyucu aile ve aynî-nakdî yardım hizmetleri bu bakımdan büyük önem taşımaktadır. Bunun için, zaman içinde ihtiyaçları karşılamakta yetersiz kalan koruyucu aile ile aynî-nakdî yardım miktarlarının günün şartlarına göre artırılması için gerekli çalışmalar başlatılmıştır.
Kurumdan ayrılan gençlerin, iş buluncaya kadar ve bir işe yerleştikten sonra topluma uyumlarını sağlamak amacıyla geliştirilen gençlik evleri projesine büyük önem vermekteyiz. 3413 sayılı Kanun gereğince, kamu kurum ve kuruluşlarında işe yerleştirilen genç sayısı, 1996 yılında 7 210'a ulaşmıştır. Bu sayı yeterli değildir; hedefimiz, yurtlarımızdan ayrılan bütün gençlerimizin bir iş sahibi olmalarıdır. Bu konuda, kamu kurum ve kuruluşlarımızın daha duyarlı olmalarını bekliyoruz.
Korunmaya, bakıma, yardıma muhtaç grupların içinde en acil hizmet bekleyen grup özürlülerimizdir. 1997 yılında 3'ü gündüzlü 1'i yatılı olmak üzere 4 rehabilitasyon merkezinin hizmete girmesi için çalışmalara hızla devam edilmektedir. Bunlar, Gaziantep, istanbul (Zeytinburnu ve Çamlıca ) ve Yozgat illerinde açılacak rehabilitasyon merkezleridir. Maalesef, 4 yıldır, Yozgat'ta yapılmakta olan rehabilitasyon merkezine hiçbir ödenek gönderilmemiştir. Ancak, Hükümetimiz, göreve başlar başlamaz 15 milyar liralık bir ödenekle Yozgat rehabilitasyon merkezi inşaatının devam etmesine başlanılmış ve 1997 yılı içerisinde 100 milyar lira daha gönderilerek bu inşaatın bitirilmesine çalışılacaktır.
Bundan başka, Burdur ve Çankırı'da olmak üzere 2 rehabilitasyon merkezimiz hizmete açılmıştır. Mardin, Kahramanmaraş, Samsun, Edirne çocuk yuvaları, bitirilmiş olmasına rağmen, üç yıldır buralar hizmete açılamamıştır; inşallah, önümüzdeki günler içerisinde bu merkezler de hizmete sokulacaktır. Özürlülerle ilgili kanun hükmünde kararnamenin çıkması ve Hükümete yetki verilmesinden sonra -54 üncü Hükümete bu nasip olmuştur- en kısa zamanda, bu kararnamenin içi en iyi şekilde doldurulacak ve düzenlenecektir.
Yine, bu yıl içerisinde, özürlülerin ihtiyaçlarını karşılamak üzere, Sosyal Yardımlaşma Fonundan 1 trilyon liralık kaynak ayrılmıştır ve bu kaynak kullanılmaya başlanmıştır.
Yaşlılarımızın sorunları, özellikle, büyük kentlerimizde kendini daha fazla hissettirmektedir. Bu nedenle, 1997 yılındaki hedefimiz, büyük kentlerde yaşlı danışma merkezlerinin ve evde yaşlı bakım hizmetlerinin hızla yaygınlaştırılmasıdır.
Şimdiye kadar, Kurum, maalesef, sokak çocuklarıyla ilgili herhangi bir çalışma yapmamıştır. İstanbul, Ankara ve İzmir'de bazı kreşler, sokak çocukları için merkezlere dönüştürülecektir. Bu kreşlerin bir kısmı da, rehabilitasyon merkezi ve kadın sığınma evlerine dönüştürülecektir.
Muhtaç çocuk, genç, özürlü ve yaşlılarımıza büyük bir fedakârlık örneği göstererek 24 saat aralıksız hizmet sunan personelimize, malî yönden, iyileştirmelerin yapılması için gerekli hazırlıklar yapılmaktadır.
Sosyal hizmetlerde daha verimli, etkin ve süratli bir şekilde, günümüz teknolojisi imkânlarından yararlanılarak çeşitli çalışmalar yapılmaktadır. 1997 yılı bütçe teklifinde nispî bir artış görülmüştür; ancak, bu artış, bu alandaki sorunları ortadan kaldırmaya yeterli değildir. Muhtaç çocuk, genç, özürlü ve yaşlılarımızın sıcak bir aile ortamında sağlıklı ve mutlu olarak hayatlarını sürdürebilmeleri için, bütçe imkânlarının tatmin edici ölçüde artırılması, gayet tabiî ki, sosyal yaralarımızın iyileştirilmesi, tamir edilmesi konusunda çok gereklidir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; halen yürürlükte bulunan 2828 sayılı Kanunun, değişen ülke şartlarına göre ihtiyaç duyulan yeni hizmet modellerinin hayata geçirilmesine imkân verecek şekilde yeniden düzenlenmesi çalışmaları başlatılmıştır. Yüce Meclisimiz onayladığı takdirde Kurumumuzda yapılacak değişikliklerle, Kurum hizmetlerine yeni bir ruh ve ivme kazandırılması büyük ölçüde gerçekleştirilmiş olacaktır.
Şimdi, grupların Kurumumuzla ilgili olarak yapmış oldukları tenkitlere de cevap vermek istiyorum. Koruyucu ailelere aynî ve nakdî yardımın artırılmasıyla ilgili olarak konuşan bir hatip, burada ikazda bulundular; biz de bu düşüncedeyiz. Koruyucu ailelere aynî ve nakdî yardımı artırarak, çocuklarımızın ailelerinin yanına dönmesi için gerekli çalışmalar başlatılmıştır.
Özürlülerle ilgili kanun tasarısı hazırlanacaktır. Özürlülere, Sosyal Yardımlaşma Fonundan 1 trilyon liralık bir yardım yapılmıştır. Özürlülerle ilgili eksiklikler giderilecektir.
Çocuklara Kurumda baskı yapıldığına dair bir tenkit aldık. Gerçekten kurumda çocuklara baskı yapılmasını hiç kimse tasvip etmez; bunu yapanlarla ilgili soruşturmalar başlatılmıştır. Çocuklarla ilgilenecek bakıcıların ve yöneticilerin hizmetiçi eğitimden geçirileceklerini buradan ifade etmek istiyorum.
Kurumda yoğun şekilde personel değişikliğinden bahsedildi. Biz, Kurumda çok yoğun şekilde bir personel değişikliği yapmış değiliz. Personel değişikliğinden bahsedenlere bir örnek vermek istiyorum; çünkü, ben, bu Kurumun istikrara ihtiyacı olduğunu ve çok fazla değişiklik yapmanın Kuruma zarar verdiğinin bilinci içerisindeyim; 1983'ten 1996'ya kadar 18 genel müdür değiştirilmiş, 1991'den 1996'ya kadar da 11 genel müdür değiştirilmiştir. Bu, Kurumdaki istikrarı maalesef bozmuştur. 9 500 personelden 8 500 tanesinin yeri değiştirilmiştir. Fakat, biz, Kurumda bu kadar yoğun personel değişikliğinin ve atamaların yapılmasının Kurumun lehine olmadığının bilinci içerisindeyiz; özellikle uzman elemanlarımızdan yararlanmak istiyoruz ve yetersiz, ehliyetsiz kişileri Kurumda çalıştırmanın, hem Kuruma hem de bizim çalışma anlayışımıza uygun olmadığını ifade etmek istiyorum.
“Cezalı kişiler Kuruma atanmıştır” diye bir ifadede bulundu bir arkadaşımız. Cezalı veya suçlu herhangi bir insan kuruma alınmışsa, bunu bize bildirdikleri takdirde, biz, onu düzeltiriz; ancak, daha önce görevden alınan bir memur, mahkeme kararıyla geri dönmüştür, biz atamamışız; bunu da bilgilerinize arz etmek istiyorum.
“Bütçenin yetersiz olduğu” ifade edilmiştir. Tabiî, bu, bir sosyal hizmetler kuruluşudur, buraya ne kadar fazla bütçe ayrılırsa, hizmetler o kadar daha iyi ve daha kaliteli olur. Bu bütçeyle, biz, Kurumun 1997 yılı içerisinde temeli atılan kuruluşlarının yüzde 90'ını bitirmeyi planlıyoruz.
“Özel çocuk yuvalarındaki bazı özel yurtların niye kapatılmadığı” ifade edildi. Biz, bu işleri sadece devletin değil özel kuruluşların da desteğiyle yürütmenin daha iyi olacağı kanaatindeyiz. Eğer, özel teşebbüs bu işe el atmazsa veya sivil inisiyatifler destek vermezse, bu 530 bin çocuğu, devletin himayesi altına alması mümkün değildir, bunları kapatmanın da bir manası yoktur; ama, bunlar Çocuk Esirgeme Kurumunun denetimi altındadırlar.
“İmam hatiplileri kuruma yerleştirdiniz” diye bir ifade var. Tabiî ki, bu kuruluşta imam hatip kadrolarımız da var. Bu imam hatip kadrolarına eleman almamız gerekiyor; buradaki çocuklarımızın tabiî ki dinî bilgilere ihtiyacı vardır; evdeki çocuklarımızın nasıl ihtiyacı varsa, buradaki çocuklarımızın da dinî bilgilere ihtiyacı vardır. Eğer, imam hatiplerimiz, din bilgisi öğretmenleri olmasa, kim din kültürü verecek bunlara, dinsiz mi yetişsin bu çocuklar?! Kadrolar vardır, oraya imam hatip mezunları veya din dersi eğitimi verebilecek kişiler alınmıştır, alınacaktır. (RP sıralarından alkışlar) Eğer, Hıristiyan çocukları olsa, oraya rahip de alırız, Musevî çocuk olsa, onlar için de din elemanı alırız; bunda gocunacak hiçbir şey olmadığını zannediyorum. (RP sıralarından alkışlar)
Bir arkadaşımız “paranın büyük bir kısmının faize aktarıldığını, bu Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonuna para ayrılmadığını ve rahmetli Özal'ın Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonunu kurduğunu” ifade ettiler. Hakikaten, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu 1986 yılında rahmeti Özal tarafından kurulmuş, hayırlı bir kuruluştur; fakat, daha sonraki yıllarda Özal'ın mirasına sahip çıkılmadığı gibi, bu fona da sahip çıkılmamıştır, bu fonun gelirleri bütçenin açığını kapatmak üzere kullanılmıştır. Biz, gelir gelmez, yüzde 90'ı bütçenin açığını kapatmak üzere kullanılan bu kuruluşun gelirlerini kendi mecrasına yöneltmişizdir. Burada da gene rahmetli Özal'ı biz de rahmetle anıyoruz, hayırlı bir fon kurulmuştur; fakat, kendisinden sonra gelenler, onun kurduğu bu fona sahip çıkmamışlardır.
REFİK ARAS (İstanbul) – İlla kötülemesiniz olmaz yani...
DEVLET BAKANI SACİT GÜNBEY (Devamla) – Gerçeği söylüyorum efendim, kötülemiyoruz...Gerçeği söylüyoruz; yüzde 90'ı faizlere gidiyordu.
AHMET ALKAN (Konya) – DYP, ortağınız...
DEVLET BAKANI SACİT GÜNBEY (Devamla) – Sizin döneminizde de öyle efendim, bunların grafiklerini verebilirim; 1987'den itibaren buranın gelirlerini bütçe açıklarına kullanmışsınız.
Şimdi, “Başbakanın, bu kimsesiz çocukları niye ziyaret etmediğini” ifade ettiler; bugün Başbakan, bir hastaneye hastaları ziyarete gitmiştir; ben, bunu size söyleyeyim. Başbakan fırsat buldukça ziyaret edecektir; ama, ben Bakan olarak, her gün bu kuruluşları ziyaret etmekteyim. Örneğin, dün İstanbul'da bu kuruluşlarla ilgili ziyaretlerim oldu, buradaki çocukları ve yaşlıları ziyaret ederek, hatırlarını sormuş oldum.
Yine, bir hatip konuşmasında, “Burdur'da açılan bir kuruluşun boş kaldığını” ifade etti. Yani, Burdur'a rehabilitasyon merkezi açmayalım mı?! Burdur'a açılmıştır, personeli de alınmıştır ve en kısa zamanda bu personelin ataması yapılarak, orası doldurulacaktır.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum efendim. (RP ve DYP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Bakan, teşekkür ediyorum efendim.
YUSUF EKİNCİ (Burdur) – Sayın Bakan, ben "açmayalım" demedim, kadroları niçin doldurmadığınızı sordum.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, İçtüzüğümüzün 61 inci maddesine göre, son söz milletvekilinindir kuralını çalıştıracağım ve söz talebinde bulunan Sayın Emmioğluna söz vereceğim.
ŞÜKRÜ YÜRÜR (Ordu)– Cevap veriyor efendim...
BAŞKAN – Cevap değil efendim, son söz.
ŞÜKRÜ YÜRÜR (Ordu) – Sayın Bakan, arkanızdaki bir memur, burada, sayın milletvekiline cevap veriyor; böyle bir usul görmedim ben Mecliste; cevabı siz verirsiniz.
BAŞKAN – Nasıl efendim?..
ŞÜKRÜ YÜRÜR (Ordu) – Affedersiniz, Sayın Bakan oraya bir memur oturtmuşsunuz, oradan buraya, sayın milletvekiline cevap veriyor.
BAŞKAN – Sayın Yürür, efendim, lütfen... Varsa bir şikâyetiniz, Başkanlığa söyleyiniz.
ŞÜKRÜ YÜRÜR (Ordu) – Var; işte, söylüyorum şimdi.
BAŞKAN– Nedir efendim?
ŞÜKRÜ YÜRÜR (Ordu) – Bir memur -herhalde genel müdürdür- oradan buraya, eliyle, koluyla milletvekiline cevap veriyor.
BAŞKAN – Hayır efendim, bürokratlar...
ŞÜKRÜ YÜRÜR (Ordu) – Hâlâ cevap veriyor beyefendi, hâlâ cevap veriyor...
BAŞKAN – Efendim, bir müsaade buyurun Sayın Yürür, ben de onu uyarıyorum. Belki, ilk defa Meclise gelmiş olabilir, usulü bilmiyor olabilir.
ŞÜKRÜ YÜRÜR (Ordu)– Böyle laubalilik olmaz!..
BAŞKAN – Sayın Yürür, beni dinler misiniz lütfen...
ŞÜKRÜ YÜRÜR (Ordu) – Dinliyorum efendim.
BAŞKAN – Efendim, ilk defa gelmiş olabilir, bilmiyor olabilir; ben, uyarıyorum. Bürokratlar...
ŞÜKRÜ YÜRÜR (Ordu)– Sayın Bakanın bir dahli yok bu işte; görmüyor, arkasında olan bir hareket. Milletvekili arkadaşımıza elini kolunu kullanarak cevap veriyor; olmaz böyle şey!..
BAŞKAN – Efendim, onu, ben de uyarıyorum Sayın Yürür.
ŞÜKRÜ YÜRÜR (Ordu)– Sayın Bakan, zatı âlinizin bir dahli yok.
BAŞKAN – Sayın Yürür, birleşimi ben yönetiyorum; rica ediyorum...
ŞÜKRÜ YÜRÜR (Ordu) – Bana rica etmeyiniz efendim, otoritenizi kullanınız!..
BAŞKAN – Efendim, bu ifade, nezaket ifadesidir... Müsaade buyurun...
İSMET ATALAY (Ardahan) – Sayın Başkan, söyleyin memura saygılı olsun!.. Ayak ayak üzerine atmış, oturuyor...
BAŞKAN – Kime ne söylenecekse, ben söylerim efendim.
Sayın milletvekilleri, sayın bürokratlar buraya, bu salona, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının izniyle geldiler hizmet versinler diye. Sayın milletvekilleri kendi aralarında tartışabilirler, kendi aralarında konuşabilirler, Sayın Bakanla sayın milletvekili tartışabilir; bürokratlara düşen, nezaket kuralları içerisinde oturup izlemek, Sayın Hükümetin kendilerinden vaki taleplerini yerine getirmektir. Rica ediyorum...
İSMET ATALAY (Ardahan) – Sayın Başkan, bir bürokrat, bacak bacak üstüne atmış oturuyor... (RP sıralarından "ne olmuş yani" sesi)
BAŞKAN – Lütfen efendim...
VELİ AKSOY (İzmir) – Sayın Başkan, bu, Meclise saygısızlıktır.
İSMET ATALAY (Ardahan) – Bir bürokrat, burada bacak bacak üstüne atıp oturuyor; bu, Meclise saygısızlıktır.(RP sıralarından gürültüler)
ŞÜKRÜ YÜRÜR (Ordu) – Efendim, lütfen salondan çıkarın; bu toplantının salimen devam etmesi için çıkarın. Böyle şey olmaz... (RP ve ANAP sıralarından gürültüler)
İSMET ATALAY (Ardahan) – Bu kadar saygısızca hareket olmaz...
BAŞKAN – Müsaade buyurun efendim...
İSMET ATALAY (Ardahan) – Sayın Başkan...
BAŞKAN – Efendim, dinledim, sizi duydum.
İSMET ATALAY (Ardahan) – Saygısızca hareket eden bu kişinin dışarı çıkarılması lazım.
BAŞKAN – Efendim, müsaade buyurun... Oturun...
DEVLET BAKANI SACİT GÜNBEY (Diyarbakır) – Sayın Başkan, cevap verebilir miyim?..
BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI SACİT GÜNBEY (Diyarbakır) – Efendim , bu meselenin bu kadar büyütülmesini, doğrusu, ben anlayamadım. Oradan bir milletvekilimiz bir soru sormuş, ben de yerime gelmeden, Genel Müdür, gayri ihtiyarî, refleks olarak bir cevap vermiş. Bu da devletin memuru, bizlere hizmet ediyor, bir genel müdür; bu kadar aşağılamanın bir anlamı da yok efendim.
Teşekkür ederim. (RP sıralarından alkışlar)
MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) – Sayın Başkan, burada, Sayın Genel Müdürü filan aşağıladığımız yok... (RP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Efendim, müsaade buyurun... Bir arkadaşımızın bir beyanı var.
Buyurun efendim.
MURAT BAŞESGİOĞLU Kastamonu) – Sayın Bakan, burada, ilk defa bir bütçe görüşmelerine katılıyor; ama, buradaki Sayın Genel Müdürün davranışını tasvip etmek mümkün değildir. (RP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Olabilir...
HASAN DİKİCİ (Kahramanmaraş) – Ne oldu, ne yaptı?! Bir Grup Başkanvekilisin... Ne yaptı?!.
BAŞKAN – Efendim, müsaade buyurun... Sayın Dikici, rica ediyorum, müsaade buyurun... (RP ve ANAP sıralarından gürültüler)
Sayın milletvekilleri; yani birleşime ara vermemi mi arzu ediyorsunuz? Oturmaktan yoruldunuz mu? (RP sıralarından "hayır, hayır" sesleri)
Buyurun efendim, ben sizi alıyorum...
MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) – Burada, arkadaşlarımızın ikazına rağmen, Sayın Genel Müdür bu tavrını devam ettiriyor; böyle durumlarda Meclis Başkanları, çoğu zaman, bürokratları bu salondan çıkarmışlardır. Bu, Parlamentoya olan bir saygıdır.
HASAN DİKİCİ (Kahramanmaraş) – O da milletin bir ferdidir. (ANAP, DSP ve CHP sıralarından gürültüler)
İSMET ATALAY (Ardahan) – Burası kahve değil... Öğreneceksiniz bunları.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri...
HASAN DİKİCİ (Kahramanmaraş) – Herkes senin kadar biliyor Meclisin ne olduğunu... Ayıp be!..
MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) – Biliyorsan, bunun savunulacak yeri olmadığını da görmen lazım. Meclis burası...
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri...
HASAN DİKİCİ (Kahramanmaraş) – Ayıp be, memlekete bu kadar hizmet etmiş bir bürokrata bu kadarı fazla.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, müsaade eder misiniz...Sayın milletvekilleri...Sayın İdare Amirleri...
İSMET ATALAY (Ardahan) – Hâlâ, bu kadar ikaza rağmen, ayak ayak üstüne atmış oturuyor Sayın Başkan.
HASAN DİKİCİ (Kahramanmaraş) – Saygısızlık etme... Senin kadar herkes biliyor... Ayıp be!..
BAŞKAN – Sayın Dikici...
HASAN DİKİCİ (Kahramanmaraş) – Sıkılmıyor musunuz...
METİN ŞAHİN (Antalya) – Parlamentonun şerefini biz koruyacağız.
İSMET ATALAY (Ardahan) – Otur!.. Otur!.. Daha çok şey öğreneceksin.
HASAN DİKİCİ (Kahramanmaraş)– Ayıp be, otuz sene hizmet etmiş memlekete... Sen öğren...
BAŞKAN – Sayın Dikici...
MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) – Buranın çalışma düzenine uyacaksınız...
HASAN DİKİCİ (Kahramanmaraş) -Buranın çalışma düzenini bozacak bir şey yapmıyor ki... Ayıp be!..
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri...
MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) – Lütfen, hâlâ savunmaya çalışmayın.
BAŞKAN – Efendim, müsaade buyurun...
İSMET ATALAY (Ardahan) – Sayın Başkan, önce bürokratı salondan atın efendim.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri...
Efendim, İçtüzük gereği, ayağa kalkarak uyarıyorum; sükûnet avdet etmezse birleşime ara vereceğim. (CHP sıralarından " Ara ver " sesleri)
ŞÜKRÜ YÜRÜR (Ordu) – Sayın Başkan...
BAŞKAN – Buyurun efendim.
ŞÜKRÜ YÜRÜR (Ordu) – Sayın Başkan, ben ikazımı haklı olarak yaptığımı zannediyordum; fakat, saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım bürokrasi dersi vermeye kalktılar. Bundan fevkalade üzüntü duydum. Saygıdeğer Bakan arkadaşımın bunda hiçbir dahli yok; çünkü, arkası dönük oturuyor.
Bir milletvekili burada soruyu Divana tevcih eder. Sayın Bakan, usulü dairesinde, isterse cevap verir isterse vermez; alışılmış teamül budur. Ancak, arkasında oturan bir bürokrat, usule, erkâna uymayan bir tavır içerisinde, böyle, eliyle koluyla ve "ne diyorsun" der gibi hareketler yaparsa, bu, bugün bana, yarın size ve hepimize olur.
Savunan arkadaşlarımı kınadığımı ifade ediyor, çok teşekkür ediyorum. (RP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Mesajı aldım efendim, mesajı aldım...
Sayın milletvekilleri, rica ediyorum, yardımcı olun biraz.
Sayın Yürür, ben mesajı aldım. Bir genel müdür veya bir bürokrat, hangisi olursa olsun, ilk defa geliyor, usulü bilmiyor olabilir. Bakınız, sorular faslına geçmemiştik, zatı âliniz sorular faslına geçmeden soru sorduğunuz için...
ŞÜKRÜ YÜRÜR (Ordu) – Ben sormadım Sayın Başkan, yanlışlık olmasın.
BAŞKAN – Kim sorduysa...
Şimdi, benim ricam şudur: Ben, uyarımı yaptım. Benim uyarımdan sonra, varsa, o şikâyeti de, aslında, Başkanlığa iletmeniz iktiza ederdi; doğrusu buydu; ama, neyse, olabilir; bu hata, hepimizde oluyor. Ben uyarıda bulundum; Başkanlığın uyarısına rağmen, bir bürokrat, hâlâ, milletvekillerine ve Parlamentoya saygıyı gerektirir biçimde tavır ve davranış içerisinde olmazsa, salon dışarısına çıkarırım.
ŞÜKRÜ YÜRÜR (Ordu) – Efendim, çıktı zaten...
Ben, milletvekili arkadaşlarımın savunmasına katılmadığımı ifade ettim.
BAŞKAN – Sayın milletvekilimizi çok beklettik.
Sayın Emmioğlu, buyurun efendim.
KAHRAMAN EMMİOĞLU (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün, birinci tur görüşmelerini yaptığımız Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü, Hazine Müsteşarlığı, Danıştay Başkanlığı konularında, şahsım adına, son konuşmayı yapmak üzere, huzurunuzdayım; hepinizi, hürmet ve muhabbetle selamlıyorum.
Ben, Devlet Planlama Teşkilatının eski bir müntesibiyim; geçmişte, insanımızın yetişmesinde çok emekleri geçmiştir ve bu konuda çok büyük hizmetler ifa etmiştir. Bugün, salonumuzda da, Devlet Planlama Teşkilatından birçok arkadaşlarımız var.
Bu hususta, bir konuyu huzurunuza getirmek istiyorum. Dünya ve ülke gelişmesine paralel olarak, artık, Devlet Planlama Teşkilatının işlevini ve muhtevasını değiştirmemiz gerekmektedir. Devlet Planlama Teşkilatı, artık, Gaziantep'in Nizip'inin bir köyünün yatırımlarıyla uğraşacak durumda değildir. Artık, bunların, mahallî idarelere devredilmesinin zamanı gelmiştir ve ümit ediyorum, önümüzdeki yıl, bu otoritenin mahallî idarelere verilmesi inşallah gerçekleşecektir. Peki, Devlet Planlama Teşkilatı neyle meşgul olacaktır? Bana göre, Devlet Planlama Teşkilatı, artık, stratejik araştırmaların bir merkezi olma yolunda olmalı, sektörlerin makro planlamasını yapmalı ve hükümete, çeşitli politikalarda alternatifler geliştirmelidir.
Hazine Müsteşarlığımız, yine, günümüzün şartlarına elbette uyum göstererek, verimli çalışma yapacak şekilde, yeniden, bazı yapılanmalara gitmelidir.
Türkiyemizin muhtaçlarına, bir anne, baba şefkatiyle yaklaşan, yaklaşması icap eden Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumumuz, elbette, gereğini yerine getirecektir. Bu sahada çalışan, özellikle, gönüllü dernek ve vakıflara da gereken desteğin, bu Kurumumuz tarafından verilmesi gerektiği inancındayım. Zira, bizim geleneksel vakıf teşkilatlarımız, geçmişte, bütün muhtaçların ihtiyaçlarını yerine getirecek şekilde, halk tarafından organize edilmişti. Bu geleneği yeniden canlandırmak için, bu Kuruluşun, bana göre, özel bir vazifesi olmalıdır ve Allah'a hamd ediyorum ki, bugün, Türkiyemizde, bu konuda çalışan çok değerli derneklerimiz vardır, vakıflarımız vardır. Buradan, hepsine teşekkürlerimi sunuyor ve hepsini kutluyorum.
Özellikle, özürlüler konusunda, son olarak, değerli Meclisimizde sizlerin desteğiyle çıkarılmış olan kanunun bir an evvel kararnamelerle desteklenmesi, onun muhtevasının doldurulması için, çok acil çalışmalara ihtiyacımız vardır; çünkü, özürlüler, gerçekten çok sıkıntı içerisindeler. Özellikle istihdam konusunda, şu anda, fevkalade sıkıntı içerisinde bulunmaktadırlar.
Danıştay Başkanlığımız mevcut yüksek mahkemelerimizden biri ve devletimizin hayli yükünü taşıyor. Alınacak ciddî tedbirlerle de bu yükün azaltılmasına mutlaka çalışılmalıdır.
Evet, istenilen, arzu edilenler için elbette bütçeden ayrılan para az; ama, şu andaki şartların gereği bu. Kaynaklar genişledikçe, muhtaçlarımıza, özürlülerimize daha çok kaynağın aktarılmasını bu Hükümetten bekliyoruz ve yapacağı ümidini besliyoruz. Ameller niyete göredir. Ümit ediyorum, özellikle Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumumuz, özürlülerin, muhtaçların elinden daha çok tutar ve daha başarılı hizmetler yapar.
Bütçemiz hayırlı olsun; Yüce Mevlam bu ülkenin selametine hizmet ettirsin.
Hepinize teşekkür ediyorum, hepinizi, tekrar, muhabbetle selamlıyorum. (RP ve DYP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Emmioğlu teşekkür ediyorum efendim.
Sayın milletvekilleri, Üçüncü Turda söz alan değerli grup sözcüleri ve kişel söz sahipleri sözlerini tamamladılar.
Sayın milletvekilleri, şimdi, Üçüncü Turdaki görüşmeler tamamlandığına göre, sorulara geçiyorum. Yalnız, sorulara geçmeden önce, böyle sakin kafayla soruları takip edip, cevap verme imkânını bulalım diye 13 dakika ara vereceğim; yani 16.55'te toplanmak üzere, birleşime ara veriyorum.
Kapanma Saati: 16.42
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati : 17.00
BAŞKAN : Başkanvekili Yasin HATİBOĞLU
KÂTİP ÜYELER: Ahmet DÖKÜLMEZ (Kahramanmaraş), Kadir BOZKURT(Sinop)
BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 30 uncu Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
V. — KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
1. — 1977 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 1994 ve 1995 Malî Yılları Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/518, 1/519; 1/282, 3/414; 1/283, 3/415; 1/492, 3/516; 1/493, 3/517) (S. Sayıları : 134, 135, 103,102, 151, 150) (Devam)
A) HAZİNE MÜSTEŞARLIĞI (Devam)
1. — Hazine Müsteşarlığı 1997 Malî Yılı Bütçesi
2. — Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarlığı 1994 Malî Yılı Kesinhesabı
3. — Hazine Müsteşarlığı 1995 Malî Yılı Kesinhesabı
B) DEVLET PLANLAMA TEŞKİLATI MÜSTEŞARLIĞI (Devam)
1. — Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı 1997 Malî Yılı Bütçesi
2. — Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı 1994 Malî Yılı Kesinhesabı
3. — Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı 1995 Malî Yılı Kesinhesabı
C) SOSYAL HİZMETLER VE ÇOCUK ESİRGEME KURUMU GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1. – Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 1997 Malî Yılı Bütçesi
2. – Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 1994 Malî Yılı Kesinhesabı
3. – Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 1995 Malî Yılı Kesinhesabı
4. – Kadın ve Sosyal Hizmetler Müsteşarlığı 1994 Malî Yılı Kesinhesabı
D) DANIŞTAY BAŞKANLIĞI (Devam)
1. – Danıştay Başkanlığı 1997 Malî Yılı Bütçesi
2. – Danıştay Başkanlığı 1994 Malî Yılı Kesinhesabı
3. – Danıştay Başkanlığı 1995 Malî Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN – Bütçe müzakeresine kaldığımız yerden devam ediyoruz.
Sayın Komisyon ve Sayın Hükümet yerlerini aldılar.
Efendim, Başkanlığımıza, süresi içerisinde, ilgililere soru tevcih etmek üzere müracaat eden sayın üyelerin isimlerini okuyorum: Sayın Aslan Ali Hatipoğlu, Sayın Kâzım Üstüner, Sayın Kadir Bozkurt, Sayın Kâzım Üstüner, Sayın Mustafa Karslıoğlu, Sayın Çetin Bilgir, Sayın Selahattin Beyribey, Sayın Alaattin S. Aydın, Sayın Akın Gönen.
Şimdi, sırasıyla arkadaşlarımı arayacağım.
Sayın Hatipoğlu?.. Burada.
Soruyu okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Sayın Başkanım, delaletinizle, Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakanımızdan, Başbakan Sayın Erbakan'ın Türk çiftçisine verdiği "Tarım Kredi Kooparatiflerinden ve Ziraat Bankasından aldıkları kredilerini faizlerinin affedeceğim" şeklindeki sözünün gereği bugüne kadar yerine getirilmemiştir. 1997 Hazine Müsteşarlığı bütçesinde, bu faizlerin affedilmesiyle ilgili bir transferin olup olmadığının cevaplandırılmasını arz ederim.
Aslan Ali Hatipoğlu
Amasya
BAŞKAN – Sayın Bakanlarımıza bir hususu duyurmak istiyorum: Tabiî, sözlü cevap verebileceğiniz gibi, yazılı cevap verme imkânınız da vardır.
Buyurun Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI H. UFUK SÖYLEMEZ (İzmir) – Müsaade ederseniz, kısa sorulara sözlü cevap verebilirim.
Tabiî ki, çiftçi ve üreticilerin refah düzeylerinin artırılması, onların, hak ettiklerinin, alınterlerinin karşılığını almaları, Hükümetimizin temel önceliklerindendir. Bu cümleden olarak, bu yıl, ilk kez, bir 16 trilyonluk bir de 13 trilyonluk, iki kararnameyle, Destekleme Fiyat İstikrar Fonundan, özellikle, birliklere büyük miktarda kredi aktarılmıştır ve fındıktan tütüne, çaydan üzüme, pamuğa kadar her konuda destek vermeye devam edilmektedir. İkinci dilim yeni yürürlüğe girmiştir ve geçen sene 2,7 trilyon olan bu desteklerin, bu sene, şu ana kadar 29 trilyon olarak gerçekleştiğini, bunun 8 trilyonunun henüz verilmediğini, kalan kısmının, 21 trilyonunun verildiğini söylemek isterim. Çiftçilere, dünya fiyatlarından, hak ettiklerini vermek konusunda, Hükümetimiz ciddî adımlar atmıştır.
Tarım Kredi Kooparatifleri ve Ziraat Bankasıyla ilgili faizlerin affıysa, Ziraat Bankası, bir ticarî kurum olarak, bir banka olarak kendi hesaplarıyla ilgili düzenlemeler yaptıktan sonra, Hükümetin vereceği bir kararla, zannederim 1997 yılı içerisinde bu hadise gündeme gelebilir; fakat, bu, tabiî, tamamen Ziraat Bankasının, kârlılık ve verimlilik ilkelerinden ayrılmadan yapması gereken bir hadisedir.
Hükümetin tarım teşvikleri, üreticiye direkt yapacağı teşvikler bunun dışındadır.
Teşekkür ederim.
AKIN GÖNEN (Niğde) – Sayın Bakan, patatesi de unutmayın desteklemede...
BAŞKAN – Soru cevaplandırılmıştır.
İkinci soru sahibi Sayın Kâzım Üstüner?.. Burada.
Soruyu okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıda yazılı bulunan sorularımın, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumundan sorumlu Sayın Devlet Bakanınca cevaplandırılmasını arz ederim.
1- Burdur İli Sağlık ve Sosyal Hizmetler Müdürlüğünde çalışan sendika şube başkanı Kemal Aslan ve 4 yönetim kurulu üyesi hangi gerekçeyle sürgün edilmiştir, atamalar usulsüz değil midir?
2- Bakanlığınız, bu davranışı ile kamu emekçilerinin sendikalaşmasına karşı bir tavır mı sergilemiştir?
Kâzım Üstüner
Burdur
BAŞKAN – Sayın Bakan, buyurun efendim.
DEVLET BAKANI SACİT GÜNBEY (Diyarbakır) – Efendim, kimseyi sürgün etme niyetimiz yok. Kuruluşları gezdiğimizde, bakımsız olanların, ilgi göstermeyen Kurum müdürleri ve yöneticileri görevlerini devam ettirdikleri takdirde, oradaki çocukların bakımsız kalacakları kanaati hâsıl olduğundan, Burdur'a da böyle bir gezi yaptık, çok bakımsız gördük ve oradaki arkadaşlarımızı değiştirme durumunda kaldık.
Durum bundan ibarettir efendim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Soru cevaplandırılmıştır.
Sayın Kadir Bozkurt?.. Burada.
Soruyu okutuyorum:
Sayın Başkan, aşağıdaki sorumun Hazineden sorumlu Devlet Bakanımız tarafından cevaplandırılmasını arz ederim.
Kadir Bozkurt
Sinop
Soru 1- Türkiye'nin kalkınabilmesi için, Hükümetimiz KOBİ'lere önem vermekte ve teşvik etmektedir. Halk Bankası aracılığıyla yapılan bu teşviğin, yeni yapılacak işletmelere değil de, sadece mevcutların desteklendiği yönünde genelge yayımlamışlardır. Kalkınmada öncelikli il olan Sinop'a nasıl teşvik verilecek, daha doğrusu yeni KOBİ'lere kredi verilecek mi?
Saygılarımla.
BAŞKAN – Sayın Bakan, buyurun efendim.
DEVLET BAKANI H. UFUK SÖYLEMEZ (İzmir) – Sözlü cevap vermek istiyorum.
Şimdi, KOBİ'lere yönelik olarak, yeni olması veya tevsi ya da ilave yapılması konusunda kararnamede bir ayırım yoktur. Eğer genelgede böyle bir ayırım varsa bunu düzeltiriz. Yeni kurulacak olan KOBİ; yeni yatırım yapacak olan KOBİ de, mevcut yatırımı geliştirecek olan KOBİ de aynı statüdedir. Kararname buna cevaz vermektedir. Eğer genelgede bu konu net açıklanmamışsa düzeltiriz Sayın Bozkurt.
Gerçekten, kalkınmada öncelikli bir yöre gibi gördüğümüz Sinop'ta; örneğin, çok yeni olarak uçak seferini başlattık. Biliyorsunuz, Samsun'a gidecek olan uçakların Sinop'a uğraması yolunda bir karar alındı. Ayrıca, tabiî ki, KOBİ kredilerinden de Sinop'un pay alması doğaldır. Biliyorsunuz, gelişmiş yörelerde yüzde 30, kalkınmada öncelikli yörelerde de yüzde 20 faizli olan önemli bir kredidir bu. Buraya fon geldikçe, tabiî ki, Sinop'un da buradan pay almasından daha doğal bir şey olamaz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Soru cevaplandırılmıştır; teşekkür ediyorum.
Sayın Kâzım Üstüner?.. Burada.
Soruyu okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın, Hazine Müsteşarlığından sorumlu Sayın Devlet Bakanı tarafından cevaplandırılmasını arz ederim:
1. Süt üreticilerimizin alacağı olan 1,7 trilyon liranın üzerindeki teşvik alacağını, niçin, Ziraat Bankası Genel Müdürlüğüne çıkarmadınız?
2. Mayıs 1996'dan bu yana dağıtılamayan süt teşvik primleri, ne zaman üreticimize dağıtılacaktır?
3. İthal damızlık, düve alımında kullanılan sübvansiyon ödemeleri için ne zaman kaynak ayıracaksınız, üreticimiz ne zaman alabilecektir?
Kâzım Üstüner
Burdur
BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI H. UFUK SÖYLEMEZ (İzmir) – Teşekkür ederim.
Burada bir sorun olduğu vakıadır. Bununla ilgili olarak ekbütçeye imkânlar konulmuştur. Bu imkânlarla, inşallah, burada biriken paraları ödeyeceğiz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Soru cevaplandırılmıştır; teşekkür ediyorum.
Sayın Karslıoğlu?.. Hazır.
Soruyu okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarlığı bütçesiyle ilgili sorularım, gereği için bilgilerinize arz olunur.
Saygılarımla.
Mustafa Karslıoğlu
Bolu
Soru: 1996 yılında, Fiskobirlik tarafından satın alınan fındık bedellerinin, fındık üreticilerine peşin ödeneceğine söz verildiği halde, zaman zaman, iki üç ay gibi sürelerle ödemelere ara verilmektedir. Bu durum da, fındık üreticilerini zor duruma düşürmektedir. Niçin, söz verildiği halde, fındık üreticilerine, paraları peşin verilmemektedir? Neden, fındık üreticileri sıkıntıya düşürülmektedir?
DEVLET BAKANI H. UFUK SÖYLEMEZ (İzmir) – Sözlü cevap vermek istiyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Bakan, buyurun.
DEVLET BAKANI H. UFUK SÖYLEMEZ (İzmir) – Sayın milletvekilimiz, Fiskobirlik, geçen yıl, Destekleme Fiyat İstikrar Fonundan, 1,2 trilyon lira tutarında krediyle desteklenebilmişti. Bu sene ise, şu ana kadar, Fiskobirlik'e verdiğimiz kredi desteği, tam 8 trilyon liradır; yani, 16 trilyon liralık ve 13 trilyon liralık bu iki kararnamenin, henüz 22 trilyon liralık kısmı ödenmiştir üreticimize ve bu 22 trilyon liranın en büyük bölümü, 8 trilyon lira olarak Fiskobirlik üreticilerine nakten gönderilmiştir. Önümüzdeki hafta, en az 1 trilyon lira daha -belki 2 trilyon liraya kadar çıkacağız, şartlarımızı zorlayacağız- gönderilecektir; yani, yaklaşık, 10 trilyon liralık bir nakit desteğini, son beş yılın en yüksek miktarını, Fiskobirlik kanalıyla fındık üreticisine vermenin mutluluğu içerisindeyiz. Dolayısıyla, en yüksek peşin alımlar, en yüksek nakitle bu yıl gerçekleşmektedir. Fındık fiyatı, dünya piyasalarında, bu sayede 400 doları bulmuştur; hedefimiz 450 doları bulmasıdır. Bu yıl, fındık üreticisinin, hem yurtdışı piyasalarda hem de aldıkları bu 10 trilyonluk nakit destekle, rekor destekle yüzleri gülecektir.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Soru cevaplandırılmıştır; teşekkür ediyorum.
Sayın Çetin Bilgir?.. Burada.
Soruyu okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki soruların, aracılığınızla, Hazine Müsteşarlığından sorumlu Devlet Bakanınca cevaplandırılmasının sağlanmasını arz ederim.
Çetin Bilgir
Kars
1- Resmî Gazetenin 8.12.1996 tarihli nüshasında yayımlanan, Yatırımlarda Devlet Yardımları Hakkında Kararda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kararda "Yurtiçinde imal edilmiş makine ve teçhizattan uygun görülenlerin faturalarında yer alan KDV'nin tamamı, fon kaynaklarından, yatırımcılara ödenir. Kalkınmada öncelikli yörelerde bu uygulama, KDV'ye 10 puan ilavesiyle yapılır" denilmektedir.
a- Bu ilave ödeme, önceden teşvik belgesi almış; ancak, yatırımını tamamlamamış, devam eden yatırımlara uygulanacak mıdır?
b- Yine, bu ilave, daha önce makine ve teçhizat almış, KDV iadesini almış; ancak, yatırımını tamamlamamış firmalara devletçe eködeme yapılmasını sağlayacak mıdır?
2- Yatırımlara KDV iadesi, ilgili firmaca talep edildiğinden yaklaşık iki yıl sonra ödenebilmektedir.
a- Bu enflasyonist ortamda, geç ve birçok bürokratik engelli bu ödemenin bir teşvik unsuru olduğuna inanıyor musunuz?
b- Bu iadeyi ve ek 10 puanlık iadeyi daha erken zamanda ödemeyi düşünüyor musunuz?
3- Fon kaynaklı kredileri, talepten itibaren yaklaşık üç yıl sonra ve taksitler halinde ödemektesiniz. Bu şekildeki ödemenin destek sağlamak olduğuna inanıyor musunuz?
4- KOBİ'ler hakkında, destek olacağınıza ve kaynak aktaracağınıza dair sözleriniz, yukarıda belirtilen biçimde mi uygulanacaktır; yoksa, farklı bir sistemle mi destek uygulamasını gerçekleştireceksiniz?
5- Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Sayın Tansu Çiller tarafından 100 trilyon liralık KOBİ kaynağını ne zaman Halkbanka aktaracaksınız?
6- Fon kaynaklı krediyi hak eden firmalara olan devlet borcu ne kadardır?
BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI H. UFUK SÖYLEMEZ (İzmir)– Efendim, soru uzun, isterseniz yazılı cevap vereyim; ama, KOBİ'lerle ilgili bölümüne çok acele cevap vereyim.
KOBİ'lerle ilgili otuz kırk yılın bir eksikliğini kapattık. İlk kez KOBİ'lere teşvik verdik, ilk kez vergi muafiyeti getirdik ve ilk kez 5 trilyon gibi, küçük bir imkânla başladık 1996 bütçesinden. 1997'de, özellikle yurtdışında, bütün arkadaşlarım, kredi görüşmeleri yapıyorlar. İtalya'dan 38 milyar liretlik bir hükümet yardımı aldık, bunu buraya aktarıyoruz. İslam Kalkınma Bankasından 50 milyon dolar aldık, buraya aktarıyoruz. Amerikan Eximbank ve Japon Eximbank ile çok ciddî görüşmemiz var; yani, 100 trilyonluk rakamı inşallah daha da aşacağız.
(Mikrofon arızalandı)
RİFAT SERDAROĞLU (İzmir) – Yalana dayanamadı mikrofon!..
DEVLET BAKANI H. UFUK SÖYLEMEZ (Devamla) – Rakamların büyüklüğüne dayanamadı herhalde.
2,4 trilyondan aldık, 80 trilyona geldik; bunlar, bilançoyla kanıtlanmıştır. Şimdi de bunu 5 trilyondan aldık. Bugüne kadar düşünülmemiş, el atılmamış KOBİ'lere ilk kez teşvik verilmesi bir adımdır. 5 trilyon sembolik bir rakamdır, hedefimiz 100'dür; 100 olması yolunda da şu ana kadar 15 trilyonluk kredi bağlantısı kurulmuştur. Yıl içinde gelecek kaynaklarla, umuyorum, bunu da aşacağız.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Bakan, teşekkür ediyorum.
Sorular kısmen sözlü cevaplandırılmıştır, bakiye kısmı için yazılı cevap verilecektir.
Sayın Yusuf Selahattin Beyribey?.. Burada.
Sorusunu okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Sayın Başkanlığınızın delaletiyle aşağıdaki sorumun, Hazineden sorumlu Devlet Bakanı tarafından cevaplandırılmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Yusuf Selahattin Beyribey
Kars
Yatırım teşvik belgesi gereği, Türkiye Kalkınma Bankası tarafından tahakkuku yapılan kaynak kullanım pirimi ve fon kaynaklı kredilerin karşılığı 1996 yılı bütçesinde olmasına rağmen, bugüne kadar yatırımcılara ancak bütçedeki meblağın yüzde 25'i ödenmiştir. Kısa bir zaman sonra 1996 yılı bitecektir. Çok mağdur durumda bırakılan yatırımcılara, alacakları ne zaman ödenecektir?
BAŞKAN – Sayın Bakan, buyurun efendim.
DEVLET BAKANI H. UFUK SÖYLEMEZ (İzmir) – Buraya ayrılan para, 1996 yılı bütçesinde 21 trilyon liraydı, tamamı ödenmiştir. Yani, burada ödenmeme yoktur; fakat, yeterli değildir. 1997 yılına 30 trilyon lira konulmuştur; bunun da tamamı ödenecektir.
BAŞKAN – Efendim, soru cevaplandırılmıştır, teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri, hem sorular ve cevapları uzun hem de bütçe bölümlerinin okunması uzun süreyi gerektirecek; bu sebeple, Divan Üyesi arkadaşımın oturarak okuması hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayın Alaattin Sever Aydın?.. Burada.
Sorusunu okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Sayın Başkanım, aracılığınızla, sosyal hizmetlere bakan Devlet Bakanımıza sormak istediklerim:
1- Batman'da çocuk yuvasının temeli ne zaman atılacak?
2- Huzurevi ve çocuk esirgeme yurdunu Batman'da açmayı düşünüyor musunuz?
Alaattin Sever Aydın
Batman
BAŞKAN – Sayın Bakan, buyurun efendim.
DEVLET BAKANI SACİT GÜNBEY (Diyarbakır) – Batman'da çocuk yuvasının temeli 1997 yılı içerisinde atılacaktır. Huzurevinin temelini, daha sonraki dönemler içerisinde, arsa bulabilirsek inşallah atacağız.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum, hayırlı olsun.
Sual cevaplandırılmıştır.
Sayın Akın Gönen?.. Burada.
Sorusunu okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorumun, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumuyla ilgili Devlet Bakanımız tarafından cevaplandırılmasını delaletlerinizle arz ederim.
Akın Gönen
Niğde
Korunmaya muhtaç çocukların işe alınmasıyla ilgili uygulamanızda büyükşehir belediyelerinin yaklaşımı nasıldır?
Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren, büyükşehir belediyelerimizde kaçar çocuk işe alınmıştır?
İçişleri Bakanlığı veya Başbakanlık Teftiş Heyeti tarafından, bu kanunun uygulanmasını aksatan veya hiç uygulamayan bu belediyelerin personel birimleri hakkında, görevi ihmal veya kötüye kullanmaktan hiç işlem yapılmış mıdır?
BAŞKAN – Sayın Bakan, buyurun efendim.
DEVLET BAKANI SACİT GÜNBEY (Diyarbakır) – Efendim, buna yazılı cevap vereyim.
BAŞKAN – Soruya yazılı cevap verilecektir.
Sayın milletvekilleri, soru-cevap faslı tamamlanmıştır.
Şimdi, üçüncü turda yer alan bütçelerin bölümlerine geçilmesini oylayıp, bölümleri sırasıyla okutup, oylarınıza sunacağım.
Hazine Müsteşarlığı 1997 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum : Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum :
A) HAZİNE MÜSTEŞARLIĞI
1. – Hazine Müsteşarlığı 1997 Malî Yılı Bütçesi
A – CETVELİ
Program
Kodu Açıklama Lira
101 Genel Yönetim ve Destek Hizmetleri 1 045 600 000 000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
111 Hazine Politikalarının Düzenlenmesi ve Uygulanması 2 085 400 000 000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Program
Kodu Açıklama Lira
910 Kurumlara Katılma Payları ve Sermaye Teşkilleri 110 100 000 000 000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
920 İktisadî Transferler ve Yardımlar 151 200 010 000 000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
930 Malî Transferler 154 255 013 000 000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
940 Sosyal Transferler 401 108 000 000 000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
950 Borç Ödemeleri 1 865 491 960 000 000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
999 Dış Proje Kredileri 226 000 000 000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
TOPLAM 2 685 511 983 000 000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Hazine Müsteşarlığı 1997 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
2. – Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarlığı 1994 Malî Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN – Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarlığı 1994 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum : Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Genel toplamı okutuyorum :
Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarlığı 1994 Malî Yılı Kesinhesabı
A – CETVELİ
Genel Ödenek Toplam İptal Edilen Ödenek Dışı
Toplamı Harcama Ödenek Harcama
TOPLAM: 382 777 348 376 000 373 706 192 750 000 9 071 376 119 000 220 493 000
BAŞKAN – Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarlığı 1994 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir; hayırlı ve uğurlu olmasını temenni ederim.
3. – Hazine Müsteşarlığı 1995 Malî Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN – Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarlığı 1995 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum : Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Genel toplamı okutuyorum :
Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarlığı 1995 Malî Yılı Kesinhesabı
A – CETVELİ
Genel Ödenek Toplam İptal Edilen
Toplamı Harcama Ödenek
TOPLAM: 778 466 351 646 000 772 898 698 514 000 5 567 653 132 000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Hazine Müsteşarlığı 1995 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.
HazineMüsteşarlığı 1997 malî yılı bütçesi ile 1995 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir; hayırlı ve uğurlu olmasını temenni ederim.
Devlet Planlama Teşkilatı 1997 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum : Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum :
B) DEVLET PLANLAMA TEŞKİLATI MÜSTEŞARLIĞI
1. – Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı 1997 Malî Yılı Bütçesi
A – CETVELİ
Program
Kodu Açıklama Lira
101 Genel Yönetim ve Destek Hizmetleri 915 765 000 000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
111 Planlama Hizmetleri 1 331 335 000 000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
900 Hizmet Programlarına Dağıtılamayan Transferler 7 250 000 000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
999 Dış Proje Kredileri 244 900 000 000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
TOPLAM 2 499 250 000 000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı 1997 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
2. – Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı 1994 Malî Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN – Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı 1994 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum : Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Genel toplamı okutuyorum :
Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı 1994 Malî Yılı Kesinhesabı
A – CETVELİ
Genel Ödenek Toplam İptal Edilen
Toplamı Harcama Ödenek
TOPLAM: 365 790 731 000 340 438 097 000 25 352 634 000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı 1994 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.
3. – Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı 1995 Malî Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN – Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı 1995 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum : Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Genel toplamı okutuyorum :
Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı 1995 Malî Yılı Kesinhesabı
A – CETVELİ
Genel Ödenek Toplam İptal Edilen
Toplamı Harcama Ödenek
TOPLAM: 672 899 500 000 535 397 128 000 137 502 372 000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı 1995 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı 1997 malî yılı bütçesi ile 1994 ve 1995 malî yılları kesinhesaplarının bölümleri kabul edilmiştir; hayırlı ve uğurlu olmasını temenni ederim.
Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 1997 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum : Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Genel toplamı okutuyorum :
C) SOSYAL HİZMETLER VE ÇOCUK ESİRGEME KURUMU GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1. – Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 1997 Malî Yılı Bütçesi
A – CETVELİ
Program
Kodu Açıklama Lira
101 Genel Yönetim ve Destek Hizmetleri 1 643 100 000 000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
111 Genel Sosyal Hizmetleri 8 015 900 000 000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
900 Hizmet Programlarına Dağıtılamayan Transferler 204 415 000 000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
TOPLAM 9 863 415 000 000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelini okutuyorum :
B – CETVELİ
Gelir
Türü Açıklama Lira
2 Vergi Dışı Normal Gelirler 1 195 000 000 000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
3 Özel Gelirler, Hazine Yardımı ve Devlet Katkısı 8 668 415 000 000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
TOPLAM 9 863 415 000 000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 1997 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
2. – Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 1994 Malî Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN – Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 1994 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum : Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum :
Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 1994 Malî Yılı Kesinhesabı
A – CETVELİ
Ertesi Yıla
Genel Ödenek Toplam İptal Edilen Ödenek Dışı Devreden
Toplamı Harcama Ödenek Harcama Ödenek
TOPLAM: 1 715 111 643 000 1 645 785 377 000 63 299 634 000 4 304 123 000 10 330 755 000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum :
B – CETVELİ
Tahmin Tahsilat
Lira Lira
TOPLAM : 1 560 785 000 000 1 663 809 434 000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 1994 malî yılı kesinhesabı kabul edilmiştir.
3. – Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 1995 Malî Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN – Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 1995 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum : Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum :
Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 1995 Malî Yılı Kesinhesabı
A – CETVELİ
Ertesi Yıla
Genel Ödenek Toplam İptal Edilen Ödenek Dışı Devreden
Toplamı Harcama Ödenek Harcama Ödenek
TOPLAM: 3 296 673 027 000 3 109 315 836 000 155 221 375 000 1 713 658 000 33 849 474 000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum :
B – CETVELİ
Tahmin Tahsilat
Lira Lira
TOPLAM : 2 184 500 000 000 3 126 753 136 000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 1995 malî yılı kesinhesabı kabul edilmiştir.
Böylece, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 1997 malî yılı bütçesi ile 1994 ve 1995 malî yılları kesinhesapları kabul edilmiştir.
4. – Kadın ve Sosyal Hizmetler Müsteşarlığı
BAŞKAN – Kadın ve Sosyal Hizmetler Müsteşarlığı 1994 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum : Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Genel toplamı okutuyorum :
Kadın ve Sosyal Hizmetler Müsteşarlığı 1994 Malî Yılı Kesinhesabı
A – CETVELİ
Genel Ödenek Toplam İptal Edilen
Toplamı Harcama Ödenek
TOPLAM: 24 530 989 000 24 530 962 000 27 000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Kadın ve Sosyal Hizmetler Müsteşarlığı 1994 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Danıştay Başkanlığı 1997 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum : Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum :
D) DANIŞTAY BAŞKANLIĞI
1. – Danıştay Başkanlığı 1997 Malî Yılı Bütçesi
A – CETVELİ
Program
Kodu Açıklama Lira
101 Genel Yönetim ve Destek Hizmetleri 318 800 000 000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
111 Yargı, Danışma ve İnceleme Hizmetleri 497 450 000 000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
900 Hizmet Programlarına Dağıtılamayan Transferler 3 925 000 000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
TOPLAM 820 175 000 000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Danıştay Başkanlığı 1997 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
2. – Danıştay Başkanlığı 1994 Malî Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN – Danıştay Başkanlığı 1994 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum : Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Genel toplamı okutuyorum :
Danıştay Başkanlığı 1994 Malî Yılı Kesinhesabı
A – CETVELİ
Genel Ödenek Toplam İptal Edilen
Toplamı Harcama Ödenek
TOPLAM: 146 274 100 000 141 107 428 000 5 166 672 000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Danıştay Başkanlığı 1994 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.
3. – Danıştay Başkanlığı 1995 Malî Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN – Danıştay Başkanlığı 1995 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum : Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Genel toplamı okutuyorum :
Danıştay Başkanlığı 1995 Malî Yılı Kesinhesabı
A – CETVELİ
Genel Ödenek Toplam İptal Edilen Ödenek Dışı
Toplamı Harcama Ödenek Harcama
TOPLAM: 267 069 105 000 259 705 278 000 7 739 503 000 375 676 000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Danıştay Başkanlığı 1995 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Danıştay Başkanlığı 1997 malî yılı bütçesi ile 1994 ve 1995 malî yılları kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, böylece, Hazine Müsteşarlığı, Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü ve Danıştay Başkanlığının 1997 malî yılı bütçeleri ile 1994 ve 1995 malî yılları kesinhesapları ve Kadın ve Sosyal Hizmetler Müsteşarlığının 1994 malî yılı kesinhesabı kabul edilmiştir; hayırlı, uğurlu olsun. (Alkışlar)
Sayın milletvekilleri, üçüncü tur görüşmeler tamamlanmıştır.
Efendim, Sayın Serdaroğlu'nun "görüntü perdesi bayrağı engelliyor" diye bir talebi var.
Sayın Serdaroğlu, tabiî, talebiniz gayet haklı; ama, mecellede "zaruretler, mahzurları mübah kılıyor" diye bir kural var; yürütemedik efendim...
RIFAT SERDAROĞLU (İzmir) – Sesiniz duyulmuyor Sayın Başkan.
BAŞKAN – Efendim, talebiniz, işaretiniz, uyarınız haklı; ancak, bir zaruret sebebiyle yerini değiştiremiyoruz; ama, Bayrağı biraz öbür tarafa çekebiliriz. (Alkışlar)
Efendim, milletimiz ve cümlemiz var oldukça Bayrağımızı hiçbir şey gölgeleyemez. (Alkışlar)
MEHMET SEVİGEN (İstanbul) – Sizin ağzınızdan bu sözleri duymak ne kadar güzel.
E) DIŞ TİCARET MÜSTEŞARLIĞI
1. — Dış Ticaret Müsteşarlığı 1997 Malî Yılı Bütçesi
2. — Dış Ticaret Müsteşarlığı 1995 Malî Yılı Kesinhesabı
F) GÜMRÜK MÜSTEŞARLIĞI
1. — Gümrük Müsteşarlığı 1997 Malî Yılı Bütçesi
2. — Gümrük Müsteşarlığı 1994 Malî Yılı Kesinhesabı
3. — Gümrük Müsteşarlığı 1995 Malî Yılı Kesinhesabı
G) DEVLET İSTATİSTİK ENSTİTÜSÜ BAŞKANLIĞI
1. — Devlet İstatistik Enstitüsü Başkanlığı 1997 Malî Yılı Bütçesi
2. — Devlet İstatistik Enstitüsü Başkanlığı 1994 Malî Yılı Kesinhesabı
3. — Devlet İstatistik Enstitüsü Başkanlığı 1995 Malî Yılı Kesinhesabı
H) GENÇLİK VE SPOR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1. — Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 1997 Malî Yılı Bütçesi
2. — Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 1994 Malî Yılı Kesinhesabı
3. — Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 1995 Malî Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN – Sayın Milletvekilleri, dördüncü tur görüşmelere başlıyoruz.
Dördüncü tur görüşmeler esnasında, Dış Ticaret Müsteşarlığı, Gümrük Müsteşarlığı, Devlet İstatistik Enstitüsü Başkanlığı, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü bütçeleri müzakere edilecektir.
Sayın Komisyon?.. Yerinde.
Sayın Hükümet?.. Yerinde.
Şimdi, sayın gruplarımızın sıralarını, grupları adına söz almış olan arkadaşlarımızı ve kişisel söz talebinde bulunan değerli üyelerin isimlerini okuyorum:
Demokratik Sol Parti Grubu adına; Sayın Erdoğan Toprak, Sayın Tamer Kanber, Sayın Aydın Tümen, Sayın Boray Baycık.
Refah Partisi Grubu adına; Sayın Saffet Benli, Sayın Ekrem Erdem, Sayın Nedim İlci, Sayın Necmettin Aydın.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına; Sayın Birgen Keleş, Sayın Mustafa Yıldız, Sayın Mahmut Işık, Sayın Mehmet Sevigen.
Anavatan Partisi Grubu adına; Sayın Işın Çelebi ve Sayın Yusuf Namoğlu.
Doğru Yol Partisi Grubu adına; Sayın Yaman Törüner, Sayın İsmail Kalkandelen.
Şahısları adına, lehinde olmak üzere; Sayın Ömer Özyılmaz, Sayın Abdullah Örnek ve Sayın Veli Andaç Durak.
Aleyhinde; Sayın Cemil Çiçek ve Sayın Esat Bütün.
Sayın milletvekilleri, Demokratik Sol Parti Grubu adına konuşmak üzere, Sayın Erdoğan Toprak'ı kürsüye davet ediyorum. (DSP sıralarından alkışlar)
Sayın Toprak, Grup adına konuşmalarınızı dörde mi böldünüz efendim?
ERDOĞAN TOPRAK (İstanbul) – Evet efendim.
BAŞKAN – Peki, buyurun.
DSP GRUBU ADINA ERDOĞAN TOPRAK (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Dış Ticaret Müsteşarlığı bütçesi üzerinde, Demokratik Sol Parti Grubunun görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, sayın üyeleri ve ekranları başında bizleri izleyen saygıdeğer yurttaşlarımızı saygıyla selamlarım.
Bütçesini görüştüğümüz bu teşkilat, Türkiye'nin kalkınmasının finansmanı için ihtiyaç duyduğu döviz kaynaklarını sağlayacak politikaların oluşturulduğu önemli bir kuruluştur. Dış Ticaret Müsteşarlığı, Türk Halkını, Türk sanayicisini, Türk işçisini, Türk köylüsünü bir noktada güçlendirecek, gelir düzeyini yükseltecek ve ülkenin, bölgesinde söz sahibi olmasını sağlayacak önemli bir kuruluşumuzdur.
Müsteşarlığın temel işlevi bu olmasına rağmen, bu politikaların oluşumuna ne kadar katkıda bulunduğu ortadadır. Teknik altyapı çalışmalarını göz önüne almadan, Hükümet, ticaretin geliştireceği alanlar için yapay talimatlar oluşturmaktadır. Yanlış kur politikaları, dışticaretin sonuçları ve etkileri ortadadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ekonomik kalkınmanın önemli engellerinden birisi de, dışticaret ve cari işlemler açıklarıdır. Bu açıklar, çoğu kez, ekonomik bunalımların da ateşleyicisidir. Nitekim, 1994 yılında, ülkemizin bunalım yaşamasının gerisinde, 1988 yılından itibaren 1993 yılına kadar, dışticaret açıklarının 2,7 milyar dolardan 14,1 milyar dolara çıkmasına seyirci kalmasının çok önemli katkısı olduğunu inkâr edemeyiz.
Gelişmelere seyirci kalınmasının sonucunda, 1994 bunalımı yaşanmış ve felaket, büyük oranlı devalüasyon yanında, çalışanların ücretlerinin enflasyonun gerisine itilmesi ve yatırım ödeneklerinin büyük ölçüde düşürülmesi sayesinde durdurulabilmiştir. Ancak, o dönemde alınan önlemler yeterli yapıda ve içerikte olmadığı için, sadece 1994 yılında, dışticaret açığı 5,2 milyar dolara düşürülebilmiştir. İzleyen yıl 14,1 milyar dolara geri dönmüştür. 1996'da beklenen açık 20 milyar dolardır. 1997 yılı için hedef alınan iyimser açık ise 20,5 milyar dolardır.
Dışticaret açıklarının yanında cari işlemler açıkları da çığ gibi büyümektedir. Dışticaret ve cari işlemler açıklarının çığ gibi büyüdüğü, ülkenin net dışborç ödediği ve dışarıdan yeni borç bulmakta zorlandığı bir ortamda, ülke rezervlerinde devamlı artış olması, politika üretenlerin ülkenin ekonomik kaderi üzerinde rus ruleti oynaması demektir. Yalnız, bu ruleti oynayanlar, silahı kendi şakaklarına dayamak yerine, ihracatçının, sanayicinin, küçük işletme sahiplerinin şakağına dayamıştır. Yurttaşlar, silahın kendi şakaklarına dayandığının farkındadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; rakamlara baktığımızda, halimizin hiç de iç açıcı olmadığını görüyoruz. İthalat ile ihracat dengesi arasındaki pergel alabildiğine açılmıştır. İhracatın ithalatı karşılama oranı yüzde 66'dan yüzde 55'lere gerilemiş, bu pergel kapanacağı yerde daha da açılmıştır. 1996 yılında dışticaret açığının 20 milyar doları aşması beklenmektedir. 1997 yılı için de aynı düzey hedeflenmiştir. Bu açıklar, sürdürülebilir açıklar değildir.
Refahyol İktidarının, 1997 yılı için 20,5 milyar dolarlık dışticaret açığını hedef alması, bu iktidarın da ülkede iş yaratmak gibi bir hedefi olmadığının en belirgin göstergesidir.
Refahyol İktidarı, insanlarımıza yeni iş olanağı yaratmak bir yana, iş güç sahibi vatandaşlarımızı da işsizliğe doğru adım adım itmektedir. Bunun en canlı örneği, bedelsiz otomobil ithali yoludur. Bedelsiz araç dışalımına izin verilmesi otomotiv yan sanayii ve ona aramalı üreten binlerce küçük ve orta ölçekli işletmede işlerin yavaşlamasına yol açmıştır. Hükümet, bununla da yetinmemiş, 8 Aralık 1996 günü çıkardığı bir kararnameyle, otomotiv sanayiine yatırım yapmak üzere teşvik belgesi ve yatırım izni alan firmalara, belgelerinde yazılı üretim hedeflerinin yüzde 5'i kadar araç ithal izni vermiştir. Bu yolla da, binlerce aracın, mart 1997'ye kadar ülkeye girmesine zemin hazırlanmıştır.
Hükümetin küçük ortağı, bu uygulamalarıyla, geçen yıl Avrupa Topluluğundan kopardığı ve “büyük taviz” diye sattığı eski araba ithal kısıtlamalarından bir anda vazgeçmiştir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Dış Ticaret Müsteşarlığı, hem yurtiçinde hem yurtdışında yeniden yapılanmalıdır. Bu müsteşarlık, yurtiçinde kendi bünyesinde kurulacak deneyimli kadrosuyla, ülkemizdeki girişimciye, ticaret odalarına, küçük ve orta ölçekli sanayiciye, ihracatçıya, ithalatçıya mevzuatlar konusunda bilgi verecek yardımcılar yetiştirmelidir. Yurtdışından gelen bilgileri anında odalara iletmeli, ihtiyaç duyulan ihracat kalemlerinde anında üretici firmayla temasa geçmeli; onun ihracat yapmasını sağlamalıdır.
Yurtdışında ise, bu müsteşarlık, tüm dünya ülkelerinde en az bir temsilcilik açmak zorundadır. Bu ülkeleri yakından izleyip, pazar geliştirme fırsatlarını değerlendirmelidir. Bu konuda eksik kalınmıştır. Bu, ülkemizde ihracat artış hızının gerilemesinde bir faktör olmuştur.
Dikkat edilmesi gereken bir konu da, yurtdışına gönderdiğimiz değerli ataşelerimiz, gittikleri ülkelerin mevzuatı konusunda bilgi sahibi olmadan gidiyorlar. O ülkelerde mevzuatları öğreninceye kadar da süreleri dolduğu için tekrar ülkemize geri dönmüşlerdir. Bu açığın hızla kapanması gerekmektedir. Bunun en çarpıcı ve acıklı yönü de, ülkemizden yabancı ülkelere gönderdiğimiz ticaret ataşelerimizin birçoğu, gittikleri ülkelerin yabancı lisanları konusunda hiç bilgi sahibi değillerdir. Bu konuyu da, değerli müsteşarlık yetkilerinin göz önünde bulundurmasını rica ediyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizde, hızla, ihracata gönül veren genç müteşebbisler yetişmektedir; ama, bu ihracatçı arkadaşlarımıza ne yazık ki yeterli desteği verememekteyiz. Bunun da altında yatan neden, bu konuda yetişmiş eleman sıkıntısıdır. Hükümet yetkililerinin, mutlaka bu yetişmiş eleman konusunda destek vermelerini bekliyoruz. Bunun da çıkar yolu, üniversitelerde bununla ilgili bir bölümün kurulmasıdır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kısaca, yurtdışında iyi örgütlenmiş bir teşkilat, mevcut bulundukları ülkelerde yapacakları günlük araştırmalarla, o ülkenin ne alıp ne sattığını tespit ederse ve hangi firmalarla iş yapılıp yapılmayacağı bilgilerini anında müsteşarlık merkezine ulaştırırsa, müsteşarlık da, iyi bir organizasyon ağıyla, bunu, ihracatçı birliklere ve odalara iletirse, hem küçük ve orta ölçekli sanayicinin ihracatı artar hem de sanayicimizin, yurtdışında, art niyetli alıcıya parasını kaptırmasını önlemiş olurlar. Bununla da kalmaz, küçük ve orta ölçekli sanayicimizin ve ihracatçımızın, ihracatta payı olan yüzde 7'yi de artırmış olurlar. Bunu daha dinamik bir hale getirmek, ihracatçıyı teşvik etmek için, Dış Ticaret Müsteşarlığı, sanayicilerimizle, odalarımızla sık sık, eşgüdüm toplantıları yapmalıdır. Bunu, ne yazık ki, bir eksik olarak kabul etmekteyiz. Ekonomisi hızla büyüyen ülkelerde, eşgüdüm toplantılarına büyük önem verilmektedir. Bu konuda, özellikle Uzakdoğu ülkeleri örnek alınabilir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yurtdışında oluşturulacak bu ağla, yıllarca dürüst ihracat yapan, Türk ekonomisine katkıda bulunan ve canını, sermayesini, her şeyini ortaya koyan değerli ihracatçılarımızın, son zamanlarda, hayalî ihracat suçlamasıyla zan altında kalmasını da önlemiş olurlar. Şu andaki hayalî ihracat rakamları ülkemizde mevcuttur ve bu konuda devletin alacağı önlemlere tabiî ki katılıyoruz. İyi niyetli ihracatçı ile art niyetli ihracatçıyı ayırmak da, Hükümetin görevidir. Bu konuda da iyi organize olmuş bir...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Evet efendim, 1 dakika süre versem toparlar mısınız.
ERDOĞAN TOPRAK (Devamla) – Az olur.
BAŞKAN – Efendim, gecenin geç vaktindeyiz.
ERDOĞAN TOPRAK (Devamla) – Üç sayfam var, 3 dakika...
BAŞKAN – Efendim, sayfayı bırakayım da... Ben, size 2 dakika süre vereyim; ama, lütfen... Siz, özünü ifade buyurun.
ERDOĞAN TOPRAK (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; günümüzde, sıcak savaş dönemi, yerini ekonomik savaşlara bırakmıştır. Artık, askerler, hudutlarda çarpışarak, güçlü silahlarla o ülkeyi işgal etmiyorlar; bunun yerine, kendi devlet desteğini arkasına almış ihracatçılar, girişimciler, diğer ülkeyi içeriden fethediyor ve o ülkenin pazarından pay alıp, kendi ülkesine aktarıyor; ama, ne yazık ki, bizim ülkemizde, bu konu tam tersine işlemektedir. Hiçbir yönetici, -Başbakan dahi olsa- devlet erkini eline alarak, kabadayı gibi, hiçbir sanayiciyi cezalandırma hakkını kendisinde görmemelidir, kişisel kavgasına devleti alet etmemelidir; yani, kelimenin tam anlamıyla, Türk sanayicisinin beynine kurşun sıkmamalıdır. Bugün ülkemizde yaşanan ithal oto serbestliğini, bu konuda, ülkemiz sanayicisinin beynine sıkılmış bir kurşun olarak addediyoruz. Bir yandan "KOSGEB ve KOBİ'leri desteklerim" derken, diğer yandan Türk sanayicisini yok edecek kararlar almayı; o, elinin kolunun kırığını sarmaya çalıştığımız KOBİ'lerin beynine sıkılmış bir kurşun olarak kabul ediyoruz.
Bugün, burada, ülkemizin en önemli biriminin bütçesini konuşmaktayız. Dış Ticaret Müsteşarlığı bütçesini, yani bir ölçüde, ülkemizin ihracatını artıracak ve bu ülkede yaşayan insanlarımıza daha iyi yaşama koşullarını sağlayacak bir birimimizin konusunu konuşmaktayız; ama, ne yazık ki, durum böyle değildir. Bütçesini değil, ihracatımızı artıralım derken, kapımızda ithalatın patlamasını görüyoruz; ülkemizde dövizin hızla dışarıya aktığını, günden güne fakirleştiğimizi görüyoruz.
Dünyada kişi başına düşen ihracat döviz geliri 1 300 dolarken, ülkemizde kişi başına düşen ihracat geliri 280 dolardır.
(Mikrofon otomatik cihat tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Efendim, bir selam verir misiniz. Lütfen... 2 dakikayı da kullandınız. Lütfen... Bir selam verin efendim. Genel Kurula bir saygı sunun, inin.
ERDOĞAN TOPRAK (Devamla) – Dış Ticaret Müsteşarlığının bütçesi ülkemize hayırlı olsun diyorum; ama, bu bütçeyle hayırlı bir şey yapacağınızı sanmıyorum. (DSP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum efendim.
Sayın Tamer Kanber, buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar)
DSP GRUBU ADINA TAMER KANBER (Balıkesir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli üyeler; Gümrük Müsteşarlığının 1997 yılı bütçesi üzerinde Demokratik Sol Parti Grubunun görüşlerini sunmak üzere söz almış bulunuyorum. Grubum ve şahsım adına Yüce Meclisi ve bizi izleyen halkımızı sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.
Gümrük ile ilgili suçlar bir çizgi üzerinde oluşan suçlardır. Çizginin her iki tarafında da meşruluktan bahsedilebilir. Olayların, anında ve bu çizgi üzerinde saptanabilmesi için, gümrük idarelerinin, eğitimli kadrolarla ve teknolojinin her türlü olanaklarından yararlanacak şekilde yapılandırılması gerekir.
Bir ulusal ekonominin aleyhine işleyen ve ekonomik bütünlüğünün bozulması sonucunu doğuran başlıca sorun kaçakçılık fiilleridir. Gümrük denetimi olmaksızın millî ekonomimize katılan yabancı menşeli mallarıyla, bu denetim olmaksızın yurtdışına kaçırılan ulusal mallarımızın devlet aleyhine; fakat, failleri lehine yarar sağlaması olarak tanımlanabilecek kaçakçılık fiilleri büyük önem arz etmektedir.
Bu gerçekler göz önüne alındığında, Gümrük İdaremizin karşı karşıya bulunduğu sorunlara kısaca göz atmak uygun olacaktır.
Gümrük İdaremizin karşı karşıya bulunduğu sorunların başında kimlik sorunu gelmektedir. Bu idarenin bir bakanlık mı, Maliye Bakanlığına bağlı bir genel müdürlük mü, yoksa bir müsteşarlık mı olacağı konusunda iktidarlar, 1980'li yılların başından bu yana bir karara varamamışlardır. Son yıllarda, bu idare birkaç yapı değişikliğine uğratılmıştır.
Devlet olgusunun temel kavram ve kurumlarını kısır politik çekişme ve paylaşmaların aracı durumuna getirmek, devleti yönetilmez hale getirme sonucunu doğurmaktadır. Devletin hükümranlık hakkını kullandığı bir alandaki kararsızlık, beraberinde birçok sorunu da getirmiştir. Hükümetler, koalisyonlarda, bakanlık ve işlev paylaşımı uğruna devletin temel yapılarını yozlaştırmaktan vazgeçmelidirler. İdarenin devlet içindeki yapısının işlevsel ilkelere dayandırılması yerine, politik amaçlara konu edilmesi, etkinliğini zafiyete uğratmaktadır.
Dışticaret hacmi, ülkemizden kat kat fazla olan ülkelerdeki kapı sayısı 50'yi, 60'ı geçmezken ve istihdam edilen personel sayısı 40 bin civarındayken, ülkemizde gümrük müdürlüğü sayısı 253 ve çalışan personel sayısı 10 bin kişi dolayındadır. Bu küçük karşılaştırma dahi, Gümrük İdaremizin etkinliğini ve verimliliğini sergilemek bakımından yeterlidir.
Gümrük İdaresinin personelinin -yabancı dil dahil- nitelikleri, sayıları ve teknik donanımlarıyla çağdaş duruma getirilmesinde her gecikilen gün, idarenin etkinliğini zafiyete uğratmakta ve dolayısıyla, uluslararası yasadışı ilişkilerin ülkemize bulaşmasına da zemin hazırlamaktadır.
Ülkemiz, gümrük birliği sürecinin doğal gereği olarak, Avrupa Topluluğu ülkelerinin uyguladığı otomasyon projesini uygulamak zorundadır. Bu proje, aynı zamanda, yukarıda da vurgulandığı üzere, elemanların niteliklerinin geliştirilmesini de içermektedir.
Bazı gümrük kapılarının ve gümrük idarelerinin de kurulması hâlâ mümkün olmamıştır. Gümrük kapısı açmak ve gümrük idaresi kurmak için mutlaka standart getirilmeli, siyasî nedenlerle yeni bir kapı açılmamalıdır. Bu standardın temel ilkesi, yörenin dışticaret ve turizm potansiyeli olmalıdır.
Tarım ürünleri ithalatında, İstanbul dışında yeterli laboratuvar bulunmaması, ithalatçımızı mağdur etmektedir. Gümrük birliği, Sarp ve Habur gibi gümrük kapılarını Avrupa Topluluğunun kapıları haline getirmiştir; kapılar, bu niteliği kazanmıştır; ama, bu işlevi görecek yapılanmaya kavuşturulamamışlardır.
Dışticaret işlemlerinin gereken etkinlikte denetim mekanizması kurulmadan giderek özel iskelelere yönlendirilmesi, beraberinde birçok sorun getirecektir.
Türk gümrük idaresi, vakit geçirilmeden, rüşvet ve yolsuzluk gölgesinden kurtarılmalıdır. Rüşvet ve yolsuzluk iddiaları gündeme geldiğinde, Hükümet bunların üzerine kararlılıkla gitmeli ve potansiyel Susurluk benzeri durumların oluşmasına zemin hazırlanmasının önüne geçmelidir. (DSP sıralarından alkışlar)
Ülkemizde kolluk güçleri, hafta geçmiyor ki, uyuşturucu operasyonu yapmasın ve uyuşturucu ele geçirmesin. Bu uyuşturucular, ülkemize girerken de çıkarken de bu ülkenin sınırlarından geçmektedir. Bu durum, bir yandan terör örgütlerinin ekonomik olanaklara kavuşmasına yol açarken diğer yandan da karapara kazanmaya zemin hazırlamaktadır. Uyuşturucu trafiğinin ulaştığı boyut, gümrük idaremizin zafiyetini sergileyen bir boyuttadır.
Dışticaret verilerinin, gümrük birliğini izleyen dönemde, daha halen sekiz ay gecikmeyle yayımlanması, bağışlanacak bir durum değildir. Bu durumun tek sorumlusu, elbette Gümrük İdaresi değildir; ancak, bu, Gümrük İdaresi ile Devlet İstatistik Enstitüsü arasındaki eşgüdüm aksamalarının ekonomi yönetimine verdiği hasarı göstermesi bakımından önemlidir.
Gümrük İdaresinin etkinliğini yükseltebilmek için, sahil güvenlik birimleriyle işbirliğinin daha da güçlendirilmesinde fayda vardır.
Ekonomik çıkarları bakımından doğu ve güneydoğu ülkelerinin aldıkları tedbirler, Kuzey Irak'taki otorite boşluğu, bazı komşularımızın hasmane tutumları ve kaçakçılığın oluşumuna gösterdikleri kolaylıklar, doğu-batı bağlantısı, özellikle altın üçgen ve altın hilal denilen doğu ülkelerinden batı ülkeleri istikametine yapılan uyuşturucu kaçakçılığının Türkiye üzerinden yapılması, bu bölgelerdeki kaçakçılığın yaygınlaşmasına ve devamlılık göstermesine sebep olmaktadır.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; bavul ticaretinin, ülkemizin çok önemli ve güncel konusu olduğu, Sayın Erbakan'ın da açıkladığı üçüncü pakette yer almasıyla görülmüştür. Önce büyük umutlarla baktığımız bavul ticaretini engellemek için elimizden gelen her şeyi yapıyoruz. Bavul ticaretini yapanlar, Ruslar, Bulgarlar, Macarlar, Yugoslavlardır. Bu ülkelerden gelen kadınlara Nataşa, hayat kadını gözüyle bakılıyor. Gerek Trabzon'da gerek Edirne'de gerekse İstanbul'da yapılan uygulamalar, bu ülkelerin insanlarına karşı büyük bir haksızlıktır.
Kapıkule'den geçen otobüsleri durduruyoruz; gümrük görevlileri beğendikleri kadınların pasaportları ile kendilerini istiyorlar. Eğer o genç kızlar, görevlilerin isteklerine boyun eğerse, serbest bırakılıyorlar -bu boyun eğme, fiziken veya cüzdandaki dolarlara göre değişiyor- aksi takdirde, otobüste eşyaların tümü aşağıya indirilip, kontrol adı altında talan ediliyor.
Bavul ticaretiyle ilgili üçüncü paketteki uygulamanız çok yanlıştır, vahimdir. Bu kürsüden sizi uyarıyorum; yanlış yapıyorsunuz, medet umduğunuz bavul ticaretinde yanlış yapıyorsunuz.
Bilmem farkında mısınız; karaparayı aklamak için bellibaşlı rantçılara, eroin kaçakçılarına, beyaz kadın ticareti yapanlara, kısaca, karapara aklamak isteyenlere fırsat veriyorsunuz. (DSP ve CHP sıralarından alkışlar)
Maliyeti çok ağır olacak düzenlemelerle devlete kaynak sağlamayı savunamazsınız.
Buradan sizleri bir daha uyarıyorum, "bu bölgelerde sattıkları malın karşılığı döviz millî bankalara götürülüp bozdurulduğunda KDV almayacağız" diyorsunuz. Hiçbir evrak veya makbuz istemeden ne kadar para getirirse getirsin, yeter ki, parayı devlet bankasına getirsin; ama, memleketin hali ne olursa olsun zihniyeti de sizi kurtaramaz. (DSP ve CHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)
ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) – Karaparayı kim çıkardı; ondan da bahsetsene kısaca...
TAMER KANBER (Devamla) – Değerli arkardaşlarım... (DSP ve CHP sıralarından "devam et" sesleri, gürültüler)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Efendim, Sayın Kanber devam edecek de zaman elvermedi.
YALÇIN GÜRTAN (Samsun) –Sayın Başkan, benim 2 dakikam vardı, onu ilave edin.
TAMER KANBER (Devamla) – Sayın Başkanım, affınıza sığınarak tamamlıyorum efendim.
BAŞKAN – Estağfurullah...
TAMER KANBER (Devamla) – 2 dakikayı geçmez efendim.
BAŞKAN – Hayhay, buyurun, size 2 dakika eksüre veriyorum. (DSP ve CHP sıralarından alkışlar)
TAMER KANBER (Devamla) – Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Yani, bu alkışlar... Bir terim var biliyorsunuz... (DSP ve CHP sıralarından alkışlar) Bir dakika, müsaade buyurun... Rüşveti kelamı biliyordum da rüşveti zemanı da şimdi öğrendim. (DSP ve CHP sıralarından alkışlar)
Buyurun efendim.
TAMER KANBER (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, gümrük kapılarındaki uygulamalarınız, bana, limanları hatırlattı. Limanları da satıyorsunuz. Nasıl satarsınız; orası fabrika değil, orası maden ocağı değil, orası çimento fabrikası değil, orası market değil; orası hudut, orası sınır. (DSP ve CHP sıralarından alkışlar) O zaman, Kapıkule'yi de satalım... Satamazsınız; kesinlikle, biz, sattırmayacağız! (DSP ve CHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)
Değerli arkadaşlarım, bakın, Osmanlı'da da vardı; Osmanlı, baba mallarını satmazdı. Siz de, Türk Milletinin malını, Atütürk'ün kurduğu fabrikaları, limanları satamazsınız! (DSP ve CHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) İlle de satacak bir şeyler arıyorsak, gelin, hep beraber, Sayın Hocamın 150 kilogram altınını satalım. (DSP ve CHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Belki, Hocamın altınları, bugün, 300 kilogram olmuştur; Nasrettin Hocanın kazan hikâyesi misali.
Teşekkür ediyorum; sevgi ve saygılarımla hepinizi selamlıyorum. (DSP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Kanber, teşekkür ediyorum.
Sayın Aydın Tümen; buyurun. (DSP sıralarından alkışlar)
DSP GRUBU ADINA AYDIN TÜMEN (Ankara) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Devlet İstatistik Enstitüsünün 1997 malî yılı bütçesi üzerinde, Demokratik Sol Parti Grubu adına görüşlerimi açıklamak üzere, söz almış bulunuyorum; konuşmama başlamadan önce, Yüce Meclise saygılarımı sunuyorum.
Sayın milletvekilleri, Devlet İstatistik Enstitüsü, istatistik sözcüğünü, “günlük kullanımda değişen olayların niceliklerini ve niteliklerini gösteren sayılar” olarak tanımlamakta; bilim dalında ise, bu sözcük, daha geniş ve başka bir anlamda, “toplu olayları araştırmaya yarayan çok sayıda birimi gözlemek, söylemek veya ölçmek, bunların niteliklerini saptamak, sınıflamak ve karşılaştırmak yoluyla inceleyen ve böylece, söz konusu olayların nedenlerini, normal biçimlerini ve aralarındaki bağları öğrenmeyi sağlayan bilimsel bir yöntemdir” şeklinde tanımlanmaktadır. Türkiye'de, gerek kamu ve gerekse özel sektör kullanıcılarına, karar alıcılara ve araştırmacılara yeteri kadar sağlıklı istatistik bilgiler sunulabildiği oranda, sorunlara daha gerçekçi ve kalıcı çözümler bulmak mümkündür. İşte, bu noktada, Devlet İstatistik Enstitüsüne veri sunan tüm kurum ve kuruluşlar ile kişilerin işi önemsemesi, ciddiye alması, inandırıcı sonuçlar çıkarabilir.
Bugün, değişik üniversitelerin bünyesinde, lisans düzeyinde öğrenci alan 13 adet istatistik bölümü mevcuttur ve her yıl bunlardan yüzlerce öğrenci mezun olmaktadır; fakat, kamu kurum ve kuruluşlarında ise yeterince istatistik uzmanı değerlendirilmemektedir. Üstelik, istatistik mezunlarına bünyesinde en fazla gereksinim duyan Devlet İstatistik Enstitüsü, kendi bünyesinde, farklı meslek mensuplarına kısa bir eğitim vererek “istatistik uzmanı” unvanı vermektedir. Yıllarca istatistik eğitimi alanların hakları açısından, bunun bir an önce düzeltilmesi gerekmektedir.
Sayın milletvekilleri, istatistik bilgileri üreten bir kurum olan Devlet İstatistik Enstitüsü, tam bağımsız, tarafsız ve güvenilir olarak çalışabilecek bir yapıya sahip olmalıdır. Bunun için, siyasî otoritenin asla müdahaleci olmaması gerekir. Ne yazık ki, bunun olumsuz örnekleri önceki yıllarda yaşanmıştır. Siyasî iktidarlar, icraatlarıyla ilgili verilerin umutlarının ötesinde çıktığını görünce daima suçlu aramışlardır.
Bir diğer konu : Kurumda istihdam edilecek personelin niteliklerinin iyi tespit edilmesi gerekmektedir. Yaklaşık son on yıldır Devlet İstatistik Enstitüsünde olumlu sayılabilecek gelişmeler olmuştur. Bunun yanında, bazı eksik gördüğüm yanlarını söylemek istiyorum.
Devlet İstatistik Enstitüsünün yaptığı araştırmalarda anket çalışmaları önemli bir yer tutmaktadır. Ne yazık ki, Devlet İstatistik Enstitüsünde, özellikle profesyonel anketör olarak yetiştirilmiş personel ve bünyesinde bu konuda açılmış bir birim yoktur. Tabiî ki, sadece böyle bir birim açmak, personel yetiştirmek yetmiyor. Bu personelin, başta harcırahları olmak üzere, çalışma olanaklarının en iyi koşullarda desteklenmesi gerekmektedir.
Devlet İstatistik Enstitüsü, kendi bünyesinde tam anlamıyla otomasyona geçmelidir. Ankara'daki merkezin, bölge müdürlükleriyle ve il müdürlükleriyle hızlı ve sağlıklı bilgi akışını sağlayacak donanıma sahip olması sağlanmalıdır. Özellikle il müdürlükleri aktif hale getirilmeli, kendi iliyle ilgili bilgilere en ayrıntılı bir şekilde sahip olmalıdır.
Bir diğer konu: Araştırma ve çalışmaların sonuçları, güncelliğini yetirmeden açıklanmalıdır. Tabiî, bazı çalışmaların değerlendirilmesi çok ayrıntılı olabilir; buna diyecek bir şey yok; fakat, böyle çalışmalar önce ana hatlarıyla yayımlanmalı, daha sonra da aşamalı olarak detay bilgiler yayımlanmalıdır. Örneğin, 1994 yılında yapılan anket sonuçları, ancak 1996 yılında yayımlanabilmektedir. 1994 yılı gelir dağılımı anketi bunlardan biridir.
Gelir dağılımı anketlerinin kapsamı, üretilecek ekonomik politikalar açısından çok önemlidir. Bunların, nüfusun yüzde 20'lik dilimler şeklinde hesaplanması yerine, yüzde 5'lik dilimlere göre düzenlenmesinin, politika üretimine katkısı daha fazla olacaktır.
Bütün bu çalışmaların yanında, Devlet İstatistik Enstitüsünden iki talebim olacak. Birincisi, vergi istatistikleridir. Niçin vergi istatistikleri; çünkü, Türkiye'de, bugün, bir vergi adaletsizliğinden söz ediyoruz, vergi yükünün hakça dağılmadığından konuşuyoruz; fakat, yine de, bu hususu tabu sayıp, gereken çalışmayı yapmıyoruz.
İkincisi, kayıtdışı ekonomiyle ilgili çalışmaların yapılmasıdır. Bunu, şunun için söylüyorum: Bu konuda tahmini birçok rakam söylenmektedir. Hiç olmazsa, bu konuda bir fikir birliği de oluşturulması bakımından, bunun, faydalı olacağı kanaatindeyim.
Devlet İstatistik Enstitüsünün kuruluş amacı ve görevleri, kuruluş yasasında şöyle belirtilir: "Ülkenin iktisadî, sosyal ve kültürel etkinlikleriyle ilgili istatistikler derlemek ve yayımlamaktır."
8 Haziran 1984 tarih ve 219 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle statüsü yeniden düzenlenerek, kuruma başka görevler verilmiştir. Bu görevler şunlardır : Kalkınma planı ve yıllık programlar hazırlanması ve uygulanması aşamalarında, Devlet Planlama Teşkilatınca gerekli görülen verileri öncelikle toplamak ve değerlendirmek; sonu sıfır ve beş ile biten yıllarda genel nüfus sayımı yapmak; sonu üç ile biten yıllarda genel tarım sayımı yapmak; ayrıca, gereksinim duyulan öteki konularda genel sayımlar ile örgütün gerekli gördüğü anketleri düzenlemek; istatistik tanım ve standartlarını saptamak; istatistik yöntemlerini geliştirmek gibi.
Yalnız, 1984 yılında çıkarılan kanun hükmünde kararnamede 1990 yılında yapılan bir değişiklikle, 2000 yılına kadar yeni bir nüfus sayımı yapılması gündemden çıkarılmıştır. 1990 yılından günümüze kadar çok yoğun bir göç hareketi yaşanmış; özellikle, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerimizdeki vatandaşlarımız, terör ve ekonomik zorlanmalardan dolayı büyük kentlere doğru yoğun bir şekilde göç etmiştir ve bu göç hâlâ devam etmektedir. 1980 yılından bu yana kırsal kesim nüfusu azalmakta ve kentsel nüfus hızla artmaktadır. Bunun yanında, kentten kente göç olgusu da gündeme girmiştir. Bu yoğun göç olgusu, istatistikî bilgilerin yeterince izlenmesini zorlaştırmaktadır.
Sayın milletvekilleri, Türkiye, 24 Aralık 1995 tarihinde yapılan milletvekili genel seçimine gidildiğinde, ne tam olarak illerin nüfusunu ne de seçmen sayısını biliyordu. 24 Aralık 1995 milletvekili genel seçiminde illerin çıkardığı milletvekili sayıları, Milletvekili Seçim Kanunu uyarınca, en son 1990 yılında yapılan genel nüfus sayımı sonuçlarına göre belirlenmiştir. Oysa, normal nüfus artışı yanında, hızlı ve sağlıksız bir kentleşmeye sahne olan ülkemizde, son yıllarda, özellikle -az önce de bahsettiğim gibi- doğu ve güneydoğu illerimizden büyük kentlere doğru yoğun iç göçler yaşanmıştır. İllerin nüfus yapısı ve iller arası nüfus dağılımını değiştiren bu gelişmelerin, mevcut seçmen kütüklerinin gerçeğe uygunluğunu da olumsuz yönde etkilemesi kaçınılmazdı. Böylece, 24 Aralık 1995 milletvekili genel seçimi, bir yandan illerin çıkardığı milletvekili sayıları gerçeği yansıtmayan verilere göre belirlenmiş olarak, öbür yandan seçmen kütüklerinin gerçeğe uygunluğunu sağlamak bakımından hayli yetersiz bir yöntem kullanılarak yapılmıştır. Bu durumun, Anayasanın 67 inci maddesinde belirtilen "temsilde adalet" ilkesiyle bağdaşmadığı ortadadır. Bu gerçeklerle, 2000 yılından önce yapılacak genel seçimlerde, illerin çıkaracakları milletvekili sayıları ile yerel meclisler üye sayılarının daha sağlıklı verilere göre belirlenmesine ve seçmen kütüklerinin güncelleştirilmesine; bu arada, Merkezî Nüfus İdaresi Sistemi çerçevesinde, ileride, özellikle seçmen kütüklerinin güncelleşmesinde de yararlanılabilecek veri tabanlarının oluşturulmasına veya güncelleştirilmesine en ekonomik yoldan olanak sağlamak üzere, en kısa zamanda, bir genel nüfus tespiti yapılması zorunluluktur.
Demokratik Sol Parti olarak, biz, genel nüfus tespiti yapılması ve seçmen kütüklerinin güncelleştirilmesi hakkında bir yasa teklifini Meclis gündemine getirmiş bulunmaktayız. Herkesin faydasına olan bu teklifimiz, ne yazık ki, hâlâ, Hükümet tarafından bekletilmektedir. Bunun nedeni, acaba, böyle bir tasarının muhalefet tarafından getirilmesinden mi, yoksa gerçeği yansıtmayan kütük düzeninden menfaat sağlama düşüncesinden mi kaynaklanmaktadır; bunu anlamak mümkün değil. (DSP sıralarından alkışlar)
Sayın milletvekilleri, hepimizin de bildiği üzere, uzunca bir süredir bilgi çağını yaşamaktayız. Çağdaş bilginin temelinde de istatistik ve istatistiğin üretilmesi yatar. Bazı konularda yapılan araştırmalar sonucunda ortaya çıkan istatistikler, acı gerçekleri gösterebilir; ama, bunlardan çekinmeden, korkmadan öğrenmeliyiz; öğrenmeliyiz ki, çözümlerini en erken ve gerçekçi bir şekilde üretebilelim. Bu konuda, en son yapılmış olan 1994 gelir dağılımı anketi sonuçları ile 1987 gelir dağılımı anketi sonuçlarının karşılaştırmalı örneğinden size bir örnek vermek istiyorum...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Evet, Sayın Tümen... Çok daraldık efendim...
Buyurun; eksüre verdim.
AYDIN TÜMEN (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Ulusal gelirin paylaşımı hakkında yapılan ankette -yüzde 20'lik dilimlere göre- 1987 yılında, nüfusun yüzde 80'i 50,1, geriye kalan yüzde 20'lik kısmı yüzde 49,9 gelir alırken, 1994 hane halkı gelir dağılımında ise, yüzde 80'i yüzde 45,1, yüzde 20'si de yüzde 54,9 gelir almaktadır. Yani, bu yedi yıllık süre içerisinde yüzde 5'lik bir uçurum daha oluşmuştur.
Sayın milletvekilleri, bir de kent ve kırsal kesim arasındaki rakamları vermek istiyorum. Kullanılabilir gelir, 1987 yılında, kentte yüzde 59,2 iken, 1994 yılında yüzde 68,8'e yükselmiş; kırsal kesimde ise, yüzde 40,8'den 1994'te yüzde 31,12'ye gerilemiştir.
Çalışan fert geliri ise, şehirde, 1987'de yüzde 55,48 iken, 1994'te yüzde 67,1'e yükselmiş; kırsal kesimde ise, yüzde 44,52'den yüzde 32,9'a düşmüştür.
Sayın milletvekilleri, bu rakamlar bize şunu göstermektedir: Kırsal kesim, bu yedi yıllık süre içerisinde yüzde 11 oranında gelir düşüklüğüne uğramıştır. Demokratik Sol Parti olarak ifade ettiğimiz, kalkınmanın köyden başlaması gereği ve bu ekonomik politikamızın ne kadar gerçekçi ve ne kadar doğru olduğu, işte bu rakamlardan anlaşılmaktadır. (DSP sıralarından alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
AYDIN TÜMEN (Devamla) – Selamlayacağım Sayın Başkan.
BAŞKAN – Efendim, selamlamak zamana badi ve bahis değilse de, buyurun efendim.
AYDIN TÜMEN (Devamla) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri, Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk ve çalışma arkadaşlarının 1926 yılında kurarak bizleri kazandırdıkları Devlet İstatistik Enstitüsünün 70 inci kuruluş yılını kutladığımız bu günlerde bizleri büyük emek ve çalışma sarf ederek bilgilendiren çok değerli çalışanlarına ve İstatistik camiasına teşekkür eder; bu vesileyle, Devlet İstatistik Enstitüsü bütçesinin hayırlı olmasını diler; Yüce Meclise saygılarımı sunarım. (DSP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Tümen, teşekkür ederim.
Demokratik Sol Parti Grubunun sön sözcüsü Sayın Baycık; buyurun. (DSP sıralarından alkışlar)
DSP GRUBU ADINA TAHSİN BORAY BAYCIK (Zonguldak) – Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün 1997 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısıyla ilgili olarak, Demokratik Sol Parti Grubunun görüşlerini belirtmek üzere söz almış bulunuyorum. Konuşmama, Yüce Meclisi saygıyla selamlayarak başlıyorum.
Anayasamızın 58 inci ve 59 uncu maddeleriyle, istiklal ve cumhuriyetimizi emanet ettiğimiz gençliğimizin ve her yaştaki vatandaşlarımızın bedensel ve ruhsal yönden sağlıklı yetişmeleri için devletimizin her türlü tedbiri alması hükme bağlanmıştır.
Şunu memnuniyetle ifade etmek istiyorum ki, gençlik ve sporla ilgili devletin temel görevlerinin ve hedeflerinin anayasalarında yer aldığı ender ülkelerden biriyiz.
Milletimizin bütün fertlerinin çalışkan, girişken, yaratıcı ve yapıcı özelliklerini geliştirmek; topluma, sağlam karakterli, kendine güvenen, mutlu, verimli ve sağlıklı vatandaşlar kazandırmak; Atatürk ilke ve devrimleri doğrultusunda bir nesil yetiştirmek, devletimizin temel amacı ve değişmez politikasıdır.
Spor, insanlara sağlıklı bir yaşam olanağı sunmanın yanı sıra, kültürel, toplumsal ve ekonomik boyutları bulunan çok yönlü bir olgudur.
Büyük Atatürk'ün uzakgörüşlülüğü sayesinde, devlet, insanlarımızın bedenen ve ruhen sağlıklı yetişmelerini sağlamak amacını bir hizmet olarak üstlenmiştir.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bugün, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün ve bağlı federasyonların kuruluş amaçlarına uygun faaliyet gösterememelerinin temel nedeni, malî kaynakların kıtlığı, tesis yokluğunun yanında, temel sorun, yönetim modelidir. Çözümse, özerk bir yönetimdir.
Yapılması gereken, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünü ve spor federasyonlarını özerk hale getirmektir. Çünkü, spor gibi evrensel bir olgunun yönetimi de, ancak, niteliğe yaraşır biçimde olmalıdır.
Toplumu, spor yapan bir toplum haline getirebilmenin temel koşulu, amatör spor kültürünün gelişmesi, amatör sporcu ve kulüp sayısının artırılması ve devletin amatör spor etkinliklerine yeterli desteği sağlamasıdır.
Sizlere gururla bahsedeceğim bir husus da, futbol ve basketbolda ülkemizin sağladığı büyük gelişme ve uluslararası düzeydeki yüksek performansıdır. Futbolda, Fenerbahçe, Beşiktaş, Galatasaray ve Trabzonsporun uluslararası alanda başarıları, tesadüfî değildir. Basketbolda, Fenerbahçe, Efes Pilsen, Ülker, Galatasaray, Beşiktaş, Meysu, Tofaş, Ankara Telekom’un (PTT) başarısının süreklilik kazanacağı; bunun yanında, Basketbol Millî Takımımızın Avrupa Şampiyonasında oynama başarısını elde etmesi; futbol ve basketbol sporundaki gelişme, Türk sporunun, diğer branşlarda, yaygınlaştırılarak, başarılarının devam edeceğinin göstergesidir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü, bütçe ödeneklerinin miktarı bakımından, 1997 bütçesinin en fakir kurumlarından birisidir. Genel Müdürlüğün amaçlarını, yatırım projelerini göz önünde bulundurduğumuzda, gerek bütçe ödeneğinin gerekse bu ödenek içerisinde yatırımlara ayrılan miktarın son derece yetersiz olduğu açıkça görülmektedir.
İnsana yapılan yatırım, en önemli yatırımdır. Spora yapılan yatırım da insana yapılan bir yatırımdır. O nedenle, sosyal devlet olma iddiasını taşıyan bir devletin bütçesinden spora ayırdığı para, teknik altyapı yatırımlarına veya diğer harcama kalemlerine ayırdığı paradan daha az önemli olmamalıdır. Ancak, Genel Müdürlüğün, özellikle yatırım ödenekleri bazında Plan ve Bütçe Komisyonuna teklif edilen bütçesi, bir önceki yıldan daha azdır. Bu durum, Türkiye gibi, yüksek enflasyonun yaşandığı bir ülkede yeni yatırım yapmak bir yana, devam eden yatırımlara dahi ödenek tahsisini, neredeyse olanaksız kılmaktadır.
Değerli milletvekilleri, çok iyi bildiğiniz gibi, Türkiye, genç nüfuslu bir topluma sahiptir. Bu durum, bizim için önemli bir avantajdır. Bu avantajı ancak gençlerimize sahip çıkarak ve onları en iyi şekilde yetiştirerek kullanabiliriz.
Bu kapsamda, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğüne düşen en büyük görev, gençlerimizin serbest zamanlarını, kendilerine en faydalı olacak şekilde değerlendirmelerini sağlamaktır. Özellikle işsizlikten kaynaklanan bunalımlar ile uyuşturucu madde bağımlılığı tehlikelerine karşı gençlerimizi korumak, herkesten önce devlete düşen bir görevdir. Toplum olarak, gençlerimize hoşgörüyle yaklaşmak ve onları anlamaya çalışmak zorundayız.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerimi, bazı konulardaki düşüncelerimizi arz ederek tamamlamak istiyorum. Devletimizin dışındaki kişi ve kuruluşların spora katkısının sağlanabilmesi için uygun bir yöntem olan sponsorluk müessesesinin kesin kurallara bağlanması, son derece önemlidir.
Okul faaliyetleri, üzerinde önemle ve öncelikle durulması gereken faaliyetlerdir.
Amatör spor etkinliklerinin profesyonel branşlar karşısındaki ezikliğine son verilmesi ve amatör spora etkili bir devlet desteğinin sağlanması zorunludur. (DSP sıralarından alkışlar)
Ülkemizde sporun yaygınlaştırılması için semt spor sahalarının yapımına önem ve öncelik verilmelidir.
Sporun yaygınlaşması ve gelişmesi, yurttaşlarımıza spor yapma olanağı sağlayacak tesis sayısının artmasına bağlıdır. Tesislerin nicelik ve nitelik olarak zenginleşmesi, bugünkü koşullarda yalnızca devletten beklenmemelidir. Bu konuda, başta yerel yönetimler olmak üzere tüm kuruluşlar üzerine düşeni yapmalıdırlar.
Nitekim, Karadeniz Ereğli Belediyesi, kapalı spor salonu yapılması amacıyla, kendisine ait 5 500 metrekare arsayı; aynı şekilde, Zonguldak İli Kozlu Belediyesi de aynı amaçla, arsalarını Gençlik ve Spor Müdürlüğüne tahsis etmişler ve 60 bin nüfuslu Kozlu Belediyesi ile 100 bin nüfuslu Karadeniz Ereğli İlçesi kapalı spor salonu yapılmasını beklemektedir.
2004 yılında yapılacak olan 28 inci Olimpiyat Oyunlarına yetiştirilmek üzere, başkentimize yakışır büyük bir spor kompleksinin yapılması zorunludur.
Kamu ve özel kuruluşlara ait olup atıl vaziyette bulunan spor tesislerinin, her yaşta vatandaşımızın spor yapabilmesi amacıyla, ortak kullanım ve işletilmesi amacıyla, ilgili kuruluşlar ile Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü işbirliği yapmalıdır. Şehir imar planlarında spor alanı olarak gösterilen yerlerde, spor tesislerinin yapımı gerçekleştirilmeli; toplukonutlarda, çok konutlu binalar ve organize sanayi bölgelerinde, gençlerin, serbest zamanlarını değerlendirebilecekleri, çok amaçlı, kapalı ve açık spor alanları yapılması zorunlu hale getirilmelidir. Antrenör, hakem, sporcu ve diğer spor elemanları, ihtiyaca uygun şekilde ve bilimsel esaslara göre yetiştirilmeli ve gelişimleri sağlanmalıdır. Özürlü vatandaşlarımızın, spor tesislerinden yararlanmalarını sağlayacak düzenlemeler yapılmalı, özürlülere yönelik hizmet veren kulüplere, malzeme ve eğitici yardımında bulunulmalıdır.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; ülkemizde, gençlik ve spor hizmetlerinin, gün geçtikçe geliştiğini, yeni projelerin uygulamaya konulduğunu izlemekle beraber, Türk sporunun, futbol dışında, henüz ülke düzeyinde yaygınlaşmadığı, uluslararası başarımızın belli spor dallarıyla sınırlı kaldığı bir gerçektir. Bu nedenlerle, yapılacak her olumlu hizmete, Demokratik Sol Parti olarak, desteğimiz, her zaman sürecektir.
Sayın milletvekilleri, sözlerimi, bugün için de geçerli olması temennisiyle, Büyük Atatürk'ün "ben, sporcunun zeki, çevik ve aynı zamanda ahlaklısını severim" sözüyle tamamlıyorum.
Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğüne, 1997 yılı için tahsis edilen bütçenin, Türk sporuna ve Türk gençliğine daha fazla hizmet, daha fazla başarı getirmesini diliyor, televizyonları başında bizleri izleyen tüm halkımızı ve yüce milletimizi saygı ve sevgilerimle selamlıyorum. (DSP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Baycık, teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri, şimdi, sıra Refah Partisi Grubu sözcülerinde.
Zamanı da dikkate alarak iki sayın üyeye söz vereceğim, sonra birleşime ara vereceğim. Tahmin ediyorum, 19.00'da ara verme imkânımız olacak ve 19.15'te tekrar toplanmak üzere ara vereceğiz.
MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) – Kaç dakika?
BAŞKAN – Efendim, 15 dakika ara vereceğiz. Daha sonra Başkanlık kürsüsüne çıkacak başkanvekili arkadaşımız da hazır; milletvekilleri zaten serbest, kulislere giriyorlar çıkıyorlar. Bir an önce evlerinize gönderelim,gece geç kalmayasınız diye, böyle bir tedbir düşündük.
Refah Partisi Grubu adına, Sayın Saffet Benli; buyurun. (RP sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakika mı efendim?
SAFFET BENLİ (İçel) – Evet, Sayın Başkan.
BAŞKAN – Buyurun.
RP GRUBU ADINA SAFFET BENLİ (İçel) – Muhterem Başkan, değerli milletvekilleri; Refah Partisi Grubu adına, görüşülmekte olan 1997 yılı Dış Ticaret Müsteşarlığı bütçesi üzerinde görüşlerimizi ifade etmek üzere huzurlarınızdayım; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi ve ekranları başında bizi izleyen muhterem vatandaşlarımızı, Grubum ve şahsım adına, saygı ve hürmetlerimle selamlıyorum.
Bilindiği gibi, 9 Aralık 1994 tarihinde Mecliste görüşülüp, 20 Aralık 1994 tarihinde Resmî Gazetede yayımlanarak, önceden, Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarlığı olan bu kurum, anılan tarihten sonra, Dış Ticaret Müsteşarlığı olarak teşkilatlanmıştır. İki yıllık, genç bir müsteşarlıktır. Bünyesinde, İhracat, İthalat, Anlaşmalar, Dışticarette Standardizasyon, Teşvik ve Uygulama, Serbest Bölgeler, Ekonomik Araştırmalar ve Değerlendirmeler ve Avrupa Birliği Genel Müdürlükleri ile ihracat ve ithalatçı birlikleri, İGEME (İhracatı Geliştirme Merkezi) yurtiçi ve yurtdışı temsilcilikleri bulunmaktadır.
Bütçesi, 1996 yılına göre yüzde 109,2 artışla, 4 trilyon 49 milyar 250 milyondur.
Kadrosu 2 453, sözleşmeli 652 olmak üzere, toplam 3 105 personeli vardır.
Lojman sayısı 160’tır. Araç olarak, 22 adet binek otomobil, 5 adet station vagon, 4 adet minibüsleri mevcuttur.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bilindiği gibi, Türkiyemiz dünyanın merkezidir. Çalışkan ve genç nüfusuyla, yeraltı ve yerüstü zenginlikleriyle büyük bir refah seviyesine sahip olması, dünya ülkeleri içerisinde, izafî olarak, nüfus başına ihracatı ve ithalatı en ileri bir ülke durumuna gelmiş olması gerekmektedir.
2000 yılına dört kala, Türkiye, ekonomik politikalarda ufkunu çok geniş tutmak durumundadır. Türkiye, belli merkezlerin etrafında ve güdümünde ekonomik, hatta, siyasî politikalar gütme yerine, dünyanın bugün geldiği noktada, kendisi merkez olmak üzere yeni politikalar geliştirmek durumundadır. Gelişmiş, sanayileşmiş, kalkınmış, insanları refah ve mutluluk içinde, dünyada sözü dinlenir bir Türkiye'nin politikalarını meydana getirmemiz mutlaka lazımdır. Bu bağlamda, 8 Temmuz 1996 günü, Türkiye Büyük Millet Meclisinden güvenoyu almış olan 54 üncü Cumhuriyet Hükümetimiz, bunun bilincinde olarak, 10-20 Ağustos 1996 tarihinde, İran, Pakistan, Singapur, Malezya, Endonezya resmî ziyaretinde bulunmuştur. Bu ziyaretlerde, bu ülkelerle aramızdaki ticaret hacminin 9 milyar dolara çıkarılması mutabakatına varılmıştır. Bunun 4,5 milyar doları ithalat, 4,5 milyar doları da ihracattır. 2-8 Ekim 1996 tarihleri arasında yapılan ziyaretlerde, Mısır, Libya ve Nijerya ile belirlenen ticaret hacmimizin hedefi 5 milyar dolardır. Bütün amaç, bu ülkelerle dışticaretimizi ve işbirliğimizi en üst seviyeye çıkarmaktır. Bildiğiniz gibi, bu ülkelere daha önceki ihracatımız 1,1 milyar dolardı; hedefimiz, 5 milyar dolara çıkarılmaktır.
Değerli milletvekilleri, burada, sizlere, mukayeseli olarak, ülkelerin yaptığı ithalat ve ihracatı, fert başına düşen millî geliri, yüzölçümü gibi değerleri saymak, sıralamak mümkündür; bilgilendirme bakımından faydalıdır; ancak, içinde bulunduğumuz durumdan ilerilere nasıl gideceğimizi belli bir plan ve program dahilinde tespit etmemiz gerekmektedir; hedefler tespit edilmelidir. 54 üncü Cumhuriyet Hükümetimiz, 2000 yılında, ihracatımızı 48 milyar dolara çıkarmayı hedeflemiştir; bunun için de gerekli tedbirleri şimdiden almaktadır. Bu hedefler gerçekleştirilirken, tabiî ki Dış Ticarat Müsteşarlığımıza büyük görevler düşmektedir. İçinde bulunduğu ataletten kurtulmak, ihracatımızın artırılması için gerekli bütün tedbirleri ve teşvikleri almak, gerçekçi ve uygulanabilir politikalar geliştirmek durumundadır.
Türkiye'nin ihracatını ve yatırımlarını artırmak için, bürokrasiyi azaltması; Hazine Müsteşarlığına bağlı Teşvik Uygulama Genel Müdürlüğünün, Kambiyo Genel Müdürlüğünün, Yabancı Sermaye Genel Müdürlüğünün, Hazine Müsteşarlığından alınarak Dış Ticaret Müsteşarlığına bağlanması ve dışticaretin daha derli toplu, tek elden, yeniden bir yapılanmayla dışticaret ve gümrük bakanlığının kurulması dışticaretimizi olumlu şekilde etkileyecek ve sorunları çözecektir.
Bavul ticaretinin önündeki bürokratik engeller mutlaka kaldırılmalı, işlemler kolaylaştırılmalıdır.
Türk ihracatçılarının uluslararası piyasalara açılmasına katkı sağlayacak düzenlemeleri mutlaka yapmalı ve yine Dış Ticaret Müsteşarlığı, sanayi ve ticaret odaları, ticaret borsaları ve ihracatçı birlikleriyle bugüne kadar olduğundan çok daha sıkı bir diyalog ve fikir alışverişinde bulunmalıdır.
Dışticaret açığını kapatmak için, ihracatçılarımıza, eğitim yardımı, istihdam yardımı, pazar araştırma yardımı, çevre yardımı, ofis ve şube açma yardımı, vakit geçirmeden, 1997 yılı başından itibaren derhal verilmelidir.
Dış Ticaret Müsteşarlığı, ihracat ve ithalat rakamlarını daha hızlı ve sağlıklı temin etmenin formülünü mutlaka geliştirmelidir.
Yurtdışı temsilciliklerine verilen aylık ücret, bazı ülkelerde anormal derecede yüksek, bazılarında çok düşüktür. Ücretler, o ülkenin standardına göre ayarlanmalıdır.
Taşra teşkilatlarında görülen sıkıntılar: Bina, araç gereç ve personel yetersizliği. Bir şehirde, İhracatçı Birlikleri, İGEME, Serbest Bölgeler Bürosu, Taşra Teşkilatı -dört kuruluş- birbirinden bağımsız; Ankaraya karşı sorumlu, koordinasyon yok. Buna, bir çözüm bulunmalıdır.
Çalışanlar, mutlaka hizmet içi eğitimden geçirilmelidir.
Bazı ülkelerle yapılan ihracatlarda alınan toprak bastı paralarının kaldırılması, ihracatımızı olumlu yönde etkileyecektir. Bunun için, ihracat yapılan ülkelerle ikili münasebetlerle konu çözülmelidir.
Müsteşarlığın bağlı kuruluşu olan ihracatçı birlikleri-ihracatçılardan binde 1 ilâ binde 1,5 arasında yapılan kesintiler ortak fon hesabında toplanır. Bunun da aritmetik ortalaması binde 1,25 eder.
İhracatımızın, 1996 yılında, takriben 25 milyar dolar olacağını düşünerek ihracatçılardan kesilen 25 milyon doların Türk Lirası karşılığı, 2,5 trilyon eder. İhracatçı birliklerinin, bu 2,5 trilyonluk kaynağı nerede ve nasıl harcadığı denetim kapsamına alınmalı veya ihracatçılara teşvik olarak dağıtılmalıdır.
Bazı hatırlı kişiler, aylık 15 bin dolarla, birlikleri temsilen yurtdışında görevlendiriliyorlar. Yaş haddini dolduranlar, kanunen yasak olmasına rağmen, yüksek ücretle çalıştırılıyorlar. İhracat birlikleri, Dış Ticaret Müsteşarlığı tarafından çiftlik olarak kullanıldığı izlenimini vermektedir.
Beş aylık süre içerisinde, ithalat ve ihracatın artması yönündeki çalışmaları takdirle karşılıyor; yukarıda saydığım tavsiyeleri Hükümetin dikkate alacağına inanıyorum.
Değerli milletvekilleri, sözlerimi bitirirken, Dış Ticaret Müsteşarlığı Bütçesinin, ülkemize, milletimize ve kurumda çalışanlara hayırlı ve uğurlu olmasını, 1997 yılının ihracatçının ve ithalatçının yüzünün güldüğü bir yıl olmasını diliyor, en derin saygılarımı sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Benli, teşekkür ediyorum.
Refah Partisi Grubunun görüşlerini ifade etmek üzere ikinci sözcü, Sayın Ekrem Erdem; buyurun. (RP ve DYP sıralarından alkışlar)
RP GRUBU ADINA EKREM ERDEM (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Gümrük Müsteşarlığının 1997 yılı bütçesi üzerinde, Refah Partisi Grubunun görüşlerini aktarmak üzere, huzurlarınızda bulunuyorum. Yüce Heyetinizi ve televizyonları başında bizleri izleyen aziz milletimizi saygı, sevgi, hürmet ve muhabbetle selamlıyorum.
Uluslararası ilişkilerin olabildiğince arttığı, turizmin geliştiği, dünya ticaretinin bütünleştiği günümüzde, gümrüklerin, önemi de iş hacmi de artmaktadır. Bugün, dünya piyasaları, kıyasıya bir rekabet içerisinde bulunuyor. Gümrükler kalktıkça, korumacılığın yerini, kalite, hizmet, tanıtım, diyalog ve işbirliği almaktadır. Uluslararası rekabette en önemli görev, yine, Gümrük Müsteşarlığına düşmektedir. Gümrük kapılarındaki giriş ve çıkış hizmetlerini gereksiz formalitelerden arındırabildiğimiz, hızlı ve sağlıklı yapabildiğimiz oranda, söz konusu rekabetten kârlı çıkacağımız muhakkaktır.
Gümrük Müsteşarlığı, ülkemizin dışarıya açılan kapısı olmanın yanında, vitrinidir de. Bu Müsteşarlığın önemi, sadece, kazandırdığı gümrük gelirlerinden kaynaklanmıyor. Turizmde patlama bekliyorsak, işadamlarımızın dünya pazarlarında en iyi şekilde rekabet etmesini istiyorsak, işe, Gümrük Müsteşarlığından başlamak durumundayız.
Ülkemize gelenlerin ilk karşılaştığı kişiler, gümrük görevlileridir. Eğer, iyi bir muameleye muhatap etmiş, gereksiz formalitelerle saatlerce bekletmemiş ve nazik bir mekânda "hoş geldiniz" diyebilmişsek; yine, ayrılırken, iyi muamelelerle "güle güle" diyebilmişsek, ülkemizle de ülkemiz insanıyla da iş yapmak isteyenlerin veya tatilini ülkemizde geçirmek isteyenlerin sayısı beklenenin üzerinde olacaktır.
Daha önce, Maliye Bakanlığına bağlı iken -özellikle gümrük birliği öncesinde- 485 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle 1993 yılında Başbakanlığa bağlı müsteşarlık haline getirilen Gümrük Müsteşarlığının öncelikli sorunlarından bir tanesi, ihtiyacına cevap verecek bir mekânın olmayışıdır. Önümüzdeki yıllarda, hizmetini kolaylaştıracak bir mekâna kavuşması en büyük dileğimizdir.
Gümrük Müsteşarlığının, belki de en önemli sorunu, günün ihtiyacına cevap verecek gümrük kanunu ile teşkilat kanununun olmayışıdır. Dileğimiz, dünyadaki en son gelişmeleri de kapsayacak, dünya standartlarında, kapılardaki gereksiz formalitelere son verecek bir gümrük kanunu ile teşkilat kanununun bir an önce çıkarılmasıdır. Böyle bir çalışma, bildiğimiz kadarıyla, yapılmaktadır ve önümüzdeki günlerde Meclise arz edilecektir. Bu yasa tekliflerinin yasalaşmasıyla, Gümrük Müsteşarlığının önemli bir sorunu daha halledilmiş olacaktır.
Gerek Türkiye'nin 1996 yılı başında gümrük birliğine girmiş olması gerekse 54 üncü Cumhuriyet Hükümetinin başlattığı dış politikalardaki çeşitliliğe paralel olarak, ihtiyacı karşılayacak, dünya standartlarında, dürüst ve vasıflı personelin yetiştirilmesi de Müsteşarlığın yapması gereken işlerin başında geliyor. Halen, Müsteşarlığın çeşitli kademelerinde görev yapan 8 661 personeli, belli bir program dahilinde yetiştirmek ve verimliliklerini artırmak, üst görevlere hazırlamak amacıyla hizmetiçi eğitim faaliyetlerinin aralıksız yapıldığını biliyoruz.
Gümrük birliğine girilmesiyle ilişkilerin yoğunlaşması, bu ilişkilerin sağlıklı ve etkin bir şekilde işleyebilmesi, yurt dışında çalışan yurttaşlarımızın gümrükle ilgili sorunlarının kısa zamanda çözümlenebilmesi için Müsteşarlığın yurtdışı teşkilatının acilen kurulması kanaatimizce güzel bir hizmet olacaktır.
Günümüzde, dışticaretin önündeki engellerin kaldırılmasına ilişkin uluslararası eğilim, özelde, Türk ekonomisinin dışa açık hale getirilmesi çabaları ve gümrük birliğinin gerçekleşmesi nedeniyle, ticareti engelleyen gümrük formalitelerinin en aza indirilmesi bir mecburiyet haline gelmiştir.
Gümrüklerde hizmetlerin hızlandırılması için, gümrük işlemlerinin basitleştirilmesiyle birlikte, gümrük kontrolleri de önemli bir yer tutmaktadır. Ülkemizin, Doğu-Batı ticaret yolu üzerinde bulunması ve dışticaret hacmi ile turizminin giderek artan bir seyir izlemesi, gümrük kontrollerine tabi eşya, araç ve insan sayısı hızla artmıştır. Gümrüklerden geçen eşya, insan ve taşıt trafiğinin tamamının fizikî kontrolü mümkün değildir. Esasen, bu kontrolü yüzde 100 gerçekleştiren ülke de bulunmamaktadır; uluslararası kuruluşlar da, ticaretin engellenmemesi için, yüzde 10 oranında bir fizikî kontrol nispetini yeterli bulmaktadır; ancak, ülkemizin, devlet otoritesi zaafı bulunan ülkelerle çevrili olması ve doğu-batı ticaret yolunun, aynı zamanda uluslararası yasadışı uyuşturucu maddeler trafiğinin de kullanılması nedeniyle, gümrüklerden geçen kişi, taşıt ve eşyaların daha iyi ve sıkı kontrolü gerekmektedir. Bu çelişkili durum, kaçakçılıkla mücadelede yeni yöntem araçlarının kullanılmasını zorunlu kılmaktadır. Bu yöntem, kısaca, ulusal ve uluslararası kaynaklardan sağlanan bilgi, ihbar ve istihbaratların değerlendirilmesi sonucunda, kaçakçılıkla ilgili olan riskli taşımaların diğerlerinden ayrılması ve riskli olanların da, modern cihazlarla, eğitimli personel tarafından daha iyi aranmasıdır. Böylece, yapılan hedef tespitiyle, kaçakçılık açısından risksiz araçların gümrük kontrollerinin hızlı yapılması, diğerlerinin ise daha iyi denetlenmesinin sağlanmasıdır.
Dünya ticaretindeki büyük artışlar ve sınırların büyük ölçüde kalkmasıyla, deniz ve karayoluyla, ülkelerin sınır kapılarından, sayıları her gün binlerle ifade edilen miktarda TIR ve diğer araçlar geçmektedir. Bu araçların taşıdığı yükler, yiyecek, giyecek, içecek, çiçek ve buna benzer beklemeye tahammülü olmayan, kolayca bozulabilecek yükler olabildiği gibi, zamana karşı yarışan, çeşitli sanayi malları da olabilmektedir. İhbar ya da şüphe gibi durumlar karşısında, arama yapılan bu araçlar, Avrupa Birliği, Kuzey Amerika Serbest Ticaret Alanı (NAFTA) gibi birliklerin kurulmasıyla daha da yoğun bir trafik oluşturmaya başlamışlar ve ticaret mallarının yanı sıra, bu yoğun trafikten yararlanarak, kanun dışı mallar da taşınmaya başlanılmıştır. Gümrük kapılarında oluşan bu yoğun trafik akışını yavaşlatmamak için, ülkeler, bu konuda otomatize edilmiş ve çeşitli önlemler almak zorunda kalmışlardır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; toplam 10 trilyon 579 milyar Türk Lirası tutarındaki 1997 bütçe teklifi, önceki yıla göre yüzde 25'lik bir artışı ifade etmektedir. Gümrük Müsteşarlığı bütçesi içerisinde en büyük artış yatırımlarda olmuştur; bir önceki yıla oranla yüzde 177'lik bir artışı ifade etmektedir.
Gerçekten önemli bir müsteşarlık olan Gümrük Müsteşarlığı, 54 üncü Hükümet tarafından da, bu önemine uygun bir bütçeyle karşımıza gelmiş bulunuyor. 54 üncü Hükümetin şahsiyetli dışpolitikasıyla, inanıyor ve umuyorum ki, Gümrük Müsteşarlığının işleri yoğunlaşacak, o bakımdan bu yoğunlaşmaya uygun bir bütçeyle karşınıza gelmiş bulunuyor.
Sözlerime son verirken, 1997 yılı, personelin eğitimi başta olmak üzere, gümrük kapılarının yeniden tanzimiyle, makine donanımıyla, en önemlisi, yıl içerisinde çıkarılacak gümrük ve teşkilat kanunuyla, umuyorum ve inanıyorum ki, Gümrük Müsteşarlığımız için bir atılım yılı olacaktır.
1997 yılı bütçesinin, memleketimize, milletimize hayırlı olmasını Cenabı Allah'tan diliyor; 1997 yılının, başta Devlet Bakanımız olmak üzere, Gümrük Müsteşarlığının tüm mensupları için başarılarla dolu bir yıl olması dileğiyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (RP ve DYP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Erdem, teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri, biraz önce de ifade ettiğim gibi, bütçe çalışmalarımızı devam ettirmek için, bugün saat 19.15'te yeniden toplanmak üzere, birleşime ara veriyorum.
Kapanma Saati: 18.53
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 19.15
BAŞKAN: Başkanvekili Kamer GENÇ
KÂTİP ÜYELER: Kâzım ÜSTÜNER(Burdur), Zeki ERGEZEN(Bitlis)
BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 30 uncu Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
V. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
1. – 1997 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 1994 ve 1995 Malî Yılları Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/518, 1/519; 1/282, 3/414; 1/283, 3/415; 1/492, 3/516; 1/493, 3/517) (S. Sayıları : 134, 135, 103, 102, 151, 150 (Devam)
E) DIŞ TİCARET MÜSTEŞARLIĞI (Devam)
1. – Dış Ticaret Müsteşarlığı 1997 Malî Yılı Bütçesi
2. – Dış Ticaret Müsteşarlığı 1995 Malî Yılı Kesinhesabı
F) GÜMRÜK MÜSTEŞARLIĞI (Devam)
1. – Gümrük Müsteşarlığı 1997 Malî Yılı Bütçesi
2. – Gümrük Müsteşarlığı 1994 Malî Yılı Kesinhesabı
3. – Gümrük Müsteşarlığı 1995 Malî Yılı Kesinhesabı
G) DEVLET İSTATİSTİK ENSTİTÜSÜ BAŞKANLIĞI (Devam)
1. – Devlet İstatistik Enstitüsü Başkanlığı 1997 Malî Yılı Bütçesi
2. – Devlet istatistik Enstitüsü Başkanlığı 1994 Malî Yılı Kesinhesabı
3. – Devlet İstatistik Enstitüsü Başkanlığı 1995 Malî Yılı Kesinhesabı
H) GENÇLİK VE SPOR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1. – Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 1997 Malî Yılı Bütçesi
2. – Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 1994 Malî Yılı Kesinhesabı
3. – Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 1995 Malî Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, çalışmalarımıza kaldığımız yerden devam ediyoruz.
Komisyon ve Hükümet yerlerini almışlardır.
Biliyorsunuz, program gereğince, bütçeler üzerindeki müzakerelere devam ediyoruz.
Bugün, 4 üncü tur çalışmalarımızda, bundan önceki birleşimi yöneten arkadaşımızın ifadesine göre, gruplar adına söz, Refah Partisindeydi; Refah Partisi Grubu adına, Sayın Ekrem Erdem konuşmuştu.
Şimdi, sıra, Refah Partisi Grubu adına, Muş Milletvekili Sayın Nedim İlci’de. (RP sıralarından alkışlar)
Sayın İlci, 23 dakika süreniz var; süreyi nasıl paylaşacaksınız?
NEDİM İLCİ (Muş) – 10’ar dakika efendim.
BAŞKAN – Buyurun efendim; süreniz 10 dakika.
RP GRUBU ADINA NEDİM İLCİ (Muş) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Devlet İstatistik Enstitüsünün 1997 malî yılı bütçesi üzerinde Refah Grubunun görüşlerini açıklamak üzere huzurlarınızda bulunuyorum. Bundan dolayı, Grubum ve şahsım adına, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri, Türkiye istatistik altyapısından sorumlu olan Devlet İstatistik Enstitüsü, Türkiye’nin sürekli olarak gelişme sürecini takip etmesi, demokrasisini tam anlamıyla gerçekleştirebilmesi için gereken bilgileri bağımsız, tarafsız ve güvenli olarak üreten, bilimsel nitelikli bir kuruluştur. Çalışma alanı bütün Türkiye olan ve konuları Türkiye’yle ilgili her hususu kapsayan bu kuruluşun, ürettiği bilgiler, yayımladığı veri ve göstergeler, gerek kamu ve gerekse özel sektör kullanıcılarının, karar alıcıların ve araştırıcıların güvenilir yol göstericileridir.
1926 yılında “Merkezî İstatistik Dairesi” adıyla bilimsel ilkelere bağlı olarak hizmet vermeye başlayan bu Kurum, birçok genel sayım ve anket yapmış, ayrıca, başta ekonomi, toplum ve kültür olmak üzere, hemen her konuda gerekli olan bilgileri sağlamıştır; 13 Haziran 1962 tarih ve 53 sayılı Kanunla “Devlet İstatistik Enstitüsü” adı altında yeniden düzenlenmiş ve verileri derleme, analiz etme, istatistikler üretme ve bunları yayınlama hizmetleri, teknoloji, araştırma ve analitik yaklaşımlardaki gelişmeler kadar hızlı bir gelişme göstererek bugünkü saygın ve kilit kurum olma konumuna ulaşmıştır. Ancak, değişen ihtiyaçlar ve gelişen teknolojik imkânlar göz önüne alındığında, yürürlükteki yasanın yeterli olmadığı açığa çıkmış ve yeni yasa tasarısı çalışmaları tamamlanmıştır. Yasa tasarısı, ilgili kuruluşların da görüşleri alındıktan sonra -kısmet olursa- bir hükümet tasarısı şeklinde Yüce Meclise sevk edilecektir.
Değerli arkadaşlarım, Devlet İstatistik Enstitüsünün Türkiye’deki bilgi sistemi içerisindeki konumu ve yaptığı görev, giderek, her zamankinden daha fazla önem kazanmaktadır. Bilginin etkin olarak derlenmesi, işlenmesi, saklanması, yayımlanması ve iletişimi, Türkiye’nin ekonomi, toplum ve teknik gelişimi için son derece önemli olmaktadır. Bu nedenle, Devlet İstatistik Enstitüsü çağdaş istatistik sistemini oluşturma yönündeki çalışmalarına devam ederken, ürün kalitesini ve çeşidini artırma yönündeki çalışmalarını hızla sürdürmektedir.
Bu güzide kurumumuzun çalışmalarında özellik arz eden işlerin başında, genel nüfus sayımı, sanayi ve işyeri sayımı, genel hayvancılık ve bina sayımı gibi sayımların yanı sıra, cari anketlerde de indeks, gelir, imalat, sanayi, eğitim, spor gibi sosyal ve ekonomik konularda da bilgilenmemizi sağlamaktadır.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Devlet İstatistik Entitüsünün, üretilen verilerin güncel, güvenilir ve gerçek hayatla ilişkisi olması, doğru veri toplanıp verilerin bilimsel bir şekilde değerlendirilip, zamanında kullanıcıların ihtiyacına sunulması asıl görevidir. Bu aslî görevleri yanı sıra, bu kuruluşun bir araştırma kurumu olması yolunda girişimlerde bulunularak, 1997 yılı, Enstitü için “araştırma yılı” ilan edilmiştir.
Devlet İstatistik Enstitüsü; Devlet Planlama Teşkilatı, Sağlık Bakanlığı, Millî Eğitim Bakanlığı, diğer bakanlıklar ve YÖK işbirliğiyle üniversitelere açılarak, muhtelif konularda araştırma çalışmaları yapacaktır. Bu çerçevede yapılması planlanan özürlüler araştırması da bunun bir örneğidir.
1997 yılı bütçesinde yüzde 301,06 artan yatırım hedefleriyle, hem devam etmekte olan projelerini sürdürecek hem de ana başlıklarıyla sıralayacağım projeleri gerçekleştirecektir. Bu projeler;
Bilgisayar destekli nüfus takip sistemi çalışması. Temmuz 1996 tarihi itibariyle bilgisayar destekli nüfus takip sistemi projesinin hazırlık çalışmalarına başlanmıştır; sokağa çıkma yasağına gerek kalmadan, nüfusun bilgisayar ortamında tespit ve takibi amaçlanmaktadır.
Gecekondu araştırması,
Yerel sanayi odaklarının gelişmesini araştırma projesi,
YÖK projesi,
Mahallî idareler envanteri gibi projelerdir.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; özetleyerek sunduğum çalışmaları ve önümüzdeki sene içerisinde gerçekleştirilmesi planlanan çok sayıda proje ve araştırmaları açısından değerlendirildiğinde, Devlet İstatistik Enstitüsünün konumu ve yaptığı görev, her zamankinden daha fazla önem kazanmaktadır.
Enstitü, dünyadaki diğer istatistik ofisleri gibi, teknolojik ve personel altyapısı açısından kendisini sürekli yenilemek ve geliştirmek durumundadır.
Bugünkü duruma bakıldığında, Devlet İstatistik Enstitüsü, çalışmalarını, merkezde 1 305, taşrada 405 kadroyla yürütmektedir. Bunlardan, merkezde 718 kişi, taşradaysa 188 kişi yüksekokul mezunudur.
Devlet İstatistik Enstitüsünün görevinin önemi düşünüldüğünde, bu sayının yetersiz kaldığı ve kadro imkânları açısından özel olarak ele alınması gerektiği açıktır. Sadece sayısal olarak değil, kalite ve dış ülkelerdeki rakipleriyle rekabet potansiyeli açısından, mevcut personelin yeterli olmadığı da bir gerçektir.
Ayrıca, anketörlük müessesesinin bir meslek haline getirilmesi, eğitim imkânlarıyla da desteklenerek anketörlere devamlı bir statü kazandırılması gerekmektedir.
Enstitünün merkezde karşılaştığı uzman personel yetersizliği, 23 ilde bulunan bölge teşkilatının da başta gelen sorunlarındandır. Ayrıca, hem merkezde hem de bölgelerde çalışanların daha iyi koşullarda çalışmalarını sağlayacak yeni yer imkânları ve araç gereç donanımıyla teçhizatlandırılmaları gerekmektedir.
Güvenilirlik, hızlı çalışma, açıklık ve kamuoyuna sürekli bilgi aktarma hususunda gerekli titizliği göstermeyi kendisine prensip edinen Devlet İstatistik Enstitüsünün ülkemiz açısından büyük önem taşıyan görevlerini yerine getirebilmesi için çağımızın gereklerine ve ülkemizin ihtiyaçlarına uygun güçlü bir yapıya, bilgi teknolojisine kavuşturulması, çalışmalarının malî ve teknik açıdan desteklenmesiyle mümkündür.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Devlet İstatistik Enstitüsü tarafından, 1987-1995 yılları arası, cari ve sabit fiyatlarla, illerin gayri safî yurtiçi hâsıla katkısı ve yine bölgeler itibariyle gayrî safî yurtiçi değerleri, iller itibariyle kişi başına düşen gayrî safî yurtiçi hâsıla sonuçları, hesap edilerek, kamuoyuna açıklanmıştır.
Dünya ülkelerinin millî gelir rakamları ile ülkemiz millî gelir rakamlarının mukayesesi pek de iç açıcı değildir. Ülkemizde, bölgeler ve iller arası toplum ve kişi başına düşen gayri safî yurtiçi hâsıla farkları dikkati çekmektedir. Seçim bölgem olan Muş İlinde, kişi başına düşen gayri safî yurtiçi hâsıla rakamları da, bölgenin bir ferdi olarak, beni fazlasıyla üzmüştür; öyle inanıyorum ki, hepinizi de üzmektedir. 1987 yılında 323 dolar olan bu rakam, 1995 yılında 600 dolar olarak karşımıza çıkmaktadır; Türkiye ortalaması ise, 2 727 dolardır. Muş’taki bu rakam, ülke ortalamasının, dörtte birine tekabül etmektedir. Türkiye ortalamasının yarısına bile tekabül etmeyen bu rakamın artırılması için gerekli zemini oluşturmaya büyük gayret sarf eden Hükümetimize de, huzurlarınızda, teşekkürlerimi arz ediyorum.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; konuşmamı burada tamamlarken, Devlet İstatistik Enstitüsü Başkanlığının geçen yıllardaki başarılarının 1997 yılında da devam etmesini temenni eder, başta Sayın Devlet Bakanımızı, Kurumun Değerli Başkanı ve çalışanlarını, bu gayretli çalışmalarından dolayı kutlar, bütçemizin ülkemize ve milletimize hayırlı ve uğurlu olmasını diler, Yüce Meclise saygılar sunarım. (RP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın İlci.
Refah Partisi Grubu adına son konuşmayı yapmak üzere, Zonguldak Milletvekili Sayın Necmettin Aydın; buyurun efendim. (RP sıralarından alkışlar)
Sayın Aydın, konuşma süreniz 10 dakikadır.
RP GRUBU ADINA NECMETTİN AYDIN (Zonguldak) – Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin sayın üyeleri; Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün 1997 bütçesi üzerinde Refah Partisi Grubunun görüşlerini ifade etmek üzere söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlarım.
Konuşmama başlarken, 1996 yılının son günlerinde, gerçekten, bir denk bütçe kavramının Meclisimizde tartışılmasına vesile olan 54 üncü Hükümeti kutluyorum. En azından, bu kavram, kırk, elli yıl sonra da olsa, bu platformda tartışılmaya başlanmıştır ve ümit ediyoruz ki, fiilî olarak da, 1997 bütçesi denk olarak gerçekleşecektir.
Yine sözlerimin başında, sporun, gençliğimiz ve insanlar için ne kadar önemli olduğunun, elbette ki, ifadeden vareste olduğunu ifade etmek istiyorum. Zarif bir kişilik, sağlam bir karakter, güçlü bir irade kazanmak için, spor, elbette, fevkalade önemli bir faaliyettir, sağlıklı yaşamın fevkalade önemli bir unsurudur.
Ülke gençliğimizin sporla ilişkisini biraz sonra irdeleyeceğiz. Ancak, gençliğimizin ihtiyacı olan çok önemli bir husus da, gençliğimize, ülkemizde, örnek davranışlar gösterebilmemiz gerektiğidir. Hepimiz -genç, çocuk- belli dönemlerden geçtik. Çoğu zamanlar, hepimiz, bazen annemizi bazen babamızı bazen öğretmenimizi bazen devlet büyüklerimizi taklit ettik. Kimliğimizin ve kişiliğimizin oluşmasında, inanıyorum ki, bunların çok büyük etkisi olmuştur. Yine, hep beraber, elbette takdir edersiniz ki, devlet büyüklerimizin davranışları ve milletvekili olarak bizlerin davranışları da, halkımız açısından fevkalade, gençliğimiz açısından daha da önemlidir. Dolayısıyla, başta Sayın Cumhurbaşkanımızın, Sayın Başbakanımızın, Meclis Başkanımızın ve özellikle devleti temsil eden çok önemli kurumların başındaki zevatın davranışları ve üslubu, 65 milyon insanımız için fevkalade önemlidir. Dolayısıyla, ülkemizin, demokrasimizin en önemli kurumlarından birisi olan Anayasa Mahkemesinin Başkanının da, davranışları, üslubu fevkalade önemlidir.
Dün, bu kürsüde, milletvekili arkadaşlarımızın Anayasa Mahkemesiyle ilgili bazı soruları okundu ve bir kaza olayından bahsedildi. Milletvekili arkadaşlarımız, belli konularla ilgili açıklama talebinde bulundular; dolayısıyla, en tabiî görevleri olan milletin vekilliği görevini yerine getirmek için, toplumda, kendi bölgelerinde istifham konusu olan, soru işareti uyandıran hususların, bu kürsüde açıklanması için sorular sordular. Anayasa Mahkemesi için de bu şekilde sorular soruldu ve bu sorular, Yüce Meclisin bu kürsüsünden, Başkanlık Divanı kürsüsünden okundu. Anayasa Mahkemesi Başkanının bu sorulara vermesi gereken cevabın usulü, elbette ki bellidir; soru soran milletvekili arkadaşımıza sözlü olarak cevap verme imkânı olmadığına göre, yazılı olarak cevap vermesi gerekirdi; fakat, biz, bugün, ne yazık ki, bu cevabı basından okuduk. Ben, bu cevaptaki cümleleri ve kelimeleri, şu milletin kürsüsünden ifade etmekten...
MAHMUT IŞIK (Sıvas) – Ne alakası var!..
BAŞKAN – Sayın Aydın, Anayasa Mahkemesi bütçesini müzakere etmiyoruz; biraz konuya bağlı kalırsanız memnun olurum.
NECMETTİN AYDIN (Devamla) – Bitiriyorum, bir cümleyle toparlıyorum Sayın Başkanım.
“Ben, onlarla aynı düzeye inemem...”
BAŞKAN – Yani, dünkü konuşmaya yazılı olarak da cevap verilebilir...
MAHMUT IŞIK (Sıvas) – Konunun Anayasa Mahkemesi Başkanlığıyla bir alakası var mı?..
BAŞKAN – Efendim, rica ediyorum... Şimdi, o konuyu, gündemdışı bir konu olarak getirin, ben kendisine söz veririm; ama, bakın, burada, kürsüye çıkan her arkadaşımız...
NECMETTİN AYDIN (Devamla) – Sayın Başkanım, izin verirseniz...
KAHRAMAN EMMİOĞLU (Gaziantep) – Sayın Başkan, Meclisin şerefi için bunun cevabını vermeniz lazım...
BAŞKAN – Efendim, benim cevap vermeme gerek yok; daha dün sorulan soruya cevap verecektir; yani, gazeye de beyanat verebilir...
NECMETTİN AYDIN (Devamla) – Sayın Başkanım, izin verirseniz, başlangıçta gençlikle ilgisini kurduk ve dedik ki, bizim gençliğimizin, elbette ki, annemizden, babamızdan, öğretmenlerimizden ve davranışlardan örnek alma mecburiyeti var; örnek olmak mecburiyetimiz var...
HÜSAMETTİN KORKUTATA (Bingöl) – Doğrudur...
NECMETTİN AYDIN (Devamla) – Devlet büyüklerimizin de örnek olma mecburiyeti var, üsluplarıyla örnek olma mecburiyeti var. (RP sıralarından alkışlar) Dolayısıyla, Anayasa Mahkemesi gibi önemli bir kurumun başındaki zevatın davranışları, elbette ki, gençlik açısından, gençlik konusuyla fevkalade yakından ilgilidir...
BAŞKAN – Efendim, burada konuşma hakkı olmayan kişilerle ilgili olarak o kişileri örnek vermeyin; milletvekillerini verin, bakanları verin...
NECMETTİN AYDIN (Devamla) – Efendim, izin verirseniz, burada sorulmuş bir soruya verilmiş olan cevabın, gençliğimizle ilgisini ben kurdum zaten. Sayın Başkan diyor ki : “Ben onlarla aynı düzeye inemem, kendilerine yanıt bile vermeyeceğim. Her havlayana başımı çevirsem, yolda yürüyemem. “ Kelimeler kendisine aittir. Bu kürsüde dile getirdiğim için, hem Yüce Meclisten hem milletten özür diliyorum. Önce üslubu kınıyorum; gençlik adına kınıyorum, 65 milyon adına kınıyorum. (RP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Aydın, bu, gazete havadislerini kürsüye getirmeyin. Ya söylemediyse...
NECMETTİN AYDIN (Devamla) – Yanlış varsa, düzeltilir efendim.
İkinci olarak, bu üslup, devleti temsil edenlere, devletin önemli kurumlarını temsil edenlere yakışmayan bir üsluptur. Gençliğimize kötü örnek olan bir tutum ve davranıştır. Devletin büyükleri böyle davranırsa, gençliğimizin üniversitelerde kavga etmesine ne diyebiliriz ki.
ÖNDER SAV (Ankara) – İşinize öyle geliyor.
NECMETTİN AYDIN (Devamla) – Sayın Başkanım, izin verirseniz, birkaç cümleyle bu konuyu toparlamak istiyorum.
Muhterem arkadaşlar, Sayın Başkanın “inemediğim” dediği düzey, Yüce Meclistir. Yüce Mecliste konuşulmuş bir konudur.
MAHMUT IŞIK (Sıvas) – Ne alakası var!
NECMETTİN AYDIN (Devamla) – “İnemem” dediği düzey, millî iradenin kürsüsüdür, milletin vekilidir. Dolayısıyla, milletin vekilinin, millet adına aldığı yetkiyi burada kullanarak, sorduğu soruya verilen cevapta “inemem” denilen düzey, aslında milletin kendisidir.
ALİ DİNÇER (Ankara) – Kendi düzeyini Meclisin düzeyiyle karıştırma!
BAŞKAN – Müdahele etmeyin.
BEKİR SOBACI (Tokat) – Bu hakaret, aynı zamanda sizedir.
NECMETTİN AYDIN (Devamla) – Kim, kendini milletten görüyorsa -özür dileyerek söylüyorum, şahısları kastetmeyerek söylüyorum- kim kendini Parlamentodan, kim kendini Parlamentonun kürsülerinden, kim kendini bu Yüce Meclisin seviyesinden farklı, yükseklerde görüyorsa, elbette ki, bu davranış fevkalade yanlıştır; kınıyoruz. O maksatla söylendiyse, hakikaten, öyle bir düşünce sahibinin öyle bir makamda oturması da, ülke açısından fevkalade yanlıştır. İnanıyorum ki, Başkanlık Divanı da, bu gelişmeler istikametinde, eğer bizim söylediğimiz gibiyse, konuyu değerlendirecektir.
Sayın Başkan, muhterem milletvekilleri, elbette ki, gençlik hepimiz için önemlidir. Gençlik, hepimizin evladıdır. Her anne babanın evladı üzerinde titrediği bellidir. Elbette ki, bir millet de gençliğinin üzerine titremelidir. Tarih sayfaları, gençliğini ihmal ettiği için kaybolmuş millet ve devletler mezarlığı gibidir. Gençliğini ihmal edenler, geleceklerini yok ederler. Dolayısıyla, ülkemizin geleceğinin teminatı gençliğimizin, bugün, ülkemizde, çok ciddî problemlerle karşı karşıya olduğunu da hep beraber görüyoruz. Bunlardan bir tanesini, çok yakın zamanda, hakikaten, dramatik bir tablo olarak izledik; Sosyal Sigortalar Kurumunun 2 bin 500 kişilik eleman alımı için açtığı sınava, Ankara’da, -başkentte- 90 bin insan dağları aşarak geldi, müracaat etti ve girdi.
Muhterem arkadaşlar, inanıyorum ki, bu, ülkemiz için fevkalade dramatik bir tablodur. Sekiz yıldır, on yıldır bu ülkeyi idare edenler, bu kürsülerde böbürlenenler, bu tablo karşısında acaba ne düşünüyorlar, nasıl konuşuyorlar ben çok merak ediyorum; fevkalade garipsiyorum.
Muhterem arkadaşlar, elbette ki, gençliğimizin maruz kaldığı çok önemli tehlikeler var. Bunlardan birisi, hakikaten, ülkemizde, gençliğimizi gittikçe tehdit eden, uyuşturucu gibi, alkol gibi, kumar gibi, fuhuş gibi kötü alışkanlıklardaki hızlı gelişmedir. Mutlaka, bu konuda, çok ciddî tedbirler almamız lazım.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Efendim, daha zamanınız da vardı... Size 2 dakika daha veriyorum; çünkü, daha 3 dakikanız vardı.
Buyurun.
NECMETTİN AYDIN (Devamla) – Sevgili Başkanım, çok teşekkür ediyorum.
Ancak, bir sevindirici husus da şudur: Bugün, bütün bu tehlikelere rağmen, ülke gençliği, yavaş yavaş kendi kimliğine dönüş yolundadır. Bugün, ülkemizde son yirmi yılda açılan yoğun imam hatip lisesi ve bugün, takriben 250 tane binası bitmiş, açılmaya hazır imam hatip lisesi ve nesli, halkın bu konudaki yoğun teveccühü, inanıyoruz ki, ülkemiz açısından, ülke gençliği açısından fevkalade sevindiricidir. Ülke gençliğimiz, özellikle son yirmi otuz yıldır maruz kaldığı ideolojik birtakım propagandaların tesirinde kalmasına rağmen, çok yakın zamanda, çok hızlı bir şekilde, çok yüksek bir tempoda, hakikaten kendisine gelmektedir; bu, fevkalade sevindirici bir husustur. Dolayısıyla, inanıyoz ki, bugün, üniversitelerde tekrar hortlatılmaya çalışılan anarşi hortlamayacaktır; çünkü, gençliğimiz, çok şükür, yavaş yavaş ateizmden uzaklaşmakta, inançlı, ahlaklı bir yola doğru girmektedir.
MAHMUT IŞIK (Sıvas) – Her silah çeken ateist mi?
NECMETTİN AYDIN (Devamla) – İnşallah, inanıyoruz ki, bugün ülke gençliğimiz yaşadığı başörtüsü zulmü de, çok yakında zamanda sona erecektir; fakat, böyle bir insanlık ayıbı karşısında, bazılarının da, kara sicili, tarih sayfalarında kalacaktır. (RP sıralarından alkışlar)
YALÇIN GÜRTAN (Samsun) – Size göre ayıp...
NECMETTİN AYDIN (Devamla) – İnşallah, inanıyoruz, hiçbir kimse, bu konuda kara sicil sahibi olmaz; inanıyoruz ki, inşallah, ülke gençliğimiz, ülkemizin en önemli teminatı olmaya devam edecektir.
Elbette ki, spor, ülkenin, ülke insanının, ülke gençliğinin kaynaşmasında çok önemli bir faaliyettir; fakat, bir diğer önemli husus da, ülke insanının, halkın, mutlaka sporun içerisine çekilmesi lazım.
Ben, bu duygu ve düşüncelerle, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğümüzün 1997 yılı bütçesinin hayırlı olmasını diliyor ve inşallah, gençlik ve sporumuz için de, 1997 yılının başarılarla dolu olmasını temenni ediyorum.
Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (RP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Aydın.
Sayın milletvekilleri, Türk Milleti adına yasama ve denetleme görevini yapan Türkiye Büyük Millet Meclisinin kürsüsünde her dile gelen konu hakkında, hiç kimsenin haddi değildir ki “ben, onların seviyesine inemem” diye bir beyanatta bulunsun. (RP sıralarından alkışlar)
Türkiye Büyük Millet Meclisi, ulus adına görev yapan bir kurumdur; cumhurbaşkanına da hesap sorar, her türlü kurumun başına da hesap sorar.
ERCAN KARAKAŞ (İstanbul) – Nihayet Başkan, nihayet...
BAŞKAN – Yalnız, buraya, gazete kupürlerinde çıkan haberleri getirip de, bunların üzerine -bence- bilgi kurmamak veyahut da iddia kurmamak lazım; çünkü, olabilir ki, yanlış bir beyanat; yani, ilgili kişinin amacı bu değildir, maksadı bu değildir; basın, bunu, değişik şekilde ifade etmiş olabilir; onun için, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı olarak...
NECMETTİN AYDIN (Zonguldak) – Biz, sözümüzü geri almaya hazırız Sayın Başkan.
BAŞKAN – ...biz, eğer, böyle bir beyan vaki olmuşsa, bunun gereğini yaparız; ama, burada, kurumlarımızı da yıpratmayalım. Böyle bir şey söylenmemişse, basına dayanarak böyle söz sarf etmeye gerek yok. Türkiye, bir hukuk devletidir; herkes, hukuk çizgisi içerisinde kalmak zorundadır. Kimse layüsel değildir; hukukun üstünde değildir.
KAHRAMAN EMMİOĞLU (Gaziantep) – Özellikle hukukçular...
BAŞKAN – Efendim, herkes için diyorum; milletvekili de değildir, bakan da değildir, başbakan da değil, cumhurbaşkanı da değil, herkes değildir, hâkim de değildir...
YALÇIN GÜRTAN (Samsun) – Laik düzeni koruyanlar, onu, huzursuz mu ediyor?!..
BAŞKAN – Efendim, laik düzen, tabiî hepimizin düzenidir. Laik Türkiye Cumhuriyeti Devleti, bizim temel bir yapımızdır..
YALÇIN GÜRTAN (Samsun) – O zaman, o düzeni koruyanlara saygılı olsunlar!
BAŞKAN – Şimdi, o, ayrı bir konu... Rica ediyorum... O, ayrı bir konu, müesseselere saygınlık çizgisi içerisinde kalarak olaylara yaklaşmak ayrı bir konu.
Efendim, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ilk konuşmayı, İzmir Milletvekili Sayın Birgen Keleş yapacak. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Keleş, siz, süreleri nasıl taksim ettiniz efendim?
BİRGEN KELEŞ (İzmir) – 10’ar dakika Sayın Başkan.
BAŞKAN – Peki efendim. Ben ikaz edeyim mi sizi, yoksa...
BİRGEN KELEŞ (İzmir) – Belki bir iki dakika da fazla zaman verirsiniz.
BAŞKAN – Yok, fazla zaman vermiyorum; çünkü, çağımız sürat çağıdır.
Buyurun efendim.
CHP GRUBU ADINA BİRGEN KELEŞ (İzmir) – Peki Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri, Dış Ticaret Müsteşarlığı bütçesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum ve Yüce Meclise saygılar sunuyorum.
Gümrük birliğinin tamamlanmasından sonra imzalanan 6 Mart 1995 tarihli belge, dışticaretin, hem Avrupa Birliği ülkelerine karşı, hem de diğer üçüncü ülkelere karşı serbestleştirilmesini öngörmüştür. Aslında “küreselleşme” denilen yeni uluslararası ekonomik düzen, serbestleştirmeyi de beraberinde getirmiştir. Türkiye, dışticaretini serbestleştirmesini, kambiyo rejiminde bazı değişiklikler yapmasını küreselleşmeye uyum sağlamak için yeterli görmüştür. Ancak, durum, gelişmiş ülkelerde ve 1980 sonrasında hızla gelişme kaydeden Uzakdoğu ülkelerinde farklı olmuştur. Bu ülkeler, dışticaretlerini ve sermaye hareketlerini serbestleştirmekle yetinmemişler, ithalatlarını çok ciddî bir şekilde kontrol etmişler, üretim ve yatırıma büyük önem vermişlerdir.
GATT çerçevesinde yapılan Uruguay Round müzakerelerinin 7 yıl sürmesi, gelişmiş ülkelerin tarım ödünleri vermek istememesinden kaynaklanmaktadır. Söz konusu ülkeler, dışticaret istatistiklerini çok yakından incelemekte ve tek tek maddelerde bile olağan görmedikleri artışlar karşısında önlem almaktadırlar. Yine bu ülkeler, uluslararası müzakerelerde ödün vermemek için çok duyarlı davranmakta, vermek zorunda kaldıkları zaman da kotalarla ve damping uygulamalarıyla bunları geçersiz kılmakta ve üretimlerini, ihracatlarını artıracak şekilde yönlendirmektedirler.
Bakın, şu sıralarda gelişmiş ülkeler, Uzakdoğu ülkelerindeki çocuk işçileri üretimden çekmek için çalışmaktadırlar. Bunu yapmalarının nedeni, kredi vermelerinden, projeler oluşturmalarından, çocuk işçilere acıdıklarından, bunları üretimden alıkoymak istediklerinden değildir; bunların rekabetinden kendilerini korumak istedikleri için ve ithalat artışlarını önlemek içindir. Türkiye ise ithalat artışlarına karşı büyük bir duyarsızlık içerisindedir.
1996 yılının sonuna geldiğimiz bu günlerde, dışticaret verileri yoktur elimizde; 1996 için sadece ilk üç aylık verilere sahibiz ve bu çok olağan görülmektedir. Ayrıca, üç aylık verilere göre, ithalat yüzde 37,9 oranında arttığı halde Hükümet hiçbir tepki göstermemiştir. Avrupa Birliğinden yapılan ithalat, bu dönemde yüzde 59,2 oranında artmıştır; Hükümette yine bir tepki yok... Bazı yetkililer, bu artıştan korkmamamız gerektiğini, çünkü, yatırım malları ithalatının arttığını, bunun da yatırımlarda hareketlilik anlamına geldiğini söyleyerek durumu geçiştirmektedirler. Toplam ithalat yüzde 37,9 arttığı halde, tüketim malı ithalatı 3 ayda yüzde 53,1 oranında artmıştır.
Değerli arkadaşlarım, yatırım mallarındaki artışa gelince; 1994 yılı fiyatlarıyla baktığımız zaman, 1996 yılında, yatırımlar, bir önceki yıla oranla sadece yüzde 10 oranında artmıştır. Dolayısıyla, yüzde 71 oranındaki bir yatırım malı ithalatı artışını haklı çıkaracak bir hareketlenme, yatırımlarda görülmemektedir.
Bu dönemde şu olabilir: Daha önce Türkiye’de üretilen yatırım mallarını yatırımcılar kullanmıyorlar, bunun yerine ithal ediyorlar diye düşünebiliriz ve bu artışı böyle açıklayabiliriz. Bu da, çok doğru ve ülke yararına olan bir gelişme değildir. Dolayısıyla, Hükümeti, tepki göstermediği için kınıyorum. Ayrıca, Hükümeti uyarıyorum; çünkü, tarım ürünleri ithalatının serbestleştirilmesi de gayet olağan gibi görülmüştür. Ama, tarım ürünleriyle ilgili herkes, bu ithalat serbestleştirmesinin, tarım üreticileri için çok olumsuz sonuçlar yarattığını bilmektedir; hayvancılığın çökertilmesinde bu ithalat serbestleştirmesinin büyük katkı yaptığını bilmektedir. Dilerim ki, ithalat artışları karşısındaki bu duyarsızlık, küçük ve orta boy işletmeler için benzer bir sonuç yaratmaz.
Değerli arkadaşlarım, tarım üreticisinin millî gelirden aldığı pay 15 yılda yarı yarıya azaldığı halde, hâlâ, daha niçin destekleme yapmamakta ve ithalatı serbestleştirmekte ısrar ediyorsunuz?
Nüfusun yüzde 44’ünü oluşturan bir kesimin daha ne kadar dayanabileceğini düşünüyorsunuz? Ve neden, gelecek için toplumsal çatışmanın tohumlarını kendi ellerinizle ekiyorsunuz?
Bugün KOBİ’leri, eğer, Bakanın açıkladığı gibi, 5 trilyon gibi uydurma rakamlarla veyahut biraz daha fazla da olsa, birkaç krediyle kurtarabileceğinizi zannediyorsanız -ki, Bakanınız onu zannediyor, ayrıca Başbakan Yardımcınız da öyle söylüyor- çok yanıldığınızı hemen ifade etmek isterim. KOBİ’leri kurtarmanın tek yolu, Ege Giyim Sanayiinde olduğu gibi, çeşitli sektörlerde bulunan KOBİ’leri bir araya getirip, teknolojik bakımdan, pazar arama açısından güçlendirmektir. Bunu yapmadığınız takdirde, ithalattaki artışlara karşı koyabilmeleri ve kendilerini kurtarmaları mümkün değildir.
Şimdi, 1997 dışticaret açığı ve cari işlemler açığı gerçekçi değildir ve gerçekleşebilir değildir. Gerçekçi değildir; çünkü, bu miktarlar belirlenirken, 1996’daki gerçekleşme tahminlerinin üzerine 5’er milyar dolar eklenmiştir; böyle bir projeksiyon fevkalade garip bir yöntemdir. Ayrıca, gerçekleşebilir değildir; çünkü, bu yıldan önceki son iki yıl ithalat artış oranları, sürekli olarak, ihracat artış oranlarının 2 katı olduğu halde, bu yıl ihracatın yüzde 20 oranında artacağı, ithalatın ise yüzde 11 oranında artacağı öngörülmüştür. Neden; hiçbir gerekçe yok ve bunu gerçekleştirmek için de öngörülen hiçbir önlem yok, hiçbir politika yok.
Sayın milletvekilleri, bir ülkede ihracatı sürekli ve istikrarlı olarak artırmak, ancak rekabet edebilir nitelikte ve maliyette mal üretilmesiyle mümkündür; bu, bununla mümkündür...
KAHRAMAN EMMİOĞLU (Gaziantep) – Önemli bir unsuru, hepsi değil.
BİRGEN KELEŞ (Devamla) – Anlatacağım şimdi.
Bu da imalat sanayiine yatırım yapmakla geçer. Bakın, imalat sanayiine 1977 yılında yaptığımız yatırım, 1994 yılı fiyatlarıyla, 242 trilyon Türk Lirasıdır; 1996 yılında yaptığımız yatırım da, 1994 fiyatlarıyla, 242 trilyon Türk Lirasıdır. Bunu, Türkiye’nin geleceği açısından, gelecek kuşaklar açısından, ülkenin çağdaş bir ülke konumuna yükselmesi açısından fevkalade dramatik bir olay olarak değerlendiriyorum. Aradan geçen 19 yıl içerisinde, 1977 yılında yapılan yatırım düzeyini ancak yakalayabilmişiz ve bu arada da nüfusumuz 20 milyondan daha fazla artmış durumdadır...
BAŞKAN – Sayın Keleş, 2 dakikanız var.
BİRGEN KELEŞ (Devamla) – Peki, teşekkür ederim.
kaç dakikam var ?..
BAŞKAN – 2 dakikanız var.
BİRGEN KELEŞ (Devamla) –Peki, teşekkür ederim.
Bunu, fevkalade önemli ve dramatik bir nokta olarak değerlendiriyorum ve bunda, özelleştirmenin bir amaç olarak kabul edilmesinin ve özelleştirme kararı alındıktan sonra kamu kuruluşlarının yatırım yapamaz, iş göremez halde tutulmasının, da önemli bir katkısı olduğunu düşünüyorum. Çünkü, yıllardır, ekonominin yarısını, özelleştirme sevdası uğruna felce uğratmış durumdayız .
KAHRAMAN EMMİOĞLU (Gaziantep) – Doğru, maalesef...
BİRGEN KELEŞ (Devamla) – Refahlı arkadaşlarım baş sallıyorlar; ama, sonra da, özelleştirmeyi hızlandırmakla övünüyorlar. Neyse...Kabul ettikleri için memnun oldum.
Değerli arkadaşlarım, Türk Lirasının değerini düşürerek, haksız kazanç boyutlarına varan teşvikler vererek ve kapasite kullanım oranlarını artırarak ihracatı artırmanın sınırları vardır ve ihracatı sürekli ve istikrarlı bir şekilde artırmak mümkün değildir. Üretimi, yatırımı dışlayan, sanayileşmeyi bir amaç olmaktan çıkaran politikalar, mutlaka terk edilmelidir. Aksi halde, ihracatı artırarak gümrük birliğinden yarar sağlamak ve teknoloji üreten çağdaş bir ülke konumuna yükselmek mümkün olamaz.
Bir bütçenin performansı, tek tek bütçeler dışında, genel bütçenin genel havasından da etkilenir. Bu bütçeyi, gerçekçi bulmuyorum, ciddi bulmuyorum..
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Keleş, arkadaşlarınızın hakkından 1 dakikalık süre size veriyorum; son cümlenizi söyler misiniz.
BİRGEN KELEŞ (Devamla) – Teşekkür ederim.
.... gelecek kuşakların sırtından bugünü kurtarma bütçesi olarak görüyorum, denk bulmuyorum. Nitekim, bir bakana, 2 katrilyonun üstünde borçlanma yetkisi verdiniz, dolayısıyla, denk olmadığını siz de kabul ediyorsunuz. Bütçeyi, adaletsizliği daha da artıracak bir bütçe olarak görüyorum; çünkü, bütün vergi tedbirleri, katrilyonların ayrılması, transferler, bunu gösteriyor; işçiyi, memuru, üreticiyi ezecek bir bütçe olarak görüyorum; yüzde 120’lerden borçlanırken, yüzde 65 gibi bir enflasyon oranını belirlemeniz bunun kanıtıdır ve dolayısıyla da, gelecek yıl için olumlu sonuç verir diyemiyorum; ama, şunu diyorum : Umarım, bu bütçe, benim tahmin ettiğim olumsuzluklardan daha az olumsuzlukla sonuçlanır ve 1997 yılı yatırımsız geçirdiğimiz son yıl olur.
Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Keleş.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ikinci konuşmacı, Erzincan Milletvekili Sayın Mustafa Yıldız.
Buyurun efendim.
Sayın Yıldız, süreniz 10 dakika.
CHP GRUBU ADINA MUSTAFA YILDIZ (Erzincan) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Gümrük Müsteşarlığımızın 1997 yılı bütçesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini açıklamak üzere kürsüye çıkmış bulunuyorum. Şahsım ve Grubum adına, Yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, bilindiği üzere, Türkiye, Avrupa Birliğine üye olma yolunda önemli bir adım atmış ve 1 Ocak 1996’dan itibaren gümrük birliği sürecini başlatmıştır. Bu çerçevede, başta Hazine, Dışticaret ve Gümrük Müsteşarlıklarına büyük görevler düşmektedir. Bu müsteşarlıklarda çalışan değerli bürokratların görevlerini büyük bir özveriyle yerine getirdiklerine inanıyorum.
Ancak, şu hususu önemle vurgulamak isterim: Beş yıllık dönem içinde, gümrük birliğinin iyi işlemesi bakımından olduğu kadar, ortaklık rejiminin içerdiği diğer alanlarda da Topluluk politika ve mevzuatına uyumda kaydedilecek ilerleme, Avrupa Birliğinin yakın bir gelecekte gireceği genişleme sürecinde Türkiye’nin yerinin bilinmesi açısından çok önem arz etmektedir. Bu nedenle, 6 Mart 1995 tarihli Ortaklık Konseyi kararında öngörülen alanlarda Türkiye ile Avrupa Topluluğu arasında politikaların koordinasyonu ve mevzuatın yakınlaştırılması -ve bunun üzerine hassasiyetle durulması- çalışmaları hızla tamamlanmalı ve bu çerçevede gerekli kurumsal yapı bir an önce tamamlanmalıdır.
Bu arada, gümrük birliğiyle hedeflenen ekonomik birleşmeye ulaşılması amacıyla, piyasada ekonomik rekabetin korunmasını amaçlayan mevzuatın da etkili bir biçimde uygulanması sağlanmalıdır.
Değerli milletvekilleri, Türkiye, hızla gelişen, ancak, sorunlarını aşmada yeterince çaba harcayamayan bir ülkedir. Sorunlar ve çözüm yolları çoğu kez bilinmesine karşın, sorunların çözümü için yeterli adımlar atılamamaktadır. Nitekim, kendisinden çok şey beklediğimiz Gümrük Müsteşarlığı da, bir sorunlar yumağıyla karşı karşıyadır. Örneğin, kısaca ifade edilebilecek bazı temel sorunları şöyle ifade edebiliriz:
1. Gümrük Müsteşarlığı, öncelikle, yer sorununu halen aşamamıştır; yani, bina sorunu, sıkıntısı içindedir.
2. Avrupa Topluluğuna aday bir ülkenin Gümrük Müsteşarlığının, sağlıklı bir bilgisayar teknolojisinden uzak olması, küçümsenecek bir eksiklik değildir. Şu anda Avrupa’daki tüm ülkeler, gümrüklerini sağlıklı bir bilgisayar ağıyla donatırken, biz, henüz, bu konuda çok geride kalmışız.
3. Bu Müsteşarlıkta çalışan personelin yüzde 64’ü, ilk, orta veya lise mezunudur. Oysa, Türkiye’nin dışa açılan penceresi olan bu Müsteşarlığın, kaliteli personel istihdam etmesi zorunludur. Hizmetiçi eğitim yanında, açıktan eleman alımında da seçici olması gerekmektedir.
4. Türkiye’de, olduğundan fazla gümrük kapısı açılmıştır -beni sınır illerinden gelen milletvekili arkadaşlarım bağışlasın, gerçekten şu anda denetimden uzak olan konulardan bir tanesi de budur- bu da denetimi güçleştirmektedir. Kuşkusuz bu kadar fazla sayıda gümrük kapısının açılmasını maalesef hayalî ihracata borçluyuz. Gümrük denetiminin sağlıklı yapılabilmesi için, gümrük kapılarının sayısı mutlaka azaltılmalıdır.
5. Gümrük kapıları x-Ray sistemiyle donatılmalıdır. Türkiye’nin uyuşturucu ve silah kaçakçılığını kontrol edebilmesi için, giriş ve çıkışların yapıldığı gümrük kapılarının çağdaş aygıtlarla donatılması zorunludur. Bu konuda, Gümrük Müsteşarlığının, gecikmeksizin, gerekenleri ivedilikle yerine getirmesi gerekmektedir.
Değerli milletvekilleri, Türkiye’de, gümrük kapılarının âdeta yolgeçen hanına döndüğünü biliyoruz. Maalesef, sağlıklı bir denetim yapılamamaktadır. Çünkü, denetimi etkin kılacak çağdaş aygıtları bu Müsteşarlığımız hâlâ kullanamamaktadır.
Gümrük kapılarının yürekler acısı durumu Türkiye’nin de saygınlığına gölge düşürmektedir. Sayın Bakanımızın bu konuda özellikle duyarlı davranmasını diliyorum. Çünkü, gümrük kapılarında yapılacak etkili bir denetim, karaparaya önemli darbeler vuracaktır.
Takdir edersiniz ki, önemli olan, Karapara Aklanmasının Önlenmesine İlişkin Yasayı çıkarmak değildir. Aslolan, bu yasayı etkili kılacak uygulamalara ortam hazırlamaktır. Kaldı ki, bu konuda Türkiye’nin bir hayli geciktiğini de belirtmek isterim. Bu yasanın, yani, Karapara Aklanmasının Önlenmesine İlişkin Yasanın, Türkiye Büyük Millet Meclisinde yasalaşma sürecinde, gerek kamuoyu gerek muhalefet partilerinin her türlü uyarılarına kulak tıkayan İktidar, hiç olmazsa, bu yasanın uygulanması sürecinde gerekli duyarlılığı göstererek yeterli ortamı sağlamalıdır diye düşünüyorum.
Değerli milletvekilleri, burada şu konunun mutlaka altını çizmek gerekir; bütün dünyada gümrük idareleri ya ekonomi bakanlıklarına ya da maliye bakanlıklarına bağlıdır; bizdeki gibi bağımsız bir Gümrük İdaresi yoktur. Çünkü, Gümrük İdaresi, işleri gereği bağımsız olamaz. Bu nedenle, idarenin yeniden yapılanması çerçevesinde bu hususun da dikkate alınmasını diliyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kuşkusuz, bizim temel amacımız, sağlıklı çalışan bir yönetim oluşturmaktır. Gümrük Müsteşarlığımız üstlendiği önemli görev karşısında hak ettiği, layık olduğu değeri halen alamamıştır; iyi bir personel politikası yoktur. Az önce de belirttiğim gibi, bu Müsteşarlıkta çalışan personelin yüzde 64’ü ilk, orta veya lise mezunudur, böylesine yetersiz bir bürokratik kadroyla sağlıklı hizmetin verilmesi de mümkün değildir.
Sayın Bakandan özellikle talebimiz, lütfen, bu konunun üzerinde önemle durmasıdır.
BAŞKAN – Sayın Yıldız, 2 dakikanız var.
MUSTAFA YILDIZ (Devamla) – Çünkü, sonuçta, hizmeti yurttaşlarımıza sunan kişilerin eğitim düzeyleri bizim için çok önemlidir.
Değerli milletvekilleri, burada üzerinde durmak istediğim bir diğer konu da yurtdışındaki işçilerimizdir. Yurtdışında bulunan yurttaşlarımıza hiçbir zaman layık oldukları değeri veremedik, gümrük kapılarında her zaman horladık, onları birer para makinesi olarak gördük. Oysa, bu insanlarımız Türkiye’ye büyük umutlarla geliyorlar. Biz, öncelikle bu insanlarımıza sevgi ve hoşgörüyle yaklaşmak zorundayız. Onları kazanmalıyız ki, yurtdışındaki işçilerimiz de her yıl içleri rahat bir şekilde ülkelerine dönebilsinler.
Değerli milletvekilleri, bu Hükümet de, ilk icraatıyla, işçilerimizi bir para makinesi olarak görmeye başladığını bir kez daha kanıtlamıştır. Sözde, onlara, eski model arabaları yurtdışından Türkiye’ye getirme hakkı vererek, bu yurttaşlarımızın 50 bin markını kullanmayı amaçlıyor. Bu yurttaşlarımızın değerine, artık, para gözlüğüyle bakmamamız gerekir; kaldı ki, bu insanlarımız, çoğu kişinin düşündüğü gibi, ekonomiden anlamayan insanlar değil, bilakis, alınteri, göznuruyla biriktirdikleri tasarrufları, Hükümetin düşündüğünden çok daha mantıklı kullanıyor ve birikimlerini değerlendiriyorlar. Nitekim, bugüne kadar yapılan başvuruların azlığı, işçimizin ne denli duyarlı olduğunu göstermiş bulunuyor.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, bu duygu ve düşüncelerle, Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yıldız.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, üçüncü konuşmayı yapmak üzere, Sıvas Milletvekili Sayın Mahmut Işık; buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Işık, sizin de süreniz 10 dakikadır; biliyorsunuz, eksüre vermiyorum.
CHP GRUBU ADINA MAHMUT IŞIK (Sıvas) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; Devlet İstatistik Enstitüsü bütçesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini sunmak için huzurlarınızdayım; hepinizi, bu vesileyle saygıyla selamlıyorum.
Sözlerime başlarken, Devlet İstatistik Enstitüsünün Cumhuriyetle yaşıt olan 70 yıllık geçmişinden bugüne gelişinde hizmetleri geçen herkesi saygıyla anıyor, halen hizmet verenlere de başarılar diliyorum.
Devlet İstatistik Enstitüsü, kuruluşundan itibaren geçen 70 yıllık süreç içerisinde, bugün sevinerek görüyoruz ki, çağdaş bir kurum olarak, çağın teknolojisine ayak uydurmuştur ve çalışma konularına ait bilgilerin derlenmesini, arşivlenmesini ve yayınlanmasını modern teknolojik verilere göre yapmaktadır.
Üzülerek ifade etmek istiyorum ki, her kamu kurumumuzda olduğu gibi, Devlet İstatistik Enstitüsünde de, kurum, çağın teknolojik verilerini yakalamış olmasına rağmen, maalesef kurumun kuruluş yasasındaki yenilikler, kuruluş yasası değiştirilerek sağlanamamıştır. Umuyor ve diliyorum ki, 20 nci Dönem Parlamentomuz, kurumun kuruluş yasasındaki değişiklikleri kısa sürede ele alarak, yasasıyla kurumun gelişmesini aynı seviyeye getirir. Hatta, yasayla getirilecek yeniliklerle kurumu daha da ileri götürür.
Yine, Devlet İstatistik Enstitüsünün 10 yılda bir yaptığı genel nüfus sayımından bahsetmek istiyorum. Son 15 yılda, özellikle terör olan bazı bölgelerimizde, köylerimiz çeşitli nedenlerle boşaltılmıştır. Yani, köylerdeki nüfus yoğunluğu, en yakın belde, kasaba ya da vilayetlere kaymıştır. Bu bölgelere, nüfusa göre verilen İller Bankası payları son derece küçülmüştür. Devlet İstatistik Enstitüsünün en kısa zamanda bir genel nüfus sayımı yaparak, hem seçmen kütüklerindeki eksikliği düzeltmesi hem de bu nüfus oranına göre verilen bedellerin hakça dağıtılmasını sağlaması uygun olacaktır diye düşünüyoruz.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; 1997 yılı içerisinde Devlet İstatistik Enstitüsünün yapacağı çeşitli araştırmalara, aşağıdaki araştırmaları da ilave etmesini istiyor ve bekliyoruz. Bu araştırmaların, hem Hükümet hem de Parlamento çalışmalarımıza sayısız yararlarının olacağına inanıyorum:
1. Yurtdışındaki yurttaşlarımızın durumlarını,
2. Devlet-mafya-siyaset ilişkileriyle ilgili olarak, devletin mafyayla ile nasıl bir ortaklık kurduğunu, devletin mi mafyadan mafyanın mı devletten yardım gördüğünü, siyasetin mafyayla ne gibi ilişkiler içerisinde olduğunu, kimin kimden ne kadar faydalandığını, bütün Türkiye’de ne kadar mafya olduğunu, bunların kim ve kimler tarafından korunduğunu, mafyalık yapan herkesin ne oranda vatanperver olup olmadığını, mafya raconunda burun kırmanın hep uluslararası zeminlerde mi yoksa yurtiçinde de yapılıp yapılamayacağını,
3. Refahyol Hükümetiyle ilgili olarak, TEDAŞ ve TOFAŞ yolsuzluk komisyonlarında verilen af kararlarının, kamuoyunda ve özellikle “adil düzen getireceğiz” diye kandırılan Refahlı yurttaşlarımız tarafından nasıl değerlendirildiğini, Mercümek soruşturmasıyla ilgili olarak, DYP’nin, komisyonda ve Genel Kurulda takınacağı tavrın halkımızca nasıl değerlendirildiğini; ülkeyi kurtaracağız diyerek, karşılıklı “birbirimizi af ve devlet mallarını sat” ilişkileri için kurulan bu Hükümete, halkın, ne kadar dayanma gücünün olduğunu “Adil düzen getireceğiz “ diyerek İktidar olan Sayın Başbakanın, adil olmayan her şeye, sadece imza atmasının ve susmasının, hatta çok önemli konularda bile “fasa fiso” demesinin kamuoyunca nasıl değerlendirildiğini; bu Hükümetin her hafta bir zam yaparak “hayırlara vesile olur inşallah” vurdumduymazlığının halkımızca nasıl değerlendirildiğini; bu Hükümetçe, bugüne kadar açılan üç pakette hiçbir şey olmadığını gören halkımızın, hayret duygularının ne durumda olduğunu...
BAŞKAN – Sayın Işık, bu dedikleriniz istatistikle ilgili değil...
MAHMUT IŞIK (Devamla) – Nasıl değil Sayın Başkan, araştıracak.
BAŞKAN – Bakın, kamuoyu araştırmasıyla istatistiği birbirine karıştırmayalım. Şimdi, siz, kamuoyu araştırmasını yapabilirsiniz; ama...
MAHMUT IŞIK (Devamla) – Sayın Başkanım, Devlet İstatistik Enstitüsünün faaliyet alanları içerisinde bir yığın araştırmalar var. Bu araştırmaları da bir milletvekili olarak istiyorum.
BAŞKAN – Efendim, araştırma başka, istatistik başka.
MAHMUT IŞIK (Devamla) – Olur mu efendim...
KAHRAMAN EMMİOĞLU (Gaziantep) – 3 Kasım güzel bir cevaptır; dersinizi almadınız!
BAŞKAN – Efendim, rica ediyorum...
Sayın Işık, konuya bağlı kalırsanız memnun olurum.
MAHMUT IŞIK (Devamla) – Sayın Başkanım, Devlet İstatistik Enstitüsü, kuruluş yasasına göre, her türlü konuyu araştırabilir; ben de araştırmasını öneriyorum, bu hakkı benden niye esirgiyorsunuz ki.
BAŞKAN – Efendim, istatistikle Meclisi birbirine karıştırmayın.
MAHMUT IŞIK (Devamla) – Denk bütçe yapacağız diye, DYP’de olan Hazine ile, Refah Partisinde bulunan Maliye arasında resmen bir cenk bütçesi olan bu bütçeye, halkımızın nasıl baktığını; devlet-mafya-siyaset ilişkisinin ortaya çıkması sonucu, daha etkin tedbirler alması gereken bu Hükümetin, bir tedbirmiş gibi basını susturmasına halkımızın nasıl baktığını; çete-mafya-devlet gerçeğinin perde arkasını herkesin bilmesine rağmen, bir türlü söyleyemeyen Meclis-Devlet-Hükümet yetkililerinin cesurca konuşmamalarına, işlem yapmamalarına, hatta olayların gerçek yönünü söyleyemedikleri için de olayları neredeyse saptıran oluşumlar karşısında, yüce halkımızın nasıl bir şaşkınlık içerisinde olduğunu; yıllarca laikliğin korunmasını isteyen CHP’ye karşı “milletin dini ile uğraşmayın” diyenlerin, bugün, laiklik edebiyatı yapmalarını yüce halkımızın nasıl değerlendirdiğini, yapacağınız araştırma sonuçlarıyla bilmek istiyoruz.
Yüce Meclise saygılar sunuyorum, bütçenin hayırlı olmasını diliyorum. (CHP ve DSP sıralarından alkışlar, RP sıralarından alkışlar [!] )
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Işık.
Efendim, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına son konuşmayı yapmak üzere, İstanbul Milletvekili Sayın Mehmet Sevigen; buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Sevigen, süreniz 10 dakika.
CHP GRUBU ADINA MEHMET SEVİGEN (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
(RP ve CHP sıralarından karşılıklı laf atmalar)
İSMAİL YILMAZ (İzmir) – Ona İSKİ’yi de ilave et!...
BAŞKAN – Arkadaşlar, lütfen karşılıklı konuşmayalım.
MEHMET SEVİGEN (Devamla) – İSKİ’yi de ilave edeceğiz, Mercümek’i de ilave edeceğiz; Allah nasip ederse, biraz sonra, hepsini ilave edeceğiz; yani, bu millet, İSKİ’yi de, Mercümek’leri de, Bosna paralarında yetim hakkı yiyenleri de, fakir fukara adına çıkıp onlara peşkeş çekenleri de biliyor, hepimiz biliyoruz.
KAHRAMAN EMMİOĞLU (Gaziantep) – İyi biliyor!.. İyi biliyor!..
MEHMET SEVİGEN (Devamla) – Hepimiz biliyoruz... Hepimiz biliyoruz...
KAHRAMAN EMMİOĞLU (Gaziantep) – Mercümek’i de biliyorsunuz!..
MEHMET SEVİGEN (Devamla) – Bu millet, sizden de, benden de daha iyi biliyor; buna inanın. Bu millet, sizden de, benden de daha iyi biliyor...
KAHRAMAN EMMİOĞLU (Gaziantep) – İyi bildiğiniz için durumunuz böyle!..
MEHMET SEVİGEN (Devamla) – Yetim hakkı yemek kolay değil, kolay değil!... (RP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Efendim, arkadaşlar, rica ediyorum...
MEHMET SEVİGEN (Devamla) – Tüyü bitmemiş yetimin hakkını yemek kolay değil; bunun hesabı sorulacak! (CHP sıralarından alkışlar) Yetmedi zaman... Ama, sorulacak...
BAŞKAN – Sayın Sevigen, konuşmanıza başlayın efendim.
MEHMET SEVİGEN (Devamla) – Sayın Başkanım... Sayın Başkan, değerli milletvekilleri...
MİKAİL KORKMAZ (Kırıkkale) – Heyecanlanma, heyecanlanma!..
MEHMET SEVİGEN (Devamla) – Doğru söylüyorsunuz; yani, tabiî, insan, yetim hakkı yiyen insanlarla beraber olduğu dönemlerde, onlara bir şey yapamadığı zaman heyecanlanmamak elde değil. Kolay değil; insanlar, sizi seçiyorlar, buraya getiriyorlar, diyorlar ki “benim hakkımı koruyun” koruyamadığınız zaman üzülüyorsunuz ve milletvekili olarak görevinizi yapamadığınızın ezikliği içerisinde oluyorsunuz. Ben, onun için söyledim; yetim hakkı yiyenlerin hesabını sormak gerekir diye düşünüyorum.
MİKAİL KORKMAZ (Kırıkkale) – Yemediğimizi biliyorsunuz!.. Sen de biliyorsun!..
MEHMET SEVİGEN (Devamla) – Neyse; ben, izin verirseniz, konumuza geleyim.
Sayın Başkan, değerli miletvekilleri; önce, geçen gün vefat eden milletvekili...
SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Bizde yetim hakkı yiyen yok!
MEHMET SEVİGEN (Devamla) – Ben, Mecliste yetim hakkı yiyen var demedim. Mecliste yetim hakkı yiyenleri koruyan arkadaşlarımız adına söylüyorum; ben, onu anlatıyorum; yani, bunu, halk da biliyor...
ŞEVKİ YILMAZ (Rize) – İftira ediyorsun, iftira!..
MEHMET SEVİGEN (Devamla) – İftira etmiyorum... İftira etmiyorum... Hayır.
BAŞKAN – Sayın Sevigen, karşılıklı konuşmayın efendim.
Arkadaşlar, müdahale etmeyin...
MEHMET SEVİGEN (Devamla) – ...vefat eden Sayın Mehmet Ali Altın arkadaşıma Allah’tan rahmet diliyorum, ailesine başsağlığı diliyorum.
Bugün, bu bütçe görüşmelerinde...
ŞEVKİ YILMAZ (Rize) – İSKİ’deki yolsuzluklardan bahset, Mercümek’ten değil...
MEHMET SEVİGEN (Devamla) – Doğru söylüyorsun, bu bütçe görüşmelerinde... Siz, tabiî, onu anlayamazsınız, laf atarsınız, konuşursunuz; ama, o sizin en çok inandığınız ahrete indiğiniz zaman, bunun hesabı sorulur yani, hiç merak etmeyin.
ABDULLAH ÖRNEK (Yozgat) – Siz inanmıyor musunuz ahrete?!.
MEHMET SEVİGEN (Devamla) – Sevgili milletvekilleri, bütçe görüşmelerinde, bugün nedense, bilhassa bu bütçede -bu sene farklı bir bütçe- genelde bütçeden ziyade, bakanlar...
İSMAİL YILMAZ (İzmir) – Bütçeden başka her şeyi söylüyorsunuz.
MEHMET SEVİGEN (Devamla) – Doğru, bakanlar konuşuluyor.
Bugün de, Sayın Bakanı mı konuşacağız, yoksa bütçeyi mi konuşacağız diye tarttım.
ALİ RIZA BODUR (İzmir) – Nasıl olsa bütçe, denk bütçe yani(!)
MEHMET SEVİGEN (Devamla) – Şimdi, Türkiye’de o kadar çok değişik olaylar oluyor ki -insanların yaşamlarında, hayatlarında daha önce aldıkları görevlerle ilgili- bu bakımdan, genelde bütçeler ile bakanları birbirlerine karıştırıyoruz.
Sevgili arkadaşlarım, önce, izin verirseniz ben, size, gençlik ve sporla ilgili bu bütçenin çok yetersiz olduğunu söylemek istiyorum ve kısaca...
ŞEVKİ YILMAZ (Rize) – Nihayet bir doğru söyledin.
MEHMET SEVİGEN (Devamla) – Kısaca, Türkiye’de çok genç bir nüfusa sahip olduğumuzu düşünürsek -yüzde 60’ının 25 yaşın altında olduğunu, yüzde 48’inin de 20 yaşın altında olduğunu- gençlik ve spora ne kadar önem vermemiz gerektiği açıkça ortaya çıkıyor. İnsana yapılacak yatırım en kutsal yatırımdır. Kısa sürede netice alamayabiliriz; fakat, gelecek neslin sağlıklı, dinamik, sportmen bir nesil olarak yetişmesini sağlayabiliriz.
Burada da bütçenin yeterli olduğu söylenemez. Hele, gençlikle ilgili bir şeylerin yapıldığını söylemek hiç mümkün değil. Gençliğimiz, kendi haline bırakılmış, sağlıklı bir örgütlenme olmadığından kendi sorunlarını çözemez bir konuma gelmiştir.
Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğüne bağlı 37 federasyon ve Türkiye Futbol Federasyonunun birçok sorunu vardır. Futbolla ilgili konuları, Meclis kürsüsünden 14.10.1993 tarihinde dile getirmiştim. O dönemin bakanı Sayın Şükrü Erdem “federasyona bağlanırken kaynak verilmemiş olmasından dolayı bu sıkıntı doğmuştur. Ümit ediyorum ki, yapmış olduğumuz çalışmalar sonucunda, bu kanun tasarısını hazırlayıp Meclise sevk eden sizlerden, yine, aynı şekilde büyük özveriyle tasarının oybirliğiyle çıkacağına inanıyorum” demiştir. Bu konuda, bu Sayın Bakanımızın da katkıları büyük.
Sevgili milletvekilleri, amatör sporlar konusu çok vahim bir durumda. Amatör spor yapan arkadaşlarımızın sahaları yok, tesisleri yok, sıcak su akan binaları yok, hakem paraları yok. Bir tarlayı tel örgü ile çeviriyoruz, içine iki tane gecekondu yapıyoruz, onu da soyunma odası yapıyoruz, alın size tesis diyoruz ve onlara veriyoruz.
Bunları yapmak devletin aslî görevidir diye düşünüyorum; ama yetersiz olarak görüyorum. İhtiyaç olan yerlere büyük yatırımlar yapıyoruz. Hatırlarsınız, geçen dönem Urfa’ya 25 bin kişilik stadın temelini attık; Sayın Bakan, bitti mi bilemiyorum; ama, iki senede Urfa stadına 25 bin kişinin gelmediğini görüyoruz.
İstanbul’un Çatalca İlçesine geçen dönem bir havuz yaptık, şimdi havuz kapandı, içerisine su dolmuş, toprak dolmuş. Oraya yapılan milyarlarca liralık yatırım, düşüncesizlikten, plansızlıktan, programsızlıktan heder olmuş. İşte, devletin belli, esas, ana harcamalarına gidecek olan bu paralar da başka yerlere gidiyor.
ŞİNASİ YAVUZ (Erzurum) – İSKİ’ye gidiyor.
MEHMET SEVİGEN (Devamla) – Doğru söylüyorsunuz, ona da biraz sonra geleceğim zaten.
İhtiyaç olan yerlere harcanmayan bu paralar ve sahaların yanında bulunan spor tesislerinin amatör spor klüplerine verilerek, onları bir nebze olsun rahatlatabilme imkânımız doğacaktır.
Okulların kapalı spor salonlarını tatil günlerinde yine bu amatör spor yapan cemiyetlere verme şansımız olursa, karda, kışta spor yapan gençlerimiz de o yörelerde rahat edecektir. Çalışan gençlerimiz gece idman yaptıkları zaman, onlardan bir de gece çalıştıkları için elektrik parası alıyoruz, gece idman yapmazlarsa, idman sahası için kira alıyoruz ki, amatör spor klüpleri federasyonunda yönetim görevi yapan arkadaşlarımız bu ücretleri hep cebinden veren insanlar
Bilhassa bu son dönemlerde, seçimlere yaklaşılan günlerde, çok ciddî boyutlarda Spor Toto’ya, Loto’ya eşofmanlar yaptırılıyor, formalar yaptırılıyor; bunlar, seçim bölgelerine sayın bakanlar tarafından gönderiliyor; bunu, hepimiz biliyoruz, yaşıyoruz, görüyoruz. Bunları mümkün olduğu kadar, doğu ve güneydoğuda bulunan, varoşlarda bulunan, çeşitli amatör spor klüplerine gönderdiğimiz zaman, zannediyorum ki, 3 Kasım seçimlerinde seçim bölgelerine giden formalardan daha faydalı olacak, gençlere daha katkısı olacaktır.
Olimpiyatlardan bahsediyoruz; ama amatör sporlarla ilgili çalışma yapmadığımız için, bireysel sporlarla ilgili çalışma yapmadığımız için, olimpiyatlarda başarılı olmamız mümkün değil. Futbol ve basketbolun dışında, atletizm, güreş gibi bireysel sporlarda, devlet olarak, çok yetersiz kalıyoruz diye düşünüyorum.
Biliyorsunuz, bugünlerde sigara yasağıyla ilgili bir kanun çıkardık “sigara içilmesi bu ülke insanlarına zararlıdır” dedik. Bir yasa çıkardık; ama, nedense, bu dönemin Bakanı, devletin milyonlarca lira parasını, Spor-Toto Teşkilatının yaptırdığı çakmakları insanlara dağıtıyor. Sanki, biz bu yasayı sigara içimini teşvik etmek için çıkardık(!) İşte, burada çakmak, üzerinde Spor Toto ve Loto yazıyor; bunu dağıttığınız zaman, bu, sigara içimini teşviktir; sağlık açısından zararlıdır. Gençlik ve Spor Bakanlığı bu konuda milyonlarca lira para harcamıştır.
Eğer, zengin edecekseniz, başka türlü de insanları zengin edersiniz Sayın Bakan; yani, ille de, bu parayı birilerine verip de, birilerine harcayarak zengin edemezsiniz. Başka türlü yaptırırsınız, eşofmanlar yaptırırsınız, formalar yaptırırsınız, onları da verirsiniz. Bu bakımdan...
ZEKİ ÇAKIROĞLU (Muğla) – Çakar çakmaz çakan çakmak mı?!.
MEHMET SEVİGEN (Devamla) – Eskiden kalmış değil, çok yeni, daha yeni aldım ben, onu söylüyorum.
Ve bütün bu...
BAŞKAN – Sayın Sevigen, 2 dakikanız var efendim.
MEHMET SEVİGEN (Devamla) – Bütün bu olaylarla ilgili, özür dileyerek söylüyorum, gençliğimize sahip çıkılmıyor. Üniversite gençliğimiz, hatırlarsanız, sokaklarda dayak yedi. Sırf haklarını aradıkları için, sırf üniversitede özerklik istedikleri için “üniversiteye polis girmesin” dedikleri için. Gençlikten Sorumlu Devlet Bakanımız gidip onların hatırını sormadı.
Son günlerde, öğrenciler satırlar alıp birbirlerini parçaladılar; Sayın Bakanımız oturuyor yerinde. Bu çocuklara, bu üniversiteli gençlerimize kim sahip çıkacak Sayın Bakanım?
“Ne iş yapar gençlikten sorumlu Devlet Bakanı?” derseniz, gençlikten sorumlu Devlet Bakanı hasta olabilir, askere gitmeyebilir; gençlikten sorumlu Devlet Bakanı evraklar üzerinde tahribat yapabilir, gençlikten sorumlu Devlet Bakanı...
DEVLET BAKANI BAHATTİN ŞEKER (Bilecik) – Ayıp olmuyor mu?!.
MEHMET SEVİGEN (Devamla) – Tabiî, ayıp olmuyor değil... Yani Şimdi...
DEVLET BAKANI BAHATTİN ŞEKER (Bilecik) – Sana yakışmıyor!..
BAŞKAN – Müdahale etmeyelim, rica ediyorum.
MEHMET SEVİGEN (Devamla) – Atatürk “ben sporcunun çevik, zeki ve ahlaklısını severim” diyor; ama, Erbakan’ın kendi konumuyla ilgili ahlak tartışıldığı zaman, vah haline, orada oturmaması lazım... Peki, ne yapalım?..Bunu söylemezsek, dışarıdan...
VELİ ANDAÇ DURAK (Adana) – Dedikodu bunlar!..
MEHMET SEVİGEN (Devamla) – Dedikodu olabilir; ama, işin gerçeği budur. O zaman, Sayın Bakanım çıksın, burada söylesin, bu şaibe de kalksın. Her gün konuşuluyor, gençlikten sorumlu, spordan sorumlu bir bakan, eğer, böyle şaibeler altında kalırsa, bunu açıklama ihtiyacı duymazsa, çıkıp bunları yanıtlamazsa, o zaman ne olur; herkesin aklında bir şaibe kalır. Eğer, gençlerle ilgili önderlik yapacaksa, çıkacak, önce, burada kendisini bu konuda aklayacak; bunun yanlış olduğunu söyleyecek, dava açacak; ondan sonra, biz, onun yanında olacağız, peşinden gideceğiz. (CHP sıralarından alkışlar)
DEVLET BAKANI BAHATTİN ŞEKER (Bilecik) – Davayı açtım ben. Takip edeceksin...
MEHMET SEVİGEN (Devamla) – Takip edeceğim. Ama, Sayın Bakan, önce dava açacaksınız.
BAŞKAN – Efendim, müdahale etmeyelim. Sayın Bakan, konuşma sıranızda cevap verirsiniz.
Sayın Sevigen, size, Grubunuzun kalan 2 dakikalık süresini veriyorum.
DEVLET BAKANI BAHATTİN ŞEKER (Bilecik) – Ayıp ediyorsunuz... Ben, o davaların hepsini açtım.
MEHMET SEVİGEN (Devamla) – Sizin arkadaşınız olduğum için söylüyorum. Diyorum ki; dava açacaksınız. Eğer, gençlikten sorumlu, gençliğe örnek olacaksanız, çıkacaksınız o dedikoduyu çıkaranların önüne “arkadaş, sen yanlış söylüyorsun” diyeceksiniz ve o zaman, Parlamento olarak biz de sizin yanınızda olacağız. Ama, yanlışsa diyoruz... Bakın, yanlışsa... Doğrusu yanlışı; ama, bir şey ortaya çıkıyorsa, bir şey tartışılıyorsa, sürüncemede kalmaması lazım. Biz, zaten, hep, bütün olayları böyle büyüte büyüte getiriyoruz, birden patlama oluyor, kavgalar böyle çıkıyor. En çok içbarışa ihtiyacımız olan bir dönemdeyiz. Bu bakımdan, özellikle...
VELİ ANDAÇ DURAK (Adana) – Bu anlattıklarınız, dedikodu.
MEHMET SEVİGEN (Devamla) – Doğru... Dedikodu olabilir, başka bir şey olabilir. Ben de o yüzden, dedikodu yapmadan, açık açık söylüyorum. Daha çok şeyler var. O kadar çok şey var ki anlatılacak; ama, bunları anlatmıyorum, diyorum ki, çıksın açıklasın, doğrusunu söylesin. Pasaportunun giriş tarihleri, çıkış tarihleri, evrakları, askerlik süreleri... Hepsi, bunun içerisinde var. Yani, arkadaşım çıkacak, diyecek ki : “Arkadaş, ben bunu yapmadım, burada görevimin başındayım.”
Hatta, binlerce mektup var Sayın Bakanım. Arkadaşlarım “Anayasanın 76 ncı maddesi gereği, askerliğini yapmadığı için bakanlıktan düşmesi gerekir” diyorlar. Binlerce mektup geliyor sizin hakkınızda; ama, sizin adınıza, milletvekilliği yapmış bir arkadaşım adına, açıklamanızdan rahatsızlık duyacak insanlardan değilim, hiçbirimiz de rahatsızlık duymayız ve sahip çıkarız milletvekilimize...
DEVLET BAKANI BAHATTİN ŞEKER (Bilecik) – Açıklamayı yaptım; mahkemeye verdim.
MEHMET SEVİGEN (Devamla) – Ve inanıyorum...
BAŞKAN – Efendim, müdahale etmeyin... Rica ediyorum...
MEHMET SEVİGEN (Devamla) – Bu makamda görev yapacak insanların, her şeyleri konuşulur... Niye çıkarıyorsunuz binlerce insanı?..
METİN PERLİ (Kütahya) – Sen bütçeyle ilgili konuş!
MEHMET SEVİGEN (Devamla) – Her şeyi konuşuyoruz, Bakanlıkla ilgili değil mi?..
BAŞKAN – Efendim, müdahale etmeyelim... Ne kadar saygısız insansınız...
MEHMET SEVİGEN (Devamla) – Özellikle, şunun bilinmesini istiyorum; Atatürk’ün, cumhuriyetini emanet ettiği Türk gençliği, Anayasa Mahkemesine ve bu Mahkemenin, laik, demokratik, insan hak ve özgürlüklerine, Atatürk ilke ve devrimlerine yürekten bağlı Başkanı Sayın Yekta Güngör Özden’e saygı duymaktadır. Elbette ki, Türk gençliği, hukuk devleti ilkesinin ve Anayasanın teminatı olan Anayasa Mahkemesinin varlığından, hukukun üstünlüğünden rahatsız olanların, onun yerine dinî diktatörlüğü kurmayı amaçlayanların, bu rahatsızlıkla, bu Mahkemenin Sayın Başkanını asılsız ithamlarla karalamaya kalkışanları da görmektedir.
KAHRAMAN EMMİOĞLU (Gaziantep) – Hoppala!..
MEHMET SEVİGEN (Devamla) – Güneşin balçıkla sıvanmayacağı bilinmelidir...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Sevigen, süreniz bitti efendim.
MEHMET SEVİGEN (Devamla) – 1 dakika rica ediyorum efendim.
BAŞKAN – Peki. Grubunuzun zaten 1 dakika süresi kalmıştı, onu da veriyorum; buyurun.
MEHMET SEVİGEN (Devamla) – Yüce Mecliste Sayın Yekta Güngör için sarf edilen sözlerden dolayı, tüm laik, demokratik, Atatürk ilkelerine bağlı vatandaşlarımızla birlikte üzüntülerimizi bildirmek istiyorum. (CHP sıralarından alkışlar, RP sıralarından gürültüler)
Sayın milletvekilleri, benim söylediklerimden rahatsızlık duymayın.
KAHRAMAN EMMİOĞLU (Gaziantep) – Özden’in söylediğinden rahatsızlık duyuyoruz, eğer onu söylediyse.
MEHMET SEVİGEN (Devamla) – İnanıyorum ki, hangi partiden olursa olsun, burada milletvekilliği görevini yapan insanlar -biraz önce söylediğim gibi- eğer Mercümek’in de bu insanların üzerinde hakları varsa onları da çıkarır, İSKİ olaylarında insanların üzerinde hakları varsa çıkarır, başka bütün olaylarda da çıkarır; yani, ben, buradaki milletvekili arkadaşlarımın, kalkıp da Mercümek Olayını veyahut da başka olayları gizleyeceklerine inanmak istemediğimi ifade etmeye çalışıyorum; ama, bunun bir bedeli olması gerekir diye düşünüyorum. Bu dönem, çoğunluk sayısıyla insanlar bazı şeyleri gizlemiş olabilirler...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Sevigen, süreniz bitti efendim.
Teşekkür ederim.
MEHMET SEVİGEN (Devamla) – ...Susurluk’ta olduğu gibi engellemeye çalışabilirler; ama, gün geldiği zaman kimse bu işi engelleyemecektir.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
METİN PERLİ (Kütahya) – Adalet Bakanlığı sizdeydi!..
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, herhalde bu salonda oturmak canınızı sıkıyor. Eğer canınızı sıkıyorsa, buyurun kulislerde dinlenin efendim. Bu salonda konuşmalar sükunetle dinlenir.
Sayın milletvekilleri, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına yapılan konuşmalar sona ermiştir.
Şimdi, ANAP Grubu adına Sayın Işın Çelebi’yi çağırmadan önce, ANAP Grubu adına, Grup Başkanvekili Sayın Murat Başesgioğlu’nun gönderdiği yazıyı -resmî yazı mı, gayri resmî yazı mı bilemiyorum ama- okuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Dördüncü tur bütçe görüşmelerinde Grubumuz adına konuşacak olan İzmir Milletvekili Sayın Işın Çelebi, Sayın Başbakanın bütçenin tümü üzerinde yaptığı konuşmalarda kullandığı gibi, tepegöz teknik cihazından yararlanarak, görüşlerimizi slayt görüntüleriyle Yüce Genel Kurula sunacaktır.
Sayın Işın Çelebi Meclis Başkanlığına müracaatta bulunarak izin almış olup, adı geçen cihaz şu anda Genel Kurul salonunda bulunmaktadır.
Bilgi ve müsaadelerinize saygıyla arz ederim.
İSMAİL YILMAZ (İzmir) – Olabilir, genel başkanlığa aday çünkü...
BAŞKAN – Bir dakika arkadaşlar... Bir dakika bir konuşalım...
Sayın milletvekilleri, bakın, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna kimlerin gireceği, kimlerin girmeyeceği, İçtüzüğümüzün 166 ncı maddesinde belirtilmiştir; buna göre “milletvekilleri, Mecliste çalışan memur ve hizmetliler, Hükümetin iş için gönderdiği memurlar ve uzmanlar” girebilir; bu bir.
İkincisi, bu Genel Kurul salonu, çok kutsal bir salondur. Bugün, burada slayt gösterirsek, yarın birileri gelir burada film oynatır. (Gülüşmeler) Gülmeyin efendim!.. Getirir arkadaş, “ben burada slaytla konuşacağım” der. “Sayın Işın Çelebi, buraya, danışmanını getirecek” denilebilir. 166 ncı maddede, Genel Kurula girmesine müsaade edilenler, Kanunlar ve Kararlar Müdürlüğündeki memur ve hizmetlilerdir; bir de, burada, milletvekillerine hizmet eden kişilerdir. Dolayısıyla, bir milletvekilimiz bugün danışmanını getirirse, öteki yarın sekreterini getirirse, bir diğeri öbür gün köylüsünü getirirse, biz, bu Genel Kurulun masuniyetini ve buraya girecek insanları koruyamayız.
Bakın, bir adım atarken, çok dikkatli olmamız lazım. Sonra, Türkiye Büyük Millet Meclisi Sayın Başkanı da, bana emir veremez. Ben, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanvekili olarak, bu kürsüye çıktığım zaman, Anayasaya, İçtüzüğe ve yerleşmiş geleneklere göre Meclisi yönetirim.
Benim kanaatim budur.
Buyurun Sayın Başesgioğlu.
MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) – Sayın Başkan, tabiî, Meclis Başkanı ile başkanvekilleri arasındaki koordinasyon bizi ilgilendirmez; o, sizin, kendi aranızdaki...
BAŞKAN – Ama, yazınızda ifade etmişsiniz; sanki, ben oradan emir alacağım da...
MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) – Hayır, o manada değil. Maksadımız şudur: Sayın Çelebi, bugün, Başkanlığa müracaat etmiştir ve şu anda Genel Kurul salonunda bulunan aletler de, o müracaat üzerine kurulmuştur; onu ifade etmek istedim.
Şimdi, sizin bahsetmiş olduğunuz Genel Kurula giremeyecek kişileri, elbette İçtüzüğümüz belirtmiş. O konuda, Sayın Işın Çelebi’nin, ille dışarıdan uzman getirme diye bir iddiası ve Grup olarak böyle bir ısrarımız yok. Takdir buyurursanız, burada, Divanda görev yapan arkadaşlardan veyahut da şu anda Meclis Genel Kurulunda bulunan hizmetlilerden herhangi birini bu göreve tahsis edebilirsiniz.
BAŞKAN – Efendim, bu, memur ve hizmetlinin görevi değil. Yarın öbür gün, bir milletvekili de gelir, buraya teyp kurar “efendim, ben teyple konuşurum” der. (ANAP sıralarından gürültüler)
HALİT DUMANKAYA (İstanbul) – O zaman Başbakan da konuşmasaydı...
MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) – Sayın Başkan...
BAŞKAN – Benim takdirim bu, Sayın Başesgioğlu.
MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) – O zaman, bu konuda bir usul tartışması açılmasını talep ediyorum.
BAŞKAN – Hayır... Açmıyorum efendim; usul tartışması da açmıyorum.
Sayın Çelebi, buyurun efendim.
MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) – Açmak zorundasınız Sayın Başkan... Lütfen...
BAŞKAN – Efendim, açmıyorum... Takdir benim... Efendim, benim takdirim...
MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) – Hayır... Bu, takdire bağlı bir konu değil.
BAŞKAN – Bu konuyu ancak Başkanlık Divanına intikal ettirirsiniz, Başkanlık Divanı bu konuyu tartışır.
Usul tartışmasını açmıyorum. (ANAP sıralarından gürültüler)
MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) – Olur mu ama, Sayın Başkan...
BAŞKAN – Açmıyorum...
MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) – Sayın Başkan...
BAŞKAN – Efendim, açmıyorum... Ben, Anayasaya ve İçtüzüğe uygun olarak yönettiğim bir Meclisin yönetim biçimiyle ilgili nasıl usul tartışması açarım. O zaman, her canı sıkılan “buyurun, bir usul tartışması açalım” der. Olmaz...
MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) – İçtüzüğün 63 üncü maddesine göre bir usul tartışması açmak durumundasınız.
BAŞKAN – Hayır efendim... Ben, bir usulsüzlük görmüyorum.
MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) – Sayın Başkanım, biz, Sayın Başbakan burada slayt gösterisi yapacağı zaman, oturumu yöneten Sayın Başkana hitaben dedik ki, dışarıdan uzman geliyor falan, neyse... Sayın Başkanın tutanaklara geçen ifadesi şudur: “Diğer gruplardan da bu konuda müracaat olursa, aynı şekilde, aynı cihazdan yararlanılabilir...”
BAŞKAN – Efendim, o, Sayın Başkanın uygulamasıdır. Benim uygulamam böyle değildir. Ben, bu Meclise... (ANAP sıralarından gürültüler)
ATİLÂ SAV (Hatay) – Başkanlık bütündür beyefendi.
BAŞKAN – Sayın arkadaşlarım, bugün attığınız adım yarına yol olur; bakın, çok önemli bunlar. Bu Genel Kurulun masuniyetini sağlayalım.
MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) – O zaman bir usul tartışması açalım ve bu konuyu bir neticeye bağlayalım.
BAŞKAN – Efendim, ben açmıyorum... Başka bir gün, başka bir başkanvekili zamanında açabilirsiniz.
MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) – İçtüzüğün 63 üncü maddesine göre açmak zorundasınız Sayın Başkan.
BAŞKAN – Açmıyorum...
Sayın Işın Çelebi, buyurun efendim.
MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) – Sayın Başkan, bu konuyu bir karara bağlamak zorundayız.
BAŞKAN – Efendim, açmıyorum dedim Sayın Başesgioğlu. Beni zorlayacak bir gücünüz var mı?
MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) – Hayır...
BAŞKAN – Yok diyorum... Ben açmıyorum usul tartışmasını. (ANAP sıralarından gürültüler)
MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) – İçtüzüğün 63 üncü maddesini açın, okuyun Sayın Başkan...
BAŞKAN – Sayın Başesgioğlu, rica ediyorum... Efendim, benim takdir hakkım bu; usulümde de bir hata yok.
MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) – Bu konuda takdir hakkınız yok Sayın Başkan.
BAŞKAN – Açmıyorum bu konuda usul tartışması.
MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Sayın Başkan, bu tavrınız tamamen keyfî bir tavırdır.
BAŞKAN – Efendim, keyfi ise...
MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Siz, kendi keyfinize göre Meclisi yönetemezsiniz.
BAŞKAN – Tamam... Keyfî ise ben sonucuna katlanırım.
MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Bütün milletin önünde keyfî bir tavır sergiliyorsunuz.
BAŞKAN – Keyfî tavır sergilemiyorum...
MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Başbakana tanınan imkânı, bir milletvekiline tanımıyorsunuz.
BAŞKAN – Efendim, ben o zaman Meclisi yönetseydim, Başbakana da onu yaptırmazdım.
MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Hayır efendim... Siz, keyfî bir tavır sergiliyorsunuz.
BAŞKAN – Ben o zaman Meclisi yönetseydim, Başbakana da, öyle, slaytlarla burada konuşma yaptırmazdım.
Buyurun Sayın Çelebi...
MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) – Sayın Başkan, İçtüzükte, şu teknik cihazdan yararlanmayı engelleyen bir hüküm var mı?
BAŞKAN – Efendim, İçtüzükte, milletvekili çıkar, kürsüde konuşur diyor; getirip de cihazlar vasıtasıyla konuşur değil ki...
MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) – Onu yasaklayan bir hüküm var mı burada Sayın Başkanım?
BAŞKAN – Sayın Başesgioğlu, rica ediyorum...
MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) – 166 dediniz. Dışarıdan uzman getirmeyeceğiz; buradaki personelden...
BAŞKAN – Ben, buradaki personeli kürsüde konuşan hatibin emrine tahsis edemem.
MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) – Milletvekili arkadaşlarımız yapsın Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Efendim, görevim değil o.
Buyurun Sayın Çelebi; konuşacaksanız konuşun.
IŞIN ÇELEBİ (İzmir) – Grup Başkanvekili arkadaşlarımız konuşsun, ondan sonra.
MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Siz, bu Mecliste uzun yıllardan beri teamülle cereyan eden bütçe görüşmelerini riske sokuyorsunuz. Sizin, bu keyfî tavrınızdan sonra, biz, bütçe görüşmelerindeki tavrımızı yeniden gözden geçireceğiz; bunu da çok iyi biliniz.
BAŞKAN – Efendim, olabilir.
MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Ne gerekiyorsa yapacağız bundan sonra; yoklamaysa yoklama, karar yetersayısıysa karar yetersayısı.
BAŞKAN – Yapın efendim. Beni, Meclisi keyfî yönetecek biçimde zorlamaya hakkınız yok ki. O, sizin hakkınız; İktidar Grubu gelir bütçeyi çıkarır...
MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Başkanlık Divanı falan olur mu! Burada, Başbakan konuşuyor, izin veriliyor da, bir milletvekiline izin verilmiyor.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Çelebi.
Sayın Çelebi, iki kişi konuşacaksınız; süreyi yarı yarıya mı paylaşacaksınız?
IŞIN ÇELEBİ (İzmir) – Ben 30 dakika konuşacağım.
BAŞKAN – Buyurun.
ANAP GRUBU ADINA IŞIN ÇELEBİ (İzmir) – Sayın Başkan, şimdi, burada, çok önemli bir usul hatası var. 63 üncü madde -çok özür dileyerek belirtiyorum- Sayın Meclis Başkanına takdir hakkı vermiyor. Burada, bu madde, uygulamanın... Sayın Başbakan geldi ve Başbakanlıktan -dışarıdan, Meclis görevlisi olmayan- bir arkadaşını -sınıf arkadaşını- burada kullandı; “kullandı” tabiri belki yanlış; yararlandı, istifade etti ve Ankara Belediyesinden de aletleri getirdi.
(RP sıralarından “O Başbakan” sesleri)
İBRAHİM YILMAZ (Kayseri) – Ne farkı var Başbakanın?!
BAŞKAN – Efendim, Başbakanın, milletvekilinden farkı yok; rica ediyorum...
IŞIN ÇELEBİ (İzmir) – Sayın Başbakan, üstelik, tabloları... Ben burada usul tartışması açtım. Sayın Kalemli’ye, “bu tablolar tutanaklara geçmiyor, bu tabloda denildiği gibi... Bu grafikte denildiği gibi söyleniyor, ama, rakamlar geçmiyor; bunları lütfen verelim; Meclis Başkanlığı olarak temin edin; çünkü, bu, Meclis bütçe görüşmeleri; 18 Aralığa kadar bu rakamları bizim tartışmamız, didik didik etmemiz gerekiyor” dedim; ama, ne yazık ki, dün, Meclis Başkanlığına müracaat ettim. Bugün, Başbakanlık Özel Kalem Müdürüne müracaat ettim; bu tabloları, bu rakamları temin edemedi. Bu da gösteriyor ki, o gün, burada sunulan rakamlarda, tablolar ekrana yansıdığında tespit ettiğim çok ciddî hatalar vardı ve bir ciddî göz boyama uygulaması olarak değerlendirmiştim grafikleri. Nitekim, o hataları biraz sonra anlatacağım.
BAŞKAN – Sayın Çelebi bir dakikanızı rica edeyim. Eğer kendi tepegözünüzü kendiniz kullanırsanız -kullanabilirsiniz- ona müsaade edebilirim.
IŞIN ÇELEBİ (Devamla) – Şimdi, Sayın Başkan, Divanın bulunduğu yere çıkmam lazım; ancak, mikrofon, kurulan sisteme uygun olmuyor.
BAŞKAN – Efendim, seyyar mikrofon verelim elinize.
IŞIN ÇELEBİ (Devamla) – Ben halledeceğim.
Sayın Başbakan...
HALİT DUMANKAYA (İstanbul) – Sayın Başkan, bir dakika...
BAŞKAN – Efendim, arkadaşımız konuştu...
HALİT DUMANKAYA (İstanbul) – Demin vermiyorsunuz müsaadeyi, şimdi veriyorsunuz.
BAŞKAN – Efendim “yardımcı kullanmaya izin vermiyorum” dedim.
HALİT DUMANKAYA (İstanbul) – Terbiyesizlik oluyor şimdi o zaman!
BAŞKAN – Oturur musunuz yerinize, söz vermedim size!
MİRAÇ AKDOĞAN (Malatya) – Çifte standart uyguluyorsun sen Başkan!
HALİT DUMANKAYA (İstanbul) – “Müsaade vermiyorum” dersiniz, tamam...
MİRAÇ AKDOĞAN (Malatya) – Ayıp yahu!..
İBRAHİM YILMAZ (Kayseri) – 2 dakika önce İçtüzük müsait değil, 2 dakika sonra İçtüzük müsait...
IŞIN ÇELEBİ (Devamla) – Sayın Başkan, biz, Sayın Başbakanın o gün burada sunduğu takdim ettiği ve kendisi açısından çok değerli bilgileri -ki, bizim açımızdan da önem arz ediyor- temin edemedik. Ne yazık ki, pazartesi günü akşam saat 6’da burada sunulan rakamlar, çarşamba günü akşamı, şimdi saat 8,30’a geldiğimiz bir zamanda hâlâ elimizde yok. Demek ki, o rakamlar içinde ciddî tutarsızlıklar var; o rakamlar içinde ciddî göz boyama rakamları var ve bu rakamları şimdi düzeltme çalışması var ve düzelmiyor.
İSMAİL YILMAZ (İzmir) – Nereden fikir yürütüyorsun, bunların yanlış olduğuna dair?!
BAŞKAN – Yahu müdahale etmeyin arkadaşım. Allah, Allah... Sabahtan beri rahat oturmuyorsunuz orada.
İSMAİL YILMAZ (İzmir) – “Rakamlar düzeltiliyor” diyor ama!..
IŞIN ÇELEBİ (Devamla) – Biz, bugün defalarca Özel Kalem Müdürüne müracaat ettik “tablolar yeniden yapılıyor, tablolar yeniden hazırlanıyor” denildi; o gün hazırdı tablolar. O hazır tablolar, olduğu gibi Meclis Başkanlığına verilecekti ve biz de ondan yararlanacaktık; o anlamda fikir yürütüyorum.
Şimdi, eğer, bu değişiklik yapılmamışsa, mesele yok; bu değişiklik yapılmış veya yapılmamış olabilir; ama, benim kanaatim şu ana kadar -2 günden beri- 48 saat geçip de, hazır, kullanılan tabloları ele alamıyorsak, ciddî problem var.
Sayın Başkan, ben, öncelikle, Kırşehir Milletvekili olan arkadaşımız Mehmet Ali Altın’a Allah’tan rahmet, ailesine başsağlığı diliyorum.
Bugün, dışticaret; yani, ödemeler dengesi ve Gümrük Müsteşarlığını, gümrük birliği konusuna özdeşleştirerek bir konuşma düzeni oluşturdum; ama, çok net bir şey söylemek istiyorum : 1997 yılı bütçe görüşmeleri, 18 Aralık akşamına kadar Hükümetin bir karnesi niteliğindedir. Bugüne kadar, bu tartışmalarda, tespit ettiğim temel hadise, Hükümetin bir Türkiye stratejisinin ve programının olmadığıdır; Türkiye’ye bakışının net olmadığıdır.
Bu nedenle, 1997 yılı bütçe müzakereleri, ne yazık ki, çözümleri ve sorunları rahat tartışılabilen bir parlamentoda bir bütçe görüşmesi olmuyor. İşte, biraz önce örneğini yaşadığımız hadise de, biraz önce bu tabloları, bu rakamları elde edemeyişimiz de, Hükümetin, aslında bu rakamları veremeyişi de, Türkiye’ye dönük bir bakışı olmadığı, sorunları yeterince tespit edemediği ve çözümleri olmadığından kaynaklanıyor ve bu, bugün -Aralık 1996’da- Türkiye’de, siyasetle toplum arasında, millet arasında ciddî bir kopukluğa da yol açıyor.
Bu nedenle, ben, halkın, milletin, ödediği vergilerin nasıl ve nerede harcandığını görmek isteyeceğini; halkın, ödediği vergilerin nerelerde, nasıl kullanıldığını bilmek isteyeceğini bilen bir insan olarak, açıklığın, şeffaflığın ve dürüstlüğün, Türkiye’de her zamankinden çok daha önemli olduğunu görüyorum.
Bugün, Türkiye’de -şu tartışmalarda da görüyoruz ki- sorunların niteliği ve yapısı değişmektedir. Çok açık bir şey var, Türkiye’de otoriter eğilimli bir siyaset anlayışı daha etkin, daha geçerli olmaktadır ve Türkiye’de, bugün, her alanda şiddet öğesi hâkim unsur olmaktadır. Bu yüzden, milletle siyasetçi arasında kopukluk olmakta ve iktidarı yürütme görevini üstlenmiş kişiler, iktidarı kişiselleştirmektedirler. Demokrasi kuralları, hukuk devleti ilkeleri önemini yitirmektedir. Nitekim, yaşadığımız olaylar, bize, gayrimeşru mücadele araçlarının geçerli hale geldiğini göstermektedir. Gerçekler ve sorunlar karşısında gayrimeşru mücadele araçlarının kullanılması, siyasî partilerin toplumdan kopmasına, Türkiye’deki krizin ve şiddetin de artmasına yol açmaktadır.
Bu yapı, halkımızın, bize şu soruları sormasına neden olmaktadır: Bu bütçe tartışmalarında, bozulan gelir dağılımını düzeltecek bir uygulama var mı; siz, bunu görebiliyor musunuz dediklerinde, vereceğim cevap hayırdır. Sayın Başbakanın konuşma tutanağı burada; bu konuşma tutanağını, birkaç defa, çok ciddî inceledim; arkadaşlarımla üzerinde ciddî olarak çalıştım. Sayın Başbakanın 1997 bütçesi üzerindeki bu konuşmasında, gelir dağılımının düzelmeyeceğini, hayat pahalılığındaki artışın yavaşlamayacağını görüyorum. 1997 bütçesi, hayat pahalılığı problemine, sorununa çözüm getirmeyecek bir bütçedir; Sayın Başbakanın konuşmasından edindiğimiz çok net sonuç budur.
Enflasyon, bu bütçede duracak mıdır; insanlar, bu, yüzde 100’e varan enflasyon karşısında ezilirken, 1997 yılında rahatlayacaklar mıdır; Sayın Başbakanın bu konuşmasından, enflasyonun durmayacağı anlaşılmaktadır. Memurun, emeklinin geçinme düzeyi, işçinin, çiftçinin yaşama standardı yükselecek midir; bu konuşmada, bunların çözümü yoktur. Öğrencilerin, kadınların problemlerinin çözülmeyeceği, bu konuşmada görülmektedir. Terörün ve şiddetin arttığı bir Türkiye’de, altın stokçularına yüzde 6 ile af getirilirken, asgarî ücretli, Türkiye’de, yüzde 20 vergi ödemektedir.
Değerli arkadaşlarım, Sayın Başbakan, bu konuşmasında, Türkiye’nin, kişi başına düşen millî gelir açısından 57 nci sırada olduğunu söylerken, hangi yıldan hangi yıla geldiğini belirtmemiştir. Gerçekten, 1992 yılından sonra, Türkiye, millî gelir açısından -hem kişi başına gelir hem toplam millî gelir açısından- ciddî bir şekilde gerilemeye başlamıştır.
Biz, bugün, sorunları, gerçekleri, işimize geldiği gibi anlatamayız. Burada gördüğüm çok önemli bir hadise, bu konuşmada, Sayın Başbakan, sosyal güvenlik kurumlarının finansman ihtiyacının belinin kırılacağından söz etmektedir; ama, aynı 1997 yılı bütçesinde, sosyal güvenlik kurumlarının 570 trilyon finansman ihtiyacı söz konusudur; 1996 yılında da 360 trilyon açığı vardır ve finanse edilmiştir.
Bu konuşmada, Sayın Başbakan, yine, son on yıldan söz ederken, İtalya’dan, İspanya’dan, Güney Kore’den örnekler verirken, Türkiye’nin 1992 yılından sonra nasıl gerilediğini, gerçekleri, ortağıyla iyi geçinme pahasına görmezlikten gelmiştir.
Değerli arkadaşlarım, Türkiye enerji ihraç eden bir ülke iken, bugün, İran’dan ve Bulgaristan’dan enerji ithal eden bir ülke haline gelmiştir. Oysa, Anavatan Partisi, 1980 yılında kurulu güç itibariyle 5 bin megavat olan elektrik enerjisi gücü, 1983’te devraldığında 6 bin megavattır; 1992’de bunu, 6 bin megavattan 17 bin megavata, başlattığı projelerin bitmesiyle de 21 bin megavata çıkarmıştır.
Enerji ihraç eden bir ülke konumunda olan Türkiye, 1992’den sonra enerji, haberleşme altyapı yatırımlarının durmasıyla, bugün ciddî bir enerji darboğazıyla karşı karşıyadır.
Eğer, son yirmi yirmibeş yılda burada yapılan karşılaştırmaları yapacak olursak, Türkiye’nin 1975, 1976 ve 1977 yıllarında, petrol krizinden sonra içe kapanıp, üzerine düşen -verimlilik başta olmak üzere- gerekli projeleri ve uygulamaları yapmamış olması, Türkiye’yi 1980’de ciddî bir kirize sürüklemiştir.
Eğer, Güney Kore gibi, biz de, ölçek ekonomilerinden, ihracatı kalkınmanın motoru haline getiren politikalardan, verimlilik projelerinden, -1975, 1976 ve 1977 yıllarında başlayıp- TÜMOSAN gibi atıl duran projelere yönelmeseydik, hayalî temeller atmasaydık, Türkiye, bugün, Güney Kore gibi, çok ciddî ilerleyen ve gelişen bir ülke olurdu. Ayrıca, Güney Korede iyi bir örnek midir; demokrasi açısından tartışılabilir.
Sayın Başbakan, burada, 1996 yılı bütçe açığının 16 milyar dolar olduğunu söylüyor; bütçe açığını bugünkü kurla çarptığımız zaman, 1,7 katrilyon gibi bir rakam çıkmaktadır.
Değerli arkadaşlarım, biz, geçen hafta ekbütçe geçirdik ve 445 trilyonluk bir ekbütçeye imkân sağladık, kanunlaştırdık. Yani, 1996 yılında, bütçe açığının 1,3 katrilyon olacağını kabul ettik; ama, görüyorum ki, bütçe açığı, bu hesaplananın da üzerinde gerçekleşecektir. Nitekim, Sayın Başbakan, 31 Aralık itibariyle, dolar kurunun 104 bin lira olacağını söyledi; ama, bugün, doların kuru 105 bin lirayı geçmiş bulunuyor.
Değerli arkadaşlarım, hayaller güzeldir; ama, gerçekleşmesi de önemlidir. Ben, özellikle, Türkiye’de, hem bütçe açığının hem dışticaret açığının ciddî ölçüde patladığını gören bir insan olarak, 1997 yılında, Türkiye’nin, çok önemli sorunlarla karşılaşacağı konusunda uyarmak istiyorum. 1996 yılında dışticaret açığı 20 milyar dolara çıkmıştır; 1995 yılında bu açık 14 milyar dolardır ve 1997 yılında dışticaret açığının 20 milyar dolar düzeyinde kalacağı hesaplanmaktadır. Oysa, Türkiye, gümrük birliği sürecinde, kendi ülkesinde, kendi sanayicisine ve kendi insanına karşı, üzerine düşen görevleri yerine getirmediği için, Gümrük Kanunundan Rekabet Kuruluna kadar, birçok yasayı işletmediği için, 1996 yılı başına kadar, Türkiye’de 250 bin adet olan küçük ve orta ölçekli işletmelerin teknoloji düzeyini yükseltecek çalışmaları yapmadığı için, bugün, ciddî bir ithalat patlamasıyla karşı karşıya kalmıştır. Türkiye, bu ödemeler dengesi problemini, henüz, tam anlamıyla tartışmamaktadır; çünkü, Devlet İstatistik Enstitüsü de, gümrüklerde, henüz bu rakamları elde edememektedir. Sayın Bakan, Plan ve Bütçe Komisyonunda, İlk üç aylık rakamları açıklarken “işte, bilgisayar ağını kuramadık, software sistemini geliştiremedik” gibi, gerçekdışı ve yapılmaması daha büyük hata olan birtakım özürler öne sürmüşlerdir.
Değerli arkadaşlarım, Merkez Bankası da, ilk üç ayda, ödemeler dengesinin detayıyla ilgili bülteni yayınlamamıştır.
Bu, bizim, şu noktada ciddî olarak üzerinde durmamız gereken bir konuyu gündeme getirmektedir. Bu Hükümetin, ihracata dönük bir politikası yoktur. Bu Hükümetin, fason olarak, bugün, Avrupa Birliğinin, kendi üreticisine verdiği teşvikleri bile takip etme gücü yoktur. Avrupa Birliği, üreticisine teşvik verirken, bizde, sadece fuarlar gibi birtakım ciddî olduğu tartışmalı olan teşvikler uygulanılmaktadır.
Eximbank kredileri doğru dürüst çalışmamaktadır; vadeleri ve yapısı itibariyle sonuç getirici bir işlem değildir. Bugün enerji sıkıntılarıyla beraber, ihracatın, üretim kalitesi problemiyle beraber ciddî sorunlarla karşılaştığını görüyoruz. Avrupa Birliği, Gümrük Birliğine girdikten sonra, Türkiye’ye damping uygulamıştır; yüzde15-20 fiyat indirmiş, bugün 20 milyar dolar kabul edilen dışticaret açığının, bizim hesaplamalarımıza göre, 21-22 milyar dolar gibi bir noktaya sıçrayacağı görülmektedir; Türkiye açısından sorundur.
Biz, ihracatı, kalkınmanın motoru gören bir partiyiz, bir siyasî anlayışız. 1983’ten 1991’e kadar yaptığımız politika, Türkiye’nin dışa açık büyüme sürecinde çok önemli başarılar elde edeceğini göstermiştir. Bu anlamda biz, ihracatı, bir döviz getirici işlem olarak değil, kalkınmanın, büyümenin motoru, dinamiği olarak görüyoruz.
Değerli arkadaşlarım, kamu bankaları, bu anlamda yanlış kullanılmaktadır; kaynak paketine borç bulan kurumlar halinde kullanılmaktadır. Piyasalardan mevduat olarak yüzde 16 fazla faiz vererek, piyasalardan para toplanılmakta, Hazine, görev zararı ödemesiyle karşı karşıya kalmaktadır. Nitekim, Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası Genel Müdürü, bugünlerde, 384 trilyon lira alacağını, Hazineden alamadığını belirtmiştir. Düşünebiliyor musunuz; bu, 1 katrilyon aktifi olan bir kamu bankasının, 384 trilyon alacağını tahsil edemediğini gösteriyor; Hazinenin Bankalar Yeminli Murakıpları, bu konuda tedbir almak zorundadır. Kamu bankası olduğu için bu konuda işlem yapılamamaktadır; niçin bu banka Hazineden 384 trilyon alacaklıdır?
Değerli arkadaşlarım, ayrıca birliklerin üzerinde yaklaşık 30 trilyon yük vardır, 16 trilyon da DFİF’ten borçlanılmıştır; yani birliklerin üzerindeki yük, bugün 46 trilyondur. Ziraat Bankasının 384 trilyonluk açığı, Hazineden tahsil edemediği alacakları karşısında, birliklerin üzerindeki 46 trilyonluk yük, resmî belgelerde ortadadır; resmî belge de elimdedir ve size, bütün Türk milletine gösteriyorum.
Değerli arkadaşlarım, Sayın Başbakan bu konuşmasında, yatırımların, 36 yılın en büyük reel artışını verdiğini söylemektedir, ama Devlet Planlama Teşkilatının “Genel Ekonomik Hedefler ve Yatırımlar” kitabının 6 ncı sayfasına bakarsanız -ki bana slayt kullanma imkânı verilmiş olsaydı, bunları grafikler ve tablolarla çok daha net anlatacaktım- konsolide bütçe giderleri içinde, yatırımın payı 1991 yılında yüzde 9 iken, bu rakam 1995 yılında yüzde 5’e düşmüş, 1996 ve 1997 yılında yüzde 8’e çıkmıştır; yani reel olarak, 36 yılda görülen bir artış söz konusu değildir. İşte devletin resmî belgesi, işte Sayın Erbakan’ın konuşması, işte tablo... Burada bir artış söz konusu değildir. Sayın Başbakana bu bilgileri kim veriyorsa, doğru hesap etsin, versin ve ondan sonra bu tabloları da böyle getiremezsiniz. (ANAP sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlarım, burası ciddî bir kurum; burada yalanla dolanla iş olmaz. Burada, gülerek yalan söyleyen bir Hükümetin...(RP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN –Rica ederim... Lütfen...
IŞIN ÇELEBİ (Devamla) –...gülerek yalan söyleyen bir Hükümetin, her yalanını yüzüne vurmak benim temel görevimdir. (RP sıralarından “yalancı sensin” sesleri, gürültüler)
ÖMER EKİNCİ (Ankara) – Yalancı sensin!.
BAŞKAN - Efendim, rica ediyorum... Oturur musunuz...
IŞIN ÇELEBİ (Devamla) – Değerli arkadaşlarım... (RP sıralarından “yalancı sensin” sesleri, gürültüler)
BAŞKAN – Oturun lütfen... Oturun efendim... Rica ediyorum...
IŞIN ÇELEBİ (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, Türkiye’ye... Sayın Erbakan’ın bu konuşmasındaki rakamları söylüyorum... (RP sıralarından gürültüler)
CEMALETTİN LAFÇI (Amasya) – Yalancı sensin!
IŞIN ÇELEBİ (Devamla) – Sayın Erbakan’ın konuşmasını söylüyorum...
LÜTFİ YALMAN (Konya) – Böyle terbiyesizlik olur mu!
CEMALETTİN LAFÇI (Amasya) – Doğru konuş!
IŞIN ÇELEBİ (Devamla) – İstediğin kadar kız, istediğin kadar sinirlen; bu doğruları her zaman söylemeye devam edeceğim.
Değerli arkadaşlarım... (RP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Sayın Çelebi, bir dakikanızı rica ediyorum.
Sayın milletvekilleri, bakın, Refah Partisi Grubu iktidar Grubudur, Refah Partisi Grubunun, burada konuşulanlara tahammül etme zorunluluğu vardır; yani, burada, herkes gelir, konuşmasını yapar, bazısı bağırarak konuşur, bazısı da...
IŞIN ÇELEBİ (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, ben burada kaynak gösteriyorum... (RP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Sayın Çelebi, sürenizi durdurdum efendim; bir dakikanızı rica ediyorum.
Şimdi, arkadaşlar, bakın, bağırabilir de... Rahatsız oluyorsanız, buyurun gidin, kulislerde oturun; ama, burada oturarak, lütfen hatibe müdahale etmeyin. Rica ediyorum sizden... Arkadaşlar, iktidar partisi milletvekili olduğunuzu unutmayın... (RP sıralarından gürültüler)
LÜTFİ YALMAN (Konya) – Efendim, Sayın Başbakanı yalancılıkla suçluyor...
BAŞKAN – Efendim, Grup sözcünüz veya Hükümet çıkar, burada, buna cevap verir. Rica ediyorum... Rica ediyorum, düzeni bozmayalım.
Buyurun efendim.
IŞIN ÇELEBİ (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, burada Sayın Başbakan, konuşmasında, iç ve dışborç konusunda aysberkin bittiğini söyledi; grafiklerle açıkladı. Bu grafikler elimize geçseydi, daha somut konuşacaktık. Burada çok açık söylüyorum.
LÜTFİ YALMAN (Konya) – 1997’de bir kere...
IŞIN ÇELEBİ (Devamla) – Burada notlarda, açar okurum. (RP sıralarından gürültüler)
ÖMER EKİNCİ (Ankara) – Aç oku beyim, aç oku... Yalanı sen söylüyorsun!
BAŞKAN – Arkadaşlar, müdahale etmeyin...
IŞIN ÇELEBİ (Devamla) – Burada çok ciddî okuduğumuz bir şeyi söylüyorum.
ABDULKADİR ÖNCEL (Şanlıurfa) – Hiç okumamışsın.
LÜTFİ YALMAN (Konya) – Çok ciddî okuyorsun da, çok ciddî anlamıyorsun.
BAŞKAN – Efendim, böyle müdahale ederseniz, çalışmaya ara veririm bakın!.. Rica ediyorum...
IŞIN ÇELEBİ (Devamla) – 1990 yılında Türkiye’nin içborç stoku -Sayın Başbakan burada belirtmiyor- 22 milyar dolar, toplam borç stoku 42 trilyon; 1991’deki borç stoku 91 trilyon ve 4 bin lira kur, yine 22 milyar dolar düzeyinde...
RAMAZAN YENİDEDE (Denizli) – Sizin mirasınız...
IŞIN ÇELEBİ (Devamla) – Bizim mirasımız doğru.
1996 yılında, haziran sonu itibariyle Türkiye’nin dışborç stoku 2 katrilyon civarında, yine 22 milyar dolar, aralık sonunda Türkiye’nin dışborç stoku 3.4 katrilyona çıktı.
Değerli arkadaşlarım, Türkiye, içborç stokunu 6 ayda 40 milyar dolara katladı. Türkiye’nin dışborçları ise, 1990 yılında 49 milyar dolar, 1991 yılında 50 milyar dolar. (RP sıralarından “Rakamlara yalan söyletme” sesleri)
Bu Maliye Bakanlığının tablosu...Maliye Bakanlığının tablosu
BAHRİ ZENGİN (İstanbul) – 6 ay önceki dolar kuruyla şimdiki dolar kuru arasında fark çok...
BAŞKAN – Sayın Zengin, siz de çıkar, buradan doğru rakamları söylersiniz.
IŞIN ÇELEBİ (Devamla) – Bunlar, Maliye Bakanlığının tablosu ve rakamları; ben, hayatımda hiç rakam tahrifatı yapmadım, hayatımda yalan söylemedim. Kaynağı burada... (RP sıralarından “Yalan söylüyorsun” sesleri, gürültüler) Kaynağı burada...
BAŞKAN - Allah... Allah...
ÖMER EKİNCİ (Ankara) – Her tarafın yalan...
IŞIN ÇELEBİ (Devamla) – Bunlar Maliye Bakanlığının, kaynağı burada... Sayfa numarasını vereyim: Sayfa 102, sayfa 103 Maliye Bakanlığının “1996 yılı Ekonomik Raporu”
Değerli arkadaşlarım, Türkiye’nin 1990 yılında dışborcu 49 milyar dolar, 1991’de de 50 milyar dolar. Şimdi, 75 milyar dolar. Bunun gayri safî millî hâsılaya oranı yüzde 45 düzeyindeyken, 1996 sonunda yüzde 60’ı geçiyor. İşte, aysberkin esası burada, problem burada.
BAHRİ ZENGİN (İstanbul) – 1983’te kaç milyar dolardı Sayın Çelebi?
BAŞKAN – Sayın Zengin... Sayın zengin... Rica ederim...
BAHRİ ZENGİN (İstanbul) – 18 milyar dolardan 8 senede 50 milyar dolara çıkardınız.
BAŞKAN – Sayın Çelebi, bir saniyenizi rica ediyorum.
Sayın Zengin, bakınız, iki tane iktisatçı Bakanımız burada oturuyor. Eğer, onlara güvenmiyorsanız, onları bakanlıktan alalım, yerlerine sizi atayalım; ama, bırakın da, onlar, Hükümete yönelik tenkitlere cevap versinler efendim. (RP sıralarından alkışlar)
MUHAMMET POLAT (Aydın) – Atama yetkiniz yok.
BAŞKAN – Sayın Çelebi, buyurun efendim.
IŞIN ÇELEBİ (Devamla)– Değerli arkadaşlarım, özelleştirme açısından Türkiye’nin 1995’te 1996’da çok başarısız bir yıl geçirdiği açıktır. Özelleştirmenin bir haraç mezat işlemi olduğu ve burada verdiğimiz araştırma önergesiyle de işletme işletme özelleştirme yapılan kuruluşların verimlilik açısından analiz edilmesi gerektiğini belirttik. Yaptığımız çalışmalarda, özelleştirmenin, 1995 yılında 5 milyar dolarlık bir hedefe karşılık 350 milyon dolar olarak gerçekleştiğini; 1996 yılında da 5 milyar dolarlık hedefe karşılık 230 milyon dolar olarak gerçekleşerek, özelleştirmeyi, sadece haraç mezat satış işlemi olarak gören bir anlayışın, bunu, son derece başarısız kıldığını, burada, ne yazık ki, üzülerek belirtmek istiyorum. Oysa, özelleştirme, piyasaları geliştiren, rekabeti geliştiren, küçük ve orta ölçekli sanayiciye bugüne kadar o elde edilen 350 milyon doların aktarıldığı bir sistemi oluşturması gerekirdi ve bugüne kadar da, kanunda yer alan kamu bankalarının iki yıl içerisinde özelleştirilmesi gerekirdi.
Değerli arkadaşlarım, Türkiye, öyle bir güvensizlik ortamı içerisine girmiştir ki, yabancı sermaye girişi, ne yazık ki, 1 milyar dolar düzeyinden 94 milyon dolar düzeyine düşmüştür; bu da, Devlet Planlama Teşkilatının yıllık programında yer almaktadır.
Gördüğünüz gibi, bugün, bu Hükümetin, hiçbir ekonomik politikası ve görüşü yoktur. Artan bütçe açıkları, artan ödemeler dengesi açıklarının yanı sıra, terörün ve şiddetin arttığı bir dönemde, istikrar ve güven ortamı kalmamıştır. Enflasyonun yüzde 100’ler düzeyine çıktığı bir dönemde, bu Hükümetin, hiçbir politikası yoktur. Burada, küçük ve orta ölçekli sanayicilere, 250 bin KOBİ işletmesine 100 trilyon lira verileceği söylenirken, 1997 bütçesinde ayrılan pay 30 trilyon liradır; 1996 yılında ayrılan pay 5 trilyon liradır. Bugüne kadar Halk Bankasına 5 962 küçük ve orta ölçekli işletme başvurmuş, henüz bir kişi kredi almamıştır.
Değerli arkadaşlarım, bizim işimiz gerçeklerle; bizim işimiz, burada, gülerek yalan söyleyen, baskı yaparak gerçekleri değiştiren insanlara dur deme görevini, ülke adına, çocuklarımız adına yapmak zorundayız. (ANAP sıralarından alkışlar)
Bugün, Türkiye, yüksek faiz ve malî sistem içindeki artan içborçlar nedeniyle öyle bir noktaya gelmiştir ki, yüzde 135’lik faiziyle ve artan anormal ölçüdeki dışborç talebiyle, 1997 yılına girerken, ciddî problemlerle karşı karşıyadır.
Nitekim, gelir dağılımı açısından -1994 yılından sonra enflasyonun yüzde 150’yi geçmesiyle ve büyüme hızının eksi 6 gibi bir noktaya gelmesiyle- bugün, Türkiye’de, en üst gelir grubu olan toplam nüfusun yüzde 20’si, toplam gelirin yüzde 55’ini alırken, toplam nüfusun yüzde 80’i ne yazık ki, toplam gelirin yüzde 45’ini almaktadır.
Yine, yıllık programlarda belirtilen ücretlerde, memurun, işçinin, çiftçinin geçinme düzeyinin nasıl gerilediği, devletin resmî belgelerinde de belirlenmektedir.
Değerli arkadaşlarım, Türkiye’nin, çok yönlü yapısal sorunlarını çözecek ciddî bir programa ihtiyacı vardır. Enerjiden haberleşmeye ve altyapıya kadar -İran’dan, Bulgaristan’dan, elektrik enerjisi almaya başladığı bu noktada- kendi ufkunu yeniden açmak zorundadır.
Bu Hükümet, 1997 yılı bütçesinde yüzde 65 enflasyon hedefi öngörürken, Merkez Bankası Başkanı, para programını yüzde 70 enflasyonla hesap ettiğini söylemektedir. Burada, geçmişi iyi öğrenemeyenler, hatalarını tekrar ederler. Eğer, Merkez Bankası, yüzde 70 enflasyonla para programı yapıyorsa ve aylık enflasyon yüzde 5 gibi bir düzeye oturmuşsa, Türkiye’de yıllık yüzde 85 enflasyon olurken, 1996 yılında İspanya’da yüzde 3, Belçika’da yüzde 3, Yunanistan’da yüzde 8 gibi enflasyon oluyorsa, fiyat artışları beklentisi de devam ediyorsa, Türk ekonomisinde reel ekonomiye geçiş için ciddî sorunlar var demektir.
Burada, Sayın Başbakan reel ekonomiye geçmekten söz ediyor. Reel ekonomiye geçişin şartları, cari işlemler dengesinin düzelmesinden geçer; kamu kesimi finansman açığının azalmasından, yani, bütçe açığının sıfırlanmasından geçer; iç tasarrufların artmasından geçer ve en önemlisi de, bilgi toplumu ve sanayi toplumu olma yolunda yatırımların artmasından geçer.
BAŞKAN – Sayın Çelebi, 3 dakikanız var efendim.
IŞIN ÇELEBİ (Devamla) – Sayın Başkan, siyaset, toplumun moral değerlerinin mobilizasyonunu sağlayan bir faaliyet alanıdır. Politika, ciddî, siyaset, ciddî bir iştir; ama, ne yazık ki, Sayın Erbakan’ın, Malezya’da Türk Milleti için “bizde beyin yok” sözlerini ciddî söylediğini görüyorum, bu konuşmasını yaparken.
LÜTFİ YALMAN (Konya) – Öyle bir ifade kullanmadı.
IŞIN ÇELEBİ (Devamla) – “Tablolar verilecek” denildi, ortada yok. Dışticaret açığı büyüyor “Laleli piyasası bu problemi çözer” deniliyor, rakamlar, istatistikler ortada yok. Avrupa Birliğiyle yapılan Gümrük Birliği Anlaşması, Hükümetin kararsızlığı nedeniyle, ne evet ne de hayır diyen politikasıyla ortada kalmıştır. Gümrük Birliği Anlaşması ne devedir ne kuştur ve Hükümetin, Türkiye’ye karşı gümrük birliğinden doğan görevlerini yapmadığı için, gümrük kanununu çıkarmadığı için, Rekabet Kurulunu işletmediği için ve standartları temin eden kuruluşu, organizasyonu sağlamadığı için, küçük ve orta ölçekli sanayicilere 1994’te ve 1995’te yapması gereken işleri yapmadığı için, birlikleri modernize etmediği için, 1992 ve 1996 yılları hazırlık açısından boşa geçen yıllar olduğu için, bugün gümrük birliğini, sadece sloganlarla konuşulan bir halde bıraktık.
Burada, 1995 yılında, Sayın Başbakan Yardımcımız, Türkiye’den petrol boru hattının geçeceğini söyledi. Geçen hafta bu iddiaların hepsini boş çıkaran bir anlaşma oldu. Amerikalı Chevron firmasının Tengiz Havzasında çıkardığı Kazakistan petrolünü ve Rus petrolünü Karadenize taşımak üzere, Kazakistan Hükümeti ve Amerikalı Chevron firması arasında bir anlaşma yapıldı. Kazak, Azeri ve diğer ülke petrolleri Karadenize gelecek ve boğazlardan geçecek. Hükümet, Türkiye’ye garanti vermişti...
Ben, bütün bu sözlerimi, Türkiye ve Türk insanı gönülden yaralı olduğu için, içimden geldiği için söylüyorum, samimiyetle söylüyorum. Türkiye gönülden yaralı arkadaşlar; bu yalanlar karşısında gönülden yaralı. Türkiye, son yılların, kısa tarihinin en tartışmalı ve en kararsız hükümetiyle karşı karşıyadır. Türkiye’de, bundan sonra göreve gelecek hükümetler, kötüleşmeleri düzeltirken, yeni başarıya götürecek uygulamaları yapmadan önce, mevcut kötüleşmeleri, geriye gidişleri düzeltip, normal çıkış için belli bir rampaya gelmek zorundadır. Türkiye’de, bundan sonraki hükümetlerin görevi de, sorumluluğu da çok fazladır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Çelebi, size, 2 dakika eksüre veriyorum; lütfen, toparlayın.
IŞIN ÇELEBİ (Devamla) – Teşekkür ederim.
Türkiye, bu gelir dağılımı bozukluğuyla, bu enflasyon ve hayat pahalılığıyla, bu ödemeler dengesi açığıyla, gerçekten çok zor bir döneme giriyor. Biz, bu Hükümete, bir aydan beri, çeşitli yasa teklifleri çerçevesinde, bugünden yapması gereken orta vadeli uygulamaları için çok ciddî öneriler getiriyoruz. Bu akşam, görevini yapmış olan insanların gönül huzuruyla yatacağımızı da söylemek istiyorum. Bu bütçe görüşmeleri nedeniyle, 18 Aralığa kadar, her bütçede, uyarılarımızı yapmaya ve somut ve uygulanabilir projelerimizi sunmaya devam edeceğiz.
Ben, bu bütçenin, Türkiye için -herşeye rağmen- hayırlı uğurlu olmasını diler, hepinize saygılar, sevgiler sunarım. (ANAP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çelebi.
TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) – Sayın Başkan...
BAŞKAN – Buyurun.
TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) – Sayın Hatip, konuşmasında, Sayın Başbakana atfen “yalan söylüyor” diye bir tabir kullandılar.
BAŞKAN – Siz, Başbakanın vekili değilsiniz... (RP sıralarından gürültüler)
Bir dakika efendim...
TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) – Ben, grup başkanvekiliyim efendim...
BAŞKAN – Efendim öyle de... Şimdi, politikada, zaten çok klişeleşmiş bir laf bu. Ben, bunu, sataşma kabul etmiyorum...
TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) – Sayın Başkanım, müsaadenizle... Kısaca arz edeceğim, uzun zaman almayacağım.
Bir başbakana “yalan söylüyor” tabirini kullanarak, Büyük Millet Meclisinin mehabetine yakışmayan, bir milletvekiline yakışmayan bir tavır sergilemiştir; kendisini kınıyorum. (RP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar; ANAP sıralarından gürültüler)
AHMET DERİN (Kütahya) – Şovmendir zaten...
TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) – İkinci olarak, Başbakanlıktan, hâlâ birtakım tabloların gelmediğini, bununla da, Başbakanlığın birtakım tabloları değiştireceğini ifade ettiler. Bugün, bu tablolar, Başbakanlıktan, Başbakanlık Kanunlar ve Kararlar Genel Müdürlüğü vasıtasıyla Büyük Millet Meclisine gönderilmesi talep edilmiş, resmî bir yazıyla istenmiş; ancak,müsteşar olmadığı için, yarın gönderilebileceği ifade edilmiştir. (ANAP sıralarından “ne alakası var” sesleri; RP sıralarından gürültüler) Bunu da zabıtlara geçmesi için ifade ediyorum.
BAŞKAN – Bir dakika efendim... Tamam efendim, mesele anlaşıldı...
MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Gaziantep) – Terbiyesiz, haddini bil...(RP ve ANAP sıralarından gürültüler)
TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) – Efendim, müsaade eder misiniz...
BAŞKAN – Efendim, size söz vermedim. Lütfen, oturur musunuz...
TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) – Bir gruba bu kadar hakaret ettikten sonra bir iki konunun düzeltilmesi...
BAŞKAN – Hayır, Sayın Karamollaoğlu... Şimdi, Hükümet çıkar, cevap verir... Efendim, oturur musunuz... Sayın Karamollaoğlu, lütfen oturur musunuz... Size söz vermedim efendim...
MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Gaziantep) – Lan denilir mi!.. Lan diye hitap ediyor orada...
TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) – Ancak, kendisinin bu konuda...
BAŞKAN – Lütfen oturur musunuz...
Şimdi, değerli arkadaşlarım, Kanunlar Müdürlüğüne bakan arkadaşımız... (Gürültüler)
Efendim, rica ediyorum... Arkadaşlar, bakın, bütçeyi bitirmek zorundayız; yani, sinirlerinize hâkim olun... Sinirlenen arkadaşlarımız gitsin, bakın, kulislerde boş yer var, orada otursun.
TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) – Sayın Başkan, sinirlerime hâkimim...
BAŞKAN – Rica ediyorum efendim... Neyse...
LÜTFİ YALMAN (Konya) – Sayın Başkan, Sayın Işın Çelebi yalan söylüyor; Sayın Başbakan öyle bir ifadede bulunmadı...
BAŞKAN – Efendim, bakın, şimdi, Grup Başkanvekiliniz yalan söylenilmesini, hakaret diye, kınadı; siz de çıktınız “o yalan söylüyor” diyorsunuz... O zaman da o çıkar sizi kınar.
LÜTFİ YALMAN (Konya) – Bununla alakalı değil...
BAŞKAN – Rica ediyorum...
Şimdi, efendim, Başbakanlıktan, Kanunlar Müdürlüğüne telefon etmişler ve demişler ki : “Biz, o slaytları Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderecektik...” Yalnız, Sayın Karamollaoğlu’nun dediği gibi Müsteşar yokmuş. Aslında, Müsteşar olmazsa, Müsteşar Yardımcısı da imzalar; önemli değil (ANAP ve DSP sıralarından alkışlar) ama, burada slaytlarla... (Gürültüler)
Efendim, rica ediyorum...
Şimdi, burada slaytları işe karıştırırsanız, o zaman ne olur; buradaki bazı bilgiler tutanaklara geçmez ve bazı sonuçlar çıkar. Onun için, bizim uygulamalarımız yerindedir.
Sayın milletvekilleri, bakın, ben, Türkiye Büyük Millet Meclisinin saygınlığının üzerine toz kondurmak istemiyorum; o uğurda her türlü titizliği gösteriyorum. (DYP ve ANAP sıralarından alkışlar) Sayın ANAP’lı Grup Başkanvekili arkadaşlarım ileride bunu anlarlar. Yani, bunun yollarını çok fazla açmayalım; buradaki kurulu düzeni koruyalım; Meclisimiz daha saygınlık kazanır. Ben, bunu belirtmek istedim. Yoksa, herhangi bir gruba karşı art niyetim yok Sayın Başesgioğlu; size de büyük saygı duyuyorum üstelik.
MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) – Sağ olun, teşekkür ederim Sayın Başkanım. Şunu kabul edin, bu akşam Grubumuza bir haksızlık yaptınız; bu bir.
BAŞKAN – Yok efendim...
MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) – İkincisi; İçtüzük hükümlerini hiçe saydınız. Sizin 63 üncü madde konusunda hiç takdir hakkınız yok...
BAŞKAN – Ben, o konuda çok sertim; çünkü, tutumumda hiç yanlışlık olmadığı için tutumum hakkında müzakere açtırmıyorum.
İBRAHİM YILMAZ (Kayseri) – Peki, daha sonra niye müsaade ettiniz?
IŞIN ÇELEBİ (İzmir) – Sayın Başkan...
BAŞKAN – Buyurun.
IŞIN ÇELEBİ (İzmir) – Sayın Başbakanın, o tabloları buraya göndermesi için bir yazıya gerek yok. Kendisinin, konuşmada, tutanağın eki olarak vermesi gerekirdi, o gün vermesi gerekirdi. İki gün geçmesi, tamamen İçtüzüğe ve teamüllere aykırıdır.
BAŞKAN – Sayın Çelebi bakın, bazı şeyleri söylerken gerçekleri gözardı etmeyelim. O tablolar burada gösterildiği zaman, televizyonda da görüntüleri yayımlandı. O filmler var şimdi. Başbakanlık nasıl cesaret edip de onları değiştirebilir?!. Rica ediyorum...
ATİLÂ SAV (Hatay) – Meclis tutanağı Başbakanlıktan mı gelir?!.
BAŞKAN – Efendim, Başbakan burada vermemiş, oraya götürmüş, oradan istiyoruz.
ATİLÂ SAV (Hatay) – Arkadaşlarım haklıdırlar; bu tutanağın içeride olması lazım.
BAŞKAN – Zaten benim uygulamam değil Sayın Sav.
ATİLÂ SAV (Hatay) – Öyle diyorlar, öyle izahat veriyorlar.
BAŞKAN – ANAP Grubu adına ikinci konuşmayı İstanbul Milletvekili Sayın Yusuf Namoğlu yapacaklardır; buyurun.
Sayın Namoğlu, süreniz 10 dakikadır efendim.
Sporcu olduğunuzu da bildiğimiz için, süratle bu konuşmayı yapacaksınız.
ANAP GRUBU ADINA YUSUF NAMOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 1997 Yılı Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü Bütçesi üzerinde, Grubumun görüşlerini sunmak üzere huzurlarınızda bulunmaktayım; Yüce Meclisimize en derin saygılarımı sunarak sözlerime başlamak istiyorum.
Sözlerime başlamadan önce, bu ayın 14’ünde Dublin’de yapılacak olan Türkiye-Galler millî maçında Millî Takımımıza içten başarılar dileyerek ve Dünya Kupası elemelerinde bu maçı atlayarak, yüzümüzü ağartarak Türkiye’ye dönmelerini temenni ediyorum. (ANAP, RP ve DYP sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlarım, bu Meclise sunmuş olduğum, Türk sporunun, genel olarak, bütünüyle araştırılmasıyla ilgili bir araştırma önergem Meclisin gündemine alınmıştır. Dileğim, bunun, Meclis tarafından ivedilikle görüşülerek, gerçekten, Türk sporunun kanayan yaralarına, bu Meclisin, araştırmayla çözümler bulabilmesidir.
Burada, ben, ülkemizdeki gençlerin spor yapma olanaklarının, spor kulüplerinin ekonomik ve sosyal durumlarının, amatör sporcuların sorunlarının, sporcu yetiştirme merkezlerinin yetersizliğinin, lisanslı sporcu sayısının nüfusu benzer ülkelere göre az oluşunun nedenlerinin, sporcu yetiştirme merkezlerinin neden okullar olmadığının, ülkemizdeki tesis dağılımının, yerel yönetimler yasasının eksikliklerinin, 2004 yılı olimpiyatlarına talip olan ülkemizin hazırlıklarının ilerlemesinin tespitinin ve gerçeklerin ortaya çıkarılması amacıyla, Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 üncü maddesine göre bir araştırma önergesi verdim. Biraz evvel ifade ettiğim gibi, bunu ivedilikle görüşüp, Türk sporuna neşter atmamız gerekiyor.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; bir örnek vermek gerekirse, 65 milyonluk nüfusa sahip ülkemizde, bugün, spor adına gösterge olarak verilen şu satırlar, sporu yanlış anlatıyor bence: Örneğin, jimnastikte 35 kulüp, 705 sporcu; atletizmde 110 kulüp, 3 806 sporcu; hentbolde 163 kulüp, 6 800 sporcu. Nüfusumuzun yüzde 30’u 12 ilâ 24 yaş grubundadır; yani, genç bir nüfusa sahibiz. Bunu, bir araştırmayla ilgili, ünlü bir anlatımla ifade etmek istiyorum: “Ortada köklü araştırma verileri yoksa, düşüncelerin çarpışması olmaz ve geleceğin şimşekleri doğmaz.”
Değerli arkadaşlarım, 1997 bütçesine baktığımızda, genel olarak 6,8 katrilyonluk bütçede, 8,3 trilyon gibi bir rakamı görüyoruz. Beş yıl önce genel bütçe içerisindeki pay 1/500 idi, bugün ise bu pay yaklaşık 1/800’lere gelmiştir. Bu da, Türkiye Cumhuriyeti hükümetlerinin, yıllar geçtikçe, Türk gençliğine ve Türk sporuna, maalesef, gereken değeri vermediklerinin kanıtıdır.
Buna başka bir örnek vermek gerekirse; katma bütçeli idarelerin yüzde artış oranlarına bakıldığında, 65 katma bütçeli idare içerisinde, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü bütçesi 64 üncü sırayı almaktadır. Bu durumda tabiî ki, amatör spor kulüplerine yardım olarak -gülünç bir rakam- 15 milyar çıkar. Spor tesisleri yatırımına 1,4 trilyon, gençlik hizmetleri için 57 milyar, okul içi beden eğitimi ve spor hizmetleri için 46 milyar, spor eğitimi ve araştırma merkezleri hizmeti için 56 milyar gibi komik rakamlarla, Türk gençliğini, Türk sporcusunu yetiştiremezsiniz.
Değerli arkadaşlarım, ben, daha önceki bütçelerde de konuşmuştum. 1992 bütçesinde konuşurken, şu ifadeyi kullanmıştım: O zaman, Türk sporuna kaynak olarak fonlar vardı. Bu fonları, o zamanın Hükümeti kaldırdı; yanılmıyorsam, 45 tane fon bıraktı ve şu anda, Türk sporunu teşvik eden fon yoktur, bundan dolayı da kaynak yoktur. 1991 yılına; yani, 1983-1991 yılları ANAP Dönemine bakıldığında, o zaman 900’lerde olan Türkiye genelindeki spor tesisi sayısı, 9 800’lere çıkarılmıştı ve bunu çıkarırken de, bu fon kaynaklarından büyük ölçüde yararlanılmıştı. Yine hafızamızı geriye doğru götürdüğümüzde, çamur sahalar vardı; kapalı salonlar, atletizm pistleri ve sporcularımızın spor yapacağı spor tesisleri büyük ölçüde yoktu. İşte bu fonlardan yararlanarak, Türkiye’de, çamur sahalar yerine yeşil sahalar, kapalı salonlar, atletizm pistleri, yüzme havuzları yapılmıştır ve bugün Türkiye’de sporun başarısı, gençlerimizin, o yıllarda temeli atılarak bugünlere gelen tesislere sahip olması sayesinde olmuştur ve bu gençlerimiz, olimpiyatlarda ve diğer yarışmalarda başarı kazanmışlardır; çünkü, biliyoruz ki, bir sporcu, en az, beş yılla on yıl arasında yetişmektedir. Sporcuyu yetiştirmek için de, öncelikle, altyapı gerekmektedir.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; şimdi, bir önceki dönemin Hükümetinin; yani, ANAP döneminin dört aylık hükmet döneminde, Sayın Ersin Taranoğlu’nun başlatmak istediği; ama, bugün, maalesef, devam etmeyen bazı konulara değinmek istiyorum: Spor Toto ve Loto’nun bilgisayar sistemiyle oynatılması ihalesi 14 Temmuz 1996 tarihinde ilana çıkarılmış, 7 Temmuzda ANAP ayrılınca ihale iptal edilmiştir. Bunun nedenini anlamak mümkün değildir. Oysa, devletin cebinden bir kuruş çıkmayacaktı; çünkü, sistemi kuracak firma bu hâsılattan pay alacak; devletten bir kuruş çıkmadan, devletin geliri daha da artacak ve daha hızlı bir işlem yapacak bilgisayar sistemine geçilmiş olacaktı. Yine, o zaman, Spor Toto ve Loto’yu yap-işlet-devret modeliyle, Avrupa’daki sisteme benzer bir şekilde kuracak olan kişiler, bu sistemi kurduktan sonra, gelirini de hâsılatlardan belli bir yüzde pay alarak tedarik edeceklerdi ve bugün, Spor Toto ve Loto, tüm Avrupa ülkelerinde oynanma imkânı bulacaktı. Bu çalışmalar da maalesef durdurulmuştur.
BAŞKAN – Sayın Namoğlu, 1,5 dakika süreniz kaldı efendim.
YUSUF NAMOĞLU (Devamla) – O kadar çabuk mu geçti Sayın Başkanım?
Değerli arkadaşlarım, 1,5 dakika sürem kaldığı için, başlıklarla geçmek zorunda kalacağım.
Yine, Sayın Bakanın, Avrasya ve Karadeniz spor oyunları adı altında başlatmak istediği oyunlar için 3 ülkeden cevap gelmişti; ama, bu iş de gördüğüm kadarıyla, adım adım, yavaş yavaş gitmektedir.
Değerli arkadaşlarım, yine, geçmiş yıllarda, İstanbul’la ilgili, tesis fakiri olan İstanbul’la ilgili, Haliç kıyısında 10 tane futbol sahası yapılabilecek alan vardı. Üç yıldır uğraşılarım neticesinde, şu anda 6 tanesi yapılmış durumda. Tabiî ki, burada, sayın bakanların da yapmadaki yardımlarını inkâr etmemek gerekir.
Vefa ve Eyüp Statlarının çimlenmesini, Sayın Taranoğlu sağ olsun, o zaman başlattı; bugün, Vefa ve Eyüp Statları tamamen çimlenmiş, halı gibi sahalar olarak Türk sporcularının hizmetine sunulmuştur. Beylerbeyi’nde, şu anda, Sayın Bakanın başlattığı stat devam etmektedir; ama, bunların hepsi 12 milyonluk İstanbul için çok çok geride kalmaktadır. Oysa, Olimpiyat Kanununu çıkarırken olimpiyatların yakın bir zamanda...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Namoğlu, size 1 dakika eksüre veriyorum, konuşmanızı tamamlayın.
YUSUF NAMOĞLU (Devamla) – Sporcu torpili, Başkan.
BAŞKAN – Hayır, çok centilmence konuşuyorsunuz.
YUSUF NAMOĞLU (Devamla) – Olimpiyatları organize edemesek dahi, spor tesisi fakiri olan İstanbul’a, beş yıl önce Doğru Yol Partisinin çarşaf çarşaf ilanlarla verdiği 100 binlik stat sözünü olimpiyat kaynaklarından gerçekleştirebileceğini düşünüyordum; ama, maalesef, üç senedir bir kazma dahi vurulamadı ve o da böyle devam etmektedir. Oysa, olimpiyat oyunlarının gelirleri bellidir, kaynakları bellidir; bugün trilyonlar akmaktadır; ama, parayı toplamak da bir beceri işidir.
Bir de devleti küçültmek gerekir; bu bakımdan da statların belediyelere devredilmesiyle ilgili yine geçmiş dönemde başlatılan bir proje vardır. Buna somut örnek vermek gerekirse, Antalya Stadı Antalya Belediyesine verilmiştir; ışıklandırması için 150 milyar harcanmıştır, devletin kesesinden en azından 150 milyar gitmiştir. Buna benzer olarak, bugün, birçok spor kulübünün, tesisleri, yap-işlet-devret modeliyle alma düşünceleri vardır. Bildiğim kadarıyla da, son günlerde Galatasaray Kulübünün böyle bir talebi vardı; buna benzer kulüplerin talepleri karşılanmalıdır. Devlet, yatırım yapmalı; gençlere hizmetin dışında, diğer tesisleri işletmeden elini çekmek zorundadır diyorum.
Bir konuya daha değinmek istiyorum. Bugün statlardaki VIP (very important person çok önemli insanlar) salonlarına baktığımızda, kasabı orada, manavı orada, berberi orada. Bunları oraya kim sokuyor? Bunların denetimini kim yapacak? VIP denildiği anda kimler akla gelmektedir? Ama, bunun ötesinde de Türk sporuna gerçekten hizmet etmiş, Türk sporuna yatırımıyla hizmet etmiş olan insanların da, orada, göğsünü gere gere yerini alması gerekir. Bu bakımdan, bu salonların denetlenmesi gerektiğini; her maçta gördüğümüz iğrençliğin de ortadan kaldırılmasını temenni etmekteyim.
Yine, aynı şekilde, gençlerimizin ve ihtiyarlarımızın spor yapabileceği parkurların artırılması lazım. Bu bakımdan, Orman Bakanlığının, belediyelerimizin, Gençlik Spor Genel Müdürlüğümüzün, diyalog halinde, bu yeşil alanları, orman alanlarını, şehirlerimizde yürüyüş ve koşu parkuru olarak, insanlarımızın oksijen alabileceği alanlar olarak düzenlemeleri gerektiği inancındayım.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Son cümlenizi söyer misiniz.
YUSUF NAMOĞLU (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, 10 dakika konuşma süresi yetmiyor; birçok konu var.
Spor faaliyetlerinin uzun vadeli bir devlet politikasına oturtulması dileğiyle sözlerimi tamamlarken, 1997 yılı bütçesinin Türk sporuna hayırlı olmasını temenni eder, saygılar sunarım. (ANAP, RP ve DSP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Namoğlu.
Gerçekten, siz de sportmence ve konuya bağlı olarak bir konuşma yaptınız; teşekkür ediyorum.
Gruplar adına söz sırası, DYP Grubu adına Sayın Afyon Milletvekili Yaman Törüner’de; buyurun Sayın Törüner. (DYP sıralarından alkışlar)
Sayın Törüner, konuşma süresini, diğer sözcüyle eşit olarak mı kullanacaksınız?
YAMAN TÖRÜNER (Afyon) – Evet.
BAŞKAN – Peki; size 20 dakika süre veriyorum; buyurun efendim.
DYP GRUBU ADINA YAMAN TÖRÜNER (Afyon) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Dış Ticaret ve Gümrük Müsteşarlıkları bütçeleri nedeniyle, DYP Grubu adına söz almış bulunuyorum. 1997 yılı bütçesinin ülkemize hayırlı olmasını diler, şahsım ve Grubum adına Yüce Heyetinize saygılarımı sunarım.
Sayın milletvekilleri, biraz önce, Sayın Çelebi’nin yaptığı konuşmaya, sanıyorum ki, Sayın Bakan, daha sonra cevap verecekler, yalnız, ben, iki konuda görüşlerimi bildirmek istiyorum.
Bunlardan bir tanesi Türkiye’nin dışborçları... Sayın arkadaşlarım, eğer, teknik detayları bilemezseniz hata yaparsınız. Sayın Çelebi dediler ki : “Dışborçlar 50 milyar dolardan 75 milyar dolara çıkmıştır.” Doğrudur sayın arkadaşlarım; ama, aslında dışborçlarda net azalış vardır; çünkü, dışborçların içinde özel sektör ve devletin dışborçlarının toplam rakamı yer almaktadır. Biraz önce Türkiye’ye, reytingi düştüğü için dışborç verilemiyor diyorsunuz. Dışborç alamayan bir ülkenin dışborçları nasıl artmıştır?!.(DYP ve RP sıralarından alkışlar) Sayın arkadaşlarım, yanlış rakamlarla burada insanları kandırmayalım.
Yine, aynı şekilde, Türkiye’nin döviz rezervleri 17 milyar dolara çıktı; döviz rezerviyle dışborçları bir arada toplarsanız kamunun dışborçlarının gerçek anlamda düştüğünü görürsünüz.
İkinci bir konu, Sayın Başbakana atfedilen 104 bin liralık kur meselesidir. Sayın arkadaşlarım, kurlar, her zaman, pariteye göre hesaplanır; parite aynı kalırsa, kur 104 bin lira olur denilebilir. Sayın Başbakan konuştuğundan beri parite, dünya piyasalarında artmıştır; yani, doların marka olan muadeleti yükselmiştir; bu nedenle kurlar yükselmektedir. Yani, bir insan “104 bin” dedi diye tam 104 bin oldu, olmadı, yalancı, diye bunu suçlamanın hiçbir anlamı yoktur sayın arkadaşlarım. (DYP ve RP sıralarından alkışlar)
Döviz yokluğu ve devalüasyonlar, ülkemizde de uzun yıllar, yöneticilerin en büyük kâbusu oldu. Döviz yokluğu, başarılı bazı uygulamaları tamamıyla silip hükümet krizlerine sebep olabildi. Ülkemizdeki kurt politikacıların bile hâlâ en çekindikleri olgu, döviz yokluğudur. Hatta, rejim tartışmalarının devalüasyonları takip ettiği söylenir.
Döviz yokluğu ve devalüasyonlar 10-12 yılda bir kapımızı neden çaldı? Bunun sebebi, hükümetlerin, Merkez Bankası kaynaklarını kullanarak; yani, para basarak pasta dağıtması olmuştur. 1983’e kadar pasta dağıtma işlemi, orta vadeli kredilerle, ihracat kredileriyle ve sanayici kredileriyle oldu; 1983’ten sonraki dönemde, yani, ANAP döneminde de, ihracatta vergi iadesi, otoyol, baraj ihaleleri, müteahhitlik hizmetleri sayesinde gerçekleşmiştir. Serbestiden sık sık bahsedilse de, döviz ve faiz fiyatları hep kontrol edilerek, yüksek para basmalara rağmen, enflasyonlar, yapay olarak, olması gerekenin altında tutulabilmiştir.
İşte, iç döviz ve faiz fiyatları kontrol edilse bile, dış fiyatlar kontrol edilemeyince döviz yoklukları ve ani devalüasyonlarla karşılaştık.
1994 Ocak ayında patlayan kriz, aslında, bu 10 yıllık ısınmanın sonucudur. Bu kriz, beklenen bir gelişmeydi.
Sayın arkadaşlarım, biz bürokratken dahi, politikacılara, bu krizin geleceği raporlarını vermiştik ve krizle karşılaşmak istemeyen birçok politikacı ve bürokrat, işte bu nedenle koltuklarını bırakıp kaçmışlardı. (DYP ve RP sıralarından alkışlar) Bazılarımızın, belki yanılgıyla, belki kıskançlıkla, belki samimî, belki de bilinçli olarak acımasızca ve insafsızca elştirebildiği Çiller Hükümetleri, aslında bize artık, döviz yokluğu ve ani devalüasyonların yaşanmayacağı bir ekonomi yarattılar (DYP ve RP sıralarından alkışlar) tabiî, faiz ve döviz fiyatlarının kontrol edilmemesi şartıyla.
Neden mi; açıklayacağım sayın arkadaşlarım. Çünkü, bu hükümetlerden önceki dönemlerde, en yüksek Merkez Bankası rezervi 700 milyar dolar olabilmişken, 1995 seçimlerinden hemen önce, bu rezerv, yabancıları ve uluslararası kuruluşları bile şaşırtarak, 17 milyar dolar olmuştur, altın haric. Bu rezerv nedeniyle, ülkemize dışborç verilmeye devam edilmiş, yabancı sermaye girişleri sürmüş; ülke, bu yıl yaratılan politik çalkantıya dayanabilmiştir.
FERİDUN PEHLİVAN (Bursa) – Yatırımdan bahset, yatırımdan...
YAMAN TÖRÜNER (Devamla) – Geleceğim yatırımlara.
BAŞKAN – Müdahale etmeyelim arkadaşlar, rica ediyorum...
FERİDUN PEHLİVAN (Bursa) – Elektrik yok memlekette!... Bir metre yol mu yaptınız!...
BAŞKAN – Arkadaşlar, dinler misiniz... Rica ediyorum...
YAMAN TÖRÜNER (Devamla) – Sayın arkadaşlarım, ben sizleri dinledim.
Neden artık kolay kolay, döviz yokluğu ve ani devalüasyonlar yaşanmayacak; çünkü, Türkiye, dünyayla bütünleşiyor. Gümrük birliği, Karadeniz Ekonomik İşbirliği, Türkî Cumhuriyetlerle olan ilişkiler ve turizm, büyük ekonomik olanaklar sağlıyor. Laleli piyasası, Irak boru hattı, diğer boru hatları, Irak’la olan barter takas ticareti, artan taşımacılık hizmetlerinin kazandırdığı navlunlar, işçi dövizleri, dış müteahhitlik hizmetleri, sınır ticareti ülkemize milyarlarca dolar döviz akıtıyor.
İhracatımız, 1994 yılında yüzde 18, 1995 yılında yüzde 19,5 artmış; 1996 yılı ihracatının 24,5 milyar dolar ve artış hızının yüzde 13,2 olması bekleniyor. Aktif ihracatçı sayımız 17 bini aşmış, 169 ülkeye ihracat gerçekleştirilmiş.
1990 yılında gayri safî millî hâsılamızın yüzde 5’i olan ihracatımız, 1995 yılında gayri safî millî hâsılanın yüzde 13’üne erişebilmiş. 1994 yılında yüzde 20,9 oranında azalmış olan ithalatımız, 1995 yılında yüzde 53,5 artmış. Bu yıl ithalatın yüzde 26 artışla, 45 milyar dolar olacağı tahmin ediliyor. İthalatımızın yüzde 88’ini hammadde ve yatırım malları oluşturmakta. 1995 yılında yüzde 8,1; 1996’nın ilk altı ayında yüzde 10,2 oranında büyüyen, yüzde 80’in üzerinde kapasite kullanımına ulaşan ekonomimizde, bu sonuçların alınmasında ithalat artışının önemi vardır.
Dünya ile yaptığımız ticaret 1994 yılında 41,3 milyar dolar iken, 1995’te 57,3 milyar dolara ulaşmış. Bu yıl dışticaret hacminin 69,5 milyar dolar olması bekleniyor. İşte bu nedenlerle, Türkiye, dünyanın vazgeçilmez bir parçası haline geliyor sayın arkadaşlarım. Artık, kolay kolay, büyük hata yapmadıkça döviz krizi çıkmayacak; çünkü, faiz dışı bütçeler, iki yıldır, açık değil, fazla veriyor; çünkü, artık, üç yıldır, karşılıksız para basılarak pasta dağıtılmıyor. Kamu yatırımlarının gayrî sâfi millî hasıladaki payı 1991 yılında yüzde 7,5 iken, 1994’te yüzde 4,9, 1995’te 4,2 oluyor. 1996 yılında ise, bu payın yüzde 4,6 olması bekleniyor.
ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) – Başarı mı, bu, başarı mı?..
YAMAN TÖRÜNER (Devamla) – Yani, artık, devlet, yatırımlarını özel sektöre kaydırıyor, devlet küçültülüyor...
AYHAN GÜREL (Samsun) – Çok güzel!
ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) – Susurluk’ta büyütülüyor!..
YAMAN TÖRÜNER (Devamla) – ... yardımlar, teşvikler azaltıldı, KİT’ler kâr etmeye başladı. Artık, devletin yaptığı yatırımlarla övünmenin modası geçiyor arkadaşlar. Bazı arkadaşlarım, hâlâ, yaptıkları devlet yatırımlarıyla övünüyorlar. Bütün dünya, artık, bu sistemlerden vazgeçiyor, yatırımları özel sektöre yaptırıyor; ama, pastadan büyük paylar alıp, kolay yoldan zenginleşenlerin de, artık, bu imkânın kalmadığını bilmeleri lazım. Aslında, iyi ve tarafsız incelenirse, bu kaçınılmaz gelişme, onların da çıkarlarına uygundur.
Sayın milletvekilleri, ihracat teşviklerinin en önemlisi, enflasyon kadar kur artışının sağlanmasıdır. İhracatçıyı desteklediğini söyleyen Anavatan Partisi, 1988 yılından beri, ısrarlı olarak, kurları enflasyonun altında tutan politikalar izlemiştir. Kur düşük tutulunca, maliyetlerin, fiyatların ve enflasyonun düşeceğini zannetmişlerdir. Kârlar, her zaman, Hazine bonosu reel gelirleriyle yarıştığından; yani, insanlar, en az Hazine bonosu faizleri kadar kâr etmek istedikleri için, maliyetleri ve fiyatları düşürememişler; ama, bu politikaları nedeniyle, krizi ve sıcak parayı davet etmişlerdir.
YALÇIN GÜRTAN (Samsun) – Soğuğunu bile bulamıyoruz.
YAMAN TÖRÜNER (Devamla) – İşte, bu politikalarla, pasta dağıtma sevdası birleşince, meşhur rant ekonomisi ortaya çıkmıştır.
Muhterem arkadaşlarım, ihracatı desteklemek, global piyasaya entegrasyonla olur, oyunun uluslararası kurallarını uygulamakla olur. Gümrük Birliğine girişimiz bu nedenle önemlidir. Yıllar boyu, onlar ortak, biz pazar anlayışıyla, katılımımız engellenen Avrupa Birliğine dahil olabilmek için, ancak, bu yıl adım atılabilmiştir.
İhracatı desteklemek, küçük ve orta boy işletmeleri (KOBİ) ihracata yönlendirmekle olur. KOBİ’ler, halen, ekonomimizdeki toplam üretimin yüzde 37’sini, toplam istihdamın yüzde 46’sını sağlamaktadırlar. İşte, bu nedenle, Anadolu kaplanlarının, mevcut potansiyelinin ihracata yönlendirilmesi amacıyla kredi olanakları artırıldı, sektörel dışticaret şirketleri oluşturulmaya başlandı.
Bütçesini görüştüğümüz Dış Ticaret Müsteşarlığı, Aralık 1994’te ihracatı destekleme amacıyla kuruldu. Aslında, Gümrük Müsteşarlığı ve Eximbankın da katılımıyla, bir dışticaret bakanlığı oluşturulmasının da zamanı geldiğini kabul ediyorum.
Haziran 1995’te, uluslararası normlara uygun yatırım, üretim, ihracat zincirinin kurulmasına yönelik yeni bir teşvik sistemi, ihracatta devlet yardımları kararı devreye sokulmuştur.
Bu yıl, ihracatçılarımıza, dünya piyasaları hakkında doğru ve hızlı bilgi akışını sağlayabilmek amacıyla, Ticaret Bilgi Merkezi kurulduğunu bilgilerinize sunmak isterim.
Tekstil sektörümüzün, koruma kaybı nedeniyle, Gümrük Birliğinden olumsuz etkilenmemesi amacıyla, 19 ülke ile İthalatta Miktar Kısıtlaması Anlaşması imzalandı.
İsrail ile imzalanan Serbest Döviz Anlaşmasından sonra, şimdi de, Ocak 1997’de, benzer anlaşma Macaristan ile imzalanıyor; Romanya, Çek Cumhuriyeti, Slovakya, Bulgaristan, Polonya ve Baltık devletleriyle de görüşmeler sürüyor.
Temmuz 1996’da, Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğuyla imzalanan bir anlaşmayla, Avrupa Birliğiyle olan kömür ve çelik ticaretimiz tamamen serbestleşmiş bulunuyor.
İthalatta Haksız Rekabetin Önlenmesi Hakkında Kanunun, Dünya Ticaret Örgütü Kuruluş Anlaşmasına uyumlu hale getirilmesi amacıyla hazırlanan kanun tasarısı Parlamentoya sevk edilmiş vaziyettedir.
Eximbank tarafından ihracatın finansmanı amacıyla verilen kredilerin, halen yüzde 25 olan payının yüzde 50’lere çıkarılmasına çalışılmaktadır. Eximbank kredileriyle, ürün ve pazar çeşitlendirilmesiyle, Hükümet, ihracatı, ekonominin lokomatifi haline getirmektedir. Ancak, bütçeden yeterli kaynağın tahsis edilememiş olması nedeniyle, geçtiğimiz dönemde, ihracat teşviklerinin ödenmesinde, bizim de onaylayamayacağımız gecikmeler yaşandı. Bu gecikmeleri önlemek amacıyla, ihracat teşvikleriyle ilgili kaynağın, Dış Ticaret Müsteşarlığı bütçesi içine dahil edilmesi gerekiyor.
1995 yılında Türk serbest bölgelerin toplam dışticaret hacmi 3 milyar dolar olarak gerçekleşti. Dünya İhraç İşlem Bölgeleri Birliği (WEPZA), bizim serbest bölge uygulamalarımızı “çok başarılı” olarak değerlendiriyor.
Yine, 1996 yılında, fiilî olarak, Kıbrıs’la gümrük duvarları kaldırılmıştır. Bu da, yalnız Antalya ve Mersin’in değil, istanbul ve İzmir’in de sınır ticareti uygulamasına dahil edilmesiyle başarılmıştır. Yani, şu anda, Kıbrıslı ihracatçı, sanayici, tüccar, gümrüksüz olarak, isterse, İstanbul’a doğrudan uçakla, mallarını çürütmeden, bozmadan getirebilmektedir.
Sayın milletvekilleri, Meclisin bu döneminin ilk kanun tasarısı olarak Bakanlar Kuruluna sunduğumuz gümrük kanunu tasarısı hâlâ, Plan ve Bütçe Komisyonundan geçemedi. İhracat işlemlerini oniki günden iki saate indirecek olan bu kanunla artık ilgilenelim.
REFİK ARAS (İstanbul) – Kim mani oluyor?.. İlgilenin...
METİN ŞAHİN (Antalya) – Hükümet değil misiniz siz?
YAMAN TÖRÜNER (Devamla) – Efendim, bundan önceki Komisyon Başkanı, maalesef, ANAP’lıydı; onun tercihleri, öncelikleri farklıydı.
BAŞKAN – Arkadaşlar, müdahale etmeyelim. Rica ediyorum...
İBRAHİM YILMAZ (Kayseri) – Altı aydır Hükümet değil misiniz?..
YAMAN TÖRÜNER (Devamla) – Oniki günün finansman maliyeti 70 milyon dolara geliyor ve bu maliyetin fiyatlara yansıması, uluslararası rekabetimizi azaltıyor.
METİN ŞAHİN (Antalya) – Altı aydır Hükümeti siz yönetmiyor musunuz?
YAMAN TÖRÜNER (Devamla) – Yine, dahilde, hariçte, gümrük kontrolü altında, işleme, geçici muafiyet ve ithalat, transit rejimleri, geçici depolama, serbest dolaşıma giriş rejimi, ancak bu kanunla tam olarak uygulanabilecektir. Kısacası, bu kanun çıkmadıkça, Avrupa Birliğine üye ülkelerin ihracatçılarına sağlanan kolaylıkları, kendi ihracatçımıza sağlayamıyoruz.
AYHAN GÜREL (Samsun) – Kabul etmedi ki sizi...
YAMAN TÖRÜNER (Devamla) – Avrupa Birliği ile ülkemiz arasındaki ticarette uygulanacak kuralları düzenleyen köklü mevzuat, Temmuz 1996 tarihinden itibaren geçerli. Bulgaristan, Küba, Amerika Birleşik Devletleri, Rusya, Fransa, İsrail, Romanya, Ukrayna ve Slovakya ile çeşitli gümrük anlaşmaları imzalanmış veya imza aşamasına gelinmiş; ama, hâlâ gümrüklerin modernizasyonu ve otomasyonu projesi sürüncemede. Aslında, projenin pilot uygulaması, bazı İstanbul gümrüklerinde ve Ankara merkezde başladı. Otomasyon, gümrük işlemlerini basitleştiriyor, hızlandırıyor ve standardizasyonu sağlıyor; yeknesak uygulamalarla rüşvet tamamen önleniyor; tarife uygulaması ve kıymet tespiti hataları en aza indiriliyor; dışticaret verileri çok çabuk ve zamanında çıkarılabiliyor; ulusal ve uluslararası kuruluşlarla bilgi değişimi sağlanabiliyor; denetimler kolaylaşıyor.
Peki, proje neden sürüncemede; çünkü, şimdi, çok moda olan usulsüzlük iddiası ve denetim elamanlarının on aydır incelemeyi bitirememesi sonucu, otomasyon ve koordinasyon masası üyeleri, faaliyetlerini sürdürmenin, bürokratik teamüllere uygun düşmeyeceğini düşünerek çalışmalarına son vermek istiyorlar. Gecikmiş yargı, nasıl yargı değilse, gecikmiş denetim de denedim değildir. Bu inceleme bir an önce bitirilmelidir.
Sayın milletvekilleri, gümrüklerden sorumlu Bakan olarak görev yaptım. Öğrendim ki, gümrüklerdeki en büyük sorun ne rüşvettir ne de yolgeçen hanı olmasıdır.
HALİT DUMANKAYA (İstanbul) – Rüşvet sizin için önemli değil ki!..
YAMAN TÖRÜNER (Devamla) – En büyük sorun, sistemin, politik tayine alışmışlığıdır. Bakanlığım döneminde, üç imzalı olması gereken bazı tayin kararnameleri geciktirildi ve imzalanmadı.
HALİT DUMANKAYA (İstanbul) – Rüşvet sizi ilgilendirmez!..
YAMAN TÖRÜNER (Devamla) – Tayinlerin birçoğu için milletvekilleri ve bakanlar araya girdiler; ama, torpille hiçbir tayin yapmadım. Gümrüklerdeki bu politik tayin furyasına dur diyebilmek için, tayinler, mutlaka, kesin kurallara bağlanmalı ve bu kurallar, geciktirilmeden Meclise getirilmesi gereken Gümrük Teşkilat Kanun tasarısında yer almalıdır.
METİN ŞAHİN (Antalya) – Genel Başkanınla, Başbakana söyle bunları...
YAMAN TÖRÜNER (Devamla) – Gümrük ve gümrük muhafaza teşkilatları, yıllar boyunca eğitilmemiş, ihmal edilmiş, hor görülmüş, suçlanmıştır. Gümrüklü sahada, on onbeş ayrı bakanlığın görevlisi olduğu halde, işin koordinasyonu, vali yardımcıları tarafından yapıldığı halde, bütün kötülükler, bozukluklar, gümrükçülerden bilinmektedir.
Türkiye’nin ithalatının, ihracatının yapıldığı, milyonlarca yabancı turistin girdiği gümrük kapılarında çalışan 7 443 kişiden sadece yüzde 2’si lisan biliyor.
AYHAN GÜREL ((Samsun)– Siz getirdiniz onları...
YAMAN TÖRÜNER (Devamla) – Otomasyon projesiyle birlikte başlatılmış bulunan eğitim ve kalifiye eleman alma çalışmalarına çok süratle devam etme mecburiyeti vardır. Gümrük sorunu, işte, böyle halledilecektir.
BAŞKAN – Sayın Törüner, 2 dakikanız var efendim.
YAMAN TÖRÜNER (Devamla) – Bitiriyorum efendim; kalan zamanı, benden sonraki arkadaşım kullanır gerekirse.
Sözlerimi bitirirken, Hükümetimize ve değerli bürokratlara başarılar diler, 1997 bütçesinin ülkemize ve milletimize hayırlı olması dileğimi tekrarlar, saygılar sunarım. (DYP ve RP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Törüner.
DYP Grubu adına, ikinci konuşmayı yapmak üzere, Kocaeli Milletvekili Sayın İsmail Kalkandelen; buyurun efendim. (DYP sıralarında alkışlar)
Grubunuzun 22 dakika süresi kaldı.
DYP GRUBU ADINA İSMAİL KALKANDELEN (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Devlet İstatistik Enstitüsü ve Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü bütçeleriyle ilgili olarak, Doğru Yol Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; konuşmama başlamadan evvel, Yüce Meclisin siz değerli milletvekillerini saygıyla selamlarım.
Devlet İstatistik Enstitüsü, konumu ve görevi itibariyle, devlet idaresinde en önemli fonksiyonu olan bir kurumdur. İdarenin hedeflerini tespitte, önemi ve hataları düzeltmedeki etkisiyle, doğruyu tespit görevini üstlenir. Ana hedefi, istenilen istatistiksel veri ve bilgiyi, gereken biçim, yer ve zamanda, tekniğin getirdiği en az hatayla sağlamaktır.
Uluslararası küreselleşme sürecinde, rekabet ve bilgi akışının önemi dikkate alındığında, ekonomide, bilim ve kültürde ve diğer alanlarda, Devlet İstatistik Enstitüsünün yaptığı çalışmaların ne derece önemli olduğu ortaya çıkmaktadır. Bunları sıralarsak; gayri safi yurtiçi hâsıla sonuçları, iller itibariyle gayri safi hâsıla, ilçeler itibariyle gayri safi hâsıla, yabancı ziyaretçiler araştırması, illerdeki ekonomik ve sosyal göstergeler, imalat sanayiinde işyerleri yaşama süreleri, tekstil ve makine sektöründe envanter araştırması, çiftçinin ürün fiyatları indeksi, çiftçinin ödediği fiyatlar indeksi, tarımsal ücretler, çok göstergeli çocuk araştırması, çocuk suçlular veri tabanı, enerji sektörü teknoloji altyapısı, uluslararası göç projesi, yaşlı nüfusun dinamizm projesi, hane halkı tasarruf ve yatırım eğilimi, çevre istatistikleri, satın alma gücü paritesi gibi, sonuçları alınan projeleri itibariyle araştırmaları devam ettirilen çok sayıda çalışmalarıyla, faydaları ve öneminin büyük boyutta olduğunu görüyoruz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1926’da kuruluşundan bugüne dek gelişen, başarılı çalışmalarıyla önemli bir devlet kuruluşu haline gelen Devlet İstatistik Enstitüsü bütçesinin de, aynı gelişme ve yükümlenme parelelinde büyümesi şarttır. Bu büyüme, malî yönden önemli olduğu gibi, personel yönünden de gereklidir. Merkezde 718’i yüksekokul mezunu olmak üzere, 1305, taşrada ise 188’i yüksekokul mezunu olmak üzere 405 olan toplam 1710 personelin belli sayıda artırılması da gerekmektedir.
Ayrıca, 1995 yılına oranla artırılarak, 1996’da 1 trilyon 309 milyar lira olan bütçesi, belirtmeye çalıştığım olumlu tüm faaliyetlerini yapabilecek bir bütçe rakamına 1997 yılında ulaşmış görünüyor ki, bu rakam, yüzde 140 oranlı bir artışla 3 trilyon144 milyar TL. olmuştur.
Devlet İstatistik Enstitüsü bütçesinin hayırlı olması temennisiyle, bağlı olduğu Devlet Bakanı Sayın Profesör Doktor Sabri Tekir başta olmak üzere, Enstitü Başkanı Sayın Mehmet Sıddık Ensari ile şahsında tüm personeline başarılar dilerim. (DYP ve RP sıralarından alkışlar)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü bütçesiyle devam etmek istiyorum.
Anayasamızın 58 ve 59 uncu maddeleri, devletin, istiklâli ve cumhuriyetimizin emanet edildiği gençlerin, her yaştaki Türk vatandaşlarının, beden ve ruh sağlığını geliştirecek tedbirleri almasını emretmektedir. Ülkemiz nüfusunun büyük bölümünün genç olması nedeniyle de bu konu, daha da büyük önem kazanmaktadır.
İlkokullarımızdan üniversiteye, ayrıca okul dışı gençlerimizin ve tüm vatandaşlarımızın fizik, moral güç ve yeteneklerini geliştiren beden eğitimi ile spor faaliyeti yapmalarını sağlamak; gençliğin, boş zamanlarının değerlendirilmesine ilişkin hizmetleri yürütmek; eğitici ve sporcu elemanlar yetiştirmek; gerekli saha, tesis ve malzemeleri sağlamak ve bu tesislerin iyi işletilmesini temin etmek; sporcuların ve tüm spor yapanların sağlığıyla ilgili tesisleri sağlamak; sporun her branşında beynelmilel sahalarda ülkemizin temsil edilmesini temin ederek, başarılı olanları teşvik etmek ve ödüllendirmek, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün başlıca görevlerindendir.
Ayrıca, bugün, bütün dünyanın hassasiyetle üzerinde durduğu konu, insana yapılan yatırımdır. Burada, sporun, koruyucu sağlık hizmeti yaptığı da gözden uzak tutulmamalıdır. İşte, bundan dolayı, bütün ülkeler spora büyük önem vermekte ve daha büyük organizasyonlara yönelmektedirler. Bunun en büyük örneği olarak, bugüne kadar yapılmakta olan ve değişik kıtalarda organize edilen futbol, güreş, kayak, boks, atletizm, judo, karate, basketbol şampiyonalarını, Akdeniz Oyunlarını ve dünyanın tüm ülkelerinin katıldığı olimpiyatları organize etmek için, birbirleriyle âdeta yarışan ülkeleri görüyoruz. Bugüne kadar, uluslararası boyutta başarıyla organize edilen yarışlara ilave olarak, ülkemize olimpiyatları getirmeyi hedeflediğimizi ve olimpiyatla ilgili, Yüce Meclisimizden yasa çıkardığımızı gururla belirtmek istiyorum. Müspet gelişimler ve takibimiz sonucu, 2004 Olimpiyatlarının ülkemizde yapılması da gerçekleşmelidir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; geçtiğimiz on yılda, hükümetlerimizin, gençlik ve spor konusuna farklı ve özenle baktığını, bu desteğin, önce tesisleri, dolayısıyla sportif faaliyetlerde verimliliği, semere olarak da fark edilecek boyutlarda büyük başarılar getirdiğini görüyoruz. Ulus olarak, genç neslimiz büyük potansiyel oluşturmaktadır. Bu nedenle, eğitim ve kültür seviyesinin giderek yükselmesi, konunun bilincini artırmış ve ilgileri çoğaltmıştır. Tesisler konusunda, özellikle son beş yılda, Genel Müdürlüğün, imkânları en iyi şekilde değerlendirici gayretleriyle, çok sayıda spor tesisi bitirilmiştir. Kapalı spor salonları, yüzme havuzları, çim zeminli futbol sahaları, stadyumlar açılması ile ışıklandırma sistemleri, il hizmet binaları, yağlı güreş alanları, açık spor tesisleri, gençlik merkezleri bitirilerek halkın hizmetine açılmıştır. Önümüzdeki günlerde, 15 stadyum, tribünlü futbol sahası, 3 tane 1 500 kişilik kapalı spor salonu bitirilerek hizmete girmiş olacaktır.
Sayın Başkan, değerli üyeler; spor tesislerimizin sayılarının artırılması, özellikle de uluslararası standartlara çıkarılması çalışmaları da fevkalade önemlidir. Doğu ve güneydoğu bölgelerimizde, sportif faaliyetlere ilginin arttığını ve sporu uygulayıcılarda çoğalmayı görüyoruz. Bu bölgelerimize spor tesisleri yapma konusundaki yatırımlar süratle bitirilmeli, spor yapacak gençlerimizin hizmetine açılması da sağlanmalıdır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğümüzün 1997 yılı yatırımlarına baktığımızda, devam eden 223 proje ile 49 yeni projeyi görüyoruz. Bu yatırımlara talep edilen ödenek 6,2 trilyon, bütçeden verilen ödenek ise 1,4 trilyondur. Buradan, şunu ifade etmek istiyorum: Hem gelecekte olimpiyat diyoruz hem de gençliğimiz spor yapsın diyoruz; ayrıca da, uluslararası sportif platformlarda çok sayıda başarı bekliyoruz. Bu istediklerimizin hepsi doğrudur. O zaman, bu ödenek de yetmez. Bu ödeneğin artırılması, istenen miktara çıkarılması gerekmektedir. Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün içerisinde bulunduğu yatırım proje stoku, ekonomik şartlar ve göstergeler ele alındığında, sonucu açısından umut vermemektedir. Mevcut yatırımların, ayrılan parasal ölçülerle bitirilmesi, sayılı yılları gerektiriyor. Bu tablo, elbette, iç açıcı değildir.
Bu konuya alternatif çareler de vardır; ben, bunları sırasıyla sayıyorum: Yatırım proje stokuna, hassas ve seçici bakılmalı; büyük-küçük yatırım planlamasında, kaynak-ihtiyaç dengesi ciddîye alınmalı; siyasî taleplerde de, tesislerin verimlilik ölçüleri aranmalıdır. Yatırımların, atıl olmayıp, kazanç getirisi de dikkate alınmalıdır. Kullanılmayan spor tesisleri, gayrımenkullerin satışları gibi, gelir artırıcı önlemler alınmalıdır. İllerde satılacak değerli gayrimenkullerden sağlanan gelirin tamamı ise, o ildeki spor tesisleri yatırımında kullanılmak üzere, Bakanlıkça, il valilikleri emrine verilebilir.
Mevcut bütçe imkânlarıyla, yatırım hizmetlerini istenen düzeyde yürütmek mümkün değildir. Ödenek, nakit akışı, Hazine - Maliye arası bürokrasi nedeniyle gecikmelere neden olmakta, termin planı etkilenmektedir.
Spor tesislerimizin işletilmesinde de, modern işletmecilik anlayışı, her tesisin kendi amortisman giderlerini sağlayacak yeni bir anlayış getirilmelidir. Bu takdirde, yeni projeler ve inşaatı devam eden tesisler bitirilerek gençlerimizin hizmetine girmesi gerçekleşir, tesislerimiz de istenilen yapıda oluşur ve yaşam bulur. Mevcut spor tesislerimizin değişen ve gelişen spor müsabaka kuralları ve ihtiyaçlarına uygun hale getirilmesi de ayrıca gerçekleştirilmelidir.
Büyük stadyumlarımız da, başta futbol olmak üzere, diğer branşlarda da gece müsabakalarının yapılabilmesi için aydınlatma sistemlerinin çoğaltılması çok önemli bir konudur.
Şehirlerimizde, beldelerimizde ve köylerimizde gençlerimizin serbest zamanlarını spor yoluyla değerlendirebilmeleri için, her köye ve semte, kısa sürede hizmete sunulacak açık spor alanları yapımına hız verilmeli, konu için sponsor firmalar, sanayi kuruluşları, genel müdürlüğümüzün özel girişimleriyle sağlanıp, desteği teşvik edilebilir. Ayrıca, belde, ilçe, il ve büyükşehir belediyeleriyle spor ilçe ve il müdürlükleri, yörede faaliyet gösteren işadamları ve sanayi kuruluşlarıyla da işbirliği yapılabilir.
Spor tesislerimizin araç, gereç, techizat, elektronik skorbord cihaz ihtiyacı olanlarının sayısının çok olduğunu görüyoruz. Bunların öncelikli olanlarının da tamamlanması gerekmektedir.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü, yukarıda saymaya çalıştığım koşulların üstesinden gelecek yapıdadır. Bağlı bulunduğu Devlet Bakanlığından aldığı güçle, görevlerini azami ölçüde yapma gayretindedir.
Başta gençlik olmak üzere, tüm ulusumuza spor yapmayı da özendirmeliyiz.
Sporun her branşında, Türkiye Cumhuriyetinden, dünyaya daha fazla şampiyonlar ve başarı mesajları veren, sadece “sorumlu” değil, bizzat gençlik ve spor bakanlığı’nın kurulması gerekmektedir. Bu konunun gerçekleşmesi, gençlerimiz ve sporcularımız için çok önemli bir adımdır. Böylece, temel hedeflerde öncelikler ortaya konulacak, müsteşarlık sistemi oluşacaktır. Bakanlığın ihdasını içtenlikle istiyor ve bir an önce oluşmasını da diliyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğümüzün başarılarla dolu çalışmaları büyük özveridir. Kendilerini her zaman takdirle izliyorum; çünkü, onlardan, ne belediyeler, şehir planlarını hazırlarken görüş alırlar ne de Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı, Millî Eğitim Bakanlığı, toplukonut, organize sanayi bölgeleri, küçük sanayi siteleri, eğitim kurumları, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü Yasasının 26/2, 26/4 üncü maddelerine göre, spor alanı ve tesis kurulması mecburiyetine rağmen, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğüyle işbirliğine tam anlamıyla gitmemektedirler. Bu yerlerdeki tesislerin çoğu kâğıt üzerindedir, çoğunun kullanımları düşük seviyededir. Bu tür çalışmalar ve yatırımlarla, tesisler bünyesinde oluşmuş ve oluşacak spor tesislerinden yararlanma oranının yukarıya çekilmesi için başlatılan proje tamamlanıp kısa süre sonra uygulamaya da geçirilmelidir.
Hükümet olarak, Başbakanımızdan bakanlara, milletvekillerimizden bürokratlarımıza seçtiğimiz hedef, halkımıza en iyi hizmeti verebilmektir. Bütçesi görüşülen, söz aldığım Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü, başta Devlet Bakanımız Sayın Bahattin Şeker ve uhdesindeki Genel Müdürümüz Sayın Gazanfer Doğu olmak üzere, yardımcılarından, teşkilatlarımızdaki il ve ilçe müdürlerimize kadar, tesislerimizin yaşatıcıları değerli çalışanların tek bir hedefleri var: Büyük Atatürk’ün övdüğü sporcu gençlerimize spor sahalarını sunmak; her branşın federasyonu ile çalıştırıcıları, illerden Türkiye şampiyonları, Türkiyemizden de başta, geleneksel sporumuz güreş olmak üzere, bugüne kadar olduğu gibi, bundan sonra da çok sayıda boks, tekvando ve diğer ferdi branşlarda, Balkan, Avrupa, dünya ve olimpiyat şampiyonları çıkarmayı, ayrıca, takım olarak da güreşte, diğer branşlarda ve futbol, basketbol, voleybol dallarında Avrupa kupalarında ve dünya şampiyonalarında başarıyı sağlamak...
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1997 yılında, gençlik ve spor için öngörülen hedefler ve projeler başarılı hizmetlerin geleceğini müjdelemektedir. Yüce Meclisimizin, bu hedefler için, diğer bütçelere olduğu gibi, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü bütçesi için de azami tahsisi sağlayacağına inanıyorum.
1997 yılında, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün, çalışmalarını daha da başarılı sürdüreceğine yürekten inanıyorum. Sayın Bakanımı ve onun şahsında Genel Müdürlük ve tüm mensuplarını içtenlikle kutluyor, 1997 bütçelerinin hayırlı olmasını diliyor ve Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (DYP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kalkandelen.
Sayın milletvekilleri, böylece, bütçeler üzerinde gruplar adına yapılan konuşmalar bitmiştir.
Daha önce yapılan bildirim nedeniyle, bu bütçelerle ilgili olarak soru sorma işlemi de sona ermiştir.
Şimdi, şahıslar adına konuşmalara geçiyoruz.
Sayın Ömer Özyılmaz arkadaşımız, gönderdiği bir pusulayla, konuşma sırasını Sayın Abdullah Örnek’e devrettiğini belirtmiştir.
Bütçenin lehinde, Yozgat Milletvekili Sayın Abdullah Örnek.
Süreniz 10 dakika efendim.
Buyurun.
ABDULLAH ÖRNEK (Yozgat) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü bütçesi üzerinde, lehte olmak üzere, şahsım adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlarım.
Bu arada, aramızdan birkaç gün önce ayrılarak ebediyete intikal etmiş olan Kırşehir Milletvekilimiz Merhum Mehmet Ali Altın’a Cenabı Hak’tan rahmet, kederli ailesine ve Anavatan Grubuna başsağlığı diliyorum.
Değerli arkadaşlar, ben, bu bölümde, özellikle gençlik ve gençliğin problemleri, bunların çözüm yolları ve 54 üncü Cumhuriyet Hükümetinin gençlerle ilgili olarak yaptığı çalışmaları özetle arz etmek istiyorum.
Bilindiği gibi, bugün, ülkemizde sevinilecek ve güven duyulacak bir gençlik kadrosuna sahibiz. Yaklaşık 22 milyon genci olan bir ülke olarak Avrupa’da birinci sırayı almaktayız. Bu, bizim için büyük bir şans ve övünç kaynağıdır; ancak, bu şansı değerlendirmek ve bu potansiyeli geleceğimiz için en iyi şekilde kullanmak durumundayız. Nüfusumuzun neredeyse yarısını teşkil eden bu oran, birçok Avrupa ülkesinin tüm nüfusundan fazladır. Bu nedenle, gençlerimizin birbirlerini sevmelerini, saymalarını sağlamayı, millet ve vatan sevgisini onların gönüllerine yerleştirmeyi en büyük görev bilmeliyiz.
Anayasamızın 58 inci maddesinde “devlet, gençleri alkol düşkünlüğünden, uyuşturucu maddelerden, suçluluk, kumar ve benzeri kötü alışkanlıklardan ve cehaletten korumak için gerekli tedbirleri alır” hükmü bulunmaktadır.
Gençliğimize sahip çıkmak, elbette bizim en önemli görevlerimiz arasındadır. Bu gençliği millî ve manevî duygularla donatmak; onların, tarihine, kültürüne, örf ve âdetlerine, inançlarına sahip çıkarak, bunları yaşayan ve yaşatmak için mücadele veren insanlar olarak yetiştirmek ve bunun için de her türlü tedbiri almak, sorumlu kişiler olarak üzerimize düşen en büyük borçtur.
Bugüne kadar uygulanan politikalar sonucunda, maalesef geleceğimizin teminatı olan bu gençler hep geri planda bırakılmışlar; böylece, içkinin, kumarın, uyuşturucunun ve fuhuşun kucağına itilmişlerdir. Bugüne kadar verilen eğitimlerin taklitçi ve materyalist bir yönde bulunması, gençliğimizin büyük bir bölümünün millî ve manevî değerlerden uzak yetiştirilmesi, bugünkü ürpertici tabloyu ortaya çıkarmıştır.
Millet olarak hep birlikte izlediğimiz ve bir daha olmasını asla istemediğimiz çok kötü olaylara, gençliğimiz, maalesef alet edilmiştir. Bunun sonucunda, binlerce gencimiz, hayatının baharında yok olup gitmiştir.
Üniversitelerimizde son zamanlarda gördüğümüz sahneler, yine, birtakım şer odakların gençliğimizi hedef aldığını göstermektedir. Artık, defalarca izlediğimiz bu filmi bir daha görmek istemiyoruz. Yüce dinimizin esaslarında da belirtilen sevgi, kardeşlik ve hoşgörü ortamının, üniversitelerimizde ve tüm ülkemizde oluşmasını, toplum olarak arzu etmekteyiz.
Sayın Başkan, değerli üyeler; maalesef, gençliğimizin kötü alışkanlıklara başlama yaş seviyeleri her geçen yıl daha aşağılara inmektedir. Bugün, Türkiye’de, sigaraya başlama yaşı 9’a, içkiye alışma yaşı 14’e, uyuşturucu kullanmaya başlama yaşı da 17’ye kadar inmiş gözükmektedir. Bu korkunç tablo hepimizi düşündürmelidir. Bu durumda, alkol ve uyuşturucu madde alışkanlıklarıyla mücadeleyi, devletin, millî bir mecburiyet olarak ele alması; kanun yapıcılarının da, Anayasa gereği olarak, devlete ve ilgili teşekküllere vazife vermesi, sorumluluklar yüklemesi kaçınılmaz bir görev olarak ortadadır.
Gençlik ve gençliğin problemlerini, ülkemizin geleceği açısından, her zaman göz önünde bulundurmak ve buna göre araştırma, planlama, teşkilanlandırma ve uygulamalara hız vermek durumundayız.
Gençlik dönemi, kişinin, büyüme ve gelişmesinin en hızlı ve karmaşık olduğu dönemlerden birisidir. Beden ve ruhî yönden gelişmesini bu dönemde tamamlayacak olan gencin, sosyal hayatı da oldukça karmaşıktır. Ailesinin yakın çevresi dışında yeni çevrelere uyum sağlamada, bu dönemde kazandıkları, öğrendikleri veyahut da kaybedecekleriyle ilerideki hayatlarının ana çizgisini oluştururlar.
Millet olarak bizim hedefimiz, gençliğimizin, bedence sağlam, fikir olarak uyanık, ahlaken dürüst, yapıcı, üretici ve birbirlerini seven, sayan, birbirlerine karşı hoşgörüyle yaklaşan vatandaşlar olarak yetiştirilmeleridir. Gençler, toplumumuzun en değerli varlığı ve hazineleridir. Bugün, bütün dünyada olduğu gibi, ülkemiz gençliğini de etkileyen, çeşitli psikolojik, fizyolojik ve sosyal yapısının özellikleri vardır. Eğitimleri, ihtiyaçları, gerilimleri ile çok karmaşık problemleri, bu etkilenmede rol oynamaktadır. Bunlar elbette olacaktır; önemli olan, gençliğimizin ihtiyaçları ve problemleri üzerine kararlılıkla eğilmek ve bunları giderici köklü tedbirleri alabilmektir.
Gençlik yılları, insanın en kıymetli ve değerli yıllarıdır. Bu nedenle, bunun kıymetini bilmek ve her türlü kötü alışkanlıklardan korunmak, gençlerimizin en önemli görevi olmalıdır. Aynı zamanda, çeşitli uyuşturucular da, bugün gençliğimizi tehdit eden büyük bir hastalıktır. Tarihin hiçbir döneminde, tabiî afetler de dahil olmak üzere, hiçbir felaket, günümüzdeki insanlığı, alkol ve uyuşturucu salgını kadar tehdit eden bir problem haline gelmemiştir.
Genellikle Batı ülkelerinde çok büyük boyutlara ulaşan uyuşturucu kullanma alışkanlığı, maalesef, ülkemizde de gençliğimiz için büyük bir problem haline gelmiştir. Özellikle, millî ve manevî değerlerden yoksun, kişisel yapısı zayıf birçok gencin, içerisinde bulundukları sıkıntılardan kurtulabilmek için, ruh ve beden sağlığı açısından son derece zararlı etkisi olan uyuşturucu maddelerden medet umdukları görülmüştür. Toplumda işlenen suçların niteliğine baktığımızda, büyük bir çoğunluğunun, alkol ve uyuşturucu kullananlar tarafından işlendiği de görülmektedir.
Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün bütçesini görüştüğümüz şu sırada, gençlerimize her sahada sahip çıkmamızın ve onları yüksek ideal ve fikirlerle donatarak yetiştirmemizin ne kadar önemli olduğunu söylemeye gerek bile yoktur; fakat, bugünkü uygulamalarda, bu, yüksek ilim ve fikir verilmesi gereken gençlerimizin en tabi haklarını bile, maalesef, kendilerine verememişiz ve onların ortadaki birçok problemine çözüm getirememişiz.
Bugün, inancından dolayı, sadece manevî düşüncesiyle, itikaden başını kapatan öğrencilere yüksekokullarda ve üniversitelerde yapılan işkenceyi hep birlikte izliyoruz, görüyoruz. En son örneği de, İstanbul Cerrahpaşa Tıp Fakültesinde meydana gelen hadisedir ki, gerçekten, bu tablo çok korkunç ve iğrenç, aynı zamanda, bu fiili işleyen şahıslar için de utanç verici, kara bir tablodur. Bu geri ve kara düşüncenin sahipleri, elbette, bu zalimliklerinin cevabını alacaklardır. 54 üncü Cumhuriyet Hükümeti, bu probleme köklü bir çözüm mutlaka getirecektir.
Değerli arkadaşlar, bugüne kadar, ülkemizin insanlarını sağcı solcu, laik antilaik, Alevî Sünnî, açık kapalı diye kamplara bölerek kargaşa çıkarmak isteyen şer mihrakların oyun ve tuzaklarını bu Hükümet ve bu gençlik elbette bozacaktır ve bu oyunlara kesinlikle düşmeyecektir. İnsanlara fikirle karşılık veremeyenler, herkesi, kendileri gibi katı, inkârcı ve fikirden yoksun görmek isteyen, kelaynak kuşları gibi nesilleri tükenmeye yüz tutmuş bu mihraklar şunu bilmelidirler ki, Allah’ın izniyle, gelen bu gençlik, onları da, saplanmış oldukları bataklıktan; sevgi, kardeşlik, hoşgörü ve ilimle çıkarıp, gerçeğin ışığına kavuşturacaktır. (RP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Örnek, 1 dakikanız var efendim.
ABDULLAH ÖRNEK (Devamla) – Sayın Başkan, değerli üyeler; Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün 1997 bütçesine baktığımızda, 8 trilyon 327 milyar 201 milyon olarak gerçekleştiğini görmekteyiz. Geçen yıla nazaran yaklaşık yüzde 100’e yakın bir artış söz konusudur. Bu durumda, bu Hükümetin gençlik ve sporla ilgili düşüncelerini bu hadise ortaya koymaktadır.
Muhterem Genel Başkanımız ve Başbakanımız Profesör Doktor Necmettin Erbakan, belediye başkanlarına hitaben geçtiğimiz günlerde “bu aziz millete yapacağımız hayırlı ve faydalı hizmetlerde, artık, iktidarla yarışa gireceksiniz. Kamuoyunun da bildiği gibi, artık, iktidarda beş aya yakın bir süredir millî görüşün temsilcileri de var. Haydin, hayırlı işlerde yarışa girelim” dediğini hep birlikte duydunuz. Zaten, belediyeler ve yerel yönetimlerle merkezî Hükümet, hayırlı işlerde hep yarışmakta, aziz milletimiz de bunu takip etmekte. Nitekim, bunların güzel örneklerinden bir tanesini...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Örnek, size 1 dakika süre veriyorum; son cümlenizi söyleyin efendim.
ABDULLAH ÖRNEK (Devamla) – İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanımız, 26 binden fazla öğrenciye 654 milyar liralık destek vererek onların gönüllerini almış ve milletin vermiş olduğu bu parayı kendilerine iade etmiştir.
Merkezî Hükümete gelince: 1997 yılı bütçesi içerisinde en büyük pay, yine, gençlerimize ve onların daha iyi yetiştirilmelerine yönelik olarak üniversitelere ayrılmıştır; yüzde 113,2; bütçedeki en büyük paydır.
Bunun yanında, bugüne kadar fonlarda oluşan paralar, maalesef, bütçe açıklarının kapatılmasında kullanılırken; 54 üncü Cumhuriyet Hükümeti, milletin verdiği bu paralarla, yine milletin gençlerine sahip çıkarak 200 bin öğrenciye burs imkânı sağlamıştır.
Değerli arkadaşlar, sözlerimi bitirirken, bugün, burada Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu bütçesi görüşülürken, ilgili Sayın Bakanımız Sacit Günbey’in, ilim Yozgat’la ilgili olarak vermiş olduğu sevindirici müjdeden dolayı, kendisine, Yozgat Halkı adına teşekkürlerimi arz ediyorum.
Görüşmekte olduğumuz Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü bütçesinin ve 1997 yılı bütçesinin milletimize, memleketimize hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (RP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Örnek.
Sayın Özdemir gönderdiği pusulada “Sayın Törüner, yaptığı konuşmada, Gümrük Kanunun, Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülmesinin ANAP’lı Başkan tarafından kasıtlı geciktirildiği” biçiminde bir sataşmadan bahsediyor.
Bir defa, burada, sataşma diye bir şey yok.
MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) – ”Kanun niye çıkmadı” denildiği zaman...
BAŞKAN – Sayın Biltekin, bize yerinizden iki cümleyle izah edin efendim.
BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun) – Sayın Başkanım, bir defa şunu arz etmek istiyorum Sayın Genel Kurula: Anavatan Partisinin bir üyesi olmakla iftihar ediyorum.
İkincisi; Değerli arkadaşım, o tarihte Anavatan Partisi Genel Başkanının başkanlık ettiği bir hükümetin de bir sayın üyesiydi.
BAŞKAN – Şimdi, siz, kendi konunuzla ilgili konuşun. Yeni bir sataşmaya meydan vermeyin.
BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun) – O tarihte tüm bakan arkadaşlarımız da biliyorlar ki, biz, Plan ve Bütçe Komisyonunda hiçbir suretle parti tefriki yapmaksızın, arkadaşlarımızın ve Hükümetimizin ittifakıyla, verdiği öncelikleri uygulamaya geçirdik. Kaldı ki, Plan ve Bütçe Komisyonunun başkanlığını yapmakla şeref duyduğum dönemde, daha işe başlar başlamaz bildiğiniz gibi, 1996 yılı bütçesi hemen gündeme gelmiş, o konular görüşülmüş, ondan sonra da bugün, hem Sayın Yılmaz’ın...
BAŞKAN – Tamam efendim; yani, bütçe nedeniyle buna geç sıra gelmişti...
Anlaşıldı Sayın Biltekin.
BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun) – ... hem de Sayın Erbakan’ın iftihar ettiği kanunların hazırlık çalışmaları, Başkanlığım dönemindeki hazırlıkların ve hizmetlerin ürünüdür.
Büyük Millet Meclisinin bilgilerine sunmak için bana izin verdiğiniz için size de saygılarımı sunuyorum. (ANAP ve DSP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Sayın Biltekin Özdemir, buradaki bürokratların her birisi de, herhangi bir dönemin bakanlarının, hükümetlerinin emrinden gelmişlerdir; bunu bir nakısa olarak kabul etmeyin. Yani, buraya bürokrat sıfatıyla gelen her milletvekili, bir zamanlar bu hükümetlerin emrindeydi; yani, bu bir şey değil...
Sayın Hükümet, bu safhada mı konuşmak istiyorsunuz, en son mu konuşmak istiyorsunuz? Biliyorsunuz, son söz milletvekilinin; eğer, bu safhada konuşmazsanız, bir milletvekiline daha söz vereceğim. Lehinde söz istekleri var, Hükümet konuşmak istiyorsa konuşsun.
DEVLET BAKANI H. UFUK SÖYLEMEZ (İzmir) – Şimdi konuşacağız efendim.
YALÇIN GÜRTAN (Samsun) – Hükümet konuşmasın, icraat yapsın.
BAŞKAN – Efendim, hem konuşacak hem icraat yapacak.
Sayın Bakan, süreyi nasıl kullanacaksınız?
DEVLET BAKANI H. UFUK SÖYLEMEZ (İzmir) – Efendim, ben 10 dakika konuşacağım; Gençlik ve Spordan sorumlu Bakan arkadaşım 10 dakika konuşacak ve kalan zamanı da Sayın Tekir kullanacak.
BAŞKAN – Peki, buyurun Sayın Bakan. (DYP ve RP sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakikadır.
DEVLET BAKANI H. UFUK SÖYLEMEZ (İzmir) – Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin değerli üyeleri; hepinizi, bir kez daha saygı ve sevgiyle selamlıyorum. Bu kez kürsüye, Dış Ticaret Müsteşarlığı ve Gümrük Müsteşarlığıyla ilgili konuşmak üzere geldim. İlgili Bakan arkadaşımız Sayın Ayfer Yılmaz’ın görevli olarak yurtdışında bulunması nedeniyle, kendisine vekâlet etmem hasebiyle huzurunuzdayım.
Konuşmama başlamadan önce şunu ifade etmek istiyorum : Sayın Işın Çelebi sevdiğim bir ekonomist arkadaşımızdır; aslında kendisinden, bütçenin geneli üzerinde daha teknik değerlendirmeler yapmasını beklerdim. Sabah görüştüğümüz Hazine Bütçesine yoğun eleştirilerde bulundular -kendileri şu anda da yoklar- biz Hazine bütçesini görüşürken de kendilerini salonda göremedim, aynı şeyleri bir kez daha tekrarlamamak için, müsaade ederseniz -tutanaklarda mevcuttur- Sayın Çelebi’nin dediklerine değinmiyorum; ama, ben, kendisinin daha teknik, daha detaylara inen bir konuşma yapmasını bekliyordum; o konuda biraz hayal kırıklığına uğradım, daha hırçın bir üslupla karşılaştık.
Sayın üyeler, Meclisimizin kıymetli mensupları; Türkiye, dışticaret hacmine baktığımız zaman, son üç yılda, toplam 40 milyar dolardan 70 milyar dolara doğru giden bir büyüme var; 1997 yılında da 80 milyar dolara giden bir dışticaret hacmi var. Neredeyse, üç sene içerisinde, dışticaret hacmimiz ikiye katlanmış.
Son üç yıl, üst üste artan bir ihracat, yani, üç yıl üst üste artan bir ihracat da Türkiye’nin geçmişinde pek yok baktığımız zaman; bir yıl artsa bile, ertesi sene düşmüş. Yalnız, geçtiğimiz bu üç yılda -bu yıl dahil olmak üzere- yüzde 15’ten aşağı olmayan artışlar görmüşüz; bu, Türk ihracatçısının, müteşebbisinin, Türkiye’nin dinamik ekonomisinin güzel bir sonucudur. Son üç yılda, ihracat, hep, yüzde 15’ten aşağı artmamış; bu yıl da öyle oldu. Neye rağmen oldu : Avrupa’da, Fransa’da ve Almanya’da yaşanan -özellikle konfeksiyonda yaşanan- durgunluğa rağmen ki, bizim oralara ihracatımızın hatırı sayılır bir bölümü de konfeksiyon ve tekstil ürünleriyken. Buna rağmen, Türkiye, ihracatını, 1996 yılında da, Avrupa’daki durgunluğa rağmen, yüzde 15 oranında artırmayı başarmıştır ve ihracattaki bu artışımızın, 1997’de de, inşallah, süreceğini bekliyoruz.
Gümrük birliğine giren her ülkenin -bu, İspanya’da böyle olmuş, Portekiz’de böyle olmuş, Yunanistan’da böyle olmuş; NAFTA kurulduğunda Meksika’da böyle olmuş- ilk yıl, ithalatında patlama olmuş. Bu bizim için sürpriz değildi; bu, bizim beklediğimiz bir hadiseydi ve bunu da, aşırı dramatik bulmadığımı söylemek isterim.
Sayın Çelebi, dışticaret açığının 20 milyar dolar olacağını ve bunu da aşacağını söyledi. Bizim hesaplarımıza göre, dışticaret açığı -çok büyük bir sapma olmadığı takdirde- 18 milyar dolar civarında olacaktır Sayın Işın Çelebi; yani, bizim, kesin olmayan yıl sonu tahmin hesaplarımıza göre 2 milyar dolarlık bir iyileşme daha gözükmektedir. İhracatın 24-24,5 milyar dolar civarında, ithalatın da 42 milyar dolar civarında olacağını bekliyoruz; dışticaret açığının da 20 milyar dolar değil, 18 milyar dolar olarak gerçekleşeceğini hesaplıyoruz. Böyle olduğu takdirde, tabiî ki, cari işlemlerdeki açık da ona paralel olarak azalacaktır; ama, tekrar ediyorum...
AHMET PİRİŞTİNA (İzmir) – Rakamları kendinize saklıyorsunuz, vermiyorsunuz...
DEVLET BAKANI H. UFUK SÖYLEMEZ (Devamla) – İthalattaki artışa baktığımız zaman, iki sebep görüyoruz:
Birincisi; dediğim gibi, bu tür birliklere giren bütün ülkelerde, İspanya’da, Portekiz’de, Yunanistan’da görüldüğü üzere; Meksika NAFTA’ya girerken görüldüğü üzere, gümrük birliğine girerken, yatırımlarda ve ithalatta bir patlama oluyor.
Değerli arkadaşlarım, ikincisi; Türkiye’nin özelliğinden kaynaklanmaktadır. Yapılan ithalatın karakteristiğine baktığımız zaman yüzde 28-30 civarında yatırım malı ithal ediyor, yüzde 58 civarında da hammadde ithal ediyor bu ülke; yani, bu, tüketime, lükse, şuna buna, israfa giden bir ithalat değil, üretime, yatırıma; dolayısıyla da, dolaylı olarak ihracata döneceğini hesapladığımız; aslında, zararlı bir ithalat değildir. O anlamda, ithalattaki bu büyümeyi, böyle, çok abartmanın da bir anlamı yok; bu, gümrük birliğine, bu tür birliklere giren her ülkede ertesi sene gözüken doğal bir artıştır. Türkiye’deki ithalatın güzel bir özelliği de, hammade ve yatırım malı ithalatının, bu ithalatın yaklaşık yüzde 80’ini oluşturmasıdır.
Dünya ticaretinde liberizasyonla birlikte gümrük vergisi koruma oranları süratle indiriliyor; onun yerine “non tariff barrier” dedikleri tarife dışı engeller konulmaktadır. Hükümetimiz de, aslında, bu imkânların hepsini çıkarmış vaziyettedir. Zaten, biliyorsunuz, bunların çoğu 1995 sonunda, Rekabetin Korunması Kanunu, patent hakları, sınaî mülkiyet hakları, antidamping, antisübvansiyon, tüketicinin korunması, ithalatta gözetim ve koruma önlemleri, düzenlemelerinin hepsi çıkarılmıştır; şimdi, bunların uygulanması gerekmektedir.
Aslında, biz, sanayicilerimize de söylüyoruz; ithalattan, haksız rekabetten etkilendiğini söyleyen, haksız yere etkilendiğini düşünen sanayicilerimiz, üreticilerimiz bu mekanizmaları kullanmalılar, bize başvurmalılar. Başvuruların hepsinde de, biz, 35 kadar ülke hakkında antidamping soruşturmasını başlatmış bulunuyoruz. Nasıl ki, bize, damping soruşturması, antidamping vergileri koyuyorlarsa, Türkiyede aynı mekanizmaları kullanabilecek durumdadır. Burada, mütekabiliyet esası vardır. İster Avrupa Birliğinden olsun, gümrük birliğinden olsun ister Avrupa’dan olsun; nereden olursa olsun, biz bu mekanizmaları çalıştıracak durumdayız. Bu vesileyle, tüm sanayicilerimize çağrıda bulunuyorum; haksız rekabetten etkilendiğini, damping uygulamalarından etkilendiğini düşünen sanayicilerimiz, bu mekanizmalarla, bize başvurdukları takdirde, mutlaka, antidamping soruşturmaları açılacak; gerekirse, antidamping vergileri mutlaka karşılıklı olarak konulacaktır. Bu vesileyle bunu aydınlatmak isterim.
Bavul ticaretinin önündeki engellerin kaldırılmasını söylediler sayın konuşmacılar; katılıyoruz. 1991’de Sovyetler Birliğinin dağılmasından sonra, aslında, önemli bir fırsat çıktı ve Türkiye, bunu doğru politikalarla Türkiye’ye kanalize etti. Bavul ticareti, gerçekten, başta disiplinsizdi; ama, Türkiye’de milyarlarca dolarlık bir ticaret hacmi, ihracat potansiyeli ve bir Laleli piyasası yaratmıştır. Tabiî ki, bu ülkeler de kendi dışticaret düzenlerini yapıyorlar. Türkiye de, bu bavul ticaretini bozmadan, ürkütmeden; ülkeye giren ihracat imkânını ve giren dövizi kaçırmadan; bunları, dengeli, reel ekonomiye kazandırıcı önlemleri düşünmektedir; ama, burada çok dikkatli ve hassas olacağımızı bir kez daha beyan etmek isterim.
Bu arada, sayın konuşmacılardan bazıları bedelsiz ithalata değindiler; onu da arz etmek isterim.
Değerli arkadaşlarım, Hükümetin temel amacı, bedelsiz ithalat yapmak değildir. Amacımız -sabahki Hazine Müsteşarlığı bütçesi konuşmamda da arz ettiğim üzere- kısa vadeye sıkışan içborçlanmayı, orta ve uzun vadeli borçlanmaya, mümkünse dışborçlanmaya çevirmektir. Son üç yıldır, net repayer olan, yani net dış geri ödeyici olan Türkiye’yi, net repayer etmeden, bütün borçlarını kendisi döndürebilen, dönüştürebilen, bunu üretebilen bir yapıya getirmektir. Bu önlemlerden, kaynak paketlerinden bir tanesi -Hazine Müsteşarlığı bütçesinde de arz ettiğim gibi- Türk bankalarından dövizli dışborçlanmaydı ki -bunu piyasa koşullarında büyük başarıyla yaptık- 2 milyar doları borçlanabildik; bunu yapmasaydık, içeriden borçlanacaktık. Bir tanesi de “bedelsiz ithalat” olarak adlandırılan bir yöntemdir ki, bu yöntem de, sınırlı ve limitli bir uygulamadır. Türk otomotiv sanayii ve yan sanayii güçlüdür, rekabete açıktır, dünyanın her yerine ihracaat yapabilir; böylesi sınırlı ve limitli bir uygulamadan çok olumsuz etkileneceğini beklemek de doğru değildir.
Müsaade ederseniz, son rakamları size arz etmek istiyorum : Elimizdeki toplam başvuru sayısı 7 807 olarak gözükmekte ve 450 milyon mark civarında da bir para birikmiştir -biliyorsunuz, yılbaşına kadar da yatırma süresi vardır- görüleceği üzere, makul ve mantıklı bir gelişme sürecindedir. Bu bakımdan, olaya, sadece bedelsiz ithalat diye bakmak değil; orta ve uzun vadeli kaynak arayışlarında, Hükümetin alternatif bir enstrümanı olarak bakmak lazımdır.
DSP Milletvekili Sayın Tamer Kanber’in “limanları sattırmayız, özelleştirmeyeceğiz” beyanını gerçekten üzüntüyle karşıladım. Limanlar satılmıyor Sayın Kanber. Limanların özelleşmesi, Gümrük İdaresinin özelleşmesi anlamına da hiç gelmiyor. Limanlar kiralanacaktır. Biz, Türk özel sektörüne, müteşebbisine, girişimcisine güveniyoruz. Buralarda yapılacak yatırımların, büyümenin, kapasite artırımlarının bu kanalla yapılmasının doğru olduğu kanaatindeyiz. Devlete, liman işletmeciliği, sütçülük, sucuk üreticiliği, patiska ticareti yaptırmanın dönemi geçmiştir. Dünyada, tüm devletçi ekonomiler, hemen hemen -belki bir Küba gibi birkaç örnek dışında- tamamen liberal ekonomiye, rekabetçi serbest piyasa ekonomisine dönmüşlerdir. Türkiye’yi de, artık, bu yoldan kimse çevirmeye kalkmasın. Bu “limanları sattırmayız” lafı, bana, bir zamanların “köprüyü sattırmayız” lafını hatırlattı ki, bunu çok yerinde bulmadığımı beyan etmek isterim.
BAŞKAN – Sayın Bakan, 1 dakikanız var efendim.
DEVLET BAKANI H. UFUK SÖYLEMEZ (Devamla) – Toparlıyorum efendim.
Aslında, tabiî, Eximbank’ın son derece büyük kredi desteği vardır. Eximbank’ın kredileri, geçen yıl yüzde 90 oranında artırıldı. İhracatımızın toplam yüzde 25’ini Eximbank’tan finanse edebiliyoruz; amacımız, bunu daha da çoğaltmak, sevk öncesinde ihracatçılarımıza destek verebilmektir.
Değerli milletvekilleri, gecenin ilerleyen saatinde, tekrarlara yer vermemek ve diğer bakan arkadaşlarıma da zaman ayırmak için konuşmamı burada toparlıyorum. Yapıcı eleştiri ve önerileriyle bize yön veren, destek veren; nitelikli, kaliteli tartışmalarla, bütçe tartışmalarını, gerçekten bizim için de, Hükümet için de, ülke için de, faydalı bir noktaya getiren grupların tüm sözcülerine bir kez daha teşekkür ediyor; beni sabırla dinlediğiniz için hepinize, sevgi ve saygılarımı sunuyorum.
Sağ olun efendim. (DYP, RP ve ANAP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.
İkinci konuşmayı yapmak üzere, Devlet Bakanı Sayın Bahattin Şeker; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)
Sayın Bakan, sizin de süreniz 10 dakikadır.
DEVLET BAKANI BAHATTİN ŞEKER (Bilecik) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Konuşmama başlamadan önce, rahmetli olan Kırşehir Milletvekili Mehmet Ali Altın’ın, ailesine ve Anavatan Partisi Grubuna başsağlığı diliyorum.
Değerli arkadaşlarım, Gençlik ve Spor Bakanlığı bütçesi üzerinde söz alan Boray arkadaşıma, Necmettin Aydın’a, İsmail Kalkandelen ve Yusuf Namoğlu’na teşekkür ediyorum. Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına konuşan Sayın Mehmet Sevigen -bakanlık da yapmış olan bu arkadaşımız- talihsiz bir konuşma yaptı.
Değerli arkadaşlarım -yeni gelen arkadaşlarım bilsinler diye söylüyorum- ben, kuruluşa ve kurtuluşa beşiklik etmiş Bilecik’in bir milletvekiliyim, iki dönemdir seçiliyorum ve birinci dönem tercihle seçilerek bu Meclise geldim. On sene önce de Türk kanunları her Türk vatandaşına o günkü şartlarda ne hak verdiyse ve hiç bir siyasî partiye üye olmadığım o günkü şartlarda, bir tüccar, esnaf ve bu memleketin bir evladı olarak, hangi vatandaş hangi kanunlardan yararlanıyorsa, askerliğimi öyle yaptım. Beş sene önce görev aldığımızda, hiç kimsenin sormadığı, hiç kimsenin söylemediği bu konularda, bakan olduktan sonra fincancı katırlarını ürküttüğümüz için, bazı medya kuruluşlarında “araştırmacı televizyoncu” denilen birtakım arkadaşların tertip ettiği bir konuyla karşı karşıya kaldım. Benim bu konuda yapabileceğim tek şey yargıya gitmekti. Ertesi gün gerekli açıklamayı yaptım ve 10 milyar liralık tazminat davası açarak kendisini mahkemeye verdim ve önümüzdeki günlerde de bu konu, mahkemede görüşülecek.
Çok özür diliyorum ama bu arkadaşım bana bir şeyi hatırlattı: Ben hep düşünüyordum, bizim küçüklüğümüzde Cumhuriyet Halk Partisi Bilecik’te çok ilerideydi -Yöneticileri kusura bakmasınlar; ama- bugün, maalesef, Mehmet Sevigen gibi bakanlık yapmış bir arkadaşımızın, buraya hazırlanmadan gelip, hem benim konumla hem de diğer konularda nasıl bir çalışma ile Cumhuriyet Halk Partisini yüzde 10’lara düşürdüğünü, Cumhuriyet Halk Partisini Bilecik’te beşinci sıraya düşüren böyle idarecilerin olduğunu üzüntüyle seyrediyorum.
Değerli arkadaşım, Spor Totodan çakmak dağıttığımızı söyledi; biraz evvel Spor Toto Müdürünü çağırdım; nisan ayı içinde reklam aracı olarak -o devirdeki bakanın da benim de imzam yok- 2 500 adet alınmış ve belirli kimselere değil, ortadan, reklam amacıyla dağıtılmıştır.
Yine, Mehmet Sevigen arkadaşım, Çatalca’da bir yüzme havuzu olduğunu ve bunun içinin kumla dolu olduğunu söyledi. Araştırma yaptık ve Çatalca’da bir yüzme havuzu olduğunu bile bulamadık.
MEHMET SEVİGEN (İstanbul) – Çatalca’da değil...
DEVLET BAKANI BAHATTİN ŞEKER (Devamla) – Ben bu konuyu üzüntüyle karşıladım. İnşallah, bundan sonra yapacağı konuşmalarda grup başkanvekilleri kendisini kontrol eder de, daha akıllı ve mantıklı konuşur!..
Çok değerli arkadaşım, Türk sporuna hizmet eden Sayın Yusuf Namoğlu’nun birtakım soruları vardı; kendisine katılıyorum. Spor Bakanlığı bütçesine, bu sene, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğüyle ilgili konulan pay çok azdır; geçen sene 400 milyar lira ayrılmış, Devlet eski Bakanımız Sayın Ersin Taranoğlu’nun çalışmalarıyla, bütçeden, müdürlüğe 1 trilyon lira eködenek verilmiştir. Bu sene Bakanlığımıza verilen ödenek 1 trilyon 400 milyar liradır. Burada bütün arkadaşlarımızla, her gün, kendi il ve ilçelerindeki kapalı spor salonları, sahaları, yüzme havuzları ve birçok spor etkinlikleriyle ilgili konular, görüşüyoruz; bunları yapmak mümkün değil.
Bunun yanında, Spor Totonun bilgisayar sistemine geçmesiyle ilgili bir konu vardı. Spor Totonun bilgisayar sistemine geçmesini biz de kabul ediyoruz. Devlette devamlılık esastır; ama, bu, dolar bazında bir ihaleydi; bunun çok masraflı olacağına inandık. Bunu, Milli Piyango ile birleştirip, daha rantabl olacak bir konuma getirmek için çalışmalarımızı devam ettiriyoruz.
İstanbul’da 100 bin kişilik stat için çalışmalarımız devam ediyor, teklifleri aldık, yap-işlet-devret sistemiyle İstanbul Olimpik Parkta, inşallah, 1997 yılında bu stadın da temelini atacağız.
Değerli arkadaşlarım, bizler, hepimiz, milletvekili olarak bu bakanlık görevlerinde, gelip geçiciyiz; ama, burada konuşan bütün arkadaşlarımız, Türkiye nüfusunun yüzde 50’sinin genç olduğunu, gençliğe yardım etmesi lazım geldiğini söylediler; ama, maalesef -ki, buradaki Devlet Planlamadaki arkadaşlarımız darılmasınlar- bize verilen bütçelerle, bize verilen ödeneklerle, Genel Müdürlüğümüzün bir arpa boyu yol alamayacağı hepinizin malumu; bunu da belirtmek istiyorum.
ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) – Bütçeyi Meclis veriyor Planlama değil.
DEVLET BAKANI BAHATTİN ŞEKER (Devamla) – Sayın Milletvekilim, Planlamada çalışan arkadaşlarımız bize destek olabilirlerdi. Biz kendilerine gittik. O gün ek bütçeden bize de ödenek vermelerini; çok az ödenek verdiklerini söyledik. Plan ve Bütçe Komisyonunda sizler de bize yardımcı oldunuz; teşekkür ediyorum; ama -ilk çalışmaları söylüyorum- maalesef, bu kadar çalışmamıza rağmen, Devlet Planlamadan, bu ödeneğin bize yeterli olduğu, daha fazla verilmeyeceği belirtildi. Ben, Hükümetin bir üyesiyim; ama, burada, özeleştiriyi, kendim için de Hükümetimiz için de yapıyorum.
Değerli arkadaşlarım, yurtdışında, birçok vatandaşımızın evlatları, gençlerimiz var. Sportif faaliyetlerde yurtdışındaki gençlerimizden de faydalanmak için Avrupa’da da gerekli çalışmaları başlattık. “Alkol, kumar ve uyuşturucuya hayır, spora evet” sloganıyla ilgili olarak, Millî Eğitim Bakanlığı ve diğer bakanlıklarla çalışmalarımız devam ediyor.
Türkiye’de yalnız futbol olmadığını, bunun yanında, başta atletizm olmak üzere, diğer spor branşları olduğunu; artık ilkokullarda da beden eğitimi dersleri başlatılarak, Millî Eğitimle beraber çalışmak suretiyle, beden eğitimi öğretmenlerinden faydalanıp, bütün spor branşlarında, nüfusu 60 milyonu aşan ülkemizde, spora daha çok katkı sağlayarak, hep beraber çalışmayı arzu ediyoruz.
2000 ve 2004 yılları için çalışmalarımız devam ediyor. Önümüzdeki yıl Akdeniz Olimpiyatları ve 2000 Sydney Olimpiyatları için çalışmalarımız devam etmekte, 6-18 yaş çocuk gruplarıyla ilgili olarak, bunların antrenörleri ve bölge müdürlükleriyle gerekli iletişimi kuruyoruz.
Bu kadar olumsuzluklara rağmen, Atlanta Olimpiyatlarında 197 ülke arasında 19 uncu olduk. Burada, bütün sporcularımızı, antrenörlerimizi, yöneticilerimizi ve bizden önce çalışan Değerli Bakanımızı, genel müdürlerimizi ve yönecilerimizin hepsini kutluyorum.
Bu arada, Karadeniz civarındaki ülkelerle işbirliğimiz sürdürülmekte. Buradan, yüzde 99’a yakın, ülkelerden, gerekli bilgiler geldi.
Karadeniz Oyunlarıyla ilgili yeni çalışmamızı başlatıyoruz. Önümüzdeki günlerde, Karadeniz ülkelerinin bakanlarıyla beraber İstanbul’da bir toplantı tertip edip, inşallah, 1997 yılında başlayacağız.
Bunun yanında, Güneydoğu Anadolu’daki GAP spor şenliklerini önümüzdeki sene uluslararası alana yaymak, en büyük amacımız.
BAŞKAN – Sayın Bakan, 1 dakikanız var efendim.
DEVLET BAKANI BAHATTİN ŞEKER (Devamla) – Sponsorluk kanun tasarısı, devlet sporculuğu kanun tasarısı ve spor kulüpleri kanun tasarısı tartışmaya açılmış, bir kısmı Meclise gelmek üzere. Diğer tartışmalar da bittiği zaman, bunları, önümüzdeki günlerde Meclise sevk edeceğiz.
Değerli arkadaşlarım, sizin verdiğiniz bu ödenekleri, elimizden geldiği kadar, tasarruf ilkelerine uygun olarak en iyi şekilde değerlendirmek, bizim temel hedefimiz olacaktır.
Teşkilatımıza gösterdiğiniz yakın ilgi ve değerli katkılarınızdan dolayı teşekkür eder, en derin saygılarımı sunarım. (DYP, RP ve ANAP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Sayın Bakan konuşmasında “Planlama bizim ödenekleri kıstı” dedi. Aslında, tabiî, bizim Anayasamıza göre, devletin gelir ve gider dengesini kurma yetkisi Plan ve Bütçe Komisyonundadır. Plan ve Bütçe Komisyonu da Türkiye Büyük Millet Meclisine niyabeten görev yapıyor. Anayasaya göre de, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu gider artırıcı bir tasarrufta bulunamaz; bu, Plan ve Bütçe Komisyonun yetkisindedir. Dolayısıyla, tabiî, devlet bürokrasisi içerisinde yer alan bir devlet biriminin bütçeyi tayin etme yetkisi yoktur. Yanlış anlaşılmasın diye, bunu düzeltiyorum.
VI. – SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1. – İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen’in, Devlet Bakanı Bahattin Şeker’in şahsına sataşması nedeniyle konuşması
BAŞKAN – Şimdi, Cumhuriyet Halk Partisi Milletvekili Sayın Mehmet Sevigen, gönderdiği bu pusulada “spordan sorumlu Devlet Bakanı konuşma yaparken, ileri sürmüş olduğum görüşten farklı bir görüş atfetmiştir; ayrıca, şahsıma sataşmıştır” demektedir.
Gerçekten, biraz sataşma hissettim; onun için, çok kısa... (CHP ve DSP sılarından alkışlar, DYP sıralarından gürültüler)
Efendim, gerçekten, konuşmada sataşma var.
Kısa ve yeni bir sataşmaya meydan vermemek üzere...
HACI FİLİZ (Kırıkkale) – Sayın Başkan, Sayın Bakanın söylediği, Mehmet Bey’in söylediğinin yüzde 1’i bile değil...
BAŞKAN – Rica ediyorum, yeni bir sataşmaya meydan vermemek üzere konuşun ve hangi konuşmanızı yanlış tefsir ettiyse onu da söyleyin.
Buyurun.
MEHMET SEVİGEN (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Sayın Bakan burada konuşma yaparken “benim kötü yönetici olduğumu” söyledi. Sayın Bakanın istediği yönde konuşma yaptığınız zaman, onun istediklerini söylediğiniz zaman çok iyi oluyorsunuz, yönetici oluyorsunuz.
İnanın, ben, Sayın Bakan hakkında çok kısa şeyler söyledim. Sadece bir örnek vermek istiyorum. Bu konuyu açtığı için çok üzülerek söylüyorum, geçen dönemdeki Meclis albümüne bakın; o albümde, Sayın Bakanın üç yabancı dil bildiği yazılmıştır; 20 nci Dönemin Meclis albümünde de, Sayın Bakanın sadece “İngilizce” bildiği yazılmıştır. Orada bile, en küçük... Tevessül etmiştir.
Kendi bölgesiyle ilgili...(DYP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Sayın Sevigen, yeni bir sataşmaya meydan vermemek üzere.... Lütfen...
MEHMET SEVİGEN (Devamla) – Özür diliyorum, sataşma yok; ama, bakın... (DYP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Sayın Sevigen, bakın, yeni bir sataşmaya meydan vermemek üzere. Lütfen... Rica ediyorum... Bu, böyle, sabaha kadar bitmez. Rica ediyorum...
MEHMET SEVİGEN (Devamla) – Sevgili milletvekilleri, rica ediyorum; arkadaş bize saldırdığı zaman susuyorsunuz. Siz milletvekilisiniz, adil olmak zorundasınız değil mi? Benim hakkımda söyledikleri laflar için arkadaşlarım tepki göstermiyor... (DYP sıralarından gürültüler)
Müsaade eder misiniz... Bir dakika... (DYP sıralarından gürültüler) Ben de söyleyeyim. (DYP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Lütfen müdahale etmeyin.
MEHMET SEVİGEN (Devamla) – Çatalca’da, Mehmet Ali Yılmaz döneminde havuz yapılmadı mı?.. Burada arkadaşlar vardı, söylesinler. Gülay Atığ’a verilmedi mi; verildi. Şimdi, Çatalca’daki havuz tamemen bir toprak yığını içerisinde. Ben, bunu söylediğim zaman yanlış mı yapıyorum?.. Oraya o havuzu yanlış yaptınız diyorum, bunu anlatmaya çalışıyorum.
Allah nasip ederse, önümüzdeki günlerde... Sayın Bakanla ilgili, elimde, bu kürsüden söylemediğim o kadar çok bilgi var ki.. İnanın, samimî olarak söylüyorum, o gazetelerdekiler boş kalır. Tepecik’te 15-20 şehit verilmiş. Bir arkadaşımız mektubunda bunu yazmış; “çıksın, askerliğini yaptığını ispat etsin” diyor. Tepecik’teki arkadaşlar öyle söylüyorlar. Bunu ben söylemedim; Bana, kendi bölgelerindeki vatandaşlarımızdan gelen mektuplar. Bu konuyu bile açmayacaktım; sadece, askerliğiyle ilgili, Atatürk’ün “ben, sporcunun çevik, zeki, ahlaklısını severim” dediğini... Bunların başında olan bir Sayın Bakan bir de askerliğini yapmış olsa daha iyi olmaz mı düşüncesiyle hareket etmiştim. Bundan Sayın Bakanın alınmasına, benim hakkımdaki düşüncesine... Kendi istedikleri doğrultuda konuşmadık diye... Ama, iyi ki böyle konuşmuşum; çünkü, Sayın Bakana söz hakkı doğdu, konuşulacak olayları ortaya çıkardı. Bu bakımdan, ben, Sayın Bakanın bu konuşmasını yadırgıyorum ve yanlış olduğunu düşünüyorum.
Hepinize teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Sevigen.
V. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
1. – 1997 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 1994 ve 1995 Malî Yılları Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/518, 1/519; 1/282, 3/414; 1/283, 3/415; 1/492, 3/516; 1/493, 3/517) (S. Sayıları : 134, 135, 103, 102, 151, 150 (Devam)
E) DIŞ TİCARET MÜSTEŞARLIĞI (Devam)
1. – Dış Ticaret Müsteşarlığı 1997 Malî Yılı Bütçesi
2. – Dış Ticaret Müsteşarlığı 1995 Malî Yılı Kesinhesabı
F) GÜMRÜK MÜSTEŞARLIĞI (Devam)
1. – Gümrük Müsteşarlığı 1997 Malî Yılı Bütçesi
2. – Gümrük Müsteşarlığı 1994 Malî Yılı Kesinhesabı
3. – Gümrük Müsteşarlığı 1995 Malî Yılı Kesinhesabı
G) DEVLET İSTATİSTİK ENSTİTÜSÜ BAŞKANLIĞI (Devam)
1. – Devlet İstatistik Enstitüsü Başkanlığı 1997 Malî Yılı Bütçesi
2. – Devlet istatistik Enstitüsü Başkanlığı 1994 Malî Yılı Kesinhesabı
3. – Devlet İstatistik Enstitüsü Başkanlığı 1995 Malî Yılı Kesinhesabı
H) GENÇLİK VE SPOR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1. – Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 1997 Malî Yılı Bütçesi
2. – Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 1994 Malî Yılı Kesinhesabı
3. – Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 1995 Malî Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN – Devlet Bakanı Sayın Sabri Tekir, buyurun efendim. (RP ve DYP sıralarından alkışlar)
Sayın Bakan, konuşma süreniz 20 dakikadır.
DEVLET BAKANI SABRİ TEKİR (İzmir) – Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bakanlığıma bağlı Devlet İstatistik Enstitüsüyle ilgili burada ileri sürülmüş olan birtakım tenkit noktalarına cevap vermek üzere söz almış bulunuyorum.
Devlet İstatistik Enstitüsünün, özellikle bilimsel araştırma yapan bir kurum olması nedeniyle, ülkenin ekonomik kalkınması bakımından öneminin ne kadar büyük olduğu malumdur. Devlet İstatistik Enstitüsü, ekonomik verileri toplayan bir kuruluştur, sosyal ve kültürel verileri toplayan bir kuruluştur; ekonomik verilerden hareket etmek suretiyle planlamalar yapılır ve yine ekonomik verilerden hareket etmek suretiyle, ülkenin kalkınmasına yönelik birtakım hedefler tespit edilir.
Toplumsal kalkınma hedeflerinin tespiti de, yine bu çerçeve içerisinde gerçekleştirilir. Eğer, ekonomik konularda sağlıklı kararlar almak istiyorsak, sosyal konularda sağlıklı politikalar geliştirmek istiyorsak, Devlet İstatistik Enstitüsünün teknolojik yönden ve metot yönünden çok iyi bir şekilde desteklenmesi, çok iyi bir şekilde geliştirilmesi gerekir.
Tabiî, şu anda Devlet İstatistik Enstitümüzün sorunları yok mudur; elbette ki vardır. Demokratik Sol Partili arkadaşımın ifade ettiği gibi, sağlıklı bir anketör kadrosunun mevcut olduğunu söyleyemeyiz; ancak, profesyonel bir anketör kadrosunun mevcut olmayışı, Devlet İstatistik Enstitümüz tarafından gerçekleştirilen hizmetlerin herhangi bir şekilde sağlıksız olduğu sonucunu doğurmaz; bunu söylemek mümkün değildir.
İl teşkilatlarımızın çok daha aktif hale getirilmesi gerektiği de doğrudur. Kendilerine, bu noktada, bazı çalışmalarımızın bulunduğunu ve yakın bir zaman içerisinde, özellikle il teşkilatlarının daha aktif bir şekilde bu hizmeti yürütme konusunda teşkilatlandırılacağını burada ifade etmek istiyorum.
Teknolojik yenileştirmenin de, bir yerde, hızlı bir şekilde gerçekleştirilmekte olduğunu da burada ifade etmek isitiyorum. Eğer, güncelliğini yitirmeden, birtakım istatistikî verilerin zamanında ortaya konulması söz kosunu olacak ve böylece, daha sağlıklı kararların alınması gerçekleştirilebilecek ise, bunun için, elbette ki, teknolojik yenileştirmenin yapılması gerekecektir.
Millî gelir dağılım hesaplarıyla ilgili birtakım bilgilerin geç ulaşmakta olduğu söyleniyor. Ancak, bütün bunların hemen hepsinin veri itibariyle toplanması ve sonra, bunların, analize tabi tutulması, elbette ki, zamanı gerektirecektir. Nitekim, bizim size sunduğumuz bu tablolarda, esas itibariyle, çok kısa bir zaman içerisinde toplanan verilerin analize tabi tutulduğu ve bunların, değerlendirilip, sağlıklı bir şekilde, gerçek veriler haline getirilmesi söz konusu olmuştur. Bu da, bir yıllık bir zaman içerisinde gerçekleştirilebilmiştir. Ben, şahsım adına ve de sizlerin adına aynı şeyi yapmak istiyorum, Devlet İstatistik Enstitüsünde çalışan arkadaşlarımı tebrik etmek istiyorum.
Nüfus sayımı meselesiyle ilgili de birtakım tenkitler gelmiştir. Gerçekten de, nüfus sayımının 2000 yılından önce yapılmayacağı şeklinde bir hüküm getirilmiştir; ama, nüfus sayımının yapılması ayrı bir şeydir, nüfus tespiti işleminin yapılması ayrı bir şeydir. Nüfus tespiti işlemi her zaman yapılabilecektir ve dolayısıyla da, özellikle belli yörelerde, nüfus tespiti işlemleri, yine, Devlet İstatistik Enstitüsü tarafından yapılagelmektedir.
1995 genel seçimlerinin, bu açıdan sağlıksız olduğu şeklinde bir gerekçe ortaya konulmuştur. Türkiye’de, nüfus hareketleri önlenmediği zaman veya en azından, sosyal barış ortamı temin edilmediği, bu hareketlilik ortadan kaldırılmadığı müddetçe, elbette ki, birtakım sağlıksız yapılanmalar veyahut da nüfus yoğunluğunun ortaya çıkması olayı meydana gelecektir. Bu, zaman içerisinde, bir yerde sanayileşme hareketinin de yoğunluğunu oluşumunu dengeli bir tarzda gerçekleştirdiğimiz zaman, herhalde çok daha değişik bir tarzda sağlıklı bir veri toplama imkânı da ortaya çıkacaktır. O zaman, bunlarla ilgili düzenlemeler de daha rahat bir şekilde yapılabilecektir.
Şimdi, birtakım talepler vardır. Bu taleplerden bir tanesi, özellikle genel nüfus tespiti ve seçmen kütüklerinin yenilenmesine ilişkin kanun tasarısının desteklenmesidir. Ben, bunu, Plan ve Bütçe Komisyonunda daha açık bir şekilde ifade ettim. Bunların bir politik tartışma konusu yapılmasına gerek yoktur. Teknik konulardan ibarettir. Teknik konuya ilişkin olduğu müddetçe de, Demokratik Sol Partiden de gelse, bir başka partiden de gelse, elbette ki, biz, desteğimizi veririz; orada da buna destek verdiğimizi daha açık bir şekilde ifade etmiştim, burada da aynı şekilde ifade etmek istiyorum.
Elbette ki, vergi istatistikleri de son derece önemlidir. Bir ülkenin kamu maliyesinin ana tablosunun çıkarılması bakımından ve vergilerdeki gelişmelerin sağlıklı olup olmadığını gözleme bakımından, vergi istatistikleri son derece önemlidir; ama, bunların da ortaya çıkarılabilmesi için, zincirleme bir tarzda, birtakım kamu kuruluşlarının devreye girmesi gerekmektedir ki, süratli bir veri toplama mekanizması gerçekleştirilemediği zaman, Devlet İstatistik Enstitümüz tarafından da bunların zamanında ortaya konulması mümkün olamayacaktır.
Kayıtdışı ekonominin boyutları için de aynı şeyi söylememiz mümkündür ve dolayısıyla, bütün bunların hemen hepsi doğrudur; ancak, bu veriler, başka kurumların da -ifade etmiş olduğum şekliyle- bilgi ve veri arzına bağlı olarak ortaya konulabilecektir.
Nedim İlci Beye de ilgilerinden dolayı teşekkür ediyorum; güzel bir konuşma yaptılar. Devlet İstatistik Enstitümüzün, özellikle 1997 yılına ilişkin olmak üzere, birtakım atılımlar yapmakta olduğunu da burada ifade etmek istiyorum. Mesela, Sağlık Bakanlığıyla sağlık enformasyon sistemi içerisine girilmektedir; Hazine Müsteşarlığıyla bilgi dağıtım sistemleri kurulmaktadır; İstanbul Sanayi Odasıyla elektronik veri değişim programları için çalışmalar yapılmaktadır. Öyle zannediyorum ki, 1997 yılı içerisinde, bunların hemen hepsi devreye girmiş olacaktır.
Sonra, Reuters Terminalinde 5’i İngilizce, 5’i de Türkçe olmak üzere 10 sayfa açılmış ve böylece, Türkiye ile ilgili istatistikî verilerin bütün dünyaya arzının zamanında gerçekleştirilmesi noktasında bir hizmet verilmektedir.
Ayrıca, 1997 yılı, Devlet İstatistik Enstitümüz açısından, bir araştırma yılı olarak kabul edilmiştir ve dolayısıyla da, son zamanlarda yapılmakta olan bütün sempozyum ve panel gibi çalışmalar da bu faaliyet zincirinin birer halkası olarak ortaya çıkmaktadır.
Burada açık bir şekilde haber vermek istiyorum; Uluslararası İstatistik Enstitüsünün dünya konferansı da, 1997 yılı itibariyle İstanbul’da gerçekleştirilecektir. Bu konferansın ev sahipliğini Devlet İstatistik Enstitümüz yapacaktır. Bu konuda da, herhalde başarılı bir sınav vereceğini tahmin ediyorum. Takriben 3 bine yakın bilim adamının katılacağı bu konferansta, öyle zannediyorum ki, Türkiye güzel bir sınav verecektir.
Bütçe itibariyle de bir değerlendirme yapmam gerekirse, şöyle bir tabloyla karşı karşıya gelmiş oluyoruz. Devlet İstatistik Enstitümüzün bütçesi 1996 yılı bütçesiyle karşılaştırıldığında, toplam olarak yüzde 140 nispetinde artmıştır. Yatırımlar itibariyle değerlendirildiği zaman -özellikle, bilimsel araştırma ve geliştirme faaliyetlerine verdiğimiz örneğin de bir göstergesi kabul edilmek suretiyle değerlendirilmesi gerekir- yüzde 311 oranında bir artış sağlanmıştır. Bir ülkede, eğer, veri tabanı diye ifade edebileceğimiz veya veriler diye ifade edebileceğimiz bilgiler ne kadar sağlıklıysa, ekonomi politikalarının geliştirilmesi de o derece sağlıklı olacaktır. Aksi takdirde, sadece keyfî veya indî birtakım değerlendirmeler yapılacak, indî olarak birtakım hedefler tespit edilecek ve bu hedeflere de ulaşabilme imkânı bulunmayacaktır.
Bu şekilde, Devlet İstatistik Enstitümüzle ilgili birtakım bilgileri verme cihetine gittim. Bunun dışında, yöneltilmiş olan birtakım tenkitlere de, daha değişik bir üslup içinde cevap vermeye çalışacağım.
Sayın Çelebi burada bir konuşma yaptılar. Bu konuşmada, özellikle, Sayın Başbakanımızın vermiş olduğu bilgilerin ve ortaya koymuş olduğu tabloların doğru olmadığı iddiasında bulundular ve bunu da kendilerinden talep ettilerini ifade etmek suretiyle, kendilerine verilmediğini, ulaştırılmadığını ifade ettiler. Halbuki, normal olarak, Başbakanlık ile Türkiye Büyük Millet Meclisi arasındaki yazışmaların kendine mahsus bir protokolü vardır. Bunu, Sayın Çelebi’nin, özellikle devlet tecrübesine sahip olması nedeniyle bilmesi gerekir. Eğer, bilmiyorsa, bu tecrübeyi yeteri kadar elde etmediği kanaatini taşırım. (ANAP sıralarından gürültüler) Meclis Başkanına Başbakanlıktan yazılacak tüm yazışmaların, Sayın Başbakan tarafından bizatihi imzalanması gerekir. Eğer, Meclis Genel Sekreterliğine bir yazı yazılacak ise, Genel Sekreterliğe yazılacak olan yazının da Müsteşar tarafından bizatihi imzalanması gerekir. Dolayısıyla, eğer, kendisi, Genel Sekreterlikten böyle bir talepte bulunmuş ve bu konuyla ilgili de yeterli cevap alamamışsa, Müsteşar Beyin izinde olması nedeniyledir. Bunu ifade ediyorum.
MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Daha hiçbir şey öğrenememişsiniz!..
DEVLET BAKANI SABRİ TEKİR (Devamla) – Ancak, eğer, Sayın Çelebi -biz Sayın Çelebi ile pek yabancı değiliz; seçimden önce kendisiyle epey bir ekran tartışmamız olmuştur, hâlâ da bazı tartışmaları rahat rahat yapabilme imkânını bulabilmekteyiz- bir İzmir Milletvekili olmak üzere ya da bir arkadaşı olmak üzere benden talepte bulunmuş olsaydı, bu tabloları, ben, kendisine rahat bir şekilde verebilirdim, takdim edebilirdim. Eğer, benim takdimim şey ise, ben de, şu anda Meclis Başkanlık Divanında görevli arkadaşa takdim ediyorum, özellikle Sayın Çelebi’ye tabloları takdim etmek üzere. (RP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Peki efendim.
ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, bir kopya da ben rica ediyorum.
BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun) – Bir fotokopi de ben rica ediyorum Sayın Bakan.
BAŞKAN – Bir dakika efendim... Oturur musunuz... Sayın Bakan sözünü bir bitirsin...
DEVLET BAKANI SABRİ TEKİR (Devamla) – Efendim, bu tablolar, esas itibariyle, zaten burada Sayın Başkanın da ifade etmiş olduğu şekliyle...
SÜLEYMAN HATİNOĞLU (Artvin) – Nereden geldi bunlar...
DEVLET BAKANI SABRİ TEKİR (Devamla) – ...slayt olarak gösterilmişti. Zaten, bunların değiştirilmesi mümkün değildi. Gerçekten -samimî bir tarzda söylüyorum- benden talepte bulunmuş olsaydı, seve seve verecektim, hem de istediği anda verecektim; bende vardı tablolar.
FERİDUN PEHLİVAN (Bursa) – İki gündür niye vermedin?!.
DEVLET BAKANI SABRİ TEKİR (Devamla) – Şimdi, tabiî, ben, Anavatan Partisinin iktidar dönemindeki ekonominin gelişme seyrini, hiçbir zaman, rakamlar bazında tahlil etmek istemezdim; ama, isterseniz, ben, sadece bir noktada bir bilgi vereyim.
Bakınız, 1983 yılında Türkiye’nin dışborçları 19 milyar dolardır; bunun gayri safî millî hâsılaya oranı yüzde 37,3’tür. 1984 yılına gelindiği zaman, Türkiye’nin dışborçları toplam 20,8 milyar dolardır; gayri safî millî hâsılaya oranını da söyleyeyim, yüzde 41,4’tür. 1985 yılındaki bir başka rakamı vereyim: Dışborçların miktarı 25,6 milyar dolara ulaşmıştır; bunun gayri safî millî hâsılaya oranı yüzde 47,8’dir.
FERİDUN PEHLİVAN (Bursa) – Onbir sene önce!.. Onbir sene oldu!..
DEVLET BAKANI SABRİ TEKİR (Devamla) – Onbir sene öncesinin mirasını bugün devralmış bulunuyoruz; hiç merak etmeyin. (ANAP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Efendim, müsaade eder misiniz...
BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun) – Rahatsız oluyor Başkan, rahatsız...
DEVLET BAKANI SABRİ TEKİR (Devamla) – Sayın Çelebi’nin de aynı şekilde aktif olarak devrede bulunduğu, görev yaptığı 1986 senesiyle ilgili rakamı veriyorum...
FERİDUN PEHLİVAN (Bursa) – Geliyor, geliyor...
DEVLET BAKANI SABRİ TEKİR (Devamla) – ...1986 yılında 32 milyar dolarlık bir dışborcumuz vardı; bunun gayri safî millî hâsılaya oranını söylüyorum arkadaşa, yüzde 54,9’dur. (RP sıralarından alkışlar)
FERİDUN PEHLİVAN (Bursa) – Bir metre yol yapmadın.
DEVLET BAKANI SABRİ TEKİR (Devamla) – Şimdi, geçmiş dönemlerin hiçbir zaman defterlerini açmayalım.
FERİDUN PEHLİVAN (Bursa) – 20 kilometre Bolu yolu duruyor.
BAŞKAN – Sayın Pehlivan, lütfen susar mısınız.
FERİDUN PEHLİVAN (Bursa) – GAP’a gidip kurdele kestiniz, GAP’a...
BAŞKAN – Efendim, susar mısınız...
FERİDUN PEHLİVAN (Bursa) – GAP’a iki kere kurdele kestiniz.
DEVLET BAKANI SABRİ TEKİR (Devamla) – Ben, 1984’lerde, 1985’lerde, 1990’a kadar, 1995’e kadar, sizin düzenlemiş olduğunuz olduğunuz bütçeleri çok yakından tahlil etmiş bir kişiyim; bütün bütçe rakamları arasındaki ilişkiyi, analizi çok iyi bir şekilde yapmış bir kişiyim; öğrencilere de, bu konularla ilgili çok detaylı bilgiler vermiş bir kişiyim.
FERİDUN PEHLİVAN (Bursa) – Belli.
DEVLET BAKANI SABRİ TEKİR (Devamla) – Bunları karıştırmaya gerek yok.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (RP sıralarından alkışlar)
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Sayın milletvekilleri, bütçenin aleyhinde...
IŞIN ÇELEBİ (İzmir) – Sayın Başkan...
BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun) – Sayın Başkan, Sayın Bakana teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Efendim, size söz vermedim Sayın Özdemir.
BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun) – Geçmişte, o dönemleri övücü değerlendirmeler yapmıştır.
BAŞKAN – Efendim, rica ediyorum...
Buyurun Sayın Çelebi.
IŞIN ÇELEBİ (İzmir) – Efendim, bir şey yanlış anlaşılıyor. Şimdi, ben, Sayın Başbakanın konuşmasında kullandığı tablolar, o gün burada karar verildi, tutanağın eki olarak tutanağa girecekti. Biz, resmî bir bilgi istemiyoruz; biz, konuşmanın, yani tutanağın eki olan rakamları istiyoruz. Bu, bizim, milletvekili olarak en doğal hakkımız ve biz, Sayın Başbakanın konuşmasını, Tutanak Müdürlüğünden, Meclis Başkanlığından ekleriyle beraber talep ediyoruz. Benim, Başbakandan bilgi talebim yok. Ben, konuşmasının bütün rakamlarıyla, grafikleriyle tutanaklarını istiyorum. Bu da benim en doğal hakkım.
BAŞKAN – Sayın Çelebi, tamam, mesele anlaşılmıştır. Zaten, Meclis Başkanlığı da, Meclis Genel Sekreterliği kanalıyla...
IŞIN ÇELEBİ (İzmir) – Sayın Başkan, Sayın Bakan konuyu farklı değerlendirdiği için, ben, sanki bilgi istiyorum...
BAŞKAN – Bunlar, o kadar önemli değil; zamanımızı bununla harcamayalım.
Rica ederim... Buyurun oturun.
IŞIN ÇELEBİ (İzmir) – Çok önemli efendim.
ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, bir kopya da ben istiyorum.
BAŞKAN – Efendim, bütçenin aleyhinde, Sayın Cemil Çiçek?.. Yok.
Sayın Esat Bütün?.. Yok.
Sayın Adil Aşırım, buyurun efendim. (ANAP sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakikadır.
ADİL AŞIRIM (Iğdır) – Teşekkürler Sayın Başkan.
Saygıdeğer Başkan, saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım; konuşmama geçmeden önce şunu ifade etmek istiyorum. Sayın Bakan Söylemez’in konuşmalarını dikkatle dinledim ve cevaplandırılması için hem Sayın Başkanın delaletiyle soru sordum hem de şimdi sözlü olarak sormak istiyorum.
Sayın Bakan, 52 nci Hükümet, yani Sayın Çiller Hükümetince imzalanan Gümrük Birliği Anlaşmasının İngilizce metni Türkçeye çevrildiğinde “otomobil ithalatının Dış Ticaret Müsteşarlığının iznine tabi olduğu” cümlesi eklenmiştir; yani, İngilizce metinle Türkçe metin farklıdır. Ben, geçen gün, buradan, yine, Yüce Meclise bu bilgiyi verdim; fakat, maalesef, toplumumuzda olduğu gibi, sizden de hiç tepki göremedim. Aslında, bu, bir skandaldır. Niye; arkasından çıkardığınız Bedelsiz İthalat Kanunuyla, demin Sayın Bakan da rakamlarını verdi “yaklaşık 470 milyon mark orta ve uzun vadede borçlanma amaçlandığı için bu kanunu çıkardık” dedi. Yarın öbür gün, vatandaşlarımız, 50 bin markını yatıran o vatandaşlarımız “uluslararası hukuk, ülke anayasalarının üstündedir” teziyle gidip sizi mahkemeye verirse, devlet, sayenizde hüküm giymiş olur.
AHMET DERİN (Kütahya) – Geç onu sen geç.
ADİL AŞIRIM (Devamla) – Şimdi, ben, size de geleceğim.
Sayın Bakan “yüzde 10 faizle orta ve uzun vadede borçlanmayı hedeflediğimiz için Bedelsiz İthalat Kanununu çıkardık...” dedi. Siz, rant ekonomisinden üretim ekonomisine geçeceğiz diyordunuz, yüzde 10 ranta niye sesinizi çıkarmadınız?
Ben, şahsen, bundan sonra, Refah Partili arkadaşlarımı, değişti diye eleştirmeyeceğim; çünkü, onlar da, biz farklıyız dedikleri halde değişmişlerdir; hatta öyle değişmişlerdir ki -bugün fark ettim, grup başkanvekiline de söyledim- bunların sağdaki rozetleri sola geçmiş! Sadece bu arkadaşınki sağda, onun da düzeltilmesini istiyorum. (RP sıralarından gürültüler)
İSMAİL YILMAZ (İzmir) – ANAP’tan sonra nereye gideceksin?
BAŞKAN – Efendim, rica ediyorum... Arkadaşlar, müdahale etmeyin.
İsteyen rozetini sağa takar, isteyen sola takar canım.
ADİL AŞIRIM (Devamla) – Sayın Başkan, ilginç değil mi, yıllardır sağa taktılar, şimdi de sola taktılar. (RP sıralarından “ne alakası var?” sesleri)
Muhalefette sağdan, iktidarda da soldan medet umuyorlar herhalde. (RP sıralarından gürültüler)
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, ben, Sayın Bakana bir soru daha sormak istiyorum. Otomotiv sektöründe asıl tehlikeli olan, yeni otomobil yatırımı yapanlara gümrüksüz ithalat izni sağlamaktır. Şimdi, bakın, Hyundai, Honda ve Kia yeni yatırım yapıyor diye, herhalde, sırasıyla 5 bin, 5 bin ve 15 bin, sıfır gümrükle otomobil ithalatına izin verilmiş. Yani, diğer otomotiv sektörünü dikkate almadan bu kadar yüksek miktarda otomobil ithalatına izin vermişler.
Sayın Bakan, bedelsiz ithalattan sonra böyle bir iznin, binlerce işçimizi sokağa döktüğünü biliyorsunuz. Değil binlerce işçimiz, benim işçimin tek çocuğunun dahi ekmeksiz ve sütsüz kalmasının pahası 470 milyon mark olmaz.
MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) – Vay vay!..
ADİL AŞIRIM (Devamla) – Vay vay değil; tabiî... Ben, emekli işçi çocuğuyum; belki Sayın Başkan bilmez; ama, ben, ekmeksiz, sütsüz kalındığını iyi bilirim. Vay vay vay... Ben bilirim... (RP sıralarından gürültüler)
MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) – Ajitasyon yapıyorsun.
ADİL AŞIRIM (Devamla) – Ajitasyon yapmıyorum.
Devlet İstatisk Enstitüsünün bütçesi görüşülüyor.. DİE’nin açıkladığı rakamlarla, bu memleketin yüzde 20’si devletin gelirinin sadece yüzde 4’ünü almıyor mu? Kul hakkı en büyük günah değil mi? Kul hakkının hesabına Allah dahi karışmaz. (RP sıralarından gürültüler)
AHMET DERİN (Kütahya) – Sen aşiretle uğraş.
BAŞKAN – Arkadaşlar, müdahale etmeyelim... Rica ediyorum...
ADİL AŞIRIM (Devamla) – Bakın, bu saatte beni dinlemenin ne kadar zor olduğunun bilincindeyim. (RP sıralarından alkışlar!) Size zor geliyor, tabiî canım, bu gerçekler size zor geliyor... Ne oldu; herhalde altında kaldınız bu zorluğun. (RP sıralarından gürültüler)
Bakın arkadaşlar, bugün hem toplum hem de fertler olarak kendi kendimize soracağımız en temel soru şudur: Çok değil, daha on sene önce, otoyollar, barajlar, büyük altyapı yatırımları yapan; ülkenin enerji sorununu ortadan kaldıran; telekomünikasyonda ve belediyecilikte devrim gerçekleştiren; serbest piyasaya açılan; dünya ile entegrasyonu sağlayacak bir yapısal değişim başlatan; ekonomiden ticarete, sanayiden turizme ve ihracatta sürekli atılımlar içinde olan; dünyada örnek ve model olarak gösterilen bir ülkeden, ne oldu da, sadece, şu son beş yılda, bugünkü cinnet toplumuna, umutsuz, kendine ve devletine olan güvenini yitirmiş, isteksiz, endişeli, yönsüz ve kargaşa içinde bir toplum haline geldik?
SUAT PAMUKÇU (Bayburt) – Kendi halini tasvir ediyor... Kendi halini...
ADİL AŞIRIM (Devamla) – Ben kendi yazdığımı okuyorum, başkalarının verdiğini okumuyorum sizin gibi.
Sayın Başbakan, dün burada bir gösteri yaptı, denk bütçeyi anlattı; denk bütçeye yazdığı Türk Telekomünikasyon AŞ’nin ve katmadeğerli hizmetlerinin satışından 5,5 milyar dolar gelir beklediklerini söyledi.
Şimdi, ben, Bakana soruyorum: Harcamak zorunda olduğunuz bütçeye, gelir olarak yazdığınız bir yeri özelleştirdiğinizde kelepir fiyatına gitmez mi?!. Artı, 1997’nin sonuna kadar bu özelleşmeyecek. Bakın Türk Telekom’u özelleştirecek komisyon, Sermaye Piyasası Kurulundan, Türk Telekom’dan, Özelleştirme İdaresinden, Ulaştırma Bakanlığından komisyona üye alıyor. İnanın, daha komisyon yeni kuruldu ve dün Anayasa Mahkemesine gidip, bu özelleştirmeyi anlattılar. 1997’nin sonuna yetişmeyecek; daha danışman firmayı bile belirlemediniz; kelepir fiyatına bile satsanız, 1998’in yarısını bulacak. Ben değiştiniz diyorum; özelleştirmeye karşı çıkıyordunuz, şimdi de özelleştirmeyi Sayın Başbakan çok güzel anlattı, gelir olarak yazdı.
Bakın, ben Telekomcuyum, Türk Telekom’un gerçekten, dünyayla entegre olması için, bizdeki mühendislerin, yeni projelerde yeniden bilgi derinliğine kavuşması için -özellikle, katmadeğerli hizmetlerde- Türk Telekom’un acilen özelleşmesi lazım, zaten, onun lehinde konuşmuştum. Fakat, kelepir olur diye, sırf denk bütçe olsun diye bütçeye gelir olarak yazamazsınız. Harcamak zorunda olduğunuz bir şeyi bir başkası pahalıya alır mı?!. Yazık günah değil mi?!
HÜSAMETTİN KORKUTATA (Bingöl) – Sen merak etme.
BAŞKAN – Sayın Aşırım, 1,5 dakikanız var.
ADİL AŞIRIM (Devamla) – Peki Sayın Başkan.
Ben tekrar ediyorum arkadaşlar, Allah aşkına, gümrük birliğinin İngilizce metnini ben getireceğim, Türkçe metniyle karşılaştırın, bu skandal olan şeye cevap bulun.
Türk kamuoyunu... Sırf seçim almak için -tabiî, otomotiv sektörünün de tepkisini çekmemek için- Türkçe metin eklemişler, anlamıyor musunuz?!. Türkçe metin eklemişler, tahrifat yapmışlar!..
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.(ANAP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Aşırım.
Sayın milletvekilleri, bu turdaki bütçeler üzerinde konuşmalar tamamlanmıştır.
Şimdi, soru sorma işlemine geçeceğiz...
RAMAZAN YENİDEDE (Denizli) – Bize gelecektin; ne zaman geleceksin? (Gülüşmeler)
ADİL AŞIRIM (Iğdır) – Sayın Başkan, arkadaşımız bana “bize ne zaman geleceksin?” diye laf atmıştır. (Gülüşmeler)
BAŞKAN – Efendim, siz de onlara gitmezsiniz; yani, her “bize gel” diyene gidecek misiniz...
Bu, kendi aranızdaki bir sohbet konuşması; rica ediyorum...
Sayın Aşırım, yerinize oturur musunuz.
Sayın milletvekilleri, soru sormak isteyen milletvekillerinin isimlerini okuyorum: Cafer Tufan Yazıcıoğlu, Tahsin Boray Baycık, Fikret Uzunhasan, Kâzım Üstüner, Mustafa Güven Karahan, Kâzım Üstüner, Mustafa Karslıoğlu, Yusuf Ekinci, Doğan Baran, Ömer Ertaş, Mustafa Taşar, Lütfi Yalman, Mustafa Taşar, Adil Aşırım, Mustafa Taşar, Ünal Yaşar, Mustafa Taşar, Lütfi Yalman, Halit Dumankaya, Süleyman Hatinoğlu.
Divan üyesi arkadaşımızın soruları oturarak okuması hususunu oylarınıza sunuyorum : Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayın Cafer Tufan Yazıcıoğlu?..Burada.
Sorusunu okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü Bütçesiyle ilgili sorumun gereği için bilgilerinize arz olunur.
Saygılarımla.
Cafer Tufan Yazıcıoğlu
Bartın
1- Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğüne devredilen Bartın İli Ulus İlçesi Belediyesi yüzme havuzu ve spor kompleksinin bakımı ve burada gençlik kampı oluşturulması düşünülüyor mu?
2-Bartın kapalı yüzme havuzu ihalesi yapılacak mıdır?
3- Bartın İli Amasra İlçesi Göçkündemirci Köyü eski ilkokul binası, izci ve gençlik kampı olarak değerlendirilecek midir?
BAŞKAN – Sayın Bakan?..
DEVLET BAKANI BAHATTİN ŞEKER (Bilecik) – Yazılı cevap vereceğim.
BAŞKAN – Bu soruya yazılı cevap verilecektir.
Sayın Tahsin Boray Baycık?.. Burada.
CAFER TUFAN YAZICIOĞLU (Bartın) – Birkaç sorum daha var Sayın Başkan.
BAŞKAN – Pardon, Sayın Cafer Yazıcıoğlu’nun iki sorusu daha var efendim; onları da okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Dış Ticaret Müsteşarlığı Bütçesi ile ilgili sorumun gereği için bilgilerinize arz olunur.
Saygılarımla.
Cafer Tufan Yazıcıoğlu
Bartın
“Bartın İlinde serbest bölge kurulması ve limanın kıyı ticaretine açılması düşünülüyor mu?”
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Gümrük Müsteşarlığı bütçesiyle ilgili sorumun gereği için bilginize arz olunur.
Saygılarımla.
Cafer Tufan Yazıcıoğlu
Bartın
“Bartın Limanının birinci sınıf gümrük kapısı olması sağlanacak mıdır?”
BAŞKAN – Sayın Bakan?..
DEVLET BAKANI H. UFUK SÖYLEMEZ (İzmir) – Yazılı cevap vereceğiz efendim.
BAŞKAN – Yazılı vereceksiniz.
Sayın Tahsin Boray Baycık’ın sorularını okutuyorum; buyurun:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
1997 yılı Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü ile ilgili Bakanımıza aşağıdaki sorularımın cevaplandırılması hususunda gerekli yardımlarınızı arz ediyorum.
Saygılarımla.
Tahsin Boray Baycık
Zonguldak
1. Zonguldak İli Karadeniz Ereğli ve Kozlu Belediyeleri Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğüne kapalı spor salonu yapılması için tahsis ettikleri arsalar üzerine 1997 yılı içinde yatırım yapılacak mı?
2. Zonguldak İli Kozlu Karadeniz Ereğli ve Devrek şehir statlarının çimlendirilmesi hususunda 1997 yılı içinde ödenek ayırabilecek misiniz?”
BAŞKAN – Sayın Bakan ?..
DEVLET BAKANI BAHATTİN ŞEKER (Bilecik) – Yazılı cevap vereceğim Sayın Başkan.
BAŞKAN – Peki, Sayın Bakan yazılı cevap verecek.
Efendim, Sayın Fikret Uzunhasan buradalar mı? Buradalar.
Sorusunu okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki soruların Sayın Spordan Sorumlu Devlet Bakanı tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim.
Fikret Uzunhasan
Muğla
Sorular:
1. Anayasanın 59 uncu maddesinin “devlet spor konusunda her türlü desteği verir, sporun geliştirilmesi için her türlü önlemi alır, herkesi spora özendirir. Spor yapanlar, spora katkıda bulunanları ve başarılı sporcuları korur ve ödüllendirir, gönüllü kuruluşları destekler. Spor federasyonları ile bunların taşra birimleri demokratik ve katılımcı bir şekilde yönetilir. Sporun yerinden yönetilmesi esastır” şeklinde değiştirilmesi için Bakanlığınız herhangi bir girişimde bulunacak mıdır?
2. Yerel yönetimlerle ilgili yasalarda değişiklik yaparak “belediyelerin sadece kendi bünyelerindeki spor kulüplerine değil, o beldedeki tüm semt ve gençlik ve spor kulüplerine ve üst birliklerine, valiliklerin ise, il özel idareleri bütçelerinden köy, kasaba, ilçe ve kentlerde semtlere dayalı olarak etkinlik gösteren hiçbir kamu ve özel kuruluşun himayesinde olmayan, gençlik ve spor kulüplerine ve üst birliklerine her türlü maddî ve aynî yardımı yapabilecekler” hükmünün konması hususu Bakanlığınızca dikkate alınacak mıdır?
3. Bilindiği gibi, 2004 Olimpiyatlarının düzenlenmesine ülkemiz (İstanbul Kentimiz) de adaydır. Bakanlığınız bu hususta ne gibi çalışmalar yapmaktadır?
4. Spor tesislerinin yapımının planlama aşamasında ve kullanımında spor kulüplerinin ve sporla ilgili gönüllü kuruluşların önerilerinin alınması ve yetki verilmesi düşünülmekte midir?
5. Hiçbir sosyal güvenlik kuruluşuna bağlı olmayan amatör sporlarla ilgili düzenlemeler yapılıp, bu tür sporcular devlet desteğiyle sosyal güvenliğe kavuşturulması düşünülmekte midir?
6. Türkiye Futbol Federasyonu 3813 sayılı Yasa ile özerk hale getirilirken, amatör futbolla ilgili devlet kaynağı bulunmaması nedeniyle yasa eksik çıkmıştır. Amatör futbol dışındaki bütün branşlar Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün desteğiyle yürütülürken, amatör futbol, kaynak yokluğuna rağmen, sporcu ve kulüp yöneticilerimizin, tüm zorluklara rağmen, özverileriyle yürümektedir. Yasadaki bu eksik giderilecek midir?
7. 3813 sayılı Türkiye Futbol Federasyonu Yasasındaki bir eksiklik de, amatörlerin genel kurulda yeterince temsil edilmemesidir. 205 delegeli genel kurulda, 4 350 amatör spor kulübü 10 delegeyle temsil edilmektedir. Temsil konusunda, her 50 veya 75 amatör spor kulübüne bir delegelik hakkı verilmesi mümkün olamaz mı?
BAŞKAN – Aslında, bu sorulan sorular soru niteliğinde değil. Sorunun, öz, kısa olması, mütalaa ihtiva etmemesi lazım. Arkadaşımız, soru değil destan yazmış; öteki arkadaşlarımızın hakkına da müdahale ediyor.
Sayın Bakan?..
DEVLET BAKANI BAHATTİN ŞEKER (Bilecik) – Yazılı cevap vereceğim.
BAŞKAN – Yazılı cevap veriyorsunuz.
Şimdi, Sayın Kâzım Üstüner’in sorularını okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Dış Ticaret Müsteşarlığından sorumlu Sayın Devlet Bakanı tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Kâzım Üstüner
Burdur
Sorular:
1. Hangi ülkelerden, 1996 yılı içerisinde, kaç ton et, kaç baş kasaplık hayvan, kaç baş besi hayvanı, kaç baş damızlık düve ithal edilmiştir?
2. İthal edilen hayvan ve hayvansal ürünler karşılığında ne kadar dövizimiz yurtdışına gitmiştir?
3. Tarım ve hayvancılık ülkesi olan Türkiye’nin, yukarıda sayılan hayvan ve hayvansal ürünleri ithal etmesi, Türk köylüsüne yapılan bir haksızlık değil midir?
4. 1997 yılındaki hayvansal ürünler ithalatı programınız nedir?
5. Süttozu ithalatı yapılıyor mu? 1995 yılında 6 250 ton süttozu ithalatı yapıldığı doğru mudur?
BAŞKAN – Sayın Bakan?..
DEVLET BAKANI H. UFUK SÖYLEMEZ (İzmir) – Yazılı cevap vereceğim efendim.
BAŞKAN – Sayın Bakan yazılı cevap verecek.
Sayın Mustafa Güven Karahan?.. Burada.
Sorusunu okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın, aracılığınızla, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünden sorumlu Sayın Devlet Bakanı tarafından yanıtlanmasını saygılarımla arz ederim.
Mustafa Güven Karahan
Balıkesir
1. Balıkesir İli Manyas İlçesinde eksikliği çekilen spor tesisleri ve Balıkesir İli Balya İlçesinde yapımı süren futbol sahası tesislerinin 1997 yılında bitirilmesini düşünüyor musunuz? Bu konuda ne kadar yardımcı olabilirsiniz?
BAŞKAN – Sayın Bakan?..
DEVLET BAKANI BAHATTİN ŞEKER (Bilecik) – Yazılı cevap vereceğim.
BAŞKAN – Yazılı cevap vereceksiniz.
Değerli arkadaşlarım, gelen soruların çoğu, diziliş sırasına göre hep DSP adına yazılmış; ama, şimdi, süremiz de çok az kaldı, arada bir iki isim atlayarak öteki partilerdeki milletvekillerinin sorularını okutacağım. Geçmişte de böyle uygulama yaptık.
Sayın Yusuf Ekinci, buradalar mı efendim? Burada.
11 inci sıradaki, Sayın Yusuf Ekinci’nin sorusunu okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
İlgili kanunun yürürlüğe girmesinin üzerinden iki yıl geçmiş olmasına rağmen, Rekabet Kurulu üyeliklerine gerekli atamalar yapılarak çalışmalara başlanamamıştır. Sadece isim belirleme konusunda bu kadar gecikilmesi bize antidamping faaliyetler açısından yılda milyarlarca dolar dolaylarında kayba yol açmaktadır. Rekabet Kurulu üyeliklerine atama hususunun son durumu hakkında Gümrük Müsteşarlığının bağlı olduğu Devlet Bakanlığınca bilgi verilmesinin sağlanmasını arz ederim.
Yusuf Ekinci
Burdur
BAŞKAN – Sayın Bakan?..
DEVLET BAKANI H. UFUK SÖYLEMEZ (İzmir) – Yazılı cevap vereceğim.
BAŞKAN – Peki efendim.
12 nci sıradaki Doğan Baran’ın sorusunu okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Devlet Bakanımız Sayın Bahattin Şeker’in aracılığıyla aşağıdaki sorularımın cevaplandırılmasını talep ederim.
Ulukışla İlçesi Bolkar Dağında kaba inşaatı, elektrik ve enerji hattı ve dağ yolu Niğde Özel İdaresince yaptırılan ve 1993 yılında bir protokolle Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğüne bila ücret devredilen kış turizmi tesisleri kompleksi kendi kaderine terk edilmiştir. 1997 yatırım programına alınması düşünülüyor mu?
Doğan Baran
Niğde
BAŞKAN – Sayın Bakan?..
DEVLET BAKANI BAHATTİN ŞEKER (Bilecik) – Yazılı cevap vereceğim.
BAŞKAN – Peki efendim.
13 üncü sıradaki, Sayın Ömer Ertaş’ın sorusunu okutacağım.
Sayın Ömer Ertaş, burada mı efendim? Buradalar.
Soruyu okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başanlığına
Aşağıdaki soruların delaletinizle ilgili Hükümet üyesince cevaplandırılmasını arz ederim.
1. 1994 yılında Sayın Çiller Hükümetince çıkarılan Özelleştirme Yasasında bankaların önümüzdeki iki yıl içerisinde, 1996 sonu itibariyle, özelleştirileceği amir hüküm olup, hâlâ bankalar özelleştirilmemiştir. Sizce bu tutum yasa ihlali değil midir?
2. Sayın Çiller, 1994 Mart ayında KİT’lerin zararının her gün 250 milyar TL olduğunu ifade etmişlerdir. 750 gündür yapılamayan özelleştirme nedeniyle 175 trilyon liralık zararın sorumlusu sizce kimdir?
3. Özelleştirmeye kayıtsız kalan sorumlular, sizce komünist sayılmaz mı?
Ömer Ertaş
Mardin
BAŞKAN – Bu sorudaki son cümleyi soru olarak kabul etmiyorum.
Sayın Bakan?..
DEVLET BAKANI H. UFUK SÖYLEMEZ (İzmir) – Şimdi, 4046 sayılı Kanundaki süre geçilmiştir; ama, Türkiye, 24 Aralık seçimlerine girdiği dönemde yaklaşık yedi sekiz aylık bir istikrarsız dönem yaşamıştır, tek bir özelleştirme kararı çıkarılamamıştır; buna. Anayol dönemi de dahildir, Anayol döneminde tek bir özelleştirme ihalesinin ilanına çıkamadığımızı üzülerek hatırlatırım.
Ancak, 1995 yılında Sümerbank bankacılık özelleştirilmiştir. Geçtiğimiz ay, kasım ayında Etibank bankacılığın ilanları çıkmıştır. Arka arkaya özelleştirmeler gelecektir. Bu iki yıllık sürenin bitmesi özelleştirmenin yapılmasına engel değil efendim, yasal olarak.
KİT’lerin zararları da -özellikle, özelleştirmeler ve alınan tedbirlerle- hem personel hem giderler üzerinde giderek azaltılmaktadır; ama, tabiî ki, haklısınız, özelleştirme, işte kasım, aralık aylarında çıkan ilanlardaki gibi hızlı, şeffaf ve kararlı yapılınca, o zararlar da giderek azalacaktır.
Bu konuda sözlü bilgi vermeyi daha uygun buldum, teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Soru cevaplandırılmıştır.
14 üncü sıradaki, Sayın Mustafa Taşar’ın sorusunu okutacağım:
Sayın Taşar?.. Buradalar.
Soruyu okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın ilgili Devlet Bakanı tarafından cevaplandırılmasını delaletlerinize arz ederim.
Saygılarımla.
Mustafa Taşar
Gaziantep
1. Gaziantep Kâmil Ocak Stadyumu ikmal inşaatı ne zaman bitecektir; yeterli ödenek tahsis edilmekte midir?
2. Gaziantep olimpik yüzme havuzu inşaatı ne zaman bitecektir; yeterli ödenek tevzi edilmekte midir?
BAŞKAN – Sayın Bakan?..
DEVLET BAKANI BAHATTİN ŞEKER (Bilecik) – Yazılı cevap vereceğim.
BAŞKAN – 15 inci sıradaki, Sayın Lütfi Yalman’ın sorusunu okutacağım:
Sayın Yalman burada mı efendim?..
LÜTFİ YALMAN (Konya) – Buradayım.
BAŞKAN – Lütfi Yalman’ın sorusunu okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın spordan sorumlu Devlet Bakanı tarafından cevaplandırılmasına delaletlerinizi arz ederim.
Lütfi Yalman
Konya
1. Son yıllarda amatör spora ve sporculara, kulüplere yeterince destek verilmediği kanaati yaygın. Amatör spora destek verecek misiniz?
2. Konya’nın ilçelerinde çim saha yok. Büyük ilçelere çim saha yapmayı düşünüyor musunuz?
BAŞKAN – Sayın Bakan?..
DEVLET BAKANI BAHATTİN ŞEKER (Bilecik) – Yazılı cevap vereceğim.
BAŞKAN – 17 nci sıradaki, Sayın Adil Aşırım’ın sorusunu okutacağım efendim.
Sayın Aşırım burada mı?
ADİL AŞIRIM (Iğdır) – Buradayım.
BAŞKAN – Sayın Adil Aşırım’ın sorusunu okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Delaletinizle, aşağıdaki soruların ilgili Hükümet üyesince cevaplandırılmasını arz ederim.
Adil Aşırım
Iğdır
1. Sayın Çiller Hükümetince imzalanan Gümrük Birliği Anlaşmasının İngilizce metninde tahrifat yaparak, Türkçe metnine “otomotiv ithalatının Dış Ticaret Müsteşarlığının iznine tabi olduğu” cümlesinin eklenerek, Türk kamuoyunun yanıltıldığını nasıl açıklarsınız?
2. Hyundai, Honda ve KIA’nın gümrüksüz ithaline neden izin verildi; otomotiv sanayiini çok etkileyecek bu ithalatın miktarını açıklar mısınız?
BAŞKAN – Sayın Bakan?..
DEVLET BAKANI H. UFUK SÖYLEMEZ (İzmir) – Sözlü cevap vereceğiz efendim müsaade ederseniz.
Şimdi, Sayın Aşırım’ın hangi belgeden, metinden bahsettiğini bilmiyorum; ama, az önce, Avrupa Birliğinden Sorumlu Genel Müdür arkadaşım, anlaşmanın Türkçe ve İngilizce metnini getirdi; ikisinde de aynı ibareler yer almaktadır, böyle bir çelişki yoktur. Kendisinde bir metin varsa, getirsin, inceleyelim; bu bir.
ADİL AŞIRIM (Iğdır) – İngilizce metni okuyun...
BAŞKAN – Sayın Bakan cevap versin...
DEVLET BAKANI H.UFUK SÖYLEMEZ (İzmir)– Şimdi, müsaade ederseniz, bizim metnimizde farklılık yok. Bunu size verebilirim; yani, incelersiniz, bakarsınız; metinde farklılık yoktur, böyle bir şey yok.
İkinci soruyu arz etmek istiyorum: Sayın Aşırım “Hyundai’ye ve Türkiye’de yatırım yapmak isteyen firmalara, niçin ithalatta kolaylık sağladınız” dedi; ona cevap arz etmek isterim. Bir kere, sözlü konuşmasında da yanlış bir beyanda bulundular “bunları vergisiz ithal ediyorsunuz” dediler Hükümete. Bunlar vergisiz değildir Sayın Aşırım, bunlar ortak gümrük tarifesi...
ADİL AŞIRIM (Iğdır) – “Gümrüksüz” dedim.
DEVLET BAKANI H. UFUK SÖYLEMEZ (Devamla) – Bakın, şöyle : Hyundai gelmiş, Türkiye’ye 100 bin araçlık yatırım yapacağım demiş, teşvikini almış, işine başlamış. Diyor ki “Avrupa Birliğinden yüzde 11’le ithal ediyorsunuz, dışarıdan -Çin’den, Afrika’dan- yüzde 33’le ithal ediyorsunuz; beni de yüzde 33 yerine koyuyorsunuz, bütün pazar payım gidiyor. Halbuki, ben, bir yıl içinde şu kadarlık arabayı taahhüt ediyorum. Edemezsem, cezasıyla size bu kadar ödeyeceğim.” Onu da Avrupa Birliğinin ortak gümrük tarifesine getirdik. Burada teşvik vardır, yatırımı bir an önce tamamlama şartı vardır ve 100 bin araçlık yatırım yapma şartı vardır, yeni iş imkânları vardır Sayın Aşırım. Siz emekli işçi çocuğusunuz, ben de emekli memur çocuğuyum. Biz, ülkenin geleceğini, istihdamını, yatırımını düşünerek, ülke lehine aldık bu kararı. (DYP sıralarından alkışlar)
ADİL AŞIRIM (Iğdır) – “Vergisiz” değil “gümrüksüz” dedim.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Soru cevaplandırılmıştır.
Sayın milletvekilleri, saat 23.00’te soru sorma işlemine başladım, şu anda saat 23.21. Alınan karar gereğince soru sorma işlemi bitmiştir.
MUSTAFA KARSLIOĞLU (Bolu) – Sayın Başkan, benim sorularım okunmadı.
BAŞKAN – Bakın, sırasıyla, DSP’li birçok arkadaşın sorularını sordum, diğer arkadaşların sorularını da soramadım.
MUSTAFA KARSLIOĞLU (Bolu) – Ama ben önce verdim.
BAŞKAN – Efendim, rica ediyorum...
Bakın, sorular burada sıraya konuluyordu, Sayın Karslıoğlu’nun da sorusu vardı; fakat, her partiye de soru sorma hakkı tanımak zorundayız.
MUSTAFA KARSLIOĞLU (Bolu) – Onlar da gelsin, önce versinler.
BAŞKAN – Neyse artık, öyle... Geçmişte de öyle uygulamalarımız oldu. İsterseniz, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı kanalıyla da Bakana yazılı veya sözlü soru sorabilirsiniz; gündeme girer, cevabını alırsınız.
Sayın milletvekilleri, dördüncü turdaki bütçeler üzerindeki konuşmalar bitmiştir.
III. – YOKLAMA
BAŞKAN – Bu turdaki bütçelerin bölümlerine geçilmesi hususunu oylarınıza sunacağım; ancak, oylama sırasında bir yoklama talebi var.
Sayın milletvekilleri, biz, bugüne kadar, bu çatı altında, bütçe müzakerelerini, hep böyle, çok centilmence, karşılıklı anlayış havası içinde yapıyorduk. Elbette, bütçe konuşmalarında, hükümet politikalarının en sert şekilde eleştirildiği, eleştirilerin yapıldığı gerçeğini de herkes biliyor. Bu sert eleştiriler karşısında, bazı arkadaşlarımızın birbirlerini kırıcı sözler söylemesi de gayet doğaldır; ama, ben rica ediyorum; bugüne kadar böyle usul ihdas etmedik. Özellikle Sayın Başesgioğlu, zatı âlinizden de rica ediyorum, bu yoklama talebinizi lütfederseniz...(RP ve DYP sıralarından alkışlar)
Efendim, bu, karşılıklı anlayış meselesi, Meclisimizin geleneği meselesi. Tabiî, ben, bir talepte bulunuyorum; ama, takdir zatı âllerinizin.
MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Sayın Başkan...
BAŞKAN – Buyurun Sayın Ersümer.
MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Sayın Başkan, bu olaya sebebiyet veren sizsiniz, bu olayı yaratan sizsiniz.
Ben, buradaki konuşmamda -zabıtları getirtip, bakabilirsiniz- “biz, buradaki konsensüsü bozmak istemiyoruz; siz, yanlış bir uygulama yapıyorsunuz” dedim ve özellikle belirttim; ama, siz, ısrar ettiniz.
Biz de bu yasal hakkımızı kullanmakta ısrar ediyoruz ve bu söylediklerinizi de tamamen size iade ediyoruz; inşallah siz bunları anlamışsınızdır.
BAŞKAN – Ben, çok iyi anladım...Ben, Meclis Başkanıyım, bundan sonra bir yoklama değil, ne kadar yoklama isterseniz isteyin. Ben, sizin tehditlerinize uyarak Meclisi keyfî yönetemem.
MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Ben tehdit etmedim.
BAŞKAN – Siz, bana derseniz “efendim, ille bizim istediklerimizi yapın, yapmazsanız biz Meclisin çalışmasını engelleriz” ona da sizin hakkınız yok.
MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Katiyen, benim konuşmamı saptırmayın; ben, kimseyi tehdit etmedim.
BAŞKAN – Ben, burada, Meclisi, Anayasaya ve yasalara göre adil bir şekilde...
MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Gaziantep) – Siz “Meclis Başkanını tanımıyoruz” dediniz mi demediniz mi Sayın Başkan?
BAŞKAN – Efendim, tamam, bir dakika...
Sayın Taşar, ben bir ricada bulundum; kabul ederseniz veya etmezsiniz...
MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Gaziantep) – Hayır, siz “Meclis Başkanını tanımıyorum” dediniz.
BAŞKAN – Beni tehdit etmekle bu Meclisi keyfî yöneteceğim inancına kimsenin kapılmasını da istemiyorum.
MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Ben, zatı âlinizi tehdit etmedim, üslubumda hiçbir zaman da tehdit yoktur. Ben, yapacağımı söyledim, yapacağımızı belirttim ve yaptım.
BAŞKAN – Yoklama isteğinizle ilgili önergenizi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Genel Kurulda yeterli çoğunluk bulunmamaktadır. Görüşülmekte olan kurum bütçelerinin oylamalarına geçilmeden önce, İçtüzüğün 57 nci maddesi uyarınca yoklama yapılmasını arz ve talep ederiz.
BAŞKAN – Şimdi, yoklama isteminde bulunan sayın milletvekillerinin Genel Kurul salonda bulunup bulunmadıklarını tespit edeceğim:
Yusuf Ekinci ?..Burada.
Feridun Pehlivan?..Burada.
Cumhur Ersümer?..Burada.
Mustafa Taşar?..Burada.
Ünal Yaşar?..Burada.
Refik Aras?..Burada.
Halit Dumankaya?..Burada.
Emin Kul?..Burada.
Yusuf Namoğlu?..Burada.
Yusuf Pamuk?.. Burada.
Işın Çelebi?.. Burada.
İbrahim Yılmaz?.. Burada.
Murat Başesgioğlu?.. Burada.
Recep Mızrak?.. Burada.
Cemal Özbilen?.. Burada.
Miraç Akdoğan?.. Burada.
Ömer Ertaş?.. Burada.
Şükrü Yürür?.. Burada.
Enis Sülün?.. Burada.
İbrahim Çebi?.. Burada.
Adil Aşırım?.. Burada.
Yoklama için yeterli sayıda imza var; ancak, yoklama isteyen arkadaşlar, yoklama sırasında burada bulunmazlarsa ve yoklama isteyen milletvekili sayısı 20’den aşağı düşerse, yoklama isteğini düşmüş kabul edeceğim; onu da söyleyeyim. (RP ve DYP sıralarından “Bravo Başkan” sesleri)
Yoklamaya, Adana İlinden başlıyoruz.
(Yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayımız vardır; çalışmalarımıza devam ediyoruz. (RP ve DYP sıralarından alkışlar)
Dış Ticaret Müsteşarlığı... (ANAP sıralarından gürültüler)
İBRAHİM YILMAZ (Kayseri) – Nasıl var?!. Saydım... Hayır... Çoğunluk yok.
EMİN KUL (İstanbul) – Çoğunluk yok.
BAŞKAN – Efendim... Arkadaşlar...
CEMAL ÖZBİLEN (Kırklareli) – Gelen kâğıtları okutun...
MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Sayın Başkan, kâğıtları okutun.
BAŞKAN – Rica ediyorum... Sayın milletvekilleri... (ANAP sıralarından “kâğıtları oku” sesleri)
Efendim, buradaki arkadaşlarımız...
EMİN KUL (İstanbul) – Kâğıtları okuyun.
BAŞKAN – Efendim, öyle bir usulümüz yok; rica ediyorum...
MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Sayın Başkan, bu kâğıtları okumak zorundasınız...
BAŞKAN – Efendim, 179 tane kayıtlı var zaten burada... (ANAP sıralarından “kâğıtları oku” sesleri)
İBRAHİM YILMAZ (Kayseri) – 140 kişi var...
MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Biz, burada teker teker kontrol ettik.
MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Gaziantep) – Kâğıtları oku!..
BAŞKAN – Efendim, okumuyorum. Ya Divana güveneceksiniz ya da kimseyi burada şey etmeyeceksiniz.
Sayın milletvekilleri, Dış Ticaret Müsteşarlığının... (ANAP sıralarından gürültüler)
CEMAL ÖZBİLEN (Kırklareli) – O kâğıtları okutmak zorundasınız.
MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – İtiraz ediyoruz; o kâğıtları okumak zorundasınız...
BAŞKAN – Efendim, bakın... (ANAP sıralarından gürültüler)
MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – İtiraz ediyoruz; o kâğıtları oku!..
BAŞKAN – Efendim, bakın... Hayır, okumuyorum. Ya, bu Divana güveneceksiniz...
SÜLEYMAN HATİNOĞLU (Artvin) – Hayır, güvenmiyoruz; Divan da yok zaten.
ÖMER ERTAŞ (Mardin) – Güvenmiyoruz... Siz, Meclis Başkanına güvenmiyorsunuz, biz size nasıl güvenelim?!.
EMİN KUL (İstanbul) – Hayır, güvenmiyoruz!..
MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Gaziantep) – Kâğıtları oku!..
BAŞKAN – Hayır efendim, okumuyorum. (ANAP sıralarından “kâğıtları oku” sesleri, gürültüler)
V. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
1. – 1997 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 1994 ve 1995 Malî Yılları Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/518, 1/519; 1/282, 3/414; 1/283, 3/415; 1/492, 3/516; 1/493, 3/517) (S. Sayıları : 134, 135, 103, 102, 151, 150 (Devam)
E) DIŞ TİCARET MÜSTEŞARLIĞI (Devam)
1. – Dış Ticaret Müsteşarlığı 1997 Malî Yılı Bütçesi
2. – Dış Ticaret Müsteşarlığı 1995 Malî Yılı Kesinhesabı
F) GÜMRÜK MÜSTEŞARLIĞI (Devam)
1. – Gümrük Müsteşarlığı 1997 Malî Yılı Bütçesi
2. – Gümrük Müsteşarlığı 1994 Malî Yılı Kesinhesabı
3. – Gümrük Müsteşarlığı 1995 Malî Yılı Kesinhesabı
G) DEVLET İSTATİSTİK ENSTİTÜSÜ BAŞKANLIĞI (Devam)
1. – Devlet İstatistik Enstitüsü Başkanlığı 1997 Malî Yılı Bütçesi
2. – Devlet istatistik Enstitüsü Başkanlığı 1994 Malî Yılı Kesinhesabı
3. – Devlet İstatistik Enstitüsü Başkanlığı 1995 Malî Yılı Kesinhesabı
H) GENÇLİK VE SPOR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1. – Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 1997 Malî Yılı Bütçesi
2. – Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 1994 Malî Yılı Kesinhesabı
3. – Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 1995 Malî Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Dış Ticaret Müsteşarlığının 1997 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. (RP sıralarından alkışlar)
Bölümleri okutuyorum... (ANAP sıralarından gürültüler)
MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Bunun yarını da var Sayın Başkan; sizin bu tutumunuz, bu bütçeyi tehlikeye sokmuştur.
EMİN KUL (İstanbul) – Usulsüzlüğe alet oluyorsunuz Sayın Başkan.
MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Gaziantep) – Kâğıtları okuyun... Böyle sahtekâr olmayın.
SÜLEYMAN HATİNOĞLU (Artvin) – Basın, biz burada her türlü saydık...
MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Yarında yoklama isteyeceğiz.
MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Gaziantep) – Her gün yoklama isteyeceğiz.
BAŞKAN – Şimdi burada... Bakın... (ANAP sıralarından sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler)
Efendim, bakın; burada Divan var. Arkadaşlarımız bana, burada “çoğunluk var” dedi; ben de çoğunluk var diyorum. (ANAP sıralarından gürültüler)
EMİN KUL (İstanbul) – Nerede çoğunluk?.. Yarısı burada yok... Kâğıtları doldurup gönderdiler...
ÖMER ERTAŞ (Mardin) – İtiraz ediyoruz...
BAŞKAN – Şimdi, bölümleri okutuyorum...
MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Gaziantep) – Yarısı burada yok... Gelen kâğıtları okuyun; burada olup olmadıklarını ispat edin...
MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Size güvenmiyoruz Sayın Başkan.
CEMAL ÖZBİLEN (Kırklareli) – Gelen kâğıtları okumazsanız kabul etmiyoruz Sayın Başkan.
MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) – Sayın Başkan, devam edelim...
MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Gaziantep) – İlave kâğıtları okuyun... Haydi okuyun...
MİRAÇ AKDOĞAN (Malatya) – Biz, 20 kişi, saydık; burada çoğunluk yok.
MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Gaziantep) – Okuyun.. Buradalar mı değiller mi merak ediyoruz.
MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) – Sayın Başkan, devam ediyoruz... Geçtik...
BAŞKAN – Şimdi, arkadaşlar, yoklamada bulunan 179 arkadaşımız var. Bakın, yoklamada 179 kişi... (ANAP sıralarından “164” sesleri)
MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Gaziantep) – 164...
BAŞKAN – Efendim, işte, arkadaşımız...
MİRAÇ AKDOĞAN (Malatya) – Yazılı kâğıtları okuyun...
ENİS SÜLÜN (Tekirdağ) – 164 kişi saydık; biz, burada çetele tuttuk.
MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Gaziantep) – Biz, 164 saydık.
BAŞKAN – Efendim, 179 arkadaşımız burada; 27 tane de pusula gelmiş.
ÖMER ERTAŞ (Mardin) – Yahu, onları okuyun!..
BAŞKAN – Bir dakika efendim... Arkadaşımız burada işte...
MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Gaziantep) – Bir korkun mu var da okumuyorsun?!. Bir korkun mu var?!.
BAŞKAN – Efendim, rica ediyorum...
MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Gaziantep) – Siz mi yazdınız da okumuyorsunuz?!..
ÖMER ERTAŞ (Mardin) – Efendim, Hayri Doğan burada olmadığı halde “burada” dediler.
BAŞKAN – Şimdi, 184... Çoğuyla var, 200 küsur kişi var.
MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Gaziantep) – Niye lafı bu kadar uzatıyorsunuz; okusanıza!..
BAŞKAN – Sayın Taşar, ben baktım kâğıtlara efendim; bir iki tane mükerrer kâğıt var; ama, bu neticeyi değiştirmiyor... Rica ediyorum canım...
MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Gaziantep) – Pusulaları okuyun Sayın Başkan.
ÖMER ERTAŞ (Mardin) – Yazılı pusulaları okuyun...
BAŞKAN – Sayın İdare Amiri, rica ediyorum... Nöbetçi idare amiri kimse, lütfen arkadaşlarımızı yerine oturtsun efendim.
MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Gaziantep) – Her gün yoklama isteyeceğiz.
YAŞAR OKUYAN (Yalova) – Aksi halde, her gün böyle yoklama isteyeceğiz...
ENİS SÜLÜN (Tekirdağ) – Bu yolu siz açtınız... Bundan sonra her gün yoklama isteyeceğiz.
ÖMER ERTAŞ (Mardin) – Kâğıtları okuyun...
ENİS SÜLÜN (Tekirdağ) – Mükerrer olduğunu kendiniz itiraf ettiniz, siz söylediniz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Efendim, iki üç tane mükerrer var, 179 tane mevcut var...
ENİS SÜLÜN (Tekirdağ) – Okuyun o zaman. Yani, bunu okumak zor mu? 20 tane pusulayı okumak bu kadar zor mu?
İLHAN AKÜZÜM (Ankara) – Okuyun Sayın Başkan...
BAŞKAN – Ali Rıza Gönül?.. Burada.
Buyurun...
MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) – Sayın Başkan, bunları izaha gerek var mı?
BAŞKAN – Efendim, arkadaşlarımız, burada terör estirmek istiyorlar. Olmaz ki, ama böyle... (ANAP sıralarından gürültüler, RP ve DYP sıralarından alkışlar)
MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) – Sayın Başkan, hiç yakışmıyor size... Sözünüzü geri alın... Lütfen...
MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Gaziantep) – “Terörist” sensin! Milletvekiline terörist diyemezsin! Sözünü geri al.
BAŞKAN – Rica ediyorum efendim... Oturur musunuz... Böyle konuşulur mu canım!.. (ANAP sıralarından gürültüler)
EMİN KUL (İstanbul) – Terörist sensin!
BAŞKAN – Efendim, niye Divana böyle hitap ediyorsunuz? (ANAP sıralarından gürültüler)
Sayın Nurettin Aktaş var mı efendim? (ANAP sıralarından gürültüler, sıra kapaklarına vurmalar, “Sözünü geri al” sesleri; RP ve DYP sıralarından alkışlar)
Bakın, beyler... (ANAP sıralarından “Sözünü geri al” sesleri, sıra kapaklarına vurmalar)
Bu yaptığınız terör değil midir? Bu yaptığınız terör değil midir? (ANAP sıralarından gürültüler)
MİRAÇ AKDOĞAN (Malatya) – Başkan, sözünü geri al!
BAŞKAN – Sayın Ertan Yülek?.. (ANAP sıralarından sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler; RP ve DYP sıralarından alkışlar)
MİRAÇ AKDOĞAN (Malatya) – Sözünü geri alacaksın!
MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Gaziantep) – Milletvekilleri terörist değil; sözünü geri al.
FERİDUN PEHLİVAN (Bursa) – Sözünü geri al!
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri... Rica ediyorum... Rica ediyorum...
MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Gaziantep) – Sahtekârlık yapma!
EMİN KUL (İstanbul) – Milletvekillerine “terörist” diyemezsin; diyorsan, terörist sensin!
FERİDUN PEHLİVAN (Bursa) – Yakışmıyorsun o makama!..
CEMAL ÖZBİLEN (Kırklareli) – Sözünü geri al!..
MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Gaziantep) – İsimleri oku...
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, rica ediyorum... Rica ediyorum... (ANAP sıralarından gürültüler)
EMİN KUL (İstanbul) – Sözünü geri al...
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, kâğıtları okuyun dediniz, okuyorum...
MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Gaziantep) – Sözünü geri al!
BAŞKAN – Ne sözümü geri alacağım?
MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Gaziantep) – “Terörist” diyorsun...
BAŞKAN – Hangi sözümü geri alacağım yahu?.. Oturur musunuz yerinize... (ANAP sıralarından gürültüler, “Sözünü geri al” sesleri)
HALİT DUMANKAYA (İstanbul) – Esas terörist sensin, milletvekiline nasıl terörist dersin?!
MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Gaziantep) – Milletvekiline nasıl terörist dersin?!
BAŞKAN – Sayın Azmi Ateş burada mı efendim? Azmi Ateş burada.
Sayın Turhan Alçelik burada mı efendim? Sayın Alçelik yok.
MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Gaziantep) – Sözünü geri al!
FERİDUN PEHLİVAN (Bursa) – Hani Allah’tan korkuyordunuz, ne oldu?!
MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Gaziantep) – Sözünü geri al, artı, kâğıtları atlayarak okuma. Sahtekârlık yapma!..
BAŞKAN – Sayın Abdullah Özbey burada mı efendim? (ANAP sıralarından “Yok, yok” sesleri)
Efendim, bakacağız... (Gürültüler)
MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Gaziantep) – Kâğıdın birini atla, birini oku!..
CEMAL ÖZBİLEN (Kırklareli) – Yazıklar olsun sana!
BAŞKAN – Sayın Abdullah Özbey burada.
Sayın Ahmet Uyanık burada mı efendim?
AHMET UYANIK (Çankırı) – Burada.
BAŞKAN – Sayın Ziyattin Tokar, burada mı efendim?
DEVLET BAKANI M.ZİYATTİN TOKAR (Ağrı) – Burada. (ANAP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri.. Bakın, sevgili arkadaşlarım, 179 kişi var ve şu anda 10 kişiyle 189 kişi oluyor, zaten 184 milletvekili olması lazım. (ANAP sıralarından gürültüler)
EMİN KUL (İstanbul) – Sayın Başkan “terörist” lafını geri al... “Terörist” lafını bir geri al Sayın Başkan.
MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Gaziantep) – 27 tanesini oku...Sayın Başkana böyle yanlış işlem yapmak yakışmıyor.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayımız vardır... (ANAP sıralarından gürültüler)
MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) – Sayın Başkan, tutumunuz hakkında söz istiyorum...
BAŞKAN – Bir dakika efendim... Oturursanız yerinize, konuşurum... (ANAP sıralarından gürültüler)
MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) – Tutumunuz hakkında söz istiyorum.
BAŞKAN – Siz oturur musunuz... (ANAP sıralarından gürültüler) Oturur musunuz... (Gürültüler) Oturur musunuz... Efendim, salonda nöbetçi İdare Amiri yok mu?.. (Gürültüler)
EMİN KUL (İstanbul) – Sen hiç konuşma bir defa!..Önce sözünü geri al, ondan sonra konuş!
MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Gaziantep) – Hiçbir milletvekiline “terörist” diyemezsiniz.
MİRAÇ AKDOĞAN (Malatya) – Bu salonda terörist yoktur, bu salonda terörist sizsiniz.
İBRAHİM YILMAZ (Kayseri) – Hiçbir milletvekiline “terörist” diyemezsiniz!..
BAŞKAN – Arkadaşlar, rica ediyorum... Rica ediyorum arkadaşlar...(Gürültüler) Arkadaşlar rica ediyorum... (Gürültüler)
Efendim, eğer devam ederseniz, oturuma ara vereceğim. ( ANAP sıralarından gürültüler)
Bölümleri okutuyorum:
E) DIŞ TİCARET MÜSTEŞARLIĞI
1. – Dış Ticaret Müsteşarlığı 1997 Malî Yılı Bütçesi
A – CETVELİ
Program
Kodu Açıklama Lira
101 Genel yönetim ve Destek Hizmetleri 672 500 000 000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
111 Dış Ticaret Politikalarının Düzenlenmesi ve Uygulanması 2 717 500 000 000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
900 Hizmet Programlarına Dağıtılamayan Transferler 659 250 000 000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
TOPLAM 4 049 250 000 000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
Dış Ticaret Müsteşarlığı 1997 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Gaziantep) – Hiçbir milletvekiline “terörist” diyemezsiniz.
MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) – Sayın Başkan... Sayın Başkan... Tutumunuz hakkında söz istiyorum...
MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Gaziantep) – Geçerli bir oylama değil hiç...
İBRAHİM YILMAZ (Kayseri) – Sayın Başkan, Grubumuza söylediğiniz sözü, size aynen iade ediyorum.
Size de söyledi bu sözü Zeki Bey!
(ANAP Grubu milletvekilleri Genel Kurulu terkettiler)
BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun) – Sayın Başkan, müsaade eder misiniz?..(DYP sıralarından gürültüler)
İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) – Otur yerine!.. Oylamladan sonra...
BAŞKAN – Efendim, bir dakika... Oylama yapıyoruz.
2. – Dış Ticaret Müsteşarlığı 1995 Malî Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN – Dış Ticaret Müsteşarlığı 1995 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum : Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Genel toplamı okutuyorum :
Dış Ticaret Müsteşarlığı 1995 Malî Yılı Kesinhesabı
A – CETVELİ
Genel Ödenek Toplam İptal Edilen
Toplamı Harcama Ödenek
TOPLAM 1 240 547 050 000 1 064 410 526 000 176 136 524 000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Dış Ticaret Müsteşarlığı 1995 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabuledilmiştir.
Dış Ticaret Müsteşarlığı 1997 malî yılı bütçesi ile 1995 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir; hayırlı ve uğurlu olmasını temenni ederim.
Gümrük Müsteşarlığı 1997 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum : Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum.
F) GÜMRÜK MÜSTEŞARLIĞI
1. – Gümrük Müsteşarlığı 1997 Malî Yılı Bütçesi
A – CETVELİ
Program
Kodu Açıklama Lira
101 Genel yönetim ve Destek Hizmetleri 2 693 820 000 000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
111 Gümrük Kanunlarının Uygulanması ve İzlenmesi 4 163 630 000 000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
112 Gümrük Kaçakçılığı ile Mücadele Hizmetleri 1 957 600 000 000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
900 Hizmet Programlarına Dağıtılamayan Transferler 64 000 000 000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
999 Dış Proje Kredileri 1 700 000 000 000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 10 579 050 000 000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Gümrük Müsteşarlığı 1997 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
2. – Gümrük Müsteşarlığı 1994 Malhi Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN – Gümrük Müsteşarlığı 1994 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum : Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Genel toplamı okutuyorum :
Gümrük Müsteşarlığı 1994 Malî Yılı Kesinhesabı
A – CETVELİ
1050 S.K. 83 Madde
Genel Ödenek Toplam İptal Edilen Ödenek Dışı Ertesi Yılı Gereğince Saklı
Toplam Harcama Ödenek Harcama Devreden Ödenek Tutulan Ödenek
TOPLAM 1 512 744 655 000 1 448 835 473 000 106 093 714 000 42 748 580 000 564 048 000 9 888 501 000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Gümrük Müsteşarlığı 1994 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir; hayırlı ve uğurlu olmasını temenni ederim.
3. – Gümrük Müsteşarlığı 1995 Malî Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN – Gümrük Müsteşarlığı 1995 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum : Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Genel toplamı okutuyorum :
Gümrük Müsteşarlığı 1995 Malî Yılı Kesinhesabı
A – CETVELİ
Genel Ödenek Toplam İptal Edilen Ödenek Dışı Ertesi Yılı
Toplam Harcama Ödenek Harcama Devreden Ödenek
TOPLAM 3 061 466 869 000 2 603 929 563 000 485 439 703 000 27 911 337 000 8 940 000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Gümrük Müsteşarlığı 1995 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Gümrük Müsteşarlığı 1997 malî yılı bütçesi ile 1994 ve 1995 malî yılı kesinhesaplarının bölümleri kabul edilmiştir; hayırlı ve uğurlu olmasını temenni ederim.
Devlet İstatistik Enstitüsü Başkanlığı 1997 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum : Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum.
G) DEVLET İSTATİSTİK ENSTİTÜSÜ BAŞKANLIĞI
1. – Devlet İstatistik Enstitüsü Başkanlığı 1997 Malî Yılı Bütçesi
A – CETVELİ
Program
Kodu Açıklama Lira
101 Genel yönetim ve Destek Hizmetleri 1 218 753 000 000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
111 İstatistik Verilerin Derlenmesi ve Değerlendirilmesi Hizmetleri 1 703 247 000 000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
900 Hizmet Programlarına Dağıtılamayan Transferler 10 700 000 000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
999 Dış Proje Kredileri 212 000 000 000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 3 144 700 000 000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Devlet İstatistik Enstitüsü Başkanlığı 1997 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
2. – Devlet İstatistik Enstitüsü Başkanlığı 1994 Malhi Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN – Devlet İstatistik Enstitüsü Başkanlığı 1994 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum : Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Genel toplamı okutuyorum :
Devlet İstatistik Enstitüsü Başkanlığı 1994 Malî Yılı Kesinhesabı
A – CETVELİ
Ertesi Yıla
Genel Ödenek Toplam İptal Edilen Devreden
Toplamı Harcama Ödenek Ödenek
TOPLAM: 536 721 559 000 467 431 625 000 69 256 374 000 33 560 000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Devlet İstatistik Enstitüsü Başkanlığı 1994 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir; hayırlı ve uğurlu olmasını temenni ederim.
3. – Devlet İstatistik Enstitüsü Başkanlığı 1995 Malhi Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN – Devlet İstatistik Enstitüsü Başkanlığı 1995 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum : Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Genel toplamı okutuyorum :
Devlet İstatistik Enstitüsü Başkanlığı 1995 Malî Yılı Kesinhesabı
A – CETVELİ
Genel Ödenek Toplam İptal Edilen Ödenek Dışı Ertesi Yılı
Toplam Harcama Ödenek Harcama Devreden Ödenek
TOPLAM 1 073 664 585 000 828 317 671 000 253 385 533 000 8 050 212 000 11 593 000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Devlet İstatistik Enstitüsü Başkanlığı 1995 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Devlet İstatistik Enstitüsü Başkanlığı 1997 malî yılı bütçesi ile 1994 ve 1995 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir; hayırlı ve uğurlu olmasını temenni ederim.
Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 1997 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum : Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum.
H) GENÇLİK VE SPOR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1. – Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 1997 Malî Yılı Bütçesi
A – CETVELİ
Program
Kodu Açıklama Lira
101 Genel yönetim ve Destek Hizmetleri 5 737 450 000 000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
111 Türk Sporunun İdamesi ve Geliştirilmesi Hizmetleri 2 526 050 000 000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
900 Hizmet Programlarına Dağıtılamayan Transferler 63 701 000 000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 8 327 201 000 000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelini okutuyorum :
B – CETVELİ
Gelir
Türü Açıklama Lira
2 Vergi Dışı Normal Gelirler 218 221 000 000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
3 Özel Gelirler, Hazine Yardımı ve Devlet Katkısı 8 108 980 000 000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 8 327 201 000 000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 1997 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
2. – Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 1994 Malhi Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN – Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 1994 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum : Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum :
Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 1994 Malî Yılı Kesinhesabı
A – CETVELİ
1050 S.K. 83. Madde
Genel Ödenek Toplam İptal Edilen Ertesi Yılı Gereğince Saklı
Toplam Harcama Ödenek Devreden Ödenek Tutulan Ödenek
TOPLAM 1 953 836 164 000 1 848 826 485 000 61 982 766 000 43 026 913 000 9 359 238 000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum :
B – CETVELİ
Tahmin Tahsilat
Lira Lira
TOPLAM : 1 445 500 000 000 1 789 460 540 000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 1995 malî yılı kesinhesabı kabul edilmiştir.
3. – Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 1995 Malî Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN – Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 1995 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum : Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum :
Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 1995 Malî Yılı Kesinhesabı
A – CETVELİ
Ertesi Yıla
Genel Ödenek Toplam İptal Edilen Devreden
Toplamı Harcama Ödenek Ödenek
TOPLAM: 4 515 245 834 000 4 223 637 522 000 201 731 006 000 89 877 306 000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum :
B – CETVELİ
Tahmin Tahsilat
Lira Lira
TOPLAM : 1 953 270 000 000 4 067 137 742 000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 1995 malî yılı kesinhesabı kabul edilmiştir.
Böylece, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 1997 malî yılı bütçesi ile 1994 ve 1995 malî yılları kesinhesapları kabul edilmiştir; hayırlı ve uğurlu olmasını temenni ederim.
Sayın milletvekilleri, böylece, dördüncü turda yapılan çalışmalar sonucunda, Dış Ticaret Müsteşarlığı, Gümrük Müsteşarlığı, Devlet İstatistik Enstitüsü Başkanlığı, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün 1997 malî yılı bütçeleriyle 1994 ve 1995 yılları kesinhesapları kabul edilmiştir; ilgili kuruluşlara hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum.
Sayın milletvekilleri, biraz önceki tartışmalar sırasında “arkadaşlar terör yaratıyor” dediğim için, bir arkadaşımız bana “terörist” dedi.. Ben, bütün milletvekillerine saygı duyuyorum; kesinlikle o anlamda kullanmadım, arkadaşlarımız çalışmaları engelliyor anlamında kullandım. (DYP sıralarından “Bravo Başkan” sesleri, alkışlar)
Ayrıca, sayın arkadaşlarımızın bize karşı davranışı... Yoklama yaptık, Divana ya güvenecekler veya güvenmeyecekler. 179 arkadaşımız burada hazır bulunmuş, 27 tane de pusula gelmiş. Divandaki arkadaşlarım bana “toplantı yetersayısı var” dediler, ben de “var” dedim; vardı, yani, yok da değildi.
Sayın milletvekilleri, programda yer alan kuruluşların bütçe ve kesinhesaplarını görüşmek için, 12 Aralık 1996 Perşembe günü saat 10.00’da toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 00.18
VII. – SORULAR VE CEVAPLAR
A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1. – İstanbul Milletvekili Cevdet Selvi’nin, personel atamalarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Gürcan Dağdaş’ın yazılı cevabı (7/1349) (1)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Başbakan Sayın Necmettin Erbakan tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim. 19.9.1996
Cevdet Selvi
İstanbul
Refah-Yol iktidarının yargıdan, S.S.K.’ya Denizcilik Müsteşarlığından KİT’lere kadar personel kıyımı çalışmaları tüm bürokrasiyi tedirgin etmektedir.
Kamu hizmetinin etkinliği, devletin sürekliliği dikkate alınmadığı gibi özel uzmanlık, teknik bilgi, deneyim ve yeterlilik isteyen alanlara bile el atılması dürüst, başarılı yönetici ve personel huzursuz etmekte verimsiz hale getirmektedir.
1. Kamu hizmeti, devletin işleyişi Hükümetin özel siyasetine alet edilmeye mi çalışılmaktadır?
2. Türkiye’nin boğazlardan geçecek Rus petrol tankerlerine sınırlama getiren “Boğazlar Tüzüğü”nü hazırlayan Denizcilik Müsteşar Yardımcısı Altan Köseoğlu, İTÜ Denizcilik Fakültesi Öğretim Üyesi, Deniz Ticaret Odası eski Genel Sekreteri Reşat Özkan’ın istifaya zorlanmasıyla bu teknik kadroların hizmetini nasıl telafi düşünüyorsunuz?
3. Teknik bilgi ve uzmanlık gerektiren Gemi İnşaa Dairesi Başkanlığına kadrosuz Sağlık Bakanlığında ihtisası Almanca Öğretmenliği olan bir kişinin getirildiği doğru mudur? İlgili kişinin görevi taşıyacak bilgi ve uzmanlığı var mıdır?
4. S.S.K. Genel Müdürlüğü Personel Dairesi Başkanlığına daha önce vaizlik yeterliliği olmadığı için büyük camilerde görev alması uygun görülmeyen bir kişinin getirileceği doğru mudur? Bu kişi 60 000 kişilik S.S.K. personelini yönetmesi için gerekli formasyon ve deneyime sahip midir?
5. S.S.K. Yönetim Kurulu Üyeliklerini görev süresi dolmadan değiştirmek isterken hangi hukukî gerekçeye dayanıyorsunuz? İşleminiz doğru mudur?
6. Adalet Bakanlığının Uluslararası Hukuk konusunda uzman, Ülkemizi Uluslararası toplantılarda başarıyla temsil etmiş en az iki yabancı dil bilen Hukukçuların görev yerlerinin değiştirilmesi sonucu Ülkemizi Avrupa Topluluğu ve diğer Uluslararası kuruluş ve toplantılarda nasıl temsil etmeyi düşünüyorsunuz?
7. Uluslararası saygınlığımız, güvenliğimiz ve sorumluluklarımız açısından önemli konularda, Taşrada bile uzun süre görev yapmamış Hâkimlik kıdemi dahi az, 1-2 yıllık Hâkimlerin atanmasının hesaplandığı doğru mudur?
(1) 13.11.1996 tarihli 17 nci Birleşim tutanak dergisine eklenmek üzere (7/1349)
T.C.
Devlet Bakanlığı 25.10.1996
(Özel Kalem Müdürlüğü)
Sayı : B.02.0/00.14/2.1/00732
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
İlgi : 7.10.1996 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02/7/1349-3455/9582 sayılı yazınız.
İstanbul Milletvekili Sayın Mehmet Cevdet Selvi’nin, Sayın Başbakanımız tarafından cevaplandırılmak üzere yönelttiği yazılı soru önergesinin cevapları ekte sunulmuştur.
Bilgilerini ve gereğini arz ederim.
Gürcan Dağdaş
Devlet Bakanı
Soru 2. Türkiye’nin Boğazlardan geçecek Rus petrol tankerlerine sınırlama getiren “Boğazlar Tüzüğü”nü hazırlayan Denizcilik Müsteşar Yardımcısı Altan Köseoğlu, İTÜ Denizcilik Fakültesi Öğretim Üyesi, Deniz Ticaret Odası eski Genel Sekreteri Reşat Özkan’ın istifaya zorlanmasıyla ile bu teknik kadroların hizmetini nasıl telafi etmeyi düşünüyorsunuz?
Cevap 2. Boğazlar Tüzüğü, Rus petrol tankerlerine sınırlama getirmek amacı ile değil, Türk Boğazlarında seyir, can, mal ve çevre güvenliğine yönelik riskleri asgarî seviyeye indirmek amacıyla hazırlanmıştır.
Boğazların güvenliği ile petrol taşımacılığı çok ayrı konular olup, iki konunun birbirleri ile alakalandırılması Ülkemiz hak ve menfaatlerinin savunulmasında zarar verici bir niteliktedir.
Müsteşar eski Yardımcısı Sayın Altan Köseoğlu kati surette istifaya zorlanmamış aksine kendi isteği ile emekliye ayrılmıştır. Sayın Altan Köseoğlu’nun emeklilik dilekçesi ekte bilginize sunulmuştur. Üstelik kendisine bir ayrılış seronomisi tertiplenmiş ve tarafımdan şahsına hizmetlerinden dolayı şilt takdim edilmiştir.
Ayrıca Boğazlar ve Marmara Bölgesi Deniz Trafik Düzeni Hakkında Tüzük’ün hazırlanmasında mutlaka Sayın Altan Köseoğlu’nun büyük katkıları olmuştur. Ancak adı geçen Tüzüğün Deniz camiasının gerek kamu gerekse özel sektör temsilcilerinni tümünün katılımıyla ve çok uzun bir zaman diliminde hazırlanması ve herkesin üzerinde mutabık kalması gerçeğini sayın milletvekilim size hatırlatırım. Bu derece önemli geniş katılımlı ve hukuk, politika, denizcilik, Uluslararası ilişkiler gibi ayrı ayrı ihtisasların bir arada bulunduğu tüzüğü bir şahsa maletmenin de ne kadar gerçekçi olacağını dikkatlerinize sunarım.
Denizcilik Müsteşarlığı ile sorumlu Devlet Bakanlığına atanmamdan bu yana Müsteşarlık görevine devam etmekte olan Sayın Prof. Dr. İ. Reşat Özkan’ın istifaya zorlanması konusu hiç bir insaf ölçüsüne sığmamaktadır.
Böyle bir tasarrufta bulunduğuma dair elinizde her hangi bir belge var ise de kamu oyunun bilgisine sunmanızı istirham ediyorum.
Soru 3. Teknik bilgi ve uzmanlık gerektiren Gemi İnşa Dairesi Başkanlığına kadrosuz, Sağlık Bakanlığında, ihtisası Almanca Öğretmenliği olan bir kişinin getirildiği doğru mudur? İlgili kişinin görevi taşıyacak bilgi ve uzmanlığı var mıdır?
Cevap 3. Denizciliğin özel ihtisası gerektiren kalifiye elemanlarla yönlendirilmesi ve icraatta bulunulması herkesten çok benim isteğimdir. Ancak, bugünkü 657 sayılı Personel Kanununa tabi Müsteşarlığımızda uygun nitelikte kalifiye eleman tedariki mümkün olmamaktadır. Göreve başladığım tarihinde, merkez teşkilatında bulunan 261 personelin sadece 7 sinin deniz eğitimi görmüş personel olmasıda bu konuya çarpıcı bir örnek teşkil etmektedir. Benden önce de bu görevi üstlenmiş olan CHP’nin de (ki o dönemde sizde CHP mensubuydunuz) konu malumudur.
Ayrıca, bir tesadüf eseri olsa da Müsteşarlığımızda uzun yıllar görev yapan diğer bir Daire Başkanımızda Almanca Öğretmenliği eğitimi yapmıştır.
Kaldı ki, Gemi İnşa Dairesi Başkanlığına atanması yapılan yeni Daire Başkanımız, çalışkanlığı, öğrenme azmi, kısa zamanda olaylara hakimiyeti ile emsalleri arasında temayüz etmiştir.
Bu suallere verdiğim cevapların dışında, Müsteşarlığımız bugüne kadar olmayan faikiyette görev yapmakta ve bir çok konulara süratli bir şekilde çözüm getirmektedir. Kısa dönemde yapılan işlerden bazı örnekleri bilginize sunuyorum.
– Şu ana kadar sadece Denizlerdeki şekli ile yapımına izin verilen, Kıyı Tesislerinin geri sahaları, yol bağlantıları, depolama ve arıtma koşulları, sağlık, gümrük, kılavuzluk ve römorkaj hizmetleri dahil bilimsel ve idarî esaslar tespit edilmiş ve uygulamaya konulmuştur.
– Şimdiye kadar ihmal edilen, mevcut 65 Limanımızdan, bir talimatı dahi olmayan 25 inin taslak talimatları hazırlanmıştır.
– Açık Deniz balıkçılık izinleri esasa bağlanmıştır.
– Hat izinleri için ilgili kurum ve kuruluşlarla koordineli olarak belirlenecek şekilde kriterler tespit edilmiştir.
– Ülkemizde ilk defa Uluslararası Denizcilik Örgütü (IMO) gözetiminde, Milletlerarası bir toplantı yapılmaya muvafak olunmuş ve SAR (Arama Kurtarma) sahalarının tespiti konusunda Ülkemiz görüşleri doğrultusunda önemli neticeler elde edilmiştir.
– Kamuoyunun gündeminde önemli bir yer tutan, İzmit Körfezi Özel İskelelerinin, inceleme ve tespitleri, ilgili kurumların katılımıyla yapılmış, İskelerin daha verimli ve disiplinli çalışmaları konusunda büyük adımlar atılmıştır.
– Müstakil İskele olarak faaliyet gösteren, Ambarlı Yöresi İskelelerinin bir Liman Kompleksi halinde değerlendirilmesi konusunda çalışmalar başlatılmıştır.
– Bugüne kadar ihmal edilen Uluslararası standartlardaki Gemiadamlarının eğitim esasları ve belgelendirilmesi, taslak yönetmeliği hazırlanmıştır.
– Çok uzun süredir bekletilen müteşebbüs taleplerinin tümü cevaplandırılmıştır.
– Şimdiye kadar yapılmayan hizmet içi eğitim çalışmaları başlatılmış Gemi İnşa ve Tersaneler Genel Müdürlüğümüz, tüm personeline konularına yönelik eğitim yaptırmıştır.
Bütün bunların yanı sıra Müsteşarlığımız, Denizcilik alanında hüküm süren yetki ve koordine karmaşasına bir son verebilmek ve Türk Denizciliğini istenilen seviyeye ulaştırabilmek amacıyla Denizcilik Bakanlığı kurulması konusunda çalışmalarını tüm hızıyla sürdürmektedir.
Saygılarımla.
Müsteşarlık Makamına
Uygun görüldüğü takdirde 16.9.1996 tarihi itibariyle emekliliğe sevkimi talep ediyorum.
Saygılarımla arz ederim. 12.8.1996
Altan Köseoğlu
Müsteşar Yardımcısı
2. – Afyon Milletvekili H. İbrahim Özsoy’un, Konya-İzmir yolu bağlantısına ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Cevat Ayhan’ın yazılı cevabı (7/1651)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorumun Bayındırlık ve İskân Baknaı Sayın Cevat Ayhan tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasına delaletlerinizi arz ederim.
Saygılarımla.
Dr. H. İbrahim Özsoy
Afyon
Afyon çevre yolu ihalesinden sonra Konya-izmir yolu bağlantısını açmak için yarım ay şeklindeki çalışmalarda gerek drenaj kanalları ve gerekse demiryolu üzerindeki köprülerin yerine; köprü yapılmadan ve yükseklikleri belli olmadan köprü ayakları yapılacak olan bölgeye milyonlarca m3 dolgu maddeleri getirtilmiştir.
1. Planda kaç köprü vardır?
2. Köprü ayakları ve yüksekliği belli olmadan getirilen bu malzeme ne kadardır ve ne ödenmiştir?
3. Köprü gerekmeyen yerlerde sanki köprü yapılacakmış gibi dolgu maddeleri getirilmesi ne anlama gelmektedir?
4. Köprü yüksekliklerine uygun olarak çevre yolu da yükseltilecek midir, çevre yolu bu haliyle şehir rakımından 4,5-5 m. yükseklikte yapılacağı anlaşıldığından, adı asma köprülü asma çevre yolumu olacaktır?
T.C.
Bayındırlık ve İskân Bakanlığı
Basın ve Halkla İlişkiler Müşavirliği 10.12.1996
Sayı : B.09.0.BHİ.0.00.00.25/2-A/7976
Konu : Afyon Milletvekili H. İbrahim Özsoy’un yazılı soru önergesi
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
İlgi : T.B.M.M.’nin 25.11.1996 gün ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/1651-4258/11787 sayılı yazısı.
İlgi yazı ekinde alınan, Afyon Milletvekili. H. İbrahim Özsoy’un Bakanlığımıza yönelttiği yazılı soru önergesi incelenmiştir.
Soru : 1. Afyon çevre yolu ihalesinden sonra Konya-izmir yolu bağlantısını açmak için yarım ay şeklindeki çalışmalarda gerek drenaj kanalları ve gerekse demiryolu üzerindeki köprülerin yerine; köprü yapılmadan ve yükseklikleri belli olmadan köprü ayakları yapılacak olan bölgeye milyonlarca m3 dolgu maddeleri getirtilmiştir.
Planda kaç köprü vardır?
Cevap : 1. Afyon Çevre yolu 1993 yılında 199 694 milyon TL. keşif bedelle ihale edilmiş olup, çalışmalara 1994 yılında başlanabilmiştir. Ödenek yetersizliği nedeniyle 1994 yılında köprülerin proje çalışmaları yapılabilmiş, altyapı çalışmalarına ise 1995 yılında başlanabilmiştir.
Projenin geçtiği güzergahta yeraltı su seviyesinin yüksek oluşu ve zeminin taşıma gücü problemi bulunduğundan, kesim kesim zeminin ıslahına yönelik çalışmalar projelendirilmiş ve bu amaçla köprü yaklaşım dolgularında oturma beklenen kesimlerin iyileştirilmesi için düşey bant dren çakılmış ve ön yükleme yapılmıştır. Köprü kenar ayaklarının oturacağı kesimlerde ön yükleme tamamlandıktan sonra ayak kesimlerindeki dolgular kaldırılacak ve ayakların inşasına başlanacaktır.
Zeminin iyileştirilmesine yönelik çalışmalar ise detaylı sondaj ve araştırmalar sonucu oluşturulan projelere göre sürdürülmektedir.
Projesine göre Afyon Çevre Yolunda 10 adet köprü bulunmakta olup; 2 adedi köprülü kavşak, 3 adedi DDY üst geçit köprüsü, 3 adedi DSİ kanalı köprüsü, 2 adedi de dere geçişi köprüsüdür.
Soru : 2. Köprü ayakları ve yüksekliği belli olmadan getirilen bu malzeme ne kadardır ve ne ödenmiştir?
Cevap : 2. Köprü yerleri ve yükseklikleri belli olup, dolgu çalışmaları buna göre yapılmaktadır. Zamana bağlı oturmanın (konsalidasyon) tamamlanmasından sonra köprü ayaklarının yapımına başlanacaktır. Oturmaların tamamlanması için yapılan ön yüklemelerde 579 123 m3’lik dolgu kullanılmış ve 1996 fiyatlarıyla 83 128 milyon TL. (KDV’siz) ödeme yapılmıştır.
Soru : 3. Köprü gerekmeyen yerlere de sanki köprü yapılacakmış gibi dolgu maddeleri getirilmesi ne anlama gelmektedir?
Cevap : 3. Yapılan dolgu çalışmaları projesine ve zemin ıslahına yönelik olarak yürütülmektedir.
Soru : 4. Köprü yükseltilerine uygun olarak çevre yolu da yükseltilecek midir? Çevre yolu bu haliyle şehir rakımından 4,5-5 m. yükseklikte yapılacağı anlaşıldığından, adı asma köprülü asma çevre yolu mu olacaktır?
Cevap : 4. Projede kırmızı hat teknik şartlar ve köprü yüksekliklerini sağlayacak şekilde dizayn edilmiştir.
Bilgilerinize arz ederim.
Cevat Ayhan
Bayındırlık ve İskân Bakanı
3. – Ağrı Milletvekili Celal Esin’in, Ağrı ve ilçelerinin okul, öğretmen ve personel ihtiyaçlarına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Mehmet Sağlam’ın yazılı cevabı (7/1692)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Sayın Millî Eğitim Bakanı tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını talep etmekteyim.
Gereğini saygılarımla arz ederim. 20.4.1996
Celal Esin
Ağrı
1. Ağrı ve ilçelerinde okulu olmayan köylere 1996 yılında okul yapılacak mı?
2. Ağrı ve ilçelerinde bulunan boş okullara öğretmen verilecek mi?
3. Yakılan ve yıktırılan okullar tekrar onarılacak mı?
4. Ağrı ve ilçelerindeki Millî Eğitim Bakanlığı İlk ve ortadereceli okullardaki müstahdem açıkları giderilecek mi?
5. Ağrı’da bulunan mevcut öğretmenevlerinin inşaatı tamamlanmış, fakat kullanılır hale getirilmemiştir. Personel açığı bulunmaktadır. Eksiklikler giderilebilecek midir?
6. Öğretmenevleri olmayan ilçelere öğretmenevi yapılacak mı?
T.C.
Millî Eğitim Bakanlığı
Araştırma, Planlama ve Koordinasyon
Kurulu Başkanlığı
Sayı : B.08.0.APK.0.03.01.00-022/3381 11.12.1996
Konu : Soru önergesi
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
İlgi : a) T.B.M.M. Başkanlığının 2.12.1996 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/1692-1446/3829 sayılı yazısı.
b) Millî Eğitim Bakanlığının 28.5.1996 tarih ve B.08.0.AHK.0.03.01.00-022/1350 sayılı yazısı.
Ağrı Milletvekili Sayın Celal Esin’e ait sözlü soru önergesine Ek’te gönderilen ilgi (b) yazımızla cevap verilmiştir.
Arz ederim.
Prof. Dr. Mehmet Sağlam
Millî Eğitim Bakanı
T.C.
Millî Eğitim Bakanlığı
Araştırma, Planlama ve Koordinasyon
Kurulu Başkanlığı
Sayı : B.08.0.APK.0.03.01.00-022/3350 28.5.1996
Konu : Soru önergesi
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
İlgi : a) T.B.M.M. Başkanlığının 2.5.1996 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-6/113-1446/3829 sayılı yazısı.
Ağrı Milletvekili Sayın Celal Esin’in “Ağrı ve ilçelerinin okul, öğretmen ve personel ihtiyaçlarına ilişkin” sözlü soru önergesi incelenmiştir.
1. Ağrı ilinde nüfusu az ve yetersiz olan köylerdeki çocuklarımızın eğitim-öğretimlerinin sağlanması için yatılı ilköğretim bölge okulu yapımına önem verilmektedir.
2. 1996 yılı öğretmen alımlarında Ağrı ilinin de öğretmen ihtiyacının karşılanmasına çalışılacaktır.
3. Yakılan ve kılılan okulların onarımları yapılarak eğitim-öğretime açılması planlanmaktadır.
4. 1995 yılı atama döneminde Yardımcı Hizmet Sınıfından atama izne alınan 3000 kadrodan illerin ihtiyacı dikkate alınarak, Ağrı ili emrine 25 hizmetli kadrosu tahsis edilmiştir. Söz konusu kadroların il içinde ihtiyaç duyulan okullara dağıtımı Valilikçe yapılmıştır.
5. Yapımı tamamlanan öğretmenevlerinin hizmete açılması konusunda Bakanlığımıza gelen talepler değerlendirilmektedir.
6. Öğretmenevi yapılabilmesi için ihtiyaç duyulan mahalde, Bakanlığımıza tahsisi yapılmış öğretmenevi yapımına uygun arsa varsa, yapımı düşünülen projenin, keşif özetleri, diğer belgelerin ve gerekçe raporunun Valilik teklifi ile Bakanlığımıza intikali ile gerekli değerlendirme yapılacaktır.
Arz ederim.
Turhan Tayan
Millî Eğitim Bakanı
Türkiye Büyük Millet Meclisi
GÜNDEMİ
30 UNCU BİRLEŞİM
11 . 12 . 1996 ÇARŞAMBA
Saat : 10.00
1
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
2
ÖZEL GÜNDEMDE YER ALACAK İŞLER
x 1. – 1997 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/518) (S. Sayısı : 134) (Dağıtma tarihi 6.12.1996)
x 2. – 1994 Malî Yılı Genel Bütçeye Dahil Kuruluşların Kesinhesaplarına Ait Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile 1994 Malî Yılı Kesinhesap Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/282, 3/414) (S. Sayısı : 103) (Dağıtma tarihi : 6.12.1996)
x 3. – 1995 Malî Yılı Genel Bütçeye Dahil Kuruluşların Kesinhesaplarına Ait Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile 1995 Malî Yılı Kesinhesap Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/492, 3/516) (S. Sayısı : 151) (Dağıtma tarihi : 6.12.1996)
x 4. – Katma Bütçeli İdareler 1997 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/519) (S. Sayısı : 135) (Dağıtma tarihi : 6.12.1996)
x 5. – 1994 Malî Yılı Katma Bütçeli İdarelerin Kesinhesaplarına Ait Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile 1994 Malî Yılı Katma Bütçeli İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/283, 3/415) (S. Sayısı : 102) (Dağıtma tarihi : 6.12.1996)
x 6. – 1995 Malî Yılı Katma Bütçeli İdarelerin Kesinhesaplarına Ait Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile 1995 Malî Yılı Katma Bütçeli İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/493, 3/517) (S. Sayısı : 150) (Dağıtma tarihi : 6.12.1996)
3
SEÇİM
4
OYLAMASI YAPILACAK İŞLER
5
MECLİS SORUŞTURMASI RAPORLARI
6
GENEL GÖRÜŞME VE MECLİS ARAŞTIRMASI
YAPILMASINA DAİR ÖNGÖRÜŞMELER
7
SÖZLÜ SORULAR
8
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
TUTANAĞIN SONU