DÖNEM : 20 CİLT : 18 YASAMA YILI : 2
T. B. M. M.
TUTANAK DERGİSİ
40 ıncı Birleşim
25 . 12. 1996 Çarşamba
İ Ç İ N D E K
İ L E R
I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. – GELEN KÂĞITLAR
III. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI
A)
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
1. – Uşak Milletvekili Mehmet Yaşar Ünal’ın,
şekerpancarı üreticilerinin sorunlarına ilişkin
gündemdışı konuşması
2. – Hatay Milletvekili Mehmet Sılay’ın, Suriye’de Türkmenlere
yapılan muamelelere ilişkin gündemdışı
konuşması
3. – Malatya Milletvekili Ayhan Fırat’ın, Sosyal Sigortalar
Kurumu Genel Müdürlüğünce personel alımı için yapılan
sınavlara ilişkin gündemdışı konuşması ve
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Necati Çelik’in cevabı
B)
TEZKERELER VE ÖNERGELER
1. – Huzur Harekâtının 31.12.1996 tarihi itibariyle sona
erdirildiğine dair Başbakanlık tezkeresi (3/627)
2. – Amerika Birleşik Devletleri, İngiltere ve Fransa hava
unsurlarının katılımıyla, Türkiye tarafından
belirlenecek ilke ve kurallara bağlı olarak, sadece keşif ve
gerektiğinde önleme uçuşlarıyla sınırlı hava
harekâtında bulunulmasına ilişkin Başbakanlık
tezkeresi (3/628)
3. – Amerika Birleşik Devletleri, İngiltere ve Fransa hava
unsurlarının katılımıyla, Türkiye tarafından
belirlenecek ilke ve kurallara bağlı olarak, sadece keşif ve gerektiğinde
önleme uçuşlarıyla sınırlı hava harekâtında
bulunulmasına ilişkin Başbakanlık tezkeresinden “ve Fransa”
ibaresinin çıkarıldığına ilişkin Başbakanlık
tezkeresi (3/629)
IV. – SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR
1. – Hatay Milletvekili Nihat Matkap’ın, Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanı Necati Çelik’in partisine sataşması
nedeniyle konuşması
2. – Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Necati Çelik’in,
Hatay Milletvekili Nihat Matkap’ın şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
3. – Sıvas Milletvekili Temel Karamollaoğlu’nun, İstanbul
Milletvekili Ali Topuz’un partisine sataşması nedeniyle
konuşması
V. – KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
1. – Cumhurbaşkanlığı 1995 Malî Yılı
Kesinhesap Cetvelinin Sunulduğuna İlişkin
Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği Tezkeresi ve
Türkiye Büyük Millet Meclisi Hesaplarını İnceleme Komisyonu
Raporu (3/446) (S. Sayısı : 172)
VI. – ÖNERİLER
A)
SİYASÎ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ
1. – Gündemdeki sıralamanın ve çalışma saatlerinin
yeniden belirlenmesine ve 25.12.1996 Çarşamba günü sözlü soruların
görüşülmemesine ilişkin RP ve DYP Gruplarının müşterek
önerisi
VII. – SORULAR VE CEVAPLAR
A)
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1. – Çanakkale Milletvekili Ahmet Küçük’ün, TMO’nin ekmeklik buğday
stokuna ve yeterli buğday alımları yapıp
yapmadığına ilişkin sorusu ve Tarım ve Köyişleri
Bakanı Musa Demirci’nin yazılı cevabı (7/1607)
2. – Adana Milletvekili Erol Çevikçe’nin, beldelerin ilçe, ilçelerin il
olmasının yasal kurallara bağlanmasına ve Osmaniye’ye
bağlanan Kadirli İlçesinin Adana veya Osmaniye’ye
bağlanması konusunda referandum yapılmasına ilişkin
Başbakandan sorusu ve İçişleri Bakanı Meral Akşener’in
yazılı cevabı (7/1619)
3. – İstanbul Milletvekili Halit Dumankaya’nın, Şehit
Anaları Vakfına ve Genç Demokratlar Vakfına ilişkin
soruları ve Devlet Bakanı Ahmet Cemil Tunç’un yazılı
cevabı (7/1751, 1752)
I. – GEÇEN
TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 15.00’te açılarak üç oturum yaptı.
İngiltere’ye gidecek olan Devlet Bakanı H. Ufuk Söylemez’e,
dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Ayfer Yılmaz’ın,
Sudan’a gidecek olan Devlet Bakanı T. Rıza Güneri’ye,
dönüşüne kadar, Çevre Bakanı M. Ziyattin Tokar’ın,
Vekillik etmelerinin uygun görülmüş olduğuna ilişkin
Cumhurbaşkanlığı tezkereleri,
İsrail Parlamento Başkanı ve Filistin Yasama Konseyi
Başkanının vaki davetine icabetle TBMM Başkanının
başkanlığında bu ülkeye gidecek olan 7 kişilik,
Gürcistan Parlamentosu Türkiye Dostluk Grubu Başkanının
vaki davetine icabetle bu ülkeye gidecek olan 6 kişilik,
Parlamento heyetlerinde yer alacak milletvekillerine ilişkin TBMM
Başkanlığı tezkereleri;
Genel Kurulun bilgisine sunuldu.
Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler” kısmının 54 üncü sırasında
yer alan 166 Sıra Sayılı Yükseköğretim Kurumları
Teşkilatı Hakkında 41 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair Kanunun Bir Maddesinin
Yürürlükten Kaldırılmasına ilişkin 9.10.1996 tarih ve 4190
Sayılı Kanun ve Anayasanın 89 uncu maddesi gereğince
Cumhurbaşkanınca bir daha görüşülmek üzere geri gönderme
tezkeresinin bu kısmının 5 inci sırasına, 52 nci
sırasında yer alan 147 Sıra Sayılı Kanun Teklifinin 6
ncı sırasına alınmasına; 31.12.1996 Salı ve
2.1.1997 Perşembe günlerinde Genel Kurul
çalışmalarının yapılmamasına ilişkin
Danışma Kurulu önerisi kabul edildi.
Erzincan Milletvekilleri Tevhit Karakaya ve Naci Terzi’nin, Yüksek
Öğretim Kurumları Teşkilatı Hakkında 41
Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne
Dair 2809 Sayılı Kanun ile 78 ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararnamelerin Eki Cetvellerde Değişiklik Yapılması
Hakkında (2/119),
Yozgat Milletvekilleri Yusuf Bacanlı ve İsmail Durak Ünlü’nün,
Yüksek Öğretim Kurumları Teşkilatı Hakkında 41
Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü
Hakkında 2809 Sayılı Kanunda ve 78 ve 190 Sayılı Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında
(2/250),
Kanun Tekliflerinin İçtüzüğün 37 nci maddesine göre
doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergelerinin,
yapılan görüşmelerden sonra, kabul edildikleri açıklandı.
İstanbul Milletvekili Halit Dumankaya ve 15
arkadaşının, Sait Halim Paşa Yalısında meydana
gelen yangının nedenlerini ve TURBAN Genel Müdürlüğüyle ilgili
yolsuzluk iddialarını araştırmak amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi ve Meclis
Araştırması Komisyonu Raporu (10/2) (S. Sayısı : 115)
üzerindeki görüşmeler tamamlandı.
Kastamonu Milletvekili Murat Başesgioğlu, Isparta Milletvekili
Ömer Bilgin’in konuşmasında Genel Başkanlarına ve
Gruplarına,
İstanbul Milletvekili Halit Dumankaya, Isparta Milletvekili Ömer
Bilgin’in konuşmasında şahsına,
Sataşması nedeniyle, birer konuşma yaptılar.
Amerika Birleşik Devletleri, İngiltere, Fransa ve hava
unsurlarının katılımıyla Türkiye tarafından
belirlenecek ilke ve kurallara bağlı olarak sadece keşif ve
gerektiğinde önleme uçuşlarıyla sınırlı hava
harekâtında bulunulmasına Anayasanın 92 nci maddesi
uyarınca izin verilmesine dair Başbakanlık tezkeresi ile
gündemde yer alan diğer işleri sırasıyla görüşmek
için, 25.12.1996 Çarşamba günü saat 15.00’te toplanmak üzere, birleşime
19.55’te son verildi.
Yasin Hatiboğlu
Başkanvekili
Ali
Günaydın Kâzım
Üstüner
Konya Burdur
Kâtip
Üye Kâtip
Üye
II. – GELEN
KÂĞITLAR
25 . 12 .
1996 ÇARŞAMBA
Raporlar
1. – Yozgat Milletvekilleri İsmail Durak Ünlü,
Yusuf Bacanlı ve Lütfullah Kayalar’ın, Yüksek Öğretim
Kurumları Teşkilâtı Hakkında 41 Sayılı Kanun
Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında 2809
Sayılı Kanunda ve 78 ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifi ve İçtüzüğün 37 nci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme
Alınma Önergeleri (2/250) (S. Sayısı : 193) (Dağıtma
tarihi : 25.12.1996) (GÜNDEME)
2. – Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya ve 20
Arkadaşının, Yüksek Öğretim Kurumları
Teşkilatı Hakkında 41 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin
Değiştirilerek Kabulüne Dair 2809 Sayılı Kanun ve 78 ve 190
Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve İçtüzüğün 37 nci
Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınma Önergesi (2/119) (S.
Sayısı : 194) (Dağıtma tarihi : 25.12.1996) (GÜNDEME)
BİRİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati : 15.00
Tarih : 25
Aralık 1996 Çarşamba
BAŞKAN :
Başkanvekili Kamer GENÇ
KÂTİP
ÜYELER : Kâzım ÜSTÜNER (Burdur), Ali GÜNAYDIN (Konya)
BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 40
ıncı Birleşimini açıyorum.
Sayın milletvekilleri, toplantı
yetersayımız vardır; çalışmalarımıza
başlıyoruz. (DSP sıralarından "sağ ol"
sesleri)
Nasıl olsa bugün açık oylama var, önemli
kritik oylamalar var; arkadaşlarımız kulislerde, buralarda;
geliyorlar.
Yeteri kadar da salonda arkadaşlarımız
var; sizinle biz istediğimiz kanunları çıkarabiliriz.
RİFAT SERDAROĞLU (İzmir) – Sen
buranın Başkanısın!.. Var mı öyle şey... Git
kuliste yönet o zaman!..
BAŞKAN – Efendim, kuliste değil işte...
RİFAT SERDAROĞLU (İzmir) – Olur mu böyle
şey Başkan!..
BAŞKAN – Canım, eğer tereddütünüz
olursa, yoklama isterseniz yoklama yaparım.
Gündeme geçmeden önce, üç arkadaşımıza
gündemdışı söz vereceğim.
III. –
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
1. – Uşak Milletvekili Mehmet
Yaşar Ünal’ın, şekerpancarı üreticilerinin sorunlarına
ilişkin gündemdışı konuşması
BAŞKAN – Birinci gündemdışı söz DSP
Uşak Milletvekili Sayın Mehmet Yaşar Ünal'a verilmiştir;
Sayın Ünal, şekerpancarı üreticilerinin sorunları konusunda
gündemdışı söz istemiştir; buyurun efendim. (DSP
sıralarından alkışlar)
Süreniz 5 dakika Sayın Ünal.
MEHMET YAŞAR ÜNAL (Uşak) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizde şekerpancarı
üreticilerinin sorunları hakkında söz almış
bulunmaktayım, hepinize saygılar sunarım.
Türkiye, 1995-96 kampanya döneminde, pancardan 1 milyon
472 bin ton şeker üreterek Avrupa'da yedinci, dünya
sıralamasında ise sekizinci olmuştur. Bu dönemde şeker
tüketimimiz daha fazla olduğu için şeker açığı meydana
gelmiştir. Oysa, Türkiye, iç tüketimi karşılayacak, hatta
dış ülkelere şeker ihraç edecek arazi ve şeker sanayii
altyapısına sahip bir ülkedir. O halde, yanlış ve
plansız uygulamalarla, şeker sanayiinin neden güç duruma düşürüldüğüne
ve üretici köylülerin perişan edildiğine bir bakalım.
1995 yılında pancar ekimine uygun 3 milyon
540 bin dekarlık arazi var iken; ancak, 2 milyon 890 bin dekarlık
alanda ekim taahhüdü alınabilmiştir, yani, pancar ekilebilir
alanların ancak yüzde 71'inde ekim yapılabilmiştir. Bunun nedeni
şudur: Köylü üreticimiz yaptığı hesaba göre, bu işten
kâr etmediğini görmekte, taban fiyat bir yıl önce
açıklandığı halde ödeme bir yıl sonra olduğu için
paranın değeri enflasyonla uçup gitmekte, böylece köylümüz pancar
ekiminden uzaklaşmaktadır. İlk defa 1996'da, pancar taban fiyatları
önceden ilan edilmiştir.
Türkiye şekeri biraz pahalıya mal ediyor diye
bizim bu ziraattan vazgeçip fabrikalara kilit vurmamız düşünülemez.
Tüm Avrupa ülkeleri, hâlâ kendi çiftçilerini direkt veya endirekt
sübvansiyonlarla desteklemeye devam ediyorlar. Pancar ziraatı Türkiye'de
devam etmelidir, çünkü bu, aynı zamanda köylünün yaptığı
besiciliği de desteklemektedir. Eğer, bu işten vazgeçilirse,
kırsal kesimde gizli işsizlik yükselecektir.
Ülkemizde üretilen şekerpancarı Afyon,
Ağrı, Alpullu, Ankara, Bor, Burdur, Çarşamba, Çorum,
Elazığ, Elbistan, Erciş, Ereğli, Erzincan, Erzurum,
Eskişehir, Ilgın, Kars, Kastamonu, Kırşehir, Malatya,
Muş, Susurluk, Turhal, Uşak, Yozgat ile Adapazarı ve Kütahya
Şeker Fabrikalarında işlenmektedir. Bu fabrikalara gelen pancar
ise, 62 ilde 450 bin üretici tarafından yetiştirilmektedir.
Şekere verilen ithalat izniyle başlayan
şeker girişi çok yüksek boyutlara ulaşmıştır.
Sonuç olarak, şeker fabrikalarından satılan günlük tüketim 6 bin
tondan 2 bin tonun altında inmiş ve aradaki fark, ithal şeker ve
kaçak şekerden karşılanmaya başlamıştır.
Hükümetin, bu şeker akışını durduracak tedbirleri
almaması üzerine, Türkiye Şeker Fabrikaları günlük tüketim miktarında
şeker satamamış ve depolar dolmaya başlamış,
şeker satılamayınca üreticilere olan söküm avansı dahil,
tüm ödemeler aksamış ve üreticilere "paramız yok, bunun
yerine şeker verelim" demek durumuna gelinmiştir.
Biz, Hükümetimizden, bu tavrın
değiştirildiğinin, burada, açıkça ilan edilmesini
istiyoruz. Türkiye'ye giren ve stoklarda yığılan ithal
şeker ve kaçak şekeri getirenleri memnun edecek yüzde 18 şeker
zammı da yapılmış ve bu kesim, bir gecede 7–8 trilyon lira
kazanmıştır; ayrıca, kaçak giren şekere yüzde 47
gümrük vergisi de ödenmediğinden, aynı çevrelere 10–15 trilyonluk bir
vurgun imkânı yaratılmıştır.
Bunlar, resmî fiyattan 2 bin 3 bin lira eksik fiyatla
piyasaya şeker sürerken, şeker fabrikaları güç duruma
düşürülmüştür. Tarım ürünlerinde kontrolsüz ithalat kendi
köylüsünü vurmaktadır; et ithalinde de olduğu gibi, besicilik
ölmüştür. Şeker fabrikalarını borçlanmaya ve zarara
sokmaktadır. Hükümetlerin görevi, ithalatçı ve kaçakçıdan önce
pancar üreticilerini koruyup, gözetmek olmalıdır.
Bizce, pancar taban fiyat belirlemesi şu
şekilde olmalıdır: Tüm faaliyetler; yani, pancarın ekime
hazırlanması, tohum bedeli, gübre -yeterli ve dengeli gübre-
masrafı, hava şartlarından dolayı tahriple tekrar ekim
olursa onun masrafı, yabancı otlarla mücadele ve haşerelere
karşı ilaçla mücadele masrafları, çapalama ve sulama
masrafları, söküm, yaprak kesme, temizleme ve taşıma
masrafları, mazot zamları ayrı ayrı hesap edilmeli, buna
sarf edilen emek de katılarak, enflasyon gözönüne alınarak maliyet
hesaplanmalı ve buna, belli bir kâr eklenerek fiyat belirlenmesi için,
köylü üreticilerle şeker fabrikaları temsilcileri aynı masaya
oturup karar vermelidir; yani, köylü, kendi ürettiği pancarın
fiyatının ne olacağı konusunda söz sahibi
olmalıdır. Daha önce verilen paralar da avans olarak kabul edilmeli,
yeni bir taban fiyat belirlenmelidir. Pancar taban fiyatı ilk
belirtildiğinde, Adana milletvekilimiz de, ileride bu fiyatın yeterli
olmayacağını söylemişti. Bugün, haklı
çıktığımız görüldü; fakat, Bakanlık o konuda,
herhangi bir...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Ünal, size, kısa bir süre
veriyorum; yalnız, konuşmanızı toparlayın lütfen, rica
ediyorum.
1 dakika eksüre verdim; buyurun efendim.
MEHMET YAŞAR ÜNAL (Devamla) – Eğer,
üreticimizin hakları tam olarak verilirse, Türkiye, bir daha şeker
darboğazına girmez. Bugünkü olumsuz tablo, şekerde
çalışan işçilerimizi de etkilemiş, avanslarını
eksik almışlardır. Şu anda yürütmekte oldukları toplu
iş sözleşmelerinde de haklı isteklerini almakta zorlanmaktadırlar.
Yılbaşında alacakları ikramiye de henüz belli
değildir.
Bugün şeker fabrikalarının
yaşadığı durum, Hükümetler eliyle KİT'lerin nasıl
zarar ettirildiğine tipik bir örnektir. Biz, DSP olarak, köylü
kalkınmadan ülke kalkınmasının mümkün olmadığına
inanıyoruz. Hükümet, hiç vakit kaybetmeden, yaptığı
hataların bir kısmını da olsa telafi etmek için Pankobirlik
ile oturup yeni bir fiyat belirlemesine giderek, köylümüze sahip
çıkmalıdır.
Hepinize saygılar sunuyorum. (DSP, CHP ve ANAP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ünal.
Gündemdışı konuşmaya cevap verecek
sayın bakan?.. Yok.
2. – Hatay Milletvekili Mehmet
Sılay’ın, Suriye’de Türkmenlere yapılan muamelelere ilişkin
gündemdışı konuşması
BAŞKAN – İkinci gündemdışı
söz, Kuzey Suriye'deki dram konusunda gündemdışı söz almak
isteyen Hatay Milletvekili Mehmet Sılay'a verilmiştir. (RP
sıralarından alkışlar)
Sayın Sılay, süreniz 5 dakikadır.
Buyurun efendim.
MEHMET SILAY (Hatay) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; önce, bugün, aziz milletimizin ve 1,5 milyar
İslam âleminin kutlamakta olduğu Berat Gecesinin tüm
insanlığa barış ve huzur getirmesini diliyorum. Sonra da,
hiçbir haber ajansında çıkmayan, hiçbir yazılı ve görsel
basına yansımayan birkaç spot haberle
huzurlarınızdayım; sizleri saygıyla selamlıyorum.
Suriye'nin Akdeniz'e açılan Lâzkiye, Tartus ve
Burç limanlarında bulunan ve Bayır-Bucak Türkmenlerine ait
balıkçı tekneleri, geçtiğimiz son iki ay içerisinde müsadere
edilmiş ve 54 Bayır-Bucaklı Türkmen gözaltına
alınmıştır. Bugün, Halep hapishanelerinde 300
civarında Bayır-Bucak Türkü zor şartlar altındadır.
Ekim 1996'da Şam'da meydana gelen patlamanın ardından 14
Bayır-Bucaklı kaybolmuştur.
Değerli milletvekilleri, iki sınır
vilayetinin valilerine -Lâzkiye ve Hatay Valilerine- tercümanlık yapan
Bayır-Bucaklı tercüman İbrahim faili meçhul şekilde ortadan
kaldırılmıştır. 1965'ten beri; yani, Hafız
Esad'ın başa geçtiği ve el-iştirakiyye gibi marksist
sloganlarla yönettiği bir polis devleti olan Suriye'de, Bayır-Bucak
Türklerinin yüzde 80'i, bugüne kadar karakoldan geçirilmiştir; yani,
sorgulamadan, dayaktan ve işkenceden...
Spot haberlerim bu kadar.
Değerli milletvekilleri, Misakımillî
sınırları dışında kalan Türk dünyasında
kısa bir ufuk turu yaptığımız zaman, Stalin
despotizminin mağdur ettiği Ahıska mazlumlarında
olduğu gibi, Kuzey Suriye'de unutulan Bayır-Bucak Türkmenlerinin
vebalini de, bugün, yüreğimizde hissediyoruz...
ALİ DİNÇER (Ankara) – Sen onu, Adalet
Bakanına sor!..
MEHMET SILAY (Devamla) – Batı Trakya Türklerinin
sıkıntıları var; ama, hiç olmazsa, Yunan Parlamentosunda 3
milletvekili var, seçilmiş belediye başkanları ve müftüleri var.
Kuzey Irak Türkmenlerinin liderleri var, okulları var, dergileri var.
Azerbaycan, Kafkasya ve Orta Asya Türklüğü, dünya konjonktüründe beş
altı devletle temsil ediliyor. Kıbrıslı kardeşlerimiz
uğruna, aziz milletimizin gösterdiği fedakârlık, her türlü
takdirin üzerindedir. Ancak, Ahıska Türkleri yahut Çin sultasında
yaşayan Doğu Türkistan mazlumları gibi, Hafız Esad
cuntasının egemenliğindeki Bayır-Bucak Türklüğü de,
yıllardır, genosite varan, soykırıma varan baskılar
altında, hâlâ, siyasî hafızaların dışında
yaşamaktadır. Bu mazlum topluluğun, ne Suriye Parlamentosunda
bir temsilcisi ne de dünyada esameleri var. Birbuçuk milyon Türkün
yaşadığı Suriye'de, belli bir coğrafyada, toplu halde,
toprağa ve tarıma bağlı olarak yaşayan
Bayır-Bucak Türkleri, bir ulusal bilincin de ötesinde, bugün, temel insan
haklarından da yoksun bir hayata mahkûm edilmişler...
ABBAS İNCEAYAN (Bolu) – Kimin sayesinde?!.
MEHMET SILAY (Devamla) – Toplam 80 bin Bayır-Bucak
Türkü, 2 nahiye ve 54 köyde, Yayla Dağımızın güneyinde,
hudut boyunca karşılıklı sıralanmışlar;
çağırsak sesimizi duyacak kadar yakın; ama,
ilgisizliğimizden, bizlere kutuplar kadar uzaktalar ve 200 milyonluk
Müslüman Türk dünyasında unutulanlara karışmışlar.
Kuruluşundaki ilk yirmi yıl içerisinde 17
darbe ve kanlı ihtilal geçiren Suriye'de, en ağır faturayı,
her seferinde Bayır-Bucak Türkmenleri ödemiştir. Canını
kurtarabilenler, Ahıska Türkleri gibi, zorunlu göçe zorlanmış;
bugün Kırıkhan, İskenderun ve Antakya'da, anavatana göçebilenlerden
mahalleler oluşmuştur. Suriye'de kalanlara da hızla asimilasyon
uygulanıyor. Suriye'de, sadece Nusayriler ve gayrimüslimler rahat; ancak
-10 milyon içerisinde- Arap, Kürt, Çerkez ve Türk kardeşlerimiz zor
şartlar altında. Bayır-Bucak Türkmenleri ise organik
varlıklarını bile korumakta zorlanıyorlar. Hatta, Suriye
Anayasasında, Kuzey Suriye Türkleriyle ilgili hiçbir yasal teminat yok.
Değerli milletvekilleri, Şamda ve Halep'te
bir bomba patlasa yahut rejimi eleştiren bir slogan atılsa veya
sıradan rejim karşıtı bir tevatür çıksa, hemen o gün,
Bayır-Bucak'tan onlarca Türkmen genci tutuklanıp Tadmur
kamplarına götürülür ve kayıplar listesine karışır.
Bugün, Suriye'de, 80 bin Bayır-Bucak Türkü, bir açık hava
hapishanesinde deney kobayı gibi bir hayat sürmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Sılay, size 1 dakika
eksüre veriyorum; lütfen toparlayın efendim.
MEHMET SILAY (Devamla) – Bu Ortadoğu kaosu
içerisinde ve devlerin ayakları altında tamamen çaresiz ve savunmasız
bırakılan Bayır-Bucaklı kardeşlerimiz, Hafız Esad
zaliminin insafına terk edilmiştir.
ALİ DİNÇER (Ankara) – Sayın Sılay,
bunları Erbakan'a anlat, Erbakan'a...
MEHMET SILAY (Devamla) – Biliyoruz, uluslararası
husumet üzerine siyaset olmaz; ancak, siyaset de, iyiniyet de
karşılıklıdır. Bugün, ortaçağdan kalan
Şii–Batıni terör metotları, Baas rejimi eliyle Bayır-Bucak
Türkmenlerine tatbik ediliyor. Endişemiz odur ki, Kuzey Suriye
Türkmenlerini de Ahıska Türklerinin acı akıbeti beklemektedir.
Değerli milletvekilleri, Bayır-Bucaklı
kardeşlerimizin millî ve kültürel değerlerini koruma gayretine,
devletimizin ve aziz milletimizin yardımcı olacağına
yürekten inanıyorum. Ben, bu uykularımı kaçıran gelişmelerin
sorumluluğunu paylaşmak üzere, size tebliğ ediyor ve Yüce
Meclisinizi saygıyla selamlıyorum. (RP, DYP, ANAP ve DSP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın
Sılay.
Hükümetten, bu gündemdışı konuşmaya
da cevap gelmemiştir.
3. – Malatya Milletvekili Ayhan
Fırat’ın, Sosyal Sigortalar Kurumu Genel Müdürlüğünce personel
alımı için yapılan sınavlara ilişkin
gündemdışı konuşması ve Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanı Necati Çelik’in cevabı
BAŞKAN – Şimdi, son gündemdışı
konuşmayı Cumhuriyet Halk Partisi Malatya Milletvekili Sayın
Ayhan Fırat yapacaktır.
Sayın Fırat, Sosyal Sigortalar Kurumu Genel
Müdürlüğünde yapılan sınavlarla ilgili gündemdışı
söz istemiştir; kendisine gündemdışı söz veriyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
Buyurun efendim.
Süreniz 5 dakika.
AYHAN FIRAT (Malatya) – Sayın Başkan, Yüce
Meclisin Sayın üyeleri; sözlerime başlarken, Yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum.
Bundan tam bir ay önce 28.11.1996 Perşembe günü,
burada yaptığım bir konuşmada, SSK sınavları
hakkında dedim ki, bu çocukları iki defa Ankara'ya getirttiniz,
üçüncü defa da imtihan neticesini öğrenmek için getirteceksiniz -ilanda
öyle idi, kararnamede- dolayısıyla bir gazetede ilan etmek
aklınıza gelmiyor mu? Şimdi, hakikaten onu yapmışlar,
çok mutlu oldum. Bu imtihanın baştan sona şaibe koktuğunu
söyledim. Yandaşlarınıza iş bulabilmek için ÖSYM'yi devre
dışı bıraktıklarını söyledim. Sayın
Bakan, çıktı, bana cevap verirken "adil ve şeffaf bir
imtihan yapacağız" dedi, çok mutlu oldum.
Şimdi, imtihan bitti; basında,
hakkınızda çıkan yazılara bakın: "SSK
sınavında akrabalar zaferi. Skandal sınavda torpiller
yarışıyor. İmtihanı kazananların 50'si Çelik
soyadlı. Abdullah Gül listesinden bir kişi imtihana girmeden
kazandı. Müsteşar Toptaş'ın 13 yakını, bacanağının
12 yakını, Müsteşar Yardımcısının 12
yakını, SSK Genel Müdür Yardımcısının 18
yakını..."
Şimdi, soruyorum, temiz siyaset, temiz siyasetçi
bu durumda o koltukta oturur mu?
ABBAS İNCEAYAN (Bolu) – Adil düzende oturur...
AYHAN FIRAT (Devamla) – Dinleyin
arkadaşlarım.
Bakın, ilkokul mezunları içerisinden
imtihanı kazananları okuyorum. Bir grup, 20 710, 11, 12, 13, 14, 15,
17, 19, 20, 21, 22, 23, 24, 25, 26, 27. İkinci bir grup 11 216, 11 217,
218, 219, 220, 221, 222, 223... 90 bin kişi arasında ta 11 248'e
kadar... Bu da kimin listesiyse? Yüksekokul mezunları: 6 504, 505, 506,
507, 508, 509... 512, 513, 514... 519'a kadar. Lise mezunlarından 48 092,
93, 94, 95, 96, 97, 98, 99, 100, 101, 102, 103, 104, 105, 106... 115'e kadar.
(CHP, ANAP ve DSP sıralarından alkışlar) Ayrıca, gene
lise mezunlarından 33 431, 32, 33, 34, 35, 36, 37, 38... Tam 100 küsur
kişi, kimin listesiyse...
Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; şimdi soruyorum, bu sınav
neticesini, yani, 88 binin üzerinde imtihan kâğıtlarını 5
kişilik bir komisyon okumuş; kaç günde; 11 günde. Ben 13 gün diyorum.
Günde 16 saat çalışmışlar diyelim. 16 saat 13 günde 208
saat, 60 dakikadan 62 bin dakika... Her dakika bir kâğıda baksalar 62
bin kâğıt eder. Nasıl ?.. Bu 5 kişi ayrı ayrı
koltukta, hiç birbirleriyle konuşmadan; yani, bir kişi bir heyet...
Gene, 26 bin kişinin kâğıdı kalıyor.
ALİ DİNÇER (Ankara) – Bunlar piyangocu noter
kâtibi!..
AYHAN FIRAT (Devamla) – Kâğıtlar
okunmamış, bu belli.
Sayın Bakan, Sayın Genel Müdür, ikaz
ediyorum, bunun sonunda her türlü Meclis denetimi -taa gensoruya kadar-
gelecektir. Sakın kâğıtları imha etmeyin. Bunu, sizi
uyarmak için söylüyorum. (CHP, ANAP ve DSP sıralarından
alkışlar)
Niçin kurşunkalem?.. Kurşunkalem olmalı
ki, istenilenin kâğıt ona göre ayarlansın.
Şimdi, Başbakanlık Yüksek Denetleme
Kurulunu göreve davet ediyorum. Derhal ara raporu istiyorum -ben o kurulun
üyeliğini yaptım- SSK hakkında; Devlet Denetleme Kurulundan da
Çalışma Bakanlığı hakkında...
Türkiye'de, toplum temiz, insanlarımız temiz,
gençlerimiz tertemiz; ama, siyaset kirli. Bazı siyasetçiler bu
çirkinliğe alet oluyorlar.
BAŞKAN – Sayın Fırat, sizin de süreniz
bitti; 1 dakika daha eksüre veriyorum; bağlayın...
AYHAN FIRAT (Devamla) – Teşekkür ederim,
bağlayacağım...
Sayın Müsteşar Toptaş bu sınav için
ne diyor: "Sınavın objektif ve adil
yapıldığını savunamam; bir kere yanlış yola
girildi ve dönüşü olmadı." SSK sınavı bir rezalet, bir
kepazelik, bir fiyaskodur.
Sayın Bakan, sokakta gördüğünüz her
işsiz gencin önünde başınız hep eğik olacak. O
koltukta oturduğunuz müddetçe, avucundaki üç beş kuruşuyla
çocuğunu Anadoludan Ankara'ya gönderen bu fakir fukaranın ahı
hep sizin boynunuzda olacak.
Sayın Bakan, bu sınav süresince yaşanan
bunca olumsuzluğa ve çirkinliğe duyarsızlığınızı
sürdürmeyiniz; eğer sürdürürseniz, Türk siyasal yaşamında,
sınavlara görülmemiş oranda çirkinlik bulaştıran bir bakan
olarak adınız yer edecektir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Fırat, lütfen son
cümlenizi söyleyin efendim.
AYHAN FIRAT (Devamla) – Yüce Meclise saygılar
sunuyorum. (CHP, DSP ve ANAP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın
Fırat.
Sayın Bakan, cevap verecek misiniz?
ÇALIŞMA VE
SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NECATİ ÇELİK (Kocaeli) – Evet efendim.
BAŞKAN – Sayın Bakan cevap verecekler.
Buyurun efendim. (RP sıralarından
alkışlar)
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NECATİ
ÇELİK (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; sözlerime başlarken hepinizi saygıyla
selamlıyorum; Cumhuriyet Halk Partisi Malatya Milletvekili Sayın
Ayhan Fırat'ın gündemdışı konuşmasını
cevaplamak üzere huzurlarınızda bulunuyorum.
Esasen, Sayın Fırat, bu konuda, daha önce,
yine bir gündemdışı konuşma yapmıştır ve
konuşması cevaplandırılmıştır.
İRFAN GÜRPINAR (Kırklareli) –
Uyarmış oldu!
ATİLÂ SAV (Hatay) – Uyarmış oldu!
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NECATİ
ÇELİK (Devamla) – Ne var ki, Sayın Ayhan Fırat
hızını alamamış... (CHP sıralarından
gürültüler) Bugün, yine, burada, üzülerek ifade ediyorum, bir devlet denetleme
kurulunda görev yaptığını da öğrendim, ayrıca
üzüldüm; çünkü, bir milletvekilinin gazete kültürüne dayanarak, Meclis
kürsüsünü işgal etmesi kadar bir garabet düşünemiyorum. (RP
sıralarından alkışlar, CHP sıralarından
gürültüler.)
Değerli milletvekilleri, gayet açık ifade
ediyorum: SSK için açılan sınav yönetmeliğe ve mevzuata tamamen
uygun olarak yapılmıştır. (CHP sıralarından
gürültüler)
TUNCAY KARAYTUĞ (Adana) – El insaf!.. El insaf!..
BAŞKAN – Arkadaşlar, dinleyelim...
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NECATİ
ÇELİK (Devamla) – Cumhuriyet Halk Partililer, özelllikle siz dinleyin.
Bakınız, ben, hiçbir yeni sınav yöntemi geliştirmedim.
MAHMUT IŞIK (Sıvas) – 200 adam tayin ettiniz,
onlar ne?..
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NECATİ
ÇELİK (Devamla) – Bakınız, sizin, dört yıl boyunca
bakanlıktayken yaptığınız sınavlarda
kullandığınız yöntem neyse -aynı yöntem ki, bir
tartışmaya neden olmayayım diye- o yöntemle sınav
yapılmaktadır.
NİHAT MATKAP (Hatay) – Değil... Değil...
İRFAN DEMİRALP (Samsun) – Nasıl bir
yöntem?.. Nasıl bir yöntem?..
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NECATİ
ÇELİK (Devamla) – Değerli milletvekilleri, SSK'da -Sosyal Sigortalar
Kurumunda- personel ihtiyacı, hepinizin bildiği gibi, had
safhadadır.
MAHMUT IŞIK (Sıvas) – Niye 200 memur
doğuya tayin edildi?..
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NECATİ
ÇELİK (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, 10 bine yakın
eleman ihtiyacımız var. Dolayısıyla, çok iyi niyetle;
Sosyal Sigortalar Kurumundan sigorta hizmeti alan, sağlık hizmeti
alan, ne var ki, aldığı hizmetten memnun olmayan 25 milyon
insanımız için SSK kapısının bir çile kapısı
olmaktan çıkarılması amacıyla bu sınav açılmıştır.
Yapılan doğrudur. Niye doğrudur; bakınız değerli
arkadaşlarım, SSK'da son 15 yılda sigorta hizmetleri yüzde 210
oranında arttığı halde, idarî tesislerde çalışan
sayısı yüzde 22 azalmıştır.
A. TURAN BİLGE (Konya) – Bunları, geçen gün
söyledin.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NECATİ
ÇELİK (Devamla) – Söyledim; ama, anlamadığınız için,
ne yazık ki, beni de meşgul ediyorsunuz. (CHP sıralarından
gürültüler, sıra kapaklarına vurmalar, RP sıralarından
alkışlar)
AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) – Anlatamadın...
Anlatamadın...
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NECATİ
ÇELİK (Devamla) – Değerli milletvekileri -kayıtlara geçmesi için
söylüyorum- poliklinik sayısı yüzde 130, yatak sayısı yüzde
44, yatan hasta sayısı yüzde 113 oranında arttığı
halde, SSK sağlık tesislerinde çalışanların
sayısı sadece yüzde 37'dir.
MAHMUT IŞIK (Sıvas) – Kazananlar niye arka
arkaya gelmiş?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NECATİ
ÇELİK (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, yapılması
gereken, işte bu açığı kapatmaktır; ben de onu
yapıyorum.
TUNCAY KARAYTUĞ (Adana) – Sınavı anlat
sınavı!
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NECATİ
ÇELİK (Devamla) – Oraya da geleceğim.
MAHMUT IŞIK (Sıvas) – Sayın Bakan,
kazananlar niye arka arkaya geldi, onu bir anlat.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NECATİ
ÇELİK (Devamla) – Oraya da geleceğim.
BAŞKAN – Arkadaşlar, rica ediyorum...
Burası Meclis salonu, herkes yerinden laf atmasın...
Gündemdışı konuşmaya, Sayın Bakan kendi üslubuyla
cevap veriyor. Rica ediyorum...
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NECATİ
ÇELİK (Devamla) – Değerli Başkan, değerli milletvekilleri;
personel yetersizliği nedeniyle, SSK'nın inşaatı
tamamlanmış 5 hastanesi eleman yetersizliği, yokluğu
nedeniyle hizmete açılamamaktadır, 20'den fazla hastane ise
randımanlı çalışamamaktadır.
ERDOĞAN TOPRAK (İstanbul) – Akrabalara gel!..
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NECATİ
ÇELİK (Devamla) – Oraya da geleceğim.
Değerli arkadaşlarım, bakınız,
bugüne kadar Sosyal Sigortalar Kurumu için her eleman alımı, 1987
yılında yürürlüğe konulmuş bir yönetmelik göz önünde
bulundurularak yapılmıştır; ben de bunu yapıyorum.
Yönetmelik var, kanun var. Bakınız, yönetmeliğe ve kanuna
aykırı hiçbir işlemimiz yoktur, gayet açık bir biçimde,
iddialı olarak söylüyorum.
CEMAL ALİŞAN (Samsun) – 100 bin kişiden
5 bin kişi mi kazandı?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NECATİ
ÇELİK (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, ben, daha önce,
yine bu kürsüde, bu sınavın adil ve şeffaf
yapılacağını ifade ettim. Evet, iddia ediyorum, bu
sınav adildir ve bu sınav şeffaf bir biçimde devam etmektedir.
MAHMUT IŞIK (Sıvas) – Kazananlar nasıl
arka arkaya geldi Sayın Bakan?
BAŞKAN – Sayın Işık, rica
ediyorum...
MAHMUT IŞIK (Sıvas) – Cevap vermiyor.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NECATİ
ÇELİK (Devamla) – Müsaade et de, sizin söylediklerinize ne zaman cevap
vereceğimin kararını ben vereyim.
MAHMUT IŞIK (Sıvas) – Tabiî, zaman bitince...
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NECATİ
ÇELİK (Devamla) – Müsaade et, sabret...
Değerli arkadaşlarım, bir yeni
tartışma başlatmamak için, sadece Cumhuriyet Halk Partisinin
elinde bulunduğu dönemde, dört yıl zarfında yapılan
usulsüzlükleri, yapılan kanunsuzlukları buraya getirme niyetinde
değilim. Sadece bir tanesini, Muhterem Heyetinizin
ıttılaına sunmak istiyorum.
AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) – Sınavı anlat,
sınavı!..
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NECATİ
ÇELİK (Devamla) – Bakınız, sizin yaptığınız
tayinlerden bir örnek vereyim de, kamuoyu biraz bilgilensin. (CHP
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Bir dakika efendim... Bir dakika...
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NECATİ
ÇELİK (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, bakınız,
yasadışı Dev-Yol...
AYHAN FIRAT (Malatya) – Bırak bunları,
bırak...
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NECATİ
ÇELİK (Devamla) – ... ve
-şimdi biraz sıkı durun- Silahlı Devrim Birlikleri
Örgütleri mensubu olmak, eylem ve faaliyetlerinde bulunmak, öldürme
olaylarına karışmak, örgütün silahlarını saklamak
suçlarından yargılanarak 3 yıl 8 ay 13 gün ağır hapis
cezasına mahkûm olmuş insanları, siz, memur olarak bu
Bakanlığa, bu Kuruma aldınız. İşte, siz busunuz!..
İşte, siz busunuz!.. (RP sıralarından "Bravo"
sesleri, alkışlar; CHP sıralarından "Yalan
söylüyorsun" sesleri, gürültüler)
AYHAN FIRAT (Malatya) – Zavallı... Zavallı...
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NECATİ
ÇELİK (Devamla) – Evet... Siz, özürlüleri işe almak için sınav
açtınız, sağlamları
aldınız; işte, siz busunuz!.. (RP sıralarından
"Bravo" sesleri, alkışlar; CHP sıralarından
gürültüler)
AYHAN FIRAT (Malatya) – Zavallı... Zavallı...
Yazık... Size yazık!..
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NECATİ
ÇELİK (Devamla) – Değerli arkadaşlarım...
ERDOĞAN TOPRAK (İstanbul) – Sınava
gel!..
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NECATİ
ÇELİK (Devamla) – Sınava geliyorum...
Bakınız, bir denetleme kurulunda görev
yaptığını ifade eden Sayın Ayhan Fırat, tamamen
gazete kültürüyle gelmiştir, burada konuşmuştur; bu, üzüntümü
artırmıştır. (CHP sıralarından gürültüler)
MUSTAFA YILDIZ (Erzincan) – Doğrusunu siz söyleyin
o zaman!..
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NECATİ
ÇELİK (Devamla) – Ancak, ben şimdi esas bir şey söylüyorum:
Değerli arkadaşlarım, şimdi, bu gazete kupürlerinde, Çelik
soyadlı 50 adayın imtihanı kazandığı ifade
edilmektedir. Değerli arkadaşlarım, gayet açık ifade
ediyorum, bu 50 kişiden 1 tanesinin benimle
yakınlığını tespit ederseniz, bu görevi bırakmak
dahil her türlü kararı almaya varım. (RP sıralarından
"Bravo" sesleri, alkışlar)
AYHAN FIRAT (Malatya) –
Müsteşarınızın beyanatı var!
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NECATİ
ÇELİK (Devamla) – 50 kişinin değil -bakınız, o kadar
iddialı konuşuyorum- 1 kişinin benimle birinci derece değil
onuncu derecede yakınlığını tespit ederseniz, bu
görevi bırakmaya varım; işte bu kadar iddialı
konuşuyorum.
Değerli Başkan, değerli milletvekilleri;
dolayısıyla, diğer arkadaşlarımla ilgili iddialar da
bu kadar gerçekdışıdır ve dün arkadaşlarım...
AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) – Milletvekillerinin
önünde söz veriyor musun?
AYHAN FIRAT (Malatya) – Yalancı!
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NECATİ
ÇELİK (Devamla) – ...Yılmaz
soyadlı, Doğan soyadlı ne kadar kişi
kazanmıştır diye bir araştırma yapmışlar,
60'ın üzerinde Yılmaz soyadlı arkadaşın
kazandığı tespit edilmiş. Şimdi, bunu ne Şevki
Yılmaz'ın akrabası olarak nitelemek mümkündür ne de değerli
bir liderin akrabasıdır diye nitelemek mümkündür.
AYHAN FIRAT (Malatya) – Şevki Yılmaz.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NECATİ
ÇELİK (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, dolayısıyla,
gazete kültürüyle konuşmak, çoğu kez insanları
yanıltır; nitekim, sizi de yanıltmıştır.
AYHAN FIRAT (Malatya) – Beni yanıltıyor; siz
yalan söylüyorsunuz... Ayıp, ayıp!..
BAŞKAN – Rica ediyorum efendim... Rica
ediyorum.
AYHAN FIRAT (Malatya) – Numaraları söyle
nasıl olmuş; 100 numara arka arkaya nasıl gelmiş, sen onu
söyle.
BAŞKAN – Sayın Fırat, lütfen susar
mısınız...
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NECATİ
ÇELİK (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
sınavla ilgili tüm işlemler, ilgili yönetmeliğe ve kanuna
tamamen uygundur. İleri sürülen iddialarsa, siyasî maksatlı olup,
Hükümetimize, Bakanlığımıza ve şahsıma, yürütmeye
yöneliktir. İş bilenin, kılıç kuşananındır.
Saygılar sunuyorum Muhterem Heyete. (RP
sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.
AYHAN FIRAT (Malatya) – Sizden başka
alkışlayan var mı!
BAŞKAN – Sayın Fırat, lütfen... Size söz
hakkı vermedim... Sayın Fırat... Sayın Fırat oturur
musunuz... Rica ediyorum.
Sayın milletvekilleri, Sayın Fırat konuşmasında
"temiz toplum, gençlik tertemiz, siyaset kirli" dedi. Bakın, hep
kavramları karıştırıyoruz; siyaset, topluma hizmet
etme mesleğinin en onurlu bir uğraş biçimidir. (RP sıralarından
"Bravo" sesleri, alkışlar) Şimdi, siyasetle
uğraşan insanların içinde bir, on veya yirmi insan kötü
birtakım suçlar işleyebilir veya kötü birtakım yollarda
olabilir. Bu demek değildir ki, tüm siyasetçiler kirlidir. Lütfen,
sizlerden rica ediyorum...
AYHAN FIRAT (Malatya) – Ben "hepsi kirlidir"
demedim..
BAŞKAN – Bir dakika efendim... Bir dakika... Siz
söylediniz.
Belirli kavramları birbirine
karıştırmayalım ve haksız da ithamlarda
bulunmayalım; kimler kötü işler yapıyorsa onları dile
getirelim...
RİFAT SERDAROĞLU (İzmir) – Sen ne diye
izahat veriyorsun?!.
BAŞKAN – Bütün bir toplumu, siyasetle
uğraşan bütün insanları kirli diye tanıtmayalım.
RİFAT SERDAROĞLU (İzmir) – Senin
söylediklerine benim ihtiyacım yok!
BAŞKAN – Bu bazı insanların çok
hoşuna gidiyor; ama, bizlerin hoşuna gitmemesi lazım; siyasetle
uğraşan insanlar olarak bizim...
MAHMUT IŞIK (Sıvas) – Sayın Başkan,
sizin aklınıza ihtiyacımız yok bizim.
IV. –
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1. – Hatay Milletvekili Nihat
Matkap’ın, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Necati
Çelik’in partisine sataşması nedeniyle konuşması
NİHAT MATKAP (Hatay) – Sayın Başkan...
BAŞKAN – Evet, Sayın Matkap, buyurun
efendim...
NİHAT MATKAP (Hatay) – Sınavla ilgili
birçok... (CHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Sesinizi anlamıyorum... Bir dakika
efendim... Grup Başkanvekiliniz konuşuyor.
NİHAT MATKAP (Hatay) – Sayın Bakan
"Cumhuriyet Halk Partisi dönemindeki sınav yöntemini, aynı
yöntemi kullandık" dedi; yanlış söyledi, kamuoyunu
yanılttı. İzin verirseniz, düzeltmek istiyorum...
BAŞKAN – Yerinizden söyleyin peki.(CHP
sıralarından gürültüler)
NİHAT MATKAP (Hatay) – Mahkemede mahkûm
olanları işe aldığımızı söyledi.
BAŞKAN – Bir dakika efendim... Rica ederim...
Söyleyin yerinizden...
MAHMUT IŞIK (Sıvas) – Efendim, partiye
hakaret etti.
BAŞKAN – Aslında, Sayın Bakan, kimin
Dev-Yol davasında mahkûm olduğunun ismini vermeniz lazım; ismini
verirseniz, memnun olurum. Ondan sonra konuşsun.
Sayın Matkap, efendim buyurun, bir dakika, size
söz vermedim. Önce kendisi açıklasın ondan sonra... Bir dakika
efendim... Siz yerinize gidin... Sayın Matkap yerinize gidin.
Sayın Bakan, şimdi, genel bir ifade
kullandınız, bir isim de vermek zorundasınız.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NECATİ
ÇELİK (Kocaeli) – Yerimden mi?
BAŞKAN – Evet efendim... Bir dakika
arkadaşlar... Rica ediyorum......
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NECATİ
ÇELİK (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Gizli bir evrak; Ankara Valiliği Emniyet Müdürlüğü 22.4.1996 tarihli
evrak. Evrağın sayı numarası 06330 (CHP sıralarından
"mahkeme kararı" sesleri)
BAŞKAN – İsim verebilir misiniz Sayın
Bakan?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NECATİ
ÇELİK (Kocaeli) – Veriyorum.
"...Sıvas İli Zara İlçesi
Zoğallı Köyü nüfusuna kayıtlı, Recai ve Altun oğlu,
1964 doğumlu, Hüsnü Ertürk hakkında yaptırılan
icelemede..."
BAŞKAN – Hüsnü Ertürk... İsim verdiniz; tamam
efendim...
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NECATİ
ÇELİK (Kocaeli) – "... Yasadışı Dev-Yol örgütü ve SDB
(Silahlı Devrim Birlikleri) Örgütü mensubu olmak, eylem ve faaliyetlerde
bulunmak, öldürme olaylarına karışmak, örgütün
silahlarını saklamak suçlarından dolayı 21.01.1982
tarihinde yakalanarak, hakkında hazırlanan tahkikat evraklarıyla
birlikte Ankara Sıkıyönetim Komutanlığına sevk
edildiği, Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı 1
Numaralı Askerî Mahkemesinde yapılan duruşması neticesinde,
mahkemenin 16.03.1989 gün ve Esas No: 1988/2, Karar No:1989/6 sayısı
ile 3 yıl 8 ay 13 gün ağır hapis cezasına mahkûm edilerek,
17.11.1981-14.05.1983 tarihleri arasında tutuklu kaldığı
süre dikkate alınarak şartla tahliyesinin yapılmış
olduğu şeklinde ilişiği kaydına
rastlanılmıştır."
BAŞKAN – Peki, Yargıtay o kararı
onaylamış mı efendim?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NECATİ
ÇELİK (Kocaeli) – "Nihat Özgöl -Vali adına- Vali
Yardımcısı"
BAŞKAN – Peki.
Sayın Matkap, yalnız, sataşma şu:
"Sizin usullerle imtihan yaptım" ve bir de "siz, Dev-Yol
davasında 3 yıl 8 ay mahkûm olmuş kişiyi imtihana
aldınız" diye...
NİHAT MATKAP (Hatay) – Artı, usulsüzlükler
yapıldığı...
BAŞKAN – Hayır efendim.
Sataşmadan dolayı, size, 2 dakika süre
veriyorum.
Buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
NİHAT MATKAP (Hatay) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; fazla zamanınızı
almayacağım.
Sayın Bakan, bu sınavla ilgili yaşanan
olumsuzluklar konusundaki tereddütleri dile getirirken
-arkadaşımız dile getirdi- bu konuya yanıt verirken, en
azından ben beklerdim ki, Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı Müsteşarının, bugün, gazetelere intikal
eden bir açıklaması var.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NECATİ
ÇELİK (Kocaeli) – Hepsi yalan.
NİHAT MATKAP (Devamla) – Sayın Müsteşar
Ali Toptaş, bir gazeteye ne demiş "sınavın objektif ve
adil yapıldığını savunamam. Bir kere yanlış
yola girildi ve dönüşü olmadı." (RP sıralarından
"hepsi yalan" sesleri)
Şimdi, bu konuya yanıt verebilirdi. Gündemi
çarpıtmak için, değişik konulara girdi. Bu, Cumhuriyet Halk
Partili bakanlarla ilgili üç ciddî iddia sergiledi; onunla ilgili
düşüncemi açıklayayım:
Değerli arkadaşlarım, benim
Bakanlık dönemimde bir memur sınavı açıldı; o da,
Sosyal Sigortalar Kurumuna müfettiş yardımcısı almak için
açılan sınav; ÖSYM kanalıyla oldu. Bunun altını
çiziyorum; kamuoyunu yanıltmaya gerek yok. (CHP sıralarından
"Bravo" sesleri, alkışlar) Dolayısıyla,
Sayın Bakanın biraz önce "ben, Cumhuriyet Halk Partili bakanlar
hangi yöntemi kullandıysa, aynı yöntemi kullandım" demesi
gerçekdışıdır; bunu, bir tespit ediyorum. (CHP
sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)
İki; o mahkûmla ilgili, eski mahkûmla ilgili bir
iddia sergiledi.
ALİ OĞUZ (İstanbul) – Belge, belgesini
verdi.
NİHAT MATKAP (Devamla) – Eğer
memuriyetine engel bir durum varsa, zaten memur olamazdı. Eski hükümlüleri
kollamak -bütün yasalarımızda geçiyor- hangi konuyla olursa olsun,
eski mahkûmları kazanmak hepimizin görevi olmalı.
BAŞKAN – Efendim, son cümlenizi söyleyin de...
NİHAT MATKAP (Devamla) – Şimdi, sizi üzecek
başka bir şey söylerdim de onu geçiyorum.
Bir diğer husus: Değerli milletvekilleri,
sizin huzurunuzda Sayın Bakandan bir ricada bulunacağım;
Cumhuriyet Halk Partili bakanlar döneminde, gerek bakanlığında
gerek bakanlığa bağlı kurumlarda en ufak bir usulsüzlük,
bir yolsuzluk varsa ve bunu Meclise taşımazsa, Sayın Bakan namerttir.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Efendim, gündemdışı konuşmalar
bitmiştir.
2. – Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanı Necati Çelik’in, Hatay Milletvekili Nihat Matkap’ın
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NECATİ ÇELİK (Kocaeli) –
Sayın Başkan!.. (RP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Sayın Bakan, rica adiyorum...
Zaten, Sayın Matkap da pek bir şey de söylemedi. (Gürültüler)
Bir dakika arkadaşlar; dinleyelim.
Sayın Bakan, buyurun.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NECATİ
ÇELİK (Kocaeli) – Sayın Başkan_ (CHP sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN – Efendim bir dakika, kötü birşey
söyledim mi?.. Birşey varsa söylesin canım. (RP
sıralarından "söyleyecek tabiî" sesleri)
Söyleyecek; ama, yeri şimdi midir.
Sayın Bakan, evvela bir maksadınızı
alayım.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NECATİ
ÇELİK (Kocaeli) – Sayın Başkan, izin verirseniz, duyulması
için, kürsüden ifade edeyim.
BAŞKAN – Sayın Bakan, ama öyle bir usulümüz
yok. Siz yerinizden söyleyin de, ben evvela bir anlayayım, ne
söyleyeceksiniz.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NECATİ
ÇELİK (Kocaeli) – Sayın Başkan, aynı metni ben de
okuduğum halde, Sayın Matkap'a söz verdiniz.
BAŞKAN – Efendim, siz dediniz ki "sizin
partinin yaptığı imtihan usulleriyle ben imtihan
yaptım." Kendisi de çıktı "ben, ÖSYM ile
yaptım" dedi.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NECATİ
ÇELİK (Kocaeli) – Ben de ÖSYM'ye yaptırmadıklarını
söyleyeyim.
BAŞKAN – Buyurun o zaman söyleyin. (RP
sıralarından alkışlar, CHP sıralarından
gürültüler)
Buyurun, size de 2 dakika veriyorum; yalnız, yeni
bir sataşmaya meydan vermemek suretiyle.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NECATİ
ÇELİK (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
kamuoyun yanıltan ben değilim; Sayın Matkap'tır. 1993
yılında Kurumda -kendi dönemlerinde- yine memuriyet sınavı
açılmış, 130 bin kişi başvurmuş ve bu 130 bin
kişinin sınavı, benim yaptığım yöntemle
yapılmış.
Bir diğer ifadeyle, benim yaptığım
yöntemle, sizin yaptığınız yöntem aynıdır.
Dolayısıyla, siz, aynı yöntemle bu sınavı
yaptınız ve yazılı kağıtlarını da,
sınav komisyonuna okuttunuz; ÖSYM'ye okutmadınız.
Bu hususu, Muhterem Heyetin bilgilerine sunuyorum;
hepinizi yeniden saygıyla selamlıyorum. (RP sıralarından
alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.
NİHAT MATKAP (Hatay) – Sayın Başkan_
BAŞKAN – Tamam efendim, bitti bu iş.
NİHAT MATKAP (Hatay) – O zaman, Sayın Bakan o
dönemi kapsayan, dört yılı kapsayan ifadede bulunmasın.
MAHMUT IŞIK (Sıvas) – Sayın Bakan yalan
söylüyor; bilgisayarla okundu.
BAŞKAN – Efendim, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Hesapları İnceleme Komisyonunun bir raporu vardır; okutup
bilgilerinizi sunacağım.
V. – KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER
1. – Cumhurbaşkanlığı
1995 Malî Yılı Kesinhesap Cetvelinin Sunulduğuna
İlişkin Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği
Tezkeresi ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Hesaplarını İnceleme
Komisyonu Raporu (3/446) (S. Sayısı : 172) (1)
Yüksek
Başkanlığa
21.11.1996
Cumhurbaşkanlığı 1995 malî
yılı kesinhesaplarını ihtiva eden bu cetvellerin
içindekiler incelenerek kayıt defterine uygun olduğu
anlaşılmış olup, İçtüzüğümüzün 180 inci maddesi
gereğince Genel Kurula arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa
sunulur.
Komisyon
Başkanı M. Altan Karapaşaoğlu
ve
Komisyon Üyeleri
Karşı Oy
Yazısı
Türkiye Büyük Millet Meclisi, Sayıştay ve
Cumhurbaşkanlığına ait 1995 yılı bütçe kesinhesap
cetvelleri, Komisyonumuzca onaylanmak üzere görüşme günü sabahı
üyelere dağıtılmıştır.
Komisyonun, kendisine aynı gün
dağıtılan belgeler üzerinde sağlıklı bir
değerlendirme yapması mümkün değildir.
Bu belgelerin, bundan böyle, en az onbeş gün önce
komisyon üyelerine dağıtılması gerekir.
Yeterli inceleme imkânı
bulamadığımdan 1995 yılı belgelerine onay vermem söz
konusu değildir.
Hikmet
Aydın
Çanakkale
BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.
Refah Partisi ve Doğru Yol Partisi
Gruplarının, İçtüzüğün 19 uncu maddesine göre verilmiş
müşterek önerileri vardır; okutup, oylarınıza
sunacağım.
VI. –
ÖNERİLER
A)
SİYASÎ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ
1. – Gündemdeki sıralamanın ve
çalışma saatlerinin yeniden belirlenmesine ve 25.12.1996
Çarşamba günü sözlü soruların görüşülmemesine ilişkin RP ve
DYP Gruplarının müşterek önerisi
(1) 172 S.
Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulunun 25 Aralık 1996
Çarşamba günü yapılan toplantısında siyasî parti grupları
arasında oybirliği sağlanamadığından,
gruplarımızın aşağıdaki önerisinin,
İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına
sunulmasını arz ederiz.
Saygılarımızla.
Temel
Karamollaoğlu Ali
Rıza Gönül
Refah
Partisi Doğru
Yol Partisi
Grup
Başkanvekili Grup
Başkanvekili
Öneri:
Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının
64 üncü sırasında yer alan 175 sıra sayılı kanun
tasarısının bu kısmın 5 inci sırasına, 70
inci sırasında yer alan 183 sıra sayılı kanun
teklifinin 6 ncı sırasına, 68 inci sırasında yer alan
181 sıra sayılı kanun teklifinin 7 nci sırasına,
25.12.1996 tarihli gelen kâğıtlarda yayımlanan 193 sıra
sayılı kanun teklifinin 48 saat geçmeden 10 uncu sırasına,
194 sıra sayılı kanun teklifinin 11 inci sırasına
alınması; Genel Kurulun, 25.12.1996 Çarşamba günü gündemdeki
yarım kalan işlerin bitimine kadar, 26.12.1996 Perşembe günü de
saat 24.00'e kadar çalışmalarını sürdürmesi ve 25.12.1996
Çarşamba günü sözlü soruların görüşülmemesi önerilmiştir.
BAŞKAN – Doğru Yol Partisi ile Anavatan
Partisi Gruplarının bu önerisini oylarınıza sunuyorum:
Kabul...
MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Sayın
Başkan, Doğru Yol Partisi ile Anavatan Partisi?!.
BAŞKAN – Efendim, söz istemediniz...
MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Doğru Yol
Partisi ile Anavatan Partisi değil efendim...
BAŞKAN – Anlamadım efendim; pardon... Söz
istiyor musunuz?
MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – "Refah
Partisi ile Doğru Yol Partisi" olacak; "Anavatan Partisi"
dediniz.
BAŞKAN – Özür dilerim efendim. Rica ederim, kusura
bakmayın... Demek ki, Anavatan Partisini çok seviyorum da onun için...
(Gülüşmeler)
Doğru Yol Partisi ile Refah Partisinin bu
önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Kabul edilmemiştir. (ANAP, DSP ve CHP sıralarından
alkışlar)
SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Sayın
Başkan... Sayın Başkan...
BAŞKAN – Bir dakika... Bir dakika
arkadaşlar... Tezahürat yapmayın.
Buyurun Sayın Kapusuz.
SALİH KAPUSUZ (Kayseri) –
Sayın Başkan, arkadaşlarımızın son anda içeriye
girmeleriyle...
BAŞKAN – Efendim, oylamaya bir
itirazınız mı var?
(RP sıralarından bir grup milletvekili
ayağa kalktı)
SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Evet efendim... (ANAP,
DSP ve CHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Bir dakika arkadaşlar... Bir dakika
arkadaşlar... (ANAP, DSP ve CHP sıralarından gürültüler)
Bakın, rica ediyorum... (ANAP, DSP ve CHP
sıralarından gürültüler) İçtüzüğü okuyun...
Arkadaşlarımız, oylamaya itiraz ediyorlar... (ANAP, DSP ve CHP
sıralarından sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler)
OYA ARASLI (İçel) – Sonucu ilan ettiniz Sayın
Başkan; olmaz...
BAŞKAN – 5 arkadaşımız...(ANAP, DSP
ve CHP sıralarından "Oylamanın sonucunu ilan ettiniz;
olmaz" sesleri, gürültüler)
Sayın arkadaşlarım, ben Meclis
Başkanvekiliyim, görevimi tarafsız yapmak zorundayım. (ANAP, DSP
ve CHP sıralarından gürültüler)
HASAN HÜSAMETTİN ÖZKAN (İstanbul) –
Ayıp... Ayıp Sayın Başkan...
BAŞKAN – Bir dakika efendim... İçtüzüğe
göre...(Gürültüler)
MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Sayın
Başkan, oylamanın sonucunu açıkladınız...
BAŞKAN – Sayın Ersümer, İçtüzüğe
göre, oylamanın sonucuna 5 kişi itiraz ederse, oylamayı
tekrarlarım. (ANAP, DSP ve CHP sıralarından gürültüler)
Efendim, rica ediyorum... Arkadaşlar...
(Gürültüler)
Efendim, oylamayı tekrarlıyorum: Kabul
edenler... (ANAP, DSP ve CHP sıralarından sıra kapaklarına
vurmalar, gürültüler)
NİHAT MATKAP (Hatay) – Sayın Başkan,
oylamadan sonra salona 10 kişi girdi, yanlışlık olur, geç
kaldınız.
BAŞKAN – Arkadaşlar, yapacağım bir
şey yok; İçtüzüğü okuyun, rica ederim. (ANAP, DSP ve CHP
sıralarından gürültüler)
SUHA TANIK (İzmir) – Sayın Başkan
"kabul edilmemiştir" dediniz.
NİHAT MATKAP (Hatay) – Salona 10 kişi girdi
Sayın Başkan.
OYA ARASLI (İçel) – Sonucu ilan ettiniz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Tamam, kararı açıkladım
da, İçtüzükte "yapılan oylama sonucuna 5 milletvekili kalkar,
itiraz ederse, oylama tekrarlanır" deniliyor. Rica ediyorum,
İçtüzüğü açın, bakın... (ANAP, DSP ve CHP
sıralarından gürültüler) Kabul etmeyenler...Kabul edilmemiştir
arkadaşlar. (ANAP, DSP ve CHP sıralarından "Bravo"
sesleri, alkışlar)
Değerli arkadaşlarım, bizim görevimiz
burayı tarafsız yürütmektir; arkadaşlarımızın
menfaatına gelmeyebilir; oylamayı tekrarlamaktan kimsenin zararı
da olmadı, zaten netice de değişmedi.
Başbakanlığın, "Huzur
Harekâtı" nın 31.12.1996 tarihi itibariyle sona erdiğine
dair bir tezkeresi vardır, okutup bilgilerinize sunacağım;
buyurun.
III. –
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
B)
TEZKERELER VE ÖNERGELER
1. – Huzur Harekâtının
31.12.1996 tarihi itibariyle sona erdirildiğine dair Başbakanlık
tezkeresi (3/627)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 17.1.1991 tarihli ve
126 sayılı kararına dayanılarak başlatılan Huzur
Harekatı' nın, Kuzey Irak'ta meydana gelen gelişmeler de göz
önünde tutularak, 31 Aralık 1996 tarihi itibariyle sona erdirilmesine
Hükümetçe karar verilmiştir.
Bilgilerinize arz ederim.
Prof.
Dr. Necmettin Erbakan
Başbakan
BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grup Başkanvekili arkadaşımız Sayın Nihat
Matkap, Başkanlığımıza gönderdiği bir pusulayla
şöyle bir istekte bulunmaktadır:
24.12.1996 tarih ve 24/4948 sayılı
Başbakanlık tezkeresi, daha önce alınmış bulunan
17.11.1991 tarih ve 126 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi kararına
dayanılarak başlatılan Huzur Harekâtının, 31
Aralık 1996 tarihi itibariyle sona erdirilmesine ilişkindir. Bu
tezkerenin, 126 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi
kararını kaldırıp kaldırmadığı
tartışmalıdır. Konu, Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünün 63 üncü maddesindeki usule ait bulunmaktadır. Bu
konuda bir usul görüşmesi açılmasını talep etmektedir.
Yalnız, ben o kanaatte değilim. Zaten, daha
önce Yüce Meclisin aldığı ve 30 Temmuz 1996 tarih ve 22712
sayılı Resmî Gazetede yayımlanan Türkiye Büyük Millet Meclisinin
452 sayılı kararında, bu Huzur Harekâtının 31.12.1996
tarihinde sona ereceği konusunda bir hüküm var. Burada, Hükümetin bunu
bize bildirmesine gerek yoktu; ama, bildirmiş, biz de Hükümetin bir
bildirisidir diye bilgiye sunduk. Mesela, süreli çıkarılan bir
kanunda belirtilen süre dolduğunda otomatikman sona erer. Bu ne Meclis
kararını... Ancak, Yüce Meclis bu konuda yeni bir uzatma kararı
almadıkça, bu otomatikman sona erer. Bu itibarla, bu konuda bir usul
tartışması açmaya gerek görmüyorum.
NİHAT MATKAP (Hatay) – Sayın Başkan...
BAŞKAN – Buyurun Sayın Matkap.
NİHAT MATKAP (Hatay) – Sayın Başkan,
yanlış anlamadıysam, siz tezkereye gerek
olmadığını ifade ettiniz. Yani, Hükümet, bu tezkereyle
fazladan bir iş yapmıştır. Hükümetin bu tezkeresiyle Huzur
Harekâtı sona ermemektedir. Bütün bunların tespitini siz de
yaptınız, gereksiz bir iş yapılmıştır.
BAŞKAN – Tabiî, efendim, artık, bunu herkes
de biliyor.
EYÜP AŞIK (Trabzon) – Sayın Başkan...
BAŞKAN – Buyurun efendim.
EYÜP AŞIK (Trabzon) – Sayın Başkan, siz
de ifade buyurdunuz ki, zaten otomatikman sona ereceğine göre, yeniden bir
kararla bildirilmesine, burada okunmasına lüzum yoktur. Buradan bir mana
çıkıyor, demek ki, bu okuduğunuz karar, milleti kandırmak
içindir ve buna da Meclisi ve zatıâlinizi alet etmektedirler.
BAŞKAN – Hayır efendim; alet etme diye bir
şey yok...
EYÜP AŞIK (Trabzon) – Siz itiraf ediyorsunuz
efendim.
BAŞKAN – Hayır... Hayır...
Aslında, Hükümetin aynı konuda göndermiş
olduğu bir tezkeresi var "Bu, zaten, şu tarihte sona eriyor;
ama, ben, bu konuda yeni bir tedbir getiriyorum" diyor. Bilgiye sunmakta
fayda var. Bizi alet etme diye bir şey söz konusu değildir.
EYÜP AŞIK (Trabzon) – Efendim, siz alet
oluyorsunuz, bizi de alet ediyorsunuz.
BAŞKAN – Sayın Aşık, siz,
düşüncenizi söylediniz teşekkür ederim.
Böylece, Türkiye Büyük Meclisinin 17.11.1991 tarihli ve
126 sayılı kararına dayanarak başlatılan huzur
harekâtı 31 Aralık 1996 tarihi itibariyle sona erecektir.
Başbakanlığın, Anayasanın 92
nci maddesine göre verilmiş bir tezkeresi vardır; önce okutup
işleme alacağım, sonra oylarınıza sunacağım:
2. – Amerika Birleşik Devletleri,
İngiltere ve Fransa hava unsurlarının
katılımıyla, Türkiye tarafından belirlenecek ilke ve
kurallara bağlı olarak, sadece keşif ve gerektiğinde önleme
uçuşlarıyla sınırlı hava harekâtında
bulunulmasına ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/628)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Körfez kirizi sonrası Irak ile ilgili
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararlarının hedeflerine
ve ruhuna uygun olarak ve Irak'ın toprak bütünlüğünün muhafaza
edilmesine özen göstererek, Amerika Birleşik Devletleri hava
unsurlarıyla İngiltere ve Fransa hava unsurlarının
katılımıyla, Türkiye tarafından belirlenecek ilke ve
kurallara bağlı olarak, sadece keşif ve gerektiğinde önleme
uçuşlarıyla sınırlı hava harekâtında
bulunulmasına, lüzum, hudut, kapsam ve zamanı Hükümetçe tayin ve
takdir olunmak üzere 31 Aralık 1996 tarihinden itibaren 6 ay süre ile
Bakanlar Kurulunun yetkili kılınması için Anayasanın 92 nci
maddesine göre izin verilmesini arz ederim.
Necmettin
Erbakan
Başbakan
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Sayın
Başbakan, bu tezkereyi gönderdikten sonra, önceki tezkerede bir
değişiklik yapılmasına ilişkin ek bir yazı
göndermiş "onu okutun" demiştir; ama, biz okuttuğumuz
tezkereyi daha önce her tarafa gönderdiğimiz için, bu son
yazısını işleme koymadık; ancak, burada bir
değişiklik var. Burada, Hükümet "ve Fransa"'ibaresini çıkarıyor.
Şimdi, bu tezkereyi okutuyorum:
3. – Amerika Birleşik Devletleri,
İngiltere ve Fransa hava unsurlarının
katılımıyla, Türkiye tarafından belirlenecek ilke ve
kurallara bağlı olarak, sadece keşif ve gerektiğinde önleme
uçuşlarıyla sınırlı hava harekâtında
bulunulmasına ilişkin Başbakanlık tezkeresinden “ve Fransa”
ibaresinin çıkarıldığına ilişkin
Başbakanlık tezkeresi (3/629)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
İlgi: a) 24.12.1996 tarihli ve B. 02. 0.
KKG/165–24/4949 sayılı yazımız.
b) Bakanlar Kurulunun 21.12.1996 tarihli ve P/96/12
sayılı karar.
Anayasanın 92 nci maddesi hükmü uyarınca izin
verilmesi istenilen ilgi (a) tezkeremiz ile ilgi (b) karar kapsamından
"ve Fransa" ibaresi çıkarılmıştır.
Mezkûr metinlerin, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel
Kurulunda buna göre okunmasını arz ederim.
Necmettin
Erbakan
Başbakan
BAŞKAN – Efendim, bu son önergeye göre, Hükümetin
ilk tezkeresini, düzeltilmiş olarak, o şekliyle müzakereye
açıyorum.
Bu tezkere üzerinde, İçtüzüğün 72 nci
maddesine göre müzakere açacağım. Önce gruplara, sonra Hükümete,
sonra da iki milletvekiline söz vereceğim.
Gruplar ve Hükümetin konuşma süresi 20'şer
dakika, iki milletvekilinin konuşma süresi de 10'ar dakika.
MİLLî SAVUNMA BAKANI TURHAN TAYAN (Bursa) –
Sayın Başkan, tezkere hakkında, Hükümet adına söz
istiyorum.
BAŞKAN – Efendim, daha önce bir uygulamamız
vardı; Sayın Hükümet, isterse, kısa bir sunuş
konuşması yapar.
Hükümet adına Sayın Bakanımız da
söz istiyor, kısa bir sunuş konuşması yapacak.
Millî Savunma Bakanı Turhan Tayan; buyurun. (DYP
ve RP sıralarından alkışlar)
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI TURHAN TAYAN (Bursa) –
Sayın Başkan, muhterem milletvekilleri; kamuoyunda Çekiç Güç olarak
bilinen Huzur Harekâtıyla ilgili olarak maruzatta bulunmak üzere
huzurunuza gelmiş bulunuyorum.
Hükümet olarak göreve başladıktan kısa
bir süre sonra, Huzur Harekâtının uzatılması gündeme
geldiğinde, Yüce Meclisin ilgili komisyonları konuyu hassasiyetle ele
almışlar ve daha sonra da, Türkiye Büyük Millet Meclisinin gizli bir
oturumunda, mesele, bütün yönleriyle görüşülmüştü. Meclisimizin bu
konudaki hassasiyeti ve beklentileri muhataplarımıza
anlatılmış ve Huzur Harekâtının hangi şartlar
altında uzatılabileceği tespit edilmiştir.
Dışişleri
Bakanlığımız ile Amerikalı, İngiliz ve
Fransız muhataplarımız arasında yapılan müzakerelerin
sonucunda, Huzur Harekâtı, Yüce Meclisin tespit ettiği
koşullarla 6 ay için uzatılmıştı. Bu arada, bölgede
meydana gelen yeni şartlar da dikkate alınarak, Çekiç Güç'ün görev
süresinin sona erdirilmesi Hükümetimizce kararlaştırılmış
bulunmaktadır. Bununla ilgili tezkere, az önce bilgilerinize
sunulmuştur.
Daha önceki uzatma sırasında Türkiye Büyük
Millet Meclisinde gündeme gelen konular, yapılan çalışmalar ve
elde edilen sonuçlar hakkında bilgi sunmak istiyorum.
Huzur Harekâtı çerçevesinde Kuzey Irak'ta faaliyet
gösteren Askerî Koordinasyon Merkezi hakkında Yüce Mecliste ve kamuoyunda
çeşitli görüşler ileri sürülmüş ve o tarihlerde bu merkezin
Türkiye'ye çekilmesi yolunda ısrarlı taleplerde bulunulmuş;
Hükümetimiz de bu yönde gayret göstereceğini Meclis huzurunda
bildirmiştir. Geçtiğimiz aylarda Kuzey Irak'ta meydana gelen
gelişmelerin de etkisiyle, Askerî Koordinasyon Merkezi Kuzey Irak'tan
Türkiye'ye intikal ettirilmiş, daha sonra da faaliyetlerine son
verilmiştir.
Çekiç Güç'ün görevine son verilmesiyle birlikte, bu
merkezin durumu da kendiliğinden çözülmüş ve Kuzey Irak
topraklarında böyle bir merkezin tesisi öngörülmemektedir.
Üzerinde durulan diğer önemli bir konu, bazı
hükümetdışı kuruluşların Kuzey Irak'taki faaliyetleri
idi. Bunların bir bölümünün insanî amaçlar dışında faaliyet
gösterdikleri, çeşitli parti ve kuruluşlarca dile getirilmekte ve bu
gibi faaliyetlerin önlenmesi istenmektedir. Hükümet olarak bu konuya büyük bir
titizlikle eğildik. Bu kuruluşların faaliyetlerini çok yakından
inceledik ve 30'dan fazla hükümetdışı kuruluşun Türkiye
üzerinden Kuzey Irak'a geçerek, orada faaliyet göstermesine mâni olduk.
Bu arada, geçtiğimiz aylarda, Kuzey Irak'ta
meydana gelen çatışmaların etkisiyle, bazı
hükümetdışı kuruluşlar bölgeyi kendiliklerinden terk
etmişlerdir. Bu ve benzeri kuruluşlarda çalışan mahallî
personelin bir bölümünün, kendi güvenlikleri açısından, Kuzey
Irak'ı terk etmek istemeleri üzerine, kendilerine insanî mülahazalarla bu
imkân tanınmış ve Türkiye üzerinden, aileleriyle birlikte toplam
7 bin kişi -Türkiye'yi terk ederek- Amerika Birleşik Devletlerince,
Guam Adasına taşınmışlardır. Bu insanî operasyon
sırasında Türkiye'nin gösterdiği kolaylık ve
işbirliği, Amerika tarafından da memnuniyetle
karşılanmıştır.
Kuzey Irak'ın ihtiyaç duyduğu insanî
yardımların karşılanmasında, Türkiye, öteden beri
büyük bir gayret göstermektedir. Bir yandan, Türkiye üzerinden bölgeye elektrik
vermek, bir yandan da, Kızılay aracılığıyla
insanî yardım ulaştırmak yoluyla, Türkiye, bölgede yaşayan
bütün halklara, ayırım yapmaksızın, yardım elini
uzatmıştır. İnsanî amaçla, bu
çalışmalarımıza devam edeceğiz; ancak "insanî
yardım" adı altında, bölgede, Türkiye'nin güvenliğine
zarar verecek tarzda faaliyet gösterilmesine müsamaha etmemiz de asla
beklenemez.
Geçtiğimiz aylarda, Türkiye'nin de
katkısıyla, bölgede gerçekleştirilen en önemli ve
başarılı işlerden biri, Barzani ve Talabani arasındaki
kanlı çatışmaların durdurulması olmuştur. Amerika
Birleşik Devletlerinin de aktif katılımıyla, taraflar bir
ateşkese razı edilmiş ve Barzani ve Talabani ayrı ayrı
Ankara'ya çağrılarak, bu ateşkesin sürekli
kılınması için kendilerine telkinde bulunulmuştur. Daha
sonra, Ankara'da, Türkiye ve Amerika Birleşik Devletlerinin
eşbaşkanlığında, Barzani, Talabani ve Türkmen cephesi
temsilcileri bir araya getirilmiş ve 31 Ekim 1996 tarihinde, kendileriyle
bir "Mutabakat Muhtırası" imzalanmıştır.
Bu muhtıranın temel hedefi, ateşkesi
sürekli kılmak ve bunu denetlemek için bir mekanizma oluşturmak idi.
Bu hedefe büyük ölçüde ulaşılmıştır. Ankara'da, ilgili
bütün tarafların katılımıyla, bir "Ateşkes
İzleme Komitesi" kurulmuş ve faaliyete geçmiştir.
Türkmenlerin de etkin katılımıyla, Barzani ve Talabani
birlikleri arasında ateşkes hattının çizimi arazi üzerinde
sonuçlandırılmıştır. Ateşkesi gözlemek üzere
görevlendirilen Türkmenlerin eğitimi de tamamlanmıştır.
Yüzyıllardan beri bölgede yaşayan
Türkmenlerin temel hak ve özgürlükleri tarafımızdan ısrarla
gündeme getirilmiş ve Türkmenlerin varlığı, etkinliği
ve eşitliğiyle ilgili hususlar bütün taraflarca kabul ve tescil
edilmiştir. 31 Ekimde Ankara'da varılan yazılı
mutabakatın en önemli sonuçlarından biri de budur. Aynı
mutabakatta, Kuzey Irak'ta geçici bir yerel yönetimin kurulması ve
Türkmenlerin de eşit haklara sahip olarak burada yer almaları
öngörülmüştü. Şu anda, Kuzey Irak'taki şartlar, henüz bütün
tarafların katılmasıyla bir yerel yönetimin
oluşturulmasına fiilen imkân verememektedir. Esasen, bu mesele,
Ankara Mutabakatında da ifade edildiği gibi, Irak'ın toprak
bütünlüğü içinde çözümlenmesi gereken bir konudur. Türkiye'nin Kuzey
Irak'a yönelik olarak sarf ettiği bütün siyasî faaliyetlerde, Irak'ın
egemenliğine, toprak bütünlüğüne ve birliğine saygı
gösterilmesi gerektiği önemle vurgulanmıştır ve vurgulanmaya
da devam edilecektir.
Önümüzdeki haftalar içinde Barzani ve Talabani'yle
temaslarımız sürdürülecektir. Bütün bu çalışmalar
sırasında, gerek Barzani'nin gerek Talabani'nin, Ankara'da, bizzat
Sayın Başbakan Yardımcımız ve Dışişleri
Bakanımıza PKK ile mücadele konusundaki
kararlılıklarını bildirmelerini memnuniyetle kaydetmiş
bulunuyoruz. Bu konuyu yakından izlemeye devam edeceğiz. Zira,
Türkiye için en önemli hususlardan biri, Kuzey Irak'ın ülkemiz
bakımından bir güvenlik tehlikesi teşkil etmemesidir.
Irak'ın o bölgedeki fiilî etkinliğinin, geçici bir süre için dahi
olsa, ortadan kalkması, bölgeyi, teröristler için bir üs ve barınma
merkezi haline getirmiştir. Türkiye, buna hiçbir şekilde müsamaha
göstermeyeceğini en açık bir dille belirtmiştir. Bunun için,
gerekli siyasî ve askerî tedbirleri kararlılıkla alıyoruz ve
almaya da devam edeceğiz. Hiçbir teröristin Kuzey Irak topraklarından
Türkiye sınırına yaklaşmasına müsamaha göstermemiz
beklenemez; Kuzey Irak'ta üslenmelerine müsamaha göstermemiz beklenmemelidir ve
nihayet, teröristlere müsamaha gösterenlere müsamaha göstermemiz
beklenmemelidir. Herkes bunu böylece bilmelidir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
işte, son olaylarda yürüttüğümüz çalışmalarda bu hususlara
büyük önem ve öncelik verdik. Terörle mücadele konusunda
ulaştığımız nokta ve aldığımız
taahhütler, eskisinin ilerisindedir. Bu çerçevede, birkaç yıl önce, yaklaşık
10 bin vatandaşımızı zorla Kuzey Irak'a götürerek orada bir
kampa yerleştiren teröristlerin oynadığı bu oyun,
Türkiye'nin ısrarlı gayretleriyle açığa
çıkarılmış ve son aylarda yaptığımız
ısrarlı girişimler sonucunda, Birleşmiş Milletler
Mülteciler Yüksek Komiserliği, bu kampın bir terörist yuvası
olduğunu resmen kabul etmiş ve kampla bütün irtibatını
keseceğini bildirmişti. Atruş Kampında zorla tutulan
vatandaşlarımız, gruplar halinde, teröristlerin
baskısından kaçarak Türkiye'ye sığınmaktadırlar.
31 Ekim tarihinde Ankara'da varılan, biraz önce sözünü ettiğim
mutabakatta da, Atruş Kampının kapatılması
istenmişti. Önümüzdeki haftalarda bu konunun nihaî bir sonuca
ulaşacağını ümit ediyoruz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Kerkük-Yumurtalık boru hattının açılması konusunda da,
Hükümetimiz, Dışişleri Bakanlığımız, bir
yandan Amerika Birleşik Devletleriyle bir yandan Irak Hükümetiyle ve bir
yandan da Birleşmiş Milletlerle yoğun temaslar sürdürmüş ve
neticede, bütün ilgili tarafların mutabakatı sağlanarak, petrol
boru hattı, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 986
sayılı Kararı çerçevesinde, 16 Aralık günü düzenlenen resmî
bir törenle işletmeye açılmıştır. Böylece, uzun
yıllar kapalı kalan bu hattın, içindeki petrolün etkisiyle
çürümesi tehlikesi önlenmiş, Irak'a, Türkiye üzerinden yeniden gıda
ve ihtiyaç maddesi sağlanması imkânı temin edilmiş ve
böylece, Türkiye'nin, Körfez Savaşından bu yana
uğradığı büyük zararların kısmen de olsa telafisi
imkân dahiline girmiştir.
1995 yılından beri 986 sayılı
Kararın çıkarılması için tarafımızdan gösterilen
büyük gayretler, neticesini vermiştir. Öte yandan, sadece bu kararın
çıkarılması için gayret göstermekle yetinilmemiş, söz
konusu kararın gereklerinin ilgili taraflarca kabul edilerek
uygulanır hale getirilmesinde de Türkiye'nin büyük emeği
geçmiştir.
Türkiye, ayrıca, bu hattan taşınacak
petrolden geçiş ücreti alacak ve hampetrol ihtiyacımızın
bir bölümü, bu yoldan temin edilecektir. Bu boru hattının
açılması, Türkiye için ve özellikle Güneydoğu Anadolu'da yaşayan
vatandaşlarımız için hayırlı olmuştur.
Hattın açılmasının, ülkemize ve insanlarımıza
önemli ekonomik katkılarda bulunmasını bekliyoruz.
Bu hattın açılması, Irak'ın, 986
sayılı Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi
Kararını kabul etmesiyle mümkün olmuştur. Şimdi,
Irak'ın, diğer ilgili Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi
kararlarını kabul ederek ve fiilen uygulayarak, milletlerarası
camiaya dönmesini bekliyoruz. Türkiye, bu amaçla gayret göstermeye ısrarla
devam edecektir. Ancak, şu anda, Birleşmiş Milletler Güvenlik
Konseyi, Irak'ın, bütün ilgili kararlara uyduğu kanaatinde
değildir. O bakımdan, bir süre daha, Irak'taki durumun yakından
izlenmesine ihtiyaç duyulmaktadır.
İşte, Hükümetimiz, bu düşünceyle,
Amerika Birleşik Devletleri ve İngiltere ile birlikte, Kuzey Irak
üzerinde yapılacak uçuşlara izin vermek amacıyla Yüce Meclisten
yetki talep etmektedir. Özellikle belirtmek isterim ki, bu uçuşlar,
Birleşmiş Milletler kararlarının hedeflerine ve ruhuna
uygun olacaktır; Irak'ın toprak bütünlüğüne ve birliğine
saygı gösterilmesi esas olacaktır. Bu uçuşlarla, Irak'a veya
herhangi bir ülkeye karşı, saldırıda bulunulması
amaçlanmamaktadır. Türkiye, eskiden olduğu gibi bundan böyle de bu
konuda büyük bir titizlik içerisinde olacaktır. Bu uçuşların,
Türk Hükümetinin tespit ettiği çerçevede gerçekleştirilmesi
esastır. Hükümetimiz ile ilgili makamlarımız, bu konuda aktif
bir gayret içerisinde olacaktır. Yüce Meclisin, 31 Aralıktan itibaren
vereceğini ümit ettiğimiz yetki çerçevesinde, bu uçuşların
tabi olacağı temel esaslar hakkında ilgili ülkelerle mutabakata
varılmıştır. Askerî makamlar arasındaki teknik
ayrıntılı çalışmaların da, çok kısa zamanda
sonuçlandırılacağını ümit ediyoruz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Türkiye, bütün ülkelerle dostluk politikası izlemekte ve bölgesinde bir
barış unsuru olarak, aktif olarak görev yapmaktadır. Bir yandan,
ittifak ilişkileriyle bağlı olduğumuz dost ülkelerle
işbirliğini sürdürüyoruz, bir yandan da, tarih boyunca birlikte
yaşadığımız komşu halkların hak ve menfaatlarını
gözetmeye çalışıyoruz.
Hiçbir ülkenin toprakları üzerinde talebi olmayan;
ancak, kendi topraklarının her karışını korumaya
azimli olan Türkiye, kararlı bir barış politikasını
uygulamaya devam edecektir. Bölgenin istikrar unsuru olarak, bu yönde, Yüce
Meclisten alacağımız destekle çalışmaya devam
edeceğiz.
Bu amaçla, Hükümet olarak Yüce Meclise sunduğumuz
tezkerenin kabulünü yüksek takdirlerinize saygıyla arz ediyoruz.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Sayın milletvekilleri, bu, Hükümetin bir kısa
sunuşudur. Biliyorsunuz,
dışpolitikayla ve hâkimiyetle ilgili çok önemli bir karar
alınıyor. Hükümet, kısa sunuş yaptı; süreye tabi
değildir. Hükümet, takdir ölçüleri içerisinde, bu kısa sunuşu
yaptı.
Bazı arkadaşlar bana işaret ediyorlar
da, o bakımdan diyorum.
Gruplar adına; DSP Grubu adına Sayın
Bülent Ecevit, CHP Grubu adına Sayın Ali Topuz ve
şahısları adına; Sayın İbrahim Gürdal, Sayın
Mehmet Ekici, Sayın Hikmet Sami Türk, Sayın Recep Kırış
söz istemişlerdir.
DSP Grubu adına Sayın Bülent Ecevit; buyurun
efendim. (DSP sıralarından ayakta alkışlar)
Sayın Ecevit, süreniz 20 dakikadır.
DSP GRUBU ADINA BÜLENT ECEVİT (İstanbul) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; önce şunu
belirteyim: Biraz önce okunan Başbakanlık tezkeresiyle, 31
Aralıktan itibaren Huzur Harekâtı düzenlemesinin sona
erdirileceği belirtilmiştir. Biraz önce Sayın Bakanın
burada kullandığı ifadeyle de, Çekiç Güç artık sona
erecektir; onun yerine, yeni bir güç, yeni bir düzenleme oluşacaktır.
Türkiye'de, Irak sorunuyla ilgili olarak
konuşlandırılan Amerikan, İngiliz ve Fransız askerî
güçleri, Huzur Harekâtı bağlamında, Türkiye'ye konuşlanma
iznini almışlardı. Şimdi, Huzur Harekâtı sona eriyor;
o halde, o askerî güçler -Fransa kendiliğinden çekildi- yani,
Amerika'nın, Savunma ve Ekonomik İşbirliği
Anlaşması kapsamından fazla olarak, onun ötesine geçerek
konuşlandıracağı askerler, İngiltere'nin
konuşlandıracağı askerler, hava güçleri, hangi Büyük Millet
Meclisi kararına dayanıyor?.. Hangi Anayasa kararına
dayanıyor?..
Anayasanın 92 nci maddesine göre, resmî törenler
dışında bir askerî gücün yurtdışına gönderilmesi
veya Türkiye'ye konuşlandırılabilmesi için Büyük Millet
Meclisinden onay alınmak gerekirdi; o onay alınmamıştır.
(DSP sıralarından alkışlar) Dolayısıyla,
şimdi görüşülmesine başladığımız Hükümet
karar tasarısı Anayasaya aykırıdır; Anayasa
açısından, hukuk açısından sakattır ve eksiktir. (DSP
sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlarım, şimdi,
müzakere konusu olan, görüşme konusu olan karar tasarısı
metninde Çekiç Güç adı geçmiyor; ama, bir Çekiç Güç lafıdır
gidiyor. Sayın Başbakan, Sayın Devlet Bakanı Abdullah Gül,
son günlerde verdikleri bütün demeçlerde "31 Aralıktan itibaren,
Çekiç Güç, artık, Türkiye'den gidecek; Hükümetimiz bunu
başardı" diyorlar; oysa, 31 Aralıkta Huzur Harekâtı
sona erecek.
Peki, Çekiç Güç nedir, Türkiye'de Çekiç Güç denilen
şey nedir? Türkiye'deki adıyla Çekiç Güç, Irak'ın fiilî bölünme
aşamasında Türkiye'de kurulan çokuluslu bir askerî güçtür; yani,
Huzur Harekâtının bir uygulama aracıdır. Şimdi, Huzur
Harekâtı kalkıyor, onun uygulama aracı yine Türkiye'de
kalıyor. Bu Çokuluslu Güç, Türkiye'yle birlikte Amerika Birleşik
Devletlerinin, İngiltere'nin ve şimdiye kadar Fransa'nın hava
unsurlarından oluşmaktadır. Bu Çokuluslu Güç'ün üstlendiği
görev de, Kuzey Irak'ı havadan denetleyerek, bu ülkenin -yasal değil-
fiilî bölünmüşlüğünü sürdürmektir.
Peki, şimdi, Bakanlar Kurulu, Türkiye Büyük Millet
Meclisinden ne istiyor? Bakanlar Kurulunun istekleri şunlar: Çekiç Güç
denilen o Çokuluslu Güç, adı değişerek de olsa, yine
güneydoğuda kalsın -aynen kalacaktı; fakat, Fransa son anda
çekildi- bir ufak değişiklikle, aynen kalsın istiyor Hükümet.
Çokuluslu Güç, yine Türkiye'yle birlikte Amerika Birleşik Devletlerinin ve
İngiltere'nin hava unsurlarından oluşsun. O Çokuluslu Güç,
altı yıldır olduğu gibi, bundan böyle de Irak
topraklarını havadan denetlemeye devam etsin, hatta, gerek görürse
Irak'a karşı önlem de uygulayabilsin. Diyor ki, bunlarla
sınırlıdır istediğimiz yetki. Önlemin hangi
sınırı var?!. Önlemin içine ordularla saldırı bile
girer, Irak uçaklarını Irak toprakları üzerinde düşürmek
bile girer... Bunun sınır neresinde, anlamak mümkün değil. (DSP
ve CHP sıralarından alkışlar) Hükümetin isteği,
böylece, Irak'ın fiilî bölünmüşlüğü sürdürülebilsin. Öyleyse,
değişen ne? Değişen, bu Çokuluslu Güç'ün sadece adı;
ama, yeni adı ne olacak, o da belli değil. Bizim Grubumuzun önerisi:
Buna artık "Örtülü Çekiç Güç" adı verilebilir. (DSP
sıralarından alkışlar)
Yani, değerli arkadaşlarım, Çekiç Güç'ün
bir yere gittiği yok. Adı ne olursa olsun, bu Güç, eğer, bugün
Türkiye Büyük Millet Meclisi onaylarsa, 31 Aralıktan sonra da Türkiye'de
kalmaya devam edecektir. Altı yıldır yaptığı
görevi, yani, Irak'ın fiilî bölünmüşlüğüne
hukukdışı katkısını, Türkiye, sürdürecektir;
devletler hukukuna aykırı olarak, Birleşmiş Milletler
kararlarına aykırı olarak katkısını
sürdürecektir. O halde, Başbakan Sayın Erbakan'ın, 13
Aralık günü verdiği şu demecin anlamı ne?!. Şöyle
diyordu Başbakan Sayın Erbakan: "31 Aralıkta, Çekiç Güç'ün
görevine son verilecektir. -halbuki, Huzur Harekâtına son verilecek- Çekiç
Güç Türkiye'den ayrılacaktır. -ayrılmıyor, hiçbir yere
gittiği yok- Yeni bir dönem başlamaktadır; büyük
değişiklikleri milletimiz açıkça görmektedir. Bunlar, Bakanlar
Kurulumuzun ve Türkiye'nin takip ettiği millî ve şahsiyetli
politikanın sonucudur. Çekiç Güç'ten sonra Irak'ın,
Birleşmiş Milletler kararına uyup uymadığı ise
havadan kontrol edilecektir." Hem Çekiç Güç gitti diyor hem de onun
görevi, onun işlevi, hukukdışı işlevi devam edecektir
diyor Sayın Başbakan.
Devlet Bakanı Sayın Abdullah Gül, 17
Aralıkta çıkan bir demecinde şunu ekliyordu: "Türkiye ile
Amerika Birleşik Devletleri arasındaki Savunma ve Ekonomik
İşbirliği Anlaşmasına benzer şekilde, yeniden
oluşturulacak güçle, İncirlik merkez olmak üzere, Türkiye'nin
kontrolünde, Kuzey Irak'ta havadan kontrol yapılacaktır." O
halde, değişen ne?!. Değişen, sadece, bugün gelen ek
tezkereyle, Fransa'nın kendi isteğiyle o Çokuluslu güçten çekilmiş
olması.
Peki, değişen hiçbir şey yok mu?
Değişen şu ki, 1991 başlarından beri uygulanan ve
"Huzur Harekâtı“ adı verilen Amerikan planı çökmüştür.
Bu planın çöküşü de, Sayın Erbakan'ın iddia ettiği
gibi, Bakanlar Kurulunun ve Türkiye'nin takip ettiği millî ve
şahsiyetli politikanın sonucu değildir. Bu Huzur
Harekâtının adının bile bir aldatmaca olduğunu,
kimseye huzur getirmeyeceğini, ardında başka niyetlerin
bulunduğunu, başından beri, altı yıldan beri, biz,
Demokratik Sol Parti olarak söylüyorduk; ama, Türk Hükümetlerine de Amerika
Birleşik Devletlerine de bunu anlatamıyorduk. Nihayet, Amerika
Birleşik Devletleri bunu anladı; Barzani-Bağdat
dayanışması üzerine, Kuzey Irak'tan elini ayağını
-biraz önce Sayın Millî Savunma Bakanının da belirttiği
gibi- çekti, Zaho'daki askerî eşgüdüm merkezini de kapattı, Irak'ta
ne kadar ajanı varsa hepsini Irak'tan kaçırdı, Saddam Hüseyin
yönetimini devirmekle görevlendirdiği unsurlardan da, bildiğimiz
kadar, desteğini ve maddî yardımını kesti. Amerika
Birleşik Devletleri, Irak'tan elini ayağını çekince, güya
insanî amaçla Kuzey Irak'ta bulunan; ama, fiilen, orada bir Kürdistan
devletinin altyapısını oluşturmaya çalışan
hükümetlerdışı kuruluşlardan çoğu da, ister istemez,
Kuzey Irak'tan ayrılmak zorunda kaldılar.
Bunlar, Türkiye'nin de son zamanlarda gündeme getirmeye
çalıştığı isteklerdi; ama, bu istekler, Sayın
Erbakan'ın iddia ettiği gibi, bu Hükümetin millî ve şahsiyetli
politikası sayasinde değil, Bağdat-Barzani
dayanışması üzerine ipin ucunu kaçıran Amerika
Birleşik Devletlerinin Kuzey Irak'tan elini ayağını çekme
kararı sayesinde gerçekleşti. Bu Amerikan kararı
alındığı günlerde, şimdi Amerikan
Dışişleri Bakanlığına getirilen, o zaman
Birleşmiş Milletlerde Amerikan temsilcisi olan Sayın Bayan
Albright'ın ilginç bir sözü oldu CNN'in bir canlı
yayınında, biraz da kızgınlıkla "biz, Kürtlerden
daha çok Kürtçü olacak değiliz" dedi. Bu şekilde,
Amerika'nın, artık, Kuzey Irak'tan elini ayağını
çektiğini, dünya kamuoyu önünde, bugünkü Amerikan Dışişleri
Bakanı da vurgulamış oldu.
Bu gelişme, eğer, gerçekten millî ve
şahsiyetli bir Türkiye politikasıyla zamanında
değerlendirilebilirse, Türkiye için de Irak için de Iraklı Kürtler ve
Türkmenler için de hayırlı olabilir; fakat, Türkiye'de, devletin öyle
bir politikası yok; bildiğimiz kadar bir politika
hazırlığı da yok. Oysa, Huzur Harekâtının sona
ermesiyle, Türkiye'nin, Irak'ta inisiyatifi ele alabilmesi için çok iyi bir
fırsat karşımıza çıkmış olmaktadır.
Türkiye, bu fırsatı gereğince değerlendiremezse ne olur?
Irak'ın fiilen bölünmesiyle Kuzey Irak'ta bir otorite boşluğu
ortaya çıkmıştı. Bundan en büyük zararı da,
bildiğiniz gibi, Türkiye görmüştü ve görmeye devam ediyor.
Şimdi, Kuzey Irak'ta, Türkiye için ondan da daha tehlikeli yeni bir
otorite boşluğu doğmaktadır. O boşluğu,
Bağdat destekli Barzani güçleriyle birlikte PKK kolaylıkla
doldurabilecektir. PKK'nın o boşluğu doldurmasını
belki bazı Batılı müttefiklerimiz bile dolaylı yollardan
destekleyeceklerdir.
Bildiğiniz gibi, son zamanlarda, bazı
Batı Avrupa ülkelerinde bir sürgünde Kürdistan veya PKK parlamentosu
kuruldu. Şimdi, Kuzey Irak'taki yeni durum üzerine o parlamentonun da
Kuzey Irak'a taşınması ihtimali var. Bunu da bazı
Avrupalı devletler, müttefiklerimiz, bu beladan kurtulalım, bu belayı
Türkiye'nin başına aktaralım diye destekleyebilirler.
Hükümetçe Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulan karar
tasarısının bir büyük sakıncası da şu
değerli arkadaşlarım: Şimdiye kadar, Türkiye, Irak'ın
fiili bölünmüşlüğüne katkısını, hukukî
dayanağı olmasa da, çokuluslu bir işbirliği bağlamında
başka güçlü devletlerle paylaşıyordu. Siyasal sorumluluk daha
çok Amerika Birleşik Devletleriyle İngiltere'nin ve Fransa'nın
üzerindeydi. Böylece, şimdi, Türkiye, bağımsız bir
komşu ülkenin birkısım toprağını, o ülkenin
rızasını almaksızın, kendi kararıyla denetler
duruma, üstelik başkalarına da denetletir duruma gelmiş
olacaktır yeni kararla; hatta, önlem alabilecektir; yani, Irak'a
karşı havadan silahlı güç kullanabilecektir. Gerçi, Hükümet,
bunun sorumluluğunu Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararlarına
bağlıyor; oysa, Güvenlik Konseyi kararlarında Irak'ın
bölünmesi diye bir koşul kesinlikle yoktur. Tam tersine, 5 Nisan 1991
tarihli ve 688 Sayılı Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi
kararında, Irak'ın egemenliğine, toprak bütünlüğüne ve
siyasal bağımsızlığına saygı gereği
vurgulanmaktadır. Irak'a, kendi topraklarının kuzeyinde ve
güneyinde konulan uçuş yasakları ve Irak'ın fiilî
bölünmüşlüğü, herhangi bir Birleşmiş Milletler Güvenlik
Konseyi kararına değil, o kararı, 688 sayılı Güvenlik
Konseyi Kararını hiçe sayan Amerika Birleşik Devletlerinin
kararına dayanmaktadır. (DSP sıralarından
alkışlar)
Yine, 688 sayılı kararda, Kuzey Irak'taki
toplulukların liderlerinin, Bağdat yönetimiyle açık diyalog
kurmaları isteniyordu. Amerika Birleşik Devletleri, kararı o
yönüyle de çiğneyerek, kuzeydeki Kürt toplulukları temsilcileriyle
Bağdat yönetiminin daha 1991 yılında Birleşmiş
Milletler kararı uyarınca başlattıkları diyaloğu
da engellemiştir.
Şimdi, Türkiye, o Birleşmiş Milletler
Güvenlik Konseyi kararına ters düşen uygulamayı, bazı
müttefiklerinin yeni bir oyununa gelerek, gerçekte onların istemiyle;
fakat, görünürde salt kendi kararıyla sürdürür duruma gelecektir. Bu da
Türkiye ile Irak'ın ilişkilerini bir daha kolay kolay
onarılamayacak kadar tahrip edebilecektir (DSP sıralarından
alkışlar) ve Irak, bunun acısını, Allah esirgesin,
Türkmenlerden çıkarmaya kalkışabilecektir.
Bildiğiniz gibi, asıl Türkmen
yoğunluğu 36 ncı paralelin altındadır, yani,
Bağdat yönetiminin egemen olduğu bölgededir. Şimdi, Türkiye,
Irak'ın fiilen bölünmüşlüğüne gözcülüğü, görüründe, tek
başına sürdürür duruma gelince -dediğim gibi- bunun
acısını, Irak yönetimi, Allah esirgesin, Türkmen
kardeşlerimizden çıkarmaya kalkışabilir; bu yola
gitmeyeceğini temenni ederim, umarım. Hatta, aslında,
PKK'nın amaçları Irak'ın da işine gelmediği halde, her
zaman çok rasyonel kararlar almayan Bağdat yönetimi, Türkiye'ye
karşı tepki olarak, PKK'ya taktik destek verme yoluna da gidebilir.
Biz, çokuluslu bir güç ille hemen Türkiye'den gitsin
demiyoruz; ancak, bu gücün işlevi, Irak'ın bölünmüşlüğünü
sürdürmek değil; Irak'ın, Kürdüyle, Türkmeniyle, herkese güven
verecek biçimde yeniden bütünleşmesini gözetmek için Türkiye'de kalabilir
diyoruz. Bunun için de, artık çöken Huzur Harekâtı düzenlemesine
alternatif bir plan hazırlanması gerekir. Oysa, Türkiye'de devletin
Huzur Harekâtı yerine oluşturduğu bir ulusal politikası
-biraz önce söylediğim gibi- hâlâ yoktur. Ama, devletin bu
eksikliğini Demokratik Sol Parti gidermeye
çalışmıştır; 15 Nisan 1996 tarihinde Demokratik Sol
Parti, kimseye, Türklere de, Kürtlere de, Irak'a da, Türkiye'ye de huzur
getirmeyen "Huzur Harekâtı" yerine geçecek bir ulusal politika
önerisinde bulunmuştur "Bölgesel Güvenlik Planı"
adıyla. Bu, ayrıntılı ve gerçekçi bir plandır; hem Irak'ın
bölünmüşlüğünü sona erdirecek hem Iraklı Kürtleri ve
Türkmenleri, insan hakları bakımından güvenceye
kavuşturacak hem Türkiye'ye, Kuzey Irak'tan PKK sızmalarını
engelleyebilecek hem de Irak'ın, Ortadoğu için bir tehdit unsuru
olmasını önleyecek bir plandır Demokratik Sol Partinin
hazırlağı plan.
Biz, bu planı, en başta, tabiî, Sayın
Cumhurbaşkanı ve zamanın Başbakanı Sayın Mesut
Yılmaz olmak üzere, ilgili devlet kuruluşlarımıza ve ilgili
bütün devletlere sunduk. Hiçbirinden olumsuz bir tepki almadık. Bazı
devletler, bu planımızdan, belki, pek hoşlanmasalar bile
"şurası yanlış, burası sakıncalı"
diyemediler; hatta, Sayın Mesut Yılmaz'ın
Başbakanlığı sırasında, bizim
Dışişleri Bakanlığımız, Amerika
Birleşik Devletleri ile arasındaki görüşmelerde, müzakerelerde
ele alınan bir belge olarak bizim o planımızı
değerlendirdi; bunu da şükranla belirtmek isterim; ama, Erbakan
Hükümeti kurulur kurulmaz, bizim o planımız rafa
kaldırıldı. Yılmaz Hükümeti döneminde, o planın
hazırlayıcısı olarak bizimle, Amerika Birleşik
Devletleri de diyalog sürdürmeye başlamıştı; o diyalog da
kesildi.
Bunu, tabiî, kınayamam; yeni Hükümet, bizim
planımızı benimsemeyebilirdi; ama, bugüne kadar, çoktan,
kendisinin, bir devlet planını ortaya çıkarmış
olması gerekirdi. (DSP sıralarından alkışlar) Fakat,
Hükümetin kendisi de, bugüne kadar, işbaşına geldiğinden
beri altı ay geçtiği halde, böyle bir plan oluşturmadı ve
oluşturma yolunda ciddî bir hazırlığı bulunmadığını
da, bugün, Sayın Millî Savunma Bakanının yaptığı
açıklamadan öğrenmiş bulunuyoruz.
Şimdi, Hükümetin Meclise sunulan önerisi kabul
edilirse, Türkiye, kendi sorumluluğu altında -artık,
müttefiklerinin falan değil, kendi sorumluluğu altında- bir
komşu devlete karşı, o devletle anlaşma yolunu bile
aramaksızın, denetleme ve önlem uygulama hakkını kendi
kendine tanımış olacaktır. O kadar ki, karar
tasarısının giriş bölümünde, Irak'la ilgili tüm
Birleşmiş Milletler kararlarına gönderme
yapıldığına, atıfta bulunulduğuna göre,
eğer, bugün Türkiye Büyük Millet Meclisinden bu karar onaylanarak
çıkarsa, Türkiye, yalnız 688 sayılı Güvenlik Konseyi
kararına karşın Irak'ın bölünmüşlüğünü sürdürme
sorumluluğunu kendi başına üstlenmiş olmakla
kalmayacaktır; aynı zamanda, Irak'a karşı uygulanan tüm
yaptırımların, uygulanan ve uygulanacak olan tüm
yaptırımların ve ambargoların da sorumluluğunu yine
kendi başına üstlenmiş olacaktır.
Yine, bu karar tasarısına göre, Kuzey
Irak'ta; yani, Irak'ın kendi topraklarının bir kesiminde,
örneğin bir Irak uçağı görüldüğü takdirde, Türkiye o
uçağı engelleme, hatta düşürme kararının
sorumluluğunu da kendi üstüne almış olacaktır. Bu
olasılıkları, bu tehlikeleri göre göre, biz, Demokratik Sol
Parti olarak, Bakanlar Kurulunun önerisine olumlu oy vermeyi içimize sindiremeyiz.
(DSP sıralarından alkışlar)
Tabiî, biz, itiraz ettiğimiz ve
eleştirdiğimiz her konuda çözüm de göstermeye özen gösteririz. Onun
için, konuşmamın bu bölümünde çözüm önerilerinde de
bulunacağım. Hükümet ne yapabilir, ne yapmalıdır? Türkiye,
31 Aralıkta sona erecek Huzur Harekâtı düzenlemesi yerine, derhal,
zaman yitirmeksizin, bir alternatif plan oluşturmalıdır. Bu plan
için, Türkiye, yalnız müttefiklerini değil, Irak'ı da ikna
etmeye çalışmalıdır. İkna edemezse, bazı
konularda, bölgenin çok önemli bir devleti olarak kendi görüşlerini, kendi
politikasını dayatmalıdır. Asıl önemlisi, bir yandan
da, Türkiye, kendi güneydoğu sorununu bir an önce çözmeye
çalışmalıdır. Biz, Kuzey Irak'a nizam getirmeden önce,
kendi vatanımızın güneydoğusuna nizam getirmek
zorundayız. (DSP sıralarından alkışlar)
Güneydoğu ile ilgili bazı devlet
uygulamalarının ve güvenlik uygulamalarının
yanlışlığını, sakıncalarını, biz,
Demokratik Sol Parti olarak, yıllardan beri vurguluyoruz. Bu konudaki görüş
ve önerilerimizden bazılarının, hatta hepsinin
haklılığı, ancak son zamanlarda algılanmaya
başlandı. Örneğin, bundan bir iki yıl öncesine gelinceye
kadar, biz "güneydoğudaki sorun, temelinde, özünde bir etnik sorun
değildir, o bölgenin çağdışı feodal
yapısından kaynaklanan bir sorundur" dediğimiz vakit,
eleştirilere uğrardık; ama, şimdi, o feodal
yapının sakıncalarını, gözünü gerçeklere kapatmak
istemeyen herkes görebilmektedir. Bu Susurluk kazasıyla ortaya çıkan
karanlık ilişkiler ağının bir kısmının
da, güneydoğudaki o feodal yapıdan kaynaklandığı,
artık belli olmuştur. (DSP sıralarından alkışlar)
Yine, biz, güneydoğu sorununun temelinde, o
bölgenin geri bırakılmış, hem de kendi egemen güçleri
tarafından geri bırakılmış olmasının yer
aldığını söylüyorduk ve bundan iki üç yıl öncesine
kadar, bunu söylediğimiz vakit, ağır eleştirilere
uğruyorduk; sanki, bölücü akımı mazur gösteriyormuşuz gibi
birtakım tepkiler geliyordu. Oysa, şimdi, hemen hemen herkes, o
bölgenin sorununun, yalnız güvenlik önlemleriyle çözülemeyeceğini;
halkı fakirlikten, çaresizlikten, okulsuzluktan kurtaracak ekonomik
önlemlerle de çözülmesi gerektiğini kabul ediyor. Bunu, artık,
yalnız partiler kabul etmeye başlamadılar; geçen gün
verdiği bir demeçte Sayın Genelkurmay Başkanı da "o
bölgede, sadece silahlı güçlerle güvenlik, huzur sağlanamaz;
aynı zamanda, ekonomik ve sosyal önlemlerin de alınması
gerekir" dedi.
Değerli arkadaşlarım, o arada, biz, özel
timin varlığına hiçbir zaman itiraz etmedik. Yıllarca
kamplarda eğitim görmüş olan militanların, teröristlerin
karşısına, dört beş aylık eğitimden geçmiş
gencecik askerlerle çıkmanın yeterli olamayacağını,
bunda ölçüyü kaçırmanın sakıncalı olabileceğini; onun
için, özel eğitimden geçirilmiş bir özel time gereksinme
bulunduğunu, belki herkesden önce gündeme getirdik ve savunduk; ama, ne
oldu; başlangıçta Ankara, İstanbul, İzmir gibi büyük
kentlerde, o sıralarda -1980'li yıllarda- yaygınlaşan uçak
kaçırma, rehine alma gibi eylemler karşısında, bu özel tim,
Emniyet Genel Müdürlüğüne bağlı olarak oluşturuldu.
Dolayısıyla, özel timin yetki alanı kentlerdi, polisin yetkili
olduğu kentlerdi. Oysa, güneydoğuda bölücü terör
tırmanışa geçtikten sonra, o, iyi eğitim görmüş özel
tim görevlilerini, güneydoğuda sahaya göndermek, Emniyet Genel
Müdürlüğünün yetki alanı dışında kalan kırsal
alanlara, dağlara göndermek gereği duyuldu; ama, hâlâ polise
bağlı, Emniyet Genel Müdürlüğüne bağlı. Yani,
çarpışmaya gittiği yerde Silahlı Kuvvetlere bağlı
değil, jandarmaya bağlı değil, görev alanı şehir
olan Emniyet Genel Müdürlüğüne bağlı. Bunun
yanlışlığını, bu yüzden birtakım
disiplinsizlerin, talihsiz davranışların ortaya
çıktığını, biz yıllardan beri vurguluyoruz ve
sahada, kırda görev yapacak olan özel tim mensupları, artık, bir
an önce Silahlı Kuvvetlere veya jandarmaya bağlanmalıdır
diyoruz. Şimdi, bu konuda, en yetkili devlet kuruluşları bile
aynı görüşleri paylaşmaya başladılar.
O arada, biz, bu feodal yapının egemen
olduğu bölgede, köy koruculuğunun çok sakıncalı sonuçlar
verebileceğini yıllardır belirtiyorduk, vurguluyorduk. Bunda ne
kadar haklı olduğumuz da, son zamanlarda ortaya çıkmaya
başlayan acı olaylarla görülmeye başladı. Artık,
sır kalmadı Türkiye'de; geçen gün, Sayın
Cumhurbaşkanının makamında, huzurunda
yaptığımız toplantıda, Sayın Başbakanın
okuduğu bir MİT raporunda, MİT'in de, bu köy koruculuğu
sistemine artık son verilmesi isteğinde bulunduğunu, önerisinde
bulunduğunu öğrendik.
Değerli arkadaşlarım, bütün bunlar
algılanmaya başlandığı; artık, güneydoğuda
huzurun güvenliğin, sadece güvenlik önlemleriyle
sağlanamayacağı anlaşıldığı halde,
altı aydır görev başında bulunan Hükümet, bu gibi
konularda, sadece laf üretiyor. Bazılarına hiç değinmiyor. Özel
tim konusunda, o feodal yapı konusunda filan çok suskun; fakat, başka
bazı somut önlemleri bile almaya yanaşmıyor.
Bir, 4,5 trilyon sözü dolaşıyor Sayın
Başbakanın ve Başbakan Yardımcısının
ağzında, 4,5 trilyon Güneydoğu Anadolu'nun bütün derdine deva
olacak; bununla binlerce köy, mezra yeniden yaşanır hale getirilecek;
yüzlerce yarım kalmış fabrikanın inşaatı
tamamlanacak!.. Oysa, biliyorsunuz, kasım ayında yapılan
araseçim kampanyası sırasında Sayın Çiller, sadece bir
beldeye "cebimde 5 trilyonla geliyorum" demişti. Bir beldeye 5
trilyon, bütün Güneydoğu Anadolu'ya 4,5 trilyon!.. (DSP
sıralarından alkışlar)
Ben, bu yıl, sık sık o bölgeye gittim,
daha o 4,5 trilyondan faydalanmış bir köye veya bir insana da
rastlayamadım.
Değerli arkadaşlarım, bu arada bir ciddî
tehlikeyi Yüce Meclisin değerlendirmesine ve bilgisine sunmak istiyorum:
Güneydoğuda yer aldığı iddia edilen insanlık
dışı bir olayla, bir sorgulama yöntemiyle ilgili olarak, orada
bir köy halkı, Avrupa İnsan Hakları Komisyonuna başvurdu. O
Komisyonun kendi kurallarına göre, böyle bir başvuru, ancak,
başvurucunun kendi ülkesindeki bütün yargı yolları tükendikten
sonra yapılabilir ve kabul edilebilir; fakat, bu kuralını, Türkiye
için, Türkiye'nin güneydoğusu için çiğnedi Avrupa Konseyi
"Türkiye'nin güneydoğusunda hukuk doğru dürüst işlemiyor,
onun için, ben, artık, Türkiye'deki yargı yollarının
tüketilmiş olması koşulunu kabul etmiyorum,
tanımıyorum" dedi ve başvuruyu kabul etti. Bu, çok vahim
bir durumdur. Bu, bizim irademiz dışında, Türkiye'yi,
Osmanlı Devletinin çöküş dönemindeki gibi, yabancıların
ayrı mahkemelerde, azınlıkların ayrı mahkemelerde,
değişik etnik grupların ayrı mahkemelerde
yargılandığı çok hukuklu hukuk sistemine geri götürebilir.
Bildiğiniz gibi, Sevr Antlaşmasının Türkiye'ye
dayattığı unsurlardan biri de -özellikle bunu bazı Refah
Partili arkadaşlarımın hatırda tutmalarını
dilerim- bu konuda çok hukuklu sistemin Türkiye'de devamı konusunda, Sevr
Antlaşmasında bir dayatma yer almaktaydı. Şimdi, Lozan'la
geri çevrilen, bozulan o niyet, Avrupa Konseyi tarafından, Batı
Avrupa ülkeleri tarafından, Türkiye'ye, yeniden bir baskı aracı
olarak getirilmek istenmektedir.
Türkiye'de, Hükümet, buna gereken tepkiyi göstermemiştir.
Tepki göstermek de yetmez. Türkiye'de yargı erkinin bir an önce tam
bağımsızlığa kavuşması gerekir. (DSP
sıralarından alkışlar) Avrupa Konseyi İnsan
Hakları Komisyonu istediği için değil, Türk Milleti
istediği için, Anayasa değişikliğiyle yargı erkinin
tam bağımsızlığa kavuşması gerekir. Biz,
Demokratik Sol Parti olarak, bunun önergesini hazırladık; ama, çok
üzülerek yine ifade etmek zorundayım ki, gerekli imzayı
toplayamadık. Oysa, yalnız kendi iç hukuk rejimimiz
bakımından değil, uluslararası saygınlığımız
bakımından da yargı erki
bağımsızlığı, bir an önce, hem kendi
halkımızın vicdanını tatmin edecek hem de bütün
dünyada Türkiye'ye saygınlığını kazandıracak
ölçüye vardırılmalıdır.
BAŞKAN – Sayın Ecevit, sürenizi epey
uzattım. Lütfen, toparlar mısınız efendim.
BÜLENT ECEVİT (Devamla) – Bitiriyorum efendim.
Değerli arkadaşlarım, Güneydoğu
Anadolu'da, artık, birkaç yıl öncenin bölücülük rüzgârları
esmiyor. Bu yıl yaptığım gezilerde, bunu sevinerek gördüm.
Güneydoğu Anadolu halkı, sadece, insanca yaşamak istiyor, devlet
kendisine kuşkuyla bakmasın istiyor, feodal baskılardan
kurtulmak istiyor, iş istiyor, aş istiyor, çocuklarını
okutabilmek istiyor, devletten güler yüz ve anlayış istiyor.
Türkiye, bir yandan, Irak sorununu, devletlerarası
hukuka uygun biçimde çözmeye katkıda bulunurken, bir yandan da
güneydoğu sorununa, o bölgenin halkını tatmin edecek, Türkiye'de
bölücü eğilimleri temelinden kurutacak hakça bir çözüm getirmek
zorundadır ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti bunu yapabilecek güçtedir.Yeter
ki, o gücü değerlendirebilen bir hükümet işbaşına gelsin.
Yüce Meclise saygılar sunarım. (DSP
sıralarından ayakta alkışlar, ANAP ve CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ecevit.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın Ali
Topuz; buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz 20 dakika.
CHP GRUBU ADINA ALİ TOPUZ (İstanbul) –
Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin sayın üyeleri;
hepinizi Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına saygıyla
selamlıyorum. Partimizin, Başbakanlığın yeni bir
çokuluslu görev gücü oluşturulmasına ilişkin tezkeresi
üzerindeki görüşlerini sunmaya çalışacağım.
Öncelikle belirtmem gerekir ki, Hükümet, kamuoyunu da,
Türkiye Büyük Millet Meclisini de yanıltmaya dönük, fazladan bir
girişimin içerisinde olmuştur. Gündemin başında okunan
birinci tezkere, Başbakanlık tezkeresi, bilgiye sunulan tezkere,
aslında, o sırada yerinden yapılan değerlendirmelerde de
belirtildiği gibi, herkesin kanaatini saptırmaya dönük bir
girişimdir.
O tezkereyle ne amaçlanmıştır; amaç, sözde,
halkın "Çekiç Güç" diye tanımladığı
Çokuluslu Güç'ün görev süresinin, hatta görevinin, Refah Partisi-Doğru Yol
Partisi Hükümeti tarafından ortadan kaldırılmış
olduğu iddiasını ortaya koymaktır.
Aslında, arkadaşlarımın da daha
önce belirttiği gibi, bundan beş ay önce, Türkiye Büyük Millet
Meclisi, Çokuluslu Güç'ün görev süresini 31.12.1996'ya kadar, beş ay
uzatmıştı ve o kararın son paragrafıyla da, eğer,
bu beş aylık süre içerisinde, herhangi bir tarihte, bu görev gücünün
süresinin artık sona erdirilmesi gerekir noktaya gelinirse, Hükümetin,
bunu, Meclisten aldığı yetkiye dayanarak ilan etme yetkisini ona
tanımıştı. Refah Partisi-Doğru Yol Partisi Hükümeti,
bundan bir ay önce, on gün önce, beş gün önce, 31 Aralıktan herhangi
birkaç gün önce, eğer, ben bu Güç'ün görevini sona erdirdim demiş
olsaydı, Meclisin kendisine vermiş olduğu yetkiyi
kullanmış olurdu. 31 Aralık telaffuz edildiğine göre,
burada, Meclisin yetkisini ortaya koymamız gerekir; bu, Meclisin yetkisidir.
Eğer, sürenin uzatılmasına ilişkin yeni bir tezkere
gelmezse, otomatik olarak kalkar veya yeni bir tezkere gelir de, Türkiye Büyük
Millet Meclisi reddederse, yine, o Güç'ün görevi sona ermiş olur.
Değerli arkadaşlarım, bununla birlikte,
şimdi görüşmekte olduğumuz ikinci Başbakanlık tezkeresinde,
sanki, Huzur Harekâtının 31 Aralık 1996'da sona ermiş
olması keyfiyetinin, 17 Ocak 1991 tarihinde, Meclisin 126 sayıyla
karara bağladığı, Türk askerlerinin başka ülkelere
gönderilmesi, yabancı ulusların askerlerinin Türkiye'ye getirilmesi
ve gerektiğinde bunların kullanılmasına ilişkin Meclis
kararının da ortadan kalkmış olduğunu zannediyorlar
veya onu yürürlükte kabul ederek, bugün sundukları tezkereyi, o karara
dayandırıyorlar. Bu nokta, bize sunulan tezkerede açıklık
kazanmamıştır. Bize sunulan tezkerelerde, sanki, 126
sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi kararı
kaldırılmış, Huzur Harekâtına son verilmiş; yani,
halkın şikâyetçi olduğu Çekiç Güç eylemi sona erdirilmiş;
ama, şimdi, çok önemli olmayan; ancak, Türkiye'nin yararları için,
bizim inisiyatifimize dayalı yeni bir düzenleme
yapılıyormuş izlenimini vermeye çalışıyorlar.
Özellikle, Refah Partisinin sayın yöneticilerine,
buradan ifade etmek istiyorum ki, her konuda olduğu gibi, bu kadar önemli
olan bir millî konuda da, bizi kandırmaya çalışan bu kurnaz
davranışlarınızdan vazgeçin. Bu ayıptır. (CHP
sıralarından alkışlar) Bu, Türkiye Cumhuriyeti
hükümetlerine, onu temsil eden başbakanlara, bakanlara, hükümet üyelerine
yakışan bir tavır değildir. (CHP sıralarından
alkışlar) Niye gerçeği konuşmuyorsunuz, niçin gerçeği
ortaya koymuyorsunuz? Geçmişte söylediklerinizle tam çelişki
içerisinde bir duruma geldiğinizi kamuoyundan saklamayı, bu
girişiminizle sağlayabileceğinizi mi zannediyorsunuz?
ADNAN KESKİN (Denizli) – Takıyye
yapıyorlar!..
ALİ TOPUZ (Devamla) – Siz, belki kendinizi, belki
kendi Grubunuzdaki milletvekillerinin birkısmını, belki
örgütünüzü bununla kandırabileceğinizi zannedebilirsiniz; ama,
bununla, hiçbir muhalefet milletvekilini kandırabileceğinizi sanmıyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlarım, o nedenle,
konuşmamın bu noktasında, bir açıklık kazanması
için, bu tezkereyle birlikte, 17 Ocak 1991 tarih ve 126 sayılı
Türkiye Büyük Millet Meclisi kararının yürürlükte
olmadığına ilişkin bir kararın, Türkiye Büyük Millet
Meclisinden alınması gerekir. Ondan sonra öteki konular
görüşülebilir.
Buna ilişkin, Cumhuriyet Halk Partisi Grubundan
birkısım üyenin imzasını taşıyan önergeyi,
Sayın Başkanlık Divanının dikkate almasını
dileyerek Başkanlığa takdim edeceğim; ama, denilebilir ki, Hükümet
tezkeresi varken, bunu, nasıl burada görüşebiliriz veya karara
bağlarız. Onun için de şunu önermekteyim: Siz, 126
sayılı Meclis kararının yürürlükte olmadığı
izlenimini vermeye çalışıyorsunuz. Eğer, onun
kalkmasını istiyorsanız, tezkerenizi geri çekin, içerisine
"126 sayılı karar kalkmıştır, şimdi bu
kararı getiriyoruz" hükmünü koyun. Hayır, onun yürürlükte
olduğunu söylüyorsanız, o zaman, Çekiç Güç'ü kaldırdık
diye, öteye beriye gerinmeye, caka satmaya hakkınız yoktur; bunu da
bu millet bilmelidir. (CHP sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın Başkan önergeyi takdim
ediyorum.
Geçen seferki müzakerelerin birinde...
BAŞKAN – Sayın Topuz bir dakika... Sürenizi
de durdurdum.
Siz, konuya biraz yanlış giriyorsunuz...
AHMET NEİDİM (Sakarya) – Doğru
söylüyor...
BAŞKAN – Bir dakika efendim...
Daha önce, Türkiye Büyük Millet Meclisinin, 30 Temmuz
1996 tarihinde, Çekiç Güç'ün süresini 31 Aralık 1996 tarihine
uzattığı kararda, Hükümetin, gerektiği takdirde bunu
kaldırma yetkisi yok.
MEHMET KEÇECİLER (Konya) – Var efendim... Olmaz
olur mu...
BAŞKAN – O sizin bahsettiğiniz yetki,
olağanüstü halin uzatılmasıyla ilgili verilen yetkide
vardı.
ALİ TOPUZ (Devamla) – Hayır...
BAŞKAN – Bu, otomatikman, 31.12.1996... Resmî
Gazete burada; ben okudum, öyle bir yetkisi yok Hükümetin.
ALİ TOPUZ (Devamla) – Ben bulurum onu şimdi
size efendim...
ADNAN KESKİN (Denizli) – Yorum mu, yönlendirme
mi?!.
BAŞKAN – Yani, o konuda hep... (CHP
sıralarından gürültüler)
Efendim, bir dakika... Rica ediyorum... Ben,
yanlış bir değerlendirme yapmasın diye arz ediyorum.
Buyurun efendim.
ALİ TOPUZ (Devamla) – Sayın Başkana
teşekkür ederim. Başkan mı haklı, ben mi
haklıyım, onu konuşmamın uygun bir yerinde söylemeye
çalışacağım.
Sayın Başkan, değerli üyeler; 126
sayılı Meclis kararının yürürlükte
olmadığını varsayarak,
kaldırılacağını varsayarak, şimdi, yeni bir
Meclis kararıyla karşı karşıyayız.
Ne deniliyor bu yeni tezkerede: "Körfez krizi
sonrası Irak ile ilgili Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi
kararlarının hedeflerine ve ruhuna uygun olarak ve Irak'ın
toprak bütünlüğünün muhafaza edilmesine özen gösterilerek, Amerika
Birleşik Devletleri hava unsurları ile İngiltere ve Fransa hava
unsurlarının -sonradan Fransa'yı çıkardılar-
katılımıyla bir yeni güç oluşturulacak; Türkiye
tarafından belirlenecek ilke ve kurallara bağlı herakâtta
bulunulacak. Bu olayın lüzumu, hududu, kapsamı, zamanı, Hükümet tarafından tespit
edilecek."
Değerli arkadaşlar, bu, 1990
yılının eylül ayına dönüştür. 1990
yılının eylül ayında, ilk defa, bu konu Parlamentoya
geldiğinde bir gizli celse yapılmıştı; o zamana
dönüştür veya 17.1.1991 tarihindeki Meclis kararına dönüştür.
Yani, siz, bununla, burada ifade edilmese bile, yabancı ülkelere asker
gönderme, yabancı askerlerin Türkiye'ye gelmesine imkân sağlama ve o
askerleri kullanma yetkisini de, bu ifade içerisinde almak istiyorsunuz; yani,
böyle bir yetki almak istiyorsunuz. Çünkü, böyle bir yetki olmasa, Sayın
Ecevit'in de söylediği gibi, bu yabancı güçler buraya nasıl
gelecek? Zaten, Anayasanın 92 nci maddesine dayanarak bu talebi
yaptığınıza göre, bu teklifin içinde bu da vardır.
Yani, siz, yeniden başa dönüyorsunuz. Oysa, bundan beş ay önceki,
Türkiye Büyük Millet Meclisi kararında, asker gönderme, asker kabul etme
gibi, onları kullanmak gibi bir talep yok; sadece, Huzur Harekâtı ile
ilgili Çokuluslu Güç'ün görev süresini beş ay uzatmaya dönük bir
noktadaydı; çünkü, o tarihlerde, Refah Partisi, bu Güç'ü ortadan
kaldırmayı amaçlıyordu; muhalefetteyken de hep bunu
söylemişti. O nedenle...
TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas)
– Kalktı... Kalktı...
ALİ TOPUZ (Devamla) – Efendim, bu Güç
kalktıysa, siz söylediklerinize inanıyorsanız ve bunda
samimiyseniz, o zaman, 126 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi
kararının kaldırılması konusunda da bizimle beraber
hareket edersiniz; tezkerenizi değiştirirsiniz. (CHP
sıralarından alkışlar) O karar yürürlükte olduğu
sürece, sizin "kalktı" demeniz hiçbir işe yaramaz
Sayın Karamollaoğlu... Yaramaz...
Efendim, 1991'deki karar, Türk Silahlı
Kuvvetlerinin dışarıya gönderilmesi, dışarıdan
başka uluslara ait kuvvetlerin getirilmesi ve onların
kullandırılması amacını taşıyordu. Eylül
1990'da alınan kararda, onların kullandırılmasına
ilişkin paragraf yoktu; onu 1991'de ilave ettiler. Niye ettiler; çünkü, o
ibare orada olmayınca kullanamıyorlardı. Şimdi, bundan sonra
ne oldu; aradan zaman geçti, 12 Temmuz 1991'de, Türkiye Büyük Millet Meclisi,
Ocak 1991'deki kararından; yani, 126 sayılı Meclis
kararından altı ay sonra, o karara dayanarak, Türk Silahlı
Kuvvetlerinin de oluşumuna katıldığı
caydırıcı bir güç oluşturulması kararına
vardı. Yani, 126 sayılı karar başka.
Caydırıcı Güç, Çevik Güç oluşturulmasıyla ilgili
karar, daha sonraki bir tarihte, ona dayandırılarak
alınmış. Siz, şimdi, bunlardan sondaki bir tanesini
kaldırarak -ki, onu da Meclis zaten kaldırıyor- ta
başlangıçta alınmış olan bir kararı ortadan
kaldırmış olduğunuzu söyleyemezsiniz; çünkü, o kararlarda
bir süre yoktur. 1991'de alınmış Meclis kararının
şu zamana kadar devam edeceğine ilişkin bir hüküm yoktur orada;
sürekliliği olan bir karardır. O kalkmadıkça, Çekiş Güç'ün
kalktığını veya Türkiye'nin, Çekiç Güç'le yapmak
istediği, amaçladığı konuları yapmasının
ortadan kalktığını iddia ve ifade edemezsiniz.
Değerli arkadaşlarım, meselenin kendi
özüne gelirsek, orada da birkaç şey söylemek istiyorum. Bir kere, beş
aydan beri neler olmuştur? Eğer, bu beş aydan beri olanları
göz önünde tutmazsak, o zaman, bugün bu konuda vereceğimiz kararı
yanlış veririz. Bakınız, bu beş ayda... 31
Ağustos 1996'da, Irak, 36 ncı paralelin üstüne, tank desteğinde
silahlı güçleriyle girerek, Barzani ve Talabani arasındaki
mücadelenin tarafı haline gelip, Barzani'yi destekleyerek,
Birleşmiş Milletler kararına aykırı bir eylemin içine
girmiştir. Sözde, 36 ncı paralelin üstünde Irak egemenliğini
dondurmuş olan Birleşmiş Milletlerin 678 ve 688 sayılı
kararlarını uygulamakla görevli Çekiç Güç bunu seyretmiştir.
Barzani ve Talabani birbiriyle çatışmış; biri
İran'dan, biri Irak'tan destek alarak, Amerika Birleşik Devletlerinin
baştan beri bu bölgede uyguladığı politikanın iflas
ettiğini ortaya koymuştur. Çekiç Güç, anlamsız ve görevsiz hale
düşmüştür.
Bölgeden, Peşmerge grubu mu diyelim, CIA'in
oradaki ajanları mı diyelim, ne diyelim, hangi tabiri
kullanırsak kullanalım; ama, mevcudiyetinden, Türkiye Cumhuriyeti
Devletinin ve Hükümetinin haberdar olmadığı 2 500 ilâ 5 000
kişi, Türkiye üzerinden tahliye edilme...
Türkiye üzerinden tahliye edilme durumunda kaldı;
evvel Allah, Çekiç Güç bu görevini yerine getirdi. Demek ki, Çekiç Güç bunun
için oradaymış... Hani biz Çekiç Güç'ün bütün eylem ve
işlemlerinde bilgi sahibiydik; bize soru sorulmadan kuş bile
uçmuyordu; ama, uçtu; 5 bine yakın kuş uçtu!.. Daha kimlerin var
olduğunu bilmiyoruz, PKK ile nasıl bir ilişki içinde
olduklarını bilmiyoruz. Bize söylenenlerle onlar hakkında bir
kanaat sahibi olmaya çalışıyor bizim hükümetlerimiz.
PKK bu bölgede yuvalanmaya devam etti. PKK'nın
merkez karargâhının bir bölümünün buraya nakledildiği haberleri
yayıldı. Bütün bunlara biz seyirci kaldık, Çekiç Güç seyirci
kaldı... Amerika Birleşik Devletlerine yardımcı olarak 5
bin kişinin tahliyesini sağlama konusunda görev yaptık.
Değerli arkadaşlarım, açıkça
görülmektedir ki, Çekiç Güç, bugüne kadar söylendiği gibi, Türkiye'nin de
çıkarlarını gözeten, birinci derecede Türkiyenin
çıkarlarını gözeten bir uygulama değil. Bu, sadece
savunulabilmesi için Türkiye'nin de bazı konularda işini
kolaylaştırmaya dönük görevleri, işlevleri varmış gibi
gösterilen; ama, aslında, Amerika Birleşik Devletlerinin bölgedeki çıkarlarına
ve amaçlarına hizmet eden bir uygulama olduğu, bugün açıkça,
aksi ispat edilemeyecek biçimde kanıtlanmıştır. O halde,
bundan sonra, bu bölgede Amerika Birleşik Devletlerinin dürtüsüyle ve
önerisiyle yeni bir düzenlemeye gitmek, başlangıçta yapılan işten
daha az yanlış bir iş olamaz. Önce, ben, Hükümete şunu
soruyorum: Bu yeni düzenleme, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetinin talebi üzerine mi
oluşuyor; yani, Türkiye, Amerika Birleşik Devletleri, İngiltere,
Fransa'dan oluşan bir güç mü oluşturulmak istiyor? Fransa'yı bir
ay evvel çıkardılar; daha evvel, teklif ilk defa
yazılırken, Hollanda ile İtalya'yı da
çıkarmışlardı; şimdi, onu da çıkardılar...
Belki İngiltere de vazgeçebilir, onu da bilmiyoruz. Bu işlerin de çok
ciddî götürülmediği anlaşılıyor. Daha birkaç gün önce
Meclise verilmiş bir tezkerede, Fransa'nın da böyle bir gücün içinde
olduğu yazılıyor ve ondan sonra diyorlar ki "buradan Fransa
çekildi." Demek ki, hiçbir hazırlık yapmadan, sadece telefon
diplomasisiyle, politikasıyla, bu işleri, devlet işlerini
yürütüyorlar ve buraya, sonradan yanlış olduğu anlaşılan
öneriler getiriyorlar. Şimdi, soruyorum; bu öneri, Amerika Birleşik
Devletlerinin önerisi olarak mı gündemimize yeniden gelmiştir; yoksa,
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti buna bir ihtiyaç mı duymuştur?
Bir kere "bölgede keşif uçuşu yapmak ve
gerekirse, önleme görevi yapmak..." Bu kavramlar, çok muğlak
kavramlardır. Hava kuvvetleriyle keşif yapmak birkaç amaçla olur:
Savaş öncesi de keşif yapılır, bilgi toplanır; ama,
önleme hareketi demek, oradan, Türkiye'nin rahatsız olabileceği bir
hareketi önlemek anlamında olduğa göre, bu, sıcak savaşa
kadar giden bir anlam taşır. O zaman, siz, sıcak savaşa
gidecek kadar geniş kapsamlı bir yetkiyi Hükümet olarak almak
istiyorsunuz. İşte, bu noktada Anayasanın 92 nci maddesi önümüze
çıkar. Sonu belli olmayan bir maceraya Türkiye'yi sokmaya hiç kimsenin
hakkı yoktur.
ADNAN KESKİN (Denizli) – Bomba geldi, bomba!..
ALİ TOPUZ (Devamla) – Yarın, herhangi bir
tedbirsizlikle, bir uçağın orada veya burada düşürülmesi,
Türkiye ile komşuları arasında bir silahlı
çatışmaya yol açabilir; bundan sakınmak gerekir.
Değerli arkadaşlarım, biraz evvel
Sayın Meclis Başkanının bana yaptığı
uyarıyla ilgili olarak, kendisinin yanılgıya düştüğüne
ilişkin zaptı Meclis tutanaklarından okumak istiyorum: 30.7.1996
günkü Türkiye Büyük Millet Meclisi müzakereleri sırasında burada
okunan ve kabul edilen tezkerenin son paragrafı "bütün kararları
almaya ve gerektiğinde harekâtı sona erdirmeye Bakanlar Kurulunun
yetkili kılınması için, Anayasanın 92 nci maddesine göre
izin verilmesini arz ederim." (CHP
sıralarından alkışlar) Yani, 31.12. 1996'ye kadar yetki veriyor; ama,
hükümetin de bunu kaldırmaya yetkisi olduğunu söylüyor...
İSMET ATALAY (Ardahan) – Ne oldu Başkan?
ADNAN KESKİN (Denizli) – Ver de okusun... Ver de
okusun!..
ALİ TOPUZ (Devamla) – Bilgilenmeniz için söyledim;
yani, yanılgınızı düzeltmek için söyledim.
BAŞKAN – Sayın Topuz, sürenizi durdurdum.
Sayın Topuz, benim elimde, 30 Temmuz 1996 tarihli
Resmî Gazetede yayımlanan 452 sayılı_
İSMET ATALAY (Ardahan) – Sayın Başkan,
tutanaklar var, tutanaklar...
BAŞKAN – Efendim, bir dakika_ Bir dakika... Beni
itham etti; siz ne karışıyorsunuz.
Şimdi, orada böyle bir ibare yok.
İSMET ATALAY (Ardahan) – Böyle bir yöntem var
mı?..
BAŞKAN – Buyurun, siz devam edin efendim.
ALİ TOPUZ (Devamla) – Sayın Başkan,
eğer, böyle bir ibarenin Resmî Gazetede yayımlanmamış
olduğunu, yetkiyle söylüyorsa; burada, başka bir sahteciliğin
daha söz konusu olduğu söylenebilir. (CHP sıralarından
"Bravo" sesleri, alkışlar) Çünkü, Profesör Doktor Necmettin
Erbakan imzalı, burada oylanan ve kabul edilen önergenin son
paragrafı budur.
Resmî Gazeteye verirken, birileri bunu çıkararak
vermişse; lütfen, Başkanlık Divanı onu arasın.
NİHAT MATKAP (Hatay) – Harekete geçilsin_
ALİ TOPUZ (Devamla) – Kaldı ki,
olmadığını da ifade ediyorlar. (CHP sıralarından
"Bravo" sesleri, alkışlar; RP sıralarından
gürültüler)
Canım, bundan dolayı çok kızmaya gerek
yok; hepimiz, yanılgı içine düşebiliriz. Sayın Kamer Genç
de hayatında bir defa yanılgıya düşmüş olsun; çünkü,
hep kendisini haklı görüyor. Burada da bir haksız oluversin
canım!.. (CHP sıralarından "Bravo" sesleri,
alkışlar)
Değerli arkadaşlarım, bugün
oylanması istenilen tezkere, yeni bir çokuluslu güç oluşturma
anlamındadır; bu konuda, yani, Çekiç Güç'ün başka bir biçimde
sürdürülmesi anlamındadır. Sayın Ecevit'in söylediği
"örtülü Çekiç Güç" doğru bir tanımlamadır; ama, ben
onu, daha anlaşılır hale getirebilmek için, bu, Refah Partisinin
Çekiç Güç'üdür_(CHP sıralarından "Bravo" sesleri,
alkışlar)
ALİ OĞUZ (İstanbul) – Önceki Çekiç Güç
de sizin miydi?!..
ALİ TOPUZ (Devamla) – Çünkü, siz, hep Çekiç Güç'ü
kaldırmak istiyordunuz "kaldırdık" diye övünüyorsunuz
"kaldırdık" diyorsunuz; ama, oluşturduğunuz bu
güç de, bir Çekiç Güç'tür; ama, bunun adı, Refah Partisinin Çekiç
Güç'üdür. (CHP sıralarından "Bravo" sesleri,
alkışlar)
ALİ OĞUZ (İstanbul) – Hayır_
Hayır_
TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) – Hayır
efendim_
ALİ TOPUZ (Devamla) –Sizin "hayır"
demenizle olmaz ki_ Olmaz ki efendim... Buraya gönderdiğiniz tezkerede_
ALİ OĞUZ (İstanbul) – O da sizin Çekiç
Güç'ünüz müydü?..
ALİ TOPUZ (Devamla) – Sayın Oğuz niye
sinirleniyorsunuz?!.
ALİ OĞUZ (İstanbul) – Niye sinirleneyim_
Öbürü de sizin Çekiç Güç'ünüz müydü?!.
ALİ TOPUZ (Devamla) – Hayır efendim_
Hayır efendim_
BAŞKAN – Sayın Oğuz... Lütfen... Müdahale
etmeyin.
ALİ TOPUZ (Devamla) – Şimdi bakın, ben,
Sayın Oğuz'un hafızasının çok yanılmış
olduğunu görüyorum. Bu, ilk defa 1990 tarihinde gündeme gelmiştir;
1991'in başında olmuştur. Onunla, ne benim partimin -Cumhuriyet
Halk Partisinin- ne CHP ile birleşmiş SHP'nin, bu Başkanlık
aşamasında hiçbir ilgisi yoktur. (CHP sıralarından
alkışlar)
İSMAİL YILMAZ (İzmir) – Dört senedir siz
uzattınız!..
ALİ TOPUZ (Devamla) – Anlaşılıyor
ki, gerçekler Refah Partililerin önüne konulunca, sinirlerinden ne
yapacaklarını bilemiyorlar!.. (CHP sıralarından
alkışlar)
ALİ OĞUZ (İstanbul) – Doğru
konuş; sen ne dediğini bilmiyorsun...
ALİ TOPUZ (Devamla) – Değerli
arkadaşlarım, şimdi, bakınız, bundan birkaç gün önce,
bütçe müzakerelerinin son gününde, Cumhuriyet Halk Partisi Genel
Başkanı Sayın Deniz Baykal, burada yapmış olduğu
bir konuşmada, bugünü görerek bazı önsezilerini ifade etmişti.
ÖMER EKİNCİ (Ankara) – Keramet izhar
etmiş!..
ADNAN KESKİN (Denizli) – Keramet sizin
patentinizde!..
ALİ TOPUZ (Devamla) – Ne derseniz deyin... Keramet
de olabilir... Biz "keramet" demiyoruz; biz, önsezisi olan, ciddî bir
devlet adamına yakışan tavır olarak nitelendiriyoruz.
Keramet de diyebilirsiniz; ona da bir itirazım olmaz.
Bakın, burada diyor ki "Refah Partisi 'Çekiç
Güç kalkacak, kalkacak' diye konuşuyor; ama, eğer, bunun sonunda,
Çekiç Güç'ün yaptığı işi yapacak bir başka güç
oluşturup, sözde, Çekiç Güç'ü kaldırdık noktasına
gelirseniz ve hele, bunu, Türkiye Büyük Millet Meclisinin kararından
alıp, hükümetin yetkisi haline dönüştürecek olursanız, bunun
hesabını veremezsiniz. Refah Partili milletvekilleri, ben sizi
uyarıyorum; yıllardan beri yaptığınız mücadelenin
gereği olan titizlik içinde bunu bir inceleyin" diyor size.
TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) – Aynı
titizliği gösteriyoruz.
ALİ TOPUZ (Devamla) – Öyle
anlaşılıyor ki, hiçbir titizlik göstermemişsiniz. (CHP
sıralarından alkışlar)
Bakınız, 36 ncı paralelin üstünde,
henüz, otorite boşluğu olan bir yerde, gözetleme görevi, düzenleme
görevi; oraya yönelik görev yapan gücün adını ne koyarsanız
koyun, o, Çekiç Güç'tür.
Çekiç Güç, 36 ncı paralelin kuzeyindeki alanda
gelişmeleri kontrol etmek; icabında, oraya müdahale etmek;
icabında, oraya Irak'ın silahlı kuvvetleri tarafından
yapılacak girişimleri önlemek için kurulmuş bir güç.
Şimdi, sizin getirdiğiniz ne işe
yarayacak? Ne diyor burada "Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi
kararlarının hedeflerine ve ruhuna uygun olarak" yani, 36
ncı paralelin üstündeki...
TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) – 36 ncı
paralel, Birleşmiş Milletlerin kararında yok ki!
ALİ TOPUZ (Devamla) – Efendim, niye müdahale
ediyorsunuz?
TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) – Siz
söylüyorsunuz da...
BAŞKAN – Efendim, müdahale etmeyin...
TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) – 36 ncı
paralel, Birleşmiş Milletlerin kararında yok...
ALİ TOPUZ (Devamla) – Siz, 36 ncı paralelin
kuzeyinde kalan bölgenin daha aşağısına da mı müdahele
etmeyi düşünüyorsunuz?
İSMAİL YILMAZ (İzmir) – Öyle bir
şey yok...
ALİ TOPUZ (Devamla) – Ne yapacaksınız?
Bana, şunu söyleyin; Amerika Birleşik Devletleri...
BAŞKAN – Sayın Topuz, sizin de sürenizi
uzattım; yalnız, size, son cümlenizi söylemek üzere, ek bir süre
veriyorum; rica ediyorum...
ALİ TOPUZ (Devamla) – "Son cümle"
demeyin efendim...
BAŞKAN – Efendim, epey durdurdum sürenizi... Rica
ediyorum...
ALİ TOPUZ (Devamla) – Efendim, önerdiğiniz bu
Çokuluslu Güç ne işe yarayacak; Kuzey Irak'ı mı kontrol edecek,
başka bir iş mi yapacak? Başka bir iş yapacaksa; lütfen,
onu söyleyin. Amerika Birleşik Devletleri, İngiltere ve Türkiye'nin
birlikte oluşturdukları bu Güç, ne iş yapacak; bana onu
söyleyin... Irak'la ilgili bir iş yapacaksa, bu, Çekiç Güç'tür.
TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) –
Söyleyeceğiz...
ALİ TOPUZ (Devamla) – Sayın
Başkanım, değerli arkadaşlarım; sözlerimi
tamamlıyorum. Bakınız, bu kararla, Refah Partisi, yıllar
süren muhalefet dönemindeki söylemini, iddiasını terk
etmiştir. (RP
sıralarından gürültüler)
AHMET GÜRYÜZ KETENCİ (İstanbul) – Tam aksi!..
TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) – Hayır
efendim...
ALİ TOPUZ (Devamla) – Siz, kalkar
"hayır" dersiniz.
Çekiç Güç'e "işgal gücü" diyen Refah
Partisi, bundan vazgeçmiştir; "PKK'nın destekçisidir bu
Güç" diyen, bundan vazgeçmiştir; "Müslümanı Müslümana
kırdırmak amacını taşıyor" diyen, bundan
vazgeçmiştir; "Ermenilere, Yahudilere hizmet ediyor" diyen Refah
Partisi bundan vazgeçmiştir; kendi Çekiç Güç'ünü kurmuştur,
Amerika'yla da, kuzu kuzu, yan yana gelmiştir. (CHP ve ANAP
sıralarından alkışlar, RP sıralarından
gürültüler)
İSMAİL YILMAZ (İzmir) – Sizin Çekiç
Güç'ünüz...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Topuz, süreniz bitti efendim.
Son cümlenizi söyler misiniz...
ALİ TOPUZ (Devamla) – Bitiriyorum efendim.
Siz, Amerika'yla işbirliği yaparak,
görevinizi sürdürüyorsunuz. Kimseyi yanıltmaya kalkmayın. Siz,
politikanızdan çark ettiniz, kimseyi kandıramazsınız, lafla
da bu gerçeği değiştiremezsiniz.
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP,
ANAP ve DSP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Topuz.
IV. –
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
3. – Sıvas Milletvekili Temel Karamollaoğlu’nun,
İstanbul Milletvekili Ali Topuz’un partisine sataşması nedeniyle
konuşması
TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) – Sayın
Başkan...
BAŞKAN – Efendim, bir dakika...
Buyurun efendim.
TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) – Sayın
Başkan, bugün arkadaşlarımıza tolerans gösteriyorsunuz,
bize de tolerans gösterirseniz... (CHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Tabiî, gösteririm efendim.
TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) – Sayın
Topuz, Refah Partisini ismen zikrederek, Refah Partisiyle ilgili çok
yanlış beyanlarda bulundu. Müsaade ederseniz, birkaç kelimeyle
bunlara cevap vermek istiyorum.
BAŞKAN – Çok kısa olmak şartıyla;
buyurun efendim. (RP sıralarından alkışlar)
TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) – Çok kısa
olacak.
Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri;
gerek Sayın Ecevit gerekse Sayın Topuz, burada -bilhassa Sayın
Topuz için söylüyorum- Refah Partisini zikrederek "bu güç, Refah
Partisinin gücüdür" gibi bir ifade kullandı. (CHP
sıralarından "doğru" sesleri)
NİHAT MATKAP (Hatay) – Yalan mı?
AHMET GÜRYÜZ KETENCİ (İstanbul) –
Doğru...
BAŞKAN – Bir dakika efendim...
TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Devamla) – Öncelikle,
şunu hemen ifade edeyim: Bir kararı benimseyebiliriz veya
benimsemeyebiliriz. Bu karar, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
kararıdır. Bunu, bir defa iyi vurgulamak icap eder.
Arkadaşımızın, kendi dönemlerindeki (1991
yılından 1995 yılı sonuna kadar) oylarıyla alınan
kararı Refah Partisine mal etmeye hakkı yoktur;
çarpıtıyor... (RP sıralarından alkışlar)
İkinci hususu söylemek istiyorum:
Muhterem arkadaşlarım, Çekiç Güç ile bugünkü...
ADNAN KESKİN (Denizli) – Örtülü Çekiç Güç...
TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Devamla) – Müsaade edin...
Çekiç Güç'ün görev süresinin, sizin
oylarınızla, 1995 yılına kadar
uzatıldığını inkâr mı ediyorsunuz? (CHP
sıralarından gürültüler)
YILMAZ ATEŞ (Ankara) – Çark etme şimdi...
NİHAT MATKAP (Hatay) – Siz, oylarınızla
kaldırın...
TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Devamla) – O halde; lütfen...
Dinleyin...
Muhterem arkadaşlarım, Çekiç Güç, çok
çeşitli unsurlardan meydana gelmiştir. Kara unsuru, bunun en mühim
unsurudur. Zaho'daki üs ortadan kaldırılmıştır. Sizin
demin söylediğiniz, farkında olmadığınız beş
altı bin ajan Kuzey Irak'tan
uzaklaştırılmıştır, Türkiye aleyhine hiçbir zarar
veremez hale gelmiştir; boru hattı
açılmıştır.
NİHAT MATKAP (Hatay) – Sayın Başkan, bunların
sataşmayla ne alakası var.
TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Devamla) – Şimdi, tutup
da, bütün bunlar ortadan kalktıktan sonra, sadece havadan keşif
uçuşlarının yapılmasını Çekiç Güç gibi tarif
ederek çarpıtmak, hiç kimseye yakışmaz.
Saygılar sunuyorum efendim. (RP ve DYP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın
Karamollaoğlu.
III. –
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
B)
TEZKERELER VE ÖNERGELER (Devam)
2. – Amerika Birleşik Devletleri,
İngiltere ve Fransa hava unsurlarının
katılımıyla, Türkiye tarafından belirlenecek ilke ve
kurallara bağlı olarak, sadece keşif ve gerektiğinde önleme
uçuşlarıyla sınırlı hava harekâtında
bulunulmasına ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/628) (Devam)
3. – Amerika Birleşik Devletleri,
İngiltere ve Fransa hava unsurlarının
katılımıyla, Türkiye tarafından belirlenecek ilke ve
kurallara bağlı olarak, sadece keşif ve gerektiğinde önleme
uçuşlarıyla sınırlı hava harekâtında bulunulmasına
ilişkin Başbakanlık tezkeresinden “ve Fransa” ibaresinin
çıkarıldığına ilişkin Başbakanlık
tezkeresi (3/629) (Devam)
BAŞKAN – ANAP Grubu adına, Sayın Mehmet
Keçeciler; buyurun efendim. (ANAP sıralarından alkışlar)
Sayın Milletvekilleri, bugün, bütün grupların
sözcülerine müsamaha gösterdim, önemli bir konu, o bakımdan kimseye de özel
bir fark gözetmiyorum.
Sayın Keçeciler, süreniz 20 dakikadır; ama,
size de 1-2 dakika fazla zaman verebilirim.
ANAP GRUBU ADINA MEHMET KEÇECİLER (Konya) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri ve
bizleri televizyonları başında izleyen değerli
vatandaşlarım; sözlerimin başında, bu akşam idrak
edeceğimiz Berat Kandilinizi tebrik ediyorum ve Yüce Heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (ANAP ve RP sıralarından
alkışlar)
Değerli arkadaşlarım, 17 Ocak 1991
tarihinde ve 126 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi kararına
dayanılarak başlatılan Huzur Harekâtlarının ikincisi çerçevesinde, ülkemizde, altı
seneden beri, çokuluslu bir güç, Kuzey Irak'ı kontrol altında
tutmaktadır. Bunun süresinin bir defa daha uzatılması konusunda,
Hükümetten gelen... Daha doğrusu mahiyet değiştirerek, bir defa
daha uzatılması konusunda Hükümetten gelen tezkereleri
görüşeceğiz. Bu konu Meclisimizde 11 defa görüşülmüş; 11
defa da, Yüce Meclisimiz, bu konunun uzatılmasına karar vermiş;
izniniz olursa, bazı önemli noktaların altını çizmek
istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, bir kere
"Çekiç Güç" dediğimiz çokuluslu güç, Türkiye'ye, Körfez Krizinin
hemen akabinde gelmiştir. O günleri hatırlayınız; Körfez
Krizinde Irak'a müdahale 15 Ocakta yapılmış; biz, kararı,
Mecliste, 17 Ocakta almışız ve bu müdahaleden sonra, mart
ayı içerisinde Kuzey Irak'ta, 500 bini aşkın insan, Irak
vatandaşı, bizim hudutlarımıza gelmiş; karın
yağdığı soğuk bir dönemde, kucaklarında
çocuklarıyla emzikli kadınlar perperişan bir vaziyette... Türk
Milleti, Türkiye Cumhuriyetinin o günkü hükümeti, gelen bu insanlara, normal
bir hukuk devletinin yapabileceği insanî yardımı
yapmış, kucak açmış; hatta -o günkü, bu işlerden
sorumlu, ekonomiden sorumlu arkadaşımızın ifadesiyle- on
gün içerisinde, o günün parasıyla 3,5 trilyon masraf etmiş. Sonra, bu
insanlara "köylerinize geri dönün, orada huzur içerisinde
yaşayın" denilmiş; fakat, onlar, dönüp, Türkiye'ye
"biz geriye gidemeyiz; çünkü, Irak yönetimiyle aramızda çok ciddî
sorun var, Saddam bizi öldürür -nitekim, iki sene evvel Halepçe'ye bomba
atmış, hem de kimyasal bomba atmış, çoluk çocuk demeden 5
bin insanı öldürmüş- böyle bir insanın yanına nasıl
gidebiliriz" demişler "o halde ne yapalım; sizi nasıl
geri gönderelim" denmiş; onlar da "bize garanti verin" demişler.
Bunun üzerine, Türkiye araya girmiş, 5 Nisan 1991'de, Türkiye'nin
aracılığıyla, Birleşmiş Milletler Güvenlik
Konseyi bir karar almış. Hangi karar; 588 numaralı karar. O
karardan sonra, Türkiye'ye, 21 bin kişilik kara kuvveti olan ve çok daha
ağır hava kuvveti olan -bugünkünden çok daha fazla hava kuvveti olan-
bir birlik gelmiş. O birlikle birlikte Irak kuvvetleri geriye doğru
püskürtülmüş; onun geldiğini gören Irak, Birleşmiş
Milletlerin verdiği kararı kabul etmiş, geriye çekilmiş ve
bu insanlar da, götürülüp, köylerine yerleştirilmişler.
Bu harekât üç ay kadar sürmüş, sonra, işin,
İkinci Huzur Harekâtı kısmı başlamış. O
zamanki hükümet "henüz yeni yerleşim oldu, bu kara harekâtı
bitsin, kara kuvvetleri gitsin" demiş. Nitekim, gitmiş; o 21 bin
kişilik kara kuvvetleri çekilmiş ve 21 ülkeden oluşan hava
kuvvetlerinden, sadece üç ülke; Amerika, İngiltere ve Fransa
kalmış. "Çok küçük, sembolik bir kuvvetle bu harekât
oluşsun, yıl sonuna kadar da son bir defa uzatılsın,
yıl sonunda da bu işe son verilsin" denmiş. Bu arada, 20
Ekim tarihinde seçimler olmuş ve DYP–SHP Hükümeti kurulmuş.
Başlangıçta bu işe çok şiddetle
muhalefet eden DYP ve SHP, Hükümet olduktan sonra, ne hikmetse, sona eren,
biten harekâtı altı ay müddetle uzatmış; o uzatmalar devam
edegelmiş ve bugüne ulaşmışız. Yalnız, bugüne
kadar gelen işlemlerde herhangi bir karışıklık,
herhangi bir sıkıntı yok. Hükümet getiriyor "ben uzattım, Türkiye'nin
şartları budur, bölgenin şartları şudur" diyor,
görüşünü açıkça savunuyor.
Bugün bir değişik durumla karşı
karşıyayız. Benden evvel konuşan CHP sözcüsü Sayın Ali
Topuz'la, Başkan arasında bir ihtilaf oldu. Müsaade ederseniz,
Hükümetin bu tezkerelerini size arz etmek istiyorum; 948 sayılı
tezkereyi aynen okuyorum: "Türkiye Büyük Millet Meclisinin 17.1.1991
tarihli ve 126 sayılı kararına dayanılarak
başlatılan Huzur Harekâtının, Kuzey Irak'ta meydana gelen
gelişmeler de göz önünde tutularak, 31 Aralık 1996 tarihi itibariyle
sona erdirilmesine Hükümetçe karar verilmiştir. Bilgilerinize arz
ederim." Bu, birinci tezkere; altında, Bakanlar Kurulu kararı
var. Bu tezkere, burada bilgiye sunuldu; ama, oylanmadı, üzerinde
işlem yapılmadı. Bu tezkere niye yazıldı merak konusu.
Acaba, bu tezkerenin yazılmasına ihtiyaç var mıydı; yoktu;
çünkü, 11 karar da burada. İtiraz eden olursa okurum. Her kararın
sonunda...
Sayın Başkan, eğer, 30 Temmuz tarihli
Resmî Gazetenin...
BAŞKAN – Efendim, özür dilerim. Ben orada Resmî
Gazetenin tümünü getirttim inceledim; Sayın Topuz'un bahsettiği o
husus hakikaten var.
MEHMET KEÇECİLER (Devamla) – 2 nci sayfasına
bakılırsa, orada der ki...
BAŞKAN – Tabiî... Tabiî... Bende yoktu o efendim;
hepsini getirttim.
MEHMET KEÇECİLER (Devamla) – "Bütün
kararları almaya ve gerektiğinde, harekâtı sona erdirmeye
Bakanlar Kurulunun yetkili kılınmasına" der. Demek ki,
Bakanlar Kurulunun, böyle bir tezkereyi, Meclise göndermesine hiç lüzum yok.
"Kaldırdım Çekiç Güç'ü; kaldırdım Huzur
Harekâtını; bitirdim bu işi" diyerek, bir Bakanlar Kurulu
kararı aldı mı, biter bu iş. Buna yetki vermişiz;
çünkü, bütün Bakanlar Kurulu kararında Çekiç Güç'le ilgili herakâtın
devamı Meclisin iznine tabi; ama, sona erdirilmesi Bakanlar Kurulunun
yetkisinde demişiz; teşvik etmişiz Bakanlar Kurulunu, bir an
evvel bu işi sona erdirin demişiz. Bugüne kadar Meclis öyle
vermiş kararları; ama, Refahyol Hükümeti, bugüne kadar olan
kararlardan tamamen ayrı, farklı bir yol izleyerek "ben bunu
kaldırdım; ey Büyük Millet Meclisi, bilgilerinize sunuyorum"
diyor; buna, Meclis Başkanlığımız da alet oluyor.
Madem öyle, bunu burada işleme koy beyefendi; işleme koyun ve burada
bahsi geçen 17.1.1991 tarihli ve 126 sayılı kararı da burada
irdeleyelim, kaldıralım. Cesaretiniz varsa, hakikaten, Huzur
Harekâtını sona erdirmek istiyorsanız, gelin, burada mertçe,
erkekçe "biz, bunu kaldırdık; bu tezkereyi burada işleme
koyuyoruz" deyin. (ANAP sıralarından "Bravo"
sesleri, alkışlar)
ALİ OĞUZ (İstanbul) – Kalktı,
kalktı...
MEHMET KEÇECİLER (Devamla) – Yok efendim,
aslı yok.
Burada, sadece okuyorsunuz, bilgi sundunuz; 15 günden
beri vatandaşa verdiğiniz yanlış mesajlara Meclisten bir
delil arıyorsunuz, Meclis zabıtlarından bir delil
arıyorsunuz; yarın, bunun fotokopisini çıkaracaksınız,
meydanlarda, köylerde ve kasabalarda dolaştıracaksınız ve
"gördünüz mü, biz, Refah Partisi olarak Çekiç Güç'ü kaldırdık"
diyeceksiniz. Kaldırdınız mı, kaldırmadınız
mı göreceğiz...
FETHULLAH ERBAŞ (Van) - Kaldırıldı,
kaldırıldı...
MEHMET KEÇECİLER (Devamla) – Efendim, bunu,
burada, sadece bilgiye sundunuz; ama, hemen arkasından -yani, daha
ayın 31'i dolmadan- 31 Aralıktan sonra yürürlüğe girmek üzere
hazırladığınız ikinci tezkereniz var; gelin, bir de
bunu irdeleyelim, bir de buna bakalım, ne oluyor!..
FETHULLAH ERBAŞ (Van) – 31 Aralıkta
gidiyor...
CEMALETTİN LAFÇI (Amasya) – Sayın Keçeciler,
bu Çekiç Güç konusunda konuşmaması gereken birisi varsa, o da,
Anavatan Partisi ve sizlersiniz.
MEHMET KEÇECİLER (Devamla) – Hayır efendim.
Biz -biraz evvel izah ettim- Çekiç Güç'ün Türkiye'ye
getirilmesi noktasındaki Türkiye'nin şartlarını size gayet
iyi izah ettim. Çekiç Güç'ün buraya getirilmesi noktasında, 500 bin insan
hududumuza dayanmıştı. O insanlar fakrüzaruret içerisindeydi,
soğuktan titreyen insanlar vardı, bebekler vardı, ölen anneler
vardı, ağlayan insanlar vardı; onlara bakmayacaktık,
onları korumayacaktık, kollamayacaktık ve onlar, bizim,
güneydoğuda yaşayan insanlarımızın
akrabasıydı, hısmıydı, eşiydi, dostuydu; onlara
bakmayacak mıydık?! (ANAP sıralarından alkışlar,
RP sıralarından gürültüler) Siz nasıl insansınız?!
İnsan haklarına saygılı bir devlet, hududuna gelmiş
göçmen insanları hudut dışında mı bırakır;
onları ölüme mi terk eder?!
ÖMER ÖZYILMAZ (Erzurum) – O hikâyeleri bırak.
BAŞKAN – Efendim, müdahale etmeyin, rica
ediyorum... (ANAP ve RP sıralarından karşılıklı
ayağı kalkmalar, gürültüler)
MEHMET KEÇECİLER (Devamla) – Lütfen... Lütfen...
Tamam... Biz, arkadaşlarla konuşuyoruz.
BAŞKAN – Bir dakika efendim...
MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Niye
gocunuyorsunuz?!. Suçüstü yakalandınız, ondan
bağırıyorsunuz...
BAŞKAN – Bir dakika arkadaşlar... Rica
ediyorum... Arkadaşlar, sükûnetle dinleyelim.
Sayın Çakan... Sayın Çakan... Efendim,
yerinize oturur musunuz...
MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Suçüstü
yakalandınız, ondan mı rahatsız oluyorsunuz!
BAŞKAN – Efendim, rahatsız olmayın; siz
de olmayın, onlar da olmasın.
MEHMET KEÇECİLER (Devamla) – Değerli
arkadaşlarım, sükûnetle konuşalım, meseleyi doğru
düzgün ortaya koyalım.
Şimdi, demin gönderdiğiniz ve burada, sadece
bilgiye sunulan tezkerenin arkasından 4949 numaralı ikinci bir
tezkere var; gelin, bunu hep beraber okuyalım ve evvelki tezkerelerinize
bakalım, bir fark var mı: "Körfez krizi sonrası Irak'la
ilgili Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararlarının
hedeflerine ve ruhuna uygun olarak..." Eski tezkere de burada, demek ki,
aynı laf. Devam ediyor "Irak'ın toprak bütünlüğünün
muhafaza edilmesine -aynı laf- özen göstererek -orada 'caydırarak'
diyor- Amerika Birleşik Devletleri hava unsurlarıyla İngiltere
ve Fransa -şimdi yeni bir tezkere gelecek, daha doğrusu Başkan
onu işleme koydu mu koymadı mı pek anlaşılmadı;
belki son dakikada Fransa'yı önergeyle çıkaracaklar, Fransa, kendi
isteğiyle buradan çıkmış- hava unsurlarının
katılımıyla" diyor... Peki, bundan evvel kim vardı?!
Yine aynı unsurlar vardı efendim...
KAHRAMAN EMMİOĞLU (Gaziantep) – Kara unsuru...
MEHMET KEÇECİLER (Devamla) – Bir dakika... Bir
dakika...
Tamam "kara" dediniz mi; kara unsuru ne zaman
kalktı? Irak'ın, Barzani kuvvetleriyle beraber 36 ncı paraleli
geçmesiyle birlikte Zaho'daki merkez boşaltıldı; geldiler,
geçici bir süre Silopi'ye yerleştiler. Kara unsurları, zaten
Irak'ın bir harekâtı sebebiyle kalktı ve Türkiye'den...
TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) – Hayır...
Hayır...
MEHMET KEÇECİLER (Devamla) – Sizin bu tezkereniz
24 Aralık tarihli Beyefendi... 24 Aralıkta, Türkiye'de kara unsuru
kalmamıştı, hepsini geri göndermişlerdi. Allah Allah...
ÖMER ÖZYILMAZ (Erzurum) – Kim gönderdi?..
BAŞKAN – Müdahale etmeyin efendim... Rica
ederim...
MEHMET KEÇECİLER (Devamla) – Amerika
götürmüştü, almıştı; Kuzey Irak'taki bütün kara
unsurlarını almıştı. Zaten "kara unsuru"
dediğiniz 2 bin kişilik bir kuvvet koskoca Irak ordusunun
tamamını durduracak değil. Buradaki kuvvetler sembolik, hava
kuvvetleri de sembolik, kara kuvvetleri de sembolik... Maksat, bu tarafa
geçersen, biz, bu ülkeler olarak, buradaki vatandaşların
arkasındayız, insanların arkasındayız diye
gözdağı vermektir. Maksat budur; yani, gözdağı vermekten
ibarettir.
FETHULLAH ERBAŞ (Van) – Tamam...
MEHMET KEÇECİLER (Devamla) – "Efendim, kara
unsurları vardı. O 2 bin kişi gitti, Çekiç Güç'ün mahiyeti
değişti; biz, Çekiç Güç'ü çıkardık" diyemezsiniz
toplumun karşısında.
TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) – Deriz, niye
diyemeyecekmişiz...
MEHMET KEÇECİLER (Devamla) – Diyemezsiniz; çünkü,
aynı... Ne diyor "gerektiğinde keşif uçuşları
yapacak..." Öyle mi?!
YAŞAR OKUYAN (Yalova) – Takıyye
yapıyorlar...
MEHMET KEÇECİLER (Devamla) – Bu, çıkacak,
gidecek, İncirlik'ten kalkacak ve yine eskiden olduğu gibi, altı
seneden beri olduğu gibi, keşif uçuşları yapacak.
Yetmeyecek... Başka?.. Gerektiğinde önleme uçuşları
yapacak. Ne demek, önleme uçuşu? Benden evvelki hatipler de söylediler; bu
önlemenin sınırı, kapsamı ne? Yani, Irak Hava Kuvvetlerine
mensup uçaklar 36 ncı paralelin
kuzeyine geçerse, çıkacak, taciz edecek; uymazlarsa düşürecek,
gerekirse oraları bombalayacak ve gerekli her türlü önleme tedbirini alacak
mı; alacak...
ALİ ER (İçel) – Daha evvel de aynı
şeyi yapıyordu.
TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) – Hayır...
Hayır...
MEHMET KEÇECİLER (Devamla) – Peki, bundan evvelki,
hani "kaldırdık" diye övündüğünüz Çekiç Güç ile bu
yeni getirdiğiniz...
YAŞAR OKUYAN (Yalova) – Keşif Güç'ü...
ALİ ER (İçel) – Sadece adı
değişik...
MEHMET KEÇECİLER (Devamla) – Çekiç Güç'ün ikiz
kardeşi diyeceğim ben ona... Çekiç Güç'ün ikiz kardeşi kuvvet
arasında ne fark var?!.
YAŞAR OKUYAN (Yalova) – Faizle nema farkı
var...
MEHMET KEÇECİLER (Devamla) – Zaten, sadece
keşif uçuşları filan yapsaydı, memleketin genel hukuk
düzenine uygun olsaydı, Anayasanın 92 nci maddesine göre, Hükümet
buraya hiç gelmezdi. Hem buraya geliyorsunuz hem altı ayda bir tekrar
geleceğiz diyorsunuz... Bir fark var burada. Çekiç Güç eskiden üç ayda bir
gelirdi, şimdi altı ayda bir gelecek; yani, bir o fark var. Onun
haricinde, yeni getirdiğiniz kuvvet ile...
MEMDUH BÜYÜKKILIÇ (Kayseri) – Devamını
okusaydınız...
MEHMET KEÇECİLER (Devamla) – Aynı...
Aynı...
MEMDUH BÜYÜKKILIÇ (Kayseri) – Cümleyi
tamamlayın...
MEHMET KEÇECİLER (Devamla) – Tamamlayalım.
"...hava harekâtında bulunmasına lüzum, hudut, kapsam ve
zamanı hükümetçe tayin ve takdir olunmak üzere..." Eskisiyle
aynı. "...kararlar almaya, gerektiğinde harekâtı sona
erdirmeye Bakanlar Kurulunun yetkili kılınmasına..." Eskisi
de aynı, yenisi de aynı. "...lüzum, hudut ve kapsamı
Bakanlar Kurulunca kararlaştırılmak üzere..." deniliyor.
Aynı...
MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) –
Hayır...
TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) – Bu
farklı...
MEHMET KEÇECİLER (Devamla) – Efendim, işte
burada. Ben, kendi yazdığım cümleleri bilmez miyim.
17 Ocak 1991 tarihli Resmî Gazetede yayımlanan
kararı okuyorum; deniliyor ki: "Politika izlenmesine
yardımcı olmak üzere, lüzum, hudut, şümul ve zamanı
hükümetçe takdir ve tayin olunacak şekilde..." İfadeleri bile
aynı, kelimeleri bile aynı.
Şimdi, arkadaşlar, bu kadar ayniyet var; ama,
beyler, hâlâ çıkıyorlar, millete diyorlar ki: "Biz, Çekiç Güç'ü
kaldırdık."
FETHULLAH ERBAŞ (Van) – Kaldırdık...
MEHMET KEÇECİLER (Devamla) – Biz, Çekiç Güç'ü
gönderdik... Ne zaman; 31 Aralıkta gönderdik; ama, yerine, adı belli
olmayan, millet, adını düşününceye kadar ben politikamı
götürürüm, kendimi anlatırım diye düşündüğünüz bir iş
yapıyorsunuz.
Şimdi, değerli arkadaşlarım, burada
dikkat edilmesi gereken nokta şudur: Siz, bunu, içpolitika zaruretine
binaen yapıyorsunuz...
FETHULLAH ERBAŞ (Van) – Yok... Yok...
MURTAZA ÖZKANLI (Aksaray) – Bizim öyle bir
sıkıntımız yok...
MEHMET KEÇECİLER (Devamla) – Çünkü, Çekiç Güç
hakkında vaktiyle çok ağır ifadeler kullandınız ve bu
ifadelerin altında eziliyorsunuz. (RP sıralarından
"Hayır... Hayır..." sesleri) "Hayır"
demeyin; bakın, vaktiyle ne diyorsunuz; burada hepsini çıkardık.
Meclis zabıtlarından okuyorum. Sayın Erbakan Hoca 20.6.1992
tarihli 89 uncu Birleşimde diyor ki: "Bu kuvvetler geliyor,
Türkiye'deki PKK teröristlerine silah yardımı yapıyor. Bu Güç'ün
asıl maksadı, hemen belirteyim ki, büyük Ermenistan'ı
kurmaktır. Peşinen ifade ediyorum, bunun adı Çekiç Güç
değil; bu, büyük Ermenistan gücüdür; bu, ikinci Sevr gücüdür; bunun
asıl adı budur. Bu Güç, Türkiye'yi bölmek için burada duruyor.
Efendim, Çekiç Güç başkaymış... Aynı komutan, aynı
hedef, aynı maksat... İkisi de aynı şey; öyle olsa ne
çıkar, böyle olsa ne çıkar. Bu, ikinci Sevr gücüdür; bu, büyük
Ermenistan gücüdür; bu, büyük İsrail gücüdür..." Hoca'nın
sözleri...
Siz bu sözleri söylediniz; sonra geldiniz, 30 Temmuz'da
burada yapılan oylamada, sizlerin oylarınızla bu Çekiç Güç
uzatıldı mı; uzatıldı. Ne dediniz; efendim, biz daha
yeni geldik; bu yeni gelişimiz dolayısıyla, birazcık zaman
verin, gelecek sefer bu işi hallederiz.
Değerli arkadaşlarım, aslında,
öteden beri, bu konuyla ilgili yanlışınız
şuradadır: Muhalefetteyken verdiğiniz mesajlara dikkat
etmediniz. Muhalefetteyken verdiğiniz mesajlar çok ölçülü
olmalıydı. Daha evvel verdiğiniz bu ağır
mesajların altında büyük ölçüde sıkıntıya girdiniz,
problemle karşı karşıya kaldınız.
METİN PERLİ (Kütahya) – Bilseydik, size
sorardık ne söyleyeceğimizi.
MEHMET KEÇECİLER (Devamla) – Efendim,
anladım; ama, o zaman, gelin bunu kaldırın. Birinci tezkerenizi,
gelin, tatbik edin burada; oylayın, Çekiç Güç'ü gönderin. O zaman size bir
şey demeyiz. Tenkit ederiz, düşüncelerimizi söyleriz; ama, Hükümet
takdiridir, muhalefetten beri bunu savunmuşlardır, gelip,
söylediklerini de yapmışlardır deriz, biz sizi takdir ederiz.
Ama, siz, hem yapmayacaksınız hem de yapmış gibi
görüneceksiniz... Yani, milleti, aziz vatandaşlarımızı
sersem ve kör zannedeceksiniz. Sanki yutacaklar... Muhalefeti
kandıracaksınız, Meclisi kandıracaksınız, milleti
aldatacaksınız; yani diyeceksiniz ki, ben, Çekiç Güç'ü
kaldırır gibi yapar, devam ettiririm diyeceksiniz.
MURTAZA ÖZKANLI (Aksaray) – Genel Başkan
olamazsın.
MEHMET KEÇECİLER (Devamla) – Efendim, sizin
dediğiniz şeyler burada, yazdıklarınız burada,
maksadınız gayet açık...
Yani, vatandaşa yanlış mesajlar
vermekten, lütfen kaçınalım. Zaten, o bölgedeki
insanlarımıza, bugüne kadar, Hükümet, bilhassa daha önceki
dönemlerdeki hükümetler, çok yanlış mesajlar verdiler; yani,
DYP-SHP/CHP Hükümeti, orada, tam üç defa ekonomik paket açtı. Şimdi
de Refahyol Hükümeti söylüyor.
ALİ ER (İçel) – Bunlar da açtı...
YAŞAR OKUYAN (Yalova) – Bir paket daha var.
MEHMET KEÇECİLER (Devamla) – Evet.
İşte, başlangıçta "bölgeye 30
trilyon lira yardım yapacağız" dendi, "Hükümet,
Hakkâri'de toplandı" dendi, "Şırnak'a ziyarete
gidildi" dendi; arkasından, bu 30 trilyon 8 trilyona indi.
İkinci paket 8 trilyonluk paketti; bu son günlerdeki paket de 4,5
trilyonluk bir paket. Refahyol Hükümeti açacak, bölgenin sorunlarını
çözecek... Orada, çok ciddî meselelerle karşı
karşıyayız. Türkiye'nin, cumhuriyet tarihinde
karşılaştığı en ciddî sorunlardan birisidir. Bu
sorunu, böyle, birbirimize düşerek; siz, bu meseleyi içpolitika malzemesi
gibi kullanarak çözemezsiniz.
HÜSAMETTİN KORKUTATA (Bingöl) – Siz
kullanıyorsunuz... Biz kullanmıyoruz.
MEHMET KEÇEÇİLER (Devamla) – Siz
kullanıyorsunuz; bütün dışpolitik meseleleri içpolitika olarak
kullanıyorsunuz. Boru hattı açılacak, Sayın Başbakan
ekranda diyor ki: "Açmayacaklardı ya, ben bir muhtıra verdim
'onbeş gün içerisinde açarsanız açarsınız, açmazsanız,
noter marifetiyle petrol satarım' dedim."
MEMDUH BÜYÜKKILIÇ (Kayseri) – Siz açsaydınız.
MEHMET KEÇECİLER (Devamla) – Bakın şimdi
şu beyanata!.. Yani, televizyondan dinledik... Kendi sesinden duymasam,
gazeteci yanlış yazdı diyeceğim. (RP sıralarından
gürültüler)
OĞUZHAN ASİLTÜRK (Malatya) – Açmadı
mı!.. Yapmadı mı!..
MEHMET KEÇECİLER (Devamla) – Mademki
açacaktınız, size "altı ay evvel şu
muhtırayı verseydin de altı ay evvel açılsaydı şu
petrol boru hattı" denmez mi! (ANAP sıralarından
alkışlar, RP sıralarından gürültüler)
Sizin Hükümetinizin en ufak bir katkısı yok;
birbuçuk yıl evvel Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinden
karar çıkmış; Irak, 36 ncı paraleli geçtiği için
iş durdurulmuş ve netice itibariyle, Birleşmiş Milletler
Genel Sekteri görevden ayrılırken, bir cemile olsun diye bir
yazı yazıp, meseleyi bağlamış; mesele bu kadar basit;
ama, siz, bunu, içpolitika malzemesi yapmak için, böyle, tuhaf beyanatlarda
bulunuyorsunuz.
OĞUZHAN ASİLTÜRK (Malatya) – Senin
yapamadığını yapıyorlar da, ondan dolayı oluyor
bunlar.
MEHMET KEÇECİLER (Devamla) – Sayın
Dışişleri Bakanı da Rusya'ya gidiyor "Ruslara
kızdım, elimi dört defa masaya vurdum 'ya dediğimizi
yaparsınız, ya dediğimizi yaparsınız' dedim"
diyor... (ANAP sıralarından "Bravo" sesleri,
alkışlar)
CEMALETTİN LAFÇI (Amasya) – Altı ay önce siz
iktidardaydınız; siz de bu kadar yapsaydınız...
MEHMET KEÇECİLER (Devamla) – Şimdi,
değerli arkadaşlarım, dışpolitikada bu tavırlar
olmaz. Lütfen... Rica ederim... Bakın, çok millî bir meseleyi
konuşuyoruz.
CEMALETTİN LAFÇI (Amasya) – Siz de bu kadar
yapsaydınız.
MEMDUH BÜYÜKKILIÇ (Kayseri) – Bir koyup beş
alacaktınız; içpolitikaya alet ettiniz.
BAŞKAN – Arkadaşlar, lütfen müdahale
etmeyelim.
MEHMET KEÇECİLER (Devamla) –
Dışpolitikada bu tür tavırlar yanlıştır.
Başka misal de verebilirim: Bakın,
şurada, önümüzde bir davetiye var; bütün milletvekillerine
göndermişsiniz. Burada "Ağrı Üniversitesinin temel atma
töreni..." diyorsunuz. (ANAP sıralarından "Aaa"
sesleri)
YAŞAR OKUYAN (Yalova) – Allah Allah!..
MEHMET KEÇECİLER (Devamla) – Meclis
zabıtları önünüzde, bir bakın bakalım, Ağrı
Üniversitesi kanunu çıkmış mı; çıkmamış...
Bu davet ne zaman; cuma günü. Bugün ne; çarşamba. Arada bir gün var;
perşembe...
Şimdi, bu memlekette üniversite kanunla mı
kurulur; kanunla kurulur. Kanun çıkmadan üniversitenin temeli
atılır mı? Siz, bu temeli atıyor musunuz?.. (ANAP
sıralarından "Bravo" sesleri alkışlar, DSP sıralarından
alkışlar)
Yani, daha kanunu çıkmamış; ortalık
yerde üniversite yok; davetiyeleri bastırmışsınız...
Katılanlar kim; Başbakan. Daveti yapan kim; Çevre Bakanı.
Ayıp beyler, ayıp!.. Yani, bu bölge
halkını, buradaki vatandaşları,
Ağrılıları aldatmaya, yanıltmaya hakkınız
var mı sizin?! Ağrılı vatandaşlarımızı
yanıltmaya hakkınız var mı?!
MURTAZA ÖZKANLI (Aksaray) – Niye reddettiniz?..
MEHMET KEÇECİLER (Devamla) – Kanunu
çıkarmadığınız üniversitenin temelini atarken,
kaldırmadığınız Çekiç Güç'ü kaldırdık diye
ilan ederken...
MURTAZA ÖZKANLI (Aksaray) – Siz reddettiniz, siz...
MEHMET KEÇECİLER (Devamla) – Değerli
arkadaşlarım, yani, Hükümetiniz genel tavrı,
işbaşına geldiğinizden bu yana böyle. Fevkalade
yanılgı içerisindesiniz. Siz, eğer "biz, Çekiç Güç'ü
kaldırmadık, gönderdik; ama, orada operasyonlar devam edecek, buna da
milleti ikna edeceğiz" diyorsanız...
YAŞAR OKUYAN (Yalova) – Fasa fiso...
MEHMET KEÇECİLER (Devamla) – ...çok
yanılıyorsunuz, aldanıyorsunuz; size bu fırsatı kimse
vermez. Bu medya vermez, susturmaya çalıştığınız,
sesini kesmeye çalıştığınız medya var orada...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Keçeciler, size de eksüre
verdim; yalnız, son cümlenizi söyler misiniz efendim.
MEHMET KEÇECİLER (Devamla) – Tamam, bitiriyorum
Sayın Başkan.
Anamuhalefet Partisi, burada, polat gibi duruyor...
Muhalefet partileri var... Türkiye'de demokrasi vardır;
kandıramazsınız vatandaşlarımı,
aldatamazsınız! (ANAP sıralarından "Bravo" sesleri,
alkışlar) Çekiç Güç kaldığı halde, kalkmış
gibi işlem yapıyorsunuz; sizi millete şikâyet ediyorum!
Hepinize saygılar sunuyorum. (ANAP, DSP ve CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın
Keçeciler.
Doğru Yol Partisi Grubu adına, Sayın
Necati Çetinkaya; buyurun efendim. (DYP ve RP sıralarından
alkışlar)
Sayın Çetinkaya, süreniz 20 dakikadır.
DYP GRUBU ADINA M. NECATİ ÇETİNKAYA (Konya) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmama
başlamadan önce, bu akşam idrak edeceğimiz Berat Kandilinizi
tebrik ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (DYP ve RP
sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlar, deminden beri,
değerli muhalefet sözcüleri konuştular ve konuşmalarıyla,
dün söylediklerini, bugün, âdeta nakzeder duruma düştüler. Tabiî, ben,
polemik yapmak istemiyorum, onlara da pek fazla girmek istemiyorum; çünkü, bu
Yüce Meclisin çatısı altında kim ne söylediyse, Meclis
zabıtlarında hepsi mevcuttur.
Dün, sizler, bunu, hep birlikte, ülkenin
menfaatına olduğu için, 126 sayılı kararı
onayladınız ve dolayısıyla, 36 ncı paralelin
kuzeyindeki durumun, otorite boşluğundan dolayı, orada,
aynı zamanda PKK'nın üslenmesine meydan vermemek için,
sınır ötesi müdahalelerde daha kolaylık sağlanmak üzere, bu
Meclis, ülkesinin millî hudutlarını ve misakımillî
sınırları içerisinde bulunan toprak bütünlüğünü
devamlı olarak muhafaza etmek için, gayet tabiî ki, o kararı
vermiştir. Meclisin bu kararını saygıyla
karşılıyoruz; gayet tabiî ki, Yüce Meclisimize yakışan
da buydu.
Bugün de, 31 Aralık tarihi itibariyle tamamen
işlevine son vereceğimiz -artık, kamuoyunda Çekiç Güç olarak
nitelendirilen- bu gücün yerine gelen güç, kesinlikle, eski görevi ifa eden
güçlerle kabili kıyas değildir ve aynı güç değildir.
Meclisimizin de yüksek malumları olduğu
üzere, Huzur Harekâtı, Körfez Savaşını takiben, 1991
yılının nisan ayında, takriben 500 bin kişinin
sınırlarımıza yığılması neticesinde,
çok boyutlu sorunlar karşısında, önemli ve acil bir
ihtiyacı karşılamak üzere başlatılmıştı.
Bidayette, hepiniz biliyorsunuz, onların Silopi'de
konuşlandırılması, gelen göçmenlere çadır
kurulması ve dolayısıyla, dışarıdan gelen
ihtiyaçların en iyi bir şekilde bunlara
dağıtılması gayesiyle, Birleşmiş Milletlerin
müştereken ve -şunu, özellikle altını çizerek söylemek
istiyorum- o zaman, Hükümetin ve Meclisçe onaylanan o talebimiz
karşısında, bu karar, Birleşmiş Milletlerce kabul
edilmişti ve dolayısıyla, o müşterek güç orada
konuşlandırılmıştı.
Başlangıçta kara unsurları da
vardı, biliyorsunuz. Fakat, MCC vardı. O, Zaho'daydı. Ben, bölge
valisi olduğum için, oradaki nokta hedeflerini ve her tarafı
karış karış bilen ve gören bir kişiyim, kuvvetlerin
mevcudiyetini biliyorum, onların orada niye
konuşlandırıldığını biliyorum. Onun
sıkıntısını biz çektik.
Değerli arkadaşlar, bilahara, MCC
kaldırıldı. Zaho'daki güçlerden, biliyorsunuz, bizim için en
fazla önem arz eden MCC idi; onlar zaten
tamamen kaldırıldı, sona erdirildi, söndürüldü.
Onun yanında, 36 ncı paralelin kuzeyinde
bulunan, orada silahsız durumda olan -Irak güçlerinin, tamamen otorite
boşluğundan yararlanarak- bu 500 bin kişilik kitle
kendiliğinden, 500 bin kişilik sivil vatandaş kendiliğinden
gelip de sınırlarımızı geçip, bize iltica etmedi.
Şunu, samimî olarak söylüyorum: O sırada Türk Milletinin
göstermiş olduğu âlicenaplığı, dünyanın hiçbir
yerinde bir millet göstermemiştir. O sırada, Fransızlar
gelmişlerdir; -tabirimi caiz görün- hiçbir zaman tasvip edilmeyecek bir
şekilde, âdeta dişlerini kontrol ederek, bir grup insanı
götürmüşlerdir; fakat, onun dışında, kesinlikle, bizim yaptığımız
o hamiyetperverlik ve âlicenaplığı hiçbir millet
göstermemiştir.
Bunun karşısında ne yapmamız
gerekiyordu... İşte, Birleşmiş Milletlere, siz de gelin,
bizimle beraber bu duruma yardımcı olun ve yarın, Irak'ın,
36 ncı paralelin kuzeyine gelmesi her an muhtemel olduğuna göre,
öyleyse, gelin, bizim meselemiz olmayan, insanlık meselesi olan ve
dünyanın meselesi olan bu konuyu hep birlikte çözelim denilmiştir;
ama, teklif bizden gitmiştir ve bu teklif karşısında,
işte, Meclisimizce kabul edilen o karar burada tasvip edilmiştir ve
çıkmıştır.
Bilahara, daha önce, kara kuvvetleri ve aynı
zamanda o çadırlı ordugâha yardım etmek üzere, biliyorsunuz,
Batman ve Silopi'deki hava güçlerinin sayıları 40-48 arası
değişmiştir; bunları destekleyen helikopterler ve
keşif uçakları da buna dahil edildiği takdirde sayıları
76-78 arasındadır.
Batman'da konuşlandırılmış
olan o güçler de, bilahara, tamamen ortadan kaldırıldı ve
onların görevleri de sona erdirildi; kala kala, Silopi'deki, Zaho'daki en
son keşif birlikleri kaldı. O birliklerin içinde de, komuta
kadamesinin komutan yardımcısı bizim Türk
Genelkurmayının tayin etmiş olduğu Türk
subayıdır. Yine, general rütbesinde de, İncirlik'teki komutan
bulunmaktadır; birisi Amerikalıdır, aynı rütbede yine bir
Türk generali bulunmaktadır.
Değerli arkadaşlar, esas itibariyle bunlara
temas etmek istemiyordum; ama, bu konuyu, detaylı olarak; ama, tam olarak
da belki isabet kaydetmez düşüncesiyle, uygulamanın içinden gelen bir
arkadaşınız olarak da, kısmen o bilgilerinizi tazelemek
istedim; ama, mümkün olduğu kadar o doğrunun perspektifi altında
konuyu değerlendirmek istedim.
Değerli arkadaşlarım, göçe zorlanan
Kuzey Iraklıların öngörüldüğü şekilde güvenli biçimde
evlerine dönmelerinin sağlanmasını takiben, çokuluslu Huzur
Harekâtının devam etmesi, daha sonra başka bakımlardan da
zaruret arz etmiştir.
Bu ihtiyacın en önemli unsurlarını,
benzer bir göçün tekerrürü endişesiyle Birleşmiş Milletler
Güvenlik Konseyinin aldığı kararlar ve özellikle 680
sayılı karar çerçevesinde, Kuzey Irak nüfusuna yönelik insanî
yardım faaliyetlerinin sürdürülmesi teşkil etmiştir.
Ülkemizin, uluslararası camianın sorumluluk
duygusuna sahip, Birleşmiş Milletlerin ilke ve yüksek
değerlerini paylaşan bir üyesi olarak, bu başarının
elde edilmesindeki büyük katkılarından dolayı gurur
duymaktayız. Tabiatıyla, yüksek millî menfaatlarımızın
korunmasından hareketle, yürütülen bu faaliyetler süresince, bölgede,
değişen şartlara ve gelişmelere bağlı olarak
bazı endişelerin yaşandığı ve bazı
olumsuzlukların da ortaya çıktığı bir gerçektir. Bu
endişelerin başında, meydana gelen otorite boşluğu
yüzünden, Kuzey Irak'ta bağımsız bir Kürt devletinin
oluşumunun meydana gelmesi ihtimali ve PKK terör örgütünün Kuzey Irak'a
yerleşerek, ülkemize karşı caniyane saldırılarını
sürdürmesi yer almıştır.
Irak'ın bağımsızlık, egemenlik,
toprak bütünlüğü ve birliğinin korunmasına büyük önem atfeden,
uluslararası forumlarda bu ilkelerin göz önünde tutulmasına daima
öncülük eden Türkiye'nin, Irak ve Kuzey Irak'a yönelik tutarlı
politikası, Partimizin tam desteğine sahip olmuştur.
Diğer taraftan, yine, Doğru Yol Partisinin
hükümet ettiği süre zarfında, PKK terör örgütüyle mücadele hususunda
nasıl bir özveri, sorumluluk duygusu ve kararlılık içinde
hareket ettiği de, Yüce Meclisin ve Büyük Türk Milletinin
malumlarıdır. Biraz önce, Sayın DSP Genel Başkanı
Bülent Ecevit de aynı hususu ifade etmişlerdir ve takdirle
karşılamışlardır; kendilerine, bu hakikati beyan
ettiklerinden dolayı da teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bu yılın ağustos ayından itibaren, Kuzey Irak, önemli
gelişmelere sahne olmuştur. Önce, dış destek
aldığı anlaşılan Kürdistan Yurtseverler Birliği,
Kürdistan Demokratik Partisine karşı harekete geçmiş,
ardından da, Kürdistan Demokratik Partisi, Bağdat rejimiyle
işbirliği halinde karşı operasyon
başlatmıştır.
Malumunuz olduğu üzere, Mesut Barzani
liderliğindeki Kürdistan Demokratik Partisi, bu sayede Kuzey Irak'taki
hâkimiyet alanını genişletmiştir.
Bütün bu gelişmeler, Kuzey Irak'ta yeni bir
durumun ortaya çıkmasına sebep olmuştur.
Iraklı iki Kürt grup arasındaki kanlı
çarpışmalara yol açan bu gelişmeler üzerine, Hükümetimizin,
takdirle karşıladığımız, inisiyatifler alarak,
ilgili müttefik ülkelerle işbirliği halinde bu çatışmalara
son verilmesini, bir ateşkese varılmasını
sağlamış olmasından memnuniyet duyuyoruz. Ankara süreci
olarak anılmaya başlanan bu süreç içinde, yine, Hükümetin sorumluluk
ve duyarlılıkla hareket etmesi sayesinde, adları uzun zamandan
beri telaffuz edilmeyen, ancak, Irak ile aramızda bir dostluk bağı
oluşturduğuna inandığımız Türkmen kardeşlerimizinin
-bu konu çok önemlidir arkadaşlar- yıllarca kendi
başlarına, kendi kaderine terk edilmiş olan bu Türkmen
kardeşlerimizin hak ve hukukunun korunması ve geçici yerel
yönetimlere iştiraklerinin sağlanması da gündeme girmiştir.
Ayrıca, Türkmen kardeşlerimizin, Kuzey
Iraklı iki Kürt grup arasındaki ateşkes hattının
belirlenmesine ilişkin çalışmaları yürüten ateşkes
izleme gücü içinde yer alarak yaptığı değerli katkıları,
memnuniyetle kaydetmekteyiz. Doğru Yol Partisi olarak, üzerinde büyük bir hassasiyetle
durduğumuz ve öncülük ettiğimiz bu konudaki başarılı
çalışmalarından dolayı Hükümetimizi kutluyoruz. (DYP ve RP
sıralarından alkışlar)
Hükümetimizin, dışpolitika hedeflerimize
ulaşma, ulusal çıkarlarımızı koruma ve ülkemizin
saygınlığını yüceltme yolunda gösterdiği
yoğun gayretlerin meyvelerinin başka alanlarda da
alındığını görmekten, ayrıca mutluluk
duymaktayız.
Bu meyanda, Birleşmiş Milletler Güvenlik
Konseyinin 986 sayılı kararının yürürlüğe girmiş
olmasını, önemli bir gelişme olarak burada zikretmekte yarar
görmekteyim. Biraz önce, Sayın Keçeciler dedi ki, Sayın
Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri, görevi sona erdiği için,
bir cemile olarak bunu lütfetmişlerdir.
Değerli arkadaşlar, uluslararası hiçbir
kuruluş veyahut da uluslararası hiçbir kuruluşun
başkanı, bir cemile olarak bir karar almaz. (DYP ve RP
sıralarından alkışlar) Onun için, bu, bizzat, Hükümetimizin
uyguladığı müspet politikanın neticesinde ortaya çıkan
ve dolayısıyla, bugün, gururla izlediğimiz, altı
yıldan beri musluğu kapalı tutulan o Kerkük–Yumurtalık
petrol boru hattının 16 Aralıkta açılması; Türkiye'nin
bir ayıbının sona ermesi ve aynı zamanda bir gururudur.
(DYP ve RP sıralarından alkışlar) Onun için Hükümeti takdir
ediyoruz.
Bu gelişme, Irak'a, altı aylık bir dönem
için 2 milyar dolarlık petrol ihracına imkân sağlayan bu
kararın yürürlüğe girmesi, altı yılı aşkın
bir süredir devam eden bir yanlışlığın da ortadan
kaldırılması ve bir yatırımımız olan
Kerkük–Yumurtalık petrol boru hattının da açılmış
olması, Türkiye'nin uluslararası planda gösterdiği yoğun
çabaların bir eseridir. Bu sayede, Irak'a uygulanan Birleşmiş
Milletler yaptırımları nedeniyle
uğradığımız 30 milyar dolara yakın büyük ekonomik
zararın kısmen de olsa telafi edilmeye başlanmasının
yolu açılmış olmaktadır. Satacağı petrol
karşılığında Irak'ın alacağı temel
ihtiyaç maddelerinin mümkün mertebe ülkemizden karşılanması
yolunda, bir müddettir çalışmaların sürdürüldüğü de bilinmektedir.
Ayrıca, 16 Aralıktan itibaren yeniden
açılan boru hattından taşınacak petrolun
miktarının asgarî 7,5 milyon ton olacağı, bunun
getireceği, taşıma ücretlerinden kazancımızın en
az 35 milyon dolar tutacağı hesaplanmaktadır. Bu miktarın
ve dolayısıyla gelirin artması da imkân dahilindedir.
Memnuniyetle ifade etmek gerekir ki, bu olumlu gelişmelerin
sonuçlarının, memleket çapında ve özellikle Güneydoğu
Anadolu Bölgemizde hızla hissedilmesi, haklı bir beklentiydi.
Değerli arkadaşlarım, şunu
memnuniyetle ifade etmek isterim ki, çok yakın bir zamanda, Doğu ve
Güneydoğu Anadolu insanımızın, bağlı bulunan
binlerce kamyon ve TIR'ının, bir an önce, yeniden, gerek kendilerine
gerek ülkelerine gelir getirmesi için, Habur Kapısının
açılması ve petrol boru hattının açılmasıyla
birlikte, Irak'la sürdürülen ve Körfez emirlikleriyle yapılacak işbirliği
anlaşmalarında -ki, Sayın Genel Başkanımızla
Ürdün'e gittiğimizde de bunlar hassasiyetle irdelenmiş ve üzerinde
durulmuştur- fevkalade önemli mesafeler katedilmiştir. Yakın
zamanda Habur da açılacak ve millî sermayenin bağlı
bulunduğu, insanlarımızın sabırsızlıkla
beklediği o ihracat kapısı yeniden bir gelir kapısı
haline gelecek ve Türkiye'ye büyük faydalar sağlayacaktır. (DYP
sıralarından alkışlar)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Huzur Harekâtının devamı boyunca, gerek Yüce Mecliste gerek onun
temsil ettiği Türk Halkında hassasiyetlere neden olan, Kuzey
Irak'taki durumdan kaynaklanan bazı olumsuzlukların, son
gelişmeleri takiben, Hükümetin değerli çabalarıyla ortadan
kaldırılmış olmasını takdirle
karşılıyoruz. Bu çerçevede, üzerinde önemle durulmaya değer
gelişmeler vardır. Bunlardan biri, Zaho'daki askerî koordinasyon
merkezinin Silopi'ye çekilmesidir. Bu merkezin, talep ettiğimiz
şekilde, tamamen kaldırılacak olması da memnuniyet
vericidir.
Bir diğeri, Birleşmiş Milletler
Mülteciler Yüksek Komiserliğinin, Kuzey Irak'taki -bu, çok önemlidir-
Atruş Mülteci Kampını, Türkiye'nin ısrarlı
girişimleri sonucu kapatmayı kararlaştırmış
olmasıdır. Hepinizin bildiği gibi, Atruş mülteci
kampı, tamamen bir PKK kampı haline gelmiştir. Baskı
altında tutulan, oraya zorla götürülen vatandaşlarımız, hem
bu kampta zorla tutulmaktaydı hem de bu kamp, âdeta PKK'nın bir
kampı durumundaydı. Onun için, bu hususta, ülkesine dönmek isteyen
vatandaşlarımız için de, Hükümetimizin her türlü imkânı
seferber etmiş olduğunu bilmenin gönül huzuru içerisindeyiz.
Yine bu çerçevede, uzun zamandır ülkemizde
davranışları şikâyet konusu olan, Kuzey Irak'ta faaliyet
gösteren bazı hükümet dışı kuruluşların bu
faaliyetlerinin son bulmuş olması ve kalanların da,
tarafımızdan daha sıkı kontrol altında tutulacak
olmaları memnuniyet vericidir.
Bilindiği gibi, Türkiye'nin Irak'a yönelik
politikasının temel unsurlarından birisi de, Kuzey Irak'taki
Kürt gruplar ile Bağdat rejimi arasındaki diyalog ve
işbirliğinin tesisinin teşviki olmuştur. Bugün, böyle bir
ortamın doğmuş olması, ayrıca sevindiricidir.
Hükümetin bu yoldaki yapıcı çabalarını olumlu
bulduğumuzu belirtmek isterim.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
malumları olduğu üzere, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 12 Ocak 1991
tarih ve 126 sayılı Kararına dayanılarak
başlatılan Huzur Harekâtı, 1991 yılı nisan
ayından bu yana, 5'i Hükümet kararıyla, 11'i ise Yüce Meclisin
kararıyla olmak üzere, bugüne değin, toplam 16 kez
uzatılmıştır. Bu defa, Hükümetimizin -biraz önce arz
ettiğim gelişmeler zaviyesinde- Yüce Meclise sunmuş olduğu
bir tezkereyle, Huzur Harekâtına -son uzatmanın nihayet
bulacağı 31 Aralık 1996 tarihi itibariyle- son verilmesi
kararının onaylanması takdirlerinize sunulmuş
bulunmaktadır. Hükümet, aynı zamanda, Irak'la ilgili
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararlarının
hedeflerine ve ruhuna uygun olarak, Irak'ın toprak bütünlüğünün
muhafazasına özen göstererek, ABD ve İngiltere hava
unsurlarının katılımı ile Türkiye tarafından
belirlenecek ilke ve kurallar çerçevesinde, keşif ve gerektiğinde
önleme uçuşlarıyla, çok önemli, keşif ve gerektiğinde
önleme uçuşlarıyla sınırlı olacak bir düzenlemeye
ihtiyaç görüldüğünü bildirmektedir. Böyle bir düzenlemenin 31 Aralık
1996 tarihinden itibaren başlatılması amacıyla, lüzum,
sınır, kapsam ve zamanı Hükümetçe tayin edilmek üzere,
Anayasamızın 92 nci maddesi uyarınca, Yüce Meclisten 6 ay için
yetki istenmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
her iki Hükümet tezkeresiyle ortaya konan talepler, Doğru Yol Partisi
Grubunca tam olarak desteklenmektedir. Bu vesileyle, başta ABD olmak
üzere, düzenlemeye katılacak müttefik ülkeye, Kuzey Irak üzerinde
yapılacak uçuşların teknik ve askerî yönleri hakkında
müzakerelerin olumlu bir anlayışla sürdürülmekte olmasından da
ayrıca memnuniyet duyduğumuzu ifade etmek isterim. Hükümetimizin
taleplerinin Yüce Meclisin onayına mazhar olacağına inanıyoruz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, özellikle
bu konuyu belirttikten sonra, bu meyanda bazı hususlara da temas etmek
istiyorum.
BAŞKAN – Sayın Çetinkaya, sizin de biraz
sürenizi uzattım, lütfen son cümlelerinizi söyler misiniz efendim.
M. NECATİ ÇETİNKAYA (Devamla) – Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Türkiye Büyük Millet Meclisinin değerli üyeleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisi, gururla milletimizin ve gururla duvarlarında
devamlı olarak izleme gururu duyduğumuz hâkimiyetin bila kaydü
şart milletin olduğu bu kutsal demokrasi mabedinin altında, arkadaşlarımızın,
geçmişteki o kahramanlar Meclisini çok iyi hatırlamaları
lazım. Bu Meclis, Türkiye'nin kurtuluşuna medar olan büyük bir
Meclistir. Onun için, bu Meclisin bünyesinde olanlar, yarının o kahramanlarının
Meclisinin evlatları olduğunu düşünerek, özellikle kendi
aralarındaki münasebetlerinin ve ülke menfaatları üzerindeki birlik
ve beraberlik şuurunun had safhada olması gerekir.
Geliniz, 21 inci Asra ülkemizi
taşıyalım. Neyle; azimle, kararlılıkla, sabırla,
şevkle, sevgiyle, aşkla ve üstün fazilet mücadelesiyle.
İstikbal, birlik, beraberlik şuuruyla tekvücut olarak hareket eden,
en güzeli ve en doğruyu ruhunda ve gönlünde yaşayarak doğruda ve
güzellikte ittifak eden bu Yüce Meclisin olacaktır. (DYP
sıralarından alkışlar)
Asrın ve toplumun en büyük belası olan
fakrüzarureti, cehaleti, tefrikayı yine bu Meclis yok ederek, büyük
Türkiye hayaline ulaşmak için bu çatının altında indî
menfaatları ve politik menfaat ve mülahazaları bir tarafa
bırakarak, sevgiyi, saygıyı, dostluğu ve
kardeşliği, toplumsal barışı sağlayarak, ancak o
büyük hedefe, menzili maksuda vasıl olacağını bu Meclis çok
iyi bilmektedir. ("Bravo" sesleri, alkışlar)
Sıradan bir ilimiz kadar olan Singapur ve
Tayvan'a, yirmi gün önce resmî bir ziyarette bulunduk. Tayvan'ın
ihracatı 122 milyon...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Çetinkaya, lütfen son
cümlenizi söyler misiniz efendim. Çok oldu... Rica ediyorum, son cümlenizi
söyleyin.
M. NECATİ ÇETİNKAYA (Devamla) – Bitiriyorum
Sayın Başkanım.
Singapur'un geçen seneki ihracat
fazlalığı bizim ihracatımız kadar beyler. Onun için,
bizim yerimiz burası değildir. Bizim yerimiz, şu anda
bulunduğumuz yer değildir. Türkiye, dünyanın en saygın bir
ülkesi olmaya layıktır ve muktedir olacaktır; ama, neyle;
işte, o fedaî nefs sahibi olarak, arkadaşlarımız, yekvücut
olarak, tefrikayı bir tarafa bırakarak, sevgiyle, saygıyla,
vatan sevgisiyle, bayrak sevgisiyle âdeta coşarak, yeniden bir millî ruhla
hareket ettiği zaman onu yakalayacağız. ("Bravo"
sesleri, alkışlar)
Biz, birbirimize kin tutmayız. Kin, ülkelerin
zafiyetidir. Yunus gibi biz de:
"Adımız miskindir bizim,
Düşmanımız kindir bizim,
Biz kimseye kin tutmayız
Kamu âlem birdir bize" diyerek, sevgi, dostluk ve
kardeşlikte birbiriyle yarışacaklarla Büyük Türkiye idealine
kavuşacağız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Çok teşekkür ederim Sayın
Çetinkaya.
M. NECATİ ÇETİNKAYA (Devamla) – Onun için
geliniz, yekvücut olalım, geliniz güzellikte birleşelim ve geliniz
Türkiye Büyük Millet Meclisinin o büyük evlatları olarak, ülkeyi
muasır medeniyet seviyesine çıkarmak için, el ele gönül birliği
edelim. Ayıpları arayan değil, ülkeyi yücelten Meclis
olalım.
Hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın
Çetinkaya.
Gruplar adına son konuşmayı yapmak
üzere, Refah Partisi milletvekili Sayın Mustafa Kamalak; buyurun efendim.
(RP sıralarından alkışlar)
Sayın Kamalak, sizin de süreniz 20 dakika.
RP GRUBU ADINA MUSTAFA KAMALAK (Kahramanmaraş) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım;
görüşmekte olduğumuz Hükümet tezkeresi üzerinde Refah Partimizin
görüşünü arz etmek üzere huzurlarınızdayım; bu münasebetle,
konuşmama başlamadan önce, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, altı
yıldan beri ülkemizde yabancı bir güç bulunmaktaydı; Çekiç Güç.
Nedir Çekiç Güç: Görünüşte, Birleşmiş Milletler
Teşkilatının, gerçekteyse, Amerika Birleşik Devletlerinin
Kuzey Irak'ta bulundurduğu kuvvete "Çekiç Güç" diyoruz.
Çekiç Güç'ün geneldeki amacı, bize göre,
İslam birliğini önlemek, özeldeki amacıysa, zengin Ortadoğu
petrollerini kontrol altında tutmaktır. Gerçekten, bugün, dünya
petrol rezervinin yaklaşık yüzde 70'i Ortadoğu'da
bulunmaktadır.
Çekiç Güç yapı itibariyle, 77 uçak ve
helikopterle, 1 862 personelden meydana gelmektedir. Bu personel içerisinde,
Amerikalılar, İngilizler, Fransızlar ve Türkler yer
almaktadır.
Çekiç Güç'ün zâhirî amacı, Kuzey Irak
halkını birtakım zulümden, Saddam'ın baskısından
korumaktır. Gerçekteki amacıysa, Batı'nın, Amerika'nın
emrinde uydu bir devletçik kurmaktı.
Biz, Refah Partisi olarak, bu hususları hep dile
getirdik, hem de yüksek sesle; fakat, bir türlü dostlarımıza
duyuramadık. Fakat, gerçekler ortadaydı, zamanla,
iddialarımızı, dile getirdiğimiz hususları dostlarımız
da kabullendi. Her nedense, muhalefetteyken, Çekiç Güç derhal gitmeli diyen
partilerimiz, iktidara geldikleri zaman, şu veya bu sebeple, Çekiç Güç'ün
lehinde oy kullanmışlardır.
ALİ TOPUZ (İstanbul) – Sizin gibi!..
MUSTAFA KAMALAK (Devamla) – Mesela, muhalefet lideri
Sayın İnönü 18 Temmuz 1991'de "Çekiç Güç'ün bir kumandanı
var; o kumandana biz kendi gücümüzü veriyoruz; işte, bunlar bizi,
savaşa götürebilecek şeylerdir. Türkiye Çekiç Güç'ten bir an önce
kurtulmalıdır" diyordu; ama, iktidara geldiğinde, onun
lehinde oy kullandı.
Başka bir muhalefet liderimiz Sayın Demirel,
Çekiç Güç'ü "yoksa, Sayın Özal ve İktidarı Türkiye'nin
savunmasını ihaleye mi çıkardı" diyerek
eleştiriyordu. İktidara geldiğinde, maalesef, o da Çekiç Güç'ün
lehinde oy kullandı.
Sadece bunlar mı; hayır. Çekiç Güç'ü,
muhalefetteki hiçbir siyasî partimiz istemiyordu. Hatta, yapılan anketlere
göre, halkımızın yaklaşık yüzde 70'i Çekiç Güç'e
karşıydı; ama, biraz önce belirttiğimiz gibi, iktidara
gelince işler değişebiliyordu. Hatta, bazı partilerimiz,
iktidara gelmeden bile -hatırlayacaksınız- çekinser oylarla
Çekiç Güç'ü destekliyordu.
YALÇIN GÜRTAN (Samsun) – Çekinserle destek
olmadığını öğrendiniz.
MUSTAFA KAMALAK (Devamla) – Değerli
arkadaşlarım, ister iktidarda olsun ister muhalefette, şüphesiz
ki, her milletvekilimiz bu vatan için çalışmaktadır. Hiçbir
milletvekilimizin bu ülkenin aleyhine hareket edeceğini düşünmek bile
mümkün değildir. O halde, iktidara gelince oyların
değişmesinin acaba sebebi nedir?
Değerli arkadaşlarım, bu alanda
geniş kapsamlı diyebileceğimiz bir araştırma
yaptım. Çekiç Güç'le ilgili olarak, bu zamana kadar leh ve aleyhte ne gibi
sözler söylenmiş, ne gibi araştırmalar yapılmış,
bunları tetkike çalıştım. Kısaca, bilgilerinize,
görüşlerinize arz edeceğim.
Lehindeki görüşler:
1. Çekiç Güç, Kuzey Irak'taki halkların can ve mal
güvenliğini sağlamaktadır; böylece, Kuzey Irak'tan Türkiye'ye
akın edecek olan kitlesel göçleri önlemektedir; bu da, Türkiye'nin lehine
olmaktadır; şu halde, Çekiç Güç'ün süresi uzatılmalıdır.
2. Çekiç Güç, Türkiye'nin PKK ile mücadelesini
kolaylaştırmaktadır; çünkü, emniyet güçlerimiz Çekiç Güç
sayesinde, hem bazı istihbarî bilgileri almakta hem de sınır
ötesi hareketlere girişebilmektedir.
3. Çekiç Güç'e izin vermek, Kuzey Irak'taki
insanlarımızın, kardeşlerimizin Türkiye'ye olan sempatisini
artıracaktır. Bu da, Türkiye'nin lehine artı bir puandır.
4. Süresi uzatılmadığı takdirde,
Çekiç Güç başka bir ülkeye gider; dolayısıyla, Türkiye'nin
kontrolünden çıkar; bu da, Türkiye için daha büyük sakıncalar
doğurur.
5. Çekiç Güç'ün varlığı, dış
yardımlar için, Türkiye'nin dışarıdan alacağı
yardımlar için bir pazarlık unsurudur.
Lehinde söylenen sözler ana hatlarıyla
bunlardır.
Değerli arkadaşlarım, aleyhteki
görüşleri ise ana hatlarıyla şu şekilde özetleyebiliriz:
1. Çekiç Güç, Türkiye'ye değil, bölücü örgüte,
PKK'ya yardım ediyor ve etmektedir.
Gerçekten, Çekiç Güç'e mensup bazı uçakların
PKK'ya attığı yardımların bir kısmı, Türk
karakollarının yanına düşmüştür. Zaho karargâhı
Apo'nun resimleriyle donatılmıştır. PKK'lı yaralılar
Çekiç Güç helikopterleriyle taşınmıştır.
2. Çekiç Güç, Türkiye'ye değil, bölücü örgüte
istihbarî bilgiler vermektedir. Hatta, Türkiye'nin sınır ötesi
harekâtını önceden bildirmekte, böylece, emniyet güçlerimizin
hareketini etkisiz hale getirmektedir.
3. Kısaca NGO diye isimlendirilen hükümet
dışı yüzlerce yardım kuruluşu, Kuzey Irak'ı
mesken tutmuştur; bunlar, orada, Türkiye aleyhine
çalışmaktadır.
4. Çekiç Güç, Kuzey Irak'ta bir otorite
boşluğu doğurmuştur.
Gerçekten, Çekiç Güç'ün gelmesiyle Kuzey Irak,
Bağdat'ın kontrolünden çıkmış; dolayısıyla,
bölücü örgüt, burada daha kolay hareket eder hale gelmiştir. Bu durumu
devrin Dışişleri Bakanı Sayın İnönü açıkça
kabul ve itiraf etmiştir.
5. Çekiç Güç, Kuzey Irak'ta, Amerika'nın emrinde,
Türkiye'yi de rahatsız edecek uydu bir devletin kurulmasına
yardımcı olmaktadır.
Gerçekten, 1992 yılında, Kuzey Irak'ta
seçimler yapılmış, orada bir parlamento oluşmuş, bir
hükümet kurulmuş, 50 bin kişilik bir ordu teşekkül
etmiştir.
Değerli arkadaşlarım, hatırlayacaksınız,
geçenlerde ülkemizden izin alınmak suretiyle, orada, Çekiç Güç emrinde
birer casus gibi çalışan, yöre halkından seçilmiş, parayla
tutulmuş 10 bin militan, Guam Adalarına götürüldü. İşte,
bütün bunlar Çekiç Güç'ün marifetleridir.
6. Çekiç Güç, Türkiye'nin egemenliğini
zedelemektedir. Hem millet hem de onun birçok vekili Çekiç Güç'e
karşı çıktığı halde, o,
topraklarımızı kullanmaya devam etmiş, hâlâ da devam
etmektedir. Böylece, Çekiç Güç, sadece egemenliğimizi değil, bir
kaymakamımızı da tokatlamak suretiyle aynı zamanda
gururumuzu da zedelemiştir.
Değerli arkadaşlarım, biz,
aşağıdan beri, eskiden beri hep bu düşünceleri savunduk,
yine savunmaya devam ediyoruz. Diyoruz ki, ayrımız gayrımız
yoktur, hepimiz bu milletin temsilcileriyiz; iktidarımızla, muhalefetimizle
bu ülkenin insanlarıyız; gelin anlaşalım.
Bakın, bugün, biz, Avrupa ile
yaptığımız medeniyet yarışını,
kalkınma yarışını, maalesef, bırakmış
durumdayız. Güçsüz düştüğümüz zamanlar hep içe dönmüşüz;
birbirimizle uğraşmışız. Halbuki, millet bazında,
vatandaşlarımızın böyle bir ayrılığı
gayrılığı yoktur; onlar düğünde buluşuyor,
bayramda buluşuyor, camide buluşuyor.
Değerli arkadaşlarım, ayrılık,
sanıyorum, tabanda değil, varsa, tavandadır. Milletimiz, bizden birlik ve dirlik istiyor.
Eğer, el ele verecek olursak, eminim ki, bölgemizdeki, ülkemizdeki birçok
problem kendiliğinden çözülecektir. Millet, bu Yüce Meclisten bunu
beklemektedir. Eğer, bu Meclis, aklıselimi önplana çıkararak,
siyasî mülahazaları bir tarafa bırakarak, gerçekten uzun vadeli
düşünecek olursa, o zaman, öyle sanıyorum ki, yüce milletimiz, dün
olduğu gibi bugün de haykıracak, birlik halinde kükreyecektir:
Cehennem olsa gelen göğsümüzde söndürürüz;
Bu yol ki Hak yoludur, dönme bilmeyiz, yürürüz!
Değil mi cephemizin sinesinde iman bir;
Sevinme bir, acı bir, gaye aynı, vicdan bir;
Değil mi sinede birdir vuran yürek... Yılmaz!
Cihan yıkılsa, emin ol, bu cephe
sarsılmaz! (DYP sıralarından alkışlar, CHP
sıralarından alkışlar [!] )
Değerli arkadaşlarım, millet bizden,
gerçekten, birlik dirlik istiyor. Çekiç Güç, inşallah, bu yılla
birlikte, 31 Aralıkta çekip gidecektir. Yerine gelecek olan güç...
YILMAZ ATEŞ (Ankara) – Adil güç mü?!
MUSTAFA KAMALAK (Devamla) – ...bazı değerli
hatiplerimizin iddia ettiği gibi, onun bir ikiz kardeşi değildir.
Hele ve hele, Refah Partisinin Çekiç Güç'ü hiç değildir. Peki nedir Çekiç
Güç?
Değerli arkadaşlarım, polemiğe
girmek istemiyorum. Çekiç Güç'ü biz getirmedik; ama, biz gönderiyoruz. (RP
sıralarından alkışlar, CHP sıralarından
alkışlar [!] )
AGÂH OKTAY GÜNER (Ankara) – Nereye gidiyor; kim
gidiyor?!
MUSTAFA KAMALAK (Devamla) – Petrol boru
hattını biz kapatmadık; ama, biz açtırıyoruz. (RP
sıralarından alkışlar, CHP sıralarından
alkışlar [!] ) Yıllardan beri denk bütçeyi, bütçe disiplinini
biz bozmadık; biz kurmaya çalışıyoruz. (RP
sıralarından alkışlar, CHP sıralarından
alkışlar [!] )
İSMET ATALAY (Ardahan) – Bütçeyle Çekiç Güç'ün ne
alakası var?!
MUSTAFA KAMALAK (Devamla) – Bu arada da, diyoruz ki,
bir akıl güzeldir; üç beş akıl bir araya gelirse daha güzel
olur; ama, milletvekilleri hep bir araya gelir akıllarının
bileşkesini ortaya koyarlarsa çok, ama çok daha güzel olur; talebimiz
budur değerli arkadaşlarım.
REFİK ARAS (İstanbul) – Dürüst olurlarsa...
MUSTAFA KAMALAK (Devamla) – Nedir uçuş gücü veya
keşif gücü:
Değerli arkadaşlarım, birincisi, yeni
güç, bütünüyle Birleşmiş Milletlerin kararları
doğrultusunda hareket edecek olan bir güçtür. Halbuki, Çekiç Güç,
Birleşmiş Milletlerin kararları doğrultusunda hareket
etmiyordu. Sorarım sizlere, Birleşmiş Milletlerin
kararlarında "36 ncı paralel" diye bir ibare var
mıdır; hayır, fiilî bir duruma göre hareket ediyordu.
İkincisi, keşif gücü, bütünüyle Türk Hükümetinin belirleyeceği
kurallar dahilinde hareket edecektir. Üçüncüsü, keşif gücü, sadece ve
sadece hava birliğinden oluşacaktır. Dördüncüsü, keşif
gücü, Hükümetimizin belirlediği ve devletimizin göstereceği
talimatlar dahilinde hareket edecektir. Beşincisi, keşif gücü,
eğer, siz izin verirseniz göreve başlayıp, devam edecektir.
Takdir, karar, bütünüyle Yüce Meclisindir; yani, Yüce Heyetinizindir.
MAHMUT IŞIK (Sıvas) – Bugüne kadar böyle
değil miydi Sayın Kamalak?!
MUSTAFA KAMALAK (Devamla) – Değerli
arkadaşlarım, keşif gücü ile Çekiç Güç arasında dağlar
kadar fark vardır; ama, dediğimiz gibi takdir Yüce Meclisimizindir.
Değerli arkadaşlarım bu duygularla,
eğer laikliği ihlal ettiğim söylenmeyecek olursa, mübarek
kandilinizi tebrik eder, hepinize saygılar sunarım. (RP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kamalak.
Sayın Hükümet, bu safhada konuşmak istiyor mu
efendim?
MİLLÎ
SAVUNMA BAKANI TURHAN TAYAN (Bursa) – Evet Sayın Başkan.
BAŞKAN – Peki, Buyurun Sayın Hükümet.
Sayın
milletvekilleri, bu görüşmekte olduğumuz konunun bitimine
kadar çalışma süresinin uzatılmasını
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Buyurun efendim.
Başlangıç sunuşunu çok uzun
yaptınız Sayın Hükümet; Sayın Bakan, şimdi, biraz
kısa konuşursunuz herhalde.
Süreniz 20 dakika.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI TURHAN TAYAN (Bursa) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Hükümetimizin Türkiye Büyük Millet
Meclisine sevk ettiği tezkere üzerinde, siyasî partilerimizin değerli
sözcüleri görüşlerini ifade ettiler. Bu görüşlerden, azamî ölçüde
istifade edeceğimizin bilinmesini istirham ediyorum.
Önce, ilk sözü alan Demokratik Sol Parti Genel
Başkanı Sayın Bülent Ecevit, bu tezkerenin hukukî mesnedi
üzerinde durdular ve dediler ki: "Burada, Anayasa aykırı bir
uygulama var."
Değerli arkadaşlarım, gerek 1991
yılında Huzur Harekâtının başlangıcına karar
verilmesi gerek Somali'ye güç ve kuvvet gönderilmesi gerekse Bosna-Hersek'e güç
ve kuvvet gönderilmesinin hukukî mesnedi, Anayasamızın 92 nci
maddesidir. Bugün de yaptığımız iş, Anayasanın 92
nci maddesine göre Türkiye Büyük Millet Meclisinden, Yüce Meclisten, bir yetki
istemekten ibarettir.
Sayın Ecevit, yine, konuşmasının
bir yerinde "gerektiğinde önleme uçuşu" ifadesi üzerinde
durdular. Değerli arkadaşlarım "gerektiğinde önleme
uçuşu" ifadesi, bir teknik tabirdir. Yine, konuşmamın
sunuş bölümünde, bu konuda, askerî
makamlar arasında teknik ayrıntılar üzerinde
çalışmaların devam ettiğini ifade etmiştim. Bunu ifade
ederken, kastım, işte, bu konulardan bir tanesiydi.
Değerli arkadaşlarım, bu
uygulamanın, hiçbir taarruzî, hiçbir tecavüzkâr hedefi, gayesi ve misyonu
yoktur. Bunun açıkça bilinmesinde yarar görüyoruz.
Yine, Sayın Ecevit, konuşmasının
bir yerinde "Hükümetin Irak'la ilgili bir planının
olmadığını" ifade ettiler. Değerli
arkadaşlarım, Sayın Ecevit'in bahsettiği plan konusunda,
geçmiş ve devam eden hükümetler, zaman zaman, bu önerilerden istifade
etmiştir; ama, devlette süreklilik esastır. Türkiye'nin bir Irak
politikasının bulunmadığını iddia etmek fevkalade
yanlış olur ve doğru değildir.
Bizim Irak meselesine bakış
açımızın ana unsurları aynen şöyledir:
Irak'ta barış ve istikrar
korunmalıdır.
Irak'ın egemenliğine ve
bağımsızlığına saygı gösterilmelidir.
Irak, Birleşmiş Milletler Güvenlik
Konseyi'nin ilgili bütün kararlarına uymalıdır.
Irak topraklarında bağımsız
başka bir devletin kurulmasına yol açacak gelişmelere mutlaka
mâni olunmalıdır.
Kuzey Irak'ın, Türkiye'nin güvenliğini tehdit
eden terörist faaliyetlere melce teşkil etmesi düşünülemez; buna
mutlaka mâni olunmalıdır.
Türkiye, PKK'nın Kuzey Irak'taki
varlığını ve faaliyetlerini önlemeye kararlıdır.
Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek
Komiserliğinin teröristlerin kontrolüne giren Atruş Kampıyla
ilgisinin sona erdirilmesi ve bu kampın kapatılması üzerindeki
kararlılığımız sürdürülmelidir ve sürdürülecektir.
Kuzey Irak'ta yaşayan bütün toplumlara -bu arada,
Türkmen toplumuna- eşit hak ve özgürlükler tanınmalıdır.
Son aylarda ortaya koyduğumuz yeni yaklaşımın önemli
noktalarından biri de budur. Bölgede oluşturulabilecek geçici yerel
yönetimlerde, Türkmenler de, diğer gruplarla eşit haklara sahip
olmalıdır.
İşte, Hükümetimizin Irak'la ilgili
politikasının ana hatlarından bazıları bunlardır.
Yine, Sayın Ecevit, konuşmasının
bir yerinde "güneydoğuda, artık, bölücük rüzgârları esmiyor"
dediler. Evet, gerçekten, Sayın Ecevit'in bu görüşüne, bu
değerlendirmesine aynen katılıyoruz; ancak, değerli
arkadaşlarım, beş yıl önce güneydoğuda esen rüzgârlar
böyle değildi. Yani, bugün, eğer güneydoğuda böyle bir noktaya
gelinmişse, bu, kendiliğinden olmuş, kendiliğinden ortaya
çıkmış bir sonuç değildir.
Yine, Sayın Ecevit "Türkiye, bu tezkereyle,
Birleşmiş Milletlerin tüm yaptırımlarını
üstlenmek durumundadır" dediler; halbuki, tezkere gayet
açıktır ve sınırlıdır.
Değerli arkadaşlarım, Cumhuriyet Halk
Partisi Sözcüsü Sayın Ali Topuz, konuşmasına "bu öneri
kimin önerisidir" diyerek başladı. Değerli
arkadaşlarım, önce şunu ifade edeyim ki, bu öneri, Türkiye
Cumhuriyeti Hükümetinin önerisidir. Türkiye Cumhuriyeti Hükümetinin
istemediği, Türkiye Büyük Millet Meclisinin kabul etmediği, kabul
etmeyeceği hiçbir talep, hiçbir istek Türkiye Büyük Millet Meclisinin
huzuruna gelemez. Millî çıkarlarımıza uymayan hiçbir
isteği, ne bu Hükümet Türkiye Büyük Millet Meclisinin önüne getirir ne bu
Hükümet tezekkür eder, ne bundan önceki hükümetler tezekkür edebilmiş ne
de bundan önceki Türkiye Büyük Millet Meclisleri bu yönde karar
verebilmiştir.
Sayın Topuz, yine, konuşmasında,
Fransa'nın bu ittifaktan son anda çıkışına ve
tezkereden çıkarılışına temas ettiler. Kuzey Irak'ta
yapılacak uçuşlara Fransız uçaklarının da aynı
koşullarla katılması, teknik düzeydeki temaslarda
belirlenmişti; ancak, Fransa Büyükelçisi, bugün müracaat ederek,
hükümetinden aldığı talimata göre, bu safhada üzerinde
mutabakata varılan prensipleri kabul edecek durumda
olmadıklarını bildirmiştir. Bu durumda, Fransız
uçakları, 31 Aralık'tan itibaren, pek tabiî ki Yüce Meclis kabul
ettiği ve yetki verdiği takdirde, Kuzey Irak'taki bu uçuşlara
katılmayacaktır.
Değerli arkadaşlarım, Anavatan Partisi
sözcüsü Sayın Mehmet Keçeciler, çok enteresan bir konuşma
yaptılar; konuşmasına, mahiyetini değiştirerek yetki
isteyen tezkereden bahsederek başladılar. Yani,
değişikliği, mahiyet farklılığını,
esasen, Sayın Keçeciler fark etmiş durumdalar.
Değerli arkadaşlarım, Irak'ta, bugün,
çok farklı şartlar vardır. Tezkereyle Yüce Meclisten istenen
yetkiyle ortaya çıkacak uygulama, Çekiç Güç'ten çok farklı bir
uygulama ve oluşumdur; unsurlar farklıdır. Zira, kara unsuru,
kesinlikle yoktur; askerî koordinasyon merkezi kalkmıştır -bu
merkezin Zaho'dan kalkmasını, Hükümetimiz, altı ay önce
istemiş ve Yüce Meclise böyle gelmiştir- Hükümet dışı
kuruluşlar yoktur.
Değerli arkadaşlarım, yeni
uygulamanın hedefleri de farklıdır. Zira, gözetlemeyle
sınırlı olup, gerektiğinde, önleme uçuşu
yapılabilecektir. Önleme uçuşunun ne olduğunu da, az önce ifade
etmeye çalıştım.
Ayrıca, burada katılım da
farklıdır, kapsam da farklıdır. Zira, bu
katılımın içerisinde Fransa yoktur.
Değerli arkadaşlarım, bu
değişiklikler, Hükümetimizce, altı ay önce talep edilmiş ve
mesafe alınmıştır. Daha sonra, Irak'ta meydana gelen
olayları ve gelişmeleri ifade ederken, sonuçları itibariyle,
isteklerimizin daha önce yapılmış ve bunların
gerçekleşmiş olmasını gözardı edemeyiz.
Değerli arkadaşlarım, 986
sayılı Karar, 14 Nisan 1995'te alındı; yani, 16
Aralıkta hizmete giren Kerkük-Yumurtalık boru hattının
açılmasıyla ilgili ve diğer şartları ihtiva eden
Birleşmiş Milletler Kararı, 14 Nisan 1995'te
alınmıştı. Bu arada, Anavatan Partisinin Sayın Genel
Başkanı da Başbakan oldular, üçbuçuk ay bu ülkeyi idare ettiler.
986 sayılı Karar gereğince, Kerkük-Yumurtalık boru
hattı, niye bu süre içerisinde açılmadı da bu Hükümet
zamanında açıldı? Bunu Yüce Meclisin takdirlerine sunuyorum.
(DYP sıralarından alkışlar)
HALİL İBRAHİM ÖZSOY (Afyon) – Onu
Saddam'a sor.
MİLLî SAVUNMA BAKANI TURHAN TAYAN (Devamla) –
Değerli arkadaşlarım, şimdi, Yüce Meclisin yetki talebimizi
kabul etmesi halinde, 1 Ocaktan itibaren uygulanacak bazı esasları
şöylece özetleyebilirim:
Türkiye, Amerika Birleşik Devletleri ve
İngiltere arasında, ilgili Birleşmiş Milletler
kararlarının uygulanması gayesiyle, bundan böyle;
Hava harekâtı, keşif ve -şartlar
gerektirdiği takdirde- önleme uçuşlarıyla sınırlı
olacaktır,
Geçmişte olduğu gibi, koalisyon ortakları,
Irak'ın bağımsızlığına, toprak
bütünlüğüne, egemenliğine ve birliğine saygı gösterecektir,
Türk toprakları ve hava sahası, koalisyon
tarafından, bu harekât düzenlenmeleri çerçevesinde, Irak'a karşı
taarruzî bir harekât için kullanılmayacaktır,
Koalisyon uçakları tarafından Irak üzerindeki
uçuşlarda taşınacak tüm silahlar, ilgili Birleşmiş
Milletler Güvenlik Konseyi kararlarının uygulanması ve
meşru müdafaa için gerekli olanlarla sınırlı
olacaktır,
Tüm silah ve mühimmat çeşitleri, Türkiye'nin onayına
tâbi olacaktır,
Türkiye'de konuşlandırılan koalisyon
unsurları, hiçbir şart altında, üçüncü ülkelere yönelik olarak
harekâtta bulunmayacak ve bu ülkelere tevcih edilmeyecektir ve
yönlendirilmeyecektir,
Koalisyon güçleri, eşit yetki, rütbe ve statüdeki
Türk ve Amerika Birleşik Devletleri
eşkomutanlığının komutası altında
olacaktır; eşkomutanlar, kararları müştereken alacaklar ve
emirleri müştereken vereceklerdir,
Bu operasyon, Türkiye için herhangi bir malî ve
ekonomik külfet getirmeyecektir,
Türkiye, harekâtın süresini, kapsamını
ve lüzumunu tayin etme hakkına sahiptir,
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Amerika Birleşik
Devletleri Hükümeti, yeterli ön bildirimde bulunmak şartıyla,
istedikleri zaman operasyonu sona erdirebileceklerdir,
Bu ilkeler, hiçbir şekilde, Türk Hükümetinin
egemenlik haklarından vazgeçtiği şeklinde yorumlanmayacak;
aynı şekilde, bu ilkeler, Türk yasa ve yönetmeliklerine
aykırı olarak yorumlanamayacak ve uygulanamayacaktır.
Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli
üyeleri; gerek başlangıçta ifade ettiğim ve gerekse değerli
konuşmacıların yaptıkları açıklamalara ve
değerli katkılara getirmeye çalıştığım
ilavelerle, Yüce Meclisin, Hükümetimizin bu konudaki yetki talebini takdir
edeceğine ve buna uygun görüş ortaya koyacağına
inanıyorum.
Kararın yüce milletimize, memleketimize
hayırlı olması dileğiyle Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (DYP ve RP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Şahısları adına, Sayın
İbrahim Gürdal; buyurun efendim. (ANAP, CHP ve DSP sıralarından
"Bravo" sesleri, alkışlar)
Sayın Gürdal, süreniz 10 dakika efendim.
İBRAHİM GÜRDAL (Antalya) – Teşekkür
ederim Sayın Başkanım.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
Çekiç Güç'ün kaldırılması yerine Hükümete yetki verilmesiyle
-zannederim- ismi "Keşif Güç" olan bir ikameyle -zannederim- bu
konunun 13 üncü defa buraya gelmesi üzerine; ben de, on sene içerisinde 13 kere
bu oylamalara katılan bir milletvekili olarak; bu olay nedir, dün niye
böyleydi, bugün neden böyle oluyor, dünkü doğrular ile bugünkü yanlışlar
nasıl yanyana geliyor, bunları ifade etmek için, şahsım
adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (ANAP ve
DSP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)
Bize gelen kâğıdı size okuyorum. Bu 13
üncü defa okunuyor burada; hep böyle kıraat edildi.
Başbakanlık Kanunlar ve Kararlar Genel
Müdürlüğü antetli, 165-24/4948 sayılı, 24.12.1996 tarihli,
Başbakan Necmettin Erbakan imzalı yazıyı aynen okuyorum:
"Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 17.1.1991 tarihli ve
126 sayılı kararına dayanılarak başlatılan Huzur
Harekâtının, Kuzey Irak'ta meydana gelen gelişmeler de göz
önünde tutularak, 31 Aralık 1996 tarihi itibariyle sona erdirilmesine
Hükümetçe karar verilmiştir."
Bu, bir karar. Sayın Başbakan deminki
konuşmaları dinlememiş olabilir. Bir daha, bize gönderdiklerini,
kendi huzurlarında, şimdi okuyorum; çünkü, bunun anlamını
soracağım, çok anlaşılmış bir şey yok
burada.
165-24/4949 -bu da hemen onun arkasındaki zarfla
gelmiş- sayıyla -yukarıdaki aynı antetli
kâğıdın zarfının içinde belki de- 24.12.1996 tarihli,
Meclis Başkanlığına, yine, Başbakan Erbakan
imzalı şu karar gönderiliyor:
"Körfez krizi sonrası, Irak'la ilgili
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararlarının
hedeflerine ve ruhuna uygun olarak ve Irak'ın toprak bütünlüğünün
muhafaza edilmesine özen göstererek, Amerika Birleşik Devletleri hava
unsurlarıyla İngiltere ve Fransa hava unsurlarının
katılımıyla, Türkiye tarafından belirlenecek ilke ve
kurallara bağlı olarak, sadece, keşif ve gerektiğinde
önleme uçuşlarıyla sınırlı hava harekâtında
bulunulmasına, lüzum, hudut, kapsam ve zamanı Hükümetçe tayin ve
takdir olunmak üzere 31 Aralık 1996 tarihinden itibaren 6 ay süreyle
Bakanlar Kurulunun yetkili kılınması için Anayasanın 92 nci
maddesine göre izin verilmesini arz ederim."
Anayasaya aykırı bir kararı bizden
istiyorlar. Meclisin hakkı devredilemez, Meclisin hakkı verilemez.
(ANAP ve DSP sıralarından "Bravo" sesleri,
alkışlar) Neden; çünkü, demokrasilerde, muhalefet ile iktidar,
demokrasi kelimesini tamamlar. Meclis, bu hakkı Bakanlar Kuruluna götürür.
Kapalı kapılar ardında alınan kararları -şimdi
altı aylık alıyor, bir sene alabilir, iki sene alabilir, üç sene
alabilir- muhalefetten kaçırırsak, onun adına demokrasi
denilmez, onun adına, işte böyle bir koalisyon denilir.
Bu koalisyonun, bugüne kadar, aldığı
yetkilerle yaptığı işlere bir bakalım.
"Faizleri artırmayalım" dediler, 24
Ocak 1995, ne yaptılar; faizler arttı. "İsrail'le
yapılan anlaşmalara hep karşıyız" dediler,
meğer çifte dikiş yapmak için yetki almışlar. (ANAP ve DSP
sıralarından alkışlar, gülüşmeler) "Ekmeği
15 bin liraya indireceğiz" dediler; ekmek 15 bin liraya indi de,
ekmeğin boyutu sandviç oldu. (ANAP ve DSP sıralarından
gülüşmeler, alkışlar; RP ve DYP sıralarından
gürültüler) "1996 yılı sonu itibariyle dolar 104 bin lira
olacak" demişti Sayın Başbakanımız. Şimdi
gelirken Ziraat Bankasına sordum, 1 dolar, 108 960 Türk Lirası. (ANAP
sıralarından "Aaa" sesleri)
Yapılanlara bakın. YÖK Kanunu
değişiyor. Genelkurmayın statüsü değiştirilmek isteniyor.
Anayasa Mahkemesi kararlarına uyulmayacağı, Başbakanın
sözlerinde ifade ediliyor. (RP sıralarından "iyidir,
iyidir" sesleri) Doğuya hesapsız kitapsız bir
hayranlık sergileniyor ve ittifaklar kuruluyor. Amerika, Avrupa ve gümrük
birliği unutuluyor...
Refah Partisi yanlısı gazeteleri bile
okuyorum. "Sayın Hocam, acaba yeşil bir şal mı
örtüyorsun?" diyor... (ANAP sıralarından "kim, kim"
sesleri) Kim diyor; Sayın Dilipak, bundan 10 gün önce yazıyordu.
(ANAP sıralarından "Allah, Allah" sesleri)
Kendi taraftarlarının bile
"söyledikleriyle yaptıkları arasında çelişki var"
dedikleri Sayın Başbakan, yetki talep etmektedir; tabiî,
ortağıyla beraber. Ortağı da Dışişleri Bakanı.
Müsteşar burada oturuyor; ama, Dışişleri Bakanı
Meclise ne zaman gelecek, merak ediyorum. (ANAP sıralarından
"Gelemez, gelemiyor" sesleri, alkışlar)
Yukarıda saydığım sebepler göz
önünde bulundurulursa, Sayın Başbakan ve Yardımcısı,
yine illüzyonist çözümlerle, acaba, üzerine bir şal örtüp Meclisten
kaçırdığı Çekiç Güç'le ilgili kararların Bakanlar
Kurulunda ismini değiştirerek şalı kaldırıp,
altından, uçaklar yerine kamyonları mı çıkaracak, merak
ediyorum. (ANAP, DSP ve CHP sıralarından gülüşmeler,
alkışlar)
İllüzyonist kararlarda, devlet yönetiminde Meclisi
devre dışı bırakmak gibi bir düşünce olduğu
kanaatini taşıyorum.
LÜTFİ YALMAN (Konya) – Konuya gel, konuya...
İBRAHİM GÜRDAL (Devamla) – Konu bu işte.
Esas konu bu. Yetki istiyorsunuz.
Yarın sorulacak soruları, elin tuttuğu,
gözün gördüğü hakikatleri, hiçbir zaman bu illüzyonist görüşlerle
gizleyemeyeceksiniz. Türkiye'de olup bitenlerden bu Meclisin haberi olması
lazım.
Sayın milletvekilleri, burada, denetleme
hakkımızı, İktidara, Bakanlar Kuruluna devretmememizi
sizlerden rica ediyorum. (RP sıralarından "Daha önce oy
verdin" sesleri)
ALİ OĞUZ (İstanbul) – Eder... Eder...
İBRAHİM GÜRDAL (Devamla) – Devletimizi
ilgilendiren konularda muhalefetsiz Bakanlar Kurulu kararı, demokrasinin
muhalefetsiz yapılması demektir. Bu koalisyonun adaleti olsa bile,
demokrasi kavramına uymaz, hakkaniyet ölçüleri içerisinde de ilahî adalete
sığmaz. (RP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Bir dakika efendim... Bir dakika...
İBRAHİM GÜRDAL (Devamla) – Ben, sizin
attığınız lafları, teker teker söyleyemediğiniz
için, alamıyorum; ama, benim vaktim var galiba.
BAŞKAN – Neyse... Siz Genel Kurula hitap edin.
İBRAHİM GÜRDAL (Devamla) – Vakit
bakımından Başkanı üzmem; ama, sözlerimle belki üzebilirim.
Buyurun, söyleyin ne söylüyorsanız; ben onu duyayım, ona göre cevap
veririm size. (ANAP, DSP ve CHP sıralarından "Bravo" sesleri,
alkışlar; RP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Sayın Gürdal, böyle bir usulümüz
yok. Rica ediyorum... Siz konuşmalarınıza devam edin efendim.
BEKİR SOBACI (Tokat) – Aşıklar kahvesine
git...
BAŞKAN – Bir dakika efendim...
İBRAHİM GÜRDAL (Devamla) – Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri -illüzyonistten neyi kastettiğimi
bilirsiniz, onlar umumiyetle iki kişi oynarlar, beyli bayanlı- bu
Meclis, bu illüzyonist kararların, hiçbir zaman takip, destek ve himayesi
altında olmayacaktır. Bu illüzyonist kararların bu memlekete
hayır getirmeyeceğine inanıyorum ve şimdi soruyorum: Bu
Çekiç Güç'ün muhalefetteyken...
HÜSAMETTİN KORKUTATA (Bingöl) – Kaç yıl oy
verdiniz?!.
İBRAHİM GÜRDAL (Devamla) – Dinle
bakalım.
...hayır olup da iktidara geldiğimiz zaman
evet olmasının sebebi, acaba oyu verenlerden mi, yoksa oyu
verdirtenlerden mi? Demek ki, oyu verdirtenler var. (RP sıralarından
gürültüler)
TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) – Hayır...
İBRAHİM GÜRDAL (Devamla) – Şimdi,
soruyorum size: Irak'taki kara harekâtı bitti mi?
Efendim, müsaade eder misiniz...
BAŞKAN – Tamam efendim. Siz buyurun.
İBRAHİM GÜRDAL (Devamla) – Kimle anlaşma
yaptınız? Teyit mi edildi? Oradaki 4 bin vatandaş, adalara bizim
denetimimizde gönderildi. Ya yarın o vatandaşlardan birisi terörist
olursa, bu denetimden geçen insanları bizden sormazlar mı? Biz, bir
vebal altındayız. Bu vebali, ben de... Bu 13 defa gelip gitmede,
zaman zaman, iktidar olduk, oy verdim; zaman zaman, muhalefet olduk, hayır
dedim... (RP sıralarından alkışlar [!])
BAŞKAN – Bir dakika arkadaşlar...
Buyurun efendim, devam edin.
İBRAHİM GÜRDAL (Devamla) – Ama, size, bu
inançlarım doğrultusunda diyorum ki, bu doğruların
yanında bir doğru daha... Eğer, konunun detayını
bilmiyorsak, Sayın Başbakan gelip bize burada konunun
detayını anlatmıyorsa "bir yetki verin, ben onu
kullanacağım" diyorsa, kanun da mahfuz çıkmaz, yetki de
mahfuz alınmaz. (ANAP sıralarından
"Dışişleri Bakanı... Dışişleri
Bakanı..." sesleri) Zamanı gelince, herhalde
Dışişleri Bakanı da gelecek, belirli konularda burada cevabını
verecek; geldiği gün soracağım ona...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Gürdal, son cümlenizi söyler
misiniz efendim; süreniz bitti.
İBRAHİM GÜRDAL (Devamla) – Tabiî efendim.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri...
ERTUĞRUL ERYILMAZ (Sakarya) – Sen Mesut
Yılmaz'a gel, Mesut Yılmaz'a...
NECMİ HOŞVER (Bolu) – Rize'de ayyuka
çıktı...
BAŞKAN – Arkadaşlar, müdahale etmeyin; rica
ediyorum...
İBRAHİM GÜRDAL (Devamla) – Müdahale eden
arkadaşlarımızı merak ediyorum. Ben de hep sizin gibiydim
de, ne olduğunu sonradan anladım; inşallah, siz sonradan
anlamazsınız. (Gülüşmeler)
Bu duygu ve düşüncelerle, bütün İslam
âleminin ve hepimizin kandili mübarek olsun diyor, saygılar sunuyorum.
(Alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Gürdal.
Kişisel son konuşma, Ankara Milletvekili
Sayın Mehmet Ekici'nin.
Buyurun Sayın Ekici. (BBP sıralarından
alkışlar)
Süreniz 10 dakikadır.
MEHMET EKİCİ (Ankara) – Sayın
Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; altı yılı
aşkın bir zamandır karşımıza gelen ve her
defasında, ne hikmetse, Türkiye Büyük Millet Meclisinden geçme
başarısını gösteren Çekiç Güç, daha doğrusu, klasik
adıyla Huzur Harekâtı uygulamasının şekil
değiştirmiş bir başka türünü görüşmek üzere
toplanmış bulunuyoruz.
Önümüzde iki tane Hükümet tezkeresi var. Bunlardan bir
tanesi, 4948 sayılı tezkere. Bu tezkereyle "Huzur
Harekâtının, Kuzey Irak'ta meydana gelen son gelişmeler de göz
önünde tutularak, sona erdirilmesine Hükümetçe karar verilmiştir"
deniliyor.
Şimdi, burada, önümüze çok açık bir soru
geliyor: Kuzey Irak'ta yürütülen, bugüne kadar ısrarla yürütülen Huzur
Harekâtının sona erdirilmesini gerektiren ne tür bir gelişme
olmuştur da, Huzur Harekâtı denen harekât bitiriliyor? Irak'ın
toprak bütünlüğü sağlanmış mıdır? Kuzey Irak'ta,
milletlerarası hukukun uygun gördüğü yeni bir zemin mi
oluşmuştur? Kuzey Irak'taki bazı güçler, Kuzey Irak'ta bir Kürt
devleti oluşumu idealinden vaz mı geçmişlerdir? Yine, Kuzey
Irak'ta, ezilen, Çekiç Güç tarafından bile korunmayan Türkmenlerin
durumunda çok ciddî bir iyileşme mi meydana gelmiştir de, bu Huzur
Harekâtı, hem de Hükümetimizce son verilmiştir; bunu anlamak mümkün
değildir.
Mesele bununla bitseydi, mesele yoktu. 4949
sayılı ikinci bir Hükümet tezkeresiyle, Kuzey Irak'ta, savunma
kuralları ve ilkeleri Türkiye tarafından konulacak, İngiltere, Fransa ve Türkiye
tarafından oluşturulacak yeni bir gücün keşif görevi
yapacağından bahisle, Hükümet, Türkiye Büyük Millet Meclisinden,
altı ay süreyle yetki istiyor.
Bu nedir; bunu anlamak mümkün değildir.
Kişisel yorumumuz, bunun Çekiç Güç'ün devamı olduğudur. Çekiç
Güç'ün adını ister keşif gücü koyunuz ister uçuş gücü
koyunuz, bu, Çekiç Güç'tür. Altı ay süreyle istenen bu yetkide, altı
aylık süre için bu gücün oluşturulması mı isteniyor; yoksa,
altı aylık süre içerisinde herhangi bir zamanda
kullanılabilecek, zamanı, lüzumu, kapsamı belli olmayan yeni bir
yetki mi isteniyor; bu da çok açık ve sarih değildir.
Değerli milletvekilleri, Çekiç Güç'e
başından beri karşı durmuş bir siyasî hareketin
mensubu olarak, Çekiç Güç korumasının, hiçbir zaman, 36 ncı
paralelin üzerinde kalan tüm bölgelere münhasır bir koruma
olmadığını, yaşayarak gördük. 36 ncı paralelin
üzerinde olmasına rağmen, Kuzey Irak'taki Türkmen bölgeleri, Çekiç
Güç himayesi dışında tutulagelmiştir. Türkmenler, Çekiç
Güç'ün hiçbir inisiyatifinden faydalanamamışlardır; yine, Saddam
zulmüyle karşı karşıya kalmışlardır. Bugün
de, bu fiilî durumda, en ufak bir değişme, en ufak bir
değişiklik yoktur.
Bugün "Atruş Kampı" dediğimiz,
PKK'nın raporlularının istirahatgâhı haline gelen kamp,
halen yürürlüktedir; Irak'ta Atruş Kampının Birleşmiş
Milletler amaçlarına uygun hale getirilebileceğine dair hiçbir
kanıt ve hiçbir veri de, şu anda elimizde mevcut değildir.
Yine, Çekiç Güç, Körfez krizinden sonra, bölgede
istikrarı sağlamak, bölgeye yeni bir huzur ve güven getirmek
adına gelmiş olmasına rağmen, kurulduğu günden bugüne
kadar, bölgedeki istikrarsızlık odaklarının teminatı
olmuş bir güç halindedir. Şimdi, bu gücü, bir başka şekilde
ve bir başka formatta devam ettirmenin çabalarıyla karşı
karşıya kalıyoruz.
Saygıdeğer milletvekilleri, Kuzey Irak,
güneydoğu, Çekiç Güç, petrol boru hatları meselesi, herhangi bir
siyasî partinin içpolitika malzemesi olmamalıdır, ne iktidardayken ne
de muhalefetteyken. Bu, hepimizin meselesidir; bu, Türkiye'yi bire bir
ilgilendiren bir meseledir. Gerek iktidardakilerin gerekse muhalefettekilerin,
dün kullandıkları oyları da nazarı dikkate alarak, Çekiç
Güç konusunda sıhhatli bir millî politika oluşturma zaruretleri
vardır.
Çekiç Güç derken, sadece 36 uçaklık bir filoyu
falan kastediyor değilim. Çekiç Güç, Kuzey Irak ve Türkiye'nin
güneydoğu politikası tespit edilirken, bu güçlerin hiçbiri, bu
kavramların hiçbiri, birbirinden ayrı düşünülecek kavramlar
olarak ele alınamaz. Onun için, bu meseleyi, bir iktidar-muhalefet
mantığı içerisinde ve bir sağırlar diyaloğu
halinde, birbirimizin söylediğini duymadan, dinlemeden, değerlendirmeden
gündemimize almak ve değerlendirmek yerine "bir millî politikayı
nasıl oluştururuz"un hesaplarını yapmak üzerine
kurmalıyız diyorum.
Saygıdeğer milletvekilleri, Amerika
Birleşik Devletlerinin, ajanlarını, NGO'larını da
çekmek suretiyle, bölgeden sathî olarak çekilmiş olduğunu kabul etsek
bile, bu hava gücü münasebetiyle, bölgedeki etkinliğini devam ettirme,
Birleşmiş Milletler kararlarını uygulama maskesi
altında Amerikan menfaatlarının Ortadoğu'da
devamını sağlamak üzere yeni bir gücün oluşması
istediği kanaatini taşıyoruz. Onun için, Türkiye Büyük Millet
Meclisinde daha önceki görüşmelerde de, Millî Savunma
Bakanlarının ağzından "ne olacak canım, bu güç,
36 uçaklık, bir de Zaho'daki karargâh subaylarından ibaret küçük bir
güçtür" açıklamasını geçen sefer de dinledik, aynı
açıklamalar bugün de geliyor "Keşif Güç" şeklinde
farklı bir söylemle bugün de gündemimize geliyor. Yarın, Hükümet
tezkeresindeki bu "önleme uçuşu" kavramı, bu yetki
alındıktan üç ay sonra Irak'la bu güçler arasında meydana
gelecek bir çatışmada hangi unsurları yeniden bölgemize
sıcak olarak taşıyacaktır; bu konuda hiçbir
açıklayıcı bilgi ve öngörü yoktur. Onun için, Türkiye ve Türkiye
Cumhuriyeti hükümetleri, geleceği karanlık kararlar ve yetkiler almak
yerine, özellikle, Irak'ın toprak bütünlüğünü esas alan, bölgemizdeki
istikrarı sağlayıcı ve kendi hinterlandımızda
kendi sözümüzün geçeceği yeni politikalar üretmek suretiyle, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin huzuruna gelmelidir diyoruz.
Bizim, Büyük Birlik Partisi olarak, bu önergenin
aleyhinde oy kullanacağımızı da bu arada beyan ediyorum.
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (BBP ve
ANAP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ekici.
Sayın milletvekilleri, Başbakanlık
tezkeresi üzerindeki müzakereler bitmiştir.
Şimdi, tezkereyi tekrar okutup,
oylarınıza sunacağım...
ALİ TOPUZ (İstanbul) – Sayın
Başkan, bir soru soracağım...
BAŞKAN – Efendim, bir dakika... Bir
okutalım... Hayır; soru sorma usulümüz yok...
ALİ TOPUZ (İstanbul) – 60 ıncı
maddeye göre yerimden sorabilirim Sayın Başkan...
BAŞKAN – Sayın Topuz, hayır...
Bakın, siz ve Sayın Sungurlu, soru sormak
istemişsiniz aslında, şimdi ifade edeyim: Daha önce, bu
tezkereler üzerinde soru sorulmak istendi, bu soruları işleme
koymadık. Soruyu, kanun teklif ve tasarılarıyla bütçe kanunu
müzakereleri sırasında sorduruyoruz. Bunun dışında,
daha önce, Türkiye Büyük Millet Meclisinde uygulamalarımız
vardır; işte, mesela, en son, 27.6.1995 gün ve 130 uncu
Birleşimde bunu işleme koymadık. Uygulamalarımız böyle
Sayın Sungurlu. Hiç...
MAHMUT OLTAN SUNGURLU (Gümüşhane) – Sayın
Başkan, benim bir istirhamım var: Zannediyorum ki, benim sualim,
Sayın Başkanlığın resen nazarı itibara
alması gereken bir husus; çünkü, tereddütlerimiz var; oylanacak...
BAŞKAN – Efendim, tamam, sizin sorunuzda...
MAHMUT OLTAN SUNGURLU (Gümüşhane) – Bu itibarla;
ben sormuyorum.
İSMET ATALAY (Ardahan) – Sayın Başkan,
İçtüzüğü çiğniyorsunuz...
BAŞKAN – Sizin sorunuzda belirttiğiniz durum
aynen vakidir...
MAHMUT OLTAN SUNGURLU (Gümüşhane) – O zaman; ama,
açıklanması gerekir...
BAŞKAN – Efendim, açıklamaya gerek yok; yani,
siz, burada yapılan konuşmaları, tam, doğru
anlamışsınız ve diyorsunuz ki, bu konuşmalar acaba
yanlış mı... Halbuki, bütün grupların burada
anlaştıkları şu: 1991 yılında, yabancı
güçlerin Türkiye'de bulundurulmasına ilişkin olarak Türkiye Büyük Millet
Meclisinin aldığı 126 sayılı Karar, Hükümetin bir
tezkeresiyle, 31.12.1996 tarihinde sona eriyor. Bunun yerine, yine,
Anayasamızın 92 nci maddesine göre, Hükümetimiz, İngiltere ve
Amerika Birleşik Devletlerinin hava gücüne dayalı bir gücün, burada,
Türkiye'de kalıp, orada kontrol görevini yapmak üzere müsaade istiyor;
mesele bu.
MAHMUT OLTAN SUNGURLU (Gümüşhane) – Kaç ay
müddetle istiyor?
BAŞKAN – Altı ay efendim...
MAHMUT OLTAN SUNGURLU (Gümüşhane) – Hayır
efendim!..
BAŞKAN – Efendim, altı ay istiyor...
MAHMUT OLTAN SUNGURLU (Gümüşhane) – Tezkerede öyle
değil.
BAŞKAN – Sayın Sungurlu, rica ediyorum, bu
iş bitiyor...
MAHMUT OLTAN SUNGURLU (Gümüşhane) – Tezkerede...
BAŞKAN – Rica ediyorum... Ben size
açıkladım.
EYÜP AŞIK (Trabzon) – Sayın Başkan...
ALİ TOPUZ (İstanbul) – Sayın
Başkan, müsaade eder misiniz?
BAŞKAN – Sayın Topuz, bizim soru sorma
usulümüz yok, size özel bir usul getiremeyiz.
ALİ TOPUZ (İstanbul) – Sayın
Başkan, İçtüzüğün üçüncü kısmında...
BAŞKAN – Efendim, bugüne kadarki
uygulamalarımız böyle.
İSMET ATALAY (Ardahan) – İçtüzük açık...
BAŞKAN – Efendim, tezkerelerle ilgili olarak soru
sordurmuyorum. Rica ederim... Geçmişteki uygulamalarımız var
efendim.
İSMET ATALAY (Ardahan) – Nerede var...
ALİ TOPUZ (İstanbul) – Sayın
Başkan, İçtüzüğe göre...
BAŞKAN – Sayın Topuz, biz, bugün
yaratmıyoruz ki kardeşim, Amerika'yı bugün keşfetmiyoruz
ki!.. Bu Meclis, yıllardır görev yapıyor, bu Meclisin
getirdiği usul böyle. Rica ediyorum...
Tezkereyi okutuyorum. (CHP sıralarından,
sıra kapaklarına vurmalar)
ALİ TOPUZ (İstanbul) – Sayın
Başkan, tutumunuz hakkında söz istiyorum.
EYÜP AŞIK (Trabzon) – Sayın Başkan, size
bir şey söyleyeceğim.
BAŞKAN – Bir dakika efendim...
Tezkereyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Körfez krizi sonrası, Irak ile ilgili
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararlarının
hedeflerine ve ruhuna uygun olarak ve Irak'ın toprak bütünlüğünün
muhafaza edilmesine özen göstererek, Amerika Birleşik Devletleri hava
unsurlarıyla İngiltere hava unsurlarının
katılımıyla, Türkiye tarafından belirlenecek ilke ve
kurallara bağlı olarak, sadece keşif ve gerektiğinde önleme
uçuşlarıyla sınırlı hava harekâtında bulunulmasına,
lüzum, hudut, kapsam ve zamanı Hükümetçe tayin ve takdir olunmak üzere 31
Aralık 1996 tarihinden itibaren 6 ay süre ile Bakanlar Kurulunun yetkili
kılınması için Anayasanın 92 nci maddesine göre izin
verilmesini arz ederim.
Prof.
Dr. Necmettin Erbakan
Başbakan
EYÜP AŞIK (Trabzon) – Sayın Başkan...
BAŞKAN – Buyurun Sayın Aşık.
EYÜP AŞIK (Trabzon) – Az evvel siz söylediniz ki,
biz, 6 ay süreyle Çekiç Güç'e yetki veriyoruz; halbuki, ifadede, Hükümete
verilen yetkinin süresi 6 aydır.
BAŞKAN – Çekiç Güç demedim efendim. Hükümet 6
aylık bir süre için yetki istiyor.
EYÜP AŞIK (Trabzon) – Yani, neyi
oyladığımızı iyi bilelim.
MAHMUT OLTAN SUNGURLU (Gümüşhane) – Bilmiyoruz...
BAŞKAN – Şimdi okuduk işte. Eğer
anlaşılmadıysa, bir daha okutalım; ama, sükûneti muhafaza
edin. Bir daha okuyalım...
NİHAT MATKAP (Hatay) – Sayın Başkan... Sayın
Başkan...
EYÜP AŞIK (Trabzon) – Sadece bir cümle...
BAŞKAN – Sayın Aşık, lütfen oturur
musunuz... Bir daha okuyalım, eğer anlıyorsanız, okunan
şeyi anlarsınız. (Gürültüler) Bir dakika efendim... Rica
ederim...
Buyurun okuyun.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Körfez krizi sonrası Irak ile ilgili
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararlarının
hedeflerine ve ruhuna uygun olarak ve Irak'ın toprak bütünlüğünün
muhafaza edilmesine özen göstererek, Amerika Birleşik Devletleri hava
unsurlarıyla İngiltere hava unsurlarının
katılımıyla, Türkiye tarafından belirlenecek ilke ve
kurallara bağlı olarak, sadece keşif ve gerektiğinde önleme
uçuşlarıyla sınırlı hava harekâtında
bulunulmasına, lüzum, hudut, kapsam ve zamanı Hükümetçe tayin ve
takdir olunmak üzere, 31 Aralık 1996 tarihinden itibaren 6 ay süreyle
Bakanlar Kurulunun yetkili kılınması için Anayasanın 92
inci maddesine göre izin verilmesini arz ederim.
Prof.
Dr. Necmettin Erbakan
Başbakan
EYÜP AŞIK (Trabzon) – Sayın Başkan...
BAŞKAN – Buyurun.
EYÜP AŞIK (Trabzon) – Bakınız, bu
tezkereye göre, Hükümet isterse Çekiç Güç'e üç sene yetki verebilir mi?
BAŞKAN – Veremez efendim... 6 ay süreyle
efendim...
Sayın Aşık rica ediyorum... Genel Kurul
anlamıştır... Genel Kurul ona göre karar verir.
EYÜP AŞIK (Trabzon) – Yanılıyorsun;
yetkinin süresi 6 ay...
BAŞKAN – Bir dakika... Rica ediyorum... Oturur
musunuz... Sayın Aşık, bakın... Sizlerden rica ediyorum...
Bakın, bu kadar arkadaşız, sabahtan beri müzakere ediliyor. Rica
ediyorum...
EYÜP AŞIK (Trabzon) – Yanlış
söylüyorsunuz; yetkinin süresi 6 ay...
BAŞKAN – Efendim, ben yanlış
söylemiyorum; tezkere öyle.
EYÜP AŞIK (Trabzon) – Yetkinin süresi 6 ay...
BAŞKAN – Bir dakikanızı rica ediyorum...
Bu konuda Cumhuriyet Halk Partisinin gönderdiği
bir önerge var:
"Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
17.10.1996 tarih ve 126 sayılı Türkiye Büyük
Millet Meclisi kararının yürürlükten
kaldırılmasını arz ve teklif ederiz."
17.10.1996 değil de, 1991...
ALİ TOPUZ (İstanbul) – 17.1...
BAŞKAN – Efendim, bu bir tezkeredir.
CENGİZ ALTINKAYA (Aydın) – Bir tezkere
yazmayı bile bilmiyorsunuz!
BAŞKAN – Bizim müzakere ettiğimiz konuyla
ilgisi olmadığı için işleme koymuyoruz. Bakın,
neden...
NİHAT MATKAP (Hatay) – Sayın Başkan...
BAŞKAN – Efendim, bir dakika...
Temenni ve tezkerelerde önergenin işleme
konulmayacağına dair... 26.6.1992 tarihli 89 uncu Birleşimde,
24.12.1992 tarihli 51 inci Birleşimde, 14.6.1994 tarihli 116 ncı
Birleşimde, 28.12.1994 tarihli 63 üncü Birleşimde bunlar kabul
edilmemiş ve böylece, Türkiye Büyük Millet Meclisi bu yolda işlem
yapmıştır.
Rica ediyorum... Bana yardımcı olursanız
memnun olurum.
NİHAT MATKAP (Hatay) – Sayın Başkan,
yerimden bir şey söylememe izin verir misiniz?
BAŞKAN – Efendim, söz vermiyorum.
NİHAT MATKAP (Hatay) – Bir saniye...
BAŞKAN – Ne demek istiyorsunuz...
NİHAT MATKAP (Hatay) – Sayın Başkan,
yerimden bir şey söylemek istiyorum, neden izin vermiyorsunuz!.. Çok ciddî
bir oylama yapacağız...
BAŞKAN – Oylama yapacağız tabiî.
NİHAT MATKAP (Hatay) – Biraz vakit geçsin, ne olur
ki!..
BAŞKAN – Hayır efendim... Her şey
müzakere edildi.
NİHAT MATKAP (Hatay) – Sayın Başkan,
tereddüte düştüğümüz bir konu var...
BAŞKAN – Nedir?
NİHAT MATKAP (Hatay) – Sayın Topuz daha önce
soru olarak yöneltti...
BAŞKAN – Soru sordurmuyoruz diyoruz size.
NİHAT MATKAP (Hatay) – Peki Sayın
Başkan; ama -Sayın Topuz da daha evvel ifade etti- bu oylamayla
beraber, 17 Ocak 1991 tarihli ve 126 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi kararı hâlâ
yürürlükte mi, yoksa yürürlükten kalkıyor mu? (Gürültüler)
İRFAN GÜRPINAR (Kırklareli) – Bir Grup
Başkanvekili konuşuyor; buraya bakın!..
BAŞKAN – Bir dakika arkadaşlar... Bir
arkadaş konuşuyor.
Bakın, o kararda...
ALİ TOPUZ (İstanbul) – Siz değil, Bakan
izah etsin!..
BAŞKAN – Bir dakika efendim... Ben size onu izah
edeyim.
ALİ TOPUZ (İstanbul) – Yetkiyi size
vermiyoruz, onlara veriyoruz.
BAŞKAN – Başkan olarak ben bu meseleyi izah
edeceğim size. Yani, herkes buraya çıkıp konuşacak
mı?!.
ALİ TOPUZ (İstanbul) – Sayın
Başkan, o sizi ilgilendirmiyor.
BAŞKAN – 17.10.1991 tarih ve 126 sayılı
Karar, Bakanlar Kurulunun aldığı bir kararla 31.12.1996
tarihinde sona erecektir. (CHP sıralarından gürültüler)
ALİ TOPUZ (İstanbul) – Alamaz...
BAŞKAN – Alır... (CHP sıralarından
gürültüler)
NİHAT MATKAP (Hatay) – Bakanlar Kurulunun böyle
bir yetkisi yok.
BAŞKAN –Biraz önce kürsüde sizin dediğinize
göre...
ALİ TOPUZ (İstanbul) - Sayın
Başkan, usul hakkında söz istiyorum.
BAŞKAN – Ben sizinle tartışmıyorum,
mesele bitmiştir.
ALİ TOPUZ (İstanbul) – Yanlış
uygulama yapıyorsun...
BAŞKAN – Konuyla ilgili bir açık oylama
istemi vardır; okutup, açık oylama isteyen arkadaşları
arayacağım: (CHP sıralarından sıra kapaklarına
vurmalar, gürültüler)
Arkadaşlar, lütfen susar mısınız...
(CHP sıralarından sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Hükümet tezkeresinin oylamasının açık
oylama olarak yapılmasını arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN – Oğuzhan Asiltürk?.. Burada.
Ali Rıza Gönül?.. Burada.
Temel Karamollaoğlu?.. Burada.
Abdulkadir Öncel?.. Burada.
Mahmut Nedim Bilgiç?.. Burada.
Hayri Doğan?.. Burada.
Hasan Belhan?.. Burada.
Murtaza Özkanlı?.. Burada.
Cemalettin Lafçı?.. Burada.
Ömer Özyılmaz?.. Burada.
Nahit Menteşe?.. Burada.
Saffet Arıkan Bedük?.. Burada.
Cafer Güneş?.. Burada.
Mehmet Gölhan?.. Burada.
Abdullah Aykon Doğan?.. Burada.
Mehmet Korkmaz?.. Burada.
Açık oylama için yeterli sayıda milletvekili
hazır bulunmaktadır. Biliyorsunuz, kanunlarda bu sayı 20
kişi; ama, öteki konularda 15 kişi; İçtüzüğümüzde böyle bir
hüküm var.
Açık oylamanın, kupaların sıralar
arasında dolaştırılmak suretiyle yapılmasını
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
HALİL İBRAHİM ÖZSOY (Afyon) – Eski
bakanlar da iki elini kaldırıyor.
EYÜP AŞIK (Trabzon) – Sayın Bakanların
hepsi burada, herhalde ikişer sayılıyor.
BAŞKAN – Bir dakika efendim... Bir dakika...
Efendim, biz, bakanları çift saymıyoruz
zaten.
YAŞAR OKUYAN (Yalova) – Sayın Başkan,
kaç bakan var?
BAŞKAN – Şimdi, değerli
arkadaşlarım, bakın, ben daha önce hesapladım. Bu salonda,
muhalefet ile iktidara ayrılan milletvekili koltuklarının
sayısı 176'dır; yalnız, bir tek burada 4 sıra
vardır...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. (DYP ve RP
sıralarından alkışlar)
Açık oylamanın, kupaların sıralar
arasında dolaştırılması suretiyle yapılması
kabul edilmiştir.
ADNAN KESKİN (Denizli)– Kaça kaç Sayın
Başkan?
BAŞKAN – Efendim, arkadaşlarımız
sayıyor.
ALİ RIZA BODUR (İzmir) – Sayıları
söyle Sayın Başkan!..
BAŞKAN – Kupaları sıralar arasında
dolaştıralım.
Yanında basılı oy pusulası olmayan
sayın milletvekili, beyaz bir kâğıda adını
soyadını yazıp, oyunun rengini belirtip, imzalayıp kutuya
atabilir.
(Oylar toplandı)
BAŞKAN – Oyunu kullanmayan sayın üye var
mı? Yok.
Oy verme işlemi bitmiştir; kupalar
kaldırılsın.
(Oyların ayırımı yapıldı)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Amerika
Birleşik Devletleri, İngiltere ve Fransa hava unsurlarının
katılımıyla, Türkiye tarafından belirlenecek ilke ve
kurallara bağlı olarak, sadece keşif ve gerektiğinde önleme
uçuşlarıyla sınırlı hava harekâtında
bulunulmasına, Anayasanın 92 nci maddesine göre izin verilmesine dair
Başbakanlık tezkeresinin yapılan açık oylamasına 472
sayın milletvekili katılmış olup, 253 kabul, 217 ret ve 2
mükerrer oy çıkmıştır.
Böylece, Başbakanlık tezkeresi kabul edilmiştir. Hayırlı ve
uğurlu olmasını diliyorum.
Sayın milletvekilleri, kanun tasarı ve
tekliflerini görüşmek için, 26 Aralık 1996 Perşembe günü saat
15.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.
Kapanma
Saati: 19.30
VII. – SORULAR VE CEVAPLAR
A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1. – Çanakkale
Milletvekili Ahmet Küçük’ün, TMO’nin ekmeklik buğday stokuna ve yeterli
buğday alımları yapıp yapmadığına
ilişkin sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Musa
Demirci’nin yazılı cevabı (7/1607)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın
Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın Musa Demirci
tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını
saygılarımla arz ederim. 6.11.1996
Ahmet
Küçük
Çanakkale
1. Bu yıl buğday üretimi ne kadar
olmuştur? Bunun ne kadarını Toprak Mahsulleri Ofisi
almıştır? Alımlardaki ekmeklik buğday miktarı ne
kadardır? Şu anda Toprak Mahsulleri Ofisindeki ekmeklik buğday
stoku ne kadardır?
2. Piyasadaki buğday ve un fiyatlarının
spekülatif bir şekilde yükseldiğini ifade etmektesiniz. Bu spekülatif
yükselişleri durdurabilmek için Toprak Mahsulleri Ofisi yeterli
alımlar yapmış mıdır? Veya bu durumda
Bakanlığınızın ne gibi tedbirleri bulunmaktadır?
3. İthalattaki fonu % 3’ten % 15’e
çıkarmanızı olumlu buluyoruz. Yanlız bu
politikanızı boşa çıkarmak isteyen fırsatçılara
karşı hangi tedbirleri alarak ekmek fiyatlarının
yükselişini durdurmak istiyorsunuz? Böyle bir düşünceniz veya
politikanız var mıdır?
4. Toprak Mahsulleri Ofisinin alım
yaptığı dönemde Bakan olduğunuz halde Ofisin piyasaya
müdahalesini sağlayacak, piyasayı dengeleyecek alımları
yapmasını neden sağlamadınız? Sadece fonları
artırmanın spekülatörlerin ekmeğine yağ süreceğini
düşünemediniz mi?
T.C.
Tarım
ve Köyişleri Bakanlığı
Araştırma
Planlama ve Koordinasyon
Kurulu
Başkanlığı
Sayı
: KDD.BŞV.2.01/3180-86943 23.12.1996
Konu : Soru önergesi
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
İlgi : 14.11.1996 Tarih ve
A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/1607-4095/11306 sayılı yazınız.
İlgide kayıtlı yazınız
ekindeki Çanakkale Milletvekili Sayın Ahmet Küçük’e ait yazılı
soru önergesi ile ilgili Bakanlığımız görüşü ekte
gönderilmektedir.
Bilgilerinize arz ederim.
Musa
Demirci
Tarım
ve Köyişleri Bakanı
Soru : 1. Bu yılın buğday üretimi ne
kadar olmuştur? Bunun ne kadarını Toprak Mahsulleri Ofisi
almıştır? Alımlardaki ekmeklik buğday miktarı ne
kadardır? Şu anda Toprak Mahsulleri Ofisindeki ekmeklik buğday
stoku ne kadardır?
Cevap : 1. 1996 yılı Türkiye buğday
üretimi II nci tahmini DİE tarafından 18 500 000 ton olarak
açıklanmıştır.
TMO 1996/97 alım döneminde 26.11.1996 tarihi
itibariyle toplam 632 000 ton buğday alımı yapmış
olup, bu miktarın 175 000 tonunu ekmeklik buğdaylar
oluşturmuştur.
Türkiye buğday üretimi içinde TMO buğday
alımının payı % 3.4 dür.
26.11.1996 tarihi itibariyle ekmeklik buğday stoku
645 000 ton’dur.
Soru : 2. Piyasadaki buğday ve un fiyatlarının
spekülatif bir şekilde yükseldiğini ifade etmektesiniz. Bu spekülatif
yükselişleri durdurabilmek için Toprak Mahsulleri Ofisi yeterli
alımlar yapmış mıdır? Veya bu durumda
Bakanlığınızın ne gibi tedbirleri bulunmaktadır?
Cevap : 2. TMO 1996/97 alım döneminde bugüne kadar
632 000 ton buğday alımı yapmıştır. Devir
stokları ile birlikte halen TMO depolarında 26.11.1996 tarihi
itibariyle 1 123 000 ton buğday stoku bulunmaktadır.
Bugünlerde spekülatif artışların
gözlenmesi üzerine TMO 25.11.1996 tarihi itibariyle buğday satış
fiyatlarını indirmiş olup, buna bağlı olarak borsa ve
piyasa fiyatlarında da bir gerileme olmuştur.
TMO’nun tüm işyerlerinde ilan edilen cari
fiyatlarla satışlar yapılmakta olup, spekülatif
artışlar durdurulmuştur.
Soru : 3. İthalattaki fonu % 3’ten % 15’e
çıkarmanızı olumlu buluyoruz. Yanlız bu
politikanızı boşa çıkarmak isteyen fırsatçılara
karşı hangi tedbirleri alarak ekmek fiyatlarının
yükselişini durdurmak istiyorsunuz? Böyle bir düşünceniz veya
politikanız var mıdır?
Cevap : 3. TMO son günlerde ortaya çıkan
buğday fiyatlarındaki mesnetsiz artışın önüne geçmek
bakımından 25 Kasım’dan itibaren buğday satış
fiyatlarını geriye çekmiştir. Bunun sonucu olarak da borsa ve
piyasa fiyatlarında da kiloda 4 000 - 5 000 TL.’lik bir düşme meydana
gelmiştir.
Soru : 4. Toprak Mahsulleri Ofisinin alım
yaptığı dönemde Bakan olduğunuz halde Ofisin piyasaya
müdahalesini sağlayacak, piyasayı dengeleyecek alımları
yapmasını neden sağlamadınız? Sadece fonları
artırmanın spekülatörlerin ekmeğine yağ süreceğini
düşünemediniz mi?
Cevap : 4. TMO’ca 1996 yılında uygulanan
buğday fiyatları geçen yıla göre % 157.1 oranında
artırılmış olup, bu fiyatlar çiftçiler arasında
memnuniyet yaratmıştır. Bunun sonucunda da TMO buğday ve
arpa olarak 26.11.1996 tarihi itibariyle toplam 1 254 000 ton alım
yapmıştır. Buna ilave olarak da toplam 102 000 ton
civarında emanet alım yapılmıştır.
Şu anda hububat piyasasında buğday
temini ile ilgili herhangi bir sıkıntı sözkonusu değildir.
TMO bütün noktalarda cari satış fiyatları ile
stoklarını satışa açmış durumdadır.
2. – Adana
Milletvekili Erol Çevikçe’nin, beldelerin ilçe, ilçelerin il
olmasının yasal kurallara bağlanmasına ve Osmaniye’ye
bağlanan Kadirli İlçesinin Adana veya Osmaniye’ye
bağlanması konusunda referandum yapılmasına ilişkin
Başbakandan sorusu ve İçişleri Bakanı Meral Akşener’in
yazılı cevabı (7/1619)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Bildiğiniz gibi Osmaniye hak etmiş
olmasına karşın il olması konusu kamuoyunda hem
Osmaniye’lilerin hem de partilerin saygınlığını
azaltan tartışma açmıştır. Osmaniye gibi il olma
koşullarını gösteren ilçelerde ısrarla siyasal yollardan
baskılarını sürdürmektedirler. Ayrıca Kadirli ilçesinin ön
hazırlık ve inceleme yapılmadan Osmaniye’ye bağlanması
yoğun halk tepkisine neden olmuştur.
Bu nedenlerle aşağıdaki
sorularımın Başbakan tarafından yazılı
cevaplandırılmasını saygı ile arz ederim.
Erol
Çevikçe
Adana
Sorular :
1. Beldelerin ilçe, ilçelerin il olmasının
belli kural ve tariflere bağlanmasını ve onların yerine gelmesi
halinde gerekli hukukî düzenlemeye dayalı olarak siyasal karara ihtiyaç
kalmadan ilçe ve il olmalarını sağlayacak yasa
tasarısını öncelik ve ivedilikle görüşülmek üzere meclise
ne zaman getireceksiniz?
2. Yapılan bazı incelemelerde, yöre
halkının isteği doğrultusunda komisyonlarda Osmaniye’ye
bağlı olarak teklif edilen Erzin ve Andırın ilçelerinin
genel kurulda çıkarılmasına karşın, ilçe halkı
çoğunluğunun karşı olduğu bilindiği halde
Osmaniye’ye bağlanan Kadirli ilçesinin Adana veya Osmaniye’ye bağlı
olması konusunda referandum yapılması ve öngören yasal
düzenlemeye ivedilikle başvuracak mısınız,
vuracaksanız ne zaman?
T.C.
İçişleri
Bakanlığı
İller
İdaresi Genel Müdürlüğü
Sayı :
B050İLİ0060001.216/0-2-11039 20.12.1996
Konu : Yazılı soru önergesi
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
İlgi : a) T.B.M.M.
Başkanlığının 14.11.1996 tarih ve
A.01.0.GNS.0.10.00.02/7/1619-4127/11355
sayılı yazısı.
b) Başbakanlığın 21.11.1996 tarih
ve B.02.0.KKG/106-401-6/4570 sayılı yazısı.
c) Devlet Bakanlığının 28.11.1996
tarih ve B.02.0.0010/01187 sayılı yazısı.
Adana Milletvekili Erol Çevikçe’nin Sayın
Başbakanımıza tevcih ettiği yazılı soru önergesi
incelenmiştir.
1. Anayasamızın 126 ncı maddesi;
Türkiye’nin merkezî idare kuruluşu bakımından, coğrafya
durumuna, ekonomik şartlara ve kamu hizmetlerinin gereklerine göre,
illere; illerin de diğer kademeli bölümlere ayrılmasını
öngörmüştür.
Yine bu paralelde İl İdaresi Kanununda
Türkiye, merkezi idare kuruluşu bakımından coğrafya
durumuna, iktisadî şartlara ve kamu hizmetlerinin gereklerine göre illere,
illerin ilçelere, ilçelerin de bucaklara bölüneceği; il, ilçe
kurulmasının kanunla yapılacağı hüküm altına
alınmıştır.
İl ve ilçe kurulması coğrafya durumuna,
ekonomik şartlar ve kamu hizmetlerinin gerekleri gözönünde bulundurulmak
suretiyle TBMM’nin takdiriyle yapıldığından
Bakanlığımızda bu konuda herhangi bir kanun
tasarısı çalışması bulunmamaktadır.
2. Osmaniye’nin il olması çeşitli partilere
mensup milletvekilleri tarafından TBMM Başkanlığına
verilen kanun tekliflerinin birleştirilmesiyle TBMM’nin 24.10.1996 tarihli
oturumunda görüşülerek 4200 sayılı Kanunla kabul edilmiş ve
28 Ekim 1996 tarihli ve 22801 sayılı Resmî Gazetede yayımlanarak
yürürlüğe girmiştir. İl İdaresi Kanununda il, ilçe ve bucak
kurulması, kaldırılması, merkezlerinin belirlenmesi, bir
ilçenin başka bir il’e bağlanmasının kanun ile
yapılacağı öngörülmüştür. Osmaniye’ye bağlanan Kadirli
İlçesinin Adana veya Osmaniye’ye bağlı olması konusunda
referandum yapılması kanun konusu olduğundan bu hususta Bakanlığımızda
şimdilik herhangi bir çalışma yapılmamaktadır.
Arz ederim.
Dr.
Meral Akşener
İçişleri
Bakanı
3. –
İstanbul Milletvekili Halit Dumankaya’nın, Şehit Anaları
Vakfına ve Genç Demokratlar Vakfına ilişkin soruları ve
Devlet Bakanı Ahmet Cemil Tunç’un yazılı cevabı (7/1751,
1752)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Devlet
Bakanı Sayın Ahmet Cemil Tunç tarafından yazılı olarak
cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim.
10.12.1996
Halit
Dumankaya
İstanbul
Soru : 1. Şehit Anaları Vakfı’nın
kurucuları kimlerdir?
Soru : 2. Şehit Anaları Vakfı’nın
ana statüsü nedir, kuruculara ayrıcalık var mıdır? (Ana
statüsünün tüm maddelerini yazar mısınız?)
Soru : 3. Şehit Anaları Vakfı’nın
varlıkları, nakit, gayri menkulleri ne kadardır?
Soru : 4. Millî İstihbarat
Teşkilatının malı olan Sarıyer 49 pafta, 387 ada, 39
parsel sayılı gayrı menkulü hangi kanunun hangi maddesine göre
kaç lira bedelle, kaç seneliğine kiralanmıştır? Kiralanan
bu arsa ne için kullanılacaktır?
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Devlet
Bakanı Sayın Ahmet Cemil Tunç tarafından yazılı olarak
cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim.
10.12.1996
Halit
Dumankaya
İstanbul
Soru : 1. Genç Demokratlar Vakfı’nın
kurucuları kimlerdir?
Soru : 2. Varlığı nedir? Gayrı
menkulleri ve menkulleri var mıdır?
Soru : 3. Ana statüsü nedir, tüm maddelerini yazar
mısınız?
T.C.
Devlet
Bakanlığı
Sayı
: B.02.0.012-04-01/1302 24.12.1996
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
İlgi : T.B.M.M. Başkanlığının
13.12.1996 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/1751-4518/12676 ve
7/1752-4582/12677 sayılı yazınız.
İlgi yazınızla
Bakanlığımıza intikal ettirilen, İstanbul Milletvekili
Halit Dumankaya’nın yazılı soru önergelerine verilen cevaplar
ekte gönderilmiştir.
Bilgilerinizi ve gereğini arz ederim.
Ahmet
Cemil Tunç
Devlet
Bakanı
Zübeyde Hanım Şehit Analarını
Koruma Vakfı ile ilgili hususlar :
Soru : 1. Şehit Anaları Vakfı’nın
kurucuları kimlerdir?
Cevap : Tansu Çiller, Müşerref Hekimoğlu,
Hatice Ayseli Göksoy, Mesude Sevim Ertekin, Şebnem Kaptan, Yurdagül
Sadıklar, Sabiha Gökçen, Gülgen Dural, Hüsniye Aydın, Aydın
Baran, Türkan Tatlıcıoğlu, Tansu Arasıl, Nazmiye Nüket
Tuğcu, Ayşenur Cila, Zuhal Süzgün, Ayten Sümer, Nayla Morova, Aysel
Akoğlu, Mizyal Akımsal.
Soru : 2. Şehit Anaları Vakfı’nın
ana statüsü nedir, kuruculara ayrıcalık var mıdır?
Cevap : 2. Zübeyde Hanım Şehit
Analarını Koruma Vakfı’nın ana statüsü (senedi)
ilişikte sunulmuştur. (Ek.1/a)
Soru : 3. Şehit Anaları Vakfı’nın
varlıkları, nakit, gayri menkulleri ne kadardır?
Cevap : 3. Zübeyde Hanım
Şehit Analarını Koruma Vakfının, kuruluş
malvarlığı nakit 2 000 000
000 TL.’dır.
Vakfın, 1995 yılı gelir-gider durumu,
bilançosu ile 1996 yılı tahmini bütçesi ilişikte
sunulmuştur. (Ek : 1/b.1/c)
Ayrıca sözkonusu vakfın, Ağustos 1996
tarihinde bir adet gayrimenkul satın almasına izin verilmişse de
vakfa intikal edip etmediği bilinememektedir.
Soru : 4. Millî İstihbarat
Teşkilatının malı olan Sarıyer 49 pafta, 387 ada, 39
parsel sayılı gayrı menkulü hangi kanunun hangi maddesine göre
kaç lira bedelle, kaç seneliğine kiralanmıştır?
Kiralanan bu arsa ne için kullanılacaktır?
Cevap : 4. Zübeyde Hanım Şehit
Analarını Koruma Vakfınca mülkiyeti Maliye Hazinesine ait
İstanbul ili, Sarıyer ilçesi, İstinye mahallesinde bulunan 49
pafta, 387 ada, 39 parselde kayıtlı gayrimenkulün, vakfın
amaçları doğrultusunda sağlık tesisleri kurmak ve
işletmek amacıyla irtifak kullanım bedeli olarak ilk altı
yılı % 50 indirimli olmak üzere her yıl 805 650 000 TL. bunun
yanısıra gayrimenkulde kurulacak tesislerin işletilmesinden elde
edilecek yıllık hasılatın % 5’i gelir payı olarak
Maliye Hazinesine ödenmek, gelir payının da ilk 36 ayı % 50
indirimli olarak tahsil edilmek suretiyle vakıf lehine 49 yıl süreyle
irtifak hakkı tesisine izin talep edildiği,
Silahlı Kuvvetlerde ve Emniyet
Teşkilatında görev yaptığı sırada şehit olan
subay, astsubay, er, erbaş, emniyet mensubu ve kolluk kuvvetlerinde
görevli olan sivil kişiler ile, siyasî teröre maruz kalmış,
ancak kolluk kuvvetlerinin korunmasının mümkün
olmadığı yerlerde saldırı sonucu hayatını
yitirmiş olanların annelerinin korunmasını temin için
sosyal ve ekonomik destek sağlamak amacıyla sağlık amaçlı
tesisler, barınma evleri açmak, ve işletilmesini sağlamak
vakfın faaliyetleri arasında yer aldığından; 227
sayılı Kanun Hükmündeki Kararnamenin 5/a maddesi ile 903
sayılı kanunun 80/A ve 81 inci maddesi gereğince, Vakıflar
Genel Müdürlüğü Vakıflar Meclisi Başkanlığının
26.1.1995 gün, 107/142 sayılı kararı ile vakfın talebi
uygun görülmüştür.
Genç Demokratlar Vakfı ile ilgili hususlar :
Soru : 1. Genç Demokratlar Vakfı’nın
kurucuları kimlerdir?
Cevap : 1. Salih Demirtaş, Tolga Şakir Atik,
Taner Mustafaoğlu, Mehmet Necati Sümer, Faruk Kılıçarslan, Necat
Turgut, Hamza Öztürk Balaban, Meral Akşener, Ömer Faruk Gençkaya, Bilal
Erdemir, Osman Ataman.
Soru : 2. Varlığı nedir? Gayrı
menkulleri ve menkulleri var mıdır?
Cevap : 2. Vakfın kuruluş
malvarlığı nakit 250 000 000 TL.”dır. Gayrimenkulleri
bulunmamaktadır.
Soru : 3. Ana statüsü nedir, tüm maddelerini yazar
mısınız?
Cevap : 3. Genç Demokratlar Vakfının ana
statüsü ilişikte sunulmuştur. (Ek. 2)
Not :
Yazılı soruyla ilgili diğer bilgiler dosyasındadır.
Amerika Birleşik Devletleri Hava
Unsurlarıyla İngiltere Hava Unsurlarının
Katılımıyla,
Türkiye Tarafından Belirlenecek
İlke ve Kurallara Bağlı Olarak, Sadece Keşif ve
Gerektiğinde Önleme Uçuşlarıyla Sınırlı Hava
Harekâtında Bulunulmasına Dair Başbakanlık
Tezkeresine Verilen Oyların Sonucu :
Kabul edilmiştir.
Üye
Sayısı : 550
Kullanılan
Oy : 472
Kabul
Edenler : 253
Reddedenler : 217
Çekinserler : –
Mükerrer : 2
Geçersiz
Oylar : –
Oya
Katılmayanlar : 79
Açık
Üyelikler : 1
(Kabul Edenler)
ADANA
Cevdet Akçalı
Yakup Budak
Sıtkı Cengil
İ. Cevher Cevheri
M. Halit Dağlı
Veli Andaç Durak
İbrahim Ertan Yülek
ADIYAMAN
Mahmut Nedim Bilgiç
Ahmet Çelik
Ahmet Doğan
AFYON
Sait Açba
İsmet Attila
Osman Hazer
Nuri Yabuz
AĞRI
M. Sıddık Altay
Cemil Erhan
Celal Esin
M. Ziyattin Tokar
AKSARAY
Mehmet Altınsoy
Nevzat Köse
Murtaza Özkanlı
AMASYA
Ahmet İyimaya
Cemalettin Lafcı
ANKARA
İlhan Aküzüm
Saffet Arıkan Bedük
Ahmet Bilge
Hasan Hüseyin Ceylan
Ömer Ekinci
Ünal Erkan
Mehmet Gölhan
Ahmet Tekdal
Rıza Ulucak
Ersönmez Yarbay
ANTALYA
Hayri Doğan
ARDAHAN
Saffet Kaya
ARTVİN
Hasan Ekinci
AYDIN
Ali Rıza Gönül
Nahit Menteşe
Muhammet Polat
BALIKESİR
Abdülbaki Ataç
Ahmet Bilgiç
İsmail Özgün
İlyas Yılmazyıldız
BATMAN
Alaattin Sever Aydın
Musa Okçu
Faris Özdemir
BAYBURT
Suat Pamukçu
BİLECİK
Bahattin Şeker
BİNGÖL
Kazım Ataoğlu
Hüsamettin Korkutata
Mahmut Sönmez
BİTLİS
Zeki Ergezen
Abdulhaluk Mutlu
BOLU
Feti Görür
Necmi Hoşver
Mustafa Yünlüoğlu
BURDUR
Mustafa Çiloğlu
BURSA
Mehmet Altan Karapaşaoğlu
Cemal Külahlı
Ali Osman Sönmez
Turhan Tayan
Ertuğrul Yalçınbayır
ÇANAKKALE
Nevfel Şahin
ÇANKIRI
İsmail Coşar
Ahmet Uyanık
ÇORUM
Bekir Aksoy
Mehmet Aykaç
Zülfikar Gazi
Yasin Hatiboğlu
DENİZLİ
M. Kemal Aykurt
Mehmet Gözlükaya
Haluk Müftüler
Ramazan Yenidede
DİYARBAKIR
Abdülkadir Aksu
Ferit Bora
M. Salim Ensarioğlu
Sacit Günbey
Seyyit Haşim Haşimi
Ömer Vehbi Hatipoğlu
Yakup Hatipoğlu
EDİRNE
Evren Bulut
ELAZIĞ
Ömer Naimi Barım
Hasan Belhan
Ahmet Cemil Tunç
ERZİNCAN
Tevhit Karakaya
Naci Terzi
ERZURUM
Zeki Ertugay
Lütfü Esengün
Abdulilah Fırat
İsmail Köse
Ömer Özyılmaz
Aslan Polat
Şinasi Yavuz
ESKİŞEHİR
Demir Berberoğlu
Hanifi Demirkol
GAZİANTEP
Kahraman Emmioğlu
Mehmet Bedri İncetahtacı
GİRESUN
Turhan Alçelik
Ergun Özdemir
GÜMÜŞHANE
Lütfi Doğan
HAKKÂRİ
Mustafa Zeydan
HATAY
Abdulkadir Akgöl
Süleyman Metin Kalkan
Mehmet Sılay
Ali Uyar
IĞDIR
Şamil Ayrım
ISPARTA
Ömer Bilgin
A. Aykon Doğan
Mustafa Köylü
İÇEL
Fevzi Arıcı
Mehmet Emin Aydınbaş
Saffet Benli
Turhan Güven
Ayfer Yılmaz
İSTANBUL
Meral Akşener
Yıldırım Aktuna
Sedat Aloğlu
Tayyar Altıkulaç
Azmi Ateş
Mustafa Baş
Tansu Çiller
Gürcan Dağdaş
Süleyman Arif Emre
Hasan Tekin Enerem
Ekrem Erdem
Mehmet Fuat Fırat
Metin Işık
İsmail Kahraman
Hüseyin Kansu
Hayri Kozakçıoğlu
Göksal Küçükali
Ali Oğuz
Mehmet Ali Şahin
Osman Yumakoğulları
Bahattin Yücel
Bahri Zengin
Namık Kemal Zeybek
İZMİR
Hasan Denizkurdu
Işılay Saygın
Ufuk Söylemez
Sabri Tekir
İsmail Yılmaz
KAHRAMANMARAŞ
Hasan Dikici
Avni Doğan
Ahmet Dökülmez
Mustafa Kamalak
Mehmet Sağlam
KARABÜK
Hayrettin Dilekcan
KARAMAN
Abdullah Özbey
Zeki Ünal
KARS
Sabri Güner
Zeki Karabayır
KASTAMONU
Fethi Acar
Nurhan Tekinel
Haluk Yıldız
KAYSERİ
Memduh Büyükkılıç
Osman Çilsal
Ayvaz Gökdemir
Abdullah Gül
Nurettin Kaldırımcı
Salih Kapusuz
KIRIKKALE
Kemal Albayrak
Hacı Filiz
Mikail Korkmaz
KIRKLARELİ
A. Sezal Özbek
KIRŞEHİR
Ömer Demir
Cafer Güneş
KİLİS
Mustafa Kemal Ateş
Doğan Güreş
KOCAELİ
Necati Çelik
İsmail Kalkandelen
Şevket Kazan
Osman Pepe
KONYA
Hüseyin Arı
Veysel Candan
Remzi Çetin
Necati Çetinkaya
Necmettin Erbakan
Abdullah Gencer
Ali Günaydın
Teoman Rıza Güneri
Hasan Hüseyin Öz
Lütfi Yalman
Mehmet Ali Yavuz
KÜTAHYA
Ahmet Derin
İsmail Karakuyu
Mehmet Korkmaz
Metin Perli
MALATYA
Oğuzhan Asiltürk
Yaşar Canbay
Fikret Karabekmez
MANİSA
Rıza Akçalı
Bülent Arınç
MARDİN
Fehim Adak
Muzaffer Arıkan
Hüseyin Yıldız
MUĞLA
İrfettin Akar
Mustafa Dedeoğlu
Enis Yalım Erez
MUŞ
Necmettin Dede
Nedim İlci
Erkan Kemaloğlu
Sabahattin Yıldız
NEVŞEHİR
Mehmet Elkatmış
Esat Kıratlıoğlu
NİĞDE
Doğan Baran
Mehmet Salih Katırcıoğlu
Ergun Özkan
ORDU
Hüseyin Olgun Akın
Mustafa Hasan Öz
RİZE
Şevki Yılmaz
SAKARYA
Nezir Aydın
Cevat Ayhan
Nevzat Ercan
Ertuğrul Eryılmaz
SAMSUN
Ahmet Demircan
Nafiz Kurt
Latif Öztek
Musa Uzunkaya
SİİRT
Ahmet Nurettin Aydın
Mehmet Emin Aydın
SİNOP
Kadir Bozkurt
SIVAS
Musa Demirci
Tahsin Irmak
Temel Karamollaoğlu
Abdüllatif Şener
ŞANLIURFA
Necmettin Cevheri
İbrahim Halil Çelik
Zülfikar İzol
Ahmet Karavar
Abdülkadir Öncel
M. Fevzi Şıhanlıoğlu
ŞIRNAK
Bayar Ökten
Mehmet Tatar
TEKİRDAĞ
Nihan İlgün
TOKAT
Abdullah Arslan
Ali Şevki Erek
Ahmet Fevzi İnceöz
Bekir Sobacı
TARABZON
Yusuf Bahadır
Kemalettin Göktaş
Şeref Malkoç
İsmail İlhan Sungur
UŞAK
Hasan Karakaya
VAN
Maliki Ejder Arvas
Fethullah Erbaş
Şaban Şevli
Mahmut Yılbaş
YALOVA
Cevdet Aydın
YOZGAT
Kazım Arslan
Yusuf Bacanlı
Abdullah Örnek
ZONGULDAK
Ömer Barutçu
ADANA
Uğur Aksöz
İbrahim Yavuz Bildik
Mehmet Büyükyılmaz
Erol Çevikçe
Tuncay Karaytuğ
Mustafa Küpeli
Arif Sezer
ADIYAMAN
Mahmut Bozkurt
Celal Topkan
(Reddedenler)
AFYON
H. İbrahim Özsoy
AĞRI
Yaşar Eryılmaz
AKSARAY
Sadi Somuncuoğlu
AMASYA
Aslan Ali Hatipoğlu
Haydar Oymak
ANKARA
Nejat Arseven
Yılmaz Ateş
Gökhan Çapoğlu
Cemil Çiçek
Ali Dinçer
Mehmet Ekici
Eşref Erdem
Agah Oktay Güner
Halis Uluç Gürkan
İrfan Köksalan
M. Seyfi Oktay
Mehmet Sağdıç
Önder Sav
Yücel Seçkiner
İlker Tuncay
Aydın Tümen
Hikmet Uluğbay
ANTALYA
Deniz Baykal
İbrahim Gürdal
Bekir Kumbul
Sami Küçükbaşkan
Yusuf Öztop
Metin Şahin
ARDAHAN
İsmet Atalay
ARTVİN
Metin Arifağaoğlu
AYDIN
Cengiz Altınkaya
M. Fatih Atay
Sema Pişkinsüt
Yüksel Yalova
BALIKESİR
Safa Giray
Tamer Kanber
Mustafa Güven Karahan
İ. Önder Kırlı
Hüsnü Sıvalıoğlu
BARTIN
Zeki Çakan
Cafer Tufan Yazıcıoğlu
BAYBURT
Ülkü Güney
BİTLİS
Edip Safder Gaydalı
BOLU
Avni Akyol
Abbas İnceayan
Mustafa Karslıoğlu
BURDUR
Yusuf Ekinci
Kazım Üstüner
BURSA
Yüksel Aksu
Ali Rahmi Beyreli
İlhan Kesici
Hayati Korkmaz
Yahya Şimşek
ÇANAKKALE
Hikmet Aydın
Ahmet Küçük
ÇORUM
Hasan Çağlayan
Ali Haydar Şahin
DENİZLİ
Hilmi Develi
Adnan Keskin
Hasan Korkmazcan
DİYARBAKIR
Muzaffer Arslan
EDİRNE
Mustafa İlimen
Erdal Kesebir
ERZİNCAN
Mustafa Yıldız
ERZURUM
Necati Güllülü
ESKİŞEHİR
Necati Albay
Mustafa Balcılar
İbrahim Yaşar Dedelek
Mahmut Erdir
GAZİANTEP
Hikmet Çetin
Ünal Yaşar
Mustafa Yılmaz
GİRESUN
Burhan Kara
Rasim Zaimoğlu
GÜMÜŞHANE
Mahmut Oltan Sungurlu
HAKKÂRİ
Naim Geylani
HATAY
Ali Günay
Nihat Matkap
Levent Mıstıkoğlu
Atilla Sav
Hüseyin Yayla
IĞDIR
Adil Aşırım
ISPARTA
Erkan Mumcu
İÇEL
Oya Araslı
Halil Cin
Ali Er
Abdülbaki Gökçel
D. Fikri Sağlar
Mustafa İstemihan Talay
Rüştü Kazım Yücelen
İSTANBUL
Bülent Akarcalı
Ziya Aktaş
Ahat Andican
Refik Aras
Mehmet Aydın
Ali Coşkun
Nami Çağan
H. Hüsnü Doğan
Halit Dumankaya
Bülent Ecevit
Algan Hacaloğlu
Ercan Karakaş
M. Cavit Kavak
Ahmet Güryüz Ketenci
Osman Kılıç
Mehmet Tahir Köse
Emin Kul
Altan Öymen
Korkut Özal
Ali Talip Özdemir
H. Hüsamettin Özkan
Yusuf Pamuk
Mehmet Cevdet Selvi
Mehmet Sevigen
Ahmet Tan
Bülent Tanla
Erdoğan Toprak
Ali Topuz
Şadan Tuzcu
İZMİR
Ali Rıza Bodur
İ. Kaya Erdem
Şükrü Sina Gürel
Aydın Güven Gürkan
Birgen Keleş
Atilla Mutman
Metin Öney
Ahmet Piriştina
Rüşdü Saracoglu
Rıfat Serdaroğlu
Süha Tanık
Zerrin Yeniceli
KAHRAMANMARAŞ
Esat Bütün
Ali Doğan
KARABÜK
Şinasi Altıner
Erol Karan
KARAMAN
Fikret Ünlü
KARS
Y. Selahattin Beyribey
Çetin Bilgir
KASTAMONU
Murat Başesgioğlu
Hadi Dilekçi
KAYSERİ
İsmail Cem
Recep Kırış
KIRIKKALE
Recep Mızrak
KIRKLARELİ
İrfan Gürpınar
Cemal Özbilen
Necdet Tekin
KOCAELİ
Halil Çalık
Onur Kumbaracıbaşı
Hayrettin Uzun
Bekir Yurdagül
KONYA
Ahmet Alkan
Abdullah Turan Bilge
Nezir Büyükcengiz
Mehmet Keçeciler
KÜTAHYA
Emin Karaa
MALATYA
Miraç Akdoğan
Metin Emiroğlu
Ayhan Fırat
MANİSA
Abdullah Akarsa
Tevfik Diker
Hasan Gülay
Sümer Oral
Cihan Yazar
MARDİN
Süleyman Çelebi
Ömer Ertaş
MUĞLA
Zeki Çakıroğlu
Fikret Uzunhasan
NEVŞEHİR
Abdülkadir Baş
NİĞDE
Akın Gönen
ORDU
İhsan Çabuk
Mustafa Bahri Kibar
Müjdat Koç
Refaiddin Şahin
Şükrü Yürür
RİZE
Avni Kabaoğlu
Ahmet Kabil
Ahmet Mesut Yılmaz
SAKARYA
Teoman Akgür
Ahmet Neidim
Ersin Taranoğlu
SAMSUN
Cemal Alişan
İrfan Demiralp
Ayhan Gürel
Yalçın Gürtan
Biltekin Özdemir
SİİRT
Nizamettin Sevgili
SİNOP
Yaşar Topçu
SIVAS
Mahmut Işık
Nevzat Yanmaz
ŞANLIURFA
Seyit Eyyüpoğlu
Eyyüp Cenap Gülpınar
TEKİRDAĞ
Fevzi Aytekin
Bayram Fırat Dayanıklı
TOKAT
Metin Gürdere
Şahin Ulusoy
TRABZON
Eyüp Aşık
Ali Kemal Başaran
İbrahim Çebi
Hikmet Sami Türk
TUNCELİ
Orhan Veli Yıldırım
UŞAK
Mehmet Yaşar Ünal
VAN
Şerif Bedirhanoğlu
YALOVA
Yaşar Okuyan
YOZGAT
Lütfullah Kayalar
İsmail Durak Ünlü
ZONGULDAK
Veysel Atasoy
Tahsin Boray Baycık
Hasan Gemici
BİLECİK
Bahattin Şeker (Kabul)
(Mükerrer Oylar)
KAYSERİ
Abdullah Gül (Kabul)
ADANA
İmren Aykut
M. Ali Bilici
Orhan Kavuncu
(Oya Katılamayanlar)
AFYON
Yaman Törüner
Kubiliy Uygun
ANKARA
Şaban Karataş
ANTALYA
Osman Berberoğlu
Arif Ahmet Denizolgun
Emre Gönensay
ARTVİN
Süleyman Hatinoğlu
AYDIN
İsmet Sezgin
BARTIN
Köksal Toptan
BATMAN
Ataullah Hamidi
BİLECİK
Şerif Çim
BİTLİS
Kamran İnan
BURSA
Abdülkadir Cenkçiler
Cavit Çağlar
Feridun Pehlivan
İbrahim Yazıcı
ÇANAKKALE
Mustafa Cumhur Ersümer
A. Hamdi Üçpınarlar
ÇANKIRI
Mete Bülgün
DİYARBAKIR
Sebgetullah Seydaoğlu
Salih Sümer
EDİRNE
Ümran Akkan
ELAZIĞ
Mehmet Ağar
Cihan Paçacı
ERZİNCAN
Mustafa Kul
GAZİANTEP
Nurettin Aktaş
Mehmet Batallı
Ali Ilıksoy
Mustafa R. Taşar
GİRESUN
Yavuz Köymen
HATAY
Fuat Çay
ISPARTA
Halil Yıldız
İSTANBUL
Mukadder Başeğmez
Cefi Jozef Kamhi
Yılmaz Karakoyunlu
Aydın Menderes
Necdet Menzir
Mehmet Moğultay
Yusuf Namoğlu
Güneş Taner
Zekeriya Temizel
İZMİR
Veli Aksoy
Turhan Arınç
Işın Çelebi
Sabri Ergül
Gencay Gürün
Mehmet Köstepen
Hakan Tartan
KAHRAMANMARAŞ
Ali Şahin
KAYSERİ
İbrahim Yılmaz
KOCAELİ
Bülent Atasayan
KONYA
Mustafa Ünaldı
KÜTAHYA
Mustafa Kalemli (Bşk.)
MALATYA
M. Recai Kutan (B.)
MANİSA
Ayseli Göksoy
Ekrem Pakdemirli
Yahya Uslu
Erdoğan Yetenç
MARDİN
Mahmut Duyan
MUĞLA
Lale Aytaman
ORDU
Nabi Poyraz
SAMSUN
Murat Karayalçın
Adem Yıldız
SİNOP
Metin Bostancıoğlu
SIVAS
Muhsin Yazıcıoğlu
ŞANLIURFA
Sedat Edip Bucak
ŞIRNAK
Mehmet Salih Yıldırım
TEKİRDAĞ
Hasan Peker
Enis Sülün
TOKAT
Hanefi Çelik
TUNCELİ
Kamer Genç (Bşk. V.)
UŞAK
Yıldırım Aktürk
VAN
Mustafa Bayram
YOZGAT
İlyas Arslan
ZONGULDAK
Necmettin Aydın
Osman Mümtaz Soysal
(Açık Üyelik)
KIRŞEHİR 1
TUTANAĞIN
SONU