DÖNEM : 20 CİLT : 18 YASAMA YILI : 1
T. B. M. M.
TUTANAK DERGİSİ
42 nci Birleşim
7 . 1 . 1997 Salı
İ Ç İ N D E K
İ L E R
I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. – GELEN KÂĞITLAR
III. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI
A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1. – Kültür Bakanı İsmail Kahraman’ın, İstiklal
Marşımızın Yazarı Mehmet Akif Ersoy’un ölümünün 60
ıncı yıldönümü münasebetiyle gündemdışı
açıklaması ve CHP Aydın Milletvekili Fatih Atay, DSP Kütahya
Milletvekili Emin Karaa, ANAP Ankara Milletvekili Agâh Oktay Güner, DYP
İstanbul Milletvekili Tayyar Altıkulaç ve RP Kahramanmaraş
Milletvekili Avni Doğan’ın grupları adına
konuşmaları
2. – Kocaeli Milletvekili Bekir Yurdagül’ün, Hükümetin, kamu
çalışanları ve emeklilere 1997 yılı ilk altı
ayı için öngördüğü maaş artışlarına ilişkin
gündemdışı konuşması ve Maliye Bakanı Abdüllatif
Şener’in cevabı
3. – Diyarbakır Milletvekili Sebgetullah Seydaoğlu’nun,
Diyarbakır ve çevresinde yaşanan olaylara ilişkin
gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı Lütfü
Esengün’ün cevabı
4. – Kayseri Milletvekili Memduh Büyükkılıç’ın,
ilköğretim müfettişlerinin sorunlarına ilişkin
gündemdışı konuşması ve Kültür Bakanı İsmail
Kahraman’ın cevabı
B) TEZKERELER VE ÖNERGELER
1. – Fransa’ya gidecek olan Devlet Bakanı Nafiz Kurt’a, dönüşüne
kadar, Ulaştırma Bakanı Ömer Barutçu’nun vekâlet etmesinin uygun
görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi
(3/633)
2. – İran’a gidecek olan Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı
Mehmet Recai Kutan’a, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Fehim
Adak’ın vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin
Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/634)
3. – İngiltere’ye gidecek olan Devlet Bakanı H. Ufuk
Söylemez’e, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Ayfer Yılmaz’ın
vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin
Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/635)
4. – İl İdaresi Kanunun Bazı Maddelerinin
Değiştirilmesi ve Bu Kanuna Bazı Maddeler Eklenmesi
Hakkında Kanun Tasarısının geri gönderilmesine ilişkin
Başbakanlık tezkeresi (3/636)
5. – Erzincan Milletvekili Mustafa Kul’un, Erzincan, Tunceli, Kars,
Ağrı, Van, Muş, Hakkâri, Bitlis, Siirt, Mardin, Sıvas,
Adıyaman, Diyarbakır, Batman, Şırnak ve Bingöl
İllerinde Terör nedeniyle Boşaltılan Köylerden Başka
Yerlere Gönderilen Yurttaşlara Yardım Yapılması
Hakkında Kanun Teklifinin (2/340) doğrudan gündeme alınmasına
ilişkin önergesi (4/123)
6. – Gümüşhane Milletvekili Mahmut Oltan Sungurlu’nun,
Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Hakkında 41
Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü
Hakkında 2809 Sayılı Kanuna Ek ve Geçici Maddeler Eklenmesi ve
78 ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi (2/5) doğrudan
gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/124)
IV. – ÖNERİLER
A) DANIŞMA KURULU ÖNERİSİ
1. – İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunun 3.12.1996
tarihli ve 2 sayılı Raporunun gündeme alınarak Genel Kurulun
bilgisine sunulmasına ilişkin Danışma Kurulu Önerisi
V. – KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
1. – İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunun,
Diyarbakır Cezaevinde meydana gelen olaylarla ilgili çalışmalar
ve yerinde incelemeler yaparak hazırladığı raporu (3/637)
VI. – SORULAR VE CEVAPLAR
A) SÖZLÜ SORULAR VE CEVAPLARI
1. – Ordu Milletvekili Hüseyin Olgun Akın’ın, Ordu İl
Kültür Merkezi ihalesine ve kütüphane hizmet binalarına ilişkin sorusu
ve Kültür Bakanı İsmail Kahraman’ın cevabı (6/118)
2. – Kütühya Milletvekili İsmail Karakuyu’nun, basında
çıkan bir habere ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/119)
3. – Çankırı Milletvekili Ahmet Uyanık’ın,
Engin Civan’ın mahkûmiyet cezasına ilişkin Adalet
Bakanından sözlü soru önergesi (6/120)
4. – Ağrı Milletvekili M. Sıddık Altay’ın,
Ağrı’da bir kayak tesisinin yapılıp
yapılmayacağına ilişkin Devlet Bakanından sözlü soru
önergesi (6/121)
5. – Ağrı Milletvekili M. Sıddık Altay’ın,
Ağrı İlinin bazı ilçelerine kapalı spor salonu
yapılıp, yapılmayacağına ilişkin Devlet
Bakanından sözlü soru önergesi (6/122)
6. – Ağrı Milletvekili M. Sıddık Altay’ın,
Ağrı’da bir stadyum yapılıp yapılmayacağına
ilişkin Devlet Bakanından sözlü soru önergesi (6/123)
7. – İstanbul Milletvekili Bahattin Yücel’in, T.C. Merkez
Bankası Meclisi üyelerinin yenileneceği iddiasına ilişkin
Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Lütfü Esengün’ün cevabı
(6/124)
8. – Ağrı Milletvekili M. Sıddık Altay’ın,
Ağrı İlinin köy yollarının yapımına
ilişkin Devlet Bakanından sözlü soru önergesi (6/125)
9. – Ağrı Milletvekili M. Sıddık Altay’ın,
Ağrı İlinin köylerindeki kapalı okulların
açılmasına ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru
önergesi (6/126)
10. – Ağrı Milletvekili M. Sıddık Altay’ın,
Ağrı’daki yoksul vatandaşlarımızın çeşitli
fonlardan sağlanan yardım miktarının
artırılmasına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi
(6/127)
11. – İstanbul Milletvekili Meral Akşener’in, Ereğli
Demir ve Çelik Fabrikaları A.Ş.’nin özelleştirilmesi ile ilgili
ihalenin iptaline ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/131)
12. – Şanlıurfa Milletvekili Zülfükar İzol’un,
çiftçilerimize yapılacak yardımlara ilişkin Tarım ve
Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/132)
13. – Şanlıurfa Milletvekili Zülfükar İzol’un,
Şanlıurfa’da Tedaş’ın bazı hizmetlerindeki
yetersizliğe ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından sözlü
soru önergesi (6/133)
14. – Sinop Milletvekili Kadir Bozkurt’un, Sinop Boyabat SSKHastanesinin
ne zaman faaliyete geçeceğine ilişkin Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanından sözlü soru önergesi (6/135)
15. – Sinop Milletvekili Kadir Bozkurt’un, Sinop’ta nükleer santral
kurulması ile ilgili bir projenin olup olmadığına
ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi
(6/136)
16. – Konya Milletvekili Nezir Büyükcengiz’in, Tümosan Motor
Fabrikasının özelleştirme kapsamında bulunup
bulunmadığına ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından
sözlü soru önergesi (6/139)
17. – Şanlıurfa Milletvekili Abdülkadir Öncel’in, kamu
bankalarınca yapılan reklam harcamalarına ilişkin
Başbakandan sözlü soru önergesi (6/141)
18. – Ağrı Milletvekili M. Sıddık Altay’ın,
Ağrı’nın Hamur İlçesine Endüstri Meslek Lisesi
açılmasının düşünülüp düşünülmediğine
ilişkin Millî Eğitim Bakanından sorusu ve Kültür Bakanı
İsmail Kahraman’ın cevabı (6/144)
19. – Ağrı Milletvekili M. Sıddık Altay’ın,
doğu ve güneydoğu illerinden üniversitede okuyan öğrenciler için
öğrenim kredisi miktarının artırılıp
artırılmayacağına ilişkin Millî Eğitim
Bakanından sorusu ve Kültür Bakanı İsmail Kahraman’ın
cevabı (6/146)
20. – Ağrı Milletvekili M. Sıddık Altay’ın,
hayvancılıkla uğraşan çiftçilere ne gibi ek destekler
sağlanacağına ilişkin Başbakan’dan sorusu ve Devlet
Bakanı Lütfü Esengün’ün cevabı (6/147)
21. – Ağrı Milletvekili M. Sıddık Altay’ın,
Ağrı’nın ilçelerine vakıf yurtları
açılmasının planlanıp planlanmadığına
ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/148)
22. – Van Milletvekili Fethullah Erbaş’ın, Emlakbank
hesaplarının yabancı bir şirkete inceletildiği
iddialarına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/149)
23. – Muğla Milletvekili Zeki Çakıroğlu’nun çiftçilere
tarım girdilerinde uygulanan sübvansiyon nedeniyle yapılması
gereken ödemelere ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından
sözlü soru önergesi (6/184)
24. – Ağrı Milletvekili M. Sıddık Altay’ın,
Boğaz Köprüsüne bariyer veya koruyucu bir sistemin yapılmasına
ilişkin Başbakan’dan sorusu ve Devlet Bakanı Lütfü Esengün’ün
cevabı (6/185)
25. – Ağrı Milletvekili M. Sıddık Altay’ın,
Ağrı Havaalanına ilişkin Ulaştırma
Bakanından sözlü soru önergesi (6/186)
26. – Şanlıurfa Milletvekili Zülfükar İzol’un, Harran
Üniversitesinin kadro ihtiyacına ilişkin Başbakandan sözlü soru
önergesi (6/187)
27. – Manisa Milletvekili Hasan Gülay’ın, tütün üreticilerine olan
borçlarını ödemeyen tüccarlara karşı alınacak
tedbirlere ilişkin Devlet Bakanından sözlü soru önergesi (6/188)
28. – Şanlıurfa Milletvekili Zülfükar İzol’un, hayvansal
ürünlerin ithalatının
durdurulması ile hayvancılık kredisi alan üreticilere
ödemenin ne zaman yapılacağına ilişkin Tarım ve
Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/189)
29. – Manisa Milletvekili Tevfik Diker’in, Yeni Demokrasi Partisi eski
Genel Başkanı Cem Boyner’in günlük bir gazetede yayımlanan
konuşmasına ilişkin İçişleri Bakanından sözlü
soru önergesi (6/190)
30. – Ordu Milletvekili Hüseyin Olgun Akın’ın, Ordu-Kurulkaya
ve Çambaşı barajlarına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar
Bakanından sözlü soru önergesi (6/192)
31. – Ordu Milletvekili Hüseyin Olgun Akın’ın,
Ordu-Mesudiye-Topçam Barajına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar
Bakanından sözlü soru önergesi (6/193)
32. – Ordu Milletvekili Hüseyin Olgun Akın’ın, Ordu Denizcilik
Meslek Yüksekokulunun kapanış nedenine ilişkin Millî Eğitim
Bakanından sorusu ve Kültür Bakanı İsmail Kahraman’ın
cevabı (6/194)
33. – Ordu Milletvekili Hüseyin Olgun Akın’ın, Halk
Bankası Genel Müdürlüğü tarafından verilen kredilere
ilişkin Devlet Bakanından sözlü soru önergesi (6/195)
34. – Muğla Milletvekili Zeki Çakıroğlu’nun, Sosyal
Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumuna bağlı olarak çalışan
kamu görevlilerinin fazla çalışma ücretlerine ilişkin
Başbakan’dan sorusu ve Devlet Bakanı Lütfü Esengün’ün cevabı
(6/196)
35. – Kütahya Milletvekili İsmail Karakuyu’nun, Bodrum’da
yaptırdığı iddia edilen villaya ilişkin
Başbakandan sözlü soru önergesi (6/197)
36. – Ankara Milletvekili Ersönmez Yarbay’ın, günlük bir gazetede
yayımlanan “Atatürk Havalimanında Filistinli Operasyonu”
başlıklı haberde yer alan iddialara ilişkin
İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/199)
37. – Şanlıurfa Milletvekili Abdülkadir Öncel’in, Kur’an Kursu
Hocası sınavını kazananların atamalarına
ilişkin Devlet Bakanından sözlü soru önergesi (6/200)
38. – Ağrı Milletvekili M. Sıddık Altay’ın,
Ağrı’nın Hamur İlçesinin spor kompleksi ve kapalı spor
salonu ihtiyacına ilişkin Devlet Bakanından sözlü soru önergesi
(6/1202)
39. – Ağrı Milletvekili M. Sıddık Altay’ın,
Ağrı’ya bir atletizm pisti yapılmasına ilişkin Devlet
Bakanından sözlü soru önergesi (6/1203)
40. – Ağrı Milletvekili M. Sıddık Altay’ın,
Taşlıcay İlçesinde kapalı bulunan okullara ilişkin Millî Eğitim
Bakanından sorusu ve Kültür Bakanı İsmail Kahraman’ın
cevabı (6/204)
B) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1. – Gaziantep Milletvekili Mustafa R. Taşar’ın, Toprak
Mahsulleri Ofisinin kaldırılıp
kaldırılmayacağına ilişkin Başbakandan sorusu ve
Tarım ve Köyişleri Bakanı Musa Demirci’nin yazılı
cevabı (7/1592)
2. – Aydın Milletvekili Fatih Atay’ın, hac kotlarına
ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Nevzat Ercan’ın
yazılı cevabı (7/1606)
3. – Burdur Milletvekili Yusuf Ekinci’nin, Adem Tolunay Fen Lisesi’ne
ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Mehmet Sağlam’ın
yazılı cevabı (7/1645)
4. – Burdur Milletvekili Yusuf Ekinci’nin, Bakanlık Talim ve
Terbiye Kurulu Başkan ve üyelerinin ziyaret ettikleri bir vakfa
ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Mehmet Sağlam’ın
yazılı cevabı (7/1646)
5. – Burdur Milletvekili Yusuf Ekinci’nin, Bakanlık merkez ve
taşra birimlerinde Bakanlık yetkililerinin kurucusu olduğu
vakıf olup olmadığına ilişkin sorusu ve Millî
Eğitim Bakanı Mehmet Sağlam’ın yazılı cevabı
(7/1647)
6. – Samsun Milletvekili İrfan Demiralp’in, Samsun-Asarcık
İlçesinde Jandarma İdari çavuşu olarak göre yapan kişiye
ilişkin Başbakandan sorusu ve İçişleri Bakanı Meral
Akşener’in yazılı cevabı (7/1657)
7. – Adıyaman Milletvekili Celal Topkan’ın, buğdaya
uygulanan gümrük fon miktarına ilişkin Başbakandan sorusu ve
Tarım ve Köyişleri Bakanı Musa Demirci’nin yazılı
cevabı (7/1662)
8. – Artvin Milletvekili Süleyman Hatinoğlu’nun, hidroelektrik
santrallere ilişkin Başbakandan sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar
Bakanı M. Recai Kutan’ın yazılı cevabı (7/1670)
9. – Yozgat Millevtekili Kâzım Arslan’ın, Yozgat SSK
Hastanesinin yapımına ilişkin sorusu ve Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanı Necati Çelik’in yazılı cevabı
(7/1674)
10. – İzmir Milletvekili Hakan Tartan’ın, dinlendiği
iddia edilen telefonlara ilişkin Başbakandan sorusu ve
Ulaştırma Bakanı Ömer Barutçu’nun yazılı cevabı
(7/1681)
11. – İzmir Milletvekili Hakan Tartan’ın, SSK’ya alınacak
personel sınavına ilişkin Başbakandan sorusu ve
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Necati Çelik’in
yazılı cevabı (7/1682)
12. – Ordu Milletvekili Müjdat Koç’un, Fiskobirlik’in üreticilere olan
borucuna ilişkin Başbakandan sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı
Yalım Erez’in yazılı cevabı (7/1683)
13. – Yozgat Milletvekili İsmail Durak Ünlü’nün, bölücülük ve araba
kaçakçılığından yargılanan Mülki idare Amirlerinin
olup olmadığına ilişkin sorusu ve İçişleri
Bakanı Meral Akşener’in yazılı cevabı (7/1696)
14. – Hatay Milletvekili Fuat Çay’ın, Olağanüstü Hal
Koordinasyon Kurulunun öğretmen tayinlerindeki etkisine ilişkin
sorusu Millî Eğitim Bakanı Mehmet Sağlam’ın
yazılı cevabı (7/1698)
15. – İstanbul Milletvekili Ercan Karakaş’ın,
SSK’nın personel alımı için açılan sınava ilişkin
sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Necati Çelik’in
yazılı cevabı (7/1703)
16. – İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı’nın, Konya
Valisinin bazı beyanlarına ilişkin sorusu ve İçişleri
Bakanı Meral Akşener’in yazılı cevabı (7/1705)
17. – Kocaeli Milletvekili Halil Çalık’ın, öğretmen
evlerinin satılıp satılmayacağına ilişkin sorusu
ve Millî Eğitim Bakanı Mehmet Sağlam’ın yazılı
cevabı (7/1711)
18. – Kocaeli Milletvekili Halil Çalık’ın, öğretmen
adaylarının niteliklerine ilişkin sorusu ve Millî Eğitim
Bakanı Mehmet Sağlam’ın yazılı cevabı (7/1712)
19. – İzmir Milletvekili Hakan Tartan’ın, görevlerine son
verilen koruculara ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Meral
Akşener’in yazılı cevabı (7/1714)
20. – Niğde Milletvekili Akın Gönen’in, bazı kamu
kuruluşlarının korunmaya muhtaç çocukların istihdamıyla
ilgili yükümlükülerini yerine getirmedikleri iddiasına ilişkin
Başbakandan sorusu ve Orman Bakanı Halit Dağlı’nın
yazılı cevabı (7/1717)
21. – İzmir Milletvekili Sabri Ergül’ün, OHAL Bölgesi ve mücavir
illerde güvenlik nedeniyle öğretim yapılmayan okullara ilişkin
sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Mehmet Sağlam’ın
yazılı cevabı (7/1721)
22. – İzmir Milletvekili Sabri Ergül’ün, Diyarbakır E tipi
cezaevinde meydana gelen ve bazı tutukların ölümüyle sonuçlanan olaya
ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Meral Akşener’in
yazılı cevabı (7/1723)
23. – İzmir Milletvekili Sabri Ergül’ün, Kur’an kursları ve
ibadet yerleri ile din görevlilerine ilişkin Başbakandan sorusu ve
Devlet Bakanı Nevzat Ercan’ın yazılı cevabı (7/1728)
24. – Aydın Milletvekili Yüksel Yalova’nın, maç
yayınlarında uygulanan havuz sistemine ilişkin sorusu ve Devlet
Bakanı Bahattin Şeker’in yazılı cevabı (7/1737)
25. – Aydın Milletvekili Yüksel Yalova’nın, Yıldız
Sarayı Dış Karakol Binasına Kültür Bakanlığı
tarafından mahkeme kararına rağmen el konulduğu
iddialarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Kültür Bakanı
İsmail Kahraman’ın yazılı cevabı (7/1738)
26. – Konya Milletvekili Nezir Büyükcengiz’in, belediyelere yapılan
yardım miktarına ilişkin sorusu ve Çevre Bakanı M. Ziyattin
Tokar’ın yazılı cevabı (7/1741)
27. – Adana Millevtekili Orhan Kavuncu’nun, İstanbul-Eminönü
İsa Yusuf Alptekin parkıyla ilgili gönderdiği bir yazıya
ilişkin sorusu ve Dışişleri Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Tansu Çiller’in yazılı cevabı (7/1743)
28. – İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı’nın,
sigortasız çalışan çocuk işçilere ilişkin sorusu ve
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Necati Çelik’in
yazılı cevabı (7/1758)
29. – Bursa Millevtekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın,
zorunlu göçle gelen soydaşların Bulgaristan’da geçen
çalışma sürelerine ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanı Necati Çelik’in yazılı cevabı (7/1774)
I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 15.00’te açılarak iki oturum yaptı.
Yozgat Milletvekili Kâzım Arslan’ın 6/371,
Ankara Millevtekili Ersönmez Yarbay’ın 6/385,
Esas numaralı sözlü sorularını geri aldıklarına
ilişkin önergeleri okundu; sorularının geri verildiği
açıklandı.
Tunceli Milletvekili Orhan Veli Yıldırım ve 21
arkadaşının, gümrüklerde meydana gelen karapara aklama
olaylarının araştırılarak alınması gereken
tedbirlerin belirlenmesine ilişkin (10/139) önergesi, Genel Kurulun
bilgisine sunuldu; önergenin gündemde yerini alacağı ve
öngörüşmelerinin sırasında yapılacağı
açıklandı.
Bazı milletvekillerinin izinli sayılmalarına,
Hastalığı nedeniyle bu yasama yılında
aralıksız olarak iki ay izin alan Ordu Milletvekili Nabi Poyraz’a ve
Şanlıurfa Milletvekili Sedat Edip Bucak’a, ödenek ve
yolluklarının verilebilmesine,
İlişkin Başkanlık tezkereleri kabul edildi.
Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler” kısmının :
1 inci sırasında bulunan, (1/215), (S. Sayısı : 23)
Kanun Hükmünde Kararnameye ilişkin kanun tasarısı, komisyon
yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi;
9 uncu sırasında bulunan, Tüketicinin Korunması
Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanunun (1/496, 3/444) (S. Sayısı : 133)
görüşmelerine devam edilerek, 1 inci maddesi kabul edildi; 2 nci maddesi
üzerinde bir süre görüşüldü.
İstanbul Milletvekili Altan Öymen, Sanayi ve Ticaret Bakanı E.
Yalım Erez’in, konuşmasında kendisine sataşması
nedeniyle bir konuşma yaptı.
Denetim Konularını görüşmek için, alınan karar
gereğince, 7 Ocak 1997 Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere
birleşime 19.02’de son verildi.
Yasin
Hatiboğlu
Başkanvekili
Ali Günaydın Kâzım
Üstüner
Konya Burdur
Kâtip
Üye Kâtip
Üye
II.– GELEN
KAĞITLAR
3 . 1 . 1997
CUMA
Tasarılar
1.– Ekonomik İşbirliği Teşkilatı (ECO) Transit
Ticaret Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı (1/559) (Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve
Teknoloji ve Dışişleri komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi : 26.12.1996)
2.– Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Türkmenistan Hükümeti Arasında
Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme
Anlaşması ve Eki Protokolün Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/560) (Plan ve Bütçe ve
Dışişleri komisyonlarına) (Başkanlığa
geliş tarihi : 26.12.1996)
Sözlü Soru
Önergesi
1.– Bursa
Milletvekili Feridun Pehlivan’ın, Batı Trakya İskece Koyunköy’de
Türklere baskı yapıldığı iddiasına ilişkin
Devlet Bakanından sözlü soru önergesi (6/397) (Başkanlığa
geliş tarihi : 26.12.1996)
Yazılı
Soru Önergeleri
1.– İstanbul Milletvekili Cevdet Selvi’nin, SSK sınavına
ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından
yazılı soru önergesi (7/1818) (Başkanlığa geliş
tarihi : 25.12.1996)
2.– Kocaeli Milletvekili Bekir Yurdagül’ün, SSK sınavında
usulsüzlük yapıldığı iddiasına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1819)
(Başkanlığa geliş tarihi : 25.12.1996)
3.– Konya Milletvekili Nezir Büyükcengiz’in, çiftçilerin Ziraat
Bankasına olan borçlarına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/1820) (Başkanlığa geliş
tarihi : 25.12.1996)
4.– Konya Milletvekili Nezir Büyükcengiz’in, BAĞ-KUR
sigortalılarına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanından yazılı soru önergesi (7/1821)
(Başkanlığa geliş tarihi : 25.12.1996)
5.– Konya Milletvekili Nezir Büyükcengiz’in, hayvan sigortası
bedellerinin geç ödendiğine ilişkin Devlet Bakanından
yazılı soru önergesi (7/1822) (Başkanlığa geliş
tarihi : 25.12.1996)
6.– Konya Milletvekili Nezir Büyükcengiz’in, belediyelerin Sosyal
Yardım Zammı borçlarına ilişkin Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/1823)
(Başkanlığa geliş tarihi : 25.12.1996)
7.– Konya Milletvekili Nezir Büyükcengiz’in, şeker pancarı
fiyatlarına ve bedellerine ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından
yazılı soru önergesi (7/1824) (Başkanlığa geliş
tarihi : 25.12.1996)
8.– Manisa Milletvekili Hasan Gülay’ın, Ege tütün piyasasına
ilişkin Devlet Bakanından yazılı soru önergesi (7/1825)
(Başkanlığa geliş tarihi : 25.12.1996)
9.– Adana Milletvekili Erol Çevikçe’nin, Adana-Solaklı Beldesi PTT
hizmet binası ihtiyacına ilişkin Ulaştırma
Bakanından yazılı soru önergesi (7/1826)
(Başkanlığa geliş tarihi : 25.12.1996)
10.– Adana Milletvekili Erol Çevikçe’nin, Adana-Solaklı Beldesinin
sağlık ocağı ihtiyacına ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/1827)
(Başkanlığa geliş tarihi : 25.12.1996)
11.– İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı’nın, bayan
öğretmenlerin kıyafetlerine ilişkin Millî Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/1828)
(Başkanlığa geliş tarihi : 25.12.1996)
12.– Çanakkale Milletvekili Hikmet Aydın’ın, Manavgat Suyu
Projesine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından
yazılı soru önergesi (7/1829) (Başkanlığa geliş
tarihi : 25.12.1996)
13.– Aydın Milletvekili Yüksel Yalova’nın, Aydın-Karpuzlu
İlçesinde Adliye Teşkilatı kurulup kurulmayacağına
ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/1830)
(Başkanlığa geliş tarihi : 26.12.1996)
14.– Aydın Milletvekili Yüksel Yalova’nın, Aydın-Karpuzlu
İlçesinde banka şubesi açılıp açılmayacağına
ilişkin Devlet Bakanından yazılı soru önergesi (7/1831)
(Başkanlığa geliş tarihi : 26.12.1996)
15.– Edirne Milletvekili Mustafa İlimen’in, Trakya bölgesinde
öğretmenlerin ek ders ücretlerinin ödenmediği iddiasına
ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/1832)
(Başkanlığa geliş tarihi : 26.12.1996)
16.– Tekirdağ Milletvekili Bayram Fırat
Dayanıklı’nın, Tekirdağ Sağlık Müdürlüğüne
bağlı sağlık ocaklarındaki ebe ihtiyacına
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/1833) (Başkanlığa geliş tarihi : 27.12.1996)
17.– Tekirdağ Milletvekili Bayram Fırat
Dayanıklı’nın, Çorlu-Esenler Malkara-Bulgurlu köylerinin telefon
santrali arızalarının giderilmesine ilişkin
Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/1834)
(Başkanlığa geliş tarihi : 27.12.1996)
18.– Kütahya Milletvekili Emin Karaa’nın, Kütahya İlinin
bilgisayarlı tomografi cihazı ve ambulans ihtiyacına
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/1835) (Başkanlığa geliş tarihi : 27.12.1996)
19.– Balıkesir Milletvekili Mustafa Güven Karahan’ın, Türkiye
Şeker Fabrikaları A.Ş.’deki personel atamalarına
ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi
(7/1836) (Başkanlığa geliş tarihi : 27.12.1996)
20.– Aydın Milletvekili Yüksel Yalova’nın, görev yeri
değiştirilen hâkim ve savcılara ilişkin Adalet
Bakanından yazılı soru önergesi (7/1837)
(Başkanlığa geliş tarihi : 27.12.1996)
7 . 1 . 1997
SALI
Tasarılar
1.– Millî Güvenlik Kurulu ve Millî Güvenlik Kurulu Genel
Sekreterliği Kanununa İki Ek ve Bir Geçici Madde Eklenmesi ve Devlet
Memurları Kanununun 39 ncı Maddesinde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/561) (Millî Savunma ve
Plan ve Bütçe komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi
: 26.12.1996)
2.– Adalet Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü
Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/562) (Adalet ve Anayasa
ve Plan ve Bütçe komisyonlarına) (Başkanlığa geliş
tarihi : 26.12.1996)
3.– Türkiye Cumhuriyeti ile Azerbaycan Cumhuriyeti Arasında Gelir
Üzerinde Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı (1/563) (Plan ve Bütçe ve
Dışişleri komisyonlarına) (Başkanlığa
geliş tarihi : 3.1.1997)
Teklifler
1.– Giresun Milletvekili Yavuz Köymen’in; Yükseköğretim
Kurumları Teşkilatı Hakkında 41 Sayılı Kanun
Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair 209
Sayılı Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Teklifi (2/642) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve
Bütçe komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi :
25.12.1996)
2.– Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya’nın; Kalkınma
Planlarının Yürürlüğe Konması ve Bütünlüğünün Korunması
Hakkında Kanunun 3 üncü Maddesinin Bazı Fıkralarının
Yürürlükten Kaldırılması Hakkında Kanun Teklifi (2/643)
(Anayasa ve Plan ve Bütçe komisyonlarına) (Başkanlığa
geliş tarihi : 26.12.1996)
3.– Aksaray Milletvekili Nevzat Köse ve 7 Arkadaşının;
Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Hakkında 41
Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne
Dair 2809 Sayılı Kanun ile 78 ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifi (2/644) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe
komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 30.12.1996)
4.– Tekirdağ Milletvekili Nihan İlgün’ün; Yükseköğretim
Kurumları Teşkilatı Hakkında 41 Sayılı Kanun
Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair Kanun ile 78 ve
190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/645) (Millî Eğitim,
Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi : 30.12.1996)
5.– Adana Milletvekili M. Halit Dağlı ve 12
Arkadaşının; Bir İl Kurulması Hakkında Kanun
Teklifi (2/646) (İçişleri ve Plan ve Bütçe komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi : 30.12.1996)
Rapor
1.– Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı ve
Sayıştay Başkanlığının 1995 Malî
Yılı Kesinhesabına İlişkin Türkiye Büyük Millet
Meclisi Hesaplarını İnceleme Komisyonu Raporu (5/10) (S.
Sayısı : 171) (Dağıtma tarihi : 7.1.1997) (GÜNDEME)
BİRİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati : 15.00
7 Ocak 1997
Salı
BAŞKAN :
Başkanvekili Uluç GÜRKAN
KÂTİP
ÜYELER : Fatih ATAY (Aydın), Ünal YAŞAR (Gaziantep)
BAŞKAN
– Türkiye Büyük Millet Meclisinin 42 nci Birleşimini açıyorum.
III. –
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
1. – Kültür Bakanı İsmail
Kahraman’ın, İstiklal Marşımızın Yazarı
Mehmet Akif Ersoy’un ölümünün 60 ıncı yıldönümü münasebetiyle
gündemdışı açıklaması ve CHP Aydın Milletvekili
Fatih Atay, DSP Kütahya Milletvekili Emin Karaa, ANAP Ankara Milletvekili Agâh
Oktay Güner, DYP İstanbul Milletvekili Tayyar Altıkulaç ve RP
Kahramanmaraş Milletvekili Avni Doğan’ın grupları
adına konuşmaları
BAŞKAN
– Sayın milletvekilleri, gündeme geçmeden önce, üç arkadaşıma
gündemdışı söz vereceğim; ancak, bugün, İstiklal
Marşımızın yazarı, Şair Mehmet Akif Ersoy’un
ölümünün 60 ıncı yıldönümü; bu nedenle, Kültür Bakanı
Sayın İsmail Kahraman, Hükümet adına, gündemdışı
konuşma talebinde bulunmuştur. Şimdi, kendisini kürsüye
çağırıyorum.
Buyurun
Sayın Bakan. (RP sıralarından alkışlar)
Sayın
Bakan, süreniz 10 dakikadır.
KÜLTÜR
BAKANI İSMAİL KAHRAMAN (İstanbul) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; vefatının 60 ıncı
yıldönümü münasebetiyle, millî şairimiz Mehmet Akif Ersoy’u anmak
için huzurunuzda bulunuyorum. Hükümetimiz adına, Yüce Heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Vefat tarihi
olan 27 Aralıkta Meclisimiz tatilde olduğundan, tatil sonrası bu
ilk oturumda, İstiklal Marşı şairimizi anma vazifemizi
yerine getirmede gösterilen hassasiyet ve ilgi dolayısıyla,
Sayın Başkanlığa ve Meclisimize teşekkürler ediyorum.
Esasında,
tarihî ve millî şahsiyetlerin anılması, gelişmiş
ülkelerde olduğu gibi, ülkemizde de doğum yıldönümlerinde
yapılmalıdır; böylece, sevinilecek, onur duyulacak bir günün
atmosferinde, örnek bir insana sahip olmanın gururu yaşanır ve
kendine güven duygusu pekleşir. Güzel rastlantıya bakınız
ki, Mehmet Akif Beyin doğumu da, 1873 yılının aralık
ayının sonudur. Böylece, aynı zamanda, Akifimizin doğumunun
123 üncü yılını da kutlamış bulunmaktayız.
Mehmet Akif
Bey, numune bir şahsiyet olarak yaşatmamız, yâdetmemiz gereken
millî değerlerimizdendir. Kalabalıkları millet yapan en önemli
unsur, millî şuurdur. Milletler, kendilerine vücut veren değerlere
sahip çıktıkça, kimliklerini ve devlet olarak
bağımsızlıklarını korurlar. Tarih sahnesinde,
manevî önderleri, millî kahramanları ve kültür şahsiyetlerine sahip
çıkan milletlerin yaşama hakkı vardır. Milletimiz, kendine
has bir sezgiyle, kendi inancına, kendi hayat tarzına hor
bakmayanları bağrına basmasını, sahip
çıkmasını bilir. Milletimizin Akif Beye olan ilgisi, çok derin
ve anlamlıdır. Ölümünün üzerinden altmış yıl geçmesine
rağmen, Mehmet Akif Bey, gittikçe artan bir muhabbetle milletimizin
gönlünde yaşamaya devam etmektedir.
Akif Bey,
ömrü boyunca, milletimizin hayrına olanı söyledi ve bir eylem
adamı olarak, söylediğini bizzat nefsinde yaşadı. Toplumun
çözüm bekleyen yığınla meselesi karşısında,
hareket ve heyecan adamı olarak ortaya çıktı. Gücünü haktan alan
ve bunu bir hayat tarzı haline getiren milletine inandı, güvendi.
“Hayır,
hayal ile yoktur benim alışverişim
İnan
ki, her ne demişsem, görüp de söylemişim”
Diyen Mehmet
Akif, her yönüyle mükemmel, dört başı mamur bir insandı. Üstün
şahsiyeti, şahsiyetine örnek oluşturan
davranışları, dostlarıyla münasebetleri, ideali ve ideali
için yaptığı fedakârlıklar, Kurtuluş
Savaşındaki eşsiz gayretleri, gurbet hayatı, sanatı,
sanatının özellikleri, şiirimize getirdiği yeni
yaklaşımlarıyla hayatı birçok bakımdan numunedir;
alacağımız dersler ve öğreneceğimiz birçok hususlar
vardır.
Ahlakı,
huyu, tabiatı, karakteri, meşrebi, kişiliği, mizacı,
yani seciyesi yüksek, örnek bir insandı. Nadir yetişip, insanlık
âlemine armağan edilen numune bir şahsiyet. Beşerî zaaflardan
hiçbiriyle safiyetini kirletmeden, tertemiz yaşamış bir zat; her
yönüyle numune bir kişi.
Azim sahibi
ve verdiği söze mutlaka uyan, çok çalışkan, emek verilmeden
kazanılanı haram sayan, maddiyata değer vermeyen, milletinin
parasına, malına el sürmeyen, dürüst, vakur, fena
alışkanlıkları ve itiyatları olmayan, aile namusuna
sahip, içki bilmez; güreşçi, atlet, İstanbul Boğazını
yüzerek geçecek derecede yüzücü, sporcu; Fransızca, Farsça ve
Arapçayı çok iyi bilen, hem âlim hem sosyolog hem şair, kâmil bir
insan. Kuvvet önünde eğilmez, zorbalığa yüz vermez, istibdada,
geriliğe, yolsuzluğa isyan eden bir şahsiyet; fikir ve sanata
karşı açıkkalpli ve hoşgörücü.
Sayın Başkan,
kıymetli milletvekilleri; Akif Beyi anlatmada örnek teşkil edecek
birkaç olayı hafızalarınızı tazelemek için arz etmek
istiyorum.
Mithat Cemal
Kuntay anlatıyor:
“Meşrutiyetin
ilk seneleri. Bir cuma. Adam boyu kar yağmış ve o gün, ne
tramvay ne araba ne şimendifer ne vapur işliyor. Çapa’daki bizim eve
ne sütçü gelmiş ne de ekmekçi ve öğlen yemeğinden sonra
kapı çalındı. Biz ekmekçi geldi zannetttik, baktık Akif
gelmiş ve şaşırdım, nasıl geldiğini merak
ettim. Beylerbeyi’nden Beşiktaş’a nasılsa bir vapur
işlemişti ve ‘bu kadar’ dedi. Bu kadar mı dedim; ‘evet’ dedi.
Beşiktaş’a geçmiş Beylerbeyi’nden ve tabiî, oradan Çapa’ya kadar
yayan yürümüş. Nasıl yaparsın bunu dediğimde ‘nasıl
yapmam; söz vermiştim, geleceğim demiştim; gelmeme, sözümü
çiğnememe, ancak ecelim mâni olabilirdi’ diyor Akif.” İşte ahde
vefa; işte söz; işte sözünde durmak ve işte bir insan
örneği...
Birinci
Cihan Harbinde, Akif Bey, kızkardeşi Nuriye Hanımı
Yeşilköy’deki evinde ziyarete gidiyor; kendisine, kızkardeşi
-hemşiresi- çay ikram ediyor, çayın yanında kesmeşeker var;
Türkiye’de kesmeşeker o aralar imal edilmiyor, harp sıraları ve
şekerin okkası 10, hatta 15 lira. Nuriye Hanıma “nereden buldun
şekeri” diyor. “İaşe Nezaretinde ya enişten, o getirdi”
diyor. Çayını içmiyor, kalkıyor; artık, ölene kadar
eniştesine kırgındır, küskündür ve bir daha
görüşmemiştir. İşte helal-haram kavramı; işte
milletin hakkını düşünme...
Mehmet Akif
Ersoy, İstiklal Harbimizi sevk ve idare eden, siyasî tarihimizin yüz
akı Birinci Meclisimizde Burdur Milletvekilidir; yazmış
olduğu İstiklal Marşımız büyük bir coşkuyla kabul
edilmiştir ve 724 şairin katıldığı bu müsabaka
için konulan para 500 liradır. Akif Bey, mükâfat almayacağı
için, evvela iştirak etmemiş ve Maarif Nazırı Hamdullah
Suphi Tanrıöver Beyin “mükâfatı almazsınız; fakat,
iştirak ediniz” ricası üzerine katılmıştır ve bu
500 liralık mükâfatı, Şarkışla Hastanesindeki
yaralı gazilere hibe etmiştir. İşte, kendisini
vatanına, milletine adamış olan önder bir şahsiyet.
Mehmet Akif
Bey için tek mukaddes olan dinin yanında dil de çok mühimdir. Din, bütün
kutsî duyguları, düşünceleri insana telkin eder. Bu duygu ve
düşüncelerin tebliği ise, dil vasıtasıyla olur.
Mehmet Akif
Ersoy, ömrünü, yüksek bir ideal peşinde, inanç ve cihat ruhu içerisinde
geçirdi. Üstadın Asım’daki şu beyitleri bize ne güzel
istikametler göstermektedir:
“Zulmü
alkışlayamam, zâlimi asla sevemem;
Gelenin
keyfi için geçmişe kalkıp sövemem.
Biri
ecdâdıma saldırdı mı, hattâ, boğarım...
-Boğamazsın
ki!
-Hiç olmazsa
yanımdan kovarım!
Üçbuçuk soysuzun
ardında zağarlık yapamam;
Hele hak
nâmına haksızlığa ölsem tapamam.
Doğduğumdan
beridir âşıkım istiklâle,
Bana hiç
tasmalık etmiş değil altın lâle.
Yumuşak
başlı isem, kim dedi, uysal koyunum?
Kesilir
belki, fakat çekmeye gelmez boynum.
Kanayan bir
yara gördüm mü yanar tâ ciğerim,
Onu
dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim.
Adam,
aldırma da geç git, diyemem, aldırırım:
Çiğnerim,
çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım.
Zâlimin
hasmıyım amma severim mazlûmu...”
BAŞKAN
– Sayın Bakanım, son dakikanız...
KÜLTÜR
BAKANI İSMAİL KAHRAMAN (Devamla) – Peki efendim.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; nitelikli insan zenginliği, en
büyük hazinemizdir. Tarihî şahsiyetlerimize sahip çıkar, onları
yaşatırsak ve onların yaşayışıyla
yaşarsak, hem borcumuzu öder hem de geleceğimizi teminat altına
almış oluruz.
Vefatından
sonra, giderek yüklendiğimiz görev bilinciyle, Mehmet Akif’e uygun anma
törenleri yapıyoruz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Sayın Bakan, 1 dakika içerisinde lütfen...
KÜLTÜR
BAKANI İSMAİL KAHRAMAN (Devamla) – Çeşitli kurum ve kuruluşlar,
bu sahada çeşitli etkinlikler düzenledi; Kültür
Bakanlığımız da, İstanbul’da, Ankara’da ve yurdun her
yerinde etkinlikler yaptı.
Bu arada,
Ankara’daki etkinliklerde, Tacettin Dergâhında yapılan törende,
Tacettin Dergâhı çevresinin Meclisimiz tarafından ele
alınması gereken bir çevre olarak düzenlenmesi ve tarihimize,
geleceğimize mal edilmesi gereği üzerinde durduk. Bu, bir kanun
meselesidir ve inşallah, Tacettin Dergâhı ve çevresi, Meclisimizin
bir kanun tasarısını kabul etmesiyle, çıkacak ek bir
kanunla, bize layık bir noktaya ulaşacak ve İstiklal
Marşı parkımızı gerçekleştirmiş
olacağız.
Hepinizi
saygıyla selamlıyor; aziz şehitlerimizi, hayatını
milletimizin hizmetine vakfetmiş değerli insanlarımızı
şükranla anıyor ve Allah’tan rahmetler diliyorum.
(Alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Kültür
Bakanı Sayın İsmail Kahraman’ın gündemdışı
konuşması nedeniyle gruplara 10’ar dakikalık söz hakkı
doğmuştur.
Bu
çerçevede, ilk söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın Fatih
Atay’ın.
Buyurun
Sayın Atay. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın
Atay, süreniz 10 dakikadır.
CHP GRUBU
ADINA FATİH ATAY (Aydın) – Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Mehmet Akif Ersoy, Türk şiirinin önde gelen
şairlerindendir, İstiklal Marşımızın
yazarıdır. Günlük konuşma dilini şiirle
kaynaştırmış, halkçı ve didaktik
yaklaşımıyla tanınmıştır.
4
yaşındayken Fatih’te Emir Buhari Mahalle Mektebinde
başladığı ilköğreniminden sonra Fatih Merkez
Rüştiyesini ve Mülkiye Mektebinin lise bölümünü bitirdi. Babasından
Arapça öğrendi ve ortaöğrenim yıllarında Fatih Camiinde
Esat Dedenin derslerine devam etti. Arapçanın yanı sıra Farsça
ve Fransızca da öğreniyordu. Babasının ölümü ve evlerinin
yanması nedeniyle mülkiyenin yüksek bölümünden ayrılmak zorunda
kaldı. 1893’te Halkalı Mülkiye Baytar Mektebini birincilikle bitirdi.
Ziraat ve Ticaret Nezaretinde veteriner olarak çalıştı. Bu
yıllarda Anadolu, Rumeli, Arnavutluk ve Arabistan’da dolaştı,
geniş halk kesimleriyle ilişki kurma olanağı elde etti.
Halkalı Ziraat Mektebi ile Çiftçilik Makinist Mektebinde ders verdi.
1908’de Darülfünun Edebiyatı Umumiye Müderrisliğine atandı.
1913’te Umur-ı Baytariye Müdür Muavinliğine getirildi. Kısa bir
süre sonra, bütün bu görevlerden ayrılıp, yalnız Halkalı
Mülkiye Baytar Mektebinde ders vermeyi sürdürdü. Yaklaşık 1913’te
İttihat ve Terakki Cemiyetine girdi. Birinci Dünya Savaşı
çıkınca, bu cemiyete bağlı bir örgüt olan
Teşkilat-ı Mahsusa aracılığıyla, Almanya’daki Müslüman
tutsakların durumunu incelemek üzere Berlin’e gönderildi. Daha sonra, Arabistan’a
ve Lübnan’a gitti. Batı uygarlığının
koşullarına, Doğu-Batı çelişkisine tanık oldu.
Dönüşünde, Darü’l Hikmet’l İslamiyenin başkâtipliğine
atandı; ama, İzmir’in işgalinden -yani, 1919’dan- sonra
Anadolu’da başlayan kurtuluş hareketini desteklemesi ve bu amaçla
Balıkesir’de yaptığı konuşma, İstanbul Hükümetini
kaygılandırarak, 1920’de bu görevden alınmasına yol
açtı. Artık, camilerde yaptığı konuşmaların
metinleri, çoğaltılarak, bütün yurda
dağıtılıyordu. Burdur Mebusu olarak Büyük Millet Meclisine
girdi. Ulusal Kurtuluş Savaşından sonra, gururla
söylediğimiz İstiklal Marşının yazılıp,
bestelenmesi için ilk çalışmalar, Türkiye Cumhuriyeti kurulmadan üç
yıl önce, Albay İsmet İnönü Beyin önerisiyle
başlatılmış ve Maarif Vekâleti bu amaçla güfte
yarışması açmıştı. Mehmet Akif Ersoy’un
yazdığı güfte, ilk kez Türkiye Büyük Millet Meclisinde 1 Mart
1921 günü okundu, 25 Mart 1921’de Meclis çoğunluğuyla onaylandı.
İstiklal
Marşının, dönemin en önemli şairi Mehmet Akif Ersoy
tarafından yazılmış olması da birkaç nedenden ötürü
önemsenmelidir. Her şeyden önce, ilk Meclisin oluşumunda ve o Meclisi
çıkaran toplumda aydınların, kültür adamlarının,
şairlerin oynadığı etkin rolü, tuttukları önemli yeri
açıkça görmekteyiz.
Albay
İsmet Bey “bu Marş, Türk’ün bağımsızlık
tutkusunu, özgürlük ve barışını dile getirecektir”
demiştir. Bu istek, aslında, birçok kimse tarafından
düşünülmekte, ancak, savaşın tüm hızıyla sürüp gitmesi
nedeniyle bir türlü uygulama safhasına konulamamaktaydı.
Sakarya
Zaferinden sonra İstanbul’a gelen Mehmet Akif Ersoy, Millî Mücadelenin
yarattığı yeni koşullarla çelişkiye düşmüş
ve Ekim 1923’te Mısır’a gitmiştir. Birkaç yıl yazları
İstanbul’da, kışları Mısır’da geçirdikten sonra,
Türkiye Cumhuriyetinin laik olması ilkesi kabul edilince Mısır’a
yerleşti. 1926-1936 yılları arasında, Mısır’da
Türk dili ve edebiyatı dersleri verdi. Bir yandan da Kur’an’ı
Türkçe’ye çevirme çabası içindeydi. O sıralarda siroz
hastalığına yakalandı; hava değişimi için 1935’te
Lübnan’a, daha sonra 1936’da Antakya’ya gitti. Aynı yıl, kendi
ülkesinde ölme isteğiyle Türkiye’ye döndü.
Mehmet Akif
Ersoy, edebiyatla ilgilenmeye, Halkalı Mülkiye Baytar Mektebinde okurken
başlamıştır. İlk şiiri olan Kur’an’a
Hitab’ı, 1895’te “Mektep” adlı dergide yayımladı. Daha
sonra Resimli Gazetede de şiirleri çıktı. O dönemde
yayımladığı ahlak, din, bilgelik temalarını
işleyen didaktik şiirlerini, sonradan, temel yapıtı
Safahat’a almadı. Mehmet Akif’in 1911’de, 38 yaşındayken
yayımladığı ilk kitabı “Safahat”
bağımsız bir edebî kişiliğin ürünüdür. Bununla
birlikte, kitabın, Tevfik Fikret’ten izler
taşıdığı görülür. Fransız romantiklerinden
Lamartine’i Fuzulî kadar, Alexandre Dumas’yı Sadi kadar sevdiğini
belirten şair, bütün bu sanatçıların uğraşı
alanlarına giren manzum hikâye biçimini kendisi için en geçerli yazı
olarak seçmiştir; ancak, sahip olduğu köklü edebiyat
kaygısı, onun, yalınkat bir manzumeci değil, bilinçle
işlenmiş ve gelişmeye açık bir şiir türünün öncüsü
olmasını sağlamıştır.
Mehmet Akif,
geleneksel edebiyatın olduğu kadar Batı kültürünün
değerleriyle etkileşimi kabul eder; ancak, Doğu’ya ya da
Batı’ya öykünmeye şiddetle karşı çıkar; çünkü, her
edebiyatın, doğduğu toprağa bağlı olarak
canlılık kazanabileceği ve belli bir işlevi yerine
getirmedikçe değer taşımayacağı görüşündedir.
Gerçekle
uyum içinde olmayı her şeyin üstünde tutar. 600 yıllık
seçkinler edebiyatının halktan uzak düştüğü için
bayağılaştığına inanır. İçinde
yaşanılan toplumun özellikleri göz önüne alınmadan
Batılı yeniliklere öykünmenin doğrudan doğruya edebiyata
zarar vereceği, edepsizliğin başladığı yerde
edebiyatın biteceği anlayışına bağlı kalarak
“sanat, sanat içindir” görüşüne karşı çıkmış,
libas hizmetini, gıda vazifesini gören bir şiiri kurma çabasına
girişmiştir. Bu yüzden, toplumsal ve ideolojik konuları,
şiirle ve şiir içinde tartışma ve sergileme yolunu
seçmiştir. Bütün çıplaklığıyla gerçeği
göstermekteki amacı, okuyucusunu insanların sorunlarına
yöneltmektir. Bu kaygıların sonucu olarak, yoksul insanların
gerçek çehreleriyle yer aldığı şiirler, Türk edebiyatında
ilk kez Mehmet Akif tarafından yazılmıştır.
Mehmet
Akif’in bu edebî yönü yanında, şahsiyetini, en güzel şekilde
yine kendisi ifade etmiştir. Bir şiirinde şahsiyetini şöyle
tanımlamıştır:
“Zulmü
alkışlayamam, zâlimi asla sevemem;
Gelenin
keyfi için geçmişe kalkıp sövemem.
Üçbuçuk
soysuzun ardından zağarlık yapamam;
Hele hak
nâmına haksızlığa ölsem tapamam.
Doğduğumdan
beridir âşıkım istiklâle,
Bana hiç
tasmalık etmiş değil altın lâle.
Yumuşak
başlı isem, kim dedi uysal koyunum?
Kesilir
belki, fakat çekmeye gelmez boynum.
Kanayan bir
yara gördüm mü yanar tâ ciğerim,
Onu
dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim.
Adam,
aldırma da geç git, diyemem aldırırım:
Çiğnerim,
çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım.”
Yüce Heyeti
saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Atay.
Şimdi,
Demokratik Sol Parti Grubu adına Sayın Emin Karaa
konuşacaklardır.
Buyurun
Sayın Karaa. (DSP sıralarından alkışlar)
Sayın
Karaa, süreniz 10 dakikadır.
DSP GRUBU
ADINA EMİN KARAA (Kütahya) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
İstiklal Marşımızın kabulünün 76 ncı
Yıldönümünde, Demokratik Sol Parti Grubunun görüşlerini
açıklamak üzere huzurunuzdayım; Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Millî
marşlar, milletlerin birlik ve beraberlik duygularını
yansıtırlar. Her millet, kendi marşını belirli tarihî
olaylar sonunda elde etmiştir; ama, hiçbir millet, Türk Milleti gibi, her
anını yaşayarak millî marşına sahip
olamamıştır. İstiklal Marşımız, Birinci
Dünya Savaşı sonrasında ülkemizi parçalamak isteyen
emperyalistlere karşı Türk Milletinin vermiş olduğu
bağımsızlık ve Kurtuluş Savaşı
yıllarında ordudan gelen bu yoldaki talep üzerine gündeme
gelmiştir.
Nasıl
bir millî marş olacağı konusunda şu istekler ortaya
çıkmıştır: Öyle bir millî marş olmalı ki,
Mehmetçik, onda, tüm benliğini, bağımsızlık
aşkını bulmalı, vatanın bağrına bir hançer
gibi saplanmış düşmanla savaşırken bu marştan güç
almalıdır. Yine, bu marş, kutsal bir ayet gibi askerin
dudaklarından eksik olmamalıdır. Açıkçası, bu
marş, Türk’ün, özgürlük ve vatan tutkusunu dile getirmeliydi. Böylesine
büyük özelliklere sahip bir istiklal marşını yazmak elbette
kolay değildi. Ne var ki, o yıllarda, Türk Milletinin
yaşamı İstiklal Marşımıza tıpatıp
uyuyordu. İşte bu gerçeği gören büyük şair Mehmet Akif
Ersoy, milletin savaşını, sevdasını,
bağımsızlık özlemini kendine has ustalığıyla
şiir haline getirmeyi başarmıştır. Bir başka
ifadeyle, Türk Milletinin İstiklal Savaşı, İstiklal Marşı
içerisinde en güzel şekilde ifadesini bulmuştur.
İşte
bu nedenle, bizim İstiklal Marşımız, ısmarlama
değildir, işte bu nedenle, bizim İstiklal
Marşımız, hiçbir ülkenin millî marşına benzemez.
İstiklal Marşımızın şiiri, Türk Ulusunun
bağımsızlığının simgesi olan al bayrak
üzerine yazılmış bir destandır. İstiklal
Marşı, Anadolu’nun ortasından, Türk Milletinin
bağımsızlığını korumak yolundaki
sarsılmaz iradesini bütün dünyaya haykıran en gür sesleniştir.
Bu şafaklarda yüzen al sancak sonsuza dek dalgalanacaktır.
İşte bu nedenledir ki, İstiklal Marşı, hepimiz için
bir onurdur, gururdur, bir namustur.
Bizim
böylesine bir hayat felsefemiz olan İstiklal
Marşımızın okunması sırasında, geçen
yıl ülkemizi ziyaret eden kimi konuklar ayağa kalkmıyorsa veya
içimizden birileri bu densizliği yapıyorsa, dahası, bu güzel
vatanın kurtarıcısı, cumhuriyetimizin kurucusu Ulu Önder
Atatürk’ün kabrini ziyaret etmiyorsa, bunlara tepki göstermeyen hükümetleri
buradan şiddetle kınıyorum. (DSP sıralarından
alkışlar)
Kurtuluş
Savaşı, büyük asker, büyük devlet adamı Gazi Mustafa Kemal
önderliğinde, Türküyle, Kürdüyle, Alevîsi ve Sünnîsiyle bir bütün olarak,
Türk Milletinin bütün fertleriyle bağımsızlık ülküsünde
birleşilen bu ortak inançla kazanılmıştır.
Bugün,
ülkemizin jeopolitik konumu nedeniyle, ülke bütünlüğü ve millî
birliğimiz konusunda her zamankinden daha dikkatli ve uyanık olmak
zorundayız. Türkiye, son yıllarda bazı dış desteklerle
cumhuriyet tarihinin en acımasız ayrılıkçı hareketiyle
karşı karşıyadır. Kurtuluş Savaşında, bu
ülkeyi, yan yana, omuz omuza birlikte savunmuş insanların
çocukları, torunları arasına nifak tohumları ekilmek
istenmektedir. Bu ülkede yaşayan tüm insanların mutluluk ve
esenliği, aralarında hiçbir etnik köken, din veya mezhep farkı
gözetmeksizin, hepsini kucaklayan, hepsinin etnik özelliklerine ve
inançlarına saygı gösteren bir kardeşlik anlayışındadır.
Mehmet Akif’in İstiklal Marşı, bizim
hayatımızdır; Allah, bize, yeni bir istiklal marşı
yazdırmasın. (DSP sıralarından alkışlar)
Sayın
Başkanım, Birinci Meclis zamanında bu kürsüden okunmuş olan
İstiklal Marşını da buradan tekrar okumak istiyorum:
KÂMRAN
İNAN (Bitlis) – O zaman, ayağa kalkmamız lazım.
EMİN
KARAA (Devamla) – Türk Milletinin İstiklal Marşı.
“Korkma,
sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak,
Sönmeden
yurdumun üstünde tüten en son ocak.
O benim
milletimin yıldızıdır, parlayacak!
O benimdir,
o benim milletimindir ancak.
Çatma,
kurban olayım, çehreni ey nazlı hilal!
Kahraman
ırkıma bir gül, ne bu şiddet, bu celal?
Sana olmaz
dökülen kanlarımız sonra helal,
Hakkıdır,
hakka tapan milletimin istiklal.
Ben ezelden
beridir hür yaşadım, hür yaşarım,
Hangi
çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım.
Kükremiş
sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım;
Yırtarım
dağları, enginlere sığmam, taşarım.
Garbın
afakını sarmışsa çelik zırhlı duvar,
Benim iman
dolu göğsüm gibi serhaddim var!
Ulusun,
korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar,
Medeniyet
dediğin tek dişi kalmış canavar.
Arkadaş,
yurduma alçakları uğratma sakın!
Siper et
gövdeni, dursun bu hayasızca akın.
Doğacaktır,
sana va’dettiği günler Hakk’ın,
Kimbilir,
belki yarın, belki yarından da yakın.
Bastığın
yerleri “toprak” diyerek geçme, tanı!
Düşün
altındaki binlerce kefensiz yatanı.
Sen
şehit oğlusun, incitme yazıktır atanı,
Verme,
dünyaları alsan da bu cennet vatanı.
Kim bu
cennet vatanın uğruna olmaz ki feda,
Şüheda
fışkıracak toprağı sıksan şüheda!
Canı,
cananı, bütün varımı alsın da Huda,
Etmesin tek
vatanımdan beni dünyada cüda.
Ruhumun
senden İlahi şudur ancak emeli:
Değmesin
mabedimin göğsüne namahrem eli,
Bu ezanlar
-ki, şahadetleri dinin temeli-
Ebedî
yurdumun üstünde benim inlemeli.
O zaman vecd
ile bin secde eder -varsa- taşım,
Her
cerihamdan İlahi, boşanıp kanlı yaşım,
Fışkırır,
rûh-ı mücerred gibi yerden na’şım,
O zaman
yükselerek arşa değer, belki başım,
Dalgalan sen
de şafaklar gibi ey şanlı hilal!
Olsun
artık dökülen kanlarımın hepsi helal.
Ebediyyen
sana yok, ırkıma yok izmihlal.
Hakkıdır
hür yaşamış bayrağımın hürriyyet,
Hakkıdır,
Hakk’a tapan milletimin istiklâl.” (Alkışlar)
Saygılar
sunuyorum.
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Karaa.
Anavatan
Partisi Grubu adına, Sayın Agâh Oktay Güner; buyurun.
Sayın
Güner süreniz 10 dakikadır.
ANAP GRUBU
ADINA AGÂH OKTAY GÜNER (Ankara) – Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın
Kültür Bakanının, Mehmet Akif Ersoy’u anma konusundaki hassasiyetini
gönülden kutluyor, benden önce konuşan değerli
arkadaşlarımın, Akif’in müstesna şahsiyetiyle ilgili
beyanlarına aynen katılıyorum ve temenni ediyorum; bugün,
burada, Akif’in gerçeğinde, şahsiyetinde ifadesini bulan güzel
duygular ve sağlam düşünceler, bu Meclisin ele alacağı, ele
alması gereken, ülkemizi boğan, sıkıntıya sokan,
kültürden ekonomiye bütün meselelerde Akif’in mutlak ahlakı ve mutlak
dürüstlüğüyle gelsin ve hep beraber bu işi omuzlamak bizlere nasip
olsun.
Değerli
arkadaşlarım, Akif, kahraman bir şahsiyettir, kahramandır;
çünkü, ömrünün başından sonuna kadar aynı hakikate
inanmış ve o hakikat uğruna mücadele vermekten, kaderin
karşısına çıkardığı bütün acıları
omuzlamaktan geri kalmamıştır.
Akif’in
kahramanlığının ikinci kesin çizgisi, Akif’in, mutlak ve
mutlak hakkın yanında olmasıdır. Akif, hak uğruna
güçlüyü hiçbir zaman tercih etmemiştir. Akif, büyük şairdir;
şair olarak aruz vezninin Mimar Sinan’ıdır. Akif, faziletinin
malum olmasından utanacak, yüzü kızaracak kadar faziletinin
haysiyetini yaşayan müstesna bir insandır. Akif, bir Latin
şairinin “Hakikat uğruna insan hayatını vermeli”
mısraına, bizim milletimizin en güzel biçimde cevabını
veren ve yaşayan yiğit insanıdır.
Evet, önemli
olan, sahip olduğumuz düşüncenin, sahip olduğumuz fikrin, sahip
olduğumuz zihniyetin hakikate nispetidir. Fikriniz, düşünceniz,
mensup olduğunuz kanaatler, topyekûn zihniyetiniz hakikate ne kadar
yakındır; bazen menfaat, bazen siyaset endişesi, ne hazindir ki,
insanoğlunu, hakikat adına hakikate hizmet ediyorum diye hakikat düşmanlığına
götürebilir. Yalanların en acısı, en korkuncu hakikat adına
söylenenlerdir.
Evet, Latin
şair “İnsan, hakikat uğruna hayatını vermeli” diyor;
Büyük Türk Şairi Mehmet Akif de “Hele hak namına
haksızlığa ölsem tapamam” diyerek seciye ve karakter sağlamlığının
en müstesna örneğini ifade ediyor. Akif’in karakteri, Akif’in sanatı
içiçe girmiş iki dağ gibidir. Biraz önce burada okunan
mısralardan birkaçını tekrar edeceğim.
“Zulmü
alkışlayamam, zalimi asla sevemem;
Gelenin
keyfi için geçmişe kalkıp sövemem.
Biri
ecdadıma saldırdı mı, hatta boğarım...
Boğamazsın
ki!
Hiç olmazsa
yanımdan kovarım!”
Değerli
arkadaşlarım, gelişen teknoloji, bir çığ gibi,
milletimizin üzerine, gelişmiş ülkelerin kültür değerlerini
taşıyor. 2000’li yıllar, dünyada büyük bir kültür
savaşının, büyük bir kültür yarışmasının,
büyük bir kültür emperyalizminin yaşanacağı zaman dilimleri
olacaktır.
Eğer,
milletler, kendi kültür değerlerini bütün dünyaya, en iyi biçimde,
öncelikle kendileri tanıyıp, tanıtma gayretinde olmazlarsa, televizyon
ekranları, gelişmiş kültürlerin, gelişme bahtına
kavuşamamış kültürleri silip götüreceği zaman dilimlerini
teşkil edecektir.
İşte,
bütün mesele, bizim, bu vatan coğrafyasında, kendi mukaddeslerimiz,
kendi kültür değerlerimiz ve kendi güzelliklerimizle yaşayıp
yaşamama konusundaki tercihe, ciddî, ağırlıklı,
şuurlu bir biçimde kendi kültür dünyamızda sahip
çıkmamızdır.
Akif, çok
şuurlu bir milliyetçidir. Kendisinin Arnavut asıllı
olduğunu “Safahat’ta ifade eder ve der ki: “Ben, Türküm.” Onun milliyetçiliği
çalışmaktır; tembelliği reddeden, dinin özündeki gayreti
emreden, elinizden gelen, şahsınıza düşen sorumluluğun
hücre hücre icabını yerine getirdikten sonra, kadere teslim olma
esasını rehber edinir.
Akif,
hürriyetin âşıkıdır; ömrünün hiçbir devrinde, ne
padişahlık döneminde ne meşrutiyet döneminde ne de cumhuriyet
döneminde, hürriyet anlayışından taviz vermemiştir. Diyor
ki:
“Sanıyorlar
kafa kesmekle, beyin ezmekle
Fikr-i
hürriyet ölür, hey gidi şaşkın hezele.
Daha
kuvvetleniyor kanla sulanmış toprak,
Ekilen
gövdelerin hepsi yarın fışkıracak.”
Akif,
kendisi için yaşamayan, büyük ülküsü, büyük imanı için nefesini
tüketen bir insandır. Cihan Harbinin acıları, Balkan Harbinin
çileleri onun ömrünü yoğurmuştur. Bu acılarla, bu çilelerle
yoğrulan Akif, hitabetiyle, yazılarıyla, camilerdeki
vaazlarıyla, Kurtuluş Savaşının manevî
kadrolarını, fikir kadrolarını harekete geçirmiş bir
ümit volkanı gibi, Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşlarının
yanında vatanın kurtuluşu için elinden gelen her türlü
fedakârlığı yapmıştır.
Arkadaşının
titrediğini gören Akif, paltosunu ona giydirmekte tereddüt etmez ve en
yoksul şartlarda ümidiyle yaşar. Kur’anı Kerim’den sonra,
Türkiye Cumhuriyetindeki kitapla ilgili istatistiklerin söylediği rakam, Safahat’ın
en çok satan kitap olduğudur; hemen hemen her evde bir Safahat
vardır. Akif, burada diyor ki:
Hanumanlar
sönüyor, zelzele yalnız bana mı?
Ortalık
can çekişirken açamam ben yaramı.
Akif, hiçbir
zaman şahsî yarasını açmadı; Akif, çaresizliğe
imanını, irfanını, inancını en büyük çare
görüyordu.
“Âlemde ziya
olmasa, halk etmelisin, halk,
Ey elleri
böğründe yatan şaşkın adam, kalk,
Azmiyle,
ümüdiyle yaşar hep yaşayanlar” derken, İslamın özündeki
ebedî diriliş mesajını en güzel ifade ediyordu.
Akif için
din; yaşayan, kurtaran, ışık veren, güzellikler bütünüdür.
“Ölüler dini
değil, sen de bilirsin ki, bu din,
Diri
doğmuş, duracak dipdiri, durdukça zemin” derken, bu
inancını ifade ediyordu.
Haksızlığa
daima karşı oldu, ahlakı daima temel değer bildi ve hiçbir
manevî değerini siyasî ikbale, dünya endişesine, menfaata
satmadı.
Akif, Allah
korkusundan, Allah sevgisinden uzak yetişen nesillerin kaderinden endişe duydu ve bunu bütün
insanlığa duyurdu. Diyor ki Safahatında:
“Fakat,
efradı Allah korkusundan bihaber millet,
Çeker
milletlerin menfuru reziller kadar zillet.
Meali meyle
hiç kalmaz, şehamet büsbütün kalkar
Ne hâkimlik
tanır artık, ne mahkûm olmaktan korkar.”
Gazeteleri
açtığımız zaman her gün iç dünyasına sahip
olmadığımız, kültür dünyasıyla meşgul
olmadığımız, insan olmayı, insan olmanın onurunu
veremediğimiz bahtsız insanlarımızın, menfaat uğruna
insan haysiyetini, insan onurunu nasıl çignediklerini acı bir biçimde
görüyoruz.
Değerli
arkadaşlarım, Akif, ağlamakla, sızlamakla, şikâyet
etmekle aydınlığa kavuşulamayacağına iman
ediyordu.
“Bırakın
matemi yahu, bırakın feryadı,
Ağlamak
fayda verseydi, babam kalkardı.
Gözyaşından
ne çıkarmış ? Neye ter dökmediniz?
Bari
müstakbeli kurtarmaya bir azmediniz.”
İşte,
istikbal için azim, istikbal için gayret Akif’in temel şiarıdır.
Çok
sevdiği bir dostuna kendisiyle ilgili mükemmel bir eseri Türk
irfanına hediye eden Mithat Cemal’e fotoğrafını imza ediyor
ve ömrünün muhasebesini şöyle yapıyor.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Sayın Güner, 1 dakika içerisinde lütfen, toparlayınız.
AGÂH OKTAY
GÜNER (Devamla) –
“Safahatımda
eğer şiir arıyorsan arama
Yalnız
bir yeri vardır ki hazindir göster!
Küfe yok,
hasta değil, kahve hayır, hangisi ya?
Üçbuçuk
nazma gömülmüş koca bir ömür heder”
Aziz Akif,
senin ömrün heder olmamıştır. Sen İstiklal
Marşıyla, her sabah her törende her gönülde kıyamete kadar
dipdiri duracak bizim büyük insanımızsın ve sen öylesine
büyüksün ki, hiçbir dünyevî küçüklüğe, hiçbir hesaba, hiçbir menfaata
milletinin mukaddesatını satmadın, satılmayan ve satmayan
adam tipinin abide şahsiyeti olarak seni rahmetle, minnetle yâd ediyor,
İstiklal Marşını kabul eden Büyük Meclisi, İstiklal
Marşına ruh veren gazileri, şehitleri bir kere daha rahmetle
anıyor ve kıyamete kadar bu sancağın, bu bayrağın
ve bu marşın ruhumuzu diri tutacağı imanını,
inancını bir kere daha arz ediyor, Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Güner.
Doğru
Yol Partisi Grubu adına, Sayın Tayyar Altıkulaç; buyurun
efendim.
Sayın
Altıkulaç, süreniz 10 dakikadır.
DYP GRUBU
ADINA TAYYAR ALTIKULAÇ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bir iman ve ihlâs adamı olan Mehmet Akif Ersoy,
İstiklal Savaşımızda halkı irşat ederek, millî
mücadeleye gönülden katılımı sağlayan manevî önderlerin en
başta gelenlerinden biridir. Akif başta olmak üzere, milletimizin
manevî muallimleri, bütün güçleriyle halkın maneviyatını
yücelterek, milletin bağımsızlığı uğrunda mücadele
ettiler.
1920
Şubatında Millî Mücadeleye katılmak üzere Anadolu’ya geçen
Mehmet Akif, birçok şehrimizde halka vaazlar vererek, onları
bağımsızlık savaşına teşvik ediyordu.
İstiklal Marşında, yüreği yanarak Allah’a yakarıyor,
imanlı millete büyük tehlikeyi gösteriyor ve şöyle diyordu:
“Ruhumun
senden, ilahî, şudur ancak emeli:
Değmesin
mabedimin göğsüne namahrem eli;
Bu ezanlar
ki şahadetleri dinin temeli
Ebedî
yurdumun üstünde benim inlemeli.”
Mehmet Akif
1873 yılında İstanbul’da doğdu, babası Tahir Efendi,
Fatih Müderrisliği payesine kadar yükselmiş değerli bir alimdi.
Akif’in zorluklar içerisinde geçen; ama, muntazam bir tahsil hayatı
vardı. 1893’te mülkiye mektebini birincilikle bitirdi, 1908
yılında çıkmaya başlayan haftalık Sırat-ı
Müstakim dergisinin başyazarı olarak edebiyat hayatına girdi.
İslam birliğini kendisine ülkü edinen Akif, İslamiyetin,
başlangıcındaki saflığına dönmesi
gerektiğine inanmış, yaptığı vaazlarda halka bunu
telkin ederek,
“Doğrudan
doğruya Kur’an’dan alıp ilhamı
Asrın
idrakine söyletmeliyiz İslamı” mısralarıyla bu konudaki
düşüncelerini dile getirmiştir.
Birinci
Büyük Millet Meclisinde Burdur Milletvekili olarak görev yapan Mehmet Akif’in
bu görevine 1923 yılı Nisan ayında son verildi. Eski ve çok
sevdiği dostu Abbas Halim Paşanın davetini kabul ederek
Mısır’a gitti, Kahire Üniversitesinde dersler verdi, Kur’anı
Kerim’in meali üzerinde çalışmalar yaptı. Mehmet Akif Ersoy,
Allah ve Resulullah aşkıyla yaşadı, Türk-İslam ülküsü
için ıstıraplar çekti ve öylece, 27 Aralık 1936’da Hakk’ın
rahmetine kavuştu. Onun ölümünden, ne yazık ki, zamanın
hükümetinin haberi bile olmamıştı.
Cenap
Şahabettin, Mehmet Akif’i “edebiyat tarihi onun kadar büyük bir şair
tanımamıştır” diye tavsif ediyordu; Reşat Ekrem Bey
ise Mehmet Akif’e, bir şehname yazmasını teklif etmiş;
Süleyman Nazif de, onun, Asım ile sanatının şahikasına
yükseldiğini ifade etmiştir.
İslam
medeniyetinin Endülüs’ten sonra ikinci beşiği olan, İslam
tasavvufunun en büyük kaynağını teşkil eden, Yesevilerin,
İmamı Buharilerin, Farabilerin, Ali Şir Nevailerin, Uluğ
Beğlerin yurdu, ulu Türkistan’ın bugünkü haline bakmak, Akif’in
feryadının derin anlamını görmek için yeterlidir
sanıyoruz. Bütün Türkistan elleri mabetsiz şehirlerle dolu, ne ezan
sesi var ne de ibadete çağıran başka bir sada... Şimdi,
yeniden küllerin arasından dirilmeye çalışan bir dinî feryat var
sadece. İşte, o zaman, Mehmet Akif’i ve İstiklal
Marşını bir kere daha hatırlıyoruz; İstiklal Savaşının
manevî önderlerini, kumandanlarını, askerlerini ve Başkomutan
Mustafa Kemal Atatürk’ü bir kere daha hatırlıyoruz.
Kuvayi
Milliye neslini ve o neslin verdiği savaşın önemini yeteri kadar
bilmeyenlere, bu gerçekleri hatırlatmak gerekiyor. O şanlı
mücadele olmasaydı, ülkemizde bu kadar mescit, bu kadar canlı bir
dinî hayat olur muydu?
Değerli
milletvekilleri, dünya yeni bir çağa giriyor; bilgi çağına.
Bilgisayar ağlarının bu dünyasına bizim de girmekten
başka çaremiz yok. Bilgi çağına girmeyen milletler, bilgi
toplumlarının sömürgesi, kölesi olacaktır.
Öte yandan,
bu yeni çağı bekleyen bir büyük tehlike daha var: Sanayi
çağının yüzbinleri arasında yalnızlaşan insan
problemi gibi, bilgisayarlar ve makineler arasında robotloşan insan
tehlikesi. Bütün insanlığı tehdit eden bu büyük tehlikenin bir
ilacı, tek ilacı vardır ki, o da, herhalde, maneviyata
dönüştür. İnsanlık, insiyaki olarak kültür değerlerine
yöneliyor ve manevî kurtuluşunu kendi kültür değerlerinde
arıyor. Bu arayış içerisinde yerimizi çok doğru bir
şekilde belirlememize, herhalde zaruret vardır.
Biraz önce,
bu kürsüde tamamı okunan, yüz kere de tekrar edilse, artan bir
iştiyakla dinleyeceğimiz İstiklal Marşımızın
son kıtasını bir defa da bendeniz okuyarak sözlerime son vermek
istiyorum.
“Dalgalan
sen de şafaklar gibi ey şanlı hilal!
Olsun
artık dökülen kanlarımın hepsi helal.
Ebediyen
sana yok, ırkıma yok izmihlal
Hakkıdır,
hür yaşamış bayrağımın hürriyet,
Hakkıdır,
hakka tapan milletimin istiklal.”
Merhum
Akif’i ve bütün şehitlerimizi rahmetle anıyor, Yüce Meclise
saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Altıkulaç.
Refah
Partisi Grubu adına, Sayın Avni Doğan; buyurun. (RP
sıralarından alkışlar)
Sayın
Doğan, süreniz 10 dakikadır.
RP GRUBU
ADINA AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; sözlerime başlamadan önce, hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Alışılanın
aksine ben, bu defa, büyük şair, büyük düşünür ve büyük vatansever
Mehmet Akif’in hayatından bahsetmeyeceğim. Çünkü, büyük insanlar, bir
hayatın ne kronolojik ne de tarihî birtakım noktalarından
bakılarak izah edilemezler; ancak, onları kişilikleriyle,
eserleriyle, hayata ve insanlara bakış tarzlarıyla izah
edebilirsiniz. Hele bu insan, Akif gibi büyük bir mustaripse, büyük bir devlete
bir İstiklal Marşı armağan eden bir edebiyat ve toplumsal
tahlil dehasıysa, bunu ancak ince mısraları, sosyolojik
tahlilleri ve toplumun yüreğinden süzülmüş düşünceleriyle
anlatabilirsiniz.
Esasen, biz,
Akif gibi, tamamen bize ait, bizi düşünen, bizim için düşünen, kendi
dehalarımızı anlatmaya muhtaç, anlamaya muhtaç bir
noktadayız. Bugün, işte bu Yüce Meclis, böyle büyük bir görevi yerine
getiriyor. Ne mutlu bu millete ki, kendi büyüklerine sahip çıkan bir
Meclisi var. Bu ülkede, başka şairlerin, başka düşünce
adamlarının aksine, herkes Akif’i tanır, boydan boya bu ülkenin
bütün köylerinde Akif’in adı bilinir, izbe bir köy kahvesinde, topraktan yapılmış
bir köy evinde onun siyah beyaz bir fotoğrafıyla
karşılaşmak her zaman mümkündür. Çünkü, bu millet, bu kahraman
millet, bağrından çıkardığı her büyüğe
kalbinde yer vermek gibi üstün bir haslete sahiptir. İşte, bu yüzden,
Akif, herkesin, hepimizin gönlündedir. Çünkü, o bir vicdanın sesidir; Anadolu’dan
başlayarak halka halka genişleyen bir coğrafyanın sesidir;
kadre uğramış, zulme uğramış, işgale
uğramış ne kadar mazlum topluluk varsa onların sesidir;
şerefli bir tarihin sesidir. Hiç kimse, işgale uğramış
Anadolu’nun sesini onun kadar güzel duyuramazdı; hiç kimse,
darmadağın edilmiş bir dünyanın, İslam
dünyasının hüznünü, onun kadar güzel terennüm edemezdi.
“Hayır
matem senin hakkın değil... Matem benim hakkım
Asırlar
var ki, aydınlık nedir hiç bilmez âfakım.
Teselliden
nasibim yok, hazan ağlar baharımda;
Bugün bir
hanumansız serseriyim öz diyarımda.
Ne
hüsrandır ki, şarkın ben vefasız, kansız evladı
Serapâ,
garba çiğnettim de çıktım hak-i ecdadı.
Ne heybettir
ki, vahdetgâhı dinin devrilip taş taş
Sürünsün
şimdi milyonlarca me’vasız kalan dindaş.
Dolaşsın,
sonra İslamın haremgâhında namahrem;
Benim
hakkım, sus ey bülbül, senin hakkın değil matem.”
Eğer,
bugün, bu ülkeden matem bulutları sürülmüşse; eğer bugün, güçlü
ve bağımsız bir Türkiye’de yaşıyorsak
“hakkıdır hür yaşamış bayrağımın
hürriyet, hakkıdır hakka tapan milletimin istiklal” diye biten, âdeta
milletin millî felsefesine işaret eden İstiklal
Marşımızı göğsümüzü gere gere seslendirebiliyorsak,
bunu, bu büyük millete ve onun bu güzel evlatlarına borçluyuz, Akif gibi
büyük şairlere, büyük dava adamlarına borçluyuz.
Değerli
arkadaşlarım, Akif, sadece bir şair değildir; o, aynı
zamanda bir fikir adamıdır; geriliğin, marifet ve faziletin
birleşmesiyle ortadan kaldırılacağını
düşünen bir ideologdur. “Alınız ilmini garbın,
alınız sanatını” diyordu; ama, bu ülkeye, Batı
kültürünün, Batı ahlakının girmesine şiddetle
karşıydı.
“Çiğnenirsek
biz, bugün çiğnenmek istihkakımız;
Çünkü, izzet
nerede, bir bak nerededir ahlakımız.
Halimiz, bir
inhilal etmiş vücudun halidir;
Ruhu
izmihlalimiz ahlakın izmihlalidir.
Sade bir
sözdür; fakat, hikmetlerin en mücmeli
Bir halâs
imkânı var, ahlakımız yükselmeli.”
Akif
deyince, elbette, akla büyük bir şair, büyük bir düşünür gelir;
milletimizin bağımsızlık sembolü, dünya görüşünün
simgesi olan İstiklal Marşımız gelir; Anadolu’yu boydan
boya dolaşıp, cami cami vaaz ederek milleti, İstiklal Harbi için
ayaklandıran bir kahraman gelir; bu Yüce Meclisinin çatısı
altında Burdur Milletvekili olarak görev yapan büyük bir dava ve siyaset
adamı gelir; çığlık çığlık sesimizi duyuran,
âdeta her kelimesi bir dua, bir nida olan, her kelimesi bizim sesimiz olan, bu
toprakların kurtuluşu için, yükselişi için tamamen yerli olan
ulu mısralar gelir. Öyle ki, Akif’i ne kadar seversek, ne kadar anlarsak
bu toprağın insanı oluruz; yani, onun “Asım’ın nesli”
dediği “Asım’ın nesli diyordum ya, nesilmiş gerçek,
işte çiğnetmedi namusunu çiğnetmeyecek” dediği neslin ne
demek olduğunu anlarız.
“Şafaklar
ferş–i râhın, fecr-i sadıklar çerâğındır.
Hilalim,
göklerin kalbinde yer tutmuş otağındır,
Ezanlar
nevbetindir, inletir eb’âdı haşyetten,
Cihazındır;
alemler, kubbeler inmiş meşiyyetten,
Cemaatler
kölendir, Kâbeler haclen, gel ey Leyla,
Gel ey
candan yakın canan ki gaiplerdesin hâlâ!
Bu
nâzın el verir Leyla, in artık in ki, bâlâdan.
Müebbet bir bahar
insin, bu yanmış yurda Mevla’dan.”
Değerli
milletvekilleri, Akif’in Leyla’sı vatan sevgisidir. Akif’in Leyla’sı
iman zenginliğidir. Akif’in Leyla’sı, başta güzel ülkemiz olmak
üzere, bütün bir âlemi İslamın daha güçlü geleceklere yürümesidir. O
ideal, o büyük ideal, zaten bu Meclisin kuruluşuyla gerçekleşmeye
başlamıştır. Akif, her türlü
ırkçılığı, yabancılaşmayı, ilim
düşmanlığını, tarihin üzerimize yüklediği
sorumluluktan kaçmayı, değişik kisvelerle sunulan millî kültür,
millî ideal ve inanç düşmanlıklarını reddeden bir gönül
adamıydı.
20 nci
yüzyılın Ahmet Yesevî’siydi. İstiklal Marşımız,
Akif’in dünya görüşünün anlamlı bir özetidir.
“Garbın
afakını sarmışsa çelik zırhlı duvar,
Benim, iman
dolu göğsüm gibi serhaddim var.
Ulusun,
korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar
Medeniyet
dediğin tek dişi kalmış canavar.”
derken,
milletin hangi değerlere nasıl bakması gerektiğini
apaçık anlatıyordu Akif. Bizi, kendi medeniyetimize
çağırıyordu. Bu yönüyle hiçbir dönemi, hiçbir çağı;
tek bir medeniyetin, hele hele Batı medeniyetinin temsil
edemeyeceğini yerli misyonerlere anlatmaya çalışıyordu.
İslamı, asrın idrakine söyletmek onun en büyük idealiydi.
Ne diyordu:
“Doğrudan doğruya Kur’an’dan alıp ilhamı, asrın
idrakine söyletmeliyiz İslamı” İşte, bunun içindir ki, bu
millet yaşadıkça Akif anılacaktır. Bu millet
yaşadıkça, Akif, bu milletin, bu büyük milletin yüreğinde
yaşayacaktır. O’nun ruhu şad olsun, O’nu rahmetle anıyoruz.
Sizlere,
hepinize teşekkür ediyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Doğan.
Sayın
milletvekilleri, şimdi, gündemdışı konuşmalara
geçiyoruz.
2. – Kocaeli Milletvekili Bekir
Yurdagül’ün, Hükümetin, kamu çalışanları ve emeklilere 1997
yılı ilk altı ayı için öngördüğü maaş
artışlarına ilişkin gündemdışı konuşması
ve Maliye Bakanı Abdüllatif Şener’in cevabı
BAŞKAN
– Kocaeli Milletvekili Sayın Bekir Yurdagül, Hükümetin kamu
çalışanları ve emekliler için öngördüğü 1997 yılı
maaş artışları üzerinde konuşacaktır.
Buyurun
Sayın Yurdagül.
Sayın
Yurdagül, süreniz 5 dakikadır.
BEKİR
YURDAGÜL (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Hükümetin, kamu çalışanları ve emeklilere, 1997 yılı
ilk altı ayı için öngördüğü maaş
artışlarıyla ilgili olarak gündem dışı söz
almış bulunmaktayım.
1997
yılının bu ilk oturumunda ulusumuzun ve sizlerin yeni
yılını en iyi dileklerimle kutlar, saygılar sunarım.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; siyasî iktidar, Sayın
Cumhurbaşkanının vetosuna rağmen, Türkiye Büyük Millet
Meclisinden ikinci defa geçirdiği yetki yasasıyla,
memurlarımızın ve emeklilerimizin durumlarını
düzelteceğini belirtmesine rağmen, sadece Silahlı Kuvvetler
mensuplarının durumlarında kısmî bir iyileştirmeyle
yetinmiştir. Bunun dışında, diğer kamu
çalışanları ve emeklileri için bir iyileştirmeyi, ne
yazık ki gündeme getirmemiştir.
Bakın,
yetki yasasını Meclisten geçirirken ne diyorlardı:
“Bilindiği gibi, kamu kurum ve kuruluşlarında çalışan
memurlar ve diğer kamu görevlileri ile bunların emeklilerinin malî ve
sosyal hakları yeterli düzeyde bulunmamaktadır. Bir an önce, memurlar
ve diğer kamu görevlileri ile bunların emeklilerinin malî ve sosyal
haklarında iyileştirmeler yapmak amacıyla, Hükümetimiz
tarafından bu yetki kanunu tasarısı
hazırlanmıştır.” Ama, ne yazık ki, Silahlı Kuvvetlerimiz
mensupları dışında, bu yetki yasası
kullanılmamıştır.
5 Ocak 1997
Pazar günkü Radikal Gazetesinde bir haber var, deniliyor ki; “ordu müdahale
etmesin diye maaşlarını artırdım, dolara
bağladım.” Bu söz Hoca’nın mı, değil mi?..
MEHMET ALTAN
KARAPAŞAOĞLU (Bursa) – Uydurma haber...
BEKİR
YURDAGÜL (Devamla) – Londra’da yayımlanan Al Wasat Gazetesinde
“Başbakan Necmettin Erbakan, aralıkta gizlice görüştüğü
terör örgütü Müslüman Kardeşlerin liderlerine, askerin kendisine olan
tepkisini parayla yatıştırdığını söyledi”
deniliyor.
METİN
PERLİ (Kütahya) – Sen inanıyor musun?!
BEKİR
YURDAGÜL (Devamla) – Bu çok ayıp bir şey tabiî. Sayın
Başbakan, gerçekten böyle bir şey söyledi mi, söylemedi mi; bunun
cevabını vermek zorunda.
Yetki
yasası, neden sadece Silahlı Kuvvetler mensupları için
kullanılmıştır, diğer kamu görevlileri için niye
kullanılmak istenmiyor?
Hükümetin
kamu çalışanları ve emeklilerine 1 Ocak 1997 tarihinden geçerli
olan yüzde 30’luk maaş artışı, bırakınız
gelecek altı aya yönelik iyileştirmeyi, geçmiş
kayıpları dahi karşılamaktan uzaktır. Bu sistem, zaten
kendi içerisinde adaletsizdir; çünkü, yüzdeli artışla, düşük
maaşlara az, yüksek maaşlara daha fazla zam yapılarak memurlar
arasında uçurum yaratılmakta, fark gittikçe açılmaktadır.
Refahyol
Hükümeti, IMF ve Dünya Bankasının talimatıyla, özellikle
düşük tutulan enflasyon hedefini dikkate alarak, kamu
çalışanlarına, emeklilere ve işçilere yapacağı
zam oranını belirlemektedir.
Buradan da anlaşılacağı üzere, siyasî iktidar,
işçisi, memuru, emeklisiyle tüm dargelirlileri, 1997’de daha da
fakirleştirmeyi hedeflemektedir. Nüfusun yüzde 20’sinin ulusal gelirin
yüzde 55’ini paylaştığı, geri kalan yüzde 80’inin ise
ulusal gelirin yüzde 45’iyle yetinmek zorunda bırakıldığı
bir ülkede, siz, sadece bir grup kamu personeline ayrıcalıklı
davranırsanız, toplumsal barışı dinamitlemiş
olursunuz, huzuru bozup, anarşi yaratırsınız. Bu
uygulamanızla, ulusumuzun gözbebeği Silahlı Kuvvetlerimizi de
yaralamış olursunuz. Lütfen, aklınızı
başınıza alınız ve çalışanları
birbirine düşüren bu yanlıştan vazgeçiniz. (DSP
sıralarından alkışlar)
Demokrasiyle
yönetilen hiçbir ülkede görülmeyen gelir dağılımındaki bu
uçurum, mutlaka ortadan kaldırılmalıdır. Bunun yoluysa,
adaletli bir vergi sistemi, bir türlü cesaret edemediğiniz rantın
vergilendirilmesi, tüm çalışanların grevli, toplusözleşmeli
sendikal hakka kavuşmaları ve örgütlenmenin önündeki engellerin
kaldırılmasıdır. Bunları da gerçekleştirecek
olan, rantiyeye yüzde 120, çalışanın tasarrufuna yüzde 1 faiz
veren rantiyeci adil düzenciler değil, biz olacağız; Demokratik
Sol Parti olacak. (DSP sıralarından alkışlar)
Bugün,
ülkemizde, 250 bini sözleşmeli personel olmak üzere 1 milyon 880 bin
memurla, üç sosyal güvenlik kurumundan maaş alan 4 milyonun üzerinde
emeklimiz var. İşçi emeklimizin zam öncesi ortalama maaşı
17 281 390 lira, Bağ-Kur emeklisinin 10 550 000 lira, memur emeklisinin
ise 22 milyon lira. Şimdi, soruyorum, yüzde 30’luk zamla, siz,
memurumuzun, emeklimizin durumunu düzelteceğinizi, onların yaşam
standartlarını yükselteceğinizi mi iddia ediyorsunuz; siz, buna,
kendiniz inanıyor musunuz?
54 üncü
Refahyol Hükümeti, çeşitli ülke sorunlarında olduğu gibi, kamu
çalışanları ve emeklilerimizin 1997 yılı maaş
artışları konusunda da bir kaos yaratmıştır. Bir
hükümet görevlisi çıkıyor, kendisine bağlı memurlara da
Silahlı Kuvvetler personeline uygulanan oranda zam
yapılacağını açıklıyor; Millî Eğitim
Bakanı çıkıp, kamuoyu önünde, aynı doğrultuda
açıklama yaptıktan sonra çark ediyor; Başbakan önceki akşam
“şu anda bir şey yok” deyip çalışmaların devam
ettiğini söylüyor; Maliye Bakanıysa, dün, memura yüzde 20’lik zam
yapılacağını açıklıyor.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Sayın Yurdagül, lütfen 1 dakika içerisinde tamamlayın.
BEKİR
YURDAGÜL (Devamla) – Başbakan
Yardımcısı “ek zam yok” diyor; İktidarın büyük
ortağının Genel Başkan Yardımcısı da,
yaptığı basın toplantısında, o meşhur kaynak
paketlerinden para gelmeye başlayınca memurun durumunu
iyileştireceklerini söylüyor. Gelin, çıkın işin içinden.
Şimdi, soruyorum size, bu kaos değil de nedir Allah
aşkına?! Milleti şaşkına çevirmeye, beklenti içerisine
sokmaya ne hakkınız var sizin?! Ayrıca, 250 bin sözleşmeli
personelin durumuyla ilgili olarak, hiçbir Hükümet yetkilisi şu ana kadar
bir açıklama yapmadı. Sözleşmeli personel için ne
düşünülüyor; yoksa, Hükümet, 1997 yılında sözleşmeli
personel maaşlarına zam yapmayı düşünmüyor mu? Kamuoyu bu
konuda açıklama bekliyor.
Sonuç
olarak, ülkeyi yönetenlere şunu söylüyorum: Lütfen, ciddî olunuz; ülke
yönetmek ciddî iştir. Memurlarımızı ve tüm emeklilerimizi
daha fazla tedirgin etmeden, başka arayışlara itmeden bu
işi çözünüz.
Gelinen
noktada yapılacak tek iş, sözleşmeli personel dahil tüm
memurlara, işçi, memur ve Bağ-Kur emeklilerine de Silahlı
Kuvvetler mensuplarına uygulanan oranda zam yapılmasıdır.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (DSP, ANAP ve CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Yurdagül.
Gündemdışı
konuşmaya cevap vermek üzere Sayın Bakan; buyurun. (RP
sıralarından alkışlar)
Sayın
Bakan, süreniz 10 dakikadır.
MALİYE
BAKANI ABDÜLLATİF ŞENER (Sıvas) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri, Sayın Milletvekilimizin kamu
çalışanlarının ücret durumlarıyla ilgili
yapmış olduğu gündemdışı konuşmaya cevap
vermek üzere huzurlarınızdayım; kendisine, bu konunun
açıklanmasına, Mecliste bir kez daha görüşülmesine vesile
oldukları için teşekkür ediyorum.
Bildiğiniz
gibi, Hükümetimiz ilk kurulduğu günden itibaren ve özellikle 1997
konsolide bütçesi, Türkiye Büyük Millet Meclisi Plan ve Bütçe Komisyonunda ve
Genel Kurulunda görüşülürken, kamu çalışanlarının
ücret durumlarıyla ilgili temel prensibimizi açıkladık ve
sürekli vurguladık. Bu temel prensibimiz şudur: Kamu
çalışanları, memurlarımız ve emeklilerimiz enflasyona
ezdirilmeyecektir, enflasyonun üzerinde ücret artışı, bu
kesimlere sağlanacaktır; ancak, biz, Hükümet olarak, sadece enflasyon
oranında ücret artışı yapmayı yeterli
görmediğimizi de defalarca açıkladık. Dedik ki “Türkiye’de, her
yıl, millî gelirde artışlar olmaktadır. Toplumun refah
düzeyinde artışlar meydana gelmektedir. O halde, her yıl ortaya
çıkan refah düzeyindeki artışı da, kamu
çalışanlarına yansıtacağız; yani, enflasyon
artı büyüme oranı kadar, kamu çalışanlarına ve
emeklilere asgarî ücret artışı sağlayacağız”
dedik. Hatta, bizim gönlümüzde olanın bu olmadığını,
böylesine bir düzeyde ücret artışının dahi kamu
çalışanları ve emekliler için yeterli olmadığını,
imkânlar genişledikçe, gelir artışları beklediğimiz
ölçüde gerçekleştikçe, kamu çalışanlarına bunun da üzerinde
ücret artışları vereceğimizi ifade ettik ve belirledik. Bu
temel prensibimize, Hükümetimiz, şu ana kadar sahip
çıkmıştır.
Bu temel
prensiplerimiz çerçevesinde, memurlarımıza ve emeklilerimize ücret
artışları yapmıştır; fiilî durum budur. Hükümetin
kurulduğu ilk günlerde, hepinizin bildiği gibi, Temmuz 1996 ayı
içerisinde, kamu çalışanlarına ve emeklilere yüzde 50 net
maaş artışı yapılmıştır.
Dolayısıyla, 54 üncü Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti kurulmadan önce,
100 lira -sembolik olarak ifade ediyorum- maaş alan bir kamu
çalışanı, bir memur, bir emekli, temmuz ayında, 54 üncü
Hükümetle birlikte, yüzde 50 zamdan dolayı, 150 lira almaya
başlamıştır.
Şimdi,
1997 yılı konsolide bütçesi münasebetiyle, ocak ayında da, genel
olarak yüzde 30’luk zam verdik. Dolayısıyla, haziran ayında 100
lira alan bir memurun, bir emeklinin maaşı, ocak ayında 195 lira
olmuştur; yani, fiilen altı ay içerisinde, 54 üncü Türkiye
Cumhuriyeti Hükümetinin kamu çalışanlarına, memura, emekliye
verdiği zam, ücret artışı yüzde 95’tir. Halbuki, bu
altı aylık süre içerisinde, temmuzdan aralığın sonuna
kadar tüketici fiyatlarıyla enflasyon yüzde 32,5 olmuştur.
Dolayısıyla,
açık ve net bir şekilde görülmektedir ki, enflasyonun çok üzerinde,
fiilî bir ücret artışı yapmışız.
İRFAN
DEMİRALP (Samsun) – Çok yeterli!..
MALİYE
BAKANI ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) – Bu yeterli görülmemiş;
büyüme oranının üzerinde bir ücret artışı
sağlanmıştır ve şu andaki fiilî duruma göre de, 54
üncü Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti, enflasyon artı büyüme
oranının üzerinde bir ücret artışını,
memurlarımıza ve emeklilerimize yapmıştır.
METİN
ŞAHİN (Antalya) – 1997’deyiz Sayın Bakan, 1997’de...
MALİYE
BAKANI ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) – Bu fiilî tablo
karşısında -ister Parlamentoda bulunsun, ister muhalefet
milletvekili olsun veya bir siyasî parti grubu adına konuşsun- hiç
kimsenin, 54 üncü Türkiye Cumhuriyeti Hükümetinin, enflasyonun altında bir
ücret artışı sağladığını söylemesi
mümkün değildir.
BEKİR
YURDAGÜL (Kocaeli) – Emekliye sorun, memura sorun...
MALİYE
BAKANI ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) – Altı aylık sürede
enflasyon yüzde 30’lar civarındadır; ama, Hükümetin, altı ayda
fiilen vermiş olduğu ücret artışı yüzde 95’tir.
İRFAN
DEMİRALP (Samsun) – Yanlış hesap yapıyorsununz.
MALİYE
BAKANI ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) – Elinize kâğıt
alın, kalem alın, tekrar tekrar hesaplarınızı
yapın; durum budur.
ALİ
ŞAHİN (Kahramanmaraş) – 1997’de ne vereceksiniz?..
MALİYE
BAKANI ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) – Ama, bu yeterli midir;
şimdi, asıl mesele bu. Biz diyoruz ki, biz, kamu
çalışanlarına ve emeklilere, mümkün olduğunca daha yüksek
ücret vermeyi arzu ediyoruz ve bunun için mümkün olacak bütün
mekanizmaları da kuracağız. Hükümet olarak tercihimiz budur,
kararımız budur.
Bu
bakımdan, bu yetki, Meclisten talep edilmiştir ve sayın
milletvekilimin, biraz önce bazı cümlelerini okumuş olduğu yetki
kanunuyla alınmıştır. Bu yetki kanunu çerçevesinde, kanun
hükmünde kararnamelerle, kamu çalışanlarının ücretlerinde
ek iyileştirme yapma imkânımız vardır.
Sayın
milletvekilim “çıkardığınız kanun hükmünde
kararnameye, neden, diğer kamu personelini dahil etmediniz” diyorlar; ama,
bir cümleyi eksik okudular. O yetki kanununda diyor ki: “bu Yetki Kanununa
dayanarak, Hükümet, bir veya birden fazla kanun hükmünde kararname
çıkarır.” Yetki süremiz de dört aydır; mart ayının
ortalarına kadar sürecek bir yetkimiz vardır. Bu süre içerisinde,
başka kanun hükmünde kararnameler çıkarma imkânımız da
vardır. O halde, sadece bir cümleyi okuyup, gerisine devam etmemek,
sağlıklı bir olay değildir.
Şimdi,
ek iyileştirmeler yapma düşüncesi içerisinde bulunan Hükümetimiz, bu
yetki kanununa dayanarak bir kanun hükmünde kararname
çıkarmıştır. Bununla, terörle mücadele eden Türk
Silahlı Kuvvetlerimizin mensuplarının ücretlerinde ek
iyileştirmeler yapmıştır; ama,
çalışmalarımız devam etmektedir. Özellikle, özellik arz
eden kamu görevlilerinin maaşlarında bu genel yüzde 30’luk zamma
ilave ek iyileştirmeler yapılabilmesi için,
çalışmalarımız devam etmektedir; teknik
ayrıntılar, detaylar Maliye Bakanlığımız bünyesinde
yürütülmektedir ve önümüzdeki günlerde bu konuda başka
çıkaracağımız kanun hükmünde kararnamelerle, diğer
kamu görevlilerinden özellik arz edenler, Bakanlar Kurulunca tespit edilecek
önceliklere göre, zamanlamaya göre yetki kanunu çerçevesinde ek iyileştirmelere
konu olacaktır. Onun için, hemen hüküm vermenin sağlıklı
olduğunu düşünmediğimi buradan belirtmek istiyorum; artı,
kamu çalışanlarının enflasyonun sanki altında
kalmışçasına bir ücret artışına maruz
kaldıkları şeklindeki beyanları hiç sağlıklı
görmüyorum; çünkü, şu ana kadar yaptığımız ücret
artışları enflasyonun büyüme oranının da üzerindedir
ve biz bir işaret veriyoruz. Bu işaret nedir; bu Hükümet, memuruna ve
emeklisine mümkün olan en fazla parayı verecektir.
İRFAN
DEMİRALP (Samsun) – Ne zaman... Ne zaman...
MALİYE
BAKANI ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) – Bu bir prensiptir; bu prensibe
fiilen de sahibiz, önümüzdeki günlerde de bu devam edecektir.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (RP ve DYP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
BEKİR
YURDAGÜL (Kocaeli) – Sayın Başkan, çalışma başlamadan
önce, Milliyet Gazetesinde Sayın Bakanın açıklamasını
arz etmek istiyorum.
BAŞKAN
– Sayın Yurdagül, böyle bir usulümüz yok; lütfen...
3. – Diyarbakır Milletvekili
Sebgetullah Seydaoğlu’nun, Diyarbakır ve çevresinde yaşanan
olaylara ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet
Bakanı Lütfü Esengün’ün cevabı
BAŞKAN
– Gündemdışı ikinci konuşma, Diyarbakır Milletvekili
Sayın Sebgetullah Seydaoğlu’nun. Sayın Seydaoğlu,
Diyarbakır ve çevresinde gelişen olaylar üzerinde konuşacaklar.
Buyurun.
(ANAP sıralarından alkışlar)
Süreniz 5
dakikadır.
SEBGETULLAH
SEYDAOĞLU (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; 1997 yılının yasama
döneminin ilk günlerinin, ülkede barışa, huzura, kardeşliğe,
ekonomide eşit, adil pay dağılımına vesile
olmasını diler; bu duygularımla, hepinize
saygılarımı sunarım. (ANAP sıralarından
alkışlar)
Değerli
arkadaşlar, insanlar bu kürsüye gelip fıstık
fiyatlarını, fındık fiyatlarını, şeker
fiyatlarını, memur maaşlarını, bir sürü şeyi
anlatıp duruyorlar; kendi seçmenlerine selam veriyorlar, politika
yapıyorlar; ben de, bir sene zarfında, şu kürsüye yedi sefer
gelip, bölgemin insanının içinde bulunduğu insan hakları
ihlallerini, demokratik olmayan bazı uygulama biçimlerini, sivil
demokratik otoritenin boşluğunu, Parlamentodaki olup bitenleri
anlatmaya çalıştım; bazı insanlar, bu gerçekleri gördüler,
duydular, takdir ettiler, vicdanlarında muhasebesini yaptılar; fakat,
bazıları halen inat ediyorlar, inkâr ediyorlar, reddediyorlar.
Doğu ve
güneydoğu, onbeş yıldır olağan olmayan bir yönetimle,
olağanüstü uygulamalarla, kanunlarla idare edilen bir bölgedir. Şu
anda, 11 vilayette iki yasa geçerlidir: -Dünyanın hiçbir yerinde
görülmemiş- Biri olağanüstü hal; ikincisi, İl İdaresi
Yasası. Yani, İstanbul’da, Ankara’da uygulanmayan yönetim biçimleri,
onbeş yıldır, benim bölgemde uygulanmakta.
Son
günlerde, özellikle Diyarbakır ve ilçelerinde gelişen olayları,
burada, size bir sefer daha, insanlık adına, demokrasi adına,
hukuk adına anlatacağım; anlayan için tabiî, kabul eden için.
Arkadaşlar,
onbeş gün önce Diyarbakırımızın Lice İlçesinde,
devletin güvenlik görevlilerinin, jandarma kuvvetlerinin oluşturduğu
üstdüzey bir heyetçe, kaymakamı bulunmayan, bir jandarma
yüzbaşısı tarafından idare edilen bir ilçede, bütün mahalle
ve köy muhtarları toplanmış, koruculuk sistemi zorla
dayatılmak istenmiştir. Bu insanlar, ilçe merkezinde koruculuğun
olamayacağını, zaten ilçede bir tabur düzeyinde, sivil nüfustan
çok askerî bir gücün olduğunu iddia etmişlerse bile, iki hafta
boyunca, bunlar, bilinen yöntemlerle, doğuda, güneydoğuda işte,
yaşları 15 ilâ 75 arasında 70 bin insan nasıl korucu
olduysa, bunlara da aynı uygulama biçimiyle zorla koruculuk dağıtılmıştır. Düşünün ki, 70 milyonluk bir ülkenin
güvenliği için, 15 yaşındaki daha ortaokul talebesi insanın
ve 70 yaşındaki dedenin eline -ki, burada belgeler var, resmî
istatistikler var- silah veriliyor, al, bu beldeyi, bu ilçeyi, bu memleketi
yönet deniliyor; bu, devletin, bu, Hükümetin acizliği değil de nedir.
Sosyal ve demokratik hukuk devletinde, askerliğini yapmış,
vergisini veren namuslu vatandaşa, canı pahasına bu silahı
almasını dayatmanın dünyanın hangi hukuk devletinde olduğunu,
Hükümet yetkililerine buradan seslenmek istiyorum. Daha dün “koruculuk sistemi
kalkacak” dediler. “Olağanüstü hal kalkacak” dediler; fakat, gitgide
koruculuk sistemini geliştirip, sayısını
artırmanın hangi mantıkta izah edileceğini bilemiyorum.
Değerli
arkadaşlar, geçen hafta, ulusal televizyonun, yerel televizyonun ve
basınla birlikte 74 kişiden oluşan 44 demokratik kitle örgütünün
Lice olayıyla ilgili gözlem raporunda -biraz sonra Sayın Meclis
Başkanıma da vereceğim- orada olup bitenler, açık, net bir
şekilde izah edilmiştir. Demokratik parlamenter sistemin, sosyal
hukuk devletinin uygulama biçiminde bunlar yoktur; dünyanın hiçbir yerinde
yoktur.
Bakınız
arkadaşlar, onbeş yıldır o bölgede, terörden dolayı,
baskıdan dolayı, insan hakları ihlallerinden dolayı, 3
milyon insan göç etmiş. Bu insanlar nereye göç etti, biliyorsunuz.
Dünyanın neresinde savaşlar olursa göç olur. Diyelim, Kuzey Irak’tan
500 bin insan, Türkiye’ye sığındı, Afrika’da Ruanda’da
Tutsiler Zaire’ye sığındı... Bu 3 milyon insan -düşünün-
devletten baskı görüyor; fakat, devletin merhametine
sığınıyor, Ankara’ya geliyor, İstanbul’a geliyor;
yani, devletin âli merhametine, vicdanına sığınıyor. O
insanlar “biz, bölücü değiliz; biz, sizden biriyiz” diyor.
Bakınız, dünyanın her yerinde olduğu gibi, Güney
Amerika’daki olaylarda insanlar Kuzey Amerika’ya göç ediyor. Avrupa’da bir
devletten başka devlete, doğu ve güneydoğudaki insanlar da,
Allah’a, Ankara’ya, bir nevi Batı’nın merhametine
sığınıyor. Buna rağmen, halen
bazılarının, Hükümeti yöneten insanların, bu olayları
görmeyip, o insanlara_
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Sayın Seydaoğlu, lütfen, 1 dakika içinde toparlayınız.
SEBGETULLAH
SEYDAOĞLU (Devamla) – Ben, sonuç olarak şunu diyeyim. Sayın
Başbakan, üç gün önce “ben, Afganistan içsavaşını
bitireceğim” diyordu. Başbakanı olduğu bir ülkede, kendi iç
meselesi olan doğu, güneydoğu meselesini bitiremeyen bir mantık;
nasıl, Afganistan içsavaşını bitiriyor?! Doğudaki
savaşı bitirsin. (ANAP ve DSP sıralarından alkışlar)
Sayın
Çiller, bir haftadır diyor ki: “Ben, insan haklarına artık
dönüş yapacağım.” Avrupa zorladı; yani, Avrupa dayattı
diye mi insan haklarına el atacak?.. Kendi ülkesindeki insanların,
insanca yaşama koşullarına kavuşması için, illâ,
Avrupa’nın ambargosuna, baskısına, müeyyidesine maruz kalacak
diye bu insanlara kucak açacak. “Düşünce özgürlüğü
kısıtlanmayacak_ İnsan hakları_ Tutuklama süresi inecek”
diyor. Demek, bugüne kadar insan hakları yoktu, itiraf etti. Sayın
Başbakan da keza öyle_
Yani, arkadaşlar,
bakın, yaşanan bir insanlık dramıdır.
Kışın ortasında, Ramazanı Şerifin arifesinde, 4-5
milyon insan aç, işsiz, sefil, perişan. Politika yapmıyoruz,
sizin vicdanınıza hitap ediyorum, Allah rızası için kendi
partinize, Hükümetinize bunları söyleyin, bir çözüm getirsin.
Afganistan’da çözüm getirebiliyorsanız, doğu, güneydoğuya da
getirin. 100 milletvekili Refah Partisinden geldi, 50’ye yakın Doğru
Yol Partisinden geldi; bugün, burada, tarih karşısında, demokrasi
karşısında mesulsünüz, her şeyden önce Allah
karşısında mesulsünüz. Politika yapmıyoruz, gelin, şu
Parlamentonun çatısı altında bütün siyasî kimliğimizi bir
tarafa bırakarak birlikte, kardeşçe, insanca, bu soruna çözüm
getirelim.
Son bir ayda
50 kişi faili meçhul cinayete kurban gitti. Dün Diyarbakırlı iki
vatandaş, Adıyaman’da cenazesi gömüldü; evvelsi gün, Batman’da üç
kişi öldürüldü. Son bir ayda 50 kişi_ Size hitap ediyorum,
Parlamentoya, burada haykırıyorum, benim vicdanım
sızlıyor; bölgeme gidemiyorum “sizi parlamenter yaptık, oraya
gönderdik, niye bizim sorunlarımıza çare getirmiyorsunuz?” diyorlar.
“Niye insan hakları ihlalleri bu boyuta vardı da, batıda yok,
Orta Anadolu’da yok, kuzeyde yok?..”
Elbette ki
terör bitecek, Türkiye’nin üniter birliği konusunda hiçbir endişemiz
yoktur; ama, bu, masum, silahsız, savunmasız insanların
günahı nedir? Ben bu konuda çağrı yapıyorum
BAŞKAN
– Sayın Seydaoğlu, lütfen toparlıyalım; süreniz bitti.
SEBGETULLAH
SEYDAOĞLU (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; son günlerde, bölgemde uygulanan bir eylem biçimi
hiçbir demokratik devlette bulunmayan bir uygulama biçimidir. Yüze yakın
insan -hepiniz televizyonda gördünüz; çocukları aç, perişan,
ağlıyor- “zorla bizi korucu yapmak istiyorlar” diyor. Dünyanın
hiçbir yerinde, sivil insanlar zorla silah verilerek cepheye sürülmez; çünkü,
bu, sosyal hukuk devletinin, demokratik yönetim anlayışının
çarpık yapısından ortaya çıkmaktadır. Hükümeti
yönetmekte aciz insanlar, bu şekilde, rantiyecileri...
BAŞKAN
– Sayın Seydaoğlu, lütfen, toparlayalım; süremiz doldu...
SEBGETULLAH
SEYDAOĞLU (Devamla) – Tamam efendim; bitiriyorum.
BAŞKAN
– Ama, birkaç dakika geçti...
SEBGETULLAH
SEYDAOĞLU (Devamla) – Ama, konuşmam devam ediyor; mikrofon açık;
siz, ikide bir müdahale ediyorsunuz.
BAŞKAN
– Ben, süreyi durdurdum; yani, mikrofonu kapamamak için; çünkü, sonuçluyorum
demiştiniz.
SEBGETULLAH
SEYDAOĞLU (Devamla) – Peki, bağlıyorum efendim.
BAŞKAN
– Lütfen...
SEBGETULLAH
SEYDAOĞLU (Devamla) – Bu düşünce ve duygularla, Yüce Parlamentonun,
bu insan hakları konusunda duyarlılığını talep
eder; hepinize saygılarımı sunarım; başarılar
dilerim. (Alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Seydaoğlu.
DEMİR
BERBEROĞLU (Eskişehir) – Sayın Başkan, müsaade ederseniz,
zabıtlara geçmesi açısından, bu konuyla ilgili olarak, yerimden bir
şey söylemek istiyorum.
BAŞKAN
– Usulümüzde böyle bir şey yok; bir açıklama...
DEMİR
BERBEROĞLU (Eskişehir) – Lice’deki olaylarla ilgili olarak,
İnsan Hakları Komisyonu bir karar aldı; salı günü gidip
yerinde inceleyeceğiz.
BAŞKAN
– Bu bir, İnsan Hakları Komisyonu kararının,
bilgilendirilmesi oldu; teşekkür ederim.
Hükümet
adına cevap vermek üzere, buyurun Sayın Esengün. (RP
sıralarından alkışlar)
Sayın
Bakan, süreniz 10 dakikadır.
DEVLET
BAKANI LÜTFÜ ESENGÜN (Erzurum) – Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Diyarbakır Milletvekili Sayın Sebgetullah
Seydaoğlu’nun gündemdışı konuşmasıyla ilgili
olarak söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum ve huzurda konuşma yapmış, bölgenin
şikâyetlerini dile getirmiş olan sayın milletvekilimize de teşekkürlerimi
arz ediyorum.
Sayın
milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Devleti, hukuk kuralları
çerçevesinde, kendisine kanunlarla verilmiş olan görevleri yerine getiren
bir devlettir. Devletin temel amacı, halkın huzuru, güvenliği ve
mutluluğunu sağlamaktır. Anayasanın devlete yüklemiş
olduğu en önemli görev güvenliktir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti,
sınırları içerisinde yaşayan insanların asayişini
temin etmek, onların huzurunu sağlamak mecburiyetindedir.
Hepimizin
malumu olduğu üzere, insanımızın, ülkemizin huzurunu
bozmaya yönelik en büyük tehdit, cinayet örgütü PKK’nın terörist
faaliyetleridir. Oldukça uzun bir süredir ülkemiz terörle mücadele süreci
içerisindedir. Bölücü terör, insanımıza çok acılar çektirmiştir;
ülkemizde derin yaralar açmıştır.
Terörle
mücadele sürecinde, alınan tedbirler ve özellikle gösterilen
kararlılık sonucu, örgüt büyük bir çöküş içerisine girmiş
bulunmaktadır. Son iki yılda terörle mücadelede üstün bir
başarı yakalanmış ve büyük mesafeler katedilmiştir;
PKK’ya yönelik destek kırılmıştır. Şu anda,
bölgemizde, insanlarımız, önceye göre çok daha rahat ve huzurlu
dışarıya çıkabilmektedirler; şehirlerimiz gece vakitleri
bile canlıdır artık; elbette, terör azaldığı
sürece bu huzur da artacaktır.
Cinayet
şebekesi PKK, bölgede huzuru istemiyor, bölgenin
kalkınmasını istemiyor; orada geçim
sıkıntısı ve huzursuzluğun devamını istiyor
ve böyle göstermeye çalışıyor.
SEBGETULLAH
SEYDAOĞLU (Diyarbakır) – Kurban olayım yapmayın...
DEVLET BAKANI
LÜTFÜ ESENGÜN (Devamla) – Son günlerde, Lice İlçesinde, koruculuk bahane
edilerek provokasyanlar düzenlenmek isteniyor... Hiç kimsenin zorla korucu
yapılması söz konusu değildir. Aslında, koruculuğa
gönüllü ve arzulu bazı kişiler sırada beklerken, korucu olmak
istemeyenlerin zorla korucu yapılması iddiaları da
mantıkdışıdır. Korucu olmak istemeyenlere zorla
koruculuk yaptırmak da mümkün değildir...
SEBGETULLAH
SEYDAOĞLU (Diyarbakır) – Rapor burada...
DEVLET
BAKANI LÜTFÜ ESENGÜN (Devamla) – Bu, hukuk devleti ilkesiyle de
bağdaşmaz; yakışmaz.
SEBGETULLAH
SEYDAOĞLU (Diyarbakır) – Ama, bu halka, siz getiriyorsunuz bunu.
DEVLET
BAKANI LÜTFÜ ESENGÜN (Devamla) – Vatandışımız, gün
geçtikçe, gerçeği daha iyi görmekte ve devlete
yakınlaşmaktadır. Bölgede, binlerce gönüllü kişinin korucu
olmak için sırada bekliyor olması, bunun
kanıtlarındandır.
Diğer
yandan, bölgede güvenlik güçlerince PKK terör örgütüne karşı
sürdürülen operasyonlar sonucu, terörizme, teröriste önemli darbeler
vurulmuştur; bu durum bazı çevreleri rahatsız etmektedir.
Ülkemiz ve
demokrasimiz, geçmişte çok iyi tecrübeler kazanmıştır;
terörün ülkeye kurduğu tuzaklara asla düşülmeyecektir. Her yerde
bulunabilecek terör örgütü sempatizanı veya örgütçe korkutulmuş üç
beş kişinin kışkırtıcı, yanlış,
amaçlı ve asılsız iddialarına dayanmak doğru
değildir. Terör örgütü ve destekçilerinin esas amacı, güvenlik
kuvvetlerimiz ve masum yöre halkımızı,
vatandaşlarımızı hedef almaktan ziyade, devleti ve karar
mekanizmalarını kendi hayal ettikleri mecralara sürüklemektir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; uzun yıllardan beri ülkemizin
Güneydoğu Anadolu Bölgesinde terör örgütü PKK tarafından
başlatılan, ülkemizin ve özellikle orada yaşayan
insanlarımızın her bakımdan zarar gördüğü olaylar, 54
üncü Hükümetimizin almış olduğu ve alacağı ekonomik ve
sosyal tedbirlerle en kısa zamanda bitirilecektir.
Hepinizin
malumu olduğu üzere, Bakanlar Kurulumuz yarın Ağrı
İlimizde toplanacaktır. Ağrı’da yapılacak Bakanlar
Kurulu toplantısının ağırlıklı gündemi,
Doğu ve Güneydoğu Anadolu’nun ekonomik kalkınması, terörle
mücadelede gelinen nokta, bu konuda alınacak ilave tedbirler
olacaktır ve inşallah, Ağrı’da, Sayın
Başbakanımız tarafından, doğu ve güneydoğu halkına
yeni müjdeler, yapılacak yeni yatırımlarla, projelerle ilgili bilgiler,
müjdeler arz edilecektir.
İnşallah,
olağanüstü halin tamamen kaldırılması bizim Hükümetimize
nasip olacaktır. Olağanüstü halin yıllardan beri devam etmesi,
onun öncesinde, o bölgenin uzun yıllar sıkıyönetimle idare edilmesi,
tabiî ki kabullenilecek, mazur görülecek bir durum değildir. Hükümetimiz,
önümüzdeki yıl içerisinde, olağanüstü halin tüm bölgeden
kaldırılması için elinden gelen her türlü tedbiri almakta, her
türlü gayreti göstermektedir.
Allah’ın
izniyle, milletimizin desteğiyle, keza Yüce Parlamentomuzun
desteğiyle, Türkiye’de sulh ve sükûnu temin edeceğiz, terörü
bitireceğiz; gerek Güneydoğu Anadolu’da gerekse tüm yurdumuzda sulh
ve sükûnun hâkim olduğu, kardeşliğin hâkim olduğu bir ortam
meydana getireceğiz ve Türkiye’deki bu hal, Türkiye’de Hükümetimizin bu
başarısı, inşallah, bütün bölgeye yansıyacak ve
Afganistan’daki iç savaşın da sona erdirilmesinde, başta
Sayın Başbakanımız olmak üzere, Hükümetimiz, elinden gelen
gayreti de gösterecektir. 54 üncü Hükümet, hem Türkiye’ye hem bütün İslam
âlemine, inşallah, çok hayırlı hizmetler edecektir. Bizim
Hükümetimiz, barış hükümetidir, kardeşlik hükümetidir,
inşallah, rahmet hükümeti olacaktır.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (RP ve DYP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Bakan.
SEBGETULLAH
SEYDAOĞLU (Diyarbakır) – Sayın Başkan, ben, sorduğum
soruya yanıt alamadım. Sayın Bakan...
METİN
ARİFAĞAOĞLU (Artvin) – Afganistan’dan bahsediyor...
SEBGETULLAH
SEYDAOĞLU (Diyarbakır) – ...PKK terörünü anlattı, zaten onu ben
de lanetledim; fakat, sorduğum soruya yanıt almadım.
BAŞKAN
– Sayın Bakan, soruya cevap verdiği inancıyla, Hükümet
adına konuştu. Bu konuda bizim yapacağımız bir
şey yok Sayın Seydaoğlu.
4. – Kayseri Milletvekili Memduh
Büyükkılıç’ın, ilköğretim müfettişlerinin
sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması ve
Kültür Bakanı İsmail Kahraman’ın cevabı
BAŞKAN
– Gündemdışı üçüncü konuşma Sayın Memduh
Büyükkılıç’ın. Sayın Büyükkılıç, ilköğretim
müfettişlerinin sorunları hakkında konuşacak; buyurun. (RP
sıralarından alkışlar)
Sayın
Büyükkılıç, süreniz 5 dakikadır.
MEMDUH
BÜYÜKKILIÇ (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
ilköğretim müfettişlerinin sorunlarıyla ilgili, şahsım
adına söz almış bunuyorum; bu vesileyle, hepinizi hürmetle
selamlarım.
Sözlerime
başlamadan önce, merhum eğitimci, millî şairimiz Mehmet Akif’i,
ölüm yıldönümü nedeniyle, rahmetle anıyorum.
Teftiş,
kamu sektöründe veya tüzelkişiliği bulunan kurumlarda yapılmakta
olan işlerin mevcut mevzuata uygun olarak yapılıp
yapılmadığının yetkili kimseler tarafından
gözetlenmesi ve denetlenmesidir. Teftiş, her kurum için, elbette ki,
hayatî önem arz etmektedir.
Anayasamızın
42 nci maddesinde, eğitim ve öğretimin, devletin gözetim ve denetimi
altında yapılacağı hükmü yer almıştır. Millî
Eğitim Temel Kanununa göre de, eğitim ve öğretim hizmetinin
devlet adına yürütülmesinden ve denetiminden Millî Eğitim Bakanı
sorumludur, Millî Eğitim Bakanlığı sorumludur
denilmektedir.
Bugün,
Türkiye’de 60 bin ilköğretim kurumunda 400 bin öğretmen görev
yapmakta olup, 10 milyonu aşkın öğrenci öğrenim
görmektedir. Bu kurumlarda yapılmakta olan eğitim ve öğretim
hizmetinin Millî Eğitim Bakanlığı adına gözetim ve
denetim işi, 3 bin ilköğretim müfettişi tarafından yerine
getirilmektedir.
Bu kadar
önemli ve kutsal bir görevi, yaklaşık yüzelli yıldır onurlu
bir şekilde sürdüren, büyük bir özveriyle yerine getirmeye
çalışan ilköğretim müfettişlerinin sorunları da önemli
ölçüde çoğalmaktadır. Aynı öğrenim düzeyinde olan,
aynı şartlarda çalışan ve Bakanlığın
aynı tür görevlerini yerine getiren ilköğretim müfettişleri,
Bakanlık müfettişlerine tanınan haklardan faydalanamamanın
sıkıntısı içerisindedirler.
Burada,
tabiî ki Bakanlık müfettişleriyle ilgili bu mukayese
yapılırken Bakanlık müfettişlerinin özlük
haklarının yeterli olduğu anlamında değil, hiç olmazsa
onlara denk olunması anlamında söylenilmektedir. Yoksa, gönlümüz,
Bakanlık müfettişlerine de daha fazla özlük haklarının
verilmesini arzu eder.
İlköğretim
müfettişleri, görevlerini daha etkili bir biçimde yerine getirebilmek için
Bakanlık müfettişleriyle aynı statüye kavuşturulmak ve
aynı ekonomik özlük haklardan yararlanmak istemektedirler. Yetkileri
genişletilmiş, sorumlulukları artırılmış,
Bakanlık müfettişleriyle aynı statüye kavuşturulmuş,
ekonomik durumları iyileştirilmiş olan ilköğretim müfettişleri,
geleceğe daha güvenli bakacaklardır.
İlköğretim
müfettişlerimizin elbette çok sorunu vardır; ancak, ben, bunlardan
çözüm bekleyen birkaç tanesini sıralamaya gayret edeceğim.
İlköğretim
müfettişlerinin hizmet sınıfının ve kadro
unvanının belli olmaması, 2680 sayılı Yetki Kanununa
dayanılarak çıkarılan 190 sayılı Kanun Hükmünde
Kararnameyle belirlenen kadro cetvelleri, 84/8360 sayılı Bakanlar
Kurulu kararıyla belirlenmiş ve yürürlüğe konulmuştur. Bu
cetvellerde, Bakanlık müfettişlerinin genel idarî hizmetler
sınıfında yer aldıkları görülmesine rağmen,
ilköğretim müfettişleri hiçbir yerde yer
almamışlardır. Buna göre, Bakanlık, ilköğretim
müfettişlerine, eğitim-öğretim hizmetleri
sınıfından ve öğretmen kadrosundan kadro vermektedir.
Aynı Bakanlığın elemanı olan, benzer işleri yapan
iki farklı müfettişlik sistemi ortaya çıkmaktadır. Her ne
kadar isimlerinde “ilköğretim müfettişi” sıfatı var ise de,
yaptıkları görev teftiş olmakla birlikte, maalesef,
öğretmen olarak nitelendirilmektedirler. Elbette, bu sorunun çözümü için,
3797 sayılı Millî Eğitim Bakanlığı Teşkilat
Kanununda ilköğretim müfettişlerinin yerinin belli olması, 190
sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin ekini teşkil eden kadro
cetvellerinde, ilköğretim müfettişlerine genel idare hizmetleri
sınıfında ve müfettiş kadrosunda yer verilmesi
gerektiği kanaatindeyiz.
Bir
başka sorunları, ilköğretim müfettişlerine ödenen özel
hizmet tazminatı ile denetim tazminatı, Bakanlık
müfettişlerine ödenenden oldukça azdır. 657 sayılı Devlet
Memurları Kanununun, 418 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle
değişik 8 inci maddesiyle devlet memurlarına ödenecek tazminat
oranları belirtilmiştir. Bu Kararnameye göre, ilköğretim
müfettişlerine, Bakanlık müfettişlerine ödenen tazminat
oranının üçte ikisi kadar tazminat ödenmektedir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Sayın Büyükkılıç, eksüreniz 1 dakikadır.
Buyurun.
MEMDUH
BÜYÜKKILIÇ (Devamla) – Teşekkür ederim Başkanım.
Bu
müfettişlerimiz için yapılacak bir başka çalışma da,
Bakanlık müfettişliği ile ilköğretim
müfettişliğinin birleştirilmesi olmalıdır. Bunu,
idarenin bütünlüğü açısından gerekli görmekteyiz.
İlköğretim
müfettişlerinin ekgösterge puanları, genel idare hizmetleri
sınıfında bulunan denetim elemanlarının ekgösterge
puanlarından daha düşüktür. Bunun da düzeltilmesini beklemekteyiz.
İlköğretim
müfettişlerinin gündelik ve yol giderleri zamanında ödenmemekte;
bütün kurumların müfettişleri, yolluk ve gündeliklerini peşin
olarak aldıkları halde, bunlar, harcamaları kendi ceplerinden
yapmaktadır. “Bunlara ekders ücreti verilsin” denildiğinde,
“müfettiş” denilmekte; ancak, bu konuda da mağdur edildikleri
gözlenilmektedir.
İlköğretim
müfettişleriyle ilgili...
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Sayın Büyükkılıç, teşekkür ediyorum.
MEMDUH
BÜYÜKKILIÇ (Devamla) – Ben, teşekkür ediyor, hayırlı günler
diliyorum. (RP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Hükümet adına, gündemdışı konuşmayı
yanıtlamak üzere, Kültür Bakanı Sayın İsmail Kahraman.
Buyurun
Sayın Kahraman.
KÜLTÜR
BAKANI İSMAİL KAHRAMAN (İstanbul) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Kayseri Milletvekili Sayın Memduh
Büyükkılıç Beyin gündemdışı konuşması
üzerine, Hükümet adına cevap vermek üzere huzurlarınıza
gelmiş bulunuyorum.
İlköğretim
müfettişlerimizin sorunları hususundaki beyanlarına iştirak
ettiğimizi ve bu sorunların giderilmesi için gerekli
çalışmaları yapmakta olduğumuzu, iyileştirme
çalışmalarını ve sorunların giderilmesi için icap
edenleri yapma kararında olduğumuzu ifade etmek istiyorum.
Millî
Eğitim Bakanlığı ilköğretim müfettişleri,
eğitim öğretim hizmetleri sınıfında olup, yetki görev
ve sorumlulukları, 222 sayılı İlköğretim ve
Eğitim Kanununun 23 üncü maddesi uyarınca hazırlanan
yönetmelikle belirlenmiştir. Ülke genelinde, en küçük yerleşim
birimine kadar yaygınlaşmış kurumlarda görev yapan
yaklaşık 400 bin personel ilköğretim müfettişlerince denetlenmekte
ve bunların işbaşında yetiştirilmeleri
sağlanmaktadır. Çok yaygın bir sahada ve çok geniş bir
ölçüde hizmet vermekte olan ilköğretim müfettişlerimizin
sorunları hususunda gereken iyileştirmeleri yapma ve bu
sorunları giderme hususundaki gayretimizi tekrar ifade etmek istiyorum.
İkazları
ve beyanları dolayısıyla değerli milletvekilimize
teşekkürlerimi sunuyor, Yüce Heyetinizi saygıyla ve sevgiyle
selamlıyorum efendim. (RP, DYP ve ANAP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Başkanlığın
Genel Kurula sunuşları vardır.
Sunuşlar
oldukça uzun; bu nedenle, Divan Üyesi arkadaşımızın
oturarak okumasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Cumhurbaşkanlığı
tezkereleri vardır; okutuyorum.
B) TEZKERELER VE ÖNERGELER
1. – Fransa’ya gidecek olan Devlet
Bakanı Nafiz Kurt’a, dönüşüne kadar, Ulaştırma Bakanı
Ömer Barutçu’nun vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin
Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/633)
26 Aralık 1996
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
26
Aralık 1996 tarihinde Fransa’ya gidecek olan Devlet Bakanı Nafiz
Kurt’un dönüşüne kadar; Devlet Bakanlığına,
Ulaştırma Bakanı Ömer Barutçu’nun vekâlet etmesinin,
Başbakanın teklifi üzerine uygun görülmüş olduğunu
bilgilerinize sunarım.
Süleyman
Demirel
Cumhurbaşkanı
BAŞKAN
– Bilgilerinize sunulmuştur.
2. – İran’a gidecek olan Enerji ve
Tabiî Kaynaklar Bakanı Mehmet Recai Kutan’a, dönüşüne kadar, Devlet
Bakanı Fehim Adak’ın vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne
ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/634)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşmelerde
bulunmak üzere, 27 Aralık 1996 tarihinde İran’a gidecek olan Enerji
ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Recai Kutan’ın dönüşüne kadar; Enerji
ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığına, Devlet Bakanı Fehim Adak’ın
vekâlet etmesinin, Başbakanın teklifi üzerine uygun görülmüş
olduğunu bilgilerinize sunarım.
Süleyman
Demirel
Cumhurbaşkanı
BAŞKAN
– Bilgilerinize sunulmuştur.
3. – İngiltere’ye gidecek olan
Devlet Bakanı H. Ufuk Söylemez’e, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı
Ayfer Yılmaz’ın vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin
Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/635)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
28
Aralık 1996 tarihinde İngiltere’ye gidecek olan Devlet Bakanı
Ufuk Söylemez’in dönüşüne kadar; Devlet Bakanlığına, Devlet
Bakanı Ayfer Yılmaz’ın vekâlet etmesinin, Başbakanın
teklifi üzerine uygun görülmüş olduğunu bilgilerinize sunarım.
Süleyman
Demirel
Cumhurbaşkanı
BAŞKAN
– Bilgilerinize sunulmuştur.
Başbakanlığın
bir tezkeresi vardır; okutuyorum:
4. – İl İdaresi Kanunun
Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi ve Bu Kanuna Bazı Maddeler
Eklenmesi Hakkında Kanun Tasarısının geri gönderilmesine
ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/636)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
İlgi:
7/6/1996 tarihli ve B.02.0.KKG/101-545/2487 sayılı yazımız.
İlgi
yazımızda Başkanlığınıza sunulan “İl
İdaresi Kanununun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi ve Bu
Kanuna Bazı Maddeler Eklenmesi Hakkında Kanun
Tasarısı”nın, yeniden incelenmek üzere, Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğünün 75 inci maddesi gereğince geri
gönderilmesini arz ederim.
Prof.
Dr. Necmettin Erbakan
Başbakan
BAŞKAN
– İçişleri Komisyonunda bulunan tasarı geri verilmiştir.
Danışma
Kurulunun bir önerisi vardır; okutup, oylarınıza
sunacağım:
IV. –
ÖNERİLER
A) DANIŞMA KURULU ÖNERİSİ
1. – İnsan Haklarını
İnceleme Komisyonunun 3.12.1996 tarihli ve 2 sayılı Raporunun
gündeme alınarak Genel Kurulun bilgisine sunulmasına ilişkin
Danışma Kurulu Önerisi
Danışma Kurulu Önerisi
No:
44 Tarihi:
7.1.1997
İnsan
Haklarını İnceleme Komisyonunun 3.12.1996 tarihli ve 2
sayılı raporunun, 3686 sayılı Kanunun 6 ncı maddesi
gereğince gündeme alınarak Genel Kurulun bilgisine sunulması
Danışma Kurulunca uygun görülmüştür.
Mustafa
Kalemli
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanı
Salih
Kapusuz Murat
Başesgioğlu
RP
Grubu Başkanvekili ANAP
Grubu Başkanvekili
Mehmet
Gözlükaya H.
Hüsamettin Özkan
DYP
Grubu Başkanvekili DSP
Grubu Başkanvekili
Nihat Matkap
CHP Grubu Başkanvekili
BAŞKAN
– Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
İçtüzüğün
37 nci maddesine göre verilmiş, 2 adet, doğrudan gündeme alınma
önergesi vardır. Bu 2 önergeyi ayrı ayrı okutup işleme
koyacağım ve oylarınıza sunacağım.
Birinci
önergeyi okutuyorum:
III. –
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
B) TEZKERELER VE ÖNERGELER (Devam)
5. – Erzincan Milletvekili Mustafa
Kul’un, Erzincan, Tunceli, Kars, Ağrı, Van, Muş, Hakkâri,
Bitlis, Siirt, Mardin, Sıvas, Adıyaman, Diyarbakır, Batman,
Şırnak ve Bingöl İllerinde Terör Nedeniyle Boşaltılan
Köylerden Başka Yerlere Gönderilen Yurttaşlara Yardım
Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin (2/340) doğrudan
gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/123)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
(2/340) esas
numaralı, Erzincan, Tunceli, Kars, Ağrı, Van, Muş, Hakkâri,
Bitlis, Siirt, Mardin, Sıvas, Adıyaman, Diyarbakır, Batman,
Şırnak ve Bingöl İllerinde terör nedeniyle boşaltılan
köylerden başka yerlere gönderilen yurttaşlara yardım
yapılması hakkındaki kanun teklifimin, İçtüzüğün 37
nci maddesi uyarınca, doğrudan Genel Kurul gündemine
alınmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Mustafa
Kul
Erzincan
BAŞKAN
– Buyurun Sayın Kul. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın
Kul, süreniz 5 dakikadır.
MUSTAFA KUL
(Erzincan) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar;
Erzincan, Tunceli, Kars, Ağrı, Van, Muş, Hakkâri, Bitlis, Siirt,
Mardin, Sıvas, Adıyaman, Diyarbakır, Batman, Şırnak ve
Bingöl illerinde terör nedeniyle boşalmış veya
boşaltılmış olan köylerden başka yere yerleşmiş
olan vatandaşlarımıza maddî yardım yapılmasıyla
ilgili kanun teklifimin doğrudan Genel Kurul gündemine
alınmasıyla ilgili önergem üzerinde söz almış
bulunmaktayım; bu vesileyle, hepinizi selamlıyorum; bütün
arkadaşlarımın yeni yılını kutluyorum, 1997
yılının, bütün milletvekili arkadaşlarım
açısından başarılı geçmesini diliyorum.
Değerli
arkadaşlar, asıl konuya geçmeden önce, iki konuya da kısaca
değinmek istiyorum. Bugünün tarihi 7 Ocak. 7 Ocak, bilindiği gibi,
gazeteci Metin Göktepe’nin öldürülmesinin birinci yıldönümü. Aradan bir
yıl geçmiş olmasına karşın, hâlâ daha, Metin Göktepe’nin
katledilmesinde isimleri tespit edilmiş olan güvenlik görevlilerinin
nerede yargılanacağına dahi karar verilememiş olması,
gerçekten, Türkiye açısından üzüntü verici bir olaydır. Terör
konusu ne zaman gündeme gelse, hemen karşımıza birtakım
sorunlar, devlet arkaya alınarak birtakım karşı koymalar
çıkmaktadır. Eski Bakan Sayın Mehmet Ağar, gazetecilerin bu
konuyla ilgili bir sorusu üzerine “ben ülkemi çok seviyorum, vatansever bir
insanım. Sizler, benim kadar Hozat’ı, Eruh’u, Zap Suyunu, Aras
Nehrini bilemezsiniz. Ben, Türkiye’yi karış karış biliyorum
ve ülkemi çok seviyorum” diyor. Şimdi, acaba, Metin Göktepe’nin
mahkemesini, öyle, Ege Bölgesini karış karış
dolaştırarak, gazetecilere coğrafya dersi mi vermek istiyorlar
veya coğrafyamızı daha iyi öğrenmemiz için mi acaba Metin
Göktepe’nin mahkemesini karış karış gezdiriyorlar?!
Gerçekten, bu, ülkemiz açısından talihsiz bir olaydır. Umuyorum
ve diliyorum ki, Metin Göktepe’nin mahkemesi bir an önce sonuçlanır ve bu
olayın failleri de yapmış oldukları, işlemiş
oldukları suçun cezasını alırlar.
Bir
diğer olay, Sayın Maliye Bakanımız, memur maaş
zamlarıyla ilgili konuda “biz, temmuz ayında yüzde 50 vermiştik,
şimdi yüzde 30 verdik, bunun toplamı yüzde 95 etmektedir. Yüzde 80
enflasyon var, yüzde 15 refah payı verdik” diyorlar. Asıl önemli
olan, 1996 yılında ne kadar verilmiş olduğudur. 1996
yılında Hükümetin memurlara vermiş olduğu toplam
artış yüzde 50’dir; bugün verilmesi düşünülen yüzde 30 ise, 1997’nin
birinci altı aylık dönemi için verilmektedir. Eğer, hesabı
o şekilde yapacak olursak, 1995’in ocak ayında memura yüzde 30
verilmiş; 100 lira üzerinden hesabını
yaptığımız zaman, 1995’in ocak ayının 100
lirası 130 lira olmuştur. 1995’in temmuz ayında yüzde 30 daha
verilmiştir; o zaman 39 lira daha gelmiştir, 169 lira olmuştur.
1995’in kasım ayında ise, yüzde 53 verilmiştir, ki, şimdiye
kadar en fazla biz verdik diye övünüyorlar; yüzde 50 verdik diyorlar. Bununla
beraber, 100 lira, toplam 259 lira etmektedir, ki, o zaman 1995 yılındaki
artış yüzde 159 olmuştur...
BAŞKAN
– Sayın Kul...
MUSTAFA KUL
(Devamla) – Buyurun Sayın Başkan.
BAŞKAN
– Sayın Kul, önerge üzerinde lütfen...
MUSTAFA KUL
(Devamla) – Bu nedenle, ben sormak istiyorum: Acaba, yüzde 159 mu fazla, yoksa,
Sayın Bakanın ifade ettiği yüzde 95 mi fazla?
Değerli
arkadaşlarım, vermiş olduğum bu kanun teklifi, terör
nedeniyle başka illere, gerek terör korkusuyla kendi köyünü, yerini
yurdunu terk etmiş, gitmiş olan vatandaşlarımıza veya
güvenlik kuvvetleri tarafından boşaltılmış olan
köylerden başka yere yerleşmiş olan
vatandaşlarımıza yardım verilmesiyle ilgili bir kanun
teklifidir.
Değerli
arkadaşlarım, bu köylerimizde oturan vatandaşlarımız,
daha önce tarımla, hayvancılıkla iştigal etmekteydiler;
başka yerlere göç ettikten sonra bu şanslarını kaybettiler;
kimisi çadırlarda, kimisi yakınlarının yanında
kalmakta, kimisine hayırsever vatandaşlarımız yardım
etmektedir; kimisi kirada oturmakta, kirasını ödemekte zorluk
çekmektedir; aile bireylerinin günlük beslenme ihtiyaçlarını dahi
karşılama şansı olmamaktadır. Tekrar kendi köylerine
dönmek isteyen vatandaşlarımıza ise, güvenlik kuvvetleri müsaade
etmemektedir.
İş
isteyene iş temin edemez durumdayız. Bu aileler büyük bir sefalet
içerisindedir...
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Sayın Kul, eksüreniz 1 dakikadır; buyurun.
MUSTAFA KUL
(Devamla) – Bu vatandaşlarımız devletin kendilerine sahip
çıkmasını beklemektedir.
Bu
vesileyle, vermiş olduğum kanun teklifi, tabiî, çok uzun; ama,
özellikle, kanun teklifinde, zorunlu olarak göçe tabi olan köylülerimizin kredi
borçlarının, ödeme olanakları olmadığından
dolayı, tarımsal kredi borçlarının, bir sefere mahsus
affedilmesi öngörülmüştür.
Yine,
yıllardır verdiği uğraş sonucunda sahip olduğu
evini, konutunu terk etmek zorunda olan vatandaşlarımızın,
uzun süreli borçlanmayla tekrar ev sahibi olması
amaçlanmıştır. Kendi köyünde daha önce tarımla iştigal
eden ve geçimini bu yöntemle temin eden vatandaşlarımızdan
tekrar kendi köylerine dönmesi mümkün olamayanların kendi geçimini temin
edebilmesi için, arazi sahibi olabilmesi için gene onlara uzun vadeli kredi
temin edilmesini öngörmektedir.
Eski
köylerinde hayvancılık yapan insanlarımızın tekrar
köylerine dönmeden, bulunduğu yerde...
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Kul.
MUSTAFA KUL
(Devamla) – Sadece teşekkür edip ineceğim.
BAŞKAN
– Lütfen, mikrofon kapalıyken teşekkür edin.
MUSTAFA KUL
(Devamla) – Değerli arkadaşlarım, kanun teklifim, detaylı,
çok geniş kapsamlı bir tekliftir. Bütün
arkadaşlarımızın, bu vatandaşlarımıza
yardımcı olmak amacıyla, bu yasa teklifinin bir an önce
görüşülmesi konusunda katkı vereceğine inanıyorum.
Hepinize
saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Kul.
Komisyon
veya Hükümetten bir söz talebi?.. Yok.
Şahsı
adına, Tunceli Milletvekili Sayın Orhan Veli Yıldırım;
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın
Yıldırım, süreniz 5 dakikadır.
ORHAN
VELİ YILDIRIM (Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; Erzincan Milletvekilimiz Sayın
Mustafa Kul’un, Tunceli, Erzincan ve diğer 14 ili kapsayan illerimizde,
terör ve güvenlik nedeniyle güvenlik güçlerimiz tarafından
boşaltılan köylerden göç eden ve göç ettikleri yerlerde mağdur
durumda bulunan yurttaşlarımıza bazı yardımlar
yapılmasına dair kanun teklifinin, İçtüzüğün 37 nci maddesi
gereğince öne alınmasına dair önergesi lehinde şahsım
adına söz talep ettim. Bu itibarla, 1997 yılının,
Parlamentomuza ve yurttaşlarımıza sağlık,
barış ve mutluluk getirmesi dileğiyle sözlerime
başlıyorum, Yüce Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Saygıdeğer
milletvekilleri, ondört yılı aşkın bir müddetten beri
Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerimizin bazı illerinde,
bazı köylerimiz, terör militanlarının barınmaması veya
güvenlik nedeniyle, güvenlik güçlerimiz tarafından kısmen
boşaltılmış, bazı köylerimiz yakılmış,
bazıları da oturulamaz hale getirilmiştir. Bu itibarla, yasalarımızda
belirtilen kamulaştırma paraları ödenmeden, yasaların
yurttaşlarımıza tanıdığı haklardan
yararlandırılmadan, bu yurttaşlar, kendi kaderleriyle baş
başa bırakılmışlardır.
Özellikle,
1996 yılının son aylarında, Cumhuriyet Halk Partisi Genel
Başkanının Tunceli İlinde yapmış olduğu
gezide, basın mensuplarımızın da müşahede ettiği
gibi ve Türkiye kamuoyunun da yakından müşahede ettiği gibi, bu
durumda olan yurttaşlarımız, hâlâ, çadırlarda, barakalarda
yaşamaktadırlar. Bu da yetmiyormuş gibi, terör
militanlarının gıda kaynaklarını kurutma amacına
yönelik olarak, devlet güvenlik güçlerimiz tarafından, özellikle Tunceli
merkez alınmak kaydıyla, bazı illerimizde, gıda ambargosu
diye bir ambargo uygulanmaktadır. Ne yazık ki, Tunceli Valiliği
ve resmî merciler tarafından bu gıda ambargosu kabullenilmesine ve
elimizde resmî belgeler olmasına rağmen, İçişleri
Bakanı Sayın Akşener, yapmış olduğu basın
açıklamasında, böyle bir gıda ambargosunun
olmadığını söylemek suretiyle -aslında, birazdan, Sayın
Meclis Başkanına da bu belgeleri, resmî belgeleri takdim
edeceğim- kendisi yalan söyleyerek, yalanlamış oldu.
Değerli
milletvekilleri, Millî Marşımızın Yazarı
Şairimizin ölüm yıldönümü nedeniyle, bir siyasî partimizin
temsilcisi, demin, burada “yanında arkadaşı soğuktan
titrerken, kendi paltosunu, o titreyen arkadaşına vermekten
çekinmeyen” diye tarif etti. Evet, doğrudur; Yüce Meclisi oluşturan
saygıdeğer milletvekilleri, siz, Mehmet Akif Ersoy’ların
çocukları veya torunları olarak, doğuda, çadırda,
kapısı penceresi henüz takılmamış inşaatlarda
barınan bu yurttaşlarımıza, devletin, sadece ceberut yüzünü
değil; devletin, devlet baba yüzünü, şefkat elini, sevecenliğini
bir an önce getirmediğiniz takdirde, korkarım, zaman çok geçmiş
olacaktır.
Siz de çok
iyi biliyorsunuz ki, terör mihraklarının beslendiği yegâne
gıda kaynağı işsizliktir ve o bölgede,
yurttaşların, devlete karşı olan bağlarının
zayıflamasıdır. Ne yazık ki, devletin şimdiki
uygulaması o aşamadadır.
Bu nedenle,
Erzincan Milletvekilimiz Sayın Mustafa Kul ve arkadaşlarınca
verilen bu yasa önerisinin gündeme alınması yönünde olumlu oy kullanarak
bir ilk adım atmış olursunuz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Sayın Yıldırım, eksüreniz 1 dakikadır; buyurun.
ORHAN
VELİ YILDIRIM (Devamla) – Yine, bu yönde, Erzincan depremi nedeniyle o
bölgedeki belediyelere tanınmış olan, İller Bankasınca
verilen gelirin iki katına çıkarılmasına dair yasanın,
bu terör olgusu halledilinceye kadar uzatılmasında fayda
gördüğümüzü, bu yasa kapsamında değerlendirileceğini; devletin,
bu şekilde, aslında, o bölgedeki vatandaşlara da sevecen ve
şefkat elinin uzatılacağının ilk adımı
olarak, bu yasa teklifinin, İçtüzüğümüzün 37 nci maddesi
gereğince doğrudan gündeme alınması için olumlu oy
kullanacağınızı tahmin ediyorum.
Yüce Meclise
saygılar ve sevgiler sunarım. (CHP ve DSP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Yıldırım.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
MUSTAFA KUL
(Erzincan) – Güneydoğulu milletvekilleri nerede?!.
NECMİ
HOŞVER (Bolu) – Sayın Başkan, neden bekliyorsun?!.
BAŞKAN
– Sayıyor arkadaşlar, neden bekleyeyim!..
ALGAN
HACALOĞLU (İstanbul) – Güneydoğulu değil, bütün Anadolu
milletvekilleri nerede?!.
BAŞKAN
– Kabul etmeyenler...(ANAP, DSP ve CHP sıralarından “Bravo” sesleri,
alkışlar[!])
ALGAN
HACALOĞLU (İstanbul) – Televizyonlar göstersin güneydoğu
milletvekillerini... Göstersin...
SALİH
KAPUSUZ (Kayseri) – Komisyon var, Komisyon... Hükümetin görüşü
alınır, komisyonda görüşülür, ondan sonra gündeme gelir.
BAŞKAN
– Önerge kabul edilmemiştir.
Şimdi,
ikinci önergeyi okutuyorum:
6. – Gümüşhane Milletvekili Mahmut Oltan
Sungurlu’nun, Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı
Hakkında 41 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin
Değiştirilerek Kabulü Hakkında 2809 Sayılı Kanuna Ek
ve Geçici Maddeler Eklenmesi ve 78 ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına İlişkin
Kanun Teklifinin (2/5) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin
önergesi (4/124)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Tarafımca
hazırlanarak 12.1.1996 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına sunulan (2/5) esas numaralı, Yüksek
Öğretim Kurumları Teşkilatı Hakkında 41
Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü
Hakkında 2809 Sayılı Kanuna Ek ve Geçici Maddeler Eklenmesi ve
78 ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifim, sevk edildiği
Millî Eğitim ve Plan ve Bütçe Komisyonlarında 45 günlük süre içinde
görüşülmediğinden, teklifimin, İçtüzüğün 37 nci maddesinin
ikinci fıkrasına göre doğrudan doğruya gündeme
alınmasını Yüce Meclisin takdirlerine arz ederim.
Saygılarımla.
20.11.1996
Mahmut
Oltan Sungurlu
Gümüşhane
BAŞKAN
– Sayın Sungurlu, buyurun. (ANAP sıralarından
alkışlar)
Sayın Sungurlu, süreniz 5 dakikadır.
MAHMUT OLTAN
SUNGURLU (Gümüşhane) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
1983
yılından beri, Parlamentonun bu kürsüsünü, ne seçim bölgemin bir
meselesiyle ne de Parlamentoya verip, komisyonlardan geçmeyen herhangi bir
kanun teklifini buraya getirmek suretiyle tutmadım. Bugün, kendime
uyguladığım bu iki kaideyi ihlal ederek, ilimle, çevremle ilgili
ve kendi verdiğim bir kanun teklifini, İçtüzüğün 37 nci maddesine istinaden, bir yıl gibi bir
zaman sonra Yüce Meclisin huzuruna getirdim.
Bunu
getirirken fevkalade rahatsız olduğumu bilmenizi isterim. Ancak,
bunun yanı sıra, bana cesaret veren, son günlerde, bazı
milletvekili arkadaşlarımın verdiği bu istikametteki
önergelere, Yüce Meclisin bilhassa İktidar kanadının
gösterdiği yakınlıktır. Ben de, bir yıldan önce, kendi
seçim bölgemle ilgili verdiğim bu kanun teklifini Yüce Meclisin huzuruna
getirmezsem, kendi tarafımdan, seçmenlerimin
cezalandırılacağı düşüncesine kapıldım ve
sizin daha önceki kararlarınızdan cesaret alarak
huzurlarınıza geldim.
Saygıdeğer
milletvekilleri, Gümüşhane’de bir üniversite kurulması
noktasındaki bu cesaretim, söylediğim gibi, sizlerin bundan önceki
davranışlarınıza bağlıdır. Bir
yılı aşkın bir zamandır, bu kanun teklifimiz
komisyonda beklemektedir. Daha önce, 1995 yılında da bu istikamette
verdiğimiz bir kanun teklifi, Millî Eğitim Komisyonunun kabulüne
mazhar olmuştu. Bugün de, elbette ki, bu kanun teklifinin
kanunlaşması Hükümetin tavrına bağlıdır.
Ben, birçok
toplantılarda, ikili görüşmelerde, sayın siyasî parti
liderlerinin ve değerli milletvekillerinin, ilime ve ilimin
insanlarına karşı olan sevgilerini, takdirlerini ve herhangi bir
hizmette bulunmak için yarıştıkları yolundaki sözlerini
dinliyorum. Bu itibarla, bugüne kadar duyduğumuz, gerek İlimin
insanlarının duyduğu gerek benim duyduğum bu güzel sözlerin
şu anda bir yoklamasını yapma fırsatı
çıktığı gibi, gerek iktidar milletvekillerine gerek
Meclisin tümüne bu noktada bir gayret etme, bir hizmet verme imkânı da
sunmuş oluyoruz.
Saygıdeğer
milletvekilleri, elbette ki, bu önergemizi kabul ettiğiniz takdirde,
Gümüşhane’de üniversite kurulması meselesi Meclisin gündemine
gelecektir; ileride kanunlaşması noktasında da, ilave
destekleriniz olacaktır.
Gümüşhane,
takdir edersiniz ki, hepinizin bildiği gibi, son derece yoksul bir
bölgemiz olup, insanlarının aşağı yukarı
tamamına yakını okumaktadır. Eğer bir üniversite
kurulursa okuryazar nispetimiz, memlekette ilim yapma imkânı olan
insanlarımızın sayısı artacaktır.
Son
dakikalarımı da, izin verirseniz bir şakayla geçirmek istiyorum.
Ülkemizin her tarafında... (Gürültüler)
Sayın
Başkan...
BAŞKAN
– Evet, bir şakayı sizinle paylaşmak istiyor Sayın
Sungurlu; biraz dikkatli dinlersek...
MAHMUT OLTAN
SUNGURLU (Devamla) – Evet, Sayın Başkan, bir şakayı
sizlerle paylaşmak istiyorum.
Birçok ilde,
ilçede, kasabada anlatılır: “Bizim ilimize okul açılacaktı;
ama, bu ilin eşrafı ‘fakir fukaranın çocuğu okuyup da bizim
çocuklarımızın önüne mi geçsin’ dediler, okula mani oldular.”
Gümüşhane, bu ülkenin fakir bir ilidir. Sizin de, bu düşünceler
içerisinde -ki, hiç böyle bir şey yakıştırmıyorum ve
biraz sonra oylarınızla da bunu tekzip edeceğinize
inanıyorum-Gümüşhane’nin fakir fukarasının, bugün
olduğu gibi, yarın da, daha fazla ülke hizmetinde olması için,
oylarınızla, önergemi destekleyeceğinize inanıyor, Yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum. (ANAP, DSP ve CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Komisyon ve
Hükümet adına söz talebi?.. Görülmüyor.
Şahsı
adına, Sayın Ülkü Gökalp Güney; buyurun efendim.
Sayın
Güney, süreniz 5 dakikadır.
ÜLKÜ GÜNEY
(Bayburt) – Sayın Başkan, muhterem milletvekilleri; Sayın
Sungurlu’nun, İçtüzüğümüzün 37 nci maddesi gereğince,
Gümüşhane İlimizde bir üniversite kurulmasıyla ilgili, daha
önceden vermiş olduğu kanun teklifinin, komisyonlarda yasal süre
içerisinde görüşülemediğinden doğrudan gündeme
alınmasıyla ilgili bu önerge üzerinde şahsî kanaatimi ifade
etmek için söz almış bulunuyorum, bu vesileyle hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Muhterem
arkadaşlarım, şu anda Türkiye’de 62 üniversite mevcuttur ve
aşağı yukarı Türkiye’deki illerimizin yüzde 50’sinden
fazlasında üniversite vardır. Bundan önceki hükümetler, hatta ta
60’lı yıllara inecek olursak, o tarihten itibaren, peyderpey bu
üniversitelerin sayısında artırılma öngörülmüştü,
özellikle son on yılda bu hızlandı, bu
hızlandırılmadan dolayı hepimiz mutluyuz, memnunuz.
İşte, Gümüşhane’de kurulacak üniversite de bu zincirin
halkalarından bir tanesidir.
Gümüşhane’ye
bu üniversite niçin kurulmalıdır? Bir defa, şunu açıkça
ifade edeyim ki, devletine, milletine sadık, okumayı son derece seven
ve yetişmiş elemanları açısından, çok yetenekli
elemanları, üniversite üyeleri açısından zengin olan bir ile, bu
üniversite mutlaka kurulmalıdır. Bunun altyapısı da
aşağı yukarı hazırdır. Bu bakımdan, mevcut
yüksekokullar değiştirilerek, fakülte haline getirilerek, bu ilimizde
bu üniversite mutlaka kurulmalıdır. Bu üniversitenin
kurulmasıyla, hem Gümüşhane’nin ekonomik durumuna büyük katkılar
sağlanacak hem de bu ildeki gençlerimizin okumalarına bir fırsat
sağlanacaktır. Ben, Yüce Meclisin değerli üyelerinin bu konuda
müspet oy kullanacaklarına inanıyorum.
Bundan önce
de, yine, bu tip üniversite teklifleri gelmişti, değerli üyeler bu
konuda gerekli müspet davranışı göstermişlerdi. Çok
yakın bir süre içerisinde, Bayburt üniversitesinin kurulmasıyla
ilgili kanun teklifimiz -ki, bu, dört yıl önce verilmiştir ve
yıllardır beklemededir- Meclisin gündemine gelecektir. Umuyorum ki,
bugün olacağı gibi, o gün de, sadece Bayburt üniversitesi değil,
diğer illerimizle ilgili, gelecek üniversite tekliflerine, Yüce Meclisimiz
olumlu bakacaktır; buna inanmaktayım.
Bu
duygularla, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (ANAP
sıralarından alkışlar)
SALİH
KAPUSUZ (Kayseri) – Sayın Başkan, bir hususu arz edebilir miyim.
BAŞKAN
– Buyurun Sayın Kapusuz.
SALİH
KAPUSUZ (Kayseri) – 37 nci maddeye göre, aşağıya indirilmek
istenen hususla ilgili olarak şunu arz etmek istiyorum: Esas itibariyle,
Hükümetimiz, üniversitesi olmayan bütün illerde üniversite kurma
hazırlığı içerisindedir.
BAŞKAN
– Sayın Kapusuz, Grubunuz adına mı konuşuyorsunuz, Hükümet
adına mı?
SALİH
KAPUSUZ (Kayseri) – Şahsım adına efendim, yerimden açıklama
yapıyorum.
Hükümetin,
bu alanda bir çalışma yapması söz konusudur. Onun için,
Komisyonda, bu tekliflerin hepsi birleştirilerek görüşüldükten sonra
Genel Kurula indirilmesi uygun olacaktır; aksi takdirde,
sıkıntı olur.
Arz ederim
efendim.
MAHMUT OLTAN
SUNGURLU (Gümüşhane) – Sayın Başkan...
BAŞKAN
– Buyurun Sayın Sungurlu.
MAHMUT OLTAN
SUNGURLU (Gümüşhane) – Sayın Başkan, Sayın Kapusuz’un
söylediğinin gerçekleşmesini biz memnuniyetle
karşılarız.
SALİH
KAPUSUZ (Kayseri) – İnşallah...
MAHMUT OLTAN
SUNGURLU (Gümüşhane) – Ancak, bugün elimize gelen bir fırsatı
Refah Partisinin engellemeyeceği inancındayım. Bugün elimizde
var olan bu fırsatı kaçırmayalım.
BAŞKAN
– Evet... Oylama yapacağız: Önergeyi kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Sayın
milletvekilleri, biraz önce alınan karar gereğince, Türkiye Büyük
Millet Meclisi İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunun
raporunu okutup, bilgilerinize sunacağım:
V. – KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER
İŞLER
1. – İnsan Haklarını
İnceleme Komisyonunun, Diyarbakır Cezaevinde meydana gelen olaylarla
ilgili çalışmalar ve yerinde incelemeler yaparak
hazırladığı raporu (3/637)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Komisyonumuzun 8.10.1996 tarihli birinci
toplantısında, Diyarbakır Cezaevinde 24.9.1996 tarihinde meydana
gelen olaylarla ilgili çalışmalar ve yerinde incelemeler yapmak üzere
görevlendirilen alt komisyonca hazırlanan rapor, Komisyonumuzun 3.12.1996
tarihli ikinci toplantısında görüşülerek aynen
benimsenmiştir.
3686 sayılı İnsan Haklarını
İnceleme Komisyonu Kanununun 4 üncü maddesinin (e) bendi ve 6 ncı
maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca gereği yapılmak
üzere, Yüce Makamlarına saygıyla arzolunur.
Demir
Berberoğlu
Eskişehir
Komisyon
Başkanı
Türkiye Büyük Millet Meclisi İnsan
Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanlığı
Esas No : 2
Karar No: 2
Karar:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunun
20 nci Dönem İkinci Yasama Yılının 3 Aralık 1996
tarihli ikinci toplantısında toplantıya katılan üyelerin
oybirliği ile aşağıdaki kararlar alınmıştır.
1.
Komisyonumuzun 8.10.1996 tarihli birinci toplantısında
Diyarbakır Cezaevinde 24.09.1996 tarihinde meydana gelen olaylarla ilgili
çalışmalar ve yerinde incelemeler yapmak üzere görevlendirilen Alt
Komisyonca hazırlanan raporun aynen benimsenerek Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına sunulmasına,
2.
Komisyonumuzun 8.10.1996 tarihli birinci toplantısında alınan 1
nolu kararın 3 üncü maddesi doğrultusunda Almanya, İngiltere,
Belçika, Avusturya, Hollanda, Danimarka, Suriye, Irak, Bulgaristan ve Yunanistan’da
gerekli temaslarda bulunup, çalışmalar yapılmasına, bu
temasların programlanması ve bu temasları yürütecek heyetlerde
yer alacak Komisyon üyelerinin tespiti hususlarında Başkanlık
Divanına yetki verilmesine,
3.
Başta Ankara, İstanbul, Manisa, İzmir olmak üzere bazı
cezaevlerindeki tutuklu ve hükümlülerin durumlarıyla cezaevi
koşulları hakkında incelemeler yapmak üzere bir alt komisyonun
kurulmasına, bu alt komisyonda yer alacak üyelerin tespiti hususunda
Başkanlık Divanına yetki verilmesine,
4. Türkiye’de
din, vicdan ve inanç özgürlüğü ile ilgili ihlalleri inceleyen bir alt
komisyonun kurulmasına, bu alt komisyonun ilk iş olarak İstanbul
Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesinde Doktor Şükran Erdem’e
yönelik davranışları incelemesine, bu alt komisyonda yer alacak
üyelerin tespiti hususunda Başkanlık Divanına yetki verilmesine
karar verildi.
Demir
Berberoğlu
Eskişehir
Komisyon
Başkanı
ve
üyeleri
24.09.1996
tarihinde Diyarbakır Cezaevinde meydana gelen olaylar hakkındaki
Türkiye Büyük Millet Meclisi İnsan Haklarını İnceleme
Komisyonu raporu:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu
Başkanlığına
Komisyonumuzun
8.10.1996 tarihli birinci toplantısında alınan karar
uyarınca Diyarbakır E Tipi Kapalı Cezaevinde meydana gelen olayları
yerinde incelemekle görevlendirilen Heyetimiz gerekli inceleme ve
görüşmeleri tamamlamıştır.
Bu
görüşme ve incelemelerden sonra Heyetimizce hazırlanan raporumuzu
İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu
Başkanlığına sunuyoruz.
Saygılarımızla.
Demir
Berberoğlu Hakan
Tartan Sabri Ergül
Eskişehir İzmir İzmir
Başkan Sözcü Kâtip Üye
Musa Okçu
Batman
Üye
Konu : Türkiye Büyük Millet Meclisi İnsan
Haklarını İnceleme Komisyonu bünyesinde oluşturulan bir alt
komisyonun Diyarbakır Cezaevinde incelemeler yapması.
Amaç : Diyarbakır Cezaevinde 24.9.1996 tarihinde
meydana gelen ve 10 tutuklunun ölümüyle sonuçlanan olayları yerinde
incelemek, Diyarbakır Cumhuryet Başsavcısı, cezaevi
mümessil savcısı, cezaevi yöneticileri, tutuklular ve diğer
ilgili kişi ve kuruluşlarla görüşmek, bu konuda Komisyona
açıklayıcı bir rapor sunmak.
Giriş : Türkiye Büyük Millet Meclisi İnsan
Haklarını İnceleme Komisyonunun 8 Ekim 1996 tarihli
toplantısında, yukarıda belirtilen amaç doğrultusunda
inceleme ve görüşmeler yapmak üzere, bir alt komisyon kurulması
kararlaştırılmıştır.
24 Ekim 1996 günü Diyarbakır’a giden alt komisyon
üyeleri, Diyarbakır Cezaevinde görüşme ve incelemeler yaptıktan
sonra, 25 Ekim 1996 günü Ankara’ya dönmüşlerdir.
Heyetin Oluşumu :
Diyarbakır Cezaevinde incelemelerde bulunan heyet
aşağıdaki üyelerimizden oluşmuştur:
Demir
Berberoğlu Eskişehir Başkan
Hakan
Tartan İzmir
Sözcü
Sabri
Ergül İzmir Kâtip Üye
Musa
Okçu Batman Üye
Heyete, ayrıca, Komisyon Uzmanı Ali Çolak da
eşlik etmiştir.
Diyarbakır Cezaevi Hakkında Genel Bilgi:
Diyarbakır Cezaevi 1980 yılında (E) tipi
olarak Adalet Bakanlığınca yaptırılmış;
ancak, 12 Eylül sonrası askerî yönetime devredilmiş ve
sıkıyönetim askerî cezaevi olarak kullanıma
açılmıştır. Diyarbakır (E) Tipi 1 Nolu Kapalı
Tutukevi 9 Mayıs 1988 tarihinde Adalet Bakanlığına
devredilmiştir.
650 kişi kapasiteli olarak yapılan
Diyarbakır (E) Tipi 1 Nolu Kapalı Tutukevinde halen 942 kişi
bulunmaktadır. Bu kişilerden 857’si tutuklu, 85’i ise hükümlüdür.
857 tutuklunun koğuşlara göre
dağılımı: 243 itirafçı (11 kadın, 232 erkek), 407
PKK örgüt üyesi, 176 tarafsız, 3 Hizbullah örgüt üyesi (1 kadın, 2
erkek), 28 adlî suçlu (5 kadın, 23 erkek) şeklinde.
85 hükümlünün koğuşlara göre
dağılımı ise; 53 itirafçı (1 kadın, 52 erkek), 16
PKK örgüt üyesi, 9 tarafsız, 7 adlî suçlu (1 kadın, 6 erkek)
şeklindedir.
Görüşmeler :
24 Ekim 1996
günü Diyarbakır (E) tipi 1 Nolu Kapalı Tutukevine giden heyetimiz,
yanına Cumhuriyet Başsavcısı ve Cezaevi Müdürünü de alarak
olay yeri hakkında bilgi aldı.
Olay yeri
olan (C) Blok, 4 ve 5 nolu şebeke kapıları arasında yer
almaktadır. (C) Blokun yer aldığı koridorun eni 4,62 metre,
boyu 17 metredir. Daha sonra, 5 nolu şebeke kapısının
tutuklular tarafından zorlanarak açılmasıyla olayın
yayıldığı (D) Blok ise, 30 metre uzunluğundadır.
(C) Bloka, 5-6-7-9-11-35-36 nolu koğuşlar açılmaktadır.
5-6-7 nolu koğuşlarda adlî tutuklular, 9-11 nolu koğuşlarda
itirafçılar, 35-36 nolu koğuşlarda siyasî (PKK) tutuklular
bulunmaktadır.
Siyasî
Tutuklular (PKK) İle Görüşmeler:
Heyetimiz,
ilk olarak, olay yeri hakkında ön bilgi aldıktan sonra, cezaevini
tanımak amacıyla cezaevi içinde incelemeler yaparken, avukat
görüş yerinde tesadüfen karşılaştığı 6
siyasî (PKK) tutukluyla görüşmüştür. Heyetle önce konuşmak
istemeyen tutuklular, cezaevi yönetiminin dışarı
çıkarılması üzerine heyetle konuşmayı kabul
etmiştir. Bu tutuklulardan yalnızca bir tanesinin olay günü (C)
Blokta yer alan ve olay yerini görmesi olanaklı olan 35 nolu
koğuşta olduğu, diğerlerinin olay yerini görmeyen 17 nolu
koğuşta bulundukları tespit edilmiştir.
Olay günü
(C) Blokta olan bu tutuklu, 24 Eylül günü öğlene doğru, 31
kişilik bir grup tutuklunun görüşe giderken, 35 nolu
koğuşun mazgalını açarak ziyaretçilerinin getirdiği
yiyecekleri koymak amacıyla leğen ve benzeri malzeme istediğini;
bunun üzerine, bir gardiyanın bunun yasak olduğunu söylediğini
ve bu arada, Fetih Ahmet isimli başgardiyanın
çağırıldığını; Fetih Ahmet’in hakaret ve
küfür ederek mazgalı kapatmaya çalıştığını;
tutukluların izin vermemesi üzerine “size gösteririm” diye tehditler
savurarak diğer gardiyanlarla ayrıldığını ve
şebeke kapılarını kapattırdığını;
bütün tutukluların bu yaklaşım karşısında
şaşırdığını; çünkü, daha önceden
koğuşlar arası malzeme alışverişinin sürekli
olarak yapıldığını; tutukluların olayı
yatıştırmak istemesine karşın, idarenin uzlaşmaya
yanaşmadığını; tutukluların, toplu değil,
birer ikişer, olay yerinden ayrılalım biçimindeki talebinin de
idare tarafından reddedildiğini; cezaevinde
olağandışı bir hareketliliğin yaşanmaya
başlandığı; mutfak tarafında askerlerin, görüş
kabinleri tarafında ise çevik kuvvetin göründüğünü; bunların
başlarında kask, ellerinde demir çubuk ve tahta sopalar
olduğunu; saat 16.00’ya doğru şebeke kapılarının
açılarak, bunların “Allah Allah” sesleri arasında
saldırıya geçtiğini; tutuklulara karşı çok
acımasız davrandıklarını, ilk darbe alanlardan birinin
kafasına vurulmasıyla kendi etrafında döndükten sonra yere
düşerek kımıldamadan kaldığını, korkudan
koridorun karanlık kısımlarına doğru saklanmak isteyen
birkaç kişinin de oralarda yakalanarak, acımasızca
dövüldüğünü, ölümlerin çoğunun burada gerçekleştiğini
heyetimize ifade etmiştir.
Heyetimizin
sorduğu sorular üzerine aynı tutuklu; cezaevinde o anda birkaç yüz
asker ve polisin bulunduğunu, ancak bunlardan bir kısmının
müdahaleyi gerçekleştirdiğini, içlerinde özel tim görüntüsünde
(sakallı-bıyıklı) birkaç kişinin de bulunduğunu,
müdahaleyi gerçekleştirenlerin özellikle tutukluların kafalarına
vurduğunu belirtmiştir.
Avukat
görüş yerinde gerçekleştirilen bu görüşmeden sonra heyetimiz,
bir başka odada siyasî tutuklulardan (PKK) (C) Blokta yer alan 35 ve 36
nolu koğuşların temsilcileri olan Bayram Altın, Yaşar
Aslan, Şevket Şeker, Ercan Aslan ile görüşmüştür.
35 ve 36
nolu koğuş temsilcileri adına konuşan Bayram Altın; 24
Eylül günü 18 ve 29 nolu koğuştan 30 kişilik bir grup tutuklunun
aile görüşüne giderken (C) Bloka geldiklerinde 36 ncı
koğuşun mazgalından görüşe gelenlerden alacakları
yiyecekleri koymak amacıyla leğen istediklerini, bu sırada, gece
aramalarında koğuş duvarlarına MHP sloganları yazan ve
politik kimliğini her zaman belli eden Ahmet Fethi Onat isimli
başgardiyanın mazgalları kapatarak hakaret ve küfür
ettiğini, tutukluların buna karşı koyduğunu ve
aralarında tartışma çıktığını, bunun
üzerine kendilerinin mazgallara geldiğini ve olaya müdahale ederek her iki
tarafı sakin olmaya çağırdıklarını, o andan
itibaren olayları bütünüyle izlediklerini, başgardiyan ve diğer
gardiyanların giderken şebeke kapılarını
tutukluların üzerine kapatarak görüşe gidilmesine engel
olduklarını, birkaç dakika sonra aralarında bütün müdürler, iki
silahlı subay, bazı gardiyan ve başgardiyanların
bulunduğu kalabalık bir grubun gelerek tutukluları tehdit ederek
onlara küfürler ettiğini, kendilerinin müdürleri ikna etmeye
çalıştıklarını, arkadaşları hakkında
yasal bir işlem yapılacaksa, arkadaşlarının
savcıya ifade verebileceklerini, görüşe göndermeyeceklerse,
koğuşlara dönmelerine izin verilmesini istediklerini, ancak, bu
diyalog çabasının sonuçsuz kaldığını, müdürlerin,
gardiyanlardan anahtarları alarak “biz birazdan nasıl
geleceğimizi gösteririz” diye tehditler savurarak gittiklerini, saat
15.30-16.00’ya kadar tutukluların (C) Blokta bekletildiğini, bu
esnada revirden dönen 3 kişinin gruba katılmasıyla
sayının 33’e çıktığını, mutfak
tarafından kafalarında kask, ellerinde kalkan ve cop bulunan
askerlerin geldiğini, diğer yönden aynı teçhizata sahip çevik
kuvvet polisinin geldiğini, saat 16.00’ya doğru bunların
kapıları açarak saldırıya geçtiğini, saldırı
üzerine grubun kenetlenerek slogan atmaya başladığını,
saldıranların daha önceki saldırılarda hiç olmayan bir
şekilde vücuda değil doğrudan kafaya vurduklarını,
saldırı sona erdikten sonra tutukluların tümünün yerde
sürüklenerek görüş kabinlerine götürüldüğünü, üst üste yerlere
atıldığını, sürüklenirken görevlilerin tutuklulara
vurmaya devam ettiğini, bundan sonrasını görmediklerini, ancak
olayı yaşayan ve Gaziantep’e sevk edilenlerin kendilerine
ulaştırdıkları ifadelerinden öğrendiklerini,
başlarında subay bulunan bir grubun yerde yatanları “ya
itirafçı olursunuz ya da ölürsünüz” diyerek tehdit ettiğini, burada
iki kişinin itirafçılığı kabul ettiğini, olaylar
çıkmadan önce itirafçı olarak grubun içinden ayrılan bir
kişi ile kimi gardiyan ve müdürlerin bazı arkadaşlarını
göstermesi üzerine bunların seçilerek öldürüldüğünü, diğerlerine
işkence yapılmaya devam edildiğini,
arkadaşlarının hastaneye götürülmeden 1 saat kadar
bekletildiğini, yaralı oldukları halde 14 kişinin
Gaziantep’e sevk edildiğini, bu olayın planlı bir katliam
olduğunu, olay planlanmamış bir eylem olsa çok küçük bir çaba
ile sorunun büyümeden çözülebileceğini, heyetimize ifade etmiştir.
Heyetimizin
sorduğu sorular üzerine bu tutuklular; o güne kadar koğuşlardan
malzeme alışverişininin olduğunu, bunun hiçbir zaman
engellenmediğini ve rutin bir uygulama olduğunu, olay
başladığında gardiyanların şebeke
kapılarını kapatmaları üzerine, tüm
koğuşların elektriğinin kesildiğini, şebeke
kapısının kırılmadığını,
raylı sistem olduğu için yerinden oynatılarak açılabildiğini,
ancak görevlilerin suçlarını gizleyebilmek için
kırıldığı izlenimi verebilmek amacıyla ertesi gün
bunlara kaynak yaptırdığını, olayların
başında gardiyanlarla yaşanan sürtüşme esnasında
bazı gardiyanların yaralanmış olabileceğini, ancak
müdahale esnasında bunun mümkün olmadığını çünkü
tutukluların yalnızca kendilerini darbelerden korumaya
çalıştıklarını, kendilerinin istemeleri durumunda
koğuş kapılarını birkaç dakika içerisinde
kırıp arkadaşlarını koğuşlara
alabileceklerini, ancak olayın cezaevi geneline yayılmasından
endişe ettikleri ve olayın diyalog yoluyla çözülmesinden yana
oldukları için böyle davranmadıklarını, olay nedeninin
kamuoyuna yanlış yansıtıldığını, cezaevinde
PKK’lı kadın tutuklu bulunmadığını, sevklerin
önceden tutuklulara bildirilmemiş olduğunu, itirafçıların
olayla ilgisi olmadığını ve onlarla sürtüşmenin
sözkonusu olmadığını, dolayısıyla bu nedenlerin
hiçbirinin gerçeği yansıtmadığını
belirtmişlerdir.
İtirafçı
Tutuklularla Görüşme:
İsimleri
heyetimizde mahfuz bulunan itirafçı tutuklulardan biri; olay günü 35 inci
koğuşta olduğunu, örgütün pasif eylemden aktif eyleme geçilmesi
doğrultusunda talimat gönderdiğini, bu talimatlar doğrultusunda
cezaevinde örgütün merkezi konumundaki 35 inci koğuşta
değerlendirmeler yapıldığını, oradan diğer
koğuşlara talimatların yayıldığını,
daha önceden olay çıkartılacağından haberdar
olduklarını, bu sayede tedbir alabildiklerini, olay esnasında
zaman zaman mazgala gelebildiğini, daha çok örgüt sorumlularının
mazgal önünde olduğunu, olayı bütünüyle göremediğini;
müdahaleden önce söktükleri ranza parçalarını, kalorifer
borularını ve benzeri eşyaları dışarı
verdiklerini, müdahale esnasında koğuşlardan
dışarıya ellerine geçirdikleri şeyleri
attıklarını, kendisinin yalnızca askerleri gördüğünü,
askerlerden birkaçının elinde cop gördüğünü, askerlerin elinde
kalas ve benzeri başka bir şey bulunmadığını;
olaydan sonra, gerek koğuşta yapılan konuşmalarda gerekse
cezaevi dışından gelen mesajlarda, yapılan eylemin
yanlışlığının kabul edildiğini heyetimize
ifade etmiştir.
İtirafçı
tutuklulardan diğeri ise;
Olay günü
görüşe giden ikinci grup içinde olduğunu, 35 ve 36 ncı
koğuşun bulunduğu (C) Bloka girerken, önce, 35 no’lu
koğuşun mazgalının açıldığını,
orada bulunan gardiyanın müdahalesi üzerine İskan Uysal isimli
tutuklunun gardiyanı iterek Remzi Tanrıkulu ile
konuştuğunu, bu esnada başgardiyan Fetih Ahmet’in gelerek, bunun
yasak olduğunu söylediğini, tartışırken Remzi
Tanrıkulu’nun başgardiyana yumruk attığını ve
küfür ederek diğer tutuklulara da “vurun” diye seslendiğini;
gardiyanların itiş kakış esnasında yere
düştüğünü ve dövüldüğünü, diğer gardiyanların
yetişerek arkadaşlarını kurtardığını ve
şebeke kapılarını kapattığını; iki
şebeke kapısı arasında
bekletilen tutuklulardan birinin telle şebeke
kapısının kilidini açtığını; o sırada
müdürlerin gelerek, tutuklulara, olayı büyütmemelerini söylediğini;
ancak, tutukluların görüşmeye yanaşmadıklarını,
yaklaşık altı saat orada bekletildiklerini ve kendisinin
olayların boyutunu tahmin ettiği için tutukluların aralarından
kaçmaya karar verdiğini; kapının kırılması
üzerine gelen müdüre, gizlice, kendisini almaları için işaret
ettiğini; müdürün kapıdan içeri girdiğini ve gardiyanların
oluşturdukları koridordan geçerek dışarı
çıktığını; gardiyanların kendisini olayı
göremeyecekleri bir yere götürdüğünü, orada beklerken gürültüler
geldiğini; tutukluların “kahrolsun işkence” diye slogan
attıklarını; olaylardan sonra kendisini yukarı
çıkarttıklarını ve ölenleri teşhis amacıyla
hastaneye götürdüklerini, kendisinin ölen 8 kişiyi teşhis
ettiğini, ölenlerde kurşun yarası görmediğini, daha çok
kafalarına darbe almış olduklarını, kafalarında
siyah darp izlerinin ve vücutlarının çeşitli bölgelerinde darp
izlerinin bulunduğunu heyetimize ifade etmiştir.
Cezaevi
görevlileriyle görüşme:
Görevden
alınan Cezaevi Birinci Müdürü Mahmut Çaça;
Adalet
Bakanlığından kendilerine örgütün talimatıyla cezaevlerinde
açlık grevi gibi pasif eylemlerden aktif eylemlere geçileceği
konusunda istihbarî bilgiler
ulaştırıldığını; olay günü, görüşe
giden tutukluların, koğuşların mazgallarını
açarak diğer tutuklularla konuşmaya
başladıklarını, müdahale eden gardiyanları
tartakladıklarını, kendilerine haber gelince diğer gardiyanlarla
aşağı inerek tutukluların elinden personeli
kurtardıklarını ve tutukluların 4 ve 5 no’lu şebekeler
arasında kaldıklarını, bu esnada 17 ve 23 no’lu
koğuşlardan dışarıya mesaj vermek için ateş
yakıldığını; olaylar başlayınca Cumhuriyet
Başsavcısıyla, cezaevi mümessil savcısını
çağırdığını; Cumhuriyet
Başsavcısının hemen, mümessil savcınınsa
duruşmasını tamamladıktan sonra cezaevine geldiğini;
kendisinin aşağı inerek tutuklularla konuşmaya
çalıştığını, olay çıkaranları teslim
etmelerini ve olaya karışmayanların ayrılmalarını
istediğini, ancak, tutukluların olumsuz
davrandığını; durumun, Adalet Bakanlığına
iletilerek Gaziantep’e sevklerinin istendiğini; saat 12.00
sıralarında koğuşlardaki tutukluların, elle
sökülebilecek tahta ve demir malzemeleri sökerek mazgaldan koridorda
bekleşen tutuklulara verdiğini, demir aksamları kullanarak 5 inci
şebekeyi açtıklarını ve (D) Bloka geçtiklerini, içeriden ve
dışarıdan koğuş kapılarına yüklenilerek
kırılmaya çalışıldığını; cezaevi
bölüğü ve emniyetten yardım istendiğini; polis ve askerlerin
13.15 civarı cezaevinde gerekli emniyet tedbirlerini
aldığını, olayların çok büyümemesi için Cumhuriyet
Başsavcısının Adalet Bakanlığıyla
görüştüğünü; saat 15.20 civarında müdahale izninin
alındığını, 25’i asker, 30’u çevik kuvvet olmak üzere
toplam 55 kişinin müdahaleyi gerçekleştirdiğini; müdahalenin
saat 15.30 civarında başlayıp saat 16.30 civarında
bittiğini; olayın bitiminde sağlık görevlilerinin
yaralıları muayene ettiğini, tedavi olması gerekenlerin
Diyarbakır Devlet Hastanesine gönderildiğini, iyi durumda
olanların da Gaziantep Cezaevine sevk edildiklerini, asker ve polisten
toplam 27 kişinin yaralandığını heyetimize ifade
etmiştir.
Heyetimizin
sorduğu sorular üzerine Mahmut Çaça;
Müdahalede
bulunan güvenlik güçlerinin elinde demir çubuk değil cop bulunduğunu,
Özel timden kimsenin cezaevine gelmediğini; müdahaleden önce son bir
ihtarın yapıldığını; müdahale eden güvenlik
güçlerinin başında Alay Komutan Yardımcısı, Çevik
Kuvvet Şube Müdürü ve Bölük Komutanının bulunduğunu;
Diyarbakır Devlet Hastanesinde 9, Gaziantep’e sevk edilenlerden 1
kişi olmak üzere 10 tutuklunun öldüğünü, cezaevinde toplam 275 infaz
koruma memuru olduğunu, bunların dört vardiya
çalıştığını, olaylar başladıktan sonra
yanında 30 kadar infaz koruma memurunun bulunduğunu belirtmiştir.
Heyetimizin,
müdahale esnasında neden infaz koruma memurlarının görev alarak
olayın daha kolay bastırılmasının
sağlanmadığı ve müdahalede gaz bombası ve tazyikli su
gibi, ölümlere neden olmayacak yöntemlerin kullanılmadığı
yönündeki sorularına, infaz koruma memurlarının, müdahalede
bulunacak araç ve gereçten yoksun olduğu ve müdahale kararını
verdikten sonra, inisiyatifin, müdahaleyi gerçekleştiren güvenlik
güçlerinin amirine geçtiği ve kendilerinin müdahale yöntemi konusunda
önerilerde bulunmasının olanaklı olmadığı
şeklinde yanıt vermiştir.
Görevden
alınan Cezaevi İkinci Müdürü Aziz Gürer;
Olay günü,
kendisinin, iç müdüriyette görevli olduğunu; banyonun da kendi görev
alanına girdiğini; o gün, sabah, birinci banyo postası
çıkarken, tutuklularda tedirgin edici bir şekilde ani geri
dönüşler olduğunu; bunun, her zamanki tavırlardan farklı
olduğunu; bunun üzerine infaz koruma memurlarını
uyardığını; saat 10.30’da Cezaevi Birinci Müdürünün, infaz
koruma memurlarına saldırıldığını ve olay
çıktığını haber verdiğini; kendilerinin
aşağıya indiklerini; olaya 30’a yakın asker, bir o kadar da
polisin müdahale ettiğini; müdahale başlayınca, kendisinin,
kimlik tespit amacıyla iç kontrolde görevlendirildiğini, hastaneye
gönderilecekleri ya da sevk edilecekleri doktorun
saptadığını; kendisinin, kime hangi işlemin
yapıldığını kaydettiğini; cezaevinde hiç kimsenin
ölmediğini heyetimize ifade etmiştir.
Görevden
alınan başgardiyan Fethi Ahmet Onat;
Olay günü
görüşe çıkan mahkûmların (C) Bloka geldiklerinde koğuş
mazgallarına yönelerek koğuşun içinden leğen istediklerini;
kendilerini uyaran Tahsin Erkul isimli gardiyanı
tokatladıklarını; kendisinin hemen olay yerine geldiğini ve
mahkûmları, böyle davranmamaları konusunda
uyardığını; koğuşun içindeki bir mahkûmun mazgal
deliğinden kendisine yumruk attığını; orada bulunan
bir grup mahkûmun kendilerine saldırdığını ve dövmeye
başladığını; kendilerinin
kaçtığını, ancak, bir arkadaşlarının
tutukluların arasında kaldığını; şebeke
kapısını açarak, arkadaşlarını tutukluların
elinden aldıklarını; kendilerinin
yaralandıklarını; 3 gardiyanın Diyarbakır Devlet
Hastanesine sevk edildiğini; revire gitmeden, Cezaevi Umum Müdürüyle
İkinci Müdürlerinin geldiğini; onlara olayın nasıl
olduğunu anlattıklarını; müdürlerin, tutuklulara,
vuranların ayrılmasını, disiplin cezasına
çarptırılacağını söylediğini; ancak,
tutukluların bu isteğe uymadıklarını; kendisinin 20
dakika kadar revirde kaldıktan sonra aşağı indiğini ve
kontrolde görevli olduğunu, müdahale anını görmediğini;
müdahalenin bir saate yakın sürdüğünü; yaralıları
görüş kabinlerine gardiyanların taşıdığını
ve kontrol odasında kimlik tespiti ve muayeneden sonra tutukluların
hastaneye ve Gaziantep’e sevklerinin yapıldığını
heyetimize ifade etmiştir.
Heyetimizin
sorduğu sorular üzerine;
Daha önceden
de tutukluların mazgal açarak leğen istediklerini; ancak, bu kez,
bütün tutukluların mazgallara yöneldiklerini; daha önceden tutuklularla
aralarında sorun çıktığında genellikle her iki
tarafın da yumuşak ve uzlaşmacı bir tavır
takınmasıyla sorunların çözülebildiğini, bu kez
tutukluların daha önce olmadığı biçimde katı
olduklarını; cezaevi yöneticilerinden kendilerine olay
çıkabileceği yönünde hiçbir uyarıda
bulunulmadığını; polis ve askerlerden bir
kısmının cop ve kalkanlı olduğunu; yaralıların
görüş kabinlerine getirildiğini, kendisinin görüş kabinlerine
hiç girmediğini; tutuklularla yapılan ilk atışmadan sonra
kendisinin tutuklularla konuşmadığını ve onları
“ben size gösteririm” şeklinde tehdit etmediğini belirtmiştir.
Cezaevi
Doktorlarıyla Görüşme:
Cezaevi
doktorları Mehmet Veysi Fidantekin ve Serdar Gök;
Olay bitene
kadar revirde olduklarını; bu zaman zarfında infaz koruma
memurlarından yaralı olarak gelenlere müdahale ettiklerini; saat
16.30 civarında kendilerinin çağrıldığını;
geldiklerinde, tutukluların görüş kabinlerinde olduğunu, içeri
girdiklerinde 30 kadar tutuklunun kanlar içinde yerde
yattığını gördüklerini; mekânın dar olması
nedeniyle orada müdahalede bulunamayacaklarını düşündüklerinden
kontrol odasına geçtiklerini; ağır yaralıları
Diyarbakır Devlet Hastanesine, durumu uygun olanları Gaziantep’e sevk
ettiklerini; kafası yarılan 2 kişi olduğunu, 5 - 6
kişide ise, kafatasının arkasında, beynin alt
kısmında çökme, kulaktan kan gelmesi, gözde şişme ve
morarma gibi belirtileri bulunan kafa tabanı kırığına
rastladıklarını; ilk muayene sonrasında 6 -7 kişinin
ölebileceğini düşündüklerini heyetimize ifade etmişlerdir.
Heyetimizin
sorduğu sorular üzerine, Veysi Fidantekin, olay yerine ilk kez gelirken,
kendi kendine, tutukluların büyük çoğunluğunu Gaziantep’e sevk
edilecek durumda bulmayı umduğunu; yaralılara ilk müdahaleyi
yaptıktan sonra, uzman tarafından görülmesi gerekenleri
Diyarbakır Devlet Hastanesine göndermeyi düşündüğünü; ancak,
görüş kabinlerine girip tutukluların durumlarını görünce
fikrini değiştirdiğini; tutukluların durumunun çok kötü
olduğunu; 1994 yılında cezaevinde benzer bir olayla
karşılaşıldığını, 300 tutuklunun isyan
etmiş olduğunu, orada da yaralılar bulunduğunu; ancak, bu
kadar vahim bir tablo oluşmadığını; bu nedenle, bu
boyutta bir şeyle karşılaşmayı hiç
ummadığını; olaydan sonra, diğer tutuklulardan
ayrılarak itirafçı ya da tarafsız olmak istediğini beyan
eden 2 tutuklunun bekletildiğini ve onlarla konuşma olanağı
bulduğunu; bu tutuklulardan birinin, kendisine, oraya gardiyan dövmek
amacıyla çıkmadıklarını, görüşe gelmiş olan
sevdiği insanların, ailesinin yanına, onları görmeye
gittiğini, kendilerinin kimseyle bir problemi
olmadığını, bir şey yapmadıklarını ve
ölmek istemediğini beyan ettiğini; kendisinin, onu psikolojik olarak
rahatlatmaya çalıştığını; Gaziantep’e sevk
edilenlerin hayatî tehlikesi bulunmadığını; 19 kişiyi,
Diyarbakır Devlet Hastanesine sevk ettiklerini, gerekli görselerdi
diğerlerini de gönderebileceklerini; değil hayatî tehlike, açık
yarası ya da kırığı bile olsa, hiçbir tutukluyu,
gerekli müdahaleyi yapmadan Gaziantep’e sevk etmelerinin söz konusu bile
olamayacağını; görevlilerin, tutuklulara “itirafçı olmak
istiyor musunuz” diye sözlü teklifte bulunduklarını; ancak, zorlamada
bulunmadıklarını belirtmiştir.
Cezaevi
mümessil savcısı ve Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcısıyla
görüşme:
Cezaevi
Mümessil Savcısı Mehmet Tiftikçi;
Olay günü
duruşması olduğu için adliyede olduğunu, cezaevi müdürünün
kendisini arayarak cezaevinde olay çıktığını,
cumhuriyet savcısının da aradığını ve
cumhuriyet savcısının olay yerine varmak üzere olduğunu
söylediğini, bunun üzerine kendisinin de cumhuriyet
savcısını telefonla arayarak görüştüğünü, cumhuriyet
savcısının cezaevine geldiğini öğrendiğini,
duruşmasını tamamladıktan sonra saat 12.00’yi biraz geçe
cezaevine vardığını; cezaevinde gerekli güvenlik
önlemlerinin alındığını; başsavcının
talimatıyla, asker ve polisin, silahlarını bırakarak
içeriye girdiklerini, polis ve askerin elinde demir çubuk
olmadığını; polisin ön taraftan, askerin mutfak
tarafından girdiğini, kendisinin polisin arkasında
kaldığını ve tutukluları tam olarak göremediğini,
o esnada polislerde geriye doğru bir dalgalanma olduğunu; kendisinin,
koğuş kapılarından birinin daha
açıldığını sanarak yukarıya
çıktığını; önlem olarak dışarıda
tutulan 22 askere, bir manganın daha silahını bırakarak
içeriye girmek için hazırlanmasını söylediğini ve
cumhuriyet başsavcısına giderek, bir koğuş
kapısının açıldığını, ek kuvvet
temininin zorunlu olduğunu söylediğini; yeniden
aşağıya indiğinde, Diyarbakır Emniyet Müdür
Yardımcısı Hasan Şenay ve bir grup polis ile il merkez
bölüğünden bir grup jandarmanın cezaevine intikal ettiğini; bu
esnada itfaiyenin gelmiş, doktorların ve sağlık
personelinin hazırlanmış ve başsavcı tarafından,
hastanelere “yaralılarımız olabilir” diye haber verilmiş
olduğunu; tekrar içeriye girdiğinde çatışmanın
başlamış olduğunu, polislerin biraz ilerlediğini;
ancak, tutukluların da koğuşlardan temin ettikleri demir ve
tahta parçalarıyla karşı koyduklarını; o arbede
anında, polislerin, tutukluların arasından bir kişiyi
çıkardıklarını; olayın yarım saatten fazla
sürdüğünü, yaralıların görüş kabinlerine
götürüldüğünü, yaralıların bir kısmının
yürüyebildiğini, bu esnada doktorların yaralıları muayeneye
başladığını, gerekli görülenlerin sevk
yazısı hazırlanarak Diyarbakır Devlet Hastanesine sevk
edildiğini; askerlerden birinin “benim yaralılarıma niye
bakmıyorsunuz; önce benim askerime bakın, sonra diğerlerine
bakın” biçiminde tepki gösterdiğini, kendilerinin müdahale ederek
yaralı askerleri askerî hastaneye götürmelerini söylediklerini; o esnada
tutuklulardan ölen olmadığını; saat 17.00’de
Başsavcının Olağanüstü Hal Bölge Valiliğinde ölülerin
gömülmesiyle ilgili toplantıya katılmak üzere gittiğini,
koğuşlarda normal sayım alındığını,
zemin kontrolü yapıldığını, disiplin
sağlandığını; sevk yazıları
imzalandıktan sonra kendisinin de cezaevinden
ayrıldığını, olayla ilgili adlî kovuşturma yapmak
üzere bir başka savcının görevlendirilmiş olduğunu;
öldürmenin, kolluğun idarî görevini yapması sırasında
gerçekleşmesi dolayısıyla güvenlik kuvvetlerinin
yargılanabilmesi için İl İdare Kurulunun lüzumu muhakeme
kararı vermesi gerektiğinden, dosyanın, Diyarbakır
Valiliğine gönderildiğini heyetimize ifade etmiştir.
Heyetimizin
sorduğu sorular üzerine;
Müdahale
esnasında Alay Komutan Yardımcısının yetkili
olduğunu, müdahalenin biçimini de güvenlik güçlerinin amirlerinin
belirlediğini; doktorların gerekli görmeleri durumunda bütün
tutukluları hastaneye gönderebilecekleri, buna engel hiçbir
baskının söz konusu olmadığını; sevk için teslim
edilen tutukluların askerler tarafından dövülmesinin her zaman mümkün
olduğunu, ancak, bunun olmaması gerektiğini, bu durumun noterin
hile yapmasına benzetilebileceğini; kaç kişi hakkında
lüzumu muhakeme kararı istendiğini bilmediğini; ancak, kendisine
göre, orada görev yapan tüm personel hakkında istenmesi gerektiğini
belirtmiştir.
Cumhuriyet
Başsavcısı İbrahim Akbaş;
Olay günü
saat 10.30’da cezaevi müdürü ve cezaevi mümessil savcısının
kendisini aradığını, cezaevi müdürünün olay
çıktığını haber verdiğini; mümessil
savcının, duruşması olduğunu söylediğini,
kendisinin de duruşmasını bitirdikten sonra gelmesini
söylediğini; cezaevine ilk gittiğinde, tutukluların, koridorda
5-6 no’lu şebekeler arasında bulunduğunu ve slogan
attıklarını gördüğünü; cezaevi yetkililerinden olayın
gelişimini öğrendiğini, orada bulunan cezaevi yetkilileriyle
değerlendirme yaptıklarını; personele yapılan
saldırının bir sonucu olması gerektiği
değerlendirmesini yaparak, bunların cezaevinden nakledilmesine karar
verdiklerini; bu amaçla, saat 11.00 gibi, Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürünü
aradığını; olayı aktardığını ve
Gaziantep ya da Midyat’a sevklerinin uygunluğunu sorduğunu; Genel
Müdürün o anda toplantıda olduğunu ve telefonunu beklemesini
söylediğini; Genel Müdür Yardımcısıyla görüşerek olayları
aktardığını; Gaziantep’e sevk için hazırlıklara
başlamalarını söylediğini; saat 14.00’te Genel Müdürü
yeniden aradığını; Genel Müdürün Adalet Bakanıyla
görüştüğünü ve Bakanın, tutukluların Gaziantep’e sevklerine
olur verdiğini söylediğini; hemen ertesinde, cezaevleri terör
bürosundan arayarak tutukluların Gaziantep’e sevki konusunda olur
faksı çekeceklerini bildirdiklerini; bu arada, tutukluların
sakinleşmiş olduğunu, saat 15.00 civarı Cezaevi Müdürünün
gelerek, orta şebekeyi açtıklarını; mazgallardan ellerine
geçirdikleri malzemelerle koğuş kapılarını
zorladıklarını ve müdahale edilmesi gerektiğini
söylediğini; müdürün teklifi üzerine müdahale edilmesi yolunda görüş
bildirdiğini; Genel Müdürü arayarak durumu
aktardığını; Genel Müdürün olur verdiğini; bunun
üzerine, emrin, önce şifahî sonra yazılı olarak jandarma ve
çevik kuvvete iletildiğini; 2803 sayılı Kanunun ilgili
yönetmeliğinde, müdahalenin nasıl yapılacağının
belirlenmiş olduğunu; yönetmelikte, önce gaz bombası
kullanılmasının ve daha sonra dipçikle dağıtmaya
çalışılmasının; yani, silahla girilmesinin
gerektiği yazıldığı halde, kendisinin, içerideki
kişilerin sayısını düşünerek, silahları
toplatarak arabasının bagajına koydurduğunu; askerin ve
polisin girerek müdahaleyi gerçekleştirdiğini; asker ve polisin
çıkmasından sonra kendilerinin girdiğini; hemen Genel Müdürü
arayarak müdahalenin sonuçlandığını; yaralıların
bulunduğunu ve bazılarının ölmesinden endişe
ettiğini ilettiğini; doktorların gelerek gerekli muayene
yapmasından sonra, yaralıların, ivedilikle Diyarbakır
Devlet Hastanesine sevk edildiğini; aynı gün 8 kişinin
öldüğünü, ertesi gün 12.00’de 1 kişinin daha öldüğünü,
Gaziantep’e sevk edilenlerden de 1 kişinin öldüğünün bildirilmesi ile
ölü sayısının 10’a çıktığını heyetimize
ifade etmiştir.
Heyetimizin
sorduğu sorular üzerine;
İçeri
girilmesi gerekir dendiği anda yetkinin güvenlik kuvvetlerine
geçtiğini; müdahalenin nasıl gerçekleştirileceğine
ilişkin kendilerinin değil, güvenlik güçlerinin eğitim
aldıklarını; kendisinin
çırpındığını ve “vurmayın sakın ola,
dikkat edin” şeklinde uyardığını; ancak,
karşılıklı çatışan taraflar arasına
girmesinin olanaklı olmadığını; müdahale
sınırlarının aşılmasının söz konusu olduğunu;
ölümlerin, idarî görev sırasında olması dolayısıyla
Memurin Muhakematı Hakkında Kanun hükümlerine tabi olduğunu, bu
nedenle görevsizlik kararı vererek dosyayı vilayete gönderdiklerini;
Adalet Bakanlığının 3 görevliyi açığa
aldığını, emniyet ve jandarma bünyesinde bir inceleme
yapıldığını duyduğunu; ancak, açığa
alma yönünde bir tasarrufun henüz olmadığını; hem tutuklular
hem adliye personeli hem de kolluk hakkında tahkikat yürütüldüğünü
belirtmiştir.
Diyarbakır
Barosu yöneticileri ile görüşme:
Diyarbakır
Barosu yöneticileri, heyetimize, olayla ilgili olarak cezaevinde olaya
tanıklık eden müvekillerinin kendilerine anlattıkları
hususları aktarmışlardır.
Bunun
dışında, olayı haber almalarından sonra, hâkimler ve
savcılar lokalinde cezaevi mümessil savcısıyla
görüştüklerini; hastanedeki yaralı, tutuklular ile görüşmek ve
hemen cezaevine girmek istediklerini söylediklerini; ancak, bu
olanağın sağlanmadığını; daha sonra, otopsi
raporlarını almak için savcılığa
başvurduklarını; ancak, otopsi raporlarını elde
edemediklerini belirtmişlerdir.
Ölenlerden
birinin avukatı olan bir baro yöneticisi, müvekkilinin birbuçuk aydır
tutuklu olduğunu; hakkında Türk Ceza Kanununun 169 uncu maddesi
uyarınca dava açıldığını; ancak, henüz ilk
duruşmaya çıkmamış olduğunu ifade etmiştir.
Baro
yöneticileri, olayla ilgili olarak hazırlamış oldukları
raporu da heyetimize iletmiştir.
Diyarbakır
Tabipler Odası yöneticileri ile görüşme:
Diyarbakır
Tabipler Odası yöneticisi ve yaralılara ilk müdahalede bulunan doktor
olan Selçuk Mızrak, 24 Eylül günü olayın saat 16.00
sıralarında kendilerine intikal ettiğini, 30 civarında
kişinin geleceğinin söylendiğini, gerekli
hazırlıkların yapıldığını, saat 16.40
gibi, yaralıların mahkûm koğuşuna geldiğini,
yaralıların 3 adet cezaevi ring aracıyla getirildiğini,
görevlilerin mümkünse tedavilerinin
mahkûm koğuşunda yapılması konusunda savcılıktan
emir aldıklarını söylediklerini; kendilerinin, o durumdaki
hastalara orada müdahale edilmesinin teknik olarak olanaksız olduğunu
belirttiklerini; hastaların acil servise intikali için başhekimin
gerekli görüşmeleri yaptığını, o arada müdahale
edilecek durumda olan hastalara gerekli müdahaleyi yapmak amacıyla
aracın kapısını açtırdığını, üst
üste 6-7 yaralının aracın içine atılmış
olduğunu ve hemen hemen hiçbirinin bilincinin yerinde olmadığını;
aracın içine çıktığı zaman yalnızca oturma
kısımlarına ayaklarını basabildiğini; ilk
kontrolleri yaptığını, 2 tanesinin EX (ölü) olduğunu
tespit ettiğini, diğerlerinin canlılık belirtisi olarak alt
korteks davranışları olduğunu; hemen hepsinde kafa
travmasının mevcut olduğunu, sistemik muayene
yaptıklarını; diğerlerinin acil servise indirildiğini;
toplam 7 tanesinin EX (ölü) olduğunu ve hastane poliklinik defterine EX
duhul olarak kaydedildiğini, daha sonra birini ameliyata
aldıklarını; ancak, kurtarılamadığını,
ölüm nedeninin kafa travması olduğunu ve karın içi herhangi bir
patalojisinin bulunmadığını; beyin cerrahı
tarafından ameliyata alınan birinin daha öldüğünü, ameliyata
alınan bir diğerinin kurtarıldığını,
hastanede toplam 9 kişinin öldüğünü heyetimize ifade etmiştir.
Heyetimizin
sorduğu sorular üzerine, kendisinin adlî hekim olmadığını;
ancak, genel cerrah olarak pek çok vakayla
karşılaştığını, tutuklulardaki
yaraların künt cisimlerle çok sayıda vuruşa bağlı
olarak oluşmuş izlenimi verdiğini, kafada kırıklar ve
kafa derisinde açılmalar olduğunu, ortopedist ve göğüs
cerrahlarının müdahalesini gerektirecek pek fazla yaralı
olmadığını, bu kadar çok sayıda travması olan
kişilerde korunma refleksiyle eller ve ayaklar
kullanılacağı için çok fazla kırık olmasının
bekleneceğini; ancak, çok az sayıda kırığın
mevcut olduğunu, bu durumun otopsi raporlarında da
görülebileceğini, elleri ve ayakları birkaç kişi tarafından
tutularak dövülmüş oldukları izlenimi edindiğini; otopsi
raporlarının devlet hastanesi hekimleri tarafından düzenlendiğini,
kendisinin otopsi raporlarını görmediğini; Diyarbakır’da
zaman zaman güvenlik görevlilerinin baskısıyla adlî rapor
alınması olayına rastlandığını; ancak, bu
olayla ilgili olarak böyle bir baskının söz konusunu
olmadığını; yaralılarla, olayla ilgili olarak ne
kendisinin ne diğer doktorların konuşma olanağının
olmadığını; hastalarının hiçbirinin kargatulumba
taşınmaya uygun olmadığını, gündüz saatlerinde 2
gardiyanın geldiğini, müdahale gerektirir bir durumlarının
olmadığını duyduğunu; yaralı polis
gelmediğini, askerlerinse askerî hastaneye gitmeleri gerektiğini
belirtmiştir.
İnsan
Hakları Derneği Yöneticileriyle Görüşme:
Heyetimiz,
son olarak, İnsan Hakları Derneği yöneticileriyle
görüşmüştür. Dernek yöneticilerinden Vedat Çetin ve Osman Baydemir,
heyetimize, kısaca olayla ilgili değerlendirmelerini
aktarmış ve gerek cezaevindeki olay konusunda gerek son günlerde
bölgede yoğunlaşan insan hakları ihlalleriyle ilgili olarak
İnsan Hakları Derneğinin hazırlamış olduğu
raporları iletmişlerdir.
Genel
Değerlendirme, Görüş ve Öneriler:
Heyetimizce
Diyarbakır (E) Tipi 1 no’lu Tutukevinde yapılan görüşme ve
incelemeler sonucunda, tutukevinin genel görünüm açısından kötü ve
sağlıksız, koğuşların oldukça kalabalık
olduğu, üst koridorun kanalizasyon sisteminin patlamış ve
koridorun pis suyla dolu olduğu görülmüştür.
İtirafçı
koğuşlarını dolaşan heyetimiz tarafından,
itirafçı koğuşlarının çeşitli yerlerinde bir
siyasî partinin (MHP) bayrak ve afişlerinin bulunduğu
saptanmış ve cezaevi yönetiminin bu konuda müsamahakâr
davrandığı izlenimi edinilmiştir.
Olay yerine
giden heyetimiz, koğuşların bulunduğu koridorun
başında, içinde yiyecek bulunan leğen ve benzeri eşyalar
bulunduğunu görmüştür.
Diyarbakır
(E) Tipi Kapalı Tutukevinde PKK örgütü üyesi olmak suçundan
yargılanan kadın tutuklu bulunmamaktadır.
Olay, 24
Eylül günü sabah saat 10.30 civarında, aile görüşüne giden ikinci
postada yer alan 31 tutuklunun (C) Blokta yer alan koğuş
mazgallarını açarak leğen istemesiyle
başlamıştır.
Mazgalların
açılmasına müdahale eden gardiyanlar ile tutuklular arasındaki
tartışma kısa sürede kavgaya dönüşmüş ve 6 gardiyan,
tutuklular tarafından tartaklanmıştır.
Görüş
yerine giden tutukluların, görüşe gelen yakınlarının
getirdiği yiyecekleri koymak için leğen ve benzeri eşyayı
koğuşlardan istemesi cezaevinde öteden beri süregelmektedir; ancak,
bu işlem gardiyanların nezaretinde olmaktadır.
Gardiyanların
şebeke kapılarını kapatmasıyla, 31 tutuklu 4-5 nolu
şebeke kapıları arasında yer alan (C) Blokta, o esnada
revirden dönen 3 tutuklu ise 5-6 nolu şebeke kapıları
arasında yer alan (D) Blokta alıkonmuştur.
Cezaevine
gelen ve cezaevi yöneticileriyle olayı değerlendiren Cumhuriyet
Başsavcısı, Adalet Bakanlığından,
tutukluların Gaziantep’e sevkleri için izin istemiş, Adalet
Bakanlığı sevk iznini öğleden sonra saat 14.00
civarında vermiştir.
Cezaevi
Koruma Bölük Komutanlığından 1 subay, 3 assubay, 2 uzman
jandarma çavuş, 26 erbaş ve er isyan olayına müdahale etmek; 1
assubay, 20 erbaş ve er firar olayını önlemek için cezaevi
nöbetçilerini takviye etmek; İl Merkez Jandarma
Komutanlığından 2 assubay, 10 erbaş ve er isyan
olayının bastırılmasında takviye görevi görmek; 1
subay, 1 assubay, 20 erbaş ve er genel ihtiyat sağlamak; Karargâh
Servis Bölük Komutanlığından 1 subay, 2 assubay, 3 uzman jandarma
çavuş, 60 erbaş ve er genel ihtiyat sağlamak amaçlarına
yönelik olmak üzere toplam 3 subay, 9 assubay, 5 jandarma uzman çavuş, 136
erbaş ve er cezaevinin çeşitli yerlerinde görevlendirilmiştir.
Bunların dışında, olayda, Çevik Kuvvet Şube
Müdürlüğünden, 4’ü amir, 34’ü polis memuru olmak üzere, toplam 38 polis görev
almıştır.
5 saat
boyunca 31 kişilik büyük grup ile revirden gelen 3 kişi
arasında, 5 no’lu şebeke kapısı bulunduğu ve bu 3
tutuklu, gardiyanlarla görüşe giden tutuklular arasındaki kavgadan
sonra olay yerine geldikleri halde, cezaevi yönetimi tarafından olay
yerinden uzaklaştırılmamıştır. Saat 15.30
civarında 5 no’lu şebeke kapısı, tutuklular tarafından
zorlanarak açılmış, 31 kişilik grup, revirden gelen 3
tutukluyla birleşmiş ve sayıları 34’e
çıkmıştır.
Bunun
üzerine müdahaleye karar verilmiş, müdahalede 25 asker, 30 polis fiilen
görev almıştır. Müdahalede bulunan görevlilerin
başında kask, ellerinde kalkan ve cop bulunmaktadır.
Müdahaleden
hemen önce bir tutuklu, itirafçı olmak istediğini belirtmiş ve
kolluk kuvvetleri tarafından dışarıya
çıkarılmıştır.
Müdahaleden
sonra yaralı tutuklular görüş kabinlerine götürülmüştür. Cezaevi
doktorlarının itirazı üzerine, yaralıların ilk
müdahalesi kontrol odasında gerçekleştirilmiştir.
Gaziantep’e
sevk edilen PKK’lı mahkûmlar, savcılıkta verdikleri ifadede,
burada, itirafçılık dayatması olduğunu ve bir grubun
özellikle seçilerek burada öldürüldüğünü iddia etmektedir. Cezaevi
yönetimi ise bu iddiayı reddetmekte ve doktorların gerekli tedaviyi
yapmaları amacıyla tutukluların buraya konduğunu
söylemektedir.
Muayene esnasında,
sözlü olarak itirafçılık teklifinde bulunulmuş, iki kişi bu
teklifi kabul etmiş, itirafçılığı kabul eden iki
kişiyle birlikte, toplam 19 tutuklu, Diyarbakır Devlet Hastanesine
sevk edilmiştir. Kalan 14 tutuklunun ise sevklerinde sıhhî
açıdan sakınca olmadığı, kurum doktoru Serdar Gök
tarafından tespit edilmiş ve Gaziantep Özel Tip Cezaevine sevkleri
gerçekleştirilmiştir.
Olaya
müdahale eden askerlerden 18’i çeşitli yerlerinden yaralanmış ve
bu askerler önce birlik tabipliğinden geçici, daha sonra Diyarbakır
Askerî Hastanesinden kesin rapor almıştır. Ancak, olaya müdahale
eden polislerden, rapor almak üzere başvuran olmamıştır.
Diyarbakır
Devlet Hastanesine sevk edilen yaralı tutuklulardan Erkan Hakan
Perişan, Cemal Çam, Hakkı Tekin, Ahmet Çelik, Edip Direkçi, Mehmet
Nimet Çakmak, Rıdvan Bulut adlı tutuklular hastaneye varmadan
ölmüş ve hastane poliklinik defterine “EX (ölü) Duhul” olarak
kaydedilmiştir.
Hastaneye
sağ olarak varan Kenan Acar, Hakkı Bozkuş ve Bedri Bozkuş
adlı tutuklularda hayatî tehlike bulunmadığı, Ramazan
Korkar, İskan Osal, Mehmet Batuge, Mehmet Emin Izra, Ramazan Nazlıer,
Yasin Alevcan, Abdullah Eflatun, Mehmet Aslan ve Mehmet Kadri Gümüş
adlı tutuklularda hayatî tehlike bulunduğu saptanmış ve
tümü yoğun bakıma yatırılmıştır.
Yoğun
bakıma yatırılan tutuklulardan Mehmet Kadri Gümüş aynı
gün akşam saatlerinde, Mehmet Aslan ise ertesi gün ölmüştür.
Gaziantep
Özel Tip Cezaevine sevk edilenlerden Kadri Demir adlı tutuklu yolda
ölmüş, Ahmet Sever ve Muhlis Altun adlı tutuklular Gaziantep Devlet
Hastanesi yoğun bakım ünitesine yatırılmış,
diğerleri Gaziantep Devlet Hastanesindeki tedavilerini müteakip Gaziantep
Cezaevine konulmuştur.
Ölü muayene
ve otopsi raporlarında, Erkan Hakan Perişan, Cemal Çam, Hakkı
Tekin, Ahmet Çelik, Edip Direkçi, Mehmet Nimet Çakmak, Rıdvan Bulut,
Mehmet Kadri Gümüş adlı tutukluların kesin ve açık ölüm
sebebinin beyin harabiyetine bağlı olarak geliştiği, Mehmet
Aslan adlı tutuklunun künt travma ile husulü mümkün göğsün her iki
taraf kaburga kırıkları ve bilateral hemopnomotoraks sonucu
öldüğü belirtilmiştir.
Gaziantep’e
sevk edilirken yolda ölen Kadri Demir adlı tutuklunun üç sayfalık ölü
muayene ve otopsi raporlarında, vücudunun çeşitli bölgelerinde çok
sayıda darp izi bulunduğu ayrıntılı olarak
anlatılmış; ancak, şahsın bu darplardan hangisi sonucu
öldüğünün tespit edilmesinin mümkün olmadığı, ölüm
nedeninin tespiti için, cesetten alınan iç organlar ile kan ve idrar
örneklerinin İstanbul Adlî Tıp Kurumu Başkanlığı
Morg İhtisas Dairesine gönderilmesinin uygun olacağı
belirtilmiştir.
Olay
üzerine, Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı
tarafından soruşturma açılmış; Cumhuriyet
Savcılığı tarafından, nası ızrar,
ayaklanmaya katılma, yasadışı slogan atma suçlarından
23 tutuklu hakkında, faili gayri muayyen bir şekilde, kanunun ve
zaruretin tayin ettiği hududu aşarak adam öldürmeye ve yaralamaya
sebebiyet verme suçlarından 30 cezaevi personeli hakkında
yapılacak soruşturmanın savcılıklarınca
yürütülmesine; faili gayri muayyen şekilde, kanunun ve zaruretin tayin
ettiği hududu aşarak adam öldürmeye ve yaralamaya sebebiyet vermek
suçlarından Diyarbakır Emniyet Müdürlüğünde görevli 38 polis ile
Diyarbakır (E) Tipi Cezaevi Jandarma Bölük Komutanlığında
görevli 30 asker hakkında yapılacak soruşturmanın Memurin
Muhakematı Hakkında Kanuna tabi olacağı nedeniyle,
savcılıklarının görevsizliğine karar verilmiş ve
evrak, gereğinin yapılması için İl İdare Kuruluna
tevdi edilmek üzere Diyarbakır Valiliğine gönderilmiştir.
İçişleri
Bakanlığı tarafından çıkarılan Ceza İnfaz
Kurumu ve Tutukevlerinin Dış Korunması, Tutuklu ve Hükümlülerin
Sevk ve Naklinde Muhafazasına İlişkin Yönergenin 17 nci maddesi,
ceza infaz kurumu ve tutukevinde kavga ve isyan çıktığında
jandarmanın yapacağı işleri belirlemiştir. 17 nci
maddenin son iki cümlesinde yer alan “ihtara rağmen kavga ve ayaklanma
devam ederse, göz yaşartıcı bomba, dipçik, cop kullanılarak
kavga yatıştırılmaya çalışılır ve
mahkûmlar koğuşlarına girmeye zorlanır. Bunların da
neticesiz kaldığı görülürse, yasaların öngördüğü
şekilde silah kullanılır” hükmü karşısında,
müdahelenin yönergeye uygun olarak gerçekleştirilmediği
anlaşılmaktadır. Heyetimizce, müdahelenin, yönergede
belirtildiği gibi, öncelikle göz yaşartıcı bomba
kullanılarak ya da koğuşlarda ateş yakılması
üzerine cezaevine gelmiş bulunan itfaiye araçlarından
yararlanılarak gerçekleştirilmiş olması durumunda böyle
vahim sonuçların söz konusu olmayacağı düşünülmektedir.
Diyarbakır
Cezaevinde yaşananlar, gerek iç gerekse yabancı ülkeler kamuoyunda
ciddî tepkilere yol açmıştır. Heyetimiz, sivil örgüt
temsilcileriyle yaptığı görüşmede, bu olayın da
üzerinin örtüleceği konusunda bir eğilim ve karamsarlık
bulunduğunu tespit etmiştir.
Sonuç
olarak, hem kamu vicdanının tatmini için gerçeğin ortaya
çıkarılmasının gerekliliği hem de suçluların
ortaya çıkarılmasının insan hakları ihlalleri
konusundaki caydırıcılığı göz önünde
bulundurularak, olay bağımsız yargıya intikal
ettirilmelidir. Bu açıdan, tutuklular ve cezaevi görevlileri
hakkındaki suçlamalar yargıya intikal ettiğinden sorun
bulunmamaktadır. Ancak, olaya müdahale eden 30 asker ve 38 polisin
dosyası İl İdare Kuruluna gönderilmiş; yani, konu henüz
bağımsız yargıya intikal ettirilmemiştir. İl
İdare Kurulu lüzumu muhakeme kararı vermeli ve söz konusu
şahıslar, faili gayri muayyen şekilde, kanunun ve zaruretin
tayin ettiği hududu aşarak adam öldürmeye ve yaralamaya sebebiyet
vermek suçundan yargı önüne çıkarılmalıdır.
Gaziantep’e
sevk edilen 14 kişinin sevki açısından sıhhî sakınca
olmadığına dair doktor raporu bulunmasına rağmen, 1
kişinin yolda ölmesi, 2 kişinin yoğun bakıma
yatırılması dolayısıyla, heyetimizde, bu
şahısların yolda da dövülmeye devam edilmiş
olabileceği kuşkusu uyanmıştır. Bu nedenle,
olayın aydınlanabilmesi için, 14 tutuklunun Gaziantep’e sevkinde
görev alan askerler saptanarak, haklarında soruşturma
yapılmalı ve gerekli prosedür tamamlanarak yargı önüne
çıkarılmaları sağlanmalıdır.
Cumhuriyet
Başsavcısı ve Cezaevi Mümessil Savcısı olay yerine
gelerek, bir aşamadan sonra olaya müdahil olduğundan,
yargılamanın olağanüstü hal bölgesi dışında
gerçekleştirilmesi, muhakemenin sağlıklı yürütülebilmesi
açısından uygun olacaktır.
Bir daha bu
tür olaylar çıkmaması için, terör suçlularının bu kadar
kalabalık biçimde bulunmasının yarattığı
sakıncalar göz önünde bulundurularak, koğuş sisteminden
vazgeçilmeli ve oda sistemine dönülmelidir. Kişilerin hürriyetlerinden
mahrum kılınması cezanın kendisidir. Bu nedenle,
ayrıca bir ceza ve kişi üzerinde psikolojik işkence
anlamına gelecek şekilde tek ya da 2 kişilik hücreler
düşünülmemeli, hücrede bulunacak kişi sayısı doğru
olarak saptanmalı ve hücrenin genişliği, bu kişilerin
yaşamını sağlıklı olarak devam ettirebilmesine
yetecek kadar geniş ve temiz olmalıdır.
Mevcut
sistemin yürürlükte olduğu cezaevleri açısından, bu tip olaylara
nasıl müdahele edileceğine ilişkin yönergeler yeniden
düzenlenmek amacıyla ele alınmalı, müdahelede telafisi
imkânsız sonuçlara yol açmayacak, örneğin, göz
yaşartıcı bomba ve itfaiyeden yararlanılması gibi
yöntemlerin yönergelerde yer alması için, gerekli yönetsel
çalışmalar zaman geçirilmeden gerçekleştirilmelidir.
İnsan
Haklarını İnceleme Komisyonu, önümüzdeki günlerde
yapacağı çalışmalarda bu konuyu ayrıca inceleyecektir;
ancak, cezaevlerinde yaşanan bu tür olayların ne şekilde
bastırılması gerektiğine dair yöntemlerin yer alacağı
ve cumhuriyet başsavcısı, cezaevi savcısı, cezaevi
yönetimi ve kolluk kuvvetleri arasındaki yetki
çatışmasının ortadan kaldırılacağı bir
çalışmanın en kısa sürede yapılarak hayata geçirilmesi
gerekmektedir.
Diyarbakır
Cezaevinde yaptığımız incelemeler doğrultusunda
hazırlanan raporumuzu, Türkiye Büyük Millet Meclisi İnsan
Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanlığına
saygılarımızla arz ederiz.
BAŞKAN
– Komisyon raporu bilgilerinize sunuldu; ancak, galiba, Sayın Komisyon
Başkanı yerinden bir ilave yapacak...
İNSAN
HAKLARINI İNCELEME KOMİSYONU BAŞKANI DEMİR BERBEROĞLU
(Eskişehir) – Evet, yerimden bir ilave yapmak istiyorum.
BAŞKAN
– İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı
Sayın Demir Berberoğlu, yerinden, konuyla ilgili ilave bilgi
aktaracaklar.
Buyurun
Sayın Başkan.
İNSAN
HAKLARINI İNCELEME KOMİSYONU BAŞKANI DEMİR BERBEROĞLU
(Eskişehir) – Sayın Başkanım, biz, raporu Meclis
Başkanlığına sunduğumuz zaman, evrak, henüz,
Diyarbakır Valiliğinde, Memurin Muhakematı Kanununa göre
incelenme aşamasındaydı; fakat, Diyarbakır Valiliği,
görevsizlik kararıyla, evrakı Diyarbakır Cumhuriyet
Başsavcılığına geri gönderdi. Diyarbakır
Cumhuriyet Başsavcılığı da, sanık olarak gözüken
kişiler hakkında, Diyarbakır Ağır Ceza Mahkemesinde
yargılanmaları yönünde, 23.12.1996 tarihli iddianameyle dava
açmıştır. Türkiye Büyük Millet Meclisinin, bu husus da
bilgilerine sunulur. İnsan Hakları İnceleme Komisyonun
araştırması, böylece neticesine varmış
olmaktadır.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum.
Adalet
Bakanımız da raporla ilgili bir açıklama yapmak istiyor.
Yalnız,
sayın milletvekilleri, İnsan Hakları Komisyonu Yasası
gereğince, Danışma Kurulu kararı uyarınca biz, bunu,
görüşmesiz, sadece bilgi sunma biçiminde kabul ettik. Onun için,
eğer, Sayın Bakan, uygun görürseniz, siz de, yerinizden bir
açıklama yaparsanız, Genel Kurulun almış olduğu
kararı çiğnememiş olacağız. Yerinizden, lütfen
kısa bir açıklama yapın.
ADALET
BAKANI ŞEVKET KAZAN (Kocaeli) – Sayın Başkanım, her
şeyden önce, Yüce Meclisin, İnsan Haklarını İnceleme
Komisyonunun yaptığı çalışmalardan dolayı, Adalet
Bakanı olarak, kendilerine teşekkür ediyorum.
Biz de,
olayın meydana gelişinin hemen akabinde, Diyarbakır’a gitmek
suretiyle, olayı, o andan itibaren yakın takibe aldık ve bu
yakın takip neticesinde, ilk planda, Diyarbakır Cezaevi Birinci ve
İkinci Müdürlerimizi ve Adlî Tabibimizi açığa aldık. Onu
takiben, tabiatıyla, bir isyan havası da söz konusu olduğu için,
savcılık tarafından 20 hükümlü ve tutuklu hakkında
açılmış olan davaya ilaveten, müfettişlerimiz
vasıtasıyla yaptırdığımız
çalışmalar neticesinde, cezaevinde görev yapan infaz koruma
memurlarından kusuru görülenler, görevi kötüye kullandığı
sabit olanlar hakkında, yine Diyarbakır Ağır Ceza
Mahkemesinde dava açtık. Onu takiben de, özellikle, güvenlik güçlerinin,
Memurin Muhakemat Kanunu muvacehesindeki özel durumlarını dikkate
alarak, savcılığın valilikle olan münasebetleri neticesinde
-biraz önce Sayın Komisyon Başkanının da ifade ettiği
gibi- bu konuda yapılan müdahale, bir adlî hizmetin ifası sırasında
yapılan müdahaledir. Bunun idarî bir yönü söz konusu değildir.
Dolayısıyla, doğrudan doğruya savcılık
tarafından gerekli tahkikat yapılabilir kararına
varılması üzerine, şu anda -yine, Sayın Komisyon
Başkanının belirttiği gibi- olaya müdahale eden güvenlik
görevlilerinden kusuru olanlar hakkında da Ağır Ceza
Mahkemesinde dava açılmıştır. Olay, her yönüyle,
Bakanlığımız tarafından yakın takip
altındadır.
Arz ederim.
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Sayın
milletvekilleri, gündemin “Sözlü Sorular” kısmına geçiyoruz.
VI. – SORULAR
VE CEVAPLAR
A) SÖZLÜ SORULAR VE CEVAPLARI
1. – Ordu Milletvekili Hüseyin Olgun
Akın’ın, Ordu İl Kültür Merkezi ihalesine ve kütüphane hizmet
binalarına ilişkin sorusu ve Kültür Bakanı İsmail
Kahraman’ın cevabı (6/118)
BAŞKAN
– 1 inci sırada yer alan, Ordu Milletvekili Hüseyin Olgun
Akın’ın, Ordu İl Kültür Merkezi ihalesine ve kütüphane hizmet
binalarına ilişkin Kültür Bakanından sözlü soru önergesinin
görüşmelerine başlıyoruz.
Soruyu
cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Burada.
Soruyu
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın
Sayın Kültür Bakanının sözlü açıklamasını
saygılarımla arz ederim. 24.4.1996
Hüseyin
Olgun Akın
Ordu
1- 10 dönüm arsası ve projesi hazır olan ve
Devlet Planlamadan geçen Ordu İl Kültür Merkezi ihalesi ne zaman
yapılacaktır?
2- Üç sene önce tapusu
Bakanlığınıza gönderilen ve arsası hazır olan
Kumru ve Ulubey İlçelerimizde kütüphane hizmet binaları
yapımı için düşünceniz nedir?
3- Tarihî Bolaman Konağının
onarımına ne zaman devam edilecektir?
4- İlçe
kütüphanelerinin çoğu tek memurla hizmet vermekte ve yüzlerce
öğrenciye bakmaktadırlar. İşleri kolaylaştırmak
için hizmetli tayini düşünülmekte midir?
BAŞKAN
– Sayın Bakan, buyurun.
KÜLTÜR
BAKANI İSMAİL KAHRAMAN (İstanbul) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Ordu Milletvekili Sayın Hüseyin Olgun
Akın’ın yönelttikleri soru önergesine cevap vermek üzere söz
almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Ordu kültür
merkezi yapımı, yatırım programımızda yer
almaktadır. Bu yıl içinde ihalesi planlanmıştır.
Tasarruf genelgesi sebebiyle 1996 yılında ihalesi
yapılamamıştır.
Ordu Ulubey
ve Kumru İlçelerinde kütüphane binası yapımı,
Bakanlığımız 1996 yılı yatırım
programı tekliflerimiz arasında idi; yine, 1997 yılı
teklifleri içerisinde de yer almıştır ve 1997 yılında
bu yapımın gerçekleşmesi için gereken ifa edilecektir.
Ordu-Fatsa-Bolaman
Kademoğlu Konağı, gayrimenkul, Eski Eserler ve Anıtlar
Yüksek Kurulunun kararıyla korunması gerekli eski eser olarak tescil
edilmiş ve Bakanlığımıza devri uygun görülmüştür.
Devir şartlarına ilişkin hazırlanan protokol,
Bakanlığımız ve Karadeniz Teknik Üniversitesi arasında
imzalanmıştır.
Anılan
protokol kapsamında, Kademoğlu Konağı, kültürel ve sosyal
fonksiyon verilmek üzere, bakım, onarım ve restorasyonu ile çevre
düzenlemesi yapılması için Bakanlığımıza 49
yıllığına devredilmiştir. Konağın
restorasyonu için 8 milyar 260 milyon 870 bin lira keşif bedeliyle ihaleye
çıkılmış, 15.12.1993 tarihinde 4 milyar 923 milyon 478 bin
920 lira ihale bedeliyle ihale gerçekleşmiş ve 31.12.1995 tarihi
itibariyle yüzde 10 fizikî gerçekleşme sağlanmıştı.
1996 yılı ödeneği olan 10 milyar da harcanmış olup
1997’de yatırım devam edecektir.
Halen 289
tek memurlu kütüphane bulunmaktadır. Bunlardan 38 kütüphanede hizmetli
görev yapmaktadır. 251 kütüphanede -Nisan 1996 tarihi itibariyle- hizmetli
bulunmamaktadır. Başbakanlık Personel ve Prensipler Genel
Müdürlüğünce kadro ihdas edilemediğinden bulunmamaktadır ve
kadro temin edildiği takdirde bu ihtiyaç giderilecek ve kütüphanelere
gerekli kadro verilecektir.
Yüce Meclise
saygılar sunuyorum. (RP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Sayın
Akın...
HÜSEYİN
OLGUN AKIN (Ordu) – Sayın Bakan, yerinde incelemelerde de bulundu;
teşekkür ederim.
BAŞKAN
– Sağ olun.
2. – Kütühya Milletvekili İsmail
Karakuyu’nun, basında çıkan bir habere ilişkin Başbakandan
sözlü soru önergesi (6/119)
BAŞKAN
– 2 nci sırada, Kütahya Milletvekili İsmail Karakuyu’nun,
basında çıkan bir habere ilişkin Başbakandan sorusu
vardır.
Soruyu
cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Yok.
Sayın
milletvekilleri, bu önerge üç birleşim içinde
cevaplandırılmadığından, İçtüzüğün 98 inci
maddesinin son fıkrası uyarınca yazılı soruya
çevrilecektir; önerge gündemden çıkarılmıştır.
3. – Çankırı Milletvekili
Ahmet Uyanık’ın, Engin Civan’ın mahkûmiyet cezasına
ilişkin Adalet Bakanından sözlü soru önergesi (6/120)
BAŞKAN
– 3 üncü sırada, Çankırı Milletvekili Ahmet Uyanık’ın,
Engin Civan’ın mahkûmiyet cezasına ilişkin Adalet
Bakanından sorusu vardır.
Soruyu cevaplandıracak
Sayın Bakan?.. Yok.
Bu önerge de
üç birleşim içinde cevaplandırılmadığından,
İçtüzüğün 98 inci maddesinin son fıkrası uyarınca
yazılı soruya çevrilecektir; önerge gündemden
çıkarılmıştır.
4. – Ağrı Milletvekili M.
Sıddık Altay’ın, Ağrı’da bir kayak tesisinin
yapılıp yapılmayacağına ilişkin Devlet
Bakanından sözlü soru önergesi (6/121)
BAŞKAN
– 4 üncü sırada, Ağrı Milletvekili Sıddık
Altay’ın, Ağrı’da bir kayak tesisinin yapılıp
yapılmayacağına ilişkin Devlet Bakanından sorusu
vardır.
Soruyu cevaplandıracak
Sayın Bakan?.. Yok.
Bu önerge üç
birleşim içinde cevaplandırılmadığından,
İçtüzüğün 98 inci maddesinin son fıkrası uyarınca
yazılı soruya çevrilecektir; önerge gündemden
çıkarılmıştır.
5. – Ağrı Milletvekili M.
Sıddık Altay’ın, Ağrı İlinin bazı ilçelerine
kapalı spor salonu yapılıp, yapılmayacağına
ilişkin Devlet Bakanından sözlü soru önergesi (6/122)
BAŞKAN
– 5 inci sırada, Ağrı Milletvekili Sıddık
Altay’ın, Ağrı İlinin bazı ilçelerine kapalı spor
salonu yapılıp yapılmayacağına ilişkin Devlet
Bakanından sorusu vardır.
Soruyu
cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Yok.
Bu önerge de
üç birleşim içinde cevaplandırılmadığından,
İçtüzüğün 98 inci maddesinin son fıkrası uyarınca
yazılı soruya çevrilecektir; önerge gündemden
çıkarılmıştır.
6. – Ağrı Milletvekili M.
Sıddık Altay’ın, Ağrı’da bir stadyum yapılıp
yapılmayacağına ilişkin Devlet Bakanından sözlü soru
önergesi (6/123)
BAŞKAN
– 6 ncı sırada, Ağrı Milletvekili Sıddık
Altay’ın, Ağrı’da bir stadyum yapılıp
yapılmayacağına ilişkin Devlet Bakanından sorusu
vardır.
Soruyu
cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Yok.
Bu önerge üç
birleşim içerisinde cevaplandırılmadığından,
İçtüzüğün 98 inci maddesinin son fıkrası uyarınca
yazılı soruya çevrilecektir; önerge gündemden
çıkarılmıştır.
7. – İstanbul Milletvekili Bahattin
Yücel’in, T.C. Merkez Bankası Meclisi üyelerinin yenileneceği
iddiasına ilişkin Başbakan’dan sorusu ve Devlet Bakanı
Lütfü Esengün’ün cevabı (6/124)
BAŞKAN
– 7 nci sırada, İstanbul Milletvekili Bahattin Yücel’in, Türkiye
Cumhuriyet Merkez Bankası Meclisi üyelerinin yenileceği
iddiasına ilişkin Başbakandan sorusu vardır.
Soruyu
cevaplandıracak Sayın Bakan?..
DEVLET
BAKANI LÜTFÜ ESENGÜN (Erzurum) – Sayın Başkan, ben
cevaplandıracağım.
BAŞKAN
– Önce soruyu okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki
sorularımın Başbabakan Sayın Mesut Yılmaz
tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasına
yardımlarınızı saygılarımla arz ederim.
Bahattin
Yücel
İstanbul
Sorular:
1-
Başbakanın doğrudan müdahalesi sonucu Türkiye Cumhuriyet Merkez
Bankasının itibarının ve özerk yapısının
ağır yara aldığı, basına yansıyan
haberlerden anlaşılmaktadır. Tümüyle tarafsız yönetilmesi
gereken Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasına siyasî müdahalede
bulunulması doğru mudur?
2-
Geleneksel olarak her genel kurulda 2’si yenilenen 6 Banka Meclisi üyesinin, bu
kez, tümünün yenilenmek istenmesinin amacı nedir?
3- Merkez
Bankasının tarihinde, başbakanların müdahalesiyle genel
kurullarının ertelenmesi vaki midir?
4- Merkez
Bankasının günlük politikaya alet edilmesi doğru mudur?
5- Görevli
bakanın yazılı onayına rağmen, Merkez Bankası
Genel Kurulunda, koalisyon protokolüne aykırı biçimde bir başka
bakanı resen görevlendirmek doğru mudur?
6- Merkez
Bankası Kanununun ve geleneklerinin tamamen dışındaki bu
tür davranışlarla Sayın Rüşdü Saracoğlu’nun Genel
Kurul öncesinde görevlendirilmesi arasında bir ilişki var
mıdır?
BAŞKAN
– Sayın Bakan, buyurun.
DEVLET
BAKANI LÜTFÜ ESENGÜN (Erzurum) – Sayın Başkan, kıymetli
arkadaşlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Soru sahibi
sayın milletvekili tarafından sorulan ve biraz önce Yüce Genel
Kurulun bilgisine arz edilen soru, 1 Mayıs 1996 tarihinde, dönemin
Başbakanına tevcih edilmiş bir sorudur. Biz Hükümete geldikten
sonra, soru sahibi İstanbul Milletvekili Sayın Bahattin Yücel
arkadaşımız da Hükümetimizde bakan olarak görev almış
bulunmaktadır. Dolayısıyla, bugün, Sayın
Bakanımızın o tarihte sorduğu bir suale cevap arz etmek
durumundayız.
Sorunun
cevabının bugüne kadar gecikmesinin sebebi, geçen oturumların
birisinde de arz ettiğim gibi, Başbakana tevcih edilen
soruların, Hükümet değişikliği sırasında bize
intikal etmediği, bizim, yeni baştan bütün soruları temin edip,
cevaplarını ilgili kuruluşlardan isteyip, Yüce Genel Kurulun
bilgisine arz etmek için geçen zamandan dolayıdır ve şu anda arz
edeceğim cevap, bu konuda Merkez Bankasının 23 Ekim 1996
tarihinde Bakanlığımıza ilettiği durumla ilgili veya o
tarihte bize intikal eden cevaptır.
Soruya cevap
olarak kısaca şunu arz edeyim: Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası
Esas Mukavelesinin 14/a maddesi uyarınca, Hissedarlar Genel Kurulu,
olağan olarak, her yıl, nisan ayı içinde ve Banka Meclisince
tespit edilen günde toplanmaktadır. Banka Meclisince, 1995 Hesap
Yılı Hissedarlar Genel Kurulu Olağan Toplantısının
25 Nisan 1996 tarihinde yapılması kararlaştırılarak,
ortaklarına duyurulmuştur; ancak, Türk Ticaret Kanununun 372 nci
maddesi uyarınca, gerekli olan toplantı nisabı
sağlanamadığından, toplantı, belirlenen tarihte
yapılamayarak başka bir güne ertelenmiştir.
Banka
Meclisince, ikinci toplantının 16 Mayıs 1996 tarihinde
yapılması kararlaştırılmış, bu tarihte
gerekli nisap sağlanarak, usulüne uygun olarak toplantı
yapılmış ve gündeme uygun kararlar Genel Kurul tarafından
alınmıştır.
Yapılan
Genel Kurul gündeminde 6 Banka Meclisi üyesinin yenilenmesine ilişkin bir
madde yer almamış, bu yönde herhangi bir girişimde de
bulunulmamıştır. Nitekim, 1211 sayılı Türkiye
Cumhuriyet Merkez Bankası Kanununun 20 nci maddesi ve Genel Kurul
gündeminin 6 ncı maddesi doğrultusunda, görev süreleri sona eren 2
Banka Meclisi üyesinin yerine, yenileri seçilmiştir.
Bilgilerinize
saygıyla arz ediyorum.
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
HALİT
DUMANKAYA (İstanbul) – Yani, usulsüzlük yoktur diyorsunuz...
8. – Ağrı Milletvekili M.
Sıddık Altay’ın, Ağrı İlinin köy yollarının
yapımına ilişkin Devlet Bakanından sözlü soru önergesi
(6/125)
BAŞKAN
– 8 inci sırada, Ağrı Milletvekili Sıddık
Altay’ın, Ağrı İlinin köy yollarının
yapımına ilişkin Devlet Bakanından sorusu vardır.
Soruyu
cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Yok.
Bu önerge,
üç birleşim içerisinde cevaplandırılmadığından,
İçtüzüğün 98 inci maddesinin
son fıkrası uyarınca yazılı soruya çevrilecektir;
önerge gündemden çıkarılmıştır.
9. – Ağrı Milletvekili M.
Sıddık Altay’ın, Ağrı İlinin köylerindeki
kapalı okulların açılmasına ilişkin Millî Eğitim
Bakanından sözlü soru önergesi (6/126)
BAŞKAN
– 9 uncu sırada, Ağrı Milletvekili Sıddık
Altay’ın, Ağrı İlinin köylerindeki kapalı
okulların açılmasına ilişkin Millî Eğitim
Bakanından sorusu vardır.
Soruyu
cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Yok.
Bu önerge,
üç birleşim içerisinde cevaplandırılmadığından,
İçtüzüğün 98 inci maddesinin
son fıkrası uyarınca yazılı soruya çevrilecektir;
önerge gündemden çıkarılmıştır.
10. – Ağrı Milletvekili M.
Sıddık Altay’ın, Ağrı’daki yoksul vatandaşlarımızın
çeşitli fonlardan sağlanan yardım miktarının
artırılmasına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi
(6/127)
BAŞKAN
– 10 uncu sırada, Ağrı Milletvekili Sıddık
Altay’ın, Ağrı’daki yoksul vatandaşlarımızın
çeşitli fonlardan sağlanan yardım miktarının artırılmasına
ilişkin Başbakandan sorusu vardır.
Soruyu
cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Yok.
Bu önerge de
üç birleşim içerisinde cevaplandırılmadığından,
İçtüzüğün 98 inci maddesinin son fıkrası uyarınca
yazılı soruya çevrilecektir; önerge gündemden çıkarılmıştır.
11. – İstanbul Milletvekili Meral
Akşener’in, Ereğli Demir ve Çelik Fabrikaları A.Ş.’nin
özelleştirilmesi ile ilgili ihalenin iptaline ilişkin
Başbakandan sözlü soru önergesi (6/131)
BAŞKAN
– 11 inci sırada, İstanbul Milletvekili Meral Akşener’in,
Ereğli Demir ve Çelik Fabrikaları Anonim Şirketinin
özelleştirilmesiyle ilgili ihalenin iptaline ilişkin Başbakandan
sorusu vardır.
Soruyu
cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Yok.
Bu önerge,
üç birleşim içerisinde cevaplandırılmadığından,
İçtüzüğün 98 inci maddesinin
son fıkrası uyarınca yazılı soruya çevrilecektir;
önerge gündemden çıkarılmıştır.
12. – Şanlıurfa Milletvekili
Zülfükar İzol’un, çiftçilerimize yapılacak yardımlara
ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi
(6/132)
BAŞKAN
– 12 nci sırada, Şanlıurfa Milletvekili Zülfükar İzol’un,
çiftçilerimize yapılacak yardımlara ilişkin Tarım ve
Köyişleri Bakanından sorusu vardır.
Soruyu
cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Yok.
Bu önerge,
üç birleşim içerisinde cevaplandırılmadığından,
İçtüzüğün 98 inci maddesinin
son fıkrası uyarınca yazılı soruya çevrilecektir;
önerge gündemden çıkarılmıştır.
13. – Şanlıurfa Milletvekili
Zülfükar İzol’un, Şanlıurfa’da Tedaş’ın bazı
hizmetlerindeki yetersizliğe ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar
Bakanından sözlü soru önergesi (6/133)
BAŞKAN
– 13 üncü sırada, Şanlıurfa Milletvekili Zülfükar İzol’un,
Şanlıurfa’da TEDAŞ’ın bazı hizmetlerindeki
yetersizliğe ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından sorusu
vardır.
Soruyu
cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Yok.
Bu önerge üç
birleşim içerisinde cevaplandırılmadığından,
İçtüzüğün 98 inci maddesinin son fıkrası uyarınca
yazılı soruya çevrilecektir; önerge gündemden
çıkarılmıştır.
14. – Sinop Milletvekili Kadir
Bozkurt’un, Sinop Boyabat SSKHastanesinin ne zaman faaliyete geçeceğine
ilişkin Çalışma Sosyal Güvenlik Bakanından sözlü soru
önergesi (6/135)
BAŞKAN
– 14 üncü sırada, Sinop Milletvekili Kadir Bozkurt’un, Sinop Boyabat SSK
Hastanesinin ne zaman faaliyete geçeceğine ilişkin Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanından sorusu vardır.
Soruyu
cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Yok.
Ertelenmiştir.
15. – Sinop Milletvekili Kadir
Bozkurt’un, Sinop’ta nükleer santral kurulması ile ilgili bir projenin
olup olmadığına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar
Bakanından sözlü soru önergesi (6/136)
BAŞKAN
– 15 inci sırada, Sinop Milletvekili Kadir Bozkurt’un, Sinop’ta nükleer
santral kurulmasıyla ilgili bir projenin olup olmadığına
ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından sorusu vardır.
Soruyu
cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Yok.
Ertelenmiştir.
16. – Konya Milletvekili Nezir
Büyükcengiz’in, Tümosan Motor Fabrikasının özelleştirme
kapsamında bulunup bulunmadığına ilişkin Sanayi ve
Ticaret Bakanından sözlü soru önergesi (6/139)
BAŞKAN – 16 ncı sırada, Konya Milletvekili Nezir
Büyükcengiz’in, TÜMOSAN Motor Fabrikasının özelleştirme
kapsamında bulunup bulunmadığına ilişkin Sanayi ve
Ticaret Bakanından sorusu vardır.
Soruyu
cevaplayacak Sayın Bakan?.. Yok.
Ertelenmiştir.
17. – Şanlıurfa Milletvekili
Abdülkadir Öncel’in, kamu bankalarınca yapılan reklam harcamalarına
ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/141)
BAŞKAN
– 17 nci sırada, Şanlıurfa Milletvekili Abdulkadir Öncel’in,
kamu bankalarınca yapılan reklam harcamalarına ilişkin
Başbakandan sorusu vardır.
Soruyu
yanıtlayacak Sayın Bakan?.. Yok.
Ertelenmiştir.
18. – Ağrı Milletvekili M.
Sıddık Altay’ın, Ağrı’nın Hamur İlçesine
Endüstri Meslek Lisesi açılmasının düşünülüp
düşünülmediğine ilişkin Millî Eğitim Bakanından sorusu
ve Kültür Bakanı İsmail Kahraman’ın cevabı (6/144)
BAŞKAN
– 18 inci sırada, Ağrı Milletvekili Sıddık
Altay’ın, Ağrı’nın Hamur İlçesine endüstri meslek
lisesi açılmasının düşünülüp düşünülmediğine
ilişkin Millî Eğitim Bakanından sorusu vardır.
Soruyu
cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Burada.
Soruyu
okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki
sorumun Millî Eğitim Bakanı tarafından sözlü olarak
cevaplandırılmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Mehmet
Sıddık Altay
Ağrı
Soru:
1 -
İşsizlik oranı çok fazla olan Ağrı’nın Hamur
İlçesinde endüstri meslek lisesi yoktur. İşsizlere meslek
kazandırmak ve teknik eğitim vererek yeni iş alanları
yaratmak için, endüstri meslek lisesi yapımını düşünüyor
musunuz?
BAŞKAN
– Buyurun Sayın Bakan.
KÜLTÜR
BAKANI İSMAİL KAHRAMAN (İstanbul) – Sayın Başkan,
muhterem milletvekilleri; Ağrı Milletvekili Sayın
Sıddık Altay’ın yönelttiği soru önergesine cevap vermek
üzere söz almış bulunuyorum.
1990
yılı nüfus sayımına göre, Hamur İlçesinin merkezî
nüfusu 3 154’tür. Kurum açılması ve kapatılmasına
ilişkin esaslarda ise, endüstri meslek lisesi açılacak yerin merkez
nüfusunun en az 20 bin olması gerekmektedir. Nüfusun yetersiz olması
nedeniyle, Hamur İlçesine endüstri meslek lisesi açılması
düşünülmemektedir.
Yüce Meclise
saygılar sunuyorum.
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
19. – Ağrı Milletvekili M.
Sıddık Altay’ın, doğu ve güneydoğu illerinden
üniversitede okuyan öğrenciler için öğrenim kredisi
miktarının artırılıp
artırılmayacağına ilişkin Millî Eğitim
Bakanından sorusu ve Kültür Bakanı İsmail Kahraman’ın
cevabı (6/146)
BAŞKAN
– 19 uncu sırada, Ağrı Milletvekili Sıddık
Altay’ın, doğu ve güneydoğu illerinden üniversitede okuyan
öğrenciler için öğrenim kredisi miktarının
artırılıp artırılmayacağına ilişkin
Millî Eğitim Bakanından sorusu vardır.
Soruyu
cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Hazır.
Soruyu
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Aşağıdaki
sorumun, Sayın Millî Eğitim Bakanı tarafından sözlü olarak
cevaplandırılmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Mehmet
Sıddık Altay
Ağrı
Soru:
1.-
Doğu ve güneydoğu bölgelerimizde refah seviyesi çok düşüktür. Bu
illerden üniversitede okuyan öğrenciler için öğrenci kredisinin
miktarını üç katına çıkarmayı ve bu öğrencilere
öncelik tanınmasını düşünüyor musunuz?
BAŞKAN
– Sayın Bakan, buyurun.
KÜLTÜR
BAKANI İSMAİL KAHRAMAN (İstanbul) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Ağrı Milletvekili Sayın
Sıddık Altay’ın soru önergesini cevaplandırmak üzere söz
almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Anayasamızın
42 nci ve 351 sayılı Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumunun
Kuruluşu Hakkında Kanunun 2 nci ve 14 üncü maddeleri gereğince,
başarılı ve ihtiyacı olanlara öğrenim kredisi
verilmektedir. Ayrıca, annesi babası ölmüş yetimlere, şehit
çocuklarına ve olağanüstü hal uygulaması olan yörelerde kamu
görevi yapan aile reislerinin çocuklarına da, öncelikle ve hiçbir
değerlendirmeye tabi tutulmadan öğrenim kredisi verilmektedir.
Doğu ve
Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde yaşayan ve yükseköğrenim
yapanlara öğrenim kredisinin daha fazla verilmesi yasal olarak mümkün
değildir.
Yüce Meclise
saygılar sunarım.
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
20. – Ağrı Milletvekili M.
Sıddık Altay’ın, hayvancılıkla uğraşan
çiftçilere ne gibi ek destekler sağlanacağına ilişkin
Başbakan’dan sorusu ve Devlet Bakanı Lütfü Esengün’ün cevabı
(6/147)
BAŞKAN
– 20 nci sırada, Ağrı Milletvekili Sıddık
Altay’ın, hayvancılıkla uğraşan çiftçilere ne gibi ek
destekler sağlanacağına ilişkin Başbakandan sorusu
vardır.
Soruyu
yanıtlayacak Sayın Bakan?.. Hazır.
Soru
önergesini okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Aşağıdaki
sorumun Sayın Başbakan tarafından sözlü olarak
cevaplandırılmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Mehmet
Sıddık Altay
Ağrı
Soru:
1- Doğu
ve güneydoğu bölgesindeki çiftçilerin geçimi
hayvancılıktandır. Özellikle İngiltere’de çıkan deli
dana hastalığı kırmızı et tüketimini çok
azaltmıştır. Bu da, hayvan yetiştiricilerini çok zor duruma
düşürmüştür. Hayvancılıkla uğraşan çiftçilere ne
gibi ek destekte bulunacaksınız?
BAŞKAN
– Buyurun Sayın Bakan.
DEVLET
BAKANI LÜTFÜ ESENGÜN (Erzurum) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Ağrı Milletvekilimiz Sayın Sıddık
Altay’ın, haziran ayında sorduğu bu sualin 22 Temmuz 1996 tarihi
itibariyle Tarım Bakanlığından Başbakanlığa
intikal eden cevabını bilgilerinize arz ediyorum ve inşallah,
milletvekili arkadaşımız Sayın Sıddık
Altay’ın, bugün cevaplandırılmayan, muhalefet
sırasındayken sual ettiği -sorduğu- sorularının
da cevabını, yarın, Ağrı’da yapılacak Bakanlar
Kurulu toplantısında alacağından eminim.
İnşallah, Sayın Sıddık Altay’a, diğer
milletvekili arkadaşlarımıza ve bölgeye, yarın, bütün
suallerin cevabını arz etme imkânımız olacaktır.
Doğu ve
Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde nüfusun büyük çoğunluğu
kırsal kesimde yaşamakta olup, geçim kaynakları tarımsal
faaliyetlere dayalıdır. Mevcut hayvan varlığımız
dikkate alındığında, toplam sığır
varlığımızın yüzde 33’ü, koyun
varlığımızın yüzde 60’ı ve keçi
varlığımızın yüzde 58’i bu bölgelerde bulunmaktadır;
ancak, hayvan varlığının büyük bir kısmı
düşük verimli yerli ırklardan oluşmaktadır. Özellikle
kültür melez ırk sığırlarının oranı yüzde 11
dolayındadır; bu oran, diğer bölgelere göre çok düşüktür.
Diğer
yandan, bölgede yapılan hayvancılık, ekstansif, aile
işletmeciliği şeklinde ve düşük girdi, düşük
çıktı esasına dayalı küçük kapasiteli işletmelerdir.
Hayvansal ürünleri pazarlama ağının bulunmaması ve
örgütlenilmemiş olunması, genelde meraya dayalı olarak beslenen
hayvanların, ekonomik canlı ağırlığa
ulaşmadan kesimhanelere gitmesine, ayrıca, canlı
ağırlık kayıplarına neden olmaktadır.
Bunların
yanı sıra, son sekiz dokuz yıldır,
Bakanlığımızca -Tarım Bakanlığınca-
teknik ve sağlık personelinin istihdam edilememesinden dolayı,
yöreye hizmet götürülmesinde aksamalar olmaktadır.
Yukarıda
zikredilen tüm olumsuzluklara rağmen, bütçe imkânları çerçevesinde,
Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, bölgede
hayvancılığın geliştirilmesine yönelik çeşitli
faaliyetler yürütmektedir. Bunların olumlu neticelerini, inşallah,
önümüzdeki aylarda alacağız; hayvancılığı, içinde
bulunduğu durumdan süratle kurtarıp, hem Doğu Anadolu Bölgemizin
hem Türkiyemizin önemli gelir kaynaklarından birisi haline
getireceğiz. Bu konudaki tüm faaliyetler, tüm gayretler, gece gündüz
demeden devam etmektedir.
Bilgilerinize
saygıyla arz ediyorum. (RP ve DYP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
21. – Ağrı Milletvekili M.
Sıddık Altay’ın, Ağrı’nın ilçelerine vakıf
yurtları açılmasının planlanıp
planlanmadığına ilişkin Başbakandan sözlü soru
önergesi (6/148)
BAŞKAN
– 21 inci sırada, Ağrı Milletvekili Sıddık
Altay’ın, Ağrı’nın ilçelerine vakıf yurtları
açılmasının planlanıp planlanmadığına
ilişkin Başbakandan sorusu vardır.
Soruyu
cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Yok.
Ertelenmiştir.
22. – Van Milletvekili Fethullah
Erbaş’ın, Emlakbank hesaplarının yabancı bir
şirkete inceletildiği iddialarına ilişkin Başbakandan
sözlü soru önergesi (6/149)
BAŞKAN
– 22 nci sırada, Van Milletvekili Fethullah Erbaş’ın, Emlakbank
hesaplarının yabancı bir şirkete inceletildiği
iddialarına ilişkin Başbakandan sorusu vardır.
Soruyu
cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Yok.
Ertelenmiştir.
23. – Muğla Milletvekili Zeki
Çakıroğlu’nun çiftçilere tarım girdilerinde uygulanan
sübvansiyon nedeniyle yapılması gereken ödemelere ilişkin
Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/184)
BAŞKAN
– 23 üncü sırada, Muğla Milletvekili Zeki Çakıroğlu’nun,
çiftçilere tarım girdilerinde uygulanan sübvansiyon nedeniyle
yapılması gereken ödemelere ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından sorusu vardır.
Soruyu
cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Yok.
Ertelenmiştir.
24. – Ağrı Milletvekili M.
Sıddık Altay’ın, Boğaz Köprüsüne bariyer veya koruyucu bir
sistemin yapılmasına ilişkin Başbakan’dan sorusu ve Devlet
Bakanı Lütfü Esengün’ün cevabı (6/185)
BAŞKAN
– 24 üncü sırada, Ağrı Milletvekili Sıddık
Altay’ın, Boğaz Köprüsüne bariyer veya koruyucu bir sistemin
yapılmasına ilişkin Başbakandan sorusu vardır.
Soruyu
cevaplayacak Sayın Bakan?.. Hazır
Soruyu
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Aşağıdaki
sorumun Sayın Başbakan tarafından sözlü olarak
cevaplandırılmasını arz ederim.
Saygılarımla.
16.5.1996
Mehmet
Sıddık Altay
Ağrı
Boğaz
Köprüsünden atlayarak intihar etmek isteyen insanlarımız
hakkında haberlere medyada sık sık rastlamaktayız.
İnsanlarımız
için problemlerden kurtulmanın kısa bir çözümü olarak tercih edilen,
ölümle sonuçlandığında üzüntülere sebep olan “Boğaz Köprüsü
intiharlarına” mâni olmanın zamanı geldiği
kanısındayım.
Cazip ve
basına açık olması hasebiyle tahrik edici bu mekânın
umutsuz hale gelmesi, belki de intihar edecekleri niyetlerinden vazgeçirir.
SORU:
Boğaz
Köprüsünün statik ve mekanik yapısını etkilemeyecek,
yapımcı firmanın da onayı alınarak, bariyer veya
koruyucu bir sistemin yapılması düşünülmekte midir?
Düşünülüyorsa, ne zaman, nasıl yapılacak? Yoksa, birçok
insanımızın intiharını naklen seyretmeye devam mı
edeceğiz?
BAŞKAN
– Buyurun Sayın Bakan.
DEVLET
BAKANI LÜTFÜ ESENGÜN (Erzurum) – Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Sayın Sıddık Altay’ın sualine
cevaplarımı arz ediyorum; hepinizi hürmetle selamlıyorum.
Bu sual de,
yine, bizim Hükümetimizden önce sorulmuş olup, arz edeceğim cevap 10
Temmuz 1996 tarihi itibariyledir.
İntihar
vakalarının diğerlerine nazaran daha fazla olduğu
Boğaziçi Köprüsünün orijinal projesindeki zatî yükü
artırıcı ve estetik görünümünü bozacak bir imalat,
yapının statiği açısından onarılması güç
mahzurlar yaratacaktır. Bu tip sanat yapılarının
dizaynı için uygulanan mühendislik hesaplamalarında, intiharlara mâni
olunması maksadıyla bir tedbir veya bununla ilgili bir hesaplamaya
gidilemez. Kaldı ki, Boğaziçi Köprüsünde mevcut yaya
korkuluklarının, üzerine ilave yapılarak yükseltilmesi zaten
mümkün değildir. Mevcut korkuluk profili, kesit ve kaynaklı
bağlantı olarak, ancak, var olan sistemi taşıyabilecek
güçtedir. Yapılması önerilen bir ilave, tüm korkuluğun tekrardan
inşasını gerektirecektir ki, bu da, bu tip yapılarda
fevkalade önem arz eden rüzgâr yükünün artmasına neden
olacağından, yukarıda da belirtildiği gibi, köprü emniyeti
açısından sakıncalar yaratacaktır.
Bu nedenle,
açıldığı tarihten itibaren zaman zaman benzer öneriler
gündeme gelmişse de, köprünün orijinal projesi dışında
herhangi bir ilave imalata asla müsaade edilmemiştir.
Bir
diğer önemli husus da, köprü tabliyesi altının kontrolü için
kullanılan bakım platformudur. Bu cihaz, mevcut yaya
korkuluklarına göre imal edilmiştir. Korkuluklarda yapılacak bir
değişiklik, bu cihazın hem çalışmasına mâni
olacağı hem de yaya yolunda hareket eden bakım
araçlarının geçmesini engelleyeceğinden, periyodik bakım
faaliyetlerinin yapılamaması gibi istenmeyen bir durum ortaya
çıkacaktır.
Köprünün her
iki yanındaki yaya yolları, vasıtaların geçtiği
platform ve denize bakan taraflarda olmak üzere iki adet engelle çevrilidir.
Özellikle denize bakan kesimdeki korkuluklar 1,20 metre yüksekliğinde olup,
yaklaşık olarak, normal boyda bir insanın göğüs
seviyesindedir ve bu haliyle zaten koruyucu bir engel durumundadır.
Ayrıca,
yaklaşık yirmi yıldır, Boğaziçi Köprüsü, yaya
trafiğine kapatılmış olup, platform üzerinde her iki
istikamette 24 saat devamlı polis gözetimi mevcuttur ve kapalı devre
kamera sistemiyle de kontrol aralıksız sürdürülmektedir.
İlave
yapılaşmanın mümkün olmadığı köprülerde, bu
tedbirlerin yeterli bir önlem olduğu düşünülmektedir.
Bilgilerinize
saygıyla arz olunur.
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
25. – Ağrı Milletvekili M.
Sıddık Altay’ın, Ağrı Havaalanına ilişkin
Ulaştırma Bakanından sözlü soru önergesi (6/186)
BAŞKAN
– 25 inci sırada, Ağrı Milletvekili Sıddık
Altay’ın, Ağrı Havaalanına ilişkin Ulaştırma
Bakanından sorusu vardır.
Önergeyi
yanıtlayacak Sayın Bakan?.. Yok.
DEVLET
BAKANI LÜTFÜ ESENGÜN (Erzurum) – Sayın Başkan, havaalanı
yarın hizmete açılıyor.
BAŞKAN
– Soru ertelenmiştir.
26. – Şanlıurfa Milletvekili
Zülfükar İzol’un, Harran Üniversitesinin kadro ihtiyacına
ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/187)
BAŞKAN
– 26 ncı sırada, Şanlıurfa Milletvekili Zülfükar
İzol’un, Harran Üniversitesinin kadro ihtiyacına ilişkin
Başbakandan sorusu vardır.
Soruyu
cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Yok.
Ertelenmiştir.
27. – Manisa Milletvekili Hasan
Gülay’ın, tütün üreticilerine olan borçlarını ödemeyen
tüccarlara karşı alınacak tedbirlere ilişkin Devlet
Bakanından sözlü soru önergesi (6/188)
BAŞKAN
– 27 nci sırada, Manisa Milletvekili Hasan Gülay’ın, tütün
üreticilerine olan borçlarını ödemeyen tüccarlara karşı
alınacak tedbirlere ilişkin, Devlet Bakanından sorusu
vardır.
Yanıtlayacak
Sayın Bakan?.. Yok.
Ertelenmiştir.
28. – Şanlıurfa Milletvekili
Zülfükar İzol’un, hayvansal ürünlerin ithalatının durdurulması ile hayvancılık
kredisi alan üreticilere ödemenin ne zaman yapılacağına
ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi
(6/189)
BAŞKAN
– 28 inci sırada, Şanlıurfa Milletvekili Zülfükar İzol’un,
hayvansal ürünlerin ithalatının durdurulması ile
hayvancılık kredisi alan üreticilere ödemenin ne zaman
yapılacağına ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından sorusu vardır.
Yanıtlayacak
Sayın Bakan?.. Yok.
Ertelenmiştir.
29. – Manisa Milletvekili Tevfik
Diker’in, Yeni Demokrasi Partisi eski Genel Başkanı Cem Boyner’in
günlük bir gazetede yayımlanan konuşmasına ilişkin
İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/190)
BAŞKAN
– 29 uncu sırada, Manisa Milletvekili Tevfik Diker’in, Yeni Demokrasi
Partisi eski Genel Başkanı Cem Boyner’in günlük bir gazetede
yayımlanan konuşmasına ilişkin İçişleri
Bakanından sorusu vardır.
Yanıtlayacak
Sayın Bakan?.. Yok.
Ertelenmiştir.
30. – Ordu Milletvekili Hüseyin Olgun
Akın’ın, Ordu-Kurulkaya ve Çambaşı barajlarına
ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi
(6/192)
BAŞKAN
– 30 uncu sırada, Ordu Milletvekili Hüseyin Olgun Akın’ın,
Ordu-Kurulkaya ve Çambaşı Barajlarına ilişkin Enerji ve
Tabiî Kaynaklar Bakanından sorusu vardır.
Yanıtlayacak
Sayın Bakan?.. Yok.
Ertelenmiştir.
31. – Ordu Milletvekili Hüseyin Olgun
Akın’ın, Ordu-Mesudiye-Topçam Barajına ilişkin Enerji ve
Tabiî Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi (6/193)
BAŞKAN
– 31 inci sırada, Ordu Milletvekili Hüseyin Olgun Akın’ın,
Ordu-Mesudiye-Topçam Barajına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar
Bakanından sorusu vardır.
Yanıtlayacak
Sayın Bakan?.. Yok.
Ertelenmiştir.
32. – Ordu Milletvekili Hüseyin Olgun
Akın’ın, Ordu Denizcilik Meslek Yüksekokulunun kapanış
nedenine ilişkin Millî Eğitim Bakanından sorusu ve Kültür
Bakanı İsmail Kahraman’ın cevabı (6/194)
BAŞKAN
– 32 nci sırada, Ordu Milletvekili Hüseyin Olgun Akın’ın, Ordu Denizcilik Meslek Yüksekokulunun
kapanış nedenine ilişkin Millî Eğitim Bakanından
sorusu vardır.
Yanıtlayacak
Sayın Bakan?.. Burada.
Soru
önergesini okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Denizcilik
meslek yüksekokulu hakkındaki aşağıdaki soruların
Millî Eğitim Bakanı Turhan Tayan tarafından sözlü olarak
cevaplandırılmasını arz ederim. 21.5.1996
Hüseyin
Olgun Akın
Ordu
Fındıktan
başka önemli bir mahsulü olmayan Ordu İlinde denizcilik meslek
yüksekokulu bulunmaktaydı.
1- Ordu
Denizcilik Meslek Yüksekokulu hangi sebeplerden dolayı Ordu’dan
alınmıştır?
2- Bu okul,
etrafı denizle çevrili Ordumuza tekrar kazandırılacak mıdır?
BAŞKAN
– Buyurun Sayın Bakan.
KÜLTÜR
BAKANI İSMAİL KAHRAMAN (İstanbul) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Ordu Milletvekili Sayın Hüseyin Olgun
Akın’ın soru önergesini cevaplamak üzere huzurunuzda bulunuyorum.
Değerli
milletvekilimizin bir özlemini bu soruyla ifade ettiğini beyan etmek
istiyorum; zira, şu anda Ordu İlimizde denizcilik meslek yüksekokulu
adıyla bir okul kurulmamıştır. Ordumuzun ve Giresunumuzun
istediği bir üniversite vardır, onun özleminin ifadesi olarak beyan
etmemiz gerekir; çünkü, Ordu’da böyle bir okul yoktur,
kurulmamıştır.
Hepinize
saygılarımı sunuyorum.
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
33. – Ordu Milletvekili Hüseyin Olgun
Akın’ın, Halk Bankası Genel Müdürlüğü tarafından
verilen kredilere ilişkin Devlet Bakanından sözlü soru önergesi
(6/195)
BAŞKAN
– 33 üncü sırada, Ordu Milletvekili Hüseyin Olgun Akın’ın, Halk
Bankası Genel Müdürlüğü tarafından verilen kredilere
ilişkin Devlet Bakanından sorusu vardır.
Yanıtlayacak
Sayın Bakan ?..Yok.
Ertelenmiştir.
34. – Muğla Milletvekili Zeki
Çakıroğlu’nun, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumuna
bağlı olarak çalışan kamu görevlilerinin fazla
çalışma ücretlerine ilişkin Başbakan’dan sorusu ve Devlet
Bakanı Lütfü Esengün’ün cevabı (6/196)
BAŞKAN
– 34 üncü sırada, Muğla Milletvekili Zeki Çakıroğlu’nun,
Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumuna bağlı olarak
çalışan kamu görevlilerinin fazla çalışma ücretlerine
ilişkin Başbakandan sorusu vardır.
Yanıtlayacak
Sayın Bakan?..Buradalar.
Önergeyi
okutuyorum :
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Sayın
Başkanlığınız delaletiyle, aşağıdaki
sözlü soru önergemin Sayın Başbakan tarafından
cevaplandırılmasını Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 94 üncü maddesi
gereğince, dilerim.
Saygılarımla.
Zeki
Çakıroğlu
Muğla
Bilindiği
gibi, SHÇEK, sosyal hizmet alanında oldukça gerekli olan bir işlemi
yerine getirmektedir.
Yatılı
hizmet veren bu kurumlarda 657 sayılı Devlet Memurları
Yasasına bağlı olarak hizmet veren kamu
çalışanlarının çok ağır koşullarda
işlemlerini yerine getirdikleri de tüm kamuoyunca bilinmektedir.
9.3.1995 gün
ve 22222 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan 547 sayılı
Kanun Hükmünde Kararnamenin 20 nci maddesiyle, Başbakanlığa
bağlı kuruluşlarda çalışan 657 sayılı Yasaya
bağlı kamu çalışanlarına fazla çalışma
ücreti yeniden düzenlenmiştir.
Başbakanlık
Merkez Teşkilatı kamu çalışanlarına bağlanan
fazla mesai ücreti her katsayı artışında doğal olarak
artmaktadır. Ne var ki, SHÇEK çalışanları bu düzenlemede
ayrı tutulmuştur. Bunun sonucunda, SHÇEK çalışanlarının
fazla çalışma ücretleri sabit kalmıştır; bu durum
ayrıcalık yaratmaktadır.
Çok güç
koşullarda, alt temizlemek, banyo yaptırmak, hafta sonu, bayram
demeden her türlü hizmeti aksatmadan vermek durumunda bulunan SHÇEK kamu
çalışanlarının fazla çalışma ücretlerinin,
Başbakanlık Merkez Teşkilatında çalışan
personelle eşit haklardan yararlanır hale getirilmesi, hakkaniyet,
sosyal adalet ve hukuk devleti ilkelerinin temel gereği olduğu
inancındayım.
a) Bu
haksızlığın giderilmesini düşünüyor musunuz?
b) SHÇEK’de
657’ye bağlı kamu çalışanlarının
mağduriyetini giderecek, fazla mesai ücretlerinin katsayıya
bağlanmasını sağlayacak yasal düzenlemeyi
gerçekleştirecek misiniz?
c) 657
sayılı Yasaya engel varsa bunun giderilmesini düşünüyor musunuz?
Saygılarımla.
Zeki
Çakıroğlu
Muğla
BAŞKAN
– Buyurun Sayın Bakan.
DEVLET
BAKANI LÜTFÜ ESENGÜN (Erzurum) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Muğla Milletvekili Sayın Zeki
Çakıroğlu’nun Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumuna
bağlı olarak çalışan kamu görevlilerinin fazla
çalışma ücretlerine ilişkin sözlü soru önergesini
cevaplandırmak üzere huzurunuzdayım; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Sosyal
Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü Teşkilatında
çalışan personelin fazla çalışma ücretleriyle ilgili
olarak, 23 Mart 1991 tarihinde çıkan 3703 sayılı Kanunla,
Başbakanlık Merkez Teşkilatında çalışan
personelin maaş ve ücretleri dışında
yararlandığı fazla çalışma ücreti olan en yüksek
devlet memuru aylığının,
a) 15-11
inci derecelere yüzde 20’si,
b) 10-7 nci
derecelere yüzde 25’i,
c) 6-4 üncü
derecelere yüzde 30’u,
d) 3-1 inci
derecelere yüzde 35’i,
Ödenmeye
başlanmış olup, 8 Temmuz 1991 gün ve 433 sayılı Kanun
Hükmünde Kararname ile 2/3’e indirilmiştir.
Daha sonra,
13 Eylül 1993 tarih ve 514 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 7 nci
maddesiyle yukarıdaki oranlar tekrar ödenmeye
başlanmıştır.
9 Mart 1995
gün ve 547 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle yukarıdaki
derecelere isabet eden oranlar;
a) 15-11 inci dereceler arası 2
350 000 lira,
b) 10-7 nci dereceler arası 2
950 000 lira,
c) 6-4 üncü dereceler arası 3
500 000 lira,
d) 3-1 inci dereceler arası 4
100 000 lira,
Olarak
sabitleştirilerek, fazla çalışma ücretinde yapılacak
artışlar önlenmiştir. Ancak, Başbakanlık
teşkilatı kadrolarında çalışanlara ise halen;
a) 15-11 inci dereceler arası 4
845 000 lira,
b) 10-7 nci dereceler arası 6
056 000 lira,
c) 6-4 üncü dereceler arası 7
267 000 lira,
d) 3-1 inci dereceler arası 8
478 000 lira,
Olarak fazla
çalışma ücreti ödenmektedir. Bu durumda Sosyal Hizmetler ve Çocuk
Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü ile aynı şekilde
Başbakanlığa bağlı kadrolarda çalışan
personel arasında hemen hemen yüzde 100’e varan bir fark ortaya
çıkmaktadır. Hükümetimiz, ilk etapta bu olumsuz durumu gidermek için,
bu duruma sebep olan ve halen yürürlükte olan 9 Mart 1995 tarih ve 547
sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede gerekli değişiklikleri
yaparak, söz konusu fazla çalışma ücretlerinin Başbakanlık
kadrolarında çalışan personelin seviyesine
çıkarılması için çalışmaları yürütmektedir.
Ayrıca,
çok güç koşullarda, çocuk yuvaları, yetiştirme yurtları,
huzurevleri ve rehabilitasyon merkezlerinde, hizmetli, bakıcı anne
gibi kadrolarda çalışan personelimizin bu emeklerinin
karşılığını vermek ve ücret
azlığından dolayı başka kurumlara geçişlerini önlemek
için, yukarıda belirttiğimiz fazla çalışma ücretlerindeki
artışlar yanında, özel hizmet tazminatlarında da gözle
görülebilir bir iyileştirme yapmak için her türlü yasal mevzuat
düzenlemeleri üzerinde çalışmalar hızla devam etmektedir.
Yüce
Meclisin değerli üyelerinin bilgilerine saygıyla arz ediyorum.
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
35. – Kütahya Milletvekili İsmail
Karakuyu’nun, Bodrum’da yaptırdığı iddia edilen villaya
ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/197)
BAŞKAN
– 35 inci sırada, Kütahya Milletvekili İsmail Karakuyu’nun, Bodrum’da
yaptırdığı iddia edilen villaya ilişkin
Başbakandan sözlü sorusu vardır.
Yanıtlayacak
Sayın Bakan?.. Yok.
Ertelenmiştir.
36. – Ankara Milletvekili Ersönmez
Yarbay’ın, günlük bir gazetede yayımlanan “Atatürk Havalimanında
Filistinli Operasyonu” başlıklı haberde yer alan iddialara
ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/199)
BAŞKAN
– 36 ncı sırada, Ankara Milletvekili Ersönmez Yarbay’ın, günlük
bir gazetede yayımlanan “Atatürk Havalimanında Filistinli Operasyonu”
başlıklı haberde yer alan iddialara ilişkin,
İçişleri Bakanından sorusu vardır.
Yanıtlayacak
Sayın Bakan?.. Yok.
Ertelenmiştir.
37. – Şanlıurfa Milletvekili
Abdülkadir Öncel’in, Kur’an Kursu Hocası sınavını
kazananların atamalarına ilişkin Devlet Bakanından sözlü
soru önergesi (6/200)
BAŞKAN
– 37 nci sırada, Şanlıurfa Milletvekili Abdulkadir Öncel’in,
Kur’an Kursu Hocası sınavını kazananların
atamalarına ilişkin Devlet Bakanından sorusu vardır.
Yanıtlayacak
Sayın Bakan?.. Yok.
Ertelenmiştir.
38. – Ağrı Milletvekili M.
Sıddık Altay’ın, Ağrı’nın Hamur İlçesinin
spor kompleksi ve kapalı spor salonu ihtiyacına ilişkin Devlet
Bakanından sözlü soru önergesi (6/202)
BAŞKAN
– 38 inci sırada, Ağrı Milletvekili M. Sıddık
Altay’ın, Ağrı’nın Hamur İlçesinin spor kompleksi ve
kapalı spor salonu ihtiyacına ilişkin Devlet Bakanından sorusu
vardır.
Yanıtlayacak
Sayın Bakan?... Yok.
Ertelenmiştir.
39. – Ağrı Milletvekili M.
Sıddık Altay’ın, Ağrı’ya bir atletizm pisti
yapılmasına ilişkin Devlet Bakanından sözlü soru önergesi
(6/1203)
BAŞKAN
– 39 uncu sırada, Ağrı Milletvekili M. Sıddık Altay’ın,
Ağrı’ya bir atletizm pisti yapılmasına ilişkin Devlet
Bakanından sorusu vardır.
Yanıtlayacak
Sayın Bakan?.. Yok.
Ertelenmiştir.
Bu arada,
sayın milletvekilleri, sırada 185 soru önergesi var; bunların
54’ü daha Sıddık Altay arkadaşımıza ait.
40. – Ağrı Milletvekili M.
Sıddık Altay’ın, Taşlıçay İlçesinde kapalı
bulunan okullara ilişkin Millî
Eğitim Bakanından sorusu ve Kültür Bakanı İsmail Kahraman’ın
cevabı (6/204)
BAŞKAN
– 40 ıncı sırada, Ağrı Milletvekili M.
Sıddık Altay’ın, Ağrı’nın Taşlıçay
İlçesinde kapalı bulunan okullara ilişkin Millî Eğitim
Bakanından sorusu vardır.
Yanıtlayacak
Sayın Bakan?.. Buradalar.
Önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Aşağıdaki
sorumun Sayın Millî Eğitim Bakanı tarafından sözlü olarak
cevaplandırılmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Mehmet
Sıddık Altay
Ağrı
Ağrı’nın
Taşlıçay İlçesinde birçok okul eğitime kapalıdır.
Okul çağına geldiği halde okula gidemeyen öğrenci
sayısı 1 200 civarındadır.
Soru:
Şu andaki ve gelecekteki öğrencilerin eğitim yapabilmeleri için
şimdiden önlem alınmış mıdır;
alınmadıysa nedenleri?
Taşlıçay
İlçesine yatılı ilköğretim bölge okulu açmayı
düşünüyor musunuz?
BAŞKAN
– Buyurun Sayın Bakan.
KÜLTÜR
BAKANI İSMAİL KAHRAMAN (İstanbul) – Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; Ağrı Milletvekili Sayın
Sıddık Altay’ın soru önergesini cevaplandırmak üzere
huzurlarınızdayım.
Taşlıçay
İlçesinde öğrenime kapalı 20 köy okulundaki öğrenci sayısı 1 027’dir. Bu
çocukların eğitim ve öğrenimlerinin sağlanması
amacıyla yatılı ilköğretim bölge okulu yapılması
çalışmaları sürdürülmektedir.
Yüce
Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Sayın
milletvekilleri, çalışma süremiz dolmak üzeredir; bir soruyu daha
yanıtlama durumunda kalırsak, çalışma süremizi aşmak
durumunda kalacağız.
Bu nedenle,
sözlü sorular ile kanun tasarı ve tekliflerini görüşmek için, 8 Ocak
1997 Çarşamba günü saat 15.00’te toplanmak üzere, birleşimi
kapatıyorum.
Kapanma
Saati: 18.58
B) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1. – Gaziantep Milletvekili Mustafa R. Taşar'ın, Toprak Mahsulleri Ofisinin kaldırılıp kaldırılmayacağına ilişkin Başbakandan sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Musa Demirci'nin yazılı cevabı (7/1592)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorumun Başbakan Sayın Necmettin Erbakan tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasına delaletlerinizi arz ederim.
Saygılarımla...
Mustafa R. Taşar
Gaziantep
Toprak Mahsuller Ofisini kaldırmayı düşünüyor musunuz? Prof. Dr. Necmettin Erbakan tarafından kaleme alınan "Tedavi - Adil Ekonomik Düzen" isimli kitapçıkta belirtildiği gibi "Toprak Mahsulleri Ofisi"nin kaldırılıp yerine "Buğday Vakfı"nın kurulması söz konusu mudur?..
T.C.
Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 26.12.1996
Araştırma, Planlama ve Koordinasyon
Kurulu Başkanlığı
Sayı : KDD-BŞV.2.01/3233-88010
Konu : Soru önergesi
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Devlet Bakanı Sayın Lütfü Esengün tarafından Bakanlığıma intikal eden Gaziantep Milletvekili Sayın Mustafa R. Taşar'ın; yazılı soru önergesinde "Toprak Mahsulleri Ofisi"nin kaldırılıp yerine "Buğday Vakfı"nın kurulması konusunda tarafımızdan yapılan bir çalışma olmadığı gibi Bakanlığımız dışından da konuyla ilgili olarak intikal eden bilgi bulunmamaktadır.
Bilgilerinize arz ederim.
Musa Demirci
Tarım ve Köyişleri
Bakanı
2. – Aydın Milletvekili Fatih Atay'ın, hac kotalarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Nevzat Ercan'ın yazılı cevabı (7/1606)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Başbakan tarafından yazılı olarak yanıtlanmasının sağlanmasını saygılarımla arz ederim.
Fatih Atay
Aydın
1. Hacca gidecek olan vatandaşlarımız için devlet tarafından bazı kotalar getirilmiştir. Bu kotalar 1618 sayılı Yasa ile düzenlenmiştir. Devlet, burada, Anayasada belirtilen sosyal devlet görevini yerine getirerek, vatandaşının ulaşım, sağlık ve can güvenliğini sağlamak hedefini gütmektedir.
Tarafınızca gündeme getirilen karayollarıyla Hacca gitme olanağının sağlanması, Türkiye'nin içinde bulunduğu Coğrafya'da dikkate alınırsa, bu vatandaşların can ve mal güvenliklerinin tehlikeye atılması olmaz mı?
2. Çeşitli yabancı ülkelerden "Kontenjan Ayrılması" ile yaklaşık 7 bin kişilik lisanssız kota ayrılması söz konusu olmuştur. Eğer bu doğruysa buradan elde edilecek trilyonlarla ölçülen bir kâr vardır. Kotanın kaldırılmasında, bu kârın şimdiden belli bir takım odaklara ayrılması mı söz konusudur?
3. Hükümetiniz tarafından, yönünü islam ülkelerine çeviren dış politika anlayışının bir uzantısı olarak, bu kota fazlasının yaratılması ile, Suudi Arabistan ile ilişkilerde etkinlik mi hedeflenmektedir?
T.C.
Başbakanlık 27.12.1996
Diyanet İşleri Başkanlığı
Hukuk Müşavirliği
Sayı : B.02.1.DİB.0.61/012/1210
Konu : Soru Önergesi
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
İlgi : Devlet Bakanlığının (Sayın Lütfü Esengün) 28.11.1996 tarihli ve B.102.0.0010/01185 sayılı yazısı ile muhavvel Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının 14.11.1996 tarihli ve A.01.0.GNS.010.00.12/7.1606-4094/11305 sayılı yazısı ve eki Aydın Milletvekili Fatih Atay'a ait soru önergesi.
Aydın Milletvekili Sayın Fatih Atay'ın Sayın Başbakanımıza tevcih ettiği ilgi yazı eki yazılı soru önergesine verilen cevap ilişikte sunulmuştur.
Bilgilerinize arz ederim.
Nevzat Ercan
Devlet Bakanı
Aydın Milletvekili Sayın Fatih Atay'ın 7/11606-4094 sayılı yazılı soru önergesine verilen cevaplar :
1. 26.4.1979 tarih ve 7/17439 sayılı Bakanlar Kurulu kararı ve buna dayanılarak çıkarılan yönetmelik ile hac düzenleme görevi Diyanet İşleri Başkanlığına verilmiştir. 1988 yılında bu kararın 3 üncü maddesinde bir değişiklik yapılarak, Hac Komisyonunca uygun görülen (A) Grubu Seyahat Acentalarına da Diyanet İşleri Başkanlığının gözetim ve denetimi altında hac seyahati düzenleme yetkisi verilmiştir.
Yukarıda tarih ve sayısı belirtilen Bakanlar Kurulu Kararının aşağıda yazılı 2 nci maddesi hac düzenleme görevinin Diyanet İşleri Başkanlığına veriliş sebebini çok net bir şekilde ifade etmektedir.
"Madde 2. Bu kararın amacı, hac farizasını yerine getirmek üzere Suudi Arabistan'a gidecek vatandaşların, bu seyahatlerini her çeşit çıkarlardan uzak, sağlık ve güvenlik koşulları içinde yapmalarını sağlamak, hac farizasını yöntemine uygun ve Devletimizin onuruna yaraşır biçimde yerine getirilmesinde vatandaşlara yardımcı olmaktır."
Ayrıca Bakanlar Kurulu Kararının 4 üncü maddesi ile de 2 nci maddede belirtilen amaçların yerine getirilmesi için ilgili bakanlıkların müsteşar veya yardımcıları ile temsilcilerinden oluşan Bakanlıklararası Hac Komisyonu kurulmuştur. Hac Komisyonu, hac düzenlemeleri konusunda en yetkili karar merciidir.
Hac yol güzergâhı, ilgili yönetmelik gereği karayolu veya hava yoludur. 1990 yılına kadar karayolundan da havayolundan da hacca gidilmiştir. Ancak 1990 yılında patlak veren körfez savaşı ve karayolu güzergâhında bulunan ülkelerden geçişlerde can ve mal güvenliğinin bulunmayışı sebebiyle Hac Komisyonu hac seferlerinin sadece havayolu ile yapılmasına karar vermektedir.
Bu da, haccın vücub-ı edasının şartlarından birisi olan yol güvenliğinin bulunması ile yukarıda sözü edilen Bakanlar Kurulu kararının 2 nci maddesinde ifade edilen sağlık ve güvenlik koşulları içinde hac düzenlemelerinin yapıldığını göstermektedir. 1997 yılında da hac seferleri havayolu ile yapılacaktır. Hiçbir vatandaşımızın can ve mal güvenliğini tehlikeye atmak istemeyiz.
Ancak, bazı vatandaşlarımızın karayolu ile hacca gitme talepleri Bakanlığıma ve ilgili kuruluş olan Diyanet İşleri Başkanlığına dilekçeler ile ulaşmaktadır. Can ve mal güvenliğini sağlandığı ve yol güzergâhında emniyet olduğu kanaati hâsıl olursa karayolu güzergâhı ile de hac seferleri düzenlenebilecektir.
2. Yapılan resmî görüşmeler sonucunda, 1997 yılı hac mevsiminde ülkemiz hac kontenjanı 61 183 olarak belirlenmiştir. Hacca gitmek üzere müftülüklere ön kayıt yaptıran vatandaşlarımızdan 61 183 kişi hacca gidecektir. Başka ülkelerden lisanssız kota ayrılması veya alınması söz konusu değildir.
3. Hükümetimiz, yalnızca Suudi Arabistan ile değil diğer islam ülkeleri ve dünya devletleriyle de etkin bir dış politika izlemeyi hükümet protokolüne almıştır. Ülkemizin ve vatandaşlarımızın menfaatleri açısından dünya ülkeleri arasında herhangi bir ayırım yapmamız söz konusu değildir. Bütün ülkelerle iyi ilişkiler içinde olmamız gereğine inanıyoruz.
3. – Burdur Milletvekili Yusuf Ekinci'nin, Adem Tolunay Fen Lisesine ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Mehmet Sağlam'ın yazılı cevabı (7/1645)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına 13.11.196
Aşağıdaki sorularımın Millî Eğitim Bakanı tarafından İçtüzüğün 99 uncu maddesi uyarınca yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim.
Dr. Yusuf Ekinci
Burdur
1. Burdur İli Bucak İlçesinde öğretim yılı başladıktan bir ay sonra "Adem Tolunay Fen Lisesi" adı altında bir "Fen Lisesi" açılmasına ve acilen öğretime başlatılmasına niçin ihtiyaç duyulmuştur?
2. Açılan Fen Lisesinin ihtiyaçları temin edilmiş midir? Eksikleri varsa ne zamana kadar giderilecektir?
3. Öğrencilerin yatılılıkları ile ilgili problem var mıdır? Varsa bu problemler ne zamana kadar çözüme kavuşturulacaktır?
4. Bugüne kadar hazırlıkları tamamlanmadan açılan başka "Fen Lisesi" var mıdır?
5. Fen Lisesindeki öğrencilerin başka fen liselerine nakli ile okulun kapatılması düşünülmekte midir?
6. Bu lisemizde sağlıklı bir eğitim yapıldığına inanıyor musunuz?
7. Bu lisenin şartlara uygun öğretmen ihtiyacı ve diğer eksikleri hangi tarihe kadar tamamlanacaktır?
T.C.
Millî Eğitim Bakanlığı 24.12.1996
Araştırma, Planlama ve Koordinasyon
Kurulu Başkanlığı
Sayı : B.08.0.APK.0.03.01.00-022/3545
Konu : Soru Önergesi
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
İlgi : TBMM Başkanlığının 22.11.1996 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-4318/11716-7/1645 sayılı yazısı.
Burdur Milletvekili Sayın Dr. Yusuf Ekinci'nin "Adem Tolunay Fen Lisesine ilişkin" yazılı soru önergesi incelenmiştir.
1. Burdur İli Bucak İlçesinde hayırsever iş adamı Adem Tolunay, yaptırdığı zemin + 3 katlı, 17 derslik, fizik, kimya, biyoloji, yabancı dil, elektronik ve bilgisayar laboratuvarı ile müzik, resim, teknik atölyeli ve kütüphanesi bulunan binanın fen lisesi olarak açılmasını talep etmiş ve pansiyon dahil okulun eksikliklerinin giderileceğini de taahhüt etmiştir.
1996-1997 öğretim yılından itibaren bu binada Bucak Adem Tolunay Fen Lisesi öğretime açılmıştır.
2. Bucak Fen Lisesi ihtiyaçları temin edilerek eğitim öğretime açılmıştır. 1997-1998 öğretim yılında 48 öğrenci daha eğitime başlayacaktır. Bunların ihtiyacı da eğitim-öğretim başlamadan giderilecektir. Okula öğrenci alındıkça okul kademeli olarak donatılacaktır.
3. Kız ve erkek öğrenciler binanın 3 üncü katında ayrı yerlerde barındırılmakta olup, yatılılık problemi bulunmamaktadır.
4. Adı geçen fen lisesi 1996-1997 öğretim yılında açılan 8 fen lisesinden biridir. Bütün fen liseleri hazırlıkları tamamlanarak öğretime açılmışlardır.
5. Öğrencilerin başka fen liselerine nakledilerek, bu okulun kapatılması gibi bir düşünce yoktur.
6. Bu Fen Lisesinde eğitim-öğretim sağlıklı bir şekilde sürdürülmektedir.
7. Adı geçen lisenin öğretmen ihtiyacı yoktur. Eğitim-öğretimi olumsuz yönde etkileyebilecek herhangi bir eksiği de bulunmamaktadır.
Arz ederim.
Prof. Dr. Mehmet Sağlam
Millî Eğitim Bakanı
4. – Burdur Milletvekili Yusuf Ekinci'nin, Bakanlık Talim ve Terbiye Kurulu Başkan ve üyelerinin ziyaret ettikleri bir vakfa ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Mehmet Sağlam'ın yazılı cevabı (7/1646)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına 13.11.1996
Aşağıdaki sorularımın Millî Eğitim Bakanı tarafından içtüzüğün 99 uncu maddesi uyarınca Millî Eğitim Bakanı tarafından İçtüzüğün 99 uncu maddesi uyarınca yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim.
Dr. Yusuf Ekinci
Burdur
1. Bakanlığınız Talim ve Terbiye Kurulu başkan ve üyelerinin de bulunduğu bir grup personel 25-27 Eylül 1996 tarihleri arasında bir vakfın davetlisi olarak İstanbul'a gitmişler midir?
2. Davet edilen personelin masraflarını kim karşılamıştır? Bu davete katılan personelin isimleri, görevleri ve unvanları nedir?
3. Bu vakfın bakanlıkla maddî ilişkileri var mıdır? Varsa hangi alanlarda ne gibi anlaşmalar imzalanmıştır?
4. Bu vakfın kurucuları arasında bakanlık yöneticileri var mıdır? Varsa kimlerdir?
5. Bahse konu vakıf tarafından hazırlatılıp Bakanlığın incelemesine sunulan ders kitapları var mıdır? Bu tip ilişkilerin Bakanlığı yıpratacağını ve tarafsızlığını zedeleyeceğini düşünüyor musunuz?
6. Türkiye'nin diğer il ve ilçelerinde faaliyet gösteren bu tip vakıfların daveti halinde, bu vakfın davetine katılan yetkililerin buralara da katılmasına izin verecek misiniz?
T.C.
Millî Eğitim Bakanlığı 27.12.1996
Araştırma, Planlama ve Koordinasyon
Kurulu Başkanlığı
Sayı : B.08.0.APK.0.03.01.00-022/3590
Konu : Soru Önergesi
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
İlgi : TBMM Başkanlığının 22.11.1996 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-4318/11716-7/1646 sayılı yazısı.
Burdur Milletvekili Sayın Dr. Yusuf Ekinci'nin "Bakanlık Talim ve Terbiye Kurulu Başkan ve üyelerinin ziyaret ettikleri vakfa ilişkin" yazılı soru önergesi incelenmiştir.
1. Talim ve Terbiye Kurulu Başkanı ile on kurul üyesi, bir daire başkanı ve kitap inceleme komisyonları başkanlarından oluşan bir grup, Türkiye Eğitim Gönüllüleri Vakfının daveti üzerine, bu vakfın eğitim faaliyetlerini izlemek üzere İstanbul'a gitmiştir.
2. Davet edilen personelin masrafları adı geçen vakıf tarafından karşılanmıştır. Bu davete görev unvanları 1 inci maddede belirtilen 45 kişilik bir grup katılmıştır.
3. Bu vakfın Bakanlığımızla maddî ilişkisi yoktur. Bakanlığımız ile vakıf arasında imzalanan protokol gereği, bütün masraflar vakıfca karşılanmak üzere vakfa bazı ders kitapları hazırlatılmaktadır. Vakıf ayrıca, TRT ve TV kanallarında yayınlanan eğitim programlarına katkıda bulunmaktadır.
4. Vakıf kurucuları arasında Millî Eğitim eski Bakanı Sayın Nevzat Ayaz bulunmaktadır. Bakanlığımızın üst düzey yöneticilerinden ise vakfın kurucuları arasında yer alan olmamıştır.
5. Türkiye Eğitim Gönüllüleri Vakfına Açık Öğretim Lisesi için hazırlatılan Türk Dili ve Edebiyatı 1 ve Fen Bilimleri ders kitapları bulunmaktadır. Mevzuat çerçevesinde yapılan bu işlemlerden, eğitim için hazırlanan ders araç-gereçlerinden dolayı Bakanlığımızın yıpranması ve tarafsızlığının zedelenmesi söz konusu değildir.
6. Türkiye'nin diğer il ve ilçelerinde faaliyet gösteren vakıfların da ihtiyaç duymaları, ortak çalışma programı hazırlamaları ve bu programlarının Talim ve Terbiye Kurulunun çalışmalarını ilgilendirmesi durumunda, Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığı yönetmeliğinin 9 uncu maddesi (ç) fıkrasındaki "Eğitim ve öğretim alanındaki konular ile ilgili olarak yurt içinde ve yurt dışında inceleme ve araştırmalar yapmak", (e) fıkrasındaki "Her türlü okul ve kurumlarda eğitim ve öğretim konuları ile ilgili inceleme, araştırma ve değerlendirme yapmak" hükümleri gereği ilgili kuruluşlarla işbirliği yapılması için görevlilere izin verileceği tabiidir. Zira sorunları tartışmak, eğitimimizi geliştirmek için eğitim kurum ve kuruluşları ile ortak çalışmalar yapılması zaruridir.
Arz ederim.
Prof. Dr. Mehmet Sağlam
Millî Eğitim Bakanı
5. – Burdur Milletvekili Yusuf Ekinci'nin, Bakanlık merkez ve taşra birimlerinde Bakanlık yetkililerinin kurucusu olduğu vakıf olup olmadığına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Mehmet Sağlam'ın yazılı cevabı (7/1647)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına 13.11.1996
Aşağıdaki sorularımın Millî Eğitim Bakanı tarafından İçtüzüğün 99 uncu maddesi uyarınca yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim.
Dr. Yusuf Ekinci
Burdur
1. Bakanlık merkez ve taşra birimlerinde Bakanlık yetkililerinin kurucusu olduğu kaç tane vakıf vardır? Bu vakıflardan Bakanlık ile maddi ilişkisi olanlar hangileridir?
2. Özellikle Bakanlık kaynaklarının hizmet karşılığı aktarıldığı vakıflar veya bu vakıfların yan kuruluşları var mıdır? Varsa bu vakıflara veya yan kuruluşlarına hangi hizmetler karşılığında, ne kadar ödeme yapılmıştır veya yapılması planlanmıştır?
T.C.
Millî Eğitim Bakanlığı 3.1.1997
Araştırma, Planlama ve Koordinasyon
Kurulu Başkanlığı
Sayı : B.08.0.APK.0.03.01.00-022/17
Konu : Soru Önergesi
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
İlgi : TBMM Başkanlığının 22.11.1996 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-4318/11716-7/1647 sayılı yazısı.
Burdur Milletvekili Sayın Dr. Yusuf Ekinci'nin "Bakanlık merkez ve taşra birimlerinde Bakanlık yetkililerinin kurucusu olduğu vakıf olup, olmadığına ilişkin" yazılı soru önergesi incelenmiştir.
1. 2762 Sayılı Vakıflar Kanunu; Devlet memurlarının, 657 Sayılı Kanunun Değişik 28 inci Maddesi hükümlerine uymak kaydıyla vakıfların yönetim ve denetim kurumlarında görev almalarına imkân tanımaktadır.
Bu bakımdan, Bakanlık yetkililerinin vakıflarda görev almalarında sakınca bulunmamaktadır.
Eğitim, öğretim ve sağlık hizmetlerinin geliştirilmesine yönelik kurulun Millî EğitimVakfı, Millî Eğitim Sağlık Eğitimi Vakfı, Türk Eğitim Vakfı ve benzeri vakıflarda Bakanlığımız yöneticileri kurucu üye veya yönetici olarak yer almaktadırlar.
2. Bakanlık kaynaklarının hizmet karşılığı aktarıldığı vakıflar yoktur.
Arz ederim.
Prof. Dr. Mehmet Sağlam
Millî Eğitim Bakanı
6. – Samsun Milletvekili İrfan Demiralp'in, Samsun-Asarcık İlçesinde Jandarma İdari Çavuşu olarak görev yapan kişiye ilişkin Başbakandan sorusu ve İçişleri Bakanı Meral Akşener'in yazılı cevabı (7/1657)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın, Sayın Başbakan tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasında aracılığınızı saygılarımla arz ederim. 20.11.1996
İrfan Demiralp Samsun
16.11.1996 tarihinde Samsun İli, Asarcık İlçesinde Jandarma İdari Çavuş Ömer Dirlik'in, Kahvehane Sahibi Kemal Öksüzömer'i kahvehanesinde sebepsiz yere tartakladığı iddiası vardır.
18.11.1996 tarih, 96/901 sayı ile Samsun-Kavak Cumhuriyet Savcılığına müracaatta bulunulmuş, benzeri olayların ilçede daha önce de değişik zamanlarda meydana geldiği, ancak çekinildiği için resmiyete intikal ettirilmediği halk arasında şikâyet konusu yapılmaktadır.
Konu ile ilgili bir araştırma yapılması için gereğini saygılarımla arz ederim.
T.C.
İçişleri Bakanlığı 27.12.1996
Jandarma Genel Komutanlığı
Sayı :7500-613-96/ASYŞ.Ş.ŞİK.(236136)
Konu : Yazılı Soru Önergesi
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
(Genel Sekreterliği)
İlgi : (a) TBMM Başkanlığının 25.11.1996 gün ve A.01.0.GNS.0.10.00.02/7/1657-4281/11851 sayılı yazısı.
(b) Başbakanlık Kanunlar ve Kararlar Genel Md.lüğünün 27.11.1996 gün ve B.02.0.KKG/106-
411-2/4657 sayılı yazısı.
(c) Devlet Bakanlığının 9.12.1996 gün ve B.02.0.0010/01291 sayılı yazısı.
(d) İçişleri Bakanlığı J. Gn. K. lığının 141408 B KAS 96 gün ve HRK. : 2066-15-96/ASYŞ.MÜES. (192829) sayılı mesajı.
1. Samsun Milletvekili İrfan Demiralp'ın verdiği ve ilgi (a), (b), (c) ile İçişleri Bakanlığınca cevaplandırılması istenilen soru önergesi hakkında gerekli incelemeler yapılarak, tespit edilen hususlar müteakip maddelere çıkarılmıştır.
2. Soru : "16.11.1996 tarihinde Samsun İli, Asarcık İlçesinde Jandarma İdari Çavuş Ömer Dirlik'in, Kahvehane Sahibi Kemal Öksüzömer'i kahvehanesinde sebepsiz yere tartakladığı,"
Cevap : İlgi (d) sayılı mesajla Türkiye genelinde "Umuma Açık Yer Araması" uygulaması yapılmış olup, diğer il ve ilçelerde de olduğu gibi Samsun İli, Asarcık İlçe Merkezinde de 16.11.1996 günü 18:00-24:00 saatleri arasında Jandarma tarafından Umuma Açık Yer Araması icra edilmiştir.
Bu aramadan iki gün sonra, Asarcık İlçesinde kahvehanesi bulunan Kemal Öksüzömer ile Ömer Dirlik (Soru önergesinde belirtildiği gibi Asarcık İlçesinde Jandarma İdari Çavuş Ömer Dirlik diye birisinin olmadığı, ancak kahvehane sahibi Ömer Dirlik isminde şahıs olduğu öğrenilmiştir.) adındaki şahıslar arama esnasında görevli J. Astsb. Kd. Çvş. Murat Güler tarafından gereksiz yere tartaklandıkları iddiası ile 18.11.1996 günü Kavak C. Başsavcılığına dilekçe ile müracaatta bulunmuşlardır.
HRK : 7500-613-96/ASYŞ.Ş.ŞİK. (236136) 27.12.1996
Anılan C. Savcılığınca, adı geçen astsubay hakkında "Görevsizlik Kararı" verilerek idari soruşturma açılmak üzere konunun Asarcık Kaymakamlığına iletilmesini müteakip; Kaymakam tarafından İlçe Milî Eğitim Müdürü Salih Şener muhakkik tayin edilerek J. Astsb. Kd. Çvş. Murat Güler hakkında idarî soruşturma başlatılmıştır. Soruşturma halen devam etmektedir.
3. Soru : "Benzeri olayların ilçede daha önce de değişik zamanlarda meydana geldiği, ancak çekinildiği için resmiyete intikal ettirilmediğinin halk arasında şikayet konusu yapıldığı, "
Cevap : Vatandaşlar tarafından yapılan her türlü şikâyet ve müracaatlara yasalar doğrultusunda gerekli işlem yapılmaktadır. Yapılan araştırmada Asarcık İlçesinde bugüne kadar bu tür olayların yaşandığına dair herhangi bir bilgi elde edilememiştir.
Bilgilerinize arz ederim.
Meral Akşener İçişleri Bakanı
7.– Adıyaman Milletvekili Celal Topkan'ın, buğdaya uygulanan gümrük fon miktarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Musa Demirci'nin yazılı cevabı (7/1662)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına 21.11.1996
Aşağıdaki sorularımın Başbakan Sayın Necmettin Erbakan tarafından yazılı cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim.
Celal Topkan Adıyaman
1. Toprak Mahsulleri Ofisinin elinde ülkenin ve piyasanın ihtiyacını karşılayacak kadar buğdayın olmadığı bilinen bir gerçek iken, buğday ithalatına uygulanan Gümrük Fonunu % 3 'den, % 15'e çıkararak dünya piyasalarında buğday fiyatının düşmesine karşın ülke içinde buğday fiyatının artışına sebebiyet verdiğiniz doğru mudur?
2. Buğdaya uygulanan gümrük fon uygulamasını % 3'den % 15'e çıkarmanız sonrasında stokçuların bir anda 4-5 trilyon haksız kazanç sağladıkları söylentileri doğru mudur?
3. Bu uygulamalar sonrasında ekmeğin artan fiyatlarını ve fakir fukarayı bu fiyat artışlarından korumayı düşünüyor musunuz?
T.C.
Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 3.1.1997
Araştırma, Planlama ve Koordinasyon
Kurulu Başkanlığı
Sayı : AİG/G-4-4
Konu : Yazılı soru Önergesi
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
İlgi : 2.12.1996 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02/7/1662-4296-11880 sayılı yazınız.
Devlet Bakanlığının 11.12.1996 tarih ve 01365 sayılı yazısı ile Bakanlığımıza intikal eden ilgide kayıtlı yazınız ekindeki 7/1662-4296 Esas No.lu Adıyaman Milletvekili Sayın Celal Topkan'ın buğday fiyatları konusundaki yazılı soru önergesine hazırlanan Bakanlık görüşümüz ilişikte gönderilmektedir.
Bilgilerinizi arz ederim.
Musa Demirci
Tarım ve Köyişleri Bakanı
7/1662-4296 Esas No.lu Buğday Fiyatları ile İlgili Adıyaman Milletvekili Sayın Celal Topkan'ın Yazılı Soru Önergesine Hazırlanan Bakanlık Görüşümüz.
1. Bilindiği üzere, TMO "Yurtta hububat fiyatlarının üreticiler yönünden normalin altına düşmesini ve tüketici halk aleyhine normal derecede yükselmesini önlemek ve bu ürünlerin piyasasını düzenleyici tedbirler almak.." ile görevlendirilmiş olup bu görevini Ana Statüsü ve ilgili diğer kanun, tüzük ve yönetmelikler çerçevesinde sürdürmektedir.
Bu görev çerçevesinde 9.6.1996 tarih ve 22661 sayılı Resmî Gazetede yayınlanan 96/8284 sayılı "1996/1997 dönemi Hububat Ürünü Destekleme Alım ve Satımı Hakkındaki" Bakanlar Kurulu Kararı doğrultusunda her yıl olduğu gibi bu yıl da üreticiden ilan edilen destekleme fiyatlarından hububat alımları yapmış ve yapmaya devam etmektedir.
1996 yılında Ülkemizde ve dünyada buğday üretiminde artış olmuştur. Buğday üretimindeki bu artış dünya piyasalarındaki buğday fiyatlarının belli oranlarda düşmesine neden olmuş ve haziran başında ilan edilen yurt içi destekleme alım fiyatlarının altında kalmıştır. Bu durum ülkemizdeki buğday ticareti yapanları yerli ürün alımından ziyade, daha ucuz olan ithal buğdaya kaymasını teşvik etmiş dolayısı ile üreticimizin elinde buğday kalmış ve üretici mağdur duruma düşmüştür.
Bu gerçekten hareketle, yurt içi piyasa fiyatlarıyla ithal maliyetlerinin dengelenmesi ve buğday üreticilerimizin korunması amacıyla % 3 olan gümrük vergisi, % 15'e çıkarılmıştır.
2. Buğdaya uygulanan gümrük vergisinin % 3'ten % 15'e çıkarılması ile ithalatçı firmaların, yurt dışından özellikle Doğu Avrupa ülkelerinden ucuza ithal ettikleri buğdayları (TMO'nun alım fiyatları ve ilan ettiği yurt içi satış fiyatlarının dünya piyasalarına göre yüksek olmasından da faydalanarak) fahiş kârlarla satmaları önlenmiştir. Stokçuların haksız kazanç sağlamalarını önlemek için de, 23.11.1996 tarihinde TMO iç satış fiyatlarındaki destekleme alım fiyatı üzerine eklenen % 15'lik kâr marjını sıfırlamış ve böylece önemli ölçüde buğday satış fiyatları düşürülmüştür.
3. TMO iç satış fiyatlarındaki kâr marjını sıfırlamakla ekmeğin en önemli hammaddesi olan buğdayın daha ucuza elde edilmesini sağlamıştır. Buna ilaveten, iç piyasadaki spekülatif amaçlı fiyat artışlarını önlemek ve bu yolla tüketiciyi korumak için ithalat yapabileceğini duyurmuş ve 12.11.1996 tarih, 564 sayılı Bakanlık Makamı Olur'larıyla 500 000 tona kadar ithalat izni almıştır.
Bu izin çerçevesinde, 10.12.1996 tarihinde 200 000 tonluk ekmeklik buğday ithalatı için ihale açmış bu ihale neticesinde 150 000 ton ekmeklik buğday ithali için satıcı firmalarla gerekli bağlantılar yapılmıştır.
Sonuç olarak, ithalattaki gümrük vergisinin % 3'ten % 15'e çıkarılması ve TMO satış fiyatlarında indirim yapılması tamamen üretici ve tüketiciyi korumaya yönelik bir uygulama olup, söz konusu uygulama sonucunda piyasada istikrar sağlanmıştır.
8. – Artvin Milletvekili Süleyman Hatinoğlu'nun, hidroelektrik santrallare ilişkin Başbakandan sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı M. Recai Kutan'ın yazılı cevabı (7/1670)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Sayın Başbakan tarafından yazılı olarak cevaplandırılması hususunda delaletlerinizi arz ederim.
Süleyman Hatinoğlu
Artvin
Son günlerde görsel ve yazılı basınımıza vermiş olduğunuz beyanatlara göre hidroelektrik santrallerinin satışından 10 milyar dolar gelir elde edileceğini belirtmektesiniz.
Bu nedenle sorularım :
1. Özelleştirilecek, satılacak veya kiraya verilecek hidroelektrik santralleri hangi il ve ilçelerde bulunmaktadır?
2. Bahsi geçen bu santrallerin yapımı hangi tarihte başlayıp, hangi tarihlerde tamamlanmıştır. Açıklar mısınız?
3. Bu santrallerin satışından elde edilecek gelirleri nerelerde kullanmayı düşünüyorsunuz?
T.C.
Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı 25.12.1996
Enerji İşleri Genel Müdürlüğü
Sayı : B.15.0.EGM.0.03.01/680-15798/20535
Konu : Soru Önergesi
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
İlgi : T.C. Devlet Bakanlığının 11.12.1996 tarih ve B.02.0.0010/01367 sayılı yazısı.
İlgi yazı ile istenen Artvin Milletvekili Süleyman Hatinoğlu'nun yazılı soru önergesine ilişkin cevaplar ekte yer almaktadır.
Bilgilerinize arz ederim.
M. Recai Kutan
Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı
Soru Önergesine Cevap :
1. Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığınca hidroelektrik santrallarının özelleştirilmesi işlemi, "Türkiye Elektrik Kurumu Dışındaki Kuruluşların Elektrik Üretimi, İletimi, Dağıtımı ve Ticareti ile Görevlendirilmesi Hakkında" ki 3096 sayılı Kanun ve ilgili yönetmelikler çerçevesinde yap-işlet-devret modeli ile gerçekleştirilmektedir. Bu çerçevede; 24 Eylül 1996 tarih ve 22767 sayılı Resmî Gazetede 11 adet, 11 Ekim 1996 tarih ve 22784 sayılı Resmî Gazetede 44 adet, 23 kasım 1996 tarih ve 22826 sayılı Resmî Gazetede 1 adet hidroelektrik santralın yap-işlet-devret modeli ile yaptırılması, ayrıca;
14 Kasım 1996 tarih ve 22817 sayılı Resmî Gazetede DSİ tarafından inşaat çalışmaları sürdürülen 19 adet hidroelektrik santralın yap-işlet-devret modeli ile tamamlattırılarak işletmeye aldırılması için ilana çıkılmış olup, söz konusu ilanlar yazımız ekinde sunulmaktadır.
2. Söz konusu santrallar henüz ilan aşamasında olup, yapılacak müracaatların incelenerek projenin yapımını üstlenecek firmaların belirlenmesinden sonra sözleşme imzalanacak ve projenin gerçekleşmesi için gerekli izinlerin alınması, kesin proje onayı, diğer anlaşmaların imzalanması, finansmanının temin edilmesinden sonra inşaata başlanacaktır. İnşaat süresi projelerin özelliğine göre 3-5 yıl arasında değişmektedir.
3. Yap-işlet-devret modelinde projenin gerçekleşmesi için gerekli her türlü finansman kredi ve öz sermaye olarak yapımcı firma tarafından (Kredi Şartları Bakanlığımız ve Hazine Müsteşarlığınca onaylanmak kaydıyla) karşılanmakta olup, buradaki kazanç; söz konusu yatırımların özel sektör dinamizmi ile bir an önce gerçekleştirilmesinin sağlanması yoluyla atıl durumdaki su potansiyelinin değerlendirilmesi ve yapımı gerçekleştirilen tesislerin sözleşme süresinin sonunda bedelsiz olarak Bakanlığımıza devredilmesidir. İlan yoluyla duyurulan hidroelektrik santrallardan, DSİ tarafından inşaat çalışmaları sürdürülen 19 projeden bugüne kadar DSİ'ce yaptırılan işlerin enerji hissesine düşen bedeli için projenin yapımını üstlenecek firmalardan ABD $ bazında peşin para alınacaktır. Toplanacak olan bu bedeller bütçeye aktarılacaktır.
EK : Resmî Gazetede yayımlanan yap-işlet-devret modeliyle yaptırılacak hidroelektrik santral ilanları
Not : Yazılı soruyla ilgili diğer bilgiler dosyasındadır.
9. – Yozgat Milletvekili Kâzım Arslan’ın, Yozgat SSK Hastanesinin yapımına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Necati Çelik’in yazılı cevabı (7/1674)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Necati Çelik tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını talep etmekteyim.
Gereğini saygılarımla arz ederim. 22.11.1996
Dr. Kâzım Arslan Yozgat
1. Yozgat SSK Hastanesi yapımına ne zaman başlanacaktır?
2. SSK Hastanesi yapılıncaya kadar, mevcut SSK Dispanseri yataklı hale dönüştürülemez mi?
T.C.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2.1.1997
Sosyal Güvenlik Kuruluşları Genel Müdürlüğü
Sayı : B.13.0.SGK-0-13-00-01/50.000043
Konu : Yazılı soru önergesi
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
İlgi : 2.12.1996 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00-02-7/1674-4331/11937 sayılı yazınız.
Yozgat Milletvekili Kâzım Arslan tarafından hazırlanan “Sosyal Sigortalar Kurumu Yozgat Hastanesinin yapımına ilişkin” yazılı soru önergesi Bakanlığımca incelenmiştir.
Sosyal Sigortalar Kurumunun 1996 Yılı Yatırım Programı, 14 Mayıs 1996 gün ve 1996/27 sayılı Başbakanlık Genelgesi gereği revize edilmiştir. Yapılan revizyon sonunda uygulanmasına devam edilecek projeler arasında yer alan 100 yataklı Yozgat Hastane inşaatının keşif çalışmaları sürdürülmekte olup, çalışmaların tamamlanmasını müteakip ihalesi yoluna gidilecektir.
Diğer taraftan; Sosyal Sigortalar Kurumunca Yozgat Dispanseri olarak kullanılan bina Vakıflar Genel Müdürlüğüne aittir. Sözkonusu bina yataklı tesis olarak kullanılabilecek büyüklükte olmadığından yataklı sağlık tesisine dönüştürülmesi uygun görülmektedir.
Bilgilerinize arz ederim.
Necati Çelik Bakan
10. – İzmir Milletvekili Hakan Tartan’ın, dinlendiği iddia edilen telefonlara ilişkin Başbakandan sorusu ve Ulaştırma Bakanı Ömer Barutçu’nun yazılı cevabı (7/1681)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıda yazılı soruların, Başbakan Necmettin Erbakan tarafından yazılı olarak yanıtlanması için, İçtüzüğün 96 ncı maddesince gereğini arz ederim.
Hakan Tartan İzmir
1. DGM’den alınan gizli karar sonrasında kaç kişinin telefonu dinlendi?
2. Telefonu dinlenen kişilerden kaçı siyasî kimlikli?
3. 1990 yılından bugüne dek yıllar itibarı ile kaç kişinin telefonu dinlendi?
4. Milletvekili Lojmanları ile Meclis’teki milletvekili odaları da dinlenme kapsamında mı?
5. Haberleşme özgürlüğü kısıtlanan insanların yoğun bir şekilde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvurması halinde bundan Türkiye’nin göreceği zarar hesaplandı mı?
6. Dünyada sadece belli ülkelerde ve kısa periodlar için ve terör ile uyuşturucu kaçakçılığı suçları ile ilgili kullanılan dinleme yönteminden vazgeçilmesi düşünülüyor mu?
T.C.
Ulaştırma Bakanlığı
Araştırma, Planlama ve Koordinasyon
Kurulu Başkanlığı
Sayı : B.11.0.APK.0.10.01.20-EA/1748-28860
Konu : İzmir Milletvekili Hakan Tartan’ın
yazılı soru önergesi 26.12.1996
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
İlgi : Devlet Bakanlığı’nın 11.12.1996 gün ve B.02.0.00.10/01370 sayılı yazısı.
İzmir Milletvekili Hakan Tartan’ın Sayın Başbakanımıza yönelttiği 7/1681-4361 sayılı yazılı soru önergesinin cevabı ekte gönderilmiştir.
Bilgilerinize arz ederim.
Ömer Barutçu Ulaştırma Bakanı
İzmir Milletvekili Hakan Tartan’ın 7/1681-4361 Sayılı
Yazılı Soru Önergesi ve Cevabı
Sorular :
1. DGM’den alınan gizli karar sonrasında kaç kişinin telefonu dinlendi?
2. Telefonu dinlenen kişilerden kaçı siyasi kimlikli?
3. 1990 yılından bugüne dek yıllar itibari ile kaç kişinin telefonu dinlendi?
4. Milletvekili Lojmanları ile Meclis’teki Milletvekili odaları da dinlenme kapsamında mı?
5. Haberleşme özgürlüğü kısıtlanan insanların yoğun bir şekilde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvurması halinde bundan Türkiye’nin göreceği zarar hesaplandı mı?
6. Dünyada sadece belli ülkelerde ve kısa periodlar için ve terör ile uyuşturucu kaçakçılığı suçları ile ilgili kullanılan dinleme yönteminden vazgeçilmesi düşünülüyor mu?
Cevaplar :
Anayasamızın “Haberleşme Hürriyeti” başlıklı 22 nci maddesinde, herkesin haberleşme hürriyetine sahip olduğu ve haberleşmenin gizliliğinin esas olduğu; Kanunun açıkça gösterdiği hallerde usulüne uygun verilmiş hâkim kararı olmadıkça, gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de Kanunla ilgili kılınan mercii emri bulunmadıkça haberleşmenin engellenemeyeceği ve gizliliğine dokunulmayacağı hükme bağlanmış olup, bunun dışında telefonlardan yapılan konuşmaların dinlenmesi mümkün değildir.
Diğer taraftan Anayasanın sözkonusu maddesinde ifade edilen “Kanunun açıkça gösterdiği hallerde” de Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 92 nci maddesindeki kayıt ve şartlarla Cumhuriyet Savcılarının verecekleri karar üzerine telefon konuşmaları ilgililer tarafından dinlenilebilmekte, Cumhuriyet Savcıları tarafından verilmiş dinleme kararının Hâkim tarafından onaylanıp onaylanmadığı araştırılarak karar 3 gün içerisinde onaylanmadığı takdirde müteakip konuşmalar dinlenilmemektedir.
Ayrıca 406 sayılı Telgraf ve Telefon Kanununun 20 ve 21 nci maddelerine göre de konuşmaların ve konuşma yapılıp yapılmadığının başkalarına ifşa edilmesi yasaklanmıştır.
Haberleşme hürriyetine ilişkin Türkiye Cumhuriyeti Anayasası, CMUK, Telgraf Kanununun ilgili maddelerinde yer alan hükümler Türk Telekom personelinin bilgisi dahilinde olup, buna aykırı hareket eden personele Yönetmelik Hükümlerine göre disiplin cezası uygulandığı gibi hakkında adlî kovuşturma da yapılmaktadır.
11.– İzmir Milletvekili Hakan Tartan’ın, SSK’ya alınacak personel sınavına ilişkin Başbakandan sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Necati Çelik’in yazılı cevabı (7/1682)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıda yazılı soruların, Başbakan Necmettin Erbakan tarafından yazılı olarak yanıtlanması için, İçtüzüğün 96 ncı maddesince gereğini arz ederim.
Hakan Tartan İzmir
1. SSK’ya 2 500 kişinin alınacağı açıklanan sınavla ilgili sorular kimler tarafından hazırlanmaktadır?
2. Sınava girmek isteyen bir çok kişinin formları el altından bir milyon liraya almak zorunda bırakıldığı doğru mu?
3. Böyle geniş çaplı bir sınav için insanları mağdur etmek yerine Türkiye’nin çeşitli illerinde merkezi sisteme dayalı bir sınav sistemi neden uygulanmadı?
4. Sınav formlarının el altından Millî Gençlik Vakfı üyesi kişilere verildiği iddiaları doğru mudur?
T.C.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı
Sosyal Güvenlik Kuruluşları
Genel Müdürlüğü 2.1.1997
Sayı : B.13.0.SGK-0-13-00-01/52.000042
Konu : Yazılı Soru Önergesi
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
İlgi : 2.12.1996 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/1682-4362/12083 sayılı yazınız.
İzmir Milletvekili Hakan Tartan tarafından Sayın Başbakanımıza tevcih edilen ve Sayın Başbakan tarafından Devlet Bakanı Sayın Lütfü Esengün’ün koordinatörlüğünde cevap verilmesi tensip olunan, Sosyal Sigortalar Kurumu personel ihtiyacının karşılanması için açılan sınava ilişkin yazılı soru önergesi Bakanlığımca incelenmiştir.
Sosyal Sigortalar Kurumu merkez ve taşra teşkilatının personel ihtiyacının karşılanmasını teminen açılan sınava ilişkin işlemler, 13.8.1987 tarihli Resmî Gazetede yayımlanan “Sosyal Sigortalar Kurumu Personel Yönetmeliği” hükümlerine göre yürütülmektedir.
Sözkonusu Yönetmelik, sınavların Kurumca oluşturulacak sınav komisyonu tarafından yapılacağını, sınavların düzenli bir şekilde yürütülmesi, sınav konularının belirlenmesi ve soruların hazırlanmasından bu komisyonun sorumlu olduğunu hükme bağlandığından sınavla ilgili sorular sözkonusu komisyonca hazırlanmıştır.
Diğer taraftan; Sosyal Sigortalar Kurumu memuriyet sınavının merkezi ya da bölgesel yapılması konusu Kurum yetkilileri tarafından titizlikle incelenmiştir. Ancak sınavın bölgelerde yapılmasının pek çok sakıncası bulunduğu gözönüne alınarak merkezi bir sınav düzenlenmesine karar verilmiştir.
Bu çerçevede, bölgesel sınavlarda müracaat sayısının çok fazla olacağı tahmin edilmektedir. Çünkü ülkemizde son 3-4 yıldır kamu kuruluşlarınca bu boyutta bir sınav açılmamıştır ve bu konuda büyük bir beklenti bulunmaktadır.
Kurum teşkilatının bütün illerde yeterli olmaması nedeniyle sınavın tüm illerde düzenlenmesi imkânı bulunmamaktadır. Bu takdirde de sınav en fazla 10-12 merkezde yapılabilecekti ve başvuruda bulunacakların büyük bölümü yine bulundukları illerden sınavın yapılacağı illere gitmek zorunda kalacaklardı.
Ayrıca, sınav formlarının Millî Gençlik Vakfına üye olan kişilere verilmesi gibi bir durum sözkonusu olmayıp, formların para karşılığı el altından satıldığı da doğru değildir.
Sonuç olarak, bugüne kadar Sosyal Sigortalar Kurumunda sınavlar hangi yönetmeliğe göre ve hangi yöntemle yapılmış ise, bu defa da aynı yönetmeliğe uygun olarak ve aynı yöntemle gerçekleştirilmiştir.
Bilgilerinize arz ederim.
Necati Çelik Bakan
12. – Ordu Milletvekili Müjdat Koç’un, Fiskobirlik’in üreticilere olan borcuna ilişkin Başbakandan sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Yalım Erez’in yazılı cevabı (7/1683)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki yazılı soruların,Başbakan Sn. Necmettin Erbakan tarafından yazılı olarak yanıtlanması için İçtüzüğün 96 ıncı maddesince gereğini arz ederim.
Müjdat Koç Ordu
Soru : 1. 7 Ağustos 1996 tarihinde, Hükümetinizin toplantısını yaptığınız Trabzon’da Yardımcınız Sayın Tansu Çiller’le beraber şu açıklamayı yaparak; “Fiskobirlik tarafından üreticilerden alınacak olan fındık ürün bedellerinin peşin olarak ödeneceğini” üreticilerimize müjdelemiştiniz.
Bugüne kadar yapılan ödemeler yetersiz kalmıştır.
Halen, 19 Eylül 1996 tarihinden bugüne değin, Fiskobirlik’e fındıklarını teslim eden üreticilerimiz, bugünkü tarih itibariyle ürün bedellerini alamamışlardır.
Fiskobirlik’in üreticiye yaklaşık 8 trilyon borcu vardır.
Buna bağlı olarak piyasa felç durumdadır.
Alışverişler durma noktasına gelmiştir.
Bölge esnafımız perişan durumdadır.
Bölge halkı adına sizlerden beklediğimiz; vermiş olduğunuz sözleri yerine getirerek, Fiskobirlik’in üreticilerimize olan borçlarının acil olarak ödenmesini sağlayacak mısınız?
T.C.
Sanayi ve Ticaret Bakanlığı 2.1.1997
Basın ve Halkla İlişkiler Müşavirliği
Sayı : B.140.BHİ.01-3
Konu : Yazılı soru önergesi.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
İlgi : T.B.M.M. Başkanlığının 2.12.1996 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/1683-4363/12084 sayılı yazınız.
Başbakanlık Kanunlar ve Kararlar Genel Müdürlüğünün 9.12.1996 tarih ve 4748 sayılı yazısı.
Devlet Bakanlığının 11.12.1996 tarih ve 1372 sayılı yazısı.
Ordu Milletvekili Müjdat Koç’un, Başbakana tevcih ettiği ancak Başbakanın da kendileri adına Devlet Bakanı Lütfü Esengün’ün koordinatörlüğünde cevaplandırılmasını istediği (7/1683) Esas No.lu yazılı soru önergesiyle ilgili cevabımız ekte takdim edilmiştir.
Bilgilerinizi ve gereğini arz ederim.
Yalım Erez
Sanayi ve Ticaret Bakanı
Ordu Milletvekili Müjdat Koç’un Yazılı Sorularına Cevaplarımız
Bu yıl fındık 2 dolar karşılığı 166 000 TL.’den alınmaya başlanmış, ekim başında fiyat
182 000 TL.’ye aralık ayında da 205 000 TL.’ye yükseltilmiştir. Bu dolar cinsinden hükümetlerin fındığa verdiği en yüksek fiyattır. 80 000 TL.’sı olan geçen yılın fiyatına göre % 128 artış gerçekleşmiştir.
Geçen yıl 34 291 ton fındık almış olan Fiskobirlik bu yıl verilen iyi fiyat nedeniyle alım dönemi tamamlanmadan 105 078 ton fındık almış durumdadır. Geçen yıl Fiskobirlikçe alınan fındığın değeri 2,8 trilyon TL. iken bu yıl alımı yapılan miktarın değeri 20.2 trilyon TL. olup, bunun 11.1 trilyon TL.’sı üreticiye ödenmiştir. Yüksek fiyattan fazla miktarda fındık alınması doğal olarak büyük finansman ihtiyacı yaratmıştır. Geçen yıl dönem sonuna kadar 1.26 trilyon TL. DFİF kredisi sağlanmışken bu yıl alım dönemi bitmeden Fiskobirliğe % 50 basit faizli 9 trilyon TL. DFİF kredisi kullandırılmıştır.
Kalan borçlarda yeni krediler ve birlik imkânlarıyla kısa zamanda ödenecektir.
Bu yıl uygulanan fındık politikasıyla ihraç fiyatlarımız hızla yükselmiştir. Ülkemize daha fazla döviz kazandıracak olan bu durum, fındık politikamızın üretici ve ülkemiz yararına olduğunu göstermektedir.
Diğer taraftan 4 aydan kısa bir sürede fındık üreticisine 11.1 trilyon TL. gibi önemli bir meblağ ödendiğine göre, bölgede piyasanın felç durumuna gelmesi, esnafın perişan durumda olması mümkün değildir. Aksine piyasada canlanma olmuştur.
13. – Yozgat Milletvekili İsmail Durak Ünlü’nün, bölücülük ve araba kaçakçılığından yargılanan Mülkî İdare Amirlerinin olup olmadığına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Meral Akşener’in yazılı cevabı (7/1696)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Sayın İçişleri Bakanı tarafından yazılı olarak cevaplandırılması hususunu arz ederim.
Saygılarımla.
İsmail Durak Ünlü
Yozgat
Sorular :
1. Halen bölücülük ve araba kaçakçılığından yargılanmakta olan Mülkî İdare Amirleri var mıdır?
2. Varsa hangi il ve ilçelerde görevlidirler?
T.C.
İçişleri Bakanlığı 27.12.1996
Personel Genel Müdürlüğü
Sayı : B050PGM0710001-Ş/18411
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
İlgi : 8.12.1996 tarih ve KAN. KAR. MD. A.01.0.GNS.0.10.00.02 - 4540 - 1289 sayılı yazınız.
Yozgat Milletvekili İsmail Durak Ünlü’nün tarafımdan yazılı olarak cevaplandırılmasını istediği soru önergesine (7/1696) ait cevaplar aşağıya çıkarılmıştır.
Arz ederim.
Dr. Meral Akşener
İçişleri Bakanı
Halen Giresun İli Espiye İlçesi Kaymakamı olarak görev yapmakta olan İsmet Bayhan’ın Avanos İlçesi Kaymakamı iken, ilçeye gelen yabancı heyete, makam odasında Türkiye’yi küçük düşürücü ve PKK’yı övücü sözler söylediği iddialarının incelenmesi için 3.5.1995 tarihli Bakanlık Onayı ile mülkiye müfettişi görevlendirilmiş, yapılan inceleme sonucu düzenlenen 8.8.1995 tarihli raporda; 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 125 inci maddesinin C bendinin (ı) fıkrası gereğince disiplin amirince “maaş kesimi cezası” ile cezalandırılması teklif edilmiş, adı geçen 23.11.1995 tarihli Olur’la “brüt aylığının 1/8’inin kesilmesi” cezası ile cezalandırılmıştır.
Adı geçenin Trabzon İdare Mahkemesinde açtığı dava üzerine anılan mahkeme, disiplin amiri tarafından verilen “brüt aylığının 1/8’inin kesilmesi” cezasını 25.9.1996 tarih ve K:1990/1008 sayılı kararla iptal etmiştir. İptal kararı Bakanlığımız I. Hukuk Müşavirliğince temyiz edilmiş olup, henüz neticelenmemiştir.
Yine adı geçenin Gerger Kaymakamı iken gümrükten kaçak olarak yurda sokulmuş 2 adet Mercedes otomobili satın almak, 1 adet kaçak Mercedes otonun da satışına aracılık etmek suretiyle 1918 sayılı Kanuna aykırı hareket ettiği hakkındaki iddiaların incelenmesi için 8.3.1990 tarihli Bakanlık onayı ile mülkiye müfettişi görevlendirilmiş, yapılan inceleme sonucu düzenlenen fezleke üzerine adı geçenin 1918 sayılı Kanunun 25 ve 27 nci maddelerine göre cezalandırılması için Adıyaman İl Yönetim Kurulunca 15.1.1992 tarih ve 1992/02 sayılı kararla Lüzum-u Muhakeme kararı verilmiş ve verilen Lüzum-u Muhakeme kararı üzerine Adıyaman Asliye Ceza Mahkemesinde konu ile ilgili dava açılmış olup dava halen devam etmektedir.
14. — Hatay Milletvekili Fuat Çay’ın, Olağanüstü Hal Koordinasyon Kurulunun öğretmen tayinlerindeki etkisine ilişkin sorusu Millî Eğitim Bakanı Mehmet Sağlam’ın yazılı cevabı (7/1698)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Millî Eğitim Bakanı Sayın Mehmet Sağlam tarafından yazılı olarak cevaplandırılması hususunu saygılarımla arz ederim. 26.11.1996
Fuat Çay
Hatay
1. Olağanüstü Hal Koordinasyon Kurulunun, olağanüstü hal uygulanmayan illerde öğretmen atamalarına herhangi bir etkisi olmakta mıdır?
2. Kurul kararı ya da teklifine dayanarak başka bir ile ataması yapılan öğretmenler var mıdır?
Var ise bu öğretmenler kimlerdir? Hangi illerde görev yaparlarken, nereye tayin edilmişlerdir?
Bu uygulama hukuk devleti ilkelerine uygun mudur?
T. C.
Millî Eğitim Bakanlığı
Araştırma, Planlama ve Koordinasyon
Kurulu Başkanlığı 27.12.1996
Sayı : B.08.0.APK.0.03.01.00-022/3594
Konu : Soru Önergesi.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
İlgi : T. B.M.M. Başkanlığının 9.12.1996 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-4541/12161-7/1698 sayılı yazısı.
Hatay Milletvekili Sayın Fuat Çay’ın “Olağanüstü Hal Koordinasyon Kurulunun öğretmen tayinlerindeki etkisine ilişkin” yazılı soru önergesi incelenmiştir.
1. Bakanlığımıza bağlı okul ve kurumlarda görev yapan öğretmenlerin her türlü atamaları mevcut mevzuat çerçevesinde gerçekleştirilmektedir.
2. Olağanüstü Hal Bölge Valiliğinin İhdası Hakkındaki 285 sayılı Kanun Hükmündeki Kararnamenin 3/a maddesi gereğince OHAL Bölgesinde çalışmasında sakınca görülen personelin yer değişikliği teklifi Bakanlığımızca değerlendirilmeye tabi tutulmaktadır.
Arz ederim.
Prof. Dr. Mehmet Sağlam
Millî Eğitim Bakanı
15. — İstanbul Milletvekili Ercan Karakaş’ın, SSK’nın personel alımı için açılan sınava ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Necati Çelik’in yazılı cevabı (7/1703)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıda yer alan sorularımın Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı tarafından yazılı olarak yanıtlanmasını arz ederim.
Ercan Karakaş
İstanbul
SSK’nın 1500 personel alımına ilişkin duyurusundan sonra medyaya yansıyan görüntüler iş arayan insanlarımıza âdeta işkence ve zulüm yapıldığını göstermekteydi. Bu görüntüler çağdaş bir ülkede rastlanacak türden görüntüler değildir. Onbinlerce işsiz insanın başvuru formları alabilmek için Arkara yollarına düşmesi, bunun için ceplerinden milyonlarca lira para harcamaları ve dahası itilip kakalmaları, dövülmeleri beceriksizliğin ve insanlarımıza saygı duyulmadığının bir göstergesidir.
Sorular :
1. SSK’ya hangi meslekten kaç kişi alınacaktır?
2. SSK’nın illerin tümünde örgütü bulunmaktadır. Buna rağmen sınav başvuru formları neden yalnızca Ankara’da merkezde dağıtılmıştır?
3. Basında başvuru formları karaborsaya düştüğü haberleri yer almaktadır. Bu doğru mudur?
4. Sınav hangi tarihte nerede ve nasıl yapılacaktır?
5. Sınav için 90 000 bin kişinin günlerce Ankara’da beklemek zorunda bırakılması yerine niçin sınavlar örneğin İş ve İşçi Bulma Kurumunun katkısıyla illerde yapılmamaktadır? Böyle bir düzenlemeye engel olan şey nedir?
6. Kamuoyu ve sendikalar tarafından yapılacak sınavın bir formaliteden ibaret olduğu ileri sürülmektedir. Bu güvensizliği ortadan kaldırmak, usulsüzlükleri önlemek için sınavları ÖSYM’ye yaptırmayı düşünüyor musunuz?
T. C.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı
Sosyal Güvenlik Kuruluşları Genel Müdürlüğü 2.1.1997
Sayı : B.13.0.SGK-0-13-00-01/51-000044
Konu : Yazılı Soru Önergesi.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
İlgi : 9 Aralık 1996 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/1703-4389/12178 sayılı yazınız.
İstanbul Milletvekili Ercan Karakaş tarafından hazırlanan “SSK’na personel alımı için yapılan sınava ve uygulanan başvuru şekline ilişkin” yazılı soru önergesi Bakanlığımca incelenmiştir.
Sosyal Sigortalar Kurumu merkez ve taşra teşkilatındaki personel ihtiyacının karşılanmasını teminen açılan sınavda eleman alınacak kadrolara ilişkin kadro unvanları ile adetlerini gösterir liste ekte sunulmuştur.
Sözkonusu memuriyet sınavının merkezî mi, yoksa bölgesel mi yapılmasının doğru olacağı üzerinde, Kurum yetkilileri tarafından sınav düzenlenmeden önce titizlikle durulmuştur. Ancak, sınavın bölgelerde yapılmasının pek çok sakıncası bulunduğu göz önüne alınarak, merkezî sınav düzenlenmesine karar verilmiştir.
Bu çerçevede, bölgesel sınavlarda başvuru sayısının çok daha fazla olacağı, bu sayının 300 binleri bulabileceği tahmin edilmiştir. Çünkü, ülkemizde son 3-4 yıldır kamu kuruluşlarınca bu boyutlarda sınav açılmamıştır. Sosyal Sigortalar Kurumu tarafından 1993 yılında bölgesel olarak yapılan sınava 130 bin kişinin başvurmuş bulunması, bu tahminleri güçlendirmektedir.
Kurum teşkilatının bütün illerde yeterli olmaması nedeniyle sınavın tüm illerde düzenlenmesi mümkün değildir. Sınav bölgesel yapılsaydı dahi, en fazla 10 veya 12 merkezde yapılacaktı ve başvurmak isteyen kişilerin büyük bölümü yine bulundukları illerden sınavın yapılacağı illere gitmek zorunda kalacaklardı.
Sınava çok kişinin başvurması ülkemizdeki işsizliğin boyutlarını ortaya koymaktadır. Ancak, Sosyal Sigortalar Kurumunun eleman ihtiyacı had safhaya ulaşmıştır ve hizmetin gereğince yerine getirilebilmesi için bu ihtiyacın biran önce karşılanması gerekmektedir. Dolayısıyla, bu kalabalıkların oluşmasının sorumlusu bu yönetim değildir. Sorumlu, ülkeyi bu duruma düşürenler ve ekonomiyi üretim değil, rant ekonomisi haline getirenlerdir.
Devlette her işlem belli kurallara bağlanmıştır. Bu çerçevede, Sosyal Sigortalar Kurumunda da personel işlemlerini düzenlemek üzere, 1987 yılında yürürlüğe konulmuş bulunan Personel Yönetmeliği uygulanmaktadır. Açılan memuriyet sınavı da, bu Yönetmeliğin ilgili hükümlerine göre gerçekleştirilmiştir.
Sözkonusu Yönetmelik, sınavların Kurumca oluşturulacak “Sınav Kurulu”nca yapılacağını, sınavların düzenli bir şekilde yürütülmesinden sınav kurulu başkan ve üyelerinin sorumlu olduğunu, değerlendirmelerin sınav kurulu tarafından gerçekleştirileceğini ve yine itirazların sınav kurulu tarafından inceleneceğini öngörmüştür. Buna göre Sosyal Sigortalar Kurumu Personel Yönetmeliği sınavların ÖSYM tarafından yapılmasına izin vermemektedir.
Yönetmeliğin değiştirilerek, sınavın ÖSYM tarafından yapılmasına imkân sağlanabileceği düşünülebilir. Ancak, alınan atama izninin 1996 yılında kullanılması gerekmektedir. Aksi takdirde, uzun zaman gerektiren Başbakanlık, Devlet Personel Başkanlığı ve Maliye Bakanlığından izin alınma işlemlerinin yenilenmesi gerekmektedir. İzin alma süresi, ÖSYM’nin hazırlık süresi, sınavların yapılıp değerlendirilmesi ve atamaların yapılması suretiyle geçecek zamanla kurum en az 6 ay daha kaybedecektir.
Ayrıca, sınavın bir formaliteden ibaret olduğu yolundaki iddiaların gerçekle ilgisi olmayıp, değerlendirmeler objektif ölçülerle, sınav komisyonunca yapılmaktadır.
Sonuç olarak, Sosyal Sigortalar Kurumunda sınavlar bugüne kadar hangi yönetmeliğe göre ve hangi yöntemle yapılmışsa, bu defa da aynı yönetmeliğe uygun olarak ve aynı yöntemle 6-7-8 Aralık 1996 tarihlerinde Özel Yükseliş Koleji tesislerinde yapılmıştır.
Bilgilerinize arz ederim.
Necati Çelik
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı
Sosyal Sigortalar Kurumu Merkez ve Taşra Teşkilatına Alınacak Kadrolara İlişkin Kadro Unvanları ile Adetlerini Gösterir Liste
Merkez Taşra Toplam
Memur 50 960 1 010
İcra Memuru — 350 350
Santral Memuru — 52 52
Veznedar — 77 77
Daktilograf 10 272 282
Şoför — 48 48
Bekçi — 88 88
Aşçı — 72 72
Hizmetli 20 490 510
TOPLAM 80 2 409 2 489
16. — İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı’nın, Konya Valisinin bazı beyanlarına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Meral Akşener’in yazılı cevabı (7/1705)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın İçişleri Bakanı Sayın Meral Akşener tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim.
Bülent Akarcalı
İstanbul
1. Anayasamızın 66 maddesi Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür demektedir. Buna karşın Konya Valisinin “Müslüman olmayan Türk değildir” sözünü nasıl değerlendiriyor sunuz?
2. Anayasa suçu işlemiş olan bu Vali hakkında ne gibi soruşturma başlattınız?
3. Başlatmadıysanız gerekçe nedir?
4. Müslüman olmayan vatandaşlarımızdan ve soydaşlarımızdan (Gagavuz Türk’leri gibi) bu vali adına özür dilemeyi düşünür müsünüz?
5. Türk vatandaşları arasına nifak tohumu sokabilecek bu sözleri söyleyen Valiyi görevden almayı düşünür müsünüz?
T. C.
İçişleri Bakanlığı
Personel Genel Müdürlüğü 27.12.1996
Sayı : B050PGM0710001-Ş/18410
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
İlgi : 8.12.1996 tarih ve Kan. Kar. Md. A.01.0.GNS.0.10.00.02-4540-12189 sayılı yazınız.
İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı’nın tarafımdan yazılı olarak cevaplandırılmasını istediği soru önergesine (7/1705) ait cevaplar aşağıya çıkarılmıştır.
Arz ederim.
Dr. Meral Akşener
İçişleri Bakanı
22 Kasım 1996 tarihinde Konya İlinde, Balkan Türkleri Dayanışma Derneğinin “Balkanlarda Türklerin Gördüğü Mezalim”i konu alan resim ve belgeler sergisinin açılışı esnasında Konya Valisi T. Ziyaeddin Akbulut yaptığı konuşmada;
Balkanlardaki Türklerin Bulgaristan’da, Yunanistan’da, Bosna-Hersek’de ve diğer Balkan Ülkelerinde yıllardan beri büyük bir eziyet ve işkence gördüklerini, bu manada mezar taşlarının dahi yerle bir edildiğini, isimlerinin değiştirildiğini, Türklere yapılan bu eziyet ve işkencelerin nedeninin müslüman olmalarından kaynaklandığını, müslümanlık ve Türklüğün etle tırnak gibi birbirinden ayrılmayan değerler olduğunu, müslümanlığı terk eden Türklerin Türklüklerini de inkâr ettiklerini, bir zamanlar Türk olan Bulgar ve Macarların buna örnek teşkil ettiğini ifade etmiştir.
Konya Valisinin bu konuşması açılış törenini izleyen Özel TV kanallarından biri tarafından yanlış değerlendirilerek “Türkiye’de Müslüman Olmayan Türk Yoktur” şeklinde haber yapılmıştır.
İl Valisi tarafından 27.11.1996 tarihinde ilgili Özel TV kanalına haberin doğrusunu içeren bir açıklama gönderilmiştir.
Sözkonusu konuşmada Konya Valisi Ziyaeddin Akbulut tarafından bazı tarihi gerçekler dile getirilmiş, “Müslüman Olmayan Türk Değildir” şeklinde bir konuşma yapılmamıştır.
Bu sebeple, Anayasa ve Yasalarla çelişen herhangi bir durum söz konusu olmadığından soruşturma açılması düşünülmemektedir.
17. — Kocaeli Milletvekili Halil Çalık’ın, öğretmen evlerinin satılıp satılmayacağına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Mehmet Sağlam’ın yazılı cevabı (7/1711)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki soruların, Millî Eğitim Bakanı Sayın Mehmet Sağlam tarafından yazılı olarak yanıtlanmasını, İçtüzüğün 96 ncı maddesi gereğince saygılarımla arz ederim. 2.12.1996
Halil Çalık
Kocaeli
Öğretmenlerin, okul dışında bir arada olabilmeleri, sosyal etkinliklerini, özel tören ve toplantılarını yapabilmeleri amacıyla, “Öğretmen Evleri”, 12 Eylül’ün Millî Eğitim Bakanı Hasan Sağlam tarafından yaptırılmaya başlandı.
Mevcut bulunan 570 öğretmen evlerinden 16’sını Sayın Sakıp Sabancı, bir çoğuda hayırsever vatandaşların katkısıyla yaptırılmış olup öğretmenlere, orduevleri benzeri hizmet amacı taşır. Kaldı ki bu kurumların işletme giderleri öğretmenlerden tahsil edilen belli aidatlarla sağlanmaktadır.
Soru : Satılacak kamuya ait sosyal tesisler kapsamında, öğretmen evleri de var mıdır? Eğer varsa, “ki sosyal tesis kavramının öğretmen evlerini de kapsaması gerekir” bu evlere kendi adlarının verilmesi koşulu ile inşaa etmiş olanların hakları nasıl korunacaktır? Daha açık anlatımla koşullu inşaa edilmiş öğretmen evlerinin satılmasının, kazanılmış haklar dolayısıyla olanaklı görüyor musunuz?
T. C.
Millî Eğitim Bakanlığı
Araştırma, Planlama ve Koordinasyon
Kurulu Başkanlığı 3.1.1997
Sayı : B.08.0.APK.0.03.01.00-022/24
Konu : Soru Önergesi.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
İlgi : T.B.M.M. Başkanlığının 9.11.1996 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-4546-12318-7/1711 sayılı yazısı.
Kocaeli Milletvekili Sayın Halil Çalık’ın “Öğretmenevlerinin satılıp satılmayacağına ilişkin” yazılı soru önergesi incelenmiştir.
4182 sayılı Kamu Konutlarının Taşınmaz Mallarının Satışı Hakkında Kanunun bazı maddelerinin iptali için Anayasa Mahkemesine dava açılmış olup, Anayasa Mahkemesi de söz konusu Kanun hakkında “Yürütmeyi Durdurma” kararı almıştır. Bu nedenle, Bakanlığımıza bağlı olarak hizmet veren öğretmenevleri, eğitim merkezleri ve sosyal tesislerin satılması söz konusu değildir.
Arz ederim.
Prof. Dr. Mehmet Sağlam
Millî Eğitim Bakanı
18. — Kocaeli Milletvekili Halil Çalık’ın, öğretmen adaylarının niteliklerine ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Mehmet Sağlam’ın yazılı cevabı (7/1712)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki soruların, Millî Eğitim Bakanı Sayın Mehmet Sağlam tarafından yazılı olarak yanıtlanmasını, İçtüzüğün 96 ncı maddesi gereğince, saygılarımla arz ederim.
Halil Çalık
Kocaeli
Öğretmen olabilmek için, Millî Eğitim Bakanlığının son kararı çerçevesinde, kaç kişi müracaat etmiştir?
1. Bu adaylar arasında eğitim fakültesi mezunu olanlar var mıdır, varsa ne kadar dır?
2. Kaç kişinin pedagojik eğitim formasyonu vardır?
3. Pedagojik eğitim formasyonu almamış öğretmenler kaç kişi ve Bakanlık bunların çocuk psikolojisine hitabetmeden faydalı olabileceğine inanıyor mu?
27.11.1996 Çarşamba günü ataması yapılmış olan 7 000 öğretmen adayından;
1. Kaç kişi Eğitim Fakültesi mezunudur?
2. Kaç kişi pedagojik eğitim formasyonu almıştır?
3. Bu tayinlerin üniversite branşlarına göre dağılımı nedir; Bu dağılımda ne gibi kriterler dikkate alınmıştır?
T. C.
Millî Eğitima Bakanlığı
Araştırma, Planlama ve Koordinasyon
Kurulu Başkanlığı 27.12.1996
Sayı : B.08.0.APK.0.03.01.00.022/3592
Konu : Soru Önergesi.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
İlgi : T.B.M.M. Başkanlığının 10.10.1996 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02.3695-7/1385-3529 sayılı yazısı.
Kocaeli Milletvekili Sayın Halil Çalık’ın “Öğretmen adaylarının niteliklerine ilişkin” yazılı soru önergesi incelenmiştir.
Bakanlığımıza, 1996 yılı ikinci atama döneminde öğretmen olabilmek için 41 863 aday müracaat etmiştir.
1. Müracaatta bulunan adaylardan 3 056’sı eğitim fakültesi mezunudur.
2. Öğretmen olarak atanabilmek için müracat eden adaylardan 14 687’sinin pedagojik formasyon belgesi bulunmakta, 27 176’sının ise pedagojik formasyon belgesi bulunmamaktadır.
Eğitim fakültesi dışındaki diğer fakültelerden mezun olup, sınıf öğretmenliğine atananlar formasyon belgesine bakılmaksızın “Sınıf Öğretmenliğine İntibak Kursu” hizmetiçi eğitim programına tabi tutulmaktadır. Ayrıca, pedagojik formasyonu olmayanlara, adaylık dönemin içerisinde hizmetiçi eğitim yoluyla pedagojik formasyon kazandırılmaktadır.
3. 27.11.1996 tarihinde çekilen kur’a sonucu atamaları yapılan 7 000 öğretmen adayı eğitim fakültesi dışındaki diğer fakülte mezunlarından, 28.11.1996’da çekilen kur’a da ise 3 050 aday eğitim fakültesi mezunu olup, ilk defa öğretmenliğe atamaları yapılmıştır.
4. 7 000 öğretmen adayının 1 855’i pedagojik formasyon almıştır.
5. Bu atamalarda; eğitim fakültesi mezunlarının tamamı, diğer yükseköğretim kurumlarından mezun olanların ise branş ve formasyon ayrımı yapılmaksızın kur’aya tabi tutularak 7 000’inin ataması yapılmıştır.
Arz ederim.
Prof. Dr. Mehmet Sağlam
Millî Eğitim Bakanı
19. — İzmir Milletvekili Hakan Tartan’ın, görevlerine son verilen koruculara ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Meral Akşener’in yazılı cevabı (7/1714)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın İçişleri Bakanı Sayın Meral Akşener tarafından yazılı olarak yanıtlanmasını saygılarımla arz ederim.
Hakan Tartan
İzmir
1. İçişleri Bakanlığı verilerine göre 22 bin kadar korucunun görevlerine çeşitli nedenlerle son verilmiştir. Görevlerine son verilen korucuların suç dökümü nedir? Neden görevlerine son verilmiştir?
2. Grup olarak hangi aşiretler toplu halde koruculuk yapmaktadır?
3. Bucak ve Tatarlar aşiretlerinin korucu sayısı kaçtır? Bu korucular için devletin aylık ödemesi ne kadardır?
T. C.
İçişleri Bakanlığı 27.12.1996
Jandarma Genel Komutanlığı
Gn. Pl. P. ve Koor. : 3050-32-96/İç. Güv. Arş. ve. Değ. Ş. 236118
Konu : Yazılı Soru Önergesi.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
İlgi : TBMM Başkanlığının 9 Aralık 1996 gün ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-4545-12377 sayılı yazısı.
1. İzmir Milletvekili Hakan Tartan tarafından TBMM Başkanlığına verilen ve ilgi yazı ekinde alınan 7/1714 sayılı yazılı soru önergesindeki konular hakkında yapılan araştırma sonuçları müteakip maddelere çıkartılmıştır.
2. 1985 yılından bugüne kadar “Geçici Köy Korucuları Yönetmeliği”nin 22 nci maddesi kapsamındaki görevde ihmale ilişkin suçları işleyen (20 319) korucunun mevzuat esasları dahilinde idarece görevlerine son verilmiştir.
3. Ayrıca; EK-A’da belirtilen ve Terör, Asayişe Müessir, Zabıtanın Takibini Gerektiren ve Kaçakçılık Olayları kapsamına giren suçları işleyen 3 498 Geçici Köy Korucusunun görevlerine son verilmiştir.
4. Grup olarak toplu halde koruculuk görevi yapan aşiretler mevcut değildir. Ancak, henüz aşiret yapısını kısmen de olsa muhafaza eden yerlerde 500’ün üzerinde korucusu olan iller, aşiret isimleri ve korucu miktarları EK-B çizelgede gösterilmiştir.
5. Şanlıurfa İli Siverek ve Hilvan İlçelerinde Bucak Aşiretine mensup 89 Geçici Köy Korucusu ve 345 Gönüllü Köy Korucusu görev yapmakta olup, Geçici Köy Korucusu olarak görev yapanlara aylık toplam 1 216 185 000 TL. ücret ödenmektedir.
6. Şırnak İl merkezi ile merkeze bağlı köylerde ve Silopi İlçesinde Tatar Aşiretine mensup 275 Geçici Köy Korucusu olarak görev yapanlara aylık toplam 4 335 375 000 TL. ücret ödenmektedir.
Arz ederim.
Dr. Meral Akşener
İçişleri Bakanı
GEÇİCİ KÖY KORUCULARININ CETVELİ GİRECEK
500 KİŞİDEN FAZLA KORUCUSU BULUNAN AŞİRETLER
Geçici Köy Gönüllü Köy
Korucusu Korucusu
S. No. İli Aşiret İsmi Miktarı Miktarı Toplam
1 Batman Reskotan — 680 680
2 Bingöl Zikte 548 — 548
3 Hakkâri Jirki 588 — 588
4 Hakkâri Pinyaniş 1 841 — 1 841
5 Hakkâri Herki 703 — 703
6 Hakkâri Gerdi 1 160 — 1 160
7 Hakkâri Dostki 847 — 847
8 Siirt Adıyan 1 123 14 1 137
9 Şırnak Jirki 931 — 931
10 Şırnak Batuvan 734 382 1 116
11 Şırnak Menkan 606 117 723
12 Şırnak Gurkel 485 139 426
13 Şırnak Tayyan 331 504 835
14 Van Ertuşi 1 846 — 1 846
Ali Ayöz
J. Kur. Kd. Bnb.
İç Güv. Arş. ve Değ. Ş. Md.
20. — Niğde Milletvekili Akın Gönen’in, bazı kamu kuruluşlarının korunmaya muhtaç çocukların istihdamıyla ilgili yükümlülüklerini yerine getirmedikleri iddiasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Orman Bakanı Halit Dağlı’nın yazılı cevabı (7/1717)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Korunmaya muhtaç çocukların istihdamına ilişkin aşağıdaki sorularımın Sayın Başbakan tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim.
Saygılarımla. 4.12.1996
Akın Gönen
Niğde
1. 3413 sayılı Yasanın amir hükümleri ve 2.3.1995 gün ve 22218 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan “Korunmaya Muhtaç Çocukların İşe Yerleştirilmesine İlişkin 95/6531 Sayılı Tüzük” gereğince, hangi statüde olursa olsun, tüm kamu kurum ve kuruluşlarının her yıl kendilerine tahsis edilen serbest kadrolarının binde birini -diğer atamalarda olduğu gibi Başbakanlık izni almaya dahi gerek duyulmadan (1996 Yılı Bütçe Kanunu, Kadroların Kullanımı- Madde : 48)- korunmaya muhtaç çocuklar için kullanmaları gerektiği halde, ilişik listede yer alan Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Başbakanlık (SHÇEK) tarafından defalarca yapılan yazılı uyarılara rağmen, yasadan kaynaklanan yükümlülüklerini yerine getirmediklerini ve 1996 yılında sınav açmadıklarını biliyor musunuz? Biliyorsanız sınav açılmamasının gerekçeleri nedir?
2. 3413 sayılı Yasadan ve 95/6531 sayılı Tüzükten kaynaklanan yükümlülüklerini yerine getirmeyen ya da ihmal eden kamu kurum ve kuruluşlarının yöneticilerine bu konuda bir talimat vermeyi düşünüyor musunuz?
3. Başta ilişik listede yer alanlar olmak üzere, tüm kamu kurum ve kuruluşlarının teftiş rehberlerinde, söz konusu yasa ve tüzüğün uygulanıp uygulanmadığının denetimi ile ilgili bir hüküm var mıdır? Şayet yoksa, böyle bir hükmün koydurulması yönünde bir girişimde bulunmayı düşünüyor musunuz?
Korunmaya Muhtaç Çocukların İstihdamı Amacıyla 1996 Yılında Sınav Açmayan Kamu Kurum ve Kuruluşları
— Adalet Bakanlığı
Adlî Tıp Kurumu
— Maliye ve Gümrük Bakanlığı
— Orman Bakanlığı
Orman Genel Müdürlüğü
— Çevre Bakanlığı
— Bayındırlık ve İskân Bakanlığı
Karayolları Genel Müdürlüğü
— Sanayi ve Ticaret Bakanlığı
— Sağlık Bakanlığı
Refik Saydam Hıfzıssıhha Merkezi
— Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı
İş ve İşçi Bulma Kurumu
* Sayıştay Başkanlığı
* Devlet İstatistik Enstitüsü Başkanlığı
* Yüksek Seçim Kurulu Başkanlığı
* Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü
* Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü
Not : Başbakanlık Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğünün 20.11.1996 gün ve B.02.1.SÇE.0.11.00.02.Ç-10-96/2089 sayılı yazıları ekindeki listedir.
T. C.
Orman Bakanlığı
Araştırma Planlama ve Koordinasyon Kurulu Başkanlığı
Koordinasyon ve Mevzuat Dairesi Başkanlığı 3.10.1996
Sayı : KM.1.Sor./6-15
Konu : Sayın Akın Gönen’in Yazılı Soru Önergesi.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
(Kanunlar ve Kararlar Dairesi Başkanlığı)
İlgi : a) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının 9.12.1996 tarih ve A.01.0.GNS. 0.10.00.02-7/1717-4486/12451 Sayılı Yazısı.
b) Başbakanlığın 13.12.1996 tarih ve B.02.0.KKG/106-419-7/4807 Sayılı Yazısı.
c) Devlet Bakanlığının 23.12.1996 tarih ve B.02.0.00.10/01426 sayılı yazısı.
İlgi (c) yazı ekinde alınan Niğde Milletvekili Sayın Akın Gönen’in Sayın Başbakana tevcih ettiği ve tarafımdan cevaplandırılması tensip edilen “Korunmaya Muhtaç Çocukların istihdam sorunlarına ilişkin yazılı soru önergesi Bakanlığımızca incelenmiş olup, cevabî yazımız ilişikte gönderilmiştir.
Arz ederim.
M. Halit Dağlı
Orman Bakanı
Niğde Milletvekili Sayın Akın Gönen’in 7/1717 Esas No.lu “Korunmaya Muhtaç Çocukların İstihdam Sorunlarına İlişkin Yazılı Soru Önergesi” Hakkında
Orman Bakanlığının Cevabı
Bakanlığımız Genel Bütçe serbest kadro mevcudunun binde biri nisbetinde 3413 sayılı Kanun gereği 1995 yılında sınav açılarak, 7 personel işe yerleştirilmiştir. 1996 yılında Bakanlığımıza yeni serbest kadro ihdas edilmemiştir.
Orman Genel Müdürlüğünce Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğünün bakım ve koruması altında bulunan yetişkinlerden eleman alınması maksadıyla müsaade istenmiş, Maliye Bakanlığınca 26.12.1996 tarih ve 32243 sayılı yazı ile müsaade verilmiştir.
Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğünden atama yapılacakların isimleri istenmiş olup, isimler geldiğinde atamalar yapılacaktır.
21. — İzmir Milletvekili Sabri Ergül’ün, OHAL Bölgesi ve mücavir illerde güvenlik nedeniyle öğretim yapılmayan okullara ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Mehmet Sağlam’ın yazılı cevabı (7/1721)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Millî Eğitim Bakanı tarafından yazılı olarak yanıtlanması için gereğini dilerim. 2.12.1996
Saygılarımla.
Sabri Ergül
İzmir
1. Olağanüstü Hal Bölgesi ve mücaviri illerde gerek okul, bina yıkılması ve yakılması ve güvenliği olmaması ve gerekse öğrenci, öğretmen can güvenliği ve öğretmen bulunmaması nedeniyle eğitim ve öğretim yapılamayan ilkokul, ilköğretim okulu, yatılı bölge ilköğretim okulu, ortaokul, lise veya benzeri okul sayısı kaçtır?
2. Yukarıda sayılan bu okullarda “güvenlik” nedeniyle eğitim ve öğretim yapılmaması sonucu kaç ilkokul, kaç ilköğretim okulu, kaç ortaokul, kaç lise ve benzeri okul öğrencisi okuyamamaktadır? Bu öğrencilerin öğrenim derecelerine göre ayrı ayrı ve toplam sayısı kaçtır?
Yukarıda 1 inci maddede sayılan Olağanüstü Hal Bölgesi ve mücaviri illerde (OHAL devam eden ve kaldırılan iller dahil) şimdiye kadar PKK terör örgütü ve diğer terör örgütleri kaç okula zarar vermiş, yakmış, yıkmış ve kaç öğretmenimizi şehit etmiş ve yaralamıştır?.
T. C.
Millî Eğitim Bakanlığı
Araştırma, Planlama ve Koordinasyon
Kurulu Başkanlığı 27.12.1996
Sayı : B.08.0.APK.0.03.01.00-022/3591
Konu : Soru Önergesi.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
İlgi : T.B.M.M. Başkanlığının 9.12.1996 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/1721-4468/12406 sayılı yazısı.
İzmir Milletvekili Sayın Sabri Ergül’ün “OHAL Bölgesi ve Mücavir İllerde Güvenlik Nedeniyle Öğretim Yapılmayan Okullara İlişkin” yazılı soru önergesi incelenmiştir.
1. 1996-1997 öğretim yılında OHAL illerinde 334’ü güvenlik, 707’si öğretmensizlik; mücavir illerde ise 67’si güvenlik, 161’i öğretmensizlik olmak üzere toplam 2 269 okul öğrenime kapalıdır.
2. Güvenlik nedeniyle kapalı bulunan okulların öğrencileri öğrenimlerini diğer okullarda sürdürmektedirler.
Teröristlerce; 1984 yılından bugüne kadar 146 öğretmenimiz şehit edilmiş, 343 okul binası ve müştemilâtı yakılmıştır.
Arz ederim.
Prof. Dr. Mehmet Sağlam
Millî Eğitim Bakanı
22. — İzmir Milletvekili Sabri Ergül’ün, Diyarbakır E Tipi cezaevinde meydana gelen ve bazı tutukluların ölümüyle sonuçlanan olaya ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Meral Akşener’in yazılı cevabı (7/1723)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın İçişleri Bakanınca yazılı olarak yanıtlanması için gereğini dilerim.
Saygılarımla. 2.12.1996
Sabri Ergül
İzmir
1. Diyarbakır E tipi Cezaevinde meydana gelen ve 10 tutuklunun ölümü ile sonuçlanan olayla ilgili olarak Diyarbakır C. Başsavcılığı, Cezaevindeki operasyona katılan polis ve jandarma görevlileri hakkında “kastı aşacak şekilde hareket ederek 10 kişinin ölümüne” neden oldukları savı ile soruşturma dosyasını lüzumu muhakeme kararı verilmesi istemiyle Diyarbakır Valiliğine gönderilmiştir.
Diyarbakır Valiliği operasyona katılan ve 10 kişinin ölümünden sorumlu olan polis ve jandarmalar hakkında lüzumu muhakeme kararı vermiş midir? Vermedi ise, dosya hangi aşamadadır? 10 kişinin ölümüne neden olan ve içte ve dışta büyük yankılanmalar meydana gelmesine yol açan polis ve jandarmalar yargıya teslim edilerek, yargılanmaları sağlanacak mıdır?
T. C.
İçişleri Bakanlığı
Jandarma Genel Komutanlığı 27.12.1996
HRK : 7500-612-96/ASYŞ.Ş.ŞİK.236116)
Konu : Yazılı Soru Önergesi.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
(Genel Sekreterliği)
İlgi : T.B.M.M. Başkanlığı Genel Sekreterliği Kanunlar ve Kararlar Daire Başkanlığının 9.12.1996 gün ve A.01.0.GNS.0.10.00.02/4549-12415 sayılı yazısı. (7/1723-4475)
1. İzmir Milletvekili Sabri Ergül’ün Diyarbakır Cezaevinde meydana gelen ve (10) tutuklunun ölümü ile sonuçlanan olayla ilgili olarak T.B.M.M. Başkanlığına vermiş olduğu yazılı soru önergesi ilgi ile alınmış, gerekli incelemeler yapılarak, tespit edilen hususlar müteakip maddelere çıkarılmıştır.
2. Soru : “Diyarbakır Valiliği operasyona katılan ve (10) kişinin ölümünden sorumlu olan Polis ve Jandarmalar hakkında Lüzumu Muhakeme kararı vermiş midir? Vermedi ise, dosya hangi aşamadadır?”
Cevap : Cezaevi içinde yetkili Cumhuriyet Savcısı ve cezaevi yönetiminin denetimi altında devam eden olayın bastırılması amacıyla yardım istenmesi üzerine gelen güvenlik kuvvetlerinin görevinin “Adlî Görev” olduğundan bahisle, Diyarbakır İl İdare Kurulunca 19.12.1996 gün ve 2.1996/149 sayı ile Memurin Muhakematı Hakkındaki Kanuna göre karar verilmesine mahal olmadığına dair karar alınmıştır.
3. Soru : “(10) kişinin ölümüne neden olan ve içte ve dışta büyük yankılanmalar meydana gelmesine yol açan Polis ve Jandarmalar yargıya teslim edilerek yargılanmaları sağlanacak mıdır?”
Cevap : Diyarbakır İl İdare Kurulunca olayla ilgili dosya gereği yapılmak üzere 19.12.1996 gün ve 02.1996/149-1787 sayılı yazı ile Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmiştir.
Bilgilerinize arz ederim.
Meral Akşener
İçişleri Bakanı
23. — İzmir Milletvekili Sabri Ergül’ün, Kur’an Kursları ve ibadet yerleri ile din görevlilerine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Nevzat Ercan’ın yazılı cevabı (7/1728)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Başbakan tarafından yazılı olarak yanıtlanması için gereğini dilerim.
Saygılarımla. 2.12.1996
Sabri Ergül
İzmir
1. Türkiye’de Başbakanlık Diyanet İşleri Başkanlığınca ve/veya diğer kamu kurumlarınca açılmış, faaliyet gösteren veyahutta Diyanet İşleri Başkanlığından veya ilgili diğer resmî mercilerden izin almak veya bilgi vermek suretiyle açılmış, faaliyet gösteren resmî-özel, kız-erkek kaç Kur’an Kursu vardır?
Bu kurslarda halen okuyan kaç kız-erkek vardır?
Bugüne kadar bu kurslardan mezun olan, kurs gören kız-erkek yurttaşlarımızın toplam sayısı nedir?
2. Türkiye’de kaç cami, mescit, İslami ibadet yeri vardır?
Bunların iller itibariyle dağılımı, ayrı ayrı sayısı nedir?
Diyanet İşleri merkez ve taşra teşkilatında ve yurt dışında görev yapan din görevlisi, İmam, Hatip, veya Diyanet Vakfından ücret, maaş alan kaç kişi, personel vardır?
Camilerde görev yapan daimi, geçici kaç imam-hatip, müezzin ve diğer din görevlilerinin, personelin sayısı nedir?
T. C.
Başbakanlık
Diyanet İşleri Başkanlığı 2.1.1997
Hukuk Müşavirliği
Sayı : B.02.1.DİB.0.61.012/3
Konu : Soru Önergesi.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
İlgi : 9.12.1996 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/1728-4480-12419 sayılı yazınız.
İzmir Milletvekili Sabri Ergül’ün Sayın Başbakanımıza tevcih ettiği ilgi yazı eki yazılı soru önergesine verilen cevaplar ilişikte sunulmuştur.
Bilgilerinize arz ederim.
Nevzat Ercan
Devlet Bakanı
Hukuk Müşavirliğine
İlgi : Devlet Bakanlığının 19.12.1996 tarih ve B.02.00.03/102 sayılı yazısı.
İlgi yazı ile istenen bilgiler aşağıya çıkarılmıştır.
1. a) Diyanet İşleri Başkanlığına bağlı Kur’an Kursları
(1995)
Kur’an Kursu Türü Toplam Sayı
Erkek Yatılı Kur’an Kursu 557
Erkek Gündüzlü Kur’an Kursu 187
Kız Yatılı Kur’an Kursu 140
Kız Gündüzlü Kur’an Kursu 1 771
Karma (Kız-Erkek) Yatılı Kur’an Kursu 2 258
Karma (Kız-Erkek) Gündüzlü Kur’an Kursu 98
GENEL TOPLAM 5 011
Not : Resmi Kur’an Kursların, Haricinde Özel Kurs Yoktur.
b) Bu kurslarda halen okuyan kız-erkek öğrenci sayısı
(1995)
Öğrenci Sayısı Kız Erkek Toplam
Yüzüne Çalışan Öğrenci 110 433 49 736 160 169
Hıfza Çalışan Öğrenci 7 762 13 630 21 392
GENEL TOPLAM 118 195 63 366 181 561
b) Bu Kurslardan Mezun Olan Kız-Erkek Öğrenci Sayıları
Yüzüne Çalışan Öğrenci Sayısı Hıfza Çalışan Öğrenci Sayısı
GENEL
Yıllar K E T Kız Erkek Toplam TOPLAM
1991 59 231 33 978 93 209 678 2 258 2 936 96 145
1992 61 927 38 925 100 852 786 2 815 3 601 104 453
1993 79 364 39 112 118 476 822 2 896 3 718 122 194
1994 79 017 37 646 116 673 865 3 006 3 871 120 534
1995 82 526 40 618 123 144 957 3 209 4 166 127 310
Not : Hıfz (Hafızlığa Çalışan)
2. a) Türkiye’de 1995 yılı itibariyle il, ilçe, kasaba ve köylerde 69 704 cami, 509 mescid olmak üzere toplam 70 213 cami vardır.
Bunların illere göre dağılımı aşağıya çıkarılmıştır.
İllere Göre Cami Sayıları
İl Adı Cami Sayısı İl Adı Cami Sayısı
Adana 1 498 Kırşehir 439
Adıyaman 582 Kocaeli 913
Afyon 958 Konya 2 553
Ağrı 674 Kütahya 1 082
Amasya 587 Malatya 744
Ankara 2398 Manisa 1 484
Antalya 1 608 Kahramanmaraş 1 060
Artvin 620 Mardin 818
Aydın 1 002 Muğla 897
Balıkesir 1 513 Muş 354
Bilecik 379 Nevşehir 455
Bingöl 441 Niğde 1 605
Bolu 1 704 Rize 951
Burdur 466 Sakarya 1 067
Bursa 1 408 Samsun 2 303
Çanakkale 768 Siirt 437
Çankırı 595 Sinop 965
Çorum 1 160 Sıvas 1 240
Denizli 1 064 Tekirdağ 408
Diyarbakır 1 348 Tokat 1 007
Edirne 359 Trabzon 1 678
Elazığ 813 Tunceli 118
Erzincan 499 Şanlıurfa 963
Erzurum 1 378 Uşak 488
Eskişehir 692 Van 1 025
Gaziantep 744 Yozgat 868
Giresun 1 151 Zonguldak 1 250
Gümüşhane 475 Aksaray 490
Hakkarî 355 Bayburt 211
Hatay 801 Karaman 574
Isparta 609 Kırıkkale 316
İçel 1 202 Batman 502
İstanbul 2 264 Şırnak 424
İzmir 1 509 Bartın 571
Kars 427 Ardahan 266
Kastamonu 2 195 Iğdır 166
Kayseri 1 006 Yalova 107
Kırklareli 270 Karabük 799
Kilis 152
TOPLAM 70 213
b) Diyanet İşleri Başkanlığı merkez teşkilatında 1 019, taşra teşkilatında 73 990 ve yurt dışı teşkilatında 34 Din Hizmetleri Müşaviri, Ataşe ve Ataşe Yardımcısı mevcut olup toplam personel sayısı 75 043 tür. Ayrıca kadroları yurt içinde olup, yurt dışında görevlendirilen 957 din görevlisi bulunmaktadır. Bunlardan 55 din görevlisi maaş ve ücretini Türkiye Diyanet Vakfından almaktadır.
1995 yılında 2 670, Kasım 1996 yılında ise 2 509 geçici (vekil) imam-hatip görevlendirilmiştir.
24. — Aydın Milletvekili Yüksek Yalova’nın, maç yayınlarında uygulanan havuz sistemine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Bahattin Şeker’in yazılı cevabı (7/1737)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın, Spordan Sorumlu Devlet Bakanı Sayın Bahattin Şeker tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını tensiplerinize arz ederim.
Saygılarımla. 5.12.1996
Dr. Yüksel Yalova
Aydın
Türkiye Futbol Federasyonu Başkanlığı hemen hemen tüm dünyada uygulanmakta olan havuz sistemini, Türkiye 1. Futbol Ligi müsabakalarının televizyondan yayını konusunda ülkemizde de uygulanmasını başlatmıştır. Bizce de sayısız faydaları bulunan bu sistem getirilirken kamuoyunun haberalma hürriyetinin teminatı olarak bir kısım tedbirler de öngörülmüştür.
Ancak basında yer alan açıklama ve haberlerde, sözleşmeye taraf olan televizyon şirketinin, sözleşmede yer alan hükümlere rağmen, haber amaçlı görüntü temininde kendisine yakın bir başka yayın kuruluşuna ayrıcalık ve öncelik tanıdığı, diğer yayın kuruluşlarına güçlük çıkardığı iddia edilmektedir. Buna göre;
1. Türkiye Futbol Federasyonunun kuruluş kanununda yer alan Bakanlığınızın gözetim; denetim; yetki ve görevi, kamuoyunun haberalma hürriyeti gibi hassas ve önemli bir konuda ne şekilde yerine getirilmiştir?
2. Sözkonusu aksaklığın giderilmesi yönünde Bakanlığınızca ne gibi tedbirler alınmıştır?
T. C.
Devlet Bakanlığı 27.12.1996
Sayı : B.02.0.019-0.00.00.00-1249
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
İlgi : 12.12.1996 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-1737-4489/12476 sayılı yazınız.
Aydın Milletvekili Yüksel Yalova’nın Başkanlığınıza vermiş olduğu ve tarafımdan cevaplandırılması istenilen 7/1737-4489 Esas No.lu Yazılı Soru Önergesine ait cevaplarımız ilişikte sunulmaktadır.
Bilgilerinize arz ederim.
Bahattin Şeker
Devlet Bakanı
Soru 1 : Türkiye Futbol Federasyonunun kuruluş kanununda yer alan Bakanlığınızın gözetim; denetim; yetki ve görevi kamuoyunun haberalma hürriyeti gibi hassas ve önemli bir konuda ne şekilde yerine getirilmiştir?
Cevap 1 : Türkiye 1. Futbol Ligi müsabakalarının televizyondan yayını konusunda ülkemizde de uygulamaya başlatılan havuz sisteminde, bir taraftan Anayasa ile teminat altına alınan haberalma özgürlüğünün korunması, diğer taraftan açıklık ve rekabet ilkesinin zedelenmemesi ve bu arada da sözleşme hükümlerinin uygulanmasının sağlanması için yapılan işlemlerin Anayasaya ve Hukuka uygunluğu hususunda Bakanlığımızca gözetim, denetim, yetki ve görevi titizlikle yerine getirilmiştir. Şöyle ki;
Açıklık ve rekabet ilkesinin zedelenmemesi için Türkiye Futbol Federasyonu tarafından ihale açılmış, ihaleye tek yayıncı şirketin katılması üzerine işbu şirketle sözleşme imzalanmıştır.
Gerek Türkiye Futbol Federasyonu ile yayın hakkını alan TV kuruluşu arasında imzalanan sözleşmede; gerek Türkiye Futbol Federasyonu ile Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü arasında aktedilen protokolde, gerekse Türkiye Futbol Federasyonunun 1996-1997 yayın talimatında haberalma özgürlüğünü koruyucu hükümler vazedilmiştir.
Ancak haberalma özgürlüğü korunurken Genel Müdürlüğün, Türkiye Futbol Federasyonu ile yayıncı şirket arasında aktedilen ticarî nitelikte sözleşme hükümlerinin uygulanması yolunda düzenlemeler yapması da 3289 sayılı Teşkilat Kanununun ilgili hükümleri gereğidir.
Ayrıca, yayın hakkını alan TV kuruluşunun kendisine yakın bir başka yayın kuruluşuna ayrıcalık ve öncelik tanıdığına, diğer yayın kuruluşlarına ise güçlük çıkardığına dair iddialar ile ilgili herhangi bir Mahkeme Kararı Bakanlığımıza intikal ettirildiğinde, gereğinin yapılacağı şüphesizdir.
Diğer taraftan, yayın hakkını alan kuruluştan ücreti karşılığı görüntü talep eden yayın kuruluşlarının bu taleplerinin karşılandığına dair belgelerin birer örneği de ilişikte sunulmuştur.
Soru 2 : Sözkonusu aksaklığın giderilmesi yönünde Bakanlığınızca ne gibi tedbirler alınmıştır?
Cevap 2 : Yukarıda da geniş şekilde izah edildiği üzere, yapılan uygulama ile ilgili şu anda müdahaleyi gerektirecek bir durum söz konusu değildir.
Bununla birlikte yargıya intikal etmiş işbu konuda verilecek esasa ilişkin kararların gerekçesine göre Bakanlığımızca Türkiye Futbol Federasyonuna gerekli talimat verilmek suretiyle gözetim ve denetim yetkisi kullanılmaya devam edilecektir.
Not : Yazılı soruyla ilgili diğer bilgiler dosyasındadır.
25. — Aydın Milletvekili Yüksel Yalova’nın, Yıldız Sarayı Dış Karakol Binasına Kültür Bakanlığı tarafından mahkeme kararına rağmen el konulduğu iddialarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Kültür Bakanı İsmail Kahraman’ın yazılı cevabı (7/1738)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Başbakan Sayın Necmettin Erbakan tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını tensiplerinize arz ederim.
Saygılarımla. 5.12.1996
Dr. Yüksel Yalova
Aydın
Kültür Bakanlığı tarafından, Mimarlar Odası İstanbul Şubesine 10 yıllığına tahsis edilen, Yıldız Sarayı Dış Karakol Binasının tek taraflı bir irade beyanı ile tahsisinin iptali ve polis zoruyla boşalttırılıp mühürlenmesi üzerine İstanbul 3. İdare Mahkemesi yürütmeyi durdurma kararı vermiştir.
1. Kültür Bakanlığının, mahkeme kararını hiçe sayarak binaya girmesini Hukuk Devleti ilkeleriyle bağdaştırabiliyor musunuz?
2. Mahkeme Kararını tanımayan Bakanlık yetkilileri hakkında soruşturma açmayı düşünür müsünüz.
3. Hukuka aykırı fiil karşısında, Kültür Bakanı hakkında ne gibi bir işlem yapacaksınız?
T. C.
Kültür Bakanlığı
Araştırma, Planlama ve Koordinasyon 7.1.1997
Kurulu Başkanlığı
Sayı : B.16.0.APK.0.12.00.01.940-2
Konu : Yazılı Soru Önergesi.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
İlgi : Devlet Bakanlığının 23.12.1996 tarih ve B.02.0.0010/01471 sayılı yazısı.
Aydın Milletvekili Sayın Yüksel Yalova’nın Sayın Başbakanımıza tevcih ettiği ve Sayın Başbakanımızın da kendileri adına Devlet Bakanlığının koordinatörlüğünde cevaplandırılmasını istediği ilgi yazı eki, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının 12.12.1996 tarih ve 7/1738-4490/12477 sayılı yazılı soru önergesinin cevabı ekte sunulmuştur.
Bilgilerinizi arz ederim.
İsmail Kahraman
Kültür Bakanı
Cevap 1. Hazine mükiyetindeki Yıldız Sarayı ve ek yapıları Bakanlığımıza tahsislidir.
178 sayılı “Maliye Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname”nin 13/d maddesi uyarınca, Hazinenin özel mülkiyetindeki bir taşınmazın tahsisi Maliye Bakanlığının yetkisindedir. Bakanlığımızca Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesine Dış Karakol Binasının bazı bölümlerinin 10 yıllığına protokol ile kullanımının devredilmesi mevzuata uygun değildir. Hazinenin özel mülkiyetinde bulunan bir yeri doğrudan Mimarlar Odasına tahsis etmek de hukuken mümkün değildir. Çünkü, Mimarlar Odası genel, katma ve özel bütçeli bir kurum değildir.
17.5.1966 gün ve 1224 sayılı olur ile Dış Karakol Binasının bazı ölümlerinin Mimarlar Odasının kullanımına verilmesine ilişkin protokol iptal edilerek sözkonusu mekanların Koruma Kurullarınca kullanılacak birim mekanları olarak Bakanlığımıza tahsis edilmesi uygun görülmüştür.
Bu onay üzerine, 13.6.1996 gün ve 2502 sayılı, 5.7.1996 gün ve 2983 sayılı, 15.8.1996 gün ve 3470 sayılı, 19.9.1996 gün ve 4271 sayılı yazılarımız ile İstanbul Valiliği, Beşiktaş Kaymakamlığı ve Mimarlar Odasından binanın tahliye edilerek teslim edilmesi istenmiştir.
İstanbul Valiliğince binanın boşaltılması için odaya 15 gün süre verilmiştir. 15 günlük sürenin bitim tarihi olan 29.11.1996 tarihinde boşaltma işleminin yapılmaması üzerine İstanbul Valiliğince bina boşaltılmış ve içindeki bütün eşya ve malzemeler odaca teslim alınmadığından, emniyet görevlilerinin denetim ve kontrolünde teşkil edilen yed-i emine 30.11.1996 tarihinde bir tutunakla teslim edilmiş ve tamamı Yıldız Sarayı Silahhane Binasında mühürlenerek muhafaza altına alınmıştır.
Bina Bakanlığımıza Valilikçe boş olarak teslim edilmiş, İstanbul 3. İdare Mahkemesinin 28.11.1996 tarih, E: 1996/877 nolu yürütmenin durdurulması kararı Bakanlığımıza 10.12.1996 tarihinde tebliğ edilmiştir.
İdarî davalarda dava açılması, dava edilen idarî işlemin yürütülmesini durduramaz.
Binayı boşaltma işlemi sırasında Mahkemece yürütmenin durdurulması kararı Bakanlığımıza tebliğ edilmemiştir. Boşaltma işlemi 2886 sayılı Kanuna göre gerçekleştirilmiş olup, tamamen mevzuata uygundur.
Bakanlığımızca yapılan, daha önce kanuna aykırı olarak tesis edilen işlemi ortadan kaldırdığından tamamen hukuka ve ilgili mevzuata uygundur.
Böylece Hukuk Devleti olmanın gereği yerine getirilmiştir.
Cevap 2. Boşaltma işlemi yapıldığı sırada Bakanlığımıza tebliğ edilmiş herhangi bir mahkeme kararı bulunmadığından, Bakanlık yetkililerinin mahkeme kararını kasten yerine getirmemesinden veya mahkeme kararına göre işlem tesis edilmemesinden bahsedilemez.
Bu sebeple herhangi bir hukuka aykırılıktan söz edilemeyeceğinden Bakanlık yetkilileri hakkında soruşturma açılması sözkonusu değildir.
Cevap 3. Bakanlığımızca yapılan işlemler tamamen Hukuka ve ilgili mevzuata uygundur.
Ayrıca, İstanbul Defterdarlığı Millî Emlak Denetim Bürosu Başkanlığının 10.12.1996 tarih ve 1996/8 sayılı raporu ile yapılan işlemlerin doğruluğu vurgulanmıştır.
İstanbul 1 inci Asliye Hukuk Mahkemesinin 5.12.1996 tarih ve 1996/23 nolu kararı ile T.M.M.O.B. Mimarlar Odasınca Bakanlığımız aleyhine açılmış olan tespit talebi reddedilmiştir.
26. — Konya Milletvekili Nezir Büyükcengiz’in, belediyelere yapılan yardım miktarına ilişkin sorusu ve Çevre Bakanı M. Ziyattin Tokar’ın yazılı cevabı (7/1741)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorumun Çevre Bakanı Sayın Ziyattin Tokar tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasına aracılığınızı saygılarımla arz ederim. 5.12.1996
Nezir Büyükcengiz
Konya
Soru : Bakanlık görevine başladığınızdan bu güne kadar Bakanlığınızca ülkemiz genelindeki belediyelerden hangisine ne miktarda para yardımı yapılmıştır?
T. C.
Çevre Bakanlığı 27.12.1996
Sayı : B.19.0.FDB.0.15.00.04-8821/2211-8728
Konu : Soru Önergesi.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
İlgi : T.B.M.M. Başkanlığının 14.11.1996 tarih ve 17.01.0.GNS.0.10.00.02-1-7/1741-4500-12494 sayılı yazısı.
Konya Milletvekili Sayın Nezir Büyükcengiz’in cevaplandırılmak üzere tarafıma tevcih ettiği soru önergesine ilişkin olarak Bakanlığınızca, Bakanlığımıza intikal ettirilen ilgi yazınız ve ekleri incelenmiştir.
Konya Milletvekili Sayın Nezir Büyükcengiz’in Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verdiği yazılı soru önergesinde;
Soruda : “Bakanlık görevine başladığınızdan bugüne kadar Bakanlığınızca ülkemiz genelindeki Belediyelerden hangisine ne miktarda para yardımı yapılmıştır?” denilmektedir.
Soru hakkındaki bakanlığımız icraatları aşağıda açıklanmıştır.
Cevap : Bakanlığımız Çevre Kirliliğini Önleme Fonundan Belediyelere çevre kirliliğinin önlenmesi, çevrenin iyileştirilmesi ve korunması amacı ile 53 üncü Hükümet ve Bakanlığım döneminde, soru önergesiyle talep edilen para yardımlarının dağılımına ilişkin cetveller tanzim edilerek yazımız ekinde sunulmuştur.
Bilgilerinize ve gereğini arz ederim.
M. Ziyattin Tokar
Çevre Bakanı
Not : Yazılı soruyla ilgili diğer bilgiler dosyasındadır.
27. — Adana Milletvekili Orhan Kavuncu’nun, İstanbul Eminönü İsa Yusuf Alptekin parkıyla ilgili gönderdiği bir yazıya ilişkin sorusu ve Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Tansu Çiller’in yazılı cevabı (7/1743)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Dışişleri Bakanlığı Lâtin Amerika, Pasifik ve Uzak Doğu ile İlişkiler Genel Müdürüne hitaben yazdığım ve 5.2.1996 tarih ve PU64-572 sayı ile Genel Evraklarına kayıtlı yazımın bir kopyasını 9.2.1996 tarihinde TBMM Başkanı, Başbakan ve Dışişleri Bakanına göndermiştim.
Konu ile ilgili olarak aşağıdaki soruların Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Prof. Dr. Tansu Çiller tarafından yazılı olarak cevaplandırılması için gereğini saygılarımla arz ederim.
5.12.1996
Prof. Dr. Orhan Kavuncu
Adana
Dışişleri Bakanlığı Lâtin Amerika, Pasifik ve Uzak Doğu ile İlişkiler Genel Müdürlüğünce İçişleri Bakanlığına (Emniyet Genel Müdürlüğüne) gönderilmiş olan ve İstanbul Eminönü İsa Yusuf Alptekin Parkı ile ilgili yazının bir suretini Dışişleri Bakanlığının ilgili Genel Müdürlüğünden istemiştir.
Ancak yazı tarafıma gönderilmeyince ilgili Genel Müdüre “yazıyı göndermemeleriyle ortaya çıkan gecikmenin zararının telafi edilemeyeceğini ve bunun sorumluluğunun da kendilerine ait olduğunu” bildiren bir mektup göndermiştim. Mektup Dışişleri Bakanlığı Evrakına 5.2.1996 tarih ve PU64-572 sayı ile kaydedilmiştir. Sonra da bu mektubu TBMM Başkanı, Başbakan ve Dışişleri Bakanına bir üst yazı ile ve gereği için 9.2.1996 tarihinde göndermiştim.
1. Bugüne kadar bir cevap alamamış olmamın sebebi nedir?
2. Sorumlular hakkında gerekli işlemin yapılması talebimle ilgili olarak bugüne kadar bir işlem yapılmış mıdır?
3. Bugüne kadar bir işlem yapılmadı ise bundan sonra ne yapmayı düşünüyorsunuz?
T. C.
Dışişleri Bakanlığı
Amerika, Pasifik ve Uzak Doğu Ülkeleri ile
İlişkiler Genel Müdürlüğü 2.1.1997
Sayı : PUGY-I-667.004-96/5011-1.
Konu : Soru Önergesi.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
İlgi : 12 Aralık 1996 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/1743-4502/12505 sayılı yazıları.
Adana Milletvekili Prof. Dr. Sayın Orhan Kavuncu’nun İstanbul-Eminönü İsa Yusuf Alptekin Parkı ile ilgili yazılı soru önergesi konusundaki Bakanlığımın görüşünü içeren cevabımız ilişikte sunulmuştur.
Saygılarımla arz ederim.
Prof. Dr. Tansu Çiller
Dışişleri Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı
Adana Milletvekili Prof. Dr. Sayın Orhan Kavuncu’nun İstanbul-Eminönü İsa Yusuf Alptekin Parkı Hakkındaki Bakanlığımız Yazı ile İlgili Yazılı Soru Önergesine Cevap
1. Yüksek malumları olduğu üzere, Bakanlığımın her kademedeki görevlileri, Sayın Milletvekillerimizden gelen bilgi taleplerini usulü dairesinde yerine getirebilmek için azamî gayreti göstermektedirler.
2. İstanbul’daki İsa Yusuf Alptekin parkı hakkında Bakanlığımca İçişleri Bakanlığına gönderilmiş bulunan yazının bir örneğinin Adana Milletvekili Prof. Dr. Sayın Orhan Kavuncu tarafından telefonla talep edilmesi üzerine, Bakanlığımca sözkonusu yazının, gizli bir yazı olduğu ifade edilmiştir.
3. Yüksek malumları olduğu üzere, “gizlilik” dereceli bir yazının içeriğinin ifşa edilmesi veya muhatap olduğu makamın dışındaki mercilere dağıtımının yapılması Devlet Memurları Kanununun yanı sıra Devlet yazışmalarının yürütülmesi ile ilgili mevzuata ve ayrıca Bakanlığımın yönetmeliğine aykırı düşmektedir.
Bu itibarla sayın milletvekilinin talebinin yerine getirilmesi mümkün olamamıştır.
Saygılarımla arz ederim.
28. — İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı’nın, sigortasız çalışan çocuk işçilere ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Necati Çelik’in yazılı cevabı (7/1758)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Necati Çelik tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim.
Bülent Akarcalı
İstanbul
Türkiye’de 1 milyonu aşkın 6-14 yaş arası çocuk, ağır koşullarda çalıştırılmaktadır.
1. Türkiye’nin, 15 yaşın altında çocukların çalışmasını yasaklayan ILO Sözleşmeleri karşısındaki durumu nedir?
2. 6-14 yaş arası çocukların çalıştırılmasının engellenmesine dair Bakanlığın aldığı tedbirler mevcut mudur?
3. Sigortasız çalışan çocukların bu sorununu çözmek için Bakanlığın çözümleri mevcut mudur?
4. Halen, ancak % 25 olan çıraklık okullarına devam %’sini artırmak için çalışmalar var mıdır?
5. Türkiye’den ithalatçı Batılı ülkelerin aldıkları mallarda “Bu malın üretiminde çocuk işçi çalıştırılmadı” şartını Türkiye için de koşmaları durumunda, Bakanlık olarak düşündüğünüz tedbirler var mıdır?
T. C.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı
Çalışma Genel Müdürlüğü 2.1.1997
Sayı : B.13.0.ÇGM.0.11.00.0426-000093
Konu : Soru Önergesi Cevabı
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
İlgi : Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının 16.12.1996 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02 - 7/1758-4605/12727 sayılı yazısı.
İlgi yazı ekinde alınan İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı’nın çalışan çocuklara ilişkin yazılı soru önergesi üzerine konu Bakanlığımızca değerlendirilmiştir;
Bakanlığımız ile Uluslararası Çalışma Teşkilatı (ILO) arasında 1992 yılında imzalanmış olan Çocuk İşçiliğinin Sona Erdirilmesi Programı’nın (IPEC), 24.9.1996 tarihinde yapılan anlaşma ile süresi 2001 yılına kadar uzatılmıştır. Bu program çerçevesinde Devlet İstatistik Enstitüsü tarafından yapılmış olan Çocuk İstihdamı anketi sonuçlarına göre Türkiye’de 6-14 yaş grubunda 1 milyonu aşkın çocuğun çalışmakta olduğu belirlenmiştir.
Bu anket sonuçları Bakanlığımızca detaylı olarak değerlendirilmiştir; Anket sonuçlarına göre 6-14 yaş grubundaki 11 889 000 çocuktan, ekonomik faaliyette bulunanların oranı % 8.5 (1 milyon 8 bin kişi) olarak tahmin edilmiştir.
Bu çocuklardan 820 bini kırsal kesimde 188 bini ise kentsel yerleşim alanlarında çalıştırılmaktadır. Kırsal kesimde çalışan çocukların % 92’si tarım sektöründe faaliyet göstermekte ve bunların % 98’i ücretsiz aile işçisi olarak çalışmaktadır. Yani tarımda geleneksel şekliyle anne ve babasına yardım etmektedir. Kentlerde çalışan çocuklar ise genellikle küçük sanayi işletmelerinde ve hizmet sektöründe istihdam edilmektedir. Ankette ILO normlarının esas alınmış olması nedeniyle ücretsiz dahi olsa iktisadî faaliyette bulunanlar ve referans döneminde en az 1 saat çalışmış olanlar da kapsama dahil edilmiştir.
Bakanlığımız 15 ve daha alt yaş grubundaki, çalışmakta olan çocukların sorunlarını tespit ve çözüm bulmak amacıyla sistemli bir çalışma yürütmektedir.
Çalışan çocuklarla ilgili olarak 1992 yılından bu yana Uluslararası Çalışma Teşkilatıyla işbirliği içerisinde başlatılan çalışmalar kapsamında;
* Çalışan Çocuklar Bölümünün güçlendirilmesi,
* Çalışan Çocuklar Konusunda İş Müfettişlerinin Eğitimi
* Kimyasalların Çalışan Çocuklar Üzerine Etkisi Projeleri yürütülmüştür.
Bu çalışmalarla Bakanlığımızda; çalışan çocuklarla ilgili sorunların çözümü açısından politika ve programları belirleme, bu politika ve programların uygulanmasını sağlama, kamuoyunu bilgilendirme, araştırma ve dokümantasyon çalışmaları ile resmî ve gönüllü kuruluşlar arasında gerekli işbirliği ve koordinasyonu sağlamaya yönelik çalışmalar yapmak üzere bir Çalışan Çocuklar Bölümü oluşturularak fonksiyonel hale getirilmiştir.
Çalışan Çocuklar Bölümü konuyla ilgili faaliyetlerini sürdürmekte olup bu meyanda; ilgili kamu kurum ve kuruluşlarının, üniversitelerin, hükümet dışı kuruluşların ve işçi, işveren temsilcilerinin katılımıyla 3 aylık periyodlarla toplanmak üzere çocuk işçiliği konusunda istişarî mahiyette bir Danışma Grubu oluşturulmuş ve ilk toplantısının 28.11.1996 tarihinde yapılması sağlanmıştır. Danışma Grubunda ortaya çıkan görüşler ilgili birimlerce değerlendirilmektedir.
Bakanlığımız İş Müfettişlerince;
* Çocuk çalıştırılan iş kollarının ve iş türlerinin tanımlanması,
* Çalışan çocukların bu iş kollarında ve iş türlerinde karşılaştıkları risklerin tanımlanması ve önceliklerine göre sıralanması,
* Çocukların çalıştırılamayacakları, koşullu çalıştırılabilecekleri, çalışmak zorunda olan çocukların da, öncelikle yönlendirilecekleri işkollarının ve iş türlerinin belirlenmesi,
* Çocukların koşullu çalıştırılacakları işlerde, çalışma koşullarının belirlenmesi,
* Yakın ve orta vadede çalışan çocukların korunmasını, orta ve uzun vadede çocuk çalıştırılmasının önlenmesini amaçlayan bir politikanın ve eylem programının hazırlanması amacıyla kapsamlı bir saha araştırması yapılmıştır. Araştırma 738 işyerinde 1 717 çalışan çocuk ve 712 işveren ile görüşülerek gerçekleştirilmiş ve araştırma sonuçları “Çalışan Çocukların Korunması için Politika ve Eylem Programı Yöntem Önerisi” adı altında rapor haline getirilmiştir.
Çalışan çocuklarla ilgili daha etkin denetim yapılmasını sağlamak üzere Bakanlığımız İş Müfettişlerinin tamamının, gruplar halinde eğitime tabi tutulması ve tamamlayıcı saha çalışması yapılması yönündeki programlar hazırlanmış olup bu programlar 1997 yılında gerçekleştirilecektir.
Çalışan çocuklarla ilgili yürütülen faaliyetlerin koordinasyonu ve yönlendirilmesini sağlamak üzere üst düzey bir Millî Yönlendirme Komitesi oluşturulması ile 1997 yılında ulusal düzeyde bir istişarî toplantı yapılarak bu konudaki politikaların, ilgili tüm tarafların görüşleri doğrultusunda yeniden değerlendirilmesi de planlanmış olan çalışmalardandır.
Çalışma hayatıyla ilgili mevcut mevzuatta asgarî çalışma yaşı ve çalışma şartlarına ilişkin hükümler bulunmakla birlikte, bu konuda mevzuatın daha da geliştirilmesi ve ILO normlarına uygun hale getirilmesine yönelik çalışmalar Bakanlığımızda oluşturulmuş bulunan mevzuat komisyonlarında sürdürülmektedir.
Türkiye bugüne kadar;
* Trimci ve Ateşçi Sıfatıyla Gemilerde İşe Alınacakların Asgarî Yaş Haddine Dair 15 Sayılı,
* Denizci İşyerinde Çalıştırılacak Çocukların Asgarî Yaş Haddine Dair 58 Sayılı,
* Gençlerin Tıbbî Muayenesiyle İlgili 77 Sayılı Yeraltı Madenlerinde İşe Alınacaklarda Asgarî Yaş Haddine Dair 123 Sayılı,
Uluslararası sözleşmeleri onaylamıştır.
Hükümetimiz şu anda bu konudaki en ileri sözleşme olan Asgarî Çalışma Yaşıyla ilgili 138 sayılı sözleşmeyi de Meclise sevketmiş bulunmaktadır. Sözleşmenin komisyonlarda görüşülmesine devam edilmektedir.
3308 sayılı Çıraklık ve Yaygın Eğitim Kanunu kapsamına giren işyerlerindeki çocukların sigortalılığı Millî Eğitim Bakanlığınca sağlanmaktadır. Bu kanun kapsamı dışında kalan işyerlerinde sigortasız çalıştırılan çocukların ise ancak yaygın ve etkin bir denetimle sigorta kapsamına alınabileceği dikkate alınarak sigorta denetiminin de yaygınlığı ve etkinliğini sağlayacak sistem için çalışmalarımız devam etmektedir.
Hükümetimizin 1997 yılı programında 3308 sayılı Çıraklık ve Meslek Eğitimi Kanunu kapsamında eğitilen çırak sayısının artırılarak, meslekî eğitim programlarının ülke geneline yaygınlaştırılmasının sürdürüleceği açıkça belirtilmiştir.
3308 sayılı Kanunun uygulanması ve çocukların çıraklık okullarına kayıt durumları Bakanlığımız İş Müfettişlerince denetlenmektedir.
Batılı ülkelerin çocuk işçiliği konusundaki hassasiyetleri yanında konuyu ticarî amaçlarla kullanma girişimleri Bakanlığımız tarafından gayet iyi bilinmekte ve gelişmeler takip edilmektedir. Bu konuda işyerlerinin duyarlılığını artırarak ve çocuk çalıştırılmasını önleyerek ilerde doğabilecek sorunlara karşı da çözüm oluşturmaya çalışılmaktadır.
Bakanlığımızın nihaî hedefi 15 yaşın altındaki çocukların meslekî eğitim mahiyetinin dışında kalan iş türlerinde çalıştırılmasını önlemek olmakla birlikte, kısa vadede çocukların çalışma hayatından alınmasının doğuracağı diğer sorunlar dikkate alınarak, çocukların çalışma şartlarının iyileştirilmesine yönelik faaliyetlere öncelik verilmektedir. Bunun yanında uzun vadede çocuk işçiliğinin önlenmesine yönelik politika ve programlar geliştirilmesi de sürdürülmektedir.
Bilgilerinize arz ederim.
Necati Çelik
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı
29. — Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, zorunlu göçle gelen soydaşların Bulgaristan’da geçen çalışma sürelerine ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Necati Çelik’in yazılı cevabı (7/1774)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki yazılı sorumun Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı tarafından yazılı olarak cevaplandırılması hususunda delaletlerinizi arz ederim.
Ertuğrul Yalçınbayır
Bursa
Soru :
1989 yılında Bulgaristan’dan zorunlu göç sonucu Türkiye’ye gelenlerle 1969-1989 tarihleri arasında Bulgaristan’dan Türkiye’ye gelen soydaşlarımızın Bulgaristan’da geçen çalışma süreleri Sosyal Güvenlik Hakları bakımından güvence altına alınamamıştır. Çalışan insanların Sosyal Güvenlik haklarına kavuşabilmelerini sağlama hususundaki görevlerimiz gereği anılan kişilerin sorunlarının çözümlenmesi hususunda ne gibi çalışmalarımız bulunmaktadır?
T. C.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı
Sosyal Güvenlik Kuruluşları Genel Müdürlüğü 6.1.1997
Sayı : B.13.0.SGK-0-13-00-01/101-000406
Konu : Yazılı Soru Önergesi.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
İlgi : 24.12.1996 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-4752/12961 sayılı yazınız.
Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır tarafından hazırlanan “Bulgaristan’dan Türkiye’ye gelen göçmenlerin sosyal güvenlik haklarına ilişkin” 7/1774 Esas No.’lu yazılı soru önergesi Bakanlığımca incelenmiştir.
Bilindiği üzere; Bulgaristan’dan zorunlu göç ya da iltica yoluyla ülkemize gelenlerin bulundukları ülkede sigortalı olarak geçen hizmet sürelerinin değerlendirilmesi ya da Bulgaristan’dan emekli aylığına veya diğer aylıklara hak kazananların aylıklarının ülkemize transfer edilebilmesi ancak Bulgaristan ile Türkiye arasında sosyal güvenlik sözleşmesi imzalanması ile mümkün olabilecektir. Bu amaçla, Bulgaristan’dan gelenlerin sosyal güvenlik haklarının güvenceye alınabilmesi için Bakanlığımızca hazırlanan Sosyal Güvenlik Sözleşmesi Taslağı 24.4.1992 tarihinde Dışişleri Bakanlığı aracılığı ile Bulgaristan yetkili makamlarına iletilmiştir.
16 Haziran 1993 tarihinde Ankara’da imzalanan Türk-Bulgar Ekonomik ve Teknik Karma Komitesi XII. Dönem Protokolunun diğer konular başlıklı bölümünün 2 nci paragrafında, “Türk tarafı, Sosyal Güvenlik Anlaşmasına ilişkin müzakerelere, daha önceden Bulgar tarafına sunulmuş olan taslak metin esas alınarak, mümkün olan en kısa sürede başlanmasına ilişkin arzusunu yinelemiştir.” ifadesi bulunmaktadır. Ayrıca, Bulgar Heyeti Başkanı Bakanlığımızla görüşme talebinde bulunmuş ve bu görüşme 15.6.1993 tarihinde gerçekleşmiştir. Görüşme sırasında kendilerine, daha önce gönderilen Sosyal Güvenlik Sözleşmesi Taslağı üzerindeki teknik seviyedeki görüşmelere bir an önce başlanmasının yararlı olacağı belirtilmiştir. Bulgar Heyeti Başkanı ise sosyal güvenlik konusunun önemine değinerek, bunun KEK toplantılarından ayrı olarak, bir Bakan başkanlığında ele alınması gerektiğini ve konuyu ilgili Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanına ileteceğini bildirmiştir. Ancak, Bulgaristan tarafının bu yönde iyi niyet belirtmesine rağmen bugüne kadar teknik düzeydeki görüşmelere başlanılamamış, Dışişleri Bakanlığı nezdinde yapılan girişimlerden de müspet sonuç alınamamıştır.
Bu itibarla, Bulgaristan’dan göç, iltica ve benzeri yollarla ülkemize gelenlerin Bulgaristan’daki sosyal güvenlik haklarının ülkemize aktarılması yönünde bu safhada herhangi bir işlem yapılması mümkün olamamaktadır. Öte yandan, Bakanlığımızca hazırlanan yurt dışında bulunan Türk vatandaşlarının yada sonradan vatandaşlığa alınanların yurt dışında geçen sürelerini borçlanmalarına imkan verecek Kanun Tasarısı Başbakanlığa sevk edilmiştir.
Bilgilerinize arz ederim.
Necati Çelik
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı
TUTANAĞIN
SONU