DÖNEM : 20 CİLT
: 19 YASAMA YILI : 2
T. B. M. M.
TUTANAK DERGİSİ
47 nci Birleşim
16 . 1 .
1997 Perşembe
İ Ç İ N D E K İ L E R
I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. – YOKLAMALAR
III. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI
A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1. –
Zonguldak Milletvekili Tahsin Boray Baycık’ın, Erdemir’deki kamu
hisselerinin satılmamasına ilişkin gündemdışı
konuşması
2. –
İçel Milletvekili Halil Cin’in, ziraî öğretimin 151 inci
yıldönümü münasebetiyle, Türkiye’de ziraî eğitim ve öğretim
veren kuruluşların ve Türk tarımının genel
sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması ve
Tarım ve Köyişleri Bakanı Musa Demirci’nin cevabı
3. –
Adıyaman Milletvekili Celal Topkan’ın, Adıyaman’da son
zamanlarda yaşanmakta olan sağlık sorunlarına ilişkin
gündemdışı konuşması ve Sağlık Bakanı
Yıldırım Aktuna’nın cevabı
B) TEZKERELER VE ÖNERGELER
1. –
Portekiz’e gidecek olan Turizm Bakanı Bahattin Yücel’e, dönüşüne
kadar, Devlet Bakanı Bahattin Şeker’in vekâlet etmesinin uygun
görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi
(3/652)
2. –
Türkiye-Hindistan Parlamentolararası Dostluk Grubu kurulmasına
ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/652)
3. – Türkiye
Büyük Millet Meclisinden bir Parlamento heyetinin, Japonya Meclis
Başkanının resmî davetine icabet etmesine ilişkin
Başbakanlık tezkeresi (3/654)
4. – Türkiye
Büyük Millet Meclisi Dışişleri Komisyonundan 12 kişilik bir
heyetin, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Başbakanının
davetine icabet etmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/655)
IV. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
1. – 926
Sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununa Bir Geçici
Madde Eklenmesine İlişkin 488 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararname ve Millî Savunma Komisyonu Raporu (1/215) (S. Sayısı : 23)
2. – 5434
Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununun 20
nci Maddesinin 2 nci Fıkrasının Değiştirilmesine ve Bu
Maddeye 2 Fıkra Eklenmesine Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (1/527) (S. Sayısı : 129)
V. – SORULAR VE CEVAPLAR
A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1. –
İzmir Milletvekili Sabri Ergül’ün, yabancı uyruklu mültecilere
ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Meral Akşener’in
yazılı cevabı (7/1732)
2. –
İzmir Milletvekili Sabri Ergül’ün, silah taşıma ve bulundurma
ruhsatlarına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Meral
Akşener’in yazılı cevabı (7/1733)
3. – Ordu
Milletvekili Müjdat Koç’un, Fisko-Birlik tarafından yapılan
fındık küspesi ihalesine ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret
Bakanı Yalım Erez’in yazılı cevabı (7/1735)
4. – Kocaeli
Milletvekili Bekir Yurdagül’ün, İnterpol tarafından aranan bir
şahsa ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Meral
Akşener’in yazılı cevabı (7/1745)
5. –
İstanbul Milletvekili Halit Dumankaya’nın, bazı
şahıslara verilen yeşil pasaportlara ilişkin sorusu ve
İçişleri Bakanı Meral Akşener’in yazılı cevabı
(7/1750)
6. – Afyon
Milletvekili Osman Hazer’in, Afyon Kültür Merkezi inşaatına
ilişkin sorusu ve Kültür Bakanı İsmail Kahraman’ın
yazılı cevabı (7/1792)
I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel
Kurulu saat 13.30’da açılarak üç oturum yaptı.
Ankara Milletvekili
Yılmaz Ateş, Ankara Büyükşehir Belediyesinin doğalgaz
sayaçları ihalesine,
Bursa
Milletvekili Ali Rahmi Beyreli, Türkiye Akreditasyon Konseyinin
kurulmasına,
Kars
Milletvekili Yusuf Selahattin Beyribey, gönüllü korucu ve geçici köy
korucularının mağduriyetlerine,
İlişkin
gündemdışı birer konuşma yaptılar.
Ağrı
Milletvekili Mehmet Sıddık Altay’ın (6/186) esas numaralı
sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi okundu; sözlü
sorunun geri verildiği bildirildi.
Dışişleri
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Tansu Çiller’in, Rusya
Federasyonuna yaptığı resmî ziyarete, Kastamonu Milletvekili
Nurhan Tekinel’in de,
Devlet
Bakanı T. Rıza Güneri’nin, Sudan’a yaptığı resmî
ziyarete, Konya Milletvekili Lütfi Yalman’ın da,
Katılmalarının
uygun görülmüş olduğuna ilişkin Başbakanlık
tezkereleri kabul edildi.
“Gündemin
Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler” kısmının 14 üncü sırasında yer alan
136 sıra sayılı kanun tasarısının bu
kısmın 9 uncu sırasına alınmasına; gündemin
“Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına
Dair Öngörüşmeler” kısmının 87 nci sırasında yer
alan (8/6) esas numaralı genel görüşme önergesinin
öngörüşmelerinin, Genel Kurulun 28.1.1997 Salı günkü
birleşiminde yapılmasına ve öngörüşmelerinin
tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılmasına
ilişkin Danışma Kurulu önerisi kabul edildi.
Gündemin
“Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler” kısmının 12 nci sırasında yer alan
146 sıra sayılı kanun tasarısının bu
kısmın 10 uncu sırasına, 69 uncu sırasında yer
alan 183 sıra sayılı kanun teklifinin 11 inci
sırasına, 67 nci sırasında yer alan 181 sıra
sayılı kanun teklifinin 12 nci sırasına, 70 inci
sırasında yer alan 184 sıra sayılı kanun teklifinin 13
üncü sırasına alınmasına ilişkin DYP ve RP
Gruplarının müşterek önerileri kabul edilmedi.
İçel
Milletvekili Oya Araslı, Sıvas Milletvekili Temel
Karamollaoğlu’nun, ileri sürmüş olduğu görüşlerden
farklı görüşleri kendisine atfetmesi,
Trabzon
Milletvekili Eyüp Aşık da, Aydın Milletvekili Ali Rıza
Gönül’ün, kendisine sataşması,
Nedeniyle
birer konuşma yaptılar.
Gündemin
“Sözlü Sorular” kısmına geçilerek;
1 inci
sırada bulunan, Ağrı Milletvekili Mehmet Sıddık
Altay’ın (6/148),
2 nci
sırada bulunan, Van Milletvekili Fethullah Erbaş’ın (6/149),
3 üncü
sırada bulunan, Muğla Milletvekili Zeki Çakıroğlu’nun
(6/184),
Şanlıurfa
Milletvekili Zülfükar İzol’un :
5 inci
sırada bulunan (6/187),
7 nci
sırada bulunan (6/189),
6 ncı
sırada bulunan, Manisa Milletvekili Hasan Gülay’ın (6/188),
Esas
numaralı sözlü soruları, cevap verecek Bakanlar Genel Kurulda
hazır bulunmadıklarından ertelendi.
Gündemin
“Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler” kısmının;
1 inci
sırasında bulunan 23,
2 nci
sırasında bulunan 132,
3 üncü
sırasında bulunan 164,
4 üncü
sırasında bulunan 168,
Sıra
sayılı kanun tasarılarının görüşmeleri, komisyon
yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadıklarından, ertelendi;
5 inci
sırasında bulunan, Cumhurbaşkanınca bir daha
görüşülmek üzere geri gönderilen, Tüketicinin Korunması Hakkında
Kanunun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun (1/446, 3/444) (S. Sayısı : 133) üzerindeki görüşmeler
tamamlanarak, kabul edildi.
6 ncı
sırada bulunan, 5434 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli
Sandığı Kanununun 20 nci Maddesinin 2 nci
Fıkrasının Değiştirilmesine ve Bu Maddeye 2 Fıkra
Eklenmesine Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporunun
(1/527) (S. Sayısı : 129) tümü üzerinde bir süre görüşüldü.
Kanun
tasarı ve tekliflerini görüşmek için, 16 Ocak 1997 Perşembe günü
saat 13.30’da toplanmak üzere, birleşime 20.53’te son verildi.
KamerGenç
Başkanvekili
Ünal Yaşar Mustafa
Baş
Gaziantep İstanbul
Kâtip
Üye Kâtip
Üye
BİRİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 13.30
16 Ocak 1997
Perşembe
BAŞKAN:
Başkanvekili Kamer GENÇ
KÂTİP
ÜYELER: Ünal YAŞAR (Gaziantep), Mustafa BAŞ (İstanbul)
BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 47 nci
Birleşimini açıyorum.
II. – YOKLAMA
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, ad okunmak
suretiyle yoklama yapılacaktır; sayın üyelerin, salonda
bulunduklarını yüksek sesle belirtmelerini rica ediyorum.
(Yoklama yapıldı)
BAŞKAN
– Sayın milletvekilleri, yoklama sırasında salonda olmayıp
da sonradan gelen milletvekillerinin, adını soyadını beyaz
bir kâğıda yazıp, bugünkü tarihi atarak Divana göndermelerini
rica ediyorum; ama, imzalamayı da unutmasınlar.
Şimdi,
sayın milletvekilleri, muhalefetteki arkadaşlarımız
gelmediklerine göre, bizim de, ciddî bir çoğunluğun olduğuna
kanaat getirmemiz lazım. Biz Divan olarak her zaman
tarafsızlığımızı koruyacağız. (DYP
sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)
İBRAHİM
GÜRDAL (Antalya) – Doğru böyle mi söylenir?!
BAŞKAN
– Nasıl?..
İBRAHİM
GÜRDAL (Antalya) – Her doğru böyle söylenir mi?!
BAŞKAN
– Her doğru eğri mi söylenir?!
İBRAHİM
GÜRDAL (Antalya) – O kadar da doğru söylenmez!..
BAŞKAN
– Neyse...
İBRAHİM
GÜRDAL (Antalya) – Yalan bulamayınca doğruyu söyler...
BAŞKAN
– Daha bir şeyler önereceksiniz herhalde?!
İBRAHİM
GÜRDAL (Antalya) – Başkan tarafsız olur.
RİFAT
SERDAROĞLU (İzmir) – Başkanın muhalefete yakın
olduğunu biliyoruz!
İBRAHİM
GÜRDAL (Antalya) – Sayın Başkan, ben bile kurtaramam seni sonra.
BAŞKAN
– Senin ne gücün var ki kurtarasın?!
İBRAHİM
GÜRDAL (Antalya) – Artı bir yazdırdım ya Sayın Başkan.
BAŞKAN
– Sayın grup başkanvekilleri, toplantı yetersayımız
yok.
SAFFET
ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Sayın Başkan, yeni gelenler var...
BAŞKAN
– Efendim, rica ediyorum... Bakın, çok ciddî iş yapıyoruz
burada.
SALİH
KAPUSUZ (Kayseri) – Sayın Başkan, arkadaşlar hep gelmeye
başladı.
SAFFET
ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Bakın Sayın Başkan, gelenler var; bir
grup var orada.
BAŞKAN
– Daha epey fark var efendim, çok fark var...
Sayın
arkadaşlar, epey fark var, yani 30’a yakın namevcut var. O
bakımdan, sayın grup başkanvekilleri bize bir saat
bildirsinler...
İSMAİL
KÖSE (Erzurum) – 18.30 olsun efendim.
BAŞKAN
– Hayır efendim... Ancak 1 saat ileriye atabiliriz.
1 saat
ileriye atarız; ama, öğleden sonra da çalışma olduğu
için...
SALİH
KAPUSUZ (Kayseri) – 15 dakika sonra olsun Sayın Başkan.
BAŞKAN
– Peki.
RİFAT
SERDAROĞLU (İzmir) – Pazarlığı bitirme!
BAŞKAN
– Efendim, bizim amacımız Meclisi çalıştırmak; böyle,
balkonlarda oturarak, boş konuşmak değil. Onun için... (RP ve
DYP sıralarından alkışlar)
İBRAHİM
GÜRDAL (Antalya) – Arkadaşlar doluya mı boşa mı oturuyor;
onu söyle...
BAŞKAN
– Efendim, saat 14.15’te toplanmak üzere, birleşime ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 13.58
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.15
BAŞKAN: Başkanvekili Kamer GENÇ
KÂTİP ÜYELER: Ünal YAŞAR
(Gaziantep), Mustafa BAŞ (İstanbul)
BAŞKAN
– Türkiye Büyük Millet Meclisinin 47 nci Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum.
II.– YOKLAMA
BAŞKAN
– Sayın milletvekilleri, bundan önceki oturumda
yaptığımız yoklamada toplantı yetersayısı
olmadığı için, birleşime 15 dakika ara vermiştik;
şimdi, yeniden yoklama yapacağız.
Sayın
milletvekillerinin, salonda bulunduklarını yüksek sesle
belirtmelerini rica ediyorum.
(Yoklama yapıldı)
BAŞKAN
– Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayımız vardır;
çalışmalarımıza başlıyoruz.
Gündeme
geçmeden önce, üç arkadaşa gündemdışı söz vereceğim.
III. –
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
1. – Zonguldak Milletvekili Tahsin Boray
Baycık’ın, Erdemir’deki kamu hisselerinin satılmamasına
ilişkin gündemdışı konuşması
BAŞKAN
– Birinci gündemdışı sözü, 16.01.1997 Perşembe günü
yapılacak Genel Kurulda, Erdemir’deki kamu hisselerinin
satılmaması konusu üzerinde gündemdışı söz almak
isteyen Zonguldak Milletvekili Tahsin Boray Baycık’a veriyorum.
Buyurun
Sayın Baycık. (DSP sıralarından alkışlar)
Yalnız,
gündemdışı söz isteyip de yoklamada bulunmayan arkadaşlara
bundan sonra söz vermeyeceğim. (RP sıralarından “Bravo
Başkan” sesleri, alkışlar)
KAHRAMAN
EMMİOĞLU (Gaziantep) – Yoklamada olmayan insana söz vermek doğru
değil zaten.
BAŞKAN
– Arkadaşımız bulundu efendim yoklamada.
Buyurun,
süreniz 5 dakika efendim.
Süreye
riayet edin, uzatmayacağım; çünkü, zamanımız çok geçti.
TAHSİN
BORAY BAYCIK (Zonguldak) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bugün, sizlere, Özelleştirme İdaresi
Başkanlığınca, yüzde 30’u ilâ yüzde 40’ı
arasındaki kamu hisselerinin blok olarak satılacağı
Ereğli Demir ve Çelik Fabrikaları, kısaca Erdemir hakkında
açıklamalar yapmak üzere gündemdışı söz almış
bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Erdemir, 28
Şubat 1960 yılında, Türkiye Büyük Millet Meclisine sevk edilen
7462 sayılı Yasayla kurulan özel statüde anonim bir şirkettir.
İlk kuruluş maliyeti, cari yıl fiyatlarıyla 262 milyon
dolar olup, 15 Mayıs 1965’te üretime başlamıştır.
Kuruluş kapasitesi, sıvı çelik bazında 470 bin
ton/yıldır. Geçen otuz yıl süresince, ülkemizde ve dünyada, pek
çok sosyal, siyasal ve ekonomik krizlere karşın, büyümesini
sürdürebilmiş ve 1995 yılı itibariyle sıvı çelik
üretim kapasitesini 3 milyon tona çıkarmıştır.
Değerli
milletvekilleri, Erdemir, kârını yatırımlara
dönüştürebilmiş ve sürekli büyüyerek, devletten tek kuruş
almadan, önemli ölçüde vergi ödeyerek, devletimizin teşvikiyle
yatırımlarına finansmanını sağlamış,
borçlarını zamanında ödemiş, kârının
yaklaşık yüzde 50’sini yatırım fonlarına
ayırabilen Türkiye’nin tek ve örnek kuruluşudur. Ülkemizde ve dünyada
çok iyi tanınan bu dev kuruluşumuzun sahip olduğu güç ve
potansiyel tam olarak bilinmemekte, dolayısıyla çok etkin biçimde
kullanılamamaktadır.
Erdemir,
ülkemizin yassı sac üreten tek kuruluşu olması nedeniyle,
stratejik bir kuruluş olması yanı sıra, bilgi birikimi ve
iyi yetişmiş insan kaynakları, diğer sektörlere ana
hammadde üretmesi, kullandığı hammaddeler ile bunların
üretimi, kullandığı ekipman ve donanımlar, yedekler vesaire
ile bunları üreten binlerce ağır sanayi kuruluşlarıyla
bir lokomotif olduğunu açıkça kanıtlamıştır.
Değerli
milletvekilleri, şimdi bu boyutlara ulaşmış olan,
sıçramaya hazır Erdemir, kamu hisseleri satılarak boğulmak
istenmektedir. Yanlış bir şekilde özelleştirilerek
aşağıdaki durumlara düşürülecektir.
1.
Çalışmaları süren, ancak özelleştirme söylentileriyle iki
üç yıldır askıya alınan üçüncü kademe tevsiat
yatırımları yapılmayacak, Erdemir’in büyümesi
duracaktır. Büyümesi duran bu tesisler de batmaya mahkûm olacaktır.
2. KAM
Projesi ve diğer projeler için yurtdışı finansörlerden
alınan yaklaşık 800 milyon dolar mertebesindeki borç, yeni
sahipleri tarafından ödenmeyecektir. Devlet, altın hisse
yutturmacasıyla bu borçları üstlenecek, altın hisse diye,
Özelleştirme İdaresi Başkanlığı, kendi
mensuplarını, yönetim kuruluna sokacak, bu mensuplar da, amirlerinden
gelen emirlere uyacaktır.
Dünyadaki
diğer benzerlerine uygun ve çok ideal bir özelleştirme imkânı
kasıtlı olarak yok edilecektir.
Erdemir
ürünleri, kurulacak paravan ana pazarlama şirketleriyle yurtiçine ve yurtdışına
pazarlanacak, uyduruk aracılar ile
Erdemir’den dışarıya aktarılan ürün, yurtdışında yüksek fiyat ile
satılacaktır. Erdemir, içeride zarar ederken,
yurtdışında büyük paralar stok edilecek ve nereye gittiği
meçhul kalacaktır. Bu nedenle, devlet, büyük vergi kaybına
uğratılacaktır.
Sayın
milletvekilleri, Erdemir’de bu şekilde yapılmak istenen
özelleştirme sonunda, Karadeniz Ereğli’si ve çevre şehirlerin
başına gelecekler ise şunlardır:
Yöredeki
300-400 sac tüccarının büyük bir bölümü batacaktır.
İşçiler,
düşük ücretle tekrar çalıştırılacağı için
alım güçleri çok düşecek ve buna bağlı olarak da pek çok
küçük esnaf batacaktır.
Alım
gücü yüksek vasıflı elemanlar Ereğli’yi terk edecek, buna
paralel olarak, önemli bir sektör olan inşaat sektörü çökecektir.
Erdemir
çalışanlarının sayısı azalacak ve paralelinde
şehri terk edenler nedeniyle işyeri ve konut fazlalığı
ortaya çıkacak, bunların fiyatları düşecektir.
Bölgenin
krizde olan ana sektörü kömürden sonra, demir sektörü de krize düşecek ve
pek çok KOBİ batacaktır.
Sayın
milletvekilleri, Özelleştirme İdaresi
Başkanlığınca 27 Ocak 1997 tarihi itibariyle teklif verme
süresi sona erecek olan Erdemir TAŞ’nin sermayesinde bulunan yüzde 30 ilâ
yüzde 40 arasındaki kamu hisselerinin, blok satış yöntemiyle özelleştirileceği
açıklanmıştır. Yapılacak olan ihale 27 Kasım
1994...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN
– Sayın Baycık, son cümlenizi söyler misiniz; zamanı fazla
uzatmayacağım. Rica ediyorum... Bakın, zaten bir birbuçuk
saatimiz yoklamayla geçti.
Buyurun.
TAHSİN
BORAY BAYCIK (Devamla) – Tamam.
Oysa,
Erdemir’in zarar eden KİT olmadığını, dün, bu tür
özelleştirmeye karşı çıkanların, Mecliste bu konuda
araştırma önergesi verenlerin, bugün ise “U” dönüşü yaparak,
yandaşlarına kurdurdukları şirketler
aracılığıyla Erdemir’i ele geçirmeye
çalıştıkları, asıl sorunun ise, şirketlerin,
siyasîlerden ve yandaş yöneticilerin ellerinden kurtarılması,
özerk bir yapıya kavuşturularak partizanca yapılan uygulamalara
son verilmesi olması gerektiğini vurgulamak istiyorum.
Belirttiğim
tüm bu hususları, siz değerli milletvekillerinin, bilhassa Zonguldak
milletvekillerinin gözönünde bulundurmalarını, Erdemir’deki kamu
hisselerinin blok satış yöntemlerine karşı açmış
olduğumuz iptal davasına da manevî destek olmanızı bekler,
19 Ocak 1997 Pazar günü saat 11.00’de ilçe temsilcileri kurulunun, kamu
hisselerinin satılmaması için Karadeniz Ereğlisi’nde tertip
etmiş olduğu mitinge İktidarın kulak vermesi temennisiyle,
hepinize saygılarımı sunuyorum. (DSP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Baycık.
Efendim,
gündemdışı konuşmaya Hükümetten cevap verme isteği
gelmediğinden, ikinci gündemdışı söze geçiyorum.
2. – İçel Milletvekili Halil Cin’in, ziraî
öğretimin 151 inci yıldönümü münasebetiyle, Türkiye’de ziraî
eğitim ve öğretim veren kuruluşların ve Türk
tarımının genel sorunlarına ilişkin
gündemdışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri
Bakanı Musa Demirci’nin cevabı
BAŞKAN
– İkinci gündemdışı sözü, 16.1.1997 tarihinde, Genel Kurul
toplantısında, Türkiye’de ziraî öğretimin 151 inci
yıldönümü münasebetiyle, Türkiye’deki ziraî öğretimin ve Türk
tarımının genel sorunları üzerinde
gündemdışı söz isteyen İçel Milletvekili Sayın Halil
Cin’e veriyorum.
Buyurun
Sayın Cin. (ANAP sıralarından alkışlar)
Süreniz 5
dakikadır efendim.
HALİL
CİN (İçel) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Türkiye’de ziraî öğretimin 151 inci yılı münasebetiyle, ziraî
eğitim, öğretim yapan kuruluşlarımızın ve Türk
tarımının genel sorunlarına kısaca temas etmek
istiyorum.
Birbuçuk
asra yakın bir süreden beri, bilimsel esaslara dayalı zıraî
öğretimin ülkemizde ulaştığı düzey sevindirici olmakla
beraber, yeterli değildir. Bugün, Türkiye’de 23 ziraat fakültesi, 1 115
öğretim üyesi ve bu fakültelerde 27 bini lisans, 3 500’ü lisansüstü olmak üzere
31 bin civarında öğrenci eğitim, öğretim görmektedir.
Ziraat
fakültelerimizin, özellikle son yıllarda açılanlarının
dershane, laboratuvar, alet, ekipman ihtiyaçları süratle giderilmelidir.
Ziraat öğretimi, uygulamalı bir öğretimdir; ancak, ne yazık
ki, ziraat fakültelerimizin çoğunda
henüz öğrencilerin uygulama ve araştırma yapabilecekleri
araştırma çiftlikleri mevcut değildir; bu çiftlikler için
yeterli ve gerekli toprak mevcut değildir. Bu münasebetle, verimli olarak
işletilmeyen TİGEM arazilerinin ve diğer bazı devlet
kuruluşlarının, KİT’lerin arazilerinden ziraat
fakültelerine toprak tahsisinin, arazi tahsisinin çok yararlı
olduğuna inanıyorum.
Türkiye’de
20 bini aşkın ziraat mühendisinin istihdam sorunu, hepimizin
bilgileri dahilinde olan bir konudur. Ziraat mühendislerinin, kamu kesiminde istihdam imkânları gittikçe
daralmakta ve özel kesimde de istihdam sağlanamamaktadır. Belli
büyüklükteki tarım işletmelerinde, GAP bölgesinde kurulacak
işletmelerde; işletme sahibi, yönetici, ziraat mühendisi istihdam
imkânları yaratılabilir. Ayrıca, köylerimizde, çiftçi
vatandaşlarımızı aydınlatmak, onlara önderlik yapmak
üzere, çiftçi önderi rolünü oynayacak ziraat mühendisleri tayin edilebilir. Bu
şekilde, mevcut ziraat mühendislerimize büyük ölçüde iş imkânı
sağlanabilir.
Türk
tarımının en önemli sorunu, verim düşüklüğüdür. Gerek
bitkisel üretimde gerekse hayvansal üretimde büyük verim düşüklüğü
bahis konusudur. Bu verim düşüklüğünün yeni politikalarla giderilmesi
ve Türkiye’nin büyük bir potansiyeli olan tarımını, 2000
yılına girerken, bütün insanlık için çok önemli bir kaynak olan,
büyük bir ihtiyaç olan gıda potansiyeli ve gıda
varlığı açısından dış ülkelere ihracat
yapabilir duruma getirmemiz lazımdır.
Özellikle,
Türk hayvancılığının sorunları, bu sektörü
tamamen yok olma noktasına getirmiştir. Koruma
politikalarının ortadan kaldırılması, canlı
hayvan ithaline imkân verilmesi, Türk hayvancılığına büyük
darbe vurmuştur.
Türkiye
gibi, esas itibariyle, 20 milyondan fazla insanı tarım sektöründen
geçinen, nüfusunun yüzde 44’ü kırsal kesimde yaşayan bir ülkede,
mutlaka, tarım sektöründe yeni politikaların tespiti gerekmektedir.
Destekleme, fiyat ve pazar politikalarının yeniden gözden geçirilmesi
gerekir. Erozyon ve tarım arazilerinin, tarımdışı
amaçlarda kullanılması mutlaka önlenmelidir. Tarım, Orman ve
Köyişleri Komisyonunda mera kanun tasarısının
çıkarılmış olmasını, bu yolda
atılmış olan önemli bir adım olarak görüyorum.
Bu arada,
belirtmek isterim ki, özellikle, son zamanlarda, İçel İlinin Mersin
merkez, Erdemli, Silifke, Bozyazı, Yeşilovacık, Anamur gibi ilçe
ve beldelerinde meydana gelen afetlerden zarar gören çiftçilere gerekli
yardımın yapılmasını Hükümetten bekliyoruz.
(Mikrofon otomatiz cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN
– Sayın Cin, 1 dakika eksüre veriyorum; lütfen bitirin efendim.
HALİL
CİN (Devamla) – Bitiriyorum.
Diğer
taraftan, Türkiye’de, 1984 yılında kapatılmış olan
orman tamirhanelerinden faaliyette olan 17 tanesi de, Bakanlar Kurulu
kararıyla kapatılmış bulunmaktadır. Bu tamirhanelerde
çalışan 3 bine yakın işçinin mağdur olmaması
için, bu işçilerin bulundukları bölgelerde, Orman
Bakanlığı kuruluşlarında veya Köy Hizmetleri Genel
Müdürlüğü ve Karayolları kuruluşlarında istihdam edilmesi
beklenmektedir. Bu yolda gerekli titizliğin Hükümet tarafından
gösterilmesini temenni ediyorum.
Ziraî
öğretimde ve tarım politikalarında, üniversite
kuruluşlarıyla, araştırma kuruluşlarının
sıkı bir işbirliği sağlamalarında da, tarım
politikalarımız açısından çok büyük yarar vardır.
Hepinize
saygılarımı sunuyorum. (ANAP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Cin.
Sayın
Bakan, cevap verecek misiniz efendim?
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MUSA DEMİRCİ (Sıvas) – Evet
Sayın Başkan.
BAŞKAN
– Peki.
Sayın
Tarım ve Köyişleri Bakanı gündemdışı
konuşmaya cevap vereceklerdir.
Buyurun
efendim. (RP sıralarından alkışlar)
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MUSA DEMİRCİ (Sıvas) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ziraî öğretimin 151
inci yılı dolayısıyla, İçel Milletvekilimiz Sayın
Halil Cin’in yapmış olduğu gündemdışı
konuşmaya cevap arz etmek istiyorum.
Önce,
İçel Milletvekilimize gerçekten teşekkür ediyorum; çünkü, ziraî
öğretimin 151 inci yılında, gerçekten, Türkiye’nin
konuşacağı, tarımın gündeme getireceği çok meseleleri
var, bu bakımdan kendilerine teşekkür ediyorum.
Türk
tarımı 1927 yılından itibaren irdelenecek olursa, 1927
yılında Türkiye’nin nüfusu 10 milyon; ama, buna rağmen,
tarım kesiminde bulunan nüfusumuz, bu nüfusun yüzde 75’i civarında;
bu demektir ki, nüfusun 7,5 milyonu tarımda, 2,5 milyonu da diğer
sektörlerdedir. Bugün, nüfusumuz 65 milyon olmasına rağmen, bunun
yüzde 41’i, yani, aşağı yukarı 27 milyonu tarım
kesiminden geçimini sağlamaktadır. Bütün bunların yanı
sıra, Türk tarımında, ister bitkisel üretimde, isterse
hayvancılığımızda, cumhuriyetin ilk
yıllarında, dekara, hububatta aldığımız 60
kilogramlık verimin, bugün, Türkiye ortalaması 200 kilograma
çıkmıştır. Ayrıca, Türkiye’de, bugün, sahil
kuşaklarında ve bazı kesimlerimizde, tarla ortalamasında
500 kilograma kadar çıktığımız yerler de vardır.
Bunun
yanı sıra, Türkiye’de, bugün, ziraî
araştırmalarımızın sayısı 50’ye
yakındır ve bu ziraî araştırmalarımız içerisinde,
Türkiye’de çok ciddî araştırmalar yapılan ve bugün Türk
tarımına hizmet eden araştırmalarımız var.
Bunlar, gerçekten, bugün -ister hububat sahasında, pamuk sahasında ve
diğer konulardaolsun- Türk tarımına çok büyük hizmetler
vermişlerdir.
Sayın
milletvekilimizin söylediği doğrudur; Türkiye’de haddinden fazla
ziraat fakültesi vardır ve dolayısıyla, bunlardan mezun olan
ziraat mühendislerinin tamamına kamu kesiminde iş bulmak mümkün
değil. Bugün, 20 bin ziraat mühendisi işsizdir; ancak, bakanlık
olarak, devlet bakanlığıyla beraber, müştereken, işsiz
ziraat mühendislerini nasıl özel sektöre kazandırırız gibi
projelerimizi geliştirdik; yakın bir zamanda, Kastamonu’da, bu ziraat
mühendislerimizin, hiç değilse bir bölümünü, orada, yeniden bir kurstan
geçirmek suretiyle inşallah, iş sahibi yapacağız.
Sayın
milletvekilimizin söylediği Türkiye’de verim düşüklüğü,
bazı bitkilerimizde vardır ve bazı bitkilerimizde de açık
vardır. Buna rağmen, bazı bitkilerimizde ise hem verim arzu
ettiğimiz seviyededir ve hem de açık yaşanmamaktadır.
Türkiye’de açık olan bitkiler, daha çok yağlı bitkilerdir. Bunun
yanı sıra, çeltikte de açığımız vardır; ama,
buna rağmen, hububatta ve mısırda arzu ettiğimiz seviyeyi
yakaladık.
Hayvancılığımızın
da problemleri var; ancak, bu 5 dakikanın içerisinde, ne milletvekilimizin
bütün problemleri burada serdetmesi ne de bizim cevap vermemiz mümkün
değil; ancak, bu problemlerin üzerine, bilhassa son zamanlarda
geliştirdiğimiz ve sözleşmeli çiftçilik modeliyle
hayvancılığımızı iyi bir noktaya
getireceğiz. Bugün, Türkiye’de, bilhassa besi
sığırındaki ithalat yasağımız devam etmektedir
ve et ithalatı da sürmektedir.
Ben, bu
vesileyle, Türk tarımına hizmet veren öğretim üyelerine ve Türk
tarımına hizmet veren teknik elemanlara, veterinerlere; hayatta
olanlarına şükranlarımızı arz ediyorum ve hayatta
olmayanları da rahmetle yâd ediyorum.
Hepinize
saygılar sunuyorum; sağ olun. (Alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Gündemdışı
konuşma cevaplandırılmıştır.
3. – Adıyaman Milletvekili Celal Topkan’ın,
Adıyaman’da son zamanlarda yaşanmakta olan sağlık
sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması ve
Sağlık Bakanı Yıldırım Aktuna’nın
cevabı
BAŞKAN
– Üçüncü gündemdışı konuşma, Adıyaman’da, son
zamanlarda yaşanmakta olan sağlık sorunlarıyla ilgili
olarak, Adıyaman Milletvekili Celal Topkan’a verilmiştir; buyurun
efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın
Topkan, süreniz 5 dakikadır ve süreyi de pek uzatmıyorum efendim.
CELAL TOPKAN
(Adıyaman) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
Adıyaman İlinin sağlık sorunları konusunda söz
aldım; sizleri, şahsım ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına saygılarımla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
Adıyaman,
kalkınmada birinci derecede öncelikli il kapsamında, olağanüstü
hal uygulamasının dışında olan ve hızlı bir
kalkınma ve gelişme yaşayan illerimiz arasındadır.
Türkiye’nin övünç kaynağı ve en büyük yatırım projesi olan
GAP, ilimiz sınırları içerisindedir. Dünyanın sekizinci
harikası Nemrut Dağı, Adıyaman’ın
sınırları içerisindedir ve aynı şekilde, Türkiye’de
üretilen petrolün yüzde 61’i de Adıyaman’da üretilmektedir.
Devlet
İstatistik Enstitüsünün yayımladığı son verilere göre,
yüzde 44 oranında dış göç alarak Türkiye genelinde birinci
sırayı almaktadır.
Hızlı
bir nüfus artışıyla karşı karşıya olan
ilimizde, sağlık kurum ve kuruluşları aynı oranda
gelişememektedir. Şimdiden gerekli önlem ve tedbirler alınmaz
ise, ileride telafisi mümkün olmayan sağlık sorunları
yaşanabilir. 700 bin nüfuslu ilde 350 yataklı hastane mevcuttur.
Hemodiyaliz ünitesi mevcut; ancak, nefroloji uzmanı mevcut değildir.
Adıyaman
ilimizde yeteri kadar dahiliye ve cerrahî uzmanının
bulunmadığı 350 yataklı hastanede yılda ortalama 2 500
civarında ameliyat yapılmaktadır. Yılda ortalama 2 500
ameliyatın yapıldığı hastanede 1 tane olsun anestezi
uzmanı mevcut değildir. Aynı şekilde, hastaneye, bugüne
kadar bir kardiyoloji uzmanı atanmamıştır. İl
sınırları içinde bir tek kulak, burun, boğaz uzmanı
görev yapıyordu, bu arkadaşımız da Sağlık Müdürü
olarak atanmıştır, halen ilde görev yapan kulak, burun,
boğaz uzmanı yoktur.
120 bin
nüfuslu Besni İlçesinin hastanesinde 50 yatak mevcut; bu hastanede en
temel branş olan genel cerrahî uzmanı dahi mevcut değildir.
Diğer taraftan, Tut, Çelikhan, Sincik, Samsat ve Gerger İlçelerimizde
yataklı tedavi hizmeti veren sağlık kuruluşları mevcut
değildir.
Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; örnek olması için, bir
ilçemizdeki sağlık koşullarını anlatmak istiyorum:
Gerger İlçemizin nüfusu 40 bin civarındadır. İlçede,
yataklı tedavi hizmeti veren hastane mevcut olmadığı gibi,
ilçeye en yakın yataklı tedavi hizmeti veren Kâhta İlçesi 75
kilometre uzaklıktadır. Kaldı ki, Kâhta İlçesi Hastanesinin
olanakları ve yeteri sayıda uzmanı mevcut değildir. Gerger
İlçemize bağlı 42 köy mevcut olup, bu nüfusa 3
sağlıkocağı ve 15 sağlıkevi ile hizmet verilmeye
çalışılmaktadır; ancak, bu 3
sağlıkocağından 2 tanesi doktor ve hemşire
yokluğundan kapalı bulunmaktadır. 15 sağlıkevinden 8
tanesi aynı şekilde elemansızlıktan kapalı olup,
ilçede toplam 3 pratisyen hekim, 2 hemşire ve 10 ebe vardır.
Ben, Gerger
İlçemizde yaşayan insanlar adına Sayın Sağlık
Bakanımıza seslenmek istiyorum; Türkiye genelinde 800 kişiye 1
doktor, Adıyaman özelinde 3 356 kişiye 1 doktor düşerken, Gerger
İlçemizde 14 bin kişiye 1 pratisyen hekim düşmektedir. Aynı
şekilde, 20 bin kişiye 1 hemşire, 4 bin kişiye 1 ebe
düşmektedir. Halbuki, il genelinde 1 909 kişiye 1 hemşire, 1 959
kişiye 1 ebe düşmektedir. 40 bin nüfuslu ilçede uzman hekim ve
sağlık memuru mevcut değildir.
Sağlık
hizmeti bütünlük arz eder; doktoru, sağlık memuru, hemşiresi,
ebesi, tıbbî malzemesi, araç ve gereciyle tamamlanmadığı
takdirde, insanlara sağlık hizmeti vermek mümkün değildir. Aksi
halde, verilen hizmetler yetersiz kalır, insanlar sağlıksız
yaşamak zorunda kalırlar; tıpkı Gerger’de olduğu
gibi... Gerger İlçemizde, insanlar, ilkel toplumlarda olduğu gibi,
doğa şartlarının kendilerine sağladığı
kadar sağlıklı yaşayabilmektedirler. 2000’e üç kala
ülkemizin geldiği bugünkü gelişmişlik düzeyinde, Gerger’de
yaşayan insanlara böyle bir yaşamı reva görmek, hiçbir siyasînin
ve yerel yöneticinin hakkı olmasa gerekir. Tut, Samsat, Çelikhan ve Sincik
İlçelerimizdeki sağlık koşulları Gerger’inkinden...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN
– Sayın Topkan, süreniz bitti. Lütfen; son cümlenizi söyler misiniz
efendim.
CELAL TOPKAN
(Devamla) – Bir dakika süre verin Sayın Başkanım.
İlde
görev yapan sağlık personeli dengesiz bir dağılım
içindedir. Buna sebep, ilin yerel yöneticileridir. Bu siyasetçiler, ildeki
personel dağılımına müdahale etmektedirler. Yine, ilde
görev yapmakta olan yerel idareciler, siyasîlerin inisiyatifi
dışında hareket edememektedirler. Yerel siyasetçiler, örgütlerin
arzu ve taleplerine uygun davranmak zorunda bırakılıyorlar. Bu
adaletsizliğin sıkıntısını halk çekmektedir. En
temel hak olan sağlıklı yaşam hakkı
insanlarımıza çok görülmektedir. Bu tavır ve davranışlar
sonrasında, ilde mevcut birçok sağlıkocağı ve
sağlıkevi, sağlık elemanı atanmadığı
için, bakımsızlıktan kullanılamaz hale gelmiştir.
Mevcut personelin dengeli dağılımı
sağlanamayınca, birer aylık geçici rotasyon görevlendirmeleriyle
halkın sorunlarına çözüm aranmaya
çalışılmaktadır. Bu uygulama ise, halka sağlık
hizmeti verme yerine, ancak personeli daha çok huzursuz etmektedir. Siyasal
iktidara yakın kişiler yine korunup kollanmaktadır. Aradan geçen
zamana karşın, rotasyona gönderilen insanlara bugüne kadar
harcırah ödenmemiştir.
Sayın
Sağlık Bakanımızdan, Adıyaman’da yaşanmakta olan
sağlık sorunlarına ilgi bekler; Genel Kurulu
saygılarımla selamlarım. (CHP ve DSP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Topkan.
Gündemdışı
konuşmaya cevap vermek üzere, buyurun Sayın Bakan.
SAĞLIK
BAKANI YILDIRIM AKTUNA (İstanbul) – Ne kadar sürem var Sayın
Başkan?
BAŞKAN
– Efendim, kısa sürede bitirirseniz memnun olurum; çünkü, epey işimiz
var.
SAĞLIK
BAKANI YILDIRIM AKTUNA (İstanbul) – Sayın Başkan, çok değerli
milletvekili arkadaşlarım; Adıyaman Milletvekili Celal Topkan
arkadaşımıza teşekkür ediyorum.
Adıyaman’da
dile getirilen sağlık sorunları, beş aşağı
beş yukarı, Türkiye’nin birçok bölgesinde -özellikle Anadolu-
Doğu Anadolu ve İç Anadolu Bölgelerinde söz konusu olan
sorunlardır; yılların oluşmuş, birikmiş
sorunlarıdır. Bu sorunları, bir hamlede, bir defada çözmek
imkânı da zaten yoktur.
MAHMUT
BOZKURT (Adıyaman) – Nerede çözdünüz?!. Çözdüğünüz yeri söyleyin!..
SAĞLIK
BAKANI YILDIRIM AKTUNA (Devamla) – Adıyaman İlinde, 7 tane hastane
bulunmaktadır. Bu hastanelerin toplam yatak sayısı, fiilî yatak
sayısı 546’dır. Yatak işgal oranları yüzde 34,2’dir;
yani, bir hayli düşüktür. Ayrıca, 52 sağlıkocağı,
128 sağlıkevi, 2 verem savaş dispanseri, 4 ana-çocuk sağlığı
ve aile planlaması merkezi, 2 sağlık meslek lisesi ve 1 halk
sağlığı laboratuvarıyla bu hizmetler
desteklenmektedir.
Yatırımı
devam eden kuruluşlar için, Adıyaman’a, il emrine, 1996 yılında -Hükümetin
kurulmasından bu yana- sadece yatırımlar için, 89 milyar 280
milyon lira gönderilmiştir. İldeki sağlık
kuruluşlarımızın bakım ve onarımlarının
yapılması amacıyla da, ayrıca, 8 milyar 93 milyon lira
gönderilmiştir. İlde, 110 bin 972 kişide yeşilkart
vardır; 110 bin 972 kişi ve 1996 yılında, yeşilkart
ödemeleri için Adıyaman İlindeki hastanelere18 milyar 460 milyon lira
para gönderilmiştir.
Şimdi,
değerli arkadaşım haklı olarak, Gerger İlçesinde
hastane olmadığını ve il genelinde de sağlık
personelinin, daha ziyade pratisyen doktor olarak, hemşire ve ebe olarak
da dengeli dağıtılmadığını ifade etti ve
bazı uzmanların da bulunmadığını söyledi; yerden
göğe kadar haklı. Zaten, bunun için, atama ve nakil
yönetmeliğini çıkardık; bunun için, Türkiye’yi üç bölgeye
ayırdık; bunun için, göreve ilk defa başlayacak olanların
üçüncü bölgeden başlaması kararını aldık -ki, Adıyaman’da
buraya dahildir- üçüncü bölgeden başlayacak. Bütün sağlık
personeli, uzman doktor, pratisyen doktor, hemşire, ebe, sağlık
memuru, teknisyen evvela üçüncü bölgeden başlayacak.
Dolayısıyla, bu bölgelerdeki eksikliği gidermek amacıyla bu
uygulamaya başlanmıştır. Ayrıca, batı
bölgelerinde yıllardan beri kalıp, doğuda, üçüncü bölgede
bulunmamış olanları da, yine, üçüncü bölgeye, yine bu
yönetmeliğe göre aktarma çalışmalarımız da
başlamıştır. Ümit ediyorum ki, en geç bahara kadar, yani,
önümüzdeki dört beş ay içerisinde sağlık personeli
dağılımındaki bu eşitsizlik önemli ölçüde
giderilmiş olacaktır. Hedef, yıllardır uzman doktorun
bulunmadığı, yeterli hemşire ve ebenin
bulunmadığı, Anadolu, Doğu ve Güneydoğu Anadolu
Bölgelerindeki sağlık kuruluşlarının eksiğini
tamamlamaktır.
Tabiî, bu
atama ve nakil yönetmeliğinin sağlıklı bir şekilde
uygulanabilmesi için ve bu yönetmeliğin delinmeden, hakkaniyetle ve
herkese eşit bir şekilde uygulanabilmesi için, değerli
milletvekili arkadaşlarımın, bana, kendi bölgelerinin dışında,
haksızlık niteliğinde olabilecek istekleri de iletme konusunda
daha dikkatli, duyarlı davranmaları gerektiğidir; çünkü,
birkaçının veya beş kişinin gitmesi önemli değildir;
ama, bir kişi dahi yönetmeliğe aykırı olarak, hakkı
olmayan bir hakkı kullanma durumunda olursa, diğerlerine kötü örnek
olacağı için, insanların oralara gitmesini özendirmesini
engelleyecektir. İnsanlar, eşit uygulama halinde, seve seve gitmek
isteyeceklerdir bu yere. O açıdan, sayın milletvekili
arkadaşlarımın da bu konuda gerekli özeni göstermelerini
diliyorum.
Bir
diğer nokta da şudur; ikinci sağlık projesi kapsamına
Adıyaman İlimiz girmektedir ve ikinci sağlık projesi 1992
yılında, benim ilk bakanlığım zamanında
oluşturulmuştur. Bu projeye göre, Adıyaman İline, beş
yıl içerisinde 9 940 750 dolarlık yatırım
yapılacaktır; yani, demek ki, aşağı yukarı 9
milyon- 10 milyon dolarlık yatırım yapılacaktır,
ihtiyaç karşılanacaktır. 1996 yılı içerisinde,
Adıyaman’a 1 milyon 127 bin dolarlık yardım yapılmıştır
bu proje kapsamında. Bu çerçeve içerisinde, sağlık
ocaklarının araç gereç ve tıbbî malzeme ihtiyaçları ile
eğitim ihtiyaçları karşılanmıştır. 1997
yılında ise, daha ziyade sağlık ocağı
yapımı, arazi taşıtı alımı, halk
sağlığı laboratuvarı gibi ihtiyaçlar
karşılanacaktır.
Şimdi,
Türkiye’de, 1996 yılında, hemodiyaliz ünitesi, merkezi olmayan hiçbir
hastane kalmamıştır; ya kurulmuştur ya da malzemeleri
gönderilmiş, kurulma aşamasındadır, hizmete girmek
üzeredir. Adıyaman da bunlardan bir tanesidir; ama, nefroloji
uzmanının olması şartı yoktur hemodiyaliz ünitesi
merkezinin çalışmasında. Sadece, bu ünitenin
çalışmasını öğrenmiş, bilen dahiliye
mütehassısı olması kâfidir; çünkü, nefroloji uzmanı
şartı zaten konulamaz; Türkiye’de çok az sayıda nefroloji
uzmanı var. Her hemodiyaliz ünitesinin başına bir nefroloji
uzmanı koymaya kalksanız, karşılamanız mümkün
değildir. Bunun kursunu görmüş iç hastalıkları
uzmanları hemodiyaliz ünitelerini çalıştırmaktadırlar,
Adıyaman da aynı şekildedir. Dolayısıyla, bu 1997
yılı Adıyaman İlimizin ve güneydoğu bölgemizin
ağırlıklı olarak ve doğu bölgesinin özel
yatırım programlarıyla, sağlık hizmetlerinin daha
etkin hale getirileceği bir yıl olacaktır.
1997
yılında, inşaatı tamamlanarak hizmete açılacak olan 3
tane sağlık ocağı vardır Adıyaman’da. Bunlar,
Gölbaşı 2 no’lu sağlık ocağı, Karapınar ve
Kuyulu sağlık ocaklarıdır. Bunların 1997
yılı için bitirilmesi planlanmıştır. Ayrıca, 2
tane sağlık evi bitirilecektir; Gümüşyaka ve Gözebaşı
sağlık evleri.
1998
yılında tamamlanması planlanan ve 1997 yılında 35
milyarlık ödeneği olan Çelikhan Devlet Hastanesi 30 yataklı ve
10 lojmanlıdır. Burası da 1998 yılının
baharında hizmete girmiş olacaktır.
Ben,
değerli arkadaşım Celal Topkan’a, Adıyaman’ın
sorunlarıyla ilgili bize bilgi aktarmış olması
dolayısıyla teşekkür ediyorum. Biz de, bu konuyla,
Adıyaman’ı, bugün, özellikle biraz daha incelemiş olduk ve
şahsen ben, sorunlarını biraz daha yakından tanıma
fırsatını bulmuş oldum; ama, Türkiye genelinde
sağlık hizmetlerimizi öncelikli olarak yönelttiğimiz yerler, bu
hizmetlerin eksik ve geri kalmış olduğu doğu ve
güneydoğu illerimizdir. Bunun altını bir kere daha çizmek
istiyorum ve bu hizmetten Adıyaman da önümüzdeki yıllarda bu
şekilde yararlanmış olacaktır.
Yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. (DYP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Biliyorsunuz,
sağlık hizmetleri yönünden en geri kalmış il de Tunceli;
Tunceli’de hiç uzman doktor yok.
SAĞLIK
BAKANI YILDIRIM AKTUNA (İstanbul) – Elim Tunceli’nin üzerinde.
BAŞKAN
– Artık, bunu bir söz kabul ediyoruz.
Evet,
gündemdışı konuşmalar ve cevapları
tamamlanmıştır.
Cumhurbaşkanlığının
bir tezkeresi vardır; okutuyorum:
B) TEZKERELER VE ÖNERGELER
1. – Portekiz’e gidecek olan Turizm Bakanı
Bahattin Yücel’e, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Bahattin
Şeker’in vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin
Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/652)
15
Ocak 1997
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Dünya Turizm
Zirvesine katılmak üzere, 16 Ocak 1997 tarihinde Portekiz’e gidecek olan
Turizm Bakanı Bahattin Yücel’in dönüşüne kadar; Turizm
Bakanlığına, Devlet Bakanı Bahattin Şeker’in vekâlet
etmesinin Başbakanın teklifi üzerine, uygun görülmüş
olduğunu bilgilerinize sunarım.
Süleyman
Demirel
Cumhurbaşkanı
BAŞKAN
– Bilgilerinize sunulmuştur.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığının tezkereleri
vardır; ayrı ayrı okutup oylarınıza
sunacağım.
Birinci
tezkereyi okutuyorum:
2. – Türkiye-Hindistan Parlamentolararası Dostluk
Grubu kurulmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/652)
16
Ocak 1997
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanının 25 Aralık
1996 tarih ve 33 sayılı Kararı ile, Türkiye-Hindistan
Parlamentolararası Dostluk Grubu kurulması uygun görülmüştür.
Türkiye
Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi
Hakkındaki 3620 Sayılı Kanunun 4 üncü maddesi uyarınca,
anılan Dostluk Grubunun kurulması Genel Kurulun tasvibine sunulur.
Doç.
Dr. Mustafa Kalemli
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN – Türkiye ile Hindistan arasında
dostluk grubu kurulmasına ilişkin bu tezkereyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Öteki tezkereyi okutuyorum:
3. – Türkiye Büyük Millet Meclisinden bir Parlamento
heyetinin, Japonya Meclis Başkanının resmî davetine icabet
etmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/654)
16
Ocak 1997
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Japonya Meclis Başkanından alınan resmî
bir davette, Türkiye Büyük Millet Meclisinden bir Parlamento heyeti Japonya’ya
davet edilmektedir.
Söz konusu davete icabet edilmesi hususu, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi
Hakkındaki 3620 Sayılı Kanunun 6 ncı maddesi uyarınca,
Genel Kurulun tasviplerine sunulur.
Mustafa
Kalemli
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN – Oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler.. Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Öteki tezkereyi okutuyorum:
4. – Türkiye Büyük Millet Meclisi
Dışişleri Komisyonundan 12 kişilik bir heyetin, Kuzey
Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Başbakanının davetine icabet
etmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/655)
16
Ocak 1996
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti
Başbakanı Sayın Derviş Eroğlu’ndan alınan bir
yazıda, Türkiye Büyük Millet Meclisi Dışişleri
Komisyonundan bir heyetin Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetine davet
edildiği bildirilmiştir.
Söz konusu davete Dışişleri Komisyonu
üyelerinden oluşan 12 kişilik bir heyetin icabet etmesi hususu,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin
Düzenlenmesi Hakkındaki 3620 Sayılı Kanunun 6 ncı maddesi
uyarınca, Genel Kurulun tasviplerine sunulur.
Doç.
Dr. Mustafa Kalemli
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN – Oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, gündemin “Kanun Tasarı
ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler”
kısmına geçiyoruz.
Önce,
sırasıyla, yarım kalan işlerden başlıyoruz.
IV. – KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
1. – 926 Sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri
Personel Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesine İlişkin 488
Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Millî Savunma Komisyonu Raporu (1/215)
(S. Sayısı : 23)
BAŞKAN
– 926 sıra sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununa
Bir Geçici Madde Eklenmesine İlişkin 488 Sayılı Kanun
Hükmünde Kararname ve Millî Savunma Komisyonu raporunun müzakeresine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon
burada mı efendim? Yok.
Ertelenmiştir.
2. – 5434 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli
Sandığı Kanununun 20 nci Maddesinin 2 nci
Fıkrasının Değiştirilmesine ve Bu Maddeye 2 Fıkra
Eklenmesine Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/527) (S. Sayısı : 129) (1)
BAŞKAN
– 5434 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı
Kanununun 20 nci Maddesinin 2 nci Fıkrasının
Değiştirilmesine ve Bu Maddeye 2 Fıkra Eklenmesine Dair Kanun
Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu raporunun müzakerelerine
kaldığımız yerden devam ediyoruz.
Komisyon ve
Hükümet yerlerini aldılar.
Bilindiği
üzere, tasarının tümü üzerinde, dün, CHP ve DYP grupları
konuşmuştu.
Şimdi,
ANAP Grubu adına, Sayın Sümer Oral; buyurun efendim. (ANAP
sıralarından alkışlar)
Sayın
Oral, süreniz 20 dakikadır.
ANAP GRUBU
ADINA SÜMER ORAL (Manisa) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 1950 tarih ve 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli
Sandığı Kanununun 20 nci maddesinde değişiklik
yapılmasına ve bu maddeye 2 fıkra eklenmesine ilişkin kanun
tasarısı üzerinde, Anavatan Partisi Grubu adına
görüşlerimizi sunmak üzere huzurunuzda bulunuyorum; sizi ve değerli
arkadaşlarımı saygıyla selamlıyorum.
Söz konusu
kanun tasarısının amacı, Türkiye Cumhuriyeti Emekli
Sandığının mülkiyetinde bulunan
taşınmazların, gayrimenkullerin temliki ve
satışına imkân sağlamaktır. Esas itibariyle, bu
taşınmazların, kira veya diğer tasarrufları mevcut
kanun hükümlerine göre mümkündür. Bu tasarıyla, bu taşınmazların
satışı ve devri amaçlanmaktadır.
Görüşülmekte
olan tasarı kabul edildiğinde ve kanunlaştığında,
gündeme, Emekli Sandığının otelleri, tatil köyleri, iş
hanlarının satışı gelecektir.
Bilindiği
gibi, Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı, kamu personelinin
-sivil olsun, asker olsun- sosyal güvenliğini sağlayan sosyal
güvenlik müessesesidir ve bu, ülkemizde sosyal güvenlik
(1) 129 S.
Sayılı Basmayazı 15.1.1996 Tarihli 46 ncı Birleşim
Tutanağına eklidir.
alanındaki üç temel kuruluştan
biridir. 1950 yılında 5434 sayılı Kanunla kurulan
Sandık, finansman tekniği açısından fon esasını
benimsemiştir. Sandık prim tahsil eder, bu primin bir bölümünü
iştirakçiler öder, bir bölümünü de devlet öder ve bu prim esasına
göre bir fon sistemiyle Sandık, görevlerini yapar.
Halen,
Sandığın, 1 milyon 900 binin biraz üzerinde -1 milyon 950 bin
civarında- prim ödeyen iştirakçisi ve 1 milyon 50 bin civarında
da, aylık alanı, yani, pasif iştirakçisi bulunmaktadır.
Sandık, başlangıçta, ilk dönemlerde, aktuaryel dengesini
korumuş ve finansman yapısının sağlamlığını
korumuş, bunun sonucu olarak da Sandıkta fon birikmiştir; bu
biriken fonlar da çeşitli alanlara plase edilmiştir,
yatırılmıştır. Bunların bir bölümü de, yine, 5434
sayılı Kanunun 22 nci maddesinin öngördüğü “biriken
fonların yüzde 40’ına kadar bir bölümünü yatırabileceği”
dediği alana yatırılmıştır. İşte,
bunlarla, otel, tatil köyü, iş hanı yapılmıştır;
ancak, Türk turizminin fevkalade ihtiyacı olduğu dönemde -özellikle
1950’li yılların ikinci döneminde- Emekli Sandığı,
bazı otellere fevkalade değerli yatırımlar
yapmıştır. Bugün, her biri birbirinden çok daha kıymetli
-gerek konumu itibariyle gerekse yapısı itibariyle- oteller, Türk
turizminin gerçekten öncüsü olmuşlardır.
Ülkemizde,
bugün, sosyal güvenlik sistemimiz, özellikle finansman yapısı yönünden
ciddî sorunlarla karşı karşıya bulunmaktadır; bir
finansman tıkanıklığı içerisindedir. Bu finansman
tıkanıklığının sonucunda, sosyal güvenlik
kuruluşlarına, devlet bütçesinden -bundan bir süre önce söz konusu
olmayan ciddî yüklerin devlet bütçesinde yer almaya
başladığı, hatta, bütçelerin
taşımasının zor olabileceği, zor olacağı bir
büyüklükte- bu kaynak transferleri başlamıştır; çünkü,
bunlar, kendi imkânlarıyla ödemelerini gerçekleştirmekten uzak bir
noktaya gelmişlerdir. Nitekim, 1996 ve 1997 yıllarında,
konsolide bütçedeki bütün yatırım ödeneklerinden daha fazla bir
miktarda ödenek, bu kuruluşlar için bütçede yer almaktadır; ancak, bu
kuruluşlardan aktuaryel dengesi en iyi durumda olan yine Türkiye
Cumhuriyeti Emekli Sandığıdır; ama, bunun da aktuaryel
dengesinin yavaş yavaş bozulduğunu görüyoruz. Nitekim, 1980’de
bir pasife 2,7 aktif düşerken, 1996’da bir pasife 1,6 aktif düşer
hale gelmiştir; ki, bunun ideal oranı 1,4 civarındadır.
Ayrıca, 1996 yılında, Sandık, 25 trilyonluk açık
vermiştir.
Değerli
arkadaşlarım, sosyal güvenlik sistemi, esasında, hepinizin de
takdir edeceği gibi, sadece bizde değil, dünyanın birçok
ülkesinde çok önemli bir problemdir; çünkü, sosyal güvenlik sistemi,
zenginliğin bir sonucudur; sosyal güvenlik sistemleri, gelirin bir fonksiyonudur.
Fert başına gayri safî millî hâsılası, bizim gibi 2 500-3
000 dolar civarında değil, 10 bin doları geçmiş, hatta 20
bin dolara gelmiş ülkelerin dahi, bugün, sosyal güvenlik sistemlerinde çok
ciddî sorunlar vardır. Hepimizin yine yakinen takip ettiği gibi,
Fransa da bu sıkıntılarla karşı karşıya olan
bir ülkedir. Büyük umutlarla gelen Başbakan Mösyö Alain Juppe’yi de, ilk
bir senesinde fevkalade sıkıntıya sokan Fransa’nın sosyal
güvenlik sistemi olmuştur.
Bugün,
sosyal güvenlik sistemimizin finansman yapısının
sağlıklı bir hale getirilmesi, aktuaryel dengenin tekrar
kurulması için, köklü ve kalıcı tedbirlere gerek vardır.
Bugün, Türkiye’nin en önemli problemlerinden birisi budur. Çağdaşlık
dediğimiz zaman, sosyal güvenlik akla gelir. Ciddî bir sosyal
güvenliğin, sağlam bir sosyal güvenlik şemsiyesinin de finansman
yapısının fevkalade sağlam olması lazım; ama, son
yıllarda, baktığımız zaman, tespit var, çeşitli
zeminlerde, bu işlerle sorumlu kişiler bunu tespit ediyorlar ve
burada meydana gelen sıkıntıyı söylüyorlar; ama, ciddî
uygulama yok; söylem var, icraat yok. Türkiye’de, esasında, önemli olan,
uygulamadır; yoksa, meseleyi proje bazında dile getirmek fevkalade
kolaydır; ama, onu giderecek, çare olacak tedbirleri tespit edip koyma
ise, fevkalade ihmal edilmektedir.
Çok
konuşma var; bilinen gerçekler sürekli bir şekilde çeşitli
zeminlerde dile getiriliyor; âdeta gelecekle ilgili birtakım
konuşmalar; ama, bunun altında ciddî bir uygulama yok. Üç dört
yıldır, kara deliklerin en başında bu olduğu söylenir;
ama, üç dört yıldır ciddî bir programın
hazırlandığını söylemek mümkün değildir. Zaman
zaman, işte “bu sosyal güvenlik kuruluşları bir çatı
altında toplanacaktır” denilmektedir. Şimdi, ben soruyorum;
sosyal güvenlik kuruluşlarını bir çatı altında
toplamak, sosyal güvenliğin finansman yapısını nasıl
sağlamlaştırır?.. Sosyal güvenlik kuruluşları bir
çatı altına geldiği zaman finansmanı sağlam olmazki.
Ha, sosyal güvenlik kuruluşları bir çatı altına
getirilebilir, bu kuruluşların nimet-külfet dengelerinde
birtakım belli yaklaşımlar, ortak yaklaşımlar
sağlanabilir; ama, sosyal güvenliğin finansmanından
bahsedildiği zaman, işte, biz, bunu bir çatı altında
toplayacağız deniliyor; sanki, o, finansmanını
sağlamlaştıracak bir araçmış gibi mütalaa ediliyor ki;
bunlar, sadece olayla ilgili olmayan konulardır.
Uzun süre
Dünya Bankasının proje kredisinden bahsedildi; ama, bu, bir türlü
gerçekleştirilemedi. Ciddî bir düzenleme ve program yok. İşte,
bunun sağlanması lazım.
Değerli
Başkan, kıymetli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Emekli
Sandığının mülkiyetindeki taşınmazların
satışına, genelde, ilke olarak, karşı çıkmak
mümkün değildir. Bugün, Türkiye, rasyonelliği kaybetmiştir.
Bugün, Türkiye, rasyonelliği arıyor; çünkü, rasyonellikten
uzaklaşılmıştır. Ancak, rasyonelliği ararken,
bütün yılların, asırların birikimini, sadece bir
yılın açığını kapamak, sadece iki yılın
açığını kapamak için satıp, iki yıl sonra aynı
duruma düşülürse, bu, rasyonelliği arama çabası değildir.
Rasyonelliği aramak, açığı meydana getiren unsurları
dengeye getirmektir. O konuda bir gayret sarf edilmesi gerekir.
Keşke,
bugün görüştüğümüz bu satışlar, Türkiye Cumhuriyeti Emekli
Sandığının, hatta daha genel olarak sosyal güvenlik
sistemimizin malî yapısını düzeltecek, bu kurumların
açık veren yapısını dengeye getirmeye yönelik bir
programın unsuru, bir parçası olarak gündeme gelseydi. O zaman, çok
daha inandırıcı olurdu. Bir program konulacaktı; işte,
Emekli Sandığının malî yapısını
düzelteceğiz, finansman yapısını düzelteceğiz; bunun
bir unsuru da budur denilecekti.
Bir iki gün
sonra Sosyal Sigortalarla ilgili bir düzenleme gelecek ve Sosyal
Sigortaların açığını kapatacağız denilecek.
Tedbir olarak da, sosyal yardım zammını, Sosyal Sigortalar
yerine Hazine veya Maliye ödeyecektir. Ee, bu tedbir değildirki... Maliye
ve Sosyal Sigortaları bir arada düşündüğünüz zaman, makro
bakımdan açık azalmıyor. Hatta, bu uygulama, Sosyal
Sigortaların açığını daha da artırır.
Şimdi,
bunlar uzun uzun tartışılmalı, bir program olarak
getirilmeli. İşte, ondan sonra da bunların satışı
kanunu gelmeli. O zaman, hem güvendirici hem inandırıcı olurdu.
Bu
satışların daha verimli bir amaca dönüşeceğinden,
haklı olarak, ciddî kaygılarımız vardır. Bu
kaygıların nedenlerini, nereden kaynaklandığı
hususunun bazılarını dile getirmek istiyorum.
Bunlardan
birincisi, Hükümet, bugüne kadar, gerek ekonomi gerek kamu maliyesi
alanında ciddî bir program anlayışı içerisine
girememiştir; daha çok, dağınık, perakende ve parçalı
tedbirleri tercih etmiştir. Ekonomi ve malî yönetiminde organizasyon
bazında bir ahenk sağlanamamış, aksine, bu yönetimler, çok
daha başka hale dönüştürülmüştür. Bunlar kadar önemli bir
diğer nokta da, Emekli Sandığına, 1997 yılı
devlet bütçesinden yetersiz ödenek ayrılmasıdır.
Değerli
arkadaşlarım, kıymetli milletvekilleri; şimdi, size, bir
tablo hakkında bilgi sunmak istiyorum. Bakınız, 1995
yılında, devlet bütçesinden Emekli Sandığına
ayrılan ödenek, bir önceki yılın ödeneğine oranla yüzde 105
fazla. 1996’da, Emekli Sandığına devlet bütçesinden ayrılan
ödenek, bir önceki yılın ödeneğinden yüzde 196 fazla. 1997’de
ayrılan ödenek, 1996’dan sadece yüzde 10 fazla. Yüzde 5 kesintileri de
dikkate aldığımız zaman, hemen, hemen 1997 ödeneği ile
1996 ödeneği birbirine eşit ve 133 trilyon civarında bir
paradır. Bunun, 1997’de Emekli Sandığından ödenecek paralar
mukayese edildiğinde, yeterli olmadığı görülür; çünkü,
Emekli Sandığı, Hazine nam ve hesabına bazı ödemeler
yapar. Emekli ikramiyeleri öyledir. Emekli Sandığı ödemez bunu,
Hazine adına öder ve faturalar. Şeref aylığı, vatanî
hizmet tertibi gibi aylıklar vardır; bunlar için öder ve esas ödenen
miktar da budur. Şimdi, 1997’de, 1996’daki ödenekle bunları
karşılamak mümkün değil. Ayrıca, 1996’da, Emekli Sandığının,
25 trilyon normal, kendi açığı var. O açık da, 1997’de
65-70 trilyon civarında olacaktır. Dün burada da söylendi bu.
Şimdi, onunla birlikte mütalaa edildiğinde, geçen yıla oranla bu
seneki ödenekler aynı düzeyde konulduğundan, 1997 bütçesinde, en az
100 trilyon, Emekli Sandığına gidecek kaynakta açık olacaktır.
Bunun altında bir rakam olduğunu iddia edemezler; çünkü, kalkıp,
1996 yılında çok fazla emekli oldu, 1997’de olmayacak demek de mümkün
değildir. 100 trilyon liralık bir açık vardır. işte, Emekli
Sandığının satacağı gayrimenkullerin bir
kısmıyla bu 1997 yılı açığı
karşılanacak. Oysa, bu kanun tasarısı takdim edilirken,
bunlar satılacak, bunlardan elde edilecek gelirler daha rasyonel alanlarda
kullanılacak deniliyor; ama, bu açığın bununla
karşılanacağı anlaşılıyor.
Şimdi,
şu söylenebilir: Kanun tasarısının gerekçesinde, bu
satış hâsılatlarının Emekli
Sandığının bilançosuna kaydedilip, kanunun 22 nci maddesine
göre değerlendirileceği hükmü vardır; ancak, bu hüküm, bunların
daha rasyonel kullanılacağı konusunda yeterli teminatı
beraberinde getirmez; çünkü, 22 nci maddeyi okuduğumuz zaman, 22 nci
madde, aynen, “Sandığın ihtiyatları, normal ve belli
ihtiyaçlar için serbest bulundurulması lazım gelen miktarlar
çıkarıldıktan sonra” der.
Şimdi,
bu satılan taşınmazların karşılığı
Emekli Sandığının bilançosuna girecek; ama, Emekli
Sandığının normal ihtiyaçlarının
karşılanmasında kullanılacak; çünkü, önce o
kullanılacak deniliyor. Kullanıldıktan sonra, bir daha, ne
kalır ne kalmaz, nereye yatırılır; o, fevkalade
meşkûktur.
İşte,
bunun için diyoruz ki, bu satışların sonunda, yılların
birikiminin sonunda meydana gelen bu güzel tesislerin
satışlarından elde edilecek paralar bu tesislerin sahibi de
esasında devlet değil, iştirakçilerdir; keşke çok daha iyi
yere kullanılsın, Emekli Sandığının aktuaryel
dengesini sağlamlaştırmada kullanılsın, finansman
yapısını sağlamlaştırmada kullanılsın;
ama, o konuda büyük kaygılarımız olduğunu ifade etmek
isterim. Yani, bütün bunların, birer, günü kurtarma çabası içinde
olmaması lazım.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; gerek bu satışlarda
gerek özelleştirmede şart
olan, aranan en önemli husus, güvendir. Güven unsurunun altyapısı da
disiplindir ve takvimi olan bir programdır. Disiplin ve takvimi olan bir
program, ciddiyeti de beraberinde getirir. Eğer bunlar yoksa, ciddiyet de
gelmez. Bunun sağlanması en büyük ihtiyaçtır.
Bugün,
özelleştirmede demokratik rıza vardır,
vatandaşımızın demokratik rızası olmuştur,
özelleştirmeye itiraz eden çok büyük bir kesim yoktur; ama,
özelleştirmenin kapsamı ve onun satış modeli üzerinde tartışmalar
vardır. Bütün bunlar için bir güvenin yaratılması lazım.
Bu
satışlarla ilgili, son zamanlarda, çok sık resmî bazı
beyanlarla karşılaşıyoruz. Resmî beyanların üzerinde
durmak, hakkımızdır. Bakınız, Sayın Başbakan
geçen gün, tahmin ediyorum kendi grubunda “kaynak paketlerinden 11 milyar dolar
Devlet Hazinesine girmiştir” dedi. Ben,
bütçe görüşülürken, Sayın Maliye Bakanına sormuştum, bugün
bir kere daha soruyorum; 11 milyar dolar -1 katrilyondan fazla Türk Lirası
yapar- Hazineye girdiğine göre, not defterine yazılmaz bu, Hazinenin
hesabı vardır, bütçe emaneti vardır, adi emaneti vardır
-şimdi, tekrar soruyorum- bu 1 katrilyondan fazla olan Türk Lirası
-Sayın Başbakanın ifadesiyle- Hazineye girdiyse, bana, hangi
tarihte -Millet Meclisinin bilme hakkı vardır- hangi hesaba
girmiştir; bunun gösterilmesi lazım; biz, bunu ikinci defadır
soruyoruz. (ANAP ve DSP sıralarından alkışlar)
Diğer
bir konu: Hazine gayrimenkullerinin satışından 10 milyar gelir
sağlayacağız diyorlar. 10 milyar dolar, 1 katriyonu aşar.
Bunun da kapsamını bize anlatsınlar bakalım... Biz,
söyledik, Hazinenin mülkiyetinde olan gayrimenkullerin ne kadar olduğunu
-üç yıldır hızlandırılmış program
uygulanıyor, yılda 3 trilyonluk tahsilat yapılıyor- 1
katrilyondan fazlayı 1997’de nasıl sağlayacaklarını
anlatmaları lazım; ama, Cenabı Allah o günü de gösterecek -biz,
aksi olmasını istiyoruz- bu yılın sonunda da oturup
görüşeceğiz; ama, burada, oturup, cevap vermeyen
arkadaşlarımızın ne duruma düştüğünü görmek,
herhalde çok hoş bir şey değil; ama, o güne de geleceğiz.
Şimdi,
işin başında olduğu için Değerli Maliye
Bakanımız, tabiî, bunları cevaplandırmamakta bir beis
görmüyor; ama, bir yıl sonra, verilen sözlerin, vaatlerin sonucu burada
sorulacak. Ekonomide çok şey konuşabilirsiniz; ama, ekonomi,
sonucuyla ölçülür, onu da ölçeceğiz. İnşallah, keşke her
şey iyi olsun; bizim temennimiz o. Bizim esas temennimiz -bütün
milletvekili arkadaşlarımın temennisi- Türkiye’nin gündemindeki
meselelerin çözülmesi; ama, diyoruz ki, işin bir programı olsun, takvimi
olsun, ciddî bir metodu olsun. Bugün, gelişmiş ülkeler, eğer,
fert başına gelirlerini artırıyorlarsa, refah seviyelerini
artırıyorlarsa, sağlam modelleri olduğu içindir, zaman
kaybetmedikleri içindir.
BAŞKAN
– Sayın Oral, 1 dakikanız var efendim...
SÜMER ORAL
(Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan.
Neticede,
Türkiye, bugün, birçok alanda olduğu gibi, ekonomi alanında da zaman
kaybına devam etmektedir. Plan, program ve takvim yok ise, bu kaybın
önüne geçmek de mümkün değildir ve dünyada en kıt değerin de zaman
olduğunu unutmamamız lazımdır.
İnşallah,
Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığının yıllardır
birikimi olan bu değerleri, bir yılın
açığını kapatmak için tasfiye etmek yerine,
iştirakçinin sahibi olduğu bu taşınmazlar,
Sandığın malî yapısını
sağlamlaştırmak ve finansman yapısını daha güçlü
hale getirmek için kullanılır; bizim temennimiz budur.
Değerli
Başkan, bu düşüncelerle, sizi ve kıymetli
arkadaşlarımı saygıyla selamlıyorum. (ANAP ve DSP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Oral.
DSP Grubu
adına, Sayın Zekeriya Temizel; buyurun. (DSP sıralarından
alkışlar)
Sayın
Temizel, süreniz 20 dakika efendim.
DSP GRUBU
ADINA ZEKERİYA TEMİZEL (İstanbul) – Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; 5434 sayılı Emekli Sandığı
Kanununun 20 nci Maddesinin Değiştirilmesine İlişkin Kanun
Tasarısı üzerinde, Demokratik Sol Parti Grubu adına söz
almış bulunuyorum; sözlerime başlarken, hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi, 20 nci Dönemde -bazı olumlu
çalışmalar dışında- sürekli, negatif enerji
harcıyor. Negatif enerji harcamak demek; belirli bir konu üzerinde
günlerce tartışmak, çalışmak; ancak, herhangi bir sonuç
alamamak; yani, kısacası, bırakılan yerde kalmak demektir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi de, bazı konular üzerinde günlerce
çalışıyor, tartışıyor; sonuçta, yapılan
düzenleme ya Anayasa Mahkemesinden dönüyor ya da toplumdaki adalet, hakkaniyet
gibi değerleri yıpratmaktan öte hiçbir sonuç doğurmuyor.
Milletvekilleri
olarak, neredeyse, mevcut durumu koruduğumuza sevinir hale geldik;
halbuki, ülkenin karşı karşıya bulunduğu bugünkü
durumu benimsemek ve savunmak olanaklı değil. Ekonomik ve sosyal
sistemimizdeki çöküşün, yozlaşmanın durdurulması, idarî
sistemimizin yeniden kendine güvenilir bir yapıya kavuşturulması,
etkenleştirilmesi, eminim ki, bu Mecliste bulunan herkesin ortak arzusu.
Değerli
milletvekilleri, ülkenin sorunları gittikçe
ağırlaşıyor. Bizler, burada, tek maddelik, neye hizmet
ettiğini anlamakta gerçekten güçlük çektiğimiz yasa
tasarılarıyla uğraşırken, görsel ve yazılı
basında, Diyarbakır’da bir lokma ekmek için, yiyecek için çamurun
içerisinde boğuşan insanların görüntüleri
yayınlanıyor. Bu, ne büyük bir talihsizliktir ki,
televizyonların bu görüntüleri yayınladığı saatlerde,
Meclis basına sansür yasasını görüşüyor. Bir yanda, sürekli
alkışlar arasında sansür yasasını savunan bir bakan;
diğer yanda, Diyarbakır’da bir lokma ekmek için çamurun içerisinde
boğuşan insanlarımız... (DSP sıralarından
alkışlar)
Değerli
arkadaşlar, bu toplum, hepimizin vicdanını sızlatan bu
olaylara daha fazla katlanamaz, daha fazla seyirci kalamaz.
Türkiye
Büyük Millet Meclisinde, Türkiye’nin ekonomik ve sosyal sistemine etkinlik
kazandıracak, halkın sefaletine ve işsizliğe çare olacak
çalışmalar yapılmak zorundadır; ama, bu
çalışmalar yapılamıyor. Neden yapılamıyor; çünkü,
Hükümet, toplumsal uzlaşma arayışında değil; sorunlara
toplumsal uzlaşma içerisinde köklü çözümler aramak yerine, nereden
kaynaklandığı belli olmayan, tutarsız, palyatif, sistemi
etkenleştirmek yerine, birtakım kuruluşlara olanaklar yaratan
bazı düzenlemeleri Meclisin önüne getiriyor ve parmak hesabına
dayanarak bunları çıkarmaya çalışıyor.
Meclis,
gündemine de hâkim değil. Neredeyse, her hafta bir Danışma
Kurulu toplantısıyla, o haftaki çalışma programı belirlenmeye
çalışılıyor. Mecliste, halkın gündemi yerine Hükümetin
gündemi tartışılıyor. Milletvekilleri, görüşecekleri
konuları, görüşmelerin yapılmasından neredeyse birkaç saat
önce öğreniyor, dolayısıyla da, bu tartışmalara
gerekli katkıyı sağlayamıyor.
Değerli
arkadaşlar, işte, önünüzde bulunan tasarı da, yine bu
nitelikteki tasarılardan birisi. Sosyal güvenlik sistemiyle ilgili; ancak,
sosyal güvenlik sistemiyle ne derece ilgi kurulacağı bilinmeyen bir
tasarı.
Hepinizin
bildiği gibi, bizim sosyal güvenlik sistemimiz, biraz önce de
belirtildiği gibi, fon biriktirme esasına göre kurulmuştur.
Çalışanlardan, çalıştıkları süre boyunca bir
kesinti yapılacak, bu kesintilerle oluşturulan fonlar değerlendirilerek,
bu kişilerin çalışamaz hale gelmelerinden itibaren de,
kendilerine, gereksinmelerini karşılayacak bir şekilde ödemede
bulunulacaktır; ancak, emekli sayısındaki artışlar ve
emeklilerin sağlık yardımı hizmetlerinin de bu
kurumların üzerine yıkılmasıyla, fon biriktirme ilkesi terk
edilmiş, onun yerine, nesiller arası dayanışma esasına
dayanan bir sisteme dönülmüştür. Bu, hukuken
sağlanmamıştır; ama, fiilî olarak bu sisteme
dönülmüştür. Ancak, borçlanma yasalarıyla fona getirilen yeni yükler
ve genç emeklilerin, yine bu sistemin içerisine sürekli olarak katılması,
nesiller arası dayanışmayı da artık sağlayamaz
hale gelmiş, kısacası, nesiller arası dayanışma
da, bu sistemi ayakta tutmaya yetmemeye başlamıştır.
Sosyal
güvenlik sistemimizin bu duruma düşürülmesinin temel nedeni, yine
hepinizin bildiği gibi, demagojik seçim vaatleri yarışından
oldukça önemli bir pay alması, aktuarya hesaplarıyla
ilgilendirilmeksizin gerçekleştirilen erken emeklilikler ve fon yaratmadan
bağlanan, yapılan ödemelerdir. Bu şekilde, düşüncesizce ve
gelecek düşünülmeden getirilen uygulamalar, sosyal güvenlik konusunda,
toplumun tüm kesimlerinde gelecek kaygıları uyandırmaya
başlamıştır.
Demokratik
Sol Parti, sosyal güvenlik kurumlarının içine düşürüldüğü
bu durumdan kurtarılması için, idarî ve malî özerkliklerinin
sağlanarak, birikecek fonları, endekslenmiş emekliliğe
dönüştürmeye olanak sağlayan düzenlemeler yapılmasını
savunmaktadır.
Demokratik
Sol Parti, toplumsal uzlaşma içerisinde, sosyal güvenlik sistemini, sosyal
ve malî açıdan sağlamlaştıracak malî ve yapısal
reformun gerekliliğine inanmaktadır. Ulusal sosyal korunma sisteminin
başlıca harcamalarını gerçekleştiren üç emeklilik
sisteminin malî tutarsızlıklarından kurtarılarak norm ve
standart birliğine kavuşturulmasını, kurumlar
tarafından sunulacak hizmetlerdeki farklılık ve adaletsizliklerin
giderilmesini amaçlamaktadır.
Sosyal
güvenlik sistemi hakkında böyle bir düzenleme beklerken, Hükümet, önümüze,
iki tasarı getirdi. Bir tanesi, Emekli Sandığının
mallarının satışıyla
ilgili bu tasarı, diğeri, bundan birkaç gün sonra yine önünüze
gelecek olan Sosyal Sigortalar Kurumunun mallarının
satışıyla ilgili ikinci tasarı.
Değerli
milletvekilleri, öncelikle şunu belirtelim ki, sosyal güvenlik
kuruluşlarının varlıklarının daha ekonomik ve
verimli alanlarda değerlendirme düşüncelerine hiç kimsenin
itirazı olamaz; Demokratik Sol Parti de buna itiraz etmiyor; ancak, bu
değerlendirmelerin bir sistem bütünlüğü içerisinde ele
alınması gerekir. Aksi takdirde, bu tür değerlendirmeler,
sistemin tüm varlıklarını yutar, sorunlar da
kaldığı yerden devam eder. Çünkü, bir defalık mal, mülk
satışları, sisteme olan güveni sarsmaktan öte hiçbir anlam
taşımaz.
Değerli
arkadaşlar, önünüzdeki tasarı, genel olarak ve temelde, Emekli
Sandığının mallarını satılabilir bir hale
getirmeye çalışıyor. 5434 sayılı Yasanın 20 nci
maddesinin ikinci fıkrası, Sandık mallarının,
kuruluşundan beri, temlik edilemeyeceği hükmünü amirdir. Temlik
edilemez demek, Sandık malları satılamaz,
başkasının üzerine geçirilemez anlamını
taşır, hepinizin bildiği gibi. Şimdi, bu tasarıyla
“temlik edilemez hükmü” kaldırılıyor; böylece, Sandık
mallarına temlik edilebilme olanağı sağlanmak suretiyle bu
mallar satılabilir bir hale getiriliyor.
Sandık
mallarının, 5434 sayılı Yasanın
çıkarılması sırasında temlik edilemeyecek olması,
sosyal güvenlik sisteminin o andaki kuruluş mantığının
gereği idi. Çünkü, Sandık, biraz önce de belirttiğimiz gibi, fon
değerlendirme esasına göre kurulmuştu ve elindeki fonları
ve varlıkları satmayacak; yani, onların bedellerini
hizmetlerinde kullanmayacak, o varlıkları ve fonları
değerlendirecek, bunların değerlendirilmesi sonucunda elde
edilen nemalarıyla da yükümlülüklerini yerine getirecekti.
A. TURAN
BİLGE (Konya) – Sayın Başkan, Sayın Bakan dinleyemiyor...
BAŞKAN
– Dinler, dinler efendim.
ZEKERİYA
TEMİZEL (Devamla) – Sayın Bakan bu konuları zaten bildiği
için dinleme gereğini duymuyordur. O nedenle, önemli değil diye
düşünüyorum.
BAŞKAN
– Efendim, yine bir meslektaşı meşgul ediyor Bakanı; özel
bir sohbet yapıyorlar galiba.
ZEKERİYA
TEMİZEL (Devamla) – Gördüğünüz gibi, Sayın Başkanım,
hiçbir şekilde duyulmadığı için, pek fazla bir şey
fark etmiyor.
Değerli
arkadaşlar, bir daha tekrar edersem, yani, Sandık
mallarının satılamaması, temlik edilememesine ilişkin
hükmün Emekli Sandığı Yasasında olması, sistemin
mantığının gereğiydi; çünkü, sistem, fon
değerlendirme esası üzerine kurulmuştu; dolayısıyla,
mallar elden çıkarılmayacak, onlardan elde edilen gelirlerle,
nemalarla Sandığın yükümlülükleri yerine getirilecekti.
Şimdi,
bu sistemde herhangi bir değişiklik yapmadık, sistem olduğu
gibi duruyor ve bütün kamuoyu, Türk Milleti de sosyal güvenlik sisteminin
sağlıklı bir yapıya kavuşturulmasını
bekliyor. Onu bir tarafa bırakıyorsunuz, onun yerine, tutuyorsunuz,
Emekli Sandığının mallarını satacağız
diyorsunuz. İşte, bu, Emekli Sandığına da herhangi bir
yarar getirmez, ülkeye de herhangi bir yarar getirmez; çünkü, Emekli
Sandığı açıklarının gelmiş olduğu
şu aşamada, Sandık varlıklarının
tamamını satsanız bile, 1997 yılı
açığının dörtte birini finanse edemezsiniz... Dörtte birini
finanse edersiniz; ancak, önümüzdeki yıldan itibaren de, yeniden,
aynı açık, katlanmış olarak karşınızda yer
alır. O zaman, bu düzenlemeyi yapmanın amacı ne? Ha, şunu
hemen belirtelim: Yasanın içerisinde, satılan bu malların, 22
inci maddede belirtilen esaslara göre değerlendirileceği
belirtilmektedir.
Şimdi,
22 madde, Sandığın, zaten, bu şekilde varlık
edinmesine neden olan bir maddedir; bu konuda da herhangi bir
değişikliğimiz yok. 5434 sayılı Yasanın 22 inci
maddesi, Sandık mallarının, döner değerlerden gelen ve
artan kısmının yüzde 40’ı, işte bu şekilde,
şu anda satmaya çalıştığınız
gayrimenkullerin hâlâ alınabileceğine ilişkin hükmü
taşımaktadır. Yine, bu sabit gelirli kıymetlerin, devlet
bono ve tahvilleri ile, kamu yatırımları ve gelir ortaklığı
senetlerine yatırılacağı hükümlerini amirdir; daha önceki
yıllarda bunlar yatırılmıştır; ancak, itfa
dönemleri geldikten sonra, bunlar, Sandığın ihtiyaçları
çerçevesinde, maaş ödemelerinde kullanılmıştır.
Şimdi,
Sandık varlıklarının bu şekilde satışından
sonra, bunun değerlendirilme yöntemi, götürüp, bunu, 5434 sayılı
Yasanın 22 nci maddesinin ikinci ana bendindeki esaslar çerçevesinde
-birinci fıkra uyarınca, yeniden gayrimenkul almayı
düşünmüyorsanız- devlet bonosu ve tahvillerine yatırmakan
başka çareniz yoktur; çünkü, yasa, bu hükmü amir.
Değerli
arkadaşlar, şimdi, bakınız, olayın başından
beri, şu Parlamentodaki bütün tartışmalar sırasında,
bu Hükümetin ekonomik tedbir olarak sunduğu tek olayın, sadece ve
sadece, Hükümetin borçlanmak için bir fon yaratma çabasından başka
bir şey olmadığını dile getirmeye
çalışıyoruz. İşte size bir defa daha
kanıtlıyoruz ki, Emekli Sandığı
varlıklarının satılmasından sonra elde edilecek olan
bu değerler de, şu yasa hükmü çerçevesinde, yine devlet tahvili ve
hazine bonosuna yatırılaracak.
Varlıkları
sattınız, devlet tahvili ve hazine bonosuna
yatırdınız... Devlet size bir faiz ödeyecek; ama, Sandık
yine bunları karşılayamayacak; daha doğrusu, buradan elde
ettiği faizler de yükümlülüklerini yerine getirmeye yetmeyecek; ne
yapacak; bütçeden para alacak. Şimdi, bunun mantığı var
mı?.. Devlet, bir taraftan, devlet tahvili ve hazine bonosu için Hazineden
Sandığa faiz ödeyecek, diğer taraftan da, faiz ödediği
kuruma, bütçeden yardım yapacak... Böyle bir mantıksızlık
olmaz! Böyle bir mantıksızlıktan ulaşılacak herhangi
bir sonuç da olmaz! O nedenle, bu yasayla getirebileceğiniz herhangi bir
düzenleme, demek ki, pek fazla da bir anlam taşımaz.
Değerli
milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı,
yıllardan beri, elinde fon kalmadığı için, yani ayın
15’inde memurlardan kesilmiş olan kesenekleri hemen aybaşında
emeklilere maaş olarak ödediği için, fon değerlendirme diye
herhangi bir yükümlülükle karşı karşıya değildir.
Yani, şu anda fon mon değerlendiremiyor; çünkü, yoktur. Bu durumda,
bu şekilde elde ettiği fonları da, belki, yasa gereği
olarak, ilk etapta, devlet tahvili ve hazine bonosuna yatırmış
olsa bile, ilk itfa döneminden sonra, bu paraları, yeniden, kendi
yükümlülüklerinin yerine getirilmesinde kullanacaktır. Demek ki, bu
yasayla Emekli Sandığına getirebileceğiniz, daha
doğrusu, sistemi ayağa kaldırabileceğiniz herhangi bir
düzenleme, kesin olarak, yapmıyorsunuz.
Değerli
arkadaşlar, Emekli Sandığının mal
varlığı satılırken akla gelen, Sayın
Başbakan tarafından da daha önceden dile getirilen ve herkesin de aklında
olan şey, Emekli Sandığının otelleridir. Emekli
Sandığının otelleri, yıllardan beri
bazılarının iştahını kabartıp
durmaktadır zaten; ancak, geçmiş dönemlerde, özellikle, hükümetlerin,
turizm sektörünü teşvik adına, yıllardır, Kalkınma
Bankası aracılığıyla, kaynak kullanma ve destekleme
fonlarından bu tür yatırımları finanse etmeleri ve
Kalkınma Bankasının bu kaynaklarının da cömertçe
kullanılması sonucunda, yatırımın yüzde 100’ünün
devlet tarafından finanse edilmesi, hatta, yüzde 100’ü ile de kalınmaması,
faturaların, sahte belgelerin vesairelerin devreye girmesi nedeniyle,
yatırımın da daha üstünde, yurtdışına vesaireye
kaynak transferine de imkân vermesi nedeniyle, bir süre dışarıda
kalmıştır.
BAŞKAN
– Sayın Temizel, bir dakikanızı rica ediyorum efendim...
Sayın
milletvekilleri, Sayın Temizel konuşmasını bitirinceye
kadar, çalışma süresinin uzatılmasını
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Buyurun
efendim.
ZEKERİYA
TEMİZEL (Devamla) – Değerli arkadaşlar, işte bu nedenle;
yani, Hükümetin, turizm sektörüne vermiş olduğu bu cömert
teşvikler nedeniyle, Emekli Sandığının otellerine
duyulan bu iştah, belirli bir süre
bastırılmıştır.
Şimdi,
Emekli Sandığı varlıklarının Bakanlar Kurulunca
belirlenen usul ve esaslara göre satılabileceğine ilişkin
düzenlemenin zamanı gelmiştir; çünkü, Kalkınma Bankası,
artık, bu tür yatırımları yüzde 100 devletten finanse
etmiyor; oradaki sistem değişti.
Değerli
arkadaşlar, emlakçılık yapmaya bu kadar hevesli bir Bakanlar
Kurulunu Türkiye Cumhuriyeti tanıdı mı; bilmiyorum... (DSP ve
CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Nedense,
Bakanlar Kurulu, kamu mallarıyla ilgili satış usul ve
esaslarını belirlemeye çok meraklı. Hangi yasayı getirse
“Bakanlar Kurulu, satış usul ve esaslarını belirler” diye
bir hüküm koyuyor. Bu devletin satış usul ve esasları var; 2886
sayılı Yasa ne güne duruyor!.. Peki, 2886 sayılı Yasa iyi
çalışmıyor; o zaman, değerli arkadaşlar, bir malı
satıyorsanız, bunun usul ve esaslarını da kanunun içerisine
koyun; kanun bunun için yapılır, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
önüne bunun için getirir. Türkiye Büyük Millet Meclisi, her türlü yetkisini
Bakanlar Kuruluna devretmek için burada bulunmuyor ki... Şimdiye kadar, bu
konuda düzenlenmiş veya bu şekilde düzenlenmiş hangi yasa
Anayasa Mahkemesine gittiyse, geri döndü; çünkü, Bakanlar Kurulu, usul ve
esasları belirleme konusunda, böyle, kanun hükmünde kararname
çıkarmak gibi bir yetkiye -bu konuda- sahip olamaz” denildi; daha önce
gitti ve bozuldu.
Özelleştirme
konusundaki temel bozma maddelerinden bir tanesi de bu oldu. Diyorlar ki: Hangi
usul ve esaslara göre satacaksanız, bunu yasaya koyun, Türkiye Büyük
Millet Meclisi de buna onay versin, eh, ondan sonra da, hükümet bunu
uygulasın; ilke bu. Şimdi, döndü, dolaştı, yine, bu malların
satış esas ve usullerini Bakanlar Kurulu belirler diye bir madde
önünüze geldi.
Değerli
arkadaşlar, negatif enerjiden bahsettim. Burada, yine,
uğraşacağız, çırpınacağız, sonuç
olarak, Anayasa Mahkemesinden bu kanun dönüp gelecek. Vermiyor yetkiyi; bizim
anayasal sistemimiz, satış esas ve usullerinin Türkiye Büyük Millet
Meclisi tarafından belirlenmesi esasını belirlemiş. Niye
bunda ısrar ediyorsunuz? Niye Bakanlar Kurulu belirliyor? O zaman, iki gün
sonra belirleyeceği ilkeleri getirip, bu kanunun içerisine koysa da,
burada, Türkiye Büyük Millet Meclisi onaylasa kötü mü olur? Yapın bunu;
doğru olanı bu. (DSP sıralarından alkışlar) Bunu
yapmadan, ısrarla ve ısrarla “Bakanlar Kuruluna yetki... Bakanlar Kuruluna
yetki...” demenin bir manası yok ki.
Hükümetin bu
yanlışlıkta ısrar etmesini gerçekten anlayamıyoruz.
Hükümet, Emekli Sandığının servetini tasfiyeye gidiyor,
üstelik de, bu tasfiye sırasında, devlet mallarının
satışıyla ilgili usullere ve esaslara da uymak istemiyor. Bu
usulsüzlüğün sonucu, bir defa daha söylüyorum, bellidir. Bir defa daha
tekrar ediyorum, lütfen, Türkiye Büyük Millet Meclisini, artık, negatif
enerji harcamaktan kurtarın. Toplum -gerçekten, çok büyük sorunları
çözüm bekleyen- neredeyse, artık, kaynamaya, fıkırdamaya
başlamış bir halde. O nedenle, bunların içerisinde de en
fazla çözüm bekleyen sorun, sosyal güvenlik sistemi. Getirin, sosyal güvenlik
sistemiyle ilgili konuyu şurada tartışalım,
aşağı yukarı, neredeyse, görüş birliği
oluştu. Bu Meclis, bundan birkaç ay önce bir araştırma komisyonu
kurdu ve onun raporu da burada okundu; üstelik, üç aşağı
beş yukarı görüş birliği de sağlandı.
Bunları derli toplu yapmak, bir haftalık veya iki haftalık bir
çalışma sonucunda topluma güven verecek bir sistem kurmak yerine,
ısrarla ve ısrarla, benim belirlediğim usul ve esaslara göre
Emekli Sandığının mallarını satacağım,
Sigortanın mallarını satacağım demenin, gerçekten,
herhangi bir yararı olmaz, olacağını da zannetmiyoruz.
Değerli
arkadaşlar, bu ısrar bizi endişelendiriyor. Şimdiden bilemeyeceğimiz
satış koşulları nedeniyle, bu varlıkların,
bazılarına peşkeş çekileceğinden endişe ediyoruz.
Emekli Sandığı otelleri, bildiğimiz kadarıyla, şu
anda zarar etmiyor. Dolayısıyla, şu anda emekli sistemine ve
Sandığa da herhangi bir yükü yok. Hele, özellikle, taksitle
satılmasını gerektirebilecek herhangi bir acil durum da yok. Bir
de, satış koşullarının içerisine böyle hükümler
konulduğu takdirde, o zaman niyet gerçekten açığa çıkar.
İşte
bu nedenlerle, kapsamlı bir sosyal güvenlik reformu yapılmadan ve
toplumsal uzlaşma içerisinde böyle bir çalışma
sonuçlandırılmadan, bu tür palyatif uygulamaların
yapılmaması gerektiğini sizlere bir defa daha hatırlatmak
istiyorum.
Böyle bir
düzenleme, sistemin kuruluş amacıyla çelişir. Bu Hükümet,
yılların birikimini satıp, açık kapatmaya
çalışıyor. Bunu yaparken de, kendisinden önceki hükümetleri,
Hükümet ortağı da dahil olmak üzere, bu kadar basit bir çözümü
düşünemeyen beceriksizler olarak varsayıyor. Hükümetin küçük ortağı
böyle bir nitelemeyi hak eder mi bilmiyoruz, onu, ortaklar arasındaki
ilişkilere bırakıyoruz; ancak, biz Demokratik Sol Parti olarak,
böyle bir düzenlemenin, bu koşullarla ülkeye yarar getirmeyeceğini
belirtiyoruz.
Ülkemizin
ihtiyacı köklü çözümdür. O nedenle, zaman geçirilmeden, köklü çözüme gidilmesini
diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (DSP ve CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Temizel.
Sayın
milletvekilleri, tasarının tümü üzerinde gruplar adına
yapılan konuşmalar bitmiştir.
Alınan
karar gereğince, saat 18.30’da toplanmak üzere, birleşime ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 16.04
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma
Saati: 18.30
BAŞKAN:
Başkanvekili Kamer GENÇ
KÂTİP
ÜYELER: Ünal YAŞAR (Gaziantep), Mustafa BAŞ (İstanbul)
BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 47 nci
Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
Sayın milletvekilleri,
çalışmalarımıza kaldığımız yerden devam
ediyoruz.
IV. – KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
(Devam)
2. – 5434 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli
Sandığı Kanununun 20 nci Maddesinin 2 nci
Fıkrasının Değiştirilmesine ve Bu Maddeye 2 Fıkra
Eklenmesine Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/527) (S. Sayısı : 129) (Devam)
BAŞKAN
– Bilindiği üzere, 5434 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli
Sandığı Kanununun 20 nci Maddesinin 2 nci
Fıkrasının Değiştirilmesine ve Bu Maddeye 2 Fıkra
Eklenmesine Dair Kanun Tasarısının tümü üzerindeki müzakerelere
devam ediyoruz.
Gruplar adına konuşmalar sona ermişti.
Şimdi, şahısları adına söz
isteyen arkadaşları okuyorum: Sayın Veysel Candan, Sayın
Ersönmez Yarbay, Sayın Hasan Öz, Sayın Birgen Keleş.
Sayın Veysel Candan var mı efendim? Yok.
Sayın Ersönmez Yarbay?..
YAKUP BUDAK (Adana) – Grup adına ben
konuşacaktım Sayın Başkan.
BAŞKAN – Grup değil...
YAKUP BUDAK (Adana) – Refah Partisi Grubu
konuşmadı Sayın Başkan.
HASAN HÜSAMETTİN ÖZKAN (İstanbul) –
Sayın Başkan, grup adına Refah Partisi konuşmadı.
BAŞKAN – Anladım da; bize, şimdiye kadar
bir şey gelmedi.
ÖMER EKİNCİ (Ankara) – Refah Partisi Grubu
adına Yakup Budak Bey konuşacak Sayın Başkan.
BAŞKAN – Ama, bizde bir müracaat yok; onun için
konuşturamıyoruz; kusura bakmayın.
YAKUP BUDAK (Adana) – Grup adına
konuşacağım.
BAŞKAN – Efendim, artık geçti; grup
adına konuşmalar bitti dedik. 1inci madde üzerinde konuşursunuz.
YAKUP BUDAK (Adana) – Grup Başkanvekilimiz
söylemişti yalnız...
BAŞKAN – Efendim, söylemedi; gelse, bize gelir...
İfade ettiğim zaman Grup Başkanvekiliniz buradaydı.
ÖMER EKİNCİ (Ankara) – Yazı yok mu
orada?
BAŞKAN – Hayır, hayır; artık bitti
dedik.
Şimdi, şahısları adına,
Sayın Veysel Candan?.. Yok.
Sayın Ersönmez Yarbay?.. Yok.
Sayın Hasan Öz?.. Yok.
Sayın Birgen Keleş?.. Burada.
Buyurun efendim. (CHP sıralarından
alkışlar)
MUSA UZUNKAYA (Samsun) – Hasan Öz var; yerine
Sayın Budak konuşacakmış.
BAŞKAN – Sayın Hasan Öz’ün yerine
konuşacaksanız, Sayın Birgen Keleş’ten sonra size söz
verelim.
Sayın Keleş, süreniz 10 dakikadır;
buyurun.
BİRGEN KELEŞ (İzmir) – Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; 5434 sayılı Yasayla ilgili
bazı noktalara dikkatinizi çekmek için şahsım adına söz
almış bulunuyorum; Yüce Divana ve Meclise saygılar sunuyorum.
Konuşmama
başlamadan önce, Hükümet mensuplarına -ki, temsilcisi var burada- bir
soru sormak istiyorum. Siz, Sayın Bakan, Anayasa Mahkemesi
kararlarını okuyor musunuz? Eğer okuyorsanız, 153 üncü
maddeye göre, Anayasa Mahkemesi kararlarının, Hükümeti ve yasama
organını bağladığını bilmiyor musunuz? Bunu,
şunun için soruyorum: Bu, önümüzde bulunan yasa tasarısı, 12
Aralık 1996 tarihinde, fevkalade sakıncalı sonuçlar doğurabileceği,
telafi edilemeyecek sonuçlar doğurabileceği için, yürütmeyi durdurma
kararıyla birlikte iptal edilen 4182 sayılı Yasanın bir
benzeridir. Diğer bir deyişle, tartışmakta olduğumuz
yasa tasarısı, 4182 sayılı Kamu Kurum ve
Kuruluşlarının Taşınmaz Mallarının
Satışıyla İlgili Kanunun, Emekli Sandığıyla
sınırlandırılmış şeklidir. Her ikisinde de,
mevcut kurallara uyulmadan, kamu mallarının, Bakanlar Kurulunun belirleyeceği
esaslara ve usullere göre satışı öngörülmektedir.
Aslında,
kamu mallarının -tabiî, Emekli Sandığınınkiler
hariç- satılması için yeni bir yasaya gerek yoktur. Çünkü, Devlet
ihale Yasasına göre, kamu kuruluşları, kamu mallarını
her yıl satabilmektedirler; ama, burada getirilmek istenen, mevcut yasa
hükümlerini, yasa değişikliği yapmadan, Bakanlar Kurulu
kararıyla değiştirmek ve gelecek kuşakların elinde
bulunan malların azalması ve onların kullanabileceği
gelirlerin küçülmesi pahasına kaynak temin etmektir.
Aslında,
son zamanlarda alınan ve Hazineye ait arazilerin belli kurumlara ve kuruluşlara
tahsis edilmesini kaldırarak bu arazilerin satışını
öngören kararla da aynı şey yapılmak istenmektedir. Bu karar
çerçevesinde, örneğin, 9 Eylül Üniversitesinin Seferihisar’daki
öğrenci eğitim tesisleri satılabilecektir. Bu tesisler, kamuya
ait arazinin tahsis edilmesiyle kurulmuştur; ama, üzerindeki binalar,
tamamıyla, harçlarla ve bağışlarla inşa
edilmiştir ve bunların içerisinde laboratuvarlar, staj yerleri,
bilimsel toplantı yapılacak yerler vardır ve
satışı da, 9 Eylül Üniversitesine büyük bir darbe
vuracaktır.
Yapılmak
istenen, gelecek kuşakların sırtından günü kurtarmaya
çalışmaktır. O nedenle, kamuya ait arazilerin tahsislerinin
kaldırılarak satılması yanlıştır; 4182
sayılı Yasanın kabul edilmesi yanlıştı; bugün, bu
tasarının da karşımıza getirilmesi yanlış
bir harekettir.
Bunlar,
Anayasaya aykırı olmasa da doğru değildir. Kaldı ki,
Anayasaya aykırıdır ve hukuk kurallarıyla, hukuk devleti
olmanın gerekleriyle de bağdaşmamaktadır.
Anayasaya
aykırıdır; çünkü, Anayasa, yasa hükümlerinin, yasa koyucu
tarafından değiştirilmesini öngörmektedir. Oysa, burada, kanun
hükmünde kararnamelerden de daha olumsuz bir durum söz konusudur; çünkü, kanun
hükmünde kararnamelerde, hiç değilse, bir yetki yasası söz konusudur;
yetki yasasıyla, kanun hükmünde kararnamelerin, kapsamı,
içeriği, süresi, koşulları
sınırlandırılmaktadır ve Anayasanın 91 inci
maddesine göre, kanun hükmünde kararnameler, Resmî Gazetede
yayımlandıkları gün Meclise sunulmak ve komisyonlar ile Genel
Kurulda, ivedilikle görüşülmek durumundadır. Bakanlar Kurulunun
kararında ise, böyle bir durum söz konusu değildir; Bakanlar
Kuruluna, çok daha fazla ve çok daha keyfî bir şekilde, yürütmenin
çalışmalarına müdahale etme olanağı verilmektedir.
Anayasaya ve
Anayasanın 2 nci maddesine aykırıdır; çünkü,
Anayasanın 2 nci maddesi “Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devletidir”
demektedir. Hukuk devletinin en kısa tanımı; Anayasaya ve
yasalara bağlı devlet demektir.
Burada,
hukuk kuralları söz konusu değildir; çünkü, Bakanlar Kurulu, mevcut
hukuk kurallarını istediği gibi değiştirebilecektir ve
yerine yeni hukuk kurallarını koyabilecektir; dolayısıyla,
yapılacak olan işlemlerde başvurulacak bir hukuk kuralı
yoktur.
Anayasanın
7 nci maddesine karşıdır, aleyhinedir; çünkü, Anayasanın 7
nci maddesi “Türkiye Büyük Millet Meclisi, Türk Ulusu adına yasama
görevini yapar ve bu yetki devredilemez” demektedir. Oysa, burada, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin yetkisinin Bakanlar Kuruluna devredilmesi ve âdeta, bir
açık çek verilmesi söz konusudur.
Anayasanın
35 inci maddesine aykırıdır; çünkü, Anayasanın 35 inci
maddesi “özel mülkiyet hakkı kamu yararı aleyhine kullanılamaz”
demektedir. Kamu mülklerinin, ne olursa olsun, ne pahasına olursa olsun
anlayışıyla satılmasına yol açacak olan ve bu
satışın, çeşitli kamu kurum ve kuruluşlarında ne
gibi bir sonuca ve eksikliğe yol açacağıyla ilgilenmeyen,
sadece, getirecek olduğu gelirle ilgilenen böyle bir
anlayışın, kamu yararıyla
bağdaşmayacağı açıktır.
Nitekim, bir
örnek olarak İzmir’deki Efes Otelini gösterebilirim; ilk satılacak
mallardan bir tanesi, herhalde bu olacaktır. Fevkalade özel bir konumu
olan ve son yıllarda bakımı yapılmadığı
halde hâlâ kâr eden, İzmir’in âdeta simgesi olmuş olan bir oteldir.
Satılması, kuşkusuz, belli şirketlere ve kişilere
büyük bir rant sağlayacaktır; ama, bunun, kamu yararıyla
bağdaştığını söylemek mümkün değildir.
Özelleştirmeyle
yetinmeyen iktidar, özelleştirme kapsamında olmayan malların da
satışını, çeşitli şekillerde gündeme
getirmektedir. Kimini Hazineye ait arazilerin tahsislerinin
kaldırılmasıyla ilgili kararda olduğu gibi, kimini de bu
şekilde, bugünkü yasa tasarısında olduğu gibi gündeme
getirmekte ve bunları, yerli yabancı ayırımı
gözetmeden, çeşitli şirket ve kişilere devretmek istemektedir.
BAŞKAN
– Sayın Keleş, 1 dakikanız var efendim.
BİRGEN
KELEŞ (Devamla) – Bir yandan, hiç kimseye, özellikle yabancılara, bir
çakıl taşı verilmeyeceği ifade edilmekte, öte yandan da en
değerli arazilerin ve tesislerin, yerli ve yabancı şirket ve
kuruluşlara bağışlanması gündeme gelmektedir.
Emekli
Sandığı, 1995 yılında, 5 trilyon zarar etmiş olan
bir kuruluştur. İlk sosyal güvenlik kuruluşu olan Emekli
Sandığı, aslında, aktif-pasif oranı çok düşük
olduğu halde, kendini idare edebilen bir kuruluştur. 5 trilyonun
üzerinde zarar olarak gösterilen miktar, devlet adına ve çeşitli
kuruluşlar adına yapılan ödemelerdir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN
– Lütfen, son cümlenizi söyler misiniz efendim; rica ediyorum.
BİRGEN
KELEŞ (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, sosyal güvenlik
reformu, eğer reform yapmak istiyorsanız, gündeminizde
olmalıdır. Kaynak bulmak istiyorsanız,vergi reformu gündeminizde
olmalıdır; ama, satıp savarak düzlüğe çıkma
anlayışından vazgeçilmelidir; çünkü, bu, çıkmaz bir yoldur.
Bir hukuk devleti için, en sakıncalı olan ise, Anayasanın,
yasaların ve Anayasa Mahkemesi kararlarının yok farz
edilmesidir. Burada, bu yasa vesilesiyle benim gördüğüm ve talihsiz bir
gelişme olarak nitelendirdiğim de budur, bir an önce son verilmesi
gereken anlayış da budur; çünkü, bu, sadece çıkmaz bir sokak
değildir, bunun ucu Yüce Divandır.
Saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Keleş.
Sayın
Bakan, buyurun. (RP sıralarından alkışlar)
Süreniz 20
dakikadır.
MALİYE
BAKANI ABDÜLLATİF ŞENER (Sıvas) – Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; bugün görüşmekte olduğumuz Türkiye
Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda değişiklik yapan
kanunla, Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı ve
dolayısıyla, sosyal güvenlik sistemimizde yeni bir uygulama dönemi
açılmış olacaktır.
Sandığın
sahip olduğu gayrimenkullerin satış yolunun
açılmasıyla, Sandığın sabit kıymetlerine
seyyaliyet kazandırılacaktır. Satış gelirleri, bu
seyyaliyet özelliği dolayısıyla, malî sistemimiz içerisinde daha
yüksek getirili alanlarda nemalandırılacak, gerek malî sistemimiz
gerekse genel ekonomik dengemiz, bundan olumlu yönde etkilenecektir. Bunun
sonucu olarak da, Emekli Sandığı, artık, gayrimenkul
işletmeciliği yerine, çağdaş sosyal güvenlik sistemleri ve
kurumlarının yürüttüğü fon hesabı yönetme ve
değerlendirme alanına geçiş için bir başlangıç
yapmış olacaktır.
Burada,
hemen şunu belirteyim: Bu satışlarla rant
sağlanacağı şeklindeki değerlendirmeler
sağlıklı değildir, doğru değildir. Aslına
bakarsanız, böylesine büyük bir gayrimenkul işletmeciliğinin
ortaya çıkardığı bir rant sağlama mekanizması
şu anda mevcuttur. Belki, bu gayrimenkullerin, daha fazla nema getirecek
alanlarda değerlendirilmesi, şu mevcut rant biçiminden yararlananların
tepkileriyle ve dirençleriyle karşılaşma gibi bir sonuç da
ortaya çıkarabilmektedir.
Bugün,
Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığının iştirakçi
sayısı, hepinizin bildiği gibi, 1 milyon 950 bin
civarındadır. Sandığın, aylık ödediği
emekli, dul ve yetim sayısı ise 1 milyon 48 bindir.
Dolayısıyla, iştirakçi sayısıyla aylık ödenen
kesim arasındaki denge gittikçe bozulmaktadır.
Sandığın,
1996 sonu itibariyle gelirleri 217 trilyon liradır, giderleri ise 242
trilyon liraya ulaşmıştır.
Diğer
taraftan, 1971 yılında Sandık Kanununda yapılan
değişiklikle genel sağlık sigortası kanunu
çıkarılıncaya kadar emekli, dul ve yetimlerin sağlık
giderleri de Sandıkça ödenmeye başlanmıştır. Emekli,
dul ve yetim sayısındaki artışlarla ilaç ve
sağlık hizmetlerindeki fiyat artışları sebebiyle
Sandığın ödemek zorunda olduğu sağlık giderleri
de artmaktadır. Bu giderler, 1996 yılı sonunda 35 trilyon lira
olarak gerçekleşmiştir.
Sandığın
gelir ve giderlerinde ortaya çıkan bu dengesiz gelişme sonucu,
Sandık, 1995 yılı hesaplarını yaklaşık 5
trilyon lira açıkla kapatmıştır. Bu açık, 1996
yılında tahminen 25 trilyon lira civarında olacaktır.
Bu yapı
içerisinde, genel bütçeden, sosyal güvenlik kurumlarının
tamamına olduğu gibi, Emekli Sandığına da
transferlerde bulunulmaktadır. Sandığa, 1996 yılında
genel bütçeden yapılan transfer miktarı 119 trilyon liradır;
1997 yılı bütçesinde ise 133 trilyon lira transfer öngörülmüş
bulunmaktadır.
Sandığın,
yapmış olduğu gayrimenkul yatırımlarından
sağladığı gelir, toplam gelirlerinin ancak binde 1,5’i
civarındadır. Halbuki, günümüz çağdaş sosyal güvenlik
kurumlarında yatırım gelirlerinin kurum gelirleri içerisindeki
payı yüzde 10’ların üzerindedir. Bütün bu gelişmeler
göstermektedir ki, Sandığın mevcut aktiflerini ve sabit
kıymetlerini daha rasyonel kullanmak, daha yüksek getirili alanlara
yöneltmek gerekmektedir.
Sandığın
gelir fazlası verdiği dönemlerde inşa ettirdiği otel ve
işhanları, Ankara, İstanbul, İzmir ve Bursa gibi büyük
illerimizin en güzel ve kıymetli bölgelerindedir. Bu gayrimenkuller, gerek
arsa ve bina gerekse ticarî özellikleri ve şerefiyeleri yönünden bir
uzmanlık kuruluşu vasıtasıyla ekspertize tabi tutulacak ve
satışa esas asgarî rayiç değeri tespit edilecektir; daha sonra
da Bakanlar Kurulu kararıyla belirlenecek usul ve esaslar çerçevesinde
satışa sunulacaktır. Yine, kanunda belirtilen bir hükümle, bu
gayrimenkullerden işhanı vasfında olan ve
bağımsız bölümler halinde bölünmüş olanlar, satış
kolaylığı bakımından kat mülkiyetine
dönüştürülerek bağımsız bölümler halinde satılabilecektir.
Satışlardan sağlanan gelirler, yine kanunda yer
aldığı üzere, doğrudan Sandığa intikal edecek ve
5434 sayılı Kanununun öngördüğü çerçeve içerisinde
değerlendirilecektir. Böylece, Sandık, daha önce de
değindiğimiz üzere, gayrimenkul işletmeciliğinden fon
işletmeciliğine dönerek, çağdaş bir sosyal güvenlik kurumu
olma yönünde önemli bir adım atmış olacaktır.
Dolayısıyla,
bu gayrimenkullerin satışından elde edilecek gelirler hemen bir
cari yıl içerisinde Sandığın ihtiyaç duyduğu alanlar
için kullanılacağından, bu gayrimenkullerin elden
çıkarılmasının Sandığa herhangi bir getirisinin
bulunmayacağı şeklindeki yaklaşım doğru
değildir. Sandığın tabi olduğu kanunun 22 nci
maddesinde Sandık gelirlerinin nerelerde değerlendirileceği,
nasıl değerlendirileceği belirtilmiştir.
Dolayısıyla, bu gayrimenkullerin satışından elde
edilen gelirler, bu 22 nci madde çerçevesinde değerlendirilecektir ve
Sandığın, dolayısıyla, sosyal güvenlik sistemimizin
daha verimli, daha rasyonel çalışmasına imkân sağlayacak
düzenlemelere bu vasıtayla geçilmiş olacaktır.
Bilgilerinize
sunar ve hepinize saygılarımı sunarım. (RP ve DYP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Efendim,
Sayın Veysel Candan gönderdiği pusulada “ben 2 dakika geç geldim”
diyor.
Sayın Candan,
2 dakika, Meclis çalışmasında çok uzun bir zamandır. O
bakımdan, hakkınızı kaybettiniz. Şu an söz hakkı
Sayın Yakup Budak’ın. Onun için, siz de 1 inci maddede
konuşursunuz.
Sayın
Budak buyurun. (RP sıralarından alkışlar)
Konuşma
süreniz 10 dakikadır Sayın Budak.
YAKUP BUDAK
(Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün burada
5434 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı
Kanununun 20 nci Maddesinin 2 nci Fıkrasının
Değiştirilmesine ve Bu Maddeye 2 Fıkra Eklenmesine Dair Kanun
Tasarısı üzerinde konuşuyoruz.
Malumlarınız
olduğu üzere, Emekli Sandığı, içerisinde bulunduğu
durum itibariyle sosyal güvenlik kurumlarımızın en
eskilerindendir ve Emekli Sandığının tarih itibariyle de,
kökü itibariyle de 1866’lara dayanan bir tarihî geçmişi vardır. Böylesine tarihî bir geçmişi olan ve 1
milyon 950 bine yakın iştirakçisi olan Emekli Sandığı,
maalesef, son dönemlerde, ödemelerinde ve iştirakçilerine
sağladığı imkânlar noktasında büyük sıkıntıların
içerisine düşmüştür. Bunun başlıca sebeplerinden birisi de,
Emekli Sandığının menkullerinin ve gayrimenkullerinin iyi
değerlendirilememiş olmasıdır. İyi
değerlendirilememesinin temel sebeplerinden birisi de, anılan
kanunda, Emekli Sandığı
Yönetim Kuruluna mal iktisap etme hakkı verilirken, bunu
değerlendirme, daha rantabl bir şekilde satabilme ve satma suretiyle
de daha iyi değerlendirme imkânı getirilememiştir.
İşte, 20 nci maddedeki bu değişiklikle, Emekli
Sandığı Yönetim Kuruluna, mallarını daha iyi
değerlendirebilme imkânı getirilmektedir; çünkü, 5434 sayılı
Yasada, Emekli Sandığı mallarının ve
alacaklarının temlikine imkân sağlanmamaktadır; getirilen
bu değişiklikle bu sağlanmaya
çalışılmaktadır.
Bazı
arkadaşlarımız “efendim, bir maddelik bir değişiklikle
sosyal güvenliğe reçete mi buluyorsunuz” gibi, birtakım
serzenişlerde bulunmaktadırlar. Zaten, bu tasarıyı
huzurumuza getiren, Meclisin huzuruna getiren Hükümetin de, getirdiğim bu
bir maddelik yasa tasarısıyla, ben, bütün sorunları
çözeceğim, sosyal güvenliğin bütün meselelerini halledeceğim
diye bir iddiası yoktur. Gerçekten, Emekli Sandığı zor
durumdadır ve bu zor durumunun atlatılabilmesi için de, bir noktadan
başlanılması lazım gelmektedir; dolayısıyla,
Hükümet, böyle bir değişikliği getirmek suretiyle, bu
sıkışıklıktan, bu içerisinde bulunduğu
darboğazdan geçebilmek için bir başlangıç yapmaktadır.
Dolayısıyla da, Emekli Sandığının
rahatlamasında, ödemelerinde ve iştirakçilerine
sağladığı hakların sağlanmasında büyük bir
mesafe katedilecektir.
Bazı
arkadaşlarımız “haraç mezat satılacaktır” gibi
ifadelerle konuya yaklaşmaktadırlar; bu da oldukça
sakıncalı bir yaklaşım tarzıdır; çünkü, haraç
mezat satacak dediğimiz kurum nedir, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetidir ve bu
işlemleri yaparken de, yine, anılan yasanın 22 nci maddesindeki
ilkelere göre bu satışları gerçekleştirecektir. Yani, bu
ilkeler, kırkbeş senedir doğru dürüst işletiliyordu da,
şimdi yanlış mı işletilecektir?!. O halde, bu noktadan
kuşku duymaya, birtakım varsayımlarla yanlış yorumlara
gitmeye hiç gerek de yoktur.
Maalesef, bu
geçtiğimiz dönem içerisinde, gayrimenkuller ve menkuller hiç de iyi
değerlendirilememiştir. Bir örnek vermek istiyorum: Mesela, hepimizin
gözü önünde, Ankara’nın göbeğinde, İtfaiye Meydanında,
Emekli Sandığının büyük bir arazisi vardır; otopark
olarak değerlendirilmektedir; 1994 yılında 903 milyon lira gelir
getirmiş, 1 milyar 820 milyon lira da Emlak Vergisi ödenmiş.
Şimdi,
geneline baktığımız zaman, bilhassa, Emek İnşaat
İşletmecilik Anonim Şirketinin denetiminde olan,
kullanımında olan kurumlarda, otellerde, tatil köylerinde,
işhanlarında, otogarlarda, maalesef, birçok ünitelerin, Emlak
Vergisini bile karşılayamayacak bir durumda olduğu
görülmektedir. Mesela, 1983 yılında, yine, İstanbul’un
göbeğinde, Beyoğlu’nda işhanının bir bölümü
yanmıştır, 1997 yılında bulunuyoruz, hâlâ, tamir
edilip de, istifadeye sunulamamıştır. Bunlar da gösteriyor ki,
bu zamana kadar Emekli Sandığının gayrimenkulleri ve
menkulleri iyi değerlendirilememiştir.
Yine, Emekli
Sandığının, örneğin, Petkim’de bir hissesi
vardır, bu hissenin değeri, Emekli Sandığına
verilmeden Özelleştirme İdaresine devredilmiştir ve bunun
yanında, Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığında, çimento
fabrikalarında Emekli Sandığının birçok hisseleri bulunmasına
rağmen, maalesef, bu hisselerden de, Emekli Sandığı hiçbir
gelir elde edememektedir. Emekli Sandığının, en önemli
iştiraklerinden olan, Emek İnşaat ve İşletmecilik
Anonim Şirketinde yüzde 49 payı bulunmaktadır; 1994
yılında Emek İnşaattan Emekli
Sandığının elde ettiği gelir 55 milyar lira
civarındadır; yüzde 49’a karşılık 55 milyar lira.
Bunun içerisinde ne var; 6 tane otelin işletmesi var. 6 tane otelden,
hesap edecek olursak, her biri, yaklaşık olarak ifade ediyorum,
yıllık olarak 10 milyar liraya kiraya verilmiş oluyor ve
aylık olarak da 1 milyar liralık bir geliri bulunuyor.
Dolayısıyla, bütün bunlar da göstermektedir ki, Emekli
Sandığının menkulleri ve gayrimenkulleri iyi
değerlendirilememektedir. Bunun sonucunda da, Hükümet, böyle bir
tasarıyla, Emekli Sandığının gelir ve gider dengesini
ayarlayabilmek için, Meclisin huzuruna gelmiştir ve bunun yanında,
yine, Emekli Sandığının tatil köyleri bulunmakta, otelleri
bulunmakta, otoparkları bulunmakta; fakat, bunlar yeterince iyi
değerlendirilememektedir. Bu, şuna benzemektedir: Bir tüccar
düşünün, bir patron düşünün; tarlası var, takımı var,
otomobilleri var, arazileri var, otelleri var, otoparkları var,
otogarları var; nakit sıkıntısı çekmekte, çoluk
çocuğunun geçimini temin edememekte, üstelik de, faizle para bulmak suretiyle
günlük ihtiyaçlarını gidermeye çalışmaktadır. Elbette
ki, bu tüccarın, bu işadamının, ekonomik durumunu bir
gözden geçirip, yeni bir değerlendirmeye kendi işlemlerini tabi
tutması gerekir.
Muhterem
arkadaşlar, bazı arkadaşlarımız kafalarını
sallıyorlar; ama, Hükümetin ve özellikle Türkiye Cumhuriyetinin içerisinde
bulunduğu çıkmazın esas sebebi, biraz önce sergilemeye
çalıştığımız mantık değil midir?
Eğer, bu mantık sergilenmemiş olsaydı, Emekli
Sandığı ve devletimiz, bu duruma düşmüş olabilir
miydi? Bunun için, bu getirilen tasarı, Emekli Sandığına
bir rahatlama getirecektir, Emekli Sandığının sahibi
olduğu menkullerin ve gayrimenkullerin daha iyi değerlendirilmesine
imkân sağlayacaktır.
Muhterem
arkadaşlar, esasında, Emekli Sandığının en büyük
gelirlerini, yine, bu otellerin içerisindeki oyun salonları teşkil
etmektedir. Yine, 1994 yılında, Emekli
Sandığının, 6 tane
otelin oyun salonlarından
elde etmiş olduğu kâr 165 milyar liradır; sadece
Hiltondan, başka bir şirket işlettiği için, elde etmiş
olduğu kâr 185 milyar liradır. Bu da göstermektedir ki, gerek Emek
İnşaat olsun, gerekse Emekli Sandığı olsun, bu
konumlarını iyi değerlendirememektedir.
Sözlerimi
fazla uzatmak istemiyorum. Getirilen yasa tasarısı, Emekli
Sandığını rahatlatacak ve inşallah, buranın
iştirakçilerine güzel neticeler sağlayacaktır.
Hepinize
teşekkür ediyorum.
Saygılar
sunuyorum.
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Budak.
Sayın
milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki müzakereler sona
ermiştir.
HASAN
HÜSAMETTİN ÖZKAN (İstanbul) – Sayın Başkan, karar
yetersayısının aranmasını istiyorum.
BAŞKAN
– Karar yetersayısının aranmasını istiyorsunuz. Peki
efendim...
Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza
sunacağım: Maddelere geçilmesini kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Maddelere geçilmesi kabul edilmiştir; karar yetersayısı
vardır efendim.
1 inci
maddeyi okutuyorum:
5434
Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununun 20
nci Maddesinin İkinci Fıkrasının Değiştirilmesine
ve Bu Maddeye 2 Fıkra Eklenmesine Dair Kanun Tasarısı
MADDE 1. – 8.6.1949 tarihli ve 5434 sayılı
Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununun 20 nci maddesinin
İkinci fıkrası aşağıdaki şekilde
değiştirilmiş ve bu maddeye 2 fıkra eklenmiştir.
“Bunlar, emanet hesaplarında kayıtlı
olanlar hariç olmak üzere Sandığın veya Sandık
iştirakçileriyle Sandıktan aylık bağlananların
borçları için hiçbir suretle haciz edilemeyeceği gibi, bunlar
hakkında iştirakçilerle Sandıktan emekli, adi malullük, vazife
malullüğü, harp malullüğü, dul ve yetim aylığı
bağlananlar tarafından temliki tasarrufta bulunulamaz.”
“Sandığın, mülkiyetinde bulunan veya
müşterek maliki bulunduğu gayrimenkullerden, Sandık Yönetim
Kurulunca belirlenecek ve Maliye Bakanlığınca onaylanacak
olanlar, üzerinde varsa diğer malikler ile de anlaşarak, 634
sayılı Kat Mülkiyeti Kanunundaki şartlar aranmaksızın,
Sandığın talebi üzerine, 20 gün içinde Tapu Sicil
Müdürlüklerince Tapuda, kat mülkiyeti kütüğüne bağımsız
bölümler halinde tescil edilir. Bu işlemin yapılması
sırasında, kat mülkiyetine geçiş için, Kadastro Müdürlüğünce
zemindeki fiilî durumu tespit eden plan, vaziyet planı sayılır
ve anılan Kanunun 12 nci maddesinin (b) bendinde yazılı
fotoğrafın Kurum temsilcisince tasdik edilmesi yeterli görülür ve
başkaca bir belge aranmaz.”
“Sandığın doğrudan hizmetleriyle
ilgili olmayan gayrimenkulleri, Sandık Yönetim Kurulunun kararı,
Maliye Bakanlığının teklifi üzerine Bakanlar Kurulunca
belirlenecek usul ve esaslara göre satılabilir. Sandık, bu
satışlardan elde ettiği gelirleri, bilançosunda özel
bir hesaba kaydeder. Bu gelirler, 22 nci maddede yer alan esaslara göre değerlendirilir.”
BAŞKAN
– Madde üzerinde gruplar adına söz talebi var mı efendim? Yok. (ANAP
ve DSP sıralarından “var, var” sesleri, gürültüler) Varsa, bize
bildirin efendim.
MURAT
BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) – ANAP Grubu adına Sayın
Biltekin Özdemir.
HASAN
HÜSAMETTİN ÖZKAN (İstanbul) – DSP Grubu adına Sayın Metin
Şahin.
BAŞKAN
– Peki, efendim.
Anavatan
Partisi Grubu adına Sayın Biltekin Özdemir, buyurun efendim.
Sayın
Özdemir, süreniz 10 dakika.
ANAP GRUBU
ADINA BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun) – Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Sayın
milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununun
sadece bir tek maddesiyle Emekli Sandığımızın mal
varlıklarının satışının
kolaylaştırılmasına ilişkin yapılan bir
düzenlemenin üzerinde görüşüyoruz, üzerinde tartışıyoruz.
Sayın
milletvekilleri, bu konuda sizlere objektif bir değerlendirme sunmak
istiyorum; çünkü, Türkiye Büyük Millet Meclisi, en çok, Emekli
Sandığı üzerinde çalışmalar yapmıştır.
Emekli Sandığı Kanunu üzerindeki değişiklik
sayısı, başka hiçbir kanun üzerinde olmamıştır.
Bu itibarla, bugün de Hükümet, Emekli Sandığı Kanununun sadece
bir maddesini Emekli Sandığı sisteminin, sosyal güvenlik
sisteminin âdeta kurtarıcı bir maddesi olarak, düzenlemesi olarak
huzurunuza getirmiş ve emvalinin kolayca satılmasının
sağlanmasına ilişkin düzenlemeleri önermiştir.
Değerli
milletvekilleri, bu ülkenin sosyal güvenlik sistemi, hem dünümüzü hem
bugünümüzü hem de yarınımızı içermesi itibariyle, Büyük
Millet Meclisince üzerinde duyarlılıkla düşünülmesi,
değerlendirilmesi gereken bir sistemi hedefler. Emekli
Sandığı Kanununun mevcut hükümlerinde, bugüne kadar bünyesinde
bulunan, mülkiyetinde bulunan malların böyle kolayca
satılmasına, kanun koyucu, vaktiyle niçin izin vermemiş; bunu
hiç düşündünüz mü? Elbette bunu düşünmek zorunluluğumuz var.
Kanun koyucunun bu konudaki yaklaşımının özünde, bu
malların -demin arz ettiğim gibi- toplumun hem çalışan
kesimlerinin hem de geçmişte çalışmış emeklilerimizin
hakkının, oturulup böyle
kolayca satılmasının önlenmesi ve eğer bir satış
söz konusu olacaksa, bunun Büyük Millet Meclisinin huzuruna ayrı ayrı
getirilip, değerlendirilmesi hedeflenmiştir; amaç budur.
Mevzuat
müsait değil diye, zaman zaman, bazı üst siyasî görevlilerin,
yetkililerin, buralarda, çeşitli toplantılarda bu düzenlemeyi gülerek
karşılamasını da, tabiî, bu konudaki bilgilerinin yeterli
olmadığına veriyorum.
Şimdi,
Emekli Sandığı sistemine baktığımız zaman,
sayın milletvekilleri, -daha sonra, Sosyal Sigortalar Kurumuyla ilgili
benzeri düzenlemeler de gelecektir- bugün, gerçekten, sosyal güvenlik
sistemimizin bir çıkmaza, bir dar kapıya geldiğini görüyoruz.
Niçin gelmiştir: Tabiatıyla, demin arz ettiğim gibi, Emekli
Sandığı Kanununa gelir getirecek, aktuaryel dengeleri
düzenleyecek, sistemi iyileştirecek teklif ve tasarılar yerine, hem
hükümetlerin hem milletvekillerinin buraya getirdikleri önerilerde, daha ziyade
gider artırıcı düzenlemelere yer verilmiş
olmasının katkısı birinci planda olmuştur ve bunlardan
en büyüğü de -ifade ediyorum- 1992 yılında yapılan
uygulamayla sağlanmıştır. O tarihlerde, uzun bir süre,
çalışanların kazanılmış haklarını da
dikkate alarak, 6-7 yıllık bir kademeli geçiş döneminde sosyal
güvenlik sistemimize kazandırılmış bulunan yaş hadleri
sistemi, sadece, kısa vadeli siyasî çıkar hesaplarıyla ve
iktidara o tarihlerde gelenlerin de ilk icraatı olarak yürürlükten
kaldırılmış ve o tarihten sonra, sistem, böylece
dinamitlenmiştir. Bunu, özenle dikkatinize sunmak isterim.
Bakınız,
1991 yılında devlet bütçesinden sosyal güvenlik sistemine katkı,
sadece Emekli Sandığı için 1,6 trilyon lira iken, 1992
yılında bu birdenbire 6 trilyon liraya yükselmiş -geometrik
değil, hatta karesel bir artış içerisinde- ve açıklar,
bugün, içerisine Sosyal Sigortalar Kurumu ile Bağ-Kur’u da alarak, 1997
yılında -içerisinde bulunduğumuz yılda, o da miktarı
eksik olmak üzere- 600 trilyon dolayında bir katkıda bulunma
zorunluluğunu yaratmıştır. Düşünebiliyor musunuz
sayın milletvekilleri, 1997 yılında devlet bütçesinden
yatırımlara ayrılan kaynakların miktarı sadece 500
trilyon lira olduğu halde, sosyal güvenlik sistemine katkı
zorunluluğu, işte o yapılan dinamitleme sonucu, 600 trilyon
liraya yükselmiştir. Bunun hangi tarihte, hangi düzenlemeyle
yapıldığını niçin değerlendirmiyorsunuz?
Şimdi,
bu düzenlemelerin yarattığı boşluğu gidermek için, sadece,
“efendim, bunu satalım” gibi basit bir satış
mantığı içerisinde meseleye yaklaşıyoruz. Elbette,
sosyal güvenlik sistemi sağlıklı bir aktuaryel hukukî
yapıya, malî yapıya, gelir-gider dengesine oturtulsun; ondan sonra,
bunun özerk biçimde oluşturulmuş olan yönetim kurulu, otursun,
eğer bunların malı, mülkü, hakikaten satılmak suretiyle
daha iyi değerlendiriliyorsa, satılmak suretiyle
değerlendirilsin; kimse buna karşı değil; ama, sayın
milletvekilleri, size arz etmek istediğim olay şudur: Sistemin kendisini
bir bütün olarak ele alarak, diğer sosyal güvenlik
kurumlarımızla birlikte bütünüyle ele alarak, sistemi, hakikaten
sağlıklı bir dengeye kavuşturup gelir-gider ilişkisini
kurmadan, sadece, ben bu yıl sıkıldım,
sıkıştım, öyleyse Tarabya Otelini satayım, Büyük
Ankara Otelini satayım, Efes Otelini satayım diyerek sisteme
sağlıklı bir çözüm getirilemeyeceğini görmek için, takdir
edersiniz ki, bu işin uzmanı olmak gerekmez. Bizim size arz etmek
istediğimiz...
Bakın,
Hükümet, geçtiğimiz altı ay içerisinde, Merkez Bankasından 350
trilyon -beş kuruş faiz ödemeden- kaynak kullanmıştır;
yani, para basmıştır. Devletin sabit rakamlarıdır
bunlar.
Siz,
genelde, Türkiye’de kamu finansmanını -sosyal güvenlik kurumları
dahil- gelir-gider dengesine kavuşturmadan, hazinenin mallarını
satayım, Emekli Sandığının otellerini satayım,
Sosyal Sigortaların nesi var nesi yok satayım derseniz, belki çok
kısa bir dönem, görünüşte, illüzyonist bir şekilde, sanki durumu
iyileştirmiş gibi sunabilirsiniz; ama, ekonomi bunu ilânihaye hazmetmez.
Bunun yansıması, kısa zamanda, önümüze, çok daha büyük faturalar
olarak gelir sayın milletvekilleri.
BAŞKAN
– Sayın Özdemir, 1 dakikanız var efendim.
BİLTEKİN
ÖZDEMİR (Devamla) – Sayın milletvekilleri, bizim arz etmek
istediğimiz olay budur. Sistemin kendisi iyileştirilmeden, bu
şekilde mal varlıklarını elden çıkararak hiçbir yere
varılmaz, varılamaz. Kaldı ki, diğer maddelerle ilgili
arkadaşlarımın açıklamalarında da işaret edildi.
Yani, bu, Bakanlar Kurulunca ihale usullerine ilişkin, Amerika’yı
yeniden mi keşfedeceksiniz... Devletin mallarının nasıl
satılacağına ilişkin, orada koskoca bir İhale Kanunu
var. Eğer bu konuda maharetiniz varsa, İhale Kanununda
değişikliklerle Büyük Millet Meclisinin önüne gelirsiniz, biz de size
deneyimlerimizi, bilgilerimizi hizmet olarak sunarız, Hükümete
yardımcı oluruz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Efendim, lütfen bağlar mısınız...
BİLTEKİN
ÖZDEMİR (Devamla) – Toparlayacağım.
Sayın
milletvekilleri, size öneri olarak, Bakanlığımıza da öneri
olarak şunu arz ediyorum: Sistemin bütününü iyileştirecek
çalışmalarınızı tamamlayınız -altı
aydır bugün yapıyoruz, yarın yapıyoruz sözleriyle, Plan ve
Bütçe Komisyonunda da işaret ettiniz- getiriniz; onlarla
birleştirerek, sistemi kökünden iyileştirecek her türlü
çalışmayı gece gündüz yapalım. Buna amadeyiz.
İkincisi:
Arkadaşlarım hatırlayacaklar, sistemin önemli bir bölümünü
iyileştirecek bir kanun teklifi, tarafımdan hazırlanıp,
altı ay kadar önce Meclise sunulmuştur, Komisyonda beklemektedir.
Önergemi Başkanlığa arz ettim -doğrudan Genel Kurulda
görüşülmesi için- ona destek vermenizi istirham ediyorum. Emekli
Sandığı ve sosyal güvenlik sistemi, ancak bu şekilde
düzeltilir; bu gidiş, sağlıklı bir çıkış
sağlamayacaktır.
Hepinize
saygılarımı sunuyorum. (ANAP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Özdemir.
DSP Grubu
adına, Sayın Metin Şahin; buyurun efendim. (DSP
sıralarından alkışlar)
Sayın
Şahin, süreniz 10 dakika efendim.
DSP GRUBU
ADINA METİN ŞAHİN (Antalya) – Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; 5434 Sayılı Türkiye
Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununun 20 nci Maddesinin
İkinci Fıkrasının Değiştirilmesine Dair
Tasarı üzerinde ve 1 inci madde üzerinde Demokratik Sol Partinin
görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum; hepinizi
sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, üzerinde görüştüğümüz yasa, Refahyol Hükümetinin
sosyal güvenlik kuruluşlarına ve kurumlarına nasıl
baktığını gösteren çarpıcı bir
yaklaşım, bir göstergedir.
Değerli
arkadaşlar, bu yasanın 1 inci maddesinde yer alan hükümleri, çok kaba
hatlarıyla, 4 ana başlık altında belirlemek, işaret
etmek mümkündür. Bunlardan birincisi, haciz edilememe hükmünün yer alması;
diğeri, temlik edilebilmeye olanak vermesi; bir diğeri,
satış usul ve esaslarının Bakanlar Kurulunca
belirleneceği gibi bir yetkinin devri; diğeriyse, elde edilen
gelirlerin özel bir hesaba aktarılarak değerlendirileceğidir.
Değerli
arkadaşlar, aslında, tasarının tümüne ve özüne
baktığımızda, bu tasarının bir satış
yasa tasarısı olduğu açıkça görülüyor. Zaten, böyle bir
hükmü sadece ben ifade etmiyorum, Hükümet sözcüleri de bunu bu şekilde
dile getirdiler. Zaten, tasarının madde gerekçelerinin alt
kısmında da, açıkça, Emekli Sandığına ait kamu
taşınmaz mallarının satılacağı ve bunun
esaslarının belirleneceği ifade ediliyor.
Değerli
arkadaşlar, Emekli Sandığına mensup
-arkadaşlarımız dile getirdiler- yaklaşık 3 milyon
dolayında iştirakçi ve emekli insan bulunuyor; dolayısıyla,
Emekli Sandığı, çok geniş bir kesimi ilgilendiren bir
sosyal güvenlik kuruluşudur.
Acaba, biz,
bu yaptığımız, getirdiğimiz, üzerinde
görüştüğümüz ve çıkarmayı amaçladığımız
tasarıyla, yaklaşık 3 milyon dolayındaki hem emekli hem
çalışan kesime, gerçekten, sosyal güvenlik kurumunun geleceği
açısından çok güvenli bir işlem yapmış mı
oluyoruz; yani, bu kurumun sıkıntılarını giderici,
düzlüğe çıkarıcı bir yaklaşım mı
sergilemiş oluyoruz? Buna “evet” demek mümkün değildir. Benden önce
konuşan diğer arkadaşlarım da dile getirdiler.
Tasarıyla, bir sosyal güvenlik kurumunu ve bütününü düzlüğe
çıkarıcı, içerisinde bulunan sorunları giderici, bir reform
anlayışı içerisinde yaklaşılmadığı
görülüyor. Günü kurtarmayı hedefleyen, Hükümetin içerisinde bulunan
birtakım sıkıntıları çözebilmeyi amaçlayan -kaldı
ki, bunun çözülemeyeceği Sayın Temizel tarafından da açıkça
dile getirildi- bir yaklaşım sergileniyor.
Hatırlayacaksınız,
Sayın Başbakan, Hükümetin kuruluşundan sonra
açıkladığı kaynak paketlerinin bazılarında
-başlangıçtan itibaren birkaç kez dile getirdi- yine bu kaynak
paketlerinin içerisinde, kamu taşınmaz malları da dahil olmak
üzere, gerek Emekli Sandığı gerekse Sosyal Sigortalar Kurumuna
bağlı kuruluşların mal varlıklarının
satılacağını açıklamıştı. Bunu niçin
yapmıştı: Hepimiz biliyoruz ki, Hükümet, ne kadar denk bütçe de
dese, bu bütçenin yaklaşık 1/3 oranında açığı
olduğu görülmektedir.
Böyle
olunca, Sayın Başbakan, kaynak paketlerinde hep yaratmaya
çalıştığı olanaklarla, aslında, ülkenin, yoksul
kesimin, dar gelirlilerin sorunlarını çözücü olmaktan çok, ranta, çok
karşı olduğu ranta, faize ve içborç ödemelerine kaynak
aramaktadır. İşte burada sergilenen, yasa
tasarısındaki yaklaşım da yine böyledir.
Değerli
arkadaşlar, çok ağır sözler söylemek belki doğru değil;
ama, hatırlayacaksınız, Meclisin ağustos ayında
olağanüstü toplantıya çağrılmasıyla, o tarihte
yapılan yasa tasarı ve tekliflerinin görüşmelerinde ve ekimden
sonra yapılan yasa tasarı ve tekliflerinin görüşmelerinde, bir
tasarı üzerinde, biz, ısrarla, bunun bir gasp yasası
olduğunu ifade etmiştik. Neydi o; -hatırlayacaksınız-
çalışanların tasarruf kesintilerine getirilen düzenlemeydi.
Şimdi,
bir anlamda, Emekli Sandığına mensup -emekli olsun veya halen
çalışanlar, prim ödeyenler olsun- kesimin hakları, işte bu
tasarıyla da belli ölçüde gasp edilmektedir. Endişemiz nedir: Daha
önce, tasarruf kesintileriyle oluşan çalışanların
birikimlerinin enflasyona karşı korunmadığı, olumlu
nemalandırılamadığı ve büyük bir hak ve değer
kaybettiği şeklinde iddiada bulunmuştuk. Bunu da, bu anlamda,
bir hak gaspı olarak değerlendirmiştik.
Şimdi
ortaya çıkan tabloda, bu malların satışıyla elde
edilecek gelirlerin, yine, bir hesapta değerlendirileceği ifade
ediliyor. Sayın Temizel ifade ettiler, hatırlayacaksınız,
belki bu bonolara, kâğıtlara gidecek; ama, fasit bir daire
içerisinde, yine, Hükümete yük olarak gelecek. Ha, bu yükü, bu şekilde
değerlendirmeyecek olabilirsiniz. İşte o zaman, biz haklı
duruma geliyoruz. Ne olacak: Bu tasarruflar, yani satışla elde edilen
gelirler, enflasyona karşı korunmamış halde
değerlendirilecektir; ki, o zaman da, bu, sosyal güvenlik
kurumlarını, giderek, içinden çıkılmaz, olumsuz bir noktaya
getirecektir.
Değerli
arkadaşlar, tasarıda, sanıyorum, gözden kaçan bir husus daha
var; o da: Örneğin, Emekli Sandığına bağlı
bazı alanların, geçtiğimiz zaman içerisinde -Dilek
Yarımadasında olduğu gibi- kamuya terk edilip, millî parklar
halinde ve sit alanları halinde değerlendirildiğini biliyoruz.
Bunlar, hiç dikkate alınmamış durumda. Bu bakımdan, böyle
bir yasanın uygulanmasında, sanıyorum, 2873 sayılı
Yasa bazı engeller çıkaracaktır. Hükümetin, bu konuda dikkatini
çekmek istiyorum.
Değerli
arkadaşlar, bir başka dikkat edilecek taraf: Hükümet, hep, işin
kolaycılığını düşündüğü için, dargelirlileri
düşünmediği için, bu yasanın -tasarı eğer
yasallaşırsa- uygulanmasında, yani Bakanlar Kurulunun
satış esas ve usullerini belirlemesi aşamasında -1 500
kadar işyeri olduğu söyleniyor- bu işyerlerindeki esnafın
ve çalışanın belirli haklarının korunmasını,
gözetilmesini diliyoruz. Bu konuda, örneğin, Ankara’da, Ulus’taki
Anafartalar Çarşısında çalışanların, gerçekten
ciddî kuşkuları var; yıllardan beri buraya emek buraya emek
harcamışlar, birtakım yatırımlar yapmışlar
ve büyük bir endişe içerisindeler, bu çarşılar bir başka
ellere yer değiştirdiğinde büyük bir mağduriyetin
doğacağı gibi bir kuşkuya kapılmış
durumdalar. Umarım, Hükümet, adil düzen adaletini bu esnafın aleyhine
kullanmaz.
Değerli
arkadaşlar, bu tasarı, sosyal güvenlik kurumlarının
iyileştirilmesine yönelik bir yaklaşım sergilemiyor; çünkü
-Sayın Temizel de açıkladılar- bu tasarı, Hükümetin, gününü
kurtarma anlayışı içerisinde hazırlanmış, çok
kıyısından köşesinden, sadece sat, ver ve kurtul
anlayışı içerisinde hazırlanmış bir
tasarıdır. Dolayısıyla, bu bakımdan, kamunun
haklarının korunması açısından büyük bir
haksızlıkla karşı karşıya olduğumuzu
düşünüyoruz.
BAŞKAN
– Sayın Şahin, 1 dakikanız var efendim.
METİN
ŞAHİN (Devamla) – Peki Sayın Başkanım.
Arkadaşlar,
yine, bu tasarıda -benden önce konuşan sözcüler de açıkça dile
getirdiler- Bakanlar Kuruluna, satış usul ve esaslarını
belirleme yetkisi verilmektedir. Hepiniz biliyorsunuz ki, daha önce, kamu
taşınmazlarıyla ilgili yine böyle bir hüküm yer almıştı
ve Anayasa Mahkemesi tarafından yine bu iptal edildi; burada birlikte
konuştuk, bunun hatalı olduğunu, doğru
olmadığını ifade ettik; ancak, Hükümet, ısrarla bu
yasayı çıkardı ve sonuç ne oldu; iptal oldu.
Burada
benden önce konuşan arkadaşların da uyardıkları gibi,
ben de bir kez daha uyarıyorum...
BAŞKAN
– Sayın Şahin, lütfen son cümlenizi söyler misiniz efendim.
METİN
ŞAHİN (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkanım,
teşekkür ederim.
Bu yasa
tasarısı, gerçekten, Anayasaya aykırı bir durum sergiliyor.
Değerli
arkadaşlar, Demokratik Sol Parti, sosyal güvenlik
kuruluşlarının varlıklarının, daha ekonomik ve
verimli alanlarda değerlendirilmesini gönülden istemektedir. Böyle bir
sonuç, toplumsal uzlaşmayla, sosyal güvenlik kurumlarının ve de
Emekli Sandığının idarî ve malî özerkliğinin
sağlanacağı bir yapısal reform yasasıyla mümkündür.
Demokratik Sol Parti, Türkiye Büyük Millet Meclisinde,
çalışanların ve emeklilerin haklarını koruma ve
geliştirmede katkı koymaya hazırdır. Bu konudaki
düşünce ve önerilerimizin Hükümet tarafından dikkate
alınmasını diliyoruz. Bu anlamda, Hükümetin, bu
tasarıyı bir kez daha gözden geçirmesini diliyoruz. Bu
yaklaşım içinde, bu tasarıya Demokratik Sol Parti olarak olumlu
bakmadığımızı ve ret oyu vereceğimizi ifade
ediyorum.
Hepinize
sevgi ve saygılarımı sunuyorum. (DSP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Şahin.
Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına, Sayın Oya Araslı; buyurun efendim.
Süreniz 10
dakikadır.
CHP GRUBU
ADINA OYA ARASLI (İçel) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlayarak sözlerime başlamak
istiyorum.
Görüşmekte
olduğumuz bu yasa tasarısının 1 inci maddesiyle, Emekli
Sandığının taşınmaz mallarının,
Sandık Yönetim Kurulunun kararıyla ve Maliye
Bakanlığının teklifi üzerine, Bakanlar Kurulunca
belirlenecek usul ve esaslara göre satılabilmesi olanağının
sağlanmasına çalışılmıştır. Görülüyor
ki, Hükümet, kamu kurum ve kuruluşlarına kaynak
arayışı çalışmalarını devam ettirmektedir ve
önümüze konulan bu yasa tasarısı da bu arayışların bir
ürünü niteliğini taşımaktadır.
Değerli
milletvekilleri, kimsenin bilmediği kaynaklar yaratacağı,
bulacağı iddiasıyla göreve başlayan Doğru Yol
Partisi-Refah Partisi Koalisyonunun kaynak yaratma yöntemlerinin ne
olduğunu hepimiz artık çok iyi öğrenmiş bulunuyoruz.
Bunlardan birincisi, zamdır; ikincisi, üstüne yüksek faizler ödeyerek
borçlanmadır; üçüncüsü de, elde avuçta ne varsa onu satmaktır.
İşte, bu yasa tasarısı da, eldeki avuçtakini satarak gelir
elde etme arayışlarının çok açık bir örneğidir.
Tabiî, bu
üretmeden tüketme felsefesine dayalı kaynak yaratma yöntemi
karşısında şu soruyu sormak lazım:
Satacaksınız, çok güzel; gelir elde edeceksiniz, çok güzel; peki,
satacak bir şey kalmadığı zaman ne yapacaksınız?
Emekli Sandığının, memurun alınteriyle
yıllardır ortaya çıkan birikim sonucunda elde edilmiş
mallarını satıp, Emekli Sandığına gelir elde
edeceksiniz. Peki, seneye ne olacak? Bu gelir, muhtemelen bu seneki
ihtiyaçlarınızı karşılayacak. Peki, seneye ne olacak?
Öyle zannediyorum ki, bu soruyu benim gibi Hükümet de kendi kendine soruyor ve
acaba, Hükümet, bu soruyu kendine sorduğu zaman “gelecek seneye ben burada
olmayacağım, olanlar da ne yaparsa yapsın” diyerek, bir
rahatlık içerisinde bu eldekini avuçtakini satma merakına
düşüyor? Ben, bir soru daha sormak istiyorum Hükümete: Acaba, böyle bir
tasarı hazırlarken hiç akla geldi mi; Emekli
Sandığının mallarının satışı acaba
niye yasaklandı; bu araştırıldı mı hiç? Ben,
fazla araştırma külfeti yüklemeden Sayın Hükümete, şunu
söyleyeyim: Emekli Sandığının mallarının
satışı yasaktır; çünkü, bu, Sandığa bütün sosyal
güvence beklentilerini bağlamış insanlara bir güvence
oluşturmak için, bir güveni diri tutmak için yasaktır; ama, Hükümet,
satıp, gelir elde etme merakına o kadar düşmüştür ki,
bunları araştırmaya, bu tür birtakım önlemlerin,
yasakların gerekçesini soruşturmaya hiç ihtiyaç duymamaktadır;
merak edip araştıranlar da, gördükleri karşısında,
öğrendiklerini, gördüklerini hemen unutmayı yeğlemektedir.
Değerli
milletvekilleri, çok olmadı, bir ay kadar önce, bir yetki kanunuyla,
Hükümete, memur ve emekli maaşlarına zam yapmak üzere yetki verdik.
Yüce Meclisteki bütün partilerin, bütün milletvekillerinin isteği, memuru,
emekliyi, maddî bakımdan, içerisinde bulunduğu güç koşullardan
kurtarmaktır; ortak arzumuz bu idi; ama, bu yetkiyi verirken, pek çok
milletvekili -içlerinde ben de vardım- ve Grubum adına sözcülük
yaparken ben, şurada bir ikazda bulunmak gereğini duymuştuk. Bu
yetkiyi alın, bunu, memurun, emeklinin içinde bulunduğu güç
koşulları ortadan kaldırmak için kullanın; ama, bundan önce
de belirttik, memurun, emeklinin maaşına zam yapıyorsunuz, sonra
bütün hayatî gıda maddelerine, tüpgaza, akaryakıta zam yapıp, bu
zammı, daha memurun, emeklinin cebine girmeden eritiyorsunuz; eğer,
bunu yapmayacaksanız, size bu yetkiyi veriyoruz ve eğer, memura,
emekliye zam yaparken, Emekli Sandığının
mallarını satmak gibi bir amaç gütmüyorsanız, bu yetkiyi
kullanın demiştik. Gönül isterdi ki, bu sözler üzerine, Hükümet, bu
yasa tasarısını geriye çeksin, bu tür girişimlerin ne kadar
büyük tepki uyandırdığını ve
uyandıracağını takdir etsin; ama, bugün üzüntüyle görüyoruz
ki, o zaman şu kürsüde dile getirilenlerden Hükümet hiç ders
almamış, bu kürsüde dile getirilen sözleri dikkatle izlememiş.
Onun için de, böyle bir yasa tasarısı bugün önümüze geliyor.
Değerli
milletvekilleri, biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, çeşitli kereler bu
üretmeden tüketme felsefesine karşı olduğumuzu ifade ettik. Bu
nedenle, bu felsefenin izlerini taşıyan bu 1 inci madde hükmüne
karşı olduğumuzu burada ifade etmek istiyorum; ama, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu olarak, karşı olduğumuz bir başka
yanı daha var 1 inci maddenin. Burada bir düzenleme getirilmiş ve
Bakanlar Kuruluna satışın kurallarını belirleme
yetkisi verilmiş.
Değerli
arkadaşlarım, bunun gibi kaç yasa Anayasa Mahkemesi önüne gitti,
iptal edildi, yürürlüğü durdurma kararları verildi. Ben hayret
ediyorum; Hükümet, acaba bu kararları izlemiyor mu veya bu kararları
izlediği zaman, Anayasanın 153 üncü maddesinde, Anayasa Mahkemesi
kararlarının yasama, yürütme organları için
bağlayıcı bir nitelik taşıdığını
hiç aklına getirmek istemiyor mu?..
Bakınız,
burada öyle bir yetki verilmiş ki Bakanlar Kuruluna, insan ister istemez,
acaba bu kanun bir yetki kanunu mudur sorusunu soruyor; ama, açık; yetki
kanunu değil, yetki kanununun geçmesi gereken hiçbir aşamadan
geçmemiş; Bakanlar Kuruluna kural koyma yetkisi veriyor. Bu öyle bir yetki
verme ki, Anayasanın 6 ncı maddesine, 7 nci maddesine, 8 inci
maddesine tamamen aykırı. Anayasanın 6 ncı maddesi,
Anayasadan alınmayan hiçbir devlet yetkisi hiçbir organ tarafından
kullanılamaz diyor; Anayasanın 7 nci maddesi, yasama yetkisi -yani,
aslî düzenleme, ilk elden düzenleme yapma yetkisi- Türkiye Büyük Millet
Meclisinindir ve bu yetki devredilemez diyor. Anayasanın 8 inci maddesi,
yürütme yetki ve görevi kanunlar çerçevesinde yerine getirilir diyor ve burada
satışın kurallarını belirleme yetkisi, doğrudan
doğruya, bu hükümler, bu Anayasa hükümleri görmezliğe gelinerek
Bakanlar Kuruluna veriliyor.
Bunun
anlamı nedir? Bunun bir tek anlamı var; Emekli
Sandığının mallarının haraç mezat, pahalı
ucuz, kime giderse gitsin, ayırım yapılmaksızın
satılmasına imkân tanımak. Biz, buna, başka bir
açıklama getiremeyiz bu düzenleme biçimi karşısında. Hiçbir
satış, hele emeklinin, memurun alınterinin birikimiyle elde
edilmiş malların satışı, böyle bir düzenleme hiçbir
şekilde haklı gösterilemez. Bu düzenleme, bu konuda yerli yerinde ve
Anayasaya uygun bir düzenleme değildir.
BAŞKAN
– Sayın Araslı, 1 dakikanız var; onu hatırlatmak istedim.
OYA ARASLI
(Devamla) – Evet.
Bu nedenle,
biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, bu dile getirdiğimiz hususlar ve
gerekçeler nedeniyle, 1 inci maddeye olumlu
bakmadığımızı burada ifade etmek istiyoruz ve bunu,
aynı zamanda, Anayasaya saygının bir gereği olarak
görüyoruz. Türkiye’de bir Anayasa Mahkemesi vardır ve kararları,
Anayasa hükümleri çerçevesinde geçerlidir. Anayasa Mahkemesi kararlarının
bağlayıcılığı hükmünü...
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Sayın Araslı, efendim, lütfen son cümlenizi söyler misiniz.
OYA ARASLI
(Devamla) – ... görmezliğe gelmeye, bu yüce çatı altında hiç
kimsenin hakkı ve hele hele yetkisi yoktur.
Saygılar
sunarım. (CHP ve DSP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Araslı.
Gruplar
adına yapılan konuşmalar bitmiştir.
Şahsı
adına, Sayın Hasan Öz.
Sayın
Hasan Öz var mı efendim? Yok.
Sayın
Veysel Candan?.. Burada.
Buyurun
Sayın Candan. (RP sıralarından alkışlar)
Konuşma
süreniz 5 dakika efendim.
VEYSEL
CANDAN (Konya) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 5434
sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda
yapılan değişikle ilgili kişisel görüşlerimi
açıklamak üzere söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Bilindiği
gibi, tasarı, 5434 sayılı Kanunun 20 nci maddesini
değiştirerek, Sandığa, mallarını satma
imkânını vermekte; ayrıca, 634 sayılı Kat Mülkiyeti
Kanununda değişiklik yaparak, ortak olan mülklerin,
bağımsız bölüm haline getirilmesini öngörmekte; ayrıca,
eklenen maddeyle de, satış usul ve esaslarını tespit
ederek, Yönetim Kurulu Kararı, Maliye Bakanlığının
teklifi ve Bakanlar Kurulunun onayıyla satışını
öngörmektedir. Ayrıca, toplanan paraların, 5434 sayılı
Kanunun 22 nci maddesi esaslarına göre değerlendirilmesini
öngörmektedir. Yani, özetle söylemek gerekirse, zarar halinde bulunan,
yapım halinde bulunan gayrimenkullerin nakte çevrilerek, yine, Emekli
Sandığı bünyesinde, sosyal kurumun lehine kullanmayı öngörmektedir.
Şimdi,
bu tasarıyla ne yapılmak isteniyor: Kendi imkânlarıyla ayakta
duran, emeklilerine iyi ücret veren, iyi sağlık hizmeti öngören bir
kurum; aylıklarını, üç ayda bir değil, her ay ödeyen bir
kurum; emekliler arasında ücret farklarını kaldıran bir
kurum.
Şimdi,
genelde, Emekli Sandığını konuşmak için, önce, şu
üç esası bilmek lazım: Herşeyden evvel, Emekli
Sandığının darboğaz içinde olduğunu, yani,
kurumun finans darboğazında bulunduğunu bilmek;
gayrimenkullerin, çok azı hariç, atıl vaziyette bulunduğunu iyi
bilmek ve devamlı, zararların, Hazinece, Maliye
Bakanlığından transfer edilerek kapatılmaya
çalışıldığını iyi bilmek lazım.
Rakamlara
baktığımız zaman, 1994 itibariyle 6 trilyon 54 milyar, 1995
itibariyle 4 trilyon 819 milyar, 1996 itibariyle 31 trilyon 800 milyar
zararı olup, 1997’de 65 trilyon görev zararı beklenmektedir.
İştirakleri para kazanmamaktadır; otel işletmeleri zarar
etmektedir. Kurum, aslî görevinden ziyade, turizm işletmeciliği
görevini yapmaktadır. Bunun için, Başbakanlık Yüksek Denetleme,
raporunda, turizm sektöründen çekilmesi lazım geldiğini, acil
müdahale gerektiğini, ihale edilen ve yarım kalan binaların da
yıkılmakta olduğunu ve bunların da bir an önce tasfiyesine
gidilmesini öngörmektedir.
Mal
varlığına baktığımız zaman, toplam 1 500
civarında gayrımenkulü bulunmaktadır. Ayrıca, 1994’te
program içine alınan, İstanbul Nisbetiye Dinlenme ve Bakımevi,
İzmir Narlıdere Dinlenme ve Bakımevi, Büyük Efes Oteli
toplantı salonu ve yüzme havuzu, Bursa Büyük Çelik Palas Oteli gibi, her
biri trilyonlarca olan yatırımlar ihale edilmiş ve birçoğu
da yarım beklemektedir. Bunlar tamamlandığı zaman da -çok
paraya ihtiyacı olduğu halde- gelir getirmeleri de mümkün
değildir. Emekli Sandığında bu satışlar
tamamlandığı zaman, Sandık güçlenecek, ücretler, aylık
ödenmeye başlanacak ve emekliler daha rahat edecektir.
Şimdi,
metin üzerinde söz alan muhalefet mensubu milletvekili
arkadaşlarımızın çok acayip, çok enteresan tespitleri var,
deniliyor ki “Bakanlar Kurulu, bu şartnameleri hazırlayamaz.”
Bakanlar Kurulu, yeniden, 2886 sayılı Kanun muvacehesinde bir usul
ortaya koyacaktır; yani, daha hızlı hareket edebilmek, daha iyi
değerlendirebilmek için; yoksa, yeniden bir ihale kanunu, hiçbirimizin
tasvip etmeyeceği birtakım yeni yöntemler oluşturacak
değildir. Kapalı zarf usulüyle teklif alınacak ve
memleketimizin, ülkemizin kaynakları en iyi şekilde
değerlendirilecektir.
Şimdi,
yine, bir sözcü arkadaşımız “bunları sattınız;
bundan sonra ne satacaksınız” dedi. Halbuki, Emekli
Sandığının otel işletmelerinin, kira gelirlerinin çok
çok üstünde, bakım giderleri vardır; yani, şu anda içerisinde
bulunduğu şartlar, maalesef, çok kötüdür; kötü bir işletme
örneğidir ve Emek İnşaat adı altında kurulan
şirket de, kiralarını doğru dürüst ödememektedir ve
maalesef, kamuoyunda, birçok siyasînin, partilinin, bu mekânları
düşük ücretlerle kullandığı, misafirhane gibi
kullandığı da yaygındır; yani, 20 milyon liraya...
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Sayın Candan, efendim, son cümlenizi söyler misiniz.
HASAN GÜLAY
(Manisa) – Kullandırmayın!..
VEYSEL
CANDAN (Devamla) – Şimdi, üç ay...
Herkes
kullanıyor; 1 dakika da biz kullanalım.
BAŞKAN
– Buyurun efendim.
HASAN GÜLAY
(Manisa) – İktidarsınız; kullandırmayın...
BAŞKAN
– Hepsine de, son cümlelerini söylemeleri için kısa bir zaman veriyoruz.
VEYSEL
CANDAN (Devamla) – Şimdi, efendim, bu ülkede, 20 milyon lira emekli
aylığı almak isteyen ve üç aylık maaşını
almak için kuyruklarda bekleyen emekliler var. Bu oteller, çok düşük
fiyatlarla kiralanmıştır; asıl peşkeş
oradadır; yoksa, satışlarında “haraç mezat” tabirini
kullanmak çok yersizdir. Kapalı zarf usulüyle, en yüksek teklifi veren
insana verilecektir.
Toparlamak
gerekirse; özetle, kanaatim şu...
AYHAN FIRAT
(Malatya) – Petlas nasıl satıldı?!.
VEYSEL
CANDAN (Devamla) – Ülke menfaatları gözetilerek, usulüne uygun,
değerinde satıldığı zaman, cari, işleyen zararlar
durdurulacaktır. Bir kere, şu anda, trilyonlarca zarar
durdurulmuş olacak; o da, kâr sayılacaktır ve elde edilen
miktarlar da iyi değerlendirildiği zaman, kurum mensuplarına iyi
şartlar hazırlanacaktır. Emekli Sandığını
ayrı görmenin, devleti ayrı görmenin bir mantığı da
yoktur; kesintiler zaten devletten yapılmaktadır. Devletle Emekli
Sandığı mensuplarını karşı karşıya
getirmeye de kimsenin hakkı yoktur.
Bu
tasarının, kanunlaştığı zaman, önce kurum
mensuplarına ve sonra ülkemize faydalı olacağı
kanaatindeyim.
Saygılar
sunuyorum. (RP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Candan.
Sayın
Ersönmez Yarbay; buyurun.
Süreniz 5
dakikadır.
ERSÖNMEZ
YARBAY (Ankara) – Sayın Başkan, sayın milletveklileri;
görüşülmekte olan 5434 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli
Sandığı Kanununun 20 nci Maddesinin İkinci
Fıkrasının Değiştirilmesine ve Bu Maddeye 2 Fıkra
Eklenmesine Dair Kanun Tasarısını, Türkiye’deki sosyal güvenlik
kuruluşlarının problemlerinin çözümünde bir başlangıç
olarak görüyorum.
Gerçekten,
Türkiye’de, gerek Sosyal Sigortalar Kurumu gerek Bağ-Kur ve gerekse Emekli
Sandığı, bugün, kamu açıklarında önemli bir paya
sahiptir. Dolayısıyla, bu kamu açıklarının
azaltılmasında, sosyal güvenlik kuruluşlarının kendi
kendine yeter hale getirilmesinde birtakım yasal düzenlemelerin mutlaka
yapılması, bunların, bir reform niteliğinde olması
gerekmektedir.
Ayrıca,
bu üç sosyal güvenlik kuruluşunun bir çatı altında
toplanması da Hükümet programında yer almaktadır; bu konunun da
bir an önce gerçekleştirilmesi için gerekli adımlar
atılmalıdır. Şahsen, bu kanun tasarısını, bu
konuda atılmış önemli bir adım olarak
değerlendiriyorum ve bu tasarı yasalaştığı
takdirde, Emekli Sandığının ve diğer sosyal güvenlik
kuruluşlarının mallarının satışında ve
harekete kavuşturulmasında önemli bir adım olacağına,
dolayısıyla, sosyal güvenlik kuruluşlarının da
yapısının hızla düzeltileceğine inanıyorum.
Bu arada, bu
malların haraç mezat satılması konusunda muhalefet partilerinin
görüşleri var. Tabiî, biz, kamu mallarının, her zaman için,
haraç mezat satılmasına karşı çıktık, bundan
sonra da karşı çıkmaya devam edeceğiz. Bu satışlarda
Hükümetimizin çok dikkatli davranacağına ve bu
satışların gerçek değeri üzerinden
yapılacağına inanıyoruz.
Kimsenin
otel yapmadığı, otopark yapmadığı bir zamanda
Emekli Sandığının bu yatırımları
yapması, o dönem için önemli bir adımdı; ancak, günümüzde,
artık, Emekli Sandığının eline kolunu bağlayan bu
gayrimenkullerin satışına hareket
kazandırılmasının, Emekli Sandığına çok
büyük faydalar getireceğine inanıyorum.
Bu
vesileyle, hepinize saygılar sunuyorum. (RP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Yarbay.
Sayın
milletvekilleri, madde üzerindeki konuşmalar bitmiştir.
Maddeyle
ilgili önergeler vardır, geliş sırasına göre
okutacağım; ancak, madde üç fıkradan ibarettir ve son
fıkrayla ilgili verilmiş 6 önerge var. Her fıkra için 4 önerge
verilmesi İçtüzük gereği olduğundan, Sayın Zekeriya Temizel
ve arkadaşları ile Sayın Mustafa Kul ve
arkadaşlarının önergelerini -bu 4 önergeden sonra geldiği
için- işleme koymuyoruz.
Önergeleri
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 129 sıra sayılı yasa tasarısının 1 inci
maddesinin üçüncü fıkrasındaki “Sandık, bu satışlardan
elde ettiği gelirleri bilançosunda özel bir hesaba kaydeder” ibaresinin
fıkra metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Fethullah
Erbaş Mustafa
Yünlüoğlu Kahraman
Emmioğlu
Van Bolu Gaziantep
Osman
Pepe Mustafa
Ünaldı
Kocaeli Konya
BAŞKAN
– Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 129 sıra sayılı yasa tasarısının 1 inci
maddesinin üçüncü fıkrasının “doğrudan hizmetleriyle ilgili
olmayan” ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arz ve
teklif ederiz.
Fethullah
Erbaş Sıtkı
Cengil Bedri
İncetahtacı
Van Adana Gaziantep
Kahraman
Emmioğlu Bekir
Sobacı
Gaziantep Tokat
BAŞKAN
– Diğer önergeyi okutuyorum...
OYA ARASLI
(İçel) – Sayın Başkan, İçtüzüğün 84 üncü maddesine
göre Anayasaya aykırılık önergeleri önceden oylanır.
BAŞKAN
– Efendim, önergeleri, önce geliş sırasına göre okutuyoruz,
ondan sonra aykırılık sırasına göre işleme
koyacağız. Anayasaya aykırılık önergesini, öncelikle
işleme koyuyoruz zaten. Siz burada devamlı oturuyorsunuz,
işlemlerimiz hep böyle...
NİHAT
MATKAP (Hatay) – Yanlış anlaşılma oldu...
BAŞKAN
– Hayır efendim, yanlış anlaşılma olmadı.
Diğer,
önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 129 sıra sayılı yasa tasarısının 1 inci
maddesinin üçüncü fıkrasının madde metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Fethullah
Erbaş Sıtkı
Cengil Bedri
İncetahtacı
Van Adana Gaziantep
Kahraman
Emmioğlu Bekir
Sobacı
Gaziantep Tokat
BAŞKAN
– Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 129 sıra sayılı yasa tasarısının 1 inci
maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesindeki “bu gelirler 22
nci maddede yer alan esaslara göre değerlendirilir” ibaresinin fıkra
metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Fethullah
Erbaş Mustafa
Yünlüoğlu Kahraman
Emmioğlu
Van Bolu Gaziantep
Osman
Pepe Mustafa
Ünaldı
Kocaeli Konya
BAŞKAN
– Bu son önergeyi de okutuyorum, yeni fıkra eklenmesini öngörüyor.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı
Kanununun 20 nci Maddesinin İkinci Fıkrasının
Değiştirilmesine ve Bu Maddeye 2 Fıkra Eklenmesine Dair Kanun
Tasarısının 1 inci maddesinin son fıkrasından sonra
aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.
“Sandık
gayrimenkullerinin satışı sonucu elde edilen gelirlerin
yatırıldığı menkul değerler satılarak
Sandık gereksinimleri için kullanılamaz. Sandık gereksinimleri
için kullanılacak miktar, nemaların yeniden değerleme
katsayısını aşan tutarıdır. Nemaların
yeniden değerleme katsayısı kadarlık kısmı
anadeğere eklenir.”
Zekeriya
Temizel Sema
Pişkinsüt Hasan
Gülay
İstanbul Aydın Manisa
Metin
Şahin Mustafa Güven
Karahan Şükrü Sina Gürel
Antalya
Balıkesir İzmir
Mustafa
Karslıoğlu Nami
Çağan
Bolu İstanbul
BAŞKAN
– Sayın Matkap, sizin bahsettiğiniz önergelerin ikisi de
değişiklik önergesidir, Anayasaya aykırılık önergesi
değil.
NİHAT
MATKAP (Hatay) – Hayır Sayın Başkan.
BAŞKAN
– Efendim, işte, burada diyorsunuz ki...
NİHAT
MATKAP (Hatay) – Gerekçeyi okuyun.
BAŞKAN
– Efendim, okudum. Bakın, ne diyorsunuz: “Sandığın ve
iştirakçilerin mülkiyetinde bulunan veya müşterek maliki
bulunduğu gayrimenkullerde...”
NİHAT
MATKAP (Hatay) – Öbürü Sayın Başkan.
BAŞKAN
– Efendim, öbürü de, Sayın Zekeriya Temizel’in önergesi de aynen
şöyle: “Son fıkrasının aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz:
‘Sandığın...”
NİHAT
MATKAP (Hatay) – Hayır, o bizim değil, Zekeriya Beyin.
BAŞKAN
– Tamam... Hangisi sizin?
NİHAT
MATKAP (Hatay) – Anayasaya aykırılık olan...
BAŞKAN
– Hayır efendim, yok öyle bir önerge bizde.
NİHAT
MATKAP (Hatay) – Gerekçeye bakın...
BAŞKAN
– Efendim, gerekçede yok. “Sandığın doğrudan doğruya
maliki bulunduğu...” İşte, gerekçe.
NİHAT
MATKAP (Hatay) – 2 tane var efendim...
BAŞKAN
– Gelmedi bize efendim.
NİHAT
MATKAP (Hatay) – 1 tane daha var.
BAŞKAN
– Efendim, gelmediyse, şimdi verilmez ki artık yani.
OYA ARASLI
(İçel) – Fotokopisi burada, fotokopisini bize gönderdiniz Sayın
Başkan.
BAŞKAN –
Hanımefendi, bilmiyorum, buradaki arkadaşlar bize duyuracak; yani,
ben bilemem ki!
NİHAT
MATKAP (Hatay) – Sayın Başkan, çok önemli bir tasarı
görüşüyoruz; muhalefetin itiraz ettiği bir tasarıyı
görüşüyoruz. Lütfen, daha dikkatli çalışalım!
BAŞKAN
– Canım, önemli önemsiz; bizim için tasarıların hepsi önemli;
yoksa, önemsiz bir tasarı yok, Meclis de önemsiz tasarıları
görüşmez.
Şimdi,
bakınız, bize “yanlış yaptınız” diyorsunuz; ama,
siz, hangi konuda önerge verdiğinizi bilmiyorsunuz.
OYA ARASLI
(İçel) – Niçin efendim?
BAŞKAN
– Sizin verdiğiniz önerge, 175 sıra sayılı Ceza
Muhakemeleri Usul Kanunuyla ilgili tasarı için verilmiş önerge...
OYA ARASLI
(İçel) – Size verdim efendim.
BAŞKAN
– Efendim, işte, buyurun, önergenizi okuyun.
Efendim,
bakınız, bana verdiğiniz önerge, 175 sıra sayılı
tasarıyla ilgili; görüşülmekte olan tasarının sıra
sayısı 129.
NİHAT
MATKAP (Hatay) – Yanlış yazılmış efendim.
BAŞKAN
– Yanlış yazılmış olur mu?..
Önergeleri
aykırılık sırasına göre işleme koyuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 129 sıra sayılı
yasa tasarısının 1 inci maddesinin üçüncü
fıkrasının madde metninden çıkarılmasını arz
ve teklif ederiz.
Fethullah
Erbaş
(Van)
ve
arkadaşları
BAŞKAN - Önergeye Komisyon katılıyor mu
efendim?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANVEKİLİ MUSTAFA ÇİLOĞLU (Burdur) –
Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükümet?..
ADALET BAKANI ŞEVKET KAZAN (Kocaeli) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
FETHULLAH ERBAŞ (Van) – Sayın Başkan,
önergemizi geri çekiyoruz.
AYHAN FIRAT (Malatya) – Naylon... Naylon önerge onlar.
Dördünü birden çekin.
BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 129 sıra sayılı
yasa tasarısının 1 inci maddesinin üçüncü
fıkrasının son cümlesindeki “bu gelirler 22 nci maddede yer alan
esaslara göre değerlendirilir” ibaresinin fıkra metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Fethullah
Erbaş
(Van)
ve
arkadaşları
BAŞKAN – Sayın Erbaş, bu önergeyi de
geri çekiyor musunuz efendim?
FETHULLAH ERBAŞ (Van) – Hepsini çekiyoruz efendim.
BAŞKAN – Peki efendim.
4 önerge geri verilmiştir.
Bir fıkra eklenmesine ilişkin son önergeyi
işleme koyuyorum efendim...
AYHAN FIRAT (Malatya) – Başkan, ayıp olmuyor
mu?!.
BAŞKAN – Vallahi bilmem; ayıp mı oluyor,
günah mı oluyor, yoksa sevap mı oluyor, onun takdirini artık
herkes kendisi yapar. (RP ve DYP sıralarından alkışlar)
Önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı
Kanununun 20 nci Maddesinin İkinci Fıkrasının
Değiştirilmesine ve Bu Maddeye 2 Fıkra eklenmesine dair kanun
tasarısının 1 inci maddesinin son fıkrasından sonra,
aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.
“Sandık
gayrimenkullerinin satışı sonucu elde edilen gelirlerin
yatırıldığı menkul değerler satılarak,
sandık gereksinmeleri için kullanılamaz. Sandık gereksinmeleri
için kullanılacak miktar, nemaların yeniden değerleme
katsayısına aşan tutarıdır. Nemaların yeniden
değerleme katsayısı kadarlık kısmı ana
değere eklenir.”
Zekeriya
Temizel
(İstanbul)
ve
arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANVEKİLİ MUSTAFA ÇİLOĞLU (Burdur) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükümet?..
ADALET BAKANI ŞEVKET KAZAN (Kocaeli) –
Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Komisyon ve Hükümet önergeye
katılmıyor.
Sayın Temizel, gerekçeyi mi okutalım; yoksa,
konuşacak mısınız?
ZEKERİYA TEMİZEL (İstanbul) –
Konuşmak istiyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Temizel.
Süreniz 5 dakikadır.
ZEKERİYA TEMİZEL (İstanbul) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
yasa tasarısının geneli üzerindeki konuşmam
sırasında da belirttim, bizim sosyal güvenlik sistemimiz, fon
değerlendirme esasına dayanır; yani, sandıklar veya emekli
sandıkları, sosyal sigorta kurumları, sosyal güvenlik
kurumları, varlıklarını satarak buradan elde ettiği
gelirlerini harcamaları için, gereksinmeleri için kullanmazlar. Ne
yaparlar; bu tür varlıklarını değerlendirirler ve buradan
elde ettikleri nemaları gereksinmelerinde kullanırlar.
Önümüze
getirilen yasa tasarısında, Sandık varlıklarının
satılması sonucu elde edilen gelirlerin, yasanın 22 nci maddesi
uyarınca değerlendirileceği hükmü var; ancak, değerli
arkadaşlar, 22 nci maddeye baktığınızda, birinci
grupta, gayrimenkul alarak değerlendirme var. Satılan
gayrimenkullerin yerine yeniden gayrimenkul almayacağınıza göre,
ikinci grupta, devlet bono ve tahvillerine, kamu yatırımları
gelir ortaklığı senetlerine yatırım yapılması
seçeneğiyle karşı karşıya kalıyorsunuz; güzel.
Yasaya göre, elde ettiğiniz geliri buraya yatıracaksınız.
Yalnız, yasanın, bu düzenlenme şekliyle, bu gelirlerin ilk itfa
döneminden sonra, paraya çevrilmek suretiyle Sandık gereksinmelerinde
kullanılmasını engelleyecek herhangi bir hüküm yok. Halbuki,
Sandık varlıklarının paraya çevrilmemesi, fon
değerlendirme sisteminin ve şu andaki emekli sistemimizin temel
unsuru. O nedenle, biz, Demokratik Sol Parti olarak iki önerge verdik.
Önergelerimizden biri, daha önceden verilmiş dört önerge nedeniyle kabul
edilmedi; aslında, birbiriyle ilintili önergeydi bunlar.
Bizim
önerimiz, bu gayrimenkullerin -özellikle, Devlet İhale Yasasına uygun
olarak- satılmasından sonra elde edilen gelirler devlet tahvili ve
hazine bonosuna yatırılıyorsa, devlet tahvili ve hazine
bonolarının bir dönem sonra paraya çevrilip de, Emekli
Sandığı ihtiyaçları için kullanılmamasını
içeriyor. Ne olacak? Devlet tahvili ve hazine bonolarından elde edilen
gelir, yeniden değerleme katsayısı oranındaki bir miktar
alınıp anaparaya eklenmek suretiyle enflasyona karşı korunacak;
böylece, Sandık varlıkları korunacak. Onun
dışında, bir nema payı varsa, bunu da Sandık
ihtiyaçlarında kullanacağız; bu -eğer, gerçekten iyi
niyetli bir düzenlemeyse- iyi niyetli bir düzenlemenin gereğidir. Aksi
takdirde, böyle bir düzenleme yapmazsanız, bu, iyi niyetli bir düzenleme
olmaz.
Bu önerge,
gerçekten, sadece engellemek için veya iş olsun diye verilmiş bir
önerge değil. Önergenin içeriğine baktığınız
takdirde, eğer, getirdiğiniz düzenlemede iyi niyet varsa, bunu
tamamlayan bir unsur; yasa hazırlanırken unutulmuş olabilir.
Nitekim, bütün yasalar apar topar hazırlanıyor; ihtisas
komisyonlarında yeteri kadar tartışılmadığı
için, bunlar dile getirilemiyor; ancak, bu görüşlerin oralarda dile
getirilmemesi, burada dile getirilmemesi anlamını taşımamalı.
Bakın,
bir daha tekrar ediyorum; bu, satılmasını engelleyecek herhangi
bir olay değil; satabilirsiniz; ancak, Emekli Sandığı
Kanununun 22 nci maddesi yürürlükteyse, diğer hükümleri yürürlükteyse, bu
satış sonucunda elde edilen gelirlerin, devlet tahviline, hazine
bonosuna yatırılması halinde veya diğer menkul kıymet
ortaklıklarına yatırılması halinde, bu menkul
kıymet ortaklıkları paylarının, hazine bonosu ve
devlet tahvillerinin satılarak, Sandık ihtiyaçlarında
kullanılmamasını içeriyor.
Bu, gerçekten
çok iyi niyetli bir uyarı; ancak, bu uyarımızın dikkate
alınıp alınmayacağı konusunu biraz sonra
göreceğiz. Alınmazsa, bu, daha önceki Anayasaya
aykırılık hükümlerinin tam anlamıyla tuzu biberi olur. Hiç
değilse, bu madde, daha önceki Anayasaya aykırılık
hükümlerini birazcık yumuşatır “tamam, buradaki varlıklar
şekil değiştiriyor; ama, varlıkların satılarak
Emekli Sandığı ihtiyaçlarında karşılanması
olayı bu fıkrayla eklenmiş” denilebilir.
Takdir Yüce
Meclisindir.
Teşekkür
ediyor, saygılar sunuyorum. (DSP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Temizel.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul
edilmemiştir.
(DSP
sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)
HASAN
HÜSAMETTİN ÖZKAN (İstanbul) – Yoklama istiyoruz.
BAŞKAN
– Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
HASAN
HÜSAMETTİN ÖZKAN (İstanbul) – Sayın Başkan...
BAŞKAN
– Efendim, ayağa kalkmadınız. (DSP sıralarından
“Hayır, hayır” sesleri) Ayağa kalkmadınız efendim.
Madde kabul
edilmiştir. (DSP sıralarından gürültüler)
METİN
ŞAHİN (Antalya) – Sayın Başkan, bu tarafa
bakmıyorsunuz ki.
BAŞKAN
– Efendim, arkadaşlarınız kalkmadı.
HASAN
HÜSAMETTİN ÖZKAN (İstanbul) – Sayın Başkan, bizim bu
hakkımızı elimizden almayın.
BAŞKAN
– Sayın Özkan, inanınız ki ayağa kalkmadınız.
KÂTİP
ÜYE MUSTAFA BAŞ (İstanbul) – Şu anda bile 20 kişi yok.
BAŞKAN
– Efendim, ben burada sayıyorum, zatı âlinizle birlikte arka
sıralarda 4 arkadaşınız daha kalktı... (RP
sıralarından alkışlar)
KÂTİP
ÜYE MUSTAFA BAŞ (İstanbul) – Şu anda da 20 kişi
kalkmamış.
HASAN
HÜSAMETTİN ÖZKAN (İstanbul) – Bu hakkımızı lütfen
yerinde kullanın.
BAŞKAN
– Sayın Özkan, inanınız ki 20 kişi yoktu.
Sayın
Özkan, eğer sizin yoklama isteğiniz usulüne göre olsaydı ben
yerine getirirdim.
HASAN
HÜSAMETTİN ÖZKAN (İstanbul) – Usulüne göre efendim.
BAŞKAN
– Ama 20 arkadaşınız kalkmadı... (DSP
sıralarından gürültüler)
Efendim,
şimdi bakın, sayıyorum... 18 kişi; 4
arkadaşınız yeni kalktı... (DSP sıralarından
gürültüler)
Sayın
Özkan, bakın, şu anda çok seçkin bir hanımefendi grubu da
Meclise gelmiş, bizi izlemekte. Rica ediyorum, Meclisin usulunü
bozmayalım.
HASAN
HÜSAMETTİN ÖZKAN (İstanbul) – Sayın Başkan, bundan sonraki
aşamada...
BAŞKAN
– Peki... Teşekkür ederim.
Efendim,
madde kabul edilmiştir. (DSP sıralarından gürültüler)
Müteakip
maddede yoklama isteyin; bu sefer usulüne göre istemediniz. Hepiniz birlikte
kalksaydınız yoklama yapardım; ama, İçtüzük 20 kişi
diyor.
HASAN
HÜSAMETTİN ÖZKAN (İstanbul) – Peki, şimdi oturuyoruz.
METİN
ŞAHİN (Antalya) – Sayın Başkan, biz yoklama isteğimizi
belirtirken bize bakın.
BAŞKAN
– Efendim, rica ediyorum. Usulüne göre kalkarsanız hayhay.
Bakın
Sayın Özkan, ben size büyük saygı duyuyorum; ama, inanınız
ki arkadaşlarınız kalkmadı.
2 nci
maddeyi okutuyorum:
MADDE 2. – Bu Kanun yayımı tarihinde
yürürlüğe girer.
BAŞKAN
– Madde üzerinde, gruplar adına söz isteyen yok.
Şahısları
adına...
HASAN
HÜSAMETTİN ÖZKAN (İstanbul) – Var efendim, var; olmaz olur mu
Sayın Başkan...
METİN
ŞAHİN (Antalya) – Ben söz istiyorum efendim...
BAŞKAN
– Buyurun efendim...
Arkadaşlar,
önceden söz istenir.
MUSTAFA
GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) – Sayın Başkanım,
bakmıyorsunuz bize...
BAŞKAN
– Arkadaşlar, İçtüzük sarih. Diyor ki: “Önceden ismini kaydettirmeyen
üyeye söz verilmez.”
Buyurun
Sayın Şahin.
DSP GRUBU
ADINA METİN ŞAHİN (Antalya) – Değerli arkadaşlar,
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bu maddedeki
“bu kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer” ifadesiyle ilgili
söz aldım.
Bildiğiniz
gibi, biraz önce yaptığım konuşmada bir hususa
değinmiştim, diğer parti sözcülerimiz de
değinmişlerdi; yine, yazın, burada, kamu taşınmaz
mallarıyla ilgili yapılan tartışma ve görüşmelerin
sonucunda, biz, ısrarla, o tasarının Anayasaya aykırı
olduğunu iddia etmiştik ve nitekim, Anayasa Mahkemesi, bu konudaki
yürürlüğü durdurmuştu.
Şimdi,
görüştüğümüz tasarının bazı ifadeleri,
fıkraları ve Bakanlar Kuruluna verilen yetkiler, daha önce
görüşülen ve kabul edilen, sonra da, Anayasa Mahkemesince yürürlüğü
durdurulan yasadaki ifadelerle hemen hemen aynı durumdadır.
Ben size
okumaya çalışıyorum:
Kamu Kurum
ve Kuruluşlarının Taşınmaz Mallarının
Satışı Hakkında Kanun Tasarısı Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu:
2 nci
maddede, satılacakların tespitine, satışın peşin
veya taksitle olmasına, satış ilke ve yöntemlerinin
belirlenmesine, yeni esas ve usullerin belirlenmesine Bakanlar Kurulunun
yetkili olduğu ifade ediliyor.
Şimdi
görüştüğümüz tasarının 1 inci maddesinin son
fıkrasının ifadesini okumaya çalışıyorum:
“Sandığın doğrudan hizmetleriyle ilgili olmayan
gayrimenkulleri, Sandık Yönetim Kurulunun kararı, Maliye
Bakanlığının teklifi üzerine Bakanlar Kurulunca
belirlenecek usul ve esaslara göre satılabilir.”
Şimdi,
Anayasa Mahkemesinin uygun görmediği kanun ile burada
görüştüğümüz tasarının Bakanlar Kuruluna yetki devri
ifadeleri ve şekilleri aynıdır. Şimdi, böyle olunca, bu
tasarının, yine Anayasa Mahkemesi tarafından iptali söz
konusudur.
Öyleyse,
gelin, şöyle bir ifadeyle, Anayasa Mahkemesinin yürürlüğü
durdurduğu kamu taşınmazlarıyla ilgili verdiği
kararın açıklıkla ortaya çıkmasına, gerekçeli
kararın yayımlanmasına kadar, bu tasarının
yürürlüğünün işleme girmesini durdurmuş olalım diye
düşünüyorum. Aksi takdirde, daha önceki sonuçla karşı
karşıya olacağız ve bunların, Parlamentonun hukuka
dayalı, kanunlara dayalı ve Anayasa Mahkemesinin koyduğu
kurallara karşı duyarlı ve hassas olduğunu göstermiş
olalım. Aksi takdirde, yaptığımız yasaların
ilgili yargı tarafından sürekli geriye çevrilmesi, takdir edersiniz
ki, Parlamento için gerçekten üzücü oluyor ve değerlendirmeler olumlu
olmuyor. Parlamentonun itibarını, güvenilirliğini ve hukuka
bağlı bir biçimde çalıştığını
gösterebilmek açısından, ben, bunu oldukça önemsiyorum.
Bu
bakımdan, yürürlüğün, Anayasa Mahkemesi kararlarının
açıklıkla belirleneceği ve açıklanacağı tarihe
kadar ertelenmesini diliyorum.
Teşekkür
ediyor, saygılar sunuyorum. (DSP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Şahin.
ANAP Grubu
adına, Sayın Keçeciler; buyurun. (ANAP sıralarından
alkışlar, RP sıralarından alkışlar [!])
Arkadaşlar,
fazla tezahürat yapmayın, sonra üzülürsünüz!
Süreniz 10
dakikadır efendim.
ANAP GRUBU
ADINA MEHMET KEÇECİLER (Konya) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan 129 sıra sayılı kanun
tasarısının 2 nci maddesi üzerinde söz almış
bulunuyorum; bu vesileyle Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, benden evvel konuşan
arkadaşımızın da ifade ettiği gibi, kanunun, hemen
yayımlanmasını müteakip yürürlüğe girmesinde ciddî manada
sıkıntılar meydana gelecektir. Bu itibarla, önergelerimiz vardır;
bu önergeler üzerinde söz almayıp, madde üzerinde söz alıp buradan
ifade etmek istedim. Gerçekten de, getirdiğiniz bu kanun
tasarısı, Emekli Sandığının problemini çözmez.
Emekli Sandığıyla ilgili, daha doğrusu, sosyal güvenlik
kurumlarımızla ilgili problemler bugün had safhaya gelmiştir.
1991’de bu sosyal güvenlik kuruluşları teslim edilirken, SSK
başta olmak üzere bu kuruluşların açığı yoktu. Bu
kuruluşların açığa düşeceği 1986’da
hesaplanmış ve siyasî faturası ödenerek bir kanun
çıkarılmıştı. Denilmişti ki, bu memleket, genç
emekliler cenneti haline geldi; iki çalışana bir emekli... Bunu
karşılama imkânına sahip değil; aktuarya hesapları
tutmuyor, biz bu kanunu değiştireceğiz dedik, siyasî
faturasını da ödedik ve değiştirdik. Siz geldiniz, 1992
yılında, bu kanunun 37 nci maddesini değiştirdiniz, aynen
1986’daki duruma döndünüz.
Netice
itibariyle, şimdi, karakışın ortasında odanın
kapısı açık, pencereleri açık; siz, habire kaynak
buluyorsunuz; Emekli Sandığının otellerini satarım,
Emekli Sandığının mallarını, gayrimenkullerini
satarım, bu sobanın içerisine atarım ve odayı
ısıtırım diyorsunuz; ısıtamazsınız
beyler; göğü ısıtma imkânına sahip değilsiniz. (RP
sıralarından gürültüler) Bakın, bütçeye koymuşsunuz, 530
trilyon lira açık verecek; sosyal güvenlik kuruluşları -bunun
içerisinde Emekli Sandığı da var- 530 trilyon lira açık
verecek; siz bu açığı kapatmak için, Emekli
Sandığının elinde avucunda ne varsa, usulünü de
değiştirerek satarız diyorsunuz.
İLYAS
ARSLAN (Yozgat) – Sayın Keçeciler, Sayın Özal da köprü
satıyordu.
MEHMET
KEÇECİLER (Devamla) – Daha evvel,
buradan lojman satışıyla ilgili kanunu
çıkarırken de size söyledik. Siz, dinlemediniz, kanunu
çıkardınız; Anayasa Mahkemesi iptal edince de, açıklama
yaptınız, dediniz ki “zaten, bu kanuna ihtiyaç yoktu efendim;
elimizde yetkiler var, biz o yetkileri kullanarak bu açığı
kapatırız.” Size sorarlar, mademki öyle, niye getirdiniz o kanunu?!
Şimdi,
değerli arkadaşlarım, bu da aynı noktalara gider. Biraz
evvel konuşan arkadaşlarımız söylediler; burada, Emekli
Sandığının 1 500
gayrimenkulü var; hiç ayırım yapmıyorsunuz; içerisinde
millî park olan var, sit alanı olan var, orman sahası olan var. Hiç
ayırım yapmadan satar diyorsunuz. Halbuki, Anayasa Mahkemesi, size,
bunu satamazsınız beyler, yapamazsınız diyor. Burada bir
madde koyup, bir fıkra koyup ayırt etmiyorsunuz ve efendim, Anayasanın şu maddesi
kapsamında olan Emekli Sandığına ait gayrimenkuller, bu
kanunun kapsamı dışındadır demiyorsunuz. Demeyince,
Anayasa Mahkemesine gidecek ve bu, oradan geri dönecek; gayet açık. Yani,
Peygamber Efendimizin bir hadisi şerifi var: “Mümin, aynı yılan
deliğinden iki defa ısırılmaz.”
Eğer,
bir hatayı bir defa yaparsanız, hata olur; ama, iki defa
yaparsanız, o zaman, ahmaklık olur. (ANAP ve DSP
sıralarından alkışlar, RP ve DYP sıralarından
gürültüler.)
Yapmayın
beyler... Bu Meclisi, bu kadar sıkıntılı bir duruma
düşürmeye hakkınız yok.
(RP ve DYP sıralarından
“Sözünü geri alsın” sesleri, gürültüler)
SAFFET
ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Milletvekiline ahmak diyemezsiniz.
BAŞKAN
– Sayın Keçeciler, biraz maddeye bağlı olarak
konuşursanız...
MEHMET
KEÇECİLER (Devamla) – Maddeye bağlı olarak konuşuyorum
Sayın Başkan.
SAFFET
ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Sözünü geri alsın.
MEHMET
KEÇECİLER (Devamla) – Gayet açık; bakın, burada diyorsunuz ki:
“Maliye Bakanlığının teklifi, Bakanlar Kurulunca belirlenecek
usul ve esaslara göre...” (RP ve DYP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN
– Bir dakika efendim...
SAFFET
ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Sözünü geri al!
BAŞKAN
– Bir dakika efendim... Ben, açıklatırım onu kendisine.
MEHMET
KEÇECİLER (Devamla) – Yani, Bakanlar Kurulunca belirlenecek esaslar
hikmet-i hükümettir; muhalefet, katiyen, bu işe karışamaz;
hikmetinden sual olunamaz.
SAFFET
ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Sayın Başkan, sözünü geri alsın .
MEHMET
KEÇECİLER (Devamla) – Buraya bir madde koymanız lazım; yani, en
azından, Bakanlar Kurulu hangi usul ve esaslara göre belirleyecek, bu
çerçeveyi çizmeniz lazım. Fırsat eşitliği diyeceksiniz,
imkân eşitliği diyeceksiniz, şeffaflık diyeceksiniz,
açıklık diyeceksiniz; bir şeyler diyeceksiniz, bir çerçeve
koyacaksınız.
REFİK
ARAS (İstanbul) – Yağma var, yağma!..
MEHMET
KEÇECİLER (Devamla) – O çerçeveyi koymuyorsunuz, “hikmetinden sual
olunmaz, siz katiyen karışamazsınız; Meclis olarak hiç bu
sahalara girmeyin; Bakanlar Kurulu bunun usul ve esaslarını belirler”
diyorsunuz ve bizden, bunun onayını istiyorsunuz.
SAFFET
ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Meclise hakaret etme!
MEHMET
KEÇECİLER (Devamla) – Sonra, siz, Meclis İçtüzüğüne göre
yaptığımız müdahaleleri de dinlemiyorsunuz; sonunda da,
netice itibariyle, başınızı taşlara vuruyorsunuz.
NECMİ
HOŞVER (Bolu) – Aynı sizin gibi.
MEHMET
KEÇECİLER (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, bu kanun,
hemen, yayımı tarihinde yürürlüğe girerse, pekçok
sıkıntılar çıkar; çünkü, kanunun içeriğini anlamak
mümkün değil.
Gelin,
bakın; demişsiniz ki: “Tapuda, kat mülkiyeti kütüğüne
bağımsız bölümler halinde tescil edilir.” Hem de, derhal tescil
edilir.
Emekli
Sandığı, belediye, özel idare, bir otogara veyahut da bir otele
müştereken sahip. Siz, bunu, nasıl Kat Mülkiyeti Kanununa göre
bağımsız bölümler halinde tescil edeceksiniz; bir bilen, gelsin,
şuradan bir söylesin bakayım; yani, aranızda taksim yok,
ayırım yok, sadece hisseleri belli; gayrimenkulün neresinin, kime ait
olduğu belli değil; tümü, üçünün, iştirak halinde müşterek
malı. Siz, diyeceksiniz ki, kanun çıktığı gün,
bunlardan, sadece, Emekli Sandığına yetki verdim; Kat Mülkiyeti
Kanuna göre tescil edeceksin de edeceksin... Bunu, hangi tapucu, nasıl
tescil edecek? Kanunları çıkarırken, nasıl uygulayacağınızı
evvela bir okuyup, düşünmeniz lazım; alelacele gönderiyorsunuz ve
burada, gelir gelmez de, yürürlüğe girecek diyorsunuz; yürürlüğe
girmesi mümkün değil efendim; çok sıkıntılar var burada.
Özelleştirme
esasına göre satın, buraya bir hüküm koyun; kendi başına
buyruk, Bakanlar Kurulunun, tamamen ayrı tespit edeceği bir esasa
göre satar diyorsunuz. Sonra, bu gelir de -muvazene kanununa, bütün malî
kanunlarımıza aykırı olarak- bilançoda özel bir bölüme
gelir kaydedilir, oradan nasıl kullanırsak kullanırız diyorsunuz.
Değerli
arkadaşlarım, bu, Emekli Sandığının
sıkıntısını çözmez; SSK’nın
sıkıntısını çözmez; Bağ-Kur’un
sıkıntısını çözmez; çok ciddî sorun var; şu anda,
kanayan büyük bir yara var. Gelin, hep beraber o yarayı saralım. Bu
kanunları böyle parça bölük getireceğinize, bu işi, toptan,
kökünden halledecek, aynen, 1986’da Anavatan İktidarının
yaptığı gibi çözecek, siyasî faturasını da ödeyecek
bir kanun tasarısı getirin, size yardımcı oluruz; ama, siz
böyle parça bölük getirirseniz, bu, hiçbir şey değiştirmez beyler.
Bugün satarsınız, bugünü kurtarırsınız; ama,
yarın satacak başka bir malınız da kalmaz ve netice
itibariyle de, bizim sosyal güvenlik sistemimiz çok ciddî manada iflas eder.
Bu
memlekette, bazı meslek mensupları, ortaokulu bitirir bitirmez
memuriyete başlıyor, 37 yaşında emekli oluyor. Böyle...
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Efendim, süreniz bitti Sayın Keçeciler.
MEHMET
KEÇECİLER (Devamla) – 1 dakikada tamamlıyorum.
BAŞKAN
– Eksüre vermiyorum; yalnız siz...
MURAT
BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) – Konuşmasını bitirsin
Sayın Başkan.
BAŞKAN
– Bir dakika efendim...
AHMET
NEİDİM (Sakarya) – Ayıp, ayıp!...
BAŞKAN
– Yalnız siz, konuşmanızın bir yerinde Meclise “ahmak” diye
bir laf söylediniz. (ANAP sıralarından gürültüler)
Bir dakika
efendim...
Bu lafı
size düzelttireceğim.
Siz dediniz
ki “bir hatayı bir defa yaparsanız olur, ikinci defa yaparsanız
ahmaklık olur.”
MEHMET
KEÇECİLER (Devamla) – O benim sözüm değil efendim; o söz...
BAŞKAN
– Efendim, sizin sözünüz değil mi? Sizin ağzınızdan çıktı;
sizin ağzınızdan çıkan söz size ait değil de kime ait
olur? (RP sıralarından alkışlar)
MEHMET
KEÇECİLER (Devamla) – Efendim, Hazreti Peygamber Efendimizin hadisi
şerifi.
BAŞKAN
– Efendim, Hazreti Peygamberin sözüyle kendi sözünüzü birbirine
karıştırmayın. (DYP ve RP sıralarından “Bravo”
sesleri, alkışlar)
Siz, bir
defa, burada dediniz ki...
MEHMET
KEÇECİLER (Devamla) – O’nun sözünü söyledim.
BAŞKAN
– Onu, Meclise hakaret anlamında kullanmadığınızı
izah edin.
AHMET
NEİDİM (Sakarya) – Alakası yok.
BAŞKAN
– Buyurun.
MEHMET
KEÇECİLER (Devamla) – Hayır... Hayır... Meclise hakaret
manası katiyen çıkmaz. Bu söz, her şeyden evvel, bir
vakıadır, bir doğrudur, bir gerçektir. Bir işi
yanlışlıkla yaparsınız hata olur, ikinci defa
aynı hatayı yaparsanız, İsmet İnönü -öyle diyor
rahmetli- “ahmaklık olur” diyor. (ANAP, DSP ve CHP sıralarından
alkışlar) Sözü odur.
MEHMET
BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) – Ne konuşuyorsun!.. Ne
alakası var!..
MEHMET
KEÇECİLER (Devamla) – Efendim, Peygamberimizin hadisinden de söyledim,
gayet açıktır; aynı hatayı iki defa işleme
hakkına sahip değilsiniz.
BAŞKAN
– Onu söyle canım...
MEHMET
KEÇECİLER (Devamla) – Bu hakka sahibiz diyorsanız, buyurun söyleyin.
Hepinize
saygılar sunarım. (ANAP ve DSP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim, sağ olun.
Efendim,
geriye almak diye bir müesseseyi...
ADALET
BAKANI ŞEVKET KAZAN (Kocaeli) – Sayın Başkan, yerimden bir
açıklama yapmak istiyorum.
BAŞKAN
– Buyurun Sayın Bakan.
ADALET
BAKANI ŞEVKET KAZAN (Kocaeli) – Sayın Başkan, bu bir hükümet
tasarısıdır; bu tasarıyı hazırlayan Hükümettir ve
bu tasarının hazırlanış şekli itibariyle bir
ithamda bulunulmuştur, hoş olmayan bir kelime kullanılmıştır.
Önce, Peygamber’in bir sözünü naklen, edep çerçevesinde bir uyarı
yapılmak istenmiştir; ondan sonra, bu edep sınırı
taşılmıştır “birinci defa hata edilirse şu olur;
ama, ikinci defa bu hatayı yapmak ahmaklıktır” denilmiştir.
Bizim bir sözümüz var “kem söz sahibine racidir.” (RP ve DYP
sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)
Bir yürürlük
maddesi üzerinde bu tarzda bir konuşma yapmak ne derece mantıkla
bağdaşır, onu da Genel Kurulun takdirine bırakıyorum.
(RP ve DYP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim, sağ olun.
Biz,
devamlı ikaz ediyoruz arkadaşlarımızı; ama, maalesef,
Meclisin çalışması engellenmesin diye çok müdahale etmek
istemiyoruz. Aslında, burada yapılan konuşmaların çoğu
konuyla ilgili değil.
Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına, Sayın Mustafa Kul; buyurun.
Sayın
Kul, süreniz 10 dakika.
CHP GRUBU
ADINA MUSTAFA KUL (Erzincan) – Sayın Başkan, değerli
arkadaşlar; 5434 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli
Sandığı Kanununun 20 nci Maddesinin 2 nci
Fıkrasının Değiştirilmesine ve Bu Maddeye 2 Fıkra
Eklenmesine Dair Kanun Tasarısıyla ilgili
uyarılarımızı dün yapmıştık.
Tabiî,
şu anda üzerinde konuşmak istediğim yürürlük maddesinde “bu
kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer” deniyor. Bu kanun,
yayımı tarihinde yürürlüğe girdiği zaman, bu kanunla
birlikte gelen sakıncalar da o yayımı tarihinde yürürlüğe
girecektir. Bu nedenle, yol yakınken, buradan tekrar geriye dönme
imkânı varken, Hükümeti ve bu tasarıyı destekleyen partileri,
yeniden, son bir kez daha uyarmak amacıyla kürsüye çıktım.
Bu konuda
önerge vermiş olmamıza rağmen, ne yazık ki, Hükümeti
oluşturan partilerden birisi -naylon önergelerle, hülle önergeleriyle-
diğer partilerin önerge verme hakkını gasp ederek önerge
veriyor.
CAFER
GÜNEŞ (Kırşehir) – Gaspla ne ilgisi var?!
MUSTAFA KUL
(Devamla) – Onlar, o önergeler üzerine aleyhte veya lehte konuşma
şansını ortadan kaldırıyorlar; bizim, bu konuda
yapacağımız uyarıların önünü kesiyorlar. Eğer,
Hükümeti oluşturan partiler, muhalefete söz hakkı vermeme gibi bir
yöntemi benimserse, biz de, o zaman, yürütmeyle ilgili maddede, yürütme tarihi
üzerinde konuşmak zorunda kalıyoruz.
Değerli
arkadaşlarım, bir kere, bu Meclisin ne kadar pahalı
çalıştığını hepimiz biliyoruz, her saati
milyarlarca liraya mal oluyor. (RP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN
– Arkadaşlar, müdahale etmeyelim. Rica ediyorum... Dinlemesini
öğrenin efendim.
MUSTAFA KUL
(Devamla) – Biz, sizin gibi de yapmıyoruz. Geçtiğimiz dönemde, ne
kadar haklı yasa tasarıları gelirse gelsin; ne kadarkt,
kamuoyunun beklentisine cevap verecek ve ivedilikle çıkması gereken
yasa tasarıları gelirse gelsin, her maddesi üzerine, her
fıkrası üzerine önerge vererek ve her önerge üzerinde konuşarak,
her önerge oylanırken karar yetersayısının
aranmasını isteyerek, yoklama yapılmasını isteyerek o
zamanki yasa tasarı ve tekliflerinin yasalaşmasını
engelliyordunuz; ama, şu andaki muhalefet, gerçekten, bütün kamuoyunun
gözü önünde, gerek Anavatan Partisi gerek Demokratik Sol Parti gerekse
Cumhuriyet Halk Partisi, getirilen
tasarılarda gerçekten mantık varsa, çıkması
gerekiyorsa, kamuoyunun acilen beklediği yasa tasarılarıysa,
bunları engellemek değil, tam tersine size destek oluyor.
Bunların bir an önce çıkması için hepimiz elbirliğiyle
çalışıyoruz. Milyarlarca lira... (RP sıralarından
“Belli... Belli... “ sesleri)
Örnek
vereyim: Trafik Yasasının çıkmasında hep beraber
elbirliğiyle çalıştık. Karaparanın
aklanmasının önlenmesiyle ilgili tasarı geldiği zaman,
burada sabahlara kadar birlikte çalıştık; muhalefete mensup
hiçbir milletvekili engelleme amacıyla ne önerge verdi ne de çıktı
aleyhte konuştu. Hep birlikte elbirliğiyle yaptık...
BAŞKAN
– Sayın Kul, biraz da kanunun yayımıyla ilgili
konuşursanız, iyi olur efendim...
MUSTAFA KUL
(Devamla) – Sayın Başkan, konuyla ilgili konuşuyorum...
BAŞKAN
– Efendim, rica ediyorum, bakın bu İçtüzüğü işletmek
zorundayız...
MUSTAFA KUL
(Devamla) – Şimdi, Meclisin her saatinin milyarlarca liraya mal
olduğunu biliyoruz...
NİHAT
MATKAP (Hatay) – Kanunun yayımıyla ilgili sakıncalar üzerinde
konuşuyor Sayın Başkan...
BAŞKAN
– Sayın Matkap, Grup Başkanvekilisiniz; siz, bize yardımcı
olun canım...
MUSTAFA KUL
(Devamla) – Dün, yine burada bir yasa çıkarıldı; promosyonla
igili yasa; daha önce çıkarılmıştı; gitti
Cumhurbaşkanlığından geriye döndü, geldi. Aynı konuda
ısrarlı oldunuz; bizim dediğimiz dediktir, efendim Parlamentoda
yüzde 21’le, yüzde 19 birleşti, biz ne yaparsak doğrusunu
yaparız, muhalefet kaçta kaçı temsil ederse etsin bizi hiç
ilgilendirmez mantığıyla, yüzde 40’la, yüzde 60’ı
yönlendirmeye, biz ne yaparsak doğrusunu yapıyoruz diye o eski
yanlışınızda ısrarla devam ettiniz ve o yasayı
çıkardınız. Şimdi, o yasa gitti, geçecek mi zannediyorsunuz
veya o yasanın arkasını bırakacağımızı
mı zannediyorsunuz!..
Şimdi,
bu tasarıyla ilgili de, bu tasarının Anayasanın 6 ncı,
7 nci ve 8 inci maddelerine aykırı olduğunu iki günden beri
söylüyoruz, bütün muhalefet partileri söylüyor, gerekçesini de
açıklıyor. Siz, Anayasaya aykırı olduğunu bile bile bu
tasarıyı çıkaracaksınız, yarın ola ki,
Cumhurbaşkanlığından geriye döndü, dönmediği takdirde
de bizler Anayasa Mahkemesine dava açtığımız da, Anayasa
Mahkemesi bu yasayı iptal ettiği zaman bu Meclis, üç gün üç gece
boşu boşuna bu yasayla ilgili uğraşmış olacak
değerli arkadaşlarım. (RP sıralarından “sayenizde”
sesleri)
Akıllı
mantıklı tasarılar getirin, Anayasaya aykırı
olmadığına inandığımız tasarılar
getirin, kamuoyunun beklediği, acilen, ivedilikle çözülmesi gereken
konuları getirin, hep beraber yardımcı olalım. Siz, böyle
yanlış yasalar getirirseniz, tabiî, bizim sayemizde bunlar
engellenecektir.
Değerli
arkadaşlarım, örneğin, ikinci fıkrada
“Sandığın mülkiyetinde
bulunan veya müşterek maliki bulunduğu gayrimenkullerden...”diye
başlayan fıkrayla ilgili iki günden beri konuşuyoruz, Emekli
Sandığının aynı zamanda yüzde 49’una ortak olduğu
Emek İnşaat var; Emek İnşaatın da, Emekli
Sandığından ayrı olarak sahibi bulunduğu
gayrimenkulleri var; o zaman biz, Emekli
Sandığının doğrudan sahip olduğu veya
müşterek ortak olduğu gayrimenkullerle ilgili bu düzenlemeyi
getiriyoruz da, o yüzde 49’una Emek İnşaatın da ortak
olduğu gayrimenkullere, acaba Emekli Sandığı ortak olarak
kabul edilmiyor mu? Neden bu
“iştiraklerinin de içinde
bulunduğu” ifade burada kullanılmamıştır, onu
merak ediyorum doğrusu?!. O verdiğimiz önergeyle bunu düzeltmeye
çalışmıştık; ama, ne yazık ki, o naylon
önergelerle bu önergenin önü kesilmişti.
Son
fıkrada yine şu ifade edilmektedir: “Sandığın
doğrudan hizmetleriyle ilgili olmayan gayrimenkulleri, Sandık Yönetim
Kurulunun kararı, Maliye Bakanlığının teklifi üzerine
Bakanlar Kurulunca belirlenecek usul ve
esaslara göre satılabilir. Sandık, bu satışlardan elde
ettiği gelirleri, bilançosunda özel bir hesaba kaydeder -Burası çok
önemli- bu gelirler, 22 nci maddede yer
alan esaslara göre değerlendirilir”deniliyor.
Değerli
arkadaşlarım, 22 nci madde
şöyle: “ Sandığın ihtiyatları normal ve belli
ihtiyaçlar için serbest
bulundurulması lazım gelen miktarlar
çıkarıldıktan sonra kalanı;
1.-
Mütevelli ...”
BAŞKAN
– Sayın Kul, biz 2 nci maddeyi müzakere ettik; kabul ettik; bunların
hepsi söylendi o zaman.
MUSTAFA KUL
(Devamla)– Sayın Başkan, bu sakıncalarını anlatmak
zorundayız. Şimdi burada deniliyor ki, yüzde 40’ı geçmemek
üzere...
BAŞKAN
– Ama, söylendi bunlar yani, söylenmeseydi... Siz, ilk defa
keşfetseydiniz, dinlenebilirdi; ama...
MUSTAFA KUL
(Devamla) – Yüzde 40’ı geçmemek üzere...
AHMET
KABİL (Rize) – Anlamamışlar, anlamamışlar; bir daha
anlatsın...
MUSTAFA KUL
(Devamla) – Şimdi, bir daha, tekrar anlatmakta yarar var;
anlamadılar, iki günden beri anlatıyoruz, anlamadılar; bir sefer
de, bu şekilde, yürürlük maddesi üzerinde konuşalım.
(Alkışlar)
BAŞKAN
– Yani, tekrar...
MUSTAFA KUL
(Devamla) – Hatta, dün o kadar meşguller ki, ben, bu
satışları yapanları, bu Hükümeti,
başkalarının malını satan, başkalarının
malını haraç mezat satan bu Hükümeti, ben, Sülün Osman’a benzettim.
En azından, bekledim ki, Hükümetten bir tepki gelirdi, bizi Sülün Osman’a
niye benzetiyorsun diye. Sülün Osman da aynı şeyi yapıyordu; o
da, saati satıyordu, meydan saatini satıyordu, tramvayı
satıyordu, kendisine ait olmayan kamu mallarını uyanık
müteşebbislere satıyordu. Şimdi, Hükümetin
yaptığı da o; Sülün Osman’ın yaptığından
hiçbir farkı yok. Kendisine ait olmayan malları ona buna
satıyor. Bu malların bir sahibi var; bugüne kadar, Emekli
Sandığına prim yatırmış olan sandık
mensuplarının hakkını, hukukunu, mal
varlığını birilerine satmaya ne hakkımız var
değerli arkadaşlarım?! (CHP sıralarından
alkışlar)
Şimdi,
burada, deniliyor ki, efendim, “yüzde 40’ı geçmemek üzere iktisaden
inkişafa mazhar olan en uygun yerlerde ve en fazla varidat temin edecek
şekilde ve belediye hudutları içinde satın alınacak veya
yaptırılacak gayrimenkullere” harcanır bu para.
Şimdi,
bir taraftan gayrimenkullerimizden kurtulmak istiyoruz, bunları bir an
önce satalım...(RP sıralarından gürültüler)
MUSTAFA
ÜNALDI (Konya) – 200 bin liralık zammı unuttunuz mu?..
MUSTAFA KUL
(Devamla) – Bıraktınız mı konuşalım...
Bunları
satıp kurtulmak istiyoruz. Öbür taraftan, bu satışlardan elde
edilecek paralarla, yeni gayrimenkuller alacağız.
BAŞKAN
– Sayın Kul, 1 dakikanız var efendim.
MUSTAFA KUL
(Devamla) – Değerli arkadaşlarım, memur emeklisi
bağırıyor, açım diyor, geçinemiyorum diyor,
perişanım diyor, çoluk çocuğumu besleyemiyorum diyor, çoluk
çocuğumun üstünde yok, başında yok diyor. Memur emeklisi, memur,
meydanlara çıktığı zaman, onların durumunu
iyileştirmek varken, sizler onu yapmıyorsunuz, polisleri, -ki,
memuru- memurun üstüne göndererek, coplatıyorsunuz,
MUSTAFA
ÜNALDI (Konya) – Bir karpuz
parası...
MUSTAFA KUL
(Devamla) –...polis köpeklerini memurun üzerine salıyorsunuz...
MUSTAFA
ÜNALDI (Konya) – 200 bin lira...
MUSTAFA KUL
(Devamla) – ...memuru parçalatıyorsunuz, üstünü başını
yırtıyorsunuz, saçlarından tutup sürütüyorsunuz. Madem, bu
gayrimenkuller satılıyorsa, o zaman, bu gayrimenkullerin sahibi, o
sokaklarda sürüklettiğiniz, polisi üzerine gönderdiğiniz memurdur,
memurun emeklisidir. O zaman, bu satışlardan elde edilecek
parayı memura ve memur emeklisine ödemek zorundasınız.
Ödemediğiniz zaman yürüyüşler devam edecek. Siz, polisleri üzerine
göndererek... (RP sıralarından “siz yürütüyorsunuz” sesleri, gürültüler)
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Efendim süreniz bitti Sayın Kul, teşekkür ederim, sağ olun.
MUSTAFA KUL
(Devamla) – Değerli arkadaşlarım, doğru iş
yapmadığınızı bir kez daha hatırlatıyorum,
bu yanlıştan vazgeçmenizi diliyorum ve hepinizi
saygılarımla selamlıyorum. (CHP, ANAP ve DSP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Sayın Kul, teşekkür ederim, konuşmanızdan çok
yararlandık, çok teşekkür ederim efendim sağ olun. (RP
sıralarından gürültüler)
Efendim
madde üzerinde...
ADALET
BAKANI ŞEVKET KAZAN (Kocaeli) – Sayın Başkan...
BAŞKAN
– Buyurun efendim.
ADALET
BAKANI ŞEVKET KAZAN (Kocaeli) – Yerimden bir cümle ile cevaplamak
istiyorum.
Sayın
Mustafa Kul, konuşmasında, bu tasarının sahibi olan
Hükümeti, bir bakıma Sülün Osman’a benzetti; Sayın Mustafa Kul,
Türkiye nazarında mazurdur; arz ederim. (RP sıralarından “Bravo”
sesleri, alkışlar)
BAŞKAN
– Efendim gerek de yok... Yani Sayın Bakan bu türlü sözler...
MUSTAFA KUL
(Erzincan) – Ne demek... Terbiyeli konuş...
BAŞKAN
– Bir dakika efendim... Cevap vereceğim, bir dakika...
MUSTAFA KUL
(Erzincan) – Sayın Başkan, ne demek istiyor Sayın Bakan...
NİHAT
MATKAP (Hatay) – Adalet Bakanına böyle konuşmak
yakışır mı?..
BAŞKAN
– Bir dakika efendim...
Şimdi
Sayın Bakan, bu türlü sözler bir bakanın ağzına
yakışmıyor. Her milletvekili burada eşit şartlara
aittir. Şimdi kimsenin kimseyi buradan kınamaya hakkı yok.
NİHAT
MATKAP (Hatay) – Yazıklar olsun, Adalet Bakanına
yakışır mı?..
BAŞKAN
– Ben cevap verdim arkadaşlar, verdim efendim...
ADALET
BAKANI ŞEVKET KAZAN (Kocaeli) – Sayın Başkan, sizin müdahale
etmeniz lazımdı, Sülün Osman sözünü Hükümet adına
kurtarırken. Siz onu ikaz etmiyorsunuz, beni ikaz ediyorsunuz.
BAŞKAN
– Sayın Bakan...
NİHAT
MATKAP (Hatay) – Yazıklar olsun size...
ADALET
BAKANI ŞEVKET KAZAN (Kocaeli) – Ben, onun gibi hakaret etmedim “mazurdur”
yani, hoşgörülmesi lazımdır dedim.
NİHAT
MATKAP (Hatay) – Seviyeniz bu kadar... (CHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN
– Efendim, bir dakika... Bir dakika... Efendim, bakın, rica ediyorum
bakın...
YAHYA
ŞİMŞEK (Bursa) – Adaletin bir çok sorunu vardır; ama, bu
devirde adaletin en önemli sorunu, Adalet Bakanıdır.
BAŞKAN
– Bir dakika efendim... Bir dakika... Şimdi, değerli
arkadaşlarım, aslında, Sayın Bakan diyor ki... Mustafa
Kul’a müdahale etmedi, şimdi devlet malını yalnız
Türkiye’de satmıyorlar ki, dünyanın her tarafında bütün
ülkelerde özelleştirme yapılıyor. Dolayısıyla, devlet
malını satan Sülün Osman kelimesi... O Sülün Osman’la bunun bir
irtibatı da yok yani, öyle bir hakaret anlamında bir sözü de yok;
ama, Sayın Bakanın ifadesi bana göre ağır geldi. Bence
Sayın Bakana bunu yakıştıramadım. (CHP
sıralarından gürültüler)
Tamam
efendim.
MUSTAFA KUL
(Erzincan) – Sayın Başkan...
BAŞKAN
– Efendim, ne diyorsunuz?..
MUSTAFA KUL
(Erzincan) – Sataşma var, söz istiyorum.
BAŞKAN
– Efendim ben sataşma görmüyorum. Eğer bir hakaret görüyorsanız,
dava açarsınız hakkında. (CHP sıralarından gürültüler)
Tamam
efendim, rica ediyorum.
MUSTAFA KUL
(Erzincan) – Sayın Başkan...
BAŞKAN
– Vermiyorum ben size söz.
MUSTAFA KUL
(Erzincan) – Sayın Başkan, sözünü geri alsın, yoksa
sataşmadan söz istiyorum.
BAŞKAN
– Efendim neyse... Siz, yani, burada herkesin söylediği sözü... Eğer
siz hakaret manasında alıyorsanız mahkemeye gidersiniz,
hakkınızı ararsınız. Burada, şimdi, yeni bır
sataşmaya meydan vereceksiniz
MUSTAFA KUL
(Erzincan) – Sayın Başkan, Türkiye’de siyasetin seviyesinin
düşmesi, bunun gibi adamların bakan olmasıyla
başlamıştır.
BAŞKAN
– Neyse, tamam efendim... Peki...
SALİH
KAPUSUZ (Kayseri) – Bir hususu arz edebilir miyim Sayın Başkan.
BAŞKAN
– Buyurun.
SALİH
KAPUSUZ (Kayseri) – Sayın konuşmacı “bir sefer anlattık,
anlamadılar, ikinci sefer anlatmak ihtiyacını hissettik” gibi,
Genel Kurulun seviyesine yakışmaz konuşmalar yapmış
olmasına rağmen sukut ettik; ancak, buna rağmen, Hükümete de
hakaret eder tavırlarla... Sayın Bakanın bir cümlesi oldu “hoş görülmesi lazım”
dedi; hepsi bu kadar...
AYHAN FIRAT
(Malatya) – Neyi hoşgörüyorsun!.. (CHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN
– Sayın arkadaşlarım, aslında, burada kürsüye çıkan
arkadaşlarımız konu dışına çıkıyorlar,
ben de, bunlara müdahale etsem, çoğunu kürsüden indirmem lazım; o
zaman bu Meclis çalışmaz. Ben, Meclis Başkanvekili olarak,
burada yöneticilik inisiyatifimi kullanarak Meclisin çalışması
için her türlü sabrı gösteriyorum. Ne yapayım?.. Bunun
dışında yapacağım bir şey yok...
Burada,
kürsüye çıkan her milletvekili, kendi sorumluluk anlaşıyı
içerisinde hareket etmek zorundadır. Yoksa, ben, herkesin söyleyeceği
cümleyi tayin edemem.
Madde
üzerindeki müzakereler bitmiştir.
İki
önerge vardır; yalnız Sayın Zekeriya Temizel ve
arkadaşlarının bir önergesi var. Bu önergede “bu kanun, Genel
Sosyal Güvenlik Yasası yürürlüğü girdiği tarihte yürürlüğe
girer” deniliyor. Sayın Temizel. İçtüzüğümüzün 87 nci maddesinin
beşinci fıkrasına göre, şarta muallak olarak verilen
önergeler kabul edilemez.
Sayın
Temizel, zatı âliniz de bunu biliyorsunuz. Bu önergenizi işleme
koymuyorum.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görülüşmekte
olan 129 sıra sayılı kanun tasarısının ikinci
maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz.
Murat
Başesgioğlu Mehmet
Keçeciler Abdullah Akarsu
Kastamonu
Konya Manisa
Ali
Talip Özdemir Biltekin
Özdemir
İstanbul
Samsun
Madde 2.– Bu
kanun, 1. 7. 1997 tarihinde yürürlüğü girer.
BAŞKAN
– Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE
BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI İ. ERTAN YÜLEK (Adana) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
– Hükümet?..
ADALET
BAKANI ŞEVKET KAZAN (Kocaeli) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN
– Komisyon ve Hükümet önergeye katılmıyor.
Gerekçeyi mi
okuyalım?..
MURAT
BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) – Gerekçeyi okuyalım.
BAŞKAN
– Peki, gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Tasarıda
öngörülen hususların tamamlanabilmesi için, altı aylık bir
geçiş süresi öngörülmüştür.
BAŞKAN
– Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Önerge reddedilmiştir efendim.
Maddeyi
oylarınıza...
II. – YOKLAMA
(DSP
sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı.)
HASAN
HÜSAMETTİN ÖZKAN (İstanbul) – Sayın Başkan, yoklama istiyoruz.
(RP sıralarından alkışlar [!])
BAŞKAN
– Peki, tespit edelim efendim.
SALİH
KAPUSUZ (Kayseri) – Sayın Başkan, hepsini saymak lazım.
BAŞKAN
– Efendim, sayacağız. Bir dakika, sayalım...
Şimdi,
yoklama isteminde bulunan arkadaşların isimlerini alıyorum.
Sayın
Zekeriya Temizel, Sayın Hasan Hüsamettin Özkan, Sayın Sema
Pişkinsüt, Sayın Nami Çağan, Sayın Güven Karahan,
Sayın Ayhan Gürel, Sayın Hasan Gülay, Sayın Metin Şahin,
Sayın Sina Gürel, Sayın Mustafa Karslıoğlu, Sayın
Turan Bilge, Sayın Ziya Aktaş, Sayın Abdulbaki Gökçel,
Sayın İhsan Çabuk, Sayın Mahmut Erdir, Sayın Mustafa
İlimen, Sayın Hilmi Develi, Sayın Aydın Tümen, Sayın
Fikret Ünlü, Sayın Osman Kılıç.
Şimdi,
arkadaşlar, bir şeyi karara bağlamanız lazım. Yoklama,
zaten, yarım saatte yapılıyor. Yalnız, bakın şunu
söyleyeyim: Yoklamayı yaparım, eğer, çoğunluk varsa, bu
işi bitirinceye kadar çalışmaya devam edeceğim. (RP
sıralarından alkışlar)
HASAN
HÜSAMETTİN ÖZKAN (İstanbul)– Olmaz efendim, öyle şey olmaz...
BAŞKAN
– Onu söyleyeyim ben size; tamam mı
efendim.
HASAN
HÜSAMETTİN ÖZKAN (İstanbul) – Sayın Başkan, daha evvel bir
kere yaptınız bunu. Bir kere daha böyle bir şey yapmaya
hakkınız yoktur. Lütfen, yoklamayı ister yapın, ister
yapmayın; yoklamayı yapın, bitirin...
BAŞKAN
– Şimdi, arkadaşlar, mantık var, bir şey var...
HASAN
HÜSAMETTİN ÖZKAN (İstanbul) – Sayın Başkan, efendim,
yoklamayı yapın.
BAŞKAN
– Şimdi, efendim tamam da...
MURAT
BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) – Sayın Başkan, keyfî olarak
süreyi uzatamazsınız.
BAŞKAN
– Hayır efendim, yoklama yapacağım.
HASAN
HÜSAMETTİN ÖZKAN (İstanbul) – Sayın Başkan, yoklamayı
yapın; eğer, vaktiniz varsa çalışırsınız.
BAŞKAN
– İçtüzük açık canım.(DSP ve ANAP sıralarından
gürültüler)
HASAN
HÜSAMETTİN ÖZKAN (İstanbul) – Efendim, yoklama sonunda çoğunluk
varsa ve saat 09.00’u geçerse çalışamazsınız.
BAŞKAN
– Yoklamaya başlıyoruz.
(Nevşehir
Milletvekili Esat Kıratlıoğlu’na kadar yoklama
yapıldı.)
BAŞKAN
– Bir dakikanızı rica edeyim.
Sayın
milletvekilleri, tabiî, benim amacım, saat 21.00’den önce yoklamayı
bitirmekti; çünkü, mesai saatimiz 21.00’de bitiyor. Biliyorsunuz, sürenin
uzatılması konusunda bir oylama da yapamıyoruz.
Dolayısıyla,
çalışma saatimiz 21.00’de bittiğine göre, saat 21.00’den sonra
çalışmalarımıza devam edemeyiz. Alınmış olan
Genel Kurul kararına göre çalışma süremiz saat 21.00’de bitiyor,
saat 21.00’den sonra da... (RP sıralarından “niye” sesleri)
Efendim,
rica ediyorum... Saat 21.00’den sonra çalışamayız; uzatmak için
de bir oylama yapamıyorum; çünkü, çoğunluk olmadığı
için mecburen böyle uygulamak zorunda kalacağım; doğru olan
şeyi yapmaya çalışıyorum.
Alınan
karar gereğince, Doğal Afetlerde Meydana Gelen Can ve Mal
Kaybını En Aza İndirmek İçin Alınması Gereken
Tedbirler Konusunda (10/58) ve İzlemeye Alınan ve Faaliyetlerine Son
Verilen Bankaların Kanuna Aykırı İşlemlerinin
Araştırılması Konusundaki (10/135) esas numaralı
Meclis Araştırması önergelerinin öngörüşmelerini yapmak
için, 21 Ocak 1997 Salı günü saat 13.30’da toplanmak üzere, birleşimi
kapatıyorum.
Kapanma
Saati: 21.05
V. – SORULAR VE CEVAPLAR
A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1. – İzmir Milletvekili Sabri Ergül’ün,
yabancı uyruklu mültecilere ilişkin sorusu ve İçişleri
Bakanı Meral Akşener’in yazılı cevabı (7/1732)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Aşağıdaki
sorularımın İçişleri Bakanınca yazılı olarak
yanıtlanması için gereğini dilerim.
Saygılarımla. 2.12.1996
Sabri
Ergül
İzmir
1.
Türkiye’de halen geçici olarak, ikâmet eden, bulunan, ikâmet tezkeresi alan
veya başvurupta almayı bekleyen kaç yabancı uyruklu, mülteci
vardır? Bunların uyrukları, milliyetleri itibariyle ayrı
ayrı sayıları nedir? Toplam sayısı nedir?
Siyasî
mülteci statüsü tanınan, İçişleri veya diğer
bakanlıklarca bu statüde işlem gören, kabul edilen kaç kişi
vardır? Bunların milliyetleri itibariyle ayrı ayrı
sayıları nedir?
2. Pasaport
yasasına ve/veya diğer yasalara uygun ve/veya aykırı
şekilde Türkiye’ye giriş yapan ve Türkiye’de geçici ikâmet etmek
isteyen, bu izin, ikâmet tezkeresi kendilerine verilen veya verilmeyen
İran İslam Cumhuriyeti uyruklu kişilerden
yurtdışına çıkarılan, sınır
dışı edilen, mahkeme ve/veya idari kararlarla
sınırdışı edilen kişiler var mıdır?
Varsa, son beş yılda yıllar itibariyle, bu güne kadar yukardaki
yollarla sınır dışı edilen kişilerin
sayısı nedir? Ve hangi ülkeye sınır dışı
edilmişlerdir?
İran
İslam Cumhuriyetine mahkeme kararı, idari karar, takas, mübadele gibi
yollar ve nedenlerle sınır dışı edilen, verilen
kişi var mıdır?Varsa son beş yılda yıllar
itibariyle sayıları nedir?
T.C.
İçişleri
Bakanlığı 16.1.1997
Emniyet
Genel Müdürlüğü
Sayı :
B.05.1.EGM.0.12.01.01-020712
Konu :
Yazılı Soru Önergesi
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
İlgi :
TBMM Başkanlığının 2.12.1996 gün ve
A.01.0.GNS.0.10.00.02-4611-12411/7/1732-4472 sayılı yazısı.
İzmir
Milletvekili Sabri Ergül tarafından TBMMBaşkanlığına
sunulan ve tarafımdan yazılı olarak
cevaplandırılması istenilen soru önergesinin cevabı
aşağıya çıkartılmıştır.
Ülkemizde
ikametine izin verilen mültecilerin uyruklarına göre
dağılımı; Yunanistan 103, Romanya 24, Bulgaristan 62,
Yugoslavya 39, Bosna Hersek 1, Macaristan 1, Polonya 5, Arnavutluktan 5
kişi olmak üzere toplam 239 kişidir.
Geçici
sığınmacı statüsü kazanmak amacıyla ülkemize gelen ve
talepleri kabul edilen yabancıların uyruklarına göre
dağılımı; Irak 171, İran 529, Çin 3, Afganistan 1,
Özbekistan 6, Sudan’dan 1 kişi olmak üzere toplam 711 kişidir.
Ayrıca Irak’dan 261, İran’dan 358 olmak üzere toplam 619 kişinin
idari işlemleri devam etmektedir.
İran
İslam Cumhuriyeti uyruklu olup da ülkemizde ikametine izin verilen Mülteci
ve Geçici Sığınmacılardan, üçüncü bir ülkeye
yerleştirilmeleri nedeniyle son iki yılda çıkış izni
verilenlerin sayısı toplam 1 259 kişidir.
Ülkemizde
illegal yollardan giriş yapan ve yasal giriş yapıpta
çeşitli suçlardan dolayı son iki yıl içerisinde illerce resen
yurtdışına çıkışı yapılanİran
uyruklu yabancıların sayısı ise toplam 1 499 kişidir.
Çeşitli
nedenlerle ülkemizde ikâmet izni alarak, yurdumuzda kalan İran uyruklu
yabancıların dağılımı; çalışan 1 008,
öğrenim gören 780, diğer nedenlerle 2 183 olmak üzere toplam 3 971
kişidir.
İran
İslam Cumhuriyeti adli makamları tarafından muhtelif suçlardan
dolayı aranan 3 İran uyruklu şahıs
karşılıklı sözleşmeler çerçevesinde anılan
ülkenin talebine istinaden ülkemizde yakalanarak 1995 yılı içerisinde
anılan ülke görevlilerine teslim edilerek iadeleri
gerçekleştirilmiştir.
Bilgilerinize
arz ederim.
Dr.
Meral Akşener
İçişleri
Bakanı
2. – İzmir Milletvekili Sabri Ergül’ün, silah
taşıma ve bulundurma ruhsatlarına ilişkin sorusu ve
İçişleri Bakanı Meral Akşener’in yazılı
cevabı (7/1733)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Aşağıdaki
sorularımın İçişleri Bakanınca yazılı olarak
yanıtlanması için gereğini dilerim.
Saygılarımla. 2.12.1996
Sabri
Ergül
İzmir
1. Tüm
Türkiye’de kaç kişide silah taşıma, kaç kişide silah
bulundurma ruhsatı vardır?
Ayrıca
Olağanüstü Hal Bölgesi İllerinde ise, kaç kişide bulundurma veya
taşıma; uzun namlulu tüfek veya kısa namlulu (tabanca)
ruhsatı vardır?Kaç geçici köy korucusunun silahı devletce
verilmiştir?Kaçının zati malıdır?
2. İl
Valiliklerince silah taşıma ruhsatı alması yönündeki
talepleri uygun görülerek dosyaları Bakanlığa gönderilmiş,
onay, izin bekleyen kaç kişi, kaç dosya vardır?
3. Emniyet
Genel Müdürlüğü personelinden “standart dışı” silah
satın alan kaç amir ve memur vardır?Birden fazla “standart
dışı” silah alan amir ve memur var mıdır?
Varsa,
birden fazla “standart dışı” silah alan amir ve memur
sayısı kaçtır? Birden fazla silah alan bu amir ve memurlardan
herbirisi, Emniyet Genel Müdürlüğü personeline “standart
dışı” silah satınalma imkânı
tanındığı tarihten buyana kaçar adet silah
almışlardır?Ve birden fazla silah alan amir ve memurlar
bunları başkasına devir etmişler midir?
T.C.
İçişleri
Bakanlığı 16.1.1997
Emniyet
Genel Müdürlüğü
Sayı : B.05.1.EGM.0.12.01.01-020714
Konu :
Yazılı Soru Önergesi
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
İlgi :
TBMM Başkanlığının 12.12.1996 gün ve
A.01.0.GNS.0.10.00.02-4611-12411/7/1733-4473 sayılı yazısı.
İzmir
Milletvekili Sabri Ergül tarafından TBMMBaşkanlığına
sunulan ve tarafımdan yazılı olarak
cevaplandırılması istenilen soru önergesinin cevabı
aşağıya çıkartılmıştır.
Türkiye
genelinde; 375 245 adet taşıma, 306 477 adet bulundurma olmak üzere
toplam 681 722 adet silah ruhsatı bulunmaktadır.
Olağanüstü
Hal Bölgesi illerinde ise, toplam 116 273 adet taşıma veya bulundurma
ruhsatlı silah vardır. Bunlardan 63 660 tanesi Geçici köy
korucularına ait olup, bunların içinden de 51 419 tanesi Devletçe
verilmiş, 12 241 tanesi de kendilerinin zati malıdır.
20.11.1996
tarihinden itibaren hayati tehlike gerekçesiyle verilen silah taşıma
ruhsatı onay yetkisi il Valiliklerine devredildiğinden, dosyalar
illerine iade edilmiş olup, Bakanlığımızda onay
bekleyen dosya bulunmamaktadır.
Emniyet
Genel Müdürlüğü personelinden; 13 568 amir ve 50 174 memur olmak üzere
toplam 63 760 personel standart dışı silah satın
almıştır. Bu silahları başkalarına devir edenler
hakkında kayıt tutulmamaktadır.
Bilgilerinize
arz ederim.
Dr.
Meral Akşener
İçişleri
Bakanı
3. – Ordu Milletvekili Müjdat Koç’un, Fisko-Birlik
tarafından yapılan fındık küspesi ihalesine ilişkin
sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Yalım Erez’in yazılı
cevabı (7/1735)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Aşağıdaki
sorularımın Sanayi ve Ticaret Bakanı Sn. Yalım Erez tarafından
yazılı olarak yanıtlanması için gereğini İç
Tüzüğün 96 ncı maddesi uyarınca arz ederim.
Müjdat
Koç
Ordu
Fiskobirlik tarafından, 25.11.1996 tarihinde
kapalı zarf usulü ile 4 000 Ton fındık küspesinin
satış ihalesi gerçekleştirilimiştir.
Soru 1. İhaleye kaç firma
katılmıştır?
Soru 2. Önceki ihalelerde ihale şartnamesi tüm
iştirakçi firmaların istediği miktarlarda katılabilecekleri
hükmünü taşırken, neden bu kez 4 000 tonluk satışın
blok olarak bir firmaya yapılması kararlaştırılmıştır?
Soru 3. İhale yapılırken 4 000 ton
fındık küspesi stoğu depolarda mevcut muydu?
Soru 4. Daha önceki ihalelerde mal çekme zamanı 20
günle sınırlıyken, bu kez zaman 60 güne neden
çıkarılmıştır?
Soru 5. 20.9.1996 tarihli ihalede satış
fiyatı 19 500 TL. iken, bu ihaleyle bu fiyat 15 000 TL. olarak
gerçekleşmiştir. Daha önceki fiyatla
kıyaslandığında, önceki ihale sisteminin kuruluş
açısından daha yararlı olduğu görülür. Bu basiret bu
ihalede neden gösterilememiştir?
T.C.
Sanayi
ve Ticaret Bakanlığı 10.1.1997
Basın
ve Halkla İlişkiler Müşavirliği
Sayı
: B.140.BHİ.01-22-7/1735
Konu :Yazılı Soru Önergesi
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
İlgi
:12.12.1996 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/1735-4482/12429 sayılı
yazınız.
Ordu
Milletvekili Müjdat Koç’un Fiskobirlik tarafından yapılan
fındık küspesi ihalesine ilişkin olarak tarafımdan
cevaplandırılmasını istediği (7/1735) esas nolu
yazılı soru önergesiyle ilgili cevabımız ekte takdim edilmiştir.
Bilgilerinize
ve gereğini arz ederim.
Yalım
Erez
Sanayi
ve Ticaret Bakanı
Ordu Milletvekili Müjdat Koç’un
Yazılı Sorularına Cevaplarımız
Cevap 1. 4 000 ton fındık küspesinin ihale
yoluyla satılacağı Türkiye genelinde neşriyat yapan Gazete
ile duyurulmasına ve yaklaşık 50 tane firmaya da faksla münferid
ihale duyurusu yapılmasına rağmen, söz konusu ihaleye teklifi
şartnameye uygun olarak Charoen Pokphand Entegre Gıda San. A.Ş.
firması, teklifi şartnameye uygun olmayan Çelebioğlu Gıda
San. ve Paz. Ltd. Şti. firması katılmışlardır.
Cevap 2. 11.11.1996 tarihi itibariyle stoklarda 2 237
ton küspe mevcuttur. Stoktaki küspenin havanın neminden etkilenerek
zamanla kalite kaybına uğrayacağı, küspenin
stoklandığı açık yer depolarının küspe kalitesini
dış etmenlere karşı muhafaza edebilecek özellikleri
taşımaması, küspenin satılamaması durumunda stoklama
yetersizliği nedeniyle yağlık işlemesinin durma
noktasına geleceği ve dolayısıyla Soya yağ
fabrikası ile Birliğimiz İşletmeleri Kooperatiflerinin de
duracağı dolayısıyla işçilere
çalışmadığı halde ücret ödenerek Birliğe mali
yönden külfet getireceği, yer depolarında stoklanan küspeye
zararlı mikroorganizmaların bulaşması halinde
satış şansının tamamen azalacağı ve
Birliğin mali kayba uğrayacağı dikkate alınarak 4 000
ton’luk blok satış tercih edilmiştir.
Cevap 3. İhale kararının
alındığı 11.11.1996 tarihinde stoklarda 2 237 ton küspe
mevcuttur. Bu küspenin 1 667 ton’u açık yer deposunda bulunmaktadır.
Cevap 4. Satışa çıkarılan 4 000 ton
küspeden 2 237 ton’u hazır 1 763 ton’u ise hazırlanacak
(üretilecek)durumdadır. Günlük küspe üretim kapasitesi 40 ton
olduğundan 1 763 ton küspe ancak 45 işgününde üretilecektir. Tatil
günleri de dikkate alındığında, bu sürenin
yaklaşık 60 günü kapsayacağı ve 4 000 ton küspenin
alıcı firma tarafından ancak 60 gün gibi bir sürede
çekilebileceği gözönüne alınarak iki aylık mal çekme süresi
verilmiştir.
Cevap 5. 20.9.1996 tarihinde 500 ton küspe ihaleye
çıkarılmış 19 500 TL./kg’lık fiyattan ancak 100 ton
teklif gelmiştir. 500 ton’luk partiler halinde ihale
yapılmış olsaydı çok cüzi miktarda satış
yapılabilecek ve üretilen küspeler elde kalacaktı.
4. – Kocaeli Milletvekili Bekir Yurdagül’ün,
İnterpol tarafından aranan bir şahsa ilişkin sorusu ve
İçişleri Bakanı Meral Akşener’in yazılı
cevabı (7/1745)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Aşağıdaki
soruların İçişleri Bakanı Sayın Meral Akşener
tarafından yazılı olarak yanıtlanmasını
İçtüzüğün 96. maddesi gereğince arz ederim.
Bekir
Yurdagül
Kocaeli
Sorular :
1. Devlet adına görevler üstlendiği her
fırsatta dile getirilen, Bahçelievler Katliamı sanıklarından
ve Interpol tarafından uyuşturucu kaçakçılığı ve
terör suçundan aranan Abdullah Çatlı, yaşamının herhangi
bir döneminde devletten maaş almış mıdır?
2. Abdullah Çatlı, İçişleri
Bakanlığı tarafından verilmiş kimlik ve silah
ruhsatı sahibi olduğuna ve devlet hesabına görev
yaptığı çeşitli yetkililerce
açıklandığına göre, ölümünden sonra ailesine devlet
tarafından maaş bağlanmış mıdır?
3. Başbakan Yardımcısı Sayın
Tansu Çiller’in konuşmalarından anlaşıldığı
kadarıyla Asala ve PKK’ya karşı devletimizin savunmasında
görev yapan Abdullah Çatlı’ya, “vatana hizmet madalyası” veya benzeri
bir devlet nişanı verilmiş midir ya da ailesine verilecek midir?
T.C.
İçişleri
Bakanlığı 16.1.1997
Emniyet
Genel Müdürlüğü
Sayı :
B.05.1.EGM.0.12.01.01-020713
Konu :
Yazılı Soru Önergesi
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
İlgi :
TBMM Başkanlığının 12.12.1996 gün ve
A.01.0.GNS.0.10.00.02-4611-12411/7/1745-4531 sayılı yazısı.
Kocaeli
Milletvekili Bekir Yurdagül tarafından
TBMMBaşkanlığına sunulan ve tarafımdan
yazılı olarak cevaplandırılması istenilen soru
önergesinin cevabı aşağıya
çıkartılmıştır.
Önergede bahsedilen Abdullah Çatlı adına
Bakanlığımız tarafından maaş ödenmediği,
silah ruhsatı ve kimlik belgesi de verilmediği
kayıtlarımızın tetkikinden anlaşılmıştır.
Ayrıca adı geçen şahısa “vatana
hizmet madalyası” veya benzeri bir devlet nişanı
verilmemiş, ailesine de verilmesi sözkonusu değildir.
Bilgilerinize arz ederim. Dr.
Meral Şener
İçişleri
Bakanı
5. – İstanbul Milletvekili Halit
Dumankaya’nın, bazı şahıslara verilen yeşil
pasaportlara ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Meral
Akşener’in yazılı cevabı (7/1750)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın İçişleri
Bakanı Meral Akşener tarafından yazılı olarak
cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim.
10.12.1996
Halit
Dumankaya
İstanbul
Soru : 1. Metin Riyaz Karaaltın, Haydar Mengi,
Ahmet Dündar, Yüksel Tekmil Beker, Korkmaz Taşkın adlarına
düzenlenmiş yeşil pasaportlar hangi tarihte düzenlenmiştir?
Soru : 2. Bu pasaportlarla yurt dışına
çıkış yapmışlar mıdır,
yapmamışlarsa hangi ülkelere hangi tarihte
yapmışlardır?
T.C.
İçişleri
Bakanlığı
Emniyet
Genel Müdürlüğü
Sayı :
B.05.1.EGM.0.12.01.01/020711 16.1.1997
Konu : Yazılı soru önergesi
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
İlgi : TBMM Başkanlığının
13.12.1996 gün ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/1750-4580/12675 sayılı
yazısı.
İstanbul Milletvekili Halit Dumankaya
tarafından TBMM Başkanlığına sunulan ve
tarafımdan yazılı olarak cevaplandırılması
istenen soru önergesinin cevabı aşağıya çıkarılmıştır.
Önergede sözü edilen ve açık kimlikleri
belirtilmeyerek yalnızca ad ve soyadları belirtilen 5 şahıs
hakkında yapılan incelemede; Başbakanlık Turban Turizm
Genel Müdürlüğü Personel ve Eğitim Başkanlığının
10.11.1993 tarihli Bakanlığımıza muhatap yazılı
müracaatları ile Sait Halim Paşa Yalısı Müdürlüğünde
birinci kadro derecede Müdür olarak görev yaptığından bahisle
Hususi Damgalı Pasaport verilmesinin talep edilmesi üzerine Bahattin ve Şükriye
oğlu 1.12.1946 Kerkük doğumlu Metin Riyaz Karaaltın’a
TR.A.209975 seri numaralı Hususi Damgalı Pasaport tanzim
edilmiştir. Bu pasaportla yurt dışına çıkış
kaydına rastlanılmamıştır.
Tarım Orman ve Köyişleri
Bakanlığı Personel Genel Müdürlüğünün 12.10.1990 tarihli
Bakanlığımıza muhatap yazılı müracaatları
ile Personel Genel Müdürlüğünde birinci kadro dereceli müdür olarak görev
yaptığından bahisle Hususi Damgalı Pasaport verilmesinin
talep edilmesi üzerine Mehmet ve Emine oğlu 27.6.1953 Ulukışla
doğumlu Ahmet Dündar’a TR.A.094830 sicil numaralı Hususi Damgalı
Pasaport tanzim edilmiştir. Daha sonra Turban Turizm Genel
Müdürlüğünde Personel ve Eğitim Daire Başkanı olarak görev
yaptığından bahisle tekrar pasaport talebinde bulunması
üzerine, daha önce almış olduğu yukarıda belirtilen
pasaportu temdit edilmiştir. (süresi uzatılmıştır.) Bu
pasaportla yurt dışına çıkış kaydına
rastlanılmamıştır.
Başbakanlık Turban Turizm Genel
Müdürlüğünün 23.9.1993 tarihli Bakanlığımıza muhatap
yazılı müracaatları ile İstanbul Reklam ve Organizasyon
Müdürlüğünde birinci kadro derecede Müdür olarak görev
yaptığından bahisle Hususi Damgalı Pasaport verilmesinin
talep edilmesi üzerine Abdullah ve Mahide oğlu 6.7.1996 Adana doğumlu
Haydar Mengi’ye TR.A.204681 seri numaralı Hususi Damgalı Pasaport tanzim
edilmiştir. Bu pasaportla yurt dışına çıkış
kaydına rastlanılmamıştır.
Önergede adı geçen ve açık kimlikleri
belirtilmeyen Yüksel Tekmil Beker ve Korkmaz Taşkın isimli
şahısların Hususi Damgalı Pasaport aldığına
dair herhangi bir bilgiye rastlanılmamıştır.
Bilgilerinize arz ederim.
Dr.
Meral Akşener
İçişleri
Bakanı
6. – Afyon
Milletvekili Osman Hazer’in, Afyon Kültür Merkezi inşaatına
ilişkin sorusu ve Kültür Bakanı İsmail Kahraman’ın
yazılı cevabı (7/1792)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Kültür
Bakanı Sayın İsmail Kahraman tarafından yazılı
olarak cevaplandırılmasına delaletlerinizi saygı ile arz
ederim. 12.12.1996
Osman
Hazer
Afyon
1. Afyon Kültür Merkezinin temeli
atıldığı halde 1996 yılı ödeneği
gelmediği için inşaata devam edilememiştir. 1997 yılında
ödenek verilecek mi? Sandıklı ilçemizin Kültür Merkezi arsası,
hazır, ödeneği ayrılmış olduğu halde ihalesi
yapılmadı. İhalesi ne zaman yapılacak?
2. Afyon ili İscehisar ve İhsaniye
ilçelerinin Halk Kütüphaneleri için 1993’de arsa tahsis edilmiştir. Bina
inşaatları ne zaman başlayacak?
3. Kütüphaneler sırasında, 52 kütüphane ile
ülke ikincisi olmamıza rağmen, 91 belediye ile tarih eserleri
yönünden müze, kütüphane, sanat galerisi ve Kültür Müdürlüğüne
bağlı birimler ile müdürlüğün hizmet aracı
olmadığından hizmetler aksıyor. Araç tahsisi yapılacak
mı?
T.C.
Kültür
Bakanlığı
Araştırma,
Planlama ve Koordinasyon
Kurulu
Başkanlığı 16.1.1997
Sayı :
B.16.0.APK.0.12.00.01.940-8
Konu : Yazılı soru önergesi
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
İlgi : T.B.M.M.
Başkanlığının 26 Aralık 1996 tarih ve KAN. KAR.
MÜD.7/1792-4696/12996 sayılı yazısı.
Afyon Milletvekili Sayın Osman Hazer’in “Afyon
Kültür Merkezi İnşaatına İlişkin” yazılı
soru önergesinin cevabı ekte gönderilmiştir.
Bilgilerinize arz ederim.
İsmail
Kahraman
Kültür
Bakanı
Cevap : 1. Afyon Kültür Merkezi İnşaatı
: 1993 yılında, avan proje üzerinden ihale edilmiştir. Daha
sonra uygulama projeleri hazırlanarak, inşaatına
başlanılmıştır. Subasman seviyesindedir. Ödeneği
Başbakanlık Toplu Konut İdaresi Geliştirme ve Destekleme
Fonundan karşılanmaktadır. Ancak, Fon İdaresinden 1996
yılında projelerimiz (toplam 70 adet) için öngörülen 525 milyar
TL.’den, Eylül, Ekim aylarında olmak üzere toplam 250 milyar TL. Bakanlığımıza
aktarılmıştır. Aktarılan bu ödenek de öncelikle imalat
yapılan inşaatlarımıza intikal ettirilmiş olup, Afyon
Kültür Merkezi inşaatında 1996 yılında imalat
yapılmadığı için ödenek gönderilememiştir.
Afyon Kültür Merkezi İnşaatının
1997 yılı için belirlenen ödeneği 10 milyar TL.’dir. Toplu Konut
İdaresi tarafından projelerimiz için öngörülen ve 1996 yılı
ödeneğinden kalan 275 milyar TL.’nin Bakanlığımıza
aktarılması durumunda, Afyon Kültür Merkezi inşaatı için
1996 yılında ayrılan 10 milyar TL. ödenek, 1997 yılı
ödeneği ile birleştirilerek Afyon Valiliğine gönderilecektir.
Sandıklı Kültür Merkezi
İnşaatı : Bakanlığımızın
yatırım programında 95H040810 proje numarası ile
yeralmaktadır. Ancak, Başbakanlığın 14.5.1996 gün ve
27 sayılı Tasarruf Tedbirleri Genelgesi gereğince 1996
yılında ihale edilememiştir. 1997 yılında ihale
edilmesi planlanmıştır.
Cevap : 2. Bakanlığımızca 1963
yılından beri il, ilçe ve kasabalarımızda 188 kütüphane
binası yaptırılmış, bunlardan bir
kısmının yapımı ise devam etmektedir.
Kütüphane binası yapılmak üzere Valiliklerce
sağlanan 116 hazine malı arsanın 95’i
Bakanlığımıza tahsislidir. Yatırım programı
teklifleri hazırlanırken, hazine malı arsası olan yerlerde
kütüphane binası yapımı teklif edilmekte; ancak, son
yıllarda yeni kütüphane binası yapımı projesi verilmemektedir.
Bakanlığımızın temel hedefi,
bütçe imkânları elverdiği ölçüde yatırım yoluyla kütüphane
binası olmayan illere, nüfusu 200 binin üzerinde olan ilçelere ve hiç
kütüphanesi bulunmayan 214 ilçeye de kütüphane binası yapmaktır.
Ayrıca, İhsaniye İlçesinde Belediyeye
ait bir binada 1983 yılından beri kütüphane hizmeti verilmektedir.
İscehisar ilçesinde de mahallen kütüphane açılmak üzeredir.
Belirtilen ilçelerde kütüphane binası
yapımı talebi, yatırım programına yeni projelerin
alınması halinde değerlendirilmeye
çalışılacaktır.
Cevap : 3. 1997 yılı yatırım
tekliflerimiz arasında araç alımı, Devlet Planlama
Teşkilatı Müsteşarlığına teklif edilmiş
ancak 1997 yılına yeni taşıt verilmediğinden programda
yer almamıştır. Bu sebeple de araç ihtiyacı olan illerimize
bu imkân sağlanamamıştır.
TUTANAĞIN SONU