DÖNEM : 20 CİLT
: 19 YASAMA YILI : 2
T. B. M. M.
TUTANAK DERGİSİ
50 nci Birleşim
23 . 1 . 1997
Perşembe
İ Ç İ N D E K İ L E R
I. GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. GELEN KÂĞITLAR
III. YOKLAMALAR
IV. BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI
A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1. Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayırın,
mahkeme kararlarının bağlayıcılığı ve
Millî Eğitimde yer
değiştirme işlerinde keyfiliğin önlenmesine ilişkin
gündemdışı konuşması
2. Kahramanmaraş Milletvekili Ali Şahinin, Kahramanmaraş
Andırın ve Nurhak İlçelerinin yol ve diğer altyapı
sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması ve
Bayındırlık ve İskân Bakanı Cevat Ayhanın
cevabı
3. Ankara Milletvekili Agâh Oktay Günerin, Alman
basınındaki Türkiye Cumhuriyetinin itibarını zedeleyici
yayınlara ilişkin gündemdışı konuşması ve
Adalet Bakanı Şevket Kazanın cevabı
B) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME,
MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1. Manisa Milletvekili Tevfik Diker ve 34 arkadaşının,
İstanbul Şişlide meydana gelen ve iki kişinin ölümüyle
sonuçlanan patlama olayının aydınlığa
kavuşturulması amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/143)
2. İçel Milletvekili Oya Araslı ve 29
arkadaşının, eğitim veya dinî amaçlı ev, yurt,
tarikat, dergâh gibi kuruluş, örgüt ve yerlerin faaliyetlerinin
araştırılarak Atatürk ilkelerine ve cumhuriyetin temel
niteliklerine aykırı eylemlerinin önlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/144)
3. Burdur Milletvekili Yusuf Ekinci ve 23 arkadaşının,
Burdur İlinin ekonomik, sosyal ve kentsel sorunlarının
araştırılarak alınması gereken tedbirlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/145)
4. Burdur Milletvekili Yusuf Ekinci ve 22 arkadaşının,
şeker üretimi ve şeker fabrikaları ile şeker pancarı
üreticisinin sorunlarının araştırılarak
alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/146)
V. SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR
1. Ankara Milletvekili Agâh Oktay Günerin, Adalet Bakanı
Şevket Kazanın şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
VI. ÖNERİLER
A) DANIŞMA KURULU
ÖNERİLERİ
1. (9/10) esas numaralı Meclis soruşturması önergesinin
gündemdeki yeri ve görüşme gününe ilişkin Danışma Kurulu
önerisi
VII. SEÇİM
A) KOMİSYONLARDA AÇIK BULUNAN ÜYELİKLERE
SEÇİM
1. Anayasa
Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim
2. Çevre
Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim
VIII. KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
1. 926
Sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununa Bir Geçici
Madde Eklenmesine İlişkin 488 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararname ve Millî Savunma Komisyonu Raporu (1/215) (S. Sayısı : 23)
2. Ceza
Muhakemeleri Usulü Kanunu, Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve
Yargılama Usulleri Hakkında Kanun ve Bu Kanunlarda
Değişiklik Yapan 18.11.1992 Tarih ve 3842 Sayılı Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve
Adalet Komisyonu Raporu (1/543) (S. Sayısı : 175)
IX. SORULAR VE CEVAPLAR
A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.
İzmir Milletvekili Hakan Tartanın, dinlendiği iddia edilen
telefonlara ilişkin Başbakandan sorusu ve İçişleri
Bakanı Meral Akşenerin yazılı cevabı (7/1681) (1)
I. GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel
Kurulu Saat 13.30da açılarak üç oturum yaptı.
Manisa
Milletvekili Hasan Gülayın, Ege tütün üreticilerinin sorunlarına ve
Ege ekici tütün piyasasının açılmasına ilişkin
gündemdışı konuşmasına Devlet Bakanı Nafiz Kurt,
Tekirdağ
Milletvekili Enis Sülünün, özelleştirme ve kamu mallarının
satışına ilişkin gündemdışı
konuşmasına Devlet Bakanı Nevzat Ercan,
Cevap
verdiler.
Muğla
Milletvekili Zeki Çakıroğlu da, Yatağan, Yeniköy ve Kemerköy
termik santrallarının kiralanması işlemlerine ilişkin
gündemdışı bir konuşma yaptı.
İzmir
Milletvekili Metin Öneyin, (6/379) esas numaralı sözlü sorusunu geri
aldığına ilişkin önergesi okundu; sözlü sorunun geri
verildiği açıklandı.
Konya
Milletvekili Lütfi Yalman ve 56 arkadaşının, bir doktorun
türbanlı olduğu gerekçesiyle bilimsel çalımalarının
engellendiği iddialarının araştırılması
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/142) Genel Kurulun Bilgisine sunuldu; önergenin
gündemde yerini alacağı, öngörüşmelerinin, sırasında
yapılacağı bildirildi.
Antalya
Milletvekili Arif Ahmet Denizolgunun, (10/90)esas numaralı Meclis Araştırma
Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi Genel Kurulun
bilgisine sunuldu.
Gündemin
Sözlü Sorular kısmına geçilerek;
1 inci
sırada bulunan, Ağrı Milletvekili Mehmet Sıddık
Altayın (6/148),
2 nci
sırada bulunan, Van Milletvekili Fethullah Erbaşın (6/149),
3 üncü
sırada bulunan, Muğla Milletvekili Zeki Çakıroğlunun
(6/184),
Şanlıurfa
Milletvekili Zülfükar İzolun :
4 üncü
sırada bulunan (6/187),
6 ncı
sırada bulunan (6/189),
5 inci
sırada bulunan, Manisa Milletvekili Hasan Gülayın (6/188),
Esas
numaralı sözlü sorularının, üç birleşim içerisinde
cevaplandırılmadıklarından, yazılı soruya
çevrildikleri ve gündemden çıkarıldıkları bildirildi.
7 nci
sırada bulunan, Manisa Milletvekili Tefik Dikerin (6/190),
Ordu
Milletvekili Hüseyin Olgun Akının;
8 inci
sırada bulunan (6/192),
9 uncu
sırada bulunan (6/193),
10 uncu
sırada bulunan (6/195),
12 nci
sırada bulunan, Ankara Milletvekili Ersönmez Yarbayın (6/199),
Ağrı
Milletvekili Mehmet Sıddık Altayın;
14 üncü
sırada bulunan (6/202),
15 inci sırada
bulunan (6/203),
16 ncı
sırada bulunan (6/205),
17 nci
sırada bulunan (6/206),
18 inci
sırada bulunan (6/207),
19 uncu
sırada bulunan (6/208),
20 nci
sırada bulunan (6/209),
21 inci
sırada bulunan (6/210),
22 nci
sırada bulunan (6/211),
23 üncü
sırada bulunan (6/212),
24 üncü
sırada bulunan (6/214),
25 inci
sırada bulunan (6/215),
26 ncı
sırada bulunan (6/216),
29 uncu
sırada bulunan (6/219),
30 uncu
sırada bulunan (6/220),
31 inci
sırada bulunan (6/221),
32 nci
sırada bulunan (6/222),
33 üncü
sırada bulunan (6/223),
34 üncü
sırada bulunan (6/224),
35 inci
sırada bulunan (6/225),
36 ncı
sırada bulunan (6/226),
37 nci
sırada bulunan (6/228),
38 inci
sırada bulunan (6/229),
39 uncu
sırada bulunan (6/230),
Esas
numaralı sözlü soruları, ilgili bakanlar Genel Kurulda hazır
bulunmadıklarından ertelendi.
11 inci
sırada bulunan, Kütahya Milletvekili İsmail Karakuyunun, Bodrumda
yaptırdığı iddia edilen villaya ilişkin
Başbakandan (6/197)
40
ıncı sırada bulunan, Ağrı Milletvekili Mehmet
Sıddık Altayın, Ağrı-Doğubayazıt
İlçesi Yalınsız Köyünde yapılan afet konutlarına
ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından (6/221)
Sözlü
sorularına Devlet Bakanı Lütfü Esengün,
13 üncü
sırada bulunan, Şanlıurfa Millevtekili Abdülkadir Öncelin,
Kuran kursu hocası sınavını kazananların
atanmalarına (6/200),
28 inci
sırada bulunan, Ağrı Milletvekili Mehmet Sıddık
Altayın, Ağrının Hamur İlçesinde Kuran kursu
açılmasına (6/218)
İlişkin
sözlü sorularına Devlet Bakanı Nevzat Ercan,
27 nci
sırada bulunan, Ağrı Milletvekili Mehmet Sıddık
Altayın, Ağrının bazı köylerine cami ve minare
yapıımına ilişkin (6/217) sözlü sorusuna Devlet Bakanı
Ahmet Cemil Tunç,
Cevap
verdiler.
Muğla
Milletvekili Zeki Çakıroğlu ve Manisa Milletvekili Hasan Gülay da üç
birleşim içerisinde cevaplandırılmayan, yazılı soruya
çevrilip gündemden çıkarılan sorularıyla ilgili birer
konuşma yaptılar.
Gündemin
Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler kısmının :
1 inci
sırasında bulunan 23,
2 nci
sırasında bulunan 132,
3 üncü
sırasında bulunan 164,
4 üncü
sırasında bulunan 168
Sıra
sayılı kanun tasarılarının görüşmeleri, komisyon
yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadıklarından ertelendi;
5 inci
sırada bulunan, 5434 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli
Sandığı Kanununun 20 nci Maddesinin 2 nci Fıkrasının
Değiştirilmesine ve Bu Maddeye 2 Fıkra Eklenmesine Dair Kanun
Tasarısının (1/527) (S. Sayısı : 129)
görüşmelerine devam olunarak, kabul edilip
kanunlaştığı açıklandı.
6 ncı
sırada bulunan, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu, Devlet Güvenlik Mahkemelerinin
Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun ve Bu Kanunlarda
Değişiklik Yapan 18.11.1992 Tarih ve 3842 Sayılı Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve
Adalet Komisyonu Raporu (1/543) (S. Sayısı : 175) üzerinde bir süre
görüşüldü.
23 Ocak
1997 Perşembe günü Saat 13.30da toplanmak üzere,
birleşime 20.56da son verildi.
Hasan Korkmazcan
Başkanvekili
Ahmet Dökülmez Ünal
Yaşar
Kahramanmaraş Gaziantep
Kâtip
Üye Kâtip
Üye
Fatih Atay Ali
Günaydın
Aydın Konya
Kâtip
Üye Kâtip
Üye
II. GELEN
KÂĞITLAR
23 . 1 . 1997
PERŞEMBE
Teklifler
1. Burdur Milletvekili Kâzım Üstünerin; Muhtar
Ödenek ve Sosyal Güvenlik Yasasında Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/670) (İçişleri ve
Plan ve Bütçe komisyonlarına)(Başkanlığa geliş tarihi
: 20.1.1997)
2. Bartın Milletvekili Cafer Tufan
Yazıcıoğlunun; 506 Sayılı Sosyal Sigortalar
Yasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine
İlişkin Yasa Teklifi (2/671) (Sağlık, Aile, Çalışma
ve Sosyal İşler Komisyonuna) (Başkanlığa geliş
tarihi : 20.1.1997)
3. Bartın Milletvekili CaferTufan
Yazıcıoğlunun; 5434 Sayılı T.C. Emekli
Sandığı Yasasının Bazı Maddelerinin
Değiştirilmesine İlişin Yasa Teklifi (2/672) (Plan ve Bütçe
Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.1.1997)
4. Niğde Milletvekili M. Salih
Katırcıoğlu ve 14 Arkadaşının; Yükseköğretim
Kurumları Teşkilatı Hakkında 41 Sayılı Kanun
Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair Kanunun Ek 22 nci
Maddesinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi
(2/673) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe
komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.1.1997)
5. Aydın Milletvekili Yüksel Yalovanın;
1136 Sayılı Avukatlık Kanununun 90 ıncı Maddesinin 2
nci Fıkrasının Değiştirilmesine Dair Kanun Teklifi
(2/674) (Adalet Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi :
21.1.1997)
6. Bolu Milletvekili Abbas İnceayanın;
Bazı Kurumlara Kadro İhdası Hakkında Kanun Teklifi (2/675)
(Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi :
21.1.1997)
Yazılı
Soru Önergeleri
1. Bursa Milletvekili Yüksel Aksunun, öğretmen
atamalarına ilişkin Millî Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/1952) (Başkanlığa geliş
tarihi : 20.1.1997)
2. Bursa Milletvekili Yüksel Aksunun, yeni makam
arabaları alınıp alınmayacağına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1953)
(Başkanlığa geliş tarihi : 20.1.1997)
3. İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigenin, özel
tim görevlilerinin Gazi Mahallesi Olaylarına katılıp
katılmadığına ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/1954) (Başkanlığa
geliş tarihi : 20.1.1997)
4. Kocaeli Milletvekili Bekir Yurdagülün, Konut
Edindirme Yardımına ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/1955) (Başkanlığa geliş tarihi :
20.1.1997)
5. İzmir Milletvekili Zerrin Yenicelinin, Dokuz Eylül
Üniversitesine ait bir sosyal tesisin satılıp
satılmayacağına ilişkin Maliye Bakanından
yazılı soru önergesi (7/1956) (Başkanlığa geliş
tarihi : 20.1.1997)
6. Hatay Milletvekili Fuat Çayın, özelleştirilen
kuruluşlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/1957) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.1.1997)
7. Hatay Milletvekili Fuat Çayın, Hawk füzesi alımına
yönelik çalışma olup olmadığına ilişkin Millî
Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/1958)
(Başkanlığa geliş tarihi : 20.1.1997)
8. Adana Milletvekili Erol Çevikçenin, belediyelerin vergi
borçlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/1959) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.1.1997)
9. Adana Milletvekili Erol Çevikçenin, bakanlıkların
eczanelere olan ilaç borçlarına ilişkin Maliye Bakanından
yazılı soru önergesi (7/1960) (Başkanlığa geliş
tarihi : 20.1.1997)
10. Adana Milletvekili Erol Çevikçenin, Adana - Yüreğir Sofulu
Belediyesinin eleman ihtiyacına ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/1961)
(Başkanlığa geliş tarihi : 20.1.1997)
11. Adana Milletvekili Erol Çevikçenin, Akaryakıt
fiyatlarına yapılan zamma ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar
Bakanından yazılı soru önergesi (7/1962)
(Başkanlığa geliş tarihi : 20.1.1997)
12. Adana Milletvekili Erol Çevikçenin, Adana - Karaisalıya
bağlı bazı köylerin içme suyu ve yol sorunlarına
ilişkin Devlet Bakanından yazılı soru önergesi (7/1963)
(Başkanlığa geliş tarihi : 20.1.1997)
13. Antalya Milletvekili Yusuf Öztopun, Antalya ve bazı ilçeleri
arasındaki karayollarına ilişkin Bayındırlık ve
İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/1964)
(Başkanlığa geliş tarihi : 20.1.1997)
14. Adıyaman Milletvekili Celal Topkanın, Sağlık
Eğitimi Genel Müdürünün görevden alınmasının nedenine
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1965)
(Başkanlığa geliş tarihi : 20.1.1997)
Meclis
Araştırması Önergeleri
1. Manisa Milletvekili Tevfik Diker ve 34 arkadaşının,
İstanbul Şişlide meydana gelen ve iki kişinin ölümüyle
sonuçlanan patlama olayının aydınlığa
kavuşturulması amacıyla Anayasanın 98 inci,
İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/143)
(Başkanlığa geliş tarihi : 21.1.1997)
2. İçel Milletvekili Oya Araslı ve 29
arkadaşının, eğitim veya dinî amaçlı ev, yurt,
tarikat, dergâh gibi kuruluş, örgüt ve yerlerin faaliyetlerinin
araştırılarak Atatürk ilkelerine ve Cumhuriyetin temel
niteliklerine aykırı eylemlerinin önlenmesi için alınması
gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci,
İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/144)
(Başkanlığa geliş tarihi : 21.1.1997)
3. Burdur Milletvekili Yusuf Ekinci ve 23 arkadaşının,
Burdur İlinin ekonomik, sosyal ve kentsel sorunlarının
araştırılarak alınması gereken tedbirlerin
belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve
105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/145) (Başkanlığa
geliş tarihi : 22.1.1997)
4. Burdur Milletvekili Yusuf Ekinci ve 22 arkadaşının,
şeker üretimi ve şeker fabrikaları ile şeker pancarı
üreticisinin sorunlarının araştırılarak
alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla
Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri
uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/146) (Başkanlığa geliş tarihi :
22.1.1997)
Süresi
İçinde Cevaplandırılmayan Yazılı Soru Önergeleri
1. Kayseri Milletvekili İbrahim Yılmazın, eşinin
basında yer alan bazı beyanlarına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/1660)
2. Gaziantep Milletvekili Mustafa Yılmazın, yaptığı
bir açıklamaya ilişkin Dışişleri Bakanı ve
Başbakan Yardımcısından yazılı soru önergesi
(7/1699)
3. Bursa Milletvekili Feridun Pehlivanın, ekmek fiyatlarına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1700)
4. Sıvas Milletvekili Mahmut Işıkın, TMOnin
zararına ve buğday stoğuna ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/1701)
5. Çanakkale Milletvekili Ahmet Küçükün, hayvancılık
kredilerine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/1710)
6. Konya Milletvekili Hasan Hüseyin Özün, ekmek, et ve süt ürünlerine
uygulanan K.D.V. oranına ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/1713)
7. Niğde Milletvekili Akın Gönenin, belediyelerin korunmaya
muhtaç çocukların istihdamıyla ilgili yükümlülüklerini yerine getirmediği
iddiasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/1715)
8. Niğde Milletvekili Akın Gönenin, Üniversitelerin
korunmaya muhtaç çocukların istihdamıyla ilgili yükümlülüklerini
yerine getirmedikleri iddiasına ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/1716)
9. İzmir Milletvekili Sabri Ergülün, pratisyen ve uzman
doktorların iller itibariyle dağılımına ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/1720)
10. İzmir Milletvekili Sabri Ergülün, Ankara DGMnin
verdiği kararlar doğrultubunda bazı telefonların
dinlendiği iddiasına ilişkin Adalet Bakanından
yazılı soru önergesi (7/1722)
11. İzmir Milletvekili Sabri Ergülün, Manisa İl Emniyet
Müdürlüğünde bazı gençlerin maruz kaldığı işkence
olayına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/1724)
12. İzmir Milletvekili Sabri Ergülün, faili meçhul cinayetlere
ve OHAL Bölgesindeki terör olaylarına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/1726)
13. İzmir Milletvekili Sabri Ergülün, ceza ve tutukevlerine
ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/1730)
14. İzmir Milletvekili Sabri Ergülün, iç ve dış borca
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1731)
15. İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalının, Artvin
Trafik Denetleme Müdürlüğünde görevli bir şahsa ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1739)
16. Aydın Milletvekili Yüksel Yalovanın, Kültür
Bakanlığı yetkililerince İstanbul 3 üncü İdare
Mahkemesince verilen yürütmeyi durdurma kararına uyulmadığı
iddiasına ilişkin Adalet
Bakanından yazılı soru önergesi (7/1744)
17. Giresun Milletvekili Rasim Zaimoğlunun, görevden
uzaklaştırılan İstanbul Emniyet Müdürüne ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1747)
18. Ankara Milletvekili Yılmaz Ateşin, bazı
hastanelerin memurlara kalp ameliyatı yapmaktan
kaçındıkları iddiasına ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/1748)
19. İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalının, yeni tip
plaka uygulamasına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/1755)
20. İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalının,
İstanbul Üniversitesinde giriş - çıkış kontrollerine
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/1756)
21. İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalının,
Ağrı İl Sağlık Müdürlüğünce açılan personel
sınavını kazananlara ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/1759)
22. İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalının,
Avusturya Hükümetinin Türk tır kamyonlarının geçişini
engellediği iddiasına ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/1760)
23. Denizli Milletvekili Hilmi Develinin, İçişleri
Bakanı Meral Akşener ve bir yakınına ilişkin
Dışişleri Bakanı ve Başbakan
Yardımcısından yazılı soru önergesi (7/1761)
24. Denizli Milletvekili Hilmi Develinin, İçişleri
Bakanı Meral Akşener ve bir yakınına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1762)
BİRİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 13.30
23 Ocak 1997
Perşembe
BAŞKAN :
Başkanvekili Hasan KORKMAZCAN
KÂTİP
ÜYELER: Ünal YAŞAR (Gaziantep), Mustafa BAŞ (İstanbul)
BAŞKAN Türkiye Büyük Millet Meclisinin 50 nci
Birleşimini açıyorum.
III.
YOKLAMA
BAŞKAN Ad okunmak suretiyle yoklama
yapılacaktır; milletvekili arkadaşlarımın, Genel Kurul
salonunda bulunduklarını yüksek sesle belirtmelerini rica ediyorum.
(Yoklama yapıldı)
BAŞKAN Toplantı yetersayımız
yoktur; 14.30'da tekrar toplanmak üzere, birleşime ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 14.01
İKİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 14.30
BAŞKAN:
Başkanvekili Hasan KORKMAZCAN
KÂTİP
ÜYELER: Ünal YAŞAR (Gaziantep), Ahmet DÖKÜLMEZ (Kahramanmaraş)
BAŞKAN Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 50 nci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
III.
YOKLAMA
BAŞKAN Ad okunmak suretiyle yoklama
yapılacaktır; sayın milletvekillerinin, Genel Kurul salonunda
bulunduklarını yüksek sesle belirtmelerini rica ederim.
(Yoklama yapıldı)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, toplantı
yetersayımız vardır; görüşmelere başlıyoruz.
Görüşmelere başlamadan önce, son üç gün
içerisinde, Denizli İlimizde, başta Güney İlçesi merkezi ile
Eziler, Kerimler ve Aydoğdu Köylerinde olmak üzere, Hatay İlimizde,
Antakya şehir merkezinde, deprem felaketine uğrayan
vatandaşlarımıza, Türkiye Büyük Millet Meclisi adına
geçmiş olsun diyor, bu deprem felaketinde, Hatay'da hayatını
kaybeden vatandaşımıza Cenabı Hak'tan rahmet,
yakınlarına başsağlığı diliyorum.
Değerli arkadaşlarım, gündeme geçmeden
önce, üç milletvekili arkadaşıma gündemdışı söz
vereceğim.
IV.
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1. Bursa Milletvekili Ertuğrul
Yalçınbayırın, mahkeme kararlarının
bağlayıcılığı ve Millî Eğitimde yer değiştirme
işlerinde keyfiliğin önlenmesine ilişkin
gündemdışı konuşması
BAŞKAN Gündemdışı ilk söz, Bursa
Milletvekili Sayın Ertuğrul Yalçınbayır'a verilmiştir.
Sayın Yalçınbayır, mahkeme kararlarının
bağlayıcılığı ve millî eğitimde yer
değiştirme işlemlerinde keyfîliğin önlenmesi konusunda,
gündemdışı söz isteminde bulunmuşlardır.
Buyurun Sayın Yalçınbayır. (RP
sıralarından alkışlar)
Süreniz 5 dakikadır.
ERTUĞRUL YALÇINBAYIR (Bursa) Sayın
Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; hepinizi sevgi ve
saygıyla selamlıyorum; konuşma fırsatı veren
Sayın Başkana da, ayrıca teşekkür ediyorum.
5 dakikalık gündemdışı konuşma
süresi içerisinde, hukuk devleti, mahkemelerin
bağımsızlığı, yargı kararlarının
bağlayıcılığı ve uygulamada -özellikle Bursa'da-
millî eğitimde yaşanan hukuk dışı işlemler
konusunda görüşlerimi arz edeceğim.
Bilindiği gibi, Türkiye Cumhuriyeti Devleti bir
hukuk devletidir ve kuvvetler ayrılığı rejimini
benimsemiştir; yasamanın yargıya, yargının yürütmeye
karşı üstünlüğü yoktur; aralarında, belli bir işbirliği
ve işbölümü var ve burada önemli olan, Anayasada belirtildiği üzere,
Anayasanın üstünlüğü ve kanunların üstünlüğüdür. Bu
çerçevede meselelere baktığımızda, bunun zorunlu sonucu
olarak, mahkemelerin bağımsızlığı kuralı
Anayasamızca kabul edilmiştir.
Bağımsız mahkemelerin
bağımsızlığını temin eden unsurların
başında, onların, Anayasaya, kanuna, hukuka ve vicdanlarına
uygun karar vermesi, yasamaya karşı, yürütmeye karşı
bağımsız olması, taraflara karşı
bağımsız olması ve mahkemece verilen kararlara uyulma
zorunluluğudur. Bu kararlara uyulmadığı takdirde, hukuk
devleti, şüphesiz ki yara alacaktır.
Bursa'da, Orhaneli Termik Santralıyla ilgili,
yıllardır süren dava sonucunda alınan karar, maalesef, hâlâ,
çiğnenmektedir; mahkeme kararına uyulmamaktadır. 53 üncü Hükümet
döneminde alınan mahkeme kararına rağmen,
çalıştırma kararı, 54 üncü Hükümet döneminde de
yürürlüğe konulmuştur ve uygulanmaktadır.
Bursa'da, millî eğitimde, özellikle 1992
yılından bu yana, apaçık, hukuka aykırı biçimde,
sürekli yer değiştirmeler yapılmaktadır. Kişi,
Bursa'dan Kağızman'a, Kağızman'dan Ardahan'a, Ardahan'dan
Kocaköy'e, Kocaköy'den bir başka yere... Mahkeme kararını
alır, yerine oturur, ertesi gün bir başka yere tayin edilir. Bunu, bu
uygulamaları, hukuk devleti ilkesiyle bir tutmak mümkün değildir. Bu
zulme son vermek gerekir. Bizim, bu tür eylem ve işlemlerden mutlak
surette arınmamız, toplumsal barış için de gereklidir.
Bu kişilerin almış olduğu mahkeme
kararlarına rağmen, böylesine işleme tabi tutulmasından,
millî eğitimdeki bütün çocuklarımız ve ailelerimiz muhatap
olmakta, bundan zarar görmektedir. Bu tür hizmeti arz eden kişiler,
çeşitli sağlık kuruluşlarında tedaviler görmektedir.
Bursa'da, Osmangazi İlçe Millî Eğitim Müdürü
Mehmet Zeki Şimşek 10 kez, İl Teftiş Kurulu
Başkanı 9 kez, ilçe millî eğitim müdürleri 7, 6, 5, 4 kez, arka
arkaya, mahkeme kararlarının mevcudiyetine rağmen, oradan oraya
sürülmektedir. Bunu, vicdanların kabul etmesi mümkün değildir.
Böylesine uygulamalar hukuk devletini yaralamaktadır; halkın, devlete
ve idareye olan güvenini şiddetle sarsmaktadır. Bunun, mutlak surette
önüne geçilmesi gerekmektedir.
1991 yılında, Danıştayın
açılış konuşmasında, Sayın Ekrem İspir'in
sözünü ettiği hususları bir daha arz etmek istiyorum:
"Belirtilen Anayasal ve yasal duruma karşılık, uygulamada,
idarenin, özellikle kamu personeliyle ilgili konularda, hukuk devleti ilkesiyle
bağdaşmayan uygulamalar içerisine girdiği gözlemlenmektedir.
Görevine son verilen veya naklen bir başka yere atanan kamu personelinin
açtığı davalarda verilen yürütmenin durdurulması veya iptal
kararları idarece hiçe sayılmakta, neticesiz hale getirilmek için her
türlü eylem ve işlem yapılmaktadır. Hemen uygulanmakta,
şeklen uygulanmakta; ertesi gün, kişiler, başka başka
yerlere yine sürülmeye devam edilmektedir.
Böylesine uygulamalar, adalete kesilmiş birer aciz
vesikasıdır. Bu tür uygulamalardan tüm kurum ve kuruluşlarda
şiddetle kaçınılmalıdır.
İşte bu nedenlerle, idarî yargı
kararlarına karşı yürütmede vuku bulacak keyfî ve haksız
bir direnişin hukukî tazminat..."
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Yalçınbayır,
konuşmanızı tamamlayın efendim.
ERTUĞRUL YALÇINBAYIR (Devamla) Sayın
milletvekilleri, umudumuz odur ki, yasalarda yazılı "hukuk
devleti" fiilen de gerçekleşir. Bu, toplumsal barışın
da bir vasıtasıdır, garantisidir, hak ve özgürlüklerin
teminatıdır; çünkü, kişileri, güçlü olan Yasamaya, yürütmeye ve
idareye karşı koruyacak olan yargı
bağımsızlığıdır, mahkemelerin
bağımsızlığıdır ve bu kararlara uyulma
zorunluluğudur.
Hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN Gündemdışı konuşan
Bursa Milletvekili Sayın Ertuğrul Yalçınbayır'a
teşekkür ediyorum.
2. Kahramanmaraş Milletvekili Ali
Şahinin, Kahramanmaraş Andırın ve Nurhak İlçelerinin
yol ve diğer altyapı sorunlarına ilişkin
gündemdışı konuşması ve Bayındırlık ve
İskân Bakanı Cevat Ayhanın cevabı
BAŞKAN Kahramanmaraş Milletvekili
Sayın Ali Şahin, Kaharamanmaraş İli Andırın ve
Nurhak İlçelerinin yol ve diğer altyapı sorunlarıyla ilgili
gündemdışı söz istemiştir.
Buyurun Sayın Şahin. (CHP
sıralarından alkışlar)
Konuşma süreniz 5 dakikadır.
ALİ ŞAHİN (Kahramanmaraş)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Kahramanmaraş'ın Andırın İlçesinin sorunlarına,
zamanım kaldığı takdirde diğer ilçelerin sorunlarına
değinmek üzere söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Meclise
saygılar sunarım.
Kahramanmaraş'ın, merkez ilçeleriyle
birlikte, 10 ilçesi vardır. Bunlar içerisinde en eski ve geri
kalmış olanlardan birisi Andırın İlçesidir.
Andırın İlçesinin 54 köyü, 2 kasabası bulunmaktadır.
Kuzeyde kalan köyler orman köyleri olduğu için, yeterli tarım arazisi
bulunmamaktadır. 1980 yılından önce odun ve tomruk istihsalinden
köylüye yeterli pay ve ücret ödenirken, son yıllarda bu imkânlar
kısıtlanmıştır. Andırın, devlet ormanı
bakımından son derece zengin ve her yıl binlerce metreküp kerestelik
orman emvalinin idarece satıldığı bir ilçedir. Fakat,
halkımız orman içinde ikamet etmek zorunda olduğu için, ormandan
bir çalı kaldırsa mahkemeye düşüyor, ceza alıyor; fakat,
ormandan yeterince yararlanamıyor, istifade edemiyor; içinde
yaşadığı orman başkaları tarafından
kesiliyor, kaldırılıyor, götürülüyor.
Andırınlıların istediği, Andırın'da, orman
ürünlerine dayalı bir sanayi tesisinin kurulmasıdır. Bununla
halka iş verilecek ve millî ekonomiye katkıda bulunulacaktır.
Andırın'ın kendi ili olan Kahramanmaraş'la
arasında asfalt yol bağlantısı yoktur. Bu nedenle,
Andırınlı, kışın kendi iline gitmek için
Kadirli-Osmaniye-Nurdağı gibi üç vilayet hudutlarından gidip
gelmek, 400 kilometre yol kat etmek zorunda kalmaktadır. Tüm ısrar ve
zorlamalarımızla, bu yolun yapımına 1991 yılında
başlanmış olmasına rağmen bitirilememiştir. Bugün için yolun ancak
yüzde 80'e yakın bir bölümü yapılmış, yolun geri kalan
kısmının bitirilmesi için 800 milyar liraya ihtiyaç olduğu
bildirilmiştir. 1997 yılı içerisinde, Andırın-Kahramanmaraş
yolu için ayrılan ödenek 260 milyardır. Bu parayla, yolun birkaç
yıl daha bitirilemeyeceği gözükmektedir.
Halbuki, önceleri Adana ve Osmaniye'yle ilişki
kurulduğu için, Andırın'da ekonomiden yoksun, çalışma
imkânı olmayan halk, kendi vilayeti olan Kahramanmaraş'a değil,
daha çok, Kadirli'ye, Osmaniye'ye göç etmiş, oraya yerleşmiştir.
Ayrıca, Andırın İlçemizin en
yakın hudut komşusu Göksun İlçesidir; bununla arasında 60
kilometrelik bir yol vardır. Yol üzerinde Geben Kasabası ve 20'ye yakın
köy bulunduğu halde, bu yolun yaptırılması da mümkün
olmamaktadır. Bölge halkı, hastalarını sırtında
taşımak zorunda kalmaktadır. Bu yolun yapımı için bu
sene ihale yapılmamıştır; sadece 7 kilometrelik asfalt yol
yapılacağı bildirilmiş, bunun için 21 milyar 500 milyon
para ayrılmıştır ki, bu parayla 3-5 kilometreden fazla yol
yapmak mümkün değildir.
Andırın İlçesinin Çokak Bucağı
vardır; bu bucağın 15 kilometrelik yolu yirmi yıldır
Karayollarının programındadır; fakat, bir türlü
yapılamamıştır. Bu yoldan 15 köy yararlanmaktadır. Bu
yolun yapımı için tüm ısrarlar boşa çıkmış,
1987'den sonra 18 inci Dönem Milletvekilliğimde verdiğim bir
yazılı önergeye, Bakan, bu yolun asfaltlandığını
bildirmiştir; fakat, bir kuruş para ayrılmamış ve bu,
programda yoktur; halk, kışın çamura, yazın toz yutmaya
terk edilmiştir.
Birkaç gün önce, Nurhak-Kapıdere yolunun
GölbaşıKapıdere bölümünün bu yıl ihale edildiğini
memnuniyetle öğrenmiş bulunuyoruz. Bu konuda Sayın Bakana
teşekkür ediyorum; yalnız, ayrılan ödenek 10 milyar
civarında bir paradır ki, bu, ancak bir şantiye kurmaya yetecek
niceliktedir.
Değerli arkadaşlarım, Andırın
İlçemizin diğer sorunları da vardır, onlara değinmek
istiyorum. Andırın'da birçok köylerimizin içmesuyu yoktur; halk,
kuyulardan çekilen ve derelerden akan, içilmeye müsait olmayan suları
kullanmak zorunda kalmıştır. Andırın'da bir hastane
vardır; fakat, bir tek operatör doktor bulunup başka doktor
olmadığı için yeterince hizmet alınması mümkün
olmamaktadır. Bunun için, dahiliye, kadın doğum ve çocuk
doktoruna ihtiyaç vardır.
Bu yıl, Andırın'a meslek yüksekokulu
açılmış, Andırın halkı bundan son derece mutlu
olmuştur. Bu okulun hizmet vereceği kendine ait bir ana binanın
yapılmasında yarar görüyoruz. Millî Eğitim Bakanımız
Sayın Mehmet Sağlam Andırın İlçesine Anadolu Lisesi
ve...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Şahin,
konuşmanızı tamamlayın efendim.
ALİ ŞAHİN (Devamla) ...genel lise
açmış, bunlar için kendisine teşekkür ediyorum; ancak, son
derece büyük öğretmen sıkıntısı vardır,
bunların temin edilmesini
bekliyorum.
Değerli arkadaşlarım, sonuç olarak,
Andırın İlçesi, ekonomik, sosyal ve kültürel bakımdan daha
çok Kadirli ve Osmaniye'ye endekslidir. Zaten, Kahramanmaraş'a yol
olmadığı için Andırınlının büyük bir bölümü
göçmüş, Osmaniye'ye yerleşmiştir. Osmaniye'nin il
oluşumunda, Andırın, Osmaniye'ye bağlanmak için gayret sarf
etmiş, bağlanmamış; Kadirlili,
bağlanmayacağım demiş, bağlanmıştır.
Şimdi, 40 köy, 2-3 belediye, il genel meclisi üyeleri ve tüm parti
başkanları, Andırın'ın Osmaniye'ye
bağlanması yolunda imza toplamışlar, Yüce Meclise gelmek
üzereler.
Sayın Başkana bu fırsatı
verdiği için teşekkür ediyor; hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
ve DSP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Gündemdışı konuşan
Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Ali Şahin'e teşekkür
ediyorum.
Gündemdışı konuşmayı Hükümet
adına cevaplandırmak üzere, Bayındırlık ve İskân
Bakanı Sayın Cevat Ayhan söz istemişlerdir.
Buyurun Sayın Bakan.
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI CEVAT AYHAN (Sakarya)
Muhterem Başkan, muhterem üyeler; Kahramanmaraş Milletvekili
değerli arkadaşımızın, Kahramanmaraş ve özellikle
de Andırın-Göksun yolu ve diğer yollarla ilgili yapmış
olduğu konuşmaya cevap vermek üzere, Bayındırlık
Bakanı olarak söz almış bulunuyorum.
Andırın-Göksun yolu, Kahramanmaraş
milletvekilleri ve Andırın, Göksun Belediye Başkanları ve o
çevre insanları tarafından yakından takip edilmektedir. Bu yola,
1996'da asfalt çalışmaları yapılmış, 1997'de de
devam edilecektir. Andırın ile Göksun arasındaki bu yol, umut
ederim, 1997'de asfalt olarak hizmete
açılacaktır. Yeterli ödenek de tahsis etmekte imkân
bulacağımızı tahmin ediyorum; global ödenekler listesinden,
yapım onarımdan, bu yola gerekli olan imkânlar tahsis edilecektir.
Diğer taraftan, yine, değerli milletvekili
arkadaşımızın bahsettiği
Kahramanmaraş-Andırın, Kahramanmaraş-Nurhak yollarıyla
ilgili de şunları söylemek istiyorum:
Kahramanmaraş-Andırın arasındaki yola, 1997'de 260 milyar
lira ödenek tahsis edilmiştir ve 620 milyar yatırım bedeli olan
bir yoldur. 1997'de, bu yolda çalışmalar devam edecektir.
Kahramanmaraş-Nurhak arasında,
Gölbaşı-Kapıdere arasındaki 22 kilometrelik yolun
inşaı için de -kendilerinin de ifade ettikleri gibi- üç gün önce 20
Ocak 1997'de, 487 milyar keşif bedeliyle ihalesi yapılmıştır.
1997 ödeneği az görülmektedir; ancak, yıl içinde aktarmalarla ve umut
ederim, Hükümetimizin Karayollarına tahsis edeceği ek
yatırım kaynaklarıyla, bu yola da daha fazla kaynak ayırma
gayreti içinde olacağız.
Ben, bu vesileyle, Kahramanmaraş'ın, özellikle
son yıllarda, önde tekstil olmak üzere, süratle sanayileşen bu
ilimizin yol meselelerini yakından takip ettiğimizi arz etmek
istiyorum. Kahramanmaraş'ın çok yakınında otoyol var;
Gaziantep-Adana otoyolu var, Tarsus otoyolu var. Bu otoyola, Kahramanmaraş'ın,
yüksek standartlı yolla bağlanması için de çalışmalar
yapmaktayız. Bunlardan biri, Kahramanmaraş'ın Narlı
noktasında otoyola bağlantısı ve o otoyoldan Gaziantep'e
daha yüksek standartta bir ulaşım imkânıyla
ulaşmasıdır. Bununla ilgili çalışmalarımız
devam etmektedir.
Diğer taraftan, Kahramanmaraş'ın,
Adana'ya, Çukurova'ya bağlantısı, Nurhak bölgesine
bağlantısı için, 10 metre genişliğindeki mevcut
karayolunun platform genişliğinin, yüksek standartta, 12 metreye
yükseltilmesi için de yine çalışmalar devam etmektedir. Yakında,
inşallah, Kahramanmaraş'ı ziyaret de edeceğim
Bayındırlık ve İskân Bakanı olarak ve gerek
Bakanlığımızın gerekse diğer birimlerin
hizmetlerini yerinde görme imkânına kavuşacağım.
Kahramanmaraş'ın, hemen, Gaziantep'le Adana arasında ticarî ve
sınaî yönden süratle gelişme istidadı olan bir ilimiz
olduğunu yakinen müşahede ediyoruz, takip ediyoruz.
Kahramanmaraşlıların, bir de, Ankara'dan
güneydoğuya akan, İstanbul'dan güneydoğuya akan trafiğin,
Kahramanmaraş-Kayseri arasındaki yolun standardının
yükseltilerek, Çukurova'dan dolaşması yerine, çok uzun bir
güzergâhtan dolaşması yerine, doğrudan doğruya
Kahramanmaraş üzerinden seyri için yol standardının
yükseltilmesi talepleri vardır; bunun da üzerinde duruyoruz.
Bunları ifade fırsatı verdiği için
değerli milletvekilimize teşekkürlerimizi arz eder, Yüce Meclisi
saygıyla selamlarım. (RP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Gündemdışı
konuşmayı cevaplayan Bayındırlık ve İskân
Bakanı Sayın Cevat Ayhan'a teşekkür ediyorum.
3. Ankara Milletvekili Agâh Oktay
Günerin, Alman basınındaki Türkiye Cumhuriyetinin
itibarını zedeleyici yayınlara ilişkin
gündemdışı konuşması ve Adalet Bakanı Şevket
Kazanın cevabı
BAŞKAN Gündemdışı son
konuşmayı, Ankara Milletvekili Sayın Agâh Oktay Güner
istemişlerdir.
Sayın Güner, Alman basınında yer alan
Türkiye Cumhuriyetinin itibarını zedeleyici yayınlar konusunda
gündemdışı söz istemişlerdir.
Buyurun Sayın Güner. (ANAP sırarından
alkışlar)
Konuşma süreniz 5 dakikadır Sayın Güner.
AGÂH OKTAY GÜNER (Ankara) Sayın Başkan,
Yüce Meclisin sayın üyeleri; Muhterem Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Huzurlarınıza, milletimizi derinden
yaralayan, devletimizin itibarını rencide eden Alman Mahkemesinin
eroin kaçakçılığıyla ilgili kararı ve bu kararın
Batı basınında yayın tarzıyla ilgili üzüntülerimi
ifade etmek ve bu acıyı sizlerle bölüşmek için gelmiş
bulunuyorum.
Değerli arkadaşlarım, Almanya'da bu gibi
haberlerin çıkması Türk Milletini ve inanıyorum ki Türkiye Büyük
Millet Meclisinin bütün üyelerini derinden yaralamıştır. Dost
bildiğimiz, NATO bünyesinde müttefikimiz olan, tarihte pek çok ortak
noktalarımız bulunan ve milletimizin kader çizgisinin kendi kader
çizgileriyle zaman zaman kesiştiği Almanya'nın bu tavrından
üzüntü duymamak mümkün değildir. Dostluklar, hele Türkiye'nin
dostluğu çok ciddî bir değerdir. Alman dostlarımızı bu
konuda dikkatli olmaya, dikkatli hareket etmeye davet etmenin,
hakkımız olduğuna inanıyorum.
Ayrıca, tarafsızlığıyla ün
yapan Alman yargı organlarından Türkiye'ye yönelik bu ağır
iddia ve ithamlar şayet kesin delillere dayanmıyorsa, son derece
düşündürücü ve üzücüdür. Sayın Hükümetin, böylesine ciddî bir mesele
burada konuşulurken sohbete devam etmesi de aynı ölçüde üzücüdür.
(ANAP, DSP ve CHP sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlarım, üzüntümüz
derindir; devletimiz, Hükümetimiz itham altındadır. Şanlı
Bayrağımız, Sayın Başbakan Mısır'a
gittiği zaman göndere çekilmemişti; duyduğumuz elemi bu kürsüden
ifade etmiştik.
MEHMET AYKAÇ (Çorum) Ne alakası var!..
AGÂH OKTAY GÜNER (Devamla) Şimdi, şanlı
Bayrağımız bir eroin iğnesiyle temsil edilmektedir...
Bundan üzüntü duymamak, elem duymamak, bu Bayrağın ne ifade
ettiğinin şuurunda olmayanların işi olabilir. Ben, bu
çatının altında, bu şuurdan nasipsiz bir
arkadaşımızın bulunduğuna inanmıyorum.
Değerli arkadaşlarım, ben, bu
konuşmayı muhalefet gayretiyle yapmıyorum. Devletimizi
yaralayan, milletimizi yaralayan Alman mahkemesinin bu kararı
karşısında, devletimizin ve milletimizin haysiyetini korumanın
ortak inancımız olduğu şuurundan hareketle sözlerimi ifade
ediyorum. Hükümetin şahsında milletimize ağır bir itham
yöneltilmiştir. Bu iddiaların Hükümetçe süratle açığa
kavuşturulması gerekmektedir. Almanya'da da yargı
bağımsızdır ve Alman mahkemeleri
bağımsızlık konusunda son derece hassastırlar; ancak,
Alman Hükümetinin, olayları dikkatle araştırması
gerekmektedir. Eğer, Alman mahkemesinin iddiası doğru
değilse, Alman Hükümeti, Türk Devletini, Türk Milletini yaralayan bu karar
sebebiyle bizden özür dilemelidir. Kendi içinde gerekli tahkikatı yaparak,
suçluları cezalandırmak Alman Hükümetinin sorumluluğudur.
Bizim Hükümetimize gelince; devleti yaralayan bu
mahkeme kararıyla ilgili olarak, Hükümet, gerekli
araştırmaları yapmalı ve yaptırmalıdır;
çünkü, ağır bir itham vardır; Alman mahkemesi "Türk Hükümeti
bilgi almamızı engellemiştir" demektedir. Şimdi,
burada, Hükümete yakışan, hakikati tespittir. Alman mahkemesine bilgi
verilmiş, gerekli bütün dokümanlar gönderilmişse, Hükümet, bu
meseleyi kürsüye getirmelidir. Zamanında Alman mahkemesine gerekli bilgiler verilmemişse, o zaman,
yine Hükümet, bu işin suçluları, ihmalkârları
şunlardır demelidir. Hükümet, dünya kamuoyu önünde, devletimize
yöneltilen bu ağır ithamlar karşısında, varsa,
suçluları, zaman kaybetmeden gün ışığına
çıkarmalıdır...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Güner,
konuşmanızı tamamlayın efendim.
AGÂH OKTAY GÜNER (Devamla) Takdir
buyurulacağı gibi, devletin itibarını zedeleme
pahasına, varsa bazı siyasîleri korumak, Hükümetlere hayır
getirmez. (ANAP sıralarından "Bravo" sesleri)
Böyle gayretlerin millî itibarımızı
yaralamasına, öncelikle Hükümetin karşı
çıkacağını ümit ediyor; aziz
Bayrağımızın nice milyon şehitle rengini
almış güzelliğine eroin iğnelerinin gölgesini
düşürtmemenin, öncelikle Hükümetin sorumluluğu olduğunu ifade
ediyor; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (ANAP, DSP ve CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Gündemdışı konuşan
Ankara Milletvekili Sayın Agâh Oktay Güner'e teşekkür ediyorum.
ADALET BAKANI ŞEVKET KAZAN (Kocaeli) Sayın
Başkan, cevap vermek istiyorum.
BAŞKAN Gündemdışı
konuşmayı Hükümet adına cevaplandırmak üzere, Adalet
Bakanı Sayın Şevket Kazan söz istemişlerdir.
Buyurun Sayın Kazan. (RP sıralarından
alkışlar)
ADALET BAKANI ŞEVKET KAZAN (Kocaeli) Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; biraz önce, gündemdışı
söz alarak, Almanya'da bulunan bir mahkemenin, Türkiye'yi yöneten
kişilerle ilgili, vatandaşlarımızla ilgili bir
kararında dile getirdiği, fevkalade hassas bir konu nedeniyle konuşan
Sayın Agâh Oktay Güner'e, önce teşekkür ediyorum; gösterdikleri millî
duygulara olan hassasiyetinden dolayı, ki, bu, hepimizin vazifesi.
Yalnız, Sayın Başkan, şu anda,
bizim elimizde bir gündem var; Meclis Başkanlığı
tarafından bastırılmış bir gündem. Bu gündemde,
gündemdışı konuşmalar yazılı. Burada, bu
gündemdışı konuşmalarda yazılı olan birinci
arkadaşımız konuştu, ikinci arkadaşımız da
geldi konuştu; üçüncü arkadaşımız olarak Sayın Abbas
İnceayan yazılı ve Bolu'da bulunan vakıflar hakkında
konuşacak. Tabiî, Meclisin bir usulü var... (ANAP sıralarından
gürültüler)
HALİT DUMANKAYA (İstanbul) Sayın
Bakan, bu çok önemli.
ADALET BAKANI ŞEVKET KAZAN (Devamla) Lütfen
dinleyin... Lütfen dinleyin...
Meclisin bir usulü var: Meclis
Başkanlığı, Türkiye Büyük Millet Meclisinde o gün
yapılacak olan gündemdışı konuşmalardan, ilgili
bakanları haberdar eder ve o ilgili bakanlar da hazırlanırlar;
gelirler, burada, Yüce Mecliste konuşan arkadaşın
konuşmasına cevap verirler. Bu, bu Parlamentonun kurulduğu
günden beri bir teamüldür. (RP sıralarından alkışlar)
HALİL İBRAHİM ÖZSOY (Afyon) Ne ilgisi
var!..
ADALET BAKANI ŞEVKET KAZAN (Devamla) Bizim,
vakıflardan sorumlu Devlet Bakanımız, Sayın Abbas
İnceayan'ın konuşmasına hazırlık yapıyor.
Beklerken, birdenbire, Sayın Abbas İnceayan değil, tamamen
şova müstenit, Sayın Agâh Oktay Güner çıktı ve burada,
konuştu.
AGÂH OKTAY GÜNER (Ankara) Sayın Başkan...
HALİL İBRAHİM ÖZSOY (Afyon) Sana
mı soracağız?!.
RASİM ZAİMOĞLU (Giresun) Bunu sen
yapıyorsun!..
ADALET BAKANI ŞEVKET KAZAN (Devamla) Şimdi,
Sayın Agâh Oktay Güner Beyefendinin, her gün, herhalde, Türkiye'de
çıkan gazeteleri büyük bir titizlikle takip ettiklerini, herhalde
manşetlerini okuduklarını, ben, en başta düşünenlerin
başında geliyorum.
Hükümetimizin bu konuda duyarsız olduğunu,
tepkisiz olduğunu, özellikle Bonn Büyükelçimizin, Dışişleri
Bakanlığımızın, Dışişleri
Bakanlığı Müsteşarımızın bu konudaki
açıklamalarını, herhalde, dünkü ve bugünkü gazetelerde
okumuş olmaları lazım. Bu, Hükümetin bir
duyarlılığıdır. (ANAP sıralarından
gürültüler)
AHMET KABİL (Rize) Şov yapma...
ADALET BAKANI ŞEVKET KAZAN (Devamla) Siz,
Hükümeti, burada, duyarsızlıkla itham edemezsiniz; bu bir.
İkincisi, Sayın Agâh Oktay Güner Beyefendi,
burada konuşurken, kendilerinin konuşması sırasında,
iki bakanın konuştuğundan bahsettiler. (ANAP
sıralarından gürültüler) Sizi konuşuyoruz.
Bu, gündemde bulunmayan gündemdışı
konuşmaya kim cevap verecek?.. Henüz bu konu Adalet
Bakanlığına intikal etmemiş, henüz konuyu takip eden
Dışişleri Bakanı ve Dışişleri Bakanlığı.
Dolayısıyla, Dışişleri
Bakanlığının takip ettiği bir konuda, acaba,
Dışişleri Bakanının bulunduğu taraftan bir bakan,
mesela Millî Eğitim Bakanı gibi bir arkadaşımız
mı konuşacak, yoksa ben mi konuşacağım; bu konu bizim
aramızda nezaketen konuşuldu.
Şimdi, aramızda nezaketen ve tamamen sizin
sorunuza cevap verebilmek için yaptığımız bu
konuşmayı da, sizin konuşmanıza ilgisizlik gibi göstermek,
önce size yakışmaz Sayın Agâh Oktay Güner. Biz, size değer
verdik. (RP sıralarından alkışlar, ANAP sıralarından
gürültüler)
AGÂH OKTAY GÜNER (Ankara) Bana millet değer
verdi...
ADALET BAKANI ŞEVKET KAZAN (Devamla) Şunu
hemen ifade ediyorum... (ANAP sıralarından gürültüler)
AGÂH OKTAY GÜNER (Ankara) Ben, milletin oyuyla buraya
geldim...
BAŞKAN Yerinizden müdahalede bulunmayın...
Sayın Bakan... Sayın Bakan...
ADALET BAKANI ŞEVKET KAZAN (Devamla)
...demagojiyi bırakın, ciddiyete dönün...
(Başkan tarafından hatibin mikrofonu
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Bakan... Sayın Bakan...
(RP sıralarından sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler)
ADALET BAKANI ŞEVKET KAZAN (Devamla) Biz, bu
konuda, Hükümet olarak, fevkalade titiziz, fevkalade hassasız. Temsil
bakımından da ...
BAŞKAN Sayın Bakan, mikrofonu kapattım
efendim.(RP sıralarından gürültüler)
ADALET BAKANI ŞEVKET KAZAN (Devamla)
Saygılar sunuyorum.
ALİ OĞUZ (İstanbul) Niye
kapatıyorsunuz ki?..
BAŞKAN Sayın Bakan, son cümleleriniz,
mikrofonu kapattığım için geçmedi; mikrofona
konuşabilirsiniz...
ALİ OĞUZ (İstanbul) Niye
kapatıyorsunuz?..
BAŞKAN Şunun için kapattım:
Karşılıklı konuşmayacaksınız efendim... (RP
sıralarından gürültüler)
ALİ OĞUZ (İstanbul)
Başkanın böyle bir hakkı yok...
BAŞKAN Bir de, İçtüzüğün
belirttiği lisanla konuşacaksınız. (RP
sıralarından gürültüler)
AGÂH OKTAY GÜNER (Ankara) Sayın
Başkan...
BAŞKAN Usulle ilgili konuşacağım
efendim.
SITKI CENGİL (Adana) Sayın Başkan,
kürsüye yakışmıyorsunuz maalesef.
SALİH KAPUSUZ (Kayseri) Sayın
Başkan...
BAŞKAN Sayın Kapusuz, müsaade eder
misiniz... Sizden önce bir başka milletvekili arkadaşım talepte
bulundu, onun istemlerini tespit edeceğim. (RP sıralarından gürültüler)
ALİ OĞUZ (İstanbul) Ayıp,
ayıp! Bir Bakana olmaz...
BAŞKAN Şimdi, bir milletvekili
arkadaşımızın Başkanlıktan bir istemi var; onu
tespit edeceğim.
Buyurun Sayın Güner.
AGÂH OKTAY GÜNER (Ankara) Sayın Bakan benim
konuşmamı cevaplandırırken sataşmada
bulunmuşlardır; amiyane tabiriyle, üzerime gelmişlerdir, onun
için söz istiyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Kapusuz, siz ne talepte bulunuyordunuz?
SALİH KAPUSUZ (Kayseri) Sayın Başkan,
şu Parlamentonun hüviyetine yakışır bir tarzla,
yakışan bir uygulamanın ortaya konulması lazım. Bir
hatip kürsüde konuşuyor; hem de bir Bakan, siz...
ÖMER EKİNCİ (Ankara) Bakan konuşuyor
efendim, Bakan... (RP ve ANAP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Müsaade buyurun efendim; benimle ilgili
konuşuyor... Karşılıklı konuşmayın.
SALİH KAPUSUZ (Kayseri) Sayın Başkan,
böyle bir ortamda, galiba, hatırlatmayı, kürsüde konuşan Bakana
değil de aşağıdan sataşan milletvekillerine
yapmalısınız. Susturulması gerekli olan onlar,
susturulması gerekli olan, kürsü değil.
Arz eder, teşekkür ederim. (RP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Kapusuz.
RİFAT SERDAROĞLU (İzmir) DYP'liler,
siz savunun Genel Başkanınızı!..
MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) Sayın Başkan...
BAŞKAN Sayın Gözlükaya'nın bir istemi
var; onu tespit edeyim efendim.
Buyurun Sayın Gözlükaya.
MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) Elbette, Alman
mahkemesinin ve Alman gazetelerinin tutumunu kınıyoruz. Yalan
yanlış birtakım beyanlarda bulunmuşlardır; tüm Türk
Milleti olarak kınıyoruz. Yalnız, bunun politik malzeme
yapılmasına karşıyız. Şimdi, bu millî meselede
gündemdışı söz vermişsiniz; bizim bundan haberimiz yok,
ilgili Bakanlığın haberi yok. Bu bakımdan, bunu niçin
yaptığınızı izah etmenizi istirham ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Başka görüş beyan etmek isteyen
arkadaşımız olmadığına göre, öncelikle,
Sayın Adalet Bakanının bugünkü gündemdışı
konuşma usulüyle ilgili ifadelerine cevap vermem gerekiyor; çünkü,
işin o bölümünün, konuyu kürsüye getiren milletvekili tarafından
değil, benim tarafımdan cevaplandırılması iktiza eder.
Değerli arkadaşlarım,
gündemdışı konuşmalar, bildiğiniz gibi,
İçtüzüğün 59 uncu maddesince düzenlenmiştir. 59 uncu maddede
"Meclis Genel Kuruluna duyurulmasında zaruret görülen olağanüstü
acele hallerde beşer dakikayı geçmemek üzere, Başkanın
takdiriyle en çok üç kişiye gündemdışı söz
verilebilir" denilmektedir.
Gündemdışı konuşmaların esas
özelliği, olağanüstü acele hallerden birinin bulunmasıdır.
Bunun bulunup bulunmadığı hususunu takdir edecek olan da, o
günkü Meclis Genel Kurulunu yöneten Başkandır.
Ben, Meclis Başkanı olarak, bugün,
çalışma programımıza göre, haftanın da son günü
olması dolayısıyla, bu konuda, Türkiye Büyük Millet Meclisi
üyelerinden birisi, bir tepki konulması gerektiğini düşünüyor
ise, onu, acele hallerden, olağanüstü hallerden olarak takdir ettim. Aksi
halde, bu konuda, ancak, salı günü konuşma yapılabilirdi, zaman
geçmiş olabilirdi.
Burada, Türk toplumunda doğmuş olan millî hassasiyeti
bir milletvekili arkadaşımız dile getirmek isterse, benim, her
şeyden önce bu hassasiyeti dikkate alarak gündemdışı söz
vermem gerekir; ancak, dün yaptığım ve Sayın Bakanlara da
haber verilmiş olan duyurularda, söz hakkı almış bir
milletvekili arkadaşımız vardı. Sayın Agâh Oktay Güner
benden söz talebinde bulununca,
"gündemdışı söz isteyen arkadaşlarımı
belirledim; dosyamda daha birçok isim var, onların arasında bu üç
arkadaşımı belirledim; onlardan herhangi birisi söz
hakkından feragat ederse sizin konuşma imkânınız olur"
dedim. Sayın Abbas İnceayan söz hakkından feragat etmiş;
onun üzerine, Agâh Oktay Güner Beyefendiye söz verme imkânı doğdu. Bu
sebeple, daha önce basılıp dağıtılan metinde
bulunmayan bir sözcü, kürsüye gelmiş oldu; ama, bu, zaten gündemin
içerisinde değildir değerli arkadaşlarım; adı üstünde,
gündemdışı konuşmadır. Meclisi
açtığımız anda, kapıdan girerken dahi, çok acele bir
durum olur; bir milletvekili arkadaşım söz isterse, ona dahi söz
vermek icap eder. O kabilden durumu değerlendirmeniz lazım.
Sayın Kapusuz'un itirazına gelince, ben,
burada, Meclis kürsüsündeki...
SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) Sayın Başkan,
oraya geçmeden önce, bir konuyu belirtmek istiyorum.
BAŞKAN Ben, bir şey konuşuyorum
Sayın Grup Başkanvekili. Ben, konuşmamı
tamamlayayım... Yerinden beyanı olan arkadaşlarımın
beyanlarını tespitte titizlik gösterdiğimi siz de biliyorsunuz.
Kürsüdeki hatiplerden istediğimiz bir tek şey
vardır; Meclis Genel Kuruluna ve Başkanlığa hitap etmeleri.
Hatta, ben, bazen, Meclis kürsüsünden, televizyonları başındaki
izleyicileri selamlayan arkadaşlarıma dahi ihtarda bulunuyorum;
burada, İçtüzüğe göre, sadece Başkana ve Genel Kurula hitap
edilir; karşılıklı konuşma yapılmasın
diyorum.
Sayın Bakan bir karşılıklı
konuşmaya girdi; ben, karşı tarafa da ikazlarımı
yapabilmek amacıyla, kendisini sükûnete davet ettim; sözüne devam
ettiği için, ondan fırsat bulup ikazlarımı yapabilmek
bakımından sözünü kesmek zorunda kaldım.
Şimdi, benim, burada, birinci görevim, kürsüde
konuşan, İçtüzüğe göre söz hakkı bulunan -ister bakan olsun
ister milletvekili olsun- arkadaşımızın görevini
kolaylaştırmaktır; birinci görevim odur; kürsünün sükûnetini
sağlamaktır. Bu konuda, her türlü tedbiri alma yetkisini de, burada
oturduğum sürece, kendimde görüyorum.
V.
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1. Ankara Milletvekili Agâh Oktay
Günerin, Adalet Bakanı Şevket Kazanın şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
AGÂH OKTAY GÜNER (Ankara) Sayın Başkan,
sataşma sebebiyle...
BAŞKAN Sataşma konusuna gelince: Ben,
Sayın Bakanın konuşmasında, aslında -bütün Meclisin de
tasvip ettiği- burada gösterilmiş olan duyarlılığa
ilişkin cevaplar bekliyordum; ama, bu konuyu gündeme getiren Sayın
Agâh Oktay Güner'e önce teşekkür etmesine rağmen, sonra
"şovmen" ve "demagoji yapıyorsun" sözleriyle
sataşmada bulunmuştur. (RP sıralarından "şovmen
demedi" sesleri)
Sataşma vardır; onun için, Sayın Agâh
Oktay Güner'e, sataşmadan dolayı söz veriyorum.
Buyurun Sayın Güner. (ANAP sıralarından
alkışlar, RP sıralarından sıra kapaklarına
vurmalar)
YASİN HATİBOĞLU (Çorum) Sayın
Başkan... Sayın Başkan...
BAŞKAN Söz verdim; daha sonra görüşünüzü
alacağım efendim.
YASİN HATİBOĞLU (Çorum) Efendim...
BAŞKAN Kürsüde hatip varken başkasına
söz imkânı tanımam mümkün değil; daha sonra görüşünüzü
tespit edeceğim Sayın Hatiboğlu.
AGÂH OKTAY GÜNER (Ankara) Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri... (RP sıralarından, sıra
kapaklarına vurmalar)
BAŞKAN Dışarı mı çıkmak
istiyorsunuz sayın milletvekili? (RP sıralarından gürültüler)
AHMET DERİN (Kütahya) Çıkarız,
çıkmayız... Sen işine bak...
BAŞKAN Sükûnetle dinleyin efendim... (RP
sıralarından gürültüler) Sükûnetle dinleyin; sükûneti sağlamak
için tedbir almak zorunda kalmayalım.
ÖMER EKİNCİ (Ankara) Niye
ortalığı alevlendiriyorsunuz Sayın Başkan?
AGÂH OKTAY GÜNER (Devamla) Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; bir mübarek ramazan vaktinde, ramazanın
kutsallığını herkesten iyi bildiğini iddia eden
arkadaşlarımızın üslubu çok düşündürücüdür. (RP
sıralarından gürültüler)
Sayın Hükümet diyalog talebinde bulunmuştur;
diyalog talebinde bulunan bir hükümetin, muhalefetle ilişkilerimizi daha
iyiye götürmek istiyoruz diyen bir iktidarın Sayın Adliye
Bakanının, mesleği de hukukçu olan Sayın Kazan'ın, bana
dönerek "size değer verdiğim için cevap veriyorum"
demesi, onun açısından son
derece üzüntümü mucip olmuştur. (RP sıralarından gürültüler)
Biz milletvekilleri, burada, bakanların takdiriyle
değil, milletin iradesiyle bulunuyoruz. Bunu iyi bilin; bunu çok iyi
bilin! (ANAP sıralarından alkışlar, RP
sıralarından "ne bağırıyorsun" sesleri)
AHMET DERİN (Kütahya) Burada herkes öyle...
Şovmen!..
AGÂH OKTAY GÜNER (Devamla) Bu mikrofon çok güçlü;
benim sesim de gür...
BAŞKAN Sakin olun...
AGÂH OKTAY GÜNER (Devamla) İkincisi,
değerli arkadaşlarım, devletin itibarı yara alıyor,
Hükümet ağır bir itham altında, bu üzüntüyle buraya geldim
diyorum, şovmenlikle itham ediliyorum... Sayın Bakan zannediyorum çok
yorgundurlar; akşam, evlerine gittiklerinde, başucu
kitaplarından olması gereken bir lügatı açarak, şovmen
kelimesinin manasını öğrenirlerse, utanç duyacaklarına
inanıyorum.
Beni şovenist olmakla itham ettiler...
ABDULKADİR ÖNCEL (Şanlıurfa) Demedi...
AGÂH OKTAY GÜNER (Devamla) Zabıtlarda var...
Sayın Bakan, biz, hep bu milleti sevdik; bu
milletin evladı olduğunuz için sizi de seviyorum ve sizin gibi bir
şahsiyetin Adliye Bakanı olması sebebiyle, baht utansın
diyorum.
Hepinizi hürmetle selamlarım. (ANAP
sıralarından alkışlar; RP sıralarından sıra
kapaklarına vurmalar, gürültüler)
SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) Sayın
Başkan...
BAŞKAN Buyurun Sayın Bedük.
SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) Sayın Başkan,
bugün, dünden itibaren, özellikle, Alman mahkemesinde görev yapan bir hâkimin
fevkalade çirkince ve adice yapmış olduğu bir değerlendirme
sonucunda, hepimizi yaralayan ve Türk hükümetlerini de hedef alan beyanı
sebebiyle, bir gündemdışı konuşmaya izin verdiniz.
Bu konuşmaya izin verdiğiniz için size
teşekkür ediyoruz; ancak, burada geleneklere aykırı bir tutum
var; bizim hassasiyetimiz orada. Konunun hassasiyetine gösterdiğiniz
ilgiye teşekkür ediyoruz; ancak, buna cevap vermeye imkân sağlayacak,
gerek Hükümete ve gerekse gruplara duyuruyu sağlayan böyle bir gündemin
dağıtılmasına imkân vermediğinizden dolayı üzüntü
duyuyoruz.
Bu bakımdan, geçmişteki geleneklerimize,
bugüne kadarki Meclis geleneklerine bakarsak, daha evvelden
yapıldığı gibi, bize de bu imkânı vermiş
olsaydınız, o takdirde, biz, değerli milletvekillerini, hiç
olmazsa bu konuda uyarmış, aydınlatmış olurduk.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Bedük.
Değerli arkadaşlarım, şu anda,
gündemdışı olarak, konu, Meclise getirilmiştir. Diğer
gruplarımızın da aynı duyarlılığa
katıldıklarını tespit ediyorum. Sayın Adalet
Bakanı da, gündemdışı konuşmaya cevap verirken bu
konuda Hükümetin duyarlılığını ve şu ana kadar
yapmakta olduğu, yapmış olduğu, bundan sonra
yapacağı işlemlerle ilgili bilgi verdi. Böylece, tüm Türkiye
Büyük Millet Meclisinin bu konudaki duyarlılığı bir kere
daha ortaya çıkmış oldu.
Şimdi, Sayın Yasin Hatiboğlu'nun
istemlerini tespit edeceğim.
Buyurun Sayın Hatiboğlu.
YASİN HATİBOĞLU (Çorum) Sayın
Başkanım, demokrasilerde, takdir edersiniz, yönetim, kurallarla olur.
Türkiye Büyük Millet Meclisinin yönetimini belirleyen iki kural vardır;
bunlar, ya İçtüzük hükümleri ya da yerleşmiş teamüllerdir.
Doğrudur; Sayın Başkanlığınızın,
yönetimde bulunan Sayın Başkanlığınızın,
bırakın önceden tespit etmeyi, gündeme geçmeden önce, hemen,
buracıkta, bir sayın üye gündemdışı söz istese ona söz
verme hakkı, yetkisi vardır. (ANAP sıralarından "Öyle
değil" sesleri, gürültüler; RP sıralarından "Adam ol
da dinle" sesleri)
Müsaade buyurun... Ben, kendimi ifade edecek
durumdayım... Müsaade buyurun...
59 uncu maddede "Meclis Genel Kuruluna
duyurulmasında zaruret görülen olağanüstü acele hallerde beşer
dakikayı geçmemek üzere, Başkanın takdiriyle en çok üç
kişiye gündemdışı söz verilebilir. Hükümet, bu
konuşmalara cevap verebilir" denilmektedir. Acele ve olağanüstü
hallerde meseleyi Genel Kurula duyurmak değil, Genel Kurulun bilgisine,
Hükümetin cevabıyla birlikte iletmek esastır. O cevaba fırsat
verebilmek için bütün teamüllerde, uygulamalarımızda olduğu
gibi, gün öncesinden veya aynı gün, Hükümet, gruplar, talepte
bulunanların haberdar edilegelmiş olduğu, Yüksek
Başkanlığınızca da malumdur. Buradaki eksiklik
şudur: Sizin de ifade ettiğiniz gibi, Hükümet haberdar
edilmemiş, kendisini cevaba hazırlama, Genel Kurulu tatmin edecek bir
cevap hazırlama fırsatını bulamamıştır. Ben,
bu hususun uygulamada böyle olduğunu, zabıtlara da geçmesi
açısından ifade ediyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Hatiboğlu çok
teşekkür ediyorum. Bu konuda hiçbir fikir
ayrılığımız yok. Ben de hangi zaruretler
dolayısıyla böyle bir uygulamaya geçmek zorunda
kaldığımı biraz önce ifade ettim. Yoksa, elbette, Hükümete
yeterli hazırlanma zamanı verecek bir durum olsaydı, Hükümete de
duyuracaktık; ama, İçtüzükteki hüküm gereğince, Hükümet, her
zaman bu konuşmalara cevap verebilir. Bazı hususlarda da önceden
bildirmiş olmamıza rağmen cevap verme hakkını
kullanmıyor, o da Hükümetin takdirindedir.
Teşekkür ederim açıklamalarınız
için.
Buyurun Sayın Kazan.
ADALET BAKANI ŞEVKET KAZAN (Kocaeli) Sayın
Başkan, tabiî, deminki davranışınız
dolayısıyla ben kürsüye çıkmak istemiyorum; şuradan,
yerimden ifade etmek istiyorum: Ben, Sayın Agâh Oktay Güner'in şov
yaptığını söyledim; ama, kendisine şovmen demedim; bu,
zabıtlara geçsin. (ANAP sıralarından gürültüler)
AHMET NEİDİM (Sakarya) Ne demek...
Dediniz!..
BAŞKAN Tamam efendim, Sayın Bakan
açıklamalarını yapıyor...
ADALET BAKANI ŞEVKET KAZAN (Kocaeli) Kendisi
hakkında "şovenist" tabirini kullanmadım ben. Önce,
bütün bu ifadelerden dolayı benim söz hakkım vardır; ama,
kullanmak istemiyorum. Değer vermek eğer bir eksiklikse, ben, o eksik
tarafını geri alıyorum.
Saygılar sunuyorum. (RP sıralarından
"Bravo" sesleri, alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Meclis araştırması önergeleri
vardır; okutuyorum:
IV.
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
B) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME,
MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1. Manisa Milletvekili Tevfik Diker ve
34 arkadaşının, İstanbul Şişlide meydana gelen
ve iki kişinin ölümüyle sonuçlanan patlama olayının
aydınlığa kavuşturulması amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/43)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
27.9.1995 tarihinde Abide-i Hürriyet Caddesi Hattat
Sokak Numara 1 Şişli/İstanbul adresinde meydana gelen,
İstanbul Bankası Genel Müdürü iken Özer Uçuran Çiller'in yanında
görevli bulunan ve sonra Matild Manukyan'ın yanında görev alan Mehmet
Urhan ve olay anında arabada bulunan sürücü Necati Akçay'ın ölümüyle
sonuçlanan patlama olayının nedenleri hakkında resmî
makamların birbiriyle çelişen ve yalanlayan
açıklamalarının ve olayın açıklığa
kavuşturulması için, Anayasanın 98 inci ve İçtüzüğün
104 ve 105 inci maddeleri uyarınca, Meclis
araştırmasını arz ve teklif ederiz.
1. Tevfik Diker (Manisa)
2. Enis Sülün (Tekirdağ)
3. Adem Yıldız (Samsun)
4. Zeki Çakan (Bartın)
5. Refik Aras (İstanbul)
6. Muzaffer Arslan (Diyarbakır)
7. Yaşar Okuyan (Yalova)
8. Miraç Akdoğan (Malatya)
9. Hüsnü
Sıvalıoğlu (Balıkesir)
10. Abbas İnceayan (Bolu)
11. Yusuf Ekinci (Burdur)
12. Adil Aşırım (Iğdır)
13. İbrahim Yaşar Dedelek (Eskişehir)
14. İrfan Demiralp (Samsun)
15. Biltekin Özdemir (Samsun)
16. Işın Çelebi (İzmir)
17. Ahmet Kabil (Rize)
18. Selahattin Beyribey (Kars)
19. Cemal Alişan (Samsun)
20. Abdullah Akarsu (Manisa)
21. Mete Bülgün (Çankırı)
22. Mahmut Bozkurt (Adıyaman)
23. İbrahim Çebi (Trabzon)
24. Metin Gürdere (Tokat)
25. Burhan Kara (Giresun)
26. Nabi Poyraz (Ordu)
27. Kaya Erdem (İzmir)
28. Avni Akyol (Bolu)
29. Rüştü Kâzım Yücelen (İçel)
30. Emin Kul (İstanbul)
31. Süleyman Çelebi (Mardin)
32. İlker Tuncay (Ankara)
33. Yüksel Yalova (Aydın)
34. Cemal Özbilen (Kırklareli)
35. Eyüp Aşık (Trabzon)
BAŞKAN Bilgilerinize sunulmuştur.
Önerge, gündemde yerini alacak ve Meclis
araştırması açılıp açılmaması konusundaki
öngörüşme, sırasında yapılacaktır.
Diğer Meclis araştırması önergesini
okutuyorum:
2. İçel Milletvekili Oya
Araslı ve 29 arkadaşının, eğitim veya dinî amaçlı
ev, yurt, tarikat, dergâh gibi kuruluş, örgüt ve yerlerin faaliyetlerinin
araştırılarak Atatürk ilkelerine ve cumhuriyetin temel
niteliklerine aykırı eylemlerinin önlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/144)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Anayasamız, Türkiye Cumhuriyetini, demokratik,
laik ve sosyal bir hukuk devleti olarak tanımlamış ve bu
niteliklerin değiştirilemeyeceğini; değiştirilmesinin
bile önerilemeyeceğini açıkça ifade etmiştir.
Buna rağmen, son zamanlarda cumhuriyetin bu temel
niteliklerine ve özellikle laikliğe aykırı tutum ve
davranışların ivme kazandığı görülmektedir.
Teokratik devlet özlemi içerisindeki gerici ve
şeriatçı kimi kişi, kuruluş ve gruplar, siyasî
çıkarları ve karanlık birtakım emelleri için
vatandaşlarımızın dinî inançlarını istismar
etmeye yönelmişlerdir.
Anayasamızın 174 üncü maddesi ile korunan
inkılap kanunları çiğnenmekte; 30 Kasım 1925 tarihli Tekke
ve Zaviyelerle, Türbelerin Seddine ve Türbedarlıklar ile Bir Takım
Unsurların Men ve İlgasına Dair Kanunun
yasakladığı tarikatlar serbestçe faaliyetlerini yürütmekte,
şeyhlik, müritlik, dedelik, seyitlik, babalık, emirlik kurumları
varlığını sürdürmektedir.
Kimi tarikat mensupları, Anayasa ve laik düzeni
kabul etmediklerini, şeriat düzenini istediklerini açıkça ifade
etmektedirler.
Anayasamızın güvence altına
aldığı medeni nikah esası ayaklar altına
alınarak, medeni nikah gerçekleşmeden yapılması
yasaklanmış olan imam nikahı ile genç kızlar avlanmakta,
iffet ve namusları birtakım tarikat buyrukları ile
kirletilmektedir.
1934 tarih ve 2596 sayılı Bazı
Kisvelerin Giyilemeyeceğine Dair Kanuna aykırı bir biçimde,
sarıklı, cüppeli kimseler sokaklarda dolaşmaktadır.
Kimi genç kızlarımızın beyni,
türbanı, dinî inanç gereğinden çok bir inatlaşma, şeriat ve
siyaset yandaşlığı simgesi olarak taşıma
konusunda zehirlenmektedir.
Bu tablo karşısında kimi bakanların
susması, kiminin ise açıktan destek vermesi, gerici ve
şeriatçı akımları cesaretlendirmektedir. Hele
Başbakanın, irticanın mimarlarını sarık ve
cüppeleriyle onur konukları olarak kabul etmesi, onları
inanılmaz boyutlarda şımartmış ve cumhuriyetin ortak
değerlerini yok etmek için cesaretlendirmiştir.
Din ve vicdan özgürlüğünün en geniş anlamda
ve Anayasa güvencesi altında var olduğu laik ve demokratik
Türkiye'de, özellikle siyasal İktidardan cesaret alınarak sergilenen,
ülkemizi ortaçağ karanlıklarına çekmeye yönelik bu gerici
davranışlar karşısında hareketsiz kalınamaz.
Bu gerici akımlara, tekke, zaviye, dergâh ve
tarikatları yeniden hortlatarak, dinî inanç sömürüsüne yönelen sahte din
adamlarına karşı ulusumuzu ve cumhuriyetimizi korumak, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin en başta gelen ve ertelenemez görevidir.
Bu neden ve amaçlarla:
1) a- Okulöncesi dahil, eğitimin her derecesindeki
ve türündeki öğrencilerin barınmalarına, beslenmelerine,
iaşe ve ibatelerine, ikame, eğitim ve öğrenimlerine yardım
amacı güden resmî veya özel, gerçek veya tüzelkişilerce ve
kurumlarca, tarikat, vakıf ve derneklerce çeşitli örgütlerce
işletilen, kiralanan, desteklenen yurt, lokal, barınma yeri,
imarethane ve benzeri kurum ve kuruluşların,
b- Dinî eğitim ve dinî amaçlı kurs veren
resmî veya özel, gerçek veya tüzelkişilerin, çeşitli örgütlerin,
c- Cemaat, tarikat ve kişilere bağlı
tekke, zaviye, dergâh ve benzeri kuruluş ve yerlerin aynî ve nakdî gelir
kaynaklarının, çalışmalarının tespiti;
2- Atatürk ilkeleri ve cumhuriyetin temel niteliklerine
karşıt ve aykırı eylem ve görüntülerin
kaynağının, nedenlerinin, niteliklerinin ortaya konulması
ve bunların önlenmesi için gerekli tedbirlerin belirlenebilmesi, Türkiye
Büyük Millet Meclisi ile kamuoyunun bu konularda doğru bilgilendirilmesi
amacıyla, Anayasanın 98 ve İçtüzüğün 104 ve 105 inci
maddeleri uyarınca, Meclis araştırması
açılmasını arz ve teklif ederiz.
1. Oya
Araslı (İçel)
2. Önder Sav
(Ankara)
3. Nihat Matkap
(Hatay)
4. Birgen
Keleş (İzmir)
5. Sabri Ergül
(İzmir)
6. Mustafa Kul
(Erzincan)
7. Altan Öymen
(İstanbul)
8. Yusuf Öztop
(Antalya)
9. Yahya
Şimşek (Bursa)
10. Algan Hacaloğlu (İstanbul)
11. Zeki Çakıroğlu (Muğla)
12. Ayhan Fırat (Malatya)
13. Atilâ Sav (Hatay)
14. Mustafa Yıldız (Erzincan)
15. Ali Rıza Bodur (İzmir)
16. İrfan Gürpınar (Kırklareli)
17. Nezir Büyükcengiz (Konya)
18. Bekir Kumbul (Antalya)
19. Ali Topuz (İstanbul)
20. Ercan Karakaş (İstanbul)
21. Ahmet Güryüz Ketenci (İstanbul)
22. Ahmet Küçük (Çanakkale)
23. Mahmut Işık (Sıvas)
24. Murat Karayalçın (Samsun)
25. Mehmet Moğultay (İstanbul)
26. Hikmet Çetin (Gaziantep)
27. Haydar Oymak (Amasya)
28. Mehmet Sevigen (İstanbul)
29. Orhan Veli Yıldırım (Tunceli)
30. Celal Topkan (Adıyaman)
BAŞKAN Bilgilerinize sunulmuştur.
Önerge, gündemde yerini alacak ve Meclis
araştırması açılıp açılmaması konusudaki
öngörüşme, sırasında yapılacaktır.
Şimdi, diğer bir Meclis
araştırması önergesi var; okutuyorum:
3. Burdur Milletvekili Yusuf Ekinci ve
23 arkadaşının, Burdur İlinin ekonomik, sosyal ve kentsel
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/145)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Burdur İlimiz 9 bin yıllık bir
geçmişe sahiptir. Burdur ve ilçeleri zengin kültür varlığı
ve güzel doğasıyla Batı Akdeniz Bölgesinin en güzel yörelerinden
birisidir.
Burdur, kırsal alandan göç alan, öte yandan çevre
illere göç veren bir il
konumundadır.
Burdur İlimizin ekonomik, sosyal ve kentsel
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
tedbirlerin belirlenmesi amacıyla, Anayasanın 98 inci,
İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis
araştırması açılmasını
saygılarımızla arz ederiz.
1. Yusuf Ekinci
(Burdur)
2. Ahmet Alkan
(Konya)
3. Zeki Çakan
(Bartın)
4. İsmail
Durak Ünlü (Yozgat)
5. Mustafa
Cumhur Ersümer (Çanakkale)
6. Murat
Başesgioğlu (Kastamonu)
7. Nabi Poyraz
(Ordu)
8. Enis Sülün
(Tekirdağ)
9. Ömer
Ertaş (Mardin)
10. Refik Aras (İstanbul)
11. Sadi Somuncuoğlu (Aksaray)
12. Emin Kul (İstanbul)
13. Aslan Ali Hatipoğlu (Amasya)
14. Metin Emiroğlu (Malatya)
15. İrfan Demiralp (Samsun)
16. Ünal Yaşar (Gaziantep)
17. Ahmet Kabil (Rize)
18. Sümer Oral (Manisa)
19. İrfan Köksalan (Ankara)
20. Abbas İnceayan (Bolu)
21. Ahmet Neidim (Sakarya)
22. İbrahim Yaşar Dedelek (Eskişehir)
23. Tevfik Diker (Manisa)
24. Yusuf Selahattin Beyribey (Kars)
Gerekçe:
Burdur, nüfusu göç sebebiyle eksilme noktasında
olan bir ilimizdir.
Türkiye'de kişi başına düşen gayri
safî yurtiçi hâsıla 2,173 Amerikan Doları iken, Burdur'da bu miktar
1,842 ABD Doları düzeyindedir.
Burdur İlimizde bitkisel üretimi artırmak
için şart olan tarımsal sulama yatırımları yeterli
düzeyde değildir. Burdur ilimizin ekonomisinde hayvancılık büyük
bir yere sahiptir. Özellikle, süt inekçiliği ileri düzeydedir. Bu sebeple,
Burdur'un ilçelerindeki üreticiye ve süte dayalı kooperatiflere destek
sağlanmalı, kendi yemlerini üretmeye, sütü işlemeye teşvik
edilmelidir.
Açıklanan bu sebeplerle, Burdur İlimizin
ekonomik ve sosyal sorunlarının incelenerek gerekli çözüm
önerilerinin ortaya konulmasına aracı olacak olan bir Meclis
araştırması komisyonu kurulmalıdır.
BAŞKAN Bilgilerinize sunulmuştur.
Önerge, gündemde yerini alacak ve Meclis
araştırması açılıp açılmaması konusunda
öngörüşme, sırasında yapılacaktır.
Son Meclis araştırması önergesini
okutuyorum:
4. Burdur Milletvekili Yusuf Ekinci ve
22 arkadaşının, şeker üretimi ve şeker
fabrikaları ile şeker pancarı üreticisinin
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/146)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Şeker üretimi, şeker fabrikaları ve
şeker pancarı üreticisinin sorunlarının
araştırılarak, alınması gereken tedbirlerin tespit
edilmesi amacıyla, Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105
inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması
açılmasını saygılarımızla arz ederiz.
1. Yusuf Ekinci
(Burdur)
2. Ahmet Alkan
(Konya)
3. Zeki Çakan
(Bartın)
4. İsmail
Durak Ünlü (Yozgat)
5. Mustafa
Cumhur Ersümer (Çanakkale)
6. Murat
Başesgioğlu (Kastamonu)
7. Nabi Poyraz
(Ordu)
8. Enis Sülün
(Tekirdağ)
9. Ahmet Kabil
(Rize)
10. Ömer Ertaş (Mardin)
11. Sadi Somuncuoğlu (Aksaray)
12. Refik Aras (İstanbul)
13. Yavuz Köymen (Giresun)
14. Ünal Yaşar (Gaziantep)
15. Emin Kul (İstanbul)
16. Aslan Ali Hatipoğlu (Amasya)
17. Metin Emiroğlu (Malatya)
18. Sümer Oral (Manisa)
19. İrfan Köksalan (Ankara)
20. Abbas İnceayan (Bolu)
21. İbrahim Yaşar Dedelek (Eskişehir)
22. Tevfik Diker (Manisa)
23. Yusuf Selahattin Beyribey (Kars)
Gerekçe:
Türkiye'nin şeker üretimi, olması gereken
düzeyin çok altındadır. Şekerpancarı üreticisi oldukça zor
durumdadır. Üreticinin paraları zamanında ödenmemektedir.
Üreticinin yeterince teşvik görmemesi ve şekerpancarı üretiminin
ekonomik açıdan yeterince değerlendirilmemesi yüzünden, Türkiye,
şeker ihraç edebilecek bir potansiyele sahipken, şeker ithal eder bir
duruma düşürülmüştür. Devlet tarafından yapılan
alımlarda, ürün bedelleri gecikmeli olarak ödenmektedir.
Şeker fabrikalarının kapasitesi yeterli
düzeyde değildir. Fabrikalar modernleştirilmeli ve kapasite
artırıcı önlemler alınmalıdır.
Şekerpancarı, şeker üretebilecek diğer ürünler ve
bunların tohumları için üretim planlaması yapılmalı,
fazla üretimden kaynaklanan değer kayıpları önlenmelidir.
Ayrıca, yan ürünlerin ve artıklarının değerlendirilmesi
için gereken çalışmalar bir an önce yapılmalıdır.
Uygulanan yanlış politikalarla, çiftçilere
sağlanan desteklerin azalması, pancar rekoltesinde düşüşe
yol açarak, şeker ithal edilmesini zorunlu hale getirmiştir. Bu
duruma son verilmesi için, öncelikle bir Meclis araştırması
komisyonu kurularak inceleme yapılmasında zaruret vardır.
BAŞKAN Bilgilerinize sunulmuştur.
Önerge, gündemde yerini alacak, Meclis
araştırması açılıp açılmaması konusundaki
öngörüşme, sırasında yapılacaktır.
Değerli arkadaşlarım,
sunuşların bitimine kadar çalışma süresinin
uzatılması hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Danışma Kurulunun bir önerisi vardır,
okutup oylarınıza sunacağım:
VI.
ÖNERİLER
A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ
1. (9/10) esas numaralı Meclis
soruşturması önergesinin gündemdeki yeri ve görüşme gününe
ilişkin Danışma Kurulu önerisi
Danışma Kurulu Önerisi
No: 49 Tarih:
23.1.1997
Genel Kurulun 21.1.1997 tarihli 48 inci
Birleşiminde okunmuş bulunan eski Başbakan Tansu Çiller
hakkında (9/10) esas numaralı Meclis soruşturması
önergesinin, gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler"
kısmında yer almasının ve Anayasanın 100 üncü maddesi
gereğince soruşturma açılıp açılmaması
hususundaki görüşmelerin 28.1.1997 Salı günkü birleşiminde
yapılmasının Genel Kurulun onayına sunulması
Danışma Kurulunca uygun görülmüştür.
Mustafa
Kalemli Salih Kapusuz Zeki Çakan
Türkiye Büyük
Millet Meclisi RP Grubu ANAP Grubu
Başkanı Başkanvekili Başkanvekili
Mehmet
Gözlükaya Hikmet Uluğbay Oya Araslı
DYP
Grubu DSP Grubu CHP Grubu
Başkanvekili Başkanvekili Başkanvekili
BAŞKAN Kabul eden...
HALİT DUMANKAYA (İstanbul) Söz istiyoruz...
ASLAN ALİ HATİPOĞLU (Amasya) Söz
istiyoruz...
SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) Söz istiyoruz...
MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) Söz istiyoruz...
TURHAN GÜVEN (İçel) Söz istiyoruz...
HÜSNÜ SIVALIOĞLU (Balıkesir) Söz
istiyoruz...
BAŞKAN Daha bitmedi efendim... Daha bitmedi...
Müsaade buyurun, henüz oylama yapacağım .
Danışma Kurulu önerisini okuduk; Danışma
Kurulu önerisinin Genel Kurulca kabul edilip edilmeyeceği belli
değil.
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Arkadaşlarımızın hepsi aynı
anda söz istediler; onun için, kura çekeceğim.
SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) Sayın Başkan,
önce biz istedik.
BAŞKAN Ben görüyorum buradan efendim.
SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) Oylamadan önce de, sonra
da, önce biz söz istedik.
BAŞKAN Divandaki arkadaşlarımız
da görüyorlar.
Ben, oylama esnasında ayakta bulunan
arkadaşlarımı görüyorum efendim; oylamadan sonra...
SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) Sayın
Başkanım, oylamadan sonra da biz istedik.
BAŞKAN Şimdi tespit edeceğiz efendim.
MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) Sayın Başkan,
müsaade eder misiniz; şöyle yapalım...
SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) Sayın Başkan,
ilk defa biz istedik... Rica ederim...
BAŞKAN Sayın Bedük, Sayın Gözlükaya,
Sayın Sülün, Sayın Beyribey...
SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) Ama, bu tutum
yanlış Sayın Başkan.
MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) Biz ayaktayken söz
istedik...
TURHAN GÜVEN (İçel) Biz de istedik...
BAŞKAN Efendim, burada fotofinişimiz yok...
Biz, söz talebinde bulunan arkadaşların hepsinin aynı anda
ayağa kalktığını biliyoruz.
MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) Arkadaşlar
oturmadılar ki...
BAŞKAN Siz, biraz evvel, oylamadan önce
aynı şeyi söylediğinizde ben onlara "oturun" diye
işaret ettim, ne maksatla kalktıklarını da biliyorum.
TURHAN GÜVEN (İçel) Boyumuz kısa diye...
BAŞKAN Başka söz isteyen var mı
efendim?.. Turhan Güven.
AHMET İYİMAYA (Amasya) Söz istiyorum
Sayın Başkan.
SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) Sayın Başkan,
arkadaşlarımızın isimlerini tespit ettiniz değil mi?
BAŞKAN Tamam efendim.
Şimdi, isimleri tespit edip kura çekeceğim.
SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) Madem kura çekeceksiniz,
isimleri okuyun efendim.
TURHAN GÜVEN (İçel) Benim ismimi de
yazdınız mı?
BAŞKAN Yazıldı efendim.
Şimdi, müsaade edin... Eksik var mı
anlarız efendim.
Söz talep eden arkadaşlarımın isimlerini
okuyorum: Sayın Bedük, Sayın Gözlükaya, Sayın Enis Sülün,
Sayın Selahattin Beyribey, Sayın Avni Kabaoğlu, Sayın Halit
Dumankaya, Sayın Hüsnü Sıvalıoğlu, Sayın Emin Kul,
Sayın Mehmet Gölhan, Sayın Turhan Güven.
Bu arkadaşlarımız...
ASLAN ALİ HATİPOĞLU (Amasya)
Ayağa kalkanlar arasında ben de vardım efendim.
BAŞKAN Sayın Aslan Ali Hatipoğlu'nu da
ilave ediyoruz.
AHMET İYİMAYA (Amasya) Sayın
Başkan, ben de söz istemiştim.
SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) Hasan Karakaya da var.
BAŞKAN Tamam efendim.
Değerli arkadaşlarım, gündemimizde
bulunan meseleleri görüşmeye devam etmek üzere, birleşime...
MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) Sayın Başkan,
çok özür diliyorum efendim; birleşimi kapatmadan önce, kurayla ilgili bir
şey söylemek istiyorum.
BAŞKAN Buyurun efendim.
MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) Sayın Başkan,
görülüyor ki, iki gruptan beş altı arkadaşımız
müracaat etti; bir bizden, bir de onlardan; iki... Üçüncü kişi için, söz
isteyenler arasından kura çekelim.
BAŞKAN Efendim, kurayla ilgili usulü grup
başkanvekili arkadaşlarımız görüşsünler, mutabık
kalabilirlerse, öyle yaparız; değilse, hiçbir kayda şarta tabi
olmadan, Başkanlık Divanında kurasını çekeceğim.
Gündemimizdeki maddeleri görüşmeye devam etmek
üzere, birleşime saat 18.30'a kadar ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 16.05
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati : 18.30
BAŞKAN : Başkanvekili Hasan
KORKMAZCAN
KÂTİP ÜYELER: Ünal YAŞAR
(Gaziantep), Ahmet DÖKÜLMEZ (Kahramanmaraş)
BAŞKAN
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 50 nci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu
açıyorum.
Görüşmelere,
kaldığımız noktadan itibaren devam ediyoruz.
VI. ÖNERİLER
(Devam)
A) DANIŞMA KURULU
ÖNERİLERİ (Devam)
1. (9/10) esas numaralı Meclis
soruşturması önergesinin gündemdeki yeri ve görüşme gününe
ilişkin Danışma Kurulu önerisi (Devam)
BAŞKAN
İkinci Oturumun sonunda Danışma Kurulu önerisi kabul
edilmişti. Danışma Kurulu önerisinin kabulü üzerine,
soruşturma komisyonu raporu üzerinde söz almak isteyen çok sayıda
milletvekili arkadaşımız aynı anda söz talebinde
bulundukları için, kura çekilmesi kararına varmıştık.
Bu arada gruplar uzlaşabilirse kuraya gerek olmayacaktı; şu ana
kadar, Başkanlığımıza, grupların
uzlaştığına dair bir bilgi
ulaşmadığından, şimdi, Genel Kurulun...
MEHMET
GÖZLÜKAYA (Denizli) Görüşeceğiz Sayın Başkan; isterseniz
kurayı biraz sonra yapın.
BAŞKAN
Görüşüyor musunuz... Ama, gündemin bu bölümündeyim ve diğer
görüşmelere geçeceğim...
Şimdi,
kura torbasına, söz isteminde bulunan arkadaşlarımın
isimlerinin yazılı olduğu pusulaları atıyorum...
Saffet Arıkan Bedük, Hasan Karakaya, Ahmet İyimaya, Aslan Ali
Hatipoğlu, Turhan Güven, Mehmet Gölhan, Emin Kul, Hüsnü
Sıvalıoğlu, Halit Dumankaya, Avni Kabaoğlu, Selahattin
Beyribey, Enis Sülün, Mehmet Gözlükaya.
Söz
isteminde bulunan bütün arkadaşlarımızın isim
pusulaları torbaya atılmıştır; şimdi, üç ismi
çekip belirleyeceğiz...
Saffet
Arıkan Bedük, Enis Sülün, Ahmet İyimaya.
İki
isim daha çekiyorum... Avni Kabaoğlu, Selahattin Beyribey.
Diğerleri
tutanağa girdiğine göre, eğer vazgeçen olursa, sıradan
konuşabilirler.
Sayın
milletvekilleri, gündemin Seçim kısmına geçiyoruz
VII. SEÇİM
A) KOMİSYONLARDA AÇIK BULUNAN ÜYELİKLERE
SEÇİM
1. Anayasa Komisyonunda açık bulunan
üyeliğe seçim
BAŞKAN
Anayasa Komisyonunda boş bulunan ve Doğru Yol Partisi Grubuna
düşen bir üyelik için, İçel Milletvekili Turhan Güven aday
gösterilmiştir.
Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Böylece,
İçel Milletvekili Sayın Turhan Güven, Anayasa Komisyonu
üyeliğine seçilmiş bulunmaktadır; kendisine başarılar
diliyorum.
2. Çevre Komisyonunda açık bulunan üyeliğe
seçim
BAŞKAN
Çevre Komisyonunda boş bulunan ve Anavatan Partisi Grubuna düşen
bir üyelik için, Rize Milletvekili Ahmet Kabil aday gösterilmiştir.
Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Böylece,
Rize Milletvekili Sayın Ahmet Kabil, Çevre Komisyonu üyeliğine
seçilmiş bulunmaktadır; kendisine başarılar diliyorum.
Gündemin
Kanun ve Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler kısmına geçiyoruz.
Önce,
sırasıyla, yarım kalan işlerden başlıyoruz.
VIII. KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
1. 926 Sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri
Personel Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesine İlişkin 488
Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Millî Savunma Komisyonu Raporu
(1/215) (S. Sayısı : 23)
BAŞKAN
926 Sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununa Bir
Geçici Madde Eklenmesine İlişkin 488 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararname ve Millî Savunma Komisyonu raporunun müzakerelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon?..
Komisyon hazır bulunmuyor.
Tasarının
müzakeresi ertelenmiştir.
2. Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu, Devlet Güvenlik
Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun ve
Bu Kanunlarda Değişiklik Yapan 18.11.1992 Tarih ve 3842
Sayılı Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/543) (S. Sayısı :
175) (1)
BAŞKAN
Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu, Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş
ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun ve Bu Kanunlarda
Değişiklik Yapan 18.11.1992 Tarih ve 3842 Sayılı Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve
Adalet Komisyonu raporunun müzakeresine kaldığımız yerden
devam ediyoruz.
(1) 175 S.
Sayılı Basmayazı 22.1.1997 tarihli 49 uncu Birleşim
Tutanağına eklidir.
Komisyon?..
Burada.
Hükümet?..
Burada.
Komisyon ve
Hükümet yerlerini almışlardır
Geçen
birleşimde, tasarının tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi ve
Demokratik Sol Parti grupları adına konuşmalar
tamamlanmıştı.
Şimdi,
söz sırası, Doğru Yol Partisi Grubu adına Sayın Turhan
Güvendedir.
Buyurunuz
Sayın Güven. (DYP sıralarından alkışlar)
Sayın
Güven, konuşma süreniz 20 dakikadır.
DYP GRUBU
ADINA TURHAN GÜVEN (İçel) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; öncelikle, dün Denizli ve Çukurova
yöresinde vuku bulan depremden ötürü hayatını kaybeden
vatandaşımıza Tanrıdan rahmet, yakınlarına
baş sağlığı, bu felakete uğrayan tüm
vatandaşlarımıza geçmiş olsun dileklerimizi iletiyorum.
Sayın
Başkan, 4 Nisan 1929 Tarih ve 1412 Sayılı Ceza Muhakemeleri
Usulü Kanunu ile 18 Haziran 1983 Tarih ve 2845 Sayılı Devlet Güvenlik
Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun ve
Bu Kanunlarda Değişiklik Yapan 18 Kasım 1992 Tarih ve 3842
Sayılı Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı münasebetiyle huzurlarınızdayım. Doğru
Yol Partisi Grubu ve şahsım adına hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Yüksek
malumları olduğu üzere, 1929 tarihinde kabul edilen ve Türkiye
dışından, bir ecnebi memleketten, Almanyadan alınan Ceza
Muhakemeleri Usulü Kanunu, geçen süre zarfında değişikliklere
muhatap olmuştur. Aslında, yapılması gereken en olumlu
iş, böyle büyük yasaların, bir sistem oluşturduğu
görüşü içerisinde ve bu gerçekten hareketle, demokrasinin bütün evrelerini
geçirmiş olan Avrupa ülkelerinden ya aynen alınmaları
gerekmektedir veya orada, bu kanunlarda ne değişiklikler
yapılıyorsa, bu değişikliklerin, sistemi bozmamak
amacıyla, aynen iktibas edilmesi söz konusu olmalıdır. Bu
suretle, hem daha gerçekçi hem de uygulaması Türkiyede de daha uygun olan
ve şartları elverişli bir kanun yapmış oluruz. Bunun
sonucunda, uzun süre, bu kanunlarda değişiklik de
yapılmamış olur. Böylece, dışarıda,
kanunlarımızın demokratik olmadığını iddia
ederek Türkiyeyi kötülemeyi bir alışkanlık haline getiren ve
çifte standart uygulamasını bir marifetmiş gibi önümüze
çıkaran sözde insan hakları savunucularının
karşısında, biz, o durumda siz ne diyorsunuz; bizim şu
kanunumuz, sizin şu kanunuzun aynı, aynen sizden alınmadır
ve uygulaması da aynen sizinki gibidir deme durumunda oluruz. Açıkçası,
mehaz kanun Almanyadan alınmış ise, demokratikleşme süreci
içerisinde vaki değişiklikleri de oradan alma, hem kanunun
sistematiğini korumuş olur hem de yukarıda
açıkladığım imkânı yaratır; ama, gerçek böyle mi
oluyor; bir de ona bakalım.
Ceza Muhakemeleri
Usulü Kanununda son değişiklik, bilindiği üzere, Yüce Meclisçe,
1992 yılında, 3842 sayılı Kanunla
yapılmıştır. Halk arasındaki deyimiyle CMUK diye
adlandırılan ve önemli değişikliklere muhatap olan bu
kanunun uygulamasında birtakım tereddütler ortaya
çıkmıştır. Bu nedenle de, bu değişikliklerin
yorumu da değişik olmuştur. Bundan bir hafta evvel Yargıtay
Cumhuriyet Başsavcılığına seçilen değerli dostum
Vural Savaşın kitabında da ifade ettiği üzere, hukukçular,
bu değişiklikleri hazırlatan ve ısrarlı bir takiple
Türkiye Büyük Millet Meclisinde yasalaşmasını
sağlayanların heykeli dikilmelidir diye de ifade ediyorlar; ama,
bazı hukukçular da, öğretide -Prof. Dr. Zeki
Hafızoğullarına göre genel bir değerlendirme
yapılırsa- değişikliklerin, kanun koyucunun
bilgisizliğinin şaheseri olduğunu ifade ediyorlar. Demek ki, son
Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununda yapılan değişiklikler üzerinde
de çeşitli ve ayrık görüşler bulunmaktadır.
Yine, bu
arada, son yıllarda, özellikle Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununda,
değerli bilimsel çalışmaları ve özellikle de terör ve
anarşiyle mücadelede değerli araştırmaları bulunan
Prof. Dr. Feridun Yenisey de, bu kanun için trafiğin sağdan
aktığı bir ülkede, bir kişinin soldan akan bir trafiğe
göre araç kullanması nasıl olumlu sonuç doğurmazsa, kıta
Avrupası sistemi içine Angloamerikan sistemine ait bazı öğelerin
yerleştirilmesi, yasa değişikliklerinden beklenen olumlu
sonuçları belli ölçüde engelleme tehlikesi taşımaktadır
demektedir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bunları niye
anlatıyorum... Kıta Avrupası, yani Batı, Avrupa Konseyi ve
Parlamentosu, özellikle ceza muhakemesi yönünden, gaye olarak, insan
haklarına saygılı bir şekilde maddî gerçek
araştırılmalıdır noktasından hareket etmektedir.
İşte, biz de, 1992 yılında, 3842 sayılı Kanunla
yapılan değişikliklerle, belki bir ölçüde bu gayeye ulaşmak
istedik; hatta, daha da ileri gittik; Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 135
inci ve 254 üncü maddeleriyle, kara Avrupası hukuku yanında,
Angloamerikan sisteminin bazı öğelerini sistemin içine monte etmeye
çalıştık ve bir ölçüde de mevcut sistemi bozduk. Nitekim,
uygulamada, özellikle, bugün, 135 inci maddeyle, ortaya değişik
görüşler de çıkmıştır ve ayrıca, 254 üncü maddenin
son fıkrasında yapılan değişiklik, ortaya, bir ölçüde,
büyük bir karışıklık getirmiş bulunmaktadır.
Hukuka
aykırı delillerin ne olduğu, bugün, halen
tartışılagelmektedir. Bu kavram yeterince açık
değildir. Bir delilin hukuka aykırı olması ile bunun
mahkemede değerlendirilmesi ayrı bir konudur. Hukuka aykırı
delillerin elde edilişi, mevcut uygulamadaki zorluklar da gözetilerek
yeniden gözden geçirilmeli ve hukuka en uygun ne ise, o ortaya
çıkarılmalıdır.
Bugün,
Türkiyede, uygulamada hâlâ bir netliğe kavuşmamış
olmanın sıkıntısını çekiyoruz. İhlal edilen hak
kavramının, daha açık ve hukukî bir düzenlemeye ihtiyacı
vardır. Örneğin, hâkimden, usulüne uygun, bir arama kararı
almaksızın, sanığın beyanına dayanılarak,
geceleyin evinde yapılan aramada, suçun maddî delili olan, örneğin
bir tabancanın ele geçirilmesi hususu, acaba hukuka uygun mudur, hukuka
aykırı mıdır; bugün, bu tartışılıyor.
Niye tartışılıyor; çünkü, hâkim kararı olmadan arama
yapıldığı için tartışılıyor. Bu sistem,
Avrupa kara hukukunda yok; fakat, bu sistem, Angloamerikan hukukunda
bulunmaktadır. Maddî delil ve vakıa olsa bile, bunun hukuka
uygunluğu tartışılageldiği sürece, bu uygulamanın
sıkıntısını, bir ölçüde, Türkiye daha çekecektir.
Bizce burada
işin normali, ihlal edilen hak ile kamu düzeni arasında
yapılacak mukayese sonucunda hangisinin ağırlığı
varsa, o kabul edilmelidir. Yani, delil olarak kabulü veya yok
sayılması olayı, doğrudan doğruya buradaki
ağırlık ölçüsüne bağlı olmalıdır.
1992den
bugüne kadar yapılan değişikliklerin uygulamalarında ortaya
çıkan bu aksaklıkların dışında, insan
haklarına saygılı şekilde gerçeğin
araştırılmasında, bazı Batı
standartlarının da bir kere daha uygulamaya
yansıtılması gerçeğini gözardı etmemek gerekir.
Bugün
önümüze getirilen tasarı, Avrupa Konseyini oluşturan devletlerdeki
gözaltı süresinin bize en uygun biçimde aktarılmasının
sağlanmasına matuftur.
Tasarının
getirdiği bir başka değişiklik ise, 2845 sayılı
Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanunun, devlet güvenlik mahkemelerinin görev alanına giren
suçları belirleyen 9 uncu maddesinin (a) bendinde yazılı
bazı suçların madde kapsamından
çıkarılmasını sağlayacak biçimde düzenlenmiştir.
Yani, bu, bir görev alanının daraltılması hususudur ve burada,
devletin şahsiyetine karşı işlenen suçlara hasredilmesi
olayı önem kazanmaktadır. Burada esas olan olay, normal dönemlerde,
bütün suçların, tabiî hâkim ilkesine bağlı olarak, bidayet
mahkemelerinde görüleceğinin kuvvetli bir karinesi olması
olayıdır. Yani, Türkiyede, tabiî hâkim ilkesi içerisinde, suçun
işlendiği yer mahkemesi önemlidir; aslolan budur. Oysa, devlet
güvenlik mahkemeleri, normal dönem mahkemeleri değildir. Anayasal bir
kuruluş olmasına karşın, ileride, Türkiyenin normal bir
döneme geçmesi halinde, belki de devlet güvenlik mahkemelerine hiç iş
gitmeyecektir ve devlet güvenlik mahkemelerinin de görev sahası fevkalade
daraltılacaktır.
Sayın
Başkan, değerli üyeler; bu yeni düzenlemeler yapılırken,
asıl maksadı hiçbir zaman gözardı etmemek gerekir. Bu, nedir; bu
düzenlemeler ve iyileştirmeler bazıları istiyor diye değil;
gerçekte, Türk toplumunun gereksinmesi ve demokratikleşme süreci
içerisinde yapılması uygun olduğu için
değiştirilmektedir. Yoksa, Avrupalılar istiyor veya
Amerikalılar istiyor veya yabancılar istiyor diye Türkiyede kanun
değiştirilmesi söz konusu değildir; bugüne kadar da böyledir,
bundan sonra da böyle olacaktır.
Burada, bir
noktaya da parmak basmakta yarar görmekteyiz. Bugün, devlet güvenlik
mahkemelerinin bakmakla yükümlü oldukları suçlarla ilgili davalar, Devlet
Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında
Kanunun 9 uncu maddesinde tadat edilmiş olmakla birlikte, bu yasa
değişikliğiyle, bunlardan 313 üncü ve 314 üncü maddelerin normal
mahkemelere aktarılması söz konusu olmuştur.
Şimdi,
bugüne kadar bütün bu suçlar, devlet güvenlik mahkemelerinde görülsün diyen
görüşe karşı, devlet güvenlik mahkemelerine zaten gerek yoktur;
bütün bu suçlar, normal, tabiî mahkemelerde görülsün diyen zihniyetin, buradan
bunun çıkarılmasına karşı bir tavır içerisinde
olmalarını anlamak da mümkün değildir. Burada ne
olmaktadır? Suç mu değişiyor; hayır. Vasıfları
mı değişiyor; hayır. Hâkim mi değişiyor;
hayır; tabiî hâkim ilkesine uygunluk getiriliyor.
Peki,
buradaki değişiklik nedir; olaya devlet güvenlik mahkemesinin
bakması yerine, normal bir mahkemenin, yani bidayet mahkemesinin
bakması sağlanacaktır. Burada başka bir yorum getirmenin
hukukî olduğunu farz etmek, fevkalade yanlış olur.
Eğer,
bunu böyle iddia ediyorsanız, o zaman, bu iddiada bulunan kişilere
şunu sormak lazım: Eğer, bu görüşünüz bu kadar kuvvetli ve
hukukî ise, siz, niye, 6 Haziran 1991 tarihinde -yani, hükümetiniz döneminde-
3756 sayılı Kanunla, 313 ve 314 üncü maddelerdeki cezaları
indirdiniz?.. Eğer, bir cezalandırmada, bunların, ille de bir olağanüstü
hal mahkemesinde görülmesini istiyorsanız ve bunun devamında
ısrarlıysanız, size, o zaman, bu maddelerdeki, yani -elimdeki
metinden de görüldüğü üzere- 313 ve 314 üncü maddelerdeki, hapis
cezalarını, bir yıldan iki yıla kadar olan hapse
çevirdiğinizi hatırlatmak isterim. Halbuki, eskiden, iki yıldan
beş yıla kadar hapis cezası vardı. Yani, siz, 1991
yılında her ne suretle
olursa olsun, cürüm işlemek için teşekkül meydana getirenlerden her
biri, yalnız teşekkülü meydana getirmekten dolayı, iki
yıldan beş yıla kadar ağır hapis cezasıyla
cezalandırılır hükmünü değiştirerek, bu şekilde
teşekküllere katılanlara bir yıldan iki yıla kadar hapis
cezası vermek suretiyle, cezayı azaltmışsınız;
yani, bu iyileştirmeyi yapmışsınız. Bu
iyileştirmeyi yapmışken, bugün, bunların, halen devlet güvenlik
mahkemeleri kapsamı içerisinde kalmasını iddia etmenin ve bunu
ısrarla sürdürmenin yanlışlığını ifade etmek
istiyorum.
Değerli
arkadaşlarım, yine, aynı işi, 314 üncü maddede de
yapmışlar. Bakınız, 1979 yılında, 2245
sayılı Kanunun hükmüne göre, 1979dan sonraki düzenlemeyle verilen
cezalarda bir yıldan beş yıla kadar hapis cezası söz konusu
olduğu halde, yapılan değişiklikle, bu, altı aydan bir
yıla kadar hapis cezasına indirilmiştir. Demek ki, o günün
hükümeti, o günün yaklaşımları ve düşüncesi içerisinde...
Ben, yanlış yaptıkları iddiasında değilim; ama,
bugün, niye böyle ısrarlı olduklarının
yanlışlığını ispat etmeye, daha doğrusu,
ifade etmeye çalışıyorum. Yani, bugün, eğer, normal
mahkemeye intikal ettirilmesi keyfiyetini, başka durumlar içinde
açıklamaya çalışırsanız, yanlış
düşünürsünüz demeye getiriyorum.
Bir de
şu var: Bugün, normal mahkemelerde görülmesi gereken suçları da,
devamlı olarak devlet güvenlik mahkemelerine aktarmak suretiyle, devlet
güvenlik mahkemelerini çalışamaz hale getirmiş
bulunmaktayız. Bugün, devlet güvenlik mahkemeleri, yüzlerce dosyayla,
sabahtan akşama kadar -biliyorsunuz, bu mahkemeler kanunen, belli yerlerde
kurulmuştur- bu dosyaları incelemek, irdelemek ve gerektiği
şekilde, layıkı veçhile bir hüküm vermek durumundan
yoksundurlar. Bu itibarla, bu yükü azaltmak gerekmektedir. Kaldı ki,
yalnız devlet güvenlik mahkemelerinin değil, Türkiyede artık,
ilkeli davranışlar içerisine girerek, bidayet mahkemelerinin de
yükünü hafifletmek lazım gelmektedir. Bugün, Yüce Meclisten çıkan her
kanunda bir ceza hükmü varsa, bu, yargıya bir görev yüklemek demektir.
Türkiyede ne oluyor; her kanun içinde, bir veya iki maddede bir ceza hükmünü
getiriyor ve bunun, doğru mahkemeye intikalini sağlamaya çalışıyoruz.
Artık, bundan vazgeçmenin zamanı çoktan gelmiş geçmiştir;
bunları, idarî cezalar haline dönüştürmek lazım.
Bakınız, Avrupa, ondan
örnek almaya çalıştığımız Avrupa, ta otuz sene
evvel, kabahat suçlarını kendi ceza kanunlarından
çıkarmıştır. Ne yapmıştır; bunların
içinde, cürüm niteliğinde olan kısımları almış,
kanunlarının diğer kısmına aktarmıştır;
yani, bizim Türk Ceza Kanununda 526 ncı maddeden başlayarak devam
eden kabahat suçlarını, idarî dava niteliğine, idarî suçlar
niteliğine, idarî para cezaları niteliğine çevirmiştir;
ama, Türkiye, daha bunu yapamadı. Yapması lazım; çünkü, buradan
çıkan her kanunla... Örneğin, sadece para cezası ödemeyi
gerektiren; yani, sigorta primini süresinde ödememek... 19 uncu maddeyle ön
ödeme getirilmiştir. Peki, bunu ödemediği zaman ne yapıyorsunuz;
bunu ödemediği zaman, yine, savcı tarafından iddianameyle dava
açıyorsunuz. Niye?.. Bir mahkeme, bir sigorta priminin zamanında
ödenmemesi olayından ötürü günlerce niye meşgul olsun?.. Olay bu.
Bunu, devletin idarî mekanizmasıyla çözmek gerekli ve o zaman, bakın,
yargının yükü de hafifler. Yargının yükü hafiflerse,
şimdi, son zamanlarda moda olan şey, yani itimatsızlık,
yargıya karşı şüphe de ortadan kalkar.
Aslında,
o noktaya da gelmek isterim. Yani, devlet güvenlik mahkemelerinde dava
görüldüğü zaman, ona itimat edeceksiniz; ama, yargı içerisinde bir
başka mahkemeye bu davayı naklettiğiniz zaman, ona hayır
diyeceksiniz! Bu, doğrudan doğruya, adlî mekanizmaya, bir noktada,
itimatsızlık gibi bir sonuç doğurur ki, fevkalade
hatalıdır. Türk yargısına herkes itimat etmelidir. Elbette,
onun da sıkıntısı vardır; ama, onun
sıkıntısı, güzel karar vermeye, hukukî karar vermeye engel
değildir. Bugün, Türk yargısında çok güzel kararlar verilmektedir;
hatta, bazen de gazetelerimiz bizde de hâkim vardır diye, iki gün evvel,
manşet atmışlardır, manşet atma durumunu
hissetmişlerdir.
313 ve 314
üncü maddelerdeki önemli olan şey, çete... Son günlerde, hani, çete
lafı çokça geçiyor; ama, çete kurmak, bakınız, 313e göre olursa
niçin önemlidir... Kız kaçırmak için de çete kurulur,
hırsızlık yapmak için de teşekkül husule getirilmez mi?..
Peki, bunlar da devlet güvenlik mahkemesine mi gitsin?.. Yani, çok basit
unsurlardan oluşabilen bir çete kurma olayını ille de devlet
güvenlik mahkemesi görsün demek de, bir noktada, büyük hatayı
getirecektir.
Sayın
Başkan, değerli üyeler; aslında, yapılması gereken
şey; böyle, birkaç madde değiştirerek değil, sistemini
bozmadan, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun tümüyle gözden geçirilmesidir; bu,
fevkalade iyi olacaktır. Çünkü, Türkiyenin buna ihtiyacı
vardır. Bugün aldığım habere göre, Yargıtay Cumhuriyet
Başsavcılığında bu çalışma
başlatılmıştır; yani, bir ceza muhakemeleri usulü
kanun tasarısı taslağı hazırlığına
başlanılmıştır. Umut ediyorum ki, kısa sürede
olgunlaştırılır ve değerli hukukçuların
katkısıyla da, Türkiyeye layık bir ceza muhakemeleri usulü
kanun tasarısı Yüce Meclisin önüne gelir ve sizlerin de himmetiyle ve
gayretiyle, Türkiyeye de yaraşır bir Ceza Muhakemeleri Usulü
Kanununu buradan çıkarma imkânına sahip oluruz.
Bu arada,
muhalefete mensup bazı sözcülerin, bu kürsüden ifadede bulunurken bir
yanlışlık içerisinde olduklarını -beni
bağışlasınlar- tespit ettim. Örneğin, Ceza
Muhakemeleri Usulü Kanununun 128 inci maddesinin birinci
fıkrasının birinci cümlesi değiştirilmekte, ikinci
cümlesi yerinde durmaktadır. Dün, bir arkadaşımız, burada
siz, artık, soruşturma esnasında avukat alınmaz hale
getirdiniz, avukat almayacak mısınız dedi. Bu yanlışlığı
düzeltmek ihtiyacı içindeyim; beni bağışlasınlar;
ikinci cümle yerinde duruyor; değiştirilen, sadece birinci cümledir.
Bu itibarla, yine, eskiden olduğu gibi, avukatlar orada bulunacak.
Yine, 7
günden 10 güne çıkarılması olayında da bir ufak hata
olduğu endişesini taşıyorum. Bu süre, eskiden çok daha
fazlaydı.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Güven, konuşmanızı tamamlayın efendim.
TURHAN GÜVEN
(Devamla) Sayın Başkanım, sözlerimi bağlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, amaç, insan haklarına saygılı; fakat,
gerçekten, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununda gerekli değişikliği
yapmaya matuf bir çalışma içindir. Bunun yapılmasında, bir
normal döneme erişinceye kadar, iktidarıyla muhalefetiyle hepimizin
aynı gayret içerisinde olmamız, hepimizin çok değerli
katkılarını buna aktarabilecek bir çalışma içerisinde
olmamız söz konusudur.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Doğru Yol Partisi Grubu adına konuşan Sayın Turhan
Güvene teşekkür ediyorum.
Söz
sırası, Anavatan Partisi Grubu adına Adana Milletvekili
Sayın Uğur Aksözde.
Buyurun
Sayın Aksöz. (ANAP sıralarından alkışlar)
Konuşma
süreniz 20 dakikadır Sayın Aksöz.
ANAP GRUBU
ADINA UĞUR AKSÖZ (Adana) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu ile Devlet Güvenlik
Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Yasa ve Bu
Yasalarda Değişiklik Yapılmasını Öngören 175 sıra
sayılı Kanun Tasarısı üzerinde konuşmak üzere,
Anavatan Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım; Yüce
Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Ancak, asıl konumuza girmeden
önce, dün bütün milletimizi derinden yaralayan bir olaya ilişkin
görüşlerimizi de burada aktarmayı millî bir görev saymaktayım.
Değerli
milletvekilleri, rengini şehitlerimizin kanından alan şanlı
bayrağımız, belki de tarihinde ilk defa, üzerinde bir
uyuşturucu şırıngasıyla birlikte bir Alman
televizyonunda gösterildi. Bayrak bizim için candan azizdir, bayrak
şereftir; biz, yüzbinlerce şehidimizi bayrağımızı
yere düşürmemek için verdik, üzerine şırınga resmi konulsun
diye değil. Biz, bayrağımız şanla şerefle dalgalansın
diye yaşayan bir millletiz; onun üzerine şırınga resmini
koyan hangi devletin televizyonu olursa olsun, onu koyuş sebebi ne olursa
olsun böyle bir iğrençliği kabul edemeyiz. Biz yabancılar gibi,
bayraktan elbise, don yapamayız; biz, bayrağımızı
şehitlerimizin tabutuna sarar, onları öyle uğurlarız. Bu
nedenle, bizi bilmeyen, bayrağımıza sevdamızı bilmeyen
bu televizyonu ve o ülkeyi şiddetle kınıyoruz...
CENGİZ
ALTINKAYA (Aydın) Hükümet istifa etsin...
UĞUR
AKSÖZ (Devamla) Yalnız onları değil, ülkemizi bu hallere
düşüren, bayrağımızın üzerine şırınga
resmi konulmasına sebebiyet veren, bu ülkenin asla hak etmediği kötü
politikacıları da kınıyoruz (ANAP, DSP ve CHP sıralarından
alkışlar) ve diyoruz ki, her şeyi kurutemizleme fabrikası
gibi, 7ye 8 formüllü deterjanla temizleyen Sayın Refah Partisi,
şanlı bayrağımız üzerindeki bu şırınga
lekesini nasıl temizleyecektir merak etmekteyiz?!.
MEHMET
ALİ ŞAHİN (İstanbul) Ne alakası var?! Konuyla ne
ilgisi var?!
UĞUR
AKSÖZ (Devamla) Alakasını söyleyeyim Beyefendi. Türkseniz alakası var. Senin bayrağına
uyuşturucu şırıngası konuluyor; ne demek ne
alakası var?!. Bu, hangi Türkü ilgilendirmez arkadaşlar?! Rica
ederim; bu, hepimizi birinci derecede ilgilendirir.
BAŞKAN
Sayın Aksöz, hem Genel Kurula hitaben konuşacaksınız hem
de gündemdeki konuyla ilgili olarak konuşacaksınız.
UĞUR
AKSÖZ (Devamla) Peki, konumuza dönüyorum efendim; sadece, tüm milletimizi
ilgilendirdiği için, kısaca bahsettim.
Efendim, dün
gece bu kanun tasarısının görüşmelerine başlandı;
ama, acaba konunun önemi yeterince anlaşıldı mı ve kaç
kişi bu yasanın önemini biliyor; bu yasayla iktidar partilerinin ne
yapmak istediklerini kaç kişi biliyor; bunu anlatmak lazım.
Değerli
arkadaşlar, bu tasarı, öyle sıradan bir tasarı
değildir; çok ince düşünülmüş, Refah Partisinin devleti ele
geçirme planının bir parçasıdır. Bakın, halk
tarafından da açıkça anlaşılması için, teknik
ayrıntılara girmeden önce, tasarıyı bir bütün olarak
inceleyelim.
Bu
tasarıyla, Susurluk çetesi ve diğer çeteler ve de Refah Partisinin
korumaya pek meraklı olduğu, belki de onlardan oy beklediği
cinci hocaların tarikatları, devlet güvenlik mahkemesinin yargı
alanından çıkarılıyor. Niye çıkarılıyor?
Durup dururken, bayram değil seyran değil, bu tasarı niye
getirildi?
Şimdi,
bakınız, Refah Partisi, teftiş kurullarına emir verdi;
emir-komuta zinciri içinde, tıpkı Meclis soruşturma
komisyonları gibi, ısmarlama zabıtlar tutuldu; sipariş
üzerine, ısmarlama ayakkabı yapılır gibi sipariş
raporlar tutuldu; böylece ortak da kurtulacaktı, koalisyon da. Ama, bu
arada hiç ummadıkları bir şey oldu; devlet güvenlik mahkemeleri
arka arkaya tutuklamalar yapmaya başladı; eyvah ki eyvah!.. Refah
Partisinin bütün planları, devlet güvenlik mahkemesinin bu
tutuklamalarıyla bozuluverdi. Şimdi, tutup da, bu devlet güvenlik
mahkemelerini kaldırsalar, kıyamet kopacak; buna güçleri de zaten
yetmiyor. O zaman ne yapmak lazım; bacının çetelerini ve
hacının cinci tarikatlarını bu DGMlerden kurtarmak lazım;
olay bu kadar basittir. (ANAP, DSP ve CHP sıralarından
alkışlar)
Değerli
arkadaşlarım, işte, bu tasarı, bu nedenle önümüze
getirildi. Hani, atalarımız derler ya: Takke düştü, kel
göründü. İşte, bu tasarı da geldi, niyetler ortaya
çıktı efendim.
Değerli
milletvekilleri, Refah Partisinin takıyyelerine, artık, milletçe
alıştık. Zehiri çikolataya sarıp vereceksin diyen
zihniyetlerini de biliyoruz; ama, bu kadar açık seçik, kendi ifadeleriyle,
suçüstü yakalanacaklarını doğrusu biz de ummuyorduk. Sonuçta,
her kötü niyetli gibi, Refah Partisi de, üç büyük yerde, üç büyük açık
verdi ve kendi ifadeleriyle, bu açıklarıyla da suçüstü
yakalandılar.
Birinci
açıkları: Tasarıyı, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına sunan Sayın Başbakan,
tasarının hemen başında, bakın, ne diyor: Adalet
Bakanlığınca hazırlanan bu tasarı diyor ve devam
ediyor. Şimdi, bu tasarıyı kim hazırlamış;
Sayın Adalet Bakanı. Kim bu Sayın Bakan; işte, Sayın
Bakanımız Şevket Kazan. Peki, biz, Sayın Şevket
Kazanın, Sayın Adalet Bakanımızın
hazırladığı bu tasarıya güvenmek, inanmak zorunda
mıyız?!. Nasıl inanalım ki, TOFAŞı ağza
alınmayacak suçlamalarla getiren o, aklayan o; TEDAŞı aynı
sözcüklerle getiren o, aklayan o; mal varlığını, yine,
getiren o, aklayan o.
MEHMET
ALİ ŞAHİN (İstanbul) Şinasi Altıneri kim
akladı?!.
UĞUR
AKSÖZ (Devamla) Refah Partisi hakkında fezleke düzenledi diye, DGM
savcısına soruşturma açtıran yine o; dokunulmazlık
fezlekesini, imzadır, şudur budur diye iade eden yine o. Öte yandan,
cezaevinde İBDA-C pankartları onun zamanında asılıyor,
Aczmendiler onun zamanında kayırılıyor, cinci tarikat
mensupları, ortaçağ kıyafetleriyle, onun döneminde, mahkeme
huzurunda defile yapıyorlar ve bunları seyreden, yine, Sayın
Adalet Bakanımız. Birkaç sure okuyan suçlunun cezası
indirilebilir diyen de o ve maalesef, anneler, lisede okuyan
çocuklarının ardından ama benim çocuğum daha çok küçük
diye, onun zamanında ağlıyorlar. Türkiye, adalet beklediği
Sayın Adalet Bakanından, sonunda neyi görüyor; işte bu tasarıyı
görüyor. Şimdi, siz olsanız, Sayın Bakanımızın
hazırladığı ve niçin hazırlattığı da
-demin izah ettiğim gibi- çok açık olan bu tasarıya destek verir
misiniz? Belki, Refah Partililer verebilirler, belki, liderleri rehine olan
DYPliler de verebilirler; ama, bir gün bunun hesabını da verirler...
HASAN
DİKİCİ (Kahramanmaraş) Ayıp be!.. Ayıp denen
bir şey var!.. (RP ve DYP sıralarından gürültüler)
UĞUR
AKSÖZ (Devamla) Bak sevgili arkadaşım...
HASAN
DİKİCİ (Kahramanmaraş) Ayıp!.. Kürsü
adabını bil.
UĞUR
AKSÖZ (Devamla) Bir dakika...
BAŞKAN
Sayın Aksöz...
UĞUR
AKSÖZ (Devamla) Şimdi, arkadaşım, ayıp nedir biliyor
musun; ayıp uyuşturucu ticareti yapıyorsun diyen adamla ortak
olanadır, ayıp onadır... (DYP sıralarından gürültüler)
Ayıp bize değil, ayıp size!..
BAŞKAN
Sayın Aksöz, sizin...
HASAN
DİKİCİ (Kahramanmaraş) Sayın Başkan
lafını geri alsın lütfen! Burada esir kimse yok!..
BAŞKAN
Değerli arkadaşlarım, müsaade buyurun...
HASAN
DİKİCİ (Kahramanmaraş) Ayıp be!.. Kürsüye
saygılı ol be!..
BAŞKAN
Şimdi, kürsüde...
HASAN
DİKİCİ (Kahramanmaraş) Kürsüye saygılı
olması lazım!
BAŞKAN
Değerli arkadaşlarım, kürsüde, bir siyasî parti grubu
adına bir sözcü konuşuyor. Biraz sonra, Refah Partisi Grubu sözcüsü
de konuşacak, bu eleştirilerin cevabını yine kürsüden
verir; ama, yerinde oturan arkadaşların...
HASAN
DİKİCİ (Kahramanmaraş) Kürsüye saygılı olsun
biraz!
BAŞKAN
...müdahale hakkı yok. (RP sıralarından gürültüler)
Müsaadenizle... Kürsüdeki arkadaşımızın
konuşmasına saygı göstereceksiniz, gereken cevabı kürsüdeki
sözcünüz verecek efendim.
UĞUR
AKSÖZ (Devamla) Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri;
arkadaşımın Türkçesi zayıf galiba...
HASAN
DİKİCİ (Kahramanmaraş) Türkçe dersi veririm sana!
UĞUR
AKSÖZ (Devamla) ...çünkü, ayıp diyor. Ayıp nedir: Sayın
Çiller, Sayın Erbakana, seçimden önce sen uyuşturucu ticareti
yapıyorsun dedi; şimdi ortak oldu. Ayıp hangisi?! Benimki mi
ayıp?! (ANAP sıralarından Bravo sesleri, alkışlar,
RP sıralarından gürültüler) Neyse, geçelim arkadaşlar, dinleyin,
Sayın Bakanımız cevap verecek biraz sonra.
Peki, Refah
Partisi, ikinci açığı nerede verdi; onu da, yine, bu yasa
tasarısının takdiminin ikinci paragrafında görüyoruz.
Bakın orada, yine ne diyorlar: Adalet Bakanlığınca
hazırlanan ve Bakanlar Kurulunca Başkanlığınıza
arzı 6 Kasım 1996 tarihinde kararlaştırılan...
Bu
tasarıyı Bakanlar Kurulu ne zaman görüşmüş arkadaşlar;
6 Kasım 1996da. Peki, Susurluk olayı ne zaman oldu; 3 Kasım
1996da. Yani, sihirbazın şapkasından tavşan
çıkarması gibi, 3 Kasımda Susurluk, 6 Kasımda
kurnazlık!..
İnsan
ne zaman şemsiye alır arkadaşlar; yağmur yağınca.
İnsan ne zaman tasarı hazırlar; tasaya düşünce... (ANAP,
DSP ve CHP sıralarından alkışlar) Peki, Refahın
tasası ne; Hükümet düşmesin. Hükümet ne zaman düşer; çeteler
peçete olunca, muskacı tarikatlar İslamın hakikatiyle yerlere serilince.
Peki, ne yapmak lazım; avantacı çeteleri ve muskacı
tarikatları DGMnin pençesinden kurtarmak lazım. 3 Kasımda
Susurluk, 6 Kasımda Bakanlar Kurulu ve tasarı
huzurlarınızda...
Değerli
milletvekilleri, şimdi de, Refah Partisinin üçüncü
açığını anlatacağım, yine kendi ifadeleriyle.
Bakın, tasarının gerekçe kısmında ne diyorlar hemen
takdim yazısının başında, aynen okuyorum:
Bilindiği gibi, bu konu, Batılı ülkeler, Avrupa Konseyi ve
Avrupa Parlamentosunca üzerinde hassasiyetle durulan bir konudur ve
yapılan bu düzenleme Avrupa standartlarındadır.
Gördünüz mü
Refah Partisini?!. Daha birkaç hafta evvel gâvur icadıdır diye
yılbaşını kutlamayı reddeden Refah Partisi Batı
batıldır diyen Refah Partisi, şimdi, işine gelmiş,
bir numaralı Batıcı, hatta, Batının kölesi
olmuş. Batı istiyor diye özel yasa yapıyor; üstelik, büyük Türk
Milletinin arzusu olduğu için değil, halkın ihtiyacı
olduğu için de değil, sırf Batılı ülkeler istiyor diye
bu tasarıyı getirmiş; çok şükür, Refah Partisi de
Batılı olmuş. (ANAP, DSP ve CHP sıralarından
alkışlar)
Değerli
arkadaşlar, hani, adam gümrükten bavulla geçerken sormuşlar ne var
bavulda? Tavuk yemi demiş. Açmışlar ki, ağzına
kadar kaçak saat dolu. Yahu, hani bunlar tavuk yemiydi demiş gümrükçü.
Bizimki cevap vermiş: Vallahi, ben, bunları tavuklara yem diye
atıyorum, yerlerse.
Arkadaşlar,
Refah Partisinin yaptığı bu. Yerseniz, bu Batıya ait bir
düzenlemedir; yerseniz, Avrupa standartlarıdır; bu, gözaltı
süresinin kısaltılmasıdır; ama, yemezseniz, bu, bal gibi,
çeteleri ve muskacı tarikatçıları DGMden kurtarma
operasyonudur. (ANAP, DSP, CHP sıralarından alkışlar) Biz,
ANAP Grubu olarak bunu yemiyoruz. Koalisyon ortakları yiyebilirler; ama, o
zaman sağlıkları bozulur; gerçi, sağlıkları
bozulursa, Sayın Dışişleri Bakanımız onlara
yardımcı olur; çünkü son günlerde hastanelere pek merak sardı;
oradan yardımcı olabilirler. (ANAP sıralarından
alkışlar)
MEHMET
BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) Çok muhtevalı
konuşuyorsun!..
UĞUR
AKSÖZ (Devamla) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
koalisyon ortaklarını böylece suçüstü yakaladıktan sonra,
işin teknik yönüne gelelim; çünkü, işin özünü bilmeyenler işin
özünü bilmeyenlerin sesleri geliyor kulağıma bana şu soruyu
sorabilirler: Peki, kardeşim, doğru söylüyorsun, bunların niyeti
kötü; belli de, neden Türk Ceza Kanununun 313 ve 314 üncü maddelerini DGMnin
kapsamından çıkarıyorlar; niye, bu maddeleri
çıkarıyorlar cımbızla seçip, ne olacak bunlar
çıkınca?
Bunu izah
için şu iki konuyu bilmek lazım. Birincisi şu: DGM yargıç
ve savcılarını Adalet Bakanı dilediği zaman görevden
alamaz; onları, istediği zaman, istediği gibi tayin de edemez.
DGMler çok hızlı çalışırlar, nerede olursa olsun,
olay yerinde inceleme yapabilirler; kısacası, Adalet Bakanı
DGMlere söz geçiremez. Nitekim, hatırlayınız, Teftiş
Kurulunun çete yok dediğinin ertesi günü, DGM bunları hiç
dinlemedi, tutuklama yaptı. Demek ki, söz geçmiyor, olmuyor bu iş,
istedikleri yöne gitmiyor. Adalet Bakanımız, Aczmendilere cezaevinde
özel kolaylık sağlarken, DGM ne yaptı: Saç sakal kestirmeye
kalktı, kıyafetlerini çıkartmaya kalktı; demek ki, DGMye
söz geçmiyor. Yani, Refah Partisi DGMyi, bakanlıklarda olduğu gibi,
eline geçiremedi, komisyonlarda olduğu gibi 7ye 8 deterjanı da orada
sökmedi. Tek çare kalmıştı ellerinde; o çare de, madem, DGMyi
elimize geçiremiyoruz, o zaman, koruduğumuz insanları DGMnin elinden
kurtaralım. İşte, formül budur.
Şimdi,
bu yasa tasarısının bunun için özel düzenlendiğini,
maddeleri okuyunca hep beraber göreceğiz. Bakın,
çıkardıkları bu 313 ve 314 üncü maddeler ne diyor; 313 üncü
maddeyi okuyorum, madde sanki bugün için yazılmış,
bakınız ne diyor; lütfen bu maddeyi iyi dinleyelim, DGMden
çıkardıkları madde:
Cürüm
işlemek için teşekkül oluşturanlar veya bu teşekküllere
katılanlar, halk arasında korku, endişe ve panik yaratanlar,
siyasî veya sosyal görüşten kaynaklanan amaçla adam öldürenler, adam
kaldıranlar, iki veya daha fazla gruplar halinde silah
taşıyanlar veya buluşma yerlerinde ya da emin bir yerde silah
saklayanlar... Bu size bir şey hatırlatıyor değil mi?
YAŞAR
OKUYAN (Yalova) Susurluk...
UĞUR
AKSÖZ (Devamla) Şimdi, 314 üncü maddeye geliyorum, orada da şöyle
diyor: ... ve bu teşekküllere yardım edenler, onlara silah tedarik
edenler... Hatırlıyorsunuz bir şeyler...
YAŞAR
OKUYAN (Yalova) O da Susurluk...
UĞUR
AKSÖZ (Devamla) Tamam.
Şimdi,
daha açık söyleyelim, kulağımızı böyle göstermeyelim,
çok net söyleyelim: Yani çeteler, yani Susurluk, yani cinci tarikat
bozuntuları, yani gruplar kurarak cinayet işleyenler, adam
kaldıranlar...
İşte,
bu yasa maddeleri, bu tür suçların DGMlerde
yargılanmalarını düzenliyor idi ve suçluların
cezalarını, DGM etkin ve hızlı bir şekilde veriyor
idi.
Şimdi,
etrafımıza bakalım, Türkiyeye bakalım; çetelerden
geçiliyor mu arkadaşlar?! Ha, şimdi, bakın, eğer,
İktidar iyi niyetliyse, eğer, İktidar hukuka
saygılıysa, İktidar adalet düşünüyorsa, bu kadar çeteler
cirit atarken ne yapması lazım; bu maddeleri DGMden
çıkarması mı lazım, daha mı güçlendirmesi lazım?
Ne yapması lazım? Bu maddeleri daha da güçlendirmesi gerekirken, ne
yapıyorlar, bu maddeleri DGM kapsamından çıkarıyorlar.
İşte,
bizim baştan beri anlattığımız gibi, bize en çok
lazım olduğu bir zamanda ve toplumun temiz yönetim, temiz siyaset
beklentisi bu kadar ortada iken, bu maddeleri kaldırmanın ve bu
teşekkülleri DGMnin elinden kurtarmanın bir âlemi var mı, bir
manası var mı, haklı bir gerekçesi var mı, bir nedeni var
mı? Neden çıkarıyorsunuz bunları DGM kapsamından?
Ortada bir sıkıntı mı var, halktan gelen bir şikâyet
mi var? Neden, neden, neden?.. 100 kere soruyorum, bir tekinde -Adalet
Bakanı da dahil- bunun nedenini bize izah edemezsiniz. Niye izah
edemezsiniz; bu İktidar, zaten birçok şeyi bize izah edemiyor,
ileride de edemeyecek, tarihte de edemeyecek. Soruyorum size: TEDAŞın
aklanmasını izah edebilir misiniz? (RP sıralarından
gürültüler) Kendiniz istediniz... TOFAŞı?.. Hangisini izah
edebildiniz? Refah Partililer laf atıyorlar; ben dönüp şu aziz,
mübarek ramazan günü, işte Kuran-ı Kerim; bunları vicdanen
rahat olarak
akladığınıza haydi yemin edin desem, ne
yapacaksınız?! Edemeyecekler... (DSP ve CHP sıralarından
ederler, ederler sesleri) Hayır, edemezler; edemeyecekleri için, ben onu
teklif etmiyorum; yemin edemezler. Kendilerini vicdanları ve Allahları
ile baş başa bırakıyorum; ama, bir şey söylüyorum:
Değerli
arkadaşlarım, değerli Refah Partililer; bakın, Türkiyede
tüm değerlerle oynadınız, yürütmeyi rehineniz ile birlikte
teslim aldınız, yasamayı parmak hesabı sonucu kilitlediniz;
ama, size bu kürsüden ikazda bulunuyorum, lütfen yargıyla oynamayın,
hukukla oynamayın; bari orası kalsın, orayla oynamayın.
Elbette, son
hesap verilecek yer Yüce Allahtır; ama, ondan önce hesap verilecek yer
yüce milletimizdir. Bu millet sonra sizi hiç affetmez. Bunu size
hatırlatıyor, saygılar sunuyorum. (ANAP, DSP ve CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Anavatan Partisi Grubu adına konuşan Sayın Uğur Aksöze
teşekkür ediyorum.
SALİH
KAPUSUZ (Kayseri) Sayın Başkan, Refah Partisi Grubu adına
Sayın Hayrettin Dilekcan konuşacak.
BAŞKAN
Refah Partisi Grubu adına, Sayın Hayrettin Dilekcan; buyurun
efendim. (RP sıralarından alkışlar)
Sayın
Dilekcan, konuşma süreniz 20 dakikadır.
RP GRUBU
ADINA HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) Sayın Başkan, Yüce
Meclisin değerli üyeleri; hepinizi hürmetle selamlıyorum. Görüşülmekte
olan 175 sıra sayılı kanun tasarısı üzerinde, Refah
Partisi Grubunun görüşlerini açıklamak için
huzurlarınızdayım.
Hükümet
tarafından hazırlanıp Meclisin huzuruna getirilen bu kanun
tasarısıyla ilgili olarak yapılan konuşmaları,
maalesef, üzüntüyle izledim. Getirilen kanun tasarısı, gerçekten neyi
içeriyor; teknik olarak buna baktığımız zaman
söyleyeceğimiz üç söz var:
Bir, Ceza
Muhakemeleri Usulü Kanununda ve Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve
Yargılama Usulleri Hakkında Yasada, tutuklama süresine ilişkin
olarak bir değişiklik getiriliyor.
Yine,
avukatla, müdafiyle, sanıkların, zanlıların
görüşmesine ilişkin bir hüküm getiriliyor.
Bir de,
Devlet Güvenlik Mahkemesine gidecek suçlarda, yani kapsamda bir daraltma
meydana getiriliyor. Ben, bu çerçevede sözlerimi devam ettirmek istiyorum.
Bilindiği
gibi, kişinin gözaltına alınması, onun hürriyetiyle
yakından alakalı bir hadise; dolayısıyla, insan
haklarıyla ilgili bir konu. Bu konuda, demokratik ülkeler arasında
çeşitli düzenlemeler mevcut; ancak, ileri demokrasiye geçmiş
ülkelerde, bu süreler, mümkün mertebe kısa olmakta. Türkiye de, demokrasi
yolunda ilerleyen bir ülke olarak, elbette, gözaltı sürelerinin
kısaltılmasına ilişkin olarak bazı düzenlemeler yapmak
mecburiyetindeydi.
Gözaltından
maksat nedir: Birincisi, zanlıların ve sanıkların deliller
üzerinde oynama imkânını ortadan kaldırmak, delillerin
karartılmasını önlemektir.
İkincisi
de, hakkında, gerçekten, mahkûmiyetine yeterli derecede kuvvetli deliller
mevcuttur ve sanığın kaçma tehlikesi vardır; bunun önüne
geçmektir. Bunun önüne geçerken de, ne yapmak lazım: Beraatı zimmet
asıldır ilkesini de gözardı etmemek lazım. Bu dengeyi iyi
sağlamak gerekir. Mümkün mertebe, gözaltı süresini kısa tutmak
açısından, hazırlık aşamasında, zabıta
aşamasında bazı tedbirlerin alınması gerekir. Bu da,
polisin eğitiminden, polisin imkânlarının
artırılmasından, polisin ihtisaslaşmasından
başlar; adlî zabıtanın kurulmasının gerekliliğini
ortaya koyar. Esas olan, delillerin ilk tahkikatta, hazırlık
aşamasında toplanmasıdır. Türkiye, çok şükür, gerek
emniyet teşkilatı açısından gerek adlî teşkilat
açısından, gerçekten, delilleri zamanında ve yerinde
toplayabilecek bir ülke konumuna gelmiştir. Bu konuma gelen bir ülkenin,
elbette, gözaltı sürelerini kısaltması gerekirdi. Getirilen
tasarı, gözaltı sürelerinin normal yargılama usulünde bir gün,
olağanüstü hal ve DGM kapsamında da, yeni bir düzenleme olarak,
gerçekten önemli kısaltmalar meydana getirmiştir. Bu gözaltı
süresi dikkate alınırken de, bazı özellik arz eden toplu
suçlarda da, yine, ayrı bir düzenlemeye gidilme imkânı tanınmıştır.
Biz, yeni düzenlemeyi -gözaltı süresiyle ilgili olarak- gerçekten,
Türkiyenin şartlarına uygun bir düzenleme olarak görüyoruz.
Bir
başka konu, müdafi ile sanıkların ve zanlıların
görüşmesi meselesi. Bir arkadaşımız, Ceza Muhakemeleri
Usulü Kanunundan, sanıkların müdafiyle görüşmesinin ortadan
kaldırıldığına dair bir söz sarf etti. Eğer, bir
sürçülisan değilse, bir yanılma söz konusudur. Zira, Doğru Yol
Partisi Grubu adına konuşan milletvekili arkadaşımız
da bu hususu açıkladı; maddenin birinci cümlesi
değiştirilmiş, ikinci cümlesi aynen devam etmektedir.
İlaveten, devlet güvenlik mahkemesine tabi olan suçlarda da,
sanıkların müdafileriyle görüşme imkânları
getirilmiştir. Şimdiye kadar olmayan bir husus, bu tasarıyla
gündeme girmiştir. İnşallah, kanunlaşırsa, DGM
kapsamında yargılanan sanıklar da, daha sorgu
aşamasında, hâkim nezaretinde de olsa, avukatlarıyla
görüşme imkânına kavuşacaklardır.
En fazla
konuşulan mesele, bu tasarının kapsamıyla ilgili.
Tasarının kapsamında, Türk Ceza Kanununun 312, 313, 314, 384 ve
385 inci maddelerinin DGM kapsamından çıkarılması söz
konusudur.
Değerli
arkadaşlar, devlet güvenlik mahkemeleri niçin kurulmuştur, nasıl
bir mahkemedir? Öncelikle bunu değerlendirmek lazım. Devlet güvenlik
mahkemeleri olağanüstü mahkemelerdendir; yani, normal mahkemelerin dışında
yargılama usullerine tabi mahkemelerdir. Demokrasilerde, olağanüstü
mahkemelerin de varlığı elbette mümkündür; ama, çok
olağanüstü dönemlere, olağanüstü olaylara hasredilebilir ancak. Oysa,
mevcut düzenlemeye baktığımız zaman, olağanüstü
olaylara da, olağanüstü olmayan olaylara da devlet güvenlik mahkemesi
baksın der gibi bir zihniyeti, maalesef üzüntüyle görüyoruz ve kamuoyunun
huzurunda da, meseleler çarpıtılarak anlatılıyor, deniliyor
ki: Hükümet, bu tasarıyla, Susurluktu, yok cinci hocasıydı,
falcı hocasıydı, tarikatçı hocasıydı, bütün
bunları devlet güvenlik mahkemesinin hışmından kurtarmak
için hareket ediyor. (CHP sıralarından Doğru sesleri)
Değerli
arkadaşlar, doğru olan bir şey var, kamuoyunu aldatmayalım,
bu maddeler, Ceza Kanununun hükümleri içinde aynen kalıyor.
İSMET
ÖNDER KIRLI (Balıkesir) Onu da kaldırsaydınız bari!..
HAYRETTİN
DİLEKCAN (Devamla) Aynen kalıyor.
Acaba, siz
şunu mu söylüyorsunuz: Biz, devlet güvenlik mahkemesi kapsamında
kalan suçların dışındaki suçları yargılayan
mahkemelerin hiçbirine güvenmiyoruz mu diyorsunuz?..
İSMET
ÖNDER KIRLI (Balıkesir) DGMleri kaldıralım o zaman!..
HAYRETTİN
DİLEKCAN (Devamla) Adalete güvenmediğinizi mi ifade etmek
istiyorsunuz?! Böyle bir saçma düşünceyi bu Meclisin üyelerinin
hiçbirisinin kabul ettiğine inanmıyorum. Sizler de kabul
etmiyorsunuz.
MUSTAFA
CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) Size güvenmiyoruz, sizin Hükümetinize
güvenmiyoruz, mahkemelerimize güveniyoruz.
HAYRETTİN
DİLEKCAN (Devamla) Bu Hükümete bu Meclis güvenmiş, güvenoyu
vermiş.
MUSTAFA CUMHUR
ERSÜMER (Çanakkale) Biz güvenmiyoruz.
HAYRETTİN
DİLEKCAN (Devamla) Bu Parlamento, bu Hükümete -bu milletin
güvendiği şekliyle- 276nın üzerinde vermek suretiyle, kime
güvenip kime güvenmediğini de ortaya koymuş. (RP
sıralarından alkışlar)
MAHMUT
IŞIK (Sıvas) O zaman bizi ikna et.
HAYRETTİN
DİLEKCAN (Devamla) Değerli arkadaşlar, Türk Ceza Kanununun 312
ve 313 üncü maddeleri çete kuranlara verilecek cezalarla ilgili hükümleri
düzenliyor. Ancak, devlet güvenlik mahkemelerinin varlık sebebine baktığımız
zaman, Türk Ceza Kanununu teknik olarak irdelemek lazım. Türk Ceza Kanunu
üç kitap halindedir. Birincisi genel hükümler, ikincisi cürümler kitabı,
üçüncüsü kabahatler kitabıdır.
Cürümler
kitabının birinci babı, devletin şahsiyetine
karşı işlenen cürümlerle ilgili hükümleri düzenlemektedir.
İkinci babı ise, kamu düzenine, amme düzenine yönelik suçlarla ilgili
hükümleri düzenlemektedir. Burada kamuoyu aldatılmak isteniyor. Devletin
şahsiyetine karşı işlenen suçlar ile kamu düzeni
farklı farklı şeylerdir. Her suç, kamu düzeninin ihlalidir. O
zaman, kamu düzenini bozdu diye, her suçu, sarhoşu da, kumar oynayanı
da, hırsızı da devlet güvenlik mahkemesinde mi
yargılayalım?! Böyle bir mantığı nasıl kabul
edebiliriz?! Bu mümkün değil.
YAŞAR
OKUYAN (Yalova) Böyle bir mantık zaten olmaz.
HAYRETTİN
DİLEKCAN (Devamla) Yine, çetelerle ilgili, Türk Ceza Kanununun 168 ve
169 uncu maddeleri eğer okunmuş olsaydı, burada çetelerle ilgili
konuşma yapılırken biraz daha dikkatli ve teknik
konuşulurdu. Türk Ceza Kanununun 168 inci maddesi -yani, devletin
şahsiyetine karşı işlenen cürümler
başlığı altındaki maddelerde- aynen Her kim, 125,
131, 146, 147, 149 ve 156 ncı maddelerde yazılı cürümleri
işlemek için silahlı cemiyet ve çete teşkil eder yahut böyle bir
cemiyet ve çetede aktif olarak görev alırsa diye devam ediyor, çeteyi
tarif ediyor.
Yine 169
uncu maddede, devletin şahsiyetine karşı suç işlemek için
oluşturulmuş olan çetelere üye olmayı cezalandıran hükümler
getirmiş. Üye olmanın cezası da onbeş yıldan
başlıyor.
İSMET
ÖNDER KIRLI (Balıkesir) 312de, 313de...
HAYRETTİN
DİLEKCAN (Devamla) 312de... 10 çocuk bir araya geldi, 5 tane
arabayı soymak için çete oluşturdu. Onbeş yaşındaki 10
çocuğu, devlet güvenlik mahkemesinde, çete oluşturmak suretiyle araba
hırsızlığı yapmaktan yargılayacak
mısınız; yoksa, normal mahmekeye mi sevk edeceksiniz?
312 nci
maddeyi yorumlamaya kalkarsanız, 313 üncü maddeyi yorumlamaya
kalkarsanız, iştirak halinde işlenen her suç, aynı zamanda bir çete
ifadesidir; dolayısıyla, iki ve daha çok sayıda insanın suç
işlemesiyle birlikte, sen çete kurdun, haydi, devlet güvenlik mahkemesine
gönderelim seni... Böyle bir mantığı kabul etmek mümkün
değil arkadaşlar.
Yine, devlet
güvenlik mahkemeleri, her yerde kurulu mahkemelerden değildir, olağanüstü
mahkemelerdir; kuruldukları yerlerin sayısı bellidir. Bir
sanığı yargılamak için devlet güvenlik mahkemesine
getiriyorsunuz. Sevklerle ilgili olarak, bu hususta, ülkenin gündemi işgal
edilmedi mi? Bir vatandaşı Elazığdan alacaksınız
Erzuruma getireceksiniz, bir vatandaşı Sakaryadan
alacaksınız İstanbula getireceksiniz, bir başka
vatandaşımızı alacaksınız bir yerden, Adanaya...
Peki, tabiî hâkim ilkesini kim savunacak? İşte, gerçek anlamda
demokrasiyi savunan Refah Partisi ve bu Hükümet, en tabiî hâkim ilkesini
savunur hale gelmiştir. Muhalefetin tabiî hâkim ilkesini İktidara
karşı savunması gerekirken, maalesef, muhalefet, olağanüstü
mahkemeleri savunur hale gelmiş. Bu, bir ülke için en üzülünecek hadiselerden
birisidir.
YAŞAR
OKUYAN (Yalova) DGMyi kapatın o zaman.
ALİ
RIZA BODUR (İzmir) Tam zamanında getirdiniz.
HAYRETTİN
DİLEKCAN (Devamla) Devlet güvenlik mahkemelerinin kapatılması
gerekir. Ancak, ben, şunu, cümlemin başında belirttim...
ALİ
RIZA BODUR (İzmir) DGMyi kaldırın, sizi
alkışlayalım.
HAYRETTİN
DİLEKCAN (Devamla) Devlet güvenlik mahkemeleri, olağanüstü
mahkemelerdir; olağanüstü hallere münhasır olmak üzere,
demokrasilerde ihtiyaç duyulabilir.
Türkiyenin olağanüstü durumların söz konusu olduğu yerlerinde
bu mahkemelerin varlığını sürdürmesi elbette mümkündür,
buna bir itirazımız söz konusu değil; ama, esas olan, DGM
değil, normal mahkemelerdir, tabiî hâkim ilkesidir. Bunu nereye
koyacaksınız?..
ALİ
RIZA BODUR (İzmir) DGMyi kaldırın,
alkışlayalım.
HAYRETTİN
DİLEKCAN (Devamla) Ağır ceza mahkemesine güvenmeyeceksiniz,
asliye ceza mahkemesine güvenmeyeceksiniz, sulh ceza hâkimine
güvenmeyeceksiniz; bunların hepsi Adalet Bakanının emrindeki
memurlardır diyeceksiniz...
Bu Hükümet, altı aylık bir
hükümettir. Peki, şimdiye kadarki hükümetler neredeydi de, bu hâkimleri,
Adalet Bakanlığının emrinden kurtarmadı?!
ABDULKADİR
ÖNCEL (Şanlıurfa) Uyuyorlardı.
HAYRETTİN
DİLEKCAN (Devamla) Neredeydiniz şimdiye kadar? (RP
sıralarından alkışlar)
Değerli
arkadaşlar, bazı muhalefet sözcüleri, gerçekten, kanun
tasarısıyla ilgili konuşurken, hiç de Meclise, milletvekillerine
uygun bir üslup kullanmadılar. Hükümet, Susurluk hadisesini, çeteleri
örtbas etmek için böyle bir kanun tasarısını gündeme getirdi
dediler.
İnsaf
ölçüleri içerisinde konuşmak lazım. Siz, hükümet olduğunuz
zamanlar, kanun tasarılarını üç gün içerisinde mi
hazırlıyordunuz? Demek ki, öyle hazırlıyordunuz ki, ülkenin
geldiği nokta bu... Ülkeyi, yıllarca, üç günlük kanun
tasarılarıyla, kararnamelerle yönettiniz; ülkenin geldiği konum
bu.
Adalet
Bakanlığı, Susurluk hadisesinden önce bir tasarı
hazırlamış; 6 Kasımda, bunu, Hükümete, Bakanlar Kuruluna
takdim etmiş. Eğer dediğinizde samimiyseniz, o zaman, Adalet
Bakanımız Sayın Şevket Kazanı takdir etmeniz gerekir;
keramet göstermiş Susurlukun olacağının farkına
varmış. Öyle mi diyorsunuz?..
Bu tür bir
mantıkla eleştiri, gerçekten ölçüsüz, insafsız bir
eleştiridir. Bu Hükümetin çalışmalarını, milletimiz,
çok yakından görüyor, kimin hangi maksatla hareket ettiğini yakinen
takip ediyor. Diyorsunuz ki bu Hükümet, rehin aldığı...
Kastettiğiniz de, Sayın Başbakan Yardımcısı Tansu
Çiller Hanımefendi.
Değerli
arkadaşlar, peki, sizler bu hanımefendiyle hükümet kurmak için sise
yakalanmadınız mı? Bayram arifesinde, bu hanımefendiyle
hükümet kurmak için sise yakalanan sizler, şimdi,
anlaşamadığınızdan dolayı,
ortağınızın habire kuyusunu kazmanızdan dolayı,
yıkılan hükümetin yerine memlekete, vatandaşa hizmet etmek için
kurulmuş bir Hükümeti her ne pahasına olursa olsun damgalamak için,
gerçekten parlamenterlerin ağzına yakışmayacak üsluplarla,
Hükümeti yıkacağız diye umut bekliyorsunuz. (RP
sıralarından alkışlar) Hiç boşuna umutlanmayın, o
tren kalktı. (ANAP sıralarından gürültüler) O tren
kalktığı için, şimdi, her tren düdüğünü
duyuşunuzda, acaba o tren yine mi geliyor diye istasyona
koşuyorsunuz. (RP ve DYP sıralarından alkışlar)
Devleti ele
geçirmenin bir operasyonudur diyorsunuz. Değerli arkadaşlar, devlet
hepimizin. Bu Parlamento, meşru bir parlamento. Bu milletvekillerinin
hepsi de, millet iradesiyle bu Parlamentoya girmiş insanlar. Millet
iradesiyle Parlamentoya girmiş, hükümet olmuş, iktidar olmuş
insanları, devleti ele geçirmek mantığıyla çete
mantığıyla itham etmek, kötü söz sahibine aittir düsturuyla,
aynen iade edilir.
Bu yasa niye
çıkarılıyor; bu yasa, demokratik Türkiyeyi savunan Refah
Partisinin ve bu Hükümetin, ülkeyi, demokratikleşme yolunda bir adım
daha ileri götürmek için çıkarılıyor; başka hiçbir
mantığı yok. (RP sıralarından alkışlar)
Yine
suçluyorsunuz; diyorsunuz ki cinci hocasıydı, falcı
hocasıydı, çetesiydi... Peki, size soruyorum arkadaşlar: Kanun
niçin var; kanun kimlere uygulanır? Kanun, bir ülkenin kendi fertlerine
uygulamak için koyduğu normlar topluluğudur. Bu ülkedeki insanlar
sizin insanınız değil mi? İtham ettiğiniz insanlar da
sizden adalet bekliyor; kanunu, doğru dürüst uygulamanızı
bekliyor. Onlar da, suçlu olsalar bile, adalet noktasında,
suçlarından daha fazla bir cezayla cezalandırılmama hususunda
sizlerden merhamet bekliyor. Bunlar, başka bir ülkenin insanları
değil. Elbette, suçluysa cezasını vereceksiniz; ama, siz, daha
hâkimlerin önüne çıkmadan mahkûm ettiniz. Hangi mantıkla, hangi
demokratik anlayışla, hangi insan haklarıyla?!.
Yıllardır insan haklarının tellallığını
yapıyorsunuz -tellallığını yapmak hepimizin görevi,
tellallığı bu anlamda söylüyorum- ama, icraata koyma
noktasında, daha hâkimin önüne, savcının önüne çıkmadan
damgalıyorsunuz. Bir parlamentoya mensup insanların, kendi
vatandaşlarını, hâkimlerin hükmü olmadan damgalamaya
kalkması, mahkûm etmesi çok yanlıştır. Nitekim, bazı
televizyon programlarında, rating kazanmak uğruna suratına
tükürülen insanlar, gizli kameralarla filmleri çekilip televizyonlarda
yayınlanan, televizyonların bu yayınları nedeniyle de
intihar eden insanlar var. Ne malum, sizin bu suçlamalarınız
nedeniyle, haksızlığa uğradığını
düşünüp de intihar etmeyecekleri. Niye itiyorsunuz onları böyle bir
psikolojik buhrana?
AHMET
KABİL (Rize) Onlarda o yüz yok.
HAYRETTİN
DİLEKCAN (Devamla) Bir kere, insan haklarını savunan
insanların bu hususta da samimî olması gerekir.
AHMET
KABİL (Rize) Onlar yüzsüz.
REFİK
ARAS (İstanbul) Onları niye savunuyorsun; normal
vatandaşı savun bari.
HAYRETTİN
DİLEKCAN (Devamla) En vahşi insanın bile, hukuk önünde, bir avukata
ihtiyacı vardır ve o avukat da bunu savunabilir.
MUSTAFA
CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) Sizin yaptığınız gibi...
HAYRETTİN
DİLEKCAN (Devamla) Nedir, biliyor musunuz; gerçekten, işlediği
suçun cezasını alsın diye, beraat etsin diye değil. Bu
noktada, hukuk, insanların en suçlusunun dahi, hak ettiği cezadan
fazlasına uğramamasının temel ilkesidir, onu
koymuştur. Biz, bunu anlatmaya çalışıyoruz.
Takıyyeciler
diyorsunuz... Kıymetli arkadaşlar, bir dernek çıkıyor, bir
başka dernek çıkıyor, demokrasiyle ilgili, insan haklarıyla
ilgili beyanatta bulunuyor, raporlar sunuyor; çıkıyorsunuz, bu
raporlara diyorsunuz ki, biz destekliyoruz; o raporlarda istenenlerin
pratiğe aktarılması geliyor, çeteci diye suçluyorsunuz.
Takıyyeyi kim yapıyor; halkın karşısında başka
türlü, burada başka türlü... Takıyye budur. Bu Hükümet, halkın
karşısına çıktığı şekilde icraat
gösteriyor. Takıyye, bu Hükümeti eleştirirken başka türlü,
halkın karşısına çıktığınız zaman
başka türlü konuşmaktır. Bu Hükümete kimse takıyyeci
diyemez; hele hele, Refah Partisine hiç kimse takıyyeci diyemez. (ANAP
sıralarından Aaa sesleri, gürültüler) Refah Partisi, takıyyeci
olmadığını seçimlerde göstermiştir.
İSMET
ÖNDER KIRLI (Balıkesir) Takunyacı...
HAYRETTİN
DİLEKCAN (Devamla) O zaman, Refah Partisine bu kadar rey veren
insanları takıyyeci olarak suçluyorsunuz, bu milleti
takıyyecilikle itham ediyorsunuz. (ANAP sıralarından Ne
alakası var sesleri, gürültüler) Bu millet de, kendisine takıyyeci
diyenlere, seçim sandığında gereken cevabı veriyor. Bu
seçim mağlubiyetinden kurtulmanın yolu nedir; çeteydi, Susurluktu,
şunu konuşalım, bunu konuşalım... Allah razı
olsun, bir kamyona bir taksi çarptı; yoksa, perişan olduk diye
konuşuyorsunuz. İşte, takıyyecilik mantığı
budur. Refah Partisi, söylediklerini bir bir...
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Konuşmanızı tamamlayın Sayın Dilekcan.
HAYRETTİN
DİLEKCAN (Devamla) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sözlerimi
tamamlarken bir hususu daha burada belirtmek istiyorum.
Değerli
arkadaşlarım, birbirimizi itham ederken
kullandığımız cümleler de çok ölçülü olmalı. Gâvur
icadı nedeniyle diye bir iddia geçti. Oysa, en ileri teknolojiyi, en
ileri tekniği, en çağdaş pratiği seçimlerde uygulayan,
teşkilat çalışmalarında uygulayan, parti çalışmalarında
uygulayan partinin de Refah Partisi olduğunu bütün kamuoyu teslim etti.
Demek ki, Türkiyenin en çağdaş, en ilerici partisi, Refah Partisi.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (RP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Refah Partisi Grubu adına konuşan Karabük Milletvekili Sayın
Hayrettin Dilekcana teşekkür ediyorum.
Değerli
arkadaşlarım, Sayın Dilekcan, konuşmasının bir
bölümünde, bundan önceki sözcünün, çetelerden bahsederken Meclisin de bu
kapsamda anlaşılabileceğini ima eden bir eleştiride
bulundu. Ben, bundan önceki sözcüyü dikkatle takip ettim; böyle bir beyanı
olsaydı, ona anında müdahale ederdim. Meclise hiç kimse öyle bir
sıfat yöneltemez.
HAYRETTİN
DİLEKCAN (Karabük) Ben, Meclis anlamında söylemedim, kamuoyunda
yanlış anlamalara vesile olabilir anlamında söyledim.
BAŞKAN
Evet, böyle bir hususu tespit etmiş olsaydım, zaten, anında
müdahale ederdim.
ADALET
BAKANI ŞEVKET KAZAN (Kocaeli) Sayın Başkan...
BAŞKAN
Efendim, Hükümetin söz talebi mi var?
ADALET
BAKANI ŞEVKET KAZAN (Kocaeli) Evet.
BAŞKAN
Tasarı üzerinde, Hükümet adına, Adalet Bakanı Sayın
Şevket Kazan; buyurun. (RP ve DYP sıralarından
alkışlar)
Konuşma
süreniz 20 dakikadır Sayın Bakan.
ADALET
BAKANI ŞEVKET KAZAN (Kocaeli) Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu ve Devlet Güvenlik
Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkındaki Kanunda
değişikliği öngörün Hükümet tasarısı üzerinde, şu
ana kadar grup sözcüleri konuşmalarını yaptılar. Bendeniz,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına konuşan Sayın Seyfi Oktaya,
Demokratik Sol Parti Grubu adına konuşan Sayın Ayhan Gürele,
Doğru Yol Partisi Grubu adına konuşan Sayın Turhan Güvene
ve Refah Partisi Grubu adına konuşan Sayın Hayrettin Dilekcana
teşekkürlerimi sunuyorum. (RP sıralarından ANAP da var sesleri)
Müsaade
ederseniz, teşekkürü kime edeceğimi ben takdir edeyim.
Değerli
arkadaşlarım, 30 Kasım 1991 tarihinde kurulan Sayın Demirel
Hükümetinin programlarından bugüne kadar, bütün hükümet
programlarında, hep demokratikleşme konusunda birtakım
çalışmaların yapılacağı ve birtakım
kanunların çıkarılacağı dermeyan edilmiştir. Bu
demokratikleşme çalışmaları, 51 inci, 52 nci Hükümetler
zamanında bir ölçüde gerçekleşmiştir ve o günün muhalefet
partisi olarak Refah Partisinin de buna katkıları olmuştur. 1995
yılında Anayasa değişikliği
yapılmıştır. Bu Anayasa değişikliğinde Refah
Partisinin katkısı olmamıştır. Bunu bütün milletimiz
bilmektedir. Neden olmamıştır, onu da bilmektedir. Sözcülerimiz,
bunu, o gün için anlatmışlardır. 24 Aralık seçimlerinden
sonra, bugünkü 20 nci Dönem Parlamentosu oluşmuştur ve bu
Parlamentonun aslî görevleri arasına, 1995 yılında yapılan
Anayasa değişikliğine paralel olarak, uyum yasalarının
çıkarılması konusunda bir hedef konulmuştur. Hükümet
Programında, bu hususta, uyum yasalarının süratle
hazırlanacağı, Parlamentoya sevk edileceği taahhüdünde
bulunulmuştur; fakat, bu arada, bildiğiniz gibi, Türkiye Büyük Millet
Meclisinde de Sayın Meclis Başkanı tarafından, yine
Anayasaya uyum istikametinde birtakım çalışmalar
başlatılmıştır.
Bugün
huzurunuzda müzakere ettiğimiz kanun taslağı, bizim, gerek
demokratikleşme açısından ve gerekse uyum yasaları
açısından çalışmalar yaptığımız
günlerde ele aldığımız bir konudur. Bizim bu konuyu eylül
ve ekim aylarında ele almış olduğumuzun gazete kupürleri de
burada mevcuttur. Basını yakından takip eden
arkadaşlarımız, bizim hangi kanunlar üzerinde
çalıştığımızı, neler yapmak
istediğimizi, o tarihteki beyanlarımızdan kolaylıkla takip
edebilirler. Yani, bu, Susurluk olayından sonra ele alınmış
bir konu değil, daha önce ele alınmış bir husustur. Gazete
kupürleri buradadır; okuyarak vaktinizi almak istemiyorum.
Cezaevi
olayları sırasında, gerçekten, bir durumla karşı
karşıya kaldık. Cezaevlerinde, şu anda 56 bin hükümlü ve
tutuklu var. Bu 56 bin hükümlü ve tutuklunun takriben 9 bini terörle mücadele
kapsamı içinde kalan suçlardan dolayı tutuklu bulunmakta ve
cezaevleri içindeki huzursuzluk da bu kişilerin
davranışlarından, hareketlerinden neşet etmektedir.
İşte, bu durum üzerinde dikkatli bir araştırma yapan Bakanlığımız,
devlet güvenlik mahkemelerinin, hem yerleşim durumları itibariyle hem
de dosya yükleri itibariyle, mutlaka bir iyileştirmeye ihtiyacı
olduğunu görmüştür ve bunu gördükten sonra da, bildiğiniz gibi,
13.11.1996 tarihinde, Yüce Meclisten çıkarılmış olan 4210
sayılı Kanunla devlet devlet güvenlik mahkemelerinin,
kaldırılan üç yerine ilaveten kurulan üç yerine dair kanun
çıkmıştır. İnşallah, 1 Nisandan itibaren
yürürlüğe girecek olan bu kanunla, devlet güvenlik mahkemelerimizde daha
adil bir dosya tevzii yapılmış olacak ve bununla, davalar,
süratle neticelendirilmeye çalışılacaktır.
Bunun
yanında, devlet güvenlik mahkemelerindeki dosya yükünün de, gerçekten,
devlet güvenlik mahkemelerinin görev alanına giren suçların
kapsamındaki genişlikten kaynaklandığını,
açık seçik müşahede ettik. Bunun üzerine,
Bakanlığımızda bir çalışma başlattık.
Başlatmış olduğumuz bu çalışmalar, devlet
güvenlik mahkemelerinin görev kapsamının daraltılması
istikametinde idi. Bunun için, araya, herkesin kabul edebileceği bir çizgi
çekmek istedik.
Bildiğiniz
gibi, Ceza Kanunumuz, 125 inci maddeden 174 üncü maddeye kadar, devlet aleyhine
işlenen suçları tanzim etmektedir; daha sonraki maddeler ise,
diğer suçları tanzim etmektedir. Şu anda kapsam
dışına çıkarmayı düşündüğümüz maddeler de,
kamu düzeniyle ilgili olan maddelerdir; yani, devlet güvenliği aleyhine
işlenen suç değil, kamu düzeniyle ilgili olan suçlara müteallik olan
hususlardır. Dolayısıyla, mademki bir mahkemenin adına
devlet güvenlik mahkemesi demişiz, o zaman, bu mahkemede görülecek olan
suçlar da, devlet güvenliğiyle ilgili suçlar olsun.
İşte,
bu noktadan hareketle bir araştırma yapmışız.
Bakınız, şu anda, kapsam dışına
çıkardığımız suçlar nedeniyle, Ankara Devlet Güvenlik
Mahkemesinde 24 dosyadan 198, İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesinde ise,
328 dosyadan 1 029 tutuklu var, daha doğrusu sanık var. Demek oluyor
ki, bu, devlet güvenlik mahkemesinin kamu düzeniyle ilgili suçlarda fevkalade
mahmul olduğunu ortaya koyuyor. Biz ise, bu mahkemelerdeki yük hafiflesin
diyoruz. Neden hafiflesin; çünkü, bu yük ağır olduğu için, iki
seneden beri tutuklu olup da daha davası neticelenmemiş insanlar var.
Bu insanların davaları bir an önce görülsün ve neticelensin.
İşte, bu noktadan hareketle, bu düzenlemeyi yaptık. Devlet
güvenlik mahkemelerinin görev alanından 312den 315e kadar olan maddeleri
çıkardık ve onlara müteallik bazı maddeler daha var, onları
da çıkardık.
Bu arada,
gözaltı süreleri konusunda da birtakım rahatsızlıklar
vardı. Bu sürelerin, özellikle sıkıyönetim devrinde olduğu
gibi, fevkalade uzun olması, olağanüstü hal bölgelerinde
sıkıntılar meydana getiriyordu. Bu sıkıntılar,
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine kadar gidiyordu.
Şunu
hemen ifade edeyim: Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Avrupa
Parlamentosuyla alakalı değildir, Avrupa Konseyiyle
alakalıdır; Avrupa Konseyi ayrıdır, Avrupa Parlamentosu
ayrıdır. Avrupa Konseyi 1948de kurulmuş, Türkiye 1949da üye
olmuştur. Türkiye, 1949dan beri Avrupa Konseyinin tam üyesidir; ama,
Avrupa Parlamentosuna üye değildir. O nedenle, Türkiyede, elbette, bu
düzenlemelerin yapılması için bazı kıstasların göz
önünde bulundurulması, bir eksiklik değil, bir tamamiyeti ifade eder.
Değerli
arkadaşlarım, gözaltı süreleri konusunda da, elbette, sizlere
kısa bir bilgi vermek istiyorum. Bakınız, CMUKta, zabıta
ve cumhuriyet savcılığında süreyi dört güne indiriyoruz,
mahkeme ancak üç gün uzatabiliyor; bunun yanında, devlet güvenlik
mahkemelerinde fevkalede uzun olan süreleri, cumhuriyet
savcılığında dört güne indiriyoruz, mahkeme de üç gün
uzatabiliyor; olağanüstü halde, aynı şekilde, dört güne
indiriyoruz ve mahkeme, buna, altı gün daha ilave edebiliyor. Böylece,
bugünkünden çok daha insanî ve bugünkünden çok daha dikkatli
çalışmayı gerektiren bir çözüm getiriyoruz.
Bunun
yanında, müdafiyle görüşme konusunda bir değişiklik
getiriyoruz. Bu hususta, Sayın Seyfi Oktay, konuşmaları sırasında
hâkimler gardiyan mıdır tarzında bir ifade kullandılar.
Evet, müdafiyle görüşme sırasında bazen hâkimlerin
bulunması gibi birtakım durumlar, hiçbir zaman gardiyanlıkla
ifade edilemez. Kaldı ki, bu, bugünkü CMUKun tabiî metninde aynen
mevcuttur; ama, Devlet Güvenlik Mahkemelerinin görev alanı içerisinde,
yine hâkimin nezaretinde olan hüküm, mevcudiyetini muhafaza etmektedir. Bu
nedenle, Adalet Bakanlığı yapmış bir
arkadaşımızın hâkimlerimiz hakkında, gardiyanlık
yapıyor tarzındaki bir yakıştırması sürçülisan
olabilir; ama, buna, elbette, burada, bu farklı uygulama nedeniyle cevap
vermek mecburiyetindeyim.
Değerli
arkadaşlarım, kanunun sevki, biraz önce arz ettiğim gibi, eylül
ve ekim ayı çalışmalarıyla başlamıştır.
Adalet Bakanlığında hazırlanan bu kanun, 6 Kasımda
Başbakanlığa, 26 Kasımda Türkiye Büyük Millet Meclisine
sevk edilmiş ve 9 Aralıkta da Adalet Komisyonunda
görüşülmüştür. Adalet Komisyonunda görüşülürken,
bakınız, bazı arkadaşlarımız muhalefet şerhi
koymuşlardır. Bu nokta fevkalade enteresandır. Adalet
Komisyonunda 9 Aralıkta görüşülmüştür. Şimdi, muhalefet
şerhlerine baktığımız zaman,
arkadaşlarımız muhalifim, muhalifim demişler ve muhalif
olduklarını belirtmişler; ama, neden muhalif olduğunu
belirten Ayhan Gürel -ki DSP adına
konuştu- arkadaşımız Komisyonumuzda görüşülerek kabul
edilen Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu ve bu kanunda değişiklik
yapılmasına dair tasarıya muhalifim demiş. Yani, muhalefet
yapmak için Susurluk olayından falan bahsedilmemiş; bunu ifade etmek
istedim. 9 Aralıkta, Susurluk olayından bir ay sonra
görüşülmüş; ama, komisyonda bunlar hiç söylenmemiş, bunlardan
bahsedilmemiş; çünkü, o gün ortam müsait bulunmamış,
konuşulmamış; olabilir.
Şimdi,
değerli arkadaşlarım, nereye muhalefet ediliyor; özellikle, 313
üncü maddeye muhalefet ediliyor. Yani, suç işlemek için, cürüm
işlemek için çete oluşturma maddesine itiraz ediliyor; vay efendim,
siz, bu kanunla, şimdi su yüzüne çıkan birtakım çeteleri ortadan
kaldırmak istiyorsunuz, üstünü örtbas etmek istiyorsunuz deniliyor.
Değerli
arkadaşlarım, burada, elimde, bu 313 üncü maddenin, 6.6.1991
tarihinde Anavatan Partisi İktidarı zamanında
değiştirilmiş olan eski metni var. Bu eski metinde, aynı
madde her ne suretle olursa olsun falan filan dedikten sonra, birinci
fıkrada cezayı 2 yıldan 5 yıla kadar, ikinci fıkrada 5
yıldan 8 yıla kadar, üçüncü fıkrada 7 yıldan 10 yıla
kadar hapis olarak belirttiği halde, 1991de, Anavatan İktidarı
tarafından bu maddeler değiştirilerek bugünkü haline
getirilmiştir ve bugünkü haliyle ne olmuştur diye soracak
olursanız, özetle, o günkü cezalar yarı yarıya
indirilmiştir.
Şimdi,
şayet, siz, bize, bu kanun değişikliği münasebetiyle, vay
efendim, Susurluku örtbas etmek için, DGM kapsamından çıkarmak için
bunu yapıyorsunuz derseniz, bu mantıkla hareket ederseniz, birisi de
bu kürsüye çıkıp, size, o gün hangi Susurluku affetmek için bu
cezaları indirdiniz diye sormaz mı?!. (RP ve DYP
sıralarından Bravo sesleri, alkışlar)
MUSTAFA
CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) O zaman Susurluk da yoktu, çete de_
ADALET
BAKANI ŞEVKET KAZAN (Devamla) Elbette sorar. Onun için, bu kürsüden
konuşurken, birbirimiz hakkında konuşurken, sözlerimize dikkat
edelim demek istiyorum.
Kanunlar,
birtakım ihtiyaçlara cevap vermek için çıkarılır. Evet,
acaba, siz ne için gerek gördünüz bu değişikliği yapmaya?
MUSTAFA
CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) Bu kılıf uymadı Sayın Bakan.
ADALET
BAKANI ŞEVKET KAZAN (Devamla) Evet, bunun cevabının burada
verilmesi lazım. Siz, bu değişikliği yapmaya neden gerek
gördünüz?
AHMET
KABİL (Rize) Şimdi, kapsamdan çıkarıyorsunuz; kapsamdan
çıkarmayın.
ADALET
BAKANI ŞEVKET KAZAN (Devamla) O nedenledir ki, herşey yerli yerinde
konuşuluyor; şu anda da, ben, yerli yerinde konuşuyorum.
Şimdi,
bunun yanında, bir şey daha var. Bakın, biz, bu kanunun kapsamından
312yi de çıkarıyoruz tabiî; ama, bunu görmüyorsunuz.
Bakınız,
arkadaşlar, şurada, gazete kupürleri var -açmayacağım,
okumayacağım- Sayın Mesut Yılmazın, Sayın
Yaşar Kemali ziyaretleriyle ilgili kupürler.
ÖMER
ERTAŞ (Mardin) Ne alakası var?!.
ADALET
BAKANI ŞEVKET KAZAN (Devamla) Kısa bir zaman önceki ziyaretleriyle
ilgili kupürler...
ŞÜKRÜ
YÜRÜR (Ordu) Seni alakadar etmez.
HALİL
İBRAHİM ÖZSOY (Afyon) Ne olmuş yani?..
ADALET
BAKANI ŞEVKET KAZAN (Devamla) Ha, şimdi, ne olduğunu
okuyacağım buradan.
Sayın
Mesut Yılmaz, Başbakan; 10 Mart 1996 tarihinde, ANAP ve DYP
Hükümetinin Başbakanı olarak bu kürsüden konuşuyor. Şimdi,
bakınız, ne demiş: Hükümetimin kuruluşundan bu yana
meydana gelen iki üzücü olaydan -bu birincisi demiş- birincisi, Güven
Parkta, sendikal haklarını talep eden öğretmenlerin polis
tarafından dövülmesi. İkincisi, benim için daha üzücü bir olay;
dünyaca ünlü yazarımız Yaşar Kemal, Devlet Güvenlik Mahkemesi
tarafından uzun süreli hapis cezasına mahkûm edildi. Bunu, fevkalade
üzücü bir gelişme olarak görüyorum. Benim Hükümetimin görevi, Yaşar
Kemal gibi, dünyanın takdir ettiği bir yazarın düşünmesini
engellemek değil; bizim görevimiz, onun düşünce hakkını
kullanmasını teşvik etmektir -uzatmıyorum- Ben, onun,
Türkiyenin bölünmez bütünlüğü konusunda bizden daha az duyarlı
olmadığını çok iyi biliyorum; Türkiyeyi bölme gibi bir
kastının olmadığını biliyorum. Eğer, bu
yasa, onu mahkûm ediyorsa, o yasanın bu Meclise gelip yeniden
görüşülmesi lazım diyor.
ALİ
RIZA BODUR (İzmir) Ne güzel söylemiş; ama, yapmamış...
ADALET
BAKANI ŞEVKET KAZAN (Devamla) İşte, biz, onu yapıyoruz.
(RP sıralarından Bravo sesleri, alkışlar)
MUSTAFA
CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) Siz, demagoji yapıyorsunuz Sayın Bakan.
ADALET
BAKANI ŞEVKET KAZAN (Devamla) Şimdi, bu arada, şunu da ifade
etmek istiyorum değerli arkadaşlarım. (RP sıralarından
Sayın Bakanım, anlayamadılar; bir daha anlatın sesleri)
HALİL
İBRAHİM ÖZSOY (Afyon) Fikir suçuyla çeteciliği
karıştırıyorsunuz Sayın Bakan.
ADALET
BAKANI ŞEVKET KAZAN (Devamla) Efendim, iki defa konuşmaya vaktim
müsait değil; 17 dakikamız olmuş.
Şimdi,
tabiî, Cumhuriyet Halk Partili ve Demokratik Sol Partili
arkadaşlarımız, gerçekten, çok seviyeli eleştiriler
yaptılar. Elbette eleştirileceğiz; biz, burada, övgü dinlemek
için bulunmuyoruz, onun için gelmedik; o eleştirilerden de mümkün
olduğu kadar istifade edeceğiz.
Efendim,
kanunun kapsamı içinden niye böyle parça parça çıkarılıyor
deniliyor. Aslında, Demokratik Sol Parti de Cumhuriyet Halk Partisi de
devlet güvenlik mahkemelerinin varlığına karşılar;
ama, ne var ki, Anayasa, bunu bir anayasal müessese olarak kabul etmiş;
Anayasa değişmediği sürece, bu kurum,
varlığını burada muhafaza edecek.
Şimdi,
kapsamından niye böyle parça parça ayıklama yapılmış
diyorlar. Buyurun, 18.11.1992 tarih ve 3842 sayılı Kanunla, siz de,
birtakım parçaları bu kanun içinden
çıkarmışsınız. Demek oluyor ki, sizler de bunu
yapmışsınız; biz de buna benzer bir şey yapıyoruz
ve de bugün için ihtiyaç duyulan bir vazifeyi yapıyoruz.
Değerli
arkadaşlarım, biz diyoruz ki, bu kanun tasarısıyla, hiçbir
zaman, devlet aleyhine çete kurarak faaliyette bulunan bir örgütün muhakemesini
devlet güvenlik mahkemesi kapsamı dışına
çıkarmıyoruz. Türk Ceza Kanununun 168 inci maddesi, devleti
yıkmak için, devlet aleyhine çete oluşturanlarla ilgili bir maddedir;
onun cezaları orada bellidir. Devlet aleyhine işlenen suçlarda,
devlet aleyhine çete oluşturmanın müeyyidesi 168 inci maddededir.
313 üncü
maddeye gelince, bu madde, herhangi bir cürüm işlemek için çete kuranlarla
ilgilidir. Otomobil çalmak için de bir çete kurarsınız -bir hâkim
arkadaşımız bana hatırlattığı için
naklediyorum- kız kaçırmak için de bir çete kurarsınız;
şimdi, bunların devlet güvenlik mahkemesinde yargılanmaları
ne derece makuldür. Biz, burada, devlet ile kamu düzenini birbirinden
ayırıyoruz; kız kaçırmak da kamu düzenini ihlaldir,
otomobil çalmak da kamu düzenini, amme düzenini ihlaldir. Onun için, bizim
yapma gayretinde olduğumuz şey, darmadağın olan kurumları,
artık, yerli yerine getirip, oturtmaktır, tabiî mecraı içine
sokmaktır. Bakın, şurada, biraz önce ifade ettim; 144 üncü
madde...
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Bakan, konuşmanızı tamamlayın efendim.
ADALET
BAKANI ŞEVKET KAZAN (Devamla) Tamamlıyorum efendim.
Devlet
güvenlik mahkemelerinde uygulanan 144 üncü madde başka, normal
mahkemelerde uygulanan 144 üncü madde başka. Bu böyle olmaz. Bunların
hepsinin, artık, bir normal kalıp içerisine gelip girmesi gerekir.
O nedenledir
ki, biz, bu kanun tasarısını, bir yandan, her şeyi yerli
yerine oturtmanın bir adımı olduğu için yaptık, bir
yandan, insan hakları konusunda, suçluların muhakemesi,
sorgulanması sırasında biraz daha insanca davranışa
zemin hazırlar diye yaptık ve nihayet, biz, bu
çalışmaları, devlet güvenlik mahkemelerinin yükünü hafifletmek
için yaptık.
Öyle
zannediyorum, Yüce Meclis, huzuruna sevk ettiğimiz bu kanun
tasarısını, bu görüşmeleriyle kabul edecektir. Bu
inancımı belirtir, Yüce Heyeti saygıyla selamlarım. (RP ve
DYP sıralarından alkışlar)
YILDIRIM AKTÜRK
(Uşak) Yeşil pasaportlu çeteler ne olacak?
BAŞKAN
Adalet Bakanı Sayın Şevket Kazana teşekkür ediyorum.
HİKMET
ULUĞBAY (Ankara) Sayın Başkan...
MAHMUT OLTAN
SUNGURLU (Gümüşhane) Sayın Başkan...
BAŞKAN
Sayın Sungurlu, bir isteminiz mi var?
MAHMUT OLTAN
SUNGURLU (Gümüşhane) Hayır efendim.
Sayın
Bakan bizim dönemimizde çıkan bir kanun için, hangi çeteleri
akladığımız sualini sordu; biz bilmiyoruz; Sayın
Bakan, oradayken, kendisi açıklasınlar; hangi çeteleri aklamak için o
kanunu çıkarmışız?
ASLAN
ALİ HATİPOĞLU (Amasya) Cevap ver... Açıkla...
BAŞKAN
Görüşmelerin sonunda Sayın Bakana soru sorma imkânı var; usulü
içerisinde, o zaman değerlendiririz bunu.
HİKMET
ULUĞBAY (Ankara) Sayın Başkan...
BAŞKAN
Buyurun Sayın Uluğbay.
HİKMET ULUĞBAY
(Ankara) Sayın Başkan, Sayın Bakan, konuşmaları
sırasında, Demokratik... (Gürültüler)
BAŞKAN
Değerli arkadaşlarım, bir milletvekili
arkadaşımızın, bir Grup Başkanvekili
arkadaşımızın istemini, kürsüye çıkarmadan tespit
etmek istiyorum. Onun için, biraz sükûnet rica ediyorum.
Buyurun
Sayın Uluğbay.
HİKMET
ULUĞBAY (Ankara) Sayın Başkan, Sayın Adalet
Bakanımızın, konuşmaları sırasında,
Demokratik Sol Parti sözcüsünün konuşmalarına değindiği
sırada sizin zamanınızda da, şu şu maddeler
değiştirilmiştir tarzında bir beyanları oldu.
Tabiatıyla, bizim, hükümet olup da, yaptığımız bir
değişiklik yok. Onu tavzihen, zabıtlara geçsin diye
düzeltiyorum.
BAŞKAN
Demokratik Sol Partinin, bu kanunların yürürlükte olduğu ve
değiştirildiği süreç içinde herhangi bir iktidar
sorumluluğu olmadı.
Tutanaklara
geçti efendim.
ADALET
BAKANI ŞEVKET KAZAN (Kocaeli) Sayın Başkanım, o zamanki
SHPnin Adalet Bakanından söz ettim.
BAŞKAN
Demokratik Sol Parti adına, bu itiraz yapıldı; tutanaklara
geçti.
Değerli
arkadaşlarım, şimdi, kişisel söz talep eden
arkadaşlarımın isimlerini okuyorum: Gaziantep Milletvekili
Sayın Ali Ilıksoy, Bursa Milletvekili Sayın Yahya
Şimşek, Sinop Milletvekili Sayın Yaşar Topçu,
Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Esat Bütün.
Bu
arkadaşlarımızdan ikisine söz verebileceğim.
Sayın
Ali Ilıksoy, buyurun. (DSP sıralarından alkışlar)
Konuşma
süreniz 10 dakikadır Sayın Ilıksoy.
ALİ
ILIKSOY (Gaziantep) Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Ceza
Muhakemeleri Usulü Kanunu, Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve
Yargılama Usullerine Dair Kanun ve Bu Kanunlarda Değişiklik
Yapan 18.11.1992 Tarih ve 3842 Sayılı Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerinde kişisel görüşlerimi
bildirmek üzere söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Hükümet
tarafından hazırlanan yasa tasarısının genel
gerekçesinde, Batılı ülkeler, Avrupa Konseyi ve Avrupa
Parlamentosunun gözaltı süresine ilişkin olarak gösterdiği
hassasiyetten bahisle bu düzenlemelerin yapıldığından söz
edilmektedir. Oysa bizim amacımızın, Batılıların,
Avrupalıların istemine göre değil, Türk insanının buna
layık olduğundan bahisle bu düzenlemelerin yapılması
gerekli olduğuydu ve o zaman bir anlam ifade eder diye düşünüyorum.
(DSP sıralarından alkışlar)
Hepinizin
malumudur, insanlık, uzun mücadelelerden sonra birtakım hakları
elde eder. Elbette ki, bu elde edilen haklar evrensel nitelikte ise,
uluslararası boyutta ise ve ülkemiz de o uluslararası
sözleşmelerin altına imza atmış ise, biz de o normları
kendi hukukumuz içine çekme hakkını haiz oluruz.
Gerçekten,
Avrupa Konseyine dahil ülkelerde gözaltı süresi, genellikle 24 saattir.
Bazı ülkelerde bu süre azalmakta ise de, bazılarında
uzamaktadır. Örneğin, Avusturyada gözaltı süresi 18 saat,
Portekizde ise 48 saattir. Olağanüstü haller ve terör suçlarında bu
süreler uzayabilmektedir. Örneğin, 1989 tarihli İngiltere Terörle
Mücadele Kanununun tutuklama ve gözaltı bölümünde, gözaltı süresinin
en fazla 48 saat olacağı -terörle ilgili suçlarda- keza, bu sürenin
de azamî 5 gün uzatılabileceği hükmü vardır.
Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; bilindiği üzere, İngiltere
de, uzun yıllardır terörle mücadele içerisindedir ve âdeta, terörle
yaşayan bir ülkedir. Bizim Avrupada veya Batıdaki konumumuza en
uygun ülke ise, bu normlar içerisinde İngilteredir. Eğer, gerçekten,
gözaltı sürelerine ilişkin Batılı normları kendi
mevzuatımıza aktarmayı düşünüyor ve bunu
demokratikleşme olarak takdim ediyorsak, geliniz, normal, olağan
dönemlerde İngilterede uygulanan süreleri bir yana bırakalım,
İngilterede terör nedeniyle uygulanan ceza muhakemelerine ilişkin
gözaltı süresi ve onun uzatılmasına ilişkin bölümleri kendi
mevzuatımıza aktaralım; bırakın terörle ilgili bölümü,
normal mevzuatımıza aktaralım. Getirilen yasa düzenlemesiyle,
normal suçlarda bile, hâkim kararıyla 7 güne kadar uzatma yetkisi
veriliyor. Oysa, İngilterede bu süre 5 gündür.
Eğer,
biz, gerçekten, Avrupa normlarını yakalayacak düzenlemeleri kendi
hukukumuza aktarırsak, o zaman, demokratikleşmedir diye
inandırabiliriz insanlarımızı; aksi halde, söylediklerimiz
havada kalır. Daha doğrusu, parça parça demokratikleşme olmaz.
Geliniz, hep birlikte demokratikleşme yönünde toptan çaba sarf edelim.
(DSP sıralarından alkışlar)
Değerli
arkadaşlarım, 1991 yılından sonra kurulan Sayın Süleyman
Demirel Başkanlığındaki Sosyaldemokrat Halkçı Parti ve
Doğru Yol Partisi Hükümeti, demokratikleşmeyi gerçekten
başaramadı; ama, Batılılara ters olan Refah Partisi, bugün,
Batılı normları mevzuatımıza aktarmak isteyen bu
demokratikleşme paketini bütün olarak getirsin, kendilerini
kutlayalım. (RP sıralarından Bravo sesleri,
alkışlar)
Geliniz,
devlet güvenlik mahkemelerini, olağandışı mahkemeler
olmaktan çıkaralım; onları, ihtisas mahkemeleri haline getirecek
düzenlemeleri yapalım. Biz, bunların hepsine varız diyoruz.
Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanunda bir hüküm vardır; Sayın Adalet Bakanım
bilir, 3 üncü maddede, yedek hâkimlik müessesesi vardır. Geliniz, önce bu
yedek hâkimlik müessesesini oradan çıkaralım. Hâkimin yedeği
olmaz arkadaşlar; üye hâkim olur, yedek hâkim olmaz. Adalet Bakanı
tarafından, bu düzenlemeyi yapacak bir metnin Meclis huzuruna
getirilmesini öneriyorum.
Geliniz,
devlet güvenlik mahkemelerini kaldıralım; ama, ondan önce de,
yargı bağımsızlığını bütün hükümleriyle
Meclisin gündemine taşıyalım. Demokratikleşmeden o zaman
bahsedebilirsiniz. (DSP sıralarından alkışlar)
Şiddeti
içermeyen düşünceyi suç olmaktan çıkaralım. Mahkemelerin, her
türlü bilgi ve belgeyi, istediği yerde, en kısa sürede, en seri
şekilde almasını sağlayacak hükümleri
tartışalım. Faili meçhul cinayetleri ortaya çıkarmak için
çaba sarf edelim, çareler bulalım. Keza, cezaların infazına
ilişkin düzenlemeleri sağlamaya çalışalım.
Bugün,
biliyoruz, terör suçlarında, devlet güvenlik mahkemelerinde verilen
kararlarda, cezaların infazı için, yüzde 75inin, yani 3/4ünün
infazı halinde şartlı salıverilme müessesesi
işlemektedir; oysa, adi suçlarda, normal yargılamada verilen
cezalarda, yüzde 40lık bir bölümü infaz edildiğinde, şartlı
salıverilme gerçekleşmektedir. Geliniz, bu çifte standardı
kaldıralım, ülkemizin insanına iki ayrı infaz sistemi
uygulamayalım. O zaman insanlarımızın büyük bir bölümüne
haksızlık etmiş olmuyor muyuz? Geliniz, bu
demokratikleşmeyi sağlayalım diyorum.
Yine,
yetersiz bilgilere ve kanıtlara dayalı olarak polis veya güvenlik
kuvvetleri tarafından gözaltına alınan
insanlarımızın gözaltı sürelerini kısaltırken,
polisimizin de, güvenlik kuvvetlerimizin de... Daha doğrusu, bilgi toplama
konusunda oluşturulan farklı istihbarat birimlerinin hepsini bir
havuzda toplayalım, elde edilen bilgileri, o havuzda belli süzgeçten
geçirdikten sonra, en doğru bilgi hangisiyse, o yönde çaba sarf edelim ve
gözaltını ona göre değerlendirelim. Yoksa, gerçeğe
aykırı bilgilerle, kanıtlarla, yüzlerce, binlerce insanı
cezaevine kapattığınız zaman, cezaevlerinin geldiği
bugünkü duruma düşeriz. Bu durumu iyileştirmek için, gerçek bilgiyi
toplayacak bu düzenlemeler yönünde çaba sarf edelim. Ayrıca, güvenlik
kuvvetlerinin bilgi toplamasında gerekli teknik donanımı, teknik
hizmetleri, eğitimi, anlayışı bir an önce onlara
sunalım ve onların eğitimini sağlayalım.
Bugün,
cezaevlerimiz tıka basa doludur -Sayın Adalet Bakanı biraz önce
açıkladı ama- cezaevlerinin durumu pek de iyi değildir. Adalet
Bakanımızın bu konuda zaman zaman beyanları
olmaktadır.
Cezaevlerinde
denetimi sağlayamıyoruz. Bugün, bazı bağımsız
mahkemelerce tahliye kararı verilen insanlarımız -tahliye
edilecek sanıklar, hükümlüler, her neyse- salıverilmemektedir. Kim
salıvermiyor? Devlet değil. Cezaevinde bulunan bazı örgüt
militanlarının salıverilmeye engel olduğuna ilişkin
duyumlarımız vardır; bunların çarelerini arayalım
diyorum.
Bakınız,
17 Ocak 1997 tarihli Milliyet Gazetesinde Kilit Adam Kartal Konuştu
başlıklı yazıda, devreye giren Şadi Naci Özpolat
şunları söylemektedir: Ercanı buradan hiçbir güç alamaz. Ancak
tüm tutukluları katlederlerse bunu yapabilirler. Sadece cesetlerimizi
alabilirler. Şevket Kazan ölüm orucu sırasında da böyle laflar
söylemişti. Böyle bir şeye girişmek için 300 kişiyi
öldürmeyi göze almalıdırlar denmektedir. Bu, cezaevlerimizin
durumunu gösteren en acıklı tablodur. Devlet, cezaevlerine hâkim
değilse, denetimi sağlayamıyorsa, devlet olma fonksiyonunu
yerine getiremiyorsa, devlet, devlet olmaktan çıkmıştır
değerli arkadaşlarım.
O nedenle,
Sayın Adalet Bakanımıza buradan soruyorum: Terörle Mücadele
Yasasının 16 ncı maddesinde belirtilen koşulları haiz
cezaevlerinin inşaı yönünde bugüne kadar kaç cezaevi
inşaatı ihale edilmiştir veya inşaatı devam etmekte
olan bu tipe uygun cezaevi var mıdır; varsa, sayısı
kaçtır?
FETHULLAH
ERBAŞ (Van) Bugüne kadar Adalet Bakanlığı sizdeydi...
ALİ
ILIKSOY (Devamla) Onlar yapamadı, siz yapın.
Ceza
Muhakemeleri Usulü Kanunu, temel ve genel bir yasadır; yargılamada
uygulanacak esasları, sorguyu, tutuklamanın ne şekilde
olacağını, bu konulardaki bilgileri içerir; yine, yargı
hizmetinin hızlı bir şekilde görülmesini sağlar; aksine
hüküm yoksa, olağan dönemlerde uygulandığı gibi,
olağanüstü dönemlerde de uygulanabilir; ama, esas durum, olağan
dönemlerde uygulanmasıdır; devlet güvenlik mahkemeleri bunun
istisnasıdır.
Hükümet
tasarısının 1 inci maddesinde, 128 inci maddeyle ilgili olarak,
hâkim huzuruna çıkarma...
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Ilıksoy, konuşmanızı tamamlayın efendim.
ALİ
ILIKSOY (Devamla) Bu konuyu geçiyorum Sayın Başkan.
Hükümetin
sunduğu tasarıda, DGMlerin görev alanına giren suçlarda,
zorunlu süre hariç en geç 48 saat içinde hâkim önüne çıkarılıp
sorguya çekileceğini, üç veya daha fazla kişilerde, cumhuriyet
savcısına 4 gün, hâkime 7 gün süre
tanındığını belirtiliyor. Kısa geçiyorum... Biz,
bütün bu sürelerin asgarîye çekilmesini, gerek ceza mahkemelerindeki çok
sanıklı suçlarda gerekse devlet güvenlik mahkemelerini ilgilendiren
çok sanıklı suçlarda tek süre uygulanmasını istiyoruz.
Yani, geliniz, her ikisinde de 5 günlük düzenlemeyi uygulamaya sokalım ve
bunun adına demokratikleşme diyelim.
Sanığın,
müdafii ile gözaltında görüşmesi konusuna gelince; Sayın
Bakanımız, yine dedi ki hâkimlerimiz gardiyan değildir.
Doğrudur, hâkimlerimiz gardiyan değildir; ama, bununla, maalesef,
bırakınız gardiyanlık görevini, bekçilik görevini
yüklüyorsunuz. Oysa, sayın yargıçlarımızın görevi
yargılamadır değerli arkadaşlarım; bunu herkes bilir.
(DSP sıralarından alkışlar) O nedenle, bu
tasarının bir an önce geri çekilmesi gerekir diye düşünüyorum.
Devlet
güvenlik mahkemelerinin bakacağı suçlar, gerek Anayasanın 143
gerekse Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş Yasasının 1 inci
maddesinde belirtilmiştir. Bunlar; bir, devletin aleyhine işlenen
suçlar -ki, o konuda pek bir şey yok- iki, Anayasada sayılan
cumhuriyetin nitelikleri aleyhine işlenen suçlardır.
Şimdi,
sokaklarda şeriat gösterisi yapan Aczmendiler veya diğer sahte
tarikat şeyhleri veya müritleri suç işlemiyor mu?! Cumhuriyetin
nitelikleri aleyhine suç işlemiyor mu?! (RP sıralarından
gürültüler) Tabiî, hesabınıza gelmezse öyle.
O zaman,
cumhuriyetin korunması yönündeki...
(Mikrofon
otamatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Ilıksoy, lütfen, son cümlelerinizi alayım; süreniz
doldu.
ALİ
ILIKSOY (Devamla) Allah,
hocamızı, cinci Alilerden, sahte tarikat şeyhlerinden,
bacımızı çetelerden, milletimizi de bu her ikisinden korusun
diyorum, hepinize saygılar sunuyorum. (DSP ve CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Gaziantep Milletvekili Sayın Ali Ilıksoya teşekkür ediyorum.
Kişisel
sözlerde, ikinci sırada, Bursa Milletvekili Sayın Yahya
Şimşek...
Buyurun
Sayın Şimşek. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın
Şimşek, konuşma süreniz 10 dakikadır.
YAHYA
ŞİMŞEK (Bursa) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu, Devlet Güvenlik Mahkemelerinin
Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun ve Bu Kanunlarda
Değişiklik Yapan 3842 Sayılı Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Yasa Tasarısı üzerinde, kişisel
görüşlerimi açıklamak üzere söz almış bulunuyorum; sizleri
saygıyla selamlıyorum.
Sözlerimin
hemen başında, iki gün önce Ege Bölgesinde, dün de Hatayda meydana
gelen ve merkez üssü Antakya olan ve halen devam eden depremden zarar gören tüm
yurttaşlarımıza geçmiş olsun dileklerimi sunuyorum;
ölenlere rahmet, ailelerine ve yakınlarına da
başsağlığı diliyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Ceza Muhakemeleri Usulü
Yasasında yapılan değişiklikler, yani, bundan önceki
değişiklikler, hepinizin bildiği gibi, Doğru Yol Partisi
ile Cumhuriyet Halk Partisinin -o zamanki Sosyaldemokrat Halkçı Partinin-
koalisyon ortaklığı döneminde gerçekleştirilmişti. Bu
değişiklikler gerçekleştirildiğinde, o zamanki bu
değişikliklere yönelik eleştirileri bugünkü kadar canlı
hatırlıyorum. O dönemde yapılan bu değişikliklere,
başlangıçta güvenlik güçlerimiz karşı
çıkmışlardı. Hatırlarsınız, bu değişiklikler,
o dönemdeki Adalet Bakanı Sayın Seyfi Oktay zamanında
yapıldığı için CMUK Seyfi dediler; hatta, şehitlerin
cenaze törenlerinde de, Sayın Bakana karşı, güvenlik güçlerinin
olumsuz tepkileri de olmuştu.
Şimdi,
o dönemde uygulamaya giren bu değişiklikler üzerinden üç
yılı biraz aşan bir süre geçti. Bu süre içerisinde, Ceza
Muhakemeleri Usulü Yasasının uygulamadan kaynaklanan
aksaklıklarını ortadan kaldırmak ve daha demokratik hale
getirmek için, çalışmalar, çabalar sürdürülmesi gerekirdi; çünkü,
uygulamada, gerçekten çok önemli aksaklıkları görüldü. Bu Yasaya
altyapı teşkil edecek yasaların çıkarılması
konusunda gayret gösterilmesi gerekirdi ki, bu yasalardan en önemlisi,
bildiğiniz gibi, adlî kolluk yasasıydı. Bu konuda
gelişmeler yok; ama, gündemde, bu Yasada bazı değişiklikler
yapılarak gözaltı süresinde indirim hedefleniyor. Ayrıca, Devlet
Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında
Kanunda değişiklik yapılmak suretiyle de, bazı suçlar,
devlet güvenlik mahkemesi kapsamından çıkarılmak isteniyor.
Tabiî, bu
şekildeki kısmî değişikliklerin tam anlamıyla bir
demokratikleşme olduğunu söyleyebilmenin elbette olanağı
yok. Benden önce kişisel görüşlerini açıklayan değerli
arkadaşımın da belirttiği gibi, bu Yasanın, daha
demokratik olması, daha işlerlik kazanabilmesi için, öncelikle ve
özellikle, bu Yasanın uygulamasıyla ortaya çıkan
eşitsizliği ortadan kaldırmak gerekir. Nedir buradaki
eşitsizlik; bu Yasanın uygulamasında, adi suçlarla ilgili
hazırlık tahkikatı sırasında sanıklara veya
gözaltına alınanlara avukatıyla görüşme imkânı
tanınırken, devlet güvenlik mahkemesi kapsamına giren suçlardan
gözaltına alınan kişiler bu imkândan yoksun
bırakılmaktadır.
Oysa, bu
değişikliklerin yapılmasının temel nedeni -hepinizin
çok iyi bildiği gibi- yoğun işkence olaylarıdır.
Gözaltına alınan kişilere yapılan işkenceler, Ceza
Muhakemeleri Usulü Yasasında bu değişikliklerin
yapılmasını zorunlu kılmıştır; ama, bu
Yasaya rağmen, işkencenin, kötü muamelenin önlendiğini
söyleyebilmenin de, ne yazık ki, olanağı bulunmamaktadır.
Kötü muamele öyle hale gelmiştir ki, sadece devlet güvenlik mahkemesi
kapsamına giren suçlarla ilgili gözaltına alınanların
değil, adi suçlarla ilgili gözaltına alınanların da,
aynı şekilde, baskı yapma, şiddet kullanma suretiyle
ifadeleri alınmakta, bunlara zorla imza attırılmakta ve
yargıç önüne, bu zorla imzalatılan ifadelerle
çıkarılmaktadır.
Çok iyi
hatırlıyorum; bir asliye ceza mahkemesinde hırsızlık
suçuyla yargılanan bir kişiye, yargılandığı suçla
ilgili suçüstü yapılmış, yakalanmış; ama, gözaltında,
faili meçhul sekiz tane hırsızlık suçu da bu söylemeye
çalıştığım yöntemle kabul ettirilmiş. Mahkemeye
çıkarıldığı zaman, dokuz ayrı suçtan dokuz
ayrı tutuklama kararı verilmiş. Ama, o kişi feryat ediyor;
sekiz suçla benim ilgim yok, ben bir suçu işledim; ama, diğer sekiz
suçu bana yıktılar. Hâkim o anda değerlendirmemiş, dokuz
tutuklama kararı vermiş. Cezaevine konulduğu zaman, cezaevindeki
arkadaşlarına da aynı konuları anlatmış; onlar
da, kendisine, tekrar mahkemeye çıktığın zaman yargıça
o sekiz suçun tarihlerini sor, belki ispat edebileceğin bir yerdesindir
diye akıl verince, o da, duruşmaya çıktığında,
hâkime sekiz suçun tarihini sormuş, hâkim o suçların tarihini
söylediğinde çocuk düşünmüş; o tarihlerde, başka suçtan
dolayı Adana Cezaevinde tutuklu. Tabiî, bu, çok samimî, çok ciddî bir
iddia, savunma. Bu savunmanın doğru olup olmadığı
soruluyor savcılıklara; gelen yanıt, doğruluyor.
Hukuk,
tıpkı teneffüs ettiğimiz hava gibi. İçtiğimiz suyun
önemini, susuz kaldığımızda nasıl anlarsak,
havanın önemini, havasız kaldığımız zaman
nasıl anlarsak, hukukun önemini de, hukukun ortadan
kaldırıldığı, ayaklar altına
alındığı dönemlerde çok çok iyi anlarız ve de bunu, şimdiye
kadar yaşadığımız olaylarla anlamış,
gözlemlemiş olmamız gerekir. İşte, bu koşullarla
Türkiyede çok dönemler yaşandığı için, Ceza Muhakemeleri
Usulü Yasasındaki değişiklik gündeme getirilmiş; hiç
olmazsa, o dönem, adi suçlarla ilgili hazırlık
soruşturmasında avukatıyla görüşme imkânı
sağlanmıştı.
Şunu
açıklıkla ifade etmek gerekir ki, hani o çok eleştirilen SHP-DYP
dönemi var ya, o dönemde, koalisyonun yaptığı, Türkiye için çok
önemli bir adımdır bu Ceza Muhakemeleri Usulü Yasasındaki
değişiklik. (CHP sıralarından Bravo sesleri, alkışlar)
Değerli
arkadaşlar, elbette ki, bu Yasa, ihtiyacı
karşılamıyor, Yasada değişiklik yapılması
lazım. Bu değişikliklerin yapılması, yani, köklü
değişikliklerin yapılması, altyapıyı
oluşturacak yasaların çıkarılması konusunda Hükümetin
bugün getireceği yasalar olsaydı, bunları
tartışsaydık; gönül bunu isterdi; gerçekten, buna, hepimiz
gönülden de destek verirdik; ama, ne yazık ki, bugün, sadece, birkaç
maddede değişiklik yapılmaya çalışılıyor.
Şimdi, bu yapılmak istenilen değişiklikler iyi niyetli
gerekçelere bağlanıyor, belki de iyi niyetli düşünülüyor; ama,
yaşanılan olaylardan sonra bu şekildeki
değişikliklerin hemen gündeme getirilmesi, benden evvel
konuşmacı arkadaşlarımın da belirttiği gibi,
ister istemez, kişileri, bu iyi niyetli girişimden, ne yazık ki,
uzak düşürüyor.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Şimşek, konuşmanızı
tamamlayınız efendim.
YAHYA
ŞİMŞEK (Devamla) Şimdi, değerli
arkadaşlarım, şunu söyleyerek sözlerimi bitireyim: Bu yasa
tasarısından çok daha acil olarak gündeme getirilmesi gereken,
örneğin, İdarî Yargılama Usulü Kanununda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Yasa Tasarısı acil olarak
gündeme getirilmeden, bu şekildeki bir değişikliğin gündeme
getirilmesinin nedenini anlamak pek güç olmasa gerek.
Bakın,
diğer taraftan basın ne diyor; basın diyor ki: DYP silahlı
çetelerin, Refah Partisi de tarikat çetelerinin arkasında. Ben demiyorum,
basın diyor. (RP sıralarından Hangi basın sesleri)
Dünkü
gazetelerde var. (RP sıralarından Hangi gazete sesleri)
Hürriyet,
Milliyet; bakın onlara hacının ülkeyi ele geçirme aracı
tarikat çeteleri, bacının da, ülkeyi, devleti ele geçirme aracı
silahlı çeteler diye yazıyor.
MEHMET SILAY
(Hatay) Palavra.
YAHYA
ŞİMŞEK (Devamla) Okuyorum; yani, kaynak da veriyorum.
ALİ
OĞUZ (İstanbul) Ayıp!.. Ayıp!..
YAHYA
ŞİMŞEK (Devamla) Bana kızmayın; okuyun,
değerlendirin, cevap verecekseniz, ona verin.
BAŞKAN
Sayın Şimşek, karşılıklı
konuşmayın efendim. Süreniz bitti.
YAHYA
ŞİMŞEK (Devamla) Peki, bitiriyorum Sayın Başkan.
Mercedesin
kamyona bindirmesiyle ortaya çıkan silahlı çeteler bacının,
Müslüm Hocanın Fadimeye toslamasıyla ortaya çıkan tarikat
çeteleri de hacının başını ağrıtıyor.
Birinin bahanesi iman, öbürünün bahanesi vatan. Vatanseverlerle imanseverlerin
çeteleri şirketleşerek, sektörleşerek birleşiyorlar diyor.
(RP sıralarından gürültüler)
ALİ
OĞUZ (İstanbul) Ayıp!.. Ayıp!..
YAHYA
ŞİMŞEK (Devamla) Şimdi, bu olaylardan sonra bu
değişikliğin gündeme getirilmesini, kolay kolay iyi niyete
yorumlamak, ne yazık ki, olanaklı değil.
MEHMET SILAY
(Hatay) Laf salatası, laf...
YAHYA
ŞİMŞEK (Devamla) Beni dinlediğiniz için teşekkür
ediyor, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Bursa Milletvekili Sayın Yahya Şimşeke teşekkür
ediyorum.
ALİ
OĞUZ (İstanbul) Teessüf edilir, teessüf...
BAŞKAN
Değerli arkadaşlarım, tasarının tümü üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunacağım...
III. YOKLAMA
(DSP
sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)
HASAN
HÜSAMETTİN ÖZKAN (İstanbul) Sayın Başkan, yoklama
yapılmasını istiyoruz.
MEHMET
GÖZLÜKAYA (Denizli) Sayın Başkan, yeterli sayı var.
BAŞKAN
İsimleri tespit edelim.
SALİH
KAPUSUZ (Kayseri) Sayın Başkan,
arkadaşlarımızın yoklama taleplerine saygı
gösteriyoruz; ama, şöyle bütün olarak baktığınızda,
184 arkadaşımızın burada olduğu, herhalde gözüküyor.
Arz ederim.
BAŞKAN
Değerli arkadaşlarım, yoklama talebi ortaya konulduğu
anda, tabiatıyla, salonda kaç kişi olduğunu gözle tespit etmemiz
mümkün değil. (RP sıralarından gürültüler) Ben, bu
arkadaşlarımızın orta koyduğu tereddüt
dolayısıyla, yoklama yapmak zorundayım. Yoklamanın
yapılabilmesi için, öncelikle, talepte bulunan
arkadaşlarımızın yeterli sayıda olup
olmadıklarını tespit edeceğim.
CEVDET
AKÇALI (Adana) Sayın Başkanım, Meclisimizde, şimdiye
kadar uygulanan bir usul var. Bu gibi ahvalde, yoklama ile oylama aynı
anda yapılabilir. Siz, oylamada üyeleri saymak suretiyle, burada
çoğunluk olduğunu tespit edebilirsiniz. Çeşitli defalar, bu,
tatbik edilmiştir. Lütfen, o usulü tatbik edin.
BAŞKAN
Bu, tereddüt anında yapılabilen bir usul değil. Eğer,
açık oylama yapılacak olsaydı, zaten
arkadaşlarımız da böyle bir talepte bulunmazdı; yani,
İçtüzüğe göre, 20 milletvekili arkadaşımız, yoklama
istedikleri zaman, Başkanlık yoklama yapar. Kaldı ki, şu
anda da, salonda bulunan arkadaşlarımızın, yoklama sonuna
kadar burada kalacaklarına dair Başkanlığın bir
bilgisi olamaz.
SALİH
KAPUSUZ (Kayseri) Öyle bir mecburiyet yok efendim.
BAŞKAN
Bildiğiniz gibi, İçtüzüğe göre, burada, çekimser oy veren
arkadaşlarımızın bulunması halinde bile karar
oluşamayabiliyor; onun için, yoklama yapmak durumundayız. Ancak, grup
başkanvekili arkadaşlarıma bir hususu...
SALİH
KAPUSUZ (Kayseri) Yapılsın efendim, yapılsın.
BAŞKAN
Peki.
Önce,
yoklama talebinde bulunan arkadaşlarımı tespit ediyorum ve
yoklamanın sonuna kadar salondan ayrılmamalarını rica
ediyorum.
Sayın
Özkan, Sayın Uluğbay, Sayın Temizel, Sayın Bilgir,
Sayın Karslıoğlu, Sayın Aytekin, Sayın İlimen,
Sayın Üstüner, Sayın Gürel, Sayın Günay, Sayın Gökçel,
Sayın Koç, Sayın Çalık, Sayın Baycık, Sayın
Uzunhasan, Sayın Erdir, Sayın Ünal, Sayın Karahan, Sayın
Bilge, Sayın Çabuk.
MUSTAFA
BAŞ (İstanbul) Yoklama istemekle aldığınız para
helal olmaz sizin.
BAŞKAN
Yoklama talebinde bulunan arkadaşlarımız, İçtüzüğün
aradığı yeterli sayıya sahiptirler.
Şimdi,
yoklamaya Adana İlinden başlıyoruz.
(Yoklamaya başlandı)
M. Ziyattin
Tokar?.. Yok.
Mehmet
Altınsoy?..
BAŞKAN
Değerli arkadaşlarım, yoklama işlemi tamamlanıncaya
kadar çalışma süremizin biteceğini dikkate alarak birleşimi
kapatacağım. (DYP ve RP sıralarından gürültüler)
NECMİ
HOŞVER (Bolu) Öyle şey olmaz!
BAŞKAN
Öyle şey olmaz değil; çıkıyorsunuz... Zaten süre de
bitiyor. (DYP ve RP sıralarından gürültüler; DSP
sıralarından alkışlar)
SALİH
KAPUSUZ (Kayseri) Sayın Başkan, ne münasebet... Yoklama yapmak
zorundasınız.
BAŞKAN
Gruplar olarak bir görüşün; yoklama işlemi, çalışma
süremiz içerisinde bitmeyecek; süre yetmeyecek; yani, bu işlemi bitirsek
dahi tamamlamamız mümkün değil... (DYP ve RP sıralarından
gürültüler; DYP ve RP milletvekillerinin kürsü önünde toplanmaları)
SAFFET
ARIKAN BEDÜK (Ankara) Sayın Başkan, yoklama, sonuna kadar devam
etmeli.
SALİH
KAPUSUZ (Kayseri) Sayın Başkan, bugünkü sergilediğiniz
yönetim, aslında, zaman müsait olsaydı müzakere konusuydu.
BAŞKAN
Onu da yapabiliriz.
SALİH
KAPUSUZ (Kayseri) Özellikle, siz, yoklamayı sonuna kadar yapmak ve saat
21.00e kadar Meclisin çalışmasını temin etmekle
mükellefsiniz; birleşimi keyfî kapatamazsınız.
Burada
yeterli çoğunluğun olduğunu söylediğimiz, sizi bu konuda
ikaz ettiğimiz halde, buna iltifat etmediniz. Buradaki mevcut
arkadaşlarımızı saydık 184 kişi vardı.
BAŞKAN
O zaman, yoklamanın sonuna kadar oturun, bu iddianızın yerinde
olup olmadığı ortaya çıksın. (DYP ve RP
sıralarından gürültüler)
Sakin olun...
Yerinize oturun lütfen. Yoklamaya devam etmem için yerinize oturun lütfen.
Kargaşa içerisinde yoklama yapmıyorum. (DYP ve RP
sıralarından gürültüler)
ERTUĞRUL
ERYILMAZ (Sakarya) O sizi alakadar etmez.
MEHMET
BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) Oturmuyoruz.
BAŞKAN
Yerinize oturun. (DYP ve RP sıralarından gürültüler)
Yerinize
oturun efendim.
MEHMET
BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) Oturmuyoruz.
BAŞKAN
Yoklama işlemini sağlıklı yapabilmem için önce yerinize
oturun. (DYP ve RP sıralarından gürültüler)
Oturun
lütfen. (DYP ve RP sıralarından gürültüler)
SAFFET
ARIKAN BEDÜK (Ankara) Yoklamayı sonuna kadar yapmaya mecbursunuz.
BAŞKAN
Bu kargaşa içerisinde yoklama yapmam efendim. Lütfen yerinize oturun
efendim.
DEVLET
BAKANI LÜTFÜ ESENGÜN (Erzurum) Yoklama yapmak zorundasınız.
BAŞKAN
Sayın Esengün, oturun lütfen... (RP ve DYP sıralarından
gürültüler)
SAFFET
ARIKAN BEDÜK (Ankara) Sayın Başkan, yoklama isteyenler otursun.
BAŞKAN
Onlar oturuyorlar zaten, buradalar... (RP ve DYP sıralarından
gürültüler)
RAMAZAN
YENİDEDE (Denizli) Tarafsızlığınızı
koruyun...
KÂTİP
ÜYE ÜNAL YAŞAR (Gaziantep) Niye tarafsızlığı ihlal
oluyor!..
BAŞKAN
Ne var tarafsızlığımızla ilgili...(RP ve DYP
sıralarından gürültüler)
Efendim,
yerinizden beyanınızı alayım, nedir tarafsızlığımıza...
Ben bir yoklama işlemi yürütüyorum, bu yoklama işleminin bitmesi
halinde dahi, Meclisin, ondan sonraki işlemlere geçebilme zamanı
kalmamıştır; bunu tespit ediyorum... (RP ve DYP
sıralarından gürültüler)
RAMAZAN
YENİDEDE (Denizli) O zaman niye başlattınız?..
BAŞKAN
Bu tespitte, gruplar da beraber; öyle anlaşılıyor,
ayaklanıp buraya geldiklerine göre...
SAFFET
ARIKAN BEDÜK (Ankara) Sayın Başkan, biz, saat 21.00e kadar
çalışma kararı almışız. Danışma
Kurulunun talebi Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından kabul
edilmiş. Dolayısıyla, Meclis Başkanı olarak...
BAŞKAN
O zaman önce sükûneti sağlayın, yoklama işlemine devam
edebileyim. Lütfen, yerlerinize oturun... Lütfen, yerlerinize oturun, sükûneti
sağlayalım ve ona göre yoklama yapalım.
SAFFET
ARIKAN BEDÜK (Ankara) Devam edelim Sayın Başkan, biz onu
sağlarız.
KEMALETTİN
GÖKTAŞ (Trabzon) Başkan, sen niye böyle oldun?.. Sen böyle
değildin yahu!..
BAŞKAN
Ee, yoklama yapıyoruz.
KÂTİP
ÜYE ÜNAL YAŞAR (Gaziantep) Siz, burada olsanız farklı mı
davranacaksınız ki!..
BAŞKAN
Yerinize oturun lütfen...
MİLLÎ
SAVUNMA BAKANI TURHAN TAYAN (Bursa) Hâlâ duruyorsunuz Sayın Başkan,
devam edin...
BAŞKAN
Sayın Bakan, değerli arkadaşlarım; yoklamaya devam edeceğiz;
yerlerinize oturun lütfen...
NECMİ
HOŞVER (Bolu) Devam et kardeşim; ne bekliyorsun!..
BAŞKAN
Yoklamaya Aksaray İlinden devam ediyoruz.
Mehmet
Altınsoy?.. Yok.
(Yoklamaya
devam edildi)
(Kahramanmaraş
Milletvekili Esat Bütüne kadar yoklama yapıldı)
BAŞKAN
Değerli arkadaşlarım, çalışma süremiz
tamamlanmıştır.
Alınan
karar gereğince, Başbakan Tansu Çiller hakkında, TURBAN
konusunda verilmiş bulunan (9/10) esas numaralı Meclis
soruşturması önergesini görüşmek ve polis tarafından
dinlenen telefonlar hakkındaki iddiaların
araştırılması konusundaki (10/108) esas numaralı
Meclis araştırması ile Hükümetin izlediği
dışpolitika konusundaki (8/6) esas numaralı genel görüşme
önergelerinin öngörüşmelerini yapmak için, 28 Ocak 1997 Salı günü
saat 13.30da toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati : 21.00
IX. SORULAR
VE CEVAPLAR
A)
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1. İzmir Milletvekili Hakan
Tartanın, dinlendiği iddia edilen telefonlara ilişkin
Başbakandan sorusu ve
İçişleri Bakanı Meral Akşenerin yazılı
cevabı (7/1681) (1)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Aşağıda yazılı soruların, Başbakan
Necmettin Erbakan tarafından yazılı olarak
yanıtlanması için, İçtüzüğün 96 ncı maddesince
gereğini arz ederim.
Hakan
Tartan
İzmir
1. DGMden alınan gizli karar sonrasında kaç
kişinin telefonu dinlendi?
2. Telefonu dinlenen kişilerden kaçı siyasî
kimlikli?
3. 1990 yılından bugüne dek yıllar
itibarı ile kaç kişinin telefonu dinlendi?
4. Milletvekili lojmanları ile Meclisteki
milletvekili odaları da dinlenme kapsamında mı?
5. Haberleşme özgürlüğü kısıtlanan
insanların yoğun bir şekilde Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesine başvurması halinde bundan Türkiyenin göreceği zarar
hesaplandı mı?
6. Dünyada sadece belli ülkelerde ve kısa
periodlar için ve terör ile uyuşturucu kaçakçılığı
suçları ile ilgili kullanılan dinleme yönteminden vazgeçilmesi
düşünülüyor mu?
(1) Ek cevap :
7.1.1997 tarihli 42 nci Birleşim tutatanağa ek cevap (7/1681)
T.C.
İçişleri
Bakanlığı
Emniyet
Genel Müdürlüğü
Sayı :
B.05.0.EGM.0.12.01.01/025342 22.1.1997
Konu : Yazılı soru önergesi
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
İlgi : Devlet Bakanlığının
11.12.1996 gün ve B.02.0.0010/01370/7/1681-4361 sayılı
yazısı.
İzmir Milletvekili Hakan Tartan tarafından
TBMM Başkanlığına sunulan ve Sayın
Başbakanımıza yöneltilen Başbakanımızca da
kendileri adına tarafımdan cevaplandırılması istenilen
yazılı soru önergesinde Bakanlığımı ilgilendiren
hususlarla ilgili cevap aşağıya çıkarılmıştır.
Güvenlik birimlerince yürütülen teknik takip
çalışmaları kişilerin haberleşme özgürlüğünü
kısıtlamaya yönelik değil, Anayasamızın 22 nci
maddesine istinaden verilen mahkeme kararlarına dayanılarak terör,
uyuşturucu kaçakçılığı ve organize suçlara
münhasır olaylarda modern teknolojinin nimetlerinden yararlanmaktan
ibarettir.
Bakanlığımızca siyasî kişi
veya kişilerin telefonunun dinlenmesine yönelik olarak hiç bir faaliyet
yürütülmemiştir.
Telefon dinleme ve benzerî işlemler adlî
tahkikatın safhası olarak mahkeme iznine tabi olup idarî bir konu
olmadığından herhangi bir istatistik
tutulmamıştır.
Milletvekilleri lojmanlarıyla TBMM
Başkanlığındaki Milletvekilleri odalarının
dinlenmesi gibi bir durum kesinlikle sözkonusu değildir.
Güvenlik birimlerince yapılan dinleme faaliyetleri
mahkeme kararına dayanılarak terör, uyuşturucu
kaçakçılığı ve organize suçlara münhasır olup belli
kişi veya kişiler için uygulanmaktadır. Bu yüzden genel anlamda
haberleşme özgörlüğünün kısıtlanması söz konusu
değildir. Mahkemeler tarafından verilmekte olan dinleme kararına
istinaden belli olay ve kişilerle ilgili belli sürelerle
sınırlı bu tür faaliyetler batı ülkelerinde de
uygulanmaktadır.
Bilgilerinize arz ederim.
Dr.
Meral Akşener
İçişleri
Bakanı
TUTANAĞIN SONU