DÖNEM : 20                         CİLT : 21                          YASAMA YILI : 2

 

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

 

59 uncu Birleşim

20 . 2 . 1997  Perşembe

 

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

  I. — GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II. — GELEN KÂĞITLAR

III. — BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A)  GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. — Antalya Milletvekili Yusuf Öztop’un, Antalya’da gerçekleştirilen sürekli aydınlık için bir dakika karanlık eylemi sırasında meydana gelen olaylara ilişkin gündemdışı konuşması ve İçişleri Bakanı Meral Akşener’in cevabı

2.—İstanbul Milletvekili Emin Kul’un, Tuzla Tersanesinde maydana gelen gemi yangınına ilişkin gündemdışı konuşması ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Necati Çelik’in cevabı

3. —Adana Milletvekili Tuncay Karaytuğ’un, Adalet Bakanı Şevket Kazan’ın son günlerdeki demeç ve davranışlarına ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı Lütfü Esengün’ün cevabı

B)TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. —Gürcistan Parlamentosu Türkiye Dostluk Grubu Başkanının vaki davetine icabet edecek Parlamento heyetine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/686)

2. —İzmir Milletvekili Metin Öney’in, (6/140) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/138)

3. —(2/432) esas numaralı kanun teklifinin geri alındığına ilişkin Hatay Milletvekili Ali Uyar ve arkadaşlarının önergesi (4/139)

4.—Samsun Milletvekili Biltekin Özdemir ve 24 arkadaşının, (11/9) esas numaralı gensoru önergesini geri aldıklarına ilişkin önergesi (4/140)

5.—(10/58) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Geçici Başkanlığının, Komisyonun başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip üye seçimini yaptığına ilişkin tezkeresi (3/687)

6. —(10/89, 110, 124, 125, 126) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Başkanlığının Komisyonun çalışma süresinin uzatılmasına ilişkin tezkeresi (3/688)

7. —(10/17) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Başkanlığının, Komisyonun çalışma süresinin uzatılmasına ilişkin tezkeresi (3/689)

8.—Türkiye tarafından Hebron’a (El-Halil’e) askerî personel gönderilmesi hususunda Hükümetin yetkili kılınması için, Anayasanın 92 nci maddesine göre izin verilmesine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/690)

C) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI  VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1.—İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen ve 42 arkadaşının, TPAO adlı petrol tankerinde meydana gelen yangın faciasının nedenleri ile itfaiye teşkilatının sorunlarının araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/163)

2. —İstanbul Milletvekili Emin Kul ve 27 arkadaşının, TPAO adlı petrol tankerinde meydana gelen yangın faciasının nedenlerinin araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/164)

3. —İzmir Milletvekili Metin Öney ve 60 arkadaşının, Anayasa, kanunlar ve cumhuriyetin temel ilkeleri ve gelenekleriyle bağdaşmayan tutum ve davranışlarıyla görevini kötüye kullandığı ve bu eylemin Türk Ceza Kanununun 240 ıncı maddesine uyduğu iddiasıyla Adalet Bakanı Şevket Kazan hakkında Meclis soroşuturması açılmasına ilişkin önergesi (9/11)

IV. —KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1.—926 Sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesine İlişkin 488 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Millî Savunma Komisyonu Raporu (1/215) (S. Sayısı :23)

2. —Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu, Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun ve Bu Kanunlarda Değişiklik Yapan 18.11.1992 Tarih ve 3842 Sayılı Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/543) (S. Sayısı :175)

3. —Emniyet Teşkilatı Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair 490 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve İçişleri Komisyonu Raporu (1/217) (S. Sayısı :132)

4. —Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin 492 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/218) (S. Sayısı :164)

5.—625 Sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanunu ile 222 Sayılı İlköğretim ve EğitimKanununun Bazı Hükümlerinin Değiştirilmesi Hakkında 254 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile 625 Sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair 326 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve  Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/71, 1/111) (S. Sayısı :168)

6. —Yurtdışında Bulunanların Sosyal Güvenlikleri Hakkında Borçlanma Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyou Raporu (1/569) (S. Sayısı :209)

V. —SORULAR VE CEVAPLAR

A)YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.—Çanakkale Milletvekili Hikmet Aydın’ın, Manavgat Suyu Projesine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı M. Recai Kutan’ın yazılı cevabı (7/1829)

2.—Tekirdağ Milletvekili Bayram Fırat Dayanıklı’nın, Çorlu-Esenler, Malkara-Bulgurlu köylerinin telefon santralı arızalarının giderilmesine ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Ömer Barutçu’nun yazılı cevabı (7/1834)

3.—Bartın Milletvekili Cafer Tufan Yazıcıoğlu’nun, özürlü sporculara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Bahattin Şeker’in cevabı (7/1864)

4.—Artvin Milletvekili Süleyman Hatinoğlu’nun, Artvin ve ilçelerindeki vatandaşların orman işletmelerinden olan alacaklarına ilişkin sorusu ve Orman Bakanı M. Halit Dağlı’nın yazılı cevabı (7/1868)

5.—Adana Milletvekili Erol Çevikçe’nin, akaryakıt fiyatlarına yapılan zamma ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı M. Recai Kutan’ın yazılı cevabı (7/1962)

6.—Adana Milletvekili Erol Çevikçe’nin, Adana-Karaisalı’ya bağlı köylerin içmesuyu ve yol sorunlarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Bekir Aksoy’un yazılı cevabı (7/1963)

7.—Manisa Milletvekili Hasan Gülay’ın, TEKEL’e ait ambar ve işletmelerde çalışan işçilerin kadroya alınıpa alınmayacağına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Nafiz Kurt’un yazılı cevabı (7/1998)

8. —Manisa Millevtekili Tevfik Diker’in, Tekel 2000 sigarasının fiyatına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Nafiz Kurt’un yazılı cevabı (7/2000)

 

 

I. —GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 15.00’te açıldı.

Ankara Milletvekili Hikmet Uluğbay ve 20 arkadaşının, GEMSAN tersanesinde TPAO adlı petrol tankerinde meydana gelen yangın faciasının nedenlerinin araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/162) okundu; önergenin gündemde yerini alacağı ve öngörüşmelerinin, sırasında yapılacağı bildirildi.

Türkiye tarafından Hebron’a (El-Halil’e) askerî personel gönderilmesi hususunda Hükümetin yetkili kılınması için izin verilmesine ilişkin ve Başkanlıkça, bugünkü birleşimde görüşüleceği deklare edilen Başbakanlık tezkeresinin, Danışma Kurulunda varılan mutabakat ve Hükümetin de bu konudaki uygun görüşü üzerine, görüşmelerinin 20.2.1997 Perşembe günkü birleşimde yapılacağına dair açıklamada bulunuldu.

Erzurum Milletvekili Lütfü Esengün ve 62 arkadaşının, kanuna veya genel ahlaka aykırı şekilde mal edinmek suretiyle görevini kötüye kullandığı ve bu eylemin Türk Ceza Kanununun 240 ve 3628 numaralı Mal Bildiriminde Bulunulması, Rüşvet ve Yolsuzluklarla Mücadele Kanununun 13, 14 ve 15 inci maddelerine uyduğu iddiasıyla eski Başbakan Tansu Çiller hakkında Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergesi ve (9/4) Esas Numaralı Meclis Soruşturması Komisyonu Raporu (S. Sayısı :213 ve 213’e ek) üzerindeki görüşmeler tamamlandı.

Şanlıurfa Milletvekili Eyyüp Cenap Gülpınar ve 60 arkadaşının ve

İzmir Milletvekili Sabri Ergül’ün,

Eski Başbakan Tansu Çiller’in Türk Ceza Kanununun 240 ıncı maddesi uyarınca yargılanmak üzere Yüce Divana sevkine karar verilmesine ilişkin önergeleri okundu; birleştirilerek işleme konulan önergeler için yapılan açık oylama sonucunda önergelerin kabul edilmediği ve Meclis Soruşturması Komisyonu Raporunun kabul edilmiş olduğu açıklandı.

Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük ve 57 arkadaşının, Emlak Bankası eski Genel Müdürü Engin Civan’ın rüşvet karşılığı verdiği krediler ve çıkar temin eden bazı tasarruflarına karşın gerekli işlemleri yapmamak suretiyle görevini kötüye kullandığı ve bu eyleminin Türk Ceza Kanununun 240 ıncı maddesine uyduğu iddiasıyla eski Başbakan Mesut Yılmaz hakkında Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergesi ve (9/6) Esas Numaralı Meclis Soruşturması Komisyonu Raporu (S. Sayısı :214) üzerindeki görüşmeler tamamlandı; raporun benimsendiği bildirildi.

20 Şubat 1997 Perşembe günü saat 15.00’te toplanmak üzere, birleşime 17.44’te son verildi.

Kamer Genç

Başkanvekili

                    Ünal Yaşar                                                                    Mustafa Baş

                     Gaziantep                                                                         İstanbul

                     Kâtip Üye                                                                       Kâtip Üye

 

 

II. —GELEN KÂĞITLAR

20.2.1997 PERŞEMBE

Yazılı Soru Önergeleri

1. —Malatya Milletvekili Ayhan Fırat’ın, S.S.K. Gölcük Dispanserinde bazı kişilerin sınavsız olarak işe başlatıldığı iddiasına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/2102) (Başkanlığa geliş tarihi :17.2.1997)

2. —Malatya Milletvekili Ayhan Fırat’ın, S.S.K. Gölcük Dispanserinde işe başlatılan bazı kişilerin akrabası olup olmadığına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/1203) (Başkanlığa geliş tarihi :17.2.1997)

3. —Malatya Milletvekili Ayhan Fırat’ın, Gölcük Sosyal Sigortalar Dispanserinde işe başlatılan bir kişiye ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/2104) (Başkanlığa geliş tarihi :17.2.1997)

4. —Aydın Milletvekili Cengiz Altınkaya’nın, Yenişehir Belediye Başkanının eşinin üzerinde silah bulunduğu iddiasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2105) (Başkanlığa geliş tarihi :14.2.1997)

5. —Ankara Milletvekili Hikmet Uluğbay’ın, Başbakanın oğlunun ehliyetsiz araç kullandığı iddiasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2106) (Başkanlığa geliş tarihi :17.2.1997)

6. —Hatay Milletvekili Fuat Çay’ın, Oral Çelik’in askerliğini 4 ay yapacağı iddiasına ilişkin Millî Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/2107) (Başkanlığa geliş tarihi :18.2.1997)

7.—Hatay Milletvekili Fuat Çay’ın, Sincan Belediye Başkanını cezaevinde ziyaret etmesine ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/2108) (Başkanlığa geliş tarihi :18.2.1997)

8. —Hatay Milletvekili Fuat Çay’ın, Özel Harekat Dairesi eski Başkanvekilinin yakalanamamasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2109) (Başkanlığa geliş tarihi :18.2.1997)

9. —Hatay Milletvekili Fuat Çay’ın, Başbakanın oğlunun ehliyetsiz araç kullandığı iddiasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2110) (Başkanlığa geliş tarihi :18.2.1997)

10.—İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı’nın, TPAO petrol tankerinde meydana gelen yangına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/2111) (Başkanlığa geliş tarihi :18.2.1997)

11. —İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı’nın, Başbakanın oğlunun trafik kurallarını ihlal ederek araç kullandığı iddiasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1212) (Başkanlığa geliş tarihi :18.2.1997)

12.—İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı’nın, Başbakanın oğlunun yaptığı iddia edilen trafik kazasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2113) (Başkanlığa geliş tarihi :18.2.1997)

13.—İzmir Milletvekili Metin Öney’in, itfaiye çalışanlarının fazla çalışma ücretlerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2114) (Başkanlığa geliş tarihi :18.2.1997)

14. —Manisa Milletvekili Tevfik Diker’in, Eskişehir Sivrihisar Devlet Hastanesinde görevli hemşirelerin kıyafet yönetmeliğine uymadıkları iddiasına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/2115) (Başkanlığa geliş tarihi :18.2.1997)

Meclis Araştırması Önergeleri

1.—İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen ve 42 arkadaşının, TPAO adlı petrol tankerinde meydana gelen yangın faciasının nedenleri ile itfaiye teşkilatının sorunlarının araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarına bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/163) (Başkanlığa geliş tarihi :18.2.1997)

2. —İstanbul Milletvekili Emin Kul ve 27 arkadaşının, TPAO adlı petrol tankerinde meydana gelen yangın faciasının nedenlerinin araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/164) (Başkanlığa geliş tarihi :18.2.1997)

Meclis Soruşturması Önergesi

1. —İzmir Milletvekili Metin Öney ve 60 arkadaşının, Anayasa, Kanunlar ve Cumhuriyetin temel ilkeleri ve gelenekleri ile bağdaşmayan tutum ve davranışlarıyla görevini kötüye kullandığı ve bu eyleminin T.C.K.’nun 240 ıncı maddesine uyduğu iddiasıyla Adalet Bakanı Şevket Kazan hakkında Anayasanın 100 üncü ve İçtüzüğün 107 nci maddeleri uyarınca bir Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergesi (9/11) (Başkanlığa geliş tarihi :18.2.1997) (Dağıtma tarihi :20.2.1997)

Süresi İçinde Cevaplandırılmayan Yazılı Soru Önergeleri

1.—Adana Milletvekili Erol Çevikçe’nin, Adana -Solaklı Beldesinin sağlık ocağı ihtiyacına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/1827)

2.—Aydın Milletvekili Yüksel Yalova’nın, Aydın-Karpuzlu İlçesinde banka şubesi açılıp açılmayacağına ilişkin Devlet Bakanından (Ufuk Söylemez) yazılı soru önergesi (7/1831)

3. —Tekirdağ Milletvekili Bayram Fırat Dayanıklı’nın, Tekirdağ Sağlık Müdürlüğüne bağlı sağlık ocaklarındaki ebe ihtiyacına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/1833)

4. —Kütahya Milletvekili Emin Karaa’nın, Kütahya İlinin bilgisayarlı tomografi cihazı ve ambulans ihtiyacına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/1835)

5.—Malatya Milletvekili Ayhan Fırat’ın, sahte döviz belgeleri düzenlediği iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1838)

6. —Hatay Milletvekili Nihat Matkap’ın, Hatay’a bağlı bazı köylerin elektrik şebekesine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/1839)

7. —İzmir Milletvekili Hakan Tartan’ın, ruhsatlı silahlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1840)

8.—İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı’nın, İran Cumhurbaşkanının Türkiye ziyaretine ilişkin Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısından yazılı soru önergesi (7/1842)

9.—İstanbul Milletvekili Halit Dumankaya’nın, Susurluk olaylarıyla ilgili olarak MİTlistesinde yer aldığı iddia edilen bir kişiye ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1845)

10.—Kütahya Milletvekili İsmail Karakuyu’nun, basında çıkan bir habere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1847)

11. —Ağrı Milletvekili Sıddık Altay’ın, Ağrı’daki yoksul vatandaşlarımıza çeşitli fonlardan sağlanan yardım miktarının artırılmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1854)

12.—İstanbul Milletvekili Meral Akşener’in, Ereğli Demir ve Çelik Fabrikaları A.Ş.’nin özelleştirilmesi ile ilgili ihalenin iptaline ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1855)

13.—Şanlıurfa Milletvekili Zülfikar İzol’un, çiftçilerimize yapılacak yardımlara ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1856)

14. —Manisa Milletvekili Hasan Gülay’ın, kamu çalışanlarına ek zam verilip verilmeyeceğine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1858)

15. —Şanlıurfa Milletvekili Abdulkadir Öncel’in, Kamu Bankalarınca yapılan reklam harcamalarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1863)

Geri Alınan Yazılı Soru Önergesi

1. —Rize Milletvekili Ahmet Kabil, öğretmen atamalarında usulsüzlük yapıldığı iddiasına ilişkin Millî Eğitim Bakanına yönelttiği yazılı soru önergesini 20.2.1997 tarihinde geri almıştır (7/2011)

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 15.00

20 Şubat 1997 Perşembe

BAŞKAN : Başkanvekili Kamer GENÇ

KÂTİP ÜYELER : Ünal YAŞAR (Gaziantep), Mustafa BAŞ (İstanbul)

 

                              

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 59 uncu Birleşimini açıyorum.

Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayımız vardır; görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce, gündemdışı söz istekleri vardır, üç arkadaşıma gündemdışı söz vereceğim.

HASAN GÜLAY (Manisa) – Sayın Başkan, çoğunluk var mı; inanıyor musunuz?

BAŞKAN – Var efendim; Başkanlık olarak bizde böyle bir kanaat var; nasıl olsa önemli oylamalar da var. Zaten, çoğunluk olmadığı zaman oylama isteme hakkınız da var ve üstelik de, böylece muhalefete söz söyleme hakkını tanıyoruz. Gündemdışı söz verdik arkadaşlarımıza, dolayısıyla gündemdışı konuşmalarını yaparlar, arkasından bir oylama olursa, sizin bir tereddütünüz olursa, o zaman yoklama istersiniz, Başkanlık olarak gereğini yaparız.

ATİLÂ SAV (Hatay) – Sayın Başkan, Genel Kurulda şu anda 30 kişi var.

BAŞKAN – Efendim, her gruptan arkadaşımız olduğu için bizce sayı önemli değil.

III. — BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A)  GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. — Antalya Milletvekili Yusuf Öztop’un, Antalya’da gerçekleştirilen sürekli aydınlık için bir dakika karanlık eylemi sırasında meydana gelen olaylara ilişkin gündemdışı konuşması ve İçişleri Bakanı Meral Akşener’in cevabı

BAŞKAN – Birinci gündemdışı söz, Antalya'da gerçekleştirilen sürekli aydınlık için bir dakika karanlık eylemi, bu arada gözaltına alınan ve yaşamını kaybeden Celal Cankoru'nun durumu ve polislerin tutumu hakkında Antalya Milletvekili Sayın Yusuf Öztop'a verilmiştir.

Buyurun Sayın Öztop. (CHP sıralarından alkışlar)

YUSUF ÖZTOP (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Antalya'da gerçekleştirilen "sürekli aydınlık için bir dakika karanlık" eylemi esnasında, bir vatandaşın, gözaltına alınırken ölümü ve polisin bu olaydaki tutumuyla ilgili söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, tümünüzü saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, ülkenin içerisinde bulunduğu durum halkımızı mutlu etmiyor. Bir yanda, faili meçhul cinayetler işleniyor; ülkenin önde gelen aydınları -Uğur Mumcular, Muammer Aksoylar, Bahriye Üçoklar, Musa Anterler, Turan Dursunlar, Çetin Emeçler- katlediliyor; ama, failleri ne yazık ki, bulunamıyor. Öte yandan, içerisinde bazı güvenlik güçlerinin de bulunduğu çeteler ortaya çıkıyor. Susukluk'ta meydana gelen trafik kazası sonucunda ortaya çıkan polis-mafya-siyaset ilişkisi, işin vahametini gösteriyor. Düşününüz, arabada susturuculu silahlar bulunuyor. Mahkemelerin tutuklama kararı verdiği, İnterpol'ün ve 20 yıldan beri de devletin aradığı bir kişiye, bazı görevlilerin, özel kimlik kartı, yeşil pasaport, silah taşıma ruhsatı verdiği ortaya çıkıyor. Bu kişinin, zaman zaman MİT tarafından, zaman zaman da Emniyet tarafından kullanıldığı iddia ediliyor. Çeteyle ilişkisi olduğu ortaya çıkan, bu nedenle tutuklanan, özel timin en üst noktasında bulunan bir görevli, ne yazık ki, elini kolunu sallaya sallaya gezebiliyor, "bayramdan sonra teslim olacağını" söyleyebiliyor, nerede bulunduğunu basın tespit ediyor; ama, Emniyet bir türlü yakalayamıyor.

Değerli milletvekilleri, yolsuzluk, rüşvet, görevi kötüye kullanma iddiaları, gündemden hiç ama hiç düşmüyor.

On ay önce biribirlerini suçlayanlar, şimdi işbirliği içerisinde, birbirilerini aklıyorlar, birbirilerini sütten çıkmış ak kaşığa döndürüyorlar.

Bunlar olurken, Atatürk'ün kurduğu laik cumhuriyetin başkenti Ankara'nın Sincan İlçesinde, şeriatçı yönetim çağrıları için geceler düzenlenip, şeriatçı İran Büyükelçisi konuşturularak, âdeta silahlı eylemler özendiriliyor.

Bu olayların üzerine gitmesi gereken Adalet Bakanı da, bir tatil günü, bu geceyi düzenleyen Belediye Başkanını gizlice ziyaret edebiliyor. Sorulduğunda da "ben, tatil günü gittim; ziyaretim, Adalet Bakanı sıfatıyla değildir" diyebiliyor. Sanki, Adalet Bakanlığı, resmî iş günüyle sınırlı, tatil günleri ortadan gidiyormuş gibi...

BAŞKAN – Sayın Öztop, gündemdışı söz isteminiz konusunda konuşun efendim.

YUSUF ÖZTOP (Devamla) – Geliyorum efendim; ilgisi var efendim.

BAŞKAN – O konuda başka arkadaşın sözü var.

YUSUF ÖZTOP (Devamla) – Değerli milletvekilleri, "sürekli aydınlık için bir dakika karanlık eylemi" vatandaş inisiyatifi olarak ortaya çıkıyor. Bu eylem, ne bir partiye ne de bir derneğe aittir. Bu eyleme, kadınıyla, erkeğiyle, işçisiyle, işvereniyle sanatçısıyla, aydınıyla milyonlar katılıyor. 1 Şubatta başlayan bu eyleme katılma günden güne artıyor.

Değerli milletvekilleri, bu demokratik tepki, aydınlıktan korkar gibi görünen Refahyol İktidarını rahatsız ediyor. İktidarın bir kanadı, bu eyleme katılanları vatana ihanet ve bölücülükle suçlarken, bir kanadının Adalet Bakanı da, bu eylemi "mum söndürme oyunu oynuyorlar" şeklinde açıklayarak, milyonlarca inanç sahibi vatandaşımızı rencide ediyor, bu şekilde de bölücülük yapılıyor.

Değerli milletvekilleri, "sürekli aydınlık için bir dakika karanlık eylemi" Antalya'da da gerçekleştiriliyor. Bundan beş gün önce, Cumhuriyet Meydanında yüzlerce kişinin gerçekleştirdiği eylem dağılmak üzereyken, iktidar partilerinin tutum ve açıklamalarından etkilenen bazı polisler kalabalığa saldırıyor, bu saldırı esnasında bazı kişiler yaralanıyor, olay yerinden tesadüfen eşiyle birlikte geçmekte olan Celal Cankoru gözaltına alınırken, ne yazık ki yaşamını kaybediyor.

Yapılan otopsiye göre, ölüm nedeni, kalp krizine bağlı akciğer ödemi olarak açıklanmakta ise de, Celal Cankoru'ya, polisin müdahale ettiği, onu sürüklediği, zorla polis otosuna götürmek istediği, eşinin ve tanıkların beyanından ve televizyon görüntülerinden anlaşılmaktadır. Otopsi raporunda, her ne kadar darp izine rastlanmadığı bildirilmişse de, maktulün kolunda, bacaklarında çizikler olduğu da bilinmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Öztop, lütfen son cümlenizi söyler misiniz efendim.

YUSUF ÖZTOP (Devamla) – Bitiriyorum efendim.

Değerli milletvekilleri, emekli memur Celal Cankoru'ya müdahale edilmemiş, zorla gözaltına alınmak istenilmemiş olsaydı, çok büyük bir ihtimalle kalp krizi geçirmemiş ve şu anda yaşıyor olacaktı. Bu acı sonuçtan da, Celal Cankoru'yu sebepsiz yere gözaltına alan polisler kadar, bu olay karşısında, sürekli aydınlık için bir dakika karanlık eylemi karşısında "vatan hainliği, mum söndürme oyunu" diye konuşarak polisi yönlendiren, polisi etkileyen parti sözcüleri de, kamuoyu vicdanında sorumludur.

Değerli milletvekilleri, polisi, altı aylık yetersiz eğitimden sonra üstüne üniforma giydirip, beline tabanca takarak bu tür olayların üzerine sürmeye devam ettiğiniz, onları yalan yanlış beyanlarla, açıklamalarla yönlendirip politize ettiğiniz takdirde, bu olaylar, ne ilk ne de son olacaktır. Bu nedenle, Sayın İçişleri Bakanımızdan bir dileğim var; bu olayın üzerine gidilmeli, olay tüm detaylarıyla araştırılmalı ve gerçek kamuoyuna açıklanmalıdır.

Hepinize saygı ve sevgiyle selamlıyor, teşekkür ediyorum. (CHP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Öztop.

Gündemdışı konuşmaya İçişleri Bakanı Sayın Meral Akşener cevap verecekler.

Buyurun Sayın Bakan.

İÇİŞLERİ BAKANI MERAL AKŞENER (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Antalya Milletvekili Sayın Yusuf Öztop'un, Antalya'da gerçekleştirilen sürekli aydınlık için bir dakika karanlık eylemi ve bu arada yaşamını kaybeden bir vatandaşımızın durumu ve polislerin tutumu konusunda yapmış olduğu gündemdışı konuşmaya cevap vermek amacıyla söz almış bulunmaktayım. Öncelikle, Yüce Meclisin değerli üyelerini saygıyla selamlıyorum.

Olayla ilgili olarak alınan bilgilerin değerlendirilmesinden anlaşıldığı kadarıyla, olayın cereyan tarzını, ana hatlarıyla şöyle belirtmek mümkündür: 16 Şubat 1997 günü, saat 21.00 sıralarında "sürekli aydınlık için bir dakika karanlık" adı altında yürütülmekte olan kampanyayla ilgili Antalya İli Cumhuriyet Meydanında toplanan yaklaşık bin kişilik topluluk, toplantılarını bitirip, dağılmaya başladıkları sırada, topluluğun içerisinde bulunan bir grubun slogan atmaya başlaması üzerine, güvenlik güçlerince gerekli uyarılar yapılmıştır. Uyarıları dikkate almayarak grubu provoke ettikleri tespit edilen 7 kişi refakate alınarak, meydanda sabit olarak beklemekte olan 25 kişilik minibüse bindirilmişlerdir. Bu esnada, içlerinden bir kişi tarafından, görevlilere fiilî mukavemette bulunulmuştur. Bu gelişmeler olurken, minibüs içerisinde bulunan Celal Cankoru isimli vatandaşımız, rahatsızlanarak fenalaştığının görülmesi üzerine araçtan indirilmiştir. Eşi olduğunu beyan eden bir hanımın "kocasında kalp rahatsızlığı olduğunu" söylemesi üzerine, şahıs, eşiyle birlikte resmî ekip otosuna bindirilerek devlet hastanesine kaldırılmıştır. Adı geçen şahıs, hastanede müşahade altındayken vefat etmiştir.

Antalya Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından tanzim edilen otopsi raporunun sonuç bölümünde "yapılan dış muayene, adlî tahkikat ve otopsiye göre, maktul Celal Cankoru'nun akciğer ödeminden öldüğü, bunun kalp yetmezliği sonucu meydana gelebilir nitelikte bulunduğu, kafasında ve vücudunda herhangi bir cebir izine rastlanmadığı" ifade edilmiştir.

Yapılan bu açıklamalardan anlaşılacağı üzere, bir grup vatandaşımız, hukukun içerisinde kalmamış, yasal çerçevenin dışına taşarak, yasadışı toplantı ve gösterilere tevessül etmişlerdir. Böyle bir durumda, yasaları uygulamakla görevli emniyet güçlerinin yapacakları, kanunun gereklerini yerine getirmektir. Aynı zamanda, bu vatandaşlarımızı kendi kötü amaçları doğrultusunda yönlendirmek isteyen provokatörlerin bu gruba sızmasını önlemek, sızmış olanları da, vatandaşlarımızı tahrik etmelerine meydan vermeden etkisiz kılmaktır.

Değerli milletvekilleri, Anayasamızda ve yasalarımızda ifadesini bulan din ve vicdan hürriyeti, düşünce ve kanaat hürriyeti ile düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti doğrultusunda, herkese, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme, belirli amaçlarla bir araya gelerek düşüncelerini açıklayabilme hakkı tanınmıştır. Anayasamızın 34 üncü maddesi ve buna göre düzenlenen 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanununun 3 üncü maddesinde, kişilerin, önceden izin almaksızın, silahsız ve saldırısız olarak, kanunun suç saymadığı amaçlarla toplantı ve gösteri yürüyüşü yapma hakkına sahip olduğu belirtilmektedir. Yine, bu hakkın, kamu güvenliğinin sağlanması ve şehir düzeninin bozulmasını önlemek amacıyla sınırlanabileceği, şekil, şart ve usullere bağlı olarak kullanılabileceği de, Anayasa ve ilgili yasalarda belirtilmiştir.

Esasen, 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanununun 7 nci maddesi gereği, toplantı ve yürüyüşlere ve bu amaçla toplanmalara, güneş doğmadan başlanamaz ve açık yerlerdeki toplantılar ile yürüyüşler, güneşin batışından bir saat önceye kadar sürebilir. Bu nedenle, yasalarla tanınan hak ve özgürlüklerin kulanılması sırasında yasaların çizdiği çerçevenin dışına çıkılması veya kanunların suç saydığı fiillere dönüşmesi halinde, yine, temel hak ve özgürlüklerin özüne dokunmaksızın, kanuna uygun olarak sınırlandırılması ve bu tür faaliyetlerin men edilmesi her zaman için mümkündür.

Nitekim, zaman zaman, bazı kanunsuz toplantı ve gösteri yürüyüşleri, yasaların verdiği yetkiye istinaden, güvenlik güçlerimizce anında önlenmiş ve bu suça iştirak eden kişi ve kuruluşlar hakkında da gerekli yasal işlemler yapılmıştır. Güvenlik kuvvetlerimizin benzeri durumlar karşısında her zaman için aynı kararlılıkla hareket edeceğinden kimsenin şüphesi olmamalıdır. Biz, hiçbir zaman, güvenlik güçleri ile vatandaşlarımızın karşı karşıya kalmalarını istemeyiz; ancak, gösteriler esnasında hukukun içinde kalınması ve yasal çerçevenin dışına da çıkılmaması gereği vardır.

Ayrıca, söz konusu eylemler, bir müddettir, dışarıda, sokakta devam ettirildiğinden, bütün vatandaşlarımızın güvenliğini ve huzurunu sağlama sorumluluğumuz vardır ve bu, görevimizdir. Birtakım provokasyon ihtimalleri karşısında alınan tedbirleri, kısıtlama, baskı uygulama, engelleme gibi tanımlamak ve isimlendirmek yanlıştır.

Diğer yandan, görevlerini ifa ederken yasal çerçevenin dışına taştıkları belirlenen görevliler olması halinde, o görevliler hakkında derhal cezaî ve disiplin yönünden yasal gereğini yapacağımız da gayet tabiîdir. Nitekim, söz konusu olayın tahkiki için 2 polis başmüfettişi görevlendirilmiştir. Tahkikatın sonucuna göre gereğinin yapılacağından kimsenin şüphesi olmasın; kimseye taviz verilmesi mümkün değildir.

Hayatını kaybeden vatandaşımıza Allah'tan rahmet, yakınlarına başsağlığı diler; hepinize saygılar sunarım. (DSP ve RP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Gündemdışı konuşma cevaplandırılmıştır.

2.—İstanbul Milletvekili Emin Kul’un, Tuzla Tersanesinde maydana gelen gemi yangınına ilişkin gündemdışı konuşması ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Necati Çelik’in cevabı

BAŞKAN – İkinci gündemdışı söz -Genel Kurulun 18.02.1997 Salı günkü denilmiş; ama, biz bugüne erteledik- Tuzla'da meydana gelen yangınla ilgili olarak İstanbul Milletvekili Sayın Emin Kul'a verilmiştir.

Aynı konuda, İstanbul Milletvekili Sayın Ali Oğuz da söz istediler; ama, zatıâlinize çok büyük saygı duymakla beraber, iktidar partisi milletvekilisiniz, söz hakkını muhalefete onun için verdim; tercihimi muhalefet lehine kullandım; buyurun efendim. (ANAP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakikadır.

EMİN KUL (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; İstanbul Tuzla Aydınlı Limanı tersaneler bölgesindeki, GEMSAN Tersanesine, tanklarındaki akaryakıt çamuru cürufu artığı diyebileceğimiz slaj temizliği yapılmak üzere alındığı iddia edilen, Denizcilik İşletmeciliği ve Tankerciliği Anonim Şirketine ait, 308 metre boyunda, 43 metre eninde ve 160 736 dwt'luk TPAO isimli, 1977 yılında İtalya Palermo'da inşa edilmiş 20 yaşındaki bir geminin, 13 Şubat 1997 tarihinde saat 17.30 sıralarında yanmaya başlaması sonucu doğan can ve mal kaybıyla, çevre kirlenmesine yol açan faciaya dikkatlerinizi çekmek üzere söz almış bulunuyorum; sizleri saygıyla selamlar, söz verdikleri için Sayın Başkana teşekkür ederim.

Bu facianın ayrıntılarını iletişim araçlarından ve yayınlarından mutlak izlemişsinizdir. Kara ve denizden yangına müdahale eden bütün görevlilere, fedakâr ve çilekeş itfaiye personeline, gece gündüz cansiparane çalışmaları dolayısıyla şükranlarımızı arz ediyorum. Birkısım ağır yaralı olan itfaiyecilerimize acil şifalar diliyor, yaralarını milletimizin şefkatle saracağına inanıyor, devletin bütün imkânlarını onlar ve aileleri için seferber etmesi gerektiğine işaret ederek, bu konudaki ümidimizi muhafaza etmek istiyorum.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bu olay, geliyorum diyen bir faciadır. Yüce Meclisin 10.12.1993 tarihli 40 ıncı, 14.12.1994 tarihli 52 nci Birleşimleri ile son olarak 10.12.1996 tarihli 29 uncu Birleşiminde ve KİT Komisyonu toplantılarında yaptığımız konuşmalar, sorduğumuz sorular ve dile getirdiğimiz uyarılarda, böyle bir facianın doğabileceği ilgililere anlatılmak istenilmiştir. Uzun yıllardır denizlere ve denizciliğe sırtımızı çevirip oturduğumuz için, maalesef, bu eleştiri ve uyarılarımız, Genel Kurul salonumuzun kubbesinde, Meclis tutanaklarının mürekkebinde kalmıştır. Böylece, Türk denizciliği de, devlet kurumlarının kadrolarının bölüşülmesi yönündeki çekişmeler içinde, denizcilikle hiçbir ilgisi olmayanların yer kapmalarına dayanan günlük kısır politikaların, daha doğrusu politikasızlığın ve umursamazlığın vahametine terk edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, satın alma değerini aşan onarımlar gören, 1 500 ton kadar sac değişimi işlemi yapılan, yola ve denize elverişlilik belgesi 1996 yılı aralık ayında sona eren, gasfree yapıldığına dair belgesi bulunmasına rağmen günlük gaz ölçümlerinin yapıldığı kuşkulu olan, sadece slaj temizliği için böylesine ıskarça ve yangın önlemlerinden mahrum bir bölgeye tonajı ve boyu itibariyle sokulması riskli bulunan, eni 43, boyu 308 metre olan geminin, rıhtım boyu 55 metrelik ve iş güvenliği ve işçi sağlığı açısından yeterli önlemlere sahip olmadığı söylenilen bir tersaneye, iki yanında yangının sıçradığı iki geminin bağlı bulunması nedeniyle, denizden müdahaleyi engelleyen şekilde, bir konumda bağlanması ve olay sırasında ve sonrasında en çok bir dakika içerisinde otomatik olarak faaliyete geçirilebilecek geminin söndürücü köpük ve gaz donanımının devre sokulmaması, olayın dikkat çekici başlıcı boyutlarını oluşturmaktadır.

Özetle arz ettiğim bu tabloya rağmen, neredeyse, yangına her türlü koruma gereçlerinden ve söndürme araçlarından yoksun olarak müdahale eden itfaiye ve personeli sorumlu tutulmaktadır; zira, hiç kimse hiçbir şekilde ve hiçbir surette sorumluluğu kabul etmemektedir.

Hemen ve tekraren işaret etmek isterim ki, tersanelerimiz ve limanlarımız dahil, özellikle yılda binlerce geminin geçtiği ve milyonlarca vatandaşımızın oturduğu Çanakkale ve İstanbul Boğazı ile Marmara Bölgesi, deniz kazalarının doğuracağı faciaların kurbanı olmaya terk edilmiştir. Bu alanda meydana gelecek deniz kazalarını önlemek ve doğabilecek yangınları söndürmek için hiçbir önlem, yeterli araç, gereç ve malzemenin varlığı söz konusu değildir. Bu konuda geliştirilen bir proje, 1991 seçimleriyle siyasal iktidar değişikliği olmasaydı, çoktan hayata geçmiş bulunacaktı. Oysaki, yedi yıldır bu proje, üç kez ihalesi iptal edilmiş şekilde ortada durmaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kul, size de 1 dakika veriyorum; toparlar mısınız...

Buyurun efendim.

EMİN KUL (Devamla) – Denizcilik Müsteşarlığının Kuruluşuyla İlgili 491 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 2 nci maddesi ve 8 inci maddesinin (d) ve (c) bentleri, denizlerimizde, tersanelerimizde ve limanlarımızda alınacak can ve mal emniyetiyle ilgili önlemlerin gerçekleştirilmesi ve denetlenmesinde, Denizcilik Müsteşarlığının tartışmasız şekilde görevli olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Bu görevin yerine getirilmesindeki perdenin arkasında, Özelleştirme İdaresinin de silueti gözükmektedir.

Üç kuruşluk maaşla, yetersiz araç ve gereçle kendisini, değil yangından yağmurdan bile korumaktan yoksun sırt muşambasıyla 160 bin dwt'luk bir tankeri söndürmek için feragat ve fedakârlıkla, olağanüstü bir cesaretle ateşe atlayıp, âdeta denizciliğimizin sorunlarını son bir kez aydınlatmak için alev alev yanan çilekeş itfaiyecilerimize ve değerli ailelerine selam olsun. Yöre halkına ve denizciliğimize geçmiş olsun dileklerimi iletirim.

Yüce Meclise, derhal bir araştırma açılarak, gün geçirilmeksizin alınması gerekli önlemlerin tespitinde ittifak etmemizin kaçınılmazlığını arz ediyor, saygılar sunuyorum. (ANAP, DSP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kul.

Efendim, biz de, bu kazada hayatlarını ortaya koyarak cansiperane bir şekilde görev yapan sevgili itfaiyeci kardeşlerimize acil şifalar ve devletin bütün imkânlarının kendi lehlerine kullanılmasını diliyoruz. (Alkışlar)

Gündemdışı konuşmaya, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı cevap verecekler. (RP sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Bakan.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NECATİ ÇELİK (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; İstanbul Milletvekili Sayın  Emin Kul'un, hepimizi gerçekten derinden üzen bir konuda gündemdışı konuşmalarını cevaplamak üzere huzurlarınızda bulunuyorum; sözlerime başlarken hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Esasen, sözgelimi gündemdışı konuşmayı cevaplayacaktım; ama, ne var ki, Sayın Kul'un konuşmalarına, tespitlerine katılmamak mümkün değil. Biz de Hükümet olarak, bu tanker yangınında kazaya uğrayan itfaiye mensubu çalışan arkadaşlarımıza acil şifalar diliyor, kederli ailelerine geçmiş olsun dileklerinde bulunuyoruz. Bu elim kazanın can kaybı olmadan atlatılmış olması, bir miktar tesellimizdir. Ne var ki, bu kaza münasebetiyle, bir kez daha görülmüştür ki, Türkiye'nin, bu ve buna benzer kazalarda hem teknik donanım bakımından fevkalade yetersizliği açığa çıkmıştır hem de eğitim ve kültür olarak insanlarımızın, sorumlularımızın yetersizliği ortaya çıkmıştır.

İfade edildiği gibi, ne yazık ki, Bakanlığımız teknik elemanlarınca yapılan önincelemede, GEMSAN Anonim Şirketine ait bu tesisin, işçi sağlığı ve iş güvenliği bakımından yeterli donanıma sahip olmadığı, teknik heyetçe tespit edilmiştir.

Değerli arkadaşlarım, ilk tespitlere göre, bu yanan tankerde bir sıcak çalışma yapılmamaktadır. Yine ilk tespitlere göre -Sayın Kul'un da ifade ettiği gibi- yakın mesafede demirleyen tankerlerde yapılan sıcak çalışmanın, şelaleler oluşturarak, kıvılcımlar halinde, söz konusu tankere intikal ettiği ve yangına neden olduğu ifade edilmiştir. Sebebi ne olursa olsun, yanan tanker bir millî servettir ve bu tankeri söndürmek için müdahale eden itfaiye erlerimiz de, çok büyük bir biçimde hayatî tehlike atlatmışlardır.

Kendilerini ziyaret ettim; özellikle, Kartal Devlet Hastanesinde yatan 18'e yakın erimizin yanık durumları yüzde 20'nin altındadır; hiçbir hayatî tehlikeleri -memnuniyetle ifade ediyorum ki- yoktur. GATA'da yatan İbrahim Koray arkadaşımızın durumu hâlâ ciddiyetini korumaktadır. Hem İbrahim Koray arkadaşımıza hem de diğer kazazede itfaiyeci arkadaşlarımıza Allah'tan şifalar diliyorum; Allah şifa versin, Allah ailelerine bağışlasın.

Değerli Başkan, muhterem milletvekili arkadaşlarım; temenni ediyorum ki, bu kaza, bütün devlet sorumlularına, devletin yetkili organlarına, kurumlarına, şahıslarına bir ders niteliğinde olsun ve her türlü tedbir alınsın; bundan böyle, hepimizi derinden üzen bu ve benzeri kazalarla karşı karşıya kalmayalım.

Değerli arkadaşlarım, işin bir başka boyutu -bir yerde ifade ettim- kazazedelerin hastaneye taşınmaları esnasında şahit olduğumuz tablo, neredeyse, en az, kaza kadar hepimizi düşündürmesi gereken bir durumdur. Yanmış insanların, sırtlarda, battaniyelerde sedyelere ve sıradan arabalara taşınması ve hastanelere yetiştirilmeye çalışılması, üzerinde durmamız gereken bir başka önemli husustur.

Son olarak, şunu ifade ediyorum: Hükümetimiz, kazazedelerin yaralarını saracaktır, ailelerinin yaralarını saracaktır ve sorumlular hakkında da gereken işlemler başlatılmıştır. Türkiye bir hukuk devletidir; bir yerde, bir eksiklik, bir yanlış, bir ihmal, bir kusur söz konusuysa, hiç kimsenin, hiçbir zaman, yanına kâr kalmaz diye düşünüyorum.

ALİ DİNÇER (Ankara) – Sorumlular kim?!

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NECATİ ÇELİK (Devamla) – Bu duygularla, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum; sağ olun. (RP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Gündemdışı konuşma cevaplandırılmıştır.

3. —Adana Milletvekili Tuncay Karaytuğ’un, Adalet Bakanı Şevket Kazan’ın son günlerdeki demeç ve davranışlarına ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı Lütfü Esengün’ün cevabı

BAŞKAN – Üçüncü gündemdışı söz, Adalet Bakanı Sayın Şevket Kazan'ın son günlerdeki demeç ve davranışlarına ilişkin olarak Adana Milletvekili Sayın Tuncay Karaytuğ'a verilmiştir.

Buyurun Sayın Karaytuğ. (DSP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika efendim.

TUNCAY KARAYTUĞ (Adana) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; benim gündemdışı söz almamın nedeni, Adalet Bakanı Sayın Şevket Kazan'ın, son günlerdeki, Bakanlık göreviyle bağdaşmayan sözleri ve davranışlarıdır.

Sayın Kazan, laikliğe ve Atatürk'e bağlı kitlelerin, sağda ve solda giderek etkinleşmesinden korkmaktadır. Sayın Kazan'ın, demokrasiye ve İslamın çeşitli renklerine karşı olan inançsızlığı ve düşmanlığı, Madımak kundakçılarının ve soykırımcılarının gönüllü avukatlığıyla başlamış, şeriat eylemcilerinin DGM dışında yargılanmalarını sağlamaya dönük çabaları ile Avrasya Feribotunu kaçıran teröristler ve şeriat tellalı Bekir Yıldız'ı cezaevinde ziyaret ederek, adalet bakanı gibi değil, partili bir militan gibi davranmasıyla devam etmiştir.

METİN PERLİ (Kütahya) – Sana yakışmıyor!..

TUNCAY KARAYTUĞ (Devamla) – Sayın Kazan'ın yaptıkları bununla da kalmamış sürekli aydınlık için 1 dakika karanlık eylemine katılanlara "mumsöndü oynuyorlar" diyerek, toplumu bölmeye, parçalamaya dönük tavırlar içine girmiştir.

CAFER GÜNEŞ (Kırşehir) – Öyle bir şey yok.

TUNCAY KARAYTUĞ (Devamla) – Sayın Kazan, yanlış anlaşıldığını açıklamak amacıyla, sözlerini tavzihe çalışırken, asıl niyetini ortaya koyarcasına "ben, mumsöndü yapıyorlar derken, Alevî geleneklerinden olan mumsöndüyü kastetmedim" diyerek bilinçaltındaki düşmanlığı ortaya koymuştur.

METİN PERLİ (Kütahya) – Alevîlerin öyle bir geleneği yok!

TUNCAY KARAYTUĞ (Devamla) – Kaldı ki...

METİN PERLİ (Kütahya) – Sayın Başkan, hakaret ediyor...

SUAT PAMUKÇU (Bayburt) – İftira atıyor...

BAŞKAN – Müsaade edin efendim... Bir dakika... Arkadaşlar, bir dakika...

TUNCAY KARAYTUĞ (Devamla) – Kaldı ki, Sayın Kazan...

SUAT PAMUKÇU (Bayburt) – Bunlar CHP'nin marifeti...

BAŞKAN – Efendim, bir dakika... Rica ediyorum... Bir dakika.

Siz devam edin; buyurun.

TUNCAY KARAYTUĞ (Devamla) – Kaldı ki, Sayın Kazan sözlerini tavzihle yetinemez. Hacı Bektaş Veli Hazretlerinin "eline, beline, diline sahip ol" diye vecizleştirdiği, dürüstlük, namuskârlık, iffet, edep gibi üstün ahlakî değerlerin, Alevî kültürünün belirleyici özellikleri olduğu gerçeğini, Şevket Kazan'ın dünya âleme ilan etmesi gerekir.

Horasan'dan Tuna boylarına kadar, dervişlerin taşıdığı "Edeb Yâ Hû" hikmetine, şimdi, en çok Sayın Kazan'ın ihtiyacı vardır.

CAFER GÜNEŞ (Kırşehir) – Sizin de ihtiyacınız var.

TUNCAY KARAYTUĞ (Devamla) – Toplumumuzun bazı bilgisiz ve art niyetli zihinlerinde oluşan mumsöndü safsatasının kaynağına gelince... Değerli arkadaşlar, cemlerde, erkekler de vardır kadınlar da. Yani, Alevî-Bektaşî anlayışında, kadın itilip kakılmamış, toplumun dışına atılmamıştır; bu konuda, Peygamber Efendimizin geleneğini koruyan topluluk işte bu topluluktur.

Bu arada, neler mi yapılır Alevî-Bektaşî cemlerinde; dedeler saz çalıp, Allah'ı, Peygamber'i ve Ehlibeyti öven deyişler söylerler; ahlak öğütleri veren, iyiliği doğruluğu ve güzelliği öğütleyen sözler söylerler. Alevî-Bektaşî cemlerinde, Allah'ın bir olduğunu anlatan kelimei tevhit, yani "la ilahe illallah" sözü çokça söylenir; Yüce Muhammed'e selam ve salât gönderilir; sonra, onun amcasının oğlu ve damadı olan (RP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) ve kendisinden sonra velayet yolunun baş yol göstericisi olan İmam Ali'ye ve Peygamber'in temiz soyuna dualar okunur, deyişler söylenir. Ali'ye, Hasan'a, Hüseyin'e, Ali Zeynelabidin'e, Muhammed Bâkır'a, Cafer-i Sadık'a, Musa Kâzım'a, Ali Rıza'ya, Muhammed Takî'ye, Ali Nakî'ye, Hasan Askerî'ye ve Muhammed Mehdi'ye, yani 12 İmama dualar okunur.

Ey kendilerinden başkalarını Müslüman saymayanlar, kimdir bu saydıklarım; biliyorsunuzdur. Bu saydıklarım, evrenlerin övüncü, yaratılmış en yüksek kişi olan Yüce Muhammed'in temiz soyundan gelen yüksek insanlardır. (RP sıralarından "Bravo" sesleri) Hani, namazların sonunda okuduğunuz sallilerde söylenen "Allahümme salli âlâ seyyidina Muhammedin ve âlâ âli seyyidina Muhammed" diye gönderdiğimiz, âli Muhammed, işte onlardır.

Değerli arkadaşlar, Sayın Kazan'ın bilinçaltı o kadar kirlenmiş ki, özür diler gibi yapıp, daha büyük ölçüde hakaret ediyor. Bu sözün, bir yanılma yahut dil sürçmesi olmadığı da, 1989 yılında, Ayrancı Lisesinde din bilgisi öğretmenliği yaparken "En makbul düzen şeriattır. Laiklik yerine şeriat düzeninin kurulması lazımdır. Batı'daki kızlar, Alevî ve Kızılbaşlarda olduğu gibi, babalarıyla ve erkek kardeşleriyle yatarlar" diyen ve hakkında suç duyurusunda bulunulan Ahmet Günay'ın avukatlığını yapmış olmakla, onun beyin hücrelerindeki kirliliği taşıdığını ispat etmiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Efendim, son cümlenizi...

TUNCAY KARAYTUĞ (Devamla) – Sayın milletvekilleri, bir siyasal parti düşünün ki, rejimle kavgalı; ama, gelip Hükümet oluyor. Bir siyasal parti düşünün ki, seçimden önce, barıştan, hoşgörüden dem vurarak, herkesi kucaklamak istediğini söylüyor. O parti, içine hiç sindirmese de, Alevî yurttaşların oylarını alabilmek için, önlerinde -kusura bakmayın ama- takla üstüne takla, palavra üstüne palavra atıyor.

CAFER GÜNEŞ (Kırşehir) – Onu siz yaparsınız.

TUNCAY KARAYTUĞ (Devamla) – Aynı parti, seçimlerde umduğu desteği alamayınca, bir bakanı aracılığıyla Alevî yurttaşlara hakaret ediyor.

MİKAİL KORKMAZ (Kırıkkale) – Kırıkkale'deki Alevîler, oylarını bize verdiler.

TUNCAY KARAYTUĞ (Devamla) – Anlaşılan, hayatlarını Allah kelamı ile peygamber hadisi satarak kazanmaya çalışan bazı siyasîlerimiz, iktidar çarpması yaşıyor; bulundukları koltuklara, Seçim Yasasının azizliği ve dosyaları boyundan büyük bir hanımın inayeti sayesinde geldiklerini unutuyor; oysa, iktidar basamaklarını tırmandıkça seviyeleri biraz daha ortaya çıkıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Karaytuğ, lütfen son cümlenizi söyler misiniz efendim... Rica ediyorum, lütfen bağlar mısınız.

TUNCAY KARAYTUĞ (Devamla) – Eğer, onların söylediklerine inanırsak, iyi bir Müslüman olmak için, bugün "hırsız" dediğimize yarın "dürüst" diyeceğiz; katillere, kaçakçılara karşı çıkanları fesatlıkla suçlayacağız, muhalefetteyken söylediklerimizin hepsini iktidara gelince unutacağız; paraya, iktidara, yalana secde edeceğiz; faili meçhul cinayetlere, işkencelere aldırmayıp, birkaç oy getirir hesabıyla "türban, insan haklarıdır" diye tutturacağız; hem İsrail'le anlaşmalar imzalayıp hem de İsrail'i lanetleyen geceler düzenleyeceğiz; kuldan utanmayacağız, Allah'tan korkmayacağız.

Değerli arkadaşlar, dinimizi böylesine bir sahtekârlık haline getirmek için dinsiz olmak yetmez, dinimize iyice düşman olmak gerekir. Sayın Kazan "sürekli aydınlık için 1 dakika karanlık" eyleminden korkuyor; korktukça saçmalıyor. Sayın Kazan gibi birinin, Türkiye Cumhuriyetinin Adalet Bakanı olması acıdır; ama, ülkem ve ulusum merak etmesin, sizler bir daha gelmemek üzere pılınızı pırtınızı toparlayıp gideceksiniz.

O günler yakındır diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DSP, ANAP ve CHP  sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Karaytuğ.

Sayın milletvekilleri, bu gündemdışı sözü özellikle verdim; çünkü, son zamanlarda, bu konuşmalar üzerine epey spekülasyonlar yapıldı. (DSP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

Bir dakika... Rica ediyorum efendim....

Ben Alevî bir vatandaşım. Her inanca saygı duyuyorum ve benim için, insanların dininden çok, kişiliği, insan olması çok önemli. Hepimiz insanız ve ondan sonra da, Türkiye Cumhuriyeti devletinin vatandaşlarıyız. Biz birbirimizi sevmek zorundayız. Biz aramızdaki ilişkileri yumuşatmak zorundayız ve Türkiye Büyük Millet Meclisinde görev yaparken, memleketi kavgaya, gürültüye götürmeden barışa sürüklemek zorundayız. (Alkışlar) Biz bu görevimizi yaptığımız sürece, halkımıza en sağlıklı hizmeti yapacağımıza inanıyorum.

ALİ OĞUZ (İstanbul) – Bu konuşmaya kışkırtma denir.

BAŞKAN – Efendim rica ediyorum, bir iki cümle söyleyeyim; çünkü, benim de etrafımda çok spekülasyon yapıldı.

Biz, Sayın Refah Partili kardeşlerimizle koalisyon kurarken, bakınız, Koalisyon Protokolünün ikinci sayfasında yazılı bulunan "Türkiye Cumhuriyetinin demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olması, Atatürk ilkeleri, iki parti arasında vazgeçilmez ortak bir uzlaşma zemini teşkil etmektedir" şeklindeki temel ilke üzerinde anlaştık ve bu anlaşmayı yaptıktan sonra ben, hiçbir hareketimde, Refah Partili hiçbir kardeşimin inançlarını, kişiliklerini rahatsız edecek şekilde hiçbir davranışta bulunmadım ve istiyorum ki, bu Koalisyonun ortaklarının hepsi de bu ilkeye riayet etsinler.

Sayın Şevket Kazan arkadaşımız, sürekli aydınlık için 1 dakika karanlık eylemiyle ilgili bir soruya "Bu bir mumsöndüdür" dedi. Bu işi tahrik etmek isteyen bazı kimseler -ki, kimlerin etmek istediklerini ben biliyorum- bana sordular ve bu işi hemen Alevîlere mal etmek istediler...

MUHAMMET POLAT (Aydın) – Ne alakası var!..

BAŞKAN – Bir dakika efendim... Bir dakika...

Ben bir beyanat verdim, dedim ki, Alevîlerin geçmişinde mumsöndü diye bir olay yok. (Alkışlar) Geçmişinde mumsöndü olanlar bunları kendilerine mal etsinler ve kimse de Alevîlere sahip çıkmasın. Alevîler kendi haklarını savunmasını bilir. Alevîler, bu memlekette demokrasinin ve barışın temel taşlarıdır; ama, yalnız, Sayın Şevket Kazan, orada bir sözünü açıklarken tepkiler üzerine dedi ki -ben televizyondan bizzat duydum- "Benim mumsöndü sözlerimi Alevîlerin ananesine bağlıyorlar." Bence, bu, Sayın Şevket Kazan'ın açıklaması gereken bir durumdur.

MUHAMMET POLAT (Aydın) – Böyler bir şey yok...

BAŞKAN – Efendim bir dakika...

Çünkü, Alevîlerin ananesinde mumsöndü yok. Mumsöndünün ifade ettiği anlam, insan olanın ananesinde yok, değil Alevî, değil Sünnî, değil Hıristiyan, hatta ahlaksız... (Alkışlar)

Biz insan olarak anneyi anne, kardeşi kardeş, babayı baba biliyoruz ve dolayısıyla,  insan kisvesi altında yaşayan her fert de bu düşünce içindedir. O sapıklar başka bir şekilde...

Şimdi, Sayın Şevket Kazan çıkmalı, ben bu sözü o kastedilen anlamda söylemedim; eğer öyle anlaşılıyorsa, ben, Alevî kitlesinden özür diliyorum demesi lazım ve özür dilemesi lazım.

NEZİR BÜYÜKCENGİZ (Konya) – Sen onun avukatı mısın?!

BAŞKAN – Lütfen efendim... Bir dakika... Rica ediyorum...

Aksi takdirde, bu şekilde bir özür dilenmezse, Alevîlerin geleneğinde böyle bir mumsöndü yok. Bu sözü söyleyenlerle, bu sözü bu manaya çekenlerin geleneklerinde mumsöndü olduğu inancına, sonucuna varırım. O bakımdan, rica ediyorum...

TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) – Sayın Bakan konuşacak Sayın Başkan.

BAŞKAN – Konuşacaksa, o zaman, hay hay efendim ve özellikle rica ediyorum, insanlarımızı böyle yapay gündemler oluşturarak birbirleriyle kavga etme zorunluluğunda bırakmayalım.

OYA ARASLI (İçel) – Sayın Başkan, gündemdışı konuşma mı bu; yoksa, grup adına mı konuşuyorsunuz?!

ALİ DİNÇER (Ankara) – Sayın Başkan, savunmasını yaptığı öğretmeni nasıl savunduğunu da anlatsın Sayın Şevket Kazan!..

BAŞKAN – Efendim, neyse, şimdi gündemdışı konuşmaya arkadaşımız cevap verecek.

Gündemdışı konuşmaya cevap vermek üzere, buyurun Sayın Bakan. (RP sıralarından alkışlar)

DEVLET BAKANI LÜTFÜ ESENGÜN (Erzurum) – Sayın Başkan, muhterem arkadaşlar; hepinizi hürmetle selamlıyorum.

Biraz önce gündemdışı konuşma yapan Sayın Karaytuğ'un konuşmasını kısmen gönül rahatlığıyla kısmen de üzülerek izledim, dinledim. Gerçekten, Türkiye Büyük Millet Meclisinde, kamuoyunda, toplumda, sokakta, her tarafta, her mekân ve zamanda barışa, sükûna, sulh ve kardeşliğe ihtiyacımız var; dün vardı, bugün var, yarın yine olacak. Şu memlekette yaşayan insanlar olarak ve özellikle de milletimizi temsilen Türkiye Büyük Millet Meclisinde görev yapan milletvekilleri olarak topluma örnek olmak zorundayız, öncelikle sulh ve sükûnu, barış ve kardeşliği Meclis çatısı altında tahakkuk ettirmemiz, kamuoyunda da tahakkuku için yardımcı olmamız, destek olmamız lazım; birinci görevimiz budur kanaatindeyim.

Sayın Karaytuğ, Adalet Bakanımız hakkında, maalesef, yakışıksız sözler sarf etti. Sayın Şevket Kazan, bugün, Yüce Meclisten güvenoyu almış Türkiye Cumhuriyeti Hükümetinin bir Adalet Bakanıdır; tenkit edilebilir, icraatı veya konuşmaları veya yaptıkları hakkında her şey söylenebilir; ama, bir bakana söylenecek sözün de bir terbiye sınırı çerçevesi içerisinde olması lazım. Bu bakımdan, Sayın Karaytuğ'un, gerek Şevket Kazan hakkında gerek Partimiz hakkında sarf ettiği sözleri kınıyorum, kabul edemiyorum ve kendi sözüyle kendisine cevap vermek zorunda kalıyorum; edep yahu!.. (RP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

ALİ OĞUZ (İstanbul) – Edebe davet edenin daha edepli olması lazım...

DEVLET BAKANI LÜTFÜ ESENGÜN (Devamla) – Sayın milletvekilleri, Sayın Kazan'ın gündemdışı konuşmaya konu olan veya bir süreden beri medyada sürekli suiistimal edilen, demagojisi yapılan sözü söylediği iddia edilen yer, 10 Şubat 1997 Cumartesi günü Refah Partisinin Kocaeli İl Divan Toplantısıdır. Burası, parti içi bir toplantıdır; ama, bütün partililere açıktır. Konuşmanın yapıldığı salonda Refah Partisine gönül veren, Refah Partisine oy veren, Refah Partisi teşkilatında görev alan Alevî kardeşlerimiz de vardır. Hiçbir akıllı insanın, bırakın siyasetçiyi bir tarafa, karşısında çok çeşitli zihniyete mensup insanların bulunduğu bir ortamda, hiçbir sebep yokken, kalkıp da, Alevî insanlara, Alevî vatandaşlara, Alevî kardeşlerimize hakaret kastıyla bir söz söylemesi mümkün değildir. Bunu aklen de izah etmek mümkün değil... (CHP sıralarından gürültüler)

NEZİR BÜYÜKCENGİZ (Konya) – Akıllı değil...

BAŞKAN – Bir dakika efendim... Rica ediyorum...

DEVLET BAKANI LÜTFÜ ESENGÜN (Devamla) – ...ama, sonradan ne yapıldı?

Sayın milletvekilleri, bakınız, Sayın Adalet Bakanımızın bu konuda Anadolu Ajansına yaptığı açıklamalar var. Ben, isterdim ki, sayın konuşmacı, Sayın Bakanın bu sözlerinden de bahsetsin, savunmasını da ortaya koysun, sonra değerlendirsin, sonra eleştirsin.

MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) – Televizyonda açıkladı...

DEVLET BAKANI LÜTFÜ ESENGÜN (Devamla) – Sayın Şevket Kazan'ın açıklamasını kısaca arz ediyorum. Ha, bugün huzurunuzda ben varım; Sayın Kazan niye yok, onu da arz edeyim: Şu anda, Adalet Bakanlığında, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu toplantısı var, Sayın Bakan, o toplantıya başkanlık etmekle meşgul...

EMİN KARAA (Kütahya) – Mutlaka toplantı olur zaten...

DEVLET BAKANI LÜTFÜ ESENGÜN (Devamla) – ...ama, şunu arz edeyim; verilmiş iki tane genseru önergesi var; biri biraz önce dağıtıldı, biri daha önce dağıtılmıştır, haftaya görüşülecek, Adalet Bakanı ve Hükümet hakkında verilen gensorular. Sayın Şevket Kazan da, gerek bu iddialar gerekse gensoruda ileri sürülen iddialar karşısında gereken cevabı yine bu kürsüde verecektir.

BAŞKAN – Efendim, o, biraz önce verilen, gensoru değil, soruşturma önergesi Sayın Bakan; yanlış olmasın.

DEVLET BAKANI LÜTFÜ ESENGÜN (Devamla) – Soruşturma önergesi; biri gensoru, diğeri soruşturma önergesi.

ALİ DİNÇER (Ankara) – Sayın Başkan, kendi önergelerinin görüşüldüğü toplantılara bile gelmedikleri için şaşırıyorlar.

DEVLET BAKANI LÜTFÜ ESENGÜN (Devamla) – Netice itibariyle her ikisi de Yüce Meclis huzurunda görüşülecektir.

Sayın milletvekilleri, bakınız, Anadolu Ajansı muhabirinin sorusuna karşılık Sayın Kazan ne diyor: "Biliyorsunuz, Hükümeti protesto etmek için bir süreden beri, birtakım kişiler, birtakım yerlerde toplanıyorlar, bir araya geliyorlar, ondan sonra, yaktıkları mumları söndürüyorlar. Bu kişilerin Alevîlikle malevilikle alakası olduğunu zannetmiyorum; olabilir de, olmayabilir de. Hiçbir zaman da, ben, bu davranışa bir Alevîlik yakıştırması yapmadım ve bunun çocukça bir hareket olduğunu söyledim. Mum söndürüyorlar, mum yakıyorlar, oyun oynuyorlar manasına gelen bir deyimdir bu. Tabiî, bu ifade, bugüne kadar yapılan saçmalıkları âdeta vurgulayan bir ifadedir, ortaya koyan bir ifadedir. Şimdi, böyle olunca, tabiî, bundan rahatsız olanlar bu sözümü saptırmaya çalışıyorlar. Hepsi bundan ibarettir." Sayın Kazan'ın cevabı, beyanı bu. Sonra yapılan bir açıklamada Sayın Kazan'a isnat edilen söz yine yanlış aktarılmıştır. Sayın Kazan "Alevîlere isnat edilen âdet" ibaresini kullanmıştır ve en güzel cevap da, yine, sayın konuşmacıya olsun, bu konuyu demagoji haline getirmeye gayret eden birtakım medyaya olsun, Cem Vakfı Avcılar Şube Başkanı Alevî Dedesi Sayın Hıdır Bulut'tan gelmiştir. Müsaade ederseniz, o cevabı da arz edip huzurunuzdan ayrılacağım.

Bakınız, Cem Vakfı Bağcılar Şube Başkanı Alevî Dedesi Hıdır Bulut ne diyor:

"Adalet Bakanlığına

Sayın Şevket Kazan,

Söylemiş olduğunuz sözü, sanki Alevîlere söylenmiş gibi, medya tarafından Alevî camiasını kışkırtmak için bazı siyasî ideolojilerin de işbirliğiyle olayı çarpıtmaktadırlar.

Biz, Alevîler olarak, sizin bu sözünüzün bize karşı söylenmiş olduğuna inanmıyoruz. Bazı muhalefet partileri de, sırf menfaatları doğrultusunda hareket etmektedirler; ama, inanıyoruz ki, etle tırnak olmuş bu insanlar, bu oyunlara hiçbir zaman gelmeyeceklerdir." (RP sıralarından alkışlar)

NİHAT MATKAP (Hatay) – O söylediğiniz adam bir sahtekâr.

DEVLET BAKANI LÜTFÜ ESENGÜN (Devamla) – Aziz kardeşlerim, biz bu toprakların insanıyız; Sünnîsiyle, Alevîsiyle, Türküyle, Kürtüyle şu memlekette, şu mübarek topraklarda yaşamaya mecbur olan, mahkûm olan 65 milyon insanız...

ALİ DİNÇER (Ankara) – Sayın Bakan, niye mahkûmuz; yani, siz İran'da yaşayamadık, Türkiye'de yaşamaya mahkûmuz diye üzülüyor musunuz?!

DEVLET BAKANI LÜTFÜ ESENGÜN (Devamla) – Bize kardeşlik yakışır, bize birlik beraberlik yakışır. Sırf siyasî mülahazalarla, Hükümeti düşüreceğiz diye, Hükümet aleyhinde birtakım senaryolar üreteceğiz diye, kimse Alevî kardeşlerimizi kışkırtmaya kalkışmasın.

NİHAT MATKAP (Hatay) – O işi ancak siz yaparsınız.

DEVLET BAKANI LÜTFÜ ESENGÜN (Devamla) – Sonunda zararı kendileri görür. Biz, Alevî kardeşlerimizden en fazla oyu almış bir partiyiz. Bundan sonra da yine Alevî kardeşlerimizin, Alevî kesimin reyleri giderek Refah Partisinde toplanacaktır. (DSP sıralarından "icraatlarınız meydanda" sesleri, gürültüler)

AYHAN FIRAT (Malatya) – Size oy vermezler.

DEVLET BAKANI LÜTFÜ ESENGÜN (Devamla) – Sayın Karaytuğ, sayın sosyal demokrat partiler zaman içerisinde, uzun süre içerisinde aldıkları oyun hakkını nasıl veremediyse, bütün Alevî oylar Refah Partisinde toplanacaktır.

AYHAN FIRAT (Malatya) – Sayın Bakan, Sayın Başkan da reyini verecek mi?!

HALİL CİN (İçel) – Siz Müslümanların oylarının hakkını nasıl vereceksiniz?!

DEVLET BAKANI LÜTFÜ ESENGÜN (Devamla) – Bir dahaki seçimde bunu hep birlikte göreceğiz... (DSP ve CHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Müdahale etmeyelim arkadaşlar... 

ALİ DİNÇER (Ankara) – Sayın Başkan, bir Alevî olarak, gelecek seçimlerde siz de mi Refaha oy vereceksiniz?

BAŞKAN – Efendim, Alevî vatandaşlar oyunu kime vereceğini bilir, kimse buna sahip çıkmasın... En bilinçli kitle, o kitle; yani, ben öyle biliyorum.

ALİ DİNÇER (Ankara) – Yani, Refaha oy vermeyecek misiniz?

BAŞKAN – Efendim, rica ediyorum...

Buyurun Sayın Bakan, bitirin.

OYA ARASLI (İçel) – Sayın Başkan, lütfen, konuyla ilgili konuşsun... (Gürültüler)

BAŞKAN – Arkadaşlar rica ediyorum... Bir dakika efendim, arkadaşımız konuşmasını bitirsin...

NİHAT MATKAP (Hatay) – Sayın Başkan, arkadaş Hükümet adına mı konuşuyor yoksa Refah adına mı söz verdiniz, onu anlamak istiyorum...

BAŞKAN – Efendim, elbette ki kendi partilerini koruyacak...

DEVLET BAKANI LÜTFÜ ESENGÜN (Devamla) – Sayın milletvekilleri, ben...

OYA ARASLI (İçel) – Kimin kime oy vereceği bu konuyla ilgili değil. Cevap versinler, sadece onunla yetinsinler...

ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) – Arkadaşımız bakan olarak mı yoksa Refah adına mı konuşuyor?

BAŞKAN – Efendim, hem bakan hem de Refah Partisinin bir üyesi.

OYA ARASLI (İçel) – Lütfen, konu üzerinde konuşsun...

BAŞKAN – Buyurun efendim.

DEVLET BAKANI LÜTFÜ ESENGÜN (Devamla) – Sayın Başkanım, sussunlar ki söyleyeyim...

BAŞKAN – Tamam efendim, siz devam edin.

NİHAT MATKAP (Hatay) – Hükümet adına konuşun Sayın Bakan...

DEVLET BAKANI LÜTFÜ ESENGÜN (Devamla) – O mu konuşacak ben mi konuşacağım...

BAŞKAN – Hayır, kimse konuşmuyor. Buyurun siz... Rica ediyorum buyurun... (Gürültüler)

DEVLET BAKANI LÜTFÜ ESENGÜN (Devamla) – Sayın milletvekilleri, ben Türkiye Cumhuriyeti Hükümetinin bir bakanıyım; ama, aynı zamanda Refah Partiliyim. Sayın konuşmacının, Refah Partisine yönelik saldırılarına da tabiî ki cevap vermek mecburiyetindeyim ve Hükümetimizin ve Refah Partisinin ülkemizde kardeşliği temin için yaptığı faaliyetleri de tabiî ki dile getirmek mecburiyetindeyim.

NİHAT MATKAP (Hatay) – Efendim, Refah Partisinin Grup Başkanvekili gibi cevap veriyor, halen bakan olduğuna alışamadı.

DEVLET BAKANI LÜTFÜ ESENGÜN (Devamla) – Sayın Meclis Başkanvekilimizin bana söz verirken söylediği sözlere gönülden katılıyorum; hiç kimse Türkiye'de siyaseti gerdirmesin, gerginliğe, çatışmaya ihtiyaç yoktur, lüzum yoktur. Bugün, her şeyden önce barış ve kardeşliğe ihtiyacımız vardır.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum, hürmetlerimi arz ediyorum. (RP sıralarından alkışlar, DSP sıralarından alkışlar [!])

NİHAT MATKAP (Hatay) – Gerdiren sizsiniz...

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Aslında, Türkiye'de, havayı gerdirmemesi gereken, başta, iktidardır. (DSP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar; RP sıralarından gürültüler)

Bir dakika arkadaşlar... Bir dakika...

ALİ OĞUZ (İstanbul) – Sayın Başkan, yani...

BAŞKAN – Bir dakika, Sayın Oğuz; iki cümle de ben söyleyeyim canım.

Anayasal düzeni koruma ve kollama görevi de hükümetindir; ama, hükümetin bakanları ya anayasal düzeni koruyacaklar ya bunun karşısındaki düzeni koruyacaklar. Eğer her ikisini korumaya kalkarlarsa bunun adı "glu glu" dansı olur. (DSP sıralarından alkışlar, RP sıralarından gürültüler)

Bazı vatandaşlar bana soruyorlar "bu, glu glu dansı nedir" diyorlar; vallahi, Sayın Başbakana sorayım dedim; ama, başka zaman sorarım kendisine.

AYHAN FIRAT (Malatya) – Sayın Başkan, son sözünüzü söyleyin.

BAŞKAN – Tamam, başka bir şey yok efendim.

ALİ RIZA BODUR (İzmir) – Süreniz bitti efendim; kendi kendinize gündemdışı söz veriyorsunuz.

BAŞKAN – Peki efendim, tamam; mesele bitmiştir.

Ben, yine, demin söylediğim gibi, rica ediyorum, Sayın Kazan, bu son açıklamasıyla ilgili, çıksın, açıkça desin; yani, Alevîlerin böyle bir geleneği yoktur... Yani, arkadaşım kanalıyla açıklama yaptığı için... Çünkü, bu işin de bitmesi lazım.

ZEKİ ÇAKIROĞLU (Muğla) – Sayın Başkan, siz, beyanınızda, Sayın Kazan için "değerli arkadaşım" deyimini kullandınız.

ŞİNASİ YAVUZ (Erzurum) – Senden mi izin alacak?!

ZEKİ ÇAKIROĞLU (Muğla) – Bazı gerekçeler açıkladıktan sonra, Sayın Kazan'ın...

BAŞKAN – Siz Sayın Kazan'ın avukatı mısınız?!. Oturur musunuz yerinize!.. Lütfen, oturur musunuz yerinize!.. (CHP sıralarından gürültüler, RP sıralarından alkışlar)

ZEKİ ÇAKIROĞLU (Muğla) – Sayın Başkan, sözümü bitireyim...

BAŞKAN – Hayır efendim... Oturun!.. Ben ne dediğimi gayet iyi biliyorum. Lütfen, oturur musunuz!..

ZEKİ ÇAKIROĞLU (Muğla) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Hayır!.. Oturur musunuz!.. Söz vermedim.

Gündemdışı konuşmalar ve cevapları bitmiştir.

Efendim, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır; okutup, bilgilerinize sunacağım.

B)TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. —Gürcistan Parlamentosu Türkiye Dostluk Grubu Başkanının vaki davetine icabet edecek Parlamento heyetine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/686)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Gürcistan Parlamentosu Türkiye Dostluk Grubu Başkanının vaki davetine istinaden, Türkiye Büyük Millet Meclisini temsilen 6 kişilik bir Parlamento Heyetinin, 27 Şubat-4 Mart 1997 tarihlerinde söz konusu davete icabet etmesi, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkındaki 3620 sayılı Kanunun 6 ncı maddesi uyarınca, Genel Kurulun 6.2.1997 tarih ve 56 ncı Birleşiminde kabul edilmiştir.

Adı geçen Kanunun 2 nci maddesi uyarınca, Heyetimizi oluşturmak üzere siyasî parti gruplarınca bildirilen üyelerimizin isimleri Genel Kurulun bilgilerine sunulur.

                                                                                                Doç.Dr. Mustafa Kalemli

                                                                                             Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                                                              Başkanı

Ahmet İyimaya (Amasya)

Süleyman Hatinoğlu (Artvin)

İsmail Coşar (Çankırı)

Mehmet Sılay (Hatay)

Fikret Uzunhasan (Muğla)

Ali Haydar Şahin (Çorum)

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Sözlü soru önergesinin geri alınmasına dair bir önerge vardır; okutuyorum:

2. —İzmir Milletvekili Metin Öney’in, (6/140) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/138)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Gündemin 190 ıncı sırasında yer alan (6/410) esas numaralı sözlü soru önergeme yazılı olarak cevap geldiğinden, sözlü soru önergemi geri alıyorum.

Gereğini saygılarımla arz ederim. 17.2.1997

                                                                                                           Metin Öney

                                                                                                                İzmir

BAŞKAN – Sözlü soru önergesi geri verilmiştir.

Kanun teklifinin geri alınmasına dair bir önerge vardır; okutuyorum:

3. —(2/432) esas numaralı kanun teklifinin geri alındığına ilişkin Hatay Milletvekili Ali Uyar ve arkadaşlarının önergesi (4/139)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

DYP Grup Başkanlığından 2.8.1996 tarih ve (1/241) sayıyla çıkış yapılıp Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığından 28.8.1996 tarih ve (2/432) sayıyla Millî Eğitim Komisyonuna havale edilen "Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinden" imzamızı geri çekiyoruz.

Gereğini arz ederiz.

Saygılarımızla.

1. Ali Uyar (Hatay)

2. Hasan Tekin Enerem (İstanbul)

3. Mahmut Yılbaş (Van)

4. Hacı Filiz (Kırıkkale)

5. Şamil Ayrım (Iğdır)

6. Ali Rıza Gönül (Aydın)

7. M. Sabri Güner (Kars)

8. Mahmut Duyan (Mardin)

9. Ahmet İyimaya (Amasya)

10. Cemil Erhan (Ağrı)

11. Nuri Yabuz (Afyon)

12. Turhan Güven (İçel)

13. Halil Yıldız (Isparta)

BAŞKAN – Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonunda bulunan (2/432) esas numaralı kanun teklifi geri verilmiştir.

Böylelikle, bu kanun teklifinde imza kalmamıştır.

Kamu personelinin ücret rejimi ile yanlış ve adaletsiz politikalar izledikleri iddiasıyla Bakanlar Kurulu üyeleri hakkında verilmiş olan (11/9) esas numaralı gensoru önergesinin geri alınmasına dair bir önerge vardır; okutuyorum:

4.—Samsun Milletvekili Biltekin Özdemir ve 24 arkadaşının, (11/9) esas numaralı gensoru önergesini geri aldıklarına ilişkin önergesi (4/140)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Grubumuza mensup üyelerce verilen (11/9) esas numaralı gensoru önergemizi, diğer siyasî parti gruplarının, DSP ve CHP Gruplarınca verilen, mahiyetleri ayrı olan gensoru önergeleriyle birlikte ve aynı gün görüşme istemelerinden dolayı ve bazı değişiklikler yapmak üzere geri çekiyoruz.

Gereğini arz ederiz.

Saygılarımızla.

1. Biltekin Özdemir (Samsun)

2. Yaşar Okuyan (Yalova)

3. İsmail Safa Giray (Balıkesir)

4. Hüsnü Sıvalıoğlu (Balıkesir)

5. H.Avni Kabaoğlu (Rize)

6. İ. Kaya Erdem (İzmir)

7. İlker Tuncay (Ankara)

8. Rasim Zaimoğlu (Giresun)

9. Esat Bütün (Kahramanmaraş)

10. Edip Safder Gaydalı (Bitlis)

11. Lale Aytaman (Muğla)

12. Mehmet Cavit Kavak (İstanbul)

13. Cemal Özbilen (Kırklareli)

14. İbrahim Çebi (Trabzon)

15. Rüştü Kâzım Yücelen (İçel)

16. Yusuf Ekinci (Burdur)

17. İbrahim Gürdal (Antalya)

18. Ersin Taranoğlu (Sakarya)

19. Mustafa Rüştü Taşar (Gaziantep)

20. Muzaffer Arslan (Diyarbakır)

21. Sami Küçükbaşkan (Antalya)

22. Burhan Kara (Giresun)

23. Nejat Arseven (Ankara)

24. Recep Mızrak (Kırıkkale)

BAŞKAN – Yeterli imza kalmadığı için, gensoru önergesi işlemden kaldırılmıştır.

Doğal afetlerde meydana gelen can ve mal kaybını en aza indirmek için alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla kurulan, (10/58) esas numaralı Meclis Araştırma Komisyonu Geçici Başkanlığının, başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip seçimine dair bir tezkeresi vardır; okutuyorum:

5.—(10/58) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Geçici Başkanlığının, Komisyonun başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip üye seçimini yaptığına ilişkin tezkeresi (3/687)

                                                                                                            20.2.1997

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Komisyonumuz, başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip üyelerini seçmek üzere 20.2.1997 Perşembe günü saat 11.00'de 172 No'lu araştırma komisyonu salonunda 9 üyeyle toplanmış ve aşağıda isimleri yazılı sayın üyeler belirtilen görevlere seçilmişlerdir.

                                                                                                        Ali Rıza Bodur

                                                                                                                İzmir

                                                                                                Komisyon Geçici Başkanı

                                Adı ve Soyadı:            Seçim Bölgesi:               Aldığı Oy:

Başkan :                  Atilla Mutman                   (İzmir)                             6

Başkanvekili :         Osman Hazer                    (Afyon)                            9

Sözcü :                    Ali Rıza Bodur                  (İzmir)                             9

Kâtip :                     İsmail Yılmaz                    (İzmir)                             9

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Yasadışı örgütlerin devletle olan bağlantıları ile Susurluk'ta meydana gelen kaza olayının ve arkasındaki ilişkilerin aydınlığa kavuşturulması amacıyla kurulan (10/89, 110, 124, 125, 126) esas numaralı Meclis Araştırması Komiyonu Başkanlığının, Komisyonun çalışma süresinin uzatılmasına dair bir tezkeresi vardır, okutuyorum:

6. —(10/89, 110, 124, 125, 126) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Başkanlığının Komisyonun  çalışma süresinin uzatılmasına ilişkin tezkeresi (3/688)

                                                                                                           17.02.1997

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Komisyonumuz, 17.02.1997 tarihli toplantısında, çalışma süresinin planlanan çalışma programına yetmeyeceğini dikkate alarak, yeni bir çalışma süresi verilmesi için talepte bulunmaya karar vermiştir.

Söz konusu karar ve İçtüzüğün 105 inci maddesi uyarınca, Komisyonumuzun çalışma süresinin bitimi tarihinden geçerli olmak üzere, son 1 aylık çalışma süresi verilmesi hususunda gereğini arz ederim.

                                                                                                      Mehmet Elkatmış

                                                                                                             Nevşehir

                                                                                                     Komisyon Başkanı

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, bu Komisyon, daha önce 3 ay süre kullanmıştır. İçtüzüğün 105 inci maddesi, araştırmasını 3 ay içerisinde bitiremeyen komisyona 1 aylık süre verileceği hükmünü içermektedir.

Bu nedenle, Komisyonun süre talebi bilgilerinize sunulmuştur.

Zorunlu tasarruf kesintilerinin değerlendirilmesi konusunda kurulan (10/17) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Başkanlığının, Komisyonun çalışma süresinin uzatılmasına ilişkin bir tezkeresi vardır, okutuyorum:

7. —(10/17) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Başkanlığının, Komisyonun çalışma süresinin uzatılmasına ilişkin tezkeresi (3/689)

                                                                                                           18.02.1997

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Komisyonumuz, çalışma süresinin, planlanan çalışma programına yetmeyeceğini dikkate alarak, yeni bir çalışma süresi verilmesi için talepte bulunmaya karar vermiştir.

Söz konusu karar ve İçtüzüğün 105 inci maddesi uyarınca, Komisyonun çalışma süresinin bitimi tarihinden geçerli olmak üzere, 1 aylık yeni çalışma süresi verilmesi hususunda gereğini arz ederim.

                                                                                                           İsmet Attila

                                                                                                               Afyon

                                                                                                     Komisyon Başkanı

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, bu Komisyon da daha önce 3 ay süre kullanmış. İçtüzüğün 105 inci maddesi, araştırmasını 3 ay içerisinde bitiremeyen komisyona 1 aylık süre verileceği hükmünü ihtiva ettiğinden, bu 1 aylık süre de bilgilerinize sunulmuştur.

Sayın milletvekilleri, Meclis araştırma önergeleri vardır; ancak, bu araştırma önergeleri uzun olduğu için, arkadaşımızın oturarak okumasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Buyurun okuyun efendim.

C) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI  VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1.—İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen ve 42 arkadaşının, TPAO adlı petrol tankerinde meydana gelen yangın faciasının nedenleri ile itfaiye teşkilatının sorunlarının araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/163)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Tuzla'daki Gemi Yan Sanayii AŞ. (GEMSAN) tersanesinde bakımda bulunan TPAO tankerinde 13 Şubat 1997 tarihinde meydana gelen patlama, büyük bir yangına ve 3'ü ağır olmak üzere 26 kişinin yaralanmasına neden olmuştur.

Türkiye'deki en büyük tanker olduğu bildirilen tankerin, 6 Şubat 1997 tarihinde temizlik ve bakım için Tuzla'daki tersaneye çekildiği anlaşılmıştır.

Facianın gerçek nedeni tam olarak aydınlanmış değildir. Yangının gaz sıkışmasından çıktığı söylenmektedir.

Yanan tankerin sahibi (DİTAŞ) Deniz İşetmeleri Türk Anonim Şirketidir.

Bir ortak kuruluş olan DİTAŞ'ın kamu hisselerinin özelleştirilmek üzere Özelleştirme İdaresi Başkanlığına devredildiği; ancak, işlemlerde herhangi bir sağlıklı gelişme olmadığı iddia edilmektedir.

Petrol-İş Sendikası, yangını "kaza değil, ihmal ve cinayet" olarak nitelemekte; tankerin çekildiği tersanenin bakım yapacak kapasiteye sahip olmadığını, yangının çıkmasının kaçınılmaz olduğunu bildirmektedir.

Ayrıca, liman ve tersanelerin sadece kâr amacıyla çalıştırılarak özelleştirilmeye yönelinmesinin de ne kadar sakıncalı olduğu vurgulanmaktadır.

Tuzla'daki GEMSAN tersanesinin Maliye Bakanlığı Millî Emlak Genel Müdürlüğü ile geçerli ve hukuka uygun kira sözleşmesi olup olmadığı da belli değildir.

DİTAŞ'ın, Türkiye'nin en büyük tankerinin bakım, onarım ve temizliğini, teknik donanımı, kapasitesi ve personeli yetersiz olan GEMSAN 'a vermesinde, Hükümet ortağı bir siyasî parti mensubunun önemli rolü olduğu da iddia edilmektedir.

Tersanenin yangın ve emniyet belgeleri ve yangın halinde söndürme için en seri şekilde faaliyete geçecek donanımı olup olmadığı ve tankere yanaşma ordinosu verilmesi için "gazfri" raporu bulunup bulunmadığı, her ambar sıyrıldığında (slaj temizliği yapıldığında) yeniden gazfri (gasfree) raporunun tanzim edilip edilmediği de kuşkuludur.

Tersanenin periyodik ve zorunlu denetimlerinin yapılmadığı söylenmektedir.

Tankerin bir arıza nedeniyle mi, yoksa periyodik bakım için mi tersaneye alındığı da bilinmemektedir. En son havuzlama işleminin ise ne zaman yapıldığı söylenememektedir.

Tankerin, kendi otomatik yangın söndürme sisteminin çalışıp çalışmadğı da kuşkulu bir husustur.

Bakım, onarım ya da arıza giderilmesi için GEMSAN'dan daha olanaklı, donanımlı ve gelişmiş olan Pendik Tersanesinin seçilmemiş olması, yangının boyutlarının büyümesine ve bir faciaya dönüşmesine yol açmıştır.

Tersaneye çekilen geminin yakıtının boşaltılmamış olması, havadan müdahale sisteminin bulunmayışı, denizdeki yangınların karadakilerden farkının kavranamamış olması, alevlerin üzerine köpük yerine su sıkılması, tankerin açık denize çekilememiş olması, ayrı ayrı yangını büyüten, faciayı artıran nedenlerdir.

Tanker yangını, dünyanın en büyük liman kentlerinden olan İstanbul'da deniz yangınlarını söndürmede ne kadar ilkel ve deneyimsiz olunduğunu da ortaya çıkarmıştır.

Kara itfaiyelerinin, yangın söndürmek üzere tankere ihtiyatsızca, bilinçsizce çıkarılmaları ise affedilir cinsten bir davranış değildir.

Deniz Ticaret Odaları Konsey Başkanının sözlerinden, kazayla 12 ayrı bakanlığın ilgili ve yetkili olduğu da anlaşılmaktadır.

Bu tanker yangınının şimdilik can kaybıyla sonuçlanmamış olması bir tesadüftür.

Bu olayların ileride de benzerlerinin yaşanmaması için bu yangının nedenlerinin ortaya konulması, itfaiye teşkilatının sorunlarının ve çözümlerinin tespiti, gemi yangınlarına etkin müdahale yollarının bulunması, TPAO tankeri yangınında sorumluların ortaya çıkarılması amacıyla bir çalışma yapılmasının gerektiğini ortaya koymaktadır.

Bu nedenle, Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca, tanker yangını ve faciası ile ilgili olarak bir Meclis araştırması açılmasını saygılarımızla dileriz.

1. Mehmet Sevigen (İstanbul)

2. Adnan Keskin (Denizli)

3. Oya Araslı (İçel)

4. Eşref Erdem (Ankara)

5. Birgen Keleş (İzmir)

6. Algan Hacaloğlu (İstanbul)

7. Önder Sav (Ankara)

8. Nihat Matkap (Hatay)

9. Nezir Büyükcengiz (Konya)

10. Ali Haydar Şahin (Çorum)

11. Aydın Güven Gürkan (İzmir)

12. Ercan Karakaş (İstanbul)

13. Sabri Ergül (İzmir)

14. Mahmut Işık (Sıvas)

15. Erdoğan Yetenç (Manisa)

16. Fatih Atay (Aydın)

17. İ. Önder Kırlı (Balıkesir)

18. Altan Öymen (İstanbul)

19. Şahin Ulusoy (Tokat)

20. Yahya Şimşek (Bursa)

21. Mehmet Moğultay (İstanbul)

22. Erol Çevikçe (Adana)

23. İrfan Gürpınar (Kırklareli)

24. Zeki Çakıroğlu (Muğla)

25. Ali Şahin (Kahramanmaraş)

26. M. Seyfi Oktay (Ankara)

27. Fuat Çay (Hatay)

28. Ali Rıza Bodur (İzmir)

29. Metin Arifağaoğlu (Artvin)

30. Ayhan Fırat (Malatya)

31. Yusuf Öztop (Antalya)

32. Ali Topuz (İstanbul)

33. Haydar Oymak (Amasya)

34. Bekir Kumbul (Antalya)

35. Mustafa Yıldız (Erzincan)

36. Ahmet Güryüz Ketenci (İstanbul)

37. Mustafa Kul (Erzincan)

38. Orhan Veli Yıldırım (Tunceli)

39. Hikmet Çetin (Gaziantep)

40. Ali Dinçer (Ankara)

41. Celal Topkan (Adıyaman)

42. Yılmaz Ateş (Ankara)

43. Ahmet Küçük (Çanakkale)

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşmeler, sırasında yapılacaktır.

Başka bir Meclis araştırma önergesi vardır; okutuyorum:

2. —İstanbul Milletvekili Emin Kul ve 27 arkadaşının, TPAO adlı petrol tankerinde meydana gelen yangın faciasının nedenlerinin araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/164)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

DİTAŞ   Deniz İşletmeciliği ve Tankerciliği AŞ'ye ait 160.736 DWT'luk 308 metre boyunda 43 metre genişliğinde 1977 yılında İtalya Palermo'da inşa edilen; yani, 20 yaşındaki TPAO isimli geminin Tuzla-Aydınlı Limanındaki rıhtım uzunluğu 55 metre olan "GEMSAN"tersanesine kıçtan kara bağlı iken 13 Şubat 1977 günü saat 17.30 civarında yanmaya başlaması sonucu doğan olayın meydana getirdiği can ve mal kaybı ile çevre kirlenmesinin olağanüstü doğurduğu zararlar yanında, olayın çok yönlü bir ihmal, tedbirsizlik ve denetimsizlik unsurlarını içeren boyutlarının bulunduğu anlaşılmaktadır.

Yangın, fedakârane müdahalelerde bulunan çilekeş itfaiye personelinin ağır yaralanması ile doğan çevre zararının boyutlarının iletişim araçlarıyla kamuya yansıyan yönü bakımından tam bir facia manzarası arz etmektedir.

Özellikle, Çanakkale ve İstanbul Boğazları ile Marmara Bölgesini kapsayan Türk boğazlar bölgesinde geçmiş yıllarda cereyan eden akaryakıt taşıyan gemilerdeki yangın olaylarına rağmen, gerekli önlemlerin alınmamış olması, geleceğe doğru faciaya dönüşebilecek bu tür olayların yaşanacağı hususundaki endişeleri kesinleştirmektedir.

Boğaz geçişleriyle ilgili olarak ülkemizde yürürlüğe konulan "Boğazlar ve Marmara Bölgesi Deniz Trafik Ayırımı Hakkındaki Tüzük" hükümlerinin ihlalini tespit etmek, izlemek ve sonuçlarını yaptırıma tabi tutmak ile buna rağmen, çatma, çatışma, karaya oturma gibi haller ve bu hallerden doğacak yangınlar dahil, mal ve can kaybının önlenebilmesi bakımından gerek "radar kontrollü gemi trafik hizmet sisteminin" ve gerekse denizden yangın söndürme ve çevre güvenliği yönlerinden sağlanması gerekli yangın gemisi, kurtarma gemisi gibi çeşitli araç ve gereç ihtiyacının tespit ve temini, hem çevrede yaşayan 12 milyon insanımızın güvenliği ve hem de ülkemizin bir yükümlülüğü olarak zorunludur.

TPAO gemisinde cereyan eden yangın olayı ile arz edilen bu durum karşısında:

a) TPAO gemisi yangını yönünden başlıca konular olarak;

Geminin kiralanması, satın alınması ve DİTAŞ tarafından çalıştırıldığı sürede yapılan onarımlarının,

İşçi sağlığı, iş güvenliği ve onarım-bakım kapasitesi ve konumu bakımından GEMAK Tersanesinin yeterliliğinin,

Geminin hangi maksatla ve hangi güvenlik önlemleri alınarak GEMAK Tersanesine alındığının,

Yangına müdahale eden kara ve deniz araçları ile personelin yeterliliğinin,

Olayda yaralanan fedakâr itfaiye personelinin hangi teçhizata sahip olarak yangına sevk edildiğinin,

Geminin, yangın söndürme ile ilgili kendi donanımlarının kullanılıp kullanılmadığının,

Mevzuat açısından, olayın doğması ile gelişmesi ve sonuçlandırılması yönlerinden, yetki, görev, sorumluluk çatışkanlıklarıyla yetersizliklerin bulunup bulunmadığını,

Olaya ilişkin bütün safhaların nedenleri ve bundan böyle alınması gereken önlemlerin neler olması gerektiğini,

b) Boğazlar Bölgesindeki güvenli geçiş ve doğabilecek kazalar yönünden;

Kılavuzluk, romörkaj, can ve mal kurtarılmasıyla çevre güvenliği konusunda alınabilecek önlemlerin,

Radar kontrollü gemi trafik hizmeti sisteminin oluşturulmasındaki gecikme nedenleri ile bu konuda alınabilecek önlemlerin,

Kıyılarımızda, denizlerimizde, limanlarımız ve tersanelerimizde doğabilecek deniz kazaları ve yangınları ile ilgili olarak alınabilecek önlemlerin.

Yüce Meclisçe yapılacak bir araştırmaya konu edilmesi için araştırma komisyonu kurulmasını, Anayasanın 98, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince arz ve teklif ederiz.

1. Emin Kul  (İstanbul)

2. Abdullah Akarsu (Manisa)

3. İbrahim Çebi (Trabzon)

4. Yaşar Okuyan (Yalova)

5. Enis Sülün (Tekirdağ)

6. Nabi Poyraz (Ordu)

7. Ahmet Kabil (Rize)

8. Zeki Çakan (Bartın)

9. Yusuf Ekinci (Burdur)

10. Mustafa Cumhur Ersümer (Çanakkale)

11. Murat Başesgioğlu (Kastamonu)

12. Yusuf Pamuk (İstanbul)

13. Recep Mızrak (Kırıkkale)

14. Halit Dumankaya (İstanbul)

15. Metin Emiroğlu (Malatya)

16. Lale Aytaman (Muğla)

17. Adil Aşırım (Iğdır)

18. Yaşar Eryılmaz (Ağrı)

19. Edip Safder Gaydalı (Bitlis)

20. İbrahim Gürdal (Antalya)

21.– Eyüp Aşık (Trabzon)

22. Halil İbrahim Özsoy (Afyon)

23. Ömer Ertaş (Mardin)

24. Avni Kabaoğlu (Rize)

25. Şadan Tuzcu (İstanbul)

26. Rüştü Kâzım Yücelen (İçel)

27. Levent Mıstıkoğlu (Hatay)

28. Ali Er (İçel)

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge, gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırasında yapılacaktır.

Meclis soruşturması önergesi vardır.

Önerge bastırılıp üyelere dağıtılmıştır.

Meclis soruşturması önergesini okutuyorum:

3. —İzmir Milletvekili Metin Öney ve 60 arkadaşının, Anayasa, kanunlar ve cumhuriyetin temel ilkeleri ve gelenekleriyle bağdaşmayan tutum ve davranışlarıyla görevini kötüye kullandığı ve bu eylemin Türk Ceza Kanununun 240 ıncı maddesine uyduğu iddiasıyla Adalet Bakanı Şevket Kazan hakkında Meclis soroşuturması açılmasına ilişkin önergesi (9/11)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Göreve geldiği günden bu yana açıklamaları ve icraatlarıyla sürekli kamuoyunun gündeminde tartışılan bir isim olan Adalet Bakanı Şevket Kazan, demokratik hukuk devleti ilkelerine aykırı tutum ve davranışlarını organize bir şekilde sürdürmeye devam etmektedir.

Son olarak, 14 Şubat 1997 Pazar günü, silahlı çeteye yardım ve halkı düşmanlığa tahrik suçlarıyla Devlet Güvenlik Mahkemesi tarafından tutuklanarak Ankara Kapalı Cezaevine konulan Refah Partili Sincan eski Belediye Başkanı Bekir Yıldız'ı cezaevinde ziyaret eden Şevket Kazan, mesai günü olmamasını ileri sürerek, Yıldız'ı, Bakan sıfatıyla değil, partili sıfatıyla ziyaret ettiğini söyleyebilmiştir.

Ziyaret sonrasında, kendi otomobiliyle cezaevine geldiğini ve ziyaretinin inasanî bir görevi yerine getirmek olduğunu açıklayan Sayın Bakan, Partisinin Halkla İlişkiler Başkanı olarak, Partili bir arkadaşını ziyaretinin Bakanlık sıfatının yerine getirilmesine engel bir tarafı olmadığı mazeretine sığınmıştır.

Sayın Bakan, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Adalet Bakanı olarak, Partisine yakın tutukluları cezaevlerinde ziyaret etmeyi sürdürerek, hem topluma hem de yargıya âdeta meydan okumuş, Susurluk olayında da olduğu gibi, soruşturmayı yürüten savcıların, görev esnasında yerlerini değiştirerek güç gösterisinde bulunmuş, adalete gölge düşürülmemesi hususunda her Bakanın göstermesi gereken asgarî özeni dahi göstermeyerek, yargı bağımsızlığını açıkça zedeleyerek görevini suiistimal etmiştir.

Bunun yanı sıra, Terörle Mücadele Kanununun 16 ncı maddesi gereğince "Bu Kanun kapsamına giren suçlardan mahkûm olan veya tutuklananların açık görüş yapamayacakları" hükmüne rağmen, Sayın Bakanın, sivil bir vatandaş olarak bu ziyareti gerçekleştirdiğini ifade etmesi de, açıkça söz konusu yasayı ihlal etmektir. Kanunla normal vatandaşlara tanınmayan bir hakkın, Sayın Bakana tanınması gibi bir ayrıcalığın hukuk devleti ile bağdaşması mümkün değildir; Sayın Bakanın tevil yollu savunmaları, olayı, tavırlarını ve iddialarını doğrular mahiyettedir.

Yukarıda izah edilen gerekçeler ve tespitler sebebiyle, Anayasa, kanunlar ve Cumhuriyetin temel ilkeleri ve gelenekleriyle bağdaşmayan tutum ve davranışlarıyla görevini kötüye kullanan Adalet Bakanı Şevket Kazan hakkında, Türk Ceza Kanununun 240 ıncı maddesi hükmünün uygulanması için, Anayasanın 100 üncü maddesi gereğince, Meclis soruşturması açılmasını arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla. 18.2.1997

Metin Öney (İzmir)

Agâh Oktay Güner (Ankara)

Süleyman Hatinoğlu (Artvin)

Ahmet Alkan (Konya)

Yusuf Selahattin Beyribey (Kars)

Ömer Ertaş (Mardin)

Şükrü Yürür (Ordu)

Yusuf Ekinci (Burdur)

Yaşar Okuyan (Yalova)

Enis Sülün (Tekirdağ)

Ahmet Kabil (Rize)

Nabi Poyraz (Ordu)

Recep Mızrak (Kırıkkale)

Zeki Çakan (Bartın)

Mustafa Cumhur Ersümer (Çanakkale)

Yusuf Pamuk (İstanbul)

Murat Başesgioğlu (Kastamonu)

Mehmet Salih Yıldırım (Şırnak)

Lale Aytaman (Muğla)

Levent Mıstıkoğlu (Hatay)

İbrahim Yaşar Dedelek (Eskişehir)

Sami Küçükbaşkan (Antalya)

Abbas İnceayan (Bolu)

Mehmet Keçeciler (Konya)

İrfan Köksalan (Ankara)

Biltekin Özdemir (Samsun)

Refik Aras (İstanbul)

Halil İbrahim Özsoy (Afyon)

Mehmet Sağdıç (Ankara)

Necati Güllülü (Erzurum)

Ülkü Güney (Bayburt)

A. Ahat Andican (İstanbul)

Edip Safter Gaydalı (Bitlis)

Ali Talip Özdemir (İstanbul)

Aslan Ali Hatipoğlu (Amasya)

Abdulkadir Baş (Nevşehir)

Nizamettin Sevgili (Siirt)

Ataullah Hamidi (Batman)

Ali Doğan (Kahramanmaraş)

Yıldırım Aktürk (Uşak)

Nejat Arseven (Ankara)

Eyüp Aşık (Trabzon)

Abdullah Akarsu (Manisa)

Bülent Akarcalı (İstanbul)

Halit Dumankaya (İstanbul)

İbrahim Yılmaz (Kayseri)

Hüsnü Sıvalıoğlu (Balıkesir)

Bülent Atasayan (Kocaeli)

Ali Kemal Başaran (Trabzon)

Mete Bülgün (Çankırı)

Yüksel Yalova (Aydın)

Yılmaz Karakoyunlu (İstanbul)

Metin Gürdere (Tokat)

Adem Yıldız (Samsun)

Burhan Kara (Giresun)

Mustafa Rüştü Taşar (Gaziantep)

Mustafa Bahri Kibar (Ordu)

Ahmet Neidim (Sakarya)

Ersin Taranoğlu (Sakarya)

Muzaffer Arslan (Diyarbakır)

Avni Akyol (Bolu)

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Anayasanın 100 üncü maddesinde ifade olunan "Meclis, bu istemi en geç bir ay içinde görüşür ve karara bağlar" hükmü uyarınca soruşturma önergesinin görüşme gününe dair Danışma Kurulu önerisi daha sonra Genel Kurulun onayına sunulacaktır.

Sayın milletvekileri, Başbakanlığın, Anayasanın 92 nci maddesine göre verilmiş bir tezkeresi vardır; okutup işleme koyacağım ve sonra da oylarınıza sunacağım.

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER (Devam)

8.—Türkiye tarafından Hebron’a (El-Halil’e) askerî personel gönderilmesi hususunda Hükümetin yetkili kılınması için, Anayasanın 92 nci maddesine göre izin verilmesine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/690)

Türkiye Büyük Millet Mecilisi Başkanlığına

1. Hebron (El Halil)'un Filistin Ulusal Yönetimine devrinden sonra uluslararası gözlemcilik görevini üstlenmek üzere Türkiye, Danimarka, İtalya, İsveç, İsviçre ve Norveç tarafından oluşturulacak mevcudiyet hakkında adıgeçen ülkeler arasında 30 Ocak 1997 tarihinde Oslo'da imzalanan ve 4.2.1997 tarihli ve 97/9075 sayılı Bakanlar Kurulu kararıyla onaylanan Hebron'da Geçici Uluslararası Mevcudiyet Kurulması Hakkında Anlayış Muhtırasında ve İsrail ile Filistin Ulusal Yönetimine Tevdi Edilecek Mektupta belirtilen kurallar ve amaçlar çerçevesinde görev yapmak üzere Türkiye tarafından Hebron (El Halil)'a askerî personel gönderilmesi.

2. Söz konusu Anlayış Muhtırası uyarınca  mevcudiyetin görev süresinin üç ay olması, İsrail ve Filistin Ulusal Yönetiminin farklı bir süre üzerinde mutabık kalmamaları halinde üç aylık sürelerle uzatılması,

Hususunda Hükümetin yetkili kılınması için Anayasanın 92 nci maddesine göre izin verilmesini arz ederim.

                                                                                              Prof. Dr. Necmettin Erbakan

                                                                                                             Başbakan

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, bu tezkereyi İçtüzüğümüzün 72 nci maddesine göre işleme tabi tutuyoruz. Bilindiği üzere, tezkere üzerinde, gruplara, Hükümete ve 2 milletvekiline söz veriyoruz. Grupların ve Hükümetin söz süresi 20'şer dakika, milletvekillerinin konuşma süresi de 10'ar dakikadır. Ancak, bu gibi tezkerelerde bugüne kadarki uygulamamız şöyle oluyor; önce Hükümet, isterse kısa bir açıklama yapıyor, grupların ve milletvekillerinin konuşmasından sonra da buna cevap verebiliyor.

Sayın Hükümet, bu safhada kısa bir açıklamada bulunacak mı efendim?

DEVLET BAKANI IŞILAY SAYGIN (İzmir) – Evet.

BAŞKAN – Buyurun efendim.

Bu konuşmanız süreye bağlı değil, kısa bir konuşma olacak ve aydınlatma konuşması olacak.

DEVLET BAKANI IŞILAY SAYGIN (İzmir) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 15 Ocak 1997 tarihinde, Filistin yönetimiyle İsrail arasında imzalanan El Halil Anlaşmasıyla, bu şehrin Filistin yönetimine devrini müteakip, El Halil'de oluşturulacak geçici Uluslararası Mevcudiyete, Türkiye'nin askerî personel göndermek suretiyle katılmasına ilişkin Hükümet tezkeresi üzerinde, Hükümet adına söz almış bulunuyorum; Hükümet ve şahsım adına Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; sözlerime, Türkiye'nin, değişen dünya koşullarında yer aldığı, duyarlı coğrafyada izlediği dışpolitikaya kısaca değinmekle başlamak istiyorum. Dünyada son yıllarda yaşanan köklü değişiklikler, uluslararası ilişkilerin dokusunu büyük ölçüde etkilemiş ve değiştirmiştir. Coğrafî konumu bakımından, Türkiye, dünyadaki bu hızlı değişim sürecinden en fazla etkilenen ülkelerden birisi olmuştur. Nitekim, bugün, dünyayı meşgul eden önemli sorunların ve gelişmelerin büyük çoğunluğu, Türkiye'nin yakın çevresini oluşturan Balkanlardan Kafkasya'ya ve Orta Asya'ya, Karadeniz'den Ortadoğu'ya uzanan coğrafyada cereyan etmektedir. Bu coğrafyanın odak noktasında bulunmamız nedeniyle, çevremizdeki gelişmelerin, dışpolitikamıza önemli yansımaları olduğunu görmekteyiz.

Ülkemiz, günümüz koşullarında, önümüzde açılan yeni ufukları en iyi şekilde değerlendirmeyi, çevresindeki ihtilafların ve belirsizliklerin doğurduğu riskleri bertaraf etmeyi amaçlayan, çok yönlü ve dinamik bir politika izlemektedir. Bu çerçevede, dışpolitikamızın temel ilkesini, yeni dünya konjonktüründe, bölgemiz ve dünya barışına, istikrara ve huzura katkıda bulunmak oluşturmaktadır.

Türkiye, bu ilke doğrultusunda, soğuk savaş ertesinde meydana gelen çatışmaların ve uyuşmazlıkların barışçı yollarla çözümlenmesinde, dünyanın çeşitli bölgelerinde yürütülen barışı koruma faaliyetlerinde uyuşmazlıkların yeni çatışmalara yol açmasını engelemeyi amaçlayan, önleyici diplomasi girişimlerinde ve ekonomik gelişmenin ve refahın yaygınlaştırılmasını hedefleyen bölgesel işbirliği ağlarının örülmesinde önemli rol ve sorumluluklar üstlenmiştir.

Dışpolitikamızın öncelikli amaçlarına uygun olarak, başta komşularımız olmak üzere, tüm ülkelerle karşılıklı çıkar ve yararlara dayalı iyi dostluk ilişkileri geliştirme ve işbirliğini daha da güçlendirme gayretleri içerisindeyiz. Bu çerçevede, bir yandan, ayrılmaz bir parçası olduğumuz Batı dünyasıyla, diğer yandan tarihî, kültürel ve manevî bağlarımız bulunan Ortadoğu, Orta Asya ve Balkan ülkeleriyle ilişkilerimizi ve işbirliğimizi her alanda geliştirmeyi arzulamaktayız.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Ortadoğu, uzun yıllardır trajik olaylara sahne olan, barış, istikrar ve huzur arayan bir bölgedir. Ortadoğu sorununun temelinde, Filistin meselesinin yattığı ve bu meselenin, Filistin halkının meşru ve haklı beklentileri yönünde çözümlenmediği müddetçe, bölgemizde kalıcı barış, istikrar ve huzurun temin edilmesinin mümkün olmadığı bir gerçektir. Ortadoğu'da adil, kalıcı ve kapsamlı bir barış, ancak Filistin halkının meşru haklarının tanınmasıyla mümkün olabilecektir.

Türkiye, 1991 yılında Madrid'te düzenlenen konferansla başlayan Ortadoğu barış sürecini başından beri desteklemekte, bu çerçevede tertiplenen çok taraflı, uluslararası müzakerelere etkin biçimde katılmakta ve ikili müzakerelerde tarafların Türkiye'den bekledikleri katkıları yapmaya daima hazır bulunmaktadır. Ortadoğu barış süreci çerçevesinde İsrail ile Filistinliler ve Ürdün arasında imzalanan tarihî anlaşmaları büyük bir memnuniyetle karşılayan Türkiye, bugüne kadar kaydedilen ilerlemenin, bundan sonra atılacak hızlı adımlarla bir an önce pekiştirilmesini arzulamaktadır.

Bölgede sağlanacak barış, ekonomik kalkınmaya da yardımcı olacaktır. 21 inci Yüzyıla yaklaştığımız bu dönemde, barışın, Ortadoğu için bir tercihten ziyade, stratejik bir zorunluluk olduğu kuşkusuzdur. Dünyadaki yönelimler göz önünde tutulduğunda, Ortadoğu'da barışın hâlâ tam anlamıyla tesis edilememiş olması, bölgesel, ekonomik işbirliği ve karşılıklı yarar düzeninin vaat ettiği nimetlerden yararlanılmasını engellemektedir.

Türkiye, Ortadoğu barış sürecindeki cesaretli adımları desteklerken, barışın somut kazançlarının tüm taraflarca görülmesinin taşıdığı önemi her zaman ifade edegelmiştir. Filistin Devlet Başkanı Sayın Yaser Arafat'ın bugün resmî bir ziyaret için Ankara'da bulunması da bu tutumumuzun bir tezahürüdür.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Ortadoğu barış süreci çerçevesinde, Filistin yönetimi ile İsrail arasında sürdürülmekte olan ikili müzakereler kapsamında, geçen 15 Ocakta imzalanan El Halil Anlaşmasını memnuniyetle karşıladığımızı vaktiyle dile getirmiştik. Gerçekten bu uzlaşı, tarafların sağduyulu ve barış sürecine ivme kazandırma yolundaki tutumlarının önemli bir kanıtını teşkil etmiştir.

Filistin-İsrail coğrafyasında, Kudüs'ten sonra en kutsal mahal olan El Halil'in statüsü, barış görüşmelerinin başından beri duyarlı sorunlarından biri olmuştur.

Batı Şeria'da Filistinlilerin ve İsraillilerin aynı belediye sınırları içerisinde birlikte yaşadıkları ve kutsal yerlere sahip çıktıkları bir belde olan El Halil'de, tarafların anlaşmaya varmış olmalarını ve bu anlaşmaya uygun olarak, İsrail güvenlik kuvvetlerinin yeniden konuşlandırılmakta bulunmasını, görüşmelerde önemli bir merhale olarak görmekteyiz.

Filistin yönetimiyle İsrail arasında 28 Eylül 1995'te imzalanan Oslo 2 Arasözleşmeler, Düzenlemeler Anlaşması uyarınca ve El Halil'de yaşayan Filistin halkına güven duygusu verme amacına yönelik yapılan düzenlemeler çerçevesinde, taraflar, bu şehirde geçici bir Uluslararası Mevcudiyet oluşturmayı öngörmüşlerdir.

Türkiye, Filistin yönetimi ve İsrail tarafından, Norveç, İsveç, Danimarka, İsviçre ve İtalya ile birlikte, geçici Uluslararası Mevcudiyete katılmaya gerek sözlü gerekse yazılı olarak davet edilmiştir.

Bu ortak daveti memnuniyetle kabul eden Hükümetimiz, El Halil Anlaşmasının uygulanmasını izlemekle görevli olan bu gözlemci gruba katılmamız için gerekli olan işlemleri ivedilikle tamamlamıştır.

El Halil'de konuşlandırılması öngörülen geçici Uluslararası Mevcudiyete çağrılması, sadece, Türkiye'nin uluslararası planda yarattığı güvenin somut bir göstergesini teşkil etmekle, Ortadoğu'da bugüne kadar uyguladığı politikaların tutarlılığını ve isabetini açıklıkla ortaya koymakla kalmamakta, aynı zamanda, gerek Somali'de gerekse Bosna Hersek'te oluşturulan barış güçlerine katılmış bulunan ülkemizin bu alanda kazanmış bulunduğu deneyimin uluslararası camianın takdirine mazhar olduğunu da göstermektedir.

Uluslararası Mevcudiyet personelinin orada bulunmasının amacı, herkesin yararına olacak bir güven ortamının yaratılmasıdır.

Geçici Mevcudiyetin Norveç, Danimarka, İsveç, İsviçre, İtalya ve Türkiye'den kademeli olarak yaklaşık 180'i bulacak bir ortak katılımla oluşturulması öngörülmektedir.

Her ülke kendisi için bir kıdemli ulusal temsilci tayin etmektedir. Temsilcilere, Mevcudiyet içerisinde çeşitli bölümlere başkanlık etme sorumluluğu verilmektedir.

Mevcudiyete katılan gruplar arasındaki ilişkiler ve anlaşma kapsamına giren konularda nihaî karar alma yetkisi katılımcı ülkelerin hükümetlerine aittir. Ortak karar gerektiren hususlarda gerekli istişareler yapılacaktır.

Mevcudiyetin masrafları katılımcı ülkeler tarafından karşılanmaktadır.

Mevcudiyetin mensupları belirli istisnalar dışında görev bölgelerinde serbest dolaşım özgürlüğüne sahip bulunacaklardır.

Personelin görevi, esas itibariyle, görev bölgesinde çıkabilecek olay ve anlaşmazlıkları rapor etmektir. Çıkabilecek olaylara müdahale etmeleriyse öngörülmemektedir.

Uluslararası Mevcudiyetin mensupları, faaliyet alanında ve faaliyetleriyle bağlantılı olarak görevlerini yerine getirmek için gerekli ayrıcalık ve bağışıklıklardan yararlanacaklardır.

Türkiye'nin Uluslararası Mevcudiyete katılımı, Ortadoğu'da adil ve kalıcı bir barışın tesisi yönünde bugüne kadar izlediğimiz politikanın yeni bir göstergesini oluşturmaktadır.

Bu düşüncelerle, Uluslararası Mevcudiyete askerî personel gönderilmesi, Anayasamızın 92 nci maddesi uyarınca, Hükümetimizce Yüce Meclisin takdirine sunulmuş bulunmaktadır.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Şimdi, söz alan sayın üyeleri okutuyorum: Refah Partisi Grubu adına Sayın Ahmet Bilge, ANAP Grubu adına Sayın Yücel Seçkiner, DSP Grubu adına Sayın Hikmet Sami Türk.

ALİ DİNÇER (Ankara) – Sayın Başkan, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz istiyorum.

BAŞKAN – Peki efendim.

İlk söz, Refah Partisi Grubu adına Sayın Ahmet Bilge'nin.

Buyurun Sayın Bilge. (RP sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakikadır.

RP GRUBU ADINA AHMET BİLGE (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmama başlamadan evvel, hepinizi saygıyla selamlıyorum. Türkiye'nin El Halil Şehrinde teşkil edilen uluslararası geçici Mevcudiyete katılması hakkında Refah Partisi Grubu adına konuşma yapmak üzere huzurlarınızdayım.

Kıymetli milletvekilleri, günümüzde uluslararası ilişkiler yeni bir nitelik kazanmıştır. Gelecek için ümit verici değişim ve gelişmeler yaşanmakla birlikte, dünyanın hemen hemen her yerinde bölgesel çatışmalar ve bunalımlar, artarak devam etmektedir. Balkanlar, Kafkasya ve Ortadoğu bölgelerinin merkezinde yer alan ülkemiz, bu hassas coğrafyada fevkalade önemli bir konumdadır.

İsrail ile Filistin arasında imzalanan 21 Ocak 1997 tarihli anlaşma, 1 Şubat 1997 tarihinden itibaren, Norveç'in başkanlığında, Türkiye, İtalya, İsveç, Danimarka ve İsviçre'nin katılımıyla uluslararası bir Mevcudiyet oluşturulmasını öngörmektedir. Bu maksatla, Filistin ve İsrail yönetimleri tarafından, diğer ülkelerle birlikte ülkemize de bir davet mektubu gönderilmiştir. Söz konusu anlaşma gereği oluşturulan gücün teşkili maksadıyla hazırlanan mutabakat muhtırası, 30 Ocak 1997 günü, katılımcı ülkelerin büyükelçileri tarafından Norveç'in başkenti Oslo'da imzalanmıştır.

Şu anki mevcudu toplam 142 kişi olan güce; Türkiye, 11'i subay, 7'si assubay olmak üzere, 18 Silahlı Kuvvetler mensubuyla katılmaktadır.

Tarihî geleneğine uygun olarak "yurtta sulh, cihanda sulh" ilkesi doğrultusunda, uzun yıllardan beri, dünyanın neresinde olursa olsun, barış, huzur ve güveni korumada üzerine düşen görevi yerine getiren ve getirmeye devam eden Türk Milleti; yalnız burada değil, örneğin; Kore, Somali, Bosna-Hersek'e kuvvet göndermekle, Kuveyt ve Gürcistan'a gözlemci grubu göndermekle, Makedonya'daki Birleşmiş Milletler Gücüne katılmakla, dünya barışına büyük katkılarda bulunmuştur.

Bugün de, milletimizin gözbebeği olan Silahlı Kuvvetlerimiz, Filistin'de barış, huzur ve güvenin sağlanmasında üzerine düşen görevi yapmak maksadıyla, gözlemci olarak, Ortadoğu'nun bu en hassas bölgesi olan El Halil Kentinde bulunmaktadır. Milletimiz, ordumuzla ne kadar iftihar etse azdır.

Söz konusu Uluslararası Mevcudiyet, El Halil Kentinin İsrail kuvvetlerince boşaltılarak, Filistin yönetimine devir işlemini izleyecek uluslararası bir unsurdur. Bu Mevcudiyetin geleneksel bir barış gücü olmadığını belirtmek istiyorum. Görevi, sadece gözlemlerini rapor etmekten ibarettir. Mevcudiyet içerisinde son karar makamı, katılımcı ülke hükümetleridir. Müştereken alınması gereken kararlar, ilgili hükümetlere danışılarak alınacaktır. Uluslararası mevcudiyetin görev bölgesinin, yalnız Batı Şeria'daki El Halil Şehri ile sınırlı olduğunu ve diğer Filistin şehirlerini kapsamadığını da hatırlatmakta fayda görüyorum.

El Halil Şehrinde, müşterek bir komite oluşturulacaktır. Söz konusu Mevcudiyet, görevi esnasında, bu komiteyle yakın irtibat kuracaktır. Ayrıca, Uluslararası Mevcudiyetin giderlerinin, tamamen katılımcı ülkeler tarafından finanse edilmesi de kararlaştırılmıştır.

Uluslararası Mevcudiyet, uluslararası insan hakları standartları çerçevesinde olayları izleyerek günlük raporlar hazırlayacak ve bunları müşterek El Halil komitesi ile izleme ve yönlendirme komitelerine bildirecektir. Sonuç itibariyle, bu raporların özetleri, katılımcı ülkelere gönderilecektir.

Görev, tamamen silahsız yapılmaktadır. Görev süresi, anlaşma gereği üç ay olarak tespit edilmiştir; ancak, taraflardan herhangi biri aksine bir görüş bildirmediği sürece, herhangi bir karara gerek duyulmaksızın, görev süresi, üçer aylık periyotlarla uzayacaktır.

54 üncü Hükümetimizin, kurulduğu günden bugüne kadar izlemiş olduğu dış politikanın olumlu sonuçlar verdiğini memnuniyetle müşahede ediyoruz. Bu meyanda, bölgede, yarım asırdır akan kanı durdurmak ve Filistinlilerin bir an önce hak ettikleri özgürlüklerine ve haklarına kavuşması için, Türkiye, her türlü katkıyı yapmaktadır. Hükümetimizin bu konuda gösterdiği hassasiyet, memnuniyet vericidir. Amacımız, bütün bu hedeflere barışçı yollarla ve müzakerelerle ulaşılmasıdır. Silahlı mücadele, yıllarca, bölgede, binlerce masun insanın ölümüne, sayısız ıstıraplara ve sefaletlere sebep olmuştur.

Bir an önce, arzu edilen refah seviyesine ulaşmak ve insanca yaşamak, Filistin halkının temel hakkıdır. Bu konuda yapılan anlaşmaların hayata geçirilmesi ve uygulamaya konulması, bu noktada, büyük önem taşıyor. Türkiye olarak sağladığımız politik destek devam edecektir. Gönderdiğimiz gözlemci grubu da, bu çabalarımızın ve Filistin Halkına gösterdiğimiz ilginin bir parçasıdır.

Konuşmama son vermeden önce, El Halil Şehrinde görevlendirilen Silahlı Kuvvetler mensuplarımıza ve onun seçkin personeline bu kutsal görevlerinde sağlık ve başarılar diliyor, Cenabı Allah yardımcıları olsun diyor, bu duygularla, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (RP ve DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bilge.

ANAP Grubu adına, Sayın Yücel Seçkiner; buyurun efendim. (ANAP sıralarından alkışlar)

Sayın Seçkiner, süreniz 20 dakika efendim.

ANAP GRUBU ADINA YÜCEL SEÇKİNER (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; El Halil'e askerî personel gönderilmesine izin verilmesi hakkında Hükümet tezkeresi üzerinde Anavatan Partisi Grubu adına görüşlerimi açıklamak üzere huzurlarınızdayım; hepinizi saygıyla selamlarım.

Değerli arkadaşlarım, Ortadoğu, uzun yıllardır trajik olaylara sahne olan, barış, huzur ve istikrar arayan bir bölgedir. Hiç şüphesiz, dost ve kardeş Filistin Halkı bu bölgede büyük acı çekmiş; ancak, geleceğini tayin etme azim ve iradesini yitirmemiş, cesaretli ve onurlu bir halk olarak, tüm barışsever milletlerin takdirini kazanmıştır.

Ortadoğu sorununun temelinde Filistin meselesinin yattığı ve bu mesele de Filistin Halkının meşru ve haklı beklentileri yönünde çözümlenmediği müddetçe, bölgemizde kalıcı barışın, huzurun ve istikrarın temin edilmesinin mümkün olamayacağı, artık, herkesçe kabul edilen bir gerçektir. Ortadoğu'da adil, kalıcı ve kapsamlı bir barış, ancak Filistin Halkının meşru haklarının tanınmasıyla mümkün olacaktır. Demokratik, insan haklarına saygılı, müreffeh ve bağımsız bir Filistin devletinin, bölgedeki barış ve istikrarın ve dünya barışının güçlü bir teminatı olacağına inanıyoruz. Hemen belirtmek isterim ki, öncelikle bu bölgenin en önemli ülkelerinden biri olan İsrail'in de güvenli sınırlar içinde yaşaması en içten arzumuzdur.

1948 kuruluşunun hemen ardından İsrail ile diplomatik ilişki kuran ilk Müslüman ülke olan Türkiye, aynı zamanda, İsrail ile ilişkilerini kesintisiz olarak sürdüren yegâne bölge ülkesi olmuştur. Türkiye, İsrail'in bu bölgenin bir gerçeği olduğunu her zaman söylemiştir. Olaylar, Türkiye'nin ne kadar haklı bir söylem içerisinde olduğunu son yıllarda daha çok göstermiştir. Bölgede yaşayan ülkeler de, bu gerçeği kabul ettikleri oranda barışa yaklaşmışlardır. Böyle olmasaydı, bugün, İsrail-Filistin görüşmeleri, bazı meseleleri çözüm noktasına getirmiş olmazdı.

Türkiye'nin Ortadoğu'ya yönelik politikası, tüm ülkelerle dostluk ve karşılıklı çıkar ile uyumlu ilişkileri daha da geliştirmek ve meydana gelebilecek farklı görüşleri, diyalog ve müzakere gibi barışçı yollarla gidermek şeklindeki temel ilkelerle yönetilmeye devam edecektir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk "yurtta sulh, cihanda sulh" vecizesiyle, Türk dışpolitikasının ana prensibini vazetmiş ve bugüne kadar, Türk dışpolitikası, bu ana prensip üzerinde yürütülmüştür. Türkiye, bölgesinde barış istemektedir; bu nedenle, Türkiye, Ortadoğu'daki tüm barış girişimlerini başından beri aktif bir biçimde desteklemiştir. Bölge ülkeleriyle olan ilişkilerimizde de, daima, barışı teşvik eden bir tutum sergilenmesine özen gösterilmiştir. Türkiye'nin, herhangi bir bölge ülkesiyle olan ilişkisi, diğerinin aleyhine değildir.

Filistin, İsrail coğrafyasında Kudüs'ten sonra en kutsal mahal olan El Halil'in statüsü konusunda da, Ortadoğu barış görüşmelerinin başından beri en duyarlı sorunlardan biri olagelmiştir. Kent, İsrail tarafından ilhak kararı alınmış bulunması nedeniyle ayrı bir kategoride mütalaa edilmesi gereken Kudüs bir kenara bırakılırsa, işgal altındaki Batı Şeria'da, Filistinlilerin ve Yahudilerin aynı belediye sınırları içinde birlikte yaşadıkları ve kutsal yere sahip çıktıkları tek beldedir. Şehir nüfusunun her iki unsuru da, kendi toplumlarının geneliyle kıyaslandığı takdirde, aşırı uçların egemenliğini sergileyen bir yapı göstermektedir.

İsrail ile Filistin Kurtuluş Örgütü arasında 28 Eylül 1995 tarihinde imzalanmış bulunan ara düzenleme anlaşması, İsrail güvenlik güçlerinin El Halil kentinden çekilmesinden sonra Filistinlilere güven duygusu sağlamak amacıyla, bu şehirde geçici Uluslararası Mevcudiyet adıyla bir grubun konuşlandırılması öngörülmüştür. El Halil konusundaki anlaşmanın 14 Ocak günü parafe edilmesinden sonra, İsrail ve Filistin Ulusal Yönetimi, Türkiye'nin yanı sıra, koordinatör ve sponsor olarak Norveç, İsviçre, Danimarka, İsveç ve İtalya'ya geçici Uluslararası Mevcudiyete katılması için yazılı talepte bulunmuştur.

Türkiye, Ortadoğu barış sürecini başından beri desteklemekte olup, son olarak, taraflar arasında El Halil hakkında varılan anlaşmayı memnuniyetle karşılamış; Ortadoğu'da hakça, kalıcı ve kapsamlı bir barışın gerçekleşmesi için yürütülen çabaların desteklenmesi yönündeki politikası çerçevesinde, geçici Uluslararası Mevcudiyete katılım için yapılan daveti kabul etmiştir.

Türkiye'nin, El Halil'de konuşlandırılacak geçici Uluslararası Mevcudiyete katkısı, hem İsrail makamları hem Filistin makamları tarafından Türkiye'den özellikle talep edilen bir husus olmuştur. Hem İsrail hem Filistin, Türkiye'yi Ortadoğu'da en güçlü ülke olarak görmekte ve Türkiye'nin, Ortadoğu barış sürecinde oynadığı olumlu rolü ve desteği teşekkürle karşılamaktadırlar. Hem İsrail hem Filistin, bölgenin demokratik ve laik sistemle idare edilen tek Müslüman ülkesi olan Türkiye'nin, Ortadoğu barış sürecinde devrede olmasını arzu etmekte ve Türkiye'nin bu uluslararası güce katılımına özel önem atfetmektedirler. Her iki ülke de, Ortadoğu barış sürecinin hassas bir aşamadan geçtiği bir dönemde, Türkiye'nin bölgedeki barışa önemli bir katkıda bulunacağına inanmaktadırlar. 30 Ocak 1997 tarihinde, Oslo'da imzalanan anlayış muhtırası uyarınca, ilk aşamada barış gücünün 130 kişi ile üç aylık bir müddet için kurulması, Türk gözlemci grubunun 18 kişiden oluşması öngörülmüştür.

Hükümetin 7 Şubat 1997 tarihli Türkiye Büyük Millet Meclisine sunduğu tezkereyle, Anayasamızın 92 nci maddesi gereğince, Genel Kurulumuzdan Türk askerinin El Halil'e gönderilmesi konusunda istemiş olduğu müsaadeye, Ortadoğu'da barışa katkıda bulunmak maksadıyla, ANAP Grubu olarak kabul oyu vereceğiz; yalnız, üzüntümü belirtmeden geçemiyorum. Birinci üzüntüm, Sayın Dışişleri Bakanımız, bu kürsüye hiç gelmedi Dışişleri Bakanı olarak ne Plan ve Bütçe Komisyonunda ne de bütçe görüşmelerinde burada konuştu; şimdi de Sayın Bakanımı göndermiş.

İkincisi, Filistin'e birlik 14 Şubat 1997 günü gitti; gideli 6 gün oldu. Anayasanın 92 nci maddesine göre "Milletlerarası hukukun meşru saydığı hallerde savaş hali ilanına ve Türkiye'nin taraf olduğu milletlerarası anlaşmaların veya milletlerarası nezaket kurallarının gerektirdiği haller dışında Türk Silahlı Kuvvetlerinin yabancı ülkelere gönderilmesine veya yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye'de bulunmasına izin verme yetkisi Türkiye Büyük Millet Meclisinindir." Birlik gideli 6 gün oldu; Sayın Başbakan Anayasayı ihlal etmiştir; cumhuriyet savcılığına ihbar ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; zaferleri ve mazisi insanlık tarihi ile başlayan, her zaman zaferlerle beraber medeniyet nurlarını taşıyan kahraman Türk Ordusunun bundan önce de Kore'de, Kıbrıs'ta, Somali'de ve Bosna-Hersek'te dünya barışına yapmış olduğu katkıları El Halil'de de en iyi şekilde yapacağına güvencimiz sonsuzdur. Görev alacak Türk Silahlı Kuvvetleri personeline başarılar diler; saygılar sunarım. (ANAP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Seçkiner.

Yalnız, konuşmanızda iki hususu belirttiniz. Birincisi, buradaki Sayın Bakanımız, Millî Savunma Bakanına vekâleten geliyor; yani, bu, Millî Savunma Bakanlığının açıklamasıdır.

İkincisi, Başbakanlığın askeri gönderdikten sonra talepte... Başbakanlığın yazısı 7.2.1997'de Meclisimize gelmiş; yani, Meclisimizin bunu görüşmesi, Hükümete bağlı bir gecikme değil. O bakımdan...

YÜCEL SEÇKİNER (Ankara) – Hayır... Sayın Başkanım, 30 Ocak'ta imzalandı; ayın 4'ünde Bakanlar Kurulu kararı çıktı. Biz, ayın 5, 6, 7'sinde gece sabaha kadar çalıştık; 5'inde buraya gelebilirdi.

BAŞKAN – İşte, 7'sinde gelmiş efendim!

YÜCEL SEÇKİNER (Ankara) – Yine de söyleyeyim, 5'inde gelebilirdi; 4'ünde Bakanlar Kurulu kararı çıktı.

BAŞKAN – Yani, Meclisin geç gündeme alması var; o bakımdan bir hata yok.

YÜCEL SEÇKİNER (Ankara) – Hata var.

BAŞKAN – Tamam... Peki; teşekkür ederim efendim.

DSP Grubu adına, Sayın Hikmet Sami Türk; buyurun. (DSP sıralarından alkışlar)

Sayın Türk, süreniz 20 dakika.

DSP GRUBU ADINA HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Filistin sorunu, tarih boyunca bir insanlık dramı olarak yaşanmıştır; eskiden de böyle idi, şimdi de böyle. Hepimizin bildiği gibi, Filistin, tektanrılı üç büyük din için kutsal sayılan yerlerin bulunduğu topraklardır. Bu topraklar üzerinde daha önce yaşayan Yahudilerin, bilinen nedenlerle dünyaya dağılmaları; fakat, 19 uncu Yüzyılın sonlarından itibaren ve özellikle Birinci Dünya Savaşından sonra Osmanlı İmparatorluğunun bu topraklardan çekilmesi ve bölgenin İngiliz mandasına verilmesinden sonra, hızlanan bir biçimde, Yahudilerin, Arz-ı Mev'ut olarak, yani, Tanrı tarafından kendilerine vaat edilmiş topraklar olarak gördükleri Filistin'e dönmeleri, oradaki insanların, Filistinlilerin, Arapların yerlerinden yurtlarından olmalarına neden olmuştur. Bazı insanlar bir vatana kavuşurken, bazı insanlar vatanlarını kaybetmişlerdir.

Yahudiler, bulundukları ülkelerde çok haksız işlemlerle; örneğin, Nazi dönemi Almanyasında olduğu gibi, insanlık tarihinin en büyük soykırımıyla karşılaşmışlardır. Onlar bu haksızlıkları yaşamışlardır; ama, kendileri Arz-ı Mev'ud olarak kabul ettikleri topraklarda yeni bir devlet kurarken, başka insanların aynı dramı yaşamasına sebebiyet vermemelidirler.

İsrail Devletinin kurulmasından sonra, bu bölgedeki gerilim, İsrailliler ile Filistinliler arasındaki uyuşmazlık ve İsrail ile Arap devletleri arasındaki uyuşmazlık hepinizin bilgisi içerisindedir. Sadece, son yıllarda bu uyuşmazlıklara son vermek amacıyla olumlu adımlar atıldığını hatırlamak yerinde olacaktır.

Bildiğiniz gibi, 1993 yılında, Washington'ta İsrail Hükümeti ile Filistin Halkının temsilcisi Filistin Kurtuluş Örgütü arasında, Amerika Birleşik Devletleri ve Rusya Federasyonunun tanıklığı ve sponsorluğuyla imzalanan ve aslında, daha önce Oslo'da yürütülen gizli görüşmelerde varılan sonuçları belgelediği için "Oslo Anlaşması" olarak adlandırılan Geçici Özerk Yönetim Düzenlemelerine İlişkin İlkeler Beyannamesinin başlangıcında şu açıklama yer almaktadır: "Taraflar on yıllardan beri süregelen zıtlaşma ve uyuşmazlığa son vermek, birbirlerinin hukukî ve siyasî haklarını karşılıklı olarak tanımak, barış, karşılıklı onur ve güvenlik içinde yan yana yaşamak yolunda çaba göstermek, öngörülen siyasî süreç içinde adil, kalıcı ve kapsamlı bir barış anlaşmasına ve tarihî barışmaya ulaşmak zamanının geldiğini kabul ederler." Böylece, daha önce birbirlerinin varlığını kabul etmeyen taraflar, gerçekçi bir zeminde buluşmuşlardır.

Sözü edilen İlkeler Beyannamesi bir barış antlaşması olmamakla birlikte, barış antlaşmasına giden yolu düzenleyen bir belgedir. Bu belgede yer alan ilkelere göre yürütülecek İsrail ve Filistin Kurtuluş Örgütü görüşmelerinin amacı aynı belgede, Ortadoğu barış süreci çerçevesinde, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 242 ve 338 sayılı kararlarına dayalı sürekli bir anlaşmaya varmak; bu arada, beş yılı aşmayacak bir geçiş süresi için, Batı Şeria ve Gazze şeridinde Filistin özerk yönetimini kurmak biçiminde ifade edilmiştir. Beyannamede, ayrıca, İsrail askerî kuvvetlerinin taraflar arasında yapılacak anlaşmaya göre Gazze Şeridi ve Eriha Bölgelerinden kademeli olarak çekilmesi öngörülmüştür. Oslo Anlaşmasını, yine, İsrail Hükümetiyle, Filistin Kurtuluş Örgütü arasında imzalan, örneğin; 1994'te Kahire'de ve Paris'te imzalanan başka anlaşmalar izlemiştir.

Görüldüğü gibi, İsrail ve Filistin; genel bir ifadeyle, Ortadoğu barış süreci devam etmektedir. Bu, son derece duyarlı dengelere dayalı barışa karşı olan çeşitli çevrelerce, özellikle, köktenci gruplarca engellenmek istenen sancılı bir süreçtir. İsrail ve Filistin Halklarının barış içinde yan yana yaşamasına olanak verecek, bu arada Filistin Halkının acılarına son verecek adil ve kalıcı bir çözüm, ancak, tarafların iyi niyetli çabalarıyla gerçekleştirilebilir. Herhalde, barışa ulaşmak için, birtakım haksız uygulamalardan, yanlış uygulamalardan kaçınmak gerekir. Örneğin; yeni yerleşim yerleri kurmak amacıyla haksız kamulaştırmalarda bulunmak; Filistin Özerk Yönetimine ambargo uygulamak; özellikle, Filistin Halkının günde 7 milyon dolar zarara uğramasına neden olacak biçimde Gazze Şeridini kapalı tutmak; havalimanını işletmemek gibi nihaî barış amacıyla bağdaşmayan veya bu barışı, birtakım oldubittilere dayandırmak amacına yönelik davranışlardan kesinlikle kaçınmak gerekir. Bu konuda, İsrail ve Filistinliler arasındaki ekonomik gelişmişlik farklarının da giderilmesi zorunludur.

Bugün görüştüğümüz konu, Türkiye'nin, İsrail-Filistin barışına veya daha genel bir ifadeyle Ortadoğu barış sürecine katkıda bulunmasıyla ilgilidir. Anayasasının başlangıcında "yurtta sulh, cihanda sulh" ilkesini ifade etmiş bulunan Türkiye'nin, tarihî, kültürel ve manevî bağlarla bağlı olduğu bir bölgede, barışın kurulmasına katkıda bulunması, geleneksel dışpolitikamıza uygundur; ancak, bu katkının Anayasamızın koyduğu kurallara uygun biçimde gerçekleştirilmesi gerekir.

Bu bakımdan, konuyu hem Hebron veya Arapça adıyla El Halil'de Geçici Uluslararası Mevcudiyet Kurulması Hakkında Anlayış Muhtırası ve ekli mektup; hem bunların onaylanmasına ilişkin Bakanlar Kurulu kararı hem de Hükümetin Hebron'a askerî personel gönderilmesi için Anayasanın 92 nci maddesine göre izin verilmesi istemi açısından ayrı ayrı incelemek yerinde olacaktır.

Hebron veya El Halil, Batı Şeria'da yer alan, Museviler ve Müslümanlar için dinî bakımdan son derece önemli bir nitelik taşıyan; ama, geçmişte İsrail askerî kuvvetleriyle Filistinliler arasında yoğun çatışmalara sahne olan bir şehirdir. Dört yıl önce, köktendinci bir Yahudinin 29 kişiyi öldürdüğü Hazreti İbrahim Camii de bu şehirdedir. Basında yer alan haberlere göre, Hebron'a gönderilen ve şimdi, gitmesi için izin verme konusunu görüştüğümüz Türk birliği de, bu cami çevresinde görev yapmaktadır.

İsrail Hükümeti ile Filistin Kurtuluş Örgütü arasında Hebron'da imzalanan 21 Ocak 1997 tarihli anlaşma, bu şehrin Filistin Ulusal Yönetimine devrinden sonra, orada uluslararası gözlemcilik yapmak üzere geçici bir Uluslararası Mevcudiyet kurulmasını öngörmektedir. Bu anlaşma doğrultusunda, altı devlet arasında, 30 Ocak 1997 tarihinde, Oslo'da bir Anlayış Muhtırası imzalanmıştır. Adı ne olursa olsun, bu Anlayış Muhtırası ve ona ekli mektup, İsrail Hükümeti ile -Türkçe metne göre ve Bakanlar Kurulu kararına göre- Filistin Ulusal Yönetimine tevdi edilecek mektup, uluslararası birer antlaşma niteliğindedir.

Nitekim, Bakanlar Kurulu kararnamesinde de, bunların, 30.5.1963 tarih ve 244 sayılı Kanuna göre, yani, Milletlerarası Antlaşmaların Yapılması, Yürürlüğü ve Yayınlanması ile Bazı Antlaşmaların Yapılması İçin Bakanlar Kuruluna Yetki Verilmesi Hakkında Kanuna göre onaylandığı belirtilmiştir. Bakanlar Kurulu kararnamesi, 244 sayılı Kanunun 3 üncü ve 5 inci maddelerine dayandırılmaktadır. Oysa, bu Kanunun 3 üncü ve 5 inci maddelerini incelediğimiz zaman, burada, ancak, olsa olsa, ekonomik, ticarî veya teknik nitelikteki bir antlaşmanın, Türkiye Büyük Millet Meclisinden, onaylanmasının uygun bulunduğuna dair bir kanun çıkarmaya gerek olmaksızın ya da uluslararası bir antlaşmaya dayanılarak Bakanlar Kurulunca yapılacak uygulama antlaşmaları veya kanunun verdiği bir yetkiye dayanılarak yapılacak uygulama antlaşmalarının Bakanlar Kurulunca onaylanması söz konusu olabilir. Ancak, bu koşullar, önümüzdeki antlaşmada ve bu Uluslararası Mevcudiyete katkıda bulunmamızın temelindeki hukukî metinde gerçekleşmemektedir.

Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 90 ıncı maddesi uyarınca, uluslararası bir antlaşmanın onaylanması, kural olarak, Türkiye Büyük Millet Meclisinin onaylamayı bir kanunla uygun bulmasına bağlıdır. Ancak, 1961 Anayasasından bu yana, bu konuda birtakım istisnalar getirilmiştir ve demin sözünü ettiğim 244 sayılı Kanunda da bu istisnalar gösterilmiştir.

Anayasanın 90 ıncı maddesinin ikinci ve üçüncü fıkraları çerçevesinde, yayımlama ile yürürlüğe konabilme veya Meclisce uygun bulma zorunluluğu olmaması koşulları burada gerçekleşmemiştir. Her şeyden önce, Anayasanın 90 ıncı maddesinin üçüncü fıkrası anlamında, daha önce, usulüne göre yürürlüğe konmuş bir uluslararası antlaşma bu konuda mevcut değildir. Ayrıca, bu konuda bir antlaşma yapma konusunda Bakanlar Kuruluna yetki veren bir kanun da mevcut değildir.

Öte yandan, ekonomik, ticarî veya teknik ilişki niteliğinde de sayılamaz bu düzenleme. Her şeyden önce, bunun, ekonomik ve ticarî nitelikte bir ilişki olmadığı açıktır. Teknik ilişki olarak dahi değerlendirilmesi olanağı yoktur. Öyle olsa bile, bir yıllık süreyi aşmaması gerekir. Oysa, burada, üçer aylık sürelerle uzatılabilen, belirsiz bir süre söz konusudur. Ayrıca, devlet maliyesi bakımından bir yüklenme getirmemesi gerekir, ekonomik, teknik veya ticarî anlaşmaların. Yani, Meclisin, bir kanunla uygun bulmasına gerek olmayan anlaşmaların bu koşulları taşıması gerekir. Oysa, bu anlaşmada, bu, söz konusu değildir. Nitekim, anlaşmaya baktığınız zaman, orada, Türkiye'nin, bu Uluslararası Mevcudiyetin masraflarına katılması düzenlenmiştir. Bazı masraflar eşit olarak, bazı masraflar oranlı olarak, ilgili devletlerce, bu arada Türkiye Cumhuriyetince karşılanacaktır.

Bu anlaşmaya ekli olan mektup ise, aslında, İsrail'e hitaben yazılmış olan bir mektuptur ve anlaşmanın İngilizce metnine göre, İsrail'in cevabıyla anlaşmaya dönüşecektir.

Şimdi, burada ilginç bir durumla karşılaşıyoruz. Resmî Gazetenin 8 Şubat 1997 tarihli nüshasında yayımlanan mektubun Türkçe metni ile İngilizce metni arasında fark vardır. Türkçe metinde, İsrail Hükümetinden sonra, Filistin Otonom Yönetimi için, Filistin Kurtuluş Örgütü ifadesine de yer verilmektedir. Bu, hem başta hem metin içerisinde geçmektedir; oysa, İngilizce metne baktığımız zaman, sadece İsrail Hükümetinden söz edilmektedir ve İsrail'in vereceği cevapla bunun bir anlaşmaya dönüşeceği, Uluslararası Mevcudiyete katkıda bulunan altı devlet ile İsrail arasında bir anlaşmaya dönüşeceği ifade edilmiştir. Doğru olan, aslında, tabiî, Filistin Ulusal Yönetiminin de, Özerk Yönetiminin de muhatap alınmasıydı; ancak, bu, İngilizce metinde yoktur, Türkçe metinde eklenmiştir. Bu, acaba, Türkiye'de iç kamuoyuna seslenmek için yapılan bir ekleme midir? Herhalde böyle bir eklemeyi yapmaya hakkımız yoktur. Bunu, bir tercümanın işgüzarlığı olarak da kabul edemeyiz.

Türkiye Hükümeti, bu mektup için Filistin Kurtuluş Örgütünün de haklı olarak muhatap alınmasını istiyor idiyse bunu İngilizce metinde de gerçekleştirmek durumundaydı. Bu yapılmadığı sürece, iki metin arasındaki farklılığı açıklamaya olanak yoktur. Üstelik, mektubun, hem İsrail Hükümetine hem Filistin Ulusal Yönetimine tevdi edileceği Bakanlar Kurulu kararnamesinde de açıklanmıştır.

Özetle, bu anlaşmanın, en kısa zamanda, Anayasanın 90 ncı maddesine uygun biçimde Türkiye Büyük Millet Meclisince onaylanmasının uygun bulunduğu işlemlerinin yapılması gerekir; bunda bir güçlükle karşılaşılması sözkonusu değildir. Bu Mecliste o anlaşmaya hayır diyecek parti veya milletvekilinin çıkacağını sanmıyorum; ama, Anayasa gereklerinin yerine getirilmesi zorunludur.

Bir başka konu, Anayasanın 92 nci maddesine göre, Hebron'a gidecek askerî personel için Bakanlar Kuruluna yetki verilmesidir. Bu, şimdi görüştüğümüz asıl konudur; ama, iki konu birbirine bağlantılı olduğu için, anlaşma konusu üzerinde de ayrıntılı olarak durmak gereğini duydum.

BAŞKAN – Sayın Türk, 1 dakikanız var; ama, eksüre verebilirim.

HİKMET SAMİ TÜRK (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Aslında izin, bir şeyin yapılmasından önce alınan yetkidir. Benden önce konuşan Anavatan Partisinin değerli sözcüsünün de ifade ettiği gibi, birliğimiz oraya gittikten sonra izin işlemi yapılmaktadır; ancak, gecikmeli de olsa, bu işlemin yerine getirilmesini uygun buluyoruz ve Demokratik Sol Parti olarak, Türkiye'nin, İsrail-Filistin ve genel olarak Ortadoğu barış sürecine katkıda bulunması yolunda bir adım niteliğindeki bu işlem için olumlu oy kullanacağız; ancak, Türkiye'nin ve Hebron'daki Uluslararası Barış Gücüne katkıda bulunan ülkelerin veya genel olarak bu barış sürecinin sponsorluğunu yapan ülkelerin yapacağı başka şeyler de vardır. İsrail ve Filistinliler arasındaki ekonomik gelişmişlik farkının giderilmesi, kurulacak olan barışın kalıcı olması bakımından, adil olması bakımından vazgeçilmez bir önkoşuldur. Bütün gelişmiş ülkelerin ve bu arada bizim de bu yolda katkıda bulunmamız gerekir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime son vermeden önce son günlerde ortaya çıkan bir uygulamadan da söz etmek istiyorum. Hükümet, Bulgaristan'dan, çeşitli yollardan Türkiye'ye gelen soydaşlarımızı sınır dışı etme yolunda bir uygulama başlatmıştır. Bu uygulama, insanlarımızı perişan eden bir boyut kazanmıştır. Bulgaristan'da şu sırada büyük ekonomik güçlükler yaşanmaktadır. Oradaki ekonomik bunalım sona ermeden, oraya soydaşlarımızın geri gönderilmesi uygulamasını durdurmak gerekir.

Oradaki Türk varlığının korunması, Türkiye'nin Bulgaristan'la arasındaki bağların geliştirilmesi ve korunması bakımından yararlı bir politika olabilir; ancak, bu bakımdan, Türkiye'nin, bu yönde ekonomik katkıda bulunması; örneğin, Türk işadamlarının Bulgaristan'da yatırım yapmasını, böylece geri dönecek soydaşlarımızın iş olanaklarına kavuşmalarını sağlayacak ortamı yaratmak gerekir.

Bu düşüncelerle, Demokratik Sol Parti Grubu ve şahsım adına, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Türk.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Sayın Ali Dinçer; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakika Sayın Dinçer.

CHP GRUBU ADINA ALİ DİNÇER (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi adına en derin saygılarımı sunuyorum. Konuyla ilgili olarak, Filistin-İsrail coğrafyasındaki barışçı çabalarında kardeş Filistin Halkına ve İsrail'e başarılar diliyoruz.

Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti, başta Osmanlı İmparatorluğu olmak üzere, tarihteki çok sayıdaki güçlü devlet yapılarının mirasçısıdır. Türkiye'nin çekirdeğini oluşturduğu bu devletler, yönettikleri topraklarda değişik dinlerden ve etnisitelerden olan yurttaşlarına barış, istikrar, gönenç, adalet ve huzur getirmişlerdir. Bu devletlerin yönetiminde asırlarca birlikte yaşadığımız, bugün, Kafkaslardan Orta Avrupa'ya, Ortadoğu'dan Kuzey Afrika'ya kadar uzanan engin coğrafyada yerleşik insanlarla ortak kültürler geliştirdik. Biz, bu ortak kültür mirasını, Türkiye'nin en önemli zenginliği olarak görüyoruz ve kardeş ülkelerle barışa, kalkınmaya, çağdaşlığa yönelik işbirliği ortamının mayası, harcı olarak görüyoruz.

Bugünkü Filistin-İsrail coğrafyasını da asırlarca biz yönettik. Anadolu kaynaklı, Diyarbakır merkezli Eyyubiler, Selahaddin Eyyubî'nin önderliğinde Filistin'i Haçlılardan kurtarıp, her dinden Filistinlileri uzun bir süre huzur içinde yönetmiştir.

1500'lerin başından Birinci Dünya Harbinin sonuna kadar, Filistin'i, Osmanlı imparatorluğu olarak, yine biz, yerli halkla işbirliğiyle barış, huzur içinde yönettik.

Daha sonra bu coğrafya çok karıştı; insanlar parça parça oldu; kanlı çatışmalarla çok kan döküldü; kentler, köyler harap oldu; ama, şimdi barış zamanı ve biz, bu bölgede sorumluluğu olan bir ülke olarak, geçmişte, bu bölgeye uzun yıllar barışı, huzuru getirmiş bir ülke olarak üzerimize düşeni bu barış süreci içerisinde yapmak durumundayız.

Biz, baştan beri, kardeş Filistinlilerin bağımsızlık ve egemenlik uğraşını destekledik; şimdi de, Ortadoğu barış sürecini mutlulukla desteklemekteyiz. Bu coğrafyada, Kudüs'ten sonra en kutsal mahal ve Hazreti İbrahim'in doğum yeri olan Hebron'da (El Halil'de) Filistinlilere güven verebilmek için kurulması öngörülen geçici Uluslararası Mevcudiyet adlı gruba Danimarka, İtalya, Norveç, İsveç ve İsviçre ile birlikte çağrılmamız, tarihiminin olumlu bir getirisi olarak önem taşır. Ortadoğu barış sürecinin hedefe ulaşmasını sağlamak için, elimizden ne gelirse yapmak bizim için olumlu bir görevdir; ama değerli milletvekilleri, gazetelerden edindiğimiz haberlere göre, daha sonra resmî makamlara sorduğumuz sorular üzerine aldığımız yanıtlara göre, bu anlaşma, bu yetki talebi önümüze çok geç gelmiş oluyor. Adını saydığımız ilgili ülkeler, çoktan kararlarını almışlar, yetkilerini almışlar, elemanlarını göndermişler. Biz de, uluslararası nezaket kurallarına uyabilmek için, elemanlarımızı göndermişiz, onların diğer ülkelerin askerleriyle birlikte hazırlık çalışmaları yapmalarına meydan vermişiz; yani, Meclisten yetki alındıktan sonra yapılması gereken işlemleri, uluslararası nezaket kuralları ihlal edilmesin diye yapmışız; Hükümet, Meclisin yetkisini aşmış. Uluslararası nezaket kurallarına duyarlılıkla yaklaşan Hükümetin, İktidarın, Meclisin yetkilerine de aynı duyarlılıkla yaklaşması gerekirdi, aynı saygın tavrı sergilemesi gerekirdi. Burada, Oslo'daki anlaşmanın imzalanmasından sonra, biz, İktidar partilerinin Meclis gündemini nasıl meşgul ettiklerini biliyoruz. Antidemokratik bir yasa değişimi yapıp, 3030 sayılı Yasadaki değişikliklerle, belediyelerde, kendilerine uygun bir yapı getirmek istediler; günlerce Meclisi meşgul ettiler. SSK Yasasında değişiklik yaparak, tüyü bitmemiş yetimin hakkı olan SSK mallarının talan edilmesine neden olacak yasa değişiklikleriyle Meclisi meşgul ettiler. Onun yerine, Meclisin yetkilerine saygı duymalıydı İktidar partileri ve bu konuyu -uluslararası anlaşma imzalanır imzalanmaz- Meclise getirmeliydi; Türk personelinin İsrail'e, Filistin'e gitmesi, Meclisten alınan yetkiden sonra olmalıydı; fakat, pek çok konuda Makyavelist davranışlarıyla Meclisin yetkisini aşma davranışları içinde olan, böyle bir davranış sergileyen bu İktidarın, Meclisin yetkilerini aşma konusundaki bu nezaketsizliğini çok görmemek gerekiyor. İnşallah, uyarılarımızla, bundan sonra, Meclisin yetkilerini aşan duruma düşmezler diyoruz.

Değerli milletvekilleri, Türkiye, bu göreve, hem Filistin Kurtuluş Örgütü hem de İsrail tarafından davet edilmiştir. İslam ülkeleri arasından sadece Türkiye çağrılmıştır. Filistinli kardeşlerimiz ve önderleri Yaser Arafat, şahsen Türkiye'yi istemişlerdir. Müslümanlar için en önemli kutsal yerlerden biri olan El Halil'in, El Halil'deki El-Haramül İbrahimî'nin; yani, Hazreti İbrahim Camiinin güvenliği için önce bize güvendiler. Bu, bizim için onurdur, yerine getirilmesi gereken ulusal bir görevdir, kutsal bir görevdir. (RP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

Biz, bu anlaşmayı, Ortadoğu barış sürecini alkışlıyoruz. Bugün ülkemize gelen Filistin'in değerli önderi, ulusal kahramanı Yaser Arafat'a da alkışlarla hoş geldin diyoruz. İki hafta sonra Türkiye'ye gelecek olan İsrail Dışişleri Bakanı Sayın  David Levi'yi de, alkışlarla hoş geldin diyerek karşılayacağız. Biz, Türk Milletinin de Yaser Arafat'ı, bugün, alkışlarla karşılayıp bağrına basacağına inanıyoruz.

Değerli milletvekilleri, Humeyni'nin Tahran'a dönüşünü kutluyoruz; Türkiye'de de, İran'daki karanlık Humeyni rejimini kuracağız diyemeyenler, "Kudüs Gecesi" adı altında, İranlılarla birlikte, PKK ile işbirliği yapan Hizbullah ile kol kola, Yaser Arafat'ı protesto ettiler, yuhaladılar. Bazıları, Sincan'ın Refah Partili Belediye Başkanının ev sahipliğinde, İran'a paralel, İran güdümünde hareket ederek, Filistinli kardeşlerimizin önderini yuhaladılar, hem de "Kudüs Gecesi Kutlamaları" adıyla kamufle ederek bunu yaptılar. 

Şimdi, Filistin ile ilgili olarak önümüze gelen Başbakanlık yazısında imzası bulunan Adalet Bakanı Sayın Kazan, İran'ın sözcülüğünü yapan, PKK ile işbirliği içindeki Hizbullah'ın liderini Sincan halkına sunan, şiddete, teröre methiye düzen; barıştan, laik, demokratik Filistin'den yana olan Yaser Arafat'ı yuhalatan, Sincan'ın tutuklu Refah Partili Belediye Başkanını ziyaret ediyor ve ona destek veriyor. Bunları yaparken, halkı kandıracaklarını, halkın görmezlikten geleceğini sananlar aldanıyorlar.

Sayın Kazan'ın, Yaser Arafat'ın yüzüne nasıl bakacağını merak ediyoruz; büyük olasılıkla devlet protokolü içinde karşılaşacaklar. İnşallah, bir ölçüde özür dileme basiretini gösterir.

Değerli arkadaşlarım, halkımız, Yaser Arafat'ı yuhalayanları da, İran rejimini Türkiye'ye getirmek isteyenleri de protesto ediyor; onların, gerici ve İran yanlısı, çağdışı yaklaşımlarını reddediyor; Filistinlilerin önderini alkışlarla karşılıyor. Halkımız da biliyor ki, eğitimli, nitelikli Filistin Ulusu, çok dinli toplumsal yapısını da dikkate alarak, laik, demokratik bir devlet kurma çabası içerisinde. Türkiye'den sonra, İslam dünyasının ikinci demokratik, laik cumhuriyetini Filistinliler kuruyor; bütün İslam dünyasına hayırlı uğurlu olsun. Allah'tan, Filistinlilere kurmakta oldukları demokratik, laik Filistin cumhuriyetinin kuruluş çabalarında başarılar diliyoruz.

MİKAİL KORKMAZ (Kırıkkale) – Allah'ın başka işi yok mu...

ALİ DİNÇER (Devamla) – Ayrıca, başta eski Cumhurbaşkanı Beni Sadr olmak üzere, milyonlarca İranlıya ülkelerini terk ettiren İran tipi baskı, zulüm rejimini özleyenlere, Tanrı'nın akıl ihsan etmesini dileriz, Allah ıslah etsin deriz.

ÖMER EKİNCİ (Ankara) – Allah sana akıl versin sana...

ALİ DİNÇER (Devamla) – Bizim aklımızın sadakası bile, zekâtı bile size çok gelir. Bu temennilerimizden de, inşallah fayda görürsünüz; çünkü, siz de bizim ülkemizin yurttaşısınız.

ÖMER EKİNCİ (Ankara) – Allah sana akın versin...

BAŞKAN – Arkadaşlar, müdahale etmeyelim... Rica ediyorum...

ALİ DİNÇER (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, biz, Türkiye Cumhuriyeti olarak, Filistin Kurtuluş Örgütüne, Filistin'e, her bakımdan yardımcı olmalıyız. Ortadoğu barış sürecinde, Filistin-İsrail iç içe iki devlet oluyor. İsrail toprakları içerisinde, adacıklar halinde, Filistin toprakları var. Aynı şekilde, Filistin toprakları arasında İsrail yerleşim yerleri var. Sanki, ancak barış içerisinde yaşanabilir şekilde bir yerleşim modeli kurmuşlar. El-Halil, hem Filistinlilerin hem de İsraillilerin, Kudüs'te olduğu gibi, birlikte yaşadıkları bir şehir. İsrail'in kendi nüfusu içerisinde de, Dürziler ve Çerkezlerle birlikte, nüfusunun yüzde 10'unu geçen bir Arap nüfusu var.

Değerli milletvekilleri, Türkiye, kurulmakta olan ve El-Halil'de konuşlanacak geçici Uluslararası Mevcudiyet yapısına katılmakla kalmayıp, Ortadoğu'daki diğer iki laik, demokratik devlet olan Filistin ve İsrail'le ilişkilerini geliştirmelidir. Özellikle kardeş Filistin'in, laik, demokratik devlet olarak yapılanmasına, Filistin'in sanayileşmesine, topyekûn kalkınıp çağdaş bir ülke olmasına, hep birlikte katkı koymalıyız. Üniversitelerimizle, özel sektörümüzle, millet olarak Filistin'e yardımcı olabilmeliyiz. Dargünün dostu olduğumuzu gösterebilmeliyiz. Onların bize inanmalarının, güvenmelerinin boşa gitmediğini gösterebilmeliyiz. Onların, şimdi, denizden, kendi limanlarıyla, uluslararası denizlere açılma ihtiyacı var. Onların, şimdi, uluslararası havaalanlarıyla bütün dünyayla ilişki kurabilmeleri gerekli. Bütün bu altyapı yatırımlarında ve ihtiyaçları olan bütün üstyapı yaptırımlarında, başta Türkiye Büyük Millet Meclisi olmak üzere, biz, Türk Milleti olarak, Türkiye Cumhuriyeti Devleti olarak, sivil toplum kurumları olarak, topyekûn, hep birlikte İsrail'e yardımcı olabilmeliyiz.

Ayrıca, İsrail'de, bizim için de önemli olan, El Halil gibi, Kudüs gibi kutsal yerler var. Buralarda, şimdi, Filistin Yönetimi de, yoğun bir dinî turizm modeli kuracak. Bu çalışmalarda da kendilerine yardımcı olabilmeliyiz. Bizim yurttaşlarımız da gidecekler, buraları ziyaret edecekler ve bu, Filistin yönetimi için, önemli bir gelir kaynağı olacak. Bu konuda da, Turizm Bakanlığımız, turizmle ilgili bütün firmalarımız, devletimizin önderliğiyle Filistinlilere yardımcı olmalıdır.

Değerli arkadaşlarım, bağımsız, laik, demokratik Filistin'i ve onun çağdaş önderi Yaser Arafat'ı bir kez daha alkışlıyoruz ve Filistinlilere yürekten başarılar diliyoruz. Her Müslüman için kutsal bir yer olan El-Haremül İbrahimî'yi bir süre koruyacak tek Müslüman gücün Türk gücü olmasından kıvanç ve onur duyuyoruz.

Değerli milletvekilleri, Ortadoğu'da hakça, kalıcı ve kapsamlı bir barışın gerçekleşmesi için yürütülen çabaların desteklenmesi, Türkiye'nin çıkarınadır. Ortadoğu'da oluşan bağımsız, demokratik, laik Filistin Devleti, diğer ülkeleri de etkileyecektir; bu ülkelerde yaşayan kardeşlerimiz de insanca yaşayabilecekler, en geniş düşünce ve inanç özgürlüğüne sahip olacaklar, bunun için gerekli çağdaş, laik, demokratik modellerini kurabileceklerdir. İsrail, bu bakımdan, Türkiye'yle birlikte, bu kardeş ülkelere örnek olacaktır. Bu da, Türkiye'yi, antidemokratik, totaliter yönetimler denizinde bir ada olmaktan çıkaracak, komşularının tümünün laik ve demokrat olduğu bir konuma getirecektir. Böyle olunca, bazı komşularımızdan -yakın geçmişte ve şimdi olduğu gibi- Türkiye'ye terör ihracı da büyük olasılıkla duracaktır; PKK'nın komşu ülkelerde yuvalanma ihtimali de ortadan kalkacaktır.

Bu sonucu almamızda katkısı olan Türk personelinin geçici Uluslararası Mevcudiyet yapısına katılmasını destekliyor, onlara başarılar diliyoruz. Her tür diplomatik dokunulmazlıkla çalışacak olan görevlilerimizin, Türk Milletini, tarihimize, ulusal onurumuza layık bir şekilde temsil edeceğine inanıyoruz. Daha önce Kore'de, Kıbrıs'ta, Somali'de, Bosna-Hersek'te, Makedonya'da barışa ve insanlığa hizmet ederek, ülkemizin layık olduğu uluslararası saygınlık boyutuna çıkmasına hizmetleri olanlara da, bu vesileyle teşekkür etmeyi bir borç biliyor, aramızdan ayrılanlara da rahmet diliyoruz.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye'nin içerisinde bulunduğu konumla ilgili Filistin demokratik, laik cumhuriyetinin ne kadar önemli olduğunu vurguladık. Türkiye'nin önemli bir komşusu da Bulgaristan'dır; Türkiye'nin Batı'ya, Avrupa'ya açılan kapısı. Ayrıca, Bulgaristan'da 1 milyonu aşkın soydaşımız yaşıyor. Bulgaristan, komünist rejimden sonra, ekonomik transformasyonunu yapabilecek modellerini, ekonomik istikrar planlarını, programlarını yapamadı ve ciddî bir ekonomik krize düştü.

Şimdi, bizim, Türkiye olarak yapmamız gereken Bulgaristan'a yardımcı olmaktır. Bir Bulgar atasözü vardır: "Arkadaş istiyorsan, Türk'le arkadaş ol." Biz, bu Bulgar atasözünü de doğrulatma fırsatını bugün elimizde tutuyoruz; bunun gereğini hep birlikte yapmak durumundayız. Devlet olarak, Türkiye'de yaşayan Bulgaristan kökenli, Rumeli kökenli yurttaşlarımızın dernekleri olarak, Kızılay olarak, Çocuk Esirgeme Kurumu olarak yardım kampanyaları açıp, Bulgaristan'a yardım etmeliyiz. Bugün, Bulgaristan'da, insanlar, günlerce kuyrukta bekliyor, ekmek bile alamıyor; hastanelerde ısı yok; odaları, hasta sahipleri, kendi olanaklarıyla ısıtmaya çalışıyorlar; kendileri battaniyelerini, çarşaflarını, ilaçlarını getiriyorlar. Komşumuz bu derece zor bir durumda. Komşumuzun bu derece zor bir duruma düşmesinin nedeni, 1989 yılından sonra, Türkiye'ye ve Batı ülkelerine olan büyük göç. 1 milyonu aşkın Bulgar vatandaşı, hem de diri, dinamik, eğitimli, meslek sahibi, üretici Bulgar vatandaşı, Bulgaristan'ı terk etti; bunun yarısından fazlası Türkiye'ye geldi; yarım milyona yakın Bulgar vatandaşı da çeşitli ülkelere dağıldı; hemen hemen hepsi üniversite mezunu, nitelikli insanlar.

Böyle olunca, Bulgaristan'da ciddî bir üretim sıkıntısı ortaya çıktı; tarlalar işlenemez, fabrikalar çalıştırılamaz duruma düştü. Komşumuza, bizim, elimizden geldiği kadar yardımcı olmamız gerekiyor.

Komşumuzdaki ekonomik sıkıntılar nedeniyle Türkiye'ye gelip, Türk vatandaşı olan 250 bin soydaşımızın dışında, bir rakama göre 200 bin, bir rakama göre 400 bin, çoğunluğu Türk asıllı Bulgar yurttaşı da turist vizesiyle kaçak olarak Türkiye'ye geldi, Türkiye'de çalışıyor. Çok zor koşullarda çalışıyorlar. 8-10 milyon maaşla çalışıyorlar meslek sahibi insanlar. Kimilerinin eşleri, çocukları Bulgaristan'da; geri gidemiyorlar tekrar Türkiye'ye gelemeyiz diye, onları bekliyorlar. Kimi çocuklar burada; anneleri, babaları Bulgaristan'da. Çocuklarını okullara göndermekte büyük zorluk çekiyorlar. Aslında, bunlar, turist vizesiyle Türkiye'de bulunuyorlar. Türkiye Cumhuriyeti yasalarına göre, elbette, uzun bir süre kalmamaları gerekiyor; ama, hele hele Bulgaristan'daki bugünkü zorlukları düşünürsek, bu konuya insanî olarak yaklaşmalıyız.

İçişleri Bakanlığının son genelgesiyle, valiliklere emir veriliyor; turist vizesiyle kaçak olarak Türkiye'de bulunan soydaşlarımızın Bulgaristan'a zorla iade edilmesi emrediliyor. Bu, gayri insanî bir yaklaşımdır. Biraz önce, size, Bulgaristan'daki koşulları anlattım, Bulgaristan'a yardımcı olmamız gerektiğini söyledim. Biz, oraya, bu insanlarımızı gönderiyoruz. Aslında, bizim, bu insanlarımıza çok daha insancıl yaklaşmamız, çok daha rasyonel yaklaşmamız gerekiyor. Bunların her biri, Türkiye'nin kalkınmasına ciddî katkılarda bulunacak, meslek sahibi, nitelikli insan gücü; biz, bunlara, rahatlıkla, Amerika Birleşik Devletlerinde olduğu gibi, yeşilkart vererek...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Dinçer, konuşma süreniz bitti. Zaten, biraz da konunun dışına taştınız.

ALİ DİNÇER (Devamla) – Bir dakika Sayın Başkan, rica ediyorum...

BAŞKAN – Buyurun, tamamlayınız.

ALİ DİNÇER (Devamla) – ...Türkiye'de kalmalarını, seçme seçilme hakkı dışındaki diğer haklardan yararlanmalarını sağlayabiliriz. Böyle olursa, Bulgaristan'a gidip gelebilirler; Türkiye'deki olanaklarını Bulgaristan'a aktarabilirler; Bulgaristan'ın kalkınmasına, ekonomik krizden çıkmasına yardımcı da olabilirler.

Ayrıca, nisan ayında Bulgaristan'da erken seçim var. Bulgaristan demokrasisinin başarıya ulaşabilmesi için, bu erken seçimde, tüm Bulgar yurttaşlarının katılımını sağlamakta yardımcı olmalıyız. Yarım milyona yakın Bulgar vatandaşı Türkiye'de, hatta daha fazla. Şimdi 250 bin Türk vatandaşı olan Bulgaristanlı Türkler -aynı zamanda Bulgar vatandaşı- oy kullanma hakkına sahip; 400 bine yakın turist olarak gelenlerin de hemen hemen hepsi seçmen, onlar da seçme hakkına sahip. Bunların yarısı, Bulgar yasalarına göre, konsolosluklarda, elçiliklerde oy kullanabilse, yüzde 60'ı oy kullanabilse Bulgaristan'daki seçim barajını bir partiye aşırtabilirler tek başlarına; yani, çok önemli sayıda seçmendir bunlar. Biz, onları, zorla Bulgaristan'daki sefalete iteceğimize, burada değerlendirmeye çalışalım; onları, zaman içerisinde Bulgaristan'a gitmelerini sağlayacak bir statüye getirelim ve onları, seçimlerde, Bulgaristan'ın demokratik iktidarının oluşması için katkıda bulunmaya teşvik etmeliyiz; valiliklerimize, biz, bu emri vermeliyiz.

Aynı zamanda Bulgar vatandaşı olan her Türk vatandaşının, çift vatandaşlık hakkı olanın, turist vizesiyle, kaçak da olsa, Türkiye'de bulunan her Bulgar vatandaşı seçmenin oy kullanmasını sağlayabilmeliyiz. Onları, böyle, kaçak, polisten kaçan, jandarmadan kaçan, ürkek, her zaman korku içerisinde yaşar halde tutmak bize yakışır mı, Türkiye Cumhuriyetine yakışır mı? Onlar, bizim soydaşımız, bizim canımız; elbette, onların Bulgaristan'da olması, Bulgaristan'da etkin olması, Bulgaristan'ın kalkınmasına, demokratikleşmesine katkıda bulunması hem Bulgaristan'ın hem de Türkiye'nin yararına; ama, bunu sağlama konusunda da, İçişleri Bakanlığının genelgesi gibi genelgeler yayınlayacağımıza, daha akılcı modeller kurmalıyız. Bu konuyu da bilgilerinize aktarmış oldum.

Türk-Bulgar Parlamentolararası Dostluk Grubu Başkanı olarak, sırf bunları anlatmak için, zaten Sayın Başkandan gündemdışı konuşma talebim vardı; şimdi anlatma fırsatı bulabildim.

BAŞKAN – Tamam Sayın Dinçer, anlattınız; zaten fazla süreyi onun için verdim.

Buyurun.

ALİ DİNÇER (Devamla) – İktidarın ilgililerine sesleniyorum. Lütfen, 400 bine yakın bu kardeşlerimize bu insanlıkdışı muameleyi reva görmeyelim, bu insanlıkdışı davranışı sergilemeyelim.

Saygılar sunuyorum. ( CHP, RP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Dinçer.

DYP Grubu adına, Sayın Tekin Enerem; buyurun efendim.

Sayın Enerem, süreniz 20 dakika.

DYP GRUBU ADINA HASAN TEKİN ENEREM (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Türkiye'nin, Batı Şeria'daki Hebron (El Halil) Kentinin Filistin yönetimine devrini takiben bu kentte teşkil edilecek geçici Uluslararası Mevcudiyete belirli kurallar ve amaçlar çerçevesinde, askerî personel göndermek suretiyle katılmasına ilişkin Hükümet tezkeresi üzerinde Doğru Yol Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Grubum ve şahsım adına, Yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Doğru Yol Partisi-Refah Partisi Koalisyon Hükümeti, Koalisyon Protokolü ve Yüce Meclisin güvenine mazhar olan Hükümet Programında belirtilen ilkeler doğrultusunda millî çıkarlarımızın korunmasına dayalı bir dışpolitika izlemektedir. Bu politika, Türkiye'nin tarihini ve coğrafyasını, üstlendiği yükümlülükleri, bölgesel ve uluslararası konjonktürü göz önünde tutan, barışçı, tutarlı, çok yönlü ve istikrarlı bir politikadır. Bu politikasıyla, Türkiye, bölgesinde ve dünyada barış, istikrar, güvenlik ve işbirliğinin tesisi ve idamesine, ekonomik gelişmenin yaygınlaştırılmasına, sorunların barışçı yollarla giderilmesine ve muhtemel sorunların önlenmesine katkıda bulunmaya, komşuları dahil, bütün ülkelerle dostluğa ve karşılıklı yarar ve çıkarlara dayalı iyi ilişkiler kurmaya ve bunları daha da güçlendirmeye çalışmakta önüne açılan bütün imkânlardan azamî ölçüde yararlanmaya gayret sarf etmektedir. Bu politikanın somut sonuçlarının çeşitli alanlarda alınmakta olmasını büyük memnuniyetle karşılamakta ve Hükümetimizi bu yolda teşvik etmekteyiz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ortadoğu bölgesi, Türk dışpolitikasında her zaman öncelikli bir yer tutmuştur. Türkiye'nin, bölgeyle sınırdaş olması, bölgedeki milletlerle tarihsel ve kültürel ilişkilere sahip bulunması, bölgenin büyük ekonomik potansiyeli, bölgedeki gelişmelerin Türkiye'ye yansımaları bunun nedenleri arasında sayılabilir.

Ortadoğu, çeşitli savaşlara, büyük can kaybına, derin acılara ve ağır maddî tahribata yol açan ihtilaflar ve çekişmelere sahne olmuştur. Türkiye, bu ihtilaflar ve çekişmeler karşısında gerçekçi, akılcı ve dengeli bir politika izleyegelmiştir. Türkiye, Filistin Halkının haklı davasını ve meşru çıkarlarını her forumda desteklemiştir; Birleşmiş Milletlerdeki bütün oylamalarda Filistin Halkı lehinde oy kullanmış, alınan kararların uygulanmasını savunmuştur. Birleşmiş Milletlerin Filistin'le ilgili bütün komitelerinde de aktif olarak yer almıştır.

Öte yandan, Filistin Halkına kararlı desteğini sürdürürken, İsrail ile de diplomatik ilişkilerini, bu ülkeyi tanıdığı 1948 yılından bu yana kesintisiz olarak idame ettirebilmiştir. Türkiye, böylece saygın, güvenilir ve sözü dinlenen bir muhatap olma konumunu muhafaza edebilmiş, Ortadoğu sorununun bütün taraflarıyla temas ve diyalog kanallarını açık tutabilmiş ve soruna adil ve kalıcı bir çözüm bulunmasına ilişkin düşünce, görüş ve telkinlerini bu yolla taraflara iletme imkân ve fırsatını her zaman bulabilmiştir.

Soğuk savaşın sona ermesi ve ideolojik kutuplaşmanın ortadan kalkması, dünyanın diğer bazı bölgelerinde olduğu gibi Ortadoğu'da da barış umutlarını yeşertecek gelişmelere yol açmıştır. Nitekim, 1991 yılında Madrid Konferansıyla başlayan Ortadoğu barış süreci, bölgede düşmanlığın yerini dostluğun, çatışmanın yerini uzlaşmanın, kin ve nefretin yerini anlayış ve hoşgörünün alabileceği, bölgenin kaynaklarının aşırı silahlanmaya ve kitle imha silahlarına değil, ekonomik ve sosyal kalkınmaya, insanların mutluluğuna ve refahına tahsis edilebileceği yeni bir dönemi başlatmıştır.

Ortadoğu'nun, bütün bölge ülkelerinin çıkarlarına hizmet edecek bir barış, istikrar ve işbirliği bölgesine dönüşmesine her zaman büyük önem vermiş olan Türkiye, barış sürecini, başlangıcından itibaren kuvvetle desteklemiş ve başarıya ulaşmasına yardımcı olmaya gayret etmiştir. Bu meyanda, sürecin çok taraflı çalışma gruplarının faaliyetlerine etkili şekilde katılmıştır. Bu süreç çerçevesinde, İsrail ve Filistin'in birbirlerini karşılıklı olarak tanımaları ve anlaşmalar imzalamaları ile İsrail ve Ürdün arasında nihaî barış antlaşmasının akdedilmesi, önemli kilometre taşlarını oluşturmuştur.

Türkiye, kapsamlı barışın tesisi için, sürecin diğer kanallarını teşkil eden İsrail-Suriye ve İsrail-Lübnan kanallarında da hızla ilerleme sağlanabilmesini, bu kanallardaki tıkanıklıkların ve engellerin süratle aşılabilmesini içtenlikle arzulamaktadır. Zira, bölge için yaşayabilir ve geçerli tek seçenek barıştır. Bunun için de, tarafların süreçte üstlendikleri taahhütlere ve barışa bağlı kalmaları, sürecin önüne yeni güçlükler çıkarmaktan kaçınmaları, bünyelerindeki aşırı unsurların süreci baltalama girişimlerini önlemeleri gerekmektedir. Ortadoğu'da kalıcı bir barışın sağlanması sadece bölgede değil küresel boyutta da olumlu sonuçlara yol açacaktır.

Öte yandan barış sürecinin başarısı, Ortadoğu'da herkese yarar sağlayacak bir ekonomik ve ticarî işbirliğinin geliştirilip, yaygınlaştırılabilmesine de yakından bağlı olacaktır. Bir barışın kalıcı olabilmesi için bu barışa taraf olan milletlerin bunun nimetlerinden yararlanabilmeleri elzemdir. Ortadoğu'da da bölge halklarının, barışın gündelik yaşamlarını olumlu şekilde etkilediğini somut olarak görebilmeleri lazımdır. Bu tespitten hareketle, Türkiye, barışın ekonomik boyutunda da elinden geleni yapmak gayreti içerisindedir; bu anlayışla, Ortadoğu ekonomik zirvelerine de katılmakta, Filistin Halkının kalkınmasına yardımcı olmaya çalışmaktadır. Bu bağlamda terörizmin Ortadoğu'da kapsamlı barışın önündeki en önemli engellerden birini oluşturmaya devam ettiğini vurgulamakta da yarar görüyoruz. Hiç bir şey terörizmi mazur gösteremez. Terörizmin bütün ülkelerin işbirliğiyle, elbirliğiyle bölgenin gündeminden düşürülmesi şarttır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Filistin Ulusal Yönetimi ile İsrail arasında 28 Eylül 1995 tarihinde imzalanan ve Oslo-II diye adlandırılan ara düzenlemeler anlaşması, İsrail güvenlik kuvvetlerinin Batı Şeria'daki Hebron (El Halil) Kentinden çekilmelerinden sonra, özellikle Filistin Halkına güven duygusu aşılanması için bu kentte geçici bir Uluslararası Mevcudiyetin, anlaşmanın uygulanmasını gözetmekle görevli olacak bir gözlemci grubunun tesisini de öngörmekteydi; ancak, bu anlaşmanın uygulamaya geçirilmesi kolay olmamıştır. Hebron'da (El Halil'de) Filistinliler ve İsraillilerin aynı belediye sınırları içinde birlikte yaşamaları, kentin her iki unsur tarafından da o coğrafyada Kudüs'ten sonra en kutsal yer olarak algılanması, bunun yol açtığı hassasiyetler ve iki taraftaki radikal unsurlardan kaynaklanan çeşitli engellemeler bu gecikmede önemli rol oynamıştır.

Bu nedenlerle, Hebron'un (El Halil'in) statüsü sorunu gündemde kalmaya ve hem bölgeyi hem uluslararası camiayı endişelendirmeye devam etmiştir.

Hükümetimizin de katıldığı uluslararası çabalar sonunda, Filistin Ulusal Yönetimi ile İsrail arasında 14 Ocak 1997 tarihinde varılan anlaşmayla, İsrail güvenlik kuvvetlerinin Hebron'un (El Halil'in) çok büyük kesiminden geri çekilmeleri nihayet karara bağlanabilmiş ve kentte Oslo-II Anlaşmasında öngörülen geçici Uluslararası Mevcudiyetin tesisi de imkân dahiline girmiştir.

Türkiye, diğer 5 Avrupa ülkesiyle birlikte bu Mevcudiyette, başka bir deyişle Uluslararası Gözlemci Grubunda yer almaya davet edilmiş bulunmaktadır. Davet, hem Filistin Ulusal Yönetimi hem İsrail tarafından yapılmıştır; dolayısıyla, iki tarafın da talebi ve rızası mevcuttur. Geçici Uluslararası Mevcudiyette yer alacak diğer ülkeler, Norveç, İsveç, Danimarka, İtalya ve İsviçre'dir. Görüldüğü gibi, bu ülkeler arasında, Türkiye, tek bölge ülkesi ve tek İslam ülkesi olma özelliğini taşımaktadır.

Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti, bu ortak daveti memnuniyetle kabul etmiştir. Davetin birçok yönden son derece anlamlı olduğu takdir edilecektir. Böyle bir uluslararası mevcudiyete katılmaya çağrılması, Türkiye'nin bölgedeki nüfuz ve ağırlığının, telkin ettiği güvenin ve barışçı katkılarına duyulan ihtiyacın çok somut bir göstergesidir. Bu çağrı, Türkiye'nin, Ortadoğu'da bugüne kadar uyguladığı politikaların tutarlılığını ve isabetini de açıklıkla ortaya koymuş bulunmaktadır.

Türkiye dahil, geçici Uluslararası Mevcudiyette yer alacak ülkeler, bu Mevcudiyetin teşkilat yapısına, görev ilkelerine, lojistik ve destek unsurlarına, ayrıcalık ve bağışıklıklarına ilişkin Anlayış Muhtırasını 30 Ocak 1997 tarihinde Oslo'da imzalamışlardır.

Oslo Anlayış Muhtırasını onaylamış olan Hükümetimiz, Türkiye'nin bu Anlayış Muhtırası ve İsrail ve Filistin Ulusal Yönetimine tevdi edilecek mektupta belirtilen kurallar ve amaçlar çerçevesinde geçici Uluslararası Mevcudiyete katılmak için askerî personel gönderilmesi hususunu, Anayasamızın 92 nci maddesi uyarınca Yüce Meclisimizin onayına sunmuş bulunmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Doğru Yol Partisi Grubu, Hükümetimizin Hebron'daki (El Halil'deki) geçici Uluslararası Mevcudiyete katılmamıza ilişkin tezkeresini desteklemekte, Hükümetimizi de izlediği politika nedeniyle kutlamaktadır.

Türkiye, Hebron'daki (El Halil'deki) geçici Uluslararası Mevcudiyete iştirakiyle, çevresinde ve çevresinin ötesinde barış ve istikrarın sağlanmasına katkıda bulunmak yolundaki politikasının yeni bir örneğini daha sergilemiş ve Ortadoğu barış sürecine somut bir katkıda bulunmuş olacaktır.

Türk askerî personeli, böylece, Kore'den, Somali'den, Bosna Hersek'ten, Irak–Kuveyt sınırından ve Gürcistan'dan sonra, şimdi de Filistin'de uluslararası bir görev, bir gözlemcilik görevi üstlenecektir. Bu uluslararası mevcudiyette yer alacak askerî personelimizin görevlerini, her zaman ve her yerde olduğu gibi, başarıyla yerine getireceğine olan inancımız tamdır.

Hükümetimizin Filistin Halkının barış, demokrasi ve huzur içerisinde kalkınmasına yardımcı olmakta gösterdiği gayretleri takdirle karşıladığımızı, Filistin Devlet Başkanı Sayın Arafat'ın Türkiye'ye yapmakta bulunduğu resmî ziyaretin ilişkilerimize yeni bir ivme kazandıracağından emin olduğumuzu da, bu vesileyle ifade etmek isterim.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; biraz önce, diğer siyasî partilerimizin değerli üyelerinin bir kısmı, El Halil'de konuşlandırılması tamamlanan Uluslararası Mevcudiyette yer alacak personelimizin, anılan kente varmış olduğunu; fakat, izin olayının ancak bugün gündeme geldiğini belirttiler. Personelin hareketine karar verilmesinin gerekçesi, doğal olarak, uluslararası gelişmelerin çok süratli bir şekilde cereyan etmesidir. Bu süratli gelişme, Türkiye olarak, şüphesiz ki, bizim de hemen katkıda bulunmamızı gerektirmiştir. Türkiye'nin izlediği dinamik politika ve Ortadoğu barış sürecine atfettiği önem, üzerine düşeni hemen yapmasını gerektirmektedir. Bu politikamızın, Yüce Meclisimiz tarafından da benimsendiği ve desteklendiği kanısındayız. Bu durumda, bir gecikmenin vuku bulması, uluslararası alanda Türkiye'den beklenilenler açısından olumsuz bir etki yaratabilir ve Türkiye olarak izlediğimiz politikaya aykırı düşebilirdi. Böyle olumsuz bir durumun ortaya çıkmasının Yüce Meclisimiz tarafından da uygun bulunmayacağı düşüncesiyle bu şekilde hareket edilmek mecburiyetinde kalınmıştır.

Yine, Demokratik Sol Parti Grubu adına konuşan Değerli Milletvekilimiz Sayın Türk'ün, Filistin Ulusal Yönetimi ve İsrail'le imzalanan anlaşma metninde tek bir ismin geçtiğini söylemesiyle ilgili olarak da şunu belirtmekte fayda var:

Filistin Ulusal Yönetimi ve İsrail'le ayrı ayrı iki mektup imzalanmıştır. Bu mektupların içeriği aynı olduğu için tek bir metin olarak tercüme edilmiştir. İmzalanan her iki mektup, ilgili 6 ülke tarafından ayrı ayrı imzalanmıştır. İki mektup arasında herhangi bir statü farkı da bulunmamaktadır. Bu konuyu da bilgilerinize sunmak istedim.

Bu vesileyle Yüce Meclisi, şahsım ve grubum adına en içten sevgi ve saygılarımla selamlıyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Enerem.

Sayın milletvekilleri, Başbakanlık tezkeresi üzerinde gruplar adına yapılan konuşmalar bitmiştir.

Şahsı adına, Sayın Türk; buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar)

Sayın Türk, süreniz 10 dakika.

HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; esas itibariyle daha önce söylediklerime ekleyecek bir şey yok; ancak, burada bir yöntem üzerinde durmak istiyorum.

Türkiye Cumhuriyeti Resmî Gazetesinin 8 Şubat 1997 tarihli nüshasında, sadece, İsrail Hükümetine yazılan mektubun İngilizce metni yer almıştır; ama, Türkçe çeviride hem İsrail Hükümetine hem Filistin Otonom Yönetimi için Filistin Kurtuluş Örgütüne (PLO) hitap edilmiştir. Anayasanın 92 nci maddesine göre, yetki istemi için Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına gönderilen ve Sayın Başbakanın imzasını taşıyan yazının ekindeki belgelerde de, sadece, İsrail Hükümetine hitaben yazılan mektup yer almaktadır.

Aslında, gerek Yüce Meclise sunulan belgeler arasında gerekse Resmî Gazetede yayımlanan belgeler arasında, her iki mektubun da bulunması gerekirdi. Çünkü, bunlar hukuk kaynağıdır ve İsrail Hükümetine yazılan bu mektuptaki ifade, aynen Filistin Özerk Yönetimine yazılacak olan mektupta da tekrarlanacağı için, bu mektup, bir yandan İsrail Hükümeti ile aralarında Türkiye'nin de yer aldığı 6 devlet arasında, öbür yandan da Filistin Kurtuluş Örgütü ile yine aralarında Türkiye'nin de yer aldığı 6 devlet arasında meydana gelmiş bir uluslararası anlaşma niteliği taşıyacaktır. Bu husus, zaten, anlaşmanın metninde de belirtilmektedir. Verilecek cevapla anlaşma tekemmül edecektir. Bu anlamda, mektup, bir çeşit anlaşma önerisi ya da özel hukukta kullandığımız terimle, bir icaptır; onların kabulüyle bir uluslararası anlaşmaya dönüşecektir.

O bakımdan, her iki mektubun, tamamıyla aynı içeriğe sahip olsalar bile, Resmî Gazetede yayımlanması uygun olurdu. Benim ifade etmek istediğim nokta buydu. Bu bir eksikliktir; bundan sonra, benzeri uygulamalarda daha dikkatli olunması gerekir ve Yüce Meclisin bilgilendirilmesi bakımından da buraya gönderilen belgelerin tam olması gerekir. Bu eksiklik, farklı yorumlara konu olabilir. Bu çeşit yorumlara da meydan vermemek gerekir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sanıyorum ki, biraz sonra yapılacak olan oylamayla, Geçici Uluslararası Mevcudiyet çerçevesinde görev alacak Türk askerî personelinin, Hebron Şehrine gitmesiyle ilgili uygulama onaylanmış olacaktır. Aslında, Anayasamız, bir izinden söz etmektedir; ama, daha önce askerî birliğimiz, izin alınmadan, oraya gitmiş olduğu için, bu, bir onay niteliği taşıyacaktır. Grubum adına yaptığım konuşmada da ifade ettiğim gibi, gecikmiş de olsa, Hükümet, anayasal bir gereği yerine getirme yoluna girmiştir. Aynı biçimde, bu uygulamanın temelinde bulunan ve Resmî Gazetede de milletlerarası antlaşma olarak yayımlanan, Hebron'da Geçici Uluslararası Mevcudiyet Kurulması Hakkında Anlayış Muhtırası ve onun ekindeki İsrail Hükümetine hitaben yazılan mektup ve Resmî Gazetede yayımlanmamakla birlikte, yazıldığı ve imzalandığı anlaşılan Filistin Kurtuluş Örgütüne hitaben yazılan mektup da, bu Meclisin, bu antlaşmaların onaylanmasını uygun bulduğuna dair bir kanuna konu olmalıdır. Anayasanın 90 ıncı maddesinde öngörülen usul budur; bu usulün yerine getirilmesi zorunludur. Aksi takdirde, Anayasaya aykırı bir işlem yapmış oluruz ve hiç kimsenin itirazının olmayacağı bir konuda, gereksiz yere bir hukukî sakatlık meydana getirmiş oluruz.

Değerli milletvekilleri, biraz sonra yapılacak olan oylamada, sanıyorum ki, Hükümetin istediği yetki verilecektir ve zaten, askerî birliğimiz orada görevine başlamış bulunmaktadır. Bütün Meclisin güveni olarak, Türk Silahlı Kuvvetlerinin, mehmetçiğin, bundan önce kendisine verilen her görevde olduğu gibi, bu görevi de üstün başarıyla yerine getireceğine tam inancımız vardır. Bu inançla, bu güvenle, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Türk.

Sayın Bakan, acaba, Hükümet bu safhada konuşmak istiyor mu efendim?

DEVLET BAKANI SACİT GÜNBEY (Diyarbakır) – Hayır, konuşmak istemiyorum.

BAŞKAN – Aslında, tabiî, Sayın Türk'ün dediği konular Anayasa konusunda çok önemli konular. Gerçi, bu şekilde yapılan bir işlem, Silahlı Kuvvetlerin bir bölümünün bir yabancı ülkeye gönderilmesi, bütün gruplarca tasvip ediliyor; ama, bunun da emsal olmaması bakımından, bu gibi konuların özelliğini belirten açıklamaların da yapılması gerekiyor.

Efendim, şahsı adına, ayrıca, Sayın Ali Dinçer söz istemişlerdir.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

ALİ DİNÇER (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biraz önceki konuşmamda da belirttiğim gibi, Türkiye Cumhuriyeti, dünyadaki 50'yi aşkın Müslüman ülke arasından, El Halil'de kurulucak geçici Uluslararası Mevcudiyet Grubuna davet edilen tek Müslüman ülke; bu, bizim için onur verici bir görev. Yalnız, ayrıca, bu konumumuz, bize başka bazı görevler de getiriyor, sorumluluklar da getiriyor. Asırlarca, biz, ulus olarak, bu bölgede nâzım rol oynadık. Bu bölgede, çeşitli dinlerden insanların barış içerisinde, kardeşçe bir arada yaşamasını sağladık. Şimdi de, barışı sağlamak açısından, sorunların çözümü açısından bize görev düşüyor.

El Halil, belirttiğimiz gibi, tek tanrılı üç dinin kutsal bildiği bir şehir; bizim için de, Hazreti İbrahim Camiinin olduğu, Hazreti İbrahim'in doğduğu kutsal bir yer. Şimdi burası, bir ölçüde, ortak bir yönetimle yönetilecek; hem İsrailliler hem Filistinliler bir arada yaşayacaklar; ama, biz Müslümanlar için Mekke ve Medine'den sonra üçüncü kutsal kent olan Kudüs de Filistin toprakları içerisinde, şu anda İsrail sınırları içerisinde ve İsrail, Kudüs'ün ilhakı için karar aldığından, Kudüs, bu Ortadoğu barış süreci tartışmaları içerisinde gündeme gelmedi; fakat, her zaman gündemde olması gereken önemli bir kent; orada da Mescidi Aksa var, Müslümanlar için, Museviler için, Hıristiyanlar için son derece önemli dinî merkezler var ve Kudüs'te de, Filistinliler ile İsrailliler, Yahudiler ile Araplar birlikte yaşıyorlar, El Halil'e benzer bir toplumsal yapı var.

Zaman içerisinde, biz, Kudüs'te de, özellikle Müslümanlar için, Filistinliler için önemli olan sektörde El Halil'dekine benzer bir çözümün bulunması için çaba göstermeliyiz ve bu konuda, hem İsrail tarafından hem Filistin tarafından güvenilirliğe sahip olan Türkiye Cumhuriyeti, elinden geleni yapmalıdır. Bu, kurulmakta olan çağdaş, demokratik, laik Filistin Cumhuriyetinin ekonomik açıdan da ihtiyaç duyduğu bir konu. Böylelikle, Kudüs'te de çok yüksek olan dinî turizm potansiyeli, çağdaş, demokratik, laik Filistin Cumhuriyetine, onun ekonomisine ciddî güç katacaktır ve Kudüs'ü ziyaret etme durumunda olacak olan dünyadaki milyarı aşkın Müslüman topluluğunun insanları, kardeş Filistin'in de yönetiminde söz sahibi olduğu Kudüs'ü ziyaret etme imkânı bulacaklardır.

Ben, Ortadoğu barış sürecini, çok zor koşullarda da olsa gerçekleştiren, sağduyuyla bu barış sürecini başlatan, hem İsrail'in önderlerinin hem de Filistin'in değerli önderi Yaser Arafat'ın, zaman içerisinde bu sorunu çözeceklerine inanıyorum. Bu sorunun çözümünde, biz, Türkiye olarak, elimizden gelen katkıyı yapmalıyız diyorum.

Tekrar, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Sayın Başkanına, değerli üyelerine, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına en derin saygılarımı sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Dinçer.

Sayın milletvekilleri, Başbakanlık tezkeresi üzerindeki müzakereler bitmiştir.

Şimdi, tezkereyi tekrar okutup oylarınıza sunacağım.

Tezkereyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

1- Hebron (El Halil)'un Filistin Ulusal Yönetimine devrinden sonra uluslararası gözlemcilik görevini üstlenmek üzere Türkiye, Danimarka, İtalya, İsveç, İsviçre ve Norveç tarafından oluşturulacak mevcudiyet hakkında adı geçen ülkeler arasında 30 Ocak 1997 tarihinde Oslo'da imzalanan ve 4.2.1997 tarihli ve 97/9075 sayılı Bakanlar Kurulu Kararıyla onaylanan "Hebron'da Geçici Uluslararası Mevcudiyet Kurulması Hakkında Anlayış Muhtırası"nda ve "İsrail ile Filistin Ulusal Yönetimine Tevdi Edilecek Mektup"ta belirtilen kurallar ve amaçlar çerçevesinde görev yapmak üzere Türkiye tarafından Hebron (El Halil)'a askerî personel gönderilmesi,

2 - Söz konusu Anlayış Muhtırası uyarınca Mevcudiyetin görev süresinin üç ay olması, İsrail ve Filistin Ulusal Yönetiminin farklı bir süre üzerinde mutabık kalmamaları halinde üç aylık sürelerle uzatılması,

Hususunda Hükümetin yetkili kılınması için Anayasanın 92 nci maddesine göre izin verilmesini arz ederim.

                                                                                              Prof. Dr. Necmettin Erbakan

                                                                                                             Başbakan

BAŞKAN – Başbakanlık tezkeresini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Oybirliğiyle kabul edilmiştir; hayırlı, uğurlu olsun. (Alkışlar)

Diliyoruz ki, Şanlı Ordumuzun geçmişte bu bölgede bulunması dolayısıyla sağlanan barışın, burada, tekrar ve sürekli korunmasında, Şanlı Ordumuz, bu gidişiyle de yeterli bir unsur olsun.

Sayın milletvekilleri, çalışmalarımıza devam ediyoruz herhalde; çünkü, karşımda çalışmaya hazır, dinamik bir milletvekili grubu görüyorum. (RP sıralarından "Sağol Başkan" sesleri)

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer işler" kısmına geçiyoruz.

Önce, sırasıyla, yarım kalan işlerden başlıyoruz.

IV. —KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1.—926 Sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesine İlişkin 488 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Millî Savunma Komisyonu Raporu (1/215) (S. Sayısı :23)

BAŞKAN – 926 Sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanuna Bir Geçici Madde Eklenmesine İlişkin 488 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili  tasarının müzakeresine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

2. —Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu, Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun ve Bu Kanunlarda Değişiklik Yapan 18.11.1992 Tarih ve 3842 Sayılı Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/543) (S. Sayısı :175)

BAŞKAN – Ceza Muhakemeleri Usülü Kanunu, Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun ve Bu Kanunlarda Değişiklik Yapan 18.11.1992 Tarih ve 3842 Sayılı Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarının müzakeresine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

3. —Emniyet Teşkilatı Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair 490 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve İçişleri Komisyonu Raporu (1/217) (S. Sayısı :132)

BAŞKAN – Emniyet Teşkilatı Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair 490 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili tasarının müzakeresine başlayacağız.

Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

4. —Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin 492 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/218) (S. Sayısı :164)

BAŞKAN – Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin 492 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili tasarının müzakeresine başlayacağız.

Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

5.—625 Sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanunu ile 222 Sayılı İlköğretim ve EğitimKanununun Bazı Hükümlerinin Değiştirilmesi Hakkında 254 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile 625 Sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair 326 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve  Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/71, 1/111) (S. Sayısı :168)

BAŞKAN – 625 Sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanunu ile 222 Sayılı İlköğretim ve Eğitim Kanununun Bazı Hükümlerinin Değiştirilmesi Hakkında 254 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile 625 Sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair 326 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili tasarının müzakeresine başlayacağız.

Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

6. —Yurtdışında Bulunanların Sosyal Güvenlikleri Hakkında Borçlanma Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyou Raporu (1/569) (S. Sayısı :209) (1)

BAŞKAN – Yurtdışında Bulunanların Sosyal Güvenlikleri Hakkında Borçlanma Kanunu Tasarısının müzakeresine başlıyoruz.

Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

Komisyon raporunun okunup okunmaması hususunu oylarınıza sunacağım. Yalnız, bir arkadaşımızın gönderdiği bir önergeyle karar yetersayısı isteniyor.

Komisyon raporunun okunmasını kabul edenler... Kabul etmeyenler... Karar yetersayısı yoktur.

Birleşime 10 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati : 18.10

 

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 18.20

BAŞKAN : Başkanvekili Kamer GENÇ

KÂTİP ÜYELER : Ünal YAŞAR (Gaziantep), Mustafa BAŞ (İstanbul)

 

 

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 59 uncu Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Sayın milletvekilleri, çalışmalarımıza, kaldığımız yerden devam ediyoruz.

IV. —KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

6.—Yurtdışında Bulunanların Sosyal Güvenlikleri Hakkında Borçlanma Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (1/569) (S. Sayısı :209) (Devam)

BAŞKAN – Biraz önce, Yurtdışında Bulunanların Sosyal Güvenlikleri Hakkında Borçlanma Kanunu Tasarısının müzakeresine geçmiştik ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal işler Komisyonu raporunun okunup okunmaması konusunda yaptığımız oylamada karar yetersayısının aranması istenmişti. Yaptığımız oylamada karar yetersayısını bulamadığımız için, birleşime 10 dakika ara vermiştim.

Komisyon ve Hükümet yerlerini aldılar.

Şimdi, yeniden oylama yapacağım ve karar yetersayısını arayacağım.

Raporun okunmasını kabul edenler... Kabul etmeyenler... Raporun okunması kabul edilmemiştir.

Tasarının tümü üzerinde söz isteyen var mı?

HASAN HÜSAMETTİN ÖZKAN (İstanbul) – Var, var...

BAŞKAN – Bize intikal eden: Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Bekir Kumbul, ANAP Grubu adına Recep Mızrak; şahısları adına, Sayın Emin Kul, Sayın Nihat Matkap, Sayın Kâzım Arslan, Sayın Mehmet Aykaç, Sayın Hikmet Sami Türk, Sayın Bekir Yurdagül, Sayın Sıtkı Cengil, Sayın Atilâ Sav.

CHP Grubu adına, Sayın Bekir Kumbul; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakikadır.

CHP GRUBU ADINA BEKİR KUMBUL (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yurt dışında bulunanların sosyal güvenliğiyle ilgili olarak gerçekleştireceğimiz yahut da gerçekleştiremeyeceğimiz 209 sıra sayılı Borçlanma Yasa Tasarısı hakkında, Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini sunmak üzere kürsüye çıkmış bulunuyorum; bu vesileyle, siz Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, sosyal güvenliğin zihinlerde uyandırdığı kavramın kişiler için bir mutluluk olduğunu, bir güvence olduğunu hepimiz biliyoruz. Yine, sosyal güvenlik, genel anlamda, kişilerin gelirleri ne olursa olsun, onların sosyal ve ekonomik durumları göz önünde bulundurularak geleceklerinin güvence altına alınması anlamına gelmektedir. Ülkemizde, sosyal hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyetinde, sosyal güvenlik, devlet için bir görev, bir ödevdir; ama, kişi için de bir haktır ve doğuştan kazanılmış bir hak olarak belirlenmiştir. Bugün geldiğimiz noktada, maalesef, ülkemizin üçte biri, yani 21 milyondan daha fazla insanımız, sosyal güvenlikten de mahrumdur. Bu da bir gerçek; ama, geriye dönüp baktığımızda görüyoruz ki, elli yıllık deneyimiyle, ülkemizde, sosyal güvenlik sistemi, her geçen gün biraz daha sıkıntıya giriyor, ekonomik anlamda darboğaza giriyor. Bunu, geçmiş günlerde burada dile getirdik. Bunun için araştırma komisyonları kurduk, sıkıntıların nereden geldiğine baktık, özellikle primli sosyal güvenlik sistemlerinde, başta Sosyal Sigortalar Kurumu olmak üzere, Emekli Sandığı ve Bağ-Kur'da giderek artan ekonomik sıkıntıları gördük ve bunda da en önemli nedenin, borçlanma yasaları olduğunu da hepimiz biliyoruz.

Değerli arkadaşlarım, bugüne kadar -1969'lardan başlayan ve günümüze kadar- 11 kez, borçlanma yasası çıkarılmış; ama, her seferinde borçlanma yasaları, Sosyal Sigortalar Kurumunun üzerine bir kambur gibi binmiştir. Düşünün ki, yıllardır geleceği için prim yatıran kişilerin, yirmi yirmibeş yıl prim yatıran kişilerin üzerine, borçlanma yasalarıyla yeni kişiler eklenmiş, haksızlıklar oluşmuş ve ekonomik sıkıntılar çekilmiştir. Sanki bunlardan biz ders almıyormuşçasına, bugün, 12 nci borçlanma yasasını çıkarmak için burada toplanmış bulunuyoruz.

Değerli arkadaşlarım, isterseniz, eleştirisine geçmeden önce, yeni oluşturacağımız borçlanma yasasında temel hatlarıyla neler var, nasıl bir yasal düzenleme getireceğiz kısaca onlardan size bahsedeyim.

Değerli arkadaşlarım, yurtdışına çıkmış -ve girmiş olan- bir vatandaşımız, yurtdışında çalışmak zorunda değil, yeter ki, yurtdışına çıktığını kanıtlasın, bu yasadan yararlanacak. Günde 2,5 dolar üzerinden 5 bin gün işgünü borçlanıyor. Toplam 12 bin 500 dolar borçlanarak bu haktan yararlanabilecek. Toplanan 12 500 dolar üç eşit taksit halinde; ilk taksidi 15 Mart 1997 tarihinde -yani, bir ay bile kalmadı- ikinci taksidi mayıs 15'te, üçüncü taksidi temmuz 15'te olmak üzere, yeni oluşturulacak bir kasada toplanacak ve bunun yüzde 20'si devlete irat kaydedilecek; yani, 12 500 doların 2 500 doları devlete irat kaydedilecek güvence anlamında ve kişiler, kadın 50 yaşını doldurunca, erkek ise 55 yaşını doldurunca, üç yıl sonra, yani, 2000 yılının 15 Temmuzunda emekliliğe hak kazanmış olacak. Bu tarihten itibaren aynı kişiler, hak sahipleri ve bakmakla yükümlü oldukları sağlıktan da yararlanır duruma gelecekler.

Diğer bilmemiz gereken bir konu, ödeme yapacak hak sahipleri, dolar üzerinden yatıracaklar; ama, emekli maaşı bağlanırken, yani üç yıl sonra, 2000 yılında, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu gereklerine göre Türk Lirası karşılığında emekli olacaklar. Bunun bir değişikliği ise, hak sahibi bu zamana kadar ölmüş veya malul olmuşsa, emekliliğe bağlanabilecek yahut da sağlıktan yararlanabilecek; sağlıklı ise, üç yıl hasta olmadan beklemek durumunda kalacak.

Diğer bir konu, yeni bir kasa oluşturulacak. Bugüne kadar üç kasa vardı: Sosyal Sigortalar Kurumu, Bağ-Kur, Emekli Sandığı. Şimdi, dördüncü bir kasa oluşturuyoruz ve yönetiminde de, yine, hak sahiplerinden kimse yok. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Müsteşarı başkanlığında, yine Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı üst düzey bir bürokratı, Sosyal Sigortalar Kurumu Genel Müdürlüğü üst düzey bir bürokratı, Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu bakanlıktan üst düzey bir bürokrat ve Maliye Bakanlığından bir bürokrat olmak üzere, 5 kişiden oluşan bir yönetim kurulu oluşturulacak. Yine, burada da -geçen günlerden beri üzerinde çalışageldiğimiz, hak sahipleri de yönetimde bulunsun dediğimiz burada da- o hak sahiplerinden yönetimde kimse olmadığını da görüyoruz.

Değerli arkadaşlarım, getirilmek istenen borçlanma yasa tasarısının ana ilkeleri bunlar. Bu borçlanma yasa tasarısıyla, temel sosyal güvenlik sistemindeki eksikliklerin veya sıkıntıların giderileceğine dair herhangi bir emare görülmemektedir. Daha önce, 1985 yılında çıkarılan 3201 sayılı borçlanma yasası, aynı amaçlarla, aynı duygularla getirilmiş, geçen onbir yıllık süreye rağmen amacına ulaşamamıştır. Sanki bunu da görmüyormuş gibi, şimdi yine, günlük 2,5 dolar borçlanarak, 5 bin işgünü üzerinden borçlanma yasası çıkarıyoruz.

Değerli arkadaşlarım, amaçlanan düzenlemenin, halen yürürlükte olan sosyal güvenlik sistemiyle çeliştiğini görüyoruz; yani, var olan sosyal güvenlik sistemiyle, yeni getirdiğimiz sosyal güvenlik sistemi arasında -kasa arasında- çelişkiler var. Her şeyden önce, bu, Anayasanın eşitlik ilkesine aykırıdır; bunun altını çiziyorum; bir.

İkincisi; bugüne kadar var olan üç kasaya, dördüncü bir kasa eklemiş oluyoruz. Oysaki, Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planında yerini alan ve temel sosyal güvenlik sistemi kapsamında, sosyal güvenlik sistemlerinin bir çatı altında toplanması planlanırken, öncelikle norm ve standart birliği sağlanıp, tek çatı altında birleştirilmesi hesaplanırken, bugün, dördüncü bir kasa daha oluşturuyoruz; bunu da yanlışlığın diğer bir yönü diye görüyoruz.

Ayrıca, yeni oluşturulacak kasada idarî yön, Sosyal Sigortalar Kurumu üzerine yüklenmektedir. Oysaki, baktığımız zaman, Sosyal Sigortalar Kurumu, bugün kendi yükünü kaldıramaz durumdadır. Sosyal Sigortalar Kurumu sanki kendi yükünü kaldırmış gibi, idarî yönden yeni bir yük daha ekliyoruz, malî yönünü de, yeni oluşturduğumuz yönetim tarafından sürdürüyoruz; bu da diğer bir yanlışlık.

Değerli arkadaşlarım, diğer bir konu, sağlık yardımları açısından baktığımız zaman, kişiler, üç yıl bekleyip emekli olduktan sonra hak sahipleri ve bakmakla yükümlüleri sağlıktan da yararlanır durumda olacaklar. Şimdi, hak sahipleri yönünden baktığımız zaman, kişi, hastalanmak için üç yıl beklemek zorunda mı? Veya, kişi malul olmuşsa, hak sahibi ölmüşse, bakmakla yükümlüleri o zaman sağlıktan yararlanır durumda; orada bir eksiklik var; bir.

Yıllarca prim yatırarak, 25 yıl prim yatırarak, sağlık primi yatırarak sağlıktan yararlanan vatandaşlarımızla, sağlık primi yatırmadan borçlanma yasasından yararlanan vatandaşlarımız arasında da bir farklılık doğmaktadır; bu da, Anayasanın temel ilkelerine, eşitlik ilkesine aykırıdır; bunun altını çiziyorum; iki.

Değerli arkadaşlarım, aylık bağlanması açısından baktığımız zaman, mevcut 2147 ve 3201 sayılı Kanunlara göre prim ödeyerek borçlanma yasasından yararlanan vatandaşlarımızla, yeni oluşturulan borçlanmadan yararlanacak vatandaşlarımız arasında da farklılıklar olacaktır. Zaten, 3201 sayılı Yasaya göre borçlananlar, yatırdıkları primi, iki üç yıl içerisinde geri alıyorlardı. Bu sefer, günlük 2,5 dolarla borçlanarak 12 500 dolar yatıran vatandaşlarımız da, yatırdıkları primi ortalama yedi yıl gibi bir sürede geri alıyorlar. O zaman, yirmibeş yıl süreyle prim yatırarak emekli olan insanlarımızla, yeni borçlanma yasasından yararlanacak hak sahipleri arasında farklılıklar doğacaktır.

Diğer bir konu, 2007 yılında, kasada ödenecek para kalmadığı zaman ne olacak, o da belli değildir; yani, 2007 yılında kasa sıfırlanacaktır. O zaman, hak sahiplerine artık "kasada para kalmadı; sizden tekrar para toplayacağız" mı diyeceğiz; yoksa, bunu, devlet mi ödeyecek? Devlet ödeyecekse, diğer insanlarımıza, daha önce, yirmi yirmibeş yıl prim ödeyerek emekli olan insanlarımıza karşı bir haksızlık oluşacaktır; bunun da altını çiziyorum.

Diğer bir olay, ikili sosyal güvenlik sözleşmesi imzalamış olan ülkeler arasında sorunlar vardır.

Değerli arkadaşlarım, ikili sosyal güvenlik anlaşması yaptığımız ülkelerde ikametgâhı bulunan vatandaşlarımız, eğer, herhangi bir işte çalışmıyorsa, işsizlik sigortası almaktadır; yeni bir sosyal güvenlik sistemine geçtiği için, işsizlik sigortası alamayacaktır.

İkinci bir konu, yine, bu vatandaşlarımız, aile yardımı almaktadır; yeni bir sosyal güvenlik sistemine girdiği için bundan da yararlanamayacaktır. Oysaki, bugün, Hollanda'daki bir vatandaşımız ayda 80 milyon liraya varan işsizlik sigortası almaktadır ve yine, beş çocuklu bir aileyi düşünürsek, 40 milyon liraya varan -bugünkü değeriyle- aile yardımı almaktadır; bunlardan da yararlanamayacaktır. Ayrıca, çalıştıkları ülkelerde almakta oldukları malullük, yaşlılık ve ölüm aylıklarında da azalmalar olacaktır. Öyleyse, yurt dışında ikametgâhı bulunan vatandaşlarımız için de yarar değil zarar getirecektir.

Değerli arkadaşlarım, yine, günlerdir söyleyegeldiğimiz gibi, yönetimine baktığımız zaman, hak sahiplerinden hiç kimseyi göremiyoruz; yine, devlet tarafından oluşturulmuş bir yönetim kurulu vardır. Başta Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Müsteşarı ve buna bağlı, yine, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığından üst düzey bir bürokrat, Sosyal Sigortalar Kurumu Genel Müdürlüğünden bir bürokrat, Hazineden bir bürokrat, Maliyeden bir bürokrat... Bakıyoruz, hak sahiplerinden hiç kimseyi göremiyoruz.

Peki, bu yönetimde devlet katkısı olsun mu; olmalıdır; ama, devlet maddî bakımdan ne kadar destek veriyorsa yönetimde o kadar bulundurulmalıdır. Buna baktığımız zaman, devletin katkısı yok. Bırakın katkısını, hak sahiplerinin yatırdığı paranın yüzde 20'sini Hazineye irat kaydediyorsunuz; ama, yönetiminde hak sahiplerinden hiç kimseyi bulundurmuyorsunuz. Yani, davul hak sahiplerinin sırtında, tokmak hükümetin elinde, istediği gibi çalabilecek; bunu görüyorsunuz. Oysaki, Avrupa Birliği ülkelerinde, o ülkelerin sosyal güvenlik sistemlerine yaptıkları yardım, bugün, yüzde 34'ler, yüzde 35'ler düzeyindedir; bizim ülkemize baktığımız zaman, bırakın yardımı, onlardan katkı alınmaktadır. Yani, bu şekliyle, her şeyden önce, bir sosyal güvenlik kuruluşu gibi görünmemektedir. Bu, olsa olsa, ancak özel sigortacılık şeklinde bir görünüm vermektedir.

Değerli arkadaşlarım, hangi yönüyle bakarsak bakalım, getirilen yeni borçlanma yasa tasarısı, hak sahipleri açısından da, sosyal güvenlik sistemi açısından da, herhangi bir yarar getirmemektedir; bir yere yarar getirmektedir, o da mevcut Hükümete.

Değerli arkadaşlar, bu borçlanma yasa tasarısından 400 bin kişinin yararlanması düşünülmektedir. 400 bin kişi, toplam 5 milyar dolar gelir sağlayacaktır. Bu 5 milyar doların 1 milyar doları, zaten Hazineye irat kaydedilecektir; geri kalan 4 milyarı da, üç yıl kullanıldıktan sonra, hak sahipleri emekli edilecektir. Yani, üç yıl sonra kim öle, kim kala mantığıyla getirilmiş bir yasa tasarısı görünümündedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kumbul, size eksüre veriyorum. Konuyu çok iyi incelemişsiniz, teşekkür ederim.

Buyurun efendim.

BEKİR KUMBUL (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Aslında, ben de sözümün sonuna gelmiştim; ama, bir iki saniye geçirdim, özür diliyorum.

BAŞKAN – Fark etmez; size eksüre verdim efendim.

BEKİR KUMBUL (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, bu görünüşüyle, bizim bu borçlanma yasa tasarısına, Cumhuriyet Halk Partisi olarak "evet" diyebilmemiz mümkün değildir.

Bu vesileyle, Yüce Meclisi, tekrar, saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (CHP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Kumbul, konuyu hem iyi incelemişsiniz hem de konuya bağlı olarak konuştunuz, teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri, çalışma süremizin bitmesine çok az zaman bir zaman var; yeni bir arkadaşımızın konuşması için de 20 dakikaya ihtiyaç var. İsterseniz, süreyi uzatalım.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Uzatalım Sayın Başkan.

HASAN HÜSAMETTİN ÖZKAN (İstanbul) – Hayır Sayın Başkan...

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Uzatalım...

BAŞKAN – Ama, karar yetersayısı istenirse...

HASAN HÜSAMETTİN ÖZKAN (İstanbul) – Yoklama isteriz Sayın Başkan...

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Sayın Başkan, 15 dakika, 10 dakika konuşuruz.

BAŞKAN – 10 dakika mühim değil; ama, arkadaşlarımız mademki muhalefet... 10 dakika fark çok fazla bir şey değil. Süreyi uzatmak zorunda kalacağım, şimdi uzatmama kararı gelecek, onun için rica ediyorum, pek ısrar etmeyelim.

 Çalışma süremizin bitmesine çok az bir zaman var. Bu itibarla, Bakanlar Kurulu üyeleri hakkında 11/7 ve 11/8 esas numaralı Gensoru önergeleriyle diğer denetim konularını görüşmek için, 25 Şubat 1997 Salı günü Saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

 

Kapanma Saati : 18.48

 

 

 

 

V. – SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. – Çanakkale Milletvekili Hikmet Aydın’ın, Manavgat Suyu Projesine İlişkin Sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı M. Recai Kutan’ın yazılı cevabı (7/1829)

                                                                                                                        25.12.1996

Türkiye BüyükMillet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Sayın Recai Kutan’ın yazılı yanıtlaması için gereğinin yapılmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                                        Hikmet Aydın

                                                                                                                           Çanakkale

1. Manavgat Suyunun ihraç edilmesi düşüncesine projelendirme bazında ne zaman ve hangi iktidar döneminde başlanmıştır?

2. Projelendirme aşamasında hangi yerel kurum ve kuruluşlara danışılmıştır ve/veya danışılması gerektiği halde danışılmamıştır?

3. Bu projenin hazırlanması esnasında harcandığı öne sürülen 150 000 000 $’ı alt kalemlere ayırarak açıklar mısınız?

                                 T.C.

       Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı                                                         19.2.1997

      Araştırma, Planlama ve Koordinasyon

                      Kurulu Başkanlığı

      Sayı : B.15.0.APK.0.23.300.262/2598

Konu : Yazılı Soru Önergesi

Türkiye BüyükMillet Meclisi Başkanlığına

İlgi : T.B.M.M. Başkanlığının 10 Ocak 1997 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/1829-4780/13316 sayılı yazısı.

Çanakkale Milletvekili Sayın Hikmet Aydın’ın şahsıma tevcih ettiği ve Türkiye BüyükMillet Meclisi İçtüzüğünün 99 uncu maddesi gereğince cevaplandırılması istenen 7/1829 Esas No.lu yazılı soru önergesi ile ilgili bilgiler hazırlanarak ekte sunulmuştur.

Bilgilerinize arz ederim.

                                                                                                                M. Recai Kutan

                                                                                                        Enerji ve Tabiî Kaynaklar

                                                                                                                       Bakanı

Çanakkale Milletvekili Sayın Hikmet Aydın’ın Yazılı Soru Önergesi ve Cevabı (7/1829-4780)

Soru 1. Manavgat Suyunun ihraç edilmesi düşüncesine projelendirme bazında ne zaman ve hangi iktidar döneminde başlanmıştır?

Cevap 1. Ülkemizin ve dış ülkelerin su ihtiyaçlarının Manavgat Çayında karşılanması hususu, 1980’li yıllarda ele alınmıştır. Bu amaçla proje, 8.8.1990 tarih ve 90/750 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile Kamu Ortaklığı İdaresi Başkanlığının 1990 Yılı Yatırım Programına alınmış ve mülkiyeti DSİ uhdesinde kalmak üzere Kamu Ortaklığı İdaresi Başkanlığı adına 28.2.1984 tarih ve 2983 sayılı Kanun kapsamında, DSİ tarafından 3.9.1991 tarihinde ihale edilmiştir.

Soru 2. Projelendirme aşamasında hangi yerel kurum ve kuruluşlara danışılmıştır ve/veya danışılması gerektiği halde danışılmamıştır?

Cevap 2. Söz konusu projenin bir bölümünü oluşturan “Deniz Yapıları”nın özel bilgi ve ihtisas gerektirmesi ve Türkiye’de ilk defa gerçekleştirilecek olması nedenleriyle ihale aşamasında deniz yapıları konusunda ihtisas sahibi bağımsız firmalardan bilgi alınmıştır. Denizaltı araştırmaları için ise Deniz ve Oşinografi Dairesi Başkanlığına danışılarak batimetrik haritalar temin edilmiş olup, ihalenin sonuçlanmasını müteakip deniz yapılarıyla ilgili olarak müşavirlik hizmetleri ihalesine çıkılmış ve ihale sonucu bir Amerikan firması müşavir olarak tutulmuştur.

Soru 3. Bu projenin hazırlanması esnasında harcandığı öne sürülen 150 000 000 $’ı alt kalemlere ayırarak açıklar mısınız?

Cevap 3. Söz konusu projenin, projelendirme safhasında herhangi bir harcama yapılmamıştır.

İnşaat safhasında ise;

a) Kara yapıları için; 35 000 000 $’lık

b) Deniz yapıları için; 17 500 000 $’lık bir harcama yapılmış ancak finansman yetersizliği nedeniyle ödeme yapılmamış olup, deniz yapıları için yaklaşık 60 000 000 $’lık bir harcama beklenmektedir.

2. – Tekirdağ Milletvekili Bayram Fırat Dayanıklı’nın, Çorlu-Esenler, Malkara-Bulgurlu köylerinin telefon santralı arızalarının giderilmesine ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Ömer Barutçu’nun yazılı cevabı (7/1834)

                                                                                                                   26.12.1996

Türkiye BüyükMillet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın yazılı olarak Ulaştırma Bakanı Sayın Ömer Barutçu tarafından yanıtlanmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                           Dr. B. Fırat Dayanıklı

                                                                                                                      Tekirdağ

Çorlu’nun Esenler ve Malkara’nın Bulgurlu Köyü sakinleri, köylerindeki telefon santralinin sürekli olarak arızalanması sebebiyle telefon görüşmesi yapamadıklarından yakınmakta ve bu konudaki şikâyetlere rağmen, henüz yetkililerden gerekli ilgiyi görmediklerini beyan etmektedirler.

1. Yukarıda adı geçen köylerin telefon santralindeki arızaların giderilmesi için ne gibi çalışmalar yapılmaktadır?

2. Telefon santralinin yenilenmesi düşünülüyor mu?

3. Eğer düşünülüyorsa çalışmalar hangi aşamadadır?

                                 T.C.

                    Ulaştırma Bakanlığı                                                                19.2.1997

      Araştırma, Planlama ve Koordinasyon

                      Kurulu Başkanlığı

Sayı : B.11.0.APK.0.10.01.21.E.A-236-4154

Konu : Tekirdağ Milletvekili Bayram Fırat Dayanıklı’nın

            Yazılı Soru Önergesi

Türkiye BüyükMillet Meclisi Başkanlığına

İlgi : a) TBMM Başkanlığının 10 Ocak 1997 gün ve A.01.0.GNS.0.10.00.02/4936-13305 sayılı yazısı.

Tekirdağ Milletvekili Bayram Fırat Dayanıklı’nın Bakanlığıma yönelttiği 7/1834-4811 sayılı yazılı soru önergesinin cevabı ekte sunulmuştur.

Bilgilerinize arz ederim.

                                                                                                                  Ömer Barutçu

                                                                                                               Ulaştırma Bakanı

Tekirdağ Milletvekili Bayram Fırat Dayanıklı’nın 7/1834-4811 Sayılı

Yazılı Soru Önergesi ve Cevabı

Sorular :

Çorlu’nun Esenler ve Malkara’nın Bulgurlu Köyü sakinleri, köylerindeki telefon santralinin sürekli olarak arızalanması sebebiyle telefon görüşmesi yapamadıklarından yakınmakta ve bu konudaki şikâyetlere rağmen, henüz yetkililerden gerekli ilgiyi görmediklerini beyan etmektedirler.

1. Yukarıda adı geçen köylerin telefon santralindeki arızaların giderilmesi için ne gibi çalışmalar yapılmaktadır?

2. Telefon santralinin yenilenmesi düşünülüyor mu?

3. Eğer düşünülüyorsa çalışmalar hangi aşamadadır?

Cevap :

Tekirdağ İli Çorlu İlçesi Esenler Merkezinde 500-A tipi santral hizmet vermektedir. Santralda yapılan incelemede herhangi bir problemle karşılaşılmamıştır. Ancak sözkonusu santralda zaman zaman işletmeye yönelik bazı arızalar oluşmakta ve teknik personelce ivedilikle müdahale edilmektedir.

Esenler Köyündeki santral 216 bağlı abone ile çalışmaktadır. Santralın yenilenmesi 1997 yılında emsalleriyle birlikte değerlendirilecektir.

Tekirdağ İli Bulgurla Merkezi; Şarköy İlçesi Uluman Köyü santralından çalışmaktadır. Uluman Köyünde Elif-1 santralı hizmet vermektedir. Santralda yapılan incelemede herhangi bir problemle karşılaşılmamıştır.

3. – Bartın Milletvekili Cafer Tufan Yazıcıoğlu’nun, özürlü sporculara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Bahattin Şeker’in cevabı (7/1864)

Türkiye BüyükMillet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın DevletBakanı Sayın Bahattin Şeker tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ve talep ederim.                                                                7.1.1997

                                                                                                          Cafer Tufan Yazıcıoğlu

                                                                                                                        Bartın

Soru 1. Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünce özürlüler il sorumluları emrine 1997 yılı bütçesinden ödenek gönderilecek midir?

Soru 2. Gençlik ve Spor GenelMüdürlüğünce özürlü sporculara antrenör yetiştirmek amacı ile kurs açılması düşünülüyor mu?

                                 T.C.

                       DevletBakanlığı                                                                   19.2.1997

        Sayı : B.02.0.019.0.00.00.00/00316

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : 20.1.1997 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-71864-4873/13789 sayılı yazınız.

Bartın Milletvekili Cafer Tufan Yazıcıoğlu’nun yazılı soru önergesine verilen cevaplar ekte sunulmaktadır.

Bilgilerinize arz ederim.

                                                                                                                 Bahattin Şeker

                                                                                                                  DevletBakanı

Konu : Bartın Milletvekili Sayın Cafer Tufan Yazıcıoğlu’na ait yazılı soru önergesi.

Soru 1. Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünce Özürlüler İl Sorumluları emrine 1997 yılı bütçesinden ödenek gönderilecek midir?

Cevap 1. Genel Müdürlüğümüz Bütçesinden 1997 yılında Özürlüler İl Sorumluları emrine ödenek gönderilmesi mevzuat gereği mümkün değildir.

Ancak, özürlüler spor faaliyet giderleri için her yıl taşra teşkilatımız olan ve özel bütçeli Gençlik ve Spor İl Müdürlüklerinin bütçelerine ödenek konulmakta, ayrılan miktarlar da yılı içerisinde il müdürlükleri tarafından belirli bir takvime dayanan özürlüler spor faaliyetlerinde kullanılmaktadır.

Soru 2. Gençlik ve Spor GenelMüdürlüğünce özürlü sporculara antrenör yetiştirmek amacı ile kurs açılması düşünülüyor mu?

Cevap 2. Genel Müdürlüğümüzce 1997 yılı içerisinde düzenlenecek yurtiçi eğitim faaliyetleri aşağıda belirtilmektedir.

A) Zihinsel Engelliler Eğitim Faaliyetleri :

1. Futbol Eğitim Semineri

2. Kulüp Yöneticileri ve Klafikasyon Semineri

    Hakem ve antrenör Semineri

B) İşitme Engelliler Eğitim Faaliyetleri :

1. Antrenör Monitör Semineri

2. Masa Tenisi, Atletizm, Yüzme Eğitim Semineri

     Kulüp Başkanları Toplantısı

C) Yurtiçinde Yabancılarla Yapılacak Faaliyetler :

13 – 16 Mart 1997 Sakarya : Muhtelif illerden 60 antrenör ve hakem adayı katılacak olup kurs yurt dışından gelecek üyeler tarafından verilecektir.

Yurt Dışı Eğitim Faaliyetleri :

7 - 9 Mart 1997 Çekoslovakya : 1 Hakem iştirak edecektir.

Bilgilerinizi arz ederim.

4. – Artvin Milletvekili Süleyman Hatinoğlu’nun, Artvin ve ilçelerindeki vatandaşların orman işletmelerinden olan alacaklarına ilişkin sorusu ve Orman Bakanı M. Halit Dağlı’nın yazılı cevabı (7/1868)

Türkiye BüyükMilletMeclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Orman Bakanı tarafından yazılı olarak cevaplandırılması hususunda delaletlerinizi arz ederim.

                                                                                                            Süleyman Hatinoğlu

                                                                                                                        Artvin

Artvin İli ve ilçelerinde vatandaşlarımız, orman işletmelerindeki alacaklarını alamadıklarını bildirmektedirler.

Bu Nedenle Sorularım :

1. Artvin İli ve ilçelerinde orman İşletmelerinin vatandaşlarımıza ne miktarda borçları vardır?

2. Bu paralar ilgililere ne zaman ödenecektir?

3. 1945’ten sonra, ormanları korumaları amacıyla vatandaşlara tapularıyla birlikte verilen araziler, şimdi tapular iptal edilip hiç bir bedel ödenmeden vatandaşlarımızdan geri alınmaktadır.

Bu yanlışlığın düzeltilmesi için yeni bir kanun çıkarmayı düşünüyor musunuz?

                                 T.C.

                       Orman Bakanlığı                                                                  20.2.1997

      Araştırma, Planlama ve Koordinasyon

                      Kurulu Başkanlığı

         Koordinasyon ve Mevzuat Dairesi

                            Başkanlığı

              Sayı : KM.1.SOR./111-478

Konu : Sayın Süleyman Hatinoğlu’nun

            Yazılı Soru Önergesi

Türkiye BüyükMilletMeclisi Başkanlığına

(Kanunlar ve Kararlar Dairesi Başkanlığı)

İlgi : a) 18.2.1997 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/1868-4880/13819 sayılı yazınız.

b) 20.1.1997 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/1868-4880/13819 sayılı yazınız.

c) 4.2.1997 tarih ve KM.1.SOR./75 sayılı yazımız.

Artvin Milletvekili Sayın Süleyman Hatinoğlu’nun “Artvin ve ilçelerindeki vatandaşların Orman İşletmelerinden olan alacaklarına ilişkin yazılı soru önergesi” fotokopisi ilişikte olan ilgi (c) yazımızla cevaplandırılmıştır.

Arz ederim.

                                                                                                                 M. Halit Dağlı

                                                                                                                 Orman Bakanı

                                 T.C.

                       Orman Bakanlığı                                                                   4.2.1997

      Araştırma, Planlama ve Koordinasyon

                      Kurulu Başkanlığı

         Koordinasyon ve Mevzuat Dairesi

                            Başkanlığı

                   Sayı : KM.1.SOR./75

Konu : Sayın Süleyman Hatinoğlu’nun

            Yazılı Soru Önergesi

İlgi : Türkiye Büyük MilletMeclisi Başkanlığının 20.1.1997 tarih A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/1868-4880/13819 sayılı yazısı.

İlgi yazı ekinde alınan Artvin Milletvekili Sayın Süleyman Hatinoğlu’nun “Artvin ve ilçelerindeki vatandaşların Orman İşletmelerinden olan alacaklarına ilişkin yazılı soru önergesi” Bakanlığımızca incelenmiş olup, cevabî yazımız ilişikte gönderilmiştir.

Arz ederim.

                                                                                                                  M.Halit Dağlı

                                                                                                                 Orman Bakanı

Artvin Milletvekili Sayın Süleyman Hatinoğlu’nun 7/1868 Esas No.lu “Artvin ve İlçelerindeki Vatandaşların Orman İşletmelerinden Olan Alacaklarına İlişkin Yazılı Soru Önergesi” Hakkında Orman Bakanlığının Cevabı:

1. Ocak ayı sonunda Artvin İli ve ilçeleri itibariyle orman işletmelerinin vatandaşlara olan borçları aşağıda gösterilmiştir.

Orman İşletmesi                                          Borç Miktarı (TL.)

Artvin                                                         62 500 000 000 TL.

Ardanuç                                                     12 500 000 000 TL.

Arhavi                                                          3 000 000 000 TL.

Borçka                                                                               ——

Murgul                                                         8 000 000 000 TL.

Şavşat                                                         47 000 000 000 TL.

Yusufeli                                                     20 000 000 000 TL.

                                                                                  

   TOPLAM                                             153 000 000 000 TL.

2. Bu paralar nakit sıkıntısı olduğundan ilgililere ödenememiştir. Nakit sıkıntısı giderildikçe ödemeler tamamlanacaktır.

3. 1945 yılından önce orman sayılan yer olup, vatandaşa ait olan tapulu yerler 1945 yılında çıkarılan 4785 sayılı Kanun gereğince devletleştirilmiştir. Bu tapuların hukukî geçerliliği kalmamıştır.

5. – Adana Milletvekili Erol Çevikçe’nin, akaryakıt fiyatlarına yapılan zamma ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı M. Recai Kutan’ın yazılı cevabı (7/1962)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıda yer alan sorularımın Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı tarafından yazılı olarak yanıtlanmasını saygı ile arz ederim.

                                                                                                                  Erol Çevikçe                                                                 Adana

Sorular :

1. 8 Temmuz 1996 tarihinde Hükümetin kuruluşundan bugüne kadar, akaryakıt fiyatlarına kaç defa zam yapılmıştır.

a) Yapılan zamların toplam oranı yüzde kaçtır?

b)Zamların yapıldığı dönemlerde, döviz kurunun artışı yüzde kaç olmuştur?

2. Akaryakıt fiyatlarına zam yapıldığı dönemlerde; Dünya petrol fiyatlarında artış yüzde kaç olmuştur?

                           T.C.                                                                                                                                       Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı                              19.2.1997                                                                                                                  Araştırma, Planlama ve Koordinasyon                                                                                                                                                   Kurulu Başkanlığı                                                   Sayı : B.15.0.APK.0.23-300/263/2599

Konu :Yazılı soru önergesi.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM Başkanlığının 29 Ocak 1997 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/1962-5063/14232 sayılı yazısı.

Adana Milletvekili Sayın Erol Çevikçe’nin şahsıma tevcih ettiği 7/1962-5063 esas no.lu yazılı soru önergesi ile ilgili bilgiler ekte sunulmuştur.

Bilgilerinize arz ederim.

                                                                                                         M. Recai Kutan                                                       Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı

Adana Milletvekili Sayın Erol Çevikçe’nin Yazılı Soru Önergesi ve Cevabı (7/1962-5063)

Soru 1:

8 Temmuz 1996 tarihinde Hükümetin kuruluşundan bugüne kadar, akaryakıt fiyatlarına kaç defa zam yapılmıştır?

a)Yapılan zamların toplam oranı yüzde kaçtır?

b)Zamların yapıldığı dönemlerde, döviz kurunun artışını yüzde kaç olmuştur?

Soru 2:

Akaryakıt fiyatlarına zam yapıldığı dönemlerde; Dünya petrol fiyatlarında artış yüzde kaç olmuştur?

Cevay 1-2:

Sorulara ilişkin bilgiler ekli tabloda verilmiştir.

 

ANKARA MAHALLÎ SATIŞ FİYATLARININ VE DÖVİZ KURLARININ

DEĞİŞİM TARİHLERİNE GÖRE ARTIŞ MİKTARLARI VE YÜZDELERİ

                          22.8.1996    Artış 21.9.1996    Artış 22.10.1996     Artış 17.11.1996       Artış  18.1.1997     Artış  6.2.1997 Kümülatif

                                TL/LT          %      TL/LT          %         TL/LT          %        TL/LT             %        TL/LT          %      TL/LT    Artış %

$ Kuru TL            86 382      5.12      90 806      4.97         95 322      3.58        98 735      14.27      112 820      3.94    117 280        35.77

Ham Petrol

$ Varil                     21.31      5.21        22.42   12.09           25.13   – 8.40           23.02     – 2.17          22.52    –2.40        21.98          3.14

Ürünler

K. Benzin             62.130      5.01      65.240      7.00         69.810      7.00        74.700         5.01        78.440      5.02      82.380        32.59

S. Benzin              62.920      5.02      66.080      6.99         70.700      7.00        75.650         5.01        79.440      5.02      83.430        32.59

N. Benzin             58.350      5.00      61.270      7.00         65.560      7.00        70.150         5.00        73.660      5.04      77.370        32.59

Gazyağı                49.180      5.02      51.650      6.99         55.260      7.00        59.130         5.01        62.090      5.02      65.210        32.59

Motorin                45.410      5.00      47.680      7.01         51.020      7.00        54.590         5.00        57.320      5.04      60.210        32.59

K. Yakıtı              24.570      5.01      25.800      7.02         27.610      6.99        29.540         5.01        31.020      5.06      32.590        32.64

F.Oil-6                  15.430      5.06      16.210      6.97         17.340      6.98        18.550         5.07        19.490      5.08      22.480        32.69

12 Kg. Tüp        592.000      5.07    622.000      6.91       665.000      6.77      710.000         4.93      745.000      0.00    745.000        25.84

 

6. – Adana Milletvekili Erol Çevikçe’nin, Adana-Karaisalı’ya bağlı köylerin içmesuyu ve yol sorunlarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Bekir Aksoy’un yazılı cevabı (7/1963)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın, Köy Hizmetlerinden sorumlu Devlet Bakanı tarafından yazılı olarak yanıtlanmasını saygı ile arz ederim.

                                                                                                              Erol Çevikçe                                     Adana

Sorular :

1. Adana-Karaisalı’ya bağlı Cingöz köylülerinin içme suları olmadığından çok mağdur durumdadırlar. Cingöz Köyünün içme suyu 1997 programına alındı mı? Alındı ise, ödenek ayrıldı mı?

2. Adana Karaisalı’ya bağlı Çatalan, Döşekevi, Kahyalar, Ömerli, Sarıkonak yolu bozuk olduğundan, ulaşım Karaisalı üzerinden yapılmaktadır. Bu da yolun 50-55 km. uzamasına, dolayısıyla iş ve zaman kaybına sebep olmaktadır.

Ulaşımın daha sağlıklı yapılabilmesi için bu yolun yapımına ne zaman başlanılacaktır? Bu köylüler mağduriyetten ne zaman kurtarılacaktır?

3. Adana-Karaisalı’ya bağlı, Eğlence, Körüklü, Sadıkali arasındaki 10-15 km. lik yol çok bozuk olduğundan, ulaşım çok zorlukla yapılmaktadır.

Eğlence, Körüklü, Sadıkali köylülerinin sağlıklı ulaşım yapabilmeleri için bu yolun yapımına başlanılarak, köylülerin mağduriyeti ne zaman giderilecektir?

                           T.C.                                                                                                                                       Başbakanlık             20.2.1997                                                                                                                                                Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü                                                                                                                             Sayı : B.02.1. KHZ. 0.01.00.01-564

Konu :Soru önergesi.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : 29.1.1997 gün ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/1963-5064/14233 sayılı yazınız.

Adana Milletvekili Sayın Erol Çevikçe’nin Adana İli Köyyolları ve içmesuyu yapım konularına ilişkin 7/1963-5064 sayılı yazılı soru önergesi incelenmiş olup,

1. Adana-Karaisalı-Cingöz Köyü içmesuyu konusu, 5 milyar TL. keşif bedelle 1997 yılı yatırım programına teklif edilmiş ancak ödenek yetersizliği nedeniyle programa alınamamıştır. Söz konusu ünitenin içmesuyu sorunu önümüzdeki yıllarda çözümlenecektir.

2. Adana İli Karaisalı İlçesine bağlı Çatalan-Döşekevi Kahyalar-Ömerli-Sarıkonak grup köyyolunun Çatalan nahiyesine kadar olan 84 km. lik kısmı asfalt sathi kaplama olup Karayolları yol ağındadır. Bundan sonraki Ömerli, Sarıkonak Döşekevi, Kahyalar grup köyyolu yol ağımızda olup, bakımı yapılmış ve ulaşıma açıktır. Ancak, yol güzergahı kısalması için etüd çalışmaları devam etmektedir. Uygun güzergah seçimi yapıldığında yapım çalışmalarına geçilecektir.

3. Adana İli Karaisalı İlçesi Eğlence-Körüklü, Sadık Ali grup köyyolu Çatalan baraj göl sahası altında kalması nedeni ile yeni yolları DSİ tarafından Eğlence Köyünden Körüklüye kadar olan kısmı yapılarak yol ağımıza alınmıştır. Ancak, geriye kalan Körüklü Sadık Ali arası henüz  yapılmamıştır. Eğlence-Körüklü yolu ulaşıma açık olup, 1997 yılı bakım programındadır. En kısa zamanda bozuk olan kısımlarının bakımı yapılacaktır.

Bilgilerinize arz ederim.

                                                                                                              Bekir Aksoy                                                     Devlet Bakanı

7. – Manisa Milletvekili Hasan Gülay’ın, TEKEL’e ait ambar ve işletmelerde çalışan işçilerin kadroya alınıp alınmayacağına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Nafiz Kurt’un yazılı cevabı (7/1998)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun ilgili Devlet Bakanı tarafından yazılı olarak açıklanması hususunu bilgilerinize arz ederim.

Saygılarımla.                                                                                           23.1.1997

                                                                                                              Hasan Gülay                                                     Manisa

Manisa İline bağlı Akhisar, Saruhanlı, Kırkağaç, Kula, Demirci, Gördes, Köprübaşı, Salihli, Turgutlu, Ahmetli, Soma, Selendi, Sarıgöl, Alaşehir, Gölmarmara ilçeleri ile Borlu Beldemizde ve Yundağı’nda Tekel’e ait tütün bakım anbarı ve işletmeleri mevcuttur. Bu işletmelerimizde toplam 2 140 kadrosuz işçi çalışmaktadır.

Soru :

Tekel’e ait bu anbar ve işletmelerde kadrosuz çalışan işçilerimiz ne zaman kadroya alınacaktır. Bu işçilerimizi kadroya almayı düşünüyor musunuz?

                           T.C.

                 DevletBakanlığı                                                                     20.2.1997

         Sayı : B.02.0.007-28/0192

Türkiye BüyükMillet Meclisi Başkanlığına

İlgi : 31.1.1997 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-5232-14457 sayılı yazınız.

Manisa Milletvekili Sayın Hasan Günbay’ın 7/1998-5118/14457 sayılı yazılı soru önergesi incelenmiştir.

Bakanlığım ilgili kuruluşu Tütün, Tütün Mamulleri, Tuz ve Alkol İşletmeleri (Tekel) Genel Müdürlüğü Manisa Yaprak Tütün İşletme Müdürlüğü ve bağlı işyerlerinde, halen geçici işçi statüsünde 1 489 personel bulunmaktadır. Keza, anılan genel müdürlük bünyesindeki Yaprak Tütün İşletmeleri ve Ticareti Müessesesi Müdürlüğüne bağlı işletmelerde toplam 10 000 geçici işçi çalıştırılmaktadır. İş durumu itibariyle, büyük bölümü yılın tamamında çalışan geçici işçilerin, ilgili mevzuat ve toplu iş sözleşmesiyle getirilen haklar itibariyle daimî işçilerden farklı bir uygulamaya tabi tutulmaları söz konusu değildir. Öte yandan, geçici işçi statüsündeki personelin daimî işçi kadrosuna geçirilmeleri Başbakanlık Onayına tabi bulunmaktadır.

Bilgilerinize arz ederim.

                                                                                                                Nafiz Kurt

                                                                                                              DevletBakanı

8. – Manisa Milletvekili Tevfik Diker’in, Tekel 2000 sigarasının fiyatına ilişkin sorusu ve DevletBakanı Nafiz Kurt’un yazılı cevabı (7/2000)

Türkiye BüyükMilletMeclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın T.B.M.M. İçtüzüğünün 96 ncı maddesine göre Tekel’den sorumlu DevletBakanı Sayın Nafiz Kurt tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

Saygılarımla.

                                                                                                                 23.1.1997

                                                                                                               TevfikDiker

                                                                                                                   Manisa

Sorular :

1. Bakanlığınıza bağlı Tekel Genel Müdürlüğü tarafından üretilen Tekel 2000 sigaralarının yurt içinde, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde ve yurt dışı büfeleri (free shop)’lara satış fiyatları arasında fark var mıdır?

2. Var ise, şu anda ülkemizde mavi bandrollu olarak nitelendirilen sigaralar daha ucuza satılarak bir nevi kaçakçılık yapılmakta mıdır?

3. Yurt dışında üretilen kalitesi Tekel 2000 sigarasından daha kötü olmasına rağmen bandrolu ve dış görüntüsü Tekel 2000’e benzeyen sahte sigara var mıdır?

4. Bu yolla bir bayiinin günlük 700 milyon ve Türkiye genelinde 1054 satıcının milyarları bulan zararı hakkında bir işlem yapmayı düşünüyor musunuz? Farklı fiyatlar yüzünden Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kaybettiği vergi miktarı ne kadardır?

                           T.C.

                 DevletBakanlığı                                                                     20.2.1997

         Sayı : B.02.0.007-28/0193

Türkiye BüyükMilletMeclisi Başkanlığına

İlgi : 31.1.1997 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-5232-14480 sayılı yazınız.

İlgi yazınıza istinaden, Manisa Milletvekili Tevfik Diker’in 7/2000-5126/14460 sayılı Tekel Genel Müdürlüğü hakkındaki yazılı soru önergesine verilen cevap ekte sunulmuştur.

Bilgilerinize arz ederim.

                                                                                                                Nafiz Kurt

                                                                                                              DevletBakanı

7/2000-5126/14460 :

1. Bakanlığım bağlı kuruluşu Tekel GenelMüdürlüğünce üretilen Tekel 2000 100’s sigarasının yurt içinde 1 paketinin perakendeciye satış fiyatı 105 000 TL. Kuzey KıbrısTürk Cumhuriyeti dahil yurt dışına ihraç fiyatı 17 $./Kg. Ülkemizde faaliyet gösteren ve özel sektörce işletilen Duty Free Shop mağazalarına satış fiyatı ise 20.$/Kg.dır.

2. Gerek Tekel GenelMüdürlüğü tarafından üretilen ve ithal edilen ve gerekse özel sektör tarafından ülkemizde üretilen ve sadece iç piyasaya verilen sigara paketlerinde sarı renkli tek tip bandrol kullanılmakta, mavi renkli bandrol kullanılmamaktadır.

Yine Tekelce ve gerekse özel sektör tarafından sadece ihracat ve Gümrük Hattı Dışı Eşya Satış Mağazaları için (Duty Free Shop) üretilen sigara paketlerinde ise mavi bandrol kullanılmaktadır.

Tekel GenelMüdürlüğü tarafından ihracat için üretilen sigara paketleri ile Gümrük Hattı Dışı Eşya Satış Mağazaları için imal edilen sigara paketlerine mavi bandrol kullanılmakta ve ihracat için olanların bandrollerinde “Export”, Duty Free Shoplar için olanların bandrollerinde ise “Duty Free” ibareleri yer almakta ve yeni siparişlerde her satın alan firma için de özel numaralar bulunmaktadır.

Bu yeni uygulama sayesinde, iç piyasada mavi bandrollü sigaraların satılmasının önlenmesi, satılanların yakalanması halinde yasal işlem yapılması, kaçakçılığın hangi firma tarafından yapıldığının kolayca tespiti ile firma hakkında yasal yollara başvurulması imkânı sağlanmıştır.

İhraç edilen sigaraların maliyet yapısı içerisinde vergi ve fon yoktur. İhraç fiyatlarının tespitinde rakip firmaların aynı kalitedeki sigara ihraç fiyatlarının üzerinde olmamasına özellikle dikkat edilmektedir. Ayrıca, uluslararası piyasada belli bir pazar payı kazanıldıktan sonra tedrici bir fiyat artışı uygulanmasına geçilmesi bu sayede her yıl yapılan ihracat miktarının artırılması ve iç piyasa talebinin üzerinde kalan atıl kapasitenin kullanılması imkânının yaratılarak iç piyasa için üretilen sigara maliyetlerinin düşürülmesine çalışılmıştır.

Tekel 2000 sigarasının iç satış ve ihracat fiyatlarının karşılaştırılmasına gelince;

İç piyasada 1 paket Tekel 2000 sigarası 105 000 TL.’den satılmakta Tekel’e mal bedeli, vergi, fon ve satış masrafları çıktıktan sonra 15 967 TL. kalmaktadır.

Duty Free Shoplara 1 paket Tekel 2000 sigarası 0.40’$’dan satılmakta, Tekel’e paket başına 20 319 TL. kalmaktadır.

İhracatta ise 1 paket Tekel 2000 sigarasının satış fiyatı 0.34’$ olup paket başına 13 367.40 TL. kalmaktadır. Kurlar arttıkça Tekel’e kalan kâr da giderek artmaktadır.

İhracat, iç piyasa talebinin karşılanmasından sonra kalan atıl kapasitenin kullanılması imkânı vermesi nedeni ile, iç piyasa için üretilen sigara maliyetinin düşürülmesini sağlamaktadır. İhracat nedeni ile devletin gerek direkt ve gerekse indirekt vergi kaybından bahsetmek mümkün değildir. Açıklamalara ilişkin Tekel   2000 100’s sigarasının maliyet yapısı ek - 1’deki tabloda detaylı olarak gösterilmiştir.

3. Yurt içerisinde özel sektör tarafından üretilen veya sarı bandrollü olarak Tekelce ithal edilen diğer marka sigaraların da, Tekel 2000 sigarasında olduğu gibi iç piyasada mavi bandrollü kaçakları görülmektedir. Diğer yandan son günlerde, kalitesi Tekel 2000 sigarasından çok kötü olmasına rağmen bandrolü ve dış görüntüsü Tekel 2000 100’s sigarasına benzeyen sahte sigaraların piyasada bulunduğu müşahade edilmiştir.Tekel GenelMüdürlüğü kaçakla mücadeleyi gerek Emniyet Teşkilatı ve gerekse Gümrük idareleri, Belediye zabıtaları ile işbirliği yapmak suretiyle gerçekleştirmeye çalışmaktadır. Bilindiği üzere evvelce sırf bu amaçla kurulmuş olan Kaçak Takibat Memur kadrosu yeterli sayıda iken, bugün için emeklilik vesayir suretle ayrılmalar ve ayrılanların yerine yeni eleman alınamaması sonucu, kuruluşta bu iş için yeterli personel kalmamıştır.Mevcut personelle bayilerin yoğun denetimi yapılmakla beraber, ayrıca konunun hassasiyeti nedeniyle Başbakanlık, İçişleri Bakanlığı, Gümrük Müsteşarlığı nezdinde de girişimlerde bulunulmuştur. Bunlara ilave olarak, tüm ruhsatlı Tekel bayileri de zaman zaman çeşitli şekilde uyarılmaktadır. (Ek -2)

4. Yukarıda detayları izah edildiği üzere, Tekelce gerek Hazinenin ve gerekse Türkiye genelinde hizmet veren satıcıların zarara uğratılmaması için her türlü çaba gösterilmektedir.

1996 yılı itibariyle Tekelin iç satış hâsılatının yaklaşık toplam 200 trilyon lira ve bayi sayısının 200 bin olduğu göz önünde bulundurulursa, bayilerin günlük satış tutarı ortalama 2-3 milyon lira arasında değişmektedir. Bir önceki yıla nazaran memleketimizde sigara satışları 3 milyar adet arttığından, bayilerimizin bir gelir kaybı değil aksine artışı söz konusudur. Münferit kaçakçılık olaylarının bu büyüklükler içerisinde kayda değer bir yekûn tutmadığı hesaplanmaktadır.

                  Tekel 2000 100’s

                  İç Piyasa

                  Mal Bedeli                                                          25 000

                  Fed. Fonu                                                           126.63

                  E.GSSV.                                                            200

                  Ek Vergi                                                             25 326.63

                  SS.D.Fonu                                                         5 065.33

                  55 718.59

                  Beyiye                                                                7 350

                  KDV                                                                   13 695.65

                  Dul Yetim P.                                                      2 100

                  Hazine Payı                                                        5 862.77

                  Satış Gideri                                                         4 305

                  Maliyet Top.                                                     89 032.02

                  Kâr                                                                      15 967.98

                  Satış Fiyatı                                                        105 000

                  İhracat

                  Mal Bedeli                                                          25 000

                  Dönem Gideri % 4.1                                          1 025

                  Maliyet                                                               26 025

 

 

 

TUTANAĞIN SONU