DÖNEM : 20 CİLT : 21 YASAMA YILI : 2
T. B. M. M.
TUTANAK DERGİSİ
59 uncu Birleşim
20 . 2 . 1997 Perşembe
İ Ç İ N D E K
İ L E R
I. — GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. — GELEN KÂĞITLAR
III. — BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI
A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1. — Antalya Milletvekili Yusuf Öztop’un, Antalya’da
gerçekleştirilen sürekli aydınlık için bir dakika karanlık
eylemi sırasında meydana gelen olaylara ilişkin
gündemdışı konuşması ve İçişleri Bakanı
Meral Akşener’in cevabı
2.—İstanbul Milletvekili Emin Kul’un, Tuzla Tersanesinde maydana
gelen gemi yangınına ilişkin gündemdışı
konuşması ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Necati
Çelik’in cevabı
3. —Adana Milletvekili Tuncay Karaytuğ’un, Adalet Bakanı
Şevket Kazan’ın son günlerdeki demeç ve davranışlarına
ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet
Bakanı Lütfü Esengün’ün cevabı
B)TEZKERELER VE ÖNERGELER
1. —Gürcistan Parlamentosu Türkiye Dostluk Grubu
Başkanının vaki davetine icabet edecek Parlamento heyetine
ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/686)
2. —İzmir Milletvekili Metin Öney’in, (6/140) esas numaralı
sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/138)
3. —(2/432) esas numaralı kanun teklifinin geri
alındığına ilişkin Hatay Milletvekili Ali Uyar ve
arkadaşlarının önergesi (4/139)
4.—Samsun Milletvekili Biltekin Özdemir ve 24
arkadaşının, (11/9) esas numaralı gensoru önergesini geri
aldıklarına ilişkin önergesi (4/140)
5.—(10/58) esas numaralı Meclis Araştırması
Komisyonu Geçici Başkanlığının, Komisyonun
başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip üye seçimini
yaptığına ilişkin tezkeresi (3/687)
6. —(10/89, 110, 124, 125, 126) esas numaralı Meclis
Araştırması Komisyonu Başkanlığının
Komisyonun çalışma süresinin uzatılmasına ilişkin
tezkeresi (3/688)
7. —(10/17) esas numaralı Meclis Araştırması
Komisyonu Başkanlığının, Komisyonun çalışma
süresinin uzatılmasına ilişkin tezkeresi (3/689)
8.—Türkiye tarafından Hebron’a (El-Halil’e) askerî personel
gönderilmesi hususunda Hükümetin yetkili kılınması için,
Anayasanın 92 nci maddesine göre izin verilmesine ilişkin
Başbakanlık tezkeresi (3/690)
C) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME,
MECLİS SORUŞTURMASI VE
MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1.—İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen ve 42
arkadaşının, TPAO adlı petrol tankerinde meydana gelen
yangın faciasının nedenleri ile itfaiye teşkilatının
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/163)
2. —İstanbul Milletvekili Emin Kul ve 27
arkadaşının, TPAO adlı petrol tankerinde meydana gelen
yangın faciasının nedenlerinin araştırılarak
alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/164)
3. —İzmir Milletvekili Metin Öney ve 60 arkadaşının,
Anayasa, kanunlar ve cumhuriyetin temel ilkeleri ve gelenekleriyle
bağdaşmayan tutum ve davranışlarıyla görevini kötüye
kullandığı ve bu eylemin Türk Ceza Kanununun 240 ıncı
maddesine uyduğu iddiasıyla Adalet Bakanı Şevket Kazan
hakkında Meclis soroşuturması açılmasına ilişkin
önergesi (9/11)
IV. —KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
1.—926 Sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununa
Bir Geçici Madde Eklenmesine İlişkin 488 Sayılı Kanun
Hükmünde Kararname ve Millî Savunma Komisyonu Raporu (1/215) (S.
Sayısı :23)
2. —Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu, Devlet Güvenlik Mahkemelerinin
Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun ve Bu Kanunlarda
Değişiklik Yapan 18.11.1992 Tarih ve 3842 Sayılı Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve
Adalet Komisyonu Raporu (1/543) (S. Sayısı :175)
3. —Emniyet Teşkilatı Kanununun Bir Maddesinde
Değişiklik Yapılmasına Dair 490 Sayılı Kanun
Hükmünde Kararname ve İçişleri Komisyonu Raporu (1/217) (S.
Sayısı :132)
4. —Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve
Görevleri Hakkında Kanunun Bir Maddesinde Değişiklik
Yapılmasına İlişkin 492 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararname ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu
(1/218) (S. Sayısı :164)
5.—625 Sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanunu ile 222
Sayılı İlköğretim ve EğitimKanununun Bazı
Hükümlerinin Değiştirilmesi Hakkında 254 Sayılı Kanun
Hükmünde Kararname ile 625 Sayılı Özel Öğretim Kurumları
Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair 326
Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve
Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/71,
1/111) (S. Sayısı :168)
6. —Yurtdışında Bulunanların Sosyal Güvenlikleri
Hakkında Borçlanma Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal İşler Komisyou Raporu (1/569) (S.
Sayısı :209)
V. —SORULAR VE CEVAPLAR
A)YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.—Çanakkale Milletvekili Hikmet Aydın’ın, Manavgat Suyu
Projesine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı M. Recai
Kutan’ın yazılı cevabı (7/1829)
2.—Tekirdağ Milletvekili Bayram Fırat
Dayanıklı’nın, Çorlu-Esenler, Malkara-Bulgurlu köylerinin
telefon santralı arızalarının giderilmesine ilişkin
sorusu ve Ulaştırma Bakanı Ömer Barutçu’nun yazılı
cevabı (7/1834)
3.—Bartın Milletvekili Cafer Tufan Yazıcıoğlu’nun,
özürlü sporculara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Bahattin
Şeker’in cevabı (7/1864)
4.—Artvin Milletvekili Süleyman Hatinoğlu’nun, Artvin ve
ilçelerindeki vatandaşların orman işletmelerinden olan
alacaklarına ilişkin sorusu ve Orman Bakanı M. Halit
Dağlı’nın yazılı cevabı (7/1868)
5.—Adana Milletvekili Erol Çevikçe’nin, akaryakıt fiyatlarına
yapılan zamma ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı
M. Recai Kutan’ın yazılı cevabı (7/1962)
6.—Adana Milletvekili Erol Çevikçe’nin, Adana-Karaisalı’ya
bağlı köylerin içmesuyu ve yol sorunlarına ilişkin sorusu
ve Devlet Bakanı Bekir Aksoy’un yazılı cevabı (7/1963)
7.—Manisa Milletvekili Hasan Gülay’ın, TEKEL’e ait ambar ve
işletmelerde çalışan işçilerin kadroya alınıpa
alınmayacağına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Nafiz
Kurt’un yazılı cevabı (7/1998)
8. —Manisa Millevtekili Tevfik Diker’in, Tekel 2000
sigarasının fiyatına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı
Nafiz Kurt’un yazılı cevabı (7/2000)
I. —GEÇEN
TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 15.00’te açıldı.
Ankara Milletvekili Hikmet Uluğbay ve 20
arkadaşının, GEMSAN tersanesinde TPAO adlı petrol
tankerinde meydana gelen yangın faciasının nedenlerinin
araştırılarak alınması gereken tedbirlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/162) okundu; önergenin gündemde
yerini alacağı ve öngörüşmelerinin, sırasında
yapılacağı bildirildi.
Türkiye tarafından Hebron’a (El-Halil’e) askerî personel
gönderilmesi hususunda Hükümetin yetkili kılınması için izin
verilmesine ilişkin ve Başkanlıkça, bugünkü birleşimde
görüşüleceği deklare edilen Başbakanlık tezkeresinin,
Danışma Kurulunda varılan mutabakat ve Hükümetin de bu konudaki
uygun görüşü üzerine, görüşmelerinin 20.2.1997 Perşembe günkü
birleşimde yapılacağına dair açıklamada bulunuldu.
Erzurum Milletvekili Lütfü Esengün ve 62 arkadaşının,
kanuna veya genel ahlaka aykırı şekilde mal edinmek suretiyle
görevini kötüye kullandığı ve bu eylemin Türk Ceza Kanununun 240
ve 3628 numaralı Mal Bildiriminde Bulunulması, Rüşvet ve
Yolsuzluklarla Mücadele Kanununun 13, 14 ve 15 inci maddelerine uyduğu
iddiasıyla eski Başbakan Tansu Çiller hakkında Meclis soruşturması
açılmasına ilişkin önergesi ve (9/4) Esas Numaralı Meclis
Soruşturması Komisyonu Raporu (S. Sayısı :213 ve 213’e ek)
üzerindeki görüşmeler tamamlandı.
Şanlıurfa Milletvekili Eyyüp Cenap Gülpınar ve 60
arkadaşının ve
İzmir Milletvekili Sabri Ergül’ün,
Eski Başbakan Tansu Çiller’in Türk Ceza Kanununun 240
ıncı maddesi uyarınca yargılanmak üzere Yüce Divana sevkine
karar verilmesine ilişkin önergeleri okundu; birleştirilerek
işleme konulan önergeler için yapılan açık oylama sonucunda
önergelerin kabul edilmediği ve Meclis Soruşturması Komisyonu
Raporunun kabul edilmiş olduğu açıklandı.
Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük ve 57
arkadaşının, Emlak Bankası eski Genel Müdürü Engin
Civan’ın rüşvet karşılığı verdiği
krediler ve çıkar temin eden bazı tasarruflarına
karşın gerekli işlemleri yapmamak suretiyle görevini kötüye
kullandığı ve bu eyleminin Türk Ceza Kanununun 240
ıncı maddesine uyduğu iddiasıyla eski Başbakan Mesut
Yılmaz hakkında Meclis soruşturması açılmasına
ilişkin önergesi ve (9/6) Esas Numaralı Meclis Soruşturması
Komisyonu Raporu (S. Sayısı :214) üzerindeki görüşmeler
tamamlandı; raporun benimsendiği bildirildi.
20 Şubat 1997 Perşembe günü saat 15.00’te
toplanmak üzere, birleşime 17.44’te son verildi.
Kamer Genç
Başkanvekili
Ünal Yaşar Mustafa
Baş
Gaziantep İstanbul
Kâtip
Üye Kâtip
Üye
II. —GELEN KÂĞITLAR
20.2.1997 PERŞEMBE
Yazılı Soru Önergeleri
1. —Malatya Milletvekili Ayhan Fırat’ın,
S.S.K. Gölcük Dispanserinde bazı kişilerin sınavsız olarak
işe başlatıldığı iddiasına ilişkin
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru
önergesi (7/2102) (Başkanlığa geliş tarihi :17.2.1997)
2. —Malatya Milletvekili Ayhan Fırat’ın,
S.S.K. Gölcük Dispanserinde işe başlatılan bazı
kişilerin akrabası olup olmadığına ilişkin
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru
önergesi (7/1203) (Başkanlığa geliş tarihi :17.2.1997)
3. —Malatya Milletvekili Ayhan Fırat’ın,
Gölcük Sosyal Sigortalar Dispanserinde işe başlatılan bir
kişiye ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından
yazılı soru önergesi (7/2104) (Başkanlığa geliş
tarihi :17.2.1997)
4. —Aydın Milletvekili Cengiz
Altınkaya’nın, Yenişehir Belediye Başkanının
eşinin üzerinde silah bulunduğu iddiasına ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2105)
(Başkanlığa geliş tarihi :14.2.1997)
5. —Ankara Milletvekili Hikmet Uluğbay’ın,
Başbakanın oğlunun ehliyetsiz araç kullandığı
iddiasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/2106) (Başkanlığa geliş tarihi :17.2.1997)
6. —Hatay Milletvekili Fuat Çay’ın, Oral Çelik’in
askerliğini 4 ay yapacağı iddiasına ilişkin Millî
Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/2107)
(Başkanlığa geliş tarihi :18.2.1997)
7.—Hatay Milletvekili Fuat Çay’ın, Sincan Belediye
Başkanını cezaevinde ziyaret etmesine ilişkin Adalet
Bakanından yazılı soru önergesi (7/2108)
(Başkanlığa geliş tarihi :18.2.1997)
8. —Hatay Milletvekili Fuat Çay’ın, Özel Harekat
Dairesi eski Başkanvekilinin yakalanamamasına ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2109)
(Başkanlığa geliş tarihi :18.2.1997)
9. —Hatay Milletvekili Fuat Çay’ın,
Başbakanın oğlunun ehliyetsiz araç kullandığı
iddiasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/2110) (Başkanlığa geliş tarihi :18.2.1997)
10.—İstanbul Milletvekili Bülent
Akarcalı’nın, TPAO petrol tankerinde meydana gelen yangına
ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru
önergesi (7/2111) (Başkanlığa geliş tarihi :18.2.1997)
11. —İstanbul Milletvekili Bülent
Akarcalı’nın, Başbakanın oğlunun trafik
kurallarını ihlal ederek araç kullandığı
iddiasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/1212) (Başkanlığa geliş tarihi :18.2.1997)
12.—İstanbul Milletvekili
Bülent Akarcalı’nın, Başbakanın oğlunun
yaptığı iddia edilen trafik kazasına ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2113)
(Başkanlığa geliş tarihi :18.2.1997)
13.—İzmir Milletvekili Metin Öney’in, itfaiye
çalışanlarının fazla çalışma ücretlerine
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/2114) (Başkanlığa geliş tarihi :18.2.1997)
14. —Manisa Milletvekili Tevfik Diker’in, Eskişehir
Sivrihisar Devlet Hastanesinde görevli hemşirelerin kıyafet
yönetmeliğine uymadıkları iddiasına ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/2115)
(Başkanlığa geliş tarihi :18.2.1997)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.—İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen ve 42
arkadaşının, TPAO adlı petrol tankerinde meydana gelen
yangın faciasının nedenleri ile itfaiye
teşkilatının sorunlarının araştırılarak
alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla
Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarına
bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/163) (Başkanlığa geliş tarihi :18.2.1997)
2. —İstanbul Milletvekili Emin Kul ve 27
arkadaşının, TPAO adlı petrol tankerinde meydana gelen
yangın faciasının nedenlerinin araştırılarak
alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla
Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri
uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/164) (Başkanlığa geliş tarihi
:18.2.1997)
Meclis Soruşturması Önergesi
1. —İzmir Milletvekili Metin Öney ve 60
arkadaşının, Anayasa, Kanunlar ve Cumhuriyetin temel ilkeleri ve
gelenekleri ile bağdaşmayan tutum ve davranışlarıyla
görevini kötüye kullandığı ve bu eyleminin T.C.K.’nun 240
ıncı maddesine uyduğu iddiasıyla Adalet Bakanı
Şevket Kazan hakkında Anayasanın 100 üncü ve İçtüzüğün
107 nci maddeleri uyarınca bir Meclis soruşturması
açılmasına ilişkin önergesi (9/11) (Başkanlığa
geliş tarihi :18.2.1997) (Dağıtma tarihi :20.2.1997)
Süresi İçinde Cevaplandırılmayan
Yazılı Soru Önergeleri
1.—Adana Milletvekili Erol Çevikçe’nin, Adana
-Solaklı Beldesinin sağlık ocağı ihtiyacına
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/1827)
2.—Aydın Milletvekili Yüksel Yalova’nın,
Aydın-Karpuzlu İlçesinde banka şubesi açılıp
açılmayacağına ilişkin Devlet Bakanından (Ufuk
Söylemez) yazılı soru önergesi (7/1831)
3. —Tekirdağ Milletvekili Bayram Fırat
Dayanıklı’nın, Tekirdağ Sağlık Müdürlüğüne
bağlı sağlık ocaklarındaki ebe ihtiyacına
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/1833)
4. —Kütahya Milletvekili Emin Karaa’nın, Kütahya
İlinin bilgisayarlı tomografi cihazı ve ambulans ihtiyacına
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/1835)
5.—Malatya Milletvekili Ayhan Fırat’ın, sahte
döviz belgeleri düzenlediği iddialarına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/1838)
6. —Hatay Milletvekili Nihat Matkap’ın, Hatay’a
bağlı bazı köylerin elektrik şebekesine ilişkin Enerji
ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/1839)
7. —İzmir Milletvekili Hakan Tartan’ın,
ruhsatlı silahlara ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/1840)
8.—İstanbul Milletvekili Bülent
Akarcalı’nın, İran Cumhurbaşkanının Türkiye
ziyaretine ilişkin Dışişleri Bakanı ve Başbakan
Yardımcısından yazılı soru önergesi (7/1842)
9.—İstanbul Milletvekili Halit Dumankaya’nın,
Susurluk olaylarıyla ilgili olarak MİTlistesinde yer
aldığı iddia edilen bir kişiye ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1845)
10.—Kütahya Milletvekili İsmail Karakuyu’nun,
basında çıkan bir habere ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/1847)
11. —Ağrı Milletvekili Sıddık
Altay’ın, Ağrı’daki yoksul vatandaşlarımıza
çeşitli fonlardan sağlanan yardım miktarının
artırılmasına ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/1854)
12.—İstanbul Milletvekili Meral Akşener’in,
Ereğli Demir ve Çelik Fabrikaları A.Ş.’nin özelleştirilmesi
ile ilgili ihalenin iptaline ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/1855)
13.—Şanlıurfa Milletvekili Zülfikar
İzol’un, çiftçilerimize yapılacak yardımlara ilişkin
Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/1856)
14. —Manisa Milletvekili Hasan Gülay’ın, kamu
çalışanlarına ek zam verilip verilmeyeceğine ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1858)
15. —Şanlıurfa Milletvekili Abdulkadir
Öncel’in, Kamu Bankalarınca yapılan reklam harcamalarına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1863)
Geri Alınan Yazılı Soru Önergesi
1. —Rize Milletvekili Ahmet Kabil, öğretmen
atamalarında usulsüzlük yapıldığı iddiasına
ilişkin Millî Eğitim Bakanına yönelttiği yazılı
soru önergesini 20.2.1997 tarihinde geri almıştır (7/2011)
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati : 15.00
20 Şubat 1997 Perşembe
BAŞKAN : Başkanvekili Kamer GENÇ
KÂTİP ÜYELER : Ünal YAŞAR (Gaziantep),
Mustafa BAŞ (İstanbul)
BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 59 uncu
Birleşimini açıyorum.
Sayın milletvekilleri, toplantı
yetersayımız vardır; görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce, gündemdışı söz
istekleri vardır, üç arkadaşıma gündemdışı söz
vereceğim.
HASAN GÜLAY (Manisa) – Sayın Başkan,
çoğunluk var mı; inanıyor musunuz?
BAŞKAN – Var efendim; Başkanlık olarak
bizde böyle bir kanaat var; nasıl olsa önemli oylamalar da var. Zaten,
çoğunluk olmadığı zaman oylama isteme hakkınız da
var ve üstelik de, böylece muhalefete söz söyleme hakkını
tanıyoruz. Gündemdışı söz verdik arkadaşlarımıza,
dolayısıyla gündemdışı konuşmalarını
yaparlar, arkasından bir oylama olursa, sizin bir tereddütünüz olursa, o
zaman yoklama istersiniz, Başkanlık olarak gereğini yaparız.
ATİLÂ SAV (Hatay) – Sayın Başkan, Genel
Kurulda şu anda 30 kişi var.
BAŞKAN – Efendim, her gruptan
arkadaşımız olduğu için bizce sayı önemli değil.
III. —
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1. — Antalya Milletvekili Yusuf Öztop’un,
Antalya’da gerçekleştirilen sürekli aydınlık için bir dakika
karanlık eylemi sırasında meydana gelen olaylara ilişkin
gündemdışı konuşması ve İçişleri Bakanı
Meral Akşener’in cevabı
BAŞKAN – Birinci gündemdışı söz,
Antalya'da gerçekleştirilen sürekli aydınlık için bir dakika
karanlık eylemi, bu arada gözaltına alınan ve yaşamını
kaybeden Celal Cankoru'nun durumu ve polislerin tutumu hakkında Antalya
Milletvekili Sayın Yusuf Öztop'a verilmiştir.
Buyurun Sayın Öztop. (CHP sıralarından
alkışlar)
YUSUF ÖZTOP (Antalya) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Antalya'da gerçekleştirilen "sürekli
aydınlık için bir dakika karanlık" eylemi esnasında,
bir vatandaşın, gözaltına alınırken ölümü ve polisin
bu olaydaki tutumuyla ilgili söz almış bulunuyorum; bu vesileyle,
tümünüzü saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, ülkenin içerisinde
bulunduğu durum halkımızı mutlu etmiyor. Bir yanda, faili
meçhul cinayetler işleniyor; ülkenin önde gelen aydınları
-Uğur Mumcular, Muammer Aksoylar, Bahriye Üçoklar, Musa Anterler, Turan
Dursunlar, Çetin Emeçler- katlediliyor; ama, failleri ne yazık ki,
bulunamıyor. Öte yandan, içerisinde bazı güvenlik güçlerinin de
bulunduğu çeteler ortaya çıkıyor. Susukluk'ta meydana gelen
trafik kazası sonucunda ortaya çıkan polis-mafya-siyaset
ilişkisi, işin vahametini gösteriyor. Düşününüz, arabada susturuculu
silahlar bulunuyor. Mahkemelerin tutuklama kararı verdiği,
İnterpol'ün ve 20 yıldan beri de devletin aradığı bir
kişiye, bazı görevlilerin, özel kimlik kartı, yeşil
pasaport, silah taşıma ruhsatı verdiği ortaya
çıkıyor. Bu kişinin, zaman zaman MİT tarafından, zaman
zaman da Emniyet tarafından kullanıldığı iddia
ediliyor. Çeteyle ilişkisi olduğu ortaya çıkan, bu nedenle
tutuklanan, özel timin en üst noktasında bulunan bir görevli, ne
yazık ki, elini kolunu sallaya sallaya gezebiliyor, "bayramdan sonra teslim
olacağını" söyleyebiliyor, nerede bulunduğunu
basın tespit ediyor; ama, Emniyet bir türlü yakalayamıyor.
Değerli milletvekilleri, yolsuzluk, rüşvet,
görevi kötüye kullanma iddiaları, gündemden hiç ama hiç düşmüyor.
On ay önce biribirlerini suçlayanlar, şimdi
işbirliği içerisinde, birbirilerini aklıyorlar, birbirilerini
sütten çıkmış ak kaşığa döndürüyorlar.
Bunlar olurken, Atatürk'ün kurduğu laik
cumhuriyetin başkenti Ankara'nın Sincan İlçesinde,
şeriatçı yönetim çağrıları için geceler düzenlenip,
şeriatçı İran Büyükelçisi konuşturularak, âdeta
silahlı eylemler özendiriliyor.
Bu olayların üzerine gitmesi gereken Adalet
Bakanı da, bir tatil günü, bu geceyi düzenleyen Belediye
Başkanını gizlice ziyaret edebiliyor. Sorulduğunda da
"ben, tatil günü gittim; ziyaretim, Adalet Bakanı sıfatıyla
değildir" diyebiliyor. Sanki, Adalet Bakanlığı, resmî
iş günüyle sınırlı, tatil günleri ortadan gidiyormuş
gibi...
BAŞKAN – Sayın Öztop,
gündemdışı söz isteminiz konusunda konuşun efendim.
YUSUF ÖZTOP (Devamla) – Geliyorum efendim; ilgisi var
efendim.
BAŞKAN – O konuda başka arkadaşın
sözü var.
YUSUF ÖZTOP (Devamla) – Değerli milletvekilleri,
"sürekli aydınlık için bir dakika karanlık eylemi"
vatandaş inisiyatifi olarak ortaya çıkıyor. Bu eylem, ne bir
partiye ne de bir derneğe aittir. Bu eyleme, kadınıyla,
erkeğiyle, işçisiyle, işvereniyle sanatçısıyla,
aydınıyla milyonlar katılıyor. 1 Şubatta başlayan
bu eyleme katılma günden güne artıyor.
Değerli milletvekilleri, bu demokratik tepki,
aydınlıktan korkar gibi görünen Refahyol İktidarını
rahatsız ediyor. İktidarın bir kanadı, bu eyleme
katılanları vatana ihanet ve bölücülükle suçlarken, bir
kanadının Adalet Bakanı da, bu eylemi "mum söndürme oyunu oynuyorlar"
şeklinde açıklayarak, milyonlarca inanç sahibi vatandaşımızı
rencide ediyor, bu şekilde de bölücülük yapılıyor.
Değerli milletvekilleri, "sürekli
aydınlık için bir dakika karanlık eylemi" Antalya'da da
gerçekleştiriliyor. Bundan beş gün önce, Cumhuriyet Meydanında
yüzlerce kişinin gerçekleştirdiği eylem dağılmak
üzereyken, iktidar partilerinin tutum ve açıklamalarından etkilenen
bazı polisler kalabalığa saldırıyor, bu
saldırı esnasında bazı kişiler yaralanıyor, olay
yerinden tesadüfen eşiyle birlikte geçmekte olan Celal Cankoru
gözaltına alınırken, ne yazık ki yaşamını
kaybediyor.
Yapılan otopsiye göre, ölüm nedeni, kalp krizine
bağlı akciğer ödemi olarak açıklanmakta ise de, Celal
Cankoru'ya, polisin müdahale ettiği, onu sürüklediği, zorla polis
otosuna götürmek istediği, eşinin ve tanıkların
beyanından ve televizyon görüntülerinden anlaşılmaktadır.
Otopsi raporunda, her ne kadar darp izine rastlanmadığı
bildirilmişse de, maktulün kolunda, bacaklarında çizikler olduğu
da bilinmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Öztop, lütfen son cümlenizi
söyler misiniz efendim.
YUSUF ÖZTOP (Devamla) – Bitiriyorum efendim.
Değerli milletvekilleri, emekli memur Celal
Cankoru'ya müdahale edilmemiş, zorla gözaltına alınmak
istenilmemiş olsaydı, çok büyük bir ihtimalle kalp krizi
geçirmemiş ve şu anda yaşıyor olacaktı. Bu acı
sonuçtan da, Celal Cankoru'yu sebepsiz yere gözaltına alan polisler kadar,
bu olay karşısında, sürekli aydınlık için bir dakika
karanlık eylemi karşısında "vatan hainliği, mum
söndürme oyunu" diye konuşarak polisi yönlendiren, polisi etkileyen
parti sözcüleri de, kamuoyu vicdanında sorumludur.
Değerli milletvekilleri, polisi, altı
aylık yetersiz eğitimden sonra üstüne üniforma giydirip, beline
tabanca takarak bu tür olayların üzerine sürmeye devam ettiğiniz,
onları yalan yanlış beyanlarla, açıklamalarla yönlendirip
politize ettiğiniz takdirde, bu olaylar, ne ilk ne de son olacaktır.
Bu nedenle, Sayın İçişleri Bakanımızdan bir dileğim
var; bu olayın üzerine gidilmeli, olay tüm detaylarıyla
araştırılmalı ve gerçek kamuoyuna
açıklanmalıdır.
Hepinize saygı ve sevgiyle selamlıyor,
teşekkür ediyorum. (CHP ve DSP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Öztop.
Gündemdışı konuşmaya
İçişleri Bakanı Sayın Meral Akşener cevap verecekler.
Buyurun Sayın Bakan.
İÇİŞLERİ BAKANI MERAL AKŞENER
(İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Antalya
Milletvekili Sayın Yusuf Öztop'un, Antalya'da gerçekleştirilen
sürekli aydınlık için bir dakika karanlık eylemi ve bu arada
yaşamını kaybeden bir vatandaşımızın durumu
ve polislerin tutumu konusunda yapmış olduğu
gündemdışı konuşmaya cevap vermek amacıyla söz
almış bulunmaktayım. Öncelikle, Yüce Meclisin değerli
üyelerini saygıyla selamlıyorum.
Olayla ilgili olarak alınan bilgilerin
değerlendirilmesinden anlaşıldığı kadarıyla,
olayın cereyan tarzını, ana hatlarıyla şöyle belirtmek
mümkündür: 16 Şubat 1997 günü, saat 21.00 sıralarında
"sürekli aydınlık için bir dakika karanlık" adı
altında yürütülmekte olan kampanyayla ilgili Antalya İli Cumhuriyet
Meydanında toplanan yaklaşık bin kişilik topluluk,
toplantılarını bitirip, dağılmaya
başladıkları sırada, topluluğun içerisinde bulunan bir
grubun slogan atmaya başlaması üzerine, güvenlik güçlerince gerekli
uyarılar yapılmıştır. Uyarıları dikkate
almayarak grubu provoke ettikleri tespit edilen 7 kişi refakate
alınarak, meydanda sabit olarak beklemekte olan 25 kişilik minibüse
bindirilmişlerdir. Bu esnada, içlerinden bir kişi tarafından,
görevlilere fiilî mukavemette bulunulmuştur. Bu gelişmeler olurken,
minibüs içerisinde bulunan Celal Cankoru isimli vatandaşımız,
rahatsızlanarak fenalaştığının görülmesi üzerine
araçtan indirilmiştir. Eşi olduğunu beyan eden bir
hanımın "kocasında kalp rahatsızlığı
olduğunu" söylemesi üzerine, şahıs, eşiyle birlikte
resmî ekip otosuna bindirilerek devlet hastanesine
kaldırılmıştır. Adı geçen şahıs,
hastanede müşahade altındayken vefat etmiştir.
Antalya Cumhuriyet
Başsavcılığı tarafından tanzim edilen otopsi
raporunun sonuç bölümünde "yapılan dış muayene, adlî
tahkikat ve otopsiye göre, maktul Celal Cankoru'nun akciğer ödeminden
öldüğü, bunun kalp yetmezliği sonucu meydana gelebilir nitelikte
bulunduğu, kafasında ve vücudunda herhangi bir cebir izine
rastlanmadığı" ifade edilmiştir.
Yapılan bu açıklamalardan
anlaşılacağı üzere, bir grup vatandaşımız,
hukukun içerisinde kalmamış, yasal çerçevenin dışına
taşarak, yasadışı toplantı ve gösterilere tevessül
etmişlerdir. Böyle bir durumda, yasaları uygulamakla görevli emniyet
güçlerinin yapacakları, kanunun gereklerini yerine getirmektir. Aynı
zamanda, bu vatandaşlarımızı kendi kötü amaçları
doğrultusunda yönlendirmek isteyen provokatörlerin bu gruba
sızmasını önlemek, sızmış olanları da,
vatandaşlarımızı tahrik etmelerine meydan vermeden etkisiz
kılmaktır.
Değerli milletvekilleri, Anayasamızda ve
yasalarımızda ifadesini bulan din ve vicdan hürriyeti, düşünce
ve kanaat hürriyeti ile düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti
doğrultusunda, herkese, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme,
belirli amaçlarla bir araya gelerek düşüncelerini açıklayabilme
hakkı tanınmıştır. Anayasamızın 34 üncü
maddesi ve buna göre düzenlenen 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri
Yürüyüşleri Kanununun 3 üncü maddesinde, kişilerin, önceden izin
almaksızın, silahsız ve saldırısız olarak,
kanunun suç saymadığı amaçlarla toplantı ve gösteri
yürüyüşü yapma hakkına sahip olduğu belirtilmektedir. Yine, bu
hakkın, kamu güvenliğinin sağlanması ve şehir
düzeninin bozulmasını önlemek amacıyla
sınırlanabileceği, şekil, şart ve usullere
bağlı olarak kullanılabileceği de, Anayasa ve ilgili yasalarda
belirtilmiştir.
Esasen, 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri
Yürüyüşleri Kanununun 7 nci maddesi gereği, toplantı ve
yürüyüşlere ve bu amaçla toplanmalara, güneş doğmadan
başlanamaz ve açık yerlerdeki toplantılar ile yürüyüşler,
güneşin batışından bir saat önceye kadar sürebilir. Bu
nedenle, yasalarla tanınan hak ve özgürlüklerin kulanılması
sırasında yasaların çizdiği çerçevenin
dışına çıkılması veya kanunların suç
saydığı fiillere dönüşmesi halinde, yine, temel hak ve
özgürlüklerin özüne dokunmaksızın, kanuna uygun olarak
sınırlandırılması ve bu tür faaliyetlerin men edilmesi
her zaman için mümkündür.
Nitekim, zaman zaman, bazı kanunsuz toplantı
ve gösteri yürüyüşleri, yasaların verdiği yetkiye istinaden,
güvenlik güçlerimizce anında önlenmiş ve bu suça iştirak eden
kişi ve kuruluşlar hakkında da gerekli yasal işlemler
yapılmıştır. Güvenlik kuvvetlerimizin benzeri durumlar
karşısında her zaman için aynı kararlılıkla
hareket edeceğinden kimsenin şüphesi olmamalıdır. Biz,
hiçbir zaman, güvenlik güçleri ile vatandaşlarımızın
karşı karşıya kalmalarını istemeyiz; ancak,
gösteriler esnasında hukukun içinde kalınması ve yasal
çerçevenin dışına da çıkılmaması gereği
vardır.
Ayrıca, söz konusu eylemler, bir müddettir,
dışarıda, sokakta devam ettirildiğinden, bütün
vatandaşlarımızın güvenliğini ve huzurunu sağlama
sorumluluğumuz vardır ve bu, görevimizdir. Birtakım provokasyon
ihtimalleri karşısında alınan tedbirleri,
kısıtlama, baskı uygulama, engelleme gibi tanımlamak ve
isimlendirmek yanlıştır.
Diğer yandan, görevlerini ifa ederken yasal
çerçevenin dışına taştıkları belirlenen
görevliler olması halinde, o görevliler hakkında derhal cezaî ve
disiplin yönünden yasal gereğini yapacağımız da gayet tabiîdir.
Nitekim, söz konusu olayın tahkiki için 2 polis başmüfettişi
görevlendirilmiştir. Tahkikatın sonucuna göre gereğinin
yapılacağından kimsenin şüphesi olmasın; kimseye taviz
verilmesi mümkün değildir.
Hayatını kaybeden
vatandaşımıza Allah'tan rahmet, yakınlarına
başsağlığı diler; hepinize saygılar sunarım.
(DSP ve RP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Gündemdışı konuşma
cevaplandırılmıştır.
2.—İstanbul Milletvekili Emin
Kul’un, Tuzla Tersanesinde maydana gelen gemi yangınına ilişkin
gündemdışı konuşması ve Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanı Necati Çelik’in cevabı
BAŞKAN – İkinci gündemdışı söz
-Genel Kurulun 18.02.1997 Salı günkü denilmiş; ama, biz bugüne
erteledik- Tuzla'da meydana gelen yangınla ilgili olarak İstanbul
Milletvekili Sayın Emin Kul'a verilmiştir.
Aynı konuda, İstanbul Milletvekili Sayın
Ali Oğuz da söz istediler; ama, zatıâlinize çok büyük saygı
duymakla beraber, iktidar partisi milletvekilisiniz, söz hakkını
muhalefete onun için verdim; tercihimi muhalefet lehine kullandım; buyurun
efendim. (ANAP sıralarından alkışlar)
Süreniz 5 dakikadır.
EMİN KUL (İstanbul) – Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; İstanbul Tuzla Aydınlı Limanı
tersaneler bölgesindeki, GEMSAN Tersanesine, tanklarındaki akaryakıt
çamuru cürufu artığı diyebileceğimiz slaj temizliği
yapılmak üzere alındığı iddia edilen, Denizcilik
İşletmeciliği ve Tankerciliği Anonim Şirketine ait,
308 metre boyunda, 43 metre eninde ve 160 736 dwt'luk TPAO isimli, 1977
yılında İtalya Palermo'da inşa edilmiş 20 yaşındaki
bir geminin, 13 Şubat 1997 tarihinde saat 17.30 sıralarında
yanmaya başlaması sonucu doğan can ve mal kaybıyla, çevre
kirlenmesine yol açan faciaya dikkatlerinizi çekmek üzere söz almış
bulunuyorum; sizleri saygıyla selamlar, söz verdikleri için Sayın
Başkana teşekkür ederim.
Bu facianın ayrıntılarını
iletişim araçlarından ve yayınlarından mutlak
izlemişsinizdir. Kara ve denizden yangına müdahale eden bütün
görevlilere, fedakâr ve çilekeş itfaiye personeline, gece gündüz
cansiparane çalışmaları dolayısıyla
şükranlarımızı arz ediyorum. Birkısım
ağır yaralı olan itfaiyecilerimize acil şifalar diliyor,
yaralarını milletimizin şefkatle saracağına
inanıyor, devletin bütün imkânlarını onlar ve aileleri için
seferber etmesi gerektiğine işaret ederek, bu konudaki ümidimizi
muhafaza etmek istiyorum.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bu
olay, geliyorum diyen bir faciadır. Yüce Meclisin 10.12.1993 tarihli 40
ıncı, 14.12.1994 tarihli 52 nci Birleşimleri ile son olarak
10.12.1996 tarihli 29 uncu Birleşiminde ve KİT Komisyonu
toplantılarında yaptığımız konuşmalar,
sorduğumuz sorular ve dile getirdiğimiz uyarılarda, böyle bir
facianın doğabileceği ilgililere anlatılmak
istenilmiştir. Uzun yıllardır denizlere ve denizciliğe
sırtımızı çevirip oturduğumuz için, maalesef, bu
eleştiri ve uyarılarımız, Genel Kurul salonumuzun kubbesinde,
Meclis tutanaklarının mürekkebinde kalmıştır. Böylece,
Türk denizciliği de, devlet kurumlarının kadrolarının
bölüşülmesi yönündeki çekişmeler içinde, denizcilikle hiçbir ilgisi
olmayanların yer kapmalarına dayanan günlük kısır
politikaların, daha doğrusu politikasızlığın ve
umursamazlığın vahametine terk edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, satın alma
değerini aşan onarımlar gören, 1 500 ton kadar sac
değişimi işlemi yapılan, yola ve denize elverişlilik
belgesi 1996 yılı aralık ayında sona eren, gasfree
yapıldığına dair belgesi bulunmasına rağmen
günlük gaz ölçümlerinin yapıldığı kuşkulu olan, sadece
slaj temizliği için böylesine ıskarça ve yangın önlemlerinden
mahrum bir bölgeye tonajı ve boyu itibariyle sokulması riskli
bulunan, eni 43, boyu 308 metre olan geminin, rıhtım boyu 55 metrelik
ve iş güvenliği ve işçi sağlığı
açısından yeterli önlemlere sahip olmadığı söylenilen
bir tersaneye, iki yanında yangının sıçradığı
iki geminin bağlı bulunması nedeniyle, denizden müdahaleyi
engelleyen şekilde, bir konumda bağlanması ve olay
sırasında ve sonrasında en çok bir dakika içerisinde otomatik
olarak faaliyete geçirilebilecek geminin söndürücü köpük ve gaz
donanımının devre sokulmaması, olayın dikkat çekici
başlıcı boyutlarını oluşturmaktadır.
Özetle arz ettiğim bu tabloya rağmen,
neredeyse, yangına her türlü koruma gereçlerinden ve söndürme
araçlarından yoksun olarak müdahale eden itfaiye ve personeli sorumlu
tutulmaktadır; zira, hiç kimse hiçbir şekilde ve hiçbir surette sorumluluğu
kabul etmemektedir.
Hemen ve tekraren işaret etmek isterim ki,
tersanelerimiz ve limanlarımız dahil, özellikle yılda binlerce
geminin geçtiği ve milyonlarca vatandaşımızın
oturduğu Çanakkale ve İstanbul Boğazı ile Marmara Bölgesi,
deniz kazalarının doğuracağı faciaların
kurbanı olmaya terk edilmiştir. Bu alanda meydana gelecek deniz
kazalarını önlemek ve doğabilecek yangınları söndürmek
için hiçbir önlem, yeterli araç, gereç ve malzemenin varlığı söz
konusu değildir. Bu konuda geliştirilen bir proje, 1991 seçimleriyle
siyasal iktidar değişikliği olmasaydı, çoktan hayata
geçmiş bulunacaktı. Oysaki, yedi yıldır bu proje, üç kez
ihalesi iptal edilmiş şekilde ortada durmaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Kul, size de 1 dakika
veriyorum; toparlar mısınız...
Buyurun efendim.
EMİN KUL (Devamla) – Denizcilik
Müsteşarlığının Kuruluşuyla İlgili 491
sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 2 nci maddesi ve 8 inci maddesinin
(d) ve (c) bentleri, denizlerimizde, tersanelerimizde ve limanlarımızda
alınacak can ve mal emniyetiyle ilgili önlemlerin gerçekleştirilmesi
ve denetlenmesinde, Denizcilik Müsteşarlığının
tartışmasız şekilde görevli olduğunu açıkça
ortaya koymaktadır. Bu görevin yerine getirilmesindeki perdenin
arkasında, Özelleştirme İdaresinin de silueti gözükmektedir.
Üç kuruşluk maaşla, yetersiz araç ve gereçle
kendisini, değil yangından yağmurdan bile korumaktan yoksun
sırt muşambasıyla 160 bin dwt'luk bir tankeri söndürmek için
feragat ve fedakârlıkla, olağanüstü bir cesaretle ateşe
atlayıp, âdeta denizciliğimizin sorunlarını son bir kez
aydınlatmak için alev alev yanan çilekeş itfaiyecilerimize ve
değerli ailelerine selam olsun. Yöre halkına ve denizciliğimize
geçmiş olsun dileklerimi iletirim.
Yüce Meclise, derhal bir araştırma
açılarak, gün geçirilmeksizin alınması gerekli önlemlerin
tespitinde ittifak etmemizin kaçınılmazlığını arz
ediyor, saygılar sunuyorum. (ANAP, DSP ve CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kul.
Efendim, biz de, bu kazada hayatlarını ortaya
koyarak cansiperane bir şekilde görev yapan sevgili itfaiyeci
kardeşlerimize acil şifalar ve devletin bütün imkânlarının
kendi lehlerine kullanılmasını diliyoruz. (Alkışlar)
Gündemdışı konuşmaya,
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı cevap verecekler. (RP
sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın Bakan.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NECATİ
ÇELİK (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; İstanbul Milletvekili Sayın Emin Kul'un, hepimizi gerçekten derinden üzen
bir konuda gündemdışı konuşmalarını cevaplamak
üzere huzurlarınızda bulunuyorum; sözlerime başlarken hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Esasen, sözgelimi gündemdışı
konuşmayı cevaplayacaktım; ama, ne var ki, Sayın Kul'un
konuşmalarına, tespitlerine katılmamak mümkün değil. Biz de
Hükümet olarak, bu tanker yangınında kazaya uğrayan itfaiye
mensubu çalışan arkadaşlarımıza acil şifalar
diliyor, kederli ailelerine geçmiş olsun dileklerinde bulunuyoruz. Bu elim
kazanın can kaybı olmadan atlatılmış olması, bir
miktar tesellimizdir. Ne var ki, bu kaza münasebetiyle, bir kez daha
görülmüştür ki, Türkiye'nin, bu ve buna benzer kazalarda hem teknik
donanım bakımından fevkalade yetersizliği açığa
çıkmıştır hem de eğitim ve kültür olarak
insanlarımızın, sorumlularımızın
yetersizliği ortaya çıkmıştır.
İfade edildiği gibi, ne yazık ki,
Bakanlığımız teknik elemanlarınca yapılan
önincelemede, GEMSAN Anonim Şirketine ait bu tesisin, işçi
sağlığı ve iş güvenliği bakımından
yeterli donanıma sahip olmadığı, teknik heyetçe tespit
edilmiştir.
Değerli arkadaşlarım, ilk tespitlere
göre, bu yanan tankerde bir sıcak çalışma
yapılmamaktadır. Yine ilk tespitlere göre -Sayın Kul'un da ifade
ettiği gibi- yakın mesafede demirleyen tankerlerde yapılan
sıcak çalışmanın, şelaleler oluşturarak,
kıvılcımlar halinde, söz konusu tankere intikal ettiği ve
yangına neden olduğu ifade edilmiştir. Sebebi ne olursa olsun,
yanan tanker bir millî servettir ve bu tankeri söndürmek için müdahale eden
itfaiye erlerimiz de, çok büyük bir biçimde hayatî tehlike
atlatmışlardır.
Kendilerini ziyaret ettim; özellikle, Kartal Devlet
Hastanesinde yatan 18'e yakın erimizin yanık durumları yüzde
20'nin altındadır; hiçbir hayatî tehlikeleri -memnuniyetle ifade
ediyorum ki- yoktur. GATA'da yatan İbrahim Koray
arkadaşımızın durumu hâlâ ciddiyetini korumaktadır.
Hem İbrahim Koray arkadaşımıza hem de diğer kazazede
itfaiyeci arkadaşlarımıza Allah'tan şifalar diliyorum;
Allah şifa versin, Allah ailelerine bağışlasın.
Değerli Başkan, muhterem milletvekili
arkadaşlarım; temenni ediyorum ki, bu kaza, bütün devlet
sorumlularına, devletin yetkili organlarına, kurumlarına,
şahıslarına bir ders niteliğinde olsun ve her türlü tedbir
alınsın; bundan böyle, hepimizi derinden üzen bu ve benzeri kazalarla
karşı karşıya kalmayalım.
Değerli arkadaşlarım, işin bir
başka boyutu -bir yerde ifade ettim- kazazedelerin hastaneye
taşınmaları esnasında şahit olduğumuz tablo,
neredeyse, en az, kaza kadar hepimizi düşündürmesi gereken bir durumdur.
Yanmış insanların, sırtlarda, battaniyelerde sedyelere ve
sıradan arabalara taşınması ve hastanelere yetiştirilmeye
çalışılması, üzerinde durmamız gereken bir başka
önemli husustur.
Son olarak, şunu ifade ediyorum: Hükümetimiz,
kazazedelerin yaralarını saracaktır, ailelerinin
yaralarını saracaktır ve sorumlular hakkında da gereken
işlemler başlatılmıştır. Türkiye bir hukuk
devletidir; bir yerde, bir eksiklik, bir yanlış, bir ihmal, bir kusur
söz konusuysa, hiç kimsenin, hiçbir zaman, yanına kâr kalmaz diye
düşünüyorum.
ALİ DİNÇER (Ankara) – Sorumlular kim?!
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NECATİ
ÇELİK (Devamla) – Bu duygularla, Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum; sağ olun. (RP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Gündemdışı konuşma
cevaplandırılmıştır.
3. —Adana Milletvekili Tuncay
Karaytuğ’un, Adalet Bakanı Şevket Kazan’ın son günlerdeki
demeç ve davranışlarına ilişkin gündemdışı
konuşması ve Devlet Bakanı Lütfü Esengün’ün cevabı
BAŞKAN – Üçüncü gündemdışı söz,
Adalet Bakanı Sayın Şevket Kazan'ın son günlerdeki demeç ve
davranışlarına ilişkin olarak Adana Milletvekili Sayın
Tuncay Karaytuğ'a verilmiştir.
Buyurun Sayın Karaytuğ. (DSP
sıralarından alkışlar)
Süreniz 5 dakika efendim.
TUNCAY KARAYTUĞ (Adana) – Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; benim gündemdışı söz almamın
nedeni, Adalet Bakanı Sayın Şevket Kazan'ın, son
günlerdeki, Bakanlık göreviyle bağdaşmayan sözleri ve
davranışlarıdır.
Sayın Kazan, laikliğe ve Atatürk'e
bağlı kitlelerin, sağda ve solda giderek etkinleşmesinden
korkmaktadır. Sayın Kazan'ın, demokrasiye ve İslamın
çeşitli renklerine karşı olan inançsızlığı
ve düşmanlığı, Madımak kundakçılarının
ve soykırımcılarının gönüllü
avukatlığıyla başlamış, şeriat
eylemcilerinin DGM dışında yargılanmalarını
sağlamaya dönük çabaları ile Avrasya Feribotunu kaçıran
teröristler ve şeriat tellalı Bekir Yıldız'ı
cezaevinde ziyaret ederek, adalet bakanı gibi değil, partili bir
militan gibi davranmasıyla devam etmiştir.
METİN PERLİ (Kütahya) – Sana
yakışmıyor!..
TUNCAY KARAYTUĞ (Devamla) – Sayın
Kazan'ın yaptıkları bununla da kalmamış sürekli
aydınlık için 1 dakika karanlık eylemine katılanlara
"mumsöndü oynuyorlar" diyerek, toplumu bölmeye, parçalamaya dönük
tavırlar içine girmiştir.
CAFER GÜNEŞ (Kırşehir) – Öyle bir
şey yok.
TUNCAY KARAYTUĞ (Devamla) – Sayın Kazan,
yanlış anlaşıldığını açıklamak
amacıyla, sözlerini tavzihe çalışırken, asıl niyetini
ortaya koyarcasına "ben, mumsöndü yapıyorlar derken, Alevî
geleneklerinden olan mumsöndüyü kastetmedim" diyerek bilinçaltındaki
düşmanlığı ortaya koymuştur.
METİN PERLİ (Kütahya) – Alevîlerin öyle bir
geleneği yok!
TUNCAY KARAYTUĞ (Devamla) – Kaldı ki...
METİN PERLİ (Kütahya) – Sayın
Başkan, hakaret ediyor...
SUAT PAMUKÇU (Bayburt) – İftira atıyor...
BAŞKAN – Müsaade edin efendim... Bir dakika...
Arkadaşlar, bir dakika...
TUNCAY KARAYTUĞ (Devamla) – Kaldı ki,
Sayın Kazan...
SUAT PAMUKÇU (Bayburt) – Bunlar CHP'nin marifeti...
BAŞKAN – Efendim, bir dakika... Rica ediyorum...
Bir dakika.
Siz devam edin; buyurun.
TUNCAY KARAYTUĞ (Devamla) – Kaldı ki,
Sayın Kazan sözlerini tavzihle yetinemez. Hacı Bektaş Veli
Hazretlerinin "eline, beline, diline sahip ol" diye
vecizleştirdiği, dürüstlük, namuskârlık, iffet, edep gibi üstün
ahlakî değerlerin, Alevî kültürünün belirleyici özellikleri olduğu
gerçeğini, Şevket Kazan'ın dünya âleme ilan etmesi gerekir.
Horasan'dan Tuna boylarına kadar, dervişlerin
taşıdığı "Edeb Yâ Hû" hikmetine, şimdi,
en çok Sayın Kazan'ın ihtiyacı vardır.
CAFER GÜNEŞ (Kırşehir) – Sizin de
ihtiyacınız var.
TUNCAY KARAYTUĞ (Devamla) – Toplumumuzun bazı
bilgisiz ve art niyetli zihinlerinde oluşan mumsöndü
safsatasının kaynağına gelince... Değerli
arkadaşlar, cemlerde, erkekler de vardır kadınlar da. Yani,
Alevî-Bektaşî anlayışında, kadın itilip
kakılmamış, toplumun dışına
atılmamıştır; bu konuda, Peygamber Efendimizin
geleneğini koruyan topluluk işte bu topluluktur.
Bu arada, neler mi yapılır Alevî-Bektaşî
cemlerinde; dedeler saz çalıp, Allah'ı, Peygamber'i ve Ehlibeyti öven
deyişler söylerler; ahlak öğütleri veren, iyiliği
doğruluğu ve güzelliği öğütleyen sözler söylerler.
Alevî-Bektaşî cemlerinde, Allah'ın bir olduğunu anlatan kelimei
tevhit, yani "la ilahe illallah" sözü çokça söylenir; Yüce Muhammed'e
selam ve salât gönderilir; sonra, onun amcasının oğlu ve
damadı olan (RP sıralarından "Bravo" sesleri,
alkışlar) ve kendisinden sonra velayet yolunun baş yol
göstericisi olan İmam Ali'ye ve Peygamber'in temiz soyuna dualar okunur,
deyişler söylenir. Ali'ye, Hasan'a, Hüseyin'e, Ali Zeynelabidin'e,
Muhammed Bâkır'a, Cafer-i Sadık'a, Musa Kâzım'a, Ali Rıza'ya,
Muhammed Takî'ye, Ali Nakî'ye, Hasan Askerî'ye ve Muhammed Mehdi'ye, yani 12
İmama dualar okunur.
Ey kendilerinden başkalarını Müslüman
saymayanlar, kimdir bu saydıklarım; biliyorsunuzdur. Bu
saydıklarım, evrenlerin övüncü, yaratılmış en yüksek
kişi olan Yüce Muhammed'in temiz soyundan gelen yüksek insanlardır.
(RP sıralarından "Bravo" sesleri) Hani, namazların
sonunda okuduğunuz sallilerde söylenen "Allahümme salli âlâ seyyidina
Muhammedin ve âlâ âli seyyidina Muhammed" diye gönderdiğimiz, âli
Muhammed, işte onlardır.
Değerli arkadaşlar, Sayın Kazan'ın
bilinçaltı o kadar kirlenmiş ki, özür diler gibi yapıp, daha
büyük ölçüde hakaret ediyor. Bu sözün, bir yanılma yahut dil sürçmesi
olmadığı da, 1989 yılında, Ayrancı Lisesinde din
bilgisi öğretmenliği yaparken "En makbul düzen
şeriattır. Laiklik yerine şeriat düzeninin kurulması
lazımdır. Batı'daki kızlar, Alevî ve
Kızılbaşlarda olduğu gibi, babalarıyla ve erkek
kardeşleriyle yatarlar" diyen ve hakkında suç duyurusunda
bulunulan Ahmet Günay'ın avukatlığını yapmış
olmakla, onun beyin hücrelerindeki kirliliği
taşıdığını ispat etmiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Efendim, son cümlenizi...
TUNCAY KARAYTUĞ (Devamla) – Sayın
milletvekilleri, bir siyasal parti düşünün ki, rejimle kavgalı; ama,
gelip Hükümet oluyor. Bir siyasal parti düşünün ki, seçimden önce,
barıştan, hoşgörüden dem vurarak, herkesi kucaklamak
istediğini söylüyor. O parti, içine hiç sindirmese de, Alevî
yurttaşların oylarını alabilmek için, önlerinde -kusura
bakmayın ama- takla üstüne takla, palavra üstüne palavra atıyor.
CAFER GÜNEŞ (Kırşehir) – Onu siz
yaparsınız.
TUNCAY KARAYTUĞ (Devamla) – Aynı parti,
seçimlerde umduğu desteği alamayınca, bir bakanı
aracılığıyla Alevî yurttaşlara hakaret ediyor.
MİKAİL KORKMAZ (Kırıkkale) –
Kırıkkale'deki Alevîler, oylarını bize verdiler.
TUNCAY KARAYTUĞ (Devamla) – Anlaşılan,
hayatlarını Allah kelamı ile peygamber hadisi satarak kazanmaya
çalışan bazı siyasîlerimiz, iktidar çarpması
yaşıyor; bulundukları koltuklara, Seçim Yasasının
azizliği ve dosyaları boyundan büyük bir hanımın inayeti
sayesinde geldiklerini unutuyor; oysa, iktidar basamaklarını
tırmandıkça seviyeleri biraz daha ortaya çıkıyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Karaytuğ, lütfen son
cümlenizi söyler misiniz efendim... Rica ediyorum, lütfen bağlar
mısınız.
TUNCAY KARAYTUĞ (Devamla) – Eğer,
onların söylediklerine inanırsak, iyi bir Müslüman olmak için, bugün
"hırsız" dediğimize yarın "dürüst"
diyeceğiz; katillere, kaçakçılara karşı çıkanları
fesatlıkla suçlayacağız, muhalefetteyken söylediklerimizin
hepsini iktidara gelince unutacağız; paraya, iktidara, yalana secde
edeceğiz; faili meçhul cinayetlere, işkencelere aldırmayıp,
birkaç oy getirir hesabıyla "türban, insan haklarıdır"
diye tutturacağız; hem İsrail'le anlaşmalar imzalayıp
hem de İsrail'i lanetleyen geceler düzenleyeceğiz; kuldan
utanmayacağız, Allah'tan korkmayacağız.
Değerli arkadaşlar, dinimizi böylesine bir
sahtekârlık haline getirmek için dinsiz olmak yetmez, dinimize iyice
düşman olmak gerekir. Sayın Kazan "sürekli aydınlık
için 1 dakika karanlık" eyleminden korkuyor; korktukça
saçmalıyor. Sayın Kazan gibi birinin, Türkiye Cumhuriyetinin Adalet
Bakanı olması acıdır; ama, ülkem ve ulusum merak etmesin, sizler
bir daha gelmemek üzere pılınızı
pırtınızı toparlayıp gideceksiniz.
O günler yakındır diyor, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (DSP, ANAP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın
Karaytuğ.
Sayın milletvekilleri, bu
gündemdışı sözü özellikle verdim; çünkü, son zamanlarda, bu
konuşmalar üzerine epey spekülasyonlar yapıldı. (DSP
sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)
Bir dakika... Rica ediyorum efendim....
Ben Alevî bir vatandaşım. Her inanca
saygı duyuyorum ve benim için, insanların dininden çok,
kişiliği, insan olması çok önemli. Hepimiz insanız ve ondan
sonra da, Türkiye Cumhuriyeti devletinin vatandaşlarıyız. Biz
birbirimizi sevmek zorundayız. Biz aramızdaki ilişkileri
yumuşatmak zorundayız ve Türkiye Büyük Millet Meclisinde görev yaparken,
memleketi kavgaya, gürültüye götürmeden barışa sürüklemek
zorundayız. (Alkışlar) Biz bu görevimizi
yaptığımız sürece, halkımıza en
sağlıklı hizmeti yapacağımıza inanıyorum.
ALİ OĞUZ (İstanbul) – Bu konuşmaya
kışkırtma denir.
BAŞKAN – Efendim rica ediyorum, bir iki cümle
söyleyeyim; çünkü, benim de etrafımda çok spekülasyon yapıldı.
Biz, Sayın Refah Partili kardeşlerimizle
koalisyon kurarken, bakınız, Koalisyon Protokolünün ikinci
sayfasında yazılı bulunan "Türkiye Cumhuriyetinin
demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olması, Atatürk ilkeleri, iki
parti arasında vazgeçilmez ortak bir uzlaşma zemini teşkil
etmektedir" şeklindeki temel ilke üzerinde anlaştık ve bu
anlaşmayı yaptıktan sonra ben, hiçbir hareketimde, Refah Partili
hiçbir kardeşimin inançlarını, kişiliklerini rahatsız
edecek şekilde hiçbir davranışta bulunmadım ve istiyorum
ki, bu Koalisyonun ortaklarının hepsi de bu ilkeye riayet etsinler.
Sayın Şevket Kazan
arkadaşımız, sürekli aydınlık için 1 dakika
karanlık eylemiyle ilgili bir soruya "Bu bir mumsöndüdür" dedi.
Bu işi tahrik etmek isteyen bazı kimseler -ki, kimlerin etmek
istediklerini ben biliyorum- bana sordular ve bu işi hemen Alevîlere mal
etmek istediler...
MUHAMMET POLAT (Aydın) – Ne alakası var!..
BAŞKAN – Bir dakika efendim... Bir dakika...
Ben bir beyanat verdim, dedim ki, Alevîlerin
geçmişinde mumsöndü diye bir olay yok. (Alkışlar)
Geçmişinde mumsöndü olanlar bunları kendilerine mal etsinler ve kimse
de Alevîlere sahip çıkmasın. Alevîler kendi haklarını
savunmasını bilir. Alevîler, bu memlekette demokrasinin ve
barışın temel taşlarıdır; ama, yalnız,
Sayın Şevket Kazan, orada bir sözünü açıklarken tepkiler üzerine
dedi ki -ben televizyondan bizzat duydum- "Benim mumsöndü sözlerimi
Alevîlerin ananesine bağlıyorlar." Bence, bu, Sayın
Şevket Kazan'ın açıklaması gereken bir durumdur.
MUHAMMET POLAT (Aydın) – Böyler bir şey
yok...
BAŞKAN – Efendim bir dakika...
Çünkü, Alevîlerin ananesinde mumsöndü yok. Mumsöndünün
ifade ettiği anlam, insan olanın ananesinde yok, değil Alevî,
değil Sünnî, değil Hıristiyan, hatta ahlaksız... (Alkışlar)
Biz insan olarak anneyi anne, kardeşi kardeş,
babayı baba biliyoruz ve dolayısıyla, insan kisvesi altında yaşayan her
fert de bu düşünce içindedir. O sapıklar başka bir
şekilde...
Şimdi, Sayın Şevket Kazan
çıkmalı, ben bu sözü o kastedilen anlamda söylemedim; eğer öyle
anlaşılıyorsa, ben, Alevî kitlesinden özür diliyorum demesi
lazım ve özür dilemesi lazım.
NEZİR BÜYÜKCENGİZ (Konya) – Sen onun
avukatı mısın?!
BAŞKAN – Lütfen efendim... Bir dakika... Rica
ediyorum...
Aksi takdirde, bu şekilde bir özür dilenmezse,
Alevîlerin geleneğinde böyle bir mumsöndü yok. Bu sözü söyleyenlerle, bu
sözü bu manaya çekenlerin geleneklerinde mumsöndü olduğu inancına,
sonucuna varırım. O bakımdan, rica ediyorum...
TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) – Sayın
Bakan konuşacak Sayın Başkan.
BAŞKAN – Konuşacaksa, o zaman, hay hay
efendim ve özellikle rica ediyorum, insanlarımızı böyle yapay
gündemler oluşturarak birbirleriyle kavga etme zorunluluğunda
bırakmayalım.
OYA ARASLI (İçel) – Sayın Başkan,
gündemdışı konuşma mı bu; yoksa, grup adına
mı konuşuyorsunuz?!
ALİ DİNÇER (Ankara) – Sayın Başkan,
savunmasını yaptığı öğretmeni nasıl
savunduğunu da anlatsın Sayın Şevket Kazan!..
BAŞKAN – Efendim, neyse, şimdi
gündemdışı konuşmaya arkadaşımız cevap
verecek.
Gündemdışı konuşmaya cevap vermek
üzere, buyurun Sayın Bakan. (RP sıralarından alkışlar)
DEVLET BAKANI LÜTFÜ ESENGÜN (Erzurum) – Sayın
Başkan, muhterem arkadaşlar; hepinizi hürmetle selamlıyorum.
Biraz önce gündemdışı konuşma yapan
Sayın Karaytuğ'un konuşmasını kısmen gönül rahatlığıyla
kısmen de üzülerek izledim, dinledim. Gerçekten, Türkiye Büyük Millet
Meclisinde, kamuoyunda, toplumda, sokakta, her tarafta, her mekân ve zamanda
barışa, sükûna, sulh ve kardeşliğe ihtiyacımız var;
dün vardı, bugün var, yarın yine olacak. Şu memlekette
yaşayan insanlar olarak ve özellikle de milletimizi temsilen Türkiye Büyük
Millet Meclisinde görev yapan milletvekilleri olarak topluma örnek olmak
zorundayız, öncelikle sulh ve sükûnu, barış ve
kardeşliği Meclis çatısı altında tahakkuk ettirmemiz, kamuoyunda
da tahakkuku için yardımcı olmamız, destek olmamız
lazım; birinci görevimiz budur kanaatindeyim.
Sayın Karaytuğ, Adalet Bakanımız
hakkında, maalesef, yakışıksız sözler sarf etti.
Sayın Şevket Kazan, bugün, Yüce Meclisten güvenoyu almış
Türkiye Cumhuriyeti Hükümetinin bir Adalet Bakanıdır; tenkit
edilebilir, icraatı veya konuşmaları veya yaptıkları
hakkında her şey söylenebilir; ama, bir bakana söylenecek sözün de
bir terbiye sınırı çerçevesi içerisinde olması lazım.
Bu bakımdan, Sayın Karaytuğ'un, gerek Şevket Kazan
hakkında gerek Partimiz hakkında sarf ettiği sözleri
kınıyorum, kabul edemiyorum ve kendi sözüyle kendisine cevap vermek
zorunda kalıyorum; edep yahu!.. (RP sıralarından
"Bravo" sesleri, alkışlar)
ALİ OĞUZ (İstanbul) – Edebe davet edenin
daha edepli olması lazım...
DEVLET BAKANI LÜTFÜ ESENGÜN (Devamla) – Sayın
milletvekilleri, Sayın Kazan'ın gündemdışı
konuşmaya konu olan veya bir süreden beri medyada sürekli suiistimal
edilen, demagojisi yapılan sözü söylediği iddia edilen yer, 10
Şubat 1997 Cumartesi günü Refah Partisinin Kocaeli İl Divan
Toplantısıdır. Burası, parti içi bir toplantıdır;
ama, bütün partililere açıktır. Konuşmanın
yapıldığı salonda Refah Partisine gönül veren, Refah
Partisine oy veren, Refah Partisi teşkilatında görev alan Alevî
kardeşlerimiz de vardır. Hiçbir akıllı insanın,
bırakın siyasetçiyi bir tarafa, karşısında çok
çeşitli zihniyete mensup insanların bulunduğu bir ortamda,
hiçbir sebep yokken, kalkıp da, Alevî insanlara, Alevî vatandaşlara,
Alevî kardeşlerimize hakaret kastıyla bir söz söylemesi mümkün
değildir. Bunu aklen de izah etmek mümkün değil... (CHP
sıralarından gürültüler)
NEZİR BÜYÜKCENGİZ (Konya) – Akıllı
değil...
BAŞKAN – Bir dakika efendim... Rica ediyorum...
DEVLET BAKANI LÜTFÜ ESENGÜN (Devamla) – ...ama,
sonradan ne yapıldı?
Sayın milletvekilleri, bakınız,
Sayın Adalet Bakanımızın bu konuda Anadolu Ajansına
yaptığı açıklamalar var. Ben, isterdim ki, sayın
konuşmacı, Sayın Bakanın bu sözlerinden de bahsetsin,
savunmasını da ortaya koysun, sonra değerlendirsin, sonra
eleştirsin.
MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) – Televizyonda
açıkladı...
DEVLET BAKANI LÜTFÜ ESENGÜN (Devamla) – Sayın
Şevket Kazan'ın açıklamasını kısaca arz ediyorum.
Ha, bugün huzurunuzda ben varım; Sayın Kazan niye yok, onu da arz edeyim:
Şu anda, Adalet Bakanlığında, Hâkimler ve Savcılar
Yüksek Kurulu toplantısı var, Sayın Bakan, o toplantıya
başkanlık etmekle meşgul...
EMİN KARAA (Kütahya) – Mutlaka toplantı olur
zaten...
DEVLET BAKANI LÜTFÜ ESENGÜN (Devamla) – ...ama,
şunu arz edeyim; verilmiş iki tane genseru önergesi var; biri biraz
önce dağıtıldı, biri daha önce
dağıtılmıştır, haftaya görüşülecek, Adalet
Bakanı ve Hükümet hakkında verilen gensorular. Sayın Şevket
Kazan da, gerek bu iddialar gerekse gensoruda ileri sürülen iddialar
karşısında gereken cevabı yine bu kürsüde verecektir.
BAŞKAN – Efendim, o, biraz önce verilen, gensoru
değil, soruşturma önergesi Sayın Bakan; yanlış
olmasın.
DEVLET BAKANI LÜTFÜ ESENGÜN (Devamla) – Soruşturma
önergesi; biri gensoru, diğeri soruşturma önergesi.
ALİ DİNÇER (Ankara) – Sayın Başkan,
kendi önergelerinin görüşüldüğü toplantılara bile gelmedikleri
için şaşırıyorlar.
DEVLET BAKANI LÜTFÜ ESENGÜN (Devamla) – Netice
itibariyle her ikisi de Yüce Meclis huzurunda görüşülecektir.
Sayın milletvekilleri, bakınız, Anadolu
Ajansı muhabirinin sorusuna karşılık Sayın Kazan ne
diyor: "Biliyorsunuz, Hükümeti protesto etmek için bir süreden beri,
birtakım kişiler, birtakım yerlerde toplanıyorlar, bir
araya geliyorlar, ondan sonra, yaktıkları mumları söndürüyorlar.
Bu kişilerin Alevîlikle malevilikle alakası olduğunu
zannetmiyorum; olabilir de, olmayabilir de. Hiçbir zaman da, ben, bu
davranışa bir Alevîlik yakıştırması yapmadım
ve bunun çocukça bir hareket olduğunu söyledim. Mum söndürüyorlar, mum
yakıyorlar, oyun oynuyorlar manasına gelen bir deyimdir bu. Tabiî, bu
ifade, bugüne kadar yapılan saçmalıkları âdeta vurgulayan bir
ifadedir, ortaya koyan bir ifadedir. Şimdi, böyle olunca, tabiî, bundan
rahatsız olanlar bu sözümü saptırmaya çalışıyorlar.
Hepsi bundan ibarettir." Sayın Kazan'ın cevabı, beyanı
bu. Sonra yapılan bir açıklamada Sayın Kazan'a isnat edilen söz
yine yanlış aktarılmıştır. Sayın Kazan
"Alevîlere isnat edilen âdet" ibaresini kullanmıştır
ve en güzel cevap da, yine, sayın konuşmacıya olsun, bu konuyu
demagoji haline getirmeye gayret eden birtakım medyaya olsun, Cem
Vakfı Avcılar Şube Başkanı Alevî Dedesi Sayın
Hıdır Bulut'tan gelmiştir. Müsaade ederseniz, o cevabı da
arz edip huzurunuzdan ayrılacağım.
Bakınız, Cem Vakfı Bağcılar
Şube Başkanı Alevî Dedesi Hıdır Bulut ne diyor:
"Adalet
Bakanlığına
Sayın Şevket
Kazan,
Söylemiş olduğunuz sözü, sanki Alevîlere
söylenmiş gibi, medya tarafından Alevî camiasını
kışkırtmak için bazı siyasî ideolojilerin de
işbirliğiyle olayı çarpıtmaktadırlar.
Biz, Alevîler olarak, sizin bu sözünüzün bize
karşı söylenmiş olduğuna inanmıyoruz. Bazı
muhalefet partileri de, sırf menfaatları doğrultusunda hareket
etmektedirler; ama, inanıyoruz ki, etle tırnak olmuş bu
insanlar, bu oyunlara hiçbir zaman gelmeyeceklerdir." (RP
sıralarından alkışlar)
NİHAT MATKAP (Hatay) – O söylediğiniz
adam bir sahtekâr.
DEVLET BAKANI LÜTFÜ ESENGÜN (Devamla) – Aziz
kardeşlerim, biz bu toprakların insanıyız; Sünnîsiyle,
Alevîsiyle, Türküyle, Kürtüyle şu memlekette, şu mübarek topraklarda
yaşamaya mecbur olan, mahkûm olan 65 milyon insanız...
ALİ DİNÇER (Ankara) – Sayın Bakan, niye
mahkûmuz; yani, siz İran'da yaşayamadık, Türkiye'de
yaşamaya mahkûmuz diye üzülüyor musunuz?!
DEVLET BAKANI LÜTFÜ ESENGÜN (Devamla) – Bize
kardeşlik yakışır, bize birlik beraberlik
yakışır. Sırf siyasî mülahazalarla, Hükümeti
düşüreceğiz diye, Hükümet aleyhinde birtakım senaryolar
üreteceğiz diye, kimse Alevî kardeşlerimizi
kışkırtmaya kalkışmasın.
NİHAT MATKAP (Hatay) – O işi ancak siz
yaparsınız.
DEVLET BAKANI LÜTFÜ ESENGÜN (Devamla) – Sonunda
zararı kendileri görür. Biz, Alevî kardeşlerimizden en fazla oyu
almış bir partiyiz. Bundan sonra da yine Alevî kardeşlerimizin,
Alevî kesimin reyleri giderek Refah Partisinde toplanacaktır. (DSP
sıralarından "icraatlarınız meydanda" sesleri,
gürültüler)
AYHAN FIRAT (Malatya) – Size oy vermezler.
DEVLET BAKANI LÜTFÜ ESENGÜN (Devamla) – Sayın
Karaytuğ, sayın sosyal demokrat partiler zaman içerisinde, uzun süre
içerisinde aldıkları oyun hakkını nasıl veremediyse,
bütün Alevî oylar Refah Partisinde toplanacaktır.
AYHAN FIRAT (Malatya) – Sayın Bakan, Sayın
Başkan da reyini verecek mi?!
HALİL CİN (İçel) – Siz
Müslümanların oylarının hakkını nasıl
vereceksiniz?!
DEVLET BAKANI LÜTFÜ ESENGÜN (Devamla) – Bir dahaki
seçimde bunu hep birlikte göreceğiz... (DSP ve CHP sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN – Müdahale etmeyelim
arkadaşlar...
ALİ DİNÇER (Ankara) – Sayın Başkan,
bir Alevî olarak, gelecek seçimlerde siz de mi Refaha oy vereceksiniz?
BAŞKAN – Efendim, Alevî vatandaşlar oyunu
kime vereceğini bilir, kimse buna sahip çıkmasın... En bilinçli
kitle, o kitle; yani, ben öyle biliyorum.
ALİ DİNÇER (Ankara) – Yani, Refaha oy
vermeyecek misiniz?
BAŞKAN – Efendim, rica ediyorum...
Buyurun Sayın Bakan, bitirin.
OYA ARASLI (İçel) – Sayın Başkan,
lütfen, konuyla ilgili konuşsun... (Gürültüler)
BAŞKAN – Arkadaşlar rica ediyorum... Bir
dakika efendim, arkadaşımız konuşmasını
bitirsin...
NİHAT MATKAP (Hatay) – Sayın Başkan,
arkadaş Hükümet adına mı konuşuyor yoksa Refah adına
mı söz verdiniz, onu anlamak istiyorum...
BAŞKAN – Efendim, elbette ki kendi partilerini
koruyacak...
DEVLET BAKANI LÜTFÜ ESENGÜN (Devamla) – Sayın
milletvekilleri, ben...
OYA ARASLI (İçel) – Kimin kime oy vereceği bu
konuyla ilgili değil. Cevap versinler, sadece onunla yetinsinler...
ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) –
Arkadaşımız bakan olarak mı yoksa Refah adına mı
konuşuyor?
BAŞKAN – Efendim, hem bakan hem de Refah
Partisinin bir üyesi.
OYA ARASLI (İçel) – Lütfen, konu üzerinde
konuşsun...
BAŞKAN – Buyurun efendim.
DEVLET BAKANI LÜTFÜ ESENGÜN (Devamla) – Sayın
Başkanım, sussunlar ki söyleyeyim...
BAŞKAN – Tamam efendim, siz devam edin.
NİHAT MATKAP (Hatay) – Hükümet adına
konuşun Sayın Bakan...
DEVLET BAKANI LÜTFÜ ESENGÜN (Devamla) – O mu
konuşacak ben mi konuşacağım...
BAŞKAN – Hayır, kimse konuşmuyor.
Buyurun siz... Rica ediyorum buyurun... (Gürültüler)
DEVLET BAKANI LÜTFÜ ESENGÜN (Devamla) – Sayın
milletvekilleri, ben Türkiye Cumhuriyeti Hükümetinin bir bakanıyım;
ama, aynı zamanda Refah Partiliyim. Sayın
konuşmacının, Refah Partisine yönelik saldırılarına
da tabiî ki cevap vermek mecburiyetindeyim ve Hükümetimizin ve Refah Partisinin
ülkemizde kardeşliği temin için yaptığı faaliyetleri
de tabiî ki dile getirmek mecburiyetindeyim.
NİHAT MATKAP (Hatay) – Efendim, Refah Partisinin
Grup Başkanvekili gibi cevap veriyor, halen bakan olduğuna
alışamadı.
DEVLET BAKANI LÜTFÜ ESENGÜN (Devamla) – Sayın
Meclis Başkanvekilimizin bana söz verirken söylediği sözlere gönülden
katılıyorum; hiç kimse Türkiye'de siyaseti gerdirmesin,
gerginliğe, çatışmaya ihtiyaç yoktur, lüzum yoktur. Bugün, her
şeyden önce barış ve kardeşliğe ihtiyacımız
vardır.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum, hürmetlerimi
arz ediyorum. (RP sıralarından alkışlar, DSP
sıralarından alkışlar [!])
NİHAT MATKAP (Hatay) – Gerdiren sizsiniz...
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Aslında, Türkiye'de, havayı gerdirmemesi
gereken, başta, iktidardır. (DSP sıralarından
"Bravo" sesleri, alkışlar; RP sıralarından
gürültüler)
Bir dakika arkadaşlar... Bir dakika...
ALİ OĞUZ (İstanbul) – Sayın
Başkan, yani...
BAŞKAN – Bir dakika, Sayın Oğuz; iki
cümle de ben söyleyeyim canım.
Anayasal düzeni koruma ve kollama görevi de
hükümetindir; ama, hükümetin bakanları ya anayasal düzeni koruyacaklar ya
bunun karşısındaki düzeni koruyacaklar. Eğer her ikisini
korumaya kalkarlarsa bunun adı "glu glu" dansı olur. (DSP
sıralarından alkışlar, RP sıralarından
gürültüler)
Bazı vatandaşlar bana soruyorlar "bu,
glu glu dansı nedir" diyorlar; vallahi, Sayın Başbakana
sorayım dedim; ama, başka zaman sorarım kendisine.
AYHAN FIRAT (Malatya) – Sayın Başkan, son
sözünüzü söyleyin.
BAŞKAN – Tamam, başka bir şey yok
efendim.
ALİ RIZA BODUR (İzmir) – Süreniz bitti
efendim; kendi kendinize gündemdışı söz veriyorsunuz.
BAŞKAN – Peki efendim, tamam; mesele
bitmiştir.
Ben, yine, demin söylediğim gibi, rica ediyorum,
Sayın Kazan, bu son açıklamasıyla ilgili, çıksın,
açıkça desin; yani, Alevîlerin böyle bir geleneği yoktur... Yani,
arkadaşım kanalıyla açıklama yaptığı için...
Çünkü, bu işin de bitmesi lazım.
ZEKİ ÇAKIROĞLU (Muğla) – Sayın
Başkan, siz, beyanınızda, Sayın Kazan için
"değerli arkadaşım" deyimini kullandınız.
ŞİNASİ YAVUZ (Erzurum) – Senden mi izin
alacak?!
ZEKİ ÇAKIROĞLU (Muğla) – Bazı
gerekçeler açıkladıktan sonra, Sayın Kazan'ın...
BAŞKAN – Siz Sayın Kazan'ın avukatı
mısınız?!. Oturur musunuz yerinize!.. Lütfen, oturur musunuz
yerinize!.. (CHP sıralarından gürültüler, RP sıralarından
alkışlar)
ZEKİ ÇAKIROĞLU (Muğla) – Sayın
Başkan, sözümü bitireyim...
BAŞKAN – Hayır efendim... Oturun!.. Ben ne
dediğimi gayet iyi biliyorum. Lütfen, oturur musunuz!..
ZEKİ ÇAKIROĞLU (Muğla) – Sayın
Başkan...
BAŞKAN – Hayır!.. Oturur musunuz!.. Söz
vermedim.
Gündemdışı konuşmalar ve
cevapları bitmiştir.
Efendim, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının bir tezkeresi vardır; okutup,
bilgilerinize sunacağım.
B)TEZKERELER VE ÖNERGELER
1. —Gürcistan Parlamentosu Türkiye
Dostluk Grubu Başkanının vaki davetine icabet edecek Parlamento
heyetine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/686)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Genel Kuruluna
Gürcistan Parlamentosu Türkiye Dostluk Grubu
Başkanının vaki davetine istinaden, Türkiye Büyük Millet
Meclisini temsilen 6 kişilik bir Parlamento Heyetinin, 27 Şubat-4
Mart 1997 tarihlerinde söz konusu davete icabet etmesi, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkındaki
3620 sayılı Kanunun 6 ncı maddesi uyarınca, Genel Kurulun
6.2.1997 tarih ve 56 ncı Birleşiminde kabul edilmiştir.
Adı geçen Kanunun 2 nci maddesi uyarınca,
Heyetimizi oluşturmak üzere siyasî parti gruplarınca bildirilen
üyelerimizin isimleri Genel Kurulun bilgilerine sunulur.
Doç.Dr.
Mustafa Kalemli
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
Ahmet İyimaya (Amasya)
Süleyman Hatinoğlu (Artvin)
İsmail Coşar (Çankırı)
Mehmet Sılay (Hatay)
Fikret Uzunhasan (Muğla)
Ali Haydar Şahin (Çorum)
BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.
Sözlü soru önergesinin geri alınmasına dair
bir önerge vardır; okutuyorum:
2. —İzmir
Milletvekili Metin Öney’in, (6/140) esas numaralı sözlü sorusunu geri
aldığına ilişkin önergesi (4/138)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Gündemin 190 ıncı sırasında yer
alan (6/410) esas numaralı sözlü soru önergeme yazılı olarak
cevap geldiğinden, sözlü soru önergemi geri alıyorum.
Gereğini saygılarımla arz ederim.
17.2.1997
Metin
Öney
İzmir
BAŞKAN – Sözlü soru önergesi geri
verilmiştir.
Kanun teklifinin geri alınmasına dair bir
önerge vardır; okutuyorum:
3. —(2/432) esas numaralı kanun
teklifinin geri alındığına ilişkin Hatay Milletvekili
Ali Uyar ve arkadaşlarının önergesi (4/139)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
DYP Grup Başkanlığından 2.8.1996
tarih ve (1/241) sayıyla çıkış yapılıp Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığından 28.8.1996 tarih ve
(2/432) sayıyla Millî Eğitim Komisyonuna havale edilen
"Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifinden" imzamızı geri çekiyoruz.
Gereğini arz ederiz.
Saygılarımızla.
1. Ali Uyar (Hatay)
2. Hasan Tekin Enerem (İstanbul)
3. Mahmut Yılbaş (Van)
4. Hacı Filiz (Kırıkkale)
5. Şamil Ayrım (Iğdır)
6. Ali Rıza Gönül (Aydın)
7. M. Sabri Güner (Kars)
8. Mahmut Duyan (Mardin)
9. Ahmet İyimaya (Amasya)
10. Cemil Erhan (Ağrı)
11. Nuri Yabuz (Afyon)
12. Turhan Güven (İçel)
13. Halil Yıldız (Isparta)
BAŞKAN – Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve
Spor Komisyonunda bulunan (2/432) esas numaralı kanun teklifi geri
verilmiştir.
Böylelikle, bu kanun teklifinde imza kalmamıştır.
Kamu personelinin ücret rejimi ile yanlış ve
adaletsiz politikalar izledikleri iddiasıyla Bakanlar Kurulu üyeleri
hakkında verilmiş olan (11/9) esas numaralı gensoru önergesinin
geri alınmasına dair bir önerge vardır; okutuyorum:
4.—Samsun Milletvekili Biltekin Özdemir
ve 24 arkadaşının, (11/9) esas numaralı gensoru önergesini
geri aldıklarına ilişkin önergesi (4/140)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Grubumuza mensup üyelerce verilen (11/9) esas
numaralı gensoru önergemizi, diğer siyasî parti
gruplarının, DSP ve CHP Gruplarınca verilen, mahiyetleri
ayrı olan gensoru önergeleriyle birlikte ve aynı gün görüşme
istemelerinden dolayı ve bazı değişiklikler yapmak üzere
geri çekiyoruz.
Gereğini arz ederiz.
Saygılarımızla.
1. Biltekin Özdemir (Samsun)
2. Yaşar Okuyan (Yalova)
3. İsmail Safa Giray (Balıkesir)
4. Hüsnü Sıvalıoğlu (Balıkesir)
5. H.Avni Kabaoğlu (Rize)
6. İ. Kaya Erdem (İzmir)
7. İlker Tuncay (Ankara)
8. Rasim Zaimoğlu (Giresun)
9. Esat Bütün (Kahramanmaraş)
10. Edip Safder Gaydalı (Bitlis)
11. Lale Aytaman (Muğla)
12. Mehmet Cavit Kavak (İstanbul)
13. Cemal Özbilen (Kırklareli)
14. İbrahim Çebi (Trabzon)
15. Rüştü Kâzım Yücelen (İçel)
16. Yusuf Ekinci (Burdur)
17. İbrahim Gürdal (Antalya)
18. Ersin Taranoğlu (Sakarya)
19. Mustafa Rüştü Taşar (Gaziantep)
20. Muzaffer Arslan (Diyarbakır)
21. Sami Küçükbaşkan (Antalya)
22. Burhan Kara (Giresun)
23. Nejat Arseven (Ankara)
24. Recep Mızrak (Kırıkkale)
BAŞKAN – Yeterli imza
kalmadığı için, gensoru önergesi işlemden
kaldırılmıştır.
Doğal afetlerde meydana gelen can ve mal
kaybını en aza indirmek için alınması gereken tedbirlerin
belirlenmesi amacıyla kurulan, (10/58) esas numaralı Meclis
Araştırma Komisyonu Geçici Başkanlığının,
başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip seçimine dair bir tezkeresi
vardır; okutuyorum:
5.—(10/58) esas numaralı Meclis
Araştırması Komisyonu Geçici
Başkanlığının, Komisyonun başkan,
başkanvekili, sözcü ve kâtip üye seçimini yaptığına
ilişkin tezkeresi (3/687)
20.2.1997
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Komisyonumuz, başkan, başkanvekili, sözcü ve
kâtip üyelerini seçmek üzere 20.2.1997 Perşembe günü saat 11.00'de 172
No'lu araştırma komisyonu salonunda 9 üyeyle toplanmış ve
aşağıda isimleri yazılı sayın üyeler belirtilen
görevlere seçilmişlerdir.
Ali
Rıza Bodur
İzmir
Komisyon
Geçici Başkanı
Adı
ve Soyadı: Seçim Bölgesi: Aldığı Oy:
Başkan : Atilla
Mutman (İzmir) 6
Başkanvekili : Osman
Hazer (Afyon) 9
Sözcü : Ali
Rıza Bodur (İzmir) 9
Kâtip : İsmail
Yılmaz (İzmir) 9
BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.
Yasadışı örgütlerin devletle olan
bağlantıları ile Susurluk'ta meydana gelen kaza
olayının ve arkasındaki ilişkilerin
aydınlığa kavuşturulması amacıyla kurulan (10/89,
110, 124, 125, 126) esas numaralı Meclis Araştırması
Komiyonu Başkanlığının, Komisyonun çalışma
süresinin uzatılmasına dair bir tezkeresi vardır, okutuyorum:
6. —(10/89, 110, 124, 125, 126) esas
numaralı Meclis Araştırması Komisyonu
Başkanlığının Komisyonun çalışma süresinin
uzatılmasına ilişkin tezkeresi (3/688)
17.02.1997
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Komisyonumuz, 17.02.1997 tarihli
toplantısında, çalışma süresinin planlanan
çalışma programına yetmeyeceğini dikkate alarak, yeni bir
çalışma süresi verilmesi için talepte bulunmaya karar vermiştir.
Söz konusu karar ve İçtüzüğün 105 inci
maddesi uyarınca, Komisyonumuzun çalışma süresinin bitimi
tarihinden geçerli olmak üzere, son 1 aylık çalışma süresi
verilmesi hususunda gereğini arz ederim.
Mehmet
Elkatmış
Nevşehir
Komisyon
Başkanı
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, bu Komisyon,
daha önce 3 ay süre kullanmıştır. İçtüzüğün 105 inci
maddesi, araştırmasını 3 ay içerisinde bitiremeyen
komisyona 1 aylık süre verileceği hükmünü içermektedir.
Bu nedenle, Komisyonun süre talebi bilgilerinize
sunulmuştur.
Zorunlu tasarruf kesintilerinin değerlendirilmesi
konusunda kurulan (10/17) esas numaralı Meclis Araştırması
Komisyonu Başkanlığının, Komisyonun çalışma
süresinin uzatılmasına ilişkin bir tezkeresi vardır,
okutuyorum:
7. —(10/17) esas numaralı Meclis
Araştırması Komisyonu Başkanlığının,
Komisyonun çalışma süresinin uzatılmasına ilişkin
tezkeresi (3/689)
18.02.1997
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Komisyonumuz, çalışma süresinin, planlanan
çalışma programına yetmeyeceğini dikkate alarak, yeni bir
çalışma süresi verilmesi için talepte bulunmaya karar vermiştir.
Söz konusu karar ve İçtüzüğün 105 inci
maddesi uyarınca, Komisyonun çalışma süresinin bitimi tarihinden
geçerli olmak üzere, 1 aylık yeni çalışma süresi verilmesi
hususunda gereğini arz ederim.
İsmet
Attila
Afyon
Komisyon
Başkanı
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, bu Komisyon
da daha önce 3 ay süre kullanmış. İçtüzüğün 105 inci
maddesi, araştırmasını 3 ay içerisinde bitiremeyen
komisyona 1 aylık süre verileceği hükmünü ihtiva ettiğinden, bu
1 aylık süre de bilgilerinize sunulmuştur.
Sayın milletvekilleri, Meclis araştırma
önergeleri vardır; ancak, bu araştırma önergeleri uzun
olduğu için, arkadaşımızın oturarak
okumasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Buyurun okuyun efendim.
C) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME,
MECLİS SORUŞTURMASI VE
MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1.—İstanbul Milletvekili Mehmet
Sevigen ve 42 arkadaşının, TPAO adlı petrol tankerinde
meydana gelen yangın faciasının nedenleri ile itfaiye
teşkilatının sorunlarının araştırılarak
alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/163)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Tuzla'daki Gemi Yan Sanayii AŞ. (GEMSAN)
tersanesinde bakımda bulunan TPAO tankerinde 13 Şubat 1997 tarihinde
meydana gelen patlama, büyük bir yangına ve 3'ü ağır olmak üzere
26 kişinin yaralanmasına neden olmuştur.
Türkiye'deki en büyük tanker olduğu bildirilen
tankerin, 6 Şubat 1997 tarihinde temizlik ve bakım için Tuzla'daki
tersaneye çekildiği anlaşılmıştır.
Facianın gerçek nedeni tam olarak
aydınlanmış değildir. Yangının gaz
sıkışmasından çıktığı söylenmektedir.
Yanan tankerin sahibi (DİTAŞ) Deniz
İşetmeleri Türk Anonim Şirketidir.
Bir ortak kuruluş olan DİTAŞ'ın
kamu hisselerinin özelleştirilmek üzere Özelleştirme İdaresi
Başkanlığına devredildiği; ancak, işlemlerde
herhangi bir sağlıklı gelişme olmadığı iddia
edilmektedir.
Petrol-İş Sendikası, yangını
"kaza değil, ihmal ve cinayet" olarak nitelemekte; tankerin
çekildiği tersanenin bakım yapacak kapasiteye sahip
olmadığını, yangının çıkmasının
kaçınılmaz olduğunu bildirmektedir.
Ayrıca, liman ve tersanelerin sadece kâr
amacıyla çalıştırılarak özelleştirilmeye
yönelinmesinin de ne kadar sakıncalı olduğu
vurgulanmaktadır.
Tuzla'daki GEMSAN tersanesinin Maliye
Bakanlığı Millî Emlak Genel Müdürlüğü ile geçerli ve hukuka
uygun kira sözleşmesi olup olmadığı da belli değildir.
DİTAŞ'ın, Türkiye'nin en büyük
tankerinin bakım, onarım ve temizliğini, teknik
donanımı, kapasitesi ve personeli yetersiz olan GEMSAN 'a vermesinde,
Hükümet ortağı bir siyasî parti mensubunun önemli rolü olduğu da
iddia edilmektedir.
Tersanenin yangın ve emniyet belgeleri ve
yangın halinde söndürme için en seri şekilde faaliyete geçecek
donanımı olup olmadığı ve tankere yanaşma
ordinosu verilmesi için "gazfri" raporu bulunup
bulunmadığı, her ambar sıyrıldığında
(slaj temizliği yapıldığında) yeniden gazfri (gasfree)
raporunun tanzim edilip edilmediği de kuşkuludur.
Tersanenin periyodik ve zorunlu denetimlerinin
yapılmadığı söylenmektedir.
Tankerin bir arıza nedeniyle mi, yoksa periyodik
bakım için mi tersaneye alındığı da bilinmemektedir.
En son havuzlama işleminin ise ne zaman yapıldığı
söylenememektedir.
Tankerin, kendi otomatik yangın söndürme
sisteminin çalışıp çalışmadğı da
kuşkulu bir husustur.
Bakım, onarım ya da arıza giderilmesi
için GEMSAN'dan daha olanaklı, donanımlı ve gelişmiş
olan Pendik Tersanesinin seçilmemiş olması, yangının
boyutlarının büyümesine ve bir faciaya dönüşmesine yol
açmıştır.
Tersaneye çekilen geminin yakıtının
boşaltılmamış olması, havadan müdahale sisteminin
bulunmayışı, denizdeki yangınların karadakilerden
farkının kavranamamış olması, alevlerin üzerine köpük
yerine su sıkılması, tankerin açık denize çekilememiş
olması, ayrı ayrı yangını büyüten, faciayı
artıran nedenlerdir.
Tanker yangını, dünyanın en büyük liman
kentlerinden olan İstanbul'da deniz yangınlarını söndürmede
ne kadar ilkel ve deneyimsiz olunduğunu da ortaya
çıkarmıştır.
Kara itfaiyelerinin, yangın söndürmek üzere
tankere ihtiyatsızca, bilinçsizce çıkarılmaları ise
affedilir cinsten bir davranış değildir.
Deniz Ticaret Odaları Konsey
Başkanının sözlerinden, kazayla 12 ayrı
bakanlığın ilgili ve yetkili olduğu da
anlaşılmaktadır.
Bu tanker yangınının şimdilik can
kaybıyla sonuçlanmamış olması bir tesadüftür.
Bu olayların ileride de benzerlerinin
yaşanmaması için bu yangının nedenlerinin ortaya
konulması, itfaiye teşkilatının sorunlarının ve
çözümlerinin tespiti, gemi yangınlarına etkin müdahale
yollarının bulunması, TPAO tankeri yangınında
sorumluların ortaya çıkarılması amacıyla bir
çalışma yapılmasının gerektiğini ortaya
koymaktadır.
Bu nedenle, Anayasanın 98 inci,
İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca, tanker
yangını ve faciası ile ilgili olarak bir Meclis
araştırması açılmasını
saygılarımızla dileriz.
1. Mehmet Sevigen (İstanbul)
2. Adnan Keskin (Denizli)
3. Oya Araslı (İçel)
4. Eşref Erdem (Ankara)
5. Birgen Keleş (İzmir)
6. Algan Hacaloğlu (İstanbul)
7. Önder Sav (Ankara)
8. Nihat Matkap (Hatay)
9. Nezir Büyükcengiz (Konya)
10. Ali Haydar Şahin (Çorum)
11. Aydın Güven Gürkan (İzmir)
12. Ercan Karakaş (İstanbul)
13. Sabri Ergül (İzmir)
14. Mahmut Işık (Sıvas)
15. Erdoğan Yetenç (Manisa)
16. Fatih Atay (Aydın)
17. İ. Önder Kırlı (Balıkesir)
18. Altan Öymen (İstanbul)
19. Şahin Ulusoy (Tokat)
20. Yahya Şimşek (Bursa)
21. Mehmet Moğultay (İstanbul)
22. Erol Çevikçe (Adana)
23. İrfan Gürpınar (Kırklareli)
24. Zeki Çakıroğlu (Muğla)
25. Ali Şahin (Kahramanmaraş)
26. M. Seyfi Oktay (Ankara)
27. Fuat Çay (Hatay)
28. Ali Rıza Bodur (İzmir)
29. Metin Arifağaoğlu (Artvin)
30. Ayhan Fırat (Malatya)
31. Yusuf Öztop (Antalya)
32. Ali Topuz (İstanbul)
33. Haydar Oymak (Amasya)
34. Bekir Kumbul (Antalya)
35. Mustafa Yıldız (Erzincan)
36. Ahmet Güryüz Ketenci (İstanbul)
37. Mustafa Kul (Erzincan)
38. Orhan Veli Yıldırım (Tunceli)
39. Hikmet Çetin (Gaziantep)
40. Ali Dinçer (Ankara)
41. Celal Topkan (Adıyaman)
42. Yılmaz Ateş (Ankara)
43. Ahmet Küçük (Çanakkale)
BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.
Önerge gündemde yerini alacak ve Meclis
araştırması açılıp açılmaması konusundaki
öngörüşmeler, sırasında yapılacaktır.
Başka bir Meclis araştırma önergesi
vardır; okutuyorum:
2. —İstanbul Milletvekili Emin Kul
ve 27 arkadaşının, TPAO adlı petrol tankerinde meydana
gelen yangın faciasının nedenlerinin
araştırılarak alınması gereken tedbirlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/164)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
DİTAŞ
Deniz İşletmeciliği ve Tankerciliği AŞ'ye ait
160.736 DWT'luk 308 metre boyunda 43 metre genişliğinde 1977
yılında İtalya Palermo'da inşa edilen; yani, 20
yaşındaki TPAO isimli geminin Tuzla-Aydınlı Limanındaki
rıhtım uzunluğu 55 metre olan "GEMSAN"tersanesine
kıçtan kara bağlı iken 13 Şubat 1977 günü saat 17.30
civarında yanmaya başlaması sonucu doğan olayın
meydana getirdiği can ve mal kaybı ile çevre kirlenmesinin
olağanüstü doğurduğu zararlar yanında, olayın çok
yönlü bir ihmal, tedbirsizlik ve denetimsizlik unsurlarını içeren
boyutlarının bulunduğu anlaşılmaktadır.
Yangın, fedakârane müdahalelerde bulunan
çilekeş itfaiye personelinin ağır yaralanması ile
doğan çevre zararının boyutlarının iletişim
araçlarıyla kamuya yansıyan yönü bakımından tam bir facia
manzarası arz etmektedir.
Özellikle, Çanakkale ve İstanbul
Boğazları ile Marmara Bölgesini kapsayan Türk boğazlar
bölgesinde geçmiş yıllarda cereyan eden akaryakıt
taşıyan gemilerdeki yangın olaylarına rağmen, gerekli
önlemlerin alınmamış olması, geleceğe doğru faciaya
dönüşebilecek bu tür olayların yaşanacağı hususundaki
endişeleri kesinleştirmektedir.
Boğaz geçişleriyle ilgili olarak ülkemizde
yürürlüğe konulan "Boğazlar ve Marmara Bölgesi Deniz Trafik
Ayırımı Hakkındaki Tüzük" hükümlerinin ihlalini tespit
etmek, izlemek ve sonuçlarını yaptırıma tabi tutmak ile
buna rağmen, çatma, çatışma, karaya oturma gibi haller ve bu
hallerden doğacak yangınlar dahil, mal ve can kaybının
önlenebilmesi bakımından gerek "radar kontrollü gemi trafik
hizmet sisteminin" ve gerekse denizden yangın söndürme ve çevre
güvenliği yönlerinden sağlanması gerekli yangın gemisi,
kurtarma gemisi gibi çeşitli araç ve gereç ihtiyacının tespit ve
temini, hem çevrede yaşayan 12 milyon insanımızın
güvenliği ve hem de ülkemizin bir yükümlülüğü olarak zorunludur.
TPAO gemisinde cereyan eden yangın olayı ile
arz edilen bu durum karşısında:
a) TPAO gemisi yangını yönünden
başlıca konular olarak;
Geminin kiralanması, satın alınması
ve DİTAŞ tarafından
çalıştırıldığı sürede yapılan
onarımlarının,
İşçi sağlığı, iş
güvenliği ve onarım-bakım kapasitesi ve konumu
bakımından GEMAK Tersanesinin yeterliliğinin,
Geminin hangi maksatla ve hangi güvenlik önlemleri
alınarak GEMAK Tersanesine alındığının,
Yangına müdahale eden kara ve deniz araçları
ile personelin yeterliliğinin,
Olayda yaralanan fedakâr itfaiye personelinin hangi
teçhizata sahip olarak yangına sevk edildiğinin,
Geminin, yangın söndürme ile ilgili kendi
donanımlarının kullanılıp
kullanılmadığının,
Mevzuat açısından, olayın
doğması ile gelişmesi ve sonuçlandırılması
yönlerinden, yetki, görev, sorumluluk çatışkanlıklarıyla
yetersizliklerin bulunup bulunmadığını,
Olaya ilişkin bütün safhaların nedenleri ve
bundan böyle alınması gereken önlemlerin neler olması
gerektiğini,
b) Boğazlar Bölgesindeki güvenli geçiş ve
doğabilecek kazalar yönünden;
Kılavuzluk, romörkaj, can ve mal
kurtarılmasıyla çevre güvenliği konusunda alınabilecek
önlemlerin,
Radar kontrollü gemi trafik hizmeti sisteminin
oluşturulmasındaki gecikme nedenleri ile bu konuda alınabilecek
önlemlerin,
Kıyılarımızda, denizlerimizde,
limanlarımız ve tersanelerimizde doğabilecek deniz kazaları
ve yangınları ile ilgili olarak alınabilecek önlemlerin.
Yüce Meclisçe yapılacak bir araştırmaya
konu edilmesi için araştırma komisyonu kurulmasını, Anayasanın
98, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince arz ve teklif
ederiz.
1. Emin Kul (İstanbul)
2. Abdullah Akarsu (Manisa)
3. İbrahim Çebi
(Trabzon)
4. Yaşar Okuyan
(Yalova)
5. Enis Sülün (Tekirdağ)
6. Nabi Poyraz
(Ordu)
7. Ahmet Kabil (Rize)
8. Zeki Çakan (Bartın)
9. Yusuf Ekinci
(Burdur)
10. Mustafa Cumhur Ersümer (Çanakkale)
11. Murat Başesgioğlu (Kastamonu)
12. Yusuf Pamuk
(İstanbul)
13. Recep Mızrak
(Kırıkkale)
14. Halit Dumankaya (İstanbul)
15. Metin Emiroğlu (Malatya)
16. Lale Aytaman
(Muğla)
17. Adil Aşırım (Iğdır)
18. Yaşar Eryılmaz (Ağrı)
19. Edip Safder Gaydalı (Bitlis)
20. İbrahim Gürdal (Antalya)
21.– Eyüp Aşık (Trabzon)
22. Halil İbrahim Özsoy (Afyon)
23. Ömer Ertaş (Mardin)
24. Avni Kabaoğlu (Rize)
25. Şadan Tuzcu (İstanbul)
26. Rüştü Kâzım Yücelen (İçel)
27. Levent Mıstıkoğlu (Hatay)
28. Ali Er (İçel)
BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.
Önerge, gündemde yerini alacak ve Meclis
araştırması açılıp açılmaması konusundaki
öngörüşme, sırasında yapılacaktır.
Meclis soruşturması önergesi vardır.
Önerge bastırılıp üyelere
dağıtılmıştır.
Meclis soruşturması önergesini okutuyorum:
3. —İzmir Milletvekili Metin Öney ve
60 arkadaşının, Anayasa, kanunlar ve cumhuriyetin temel ilkeleri
ve gelenekleriyle bağdaşmayan tutum ve davranışlarıyla
görevini kötüye kullandığı ve bu eylemin Türk Ceza Kanununun 240
ıncı maddesine uyduğu iddiasıyla Adalet Bakanı
Şevket Kazan hakkında Meclis soroşuturması açılmasına
ilişkin önergesi (9/11)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Göreve geldiği günden bu yana
açıklamaları ve icraatlarıyla sürekli kamuoyunun gündeminde
tartışılan bir isim olan Adalet Bakanı Şevket Kazan,
demokratik hukuk devleti ilkelerine aykırı tutum ve davranışlarını
organize bir şekilde sürdürmeye devam etmektedir.
Son olarak, 14 Şubat 1997 Pazar günü, silahlı
çeteye yardım ve halkı düşmanlığa tahrik
suçlarıyla Devlet Güvenlik Mahkemesi tarafından tutuklanarak Ankara
Kapalı Cezaevine konulan Refah Partili Sincan eski Belediye
Başkanı Bekir Yıldız'ı cezaevinde ziyaret eden
Şevket Kazan, mesai günü olmamasını ileri sürerek,
Yıldız'ı, Bakan sıfatıyla değil, partili
sıfatıyla ziyaret ettiğini söyleyebilmiştir.
Ziyaret sonrasında, kendi otomobiliyle cezaevine
geldiğini ve ziyaretinin inasanî bir görevi yerine getirmek olduğunu
açıklayan Sayın Bakan, Partisinin Halkla İlişkiler
Başkanı olarak, Partili bir arkadaşını ziyaretinin
Bakanlık sıfatının yerine getirilmesine engel bir
tarafı olmadığı mazeretine
sığınmıştır.
Sayın Bakan, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Adalet
Bakanı olarak, Partisine yakın tutukluları cezaevlerinde ziyaret
etmeyi sürdürerek, hem topluma hem de yargıya âdeta meydan okumuş,
Susurluk olayında da olduğu gibi, soruşturmayı yürüten
savcıların, görev esnasında yerlerini değiştirerek güç
gösterisinde bulunmuş, adalete gölge düşürülmemesi hususunda her
Bakanın göstermesi gereken asgarî özeni dahi göstermeyerek, yargı
bağımsızlığını açıkça zedeleyerek
görevini suiistimal etmiştir.
Bunun yanı sıra, Terörle Mücadele Kanununun
16 ncı maddesi gereğince "Bu Kanun kapsamına giren
suçlardan mahkûm olan veya tutuklananların açık görüş
yapamayacakları" hükmüne rağmen, Sayın Bakanın, sivil
bir vatandaş olarak bu ziyareti gerçekleştirdiğini ifade etmesi
de, açıkça söz konusu yasayı ihlal etmektir. Kanunla normal
vatandaşlara tanınmayan bir hakkın, Sayın Bakana
tanınması gibi bir ayrıcalığın hukuk devleti ile
bağdaşması mümkün değildir; Sayın Bakanın tevil
yollu savunmaları, olayı, tavırlarını ve
iddialarını doğrular mahiyettedir.
Yukarıda izah edilen gerekçeler ve tespitler
sebebiyle, Anayasa, kanunlar ve Cumhuriyetin temel ilkeleri ve gelenekleriyle
bağdaşmayan tutum ve davranışlarıyla görevini kötüye
kullanan Adalet Bakanı Şevket Kazan hakkında, Türk Ceza
Kanununun 240 ıncı maddesi hükmünün uygulanması için,
Anayasanın 100 üncü maddesi gereğince, Meclis soruşturması
açılmasını arz ve teklif ederiz.
Saygılarımızla. 18.2.1997
Metin Öney (İzmir)
Agâh Oktay Güner (Ankara)
Süleyman Hatinoğlu (Artvin)
Ahmet Alkan
(Konya)
Yusuf Selahattin Beyribey (Kars)
Ömer Ertaş (Mardin)
Şükrü Yürür (Ordu)
Yusuf Ekinci (Burdur)
Yaşar Okuyan (Yalova)
Enis Sülün (Tekirdağ)
Ahmet Kabil (Rize)
Nabi Poyraz (Ordu)
Recep Mızrak
(Kırıkkale)
Zeki Çakan (Bartın)
Mustafa Cumhur Ersümer (Çanakkale)
Yusuf Pamuk (İstanbul)
Murat Başesgioğlu (Kastamonu)
Mehmet Salih Yıldırım (Şırnak)
Lale Aytaman (Muğla)
Levent Mıstıkoğlu (Hatay)
İbrahim Yaşar Dedelek (Eskişehir)
Sami Küçükbaşkan (Antalya)
Abbas İnceayan (Bolu)
Mehmet Keçeciler (Konya)
İrfan Köksalan
(Ankara)
Biltekin Özdemir (Samsun)
Refik Aras (İstanbul)
Halil İbrahim Özsoy (Afyon)
Mehmet Sağdıç (Ankara)
Necati Güllülü (Erzurum)
Ülkü Güney (Bayburt)
A. Ahat Andican (İstanbul)
Edip Safter Gaydalı (Bitlis)
Ali Talip Özdemir (İstanbul)
Aslan Ali Hatipoğlu (Amasya)
Abdulkadir Baş (Nevşehir)
Nizamettin Sevgili (Siirt)
Ataullah Hamidi (Batman)
Ali Doğan (Kahramanmaraş)
Yıldırım Aktürk (Uşak)
Nejat Arseven (Ankara)
Eyüp Aşık (Trabzon)
Abdullah Akarsu (Manisa)
Bülent Akarcalı (İstanbul)
Halit Dumankaya (İstanbul)
İbrahim Yılmaz (Kayseri)
Hüsnü Sıvalıoğlu (Balıkesir)
Bülent Atasayan (Kocaeli)
Ali Kemal Başaran (Trabzon)
Mete Bülgün (Çankırı)
Yüksel Yalova (Aydın)
Yılmaz Karakoyunlu (İstanbul)
Metin Gürdere (Tokat)
Adem Yıldız (Samsun)
Burhan Kara (Giresun)
Mustafa Rüştü Taşar (Gaziantep)
Mustafa Bahri Kibar (Ordu)
Ahmet Neidim (Sakarya)
Ersin Taranoğlu (Sakarya)
Muzaffer Arslan (Diyarbakır)
Avni Akyol (Bolu)
BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.
Anayasanın 100 üncü maddesinde ifade olunan
"Meclis, bu istemi en geç bir ay içinde görüşür ve karara
bağlar" hükmü uyarınca soruşturma önergesinin görüşme
gününe dair Danışma Kurulu önerisi daha sonra Genel Kurulun
onayına sunulacaktır.
Sayın milletvekileri,
Başbakanlığın, Anayasanın 92 nci maddesine göre
verilmiş bir tezkeresi vardır; okutup işleme koyacağım
ve sonra da oylarınıza sunacağım.
B) TEZKERELER
VE ÖNERGELER (Devam)
8.—Türkiye
tarafından Hebron’a (El-Halil’e) askerî personel gönderilmesi hususunda
Hükümetin yetkili kılınması için, Anayasanın 92 nci
maddesine göre izin verilmesine ilişkin Başbakanlık tezkeresi
(3/690)
Türkiye Büyük Millet
Mecilisi Başkanlığına
1. Hebron (El Halil)'un Filistin Ulusal Yönetimine
devrinden sonra uluslararası gözlemcilik görevini üstlenmek üzere Türkiye,
Danimarka, İtalya, İsveç, İsviçre ve Norveç tarafından
oluşturulacak mevcudiyet hakkında adıgeçen ülkeler arasında
30 Ocak 1997 tarihinde Oslo'da imzalanan ve 4.2.1997 tarihli ve 97/9075
sayılı Bakanlar Kurulu kararıyla onaylanan Hebron'da Geçici
Uluslararası Mevcudiyet Kurulması Hakkında Anlayış Muhtırasında
ve İsrail ile Filistin Ulusal Yönetimine Tevdi Edilecek Mektupta
belirtilen kurallar ve amaçlar çerçevesinde görev yapmak üzere Türkiye
tarafından Hebron (El Halil)'a askerî personel gönderilmesi.
2. Söz konusu Anlayış Muhtırası
uyarınca mevcudiyetin görev
süresinin üç ay olması, İsrail ve Filistin Ulusal Yönetiminin
farklı bir süre üzerinde mutabık kalmamaları halinde üç
aylık sürelerle uzatılması,
Hususunda Hükümetin yetkili kılınması
için Anayasanın 92 nci maddesine göre izin verilmesini arz ederim.
Prof.
Dr. Necmettin Erbakan
Başbakan
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, bu tezkereyi
İçtüzüğümüzün 72 nci maddesine göre işleme tabi tutuyoruz.
Bilindiği üzere, tezkere üzerinde, gruplara, Hükümete ve 2 milletvekiline
söz veriyoruz. Grupların ve Hükümetin söz süresi 20'şer dakika,
milletvekillerinin konuşma süresi de 10'ar dakikadır. Ancak, bu gibi
tezkerelerde bugüne kadarki uygulamamız şöyle oluyor; önce Hükümet,
isterse kısa bir açıklama yapıyor, grupların ve
milletvekillerinin konuşmasından sonra da buna cevap verebiliyor.
Sayın Hükümet, bu safhada kısa bir
açıklamada bulunacak mı efendim?
DEVLET BAKANI IŞILAY SAYGIN (İzmir) – Evet.
BAŞKAN – Buyurun efendim.
Bu konuşmanız süreye bağlı
değil, kısa bir konuşma olacak ve aydınlatma
konuşması olacak.
DEVLET BAKANI IŞILAY SAYGIN (İzmir) –
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 15 Ocak 1997 tarihinde,
Filistin yönetimiyle İsrail arasında imzalanan El Halil
Anlaşmasıyla, bu şehrin Filistin yönetimine devrini müteakip, El
Halil'de oluşturulacak geçici Uluslararası Mevcudiyete, Türkiye'nin
askerî personel göndermek suretiyle katılmasına ilişkin Hükümet
tezkeresi üzerinde, Hükümet adına söz almış bulunuyorum; Hükümet
ve şahsım adına Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; sözlerime,
Türkiye'nin, değişen dünya koşullarında yer
aldığı, duyarlı coğrafyada izlediği
dışpolitikaya kısaca değinmekle başlamak istiyorum.
Dünyada son yıllarda yaşanan köklü değişiklikler,
uluslararası ilişkilerin dokusunu büyük ölçüde etkilemiş ve
değiştirmiştir. Coğrafî konumu bakımından,
Türkiye, dünyadaki bu hızlı değişim sürecinden en fazla
etkilenen ülkelerden birisi olmuştur. Nitekim, bugün, dünyayı
meşgul eden önemli sorunların ve gelişmelerin büyük
çoğunluğu, Türkiye'nin yakın çevresini oluşturan Balkanlardan
Kafkasya'ya ve Orta Asya'ya, Karadeniz'den Ortadoğu'ya uzanan
coğrafyada cereyan etmektedir. Bu coğrafyanın odak
noktasında bulunmamız nedeniyle, çevremizdeki gelişmelerin,
dışpolitikamıza önemli yansımaları olduğunu
görmekteyiz.
Ülkemiz, günümüz koşullarında, önümüzde
açılan yeni ufukları en iyi şekilde değerlendirmeyi,
çevresindeki ihtilafların ve belirsizliklerin doğurduğu riskleri
bertaraf etmeyi amaçlayan, çok yönlü ve dinamik bir politika izlemektedir. Bu
çerçevede, dışpolitikamızın temel ilkesini, yeni dünya
konjonktüründe, bölgemiz ve dünya barışına, istikrara ve huzura
katkıda bulunmak oluşturmaktadır.
Türkiye, bu ilke doğrultusunda, soğuk
savaş ertesinde meydana gelen çatışmaların ve
uyuşmazlıkların barışçı yollarla çözümlenmesinde,
dünyanın çeşitli bölgelerinde yürütülen barışı koruma
faaliyetlerinde uyuşmazlıkların yeni çatışmalara yol
açmasını engelemeyi amaçlayan, önleyici diplomasi girişimlerinde
ve ekonomik gelişmenin ve refahın
yaygınlaştırılmasını hedefleyen bölgesel
işbirliği ağlarının örülmesinde önemli rol ve
sorumluluklar üstlenmiştir.
Dışpolitikamızın öncelikli
amaçlarına uygun olarak, başta komşularımız olmak
üzere, tüm ülkelerle karşılıklı çıkar ve yararlara
dayalı iyi dostluk ilişkileri geliştirme ve
işbirliğini daha da güçlendirme gayretleri içerisindeyiz. Bu
çerçevede, bir yandan, ayrılmaz bir parçası olduğumuz Batı
dünyasıyla, diğer yandan tarihî, kültürel ve manevî
bağlarımız bulunan Ortadoğu, Orta Asya ve Balkan
ülkeleriyle ilişkilerimizi ve işbirliğimizi her alanda
geliştirmeyi arzulamaktayız.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
Ortadoğu, uzun yıllardır trajik olaylara sahne olan,
barış, istikrar ve huzur arayan bir bölgedir. Ortadoğu sorununun
temelinde, Filistin meselesinin yattığı ve bu meselenin,
Filistin halkının meşru ve haklı beklentileri yönünde
çözümlenmediği müddetçe, bölgemizde kalıcı barış,
istikrar ve huzurun temin edilmesinin mümkün olmadığı bir
gerçektir. Ortadoğu'da adil, kalıcı ve kapsamlı bir
barış, ancak Filistin halkının meşru haklarının
tanınmasıyla mümkün olabilecektir.
Türkiye, 1991 yılında Madrid'te düzenlenen
konferansla başlayan Ortadoğu barış sürecini
başından beri desteklemekte, bu çerçevede tertiplenen çok
taraflı, uluslararası müzakerelere etkin biçimde katılmakta ve
ikili müzakerelerde tarafların Türkiye'den bekledikleri
katkıları yapmaya daima hazır bulunmaktadır. Ortadoğu
barış süreci çerçevesinde İsrail ile Filistinliler ve Ürdün
arasında imzalanan tarihî anlaşmaları büyük bir memnuniyetle
karşılayan Türkiye, bugüne kadar kaydedilen ilerlemenin, bundan sonra
atılacak hızlı adımlarla bir an önce pekiştirilmesini
arzulamaktadır.
Bölgede sağlanacak barış, ekonomik
kalkınmaya da yardımcı olacaktır. 21 inci Yüzyıla
yaklaştığımız bu dönemde, barışın,
Ortadoğu için bir tercihten ziyade, stratejik bir zorunluluk olduğu
kuşkusuzdur. Dünyadaki yönelimler göz önünde tutulduğunda,
Ortadoğu'da barışın hâlâ tam anlamıyla tesis
edilememiş olması, bölgesel, ekonomik işbirliği ve
karşılıklı yarar düzeninin vaat ettiği nimetlerden
yararlanılmasını engellemektedir.
Türkiye, Ortadoğu barış sürecindeki
cesaretli adımları desteklerken, barışın somut
kazançlarının tüm taraflarca görülmesinin
taşıdığı önemi her zaman ifade edegelmiştir.
Filistin Devlet Başkanı Sayın Yaser Arafat'ın bugün resmî
bir ziyaret için Ankara'da bulunması da bu tutumumuzun bir tezahürüdür.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
Ortadoğu barış süreci çerçevesinde, Filistin yönetimi ile
İsrail arasında sürdürülmekte olan ikili müzakereler kapsamında,
geçen 15 Ocakta imzalanan El Halil Anlaşmasını memnuniyetle
karşıladığımızı vaktiyle dile
getirmiştik. Gerçekten bu uzlaşı, tarafların sağduyulu
ve barış sürecine ivme kazandırma yolundaki
tutumlarının önemli bir kanıtını teşkil
etmiştir.
Filistin-İsrail coğrafyasında, Kudüs'ten
sonra en kutsal mahal olan El Halil'in statüsü, barış
görüşmelerinin başından beri duyarlı sorunlarından
biri olmuştur.
Batı Şeria'da Filistinlilerin ve
İsraillilerin aynı belediye sınırları içerisinde
birlikte yaşadıkları ve kutsal yerlere sahip
çıktıkları bir belde olan El Halil'de, tarafların anlaşmaya
varmış olmalarını ve bu anlaşmaya uygun olarak,
İsrail güvenlik kuvvetlerinin yeniden konuşlandırılmakta
bulunmasını, görüşmelerde önemli bir merhale olarak görmekteyiz.
Filistin yönetimiyle İsrail arasında 28 Eylül
1995'te imzalanan Oslo 2 Arasözleşmeler, Düzenlemeler Anlaşması uyarınca
ve El Halil'de yaşayan Filistin halkına güven duygusu verme
amacına yönelik yapılan düzenlemeler çerçevesinde, taraflar, bu
şehirde geçici bir Uluslararası Mevcudiyet oluşturmayı
öngörmüşlerdir.
Türkiye, Filistin yönetimi ve İsrail
tarafından, Norveç, İsveç, Danimarka, İsviçre ve İtalya ile
birlikte, geçici Uluslararası Mevcudiyete katılmaya gerek sözlü
gerekse yazılı olarak davet edilmiştir.
Bu ortak daveti memnuniyetle kabul eden Hükümetimiz, El
Halil Anlaşmasının uygulanmasını izlemekle görevli
olan bu gözlemci gruba katılmamız için gerekli olan işlemleri
ivedilikle tamamlamıştır.
El Halil'de konuşlandırılması
öngörülen geçici Uluslararası Mevcudiyete çağrılması,
sadece, Türkiye'nin uluslararası planda yarattığı güvenin
somut bir göstergesini teşkil etmekle, Ortadoğu'da bugüne kadar
uyguladığı politikaların
tutarlılığını ve isabetini açıklıkla ortaya
koymakla kalmamakta, aynı zamanda, gerek Somali'de gerekse Bosna Hersek'te
oluşturulan barış güçlerine katılmış bulunan
ülkemizin bu alanda kazanmış bulunduğu deneyimin
uluslararası camianın takdirine mazhar olduğunu da
göstermektedir.
Uluslararası Mevcudiyet personelinin orada
bulunmasının amacı, herkesin yararına olacak bir güven
ortamının yaratılmasıdır.
Geçici Mevcudiyetin Norveç, Danimarka, İsveç,
İsviçre, İtalya ve Türkiye'den kademeli olarak yaklaşık
180'i bulacak bir ortak katılımla oluşturulması
öngörülmektedir.
Her ülke kendisi için bir kıdemli ulusal temsilci
tayin etmektedir. Temsilcilere, Mevcudiyet içerisinde çeşitli bölümlere
başkanlık etme sorumluluğu verilmektedir.
Mevcudiyete katılan gruplar arasındaki
ilişkiler ve anlaşma kapsamına giren konularda nihaî karar alma
yetkisi katılımcı ülkelerin hükümetlerine aittir. Ortak karar
gerektiren hususlarda gerekli istişareler yapılacaktır.
Mevcudiyetin masrafları katılımcı
ülkeler tarafından karşılanmaktadır.
Mevcudiyetin mensupları belirli istisnalar
dışında görev bölgelerinde serbest dolaşım
özgürlüğüne sahip bulunacaklardır.
Personelin görevi, esas itibariyle, görev bölgesinde
çıkabilecek olay ve anlaşmazlıkları rapor etmektir.
Çıkabilecek olaylara müdahale etmeleriyse öngörülmemektedir.
Uluslararası Mevcudiyetin mensupları,
faaliyet alanında ve faaliyetleriyle bağlantılı olarak
görevlerini yerine getirmek için gerekli ayrıcalık ve bağışıklıklardan
yararlanacaklardır.
Türkiye'nin Uluslararası Mevcudiyete
katılımı, Ortadoğu'da adil ve kalıcı bir
barışın tesisi yönünde bugüne kadar izlediğimiz
politikanın yeni bir göstergesini oluşturmaktadır.
Bu düşüncelerle, Uluslararası Mevcudiyete
askerî personel gönderilmesi, Anayasamızın 92 nci maddesi
uyarınca, Hükümetimizce Yüce Meclisin takdirine sunulmuş
bulunmaktadır.
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (DYP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Şimdi, söz alan sayın üyeleri okutuyorum:
Refah Partisi Grubu adına Sayın Ahmet Bilge, ANAP Grubu adına
Sayın Yücel Seçkiner, DSP Grubu adına Sayın Hikmet Sami Türk.
ALİ DİNÇER (Ankara) – Sayın Başkan,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz istiyorum.
BAŞKAN – Peki efendim.
İlk söz, Refah Partisi Grubu adına Sayın
Ahmet Bilge'nin.
Buyurun Sayın Bilge. (RP sıralarından
alkışlar)
Süreniz 20 dakikadır.
RP GRUBU ADINA AHMET BİLGE (Ankara) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmama başlamadan
evvel, hepinizi saygıyla selamlıyorum. Türkiye'nin El Halil
Şehrinde teşkil edilen uluslararası geçici Mevcudiyete
katılması hakkında Refah Partisi Grubu adına konuşma
yapmak üzere huzurlarınızdayım.
Kıymetli milletvekilleri, günümüzde
uluslararası ilişkiler yeni bir nitelik kazanmıştır.
Gelecek için ümit verici değişim ve gelişmeler yaşanmakla
birlikte, dünyanın hemen hemen her yerinde bölgesel çatışmalar
ve bunalımlar, artarak devam etmektedir. Balkanlar, Kafkasya ve
Ortadoğu bölgelerinin merkezinde yer alan ülkemiz, bu hassas
coğrafyada fevkalade önemli bir konumdadır.
İsrail ile Filistin arasında imzalanan 21
Ocak 1997 tarihli anlaşma, 1 Şubat 1997 tarihinden itibaren,
Norveç'in başkanlığında, Türkiye, İtalya, İsveç,
Danimarka ve İsviçre'nin katılımıyla uluslararası bir
Mevcudiyet oluşturulmasını öngörmektedir. Bu maksatla, Filistin
ve İsrail yönetimleri tarafından, diğer ülkelerle birlikte
ülkemize de bir davet mektubu gönderilmiştir. Söz konusu anlaşma
gereği oluşturulan gücün teşkili maksadıyla hazırlanan
mutabakat muhtırası, 30 Ocak 1997 günü, katılımcı
ülkelerin büyükelçileri tarafından Norveç'in başkenti Oslo'da
imzalanmıştır.
Şu anki mevcudu toplam 142 kişi olan güce;
Türkiye, 11'i subay, 7'si assubay olmak üzere, 18 Silahlı Kuvvetler
mensubuyla katılmaktadır.
Tarihî geleneğine uygun olarak "yurtta sulh,
cihanda sulh" ilkesi doğrultusunda, uzun yıllardan beri,
dünyanın neresinde olursa olsun, barış, huzur ve güveni korumada
üzerine düşen görevi yerine getiren ve getirmeye devam eden Türk Milleti;
yalnız burada değil, örneğin; Kore, Somali, Bosna-Hersek'e
kuvvet göndermekle, Kuveyt ve Gürcistan'a gözlemci grubu göndermekle, Makedonya'daki
Birleşmiş Milletler Gücüne katılmakla, dünya
barışına büyük katkılarda bulunmuştur.
Bugün de, milletimizin gözbebeği olan Silahlı
Kuvvetlerimiz, Filistin'de barış, huzur ve güvenin
sağlanmasında üzerine düşen görevi yapmak maksadıyla,
gözlemci olarak, Ortadoğu'nun bu en hassas bölgesi olan El Halil Kentinde
bulunmaktadır. Milletimiz, ordumuzla ne kadar iftihar etse azdır.
Söz konusu Uluslararası Mevcudiyet, El Halil
Kentinin İsrail kuvvetlerince boşaltılarak, Filistin yönetimine
devir işlemini izleyecek uluslararası bir unsurdur. Bu Mevcudiyetin
geleneksel bir barış gücü olmadığını belirtmek
istiyorum. Görevi, sadece gözlemlerini rapor etmekten ibarettir. Mevcudiyet
içerisinde son karar makamı, katılımcı ülke hükümetleridir.
Müştereken alınması gereken kararlar, ilgili hükümetlere
danışılarak alınacaktır. Uluslararası
mevcudiyetin görev bölgesinin, yalnız Batı Şeria'daki El Halil
Şehri ile sınırlı olduğunu ve diğer Filistin
şehirlerini kapsamadığını da hatırlatmakta fayda
görüyorum.
El Halil Şehrinde, müşterek bir komite
oluşturulacaktır. Söz konusu Mevcudiyet, görevi esnasında, bu
komiteyle yakın irtibat kuracaktır. Ayrıca, Uluslararası
Mevcudiyetin giderlerinin, tamamen katılımcı ülkeler
tarafından finanse edilmesi de
kararlaştırılmıştır.
Uluslararası Mevcudiyet, uluslararası insan
hakları standartları çerçevesinde olayları izleyerek günlük
raporlar hazırlayacak ve bunları müşterek El Halil komitesi ile
izleme ve yönlendirme komitelerine bildirecektir. Sonuç itibariyle, bu raporların
özetleri, katılımcı ülkelere gönderilecektir.
Görev, tamamen silahsız yapılmaktadır.
Görev süresi, anlaşma gereği üç ay olarak tespit edilmiştir;
ancak, taraflardan herhangi biri aksine bir görüş bildirmediği
sürece, herhangi bir karara gerek duyulmaksızın, görev süresi, üçer
aylık periyotlarla uzayacaktır.
54 üncü Hükümetimizin, kurulduğu günden bugüne
kadar izlemiş olduğu dış politikanın olumlu sonuçlar
verdiğini memnuniyetle müşahede ediyoruz. Bu meyanda, bölgede,
yarım asırdır akan kanı durdurmak ve Filistinlilerin bir an
önce hak ettikleri özgürlüklerine ve haklarına kavuşması için,
Türkiye, her türlü katkıyı yapmaktadır. Hükümetimizin bu konuda
gösterdiği hassasiyet, memnuniyet vericidir. Amacımız, bütün bu
hedeflere barışçı yollarla ve müzakerelerle
ulaşılmasıdır. Silahlı mücadele, yıllarca,
bölgede, binlerce masun insanın ölümüne, sayısız
ıstıraplara ve sefaletlere sebep olmuştur.
Bir an önce, arzu edilen refah seviyesine ulaşmak
ve insanca yaşamak, Filistin halkının temel hakkıdır.
Bu konuda yapılan anlaşmaların hayata geçirilmesi ve uygulamaya
konulması, bu noktada, büyük önem taşıyor. Türkiye olarak
sağladığımız politik destek devam edecektir.
Gönderdiğimiz gözlemci grubu da, bu çabalarımızın ve
Filistin Halkına gösterdiğimiz ilginin bir parçasıdır.
Konuşmama son vermeden önce, El Halil
Şehrinde görevlendirilen Silahlı Kuvvetler mensuplarımıza
ve onun seçkin personeline bu kutsal görevlerinde sağlık ve
başarılar diliyor, Cenabı Allah yardımcıları
olsun diyor, bu duygularla, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (RP ve
DYP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bilge.
ANAP Grubu adına, Sayın Yücel Seçkiner;
buyurun efendim. (ANAP sıralarından alkışlar)
Sayın Seçkiner, süreniz 20 dakika efendim.
ANAP GRUBU ADINA YÜCEL SEÇKİNER (Ankara) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; El Halil'e askerî
personel gönderilmesine izin verilmesi hakkında Hükümet tezkeresi üzerinde
Anavatan Partisi Grubu adına görüşlerimi açıklamak üzere
huzurlarınızdayım; hepinizi saygıyla selamlarım.
Değerli arkadaşlarım, Ortadoğu,
uzun yıllardır trajik olaylara sahne olan, barış, huzur ve
istikrar arayan bir bölgedir. Hiç şüphesiz, dost ve kardeş Filistin
Halkı bu bölgede büyük acı çekmiş; ancak, geleceğini tayin
etme azim ve iradesini yitirmemiş, cesaretli ve onurlu bir halk olarak,
tüm barışsever milletlerin takdirini kazanmıştır.
Ortadoğu sorununun temelinde Filistin meselesinin
yattığı ve bu mesele de Filistin Halkının meşru
ve haklı beklentileri yönünde çözümlenmediği müddetçe, bölgemizde
kalıcı barışın, huzurun ve istikrarın temin
edilmesinin mümkün olamayacağı, artık, herkesçe kabul edilen bir
gerçektir. Ortadoğu'da adil, kalıcı ve kapsamlı bir
barış, ancak Filistin Halkının meşru
haklarının tanınmasıyla mümkün olacaktır. Demokratik,
insan haklarına saygılı, müreffeh ve bağımsız bir
Filistin devletinin, bölgedeki barış ve istikrarın ve dünya
barışının güçlü bir teminatı olacağına
inanıyoruz. Hemen belirtmek isterim ki, öncelikle bu bölgenin en önemli
ülkelerinden biri olan İsrail'in de güvenli sınırlar içinde
yaşaması en içten arzumuzdur.
1948 kuruluşunun hemen ardından İsrail
ile diplomatik ilişki kuran ilk Müslüman ülke olan Türkiye, aynı
zamanda, İsrail ile ilişkilerini kesintisiz olarak sürdüren yegâne
bölge ülkesi olmuştur. Türkiye, İsrail'in bu bölgenin bir
gerçeği olduğunu her zaman söylemiştir. Olaylar, Türkiye'nin ne
kadar haklı bir söylem içerisinde olduğunu son yıllarda daha çok
göstermiştir. Bölgede yaşayan ülkeler de, bu gerçeği kabul
ettikleri oranda barışa yaklaşmışlardır. Böyle
olmasaydı, bugün, İsrail-Filistin görüşmeleri, bazı
meseleleri çözüm noktasına getirmiş olmazdı.
Türkiye'nin Ortadoğu'ya yönelik politikası,
tüm ülkelerle dostluk ve karşılıklı çıkar ile uyumlu
ilişkileri daha da geliştirmek ve meydana gelebilecek farklı
görüşleri, diyalog ve müzakere gibi barışçı yollarla
gidermek şeklindeki temel ilkelerle yönetilmeye devam edecektir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk "yurtta sulh,
cihanda sulh" vecizesiyle, Türk dışpolitikasının ana
prensibini vazetmiş ve bugüne kadar, Türk dışpolitikası, bu
ana prensip üzerinde yürütülmüştür. Türkiye, bölgesinde barış
istemektedir; bu nedenle, Türkiye, Ortadoğu'daki tüm barış
girişimlerini başından beri aktif bir biçimde desteklemiştir.
Bölge ülkeleriyle olan ilişkilerimizde de, daima, barışı
teşvik eden bir tutum sergilenmesine özen gösterilmiştir.
Türkiye'nin, herhangi bir bölge ülkesiyle olan ilişkisi, diğerinin
aleyhine değildir.
Filistin, İsrail coğrafyasında Kudüs'ten
sonra en kutsal mahal olan El Halil'in statüsü konusunda da, Ortadoğu
barış görüşmelerinin başından beri en duyarlı
sorunlardan biri olagelmiştir. Kent, İsrail tarafından ilhak
kararı alınmış bulunması nedeniyle ayrı bir
kategoride mütalaa edilmesi gereken Kudüs bir kenara
bırakılırsa, işgal altındaki Batı Şeria'da,
Filistinlilerin ve Yahudilerin aynı belediye sınırları
içinde birlikte yaşadıkları ve kutsal yere sahip
çıktıkları tek beldedir. Şehir nüfusunun her iki unsuru da,
kendi toplumlarının geneliyle kıyaslandığı
takdirde, aşırı uçların egemenliğini sergileyen bir
yapı göstermektedir.
İsrail ile Filistin Kurtuluş Örgütü
arasında 28 Eylül 1995 tarihinde imzalanmış bulunan ara
düzenleme anlaşması, İsrail güvenlik güçlerinin El Halil
kentinden çekilmesinden sonra Filistinlilere güven duygusu sağlamak
amacıyla, bu şehirde geçici Uluslararası Mevcudiyet adıyla
bir grubun konuşlandırılması öngörülmüştür. El Halil
konusundaki anlaşmanın 14 Ocak günü parafe edilmesinden sonra,
İsrail ve Filistin Ulusal Yönetimi, Türkiye'nin yanı sıra,
koordinatör ve sponsor olarak Norveç, İsviçre, Danimarka, İsveç ve
İtalya'ya geçici Uluslararası Mevcudiyete katılması için
yazılı talepte bulunmuştur.
Türkiye, Ortadoğu barış sürecini
başından beri desteklemekte olup, son olarak, taraflar arasında
El Halil hakkında varılan anlaşmayı memnuniyetle
karşılamış; Ortadoğu'da hakça, kalıcı ve
kapsamlı bir barışın gerçekleşmesi için yürütülen
çabaların desteklenmesi yönündeki politikası çerçevesinde, geçici
Uluslararası Mevcudiyete katılım için yapılan daveti kabul
etmiştir.
Türkiye'nin, El Halil'de
konuşlandırılacak geçici Uluslararası Mevcudiyete
katkısı, hem İsrail makamları hem Filistin makamları
tarafından Türkiye'den özellikle talep edilen bir husus olmuştur. Hem
İsrail hem Filistin, Türkiye'yi Ortadoğu'da en güçlü ülke olarak
görmekte ve Türkiye'nin, Ortadoğu barış sürecinde
oynadığı olumlu rolü ve desteği teşekkürle
karşılamaktadırlar. Hem İsrail hem Filistin, bölgenin
demokratik ve laik sistemle idare edilen tek Müslüman ülkesi olan Türkiye'nin,
Ortadoğu barış sürecinde devrede olmasını arzu etmekte
ve Türkiye'nin bu uluslararası güce katılımına özel önem
atfetmektedirler. Her iki ülke de, Ortadoğu barış sürecinin
hassas bir aşamadan geçtiği bir dönemde, Türkiye'nin bölgedeki
barışa önemli bir katkıda bulunacağına
inanmaktadırlar. 30 Ocak 1997 tarihinde, Oslo'da imzalanan
anlayış muhtırası uyarınca, ilk aşamada
barış gücünün 130 kişi ile üç aylık bir müddet için
kurulması, Türk gözlemci grubunun 18 kişiden oluşması
öngörülmüştür.
Hükümetin 7 Şubat 1997 tarihli Türkiye Büyük
Millet Meclisine sunduğu tezkereyle, Anayasamızın 92 nci maddesi
gereğince, Genel Kurulumuzdan Türk askerinin El Halil'e gönderilmesi
konusunda istemiş olduğu müsaadeye, Ortadoğu'da barışa
katkıda bulunmak maksadıyla, ANAP Grubu olarak kabul oyu
vereceğiz; yalnız, üzüntümü belirtmeden geçemiyorum. Birinci üzüntüm,
Sayın Dışişleri Bakanımız, bu kürsüye hiç gelmedi
Dışişleri Bakanı olarak ne Plan ve Bütçe Komisyonunda ne de
bütçe görüşmelerinde burada konuştu; şimdi de Sayın
Bakanımı göndermiş.
İkincisi, Filistin'e birlik 14 Şubat 1997
günü gitti; gideli 6 gün oldu. Anayasanın 92 nci maddesine göre
"Milletlerarası hukukun meşru saydığı hallerde
savaş hali ilanına ve Türkiye'nin taraf olduğu
milletlerarası anlaşmaların veya milletlerarası nezaket
kurallarının gerektirdiği haller dışında Türk
Silahlı Kuvvetlerinin yabancı ülkelere gönderilmesine veya
yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye'de bulunmasına izin verme
yetkisi Türkiye Büyük Millet Meclisinindir." Birlik gideli 6 gün oldu;
Sayın Başbakan Anayasayı ihlal etmiştir; cumhuriyet
savcılığına ihbar ediyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
zaferleri ve mazisi insanlık tarihi ile başlayan, her zaman
zaferlerle beraber medeniyet nurlarını taşıyan kahraman
Türk Ordusunun bundan önce de Kore'de, Kıbrıs'ta, Somali'de ve
Bosna-Hersek'te dünya barışına yapmış olduğu
katkıları El Halil'de de en iyi şekilde yapacağına
güvencimiz sonsuzdur. Görev alacak Türk Silahlı Kuvvetleri personeline
başarılar diler; saygılar sunarım. (ANAP ve DSP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Seçkiner.
Yalnız, konuşmanızda iki hususu
belirttiniz. Birincisi, buradaki Sayın Bakanımız, Millî Savunma
Bakanına vekâleten geliyor; yani, bu, Millî Savunma
Bakanlığının açıklamasıdır.
İkincisi, Başbakanlığın askeri
gönderdikten sonra talepte... Başbakanlığın
yazısı 7.2.1997'de Meclisimize gelmiş; yani, Meclisimizin bunu
görüşmesi, Hükümete bağlı bir gecikme değil. O
bakımdan...
YÜCEL SEÇKİNER (Ankara) – Hayır... Sayın
Başkanım, 30 Ocak'ta imzalandı; ayın 4'ünde Bakanlar Kurulu
kararı çıktı. Biz, ayın 5, 6, 7'sinde gece sabaha kadar
çalıştık; 5'inde buraya gelebilirdi.
BAŞKAN – İşte, 7'sinde gelmiş
efendim!
YÜCEL SEÇKİNER (Ankara) – Yine de söyleyeyim,
5'inde gelebilirdi; 4'ünde Bakanlar Kurulu kararı çıktı.
BAŞKAN – Yani, Meclisin geç gündeme alması
var; o bakımdan bir hata yok.
YÜCEL SEÇKİNER (Ankara) – Hata var.
BAŞKAN – Tamam... Peki; teşekkür ederim
efendim.
DSP Grubu adına, Sayın Hikmet Sami Türk;
buyurun. (DSP sıralarından alkışlar)
Sayın Türk, süreniz 20 dakika.
DSP GRUBU ADINA HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Filistin sorunu, tarih
boyunca bir insanlık dramı olarak yaşanmıştır;
eskiden de böyle idi, şimdi de böyle. Hepimizin bildiği gibi,
Filistin, tektanrılı üç büyük din için kutsal sayılan yerlerin
bulunduğu topraklardır. Bu topraklar üzerinde daha önce yaşayan
Yahudilerin, bilinen nedenlerle dünyaya dağılmaları; fakat, 19
uncu Yüzyılın sonlarından itibaren ve özellikle Birinci Dünya
Savaşından sonra Osmanlı İmparatorluğunun bu
topraklardan çekilmesi ve bölgenin İngiliz mandasına verilmesinden
sonra, hızlanan bir biçimde, Yahudilerin, Arz-ı Mev'ut olarak, yani,
Tanrı tarafından kendilerine vaat edilmiş topraklar olarak
gördükleri Filistin'e dönmeleri, oradaki insanların, Filistinlilerin,
Arapların yerlerinden yurtlarından olmalarına neden
olmuştur. Bazı insanlar bir vatana kavuşurken, bazı
insanlar vatanlarını kaybetmişlerdir.
Yahudiler, bulundukları ülkelerde çok haksız
işlemlerle; örneğin, Nazi dönemi Almanyasında olduğu gibi,
insanlık tarihinin en büyük soykırımıyla
karşılaşmışlardır. Onlar bu
haksızlıkları yaşamışlardır; ama, kendileri
Arz-ı Mev'ud olarak kabul ettikleri topraklarda yeni bir devlet kurarken,
başka insanların aynı dramı yaşamasına sebebiyet
vermemelidirler.
İsrail Devletinin kurulmasından sonra, bu
bölgedeki gerilim, İsrailliler ile Filistinliler arasındaki
uyuşmazlık ve İsrail ile Arap devletleri arasındaki
uyuşmazlık hepinizin bilgisi içerisindedir. Sadece, son yıllarda
bu uyuşmazlıklara son vermek amacıyla olumlu adımlar
atıldığını hatırlamak yerinde olacaktır.
Bildiğiniz gibi, 1993 yılında,
Washington'ta İsrail Hükümeti ile Filistin Halkının temsilcisi
Filistin Kurtuluş Örgütü arasında, Amerika Birleşik Devletleri
ve Rusya Federasyonunun tanıklığı ve sponsorluğuyla
imzalanan ve aslında, daha önce Oslo'da yürütülen gizli görüşmelerde
varılan sonuçları belgelediği için "Oslo Anlaşması"
olarak adlandırılan Geçici Özerk Yönetim Düzenlemelerine
İlişkin İlkeler Beyannamesinin başlangıcında
şu açıklama yer almaktadır: "Taraflar on yıllardan
beri süregelen zıtlaşma ve uyuşmazlığa son vermek,
birbirlerinin hukukî ve siyasî haklarını
karşılıklı olarak tanımak, barış,
karşılıklı onur ve güvenlik içinde yan yana yaşamak
yolunda çaba göstermek, öngörülen siyasî süreç içinde adil, kalıcı ve
kapsamlı bir barış anlaşmasına ve tarihî
barışmaya ulaşmak zamanının geldiğini kabul
ederler." Böylece, daha önce birbirlerinin varlığını
kabul etmeyen taraflar, gerçekçi bir zeminde buluşmuşlardır.
Sözü edilen İlkeler Beyannamesi bir
barış antlaşması olmamakla birlikte, barış
antlaşmasına giden yolu düzenleyen bir belgedir. Bu belgede yer alan
ilkelere göre yürütülecek İsrail ve Filistin Kurtuluş Örgütü
görüşmelerinin amacı aynı belgede, Ortadoğu barış
süreci çerçevesinde, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 242 ve
338 sayılı kararlarına dayalı sürekli bir anlaşmaya
varmak; bu arada, beş yılı aşmayacak bir geçiş süresi
için, Batı Şeria ve Gazze şeridinde Filistin özerk yönetimini
kurmak biçiminde ifade edilmiştir. Beyannamede, ayrıca, İsrail
askerî kuvvetlerinin taraflar arasında yapılacak anlaşmaya göre
Gazze Şeridi ve Eriha Bölgelerinden kademeli olarak çekilmesi öngörülmüştür.
Oslo Anlaşmasını, yine, İsrail Hükümetiyle, Filistin
Kurtuluş Örgütü arasında imzalan, örneğin; 1994'te Kahire'de ve
Paris'te imzalanan başka anlaşmalar izlemiştir.
Görüldüğü gibi, İsrail ve Filistin; genel bir
ifadeyle, Ortadoğu barış süreci devam etmektedir. Bu, son derece
duyarlı dengelere dayalı barışa karşı olan
çeşitli çevrelerce, özellikle, köktenci gruplarca engellenmek istenen
sancılı bir süreçtir. İsrail ve Filistin Halklarının
barış içinde yan yana yaşamasına olanak verecek, bu arada
Filistin Halkının acılarına son verecek adil ve
kalıcı bir çözüm, ancak, tarafların iyi niyetli çabalarıyla
gerçekleştirilebilir. Herhalde, barışa ulaşmak için,
birtakım haksız uygulamalardan, yanlış uygulamalardan
kaçınmak gerekir. Örneğin; yeni yerleşim yerleri kurmak
amacıyla haksız kamulaştırmalarda bulunmak; Filistin Özerk
Yönetimine ambargo uygulamak; özellikle, Filistin Halkının günde 7
milyon dolar zarara uğramasına neden olacak biçimde Gazze
Şeridini kapalı tutmak; havalimanını işletmemek gibi nihaî
barış amacıyla bağdaşmayan veya bu
barışı, birtakım oldubittilere dayandırmak
amacına yönelik davranışlardan kesinlikle kaçınmak gerekir.
Bu konuda, İsrail ve Filistinliler arasındaki ekonomik
gelişmişlik farklarının da giderilmesi zorunludur.
Bugün görüştüğümüz konu, Türkiye'nin,
İsrail-Filistin barışına veya daha genel bir ifadeyle
Ortadoğu barış sürecine katkıda bulunmasıyla
ilgilidir. Anayasasının başlangıcında "yurtta
sulh, cihanda sulh" ilkesini ifade etmiş bulunan Türkiye'nin, tarihî,
kültürel ve manevî bağlarla bağlı olduğu bir bölgede, barışın
kurulmasına katkıda bulunması, geleneksel
dışpolitikamıza uygundur; ancak, bu katkının
Anayasamızın koyduğu kurallara uygun biçimde
gerçekleştirilmesi gerekir.
Bu bakımdan, konuyu hem Hebron veya Arapça
adıyla El Halil'de Geçici Uluslararası Mevcudiyet Kurulması
Hakkında Anlayış Muhtırası ve ekli mektup; hem
bunların onaylanmasına ilişkin Bakanlar Kurulu kararı hem
de Hükümetin Hebron'a askerî personel gönderilmesi için Anayasanın 92 nci
maddesine göre izin verilmesi istemi açısından ayrı ayrı
incelemek yerinde olacaktır.
Hebron veya El Halil, Batı Şeria'da yer alan,
Museviler ve Müslümanlar için dinî bakımdan son derece önemli bir nitelik
taşıyan; ama, geçmişte İsrail askerî kuvvetleriyle
Filistinliler arasında yoğun çatışmalara sahne olan bir
şehirdir. Dört yıl önce, köktendinci bir Yahudinin 29 kişiyi
öldürdüğü Hazreti İbrahim Camii de bu şehirdedir. Basında
yer alan haberlere göre, Hebron'a gönderilen ve şimdi, gitmesi için izin
verme konusunu görüştüğümüz Türk birliği de, bu cami çevresinde
görev yapmaktadır.
İsrail Hükümeti ile Filistin Kurtuluş Örgütü
arasında Hebron'da imzalanan 21 Ocak 1997 tarihli anlaşma, bu
şehrin Filistin Ulusal Yönetimine devrinden sonra, orada uluslararası
gözlemcilik yapmak üzere geçici bir Uluslararası Mevcudiyet
kurulmasını öngörmektedir. Bu anlaşma doğrultusunda,
altı devlet arasında, 30 Ocak 1997 tarihinde, Oslo'da bir
Anlayış Muhtırası imzalanmıştır. Adı ne
olursa olsun, bu Anlayış Muhtırası ve ona ekli mektup,
İsrail Hükümeti ile -Türkçe metne göre ve Bakanlar Kurulu kararına
göre- Filistin Ulusal Yönetimine tevdi edilecek mektup, uluslararası birer
antlaşma niteliğindedir.
Nitekim, Bakanlar Kurulu kararnamesinde de,
bunların, 30.5.1963 tarih ve 244 sayılı Kanuna göre, yani,
Milletlerarası Antlaşmaların Yapılması, Yürürlüğü
ve Yayınlanması ile Bazı Antlaşmaların
Yapılması İçin Bakanlar Kuruluna Yetki Verilmesi Hakkında
Kanuna göre onaylandığı belirtilmiştir. Bakanlar Kurulu
kararnamesi, 244 sayılı Kanunun 3 üncü ve 5 inci maddelerine
dayandırılmaktadır. Oysa, bu Kanunun 3 üncü ve 5 inci
maddelerini incelediğimiz zaman, burada, ancak, olsa olsa, ekonomik,
ticarî veya teknik nitelikteki bir antlaşmanın, Türkiye Büyük Millet
Meclisinden, onaylanmasının uygun bulunduğuna dair bir kanun
çıkarmaya gerek olmaksızın ya da uluslararası bir
antlaşmaya dayanılarak Bakanlar Kurulunca yapılacak uygulama
antlaşmaları veya kanunun verdiği bir yetkiye dayanılarak
yapılacak uygulama antlaşmalarının Bakanlar Kurulunca
onaylanması söz konusu olabilir. Ancak, bu koşullar, önümüzdeki
antlaşmada ve bu Uluslararası Mevcudiyete katkıda
bulunmamızın temelindeki hukukî metinde gerçekleşmemektedir.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 90
ıncı maddesi uyarınca, uluslararası bir
antlaşmanın onaylanması, kural olarak, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin onaylamayı bir kanunla uygun bulmasına
bağlıdır. Ancak, 1961 Anayasasından bu yana, bu konuda
birtakım istisnalar getirilmiştir ve demin sözünü ettiğim 244
sayılı Kanunda da bu istisnalar gösterilmiştir.
Anayasanın 90 ıncı maddesinin ikinci ve
üçüncü fıkraları çerçevesinde, yayımlama ile yürürlüğe
konabilme veya Meclisce uygun bulma zorunluluğu olmaması
koşulları burada gerçekleşmemiştir. Her şeyden önce,
Anayasanın 90 ıncı maddesinin üçüncü fıkrası
anlamında, daha önce, usulüne göre yürürlüğe konmuş bir
uluslararası antlaşma bu konuda mevcut değildir. Ayrıca, bu
konuda bir antlaşma yapma konusunda Bakanlar Kuruluna yetki veren bir
kanun da mevcut değildir.
Öte yandan, ekonomik, ticarî veya teknik ilişki
niteliğinde de sayılamaz bu düzenleme. Her şeyden önce, bunun,
ekonomik ve ticarî nitelikte bir ilişki olmadığı
açıktır. Teknik ilişki olarak dahi değerlendirilmesi
olanağı yoktur. Öyle olsa bile, bir yıllık süreyi
aşmaması gerekir. Oysa, burada, üçer aylık sürelerle
uzatılabilen, belirsiz bir süre söz konusudur. Ayrıca, devlet
maliyesi bakımından bir yüklenme getirmemesi gerekir, ekonomik,
teknik veya ticarî anlaşmaların. Yani, Meclisin, bir kanunla uygun
bulmasına gerek olmayan anlaşmaların bu koşulları
taşıması gerekir. Oysa, bu anlaşmada, bu, söz konusu
değildir. Nitekim, anlaşmaya baktığınız zaman,
orada, Türkiye'nin, bu Uluslararası Mevcudiyetin masraflarına
katılması düzenlenmiştir. Bazı masraflar eşit olarak,
bazı masraflar oranlı olarak, ilgili devletlerce, bu arada Türkiye
Cumhuriyetince karşılanacaktır.
Bu anlaşmaya ekli olan mektup ise, aslında,
İsrail'e hitaben yazılmış olan bir mektuptur ve
anlaşmanın İngilizce metnine göre, İsrail'in cevabıyla
anlaşmaya dönüşecektir.
Şimdi, burada ilginç bir durumla
karşılaşıyoruz. Resmî Gazetenin 8 Şubat 1997 tarihli
nüshasında yayımlanan mektubun Türkçe metni ile İngilizce metni
arasında fark vardır. Türkçe metinde, İsrail Hükümetinden sonra,
Filistin Otonom Yönetimi için, Filistin Kurtuluş Örgütü ifadesine de yer
verilmektedir. Bu, hem başta hem metin içerisinde geçmektedir; oysa,
İngilizce metne baktığımız zaman, sadece İsrail
Hükümetinden söz edilmektedir ve İsrail'in vereceği cevapla bunun bir
anlaşmaya dönüşeceği, Uluslararası Mevcudiyete katkıda
bulunan altı devlet ile İsrail arasında bir anlaşmaya
dönüşeceği ifade edilmiştir. Doğru olan, aslında,
tabiî, Filistin Ulusal Yönetiminin de, Özerk Yönetiminin de muhatap
alınmasıydı; ancak, bu, İngilizce metinde yoktur, Türkçe
metinde eklenmiştir. Bu, acaba, Türkiye'de iç kamuoyuna seslenmek için
yapılan bir ekleme midir? Herhalde böyle bir eklemeyi yapmaya
hakkımız yoktur. Bunu, bir tercümanın
işgüzarlığı olarak da kabul edemeyiz.
Türkiye Hükümeti, bu mektup için Filistin Kurtuluş
Örgütünün de haklı olarak muhatap alınmasını istiyor idiyse
bunu İngilizce metinde de gerçekleştirmek durumundaydı. Bu
yapılmadığı sürece, iki metin arasındaki
farklılığı açıklamaya olanak yoktur. Üstelik,
mektubun, hem İsrail Hükümetine hem Filistin Ulusal Yönetimine tevdi
edileceği Bakanlar Kurulu kararnamesinde de
açıklanmıştır.
Özetle, bu anlaşmanın, en kısa zamanda,
Anayasanın 90 ncı maddesine uygun biçimde Türkiye Büyük Millet
Meclisince onaylanmasının uygun bulunduğu işlemlerinin
yapılması gerekir; bunda bir güçlükle karşılaşılması
sözkonusu değildir. Bu Mecliste o anlaşmaya hayır diyecek parti
veya milletvekilinin çıkacağını sanmıyorum; ama,
Anayasa gereklerinin yerine getirilmesi zorunludur.
Bir başka konu, Anayasanın 92 nci maddesine
göre, Hebron'a gidecek askerî personel için Bakanlar Kuruluna yetki
verilmesidir. Bu, şimdi görüştüğümüz asıl konudur; ama, iki
konu birbirine bağlantılı olduğu için, anlaşma konusu
üzerinde de ayrıntılı olarak durmak gereğini duydum.
BAŞKAN – Sayın Türk, 1 dakikanız var;
ama, eksüre verebilirim.
HİKMET SAMİ TÜRK (Devamla) – Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Aslında izin, bir şeyin
yapılmasından önce alınan yetkidir. Benden önce konuşan
Anavatan Partisinin değerli sözcüsünün de ifade ettiği gibi,
birliğimiz oraya gittikten sonra izin işlemi yapılmaktadır;
ancak, gecikmeli de olsa, bu işlemin yerine getirilmesini uygun buluyoruz
ve Demokratik Sol Parti olarak, Türkiye'nin, İsrail-Filistin ve genel
olarak Ortadoğu barış sürecine katkıda bulunması
yolunda bir adım niteliğindeki bu işlem için olumlu oy
kullanacağız; ancak, Türkiye'nin ve Hebron'daki Uluslararası
Barış Gücüne katkıda bulunan ülkelerin veya genel olarak bu
barış sürecinin sponsorluğunu yapan ülkelerin yapacağı
başka şeyler de vardır. İsrail ve Filistinliler arasındaki
ekonomik gelişmişlik farkının giderilmesi, kurulacak olan
barışın kalıcı olması bakımından, adil
olması bakımından vazgeçilmez bir önkoşuldur. Bütün
gelişmiş ülkelerin ve bu arada bizim de bu yolda katkıda
bulunmamız gerekir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
sözlerime son vermeden önce son günlerde ortaya çıkan bir uygulamadan da
söz etmek istiyorum. Hükümet, Bulgaristan'dan, çeşitli yollardan
Türkiye'ye gelen soydaşlarımızı sınır
dışı etme yolunda bir uygulama başlatmıştır.
Bu uygulama, insanlarımızı perişan eden bir boyut
kazanmıştır. Bulgaristan'da şu sırada büyük ekonomik
güçlükler yaşanmaktadır. Oradaki ekonomik bunalım sona ermeden,
oraya soydaşlarımızın geri gönderilmesi
uygulamasını durdurmak gerekir.
Oradaki Türk varlığının
korunması, Türkiye'nin Bulgaristan'la arasındaki bağların
geliştirilmesi ve korunması bakımından yararlı bir
politika olabilir; ancak, bu bakımdan, Türkiye'nin, bu yönde ekonomik
katkıda bulunması; örneğin, Türk işadamlarının
Bulgaristan'da yatırım yapmasını, böylece geri dönecek
soydaşlarımızın iş olanaklarına
kavuşmalarını sağlayacak ortamı yaratmak gerekir.
Bu düşüncelerle, Demokratik Sol Parti Grubu ve
şahsım adına, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
(Alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Türk.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Sayın
Ali Dinçer; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz 20 dakika Sayın Dinçer.
CHP GRUBU ADINA ALİ DİNÇER (Ankara) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi
adına en derin saygılarımı sunuyorum. Konuyla ilgili
olarak, Filistin-İsrail coğrafyasındaki barışçı
çabalarında kardeş Filistin Halkına ve İsrail'e
başarılar diliyoruz.
Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti,
başta Osmanlı İmparatorluğu olmak üzere, tarihteki çok
sayıdaki güçlü devlet yapılarının
mirasçısıdır. Türkiye'nin çekirdeğini oluşturduğu
bu devletler, yönettikleri topraklarda değişik dinlerden ve
etnisitelerden olan yurttaşlarına barış, istikrar, gönenç,
adalet ve huzur getirmişlerdir. Bu devletlerin yönetiminde asırlarca
birlikte yaşadığımız, bugün, Kafkaslardan Orta
Avrupa'ya, Ortadoğu'dan Kuzey Afrika'ya kadar uzanan engin coğrafyada
yerleşik insanlarla ortak kültürler geliştirdik. Biz, bu ortak kültür
mirasını, Türkiye'nin en önemli zenginliği olarak görüyoruz ve
kardeş ülkelerle barışa, kalkınmaya, çağdaşlığa
yönelik işbirliği ortamının mayası, harcı olarak
görüyoruz.
Bugünkü Filistin-İsrail
coğrafyasını da asırlarca biz yönettik. Anadolu
kaynaklı, Diyarbakır merkezli Eyyubiler, Selahaddin Eyyubî'nin
önderliğinde Filistin'i Haçlılardan kurtarıp, her dinden
Filistinlileri uzun bir süre huzur içinde yönetmiştir.
1500'lerin başından Birinci Dünya Harbinin
sonuna kadar, Filistin'i, Osmanlı imparatorluğu olarak, yine biz,
yerli halkla işbirliğiyle barış, huzur içinde yönettik.
Daha sonra bu coğrafya çok karıştı;
insanlar parça parça oldu; kanlı çatışmalarla çok kan döküldü;
kentler, köyler harap oldu; ama, şimdi barış zamanı ve biz,
bu bölgede sorumluluğu olan bir ülke olarak, geçmişte, bu bölgeye
uzun yıllar barışı, huzuru getirmiş bir ülke olarak
üzerimize düşeni bu barış süreci içerisinde yapmak
durumundayız.
Biz, baştan beri, kardeş Filistinlilerin
bağımsızlık ve egemenlik uğraşını
destekledik; şimdi de, Ortadoğu barış sürecini mutlulukla
desteklemekteyiz. Bu coğrafyada, Kudüs'ten sonra en kutsal mahal ve
Hazreti İbrahim'in doğum yeri olan Hebron'da (El Halil'de)
Filistinlilere güven verebilmek için kurulması öngörülen geçici
Uluslararası Mevcudiyet adlı gruba Danimarka, İtalya, Norveç,
İsveç ve İsviçre ile birlikte çağrılmamız, tarihiminin
olumlu bir getirisi olarak önem taşır. Ortadoğu barış
sürecinin hedefe ulaşmasını sağlamak için, elimizden ne
gelirse yapmak bizim için olumlu bir görevdir; ama değerli milletvekilleri,
gazetelerden edindiğimiz haberlere göre, daha sonra resmî makamlara
sorduğumuz sorular üzerine aldığımız yanıtlara
göre, bu anlaşma, bu yetki talebi önümüze çok geç gelmiş oluyor.
Adını saydığımız ilgili ülkeler, çoktan
kararlarını almışlar, yetkilerini almışlar,
elemanlarını göndermişler. Biz de, uluslararası nezaket
kurallarına uyabilmek için, elemanlarımızı
göndermişiz, onların diğer ülkelerin askerleriyle birlikte
hazırlık çalışmaları yapmalarına meydan
vermişiz; yani, Meclisten yetki alındıktan sonra
yapılması gereken işlemleri, uluslararası nezaket kuralları
ihlal edilmesin diye yapmışız; Hükümet, Meclisin yetkisini
aşmış. Uluslararası nezaket kurallarına
duyarlılıkla yaklaşan Hükümetin, İktidarın, Meclisin
yetkilerine de aynı duyarlılıkla yaklaşması gerekirdi,
aynı saygın tavrı sergilemesi gerekirdi. Burada, Oslo'daki
anlaşmanın imzalanmasından sonra, biz, İktidar partilerinin
Meclis gündemini nasıl meşgul ettiklerini biliyoruz. Antidemokratik
bir yasa değişimi yapıp, 3030 sayılı Yasadaki
değişikliklerle, belediyelerde, kendilerine uygun bir yapı
getirmek istediler; günlerce Meclisi meşgul ettiler. SSK Yasasında
değişiklik yaparak, tüyü bitmemiş yetimin hakkı olan SSK
mallarının talan edilmesine neden olacak yasa
değişiklikleriyle Meclisi meşgul ettiler. Onun yerine, Meclisin
yetkilerine saygı duymalıydı İktidar partileri ve bu konuyu
-uluslararası anlaşma imzalanır imzalanmaz- Meclise
getirmeliydi; Türk personelinin İsrail'e, Filistin'e gitmesi, Meclisten
alınan yetkiden sonra olmalıydı; fakat, pek çok konuda
Makyavelist davranışlarıyla Meclisin yetkisini aşma
davranışları içinde olan, böyle bir davranış
sergileyen bu İktidarın, Meclisin yetkilerini aşma konusundaki
bu nezaketsizliğini çok görmemek gerekiyor. İnşallah,
uyarılarımızla, bundan sonra, Meclisin yetkilerini aşan
duruma düşmezler diyoruz.
Değerli milletvekilleri, Türkiye, bu göreve, hem
Filistin Kurtuluş Örgütü hem de İsrail tarafından davet
edilmiştir. İslam ülkeleri arasından sadece Türkiye
çağrılmıştır. Filistinli kardeşlerimiz ve önderleri
Yaser Arafat, şahsen Türkiye'yi istemişlerdir. Müslümanlar için en
önemli kutsal yerlerden biri olan El Halil'in, El Halil'deki El-Haramül
İbrahimî'nin; yani, Hazreti İbrahim Camiinin güvenliği için önce
bize güvendiler. Bu, bizim için onurdur, yerine getirilmesi gereken ulusal bir
görevdir, kutsal bir görevdir. (RP sıralarından "Bravo"
sesleri, alkışlar)
Biz, bu anlaşmayı, Ortadoğu
barış sürecini alkışlıyoruz. Bugün ülkemize gelen
Filistin'in değerli önderi, ulusal kahramanı Yaser Arafat'a da
alkışlarla hoş geldin diyoruz. İki hafta sonra Türkiye'ye
gelecek olan İsrail Dışişleri Bakanı Sayın David Levi'yi de, alkışlarla
hoş geldin diyerek karşılayacağız. Biz, Türk
Milletinin de Yaser Arafat'ı, bugün, alkışlarla
karşılayıp bağrına basacağına
inanıyoruz.
Değerli milletvekilleri, Humeyni'nin Tahran'a
dönüşünü kutluyoruz; Türkiye'de de, İran'daki karanlık Humeyni
rejimini kuracağız diyemeyenler, "Kudüs Gecesi" adı
altında, İranlılarla birlikte, PKK ile işbirliği yapan
Hizbullah ile kol kola, Yaser Arafat'ı protesto ettiler, yuhaladılar.
Bazıları, Sincan'ın Refah Partili Belediye
Başkanının ev sahipliğinde, İran'a paralel, İran
güdümünde hareket ederek, Filistinli kardeşlerimizin önderini
yuhaladılar, hem de "Kudüs Gecesi Kutlamaları" adıyla
kamufle ederek bunu yaptılar.
Şimdi, Filistin ile ilgili olarak önümüze gelen
Başbakanlık yazısında imzası bulunan Adalet
Bakanı Sayın Kazan, İran'ın sözcülüğünü yapan, PKK ile
işbirliği içindeki Hizbullah'ın liderini Sincan halkına
sunan, şiddete, teröre methiye düzen; barıştan, laik, demokratik
Filistin'den yana olan Yaser Arafat'ı yuhalatan, Sincan'ın tutuklu
Refah Partili Belediye Başkanını ziyaret ediyor ve ona destek
veriyor. Bunları yaparken, halkı kandıracaklarını,
halkın görmezlikten geleceğini sananlar aldanıyorlar.
Sayın Kazan'ın, Yaser Arafat'ın yüzüne
nasıl bakacağını merak ediyoruz; büyük olasılıkla
devlet protokolü içinde karşılaşacaklar. İnşallah, bir
ölçüde özür dileme basiretini gösterir.
Değerli arkadaşlarım,
halkımız, Yaser Arafat'ı yuhalayanları da, İran
rejimini Türkiye'ye getirmek isteyenleri de protesto ediyor; onların,
gerici ve İran yanlısı, çağdışı
yaklaşımlarını reddediyor; Filistinlilerin önderini
alkışlarla karşılıyor. Halkımız da biliyor
ki, eğitimli, nitelikli Filistin Ulusu, çok dinli toplumsal
yapısını da dikkate alarak, laik, demokratik bir devlet kurma
çabası içerisinde. Türkiye'den sonra, İslam dünyasının
ikinci demokratik, laik cumhuriyetini Filistinliler kuruyor; bütün İslam
dünyasına hayırlı uğurlu olsun. Allah'tan, Filistinlilere
kurmakta oldukları demokratik, laik Filistin cumhuriyetinin kuruluş
çabalarında başarılar diliyoruz.
MİKAİL KORKMAZ (Kırıkkale) –
Allah'ın başka işi yok mu...
ALİ DİNÇER (Devamla) – Ayrıca,
başta eski Cumhurbaşkanı Beni Sadr olmak üzere, milyonlarca
İranlıya ülkelerini terk ettiren İran tipi baskı, zulüm
rejimini özleyenlere, Tanrı'nın akıl ihsan etmesini dileriz,
Allah ıslah etsin deriz.
ÖMER EKİNCİ (Ankara) – Allah sana akıl
versin sana...
ALİ DİNÇER (Devamla) – Bizim
aklımızın sadakası bile, zekâtı bile size çok gelir.
Bu temennilerimizden de, inşallah fayda görürsünüz; çünkü, siz de bizim
ülkemizin yurttaşısınız.
ÖMER EKİNCİ (Ankara) – Allah sana akın
versin...
BAŞKAN – Arkadaşlar, müdahale etmeyelim...
Rica ediyorum...
ALİ DİNÇER (Devamla) – Değerli
arkadaşlarım, biz, Türkiye Cumhuriyeti olarak, Filistin Kurtuluş
Örgütüne, Filistin'e, her bakımdan yardımcı olmalıyız.
Ortadoğu barış sürecinde, Filistin-İsrail iç içe iki devlet
oluyor. İsrail toprakları içerisinde, adacıklar halinde,
Filistin toprakları var. Aynı şekilde, Filistin toprakları
arasında İsrail yerleşim yerleri var. Sanki, ancak
barış içerisinde yaşanabilir şekilde bir yerleşim
modeli kurmuşlar. El-Halil, hem Filistinlilerin hem de İsraillilerin,
Kudüs'te olduğu gibi, birlikte yaşadıkları bir şehir.
İsrail'in kendi nüfusu içerisinde de, Dürziler ve Çerkezlerle birlikte,
nüfusunun yüzde 10'unu geçen bir Arap nüfusu var.
Değerli milletvekilleri, Türkiye, kurulmakta olan
ve El-Halil'de konuşlanacak geçici Uluslararası Mevcudiyet
yapısına katılmakla kalmayıp, Ortadoğu'daki diğer
iki laik, demokratik devlet olan Filistin ve İsrail'le ilişkilerini
geliştirmelidir. Özellikle kardeş Filistin'in, laik, demokratik
devlet olarak yapılanmasına, Filistin'in sanayileşmesine,
topyekûn kalkınıp çağdaş bir ülke olmasına, hep
birlikte katkı koymalıyız. Üniversitelerimizle, özel
sektörümüzle, millet olarak Filistin'e yardımcı olabilmeliyiz.
Dargünün dostu olduğumuzu gösterebilmeliyiz. Onların bize
inanmalarının, güvenmelerinin boşa gitmediğini
gösterebilmeliyiz. Onların, şimdi, denizden, kendi limanlarıyla,
uluslararası denizlere açılma ihtiyacı var. Onların,
şimdi, uluslararası havaalanlarıyla bütün dünyayla ilişki
kurabilmeleri gerekli. Bütün bu altyapı yatırımlarında ve
ihtiyaçları olan bütün üstyapı yaptırımlarında,
başta Türkiye Büyük Millet Meclisi olmak üzere, biz, Türk Milleti olarak,
Türkiye Cumhuriyeti Devleti olarak, sivil toplum kurumları olarak,
topyekûn, hep birlikte İsrail'e yardımcı olabilmeliyiz.
Ayrıca, İsrail'de, bizim için de önemli olan,
El Halil gibi, Kudüs gibi kutsal yerler var. Buralarda, şimdi, Filistin
Yönetimi de, yoğun bir dinî turizm modeli kuracak. Bu
çalışmalarda da kendilerine yardımcı olabilmeliyiz. Bizim
yurttaşlarımız da gidecekler, buraları ziyaret edecekler ve
bu, Filistin yönetimi için, önemli bir gelir kaynağı olacak. Bu
konuda da, Turizm Bakanlığımız, turizmle ilgili bütün
firmalarımız, devletimizin önderliğiyle Filistinlilere
yardımcı olmalıdır.
Değerli arkadaşlarım,
bağımsız, laik, demokratik Filistin'i ve onun çağdaş
önderi Yaser Arafat'ı bir kez daha alkışlıyoruz ve
Filistinlilere yürekten başarılar diliyoruz. Her Müslüman için kutsal
bir yer olan El-Haremül İbrahimî'yi bir süre koruyacak tek Müslüman gücün
Türk gücü olmasından kıvanç ve onur duyuyoruz.
Değerli milletvekilleri, Ortadoğu'da hakça,
kalıcı ve kapsamlı bir barışın gerçekleşmesi
için yürütülen çabaların desteklenmesi, Türkiye'nin
çıkarınadır. Ortadoğu'da oluşan
bağımsız, demokratik, laik Filistin Devleti, diğer ülkeleri
de etkileyecektir; bu ülkelerde yaşayan kardeşlerimiz de insanca
yaşayabilecekler, en geniş düşünce ve inanç özgürlüğüne
sahip olacaklar, bunun için gerekli çağdaş, laik, demokratik
modellerini kurabileceklerdir. İsrail, bu bakımdan, Türkiye'yle
birlikte, bu kardeş ülkelere örnek olacaktır. Bu da, Türkiye'yi,
antidemokratik, totaliter yönetimler denizinde bir ada olmaktan çıkaracak,
komşularının tümünün laik ve demokrat olduğu bir konuma
getirecektir. Böyle olunca, bazı komşularımızdan
-yakın geçmişte ve şimdi olduğu gibi- Türkiye'ye terör ihracı
da büyük olasılıkla duracaktır; PKK'nın komşu
ülkelerde yuvalanma ihtimali de ortadan kalkacaktır.
Bu sonucu almamızda katkısı olan Türk
personelinin geçici Uluslararası Mevcudiyet yapısına
katılmasını destekliyor, onlara başarılar diliyoruz.
Her tür diplomatik dokunulmazlıkla çalışacak olan
görevlilerimizin, Türk Milletini, tarihimize, ulusal onurumuza layık bir
şekilde temsil edeceğine inanıyoruz. Daha önce Kore'de,
Kıbrıs'ta, Somali'de, Bosna-Hersek'te, Makedonya'da barışa
ve insanlığa hizmet ederek, ülkemizin layık olduğu
uluslararası saygınlık boyutuna çıkmasına hizmetleri
olanlara da, bu vesileyle teşekkür etmeyi bir borç biliyor, aramızdan
ayrılanlara da rahmet diliyoruz.
Değerli arkadaşlarım, Türkiye'nin
içerisinde bulunduğu konumla ilgili Filistin demokratik, laik
cumhuriyetinin ne kadar önemli olduğunu vurguladık. Türkiye'nin
önemli bir komşusu da Bulgaristan'dır; Türkiye'nin Batı'ya,
Avrupa'ya açılan kapısı. Ayrıca, Bulgaristan'da 1 milyonu
aşkın soydaşımız yaşıyor. Bulgaristan, komünist
rejimden sonra, ekonomik transformasyonunu yapabilecek modellerini, ekonomik
istikrar planlarını, programlarını yapamadı ve ciddî
bir ekonomik krize düştü.
Şimdi, bizim, Türkiye olarak yapmamız gereken
Bulgaristan'a yardımcı olmaktır. Bir Bulgar atasözü vardır:
"Arkadaş istiyorsan, Türk'le arkadaş ol." Biz, bu Bulgar
atasözünü de doğrulatma fırsatını bugün elimizde tutuyoruz;
bunun gereğini hep birlikte yapmak durumundayız. Devlet olarak,
Türkiye'de yaşayan Bulgaristan kökenli, Rumeli kökenli
yurttaşlarımızın dernekleri olarak, Kızılay
olarak, Çocuk Esirgeme Kurumu olarak yardım kampanyaları açıp,
Bulgaristan'a yardım etmeliyiz. Bugün, Bulgaristan'da, insanlar, günlerce
kuyrukta bekliyor, ekmek bile alamıyor; hastanelerde ısı yok;
odaları, hasta sahipleri, kendi olanaklarıyla ısıtmaya
çalışıyorlar; kendileri battaniyelerini,
çarşaflarını, ilaçlarını getiriyorlar. Komşumuz
bu derece zor bir durumda. Komşumuzun bu derece zor bir duruma
düşmesinin nedeni, 1989 yılından sonra, Türkiye'ye ve Batı
ülkelerine olan büyük göç. 1 milyonu aşkın Bulgar
vatandaşı, hem de diri, dinamik, eğitimli, meslek sahibi,
üretici Bulgar vatandaşı, Bulgaristan'ı terk etti; bunun
yarısından fazlası Türkiye'ye geldi; yarım milyona
yakın Bulgar vatandaşı da çeşitli ülkelere
dağıldı; hemen hemen hepsi üniversite mezunu, nitelikli
insanlar.
Böyle olunca, Bulgaristan'da ciddî bir üretim
sıkıntısı ortaya çıktı; tarlalar işlenemez,
fabrikalar çalıştırılamaz duruma düştü.
Komşumuza, bizim, elimizden geldiği kadar yardımcı olmamız
gerekiyor.
Komşumuzdaki ekonomik sıkıntılar
nedeniyle Türkiye'ye gelip, Türk vatandaşı olan 250 bin
soydaşımızın dışında, bir rakama göre 200
bin, bir rakama göre 400 bin, çoğunluğu Türk asıllı Bulgar
yurttaşı da turist vizesiyle kaçak olarak Türkiye'ye geldi,
Türkiye'de çalışıyor. Çok zor koşullarda
çalışıyorlar. 8-10 milyon maaşla çalışıyorlar
meslek sahibi insanlar. Kimilerinin eşleri, çocukları Bulgaristan'da;
geri gidemiyorlar tekrar Türkiye'ye gelemeyiz diye, onları bekliyorlar.
Kimi çocuklar burada; anneleri, babaları Bulgaristan'da. Çocuklarını
okullara göndermekte büyük zorluk çekiyorlar. Aslında, bunlar, turist
vizesiyle Türkiye'de bulunuyorlar. Türkiye Cumhuriyeti yasalarına göre,
elbette, uzun bir süre kalmamaları gerekiyor; ama, hele hele
Bulgaristan'daki bugünkü zorlukları düşünürsek, bu konuya insanî
olarak yaklaşmalıyız.
İçişleri Bakanlığının son
genelgesiyle, valiliklere emir veriliyor; turist vizesiyle kaçak olarak
Türkiye'de bulunan soydaşlarımızın Bulgaristan'a zorla iade
edilmesi emrediliyor. Bu, gayri insanî bir yaklaşımdır. Biraz
önce, size, Bulgaristan'daki koşulları anlattım, Bulgaristan'a
yardımcı olmamız gerektiğini söyledim. Biz, oraya, bu
insanlarımızı gönderiyoruz. Aslında, bizim, bu
insanlarımıza çok daha insancıl yaklaşmamız, çok daha
rasyonel yaklaşmamız gerekiyor. Bunların her biri, Türkiye'nin
kalkınmasına ciddî katkılarda bulunacak, meslek sahibi,
nitelikli insan gücü; biz, bunlara, rahatlıkla, Amerika Birleşik
Devletlerinde olduğu gibi, yeşilkart vererek...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Dinçer, konuşma süreniz
bitti. Zaten, biraz da konunun dışına taştınız.
ALİ DİNÇER (Devamla) – Bir dakika Sayın
Başkan, rica ediyorum...
BAŞKAN – Buyurun, tamamlayınız.
ALİ DİNÇER (Devamla) – ...Türkiye'de
kalmalarını, seçme seçilme hakkı dışındaki
diğer haklardan yararlanmalarını sağlayabiliriz. Böyle
olursa, Bulgaristan'a gidip gelebilirler; Türkiye'deki olanaklarını
Bulgaristan'a aktarabilirler; Bulgaristan'ın kalkınmasına,
ekonomik krizden çıkmasına yardımcı da olabilirler.
Ayrıca, nisan ayında Bulgaristan'da erken
seçim var. Bulgaristan demokrasisinin başarıya ulaşabilmesi
için, bu erken seçimde, tüm Bulgar yurttaşlarının
katılımını sağlamakta yardımcı
olmalıyız. Yarım milyona yakın Bulgar vatandaşı
Türkiye'de, hatta daha fazla. Şimdi 250 bin Türk vatandaşı olan
Bulgaristanlı Türkler -aynı zamanda Bulgar vatandaşı- oy
kullanma hakkına sahip; 400 bine yakın turist olarak gelenlerin de
hemen hemen hepsi seçmen, onlar da seçme hakkına sahip. Bunların
yarısı, Bulgar yasalarına göre, konsolosluklarda, elçiliklerde
oy kullanabilse, yüzde 60'ı oy kullanabilse Bulgaristan'daki seçim
barajını bir partiye aşırtabilirler tek
başlarına; yani, çok önemli sayıda seçmendir bunlar. Biz,
onları, zorla Bulgaristan'daki sefalete iteceğimize, burada değerlendirmeye
çalışalım; onları, zaman içerisinde Bulgaristan'a
gitmelerini sağlayacak bir statüye getirelim ve onları, seçimlerde,
Bulgaristan'ın demokratik iktidarının oluşması için
katkıda bulunmaya teşvik etmeliyiz; valiliklerimize, biz, bu emri
vermeliyiz.
Aynı zamanda Bulgar vatandaşı olan her
Türk vatandaşının, çift vatandaşlık hakkı
olanın, turist vizesiyle, kaçak da olsa, Türkiye'de bulunan her Bulgar
vatandaşı seçmenin oy kullanmasını sağlayabilmeliyiz.
Onları, böyle, kaçak, polisten kaçan, jandarmadan kaçan, ürkek, her zaman
korku içerisinde yaşar halde tutmak bize yakışır mı,
Türkiye Cumhuriyetine yakışır mı? Onlar, bizim
soydaşımız, bizim canımız; elbette, onların
Bulgaristan'da olması, Bulgaristan'da etkin olması, Bulgaristan'ın
kalkınmasına, demokratikleşmesine katkıda bulunması
hem Bulgaristan'ın hem de Türkiye'nin yararına; ama, bunu
sağlama konusunda da, İçişleri Bakanlığının
genelgesi gibi genelgeler yayınlayacağımıza, daha
akılcı modeller kurmalıyız. Bu konuyu da bilgilerinize
aktarmış oldum.
Türk-Bulgar Parlamentolararası Dostluk Grubu
Başkanı olarak, sırf bunları anlatmak için, zaten
Sayın Başkandan gündemdışı konuşma talebim
vardı; şimdi anlatma fırsatı bulabildim.
BAŞKAN – Tamam Sayın Dinçer,
anlattınız; zaten fazla süreyi onun için verdim.
Buyurun.
ALİ DİNÇER (Devamla) – İktidarın
ilgililerine sesleniyorum. Lütfen, 400 bine yakın bu kardeşlerimize
bu insanlıkdışı muameleyi reva görmeyelim, bu
insanlıkdışı davranışı sergilemeyelim.
Saygılar sunuyorum. ( CHP, RP ve DSP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Dinçer.
DYP Grubu adına, Sayın Tekin Enerem; buyurun
efendim.
Sayın Enerem, süreniz 20 dakika.
DYP GRUBU ADINA HASAN TEKİN ENEREM (İstanbul)
– Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Türkiye'nin, Batı
Şeria'daki Hebron (El Halil) Kentinin Filistin yönetimine devrini takiben
bu kentte teşkil edilecek geçici Uluslararası Mevcudiyete belirli
kurallar ve amaçlar çerçevesinde, askerî personel göndermek suretiyle
katılmasına ilişkin Hükümet tezkeresi üzerinde Doğru Yol
Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Grubum ve
şahsım adına, Yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
Doğru Yol Partisi-Refah Partisi Koalisyon Hükümeti, Koalisyon Protokolü ve
Yüce Meclisin güvenine mazhar olan Hükümet Programında belirtilen ilkeler
doğrultusunda millî çıkarlarımızın korunmasına
dayalı bir dışpolitika izlemektedir. Bu politika, Türkiye'nin
tarihini ve coğrafyasını, üstlendiği yükümlülükleri,
bölgesel ve uluslararası konjonktürü göz önünde tutan,
barışçı, tutarlı, çok yönlü ve istikrarlı bir politikadır.
Bu politikasıyla, Türkiye, bölgesinde ve dünyada barış,
istikrar, güvenlik ve işbirliğinin tesisi ve idamesine, ekonomik
gelişmenin yaygınlaştırılmasına, sorunların
barışçı yollarla giderilmesine ve muhtemel sorunların
önlenmesine katkıda bulunmaya, komşuları dahil, bütün ülkelerle
dostluğa ve karşılıklı yarar ve çıkarlara
dayalı iyi ilişkiler kurmaya ve bunları daha da güçlendirmeye
çalışmakta önüne açılan bütün imkânlardan azamî ölçüde
yararlanmaya gayret sarf etmektedir. Bu politikanın somut sonuçlarının
çeşitli alanlarda alınmakta olmasını büyük memnuniyetle
karşılamakta ve Hükümetimizi bu yolda teşvik etmekteyiz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Ortadoğu bölgesi, Türk dışpolitikasında her zaman öncelikli
bir yer tutmuştur. Türkiye'nin, bölgeyle sınırdaş
olması, bölgedeki milletlerle tarihsel ve kültürel ilişkilere sahip
bulunması, bölgenin büyük ekonomik potansiyeli, bölgedeki
gelişmelerin Türkiye'ye yansımaları bunun nedenleri
arasında sayılabilir.
Ortadoğu, çeşitli savaşlara, büyük can kaybına,
derin acılara ve ağır maddî tahribata yol açan ihtilaflar ve
çekişmelere sahne olmuştur. Türkiye, bu ihtilaflar ve çekişmeler
karşısında gerçekçi, akılcı ve dengeli bir politika
izleyegelmiştir. Türkiye, Filistin Halkının haklı
davasını ve meşru çıkarlarını her forumda
desteklemiştir; Birleşmiş Milletlerdeki bütün oylamalarda
Filistin Halkı lehinde oy kullanmış, alınan kararların
uygulanmasını savunmuştur. Birleşmiş Milletlerin
Filistin'le ilgili bütün komitelerinde de aktif olarak yer
almıştır.
Öte yandan, Filistin Halkına kararlı
desteğini sürdürürken, İsrail ile de diplomatik ilişkilerini, bu
ülkeyi tanıdığı 1948 yılından bu yana kesintisiz
olarak idame ettirebilmiştir. Türkiye, böylece saygın, güvenilir ve
sözü dinlenen bir muhatap olma konumunu muhafaza edebilmiş, Ortadoğu
sorununun bütün taraflarıyla temas ve diyalog kanallarını
açık tutabilmiş ve soruna adil ve kalıcı bir çözüm
bulunmasına ilişkin düşünce, görüş ve telkinlerini bu yolla
taraflara iletme imkân ve fırsatını her zaman bulabilmiştir.
Soğuk savaşın sona ermesi ve ideolojik
kutuplaşmanın ortadan kalkması, dünyanın diğer
bazı bölgelerinde olduğu gibi Ortadoğu'da da barış
umutlarını yeşertecek gelişmelere yol
açmıştır. Nitekim, 1991 yılında Madrid
Konferansıyla başlayan Ortadoğu barış süreci, bölgede
düşmanlığın yerini dostluğun,
çatışmanın yerini uzlaşmanın, kin ve nefretin yerini
anlayış ve hoşgörünün alabileceği, bölgenin
kaynaklarının aşırı silahlanmaya ve kitle imha
silahlarına değil, ekonomik ve sosyal kalkınmaya,
insanların mutluluğuna ve refahına tahsis edilebileceği
yeni bir dönemi başlatmıştır.
Ortadoğu'nun, bütün bölge ülkelerinin
çıkarlarına hizmet edecek bir barış, istikrar ve
işbirliği bölgesine dönüşmesine her zaman büyük önem vermiş
olan Türkiye, barış sürecini, başlangıcından itibaren
kuvvetle desteklemiş ve başarıya ulaşmasına
yardımcı olmaya gayret etmiştir. Bu meyanda, sürecin çok
taraflı çalışma gruplarının faaliyetlerine etkili
şekilde katılmıştır. Bu süreç çerçevesinde,
İsrail ve Filistin'in birbirlerini karşılıklı olarak
tanımaları ve anlaşmalar imzalamaları ile İsrail ve
Ürdün arasında nihaî barış antlaşmasının
akdedilmesi, önemli kilometre taşlarını oluşturmuştur.
Türkiye, kapsamlı barışın tesisi
için, sürecin diğer kanallarını teşkil eden
İsrail-Suriye ve İsrail-Lübnan kanallarında da hızla
ilerleme sağlanabilmesini, bu kanallardaki
tıkanıklıkların ve engellerin süratle
aşılabilmesini içtenlikle arzulamaktadır. Zira, bölge için
yaşayabilir ve geçerli tek seçenek barıştır. Bunun için de,
tarafların süreçte üstlendikleri taahhütlere ve barışa
bağlı kalmaları, sürecin önüne yeni güçlükler çıkarmaktan
kaçınmaları, bünyelerindeki aşırı unsurların
süreci baltalama girişimlerini önlemeleri gerekmektedir. Ortadoğu'da
kalıcı bir barışın sağlanması sadece bölgede
değil küresel boyutta da olumlu sonuçlara yol açacaktır.
Öte yandan barış sürecinin
başarısı, Ortadoğu'da herkese yarar sağlayacak bir
ekonomik ve ticarî işbirliğinin geliştirilip,
yaygınlaştırılabilmesine de yakından bağlı
olacaktır. Bir barışın kalıcı olabilmesi için bu
barışa taraf olan milletlerin bunun nimetlerinden yararlanabilmeleri
elzemdir. Ortadoğu'da da bölge halklarının,
barışın gündelik yaşamlarını olumlu şekilde
etkilediğini somut olarak görebilmeleri lazımdır. Bu tespitten
hareketle, Türkiye, barışın ekonomik boyutunda da elinden geleni
yapmak gayreti içerisindedir; bu anlayışla, Ortadoğu ekonomik
zirvelerine de katılmakta, Filistin Halkının
kalkınmasına yardımcı olmaya çalışmaktadır.
Bu bağlamda terörizmin Ortadoğu'da kapsamlı
barışın önündeki en önemli engellerden birini oluşturmaya
devam ettiğini vurgulamakta da yarar görüyoruz. Hiç bir şey terörizmi
mazur gösteremez. Terörizmin bütün ülkelerin işbirliğiyle,
elbirliğiyle bölgenin gündeminden düşürülmesi şarttır.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
Filistin Ulusal Yönetimi ile İsrail arasında 28 Eylül 1995 tarihinde
imzalanan ve Oslo-II diye adlandırılan ara düzenlemeler
anlaşması, İsrail güvenlik kuvvetlerinin Batı
Şeria'daki Hebron (El Halil) Kentinden çekilmelerinden sonra, özellikle
Filistin Halkına güven duygusu aşılanması için bu kentte
geçici bir Uluslararası Mevcudiyetin, anlaşmanın
uygulanmasını gözetmekle görevli olacak bir gözlemci grubunun
tesisini de öngörmekteydi; ancak, bu anlaşmanın uygulamaya
geçirilmesi kolay olmamıştır. Hebron'da (El Halil'de)
Filistinliler ve İsraillilerin aynı belediye sınırları
içinde birlikte yaşamaları, kentin her iki unsur tarafından da o
coğrafyada Kudüs'ten sonra en kutsal yer olarak algılanması,
bunun yol açtığı hassasiyetler ve iki taraftaki radikal unsurlardan
kaynaklanan çeşitli engellemeler bu gecikmede önemli rol
oynamıştır.
Bu nedenlerle, Hebron'un (El Halil'in) statüsü sorunu
gündemde kalmaya ve hem bölgeyi hem uluslararası camiayı
endişelendirmeye devam etmiştir.
Hükümetimizin de katıldığı uluslararası
çabalar sonunda, Filistin Ulusal Yönetimi ile İsrail arasında 14 Ocak
1997 tarihinde varılan anlaşmayla, İsrail güvenlik kuvvetlerinin
Hebron'un (El Halil'in) çok büyük kesiminden geri çekilmeleri nihayet karara
bağlanabilmiş ve kentte Oslo-II Anlaşmasında öngörülen
geçici Uluslararası Mevcudiyetin tesisi de imkân dahiline girmiştir.
Türkiye, diğer 5 Avrupa ülkesiyle birlikte bu
Mevcudiyette, başka bir deyişle Uluslararası Gözlemci Grubunda
yer almaya davet edilmiş bulunmaktadır. Davet, hem Filistin Ulusal
Yönetimi hem İsrail tarafından yapılmıştır;
dolayısıyla, iki tarafın da talebi ve rızası
mevcuttur. Geçici Uluslararası Mevcudiyette yer alacak diğer ülkeler,
Norveç, İsveç, Danimarka, İtalya ve İsviçre'dir. Görüldüğü
gibi, bu ülkeler arasında, Türkiye, tek bölge ülkesi ve tek İslam
ülkesi olma özelliğini taşımaktadır.
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti, bu ortak daveti
memnuniyetle kabul etmiştir. Davetin birçok yönden son derece anlamlı
olduğu takdir edilecektir. Böyle bir uluslararası mevcudiyete katılmaya
çağrılması, Türkiye'nin bölgedeki nüfuz ve
ağırlığının, telkin ettiği güvenin ve
barışçı katkılarına duyulan ihtiyacın çok somut
bir göstergesidir. Bu çağrı, Türkiye'nin, Ortadoğu'da bugüne
kadar uyguladığı politikaların
tutarlılığını ve isabetini de açıklıkla
ortaya koymuş bulunmaktadır.
Türkiye dahil, geçici Uluslararası Mevcudiyette
yer alacak ülkeler, bu Mevcudiyetin teşkilat yapısına, görev
ilkelerine, lojistik ve destek unsurlarına, ayrıcalık ve
bağışıklıklarına ilişkin Anlayış
Muhtırasını 30 Ocak 1997 tarihinde Oslo'da
imzalamışlardır.
Oslo Anlayış Muhtırasını
onaylamış olan Hükümetimiz, Türkiye'nin bu Anlayış
Muhtırası ve İsrail ve Filistin Ulusal Yönetimine tevdi edilecek
mektupta belirtilen kurallar ve amaçlar çerçevesinde geçici Uluslararası
Mevcudiyete katılmak için askerî personel gönderilmesi hususunu,
Anayasamızın 92 nci maddesi uyarınca Yüce Meclisimizin
onayına sunmuş bulunmaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Doğru Yol Partisi Grubu, Hükümetimizin Hebron'daki (El Halil'deki) geçici
Uluslararası Mevcudiyete katılmamıza ilişkin tezkeresini
desteklemekte, Hükümetimizi de izlediği politika nedeniyle
kutlamaktadır.
Türkiye, Hebron'daki (El Halil'deki) geçici
Uluslararası Mevcudiyete iştirakiyle, çevresinde ve çevresinin ötesinde
barış ve istikrarın sağlanmasına katkıda bulunmak
yolundaki politikasının yeni bir örneğini daha sergilemiş
ve Ortadoğu barış sürecine somut bir katkıda bulunmuş
olacaktır.
Türk askerî personeli, böylece, Kore'den, Somali'den,
Bosna Hersek'ten, Irak–Kuveyt sınırından ve Gürcistan'dan sonra,
şimdi de Filistin'de uluslararası bir görev, bir gözlemcilik görevi
üstlenecektir. Bu uluslararası mevcudiyette yer alacak askerî
personelimizin görevlerini, her zaman ve her yerde olduğu gibi,
başarıyla yerine getireceğine olan inancımız
tamdır.
Hükümetimizin Filistin Halkının
barış, demokrasi ve huzur içerisinde kalkınmasına
yardımcı olmakta gösterdiği gayretleri takdirle
karşıladığımızı, Filistin Devlet Başkanı
Sayın Arafat'ın Türkiye'ye yapmakta bulunduğu resmî ziyaretin
ilişkilerimize yeni bir ivme kazandıracağından emin
olduğumuzu da, bu vesileyle ifade etmek isterim.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
biraz önce, diğer siyasî partilerimizin değerli üyelerinin bir
kısmı, El Halil'de konuşlandırılması tamamlanan
Uluslararası Mevcudiyette yer alacak personelimizin, anılan kente
varmış olduğunu; fakat, izin olayının ancak bugün
gündeme geldiğini belirttiler. Personelin hareketine karar verilmesinin
gerekçesi, doğal olarak, uluslararası gelişmelerin çok süratli bir
şekilde cereyan etmesidir. Bu süratli gelişme, Türkiye olarak,
şüphesiz ki, bizim de hemen katkıda bulunmamızı
gerektirmiştir. Türkiye'nin izlediği dinamik politika ve
Ortadoğu barış sürecine atfettiği önem, üzerine düşeni
hemen yapmasını gerektirmektedir. Bu politikamızın, Yüce
Meclisimiz tarafından da benimsendiği ve desteklendiği
kanısındayız. Bu durumda, bir gecikmenin vuku bulması,
uluslararası alanda Türkiye'den beklenilenler açısından olumsuz
bir etki yaratabilir ve Türkiye olarak izlediğimiz politikaya
aykırı düşebilirdi. Böyle olumsuz bir durumun ortaya
çıkmasının Yüce Meclisimiz tarafından da uygun
bulunmayacağı düşüncesiyle bu şekilde hareket edilmek
mecburiyetinde kalınmıştır.
Yine, Demokratik Sol Parti Grubu adına
konuşan Değerli Milletvekilimiz Sayın Türk'ün, Filistin Ulusal
Yönetimi ve İsrail'le imzalanan anlaşma metninde tek bir ismin
geçtiğini söylemesiyle ilgili olarak da şunu belirtmekte fayda var:
Filistin Ulusal Yönetimi ve İsrail'le ayrı
ayrı iki mektup imzalanmıştır. Bu mektupların içeriği
aynı olduğu için tek bir metin olarak tercüme edilmiştir.
İmzalanan her iki mektup, ilgili 6 ülke tarafından ayrı
ayrı imzalanmıştır. İki mektup arasında herhangi
bir statü farkı da bulunmamaktadır. Bu konuyu da bilgilerinize sunmak
istedim.
Bu vesileyle Yüce Meclisi, şahsım ve grubum
adına en içten sevgi ve saygılarımla selamlıyorum. (DYP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Enerem.
Sayın milletvekilleri, Başbakanlık
tezkeresi üzerinde gruplar adına yapılan konuşmalar
bitmiştir.
Şahsı adına, Sayın Türk; buyurun
efendim. (DSP sıralarından alkışlar)
Sayın Türk, süreniz 10 dakika.
HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; esas itibariyle daha önce
söylediklerime ekleyecek bir şey yok; ancak, burada bir yöntem üzerinde
durmak istiyorum.
Türkiye Cumhuriyeti Resmî Gazetesinin 8 Şubat 1997
tarihli nüshasında, sadece, İsrail Hükümetine yazılan mektubun
İngilizce metni yer almıştır; ama, Türkçe çeviride hem
İsrail Hükümetine hem Filistin Otonom Yönetimi için Filistin Kurtuluş
Örgütüne (PLO) hitap edilmiştir. Anayasanın 92 nci maddesine göre,
yetki istemi için Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
gönderilen ve Sayın Başbakanın imzasını
taşıyan yazının ekindeki belgelerde de, sadece, İsrail
Hükümetine hitaben yazılan mektup yer almaktadır.
Aslında, gerek Yüce Meclise sunulan belgeler
arasında gerekse Resmî Gazetede yayımlanan belgeler arasında,
her iki mektubun da bulunması gerekirdi. Çünkü, bunlar hukuk
kaynağıdır ve İsrail Hükümetine yazılan bu mektuptaki
ifade, aynen Filistin Özerk Yönetimine yazılacak olan mektupta da
tekrarlanacağı için, bu mektup, bir yandan İsrail Hükümeti ile
aralarında Türkiye'nin de yer aldığı 6 devlet
arasında, öbür yandan da Filistin Kurtuluş Örgütü ile yine
aralarında Türkiye'nin de yer aldığı 6 devlet arasında
meydana gelmiş bir uluslararası anlaşma niteliği
taşıyacaktır. Bu husus, zaten, anlaşmanın metninde de
belirtilmektedir. Verilecek cevapla anlaşma tekemmül edecektir. Bu
anlamda, mektup, bir çeşit anlaşma önerisi ya da özel hukukta
kullandığımız terimle, bir icaptır; onların
kabulüyle bir uluslararası anlaşmaya dönüşecektir.
O bakımdan, her iki mektubun, tamamıyla
aynı içeriğe sahip olsalar bile, Resmî Gazetede
yayımlanması uygun olurdu. Benim ifade etmek istediğim nokta
buydu. Bu bir eksikliktir; bundan sonra, benzeri uygulamalarda daha dikkatli
olunması gerekir ve Yüce Meclisin bilgilendirilmesi bakımından
da buraya gönderilen belgelerin tam olması gerekir. Bu eksiklik,
farklı yorumlara konu olabilir. Bu çeşit yorumlara da meydan vermemek
gerekir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
sanıyorum ki, biraz sonra yapılacak olan oylamayla, Geçici
Uluslararası Mevcudiyet çerçevesinde görev alacak Türk askerî
personelinin, Hebron Şehrine gitmesiyle ilgili uygulama onaylanmış
olacaktır. Aslında, Anayasamız, bir izinden söz etmektedir; ama,
daha önce askerî birliğimiz, izin alınmadan, oraya gitmiş
olduğu için, bu, bir onay niteliği taşıyacaktır.
Grubum adına yaptığım konuşmada da ifade ettiğim
gibi, gecikmiş de olsa, Hükümet, anayasal bir gereği yerine getirme
yoluna girmiştir. Aynı biçimde, bu uygulamanın temelinde bulunan
ve Resmî Gazetede de milletlerarası antlaşma olarak yayımlanan,
Hebron'da Geçici Uluslararası Mevcudiyet Kurulması Hakkında
Anlayış Muhtırası ve onun ekindeki İsrail Hükümetine
hitaben yazılan mektup ve Resmî Gazetede yayımlanmamakla birlikte,
yazıldığı ve imzalandığı anlaşılan
Filistin Kurtuluş Örgütüne hitaben yazılan mektup da, bu Meclisin, bu
antlaşmaların onaylanmasını uygun bulduğuna dair bir
kanuna konu olmalıdır. Anayasanın 90 ıncı maddesinde
öngörülen usul budur; bu usulün yerine getirilmesi zorunludur. Aksi takdirde,
Anayasaya aykırı bir işlem yapmış oluruz ve hiç
kimsenin itirazının olmayacağı bir konuda, gereksiz yere
bir hukukî sakatlık meydana getirmiş oluruz.
Değerli milletvekilleri, biraz sonra
yapılacak olan oylamada, sanıyorum ki, Hükümetin istediği yetki
verilecektir ve zaten, askerî birliğimiz orada görevine
başlamış bulunmaktadır. Bütün Meclisin güveni olarak, Türk
Silahlı Kuvvetlerinin, mehmetçiğin, bundan önce kendisine verilen her
görevde olduğu gibi, bu görevi de üstün başarıyla yerine
getireceğine tam inancımız vardır. Bu inançla, bu güvenle,
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (DSP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Türk.
Sayın Bakan, acaba, Hükümet bu safhada
konuşmak istiyor mu efendim?
DEVLET BAKANI SACİT GÜNBEY (Diyarbakır) –
Hayır, konuşmak istemiyorum.
BAŞKAN – Aslında, tabiî, Sayın Türk'ün
dediği konular Anayasa konusunda çok önemli konular. Gerçi, bu
şekilde yapılan bir işlem, Silahlı Kuvvetlerin bir
bölümünün bir yabancı ülkeye gönderilmesi, bütün gruplarca tasvip
ediliyor; ama, bunun da emsal olmaması bakımından, bu gibi
konuların özelliğini belirten açıklamaların da yapılması
gerekiyor.
Efendim, şahsı adına, ayrıca, Sayın
Ali Dinçer söz istemişlerdir.
Buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz 10 dakika.
ALİ DİNÇER (Ankara) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; biraz önceki konuşmamda da belirttiğim
gibi, Türkiye Cumhuriyeti, dünyadaki 50'yi aşkın Müslüman ülke arasından,
El Halil'de kurulucak geçici Uluslararası Mevcudiyet Grubuna davet edilen
tek Müslüman ülke; bu, bizim için onur verici bir görev. Yalnız,
ayrıca, bu konumumuz, bize başka bazı görevler de getiriyor,
sorumluluklar da getiriyor. Asırlarca, biz, ulus olarak, bu bölgede
nâzım rol oynadık. Bu bölgede, çeşitli dinlerden insanların
barış içerisinde, kardeşçe bir arada yaşamasını
sağladık. Şimdi de, barışı sağlamak açısından,
sorunların çözümü açısından bize görev düşüyor.
El Halil, belirttiğimiz gibi, tek
tanrılı üç dinin kutsal bildiği bir şehir; bizim için de,
Hazreti İbrahim Camiinin olduğu, Hazreti İbrahim'in
doğduğu kutsal bir yer. Şimdi burası, bir ölçüde, ortak bir
yönetimle yönetilecek; hem İsrailliler hem Filistinliler bir arada
yaşayacaklar; ama, biz Müslümanlar için Mekke ve Medine'den sonra üçüncü
kutsal kent olan Kudüs de Filistin toprakları içerisinde, şu anda
İsrail sınırları içerisinde ve İsrail, Kudüs'ün
ilhakı için karar aldığından, Kudüs, bu Ortadoğu
barış süreci tartışmaları içerisinde gündeme gelmedi;
fakat, her zaman gündemde olması gereken önemli bir kent; orada da Mescidi
Aksa var, Müslümanlar için, Museviler için, Hıristiyanlar için son derece
önemli dinî merkezler var ve Kudüs'te de, Filistinliler ile İsrailliler,
Yahudiler ile Araplar birlikte yaşıyorlar, El Halil'e benzer bir
toplumsal yapı var.
Zaman içerisinde, biz, Kudüs'te de, özellikle
Müslümanlar için, Filistinliler için önemli olan sektörde El Halil'dekine
benzer bir çözümün bulunması için çaba göstermeliyiz ve bu konuda, hem
İsrail tarafından hem Filistin tarafından güvenilirliğe
sahip olan Türkiye Cumhuriyeti, elinden geleni yapmalıdır. Bu,
kurulmakta olan çağdaş, demokratik, laik Filistin Cumhuriyetinin
ekonomik açıdan da ihtiyaç duyduğu bir konu. Böylelikle, Kudüs'te de
çok yüksek olan dinî turizm potansiyeli, çağdaş, demokratik, laik
Filistin Cumhuriyetine, onun ekonomisine ciddî güç katacaktır ve Kudüs'ü
ziyaret etme durumunda olacak olan dünyadaki milyarı aşkın
Müslüman topluluğunun insanları, kardeş Filistin'in de yönetiminde
söz sahibi olduğu Kudüs'ü ziyaret etme imkânı bulacaklardır.
Ben, Ortadoğu barış sürecini, çok zor
koşullarda da olsa gerçekleştiren, sağduyuyla bu barış
sürecini başlatan, hem İsrail'in önderlerinin hem de Filistin'in
değerli önderi Yaser Arafat'ın, zaman içerisinde bu sorunu
çözeceklerine inanıyorum. Bu sorunun çözümünde, biz, Türkiye olarak,
elimizden gelen katkıyı yapmalıyız diyorum.
Tekrar, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Sayın
Başkanına, değerli üyelerine, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
en derin saygılarımı sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Dinçer.
Sayın milletvekilleri, Başbakanlık
tezkeresi üzerindeki müzakereler bitmiştir.
Şimdi, tezkereyi tekrar okutup
oylarınıza sunacağım.
Tezkereyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
1- Hebron (El
Halil)'un Filistin Ulusal Yönetimine devrinden sonra uluslararası
gözlemcilik görevini üstlenmek üzere Türkiye, Danimarka, İtalya,
İsveç, İsviçre ve Norveç tarafından oluşturulacak
mevcudiyet hakkında adı geçen ülkeler arasında 30 Ocak 1997
tarihinde Oslo'da imzalanan ve 4.2.1997 tarihli ve 97/9075 sayılı
Bakanlar Kurulu Kararıyla onaylanan "Hebron'da Geçici
Uluslararası Mevcudiyet Kurulması Hakkında Anlayış
Muhtırası"nda ve "İsrail ile Filistin Ulusal
Yönetimine Tevdi Edilecek Mektup"ta belirtilen kurallar ve amaçlar
çerçevesinde görev yapmak üzere Türkiye tarafından Hebron (El Halil)'a
askerî personel gönderilmesi,
2 - Söz konusu Anlayış Muhtırası
uyarınca Mevcudiyetin görev süresinin üç ay olması, İsrail ve
Filistin Ulusal Yönetiminin farklı bir süre üzerinde mutabık
kalmamaları halinde üç aylık sürelerle uzatılması,
Hususunda Hükümetin yetkili kılınması
için Anayasanın 92 nci maddesine göre izin verilmesini arz ederim.
Prof.
Dr. Necmettin Erbakan
Başbakan
BAŞKAN – Başbakanlık tezkeresini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Oybirliğiyle kabul edilmiştir; hayırlı, uğurlu olsun.
(Alkışlar)
Diliyoruz ki, Şanlı Ordumuzun geçmişte
bu bölgede bulunması dolayısıyla sağlanan
barışın, burada, tekrar ve sürekli korunmasında,
Şanlı Ordumuz, bu gidişiyle de yeterli bir unsur olsun.
Sayın milletvekilleri,
çalışmalarımıza devam ediyoruz herhalde; çünkü,
karşımda çalışmaya hazır, dinamik bir milletvekili
grubu görüyorum. (RP sıralarından "Sağol Başkan"
sesleri)
Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle
Komisyonlardan Gelen Diğer işler" kısmına geçiyoruz.
Önce, sırasıyla, yarım kalan
işlerden başlıyoruz.
IV. —KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER
1.—926 Sayılı Türk Silahlı
Kuvvetleri Personel Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesine İlişkin 488
Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Millî Savunma Komisyonu Raporu
(1/215) (S. Sayısı :23)
BAŞKAN – 926 Sayılı Türk Silahlı
Kuvvetleri Personel Kanuna Bir Geçici Madde Eklenmesine İlişkin 488
sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili tasarının müzakeresine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon?.. Yok.
Ertelenmiştir.
2. —Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu,
Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun ve Bu Kanunlarda Değişiklik Yapan 18.11.1992
Tarih ve 3842 Sayılı Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu
(1/543) (S. Sayısı :175)
BAŞKAN – Ceza Muhakemeleri Usülü Kanunu, Devlet
Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında
Kanun ve Bu Kanunlarda Değişiklik Yapan 18.11.1992 Tarih ve 3842
Sayılı Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarının müzakeresine kaldığımız yerden devam
edeceğiz.
Komisyon?.. Yok.
Ertelenmiştir.
3. —Emniyet Teşkilatı Kanununun
Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair 490
Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve İçişleri Komisyonu
Raporu (1/217) (S. Sayısı :132)
BAŞKAN – Emniyet Teşkilatı Kanununun Bir
Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair 490 sayılı
Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili tasarının müzakeresine
başlayacağız.
Komisyon?.. Yok.
Ertelenmiştir.
4. —Millî Eğitim
Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında
Kanunun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına
İlişkin 492 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Millî
Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/218) (S.
Sayısı :164)
BAŞKAN – Millî Eğitim
Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında
Kanunun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına
İlişkin 492 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili tasarının
müzakeresine başlayacağız.
Komisyon?.. Yok.
Ertelenmiştir.
5.—625 Sayılı Özel Öğretim
Kurumları Kanunu ile 222 Sayılı İlköğretim ve
EğitimKanununun Bazı Hükümlerinin Değiştirilmesi
Hakkında 254 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile 625 Sayılı
Özel Öğretim Kurumları Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik
Yapılmasına Dair 326 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname
ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve
Spor Komisyonu Raporu (1/71, 1/111) (S. Sayısı :168)
BAŞKAN – 625 Sayılı Özel Öğretim
Kurumları Kanunu ile 222 Sayılı İlköğretim ve
Eğitim Kanununun Bazı Hükümlerinin Değiştirilmesi
Hakkında 254 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile 625
Sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik
Yapılmasına Dair 326 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle
ilgili tasarının müzakeresine başlayacağız.
Komisyon?.. Yok.
Ertelenmiştir.
6. —Yurtdışında
Bulunanların Sosyal Güvenlikleri Hakkında Borçlanma Kanunu
Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal
İşler Komisyou Raporu (1/569) (S. Sayısı :209) (1)
BAŞKAN – Yurtdışında
Bulunanların Sosyal Güvenlikleri Hakkında Borçlanma Kanunu
Tasarısının müzakeresine başlıyoruz.
Komisyon?.. Burada.
Hükümet?.. Burada.
Komisyon raporunun okunup okunmaması hususunu
oylarınıza sunacağım. Yalnız, bir
arkadaşımızın gönderdiği bir önergeyle karar
yetersayısı isteniyor.
Komisyon raporunun okunmasını kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Karar yetersayısı yoktur.
Birleşime 10 dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati : 18.10
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati : 18.20
BAŞKAN : Başkanvekili Kamer GENÇ
KÂTİP ÜYELER : Ünal YAŞAR (Gaziantep),
Mustafa BAŞ (İstanbul)
BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 59 uncu
Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
Sayın milletvekilleri,
çalışmalarımıza, kaldığımız yerden
devam ediyoruz.
IV. —KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE
KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
6.—Yurtdışında
Bulunanların Sosyal Güvenlikleri Hakkında Borçlanma Kanunu
Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal
İşler Komisyonu Raporu (1/569) (S. Sayısı :209) (Devam)
BAŞKAN – Biraz önce, Yurtdışında
Bulunanların Sosyal Güvenlikleri Hakkında Borçlanma Kanunu
Tasarısının müzakeresine geçmiştik ve Sağlık,
Aile, Çalışma ve Sosyal işler Komisyonu raporunun okunup okunmaması
konusunda yaptığımız oylamada karar
yetersayısının aranması istenmişti.
Yaptığımız oylamada karar yetersayısını
bulamadığımız için, birleşime 10 dakika ara
vermiştim.
Komisyon ve Hükümet yerlerini aldılar.
Şimdi, yeniden oylama yapacağım ve karar
yetersayısını arayacağım.
Raporun okunmasını kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Raporun okunması kabul edilmemiştir.
Tasarının tümü üzerinde söz isteyen var
mı?
HASAN HÜSAMETTİN ÖZKAN (İstanbul) – Var,
var...
BAŞKAN – Bize intikal eden: Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Bekir Kumbul, ANAP Grubu adına Recep Mızrak;
şahısları adına, Sayın Emin Kul, Sayın Nihat
Matkap, Sayın Kâzım Arslan, Sayın Mehmet Aykaç, Sayın
Hikmet Sami Türk, Sayın Bekir Yurdagül, Sayın Sıtkı Cengil,
Sayın Atilâ Sav.
CHP Grubu adına, Sayın Bekir Kumbul; buyurun.
(CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz 20 dakikadır.
CHP GRUBU ADINA BEKİR KUMBUL (Antalya) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yurt
dışında bulunanların sosyal güvenliğiyle ilgili olarak
gerçekleştireceğimiz yahut da gerçekleştiremeyeceğimiz 209
sıra sayılı Borçlanma Yasa Tasarısı hakkında,
Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini sunmak üzere kürsüye
çıkmış bulunuyorum; bu vesileyle, siz Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, sosyal
güvenliğin zihinlerde uyandırdığı kavramın
kişiler için bir mutluluk olduğunu, bir güvence olduğunu hepimiz
biliyoruz. Yine, sosyal güvenlik, genel anlamda, kişilerin gelirleri ne
olursa olsun, onların sosyal ve ekonomik durumları göz önünde
bulundurularak geleceklerinin güvence altına alınması
anlamına gelmektedir. Ülkemizde, sosyal hukuk devleti olan Türkiye
Cumhuriyetinde, sosyal güvenlik, devlet için bir görev, bir ödevdir; ama,
kişi için de bir haktır ve doğuştan
kazanılmış bir hak olarak belirlenmiştir. Bugün
geldiğimiz noktada, maalesef, ülkemizin üçte biri, yani 21 milyondan daha
fazla insanımız, sosyal güvenlikten de mahrumdur. Bu da bir gerçek;
ama, geriye dönüp baktığımızda görüyoruz ki, elli
yıllık deneyimiyle, ülkemizde, sosyal güvenlik sistemi, her geçen gün
biraz daha sıkıntıya giriyor, ekonomik anlamda darboğaza
giriyor. Bunu, geçmiş günlerde burada dile getirdik. Bunun için
araştırma komisyonları kurduk, sıkıntıların
nereden geldiğine baktık, özellikle primli sosyal güvenlik
sistemlerinde, başta Sosyal Sigortalar Kurumu olmak üzere, Emekli
Sandığı ve Bağ-Kur'da giderek artan ekonomik sıkıntıları
gördük ve bunda da en önemli nedenin, borçlanma yasaları olduğunu da
hepimiz biliyoruz.
Değerli arkadaşlarım, bugüne kadar
-1969'lardan başlayan ve günümüze kadar- 11 kez, borçlanma yasası
çıkarılmış; ama, her seferinde borçlanma yasaları,
Sosyal Sigortalar Kurumunun üzerine bir kambur gibi binmiştir.
Düşünün ki, yıllardır geleceği için prim yatıran
kişilerin, yirmi yirmibeş yıl prim yatıran kişilerin
üzerine, borçlanma yasalarıyla yeni kişiler eklenmiş,
haksızlıklar oluşmuş ve ekonomik sıkıntılar
çekilmiştir. Sanki bunlardan biz ders almıyormuşçasına,
bugün, 12 nci borçlanma yasasını çıkarmak için burada
toplanmış bulunuyoruz.
Değerli arkadaşlarım, isterseniz,
eleştirisine geçmeden önce, yeni oluşturacağımız
borçlanma yasasında temel hatlarıyla neler var, nasıl bir yasal
düzenleme getireceğiz kısaca onlardan size bahsedeyim.
Değerli arkadaşlarım,
yurtdışına çıkmış -ve girmiş olan- bir
vatandaşımız, yurtdışında çalışmak
zorunda değil, yeter ki, yurtdışına çıktığını
kanıtlasın, bu yasadan yararlanacak. Günde 2,5 dolar üzerinden 5 bin
gün işgünü borçlanıyor. Toplam 12 bin 500 dolar borçlanarak bu haktan
yararlanabilecek. Toplanan 12 500 dolar üç eşit taksit halinde; ilk
taksidi 15 Mart 1997 tarihinde -yani, bir ay bile kalmadı- ikinci taksidi
mayıs 15'te, üçüncü taksidi temmuz 15'te olmak üzere, yeni
oluşturulacak bir kasada toplanacak ve bunun yüzde 20'si devlete irat
kaydedilecek; yani, 12 500 doların 2 500 doları devlete irat
kaydedilecek güvence anlamında ve kişiler, kadın 50
yaşını doldurunca, erkek ise 55 yaşını
doldurunca, üç yıl sonra, yani, 2000 yılının 15 Temmuzunda
emekliliğe hak kazanmış olacak. Bu tarihten itibaren aynı
kişiler, hak sahipleri ve bakmakla yükümlü oldukları sağlıktan
da yararlanır duruma gelecekler.
Diğer bilmemiz gereken bir konu, ödeme yapacak hak
sahipleri, dolar üzerinden yatıracaklar; ama, emekli maaşı
bağlanırken, yani üç yıl sonra, 2000 yılında, 506
sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu gereklerine göre Türk Lirası karşılığında
emekli olacaklar. Bunun bir değişikliği ise, hak sahibi bu
zamana kadar ölmüş veya malul olmuşsa, emekliliğe
bağlanabilecek yahut da sağlıktan yararlanabilecek;
sağlıklı ise, üç yıl hasta olmadan beklemek durumunda
kalacak.
Diğer bir konu, yeni bir kasa oluşturulacak.
Bugüne kadar üç kasa vardı: Sosyal Sigortalar Kurumu, Bağ-Kur, Emekli
Sandığı. Şimdi, dördüncü bir kasa oluşturuyoruz ve
yönetiminde de, yine, hak sahiplerinden kimse yok. Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanlığı Müsteşarı başkanlığında,
yine Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı üst düzey
bir bürokratı, Sosyal Sigortalar Kurumu Genel Müdürlüğü üst düzey bir
bürokratı, Hazine Müsteşarlığının bağlı
olduğu bakanlıktan üst düzey bir bürokrat ve Maliye
Bakanlığından bir bürokrat olmak üzere, 5 kişiden
oluşan bir yönetim kurulu oluşturulacak. Yine, burada da -geçen
günlerden beri üzerinde çalışageldiğimiz, hak sahipleri de
yönetimde bulunsun dediğimiz burada da- o hak sahiplerinden yönetimde
kimse olmadığını da görüyoruz.
Değerli arkadaşlarım, getirilmek istenen
borçlanma yasa tasarısının ana ilkeleri bunlar. Bu borçlanma
yasa tasarısıyla, temel sosyal güvenlik sistemindeki eksikliklerin
veya sıkıntıların giderileceğine dair herhangi bir
emare görülmemektedir. Daha önce, 1985 yılında çıkarılan 3201
sayılı borçlanma yasası, aynı amaçlarla, aynı duygularla
getirilmiş, geçen onbir yıllık süreye rağmen amacına
ulaşamamıştır. Sanki bunu da görmüyormuş gibi,
şimdi yine, günlük 2,5 dolar borçlanarak, 5 bin işgünü üzerinden
borçlanma yasası çıkarıyoruz.
Değerli arkadaşlarım, amaçlanan
düzenlemenin, halen yürürlükte olan sosyal güvenlik sistemiyle
çeliştiğini görüyoruz; yani, var olan sosyal güvenlik sistemiyle,
yeni getirdiğimiz sosyal güvenlik sistemi arasında -kasa
arasında- çelişkiler var. Her şeyden önce, bu, Anayasanın
eşitlik ilkesine aykırıdır; bunun altını
çiziyorum; bir.
İkincisi; bugüne kadar var olan üç kasaya,
dördüncü bir kasa eklemiş oluyoruz. Oysaki, Yedinci Beş
Yıllık Kalkınma Planında yerini alan ve temel sosyal
güvenlik sistemi kapsamında, sosyal güvenlik sistemlerinin bir çatı
altında toplanması planlanırken, öncelikle norm ve standart
birliği sağlanıp, tek çatı altında
birleştirilmesi hesaplanırken, bugün, dördüncü bir kasa daha
oluşturuyoruz; bunu da yanlışlığın diğer bir
yönü diye görüyoruz.
Ayrıca, yeni oluşturulacak kasada idarî yön,
Sosyal Sigortalar Kurumu üzerine yüklenmektedir. Oysaki,
baktığımız zaman, Sosyal Sigortalar Kurumu, bugün kendi
yükünü kaldıramaz durumdadır. Sosyal Sigortalar Kurumu sanki kendi
yükünü kaldırmış gibi, idarî yönden yeni bir yük daha ekliyoruz,
malî yönünü de, yeni oluşturduğumuz yönetim tarafından
sürdürüyoruz; bu da diğer bir yanlışlık.
Değerli arkadaşlarım, diğer bir
konu, sağlık yardımları açısından
baktığımız zaman, kişiler, üç yıl bekleyip emekli
olduktan sonra hak sahipleri ve bakmakla yükümlüleri sağlıktan da
yararlanır durumda olacaklar. Şimdi, hak sahipleri yönünden
baktığımız zaman, kişi, hastalanmak için üç yıl
beklemek zorunda mı? Veya, kişi malul olmuşsa, hak sahibi
ölmüşse, bakmakla yükümlüleri o zaman sağlıktan yararlanır
durumda; orada bir eksiklik var; bir.
Yıllarca prim yatırarak, 25 yıl prim
yatırarak, sağlık primi yatırarak sağlıktan
yararlanan vatandaşlarımızla, sağlık primi
yatırmadan borçlanma yasasından yararlanan vatandaşlarımız
arasında da bir farklılık doğmaktadır; bu da,
Anayasanın temel ilkelerine, eşitlik ilkesine
aykırıdır; bunun altını çiziyorum; iki.
Değerli arkadaşlarım, aylık
bağlanması açısından baktığımız zaman,
mevcut 2147 ve 3201 sayılı Kanunlara göre prim ödeyerek borçlanma
yasasından yararlanan vatandaşlarımızla, yeni oluşturulan
borçlanmadan yararlanacak vatandaşlarımız arasında da
farklılıklar olacaktır. Zaten, 3201 sayılı Yasaya göre
borçlananlar, yatırdıkları primi, iki üç yıl içerisinde
geri alıyorlardı. Bu sefer, günlük 2,5 dolarla borçlanarak 12 500
dolar yatıran vatandaşlarımız da,
yatırdıkları primi ortalama yedi yıl gibi bir sürede geri
alıyorlar. O zaman, yirmibeş yıl süreyle prim yatırarak
emekli olan insanlarımızla, yeni borçlanma yasasından
yararlanacak hak sahipleri arasında farklılıklar
doğacaktır.
Diğer bir konu, 2007 yılında, kasada
ödenecek para kalmadığı zaman ne olacak, o da belli
değildir; yani, 2007 yılında kasa
sıfırlanacaktır. O zaman, hak sahiplerine artık
"kasada para kalmadı; sizden tekrar para toplayacağız"
mı diyeceğiz; yoksa, bunu, devlet mi ödeyecek? Devlet ödeyecekse,
diğer insanlarımıza, daha önce, yirmi yirmibeş yıl
prim ödeyerek emekli olan insanlarımıza karşı bir
haksızlık oluşacaktır; bunun da altını çiziyorum.
Diğer bir olay, ikili sosyal güvenlik
sözleşmesi imzalamış olan ülkeler arasında sorunlar
vardır.
Değerli arkadaşlarım, ikili sosyal
güvenlik anlaşması yaptığımız ülkelerde
ikametgâhı bulunan vatandaşlarımız, eğer, herhangi bir
işte çalışmıyorsa, işsizlik sigortası
almaktadır; yeni bir sosyal güvenlik sistemine geçtiği için,
işsizlik sigortası alamayacaktır.
İkinci bir konu, yine, bu
vatandaşlarımız, aile yardımı almaktadır; yeni
bir sosyal güvenlik sistemine girdiği için bundan da
yararlanamayacaktır. Oysaki, bugün, Hollanda'daki bir
vatandaşımız ayda 80 milyon liraya varan işsizlik
sigortası almaktadır ve yine, beş çocuklu bir aileyi
düşünürsek, 40 milyon liraya varan -bugünkü değeriyle- aile
yardımı almaktadır; bunlardan da yararlanamayacaktır.
Ayrıca, çalıştıkları ülkelerde almakta oldukları
malullük, yaşlılık ve ölüm aylıklarında da azalmalar
olacaktır. Öyleyse, yurt dışında ikametgâhı bulunan
vatandaşlarımız için de yarar değil zarar getirecektir.
Değerli arkadaşlarım, yine, günlerdir
söyleyegeldiğimiz gibi, yönetimine baktığımız zaman,
hak sahiplerinden hiç kimseyi göremiyoruz; yine, devlet tarafından
oluşturulmuş bir yönetim kurulu vardır. Başta
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı
Müsteşarı ve buna bağlı, yine, Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanlığından üst düzey bir bürokrat, Sosyal Sigortalar
Kurumu Genel Müdürlüğünden bir bürokrat, Hazineden bir bürokrat, Maliyeden
bir bürokrat... Bakıyoruz, hak sahiplerinden hiç kimseyi göremiyoruz.
Peki, bu yönetimde devlet katkısı olsun mu;
olmalıdır; ama, devlet maddî bakımdan ne kadar destek veriyorsa
yönetimde o kadar bulundurulmalıdır. Buna
baktığımız zaman, devletin katkısı yok.
Bırakın katkısını, hak sahiplerinin
yatırdığı paranın yüzde 20'sini Hazineye irat
kaydediyorsunuz; ama, yönetiminde hak sahiplerinden hiç kimseyi
bulundurmuyorsunuz. Yani, davul hak sahiplerinin sırtında, tokmak
hükümetin elinde, istediği gibi çalabilecek; bunu görüyorsunuz. Oysaki,
Avrupa Birliği ülkelerinde, o ülkelerin sosyal güvenlik sistemlerine
yaptıkları yardım, bugün, yüzde 34'ler, yüzde 35'ler
düzeyindedir; bizim ülkemize baktığımız zaman,
bırakın yardımı, onlardan katkı
alınmaktadır. Yani, bu şekliyle, her şeyden önce, bir
sosyal güvenlik kuruluşu gibi görünmemektedir. Bu, olsa olsa, ancak özel
sigortacılık şeklinde bir görünüm vermektedir.
Değerli arkadaşlarım, hangi yönüyle
bakarsak bakalım, getirilen yeni borçlanma yasa tasarısı, hak
sahipleri açısından da, sosyal güvenlik sistemi açısından
da, herhangi bir yarar getirmemektedir; bir yere yarar getirmektedir, o da
mevcut Hükümete.
Değerli arkadaşlar, bu borçlanma yasa
tasarısından 400 bin kişinin yararlanması
düşünülmektedir. 400 bin kişi, toplam 5 milyar dolar gelir
sağlayacaktır. Bu 5 milyar doların 1 milyar doları, zaten
Hazineye irat kaydedilecektir; geri kalan 4 milyarı da, üç yıl
kullanıldıktan sonra, hak sahipleri emekli edilecektir. Yani, üç
yıl sonra kim öle, kim kala mantığıyla getirilmiş bir
yasa tasarısı görünümündedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Kumbul, size eksüre veriyorum.
Konuyu çok iyi incelemişsiniz, teşekkür ederim.
Buyurun efendim.
BEKİR KUMBUL (Devamla) – Teşekkür ederim
Sayın Başkan. Aslında, ben de sözümün sonuna gelmiştim;
ama, bir iki saniye geçirdim, özür diliyorum.
BAŞKAN – Fark etmez; size eksüre verdim efendim.
BEKİR KUMBUL (Devamla) – Değerli
arkadaşlarım, bu görünüşüyle, bizim bu borçlanma yasa
tasarısına, Cumhuriyet Halk Partisi olarak "evet"
diyebilmemiz mümkün değildir.
Bu vesileyle, Yüce Meclisi, tekrar, saygıyla,
sevgiyle selamlıyorum. (CHP ve DSP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Kumbul, konuyu hem iyi
incelemişsiniz hem de konuya bağlı olarak konuştunuz,
teşekkür ederim.
Sayın milletvekilleri, çalışma süremizin
bitmesine çok az zaman bir zaman var; yeni bir
arkadaşımızın konuşması için de 20 dakikaya
ihtiyaç var. İsterseniz, süreyi uzatalım.
SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Uzatalım Sayın
Başkan.
HASAN HÜSAMETTİN ÖZKAN (İstanbul) –
Hayır Sayın Başkan...
SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Uzatalım...
BAŞKAN – Ama, karar yetersayısı
istenirse...
HASAN HÜSAMETTİN ÖZKAN (İstanbul) – Yoklama
isteriz Sayın Başkan...
SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Sayın Başkan,
15 dakika, 10 dakika konuşuruz.
BAŞKAN – 10 dakika mühim değil; ama,
arkadaşlarımız mademki muhalefet... 10 dakika fark çok fazla bir
şey değil. Süreyi uzatmak zorunda kalacağım, şimdi
uzatmama kararı gelecek, onun için rica ediyorum, pek ısrar etmeyelim.
Çalışma süremizin bitmesine çok az
bir zaman var. Bu itibarla, Bakanlar Kurulu üyeleri hakkında 11/7 ve 11/8
esas numaralı Gensoru önergeleriyle diğer denetim
konularını görüşmek için, 25 Şubat 1997 Salı günü Saat
15.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati : 18.48
V. – SORULAR VE CEVAPLAR
A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1. – Çanakkale Milletvekili
Hikmet Aydın’ın, Manavgat Suyu Projesine İlişkin Sorusu ve
Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı M. Recai Kutan’ın yazılı
cevabı (7/1829)
25.12.1996
Türkiye
BüyükMillet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Enerji ve Tabiî Kaynaklar
Bakanı Sayın Recai Kutan’ın yazılı
yanıtlaması için gereğinin yapılmasını
saygılarımla arz ederim.
Hikmet
Aydın
Çanakkale
1. Manavgat Suyunun ihraç edilmesi
düşüncesine projelendirme bazında ne zaman ve hangi iktidar döneminde
başlanmıştır?
2. Projelendirme aşamasında hangi yerel
kurum ve kuruluşlara danışılmıştır ve/veya
danışılması gerektiği halde
danışılmamıştır?
3. Bu projenin hazırlanması
esnasında harcandığı öne sürülen 150 000 000 $’ı alt
kalemlere ayırarak açıklar mısınız?
T.C.
Enerji ve
Tabiî Kaynaklar Bakanlığı 19.2.1997
Araştırma,
Planlama ve Koordinasyon
Kurulu
Başkanlığı
Sayı :
B.15.0.APK.0.23.300.262/2598
Konu : Yazılı Soru Önergesi
Türkiye
BüyükMillet Meclisi Başkanlığına
İlgi : T.B.M.M.
Başkanlığının 10 Ocak 1997 tarih ve
A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/1829-4780/13316 sayılı yazısı.
Çanakkale Milletvekili Sayın Hikmet
Aydın’ın şahsıma tevcih ettiği ve Türkiye BüyükMillet
Meclisi İçtüzüğünün 99 uncu maddesi gereğince
cevaplandırılması istenen 7/1829 Esas No.lu yazılı
soru önergesi ile ilgili bilgiler hazırlanarak ekte sunulmuştur.
Bilgilerinize arz ederim.
M.
Recai Kutan
Enerji
ve Tabiî Kaynaklar
Bakanı
Çanakkale Milletvekili Sayın Hikmet
Aydın’ın Yazılı Soru Önergesi ve Cevabı (7/1829-4780)
Soru 1. Manavgat Suyunun ihraç edilmesi
düşüncesine projelendirme bazında ne zaman ve hangi iktidar döneminde
başlanmıştır?
Cevap 1. Ülkemizin ve dış ülkelerin su
ihtiyaçlarının Manavgat Çayında karşılanması
hususu, 1980’li yıllarda ele alınmıştır. Bu amaçla
proje, 8.8.1990 tarih ve 90/750 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı
ile Kamu Ortaklığı İdaresi Başkanlığının
1990 Yılı Yatırım Programına alınmış ve
mülkiyeti DSİ uhdesinde kalmak üzere Kamu Ortaklığı
İdaresi Başkanlığı adına 28.2.1984 tarih ve 2983
sayılı Kanun kapsamında, DSİ tarafından 3.9.1991
tarihinde ihale edilmiştir.
Soru 2. Projelendirme aşamasında hangi
yerel kurum ve kuruluşlara danışılmıştır
ve/veya danışılması gerektiği halde
danışılmamıştır?
Cevap 2. Söz konusu projenin bir bölümünü
oluşturan “Deniz Yapıları”nın özel bilgi ve ihtisas
gerektirmesi ve Türkiye’de ilk defa gerçekleştirilecek olması
nedenleriyle ihale aşamasında deniz yapıları konusunda
ihtisas sahibi bağımsız firmalardan bilgi
alınmıştır. Denizaltı araştırmaları
için ise Deniz ve Oşinografi Dairesi Başkanlığına
danışılarak batimetrik haritalar temin edilmiş olup, ihalenin
sonuçlanmasını müteakip deniz yapılarıyla ilgili olarak
müşavirlik hizmetleri ihalesine çıkılmış ve ihale
sonucu bir Amerikan firması müşavir olarak tutulmuştur.
Soru 3. Bu projenin hazırlanması
esnasında harcandığı öne sürülen 150 000 000 $’ı alt
kalemlere ayırarak açıklar mısınız?
Cevap 3. Söz konusu projenin, projelendirme
safhasında herhangi bir harcama yapılmamıştır.
İnşaat safhasında ise;
a) Kara yapıları için; 35 000 000
$’lık
b) Deniz yapıları için; 17 500 000
$’lık bir harcama yapılmış ancak finansman
yetersizliği nedeniyle ödeme yapılmamış olup, deniz
yapıları için yaklaşık 60 000 000 $’lık bir harcama
beklenmektedir.
2. –
Tekirdağ Milletvekili Bayram Fırat Dayanıklı’nın,
Çorlu-Esenler, Malkara-Bulgurlu köylerinin telefon santralı
arızalarının giderilmesine ilişkin sorusu ve
Ulaştırma Bakanı Ömer Barutçu’nun yazılı cevabı
(7/1834)
26.12.1996
Türkiye
BüyükMillet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın
yazılı olarak Ulaştırma Bakanı Sayın Ömer Barutçu
tarafından yanıtlanmasını saygılarımla arz
ederim.
Dr.
B. Fırat Dayanıklı
Tekirdağ
Çorlu’nun Esenler ve Malkara’nın Bulgurlu Köyü
sakinleri, köylerindeki telefon santralinin sürekli olarak
arızalanması sebebiyle telefon görüşmesi
yapamadıklarından yakınmakta ve bu konudaki şikâyetlere
rağmen, henüz yetkililerden gerekli ilgiyi görmediklerini beyan
etmektedirler.
1. Yukarıda adı geçen köylerin telefon
santralindeki arızaların giderilmesi için ne gibi
çalışmalar yapılmaktadır?
2. Telefon santralinin yenilenmesi
düşünülüyor mu?
3. Eğer düşünülüyorsa
çalışmalar hangi aşamadadır?
T.C.
Ulaştırma
Bakanlığı 19.2.1997
Araştırma,
Planlama ve Koordinasyon
Kurulu
Başkanlığı
Sayı :
B.11.0.APK.0.10.01.21.E.A-236-4154
Konu : Tekirdağ Milletvekili Bayram Fırat
Dayanıklı’nın
Yazılı Soru Önergesi
Türkiye
BüyükMillet Meclisi Başkanlığına
İlgi : a) TBMM
Başkanlığının 10 Ocak 1997 gün ve
A.01.0.GNS.0.10.00.02/4936-13305 sayılı yazısı.
Tekirdağ Milletvekili Bayram Fırat
Dayanıklı’nın Bakanlığıma yönelttiği
7/1834-4811 sayılı yazılı soru önergesinin cevabı ekte
sunulmuştur.
Bilgilerinize arz ederim.
Ömer
Barutçu
Ulaştırma
Bakanı
Tekirdağ
Milletvekili Bayram Fırat Dayanıklı’nın 7/1834-4811
Sayılı
Yazılı
Soru Önergesi ve Cevabı
Sorular :
Çorlu’nun Esenler ve Malkara’nın Bulgurlu Köyü
sakinleri, köylerindeki telefon santralinin sürekli olarak
arızalanması sebebiyle telefon görüşmesi yapamadıklarından
yakınmakta ve bu konudaki şikâyetlere rağmen, henüz
yetkililerden gerekli ilgiyi görmediklerini beyan etmektedirler.
1. Yukarıda adı geçen köylerin telefon
santralindeki arızaların giderilmesi için ne gibi
çalışmalar yapılmaktadır?
2. Telefon santralinin yenilenmesi
düşünülüyor mu?
3. Eğer düşünülüyorsa
çalışmalar hangi aşamadadır?
Cevap :
Tekirdağ İli Çorlu İlçesi Esenler Merkezinde 500-A tipi
santral hizmet vermektedir. Santralda yapılan incelemede herhangi bir
problemle karşılaşılmamıştır. Ancak
sözkonusu santralda zaman zaman işletmeye yönelik bazı arızalar
oluşmakta ve teknik personelce ivedilikle müdahale edilmektedir.
Esenler Köyündeki santral 216 bağlı abone ile
çalışmaktadır. Santralın yenilenmesi 1997 yılında
emsalleriyle birlikte değerlendirilecektir.
Tekirdağ İli Bulgurla Merkezi; Şarköy İlçesi Uluman
Köyü santralından çalışmaktadır. Uluman Köyünde Elif-1
santralı hizmet vermektedir. Santralda yapılan incelemede herhangi
bir problemle karşılaşılmamıştır.
3. – Bartın Milletvekili Cafer
Tufan Yazıcıoğlu’nun, özürlü sporculara ilişkin sorusu ve
Devlet Bakanı Bahattin Şeker’in cevabı (7/1864)
Türkiye
BüyükMillet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın DevletBakanı
Sayın Bahattin Şeker tarafından yazılı olarak
cevaplandırılmasını saygılarımla arz ve talep
ederim. 7.1.1997
Cafer
Tufan Yazıcıoğlu
Bartın
Soru 1. Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünce
özürlüler il sorumluları emrine 1997 yılı bütçesinden ödenek
gönderilecek midir?
Soru 2. Gençlik ve Spor GenelMüdürlüğünce
özürlü sporculara antrenör yetiştirmek amacı ile kurs
açılması düşünülüyor mu?
T.C.
DevletBakanlığı 19.2.1997
Sayı
: B.02.0.019.0.00.00.00/00316
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
İlgi : 20.1.1997 tarih ve
A.01.0.GNS.0.10.00.02-71864-4873/13789 sayılı yazınız.
Bartın Milletvekili Cafer Tufan
Yazıcıoğlu’nun yazılı soru önergesine verilen cevaplar
ekte sunulmaktadır.
Bilgilerinize arz ederim.
Bahattin
Şeker
DevletBakanı
Konu : Bartın Milletvekili Sayın Cafer Tufan
Yazıcıoğlu’na ait yazılı soru önergesi.
Soru 1. Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünce
Özürlüler İl Sorumluları emrine 1997 yılı bütçesinden
ödenek gönderilecek midir?
Cevap 1. Genel Müdürlüğümüz Bütçesinden 1997
yılında Özürlüler İl Sorumluları emrine ödenek gönderilmesi
mevzuat gereği mümkün değildir.
Ancak, özürlüler spor faaliyet giderleri için her
yıl taşra teşkilatımız olan ve özel bütçeli Gençlik ve
Spor İl Müdürlüklerinin bütçelerine ödenek konulmakta, ayrılan
miktarlar da yılı içerisinde il müdürlükleri tarafından belirli
bir takvime dayanan özürlüler spor faaliyetlerinde kullanılmaktadır.
Soru 2. Gençlik ve Spor GenelMüdürlüğünce
özürlü sporculara antrenör yetiştirmek amacı ile kurs
açılması düşünülüyor mu?
Cevap 2. Genel Müdürlüğümüzce 1997
yılı içerisinde düzenlenecek yurtiçi eğitim faaliyetleri
aşağıda belirtilmektedir.
A) Zihinsel Engelliler Eğitim Faaliyetleri :
1. Futbol Eğitim Semineri
2. Kulüp Yöneticileri ve Klafikasyon Semineri
Hakem ve
antrenör Semineri
B) İşitme Engelliler Eğitim
Faaliyetleri :
1. Antrenör Monitör Semineri
2. Masa Tenisi, Atletizm, Yüzme Eğitim
Semineri
Kulüp
Başkanları Toplantısı
C) Yurtiçinde Yabancılarla Yapılacak
Faaliyetler :
13 – 16 Mart 1997 Sakarya : Muhtelif illerden 60
antrenör ve hakem adayı katılacak olup kurs yurt
dışından gelecek üyeler tarafından verilecektir.
Yurt Dışı Eğitim Faaliyetleri :
7 - 9 Mart 1997 Çekoslovakya : 1 Hakem iştirak
edecektir.
Bilgilerinizi arz ederim.
4. –
Artvin Milletvekili Süleyman Hatinoğlu’nun, Artvin ve ilçelerindeki
vatandaşların orman işletmelerinden olan alacaklarına
ilişkin sorusu ve Orman Bakanı M. Halit Dağlı’nın
yazılı cevabı (7/1868)
Türkiye
BüyükMilletMeclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Orman
Bakanı tarafından yazılı olarak
cevaplandırılması hususunda delaletlerinizi arz ederim.
Süleyman
Hatinoğlu
Artvin
Artvin İli ve ilçelerinde
vatandaşlarımız, orman işletmelerindeki
alacaklarını alamadıklarını bildirmektedirler.
Bu Nedenle Sorularım :
1. Artvin İli ve ilçelerinde orman
İşletmelerinin vatandaşlarımıza ne miktarda
borçları vardır?
2. Bu paralar ilgililere ne zaman ödenecektir?
3. 1945’ten sonra, ormanları korumaları
amacıyla vatandaşlara tapularıyla birlikte verilen araziler,
şimdi tapular iptal edilip hiç bir bedel ödenmeden
vatandaşlarımızdan geri alınmaktadır.
Bu yanlışlığın düzeltilmesi
için yeni bir kanun çıkarmayı düşünüyor musunuz?
T.C.
Orman
Bakanlığı 20.2.1997
Araştırma,
Planlama ve Koordinasyon
Kurulu
Başkanlığı
Koordinasyon
ve Mevzuat Dairesi
Başkanlığı
Sayı
: KM.1.SOR./111-478
Konu : Sayın Süleyman Hatinoğlu’nun
Yazılı Soru Önergesi
Türkiye
BüyükMilletMeclisi Başkanlığına
(Kanunlar ve Kararlar
Dairesi Başkanlığı)
İlgi : a) 18.2.1997 tarih ve
A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/1868-4880/13819 sayılı yazınız.
b) 20.1.1997 tarih ve
A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/1868-4880/13819 sayılı yazınız.
c) 4.2.1997 tarih ve KM.1.SOR./75 sayılı
yazımız.
Artvin Milletvekili Sayın Süleyman
Hatinoğlu’nun “Artvin ve ilçelerindeki vatandaşların Orman
İşletmelerinden olan alacaklarına ilişkin yazılı
soru önergesi” fotokopisi ilişikte olan ilgi (c) yazımızla cevaplandırılmıştır.
Arz ederim.
M.
Halit Dağlı
Orman
Bakanı
T.C.
Orman
Bakanlığı 4.2.1997
Araştırma,
Planlama ve Koordinasyon
Kurulu
Başkanlığı
Koordinasyon
ve Mevzuat Dairesi
Başkanlığı
Sayı
: KM.1.SOR./75
Konu : Sayın Süleyman Hatinoğlu’nun
Yazılı Soru Önergesi
İlgi : Türkiye Büyük MilletMeclisi
Başkanlığının 20.1.1997 tarih
A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/1868-4880/13819 sayılı yazısı.
İlgi yazı ekinde alınan Artvin
Milletvekili Sayın Süleyman Hatinoğlu’nun “Artvin ve ilçelerindeki
vatandaşların Orman İşletmelerinden olan alacaklarına
ilişkin yazılı soru önergesi” Bakanlığımızca
incelenmiş olup, cevabî yazımız ilişikte
gönderilmiştir.
Arz ederim.
M.Halit
Dağlı
Orman
Bakanı
Artvin Milletvekili Sayın Süleyman
Hatinoğlu’nun 7/1868 Esas No.lu “Artvin ve İlçelerindeki
Vatandaşların Orman İşletmelerinden Olan Alacaklarına
İlişkin Yazılı Soru Önergesi” Hakkında Orman
Bakanlığının Cevabı:
1. Ocak ayı sonunda Artvin İli ve
ilçeleri itibariyle orman işletmelerinin vatandaşlara olan
borçları aşağıda gösterilmiştir.
Orman İşletmesi Borç Miktarı (TL.)
Artvin 62
500 000 000 TL.
Ardanuç 12
500 000 000 TL.
Arhavi 3
000 000 000 TL.
Borçka ——
Murgul 8
000 000 000 TL.
Şavşat 47
000 000 000 TL.
Yusufeli 20
000 000 000 TL.
TOPLAM 153 000 000 000 TL.
2. Bu paralar nakit sıkıntısı
olduğundan ilgililere ödenememiştir. Nakit
sıkıntısı giderildikçe ödemeler tamamlanacaktır.
3. 1945 yılından önce orman sayılan
yer olup, vatandaşa ait olan tapulu yerler 1945 yılında
çıkarılan 4785 sayılı Kanun gereğince
devletleştirilmiştir. Bu tapuların hukukî geçerliliği
kalmamıştır.
5. – Adana
Milletvekili Erol Çevikçe’nin, akaryakıt fiyatlarına yapılan
zamma ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı M. Recai
Kutan’ın yazılı cevabı (7/1962)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıda yer alan sorularımın
Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı tarafından yazılı olarak
yanıtlanmasını saygı ile arz ederim.
Erol
Çevikçe Adana
Sorular :
1. 8 Temmuz 1996 tarihinde Hükümetin
kuruluşundan bugüne kadar, akaryakıt fiyatlarına kaç defa zam
yapılmıştır.
a) Yapılan zamların toplam oranı yüzde
kaçtır?
b)Zamların yapıldığı
dönemlerde, döviz kurunun artışı yüzde kaç olmuştur?
2. Akaryakıt fiyatlarına zam
yapıldığı dönemlerde; Dünya petrol fiyatlarında
artış yüzde kaç olmuştur?
T.C. Enerji
ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı 19.2.1997 Araştırma,
Planlama ve Koordinasyon Kurulu
Başkanlığı Sayı
: B.15.0.APK.0.23-300/263/2599
Konu :Yazılı soru önergesi.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
İlgi : TBMM Başkanlığının
29 Ocak 1997 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/1962-5063/14232 sayılı
yazısı.
Adana Milletvekili Sayın Erol Çevikçe’nin
şahsıma tevcih ettiği 7/1962-5063 esas no.lu yazılı
soru önergesi ile ilgili bilgiler ekte sunulmuştur.
Bilgilerinize arz ederim.
M.
Recai Kutan Enerji
ve Tabiî Kaynaklar Bakanı
Adana Milletvekili
Sayın Erol Çevikçe’nin Yazılı Soru Önergesi ve Cevabı
(7/1962-5063)
Soru 1:
8 Temmuz 1996 tarihinde Hükümetin kuruluşundan
bugüne kadar, akaryakıt fiyatlarına kaç defa zam yapılmıştır?
a)Yapılan zamların toplam oranı yüzde
kaçtır?
b)Zamların yapıldığı
dönemlerde, döviz kurunun artışını yüzde kaç olmuştur?
Soru 2:
Akaryakıt fiyatlarına zam
yapıldığı dönemlerde; Dünya petrol fiyatlarında
artış yüzde kaç olmuştur?
Cevay 1-2:
Sorulara ilişkin bilgiler ekli tabloda
verilmiştir.
ANKARA MAHALLÎ SATIŞ FİYATLARININ VE
DÖVİZ KURLARININ
DEĞİŞİM TARİHLERİNE GÖRE
ARTIŞ MİKTARLARI VE YÜZDELERİ
22.8.1996 Artış 21.9.1996 Artış 22.10.1996 Artış 17.11.1996 Artış 18.1.1997 Artış 6.2.1997 Kümülatif
TL/LT % TL/LT % TL/LT % TL/LT % TL/LT % TL/LT Artış %
$ Kuru TL 86
382 5.12 90 806 4.97 95 322 3.58 98 735 14.27 112 820 3.94 117 280 35.77
Ham Petrol
$ Varil 21.31 5.21 22.42 12.09 25.13 – 8.40 23.02 – 2.17 22.52 –2.40 21.98 3.14
Ürünler
K. Benzin 62.130 5.01 65.240 7.00 69.810 7.00 74.700 5.01 78.440 5.02 82.380 32.59
S. Benzin 62.920 5.02 66.080 6.99 70.700 7.00 75.650 5.01 79.440 5.02 83.430 32.59
N. Benzin 58.350 5.00 61.270 7.00 65.560 7.00 70.150 5.00 73.660 5.04 77.370 32.59
Gazyağı 49.180 5.02 51.650 6.99 55.260 7.00 59.130 5.01 62.090 5.02 65.210 32.59
Motorin 45.410 5.00 47.680 7.01 51.020 7.00 54.590 5.00 57.320 5.04 60.210 32.59
K. Yakıtı 24.570 5.01 25.800 7.02 27.610 6.99 29.540 5.01 31.020 5.06 32.590 32.64
F.Oil-6 15.430 5.06 16.210 6.97 17.340 6.98 18.550 5.07 19.490 5.08 22.480 32.69
12 Kg. Tüp 592.000 5.07 622.000 6.91 665.000 6.77 710.000 4.93 745.000 0.00 745.000 25.84
6.
– Adana Milletvekili Erol Çevikçe’nin, Adana-Karaisalı’ya
bağlı köylerin içmesuyu ve yol sorunlarına ilişkin sorusu
ve Devlet Bakanı Bekir Aksoy’un yazılı cevabı (7/1963)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın, Köy
Hizmetlerinden sorumlu Devlet Bakanı tarafından yazılı
olarak yanıtlanmasını saygı ile arz ederim.
Erol
Çevikçe Adana
Sorular :
1. Adana-Karaisalı’ya bağlı Cingöz
köylülerinin içme suları olmadığından çok mağdur
durumdadırlar. Cingöz Köyünün içme suyu 1997 programına
alındı mı? Alındı ise, ödenek ayrıldı
mı?
2. Adana Karaisalı’ya bağlı
Çatalan, Döşekevi, Kahyalar, Ömerli, Sarıkonak yolu bozuk
olduğundan, ulaşım Karaisalı üzerinden
yapılmaktadır. Bu da yolun 50-55 km. uzamasına,
dolayısıyla iş ve zaman kaybına sebep olmaktadır.
Ulaşımın daha sağlıklı
yapılabilmesi için bu yolun yapımına ne zaman
başlanılacaktır? Bu köylüler mağduriyetten ne zaman
kurtarılacaktır?
3. Adana-Karaisalı’ya bağlı,
Eğlence, Körüklü, Sadıkali arasındaki 10-15 km. lik yol çok
bozuk olduğundan, ulaşım çok zorlukla yapılmaktadır.
Eğlence, Körüklü, Sadıkali köylülerinin
sağlıklı ulaşım yapabilmeleri için bu yolun
yapımına başlanılarak, köylülerin mağduriyeti ne zaman
giderilecektir?
T.C. Başbakanlık 20.2.1997 Köy
Hizmetleri Genel Müdürlüğü Sayı
: B.02.1. KHZ. 0.01.00.01-564
Konu :Soru önergesi.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
İlgi : 29.1.1997 gün ve
A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/1963-5064/14233 sayılı yazınız.
Adana Milletvekili Sayın Erol Çevikçe’nin Adana
İli Köyyolları ve içmesuyu yapım konularına ilişkin
7/1963-5064 sayılı yazılı soru önergesi incelenmiş
olup,
1. Adana-Karaisalı-Cingöz Köyü içmesuyu
konusu, 5 milyar TL. keşif bedelle 1997 yılı yatırım
programına teklif edilmiş ancak ödenek yetersizliği nedeniyle
programa alınamamıştır. Söz konusu ünitenin içmesuyu sorunu
önümüzdeki yıllarda çözümlenecektir.
2. Adana İli Karaisalı İlçesine
bağlı Çatalan-Döşekevi Kahyalar-Ömerli-Sarıkonak grup
köyyolunun Çatalan nahiyesine kadar olan 84 km. lik kısmı asfalt
sathi kaplama olup Karayolları yol ağındadır. Bundan
sonraki Ömerli, Sarıkonak Döşekevi, Kahyalar grup köyyolu yol
ağımızda olup, bakımı yapılmış ve
ulaşıma açıktır. Ancak, yol güzergahı
kısalması için etüd çalışmaları devam etmektedir.
Uygun güzergah seçimi yapıldığında yapım
çalışmalarına geçilecektir.
3. Adana İli Karaisalı İlçesi
Eğlence-Körüklü, Sadık Ali grup köyyolu Çatalan baraj göl sahası
altında kalması nedeni ile yeni yolları DSİ tarafından
Eğlence Köyünden Körüklüye kadar olan kısmı yapılarak yol
ağımıza alınmıştır. Ancak, geriye kalan
Körüklü Sadık Ali arası henüz
yapılmamıştır. Eğlence-Körüklü yolu
ulaşıma açık olup, 1997 yılı bakım
programındadır. En kısa zamanda bozuk olan
kısımlarının bakımı yapılacaktır.
Bilgilerinize arz ederim.
Bekir
Aksoy Devlet
Bakanı
7.
– Manisa Milletvekili Hasan Gülay’ın, TEKEL’e ait ambar ve
işletmelerde çalışan işçilerin kadroya alınıp
alınmayacağına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Nafiz
Kurt’un yazılı cevabı (7/1998)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorumun ilgili Devlet
Bakanı tarafından yazılı olarak açıklanması
hususunu bilgilerinize arz ederim.
Saygılarımla. 23.1.1997
Hasan
Gülay Manisa
Manisa İline bağlı Akhisar,
Saruhanlı, Kırkağaç, Kula, Demirci, Gördes, Köprübaşı,
Salihli, Turgutlu, Ahmetli, Soma, Selendi, Sarıgöl, Alaşehir,
Gölmarmara ilçeleri ile Borlu Beldemizde ve Yundağı’nda Tekel’e ait
tütün bakım anbarı ve işletmeleri mevcuttur. Bu
işletmelerimizde toplam 2 140 kadrosuz işçi
çalışmaktadır.
Soru :
Tekel’e ait bu anbar ve işletmelerde kadrosuz
çalışan işçilerimiz ne zaman kadroya alınacaktır. Bu
işçilerimizi kadroya almayı düşünüyor musunuz?
T.C.
DevletBakanlığı 20.2.1997
Sayı
: B.02.0.007-28/0192
Türkiye BüyükMillet
Meclisi Başkanlığına
İlgi : 31.1.1997 tarih ve
A.01.0.GNS.0.10.00.02-5232-14457 sayılı yazınız.
Manisa Milletvekili Sayın Hasan Günbay’ın
7/1998-5118/14457 sayılı yazılı soru önergesi
incelenmiştir.
Bakanlığım ilgili kuruluşu Tütün,
Tütün Mamulleri, Tuz ve Alkol İşletmeleri (Tekel) Genel
Müdürlüğü Manisa Yaprak Tütün İşletme Müdürlüğü ve
bağlı işyerlerinde, halen geçici işçi statüsünde 1 489
personel bulunmaktadır. Keza, anılan genel müdürlük bünyesindeki
Yaprak Tütün İşletmeleri ve Ticareti Müessesesi Müdürlüğüne
bağlı işletmelerde toplam 10 000 geçici işçi
çalıştırılmaktadır. İş durumu itibariyle,
büyük bölümü yılın tamamında çalışan geçici
işçilerin, ilgili mevzuat ve toplu iş sözleşmesiyle getirilen
haklar itibariyle daimî işçilerden farklı bir uygulamaya tabi
tutulmaları söz konusu değildir. Öte yandan, geçici işçi
statüsündeki personelin daimî işçi kadrosuna geçirilmeleri
Başbakanlık Onayına tabi bulunmaktadır.
Bilgilerinize arz ederim.
Nafiz
Kurt
DevletBakanı
8. – Manisa
Milletvekili Tevfik Diker’in, Tekel 2000 sigarasının fiyatına
ilişkin sorusu ve DevletBakanı Nafiz Kurt’un yazılı
cevabı (7/2000)
Türkiye BüyükMilletMeclisi
Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın T.B.M.M.
İçtüzüğünün 96 ncı maddesine göre Tekel’den sorumlu
DevletBakanı Sayın Nafiz Kurt tarafından yazılı olarak
cevaplandırılmasını arz ederim.
Saygılarımla.
23.1.1997
TevfikDiker
Manisa
Sorular :
1. Bakanlığınıza
bağlı Tekel Genel Müdürlüğü tarafından üretilen Tekel 2000
sigaralarının yurt içinde, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde
ve yurt dışı büfeleri (free shop)’lara satış
fiyatları arasında fark var mıdır?
2. Var ise, şu anda ülkemizde mavi bandrollu
olarak nitelendirilen sigaralar daha ucuza satılarak bir nevi
kaçakçılık yapılmakta mıdır?
3. Yurt dışında üretilen kalitesi
Tekel 2000 sigarasından daha kötü olmasına rağmen bandrolu ve
dış görüntüsü Tekel 2000’e benzeyen sahte sigara var mıdır?
4. Bu yolla bir bayiinin günlük 700 milyon ve
Türkiye genelinde 1054 satıcının milyarları bulan
zararı hakkında bir işlem yapmayı düşünüyor musunuz?
Farklı fiyatlar yüzünden Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kaybettiği
vergi miktarı ne kadardır?
T.C.
DevletBakanlığı 20.2.1997
Sayı
: B.02.0.007-28/0193
Türkiye BüyükMilletMeclisi
Başkanlığına
İlgi : 31.1.1997 tarih ve
A.01.0.GNS.0.10.00.02-5232-14480 sayılı yazınız.
İlgi yazınıza istinaden, Manisa
Milletvekili Tevfik Diker’in 7/2000-5126/14460 sayılı Tekel Genel
Müdürlüğü hakkındaki yazılı soru önergesine verilen cevap
ekte sunulmuştur.
Bilgilerinize arz ederim.
Nafiz
Kurt
DevletBakanı
7/2000-5126/14460 :
1. Bakanlığım bağlı
kuruluşu Tekel GenelMüdürlüğünce üretilen Tekel 2000 100’s
sigarasının yurt içinde 1 paketinin perakendeciye satış
fiyatı 105 000 TL. Kuzey KıbrısTürk Cumhuriyeti dahil yurt
dışına ihraç fiyatı 17 $./Kg. Ülkemizde faaliyet gösteren
ve özel sektörce işletilen Duty Free Shop mağazalarına
satış fiyatı ise 20.$/Kg.dır.
2. Gerek Tekel GenelMüdürlüğü tarafından
üretilen ve ithal edilen ve gerekse özel sektör tarafından ülkemizde
üretilen ve sadece iç piyasaya verilen sigara paketlerinde sarı renkli tek
tip bandrol kullanılmakta, mavi renkli bandrol
kullanılmamaktadır.
Yine Tekelce ve gerekse özel sektör tarafından
sadece ihracat ve Gümrük Hattı Dışı Eşya
Satış Mağazaları için (Duty Free Shop) üretilen sigara
paketlerinde ise mavi bandrol kullanılmaktadır.
Tekel GenelMüdürlüğü tarafından ihracat için
üretilen sigara paketleri ile Gümrük Hattı Dışı Eşya
Satış Mağazaları için imal edilen sigara paketlerine mavi
bandrol kullanılmakta ve ihracat için olanların bandrollerinde
“Export”, Duty Free Shoplar için olanların bandrollerinde ise “Duty Free”
ibareleri yer almakta ve yeni siparişlerde her satın alan firma için
de özel numaralar bulunmaktadır.
Bu yeni uygulama sayesinde, iç piyasada mavi bandrollü
sigaraların satılmasının önlenmesi, satılanların
yakalanması halinde yasal işlem yapılması,
kaçakçılığın hangi firma tarafından
yapıldığının kolayca tespiti ile firma hakkında
yasal yollara başvurulması imkânı
sağlanmıştır.
İhraç edilen sigaraların maliyet
yapısı içerisinde vergi ve fon yoktur. İhraç
fiyatlarının tespitinde rakip firmaların aynı kalitedeki
sigara ihraç fiyatlarının üzerinde olmamasına özellikle dikkat
edilmektedir. Ayrıca, uluslararası piyasada belli bir pazar payı
kazanıldıktan sonra tedrici bir fiyat artışı
uygulanmasına geçilmesi bu sayede her yıl yapılan ihracat
miktarının artırılması ve iç piyasa talebinin üzerinde
kalan atıl kapasitenin kullanılması imkânının
yaratılarak iç piyasa için üretilen sigara maliyetlerinin
düşürülmesine çalışılmıştır.
Tekel 2000 sigarasının iç satış ve
ihracat fiyatlarının
karşılaştırılmasına gelince;
İç piyasada 1 paket Tekel 2000 sigarası 105
000 TL.’den satılmakta Tekel’e mal bedeli, vergi, fon ve satış
masrafları çıktıktan sonra 15 967 TL. kalmaktadır.
Duty Free Shoplara 1 paket Tekel 2000 sigarası
0.40’$’dan satılmakta, Tekel’e paket başına 20 319 TL.
kalmaktadır.
İhracatta ise 1 paket Tekel 2000
sigarasının satış fiyatı 0.34’$ olup paket
başına 13 367.40 TL. kalmaktadır. Kurlar arttıkça Tekel’e
kalan kâr da giderek artmaktadır.
İhracat, iç piyasa talebinin
karşılanmasından sonra kalan atıl kapasitenin
kullanılması imkânı vermesi nedeni ile, iç piyasa için üretilen
sigara maliyetinin düşürülmesini sağlamaktadır. İhracat
nedeni ile devletin gerek direkt ve gerekse indirekt vergi kaybından
bahsetmek mümkün değildir. Açıklamalara ilişkin Tekel 2000 100’s sigarasının maliyet
yapısı ek - 1’deki tabloda detaylı olarak gösterilmiştir.
3. Yurt içerisinde özel sektör tarafından
üretilen veya sarı bandrollü olarak Tekelce ithal edilen diğer marka
sigaraların da, Tekel 2000 sigarasında olduğu gibi iç piyasada
mavi bandrollü kaçakları görülmektedir. Diğer yandan son günlerde,
kalitesi Tekel 2000 sigarasından çok kötü olmasına rağmen
bandrolü ve dış görüntüsü Tekel 2000 100’s sigarasına benzeyen
sahte sigaraların piyasada bulunduğu müşahade
edilmiştir.Tekel GenelMüdürlüğü kaçakla mücadeleyi gerek Emniyet
Teşkilatı ve gerekse Gümrük idareleri, Belediye zabıtaları
ile işbirliği yapmak suretiyle gerçekleştirmeye
çalışmaktadır. Bilindiği üzere evvelce sırf bu amaçla
kurulmuş olan Kaçak Takibat Memur kadrosu yeterli sayıda iken, bugün
için emeklilik vesayir suretle ayrılmalar ve ayrılanların yerine
yeni eleman alınamaması sonucu, kuruluşta bu iş için yeterli
personel kalmamıştır.Mevcut personelle bayilerin yoğun
denetimi yapılmakla beraber, ayrıca konunun hassasiyeti nedeniyle
Başbakanlık, İçişleri Bakanlığı, Gümrük
Müsteşarlığı nezdinde de girişimlerde
bulunulmuştur. Bunlara ilave olarak, tüm ruhsatlı Tekel bayileri de
zaman zaman çeşitli şekilde uyarılmaktadır. (Ek -2)
4. Yukarıda detayları izah edildiği
üzere, Tekelce gerek Hazinenin ve gerekse Türkiye genelinde hizmet veren
satıcıların zarara uğratılmaması için her türlü
çaba gösterilmektedir.
1996 yılı itibariyle Tekelin iç
satış hâsılatının yaklaşık toplam 200
trilyon lira ve bayi sayısının 200 bin olduğu göz önünde
bulundurulursa, bayilerin günlük satış tutarı ortalama 2-3 milyon
lira arasında değişmektedir. Bir önceki yıla nazaran
memleketimizde sigara satışları 3 milyar adet
arttığından, bayilerimizin bir gelir kaybı değil
aksine artışı söz konusudur. Münferit kaçakçılık
olaylarının bu büyüklükler içerisinde kayda değer bir yekûn
tutmadığı hesaplanmaktadır.
Tekel
2000 100’s
İç
Piyasa
Mal
Bedeli 25
000
Fed.
Fonu 126.63
E.GSSV. 200
Ek
Vergi 25
326.63
SS.D.Fonu 5
065.33
55 718.59
Beyiye 7
350
KDV 13
695.65
Dul
Yetim P. 2
100
Hazine
Payı 5
862.77
Satış
Gideri 4
305
Maliyet Top. 89
032.02
Kâr 15
967.98
Satış Fiyatı 105
000
İhracat
Mal
Bedeli 25
000
Dönem
Gideri % 4.1 1
025
Maliyet 26 025
TUTANAĞIN SONU