T.B.M.M.
TUTANAK DERGİSİ
CİLT : 22
63 üncü Birleşim
4 . 3 . 1997 Salı
İÇİNDEKİLER
I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. – GELEN KÂĞITLAR
III. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI
A)
TEZKERELER VE ÖNERGELER
1. – Sri Lanka, Pakistan ve Filipinler’e gidecek olan Devlet Bakanı
Bekir Aksoy’a, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Nevzat Ercan’ın
vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin
Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/700)
2. – Azerbaycan Cumhuriyetine gidecek olan Millî EğitimBakanı
MehmetSağlam’a, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Bahattin
Şeker’in vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin
Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/701)
3. – Kuzey KıbrısTürk Cumhuriyetine gidecek olan Devlet
Bakanı IşılaySaygın’a, dönüşüne kadar, Devlet
Bakanı Namık Kemal Zeybek’in vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne
ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/702)
4. – Tekirdağ Milletvekili EnisSülün’ün, Yükseköğretim
Kurumları Teşkilatı Hakkında 41 Sayılı
KanunHükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne DairKanun ile 78
ve 190 Sayılı KanunHükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin (2/536), doğrudan
gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/143)
5. – Amasya Milletvekili AslanAli Hatipoğlu’nun, Yükseköğretim
Kurumları Teşkilatı Hakkında 41 Sayılı Kanun
Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair 2809
Sayılı Kanuna Bir Ek Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifinin
(2/190), doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi
(4/144)
B) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME,
MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1. – Afyon Milletvekili Halil İbrahim Özsoy ve 21
arkadaşının, mermerciliğin sorunlarının
araştırılarak alınması gereken tedbirlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/170)
IV. – GENSORU, GENEL GÖRÜŞME,
MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI
A) ÖNGÖRÜŞMELER
1. – Samsun Milletvekili Biltekin Özdemir ve 41
arkadaşının, 4214 sayılı Yetki Kanununu kötüye
kullanmak suretiyle kamu personelinin ücret rejimiyle ilgili yanlış
ve adaletsiz politikalar izledikleri iddiasıyla Bakanlar Kurulu üyeleri
hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/10)
2. – İzmir Milletvekili Metin Öney ve 60
arkadaşının, Anayasa, kanunlar ve cumhuriyetin temel ilkeleri ve
gelenekleriyle bağdaşmayan tutum ve davranışlarıyla
görevini kötüye kullandığı ve bu eyleminin Türk Ceza Kanununun
240 ıncı maddesine uyduğu iddiasıyla Adalet Bakanı
ŞevketKazan hakkında Meclis soruşturması
açılmasına ilişkin önergesi (9/11)
V. – SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR
1. – SıvasMilletvekili TemelKaramollaoğlu’nun,Sakarya
Milletvekili ErsinTaranoğlu’nun partilerine sataşması nedeniyle
konuşması
2. – AydınMilletvekili Ali Rıza Gönül’ün, Sakarya Milletvekili
Ersin Taranoğlu’nun partilerine sataşması nedeniyle
konuşması
3. – Kastamonu Milletvekili Murat Başesgioğlu’nun, Sıvas
Milletvekili Temel Karamollaoğlu’nun partilerine sataşması
nedeniyle konuşması
VI. – SORULAR VE CEVAPLAR
A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1. – İzmir Milletvekili Sabri Ergül’ün, Manisa Emniyet
Müdürlüğünce orta dereceli okul öğrencilerinin fişlendiği
iddialarına ilişkin Başbakandan sorusu ve İçişleri
Bakanı Meral Akşener’in yazılı cevabı (7/1920)
2. – Bursa Milletvekili Ali Rahmi Beyreli’nin, TEDAŞ’a
bağlı dağıtım müesseselerinin işletme
hakkının devrine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar
Bakanı M. Recai Kutan’ın yazılı cevabı (7/1931)
3. – İzmir Milletvekili Hakan Tartan’ın, kooperatiflere
ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Lütfü Esengün’ün
yazılı cevabı (7/1932)
4. – İstanbul Milletvekili BülentAkarcalı’nın,
Kazakistan’da inşa edilen bir otel için Eximbanktan kredi verilip
verilmediğine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Ufuk Söylemez’in
yazılı cevabı (7/1940)
5. – Niğde Milletvekili Akın Gönen’in, KOBİ kredilerine
ilişkin sorusu ve DevletBakanı Ufuk Söylemez’in yazılı
cevabı (7/1949)
6. – Hatay Milletvekili Fuat Çay’ın, Hawk füzesi alımına
yönelik çalışma olup olmadığına ilişkin sorusu ve
Millî Savunma Bakanı Turhan Tayan’ın yazılı cevabı
(7/1958)
7. – Adana Milletvekili Erol Çevikçe’nin, Adana-Yüreğir Sofulu
Belediyesinin eleman ihtiyacına ilişkin sorusu ve İçişleri
Bakanı Meral Akşener’in yazılı cevabı (7/1961)
8. – Manisa Milletvekili Tevfik Diker’in, bazı
itirafçıların polis olarak görevlendirildiği iddiasına
ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı MeralAkşener’in
yazılı cevabı (7/1972)
9. – Gaziantep Milletvekili Mustafa R. Taşar’ın, GAP
İdaresi yasa tasarısına ilişkin Başbakandan sorusu ve
Devlet Bakanı Fehim Adak’ın yazılı cevabı (7/1978)
10. – İzmir Milletvekili Sabri Ergül’ün, Türkiye’de görev yapan
polis, bekçi, korucu ve silahlandırılmış kişi
sayısına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Meral
Akşener’in yazılı cevabı (7/1985)
11. – TokatMilletvekili ŞahinUlusoy’un, bir TV programında
yaptığı bir açıklamaya ilişkin sorusu ve Adalet
Bakanı ŞevketKazan’ın yazılı cevabı (7/1987)
12. – Hatay Milletvekili Fuat Çay’ın, faili meçhul cinayetlere
karıştığı ileri sürülen bir kişiye ilişkin
sorusu ve Adalet Bakanı Şevket Kazan’ın yazılı
cevabı (7/1990)
13. – İzmir Milletvekili Sabri Ergül’ün kurs ve yurt
sayısı ile burs alan öğrencilere ilişkin sorusu ve Millî
Eğitim Bakanı Mehmet Sağlam’ın yazılı cevabı
(7/1991)
14. – Niğde Milletvekili AkınGönen’in, çocuk suçlulara
ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı ŞevketKazan’ın,
yazılı cevabı (7/1992)
15. – Bursa Milletvekili Ali Rahmi Beyreli’nin, Yedinci Beş
YıllıkKalkınma Planının uygulanmasına
ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Lütfü Esengün’ün
yazılı cevabı (7/1993)
16. – Niğde Milletvekili Akın Gönen’in, Çocuk Hakları
Sözleşmesi uyarınca yapılması gereken yasal
değişikliklere ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı
ŞevketKazan’ın yazılı cevabı (7/1995)
17. – Zonguldak Milletvekili Tahsin Boray Baycık’ın,
Anadolu Liseleri giriş sınavındaki şehir tercihi
uygulamasına ilişkin sorusu ve Millî EğitimBakanı Mehmet
Sağlam’ın yazılı cevabı (7/2003)
18. – Şırnak Milletvekili Mehmet Salih
Yıldırım’ın, Şırnak Türk Telekom
Başmüdürlüğünce usulsüz personel alımı
yapıldığı iddiasına ilişkin Başbakandan
sorusu ve Ulaştırma Bakanı Ömer Barutçu’nun yazılı
cevabı (7/2012)
19. – Gaziantep Milletvekili Mustafa R. Taşar’ın, GAP
Bölgesine yapılacak teşvik ve yatırımlara ilişkin
Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Fehim Adak’ın
yazılı cevabı (7/2023)
20. – Kars Milletvekili Y. Selahattin Beyribey’in, köy
korucularının elinde bulunan silahlarla ilgili Bakanlar Kurulu
kararına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Meral
Akşener’in yazılı cevabı (7/2030)
21. – Ankara Milletvekili Nejat Arseven’in, Sincan Belediye
Başkanı tarafından tertiplenen Kudüs gecesine ilişkin
sorusu ve İçişleri Bakanı Meral Akşener’in yazılı
cevabı (7/2047)
22. – Ankara Milletvekili YılmazAteş’in, Sincan Belediye
Başkanınca tertiplenen bir geceye ilişkin sorusu ve
İçişleri Bakanı Meral Akşener’in yazılı
cevabı (7/2052)
23. – Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak’ın, T.S.K.
bünyesinde çalışan sivil personelin maaşlarına ilişkin
sorusu ve Millî Savunma Bakanı Turhan Tayan’ın yazılı
cevabı (7/2063)
24. – Balıkesir Milletvekili İ. Önder
Kırlı’nın, orman tamirhanelerinin kapatılmasına
ilişkin sorusu ve Orman Bakanı M. Halit Dağlı’nın
yazılı cevabı (7/2083)
25. – İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen’in, Baştabiplikte
görevli doktor hakkında ileri sürülen iddialara ilişkin sorusu ve
Türkiye Büyük MilletMeclisi Başkanı Mustafa Kalemli’nin
yazılı cevabı (7/2189)
1. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 15.00’te açılarak iki oturum yaptı.
Malatya Milletvekili Miraç Akdoğan, pancar üreticisinin
sorunlarına,
İstanbul Milletvekili AlganHacaloğlu, milletvekilliğiyle
bağdaşmayan işler ve milletvekilliği ettiği konusuna,
İlişkin gündemdışı birer konuşma
yaptılar.
Çorum Milletvekili Mehmet Aykaç’ın, Diyanet İşleri
Başkanlığının hizmet ve personel açısından
iyileştirilmesi ve geliştirilmesi hakkındaki
gündemdışı konuşmasına Devlet Bakanı Nevzat Ercan
cevap verdi.
İstanbul Milletvekili HalitDumankaya ve 27
arkadaşının, KİT’ler ve özel şahıslar tarafından
kurulan bazı vakıfların gayeleri dışında faaliyet
gösterdikleri,
İstanbul Milletvekili Halit Dumankaya ve 22
arkadaşının, sayısal loto oyununun ülke
kaynaklarının yurt dışına aktarılmasına
neden olduğu ve ihalelerinde yolsuzluk yapıldığı,
İddialarını araştırmak amacıyla
birerMeclis araştırması açılmasına ilişkin
önergeleri (10/168, 10/169) Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin
gündemdeki yerlerini alacağı ve öngörüşmelerinin, sırasında
yapılacağı açıklandı.
(10/108) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu
Geçici Başkanlığının, komisyonun, başkan,
başkanvekili, sözcü ve kâtip üye seçimini yaptığına
ilişkin tezkeresi, GenelKurulun bilgisine sunuldu.
Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan ve
Türkmenistan Parlamentolarından alınan resmî davetlere, Türkiye
BüyükMillet Meclisinden bir Parlamento heyetinin icabet etmesine ilişkin
Başkanlık tezkeresi kabul edildi.
26.2.1997 tarihli gelen kâğıtlarda yayımlanan ve
GenelKurulun 26.2.1997 tarihli 61 inci Birleşiminde okunmuş bulunan
BakanlarKurulu üyeleri hakkındaki (11/10) esas numaralı gensoru
önergesinin, gündemin“Özel Gündemde Yer Alacak İşler”
kısmında yer almasının ve Anayasanın 99 uncu maddesi
gereğince gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki
görüşmelerinin, GenelKurulun 4.3.1997 Salı günkü birleşiminde
yapılmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi kabul
edildi.
Gündemin “Genel Görüşme ve Meclis
AraştırmasıYapılmasına Dair Öngörüşmeler”
bölümünün 134 üncü sırasında yer alan, İstanbul Milletvekili
Emin Kul ve arkadaşlarınca, TPAO adlı petrol tankerinde meydana
gelen yangın faciasının nedenlerinin
araştırılarak, alınması gereken tedbirlerin
belirlenmesi amacıyla verilen (10/164) esas numaralı Meclis
araştırma önergesinin, Genel Kurulun 11 Mart 1997 Salı günkü
birleşiminde görüşülmesi; İzmir Milletvekili Metin Öney ve
arkadaşlarınca verilen ve Genel Kurulun 20.2.1997 tarihli 59 uncu
Birleşiminde okunmuş bulunan ve aynı tarihli “Gelen
Kâğıtlar”da yayımlanan, Adalet Bakanı ŞevketKazan
hakkındaki (9/11) esas numaralı soruşturma önergesinin, gündemin
“Özel Gündemde Yer Alacak İşler” kısmında yer alması
ve Anayasanın 100 üncü maddesi gereğince, soruşturma
açılıp açılmayacağı hususundaki görüşmelerin,
GenelKurulun 11 Mart 1997 Salı günkü birleşiminde
yapılmasına ilişkin Anavatan Partisi Grubu önerisinin, yapılan
görüşmelerden sonra kabul edilmediği,
Adalet Bakanı Şevket Kazan hakkındaki (9/11) esas
numaralı soruşturma önergesinin gündemin “ÖzelGündemde Yer Alacak
İşler” kısmına alınması, biraz önce, Genel
Kurulca 4.3.1997 Salı günkü birleşimde görüşülmesi kabul edilen
(11/10) esas numaralı gensoru önergesinden sonra, aynı
birleşimde görüşülmesi ve çalışma süresinin, bu önergelerin
görüşmelerinin bitimine kadar uzatılmasına ilişkin
RefahPartisi ve Doğru Yol Partisinin müşterek önerilerinin ise kabul
edildiği,
Açıklandı.
Gündemin “Kanun Tasarısı ve Komisyonlardan GelenDiğer
İşler” kısmının;
1 inci sırasında bulunan
23
5 inci sırasında bulunan
175
Sıra sayılı kanun tasarılarının
müzakereleri, komisyon yetkilileri GenelKurulda hazır
bulunmadıklarından, ertelendi.
Yurtdışında Bulunanların Sosyal Güvenlikleri
Hakkında Borçlanma Kanunu Tasarısının (1/569) (S.
Sayısı : 209) 1 inci maddesi üzerindeki görüşmeler
tamamlandı. Maddenin oylamasında karar yetersayısı
bulunamadığı ve çalışma süresi de dolduğundan,
Bakanla Kurulu üyeleri hakkındaki (11/10) esas numaralı
gensoru önergesi ile diğer denetim konularını görüşmek
için, 4 Mart 1997 Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere, birleşime
19.00’da son verildi.
Hasan
Korkmazcan
Başkanvekili
Ahmet Dökülmez Fatih Atay
Kahramanmaraş Aydın
Kâtip
Üye Kâtip
Üye
II. – GELEN KÂĞITLAR
28.2.1997 Cuma
Sözlü Soru Önergeleri
1. – İzmir Milletvekili Metin Öney’in, Tarım
Satış Kooperatifleri Birliği’nin yönetim yapısına
ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından sözlü soru önergesi (6/448)
(Başkanlığa geliş tarihi : 26.2.1997)
2. – BartınMilletvekili Cafer Tufan Yazıcıoğlu’nun,
anıt ağaçların korunmasına ilişkin Orman
Bakanından sözlü soru önergesi (6/449) (Başkanlığa
geliş tarihi : 26.2.1997)
3. – BurdurMilletvekili Yusuf Ekinci’nin, Burdur İline
bağlı bazı ilçe sağlık ocaklarının
sağlık personeli ihtiyacına ilişkin Sağlık
Bakanından sözlü soru önergesi (6/450) (Başkanlığa
geliş tarihi: 25.2.1997)
Yazılı
Soru Önergesi
1. – Bursa Milletvekili Hayati Korkmaz’ın, Adalet Bakanı
tarafından kullanılan yabancı menşeili otomobilin ülkeye
girişine ilişkin Devlet Bakanından yazılı soru
önergesi (7/2179) (Başkanlığa geliş tarihi : 27.2.1997)
2. – İstanbul Milletvekili Halit Dumankaya’nın, bazı
kişilere usulsüz yeşil pasaport verildiği iddiasına ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2180)
(Başkanlığa geliş tarihi : 25.2.1997)
3. – Rize Milletvekili Ahmet Kabil’in, Rize İline yapılan
yatırımlara ve bazı fonlardan yapılan yardımlara
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2181) (Başkanlığa
geliş tarihi : 25.2.1997)
4. – Adana Milletvekili Tuncay Karaytuğ’un, Harran Üniversitesi
Ziraat Fakültesi Dekanı hakkında ileri sürülen iddialara ilişkin
Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/2182)
(Başkanlığa geliş tarihi : 25.2.1997)
5. – Bursa Milletvekili Ali Rahmi Beyreli’nin, bir Devlet
Bakanının özel misafirlerine ait yemek bedellerinin Etibank
tarafından karşılandığı iddiasına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2183)
(Başkanlığa geliş tarihi : 26.2.1997)
6. – Kırklareli Milletvekili İrfan Gürpınar’ın,
tarımsal amaçlı kooperatiflerin merkez birliği kurmasına
ilişkinTarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/2184) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.2.1997)
7. – HatayMilletvekili FuatÇay’ın, Hatay-Yayladağ Müftüsünün yaptığı
bir konuşma hakkında soruşturma başlatılıp
başlatılmadığına ilişkin Devlet Bakanından
yazılı soru önergesi (7/2185) (Başkanlığa geliş
tarihi : 25.2.1997)
8. – Bursa Milletvekili Yahya Şimşek’in, yoksul yörelere
yapılan yardımlara ilişkin Devlet Bakanından
yazılı soru önergesi (7/2186) (Başkanlığa geliş
tarihi : 26.2.1997)
9. – Giresun Milletvekili RasimZaimoğlu’nun, Almanya’nın
çocuk vizesi uygulamasına ilişkin Dışişleri
Bakanı ve Başbakan Yardımcısından yazılı
soru önergesi (7/2187) (Başkanlığa geliş tarihi :
26.2.1997)
10. – Niğde Milletvekili Akın Gönen’in, Mülki İdare
Amirlerinin maaşlarına ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/2188) (Başkanlığa geliş tarihi :
26.2.1997)
11. – İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen’in, Baştabiplikte
görevli bir doktor hakkında ileri sürülen iddialara ilişkin Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanından yazılı soru önergesi
(7/2189) (Başkanlığa geliş tarihi: 30.1.1997)
3.3.1997 PAZARTESİ
Sözlü Soru Önergeleri
1. – Burdur Milletvekili Yusuf Ekinci’nin, Burdur’a bağlı
yerleşim birimlerindeki sağlıkevi ve ocaklarının
personel açığına ilişkin Sağlık Bakanından
sözlü soru önergesi (6/451) (Başkanlığa geliş tarihi :
27.2.1997)
2. – BurdurMilletvekili Yusuf Ekinci’nin, Burdur’a bağlı
bazı yerleşim birimlerindeki sağlıkevi ve
ocaklarının personel açığına ilişkin
Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/452)
(Başkanlığa geliş tarihi : 27.2.1997)
3. – Burdur Milletvekili Yusuf Ekinci’nin, Burdur’a bağlı
bazı yerleşim birimlerindeki sağlık
kuruluşlarının personel açığına ilişkin
Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/453)
(Başkanlığa geliş tarihi : 27.2.1997)
4. – Erzincan Milletvekili Mustafa Kul’un, Erzincan Kapalı
Yüzme Havuzu Projesine ilişkin Devlet Bakanından sözlü soru önergesi
(6/454) (Başkanlığa geliş tarihi : 27.2.1997)
5. – Erzincan Milletvekili Mustafa Kul’un, Erzincan Sporcu Kamp
Eğitim Merkezi inşaatına ilişkin Devlet Bakanından
sözlü soru önergesi (6/455) (Başkanlığa geliş tarihi :
27.2.1997)
6. – Erzincan Milletvekili Mustafa Kul’un, Refahiye Antrenman ve Okul Spor
Salonu Projesine ilişkin Devlet Bakanından sözlü soru önergesi
(6/456) (Başkanlığa geliş tarihi : 27.2.1997)
Yazılı
Soru Önergeleri
1. – Bursa Milletvekili Hayati Korkmaz’ın, Adalet Bakanı
tarafından kullanılan yabancı marka arabanın sahibine
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/2191) (Başkanlığa geliş tarihi : 27.2.1997)
2. – İstanbul Milletvekili Ercan Karakaş’ın, Meslek
Birlikleri Tüzüğünün ne zaman çıkarılacağına
ilişkin Kültür Bakanından yazılı soru önergesi (7/2192)
(Başkanlığa geliş tarihi : 27.2.1997)
3. – Erzincan Milletvekili Mustafa Kul’un, Uluslararası E 80
Karayolunun Sansa Boğazı Geçidinin ıslahına ilişkin
Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru
önergesi (7/2193) (Başkanlığa geliş tarihi : 27.2.1997)
4. – Erzincan Milletvekili Mustafa Kul’un, Erzincan Araştırma
ve Uygulama Hastanesi inşaatına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/2194) (Başkanlığa geliş
tarihi : 27.2.1997)
5. – İstanbul Milletvekili Necdet Menzir’in, Ahıska Türkleri
ve Bulgaristan göçmenleri için yaptırılan konutların ödemesine
ilişkin DevletBakanından yazılı soru önergesi (7/2195)
(Başkanlığa geliş tarihi : 27.2.1997)
6. – İstanbulMilletvekili NecdetMenzir’in, Ahıska Türkleri ve
Bulgaristan’dan zorunlu göçle gelenlerden memuriyete alınanların önceki
hizmetlerine ilişkin Devlet Bakanından yazılı soru önergesi
(7/2196) (Başkanlığa geliş tarihi : 27.2.1997)
7. – Tekirdağ Milletvekili
BayramFıratDayanıklı’nın, Çerkezköy-Kapaklı
beldesindeki postanenin personel ihtiyacına ilişkin
Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/2197)
(Başkanlığa geliş tarihi : 27.2.1997)
8. – Rize Milletvekili Avni Kabakoğlu’nun, MKE’nin özel silah
fabrikalarına namlu satışına izin verilip
verilmeyeceğine ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından
yazılı soru önergesi (7/2198) (Başkanlığa geliş
tarihi : 27.2.1997)
9. – Ankara Milletvekili Nejat Arseven’in; T.R.T. Genel Müdürlüğüne
atanacağı ileri sürülen bir köşe yazarına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2199)
(Başkanlığa geliş tarihi : 27.2.1997)
Süresi
İçinde Cevaplandırılmayan Yazılı Soru Önergeleri
1. – Konya Milletvekili Ahmet Alkan’ın, Susurluk olayından
sonra ortaya atılan listede yer aldığı iddia edilen bir
şahsa ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/1867)
2. – İstanbulMilletvekili Halit Dumankaya’nın, Turban-Bolu
Abant İşletmesinde soruşturma başlatılıp
başlatılmadığına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/1869)
3. – İstanbulMilletvekili Halit Dumankaya’nın,
Turban-İstanbul Bölge Müdürlüğünde soruşturma
başlatılıp başlatılmadığına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1870)
4. – İstanbulMilletvekili Halit Dumankaya’nın, Turban Sait
HalimPaşa Yalısında soruşturma başlatılıp
başlatılmadığına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/1871)
5. – İstanbulMilletvekili Halit Dumankaya’nın, Turban-Kuşadası
Marina İşletmesinde soruşturma başlatılıp
başlatılmadığına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/1872)
6. – İstanbul Milletvekili HalitDumankaya’nın, bir Turban
personelinin Ankara-Erzincan-Ankara uçak
seyahatine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/1873)
7. – İstanbulMilletvekili Halit Dumankaya’nın,
Turban-Bodrum Marina İşletmesinde soruşturma
başlatılıp başlatılmadığına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1874)
8. – İstanbulMilletvekili Halit Dumankaya’nın, Turban Antalya
Kaleiçi Oetl İşletmesinde soruşturma başlatılıp
başlatılmadığına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/1875)
9. – İstanbulMilletvekili Halit Dumankaya’nın, Turban-Yalova
Termal Tesisleri İşletmesinde soruşturma
başlatılıp başlatılmadığına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1876)
10. – İstanbulMilletvekili Halit Dumankaya’nın,
Turban-Marmaris Tatil Köyü işletmesinde soruşturma
başlatılıp başlatılmadığına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1877)
11. – İstanbulMilletvekili Halit Dumankaya’nın,
Turban-Kilyos Tatil Köyünde soruşturma başlatılıp
başlatılmadığına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/1878)
12. – İstanbulMilletvekili Halit Dumankaya’nın,
Turban-İzmir Çeşme Otel İşletmesinde soruşturma
başlatılıp başlatılmadığına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1879)
13. – İstanbulMilletvekili Halit Dumankaya’nın,Turban-Antalya
Beldibi İşletmesinde soruşturma başlatılıp
başlatılmadığına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/1880)
14. – İstanbulMilletvekili
Halit Dumankaya’nın, Turban-Antalya Belek İşletmesinde
soruşturma başlatılıp
başlatılmadığına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/1881)
15. – İstanbulMilletvekili
Halit Dumankaya’nın, Turban-Elmadağ Dağevi
İşletmesinde soruşturma başlatılıp
başlatılmadığına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/1882)
16. – İstanbulMilletvekili
Halit Dumankaya’nın, Turban-Erciyes Dağevi Oteli
İşletmesinde soruşturma başlatılıp
başlatılmadığına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/1883)
17. – İstanbulMilletvekili Halit Dumankaya’nın,
Turban-Kuşadası Marina Müdürlüğünde soruşturma
başlatılıp başlatılmadığına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1884)
18. – Manisa Milletvekili Abdullah Akarsu’nun, Susurluk olayından
sonra ortaya çıkan listede yer aldığı iddia edilen
şahsa ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/1886)
19. – Ordu Milletvekili Müjdat Koç’un, Sıvas-Koyulhisar mevkiinde
bulunan bir firmanın atıklarını Melet Irmağına
boşalttığı iddiasına ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/1887)
20. – Ankara Milletvekili Yücel Seçkiner’in, TRTGenel
Müdürlüğüne ne zaman atama yapılacağına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1891)
21. – İstanbulMilletvekili Halit Dumankaya’nın, bir Turban
personelinin İstanbul-Ankara uçak seyahatine ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/1892)
22. – İstanbulMilletvekili HalitDumankaya’nın, bir Turban
personelinin İstanbul-Ankara-Van uçak seyahatine ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1893)
23. – İstanbul Milletvekili Halit Dumankaya’nın, bazı Turban
personelinin İstanbul-Adana uçak seyahatine ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/1894)
24. – İstanbul Milletvekili Halit Dumankaya’nın, bir Turban
personelinin İstanbul-Adana-İstanbul uçak seyahatine ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1895)
25. – İstanbul Milletvekili Halit Dumankaya’nın, bazı
Turban personelinin Ankara-Gaziantep-Ankara uçak seyahatine ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1896)
26. – İstanbul Milletvekili Halit Dumankaya’nın, bir Turban
personelinin Ankara-Gaziantep uçak seyahatine ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/1897)
27. – İstanbul Milletvekili Halit Dumankaya’nın, bir
Turban personelinin İstanbul-Adana-İstanbul uçak seyahatine
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1898)
28. – İstanbul Milletvekili Halit Dumankaya’nın,
bazı Turban personelinin uçak seyahatine ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/1899)
29. – İstanbul Milletvekili Halit Dumankaya’nın, bir Turban
personelinin Ankara-Erzurum-Ankara uçak seyahatine ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1900)
30. – Tekirdağ Milletvekili Fevzi Aytekin’in, Tekirdağ
Belediye Meclisinin kanalizasyon ücret tarifesi kararına ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1901)
31. – Konya Milletvekili Necati Çetinkaya’nın, Susurluk
Olaylarıyla ilgil raporda ismi bulunduğu iddia edilen bir kişiye
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1902)
32. – Bursa Milletvekili Ali Rahmi Beyreli’nin, liman
işletmelerinin satışına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/1914)
33. – Hatay Milletvekili Fuat Çay’ın, Başbakanlık
konutunda verilen iftar yemeğine ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/1915)
34. – Manisa Milletvekili Tevfik Diker’in, kapatılan İstanbul
Bankasıyla ilgili olarak hazırlanan raporda adı geçen bir
kişiye ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/1917)
35. – İstanbulMilletvekili BülentAkarcalı’nın,
Şanlıurfa Devlet Hastanesinde bazı hükümlü ve tutuklu
hastaların ölüme terk edildiği iddiasına ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/1923)
36. – İstanbulMilletvekili Bülent Akarcalı’nın, TRTGenel
Müdürünün ne zaman atanacağına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/1924)
37. – İstanbulMilletvekili Bülent Akarcalı’nın,
Silivri-Çatalca’da yapımı planlanan Salkımkent Projesine
ilişkin Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısından
yazılı soru önergesi (7/1939)
38. – Bartın Milletvekili Cafer Tufan
Yazıcaoğlu’nun, lojmanlara ve memur maaşlarına yapılan
zamma ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1943)
39. – Bursa Milletvekili Hayati Korkmaz’ın, hammadde ve enerji
fiyatlarına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından
yazılı soru önergesi (7/1948)
GELEN KÂĞITLAR
4 . 3 . 1997 SALI
Tasarılar
1. – Ceza İnfaz Kurumları ile Tutukevleri
İşyurtları Kurumunun Kuruluş ve İdaresine
İlişkin Kanun Tasarısı (1/576) (Adalet ve Plan ve Bütçe
komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 26.2.1997)
2. – 190 Sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun
Hükmünde Kararnameye Bağlı Cetvellerde Değişiklik
Yapılmasına DairKanun Tasarısı (1/577) (Plan ve Bütçe
Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 28.2.1997)
3. – Diyanet İşleri Başkanlığı
Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanuna Bir Ek Madde ve Bir Geçici Madde
Eklenmesine İlişkin KanunTasarısı (1/578) (Plan ve Bütçe
Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 28.2.1997)
Teklifler
1. – Tekirdağ Milletvekili Fevzi Aytekin’in; İstiklal
Madalyası Verilmiş Bulunanlara Vatani Hizmet Tertibinden Şeref
Aylığı Bağlanması Hakkında Kanunun Bir Maddesinde
Değişiklik Yapılmasına DairKanun Teklifi (2/711) (Plan ve
Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 26.2.1997)
2. – İzmirMilletvekili Metin Öney’in; Jeotermal Enerji, İçmeye
ve Yıkanmaya Mahsus Sıcak ve Soğuk Madensuları ile Petrol
Menşeli Olmayan Tabii Gaz Kaynakları Hakkında Kanun Teklifi
(2/712) (Adalet ve Çevre ve Plan ve Bütçe ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî
Kaynaklar ve Bilgi ve Teknoloji komisyonlarına) (Başkanlığa
geliş tarihi : 26.2.1997)
3. – Burdur Milletvekili Yusuf Ekinci’nin; Yükseköğretim
Kurumları Teşkilatı Hakkında 41 Sayılı Kanun
Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair Kanunun Bir
Maddesinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi
(2/713) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe
komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 26.2.1997)
4. – Artvin Milletvekili SüleymanHatinoğlu’nun; 657
Sayılı Devlet Memurları Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında KanunTeklifi (2/714) (Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe
komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi :27.2.1997)
5. – Kırklareli Milletvekili Ahmet Sezal Özbek’in; İstiklal
Madalyası Verilmiş Bulunanlara Vatani HizmetTertibinden Şeref
Aylığı Bağlanması Hakkında Kanuna Bir Geçici
Madde Eklenmesine DairKanun Teklifi (2/715) (Plan ve Bütçe Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi : 27.2.1997)
6. – İstanbul Milletvekili AlganHacaloğlu ve 27
Arkadaşının; 3069 Sayılı Türkiye BüyükMillet Meclisi
Üyeliği ile Bağdaşmayan İşler Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi
(2/716) (Anayasa Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi :
27.2.1997)
Sözlü Soru
Önergesi
1. – Erzincan Milletvekili Mustafa Kul’un, Erzincan Bağ-Kur hizmet
binası ihalesine ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanından sözlü soru önergesi (6/457) (Başkanlığa
geliş tarihi: 28.2.1997)
Yazılı
Soru Önergeleri
1. – Bursa Milletvekili Ali Rahmi Beyreli’nin, İzmit-Kazandere’de
yapılan operasyonlarda yakalanan örgüt mensuplarının Adalet
Bakanının girişimleri sonucu serbest
bırakıldığı iddialarına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2200) (Başkanlığa
geliş tarihi : 28.2.1997)
2. – Konya Milletvekili Nezir Büyükcengiz’in, Sağlık Meslek
Lisesi mezunlarının atamalarına ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/2201)
(Başkanlığa geliş tarihi 28.2.1997)
3. – Erzincan Milletvekili Mustafa Kul’un, Erzincan Fen Lisesi ve Ulalar
Çok Programlı Lisesi projelerine ilişkin Millî Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/2202) (Başkanlığa geliş
tarihi : 28.2.1997)
4. – Erzincan Milletvekili Mustafa Kul’un, Erzincan Çevreyolu yapım
ihalesine ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından
yazılı soru önergesi (7/2203) (Başkanlığa geliş
tarihi : 28.2.1997)
Meclis
Araştırma Önergesi
1. – Afyon Milletvekili H. İbrahimÖzsoy ve 21
arkadaşının, mermerciliğin sorunlarının
araştırılarak alınması gereken tedbirlerin
belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve
105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis Araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/170) (Başkanlığa
geliş tarihi : 27.2.1997)
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati : 15.00
Tarih :4 Mart 1997 Salı
BAŞKAN : Başkanvekili Yasin
HATİBOĞLU
KÂTİP ÜYELER : Kâzım ÜSTÜNER
(Burdur), Ali GÜNAYDIN (Konya)
BAŞKAN – Çalışmalarımızın hayırlara
vesile olmasını Cenabı Allah'tan niyaz ederek; millî iradenin,
şeksiz, ortaksız ve yegâne temsil yeri olan Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 63 üncü Birleşimini açıyorum. (RP sıralarından
"Bravo" sesleri, alkışlar)
Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayımız
vardır; çalışmalara başlıyoruz.
ALİ DİNÇER (Ankara) – Sayın Başkan, temenniniz
inşallah gerçek olur.
BAŞKAN – İnşallah efendim; hepimizin, hem temennisi hem
gayreti hem çalışmasıdır. Demokratik parlamenter sistemin
dışında hiçbir sistem, hiçbirimizin, hiç kimsenin işine
yaramaz...
ALİ DİNÇER (Ankara) – İnşallah, bu söylediklerinizi
duyanlar vardır.
BAŞKAN – ... inancımız budur, çabamız budur,
tavrımız budur.
Sayın milletvekilleri, bugün, gündemimiz, sizlerin de takdir buyuracağı
üzere, yüklü. O sebeple, gündemdışı söz talebinde bulunan
değerli arkadaşlarıma bu imkânı veremedim, üzgünüm.
İnşallah, çarşamba ve perşembe günleri telafi etmeye
çalışacağım.
Şimdi, gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Yüce Kurula sunuşları
vardır.
Cumhurbaşkanlığı tezkerelerini okutuyorum:
III. –
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
TEZKERELER VE ÖNERGELER
1. – Sri Lanka, Pakistan ve Filipinler’e
gidecek olan Devlet Bakanı Bekir Aksoy’a, dönüşüne kadar, Devlet
Bakanı Nevzat Ercan’ın vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne
ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/700)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşmelerde bulunmak üzere, 28 Şubat 1997 tarihinden itibaren
Sri Lanka, Pakistan ve Filipinler'e gidecek olan Devlet Bakanı Bekir
Aksoy'un dönüşüne kadar; Devlet Bakanlığına, Devlet
Bakanı Nevzat Ercan'ın vekâlet etmesinin, Başbakanın
teklifi üzerine, uygun görülmüş olduğunu bilgilerinize sunarım.
Süleyman
Demirel
Cumhurbaşkanı
BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.
Diğer tezkereyi okutuyorum:
2. – Azerbaycan Cumhuriyetine gidecek
olan Millî EğitimBakanı MehmetSağlam’a, dönüşüne kadar,
Devlet Bakanı Bahattin Şeker’in vekâlet etmesinin uygun
görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi
(3/701)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşmelerde bulunmak üzere, 26 Şubat 1997 tarihinde
Azerbaycan Cumhuriyetine gidecek olan Millî Eğitim Bakanı Prof. Dr.
Mehmet Sağlam'ın dönüşüne kadar; Millî Eğitim
Bakanlığına, Devlet Bakanı Bahattin Şeker'in vekâlet
etmesinin, Başbakanın teklifi üzerine, uygun görülmüş
olduğunu bilgilerinize sunarım.
Süleyman
Demirel
Cumhurbaşkanı
BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.
Diğer tezkereyi okutuyorum:
3. – Kuzey KıbrısTürk
Cumhuriyetine gidecek olan Devlet Bakanı IşılaySaygın’a,
dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Namık Kemal Zeybek’in vekâlet
etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin
Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/702)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşmelerde bulunmak üzere, 28 Şubat 1997 tarihinde Kuzey
Kıbrıs Türk Cumhuriyetine gidecek olan Devlet Bakanı
Işılay Saygın'ın dönüşüne kadar; Devlet
Bakanlığına, Devlet Bakanı Namık Kemal Zeybek'in
vekâlet etmesinin, Başbakanın teklifi üzerine, uygun görülmüş
olduğunu bilgilerinize sunarım.
Süleyman
Demirel
Cumhurbaşkanı
BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.
Sayın milletvekilleri, Meclis araştırması önergesi
vardır; okutuyorum:
B) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME,
MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1. – Afyon Milletvekili Halil
İbrahimÖzsoy ve 21 arkadaşının, mermerciliğin
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/170)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Afyon ve İşçehisar İlçesi bugün ülke mermerciliğinin
merkezidir. Mermercilik bir sanayi kolu olarak gelişmekte olup, buna paralel
olarak Kocatepe Üniversitesinde Mermercilik Yüksekokulu da bu sanayi koluna
personel yetiştirmektedir. Son ekonomik tedbirler, mermercilik sektörünün
dış ve içpiyasasındaki konumda tıkanıklığa
sebep olmuştur. Mermerciliğin gelişmesi ve yurt ekonomisine
katkısının artması için mermerciliğin
sorunlarının incelenmesi, teşvik, kredi ve vergi
politikalarının yeniden gözden geçirilmesi ve gerekli tedbirlerin
alınması amacıyla Yüce Meclisimizce bir araştırma
komisyonu kurulmasını, Anayasamızın 98 ve
İçtüzüğümüzün 104 ve 105 inci maddeleri gereği arz ederiz.
Halil İbrahim Özsoy (Afyon)
Yusuf Ekinci (Burdur)
Biltekin Özdemir (Samsun)
Yaşar Okuyan (Yalova)
Enis Sülün (Tekirdağ)
Ünal Yaşar (Gaziantep)
Ömer Ertaş (Mardin)
İrfan Köksalan (Ankara)
Feridun Pehlivan (Bursa)
Bülent Atasayan (Kocaeli)
Uğur Aksöz (Adana)
Muzaffer Arslan (Diyarbakır)
İbrahim Çebi (Trabzon)
Emin Kul (İstanbul)
Aslan Ali Hatipoğlu (Amasya)
Naim Geylani (Hakkâri)
Yusuf Selahattin Beyribey (Kars)
Necati Güllülü (Erzurum)
Mahmut Oltan Sungurlu (Gümüşhane)
Recep Mızrak (Kırıkkale)
Yüksel Yalova (Aydın)
Abbas İnceayan (Bolu)
Gerekçe :
Mermercilik ilk çağlardan beri bilinen bir sanayi koludur. Son on
yılda Afyon ve İşçehisar İlçesinde gerek yapı malzemesi
gerekse ev eşyası, mutfak dizaynı için bol miktarda
kullanım sahası bulmakla beraber birçok sorunu da beraberinde
getirmiştir.
Bu gelişmekte olan sektörün bir sanayi bölgesi dahi yoktur. Yurt
ekonomisine katkılarını artırmak, mermer
ocaklarının durumu ve yeri, modern konumu çerçevesinde üreticinin
önünü tıkayan bürokratik engelleri azaltmak; bu işle iştigal
eden kişi ve müesseselerin kredi ve teşvik, vergi iadesi
konularını da yeniden gözden geçirerek gerekli tedbirlerin
alınması inancıyla bu araştırma önergesinin verilmesi
uygun görülmüştür.
BAŞKAN – Önerge gündemde yerine alacak, Meclis
araştırması açılıp açılmaması konusundaki
öngörüşme, sırasında yapılacaktır.
Şimdi, İçtüzüğün 37 nci maddesine göre verilmiş,
doğrudan gündeme alınma önergeleri vardır; ayrı ayrı
okutacağım, işleme koyacağım ve oylarınıza
arz edeceğim.
İlk önergeyi okutuyorum:
A) TEZKERELER VE ÖNERGELER (Devam)
4. – Tekirdağ Milletvekili
EnisSülün’ün, Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı
Hakkında 41 Sayılı KanunHükmünde Kararnamenin Değiştirilerek
Kabulüne DairKanun ile 78 ve 190 Sayılı KanunHükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin
(2/536), doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi
(4/143)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Tarafımca hazırlanarak 5.11.1996 tarihinde Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına sunulan Tekirdağ İli
Namık Kemal Üniversitesinin kuruluşu ile ilgili 2/536 Esas
Numaralı Kanun Teklifim 8.11.1996
tarihinde sevk edildiği Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşme
yapılmadan bugüne kadar bekletilmektedir.
Teklifimizin İçtüzüğün 37 nci maddesinin ikinci
fıkrasına göre doğrudan doğruya gündeme
alınmasını Yüce Meclisin takdirlerine arz ederim.
Saygılarımla.
Enis
Sülün
Tekirdağ
BAŞKAN – Hükümet ve Komisyon söz talep ediyor mu? Yok.
Buyurun Sayın Sülün.
Konuşma süreniz 5 dakikadır efendim.
ENİS SÜLÜN (Tekirdağ) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; sözlerime başlamadan önce, hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Tekirdağ İlimizde Namık Kemal Üniversitesinin
kurulmasına ilişkin verdiğim kanun teklifinin doğrudan
gündeme alınması için söz almış bulunuyorum.
Tekirdağ İlimiz, hem Avrupa toprakları üzerinde hem
coğrafî konum olarak Karadeniz ve Marmara'ya kıyısı olan
bir ilimizdir. Tekirdağ, Trakya'da merkezî konumda ve İstanbul'a
yakınlığı nedeniyle, İstanbul'da yer alan
üniversitelerin yükünü hafifletebilecek stratejik bir bölgede
bulunmaktadır.
Tekirdağ, İstanbul ile E-5 ve E-25 karayolları üzerindeki
yeni kurulan beldeler, yazlık evler ve turistik tesislerin
yayılımıyla fizikî olarak birleşmiş durumdadır.
Ayrıca, İstanbul'daki sanayi kuruluşları
Tekirdağ İl sınırları içerisine yayılmaya
başlamıştır. Özellikle, çağımızda,
sanayi-üniversite işbirliği ve bütünleşmesi,
üretim-insangücü-eğitim unsurlarının dengeli şekilde yöreye
dağılımını sağlayacak önemli bir faktördür.
Sadece Tekirdağ İli sınırları içerisinde 45 415
öğrenci ilkokullarda, 23 323 öğrenci ortaokullarda ve 18 056
öğrenci lise düzeyinde eğitim görmektedir. İlde okuma yazma
oranı yüzde 98,3'tür. Yakın bir gelecekte üniversiteye girmeye
çalışacak büyük bir öğrenci kitlesi sadece il
sınırları içerisinde bulunmaktadır. Böylece, yörede,
yükseköğretimde imkân ve fırsat eşitliği sağlayacak
önlemler şimdiden alınmak zorundadır.
Tekirdağ, Avrupa'ya komşudur ve ekolojik koşulları
Avrupa ülkelerindekine benzemektedir; üniversite yaşamına geçince,
yurtdışı kurumlarla işbirliği ve evrensel
gelişmeye katkıda bulunacak konumu mevcuttur; ulusal alanda ise,
bilimsel toplantıların merkezi olmaya aday bir kent görünümündedir.
Kurulacak olan üniversiteye verilecek ismin Namık Kemal
Üniversitesi olması uygundur; çünkü, Namık Kemal'in ismi
Tekirdağ ile özdeştir. Tekirdağ, her Türkün kalbinde çok
sıcak ve seçkin bir yer tutan Namık Kemal'in doğum yeri olmakla şeref
duymaktadır. Aynı zamanda, Namık Kemal, vatan şairliği
ve vatanı için idealist fikirleriyle, her Türk aydınıyla
ayrılmaz bir kişiliğiyle tarihe geçmiştir.
İlin konumu: Tekirdağ, Türkiye'nin kuzeybatısında,
Marmara Bölgesinin Trakya kesiminde yer almaktadır; yüzölçümü 621 788
hektar olup, Türkiye topraklarının yüzde 0,8'ini kaplamaktadır.
Tekirdağ'da, genellikle tarımla
uğraşılmaktadır. İl toprakları, geniş
düzlüklerle ve alçak tepelerden oluşmuş bir plato görünümündedir.
Alan olarak yüzde 75,2'si platolarla kaplı olan il topraklarının
yüzde 96,6'sı tarıma elverişlidir. Tekirdağ, genel olarak
az engebeli bir yöredir. İlin güneyinde Ganos Dağları ve
kuzeydoğusunda Istıranca Dağlarının
uzantıları bulunmaktadır.
Tekirdağ'ın, güney sınırı boyunca Marmara
Denizinde 133 kilometre kıyısı vardır. İl topraklarının
kuzeydoğusunda Karadenizde de 2,5 kilometre kıyısı
mevcuttur, az önce de ifade etmiştim.
Doğal Kaynakları: Tekirdağ İli yeraltı
kaynakları bakımından oldukça zengindir; İlde çok
yaygın linyit kaynakları vardır. Malkara ve Saray, linyit
yataklarının en yoğun bölgeleridir. Şarköy'de asbest
yatakları mevcuttur, bu ilçede demir yataklarına da
rastlanmaktadır. Ayrıca, 1925 yılında
sızıntı halinde petrol bulunmuştur. İlde, yeraltı
kaynaklarının bir başkası da, Saray'a bağlı
Sofualan Köyü yöresinde bulunan manganez yataklarıdır.
Ulaşım ve haberleşme: Tekirdağ, Trakya'nın tam
ortasında bir çemberin merkezi konumundadır; İstanbul'a 138
kilometre, Kırklareli'ne 119 kilometre, Çanakkale'ye 199 kilometre
uzaklıktadır.
Tekirdağ'da, ulaşım, E-5 ve E-25 karayollarıyla
sağlanmaktadır; bu yollar, il sınırları dahilinden
geçmektedir. TEM yollarına olan bağlantısı nedeniyle,
hızlı ulaşıma olanak taşıyacak özelliktedir.
Tekirdağ İli, Marmara Denizi kıyısında 133 kilometre
sahil şeridine de sahiptir. Ayrıca, Çorlu-İstanbul,
İstanbul-Çerkezköy elektrikli banliyö hattı döşenmiştir.
Çerkezköy İlçesi de Türkiye'nin önemli ve sayılı sanayi
bölgelerindendir. Son zamanlarda, Çorlu da, sanayi konumunda fabrikaların
kurulması bakımından Çerkezköy'e eş değerde...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Sülün, son cümlelerinizi ifade eder misiniz.
ENİS SÜLÜN (Devamla) – Değerli milletvekilleri, ilimizde, bir
ziraat fakültesi, Çorlu'da mühendislik fakültesi, ayrıca, ilçelerinde
Malkara Meslek Yüksekokulu, Hayrabolu Meslek Yüksekokulu, Marmara Ereğlisi
Meslek Yüksekokulu, Çerkezköy Meslek Yüksekokulu, Muratlı Meslek
Yüksekokulu, Saray Meslek Yüksekokulu ve bunların da çeşitli
bölümleri mevcuttur. Bu bakımdan, ilimizde, bu üniversitenin
kurulması şahsımca uygun olacaktır; siz değerli
milletvekillerimizin de desteklerini bekliyorum.
Sözlerime son verirken hepinize saygılarımı sunuyorum.
(ANAP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Sülün, teşekkür ediyorum efendim.
Başka söz talebi?.. Yok.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kanun teklifinin doğrudan gündeme alınması kabul
edilmiştir.
İkinci önergeyi okutuyorum:
5. – Amasya Milletvekili AslanAli
Hatipoğlu’nun, Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı
Hakkında 41 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin
Değiştirilerek Kabulüne Dair 2809 Sayılı Kanuna Bir Ek
Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifinin (2/190), doğrudan gündeme
alınmasına ilişkin önergesi (4/144)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Tarafımca hazırlanarak 2.4.1996 tarihinde Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına sunulan Yükseköğretim
Kurumları Teşkilatı Hakkında 41 Sayılı Kanun
Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair 2809
Sayılı Kanuna bir ek madde eklenmesi hakkında (2/190) esas
numaralı kanun teklifim, 5.6.1996 tarihinde, sevk edildiği Plan ve
Bütçe Komisyonunda görüşme yapılmadan bugüne kadar bekletilmektedir.
Teklifimin, İçtüzüğün 37 nci maddesinin ikinci
fıkrasına göre, doğrudan doğruya gündeme
alınmasını Yüce Meclisin takdirlerine arz ederim.
Saygılarımla.
Aslan
Ali Hatipoğlu
Amasya
BAŞKAN – Komisyon ve Hükümet adına söz talebi?.. Yok.
Sayın Hatipoğlu; buyurun efendim. (ANAP sıralarından
alkışlar)
ASLAN ALİ HATİPOĞLU (Amasya) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Amasya İlimizde "Yeşilırmak
Üniversitesi" adı altında bir üniversite kurulması için
verdiğimiz kanun teklifinin gündeme alınması hususunda söz
almış bulunmaktayım; bu vesileyle, Yüce Parlamentoyu
saygıyla selamlıyorum.
Konuya geçmeden önce, 28 Şubat 1997 tarihinde, 02.00 sularında
yöremizde meydana gelen 4,8 şiddetindeki deprem nedeniyle, tüm
hemşerilerimize geçmiş olsun dileklerimi sunuyor, bu tür tabiî
afetlerin hiçbir zaman tekerrür etmemesini Cenabı Hak'tan temenni
ediyorum.
Değerli milletvekilleri, bir millete çağdaş toplum
vasfı veren ve onu medeniyetle bütünleştiren en önemli unsur ilimdir,
irfandır. Bugün, 21 inci Yüzyılın arifesinde ve uzay
çağının da eşiğinde bulunmaktayız. Ülkemizi
aydınlık geleceğe taşımak ise bilgi toplumuyla
mümkündür. Bilginin adresiyse, eğitim ve öğretim kurumlarıdır.
Bir milletin bilgi toplumu olabilmesi için, eğitim ve öğretim
kurumlarının yurdun her köşesine adil bir şekilde
yayılması gerekir.
Değerli milletvekilleri, yıllar önce kurulması
gerektiği halde bir türlü kurulamayan Yeşilırmak üniversitesinin
bir an önce kurulmasının birçok haklı nedeni vardır.
Amasya İlimiz, binlerce yıllık bir tarihî sürece
sahiptir. Kuruluşundan bugüne kadar değişik medeniyetlere kültür
merkezliği, kimi devletlere de başkentlik yapmış, tarihin
her döneminde sayısız devlet ve ilim adamı yetiştirmiş
olan şehzadeler diyarı ilimiz, tam anlamıyla, medeniyet ve
uygarlıklar beşiğidir. Ulaşım açısından,
doğudan batıya, kuzeyden güneye uzanan karayollarının
kesiştiği yerde, Orta Anadolu'yu ve dolayısıyla da yurdun
diğer yörelerini Karadenize
bağlayan demiryollarının üzerinde bulunmaktadır.
Halen, 101 öğretim üyemiz, 4 260 öğrencimiz vardır.
İlimizde, Kredi ve Yurtlar Kurumuna bağlı yurtlarda 2 800
civarında öğrenci barınma imkânına sahiptir.
Bağlı bulunduğumuz Ondokuz Mayıs Üniversitesi de yeterince
büyüdüğünden, diğer kampuslarla ilgilenmesi güçleşmektedir.
Ayrıca, ilimizde üniversite açılmasına dair Yükseköğretim
Kurulu Başkanlığının 9.4.1991 tarih ve 91.16.492
sayılı Kararı da bulunmasına rağmen, 1992
yılının siyasî iktidarı, üniversite kurma tercihlerini,
maalesef, başka illere kaydırmıştır. Bugün Türkiye'nin
her ilinde bir üniversite açılırken, ne yazık ki,
Amasyamızın bütün bu zenginliklerinin ve tarihî
ihtişamının âdeta gözardı edilmesi ve dün seçim
meydanlarında, bu konuda yöre halkımıza taahhütte
bulundukları halde sözünü tutmayan siyasî parti liderlerinin, siyasî
ortakların tavırları, aziz hemşerilerimizi derinden üzmektedir.
İşte, bugün, bir tarihî fırsatla karşı
karşıyasınız. Eğer, Amasya'yı kazanmak
istiyorsanız, Yeşilırmak üniversitesi teklifimizi destekleyerek,
yöre halkımızın şükranlarını kazanabilirsiniz.
Değerli milletvekilleri, Amasya gerçeği, hiçbir zaman
gözardı edilemeyecek kadar önemlidir. "Hayatta en hakiki mürşit
ilimdir" diyen Gazi Mustafa Kemal'in, ülkemizin kurtuluş
seferberliğini Amasya'dan başlatması tesadüfî değildir;
Türkiye Cumhuriyetimizin temel harcı olan millî irade esasına dayanan
hükümet fikrinin ilimizde apaçık beyan edilmesi de tesadüf olamaz. Bugünün
Türkiyesinde, Amasya'nın çok özel bir yeri, anlamı olduğu
dikkatlerden kaçmamalıdır.
Bu vesileyle, önergeme destek vermenizi Yüce Heyetinizden diliyor ve
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (ANAP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Hatipoğlu, teşekkür ediyorum.
Başka söz talebi?.. Yok.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir. (ANAP ve DSP sıralarından
alkışlar)
Sayın milletvekilleri, gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak
İşler" kısmına geçiyoruz.
Genel Kurulun 27.2.1997 tarihli 62 nci Birleşiminde alınan
kararlar uyarınca, bu kısımda yer alan Bakanlar Kurulu üyeleri
hakkındaki gensoru önergesi ile Adalet Bakanı Sayın Kazan
hakkındaki Meclis soruşturması önergesini görüşeceğiz.
IV. – GENSORU, GENEL GÖRÜŞME,
MECLİS SORUŞTURMASI
VE MECLİS ARAŞTIRMASI
A) ÖNGÖRÜŞMELER
1. – Samsun Milletvekili Biltekin Özdemir
ve 41 arkadaşının, 4214 sayılı Yetki Kanununu kötüye
kullanmak suretiyle kamu personelinin ücret rejimiyle ilgili yanlış
ve adaletsiz politikalar izledikleri iddiasıyla Bakanlar Kurulu üyeleri
hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/10)
BAŞKAN – Şimdi, birinci sırada yer alan, Samsun
Milletvekili Sayın Biltekin Özdemir ve 41 arkadaşının, 4214
sayılı Yetki Kanununu kötüye kullanmak suretiyle kamu personelinin
ücret rejimiyle ilgili yanlış ve adaletsiz politikalar izledikleri
iddiasıyla, Bakanlar Kurulu üyeleri hakkında (11/10) esas
numaralı gensoru önergesinin gündeme alınıp
alınmayacağı hususundaki görüşmelere başlıyoruz.
Hükümet?.. Hazır.
Gensoru önergesi, Genel Kurulun 26.2.1997 tarihli 61 inci
Birleşiminde okunmuş ve bastırılarak sayın üyelere
dağıtılmıştır. Bu nedenle, önergeyi tekrar
okutmuyorum.
Sayın milletvekilleri, Anayasanın 99 uncu maddesine göre, bu
görüşmede, önerge sahiplerinden bir sayın üyeye, siyasî parti
grupları adına birer sayın üyeye, Bakanlar Kurulu adına
Başbakana veya bir sayın bakana söz verilecektir. Konuşma
süreleri, önerge sahibi için 10 dakika, gruplar ve hükümet için ise 20'şer
dakikadır.
Önerge sahibi sıfatıyla Sayın Özdemir; buyurun efendim.
Sayın Özdemir, süreniz 10 dakikadır.
BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun) – Sayın Başkan, Büyük
Millet Meclisinin sayın üyeleri; konuşmamın başında
hepinizi en derin saygılarımla selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri, 54 üncü Cumhuriyet Hükümeti, özellikle 1997
yılı bütçesinin hazırlık aşamasından
başlayarak, Türkiye'de, kamu çalışanları ve onların
emekli, dul ve yetimleri için çok olumsuz bir yaklaşım içerisinde
çalışmalarını sürdürmüştür. Bu konudaki en son
düzenlemeleri, yetki kanununun getirdiği yanlışlıklar
üzerinde olmuştur.
Önergemiz, Hükümetin, kamu çalışanları ile emeklileri
konusundaki tutumu üzerine huzurunuza getirilmiştir.
Sayın milletvekilleri, hükümetlerin başarısında,
devletin, halkına etkili ve verimli hizmet sunmasında, ehliyetli,
liyakatli kamu çalışanlarının başka bir yeri
vardır. Aynı şekilde, hükümetlerin, kamu
çalışanlarının emeklilerine bakış
açısı, onların, ülkenin bütün sorunlarına bakış
açısının da bir göstergesidir. Bu açıdan, Sayın
Erbakan Hükümetinin, hem kamu çalışanlarına hem onların
emekli, dul ve yetimlerine, soğuk, gayri adil, eşitsiz,
kayırımcı ve ayırımcı bir yaklaşımla
baktığını değerlendiriyoruz.
Sayın milletvekilleri, Anavatan döneminde -1984-1991 döneminde-
kamu çalışanları ve emeklileri ile ilgili olarak tam 25
değişik konuda -kamu çalışanlarının
durumlarını iyileştirecek, emeklilerin durumlarını
iyileştirecek- düzenlemeler yürürlüğe konulmuştur.
Bunların ayrıntıları, sizlere sunulan raporda
belirtilmiştir. Bu çalışmalarla ilgili olarak 1992
sonrasında -1992-1995 döneminde- yapılmış olan önceki
iyileştirmelerin tamamı neredeyse bozulmuş ve kamu personel
rejimi, bütünüyle yozlaştırılmıştır.
ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) – Doğru söylemiyorsunuz
Sayın Özdemir!..
BİLTEKİN ÖZDEMİR (Devamla) – Ancak, 1996 yılı
ortalarında işbaşına gelmiş olan bugünkü Hükümet, kamu
çalışanları üzerindeki tasarruflarıyla, bundan önceki
hükümetlerin yapmış oldukları olumsuzluklara, âdeta rahmet
okutmuştur.
Sayın milletvekilleri, 1997 yılı bütçesinin, gerek Plan
ve Bütçe Komisyonundaki çalışmaları sırasında gerek
Büyük Millet Meclisi Genel Kurulundaki çalışmaları
sırasında, hatırlayacağınız gibi, enflasyonun
yüzde 90'lar düzeyinde seyrettiğini, bu itibarla, malî yılın hiç
olmazsa birinci yarısı için, kamu çalışanlarına,
genelde yüzde 50 düzeyinde bir iyileştirmenin yapılmasının
hakça olacağını, burada, sizlere de uzun uzun sunduk. Ancak, 54
üncü Hükümetin -bugünkü Hükümetin- bu konulardaki hazırlıksız ve
peşin yargılı tavrı yüzünden, Anavatan Partisi ve
diğer muhalefet partileri üyeleri tarafından yapılmış
olan teklifler reddedilmiştir. O arada, Hükümet, Büyük Millet Meclisinden
bir yetki almak suretiyle, kamu çalışanlarından bazılarının
durumlarına özel iyileştirmeler getireceğini ileri
sürmüştür.
Sayın milletvekilleri, -tekrar altını vurguluyorum-
Hükümet üyeleri, Hükümet yetkilileri, başta Sayın Başbakan,
buradan, sizden bu yetkiyi alırken, bazı hizmet
sınıflarındaki bazı kamu görevlileri için özel
iyileştirmeler yapacağını ileri sürerek yetki talebinde
bulunmuştur. Fakat, uygulamada ne yapmıştır; şimdi, bu
adil düzen yaklaşımının uygulamada neler getirdiğine
genel hatlarıyla değinmek istiyorum.
Sayın milletvekilleri, bir defa, şunu ifade edeyim; bütçe
çalışmaları sırasında, kamu personeli için öngörülen
ödeneklerin, 1997 yılında toplam yüzde 50'ler dolayında bir
iyileştirme getirdiğini, yapılabileceğini anlattık.
Ancak, daha sonra, Hükümet, yatırımlardan da keserek, diğer hizmet
kalemlerinden de keserek, 50 trilyonluk bir ilave kaynak yarattı
aktarmalar suretiyle; ancak, bu aktarmaları, tamamen bir veya iki hizmet
sınıfı için -o da, kendi aralarında ayırım
yaratarak- yapmış olduğu artımlara harcadı. Bir hizmet
sınıfımızda, hepinizin bildiği gibi, yüzde 75'lere
varan artışlar sağlarken, daha sonra kamuoyu
baskısıyla, bir başka hizmet sınıfında da yüzde
50'ler dolayında iyileştirmeler yaptı; diğer bütün çalışanlar
için iyileştirmeler -emekliler dahil- yüzde 30'lar düzeyinde kaldı.
Şimdi, öğreniyoruz ki, Hükümet, kamuoyunun beklentilerini
dikkate alarak ve yapmış olduğu büyük adaletsizliği de
belki fark ederek, bu defa geriye kalanlara da bir miktar daha -belki
emeklileri de kapsayacak şekilde- iyileştirme yapma
hazırlığı içerisindedir. Oysa, sözlerimizin
başında da arz ettik, bunun bütçe kanunlarıyla
yapılması gerekirdi. Hükümet, yapmış olduğu yetki
kanunu düzenlemeleriyle; yani, kanun hükmündeki kararnamelerle, kuruluş
içerisindeki dikey dengeleri bütünüyle bozmuştur; hizmet sınıfları
arasındaki yatay dengeleri bütünüyle bozmuştur; hizmet
sınıfları arasındaki bu ayırımcılık
dışında emeklileri tümüyle gözardı etmiştir;
enflasyonun, her kesimi ilgilendirdiğini hiç kale
almamıştır. Hükümet, âdeta, gelişigüzel beyanlarla nüfuz
suiistimalinde bulunmuştur. Maliye Bakanı "iyileştirme
yapacağız" demiştir; akşam, Başbakan tekzip
etmiştir. Millî Eğitim Bakanı "öğretmenlere zam
yapıyoruz, tamamdır" demiştir; akşam, IMF ile bütçe
gerekçeleriyle Başbakandan aldığı talimat
dolayısıyla vazgeçmiştir. Başbakanın kendisi
"çalışmalar yapıyoruz; nisan ayında gelir
artıracağız, o zaman zam yapacağız"
demiştir; ondan da şu güne kadar ciddî bir netice elde
edilememiştir. Şu günlerde de bir devlet bakanımız, kamu
çalışanlarının maaşlarıyla ilgili beyanlarda
bulunmaktadır.
Sayın milletvekilleri, yapılan düzenlemelerle, kamu
çalışanları arasında kurulmuş olan duyarlı
dengeler tamamıyla bozulurken, öbür yandan da emeklilerimiz bütünüyle
ihmal edilmiştir.
Ayrıca, sözleşmeli personelle ilgili içler acısı
uygulamalar yapılmıştır. Bir defa, sözleşmeliler
arasında farklılıklar gözetilmiştir. İkincisi, bugün,
devlette kadro karşılığı çalışan 5 bin
dolayında sözleşmeli personelden hizmete yeni giren 3 bini
lehine, bu işin onbeş
yıldır, yirmi yıldır, otuz yıldır kahrını
çeken uzman personele nazaran çok daha yüksek düzeyde düzenlemeler yaparak,
orada da bir büyük keşmekeş yaratılmıştır; geriye
teşmil edilemeyecek bir düzenlemeyle adaletsizliği
perçinlemiştir; hizmet sınıfları arasında
ayrımcılık gözetmiştir; emekliler ve çalışanlar
arasındaki dengeler tümüyle bozulmuştur.
Sayın milletvekilleri, Hükümet ne yaptığının
farkında değildir; ne söylediğinin de...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BİLTEKİN ÖZDEMİR (Devamla) – Toparlayacağım
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Özdemir, efendim, size 2 dakika eksüre
veriyorum; lütfen toparlayın.
Buyurun efendim.
BİLTEKİN ÖZDEMİR (Devamla) – Sayın milletvekilleri,
Hükümetin, hakikaten, kamu yönetimine ve ekonomiye ilişkin olarak sizleri
ve Türk kamuoyunu bilgilendirmesi, tamamen çelişkilerle dolu,
gelişigüzel, ilkesiz ve gerçekleri yansıtmayan boyuttadır.
Bakınız, huzurunuzda tekrar sunuyoruz: Sayın Başbakan tarafından
"Ocak ayı bütçe gelirleri 9 trilyon lira fazla verdi" diye beyan
edilmiştir; oysa, gerçek, 129 trilyon lira açıktır... Şubat
ayı rakamları henüz deklare edilmemiştir; ama, 200 trilyon lira
dolayında açık verdiği, yaptığımız
öndeğerlendirmelerden anlaşılmaktadır. Bütçe açığını,
Maliye Bakanı, sırf Sayın Başbakanın
yanlışlarını veya gerçekdışı
beyanlarını ortaya dökmemek için, daha, vermemektedir. Hazineden
sorumlu bakan, hâlâ, daha 1996 yılı yılsonu içborç stok
rakamlarını vermemektedir. Aynı şekilde -fiyatlar
üzerindeki gelişmeleri daha bugün müşahede ettik- fiyat eğrisi
yukarıya doğru tekrar hızlanmıştır,
çıkışa geçmiştir ve son altı yedi yılın en
yüksek düzeylerine gelmiştir.
Sayın milletvekilleri, Hükümetin, kamu yönetiminde, kamu
ekonomisinin yönetiminde ve kamu çalışanlarıyla kamu
emeklilerine yaklaşımında büyük adaletsizlikler vardır,
yanlışlıklar vardır. Hükümetin kaynak politikaları
gerçekdışıdır, beyanlar gerçeği -arz ettim-
yansıtmamaktadır, gerçekdışıdır. Bu
çalışmaların...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BİLTEKİN ÖZDEMİR (Devamla) – Son cümlelerimi
toparlayabilir miyim Sayın Başkan?
BAŞKAN – Efendim, lütfen son cümlenizi ifade buyurun.
BİLTEKİN ÖZDEMİR (Devamla) – Sayın milletvekilleri,
bu anlayış ve yaklaşımlarda bir hükümetin ülkenin
yönetiminde artık daha uzun süre tutulmaması gerektiği hususunu
takdir edeceğinize inanıyor, önergemizin kabulü istikametinde destek
vermenizi arz ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (ANAP, DSP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Özdemir, teşekkür ediyorum.
Doğru Yol Partisi Grubu adına, Sayın İsmet Attila;
buyurun. (DYP ve RP sıralarından alkışlar)
DYP GRUBU ADINA İSMET ATTİLA (Afyon) – Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; Anavatan Partisine mensup milletvekili
arkadaşlarımızın 54 üncü Cumhuriyet Hükümeti hakkında,
4214 sayılı Yetki Kanununu kötüye kullanmak suretiyle kamu personelinin
ücret rejimiyle ilgili yanlış
ve adaletsiz politikalar izlediği iddiasıyla verilen ve
Anayasanın 99 uncu, İçtüzüğün ise 106 ncı maddeleri
uyarınca bir gensoru açılması talep edilen önerge üzerinde
Doğru Yol Partisi Grubu adına konuşmak üzere huzurunuza
gelmiş bulunuyorum; Yüce Meclisimizin Sayın Başkanını
ve Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
huzurlarınıza getirilen söz konusu gensoru önergesi, haksız ve
insafsız iddialarla dolu olduğu gibi, kendi içinde barındırdığı
çelişkiler nedeniyle de maluldür. Hükümetimizin, Yüce Heyetinizden
aldığı yetkinin süresi henüz dolmamış ve yine,
Heyetinizce, yetki kanunu ile belirlenen amaç ve ilkeler kapsamında yapılan
çalışmalar titizlikle sürdürülmekteyken, verilen bu gensoru
önergesinin amacı, eğer, Yüce Meclisimizin değerli
zamanını israf etmek değilse, Anavatan Partisinin iktidarda
bulunduğu yıllardaki icraatının
tanıtımını yeniden yapmak olmalıdır; çünkü,
önergede, Hükümetimizin, yetki kanununu yanlış
kullandığı iddia edilirken, buna dair açıklamaların,
önergeye ekli raporda sunulduğu ifade edilmekte; ancak, rapora
baktığımızda ise, Anavatan Partisinin iktidarda
bulunduğu 1984-1991 döneminde gerçekleştirildiği iddia edilen
düzenlemelerin yer aldığı görülmektedir. Anlaşılan,
son yıllarda moda olan bir deyimle, nostaljik bir yaklaşım
içinde, artık, bir daha geri gelmeyeceği kendilerince de idrak edilen
iktidarlarını hatırlama ve avunma amaçlanmıştır.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; personel
rejimimizdeki bugünkü dağınıklığın, kurumlar ve
hizmet sınıfları arasındaki dengesizliklerin
mimarının, Anavatan Partisi iktidarları olduğunu herkes
bilmektedir. Bu nedenle, ben, kısıtlı süremi bu dönemin eleştirisine
ayırmak yerine, sizlere, kısaca, Hükümetimizin, sizlerden
aldığı yetkiyi kullanırken, bugüne kadar neler
yaptığını ve bundan sonra neler yapmayı
planladığını arz etmek istiyorum.
4214 sayılı Yetki Kanununun süresi dört ay olup, bu süre, 3
Nisan 1997 tarihinde dolacaktır. Kanunun verdiği yetki çerçevesinde,
birden fazla kanun hükmünde kararname çıkarılması mümkündür; bu
nedenle, bugüne kadar çıkarılmış olan ve Türk Silahlı
Kuvvetleri ve Emniyet personelinin maaşlarında iyileştirmeler
yapan iki adet kanun hükmünde kararname delil gösterilmek suretiyle, kamu
personeli arasında eşitsizlik yaratıldığını
iddia etmek doğru değildir. Hükümetimiz, Kanunun öngördüğü süre
içerisinde yeni kanun hükmünde kararnameler çıkarmak suretiyle, diğer
kamu personelinin maaşlarında da ek iyileştirmeler
yapacaktır; bu konuda hiçbir tereddüt söz konusu olmayıp, bu husus,
çeşitli vesilelerle, Hükümetimizin farklı üyeleri tarafından
açıklanmıştır. Hükümetimizin farklı üyeleri
tarafından verilen beyanlar da, esasen, bu kararlılığın
bir ifadesi olup, bunun eleştiri konusu yapılması,
tarafımızdan haklı ve anlaşılır
bulunamamıştır. Çalışmalarımız henüz
sonuçlanmadığına ve alınan yetki henüz tamamıyla
kullanılmış olmadığına göre, kamu personeli arasındaki
yatay ve dikey dengelerin bozulduğunu iddia etmek insaflı bir
yaklaşım olarak değerlendirilemez kanaatindeyiz.
Önerge sahibi arkadaşlarımızın
iddialarının tam aksine, Hükümetimiz, yetki, sorumluluk,
uzmanlık ve hizmetin özelliği gibi unsurları dikkate almak
suretiyle, yatay ve dikey dengeleri bozmadan ve hatta geçmişte bozulmalar
meydana gelmiş ise, onları da düzeltmeyi görev bilerek ek
iyileştirmeler yapmayı amaçlamıştır. Değerli
milletvekillerimizce de hatırlanacağı üzere, 4214
sayılı Yetki Kanununun "İlkeler" başlıklı
3 üncü maddesine göre, memurlar ve diğer kamu görevlileriyle bunların
emeklilerinin geçmiş yıllardaki kayıplarını gidermek
ve onlara yeterli ve adil bir ücret seviyesi sağlamak amacıyla malî
haklarında hizmetin özellik ve gereklerine uygun iyileştirmeler
yapılması öngörülmüştür.
Görüldüğü üzere, burada çok önemli bir husus vardır; o da, yapılacak
iyileştirmelerin, hizmetin özellik ve gereklerine uygun
olmasıdır; kamu görevinin verimlilik ve etkinlik içinde yerine
getirilmesi amaçtır. Bu amacın gerçekleştirilebilmesi için de,
görevi özellik arz eden personelin kamu hizmetinde tutulması ve yetişmiş
nitelikli personelin kamudan ayrılmasının önlenmesi gerekir.
Sayın Başkan, sayın millevekilleri; işte, bu amaç ve
ilkelere uygun bir düzenleme yapılabilmesi için hem adalet ve hakkaniyet
ölçülerine uygun hem de kamu hizmetlerinde etkinliği ve verimliliği
artıran bir maaşın kamu personeline sağlanabilmesi için,
gerek kuruluşların gerekse bunların personelinin yapı ve
niteliklerinin net ve ayrıntılı bir şekilde tespit edilmesi
gerekmektedir. Bu çalışmaların ise zaman alacağı
tabiîdir. Teşkilat yapılarının özellikleri itibariyle
çalışmaları daha kısa sürede tamamlanarak, terörle
mücadelede canla başla çalışan Türk Silahlı Kuvvetleri ve
Emniyet personeli için ilk kanun hükmünde kararnamelerin çıkarılmış
olması, diğer hizmet sınıfları için düzenleme
yapılmayacağı anlamında yorumlanamaz. Diğer hizmet
sınıfları için yürütülen çalışmalar da son
aşamaya gelmiş olup, yakında kanun hükmünde kararnameler
neşredilmek suretiyle yürürlüğe girecektir. Böylece, hem yatay hem de
dikey dengelerin korunmuş olduğu ve bugüne kadar geçen sürenin, bu
dengeleri sağlamak için gerekli çalışmaların
yapılmış olması için kullandığı ortaya
çıkacaktır. Bu nedenle, söz konusu düzenlemeler basit olduğu
halde konunun istismar edildiği ve çalışanlar üzerinde nüfuz
kullanıldığı yolundaki iddiayı ciddî bulmak mümkün
değildir. Ayrıca, şimdiye kadar çıkarılan kanun
hükmünde kararnamelerle, aynı hizmet sınıfları içinde
dengelerin bozulduğu yolundaki iddianın da ne kadar dayanaksız
olduğu, az önceki açıklamalar ve çalışmalar sürdürülürken
benimsenen ilkeler ışığında açıkça görülmektedir.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; şimdi de,
bundan sonra, diğer hizmet sınıflarına zam yapılsa
bile, kanun hükmünde kararnamelerin geriye doğru yürümemesi nedeniyle,
telafi edilemeyecek bir
eşitsizliğin ortaya çıkacağı yolundaki
görüşe değinmek istiyorum. Çalışmalar sonuçlanınca,
tüm personelimiz, ekzammı, Ocak 1997 tarihinden itibaren
alacaklardır. Kanun hükmünde kararnamelerin geriye doğru yürümediği
doğrudur; ancak, personelimizin kayıplarının, toplu bir ödeme
yapmak suretiyle giderilmesi mümkün olup, kanun hükmünde kararnamelerin
yayımlanmasından sonraki bir tarihte yapılacak ödemelerle bu
kayıplar telafi edilecektir.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; yapılan ve
yapılacak düzenlemelerin karşılığı ödenek,
bütçemizde mevcuttur. İç ve dış dengelerin sağlanması
için, 5 Nisan 1994'te ekonomik önlemler uygulama planı çerçevesinde
alınan kararlar ve vergi kanunlarında yapılan düzenlemeler
sonucunda, vergi gelirlerinde ve vergi dışı gelirlerde
sağlanan artışlar sayesinde, bilindiği üzere, 1997 malî
yılı bütçesi denk olarak bağlanmıştır.
Hükümetimiz, bu hususa özel bir önem vermektedir. Bütçenin denkliği içinde
ve denkliği bozmadan, daha önce ilan edilen kaynak paketleriyle ilave
kaynak paketlerinin sağlayacağı gelir
artışlarının bir bölümü, personelimizin yaşama
şartlarının iyileştirilmesine tahsis edilecektir.
Hükümetimiz, işbaşına geldikten sonra, memur
maaşlarında, önce yüzde 50 oranında, sonra da yüzde 30
oranında artışlar sağlamıştır. Bu demektir
ki, geçen sekiz aylık dönemde, maaşlarda yüzde 95 oranında
iyileştirme yapılmıştır. Bu oran, aynı dönemde
gerçekleşen yüzde 40 civarındaki enflasyon oranının çok
üzerinde olmasına rağmen, Hükümetimiz, memurumuzun daha
fazlasına layık olduğunun bilinci içerisinde, yıl içerisinde
sağlanacak gelir artışlarını da, memurumuzun ve
emeklimizin malî durumunu daha da iyileştirmek için kullanacaktır;
bunun yakın takipçisi de DYP olacaktır.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Hükümetimiz,
çalışanlanlarla emekli kamu personeli arasındaki dengeleri de
gözetmektedir. Nitekim, kamu personelinin maaşlarında, daha önce,
Hükümetimiz döneminde, iki kez artış yapılmıştır.
Yapılan artış, emeklilerimize de aynı oranda yansıtılmıştır.
Bağ-Kur emeklilerine bu oranların çok daha üzerinde artış
sağlanarak, maaşları üçe katlanmıştır.
Yapılan ek iyileştirmeler kapsamında, emeklilerin malî
haklarında da düzenlemeler yapılacaktır. Ancak, yetki kanununun
sözlerimin başında arz ettiğim ilkeleri hatırlanırsa,
tüm kamu personelinin maaşlarında aynı oranda artış
yapılmasının öngörülmediği de hatırlanacaktır.
Aynı şekilde, emeklilerin maaşlarında da, tek bir oranda ve
çalışan personele yapılan oranda zam yapılması gereği
iddia edilemez; çünkü, yetki kanunu, herkese aynı oranda zam
yapılmasını öngörmemektedir. Esasen, tüm kamu personeline
aynı oranda zam yapılması için bir yetki kanunu da gerekmezdi.
Yetki kanunu, hizmeti özellik arz eden kamu personelini hizmette tutmaya
ve personelin etkinlik ve verimliliğini artırmaya yönelik
düzenlemeler yapılmasını amaçlamaktadır. Bu bakımdan,
çıkarılacak kanun hükmünde kararnamelerde bu hususun gözetilmesi
kadar tabiî bir şey olamaz. Bu nedenle, gensoru önergesinin, yetki
kanununun amacını kavramadığı ve bu kanunda öngörülen
ilkeleri gözardı ettiği tüm açıklığıyla görülmektedir.
Ayrıca, bir yandan emeklilere de aynı oranda zam
yapılmasını eleştiri konusu yaparken, bir yandan da
"ortalama ücret artışı" adı altında,
konunun, sadece basit bir aylık artış olarak
değerlendirildiğini iddia etmek ve böyle bir yaklaşımı
eleştirmek çelişki değil midir?
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; buraya kadar arz
ettiğim açıklamalardan, konuya "ortalama ücret
artışı" adı altında basit bir
yaklaşımda bulunulmadığı anlaşılmıştır
sanıyorum. 1994 ve 1995 yıllarında, düşük dereceli
memurlara daha yüksek maaş artışı sağlayan politikalar
uygulanmıştır. Gensoruda, siyasî kaygılar nedeniyle
açık bir şekilde ifade etmeden "ortalama ücret
artışı" ifadesiyle eleştirilen, bu uygulamadır.
Malumları olduğu üzere, geçmiş hükümetlerin yanlış
ekonomik politikaları nedeniyle ekonomide büyük bir kriz
yaşanmış ve toplumun her kesimi üzerine düşen
fedakârlığı yapmıştır. En büyük fedakârlık
ise, az maaş alan düşük dereceli memurlara düşmüştür.
Öncelikle, geçim sıkıntısı çeken düşük dereceli
memurlara bir parça nefes aldıran bir yaklaşımla bu kesime daha
yüksek oranda zam yapılması eleştiri değil, takdir konusu
yapılmalıdır.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Hükümetimizi böyle
bir yaklaşım içerisinde olmakla suçlayan önerge sahiplerinin, bütçe
görüşmeleri sırasında, partilerinin, malî yılın ilk
yarısı için yüzde 30 yerine yüzde 50 artış
yapılmasını önerdiklerinden bahisle, bu önerileri dikkate
alınmayıp, yetki kanununun öngördüğü şekilde yatay ve dikey
dengeleri de gözeten bir iyileştirme yapılmasını öngören bir
yaklaşımı eleştiri konusu yapmaları da başka bir
çelişki değil midir?
İşte, bütün bu nedenlerle, huzurunuza getirilen, bu
haksız ve insafsız olduğu kadar, tutarsız da olan gensoru
önergesinin gündeme alınmaması gerekir diyoruz.
DYP Grubu olarak bu önergeye ret oyu vereceğiz.
Yüce Meclise saygılar sunuyorum. (DYP ve RP sıralarından
alkışlar)
SÜLEYMAN HATİNOĞLU (Artvin) – Sizden, başka bir şey
beklemiyorduk.
İSMET ATTİLA (Afyon) – Gerisi
arkada.
BAŞKAN – Sayın Attila, teşekkür ediyorum efendim.
Efendim, gruplar adına başka söz talebi?.. Yok mu efendim
gruplar adına söz talebi?.. Yani, Hükümeti kürsüye davet edersem, sonra,
İçtüzük gereği, tekrar gruplara dönemem...
HASAN HÜSAMETTİN ÖZKAN (İstanbul) – DSP Grubu adına
Sayın İsmail Cem konuşacaklar.
BAŞKAN – DSP Grubu adına, Sayın Cem...
Efendim, gruplar adına söz talebi olursa, kaydını
yaptıralım.
Sayın Cem, buyurun. (DSP sıralarından alkışlar)
DSP GRUBU ADINA İSMAİL CEM (Kayseri) – Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; hepinizi, Demokratik Sol Parti Grubu adına
selamlarken, bir güven ve bunalım çerçevesinde sekiz ayı incelemek
istiyorum ve sekiz ay sonunda, memur maaşlarına dönük şu gensoru
önergesi dahil, bu noktaya nasıl vardığımızı
irdelemek ve bugünden sonrası için, bu güven bunalımına son
vermek açısından ne yapabiriz; bu konularda bazı düşünceler
sunmak istiyorum.
Şimdi, olaya, önce şöyle bakabiliriz:
Şu sekiz ay, bütün sorunlar dahil, bir güvensizlik ve güven
bunalımı süreci olarak yaşandı; memur maaşları
dahil -birazdan değineceğim- son Millî Güvenlik Kurulu kararı
dahil, bir güvensizlik süreci olarak yaşandı.
Nereden başladı bu güvensizlik; neden birbirimize
güvenmemekteyiz? Açık söyleyeyim, ilk adımda, bir koalisyon
beraberliğinin, bir çeşit kaynaktaki günah üzerine bina edilmesinden
kaynaklandı. (DSP sıralarından alkışlar) Eğer bir
koalisyon birlikteliği, benim yaptığımı sen
gözardı et ve kolla, senin yaptığını ben gözardı
edeceğim ve kollayacağım anlayışı üzerine bina
edilirse, o takdirde, önce vatandaşın güvenini kaybetmek
kaçınılmazdır. İlk güven bunalımı orada
başlamıştır ve daha sonra, bu güvensizlik tırmanmaya
yönelmiştir; günahın çoğalmasıyla, çeşitlenmesiyle,
devletin müesseseleri içinde bir güvensizliğe dönüşmüştür. Olay,
giderek, Türkiye'de, Hükümet ile Anayasa arasında, Hükümet ile devleti
arasında bir ciddî çelişki, bir ciddî zıtlaşmaya ulaşmıştır.
Memur konusuna değinerek geliştirmek istiyorum. Şimdi,
memurumuzun hangi kesitine yüzde 70 zam verdik, hangisine yüzde 30 zam verdik,
ondan sonra yüzde 10-15 daha mı vereceğiz tartışması,
bir yerde fevkalade soyut gözüküyor ve aldatıcı, yanıltıcı
gözüküyor; yani, biz, bu zammı yüzde 5-10 farklılaştıracağız
da, memurun geçmiş yıllardaki kaybını mı telafi
edeceğiz?
Şu pahalılık ortamında -yüzde 90 enflasyon
denilmekte, daha da yükseğe çıkacağa benziyor- memura
vereceğimiz yüzde 10, yüzde 15 fazla zamla, biz, memurumuzun, çoluk
çocuğunun geçimini mi sağlayacağız, ya da -hepimiz
öylelerini tanımaktayız- devlet dairesinden
çıktığında işportacılık yapan, simit satan
ve evinin geçimini ancak böyle sağlayan memurun derdine deva mı olacağız?!.
Kendi kendimizi aldatmayalım. Bu, yüzde 5, 10, 15, 25 zamla, memurun
sendika hakkını mı sağlamaktayız?
Anayasayı değiştirdik, o kadar da yeterli olmasa bile,
aylar geçti, yıl oldu, uyum yasalarını çıkaramadık
dahi. Bu zamla mı memurumuzu çağdaş memurun hakkına,
hukukuna kavuşturacağız, ya da, artık dünyada eşi
benzeri kalmamış -bu noktayı sayın milletvekillerinin
dikkatine sunmak istiyorum- bir tayin ve nakil sistemiyle?.. Dünyada yok bu.
Çok zorunlu görevlerin dışında, memurun kendi isteği
dışında, terfiini kolaylaştırma talebi
dışında "Sen, üç yıl şurada öğretmenlik
yapacaksın, sonra ben seni alacağım buraya
yollayacağım; sen, beş yıl şu ilimizde, şu
kentimizde çalışacaksın, sonra ben seni alacağım,
ailenle, okuldaki çocuğuna okulunu bıraktıracağım ve
bambaşka bir yöremize göndereceğim" diyeceğiz... Bizde
olduğu gibi dünyada yok. Böyle bir anlayışla yönetmekte
olduğumuz, hâlâ çağdışı anlayışla yönetmekte
olduğumuz memurun, hele hele iktidarsak, hoşumuza gitmedi diye,
efendim, onun yerine kendi adamımız geçecek diye, alıp,
çoluğuyla çocuğuyla, yaprak misali, koparıp, oradan oraya
gönderdiğimiz memurun sıkıntısını bu zamlar
mı önleyecek; bunu mu düşünmekteyiz? Ya da, özellikle, maalesef,
bugünkü iktidarın halen sergilediği, valinin iyisi benden
olandır, polis müdürünün hası partimize hizmet edendir, genel müdürün
muteberi ihaleyi şu tarafa veyahut bu tarafa verendir, genel müdürün iyisi
benim partizanımı alıp, kollayıp, işe
yerleştirendir zihniyetiyle ve bu zihniyet devam ettiği sürece,
bizim, öyle zamla, insanların ağzına bir tutam bal çalmakla,
üstelik şu pahalılık ortamında iki üç ayda yok olacak bir
gelişmeyle, memurun sıkıntısını hafifletmemiz söz
konusu bile değildir.
ALİ OĞUZ (İstanbul) – Ne yapsak yaranamıyoruz.
İSMAİL CEM (Devamla) – Yaranamazsınız... Tabiî ki,
yaranamazsınız...
Sayın milletvekilleri, ben, burada, kısaca, halka
verdiğiniz sözlere değineceğim. Bu Hükümetin -muhalefetteyken
değil- ilk günlerinde, ilk aylarında anlatılan şu masallar,
memur maaşının dolara endeksli olarak ödeneceği vaadi ne
oldu; memur maaşının, pahalılığın
artışı oranında, devamlı yükseltileceği, o
zamanki çok moda deyimiyle eşelmobil -yani, oynak merdiven- sistemi
getirileceği vaadi ne oldu; bütün bunlar unutuldu.
Ben, burada, şu sınırlı zaman kesitinde, bugünkü
Refah Partisi–Doğru Yol Partisi Hükümetinin yaptıklarından çok,
özetle, bazı yapmadıklarından söz etmek istiyorum; çünkü, memur
zammını konuştuğumuz vakit, asıl dikkat edilmesi
gereken budur.
Memura zam denildiğinde, işçiye ücret artışı
denildiğinde, yatırım denildiğinde, esnafa teşvik
denildiğinde cevap hazır: "Paramız yok,
kaynağımız yok, memurumuza daha fazla nasıl zam
yaparız?" Acaba, hakikaten bu kaynak yok mu ya da bu
kaynağı ortaya çıkarmamak hükümetlerin uyguladığı
bir politika mı?!.
Bakınız, biz, Demokratik Sol Parti olarak, bu konularda çok
hassasız. Türkiye'yi, bugünkü çok iddialı Hükümet Koalisyonu, bir
vergi kaçakçılığı, vergi kaçakçıları cenneti
olarak korumaya inat ederse, ne memura verecek para buluruz ne işçiye ne
esnafa ne köylüye ne emekliye. (DSP sıralarından alkışlar)
Son araştırma, çok saygı duyduğum, liberal, hatta
muhafazakâr eğilimli bir iktisatçı Profesör Osman Altuğ'un
yaptığı araştırma. Türkiye'de toplanan Gelir Vergisi
miktarı kadar Gelir Vergisi kaçırılmakta; yani, 100
toplamaktaysak; ihtiyacımız olan hastane, okul, ordu, memur,
işçi, zam, üretim, yatırım için 100 toplamaktaysak, 100
kaçırılıyor.
Ee, peki, biz, bir yandan bunun kaçırılmasına imkân
tanıyacağız, mâni olmayacağız, öte yandan da
diyeceğiz ki, kusura bakma köylü kardeşim, kusura bakma işçi
arkadaşım, yatırımcım, esnafım, emeklim, benim
param yok... Böyle şey olmaz.
Biz, bir yandan ahlaksızlığı,
hırsızlığı, yolsuzluğu gözardı etmeyi umur-i
adiyyeden sayabileceğiz; bir yandan vergi kaçıranları,
işçiden kestiği sigorta primini, fukara işçiye para öderken,
devlete vermek üzere onun ücretinden kestiği sigorta primini cebine
atanı ve vergi kaçakçısını affedeceğiz, dönüp dönüp
yine affedeceğiz; ondan sonra da, ekmek çalan garibanı hapisaneye
yollayacağız ve ardından da, "biz, memurumuza,
işçimize, köylümüze destek çıkacağız"
diyeceğiz!.. Tabiî ki çıkamazsınız
İktidarımızın sayın yöneticileri; çünkü, siz, o
kaynağı genişletmediğiniz sürece; siz, namusluyu, bir
bakıma cezalandırıp, namussuzu kollamaya dönük bir sistemi,
kaçakçıyı affetmeyi devam ettirdiğiniz sürece, elbette, köylüyü
de, işçiyi de, memuru da perişan etmeye devam edeceksiniz.
Biz, Demokratik Sol Parti olarak, namussuzların değil,
namuslu, çalışkan insanlarımızın, memurun,
öğretmenin, işçinin kollanmaya, desteklenmeye layık
oldukları inancındayız. Demokratik Sol Parti, sürekli ve sonsuz
bir adalet arayışı içindedir. Demokratik Sol Parti olarak,
imtiyazları, fırsatları, kültürü, eğitimi, zenginlikleri,
mutluluğu, mümkün olan en geniş kitleye yaymanın,
ulaştırmanın bayrağını
taşımaktayız. Bunun için kabul etmiyoruz sizin bu
yaklaşımınızı. (DSP sıralarından
alkışlar)
Sayın milletvekilleri, güvenden söz ettim, bunalımdan söz
ettim. İlk baştaki, başlangıçtaki o günah nedeniyle,
toplumun size olan güvenini, Hükümete olan güvenini ilk adımda, bugünkü
Koalisyon sarsmıştır; fakat, olay bununla bitmedi, güvensizlik
tırmanmaya başladı. Güvensizlik, bir noktada, Refah
Partisi-Doğru Yol Partisi Hükümetinin, cumhuriyet ve Anayasa ilkelerini
zorlayan politikalarından ve zaafından güç aldı. Koalisyon,
isteyerek ya da istemeyerek, bazen kendi niyetinin, bazen kendi aczinin
sonucunda, maalesef, yıkıcı, kavgacı güçlere ön
vermiştir; yıkıcı, kavgacı güçleri özendirmiştir.
Bu güçlerin, meydanı boş bularak, her gün biraz daha saldırgan
olmaları, saldırganlıklarını artırmaları,
toplumun büyük çoğunluğunda kaygı ve korku
yaratmıştır. Millî Güvenlik Kurulunun açıklaması,
aslında, bu kaygının ve bu korkunun ifadesidir ve hemen
söyleyeyim, bu açıklama, özellikle bizim için, Demokratik Sol Parti için,
maalesef, şaşırtıcı değildir.
Biz, DSP olarak, cumhuriyetimizin inançlara saygılı laiklik
anlayışını demokrasimizin bir güvencesi olarak
nitelemekteyiz. Bu nedenle de, bu hassasiyetimizin, bu sorumluluğumuzun
bir sonucu olarak, Hükümet oluşurken -daha hemen seçim sonrasında-
dedik ki: Bu dönemde kurulacak hükümet, inançlara saygılı,
cumhuriyetimize yakışan laiklik anlayışının, bu
hassasiyeti yüksek olan partiler tarafından savunulduğu bir hükümet
olsun... Bu nedenle, biz, destek vereceğimizi, bu hassasiyetleri savunan
oluşumlara arka çıkacağımızı söyledik ve
gereğinde, bazen, yetersiz anlaşılmayı göze alarak, bu
desteğimizi devam ettirdik; çünkü, bu Koalisyonun, buna benzer
koalisyonların, Türkiye'yi bir güven bunalımına
sürükleyebileceğini o günden gördük.
Sayın milletvekilleri, 28 Şubat tarihli Millî Güvenlik Kurulu
kararından sonra, bağışlayın ama, bu Hükümet,
artık, hükümet olma vasfını kaybetmiştir, hükümet etme
yeteneğinden yoksun kalmıştır. Biz, burada, muhalefet
olarak -MGK'nin açıkladığı laiklik konusuna dönmek
istemiyorum; burada hepimiz birbirimizin düşüncesini biliyoruz- daha bir
hafta önce, laiklik konusunda, Demokratik Sol Partinin verdiği önergeyi
tartışırken bazı düşüncelerimizi ifade ettik;
Hükümetten anlayış beklediğimizi söyledik. Siz, eğer, o
anlayışlara, o gün, biz muhalefet olarak konuyu getirdiğimizde
dudak bükerseniz, ardından da, bir Millî Güvenlik Kurulu
toplantısında, bizim, en nazik şekliyle, en efendice, en uyuma
dönük biçimde getirdiğimiz düşünceler, karşınıza en
katı biçimde çıkarıldığında, eğer, siz, o
MGK'den çıkışınızda "aman, efendim, ne kadar
güzel -Başbakanınızla, Başbakan
Yardımcınızla- ne kadar yerinde, ne kadar doğru
söylenmiş; elbette, hepimiz aynı düşüncedeyiz, hepimiz bu uyumun
içindeyiz; sağ olsunlar, var olsunlar" deyip, çıkarsanız, o
zaman, kusura bakmayınız ama, bu Hükümetin, bu Koalisyonun ve belki
de bu iki partinin inanılırlığını,
güvenilirliğini, işte, o MGK kapısında yere
bırakıp, oradan çıkmış olursunuz; benim
söylediğim budur. (DSP sıralarından alkışlar)
Sayın milletvekilleri, bir mesele
karşısındayız. Kimse kimseyi yanıltmasın.
Keşke çıkmasaydı, keşke bu duruma biz düşmeseydik,
keşke bu konular konuşulmasaydı, keşke bu MGK
toplantısı yapılmasaydı; ayrı mevzu; ama, bugün, somut
bir mesele karşısındayız. Bu meseleyi -görülmektedir ki- bu
Hükümet çözemeyecektir. Hükümet, çözümü kolaylaştıran değil,
çözümü engelleyen bir etken görünümündedir. Bu meseleyi Büyük Millet Meclisi
çözecektir. Türkiye, kendi iç barışına, Meclis sayesinde ve
Meclis tarafından kavuşturulacaktır. Devlet kurumları
arasındaki barışı, hükümetlerle Anayasa, hükümetlerle
cumhuriyetin ilkeleri arasındaki barışı Meclis
gerçekleştirecektir, milletvekilleri sağlayacaktır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak ciddî bir meseleyle, bir rejim
sıkıntısıyla, hatta bunalımıyla karşı
karşıyayız. Hükümet, kendi içinde farklılaşmıştır,
bırakın bizimle olan farklılaşmasını ve partiler
olarak, ne olursa olsun, bu çözümü kolaylaştırmak hepimizin
görevidir; ortaklaşa bu çözümü bulmak zorundayız.
Tartışmakta olduğumuz gensoru önergesi, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin önüne konulmuş bir imkândır. DSP olarak, biz, bu
önergeyi desteklemekteyiz ve tüm milletvekillerine Demokratik Sol Parti olarak,
şu çağrıyı yapmaktayız: Geliniz, siyasetin
gidişine, siyasetin ve demokrasinin kaderine, millet adına sahip
çıkalım; aksi halde, yarın çok geç olabilecektir.
Saygılarımı, sevgilerimi sunuyorum. (DSP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Cem, teşekkür ediyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Sayın Önder
Kırlı; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA İSMET ÖNDER KIRLI (Balıkesir) – Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan gensoru
önergesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini sunmak
üzere söz aldım; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Kamu personelinin ücret rejimiyle ilgili yanlış ve adaletsiz
politikaların tartışılacağı bu gensoru
görüşmelerini, son dört günden beri içine sokulduğumuz çok önemli bir
aşamada yapıyoruz. Türkiye, gerçekten, siyasal açıdan kritik bir
noktaya getirildi. Üzülerek belirtmeliyim ki, geldiğimiz bu noktada,
Hükümetin büyük ortağı, hangi akla hizmet etmekte olduğunu
anlamakta güçlük çektiğimiz davranışlarının bir sonucu
olarak siyasal havayı gerginleştirdi, sorumsuz ve ciddiyetsiz bir
siyaset üslubuyla olayları tırmandırdı. Türkiye'de çözüm
bekleyen temel sorunlar önümüzdeyken, neden Türkiye'nin gündemine din, laiklik,
şeriat ve siyaset tartışması gelip oturdu? Oysa, Türkiye,
bu sorunları çok önceden çözmüş ve aşmış bir ülkedir.
Türkiye Cumhuriyetinin tarihi, Millî Kurtuluş Savaşımız ve
ondan sonra yaşanan olaylar, bu kritik kavramlar arasındaki
ilişkileri en uygar ve çağdaş biçimde çözmüş bir toplumun
tarihidir. İçine sokulduğumuz bu dönemde, bu konuların, tekrar,
yakıcı, bölücü, toplumu kamplaştırıcı sorunlar
haline dönüştürülmesi ve darbe söylentilerine varan bir tartışma
zeminine çekilmesi gerçekten üzücüdür. Karşı karşıya
kaldığımız sorun, sıradan bir hükümet sorunu
değil, maalesef, bir rejim sorunudur ve bu noktaya gelişte
muhalefetin hiçbir kusuru yoktur. Bunu, halkımız talep etmedi,
toplumumuz talep etmedi, siyasetin İktidar kanadı bilinçli olarak
ortaya koydu.
Cumhuriyet Halk Partisi olarak, böyle bir gidişin
sakıncalarını, Refahyol İktidarının kuruluşu
aşamasında ortaya koymuştuk. Genel Başkanımız,
daha o zaman, Sayın Erbakan'a, kuracağı Hükümetin Türkiye'yi
böyle bir tartışmaya sürükleyebileceğini; cumhuriyetin temel
değerlerini kemirmeye yönelik uygulamalar içine girilmemesini, ülkeyi
İran çizgisine, orduyu ve eğitimi din istismarına dayalı
bir anlayışın etkisi altına sokmaya
kalkışılmamasını önemle vurgulamıştı.
Bugün vardığımız nokta, ne yazık ki budur ve bu
oluşum karşısında toplumsal bir duyarlılık her
kesime yayılmıştır.
Siz "Taksim'e cami yaparak İstanbul'u yeniden
fethedeceğiz" diye vahim bir tahrik içinde bulunacaksınız;
Anayasanın, devletin değişmez niteliklerini belirten maddelerine
karşı çıkacak, "faşist laiklik maddesi" ya da
"Anayasanın istisna maddesi" sıfatlarını
yakıştıracaksınız; sizin belediye
başkanınız, Humeyni'nin Paris'ten İran İslam Devletini
kurmak üzere yola çıktığı tarihi, Kudüs gecesi gibi,
İslam dünyası için saygın bir konuda hayasızca kullanacak,
orada, köktendinci Hamas, Hizbullah liderlerinin posterleri altında
laikleri şırıngalama gibi barbarlık gösterileri yapacak;
bir başka belediye başkanı, Atatürk için yapılan törene içi
kan ağlayarak gittiğini söyleyecek ve Parti olarak tepki
göstermeyeceksiniz...
Tövbe Suresini öğrenen mahkûmun cezasından indirim
yapılması uygulamasının Türkiye'de de
yapılabileceğini söyleyen Adalet Bakanı, kalkıp, Humeyni
rejimine övgü yağdıran belediye başkanını cezaevinde
ziyaret edecek; bir yandan da, yandaş basın "Atatürk Türkiye'yi
maymunlaştırdı" diyecek, laikliğin dine karşı
olduğunu söyleyecek, toplumun ve rejimin temel unsurlarını
ağır ithamların, iftira ve suçlamaların hedefi haline
getireceksiniz ve toplum duyarlılık gösterip tepkilerini ortaya
koyunca "ne oluyoruz; demokrasi tehlikeye mi gidiyor; darbe
çağrısı mı yapılıyor" diye soracaksınız.
"Ne oluyoruz" diye sorulacak an, Türkiye'nin siyasal
sisteminin yetmiş yıldır paylaşılan temellerinin
açıkça tahrip edilmek istendiği an olmalıdır. O anda
karşı çıkmayıp, onu doğal karşılıyarak,
toplumun bunu hazmetmesini beklemek, kabul edilebilir bir yaklaşım
olamaz; çünkü, Türkiye Halkı, insan haklarına dayalı,
demokratik, laik bir hukuk devleti olarak cumhuriyeti yolda bulmadı.
Bugün, Türkiye Cumhuriyeti, 50'yi aşkın İslam ülkesi içinde en
demokrat, en çağdaş, en gelişmiş ve -açıkça
belirtiyorum- Müslümanlığı en iyi özümsemiş bir ülkeyse,
bunu cumhuriyete borçludur.
Şimdi, Sayın Erbakan, sunî tedirginlikler
yaratıldığını, medya abartmalarıyla
karşı karşıya kaldıklarını, toplumun tahrik
edildiğini söyleyebiliyor. Gerçekte, bu kürsüde korunacağına
andiçilen Anayasanın cumhuriyetin temel niteliklerini içeren maddelerine
cihat açılmıştır. Kemirilmek istenen, engel görülen, bu
Anayasa maddeleridir. Konunun özü budur. Bu özü görebilirseniz çözüm
bulabilirsiniz. O çözümü bulamazsanız, toplum, yeni
sıkıntılara gebedir. Hükümetler, toplumu tehlikeli noktalara sürüklemekten
dikkatle sakınmalıdır; çünkü, bu, bir girdaptır; ona
yakalanmamak gerek. Tezyif ederek, yok sayarak, suçlayarak bir yere
varılamaz.
Sayın milletvekilleri, muhalefetteyken adil düzen teraneleriyle her
fırsatta bu ekonomik sisteme karşı çıkan Refah
İktidarında da aynı politikalar ısrarla sürdürülmekte ve
memuru, işçisi, köylüsü, esnafı, emeklisiyle toplum daha da
insafsızlaşan bir cenderenin dişlileri arasında
ezilmektedir.
SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Geçen haftada konuştuk bunları.
İSMET ÖNDER KIRLI (Devamla) – Türkiye, Refahyol Hükümetiyle,
rantiyeye daha da prim veren bir kapkaççı ekonomi terörünü
yaşıyor. Onbeş yıldır "vergi alma borç al, zam
yap" politikalarıyla gelinen nokta budur. Dış ilişkilerde
sorunların kimin tarafından yüklenildiği belli
olmadığı gibi, ekonomide de sorunları kim yüklenmiş,
işin sahibi belli değil.
Ekonomik düzenlemeler, kimi zaman, Anayasa Mahkemesi duvarlarına
çarpsa da, özelleştirmenin amaç ve ruhundan saptırılarak, sadece
var olan zenginlikleri satıp savma aşamasına varmış.
Enerji Bakanlığı, Danıştay kararlarına inat,
ihaleler yapıyor. Nerede kaldı hukuk devleti?!. Türkiye'nin enerji
kuruluşlarının yandaş işadamlarına
peşkeş çekileceği iddiaları gazete manşetlerinde.
Hayalî kaynak paketleriyle toplum uyutulmaya çalışılıyor.
Yurtdışı emekliliğiyle günü kurtarma, yarını
batırma operasyonları, SSK'nın, Emekli
Sandığının mallarını tezgâhlama
pazarlıkları, basın ve medyayı susturmaya
çalışarak, onlara "geveze", eleştirilere "fasa
fiso" diyerek günü kurtarma çabaları sürüyor.
Değerli arkadaşlarım, ne yazık ki Refahyol Hükümeti,
küçük ortağın tutsaklığı ve iktidar hırsı
sonucu sorun üreten bir iktidar haline gelmiştir. Bunun en
çarpıcı örneklerinden biri de görüşülmekte olan gensorudur.
Türkiye'de bordro mahkûmu diye adlandırılan kamu
çalışanlarının ekonomik ve sosyal hakları ne
yazık ki hükümetlerin iki dudağı arasındadır. Devleti
ayakta tutan bu özverili insanlar, yıllardır, ülkeyi bir ahtapot gibi
saran zam ve enflasyon altında, onurla, özveriyle
çalışıyorlar.
1996'da enflasyon oranı yüzde 90'lardadır. Fiyatlar
tırmanırken, maaşlar kaplumbağa hızıyla bile
artmıyor. Yılbaşı, yılsonu itibariyle maaş
katsayısı 1995'te yüzde 54,1; 1996'da yüzde 54 oranında
arttı; 1995 enflasyonuna göre artış bu miktarın 25 puan
altındadır. 1996'da ise, maaş-eflasyon makası 1995'e göre
daha da açılarak 35 puana yükselmiştir. Görülüyor ki, kamu
çalışanları sadece yoksullaşmıyor; yoksullukları
derinleşiyor. Enflasyon sonucu, sadece 1996'da, memurun ekmeğinin en
az dörtte biri çalınmıştır.
Yüce Meclisin sayın üyeleri, bütçe görüşmeleri
sırasında, sorunu ayrıntılı olarak ortaya
koymamıza rağmen, savrukluk, çarpıklık, ne
yapacağını bilmezlik ve sorumsuz siyaset anlayışı
hemen ortaya çıktı. Sayın Başbakan kalktı "kamu
çalışanları dolara endeksli maaş alacak; enflasyona kimseyi
ezdirmeyeceğiz" buyurdu. Derken, Devlet Bakanı Sayın
Söylemez "hayır; maaşları Türk Lirasına
endeksleyeceğiz, her ayın enflasyonunu aylık fark olarak
ödeyeceğiz" dedi. Sayın Maliye Bakanı durur mu; ilk
altı ay için yüzde 30'u öngören bir katsayı artışı
yapılacağını söyledi.
SABRİ ERGÜL (İzmir) – Yalandan kim ölmüş!..
İSMET ÖNDER KIRLI (Devamla) – O zaman, Cumhuriyet Halk Partisi
olarak "kamu çalışanlarına öngörülen yüzde 30'luk zam
yetersizdir; enflasyonu dikkate alırsak bu oran yüzde 70
olmalıdır" dedik, bu yolda önergeler verdik; reddedildi. Bütçe
böyle geçti.
Tüm kamu çalışanları, aralarında Silahlı
Kuvvetler mensupları da olmak üzere, seslerini yükselttiler ve bütçesinde
kamu çalışanlarına yüzde 30 zam öngören Hükümet, kamu çalışanlarının
personel rejiminde düzenleme için Yüce Meclisten yetki istedi ve kanun hükmünde
kararnamelerle, Türk Silahlı Kuvvetleri ve emniyet hizmetleri
mensuplarına yeni düzenlemelerle ek zamlar yaptı. Ya diğer kamu
çalışanları?.. Onlar beklemede.
Değerli arkadaşlarım, devlet olmanın "olmazsa
olmaz" ilkelerinin başında, aynı durumda olan
yurttaşlarına eşit davranmak gelir. Kendi
çalışanlarına eşit davranmayan bir devlet, sosyal hukuk
devleti olamaz. Türkiye yüzde 90'lara varan enflasyon içindeyken, Hükümet
olarak, kamu çalışanlarına yüzde 30 zam vereceksin, sonra
onları kendi aralarında ayıracaksın, daha bütçenin
yayımlandığı günlerde Silahlı Kuvvetler
mensupları için zammı yüzde 72'ye çıkaracaksın, sonra
emniyet mensuplarının zammını yüzde 48'e
ulaştıracaksın; ya geriye kalanlar?.. Onların
yaptırım ve baskı gücü yok mu diyeceğiz. Böyle adil düzen
olur mu? Şimdilerde, Hükümet, diğer kamu
çalışanlarına, bütçe imkânları elverdiğinde uygulanmak
üzere, ek zam düşünüldüğünü söylüyor; ya emekliler?.. Onlardan haber
yok, onlara hiçbir şey yok... Emekliler aydan mı geldi? Onlar, bu
ülkeye hiç mi katkı yapmadılar? Neden bu farklı uygulama? Daha
az oranda zam yapılan kamu görevlileri, daha az enflasyon tehdidinde mi?
Yoksa, denk bütçe ve IMF kılıcının utanç verici gerekçelerine
mi sığınıyorsunuz? Silahlı Kuvvetler ve emniyet
mensuplarına zam yaparken, denk bütçe yok mu? Yoksa, Silahlı
Kuvvetler personeline iyi maaş ödeyerek, onların
duyarlılıklarını törpüleriz diye mi düşünüyorsunuz?
Eğer, böyle düşünüyorsanız, siz, Türkiye'yi de, Silahlı
Kuvvetlerimizi de gerçekten tanımıyorsunuz. Bu uygulama, adil düzen
farfarasının iflasıdır, Hükümet eliyle
yapılmış bir ayırımcılık ve bölücülüktür.
Bölücülük, yalnız haritalar üzerinde olmaz; kamu görevlileri arasında
ayırımcılık yapmanın adı, bölücülükten başka
ne olabilir?
Değerli üyeler, Refahyol Hükümeti, kamu çalışanları
arasında haksız, insafsız, açık bir bölücülük
yapacağına, aldığı Yetki Kanununa dayanarak, personel
rejimini yeniden düzenlemelidir; Yetki Kanununun amacı da budur.
Bugün, ülkemizde, kamu çalışanlarının morali
sıfırdır. Devlette verimlilik istiyorsak, personel rejimini
süratle ele almalıyız ve bu düzenleme içinde, Türkiye'de "benim
memurum işini bilir" tekerlemesiyle başlayan ve bugün,
onları haklı bir isyana sürükleyen tablo süratle
değiştirilmelidir. Memurun meslek onuru ve sosyal konumu,
devletimizin büyüklüğüyle orantılı olarak, kendilerine iade
edilmelidir. Türkiye'nin memurları, çoğu haksız suçlamalarla
çizilmiş olumsuz bir imajdan mutlaka kurtarılmalıdır. Memurlar,
kendi görevleri ve sosyal konumlarıyla uyumlu bir hayat düzeyine
ulaştırılmalıdır. Memuruyla kavgalı bir devletten
hiçbir başarı beklenemez. Eskimiş, çağın
ihtiyaçlarını ve anlayışlarını
karşılamaktan uzaklaşmış personel rejimi derhal
değiştirilmeli; kamu çalışanlarının
bağlı oldukları kurallar, usuller, maaş dengeleri,
terfileri, ölçüleri, atanmaları yeniden düzenlenmelidir.
Çağdaş kamu çalışanı, klasik memur konumundan,
devletten ömürboyu alınmış bir değişmezlik güvencesi
karşılığında örgütlenme ve hak arama özgürlüğünü
devlete terk etmiş olmaktan hızla uzaklaşmakta, meslekî konumu,
giderek işçi statüsüne yaklaşmaktadır. Bu nedenle,
çağdaş kamu çalışanı, demokrasilerde bu cesur
adımı atmış, daha iyi çalışma ve yaşam
koşullarına ulaşmıştır. Türkiye'nin kamu
çalışanları da, bu anlayış doğrultusunda,
sendikal örgütlenme, toplusözleşme ve grev haklarından mutlaka
yararlanmalıdırlar.
Bu konuda, 19 uncu Dönemde, Anayasa değişiklikleri
sırasında yapılan mücadelede, Refah Partisinin ve diğer
partilerin, Cumhuriyet Halk Partisine yeterli desteği vermemiş
olmalarını, bu açıdan bir talihsizlik olarak belirtmek
istiyorum. Cumhuriyet Halk Partisi olarak, kamu
çalışanlarının grevli, toplusözleşmeli sendikal hakları
için mücadelemizi sürdüreceğimizden kimsenin kuşku
duymamasını istiyoruz.
Ancak, Anayasadaki yetersiz değişikliğe rağmen, kamu
çalışanlarının örgütlenmelerinin bugün de engellendiği
bir gerçektir. Tüm Belediye Memurları Sendikasının pek çok il ve
ilçemizde olduğu gibi, son olarak Bandırma örgütlenmesinin
engellenmesi, bunun yeni bir örneğidir. Örgütlenmeden korkmak demokrasiyi
özümsememektir; çünkü, gerçek demokrasi, ancak örgütlü toplumda
kurumlaşabilir. Hükümetten, bu konuda, duyarlı olmasını
diliyoruz.
Değerli milletvekilleri, son Sosyal Sigortalar Kurumu
sınavlarında yaşanılan bozukluklar, kayırmalar ve
gensoru görüşmesinde yapılan uyarılara rağmen, sonradan
ortaya çıkan çirkin ve utanç verici uygulama tabloları
göstermiştir ki, devlet dairelerine ve kamu kuruluşlarına memur
istihdamı, merkezî bir sınav sisteminin sonuçlarına göre
belirlenmelidir. İşe girmek, objektif kıstaslar ve hakkaniyet
ölçüleriyle gerçekleştirilmelidir.
Değerli arkadaşlarım, Türkiye, istikrar istiyor;
siyasette, ekonomide, sosyal alanda, kültür yaşamında istikrar
istiyor. Bu istikrarın sağlanması, ülkenin öncelikli
sorunlarına sahip çıkmak, Türkiye'de -Sayın Başbakanın
dediği gibi- suni tedirginlikleri ve gerilimleri ortadan kaldırmakla
mümkündür; ama, bu gerilimleri ve suni olduğu söylenen tedirginlikleri
bizzat Refahyol Hükümeti yapıyorsa, sorun, Hükümetten kaynaklanıyor
demektir. Ancak, burada, fatura sadece Refahyol'a çıkmıyor;
demokrasimiz yara alıyor, Türkiye Büyük Millet Meclisinin manevî
kişiliği zedeleniyor, Parlamentonun işlevi
tartışılıyor; sonuçta, Anayasal bir kuruluş olarak
Millî Güvenlik Kurulunda yapılan uyarıların muhatabı
bulunmuyor. Hükümet eden sizsiniz; cumhuriyetin, Anayasada
değiştirilemeyeceği belirlenmiş temellerini kemirip,
gündemi, rejim sorununun tartışıldığı bir arenaya
çeviren sizsiniz; toplumsal gerilimi artıran sizsiniz; ama, tepkilerin
muhatabı siz olmuyorsunuz; böyle garabet olur mu?!.
Cumhuriyet Halk Partisi olarak, hiçbir dönemde, demokratik kurallar
içerisinde parlamenter sistemi işleterek çözüm aranması
dışında hiçbir çözüme ilgi duymadık, yakın
olmadık; aksine, hep karşı çıktık, aynı
anlayışımızı bugün de içtenlikle koruyoruz. (CHP
sıralarından alkışlar)
Sayın Başbakanın dün akşam son
konuşmasında, Anayasayla ilgili bir taleplerinin ve
iddialarının olmadığını, bu konuda Koalisyon
Protokolünde de herhangi bir hususun bulunmadığını
söylemesi güzeldir; ama, yeterli değildir. Rejimle ilgili temel
değerlere saygı duyulması, onların uygulanması, tahrip
edilmemesi, korunması, asıl önemli olan noktadır ve bütün bunlar
da, en başta, Hükümetin görevidir.
Bunca olan biten içerisinde, büyük ortakça âdeta rehin
alınmış küçük ortağın çaresizlik ve yarım iktidar
tutkunluğu içinde, ikide bir "teminat biziz" diye ortaya
çıkması, inandırıcılıktan uzaktır. Refahyol
böyle Hükümet etme anlayışını bırakmalı; yemin
ettiği Anayasanın, cumhuriyetin temel değerlerine yönelik
maddeleriyle kavgadan ve kavgayı tahrikten kaçınmalıdır. Ancak,
görülen, bu Hükümetin, bu açık vahameti kavrayamadığı,
gereksiz bir güç gösterisine kendisini kaptırdığıdır.
"Benim oğlum bina okur, döner döner bir daha okur"
yaklaşımı içinde olan Hükümetin yeni sıkıntılar
yaratacağından kuşku duyuyoruz. Üç gün daha iktidarda
kalacağım diyerek, iç huzuru, güvenliği, demokrasiyi tehlikeye
atmaya kimsenin hakkı yoktur. Hükümet, bir huzursuzluk sorunu olmaktan
çıkarılmalıdır; çünkü, hiçbir rejim ve ülke, kendi
kendisiyle kavga edemez.
İşte, bugün, bu gensoru görüşmelerinde böyle bir
dönemeçteyiz. İnanıyoruz ki, Parlamento ve onu oluşturan
milletvekilleri, ülkenin içine sürüklenmek istendiği bu rejim
bunalımına dur diyebilecek duyarlılık ve
kararlılığı gösterme cesaretine sahiptir. Çözüm
buradadır, çözüm Türkiye Büyük Millet Meclisindedir, çözüm bu Mecliste
bulunan sayın milletvekillerinin
duyarlılığındadır.
Geçen hafta yapılan görüşmelerde, vicdanlara yapılan
baskılar olmasaydı, özgürce davranabilseydik, Türkiye'de, son bir
hafta içinde yaşanan sıkıntıları yaşamayacaktık.
Cumhuriyet Halk Partisi olarak, Türkiye Büyük Millet Meclisinin, kendi
Anayasası ve anayasal organlarıyla çatışmayacak bir
hükümeti bu Parlamentodan çıkarabileceğine inanıyoruz ve yine
inanıyoruz ki, bu Mecliste yer alan her milletvekili,
bağımsız değerlendirmelerini, iktidar hesabı, parti
çıkarını bir yana itebilecek bir duyarlılık ve
yurtseverlilikle yapabilecek güçtedir. Türkiye'de, demokratik sistemin içine
düşürülmek istendiği garabetten kurtulmanın şansı da
buradadır.
Bu nedenle, bu gensoruya, Cumhuriyet Halk Partisi olarak olumlu oy
vereceğiz. Grubum ve şahsım adına Yüce Meclise
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından "Bravo" sesleri,
alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Kırlı, teşekkür ediyorum.
Refah Partisi Grubu adına Sayın Sait Açba, buyurun. (RP
sıralarından alkışlar)
BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun) – Sayın Açba, siz de
katılacaksınız herhalde; teşekkür ederiz.
RP GRUBU ADINA SAİT AÇBA (Afyon) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 4214 sayılı Yetki Kanununun kötüye
kullanıldığı ve kamu personel rejimiyle ilgili olarak
yanlış ve adaletsiz politikalar izlendiği iddiasıyla
açılması istenilen gensoru önergesiyle ilgili olarak, Refah Partisi
Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla
selamlarım.
Her devletin ekonomik amacı, kendi toplumunun iktisadî refahını
maksimize etmektir. Bir taraftan, bölüşümle ilgili olarak; diğer
taraftan, üretim yönü olan iktisadî refahın sağlanmasında
hükümetlerin üzerine düşen çok büyük görevler vardır. Hükümetler,
iktisadî refah fonksiyonunu gerçekleştirirken, bir taraftan iktisadî
istikrarın sağlanması yönünde, diğer taraftan iktisadî
kalkınmanın sağlanması yönünde, bir diğer taraftan da
gelir dağılımı ve gelir yaşam düzeylerinin
sağlanması, iyileştirilmesi yönünde fonksiyonlar icra ederler
Ekonomik ve sosyal nitelikli olan bu fonksiyonları birbirinden
ayırmak mümkün değildir. Birindeki olumsuzluk, diğerlerini
derinden etkileyebilecektir. Bu nedenle, kamu personelinin ücret rejimiyle
ilgili olarak verilen gensoru, hem ekonomik boyutuyla hem sosyal boyutuyla; hem
makro düzeyde ve hem de mikro düzeyde irdelenmesi gereken bir konudur.
Toplumların en kıymetli sermayesi, iktisadî literatürdeki
ifadesiyle, beşerî sermayedir; yani, insandır. Her şey insan
içindir, hem maddî hem de manevî alanda onun mutluluğu içindir.
Şayet, bir toplumda, servetler belli ellerde dolaşıyor
ise, o toplumda geniş kitlelerin mutlu olması imkânı yoktur.
Şayet, bir toplumda, işsizlik yaygın ise, çalışanlar
da mevcut yaşam standardının altında bir ücret alıyor
ise ve millî gelirin dağılımı, emek faktörü aleyhine,
diğer üretim faktörlerinin lehine ise, böyle bir toplumda da, yine,
adaletin, sosyal barışın sağlanması mümkün
değildir. Yine, bir toplumda, çalışan kesimler arasında
ücret farklılıkları varsa, dengesizlikler varsa, yine, adaletin,
sosyal barışın ve iktisadî verimliliğin
sağlanması mümkün değildir. O halde, hükümetlere, bu
fonksiyonların yerine getirilmesinde çok büyük görevler düşmektedir.
Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizin
ekonomik politikalarının temeline bakıldığında,
işleyiş mekanizmasının, zengini, daha zengin ve fakiri,
daha fakir şeklinde dizayn edildiğini açıkça görmek mümkündür;
çünkü, cumhuriyet dönemi boyunca izlenen ekonomi politikaları sonucu, bir
taraftan, kamu kesiminde sanayi mülkiyetinin temerküzleştiğini,
sanayi mülkiyetinin kamu kesiminde yüzde 50'leri
aştığını, yüzde 60'lara
ulaştığını; diğer taraftan, özel kesimde de,
sanayi mülkiyetinin belli ellerde, belli zümrelerde, açık bir ifadeyle,
bankası olan holdinglerde temerküzleştiğini ve böylece, toplumun
mülkiyet alanının daraltıldığını açıkça
görmek mümkündür.
Kamu kesiminde temerküzleşen sanayi mülkiyeti, siyasetçiler için,
yıllardır bir güç kaynağı olmuştur ve kamu kesiminin
verimsizliğinde etken olmuştur. Özel kesimde temerküzleşen
sanayi mülkiyeti ise, servet sahiplerinin siyasete egemen olmaları ve
kaynakları kendi kontrolleri altında tutmaları için bir araç
haline gelmiştir.
Ekonomi politikalarının temeline
bakıldığında, üretim değil, rant ekonomisi hâkimdir.
Bugün, toplumun hemen hemen her kesimi, çoğu çevreler, rant ekonomisinden
bahsetmektedirler ve rahatsızdırlar. Ekonomide, sermaye piyasası
değil, para piyasası hâkimdir. Para, acımasız bir
şekilde alınıp satılmaktadır ve rantlarıyla geçinen
zümreler yaygınlaştırılmış bulunmaktadır.
Kamu kesimi, en büyük rant alanı haline getirilmiştir. Bugün,
KİT'lerin zararlarına bakıldığında,
verimsizliğin yanı sıra, onların yüksek faizlerle
borçlanmaları etken olduğu gibi, diğer taraftan, devlet
maliyesinde de borç ve faiz batağı egemen olmuş, malî sistem, yüksek faizlerle
çökertilmiştir.
Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; yüksek faizin
bedelini, yıllardır, tüm toplum ödemektedir; hem enflasyonla
ödemektedir hem vergilerle ödemektedir. Kamu kesiminden transfer edilen
faizlere bakıldığında, son beş yıl dikkate alındığı
takdirde, yüzde 85 oranında, banka holdinglerinin kasasına
indiği ve yine, sıcak para sahiplerinin kasasına indiği
açıkça görülmektedir.
Türkiye'de, son on yılda, bankacılığımız,
maalesef, Galata bankerliğine dönüşmüş bulunmaktadır.
Dünyanın en çok kâr eden bankaları Türkiye'dedir. 1995 yılı
kârlarına bakıldığında, önde gelen beş
bankayı dikkate aldığımızda, 1994'e göre
artış oranı yüzde 105 ilâ yüzde 465 arasında
değişmektedir.
1984 sonrası konsolide bütçelere bakınız; şunu,
açıkça görürsünüz: Transfer ödemeleri içerisinde yer alan faizleri
konsolide bütçeden çıkardığınız takdirde, bütçelerin
fazla verdiğini görürsünüz. Dolayısıyla, bu bağlamda,
bütçede faizin payı nedir; bütçede memurun payı nedir; bunun net
olarak belirlenmesi zorunluluğu vardır.
1993-1997 dönemini dikkate aldığımızda, bütçede
faizin ve memurun payı, elimdeki şu grafikte görüldüğü üzere,
turuncu renk, faizin payını; sarı renk ise memurun
payını göstermektedir. 1993 yılında faizin payı yüzde
24'tür, memurun payı yüzde 38,4'tür; 1994 yılına
gelindiğinde faizin payı yüzde 33'e çıkmıştır,
memurun payı yüzde 32,9'dur; 1995'te faizin payı yüzde 33,7'dir,
memurun payı ise yüzde 29,4'tür; 1996'da faizin payı yüzde 32,2'ye
çıkmıştır ve memurun payı yüzde 24,7'ye inmiştir.
1997 yılına gelindiğinde Hükümetin hedefi, faizin
payını yüzde 29,8'le sınırlamaktır. Hükümet,
başlangıç ödenekleri itibariyle, memurun payını da yüzde
26,8'le belirlemiştir ve yapmış olduğu ek iyileştirmeler
çerçevesinde bu payı, yıl içerisinde daha yüksek boyutlara
ulaştırabilecektir.
ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) – Dürüst bir açıklama!..
SAİT AÇBA (Devamla) – Aynı mevzuu grafikte de görebiliriz.
Grafikteki turuncu renk, bize, faizin payının sürekli olarak yükselme
eğilimi içerisine girdiğini, memurun payının da, bütçe
içerisinde sürekli düşmekte olduğunu açıkça göstermektedir.
Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; örneğin,
1996 yılı bütçesine baktığımızda, memurun
payı -rakamsal bir ifadeyle- 910 trilyon liradır, faizin payı
ise 1 katrilyon 295 trilyon liradır; vergi gelirlerinin yüzde 76'sına
tekabül etmektedir. 1997 yılı bütçesine de
baktığımızda, faizin payı 1 katrilyon 864 trilyon
lira, memurun payı ise 1 katrilyon 675 trilyon liradır.
Gensoru metninde belirtildiği gibi, kamu personel rejimindeki
yozlaşma, 1990'lı yıllara rastlamamaktadır; kamu personeli
rejimindeki yozlaşmanın, çok daha gerilerden değerlendirilmesi
gerekir. Bir defa, sistemi tıkayan ekonomik politikalar da, yine, son
beş yılın ürünü değildir. Gerek ekonomide gerekse kamu
personel rejimindeki yozlaşmayı 1980'li yılların
ortalarına kadar götürmek mümkündür. 1980'li yılların
ortasında, bütçelerin gelir ve gideri arasındaki farkın gittikçe
büyümekte olduğunu görürüz; içborç enstrümanlarının da, bir
tarafta, buna paralel olarak hızla geliştirildiğini görürüz.
1985-1987 döneminde, monetizasyonun azalmış olduğunu,
ancak, başka bir şeylerin birikmiş olduğunu görürüz: Dönem
içerisindeki büyümeler, hep içborçlanmayla sağlanmıştır.
Bir taraftan faiz yükleri, diğer taraftan bütçe açıkları
büyümüştür. Faiz dışı bütçe dengesi hep fazla
vermiştir; politikacılar, "faiz dışı bütçe
dengesi fazla veriyorsa, gidişat iyidir" demişler; ama,
gidişatın ne şekilde olduğu, daha sonraki yıllarda
açıkça görülmüştür.
1983-1989 dönemi baz alınarak bir karşılaştırma
yapıldığında, tüketici fiyatları ortalama endeksinin,
dönem içerisinde 11 kat arttığı görülür. Bu artış,
nispi olarak, nominal aylıklara da yansımıştır. Oysa,
gerçek aylıkların, artma yönünde değil, gerçek anlamda, dönem
içerisinde yüzde 15 civarında düşmüş olduğu
açıktır. 1983 yılına göre bakıldığında,
memur ve emeklilerinin dönem içerisinde yoksullaştığı
açıkça görülmektedir. 1979 yılı baz alındığı
takdirde, yoksullaşmanın sınırlarının ne kadar
artmış olduğu açıkça görülebilmektedir. 1983-1989 dönemi,
gensoru metninde, sağlıklı dengenin tesis edildiği dönem
olarak nitelendirilmesine rağmen, biraz önce yapmış olduğum
açıklamalar çerçevesinde hiç de öyle olmadığı açıkça
görülmektedir. 1989 yılında yapılan zamla önemli bir reel ücret
artışı sağlanmışsa da, sonraki yıllar, yine
enflasyon, vergi, faiz kıskacında, durum, memur aleyhine
gelişmiştir.
54 üncü Hükümetin kurulmasını müteakıben ilk önemli
icraat, Temmuz 1996'da 7,5 milyon kamu personelinin ve bunların emeklileriyle
dul ve yetimlerinin maaşlarında yüzde 50 oranında
artış yapılması olmuş ve yaklaşık olarak
nüfusumuzun yüzde 50'sini teşkil eden 30 milyon
vatandaşımız rahat bir nefes almıştır. 1996
yılınının ilk yarısı da dikkate
alındığında, yıl içerisindeki ortalama maaş
artışı yüzde 94'e çıkmaktadır; 1970 yılından
beri, yani 657 sayılı Yasanın çıkarılmasından
beri yapılan ikinci önemli artış olduğunu açıkça söyleyebiliriz.
Hükümetin kurulmasıyla birlikte yapılan ilk zamlara, pek çok
köşe yazarımız ve muhalefet cephesi "popülist
politikaların ürünüdür, kaynağı yok, kaynağını
açıklasınlar" şeklinde hep tepki göstermişler;
Refahyol Hükümeti seçime gidecek diye, bir taraftan da seçim senaryoları
yazmışlardır. Her şeyden önce bir noktaya değinmek
gerekir; memura, emeklisine; işçi ve
emeklisine yapılan zam, kendi başına popülist bir
politikanın ürünü olarak kabul edilebilir mi?.. Edilebilir; niçin
edilebilir; geçmişten beri, bilhassa seçim dönemlerinde, popülizme
endeksli siyaset yapıldığından, yeni Hükümet de, popülizmle
pekala suçlanabilir. Ancak, insaflı olmak gerek; devletin namusunu teslim
ettiğimiz memura, aldığı maaşla sürünme imkânı
bile tanımadığımız memura verilen ücretleri, aman
popülizme kaymayalım diye sürdürmek, ne vicdana ne de akla uygundur.
1997 yılı için yüzde 30 zam yapılmıştır.
Tepki nedir "zam oranı düşüktür, memur ezilmektedir."
Şayet, bu zam daha yüksek boyutlarda yapılmış olsaydı
tepki ne olacaktı "kaynağı yok" denecekti
"Hükümet popülist politika izliyor" denecekti ve seçim
senaryoları yazılacaktı.
YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY (Kars) – Yüzde 80 verdiklerinizi
söyleyin!..
SAİT AÇBA (Devamla) – Hükümet, Yetki Kanunu çerçevesinde, Bütçe
Kanununun yürürlüğe girmesinden itibaren, ek iyileştirmeler yönünde
yaptığı çalışmalarla birlikte, ekkaynak çalışmalarını
da sürdürmüştür. Malumunuz olduğu üzere, 568 sayılı Kanun
Hükmünde Kararnameyle, Türk Silahlı Kuvvetlerinin maaşlarında ek
iyileştirmeler yapmış, bunu müteakıben, yine 569
sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle, emniyet personelinin
maaşlarında ek iyileştirmeleri gerçekleştirmiştir.
Şimdi, diğer kamu personeli ve bunların emeklilerinin
maaşlarında ek iyileştirmeler yapılması yönünde geceli
gündüzlü yapılan çalışmalar tamamlanmış
bulunmaktadır; kamuoyuna bildirimi de kısa bir süre sonra
gerçekleştirilebilecektir.
Şunu açıkça belirlemek lazım: Ekzamlar ocak ayı
başından itibaren geçerli olacaktır. Gensoru metninde, kanun
hükmünde kararnamelerin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren geçerli
olacağı ve yürürlük öncesini kapsayan hüküm konulamayacağı
şeklinde, haklı olarak bir belirleme yapılmış; bu konu
da Hükümetimiz tarafından çözüme kavuşturulmuş
bulunmaktadır; yani, Anayasa hükmüne aykırı olmayan çözüm yolu
bulunmuştur.
Eğer bu İktidar, hedeflediği gibi, Türkiye'yi rantiye
cenneti olmaktan çıkarırsa, rantı değil, üretimi
bayraklaştırırsa; kuvvetliyi değil, hakkı üstün tutan
ortamı oluşturursa, işte o zaman, çalışanlar,
memurlar, emekliler daha çok iyileştirmeler görecektir. Yedi aylık
dönemde bunun ciddî işaretleri ortaya çıktığından,
sunî gündemlerle, maalesef, kamuoyu meşgul edilmeye, kaos
çıkarılmaya gayret sarf edilmektedir. Bütün çabalar
boşunadır. Hakkı ve haklıyı üstün tutan Refahyol
İktidarı, inşallah, 2000 yılını da devirecektir.
(CHP sıralarından "hayal, hayal" sesleri)
Buraya kadar yapılan açıklamaların, konuyu berrak hale
getirdiği inancındayım. Refahyol Hükümetinin niyetinin ne
olduğu açıktır; temenniden çok icraata yönelmiştir,
söylediklerini teker teker gerçekleştirmektedir ve gerçekleştirmeye
devam edecektir. Yaptığımız açıklamalar, Hükümet
aleyhine verilen gensoru önergesinin ne kadar mesnetsiz olduğunun,
gerçeklere uymadığının bir cevabıdır.
Ayrıca, gensoru önergesinin veriliş zamanı da
yanlıştır. Tüm olumlu gelişmelere, icraata rağmen,
gensoru sahiplerinin, Hükümetimiz hakkında önyargılı
oldukları izlenimini vermektedir. Ancak, milletimizin, bu yönde
Hükümetimize karşı önyargısının
olmadığını bilmek ve Hükümetimize verilen millet
desteğinin gün geçtikçe artması tek tesellimizdir. Aynı zamanda
bu durum, bizi, milletimiz için daha çok çalışmaya sevk etmektedir.
Takdir edersiniz ki, yaptığımız bu açıklamalar,
gensoru önergesindeki iddiaların ne kadar gerçekdışı
olduğunu açıkça ortaya koymakta, gensorunun siyasî amaçla
verildiğini göstermektedir.
Bu nedenle, Refah Grubu adına, gensoru önergesinin gündeme
alınmamasını talep ediyor ve Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (RP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Açba, teşekkür ediyorum.
Anavatan Partisi Grubu adına Sayın Taranoğlu; buyurun.
(ANAP sıralarından alkışlar)
ANAP GRUBU ADINA ERSİN TARANOĞLU (Sakarya) – Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Anavatan
Partimiz Samsun Milletvekili Biltekin Özdemir ve 41
arkadaşımızca, 4214 sayılı Yetki Kanununu kötüye
kullanmak suretiyle, kamu personelinin ücret rejimiyle ilgili yanlış
ve adaletsiz politikalar izledikleri iddiasıyla, Bakanlar Kurulu üyeleri
hakkında Anayasanın 99 uncu ve İçtüzüğün 106 ncı
maddeleri uyarınca bir gensoru açılmasına ilişkin önergesi
üzerinde, Anavatan Partisi Grubunun görüşlerini arz etmek üzere
huzurunuzdayım; bu vesileyle, şahsım ve Grubum adına
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (ANAP sıralarından
alkışlar)
Değerli milletvekilleri, önergenin giriş bölümünde de ifade
edildiği gibi, Anayasanın 99 uncu maddesi uyarınca
verdiğimiz bir önerge, anayasal bir hak olup, Grubumuzca da
kullanılmıştır. Doğru Yol Partisi Sözcüsü Sayın
Attila'nın, Grubunun görüşlerini ifade ederken, önergemiz
hakkında "haksız ve vicdansız" tabirini
kullanmasını şiddetle reddediyoruz.
Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında,
Anayasanın 99 uncu maddesine dayanılarak verilen bir hakkı,
burada haksızlıkla tarif etmek Anayasaya
saygısızlıktır, muhalefete
saygısızlıktır, demokrasiyi kavrayamamazlıktır.
(ANAP sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlarım, Sayın Attila'nın
"vicdansızlık" tabirine de cevap vermek suretiyle sözlerime
devam edeceğim.
Nerede görülmüş ki, bir milletin meclisinde, memura yapılan
zulüm üzerine anamuhalefet partisinin milletvekillerinin kalkıp,
onların anayasadan gelen hakkını korumak için gensoru verdikten
sonra, onun "vicdansızlık" diye tarif edildiğini?!.
Asıl vicdansızlık "Yetki Kanununu herkese
uygulayacağım" deyip de, yalnız bir kısmına
uygulayıp, öbürlerine üvey muamelesi yapmaktır.
Refah Partisi Grubu adına konuşan arkadaşıma diyorum
ki; rüyadan uyanın, burası Türkiye; burası, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin Genel Kurul salonu. Burada biz, 10 milyon insanı, memuru,
emekliyi ilgilendiren bir konu hakkında konuşuyoruz. Kendisi
şöyle bir ifade kullandı: "Bu Hükümet için verilen gensoru siyasîdir;
öyle, rüya görmesinler, bu Hükümet 2000 yılını da devirecek."
Değerli Refah Partililer, bu kafayla giderseniz, bırakın
2000 yılını; siz, daha bu ay çıkmadan bu arabayı
devireceksiniz; aklınızı başınıza
toplayın!.. (ANAP sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlarım, Anavatan Partisi olarak,
Anamuhalefet Partisi olarak İçtüzüğün denetim yollarından biri
olan, yani, İçtüzüğün 106
ncı maddesine göre, Tüzükten gelen bu hakla, aynı zamanda, Hükümeti
denetlemek istiyoruz. Derdini anlatamadıkları için sokaklara dökülen,
meydanlarda coplanan, köpeklere ısırtılarak
insanlıkdışı muameleye maruz kalan
memurlarımızın ve
emeklilerimizin, bu çatı altında, dertlerini ifade etmek;
alamadığı haklarını almak ve vermediğiniz
takdirde de bu Hükümeti düşürmek için, bugün, bu gensoruyu vermiş
bulunuyoruz. Bu İktidarı düşüreceğiz, geldiğiniz gibi
gideceksiniz...
CAFER GÜNEŞ (Kırşehir) – Üç ay bile Hükümette
kalamadınız.
ERSİN TARANOĞLU (Devamla) – Bugüne kadar, Meclisimize,
çeşitli konularda gensorular verilmişti; ama, nüfusu itibariyle,
tabanı itibariyle, bu kadar geniş kesimleri ilgilendiren bir gensoru
ilk defa verilmiştir.
Bugünkü gensoru 2 milyon memur, 1 milyon memur emeklisi ve onlara
bağlı 7 milyon kişiyle beraber 10 milyon kişiyi
ilgilendirmektedir. Bu kadar kişi, şimdi televizyonlarının
başında bizi izlemektedir; kendilerine sahip çıkanlarla,
hakkına sahip çıkanlar ile gasp edenlerin mukayesesini
yapacaktır.
CAFER GÜNEŞ (Kırşehir) – Üç aylık hükümet
istemiyorlar...
ERSİN TARANOĞLU (Devamla) – Refah Partisi-Doğru Yol
Partisi Hükümetini açıkça itham ediyorum; siz, bölücülük
yapıyorsunuz; bir elinizde Yetki Yasası, bir elinizde Türk
Bayrağı; memurun elindeki silahın ateş gücüne göre, bir
kısmına zam veriyorsunuz, bir kısmına zam vermiyorsunuz!..
(ANAP sıralarından alkışlar) Aslında, sizi, gensoruyla
değil, DGM'ye göndermek suretiyle düşürmek lazım!.. (RP
sıralarından alkışlar[!] gürültüler; "Gücün yetiyorsa
yap, niye yapmıyorsun?" sesleri)
Yapacağız, merak etmeyin... (RP sıralarından
"Nasıl yapacaksın" sesleri, gürültüler)
CAFER GÜNEŞ (Kırşehir) – Üç ay hükümette
kalamadınız!
ERSİN TARANOĞLU (Devamla) – Değerli
arkadaşlarım, bakın, buralarda kroki filan gösteriyorsunuz;
demokrasiyle idare edilen ülkelerde, bir ülkenin iyiye gittiğinin
işareti grafikler filan değildir, burada, herkes, kendine göre bir
grafik çizer. (RP sıralarından gürültüler)
CAFER GÜNEŞ (Kırşehir) – Yüzde 5'e düştünüz...
ERSİN TARANOĞLU (Devamla) – Bakın, demokrasilerde
gösterge neresidir onu söyleyeceğim; demokrasiyle idare edilen ileri
Batı ülkelerinin hepsinde cadde ve sokaklar araçlar içindir;
kaldırımlar ve parklar insanlar içindir. Bir ülke düşünün ki,
insanları kaldırımlarda değil, sokaklarda, caddelerde
yürüyorlarsa; park alanları ve meydanlar, mitingler için
kullanılıyor ve insanlar orada tatil yapamıyorlarsa; oralarda,
polis, insanları copluyor, köpeklere ısırtıyorsa, o ülkede
birşeyler oluyor demektir. İnsanlar niçin yürürler; demek ki, bir
dertleri var; yöneticiler, dertlerini dinlemiyor. Bu insanların bir
sıkıntısı var, anlatamayınca, sokakları çare yeri
olarak görüyorlar. Sokaklar çare yeri olunca, Başbakanlık ve
bakanlık koltuklarında rahat oturamazsınız; oturmakta
ısrar ederseniz, koltukların demir yayları sizi rahatsız
eder.
CAFER GÜNEŞ (Kırşehir) – Üç ay dayanamadınız,
üç ay!...
ERSİN TARANOĞLU (Devamla) – Bakın değerli
arkadaşlarım, ben diyorum ki, Adalet Bakanı olarak,
yandaşınızı hapishanede ziyarete gidene kadar,
memurlarımızın ayağına gitseydiniz...
CAFER GÜNEŞ (Kırşehir) – Budapeşte'ye mi?!.
ERSİN TARANOĞLU (Devamla) – Binlerce kilometre uzakta, çöl
bedevisinin çadırına gidene kadar memurun yanına
gidebilseydiniz; Saddam'ın ayağına gidene kadar, memurların
ayağına gidebilseydiniz. (ANAP sıralarından
alkışlar) Önce, yolsuzlukla itham edip, gelip, bu Mecliste
"bağrınıza taş basın; ama, bunları
affedin" deyip, Erbakan Hocanın emrini yerine getirinceye kadar,
memurlara hoşgörüyle davransaydınız; koltuklarda bir dakika daha
fazla oturabilmek için gösterdiğiniz hoşgörüyü memura gösterseydiniz;
Hamas ve Hizbullah için verdiğiniz kavgayı keşke memurlar için
verebilseydiniz!.. (ANAP sıralarından "Bravo" sesleri,
alkışlar)
ABDULKADİR ÖNCEL (Şanlıurfa) – Biz verdik onlara...
ERSİN TARANOĞLU (Devamla) – İsrail ile iki tane
anlaşma yaptınız; hem de "yapmayacağız" diye
diye; keşke memurla bir tane anlaşma yapsaydınız da, biz de
sizi destekleseydik!..
Aç, açıkta, sefalet içerisinde, evine et götüremeyen memur, her
hafta Kızılay Meydanında birşeyler söylüyor; ama, siz,
kuştüyü yataklarınızda rahat uyuyorsunuz. Hani, komşusu
açken tok yatan bizden değildi; uyumak yoktu, uyuyan bizden değildi;
öyleyse, siz bizden değilsiniz!.. (ANAP sıralarından
"Bravo" sesleri, alkışlar, RP sıralarından
"siz bizdensiniz" sesleri)
TEVHİT KARAKAYA (Erzincan) – Siz kimdensiniz; komşuyu aç
bırakan kimler?!..
ERSİN TARANOĞLU (Devamla) – Değerli arkadaşlarım,
iktidara gelmeden önce "faiz kalkacak" diyen sizsiniz "mazota
zam olmayacak" diyen sizsiniz "Çekiç Güç gidecek" diyen sizsiniz
"gümrük birliği anlaşması sona erecek" diyen sizsiniz
"vergi kalkacak" diyen sizsiniz...
METİN PERLİ (Kütahya) – Memurla ne alakası var
bunların?!.
ERSİN TARANOĞLU (Devamla) – "Özelleştirmeye
karşıyız" diyen sizsiniz "para basma dönemi
bitecek" deyip de, ocak ve şubat ayında Erbakan'ın Merkez
Bankasına 200 trilyon lira para bastırdığı devir sizin
devriniz. "Asgarî ücret vergidışı kalacak" diyen
sizsiniz "yolsuzlukların hesabı sorulacak" deyip, bu
Mecliste affeden sizsiniz; Atatürk'e karşı çıkıp, iktidara
geldikten sonra Atatürkçü kesilen sizsiniz; İsrail'e karşı
çıkıp anlaşma imzalayan sizsiniz. Çok enteresandır; biz
iktidarda, siz muhalefette iken, turizm yatırımlarına
"fuhuş yuvası" deyip de, mübarek Ramazan Bayramında
gidip o fuhuş yuvalarında tatil yapan yine sizsiniz!.. (ANAP, DSP ve
CHP sıralarından "Bravo" sesleri alkışlar, RP
sıralarından gürültüler)
Ya İktidarda ne yaptınız; aralık ayında
Meclisten yetki aldınız ve "memur ve emekliye, geçmiş
yıllara ait kayıplarını ödeyeceğiz" dediniz; ama,
aldığınız bu yetkinin tersini yaptınız!..
CAFER GÜNEŞ (Kırşehir) – Gelin, Hükümet kuralım.
ERSİN TARANOĞLU (Devamla) – Siyasete yalanı ve
yalancılığı siz soktunuz; çünkü, siz, her zaman,
yapamayacağınız işe tevessül ederek, nifaka sebep
oluyorsunuz; siz, siyasî munafıksınız... (RP
sıralarından sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler)
TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) – O lafını geri al.
ABDULKADİR ÖNCEL (Şanlıurfa) – Terbiyesiz!..
ERSİN TARANOĞLU (Devamla) – Değerli
arkadaşlarım, bakın, Türk siyasî hayatında
sağcı-solcu ayırımını yapan siz... (RP
sıralarından sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler)
BAŞKAN – Sayın Taranoğlu...
MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) – Lafını geri
al, terbiyesiz adam!..
ERSİN TARANOĞLU (Devamla) – Türk-Kürt
ayırımını yapan siz... (Bir grup RP milletvekili kürsü
önüne toplandı)
BAŞKAN –Sayın Taranoğlu... Sayın Taranoğlu...
ABDULKADİR ÖNCEL (Şanlıurfa) – Sözünü geri al, terbiyesiz!..
MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) – Lafını geri
al!..
ERSİN TARANOĞLU (Devamla) – Hiç burada
bağırmayın; ben burada konuşacağım, siz
dinleyeceksiniz; çünkü, siz, siyasî munafıksınız...(RP
sıralarından sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler)
BAŞKAN – Sayın Taranoğlu, bir dakikanızı rica
ediyorum...
RAMAZAN YENİDEDE (Denizli) – Utanmaz, terbiyeni takın...
ABDULKADİR ÖNCEL (Şanlıurfa) – Sözünü geri al,
terbiyesiz... Terbiyeli ol... (Gürültüler)
BAŞKAN – Efendim, bir dakikanızı rica edeyim...
TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) – Sözünü geri alsın.
VEYSEL CANDAN (Konya) – Sayın Başkan, sözünü geri alsın.
BAŞKAN – Efendim, müsaade buyurun...
ABDULKADİR ÖNCEL (Şanlıurfa) – Terbiyesiz adam! Terbiyeli
ol!..
BAŞKAN – Sayın Öncel, bana müsaade buyurun...
TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) – O sözü geri al...
BAŞKAN – Sayın Karamollaoğlu, bana müsaade buyurun
efendim ...
RAMAZAN YENİDEDE (Denizli) – Terbiyeni takın...
BAŞKAN – Sayın Yenidede...
MUHAMMET POLAT (Aydın) – O sözü geri al, terbiyeli ol...
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri... (Gürültüler)
MUHAMMET POLAT (Aydın) –Sözünü geri alsın.
VEYSEL CANDAN (Konya) – Sözünü geri alsın.
BAŞKAN – Efendim, ne söyleyeceğimi bilmiyorsunuz ki...
CEMALLETTİN LAFÇI (Amasya) – Asıl siyasî munafık
sizsiniz.
BAŞKAN – Efendim, müsaade buyurun...
NURETTİN AKTAŞ (Gaziantep) – Provokatörlük
yapıyorsunuz... Provokatör olma...
BAŞKAN – Efendim, bana müsaade buyurun... (RP
sıralarından gürlütüler)
Sayın Taranoğlu...
CEMALETTİN LAFÇI (Amasya) – Her zaman böyle yapıyorsunuz;
asıl siyasî munafık sizsiniz.
BAŞKAN – Efendim, müsaade buyurun... Sayın hatibe uyarım
var.
Sürenizi durdurdum efendim, süreniz çalışmıyor.
Sayın milletvekilleri, yerlerinize oturur musunuz... Sayın milletvekilleri, lütfen...
Yerlerinize oturunuz. (RP sıralarından gürültüler)
Sayın milletvekilleri... Sayın Aktaş, müsaade buyurun
efendim...
Sayın Taranoğlu, kürsünün masuniyeti vardır; her
sayın üye, bir başkasını yaralamadan, incitmeden, ülke
yararına her sözü söyleyebilir. Siz, daha konuşmanızın
başında, 2 sayın grubun adını da zikrederek
-Doğru Yol Partisi Grubu ve Refah Partisi Grubu adlarını
zikrederek- ve sözden belki tam anlaşılmaz diye açıkça da
"itham ediyorum" diyerek, bölücülükle suçladınız; buna
hakkınız yok. Bu yetmedi; şimdi "siyasî munafık"
sözünü kullandınız. Bu sözlerinizi lütfen geri alın Sayın
Taranoğlu. (ANAP sıralarından gürültüler)
ERSİN TARANOĞLU (Devamla) – Sayın Başkan...
Bir dakika, sayın arkadaşlarım, ben kendi
hakkımı savunurum; merak etmeyin.
BAŞKAN – Buyurun efendim, süreniz başladı.
ERSİN TARANOĞLU (Devamla) – Yalnız, cevapta süremi
çalıştırmayın.
BAŞKAN – Tabiî, çalışıyor efendim; siz buyurun.
ERSİN TARANOĞLU (Devamla) – Cevapta süremi
çalıştırmayın, sataşmaya cevap vereceğim.
BAŞKAN – Efendim, sebep sizsiniz; buyurun...
ERSİN TARANOĞLU (Devamla) – Değerli
arkadaşlarım, munafıklığın iki tane alameti
vardır... (RP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Siz bana munafıklığı anlatmayın;
bu sözlerinizi geri alın.
MUHAMMET POLAT (Aydın) – Yorum yapma, sözünü geri al.
ERSİN TARANOĞLU (Devamla) – Bir dakika efendim, ben derdimi
anlatacağım.
BAŞKAN – Sözünüzü geri alın, sözünüzü keserim.
ERSİN TARANOĞLU (Devamla) – Siz, sözümü kesmeyin.
Sayın Başkan, benim süremi durdurun; ben, sataşmayla
ilgili cevap hakkımı kullanacağım ve arkadaşları
aydınlatacağım. Benim süremi kullanamazsınız. (RP
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Sayın Taranoğlu, beş yıldır
yapmadığım işlemi yapmaya zorlamayın beni; sözünüzü
keserim.
ERSİN TARANOĞLU (Devamla) – Sayın Başkan, süremi
durdurun.
BAŞKAN – Lütfen; düzeltin... (ANAP sıralarından sıra
kapaklarına vurmalar, gürültüler)
Siz lütfen; sözünüzü düzeltin efendim.
ERSİN TARANOĞLU (Devamla) – Sayın Başkan, bakın
1,5 dakikamı bu gürültüyle harcadınız. (RP
sıralarından gürültüler)
Değerli arkadaşlarım, söyleyeceğim şudur;
bakın, böyle, bağırarak çağırarak bir yere
gelemezsiniz. Biz, Anamuhalefet Partisiyiz, bizi dinleyeceksiniz; burada
bağıramazsınız!.. (ANAP sıralarından
alkışlar; RP sıralarından gürültüler, sıra
kapaklarına vurmalar)
BAŞKAN – Sayın Taranoğlu... Sayın Taranoğlu...
ERSİN TARANOĞLU (Devamla) – Demokrasi, kavga değildir;
demokrasi, hoşgörüdür. Benden sonra, Hükümetiniz, çıkar, cevap
verir... (RP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Sayın Taranoğlu... Sayın Taranoğlu...
CEMALETTİN LAFÇI (Amasya) – Hiç kimseye munafık diyemezsin!..
ERSİN TARANOĞLU (Devamla) – Bakın, şimdi yerinize
oturursanız niye dediğimi anlatacağım...
BAŞKAN – Sayın Taranoğlu... Sayın Taranoğlu...
ERSİN TARANOĞLU (Devamla) – Yerlerine otursunlar!..
BAŞKAN – Efendim, şu bölücülük lafınızı geri
alın. Lütfen...
ERSİN TARANOĞLU (Devamla) – Sayın Başkan, siz,
görevinizi yapın; Genel Kurulda sükûneti temin edin, ben
konuşacağım... (RP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Efendim, benim görevim sükûneti sağlamak, temiz bir
üslupla konuşmayı sağlamaktır; bu benim görevim...
ERSİN TARANOĞLU (Devamla) – Arkadaşları oturtun...
Ben söyleyeceğim şimdi derdimi...
BAŞKAN – Efendim, söyleyin; buyurun...
ERSİN TARANOĞLU (Devamla) – Değerli
arkadaşlarım...
BAŞKAN – Lütfen; sözünüzü geri alınız...
MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Sayın Başkan...
BAŞKAN – Buyurun efendim.
MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Lütfen... Burada, taraflı bir
tutum izlemeyin...
BAŞKAN – İnsaf ediniz!..
MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Açık söylüyorum...
BAŞKAN – İnsaf ediniz!..
MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Hayır, hayır; siz, sadece
ikaz edersiniz...
BAŞKAN – Neyi efendim?!
MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Şu, biraz önce...
BAŞKAN – Temiz üslupla konuşmayı nasıl
sağlayacağım ben?!
MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Hayır, siz, sözcüye baskı
yapıyorsunuz...
BAŞKAN – Efendim, nasıl sağlayacağım ben temiz
üslupla konuşmayı?!
MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Baskı yapıyorsunuz;
baskı yapamazsınız!
BAŞKAN – Hayır efendim, ben...
MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Baskı yapmaya
hakkınız yok...
BAŞKAN – Efendim, Tüzüğü okuyun; lütfen...
MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Sadece ikaz edersiniz.
BAŞKAN – Siz, Grup Başkanvekilisiniz, Tüzüğü okuyun...
Sayın Taranoğlu; lütfen... Sözünüzü düzeltin efendim.
ERSİN TARANOĞLU (Devamla) – Efendim, ben, muradımı
anlatacağım; ama, müsaade etmiyorsunuz ki!..
BAŞKAN – Buyurun söyleyin...
ERSİN TARANOĞLU (Devamla) – Bir taraftan Grubunuz, arka
taraftan da siz; iki ateş arasında, beni böyle taciz ediyorsunuz!..
BAŞKAN – Efendim, söyleyin... Söyleyin efendim...
ERSİN TARANOĞLU (Devamla) – Söyleyeceğim.
Değerli arkadaşlarım...
ÖMER EKİNCİ (Ankara) – Terbiyeli konuş!..
ERSİN TARANOĞLU (Devamla) – Müsaade buyurun...
BAŞKAN – Müsaade buyurun...
ERSİN TARANOĞLU (Devamla) – Bakın, ben kimseye hakaret
etmedim. (RP sıralarından gürültüler) Hakaret etmedim; hayır...
Halk, bugün, siyaset üzerinde iki şeyden şikâyet etmektedir:
Biri, siyasetçinin yalancılığından; biri de, siyaset
üzerindeki menfaat gölgesindendir. (ANAP sıralarından
alkışlar; RP sıralarından gürültüler) İşte,
siyasetten yalanı ve haramı kaldırmak, parti farkı
gözetmeksizin, hepimizin görevidir.
Munafıklığa gelince... Bakın, üzerinize niye
alınıyorsunuz; başka munafıklar da var; ben, sizi mi
kastettim?! Munafıklığın alameti iki; biri, yalan söylemek;
öbürü de, yapamayacağı işi vaat etmektir. (ANAP
sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)
MURTAZA ÖZKANLI (Aksaray) – Bu, size yakışmıyor!
ERSİN TARANOĞLU (Devamla) – Sayın Başkan, benim
kullandığım "siz, yapamayacağız işe tevessül
ederek nifaka sebep oluyorsunuz" cümlesi Hekimoğlu İsmail'in
sözüdür; bu söz bana ait değildir. Kaynak istiyorsanız da, Zaman
Gazetesine gider, bakarsınız. Dolayısıyla, bölücülük
konusunda da açık söylüyorum; siz, memurları, silahı olanlar,
silahı olmayanlar, tankı olanlar, olmayanlar, coplananlar
coplanmayanlar diye ayırdınız. Zaten, gensoruyu da bunun için
verdik. (ANAP, DSP sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlarım, şimdi, bir şeye daha
geleceğim. Sabredeceksiniz, demokrasinin özü sabırdır. Biz,
sekiz sene burada iktidar olduk; siz, muhalefetteydiniz
ortağınızla beraber, ne davulcu bıraktınız ne
Asım bıraktınız ne Zeynep bıraktınız ne
Jaguarcı bıraktınız ve Türkiye'yi bu hale getirdiniz!..
1991'in Türkiyesini verin bize...
ABDULLAH ÖRNEK (Yozgat) – Doğruyu söyle, doğruyu!..
ERSİN TARANOĞLU (Devamla) – O iş o kadar ucuz değil;
sizin yaptığınız yanlışları biz
söyleyeceğiz; hem, ensenizde boza pişire pişire
söyleyeceğiz. Öyle kolay değil... (RP sıralarından
gürültüler)
Değerli arkadaşlarım, şimdi, bakın, Sayın
Erbakan ne diyor...
METİN PERLİ (Kütahya) – Ensede boza pişirmek ne demek?!.
ERSİN TARANOĞLU (Devamla) – Değerli
arkadaşlarım, bakın, ne diyor Sayın Erbakan; esas, gidin,
ona çıkışın... 17 Nisan 1996 tarihinde "kimse
alınmasın, gerçeği ifade etmek için söylüyorum; aslında,
Türkiye'de iki tane meclis var; biri, bu Meclis, paryalar meclisi; bir de,
hiç..."
CAFER GÜNEŞ (Kırşehir) – Ne meclisi?..
ERSİN TARANOĞLU (Devamla) – Paryalar meclisi, paryalar... (RP
sıralarından "doğru" sesleri) Doğru mu?!. Bu
Meclisten hemen istifa etmeniz lazım. Bu Meclis parya meclisi
değil... Bana, doğru diyemezsiniz. (ANAP sıralarından
alkışlar) "İkinci Meclis de lordlar meclisi" diyor.
Şimdi, bakın, bu konuyu gündeme niye getirdim onu
söyleyeceğim: Bir kere, bu Meclis parya meclisi değil; bu Meclis,
Türkiye Büyük Millet Meclisi. Ben ve Partim, büyük Türk Milletinin mensubuyuz
ve büyük Türk Milletinin mensubu olmaktan da, bu Meclisin üyesi olmaktan da
gurur duyuyoruz. (ANAP sıralarından alkışlar) Paryanın
lügat manasına bakın, lügat manası şudur: Hindistan'da kast
dışında olanlar; yani, her türlü haklardan yoksun olanlar...
İşte, biz, bu meseleyi niye getirdik?!. Bakın, siz, memuru ikiye
böldünüz; kast içinde olanlar, kast dışında olanlar diye.
Değerli arkadaşlarım, Meclisi parya meclisi gören bu
zihniyeti ikaz etmek için bu gensoruyu verdik. Onun, bu konuda duyarlı
ortağını da sorumlu davranışa davet ediyoruz. Bu
ayırımı biz kabul edemeyiz; çünkü, bizim, ne devlet
geleneğimizde ne Anayasamızda ne de Osmanlıda böyle bir
ayırım yoktur; çünkü, biz, insanlarımızı, bir gözün
diğerinden farkı olmadığı gibi, bir ve beraber kabul
ederiz. İran'da, mollalar, Ayetullah ve halk ayırımı
olabilir; Libya'da, Kaddafi adamları ve halk ayırımı
olabilir; Suudi Arabistan'da, Kral ailesi ve halk ayırımı
olabilir, komünist Rusya'da, Politbüro üyeleri ve yoldaşlar
ayırımı olabilir; ama, Türkiye Cumhuriyeti hudutlarında
hiçbir kimse arasında ayırım olamaz.
Değerli arkadaşlarım, Hükümet, 28 Aralık günü bu
yetkiyi almıştır. İki şey söylemiştir "memur
ve emeklilerin geçmiş yıllardaki kayıplarını gidermek;
malî ve sosyal haklarında iyileştirme..." Meclis, buna yetki
vermiştir; ama, uygulamayı yanlış yaptınız.
Bunlardan bir tanesi, askerlere yüzde 42 ilave zam verdiniz. Emniyet mensuplarının
maaşlarını değil, tazminatlarını yüzde 18
artırdınız; yani, maaşlarına yüzde 10 gibi bir ilave
yaptınız. Buraya çıkıp da "efendim, daha
zamanımız var" diye savunamazsınız. O zaman ben size
sorarım; askerin maaşı hesaplanırken onbeş gün yetiyor
da, gariban, diğer, silahsız memurun maaşı
hesaplanırken üçbuçuk ay niye yetmedi diye... (ANAP sıralarından
alkışlar)
Değerli arkadaşlarım, bakın, Sayın Millî
Savunma Bakanı bu kanun üzerinde konuşmuş "biz, bunu bütün
memura vereceğiz. Biz, Hükümet olarak kendimizi bağlamış
durumdayız. Bizim, bunun dışında bir tasarruf yapmamız
mümkün değil" demiş. Şimdi, bağırıp
çağıracağınıza, benden sonra gelecek olan Hükümet
temsilcisi burada şunu diyecek; ben de, bütün laflarımı geri
alacağım: "Buradan, devletin başı veya bakanı
olarak ilan ediyorum; evet, 3 Nisan tarihine kadar 2 milyon memura, kanunda
söylediği gibi, 1 milyon emeklisine, askere verdiğimiz gibi yüzde 42
zam vereceğimize, emniyet mensuplarının zamlarını
yüzde 42'ye kadar iblağ edeceğimize" diye söz verirler, biz
gensorumuzda hayır oyu vermeye hazırız; bu kadar açık
söylüyoruz. Bizim derdimiz üzüm yemek, bağcıyı dövmek
değil. (RP sıralarından gürültüler)
CENGİZ ALTINKAYA (Aydın) – Bakanın sözüne inanma.
ERSİN TARANOĞLU (Devamla) – Değerli
arkadaşlarım, bakın, ben size, bazı şeyleri de
okuyacağım, ondan sonra sözlerime son vereceğim.
BAŞKAN – 2 dakikanız var, toparlayın; lütfen...
ERSİN TARANOĞLU (Devamla) – Biliyorum...
Bu kitap, sizin ekonomik programınız; yedi aydır
unuttunuz, hatırlayasınız, gözlerinizdeki hasret dinsin diye
getirdim.
Bakın, burada, ne diyorsunuz siz... (RP sıralarından
"Anlar mısın ondan?" sesleri)
Ben anlarım tabiî de, siz kavrayamadınız...
"Batıl-hak anlayışına göre, kuvvet,
çoğunluk; imtiyaz ve ayrıcalık; menfaat ve çıkar
esastır ." Hak anlayışına göre beş madde...
Şimdi, bakın, askerî memurlara zam
yaptığınız zaman kuvveti esas almadınız mı;
imtiyaz ve ayrıcalık sağlamadınız mı; menfaat ve
çıkar sağlamadınız mı? (RP sıralarından
gürültüler)
Değerli arkadaşlarım, bakın, üç yıl sonra yine
aynı noktaya geldik; paketler, tedbirler Türkiye'ye gidecek. Türkiye bir 5
Nisan kararları yaşadı... Bütün konuşmaları burada...
Sayın Tansu Çiller de nasibini alacak; bakın neler demiş o
zaman: "Size söz veriyorum, bugünler aşılacaktır; hep beraber
aşacağız." 5 Temmuzda şunu demiş: "Yeni
ekonomik programın başarısından bazıları
endişe ediyor -bizi katıyor- endişe ve telaşlarında
haklıdırlar. Burada, entrikalarına muvaffak olamazlarsa, ondan
sonra halkın güvenini ve beğenisini kazanmak için işleri çok
güçtür. Üç ay içerisinde nereye geldik; borç ödedik; hem eskinin borcunu hem
şimdiki borcun anaparasını, faizini. Kolay değil, kendi
yağımızla kavrulduk. Yıllardır açık veren
bütçeyi, bir miktar fazla bile verir hale getirdik. Enflasyon düştü; bu ay ilk kez enflasyon
sıfır oldu. Mayıs ayında, ilk kez bütçe fazla
verdi..."
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ERSİN TARANOĞLU (Devamla) – 2 dakika hakkımı
kullanacağım, ondan sonra...
BAŞKAN – Hakkınız diye bir şey yok efendim. Ben size
1 dakika süre veriyorum.
ERSİN TARANOĞLU (Devamla) – Sayın Başkanım,
tartışma sırasında en az 3 dakika hakkım gitti.
BAŞKAN – Efendim, ben, sürenizi durdurmuştum.
Siz, bu süreyi kullanın.
ERSİN TARANOĞLU (Devamla) – Peki.
"İthalatla ihracat arasındaki makas kapandı. Üç ay
sonra vardığımız nokta bu. 5 Nisan kararları Türkiye
için bir dönüm noktasıdır. Fukaralık Anadolu'nun kaderi
değildir, halkın kaderi değildir. 1995 yılı 1994'ten
iyi olacak; 1996 1995'ten iyi olacak" ve 1997'e geldik; biz, hâlâ,
memurumuzun durumunu tartışıyoruz, işçimizin durumunu
tartışıyoruz ve o zaman, esnaftan Net Aktif Vergisi aldık,
Malî Denge Vergisi aldık, işçiye sıfır zam yaptık,
memura sıfır zam yaptık, bir sürü zam yaptık, sonunda,
bugün, memura maaş veremez duruma geldik.
Değerli arkadaşlarım, ben, sözlerimi burada
toparlıyorum. Sayın Başkanın iyi niyetini istismar etmek
istemiyorum. (ANAP sıralarından "Ne iyi niyeti?!" sesleri)
Sözlerimi toparlayacağım.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ERSİN TARANOĞLU (Devamla) – Sayın Başkanım,
sözlerimi toparlamak için bana biraz daha müsaade edin.
BAŞKAN – Efendim, karşıdaki iyi niyete
karşılık; buyurun.
ERSİN TARANOĞLU (Devamla) – Sizin hoşgörünüze her zaman
inandım efendim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
ERSİN TARANOĞLU (Devamla) – Bakın, Sayın
Başbakan Erbakan, bir kitabında ne diyor "memur
maaşlarındaki yeni katsayı tespit edildi" diyor.
Y.FEVZİ ARICI (İçel) – İyi niyete bak!..
ERSİN TARANOĞLU (Devamla) – Müsaade eder misiniz...
"Bu Hükümeti, aslında, Dünya Bankası Genel Başkan
Yardımcısı Talwıtz kurdu" diyor. İlk olarak,
bütün KİT'leri özelleştireceksiniz; şimdi
yaptığınız gibi.
İkinci olarak, memura, işçiye az ücret vereceksiniz;
şimdi yaptığınız gibi. Getirip neyiniz varsa
satacaksınız, dışborç ödeyeceksiniz!..
Şimdi, ben, buradan diyorum ki, Tansu Hanımın Hükümetini
Talwıtz kurmuştu, acaba, bunu da Talwıtz mi kurdu; onun bu
talimatlarını mı yerine getiriyorsunuz?!.
Değerli arkadaşlarım, sözlerimin sonu şu: Bu kadar
gergin bir toplantıyı güzel bir hoşgörüyle bitirmek istiyorum.
Lüzumsuz, sunî gerginliklerden bahsediyorsunuz...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ERSİN TARANOĞLU (Devamla) – Bağlıyorum sözlerimi
efendim. (RP sıralarından "Yeter be!" sesleri)
BAŞKAN – Müsaade buyurun efendim.
Buyurun.
ERSİN TARANOĞLU (Devamla) – Liderleri ziyaret edip, dostluk,
kardeşlik, barış nutukları atıyorsunuz; sunî
gerginliklerden şikâyet ediyorsunuz ve bunları medya ve bazı
çevrelerin yarattığını iddia ediyorsunuz. Hükümet ile memur
arasındaki gerginliği biz mi yarattık; medya mı
yarattı?!.
Ben size şimdi diyorum ki, gelin, bu konuyu, bu Mecliste çözelim;
gelin, bu konuyu burada çözelim; nüfusun 1/6'sını; yani, 10 milyonu
ilgilendiren konuyu, Mecliste, beraber çözelim. Halk şunu söylesin:
"Benim milletvekillerim, benim Meclisimde, benim konumu, bir araya geldi,
çözdü." Hem onlar sevinsin hem de Parlamentoya güven artsın.
Yok, eğer, oylarınızla bunu engellerseniz, zararlı
çıkacak olan sizsiniz ve demokrasi zararlı çıkacak. Ondan sonra
da "Parlamentodan başka yerde çare yoktur" laflarını
kimse ciddiye almaz; inandırıcılığını
kaybeder. Meclis memura...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Taranoğlu...
ERSİN TARANOĞLU (Devamla) – Son cümle... Bir cümle...
BAŞKAN – Hangi cümle efendim?.. Buyurun efendim... Buyurun...
ERSİN TARANOĞLU (Devamla) – Bir cümle efendim.
BAŞKAN – Efendim, üç defa uzattım... Müsaade buyurun... Üç
defa uzattım Sayın Taranoğlu.
ERSİN TARANOĞLU (Devamla) – İki satır... (RP
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Üç defa uzattım Sayın Taranoğlu.
ERSİN TARANOĞLU (Devamla) – İki satır
söyleyeceğim, ineceğim efendim.
BAŞKAN – Bir cümleyle... Lütfen... (RP sıralarından
"yeter" sesleri)
ERSİN TARANOĞLU (Devamla) – Bitiriyorum sözlerimi.
Değerli arkadaşlarım, gelin, Meclisten özür dileyin;
gelin, Parlamentodan özür dileyin; gelin, memurdan özür dileyin, bu işi
düzeltin.
Hepinize saygılar sunuyorum. (ANAP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Taranoğlu.
V. –
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1. – Sıvas Milletvekili Temel
Karamollaoğlu’nun, Sakarya Milletvekili Ersin Taranoğlu’nun
partilerine sataşması nedeniyle konuşması
TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) – Sayın Başkan...
BAŞKAN – Buyurun Sayın Karamollaoğlu.
TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) – Konuşmacının
partimize yönelik ithamları oldu; bir iki kelimeyle açıklamak
istiyorum.
BAŞKAN –Aldım efendim.
Sayın Gönül, zatı âliniz efendim?..
ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) – Sayın Başkan, Sayın
konuşmacının...
BAŞKAN – Aynı istikamette mi?..
ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) – Evet efendim, aynı istikamette.
BAŞKAN – Ben zaten takip etmiştim, kendisini de uyardım.
Sayın Karamollaoğlu, programımız yüklü... Kısa;
2 dakika... Zaten yeni bir sataşmaya fırsat vermezsiniz; ama,
Başkanlığın âdeti... Bir endişem olduğu için
değil, âdet olduğu için uyarıyorum; yeni bir sataşmaya
sebebiyet vermeyelim.
Buyurun Sayın Karamollaoğlu. (RP sıralarından
alkışlar)
TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) – Sayın Başkan,
kıymetli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Bugün, anayasal bir hak olan gensoru üzerinde görüşme
yapıyoruz. Elbette, bir gensoru önergesi vermek, muhalefet partilerine
mensup arkadaşlarımızın hakkıdır; hatta,
vazifesidir. Elbette, muhalefet de, iktidar da bu kürsüye gelip, kendi görüşlerini dile getirme
hakkına sahiptir, tenkit etmek hakkına sahiptir; ancak, biz,
demokratik bir ülkede yaşıyoruz, parlamenter bir rejimle
yönetiliyoruz, Parlamentoda yapılacak olan konuşmalar da,
Parlamentomuz tarafından kabul edilen İçtüzük hükümlerine göre
yürütülmek mecburiyetindedir. Ben, sadece, İçtüzüğün 67 nci maddesini
sizlere arz etmek istiyorum. Biraz önce konuşma yapan
arkadaşımızın üslubunu da, siz, lütfen, buna göre
değerlendirin.
Bakın, 67 nci madde ne diyor: "Genel Kurulda kaba ve
yaralayıcı sözler söyleyen kimseyi, Başkan, derhal, temiz bir
dille konuşmaya, buna rağmen temiz bir dil kullanmamakta ısrar
ederse kürsüden ayrılmaya davet eder. Başkan, gerekli görürse, o
kimseyi o birleşimde salondan çıkartabilir."
Muhterem arkadaşlarım, elbette, sizin tenkitleriniz bazen bize
acı gelebilir. Biz, arzu ederiz ki, sizin tenkitleriniz bize yol
göstersin, ışık tutsun, alacağımız kararlarda
bize yararlı olsun; ancak, burada, Hükümeti oluşturan partileri
bölücülükle itham etmek, bu Meclisin mehabetine ve burada konuşan
milletvekili arkadaşlarımıza yakışmaz! Siyasete yalan
sokmak... Biz, yalan söylemeyiz. (RP sıralarından alkışlar,
ANAP, DSP ve CHP sıralarından "Ooo" sesleri,
alkışlar [!]) Hiçbir zaman... Biz, dürüstlüğü şiar edinen
bir partinin mensuplarıyız. Bu konuda, sizlerin, eğer gerekirse,
birtakım konuları dile getirmek mümkün; ama, ben, burada, daha fazla
söz söylemek istemiyorum; nelerin söylendiğini de, elbette, bizim
Meclisimiz, bizim milletimiz biliyor. Münafıklık ise, en adi bir
tavırdır.
MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Gaziantep) – Ali Kalkancı ne oldu,
Ali Kalkancı!..
TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Devamla) – Muhterem arkadaşlarım,
herkes sözüne dikkat etmek mecburiyetindedir. Burada, espri yapılabilir,
yeri gelir bir konuyu takdim edebilmek için güzel, latif bir üslupla tenkit de
edilebilir; ama, insanları, partileri, büyük grupları kimse itham
etmeye mecbur değildir. (CHP sıralarından "yeter
artık" sesleri) Yetip yetmeyeceğine de, bana verilen bu
müsaadeye göre, bırakın, Sayın Başkan karar versin.
Muhterem arkadaşlarım, geçmişte yapılan bütün yanlışlıkları...
Milletvekili arkadaşlarımız da, burada, bazen, heyecana
kapılıp, hakikaten yanlış ifadeler
kullanmışlardır; arkasından düzeltmişler ve Büyük
Millet Meclisinden özür dilemişlerdir.
Şu ortamda arkadaşlarımdan istediğim tek şey
şu: Tenkitlerinizi, ne kadar acı olursa olsun, yapın; ancak,
lütfen, bu Meclisin mehabetine yakışmayan, sizlere de
yakışmayan, oy aldığınız tabanın kesinlikle
tepkisini çekecek ifadelerden kaçının...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Karamollaoğlu...
TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Devamla) – O zaman buraya huzur gelir; o
zaman, demokrasiyi elbirliğiyle içimize sindirerek, daha iyi
yaşarız.
Diğer konulara girmiyorum; çünkü, mutlaka, Hükümete mensup olan
arkadaşlarımız gerekli açıklamaları yapacaklar, cevapları
vereceklerdir.
Hepinize saygılar sunuyorum. (RP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Karamollaoğlu, teşekkür ediyorum.
2. – Aydın Milletvekili Ali
Rıza Gönül’ün, Sakarya Milletvekili Ersin Taranoğlu’nun partilerine
sataşması nedeniyle konuşması
BAŞKAN – Sayın Gönül, buyurun efendim. (DYP
sıralarından alkışlar)
Sayın Gönül, sırf, itham, grubun üzerinde kalmasın diye
size söz verdim... 2 dakikada... Rica edeyim...
ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) – Sayın Başkan, çok
değerli milletvekilleri; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Üzülerek ifade edeyim ki, bir konuşmacı
arkadaşımız, biraz evvel, bu kürsüden, bizleri izleyen yüce
milletimizin önünde, siyasî partilerimizi, yani Doğru Yol Partisi ve Refah
Partisi mensuplarını hedef alarak, gayet ağır, tahkir ve
tezyif edici kelimeler ve cümleler sarf etmiştir. (ANAP
sıralarından "doğru söyledi" sesleri)
Eğer, siz, doğru söylemiştir diyorsanız, şahsen
ben, üzüntülerimi, Yüce Heyetinizin ve milletimizin önünde, tekrar ifade etmek
zorunda kalacağım.
MEMDUH BÜYÜKKILIÇ (Kayseri) – Kötü söz sahibine aittir.
ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla) – Bu kürsünün masuniyetine
sığınarak, hiçbir üyenin, bir başka üye veya siyasî parti
grubunu küçük düşürmeye, tahkir ve tezyif etmeye hakkı ve salahiyeti
yoktur. (DYP ve RP sıralarından alkışlar) Demokrat
olmayı kendi içine sindirdiğini ifade eden bir sözcünün, demokrasi
dersi vermeye kalkan bir sözcünün, konuşmasında "sizin
gideceğiniz yer devlet güvenlik mahkemeleri olmalıdır"
dememesi gerekir ve bunu da diyemez! (DYP ve RP sıralarından
alkışlar) Siz, hem hoşgörüden bahsedeceksiniz hem demokrasiden
bahsedeceksiniz, bu kürsüden, demokrasinin ilkelerini savunduğunuzu
söyleyeceksiniz, sonra da dönüp, asıl, bölücülükle itham
edilebileceğiniz kelimeleri...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun efendim.
ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla) – ... sorumsuzca, bu kürsüden
söyleyeceksiniz... Bunu anlamak mümkün değil; ama, ben, şunu ifade
etmek istiyorum: Sayın sözcüden, ne benim ne benim partimin grubunun ve
sözcülerinin öğreneceği hiçbir şey yoktur; çünkü, biz, 60
ihtilalini, 71 muhtırasını, 80 ihtilalini görmüş bir
misyonun devamıyız (ANAP sıralarından gürültüler) sizin
gibi ihtilal ürünü değiliz! (ANAP sıralarından gürültüler)
Saygılar sunarım. (DYP ve RP sıralarından
"Bravo" sesleri, alkışlar; ANAP sıralarından
gürültüler, sıra kapaklarına vurmalar)
3. – Kastamonu Milletvekili Murat
Başesgioğlu’nun, Sıvas Milletvekili Temel Karamollaoğlu’nun
partilerine sataşması nedeniyle konuşması
MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) – Sayın Başkan...
BAŞKAN – Buyurun efendim.
MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) – Sayın Başkan,
DYP Grup Başkanvekili Sayın Gönül başlangıçta çok güzel
konuştu, son cümlesine kadar... Son cümlesinde, Grubumuzu "ihtilalin
ürünü" olmakla suçladı. Demokrasiye yakışmayan, bu
Parlamento çatısı altında sarf edilmemesi gereken bir sözdür.
Müsaade ederseniz, yeni bir sataşmaya meydan vermemek kaydıyla bu
konuya cevap vermek istiyorum.
BAŞKAN – Efendim, oradan ifade ettiniz. (ANAP
sıralarından gürültüler, sıra kapaklarına vurmalar) Müsaade
buyurun... Müsaade buyurun... Öyle yok... Talep gelir, dinlerim; talep gelir,
değerlendiririm; öyle yok...
YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY (Kars) – Adalet var, adalet...
YAŞAR OKUYAN (Yalova) – Oradan hakaret ediyor partiye! Kürsüye
çıkıp, cevap verecek!
MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) – Sayın Başkan,
yeni bir sataşmaya meydan vermemek kaydıyla, kürsüden cevap vermek
istiyorum.
BAŞKAN - Efendim, yeni bir sataşmaya fırsat vermemek
üzere, size 2 dakika süreyle söz veriyorum. Lütfen...
Sayın Taranoğlu, zannediyorum, epeyce rahatsınız...
ERSİN TARANOĞLU (Sakarya) – Evet.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Başesgioğlu.
Efendim, çok rica ediyorum... Günün bu saatine geldik; yani, gereksiz
yere zaman öldürüyoruz... Rica
ediyorum... 2 dakika... Lütfen...
MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) – Sayın Başkan,
söz hakkı tanıdığınız için teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gerçekten, gensoru
gibi, denetim hakkının yoğun bir şekilde
kullanıldığı bir görüşmeyi Yüce Mecliste birlikte
yapıyoruz.
Burada, sataşma nedeniyle söz alan ve Grubumuza mensup değerli
arkadaşımızın konuşmalarını tenkit ederek
söze başlayan Doğru Yol Partisi Sayın Grup Başkanvekili,
başlangıçta, demokratlık ve demokrasi dersi verdi; ama,
konuşmasının en sonunda, kendisine ve Grubuna
yakıştıramadığımız bir üslupla, Anavatan
Partisini, ihtilal ürünü olarak itham etti. (RP sıralarından
"doğru" sesleri)
Değerli milletvekilleri, bunun için aslında, bu Parlamento
çatısı altında, hiçbir milletvekilinin "doğru"
diye sesini yükseltmesi, yerinde bir davranış değildir. Anavatan
Partisi, 1983 yılından bu tarafa, sayısız milletvekili
genel seçimine girmiştir, mahallî yerel seçimlere girmiştir ve bu
halkın desteğiyle, bütün muarızlarının ayak oyunlarına
rağmen, bugün, bu Parlamento çatısı altında temsil
edilmektedir. Anavatan Partisini ihtilal fikirleriyle özdeşleştirmek,
aradan geçen bu kadar zaman sonra, hiç mümkün değildir.
Biz, Anavatan Partisi olarak, aslında, Türkiye'de,
uzlaşmayı, hoşgörüyü, demokrasiyi savunarak geldik. Eğer,
bugün, Refah Partisi ile Doğru Yol Partisi bir hükümet kurabildiyse, bunda
Anavatan Partisinin payı büyüktür.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı.)
BAŞKAN – Sayın Başesgioğlu, lütfen... Son
cümlenizi...
MURAT BAŞESGİOĞLU (Devamla) – Değerli Refah
Partililer, Doğru Yol Partisi sizinle görüşmeye yanaşmazken,
Anavatan Partisi sizinle hükümet müzakeresi yapıyordu. Bugün, ülkede,
devletin tepesinde sivil bir cumhurbaşkanı oturuyorsa, bu, Anavatan
Partisinin eseridir. Anavatan Partisi, iktidarda bulunduğu süre
içerisinde, toplumumuza hoşgörüyü, uzlaşmayı yerleştiren
bir parti olmuştur. Ne zaman ki, Anavatan Partisi, ülke yönetiminden
uzaklaşmıştır; ülkede, bugün, birlik, beraberlik ve
hoşgörü ortamı bozulmuştur. Aslında, sizin
yaşadığınız sıkıntı, bu
hoşgörünün, bu birliğin, bu beraberliğin bozulmasıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı.)
BAŞKAN – Sayın Başesgioğlu, bunu bir bitirin
artık.
MURAT BAŞESGİOĞLU (Devamla) – Peki Sayın
Başkanım.
Değerli milletvekilleri, biz, Anavatan Partisi olarak, demokrasi
sınavını vermiş bir partiyiz. Anavatan Partisi, hiçbir
zaman bir ihtilal ürünü değildir; ama, burada, Anavatan Partisine
"Anavatan Partisi ihtilal ürünüdür" diyenler, ihtilal, esas sizin
eserinizdir; bunu bir vicdan muhasebesiyle, kendi vicdanınızla
başbaşa kalıp yapmak zorundasınız; bunu, her zaman,
her fırsatta, bu kürsüde, açık ve seçik şekilde ifade etmeye
hazırız.
Hepinize saygılar sunarım. (ANAP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Başesgioğlu, teşekkür ediyorum.
IV. – GENSORU, GENEL GÖRÜŞME,
MECLİS SORUŞTURMASI
VE MECLİS ARAŞTIRMASI (Devam)
A) ÖNGÖRÜŞMELER (Devam)
1. – Samsun Milletvekili Biltekin Özdemir
ve 41 arkadaşının, 4214 sayılı Yetki Kanununu kötüye
kullanmak suretiyle kamu personelinin ücret rejimiyle ilgili yanlış
ve adaletsiz politikalar izledikleri iddiasıyla Bakanlar Kurulu üyeleri
hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/10)
(Devam)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, gruplar ve önerge sahibinin
görüşmeleri tamamlanmıştır.
Hükümet adına, Maliye Bakanı Sayın Abdüllatif Şener.
Sayın Şener, buyurun. (RP sıralarından
alkışlar)
MALİYE BAKANI ABDÜLLATİF ŞENER (Sıvas) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Özdemir ve 41
arkadaşının vermiş olduğu gensoru önergesi üzerinde
Hükümet adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce
Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Gensoru, ciddî bir müessesedir; ancak, Anavatan Partili değerli
arkadaşlarımın, bu müesseseyi, gensoru metninde yer alan
ifadelerle, iddialarla takdim etmiş olmaları, bu müessesenin gereken
ciddiyet içerisinde kullanılmadığını hemen
göstermektedir ve ifade etmektedir.
Gensoru, bir bakan veya hükümetin icraatı üzerine verilir; ancak,
bu gensoru, Hükümetin icraatı üzerine değil, âdeta, gensoruyu veren
Anavatan Partili arkadaşlarımın varsayımlarına
dayanmaktadır. Önce, bazı varsayımlar belirlemişler, bu
varsayımları önlerine koymuşlar ve arkasından, bu
varsayımları, kendi kendilerine tenkit etmeye başlamışlardır.
Bazı spor dallarında ilginç kavramlar vardır. Karate
sporunda kullanılan ve kata denilen bir kavram var. Bu gensorunun
içeriği, âdeta bu kavramla özdeşleşiyor. Kata, hayalî rakibe
karşı dövüş tekniği uygulamak demektir. (RP
sıralarından alkışlar) Bir karateci çıkar,
karşısında hiçbir rakip bulunmadığı halde,
sağa sola hamleler yapar; buna kata denir. Bu gensoru metni de ciddî bir
şekilde incelendiği takdirde, hemen hissediliyor; değerli
arkadaşlarımız önce sıralamışlar kendi
varsayımlarını ve arkasından, eleştiri getirmeye, bunu
bir gensoru vesilesi haline getirmeye çalışmışlardır.
Biraz önce, Anavatan Partisi adına söz alan sayın milletvekili de, bu
kürsüde, aynı üslupla konuşmalarına devam etmiş; kendi
varsayımlarıyla, el kol hamleleriyle ve yüksek sesle, nezakete,
nezahete uygun olmayan ifadelerle, bu gensoru metnini savunmaya
kalkmıştır.
Bu gensoru, bu anlamda, Hükümetin icraatlarını hedef
almamaktadır; Anamuhalefet Partisinin kendi varsayımlarını
hedef almaktadır. Gensoru, Türkiye Büyük Millet Meclisinin denetim
yollarından biridir; düşürücü bir özelliğe sahiptir; ancak,
verilmiş olan bu gensoru, Hükümetin icraatlarına değil, Anavatan
Partisinin varsayımlarına yönelmiştir ve bu, sanki muhalefete
ait varsayımların denetimiyle ilgili bir gensoru, bir metin
hüviyetine kavuşmuştur.
Görünen odur ki, bu gensoru, iktidar olmayan, bu yanlış
politikalarla olması da mümkün bulunmayan Anavatan Partisinin bizzat
kendisini muhalefetten düşürmeye yönelmiştir. Bu ülke hepimizindir.
Ciddî bir muhalefet, muhalefet partilerinin ve sözcülerinin görevidir; ama, bu
ciddiyet, gerek metinlerde ve gerekse kürsüde sürdürülmezse, bu halk, bu
millet, muhalefet görevini de sürdüremeyen siyasî partileri, sonunda,
tamamıyla, sandıkta siler. (RP sıralarından
alkışlar)
Metinde ne deniliyor; "hizmet sınıfları
arasında, aynı sınıf içinde ayırım
yapıldı" deniliyor, "yapay ve dikey dengeler bozuldu"
deniliyor...
BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun) – Hepsi doğru.
MALİYE BAKANI ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) –
"Enflasyonun etkileri düşünülmedi" deniliyor, "Hükümet
üyeleri farklı şeyler söylediler, sözlerini tutmadılar" deniliyor...
BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun) – Hepsi sabit.
MALİYE BAKANI ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) –
"Haksızlık ve adaletsizlik yapılmıştır"
deniliyor; ama, gensoruda belirtilen bu ifadelerin hiçbiri, Hükümetin
yaptığını ve yapmakta olduklarını göstermiyor.
BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun) – Biraz noksan
anlatmışız.
MALİYE BAKANI ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) – Sadece ve
sadece Anavatan Partili arkadaşlarımızın kendi
varsayımlarını göstermektedir.
Hükümet, 4214 sayılı Yetki Kanunuyla, kamu
çalışanlarının malî ve sosyal haklarında
iyileştirme yapma konusunda yetki almıştır. Bu yetkiye
dayanılarak kanun hükmünde kararnamelerle yapılacaktır. Yetki
süresi dört aydır; üç ayı geçmiştir ve önümüzde bir aylık
süre bulunmaktadır.
54 üncü Türkiye Cumhuriyeti Hükümetinin, kamu çalışanlarının
ve emeklilerin sosyal ve malî haklarında yapacağı düzenlemelerle
ilgili yetki süresi dolmadığına göre, ifade edilenlerin hepsi,
tamamıyla varsayımdan ibarettir. Kendisinin önüne koyduğu, sonra
hamlelerin yapıldığı bir varsayım âdeta.
Bu durumda, süre dolmadığına göre, nasıl oluyorda
Hükümet sözünü tutmamış oluyor; nasıl oluyor da yatay ve dikey
dengeler bozulmuş oluyor; anlayabilmek mümkün değil.
Anavatan Partili değerli arkadaşlarım "üç ay kadar
bir süre geçti, bu süre uzun değil mi? Üç ayda bu işi halletmeniz,
yapacaklarınızı yapmanız gerekmez miydi?"
diyebilirler; ama, bunu demeye Anavatan Partili arkadaşlarımın
kendi iktidarları açısından hakları vardır; çünkü,
kendi iktidar dönemleri hiçbir zaman üç ayı geçmiyor. (RP
sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)
YAŞAR OKUYAN (Yalova) – Maliye Bakanı olarak ne kadar bilimsel
konuşuyorsun; bravo (!)
MALİYE BAKANI ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) – Ama, bu
Hükümet, 54 üncü Türkiye Cumhuriyeti Hükümetidir, çalışanları,
üretenleri desteklemek üzere kurulmuş bir iktidardır, bir hükümettir
ve bu Hükümet, birinci öncelik olarak siyasî istikrarı belirlemiştir;
Türkiye'de siyasî istikrar sağlanmadan hiçbir sorunun çözülmeyeceğini
bilen bir iktidardır; uzun vadeli, uzun soluklu bir hükümettir, bir
iktidardır; yetki süresi de dolmamıştır. Yetki süresi
içerisinde, kamu çalışanlarına, mümkün olan en yüksek ücreti,
maaş artışını sağlayacaktır.
Özlük haklarının iyileştirilmesiyle ilgili olarak,
şu ana kadar, çok sayıda yetki kanunu ve kanun hükmünde kararname
çıkarılmıştır. 1972 yılından itibaren 12
adet yetki kanunu ve 86 adet de kanun hükmünde kararname
çıkarılmıştır. Dikkatinizi çekiyorum; bu yetki
kanunlarının hiçbirinin süresi dört ay veya dört aydan daha az
değildir. Anavatan Partisinin iktidar olduğu dönemlerde de,
diğer siyasî partilerin iktidar olduğu dönemlerde de yetki
kanunları çıkarılmıştır; bu yetkiler iki
yıllığına alınmıştır, bir
yıllığına alınmıştır, süresi sekiz ay
olan yetki kanunları vardır; ama, 1972'den bugüne kadar, dört ay gibi
kısa bir süre yetki alan tek hükümet, 54 üncü Türkiye Cumhuriyeti
Hükümetidir. (RP sıralarından alkışlar) Almış
olduğu yetki süresi -daha önceki hükümetlerin cesaret edemediği- dört
ay gibi kısa bir süredir. Bu kısa süre dolmadan, hemen,
eleştiriler ve tenkitler, arkasından gensorular, gerçekten,
muhalefetin, muhalefet görevini ciddiyetle ve
ağırbaşlılıkla götürmediğini göstermektedir.
YÜKSEL YALOVA (Aydın) – Ayıp oluyor...
MALİYE BAKANI ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) – İki örnek
vereceğim:
24.4.1984 tarihinde, Anavatan Partisi döneminde, 2999 sayılı
Yetki Kanunu çıkarılmıştır ve bu yetki kanunun süresi
sekiz aydır, ilk düzenlemeyi ancak iki ay sonra yapabilmiştir; ikinci
ve üçüncü kanun hükmünde kararnameleri ise yedi ve sekiz ay sonra çıkarmıştır.
Daha sonra, 1986 yılında, 3268 sayılı Kanunla,
Anavatan Partisi İktidarı iki yıllığına yetki
almıştır. İki yıllık bu yetki süresi içerisindeki
ilk düzenlemeyi ancak altı ay sonra yapabilmiştir; 260 sayılı
Kanun Hükmünde Kararnameyle, sadece, üniversite dönersermaye
saymanlıklarından ödemeyle ilgili bir düzenleme
yapmıştır. İkinci düzenlemeyi sekiz ay sonra -eğitim
ve öğretim kesimiyle ilgili- üçüncü düzenlemesini dokuz ay sonra, daha
sonra, dördüncü, beşinci düzenlemelerini on ay sonra, altıncı
düzenlemeyi ondört ay sonra, yedinci düzenlemeyi onsekiz ay sonra, sekizinci
kanun hükmünde kararnameyi ondokuz ay sonra ve sonraki kararnameyi ancak
yirmibir ay sonra çıkarabilmiştir. Bu çok sayıdaki kanun
hükmünde kararnameye rağmen yapabileceği düzenlemeleri tamamlayamamış
ve iki yıllık süre Anavatan Partisi İktidarına
yetmemiş; iki yıllık bu sürenin uzatılması için tekrar
Meclisten yetki istemiş, 3347 sayılı Yetki Kanununu
çıkarmış ve süreyi 1988'in sonuna kadar uzatmıştır.
1988'in sonuna kadar uzatılan bu sürede de, yine, tekrar, yeni düzenlemeler
yapılmıştır. Sıralamak istemiyorum, onuncu, onbirinci,
onikinci, onaltıncı diye gidiyor; fakat, bu süre de dolmuş; süre
dolduğu halde, Sayın Anavatan Partisi İktidarı
mensupları -kabine üyeleri- halen, yapacağı düzenlemeleri,
iyileştirmeleri, ücret artışlarını
tamamlayamamış olacaklar ki, Meclise müracaat etmişler, bu Yetki
Kanununun süresini tekrar uzatma talebinde bulunmuşlar, ikinci
uzatmayı da 3479 sayılı Kanunla yapmışlar ve tekrar
iki yıllık süre istemişlerdir. Bu iki yıllık...
MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) – Bunu beşinci defa
söylüyorsunuz Sayın Bakan...
MALİYE BAKANI ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) – İkinci
uzatma süresi bu; önce söylediğim birinci uzatmasıydı,
şimdi ikinci uzatmadır ve 32 tane kanun hükmünde kararname
çıkarmışsınız.
MURAT BAŞESGİOĞLU (kastamonu) – Yetki Kanununu
görüşürken de söylemiştiniz...
BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun) – Sayın Bakan, okumadan
mı geliyorsunuz...
MALİYE BAKANI ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) – 32 kez, kamu
çalışanlarının özlük haklarında değişiklik
yapmışsınız ve maalesef, bu değişiklikler devam
ederken, yeni yeni kanun hükmünde kararnameler çıkarılırken,
nihayet, Anayasa Mahkemesi olaya dur demiş ve bu Yetki Kanununu iptal
etmiştir; fakat, arkasından, Anavatan Partisi, tekrar, yeni bir yetki
kanunu tasarısıyla Türkiye Büyük Millet Meclisine müracaat
etmiş, 3755 sayılı Yetki Kanununu çıkarmış, bu
Yetki Kanununa istinaden de tekrar 2 kanun hükmünde kararname
çıkarmıştır; fakat, bu 2 kanun hükmünde kararnameyi
Anavatan Partili arkadaşlarımın da beğenmemiş
olduğu açıktır. Gensoru metnine ekli raporunuzda aynen şu
cümleler yer almaktadır: "Personel rejiminde, 1990'lı
yılların başından itibaren bozulma ve yozlaşma ortaya
çıkmıştır."
BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun) – O, 1992'dir...
MALİYE BAKANI ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) – 1990'dır...
Önünüzdeki metni okuyun...
Demek ki "1.1.1990 tarihinden itibaren personel rejiminde bozulma
ve çözülme başlamıştır" ifadesi, bu gensoruyu veren
arkadaşlarımızın ifadesidir ve bu gensoruya ekli raporda,
kendilerinin takdim ettiği bir cümledir. Onun için diyorum ki, bu gensoru,
doğrudan doğruya Anavatan Partili
arkadaşlarımızın kendi varsayımlarına dayanan,
kendi kabullerine karşı geliştirmiş olduğu hamlelerin,
salvoların bir neticesidir, bir ürünüdür; burada yer alan bütün tenkitler
de, aslına bakarsanız, kendi dönemlerinin icraatlarıyla ilgili
olarak yapılmış olan tenkitler ve eleştirilerdir.
Özet olarak belirtmek gerekirse, Anavatan Partili sayın
arkadaşlarımızın telaşı, aslında, kamu
görevlilerinin maaşlarında iyileştirme
yapılmayacağı değildir. Bu iyileştirmenin
yapılacağını kendileri de biliyorlar. Hükümetin, Yetki
Kanunundan dolayı bir aylık süresi vardır; bu süreyi en iyi
şekilde kullanmış olarak yetki süresini
tamamlayacağından da emindirler. Ancak, asıl telaş,
asıl endişe, bu İktidarın, kendi dönemlerinde bozmuş
oldukları kamu personel rejimiyle ilgili, ücret dengesizlikleriyle ilgili
iyileştirme yapacağı telaşıdır ve
endişesidir. (RP sıralarından alkışlar)
BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun) – Sayın Bakan,
söylediklerinize inanıyor musunuz?..
MALİYE BAKANI ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) – Personel
rejimi, kendilerinin de ifade ettiği gibi, Anavatan Partisi
iktidarları döneminde bozulmuştur. Personel rejimiyle ilgili yetki
kanunlarında en kısa süre altı ay olduğu halde –kendileri,
iki yıllık, hatta dört yıl dokuz aylık bir yetki dönemi
kullandıkları halde- dört aylık bir yetki süresinin sonunu
beklememeleri, gerçekten ilginçtir.
Üç aydır niye düzeltmediniz iddiası, ciddiye alınabilecek
bir durum, bir tavır değildir.
Dengeleri bozdunuz iddiası, samimî değildir. Dengelerin
bozulduğu yıllar, kendi iktidar dönemleridir, kendi iktidar
yıllarıdır.
Üstelik "bu İktidar, bu basit düzenlemeleri, uzun
çalışmayı gerektiriyormuş gibi takdim ediyor" sözünün,
kendi uygulama dönemleri, dört yıl dokuz ayı bulan yetki dönemleri
hatırlanacak olursa, gensoru metnindeki bu ifadelerin ciddiye
alınmayacağı açıktır.
BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun) – Kararnamelerinizi
okumamışsınız Sayın Bakan...
MALİYE BAKANI ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) –
"Çalışanlar üzerinde nüfuz
kullanılmıştır" ifadesi de, yine, Anavatan Partisi
İktidarı yıllarının kendilerine
hatırlattığı bazı uygulamalardır.
Anavatan Partisinin sekiz yıllık iktidarı döneminde kamu
personelinin malî ve sosyal haklarının iyileştirilmesi
amacıyla Yüce Meclisten aldığı yetkinin süresi, toplam 62
aydır. Diğer bir deyişle, iktidar döneminin yarısı
yetkiyle geçmiştir. Anavatan Partisi, bu dönemde, 30-40 civarında
kanun hükmünde kararnameyle düzenleme yapmıştır. Bu kanun
hükmünde kararnamelerin çoğu da, genel düzenleme niteliğinde
olanları da -açıkça, hemen ifade etmek gerekirse- genel seçimler
öncesine rastlamıştır. Dolayısıyla, metinde
kullanılan bütün ifadelerin kendi dönemleriyle ilgili olduğu açık
ve seçiktir.
Şimdi, bu Hükümet ne yapıyor, bu Hükümet ne yapmaya
çalışıyor, bunu belirtmek istiyorum. Bu Hükümet, kamu
kesimindeki personelimizin, memurlarımızın ve emeklilerimizin
maaş düzeylerini, hayat standartlarını yükseltmeye
çalışıyor. Biz, Hükümeti kurduğumuz ilk günlerden itibaren,
bu Hükümetin, çalışanların ve üretenlerin gelir düzeylerinde
artışlar sağlayacak bir hükümet olduğunu ilan ettik ve kamu
çalışanları ve emeklilerimiz için de, enflasyon ve ilave olarak
da, büyüme oranı kadar maaş artışı
sağlayacağımızı ilan ettik, bir taahhüt olarak belirledik
ve Hükümet olur olmaz, ilk yaptığımız işlerden biri de
budur. 28 Haziran günü kurulan bu Hükümet, 1 Temmuzdan itibaren,
memurlarımızın ve emeklilerimizin maaşlarında yüzde
50'lik artış yapmıştır; üstelik, Anavatan Partili
İktidar, Hükümeti bırakacağı günlerde, bütçeye yüzde 30'luk
bir ücret artışı sağlayacak ödenek koyduğu halde ve
giderken de, çok söylüyorum diye, yüzde 40'lık bir ücret
artışı için hazırlıkları tamamladıklarını
ifade ettikleri halde, bu Hükümet, yüzde 50'lik bir zam vermiştir, yüzde
50'lik bir maaş artışı vermiştir. (RP
sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Ocak
ayındaysa, genel anlamda yüzde 30'luk bir ücret artışı
sağladık. Dolayısıyla, temmuzdan bu yana -ocak ayı
artışını da hesaba katarsak- fiilî olarak, bu Hükümetin
kamu çalışanlarına ve emeklilere vermiş olduğu ücret
artışı yüzde 95'tir; aynı dönem için enflasyon
oranıysa yüzde 40'lar civarındadır; dolayısıyla,
enflasyonun üzerinde reel artışı sağlayan bu Hükümettir.
Biz, bunu, Hükümet Programımızdaki ifadelere bağlı olarak,
rant ekonomisinden reel ekonomiye geçiş programı içerisinde
gerçekleştirdik.
54 üncü Hükümet döneminde, faiz gelirleri yüzde 12 stopaja tabi
tutulmuştur. Daha önceki dönemlerde, kamu kâğıtları
sebebiyle elde edilen gelirlerden, faizlerden dolayı vergi kesilmezken,
stopaj yapılmazken, bunlar da yüzde 12 stopaja tabi tutulmuştur. 1997
konsolide bütçesine bu stopajlar gelir olarak aktarılacaktır, gelir
olarak girecektir. Dolayısıyla, ranttan elde edilen, Hazineye intikal
ettirilen gelir fazlaları, çalışanlarımız için,
emeklilerimiz için bir ücret iyileştirmesi, bir gelir
artışı olarak, maaş artışı olarak
kullanılacaktır.
Biz, her zaman, bu genel anlamdaki maaş
artışlarının da yeterli olmadığını
ifade ettik. Enflasyon, artı büyüme oranı kadar ilave maaş
artışı sağlamakla birlikte...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Bakan, size süre vereceğim efendim; bir
dakikanızı rica edeyim.
Sayın milletvekilleri, biraz sonra oylamalar yapılacak, benim
ricam, Sayın Bakanlar Kuruluna ayrılmış sıraları,
sayın milletvekilleri lütfen boşaltsınlar ve
aşağıdaki bloklarda boş bulunan koltukları lütfen
dolduralım. Balkonda oturan sayın milletvekilleri, tevazu buyurunuz,
aşağıdaki koltukları dolduralım; oylamada sayım
kolay oluyor. Bütün bloklar dolsun efendim.
Sayın Bakan, 3 dakika yeter mi efendim?
MALİYE BAKANI ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) – Yeter
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Peki, buyurun.
MALİYE BAKANI ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) – Biz, 54 üncü
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti olarak, şu ana kadar, enflasyon, artı büyüme
oranının üzerinde fiilî maaş artışı
sağlamış bulunmaktayız; ancak, bunun,
çalışanlarımız açısından yeterli
olmadığını da defalarca ifade etmişizdir. İlave
gelir kaynakları ortaya çıktıkça, kamu gelirlerinde
artışlar meydana geldikçe, kamu çalışanlarının
ücretlerinde ek iyileştirmeler yapacağımızı da
belirttik ve ifade ettik. Nitekim, bu Yetki Kanunu çerçevesinde, önce Türk
Silahlı Kuvvetleri personelimizin, daha sonra emniyet
mensuplarımızın maaşlarında artışlar
yapılmıştır. Yetki süremiz devam etmektedir ve Maliye
Bakanlığı olarak, diğer kamu
çalışanlarının ücretlerinde ek iyileştirmeler
yapılmasını sağlayacak teknik bütün
çalışmalarımız tamamlanmıştır; önümüzdeki
günlerde Bakanlar Kurulu bu konuda kararını verecektir ve verilecek
bu karar çerçevesinde de, kamu çalışanlarımızın
maaşlarında, emeklilerimizin maaşlarında ek
iyileştirmeler yapılacaktır. Böylece, özellikle Anavatan Partisi
İktidarları döneminde bozulan ücret rejimi ve kamudaki dengeler
tekrar düzeltilmiş olacaktır; Anavatan Partisi İktidarları
döneminde ortaya çıkan reel gelir azalmaları, maaşlarda meydana
gelen azalmalar telafi edilmiş olacaktır, kamu
çalışanlarımızın yüzü gülecektir; çünkü, bu
İktidar, bu Hükümet, rantiyeden alıyor, kaynakları, işçiye,
köylüye, memura, esnafa, emeklilerimize akıtıyor; bu politikayı
kararlılıkla sürdürecektir, inançla sürdürecektir.
Bu duygular içerisinde, hepinize saygılar sunuyorum. (RP ve DYP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Bakan, teşekkür ediyorum efendim.
Sayın milletvekilleri, Bakanlar Kurulu üyeleri hakkındaki
(11/10) esas numaralı gensoru önergesinin gündeme alınıp
alınmayacağı hususundaki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Şimdi, oylamaya geçeceğim; ancak, bir açık oylama talebi
var; fakat, açık oylama talebi işaretle oylanacak. Ricam,
milletvekili arkadaşlarımız Bakanlar Kurulu
sıralarını lütfen boşaltsınlar... Mukadder ise, bir
gün oturursunuz, şimdi boşaltır mısınız...
Lütfen...
Aşağıdaki, Genel Kurul salonu içerisindeki boş
sıraları lütfen dolduralım... Rica ediyorum...
Sayın milletvekilleri, şu boş yerleri doldurur musunuz
lütfen.
Efendim, oyları sıhhatli saymada zorlanıyoruz. Rica
ediyoruz...
Efendim, bakın, orada boş yer var, burada boş yer var...
ERCAN KARAKAŞ (İstanbul) – Burada üç koltuk var.
BAŞKAN – Orada üç koltuk var efendim; önde bir boşluk var,
Sayın Hacaloğlu'nun arka tarafındaki sırada bir boşluk
var.
Efendim, lütfen, boş sıraları dolduralım.
Sayın Ünaldı, efendim, yeriniz belli mi?.. Efendim, lütfen,
yerinizi alınız.
Sayın Bakanların el kaldırmalarına,
işaretlerine gerek yok, onları tam sayıyoruz; tabiî, Sayın
Başbakanı da 37'nin içinde sayıyoruz.
Efendim, bir açık oylama talebi vardır; okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan gensorunun oylanmasının açık oyla
yapılmasını arz ve teklif ediyoruz.
BAŞKAN – Talepte bulunan sayın üyelerin hazır olup
olmadıklarının tespitini yapacağım.
Memduh Büyükkılıç?.. Burada.
Abdulkadir Öncel?.. Burada.
Cafer Güneş?.. Burada.
Abdullah Örnek?.. Burada.
Murtaza Özkanlı?.. Burada.
Metin Perli?.. Burada.
Cemalettin Lafçı?.. Burada.
Hasan Öz?.. Burada.
Celal Esin?.. Burada.
Sabahattin Yıldız?.. Burada.
Hüseyin Kansu?.. Burada.
Sıtkı Cengil?.. Burada.
Mikail Korkmaz?.. Burada.
Latif Öztek?.. Burada.
Hüseyin Olgun Akın?.. Burada.
Mehmet Aykaç?.. Burada.
Hüseyin Arı?.. Burada.
Efendim, talebin yerine getirilmesine yeter sayıda sayın imza
sahibi Genel Kurul salonunda hazır.
Şimdi, açık oylamanın şeklini belirleyeceğiz;
sayın bakanlar, lütfen, işaret buyurmasınlar.
Açık oylamanın, kupaların kürsü önüne konulması
suretiyle yapılması hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.
Açık oylamanın, kupaların sıralar arasında
dolaştırılması suretiyle yapılması hususunu
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Sayın bakanlar işaret etmesinler efendim.
YAŞAR OKUYAN (Yalova) – Yukarıda Bakan var Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Kabul etmeyenler... Efendim, açık oylamanın,
kupaların sıralar arasında dolaştırılması
suretiyle yapılması kabul edilmiştir. (RP ve DYP
sıralarından alkışlar, CHP sıralarından
"kaça kaç?" sesleri)
Efendim, keşke oylama sonuçlarını açıklama
uygulamamız olsaydı; ama, yok.
Sayın milletvekilleri, bir uyarıyı yapmak zorundayım
Tüzük gereği: Basılı oy pusulası bulunmayan sayın üye,
oyunu, beyaz bir kâğıda adını soyadını, seçim
çevresini ve oyunun rengini yazarak, imzasını da atmak suretiyle
kullansın lütfen.
Kupalar sıralar arasında dolaştırılsın.
Sayın milletvekilleri, bir başka işimiz daha var;
lütfen... Yani, bir başka konu daha müzakere edeceğiz ve yine böyle,
oylamalı...
(Oylar toplandı)
BAŞKAN – Oyunu kullanmayan sayın üye var mı efendim? Yok.
Oylama işlemi tamamlanmıştır.
Kupalar kaldırılsın.
(Oyların ayırımı yapıldı)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, gensoruyla ilgili açık
oylama sonuçlarını açıklıyorum: Bakanlar Kurulu üyeleri
hakkındaki (11/10) esas numaralı gensoru önergesinin gündeme
alınıp alınmayacağı hususundaki açık oylamaya 538
sayın üye iştirak etmiştir; bunlardan 266 sayın üye
gensorunun gündeme alınmasını kabul istikametinde, 271
sayın üye gündeme alınmaması istikametinde oy vermiş olup,
1 oy da mükerrer çıkmıştır. Bu suretle, müzakereye konu
gensorunun gündeme alınması kabul edilmemiştir.
Sayın Kâzım Üstüner, Divan Üyemiz; Sayın Ali
Günaydın, Divan Üyemiz.
Hayırlı hizmetlere vesile olsun.
Sayın milletvekilleri, yüksek müsaadelerinizle 10 dakika ara vermek
zorundayım. Saat 18.50'ye mi, 18.55'e mi?..
MEHMET KEÇECİLER (Konya) – Sayın Başkan, 18.55 olsun.
BAŞKAN – Peki... Hamiyete endaze mi olur Sayın Keçeciler.
Efendim, 18.55'te yeniden toplanmak üzere, birleşime ara veriyorum.
Kapanma Saati :18.40
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati : 18.55
BAŞKAN : Başkanvekili Yasin
HATİBOĞLU
KÂTİP ÜYELER : Kâzım ÜSTÜNER
(Burdur), Ali GÜNAYDIN (Konya)
BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 63 üncü Birleşiminin
İkinci Oturumunu açıyorum.
Sayın milletvekilleri, çalışmalarımıza
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
IV. – GENSORU, GENEL GÖRÜŞME,
MECLİS SORUŞTURMASI
VE MECLİS ARAŞTIRMASI (Devam)
A) ÖNGÖRÜŞMELER (Devam)
2. – İzmir Milletvekili Metin Öney
ve 60 arkadaşının, Anayasa, Kanunlar ve Cumhuriyetin temel
ilkeleri ve gelenekleri ile bağdaşmayan tutum ve
davranışlarıyla görevini kötüye kullandığı ve bu
eyleminin T.C.K.’nun 240 ıncı maddesine uyduğu iddiasıyla
AdaletBakanı Şevket Kazan hakkında Meclis soruşturması
açılmasına ilişkin önergesi (9/11)
BAŞKAN – Şimdi, 2 nci sırada yer alan, İzmir
Milletvekili Sayın Metin Öney ve 60 arkadaşının, Anayasa,
kanunlar ve cumhuriyetin temel ilkeleri ve gelenekleriyle bağdaşmayan
tutum ve davranışlarıyla görevini kötüye
kullandığı ve bu eyleminin Türk Ceza Kanununun 240
ıncı maddesine uyduğu iddiasıyla Adalet Bakanı
Sayın Şevket Kazan hakkında Anayasanın 100 üncü ve
İçtüzüğün 107 nci maddeleri uyarınca bir Meclis
soruşturması açılmasına ilişkin önergesinin
görüşülmesine başlıyoruz.
Bu görüşmede, sırasıyla, önergeyi verenlerden ilk imza
sahibine veya onun göstereceği diğer bir imza sahibine,
şahısları adına üç sayın milletvekiline ve son olarak
da, hakkında soruşturma açılması istenilen Sayın
Adalet Bakanına söz verilecektir.
Konuşma süreleri 10'ar dakikadır.
Meclis soruşturması önergesi, 20.2.1997 tarihinde, Genel
Kurulun 59 uncu Birleşiminde okunmuş ve bastırılarak
sayın üyelere dağıtılmıştır. Bu nedenle,
soruşturma önergesini tekrar okutmuyorum.
İlk söz, önerge sahibi Sayın Öney'in.
Sayın Öney, buyurun efendim. (ANAP sıralarından
alkışlar)
Süreniz 10 dakikadır efendim.
METİN ÖNEY (İzmir) – Sayın Başkan, muhterem
milletvekilleri; arkadaşlarımla birlikte Adalet Bakanı
Sayın Şevket Kazan'la ilgili vermiş bulunduğumuz Meclis
soruşturması önergesi üzerinde görüşlerimi arz etmek üzere söz
almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüksek Heyeti saygıyla
selamlıyorum.
Öncelikle, bir konunun altını çizmek istiyorum. Bu
soruşturma önergesi, herhangi bir olay, o olayla ilgili fail veya fiille
ilgili olmamakla birlikte, esas itibariyle, Anayasanın 2 nci maddesinde
tarifini bulan hukuk devleti ilkesi, dağdaki çobandan Çankaya'daki
Cumhurbaşkanına kadar herkesin tabi olması gerektiği genel
kurallar meselesi üzerinde konuşmak ve bu konunun hâkimiyetini temin ve
tesis etmek üzere bu önerge verilmiş bulunmaktadır.
Şimdi, soruşturma önergesini -eğer izniniz olursa- üç
bölümde Yüksek Heyete arz etmek istiyorum: Birinci bölümde, Adalet
Bakanlığını sekiz aydır sürdürmekte olan Sayın
Şevket Kazan'ın, ilgilenmesi gerektiği halde, genelde ilgi alanı
dışında bıraktığı konular; ikinci bölümde,
ilgi alanı olmadığı halde, aşağı yukarı
sekiz ayı o konularla ilgili geçirdiği meseleler; üçüncü bölümde de,
soruşturmaya esas teşkil eden, Türk Ceza Kanununun 240 ıncı
maddesinin ihlal edilip edilmediği hususundaki hukukî görüşlerimi
Yüksek Heyete arz etmeye gayret edeceğim.
Şimdi, Adalet Bakanlığı, mutlaka, bütün
bakanlıklar gibi, fevkalade önemli bir bakanlıktır. Ancak, sekiz
ayın başına döndüğümüzde, bugüne kadar ortaya konulan
tabloyu şöylece özetlemek mümkündür: Her geçen gün artan hukukî
işler, hâkim ve savcıların her geçen gün artan yükleri, günde en
az 40-50 duruşma, uzayan davalar, Adalet Bakanlığının
en önemli sorunlarından olsa gerek; ama, bu konuya çözüm
getirildiğini söylemek mümkün değildir.
Yine, eğitimde okul, sağlıkta hastane neyse, adalette de
bina o derece önemli olduğu halde, adliye sarayı adı
altında, saraya benzeyen müesseselerin olmadığını;
ama, adliye binalarının, hükümet konaklarında konuk
tarzında durduğunu da bir kez daha ifade etmek istiyorum.
Hele, cezaevleri meselesi, hiç şüphesiz, kanayan yaradır.
Değerli arkadaşlarım, cezaevlerini fevkalade önemsemek
gerekir; çünkü, öncelikle kişilerin hak ve hürriyetleri devletin
teminatı altındadır, can güvenliği devletin teminatı
altındadır. Bu, elbette ki, sokaktaki insan için de geçerlidir; ama,
cezaevinde bile bunlar sağlanamazsa, sokakta bunların
sağlandığını iddia etmek nasıl mümkün
olacaktır?
Yine, infaz sistemiyle ilgili gelişmeler fevkalade geri
kalmıştır. Türkiye'de, cezanın müessiriyeti, halen,
gösterilir durumda değildir.
Yargı bağımsızlığı
başlıbaşına bir sorundur. Türkiye'de, yargı
bağımsızlığı hususunda, ciddî endişeler,
ciddî kaygılar vardır. Bu konulara dair, sekiz ay içerisinde,
Sayın Adalet Bakanının ve Adalet Bakanlığının
olumlu eylem ve işlemlerine rastlamak mümkün değildir.
Bunlara ilaveten, faili meçhul cinayetlerle ilgili hususlar
İçişleri Bakanlığının sahasında
düşünülse dahi, Adalet Bakanlığını bunun
dışında tutmak, şüphesiz, mümkün değildir. Bu konuda
da herhangi bir ilerleme gösterildiğini söylemek mümkün değildir.
Şimdi, özetle ve ana başlıklar halinde, sekiz aydır
ilgilenilmesi gerektiği halde ilgi sahası dışında
kalan konular bunlar; ama, Sayın Adalet Bakanının ilgi
sahası olmadığı halde, ilgilendiği konular da bir
başka ilginçlik teşkil etmektedir.
Mesela, hâkim ve savcıların tayin kararnameleri -mutlaka ilgi
sahasındadır ama- süratle gerçekleştirilmiştir; hâkim ve
savcılarla ilgili birtakım soruşturmalar da süratle
gerçekleştirilmiştir.
Mesela, Sayın Bakan, polisliğe soyunup, Uğur Mumcu
cinayetiyle ilgili çok önemli bir tanığı olduğunu
söylediği halde, o tanıkla ilgili hiçbir ses ve seda
çıkmamıştır.
Yine -kaçak araba demeyeceğim, devletimizin bakanıdır-
müddeti dolmuş arabayla gezmek de, Sayın Bakanın ilgi
sahası dışında olması gerekirken, ilgi sahası
içerisinde olan konulardandır.
Yine, gazetecilerin Bakanlığa alınmaması da bu
meselenin üzerindedir.
Hele, evrakların çöpte bulunması daha önemli, bambaşka
bir konu olsa gerektir.
Sürekli aydınlık için bir dakika karanlık eylemi için
sarf ettiği sözler, milletimizin önemli bir bölümünü fevkalade
incitmiştir.
Makamında bildiri okutan, ama, bildiri muayyen yere geldiği
zaman, okuyanları da makamından çıkaran, yine, Sayın
Bakandır.
Yine -basından öğrendiğime göre- şiir yazıp,
yazdığı şiirlerle ağlayan da Sayın Bakandır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Başbakanlık Teftiş Kurulunun Susurluk'la ilgili raporunu iki
ayrı tarzda yorumlamak da, bu sekiz ayın faaliyetleri içerisindedir.
Baroyla kavgalı olmak, basınla kavgalı olmak, yine, bu
meselenin içerisinde mütalaa edilen hususlardır.
Görülüyor ki, Sayın Bakana, sekiz ay içerisinde, olumlu yönleriyle
bakıldığında, icraat bulmak mümkün gözükmüyor; ama,
kendisinin neyle iştigal ettiğini, ana hatlar halinde, burada dile
getirdiğimizde, Adalet Bakanlığının ne durumda
olduğunu kolaylıkla teşhis ve tespit etmek mümkündür.
Şimdi, önergemizde bilhassa konu ettiğimiz, bir tutukluyu
ziyareti meselesi üzerinde önemle durmak istiyorum. Öncelikle, sözlerimin
başında da ifade ettim; Anayasamızın 2 nci maddesinde, Türk
Devletinin bir hukuk devleti olduğu söyleniyor; 8 inci maddesinde,
Bakanlar Kurulunun hukukla bağlı olduğu beyan ediliyor; 10 uncu
maddenin ikinci ve üçüncü fıkralarında da, kimseye imtiyaz
tanınamayacağı, bütün kurum ve kuruluşların kanun
önünde eşit olduğu ifade ediliyor.
Sayın Bakan, bir olay sebebiyle Terörle Mücadele Yasasına
muhalefetten tutuklu bulunan birini ziyaret etmiştir. Biz, bu ziyareti,
elbette ki Türk Ceza Kanununun 240 ıncı maddesinin ihlali olarak
yorumluyoruz. Neden böyle yorumluyoruz; Sayın Şevket Kazan,
beyanlarında, Refah Partisi Genel Başkan Yardımcısı
olarak bu ziyareti yaptığını söylüyor.
Öncelikle, birkaç hukukî meseleyi bilginize sunmak istiyorum. Terörle
Mücadele Yasası, açık bir biçimde, o suçtan tutuklu veya hükümlü
olanların açık görüş yapamayacaklarını hükme
bağlamıştır. Yine, tutuklu ve hükümlülerin ziyaretiyle
ilgili, ya birinci derecede yakını olmak veya vekili veya müvekkili
olmak durumu söz konusudur.
MUSTAFA YILDIZ (Erzincan) – Ya da bakan olacak!..
METİN ÖNEY (Devamla) – Ya da bakan olmak mı gerekir; onu,
tabiî, biz, burada, soru olarak soruyoruz.
Ancak, esas soracağımız soru şu: Sayın Bakan bu
ziyareti yaparken, "Refah Partisi Genel Başkan
Yardımcısı olarak yaptım" diyor. Peki, ziyaret
esnasında Sayın Şevket Kazan Genel Başkan
Yardımcısı olduğuna göre, Adalet Bakanı kimdi? Onu
sormak istiyoruz. Yoksa, Sayın Adalet Bakanı part-time mı
çalışıyor?
ABDULKADİR ÖNCEL (Şanlıurfa) – Ayıp, ayıp!..
Bir hukukçuya yakışmaz bu laflar.
METİN ÖNEY (Devamla) – Yakışıp
yakışmadığına, siz gelir cevap verirsiniz; onu, size
de soracak değilim. Ben görüşlerimi ifade ediyorum, siz de buyurun,
buradan görüşlerinizi ifade edin.
BAŞKAN – Sayın Öncel, rica ediyorum...
METİN ÖNEY (Devamla) – Şimdi, bütün bunları bir arada
düşündüğünüzde, işte mesele açık bir biçimde ortaya
çıkıyor.
Peki, 55 bin tutuklu var, 55 bin hükümlü var; Adalet Bakanı
bunların bakanı değil mi? Bunlarla bir yakınlıkta,
bunlara müzaherette bulunmak, bunların ne durumda olduğunu
araştırmak, soruşturmak görevini kendisinde hissetmiyor mu?
Dolayısıyla, Adalet Bakanı, demin söylediğim görevleriyle
birlikte, herkesi eşit tarzda mütalaa etmek durumundadır. Öyle olmaz
da "partime yakın olanlar, partime uzak olanlar" derse, Türk
Ceza Kanununun 240 ıncı maddesi, açık bir biçimde ihlal
edilmiş olur.
Bunlarla birlikte, elbette ki, başka...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Öney, ne kadar süre istersiniz? Lütfen çok
kısa...
METİN ÖNEY (Devamla) – 2 dakika efendim.
BAŞKAN – Peki efendim. (ANAP sıralarından "10
dakika..." sesleri) Efendim, sayın hatip 10 dakika istemiyor, 2
dakika istiyor.
Buyurun Sayın Öney.
METİN ÖNEY (Devamla) – Efendim, biz, 2 dakikada da
maksadımızı arz edebiliriz.
BAŞKAN – Evvelallah efendim... 1 dakika bile yeter.
Buyurun.
METİN ÖNEY (Devamla) – Efendim, burada, elbette, demin
söylediğim yargı bağımsızlığı üzerinde
de çok ciddî bir endişemiz olduğunu beyan etmek istiyoruz. Adalet
Bakanı, hem kanuna hem geleneklere hem ziyaret yönetmeliğine
aykırı biçimde bir tutuklu veya hükümlüyü ziyaret ederse, o, bir
yerlere mesaj veriyor demektir "bunun arkasında ben varım"
demektir. Öyle olunca, 55 binden 1'i çıkardığınızda,
54 999 hükümlü ve tutuklunun sonu ne olur, adalete olan güveni ne noktaya
gelir?..
İşte, bu itibarla, değerli milletvekilleri -bilmiyorum
usulden midir, âdetten midir; ama-
hoşgörünüze sığınarak bir kısa fıkra anlatıp
sözlerimi bitirmek istiyorum. Adamın biri, bir din görevlisine gitmiş
"hoca efendi, hani bir dinî olay vardı, bir iki yeri eksik, ben bir
anlatayım da, sen o bir iki yerini düzelt. Evliyanın biri, Allah
yolunda, denizin kıyısında, kızını kesmek, idam
etmek istemiş; gökten deve gelmiş, deveyi kesmişler. Bu
işin aslı nasıldı?" demiş. Hoca cevaben "bir
kere, o, evliya değil, peygamberdi, Hazreti İbrahim'di; denizin
kıyısında değil, dağda olmuştu hadise; deve
değil, koç gelmişti; kızı değildi, oğluydu;
neresini düzelteyim?!." demiş.
Bu Hükümetin de, bu Bakanın da, biz, neresini düzeltelim?
Desteğinizi bekliyoruz.
Saygılar sunuyorum. (ANAP, DSP ve CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Öney, teşekkür ediyorum efendim.
Sayın milletvekilleri, kişisel söz talebinde bulunan
arkadaşlarımızdan hangilerinin konuşacağı hususu
daha önceki birleşimde tespit edilmişti; ancak, zabıtlara
geçmesi açısından, söz talebinde bulunan ve o gün zabıtlara
geçirilmemiş olan sayın üyelerin isimlerini okuyorum:
Sayın Recep Mızrak, Sayın Ali Oğuz, Sayın Sabri
Ergül, Sayın Esat Bütün, Sayın Ersönmez Yarbay, Sayın
İsmail Köse, Sayın Murat Başesgioğlu, Sayın Metin
Gürdere, Sayın Kemal Aykurt, Sayın Yılmaz Ateş, Sayın
Selahattin Beyribey, Sayın Bülent Akarcalı, Sayın Mehmet
Gözlükaya, Sayın Yaşar Okuyan, Sayın Halil İbrahim Özsoy,
Sayın Saffet Arıkan Bedük, Sayın İlker Tuncay, Sayın
Emin Kul, Sayın Mustafa Balcılar, Sayın Mahmut Işık,
Sayın Mustafa Cumhur Ersümer, Sayın Atilâ Sav, Sayın
Sıddık Altay, Sayın Mustafa Kamalak, Sayın Adil
Aşırım, Sayın Necati Güllülü, Sayın Metin
Bostancıoğlu, Sayın Memduh Büyükkılıç, Sayın
Mehmet Bedri İncetahtacı, Sayın Aslan Ali Hatipoğlu,
Sayın İsmail Yılmaz, Sayın Zeki Ergezen, Sayın Veysel
Atasoy.
Evet... Zabıtlara geçmiş oldu.
Şimdi, sırasıyla...
HASAN HÜSAMETTİN ÖZKAN (İstanbul) – Sayın Başkan,
bir tane eksik okudunuz; Sayın Hikmet Sami Türk'ün ismi de olması
lazım.
BAŞKAN – Efendim, Sayın Bütün sırasını
Sayın Türk'e verdiği için, şimdi, zatıâlilerini kürsüye
davet edeceğim.
FATİH ATAY (Aydın) – Esat, bravo!.. Tebrik ediyorum...
BAŞKAN – Sayın Kapusuz?..
ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) – Sayın Kapusuz'un yerine ben
konuşacağım Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Nejat Arseven, buyurun efendim. (ANAP
sıralarından alkışlar)
NEJAT ARSEVEN (Ankara) – Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; İzmir Milletvekili Metin Öney ve 60
arkadaşının, Anayasa, kanunlar ve cumhuriyetin temel ilkeleri ve
gelenekleriyle bağdaşmayan tutum ve davranışlarıyla
görevini kötüye kullandığı ve bu eyleminin de Türk Ceza
Kanununun 240 ıncı maddesine uyduğu idiasıyla Adalet Bakanı
Şevket Kazan hakkında Anayasa gereği açılması
istenilen Meclis soruşturması önergesi üzerinde, şahsım
adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Değerli
Heyetinizi en içten duygularımla selamlıyorum.
Çok değerli arkadaşlarım, sözlerime başlamadan önce,
biraz önce, bir önceki oturumda, bu kürsüde, değerli konuşmacılar
tarafından ifade edilen birkaç hususa öncelikle değinmek istiyorum.
Bir konuşmacı, ifadeleri arasında, Anavatan Partisinin ihtilal
ürünü olduğu ve bir ihtilal ürünü olarak değerlendirilmesi
gerektiğini ifade etti. (RP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Sayın Arseven, Sayın Grup Başkanvekilimiz
kalktı, ifade etti. Rica ediyorum... Konuya gelelim...
NEJAT ARSEVEN (Devamla) – Hayır efendim... Ben, çok kısa
değineceğim.
Çok değerli arkadaşlarım, bir kere, Anavatan Partisi
hakkındaki bu isnadı şiddetle reddediyorum. Önce şunu ifade
edeyim ki, 1960 ihtilalini, 1971 muhtırasını ve 1980'i
görmüş olmak demek, zannediyorum ki, Anavatan Partisi gibi ihtilalden
sonra kurulmuş olmaktan... Değerlendirmeyi Yüce Heyetinize bırakıyorum.
Çok değerli arkadaşlarım, bugün de aynı şeyleri
yaşıyoruz, bugün de aynı noktalar ülkede
tartışılıyor; ama, maalesef, bu Parlamento, hâlâ, o,
ihtilal sonrası-ihtilal öncesi kurulmuş olmayı
tartışıyor. Eğer, 1980 ihtilali olmuşsa ve ondan
sonra, yeniden partilerin kurulması gerektiği zaman Anavatan Partisi
kurulmuşsa, bunun, ihtilal ürünü olmakla, ihtilal neticesi olmakla ne
alakası var! Peki, bunda, o iş başına gelenlerin hiç mi
suçu yok?! Çok değerli arkadaşlarım, biz, Anavatan Partisi
olarak, 1983 yılında, bu ülkeyi, evet, bir ihtilal hükümetinden
devraldık; ama, demokratik seçimlerle işbaşına gelmiş
bir hükümet olarak, Anavatan Partisi olarak, sekiz sene bu memleketi yönettik
ve seçimlere iki sene, birbuçuk sene kalmış olmasına rağmen
de, bu ülkeyi, şerefimizle, haysiyetimizle bizden sonraki bir hükümete
devrettik; bu mudur ihtilal ürünü olmak; bu mu ihtilal ürünü diye
tartışılmak?! Biz, bu ülkeye demokratik nizamı getirdik; bu
şartları getirdik. Sekiz ayda, bu ülkeyi, aynı ülkeyi, o
şartlara getirenler bu işi tartışmıyor; 1983'te kurulup,
bu ülkeyi, iktidarı, demokratik yollarla, seçimle devreden Anavatan
Partisini ihtilal ürünü diye suçlayacaksınız; var mı böyle bir
şey?
Çok değerli arkadaşlarım, yine, bir konuşmacı,
burada, Anavatan Partisinin üç aylık iktidarından bahsetti. Biz, Anavatan
Partisi olarak, üç aylık şerefli iktidarımızı, sekiz
aylık sizin gibi iktidara değişmeyiz.
BAŞKAN – Sayın Arseven, bir dakikanızı rica edeyim.
ŞİNASİ YAVUZ (Erzurum) – Sayın Başkan, konuyla
ne alakası var!
BAŞKAN – Efendim, müsaade buyurun... Birleşimi ben
yönetiyorum.
Sayın Arseven, bakın, bir oturum değişti; bu ikinci
oturumdur, bir. Konular birbiriyle hiç ilgili değil; biri gensoru
müzakeresiydi, bu bir soruşturma görüşmesidir. Rica ediyorum, konu
üzerinde konuşalım efendim... Rica ediyorum...
Buyurun.
NEJAT ARSEVEN (Devamla) – Peki Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlarım, onu da ifade ettikten sonra,
şimdi, Sayın Kazan ve onun uygulamalarıyla ilgili olarak
verilmiş olan bu soruşturma önergesi üzerindeki görüşlerime
gireceğim.
Şimdi, bir ülkenin Adalet Bakanı, o hadise olduktan, yani,
Sincan olayları geliştikten sonra, yine, bu kürsüde, benim
yapmış olduğum bir gündemdışı konuşmaya
cevaben, kanunların ve Anayasanın bu konuda işleyeceğini ve
400 belediye başkanından birisi olan bu kişinin de, adaletin
kendisine vermiş olduğu cezaları çekeceğini ifade ettikten
sonra ve Adalet Bakanlığı koltuğunda oturan bir kişi
de olması dikkate alınarak, acaba, kendisinin o ziyareti
yapmasını, bu Yüce Heyet nasıl değerlendiriyor?
Çok değerli arkadaşlarım, takdirlerinize sunuyorum,
Sayın Kazan, yirmibeş yıldır siyasette olan ve
yapmış olduğu bu görevi bundan yirmi küsur yıl önce de
yapmış çok değerli bir arkadaşımızdır.
Kendisi, aynı zamanda bir hukukçudur da; yani, bütün bu
sıfatları üzerinde taşıyan, yirmi küsur yıldır
siyasetle uğraşan bir Adalet Bakanının bu gibi bir ziyareti
yapmasını nasıl değerlendirmek lazım?! Aslında,
bence, üzerinde durulması gereken esas konu budur; yani, Sayın Kazan,
bilgisizlikten, tecrübesizlikten yahut yeni bir parlamenter, yeni bir bakan
olmaktan dolayı değil, bütün bu tecrübeleri üzerinde
taşırken, acaba, bu mahkûmu, yani partisinin, bu olayları
yapmış olan Sincan Belediye Başkanını cezaevinde niye
ziyaret ediyor? İşte, aslında, bu Parlamentonun üzerinde
durması gereken, bu "niye"nin cevabıdır.
Çok değerli arkadaşlarım, bütün bunların hepsi,
Sayın Bakanın bütün davranışları, fevkalade bilinçli
ve özenle yapılmış davranışlardır. Sakın
bunları, bir particilik anlayışıyla, halisane
yapılmış ziyaret falan olarak değerlendirmeyin. Bütün
bunlar, o ve onun gibi, bugün ülkeyi bu noktaya getiren partisi mensubu birçok
kişiye cesaret vermek için yapılmış, partinin kendilerinin
arkasında olduğunu ifade etmek için yapılmış
davranışlardır. Eğer, bunun aksi varitse, Sayın Bakan
gelsin, bu kürsüden bunları ifade etsin.
Çok değerli arkadaşlarım, biz, Anavatan Partisi olarak,
sekiz yıllık iktidarımız döneminde, samimî, inançlı
insanların, din ve vicdan hürriyetleri konusunda, elimizden gelen bütün
gayretle, bu ihtiyaçlarını gidermek için büyük gayretler sarf ettik.
Yaptıklarımız ortadadır. Bugün, ortada
tartışılmakta olan, hatta kendilerinden geri getirilmesi
istendiği ifade edilen -ki, bilmiyoruz, kendileri ifade ediyorlar- 163
üncü madde değişikliğini gerçekleştiren de Anavatan
Partisidir. Peki, şimdi, ben, Yüce Heyetinize ve bizi televizyonları
başında seyreden değerli vatandaşlarımıza
soruyorum: Bu insanların, bizim sekiz yıllık
iktidarlarımız boyunca binbir emekle gerçekleştirdiğimiz bu
haklarını ellerinden geri alınma noktasına getirmeye,
acaba, bütün bunların savunucusu olarak ortaya çıkan Refah Partisinin
hakkı var mı? Gelip burada, bu konuda ne ifade edecekler? Bizim
yaptığımız, getirdiğimiz ve insanların inanç
dünyasında yaptığımız bu çığır açma
niteliğindeki değişikliklerden sonra, bugün, bu insanların elinden
bu hakkın alınması gibi birtakım taleplerle ülkeyi
karşı karşıya getirmeyi, acaba Refah Partisi nasıl
anlatacak?!
Çok değerli arkadaşlarım, bu Hükümet...
HÜSAMETTİN KORKUTATA (Bingöl) – İyi bir hükümet.
NEJAT ARSEVEN (Devamla) – Evet, iyi bir hükümet!.. Hakikaten ülkeyi
fevkalade bir duruma getirdiniz!..
Şimdi, efendim, şunu size ifade edeyim ki, eğer ülkede
bir koalisyon, kendisini sistemin dışında ifade eden...
Bakın, çok açık söylüyorum, seçimlerden önce, hepinizin bu
Parlamentoya girmiş olduğu seçimlerden önce, Refah Partisi, hepimizi,
bu tarafa doğru devam eden bütün partileri sistemin içinde, kendisini de
sistemin dışında bir parti olarak ifade etti. Öyle mi; evet.
HÜSAMETTİN KORKUTATA (Bingöl) – Hâşa... Hâşa...
NEJAT ARSEVEN (Devamla) – Şimdi, biz, kendileriyle koalisyon
görüşmelerini, kendilerini bu sistemin içine çekmek ve bu sistemin bir
partisi olarak kabul etmek gerektiğini düşünerek yaptık. Ha,
zaman geçti, yeni bir hükümet kuruldu; ama, maalesef, o hükümet, onları bu
sistemin içine çekmek için falan değil, aslında bir diğer
partinin bir başka işlerini örtbas etmek için kuruldu. Tabiî, böyle
bir hükümet kurulunca, o sistemin dışında olan ve tesadüfen
iktidara gelen, yani, sistemin içine girmiş gibi görünen Refah Partisinin,
bizim sistemimizi kullanarak kendi sistemini getirmek yolundaki gayretlerini
de...
HÜSAMETTİN KORKUTATA (Bingöl) – Hâşa... Hâşa...
NEJAT ARSEVEN (Devamla) – ...çok aykırı görmemek lazım.
İBRAHİM HALİL ÇELİK (Şanlıurfa) –
Oyları unutma, oyları...
NEJAT ARSEVEN (Devamla) – Şimdi, 6 milyon oy aldınız.
İşte o arkanızdaki 6 milyon oya olan saygı
dolayısıyla sizinle görüştük; sizi sistemin içine çekmek için,
sizin söylemlerinizi bu ülkede kabul edilebilir söylemler olarak göstermek için
sizinle görüştük; onun bunun gibi, yolsuzluğumuzu,
hırsızlığımızı örtmek için sizlerle
görüşmedik.
KAHRAMAN EMMİOĞLU (Gaziantep) – Hah!.. Hah!..
NEJAT ARSEVEN (Devamla) – Şimdi, değerli
arkadaşlarım, bugün ülkenin gelmiş olduğu noktada, Refah
Partisinin çok büyük bir sorumluluğu olduğuna inanıyorum.
KADİR BOZKURT (Sinop) – Daha çok sizin...
NEJAT ARSEVEN (Devamla) – Çıkar söylersin; fazla uzatma!
Şimdi, bakın, ülkeyi getirmiş olduğunuz bu noktada,
Refah Partisi olarak, büyük bir sorumlulukla karşı
karşıyasınız. Ülkeyi, işte, o gün size teslim
ettiğimiz, demokratik yollarla teslim ettiğimiz noktadan, bugün
birçok şeyin tartışılır hale getirildiği, hem de
sekiz ay içinde tartışıldığı bir hale getirdiniz.
Hükümetin bir kanadı çıkıyor diyor ki, biz laikliğin
teminatıyız...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Arseven, efendim, 2 dakikada lütfen
toparlayın; bir başka ilave süre imkânım yok.
NEJAT ARSEVEN (Devamla) – Sayın Başkanım, değerli
arkadaşlarım; tabiî, bu kadar kısa bir süre içerisinde birçok
şeyi ifade etmek mümkün değil; ama, Adalet Bakanı Sayın
Şevket Kazan'ın, bugün burada ifade edilen ve hakkında
açılması düşünülen bu soruşturmayla ilgili olarak önergede
tadat edilen ve onun dışında basında, gazetelerde yer alan
bütün tavır ve davranışlarını fevkalade
kasıtlı ve bilinçli bir şekilde yaptığını
ifade etmek istiyorum.
Basında, Adalet Bakanının hakkında Almanya'dan gelen
bir araba konusu falan var; aslında, onu bu kürsüde ifade etmek de
istemiyorum. Herhalde, Sayın Bakan, o konuyu da gelip burada
açıklayacaktır; ama, ben, bir memleketin Adalet Bakanının
kaçak bir arabayla dolaşması yahut onu yurda getirmesi, hatta o
konuda Almanya'da da takibat yapılması gibi bir konuyu falan çok
fevkalade yanlış ve yakışıksız buluyorum.
İnanın, çok açık, samimiyetimle söylüyorum; böyle bir hususun
yerinde olmadığını da ifade ediyorum. İnşallah,
Sayın Kazan bu kürsüye gelecek, o otomobil işini de bu millete
anlatacaktır.
Ben, bu soruşturma konusunda, Yüce Heyetin, Sayın Bakan
hakkında soruşturma açılması yönünde oy
kullanacağına inanıyor; hepinizi en içten duygularımla,
sevgi ve saygılarımla selamlıyorum. (ANAP sıralarından
alkışlar)
HÜSAMETTİN KORKUTATA (Bingöl) – İnanma!.. İnanma!..
BAŞKAN – Sayın Arseven, Sayın Bakanın ziyaret
ettiği tutuklu kişiyi, mahkûm olarak ifade ettiniz; zabıtlara da
öyle geçti; dil sürçmesidir, düzeltelim.
NEJAT ARSEVEN (Devamla) – Evet "tutuklu" olarak düzeltiyorum
efendim.
BAŞKAN – Peki, teşekkür ederim.
NEJAT ARSEVEN (Devamla) – Ben de teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Kapusuz, söz hakkınızı
Sayın Ergezen'e devrettiğinizi, yazılı talepte bulunarak
beyan ettiniz...
SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Evet efendim.
BAŞKAN – Sayın Ergezen, buyurun efendim. (RP
sıralarından alkışlar)
ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) – Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; hepinizi en derin saygılarımla selamlarım.
Sözüme girmeden önce, Nejdet Arseven'in komisyondaki bir sözünü
hatırlatmak...
YAŞAR OKUYAN (Yalova) – Nejat... Nejat...
ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) – Nejat Arseven‘in; özür dilerim.
Refah Partili komisyon üyelerini muhatap alarak "bütün
komisyonlarda Refah Partili milletvekillerinin vicdanlarıyla hareket
ettiklerine inanıyorum..." Tutanaklarda mevcut, tutanakları
istedim, tabiî yetişmedi de... Şimdi de, çıkmış, bu
kürsüde "efendim, birilerinin bilmem neyini örttünüz" diye
ortamı gerginleştirmek, Meclisin havasını bozmak... Bu
alışkanlıktan vazgeçin. Şimdi, geçmişimizi
araştırırsak, geçmişimizi irdelersek, bizim
söyleyeceğimiz çok şeyler var. Otoyollarla ilgili komisyonda ben
vardım; fazla konuşmak istemiyorum.
YAŞAR OKUYAN (Yalova) – Konuş o zaman...
BAŞKAN – Konuya gelin Sayın Ergezen...
ZEKİ ERGEZEN (Devamla) – Fazla konuşmak istemiyorum...
YAŞAR OKUYAN (Yalova) – Hepsini konuş!..
ZEKİ ERGEZEN (Devamla) – Şimdi, ben, samimî olarak...
YAŞAR OKUYAN (Yalova) – Ne varsa konuş!..
ZEKİ ERGEZEN (Devamla) – Samimî olarak, bir dilekte...
HAYDAR OYMAK (Amasya) – Eğer bildiğin varsa söyle.
ZEKİ ERGEZEN (Devamla) – Çok samimî söylüyorum...
AHMET ALKAN (Konya) – Biz kimsenin bir şeyini örtmedik...
ZEKİ ERGEZEN (Devamla) – His ve duygularınızla hareket
etmeyin, aklınızla hareket etmek sizi başarıya götürür;
inancım odur; ama, gördüğüm bir eksiklik var, bu da topluma
yansıyor; maalesef, his ve duygular daima aklın önüne geçmiştir
ve geçiyor; bu, ülke için bir talihsizliktir ve bugünkü muhalefet de ülke için
bir talihsizliktir. Şimdi, bugünkü muhalefet niye talihsizliktir? Ülkenin
dev gibi sorunları var...
YAŞAR OKUYAN (Yalova) – İktidar daha da talihsizliktir.
ZEKİ ERGEZEN (Devamla) – Bakın, lütfen, bir dinleyin;
sabırlı olun. Ben sizi incitmem, merak etmeyin. Ben sizi çok severim,
yürekten severim, en az beni sevdiğiniz kadar sizi severim; ama, lütfen,
sakin olun.
ALİ RIZA BODUR (İzmir) – Ben seni iki misli severim Zeki Bey.
ZEKİ ERGEZEN (Devamla) – Solcular konuşmasınlar...
İlkelerinizi hep biz aldık, ilkelerinizi kaybettiniz... Bir dinleyin.
Zamanım olsa, size de bir şeyler söyleyeceğim, solcu
kardeşlerime de bir şeyler diyeceğim; vaktim yok.
ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) – Ne yapıyorsun?!
ALİ RIZA BODUR (İzmir) – Dimdik ayaktayız; öyle
palavralara pabuç bırakmayız biz.
AYHAN FIRAT (Malatya) – Takıyye yapma...
ZEKİ ERGEZEN (Devamla) – Şimdi, muhalefet... Ülkenin bu kadar
ciddî meseleleri var, bu kadar dev sorunları var; güneydoğu,
Kıbrıs, Balkanlar, Türk cumhuriyetleri, ülkenin ekonomisi... Siz,
burada, gelip, Hükümetten hesap sormalısınız...
H. AVNİ KABAOĞLU (Rize) – Biz de onu sormaya
uğraşıyoruz...
ZEKİ ERGEZEN (Devamla) – Hesap sormalısınız!..
Gündemi bunun üzerine oturtmalısınız; ama, ne yazık ki,
siz, muhalefetinizi, Ali Kalkancı'nın ikibuçuk yıl önceki
bantı üzerine bina etmeye kalktınız, bir tarikat şeyhinin
özel hayatı üzerine bina etmeye kalktınız. Bir Adalet Bakanının...
AGÂH OKTAY GÜNER (Ankara) – Ne alakası var beyefendi
bunların..
ZEKİ ERGEZEN (Devamla) – ... özel arabası
Bakanlığın önünde niye durmuş; özel arabasına niye
binmiş; efendim, filan plakayı niye koymuş?.. Bunlar, küçük
meseleler. Muhalefet, bu küçük meselelerle, kendisini küçültür kendisini;
başka bir şey yapmaz. (RP sıralarından "Bravo"
sesleri, alkışlar) Tabiî, ben, bu konulara fazla girmek istemiyorum;
10 dakikalık bir zaman...
Şimdi, bir önerge vermişsiniz. Allah aşkına,
içinizde hukukçular yok mu? Ben, bir hukukçu değilim; mühendisim, teknik
elemanım.
AGÂH OKTAY GÜNER (Ankara) – Belli, belli...
ZEKİ ERGEZEN (Devamla) – Yani, hukukçunuz yok mu arkadaş?
Tamamen, his ve duygulara dayalı -akıl ve mantık hesaba
katılmamış- hukuk dayanağından yoksun, gazete
kupürlerine bakarak, bir soruşturma önergesi veriyorsunuz. Peki, bu kadar
duygusallık olur mu?!
Şimdi, bir suç... Ben, bir bölümünü almak istiyorum. Sayın
Adalet Bakanı hakkında, Terörle Mücadele Yasasının 16
ncı maddesine muhalefetten tutuklanan bir kişiyi ziyaretinden
dolayı soruşturma açılmasını istiyorsunuz. Yani,
bununla da, belediye başkanını terörist ilan ediyorsunuz, terör
suçlusu ilan ediyorsunuz. "Teröristlere, eli silah tutan çeteye yardım
etmekten, halkı düşmanlığa teşvik etmekten" gibi
ifadeler kullanmışsınız. "Anayasamız var;
Anayasaya bağlıyız" diyorsunuz; Anayasanın 38 inci
maddesine göre, bir insanın suçu kesinleşmeden, o insana suçlu
diyebilir misiniz? Kendinizi, hem hâkim yerine koyuyorsunuz hem savcı
yerine koyuyorsunuz, her meselede böyle yapıyorsunuz. Bu,
yanlıştır; ama, diyeceksiniz ki "efendim, geçmişte,
muhalefetteyken siz de yaptınız." Biz yaptıysak, biz de
yanlış yaptık. Bizim yanlışlarımızı
sizin tekrarlama mecburiyetiniz mi var? (RP sıralarından
alkışlar) İnsanın suçu ispat edilmeden, kesinleşmeden,
suçluymuş gibi gösterip, sanki adamın suçu kesinleşmiş...
Bu kişi hakkında daha fezleke hazırlanmamış, bir
baskı sonucu tutuklanmıştır.
Bu insanı ziyaret etmek suçmuş. Niye suçmuş; efendim,
yargıyı etkilemiş... Anayasanın ilgili hükmü... (CHP ve
ANAP sıralarından gürültüler)
AYHAN GÜREL ( Samsun) – Bilmediğin şeyi konuşma!..
ZEKİ ERGEZEN (Devamla) – Lütfen dinleyin kardeşim... Samimi
olarak söylüyorum, dinle lütfen... (CHP ve ANAP sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, rica ediyorum efendim...
Müsaade buyurun, sayın hatip konuşuyor.
Buyurun efendim.
ZEKİ ERGEZEN (Devamla) – Eğer, belediye başkanı
suçlu bulunmayıp da çıkarsa, bu önergeniz havada kalacak; hiçbir
temeli olmaz.
Eğer, bu soruşturma önergesi kabul edildikten sonra, tekrar
belediye başkanı suçsuz bulunup çıkarsa, bu
soruşturmanın da bir anlamı kalmaz.
Eğer, cezası kesinleşmiş olsaydı, bundan
dolayı belki bir tutar tarafınız olurdu.
Bir insan Adalet Bakanı olunca, kendi yakınını,
arkadaşını, eşini dostunu ziyaret edemez mi?! Kaldı
ki, sizin zamanınızda çıkarılan genelgenin 152 nci
maddesine göre, milletvekili, istediği saatte cezaevine gidip suçluları,
tanıdıklarını veya birini ziyaret edebilir.
Geçmişte yine milletvekiliydim.
Yanımda büyüyen bir arkadaşı, Uğur Mumcu'nun katili diye
tutuklattırdılar, saat 24.00'te cezaevinden ben çıkardım.
Şimdi, Uğur Mumcu'nun suçlularının kim olduğu Susurluk
olayıyla orta yere çıkmaya başladı; yani bu ülkede neler
yapılıyor, neler oluyor. Aslında, vaktimiz olsa, nefesimiz
yetse, sizin de sabrınız olsa, burada, neler neler
konuşmamız gerekir.
Adalet Bakanı yargıyı etkileyecek olsa, cezaevine niye
gitsin? Adalet Bakanı yargıyı etkileyecek olsa, ilgilileri
makamına çağırmaktan aciz midir?! Yani, şu telefonları
kullanmak çok mu zor?! Bu ülkede, bu telefonlarla, kimlerin neyi
etkilediğini bilmiyor muyuz?
SABRİ ERGÜL (İzmir) – Yapmadığını ne
biliyorsun?!.
ZEKİ ERGEZEN (Devamla) – Yani, şimdi, Adalet Bakanı o
kadar aciz bir insan, kendi makamına çağırıp da, hâkimi,
savcıyı etkilemeyecek de, cezaevine giderek etkileyecek(!) Bu ne
mantık Allahaşkına; böyle mantık olur mu yahu?!.
İşte, sizin mantığınız bu!.. (RP
sıralarından alkışlar)
Ben, sizin yerinizde olsam, bu Hükümetle ilgili öyle önergeler var ki,
öyle araştırmalar var ki, siz, bunlara kafa yoramıyorsunuz.
Herhalde, hem iktidarı biz yapacağız hem muhalefeti biz
yapacağız; öyle gözüküyor; çünkü, ülkenin meseleleriyle ilgilenmeye
sizin vaktiniz yok!.. (RP sıralarından alkışlar)
YAŞAR OKUYAN (Yalova) – Bizim kafamız fitneye o kadar
çalışmıyor...
ZEKİ ERGEZEN (Devamla) – Şimdi, Anayasanın 38 inci
maddesini hiçe sayıyorsunuz, 138 inci maddesini hiçe sayıyorsunuz...
Peki, siz, suçu daha kesinleşmemiş bir insanı, şu
araştırma önergesinde, Meclisin zabıtlarına, terör çetesine
yardım etmiş diye geçirmekle Sincanlıları üzdüğünüzün
farkında mısınız? Siz, halkın oyuyla seçilmiş, üç
yıldan beri başarılı hizmetler yapan bir belediye
başkanına ne kadar haksızlık
yaptığınızın farkında mısınız?
İnsanın suçu belli olur, ondan sonra... (CHP sıralarından
gürültüler)
YAŞAR OKUYAN (Yalova) – Yani, Sincan Belediye
Başkanını savunuyorsun...
ZEKİ ERGEZEN (Devamla) – Muhterem arkadaşlar, bu
arkadaşı, silahlı çeteye yardım etmekle suçluyorsunuz,
halkı düşmanlığa tahrik suçundan dolayı suçluyorsunuz;
peki, bu belediye başkanı arkadaşımız, hangi
silahlı örgüte, çeteye silah verdi, para verdi; hangi çeteye, hangi örgüte
kuryelik yaptı; hangi devlet arşivini yaktı, yıktı;
hangi mağazayı yağmaladı; Allah'tan korkun, Allah'tan!..
Siz, nasıl böyle konuşursunuz? (RP sıralarından
alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)
Kaldı ki, bana göre, Sincan Belediyesindeki olaydan dolayı
sizin üzülmemeniz lazım; üzülmesi gereken, İsrail'dir; çünkü, o
gecede İsrail'in aleyhine konuşmalar yapılmış,
Filistin'e övgüler yağdırılmış, Filistin örgütlerine
övgüler yağdırılmış...
AYHAN FIRAT (Malatya) – Orada Türk Bayrağı var
mıydı?..
YAŞAR OKUYAN (Yalova) – Bir de, Sincan Belediye Başkanına
madalya ver!..
ZEKİ ERGEZEN (Devamla) – Yaşar Bey, bir dakika...
Müsaadenle...
Burada, eğer gocunması gereken birisi varsa, Filistinlilerin
topraklarını işgal edip, dozerlerle, kepçelerle evlerini
başlarına yıkan İsraillilerin üzülmesi lazım; size ne
oluyor?! (RP sıralarından "Bravo" sesleri,
alkışlar)
AYHAN FIRAT (Malatya) – Orada Türk Bayrağı var
mıydı?..
ZEKİ ERGEZEN (Devamla) – Sevgili kardeşlerim, İstiklal
Savaşında, vatanımızı kurtarmak için biz de silahlar
topladık, örgütler kurduk, doğuda, güneydoğuda, batıda,
Karadenizde, vatanımızı kurtarmak için, o gün,
İngilizler...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ZEKİ ERGEZEN (Devamla) – Sayın Başkan, birkaç dakika rica
edeceğim, aslında, çok konuşacağım şey var ama...
ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) – Bunları Hizbullah mı
söyletiyor?
BAŞKAN – Sayın Ergezen, buyurun, 2 dakikada toparlayın.
ZEKİ ERGEZEN (Devamla) – O gün, İngilizler, bizim, kendi
ülkemizi kurtarmak isteyen örgütleri bile terörist ilan etmek için neredeyse
padişaha baskı yapıyorlardı.
Yani, şimdi, Çeçenistan'ı kurtaran Çeçen kardeşlerimin
fotoğraflarını ben duvara assam, onları, methü sena etsem,
Rusya'nın aleyhine konuşsam, ben, teröre yardım mı
etmiş olurum? (RP sıralarından alkışlar)
AYHAN FIRAT (Malatya) – Türk Bayrağı var mıydı? Türk
Bayrağı nerede?
ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) – Hizbullah mı söyletiyor?
ZEKİ ERGEZEN (Devamla) – Doğu Türkistan'ı buraya
getirmeniz lazımdı, size yakışan buydu; Fatmalarla,
Ayşelerle dolu Doğu Türkistan'ı unutturdunuz, halkın
gündeminden kaçırdınız.
YAŞAR OKUYAN (Yalova) – Siz getirin, Hükümet biz miyiz?
Dışişleri Bakanınız nerede?
ZEKİ ERGEZEN (Devamla) – Yedi seneden beridir o belediyenin orada
Kudüs gecesi kutlanırken suç olmuyor da, Refah Partisinin
İktidarında kutlanınca mı suç oluyor?
AYHAN FIRAT (Malatya) – Türk Bayrağı, Atatürk resimleri
nerede?
ZEKİ ERGEZEN (Devamla) – Eğer, bu bir suçsa, Türk Milletinin
yüzde 90'ı, geçmiş ve şimdiki Parlamentonun çok büyük kesiminin
de terör suçuyla yargılanması lazım. Niye...
AHMET ALKAN (Konya) – Ne alakası var?
ZEKİ ERGEZEN (Devamla) – Bir dakika.
Niye; Filistin'i çok methettik, Filistin'e methiyeler
yağdırdık, İsrail'in aleyhinde bu kürsülerden çok
konuşmalar yaptık, Türk Milletinin evinde Filistinlilere yapılan
duaları biz çok iyi biliyoruz, Filistinlilerin yanında olduklarını
biliyoruz; yani, İsrail ile Amerika'nın terörist ilan ettiklerini biz
terörist kabul etmek mecburiyetinde miyiz? (RP sıralarından
"Bravo" sesleri, alkışlar)
YAŞAR OKUYAN (Yalova) – Niye anlaştınız...
ZEKİ ERGEZEN (Devamla) – Bakınız, Amerika, Suriye'yi
terörist ilan etmiş, terörist ilan ettikten sonra 28 defa Suriye'ye
gitmiş.
ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) – Arafat'a da böyle mi
söylediniz?
ZEKİ ERGEZEN (Devamla) – Efendim, İran terörist, Suriye
terörist, Libya terörist...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ZEKİ ERGEZEN (Devamla) – Sayın Başkan, 1 dakika rica
edeyim.
ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) – Arafat'a böyle mi anlattı
Sayın Başbakan?
BAŞKAN – Sayın Ergezen, toparlar mısınız
efendim. İki defa eksüre verdim.
ZEKİ ERGEZEN (Devamla) – Toparlıyorum Sayın
Başkanım.
Bakınız, İran terörist, Suriye terörist, Libya terörist,
Sudan terörist, Nijerya terörist, terörist, terörist, terörist... Yani, kim
İsrail ile Amerika'ya boyun eğmediyse, kim İsrail'in
menfaatlarına ters düştüyse o terörist, kim ona boyun eğiyorsa
terörist değil.
Hepinizi en derin saygılarımla selamlıyorum. (RP
sıralarından alkışlar)
ALİ DOĞAN (Kahramanmaraş) – Onun için mi iki defa
anlaşma yaptınız?!
BAŞKAN – Sayın Ergezen, teşekkür ederim.
Sayın Ergezen, bir dakikanızı rica edeyim.
Efendim, Sayın Topçu hassasiyet göstererek, haklı olarak...
YAŞAR TOPÇU (Sinop) – Efendim, Ceza Muhakemeleri Usulü
Kanununun 104 üncü maddesindeki yetkiyi yargıç kullanır.
Arkadaşımız, bilerek veya bilmeyerek "baskıyla
tutuklanmıştır" dedi; bu, yargı yetkisine müdahaledir,
düzeltilmesi...
ALİ RIZA BODUR (İzmir) – Kendisi yargıç olduğu için
bilir(!)
BAŞKAN – Buyurun Sayın Ergezen, lütfen, kısaca arz
ediniz.
ZEKİ ERGEZEN (Devamla) – Tabiî, ben Sayın Yaşar Topçu'nun
hassasiyetini anlıyorum, kendisine teşekkür ederim. Ben, burada
"baskı" derken, birisinin baskısı değil,
kamuoyunda oluşturulan bir baskı vardır.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) – Ne baskısı?!
ZEKİ ERGEZEN (Devamla) – Hayır, yanlış olabilir,
doğru olabilir; ben onu söylemek istedim, yanlışsa
yanlıştır diyebilirsiniz.
Teşekkür ederim. (RP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Efendim, teşekkür ediyorum.
Gayet tabiî, yargımızı ve
yargıçlarımızı baskı altında kalarak karar
vermekten tenzih ederiz. Her ne kadar, bu soruşturma önergesi de,
aşağı yukarı, bu mantık üzerine kurulmuştur; yani
"Adalet Bakanı ziyaret etmek suretiyle baskı yapmak
istemiştir" deniliyor. Onu da uygun bulmadığımı
ifade ediyorum.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) – Sayın Başkan, bakınız,
güzel bir hassasiyet gösterdiniz; arkadaşımız sürçülisan etti,
tutukluya "hükümlü" dedi, düzelttirdiniz, saygıyla
karşıladık; ama, orada da yargı yetkisini kullanan hâkim
var. Hâkime "bir baskı altında 104'ü kullandı" demek,
Anayasaya da aykırı olur, bize de yakışmaz.
BAŞKAN – Sayın Topçu, biz hassasiyetinizi saygıyla
karşıladık, doğrudur. Tabiî, burada kusurlarımız
olur, elbirliğiyle bunları düzeltmek zorundayız. Önemli olan,
kurumlardır ve kurallardır.
Teşekkür ediyorum.
Tabiî, ben de bu sebeple bir hususu düzeltmek istedim.
Üçüncü sırada, Sayın Hikmet Sami Türk, buyurun efendim. (DSP
sıralarından alkışlar)
HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Türk devlet geleneğinin yerleşmiş
bir özdeyişiyle, adalet, mülkün; yani, devletin temelidir. Adalet
bakanı, adalet hizmetlerinden sorumlu bakandır. Cumhuriyet
hükümetlerinde adalet bakanı, başbakanın
yardımcısı konumundaki devlet bakanları bir yana
bırakılırsa, başbakandan sonra gelen bakan
sırasındadır.
Başta Anayasa olmak üzere, yürürlükteki mevzuata göre, adalet
bakanının Türk hukukundaki konumu ve yetkileri şöyle
özetlenebilir: Adalet bakanı, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun
başkanıdır. Başkanın emrinde ve onun
yardımcısı olan müsteşar da, 7 üyeli bu kurulun tabiî
üyesidir. Hâkim ve savcılar hakkında görevleriyle ilgili inceleme ve
soruşturma, Adalet Bakanlığının izni ile adalet müfettişlerince
yapılır. Bakan, inceleme ve soruşturma işlemlerini, daha
kıdemli hâkim veya savcı eliyle de yaptırabilir. Adalet
Bakanlığında, bakana bağlı bir başkan, bir
başkan yardımcısı ve yeteri kadar adalet müfettişinden
oluşan bir teftiş kurulu bulunur. Teftiş Kurulu
Başkanlığı, bakanın emri veya onayı üzerine,
bakan adına, adlî ve idarî yargı hâkim ve savcıları
hakkında görevleriyle ilgili denetleme, inceleme ve soruşturma
işlemlerini yapar. Adalet bakanı, Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulunca verilen kararların, bu arada, hâkimler ve savcılar
hakkında görevleriyle ilgili olarak verilen disiplin cezalarının
bir defa daha incelenmesini isteyebilir.
Bakan, yargı yetkisinin kullanılmasına ilişkin
görevler hariç olmak üzere, hâkim ve savcılar üzerinde gözetim yetkisine
haizdir. Bununla birlikte, bakan, kamu davası açılması için,
cumhuriyet savcılarına emir verebilir.
Bütün bu yetkilerin, mahkemelerin ve hâkimlerin
bağımsızlığı ilkesi göz önünde tutularak
kullanılması gerekir; ancak, diğer kamusal yetkilerde olduğu
gibi, bu yetkilerin de kötüye kullanılması
olasılığı vardır. O nedenle, adalet bakanı, genel
seçimlerden önce çekilmesi ve yerini bir bağımsıza
bırakması gereken üç bakandan birisidir.
Her adalet bakanının Anayasaya uygun bir görev bilincinde
olması, adalet hizmetlerinin sağlıklı biçimde yürütülmesi
bakımından büyük önem taşımaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk hukuk
düzeninin ve yargı sisteminin çözüm bekleyen çeşitli sorunları
vardır. Bir adalet bakanının, öncelikle bu konulara eğilmesi
gerekir. Örneğin, Türk Medenî Kanunu, Ceza Kanunu, Hukuk ve Ceza
Muhakemeleri Usulü Kanunları üzerinde, Adalet Bakanlığında,
yıllardan beri çalışmalar yapılmaktadır. Bu ve Yedinci
Beş Yıllık Kalkınma Planında öngörülen diğer
çalışmaların sonuçlandırılması ve kanun
tasarıları olarak Yüce Meclise sunulması, bir adalet
bakanının onurla yerine getireceği görevlerdendir.
Şüphesiz, her adalet bakanının bir Mahmut Esat Bozkurt
olması beklenemez; ama, her adalet bakanı, daha çağdaş bir
hukuk düzeni ve yargı sistemi için çaba göstermek zorundadır. Oysa,
Sayın Kazan, çağdaş hukukî düzenlemeleri getireceği yerde,
Türkiye için artık geride kalmış bazı modelleri örnek
olarak almayı düşünmektedir. Gerçekten, Sayın Bakan, geçen yaz,
Irak seyahati dönüşünde, orada bir mahkûm tövbe ettiği ve Kur'an'dan
iki veya dört cüz ezberlediği takdirde cezasının
azaltıldığını, hatim indirdiği takdirde
cezasının yarıya düşürüldüğünü veya kaldırıldığını,
bunun Batı'daki örnekler kadar incelenmeye değer bir örnek
olduğunu söylemiştir. Sayın Bakan, çağdaş infaz
sisteminin din kurallarına göre düzenlenmediğini, bunun laiklikle
bağdaşmayacağını bilmek durumundadır. (DSP
sıralarından alkışlar)
Daha 3 Mart 1924 günü kabul edilen Şer'iye ve Evkaf Vekâletinin
kaldırılmasına dair 429 sayılı Kanunun 1 inci
maddesinde verilen laiklik tanımında devlet ve din işleri
ayrılmış, Türkiye Cumhuriyetinde insanlarca yapılan
işlemlerle ilgili yasama ve yürütme yetkilerinin Türkiye Büyük Millet
Meclisi ile onun teşkil ettiği hükümete ait olduğu belirtilmiştir.
Aradan yetmiş yılı aşkın bir süre geçtiği halde,
Sayın Kazan, şer'iye vekillerinin dahi düşünmediği
önerileri getirebilmektedir.
Sayın Kazan, başörtülü veya türbanlı avukatlarla ilgili
olarak Türkiye Barolar Birliğince hazırlanmış bir
genelgenin uygulanması için daha önce Adalet Bakanlığınca
çıkarılan bir genelgeyi iptal etmeyi, öncelikli bir görev
saymıştır. Sayın Kazan'ın, bayan avukatlar, giderek,
hâkimler arasında inançlı olanlar, inançlı olmayanlar biçiminde
bir ayırım yapılmasına neden olabilecek iptal genelgesi
hakkında, Danıştay 8 inci Dairesince yürütmeyi durdurma
kararı verilmiştir.
Sayın Kazan, temiz toplum ve sürekli aydınlık özlemiyle
yapılan demokratik bir eylemi, tamamıyla asılsız bir iftira
niteliğindeki bir olaya benzetmiş, böylece, yalnız Alevî
vatandaşlarımızı rencide etmekle kalmamış,
aynı zamanda, toplumda mezhep ayrılıklarından kaynaklanan
önyargıları pekiştirecek, farklı mezhepten insanlar
arasında gerilim yaratacak bir harekette bulunmuştur. Bu tutumun
ulusal birlik açısından ne kadar sakıncalı olduğu
ortadadır.
Sayın Kazan'ın Adalet Bakanlığı dönemi,
hâkimler ve savcılar arasında nakil işlemlerinden en
azından bir bölümünün siyasal ve ideolojik etkenlerle
yapıldığı, özellikle, köktendinci bazı eylemlerle
ilgili davalara bakan hâkim ve savcıların, başka yerlere veya
görevlere nakledildiği konusunda ciddî şüphelerin
uyandığı bir dönem olmuştur. Bu, adalete ve yargı
sistemine güveni sarsacak bir tutumdur.
Adalet Bakanının cezaevlerine yaptığı
ziyaretler de tartışma konusudur. Sayın Kazan, geçen yıl
Avrasya Feribotunu kaçıran eylemcileri, Şeker Bayramında,
üstelik, bu davayla ilgili bir duruşma öncesinde, İzmit Kapalı
Cezaevinde ziyaret ederek, kendileriyle görüşmüştür. Halen, Türkiye
Büyük Millet Meclisi Genel Kurul gündeminde, Türk Ceza Kanununun,
ulaşım araçları aleyhine işlenen cürümlerle ilgili 384 ve
385 inci maddelerinin, devlet güvenlik mahkemelerinin görev alanı
dışına çıkarılmasını öngören bir tasarı
bulunduğu hatırlanırsa, bu ziyaret hayli düşündürücüdür.
Son olarak, Sayın Kazan, İran Büyükelçisinin
açıklamasına göre, onyedi yıl önce, Ayetullah Humeyni'nin Kudüs
Günü ilan ettiği bir günde, Sincan'da, Hamas ve Hizbullah terör örgütleri
liderlerinin posterlerini astırarak düzenlediği Kudüs Gecesindeki
laiklik karşıtı konuşma ve gösteriler nedeniyle,
hakkında, silahlı çeteye yardım ve halkı
düşmanlığa tahrik suçlarından dolayı Ankara Devlet
Güvenlik Mahkemesinde dava açılan ve mahkemece, tutuklanmasına karar
verilen Sincan eski Belediye Başkanını, Ankara Kapalı
Cezaevinde savcı odasında ziyaret etmiştir.
Sayın Kazan, bu ziyareti, resmî sıfatı
dışında, sivil kimliğiyle ve Partisinin Halkla
İlişkiler Başkanı olarak yaptığını,
Bakanlık görevi ile insanlık görevini titizlikle
ayırdığını ifade etmiştir. Ne var ki, bu ziyaret,
Sayın Kazan'ın, örneğin, hastanede yatan amca veya teyzesine ya
da bir yakınına yaptığı bir ziyaret değildir.
Bakanlık sıfatı, istenildiği zaman giyilen,
istenildiği zaman çıkarılan bir giysi değildir. Bir bakan,
bütün hareketlerinde, görevinin ve konumunun gereklerini göz önünde bulundurmak
zorundadır. Sayın Kazan'ın bu ziyaretlerinin, belirli çevrelerce
bir mesaj olarak algılanması kaçınılmazdır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Türk, ne kadar süre istersiniz?
HİKMET SAMİ TÜRK (Devamla) – 2 dakika efendim.
BAŞKAN – Peki, buyurun.
HİKMET SAMİ TÜRK (Devamla) – Nitekim, bu ziyaretler, geçen
hafta İstanbul 5 inci Devlet Güvenlik Mahkemesinde görülen İBDA-C
davasında yaşandığı gibi, bazı duruşmalarda,
sanıkların mahkeme heyetine veya basın mensuplarına
saldırma cüretlerini artırmakta gecikmemiştir. Bir adalet
bakanı, devam etmekte olan bir davanın sanığına veya
sanıklarına, herhangi bir biçimde yakınlık ifade eden bir
davranış içerisinde olamaz; kendi partisinin sempatisini gösteren bir
tutum içerisinde olamaz; böyle bir davranış, yargıyı
yönlendirme çabası olarak yorumlanmaya elverişlidir. Sayın
Kazan'ın davranışı, yargı yetkisinin
kullanılmasında mahkeme ve hâkimlerin etkilenmesine yönelik
girişimleri yasaklayan Anayasanın 138 inci maddesine
aykırıdır.
Öte yandan, Sincan Belediye Başkanına yapılan ziyaret,
Terörle Mücadele Kanununun kapsamına giren suçlardan tutuklananlara
açık görüş yaptırılamayacağını öngören 16
ıncı maddesine de aykırıdır.
Sayın Kazan, örnekleri daha da çoğaltılabilecek olan ve
her biri Cumhuriyetin temel niteliklerine ters düşen bu tür tutum ve
davranışları ile görevini kötüye kullanmış
bulunmaktadır. O nedenle, Meclis soruşturması önergesi
yerindedir.
Yüce Meclisi, bu düşüncelerle saygıyla selamlıyorum.
(DSP, CHP ve ANAP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Türk, teşekkür ediyorum efendim.
Sayın milletvekilleri, biraz sonra, tabiî olarak oylama
yapılacaktır. Benim ricam, arkadaşlarımızdan, Genel
Kurul salonundaki boş sıraları doldurmalarıdır.
Sayın bakanlara ait sıraları lütfen boşaltalım.
AYHAN FIRAT (Malatya) – Sayın Başkan, ikaz mı ediyorsun,
ne yapıyorsun?.. Haber gönderin!..
BAŞKAN – Sayın Fırat... Sayın Fırat...
NABİ POYRAZ (Ordu) – Davetiye gönderin!..
AYHAN FIRAT (Malatya) – Haber gönderin efendim...
BAŞKAN – Sayın Fırat, karambola getirmek hiç kimsenin
hakkı ve haddi değildir.
AYHAN FIRAT (Malatya) – Karambol meselesi değil.
BAŞKAN – Sayın milletvekillerini uyarmak zorundayım.
AYHAN FIRAT (Malatya) – Sizi ne ilgilendiriyor?.. Daha konuşma var,
Bakan konuşacak.
BAŞKAN – Efendim gayet tabiî, Sayın Bakan konuşacak.
Sayın Fırat, zaman kazanmak için, sayın üyelere
şimdiden rica ediyorum.
Aşağıdaki boş sıraları lütfen doldurun.
AYHAN FIRAT (Malatya) – Sayın üyeler gereğini yapıyor
efendim.
BAŞKAN – Tabiî, Sayın Fırat, bahar mevsimi; taşmak
zorunda.
Sayın milletvekilleri boş sıraları doldursunlar;
sayın bakanlara ait sıralara lütfen oturmasınlar. Rica
ediyorum...
Değerli milletvekilleri, son söz, hakkında soruşturma
açılması istenilen Sayın Adalet Bakanı Şevket Kazan'a
aittir.
Sayın Kazan, buyurun. (RP sıralarından
alkışlar)
Sayın milletvekilleri, boş sıraları dolduralım
lütfen.
ADALET BAKANI ŞEVKET KAZAN (Kocaeli) – Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; Anavatan Partisi İzmir Milletvekili Metin Öney
ve 60 arkadaşının, hakkımda verdikleri Meclis
soruşturması önergesine cevap vermek üzere huzurunuza çıkmış
bulunuyorum. Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri, milletvekillerinin ve siyasî parti
gruplarının, Anayasanın 98-100 üncü maddeleri ile Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünün 96-107 nci maddelerinde öngörülen usul ve
şartlar dahilinde hükümeti veya hükümette yer alan bir bakanı
denetlemesi, elbette asli vazifeleri cümlesindendir.
Şu anda yapılan görüşmeler de, Adalet Bakanı olarak
şahsım hakkında verilen bir soruşturma önergesi
dolayısıyla bir denetim çalışmasıdır.
Hiçbirimizin bu tür çalışmalardan rahatsız olmaması,
şikâyetçi olmaması lazımdır. Her şeyden önce,
bendeniz, bu soruşturma önergesinden dolayı rahatsız
olmadığımı, bilakis, kamuoyu önünde bazı gerçekleri
açıklamama imkân ve fırsat verdiği için önergeyi veren arkadaşlarıma
müteşekkir olduğumu ifadeyle söze başlıyorum. (RP
sıralarından alkışlar)
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; verilen önerge
üzerinde benden önce dört arkadaşımız konuştu.
Konuşmalar sırasında önergeyle ilgili olmayan birçok konudan
bahsedildi, spekülasyonlar yapıldı. Konuşma süremin
kısıtlılığı dolayısıyla, ben, önergeyle
ilgili olmayan konulara mütedair cevap hakkımı mahfuz tutuyor, sadece
verilen önerge konusuyla sınırladığım
maruzatımı arz etmeyi daha akılcı ve yapıcı
buluyorum.
Sayın milletvekilleri, müzakere edilmekte olan bu yazılı
önergede, Adalet Bakanı olarak şahsım hakkında biri genel,
diğeri özel iki suçlama söz konusudur. Genel suçlamayı şöyle
özetleyebiliriz: Güya, ben, demokratik hukuk devleti ilkelerine
aykırı organize tutum ve davranışlar içerisindeymişim, partime yakın tutukluları ziyaret
ediyormuşum, topluma ve yargıya meydan okuyormuşum,
soruşturmaları yürüten savcıları değiştirerek,
güç gösterisinde bulunuyor, yargı
bağımsızlığını açıkça zedeliyormuşum,
böylece, görevimi kötüye kullanıyormuşum. (CHP sıralarından
"Yalan mı" sesleri)
Özel suçlamaya gelince: 14 Şubat 1997 Pazar günü, silahlı
çeteye yardım ve halkı düşmanlığa tahrik
suçlarından dolayı devlet güvenlik mahkemesi tarafından
tutuklanan Sincan Belediye Başkanı Bekir Yıldız'ı
parti sıfatımla, Terörle Mücadele Kanununun 16 ncı maddesindeki
açık görüş yasağına rağmen, cezaevinde ziyaret
etmişim; bu yönden de görevi kötüye kullanmışım...
SÜLEYMAN HATİNOĞLU (Artvin) – Doğru!..
ADALET BAKANI ŞEVKET KAZAN (Devamla) – İsnatlar bunlar.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bu suçlamalara cevap
vermeden önce, konuyla ilgileri dolayısıyla, Anayasanın, Türkiye
Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün, Siyasî Partiler Kanununun, Adalet
Bakanlığı Teşkilat Kanununun, Cezaevlerinin Yönetimine Dair
Tüzüğün bazı maddeleriyle Türk Ceza Kanununun 240 ıncı
maddesi hakkındaki yüksek yargı kararlarına, kısaca, temas
etmeyi zorunlu görüyorum. Önce, bakan olarak görevim konusunda Anayasa, kanun
ve tüzük ne diyor: Anayasa (Madde 2) Türkiye Cumhuriyeti Devleti demokratik,
laik, sosyal bir hukuk devletidir; Anayasa (Madde 10, fıkra 3) Devlet
organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde
eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadır; Anayasa
(Madde 112, fıkra 2) Her bakan, kendi yetkisi içindeki işlerden ve emri
altındakilerin eylem ve işlemlerinden sorumludur; Adalet
Bakanlığı Teşkilat Kanunu (Madde 5) Bakan, bakanlık
kuruluşunun en üst amiridir; bakanlık hizmetlerinin mevzuata,
hükümetin genel siyasetine, millî güvenlik siyasetine, kalkınma
planlarına ve yıllık programlara uygun olarak yürütülmesini ve
bakanlığın faaliyet alanına giren konularda diğer
bakanlıklarla işbirliğini ve koordinasyonunu sağlamakla
görevli ve Başbakana karşı sorumludur. Bakan, emri
altındakilerin faaliyet ve işlemlerinden sorumlu olup, bakanlık
merkez ve taşra teşkilatının ve bağlı
kuruluşunun faaliyetlerini, işlemlerini ve hesaplarını
denetlemekle görevli ve yetkilidir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğüne gelince; 107 nci
maddeye göre, bir Başbakan veya bakan hakkında Meclis soruşturma
önergesi verilebilmesi için ortada cezaî sorumluluğu gerektiren bir fiilin
görev sırasında işlenmiş olması, ayrıca, müspet
fiilin, hangi kanun ve nizama aykırı olduğunun belirtilmesi
zorunluluğu vardır.
Türk Ceza Kanununun 240 ıncı maddesi ise; her ne surette
olursa olsun, memurun, görevini kötüye kullanması eylemini öngörmektedir.
Suçun maddî unsuru, fiilin, görev esnasında işlenmiş
olması; manevî unsuru ise suç kastıdır.
Tüm bu mevzuat hükümleri karşısında, genel iddialara
cevabım şudur: Demokratik hukuk devleti ilkelerine aykırı
organize tutum ve davranışlar içinde olduğuma dair, önergede tek
bir isnat yoktur. Bugün, Adalet Bakanlığında, gerçekten,
organize bir çalışma vardır; buyurun; Adalet
Bakanlığının şeması budur; bütün müsteşar
yardımcılarının, hangi ünitelerden sorumlu, hangi görevi
yaptıkları, burada, açıkça bellidir. Hangi bakan, acaba, bugüne
kadar, konuya böyle bu kadar ilgi gösterebildi... (ANAP sıralarından
gürültüler)
Ayrıca, Adalet Bakanlığında, her ay, hangi gün,
hangi toplantıların yapılacağı burada bellidir,
işte, bu, organize bir bakanlık çalışmasıdır.
Yine, Adalet Bakanlığında, her ay, hangi kurulun, hangi
saatte toplanacağına dair ayın başında yapılan
planlı programlı çalışma buradadır; işte,
organize bakanlık çalışması budur. (ANAP
sıralarından gürültüler)
Görülüyor ki, bu organize çalışma, sizin vehmettiğiniz
türde bir çalışma değildir; bir hizmet, bir devlet
çalışmasıdır; Anayasaya, kanunlara, tüzük ve yönetmeliklere
ve de hükümet programlarına uygun bir çalışmadır.
Cezaevi ziyaretlerine gelince, 15 Temmuz 1996 tarihinde, genel
şikâyet üzerine, Eskişehir Özel Tip Kapalı Cezaevini incelemeye
gittim, yetkililer dışında kimseyle görüşmedim. 25 Eylül
1996 tarihinde Diyarbakır'a, (E) Tipi Cezaevinde meydana gelen olaylar
sebebiyle gittim, ilgililer dışında, cezaevinde üç gruptan hiç
ilgim olmayan 9 kişiyle görüştüm, şikâyetlerini dinledim ve
tahkikatı açtırdım. 29 Ocak 1997 tarihinde Bakırköy Çocuk
ve Kadın Cezaevini açtım, hiçbir tutuklu ve hükümlüyle
görüşmedim. 12 Şubat 1997 tarihinde, adliye
bayramlaşmasından sonra, mülkî ve adlî erkân ile Kocaeli Kapalı
Cezaevindeki 407 hükümlü ve tutukluya bayram ziyaretinde bulundum; işte,
Avrasya sanıkları da bunların içinde -407 kişinin içinde-
özel bir ziyaret değil. 16 Şubat 1997 tarihinde, iş atölyelerini
görmek için Kütahya Cezaevini ziyaret ettim, çalışan hükümlülere
moral vermeye çalıştım. Bu saydıklarım ve önergede
bahsi geçen ziyaret dışında, benim cezaevlerini ziyaretim ve
özellikle, Partime yakın kimseleri ziyaret etmek için cezaevi ziyaretim
asla söz konusu değildir; bunu, kimse de ispat edemez.
Sayın milletvekilleri, benim, topluma ve yargıya meydan
okuduğum iddiası, tamamen hilafı hakikat ve kötü bir
yakıştırmadan ibarettir; sekiz aydan beri, ülkede,
yargının başarısı için gece gündüz çalışan,
her il ve ilçeden gelen talepleri titizlikle ve süratle temine gayret eden bir
çizgide görev yapıyorum. Göreve geldiğim günden beri, hiçbir
savcıya, hiçbir hâkime yaptığı işlemden dolayı
müdahale etmedim, Hâkimler Savcılar Yüksek Kurulu kararları
dışında, Bakan olarak, hiçbir hâkim ve savcının yerini
ve görevini değiştirmedim. (CHP sıralarından
"yalan" sesleri, gürültüler) Halktan bana ulaşan şikâyetler
varsa, onları, Teşkilat Kanunu gereği, Ceza İşleri
Genel Müdürlüğüne ve Teftiş Kurulu Başkanlığına
ilettim; hepsi bundan ibaret.
Sayın milletvekilleri, bir bakan, bakanlık görevi
yanında, parti görevi yapabilir mi; bu konuda Anayasa ne diyor, kanunlar
ne diyor:
Anayasa, madde 101: "Cumhurbaşkanı seçilenin, varsa
partisiyle ilişkisi kesilir, Meclis üyeliği sona erer."
Anayasa, madde 94, son fıkra: "Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkan ve Başkanvekilleri parti veya grup yönetiminde görev
alamazlar, yönetimde iken oy kullanamazlar." Benzer hüküm, Siyasî Partiler
Kanununun 24 üncü maddesinde de var.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Kazan, ne kadar süre istiyorsunuz efendim?
ADALET BAKANI ŞEVKET KAZAN (Devamla) – 5 dakika.
BAŞKAN – Peki, buyurun; lütfen, bu defa toparlayın efendim.
ADALET BAKANI ŞEVKET KAZAN (Devamla) – Anayasa, madde 114:
"Türkiye Büyük Millet Meclisi genel seçimlerinden önce Adalet,
İçişleri ve Ulaştırma Bakanları çekilir."
Anayasa, madde 128: "Memurlar, devletin aslî ve sürekli görevlerini
genel idare esaslarına göre yürütmekle yükümlü olan kişilerdir."
Anayasanın 33 üncü maddesine göre, kanunî sınırlamalar
dışında memurlar dernek de kurabilir, dernekte de
çalışabilir.
Siyasî Partiler Kanununun 32 nci maddesine göre, Merkez Karar Yönetim
Kurulunda görev alan üyelerin, o partinin parti grubu yönetim kurulunda
ayrıca görev alamayacakları belirtilmiştir.
Görülüyor ki, benim, Bakanlık yaparken, Partimin genel yönetiminde
görev almama mani hiçbir anayasal ve yasal hüküm yoktur. Ben, Refah Partisinin
Halkla İlişkilerden Sorumlu Genel Başkan
Yardımcısıyım; bu görevin ifasında diğer
partilerde olduğu gibi, çeşitli sosyal gruplar, meslek
kuruluşları, kutlamalar, taziyeler, hastane ve cezaevi ziyaretleriyle
bizzat ilgilenmekte, eğitim seminerleri düzenlemekteyim, iki görevi
birbirine karıştırmadan da yürütmekteyim.
İSMET ATALAY (Ardahan) - Mercedes'ten de bahset...
ADALET BAKANI ŞEVKET KAZAN (Devamla) – Sayın milletvekilleri,
Bekir Yıldız'ı ziyaretim ve bu ziyaretimle hâkim ve
savcıları etkilediğim şeklindeki özel isnatlara gelince.
Önce, yine Anayasanın, kanunların, tüzük ve genelgelerin ne
dediğine bakalım, tüzük ve genelgelerin ne dediğine
bakalım: (CHP sıralarından "özür dilemen lazım"
sesleri, gürültüler)
Anayasa, madde 38: "Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar,
kimse suçlu sayılamaz." -Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesinde "masum sayılır" diyor-Kimse kanunun suç
saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamaz,
ceza sorumluluğu şahsîdir."
Anayasa, madde 138: "Hâkimler görevlerinde
bağımsızdır. Hiçbir organ, makam, merci veya kişi,
yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere emir
ve talimat veremez, tavsiye ve telkinde bulunamaz."
Teşkilat Kanunundaki görevimi daha önce arz ettim. Cezaevleri
Yönetimine Dair 5 Temmuz 1967 tarihli Yönetmeliğin 152 nci maddesine göre,
hükümlüler ve tutuklular, yönetmelikte gösterilen günlerde ve saptanan esaslar
çerçevesinde, belirlenen kişiler tarafından ziyaret edilebilir.
Belirlenecek gün ve saatler dışında ziyaretlerle, belirlenen
kişiler dışında ziyaretler, cumhuriyet
savcısının izniyle yapılır. Cumhuriyet
savcısına izin yetkisi verilmiyorsa, cumhuriyet savcısı,
Adalet Bakanından izin ister. Nitekim, 8 Mart Kadınlar Günü
dolayısıyla, Doğru Yol Partisinin Edirne Hanımlar
Teşkilatı, Anavatan Partisinin Edirne Hanımlar
Teşkilatı, cezaevi ziyareti için benden izin istemişlerdir ve bu
izin de verilmiştir. Ben, cezaevleri ziyareti konusunda izin vermeye
yetkili makamda olan bir kişiyim. Hatta, bazen, Adalet eski Bakanı
Sayın Oktay zamanında, 3 Şubat 1992 tarihli Genelgeyle,
cumhuriyet savcılarından, milletvekillerinin cezaevi ziyaretine
açıkça izin verilmesi istenmiştir; ben de bu tatbikatı
uygulamadan kaldırmadım ve sürdürüyorum.
Söz konusu özel suçlamaya cevabım şudur; Bekir
Yıldız, Refah Partisinin Sincan Belediye Başkanıdır.
1994'te Refah Partisinden Belediye Başkanı seçilmiş, dünkü
Sincan'ı bugünkü Sincan haline getirmiştir. (CHP
sıralarından gürültüler) Bekir Yıldız'ın, parti
yönetiminin asla tasvip edemeyeceği bir yanlış hareketi
olmuştur. Olay sabahı, basındaki haberi görünce, Parti Genel
Merkezinden, Genel Başkan Yardımcısı olmam
sıfatımla, benim tarafımdan aranmış ve
kınanmıştır; fakat, bana tek kelimeyle olsun cevap
vermemiş, susmuştur.
M. ERDOĞAN YETENÇ (Manisa) – 20 dakika oldu Sayın Başkan.
ADALET BAKANI ŞEVKET KAZAN (Devamla) – Bir gün sonra, Ankara Devlet
Güvenlik Mahkemesi Başsavcılığı tarafından, 8 gün
süre verilerek gözaltına alınmış, savcılık ve
hâkim tarafından sorgusu yapılmış,
tutuklanmıştır; tutuklamaya itirazı da reddedilmiştir;
gerek kanun gerek yönetmelik gereği, kendisinin ziyareti mümkün hale
gelmiştir. Benim, bir Adalet Bakanı olarak, kendisine müzahir
olunması konusunda, ne gözaltı süresinde ne de sorgulama
aşamasında hiçbir emniyet görevlisine, hiçbir savcı veya hâkime
doğrudan veya dolaylı bir müracaatım olmamıştır.
İsteyen, istediği kişiden tahkik eder...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
M. ERDOĞAN YETENÇ (Manisa) – Adalet Bakanı, adaletsiz
davranıyor!...
BAŞKAN – Sayın Bakan, efendim, lütfen toparlar
mısınız...
ADALET BAKANI ŞEVKET KAZAN (Devamla) – Dolayısıyla, Bekir
Yıldız konusunda, benim, hâkim ve savcıları en ufak bir
şekilde etkilemem söz konusu olmadığı gibi, Türkiye
Cumhuriyetinin hâkim ve savcıları da, şunun bunun sözleriyle
etkilenecek kadar zayıf iradeli değillerdir. (RP
sıralarından alkışlar) Bekir Yıldız, şu anda
tutukludur; hakkında, henüz hangi suçtan yargılanacağına
dair bir iddianame dahi yazılmamıştır. Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesinin 6 ncı maddesine göre masum,
Anayasanın 38 inci maddesine göre suçsuz sayılması gereken bir
konumdadır. (CHP sıralarından gürültüler, sıra
kapaklarına vurmalar)
ALİ ŞAHİN (Kahramanmaraş) – Suçu belli...
ADALET BAKANI ŞEVKET KAZAN (Devamla) – Türkiye, bir Avrupa devleti,
bir hukuk devlet ise, değer yargısı budur. Şu an için
başkaları ne derse desin, kimler ne yazarsa yazsın,
kafalarınızdaki düşünceler ne olursa olsun, gerçek hukuk
açısından manzara budur. (RP sıralarından
alkışlar; CHP sıralarından gürültüler, sıra
kapaklarına vurmalar)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Bakan... Lütfen Sayın Bakan...
ADALET BAKANI ŞEVKET KAZAN (Devamla) – Böyle bir insanı, kanun
ve tüzük hükümleri çerçevesinde, Adalet Bakanı sıfatımla
değil, tamamen bir milletvekili, bir parti yöneticisi sıfatımla
ziyaret etmem...
CENGİZ ALTINKAYA (Aydın) – Hangi arabayla gittiniz?!
ADALET BAKANI ŞEVKET KAZAN (Devamla) – ...insanlık icabı
kendisine "geçmiş olsun" demem, Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesinin hangi maddesine, Anayasanın hangi hükmüne, tek tek
açıkladığım görev kanunlarının, tüzüklerin hangi
hükmüne aykırıdır?!... Adalet Bakanı olmak, beşer
olarak hepimizin yapması gereken insanî görevleri bir kenara atmak veya
terk etmek demek değildir. (CHP sıralarından gürültüler) Düzen
öyle olsaydı, bu soruşturmaya gerek kalmadan tercihimi insaniyet
tarafında kullanır, yoluma devam ederdim. Oysa, anayasal düzen,
huzur, barış ve hoşgörüden yanadır; benim de kanaatim
budur.
Sayın milletvekilleri, önerge hakkındaki karar Yüce Meclise
aittir.
Hepinize saygılar sunuyorum. (RP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Kazan, teşekkür ediyorum efendim.
OYA ARASLI (İçel) – Sayın Başkan...
BAŞKAN – Buyurun efendim.
OYA ARASLI (İçel) – Sayın Başkan, zabıtlarda
düzeltilmesi amacıyla bir hususu dile getirmek istiyorum. Sayın Bakan
biraz önce Sincan Belediye Başkanının masum olduğunu ifade
etmiştir. Görülmekte olan bir dava vardır. Bir Adalet
Bakanının, bir dava sonuçlanmadan önce, sanık durumunda olan bir
kişi hakkında Meclis kürsüsünde "masumdur" sözünü sarf
etmesi, bizatihi, görülmekte olan bir davanın gidişatını
etkileyebilecek bir durumdur. Lütfen, bu sözün zabıtlardan
çıkarılması için gerekenin yapılmasını rica
ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum efendim, zabıtlara geçti.
Sayın Araslı...
MUSTAFA YILDIZ (Erzincan) – Sayın Başkan, bir konuda...
BAŞKAN – Efendim, Sayın Araslı beyan buyurdular,
zabıtlara geçti; ama, Sayın...
MUSTAFA YILDIZ (Erzincan) – Sayın Başkan....
BAŞKAN – Efendim, müsaade buyurun...
MUSTAFA YILDIZ (Erzincan) – Sayın Başkan, müsaade eder
misiniz, yerimden, kısa bir...
BAŞKAN – Efendim, niye yani?!. Zatıâliniz Başkana müsaade
etmezken, Başkandan müsaade isterseniz...
MUSTAFA YILDIZ (Erzincan) – Sayın Başkan, başka bir konu
da, Sayın Bakanın dile getirmediği, aylardır Türk
kamuoyunda...
BAŞKAN – Efendim, onu siz...
MUSTAFA YILDIZ (Erzincan) – Müsaade eder misiniz?..
BAŞKAN – Efendim, edemem!..
MUSTAFA YILDIZ (Erzincan) – Yerimden konuşacağım.
BAŞKAN – Efendim, müsaade edemem... Size müsaade etmiyorum.
Sayın Bakan neyi dile getirip getirmeyeceğini kendi takdir eder.
MUSTAFA YILDIZ (Erzincan) – Dile getirmeliyim; özellikle Türk kamuoyunun
bunu bilmesi gerekir.
BAŞKAN – Efendim, müsaade buyurun.
MUSTAFA YILDIZ (Erzincan) – Aksi takdirde, şu anda, gelen 100
milletvekili vardır.
BAŞKAN – Efendim, müsaade buyurun...
Sayın Araslı... Sayın Araslı, yerleşmiş
bir hukuk kuralı vardır.
MUSTAFA YILDIZ (Erzincan) – Onun mumunu burası söndürecektir.
BAŞKAN – Efendim, oturur musunuz lütfen!.. Oturur musunuz lütfen!..
MUSTAFA YILDIZ (Erzincan) – Bunu bilmesi gerekir.
BAŞKAN – Efendim, oturur musunuz lütfen!..
MUSTAFA YILDIZ (Erzincan) – Bu Mecliste Sayın Bakanın mumu
sönecektir.
BAŞKAN – Sayın Araslı, teşekkür ediyorum
hassasiyetinize; ama, takdir buyurursunuz ki, yerleşmiş temel hukuk
kuralıdır, beraati zimmet asıldır. Suçlamak ve suçlanmak
mümkündür; ama, mahkûm saymak, suçlu saymak doğru değildir. Belki,
bir sanığı suçsuz saymak, suçlu saymaktan daha ehven, daha
insanîdir, Sayın Bakan o sebeple bu ifadede bulundu. (CHP
sıralarından gürültüler)
DENİZ BAYKAL (Antalya) – O değil.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri... (Sıra kapaklarına
vurmalar ve gürültüler)
DENİZ BAYKAL (Antalya) – Sayın Başkan, burada olan, o
olay değil.
OYA ARASLI (İçel) – Sayın Başkan, burada, olay, sizin
ifade ettiğiniz olay değildir, dikkatinizi çekerim.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, soruşturma önergesi
üzerindeki müzakereler tamamlanmıştır.
RİFAT SERDAROĞLU (İzmir) – Hamas ve Hizbullah'ın
resimleri ne işe yarıyordu o zaman?! (Gürültüler)
BAŞKAN –Sayın Grup Başkanvekilleri... Sayın Grup
Başkanvekilleri... Bak, gecenin bu saatine geldik,
arkadaşlarımıza dikkat buyurun.
DENİZ BAYKAL (Antalya) – Başkan, buraya bak.
İRFAN GÜRPINAR (Kırklareli) – Sayın Başkan, burada
bir hanımefendi konuşuyor.
BAŞKAN – Efendim, Sayın Araslı buyurun.
OYA ARASLI (İçel) – Sayın Başkan, olay, hakkında
karar verinceye kadar bir kimsenin masumiyetini ifade etme şeklinde ortaya
konulmamıştır; tamamen kesin "masumdur" şeklinde
bir yargıdır. Bu yargının, görüşülmekte olan dava
üzerinde, onun gidişatını etkileyecek bir etkisi
olacağını burada ifade etmek istiyorum. Ben, bunu bir Adalet
Bakanının yapmasını...
BAŞKAN – Sayın Araslı, anlıyorum efendim.
Sayın Araslı, mahkûmiyeti kesinleşinceye kadar her insan
masumdur, söylenen budur, doğrusu da budur. (Gürültüler)
DENİZ BAYKAL (Antalya) – Sen Meclis Başkanısın... O,
yorum...
OYA ARASLI (İçel) – Sayın Başkan, sizin,
Başkanlık yetkileriniz içinde o yorumu yapmak yoktur.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, boşlukları doldurur
musunuz lütfen... Sayın milletvekilleri, sayımda zorluk çekiyoruz...
Sayın milletvekilleri, oylamaya geçmeden önce bir açık oylama
talebi vardır, okutacağım, sayın üyelerin burada bulunup
bulunmadıklarını arayacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan (9/11) sıra sayılı soruşturma
önergesinin oylamasının açık oyla yapılmasını arz
ederiz.
Kâzım Arslan?.. Burada.
Kadir Öncel?.. Burada.
Hüsamettin Korkutata?.. Burada.
Hasan Belhan?.. Burada.
Tevhit Karakaya?.. Burada.
Sıtkı Cengil?.. Burada.
Abdullah Örnek?.. Burada.
Murtaza Özkanlı?.. Burada.
Mehmet Altan Karapaşaoğlu?.. Burada.
İsmail Özgün?.. Burada.
Ferit Bora?.. Burada.
İ. Ertan Yülek?.. Burada.
Ersönmez Yarbay?.. Burada.
İsmail Coşar?.. Burada.
Ömer Vehbi Hatiboğlu?.. Burada.
Yetersayı vardır.
Oylamayı, açık oylama şeklinde yapacağız.
Açık oylamanın şeklini belirleyeceğiz.
Kupaların kürsü önüne konulması suretiyle yapılması
hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Kabul edilmemiştir.
Kupaların sıralar arasında
dolaştırılması suretiyle oylamanın yapılması
hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
(CHP sıralarından "Kaç oyla?" sesleri)
Efendim, merak edenlere dışarıda söylerim.
Sayın milletvekilleri, yanında, basılı oy
pusulası bulunmayan sayın üyeler, adını,
soyadını, seçim çevresini ve oyunun rengini beyaz bir
kâğıda yazıp imzalamak suretiyle oylarını kullanabilirler;
yalnız, tabiî "oyunun rengini" derken, lütfen renk
yazmayın, kabul veya ret yazın; çünkü, bazen öyle pusula
çıkıyor.
Kupalar dolaştırılsın.
(Oylar toplandı)
BAŞKAN – Oyunu kullanmayan sayın üye var mı? Yok.
Oylama işlemi tamamlanmıştır; kupalar
kaldırılsın.
(Oyların ayırımı yapıldı)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Adalet Bakanı Sayın
Şevket Kazan hakkında Meclis soruşturması açılıp
açılmaması hususundaki açık oylamaya 532 sayın üye
iştirak etmiştir. Bu üyelerden 259 sayın üye
soruşturmanın açılması istikametinde, 273 sayın üye
açılmaması istikametinde oy kullanmıştır; bu suretle,
Sayın Kazan hakkında soruşturma açılması önergesi
reddedilmiştir.
Kâtip
Üye Kâtip
Üye
Kâzım
Üstüner Ali
Günaydın
Sayın milletvekilleri, sözlü sorular ile kanun tasarı ve
tekliflerini görüşmek için, 5 Mart 1997 Çarşamba günü, saat 15.00'te
toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 20.38
VI. – SORULAR VE CEVAPLAR
A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1. – İzmir Milletvekili Sabri Ergül’ün, Manisa Emniyet Müdürlüğünce orta dereceli okul öğrencilerinin fişlendiği iddialarına ilişkin Başbakandan sorusu ve İçişleri Bakanı Meral Akşener’in yazılı cevabı (7/1920)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Başbakan tarafından yazılı olarak yanıtlanması için gereğini dilerim.
Saygılarımla.
Sabri Ergül
İzmir
Manisa İl Emniyet Müdürlüğünce İl’de mevcut tüm orta dereceli okul öğrencilerinin fişlendiği; bu ve benzeri formları okul yöneticileri kanalıyla okullara dağıtan polisin bu formlarda yer alan ve ayrıca sorduğu sorulara tüm öğrencilerin yazılı yanıt vermesi için baskı yaptığı doğru mudur?
Okulları dolaşan polislerin öğrencileri ve velileri bu yolla tedirgin etmesi baskı yapması suç değil midir?
Manisa İl Emniyet Müdürlüğü bu uygulamayı hangi yasaya, yönetmeliğe ve genelgeye göre yapmaktadır?
Bu Manisa Emniyet Müdürünün hukuk tanımaz yeni bir keyfi ve çağdışı davranışı değil midir?
Kişinin temel haklarını, özel hayatın gizliliği ilkesini ortadan kaldıran formdaki sorular ve dağıtılan diğer formlarda yer alan sorular niçin sorulmakta ve öğrenciler özel yaşamları ile ilgili bilgi vermeye neden ve nasıl zorlanmaktadır?
Bu uygulamalardan Millî Eğitim Bakanının haberi ve izni var mıdır?
T.C.
İçişleri Bakanlığı
Emniyet Genel Müdürlüğü
Sayı : B.05.1.EGM.0.12.01.01/048934 28.2.1997
Konu : Yazılı Soru önergesi.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
İlgi : a) TBMM Başkanlığının 24.1.1997 gün ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/1920-4948)13941 sayılı yazısı.
b) Başbakanlık Kan. Kar. Gen. Md. 29.1.1997 gün ve B.02.0.KKG/106-452-19/490 sayılı yazısı.
c) Devlet Bakanlığının 3.1.1997 gün ve B.02.0.0010/01843 sayılı yazısı.
İzmir Milletvekili Sabri Ergül tarafından TBMM Başkanlığına sunulan ve Sayın Başbakanımıza yöneltilen Başbakanımızca da kendileri adına tarafımdan cevaplandırılması istenilen yazılı soru önergesinde ileri sürülen hususlarla ilgili cevap aşağıya çıkarılmıştır.
Önergede ileri sürüldüğü gibi Manisa ilinde mevcut tüm orta dereceli okul öğrencilerinin fişlenmesi ve okul yöneticileri kanalıyla okullara dağıtılan formların öğrenciler tarafından doldurulması için polis tarafından baskı yapılması söz konusu değildir.
Önergede sözü edilen form; 5442 Sayılı İl İdaresi Kanununun 11 inci maddesi E fıkrasına istinaden; Devlete, Özel İdareye, Belediye ve Köylere ait olan veya bunlara bağlı bulunan yada bunların gözetim ve denetimi altında iş gören daire ve müesseselerle diğer bütün gerçek ve tüzelkişiler tarafından işletilen yerlerde devlet ve memleket emniyet ve asayişi ve iş hayatının düzenlenmesi bakımından buralarda bulunan ve çalışanların kimlik ve nitelikleri hakkında bilgi sahibi olmak için doldurulan personel fihristidir.
Bilgilerinize arz ederim.
Dr. Meral Akşener
İçişleri Bakanı
2. – Bursa Milletvekili Ali Rahmi Beyreli’nin, TEDAŞ’a bağlı dağıtım müesseselerinin işletme hakkının devrine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı M. Recai Kutan’ın yazılı cevabı (7/1931)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki soruların, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Sayın Recai Kutan tarafından, yazılı olarak yanıtlanmasını içtüzüğün 99 ve 100 üncü maddeleri gereğince arz ederim. Saygılarımla.
Ali Rahmi Beyreli
Bursa
16 Kasım 1996 tarihli Resmî Gazetede Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı tarafından 12 santralın işletme hakkının 20 yıllığına devrine ilişkin ihale ilanı yer almıştır. Aynı şekilde, 24 Kasım 1996 tarihlî Resmî Gazetede ise TEDAŞ’a bağlı dağıtım müesseselerinin işletme hakkının devrine ilişkin ilan yayınlanmıştır.
1. 3096 sayılı Kanunun 5 inci maddesi, “İşletme hakkının devri” ile ilgili olarak “Kamu kurum ve kuruluşlarınca yapılmış ve yapılacak olan üretim, iletim ve dağıtım tesislerinin işletme haklarının görevli şirkete verilmesine Bakanlar Kurulu karar verir” hükmünü içermektedir. Bu durumda Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı yetkisini aşan bir tutum içine girerek, bir hukuk ihlali yapmamış mıdır? Buna neden gerek duyulmuştur?
2. 12 adet santralın 20 yıllık işletme hakkının devri için toplam olarak 1 660 000 000 USD değer biçilmektedir. Oysa TEAŞ’ın devri düşünülen termik santrallardan elde ettiği kâr, sadece 1996 yılı için, 758 451 500 USD olarak gerçekleşmiştir. Bu durumda santralların yaklaşık iki yıllık geliri karşılığında, 20 yıl süre ile kiralanmaları mantıklı bir yaklaşım mıdır? Bu uygulamanın somut, bilimsel gerekçeleri var mıdır?
3. Aynı santrallara TEAŞ’ın yapmakta olduğu yatırımlar ile planlanan yatırımlar toplamı 2 000 000 000 USD’dır. TEAŞ şu anda yapmakta olduğu ve yapacağı yatırımlar toplamının bile karşılanamadığı bir devir bedeli öngörmektedir. Ayrıca, TEAŞ’ın, hiç bir risk üstlenmeksizin, 20 yılda bu santralların işletilmesinden elde edebileceği kâr 15 000 000 000 USD civarında olacaktır. sürekli kaynak gereksiniminden sözedildiği bugünlerde, bu gelirden neden ve kimlere çıkar sağlamak için vazgeçilmektedir?
4. Santralların devrine bağlı olarak, 1475 sayılı iş kanunu çerçevesinde, 40 000 çalışanın iş güvenceleri tehdit altındadır. Çalışanların haklarını güvence altına almak için ne gibi tedbirler alacaksınız?
T.C.
Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı
Araştırma, Planlama ve Koordinasyon
Kurulu Başkanlığı
Sayı : B.15.0.APK.0.23.300-289/3035 27.2.1997
Konu : Yazılı soru önergesi
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
İlgi : 24 Ocak 1997 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/1931-5001/14069 sayılı yazınız.
Bursa Milletvekili Sayın Ali Rahmi Beyreli’nin tarafıma tevcih etmiş olduğu 7/1931-5001 esas no.lu yazılı soru önergesine ait bilgiler TBMM İçtüzüğünün 99 uncu maddesi gereğince cevaplandırılarak ekte gönderilmiştir.
Bilgilerinize arz ederim.
M. Recai Kutan
Enerji ve Kabiî Kaynaklar Bakanı
Bursa Milletvekili Sayın Ali Rahmi Beyreli’nin yazılı soru önergesi cevabı (7/1931-5001 esas no’lu)
16 Kasım 1996 tarihli Resmî Gazetede Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı tarafımdan 12 santralın işletme hakkının 20 yıllığına devrine ilişkin ihale ilanı yer almıştır. Aynı şekilde, 24 Kasım 1996 tarihli Resmî Gazetede ise TEDAŞ’a bağlı dağıtım müesseselerinin işletme hakkının devrine ilişkin ilan yayınlanmıştır.
Soru : 1. 3096 sayılı Kanunun 5 inci maddesi, “İşletme hakkının devri” ile ilgili olarak “Kamu kurum ve kuruluşlarınca yapılmış ve yapılacak olan üretim, iletim ve dağıtım tesislerinin işletme haklarının görevli şirkete verilmesine Bakanlar Kurulu karar verir” hükmünü içermektedir. Bu durumda Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı yetkisini aşan bir tutum içine girerek, bir hukuk ihlali yapmamış mıdır? Buna neden gerek duyulmuştur?
Cevap : 3096 sayılı kanuna göre ilan için bir Bakanlar Kurulu Kararı öngörülmemiştir. 3096 sayılı kanuna göre ilan mecburiyeti yoktur. Ancak Enerji Bakanlığı daha katılımcı ve daha şeffaf olması açısından 12 termik santralın ilanına çıkmıştır. İlana çıkılacak santrallar, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığının görev, yetki ve sorumluluklarına dair 3154 sayılı Kanun uyarınca, ülke çıkar ve menfaatleri gözetilerek uygulanacak olan enerji politikaları gereğidir. 3096 sayılı Kanunun 5 inci maddesine göre yapılmış veya yapılacak üretim, iletim ve dağıtım tesislerinin işletme haklarının görevli şirketlere verilmesine dair karar, Bakanlar Kurulu tarafından verilebilir. İşin görevli şirketlere verilmesi, görevli şirketlerin belirlenmesi aynı Kanunun 3 üncü maddesinde şu şekilde belirtilmiştir. “Elektrikle ilgili hizmet vermek üzere kurulmuş olan sermaye şirketlerine; Devlet Planlama Teşkilatının görüşünü havi Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığının teklifi üzerine, Bakanlar Kurulu önceden yönetmelikle belli edilmiş görev bölgelerinde, elektrik üretim, iletim ve dağıtım tesisleri kurulması ve işletilmesi ile ticaretinin yaptırılmasına karar verebilir. Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı, Bakanlar Kurulu Kararı ile belirlenen çerçeve içerisinde ilgili görevli şirketle sözleşme akdeder.” Mezkur maddede görevin ancak, ETKB’nın teklifi üzerine Bakanlar Kurulunca verilebileceği hükmü açıkça belirtilmiştir. Maddenin son fıkrasında ise sözleşmenin Bakanlar Kurulu Kararında belirtilen çerçeve ile sınırlı olarak yine Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığınca akdedileceği hükmü getirilmiştir. Kanun bu açık hükümlerine rağmen aksi yöndeki iddialar gerçeklerle bağdaşmamaktadır.
Dava konusu yapılan işlem, enerji santrallerinin işletme hakkının verilebilmesi için yapılan bir ilan (çağrı) olup, bu ilan neticesi verilen teklifler Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığınca değerlendirilecektir. Yapılan değerlendirme sonucu uygun görülen en iyi teklif ise Bakanlar Kurulunun onayına sunulacak, bu onay sonucu ise yukarıda açıklanan sözleşme yapılacaktır.
Bütün bu izahlardan da anlaşılacağı üzere ve ilan metninin 7 nci maddesinde de belirtildiği gibi, idare gelen tekliflerin hiçbirini uygun görmediği takdirde santralların işletme haklarını devretmeyebilir. Bu itibarla Bakanlık açısından kesin ve yürütülmesi mecburî bir idarî tasarruf doğmamıştır.
Netice itibariyle, Bakanlığımca TEDAŞ’a bağlı Dağıtım Müesseseleri ile bağlı ortaklıkların işletme haklarının devri konusunda şu aşamada yönetmeliğin 5 ve 6 ncı maddelerine göre işlem yapılmakta olup, bu işlemler gerçekleşince 3096 sayılı Kanunun 3 ve 5 inci maddelerine göre Bakanlar Kurulu Kararları istihsal edilmek üzere, konu Başbakanlığa arz edilecektir.
Soru : 2. 12 adet santralın 20 yıllık işletme hakkının devri için toplam olarak 1 660 000 000 USD değer biçilmektedir. Oysa TEAŞ’ın devri düşünülen termik santrallardan elde ettiği kâr, sadece 1996 yılı için, 758 451 500 USD olarak gerçekleşmiştir. Bu durumda santralların yaklaşık iki yıllık geliri karşılığında, 20 yıl süre ile kiralanmaları mantıklı bir yaklaşım mıdır? Bu uygulamanın somut, bilimsel gerekçeleri var mıdır?
Cevap : 3096 sayılı Kanunun ilgili Yönetmeliği olan 87/11488 nolu yönetmeliğin 8 inci Maddesinde “İşletme hakkı devir bedeli tarifelerin tespitinde gözönünde bulundurulur” hükmüne göre ve aynı yönetmeliğin tarife isimli 13 üncü maddesinde tarifenin tespitinde; işletme hakkı devir bedeli, işletme ve bakım giderleri içerisinde yer alan bir kalemdir. Yukarıda bahsedilenlerden de anlaşılacağı üzere işletme hakkı devir bedeli tarifenin bir unsuru olup, ödenecek olan işletme hakkı devir bedeli tarife yoluyla geri alınacaktır. Bu nedenle işletme hakkı devir bedeli ne kadar yüksek tutulursa gelecek tekliflerin tarife fiyatı o kadar yüksek olur. Buradaki amaç tesislerin işletme haklarının devredilerek, kapasite kullanım oranının ve verimliliğin artırılması ve gerekli rehabilitasyon yatırımlarının özel sektör gayretiyle gerçekleştirilerek tesislerin daha rantabl ve uzun ömürlü çalıştırılmasıdır. Tesisler şu kadar kâr etmekte biz ise bu tesisleri şu kadar kiraya vermekteyiz gibi bir düşünce yanılgıya sebebiyet verebilir.
Soru : 3. Aynı santrallara TEAŞ’ın yapmakta olduğu yatırımlar ile planlanan yatırımlar toplamı 2 000 000 000 USD’dır. TEAŞ şu anda yapmakta olduğu ve yapacağı yatırımlar toplamının bile karşılanamadığı bir devir bedeli öngörmektedir. Ayrıca, TEAŞ’ın, hiç bir risk üstlenmeksizin, 20 yılda bu santralların işletilmesinden elde edebileceği kâr 15 000 000 000 USD civarında olacaktır. sürekli kaynak gereksiniminden sözedildiği bugünlerde, bu gelirden neden ve kimlere çıkar sağlamak için vazgeçilmektedir?
Cevap : Kalkınma planı ve hükümet programı çerçevesinde özelleştirme uygulamalarına hız verilmiş olup, bu doğrultuda yapılan işlemler desteklenmektedir. Burada 3096 sayılı kanun özel bir kanun olup, enerji sektöründe özelleştirmeye imkân vermektedir ve bu doğrultuda 3096 sayılı kanun çerçevesinde 12 adet termik santralın ilanına çıkılmıştır. 3096 sayılı kanun ve ilgili yönetmeliklerinde işletme hakkı devir bedelinin (İ.H.D.B) tarifenin bir unsuru olduğu yani alınacak İ.H.D.B’nin tarife yoluyla geri ödeneceği belirtilmektedir.
Soru : 4. Santralların devrine bağlı olarak, 1475 sayılı iş kanunu çerçevesinde, 40 000 çalışanın iş güvenceleri tehdit altındadır. Çalışanların haklarını güvence altına almak için ne gibi tedbirler alacaksınız?
Cevap : Bu hususta çalışanların mağdur edilmemesi amacıyla çalışmalar sürdürülmektedir ve gerekirse Elektrik Enerjisi Fonunun, Özelleştirme Fonuna benzer şekilde kullanılması için gerekli yasal düzenlemeler yapılacaktır.
3. – İzmir Milletvekili Hakan Tartan’ın, kooperatiflere ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Lütfü Esengün’ün yazılı cevabı (7/1932)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıda yazılı soruların, Başbakan Necmettin Erbakan tarafından yazılı olarak yanıtlanması için, İç Tüzüğün 96 ncı maddesince gereğini arz ederim.
Hakan Tartan
İzmir
1. Ülkemizde halen faaliyette bulunan kaç kooperatif vardır?
2. Bu kooperatiflerin üye sayısı ne kadardır?
3. 1980 yılından bu yana kaç kooperatif faaliyetini yarım bırakmıştır? Bunlar hakkında ne gibi işlemler yapılmıştır?
4. Son 15 yılda kooperatiflere ödenen kredi miktarı ne kadardır? Kredilerin geri dönüş oranı nedir?
5. Türkiye’de kooperatiflerin ortalama tamamlanma süresi nedir? Çağdaş ülkelerde bu süre ne kadardır?
6. Halen tamamlanmamış en eski kooperatifler hangi illerimizdedir?
7. Kooperatifler kaç kişi tarafından denetlenmektedir? Bu denetim yeterli midir?
8. Genel Kurulunu yapmayan kooperatifler hakkında ne gibi işlemler yapılmaktadır? Son durum nedir?
9. Son 15 yılda Toplu Konut İdaresi tarafından kaç kooperatife kredi desteği sağlanmıştır? Kaç konut üretimi gerçekleştirilmiştir?
T.C.
Devlet Bakanlığı
Sayı : B.02.0.0010/02085 27.2.1997
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
İlgi : a) TBMM Başkanlığının 24.1.1997 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/1932-5002/15070 sayılı yazısı.
b) Başbakanlık Kan. ve Kar. Gen. Müd.’nün 29.1.1997 tarih ve B.02.0.KKG/106-451-2/505 sayılı yazısı.
İzmir Milletvekili Sayın Hakan Tartan’ın; Sayın Başbakanımıza tevcih ettiği ve Sayın Başbakanımızın da kendileri adına Bakanlığım koordinatörlüğünde cevaplandırılması istenilen ilgi (b) yazı ekindeki yazılı soru önergesi cevabı ekte sunulmuştur.
Bilgilerinizi ve gereğini arz ederim.
Lütfü Esengün
Devlet Bakanı
T.C.
Başbakanlık
Toplu Konut İdaresi Başkanlığı
Sayı : 06310/853 17.2.1997
Konu : Soru önergesi
Devlet Bakanlığına
(Sn. Lütfü Esengün)
İlgi : Devlet Bakanlığının (Sn. Mehmet Altınsoy) 4.2.1997 tarih ve B.02.0.008/00092 sayılı yazısı ekinde idaremize intikal eden 3.2.1997 tarih ve B.02.0.001./01839 sayılı yazınız ve ekindeki İzmir Milletvekili Sayın Hakan Tartan’ın vermiş olduğu soru önergesi.
İlgi yazınız ekindeki soru önergesinde İdaremizin faaliyetleri ile ilgili bölümler cevaplandırılmış olup yazımız ekinde sunulmaktadır.
Bilgilerinizi arz ederim.
Hamdi Karadaş
Toplu Konut İdaresi Başkanı
Soru : 4. Son 15 yılda kooperatiflere ödenen kredi miktarı ne kadardır? Kredilerin geri dönüş oranı nedir?
Cevap : 4. 1984-1997 (Ocak) yılları arasında Toplu Konut idaresi tarafından kredilendirilen kooperatiflere 35.1 trilyon liralık kredi açılmış olup bunlara 26 trilyon liralık ödeme yapılmıştır. 1984-1997 (Ocak) yılları arasında İdarenin vermiş olduğu bu kredilere karşılık geri dönen miktar 26.4 trilyon liradır.
Soru : 9. Son 15 yılda Toplu Konut İdaresi tarafından kaç kooperatife kredi desteği sağlanmıştır? Kaç konut üretimi gerçekleştirilmiştir?
Cevap : 9. 1984-1997 (Ocak) yılları arasında Toplu Konut idaresi tarafından 12.424 kooperatifin ürettiği 867 721 konuta kredi desteği sağlanmıştır.
T.C.
Sanayi ve Ticaret Bakanlığı
Basın ve Halkla İlişkiler Müşavirliği
Sayı : B 140 BHİ 01-60 19.2.1997
Konu : Yazılı soru önergesi
Sayın
Lütfü Esengün
Devlet Bakanı
İlgi : 3.2.1997 tarih ve 1839 sayılı yazınız.
İzmir Milletvekili Hakan Tartan’ın, Başbakana tevcih ettiği ancak Başbakanın da kendileri adına tarafınız koordinatörlüğünde cevaplandırılmasını istediği yazılı soru önergesiyle ilgili cevabımız ekte takdim edilmiştir.
Bilgilerinizi ve gereğini arz ederim.
Yalım Erez
Sanayi ve Ticaret Bakanı
İzmir Milletvekili Hakan Tartan’ın yazılı sorularına cevaplarımız
Cevap : 1 ve 2. Bakanlığımız bilgisayar kayıtlarına göre, 14.2.1997 tarihi itibariyle, Türkiye genelinde 20 ayrı türde olmak üzere 42 846 adet faal kooperatif bulunmakta olup; bu kooperatiflerin ortak sayısı 3 690 422 dir.
Faal durumda bulunan söz konusu kooperatiflerin 34 725 adedini Konut Yapı Kooperatifleri oluşturmaktadır. Bu kooperatiflerin ortak sayıları da 1 670 872’dir.
Cevap : 3. Bakanlığımız bilgi işlem kayıtlarına göre, 1980 yılından günümüze kadar toplam 9 985 adet kooperatif, faaliyetini sürdüremeyerek dağılma durumuna düşmüştür.
Dağılma durumundaki bu kooperatiflerin 8 784 adedini Konut Yapı Kooperatifleri oluşturmaktadır.
Cevap : 4 ve 9. Sorular, Toplu Konut İdaresi ile ilgilidir.
Cevap : 5. Konut Yapı Kooperatiflerinin ortalama tamamlama süresi; “Ülke ekonomisinin koşulları”, “İnşaat maliyetleri”, “Konut kredilerinin tutarı” gibi objektif unsurlar ile, kooperatif ortaklarının ödeme güçleri ve kooperatif yöneticilerinin başarı durumlarıyla bağlantılıdır.
Bu açıdan, kooperatiflerin amacına ulaşma süreleriyle ilgili ortalama bir rakam verilememektedir.
Çağdaş ülkelerde de yukarıda açıklanan unsurlara göre konunun değerlendirilmesi gerektiği düşünülmektedir.
Cevap : 6. Halen inşaatları tamamlanmamış konut yapı kooperatifleri İstanbul, Ankara, İzmir gibi kooperatiflerin yoğun olduğu büyük illerde bulunmaktadır.
Cevap : 7. Bakanlığımızda, kooperatiflerin denetimiyle görevli denetim elemanı sayısı 64’ü Müfettiş, 30’u Kontrolör olmak üzere toplam 94 denetim elemanı bulunmaktadır. (Ancak Bakanlık Müfettişleri kooperatifler dışındaki başka birimlerin denetimlerinde de yoğun çalışmalar yapmaktadır.)
Kooperatiflerle ilgili bazı şikâyetler, ayrıca taşra örgütümüzdeki memurlar eliyle de, ön incelemeden geçirilmektedir.
Gerçekte, demokratik kooperatifçiliğin var olduğu ülkemizde, aynı zamanda bir özel hukuk birimi de olan kooperatiflerin kendi denetçileriyle kendilerini denetlemeleri, bu yapılamıyorsa üst kuruluşları müfettişlerince denetlenmeleri, ayrıca ortaklarca genel kurula mutlaka katılınması, kooperetifleriyle yakından ilgilenmesi, Kooperatifler Kanununda (m. 66,67, ek m. 2/2 ve 3) bu yönde getirilen ceza yaptırımların da denetçiler ve ortaklarca mutlaka harekete geçirilmesi gerekmektedir.
Bunlar yapılmadıkça kooperatif denetimlerinin yeterli olduğu söylenemeyecektir.
Cevap : 8. 1163 Sayılı Kooperatifler Kanununun Ek 2/2. maddesi uyarınca; olağan genel kurulu zamanında toplantıya çağırmayan yönetim kurulu üyeleri hakkında Bakanlığımızca merkezde “Teşkilatlandırma Genel Müdürlüğü”, taşrada Sanayi ve Ticaret İl Müdürlüklerimiz aracılığı ile, ilgili C. Başsavcılıklarına suç duyurusunda bulunulmaktadır.
Böylece, kooperatiflerin her yılın ilk altı ayı içinde genel kurul toplantısı yapmaları disiplin altına alınmış bulunmaktadır.
4. – İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı’nın, Kazakistan’da inşa edilen bir otel için Eximbank’tan kredi verilip verilmediğine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Ufuk Söylemez’in yazılı cevabı (7/1940)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Devlet Bakanı Sayın Ufuk Söylemez tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim.
Bülent Akarcalı
İstanbul
1. Kazakistan’da inşa edilen Astana oteli için Eximbank’tan 40 milyon dolar kredi verilmiş midir?
2. Bu kredi hangi şirkete verilmiştir?
3. Kredi hangi teminatlar karşılığı verilmiştir?
4. Aynı şirkete başka krediler de tahsis edilmiş midir?
5. Banka Genel Müdürünün olmadığı toplantıda böyle önemli kredi tahsis etmek doğru mudur?
6. Eximbank 1996’da kaç adet şirkete toplam ne kadar kredi vermiştir?
7. Eximbank’ın verdiği kredilerin % kaçı geri dönmüştür?
T.C.
Devlet Bakanlığı
Sayı : B.02.0.015(02)154 26.2.1997
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
İlgi : a) 28.1.1997 gün ve 7/1940-5025/14116 sayılı yazınız.
b) 18.2.1997 gün ve 7/1940-5025/14116 sayılı yazınız.
İstanbul Milletvekili Sayın Bülent Akarcalı’nın Kazakistan’da inşa edilen bir otel için Eximbank’dan kredi verilip verilmediğine ilişkin yazılı soru önergesinin cevabı bağlı kuruluşun Eximbank Genel Müdürlüğü tarafından hazırlanarak ilişikte gönderilmiştir.
Gereğini bilgilerinize arz ederim.
H. Ufuk Söylemez
Devlet Bakanı
1. Kazakistan’da inşa edilen ASTANA Oteli için Eximbank’tan 40 milyon dolar kredi verilmiş midir?
Kazakistan Devlet Başkanlığının 15.9.1995 tarihli ve 2457 sayılı kararnamesi ile başkentin, Almatı’dan Akmola’ya taşınmasına karar verilmiştir. Uluslararası standartlarda otel bulunmayan Akmola’da inşası planlanan Astana Oteli projesi Kazakistan Cumhuriyeti Hükümetinin öncelikli projeleri arasında yer almıştır.
Eximbank Kazakhstan, Kazakistan Devlet Garantisi altında toplam yatırım tutarı 74 milyon ABD Doları olan “Astana Oteli” projesi için Türk Eximbank’tan Türkiye katkısının karşılanması amacıyla 28.3.1996 tarihinde 55 525 000 ABD Doları tutarında kredi talebinde bulunmuştur.
Bankamız otel projelerinin finansmanında projenin kendi kendini geri ödemesi ve verimli yönetilmesi kriterine özel önem vermektedir. Başlangıçta projenin değerlendirmesi esnasında Başkentin Akmola’ya taşınma sürecinin zamanında tamamlanması hususundaki tereddütlerimiz nedeniyle bu projenin gerçekleştirilmesine dair Dışişleri Bakanlığımızın görüşleri talep edilmiştir. Gerek Dışişleri Bakanlığımız gerekse diğer yetkili merciler bu projenin gerçekleşmesi yönünde uygun görüş bildirmişlerdir. Diğer taraftan, Kazakistan yetkilileri 5 yıllık süre içerisinde Akmola’da yeni bir otel yapımına izin verilmeyeceğini Bankamıza bildirilmiştir.
Bankamızın olağan proje değerlendirme aşamalarından geçmiş olan bu projeye aşağıdaki koşulların gerçekleşmesine bağlı olarak 40 milyon ABD Dolarına kadar kredi açılması Bankamız Yönetim Kurulunca kabul edilmiştir;
– Finansman paketinin tamamlanması amacıyla, projenin toplam yatırım tutarının Türk Eximbank kredisi dışında kalan bölümünün finansmanının sağlanması,
– Gerçekleştirilen ve gerçekleştirilecek olan hakedişlerin kontrolünün sağlanmasını ve projenin uygulama döneminde özkaynak ve diğer finansman kaynakları ile kredinin oransal olarak kullandırılmasını temin edecek düzenlemelerin yapılması,
– Otelin işletme döneminde verimli bir şekilde işletilmesi amacıyla, yüklenici firmanın işveren makam ile otelin işletmesine yönelik kapsamlı ve kredi borcunu geri ödemesini rahatlatıcı hükümler içeren bir işletme anlaşması imzalaması,
– Kazakistan Hükümet Garantisi’nin alınması,
– Eximbank Kazakhstan’ın mevcut kredi borçlarından temerrüde düşenlerini ödemesi.
2. Bu kredi hangi şirkete verilmiştir?
Bankamızca açılan ülke kredileri karşı ülkedeki muhatap bankaya açılmaktadır. Muhatap ülke bankası bu kredi kapsamında hangi projelerin finanse edileceğini belirleyerek saptanan yüklenici firma isimleriyle birlikte Bankamıza bildirmektedir. Bu çerçevede sözkonusu projeye yönelik kredi Eximbank Kazakhstan’a açılmıştır. Projenin yüklenici Okan Holding A.Ş./İSOT İnşaat Sanayi Organizasyon ve Ticaret A.Ş. olarak Kazakistan Hükümetince belirlenmiştir. Bankamızca yüklenici firma riski alınmamasına rağmen, yapılan inceleme sonucunda yüklenici şirket olan Okan Holding A.Ş./İSOT İnşaat Sanayi Organizasyon ve Ticaret A.Ş. nin projeyi gerçekleştirebilecek deneyime sahip olduğu saptanmıştır.
3. Kredi hangi teminatlar karşılığı verilmiştir?
Kredi, Eximbank Kazakhstan’a Kazakistan Devlet Garantisi altında ve sözkonusu bankanın senetleri karşılığında açılmıştır. Ayrıca, Otelin işletme döneminde verimli bir şekilde işletilmesi amacıyla, yüklenici firmanın işveren makam ile otelin işletmesine yönelik kapsamlı ve kredi borcunu geri ödemesini rahatlatıcı hükümler içeren bir işletme anlaşması imzalaması şartı aranmıştır.
4. Aynı şirkete başka krediler de tahsis edilmiş midir?
Bankamızca, Kazakistan Hükümet Garantisi altında Eximbank Kazakhstan’a 1993 yılında Makarna Fabrikası projesi için 20 milyon ABD Doları tutarında kredi kullandırılmış ve sözkonusu fabrika 1996 yılında işletmeye alınmıştır. Projenin yüklenicisi Kazakistan tarafınca İSOT İnşaat Sanayi Organizasyon ve Ticaret A.Ş. olarak belirlenmiştir.
Bankamızca Türkmenistan Hükümet Garantisi altında Türkmenvnesheconombank’a açılan mal kredisi kapsamında da İSOT İnşaat Sanayi Organizasyon ve Tic. A.Ş. tarafınca gerçekleştirilen Makarna Fabrikası Makine Ekipmanı ihracatı için 1993 yılında 12 milyon ABD Doları tutarında kredi kullandırılmıştır.
5. Banka Genel Müdürünün olmadığı toplantıda böyle önemli kredi tahsis etmek doğru mudur?
İhracatın ve yurt dışı müteahhitlik hizmetlerinin teşviki amacıyla kurulmuş olan Bankamız bu tür kredileri, proje değerlendirme ve kredi tahsis aşamaları standardize olmuş prosedür çerçevesinde açmaktadır. Sözkonusu proje, Yönetim Kurulu Başkanı ve Genel Müdürümüzün bilgisi dahilinde Bankamızın olağan proje değerlendirme aşamalarından geçmiş ve diğer prosedürleri tamamlanarak, 1 inci maddede belirtilen “Koşullu Kredi Kararı” olarak Yönetim Kurulunun onayına sunulmuştur.
6. Eximbank 1996’da kaç adet şirkete toplam ne kadar kredi vermiştir?
Bankamız 1996 yılında TL. Döviz kredi programları kapsamında 2 906 adet şirkete toplam 247 trilyon TL. kredi kullandırmıştır. Diğer taraftan, ülke kredileri kapsamında 3 adet Kazakistan’da, 2 adet Özbekistan’da, 1 adet Türkmenistan’da, 1 adet Kırgızistan’da, 1 adet Rusya Federasyonunda, 1 adet yurtdışı mağaza kredisi kapsamında olmak üzere toplam yatırım tutarı 640 milyon ABD Doları olan 9 projeye 252 milyon ABD Doları kredi tahsis edilmiş olup 100 milyon ABD Doları kullandırım gerçekleştirilmiştir. Ayrıca ihracat kredi sigortası programları çerçevesinde 1 800 şirketin 3.5 milyar ABD Dolarlık ihracatı sigorta kapsamına alınmıştır.
7. Eximbank’ın verdiği kredilerin % kaçı geri dönmüştür?
Bankamızın ülkelere açtığı Alıcı Kredileri kapsamında 108 milyon ABD Doları vadesi geçmiş alacağı bulunmaktadır. Hükümetler arasında imzalanan mutabakat muhtırası çerçevesinde açılan bu krediler karşı ülke hükümetleri garantisi altındadır. Hükümetler düzeyinde ikili ilişkiler çerçevesinde sözkonusu alacakların tahsiline çalışılmaktadır.
Bankamızca açılan ülke kredilerinden doğan politik risklere karşı T.C. Hazine Müsteşarlığının güvencesi bulunmaktadır.
5. – Niğde Milletvekili Akın Gönen’in, KOBİ kredilerine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Ufuk Söylemez’in yazılı cevabı (7/1949)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
3 Ocak 1997 tarihli Milliyet Gazetesinin Ekonomi sayfasında (sayfa : 9) yayınlanan bir haberle ilgili olarak, aşağıdaki sorularımın Halk Bankasının bağlı olduğu Sayın Devlet Bakanı tarafından, yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim.
Saygılarımla. 3.1.1997
Akın Gönen
Niğde
1. Milliyet gazetesindeki KOBİ kredileriyle ilgili “Kredilerde aslan payı İç Anadolu’ya” başlıklı haberde : Elazığ, Erzincan, Gaziantep ve Malatya gibi illerdeki şirketlerin –İç Anadolu Bölgesi illerinden olmadıkları halde- Türkiye ortalamasının üzerinde kredi aldıkları; buna karşılık Antalya, Adana, Burdur’la birlikte, aslan payına sahip olduğu iddia edilen İç Anadolu Bölgesi’nin tek ili Niğde’nin de ortalama kredi miktarı düşük iller arasında yer aldığı hususlarına yer verilmektedir. Buna göre, Niğde’nin Türkiye ortalamasının gerisinde kalmasının sebepleri sizce nedir?
2. 1996 yılında Niğde’den kaç firma kredi talebinde bulunmuştur? Hangi kriterlerle ve kaç firmaya ne kadar kredi tahsis edilmiştir?
3. 1997 için Niğde’den kaç firmanın kredi talebi vardır ve uygulanan kriterler ya da diğer nedenlerle önceki yıllarda Niğde’nin bir mağduriyeti söz konusu ise 1997 ve sonrası yıllar için bu mağduriyetin giderilmesi konusundaki görüş ve önerileriniz nelerdir?
T.C.
Devlet Bakanlığı
Sayı : B.02.0.015(02)159 27.2.1997
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
İlgi : 18.2.1997 tarih 2/1949-4863/13772 sayılı yazınız.
Niğde Milletvekili Sayın Akın Gönen’e ait 7/1949-4863 sayılı soru önergesine Bakanlığın bağlı kuruluşu T. Halk Bankası Genel Müdürlüğünün cevabî yazısı ekte sunulmuştur.
Bilgilerinizi ve gereğini arz ederim.
H. Ufuk Söylemez
Devlet Bakanı
T.C. Devlet Bakanlığı
Özel Kalem Müdürlüğü
(Sn. Ufuk Söylemez)
İlgi : 21.1.1997 tarih, 251 sayılı yazınız.
Yatırımlarda Devlet Yardımları Hakkında Karar kapsamında Bankamızca uygulamaya konulan Teşvik Belgeli KOBİ kredileri ile ilgili olarak T.B.M.M. Genel Sekreterliğinin 20.1.1997 tarih, A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/1949-4863/13772 sayılı yazısı ekinde Bakanlığınıza gönderilen ve ilgi yazınız ekinde Bankamıza intikal eden Sayın Ufuk Söylemez’e hitaben yazılan Niğde milletvekili Sayın Akın Gönen’in soru önergesine ilişkin olarak;
Kaynakların sınırlı olması, buna karşın ihtiyacın ve gelen taleplerin çok fazla olması nedeniyle başlangıçta, yöre farkı gözetmeksizin yeni yatırımlar ile gıda ve içecek konusunda faaliyet gösteren firma talepleri değerlendirmeye alınamamıştır. Daha sonra 1997 yılında kredi programıyla ilgili kaynak akışında meydana gelecek olumlu gelişmelere paralel olarak imalat sanayiinde yer alan gıda yatırımları ile teşviki öngörülen sektörlerde bulunan, yeterli meslekî bilgi ve tecrübeye sahip yatırımcıların gerçekleştireceği yeni yatırımlar da Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesindeki firma taleplerine öncelik verilerek değerlendirmeye alınmaya başlanmıştır.
Niğde ilinden 12 firma kredi talebinde bulunmuş olup, bunlardan 5 firmaya kredi tahsis edilmiştir. 3 firmanın kredi talebi kredi şartlarına uygun olmadığı için değerlendirmeye alınamamış, 4 firmanın ise incelenmesine devam edilmektedir.
1997 yılında kaynak akışında meydana gelecek olumlu artışlara paralel olarak imalat sanayiinde faaliyet gösteren Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesi dışındaki diğer bölgelerde bulunan yatırımcıların da desteklenmeleri hedeflenmiş olup, bu konudaki çalışmalar sürdürülmektedir.
Bilgilerinize arz ederiz.
Saygılarımızla.
H. Uğur Kınay Osman Nuri Ertuğ
Müdür Genel Müdür Yrd.
6. – Hatay Milletvekili Fuat Çay’ın, Hawk füzesi alımına yönelik çalışma olup olmadığına ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı Turhan Tayan’ın yazılı cevabı (7/1958)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Millî Savunma Bakanı Sayın Turhan Tayan tarafından yazılı olarak cevaplandırılması hususunu saygılarımla arz ederim. 20.1.1997
Fuat Çay
Hatay
Bir Fransız firmasının Türkiye’ye, Belçika ve Hollanda’dan alacağı Hawk füzelerini satmak için görüşmelerde bulunduğu basında yer almıştır.
1. Sözkonusu füzelerin alınmasıyla ilgili çalışma var mıdır?
2. Sözkonusu ülkeler kendi savunma sistemini ileri teknoloji ürünü sistemlerle yenilemeye çalışırken, Türkiye’nin “hurda” sayılabilecek eski teknoloji ürünü füzeleri almak istemesinin nedenleri nelerdir?
3. Hawk füzeleri Türkiye’nin bölgesel savunma stratejesine uygun bir tercih midir?
T.C.
Millî Savunma Bakanlığı 26.2.1997
Kanun : 1997/109-TÖ
Konu : Soru Önergesi
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
İlgi : TBMM Bşk.lığının 29 Ocak 1997 tarihli ve KAN.KAR.MD.A.01.0.GNS.0.10.02-7-1958-5059/14228 sayılı yazısı.
Hatay Milletvekili Fuat Çay tarafından verilen ve İlgi Ek’inde gönderilerek cevaplandırılması istenen “Hawk füzesi alımına yönelik çalışma olup olmadığına ilişkin” yazılı soru önergesinin cevabı Ek’tedir.
Arz ederim. Turhan Tayan
Millî Savunma Bakanı
Hatay Milletvekili Fuat Çay Tarafından Verilen 7/1958 Sayılı Yazılı Soru
Önergesinin Cevabı
1. Orta İrtifa Hava Savunma zafiyetinin giderilmesi stratejik hedef planlarında mevcuttur. Bu kapsamda Fransız THOMSON CSF Firması aracılığıyla Belçika’dan 10 adet, Hollanda’dan ise 8 adet IHAWAK Füze sisteminin tedarik edilmesi çalışmaları 1993 yılında başlatılmış ve devam etmektedir.
2. Söz konusu ülkelerden Belçika; tehdit unsurunun ortadan kalkması ve buna paralel olarak silahlı kuvvetlerinin yeniden yapılanmasına bağlı olarak tüm silah sistemlerinde azaltmaya gitmiştir. Bunun neticesinde ise IHAWK sistemini envanterinden çıkarmıştır. Hollanda ise; küçük bir kısmını envanterinden çıkarmayı planlarken, geriye kalan IHAWK sistemlerini tadilata tabi tutacağını ve bununla ilgili çalışmaların sürdürüldüğünü belirterek teklifini geri çekmiştir. IHAWK sistemi tüm NATO ülkelerince kullanılmaktadır. IHAWK sisteminin yerini alabilecek bir hava savunma sistemi henüz envantere girmemiştir. Ayrıca sistem gelişmelere açıktır ve PIP-III Modernizasyonuna tabi tutulması planlanmaktadır.
3. IHAWK Füze sistemleri, Orta İrtifanın savunulması açısından Hava Savunma Konseptine ve Stratejisine uygundur.
Arz ederim.
Turhan Tayan
Millî Savunma Bakanı
7. – Adana Milletvekili Erol Çevikçe’nin, Adana-Yüreğir Sofulu Belediyesinin eleman ihtiyacına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Meral Akşener’in yazılı cevabı (7/1961)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Adana-Yüreğir’de Sofulu 1995 yılında belde yapılmış, ardından 1996 Haziranında seçimler yapılarak, belediye başkan ve meclis üyeleri seçilmişlerdir. Ne yazık ki bugüne kadar, bunların dışında herhangi bir kamu görevlisi belediyede görevlendirilmemiştir; dolayısı ile tek başına belediye başkanının hizmeti mümkün olamayacağından; aşağıdaki sorularımın İçişleri Bakanı Sayın Meral Akşener tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını saygı ile arz ederim.
Erol Çevikçe
Adana
Sorular : 1. Sofulu Belediyesine eleman alımı için neden izin verilmemiştir?
2. Bu neden ortadan kaldırılarak Sofulu Belediyesi’nin eleman donanımına en kısa zamanda olmak üzere ne zaman imkân sağlanacaktır?
T.C.
İçişleri Bakanlığı 28.2.1997
Mahallî İdareler Genel Müdürlüğü
Sayı : B050MAH0650002/(80-84) 97-80165
Konu : Adana Milletvekili Erol Çevikçe’nin Yazılı Soru Önergesi
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
İlgi : TBMM Başkanlığının 29.1.1997 tarih ve A.01.06NS.010.00.02-5185/14231-7/1961-5062/14231 sayılı yazısı.
Adana Milletvekili sayın Erol Çevikçe’nin ilgi yazı ekinde alınan ve tarafımdan cevaplandırılması istenilen “Adana-Yüreğir Sofulu Belediyesinin eleman ihtiyacına ilişkin” yazılı soru önergesine cevap teşkil edecek bilgiler aşağıya çıkarılmıştır.
Bakanlığımca Başbakanlığa (Devlet Personel Başkanlığı) iletilen mahallî idareler ile bunların kurdukları birlik ve işletmelerin boş bulunan memur ve işçi kadrolarına dair açıktan atama izin talepleri, 1996 Malî yılının bitmesine az bir zaman kaldığı gerekçesiyle işleme alınmayarak iade edilmiştir. Bu çerçevede Sofulu Belediyesinin talebi de karşılanmamıştır.
Ayrıca, Devlet Personel Başkanlığınca 1997 yılında mahallî idarelerin açıktan atama izin talepleri hakkında her bir mahallî idare için yılda bir defaya mahsus olmak üzere toplu olarak teklif edilmesi gerektiği bildirilmiş olup, konu valiliklere bir genelge ile duyurulmuştur.
Yukarıda sözü edilen genelge uyarınca Adana Valiliğinden talep geldiği takdirde adı geçen belediye ile ilgili gerekli işlem yapılacaktır.
Diğer taraftan, Adana Valiliğinden alınan bilgilerden, adı geçen belediyeye 35x12=420 adam/ay geçici işçi vizesi verildiği anlaşılmıştır.
Bilgilerinize arz ederim. Dr. Meral Akşener
İçişleri Bakanı
8. – Manisa Milletvekili Tevfik Diker’in, bazı itirafçıların polis olarak görevlendirildiği iddiasına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Meral Akşener’in yazılı cevabı (7/1972)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
TBMM İçtüzüğünün 96. maddesi gereğince aşağıdaki sorularımın İçişleri Bakanı Sayın Meral Akşener tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim.
Saygılarımla. 21.1.1997
Tevfik Diker
Manisa
Sorular :
1. Yasadışı örgüt üyelerine itiraf hakkı verildiğinden bu yana, bu hakkı kullananlar arasından herhangi bir kişi başta İçişleri Bakanlığına bağlı Emniyet Genel Müdürlüğü olmak üzere herhangi bir kamu kurum ve kuruluşunda görev almış mıdır?
2. Yukarıda sözü edilen itirafçılardan halen Emniyet Genel Müdürlüğünde polis olarak görev yapan var mıdır?
3. Var ise bu kişiler hangi kıstaslara göre sınava tabii tutularak göreve atanmış ve şu anda hangi kademelerde görev yapmaktadırlar?
4. 657 Sayılı Devlet Memurları Yasasının ilgili maddeleri gereğince Devlet memuru olabilmeleri için gerekli soruşturma ve kovuşturmalarda hangi yol izlenerek bu kişilere Devlet Memuru sıfatı verilmiştir?
T.C.
İçişleri Bakanlığı 28.2.1997
Emniyet Genel Müdürlüğü
Sayı : B.05.1.EGM. 0.12.01.01-048933
Konu : Yazılı Soru Önergesi
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
İlgi : TBMM Başkanlığının 31.1.1997 gün ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/1972-5068/14273 sayılı yazısı.
Manisa Milletvekili Tevfik Diker tarafından TBMM Başkanlığına sunulan ve tarafımdan yazılı olarak cevaplandırılması istenilen soru önergesinin cevabı aşağıya çıkarılmıştır.
3419 Sayılı Bazı Suç Failleri Hakkında Uygulanacak Hükümlere Dair Kanun’un 2 nci maddesi ve ilgili yönetmeliğin 12 nci maddesi gereğince; itirafçıların kamu kurum ve kuruluşlarında işe yerleştirilmeleri için yapacakları taleplerde herhangi bir sınav ve sabıka kaydı aranmamaktadır.
Önergede sözü edilen itirafçılardan halen Emniyet Genel Müdürlüğü bünyesinde polis olarak görev yapan bulunmamaktadır.
Bilgilerinize arz ederim. Dr. Meral Akşener
İçişleri Bakanı
9. – Gaziantep Milletvekili Mustafa R. Taşar’ın, GAP İdaresi yasa tasarısına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Fehim Adak’ın yazılı cevabı (7/1978)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorumun delaletlerinizle Sayın Başbakan tarafından yazılı olarak cevaplandırılması hususunu saygılarımla arz ederim.
Mustafa Taşar
Gaziantep
Soru : GAP Bölgesi’nin potansiyelini değerlendirmek, girişimciyi ve yatırımcıyı bölgeye çekmek amacıyla, GAP idaresi tarafından düşünülen EKA (Ekonomik Kalkınma Ajansı Model Etüdü) Projesi’nin yürürlüğe konulması ve Gaziantep’te de bir biriminin kurulması konusunda, şu anda TBMM Genel Kurul gündeminde bekletilen GAP İdaresi Yasa Tasarısı’nın bir an önce yürürlüğe girmesi konusunda Hükümetinizin tutumu nedir? Sözkonusu yasanın öncelikle ele alınarak, kabul edilmesi konusunda herhangi bir girişimde bulunmayı düşünüyor musunuz?
T.C.
Devlet Bakanlığı 27.2.1997
Sayı : B.02.0.002/(02)-0239
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
İlgi : TBMM Başkanlığının 31.1.1997 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/1978-5075/14306 sayılı yazısı.
Gaziantep Milletvekili Mustafa R. Taşar’ın, ilgi yazı ekinde Sayın Başbakanımıza tevcih ettiği 7/1978-5075 sayılı, yazılı soru önergesinde yer alan sorularla ilgili olarak hazırlanan cevabî yazı ekte sunulmuştur.
Bilgilerinizi ve gereğini arz ederim. Fehim Adak
Devlet Bakanı
Gaziantep Milletvekili Sayın Mustafa Taşar Tarafından TBMM Başkanlığına Sunulan
Soru Önergesiyle İlgili Bilgiler
388 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin uygulamalarda tespit edilen eksiklikleri de dikkate alınarak 1992 yılında yeni bir Kanun Tasarısı hazırlanarak Bakanlar Kurulu Kararı alındıktan sonra Başbakanlık tarafından TBMM Başkanlığına intikal ettirilmiş ve TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanlığı’nda da görüşüldükten sonra Temmuz 1992 tarihinde TBMM Genel Kurul gündemine girmiş, ancak kanunlaşması mümkün olamamış ve ilgili yasama döneminin sona ermesi nedeniyle de kadük olmuştur. EKA (Ekonomik Kalkınma Ajansı Model Etüdü) Projesi’nin kuruluşuna da imkân veren sözkonusu Teşkilat Yasa tasarımızın yeni yasama döneminde kanunlaşması hususundaki çalışmalar sürdürülmektedir.
Ayrıca; soru önergesinde yer alan diğer bir husus olan EKA (Ekonomik Kalkınma Ajansı Model Etüdü) Projesi’nin, hazırlanan kuruluş yasa tasarımızın kanunlaşmasının uzun zaman alacağı düşünülerek ve son yıllarda Güneydoğu’da yatırım yapma konusunda bir hareketlilik başlaması üzerine Bölge’de, girişimcilerin yatırım yapma konusunda desteklenmeye acil ihtiyaçları olduğu tespit edilmiştir.
Bu nedenle; GAP İdaresi, EKA benzeri bir yapılaşmanın ilgili kurumlardan destek alınarak oluşturulması üzerinde bir çalışma başlatmıştır. GAP-GİDEM şeklinde kısaltılan GAP Girişimci Destekleme ve Yönlendirme Merkezleri’nin kurulmasına ilişkin çalışmalar, bu merkezlerin amaç ve fonksiyonları 20.2.1997 tarih ve B.02.0.002 (06) 207 sayılı yazınız ekinde gönderilen soru önergesi için hazırlanan nottadır.
Arz olunur.
10. – İzmir Milletvekili Sabri Ergül’ün, Türkiye’de görev yapan polis, bekçi, korucu ve silahlandırılmış kişi sayısına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Meral Akşener’in yazılı cevabı (7/1985)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın İçişleri Bakanı tarafından yazılı olarak yanıtlanması için gereğini dilerim.
Saygılarımla.
Sabri Ergül
İzmir
1. Türkiye’de Emniyet Genel Müdürlüğü merkez ve taşra teşkilatında toplam kaç polis vardır?
Bunlardan kaçı Özel Harekât Timlerine mensuptur?
2. Türkiye’de köy, mahalle, çarşı bekçisi sayısı nedir?
3. Olağanüstü Hal Bölgesi illerinde ve mücaviri illerde halen görev yapan, devletten ücret alan koruyucu, geçici koruyucu toplam sayısı nedir?
4. Bunların dışında 3. maddede belirtilen illerde gönüllü veya bir başka nam altında (ücret alan, iaşe edilen veya almayan ve edilmeyen) koruyucu, geçici koruyucu, gönüllü koruyucu veya bir başka sıfat taşıyan toplam kaç kişi vardır?
5. Olağanüstü Hal Bölgesi ve mücaviri illerde 3 ve 4. madde kapsamına giren, sayılan nitelikte kaç kişide zati malı veya devlet malı silah vardır?
Bu sıfatların, görevleri nedeniyle zati malı veya devlet malı silah bulunan kişi sayısı nedir? Silahlandırılmış kişi sayısı nedir?
İçişleri Bakanlığı 28.2.1997
Emniyet Genel Müdürlüğü
Sayı : B.05.1.EGM. 0.12.01.01-048932
Konu : Yazılı Soru Önergesi
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
İlgi : TBMM Başkanlığının 31.1.1997 gün ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/1985-5089/14323 sayılı yazısı.
İzmir Milletvekili Sabri Ergül tarafından TBMM Başkanlığına sunulan ve tarafımdan yazılı olarak cevaplandırılması istenilen soru önergesinin cevabı aşağıya çıkarılmıştır.
Emniyet Genel Müdürlüğü merkez ve taşra teşkilatında toplam 138 033 kişi Emniyet Hizmetleri Sınıfı Personeli olarak görev yapmaktadır. Bunlardan 6 695 kişisi Özel Harekât Personelidir.
Ülke genelinde 62 359 Geçici Köy Korucusu, 14 643 Çarşı ve Mahalle Bekçisi görev yapmakta olup, Geçici köy korucularının 44 141’i Olağanüstü Hal Bölgesinde, 5 517’si Mücavir illerde görev yapmaktadır.
Olağanüstü Hal Bölgesindeki illerde (2 156), Mücavir illerde (504) diğer illerde (12 103) kişi olmak üzere toplam 14 763 gönüllü köy korucusu görev yapmaktadır.
Geçici köy korucularına ücret ödenmekte, gönüllü köy korucularına herhangi bir ücret ödenmemektedir. Geçici ve gönüllü köy korucusu olarak görev yapan şahıslara silahları devlet tarafından verilmektedir.
Olağanüstü Hal Bölgesindeki Geçici Köy Korucuları ve Gönüllü Köy Korucularından 56 516’sında Devlet Malı, 18 294’ünde zati silah bulunmaktadır.
Bilgilerinize arz ederim. Dr. Meral Akşener
İçişleri Bakanı
11. – Tokat Milletvekili Şahin Ulusoy’un, bir TV programında yaptığı bir açıklamaya ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Şevket Kazan’ın yazılı cevabı (7/1987)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Adalet Bakanı tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasının sağlanmasını arz ederim.
Saygılarımla.
20.1.1997
Şahin Ulusoy
Tokat
12.1.1997 Tarihinde Kanal D’de Güneri Civaoğlu’nun Durum programında CHP Genel Başkanı Sayın Deniz Baykal’ın, Zile ilçesi Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı ile Cumhuriyet Başsavcısının görevden alınmasını örnek göstermesi üzerine Adalet Bakanı Sayın Şevket Kazan’ın yaptığı açıklamalarda söylediği;
Soru 1. Sayın Bakan, programda Jan. Ast. Şb. Çvş. 6 siyasi hükümlünün saldırdığını söyledi, gerçekten olay böyle mi oldu yoksa Jan. Ast. Sb. Çvş.’a yalnız 2 PKK’lı mı saldırdı?
Soru 2. Sayın Bakan, programda yargı mensupları hakkında olaydan önce teftiş yapıldığını belirtti. Bu teftiş bu yargı mensupları için şikâyet üzerine yapılan bir teftiş miydi, yoksa her yıl yapılan normal teftiş miydi. Şikâyet üzerine yapıldıysa kimin hakkında idi ve şikâyet edilen yargı mensubunun savunması alındı mı?
Soru 3. Sayın Bakan programda, saldırı sırasında 2 Jandarma erinin yaralandığını söyledi. Gerçekten bu Jandarma erleri yaralandı mı? Yaralandıysa nerede tedavi edildiler, bu konuda hastane kayıtları var mı?
Soru 4. Sayın Bakan programda Zile’de olaylar çıktığını söyledi. Olaydan 15 dakika sonra hastane önünde toplanan ve komünist savcı diye slogan atan bu 50-60 kişilik grup (Kaymakam vekilinin ifadesine göre) kendiliğinden mi burada toplanmıştı? Kendiliğinden toplandı ise olayı ne çabuk haber aldılar?
T.C.
Adalet Bakanlığı 28.2.1997
Bakan : 1252
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
İlgi : Kanunlar ve Kararlar Dairesi Başkanlığı ifadeli, A.01.0.GNS.0.10.00.02-5231-14325 sayılı yazınız.
İlgi yazınız ekinde alınan Tokat Milletvekili Şahin Ulusoy’un 7/1987 Esas no.’lu, Hatay Milletvekili Fuat Çay’ın 7/1990 Esas no.’lu ve Niğde Milletvekili Akın Gönen’in 7/1992, 7/1995 Esas no.’lu yazılı soru önergelerine verilen cevaplar ikişer nüsha halinde ekte sunulmuştur.
Bilgilerinize arz ederim. Şevket Kazan
Adalet Bakanı
Sayın Şahin Ulusoy
Tokat Milletvekili
Bakanlığıma yöneltilen ve yazılı olarak cevaplandırılması istenilen 7/1987 Esas no.’lu soru önergesinin cevabı aşağıda belirtilmiştir.
Soru önergesine konu olan hususlarla ilgili olarak yaptırılan inceleme sonucunda;
- Zile Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı ve Cumhuriyet Başsavcısı hakkında 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanununun 82 nci maddesi uyarınca inceleme işlemlerine devam edildiği,
- Zile adalet daireleri, hâkimlikleri ile kapalı cezaevinde 27.6.1996-21.7.1996 tarihleri arasında yapılan teftişin normal teftiş olduğu,
anlaşılmıştır.
Bilgilerinize arz ederim. Şevket Kazan
Adalet Bakanı
12. – Hatay Milletvekili Fuat Çay’ın, faili meçhul cinayetlere karıştığı ileri sürülen bir kişiye ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Şevket Kazan’ın yazılı cevabı (7/1990)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Adalet Bakanı Sayın Şevket Kazan tarafından yazılı olarak cevaplandırılması hususunu saygılarımla arz ederim. 20.1.1997
Fuat Çay
Hatay
1. Faili meçhul cinayetlerle ilgili yeniden gündeme gelen Alaaddin Kanat, hapis cezası almış mıdır? Almışsa cezası nedir? İnfazına ne zaman başlanmıştır?
2. Almış ise hangi hapishanededir?
3. Cezası hangi koşullarda infaz edilmektedir?
4. Bu şahıs, sorgu, nakil, izin, yüzleştirme gibi gerekçelerle, bulunduğu hapishaneden kısa süreli ayrılmış mıdır? Ayrılmış ise hangi tarihlerde, hangi gerekçeyle bu işlem yapılmıştır?
T.C.
Adalet Bakanlığı 28.2.1997
Bakan : 1252
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
İlgi : Kanunlar ve Kararlar Dairesi Başkanlığı ifadeli, A.01.0.GNS.0.10.00.02-5231-14325 sayılı yazınız.
İlgi yazınız ekinde alınan Tokat Milletvekili Şahin Ulusoy’un 7/1987 Esas no.’lu, Hatay Milletvekili Fuat Çay’ın 7/1990 Esas no.’lu ve Niğde Milletvekili Akın Gönen’in 7/1992, 7/1995 Esas no.’lu yazılı soru önergelerine verilen cevaplar ikişer nüsha halinde ekte sunulmuştur.
Bilgilerinize arz ederim. Şevket Kazan
Adalet Bakanı
Sayın Fuat Çay
Hatay Milletvekili
Bakanlığıma yöneltilen ve yazılı olarak cevaplandırılması istenilen 7/1990 Esas no.’lu soru önergesinin cevabı aşağıda belirtilmiştir.
Soru önergesine konu olan hususlarla ilgili olarak yaptırılan inceleme sonucunda; sözü edilen kişinin,
- Yasadışı bir örgüte üye olmak ve silahlı eylemlerde bulunmak suçlarından Diyarbakır 2 No’lu Devlet Güvenlik Mahkemesinin 1.7.1993 tarih, 1991/357 Esas ve 1993/396 Karar nolu ilamıyla 6 yıl ağır hapis cezası,
- Gasba teşebbüs ve 6136 Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanuna muhalefet suçlarından Bakırköy 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 19.7.1995 tarih ve 1994/325 Esas, 1995/200 Karar nolu ilamıyla 4 yıl 2 ay ağır hapis cezası
olmak üzere toplam 10 yıl 2 ay ağır hapis cezası almış olduğu, hükümlünün kamu oyunda “Pişmanlık Yasası” olarak bilinen 26.11.1992 tarihli ve 3853 sayılı Bazı Suç Failleri Hakkında Uygulanacak Hükümlere Dair Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun hükümlerinden yararlandığı,
- Bu cezaların infazına 26.8.1994 tarihinde başlanıldığı, daha önceden 7.6.1991 tarihinden 2.7.1993 tarihine kadar 754 gün tutukluluğunun bulunduğu,
- Diyarbakır ve Kırklareli Kapalı Cezaevlerinde kaldıktan sonra Bakanlığımca heryıl Ocak ayında yayımlanan müşahade genelgeleri hükümleri doğrultusunda 19.12.1996 tarihi itibariyle yarıaçık cezaevi statüsüne ayrıldığı ve tercih ettiği Kalecik Yarıaçık Cezaevine nakledildiği, halen bu cezaevinde bulunduğu,
- Cezasının infazına başlandığı 26.8.1994 tarihinden buyana herhangi bir nedenle kısa veya uzun süreli olarak cezaevinden ayrılmadığı,
Anlaşılmıştır.
Bilgilerinize arz ederim. Şevket Kazan
Adalet Bakanı
13. – İzmir Milletvekili Sabri Ergül’ün, kurs ve yurt sayısı ile burs alan öğrencilere ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Mehmet Sağlam’ın yazılı cevabı (7/1991)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Millî Eğitim Bakanınca yazılı olarak yanıtlanması için gereğini dilerim.
Saygılarımla.
Sabri Ergül
İzmir
Yurt-Kur Genel Müdürlüğü hariç, Millî Eğitim Bakanlığının denetiminde olan ve açılması ve faaliyeti Bakanlığın izni veya yasalar gereği Millî Eğitim Bakanlığına bilgi verilerek açılması ve faaliyet göstermesi gereken;
1. Kurs ve ortaöğretim öğrencilerinin barınmalarını,
2. Yüksek öğretim öğrencilerinin barınmalarını, sağlayan, bu amaçla açılan, faaliyet gösteren; kurs ve ortaöğretim ve yüksek öğretim ayrı ayrı olmak üzere;
a) Özel gerçek veya tüzelkişilere (şirket ve vakıf) ait kurs, ortaöğretim ve yüksek öğretim öğrenci yurtlarının ayrı ayrı sayısı, bunların illere göre dağılımı ve yine illere göre yatak kapasitesi ve öğrenci sayısı ile Türkiye genelinde yurt ve öğrenci yatak sayısı,
b) Resmî tüzelkişilere (Belediye, özel idare ve benzeri kamu genel ve katma bütçeli idarî kuruluşlar dahil) kamuya ait sayılan kurs, ortaöğretim ve yüksek öğretim öğrenci yurtlarının ayrı ayrı sayısı, bunların illere göre dağılımı ve yine illere göre yatak, öğrenci kapasiteleri ile Türkiye genelinde bu katagoriye giren yurtların ve öğrenci sayısı,
c) Önemlisi; Vakıf, Dernek gibi özel tüzelkişilerce açılmış, işletilen kurs, ortaöğretim ve yüksek öğretim öğrencilerinin barınmalarına yarar öğrenci yurtlarının (kurs, ortaöğretim ve/veya yüksek öğretim öğrencileri için ayrı ayrı olmak üzere) il, il sayısı ve herbir il için ayrı ayrı yatak kapasiteleri ve de Türkiye genelindeki toplam kurs, ortaöğretim ve yüksek öğretim öğrenci yurtlarının ayrı ayrı genel sayısı ve buralarda barınan, kalan öğrencilerin kurs, ortaöğretim ve yüksek öğretim olmak üzere ayrı ayrı sayısı ve genel kursiyer ve öğrenci sayısı nedir?
3. Millî Eğitim Bakanlığı Yurtlar ve Kredi Kurumu (Yurt-Kur) Genel Müdürlüğüne bağlı yüksek öğretim yurtlarının illere göre yurt ve öğrenci sayısı ile Türkiye genelinde kız ve erkek öğrenci karma yurt sayısı ve buralarda barınan kız ve erkek vede toplam öğrenci sayısı nedir?
Kız ve erkek harç öğrenim kredisi verilen genel öğrenci sayısı nedir? Ne para verilmektedir?
T.C.
Millî Eğitim Bakanlığı 3.3.1997
Araştırma, Planlama ve Koordinasyon Kurulu Başkanlığı
Sayı : B.08.0.APK.0.03.01.00-022/555
Konu : Soru Önergesi
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
İlgi : TBMM Başkanlığının 31.1.1997 tarih ve A.01.GNS.0.10.00.02-7/1991-5095/14329 sayılı yazısı.
İzmir Milletvekili Sayın Sabri Ergül’ün “Kurs ve yurt sayısı ile burs alan öğrencilere ilişkin” yazılı soru önergesi incelenmiştir.
1. Bakanlığımızca ortaöğretim öğrencilerine yatılı olarak kurs açılmamıştır.
2. Ortaöğretim öğrencileri için özel ve tüzelkişilere ait yurtların il dağılımlarına göre sayısı, kapasitesi ve barınan öğrenci sayısına ait liste Ek-1’de verilmiştir.
3. Bakanlığımıza bağlı 793 pansiyonlu okulda kalan öğrenci sayısı 86 792’dir. Ortaöğretim öğrencilerinin barınması için mahallî imkânlarla yapılıp, işletme hakkı Bakanlığımızca kullanılan 7 yurttaki öğrenci kapasitesi 1 162 olup, ayrıntılı bilgi Ek-2’de verilmiştir.
4. Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu (YURTKUR)’a ait 35’i kız, 33’ü erkek ve 83’ü karma olmak üzere 151 yurt bulunmaktadır. 161 095 öğrencinin barındığı bu yurtların il dağılımlarını ve yatak kapasitesini gösteren liste Ek-3’dedir.
1995-1996 öğretim yılında YURTKUR tarafından 70 552 önlisans-lisans, 1 512 master ve 126 doktora öğrencisine öğrenim kredisi tahsis edilmiş olup, senet ve belgesini tamamlayan 35 168 önlisans-lisans, 752 master ve 51 doktora öğrencisi kredi almıştır. Daha önceki yıllardan öğrenim kredisi alanlar da dahil olmak üzere toplam 200 450 öğrenci öğrenim kredisi almaktadır. Aynı öğretim yılında 49 414 öğrenciye harç kredisi verilmiş olup, önceki yıllardan harç kredisi almaya hak kazananlar dahil 188 158 öğrenci adına yaklaşık olarak 1 541 268 250 000 TL. ödeme yapılacaktır.
Arz ederim.
Prof. Dr. Mehmet Sağlam
Millî Eğitim Bakanı
Not : Yazılı soruyla ilgili diğer bilgiler dosyasındadır.
14. – Niğde Milletvekili Akın Gönen’in, çocuk suçlulara ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Şevket Kazan’ın, yazılı cevabı (7/1992)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Çocuk suçlularla ilgili aşağıdaki sorularımın Adalet Bakanı Sayın Şevket Kazan tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim.
Saygılarımla, 22.1.1997
Akın Gönen
Niğde
1. 1990-1996 yılları arasında, Devlet Güvenlik Mahkemelerinde 11-15 ve 15-18 yaşlar arasında kaç çocuk, hangi suçlardan yargılanmıştır ve dava sonuçları nelerdir? Kaç mahkûmiyet ve kaç beraat kararı verilmiştir?
2. 1990-1996 yılları arasında, Genel Mahkemelerde ve Çocuk Mahkemelerinde 11-15 ve 15-18 yaşlar arasında kaç çocuk hangi suçlardan yargılanmıştır ve dava sonuçları nelerdir? Kaç mahkûmiyet ve kaç beraat kararı verilmiştir?
T.C.
Adalet Bakanlığı 28.2.1997
Bakan : 1252
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
İlgi : Kanunlar ve Kararlar Dairesi Başkanlığı ifadeli, A.01.0.GNS.0.10.00.02-5231-14325 sayılı yazınız.
İlgi yazınız ekinde alınan Tokat Milletvekili Şahin Ulusoy’un 7/1987 Esas no’lu, Hatay Milletvekili Fuat Çay’ın 7/1990 Esas no’lu ve Niğde Milletvekili Akın Gönen’in 7/1992, 7/1995 Esas no’lu yazılı soru önergelerine verilen cevaplar ikişer nüsha halinde ekte sunulmuştur.
Bilgilerinize arz ederim.
Şevket Kazan
Adalet Bakanı
Sayın Akın Gönen
Niğde Milletvekili
TBMM
Bakanlığıma yöneltilen ve yazılı olarak cevaplandırılması istenilen 7/1992 Esas no’lu soru önergesinin cevabı aşağıda belirtilmiştir.
Soru önergesine konu olan hususlarla ilgili olarak Bakanlığımda istatistik çalışmaları aşama aşama yapılmakta ve tevsii işlemleri bir program çerçevesinde yürütülmekte olduğundan 1994 yılından önceki döneme ait sanıkların yaş gruplarına göre tasniflerini kapsayan istatistiki bilgiler mevcut olmadığı cihetle gönderilememiş ancak 1994-1995 yıllarını kapsayan istatistiki bilgiler ilişikte sunulmuştur.
1996 yılı Adalet İstatistiklerinin tamamlanması çalışmaları sürdürülmekte olduğundan keza bu yıla ait istatistiki bilgiler de verilememiştir.
Bilgilerinize arz ederim.
Şevket Kazan
Adalet Bakanı
Ceza Mahkemelerindeki Çıkan Davaların Sanık Sayıları Bakımından Yoğunluk Gösteren TCK Madde Grupları ve Özel Kanunlara Dağılımı
(1.1.1994-31.12.1994)
Sanık Sayısı
11-14 Yaş 15-17 Yaş
TCK Erkek Kadın Erkek Kadın
383 152 31 201 37
414 141 – 461 20
448 131 26 456 37
455 87 3 660 82
456 1 796 96 5 002 491
459 229 14 1 048 66
491 7 017 577 10 469 985
492 1 224 43 3 599 195
493 609 17 3 844 201
495 153 3 312 10
516 260 20 542 58
565 77 2 246 27
2 828 Sk. 165 7 – –
6 831 Sk. 549 15 1 412 163
Diğer 1 306 184 9 041 966
Toplam 13 896 1 038 37 293 3 338
Ceza Mahkemelerindeki Çıkan Davaların Sanık Sayıları Bakımından Yoğunluk Gösteren TCK Madde Grupları ve Özel Kanunlara Dağılımı
(1.1.1995-31.12.1995)
Sanık Sayısı
11-14 Yaş 15-17 Yaş
TCK Erkek Kadın Erkek Kadın
383 140 19 281 33
414 161 2 363 20
448 143 7 472 53
455 101 8 475 36
456 2 232 171 5 667 486
459 312 24 1 403 148
491 8 607 665 14 662 1 304
492 1 007 37 2 856 240
493 748 43 3 143 239
495 130 2 263 8
516 311 30 575 69
565 17 1 173 9
1 918 Sk. 40 – 201 4
2 253 Sk. 58 4 – –
6 136 Sk. 147 6 843 30
6 831 Sk. 617 37 1 555 97
Diğer 1 107 136 8 048 1 044
Toplam 15 878 1 192 40 980 3 820
Devlet Güvenlik Mahkemelerinde Verilen Kararların Dağılımı
Karar Türü
Mahkûmiyet Beraat Davanın Düş. Diğer
Yıllar Dava Sayısı Dava Sayısı Dava Sayısı Dava Sayısı Toplam
1994 1 991 2 575 64 968 5 598
1995 2 901 2 966 88 1 455 7 410
Ceza Mahkemelerinde Çıkan Dava ve Sanık Sayılarının Mahkeme Türlerine Dağılımı
(1.1.1994-31.12.1994)
Sanık Sayısı
Çıkan Dava 11-14 Yaş 15-17 Yaş 18+Yaş
Mahkeme Türü Sayısı Erkek Kadın Erkek Kadın Erkek Kadın Toplam
Devlet güvenlik 5 598 31 6 496 56 13 763 985 15 337
Ağır ceza 33 865 429 20 2 421 139 57 897 3 016 63 922
Asliye ceza 396 147 4 502 327 21 343 1 665 480 906 30 030 538 773
Sulh ceza 399 310 4 029 376 13 010 1 471 447 975 27 080 493 941
Çocuk 3 895 4 905 309 – – – – 5 214
İcra ceza 367 657 – – 23 7 390 372 20 690 411 092
Trafik 14 939 – – – – 14 295 953 15 248
Toplam 1 221 411 13 896 1 038 37 293 3 338 1 405 208 82 754 1 543 527
Ceza Mahkemelerinde Çıkan Dava ve Sanık Sayılarının Mahkeme Türlerine Dağılımı
(1.1.1995-31.12.1995)
Sanık Sayısı
Çıkan Dava 11-14 Yaş 15-17 Yaş 18+Yaş
Mahkeme Türü Sayısı Erkek Kadın Erkek Kadın Erkek Kadın Toplam
Devlet güvenlik 7 410 31 8 509 132 17 987 1 376 20 043
Ağır ceza 36 553 706 26 2 508 169 65 334 3 409 71 852
Asliye ceza 388 343 5 947 463 22 254 1 930 469 391 29 395 529 380
Sulh ceza 396 544 4 372 436 15 691 1 582 434 365 27 224 483 610
Çocuk 4 024 5 182 259 – – – – 5 441
İcra ceza 373 800 – – 18 7 395 912 23 340 419 277
Trafik 19 938 – – – – 18 696 1 255 19 951
Toplam 1 226 612 15 878 1 192 40 980 3 820 1 401 685 85 999 1 549 554
15. – Bursa Milletvekili Ali Rahmi Beyreli’nin, Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planının uygulanmasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Lütfü Esengün’ün yazılı cevabı (7/1993)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki soruların, Başbakan Sayın Necmettin Erbakan tarafından yazılı olarak yanıtlanmasını, İç Tüzüğün 99 ve 100 üncü maddeleri gereğince, arz ederim.
Saygılarımla.
Ali Rahmi Beyreli
Bursa
Türkiye Cumhuriyeti kurulduğundan bu yana, yasalarımızda yer alan bazı, gelenekselleşen uygulamalar, iktidarlar değişse bile, devletin devamlılığı ilkesi gereğince, tüm hükümetlerce kabul edilmişlerdir. 1960 yılı sonrası başlayan planlı dönem uygulamaları da bunlardan biridir.
1996 yılı devreye giren yedinci beş yıllık kalkınma planı bundan önceki altı plandan farklı olarak; “Tüm Türkiye için yerel, bölgesel ve fiziksel plan anlayışını” ve “Demokrasinin ve yönetim etkinliğinin yaygınlaşması için il özel idarelerine yetki devrini” öngörmektedir.
1. İzleyebildiğimiz kadarı ile, 1996 yılında yedinci plan yönünde tek bir uygulama olmadı. Yedinci planda öngörülen bölgesel ve fiziksel planlama yaklaşımını uygulamaya koymayı düşünüyor musunuz? Uygulamaya ne zaman başlayacaksınız?
2. 1997 yılında bu uygulama için ne gibi çalışmalar yapacaksınız? Bu çalışmalar çerçevesinde bazı bölgeler için, bölgesel planlamalara öncelik vermeyi düşünüyor musunuz? Bu bölgeler hangileridir?
3. Yine yedinci planda yer alan, yeni yaklaşımlardan diğeri, il genel meclislerinin “Halkın yönetime katılmalarını sağlayan birer organ” gibi çalışarak, kentsel planlamayı tümüyle kendilerinin yapabilmesine olanak verme ilkesini gündeme getirmektedir. Bu çerçevede, sizin ve yardımcınızın yeni İstanbul şehri ile ilgili bazı açkılamaları bu yaklaşıma ters düşmemekte midir?
4. Başbakan ve Başbakan Yardımcısı olarak, yeni İstanbul için açıkladığınız, farklı iki bölgede şu anda, arsa fiyatları artmış ve buralarda müthiş bir rant kavgası başlamıştır. Plan gereklerine aykırı olarak yaptığınız bu açıklamaların gerekçesi nedir? Sizin yada yardımcınızın yada yakınlarınızın yada partililerinizin, bu bölgelerde sahip olduğu araziler var mıdır?
T.C.
Devlet Bakanlığı 27.2.1997
Sayı : B.02.0.00.10/02087
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
İlgi : a) TBMM Başkanlığının 31.1.1997 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/1993-5105/14414 sayılı yazısı.
b) Başbakanlık Kan. ve Kar. Gen. Müdürlüğünün 6.2.1997 tarih ve B.02.0.KKG/106-458-10/607 sayılı yazısı.
Bursa Milletvekili Sayın Ali Rahmi Beyreli’nin; Sayın Başbakanımıza tevcih ettiği ve Sayın Başbakanımızın da kendileri adına Bakanlığım koordinatörlüğünde cevaplandırılması istenilen ilgi (b) yazı ekindeki yazılı soru önergesi cevabı ekte sunulmuştur.
Bilgilerinizi ve gereğini arz ederim.
Lütfü Esengün
Devlet Bakanı
Bursa Milletvekili Sayın Ali Rahmi Beyreli’nin 7/1993-5105 Esas Nolu Yazılı Soru
Önergesi ile İlgili Not
VII. Beş Yıllık Kalkınma Planında yer alan “Temel Yapısal Değişim Projeleri”nden “IV. Bölgesel Dengelerin Sağlanması” Projesinin “18. Bölgesel Gelişme ve Fizikî Planlama” bölümünde “Ülkenin göreli olarak geri kalmış yöreleri için, kaynakları ve gelişme potansiyelleri gözönüne alınarak bölgesel gelişme projeleri hazırlanacağı” belirtilmiştir.
Planın “19. Metropollerle İlgili Düzenlemeler” bölümünde ise “sanayileşme ve göç nedeniyle hızlı bir büyüme sürecine girmiş olan metropoller ve çevre illerin sorunlarını çözmek ve sosyo-ekonomik orta vadeli gelişme desenini belirlemek için gerektiğinde bölgesel gelişme planları yapılacağı” hususuna yer verilmiştir.
Marmara Bölgesi Bölgesel Gelişme çalışmaları ile ilgili olarak, Marmara ve Boğazları Belediyeler Birliğinin yapacağı çalışmaların desteklenmesi ilke olarak benimsenmiştir. Diğer taraftan Doğu Anadolu ile ilgili olarak da Bölgesel Gelişme Projesi için hazırlık çalışmalarına başlanmıştır.
Ayrıca Zonguldak, Bartın ve Karabük illerinden oluşan bölgede kömür ve demir-çelik sektöründe ortaya çıkan olumsuz ekonomik ve sosyal sonuçları telafi edebilecek, ekonomik yönden uygun alternatif politikaların belirlenmesi, bölge için orta ve uzun vadeli bir kalkınma planının hazırlanması, yatırım projelerinin tamamlanması ve önyapılabilirlik etüdlerinin hazırlanması amacıyla, 1995 yılında, Dünya Bankasının finansmanı ile başlatılan Zonguldak-Bartın-Karabük Bölgesel Gelişme Projesi etüd çalışmalarında son aşamaya gelinmiştir.
Kentsel planlama açısından ise halen yürürlükte olan 3194 sayılı İmar Kanunu ve 3030 sayılı Büyükşehir Belediye Kanunu uyarınca; belediye ve mücavir alan sınırları içerisinde büyükşehir ve ilçe belediyeleri, belediye ve mücavir alan sınırları dışında ise Valilikler imar planı yapmaya veya yaptırmaya yetkilidir.
VII. Beş Yıllık Kalkınma Planının “18. Bölgesel Gelişme ve Fizikî Planlama” bölümünde belirtilen “bölge planlama kararları doğrultusunda İl Gelişme Planları hazırlanması” konusunda ise Valiliklerin, proje geliştirme çalışmalarında uzmanlık bilgi ve deneyiminden yararlanabilecekleri elemanların istihdamının sağlanması için 3360 sayılı İl Özel İdaresi Kanununda değişiklik yapılması hususu 1997 Yılı Programında yer almıştır.
16. – Niğde Milletvekili Akın Gönen’in, Çocuk Hakları Sözleşmesi uyarınca yapılması gereken yasal değişikliklere ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Şevket Kazan’ın yazılı cevabı (7/1995)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Adalet Bakanı Sayın Şevket Kazan tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim.
Saygılarımla. 22.1.1997
Akın Gönen
Niğde
1. TBMM’nce kabul edilerek yaklaşık 1 yıl önce yürürlüğe giren Dünya Çocuk Hakları Sözleşmesi ile ilgili olarak, 2253 sayılı Çocuk Mahkemelerinin kuruluşu, görev ve yargılama usulleri hakkındaki kanunda yapılması gereken değişiklikler ilgili Çalışma Bakanlığınızca yapılmış mıdır?
2. 17.5.1996 tarihinde TBMM Başkanlığına bu konuyla ilgili verdiğim Kanun Teklifim hükümet görüşü alınmak üzere TBMM’nce Başbakanlık aracılığıyla Bakanlığınıza gönderilmiş midir?
3. Çocuk Hakları Sözleşmesi gereği, çocukluk yaş sınırını 15’den 18’e çıkarılması yönünde bir çalışma yapılması ne zaman düşünülmektedir?
4. Devlet Güvenlik Mahkemesi kapsamına giren suçların Çocuk Mahkemesinde yargılanması yönünde Çocuk Hakları Sözleşmesinin “çocuğun yararı ön planda tutulur” ilkesi gereği değişiklik yapılmasında zaruret görüyor musunuz?
T.C.
Adalet Bakanlığı 28.2.1997
Bakan : 1252
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
İlgi : Kanunlar ve Kararlar Dairesi Başkanlığı ifadeli, A.01.0.GNS.0.10.00.02-5231-14325 sayılı yazınız.
İlgi yazınız ekinde alınan Tokat Milletvekili Şahin Ulusoy’un 7/1987 Esas nolu, Hatay Milletvekili Fuat Çay’ın 7/1990 Esas nolu ve Niğde Milletvekili Akın Gönen’in 7/1992, 7/1995 Esas nolu yazılı soru önergelerine verilen cevaplar ikişer nüsha halinde ekte sunulmuştur.
Bilgilerinize arz ederim.
Şevket Kazan
Adalet Bakanı
Sayın Akın Gönen
Niğde Milletvekili
TBMM
Bakanlığıma yöneltilen ve yazılı olarak cevaplandırılması istenilen 7/1995 Esas nolu soru önergesinin cevabı aşağıda belirtilmiştir.
Bilindiği üzere, Hükümetimiz adına 14.9.1990 tarihinde imzalanan ve 9.12.1994 tarihli ve 4058 sayılı Kanunla onaylanması uygun bulunan Çocuk Haklarına Dair Sözleşmenin ihtirazı kayıtla onaylanması Bakanlar Kurulunca 23.12.1994 tarihinde kararlaştırılmış, Sözleşme metni 27 Ocak 1995 tarihli ve 22184 sayılı Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
Sözleşmenin Hükümetimiz adına imzalanmasından sonra Bakanlığımda başlatılan uyum çalışmaları çerçevesinde hazırlanan “2253 sayılı Çocuk Mahkemelerinin Kuruluşu, Görev ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun, 765 sayılı Türk Ceza Kanunu, 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine Dair Kanun Tasarısı” Türkiye Büyük Millet Meclisi Adalet Komisyonundan geçerek Genel Kurul gündemine alınmıştır. Ancak bu Tasarı XIX uncu Yasama Döneminde sonuçlandırılamadığından Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 77 nci maddesine göre hükümsüz kalmıştır.
Bu yasama döneminde, Ankara Milletvekili M. Seyfi Oktay tarafından verilen, Tasarıyla aynı hükümleri içeren Kanun Teklifi ise halen Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminde bulunmaktadır.
Soru önergesinde 17.5.1996 tarihinde tarafınızdan Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verildiği ifade edilen Kanun Teklifi ile ilgili olarak yaptırılan inceleme sonucunda, böyle bir Teklifin Bakanlığıma intikal etmemiş olduğu anlaşılmıştır.
Çocuk Haklarına İlişkin Uluslararası Sözleşmenin iç hukukumuza yansıtılmasını sağlamak ve ilgili mevzuatı gözden geçirerek çocukların medeni, ekonomik, sosyal ve kültürel hakları ile ilgili yeni hukuk normları oluşturmak, yürürlükte olan normların iyileştirilmesini, geliştirilmesini ve uygulanmasını temin etmek üzere Bakanlığımda kanun yapım çalışmaları sürdürülmekte olup soru önergesine konu olan çocukluk yaş sınırının 15’den 18’e çıkarılması ve Devlet Güvenlik Mahkemesi kapsamına giren suçları işleyen çocukların çocuk mahkemelerinde yargılanması yönündeki hususlar bu çalışmalarda değerlendirilmeye tabi tutulacaktır.
Bilgilerinize arz ederim.
Şevket Kazan
Adalet Bakanı
17. – Zonguldak Milletvekili Tahsin Boray Baycık’ın, Anadolu Liseleri giriş sınavındaki şehir tercihi uygulamasına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Mehmet Sağlam’ın yazılı cevabı (7/2003)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorunun Millî Eğitim Bakanı Sayın Mehmet Sağlam tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ve talep ederim.
T. Boray Baycık
Zonguldak
Soru : Anadolu Liseleri giriş imtihanlarında, Ankara, İstanbul ve İzmir’de okuyan 5. Sınıf öğrencilerinin diğer şehirlerden de okul tercihi yapma imkânı verilmesi düşünülüyor mu?
T.C.
Millî Eğitim Bakanlığı 3.3.1997
Araştırma, Planlama ve Koordinasyon Kurulu Başkanlığı
Sayı : B.08.0.APK.0.03.01.00-022/556
Konu : Soru Önergesi
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
İlgi : TBMM Başkanlığının 5.2.91997 tarih ve A.01.GNS.0.10.00.02-7/2003-5163/14882 sayılı yazısı.
Zonguldak Milletvekili Sayın Tahsin Boray Baycık’ın “Anadolu Liseleri giriş sınavındaki tercih uygulamasına ilişkin” yazılı soru önergesi incelenmiştir.
Anadolu liseleri tercihlerinde, il merkezleri ile Anadolu lisesi bulunan ilçeler ayrı ayrı mütalaa edilerek, büyükşehir belediye hudutları dahilinde bulunan ilçelerin büyükşehir il merkezi içerisinde, köy ve kasabaların bağlı bulundukları il merkezi veya ilçe merkezine göre değerlendirilmesi prensibi benimsenmiştir.
Bu nedenle öğrencinin öğrenim gördüğü ilkokulun bulunduğu yerleşim birimi esas alınmıştır.
Ankara, İstanbul ve İzmir illerinin sosyo-ekonomik ve kültürel imkânları gözönünde bulundurularak bu il merkezlerinde bulunan Anadolu Liseleri yurt genelindeki öğrencilerin tercihlerine diğer yerleşim birimindeki okullar ise sadece kendi yerleşim birimindeki öğrencilerin tercihlerine açık bulunmaktadır.
Büyük yerleşim birimlerinde öğrenim gören öğrenciler, küçük yerleşim birimlerindeki Anadolu liselerini de tercih ettikleri takdirde; o bölgelerdeki öğrencilerin Anadolu liselerine girme imkânlarını kısıtlayarak fırsat ve imkân eşitliğinden yararlanmalarını engelleyeceklerdir. Bu öğrenciler, bir süre sonra da velilerinin ikametlerinin bulunduğu büyük yerleşim birimlerindeki Anadolu liselerine nakil talebinde bulunacaklardır. Bu uygulama sonucunda büyük illerdeki okullarda öğrenci yığılmaları olurken, küçük il ve ilçelerdeki okullarda büyük ölçüde kontenjan açıkları meydana gelecek, ayrıca öğrenci puanları düşeceğinden eğitim kalitesi olumsuz yönde etkilenecektir.
Arz ederim.
Prof. Dr. Mehmet Sağlam
Millî Eğitim Bakanı
18. – Şırnak Milletvekili Mehmet Salih Yıldırım’ın, Şırnak Türk Telekom Başmüdürlüğünce usulsüz personel alımı yapıldığı iddiasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Ulaştırma Bakanı Ömer Barutçu’nun yazılı cevabı (7/2012)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Sayın Başbakan tarafından yazılı olarak cevaplandırılması hususunu arz ederim.
Saygılarımla.
Prof. Dr. M. Salih Yıldırım
Şırnak
Henüz açılışı yapılmayan Şırnak Türk Telekom Başmüdürlüğüne 12-15 Aralık 1996 tarihleri arasında 12 Güvenlik görevlisi alınacağı ilan edilmiş, bu ilan yeni binanın kapısında yaklaşık 1 saat kadar asılı kalmış, bilahare kaldırılmıştır. Şırnak’lı işsiz gençlerin başvurusu üzerine, bizzat Başmüdür Sıddık Kalay tarafından “1996 yılının sonuna gelindiğinden sınavın yetişemeyeceği, bu nedenle de bu sınavın 1997 yılının başında yapılacağı” ifade edilmiştir.
Ancak, 6 Ocak 1997 tarihinde Millî Eğitim Müdürlüğünde görevli şoför Şahin Ertaş tarafından, ilan edilmemiş ve yapılmamış bu sınavı kazanan 12 asil 3 yedek kişiye tebligatta bulunulduğu iddia edilmektedir;
Soru 1. Şırnak Telekom Başmüdürlüğünce sınavsız eleman alınmış mıdır? Bu elemanlar sınavla alınmışlarsa Şırnak Telekom Başmüdürlüğünce böyle bir sınav açılmış mıdır? Hangi vasıtalarla halka duyurulmuştur?
Soru 2. Şayet sınav açılmış ise, kanun ve yönetmeliklere uygun yapılmış mıdır?
Soru 3. Usulsüz eleman alımını gerçekleştirenler hakkında soruşturma açmayı düşünüyor musunuz?
Soru 4. Usulsüz yapıldığı anlaşılan bu sınavı iptal etmeyi düşünüyor musunuz?
Soru 5. Millî Eğitim şoförünün Telekom Başmüdürlüğünün sınavı ile ilgisi nedir?
T.C.
Ulaştırma Bakanlığı 27.2.1997
Araştırma Planlama ve Koordinasyon Kurulu Başkanlığı
Sayı : B.11.0.APK.0.10.01.21.EA/281-4702
Konu : Şırnak Milletvekili M. Salih Yıldırım’ın yazılı soru önergesi.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
İlgi : a) TBMM Başkanlığının 5.2.1997 gün ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/2012-5180/14603 sayılı yazısı.
b) Devlet Bakanlığının 17.2.1997 gün ve B.02.0.00.10/01990 sayılı yazısı.
Şırnak Milletvekili M. Salih Yıldırım’ın Sayın Başbakanımıza yönelttiği 7/2012-5180 sayılı yazılı soru önergesinin cevabı ekte sunulmuştur.
Bilgilerinize arz ederim.
Ömer Barutçu
Ulaştırma Bakanı
Şırnak Milletvekili M. Salih Yıldırım’ın 7/2012-5180 Sayılı Yazılı Soru Önergesi ve Cevabı
Sorular :
Henüz açılışı yapılmayan Şırnak Türk Telekom Başmüdürlüğüne 12-15 Aralık 1996 tarihleri arasında 12 Güvenlik görevlisi alınacağı ilan edilmiş, bu ilan yeni binanın kapısında yaklaşık 1 saat kadar asılı kalmış, bilahare kaldırılmıştır. Şırnak’lı işsiz gençlerin başvurusu üzerine, bizzat Başmüdür Sıddık Kalay tarafından “1996 yılının sonuna gelindiğinden sınavın yetişemeyeceği, bu nedenle de bu sınavın 1997 yılının başında yapılacağı” ifade edilmiştir.
Ancak, 6 Ocak 1997 tarihinde Millî Eğitim Müdürlüğünde görevli şoför Şahin Ertaş tarafından, ilan edilmemiş ve yapılmamış bu sınavı kazanan 12 asil 3 yedek kişiye tebligatta bulunulduğu iddia edilmektedir;
Soru 1. Şırnak Telekom Başmüdürlüğünce sınavsız eleman alınmış mıdır? Bu elemanlar sınavla alınmışlarsa Şırnak Telekom Başmüdürlüğünce böyle bir sınav açılmış mıdır? Hangi vasıtalarla halka duyurulmuştur?
Soru 2. Şayet sınav açılmış ise kanun ve yönetmeliklere uygun yapılmış mıdır?
Soru 3. Usulsüz eleman alımını gerçekleştirenler hakkında soruşturma açmayı düşünüyor musunuz?
Soru 4. Usulsüz yapıldığı anlaşılan bu sınavı iptal etmeyi düşünüyor musunuz?
Soru 5. Millî Eğitim şoförünün Telekom Başmüdürlüğünün sınavı ile ilgisi nedir?
Cevaplar :
Türk Telekom Şırnak Başmüdürlüğünce 21-22.12.1996 tarihleri arasında Koruma ve Güvenlik Görevlisi sınavı yapılacağına dair duyuru hazırlanarak 9.12.1996 tarihinde (Pazartesi günü) duyuru panosuna asıldığı ve belirtilen tarihte sınavın mevcut Esas ve Yönetmelikler çerçevesinde gerçekleştirildiği, yapılan araştırmadan anlaşılmıştır.
Buna göre;
1. Şırnak Telekom Başmüdürlüğünce sınavsız eleman alınmamıştır. 21-22.12.1996 tarihleri arasında yapılmak üzere sınav açılmış, hazırlanan duyuru ilan panosuna 9.12.1996 tarihinde asılarak duyurulmuş ve bu durum tutanak ile tespit edilmiştir.
2. Açılan sınav mevcut Esas ve Yönetmelikler çerçevesinde gerçekleştirilmiştir.
3. Usulsüz yapılan herhangi bir işlem olmadığından soruşturma açmayı gerektirecek bir husus bulunmamaktadır.
4. Üniteye tahsis edilen 12 adet Koruma ve Güvenlik Görevlisi açıktan atama yetkisinin 31.12.1996 tarihine kadar kullanılması gerektiği bildirildiği halde, belirtilen tarihe kadar sınavı kazanan müsabıkların atamalarının yapılmadığı anlaşıldığından, söz konusu atama yetkileri iptal edilmiştir. Bu nedenle ilgililerin atamaları cihetine gidilememiştir.
5. Millî Eğitim Müdürlüğünde görevli olduğu bildirilen Şahin Ertaş’ın iddia ettiği gibi yapılan sınavda başarılı olan 12 asil, 3 yedek müsabıka herhangi bir tebligatta bulunulmamıştır.
Millî Eğitim Müdürlüğü Şoförünün Başmüdürlüğümüz sınavı ile bir ilgisi tespit edilememiştir.
19. – Gaziantep Milletvekili Mustafa R. Taşar’ın, GAP Bölgesine yapılacak teşvik ve yatırımlara ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Fehim Adak’ın yazılı cevabı (7/2023)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorumun delaletlerinizle Sayın Başbakan tarafından yazılı olarak cevaplandırılması hususunu, saygılarımla arz ederim.
Mustafa Taşar
Anavatan Partisi
Gaziantep
Soru : GAP Bölgesinde yapılacak özel sektör yatırımlarının özendirilmesi bölgeye dışarıdan gelecek sermayenin teşvik edilmesi ve bölgedeki girişimcilere ucuz kredi verilmesi konusunda Hükümetinizce başlatılan bir çalışma var mıdır?
T.C.
Devlet Bakanlığı 27.2.1997
Sayı : B.02.0.002/(02)0240
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
İlgi : TBMM Başkanlığının 5.2.1997 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/2023-5195/14664 sayılı yazısı.
Gaziantep Milletvekili Mustafa R. Taşar’ın, ilgi yazı ekinde Sayın Başbakanımıza tevcih ettiği 7/2023-5195 sayılı, yazılı soru önergesinde yer alan sorularla ilgili olarak hazırlanan cevabî yazı ekte sunulmuştur.
Bilgilerinizi ve gereğini arz ederim.
Fehim Adak
Devlet Bakanı
Gaziantep Milletvekili Sayın Mustafa Taşar Tarafından TBMM Başkanlığına Sunulan
Soru Önergesiyle İlgili Bilgiler
Son yıllarda yatırım yapma konusunda Güneydoğu’da bir hareketlilik başlamıştır. Bu hareketliliğin kaynağında GAP’ın getirdiği yeni motivasyon bulunmaktadır. İzmir Ticaret Odası, Ege Giyim Sanayi ve Dış Ticaret A.Ş., İstanbul Ticaret Odası, TÜSİAD, MÜSİAD gibi kuruluşların son zamanlarda bölgeye olan ilgileri bunun göstergesidir. Yapılan bu temaslar ve hazırlanan dokümanlar bölgede girişimcilerin yatırım yapma konusunda desteklenmeye acil ihtiyaçları olduğunu göstermiştir.
İfade edilen nedenle, GAP İdaresi Ekonomik Kalkınma Ajansı benzeri bir yapılaşmanın ilgili kurumlardan destek alarak oluşturulması üzerinde durmuş ve GAP illerinde özel sektör yatırımlarının özendirilmesi ve geliştirilmesi için girişimcilere yönelik bir çalışmanın GAP İdaresi Başkanlığı koordinasyonunda; Türkiye Kalkınma Bankası ve TOBB ile birlikte yürütülmesi için çalışmalar başlatılmıştır.
Üç kurum arasında yapılan toplantılar sonucunda bölgede Girişimci Destekleme ve Yönlendirme Merkezleri (GAP-GİDEM) kurulması konusunda taslak işbirliği protokolü hazırlanmıştır. Konu hakkındaki gelişmeler, protokolün amacı, kapsamı ve Bölge Ticaret ve Sanayi Odalarından beklentiler 12 Kasım 1996 tarihinde yapılan toplantı ile Bölge Ticaret, Sanayi, Ticaret ve Sanayi Odaları ile Ticaret Borsalarının başkanlarına ve yönetim kurulu üyelerine aktarılmış, görüş ve destekleri alınmıştır.
Toplantıda getirilen öneriler doğrultusunda protokol revize edilerek, Bölge Ticaret, Sanayi, Ticaret ve Sanayi Odaları ile Ticaret Borsaları başkanlarının ve basın mensuplarının katıldığı bir toplantı ile üç kuruluş tarafından 11 Aralık 1996 tarihinde Ankara’da imzalanmıştır.
Protokolde her kurumun sorumluluk alanları belirlenmiştir. GAP İdaresi, projenin yönetiminden, denetiminden, koordinasyonundan, sekreterya hizmetlerinin ve malî desteğin verilmesinden; TKB, girişimcilere yönelik danışmanlık hizmetlerinin ve teknik desteğin verilmesinden; TOBB, GAP illerinde GAP-GİDEM bürolarının açılmasından, tefrişlerinden ve ticaret ve sanayi odaları ile gerekli ilişki ve koordinasyonu sağlamakla sorumlu olacaklardır.
GAP,GİDEM bürolarında girişimcilere şu tür hizmetler verilecektir :
1. GAP bölgesinde uygun yatırım alanlarının araştırılması,
2. Pazar, teknik, finansman konularında araştırmaların yapılması ve danışmanlık hizmetlerinin verilmesi,
3. İşgücü eğitimi konusunda danışmanlık hizmetlerinin verilmesi,
4. Girişimci tarafından talep edildiği takdirde fizibilite etütlerinin hazırlanmasında TKB mevzuatı çerçevesinde danışmanlık hizmetlerinin verilmesi,
5. Yatırım kaynaklarına ulaşmada girişimciye yol gösterilmesi,
6. Yatırım bankacılığı (şirketlerin kurulmasında, halka açılmasında, stratejik ve finansal ortak bulunmasında, şirket birleşmeleri ve devralınmasında, özel finansman kaynaklarının bulunmasında) danışmanlık hizmetlerinin TKB mevzuatı çerçevesinde verilmesi,
7. Yerli ve yabancı yatırımcıların ortak arayışlarına danışmanlık hizmetlerinin verilmesi,
8. GAP-GİDEM bürolarında yatırımlara yönelik seminer ve eğitim programlarının düzenlenmesidir.
İmzalanan protokol gereği ilk etapta GAP-GİDEM büroları Adıyaman, Diyarbakır, Mardin ve Şanlıurfa illerinde kurulacak, müteakiben diğer GAP illerinde açılacaktır.
11 Aralık 1996 tarihinde imzalanan protokol sonrası GAP İdaresi, Diyarbakır, Şanlıurfa, Adıyaman, Gaziantep ve Mardin Ticaret ve Sanayi Odaları ve Ticaret Borsaları ile toplantılar yaparak kurulacak GAP-GİDEM’lerin işleyiş esasları, çalışma programı, Ticaret ve Sanayi ve Ticaret Borsaları ile arasındaki koordinasyon ilkeleri, alınacak elemanların nitelikleri, büro yeri ve büro tefrişleri hususlarını görüşmüştür. Görüşmeler sonucunda her Ticaret ve Sanayi Odası ve Ticaret Borsası özelinde ek protokoller hazırlanmasına karar verilmiştir.
16 Aralık 1996 tarihinde Diyarbakır’da Diyarbakır Ticaret ve Sanayi Odası ile GAP-GİDEM toplantısı yapılmıştır. Yukarıda ifade edilen amaçlar çerçevesinde ek protokol taslağı hazırlanmıştır. Ayrıca Diyarbakır Ticaret ve Sanayi Odası, kendi bulunduğu binada -Diyarbakır Ticaret Sarayında- GAP-GİDEM’e yer tahsisi yapmıştır. Tahsis edilen yerin düzenlenmesi ve tefrişatı yapılarak GAP-GİDEM bürosunun hazır olması sağlanacaktır.
25 Aralık 1996 tarihinde Şanlıurfa’da Şanlıurfa Ticaret ve Sanayi Odası ve Şanlıurfa Ticaret Borsası ile GAP-GİDEM toplantısı yapılmıştır. Şanlıurfa Ticaret Borsası kendi bulunduğu binanın 6 ncı katını GAP-GİDEM amaçları doğrultusunda kullanılmak üzere GAP İdaresine tahsis etmiştir. Ek protokol ve tefriş hazırlıkları devam etmektedir.
13 Ocak 1997 tarihinde Adıyaman’da Adıyaman Ticaret ve Sanayi Odası ile GAP-GİDEM toplantısı yapılmıştır. Yapılan toplantıda ek protokol hazırlanmasına ve büro yerinin Ticaret ve Sanayi Odasınca bulunmasına karar verilmiştir. Büro yerinin bulunması sonrası tefrişi yapılarak açılması sağlanacaktır.
14 Ocak 1997 tarihinde Gaziantep’te Gaziantep Ticaret Odası, Gaziantep Sanayi Odası ve Gaziantep Ticaret Borsası ile GAP-GİDEM toplantısı yapılmıştır. Toplantıda GAP-GİDEM büro yerinin öncelikle Ticaret ve Sanayi Odalarının bulunduğu binada, yoksa büro yeri araştırmasının oda genel sekreterlerince yapılmasını ve ek protokol taslağının hazırlanmasına karar verilmiştir. Büro yeri bulunmasından sonra tefrişi yapılarak GAP-GİDEM’in açılması sağlanacaktır.
21 Şubat 1997 tarihinde Mardin’de Mardin Valiliğinin koordinasyonunda Mardin Ticaret ve Sanayi Odası, Mardin Organize Sanayi Bölgesi, Mardin Serbest Bölgesi ve ileri gelen işadamlarının katıldığı bir toplantı düzenlenmiştir. Toplantıda Mardin GAP,GİDEM bürosunun kurulmasının amacı, çalışma biçimi ve programının nasıl olması ve koordinasyonun şekli hakkında görüşmeler yapılmıştır.
Mardin GİDEM bürosu, Mardin Valiliğinin GAP İdaresine tahsis ettiği binada kurulacaktır. Binada gerekli tamirat ve düzenlemeler yapılmakta olup, tamamlanmasını müteakip, büronun tefrişatı yapılarak çalışması sağlanacaktır.
Yukarıda sözü edilen merkezlerin, 1997’nin ilk yarısı içinde açılması hedeflenmektedir.
Arz olunur.
20. – Kars Milletvekili Y. Selahattin Beyribey’in, köy korucularının elinde bulunan silahlarla ilgili Bakanlar Kurulu kararına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Meral Akşener’in yazılı cevabı (7/2030)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
İçişleri Bakanı Sayın Meral Akşener’in aşağıda belirttiğim sorulara yazılı olarak cevap vermesini saygılarımla arz ederim.
Y. Selahattin Beyribey
Kars
28.1.1997
6136 sayılı Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanuna 29.8.1996 gün ve 4178 sayılı Kanunla eklenen geçici madde 9’da yer alan sürenin uzatılmasına ait Bakanlar Kurulu kararına ilişkin olarak;
1. Sürenin uzatılmasından yararlanmak isteyen korucu sayısının illere göre dağılımı nedir?
2. Bu Kanunla belirtilen süre uzatımından yararlanmak isteyen korucuların kaç tanesi gönüllü, kaç tanesi ücretli koruculardır?
3. Belirtilen 45 günlük süre içinde, mülkî makamlara başvuramayan ancak, ellerinde silahları bulunan korucular hakkında nasıl bir uygulama yapacaksınız?
T.C.
İçişleri Bakanlığı 4.3.1997
Emniyet Genel Müdürlüğü
Sayı : B.05.1.EGM.0.12.01.01-052332
Konu : Yazılı Soru Önergesi.
Kars Milletvekili Y. Selahattin Beyribey tarafından TBMM Başkanlığına sunulan ve tarafımdan yazılı olarak cevaplandırılması istenilen soru önergesinin cevabı aşağıya çıkarılmıştır.
6136 sayılı Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanuna 29.8.1996 gün ve 4178 sayılı Kanunla eklenen geçici 9 uncu maddede yer alan sürenin uzatılmasına ait Bakanlar Kurulu Kararına istinaden; Kars İlinde (40) geçici, (24) gönüllü toplam (64) köy korucusu, Mardin İlinde (13) gönüllü köy korucusu, Muş İlinde (556) gönüllü köy korucusunun talepte bulunduğu anlaşılmıştır.
Söz konusu Kanunda belirtilen 45 günlük süre içerisinde mülkî makamlara başvurmayan ve ellerinde silahları bulunan korucular hakkında bu Kanun hükümlerinin uygulanması mümkün olmayıp, bu durumda olanlar hakkında 6136 sayılı Kanunun ilgili hükümleri gereğince gerekli işlem yapılacaktır.
Bilgilerinize arz ederim.
Dr. Meral Akşener
İçişleri Bakanı
21. – Ankara Milletvekili Nejat Arseven’in, Sincan Belediye Başkanı tarafından tertiplenen Kudüs gecesine ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Meral Akşener’in yazılı cevabı (7/2047)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın İçişleri Bakanı Sayın Meral Akşener tarafından yazılı olarak cevaplandırılması hususunda gereğinin yapılmasını arz ederim. 2.2.1997
Saygılarımla.
Av. Nejat Arseven
Ankara
Seçim bölgem olan Ankara’nın metropol ilçelerinden Sincan Belediye Başkanı Sayın Bekir Yıldız tarafından “Kudüs Gecesi” adı altında bir gece düzenlendiği ve bu gecede salonun her tarafının bütün dünya tarafından terörist olarak nitelenen “Hizbullah ve Hamas” örgütlerinin liderlerinin posterleriyle donatılmış olduğu, bu geceye katılan İran’ın Ankara Büyükelçisinin “Hamas ve Hizbullah’ı, biz destekledik” mesajı verdiği ayrıca “gençler ayakta Amerika ve İsrail ile her gün antlaşma imzalayanlara Allah cezasına verecek” şeklinde beyanlarda bulunduğu çeşitli basın ve yayın organlarında yer almış bulunmaktadır (2.2.1997 Sabah, Posta, Ateş Gazeteleri ve diğer birçok basın ve yayın organları.)
Sorular :
1. Yüce dinimize ve aziz milletimize değerli hizmetler yapmış, resimleri ve posterleri duvarlarımızı ve salonlarımızı süsleyecek çok muhterem insanlarımız olmasına rağmen, bütün dünyanın terörist ilan ettiği “Hamas ve Hizbullah” örgütleri liderlerinin posterlerinin bütün salonu süslediği böyle bir toplantının yapılmasını Türkiye Cumhuriyetinin İçişleri Bakanı olarak tasvip ediyor musunuz?
2. Sizin de üyesi olduğunuz Cumhuriyet Hükümetinin Başbakanı Sayın Necmettin Erbakan ve Dışişleri Bakanı Başbakan Yardımcısı Tansu Çiller’e Amerika Birleşik Devletleri ve İsrail’le antlaşmalar imzalamaları dolayısıyla açıkça hakaret edilen gecenin düzenleyicileri ve bu beyanlarda bulunanlar hakkında ne düşünüyorsunuz?
3. Bu geceyi izleyen Ankara (Sincan) Emniyetinden olaylar hakkında bilgi ve döküman istediniz mi?
4. Bu geceyi düzenleyen Sincan Belediye Başkanı hakkında bir soruşturma başlatmayı düşünüyor musunuz?
5. Sincan Belediye Başkanı hakkında bir soruşturma başlatmayı düşünüyorsanız bu süre içinde kendisini açığa almayı düşünüyor musunuz?
T.C.
İçişleri Bakanlığı 28.2.1997
Mahallî İdareler Genel Müdürlüğü
Sayı : B050MAH0650002/(80-84)97-80167-72047-5245
Konu : Ankara Milletvekili Nejat Arseven’in
Yazılı Soru Önergesi
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
İlgi : TBMM Başkanılğının 6.2.1997 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/5245/14780 sayılı yazısı.
İlgi yazı ekinde alınan ve tarafımdan cevaplandırılması istenilen Ankara Milletvekili Nejat Arseven’in “Sincan Belediye Başkanı tarafından tertiplenen Kudüs gecesine ilişkin” yazılı soru önergesiyle ilgili olarak Ankara Valiliğinden alınan bilgilerden;
Sincan Belediye Başkanı Bekir Yıldız tarafından 31 Ocak 1997 günü Sincan İlçesinde düzenlenen “Kudüs Gecesi ile ilgili olarak adı geçen Belediye Başkanı, tertip komitesi üyeleri, sahnede oyun sergileyen şahıslar ve olayla ilişkilerinin bulunduğu anlaşılan diğer bazı şahısların Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi Cumhuriyet Başsavcılığına sevk edildiği, savcılıkça bir kişinin serbest bırakıldığı, diğer şahısların ise tutuklama isteği ile mahkemeye sevk edildiği,
Mahkemeye sevkleri yapılan Bekir Yıldız ve diğer şahısların Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi yedek üyeliği 1997/27 D. İş sayılı yazıları ile tutuklanarak Ulucanlar Kapalı Cezaevi Müdürlüğüne teslim edildiği,
anlaşılmıştır.
Ayrıca, Sincan Belediye Başkanı Bekir Yıldız tarafından tertiplenen söz konusu gece ile ilgili olayların soruşturulması için 3.2.1997 tarihli onayımla mülkiye müfettişi görevlendirilmiş olup, soruşturmanın selameti açısından adı geçen 4.2.1997 tarihinde geçici bir tedbir olarak görevinden uzaklaştırılmıştır.
Soruşturma sonucuna ve yargı mercilerince verilecek karara göre gereği yapılacaktır.
Bilgilerinize arz ederim.
Dr. Meral Akşener
İçişleri Bakanı
22. – Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş’in, Sincan Belediye Başkanınca tertiplenen bir geceye ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Meral Akşener’in yazılı cevabı (7/2052)
3.2.1997
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın, aracılığınızla İçişleri Bakanı tarafından yazılı olarak yanıtlanmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Yılmaz Ateş
Ankara
1. Sincan Belediye Başkanı, kasıtlı olarak haftalar önce Atatürk Anıtı önüne Mescid-i Aksâ Camiinin çadırını açtı. Buna neden müdahale etmediniz?
2. Demokratik ve Laik Cumhuriyet aleyhine toplantı, gösteri düzenleyen, şeriat çağrısı yapan Sincan Belediye Başkanı Bekir Yıldız’ı neden görevden almıyorsunuz?
3. “Eylemleri hakkında soruşturma açtım” diyorsunuz. Bu kadar açık olan bir eylemin neyini, nasıl soruşturuyorsunuz?
4. Görevden aldıktan sonra, soruşturma açtırmanız daha doğru olmaz mı?
T.C.
İçişleri Bakanlığı 28.2.1997
Mahallî İdareler Genel Müdürlüğü
Sayı : B050MAH0650002/(80-84)97-80166
Konu : Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş’in
Yazılı Soru Önergesi
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
İlgi : TBMM Başkanlığının 12.2.1997 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-5367-7/2052/14817 sayılı yazısı.
İlgi yazı ekinde alınan ve tarafımdan cevaplandırılması istenilen Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş’in “Sincan Belediye Başkanınca tertiplenen bir geceye ilişkin” yazılı soru önergesi ile ilgili olarak;
Sincan Belediye Başkanı Bekir Yıldız tarafından “Kudüs Gecesi” adı altında tertiplenen gece ile ilgili olarak olayın incelenmesi ve gerekiyorsa soruşturulması için 3.2.1997 tarihli onayımla mülkiye müfettişi görevlendirilmiş olup, soruşturmanın selameti açısından adı geçen 4.2.1997 tarihinde geçici bir tedbir olarak görevinden uzaklaştırılmıştır.
Diğer taraftan, Ankara Valiliğinden alınan bilgilerden Sincan Belediye Başkanı Bekir Yıldız ve olayla ilgili diğer şahısların Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi yedek üyeliği 1997/27 D. İş sayılı yazıları ile tutuklanarak Ulucanlar Kapalı Cezaevi Müdürlüğüne teslim edildiği anlaşılmıştır.
Yargı mercilerince verilecek karar uyarınca gereği yapılackatır.
Bilgilerinize arz ederim.
Dr. Meral Akşener
İçişleri Bakanı
23. – Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak’ın, T.S.K. bünyesinde çalışan sivil personelin maaşlarına ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı Turhan Tayan’ın yazılı cevabı (7/2063)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Millî Savunma Bakanı Sayın Turhan Tayan tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim.
Kemal Albayrak
Kırıkkale
Soru : Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa tabi olarak Genel İdare Hizmetleri sınıfında görevli memurlara, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa tabi en yüksek Devlet memuru aylığının brüt tutarının % 15’ini geçmemek üzere aylık derecesine göre yapılan ek tazminatın büyük karargâhlarda görevli Genel İdare Hizmetleri sınıfı personeli ile sınırlı tutulması aynı veya benzer görevleri yapan personel arasında eşitsizliklere neden olmaktadır. Bu durum Türk Silahlı Kuvvetleri içerisinde diğer personelin verimini ve moralini olumsuz yönde etkilemektedir. 1997 yılı içerisinde bu tazminatın askerlik şubeleri de dahil olmak üzere tüm Silahlı Kuvvetleri bünyesinde çalışan 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa tabi personele verilmesi düşünülmekte midir?
T.C.
Millî Savunma Bakanlığı 26.2.1997
Kanun : 1997/177-TÖ
Konu : Soru Önergesi.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
İlgi : TBMM Başkanlığının 14 Şubat 1997 tarihli ve KAN.KAR.MD.A.01.0.GNS.0.10.02-7/2063-5296/14908 sayılı yazısı.
Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak tarafından verilen ve ilgi ekinde gönderilerek cevaplandırılması istenen “T.S.K. bünyesinde çalışan sivil personelin maaşlarına” ilişkin yazılı soru önergesinin cevabı ektedir.
Arz ederim.
Turhan Tayan
Millî Savunma Bakanı
Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak’ın 7/2063 Sayılı
Yazılı Soru Önergesinin Cevabı
1. Türk Silahlı Kuvvetlerinde 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa tabi olarak görev yapmakta olan sivil personele, 926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununun Ek-17 nci maddesi hükümleri çerçevesinde ek özel hizmet tazminatı ödenmektedir.
2. 1993 yılında yapılan maaş iyileştirme çalışmalarında, Türk Silahlı Kuvvetlerinde 657 sayılı Kanuna tabi olarak görev yapan sivil memurların, çalışma saatleri, disiplin ve yargılanmaları, nöbet hizmetlerine alınmaları gibi hususlar bakımından, aynı Kanuna tabi emsallerinden farklı şartlarda görev yaptıkları dikkate alınarak bunların tamamının ilave bir tazminattan istifade ettirilmeleri teklif edilmiştir.
3. Millî Savunma Bakanlığının teklifi, prensip olarak benimsenmesine rağmen, 15 Temmuz 1993 tarihinde yürürlüğe giren 486 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile sadece Genelkurmay Başkanlığı, Millî Savunma Bakanlığı, Kuvvet Komutanlıkları, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığının merkez karargâhlarında görevli Genel İdare Hizmetleri sınıfına mensup memurların bu tazminattan yararlandırılması kabul edilmiş ve bu durum, uygulamada şu sorunlara neden olmuştur;
a) Maliye Bakanlığınca yasaya ilave edilen “Merkez Karargâhı” ifadesi nedeniyle bu kapsama giren birliklerin tespitinde güçlüklerle karşılaşılmış ve halen merkezdeki bazı birlik ve karargâhlar bu kapsamın dışında bırakılmıştır.
b) Kapsama giren birliklerdeki Genel İdare Hizmetleri sınıfı dışındaki sivil memurlar (705 personel) tazminattan istifade edememişlerdir. Bu sorun, ancak 21 Aralık 1996 tarihinde yürürlüğe giren 568 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile çözümlenmiştir.
c) Taşradaki birlik ve kurumlara mensup 20 bin civarındaki sivil memurun mağduriyeti devam etmektedir.
4. Belirtilen sorunların çözümlenmesine yönelik olarak, 28.11.1996 tarihli ve 4124 sayılı Yetki Kanunu kapsamında, Maliye Bakanlığı nezdinde gerekli girişimlerde bulunulmakta olup, konuya ilişkin bir kısım milletvekillerince verilmiş bulunan kanun teklifleri de halen Türkiye Büyük Millet Meclisi ihtisas komisyonlarının gündeminde bulunmaktadır.
Arz ederim.
Turhan Tayan
Millî Savunma Bakanı
24. – Balıkesir Milletvekili İ. Önder Kırlı’nın, orman tamirhanelerinin kapatılmasına ilişkin sorusu ve Orman Bakanı M. Halit Dağlı’nın yazılı cevabı (7/2083)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki soruların Orman Bakanı tarafından yazılı olarak yanıtlanmasını saygıyla dilerim.
5.2.1997
İ. Önder Kırlı
Balıkesir
1. Orman tamirhanelerinin işçilere hiçbir yazılı bildirim yapılmadan kapatılmasını sosyal devlet anlayışı ve hukuk devleti ve iş yasalarıyla nasıl bağdaştırıyorsunuz?
2. ANAP döneminde orman tamirhaneleri kapatılmış, Orman Bakanlığına partinizden Sayın Ekinci’nin gelişiyle, verimsizlik tespiti sonucu hatadan dönülerek tamirhaneler yeniden açıldığına göre, Bakanlığınız döneminde yeniden kapatılma yoluna gidilmesi bu konuda temel politikalardan yoksunluk, uygulamada keyfilik ve devletin yaz-boz tahtası haline getirilmesi değil midir? Ulusal bir serveti, koruma ve geliştirmede plansız programsız, öngörüsüz davranmak ormancılığımızı olumsuz etkilemeyecek midir?
3. Orman tamirhanelerince yapılan işlerin müteahhitlere yaptırılmasının daha kârlı olacağını savunmak doğru mudur? Orman Bakanlığı kendi dozerinin 1 saat çalışması karşılığı akaryakıt hariç 1 300 000 TL. talep ederken, aynı işi müteahhite 10 000 000 TL.’sına yaptırması nasıl bir kârlılık anlayışıdır?
4. Müteahhidin standartlara uygun yol yapmadığı, bu yollara sonradan tamirhane personelinin sokularak işin tamamlandığı, orman yollarında müteahhitle çalışmanın rantabl olmadığını ortaya koymuyor mu? Ocak ayı boyunca, müteahhidin bitirdim diye teslim ettiği ve parasını aldığı Balıkesir-Korucu İşletmesinde standardı sağlamak için orman tamirhanesi elemanlarının çalıştığını bilmiyor musunuz?
5. Orman yangınlarında yapılan mücadelede önce aracını ve personelini düşünen müteahhidin tamirhane personeli kadar, yiğit, korkusuz ve fedakâr olamayacağı geçmişte yaşandığına göre, muhtemel orman yangınlarında zaafiyet yaşanmayacak mıdır?
6. Balıkesir Tamirhanesinde 48’i kadrolu 154 mevsimlik 202 vasıflı eleman çalışmaktaydı. Bunlardan kadrolu olanlardan başka işyerlerine nakil için değerlendirilmek üzere verilmesi istenen dilekçelere göre ne işlem yapılmış, nerelerde görevlendirilmişlerdir?
7. Mevsimlik işçilerden dileyenlere tazminat ödeneceği, böyle bir talep olmadığı takdirde iş âkitlerinin askıya alınacağı şifaen bildirilmiştir. Bu uygulama, boş vaatte bulunarak, işçiyi ihbar tazminatı ödememek için çaresizlik ve umutsuzluk nedeniyle iş akdini feshe zorlamak değil midir? Böyle bir uygulamayı iş güvenliği ve hukuk anlayışıyla nasıl bağdaştırıyorsunuz?
8. Hepside dozer, grayder operatörü, şoförlerle, araçları onaran motor, kaynak, kaporta, torna ustaları gibi vasıflı elemanlardan kadrolu olanları orman tamirhanelerini kapattığınıza göre Bakanlığın hangi kadrolarında istihdam edeceksiniz? Mesleklerinde uzmanlaşmış bu elemanların, uzmanlıkları dışındaki işlerde çalıştırılmaya zorlanmaları, verimliliği düşürmeyecek, iş barışını, çalışanların huzurunu bozmayacak mıdır?
9. Aynı nitelikte olan geçici işçilerin sadece yangın mevsiminde işe çağrılacağı vaadiyle bu vasıflı teknik elemanların ustalıklarıyla hiçbir ilişkisi bulunmayan yangın söndürme işine sürülmesi bir yana, zaten yangın mevsiminde bu işte çalıştırılan geçici işçiler bulunduğuna göre, çok açık bir avutma ve aldatmaca değil midir?
10. Orman tamirhaneleri kapatılarak özelleştiriliyorsa tıpkı Kardemir’de olduğu gibi en azından orman tamirhanesi işçileri ve sendikaları, birikimleri, deneyleri, ustalık, yurt ve meslek sevgileriyle işletmeleri satın alıp, işletmeye hazır olduklarını belirttiklerine göre, araç ve gereçleriyle işletmeleri işçilere devretme konusunda ne düşünülmektedir? En azından bir pilot bölge olarak Balıkesir Orman Tamirhanesi işçilerinin bu yoldaki taleplerine olumlu bakılmakta mıdır?
T.C.
Orman Bakanlığı 4.3.1997
Araştırma, Planlama ve Koordinasyon
Kurulu Başkanlığı
Koordinasyon ve Mevzuat Dairesi Başkanlığı
Sayı : KM.1.SOR./135-636
Konu : Sayın İ. Önder Kırlı’nın
Yazılı Soru Önergesi
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
(Kanunlar ve Kararlar Dairesi Başkanlığı)
İlgi : Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının 19.2.1997 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/2083-5345/1492 sayılı yazısı.
İlgi yazı ekinde alınan Balıkesir Milletvekili Sayın İ. Önder Kırlı’nın “Orman tamirhanelerinin kapatılmasına ilişkin yazılı soru önergesi” Bakanlığımızca incelenmiş olup, cevabî yazımız ilişikte gönderilmektedir.
Arz ederim.
M. Halit Dağlı
Orman Bakanı
Balıkesir Milletvekili Sayın İ. Önder Kırlı’nın 7/2083 Esas No.lu
“Orman Tamirhanelerinin Kapatılmasına İlişkin Yazılı Soru Önergesi”
Hakkında Orman Bakanlığının Cevabı
1. Orman Anatamirhanelerinin kapatılması sonucu çalışanların mağdur olmaması için 1475 sayılı İş Kanununda yer alan hususlar da dikkate alınarak işçilerin tamamı Orman İşletme Müdürlüklerine devredilmiş olup, aynı unvan ve kadrolarında çalıştırılmaktadırlar.
2. Orman Anatamirhane Müdürlüklerinin kapatılması ormancılık hizmetlerini olumsuz yönde etkilemeyecektir. Aksine, planlı programlı bir şekilde yapılan bu çalışmanın ormancılığımıza olumlu ve faydalı etkileri olacaktır.
3. Kapatılan Orman Anatamirhane Müdürlüklerince yapılan işler, müteahhide yaptırılan işlerden % 100 civarında daha fazla maliyet getirmektedir.
Taahhüt yolu ile yaptırılan orman yolları inşaatlarında Karayolları birim fiyatları kullanılmaktadır. 1996 yılı uygulamasında 1 saatlik 185 HP gücündeki dozer ücreti (TCK birim fiyatları 03 511 pozu) 1 796 402 TL. olup bu fiyata akaryakıt, müstehlik malzeme ve işçi ücretleri dahildir. Dozer ile yapılan çalışmalardaki birim fiyatlar bu baz alınarak hesaplanmıştır.
Tamirhane müdürlüklerimizin 1996 yılı makine kira bedelleri listesinde 140-160 DHP gücündeki dozerlerin 1 saatlik akaryakıt, yağ dahil saat ücreti 1 750 000 - 1 800 000 TL. arasındaki. 200 DHP gücündeki dozerlerde ise 1 saatlik akaryakıt, yağ dahil saat ücreti 2 350 000 TL.’dır.
Ayrıca, taahhüt suretiyle yaptırılan işlerde tamir, bakım, nakil, yedek parça, montaj, demontaj, sigorta, sermaye faizi, amortisman giderleri tamamen müteahhide ait olup, Anatamirhane Müdürlüklerince yapılan işlerde ise bu giderler tamamen teşkilatımız tarafından karşılanmaktadır.
4. Mahallinde yapılan inceleme sonucunda; bitirilmediği halde müteahhide parası ödendiği iddia edilen yolun Balıkesir-Korucu Orman İşletme Şefliği Çatal-Dal mevkiindeki 204 Kod. No.lu orman yolu olduğu, buradaki işin tamamen bitirilmediği gerekçesiyle müteahhide alacağı olan 674 905 000 TL.’nın henüz ödenmediği,
Tamirhane işçilerinin çalıştırıldığı yolun ise müteahhidin ihaleyi aldığı halde yapmaktan vazgeçtiği ve bundan dolayı 17 714 000 TL. teminatının yakıldığı Balıkesir-Korucu Orman İşletme Şefliğinin Köprücük-Sepetoğlu mevkiindeki 189 Kod No. orman yolu olduğu tespit edilmiştir.
5. Orman yangınlarında görevlendirilen iş makineleri daha evvelki senelerde olduğu gibi kendi iş makinelerimiz olduundan bir zaafiyet yaşanması söz konusu değildir. Üstelik orman yollarının özel sektöre yaptırılması sebebiyle daha fazla iş makinesi yangın hizmetlerine ayrılacaktır.
1996 yılında yangınla mücadele hizmetlerine 72 adet dozer verilmiş iken, bu sayı 1997 yılında 120 adedi bilfiil, 50 adedi destek amaçlı olmak üzere 170 adet dozer, 36 adet trayler, 11 adet ağır tonajlı kamyon olmak üzere artırılmıştır.
6. Balıkesir Tamirhane Müdürlüğünde çalışan 48 kadrolu işçinin tamamı kendi istekleri ile orman işletmelerinde görevlendirilmiştir. İşçilerin istekleri dışında bir yere tayin edilmeleri söz konusu değildir.
7. Yıl boyu süreklilik arzetmeyen ve mevsimlere bağlı olarak yürütülen ormancılık hizmetlerinde devamlı işçi istihdamı mümkün olmamaktadır. Bu sebeple gerek tamirhanelerde, gerekse işletmelerde çalışan mevsimlik işçilerin tamamının hizmet akdi iş mevsiminin son bulması tarihinde yeni iş mevsimine kadar askıya alınmıştır. Yani mevsimlik işçilerin hizmet âkitlerinin askıya alınması tamirhanelerin kapatılması ile ilgili değildir. Bu işçiler yeni iş mevsimi açıldığında diğer işçilerle birlikte, Orman İşletme Müdürlüklerinde değerlendirileceklerdir.
8. Bilgi ve beceri sahibi olup da belirli bir unvanda çalışan usta ve operatörler diğer işletmelerde durumlarına uygun unvanlarda çalışacaklardır. Bu işçilerin kadro unvanlarının işletme müdürlüklerimiz faaliyet alanları içerisine giren unvanlarla değiştirilmesi için Maliye Bakanlığı ve Başbakanlık nezdinde girişimde bulunulmuştur.
İşçilerin bilgi, beceri, ehliyet ve ustalıkları dışında bir işte çalıştırılmaları düşünülmemektedir.
9. Anatamirhane Müdürlüklerinde hizmet akdi askıya alınan mevsimlik işçiler yangın mevsiminde, yangın işçisi olarak değil, daha önce yaptıkları işe uygun olan işlerde istihdam edileceklerdir.
10. Orman Anatamirhane Müdürlükleri özelleştirilmemiş olup kapatılmıştır. Anatamirhanelerin araç ve gereçleriyle birlikte işçilere devri ancak yeni kanun çıkarılması ile mümkün olup, iş makineleri ihtiyaç duyulan Orman İşletme Müdürlüklerine devredildiğinden işçilere devri düşünülmemiştir.
25. – İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen’in, Baştabiplikte görevli doktor hakkında ileri sürülen iddialara ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Mustafa Kalemli’nin yazılı cevabı (7/2189)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın, TBMM Başkanı Sayın Mustafa Kalemli tarafından yazılı olarak yanıtlanması için gerekli işlemin yapılmasını arz ederim.
Mehmet Sevigen
İstanbul
1. Teğmen Neclet Güçlü öldürüldüğü zaman siz Ankara Tıp Fakültesinde öğretim üyesi miydiniz? Teğmen Neclet Güçlü’yü öldüren ülkücü İbrahim Doğan’ı tanıyor muydunuz? Katil olduğunu biliyor musunuz?
2. İbrahim Doğan Meclis’e nasıl girmiştir? Referansı kimdir?
3. Kimlerin Devlet memuru olacağı yasada belirlenmiştir. İbrahim Doğan hakkında soruşturmayı kim yapmıştır ve göreve başlaması nasıl sağlanmıştır?
4. Bu durum ortaya çıktıktan sonra Meclis Başkanı olarak soruşturma başlattınız mı veya başlatmayı düşünüyor musunuz?
5. 12 Mart ve 12 Eylül öncesi eline silah alarak suç işlemiş ve hüküm giymiş olan İbrahim Doğan’ın dışında TBMM’de görev yapan başka personel var mı?
6. Geçici kadro ile geldiği, daha sonra asıl kadroya alındığı doğru mudur? Alındıysa hangi tarihte, kimin tarafından alınmıştır?
T.C.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı 28.2.1997
Genel Sekreterliği
Kanunlar ve Kararlar Dairesi Başkanlığı
Sayı : A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/2189-5218/14712
Sayın Mehmet Sevigen
İstanbul Milletvekili
İlgi : 30.1.1997 tarihli yazılı soru önergeniz.
Baştabiplikte görevli bir doktor hakkında ileri sürülen iddialara ilişkin ilgi önergenizde yer alan sorular aşağıda cevaplandırılmıştır.
Bilgilerinizi rica ederim.
Saygılarımla.
Mustafa Kalemli
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı
Cevap 1. Dr. İbrahim Doğan’ı daha önce hiçbir şekilde tanımadım. Adı geçen 18.3.1993 tarihinde, yani benim Meclis Başkanlığına seçilmemden çok önce Meclis’e alınmıştır. İlgiliyi, ilk defa T.B.M.M. sağlık birimlerinin yeni bölümlerinin hizmete açıldığı 25 Ocak 1997 tarihinde gördüm.
Cevap 2. Dr. İbrahim Doğan, 4.1.1993 tarihli dilekçesinde, TBMM’de kulak-burun-boğaz hastalıkları uzmanı olarak tam gün çalışmak istediğini bildirmiş, kendisinin bu isteği zamanın İdare Amiri tarafından uygun bulunarak gereği yapılmak üzere Genel Sekreterliğe havale edilmiş, 18.3.1993 tarihinde de 657 sayılı Kanunun 4 üncü maddesinin (B) bendi hükmüne göre part-time sözleşmeli olarak göreve başlatılmıştır.
Cevap 3. Kimlerin Devlet Memuru olarak atanacağı ve kimlerin Devlet Memuru olarak atanamayacağı 657 sayılı Kanunun 48 inci maddesinde sayılmıştır.
Bu maddenin 5 numaralı bendi “Taksirli suçlar ve aşağıda sayılan suçlar dışında tecil edilmiş hükümler hariç olmak üzere, ağır hapis veya 6 aydan fazla hapis veyahut affa uğramış olsalar bile Devletin şahsiyetine karşı işlenen suçlarla, zimmet, ihtilas, irtikap, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, inancı kötüye kullanma, dolanlı iflas gibi yüz kızartıcı veya şeref ve haysiyet kırıcı suçtan veya istimal ve istihlak kaçakçılığı hariç kaçakçılık, resmî ihale ve alım satımlara fesat karıştırma, Devlet sırlarını açığa vurma suçlarından dolayı hükümlü bulunmamak” hükmünü taşımakta olup, aynı kanunun 98 inci maddesinde de;
“Devlet Memurlarının;
a) Bu Kanun hükümlerine göre memurluktan çıkarılması,
b) Memurluğa alınma şartlarından herhangi birini taşımadığının sonradan anlaşılması veya memurlukları sırasında bu şartlardan herhangi birini kaybetmesi,
c) Memurluktan çekilmesi,
ç) İstek, yaş haddi, malullük ve sicil sebeplerinden biri ile emekliye ayrılması,
d) Ölümü,
hallerinde memurluğu sona erer” hükmüne yer verilmektedir.
Görüldüğü gibi 48 inci maddenin (5) numaralı bendinde memuriyete engel mahkûmiyetler belirtilmiştir.
Bu mahkûmiyetler, süresi ne olursa olsun ağır hapis cezası ile mahkûmiyet, 6 aydan fazla hapis cezası ile mahkûmiyet ve maddede ismen sayılan suçlardan mahkûmiyet halleridir.
Bunlardan ağır hapis cezasına mahkûm olanlar ile 6 aydan fazla hapis cezası ile cezalandırılanlar Devlet memurluğuna alınamazlar. Ayrıca 48 inci maddenin (5) numaralı bendinde ismen sayılan suçlardan dolayı mahkûm edilenlerin cezaları af kanunları ile tüm sonuçlarını kapsayacak şekilde ortadan kalksa bile bunların da Devlet memurluğuna alınmaları mümkün değildir.
Ancak, dikkat edilirse 48/5 bendindeki hükümde, ismen sayılan suçlardan dolayı mahkûm edilenlerin cezaları af edilse bile bunların memuriyete alınamayacakları, aynı Kanunun 98 inci maddesinde de bu tür ceza alanların memuriyetlerinin sona ereceği yazılı bulunmaktadır.
Bu sayılan suçlar dışında ağır hapis veya 6 aydan fazla hapis cezası ile mahkûm olanların cezalarının, sonradan çıkan af kanunları ile tüm hukukî sonuçları ile birlikte affedilmesi halinde memuriyete alınabilecekleri ceza hukukunun gereğidir.
Nitekim 7.2.1974 tarihinde işlenmiş suçlardan mahkûm olanların cezalarının feri ve mütemmim cezaları ile ceza mahkûmiyetlerinin sonuçlarını da kapsayacak şekilde affedildiğini hükme bağlayan 15.5.1974 tarihli ve 1803 sayılı Cumhuriyetin 50 nci Yılı Nedeniyle Bazı Suç ve Cezaların Affı Hakkında Kanunun 7 nci maddesinin (B) bendinde; bu Kanundan kısmen yararlananların feri ve mütemmim cezalarının, ceza mahkûmiyetlerinin sonuçlarını da kapsamak üzere affedildiğini, bu Kanun gereğince cezaları genel afla tamamen ortadan kalkanlar hakkında özel kanunlarında yazılı, muayyen bir meslek ve sanatın icrasının menine dair hükümlerin tatbik edilmeyeceğini ancak bu bendin uygulaması ile aftan kısmen ya da tamamen faydalanan zimmet, ihtilas, irtikap, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, inancı kötüye kullanma, dolanlı iflas gibi yüz kızartıcı suçlardan hükümlü bulunanlara, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun değişik 1 inci maddesinin bir ve üçüncü fıkralarında ve 87 nci maddesinde sayılan kurumlarda görev verilemeyeceği hükme bağlanmaktadır.
Görüldüğü gibi bu hükümle, ağır hapis cezasına mahkûm olanların cezalarının tüm sonuçları ile affedilmesi sebebiyle, bu gibilerin memuriyete alınabilmelerine imkân verilmekte, ancak yüz kızartıcı suçlardan mahkûm olanlara ise kamu kurum ve kuruluşlarında görev verilmeyeceği açıklanmaktadır.
Bu genel açıklamadan sonra Dr. İbrahim Doğan hakkında kimin soruşturma yaptığı ve göreve başlamasının nasıl sağlandığı hususuna gelince;
İbrahim Doğan, 1.3.1979 tarihinde Bağ-Kur Genel Müdürlüğünde 657 sayılı Kanuna tabi olarak göreve başlamış, 2.8.1979 - 20.11.1980 tarihinde yedek subaylık hizmetini yaptıktan sonra, 12.1.1983 tarihinde SSK Ankara Hastanesi doktorluğuna yine 657 sayılı Kanuna göre atanmıştır. Bilahara Ordu Fatsa Devlet Hastanesinde ve Ankara Dr. Muhittin Ülker Acil Yardım ve Travmatoloji Hastanesinde KBB Uzmanı olarak görev yapmıştır.
Acil Yardım ve Travmatoloji Hastanesinde görev yaptığı sırada TBMM’den görev isteğinin uygun görülmesi üzerine, TBMM tarafından Sağlık Bakanlığına yazılan 2.2.1993 tarih ve 578 sayılı yazıda, adı geçene muvafakat edildiği takdirde, takdirname ve cezalarını da gösterir şekilde düzenlenecek sicil özetinin gönderilmesi istenilmiştir.
Sağlık Bakanlığından alınan 5.2.1993 tarih ve 38705 sayılı cevabî yazıda adı geçene ait herhangi bir cezadan bahsedilmemiştir.
Kaldı ki, SSK’da görev almadan önce mezkûr kurum tarafından yaptırılan tahkikat sonucunda Yozgat İl Jandarma Alay Komutanlığının 17.12.1982 tarih ve 3584-1473-83/12757 sayılı yazısında, İbrahim Doğan hakkında yapılan mahallî tahkikatta adlî, mülkî, siyasî ve askerî bir ilişiğinin bulunmadığı bildirilmiştir.
Ayrıca, Akdağmadeni Cumhuriyet Savcılığınca tanzim edilen 6.12.1982 tarihli belgede de İbrahim Doğan’ın sabıka kaydına rastlanmadığı belirtilmiştir.
Dosyasında mevcut bu belge ve bilgiler doğrultusunda Sağlık Bakanlığınca adıgeçenin cezası konusunda herhangi bir bildirimde bulunulmaması tabidir.
Bu nedenle de 18.3.1993 tarihinde TBMM’de göreve başlamıştır.
Cevap 4. Dr. İbrahim Doğan hakkında ileri sürülen hususlar basından öğrenilmiştir.
Bunun üzerine yaptırılan araştırma ve inceleme sonunda, adı geçenin 1803 sayılı Af Kanununun yukarıda açıklanan 7 nci maddesinin (B) bendinde yer alan hükmünden yararlandığı ve ilk olarak Bağ-Kur Genel Müdürlüğünce memuriyete alındığı anlaşılmıştır.
Bu durumda, Yüce Parlamento tarafından çıkarılmış bulunan Af Kanunu ile memnu hakları iade edilerek memuriyete girme hakkını elde edip bu hakkı kullanan kimse hakkında herhangi bir işlem yapılması mümkün olmadığı gibi soruşturma açmak da yasal olarak mümkün değildir.
Cevap 5. TBMM’nin yüce çatısı altında çalışan personelin siyasî düşüncelerle töhmet altında tutulması ve küçük gösterilmesi kimseye birşey kazandırmadığı gibi parlamentoyu da yaralar.
Dr. İbrahim Doğan’ın TBMM’de çalışıyor olması bir tesadüftür. Af Kanunu ile işlenen suçların tüm sonuçlarıyla affedilmesi sonunda Devlet memuriyetine girme hakkı Anayasal bir hak olarak yeniden avdet eden bir kimsenin, TBMM’de veya bir başka kamu kurumunda çalışıyor olması arasında bir fark yoktur. Devletimiz bir hukuk devletidir. Hukuk Devletinin en önemli özelliği ise hukuka bağlılıktır. Bu itibarla Dr. İbrahim Doğan’ın durumunda bulunan birçok kimsenin söz konusu hükümlerden yararlanmak suretiyle çeşitli kamu kurumlarında çalıştıkları herkesce bilinmektedir.
Cevap 6. TBMM Sağlık Merkezinde çağın teknolojisine uygun olarak yapılan genişleme çalışmaları doğrultusunda, tam gün görev yapacak bir KBB uzmanına ihtiyaç duyulmuştur. İlgilinin 1993 tarihinden itibaren 3,5 yılı aşkın bir süredir TBMM’de verdiği hizmetler de dikkate alınarak Baştabipliğin teklifi üzerine Sağlık Bakanlığından muvafakatı istenilmiştir. Sağlık Bakanlığınca, adı geçen hakkında adlî, idarî ve inzibatî herhangi bir soruşturmaya rastlanılmadığı bildirildiğinden TBMM Baştabipliği KBB Uzmanlığını bu kez full-time olarak sürdürmektedir.
Samsun Milletvekili Biltekin Özdemir ve 41 Arkadaşının, Kamu Personelinin Ücret Rejimiyle İlgili Yanlış ve Adaletsiz Politikalar İzledikleri İddiasıyla Bakanlar Kurulu Üyeleri Hakkında Gensoru Açılmasına İlişkin Önergesine Verilen Oyların Sonucu (11/10) :
Kabul edilmemiştir .
Üye Sayısı : 549
Kullanılan Oylar : 538
Kabul Edenler : 266
Reddedenler : 271
Çekimserler : 0
Mükerrer Oylar : 1
Geçersiz Oylar : 0
Oya Katılmayanlar : 12
Açık Üyelikler : 1
(Kabul Edenler)
ADANA
Uğur Aksöz
İmren Aykut
İbrahim Yavuz Bildik
M. Ali Bilici
Mehmet Büyükyılmaz
Erol Çevikçe
Tuncay Karaytuğ
Orhan Kavuncu
Mustafa Küpeli
Arif Sezer
ADIYAMAN
Mahmut Bozkurt
Celal Topkan
AFYON
H. İbrahim Özsoy
AĞRI
Yaşar Eryılmaz
AKSARAY
Sadi Somuncuoğlu
AMASYA
Aslan Ali Hatipoğlu
Haydar Oymak
ANKARA
Nejat Arseven
Yılmaz Ateş
Gökhan Çapoğlu
Cemil Çiçek
Ali Dinçer
Mehmet Ekici
Eşref Erdem
Agah Oktay Güner
Halis Uluç Gürkan
İrfan Köksalan
M. Seyfi Oktay
Mehmet Sağdıç
Önder Sav
Yücel Seçkiner
İlker Tuncay
Aydın Tümen
Hikmet Uluğbay
ANTALYA
Deniz Baykal
Emre Gönensay
İbrahim Gürdal
Bekir Kumbul
Sami Küçükbaşkan
Yusuf Öztop
Metin Şahin
ARDAHAN
İsmet Atalay
ARTVİN
Süleyman Hatinoğlu
AYDIN
Cengiz Altınkaya
M. Fatih Atay
Sema Pişkinsüt
İsmet Sezgin
Yüksel Yalova
BALIKESİR
Safa Giray
Tamer Kanber
Mustafa Güven Karahan
İ. Önder Kırlı
Hüsnü Sıvalıoğlu
BARTIN
Zeki Çakan
Cafer Tufan Yazıcıoğlu
BATMAN
Ataullah Hamidi
BAYBURT
Ülkü Güney
BİTLİS
Edip Safder Gaydalı
Kamran İnan
BOLU
Avni Akyol
Abbas İnceayan
Mustafa Karslıoğlu
BURDUR
Yusuf Ekinci
Kazım Üstüner
BURSA
Yüksel Aksu
Ali Rahmi Beyreli
Cavit Çağlar
İlhan Kesici
Hayati Korkmaz
Feridun Pehlivan
Yahya Şimşek
İbrahim Yazıcı
ÇANAKKALE
Mustafa Cumhur Ersümer
Ahmet Küçük
A. Hamdi Üçpınarlar
ÇANKIRI
Mete Bülgün
ÇORUM
Hasan Çağlayan
Ali Haydar Şahin
DENİZLİ
Hilmi Develi
Adnan Keskin
Hasan Korkmazcan
DİYARBAKIR
Muzaffer Arslan
Sebgetullah Seydaoğlu
EDİRNE
Mustafa İlimen
Erdal Kesebir
ERZİNCAN
Mustafa Kul
Mustafa Yıldız
ERZURUM
Necati Güllülü
ESKİŞEHİR
Necati Albay
Mustafa Balcılar
İbrahim Yaşar Dedelek
Mahmut Erdir
GAZİANTEP
Mehmet Batallı
Hikmet Çetin
Ali Ilıksoy
Mustafa R. Taşar
Ünal Yaşar
Mustafa Yılmaz
GİRESUN
Burhan Kara
Yavuz Köymen
Rasim Zaimoğlu
GÜMÜŞHANE
Mahmut Oltan Sungurlu
HAKKARİ
Naim Geylani
HATAY
Fuat Çay
Ali Günay
Nihat Matkap
Levent Mıstıkoğlu
Atilla Sav
Hüseyin Yayla
IĞDIR
Adıl Aşırım
ISPARTA
Erkan Mumcu
İÇEL
Oya Araslı
Halil Cin
Ali Er
Abdülbaki Gökçel
D. Fikri Sağlar
Mustafa İstemihan Talay
Rüştü Kazım Yücelen
İSTANBUL
Bülent Akarcalı
Ziya Aktaş
Ahat Andican
Refik Aras
Mehmet Aydın
Ali Çoşkun
Nami Çağan
H. Hüsnü Doğan
Halit Dumankaya
Bülent Ecevit
Algan Hacaloğlu
Ercan Karakaş
Yılmaz Karakoyunlu
M. Cavit Kavak
Ahmet Güryüz Ketenci
Osman Kılıç
Mehmet Tahir Köse
Emin Kul
Necdet Menzir
Mehmet Moğultay
Yusuf Namoğlu
Altan Öymen
Korkut Özal
Ali Talip Özdemir
H. Hüsamettin Özkan
Yusuf Pamuk
Mehmet Cevdet Selvi
Mehmet Sevigen
Ahmet Tan
Güneş Taner
Bülent Tanla
Zekeriya Temizel
Erdoğan Toprak
Ali Topuz
Şadan Tuzcu
İZMİR
Veli Aksoy
Ali Rıza Bodur
Işın Çelebi
İ. Kaya Erdem
Sabri Ergül
Şükrü Sina Gürel
Aydın Güven Gürkan
Gencay Gürün
Birgen Keleş
Mehmet Köstepen
Atilla Mutman
Metin Öney
Ahmet Piriştina
Rüşdü Saracoglu
Rıfat Serdaroğlu
Süha Tanık
Hakan Tartan
Zerrin Yeniceli
KAHRAMANMARAŞ
Esat Bütün
Ali Doğan
Ali Şahin
KARABÜK
Şinasi Altıner
Erol Karan
KARAMAN
Fikret Ünlü
KARS
Y. Selahattin Beyribey
Çetin Bilgir
KASTAMONU
Murat Başesgioğlu
Hadi Dilekçi
KAYSERİ
İsmail Cem
Recep Kırış
İbrahim Yılmaz
KIRIKKALE
Recep Mızrak
KIRKLARELİ
İrfan Gürpınar
Cemal Özbilen
Necdet Tekin
KOCAELİ
Bülent Atasayan
Halil Çalık
Onur Kumbaracıbaşı
Hayrettin Uzun
Bekir Yurdagül
KONYA
Ahmet Alkan
Abdullah Turan Bilge
Nezir Büyükcengiz
Mehmet Keçeciler
KÜTAHYA
Emin Karaa
Mehmet Korkmaz
MALATYA
Miraç Akdoğan
Metin Emiroğlu
Ayhan Fırat
MANİSA
Abdullah Akarsu
Tevfik Diker
Ayseli Göksoy
Hasan Gülay
Sümer Oral
Ekrem Pakdemirli
Cihan Yazar
Erdoğan Yetenç
MARDİN
Süleyman Çelebi
Ömer Ertaş
MUĞLA
Lale Aytaman
Zeki Çakıroğlu
Fikret Uzunhasan
NEVŞEHİR
Abdülkadir Baş
NİĞDE
Akın Gönen
ORDU
İhsan Çabuk
Mustafa Bahri Kibar
Müjdat Koç
Nabi Poyraz
Refaiddin Şahin
Şükrü Yürür
RİZE
Avni Kabaoğlu
Ahmet Kabil
Ahmet Mesut Yılmaz
SAKARYA
Teoman Akgür
Ahmet Neidim
Ersin Taranoğlu
SAMSUN
Cemal Alişan
İrfan Demiralp
Ayhan Gürel
Yalçın Gürtan
Murat Karayalçın
Biltekin Özdemir
Adem Yıldız
SİİRT
Nizamettin Sevgili
SİNOP
Metin Bostancıoğlu
Yaşar Topçu
SİVAS
Mahmut Işık
Nevzat Yanmaz
Muhsin Yazıcıoğlu
ŞANLIURFA
Seyit Eyyüpoğlu
Eyüp Cenap Gülpınar
ŞIRNAK
Mehmet Salih Yıldırım
TEKİRDAĞ
Fevzi Aytekin
Bayram Fırat Dayanıklı
Enis Sülün
TOKAT
Hanefi Çelik
Metin Gürdere
Şahin Ulusoy
TRABZON
Eyüp Aşık
Ali Kemal Başaran
İbrahim Çebi
Hikmet Sami Türk
TUNCELİ
Orhan Veli Yıldırım
UŞAK
Yıldırım Aktürk
Mehmet Yaşar Ünal
VAN
Şerif Bedirhanoğlu
YALOVA
Yaşar Okuyan
YOZGAT
Lütfullah Kayalar
İsmail Durak Ünlü
ZONGULDAK
Veysel Atasoy
Tahsin Boray Baycık
Hasan Gemici
Osman Mümtaz Soysal
(Reddenler)
ADANA
Cevdet Akçalı
Yakup Budak
Sıtkı Cengil
İ. Cevher Cevheri
M. Halit Dağlı
Veli Andaç Durak
İbrahim Ertan Yülek
ADIYAMAN
Mahmut Nedim Bilgiç
Ahmet Çelik
Ahmet Doğan
AFYON
Sait Açba
İsmet Attila
Osman Hazer
Yaman Törüner
Kubilay Uygun
Nuri Yabuz
AĞRI
M. Sıddık Altay
Cemil Erhan
Celal Esin
M. Ziyattin Tokar
AKSARAY
Mehmet Altınsoy
Nevzat Köse
Murtaza Özkanlı
AMASYA
Ahmet İyimaya
Cemalettin Lafcı
ANKARA
İlhan Aküzüm
Ahmet Bilge
Hasan Hüseyin Ceylan
Ömer Ekinci
Mehmet Gölhan
Şaban Karataş
Ahmet Tekdal
Rıza Ulucak
Ersönmez Yarbay
ANTALYA
Osman Berberoğlu
Arif Ahmet Denizolgun
Hayri Doğan
ARDAHAN
Saffet Kaya
ARTVİN
Hasan Ekinci
AYDIN
Ali Rıza Gönül
Nahit Menteşe
Muhammet Polat
BALIKESİR
Abdülbaki Ataç
Ahmet Bilgiç
İsmail Özgün
İlyas Yılmazyıldız
BATMAN
Alaattin Sever Aydın
Musa Okçu
Faris Özdemir
BAYBURT
Suat Pamukçu
BİLECİK
Bahattin Şeker
BİNGÖL
Kazım Ataoğlu
Hüsamettin Korkutata
Mahmut Sönmez
BİTLİS
Zeki Ergezen
Abdulhaluk Mutlu
BOLU
Feti Görür
Necmi Hoşver
Mustafa Yünlüoğlu
BURDUR
Mustafa Çiloğlu
BURSA
Abdülkadir Cenkçiler
Mehmet Altan Karapaşaoğlu
Cemal Külahlı
Ali Osman Sönmez
Turhan Tayan
Ertuğrul Yalçınbayır
ÇANAKKALE
Nevfel Şahin
ÇANKIRI
İsmail Coşar
Ahmet Uyanık
ÇORUM
Bekir Aksoy
Mehmet Aykaç
Zülfikar Gazi
DENİZLİ
M. Kemal Aykurt
Mehmet Gözlükaya
Haluk Müftüler
Ramazan Yenidede
DİYARBAKIR
Abdülkadir Aksu
Ferit Bora
M. Salim Ensarioğlu
Sacit Günbey
Seyyit Haşim Haşimi
Ömer Vehbi Hatipoğlu
Yakup Hatipoğlu
Salih Sümer
EDİRNE
Ümran Akkan
Evren Bulut
ELAZIĞ
Mehmet Ağar
Ömer Naimi Barım
Hasan Belhan
Cihan Paçacı
Ahmet Cemil Tunç
ERZİNCAN
Tevhit Karakaya
Naci Terzi
ERZURUM
Zeki Ertugay
Lütfü Esengün
Abdulilah Fırat
İsmail Köse
Ömer Özyılmaz
Aslan Polat
Şinasi Yavuz
ESKİŞEHİR
Demir Berberoğlu
Hanifi Demirkol
GAZİANTEP
Nurettin Aktaş
Kahraman Emmioğlu
Mehmet Bedri İncetahtacı
GİRESUN
Turhan Alçelik
Ergun Özdemir
GÜMÜŞHANE
Lütfi Doğan
HAKKÂRİ
Mustafa Zeydan
HATAY
Abdulkadir Akgöl
Süleyman Metin Kalkan
Mehmet Sılay
Ali Uyar
IĞDIR
Şamil Ayrım
ISPARTA
Ömer Bilgin
A. Aykon Doğan
Mustafa Köylü
Halil Yıldız
İÇEL
Fevzi Arıcı
Mehmet Emin Aydınbaş
Saffet Benli
Turhan Güven
Ayfer Yılmaz
İSTANBUL
Meral Akşener
Yıldırım Aktuna
Sedat Aloğlu
Tayyar Altıkulaç
Azmi Ateş
Mustafa Baş
Mukadder Başeğmez
Tansu Çiller
Gürcan Dağdaş
Süleyman Arif Emre
Hasan Tekin Enerem
Ekrem Erdem
Mehmet Fuat Fırat
Metin Işık
İsmail Kahraman
Cefi Jozef Kamhi
Hüseyin Kansu
Hayri Kozakçıoğlu
Göksal Küçükali
Ali Oğuz
Mehmet Ali Şahin
Osman Yumakoğulları
Bahattin Yücel
Bahri Zengin
Namık Kemal Zeybek
İZMİR
Turhan Arınç
Hasan Denizkurdu
Işılay Saygın
Ufuk Söylemez
Sabri Tekir
İsmail Yılmaz
KAHRAMANMARAŞ
Hasan Dikici
Avni Doğan
Ahmet Dökülmez
Mustafa Kamalak
Mehmet Sağlam
KARABÜK
Hayrettin Dilekcan
KARAMAN
Abdullah Özbey
Zeki Ünal
KARS
Sabri Güner
Zeki Karabayır
KASTAMONU
Fethi Acar
Nurhan Tekinel
Haluk Yıldız
KAYSERİ
Memduh Büyükkılıç
Osman Çilsal
Abdullah Gül
Nurettin Kaldırımcı
Salih Kapusuz
KIRIKKALE
Kemal Albayrak
Hacı Filiz
Mikail Korkmaz
KIRKLARELİ
A. Sezal Özbek
KIRŞEHİR
Ömer Demir
Cafer Güneş
KİLİS
Mustafa Kemal Ateş
Doğan Güreş
KOCAELİ
Necati Çelik
İsmail Kalkandelen
Şevket Kazan
Osman Pepe
KONYA
Hüseyin Arı
Veysel Candan
Remzi Çetin
Necati Çetinkaya
Necmettin Erbakan
Abdullah Gencer
Ali Günaydın
Teoman Rıza Güneri
Hasan Hüseyin Öz
Lütfi Yalman
Mehmet Ali Yavuz
KÜTAHYA
Ahmet Derin
İsmail Karakuyu
Metin Perli
MALATYA
Oğuzhan Asiltürk
Yaşar Canbay
Fikret Karabekmez
M. Recai Kutan
MANİSA
Rıza Akçalı
Bülent Arınç
Yahya Uslu
MARDİN
Muzaffer Arıkan
Mahmut Duyan
Hüseyin Yıldız
MUĞLA
İrfettin Akar
Mustafa Dedeoğlu
Enis Yalım Erez
MUŞ
Necmettin Dede
Nedim İlci
Erkan Kemaloğlu
Sabahattin Yıldız
NEVŞEHİR
Mehmet Elkatmış
Esat Kıratlıoğlu
NİĞDE
Doğan Baran
Mehmet Salih Katırcıoğlu
Ergun Özkan
ORDU
Hüseyin Olgun Akın
Mustafa Hasan Öz
RİZE
Şevki Yılmaz
SAKARYA
Nezir Aydın
Cevat Ayhan
Nevzat Ercan
Ertuğrul Eryılmaz
SAMSUN
Ahmet Demircan
Nafiz Kurt
Latif Öztek
Musa Uzunkaya
SİİRT
Ahmet Nurettin Aydın
Mehmet Emin Aydın
SİNOP
Kadir Bozkurt
SİVAS
Musa Demirci
Tahsin Irmak
Temel Karamollaoğlu
Abdüllatif Şener
ŞANLIURFA
Sedat Edip Bucak
Necmettin Cevheri
İbrahim Halil Çelik
Zülfükar İzol
Ahmet Karavar
Abdülkadir Öncel
M. Fevzi Şıhanlıoğlu
ŞIRNAK
Bayar Ökten
Mehmet Tatar
TEKİRDAĞ
Nihan İlgün
TOKAT
Abdullah Arslan
Ali Şevki Erek
Ahmet Fevzi İnceöz
Bekir Sobacı
TRABZON
Yusuf Bahadır
Kemalettin Göktaş
Şeref Malkoç
İsmail İlhan Sungur
TUNCELİ
Kamer Genç
UŞAK
Hasan Karakaya
VAN
Maliki Ejder Arvas
Mustafa Bayram
Fethullah Erbaş
Şaban Şevli
Mahmut Yılbaş
YALOVA
Cevdet Aydın
YOZGAT
İlyas Arslan
Kazım Arslan
Yusuf Bacanlı
Abdullah Örnek
ZONGULDAK
Necmettin Aydın
Ömer Barutçu
(Mükerrer Oy)
DENİZLİ
Mehmet Gözlükaya (RED)
(Oya Katılmayanlar)
ANKARA
Saffet Arıkan Bedük
Ünal Erkan
ARTVİN
Metin Arifağaoğlu
BARTIN
Köksal Toptan
BİLECİK
Şerif Çim
ÇANAKKALE
Hikmet Aydın
ÇORUM
Yasin Hatiboğlu (Bşk. V.)
İSTANBUL
Aydın Menderes
KAYSERİ
Ayvaz Gökdemir
KÜTAHYA
Mustafa Kalemli (Başkan )
MARDİN
Fehim Adak (B.)
TEKİRDAĞ
Hasan Peker
(Açık Üyelik)
KIRŞEHİR 1
İzmir Milletvekili Metin Öney ve 60 Arkadaşının, Tutumunun, Anayasa, Kanunlar ve Cumhuriyetin Temel İlkeleri ve Gelenekleri ile Bağdaşmadığı İddiasıyla Adalet Bakanı Şevket Kazan Hakkında Meclis Soruşturması Açılmasına İlişkin Önergesine Verilen Oyların Sonucu :
Kabul edilmemiştir .
Üye Sayısı : 549
Kullanılan Oylar : 532
Kabul Edenler : 259
Reddedenler : 273
Çekimserler : 0
Mükerrer Oylar : 0
Geçersiz Oylar : 0
Oya Katılmayanlar : 17
Açık Üyelikler : 1
(Kabul Edenler)
ADANA
Uğur Aksöz
İmren Aykut
İbrahim Yavuz Bildik
M. Ali Bilici
Mehmet Büyükyılmaz
Erol Çevikçe
Tuncay Karaytuğ
Mustafa Küpeli
Arif Sezer
ADIYAMAN
Mahmut Bozkurt
Celal Topkan
AFYON
H. İbrahim Özsoy
AĞRI
Yaşar Eryılmaz
AKSARAY
Sadi Somuncuoğlu
AMASYA
Aslan Ali Hatipoğlu
Haydar Oymak
ANKARA
Nejat Arseven
Yılmaz Ateş
Gökhan Çapoğlu
Cemal Çiçek
Ali Dinçer
Eşref Erdem
Agah Oktay Güner
Halis Uluç Gürkan
İrfan Köksalan
M. Seyfi Oktay
Mehmet Sağdıç
Önder Sav
Yücel Seçkiner
İlker Tuncay
Aydın Tümen
Hikmet Uluğbay
ANTALYA
Deniz Baykal
Emre Gönensay
İbrahim Gürdal
Bekir Kumbul
Sami Küçükbaşkan
Yusuf Öztop
Metin Şahin
ARDAHAN
İsmet Atalay
ARTVİN
Süleyman Hatinoğlu
AYDIN
Cengiz Altınkaya
M. Fatih Atay
Sema Pişkinsüt
İsmet Sezgin
Yüksel Yalova
BALIKESİR
Safa Giray
Tamer Kanber
Mustafa Güven Karahan
İ. Önder Kırlı
Hüsnü Sıvalıoğlu
BARTIN
Zeki Çakan
Cafer Tufan Yazıcıoğlu
BATMAN
Ataullah Hamidi
BAYBURT
Ülkü Güney
BİTLİS
Edip Safder Gaydalı
Kamran İnan
BOLU
Avni Akyol
Abbas İnceayan
Mustafa Karslıoğlu
BURDUR
Yusuf Ekinci
Kazım Üstüner
BURSA
Yüksel Aksu
Ali Rahmi Beyreli
Cavit Çağlar
İlhan Kesici
Hayati Korkmaz
Feridun Pehlivan
Yahya Şimşek
İbrahim Yazıcı
ÇANAKKALE
Mustafa Cumhur Ersümer
Ahmet Küçük
A. Hamdi Üçpınarlar
ÇANKIRI
Mete Bülgün
ÇORUM
Ali Haydar Şahin
DENİZLİ
Hilmi Develi
Adnan Keskin
Hasan Korkmazcan
DİYARBAKIR
Muzaffer Arslan
Sebgetullah Seydaoğlu
EDİRNE
Mustafa İlimen
Erdal Kesebir
ERZİNCAN
Mustafa Kul
Mustafa Yıldız
ERZURUM
Necati Güllülü
ESKİŞEHİR
Necati Albay
Mustafa Balcılar
Demir Berberoğlu
İbrahim Yaşar Dedelek
Mahmut Erdir
GAZİANTEP
Mehmet Batallı
Hikmet Çetin
Ali Ilıksoy
Mustafa R. Taşar
Ünal Yaşar
Mustafa Yılmaz
GİRESUN
Burhan Kara
Yavuz Köymen
Rasim Zaimoğlu
GÜMÜŞHANE
Mahmut Oltan Sungurlu
HAKKARİ
Naim Geylani
HATAY
Fuat Çay
Ali Günay
Nihat Matkap
Levent Mıstıkoğlu
Atilla Sav
Hüseyin Yayla
IĞDIR
Adil Aşırım
ISPARTA
Erkan Mumcu
İÇEL
Oya Araslı
Halil Cin
Ali Er
Abdülbaki Gökçel
D. Fikri Sağlar
Mustafa İstemihan Talay
Rüştü Kazım Yücelen
İSTANBUL
Bülent Akarcalı
Ziya Aktaş
Ahat Andican
Refik Aras
Mehmet Aydın
Ali Coşkun
Nami Çağan
H. Hüsnü Doğan
Halit Dumankaya
Bülent Ecevit
Algan Hacaloğlu
Ercan Karakaş
Yılmaz Karakoyunlu
M. Cavit Kavak
Ahmet Güryüz Ketenci
Osman Kılıç
Mehmet Tahir Köse
Emin Kul
Necdet Menzir
Mehmet Moğultay
Yusuf Namoğlu
Altan Öymen
Korkut Özal
Ali Talip Özdemir
H. Hüsammettin Özkan
Yusuf Pamuk
Mehmet Cevdet Selvi
Mehmet Sevigen
Ahmet Tan
Güneş Taner
Bülent Tanla
Zekeriya Temizel
Erdoğan Toprak
Ali Topuz
Şadan Tuzcu
İZMİR
Veli Aksoy
Ali Rıza Bodur
Işın Çelebi
İ. Kaya Erdem
Sabri Ergül
Şükrü Sina Gürel
Aydın Güven Gürkan
Gencay Gürün
Birgen Keleş
Mehmet Köstepen
Atilla Mutman
Metin Öney
Ahmet Piriştina
Rüşdü Saracoğlu
Rıfat Serdaroglu
Süha Tanık
Hakan Tartan
Zerrin Yeniceli
KAHRAMANMARAŞ
Esat Bütün
Ali Doğan
Ali Şahin
KARABÜK
Şinasi Altıner
Erol Karan
KARAMAN
Fikret Ünlü
KARS
Y. Selahattin Beyribey
Çetin Bilgir
KASTAMONU
Murat Başesgioğlu
Hadi Dilekçi
KAYSERİ
İsmail Cem
İbrahim Yılmaz
KIRIKKALE
Recep Mızrak
KIRKLARELİ
İrfan Gürpınar
Cemal Özbilen
Necdet Tekin
KOCAELİ
Bülent Atasayan
Halil Çalık
Onur Kumbaracıbaşı
Hayrettin Uzun
Bekir Yurdagül
KONYA
Ahmet Alkan
Abdullah Turan Bilge
Nezir Büyükcengiz
Mehmet Keçeciler
KÜTAHYA
Emin Karaa
Mehmet Korkmaz
MALATYA
Miraç Akdoğan
Metin Emiroğlu
Ayhan Fırat
MANİSA
Abdullah Akarsu
Tevfik Diker
Ayseli Göksoy
Hasan Gülay
Sümer Oral
Cihan Yazar
Erdoğan Yetenç
MARDİN
Süleyman Çelebi
Ömer Ertaş
MUĞLA
Lale Aytaman
Zeki Çakıroğlu
Fikret Uzunhasan
NEVŞEHİR
Abdülkadir Baş
NİĞDE
Akın Gönen
ORDU
İhsan Çabuk
Mustafa Bahri Kibar
Müjdat Koç
Nabi Poyraz
Refaiddin Şahin
Şükrü Yürür
RİZE
Avni Kabaoğlu
Ahmet Kabil
Ahmet Mesut Yılmaz
SAKARYA
Teoman Akgür
Ahmet Neidim
Ersin Taranoğlu
SAMSUN
Cemal Alişan
İrfan Demiralp
Ayhan Gürel
Yalçın Gürtan
Murat Karayalçın
Biltekin Özdemir
SİİRT
Nizamettin Sevgili
SİNOP
Metin Bostancıoğlu
Yaşar Topçu
SİVAS
Mahmut Işık
ŞANLIURFA
Seyit Eyyüpoğlu
Eyyüp Cenap Gülpınar
ŞIRNAK
Mehmet Salih Yıldırım
TEKİRDAĞ
Fevzi Aytekin
Bayram Fırat Dayanıklı
Enis Sülün
TOKAT
Metin Gürdere
Şahin Ulusoy
TRABZON
Eyüp Aşık
Ali Kemal Başaran
İbrahim Çebi
Hikmet Sami Türk
TUNCELİ
Kamer Genç
Orhan Veli Yıldırım
UŞAK
Yıldırım Aktürk
Mehmet Yaşar Ünal
VAN
Şerif Bedirhanoğlu
YALOVA
Yaşar Okuyan
YOZGAT
Lütfullah Kayalar
İsmail Durak Ünlü
ZONGULDAK
Veysel Atasoy
Tahsin Boray Baycık
Hasan Gemici
Osman Mümtaz Soysal
(Reddedenler)
ADANA
Cevdet Akçalı
Yakup Budak
Sıtkı Cengil
İ. Cevher Cevheri
M. Halit Dağlı
Veli Andaç Durak
Orhan Kavuncu
İbrahim Ertan Yülek
ADIYAMAN
Mahmut Nedim Bilgiç
Ahmet Çelik
Ahmet Doğan
AFYON
Sait Açba
İsmet Attila
Osman Hazer
Yaman Törüner
Kubilay Uygun
Nuri Yabuz
AĞRI
M. Sıddık Altay
Cemil Erhan
Celal Esin
M. Ziyattin Tokar
AKSARAY
Mehmet Altınsoy
Nevzat Köse
Murtaza Özkanlı
AMASYA
Ahmet İyimaya
Cemalettin Lafcı
ANKARA
İlhan Aküzüm
Ahmet Bilge
Hasan Hüseyin Ceylan
Mehmet Ekici
Ömer Ekinci
Mehmet Gölhan
Şaban Karataş
Ahmet Tekdal
Rıza Ulucak
Ersönmez Yarbay
ANTALYA
Osman Berberoğlu
Arif Ahmet Denizolgun
Hayri Doğan
ARDAHAN
Saffet Kaya
ARTVİN
Hasan Ekinci
AYDIN
Ali Rıza Gönül
Nahit Menteşe
Muhammet Polat
BALIKESİR
Abdülbaki Ataç
Ahmet Bilgiç
İsmail Özgün
İlyas Yılmazyıldız
BATMAN
Alaattin Sever Aydın
Musa Okçu
Faris Özdemir
BAYBURT
Suat Pamukçu
BİLECİK
Bahattin Şeker
BİNGÖL
Kazım Ataoğlu
Hüsamettin Korkutata
Mahmut Sönmez
BİTLİS
Zeki Ergezen
Abdulhaluk Mutlu
BOLU
Feti Görür
Necmi Hoşver
Mustafa Yünlüoğlu
BURDUR
Mustafa Çiloğlu
BURSA
Abdülkadir Cenkçiler
Mehmet Altan Karapaşaoğlu
Cemal Külahlı
Ali Osman Sönmez
Turhan Tayan
Ertuğrul Yalçınbayır
ÇANAKKALE
Nevfel Şahin
ÇANKIRI
İsmail Coşar
Ahmet Uyanık
ÇORUM
Bekir Aksoy
Mehmet Aykaç
Hasan Çağlayan
Zülfikar Gazi
DENİZLİ
M. Kemal Aykurt
Mehmet Gözlükaya
Haluk Müftüler
Ramazan Yenidede
DİYARBAKIR
Abdülkadir Aksu
Ferit Bora
M. Salim Ensarioğlu
Sacit Günbey
Seyyit Haşim Haşimi
Ömer Vehbi Hatipoğlu
Yakup Hatipoğlu
Salih Sümer
EDİRNE
Ümran Akkan
Evren Bulut
ELAZIĞ
Mehmet Ağar
Ömer Naimi Barım
Hasan Belhan
Cihan Paçacı
Ahmet Cemil Tunç
ERZİNCAN
Tevhit Karakaya
Naci Terzi
ERZURUM
Lütfü Esengün
Abdulilah Fırat
İsmail Köse
Ömer Özyılmaz
Aslan Polat
Şinasi Yavuz
ESKİŞEHİR
Hanifi Demirkol
GAZİANTEP
Nurettin Aktaş
Kahraman Emmioğlu
Mehmet Bedri İncetahtacı
GİRESUN
Turhan Alçelik
Ergun Özdemir
GÜMÜŞHANE
Lütfi Doğan
HAKKÂRİ
Mustafa Zeydan
HATAY
Abdulkadir Akgöl
Süleyman Metin Kalkan
Mehmet Sılay
Ali Uyar
IĞDIR
Şamil Ayrım
ISPARTA
Ömer Bilgin
A. Aykon Doğan
Mustafa Köylü
Halil Yıldız
İÇEL
Fevzi Arıcı
Mehmet Emin Aydınbaş
Saffet Benli
Turhan Güven
Ayfer Yılmaz
İSTANBUL
Meral Akşener
Yıldırım Aktuna
Sedat Aloğlu
Tayyar Altıkulaç
Azmi Ateş
Mustafa Baş
Mukadder Başeğmez
Tansu Çiller
Gürcan Dağdaş
Süleyman Arif Emre
Hasan Tekin Enerem
Ekrem Erdem
Mehmet Fuat Fırat
Metin Işık
İsmail Kahraman
Cefi Jozef Kamhi
Hüseyin Kansu
Hayri Kozakçıoğlu
Göksal Küçükali
Ali Oğuz
Mehmet Ali Şahin
Osman Yumakoğulları
Bahattin Yücel
Bahri Zengin
Namık Kemal Zeybek
İZMİR
Turhan Arınç
Işılay Saygın
Ufuk Söylemez
Sabri Tekir
İsmail Yılmaz
KAHRAMANMARAŞ
Hasan Dikici
Avni Doğan
Ahmet Dökülmez
Mustafa Kamalak
Mehmet Sağlam
KARABÜK
Hayrettin Dilekcan
KARAMAN
Abdullah Özbey
Zeki Ünal
KARS
Sabri Güner
Zeki Karabayır
KASTAMONU
Fethi Acar
Nurhan Tekinel
Haluk Yıldız
KAYSERİ
Memduh Büyükkılıç
Osman Çilsal
Abdullah Gül
Nurettin Kaldırımcı
Salih Kapusuz
Recep Kılıç
KIRIKKALE
Kemal Albayrak
Hacı Filiz
Mikail Korkmaz
KIRKLARELİ
A. Sezal Özbek
KIRŞEHİR
Ömer Demir
Cafer Güneş
KİLİS
Mustafa Kemal Ateş
KOCAELİ
Necati Çelik
İsmail Kalkandelen
Şevket Kazan
Osman Pepe
KONYA
Hüseyin Arı
Veysel Candan
Remzi Çetin
Necati Çetinkaya
Necmettin Erbakan
Abdullah Gencer
Ali Günaydın
Teoman Rıza Güneri
Hasan Hüseyin Öz
Mustafa Ünaldı
Lütfi Yalman
Mehmet Ali Yavuz
KÜTAHYA
Ahmet Derin
İsmail Karakuyu
Metin Perli
MALATYA
Oğuzhan Asiltürk
Yaşar Canbay
Fikret Karabekmez
M. Recai Kutan
MANİSA
Rıza Akçalı
Bülent Arınç
Yahya Uslu
MARDİN
Fehim Adak
Muzaffer Arıkan
Mahmut Duyan
Hüseyin Yıldız
MUĞLA
İrfettin Akar
Mustafa Dedeoğlu
Enis Yalım Erez
MUŞ
Necmettin Dede
Nedim İlci
Erkan Kemaloğlu
Sabahattin Yıldız
NEVŞEHİR
Mehmet Elkatmış
Esat Kıratlıoğlu
NİĞDE
Doğan Baran
Mehmet Salih Katırcıoğlu
Ergun Özkan
ORDU
Hüseyin Olgun Akın
Mustafa Hasan Öz
RİZE
Şevki Yılmaz
SAKARYA
Nezir Aydın
Cevat Ayhan
Nevzat Ercan
Ertuğrul Eryılmaz
SAMSUN
Ahmet Demircan
Nafiz Kurt
Latif Öztek
Musa Uzunkaya
SİİRT
Ahmet Nurettin Aydın
Mehmet Emin Aydın
SİNOP
Kadir Bozkurt
SIVAS
Musa Demirci
Tahsin Irmak
Temel Karamollaoğlu
Abdüllatif Şener
Nevzat Yanmaz
Muhsin Yazıcıoğlu
ŞANLIURFA
Sedat Edip Bucak
Necmettin Cevheri
İbrahim Halil Çelik
Zülfükar İzol
Ahmet Karavar
Abdülkadir Öncel
M. Fevzi Şıhanlıoğlu
ŞIRNAK
Bayar Ökten
Mehmet Tatar
TEKİRDAĞ
Nihan İlgün
TOKAT
Abdullah Arslan
Hanefi Çelik
Ali Şevki Erek
Ahmet Feyzi İnceöz
Bekir Sobacı
TRABZON
Yusuf Bahadır
Kemalettin Göktaş
Şeref Malkoç
İsmail İlhan Sungur
UŞAK
Hasan Karakaya
VAN
Maliki Ejder Arvas
Mustafa Bayram
Fethullah Erbaş
Şaban Şevli
Mahmut Yılbaş
YALOVA
Cevdet Aydın
YOZGAT
İlyas Arslan
Kazım Arslan
Abdullah Örnek
ZONGULDAK
Necmettin Aydın
Ömer Barutçu
ANKARA
Saffet Arıkan Bedük
Ünal Erkan
ARTVİN
Metin Arifağaoğlu
BARTIN
Köksal Toptan
BİLECİK
Şerif Çim
ÇANAKKALE
Hikmet Aydın
ÇORUM
Yasin Hatiboğlu (Bşk. V.)
ERZURUM
Zeki Ertugay
İSTANBUL
Aydın Menderes
İZMİR
Hasan Denizkurdu
KAYSERİ
Ayvaz Gökdemir
KİLİS
Doğan Güreş
KÜTAHYA
Mustafa Kalemli (Başkan)
MANİSA
Ekrem Pakdemirli
SAMSUN
Adem Yıldız
TEKİRDAĞ
Hasan Peker
YOZGAT
Yusuf Bacanlı
(Açık Üyelik)
KIRŞEHİR 1
TUTANAĞIN
SONU