DÖNEM : 20 CİLT : 22 YASAMA YILI : 2
T. B. M. M.
TUTANAK DERGİSİ
65 inci Birleşim
6 . 3 . 1997 Perşembe
İ Ç İ N D E K
İ L E R
I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. – GELEN KÂĞITLAR
III. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI
A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1. – Manisa Milletvekili H.Ayseli Göksoy’un, Ankara’da kadınlarca
gerçekleştirilen yürüyüşün nedenlerine ve kadın haklarına
ilişkin gündemdışı konuşması
2. – İzmir Milletvekili ZerrinYeniceli’nin, 8 Mart Dünya
Kadınlar Günü münasebetiyle gündemdışı konuşması
3. – Devlet Bakanı Işılay Saygın’ın, 8 Mart
Dünya Kadınlar Günü münasebetiyle gündemdışı
konuşması
4. – Erzurum Milletvekili Ömer Özyılmaz’ın, Tevhid-i Tedrisat
Kanununa ilişkin gündemdışı konuşması
B) TEZKERELER VE ÖNERGELER
1. – Almanya’ya gidecek olan Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Recai
Kutan’a, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı FehimAdak’ın vekâlet
etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin
Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/705)
2. – İsviçre’ye gidecek olan DevletBakanı Bahattin
Şeker’e, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Işılay
Saygın’ın vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin
Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/706)
3. –
(10/160) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Geçici
Başkanlığının, Komisyonun, başkan,
başkanvekili, sözcü ve kâtip üye seçimini yaptığına
ilişkin tezkeresi (3/707)
4. –
Türkiye-İtalya Parlamentolararası Dostluk Grubu kurulmasına
ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/708)
C) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS
SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGESİ
1. –
İstanbul Milletvekili Halit Dumankaya ve 27 arkadaşının,
ormanlarımızın korunması için alınması gereken
tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/173)
IV. – ÖNERİLER
A) DANIŞMA KURULU ÖNERİSİ
1. – (10/6)
ve (10/7) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonları
raporlarının, gündemdeki yeri, görüşme günü ve çalışma
sürelerine ilişkin Danışma Kurulu önerisi
V. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
1. – 926
Sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununa Bir Geçici
Madde Eklenmesine İlişkin 488 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararname ve Millî Savunma Komisyonu Raporu (1/215) (S. Sayısı : 23)
2. – Ceza
Muhakemeleri Usulü Kanunu, Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve
Yargılama Usulleri Hakkında Kanun ve Bu Kanunlarda
Değişiklik Yapan 18.11.1992 Tarih ve 3842 Sayılı Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve
Adalet Komisyonu Raporu (1/543) (S. Sayısı : 175)
3. –
Yurtdışında Bulunanların Sosyal Güvenlikleri Hakkında
Borçlanma Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu(1/569)
(S.Sayısı : 209)
VI. – SORULAR VE CEVAPLAR
A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1. –
Ağrı Milletvekili M. Sıddık Altay’ın,
–
Ağrı’nın Hamur İlçesinin spor kompleksi ve kapalı spor
salonu ihtiyacına,
–
Ağrı’ya bir atletizm pisti yapılmasına
İlişkin
soruları ve Devlet Bakanı Bahattin Şeker’in yazılı
cevabı (7/2018, 2019)
2. –
Aydın Milletvekili Yüksel Yalova’nın, Ç.K. Rizespor
-Kuşadasıspor maçına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı
Bahattin Şeker’in yazılı cevabı (7/2062)
3. – Bursa
Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, yerleşim
birimlerinin statülerinin değiştirilmesi hususundaki
çalışmalara ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı
Meral Akşener’in yazılı cevabı (7/2069)
4. – Bursa
Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, Bursa’ya
yapılacak yatırımlara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı
Bahattin Şeker’in yazılı cevabı (7/2072)
5. – Bursa
Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, Bursa’ya
yapılacak yatırımlara ilişkin sorusu ve KültürBakanı
İsmail Kahraman’ın yazılı cevabı (7/2073)
6. – Bursa
Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, bazı projelere
ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Ömer Barutçu’nun
yazılı cevabı (7/2074)
I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 15.00’te açılarak iki oturum yaptı.
Manisa Milletvekili Hasan Gülay, demokratik parlamenter sisteme
ilişkin gündemdışı bir konuşma yaptı.
Nevşehir Milletvekili Abdulkadir Baş’ın, patates
üreticilerinin sorunlarına ve alınması gereken önlemlere
ilişkin gündemdışı konuşmasına Tarım ve
Köyişleri Bakanı Musa Demirci,
Erzurum Milletvekili İsmail Köse’nin, son günlerde basında yer
alan bazı iddialara ilişkin gündemdışı
konuşmasına da Adalet Bakanı Şevket Kazan,
Cevap verdi.
Almanya, Fransa ve Fas’a gidecek olan Çevre Bakanı M. Ziyattin
Tokar’a, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Ahmet Demircan’ın
vekillik etmesinin uygun görülmüş olduğuna ilişkin
Cumhurbaşkanlığı tezkeresi,
Çek Cumhuriyeti Parlamento Başkanının vaki davetine
icabet edecek altı kişilik Parlamento heyetinde yer alan
milletvekillerine ilişkin Başkanlık tezkeresi,
Genel Kurulun bilgisine sunuldu.
İzmir Milletvekili BirgenKeleş ve 33
arkadaşının, elektrik santrallarının ve
dağıtım hizmetlerinin işletme hakkının devri
konusunun,
Malatya Milletvekili Ayhan Fırat ve 31 arkadaşanın, SSK
sınavıyla ilgili olarak ileri sürülen yolsuzluk ve usulsüzlük iddialarının,
Araştırılması amacıyla birer Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergeleri
(10/171, 10/172) GenelKurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki
yerlerini alacağı ve öngörüşmelerinin, sırasında
yapılacağı açıklandı.
Gündemin “Kanun Tasarısı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler” kısmının 108 inci
sırasında yer alan 232 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının 83 üncü Maddesinin Değiştirilmesine DairKanun
Teklifinin bu kısmın 10 uncu sırasına; 100 üncü
sırasında yer alan 212 sıra sayılı kanun
tasarısının 11 inci sırasına; 101 inci
sırasında yer alan 217 sıra sayılı kanun
tasarısının 12 inci sırasına; 92 inci
sırasında yer alan 215 sıra sayılı kanun teklifinin 13
üncü sırasına alınmasına ilişkin ANAP, DYP, DSP ve CHP
Gruplarının müşterek önerileri kabul edildi.
Petrol Ofisi Genel Müdürlüğünde Yolsuzluk ve Usulsüzlük Nedeniyle
1993-1994 Yıllarında Meydana Gelen Kurum Zararının Tespit
Edilmesi Amacıyla Kurulan (10/160) esas numaralı Meclis
Araştırması Komisyonu üyeliklerine gruplarınca aday
gösterilen milletvekilleri seçildiler. Başkanlıkça, Komisyonun
başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip üye seçimini yapmak üzere
toplanacağı gün, saat ve yere ilişkin duyuruda bulunuldu.
Gündemin “Sözlü Sorular” kısmına geçilerek;
Ağrı Milletvekili MehmetSıddık Altay’ın;
1 inci sırada
bulunan (6/219),
2 nci ” ” (6/220),
3 üncü ” ” (6/221),
4 ” ” ” (6/222),
5 inci ” ” (6/223),
6 ncı ” ” (6/224),
7 inci ” ” (6/225),
8 ” ” ” (6/226),
9 uncu ” ” (6/228),
10 ” ” ” (6/229),
11 inci ” ” (6/230),
Esas numaralı sözlü sorularının, üç
birleşim içerisinde cevaplandırılmadıklarından,
yazılı soruya çevrildikleri ve gündemden
çıkarıldıkları bildirildi.
Ağrı Milletvekili Mehmet Sıddık
Altay’ın;
12 inci sırada
bulunan (6/233),
13 üncü ” ” (6/234),
14 ” ” ” (6/235),
15 inci ” ” (6/236),
16 ıncı ” ” (6/237),
17 nci ” ” (6/238),
18 inci ” ” (6/239),
19 uncu ” ” (6/240),
22 nci ” ” (6/243),
26 ıncı ” ” (6/250),
29 uncu ” ” (6/254),
30 ” ” ” (6/255),
31 inci ” ” (6/256),
32 ” ” ” (6/257),
33 üncü ” ” (6/258),
34 ” ” ” (6/259),
35 inci ” ” (6/260),
36 ncı ” ” (6/261),
20 nci sırada bulunan, Bayburt Milletvekili Suat
Pamukçu’nun (6/241),
21 inci sırada bulunan, Çanakkale Milletvekili
Ahmet Küçük’ün (6/242),
23 üncü sırada bulunan, Adana Milletvekili Tuncay
Karaytuğ’un (6/246),
Konya Milletvekili Mustafa Ünaldının;
25 inci sırada
bulunan (6/249),
27 nci ” ” (6/252),
28 inci sırada
bulunan (6/253),
37 nci ” ” (6/262),
Denizli Milletvekili Hilmi Develi’nin;
41 inci
sırada bulunan (6/269),
42 nci ” ” (6/270),
46 ncı ” ” (6/275),
47 nci ” ” (6/276),
48 inci ” ” (6/277),
49 uncu ” ” (6/278),
53 üncü ” ” (6/267),
54 ” ” ” (6/268),
55 inci ” ” (6/279),
Rize Milletvekili Ahmet Kabil’in;
56 ncı
sırada bulunan (6/283),
57 nci ” ” (6/284),
Yalova Milletvekili Yaşar Okuyan’ın;
58 inci
sırada bulunan (6/285),
59 uncu ” ” (6/286),
60 ıncı ” ” (6/287),
62 inci ” ” (6/289),
63 üncü ” ” (6/290),
64 ” ” ” (6/291),
65 inci ” ” (6/292),
66 ncı ” ” (6/293),
67 nci ” ” (6/294),
70 inci ” ” (6/297),
71 ” ” ” (6/298),
72 nci ” ” (6/299),
73 üncü ” ” (6/300),
74 ” ” ” (6/301),
75 inci ” ” (6/302),
76 ncı ” ” (6/303),
77 inci ” ” (6/304),
78 ” ” ” (6/305),
79 uncu ” ” (6/306),
80 inci ” ” (6/307),
81 ” ” ” (6/308),
82 nci ” ” (6/309),
83 üncü ” ” (6/310),
84 ” ” ” (6/311),
51 inci sırada bulunan, İzmir Milletvekili
Zerrin Yeniceli’nin (6/281),
52 nci sırada bulunan, Çanakkale Milletvekili
HikmetAydın’ın (6/282),
Esas numaralı sözlü soruları, ilgili Bakanlar
Genel Kurulda hazır bulunmadıklarından ertelendi.
24 üncü sırada bulunan, Adıyaman Milletvekili
Ahmet Çelik’in, Adıyaman’da yapımı süren hava
meydanının hizmete açılmasına (6/248),
38 inci sırada bulunan, Konya Milletvekili Nezir
Büyükcengiz’in, kamu kurum ve kuruluşlarında değişik pozisyonlarda
çalışıp aynı işleri yapan personel arasındaki
ücret farklılığına (6/264),
39 uncu sırada bulunan, Ağrı
Milletvekili Mehmet Sıddık Altay’ın, hayvan besicilerinin
borçlarının ertelenmesine (6/265),
40 ıncı sırada bulunan,
BurdurMilletvekili Kâzım Üstüner’in, Burdur-Antalya demiryolu projesine
(6/266),
Denizli Milletvekili Hilmi Develi’nin;
43 üncü sırada bulunan, Denizli Organize Sanayi
Bölgesi - Çardak arası duble yol yapımına (6/272),
44 üncü sırada bulunan, Sarayköy - Babadağ
yol yapımına (6/273),
45 inci sırada bulunan, Pamukkale - Akköy -
Sarayköy yol yapımına (6/274),
50 nci sırada bulunan, Çardak
Havaalanının iyileştirilmesine (6/280),
Yalova Milletvekili Yaşar Okuyan’ın;
61 inci sırada bulunan, Hazinenin örtülü ödenek
davasında müdahil olmaktan vazgeçtiği iddiasına (6/288),
68 inci sırada bulunan, basına yönelik
bazı uygulamalara (6/295),
69 uncu sırada bulunan, Maliye Bakanının
bazı açıklamalarının ekonomi üzerinde olumsuz etki
yaptığı iddiasına (6/296),
85 inci sırada bulunan, proje ihalesi yapılan
bazı otoyolların yapımından neden vazgeçildiğine
(6/312),
İlişkin sözlü sorularına Devlet
Bakanı Lütfü Esengün cevap verdi.
Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleriyle
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının;
1 inci sırasında bulunan 23 sıra sayılı
kanun tasarısının görüşülmesi, komisyon yetkilileri
GenelKurulda hazır bulunmadığından, ertelendi.
5 inci sırasında bulunan, Ceza Muhakemeleri
Usulü Kanunu, Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama
Usulleri Hakkında Kanun ve Bu Kanunlarda Değişiklik Yapan
18.11.1992 Tarih ve 3842 Sayılı Kanunda Değişiklik
Yapılmasına DairKanun Tasarısının (1/543) (S.
Sayısı : 175) görüşmelerine devam edilerek 3 üncü maddesine
kadar kabul edildi.
Kanun tasarı ve tekliflerini görüşmek için 6
Mart 1997 Perşembe günü saat 15.00’te toplanmak üzere, 19.00’da
birleşime son verildi.
Yasin
Hatiboğlu
Başkanvekili
Ali Günaydın Kâzım Üstüner
Konya Burdur
KâtipÜye Kâtip
Üye
II. – GELEN KÂĞITLAR
6 . 3 . 1997 PERŞEMBE
Yazılı Soru Önergeleri
1. – Adana Milletvekili Erol Çevikçe’nin, Çukurova’da meydana gelen don
olayının buğday ve narenciye bahçelerine verdiği zararlara
karşı tedbir alınıp alınmayacağına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2219)
(Başkanlığa geliş tarihi : 4.3.1997)
2. – Ankara Milletvekili YılmazAteş’in, Ankara Büyükşehir
Belediyesinin doğalgaz projesi için kullandığı
dış krediye ilişkin Devlet Bakanından yazılı soru
önergesi (7/2220) (Başkanlığa geliş tarihi : 4.3.1997)
3. – Ankara Milletvekili YılmazAteş’in, Ankara Büyükşehir
Belediyesi tarafından uygulanan “kavşaklara havuz” sistemine
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/2221) (Başkanlığa geliş tarihi : 4.3.1997)
4. – İstanbulMilletvekili Halit Dumankaya’nın, Türkiye
Kalkınma Bankası’nca bazı firmalara verilen kredilere
ilişkin Devlet Bakanından yazılı soru önergesi (7/2222)
(Başkanlığa geliş tarihi : 4.3.1997)
5. – İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı’nın,
İstanbul Meryem Ana Ermeni Kilisesi’ne yapılan saldırı ile
ilgili bir tahkikat açılıp açılmayacağına ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2223)
(Başkanlığa geliş tarihi : 4.3.1997)
6. – İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı’nın, Irak’a
ilaç ve gıda maddeleri satışı için Türkiye’ye izin
verilmemesinin nedenine ilişkin Dışişleri Bakanı ve
Başbakan Yardımcısından yazılı soru önergesi
(7/2224) (Başkanlığa geliş tarihi : 4.3.1997)
7. – İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı’nın,
Bulgaristan’a malî yardım yapılıp yapılmayacağına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2225)
(Başkanlığa geliş tarihi : 4.3.1997)
8. – Giresun Milletvekili Burhan Kara’nın, Fiskobirlik’e
yapılan işçi alımlarına ilişkin Sanayi ve Ticaret
Bakanından yazılı soru önergesi (7/2226)
(Başkanlığa geliş tarihi : 4.3.1997)
9. – Manisa Milletvekili Tevfik Diker’in, bir P.K.K. militanına
silah taşıma ruhsatı verdiği iddia edilen Emniyet görevlisi
hakkında yapılan işleme ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/2227) (Başkanlığa geliş
tarihi : 4.3.1997)
10. – Niğde Milletvekili AkınGönen’in, Alman Hükümeti’nin
“çocuk vizesi” uygulamasına ilişkin Dışişleri
Bakanı ve Başbakan Yardımcısından yazılı
soru önergesi (7/2228) (Başkanlığa geliş tarihi : 4.3.1997)
11. – Konya Milletvekili Ahmet Alkan’ın, TMO’nun buğday
piyasasında devre dışı bırakıldığı
iddialarına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/2229) (Başkanlığa geliş
tarihi : 4.3.1997)
12. – Hatay Milletvekili Fuat Çay’ın, Bakanlık tetkik hâkimi
atamalarına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru
önergesi (7/2230) (Başkanlığa geliş tarihi : 5.3.1997)
13. – Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın,
S.S.K.’nın Bursa Uludağ Üniversitesi TıpFakültesi Hastanesine
olan borcuna ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından
yazılı soru önergesi (7/2231) (Başkanlığa geliş
tarihi : 5.3.1997)
14. – İstanbulMilletvekili Bülent Akarcalı’nın,
Yargı organları ile emniyet güçleri arasında bir koordinasyon
eksikliği olup olmadığına ilişkin Adalet
Bakanından yazılı soru önergesi (7/2232)
(Başkanlığa geliş tarihi : 5.3.1997)
15. – İstanbulMilletvekili Bülent Akarcalı’nın, Maliye
Bakanlığının adliyelere tebligat pulu göndermediği
iddiasına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru
önergesi (7/2233) (Başkanlığa geliş tarihi : 5.3.1997)
16. – GaziantepMilletvekili Mustafa R. Taşar’ın, Organize
Sanayi Bölgelerine verilen kredilerin faiz oranlarına ilişkin Sanayi
ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/2234)
(Başkanlığa geliş tarihi : 5.3.1997)
17. – Şanlıurfa Milletvekili Eyüp Cenap Gülpınar’ın,
Siverek Devlet Hastanesi inşaatına ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/2235) (Başkanlığa
geliş tarihi : 5.3.1997)
Meclis
Araştırması Önergesi
1. – İstanbul Milletvekili Halit Dumankaya ve 27
arkadaşının, ormanlarımızın korunması için
alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla
Anayasının 98 inci İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri
uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/173) (Başkanlığa geliş tarihi :
5.3.1997)
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati :15.00
6 Mart 1997 Perşembe
BAŞKAN :Başkanvekili Yasin
HATİBOĞLU
KÂTİP ÜYELER : Ali GÜNAYDIN (Konya),
Ünal YAŞAR (Gaziantep)
BAŞKAN – Çalışmalarımızın hayırlara
vesile olmasını Cenabı Allah'tan temenni ederek, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 65 inci Birleşimini açıyorum.
Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayımız vardır;
görüşmelere başlıyoruz.
Efendim, gündeme geçmeden önce, haftanın da önemine binaen,
gündemdışı söz talebinde bulunan hanımefendilerden 3
sayın üyeye söz vermeyi düşünmüş idim; ancak, Sayın
Araslı, bugün, bir mazereti dolayısıyla, bir panele katılacağı
için...
H. AYSELİ GÖKSOY (Manisa) – Onun hakkını da biz
kullanacağız.
BAŞKAN – Hayır efendim; o imkânımız yok; bir
başka sayın üye kullanacak, yine benzer konuda.
Şimdi, sayın hanımefendilere sırasıyla
gündemdışı söz veriyorum.
III. –
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1. – Manisa Milletvekili H.Ayseli
Göksoy’un, Ankara’da kadınlarca gerçekleştirilen yürüyüşün
nedenlerine ve kadın haklarına ilişkin gündemdışı
konuşması
BAŞKAN – Sayın Ayseli Göksoy, kadın haklarıyla
ilgili olmak üzere; buyurun efendim. (CHP sıralarından
alkışlar)
H. AYSELİ GÖKSOY (Manisa) – Sayın Başkanım, benim
pek konuşma hakkım olmadığı için, bu
konuşmamı 5 dakikayla kısıtlamayın.
BAŞKAN – Efendim, ben biliyorum; siz, bütün zamanlara
sığmazsınız; ama, ne yapayım ki...
H. AYSELİ GÖKSOY (Manisa) – "Ne yapayım ki, birkaç dakika
verebilirim" diyeceksiniz.
BAŞKAN – Ne yapayım ki, Tüzük... Başka türlü rahat
çalışmanın yolu yok.
Buyurun efendim.
H. AYSELİ GÖKSOY (Manisa) – Sayın Başkan, aslında
boş sıralara konuşmak da çok komik burada; yani, böyle, kendi
kendine hamamda şarkı söylemek gibi.
BAŞKAN – Hayır efendim...
Sayın Göksoy, sürenizi durduruyorum. Aman sizden kullanmayalım
bu süreyi; durdurdum, sildim hatta.
Efendim, ses dalgaları, biliyorsunuz...
H. AYSELİ GÖKSOY (Manisa) – Her yere erişir.
BAŞKAN – Tabiî... Genel Kurulla sınırlı değil
sizin konuşmanız; ses dalgaları götürüyor.
Buyurun efendim.
H. AYSELİ GÖKSOY (Manisa) – Sayın Başkanım ve
sayın mevcut milletvekilleri; hepinizi hürmetle selamlarım.
Efendim, bugün, huzurlarınıza, dinibütün, ülkesine,
mukaddesatına yürekten bağlı Türk kadınının
yürüyüşünü hafife alarak; onu, sanki, dinsiz ve antilaik akımı
destekleyen kadınlar olarak topluma yansıtmak isteyen zihniyeti telin
için huzurlarınızda bulunuyorum.
15 Şubat 1997'de Türk kadını yürüyüş yaptı:
Çünkü, Türk kadını, tarihin sayfalarına
nemelazımcı, vurdumduymaz olarak geçmek istemiyordu.
Çünkü, Türk kadını, bir şey yapmadığı,
sustuğu için çocuğu tarafından da suçlanmak istemiyordu.
Çünkü, Türk kadını, bazı ülkelerin kadınları
gibi dört duvar ardına hapsedilerek onurundan, özgürlüğünden ödün
vermek istemiyordu.
Çünkü, Türk kadını, toplumun ilerlemesini engelleyen
kurumlara, tekkelere, zaviyelere, tarikatlara karşıydı.
Çünkü, Türk kadını, çağdaş uygarlık düzeyine
ulaşmak, hatta bunu bile aşmak istiyordu.
Çünkü, Türk kadını, bilim, teknik, düşünce, sanat,
kısacası tüm yaşam biçiminde uygar olmak, uygar kalmak
istiyordu.
Çünkü, Türk kadını, nice gözyaşları, nice
acılar, nice kayıplar üzerine kurulmuş, bağımsız
ulusal devletinin yaşamını sürdürmesi için önlem almaktan
korkmuyordu.
Çünkü, Türk kadını, Atatürk ilkelerine ve
inkılaplarına yönelik hiçbir saldırıyı kabul
etmiyordu; o, demokrasinin ne demek olduğunu biliyordu.
Çünkü, Türk kadını, kendisine açılan sonsuz gelişme
yolunu, kimsenin, ama kimsenin kapatmasına izin vermiyordu; ülkesinin,
cumhuriyetçi, milliyetçi, halkçı, devletçi, laik ve inkılapçı
olduğunu çok, ama çok iyi biliyordu.
İşte, 15 Şubat günü, Türk kadını, sesini
duyurmak için orada bulunan insanlara kendini tanıtmak için yürüyüş
yaptı. Orada bulunan kadınların pek çoğu, şeriatı
özümsemiş ve şeriatı yaşayan kadınlardı; ama, o
kadınlar, şeriat düzeninin Türk hukuk düzenini değiştirmek
istemesine karşı yürüyordu, laiklikten ödün vermek istemediği
için yürüyordu, sosyal hukuk devleti için yürüyordu, demokrasi için yürüyordu,
yitirmek istemediği kadın hakları için yürüyordu ve
çağdaşlıktan ödün vermek istemediği için yürüyordu; ama,
Türk kadını, kendini bilmez bazı kişilerin, kendisine
yakıştırdığı niteliklerle de hiç incinmedi.
Çünkü, hepinizin basından, televizyondan da duyduğunuz gibi, ona çok
çirkin yakıştırmalar yapıldı. Çünkü, Türk
kadını, erdemini bu türden yakıştırmalarla kirletemez,
kirletmez; ancak, olsa olsa, çocukça, aptalca laflardan öteye gidemez bu
laflar. Çünkü, Türk kadını, kim ne derse desin, kendi yolundan,
çağdaş uygarlık yolundan bir adım geriye gitmez, gidemez ve
hiçbir kuvvet de onu geri çekemez. (DSP ve CHP sıralarından
alkışlar)
Bugün, bir mumun titrek ışığında
yarının aydınlığını arayan Türk
Halkını, aydınlık Türkiye isteyen Türk Halkını
"fosiller, hainler" diye niteleyeceğinize, beyefendiler, lütfen
külahlarınızı çıkarın önünüze koyun, nereye gidiyoruz,
neredeyiz diye düşünün. Böyle, boş boş konuşmadan öteye
gitmiyoruz. Biz, buraya el kaldırmak için, oylama için gelmedik
beyefendiler. (DSP sıralarından alkışlar) Türkiye nereye
gidiyor; bunları düşünün. Partilerinizi, sadece, bir spor kulübü gibi
düşünmeyin... Önümüzde bir Türkiye var; bu, ne Refah Partisinindir, ne
Doğru Yolundur ne de diğer partilerindir. Eğer, bir
lokmacık düşünme kabiliyetimiz var ise, Türk Ulusu olarak, ulusun
sesine kulak verelim. Sokaktaki insanlara, evlerinde
ışığını yakıp kapayan insanlara yakıştırmalar
yapacağımıza, bunları neden yapıyorlar, ne istiyorlar,
nedir eksik, ne yapabiliriz; işte, önce, bunları alalım. Sadece,
onları hafife almak, kadın yürüyor, onlara türlü
yakıştırmalar yapmak, ışığını
açıp kapayanı çocukça bulmak, mum söndürüyor demekle, bu iş
bitmez...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
H. AYSELİ GÖKSOY (Devamla) – Burası ne sizin ne benim ne
kimsenin; Türk Ulusunundur.
Çok teşekkürler ediyorum; sağ olun. (ANAP, DSP ve CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Göksoy, efendim, size eksüre verecektim.
H. AYSELİ GÖKSOY (Manisa) – Sağ olun.
BAŞKAN – Peki.
Teşekkür ediyorum Sayın Göksoy.
2. – İzmir Milletvekili Zerrin
Yeniceli’nin, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü münasebetiyle
gündemdışı konuşması
BAŞKAN – Efendim, gündemdışı söz talebinde bulunan
çok değerli bir sayın üyemiz, bir hanımefendi üyemiz, Sayın
Zerrin Yeniceli... (DSP sıralarından alkışlar)
Sayın Yeniceli, size daha önce bir de borcum vardı; beraber...
İbra ediyor musunuz efendim?
ZERRİN YENİCELİ (İzmir) – Evet.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 8 Mart Kadınlar Günü nedeniyle söz
almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlarım.
Hilafetin kaldırılması ve Öğretim Birliği
Yasasının kabulü ile 8 Mart Dünya Kadınlar Günü anlamlı bir
şekilde bir araya geldi. Böylece, bugünün gerçekleriyle de yakından
bağlantılı olan bir önemli noktayı hatırlatmamız
için fırsat doğdu. Laik ve demokratik cumhuriyetimizi oluşturan
temel esaslar, kadın
haklarıyla ve dolayısıyla 8 Mart Kadınlar Gününün
kutlanmasıyla yakından bağlantılıdır.
Laik, demokratik rejimimizin temellerini sarsma gayretleri, aynı
zamanda, kadını toplumsal yaşamdan çıkarma amacı
taşımaktadır. Bu bağlamda, konuşmamı,
kadınları çok yakından ilgilendiren iki ana konuda
odaklaştırıyorum: İlki, çalışma hayatı ve
eğitim; diğeri, laik, demokratik rejimimizdir.
Geleceğe iyimser bakabilmek, onurlu geçmişimizi sahiplenmek ve
ondan güç almakla mümkündür. 1923'te cumhuriyet ilan edildiğinde,
kadın hakları konusunda, ülkemiz, dünyanın geri kalmış
ülkeleri arasında yer alıyordu. 1923'ten sonra, Atatürk'ün
çabalarıyla, kadının sosyal ve siyasî yaşamında
radikal değişikliklere yol açan bir dizi kanun kabul edildi.
Bir kez daha hatırlatmakta yarar görüyorum: Atatürk, laik,
demokratik bir Türkiye'ye inanmış ve cumhuriyet
kadınının eğitimine büyük önem vermiştir. O dönemin
koşulları düşünüldüğünde, kısa zamanda kadın
hakları konusunda Batı ülkelerinden bile daha ileri konuma
geldiğimizi görürüz.
Bugün ise, hâlâ, 8 yıllık zorunlu eğitimin
sağlanamamış olması, önemli bir sorun, önemli bir
eksikliktir. Bu konuda yerimiz, Bangladeş, Burma, Hindistan, Vietnam gibi
ülkeler arasındadır. 20 nci Yüzyılın başlarında,
herkesin gıpta ettiği cumhuriyeti ilan eden, laik, demokratik bir
ülke olarak, temel eğitimimizi kesintisiz 8 yıla çıkarmadan çağdaş
ülkeler arasına katılamayız. Temel eğitim, sosyal devlet
ilkesi göz önünde tutularak verilmelidir. Eğitimde, fırsat
eşitliği sağlanmalıdır. Tevhidi Tedrisat Kanunu tam
olarak uygulanmalıdır. Devlet, eğitimde eşitliği
sağlamak için tüm kaynaklarını seferber etmelidir. Soruyorum:
Bunları sağlayamadığımız takdirde, bu insanlara
haklarını nasıl öğreteceksiniz, onlar haklarını
nasıl koruyacaklar?.. Elbette, koruyamayacaklardır; hatta, topluma
yabancılaşacaklardır; bu da, toplum olarak, bir oydaşma
içinde, bir arada yaşamamızı tehlikeye sokacaktır. O
nedenle, 8 yıllık zorunlu eğitim ve eğitimde birlik, ülke
bütünlüğünün korunması açısından da önemlidir.
Sayın milletvekilleri, dikkat ettiyseniz, biz, kadın
haklarını savunurken kotalardan bahsetmiyoruz, belli konularda
kadınlara iş kotası verilsin demiyoruz; biz, eşitlikten söz
ediyoruz. Bu eşitlik sağlanırsa, kadınlar zaten
haklarını alırlar. Parlamento olarak asıl üzerinde
durmamız gereken sorun budur.
Eğitim eksikliği nedeniyle, kadınlar, çalışma
yaşamında da gereken yeri alamıyorlar. Kadına
çalışma hayatında, asgarî çalışma
standartlarını sağlamanın önemi gözardı edilemez.
Uluslararası standartlarda kadına sağlanan hakların
aynısı Türk kadınına da sağlanmalıdır. Bunun
yolu da, daha fazla insan haklarından, daha fazla demokrasiden geçer. Bu
arada, kendi alanımıza koyduğumuz emeğin
karşılığını, başka alanlardaki
kadınlarla dayanışarak alabileceğimizi de belirtmek
istiyorum.
Son günlerde, açıkça, dinin siyasete alet edildiğini
görmekteyiz. Laik, demokratik Türkiye Cumhuriyetini hedef alan gösteriler
düzenlenmektedir. Türkiye Cumhuriyetinin temel unsurları olan
laikliğe ve demokrasiye yapılan saldırılar,
kadınlarımızda, haklı öfke ve tepkiye yol
açmıştır. Bu saldırıların ana hedef kitlesi,
çağdaş, gönlü hür, vicdanı hür Türk kadınıdır.
Rejimimizin laik niteliğini ortadan kaldırmak için din
devletine dayalı siyaset yapmak, ateşle oynamaktır; ülkemizi,
insanlarımızı, cephelere ayırmak demektir. Cumhuriyetimizin
demokratik ve laik özünü siyasal tartışmalara konu yapmaktan kaçınmalıyız.
Ülkemizde kimsenin inancına, ibadetine, başörtüsüne
karışılmıyor. Müslüman ülkeler arasında, en geniş
inanç özgürlüğüne sahip olan, en çok cami bulunan ülke bizim ülkemizdir.
Eğer, başörtüsü siyasal amaçlara alet edilmeseydi, öyle bir sorun da
olmayacaktı.
Değerli milletvekilleri, politik arenada "cihat açmak",
"fethetmek" gibi sözlerin kullanılmaması gerekmektedir. Din
temeline dayalı devlet özlemcileri iyi bilsinler ki, Türk
kadını, üniversitesinde, parlamentosunda, her yerde laik cumhuriyeti
sonuna kadar savunmaktan geri durmayacaktır. (DSP ve CHP
sıralarından alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Yeniceli, 2 dakika yeter mi efendim?..
ZERRİN YENİCELİ (Devamla) – Evet.
Çünkü, o, kadını baskı altında olan bir toplumun
gelişemeyeceğini çok iyi bilmektedir. Afganistan'da din devleti
kurmaya kalkan Taliban örgütünün, Kâbil'i ele geçirir geçirmez,
kadınların sokağa çıkmasını
yasakladığını hepimiz çok iyi hatırlıyoruz. Türk
kadını, gerici akımların anaforuna kapılmayacak, buna
karşı koyacak kadar güçlüdür.
Evet, laik demokratik cumhuriyeti koruma ve geliştirme tarihsel
görevinin bilincinde olarak yola devam etmenin onuruyla, 8 Mart Dünya
Kadınlar Gününü kutluyorum, hepimize kutlu olsun.
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (DSP ve CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Yeniceli teşekkür ediyorum.
Evet, üçüncü konuşmacı, Erzurum Milletvekili Sayın Doç.
Dr. Ömer Özyılmaz; tevhidi tedrisatla ilgili olmak üzere; buyurun.
DEVLET BAKANI IŞILAY SAYGIN (İzmir) – Sayın Başkan,
cevap vereceğim...
BAŞKAN – Efendim affedersiniz, ben zatıâlinizi görmedim;
buyurun efendim.
DEVLET BAKANI IŞILAY SAYGIN (İzmir) – Konuşmacıdan
sonra mı?..
BAŞKAN – Hayır, siz Hükümetsiniz efendim. (RP ve DYP
sıralarından alkışlar) Bir kere, Hükümetsiniz, tercih
hakkınız var; hanımefendisiniz, artı tercih
hakkınız var. (Alkışlar)
DEVLET BAKANI IŞILAY SAYGIN (İzmir) – Teşekkür ederim.
MAHMUT IŞIK (Sıvas) – Bugün çok iyisin Başkan.
BAŞKAN – Her zaman öyledir de, işinize gelmiyor yani.
Efendim buyurun; cevap vermek üzere değil, katkıda bulunmak
üzere buyurun.
3. – Devlet Bakanı Işılay
Saygın’ın, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü münasebetiyle
gündemdışı konuşması
DEVLET BAKANI IŞILAY SAYGIN (İzmir) – Yok, 8 Mart Dünya
Kadınlar Günü münasebetiyle.
Sayın Başkanım, saygıdeğer milletvekili
arkadaşlarım; bilindiği gibi, kadınların, toplumda,
erkeklerle eşit haklar elde etme mücadelesi 1789 Fransız
İhtilaline kadar uzanmaktadır. İhtilalin getirdiği
eşitlik, özgürlük ve kardeşlik kavramları bu mücadelede kadınların
ümit kaynağı olmuştur. Fransa'daki bu hareketi takiben, 8 Mart
1857'de, New York'ta, 40 bin kadın işçinin sekiz saatlik
çalışma süresi ve eşit işe eşit ücret talepleriyle
yaptıkları grevler neticesinde ve grev sonrasında, sebebi
bilinmeyen bir yangında 100'den fazla kadın işçi,
kapatıldıkları bir hangarda yanarak can vermişlerdir. Ölen
bu kadın işçilerin anısına, her yıl 8 Mart gününün
Uluslararası Kadın Günü olarak kutlanması, ilk kez, 1910
yılında Kopenhag'da önerilmiş ve 1977 yılında, Birleşmiş
Milletlerce kabul edilen bir karar uyarınca, 8 Martın Uluslararası
Kadın Günü olarak kutlanmasına başlanmıştır.
8 Mart, 19 uncu Yüzyıl sonlarından bu yana,
kadınların talep ve özlemlerini dile getirmedeki
kararlılıklarını sergiledikleri ve bugüne dek hiç de
küçümsenmeyecek haklar elde ettikleri bir gündür. Şimdiye kadar dünya
tarihinde, kadınların dünyayı erkeklerle eşit
paylaştığı bir döneme rastlamıyoruz; böyle bir
eşitsizlik, sadece kadınlara değil, onlarla aynı
dünyayı paylaşan erkeklere de zarar vermektedir. Yaşamı
eşit olarak paylaşmak için, yaşama eşit olarak katılmak
da gerekir. Ne yazık ki, kadınlar, ülkelerinin gelişmişlik
düzeyleri ne olursa olsun, eğitim, sağlık ve istihdam gibi çok
temel göstergeler açısından hâlâ erkeklerimizin gerisindedir.
Ülkemizde de kadınlar, cumhuriyet öncesi, kurdukları dernek ve
vakıflar ve çıkardıkları çok sayıda gazete ve
dergilerle eşitlik taleplerini ortaya koymuşlardır. Cumhuriyetin
ilanıyla birlikte hukuk alanında önemli değişimler
yaşanmıştır. Bunlardan en önemlisi, sizlerin de
bildiği gibi, Türk kadınını ikincil konumdan kurtararak,
ona vatandaşlık hakkı tanıyan Türk Medenî Kanununun
kabulüdür. İsviçre Medenî Kanunu örnek alınarak hazırlanan ve 17
Şubat 1926 tarihinde kabul edilen Medenî Kanun, Türk kadını için
hayatî önem taşımaktadır. Türk Medenî Kanununun kabulünden bu yana,
Cumhuriyetin kadınlarımıza sağladığı çok
önemli kazançlar, toplumsal yapıda meydana gelen önemli
değişmeler karşısında yetersiz
kalmıştır. Kabul edildiği dönem toplumunun içerisinde olan
Medenî Kanunu da bu çerçevede değerlendirmek gerekir; özellikle, evli
kadının kocası karşısındaki konumu
açısından, Medenî Kanunda değişiklik yapılması
zorunluluğu ortaya çıkmıştır. Bunun üzerine Devlet
Bakanlığına bağlı Kadının Statüsü ve
Sorunları Genel Müdürlüğünce toplumsal yaşamda kadın-erkek
eşitliğini sağlamaya yönelik olarak, başta Türk Medenî Kanunu olmak üzere, yasal
çalışmalara başlamış bulunuyoruz.
Bu çerçevede, Türk Medenî Kanununun 153 üncü maddesiyle ilgili olarak
hazırlamış olduğumuz yasa tasarısı,
kadınlarımızın, evlendikten sonra da isterlerse
-çalışan kadınlarımız için- kocasının
soyadıyla birlikte kızlık soyadını
kullanmasını öngörmektedir. Hazırlamış olduğumuz
bu yasa tasarısı Bakanlar
Kurulumuzdan geçmiş, şu anda Adalet Komisyonunun gündeminde -görüşülmek üzere-
beklemektedir. Meslek sahibi olup da iş hayatına atılan
kadınlarımızın evlendikten sonra da eşinin
soyadını alarak kızlık soyadını
kullanamaması meslekte kayıplara uğramasına neden
olmaktadır. Medenî Yasanın 153 üncü maddesinin
değiştirilmesi yönündeki çalışmalarımız, bu
mağduriyetin giderilmesini amaçlamaktadır.
Yine, Türk Medenî Kanununun yürürlükteki 170 inci maddesinde de mal
ayrılığı usulü, kanunî rejim olarak kabul edilmiş
bulunmaktadır. Toplumumuzda bireylerin, evlilik öncesinde mal rejimlerine
ilişkin sözleşme yapma alışkanlığı yoktur.
Evlilik süresinde edinilmiş taşınır veya taşınmaz
malların mülkiyeti büyük çoğunlukla erkek üzerine
geçirildiğinden, evlilik birliği sona erme durumunda kadın
yoksulluk içine düşmekte, ekonomik özgürlüğü olmadığı
için mağdur olmaktadır.
Evlilik birliğinin sona ermesi halinde
kadınlarımızın mağdur olmaması, evlilik
birliğine yaptığı katkıların
karşılığını alması için, Medenî Kanunun 170
inci maddesinin de değiştirilmesi yönünde bir tasarı
hazırlanmış bulunmaktadır. Bu tasarımıza göre,
eşler arasında, evlenmeden sonra edinilen mallara katılma
rejiminin geçerli olması sağlanacaktır. Bu rejime göre,
eşlerin evlenmeden önce edindikleri malların mülkiyeti kendilerinde
kalmak üzere, evlilik birliği sırasında kazanılan ekonomik
değerlerin eşit olarak paylaştırılması
öngörülmektedir. Ancak, Başbakanlığa sunulan söz konusu yasa
tarasımız, Yargıtay Birinci Dairesinin olumusuz görüş
bildirmesi üzerine geri çekilmiştir. Bu durum karşısında
Adalet Bakanlığıyla görüşülmüş ve Medenî Yasanın
tümü üzerinde yapılan çalışmalar içinde
değerlendirilmesinin uygun olacağı görüşünün
ağırlık kazanması üzerine, Medenî Yasa üzerinde
çalışan komisyonun çalışmalarının
hızlandırılmasının sağlanmasına
müştereken karar verilmiştir.
Bakanlığıma bağlı Kadının Statüsü ve
Sorunları Genel Müdürlüğünce, Türk Medenî Kanununun 444 üncü
maddesinin değiştirilmesine ilişkin olarak hazırlanan
değişiklik tasarısıyla da, eşlerden birisinin ölümü
halinde, sağ kalan eşin miras payının 1/4'ten 1/2'ye
çıkarılması öngörülmektedir. Bu tasarı da, 6 Şubat 1997
tarihinde, Adalet Bakanlığına, görüş sorulmak üzere
gönderilmiştir.
Bildiğiniz gibi, ülkemizde, kadınımızın
statüsünün yükseltilmesi amacıyla kurulan Kadının Statüsü ve
Sorunları Genel Müdürlüğü, personel ve bütçe açısından
güçlendirilme ihtiyacında olan bir birimdir. Bu amaçla, kadına
yönelik ulusal mekanizma olan bu birimin güçlendirilmesine acilen ihtiyaç
bulunmaktadır. Bu gerçekten hareketle,
hazırladığımız Aile ve Kadın
Müsteşarlığının kurulmasına ilişkin yasa
tasarımız Yüce Meclisimize sunulmuş olup, Sağlık,
Eğitim, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonunda 2 maddesi
görüşülmüş, diğer maddeleri de görüşülmek üzere
beklemektedir.
Sizlere sunduğum tüm bu çalışmaların
gerçekleştirilmesiyle, Türkiye'nin 1985 yılında taraf
olduğu Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın
Önlenmesi Sözleşmesi yanı sıra, taraf olduğumuz diğer
uluslararası sözleşme ve kararların da gereği yerine
getirilmiş olacaktır.
Toplumsal sorunlarımızın en önemlilerinden biri de, aile
içinde şiddetin yaygınlığıdır. Hemen hemen her
gün, basında, bir kadınımızın dayak yediğini ve
mağdur olduğunu görmekteyiz. Hepinizin bildiği gibi, aile
içindeki şiddete maruz kalan kadınlarımız "ailem
duymasın", "aile düzenim bozulmasın",
"çocuklarım üzülmesin", "tatsızlık
olmasın" diye fedakârlık yaparak, bunu kimseye söylememekte ve
neticede, yaşadıklarını açığa vuramamakta;
böylece, kadınlarımız, girdikleri bunalımlar sonucu ya
intihar etmekte ya da kocalarını öldürmektedirler.
21 inci Yüzyıla girmek üzere olduğumuz bu tarih kesitinde,
böyle bir toplumsal sorunla karşı karşıya olmamız
tabiî ki son derece üzücüdür. Böylesine bir sorunun çözümü için, hepimizin
üzerine düşen görevi yapması gerekmektedir; çünkü, biz kadın
olarak değil, herşeyden evvel, Türk toplumunu oluşturan 65
milyon insanın yarısının kadın yarısının
da erkek olduğu düşüncesiyle, insan gözüyle bakmaktayız.
Bu çerçevede, günümüzde, Ceza Kanununda bulunan ve bu konuyla ilgili
olan hükümlerin değiştirilmesi de bir zorunluluk haline
gelmiştir. Bu saptama üzerine, Bakanlığıma bağlı
Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğünce yine bir
kanun tasarısı hazırlanmış ve Türk Ceza Kanununun 456,
457 ve 478 inci maddelerinin değiştirilmesi öngörülmüştür.
Türk Ceza Yasasının 456, 457 ve 478 inci maddelerinin
değiştirilmesi suretiyle, aile bireyleri arasında işlenecek
basit müessir fiil suçlarının takibinin şikâyete bağlı
olmaktan çıkarılması ve bu suçlara uygulanan cezaların
artırılması; ayrıca, aile bireylerinin birbirlerine karşı
işleyecekleri pek fena muamele suçlarının takibini de
şikâyete bağlı olmaktan çıkararak, verilecek cezaların
artırılması ve caydırıcılığı
amaçlanmıştır.
Önerdiğimiz bu değişiklikler uygun bulunmamış
ve bunun üzerine, sadece, aile bireyleri arasında pek fena muameleye
ilişkin 478 inci maddeyle ilgili ayrı bir tasarı
hazırlanarak, Bakanlar Kurulumuzun imzasına
açılmıştır.
Hem Türk Ceza Kanunuyla hem de Türk Medenî Kanunuyla ilgili olarak
hazırlanan tasarıların yeniden değerlendirilmesi için,
Bakanlığım ile Adalet Bakanlığımızın
işbirliği sonucu, 18.2.1997 tarihinde bir sempozyum düzenlenmiştir.
Hukukçu ve üniversite öğretim üyelerimizin konuşmacı olarak
katıldıkları bu sempozyumda açıklanan görüşlerden
yararlanmamak mümkün değildir...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Bakan, ne kadar süre istersiniz efendim?
DEVLET BAKANI IŞILAY SAYGIN (Devamla) – Bitiriyorum Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Buyurun efendim.
DEVLET BAKANI IŞILAY SAYGIN (Devamla) – Adalet Bakanı
Sayın Şevket Kazan ile Devlet Bakanlığının
müşterek yapmış olduğu bu sempozyum amacına
ulaşmış ve Sayın Bakan, kadınlarımızın
mağduriyetini görerek, 8 Mart Dünya Kadınlar Gününde, ailenin
korunmasına dair kanun tasarısını hazırlayarak bize
sunmuştur. Bu kanun tasarısı Bakanlar Kuruluna sevk edilmiş
bulunmaktadır. Bu kanun tasarısı
kanunlaştığında, kadınlarımızın
mağduriyeti son bulacaktır.
Sizlere özetlemeye çalıştığım bu
konuların, bir kadın milletvekili ve bir Bakan olarak, takipçisi
olduğumu belirtmek istiyorum. Tabiî, gönül istiyor ki, bir dahaki 8
Martlarda, problemsiz kadınlarımızın sorunlarını
görüşelim, eşit bir ortamda görüşelim.
Değerli arkadaşlarım, bu vesileyle, hepinize
saygılar, sevgiler sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Bakan, teşekkür ediyorum.
4. – Erzurum Milletvekili Ömer
Özyılmaz’ın, Tevhid-i Tedrisat Kanununa ilişkin
gündemdışı konuşması
BAŞKAN – Sayın Ömer Özyılmaz, Tevhidi Tedrisat Kanunuyla
ilgili gündemdışı bir konuşma yapacaklar.
Buyurun. (RP sıralarından alkışlar)
Efendim, bugün, inkılap konularını görüşüyoruz; onun
için, sürede çok cimri davranmıyorum, rahat ifade buyurun.
HALİL CİN (İçel) – Teşekkür ederiz Sayın
Başkan; inşallah, diğer oturumlarda da böyle
davranırsınız.
BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, beni buraya hapsettiniz,
orada rahat konuşuyorsunuz...
Buyurun Sayın Özyılmaz.
ÖMER ÖZYILMAZ (Erzurum) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
3 Mart 1924 yılında kabul edilen ve bugün, Anayasamızın 174
üncü maddesinde devrim kanunu olarak, inkılap kanunu olarak
belirlenmiş olan Tevhidi Tedrisat Kanunuyla ilgili olarak,
gündemdışı söz almış bulunuyorum; bu vesileyle,
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, 1920'li yılların
başında, genç cumhuriyetimiz kurulurken, her sahada olduğu gibi,
eğitim alanında da ciddî adımlar atılmaya
başlandı. Bunların en önemlilerinden birisi, eğitimin millî
oluşu ve tevhidi tedrisat, yani öğretimin birliği ilkesinin
kabul edilmesiydi. Eğitimin millî olması ile öğretimin tevhit
edilmesi, yani birleştirilmesi hususu, bugüne kadar, hiç birlikte ele
alınmamış; hem ayrı ayrı hem çok yanlış ve
yanlı olarak yorumlanmış, böylece de, kamuoyumuzda, bu iki
önemli adım, çok ters yönlere çekilmiştir. Halbuki, bu durum, o
dönemi yaşayanlara yapılabilecek en büyük kötülüktür.
Değerli milletvekilleri, eğitimin millî olmasını
isteyen o günün Türkiyesi, esasen, şu iki kademedeki çalışmaya
göre eğitim sisteminin kurulmasını istiyordu. Aslında,
bunlar, sadece bizim toplumumuzun değil, eğitim biliminin evrensel
düzeydeki kanun ve kurallarıdır. Bunların birinci kademesinde,
toplumun inançları, değerler sistemi ve dünya görüşü, toplumun
ihtiyaçları, istek ve beklentileri; bireyin ihtiyaçları, istek ve
beklentileri iyice bir incelenmelidir.
İkinci kademede, bir önceki kademe çalışmaları esas
alınarak, eğitim sisteminin hedefleri, kapsamı belirlenir,
öğretim durumları ve sınama durumları, değerlendirme
durumları belirlenir; yani, gerek hedefler gerek kapsam gerekse
eğitim ve öğretim durumlarıyla değerlendirme, milletin
inancına, tarihine, dünya görüşüne ters olmayacak şekilde
eğitim sistemi oluşturulmalıdır. Bunlar, çok önemli ve
geniş konulardır. Kısaca geçiyor ve şunu ifade ediyorum;
eğitimin millî olması, şu çalışmaların
yapılıp yapılmamasına bağlıdır...
Tevhidi Tedrisat Kanununa gelince: Kanunun iki önemli hedefi
vardır; birinci hedefi, ülkedeki bütün okulların tek elden, yani,
Millî Eğitim Bakanlığınca yönetilmesidir. Kelime
anlamı itibariyle de tevhidi tedrisat, zaten, öğretim birliği
demektir. Kanun metni elimdedir; hem Osmanlıcası hem Latin
harfleriyle yazılmış olanı elimdedir. Bu kanunun 1 inci, 2
nci, 3 üncü ve 5 inci maddeleriyle bu husus ortaya konulmuştur; yani,
öğretim tek elden ve sadece Millî Eğitim Bakanlığınca
yönetilecektir, yürütülecektir.
Yoksa, bazılarının iddia ettikleri gibi, tevhidi
tedrisat, tek tip okulda, tek tip insan yetiştirmek değildir. Hele,
çağdaşlık ve benzeri bazı yaldızlı kelimelerin
arkasına yerleştirilmiş olan, milletin bütün değerlerini hiçe saymak
anlayışına bir başlangıç olarak iddia etmek hepten
yanlıştır.
Kanunun ikinci hedefi ise, İslamî ilimler sahasında
mütehassıs yetiştirmektir. Bu husus da, kanunun 4 üncü maddesiyle
ortaya konulmuştur.
Değerli milletvekilleri, şimdi, konumuzun başına
dönecek olursak, eğitimin millî oluşuyla öğretimin birliği
ilkesini birlikte düşündüğümüzde, o günlerde şunun
hedeflendiğini görürüz: Yukarıda kısaca değindiğimiz,
gerçek manada millî olan bir eğitimle, genç nesillerimiz, bir yandan
çağın bütün bilimlerini öğrenirken, aynı anda,
inancını, tarihini ve dünya görüşünü de öğrenmiş
olacaktır.
Bunun yanında, Öğretim Birliği Yasasının 4 üncü
maddesiyle de, yine, çağın bütün müspet bilimlerini
öğrenmiş; fakat, asıl uzmanlık alanı olan İslamî
ilimler sahasında derinleşmiş mütehassısları
yetiştirmekti; yani, genelde millî olan eğitim sistemi içerisinde,
özel olarak bir ihtisas eğitimini hedeflemiştir.
Şimdi, burada, bir soru akla gelmektedir. Neden sadece ve özellikle
İslamî ilimler sahasında ...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Özyılmaz, 3 dakika eksüre veriyorum;
buyurun.
ÖMER ÖZYILMAZ (Devamla) – ...hem de ortaöğretimden başlayarak
bir ihtisaslaşma eğitimi Kanunda vurgulanmış ve
emredilmiştir? Kısaca buna bir bakalım. Bunun, iki önemli sebebi
vardır: Birincisi; İslamın özünü, esasını
anlamış, çağın kavram, bilim, ilke ve sistemlerini
öğrenmiş, bunları Müslüman bir bilim adamı olarak zihninde
kodlamış, çağın insanının istek ve
ihtiyaçlarına cevap verebilecek din bilginleri yetiştirmek ve bu
arada, dinini, diyanetini öğrenmek isteyen herkese imkân hazırlamak
ve fırsat vermektir.
İkincisi ise; bilhassa, o tarihlerde, 20 nci Yüzyılın
başlarında, bütün dünyada olduğu gibi, 19 uncu
Yüzyılın materyalist anlayışından olumsuz olarak
etkilenmiş ve milletin inancından, tarihinden ve dünya
görüşünden kopmuş kimselerin varlığı bir gerçekti.
İşte, onların, hem eğitimin millî olmasına hem de din
eğitimi ve öğretiminin yapılmasına karşı
çıkabilecekleri hesap edilerek, konu, daha baştan bir inkılap
kanunuyla, itiraz edilemeyecek şekilde güvence altına
alınmıştır. Hatta, daha 1924-1925 öğretim
yılında, 29 tane imam-hatip okulu açılmış,
İstanbul Darülfünununda da -bugünkü adıyla İstanbul
Üniversitesinde- bir ilahiyat fakültesi eğitim, öğretime
başlamıştı. Aradan yıllar geçti ve biz, Türk Milleti
olarak, 1920'li yıllarda milletimize gösterilen eğitimin millî
olması ve öğretimin tevhit edilmesi hedefine doğru ilerlemeye
devam ediyoruz.
Değerli milletvekilleri, hem şahsım adına hem Partim
olarak, bu iki önemli hedef, yani, eğitimin gerçek manada millî
olması ve din öğretiminin de vurgulandığı gibi
uygulanması bizim asıl amacımızdır, asıl
hedefimizdir.
Bu iki hedefle, ancak, milletimizin birliği, bütünlüğü
sağlanmış; çağın önüne geçecek ekonomik ve sınai
kalkınmayı sağlayacak kadroların yetişmesine zemin
hazırlanmış olacaktır. Demokrasi ve gerçek manadaki laiklik,
böylece, yerleşmiş ve kökleşmiş olacaktır.
Bu duygu ve düşüncelerle, hepinizi hürmet ve muhabbetlerimle
selamlıyorum. (RP ve DYP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Özyılmaz, teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri, gündemdışı görüşmeler
tamamlanmıştır.
Cumhurbaşkanlığı tezkereleri vardır;
sırasıyla okutuyorum:
B) TEZKERELER VE ÖNERGELER
1. – Almanya’ya gidecek olan Enerji ve
Tabiî Kaynaklar Bakanı Recai Kutan’a, dönüşüne kadar, Devlet
Bakanı Fehim Adak’ın vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne
ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/705)
3 Mart 1997
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşmelerde bulunmak üzere, 4 Mart 1997 tarihinde Almanya'ya
gidecek olan Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı M. Recai Kutan'ın
dönüşüne kadar; Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığına,
Devlet Bakanı Fehim Adak'ın vekâlet etmesinin, Başbakanın
teklifi üzerine, uygun görülmüş olduğunu bilgilerinize sunarım.
Süleyman
Demirel
Cumhurbaşkanı
BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.
Diğer tezkereyi okutuyorum:
2. – İsviçre’ye gidecek olan Devlet
Bakanı Bahattin Şeker’e, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı
Işılay Saygın’ın vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne
ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/706)
4
Mart 1997
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
2004 Yılı Olimpiyat Oyunlarına katılacak aday
kentlerin seçileceği toplantıya katılmak üzere, 5 Mart 1997
tarihinde İsviçre'ye gidecek olan Devlet Bakanı Bahattin
Şeker'in dönüşüne kadar; Devlet Bakanlığına, Devlet
Bakanı Işılay Saygın'ın vekâlet etmesinin,
Başbakanın teklifi üzerine, uygun görülmüş olduğunu
bilgilerinize sunarım.
Süleyman
Demirel
Cumhurbaşkanı
BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.
Sayın milletvekilleri, Petrol Ofisi Genel Müdürlüğünde
yolsuzluk ve usulsüzlük nedeniyle 1993-1994 yıllarında meydana gelen
kurum zararının tespit edilmesi amacıyla kurulan (10/160) esas
numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Geçici
Başkanlığının, başkan, başkanvekili, sözcü
ve kâtip seçimine dair bir tezkeresi vardır; okutuyorum:
3. – (10/160) esas numaralı Meclis
Araştırması Komisyonu Geçici
Başkanlığının, Komisyonun, başkan,
başkanvekili, sözcü ve kâtip üye seçimini yaptığına
ilişkin tezkeresi (3/707)
6.3.1997
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Komisyonumuz, başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip seçimi için
06.03.1997 Perşembe günü saat 11.00'de toplanmış,
kullanılan oy pusulalarının tasnifi sonucu
aşağıda adı, soyadı ve seçim çevresi belirtilen
üyeler, karşılarında gösterilen oyları alarak başkan,
başkanvekili, sözcü ve kâtip seçilmişlerdir.
Bilgilerinize sunulur.
Saygılarımla.
Ali
Uyar
Hatay
Komisyon
Geçici Başkanı
Başkan: Veysel
Candan (Konya) (5 Oy)
Başkanvekili: Tahsin
Irmak (Sıvas) (5 Oy)
Sözcü: İsmail
Özgün (Balıkesir) (5 Oy)
Kâtip: Bekir
Sobacı (Tokat) (5 Oy)
BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur. Hayırlı
çalışmalara vesile olsun inşallah.
Bir Meclis araştırması önergesi vardır; okutuyorum:
C) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME,
MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1. – İstanbul Milletvekili Halit
Dumankaya ve 27 arkadaşının, ormanlarımızın
korunması için alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi(10/173)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Ormanlarımız her geçen gün, yangın, doğal afet ve
gerekse orman mafyalarınca yok edilmekte, ülke yavaş yavaş
çölleştirilmektedir.
Ormanlarımızın kurtarılması, alınması
gerekli önlemlerin neler olabileceğinin tespit edilmesi için,
Anayasamızın 98 ve İçtüzüğümüzün 104 ve 105 inci maddeleri
gereği bir araştırma komisyonu kurulmasını arz ederiz.
Halit Dumankaya (İstanbul)
Abbas İnceayan (Bolu)
Hüsnü Sıvalıoğlu (Balıkesir)
Mehmet Cavit Kavak (İstanbul)
Ünal Yaşar (Gaziantep)
İbrahim
Çebi (Trabzon)
Mustafa Cumhur Ersümer (Çanakkale)
Levent Mıstıkoğlu (Hatay)
Esat Bütün (Kahramanmaraş)
Yusuf Ekinci (Burdur)
Emin Kul (İstanbul)
Yavuz Köymen (Giresun)
H. Avni Kabaoğlu (Rize)
Yılmaz Karakoyunlu (İstanbul)
Şinasi Altıner (Karabük)
Refik Aras (İstanbul)
Halil İbrahim Özsoy (Afyon)
Ömer Ertaş (Mardin)
Biltekin Özdemir (Samsun)
Halil Cin (İçel)
Mustafa Rüştü Taşar (Gaziantep)
Recep Mızrak (Kırıkkale)
Mehmet Keçeciler (Konya)
Rüştü Kâzım Yücelen (İçel)
Yusuf Namoğlu (İstanbul)
Abdullah Akarsu (Manisa)
İsmail Durak Ünlü (Yozgat)
Bülent Akarcalı (İstanbul)
Gerekçe:
Orman bakımından her geçen gün ülkemiz çoraklaşmakta,
yangınlar, tabiî afetler yanında orman mafyaları
acımasızca ormanlarımızı yok etmektedir.
Ormanlarımıza, çeşitli zamanlarda, özellikle son
dönemlerde hunharca kıyılmakta, yok edilmekte, her yerde olduğu
gibi bir orman mafyası, ormanları yok ederek, gayri meşru kazanç
aracı olarak kullanmaktadır.
Vakıf kuruluşları, birçok kullanım adı
altında ormanlarımıza sahip olmakta, daha sonra
kullanış amacı dışına çıkarak,
ormanları yok ederek, gayri meşru kazanç aracı olarak
kullanmaktadır.
Vakıf kuruluşları, birçok kullanım adı
altında ormanlarımıza sahip olmakta, daha sonra
kullanış amacı dışına çıkarak,
ormanları, villa yaparak satmakta veya kullanmaktadır. Orman
mafyası, oyunu kuralınca oynamakta, Orman Bakanlığında
çalışan bazı art niyetli bürokratlar ile bazı art niyetli
siyasetçileri de kurdukları tezgâhların içine alarak, çirkin
emellerine alet etmektedir.
Orman mafyası, kirli emellerini yasallaştırmak, normal
zemine oturtmak için, Orman Bakanlığındaki bazı art niyetli
kişiler ile bazı siyasî kişilere tesir ederek, yasa teklifleri
hazırlatmakta, bu teklifler içinde kendilerinin indî görüşlerini
gizleyerek yapacakları vurgunlara yasal zemin hazırlamaktadır.
Ormanlarımız kırkbeş-elli yıl önce tezgâhlanan
Sinop-Ayancık yörelerindeki ülkemizin en verimli ormanlarının
yok olmasına neden olan Avusturya Firması olan ZINGAR marifetiyle
yapılan dikili gövde satışıyla, nitelikli
ormanlarımız yok edilmiş; ormanlarımızın
başına musallat olan bu orman yağmasından, devletimiz,
mahkeme kararıyla kurtulmuş, ülke ormanlarının daha büyük
zarar görmesi, daha büyük yağmalar önlenmiştir.
Bugün, yine, dikili gövde satışı tezgâhı yeniden
uygulamaya konmaya, ülkenin ormanlarını tahrip etmeye, ülkeyi
çölleştirmeye yol açacak durumun yasal zemini hazırlanmaya
başlanmıştır.
Ormanlarımızın başına musallat olacak dikili
gövde satışıyla ülke süratle çölleşmeye gidecek, siyasî
tercihler önplana çıkacak, ihalelere fesat karışacak,
ağaçlar kökleriyle beraber yok edilecek, ülke imkânları birkaç
kişiye peşkeş çekilecektir. Bu tutum, vatana hıyanettir. Bu
tutum, bilerek ve planlayarak ülkeyi çölleştirmeye doğru adım
adım götürerek, ülkemiz insanı, bir avuç orman mafyasının
çirkin çıkarları uğruna çölde yaşamaya mahkûm edilecektir.
Bu mafya tarafından yok edilen ormanların yerine,
ağaçlandırma adı altında yeni bir başka yağmalama
başlayarak, orada devletin trilyonları yine bu orman
mafyasının cebine aktarılacaktır.
Ülkemizin hayatî önemi haiz ormanlarımızın
kurtarılması için, alınması gereken önlemlerin,
yapılması gerekli çalışmaların
araştırılması için, Anayasamızın 98 ve
İçtüzüğümüzün 104 ve 105 inci maddeleri gereği, Yüce
Meclisimizce bir araştırma komisyonu kurulmasını arz ve
teklif ederiz.
Saygılarımızla.
BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.
Önerge gündemde yerini alacak, Meclis araştırması
açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme,
sırasında yapılacaktır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir
tezkeresi vardır; okutup, oylarınıza sunacağım:
B)TEZKERELER VE ÖNERGELER (Devam)
4. – Türkiye-İtalya
Parlamentolararası Dostluk Grubu kurulmasına ilişkin
Başkanlık tezkeresi (3/708)
5 Mart 1997
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
TBMM Başkanlık Divanının 9 Kasım 1996 tarih ve
27 sayılı kararıyla, Türkiye-İtalya Parlamentolararası
Dostluk Grubu kurulması uygun görülmüştür.
Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin
Düzenlenmesi Hakkındaki 3620 sayılı Kanunun 4 üncü maddesi
uyarınca, anılan Dostluk Grubunun kurulması Genel Kurulun
tasvibine sunulur.
Mustafa
Kalemli
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN – Efendim, tezkereyi dinlediniz...
Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Tezkere kabul edilmiştir.
Danışma Kurulunun önerileri vardır; okutup, ayrı
ayrı oylarınıza sunacağım:
IV. –
ÖNERİLER
A) DANIŞMA KURULU
ÖNERİLERİ
1. – (10/6) ve (10/7) esas numaralı
Meclis Araştırması Komisyonları raporlarının,
gündemdeki yeri, görüşme günü ve çalışma sürelerine ilişkin
Danışma Kurulu önerisi
No: 56 6.3.1997
Danışma
Kurulu Önerisi
Danışma Kurulunca, aşağıda öngörülen önerilerin
Genel Kurulun onayına sunulması uygun görülmüştür.
Mustafa
Kalemli
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
Temel
Karamollaoğlu Zeki
Çakan
RP
Grubu Başkanvekili ANAP
Grubu Başkanvekili
Ali
Rıza Gönül H.
Hüsamettin Özkan
DYP
Grubu Başkanvekili DSP
Grubu Başkanvekili
Nihat Matkap
CHP Grubu Başkanvekili
Öneriler:
1. 5.3.1997 tarihli gelen kâğıtlarda yayımlanan ve
bastırılıp dağıtılan (10/6) esas numaralı
Meclis Araştırması Komisyonunun 154 sıra sayılı
Toprak Mahsulleri Ofisi Genel Müdürlüğündeki usulsüzlük ve yolsuzluklar
konusundaki raporunun, gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak
İşler" kısmında yer alması ve
görüşmelerinin, Genel Kurulun 11.3.1997 Salı günkü birleşiminde
yapılması önerilmiştir.
2, 5.3.1997 tarihli Gelen Kâğıtlarda yayımlanan ve
bastırılıp dağıtılan (10/7) esas numaralı
Meclis Araştırması Komisyonunun 174 sıra sayılı
hudutlarımızın güvenliği konusundaki raporunun, gündemin "Özel
Gündemde Yer Alacak İşler" kısmının 2 nci
sırasında yer alması ve görüşmelerinin, Genel Kurulun
11.3.1997 Salı günkü birleşiminde yapılması ve
görüşmelerin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin
uzatılması önerilmiştir.
BAŞKAN – Üzerinde söz talebi?.. Yok.
Tekrar okutup, oylayacağım.
Birinci öneriyi okutuyorum:
1. 5.3.1997 tarihli gelen kâğıtlarda yayımlanan ve
bastırılıp dağıtılan (10/6) esas numaralı
Meclis Araştırması Komisyonunun, 154 sıra sayılı
Toprak Mahsulleri Ofisi Genel Müdürlüğündeki usulsüzlük ve yolsuzluklar
konusundaki raporunun, gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak
İşler" kısmında yer alması ve
görüşmelerinin, Genel Kurulun 11.3.1997 Salı günkü birleşiminde
yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN – Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
İkinci öneriyi okutuyorum:
2. 5.3.1997 tarihli Gelen Kâğıtlarda yayımlanan ve
bastırılıp dağıtılan (10/7) esas numaralı
Meclis Araştırması Komisyonunun 174 sıra sayılı
hudutlarımızın güvenliği konusundaki raporunun, gündemin
"Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmının 2
nci sırasında yer alması ve görüşmelerinin, Genel Kurulun
11.3.1997 Salı günkü birleşiminde yapılması ve
görüşmelerin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin
uzatılması önerilmiştir.
BAŞKAN – Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Öneri kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, gündemin "Kanun Tasarı ve
Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" bölümüne
geçiyoruz.
İçtüzük gereği ve mutaden, önce, yarım kalan
işlerden başlıyoruz.
V. – KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
1. – 926 Sayılı Türk
Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesine
İlişkin 488 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Millî
Savunma Komisyonu Raporu (1/215) (S. Sayısı : 23)
BAŞKAN – 926 Sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel
Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesine İlişkin 488 sayılı
Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili tasarının müzakerelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Sayın Komisyon?.. Hazır değil.
Müzakere ertelenmiştir.
2. – Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu,
Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun ve Bu Kanunlarda Değişiklik Yapan 18.11.1992
Tarih ve 3842 Sayılı Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu
(1/543) (S. Sayısı : 175) (1)
BAŞKAN – Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu, Devlet Güvenlik
Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun ve
Bu Kanunlarda Değişiklik Yapan 18.11.1992 Tarih ve 3842
Sayılı Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporunun müzakerelerine
kaldığımız yerden devam ediyoruz.
Sayın Komisyon?.. Hazır.
Sayın Hükümet?.. Hazır.
Komisyon ve Hükümet yerlerini aldılar.
Sayın milletvekilleri, hatırlanacağı üzere, 3 üncü
maddenin müzakeresinde kalmıştık.
Şimdi, 3 üncü maddeyi okutuyorum:
Madde 3. – 18.11.1992 tarih ve 3842 sayılı Kanunun 31 inci
maddesiyle 2845 sayılı Kanunun yürürlükten kaldırılan 16
ncı maddesi, madde başlığı ile birlikte
aşağıdaki şekilde yeniden düzenlenmiştir.
“Yakalama, Tutuklama ve Müdafii ile Görüşme
Madde 16. – Devlet Güvenlik Mahkemelerinin görev alanına giren
suçlarda yakalanan veya tutuklanan şahıs, yakalama veya tutulma
yerine en yakın mahkemeye gönderilmesi için zorunlu süre hariç en geç 48
saat içinde hâkim önüne çıkarılır ve sorguya çekilir.
Üç veya daha fazla kişinin bir suça iştiraki suretiyle toplu
olarak işlenen suçlarda, delillerin
toplanmasındaki güçlük veya fail sayısının çokluğu ve
benzeri nedenlerle Cumhuriyet savcısı, bu sürenin 4 güne kadar uzatılmasına
yazılı olarak emir verebilir. Soruşturma bu sürede
sonuçlandırılmazsa Cumhuriyet savcısının talebi ve
hâkim kararıyla süre 7 güne kadar uzatılabilir.
Anayasanın 120 nci maddesi gereğince olağanüstü hal ilan
edilen bölgelerde yakalanan veya tutuklanan kişiler hakkında ikinci
fıkrada 7 gün olarak belirlenen süre cumhuriyet savcısının
talebi ve hâkim kararıyla 10 güne kadar uzatılabilir.
Tutuklu bulunan sanık, müdafii ile her zaman görüşebilir.
Hâkim tarafından göz altı süresinin uzatılmasına karar
verildikten sonra göz altında bulunan kişi hakkında da aynı
hüküm uygulanır.
Kamu davası açılıncaya kadar hâkim, sanık
tarafından bilinmesini uygun görmediği hususların kendisine
bildirilmesini men edebilir. Tutuklama sebebine göre lüzumu halinde kamu
davasının aç ılmasına kadar sanık ile müdafiin
görüşmelerinde bizzat hâkim veya
tayin edilecek naip yahut istinabe olunan hâkim hazır bulunabilir.”
BAŞKAN – Madde üzerinde gruplar adına söz talebi var mı
efendim?
NİHAT MATKAP (Hatay) – Grubumuz adına Yahya Şimşek
konuşacak.
BAŞKAN – Başka söz talebi varsa, kaydını
yaptıralım efendim.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Sayın Şimşek;
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA YAHYA ŞİMŞEK (Bursa) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Ceza Muhakemeleri Usulü
Yasasının 16 ncı Maddesinin Yeniden Düzenlenmesine
İlişkin Yasa Tasarısının 3 üncü maddesiyle ilgili
olarak, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüş ve düşüncelerini
aktarmak için söz almış bulunuyorum; şahsım ve Grubum
adına, sizleri saygıyla selamlıyorum.
Ceza Muhakemeleri Usulü Yasası, bilindiği gibi, 1 Aralık
1992 tarihinde değiştirilerek yürürlüğe girmiş ve bu
değişiklikle, o güne kadar, gözaltına alınan sanıklara
avukatıyla görüşme hakkı tanınmazken, o tarihten itibaren,
birtakım suçlarda gözaltına alınan kişilerin
avukatıyla görüşmesine olanak tanınmıştır; ancak,
hatırlanacağı gibi, Ceza Muhakemeleri Usulü Yasası,
yürürlüğe girdiğinden bugüne kadar çeşitli
tartışmalara neden olmuş, bir türlü de benimsenememiştir.
Oysa, bu yasa tasarısıyla da görülmektedir ki, bugüne kadar
benimsenmemiş olan, benimsenememiş olan bu yasa, bir nevi, bu yasada
birtakım iyileştirmeler yapılmak suretiyle veya
yapılması istenmekle, giderek benimsenir bir konuma gelmiştir;
bu da sevindiricidir.
Anılan tasarı, bir iyileştirmeyi getiriyor.
Tasarının 3 üncü maddesinde getirilmek istenen iyileştirme,
bilindiği gibi, gözaltı sürelerinin kısaltılması,
devlet güvenlik mahkemesi kapsamına giren suçlarda gözaltına
alınan sanığın, belli bir evreden sonra avukatıyla
görüştürülebilmesi.
Gözaltı süresinin 8 günden 7 güne indirilmesi olumlu bir
gelişme. Devlet güvenlik mahkemesi kapsamına giren suçlarda ise,
mevcut durumda 15 güne kadar uzatılabilen sürenin en fazla 10 güne
çıkarılması; yani, olağanüstü hal ilan edilen bölgelerde 10
güne kadar indirilmesi de, tabiî, mevcut duruma göre iyileştirici bir
durum; ancak, gözaltı sürelerinin cumhuriyet savcılığı
kanalıyla, özellikle toplu suçlarda ve devlet güvenlik mahkemeleri
kapsamına giren suçlarda resen 4 gün uzatılması, 4 günden sonra,
mahkeme kararıyla 7 güne kadar uzatılması konusunda, bence, bu
tasarıda daha farklı bir düzenleme yapmak gerekirdi.
Mademki, Ceza Muhakemeleri Usulü Yasasındaki
değişiklikle, yıllardan beri hazırlık
soruşturması sırasında yapıldığı iddia
edilen, iddianın da ötesinde, gerçekleşen birtakım insanlık
dışı eylemler, bu yasal düzenleme sonucunu doğurmuş. O
halde, gözaltı sürelerinin, toplu suçlarda ve DGM kapsamına giren
suçlarda uzatılması kararı, sadece dosya üzerinde, hâkimin,
yani, cumhuriyet savcısının talebiyle, hâkimin dosyayı
inceleyerek karar vermesi yerine, bizzat gözaltı süresi uzatılacak
olan sanığın da mahkemeye çıkarılarak, cumhuriyet
savcısının ve hâkimin görmesi suretiyle uzatılma
kararının verilmesi daha yerinde olurdu; çünkü, gözaltına
alınan kişilerle ilgili olarak -her ne kadar güvenlik güçleri,
cumhuriyet savcıları adına görev yapıyorlarsa da- ne
yazık ki, cumhuriyet savcılarının, emniyete giderek,
sorgulaması yapılan kişilerle bizzat yerinde görüşüp ilgilenmeleri söz konusu olamıyor. O
nedenle, hiç olmazsa, 4 günden sonra gözaltı süresi uzatılırken,
kişinin de hâkim önüne çıkarılarak, bizzat hâkim ve
savcıyla da yan yana, yüz yüze getirilerek görüştürülmesinde büyük
yarar olacağını düşünüyorum.
Yasa tasarısının 3 üncü maddesinde, gözaltında
bulunan, devlet güvenlik mahkemesi kapsamına giren suçlardaki
kişilerin, 4 gün gözaltında kaldıktan sonra, sürelerinin
uzatılmasına mahkeme karar verirse, o zaman, avukatıyla
görüşebilme olanağı tanınıyor. 4 gün içerisinde,
eğer, bu yasadaki değişiklik, hazırlık soruşturması
sırasında işkenceyi, kötü muameleyi engellemek ise, 4 gün
içerisinde, zaten, avukatıyla görüşemeyeceğine göre; 4 günde,
istenirse, o kişi, istenildiği gibi şekillendirilebilir. 4 gün
sonra avukatıyla görüştüğü zaman, o şekillendirilen
kişiye, avukatı "geçmiş olsun kardeşim, Allah daha
beterinden esirgesin" mi diyecek?!. Yani, avukatın, 4 günden sonra
gözaltındaki kişiyle görüşebilmesi, ne gibi bir rahatlama, ne
gibi bir kolaylık getirecek; bunu bu şekliyle anlamak olanaklı
değil. Bu şekildeki bir değişiklik; hani, halk
arasında çok söylenen bir tabir vardır "ne ondurur ne
güldürür" diye...
Eğer, bu tasarıyla, gerçekten, Ceza Muhakemeleri Usulü
Yasasında hukuk adaletini ve eşitliği sağlama
anlayışıyla bir iyileştirme yapmayı düşünüyorsak,
şartlı görüşme yerine, gözaltına alınan her
kişiye, her zaman, avukatıyla görüşebilme olanağı
tanımak gerekir; doğrusu budur. Bu konuda, Cumhuriyet Halk Partisi
Grubunun verdiği önerge vardır; bu önergenin de, bu şekliyle
desteklenmesi, gerçekten yerinde olur diye düşünüyorum. Kaldı ki,
gözaltına alınan kişilere, isterlerse, avukat verilebilir
anlayışından da uzaklaşmak ve onu emredici hüküm haline
getirmenin de doğru bir yol olacağını düşünüyorum;
çünkü, gözaltına alınan kişi, vatandaş, zaten
haklarını bilemiyor. Eğer, uygulayıcılar da,
kişinin avukatıyla görüştürülmesini istemiyorlarsa, emredici
hüküm olmadığı için, çeşitli vesilelerle -ki, yaşamda
bunu gördük- avukat istemediğine ilişkin bir beyanı
tutanağa geçirmek suretiyle bu haktan mahrum bırakabiliyorlar. Yaşamdan
örnekler gördük dedim, bir tanesini söyleyeyim: Yapılan bir tahkikat
sırasında, gözaltına alınan kişiye çok doğal
olarak sormuşlar; yani, yasa gereği sormuşlar "avukat ister
misin" diye, o da "isterim" demiş. Biraz sonra cüppeli
birisi geliyor "buyurun, ben avukatım, nedir sorununuz" diyor;
anlatıyor ve işte "benim avukatım ol" diyor. Avukat
"olurum; ama, şu kadar para isterim; varsa paran, hemen senin
avukatlığını yapayım." O anda, o kişinin
zaten, öyle, istenilen parayı verebilmesi söz konusu değil; çaresiz,
ne yapıyor "avukat istemiyorum" diyor.
Şimdi, bu şekliyle bir ifade alındıktan ve avukat
istemediğine ilişkin bir beyan tutanağa geçirildikten sonra,
artık, kişinin avukatla görüşmesi söz konusu olamıyor.
İşte, bu ve buna benzer çeşitli oyunlarla kişiyi bu haktan
mahrum bırakmak yerine; gerçekten, adamakıllı bir şekilde
bu hakkı verelim ve emredici hüküm haline getirerek "gözaltına
alınan kişiye, mutlaka, avukat tayin edilir" şeklindeki bir
hükmü benimsemek, bütün sakıncaları ortadan kaldırır diyebiliriz.
Bu, aynı zamanda çağdaş bir gelişmedir; çünkü,
bildiğiniz gibi, çağdaş ülkelerde, suçlamayla birlikte, savunma
başlamaktadır. Bizde ise, suçlamadan çok çok sonra savunma hakkı
verilmektedir. Peki, burada, başlangıçta, hazırlık
soruşturmasının içinde, avukatın olması_
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Şimşek, 2 dakika yeter mi efendim?
YAHYA ŞİMŞEK (Devamla) – Tabiî...
BAŞKAN – Buyurun.
YAHYA ŞİMŞEK (Devamla) – Başlangıçta,
avukatın olması ne gibi sakıncalar getirir; yani, avukata bir
güvensizlik mi söz konusudur? Oysa, avukatın görevi nedir; avukatın
görevi, hepimizin bildiği gibi, gerçeklerin ortaya çıkmasına
yardımcı olmaktır. Yargının üç ayağından
biri savunma ise, bu savunmayı, ta başlangıcından beri,
hazırlıklık soruşturmasının başından
beri, mutlaka, sistemin içinde tutmak gerekir ki, gerçekten, o yargılama
sağlıklı bir yargılama olabilsin.
Sayın Başkan, değerli üyeler; bu maddenin son
bölümündeki, gerektiğinde müdafiiyle görüşebilme, hâkimin refakatinde
olur şeklindeki anlayışa da katılmak olanaklı
değil; yani, hiçbir çağdaş ülkede, hâkim, gözaltındaki
kişinin yanında bulunarak, avukatıyla görüşme sağlar
diye bir durumu söz konusu olmaz, olmamalıdır; yani, bu
tasarının geneli üzerinde, başlangıçta yapılan
konuşmalarda, Sayın Seyfi Oktay'ın da belirttiği gibi,
burada, sanki, yargıçlara bir nevi gardiyanlık görevi vermek gibi bir
sonuçla karşı karşıya kalınıyor; bunun da, uygun
olmadığını düşünüyorum.
Sonuç olarak, başlangıçta söylediğim şekilde,
eğer, gerçekten demokratik, gerçekten hukuka uygun, gerçekten eşitlik
ilkelerine uygun bir tasarıyı hazırlamayı
düşünüyorsak, bu tasarının, şu dediğimiz özellikte, bu
Meclisten geçmesinde yarar var. "Gözaltına alınan kişi, her
halükârda avukatıyla görüşebilir" hükmünü getirmek suretiyle,
bunu daha çağdaş hale getirmek mümkündür.
Görüşlerimizi bu şekilde açıklıyor; hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Efendim, teşekkür ediyorum.
Demokratik Sol Parti Grubu adına, Sayın Ayhan Gürel.
Sayın Gürel, buyurun. (DSP sıralarından
alkışlar)
DSP GRUBU ADINA AYHAN GÜREL (Samsun) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 175 sıra
sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu, Devlet Güvenlik Mahkemelerinin
Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun ve Bu Kanunlarda
Değişiklik Yapan 18.11.1992 Tarih ve 3842 Sayılı Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
üzerinde, Demokratik Sol Parti Grubunun görüşlerini açıklamak için
söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi, bizleri
televizyonları başında izleyen sayın
vatandaşlarımı içtenlikle, sevgi ve saygıyla
selamlıyorum.
Bugün, kanun tasarısının 3 üncü maddesi üzerinde
görüşmeler yapılıyor. Bu vesileyle, tasarının 3 üncü
maddesi üzerindeki Grubumun görüşlerini açıklayacağım.
Tasarının 3 üncü maddesi, 18.11.1992 tarih ve 3842
sayılı Kanunun 31 inci maddesiyle 2845 sayılı Devlet
Güvenlik Mahkemeleri Kanununun yürürlükten kaldırılan 16 ncı
maddesini -madde başlığıyla aynı şekilde, bu 16
ncı maddenin düzenlemesini sağlayan- düzenlemektedir. Doğrudan
doğruya devlet güvenlik mahkemeleriyle ilgili bir düzenleme. Maddede
"Devlet güvenlik mahkemelerinin görev alanına giren suçlarda
yakalanan veya tutuklanan şahıs, yakalama veya tutulma yerine en
yakın mahkemeye gönderilmesi için zorunlu süre hariç en geç 48 saat
içerisinde hâkim önüne çıkarılır ve sorguya çekilir"
denilmektedir. Bu, aynı zamanda,
Anayasamızdan alınmış bir hüküm; bunu daha
aşağıya çekmek mümkün; ama, tasarı bu şekilde
düzenlenmiş.
Maddenin ikinci fıkrasında ise daha değişik bir
düzenleme getirilmiş "Üç veya daha fazla kişinin bir suça
iştiraki suretiyle toplu olarak işlenen suçlarda, delillerin
toplanmasındaki güçlük veya fail sayısının çokluğu ve
benzeri nedenlerle cumhuriyet savcısı, bu sürenin 4 güne kadar
uzatılmasına yazılı olarak emir verebilir."
Burada, üzerinde durulması gereken husus şu: Bugün,
savcının statüsü nedir; Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununda iddia
makamı olarak, yetkileriyle birlikte düzenlenmiş savcılık
makamı, aynı zamanda bir taraftır ve savcılık,
aynı zamanda, sanık hakkında kamu davasını açan,
sanık hakkında deliller toplayan bir makamdır; bununla birlikte,
idarî yönden de Adalet Bakanlığına bağlıdır ve
Adalet Bakanının vermiş olduğu emre göre de, kamu
davası açmak zorundadır. Siz, böyle bir ceza yargılama usulünde,
taraf olan bir makama, nasıl olur da, 2 günlük bir gözaltı süresi
uzatma yetkisini verirsiniz? Bunu doğrudan doğruya kabul etmemiz
mümkün değil; tam anlamıyla
antidemokratik bir hükümdür. Bu şekliyle, savcılık
tarafından gözaltı süresinin, 4 güne kadar, yazılı emirle
uzatılmasını, Demokratik Sol Parti olarak kabul etmemiz mümkün
değildir. Demokratik sistemle yönetilen, yani, demokratik, laik, hukukun
üstünlüğünü benimsemiş toplumlarda, savcılara böyle bir yetki
verilemez, bizde de verilmemesi gerekirdi.
Maddenin üçüncü fıkrasında ise daha başka bir düzenleme
getiriliyor. Örneğin; Anayasamızın 120 nci maddesi
gereğince olağanüstü hal ilan edilen bölgelerde yakalanan veya
tutuklanan kişilerin -az önce yukarıda belirtmiş olduğum 7
günlük sürenin- gözaltı süresinin, cumhuriyet savcısının
talebi ve hâkim kararıyla 10 güne kadar uzatılma durumunu
getiriliyor, yani, ikinci fıkradaki 7 günlük süre, olağanüstü hal
ilan edilen bölgelerde cumhuriyet savcısının talebi ve hâkim
kararıyla 10 güne kadar uzatılabiliyor. Bunu da tasvip etmek mümkün
değil, bu da antidemokratik bir hükümdür; çünkü, önemli olan Ceza
Muhakemeleri Usulü Kanunundaki düzenlemedir. Biraz sonra onun üzerinde de
duracağım. Orada daha demokratik bir düzenleme getirilmişken, her
nedense, Devlet güvenlik mahkemelerinin kapsamı ve olağanüstü hal
bölgeleri içerisinde işlenilen suçlarda, daha
ağırlaştırıcı hükümlerin, gözaltı süresinin
daha da uzatılmasını kabul etmek mümkün değil.
Dördüncü fıkrada şöyle bir düzenleme var: "Tutuklu
bulunan sanık, müdafii ile her zaman görüşebilir. Hâkim
tarafından gözaltı süresinin uzatılmasına karar verildikten
sonra gözaltında bulunan kişi hakkında da aynı hüküm
uygulanır." Şimdi, az önce, sanığın müdafiiyle
her zaman görüşebileceği belirtilmiş. Doğru, güzel; ama,
nasıl görüşecek? Buna da, altta, şu şekilde düzenleme
getiriliyor: "Kamu davası açılıncaya kadar hâkim,
sanık tarafından bilinmesini uygun görmediği hususların
kendisine bildirilmesini men edebilir. Tutuklama sebebine göre, lüzumu halinde,
kamu davasının açılmasına kadar sanık ile müdafiin
görüşmelerinde bizzat hâkim veya tayin edilecek naip yahut istinabe olunan
hâkim hazır bulunabilir." Ee, peki ne biçim görüşme bu?!.
Şimdi, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun bir de 144 üncü maddesi
var.; bakın orada nasıl bir düzenleme getirilmiş... Aynı
kanunla 18.11.1992 tarih, 3842 sayılı Yasanın 20 nci maddesi
değiştirilmiş. Düzenleme şu: "Yakalanan veya
tutuklanan kişi vekâletname aranmaksızın müdafii ile her zaman
ve konuşulanları başkalarının duyamayacağı
ortamda görüşebilir. Bu kişilerin müdafi ile
yazışmaları hiçbir şekilde engellenemez."
İşte, demokratik olan husus budur; aynı zamanda, savunmaya da
bir saygıdır bu; yani, siz, sanığı DGM'lerde gözetim
altına aldınız veyahut da tutukladınız, müdafi
avukatla görüşecek... Avukat geldi... Kimler görüşecek; hâkim
görüşecek, sanık bulunacak, bir de müdafi bulunacak. Ne
görüşecekler, ne konuşacaklar; yani, sanık avukata
"nasılsın, iyi misin, bizim çocuklar ne yapıyor" mu
diyecek. Bir suç işlenmiş, bir isnatla gözetim altına
alınmış, tutuklanmış; gayet tabiî, bu suçtan, belki
de... Şu da var bakın; madem tutuklama kararı verildi, bu
sanık hakkındaki...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Gürel, 2 dakika...
AYHAN GÜREL (Devamla) – 3 dakika olsun Sayın Başkan.
BAŞKAN – Aman efendim; 2 dakikayla idare edelim... Kısa günün
kârı bu kadar...
Buyurun.
AYHAN GÜREL (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, mademki
avukat gelmiştir; gayet tabiî, işlenen suçlarla ilgili deliller
görüşülecektir; yani, burada, baskıyla öyle bir şey olmuş
olsaydı... Örneğin, bugün, Anayasamızda ve diğer yasalarda,
işkence ve baskıyla savunma yasaklanmıştır; eziyet
edilemez, işkence yapılamaz, yoksa baskıyla; faraza, yatırırız,
döverek konuştururuz!.. Hayır...
Şimdi, burada, önemli olan şudur: Sanık, üzerine
atılı suçla ilgili verilen kararın kesinleşmesine kadar
masumdur; bir kere, bu, temel bir prensiptir. Bu madde hükmüyle, biz,
sanığa, kesinlikle, o suçu işlemiş muamelesi yapmaya
başlıyoruz. Sanık, avukatıyla bu denli görüşmüyorsa...
Yine, bir temel prensip; avukatlık mesleğini, savunmanlık
mesleğini yürütenlerin sır saklama yetkileri vardır. Bu nedenle,
hiçbir avukata, bilgilerini mahkemeye aktarma şeklinde bir talepte, bir
istemde ve baskıda bulunma durumu söz konusu değildir. Bu, açıklamış
olduğumuz hususlardan dolayı, bu tasarıyı, Demokratik Sol
Parti olarak kabul etmemiz mümkün değildir.
Yalnız, tasarıda, önemli ve gerçekten çok güzel,
iyileştirici bir madde var; birazdan arkadaşım açıklayacak.
Örneğin, 30 uncu maddenin kaldırılması... 15 gün gözetim
altında bulundurma, gerçekten, çok antidemokratik; şimdi, bu süre, 48
saate indiriliyor; yani, eski 30 uncu madde kaldırılıyor. Bunu,
çok yerinde ve saygıyla karşılıyoruz; ama, bunun yanında,
cumhuriyet savcılarına gözetim altı süresini 2 gün uzatma
yetkisi verilmesi, bunun yanında, avukat ile maznunun görüşmesinde
hâkimin bulunmasını da doğru bulmuyoruz; antidemokratik
buluyoruz. Bunun hukuk kurallarıyla bağdaşıyor bir yönü
yok.
Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.
Teşekkür ediyorum. (DSP ve CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN –Sayın Gürel, teşekkür ediyorum efendim.
Refah Partisi Grubu adına, Sayın Ali Oğuz; buyurun
efendim. (RP sıralarından alkışlar)
RP GRUBU ADINA ALİ OĞUZ (İstanbul) – Muhterem
Başkanım, değerli arkadaşlarım; müzakere konusu kanun
tasarısının 3 ncü maddesi üzerinde Grubumun görüşlerini arz
etmek üzere huzurlarınıza gelmiş bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce
Heyetinizi hürmetlerimle ve saygılarımla selamlıyorum efendim.
Değerli arkadaşlarım, dün, 1 ve 2 nci madde münasebetiyle
de huzurlarınızda maruzatta bulunmuştum. Üzerinde
çalıştığımız tasarı, gerek devlet güvenlik
mahkemelerinde gerekse sair ceza mahkemelerinde tatbik edilen Ceza Muhakemeleri
Usulü Kanunundaki gözaltı ve sorgulama sürelerinin ve maznunun
yakalanmasından itibaren belli bir süre içerisinde sorgusunun icra
edilmesinin ve avukatıyla olan münasebetleri ve avukatıyla
görüşmesindeki usul ve esasları düzenleyen hükümler getirmiştir.
Değerli arkadaşlarım, 3 üncü maddeyle -özellikle genel
gerekçede ve madde gerekçesinde- 2845 sayılı Kanunun 16 ncı
maddesi, 3842 sayılı Kanunun 31 inci maddesiyle yürürlükten
kaldırılmıştır. Yürürlükten kaldırılan söz
konusu maddenin, madde başlığıyla birlikte yeniden
düzenlenmesiyle, devlet güvenlik mahkemelerinin görev alanına giren
suçlarda gözaltı süreleri yeniden belirlenmekte ve sanıkların,
müdafiileriyle görüşmelerindeki esas ve usuller saptanmaktadır.
Gözaltı süresinin -devlet güvenlik mahkemelerinin görev alanına giren
suçlar dahil- azaltılmasıyla, gelişmiş ülkelerde uygulanan
standartlara uyum sağlanması amaçlanmaktadır; çünkü, tatbikattan
biliyoruz ki, bugüne kadar, bu müddetlerin uzun olması; maznunun
mağduriyetine sebebiyet vermekte ve özellikle de müdafiiyle
konuşmasının, görüşmesinin engellenmesi sebebiyle de
hakkın zıyaa uğramasını ve özellikle,
hazırlık tahkikatında, bazı cebir ve şiddetle
alınan ikrar ve beyanların, ileride, mağduru, daha doğrusu
maznunu, ağır zararlara uğrattığı ve bu ikrar ve
beyanlarından dönmesi halinde dahi, yan delillerle ikrar teyit
edilmişse, tecezzi etmeyen ve bir bakıma da ikrarla -sanki hukuk
davasıymış gibi- sanığın bağlı
kalmasına ve ceza görmesine sebebiyet vermekteydi. O sebeple,
hazırlık tahkikatının bidayetinden itibaren, hepinizin de
bildiği gibi, Batılı ülkelerde, sanık, zanlı -daha doğrusu
kendisine "maznun" demek de doğru değil- daha,
yakalandığı andan itibaren; hatta, güvenlik kuvvetlerinde,
poliste ve sair güvenlik hizmeti yapan birimlerde ikaz ediliyor, ihtar ediliyor
ve "avukatınızla görüşmeden konuşmayabilirsiniz;
kendinize bir müdafi tayin edebilirsiniz, bir müdafi isteyebilirsiniz ve
müdafiiniz gelinceye kadar ve onunla görüşünceye kadar da konuşmama
hakkınız vardır" diye ikaz ediliyor. Bizde ise, yıllar
yılı; kırk seneye varan meslek hayatımızda,
hazırlık tahkikatıyla ilgili konularda, dosyalar, bizden hep
kaçırılmıştır ve karakollara gittiğimiz zaman
kapılardan kovulmuşuzdur ve sureti katiyede, maznunla görüşme
şansımız hiç olmamıştır. Eğer görüşüldüyse,
mutlaka, karakol amirinin odasında "nasılsın, iyi misin
Mehmet, geçmiş olsun, geçer bugünler" demekten ibaret
kalmıştır. Aman şunu söyle, aman bunu söyleme, aman şu
hakkını kullan, aman delillerini bildir; bunların hiçbirisi
olmamıştır, bu şansımız hiç olmamıştır.
Onun için, alay konusu olan, hatta tenkit edildiğimiz CMUK'un müzakeresi
sırasında, böyle bir imkân geldiği zaman, eski bir hukukçu ve bu
hususta canı çok yanmış bir arkadaşınız
sıfatıyla; bugünlerin, fevkalade güzel günler olduğunu ve
hakkın himayesinde, sıyanetinde, cebirle ikrar almak, beyan almak,
mahkûm etmek gayretleri yerine, hakkı bulmak ve hakkı bulanların
da mevcut delilleri araştırarak, bularak, kullanarak hakka vasıl
olma yolunun açıldığı hususunu düşünmüşüzdür.
Şimdi, önümüzdeki maddede de gayet isabetli hükümler
getirilmiştir ki, bunlar, bence, yerindedir. Birinci fıkrada
"Devlet güvenlik mahkemelerinin görev alanına giren suçlarda
yakalanan veya tutuklanan şahıs, yakalama veya tutulma yerine en
yakın mahkemeye gönderilmesi için zorunlu süre hariç en geç 48 saat içinde
hâkim önüne çıkarılır ve sorguya çekilir" denilmektedir.
Değerli kardeşlerim, birkısım ülkelerde, bu 48
saatlik müddet, daha da azdır; ama, 48 saat olarak tespit edilmiş
şu müddet dahi, bir ilerleme, bir yenilik ve bir kolaylık olması
bakımından isabetli ve adildir.
Yine, maddede "üç veya daha fazla kişinin bir suça
iştiraki suretiyle toplu olarak işlenen suçlarda, delillerin
toplanmasındaki güçlük veya fail sayısının çokluğu ve
benzeri nedenlerle cumhuriyet savcısı, bu sürenin 4 güne kadar uzatılmasına
yazılı olarak emir verebilir" denilmektedir.
Tabiî ki, toplu suçlarda, maznunların çok olması ve muamelenin
güçlüğü ve bunun yanında fail sayısının çokluğu
ve cumhuriyet savcısının içinde bulunduğu suç işlenen
mahal ile suçluların yakalandığı yer arasındaki
münasebet bakımından, bu süre, savcı emriyle 4 güne
çıkarıldığı gibi; bunun yanında, soruşturma
bu sürede sonuçlandırılmazsa, belli süre içerisinde
neticelendirilmezse, cumhuriyet savcısının talebi ve hâkim
kararıyla 7 güne kadar çıkarılması hususu da, gerek
işin zaruretinden ve gerek maznunların çokluğundan gerekse suçun
mahiyetinden doğan bir zaruret olarak ortaya çıkmaktadır ki,
bunun da yerinde olduğunu ifade etmek istiyorum.
"Anayasanın 120 nci maddesi gereğince olağanüstü hal
ilan edilen bölgelerde yakalanan veya tutuklanan kişiler hakkında
ikinci fıkrada 7 gün olarak belirlenen süre, cumhuriyet
savcısının talebi ve hâkim kararıyla 10 güne kadar
uzatılabilir" hususu da, yine, yerinde bir hükümdür.
"Tutuklu bulunan sanık, müdafii ile her zaman
görüşebilir" hükmü, yıllardan beri hasretini çektiğimiz bir
hükümdür. Bunun, gerek mevcut gardiyanlar gerekse güvenlik güçleri yanında
görüşme şeklindeki tatbikatının fevkalade yanlış
olduğunu biliyoruz. Bu durumun, mümkün olduğu kadar hafifletilebilmesi
için -sanık ile müdafii arasındaki belli mesafelerde
konuşulanların duyulmaması kaydıyla- yine de,
hapishanelerdeki şimdiki usulün, bir bakıma, bir yenilik ve
kolaylık olduğunu ifade etmek istiyorum.
"Hâkim tarafından gözaltı süresinin
uzatılmasına karar verildikten sonra gözaltında bulunan
kişi hakkında da aynı hüküm uygulanır" hükmü de, yine,
mahiyeti itibariyle...
SABRİ ERGÜL (İzmir) – İlk 4 günde yok.
ALİ OĞUZ (Devamla) – Biliyorum efendim;
arkadaşımız işaret etti efendim.
SABRİ ERGÜL (izmir) – Daha çok seveceğim sizi o zaman.
ALİ OĞUZ (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, son
fıkrada ise "Kamu davası açılıncaya kadar, hâkim,
sanık tarafından bilinmesini uygun görmediği hususların
kendisine bildirilmesini men edebilir". Doğrudur; bazı konular
vardır ki, tahkikatın selameti bakımından maznunun
bilmemesinde fayda vardır; ancak, bunun, avukatının
tarafından kendisine iletilmesi gibi bir endişe izhar ediliyor ki;
yani, sanığın bilmediğinin, hâkimin bildiğinin ve
tahkikatın mahiyeti itibariyle, sanığın bilmemesinde fayda
umulan hususların da, yine, kendisine ulaştırılmasının
önlenmesi sadedinde tedbir düşünebilir; ama, burada, hâkime gardiyan
vazifesi vermek ve maznunla konuşurken, sanığı müdafiin
yanında hâkim bulundurulması hususu da, bana,fevkalade iptidaî ve
hatta, çok ters bir hüküm olarak gelmektedir. Bir naip hâkim veya hâkim
huzurunda bunun gerçekleşmesini istemek de çok yanlış bir
tatbikat olur. Bu konunun da grup yetkili arkadaşlarımız
tarafından müzakere edilerek, bunun daha uygun bir madde haline
getirilmesinin; bir takrir ile müzakere edilerek, bu hükmün düzeltilmesinin
uygun olacağı görüşündeyim. Bu vesileyle, Yüce Heyetinizi
saygıyla selamlıyorum efendim. (Alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Oğuz, teşekkür ediyorum efendim.
SABRİ ERGÜL (İzmir) – Bravo... Ah, bir de laik olsan, daha çok
seveceğim seni!.. Bu sivil yönlerinizi çok seviyorum... Bir de laik olsan,
daha çok seveceğim!..
BAŞKAN – Efendim, sayın üyelerimizin her biri, her
iyiliğe ve her güzelliğe layıktır; onun için, hiç
üzülmeyin.
Gruplar adına başka söz talebi yok.
Kişisel söz talebinde bulunan Sayın Yıldırım
hazır mı efendim? Yok.
Sayın Türk, buyurun. (DSP sıralarından
alkışlar)
HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan tasarının 3 üncü
maddesi, Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanunun, daha önce, 18.11.1992 tarih ve 3842 sayılı
Kanunla yürürlükten kaldırılan 16 ncı maddesini, birkaç
kaynaktan derlenen ve bazı değişiklikler yapılan hükümlerle
yeniden düzenlemektedir. Önerilen yeni 16 ncı maddenin birinci ve üçüncü
fıkraları, eski 16 ncı maddenin ya da 3842 sayılı
Kanunla onun yerine konulan ve şimdi tasarının 5 inci maddesiyle
yürürlükten kaldırılması önerilen 30 uncu maddesindeki
düzenlemenin değiştirilmiş bir biçimidir.
Üçüncü fıkra ise, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 128 inci
maddesinin ikinci fıkrasından değiştirilerek
aktarılmış bir metindir. Bu fıkralarda, gözaltı
sürelerinin belirli bir ölçüde kısaltılması veya
azaltılması öngörülmüştür. Gerekçede, bu kısaltmanın,
devlet güvenlik mahkemelerinin görev alanına giren suçlarda dahi,
gelişmiş ülkelerde uygulanan standartlarla uyum sağlamayı
amaçladığı belirtilmiştir.
Birinci fıkradaki kısaltma, tasarının 1 inci
maddesiyle getirilen değişikliğe paralel olarak, yakalanan veya
tutuklanan kişinin en yakın mahkemeye gönderilmesi için gerekli
sürenin, zorunlu süre olarak ifade edilmesi biçimindedir. Her ne kadar,
Anayasanın 19 uncu maddesinin beşinci fıkrasında
kullanılan terim "gerekli süre" ise de, önerilen
değişiklik, bu süreyi zorunlu olan en az süreye indireceği için
olumludur.
Aynı biçimde, ikinci fıkrada, şimdiki en çok 15 günlük
gözaltı süresinin 4 veya 7 güne; üçüncü fıkrada ise, olağanüstü
hal bölgelerinde en çok 30 günlük gözaltı süresinin 10 güne indirilmesi de
olumludur.
Bu süreler, Anayasanın 19 uncu maddesinin beşinci
fıkrasındaki sınırlar içerisindedir; ancak, önerilen
gözaltı sürelerinin, örneğin, 5 ve her durumda 7 günü geçmeyecek daha
kısa sürelere indirilmesi, hem gerekçede sözü edilen gelişmiş
ülkelerde uygulanan standartlara uyum sağlamak, hem hazırlık
soruşturmasının hızlandırılması
bakımından yararlı olacaktır.
Yeni 16 ncı maddenin dört ve beşinci fıkraları,
sanığın müdafii, yani avukatıyla görüşmesini
düzenlemektedir. Bu fıkralar, 3842 sayılı Kanunun 31 inci
maddesine yapılan yollama nedeniyle, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun,
devlet güvenlik mahkemelerinin görev alanına giren suçlarda uygulanmaya
devam eden eski hükümleri arasında yer alan 144 üncü maddesinden
alınmıştır.
Dördüncü fıkra, sanığın müdafiiyle görüşme
hakkını, yakalama anından değil, tutukluluk veya
gözaltı süresinin hâkim kararıyla uzatılması anından
başlatmakta; böylece, savunma hakkını zaman itibariyle
sınırlamaktadır. Beşinci fıkra ise,
sanığın savunmasını ve müdafiiyle görüşmesini
etkileyecek hükümler getirmektedir. Aslında, yakalanan veya tutuklanan
sanığın, müdafiiyle, her zaman ve konuşulanları
başkalarının duymayacağı bir ortamda
görüşebilmesi, Anayasanın 36 ncı maddesiyle güvence altına
alınan savunma hakkıyla doğrudan doğruya ilgilidir.
Nitekim, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 144 üncü maddesinde 3842
sayılı Kanunla yapılan değişiklik, bu
anlayışı yansıtmaktadır. Oysa, gerek 3842
sayılı Kanunun 31 inci maddesine yapılan genel yollama nedeniyle
halen uygulanmaya devam eden eski 144 üncü madde, gerek o düzenlemeyi,
şimdi, Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama
Usulleri Hakkında Kanunun 16 ncı maddesine aktaran hükümler, bir
yandan, sanığın müdafiiyle görüşme hakkını zaman
itibariyle sınırlamakta, öbür yandan, kamu davasının
açılmasına kadar sanıkla müdafiin görüşmelerinde, bizzat
hâkim veya tayin edilecek naip yahut istinabe olunan hâkimin hazır
bulunmasına olanak tanımaktadır. Hâkimlere, asıl
görevlerini aksatacak bir dinleme yükü getiren, onları âdeta gardiyan
durumuna düşüren hükümler, yargı işlerini aksatabileceği
gibi, hâkimlik onuruyla da bağdaşmaz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Türk, ne kadar süre istersiniz efendim?
HİKMET SAMİ TÜRK (Devamla) – 1 dakika Sayın Başkan.
BAŞKAN – Peki, buyurun.
HİKMET SAMİ TÜRK (Devamla) – Kaldı ki, bu hükümler
karşısında, sanığın müdafiiyle görüşmesinde
de fazla bir anlam kalmamaktadır.
Savunma hakkını sınırlayan, hatta özüne dokunan, o
nedenle Anayasanın 36 ncı maddesine aykırı olan dört ve
beşinci fıkraların, önerilen yeni 16 ncı maddeden tamamıyla
çıkarılması; böylelikle, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 3842
sayılı Kanunla değişik 144 üncü maddesinin, devlet güvenlik
mahkemelerinin görev alanına giren suçlarda da uygulanmasına olanak
verilmesi uygun olacaktır.
Bu düşüncelerle, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (DSP
ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Türk, teşekkür ediyorum efendim.
Sayın Kâzım Arslan?..Yok.
Sayın Öncel...
ABDULKADİR ÖNCEL (Şanlıurfa) – Feragat ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Ergül, buyurun efendim. (CHP
sıralarından alkışlar)
SABRİ ERGÜL (İzmir) – Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Savunma hakkının tam kullanılabilmesi
bakımından, gözaltında veya tutuklu olan sanığın,
zanlının, her aşamada avukatıyla görüşebilmesi çok
önem arz ediyor. Özellikle bizdeki uygulamalarda bu imkânı tam
bulamıyoruz. Bu durum, DGM'lik suçlarda da Başbakanlık
genelgesiyle düzenlenmeye çalışıldı; bir avukat olarak
biliyorum; ama, bugün, bunun yasal bir şekilde düzenlemeye tabi
tutulmuş olması, ileri bir aşamadır diye düşünüyorum;
doğrudur; fakat, eksikleri vardır.
Türkiye'de, genellikle uygulamada -özellikle gözaltı için
söylüyorum- sanıkla, zanlıyla müdafiin görüşmesi, hukuka uygun
koşullarda cereyan etmiyor. Buradaki maddede getiriliş şekliyle,
özellikle tutuklu sanığın görüşebileceğine dair
hükümden şu sonuç çıkıyor: Gözaltındaki 4 günlük sürede
görüşebilme imkânınız yok. Burada, maddede -herhalde, çok
açık anlaşılmasın diye mi yazıldı, bilmiyorum,
belirli kesimleri tatmin için- "tutuklu bulunan sanık, müdafiiyle her
zaman görüşebilir" deniyor; yani, gözaltında -Sayın
Oğuz'a da onun için müdahale etmiştim, izniyle- ilk dört günde,
müdafiin, hangi koşullarda olursa olsun, görüşme hakkı yok.
Özellikle, bunu, son derece sakıncalı buluyorum. Burada, iç ve
dış kamuoyunu tatmin etmeyi ve Türkiye'de, özellikle, yaygın
olan işkence iddialarını sona erdirmeyi amaçlıyorsak,
gözaltındayken de -yani, buradaki anlatımıyla- ilk dört gün
içerisinde de zanlı, müdafiiyle görüşebilmeli. O bakımdan eksik
buluyorum. Buradaki anlatımdan çıkan sonuç, tutuklu bulunan
sanık, müdafiiyle her zaman görüşebilir; yani, gözaltındayken
görüşemez... Bunun düzeltilmesi gerekiyor; bir.
İkincisi, uygulamada hepimiz görüyoruz ve bu cumhuriyette
yaşıyoruz; yetmiş yıl boyunca, yani, jandarmadan da, polisten
de, tekparti döneminde de, inananlar da, solcular da çekmişlerdir; bu, bir
vakıadır; bunu söylemek durumundayız; ama,
vardığımız bu noktada, Türkiye, bu işkence
ayıbından, bu ithamdan kurtulmak durumundadır.
Burada, maddede başka bir eksiklik var ki, onu da öneri olarak
Sayın Başkanlığa sundum. Arkadaşlarım,
zanlının, sanığın, tutuklunun, gözaltında
olduğu sürece adlî tabip tarafından muayenesi, her türlü kötü muamele
ve işkence iddialarının ortadan kalkabilmesi
bakımından, gelerikli. Bunu, bizim hukukumuz, maalesef,
düzenlemiş değil. İleri ve çağdaş -yeterli olmasa da-
bir düzenleme yaptığı iddiasıyla, bu tasarı, buraya
geliyor. O zaman, tatbikatta, gözaltına alan oradaki makamın emrine kalmış.
Rahmetli Özal döneminde bir genelge çıkarılmıştı, o genelgeyle,
yasalarda yer almamış olmasına rağmen -ona, sonra Adalet
Bakanlığı da katıldı- 48 saatte bir, gözaltında
bulunan kişinin, tabip tarafından muayenesi şeklinde bir genelge
teşkilata gönderildi; ama, bu, tam uygulanmıyor ve Türkiye'nin,
işkenceyle ilgili, kötü muameleyle ilgili, dışarıda, önemli
ölçüde suçlanması, özellikle bu tür tabip raporlarının
alınmamış olmasından kaynaklanıyor.
Her türlü kötü muamele ve işkence iddiasını ortadan
kaldırabilmek bakımından, hukukî düzenleme olarak -genelgeyle
değil- sanığın, gözaltında iken, 48 saatte bir adlî
tabibe muayenesinin, maddeye bir fıkra olarak eklenmesi gerektiği
görüşündeyim ve bu yolda da bir değişiklik önergesi verdik.
Diğer arkadaşlarımın da belirttiği gibi;
burada, 4 üncü günden sonra, hâkimin uzatma kararı verdikten sonra, yani
son 3 gün sanığın müdafiiyle görüşebilme olayında bir
yargıcın bulundurulmuş olması, arkadaşlarım da...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Ergül, ne kadar süre lazım efendim ?
SABRİ ERGÜL (Devamla) –
Efendim, hikmetinizden sual olunmaz; ne lütfederseniz...
BAŞKAN – Efendim, az sürede çok şey ifade etmek beceridir;
sizde de o var; onun için, 2 dakikalık süre veriyorum; buyurun.
SABRİ ERGÜL (Devamla) – O zaman, bu iltifat üzerine hemen
bitireceğim.
Burada, arkadaşlarım da ifade ettiler; bu, hepimizin ortak
sorunu, bu ülkenin
insanlarıyız biz, bugün ona, yarın bize, öbür gün de
öbürüne...Bu noktada, lütfen, hukukun önemli bir süjesi olan avukatlık,
yani savunma mesleğinin, üç önemli unsurdan biri olan savunmanın hem
saygınlığı hem de layık olduğu yere
oturtulabilmesi bakımından, avukatıyla görüşürken
-aynı statüye tabi; avukatlar, görev yaparken Yargıçlar ve
Savcılar Yasasına tabi- yargıcı, jandarma gibi,
avukatıyla ne görüşüyor
şeklinde –onu, arkadaşlarım da söylediler, Sayın
Oğuz'un deyimiyle– gardiyan gibi o görüşmenin başına
dikmenin de anlamı yok.
Bu noktada, sanıyorum ki, bir müzakere devam ediyor; aklın
yolu bir, sağduyuyla bir yere geleceğimizi sanıyorum;
sıkıntı çektiğimiz ortak noktalar bu; hiç olmazsa bizden
sonraki kuşaklar daha az çeksinler diyorum; bu Yüce Meclisin, Türkiye'de,
işkenceyle ilgili, kötü muameleyle ilgili, en yüce dava, insan
haysiyetiyle bağdaşmayan bu çağdışı
uygulamayı sona erdirici düzenlemelerde bir ortak zeminde buluşabileceğini
sanıyorum. Buna katkı olsun diye birtakım önerilerimiz var; bunu
da takdirlerinize sunacağım.
Teşekkür ederim; saygılar sunarım. (Alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Ergül, teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri, 3 üncü madde üzerindeki müzakereler
tamamlanmıştır.
Sayın milletvekilleri, dün kabul buyurduğunuz 2 nci maddede,
hukuk tekniği açısından bir yanlışlık tespit
edildi. Oradaki değişiklik önergesinde, "...385 inci
maddelerinde"; ifadeleri..." şeklinde yazılı idi;
"ifadeleri" ifadesinin "numaraları" olarak
değiştirilmesinin hukuk tekniğine daha uygun olacağı
kanaatiyle, bu şekilde düzenleme oldu; yani, iltibasa sebebiyet vermesin
ve hukuk tekniğine de uygun olsun diye; Yüce Heyetin bilgisine sunmuş
oluyorum.
Şimdi, müzakereye konu maddeyle ilgili önergeler vardır; önce,
geliş sıralarına göre okutup, sonra da aykırılık
derecelerine göre işleme tabi tutacağım.
Önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Sayın
Başkanlığına
Sıra sayısı 175 olan, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu,
Devlet Güvenlik Mahkemeleri Kuruluş ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun ve Bu Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
Dair 3842 Sayılı Kanunda Değişiklik
Tasarısının 3 üncü maddesiyle yeniden düzenlenen 16 ncı
maddesinin son fıkrasının metinden
çıkarılmasını öneririz.
Saygılarımızla.
Atilâ
Sav Ercan Karakaş Seyfi Oktay
Hatay İstanbul Ankara
Önder
Sav Ayhan
Fırat
Ankara Malatya
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Sıra sayısı 175 olan, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu,
Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yırgılama Usulleri
Hakkında Kanun ve Bu Kanunlarda Değişiklik Yapan 18.11. 1992
Tarih ve 3842 Sayılı Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 3 üncü maddesiyle
düzenlenen 16 ncı maddesinin dördüncü fıkrasının
aşağıdaki biçimde değiştirilmesini öneriyoruz.
Madde 16, fıkra 4: "Gözaltına alınan sanık,
müdafiiyle her zaman görüşebilir. Yukarıdaki fıkralar
uyarınca gözaltına alınan veya gözaltı süresi uzatılan
sanık, istediğinde müdafi ile görüşmesi sağlanır,
müdafii yoksa, müdafii atanması için ilgili kurallar uygulanır."
Atilâ
Sav Ercan Karakaş Seyfi Oktay
Hatay İstanbul Ankara
Önder
Sav Ayhan
Fırat
Ankara Malatya
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
175 sıra sayılı, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu, Devlet
Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında
Kanun ve Bu Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 3 üncü maddesiyle 2845 sayılı Kanunun
yeniden düzenlenen 16 ncı maddesinin başlığının
"yakalama ve tutuklama" olarak değiştirilmesini, ikinci
fıkranın ikinci cümlesindeki "sonuçlandırılmazsa"
sözcüğünün "sonuçlandırılamazsa" olarak düzeltilmesini
ve maddenin dördüncü ve beşinci fıkralarının metinden
çıkarılmasını saygıyla arz ederiz.
Ali
Günay Güven Karahan Hadi Dilekçi
Hatay Balıkesir Kastamonu
Mehmet
Yaşar Ünal Hayati Korkmaz Abdulbaki Gökçel
Uşak Bursa İçel
Kâzım
Üstüner Turhan Bilge
Burdur Konya
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 175 sıra sayılı, Ceza Muhakemeleri
Usulü Kanunu, Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama
Usulleri Hakkında Kanun ve Bu Kanunlarda Değişiklik Yapan 18.
11. 1992 Tarih ve 3842 Sayılı Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 3 üncü maddesiyle
yeniden düzenlenen 2845 sayılı Kanunun 16 ncı maddesinin ikinci
fıkrasının ikinci cümlesindeki
"sonuçlandırılmazsa" sözcüğünün
"sonuçlandırılamazsa" olarak değiştirilmesini arz
ederiz.
Ali
Günay Mustafa Güven Karahan M. Cevdet Selvi
Hatay Balıkesir İstanbul
Hayati
Korkmaz Yalçın Gürtan
Bursa Samsun
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Sıra sayısı 175 olan, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 3 üncü maddesiyle düzenlenen 16 ncı maddesinin
dördüncü fıkrasından hemen sonra, beşinci fıkrasından
önce gelmek üzere, dördüncü fıkra ile beşinci fıkra arasına
aşağıdaki fıkranın eklenmesini öneriyoruz.
Sabri
Ergül Atilâ Sav Şahin Ulusoy
İzmir Hatay Tokat
Mustafa
Yıldız Nihat
Matkap Bekir Kumbul
Erzincan Hatay Antalya
Madde 16: (Ek Fıkra) :
Soruşturmanın her aşamasında gözaltında veya
tutuklu bulunan sanık, en geç 24 saatte bir, sağlık durumunun
tespiti için adlî tabibe sevk edilir.
SABRİ ERGÜL (İzmir) – 48 saat olacak, 24 değil... En geç
48 saat olarak söyledim.
KÂTİP ÜYE ALİ GÜNAYDIN (Konya) – Ben de 48 saat olarak ifade
ettim.
BAŞKAN – Efendim, sayın üyemiz o şekilde ifade buyurdu.
Sayın milletvekilleri, aykırılık derecelerine göre
önergeleri işleme tabi tutacağım; ama, işleme
başlamadan önce, 10 dakika ara vermek durumundayım.
Saat 17.00'de toplanmak üzere, birleşime ara veriyorum.
Kapanma Saati: 16.50
İKİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati : 17.05
BAŞKAN :
Başkanvekili Yasin HATİBOĞLU
KÂTİP
ÜYELER : Ali GÜNAYDIN (Konya) , Ünal YAŞAR (Gaziantep)
BAŞKAN
– Türkiye Büyük Millet Meclisinin 65 inci Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum.
V. – KANUN TASARI
VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER
İŞLER (Devam)
2. – Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu, Devlet Güvenlik
Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun ve
Bu Kanunlarda Değişiklik Yapan 18.11.1992 Tarih ve 3842
Sayılı Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/543) (S. Sayısı :
175) (Devam)
BAŞKAN
– Sayın milletvekilleri, müzakerelere kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
Sayın
Komisyon?.. Hazır.
Sayın
Hükümet?.. Hazır.
Komisyon ve
Hükümet yerlerini aldılar.
Şimdi,
3 üncü maddeyle ilgili değişiklik önergelerini
aykırılık derecesine göre işleme koyacağım.
Birinci
önergeyi tekrar okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
2845
Sayılı Kanunun yeniden düzenlenen 16 ncı maddesinin
başlığının “Yakalama ve Tutuklama” olarak
değiştirilmesini; ikinci fıkrasının ikinci
cümlesindeki “sonuçlandırılmazsa” sözcüğünün
“sonuçlandırılamazsa” olarak düzeltilmesini ve maddenin dördüncü ve
beşinci fıkralarının metinden
çıkarılmasını arz ederiz.
Ali Günay
(Hatay) ve arkadaşları
BAŞKAN
– Sayın Komisyon ne buyurur efendim?
ADALET
KOMİSYONU BAŞKANI AHMET TEKDAL (Ankara) – Sayın Başkan,
dün, 1 inci maddenin müzakeresi yapılırken bu konu gündeme geldi.
Gerek önergeyi veren arkadaşımızın gerekse bizim
maksadımız aynıdır; ancak, bu maksadı
karşılayabilecek olan terim, bize göre “sonuçlandırılmazsa”
şeklindedir; bunun, önerge sahibi tarafından, maksadın
hâsıl olabilmesi için “sonuçlandırılamazsa” şeklinde
konulması halinde maksat hâsıl olur deniliyor.
Maksatlarımızda bir farklılık söz konusu değil. Bu
bakımdan -bu beyanlar aynı zamanda zapta geçiyor- biz yine
“sonuçlandırılmazsa” şeklinde ifade kullanmayı tercih
ediyoruz.
BAŞKAN
– Sayın Komisyon, öz olarak “rivayet muhtelif ise de maksat
aynıdır” buyurdular ve katılmadılar.
Sayın
Hükümet?..
DEVLET
BAKANI LÜTFÜ ESENGÜN (Erzurum) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
– Hükümet katılmadı.
Önerge
sahibi konuşacaklar.
Buyurun
efendim.
ALİ
GÜNAY (Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
değişiklik önergemiz üzerinde, Sayın Komisyon ve Hükümet
görüş belirtirken, bizim taleplerimizden sadece bir hususa dair
görüşlerini belirttiler. Bizim değişiklik önergemizde, 16
ncı maddenin başlığının “yakalama ve tutuklama”
olarak değiştirilmesine dair talebimiz olduğu gibi, maddenin dördüncü
ve beşinci fıkralarının kaldırılmasına dair
talebimiz de vardı. Öncelikle bunu belirtmek istiyorum.
Tasarının
3 üncü maddesiyle yeniden düzenlenen Devlet Güvenlik Mahkemelerinin
Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanunun 16 ncı
maddesiyle, eski hükümlere göre, demokratikleşme alanında bir
adım atılmakta, gözaltına alınma süreleriyle ilgili bir
iyileştirme yapılmaktadır. Daha önce, 2845 sayılı
Kanunun 16 ncı maddesi, bu gözaltına alma süreleriyle ilgili bir
düzenleme ihtiva ediyorken, 3842 sayılı Kanunun 31 inci maddesiyle,
bu madde yürürlükten kaldırılmış ve aynı kanunun 30
uncu maddesiyle, hiçbir değişikliğe tabi tutulmadan, kelimesi
kelimesine aynı düzenleme yapılmıştır; yani, 2845
sayılı Yasayla ilgili bir düzenleme, bu Kanunun metninden kaldırılıyor;
ilgisi olmayan bir kanuna, aynı şekilde konulmuş oluyor. Bu
düzenlemenin mantığını anlamak mümkün değildir.
Yapılan bu düzenlemeyle, mantığını
anlayamadığımız bu hata düzeltiliyor ve bu düzenleme ilgili
kanuna getiriliyor. Bu husus, uygulayıcı açısından da iyi
bir düzenleme ve hareket tarzının aynı kanunda düzenlenen
maddeyle yerine getirilmesi imkânını da veriyor.
Eski
düzenlemeye baktığımız zaman, gerek daha önce yürürlükten
kaldırılmış olan 16 ncı maddede gerekse aynı
mahiyette, aynı şekilde 3842 sayılı Yasayla ve bu
Yasanın 30 uncu maddesiyle yapılan düzenlemede, devlet güvenlik
mahkemelerinin görev alanına giren suçlarda yakalanan veya tutuklanan
şahıs, tutuklama yerine en yakın mahkemeye gönderilmesi için
gerekli süre hariç, 48 saat ve toplu olarak işlenen suçlarda da 15 gün
içinde hâkim önüne çıkarılabiliyordu. Olağanüstü hal
bölgelerinde ise bu süreler 2 kat olarak uygulanıyordu. Gerek bu süreler 2
kat olarak uygulandığında gerekse toplu suçlarda bu gözaltı
süresi 15 güne kadar çıkarıldığında ne cumhuriyet
savcısının yazılı bir emri ne de bir hâkim kararı
aranıyordu. Bu bakımdan, bu hususlarda, yerinde bir düzenlemedir.
Yeni düzenlemeye baktığımız zaman, 48 saat olan süre aynen
muhafaza ediliyor; ancak, toplu suçlarda bu süre cumhuriyet savcısının
yazılı emriyle 4 güne kadar çıkarılabiliyor ve bu 4 günlük
süre içinde de soruşturma tamamlanamıyorsa, cumhuriyet
savcısının talebi ve hâkimin kararıyla, bu süre 7 güne ve
olağanüstü hal bölgelerinde de 10 güne kadar uzatılabiliyor. Bu
hususlar eski düzenlemeye göre güzel olan hususlardır.
Ancak,
maddenin ikinci fıkrasında değiştirilmesini
istediğimiz bir sözcüğün anlamı hususunda, Sayın Komisyon
ve Hükümet ile mutabık kalamadık. Amacımız
aynıdır; bizim amacımız, 48 saat sonrasında 4 güne
kadar yapılan uzatılmada, soruşturmanın ihmale
getirilmeden, gerekli bütün özen ve ihtimamın sergilenmesine rağmen,
meydana gelen bir imkânsızlık nedeniyle 7 gün ve 10 güne
uzatılmasıdır ve biz, bu sözcüğün karşılığının
“sonuçlandırılamazsa” olacağını düşünüyoruz;
Sayın Komisyon ise “sonuçlandırılmazsa” şeklinde
anlıyor. Oysaki, “sonuçlandırılmazsa” bir keyfîliği, bir
ihmali birlikte getiriyor...
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Sayın Günay, toparlar mısınız... Size, 1 dakika eksüre
verdim; buyurun.
ALİ
GÜNAY (Devamla) – “Sonuçlandırılamazsa” sözcüğü ise, bir
zorunluluğu ifade ediyor. Bu nedenle, biz, bu değişikliği
getirdik.
Öbür yandan,
tasarının 4 üncü maddesiyle, 3842 sayılı Yasanın 31
inci maddesindeki “9” ve “20” numaraları kaldırılmaktadır.
“20” ile tabir edilen numara, daha önce aynı yasayla Ceza Muhakemeleri
Usulü Kanununun 144 üncü maddesinde yapılan düzenlemeyi kastediyor. 144
üncü madde de, yakalanan veya tutuklananın müdafiiyle görüşmesini
düzenlemektedir. Oradaki düzenleme “yakalanan veya tutuklu bulunan kişi
vekâletname aranmaksızın müdafiiyle her zaman ve
konuşulanları başkalarının duyamayacağı bir
ortamda görüşebilir. Bu kişilerin müdafiiyle
yazışmaları, denetime tabi tutulamaz” şeklindedir.
Tasarının 3 üncü maddesinin dördüncü ve beşinci
fıkralarında, müdafiin...
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ALİ
GÜNAY (Devamla) – Lütfen, 1 dakika efendim...
BAŞKAN
– Buyurun.
ALİ
GÜNAY (Devamla) – ...sanıkla görüşmesine bir kısıtlama
getiriliyor ve ancak tutuklama sonrasında veya hâkim kararıyla
gözaltı süresinin uzatılmasından sonra sanığın
avukatla görüşmesine imkân veriliyor ve aynı zamanda da, bu
görüşme esnasında, hâkim, gerekli görürse, görüşme anında
da hazır bulunabiliyor. Şimdi, suçlama ile savunmanın birlikte
başlaması kuralını da göz önünde tuttuğumuz zaman, bu
dördüncü ve beşinci fıkraların kaldırılması
halinde, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 144 üncü maddesi devreye girecektir
ve bu savunma kısıtlanmasının da önüne geçilmiş
olacaktır. Bu değişiklik önergesi bu nedenle
hazırlanmıştır.
Saygılarımla
arz ediyorum. (DSP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Sayın Günay, teşekkür ediyorum.
Değişiklik
önergesine Sayın Komisyon ve Sayın Hükümet katılmadı.
Önerge
sahibi görüşlerini ifade etti.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Değişiklik
tasarısının 3 üncü maddesiyle yeniden düzenlenen ve 16 ncı
maddenin son fıkrasının metinden
çıkarılmasını öneririz.
Önder
Sav
(Ankara)
ve
arkadaşları
BAŞKAN
– Sayın Komisyon?..
ADALET
KOMİSYONU BAŞKANI AHMET TEKDAL (Ankara) – İçtüzüğün 45 inci
maddesine istinaden, o madde muvacehesinde, katılamıyoruz.
BAŞKAN
– Sayın Hükümet?..
DEVLET
BAKANI LÜTFÜ ESENGÜN (Erzurum) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
– Değişiklik önergesine Hükümet ve Komisyon katılmadı.
Önerge
sahibi?..
ATİLÂ
SAV (Hatay) – Hangi önerge?
BAŞKAN
– Sayın Oktay ve Sayın Sav’ın imzalarının
bulunduğu önerge.
Efendim,
birkaç önergeniz mi var?
ÖNDER SAV
(Ankara) – 3-4 tane önergemiz var.
ATİLÂ
SAV (Hatay) – İki tane önergemiz var; biri dördüncü, biri beşinci
fıkrayla ilgili.
BAŞKAN
– Efendim, en aykırı önergenizi şimdi okutuyorum; diğerini
de arkasından okutup işleme tabi tutacağım.
ATİLÂ
SAV (Hatay) – Son fıkranın çıkarılması mı?
BAŞKAN
– Son fıkranın çıkarılması.
ATİLÂ
SAV (Hatay) – Söz istiyorum.
BAŞKAN
– Buyurun Sayın Sav.
ATİLÂ
SAV (Hatay) – Sayın Başkan, Yüce Meclisin sayın üyeleri;
tasarının 3 üncü maddesiyle düzenlenen 16 ncı maddenin son
fıkrasında iki ayrı durum düzenlenmiştir. Birincisi: “Kamu
davası açılıncaya kadar hâkim, sanık tarafından
bilinmesini uygun görmediği hususların kendisine bildirilmesini men
edebilir.” İkincisi: “Tutuklama sebebine göre lüzumu halinde kamu
davasının açılmasına kadar sanık ile müdafiin
görüşmelerinde bizzat hâkim veya tayin edilecek naip yahut istinabe olunan
hâkim hazır bulunabilir.”
Bunlardan
birincisi, çok temel bir insan hakkını ve Anayasamızın 19
uncu maddesiyle düzenlenmiş olan, sanığın kendisiyle ilgili
suçlamayı bilme hakkını ortadan kaldırmaktadır.
Anayasamızın 19 uncu maddesinin dördüncü fıkrasında
şöyle deniliyor: “Yakalanan veya tutuklanan kişilere, yakalama veya
tutuklama sebepleri ve haklarındaki iddialar herhalde yazılı ve
bunun hemen mümkün olmaması halinde sözlü olarak derhal, toplu suçlarda en
geç hâkim huzuruna çıkarılıncaya kadar bildirilir.”
Anayasanın hükmü, bu kadar açıktır. Sanıktan bir şeyi
saklamak doğru değildir, mümkün değildir; dosya
saklanmış ise, sanığa “kendini savun” demek ya da
sanığın ifadesini istemek de mümkün değildir. Bu, savunma
hakkı ve adil yargılanma hakkı ilkelerine
aykırıdır. Bu nedenle, bu fıkranın birinci cümlesini
teşkil eden hüküm çıkarılmalıdır.
İkinci
cümlede ise “Tutuklama sebebine göre lüzumu halinde kamu davasının
açılmasına kadar sanık ile müdafiin görüşmelerinde bizzat
hâkim veya tayin edilecek naip yahut istinabe olunan hâkim hazır
bulunabilir” deniliyor.
Değerli
arkadaşlarım, bu hüküm iki bakımdan sakıncalıdır.
Birincisi, kuramsal olarak, yani nazarî olarak, teorik olarak doğru
değildir. Savunmanın sınırlandırılması,
savunmanın gerektirdiği, sanık ile müdafii arasındaki
yakın ilişkiyi ortadan kaldırır. İkincisi de, fiilen
mümkün değildir. Eylemli olarak, hâkimlerin bu kadar çok gözaltı
olayında, ya şahsen ya da tayin ettikleri naip... Naip denilen
kişi de yine yargıçtır; yani, naip olarak herhangi bir
kişiyi tayin etmek mümkün değildir.
Bu itibarla,
bu kadar çok görüşme olabilecek hallerde, hâkimleri bununla görevlendirmek
ve hâkim bulunmadığı takdirde sanıkla müdafiin
görüşmesini engellemek, son derece yanlış ve
sakıncalıdır. Uygulamada şöyle bir görünüm
çıkacaktır. Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununda deniliyor ki:
“Duruşma bir celsede bitirilmezse, sekiz gün sonraya ertelenir.” Oysa
hepimiz biliyoruz, özellikle bu işin uygulamasıyla uğraşan
hukukçu arkadaşlarımın çok iyi bildikleri bir şey, bugün,
Türkiye’de, hemen hemen Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun bu hükmünü uygulayan
mahkeme yoktur. İster istemez, duruşmalar, onbeş gün, bir ay,
bazen daha da uzak aralarla ertelenmektedir. Randevu sistemiyle avukatın
sanıkla görüşmesi, müdafiin sanıkla görüşmesi usulü
gelecektir; çünkü, hâkimler nezaret etmek için saat verecekler, gün verecekler.
Önlerinde bir randevu defteri, diyecek ki hâkim, bugün görüşemezsiniz;
çünkü, dolu. Yarın?.. Yarın da görüşülmez. Öbür gün?.. Bu
suretle, fiilen de sanığın müdafiiyle görüşme hakkı
ortadan kaldırılmış olacaktır.
Bu
nedenlerle, hem Anayasaya aykırı bulunan hem de uygulanması
olanağı bulunmayan 16 ncı maddenin beşinci
fıkrası hükmünün metinden çıkarılmasını
öneriyoruz; Yüce Meclisin bu konudaki görüşlerimizi desteklemesini
diliyoruz.
Saygılar
sunuyorum efendim. (CHP ve DSP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Sayın Sav, teşekkür ediyorum.
Önergeye,
Sayın Komisyon ve Sayın Hükümet katılmadı. Önerge sahibi
gerekçesini ifade buyurdu.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Tasarının
3 üncü maddesiyle düzenlenen 16 ncı maddesinin dördüncü
fıkrasından hemen sonra, beşinci fıkrasından önce
gelmek üzere, dördüncü fıkra ile beşinci fıkra arasına
aşağıdaki fıkranın eklenmesini öneriyoruz.
Şahin
Ulusoy
(Tokat)
ve
arkadaşları
Madde 16, ek
fıkra: Soruşturmanın her aşamasında, gözaltında
veya tutuklu bulunan sanık, en geç 24 saatte bir, sağlık
durumunun tespiti için adlî tabibe sevk edilir.
SABRİ
ERGÜL (İzmir) – Efendim “48 saat” olarak yazmıştık;
yanlış okundu.
BAŞKAN
– Sayın Komisyon ne buyuruyor efendim?
ADALET
KOMİSYONU BAŞKANI AHMET TEKDAL (Ankara) – Sayın Başkan, bu
konuyla ilgili görüşümüzü arz etmeden önce, bir hususu, Sayın
Başkanlığın dikkatine sunmak istiyoruz.
Tasarının
3 üncü maddesiyle değiştirilmek istenen 16 ncı maddede, yeni
tanzim edilen 16 ncı maddede, geçen süreler rakamla ifade edilmiştir;
oysa, müzakeresi geçmiş olan 1 inci maddedeki süreler yazıyla ifade
edilmiştir. Bu farkın giderilmesi amacıyla, bu redaksiyonun
burada yapılması gerektiğini ifadeyle ilgili sorumluluğu
taşıdığımız için, bu hususu dikkatinize sunmak
istiyoruz.
Bunun
dışında, 16 ncı maddeye ilave edilecek ek fıkraya,
yine, çoğunluğumuz olmadığı için, maalesef
iştirak edemiyoruz.
BAŞKAN
– Efendim, binnetice, Komisyon önergeye katılmamıştır.
NİHAT
MATKAP (Hatay) – Hayır!.. Katılmıştır...
BAŞKAN
– Sayın Hükümet?..
DEVLET
BAKANI LÜTFÜ ESENGÜN (Erzurum) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
– Önerge sahibi?.. Sayın Ergül, söz mü istiyorsunuz, gerekçeyi mi
okutalım?
SABRİ
ERGÜL (İzmir) – Söz istiyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN
– Buyurun.
NİHAT
MATKAP (Hatay) – Sayın Başkan, çoğunluğu olsaydı
katılacaktı Sayın Komisyon.
BAŞKAN
– Bir dakikanızı rica edeyim Sayın Ergül.
“Madde 16,
ek fıkra: Soruşturmanın her aşamasında,
gözaltında veya tutuklu bulunan sanık, en geç 48 saatte bir,
sağlık durumunun tespiti için adlî tabibe sevk edilir.”
Önergeniz
böyle miydi efendim?
SABRİ
ERGÜL (İzmir) – Evet, Sayın Başkan.
BAŞKAN
– Peki efendim; zabıtlara böyle geçti.
Buyurun
efendim.
SABRİ
ERGÜL (İzmir) – Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; teşekkür ediyorum.
Şimdi,
çok içtenlikle bir şey söyleyeyim: Buradaki tasarıyla ilgili olarak
grup başkanvekilleri müzakere ediyor, bazı arkadaşlar müzakere
ediyoruz. Bazı konularda anlaştığımızı
sanıyoruz; ama, sonunda, Komisyon ve Hükümet “hayır” deyince,
parmaklarla hep hayır diyoruz. Yani, demokrasi yalnız sayı
değil. Evet, demokraside araç sözdür; sözünüzü, iddianızı
sergilersiniz, sonunda da oyunuzu verirsiniz, o doğru bir yöntem; ama,
burada arkadaşlarımızla görüşüyoruz... Örneğin,
şimdi, Sayın Komisyon Başkanı -yanlış anladıysam beni
düzeltsinler- “eğer çoğunluğumuz olsaydı, bu konudaki
görüşe katılacaktık” diyorlardı...
ADALET
KOMİSYONU BAŞKANI AHMET TEKDAL (Ankara) – Efendim, müzakere
edebilecektik...
SABRİ
ERGÜL (Devamla) – Anlıyorum Sayın Başkanım... Yani, öyle
bir sonuç çıkıyor. En azından müzakereye değer buldunuz;
lütfettiniz, teşekkür ederim.
Arkadaşlarım,
bakınız, burada bu iyileştirmeyi yaparken, Türkiye’deki belirli
uygulamalardan şikâyetçi olduğumuz için, bir ihtiyaca cevap versin
diye bu yasayı getiriyoruz. İçeride konu olur,
dışarıda konu olur, herkes ondan değişik etkilenir;
ama, bir vakıa var ki, Türkiye, bu işkence ayıbıyla, bu
insanlık ayıbıyla, içte ve dışta -terör ne kadar
insanlık suçuysa, işkence de o kadar insanlık suçu- bunun
ithamı altında. Buna bir çare bulalım diye bu yasal
düzenlemeleri yapıyoruz.
Şimdi,
bizim, özellikle, gözaltında bulunanların doktor muayenesiyle ilgili
olarak değişiklik önergemiz şuna dayanıyor: Biliyorsunuz, o
yasanın kabul edilen şekliyle, dört gün kimseyle görüşemiyor,
tutuklu olduğu dönemde görüşüyor. Arkadaşlarım söylediler,
ben de uygulamadan biliyorum; tutukluyor, atıyor mahpushaneye, DGM’lik
suçlardaysa, üç ay, beş ay, sekiz ay, on ay dava açmıyor.
Pardon, özür
dilerim... Herhalde dinliyorsunuz, değil mi Sayın Bakanım?
Sekiz ay, on
ay dava açmıyor, orada duruyor mahpushanede; onun insanlık hakkı
yok mu?! Tutukluyorsunuz, dava açmıyorsunuz. Bununla ilgili de bir
önerimiz olacak bizim katılırsanız; ama, anlıyorum ki
-işaret oradan geliyor- katılmıyorsunuz.
Şimdi,
bu konuda, yani, bütün ithamların sona ermesi bakımından,
gözaltındayken... Zaten, uygulamada, dedim, merhum Özal zamanında bir
genelge çıkarıldı; bu, çözüme kavuşturulmak istendi; ama,
kimisi uyguluyor, kimisi uygulamıyor. Yani, gözaltındaki bir
sanığın, bu işkence iddialarının sona ermesi
bakımından, 48 saatte bir adlî tabibe çıkarılmasında
ne sakınca var?! Türkiye’nin her tarafında sağlık
ocağı var; adlî tabip yoksa, o adlî tabip görevini yapan
sağlık ocağı tabipleri var. En geç 48 saatte bir... Bu,
önemli ölçüde, eğer, kötü muamele ve işkence yapma istidadında
olan güvenlik güçleri varsa; ki, vardır... Güvenlik güçleri, bu ülkenin
bütünlüğü, terörün sona erdirilmesi için görev yapıyorlar; onlara
saygıyla destek oluyoruz- görevini, yasalara, hukuka uygun yapmayanları
-ki, tatbikatta, maalesef, kötü muamele, işkence yapılıyor-
önlemek bakımından, caydırıcı olması
bakımından... Eğer, hiç, işkence yapılıyor diye
kabul etmiyorsanız, o zaman da, bu işkence iddialarının
ortadan kalkması bakımından...
Türkiye, büyük
itham altında. Geliniz, 48 saatte bir doktor bunu muayene etsin; darp,
cebir izi var mı, fizikî veya psikolojik bir bozukluğu var mı,
bir kötü muamele görmüş mü... Bunda ne sakınca var?! Sanıyorum
ki, Komisyon Başkanı da -eğer, bu anlamda izahını
almışsam- kabul edilebilir bir fıkra olarak gördü; ama
“çoğunluğumuz yoktur” diyor. Yani, yine de, bakınız, bütün
bu gerçekleri gören arkadaşlarıma rağmen, Komisyondan himmet
istiyorum, Hükümetten himmet istiyorum; aman, buna karşı
çıkmayın da -ki, şu Yüce Heyetin genel eğiliminin bu
şekilde bir düzenleme yapılması olduğunu müzakerelerden
anlıyorum- buna olumlu bir şekilde oy veriniz diyorum.
Teşekkür
ederim, saygılar sunarım. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
– Sayın Ergül, teşekkür ediyorum efendim.
Sayın
milletvekilleri, önergeye Sayın Komisyon ve Hükümet katılmadı.
Önerge
sahibi gerekçesini ifade buyurdu.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
SABRİ
ERGÜL (İzmir) – Sayar mısınız Sayın Başkan...
Kabul edenler var orada.
BAŞKAN
– Biz neyi sayıyoruz efendim?! Neyi oyluyoruz efendim?!
ALİ
RIZA BODUR (İzmir) – Edenler... Etmeyenler... Götürüyorsunuz işi!
BAŞKAN
– Müsaade buyurur musunuz...
Önergeyi
kabul edenler... Aşkla, şevkle sayalım... Kabul etmeyenler...
Önerge kabul edilmemiştir.
Bir
başka önerge var; okutuyorum:
Ankara Milletvekili Önder Sav ve
Arkadaşlarının Önergesi:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Kanun
tasarısının 3 üncü maddesiyle düzenlenen 16 ncı maddenin
dördüncü fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini öneriyoruz:
Madde 16,
fıkra dört:
Gözaltına
alınan sanık, müdafii ile her zaman görüşebilir. Yukarıdaki
fıkralar uyarınca gözaltına alınan veya gözaltı süresi
uzatılan sanık istediğinde müdafii ile görüşmesi sağlanır.
Müdafii yoksa müdafi atanması için ilgili kurallar uygulanır.
BAŞKAN
– Sayın Komisyon?..
ADALET
KOMİSYONU BAŞKANI AHMET TEKDAL (Ankara) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN
– Katılmıyorsunuz.
Sayın
Hükümet?..
DEVLET
BAKANI LÜTFÜ ESENGÜN (Erzurum) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN
– Katılmıyorsunuz.
Önerge sahiplerinden
Sayın Sav, buyurun.
ATİLÂ
SAV (Hatay) – Sayın Başkan, Yüce Meclisin sayın üyeleri; bu
maddenin dördüncü fıkrasıyla düzenlenen “gözaltına alınan
sanık müdafiiyle her zaman görüşebilir” ilkesinden sonra, bir tür
istisna olarak getirilmiş “hâkim tarafından gözaltı süresinin
uzatılmasına kadar müdafi ile görüşmeme” kuralının
genel ilkede olduğu gibi düzeltilmesi önerisinde bulunuyoruz.
Gelişmiş
demokratik hukuk devleti olan bütün ülkelerde, savunma, sorgulama ve suçlamayla
birlikte başlar. Yalnız, bizde, devlet güvenlik mahkemesi görev
alanı içerisinde bulunan suçlarda, bu kuralın bir istisnası var.
Anayasamızın 36 ncı maddesine göre, savunma hakkı, temel
insan haklarından birisidir. Hukuk devletinde, hiçbir nedenle bu temel hak
sınırlanamaz ve kısıtlanamaz. Savunması için bir
müdafiin atanmasını isteyen ya da varsa, müdafiiyle görüşmek ve
ona danışmak isteyen sanığın bu hakkı
engellenemez.
Bundan önce,
Refah Partisi sayın sözcüsünün konuşmasında bu maddeyle ilgili
görüşler dile getirilirken, doğrusu, biz, bu 16 ncı maddenin
insan haklarına ve temel olarak savunma hakkına uygun biçimde
düzenlenebileceği yolunda bir umuda kapılmıştık;
ancak, ne yazık ki, umutlarımız, bundan önceki
değişiklik önergeleriyle ilgili oylamalarda gerçekleşemedi.
Bu maddenin
ve özellikle de bu fıkranın önemi, sanığa
baskının ve işkence iddialarının önlenmesi için tek
yol ve yöntem olmasıdır. Nitekim, aynı yasada -adi suçlarda- bu
olanak sağlanmıştır ve bu maddenin yeni şekliyle
uygulanması beş yıla yakın bir süredir devam etmekte olup,
uygulamada oldukça başarılı sonuçlar elde edilmiştir, insan
hakları bakımından verimli ve yararlı bir gelişme
sağlanmıştır; ancak, devlet güvenlik mahkemelerinin görev
alanı içinde bulunan suçlarla ilgili istisna hükmünün uygulanması, bu
konudaki eleştirileri ve hukuk sistemimize yönelik kınamaları
önlememiştir.
Bu
fırsat önümüze gelmişken, Yüce Meclisin değişiklik
önergemizi kabul etmesini ve bu yoldaki olumsuz görünümü ve olumsuz
uygulamayı engellemesini, önlemesini diliyoruz; Yüce Meclisi
saygılarımızla selamlıyoruz efendim. (CHP ve DSP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Sayın Sav, teşekkür ediyorum.
Efendim,
değişiklik önergesine Sayın Komisyon ve Sayın Hükümet
katılmadı; Sayın Sav gerekçesini ifade buyurdu.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
ALİ
RIZA BODUR (İzmir) – İşkenceye karşı olanlar, hadi...
BAŞKAN
– Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Bir başka önerge var; okutuyorum:
Hatay Milletvekili Ali Günay ve
Arkadaşlarının Önergesi:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
2845
sayılı Kanunun 16 ncı maddesinin ikinci
fıkrasının ikinci cümlesindeki “sonuçlandırılmazsa”
sözcüğünün “sonuçlandırılamazsa” olarak
değiştirilmesini arz ederiz.
BAŞKAN
– Komisyon ne buyurur efendim?
ADALET
KOMİSYONU BAŞKANI AHMET TEKDAL (Ankara) – Efendim,
mütalaamızı arz etmiştik...
BAŞKAN
– Yani...
ADALET
KOMİSYONU BAŞKANI AHMET TEKDAL (Ankara) –
“Sonuçlandırılmazsa” olarak düşünüyoruz.
BAŞKAN
– Efendim, katılmıyor musunuz?
ADALET
KOMİSYONU BAŞKANI AHMET TEKDAL (Ankara) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN
– Katılmıyorlar.
Sayın
Hükümet?..
DEVLET
BAKANI LÜTFÜ ESENGÜN (Erzurum) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
– Katılmıyor.
Sayın
önerge sahibinin bir beyanı?..
Buyurun
efendim. (DSP ve CHP sıralarından alkışlar)
ALİ
GÜNAY (Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
“sonuçlandırılmazsa” ve “sonuçlandırılamazsa” sözcükleri
gayet açıktır. Anlamlarını doğru anlayabilmek için,
dilbilimcisine müracaat etmeye de hiç gerek yoktur. Sayın Komisyon ve
Hükümet “sonuçlandırılmazsa” ve “sonuçlandırılamazsa”
sözcüklerinin anlamını, benim anladığımdan ters bir
şekilde izah ediyor. Bizim anlaşmazlığımız orada.
Dileğimiz,
bu soruşturma yapılırken, görevlinin, herhangi bir ihmalde
bulunmaması, keyfiliğe kaçmaması, elinden gelen bütün özeni
göstermesine rağmen bu soruşturmayı bitirememesi halinde
gözaltı süresinin uzatılması yoluna gidilmesidir.
“Sonuçlandırılmazsa” sözcüğü, bu anlamı vermez.
“Sonuçlandırılmazsa” sözcüğü söylendiği zaman, görevli
oturur, çay kahve içer, gelen gidenle sohbet eder veyahut da değişik
işlere bakar, soruşturma göreviyle ilgili hiçbir işlem
yapmaması sonrasında der ki “süre yeterli olmadı, süreyi
uzatın.” Oysaki “sonuçlandırılamazsa” sözcüğü, elinden
gelen bütün gayreti, bütün çalışmayı, bütün ihtimamı göstermesine
rağmen, elinde olmayan imkânlardan dolayı soruşturmanın
bitirilememesinden kaynaklanan bir zorunluluk ifade eder. Bizim bu
sözcüğün değiştirilmesini isteyişimizin amacı budur ve
bu anlam gayet açıktır.
Bu tek
sözcüğün anlamı ve Komisyon ve Hükümetin de amacı aynı
olduğuna göre, eğer benim anladığım şekliyle bu
sözcüğü sizler de anlıyorsanız, lütfen, bu değişiklik
önergesine katkılarınızı verin.
Saygılar
sunuyorum. (DSP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Efendim, teşekkür ediyorum.
Önergeye Sayın
Komisyon katılmadı, Sayın Hükümet katılmadı.
Önerge
sahibi gerekçesini ifade buyurdu.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge
kabul edilmemiştir.
ZEKİ
ÇAKIROĞLU (Muğla) – Sayın Başkan, ifade
tarzınızdan üzüldüğünüzü anlıyoruz.
BAŞKAN
– Ah efendim! Nelere üzülüyorum nelere seviniyorum, bir ifade edebilsem;
edemiyorum ki! Dili yok kalbimin, ondan bizarım.
ALİ
RIZA BODUR (İzmir) – Bir de diliniz olsaymış Sayın
Başkan...
BAŞKAN
– Evet efendim, hiç olmazsa size biraz yetişmiş olurdum.
ALİ
RIZA BODUR (İzmir) – Bana yetişemezsiniz Sayın Başkan.
BAŞKAN
– Sayın milletvekilleri, madde üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Maddeyi
oylarınıza sunacağım; ancak...
ZEKİ
ÇAKIROĞLU (Muğla) – Karar yetersayısının
aranmasını istiyoruz.
BAŞKAN
– Bir dakika efendim, müsaade buyurun.
SABRİ
ERGÜL (İzmir) – Sayın Başkan, bakanları tam mı
sayıyorsunuz efendim?
BAŞKAN
– Her bir bakanı mı soruyorsunuz, Bakanlar Kurulunu mu soruyorsunuz?
SABRİ
ERGÜL (İzmir) – Bakanlar Kurulunu kaç olarak sayıyorsunuz?
BAŞKAN
– Efendim, nereden çıktı?.. Burada bir sayın bakan varsa, iki
elini kaldırdıysa 2 olarak sayıyorum.
SABRİ
ERGÜL (İzmir) – Tamsayı olarak almadıysanız, burası
çoğunlukta efendim; ayan beyan, açık seçik; göz var mizan var.
BAŞKAN
– Sayın Ergül, yani, latifenin bile bir letafet hududu var. Rica
ediyorum...
Sayın
milletvekilleri, maddeyi oylamadan önce, hukuk tekniği açısından
ve redaksiyon açısından bir
ifadede bulunacağım:
Maddede,
süreleri ifade etmek üzere rakamlar kullanılmış. O rakamların
yazıya dönüştürülmesi hususunu arz ediyorum, o şekilde
düzenlenecektir. Mesela “48 saat” rakamla yazılmıştır,
yazıyla yazılacaktır.
Bir de,
madde başlığı hatalı düzenlenmiştir; onu,
şöyle düzeltiyoruz...
ALİ
RİZA BODUR (İzmir) – Bu açıklama, kulistekilere çağrı
anlamını mı taşıyor Sayın Başkan?
BAŞKAN
– “Madde 3.- 18.6.1993 tarih ve 2845 sayılı Devlet Güvenlik
Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanunun,
3842 sayılı Kanunla yürürlükten kaldırılan 16 ncı
maddesi, madde başlığı ile birlikte
aşağıdaki şekilde yeniden düzenlenmiştir. “
Şimdi,
bu okuduğum düzeltmelerle birlikte maddeyi oylarınıza sunuyorum:
ATİLÂ
SAV (Hatay) – Sayın Başkan, başlıkta “Yakalama, Tutuklama
ve Müdafii ile Görüşme” yerine “Müdafi ile Görüşme” daha doğru
olacaktır.
BAŞKAN
– Sayın Sav, onlar madde içeriğinde var zaten. Matlaplar, mümkün
mertebe kısa olur; siz, çok iyi bileceksiniz efendim.
ATİLÂ
SAV (Hatay) – Başlığı düzeltmek için söylüyorum, “müdafii”
değil efendim “müdafi.”
SABRİ
ERGÜL (İzmir) – İki “i” ile değil Sayın Başkan.
BAŞKAN
– Efendim “müdafi_” Yani, falanın müdafii değil; müdafi.
ATİLÂ
SAV (Hatay) – Tek “i” ile yazılmalı.
İSMET
ÖNDER KIRLI (Balıkesir) – Çift “i” ile yazılmış.
BAŞKAN
– Tabiî efendim, onu düzelteceğiz.
ATİLÂ
SAV (Hatay) – Tamam Sayın Başkanım, anlaştık.
BAŞKAN
– Tamam efendim, anlaştık.
ALİ
RIZA BODUR (İzmir) – Tamam, çoğunluk sağlandı,
oylayabilirsiniz Başkanım.
BAŞKAN
– Peki efendim, oylayayım.
Maddeyi
okunduğu şekliyle oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler_
Kabul etmeyenler_ Madde kabul edilmiştir; hayırlı olsun.
4 üncü
maddeyi okutuyorum:
MADDE4.—18.11.1992 tarih ve 3842 sayılı Ceza
Muhakemeleri Usulü Kanunu ile Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve
Yargılama Usulleri Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 31 inci maddesinin
birinci fıkrasının birinci cümlesindeki “9” ve “20”
numaraları madde metninden çıkarılmıştır.
BAŞKAN
– Maddeyle ilgili gruplar adına söz talebi var mı? Yok.
Kişisel
söz talebi?..
Tunceli
Milletvekili, Sayın Orhan Veli Yıldırım? Yok.
Yozgat
Milletvekili, Sayın Kâzım Arslan? Yok.
Başka
söz talebi?.. Yok.
Maddeyle
ilgili bir önerge var; okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 175 sıra sayılı kanun tasarısının 4 üncü
maddesinde “31 inci maddenin birinci fıkrasının birinci
cümlesindeki” ibaresinden sonra “7” ibaresi suretiyle düzeltilmesini
saygıyla arz ve talep ederiz.
Turhan
Güven Hayrettin Dilekcan Salih Kapusuz
İçel Karabük Kayseri
Refah
Partisi
Grup
Başkanvekili
Mehmet
Gözlükaya Lütfi
Yalman
Denizli Konya
BAŞKAN – Efendim, Sayın Komisyon önergeye ne
buyuruyor?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET TEKDAL
(Ankara) – Efendim, Tüzük muvacehesinde katılamıyoruz.
BAŞKAN – Yani, çoğunluk
olmadığı için katılamıyorsunuz.
Sayın Hükümet?..
DEVLET BAKANI LÜTFÜ ESENGÜN (Erzurum) –
Katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Efendim, Sayın Komisyon
çoğunluk olmadığı için katılamadı; Hükümet
katıldı.
Önerge sahibi?..
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) – Gerekçe
okunsun.
BAŞKAN – Peki.
Gerekçeyi okutuyorum:
“Hazırlık soruşturmalarının
uzaması nedeniyle doğan sakıncalar ortadan kalkacaktır.
Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunuyla uyum sağlanmış
olacaktır.”
BAŞKAN – Sayın Komisyon katılamadı,
Sayın Hükümet katıldı; önerge sahibinin gerekçesi ifade olundu.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.
4 üncü maddeyi, kabul edilen önerge istikametindeki
değişik şekliyle oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
5 inci maddeyi okutuyorum:
MADDE 5.- 3842 sayılı Kanunun 30 uncu maddesi
yürürlükten kaldırılmıştır.
BAŞKAN – Maddeyle ilgili grupların söz
talebi?.. Yok.
Kişisel söz talebi?.. Sayın Arslan, galiba,
bervechiusul talepte bulunmuş.
Sayın Arslan?.. Hazır değil.
Değişiklik önergesi yok.
5 inci
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Madde kabul edilmiştir.
5 inci
maddeden sonra bir geçici madde önergesi var; okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 175 sıra sayılı
Kanun Tasarısına aşağıdaki geçici maddenin eklenmesini
arz ve teklif ederiz.
Saygılarımızla.
Murat
Başesgioğlu Işın
Çelebi Metin Öney Abbas İnceayan
Kastamonu İzmir İzmir Bolu
Geçici
madde: Bu kanunun yayımı tarihinden önce devlet güvenlik
mahkemelerinde derdest bulunan dosyalar, kanunun yayımı tarihinden
sonra da bakılmaya devam edilir.
BAŞKAN
– Efendim, Sayın Komisyon ne buyurur?
ADALET
KOMİSYONU BAŞKANI AHMET TEKDAL (Ankara) – Katılamıyoruz
efendim.
BAŞKAN
– Sayın Hükümet?..
DEVLET
BAKANI LÜTFÜ ESENGÜN (Erzurum) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
– Önergeye Komisyon ve Hükümet katılmıyor.
Önerge
sahibinin söz talebi?..
MURAT
BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) – Sayın Başkan, bilmiyorum
işleme aldınız mı; ama, geri çekiyorum önergeyi.
BAŞKAN
– Geri çekiyorsunuz; peki, tamam efendim.
Önerge,
sahibi tarafından geri çekilmiştir.
6 ncı
maddeyi okutuyorum:
MADDE 6. –
Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN
– Madde üzerinde gruplar adına söz talebi?.. Yok.
Kişisel
söz talebi?.. Yok.
Değişiklik
önergesi yok.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde
kabul edilmiştir.
7 nci
maddeyi okutuyorum:
MADDE 7. –
Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN
– Madde üzerinde gruplar adına söz talebi?.. Yok.
Kişisel
söz talebi?.. yok.
Değişiklik
önergesi yok.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde
kabul edilmiştir.
Tasarının
tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Kabul edilmiştir. İnşallah, az cezalı, az
sanıklı, hiç çilesiz uygulamalara vesile olur; hayırlı
olsun.
Sayın
milletvekilleri, Yüce Kurula teşekkür ediyorum; gayet iyi gidiyor ve
herkes, görüşlerini rahat ifade buyuruyor.
3. –
Yurtdışında Bulunanların Sosyal Güvenlikleri Hakkında
Borçlanma Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (1/569) (S.
Sayısı : 209) (1)
BAŞKAN
– Şimdi, Yurtdışında Bulunanların Sosyal Güvenlikleri
Hakkında Borçlanma Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu raporunun müzakeresine
kaldığımız yerden devam ediyoruz.
Sayın
Komisyon hazır mı?
İSMAİL
İLHAN SUNGUR (Trabzon) – Geliyor...
BAŞKAN
– Nereden geliyor efendim?
İSMAİL
İLHAN SUNGUR (Trabzon) – Yukarıdan geliyor.
BAŞKAN
– Öyle yukarıdan gelenlere Türkiye Büyük Millet Meclisi pek iltifat ve
itibar etmez; aynı zeminden gelsin. (RP sıralarından “Bravo”
sesleri)
ALİ
RIZA BODUR (İzmir) – İmzayı atar ama...
BAŞKAN
– Aynı zeminden gelsin... Bu söz hepimize lazım olur. Siz bu söze
sahip çıkın, hepimize lazım olur.
Komisyon ve
Hükümet hazır.
Geçen
birleşimde, tasarının 1 inci maddesi üzerindeki görüşmeler
tamamlanmış, maddenin oylanmasında kalmıştık.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde
kabul edilmiştir.
2 nci
maddeyi okutuyorum:
Tanımlar
MADDE 2. – Bu Kanunda geçen,
a)Sosyal güvenlik kuruluşu :Sosyal Sigortalar
Kurumu’nu, T.C. Emekli Sandığı’nı, Esnaf ve Sanatkârlar ve
Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar
Kurumu’nu ve 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu’nun Geçici 20 nci
maddesine tabi sandıkları,
b)Sosyal güvenlik kanunları : 17.7.1964 tarihli,
506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu, 24.5.1983 tarihli, 2829
sayılı Sosyal Güvenlik Kanunlarına Tabi Olarak Geçen Hizmetlerin
Birleştirilmesi Hakkında Kanun ile bu Kanunlara ait ek ve değişikliklerini,
(1) 209 S. Sayılı
Basmayazı 6.2.1997 tarihli 56 ncı Birleşim Tutanağına
eklidir.
c) Dolar : Amerika Birleşik Devletleri
dolarını,
d) Kasa : Bu Kanunun 8 inci maddesine göre
kurulmuş Yurtdışı Sosyal Güvenlik Kasasını,
İfade eder.
BAŞKAN
– Efendim, 2 nci maddeyle ilgili olarak, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Sayın Bekir Kumbul, Anavatan Partisi Grubu adına Emin Kul,
Demokratik Sol Parti Grubu adına Emin Karaa söz talebinde
bulunmuşlardır.
Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına, Sayın Bekir Kumbul; buyurun efendim.
CHP GRUBU
ADINA BEKİR KUMBUL (Antalya) – Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Yurtdışında
Bulunanların Sosyal Güvenlikleri Hakkında Borçlanma Kanunu
Tasarısının 2 nci maddesi hakkında Cumhuriyet Halk
Partisinin görüşlerini sunmak üzere, söz almış bulunuyorum; bu
vesileyle, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, borçlanmayla ilgili 2 nci maddeye
baktığımız zaman, sosyal güvenliğin tarifi, onunla
ilgili tarihler, yeni oluşturulacak Kasa ve Kasayı dolduracak
paranın cinsi, yani dolar üzerinde konuşacağız.
Değerli
arkadaşlarım, Yurtdışında Bulunanların Sosyal
Güvenlikleri Hakkında Borçlanma Kanunu Tasarısı neyi
kapsıyordu, araya başka tasarıların müzakeresi girdiği
için, isterseniz, önce bu konuda kısa bir bilgi vereyim: Bu getirilen
borçlanma yasa tasarısında, yurtdışına
çıkmış ve girmiş veya orada kalmış, herhangi bir
şekilde çıkmış olan kişiler, günlük 2,5 dolar
üzerinden borçlanarak 5 bin işgünü, yani 12 500 dolar borçlanacaklar ve 3
yıl sonra emekliye ayrılabilecekler.
İkincisi,
kişi başına toplanan 12 500 doların 2 500 doları, yani
yüzde 20’si, hazineye irat kaydediliyor.
Değerli
arkadaşlar, şimdi, sosyal güvenlik nedir, ona bakalım. Sosyal
güvenlik, kişinin gelir düzeyi ne olursa olsun, onun sosyal, fizyolojik,
ekonomik yönden güvence altına alınması anlamına geliyor.
Sosyal güvenliğin tarifi bu ve sosyal güvenliğin kişilerde uyandırdığı
düşünce, onun mutluluğudur, geleceğidir, garantisidir; bunu
biliyoruz. Sosyal güvenlik, o sosyal güvenliğin devlet ayağı ne
kadar kuvvetliyse o derece önem kazanır. Bir taraf kişidir, hak
sahibidir; ama, bir taraf da devlet olmalıdır. Sosyal güvenliğin
anlamı budur. Sosyal hukuk devleti olarak Anayasamızın 60
ıncı maddesinde de yerini alan sosyal güvenlik, doğuştan
kazanılmış bir haktır. Bu, kişi için hak; ama, devlet
için de bir görev, bir ödevdir. Bunu böyle algılıyoruz, sosyal güvenliğin
anlamı budur; ama, geçmiş dönemdeki sosyal güvenlik kuruluşları
-yani, elli yıllık sosyal güvenlik sistemleri- hakkındaki
deneyimlerimize baktığımız zaman, sosyal güvenlik
sistemlerinin her geçen gün ekonomik darboğaza girdiğini de biliyoruz
ve bunun en önemli etkenlerinden birisi, devletin sosyal güvenlik kurumlarına
yeterli katkıyı sağlamamış olmasıdır. Bugüne
kadar, primli sosyal güvenlik kuruluşlarına -yani, başta Sosyal
Sigortalar Kurumu, sonra Bağ-Kur, sonra Emekli Sandığı-
devletin bu katkısını göremiyoruz; ancak
borçlandığı zaman, borcunu ödeme anlamında katkısını
göregeldik.
Burada da,
yeni çıkarılacak borçlanma yasa tasarısında, yine, devletin
katkısı yoktur; bırakın katkısını, bu
toplanan primlerin yüzde 20’sini hazineye irat kaydedecek. Yani, 12 500 dolar
topluyor, bunun 2 500 dolarını hazineye irat kaydediyor; yardım
etme yerine -sosyal güvenliğin anlamı buydu, felsefesi buydu-
kişiden, hak sahibinden yardım alıyor. Bunun anlamı, sosyal
güvenlik olamaz, olsa olsa, belki, özel sigortacılık olabilir; ama,
sosyal güvenlik olamaz. O zaman, bu, tarifini yaptığımız
sosyal güvenliğe uymamaktadır değerli arkadaşlar.
Değerli
arkadaşlarım, diğer bir konu, yeni bir Kasa oluşturuyoruz.
Bugün, ülkemizde var olan Sosyal Sigortalar Kurumunun, Bağ-Kur’un, Emekli
Sandığının yanında, şimdi, dördüncü bir Kasa daha
oluşturuyoruz. Oysaki, bir taraftan, Yedinci Beş Yıllık
Kalkınma Planında yerini alan temel sosyal güvenlik yasasıyla
ilgili çalışmalar devam ederken ve sosyal güvenlik sistemlerinin
aynı çatı altında toplanılması düşünülürken, bir
taraftan da, yeni bir Kasa oluşturuyoruz, dördüncü bir Kasa ve o Kasaya...
Kasanın
bir özelliği de şu: O Kasaya, bir kereye mahsus olmak üzere, dolar
üzerinden para yatırılıyor ve ondan sonra bir daha da
yatırılmıyor. Sosyal güvenliğin anlamı şudur: O
Kasaya devamlı akar olması gerekir; bir taraftan akacak, bir taraftan
da, hak sahiplerine, gelecekte, emekliliğinde, sağlık
hizmetlerinden dolayı oradan ödeme yapılacak. Bu Kasaya
baktığımız zaman bunu göremiyoruz. Ne oluyor; bir para
yatırılıyor, artık, başka yatırılmıyor.
Sonra ne olacak; zaten 2000 yılında emeklilik başlayacak;
varsayalım ki, 2004 yılında veya 2005 yılında veya
2006 yılında Kasa boşaldı... Şimdi, bir taraftan
öylesine bir tehlikesi var; kasa boşaldı, o boş kasa ne
olacak?.. Başında bir yönetim; ama, boş bir kasa! Buna, sonra
devlet mi katkıda bulunacak, kasayı devlet mi dolduracak; yoksa, hak
sahiplerine “artık kasa boşaldı, sizden tekrar prim toplamak
zorundayız” mı denilecek?.. Şimdi, iki yönüyle de
baktığınız zaman bir yanlışın içerisindeyiz.
Değerli
arkadaşlarım, böyle bir kasa anlayışı olmamalı
diye düşünüyorum. Başı yok sonu yok; yani, kuş mu deve mi
belli değil. Bir kere katkıda bulunuyorsunuz, ondan sonra katkı
yok; ama, sonra, bu kasa bir gün bitecek. Ha, o zaman belki de şu olacak:
2005’li, 2006’lı yılları düşünüyorum; kasa bitecek; ama, o
dönemde belki de, biz, tüm sosyal güvenlik sistemlerini
birleştireceğiz, oraya doğru gidiyoruz. Peki, o zaman bu kasa ne
olacak; diğer kasalara yük olacak; yani, bugüne kadar SSK’ya bindirilen o
özel kasalar gibi, büyük bir ihtimalle, yeni oluşturduğumuz yurt
dışında bulunanların kasasının da Sosyal
Sigortalar Kurumuna yük olacağı kanısındayım. Bunun
başka izah tarzı da yok.
Diğer
bir yanlış; bakıyoruz, bu kasaya dolar üzerinden prim ödenecek.
Günde 2,5 dolar üzerinden 5 bin işgünü borçlanılacak; 5 bin
işgünü 12 500 dolar ediyor. Bunun 2 500 dolarını hazineye irat
kaydedeceğiz, kalan 10 bin doları kasaya koyacağız.
Değerli
arkadaşlarım, buradaki para birimi neden dolar, onu da
algılayabilmiş değilim. Bizim bir paramız var, Türk Lirası
var, paramızın değeri var; neden Türk Lirası değil de
dolar olarak koyuyoruz yahut da o zaman “neden dinar değil” diyesim de
geliyor veya bir başka para birimi de olabilir... Bizim bir para birimimiz
var, neden onu koymuyoruz?.. Denilebilir ki “enflasyon nedeniyle değeri
düşüyor.” Enflasyonun da hesabı yapılabilir, ona göre
katkıda bulunabiliriz. Yani, bugün, kendi paramızı
bırakıyoruz, Türk Lirasını bırakıyoruz, dolar
üzerinden katkıda bulunuyoruz. Diğer bir yanlışı da
bu.
Değerli
arkadaşlarım, tarifiyle, kasasıyla, içerisine eklenen
dolarıyla, Cumhuriyet Halk Partisi olarak bizim, evet diyebileceğimiz
bir madde değil; o nedenle, bunun, tekrar gözden geçirilmesini diliyor,
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
Zamanında
bitirdim galiba Sayın Başkanım.
BAŞKAN
– Efendim, hayır; 1 dakikanız vardı ve maalesef şimdi
bitti. İsterseniz, ben, süre vereyim.
BEKİR
KUMBUL (Devamla) – Hayır; sağ olun.
BAŞKAN
– Peki; teşekkür ediyorum.
Anavatan
Partisi Grubu adına, Sayın Kul; buyurun efendim. (ANAP ve DSP
sıralarından alkışlar)
ANAP GRUBU
ADINA EMİN KUL (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; 209 sıra sayılı kanun
tasarısının 2 nci maddesi üzerinde söz almış
bulunuyorum; konuşmama başlamadan evvel, sizi, şahsım ve
Grubum adına saygıyla selamlıyorum.
Sayın
milletvekilleri, tasarının 2 nci maddesi, tasarıda yer alan
deyimlerin tanımını yapan klasik bir madde; fakat,
tasarının tümüne baktığımız zaman, bu 2 nci
maddeye de yer olmadığı sonucuna varıyoruz. Bence, bu
maddede yapılan en isabetli tanım, tasarı maddelerinde geçen
“dolar” deyiminin Amerikan Doları olduğuna dair tanımdır;
(c) fıkrasında tanım böyle yapılıyor. Belki, yasal
düzenlemeler içerisinde “dolar yasası” diye geçebilecek bir tanımla
karşı karşıyayız; Hükümet, artık, Türkiye Büyük
Millet Meclisine de, Türk Liralı değil, dolarlı tasarılar
sunabiliyor.
16 madde ve
bir geçici maddeyi içeren bu tasarının maddelerinde “dolar” deyimi
dört kez geçmesine rağmen, herhalde bir yanlış
anlaşılmaya meydan verilmesin diye “Amerikan Doları” olarak
tekrar tanımlanmış ve herhalde, biraz cazibeyi
artırsın diye böyle bir tanıma ihtiyaç görülmüş; belki de,
son yıllara kadar yastık altında tutulan dolarların
birdenbire nasıl çoğaldığını ve böylece, yurt
dışında dahi mülk edinmenin kaynağı olduğunu
gözlemleyenler için, bu Amerikan Doları açıklamasına gerçekten
önem verilmesi gerekmiş olabilir.
Bakınız,
bu dolarların nasıl çoğaldığını, Muhterem
Başbakanımız, 23.12.1994 tarihli 61 inci Birleşimde,
bugünkü Sayın Başbakan Yardımcısına soru yönelterek,
nasıl izah etmiş:
“Sorularımdan
bir tanesi şudur: Kasım 1993’te hisse senedi borsasında 100 bin
dolarlık senedi olan bir insan -bu, aynen borsa içinde cereyan eden bir
olaydır; bunu, bütün borsacılar ve döviz piyasası biliyor- 10 Ocak
1994’te bu senetleri dolara çevirdiğinde, 15 bin liradan, 200 bin ilâ 400
bin dolara çevirmiş oluyor; çünkü, borsada kâr etmiştir.
Ondan sonra,
11 Ocak 1994’te, bu dolarlarını satarsa, 38 bin liradan ve 13 Ocak
1994’te müdahale sırasında tekrar döviz alırsa, bu 100 bin
dolar, 1 milyon 12 bin dolar oluyor. Bunu, pek çok kimse
yapmıştır. Şu söylediğime dikkat buyurun; 17 Ocak 1994
Pazartesi saat 11.00’de, müdahaleden önce paranın yüksek fiyattan
satılıp müdahaleden sonra tekrar döviz alındığı
düşünülecek olursa, 1,5 milyon dolara çıkar 100 bin dolar. Kasım
1993-17 Ocak 1994 arasında, 100 bin dolar, 1,5 milyon dolara
çıkmıştır.
Bu
nasıl yönetimtir?! O gün devalüasyon yapacağınızı o
dakikada mı tespit ediyorsunuz!.. Madem devalüasyon
yapacaksınız, neden, sabahleyin düşük fiyatla döviz
satıyorsunuz? Lütfen, gelsin, Sayın Çiller bunun hesabını
versin bakalım. Böyle devlet yönetimi olmaz.”
Muhterem
Başbakanımız 23.12.1994’te böyle söylemiş. Herhalde bu
söyledikleri, Mal Varlığı Komisyonuna ışık
tutmuş olacak ki, yastık altında bulunan dolarların bu
şekilde artırılabileceği kanaatine varılarak, 7’ye
karşı 8 oyla bir aklanma söz konusu olmuş; ama, o zaman soruyor
“devlet nasıl böyle yönetiliyor; böyle yönetim olmaz” diyor; ama,
şimdi, o tarihte bunları söyleyen Muhterem Başbakanımızın
imzasıyla, dolarla sosyal güvenlik satılıyor ve dolarlı bir
tasarı, Yüce Meclisin önüne geliyor.
Doğrusu,
bu yönleriyle “dolar” deyiminin “Amerikan Doları” olduğunun
tanımlanmasının yapılması isabetlidir; ancak, 2 nci
maddenin (a), (b) ve (d) bentlerinde ise, tasarının tümü
incelendiğinde, yine bunlara da hiç gerek olmadığı
görülecektir. Örneğin, (b) bendinde yer alan hizmet birleştirilmesine
dair kanunlara atıf yapılmasında, bu kanunlar için “sosyal
güvenlik kanunları” olarak tanımlama yapılmıştır;
bu kanunlar sosyal güvenlik kanunları değildir, sosyal güvenlikle
ilgili bazı kanunlardır. Bu atfa da yer yoktur. Kaldı ki, bu
kanunlara atıf yapılmasında da, yine, esasta niçin yer yoktur;
zira, atıf yapılan kanunlar, hizmet birleştirilmesi ve hizmet
birleştirilmesinden doğan borçlanmalarla ilgilidir; değişik
sosyal güvenlik kuruluşlarında geçen hizmet süreleriniz varsa,
bunların birleştirilmesiyle söz konusu kanunlardır veyahut da
bazı sosyal güvenlik kuruluşlarında geçen hizmetiniz var, bunlar
açıkta kalmışsa, emekli olmak için yeterli gün
sayısını tamamlayamamışsanız, bunun üzerine
borçlanma yapmakla ilgili düzenlemelerdir. Halbuki, önümüzdeki tasarıda bu
ikisinin de söz konusu olması, tasarının diğer maddeleri
incelendiğinde mümkün değildir. İster herhangi bir sosyal
güvenlik kurumu iştirakçisi olunuz veya olmayınız, ister
kurumlardan birine geçmişte kısmen prim ödeyiniz veya ödemeyiniz, bu
tasarıyla hiç ilgisi olmayan unsurlar olarak tasarıda bu
tanımlamalar içinde yer almıştır. Herhangi bir sosyal güvenlik
kurumunun iştirakçisisiniz -ister Emekli Sandığının,
ister Sosyal Sigortanın, ister Bağ-Kur’un-
diyelim ki, 5 bin günden az prim ödemişsiniz, 4 bin gün prim
ödemişsiniz; bu tasarıyla, her gün karşılığı
2,5 dolar ödeyip, bin gün daha prim ödeyerek emekliliğinizi
sağlayamazsınız. Öyle bir husus yok tasarıda. Herhangi bir
sosyal güvenlik kuruluşuna mutlaka 4 bin gün prim ödemiş olsanız
dahi, 12 500 dolar, yani, 5 bin günlük prim daha ödeyerek, bu tasarının
getireceği emeklilik hakkından ancak o şekilde faydalanabilirsiniz,
aksi halde faydalanamazsınız. Artakalan
günler için prim borçlanmak söz konusu değildir, geçmişte
yaptığınız ödemelerin üzerine ödemeler yaparak borçlanmak
söz konusu değildir; sadece, 12 500 doları üç taksitle ödeyerek
sosyal güvenlik sağlayabilirsiniz tasarının akışı
açısından. Bununla da sosyal güvenlik değil de, bir sonuç
sağlayabilirsiniz.
Tasarının
3 üncü maddesi, 4 üncü maddesi, günlük borçlanmaya cevaz veriyor gibi gözükse
de, tasarının 3 üncü ve 4 üncü maddesinin ikinci fıkrasında
var gibi gözüken bu cevaz, tasarının 6 ncı maddesinin ikinci ve
7 nci maddesinin (a) bentleriyle ortadan kaldırılmaktadır.
Sadece söz konusu kasaya -belirttiğim gibi- her hal ve şartta 12 500
dolar ödediğiniz zaman ancak 506 sayılı kanunun öngördüğü
en yüksek maaşı emekli maaşı olarak alabileceksiniz; tabiî,
buna bağlı olarak da sağlık hizmetini. Tasarının
sonucu budur. Eğer sonucu buysa, o halde, sosyal güvenlikle ilgili
birleştirme, borçlanmayla ilgili birtakım yasaları buradaki 2
nci maddede tekrar tanımlamaya hiçbir ihtiyaç yoktur; çünkü, bu
tanımlamadan doğacak bir sonuç yoktur.
(d) bendine
gelince, bu bentde de yer verilen, benim “kasa antika” dediğim bir kasa
ismi, uzunca olarak belirtilip “kasa” adında tanımlanıyor. Bir
defa, kasa tanımlamasında yer alan adlandırma da
yanlış; eğer, tasarıyı sevk eden
bakanlığın lisanıyla tanımlamak gerekirse, bu, bir
sandık olabilir; hatta bir yönetim kuruluna da lüzum yok; bir emin
sandık koyarsınız başına -yani muhasip-
dolayısıyla, bu sandıkla böylece iş görürsünüz; kasa diye
tanımlanmasına yer yok.
“Yurtdışı
sosyal güvenlik kasası” denmesine de ihtiyaç yok; çünkü, yurt
dışında çalışanlarla ilgili değildir. İster
yurt içinde olun ister yurt dışında olun, herhangi bir sebeple
bir gün yurt dışında bulunursanız, o dahi bu
işlemlerden faydalanmanız için, kasaya ödeme yapmanız için
yeterli oluyor. Kaldı ki, sosyal güvenliğin, bu kasanın
işleyişi açısından “yurtiçi ve yurtdışı”
diye bir ayırıma tabi tutulması da söz konusu değil.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Sayın Kul, 2 dakika yeter mi efendim?
EMİN
KUL (Devamla) – Yeter efendim.
Tasarı,
yurt dışında çalışanlarla da ilgili değil; yurt
dışında çalışanları kasteden, kucaklayan bir
tasarı da değil. Herhangi bir nedenle, arz ettiğim gibi, yurt
dışında bir saat bulunmuş olmanız kâfi. Esasen, yurt
dışında çalışanlarla ilgili, onların sosyal
güvenlik sorunlarının çözülmesine yönelik düzenlemelerle ilgili 3201
sayılı Kanunumuz var; fakat, bunun üzerinde bir düzenleme yapma
ihtiyacı görülmemiş.
Eğer,
kasanın bir tanımını yapacaksak -maddenin son
fıkrasına geliyorum, tanımlarda- buna “kaynak paketi
kasası” da diyebiliriz; ama, hiçbir zaman, bir “sosyal güvenlik
kasası”, “yurt dışında çalışanların sosyal
güvenliğiyle ilgili kasa” falan diyemeyiz.
Başta
söylediğim gibi, tasarı ve maddelerinin önergeyle düzeltilecek hiçbir
tarafı da yoktur. Çünkü, Muhterem Başbakanımızın
dediği gibi “kaynak bulmakta, bu işin delileri var, bizde deli gibi
çalışıyorlar” diyor. Hakikaten, bu tasarı akıllı
işi değil!.. O bakımdan, bu tasarının düzeltilecek
tarafı da yok.
2 nci madde
üzerindeki görüşlerimi böylece arz ediyor, saygılar sunuyorum. (ANAP
ve DSP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Sayın Kul, teşekkür ediyorum.
Demokratik
Sol Parti Grubu adına, Sayın Erol Karan, buyurun efendim. (DSP
sıralarından alkışlar)
DSP GRUBU
ADINA EROL KARAN (Karabük) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Yurtdışında Bulunanların Sosyal Güvenlikleri Hakkında
Borçlanma Kanunu Tasarısı üzerinde, Demokratik Sol Parti Grubunun
görüşlerini açıklamak amacıyla söz almış bulunuyorum.
Grubum ve şahsım adına Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Hepimizin
bildiği gibi, yurt dışındaki Türk
vatandaşlarının sayısı 3,5 milyon
civarındadır. Yurt dışındaki Türk
vatandaşlarının, özellikle 1960’lı yılların
başında Avrupa ülkelerine yönelik işgücü göçüyle
sayıları hızla artmıştır. Geçen otuz yıl
içinde ise, yurt dışındaki vatandaşlarımız,
bulundukları ülkelerin ekonomilerine olduğu gibi, ülkemize de büyük
ekonomik katkılar sağlamışlardır. Örneğin, son
otuz yılda, ülkemize, resmî kanallardan 45 milyar dolar döviz
göndermişlerdir ve halen de Merkez Bankası ve diğer bankalardaki
döviz hesaplarının tutarı 15 milyar doları
bulmaktadır. Oysa, yıllardır, yurt dışındaki
vatandaşlarımızın yaşadıkları sorunları
çözmek yerine, onları, ülkemize sadece döviz kazandıran insanlar
olarak gördüğümüz tartışılmaz bir gerçektir.
Yine, bilindiği
gibi, sosyal güvenlik, ülkede yaşayanların hiçbir ayırım
gözetmeksizin, ekonomik ve sosyal gereksinmelerini karşılayacak
tarzda, bugünlerini ve yarınlarını güvence altına
almayı amaç edinmiş bir sistemler bütünüdür. Gerek
sanayileşmiş gerekse gelişmekte olan ülkelerde, hükümetlerin ve
sosyal tarafların, sosyal güvenlik sistemlerinin geleceği konusunda
birlikte arayış içerisine girmelerine rağmen, şimdiki
Hükümet, yine, ülkemizdeki sosyal güvenlik sistemine köklü bir çözüm bulmak
yerine, günün kurtarılması amacıyla karşımıza
gelmiştir. Bu tür popülist yaklaşımlarla bu sorunlar çözülemez.
Bu yasa tasarısı, Sayın Erbakan’ın da sıkça
söylediği gibi, bir çeşit pansuman tedbiridir.
Hayalî
kaynak paketlerinde açıklanan gelirlerden biri olarak gösterilen Yurtdışında
Bulunanların Sosyal Güvenlikleri Hakkında Borçlanma Kanunu
Tasarısı, Refahyol Hükümetinin yeni bir aldatmacası olarak
gündeme gelmektedir. Gerçekçi olmayan bu yasa tasarısı ve güven
vermeyen bu tür uygulamalar, insanlarımızın, hükümetlere ve
dolayısıyla devletimize olan güvenini ortadan
kaldırmaktadır.
Yine, bu
yasa tasarısı, mevcut güvenlik yasalarımızla
çelişmektedir ve aynı zamanda Anayasamızın eşitlik
ilkesine de aykırıdır; çünkü, bu yasa tasarısıyla
ülkemiz vatandaşlarına, yurt dışında bulunanlar ve
bulunmayanlar gibi bir ayırımcılık yapılmaktadır.
Ayrıca,
sosyal güvenlik sistemine katkı yapması gereken devletin, yüzde
20’lik devlet güvencesi payı kesmesi, sosyal güvenlik sistemine
aykırıdır. Açıkçası, bu yasa tasarısıyla,
amaç, hükümetlerin beceriksizliği sonucu meydana gelen açıkları
kapatmak amacıyla kaynak paketine para bulmaktır.
Yine, bu
yasa tasarısıyla, yurtdışına
çıktığını kanıtlayan herhangi bir
vatandaşımız, günde 2,5 dolar üzerinden 5 bin işgünü
karşılığı
toplam 12 500 dolar borçlanarak bu haktan yararlanabilecektir. Bu 12 500
doların, üç eşit taksit halinde, ilk taksit 15 Martta -ki, bu kanun
tasarısının 15 Mart tarihine kadar yasalaşması
şüphelidir- ikinci taksidin 15 Mayısta, üçüncü taksidin ise 15 Temmuz
tarihinde ödenmesi düşünülmektedir.
Bu yasa
tasarısıyla, kadın 50 yaşını, erkek ise 55
yaşını doldurunca, kabaca, 15 Temmuz 2000 yılında
emekliliğe hak kazanmış olacak ve bu tarihten itibaren,
emekliliğe hak kazanmış kişiler ve bakmakla yükümlü
oldukları kişiler, sosyal güvenlikten yararlanır duruma
gelebileceklerdir. Sonuçta, Amerikan Doları olarak borçlanma yapan
kişiler, emekliliğe hak kazandıklarında, Türk Lirası
karşılığı emekli maaşı alabileceklerdir.
Yine, bu
yasa tasarısıyla, yeni bir kasa oluşturulacağı
düşünülmektedir. Şu andaki Sosyal Sigortalar Kurumu, Emekli
Sandığı ve Bağ-Kur’un gündemde olduğu düşünülürse
ve de günümüzde, bu sosyal güvenlik kurumlarının tek çatı
altında birleştirilmesi, dolayısıyla, genel
sağlık sigortasına geçişin sürekli olarak
konuşulduğu düşünülürse, bu yasa tasarısının
dördüncü bir sosyal güvenlik kurumu oluşturduğu kuşkusuzdur. Bu
yasa tasarısıyla, belirli bir süre çalışan, yani, emek
harcayan ve belirli bir prim ödeyenlerin, Sosyal Sigortalar Kurumundan emekli
olabilecekleri, yasalarla belirlenmiş olmasına rağmen, yurt
dışında bulunanlara döviz karşılığı
emekli olabilecekleri önerilmektedir.
Yine, bu
yasa tasarısı, günlerdir, ülke gündeminde yerini korumuş ve
kamuoyu tarafından “satılık emeklilik” adıyla
anılmaktadır. Anayasaya da aykırı olan bu yasa
tasarısı için Hükümete düşen görev, bu haksızlıktan
hemen geri dönmektir.
Ayrıca,
sürekli olarak, ortak İslam dinarından bahseden Başbakan
Sayın Erbakan’ın, Türk Lirasına güvenmeyip Amerikan
Dolarını baz alması, Refah Partisinin bu konudaki çelişkisini
de ortaya koymaktadır.
Yine, bu
yasa tasarısıyla, 400 bin kişinin bu tasarıdan
yararlanması hedeflenmektedir.
Sonuçta, 5
milyar Amerikan Doları gelir elde edilecek, bunun 1 milyar doları
Hazineye devredilecek, geri kalan 4 milyar dolar da üç yıl kullanıldıktan
sonra, hak sahiplerinin emekli yapılması planlanmaktadır. Oysa,
bu üç yılda 12 500 Amerikan Doları ödeyen kişiler ve hak
sahipleri, sağlık hizmetinden yararlanamayacaklardır.
Daha
önceleri, Refahyol Hükümeti tarafından yasalaştırılan
Bağ-Kur sigortalısının basamak yükseltmeleri konusundaki
yasayla da 43 trilyon Türk Lirası hedeflenmiş, ancak, fiyaskoyla
sonuçlanmıştır; gündemdeki bu yasa tasarısının da
aynen sonuçlanacağından eminiz. Sonuçta, Refahyol Hükümetinin
açıkladığı kaynak paketlerinin ne kadar hayalî
olduğunu hep birlikte görüyoruz ve de görmeye devam edeceğiz.
Refahyol
Hükümetinin, sosyal güvenlik sisteminin sorunlarına kalıcı
çözümler bulmak yerine, günü kurtarmayı amaçlayan yasa
tasarılarıyla oyalanması, ülkemizin geleceği
açısından hiç de iyi değildir. Oysa, ülkemizin sosyal güvenlik
sisteminin sorunları ve çözüm yolları bellidir. Bu sorunları
kısaca özetleyebiliriz; bunlar, kaçak işçilik, erken emeklilik,
ayrıca, SSK’nın özerk bir yapıda bulunmamasıdır.
Ülkemizde,
yaklaşık 4 milyon sigortasız işçi olduğu tahmin
edilmektedir. Sosyal Sigortalar Kurumuna gün sayısının eksik
bildirilmesi, kazancın eksik bildirilmesi veya hiç bildirilmemesi sonucu,
kuruma önemli bir gelir kaynağı oluşturan bu grup, sistem
dışında kalmaktadır. Özellikle, inşaat sektöründe
-taşeron işçilerinde- kısa sürede
giriş-çıkış yapılması sonucunda, bu işlerde
çalışanlar kuruma bildirilmemektedir.
Yine,
emeklilik yaşı bakımından diğer ülkelerle
kıyaslandığında, en genç emeklilerin ülkemizde olduğu
anlaşılmaktadır. Siyasî iktidarların oy
avcılığı amacıyla sık sık emeklilik
yaşını değiştirmeleri bir gerçektir. Bunun için,
emeklilik yaş hadleri, haksızlıklara mahal vermeden, ülke
gerçekleri ve sosyal yapıyla uyumlu bir düzeye çekilmelidir.
Yine,
bilindiği gibi, Sosyal Sigortalar Kurumu yönetimi, idarî ve malî
açıdan özerk gözükmesine rağmen, fiilen özerklikten bahsetmek mümkün
değildir, kurumlara, her zaman siyasî iktidarlar müdahale etmektedir.
Sosyal güvenlik kurumları, personel alımlarında,
taşınmaz mal alımlarında, bina kiralaması ve
yatırımlarında, özerkliğin olmamasından kaynaklanan
bürokratik işlemler sonucunda büyük zorluklarla
karşılaşmaktadır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Sayın Karan, 2 dakika yeter mi efendim?
EROL KARAN
(Devamla) – Bitiriyorum efendim.
BAŞKAN
– Peki; buyurun.
EROL KARAN
(Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşülmekte olan bu kanun tasarısı hakkındaki
görüşlerimizi açıklamaya ilerideki maddeler sırasında da
devam edeceğimizi bildirir, Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.
(DSP, ANAP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Sayın Karan, teşekkür ediyorum efendim.
Efendim,
gruplar adına başka söz talebi yok.
Kişisel
söz talebinde bulunan Sayın Kul...
EMİN
KUL (İstanbul) – Grup adına konuştuğum için vazgeçtim.
BAŞKAN
– Feragat ettiniz.
Sayın
Kâzım Arslan?.. Yok.
Sayın
Aykaç var mı efendim?
MEHMET AYKAÇ
(Çorum) – Buradayım efendim.
BAŞKAN
– Sayın Aykaç burada.
Çorum
Milletvekili Sayın Mehmet Aykaç, buyurun efendim. (RP
sıralarından alkışlar)
MEHMET AYKAÇ
(Çorum) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar;
Yurtdışında Bulunanların Sosyal Güvenlikleri Hakkında
Borçlanma Kanunu Tasarısı üzerinde kişisel söz almış
bulunuyorum, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın
Başkan, değerli arkadaşlar; bu yasa tasarısı, yurt
dışında çalışan 3 milyondan fazla
insanımızı ilgilendirmekte ve bu 3 milyondan fazla insan bir an
önce, bunun acilen yasalaşmasını
beklemektedir. Bu yasayla, bu insanlar, bu
vatandaşlarımız sevinecektir; zira, yurt dışında,
bulundukları ülkede çalışan bu vatandaşlarımız,
65 yaşından önce emekli olamamaktadır bildiğiniz gibi; bu
yasayla, primlerini ödedikleri takdirde, erkekler 55, kadınlar 50
yaşında emekli olma hakkını kazanacaklar ve bu da onların
isteğine bağlı olarak gerçekleşecektir.
Efendim,
ben, diğer konuşmacı arkadaşlarımızın -özür
dileyerek söylüyorum- bazı sözlerine cevap vermek istemiyorum. Hayalî
paketlerden falan bahsediliyor “kaynak paketlerine imkân sağlayacak”
deniliyor; tabiî ki, imkân sağlanacak; bu sağlanacak olan
imkânları biz cebimize mi atacağız; bu imkânlar da, bu ülkeye
harcanacak.
Yüce
Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Bu kanun tasarısı
hayırlıdır; hayırlı olsun diyorum. (RP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Sayın Aykaç, teşekkür ediyorum.
Efendim,
Sayın Cengil...
SITKI
CENGİL (Adana) – Vazgeçtim efendim.
BAŞKAN
– Sayın Türk; buyurun. (DSP sıralarından alkışlar)
HİKMET
SAMİ TÜRK (Trabzon) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz tasarının 2 nci
maddesi, bu tür kanunlarda görüldüğü gibi, bazı kavramları
açıklığa kavuşturmak istemektedir.
Bu kavramlar
arasında bir tanesi, özellikle dikkati çekmektedir; bu, dolar
kavramıdır. Kanunun temeli, özü, amacı da, kısa vadede
döviz kaynağı yaratmaktır; dolar türünden döviz
kaynağı yaratmaktır ve bu, 2 nci maddedeki dolar
tanımıyla ifadesini bulmaktadır.
Bir ülkede,
borçların, böyle bir sosyal güvenlik kanunu tasarısında da prim
borçlarının, o ülkenin kendi parasıyla ödenmesi
doğaldır. Nitekim, Türk hukukunda Borçlar Kanununun 83 üncü maddesi,
konusu para olan borçların memleket parasıyla ödeneceğini öngörmektedir.
Oysa, burada yeni kurulmakta olan kasaya ödenecek olan prim
borçlarının memleket parasıyla değil; fakat, başka bir
ülkenin parasıyla, Amerika Birleşik Devletlerinin para birimiyle
ödenmesi öngörülmektedir.
Değerli
milletvekilleri, para bir ülkenin egemenliğinin ekonomik simgesidir. Tarih
boyunca da yeni bir devlet kurulduğu zaman ya o devlet adına ya da o
devletin başı adına para
bastırılmıştır. Anayasamızın 87 nci
maddesine göre de para basılmasına karar verme yetkisi Türkiye Büyük
Millet Meclisinindir. Böyle olduğu halde, daha önce 1985 yılında
çıkarılan 3201 sayılı Kanunla başlatılan bir
uygulamayı bu tasarıyla sürdürmekteyiz ve -sağlamak
istediğimiz sosyal güvenlik için- 12 500 dolar
karşılığında verilecek olan sosyal güvenlik için döviz
cinsinden ödemeyi öngörmekteyiz.
Öyle
sanıyorum ki, hiçbir devlet kendi parasının değerini
düşürecek veya kendi parasının değersizliğini tescil
edecek bir düzenlemeyi yasa olarak yürürlüğe koyamaz; ama, önümüze
getirilen yasa tasarısı bunu yapmayı hedeflemektedir, daha önce
3201 sayılı Kanunla başlatılan yanlış bir
uygulamayı sürdürmektedir. Üstelik, bu sadece yurtdışında
çalışan vatandaşların oradaki tasarruflarını
Türkiye’ye aktarmayı da öngörmemektedir; öyle olsaydı, belli bir
miktardaki paranın yurtdışındaki
vatandaşlarımızın bulundukları ülkelerdeki para cinsiyle
de ödenmesi öngörülürdü; oysa, burada o yapılmamakta, sadece dolar
cinsinden ödeme öngörülmektedir. Bu, son derece sakıncalıdır ve
içpiyasadan para toplanması, dolar toplanması sonucunu
doğuracaktır. Başka bir deyişle, bu tasarının
sistemi, Türkiye’de dolara olan, Amerika Birleşik Devletleri parasına
olan talebi tırmandıracaktır ve Türk parasının
değerinin daha da düşmesine neden olacaktır. O bakımdan,
tasarının dayandığı temel sistem
yanlıştır, sakıncalıdır.
Öte yandan,
bu tasarı, kısa vadede döviz kaynağı yaratmak amacıyla
o kadar acele hazırlanmıştır ki, maddenin (a) ve (b)
bentleri arasında uyumsuzluk vardır; (a) bendinde sayılan sosyal
güvenlik kuruluşlarıyla ilgili kanunların hepsi (b) bendinde
sayılmamıştır, iki bent arasında uyumsuzluk
vardır. Üstelik, bunlar arasında, örneğin; Esnaf ve Sanatkârlar
ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar
Kurumu, kısa adıyla; yani, Bağ-Kur adıyla da
adlandırılmamıştır; bu da bir eksikliktir.
Üstelik,
Türkçe bakımından da -maddenin tamamını okuduğunuz zaman-
burada ismin hallerinin yanlış olarak
sıralandığını görürsünüz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Sayın Türk, 2 dakika yeter mi?
HİKMET
SAMİ TÜRK (Devamla) – Yeter.
Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Örneğin,
(a) bendinde, sosyal güvenlik kuruluşlarının hepsi “Sosyal
Sigortalar Kurumunu, Emekli Sandığını” biçiminde ifade
edildiği halde, (c) bendinde “Dolar: Amerika Birleşik Devletleri
Doları” olarak yazılmıştır. Bunun -doğru olarak-
“Dolarını” biçiminde ya da 3201 sayılı Kanunda olduğu
gibi “Amerika Birleşik Devletleri para birimini” sözcükleriyle ifade
edilmesi gerekirdi.
Burada, 2
nci maddenin (a) bendinde, sosyal güvenlik kuruluşlarının bir
bütünlük içerisinde sıralanması yerinde olurdu. Bunlar tek tek
gösterileceğine, bu bent, örneğin “Sosyal Sigortalar Kurumu, Türkiye
Cumhuriyeti Emekli Sandığı, Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer
Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu
(Bağ-Kur) ile 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun geçici 20
nci maddesine tabi sandıkları” biçiminde yazılabilirdi.
Ayrıca,
burada, bu tasarıda geçen başka bir kavram eksik
bırakılmıştır, “hak sahibi” kavramı
açıklanmamıştır. Oysa, başka maddelerde “hak
sahipleri” kavramı geçmektedir. Bu,
uygulamada tereddütlere yol açabilir. 2829 sayılı Kanunda olduğu
gibi, burada da “hak sahibi” kavramının tanımlanmasında
yarar vardır; ama, temelde bu tasarı, bütünüyle yanlış bir
tasarıdır. O nedenle, bu yanlışları, sadece örnek
olarak gösteriyoruz. Doğru olan, kanun tasarısının tümüyle
geri çekilmesidir.
Yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. (DSP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
– Sayın Türk, teşekkür ediyorum.
Sayın
milletvekilleri, madde üzerindeki müzakereler tamamlanmıştır.
Maddeyle
ilgili verilmiş önergeler vardır; önce geliş, sonra
aykırılık sırasına göre okutup, işleme tabi tutacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşmekte
olduğumuz, Yurtdışında Bulunanların Sosyal
Güvenlikleri Hakkında Borçlanma Kanunu Tasarısının 2 nci
maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz.
Cafer
Güneş Cemalettin
Lafçı Murtaza
Özkanlı
Kırşehir Amasya Aksaray
Mustafa
Köylü Memduh
Büyükkılıç Abdullah
Örnek
Isparta Kayseri Yozgat
Değişiklik
önerisi:
Madde 2.- Bu
Kanunda geçen,
a) Sosyal
güvenlik kuruluşu: Sosyal Sigortalar Kurumunu, Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığını,
Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar
Sosyal Sigortalar Kurumunu ve 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun
geçici 20 nci maddesine tabi sandıkları,
b) Dolar:
Amerika Birleşik Devletleri Doları,
c) Kasa: Bu
Kanunun 8 inci maddesine göre kurulmuş yurtdışı sosyal
güvenlik kasalarını,
ifade eder.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşmekte
olduğumuz, Yurtdışında Bulunanların Sosyal
Güvenlikleri Hakkında Borçlanma Kanun Tasarısının 2 nci
maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz
ederiz.
Cafer
Güneş Cemalettin
Lafçı Murtaza
Özkanlı
Kırşehir Amasya Aksaray
Abdullah
Örnek Memduh
Büyükkılıç Mustafa
Köylü
Yozgat Kayseri Isparta
Değişiklik
Önerisi:
Madde 2.- Bu
kanunda geçen,
a) Sosyal
güvenlik kanunları: 17.7.1964 tarihli 506 sayılı Sosyal
Sigortalar Kanunu, 24.5.1983 tarihli 2829 sayılı Sosyal Güvenlik
Kanunlarına Tabi Olarak Geçen Hizmetlerin Birleştirilmesi
Hakkında Kanunu ile bu kanunlara ait ek ve değişikliklerini,
b) Dolar:
Amerika Birleşik Devletleri Dolarını,
c) Kasa: bu
Kanunun 8 inci maddesine göre kurulmuş yurtdışı sosyal
güvenlik kasasını,
ifade eder.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşmekte
olduğumuz Yurtdışında Bulunanların Sosyal Güvenlikleri
Hakkında Borçlanma Kanunu Tasarısının 2 nci maddesinin,
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Mustafa
Köylü Cafer
Güneş Cemalettin
Lafçı
Isparta Kırşehir Amasya
Memduh
Büyükkılıç Murtaza
Özkanlı Abdullah
Örnek
Kayseri Aksaray Yozgat
Değişiklik
Önerisi:
Madde 2.- Bu
kanunda geçen,
a) Sosyal
güvenlik kuruluşu: Sosyal Sigortalar Kurumunu, Türkiye Cumhuriyeti Emekli
Sandığını, Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer
Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumunu ve 506
sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun geçici 20 nci maddesine tabi
sandıkları,
b) Sosyal
güvenlik kanunları: 17.7.1964 tarihli 506 sayılı Sosyal
Sigortalar Kanununu, 24.5.1983 tarihli 2829 sayılı Sosyal Güvenlik
Kanunlarına Tabi Olarak Geçen Hizmetlerin Birleştirilmesi
Hakkında Kanunu ile bu kanunlara ait ek ve değişikliklerini,
c) Dolar: Amerika
Birleşik Devletleri Dolarını,
ifade eder.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşmekte
olduğumuz Yurtdışında Bulunanların Sosyal Güvenlikleri
Hakkında Borçlanma Kanunu Tasarısının 2 nci maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Murtaza
Özkanlı Cafer
Güneş Cemalettin
Lafçı
Aksaray Kırşehir Amasya
Mustafa
Köylü Memduh
Büyükkılıç Abdullah
Örnek
Isparta Kayseri Yozgat
Değişiklik
Önerisi:
Madde 2.- Bu
Kanunda geçen,
a) Sosyal
güvenlik kuruluşu: Sosyal Sigortalar Kurumunu, Türkiye Cumhuriyeti Emekli
Sandığını, Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer
Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumunu ve 506
sayılı Sosyal Sigortalar Kanunun geçici 20 nci maddesine tabi sandıkları,
b) Sosyal
güvenlik kanunları: 17.7.1964 tarihli 506 sayılı Sosyal
Sigortalar Kanununu, 24.5.1983 tarihli 2829 sayılı Sosyal Güvenlik
Kanunlarına Tabi Olarak Geçen Hizmetlerin Birleştirilmesi
Hakkında Kanunu ile bu kanunlara ait ek ve değişikliklerini,
c) Kasa: Bu
kanunun 8 inci maddesine göre kurulmuş yurtdışı sosyal
güvenlik kasasını,
ifade eder.
MUSTAFA
KÖYLÜ (Isparta) – Sayın Başkan...
BAŞKAN
– Buyurun efendim.
MUSTAFA
KÖYLÜ (Isparta) – Sayın Başkanım, önergelerdeki
imzalarımızı geri çekiyoruz.
BAŞKAN
– Efendim, önerge sahipleri imzalarını geri çektiler; önergeler
düştü.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Maddeyi kabul edenler...
ATİLÂ
SAV (Hatay) – Sayın Başkan...
BAŞKAN
– Kabul etmeyenler... Efendim, madde kabul edilmiştir.
ATİLÂ
SAV (Hatay) – Sayın Başkan...
BAŞKAN
– Buyurun efendim...
ATİLÂ
SAV (Hatay) – Sayın Başkan, bir usul sorununu dikkatinize sunmak
istiyorum. Okunan 4 önerge de, aynı milletvekillerinin
imzalarını taşıyor. Mevcut metni aşağı
yukarı aynen tekrar ediyor, bir yeni önergeymiş gibi sunuluyor. Bunun
arkasındaki amacın ne olduğu açıkca belli. Geçen
oturumlardan birisinde, siz oturuma başkanlık ederken, bir genel
hukuk ilkesini dile getirdiniz “bir hakkın suiistimalini kanun himaye
etmez” dediniz ve yoklama istemini kabul etmediniz. Burada, açıkça, bir
usul hükmünün iyi kullanılmaması, kanunî deyimiyle kötüye
kullanılması durumu mevcuttur. Bugün önemli değil; başka
değişiklik önergesi olmadığı için, diğer
değişiklik önergelerinin önü tıkanmış olmadı.
Zaten, ben de onun için bu aşamada söz aldım. Lütfen,
başkanlık olarak, bu tür kötüye kullanmalara bundan sonra olanak
vermeyiniz; çünkü, aynı önergeyi dört defa vererek başka önergeleri
engellemenin iyi niyetle ve hukuk ilkeleriyle
bağdaşmadığını arz etmek istiyorum. Tutanağa
böylece geçsin.
BAŞKAN
– Sayın Sav, zatıâlinizin buyurduğu hususlar benim de
ıstırabımdır; ancak, bu önergelerde hakkın suiistimal
edilip edilmediğini tabiî bilemiyorum. Ancak, bir şey söyleyeyim;
geçmişte de bu acıyı çok çektik; hatta, ismen
hatırlıyorum, klişeleşmiştir, işte, falan ve
arkadaşları diye geçmiş dönemde de olmuştur. Keşke
yapılmasa... Keşke, bir imkânım olsa... Bu mümkün değil;
ama, benim ricam şudur.
ATİLÂ
SAV (Hatay) – Başkanlık bu olayda, bir çözüm getirmeye
çalışsın.
Arz
ediyorum.
NİHAT
MATKAP (Hatay) – Bu doğru değil.
BAŞKAN
– Efendim...
İSMET
ATALAY (Ardahan) – Ben, karar yetersayısının
aranmasını istemiştim.
BAŞKAN
– Efendim, müsaade buyurun.
Sayın
Atalay, efendim, bendeniz, zatıalinizin talebini aldım, talebiniz
aynen şöyle. Başkanlığa diyorsunuz ki “209 sıra
sayılı kanun tasarısının 2 nci maddesine ilişkin
birinci değişiklik önergesinin oylaması sırasında
karar yetersayısı aranmasını arz ederim.” Bu değil mi
efendim?..
İSMET
ATALAY (Ardahan) – Sayın Başkan, önergeler geri alındı.
BAŞKAN
– Efendim, müsaade buyurun.
Bu
değil mi efendim talebiniz?
İSMET ATALAY
(Ardahan) – Tamam, talebim bu.
BAŞKAN
– Efendim, önerge oylamadım ben.
İSMET
ATALAY (Ardahan) – Önergeler geri alındığı için...
NİHAT
MATKAP (Hatay) – Sayın Başkan, bu, iyiniyetli bir yaklaşım
değil. Şimdi, arkadaşımız yetersayının
olmadığını görmüş, yetersayının
olmadığını tespit etmiş, böyle bir talebi var. O
zaman, madde oylamasında bunu göz önünde bulunduracaksınız.
BAŞKAN
– Sayın Matkap, olur mu?
NİHAT
MATKAP (Hatay) – Olmaz Sayın Başkan, ben, bunu kabul edemem.
BAŞKAN
– Efendim, sizin kabul etmeniz etmemeniz tabiî çok önemli de, ona bir şey
demiyorum...
NİHAT
MATKAP (Hatay) – Doğru bir yaklaşım değil...
BAŞKAN
– Ama, hasren ifade buyuruyor “önerge oylamasında” diyor. Maddede dikkate
alamam ki bunu ben.
NİHAT
MATKAP (Hatay) – Sayın Başkan, tamam da, tabiî bu önergelerle hile
yapıldığını, şaibe olmadığını
nereden bilecek ki arkadaşımız.
BAŞKAN
– Sayın Matkap...
NİHAT
MATKAP (Hatay) – Sayın Başkan, siz, iradenizi koymak
zorundasınız.
SALİH
KAPUSUZ (Kayseri) – Sayın Başkan, arkadaşımızın
bir ithamı var, önergelerde suiistimalden bahsediyor... Bu düşünceye
göre her milletvekilinin önerge verme yetkisi var, bu şekilde bir
ithamı kabul etmiyorum.
BAŞKAN
– Sayın Kapusuz... Sayın Kapusuz... Rica ediyorum...
Buyurun
Sayın Matkap. (RP sıralarından gürültüler)
Efendim,
rica ediyorum... Bir sayın üyenin beyanı var, onu alıyorum,
müsaade buyurun...
Buyurun
efendim.
NİHAT
MATKAP (Hatay) – Sayın Başkan, bakınız, bir şeyi daha
ilave etmek istiyorum. “Görüşmeler tamamlandı” dediniz, önergeleri
geri çekeceklerini beyan etti arkadaşlar. Bu arada, Sayın Atilâ Bey
buradan söz istedi “Sayın Başkan” dedi, siz, Atilâ Beye bakmadan,
hemen oylamaya geçtiniz; bu iki.
BAŞKAN
– Evet.
NİHAT
MATKAP (Hatay) – Yani burada, sizin, en azından Atilâ Beye söz verdikten
sonra belki arkadaşımıza yeniden yetersayı istemek
şansı vermeniz söz konusu olacaktı.
BAŞKAN
– Sayın Matkap, sayın arkadaşımız bu ifadenin ve
ibarenin ne anlama geldiğini çok iyi bilen değerli bir
arkadaşımız, hasren önergede istediği için...
İSMET
ATALAY (Ardahan) – Sayın Başkan, doğru da, önerge geri
çekiliyor.
SALİH
KAPUSUZ (Kayseri) – Sayın Başkan...
BAŞKAN
– Sayın Kapusuz, ne Parlamento şerik kabul eder ne de Başkan
şerik kabul eder. Rica ediyorum... Genel Kurulu ben yönetiyorum... (RP
sıralarından alkışlar)
Sayın
milletvekilleri, bir basım hatası var maddede; elimizdeki
tasarının (c) bendine bakabilir miyiz. “(c) Dolar: Amerika
Birleşik Devletleri Dolarını” olması gerekirken
“Doları” yazılmış. Oraya “n” ve “ı” harflerinin
ilavesi gerekiyor. Bilgilerinize arz ediyorum.
Sayın
grup başkanvekilleri aralarında bir mutabakat olduğunu
işaret ediyorlar...
Sayın
milletvekilleri, bu haftaki çalışmalarınızdan dolayı,
hepinize sonsuz teşekkür ediyorum.
Toprak
Mahsulleri Ofisi Genel Müdürlüğündeki usulsüzlük ve yolsuzluklar
konusundaki 154 sıra sayılı ve hudutlarımızın
güvenliği konusundaki 174 sıra sayılı Meclis
Araştırması Komisyonlarının raporlarıyla,
diğer denetim konularını görüşmek için, 11 Mart 1997
Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.
Kapanma
Saati: 18.46
VI. – SORULAR VE CEVAPLAR
A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1. –
Ağrı Milletvekili M. Sıddık Altay’ın,
–
Ağrı’nın Hamur İlçesinin spor kompleksi ve kapalı spor
salonu ihtiyacına,
–
Ağrı’ya bir atletizm pisti yapılmasına
İlişkin
soruları ve Devlet Bakanı Bahattin Şeker’in yazılı
cevabı (7/2018, 2019)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorumun Spordan Sorumlu Devlet
Bakanı tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını
arz ederim.
Saygılarımla.
M.
Sıddık Altay
Ağrı
Ağrı’nın Hamur İlçesinde
gençliğe sunulmak üzere hiçbir spor tesisi yoktur. Acilen bir spor
kompleksine, daha sonrada kapalı spor salonuna ihtiyaç vardır.
Soru : Bu yıl Hamur İlçesinde spor kompleksinin
yapılması için özel bir gayret gösterecek misiniz?Yoksa
görmemezlikten gelmeye devammı edeceksiniz?1996-1997
eğitim-öğretim yılı için kapalı spor salonunun
yapımını programınıza almayı düşünüyor
musunuz?
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorumun Spordan Sorumlu Devlet
Bakanı tarafından sözlü olarak
cevaplandırılmasını arz ederim.
Saygılarımla.
M.
Sıddık Altay
Ağrı
Soru : 1. Ağrı İli Atletizim Millî
Takımına bir çok atlet vermesine rağmen, hâlâ uluslararası
standartlarda bir atletizm pisti yoktur.
Her konuda olduğu gibi bu konuda da Ağrı
üvey evlat muamelesi görmeye devam edecek midir?
T.C.
Devlet
Bakanlığı 4.3.1997
Sayı :
B.02.0.019-0.00.00.00-/00473
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
İlgi : a) 3.2.1997 tarih, A.01.0.GNS.0.10.00.02-5247-2063
ve
b)
25.2.1997 tarih, A.01.0.GNS.0.10.00.02-5564-2064 sayılı
yazılarınız.
Ağrı Milletvekili Sayın M.
Sıddık Altay’ın 7/2018 ve 7/2019 Esas Sayılı
Yazılı Soru Önergesine ait cevaplarımız ilişikte
sunulmaktadır.
Bilgilerinize arz ederim.
Bahattin
Şeker
Devlet
Bakanı
Cevap 1. Hamur İlçesine spor kompleksi ve spor
salonu yapımı ileriki yatırım programı
hazırlık çalışmalarında dikkate alınabilecektir.
Cevap 2. Ağrı İli Merkezinde 4
kulvarlı atletizm pisti bulunmakta olup, Ağrı’ya yeni bir
atletizm pisti yapımı konusunda gerekli fizibilite
çalışmalarını müteakip, önümüzdeki yıllarda
yatırım programına teklifi yapılacaktır.
2. –
Aydın Milletvekili Yüksel Yalova’nın, Ç.K.
Rizespor-Kuşadasıspor maçına ilişkin sorusu ve Devlet
Bakanı Bahattin Şeker’in yazılı cevabı (7/2062)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığı
Aşağıdaki sorularımın Spordan
Sorumlu Devlet Bakanı Sayın Bahattin Şeker tarafından
yazılı olarak cevaplandırılmasını tensiplerinize
arz ederim. 28.1.1997
Saygılarımla.
Dr.
Yüksel Yalova
Aydın
26 Ocak 1997 tarihinde Rize’de oynanması gereken
Ç.K. Rizespor-Kuşadasıspor 2. lig play-off maçı, hava
koşulları nedeniyle tehir edilmiştir.
1. 27 Ocak 1997 tarihinde oynanması uygun görülen
maçın, öncesi ve sonrası itibariyle futbol müsabaka kurallarına
elverişli olmayan koşullarda oynatılmasını kim, ne
maksatla ve neye dayanarak kararlaştırmıştır. Karar
verenler hakkında ne gibi işlem yapılacaktır?
2. Futbol topunun düştüğü yerde
kaldığı bir sahada, maç öncesi seyircilerin
katılımıyla temizlenmeye çalışılması, buna
mukabil sahanın yarıdan fazlasının buzla kaplı
kaldığı halde oynanma kararı verilmesi kural ihlali
değil midir?
3. EGE TV’de tüm ayrıntılarıyla tenkit
edildiği gibi, maç süresince seyircilerin hakemleri rahatsız edici
tavırlar sergilemesi, hatta maçın ikinci yarısında bir
seyircinin, sahanın ortasına yakın bir yerde duran hakemi yumruklaması,
maçın oynandığı ortamda güvenlik sorununun
çözümlenemediğine bir delil değil midir?
4. Çizgi önünde, Kuşadasıspor kalecisi
tarafından tutulduğu TV ekranında açıkça görülen topun, gol
olarak değerlendirilmesi kararında özellikle yan hakemin
ısrarcı tutumu, aynı sorunun doğurduğu bir delil
değil midir?
5. Diğer yan hakemin, birçok seyirci
tarafından üzerine yürümesi neticesinde, bulunduğu yerden
uzaklaşarak kaçması, futbol müsabakalarını düzenleyen
kurullar karşısında açık bir ihlal değil midir?
6. Hemen ertesi günü oynatılma kararı, hava
koşullarında hiçbir iyileşme sözkonusu olmadığı
halde, neden verilmiş, niçin skorun meşruiyetine halel getirmeyecek
bir şekilde ve zamanda, oynatma kararı tercih edilmemiştir?
7. Maçın hakemleri hakkında
değerlendirme yapmakla yükümlü gözlemci raporlarında bu hususlara yer
verilmiş midir, haksız fiil mağduru hakem niçin maçı tatil
etmemiştir, hakemler hakkında MHK tarafından ne gibi bir
işlem yapılmıştır?
8. Kazanan ekibe de yarar getirmeyen böylesi
uygulamalara meydan vermemek için ne gibi tedbirler öngörülmektedir?
T.C.
Devlet
Bakanlığı 4.3.1997
Sayı :
B.02.0.019-0.00.00.00-/00472
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
İlgi : 14.2.1997 gün ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-5388
sayılı yazınız.
Aydın Milletvekili Sayın Yüksel
Yalova’nın 7/2062-5310 Esas No.lu, Bursa Milletvekili Sayın
Ertuğrul Yalçınbayır’ın 7/2072-5285 Esas No.lu
Yazılı Soru Önergelerine ait cevaplarımız ilişikte
sunulmaktadır.
Bilgilerinize arz ederim.
Bahattin
Şeker
Devlet
Bakanı
Aydın Milletvekili Sayın Yüksel
Yalova’nın 7/2062/5285 Esas No.lu
Yazılı Soru Önergesi Cevabı
1. 26 Ocak 1997 tarihinde oynanması gereken fakat
kötü hava koşulları nedeniyle hakem kararı ile ertesi güne
ertelenen müsabaka sahanın temizlenmesi sonucu bu hususta karar vermeye
yetkili müsabaka hakemleri tarafından tespit edilmiş ve sahanın
futbol oynamaya müsait olduğu görülerek müsabaka oynatılmıştır.
Ligler Statüsü, Profesyonel Futbol Talimatı ve
Futbol Müsabaka Talimatı hükümleri gereğince kötü hava
koşulları nedeniyle oynanamayan müsabakalar, müsabaka saatinden 2
saat öncesine kadar maçın geri bırakılmasına karar vermek
yetkisi Federasyona ait olup, bundan sonra maç saatine kadar geri bırakma
yetkisi hakeme aittir.
Anılan müsabakada da müsabaka saatinden önce hakem
tarafından müsabaka ertesi güne ertelenmiştir.
Hakem tarafından erteleme, Ligler Statüsü madde
15, Profesyonel Futbol Talimatı madde 46 ve Futbol Müsabaka
Talimatının 30 ve 17 nci maddelerine uygun olarak
yapılmıştır. Bu sebeple talimat hükümlerine uygun olarak
işlem yapıldığından ilgililer hakkında bir
işlem yapılması düşünülmemektedir.
2. Sahanın müsabakanın oynanmasına
müsait olup olmadığına karar verme yetkisi hakeme ait olup,
hakem sahanın futbol oynamaya müsait olduğunu tespit etmiş ve
müsabakayı oynatmış olması nedeni ile oyun
kurallarının ihlali de bahis konusu değildir.
3. Müsabakanın devamında ve bitiminde hakem
ve gözlemci raporlarına göre saha olayı niteliğinde bir olay
belirtilmemiş, ancak Çaykur Rizespor taraftarı olduğu ve akli
dengesi de yerinde olmadığı belirtilen bir şahsın
hakeme yönelik fiili tecavüze teşebbüs ettiği belirtilmiş,
emniyet güçlerince anında müdahale edilerek olay önlendiğinden
münferit bir olay olması nedeni ile disiplin hükümlerinin
uygulanmasına gerek görülmemiştir.
Müsabakanın başlangıcında,
devamında ve bitiminde yukarıda açıklanan husus
dışında hiçbir olay olmamış, gerekli emniyet
tedbirleri de alınarak müsabaka
sonuçlandırılmıştır.
4. Uluslararası oyun kurallarının 5 inci
maddesine göre her oyunu yönetmek üzere bir hakem atanır. Onun otoritesi
ve kuralların kendisine verdiği yetkilerin kullanılması,
oyun alanına girdiği anda başlar. Hakemin ceza verme yetkisi
oyunun geçici olarak durdurulduğu veya topun oyun dışı
olduğu zamanlarda yapılan ihlalleri de kapsar.
Hakemler talimatların ve oyun
kurallarının kendilerine verdiği yetkiye istinaden
müsabakayı oynatmış olduklarından ve oyun
kurallarının ihlali de bahis mevzu bulunmadığından
hakemler hakkında da bir işlem yapılmamıştır.
8. Kötü hava koşullarının bulunması
halinde bunun tayin, tespit yetkisi müsabaka saatinden 2 saat öncesine kadar
Türkiye Futbol Federasyonuna ait olup, bundan sonra maç saatine kadar geri
bırakmak hakeme aittir.
Anılan müsabakada erteleme tarihinde hava
koşulları futbol oynamaya müsait olduğundan bu husus tespit
edilerek müsabaka oynatılmıştır.
Hakemin oyun esnasında meydana gelen olaylarla
ilgili kararları, oyunun neticesini ilgilendirse bile nihaîdir. Bu nedenle
TV bantlarının oyun kuralları muvacehesinde delil olarak
değerlendirilmesi de mümkün değildir.
Hakem, gözlemci raporlarında belirtildiği
üzere anılan müsabakada gerekli emniyet tedbirlerinin de
alınmış olduğu tespit edilmiştir.
5. Raporlarda seyircilerin yardımcı
hakemlerin üzerine yürüdüğü, hakemin bulunduğu yerden
uzaklaşarak kaçtığı gibi hususlar yer
almamıştır.
6. Müsabakanın hemen ertesi günü oynatılma
kararı hakem tarafından verilmiş olup, bu husus talimatlar
gereğidir. Ancak erteleme gününde de kötü hava koşulları bulunsa
idi hakem müsabakayı
oynatmayıp durumu bir raporla Federasyona bildirmesi gerekecekti.
7. Gözlemci raporlarında müsabakanın
oynanmasına sahanın müsait olduğu belirtilmiştir.
3. – Bursa
Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, yerleşim
birimlerinin statülerinin değiştirilmesi hususundaki
çalışmalara ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı
Meral Akşener’in yazılı cevabı (7/2069)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
İçişleri Bakanlığı
tarafından yazılı olarak cevaplandırılması
istemiyle aşağıdaki sorularımı arz ederim. 5.2.1997
Ertuğrul
Yalçınbayır
Bursa
Sorular :
1. Büyükşehir Belediyesi, il ve ilçe
yapılması için verilen kanun teklif veya tasarılarının
sayısı kaçtır? Kanun teklif veya tasarıları hangi
yerlerle ilgilidir?
2. Yerleşim birimlerinin statülerinin
değiştirilmesi hususunda belirli kıstasların esas
alınması hususunda Bakanlığınızın veya
üniversitelerin çalışmaları var mıdır?
Çalışmalardan birer örnek verebilir misiniz?
İnegöl’ün il olması hususundaki istekleri
değerlendiren bir çalışmanız bulunmakta mıdır?
T.C.
İçişleri
Bakanlığı 3.3.1997
İller
İdaresi Genel Müdürlüğü
Sayı :
B050İLİ0060001.216/0-2-1604
Konu
: Yazılı Soru Önergesi.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
İlgi : TBMM Gen. Sek’nin 14.2.1997 tarih ve Kan.
Kar. Md. A.01.0.GNS.0.10.00.02-5390 sayılı yazısı.
Bursa Milletvekili Ertuğrul
Yalçınbayır’ın, yerleşim birimlerinin statülerinin
değiştirilmesi konusundaki yazılı soru önergesi
incelenmiştir.
Büyükşehir Belediyesi, il ve ilçe
yapılması için Bakanlığımızca hazırlanan
Kanun tasarısı bulunmamaktadır. Yerleşim birimlerinin
statülerinin değiştirilmesi konusunda, Valiliklerce
Bakanlığımıza gönderilen işlem dosyalarında
görülen eksiklikler giderilerek, kurulma çalışmalarına başlandığında
bu dosyalar değerlendirilmektedir. İnegöl’ün il olması,
memleketimizin ekonomik, sosyal ve kültürel şartlarının
detaylı olarak gözden geçirilmesini ve özellikle taşra teşkilatımızın
reorganizasyonu çerçevesinde ele alınmasını gerektirmesi dolayısı
ile Bakanlığımızca yapılacak çalışmalarda
değerlendirilmesi uygun görülmüştür.
Bilgilerinize arz ederim.
Dr.
Meral Akşener
İçişleri
Bakanı
4. – Bursa
Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, Bursa’ya
yapılacak yatırımlara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı
Bahattin Şeker’in yazılı cevabı (7/2072)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Gençlik ve Spor Bakanı tarafından
yazılı olarak cevaplandırılması dileğiyle
aşağıdaki sorularımı arz ediyorum. 5.2.1997
Ertuğrul
Yalçınbayır
Bursa
Sorular : Bakanlığınızın 1997
yılında Bursa’ya yapacağı yatırımların proje
numarası, proje adı, işin başlama ve bitim tarihi, 96
sonuna kadar yapılan harcama, işlerin seviyesi,
yatırımların özellikleri nedir ve toplam yatırım
tutarları ne kadardır?
T.C.
Devlet
Bakanlığı 4.3.1997
Sayı :
B.02.0.019-0.00.00.00-/00472
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
İlgi : 14.2.1997 gün ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-5388
sayılı yazınız.
Aydın Milletvekili Sayın Yüksel
Yalova’nın 7/2062-5310 Esas Nolu, Bursa Milletvekili Sayın Ertuğrul
Yalçınbayır’ın 7/2072-5285 Esas Nolu Yazılı Soru
Önergelerine ait cevaplarımız ilişikte sunulmaktadır.
Bilgilerinize arz ederim.
Bahattin
Şeker
Devlet
Bakanı
Bursa Milletvekili Sayın Ertuğrul
Yalçınbayır’a ait 7/2072/5310 Esas Nolu
Yazılı Soru Önergesi
Soru : Bakanlığınızın 1997
yılında Bursa’ya yapacağı yatırımların proje
numarası, proje adı, işin başlama ve bitiş tarihi 1996
sonuna kadar yapılan harcama, işlerin seviyesi,
yatırımların özellikleri nedir ve toplam yatırım
tutarları ne kadardır?
Cevap : Bu soruya cevap oluşturulacak bilgileri
içeren Bursa İline ait, 1997 Yılı Vizeli Bütçe Yatırım
Ödeneğinin Dağılımını gösterir form ekte
sunulmaktadır.
5. – Bursa
Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, Bursa’ya
yapılacak yatırımlara ilişkin sorusu ve Kültür Bakanı
İsmail Kahraman’ın yazılı cevabı (7/2073)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Kültür Bakanı tarafından yazılı
olarak cevaplandırılması dileğiyle aşağıdaki
sorularımı arz ediyorum. 5.2.1997
Ertuğrul
Yalçınbayır
Bursa
Sorular : Bakanlığınızın 1997
yılında Bursa’ya yapacağı yatırımların proje
numarası, proje adı, işin başlama tarihi ve bitim tarihi,
96 sonuna kadar yapılan harcama, işlerin seviyesi ve
yatırımların özellikleri nedir ve toplam yatırım
tutarları ne kadardır?
T.C.
Kültür
Bakanlığı 6.3.1997
Araştırma,
Planlama ve Koordinasyon Kurulu Başkanlığı
Sayı
: B.16.0.APK.0.12.01.940-46
Konu
: Yazılı Soru Önergesi.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
İlgi : TBMM Başkanlığının
14 Şubat 1997 tarih ve Kan. Kar. Müd. 7/2073-5311/14935 sayılı
yazısı.
Bursa Milletvekili Sayın Ertuğrul
Yalçınbayır’ın “Bursa’da yapılacak yatırımlara
ilişkin” yatırım projeleri listesi ekte gönderilmektedir.
Bilgilerinizi arz ederim.
İsmail
Kahraman
Kültür
Bakanı
6. – Bursa
Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, bazı projelere
ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Ömer Barutçu’nun
yazılı cevabı (7/2074)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın
Ulaştırma Bakanı tarafından yazılı olarak
cevaplandırılmak üzere Sayın Bakan’a yöneltilmesini arz ederim.
5.2.1997
Ertuğrul
Yalçınbayır
Bursa
Sorular :
1. 1994 yılında başlanan 94E040350
sayılı Gemlik-Trafik kontrol istasyonu projesinin gerçekleşme
oranı nedir? İş 1997’de bitirilecek midir?
2. 94E 030320 sayılı Bursa Yenişehir
Havaalanı inşaatı projesinin özellikleri nelerdir?Projenin
bugün, itibarıyla gerçekleşme oranı nedir?İş takvimi
nasıl planlanmıştır?Bursa’da kilitlenen trafik dikkate
alındığında projeye öncelik verilecek midir?
3. 87E010010 proje sayılı
Bandırma-Bursa-Osmaneli-Ayazma-İnönü DMY Etüt Projesi hangi
safhadadır?Bu projenin özellikleri ve projede Bursa’nın yeri nedir?
4. 86E010020 sayılı Bursa-Eskişehir’i
kapsayan Bursa-Gemlik-Eskişehir DMY Fizibilite Etüt Projesi
çalışmalarının özellikleri nelerdir?
5. Bakanlığınızın Bursa
Havaalanının genişletilmesine dair geçmişte herhangi bir
çalışması olmuş mudur? Bu çalışması hangi
aşamadadır?
6. 1997 yılında Bursa’ya yapılacak
yatırımlar hangileridir, özellikleri nelerdir, toplam
yatırım tutarı nedir?
T.C.
Ulaştırma
Bakanlığı 5.3.1997
Araştırma Planlama ve Koordinasyon
Kurulu Başkanlığı
Sayı :
B.11.0.APK.0.10.01.21-E/330-5111
Konu : Bursa Milletvekili Ertuğrul
Yalçınbayır’ın yazılı soru önergesi
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
İlgi :
TBMM Başkanlığı’nın 14.2.1997 gün ve
A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/2074-5312/1436 sayılı yazısı.
Bursa
Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın
Bakanlığıma yönelttiği 7/2074-5312 sayılı
yazılı soru önergesinin cevabı ekte sunulmuştur.
Bilgilerinize arz ederim. Ömer
Barutçu
Ulaştırma
Bakanı
Bursa Milletvekili Ertuğrul
Yalçınbayır’ın 7/2074-5312 Sayılı Yazılı
Soru Önergesi ve Cevabı
Sorular :
1. 1994 yılında başlanan 84E040350
sayılı Gemlik-Trafik kontrol istasyonu projesinin gerçekleşme
oranı nedir? İş 1997’de bitirilecek midir?
2. 84E030020 sayılı Bursa Yenişehir
Havaalanı inşaatı projesinin özellikleri nelerdir? Projenin
bugün itibarıyla gerçekleşme oranı nedir?İş takvimi
nasıl planlanmıştır? Bursa’da kilitlenen trafik dikkate
alındığında projeye öncelik verilecek midir?
3. 87E010010 proje sayılı
Bandırma-Bursa-Osmaneli-Ayazma-İnönü DMY Etüt Projesi hangi
safhadadır? Bu projenin özellikleri ve projede Bursa’nın yeri nedir?
4. 86E010020 sayılı Bursa-Eskişehir’i
kapsayan Bursa-Gemlik-Eskişehir DMY Fizibilite Etüt Projesi
çalışmalarının özellikleri nelerdir?
5. Bakanlığınızın Bursa
Havaalanının genişletilmesine dair geçmişte herhangi bir
çalışması olmuş mudur?Bu çalışması hangi
aşamadadır?
6. 1997 yılında Bursa’ya yapılacak
yatırımlar hangileridir, özellikleri nelerdir, toplam
yatırım tutarı nedir?
Cevaplar :
1. Gemlik-Trafik Kontrol İstasyonu Projesi,
Bakanlığım faaliyet ve yatırımları arasında
bulunmamaktadır. Ancak konu İçişleri Bakanlığına
iletilmiş, alınacak cevap bilahare bildirilecektir.
2. Bursa (Yenişehir) Askeri Havaalanına sivil
tesislerin ilavesiyle sivil hava ulaşımına açılması
planlanmıştır.
Bu amaçla; sivil tesisler inşaatı işi
31.7.1995 tarihinde ihale edilmiştir.
Mevcut 3 000x30 m. Pist, 3 000x22,50 emergeney pisti
bulunan askeri havaalanına, ihale edilen söz konusu sivil tesisler
inşaatı bünyesinde;
- 336x120 m. Apron,
- 300x24 m. Bağlantı Taksirutu,
- İç ve Dış Hatlardaki yolcuya hizmet
verecek olan 1,5 Milyon yolcu/yıl kapasiteli 12 250 M2. Terminal
Binası,
- 531 M2 Meteoroloji Binası,
- 875 M2 Kaza Yangın Binası,
- 1 195 M2 Güç Merkezi Binası,
- 500 M2 Isı Merkezi Binası,
- 64 M2 Trafo Binası,
- 361 M2 Su Deposu,
- 1 425 M2 Gümrük Binası,
- 695 M2 Gümrük Saç Sundurması,
- 850 M2 Yer Hizmet Binası,
- 1 134 M2 Yer Hizmetleri Araç Sundurması,
- 634 M2 Emniyet Binası,
- 696 M2 İş Makinaları Oto Garajı
Binası,
- Tesisat Galerileri,
İnşaatları yapılacaktır.
Bursa ve Yöresine hava ulaşımı ve
kış turizmi ihtiyacını karşılamak amacıyla
yapımı planlanan havaalanı sivil tesislerinin 1997
yılı sonunda tamamlanması hedeflenmiştir.
3. Önemli Tarım ve Sanayi Bölgesi Bursa’nın
bir taraftan Bandırma Limanına diğer taraftan
Arifiye-Eskişehir mevcut demiryolu hattına bağlanması
amacıyla planlanan hattın 1981 yılında fizibilite etüdü
yapılmıştır. İstanbul Teknik Üniversitesi
tarafından yapılan etüt sonuçlarına göre hat fizibil
çıkmıştır. Hattın etüt işleri 1987
yılında yatırım programına
alınmıştır.
Söz konusu demiryolu hattının etüt, proje
işleri 22.10.1992 tarihinde 17 386 310 000 TL. bedelle ihale edilmiş
ve 9.3.1993 tarihinde fiilen işe başlanmıştır.
Hat standartları 200 km/saat’lik hıza imkân
verecek şekilde yüksek tutulmuş olup, hattın özellikleri
aşağıda belirtilmiştir.
Hat Uzunluğu :
274 km.
Min. Kurp yarıçapı :
2 000 mt.
Max. eğim :
% 012,5
Toplam tünel adedi : 26
Toplam tünel boyu : 28
km.
İstasyon sayısı :
12
İstasyon adları : - Bandırma -Yenişehir
- Karacabey -
Osmaneli
- Yeni Karaağaç - İnegöl
- Bursa -
Aksu
- Gürsu -
Bozüyük
- Ayazma -
İnönü
Hattın avan projeleri tamamlanmış olup,
uygulama projesi çalışmaları devam etmektedir. Bu
çalışmalar 1998 yılında tamamlanacaktır.
Uygulama projelerinin tamamlanmasından sonra
inşaat işlerinin yatırım programına alınması
için DPT’na teklif edilecektir. İnşaat maliyeti 1996 yılı
fiyatları ile 90 Trilyon TL. olan hattın inşaat işlerinin
yatırım programına alınması ve bununla birlikte
yeterli ödeneklerin verilmesi halinde inşaat süresi 5 yıl olarak
tahmin edilmektedir.
4. Bursa-Gemlik-Eskişehir
175 km. uzunluğunda, Gemlik Limanının
Eskişehir üzerinden mevcut demiryolu şebekesine bağlanmak üzere
planlanmış yeni bir demiryolu hattıdır.
Yatırım programında fizibilite etüdü
olarak yer almakta olup, yeterli ödenek sağlanması halinde 1997
yılı içinde ihale edilmesi planlanmaktadır.
5. Bursa Havaalanının geliştirilerek
konvansiyonel boyutlara çıkarılması amacıyla bu
Havaalanında 1992 yılında teknik çalışmalar
başlatılmıştır. Ancak Havaalanının
geliştirilmesindeki teknik olumsuzlukların ortaya çıkması
nedeniyle, ülke kaynaklarının rasyonel kullanımı için sivil
tesisler yapılarak Bursa (Yenişehir)Askeri Havaalanından
yararlanılmasının gündeme gelmesiyle,
başlatılmış olan çalışmalar durdurulmuştur.
6. DHMİ Genel müdürlüğümüzce
inşaatı sürdürülen Bursa-Yenişehir Havaalanı
inşaatı projesi için 1997 yılı yatırım
programında 150 Milyar TL. ödenek ayrılmıştır. Projenin
1997 yılında tamamlanmasına çalışılmaktadır.
Ayrıca Ulaştırma
Bakanlığı ile Bağlı ve İlgili
Kuruluşlarının Bursa iline 1997 yılında yapılacak
yatırımlara ilişkin bilgiler ekte verilmiştir. (EK : 6
tablo)
Not : Yazılı
soruyla ilgili diğer bilgiler dosyasındadır.
TUTANAĞIN SONU