DÖNEM : 20 CİLT : 22 YASAMA YILI : 2
T. B. M. M.
TUTANAK DERGİSİ
66 ncı Birleşim
11 . 3 . 1997 Salı
İ Ç İ N D E K
İ L E R
I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. – GELEN KÂĞITLAR
III. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI
A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1. – Rize Milletvekili H.Avni Kabaoğlu’nun, Karadenizin
kirliliği ve ekolojik sistemine ilişkin gündemdışı
konuşması
2. – Kırklareli Milletvekili Necdet Tekin’in, Tevhidi Tedrisat
Kanununun kabul edilişinin 73 üncü yıldönümüne ilişkin
gündemdışı konuşması ve Millî EğitimBakanı
Mehmet Sağlam’ın cevabı
3. – Adana Milletvekili İmren Aykut’un, Sosyal Hizmetler ve Çocuk
Esirgeme Kurumundaki uygulamalara ilişkin gündemdışı
konuşması ve Devlet Bakanı Sacit Günbey’in cevabı
B) TEZKERELER VE ÖNERGELER
1. – Avusturya, Almanya ve Fransa’ya gidecek olan Turizm Bakanı M.
Bahattin Yücel’e, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı H. Ufuk Söylemez’in
vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin
Cumhurbaşkanlığı tezkeresi(3/709)
2. – Küba’ya gidecek olan Sağlık Bakanı Yıldırım
Aktuna’ya, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Ayfer Yılmaz’ın
vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin
Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/710)
3. – TBMM Başkanının başkanlığında,
Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan ve Türkmenistan
Meclis Başkanlarının vaki davetlerine icabet edecek Parlamento
heyetine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/711)
4. – Türk Silahlı Kuvvetlerinde İstihdam Edilecek
Sözleşmeli Subaylar Hakkında Kanun Tasarısı ile Türk
Silahlı Kuvvetlerinde İstihdam Edilecek Sözleşmeli Assubaylar Hakkında
Kanun Tasarısının (1/396) (1/411) yeniden incelenmek üzere geri
gönderilmesine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/712)
5. – Burdur Milletvekili Kâzım Üstünel’in, Başkanlık
Divanı Üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/145)
6. – Bayburt Milletvekili Ülkü Güney’in, Yükseköğretim
Kurumları Teşkilatı Hakkında 41 Sayılı Kanun
Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair 2809
Sayılı Kanuna Ek ve Geçici Maddeler Eklenmesi ve 78 ve 190 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Kanun Teklifinin (2/12) doğrudan gündeme
alınmasına ilişkin (4/147)
7. – Burdur Milletvekili Yusuf Ekinci’nin, 41 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair 2809
Sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı
Hakkında Kanun ile 78 ve 190 Sayılı KanunHükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin (2/2)
doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/146)
C) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME,
MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1. – BartınMilletvekili Cafer Tufan Yazıcıoğlu ve 21
arkadaşının, erozyonun nedenlerinin araştırılarak
alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/174)
IV. – SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR
1. – Rize Milletvekili A.Mesut Yılmaz’ın, Devlet Bakanı
Sacit Günbey’in partilerine sataşması nedeniyle konuşması
2. – Devlet Bakanı Sacit Günbey’in, Rize Milletvekili A. Mesut
Yılmaz’ın şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
3. – Rize Milletvekili A. Mesut Yılmaz’ın, Kayseri
Milletvekili Salih Kapusuz’un şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
4. – İstanbul Milletvekili HalitDumankaya’nın, Edirne
Milletvekili Evren Bulut’un, ileri sürmüş olduğu görüşten
farklı bir görüşü kendisine atfetmesi nedeniyle konuşması
V. – GENSORU, GENEL GÖRÜŞME,
MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI
A) GÖRÜŞMELER
1. – İstanbul Milletvekili Halit Dumankaya ve 13
arkadaşının, TMO Genel Müdürlüğündeki usulsüzlük ve
yolsuzluk iddialarını araştırarak alınması
gereken tedbirleri belirlemek amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi ve (10/6) esas numaralı Meclis
Araştırması Komisyonu raporu (S.Sayısı : 154)
2. – Konya Milletvekili Mustafa Ünaldı ve 18
arkadaşının, hudutlarımızın güvenliği
konusunda alınan ve alınması gereken tedbirleri
araştırmak amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi ve (10/7) esas numaralı Meclis
Araştırması Komisyonu raporu (S. Sayısı : 174)
VI. – SORULAR VE CEVAPLAR
A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1. – Şanlıurfa Milletvekili Zülfükar İzol’un, hayvansal
ürünlerin ithalatının durdurulması ile hayvancılık
kredisi alan üreticilere ödemenin ne zaman yapılacağına
ilişkin sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Musa
Demirci’nin yazılı cevabı (7/1971)
2. – İzmir Milletvekili Sabri Ergül’ün, hayvan sayısına
ve illere göre dağılımına ilişkin Başbakandan
sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Musa Demirci’nin
yazılı cevabı (7/1986)
3. – Gaziantep Milletvekili Mustafa R. Taşar’ın, Gaziantep ile
BDT ülkeleri arasında karşılıklı uçak seferleri
yapılıp yapılmayacağına ilişkin Başbakandan
sorusu ve Ulaştırma Bakanı Ömer Barutçu’nun yazılı
cevabı(7/1996)
4. – İçelMilletvekili D. Fikri Sağlar’ın, Akkuyu Nükleer
Santral Projesine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı
M. Recai Kutan’ın yazılı cevabı (7/2005)
5. – Manisa Milletvekili Tevfik Diker’in, korucularda bulunan ve
menşei belli olmayan silahlara ilişkin sorusu ve İçişleri
Bakanı Meral Akşener’in yazılı cevabı (7/2010)
6. – Konya Milletvekili Nezir Büyükcengiz’in, uyuşturucuyla
mücadelede yetkililerin yetersiz kaldığı iddialarına
ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Meral Akşener’in
yazılı cevabı (7/2021)
7. – Gaziantep Milletvekili Mustafa R. Taşar’ın, Gaziantep
Organize Sanayii Bölgesine ilişkin Başbakandan sorusu ve Sanayi ve
Ticaret Bakanı Yalım Erez’in yazılı cevabı (7/2026)
8. – Niğde Milletvekili Akın Gönen’in, özel korumalara
ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Meral Akşener’in
yazılı cevabı (7/2035)
9. – İstanbul Milletvekili Ercan Karakaş’ın,
Almanya’nın 16 yaşından küçükler için vize ve oturma izni
uygulamasına ilişkin sorusu ve Dışişleri Bakanı
ve Başbakan Yardımcısı Tansu Çiller’in yazılı
cevabı (7/2040)
10. – Tekirdağ Milletvekili Enis Sülün’ün, buğdaya zarar veren
böcek ile mücadele konusunda alınacak tedbirlere ve
İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı’nın, personel
atamalarına,
İlişkin soruları ve Tarım ve Köyişleri
Bakanı Musa Demirci’nin yazılı cevabı (7/2042, 2046)
11. – Hatay Milletvekili Atila Sav’ın, emniyet görevlilerince
kullanılan bazı taşıtlara sahte plaka
takıldığı iddiasına ilişkin sorusu ve
İçişleri Bakanı Meral Akşener’in yazılı
cevabı (7/2053)
12. – Niğde Milletvekili AkınGönen’in, silah ruhsatı
verilmesi konusunda yönetmelikte değişiklik yapılmasına
ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı MeralAkşener’in
yazılı cevabı (7/2061)
13. – İzmir Milletvekili Sabri Ergül’ün, İzmir-Kemalpaşa
Bağyurdu Lisesinde yaşandığı iddia edilen cinsel taciz
olayına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Mehmet
Sağlam’ın yazılı cevabı (7/2064)
14. – Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın,
Bursa’da özelleştirme kapsamına alınan tesislere ilişkin
sorusu ve Devlet Bakanı Ufuk Söylemez’in yazılı cevabı
(7/2071)
15. – Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın,
bazı projelerin gerçekleşme oranına ilişkin sorusu ve Millî
Eğitim Bakanı Mehmet Sağlam’ın yazılı cevabı
(7/2076)
I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 15.00’te açılarak iki oturum yaptı.
Manisa Milletvekili H. Ayseli Göksoy, Ankara’da kadınlarca
gerçekleştirilen yürüyüşün nedenlerine ve kadın haklarına
ilişkin,
İzmirMilletvekili Zerrin Yeniceli, 8Mart Dünya Kadınlar Günü
münasebetiyle çalışma hayatı, kadınların eğitimi
ve kadın hakları ile laik ve demokratik rejimimizde Türk
kadınının yeri ve görevine ilişkin,
Devlet Bakanı Işılay Saygın, 8 Mart Dünya
Kadınlar Günü münasebetiyle,
Erzurum Milletvekili ÖmerÖzyılmaz da, Anayasanın 174 üncü
maddesinde devrim kanunu olarak belirlenmiş olan Tevhit-i Tedrisat
Kanunuyla ilgili,
Gündemdışı birer konuşma yaptılar.
Almanya’ya gidecek olan Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mehmet
Recai Kutan’a, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Fehim Adak’ın,
İsviçre’ye gidecek olan Devlet Bakanı Bahattin Şeker’e,
dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Işılay Saygın’ın,
Vekillik etmelerinin uygun görülmüş olduğuna ilişkin
Cumhurbaşkanlığı tezkereleri ile,
(10/160) esas numaralı Meclis Araştırma Komisyonu Geçici
Başkanlığının, Komisyonun, başkan,
başkanvekili, sözcü ve kâtip üye seçimini yaptığına
ilişkin tezkeresi,
Genel Kurulun bilgisine sunuldu.
İstanbul Milletvekili Halit Dumankaya ve 27
arkadaşının, ormanlarımızın korunması için
alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla birMeclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/173)
Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergenin gündemdeki yerini alacağı
ve öngörüşmesinin, sırasında yapılacağı
açıklandı.
Türkiye Büyük Millet Meclisinde, Türkiye-İtalya Parlamentolararası
Dostluk Grubunun kurulmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi
kabul edildi.
5.3.1997 tarihli gelen kâğıtlarda yayımlanan ve
bastırılıp dağıtılan :
(10/6) esas numaralı Meclis Araşırması Komisyonunun
154 sıra sayılı Toprak Mahsulleri Ofisi Genel Müdürlüğündeki
usulsüzlük ve yolsuzluklar konusundaki raporunun gündemin “Özel Gündemde Yer
Alacak İşler” kısmında,
(10/7) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonunun
174 sıra sayılı hudutlarımızın güvenliği
konusundaki raporunun gündemin “Özel Gündemde Yer Alacak İşler”
kısmının 2 nci sırasında,
Yer almasına ve görüşmelerinin Genel Kurulun 11.3.1997
Salı günkü birleşiminde yapılmasına ve görüşmelerin
tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılmasına
ilişkin Danışma Kurulu önerisi kabul edildi.
Gündemin “Kanun Tasarısı ve Teklifleriyle Komisyonlardan
GelenDiğer İşler” kısmının :
1 inci sırasında bulunan 23 sıra sayılı kanun
tasarısının görüşmeleri, komisyon yetkilileri Genel Kurulda
hazır bulunmadıklarından, ertelendi.
5 inci sırasında bulunan, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu,
Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun ve Bu Kanunlarda Değişiklik Yapan 18.11.1992
Tarih ve 3842 Sayılı Kanunda Değişiklik
Yapılmasına DairKanun Tasarısının (1/543) (S.
Sayısı : 175) görüşmeleri tamamlanarak kabul edildiği ve
kanunlaştığı açıklandı.
6 ncı sırasında bulunan, Yurtdışında
Bulunanların Sosyal Güvenlikleri Hakkında Borçlanma Kanunu
Tasarısının (1/569) (S. Sayısı : 209)
görüşmelerine devam edilerek 3 üncü maddesine kadar kabul edildi.
Alınan karar gereğince, Toprak Mahsulleri Ofisi Genel
Müdürlüğündeki usulsüzlük ve yolsuzluklar konusundaki 154 sıra
sayılı ve hudutlarımızın güvenliği konusundaki
174 sıra sayılı Meclis Araştırması
Komisyonlarının raporları ile diğer denetim
konularını görüşmek için, 11 Mart 1997 Salı günü saat
15.00’te toplanmak üzere, birleşime 18.46’da son verildi.
Yasin Hatiboğlu
Başkanvekili
Ali Günaydın Ünal Yaşar
Konya Gaziantep
Kâtip
Üye Kâtip
Üye
II. – GELEN KÂĞITLAR
7 . 3 . 1997 CUMA
Teklifler
1. – İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı’nın; 657
Sayılı Devlet Memurları Kanununda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi (2/718) (Plan ve Bütçe
Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 4.3.1997)
2. – İzmir Milletvekili Kaya Erdem ve 65
Arkadaşının; 1739 Sayılı Millî Eğitim Temel
Kanununun Bir Maddesinin Değiştirilmesi ve Bir Ek Madde ve İki
Ek Geçici Madde Eklenmesi ve Geçici 2 nci Maddesinin
Kaldırılmasına Dair Kanun Teklifi (2/719) (Millî
Eğitim,Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi : 5.3.1997)
3. – İzmir Milletvekili Kaya Erdem ve 64
Arkadaşının; 222 Sayılı İlköğretim ve
Eğitim Kanununun Bir Maddesinin Değiştirilmesi, Bir Ek Geçici
Madde Eklenmesi ve Geçici 9 uncu Maddesinin Kaldırılmasına Dair
Kanun Teklifi (2/720) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve
Bütçe komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi :
5.3.1997)
Raporlar
1. – Mera Kanunu Tasarısı ve Tarım, Orman ve
Köyişleri Komisyonu Raporu (1/509) (S. Sayısı : 231)
(Dağıtma tarihi : 7.3.1997) (GÜNDEME)
2. – Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Beyaz Rusya Cumhuriyeti Hükümeti
Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi
Önleme Anlaşması ve Eki Protokolün Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe ve
Dışişleri komisyonları raporları (1/545) (S.
Sayısı : 233) (Dağıtma tarihi : 7.3.1997) (GÜNDEME)
3. – Türkiye Cumhuriyeti ve Tacikistan Cumhuriyeti Arasında
Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve
Korunmasına İlişkin Anlaşmanın
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Plan ve Bütçe ve Dışişleri komisyonları raporları
(1/506) (S. Sayısı : 234) (Dağıtma tarihi : 7.3.1997)
(GÜNDEME)
4. – Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Litvanya Cumhuriyeti Hükümeti
Arasında Denizcilik Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Bayındırlık,
İmar, Ulaştırma ve Turizm ve Dışişleri
komisyonları raporları (1/334) (S. Sayısı : 235)
(Dağıtma tarihi : 7.3.1997) (GÜNDEME)
5. – Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Lübnan Cumhuriyeti Hükümeti
Arasında Denizcilik Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (1/546) (S. Sayısı : 236)
(Dağıtma tarihi : 7.3.1997) (GÜNDEME)
6. – Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Türkmenistan Hükümeti
Arasında Deniz Taşımacılığı
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
DairKanun Tasarısı ve Bayındırlık, İmar,
Ulaştırma ve Turizm ve Dışişleri komisyonları
raporları (1/354) (S. Sayısı : 237) (Dağıtma tarihi : 7.3.1997)
(GÜNDEME)
7. – Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Özbekistan Cumhuriyeti Hükümeti
Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi
Önleme Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe ve
Dışişleri komisyonları raporları (1/557) (S.
Sayısı : 239) (Dağıtma tarihi : 7.3.1997) (GÜNDEME)
8. – Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Azerbaycan Cumhuriyeti Hükümeti
Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi
Önleme Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe ve
Dışişleri komisyonları raporları (1/563) (S.
Sayısı : 240) (Dağıtma tarihi : 7.3.1997) (GÜNDEME)
9. – 190 Sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun
Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/568) (S. Sayısı : 241) (Dağıtma tarihi :
7.3.1997) (GÜNDEME)
10 . 3 . 1997 PAZARTESİ
Raporlar
1. – Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Türkmenistan Hükümeti
Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi
Önleme Anlaşması ve Eki Protokolün Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna DairKanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe ve
Dışişleri komisyonları raporları (1/560) (S.
Sayısı : 238) (Dağıtma tarihi : 10.3.1997) (GÜNDEME)
2. – Tokat Milletvekili Ahmet Feyzi İnceöz ve 20
Arkadaşının; 765 Sayılı Türk Ceza Kanununun 574 ve 575
inci Maddelerinin Değiştirilmesine Dair Kanun Teklifi ve Adalet
Komisyonu Raporu (2/54) (S. Sayısı : 243) (Dağıtma tarihi :
10.3.1997) (GÜNDEME)
3. – Bölge İdare Mahkemeleri, İdare Mahkemeleri ve Vergi
Mahkemelerinin Kuruluşu ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Adalet
Komisyonu Raporu (1/538) (S.Sayısı : 244) (Dağıtma tarihi :
10.3.1997) (GÜNDEME)
11 . 3 . 1997 SALI
Teklifler
1. – Niğde Milletvekili M. Salih Katırcıoğlu ve 12
Arkadaşının; Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı
Hakkında 41 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin
Değiştirilerek Kabulüne DairKanunun Ek 22 nci Maddesinde
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/721)
(Millî Eğitim,Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe
komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 4.3.1997)
2. – Kırklareli Milletvekili İrfan Gürpınar’ın;
Kırklareli’nde Kırklareli Üniversitesi Adı ile Bir Üniversite
Kurulması Hakkında Kanun Teklifi (2/722) (Millî Eğitim, Kültür,
Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi : 5.3.1997)
3. – İzmir Milletvekili Rıfat Serdaroğlu ve 6
Arkadaşının; Mal Bildiriminde Bulunulması Rüşvet ve
Yolsuzluklarla Mücadele Kanununda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi (2/723) (Adalet Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi : 6.3.1997)
4. – Denizli Milletvekili Halûk Müftüler ile Çanakkale Milletvekili
Nevfel Şahin’in; 3143 Sayılı Sanayi ve Ticaret
Bakanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunun
Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Teklifi (2/724) (Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar,Bilgi ve
Teknoloji ve Plan ve Bütçe komisyonlarına) (Başkanlığa
geliş tarihi : 6.3.1997)
5. – Burdur Milletvekili Yusuf Ekinci’nin; 8.6.1949 Tarih ve 5434
Sayılı T.C. Emekli Sandığı Kanununun Ek 68 inci
Maddesinde Değişiklik Yapılması Hakkında KanunTeklifi
(2/725) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş
tarihi : 6.3.1997)
6. – Burdur Milletvekili Yusuf Ekinci’nin; 14.7.1965 Tarih ve 657
Sayılı Devlet Memurları Kanununa Ekli Bir Sayılı
Cetvelin “ 1 - Genel İdare Hizmetleri Sınıfında
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/726)
(Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe
komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 6.3.1997)
7. – Burdur Milletvekili Yusuf Ekinci’nin; 14.7.1965 Tarih ve 657
Sayılı Devlet Memurları Kanununa Ekli Bir Sayılı
Cetvelin “1 - Genel İdare Hizmetleri Sınıfında
Değişiklik Yapılması Hakkında KanunTeklifi (2/727)
(Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi : 6.3.1997)
Raporlar
1. – Amasya Milletvekili Aslan Ali Hatipoğlu ve 9
Arkadaşının, Yükseköğretim Kurumları
Teşkilatı Hakkında 41 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair 2809 Sayılı
Kanuna Bir Ek Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi ve
İçtüzüğün 37 nci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınma
Önergesi (2/190) (S. Sayısı : 230) (Dağıtma tarihi :
11.3.1997) (GÜNDEME)
2. – Maden Kanununa Bir Ek Madde Eklenmesine Dair Kanun
Tasarısı ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve
Teknoloji Komisyonu Raporu (1/550) (S.Sayısı : 245)
(Dağıtma tarihi : 11.3.1997) (GÜNDEME)
3. – Tekirdağ Milletvekili Enis Sülün ve 11
Arkadaşının, Yükseköğretim Kurumları
Teşkilatı Hakkında 41 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne DairKanun ile 78 ve 190
Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve İçtüzüğün 37 nci
Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınma Önergesi (2/536) (S.
Sayısı : 246) (Dağıtma tarihi 11.3.1997) (GÜNDEME)
4. – Denizli Milletvekili Hasan Korkmazcan ile Siyasî Parti
Gruplarını Temsilen 10 Milletvekilinin, Mahallî İdareler ile
Mahalle Muhtarlıkları ve İhtiyar Heyetleri Seçimi Hakkında
Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun
Teklifi ve Antalya Milletvekili Deniz Baykal ve 29 Arkadaşının,
Gümüşhane Milletvekili M. Oltan Sungurlu ve 3 Arkadaşının
ve İzmir Milletvekili Metin Öney’in Aynı Mahiyetteki Kanun Teklifleri
ile İstanbul Milletvekili Bülent Ecevit ve 7 Arkadaşının,
Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya’nın, 2972 Sayılı Mahallî
İdareler ile Mahalle Muhtarlıkları ve İhtiyar Heyetleri
Seçimi Hakkında Kanun ile 1580 Sayılı Belediye Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifleri ve
İçişleri ve Anayasa komisyonları raporları (2/612, 2/409,
2/453, 2/522, 2/466, 2/547) (S. Sayısı : 247) (Dağıtma
tarihi : 11.3.1997) (GÜNDEME)
Sözlü Soru
Önergeleri
1. – Bursa Milletvekili Yahya Şimşek’in, Bursa-Orhaneli Kömür
İşletmelerinde çalıştırılan işçilere
ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi
(6/458) (Başkanlığa geliş tarihi : 6.3.1997)
2. – Bursa Milletvekili Yahya Şimşek’in, Bursa İlindeki
din görevlisi açığına ve Kur’an Kurslarına ilişkin
Devlet Bakanından sözlü soru önergesi (6/459) (Başkanlığa
geliş tarihi : 6.3.1997)
3. – Bursa Milletvekili Yahya Şimşek’in, çeşitli yollarla
Türkiye’ye gelen ve vatandaşlık hakkı elde edemeyen
soydaşlarımıza ilişkin Devlet Bakanından sözlü soru
önergesi (6/460) (Başkanlığa geliş tarihi : 6.3.1997)
4. – Bursa Milletvekili Yahya Şimşek’in, hakkında
tutuklama kararı bulunan bir Emniyet görevlisinin
katıldığı T.V. programının
yapımcısına ilişkin Adalet Bakanından sözlü soru
önergesi (6/461) (Başkanlığa geliş tarihi : 6.3.1997)
5. – Bartın Milletvekili Cafer Tufan
Yazıcıoğlu’nun,Tekel İl dağıtım
bayiliklerinin Bakkal ve Bayiler Odalarına öncelikle verilip
verilmeyeceğine ilişkin Devlet Bakanından sözlü soru önergesi
(6/462) (Başkanlığa geliş tarihi : 7.3.1997)
6. – Bartın Milletvekili Cafer Tufan Yazıcıoğlu’nun,
itfaiye teşkilatlarına ilişkin İçişleri
Bakanından sözlü soru önergesi (6/463) (Başkanlığa
geliş tarihi : 7.3.1997)
7. – Bartın Milletvekili
Cafer Tufan Yazıcıoğlu’nun, sayısal loto bayilikleri
verilmesinde, profesyonel spor klüplerine öncelik tanınıp
tanınmayacağına ilişkin DevletBakanından sözlü soru
önergesi (6/464) (Başkanlığa geliş tarihi : 7.3.1997)
Yazılı
Soru Önergeleri
1. – Erzincan Milletvekili Mustafa Kul’un, THY’nin Erzincan tarifeli
uçak seferlerine ilişkin Ulaştırma Bakanından
yazılı soru önergesi (7/2236) (Başkanlığa geliş tarihi : 5.3.1997)
2. – Erzincan Milletvekili Mustafa Kul’un, Erzincan Üniversitesinin
kurulması konusunda bir çalışmanın olup
olmadığına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/2237) (Başkanlığa
geliş tarihi : 5.3.1997)
3. – Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın,
Bursa Merinos’un özelleştirme kapsamında olup
olmadığına ilişkin DevletBakanından yazılı
soru önergesi (7/2238) (Başkanlığa geliş tarihi : 6.3.1997)
4. – Bursa Milletvekili Hayati Korkmaz’ın, Bursa
Bayındırlık ve İskân İl Müdürlüğüne yapılan
atamaya ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından
yazılı soru önergesi (7/2239) (Başkanlığa geliş
tarihi : 6.3.1997)
5. – Bursa Milletvekili Hayati Korkmaz’ın, din görevlilerinin
hizmet içi eğitimine ilişkin Devlet Bakanından yazılı
soru önergesi (7/2240) (Başkanlığa geliş tarihi : 6.3.1997)
6. – Bursa Milletvekili Hayati Korkmaz’ın, Bulgaristan’da
yaşayan soydaşlarımızın bazı sorunlarına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2241)
(Başkanlığa geliş tarihi : 6.3.1997)
7. – Bursa Milletvekili Hayati Korkmaz’ın, Bursa İlinin
hastane ihtiyacına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanından yazılı soru önergesi (7/2242)
(Başkanlığa geliş tarihi : 6.3.1997)
8. – Bursa Milletvekili Hayati Korkmaz’ın, Bulgaristan’dan
Türkiye’ye gelmek için yapılan vize müracaatlarında rüşvet
alındığı iddiasına ilişkin
Dışişleri Bakanı ve Başbakan
Yardımcısından yazılı soru önergesi (7/2243)
(Başkanlığa geliş tarihi : 6.3.1997)
9. – Hatay Milletvekili Fuat Çay’ın, Hatay ve çevresinde meydana
gelen depremin neden olduğu zararlara ilişkin
Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru
önergesi (7/2244)
(Başkanlığa geliş tarihi : 6.3.1997)
10. – TokatMilletvekili ŞahinUlusoy’un, Diyanet İşleri
Başkanlığından kurumlararası nakil yoluyla
yapılan atamalara ilişkin Sağlık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/2245) (Başkanlığa geliş
tarihi : 6.3.1997)
11. – Gaziantep Milletvekili Mustafa Yılmaz’ın, bir
toplantıda yaptığı iddia edilen bazı açıklamalara
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2246) (Başkanlığa geliş tarihi
: 7.3.1997)
12. – Çanakkale Milletvekili A. Hamdi Üçpınarlar’ın, Müslüman
Kardeşler Örgütü ile bir toplantı yapıp
yapmadığına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/2247) (Başkanlığa geliş tarihi : 7.3.1997)
13. – Kocaeli Milletvekili Bekir
Yurdagül’ün, grevde olan Polisan Fabrikasının Karayolları Genel
Müdürlüğünün boya ihalesini aldığı iddiasına
ilişkin Çalışma ve SosyalGüvenlik Bakanından
yazılı soru önergesi (7/2248) (Başkanlığa geliş
tarihi : 7.3.1997)
14. – İstanbul Milletvekili Nami Çağan’ın, Bağ-Kur
emeklilerinin maaşlarına ne zaman zam yapılacağına
ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından
yazılı soru önergesi (7/2249) (Başkanlığa geliş
tarihi : 7.3.1997)
15. – Erzincan Milletvekili Mustafa Kul’un, Erzincanspor’a bir
yardım yapılıp yapılmayacağına ilişkin
Devlet Bakanından yazılı soru önergesi (7/2250)
(Başkanlığı geliş tarihi : 7.3.1997)
16. – Erzincan Milletvekili Mustafa Kul’un, Erzincan Şeker
Fabrikasının üretim kapasitesinin artırılmasıyla
ilgili bir projenin olup olmadığına ilişkin Sanayi ve
Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/2251)
(Başkanlığı geliş tarihi : 7.3.1997)
Meclis
Araştırması Önergesi
1. – Bartın Milletvekili Cafer Tufan Yazıcıoğlu ve
21 arkadaşının, erozyonun nedenlerinin
araştırılarak alınması gereken tedbirlerin
belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve
105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/174) (Başkanlığa
geliş tarihi : 7.3.1997)
Süresi
İçinde Cevaplandırılmayan Yazılı Soru Önergeleri
1. – Bursa Milletvekili Yüksel Aksu’nun, yeni makam arabaları
alınıp alınmayacağına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/1953)
2. – Kocaeli Milletvekili Bekir Yurdagül’ün, Konut Edindirme
Yardımına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/1955)
3. – Hatay Milletvekili Fuat Çay’ın, özelleştirilen
kuruluşlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/1957)
4. – Adıyaman Milletvekili Celal Topkan’ın, Sağlık
Eğitimi Genel Müdürünün görevden alınmasının nedenine
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1965)
5. – Ağrı Milletvekili M. Sıddık Altay’ın,
Ağrı’nın ilçelerine vakıf yurtları açılmasının
planlanıp planlanmadığına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/1966)
6. – Van Milletvekili Fethullah Erbaş’ın, Emlakbank
hesaplarının yabancı bir şirkete inceletildiği
iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/1967)
7. – Şanlıurfa Milletvekili Zülfikar İzol’un, Harran
Üniversitesinin kadro ihtiyacına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/1969)
8. – Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak’ın,
Kırıkkale Devlet Hastanesince yapılan bazı harcamalara
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/1973)
9. – Gaziantep Milletvekili Mustafa R. Taşar’ın, Gaziantep
İlindeki kamu yatırımlarına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/1974)
10. – Gaziantep Milletvekili Mustafa R. Taşar’ın, zorunlu
tasarruf hesabında biriken paranın miktarına ve nemalarına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1975)
11. – Gaziantep Milletvekili Mustafa R. Taşar’ın, Gaziantep’de
DSİ Bölge Müdürlüğü kurulup kurulamayacağına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1977)
12. – Bolu Milletvekili Abbas İnceayan’ın, Bolu Abant
İzzet Baysal Üniversitesi bünyesinde bazı yeni bölümler
açılmasını öngören kararnameye ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/1981)
13. – İzmirMilletvekili Sabri Ergül’ün, Türkiye’de kara, deniz ve
hava taşıtlarının sayısına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1983)
14. – İzmir Milletvekili Sabri Ergül’ün, Diyanet İşleri
Başkanlığı ve Diyanet Vakfı tarafından
işletilen kurs ve öğrenci yurtlarına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1984)
15. – İzmir Milletvekili
Sabri Ergül’ün, Başbakanlar tarafından hediye edilen silahlara
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1989)
16. – Gaziantep Milletvekili Mustafa R. Taşar’ın, ordudan
ilişiği kesilen subay ve astsubaylara ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/1997)
17. – Konya Milletvekili Nezir Büyükcengiz’in, Datça-İnce Burun
Fenerine Yunan bayrağı dikilip dikilmediğine ilişkin
Dışişleri Bakanı ve Başbakan
Yardımcısından yazılı soru önergesi (7/1999)
18. – İstanbul Milletvekili Mehmet Cevdet Selvi’nin, PETLAS’ın
özelleştirilmesine ilişkin Devlet Bakanından (Ufuk Söylemez)
yazılı soru önergesi (7/2001)
19. – Hatay Milletvekili Fuat Çay’ın, Halk Bankasına
devredilen Öğretmenler Bankasının hisse senetlerine ilişkin
Devlet Bakanından (Ufuk Söylemez) yazılı soru önergesi (7/2004)
20. – Sıvas Milletvekili MahmutIşık’ın, SSK’da
usulsüz atamalar yapıldığı iddiasına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2007)
21. – Tokat Milletvekili Ahmet Feyzi İnceöz’ün, Mason derneklerinin
faaliyetlerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/2008)
22. – Hatay Milletvekili Fuat Çay’ın, bir beyanına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2009)
23. – İstanbul Milletvekili Erdoğan Toprak’ın,
İstanbul-Taksim’de yapılması düşünülen cami ile ilgili
beyanatına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/2022)
24. – Gaziantep Milletvekili Mustafa R. Taşar’ın, Gaziantep
Havaalanına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/2024)
25. – Gaziantep Milletvekili Mustafa R. Taşar’ın, Gaziantep’e
serbest bölge kurulmasıyla ilgili bir çalışma olup
olmadığına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/2025)
26. – Gaziantep Milletvekili Mustafa R. Taşar’ın, memurlara ek
zam verilip verilmeyeceğine ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/2028)
27. – İstanbul Milletvekili BülentAkarcalı’nın,
canlı hayvan ihracatına ilişkin Dışişleri
Bakanı ve Başbakan Yardımcısından yazılı
soru önergesi (7/2037)
28. – Aydın Milletvekili Fatih Atay’ın, Aydın- Dilek
Millî Parkının satışa çıkarıldığı
iddiasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/2039)
29. – Ankara Milletvekili Nejat Arseven’in; Sincan Belediye
Başkanı tarafından tertiplenen gecede İran Büyükelçisi
tarafından yapılan konuşmaya ilişkin
Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısından
yazılı soru önergesi (7/2048)
BİRİNCİ OTURUM
11 Mart 1997 Salı
Açılma Saati: 15.00
BAŞKAN : Başkanvekili Kamer
GENÇ
KÂTİP ÜYELER : Mustafa BAŞ
(İstanbul), Ünal YAŞAR (Gaziantep)
BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 66 ncı
Birleşimini açıyorum.
Sayın milletvekilleri, çalışmalarımıza
başlamak için yeterli sayımız vardır. Böylece, gensorusuz
ve Meclis soruşturmasız bir haftanın
çalışmalarına başlamış bulunuyoruz.
Gündeme geçmeden önce, gündemdışı söz istekleri
vardır; üç değerli arkadaşıma gündemdışı söz
vereceğim.
III. –
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1. – Rize Milletvekili H. Avni
Kabaoğlu’nun, Karadeniz’in kirliliği ve ekolojik sistemine
ilişkin gündemdışı konuşması
BAŞKAN – Birinci gündemdışı söz, Karadeniz’in
kirliliği ve ekolojik sistemiyle ilgili olarak, Rize Milletvekili
Sayın Avni Kabaoğlu'na verilmiştir.
Buyurun Sayın Kabaoğlu. (ANAP ve DSP sıralarından
alkışlar)
Konuşma süreniz 5 dakikadır efendim.
H. AVNİ KABAOĞLU (Rize) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Karadenizin kirliliği neticesinde bozulan ekolojik denge
hakkında bilgi sunmak için söz almış bulunuyorum; sözlerime
başlamadan önce, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, Karadeniz, otuz otuzbeş sene öncesine
kadar tuzluluk oranı çok az, çok temiz bir denizdi; temizliği ve
tuzluluğu tatlı suya yakın bir durumdaydı. Eskiden,
Karadenizde, her yerde denize girebilme imkânı vardı; bugün, ancak,
belirli yerlerde denize girme imkânı vardır. Bu durum nereden
kaynaklanıyor? Karadenizin kirliliği, Avrupa'nın
sanayileşme ve gelişme sürecinde çevre korumasına dikkat
edilmemesi, kalkınma için çevrenin ihmal edilmesi sonucu, sanayi
atıklarının Tuna Nehri ve diğer vasıtalarla Karadenize
dökülmesinden ileri gelmektedir. Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinin tüm kirli
sanayi atıklarının Karadenize ulaşması, Karadenizin,
bugünkü kötü, bozulmuş durumuna sebep olmuştur.
O, insan haklarından bahseden Avrupa ülkeleri; çevre
korumalarından bahseden bu ülkeler, Tuna Nehri yoluyla kendi pislikleriyle
Karadenizimizi kirletirken, ne insan haklarındah bahsediyorlar ne de çevre
korumasından bahsediyorlar.
Değerli milletvekilleri, otuzbeş sene öncesine kadar
Karadenizde, 200 metre derinliğe kadar canlı yaşam bütün özelliklerini
taşıyordu, denizde doğal denge bütün özelliğiyle hükmünü
sürdürüyordu. Bugün ise, ancak 70 metre derinliğe kadar canlı
yaşayabiliyor.
Eskiden Karadeniz, diğer denizlerimize nazaran
balığı en fazla, çeşidi en fazla olan denizdi. Son
senelerde çevre korumaya dikkat edilmemesi sonucu balık nesli
azalmış, yok olma durumuyla karşı karşıya
gelinmiştir. Balıkların azalması sonucunda, geçim
kaynağını denizden arayan balıkçılarımız,
her sene 250 milyon dolara yakın kayıplara uğramakta ve
dolayısıyla, bugün, geçim sıkıntısına
düşmektedirler. Bu durumla yetinemeyen Karadenizli balıkçılar,
başka denizlere açılmak, rızklarını bu denizlerde
aramak mecburiyetinde kalmışlardır; Ege Denizine
açılıyorlar, Akdenize açılıyorlar. Kaderi göç olan
Karadeniz halkının bu ıstıraplı yaşam
savaşına çare getirecek ve çevre korumayı esas alabilecek
politikaların kısa sürede üretilmesi ve uygulanması
gerekmektedir. Çözüm şekli ne olmalıdır?
Karadeniz çevresinde kıyısı bulunan tüm ülkeler, zaman
kaybetmeden, Karadenizin kirliliğinin önlenmesi için, geliştirdikleri
organizasyonları, kendi aralarında birtakım
anlaşmazlıkları dikkate almadan işletmeleri
kaçınılmazdır. Böylece kirliliğin çarelerini arayacaklar ve
çözümleri bağlayıcı olarak süratle yerine getireceklerdir.
Ayrıca, Karadenizin ekonomik gelişmesini sağlayacak
tedbirler arayarak, gelişmişliği hızlandırarak, çevre
korumanın gerçekleşmesini temin edeceklerdir; bunun başka çaresi
yoktur.
Değerli milletvekilleri, diğer taraftan, bazı bilim
adamları, Doğu Karadeniz Bölgesinde petrolün
varlığından ve Karadenizin derinliğinde bulunan hidrojen
sülfür tabakasının elektrolize edilmesiyle, hem enerji
üretilebileceğinden hem de hidrojen sağlanabileceğinden söz
etmektedirler. Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığının resmî
bir araştırma yapması, hem Karadenizlilerin ve hem de ülkenin
kalkınmışlığına hizmet olacaktır.
Ayrıca, Karadenizde, kültür balıkçılığı
yavaş yavaş hızlanmaktadır. Tarım ve Köyişleri
Bakanlığımızın, kültür
balıkçılığına daha fazla sahip çıkması
dileğimizdir.
Değerli milletvekilleri, kısaca şu hususları arz
etmek istiyorum: Sahillere yapılan fabrikaların arıtma tesisleri
yoktur, şehir kanalizasyonları denize direkt akmaktadır.
Bazı belediyelerimiz, çöplerini denize dökmektedir. Karadeniz Bölgesinde,
çöp toplama ve imha merkezleri yoktur...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Kabaoğlu, size eksüre veriyorum; lütfen,
konuşmanızı bitirin.
H. AVNİ KABAOĞLU (Devamla) – Sağolun Sayın
Başkanım.
Karadenize bağlı tüm ülkelerin sanayi atıkları, bu
denize dökülmeye devam edilmektedir. Ayrıca, kum ve çakıl
motorları, ruhsatsız bölgelerde kum ve çakıl çıkarmakta, bu
durum, sahilin dengesini bozmakta, kıyı
balıkçılığını tahrip etmektedir.
Bu vahim durum karşısında, özellikle, Çevre
Bakanlığı, Orman Bakanlığı, Tarım ve
Köyişleri Bakanlığı, Kültür Bakanlığı gibi
kuruluşlarımız ile bölgede devleti temsil eden valilere,
kaymakamlara, belediyelere, özel idarelere ve hatta Sahil Güvenlik
Komutanlığına önemli görevler düşmektedir.
Çevre sorununun ortadan kaldırılması, doğal dengenin
sağlanması ve kalkınmayı engelleyecek unsurların
giderilmesi için gerekli tedbirleri alınmasının
sağlanmasını Hükümetten talep ediyor, Yüce Heyetinizi
saygılarla selamlıyorum. (ANAP ve DSP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kabaoğlu.
Gündemdışı konuşmaya cevap vermek üzere, Hükümetten
bir talep gelmemiştir.
2. – Kırklareli Milletvekili Necdet
Tekin’in, Tevhid-i Tedrisat Kanununun kabul edilişinin 73 üncü
yıldönümüne ilişkin gündemdışı konuşması ve
Millî Eğitim Bakanı Mehmet Sağlam’ın cevabı
BAŞKAN – Gündemdışı ikinci söz, 3 Mart 1924
tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabul edilen ve 73 üncü
yıldönümünü kutladığımız Tevhidi Tedrisat Kanununun
kabulü hakkında konuşmak isteyen Kırklareli Milletvekili Prof.
Dr. Sayın Necdet Tekin'e verilmiştir.
Buyurun Sayın Tekin. (DSP sıralarından
alkışlar)
Sayın Tekin, süreniz 5 dakikadır.
NECDET TEKİN (Kırklareli) – Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Yüce Heyetinizi, en derin saygılarımla
selamlarım.
73 yıl önce, Türkiye Büyük Millet Meclisinin İkinci Dönem
toplantı yılının 3 Mart 1924 gününde, 429, 430 ve 431
sayılı üç devrim yasası çıkarılmıştır.
Bu yasaları çıkaran milletvekillerini, rahmet, saygı ve sevgiyle
anıyorum. Bu büyük insanlar, Mustafa Kemal Atatürk'ün önderliğinde,
hukukta, eğitimde, siyasal yapıda ve sosyal hayattaki laiklik
anlayışının en belirgin sürecini başlattılar.
Türk yurdunda laikliğe giriş, bu üç devrim yasasının
yarattığı iklimden güç alarak yaşama geçirilmiştir.
Nedense, hepimiz, şapka ve harf devrimlerini ad olarak
anımsamamıza karşın, öğrenim birliğini
sağlayan Tevhidi Tedrisat Kanununu fazla hatırlamayız. Tevhidi
Tedrisat Kanunu, aslında, ülkenin gelişim, değişim ve ulus
olma bilincinin baharının müjdecisidir. Tevhidi Tedrisat Kanunu,
halifeliğin kaldırılması, Medenî Kanun, harf devrimi,
Soyadı Kanunuyla devam eden devrimler zinciri, ümmetten ulusa, kuldan
birey yaratma çabasının en önemli ve belirgin evreleridir. Bu
yasalarla, Mustafa Kemal Atatürk ve genç Türk Cumhuriyeti, çağdaş bir
toplum yapısını oluşturmayı
amaçlamıştır. Bu kanunların hiçbiri rasgele
yapılmamış, biri diğerini tamamlayarak, ulus bilincini
gerçekleştirmeyi esas almıştır. Bunlar, yeni Türk Devletinin
bilinçli tercihleridir.
Tevhidi Tedrisat Kanunuyla, ülke bütününe yayılmış olan,
Şeriye ve Evkaf Vekâletine bağlı bütün medreseler, mahalle
mektepleri, tekke ve şeyhlere bağlı mektepler,
yabancıların kiliselerinde ve onlara bağlı yerlerde
açılmış olan tüm yabancı okullar -yani, misyoner
okulları- Maarif Vekâletine bağlanmış, eğitimde birlik
sağlanmıştır.
Saruhan Mebusu Vâsıf Bey ve arkadaşları, bu kanunu
Meclise sunarken -bugünkü Türkçeye çevirerek söylüyorum- "Bir devletin
irfan ve maarif siyasetinde, ulusun düşünce ve duygusunda birlik
sağlamak için, öğretim birliği ilkesi, ilmî ve her yerde
yararları görülmüş temel bir ilkedir" şeklinde bu Kanunun
gerekçesini açıklamışlardır. Bu Kanunu, 1924
yılında -hiçbir üyenin aleyhte olmadığı bir kanundur-
Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin tümü, büyük bir şevkle ve
coşkuyla onaylamışlardır. Cumhuriyet rejimi, bu devrim
kanunuyla, kendi ideolojisini savunacak yurttaşlar yetiştirmeyi
hedeflemiştir.
Sayın milletvekilleri, ne yazık ki, eğitim birliği
ilkesi, Atatürk'ün ölümünden sonra, siyasal kudret sahiplerinin iktidar
hırsıyla zedelenmiştir. Böylece, günümüzde, medrese zihniyetinin
geri gelmesi tehlikesiyle yüzyüze kalınmıştır. Hiçbir ulus,
kendi rejimini yıkacak nesiller yetiştiremez. Bunun için,
çağdaşlaşma tarihinde, 3 Mart 1924'ün çok özel bir yeri
vardır.
Sayın milletvekilleri, Millî Eğitim Bakanlığı,
cumhuriyetin bağımsızlık ve laiklik ilkeleri
doğrultusunda, ulusun duygu ve düşünce birliğini
sağlayacak, bilimsel ve pozitif bir eğitim vermek zorundadır.
Bu, adını saydığım devrim yasalarının da
temel bir emridir.
Sayın milletvekilleri, yukarıda saydığım üç
devrim yasasının kıymetini, bu Meclis bilmek zorundadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Tekin, size de eksüre veriyorum; lütfen,
konuşmanızı toparlayın efendim.
NECDET TEKİN (Devamla) – Yetişecek çocuklarımıza ve
gençlerimize, görecekleri eğitimin cinsi ne olursa olsun, Türkiye
Cumhuriyetinin bağımsızlığına,
çağdaşlığına, kendi benliğine, ulusal
geleneklerine ve Türk devrimlerine yönelecek her tehdide karşı
durmayı öğretecek bilimsel ve çağdaş yöntemleri vermek
zorundayız.
Sözlerimi, Büyük Atatürk'ün öğretimin birleştirilmesi için, bu
Mecliste söyledikleriyle bitirmek istiyorum: "Efendiler, öğretimin
birleştirilmesi şarttır. Ülkemizi bir çember içine alıp
dünya ile ilgisiz yaşayamayız. İleri ve uygar bir ulus olarak,
çağdaş uygarlık alanının ortasında
yaşayacağız. Bu yaşama da bilgi ile teknik ile olur;
hurafelerle, çağdışı bilgilerle olmaz. Bilgi ve teknik
neredeyse, onu oradan alacağız. Bunu, ulusun her bireyinin ayrı
ayrı kafasına koyacağız. Eğitim ve öğretim,
behemehal çağdaş olacaktır."
Yüce Meclisi saygılarımla selamlarım. (DSP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tekin.
Millî Eğitim Bakanımız Sayın Mehmet Sağlam
gündemdışı konuşmaya cevap verecektir.
Buyurun efendim.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI MEHMET SAĞLAM
(Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; değerli arkadaşımız, bugün
Öğrenim Birliği (Tevhidi Tedrisat) Kanununun kabulünün
yıldönümünden de yararlanmak suretiyle konuyla ilgili görüşlerini
açıkladılar. Görüşlerine tümüyla katılıyorum;
yalnız, huzurunuza şunun için geldim: Değerli
arkadaşımızın da belirlediği gibi, Büyük Atatürk'ün,
daha İzmir Birinci İktisat Kongresinde "Misakı
İktisadî" diye yazdırdığı bir metin var; bu
metindeki "Türk gençleri dünyanın her yerinde mesleklerini icra
edecek şekilde yetiştirilecektir" talimatı
doğrultusunda ve cumhuriyetin bütün hükümetlerince daha başından
beri Batı uygarlığına dönük bir millî eğitimin, hiç
sapmadan bugüne kadar uygulanageldiğini Yüce Meclisin huzurunda ben de
belirtmek istiyorum.
Esasen, Öğretim Birliği Yasası, bir taraftan, bütün
eğitim kurumlarını Millî Eğitim Bakanlığı
bünyesinde toplarken, diğer taraftan, aynı Millî Eğitim
Bakanlığına, din adamı yetiştirme konusunda ilahiyat
fakültelerinin açılmasını ve bir ölçüde, imam ve hatip
yetiştirilmek üzere de okullar açılmasını emrediyor. Bu,
cumhuriyetin başından itibaren yapılmış, bir taraftan
üniversitelerimizdeki ilahiyat fakülteleri, diğer taraftan da, Millî
Eğitim Bakanlığı tarafından müfredatı belirlenen
imam hatip okulları kanalıyla din adamı yetiştirilmesi
sürdürülegelmiştir.
Cumhuriyetin millî eğitim konusundaki başarısı,
gerçekten, Kurtuluş Savaşı mucizesindekine paraleldir.
Paraleldir; çünkü, yeni harflere geçilmesiyle sıfır durumuna
düşen okuryazarlık oranı, bugün, en azından, ilkokullarda
yüzde 100'e, ortaokullarlarda -son rakam- yüzde 74,3'e, liselerde yüzde 54'lere
ve üniversitede, açıköğretim hariç yüzde 16'ya,
açıköğretimle beraber yüzde 24'e ulaşan çağ nüfusunu
eğitir hale gelmiştir.
Yüce Meclisin huzurunda şunu belirtmek istiyorum ki, Türkiye millî
eğitimi, Millî Eğitim Temel Kanununun, Anayasanın, Yüce
Atatürk'ün belirlediği prensiplerin doğrultusunda hep millî olarak
kalacaktır. Türk çocukları -değerli arkadaşımızın
da belirlediği gibi- çağın eğitimini alırken,
çağın bilgi ve beceresini bir taraftan alırken, diğer
taraftan da, Türk Milletine düşman bütün unsurlar hakkında da,
elbette ki, bilgi sahibi kılınacaktır.
Bu anlamda, okulöncesi eğitimden -anaokulundan- başlamak
suretiyle, kırsal alanda
yatılı ilköğretim bölge okulları, kentsel alanda da
ilköğretim okullarıyla ilköğretimi -bugünkü yüzde 98,8 olan
oranını muhafaza ederek- daha kaliteli hale getireceğiz.
Özellikle şunu Yüce Meclisin huzurunda tekrarlamak istiyorum:
Hedefimiz, önümüzdeki ders yılında, Türkiye'de, öğretmensiz okul
bırakmamaktır; aynı şekilde, okul dışı
kalmış öğrenci de bırakmamaktır. 54 üncü Hükümet
olarak, önümüzdeki ders yılında, Doğu ve Güney Doğu Anadolu
için de ayrı bir projemiz var. Buradaki yatılı ilköğretim
bölge okullarının tümünü tamamlayacağız -32'ye yakın
inşa halindekiler tamamlanacak- ve eksik öğretmenler de tamamlanmak
suretiyle, Güney Doğu ve Doğu Anadolu dahil, kapalı okul ya da
en azından okulsuz öğrenci bırakmamaya kararlıyız.
Bugüne kadar 45 bin öğretmen atadık. 32 500 öğretmen de 1996
yılında emekli oldu. 1997 yılının ilk üç ayında 7
bin öğretmenimiz daha emeklilik istedi.
Şimdi, Maliye Bakanlığından talep ettiğimiz 19
bin kadronun verilmesiyle, daha önce başvurularını alıp
kura numaralarını verdiğimiz gençlerimiz, bu kura
numarasına göre atanacaklardır. Burada, özellikle, daha önceki
atamalarda olduğu gibi, onbeş gün içinde okuluna gidip göreve
başlamayanların yerine yenilerini atayacağız. Bu anlamda,
öyle zannediyorum ki, önümüzdeki yıl için öğretmen
açığı olayını çözmüş olacağız ve ondan
sonra, öğretmenlerimiz, artık, eğitim fakültelerinden,
öğretmen yetiştiren kurumlardan mezun olan
arkadaşlarımızdan oluşacaktır. Şu ana kadar
atadıklarımızın yüzde 85'i gidip görevlerine
başlamışlardır. Evvelki gün Ardahan'dan geldim. Ardahan'da
hiçbir okul öğretmensiz değildir, hiçbir öğrenci de okulsuz
değildir. Geçen yıla göre mukayese ettiğiniz zaman, gerçekten,
yurdun o köşesinde bile 20 öğrenciye 1 öğretmen
düşmektedir; bu vesileyle, bir kere daha, Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Özellikle, millî eğitim politikası açısından
-değerli arkadaşım rahat edebilirler- ne Atatürk'ün çizdiği
çizgiden bir sapış vardır ne de -bazı kesimlerin iddia
ettiği gibi- Türk millî eğitiminde, Millî Eğitimin Temel Kanunu,
Anayasa ve demokratik, laik cumhuriyet ilkelerinden şu veya bu
şekilde ayrılacak bir uygulamaya şahit
olunmamıştır; olunmayacaktır.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DYP, RP ve DSP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Gündemdışı konuşma
cevaplandırılmıştır.
Biz de, yetmişüç yıl önce, Türkiyemiz önüne bu kadar çok
önemli ve büyük bir hedef koyan o Yüce Meclisin bütün değerli üyelerine
Meclisimizin saygılarını sunuyoruz ve ondan sonra gelen her
kitle, her Meclisimiz, Tevhidi Tedrisat Kanununun eksiksiz olarak uygulanması
konusunda bu Kanunun uygulayıcılarına çok büyük talimatlar
vermiştir ve aynı zamanda takipçisi olacaktır.
3. – Adana Milletvekili İmren
Aykut’un, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumundaki uygulamalara
ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet
Bakanı Sacit Günbey’in cevabı
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, üçüncü
gündemdışı konuşma Sosyal Hizmetler Çocuk Esirgeme
Kurumundaki uygulamalarla ilgili olarak gündemdışı söz isteyen
Adana Milletvekili Sayın İmren Aykut'a verilmiştir.
Buyurun efendim. (ANAP ve DSP sıralarından alkışlar)
Konuşma süreniz 5 dakikadır.
İMREN AYKUT (Adana) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; devletimizin en temel, köklü ve hizmet kapsamı itibariyle
en önemli, ulvî kurumlarından birisi olan Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme
Kurumunda, son günlerde inanılmaz boyutlara ulaşan siyasal
kadrolaşmayla ilgili düşüncelerimi aktarmak üzere huzurunuzda
bulunuyorum.
Sıcak bir yuva bekleyen kimsesiz yavrularımıza,
şefkat, saygı bekleyen kimsesiz yaşlılarımıza
hizmet etmek üzere kurulmuş bulunan Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme
Kurumu, maalesef, gözü kara bir iktidar ve kadrolaşma hırsıyla,
amacından uzaklaştırılmaktadır. Sekiz aylık
Refahyol Hükümeti döneminde, bırakın bir yeni gelişmeyi,
ilerlemeyi, mevcut, hemen her hizmette ciddî bir gerileme dönemi
yaşanmaktadır. Başarılmış olan tek şey,
siyasal kadrolaşmadır.
Kurumun, merkezde ve illerde, hemen tüm yönetim kadroları
değiştirilmiş, yerlerine, böylesine hassas bir kurumu yönetecek
uzmanlıktan, meslekî ve bürokratik yeterliliklerden yoksun, tek
özelliği parti referansı ve yandaş olan kişiler
getirilmiştir. Oysa, bu kurum, ihtisas hizmetlerini gerektirir bir
kurumdur; çocuk gelişiminden psikologlara, sosyal hizmet
uzmanlarından eğitimcilere kadar bu alanda yetişmiş
insanlara ihtiyaç vardır.
Hayatında bir çocuk yuvasını ya da huzurevini hiç
görmemiş, buralarda tek bir gün dahi çalışmamış
insanlar, yönetici olarak atanmaktadırlar. Üstelik, görevden
alınanların büyük bir çoğunluğu, hemen hemen tamamı,
bayan yöneticilerdir ve yerlerine, ne hikmetse, hep, yukarıda
belirttiğim niteliklerden tamamen yoksun olan erkekler atanmaktadır.
Bir annenin şefkati, sıcaklığı çocuklardan,
yaşlılardan ve özürlülerden bilinçli olarak esirgenmektedir.
Bu kuruluşlarda, personelle bu ölçüde oynanmasının bedelini,
hiç kuşkusuz, önce, buralarda bakılmakta olan çocuklarımız
ödemektedir. Zaten, anne ya da babadan ayrı kalmanın
acısını yaşayan, örselenmiş çocuklarımız, bu
kez de müdür annelerini, uzman annelerini, bakıcı annelerini
kaybetmek zorunda bırakılmaktadır. Bir yetiştirme
yurdundaki evlatlar, huzurevinin yaşlıları "bize bakan,
şefkat gösteren, anne, baba, evlat olan personelimizi
almayınız" diye haykırmakta ve bu
haykırışları da, televizyonlarda gösterilmektedir.
Bornova Yetiştirme Yurdu çocuklarının feryadı,
Seyranbağları Huzurevi yaşlılarının
ağlamaları, doktorlarını istemeleri, daha da ötesi,
üzüntüden kalp krizi bile geçirenlerin olması,
vicdanlarınızı sızlatmıyor mu?! Bu kadar mı
acımasız, bu kadar mı gözükara oldunuz?! Peşlerinize
televizyon kameralarını ve gazetecileri alıp, devletin
kesesinden iftar yemeği vermeyi nasıl izah edeceksiniz?! Sayın
Başbakanın, Seyranbağları Huzurevinde verdiği iftar
yemeğinin faturasını, kurumun, 1418 sayılı Kanuna
dayalı kaynaklarından mı karşıladınız?!
Başbakanın, fitresini zarflara koyup, göstere göstere,
insanların onurunu ayaklar altına alıp, çocuklara,
yaşlılara dağıtmasını içinize nasıl
sindirdiniz?! O yaşlıların içerisinde kimler olduğunu biliyor
musunuz; onların onurlarıyla oynayıp hayata küstürdüğünüzün
farkında mısınız?!
Sayın Bakanın seçim bölgesinde bile, yardım almak için
birbirini çiğneyen kadınlarımızın görüntüsü, tüm
Türkiye'yi üzüp şaşkına çevirirken, üç gün sonra, aynı
ilde, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfından
yapılan yardımlar, yine, Sayın Bakanın ve basının
önünde teşhir edilirken, o yardımı alanların ve
kadınlarımızın boyunlarını büküp saklanmaya
çalışmasının utancı kimlere aittir?!
Rahmetli Özal, bu son derece önemli yardım kurumunu ve
vakıfları, siz, bunların kaynaklarını, ulufe gibi
siyasî çıkarlarınız için dağıtasınız diye
kurmadı. Sosyal hizmetler de sosyal yardımlar da, en doğal
yurttaşlık hakkıdır. Devlet, en başta bu görevi
yapmakla görevlidir. Bu amaçla kurulmuş sosyal yardımlaşma,
dayanışma vakıflarının kaynaklarını, ihsan
eder gibi kullanamazsınız. Çoluğun çocuğun,
yaşlının, özürlünün korunduğu bu kurumlardan, lütfen,
ellerinizi çekiniz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Aykut, size eksüre veriyorum; lütfen,
konuşmanızı bitirin efendim; buyurun.
İMREN AYKUT (Devamla) – Bu kurum, Büyük Önder Atatürk'ün
kurduğu bir kurumdur; kökleri, yüzlerce yıllık geleneklerimize,
millî ve dinî değerlerimize, hasletlerimize dayanır. Daha
İstiklal Savaşımız sürerken, Büyük Önder,
şehitlerimizin çocukları için, Çocuk Esirgeme Kurumunun temellerini
atmıştır. Bu Kurumda yetişecek çocuklar, aydınlık
geleceğimizin, cumhuriyetimizin teminatı olarak
yetiştirilmelidir. Bu çocukların eğitimini, vakıf üyesi
kimliği altındaki partililere emanet edemezsiniz.
Bugün, siz, bu Kurumda kadın yönetici bırakmamaya yemin
etmiş gibisiniz; mahkeme kararlarını, Kurumun hassas
yapısını hiçe saymaktasınız. Bu yetmiyor,
kreşleri kapatıyorsunuz; yetmiyor, çocuklarımızın
iş ve meslek öğrendiği atölyeleri, en son olarak da Burdur
Ayakkabı Fabrikasını kapatıyorsunuz. Yatırımlar,
olduğu yerde duruyor, herşeyiyle hazır kuruluşlar da
bekliyor. Kreşleri kapatarak, çalışan anneleri, işlerini
bırakmaya ve eve hapsetmeye zorluyorsunuz. Korunmaya muhtaç çocukları
siyasî malzeme yapmaya da, çocuklarımızı, yaşlılarımızı
sevgisiz bırakmaya da, gücünüzün ve siyasal ömrünüzün yetmeyeceğini
bildirmek istiyorum.
Sosyal hizmetler ve sosyal yardımları, çağdaş bir
topluma, çağdaş bir sosyal devlete yakışır bir biçimde
ele almaya ve yönetmeye, sizleri davet ediyorum.
Saygılarımla. (ANAP, DSP ve CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Aykut.
Sayın Aykut'un gündemdışı konuşmasına
cevap vermek üzere, Devlet Bakanı Sayın Sacit Günbey; buyurun
efendim. (RP sıralarından alkışlar)
DEVLET BAKANI SACİT GÜNBEY (Diyarbakır) – Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; Anavatan Partisi Milletvekili
Sayın İmren Aykut'un gündemdışı konuşmasına
cevap vermek üzere huzurlarınızdayım; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Sayın Aykut, defalarca bakanlık yapmış bir kişi
olarak, bu gazete haberleriyle muhalefet yapmak anlayışı
içerisinde, gazetelerden okuduklarını buraya getirmiş ve
muhalefet yaptığını düşünmektedir. Ben, sorumlu,
bakanlık yapmış bir hanımefendinin, bu haberleri okuduktan
sonra beni aramak suretiyle, haberler hakkında bir malumat edinmesini
beklerdim; fakat, bunu yapmamışlardır. (RP
sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)
Bakanlığa başladığımızda önümüzde
bulduğumuz ilk evraklardan biri, Sayın İmren Aykut'un,
Başbakanlık Teftiş Kurulu ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü
müfettişlerine, Kurumla ilgili başlatmış olduğu
teftiş raporlarıdır. Sormak istiyorum: Sayın Aykut, bu
geniş teftişi acaba niçin başlattılar? Bizim
yaptığımız işlemler de bu teftiş
raporlarının gereğinden başka hiçbir şey
değildir.
Bu teftiş raporlarına göre, Kurumun içerisinde, maalesef,
birtakım gizli örgütlere mensup insanların faaliyetleri var...
TUNCAY KARAYTUĞ (Adana) – Bir başka örgütün de...
DEVLET BAKANI SACİT GÜNBEY (Devamla) – Varsa, onları da
araştırırız efendim...
ALTAN ÖYMEN (İstanbul) – Muhakemeleri yok mu?!.
DEVLET BAKANI SACİT GÜNBEY (Devamla) – Muhakemeleri de var... Onları, isterseniz, size takdim
edebilirim.
...ve bu teftiş raporlarına göre 68 insanın suçlu
bulunduğu, 11 kişi için de lüzumu muhakeme gerektiği sabittir.
Sayın Aykut Hanımefendiye bunları takdim edebilirim. Biz,
bunların gereklerini yapmışız.
Size söyleyeyim: Kurumumuzda çalışan personelin yüzde
40'ı bayandır ve bu bayan personele karşı, bir hareket
olmamıştır; Teftiş Kurulu raporlarına göre hareket
edilmiş, 33 bayan personelin görev yerleri
değiştirilmiştir, görevden atılmamışlardır.
Bu 33 bayan personelden 6'sı –kendileri dilekçe vermek suretiyle-
görevlerinden ayrılmış, 14 bayan personelin de –idarî görevleri
devam etmek suretiyle- görev yerleri değiştirilmiştir.
Kadrolaşmadan bahsettiler. Bakan olduğumdan beri,
açıktan, dışarıdan bir tek eleman almadım; yani,
devletin kadroları içerisinde, daha önce atanmış olan
insanların- yaptıysam- birkısmının görev yerlerini
değiştirdim. Sayın İmren Aykut, maalesef, üç aylık
bakanlığı dönemi içerisinde 252 kadro kullanmış ve biz
geldiğimizde, imtihanını yaptığı,
sonuçlarını ilan ettiği 200 civarındaki kadroya, devletin
bütünlüğü, sürekliliği anlayışı içerisinde, Sayın
İmren Aykut'a itimat etmek suretiyle, bunların da atamasını
yaptık; Sayın İmren Aykut'un siyasî bir tavrının
olacağını düşünmedik. (RP sıralarından
alkışlar) Dolayısıyla, Sayın İmren Aykut
döneminde 450'den fazla personel, Kuruma alınmış.
Daire başkanı olarak, 3 bayan daire başkanımız
halen görevlerini sürdürmektedir, 3 bayan daire başkanı görevden
alınmıştır; fakat 1 bayan daire başkanı ve 1
bayan şube müdürü de tarafımızdan göreve
atanmıştır. Yani, şunu söylemek istiyorum: Bizim, bayanlara
yönelik herhangi bir kastımız olmamıştır. Eğer,
bu rakam bayanlara yönelik olarak gösterilmek isteniyorsa, bu, Kurumun
özelliğinden dolayı,Kurumda çalışan bayan personel
sayısının fazla olmasından kaynaklanmaktadır.
HALİL İBRAHİM ÖZSOY (Afyon) – Üç gündür gazeteler
yazıyor; niye tekzip etmiyorsunuz?!
DEVLET BAKANI SACİT GÜNBEY (Devamla) – Gazete haberleriyle
muhalefet yapıyorsunuz efendim. (RP sıralarından
alkışlar) Ben rakam veriyorum; sizlere yazılı olarak da
verebilirim.
Daha önceki dönemlerde...
MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Daha öncekileri bırak...
DEVLET BAKANI SACİT GÜNBEY (Devamla) – Müsaade eder misiniz...
Buradan konuşursunuz. Ben sakin bir şekilde sizin
konuşmacınızı dinledim, siz de dinlemesini öğrenin...
BAŞKAN – Siz, Genel Kurula hitap edin Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI SACİT GÜNBEY (Devamla) – Şimdi, efendim,
Türkiye'de, 689 sosyal çalışmacı, kurumda
çalışıyor. Bunların 210'u Ankara'da görevlendirilmiş;
yani, Karadeniz Bölgesi, Doğu Anadolu Bölgesi ve Güneydoğu Anadolu
Bölgesinin 32 şehrinde sadece 101 sosyal çalışmacı
kalmış. Bu sosyal adalet mi?
HALİL İBRAHİM ÖZSOY (Afyon) – Sosyal hizmet
uzmanıdır onlar.
DEVLET BAKANI SACİT GÜNBEY (Devamla) – Sosyal
çalışmacı efendim, sosyal çalışmacı...
HALİL İBRAHİM ÖZSOY (Afyon) – "Sosyal
çalışmacı" diye bir şey yok; sosyal hizmet
uzmanıdır onlar.
BAŞKAN – Efendim, müdahale etmeyin. Eğer, tereddütünüz
varsa... Sayın Bakanın konuşmasına itimat edeceğiz.
DEVLET BAKANI SACİT GÜNBEY (Devamla) – Daha önceki dönemde,
Ankara'daki 17 kuruluşta 1 100 civarında bakıma muhtaç çocuk
olmasına rağmen, bu 1 100 çocuk için, taşra illerindeki
kuruluş müdür yardımcılarından 42'sinin kadrosu Ankara'ya
alınmış; yani, taşradaki çocuklara, müdür
yardımcısı görevinde çalışacak personel hizmeti
layık görülmemiş. Biz, bunların bir kısmını
taşraya tekrar iade etmek zorunda kaldık; çünkü, oradaki hizmetler
yürümüyordu. Bizim yaptığımız, kanunî ve hizmete yönelik
birtakım icraatlardır, siyasî ve maksatlı hiçbir
icraatımız olmamıştır.
Kadrolaşma konusuna gelince... Daha önce Kurumda yapılan
tahribatı biraz olsun düzeltmek amacıyla, biz, şu anda -biraz
önce de ifade ettiğim gibi- hiçbir siyasî görüş
ayrılığı gözetmeden, dışarıdan hiçbir eleman
almadan, kurum içerisindeki personelle kurumu yürütmekteyiz.
Hizmetin kalitesine gelince... Ben, göreve geldiğim gün, çok
sayıda kuruluşun görüntüsünü video kasetine aldım. Sayın
Bakan eğer merak ediyorlarsa, bu video kasetlerini kendilerine
tarihleriyle birlikte izletebilirim ve şu anda kendilerini davet ediyorum;
istediği kuruluşa, basın mensuplarıyla birlikte gidelim ve
o günkü hizmetin durumu ile bugünkü hizmetin durumunu lütfen mukayese edelim.
(RP sıralarından alkışlar)
Bizim icraatımızdan dolayı kalp krizi geçiren bu
kişinin adresini verirlerse, ben, en azından, ona bir
başsağlığı telgrafı çeker ve ziyaret edebilirim.
İftar yemeğine gelince... Tabiî, bizim hizmet
anlayışımız, tepeden bakan, hor gören, dayatmacı
hizmet anlayışı değildir. (RP sıralarından
alkışlar) Sayın Başbakanımız, tabiî ki,
devlet-millet kaynaşmasının bir örneği olmak suretiyle,
gidip, iftarda yaşlılarla birlikte yemek yemiştir. Bunda
gocunacak hiçbir taraf yoktur; bununla
iftar ediyoruz efendim. (RP sıralarından "Bravo" sesleri,
alkışlar)
AGÂH OKTAY GÜNER (Ankara) – Bunlar devletin parasıyla mı
oluyor?..
DEVLET BAKANI SACİT GÜNBEY (Devamla) – Efendim, devletin
parasıyla oluyor; ama, devletin parasını götürüp rantiyecilere
vermiyor, oradaki garibanlarla birlikte iftar yemeği yiyor.
Başbakanın orada yediği bir kap yemektir, evine
götürmemiştir efendim!.. (ANAP sıralarından gürültüler)
HALİL İBRAHİM ÖZSOY (Afyon) – Bu nasıl mantuk?..
BAŞKAN – Müdahale etmeyelim efendim...
DEVLET BAKANI SACİT GÜNBEY (Devamla) – Allah rahmet eylesin, merhum
Turgut Özal, gerçekten, ülkenin, gariban...
HALİL İBRAHİM ÖZSOY (Afyon) – Böyle mantık olur
mu?..
DEVLET BAKANI SACİT GÜNBEY (Devamla) – Lütfen dinler misiniz...(ANAP
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Efendim, müdahale etmeyin... Rica ediyorum...
Sayın Bakan, onların konuşmalarını dinlemeyin;
siz devam edin.
DEVLET BAKANI SACİT GÜNBEY (Devamla) – Efendim, konsantrasyonumu
bozmaya çalışıyorlar. (RP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Özsoy, çok müdahale ediyorsunuz;
konsantrasyonunu bozmayın efendim. (Gülüşmeler)
DEVLET BAKANI SACİT GÜNBEY (Devamla) – Şimdi, merhum Turgut
Özal, gerçekten, bu memlekette, fakirin, fukaranın, garibanın,
öksüzün, yetimin ihtiyaçlarını karşılamak üzere, bizatihi
kendi gayretleriyle Sosyal Yardımlaşma Fonunu kurmuştur; fakat,
maalesef, ondan sonra, ANAP İktidarı, bu Sosyal Yardımlaşma
Fonunun kaynaklarını kendi amacından saptırmış,
yine rantiyecilere, yine faize yöneltmiştir. Biz geldik, bu
kaynakları, yine garibana, yine kimsesizlere, yine yetimlere yönelttik.
Bundan üzülüyorsanız, biz, memnun oluyoruz efendim. (RP
sıralarından alkışlar, ANAP sıralarından
gürültüler)
MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Örnek al, örnek...
BAŞKAN – Arkadaşlar, dinleyelim efendim...
DEVLET BAKANI SACİT GÜNBEY (Devamla) – Siz, Özal'ın hiçbir
mirasına sahip çıkmadığınız gibi bu kuruluşa
da sahip çıkmadınız... (RP sıralarından
"Bravo" sesleri, alkışlar, ANAP sıralarından
gürültüler)
Burada, Burdur Ayakkabı Fabrikasının
kapatılmasından bahsediliyor. Gerçekten, Burdur'da bir ayakkabı
imalathanesi vardı; fakat, buradaki imalathane, aletleri
bakımından, personeli bakımından işlev görmez durumdaydı.
Oradaki personeli başka yerlerde değerlendirmek üzere
ayırdık. Burayı, ya yeniden işletmeye açacağız ya
da buranın malzemelerini satacağız veya başka bir yerde
yenileyeceğiz. Zaten orası işlemiyordu, fonksiyon görmüyordu.
Yapılan bundan ibarettir.
Hepinize saygılarımı arz ediyorum. (RP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Gündemdışı konuşma
cevaplandırılmıştır.
IV. –
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1. – Rize Milletvekili A.
MesutYılmaz’ın, Devlet Bakanı Sacit Günbey’in partilerine
sataşması nedeniyle konuşması
A. MESUT YILMAZ (Rize) – Sayın Başkan, sataşmadan
dolayı söz istiyorum.
BAŞKAN – Peki efendim; zatıâliniz bir Genel
Başkansınız; yeni bir sataşmaya meydan vermemek üzere;
buyurun. (ANAP sıralarından alkışlar)
A. MESUT YILMAZ (Rize) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; biraz önce bir milletvekili arkadaşımın
gündemdışı konuşmasını cevaplandırmak
amacıyla söz alan Sayın Devlet Bakanı, aslında, bu
konuşmasıyla, sorumlu olduğu alana ne kadar az vukuf
sağlayabilmiş olduğunu bir defa daha bu kürsüden ortaya
koymuştur.
MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) – Sen anlamazsın,
aklın ermez o işlere!
BAŞKAN – Efendim, rica ediyorum, yeni sataşmalara meydan
vermeyelim.
MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) – Önce kendileri
sataştılar.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Yılmaz.
A. MESUT YILMAZ (Devamla) – Sayın Bakanın burada
yapmış olduğu konuşmada verdiği rakamların hepsi
gerçeklere aykırıdır.
RIZA ULUCAK (Ankara) – Nereden biliyorsunuz?!.
A. MESUT YILMAZ (Devamla) – Bu hususları somut olarak Yüce Meclisin
huzuruna getirebilmek için, Anavatan Partisi olarak, bu konuda bir Meclis
araştırması önergesi vereceğiz. Refah Partisi Grubunu da,
eğer gerçeklerin ortaya çıkmasını arzuluyorsa, bu
önergemize destek vermeye çağırıyorum. (ANAP sıralarından
alkışlar) Burada, öyle, yalan yanlış konuşup da
milleti aldatıp ondan sonra yerinizde oturamazsınız.
MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) – O sizin
sanatınız.
A. MESUT YILMAZ (Devamla) – Eğer, bu gerçeklerin, hakikaten,
Bakanın söylediği gibi olduğuna inanıyorsanız, bizim
önergemize destek verirsiniz.
ALİ OĞUZ (İstanbul) – Hay hay!
A. MESUT YILMAZ (Devamla) – Dün bu konuda bir basın
toplantısı yapan Refah Partisinin Grup Başkanvekili,
aslında, o basın toplantısındaki ifadeleriyle, Refah
Partili Sayın Bakanın kendisine bağlı kurumlarda nasıl
partizanca bir uygulama içerisinde olduğunu ikrar etmiştir; bunun
gerekçesini ifade etmiştir.
MEMDUH BÜYÜKKILIÇ (Kayseri) – Anlayışınız öyle mi?
A. MESUT YILMAZ (Devamla) – Ama, benim burada söz almamın asıl
gerekçesi, Sosyal Dayanışma ve Yardımlaşma Fonunun
uygulanmasıyla ilgili olarak -Sosyal Yardımlaşma ve
Dayanışma Fonudur o fonun ismi, Sayın Bakan, sekiz aydan beri,
daha ismini bile öğrenememiştir- partimin geçmişteki
uygulamalarına yönelttiği mesnetsiz ve haksız suçlamalardır.
Değerli milletvekilleri, Anavatan Partisi olarak, bu fonu biz
kurduk. (RP sıralarından "Özal kurdu" sesleri) Anavatan
Partisi olarak biz kurduk bu fonu. Bu fonun sekiz yıllık Anavatan
İktidarındaki uygulamalarında, bir defa bile...
MUSA UZUNKAYA (Samsun) – Fakir fukaraya ne verdiniz?!.
A. MESUT YILMAZ (Devamla) – ...bugünkü Başbakanın
yaptığı gibi, Başbakanın katıldığı
toplantıda, masanın üzerine bu fonun paraları getirilip de,
sözde, fakirlere, Refah Partisinin üyelerine dağıtılmadı.
(ANAP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)
SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Sayın Başkan, konu ne?!.
BAŞKAN – Bir dakika efendim...
Sayın Yılmaz, lütfen...
A. MESUT YILMAZ (Devamla) – Bizim sekiz yıllık
iktidarımızda, bir defa bile, ulvî amaçlarla kurulan bu fon, bir
partinin partizanca emellerine alet edilmedi. (RP sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN – Efendim, siz sataşma konusuna cevap verin... Rica
ediyorum...
A. MESUT YILMAZ (Devamla) – Şimdi, aslında, sorumlu
olduğu bu Meclise gelip de, bu insanlık dışı
uygulamanın hesabını vermek zorunda olan bu Hükümetin bir
üyesinin...
NURETTİN AKTAŞ (Gaziantep) – Sayın Başkan,
sataşma nedeniyle söz aldı...
BAŞKAN – Bİr dakika efendim...
A. MESUT YILMAZ (Devamla) – ... bu fonu ihdas etmiş olan, bu fonu
bütün iktidarı döneminde de amacına uygun olarak kullanmış
olan Anavatan İktidarını suçlaması, doğrudan
doğruya bu suçunu örtme gayretinden başka bir şey değildir.
(ANAP sıralarından alkışlar, RP sıralarından
gürültüler)
NURETTİN AKTAŞ (Gaziantep) – Sayın Başkan,
sataşma nedeniyle söz aldı, gündemdışı
konuşuyor...
A. MESUT YILMAZ (Devamla) – Topluma adil düzen vaat ederek
işbaşına gelen, yüzde 21 oyla bugün iktidar ortağı
olan Refah Partisi, aslında, sadece ve sadece, Sosyal
Yardımlaşma ve Dayanışma Fonunun uygulamasındaki
adaletsiz icraatıyla, bu sloganına ne kadar ters düştüğünü,
milleti nasıl aldattığını bir defa daha ortaya
koymuştur. Sayın Bakanın burada söylediklerinin hepsini iade
ediyorum.
NURETTİN AKTAŞ (Gaziantep) – Millet hepsini görüyor...
A. MESUT YILMAZ (Devamla) – Bu konuda gerçeklerin ortaya
çıkarılması için, Refah Partisi Grubunu, Meclis araştırması
önergemize destek vermeye davet ediyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (ANAP sıralarından ayakta
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yılmaz.
2. – Devlet Bakanı Sacit Günbey’in,
Rize Milletvekili A. MesutYılmaz’ın şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
DEVLET BAKANI SACİT GÜNBEY (Diyarbakır) – Sayın
Başkan...
SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Sayın Başkan...
TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) – Sayın Başkan...
BAŞKAN – Tamam... Bir dakika efendim... Bir dakika...
Efendim, Sayın Yılmaz, tabiî, Anamuhalefet Partisi Genel
Başkanıdır.
SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Sayın Başkan...
DEVLET BAKANI SACİT GÜNBEY (Diyarbakır) – Sayın
Başkan, sataşma nedeniyle söz istiyorum...
BAŞKAN – Bir dakika efendim... Dinleyeceğim sizi... Bir dakika
Sayın Bakan... Yalnız, üçünüz birden çıkmayın da, biriniz
konuşun.
Sayın Genel Başkan söz istediği zaman, ben, Meclis
Başkanvekili olarak bir sataşma olduğuna
inandığım için söz verdim; ama, burada da, Meclis olarak
çalışmak zorundayız. Kürsüye çıkan her arkadaşımızın,
kürsüde, yeni sataşmalara meydan vermeden, bu
çalışmalarımıza imkân sağlayacak şekilde
davranması lazım; ama, şimdi, zatı âliniz geldiniz, yeni
sataşmalara meydan verdiniz. Yalnız...
MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Sataşma yok Sayın
Başkan...
DEVLET BAKANI SACİT GÜNBEY (Diyarbakır) – Sayın
Başkan, söz istiyorum...
BAŞKAN – Size de söz vereceğim...
TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) – Sayın Başkan...
Sayın Başkan...
SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Sayın Başkan...
BAŞKAN – Bir dakika... Birinize söz vereceğim efendim.
Efendim, iki grup başkanvekilinden hanginize söz vereyim?.. Rica
ediyorum, yeni sataşmaya meydan vermeyin.
TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) – Grup Başkanvekili olarak,
ben konuşayım.
BAŞKAN – Sayın Karamollaoğlu, isterseniz, Sayın
Bakana söz vereyim.
Sayın Bakan, buyurun efendim.
Yeni bir sataşmaya meydan vermemek üzere, Sayın Bakan... Rica
ediyorum... Eğer, böyle sataşmalarla bu işi götüreceksek, bu
Meclis çalışmaz.
DEVLET BAKANI SACİT GÜNBEY (Diyarbakır) – Sayın
Başkan, teşekkür ediyorum.
Zatıâlinizi ve Yüce Heyeti saygıyla selamlıyorum.
Şimdi, tabiî, doğrusu, ben, bir Genel Başkanın,
Başbakanlık yapmış bir Genel Başkanın, burada, bu
şekilde konuşmasını yadırgadım.
ABDULLAH AKARSU (Manisa) – Allah Allah!.. Biz, seni
yadırgadık.
DEVLET BAKANI SACİT GÜNBEY (Devamla) – Şimdi, ben, Sosyal
Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu
İdaresinin ismini biliyorum; fakat, Sayın Genel Başkanın ve
Başbakanlık yapmış bir zatın, bu yardımların
ne şekilde dağıtılması gerektiğini bilmesi
gerekir. (RP sıralarından alkışlar)
MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Para
dağıtmadınız mı?!..
BAŞKAN – Efendim, susar mısınız... Lütfen....
DEVLET BAKANI SACİT GÜNBEY (Devamla) – Çünkü, bunu, siyasî
amaçlarla dağıtmak mümkün değildir efendim.
MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Dağıtmadınız
mı?!.
DEVLET BAKANI SACİT GÜNBEY (Devamla) – Müsade eder misiniz
beyefendi.
BAŞKAN – Sayın Ersümer, lütfen susar mısınız.
DEVLET BAKANI SACİT GÜNBEY (Devamla) – Beyefendi, izah ediyorum...
MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Para
dağıttınız...
DEVLET BAKANI SACİT GÜNBEY (Devamla) – Müsaade eder misiniz; izah
ediyorum efendim.
BAŞKAN – Efendim, susun!..
MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Ona cevap verin; para
dağıttınız veya dağıtmadınız...
DEVLET BAKANI SACİT GÜNBEY (Devamla) – Ona cevap vereceğim.
BAŞKAN – Sayın Ersümer, lütfen... Rica ediyorum...
Buyurun Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI SACİT GÜNBEY (Devamla) – Şimdi, efendim, bu
Fonun bir kanunu var. Fon Genel Sekreterliğinin, Başbakan talimat
verse dahi, beş kuruş para harcama yetkisi yoktur.
ERSİN TARANOĞLU (Sakarya) – Biz nasıl verdik o zaman?!.
DEVLET BAKANI SACİT GÜNBEY (Devamla) – Bu Fonun Genel Kurulu
vardır. Bu Fonun Genel Kurulunda, ilgili Devlet Bakanı,
Başbakanlık Müsteşarı, Sağlık
Bakanlığı Müsteşarı, Vakıflar Genel Müdürü ve
ilgili birkaç müsteşar bulunur. Bu kişiler, vali ve kaymakamlardan
gelen istek ve talepleri ve buralara gönderilecek periyodik
yardımları değerlendirir. Bu yardımlar, vali ve
kaymakamlıkların emrinde olan ve ülkemizde bulunan 925 sosyal
yardımlaşma vakfına gönderilir. Bu vakıfların
mütevelli heyeti vardır. (ANAP sıralarından gürültüler)
MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Para dağıttınız
mı dağıtmadınız mı?
BAŞKAN – Bir dakika... Bir dakika...
Sayın Bakan, siz Fonun işleyişine değil de,
Sayın Yılmaz'ın size sataşma konusu olan konuya cevap verin
efendim.
DEVLET BAKANI SACİT GÜNBEY (Devamla) – Ben, sataşma konusuna
cevap veriyorum.
Bu yardımları dağıtanlar, vali ve kaymakamlar ve
mütevelli heyetleridir; hiçbir siyasî iradenin müdahalesi yoktur.
Ben bu telaşı anlıyorum. Daha önce faize, rantiyeye
verdikleri bu parayı, biz şimdi fakire fukaraya
ulaştırıyoruz; bu telaş, onun telaşıdır.
Saygılarımı sunarım efendim. (RP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Sayın milletvekilleri, gündemdışı konuşmalar
bitmiştir.
MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Sayın Başkan...
BAŞKAN – Efendim, tamam artık.
MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Sayın Başkan, müsaade
edin.
BAŞKAN – Hayır efendim.
MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Sayın Başkan...
BAŞKAN – Efendim.
MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Sayın sözcünün söylediklerini
şöyle bir değerlendirin. Bize "siz, Sayın Turgut Özal'dan
sonra keyfî bir uygulama yaptınız" diyor.
BAŞKAN – Öyle bir şey demedi efendim.
MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Sayın Başkan, bir
dakika...
BAŞKAN – Hayır, demedi efendim. (ANAP sıralarından
gürültüler)
MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Şimdiki konuşmasında
da "siz bunu kötüye kullandınız; biz aynı kanunu
kullandık" diyor. Peki, yeni kanun mu getirildi?
BAŞKAN – Tamam; maksadınızı
açıkladınız, teşekkür ederim.
MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Müsaade edin, kısaca izah
edeceğim.
BAŞKAN – Hayır efendim; rica ederim... Böyle, sabaha kadar
sataşmadan dolayı söz veremem.
MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Niye "hayır"
Sayın Başkan?!.
BAŞKAN – Cumhurbaşkanlığı tezkereleri...
TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) – Sayın Başkan...
BAŞKAN – Efendim.
TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) – Benim ismimi zikretmeseydi...
BAŞKAN – Hayır efendim.
TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) – Dün basın toplantısını
ben yaptım. Benimle ilgili olarak Sayın Genel Başkan bir
şey söyledi. Ben bu konuyu kısaca açıklayıp
bitireceğim.
BAŞKAN – Hayır, söz vermiyorum.
Efendim, Sayın Bakan, biraz önce sataşmaya cevap verdi.
TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) – Hayır efendim...
BAŞKAN – Bakın, Sayın Karamollaoğlu, eğer, biz
burada zamanı hep sataşmalarla geçirirsek, akşama kadar, birisi
çıkar ona sataşır, ötekisi ona sataşır, bu Meclisi
çalıştıramayız.
TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) – Benim üslubum sataşma
değildir; ama, müsaade ederseniz...
BAŞKAN – Efendim, rica ediyorum, orayı geçtim artık.
TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) – Efendim, müsaade edin.
BAŞKAN – Oturur musunuz... Rica ediyorum.
TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) – Sayın Başkan...
BAŞKAN – Hayır efendim, rica ediyorum. Söz vermiyorum size.
BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun) – Sayın Başkan,
Sayın Bakan, bütçenin ve fonların kullanılış
mekanizmalarını bilmediği...
BAŞKAN – Efendim, lütfen... Söz vermedim size.
BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun) – ...faizin, rantın, verginin ne
olduğunu bilmediği için Meclisi yanıltmaktadır.
BAŞKAN – Lütfen, oturur musunuz yerinize.
BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun) – Meclisi aydınlatmak
üzere söz istiyorum.
BAŞKAN – Rica ediyorum... Oturur musunuz yerine.
Cumhurbaşkanlığı tezkeresi vardır;
okutuyorum...
SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Sayın Başkan, bir şey
söyleyebilir miyim?
BAŞKAN – Arkadaşlar, o zaman ben burayı terk edeyim, siz
karşılıklı konuşun. Olur mu canım!
SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Arkadaşımızı yerinden
dinlediniz mi! Beni de dinleyin.
BAŞKAN – Evet, buyurun, siz de yerinizden bir cümle söyleyin.
SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Öncelikle zatıâliniz, sataşma
konusunu tespit etmediğiniz için gündemdışı konuşma
yaptı Sayın Başkan. Ben bir cümle söylemek istiyorum.
Şuradaki konuşma, özellikle Refah Partisine sataşan Genel
Başkan için sadece şu cümle yakışır: Biten bir Genel
Başkanın konuşması olmuştur. (RP
sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar; ANAP
sıralarından sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler)
A. MESUT YILMAZ (Rize) – Sayın Başkan...
BAŞKAN – Cumhurbaşkanlığı tezkeresi
vardır; okutuyorum. (ANAP sıralarından sıra kapaklarına vurmalar,
gürültüler)
Bir dakika efendim... Rica ediyorum...
MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Hakaret ediliyor.
BAŞKAN – Hayır efendim... Rica ediyorum...
Şimdi, değerli arkadaşlarım,
karşılıklı sataşmalarla bir yere varamayız.
Sayın Yılmaz, sizin bitip bitmediğinize halk karar
verecek, herhangi bir kimse karar veremez efendim. (ANAP sıralarından
sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler)
MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Bu kürsüden hakaret ediliyor.
BAŞKAN – Efendim, lütfen, şimdi, benim yerime kendinizi koyun.
Lütfen oturur musunuz...
Buyurun devam edin.
MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Hakaret edildi Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Sayın Ersümer, oturur musunuz yerinize! (ANAP
sıralarından gürültüler) Efendim, oturun yerinize... Rica ediyorum...
Efendim, idare Amirleri yok mu arkadaşlar?
ERSİN TARANOĞLU (Sakarya) – Söz vereceksiniz.
BAŞKAN – Efendim, rica
ediyorum... Bakın, rica ediyorum...
HALİL İBRAHİM ÖZSOY (Afyon) – Müsaade etmeyiz!
MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Gaziantep) – Yalan söylüyor, yalan
söylemesine müsaade ediyorsun!
ABDULLAH AKARSU (Manisa) – Nezaket yok, nezaket... Adam yalan söylüyor.
Tarafsız davran!
BAŞKAN – Arkadaşlar, bakın, eğer, yerinize oturmazsanız
ara vereceğim. Rica ediyorum...
ASLAN ALİ HATİPOĞLU (Amasya) –
Konuşturacaksın!.
BAŞKAN – Efendim, bakın, bir başka zaman tolerans
tanıyacağım. Lütfen oturur musunuz...Efendim, bakın, bir
başka zaman tolerans tanıyacağım. Lütfen oturur musunuz...
Efendim, sizlerden rica ediyorum.
HALİL İBRAHİM ÖZSOY (Afyon) – Efendim, yalan söylüyor.
BAŞKAN – Efendim, bakın, sizlere çok müsamaha gösterdim.
Lütfen oturur musunuz.
ERSİN TARANOĞLU (Sakarya) – Söz vereceksiniz!
BAŞKAN – Şimdi, Meclisi, böyle, çalıştırmamak
suretiyle kime hizmet ediyorsunuz?!.
BURHAN KARA (Giresun) – Kürsünün adaletine güvenmiyoruz.
MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Gaziantep) – Haydi,
çalıştır da görelim.
BAŞKAN – Efendim, İdare Amirleri yok mu? Nöbetçi İdare
Amiri kim? (ANAP sıralarından sıra kapaklarına vurmalar,
gürültüler)
Efendim, anlamıyorum, ne diyorsunuz.
Arkadaşlar, yerinize bir oturur musunuz. (ANAP
sıralarından sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler)
MİRAÇ AKDOĞAN (Malatya)
– Söz vereceksiniz, söz!..
BAŞKAN – Efendim, oturun da bir kişi konuşsun.
Şimdi, bu, kürsüye saldırı demektir. (ANAP
sıralarından sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler)
Lütfen oturur musunuz yerinize... Rica ediyorum oturun yerinize!
MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Sayın Başkan...
BAŞKAN – Grubunuzu bir oturtun bakalım.
Arkadaşlar, eğer, oturmazsanız birleşime ara
vereceğim. (ANAP sıralarından sıra kapaklarına
vurmalar, gürültüler)
ERSİN TARANOĞLU (Sakarya) – Söz vereceksiniz!
BAŞKAN – Sayın Taranoğlu, ben, böyle, masalara vurmakla
kimseye söz vermem. Ben, İçtüzüğü işletirim.
Lütfen oturur musunuz yerinize... (ANAP sıralarından
gürültüler)
Efendim, birleşime 5 dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 15.52
4. – Denizli Milletvekili M. Kemal
Aykurt’un, Pamukkale Kuzey ve Güney kapılarına ilişkin sorusu ve
Kültür Bakanı İsmail Kahraman’ın yazılı cevabı
(7/2166)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Kültür Bakanı
Sayın İsmail Kahraman tarafından yazılı olarak
cevaplandırılmasına delaletinizi arz ederim.
Saygılarımla.
25.2.1997
Mustafa
Kemal Aykurt
Denizli
Sorular :
Kültür Eski Bakanı Sayın Fikri Sağlar
döneminde yaptırılan Pamukkale Kuzey ve Güney kapılarına
ait;
1. Pamukkale’nin özgün mimarisine aykırı olan
bu kapı hangi amaçla yapılmıştır?
2. Bu kapıları yapan müteahhit firma kimdir?
Ve Sayın Bakanla yakınlık derecesi nedir?
3. Bu kapıların maliyeti nedir?
4. Bu kapıların zeminine döşenen
İtalyan granit taşlar hangi ülkeden ne amaçla ithal edilmiş ve
kaç para ödenmiştir?
T.C.
Kültür
Bakanlığı 12.3.1997
Araştırma,
Planlama ve Koordinasyon
Kurulu
Başkanlığı
Sayı
B.16.0.APK.0.12.00.01.940-62
Konu : Yazılı soru önergesi
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
İlgi : T.B.M.M.
Başkanlığının 3 Mart 1997 gün Kan. Kar. Müd.
A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/2166-5542/15684 sayılı yazısı.
Denizli Milletvekili Sayın M. Kemal Aykurt’un
“Pamukkale Kuzey ve Güney kapılarına ilişkin” yazılı
soru önergesinin cevabı ekte gönderilmektedir.
Bilgilerinizi arz ederim.
İsmail
Kahraman
Kültür
Bakanı
Cevap 1. Kültür, Turizm, Çevre bakanlıkları,
Denizli Valiliği ve ilgili kuruluşların her
aşamasını izlediği ve denetlediği “Pamukkale Koruma
Amaçlı İmar Planı” doğrultusunda yapımı
tamamlanan Kuzey ve Güney kapıları ziparetçi karşılama
merkezlerinin uygulama projeleri yine aynı kurum ve kuruluşların
oluşturduğu Danışma ve Yönlendirme Kurulu tarafından
her aşamada denetlenmiş ve İzmir II Numaralı Kültür ve
Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulunca
onaylanmıştır.
Antik Hierapolis Kentinin kuzeyinde ve güneyinde birer
ziyaretçi karşılama merkezi oluşturulmasının amacı
örenyerinin taşıt trafiğine kapanması ve gelen
ziyaretçilere gerekli hizmetlerin bu noktalarda verilmesini
sağlamaktır.
Cevap 2. Bu merkezlerin yapımını
gerçekleştiren müteahhit firma UNİMAK İnş. Tes. Tic. ve
San. A.Ş.’dir.
Cevap 3. Sözkonusu kapıların toplam maliyeti
1993 yılı birim fiyatları ile 67 343 617 000 TL.’dir.
Cevap 4. Bu kapıların zeminine çok
sayıda ziyaretçisi olan Pamukkale örenyerinde aşınmaya
dayanıklı ve iç piyasada da satılan ithal granit
kullanımı proje müelliği tarafından önerilmiş ve
yukarıda sözü edilen ilgili kurum ve kuruluşlarca uygun görülmüş
olması sebebiyle kullanılmıştır.
Granit plaklarla döşeme kaplamasına ödenen
bedel yaklaşık 3 700 m2
alan için 9 000 000 000 TL.’dir.
5.
– Ağrı Milletvekili M. Sıddık Altay’ın,
Ağrı ve ilçelerinin kütüphane ihtiyacına ilişkin sorusu ve
Kültür Bakanı İsmail Kahraman’ın yazılı cevabı
(7/2178)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorumun Sayın Kültür
Bakanı tarafından sözlü olarak
cevaplandırılmasını arz ederim.
Saygılarımla.
M.
Sıddık Altay
Ağrı
Soru : Ağrı ve ilçelerinde öğrencilerin
ve vatandaşların yararlanabileceği yeterli kütüphaneler yoktur.
Kütüphanesi olmayan ilçelerimizin kütüphaneye kavuşturulması, mevcut
olanlarında kapasitesini artırmak için programınız var
mı? Varsa ne zaman, nasıl yapılacaktır?
T.C.
Kültür
Bakanlığı 12.3.1997
Araştırma,
Planlama ve Koordinasyon
Kurulu
Başkanlığı
Sayı
B.16.0.APK.0.12.00.01.940-61
Konu : Yazılı soru önergesi
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
İlgi : a) 10.6.1997 tarih ve
A.01.0.GNS.0.10.00.02-6/214-2075/5576 sayılı yazınız.
b)
T.BM.M. Başkanlığının 4 Mart 1997 gün Kan. Kar. Müd.
A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/2178-2075 5576 sayılı yazısı.
Ağrı Milletvekili Sayın M.
Sıddık Altay’ın “Ağrı ve ilçelerinin kütüphane ihtiyacına
ilişkin” ilgi (a) yazı ve eki sözlü soru önergesi ilgi (b)
yazıyla yazılı soru önergesine çevrilmiş olup, sözkonusu
önergenin cevabı ekte gönderilmektedir.
Bilgilerinizi arz ederim.
İsmail
Kahraman
Kültür
Bakanı
Ağrı İli ve ilçelerinde toplam 6 kütüphane
mevcuttur. Toplam ilçe sayısı 7’dir. Kütüphanesi olan ilçe 5,
kütüphanesi lomayan ilçe sayısı 2, gezici kütüphane sayısı
ise 1 adettir.
Tutak İlçe Halk Kütüphanesi ve Taşlıçay
İlçesine kütüphane yapımı için 1997 yılı
yatırım programına alınmadığından Devlet
Planlama Teşkilatı Müsteşarlığınca uygun
görülmemiştir.
Mahallî idarelerle işbirliği sonucu kütüphane
açılması teklifi gelen Diyadin İlçesi ile
Eleşkirt-Yücekapı beldesine kütüphane açılması
çalışmaları sürdürülmektedir.
Ayrıca, 1996 yılında satınalma ve
bağış yoluyla sağlanan kitap ve yayınlar adıgeçen
kütüphanelere yıl içinde gönderilmiştir.
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati : 16.06
BAŞKAN : Başkanvekili Kamer
GENÇ
KÂTİP ÜYELER : Mustafa BAŞ
(İstanbul), Ünal YAŞAR (Gaziantep)
BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 66 ncı
Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
Sayın milletvekilleri, çalışmalarımıza
kaldığımız yerden devam ediyoruz.
MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Sayın Başkan...
BAŞKAN – Lütfen, oturur musunuz...
Benim ne söyleyeceğimi ne biliyorsunuz?!.. (ANAP
sıralarından gürültüler)
A. MESUT YILMAZ (Rize) – Sayın Başkan, sataşmadan
dolayı...
BAŞKAN – Sayın Yılmaz, lütfen...
MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Sayın Başkan...
BAŞKAN – Ben, söyleyeyim de ondan sonra... (ANAP sıralarından
gürültüler)
MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Sayın Başkan...
BAŞKAN – Ben, Sayın Yılmaz'a söz vereceğim; siz
oturur musunuz yerinize...
YAŞAR OKUYAN (Yalova) – Ne bağırıyorsun!..
Bağırma!...
NABİ POYRAZ (Ordu) – Saygısız herif!..
BAŞKAN – Lütfen, oturur musunuz yerinize.
IV. – SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
3. – Rize Milletvekili A. Mesut
Yılmaz’ın, Kayseri Milletvekili Salih Kapusuz’un şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
BAŞKAN – Sayın Yılmaz, Sayın Salih Kapusuz, bir
cümlesinde dedi ki: "Bu konuşma, biten bir genel başkanın
yaptığı bir konuşmadır"
Yeni bir sataşmaya meydan vermemek üzere, size söz veriyorum.
Buyurun (ANAP sıralarından alkışlar)
A. MESUT YILMAZ (Rize) – Sayın Başkan, sataşma
dolayısıyla bana söz verdiğiniz için teşekkür ediyorum.
Ancak, yeni bir sataşmaya mahal vermeme ikazınız, bence
yersizdir; çünkü, burada olan olay, Grup Başkanvekili... (RP sıralarından
gürültüler)
MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) – Sayın
Başkan, böyle sürüp gidecek o zaman... (ANAP sıralarından
gürültüler)
YAŞAR OKUYAN (Yalova) – Dinle be!..
BAŞKAN – Efendim, rica ediyorum...
Buyurun efendim, devam edin...
ASLAN ALİ HATİBOĞLU (Amasya) – Biraz da oraya baksana...
Orayı ikaz et, orayı...
BAŞKAN – Arkadaşlar, rica ediyorum...
MEHMET SAĞDIÇ (Ankara) – Oraya bak, oraya...
BAŞKAN – Efendim, ne yapalım herkes sorumluluğunu
bilecek.
Buyurun Sayın Yılmaz...
YAŞAR OKUYAN (Yalova) – Genel Başkana
saygısızlık ediyor, susuyorsunuz. Genel Başkana saygı
göstersinler...
MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Gaziantep) – İyice bak...
BAŞKAN – Efendim, lütfen, Genel Başkanınız burada
konuşuyor, rica ediyorum...
MEHMET SAĞDIÇ (Ankara) – Oraya bak, oraya...
BAŞKAN – Efendim, ben bakıyorum oraya. Sorumluluğu siz de
yüklenin canım...
MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Gaziantep) – Yan tarafa bak, bu tarafa
niye bakıyorsun?..
BAŞKAN – Ben, yan tarafa da bakıyorum...
MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Gaziantep) – İyi... Tamam...
BAŞKAN – Saldırganın kim olduğunu da görüyorum.
Buyurun efendim.
A. MESUT YILMAZ (Devamla) – Refah Partisinin Sayın Grup
Başkanvekili bana bir hakarette bulunmuştur. Aslında, bu
hakaret, benim naçiz şahsıma değil, doğrudan doğruya
Anavatan camiasına yapılmıştır, Anavatan Partisine
yapılmıştır. Böyle bir durumda, benim, Meclisi yöneten,
Genel Kurulu yöneten Sayın Meclis Başkanvekilinden beklediğim,
gerekli tepkiyi göstermesi; hatta, İçtüzüğün ilgili hükümlerini
uygulamasıydı. Bu yapılmadığına göre, şimdi,
bana düşen görev, Anavatan Partisi adına, haddini bilmeyen bu Grup
Başkanvekiline aynen mukabelede bulunmaktır. (ANAP
sıralarından alkışlar, RP sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN – Bir dakika efendim... Rica ediyorum... Bir dakika...
A. MESUT YILMAZ (Devamla) – Sayın Grup Başkanvekili,
zannediyorum, benim hakkımda kullandığı bu ifadeyi...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen efendim... Size 2 dakika süre vermiştim; 1
dakika daha veriyorum. Rica ediyorum...
Buyurun.
A. MESUT YILMAZ (Devamla) – 1 dakika yeter Sayın Başkan.
BAŞKAN – Evet, buyurun.
A. MESUT YILMAZ (Devamla) – ...Zannediyorum, benimle ilgili
kullandığı bu ifade, benim, dün, Hükümetle ilgili olarak
yapmış olduğum basın toplantısında
kullandığım bir ifadeden mülhemdir. Ben, o basın
toplantımda, bugünkü Hükümetin bittiğini söyledim ve şimdi
görüyorum ki, bugünkü oturumdan sonra, bu ifademde daha da musirr olmam
gerekiyor.
Başbakanı, kuzu kuzu katılıp, paşa paşa
imzaladığı Millî Güvenlik Kurulu Kararı aleyhine, kapı
kapı dolaşıp kulis yapan bir Hükümet bitmiştir... (ANAP
sıralarından alkışlar)
Bakanı, daha, kendi sorumluluğu altında olan
kuruluşların ismini dahi bilmeyen -bugünkü Devlet Bakanının
bu kürsüde sergilediği gibi- bir Hükümet bitmiştir...
MUHAMMET POLAT (Aydın) – Bakan, onun cevabını verdi.
A. MESUT YILMAZ (Devamla) – Kendisine destek...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
A. MESUT YILMAZ (Devamla) – Bitti mi 2 dakika?!.
BAŞKAN – Efendim, verdiğim süre bitti; size 1 dakika daha
veriyorum. Genel Başkansınız, rica ediyorum... (ANAP
sıralarından gürültüler)
A. MESUT YILMAZ (Devamla) – Sayın Başkan, konuşmamın
başında da söyledim; eğer, siz, bir Meclis Başkanvekili
gibi davransaydınız, benim burada bir Genel Başkan gibi
davranmama gerek kalmayacaktı.
BAŞKAN – Onun takdirini millet yapar efendim. (RP
sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)
NABİ POYRAZ (Ordu) – Seni çok iyi tanıyoruz!..
BAŞKAN – Buyurun.
A.MESUT YILMAZ (Devamla) – Refah Partisi Grup Başkanvekilinin bu
ifadesini aynen iade ediyorum. Kendisini ayıplıyorum; ama, bu ifadeyi
serdetmesindeki asıl amacını, gerçekte bitmiş olan
Hükümetini, bu tür polemiklerle biraz daha ayakta tutma gayretine
bağlıyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (ANAP sıralarından
"Bravo" sesleri, alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Efendim, ben burada gerekli tepkiyi gösterdim; ama, neyse...
Benim, burada ne kadar tarafsız davrandığımı
herkes görüyor. Ben istiyorum ki, şu Meclisi
çalıştıralım; aslında, ben, Meclisi
çalıştırmak istemesem çok daha değişik şekilde
hareket ederim.
Arkadaşların anlayışlarına teşekkür
ediyorum!..
Cumhurbaşkanlığının iki adet tezkeresi
vardır; okutuyorum:
III. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI (Devam)
B) TEZKERELER VE ÖNERGELER
1. – Avusturya, Almanya ve Fransa’ya
gidecek olan TurizmBakanı M. Bahattin Yücel’e, dönüşüne kadar,
DevletBakanı H. Ufuk Söylemez’in vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne
ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/709)
6
Mart 1997
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşmelerde bulunmak üzere, 7 Mart 1997 tarihinden itibaren
Avusturya, Almanya ve Fransa'ya gidecek olan Turizm Bakanı Bahattin
Yücel'in dönüşüne kadar; Turizm Bakanlığına, Devlet
Bakanı H. Ufuk Söylemez'in vekâlet etmesinin, Başbakanın teklifi
üzerine, uygun görülmüş olduğunu bilgilerinize sunarım.
Süleyman
Demirel
Cumhurbaşkanı
BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.
2. – Küba’ya gidecek olan
SağlıkBakanı Yıldırım Aktuna’ya, dönüşüne
kadar, Devlet Bakanı Ayfer Yılmaz’in vekâlet etmesinin uygun
görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi
(3/710)
7
Mart 1997
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşmelerde bulunmak üzere, 8 Mart 1997 tarihinde Küba'ya gidecek
olan Sağlık Bakanı Yıldırım Aktuna'nın
dönüşüne kadar; Sağlık Bakanlığına, Devlet
Bakanı Ayfer Yılmaz'ın vekâlet etmesinin, Başbakanın
teklifi üzerine, uygun görülmüş olduğunu bilgilerinize sunarım.
Süleyman
Demirel
Cumhurbaşkanı
BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir
tezkeresi vardır; okutuyorum:
3. – TBMM Başkanının
başkanlığında, Azerbaycan, Kazakistan,
Kırgızistan, Özbekistan ve Türkmenistan Meclis
başkanlarının vaki davetlerine icabet edecek Parlamento heyetine
ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/711)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan ve
Türkmenistan Meclis Başkanlarının vaki davetlerine icabetle,
Türkiye Büyük Millet Meclisini temsilen TBMM Başkanı
başkanlığında 6 kişilik bir parlamento heyetinin 11-20
Mart 1997 tarihleri arasında söz konusu ülkelere resmî bir ziyarette
bulunması, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dışilişkilerinin
Düzenlenmesi Hakkındaki 3620 Sayılı Kanunun 6 ncı maddesi
uyarınca Genel Kurulun 27.2.1997 tarih ve 62 nci Birleşiminde kabul
edilmiştir.
Heyeti oluşturmak üzere siyasî parti gruplarının
bildirmiş olduğu isimler, adı geçen Kanununun 2 nci maddesi
uyarınca Genel Kurulun bilgilerine sunulur.
Mustafa
Kalemli
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı
Cafer
Tufan Yazıcıoğlu Ataullah
Hamidi
Bartın Batman
Abdülkadir
Aksu Abdulkadir
Akgöl
Diyarbakır Hatay
Atilâ
Sav Cafer
Güneş
Hatay Kırşehir
BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.
BAŞKAN – Başbakanlığın, İçtüzüğün 75
inci maddesine göre verilmiş tezkeresi vardır, okutuyorum :
4. – Türk Silahlı Kuvvetlerinde
İstihdam Edilecek Sözleşmeli Subaylar Hakkında Kanun
Tasarısı ile TürkSilahlı Kuvvetlerinde İstihdam Edilecek
Sözleşmeli Astsubaylar Hakkında Kanun Tasarısının
(1/396) (1/411) yeniden incelenmek üzere geri gönderilmesine ilişkin
Başbakanlık tezkeresi (3/712) 7.3.1997
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
İlgi: a) 30.11.1992 tarihli ve B.02.0.KKG/101-446/07598
sayılı yazımız.
b) 21.9.1994 tarihli ve
B.02.0.KKG/101-765/03935 sayılı yazımız.
c) 3.5.1996 tarihli ve
B.02.0.KKG/196-342/1847 sayılı yazımız.
İlgi (a) ve (b) yazılarımızla
Başkanlığınıza sunulan ve Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünün 77 nci maddesine göre ilgi (c) yazımızla
yenilenen "Türk Silahlı Kuvvetlerinde İstihdam Edilecek
Sözleşmeli Subaylar Hakkında Kanun Tasarısı" ile
"Türk Silahlı Kuvvetlerinde İstihdam Edilecek Sözleşmeli
Astsubaylar Hakkında Kanun Tasarısının" yeniden
incelenmek üzere, İçtüzüğün 75 inci maddesi gereğince geri
gönderilmesini arz ederim.
Prof.
Dr. Necmettin Erbakan
Başbakan
BAŞKAN – Komisyonlarda bulunan 1/396 ve 1/411 esas numaralı kanun
tasarıları geri verilmiştir.
Başkanlık Divanı kâtip üyeliğinden istifaya
ilişkin bir önerge vardır; okutuyorum:
5. – Burdur Milletvekili Kâzım
Üstüner’in, Başkanlık Divanı Üyeliğinden çekildiğine
ilişkin önergesi (4/145) 11.3.1997
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Bazı siyasî parti gruplarının oranlarında meydana
gelen değişiklikler nedeniyle, Kâtip Üyelik görevimden istifa
ediyorum.
Gereğini arz ederim.
Saygılarımla.
Kâzım
Üstüner
Burdur
BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.
Bir Meclis araştırma önergesi vardır; okutuyorum:
C) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME,
MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1. – Bartın Milletvekili Cafer Tufan
Yazıcıoğlu ve 21 arkadaşının, erozyonun
nedenlerinin araştırılarak alınması gereken
tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/174)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Araştırma
Önergesi
Erozyon, ulusal değil, evrensel bir felaket. Erozyon nedeniyle bir
yılda yok olan toprak miktarımız 1 milyar tonu buldu. Ülkemizde,
coğrafyanın görünümü, bilimkurgu filmlerinde karşımıza
çıkan esrarengiz ve tekin olmayan bir gezegenin yüzeyini
andırıyor. Bırakın ormanı, bitki örtüsü ve toprak diye
bir şey kalmadı. Artık, alttaki kayaçlar gün
ışığında parlıyor. Ormanlar artık yok.
Erozyon nedeniyle ırmaklarımız çamur gibi akıyor.
Barajlarımız verimliliğini yitiriyor. Irmaklar,
toprağın yanında kum ve çakılları sürüklüyor. Erozyon
nedeniyle yok olan toprak, hava ve su ile birlikte yaşamın ana
unsurlarından. Toprak olmazsa, yaşam olmaz. Erozyonun yoğun
olduğu bölgelerde, yağışlı mevsimlerde oluşan
çamur selleri, can ve mal kaybına yol açıyor. İnsan,
doğayla yabancılaşıyor. Susuzluk, açlık, tarımsal
çöküş, kırdan kente göçü artıracak; bunun sonucu, toplumsal
sıkıntılar baş gösterecek. Ottan ağaca kadar,
toprağın aşınmasını önleyen tüm bitkileri günlük
çıkarı için yok eden insan, erozyonun birinci nedeni mi?
Yanlış tarım, yanlış hayvancılık, orman
yangınları, bilinçsiz ve kaçak ağaç kesimi, sanayileşme,
kentleşme, turizm, çevre kirliliği mi erozyonu
hızlandırıyor?
Birkaç santimetre kare toprağın oluşması bile çok
uzun zamana bağlı. Türkiye'deki tarım alanlarının
yüzde 59'unda, meraların yüzde 64'ünde, orman ve makiliklerin yüzde
54'ünde erozyon görülmekte. Yine, Türkiye'de her yıl 9 milyon ton gübre,
erozyon nedeniyle ırmaklara ve denizlere taşınmakta. Böylece
ekonomik açıdan büyük bir verimsizlik yaşanırken, çok tehlikeli
bir çevre kirliliği oluşmakta. Erozyonu önlemekte çok önemli
işlevi olan meralar hızla yok olmakta. Anız
yangınları, erozyonu koruyan bitki örtüsünü yok ediyor,
toprağın ekolojik dengesini bozuyor. Sanayileşmenin neden
olduğu asit yağmurları ağaçları kurutuyor. Sistemli
bir hale gelen orman kaçakçılığı, çıkarılan
yasalarla orman alanlarının daraltılması, orman
yangınları, tarımdan öteye geçmeyen hatıra ormanlarına
gösterilen medyatik ilginin, doğal ormanlara ve anıt ağaçlara
gösterilmemesi, ormanı yitirmemize ve bunun sonucu biyolojik çölleşmeye
neden oluyor.
Toprağı ve yeşil dokuyu yok eden erezyonun nedenleri ve
önlenmesi için acilen alınması gereken tedbirlerin tespiti
amacıyla Anayasanın 98 inci maddesi üçüncü fıkrası,
İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri gereği bir Meclis
araştırması açılmasını talep ederiz.
Saygılarımızla.
Cafer
Tufan Yazıcıoğlu Halil
Çalık
Bartın Kocaeli
Bülent
Tanla Fevzi
Aytekin
İstanbul Tekirdağ
Hayati
Korkmaz Fikret
Uzunhasan
Bursa Muğla
Mehmet
Aydın Ziya
Aktaş
İstanbul İstanbul
Emin
Karaa Mehmet
Yaşar Ünal
Kütahya Uşak
Tahsin
Boray Baycık İhsan
Çabuk
Zonguldak Ordu
Ali
Rahmi Beyreli Hadi
Dilekçi
Bursa Kastamonu
Mete
Şahin Mustafa
İlimen
Antalya Edirne
Necati
Albay M.
Cevdet Selvi
Eskişehir İstanbul
MehmetTahirKöse Tuncay
Karaytuğ
İstanbul Adana
İbrahim
Yavuz Bildik Mehmet
Büyükyılmaz
Adana Adana
BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.
Önerge gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması
açılıp açılmaması konusunda yapılacak
öngörüşmeler sırasında bu husus karara bağlanacaktır.
Sayın milletvekilleri, İçtüzüğün 37 nci maddesine göre
verilmiş doğrudan gündeme alınma önergeleri vardır;
ayrı ayrı okutup, işleme koyacağım:
B) TEZKERELER VE ÖNERGELER (Devam)
6. – BayburtMilletvekili Ülkü
Güney’in, Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Hakkında
41 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin
DeğiştirilerekKabulüne Dair 2809 Sayılı Kanuna Ek ve Geçici
Maddeler Eklenmesi ve 78 ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamelerde
DeğişiklikYapılmasına ilişkin Kanun Teklifinin (2/12)
doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/147)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Tarafımca hazırlanarak 16.1.1996 tarihinde Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına sunulan Yüksek Öğretim
Kurumları Teşkilatı Hakkında 41 Sayılı Kanun
Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında 2809
Sayılı Kanuna Ek ve Geçici Maddeler Eklenmesi ve 78 ve 190
Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına İlişkin (2/12) esas numaralı Kanun
Teklifim, 3.6.1996 tarihinde sevk edildiği Plan ve Bütçe Komisyonunda
görüşme yapılmadan bugüne kadar bekletilmektedir.
Teklifimin, İçtüzüğün 37 nci maddesinin ikinci
fıkrasına göre, doğrudan gündeme alınmasını Yüce
Meclisin takdirlerine arz ederim.
Saygılarımla.
Ülkü
Güney
Bayburt
7. – Burdur Milletvekili Yusuf
Ekinci’nin, 41 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin
DeğiştirilerekKabulüne Dair 2809 Sayılı Yükseköğretim
Kurumları Teşkilatı Hakkında Kanun ile 78 ve 190
Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin (2/2) doğrudan gündeme
alınmasına ilişkin önergesi (4/146)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Tarafımca hazırlanarak 9.1.1996 tarihinde Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına sunulan Burdur İlinde Mehmet Akif
Ersoy Üniversitesi Adıyla Bir Üniversite Kurulması Hakkında
(2/2) esas numaralı Kanun Teklifim, 3.6.1996 tarihinde sevk edildiği
Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşme yapılmadan bugüne kadar
bekletilmektedir.
Teklifimin, İçtüzüğün 37 nci maddesinin ikinci
fıkrasına göre, doğrudan doğruya gündeme
alınmasını Yüce Meclisin takdirlerine arz ederim.
Saygılarımla.
Yusuf
Ekinci
Burdur
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, gündeme göre, önce, son okunan
önergeyi işleme alıyorum. Biliyorsunuz, bu gibi önergelerde,
istemlerde, Komisyona, Hükümete, önerge sahibine ve bir milletvekiline söz
veriyoruz.
Komisyon ve Hükümetin bu konuda söz talebi var mı efendim? Yok.
Sayın Ekinci, sizin bir talebiniz var mı?
YUSUF EKİNCİ (Burdur) – Sayın Başkan, konunun önemi
ve aciliyeti önergemin gerekçesinde belirtilmiştir; bu
bakımından, söz istemiyorum, oylama talep ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Sayın Ekinci'nin dışında ayrıca, Sayın
Kâzım Üstüner'in söz talebi var.
Sayın Üstüner?..
KÂZIM ÜSTÜNER (Burdur) – Sayın Başkan, ben de gerekçeye aynen
katılıyorum ve söz istemiyorum.
BAŞKAN – Peki efendim, siz de aynı gerekçelerle konuşmak
istemiyorsunuz.
MUSTAFA ÇİLOĞLU (Burdur) – Sayın Başkan, ben de
gerekçeye katılıyorum ve söz istemiyorum.
BAŞKAN – Sayın Çiloğlu da söz istemiyor.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
6. – BayburtMilletvekili Ülkü Güney’in,
Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Hakkında 41
Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin DeğiştirilerekKabulüne
Dair 2809 Sayılı Kanuna Ek ve Geçici Maddeler Eklenmesi ve 78 ve 190
Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamelerde
DeğişiklikYapılmasına İlişkin Kanun Teklifinin
(2/12) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/147)
(Devam)
BAŞKAN – Diğer önergeyi işleme koyuyorum:
Sayın Ülkü Güney'in önergesiyle ilgili olarak Komisyon ve Hükümet
söz istiyor mu? İstemiyor.
Sayın Ülkü Güney, söz istiyor musunuz?
ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – İstiyorum efendim.
BAŞKAN – Buyurun. (ANAP sıralarından alkışlar)
Sayın Güney, süreniz 5 dakika.
ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Sayın Başkan, muhterem
arkadaşlarım; 1995 yılında, Bayburt'ta bir üniversite
kurulmasıyla ilgili vermiş olduğum kanun teklifinin o dönem
görüşülememesi nedeniyle, yeni dönemde, tekrar bu kanun teklifini verdim;
ama, vermiş olduğum bu kanun teklifi, bugüne kadar komisyonlarda
yasal süre içerisinde şu veya bu nedenle görüşülemedi; ben de,
İçtüzüğün 37 nci maddesi gereğince, Bayburt Üniversitesinin
Kurulmasıyla İlgili Kanun Teklifimizin doğrudan Genel Kurul
gündemine alınması için söz almış bulunuyorum; bu vesileyle
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Muhterem arkadaşlarım, aslında, ben burada ne ortamı
germek ne arkadaşlarımı rencide etmek ne de başka bir
maksatla söz aldım. Bazı arkadaşlarım, bana, "olumlu
bir hava var, bunlar geçiyor, artık, konuşmayın" dedi; ama,
ben buna rağmen konuşma ihtiyacını duydum.
Çok konuşmayı seven ve devamlı olarak, konuşmak için
ortaya atılan bir arkadaşınız
olmadığımı hepiniz bilirsiniz; ama, bu hayırlı
bir iş. Böyle hayırlı, uğurlu, güzel bir işte ben
konuşmayacağım, bölgemin diğer milletvekili değerli
arkadaşım konuşmayacak da kim konuşacak?.. Tabiî ki,
konuşacağız. Gönül isterdi ki, şu konsensüs, bundan evvelki
Rize Üniversitesi, Gümüşhane Üniversitesi, Ordu Üniversitesi gibi
üniversiteler için de geçerli olsaydı, Genel Kurula inseydi ve Genel Kurul
gündeminde sıralarını alıp görüşülseydi; gönül bunu
istiyor. İşte, işin esası budur.
Şimdi, burada bakıyorum; Refah Partili arkadaşlarım
olsun, Doğru Yol Partili arkadaşlarım olsun, sosyaldemokrat
arkadaşlarım olsun, hepsi bu konuda olumlu bakıyorlar; çünkü,
olumlu bir şey. Niye olumlu bir şey; düşünebiliyor musunuz,
gelişmekte olan bir yöreye, kıt imkânları olan bir yöreye
üniversite kurulması için bir kanun teklifi var, Yüce Meclis, bunu
gündemine alıyor; bundan daha güzel bir şey olabilir mi?..
Arkadaşlarım, bizim yörelerimiz, göç veren yörelerdir. Bizim
yörelerimizde bu şekilde bir ilim yuvasının kurulması
demek, o yöreleri, siyasî bakımdan, kültürel bakımdan ve daha
sayamayacağım çok önemli bakımlardan ileriye götürecektir,
oradaki insanlarımıza lokomotif görevi yapacaktır. Daha
başka bir şey söyleyeyim: Bizim yöremiz, okumayı çok seven bir
yöredir, insanlarımız okumuş insanlardır. Bugün yüzlerce
öğretim üyesi arkadaşımız vardır. Bu
arkadaşlarımız, bu üniversitede görev almak için sıra
beklemektedirler.
Dahası var: 1989'da il olan, gelişmekte olan Bayburt, bugün,
kurmuş olduğu vakıfla, 100 dönüm araziyi üniversite için tahsis
etmiştir. Kıt imkânlarına rağmen, vakıflar yoluyla,
Bayburt Üniversitesine para ayırmıştır. İşte,
devlet-vatandaş işbirliği ortada. Bir üniversite öğretim
üyesi olarak ve şu anda, şu Meclisin bir vekili, bir üyesi olarak, böyle
hayırlı bir kurumdan dolayı büyük bir mutluluk duyuyorum ve bu
kanun teklifi nedeniyle hepinize teşekkür ediyorum; ki, böyle
hayırlı, uğurlu bir kanun teklifinde bize yardım
edeceksiniz. Umut ediyorum ki, Genel Kurula indiği zaman da, Genel Kurul,
üniversiteler konusunda, sadece Bayburt değil, bütün illerimiz için
aynı hassasiyeti gösterir ve her ile bir üniversite kurarız.
Hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Güney.
Burada çıkan kanunlar hep hayırlı ve uğurludur...
Sayın Suat Pamukçu, buyurun. (RP sıralarından
alkışlar)
Süreniz 5 dakika.
SUAT PAMUKÇU (Bayburt) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Bayburt üniversitesinin kurulması amacıyla,
değerli milletvekili arkadaşımızın vermiş
olduğu kanun teklifinin doğrudan gündeme alınması
maksadıyla yapılan bu konuşmalara katkıda bulunmak üzere
söz aldım; bu vesileyle, hepinize saygılar sunuyorum.
Bayburtumuz, Türkiyemizin en küçük ilidir. Ancak, millattan önce 3000
yılına dayanan tarihî bir geçmişi vardır; 4000 yıllık kültür birikimi
vardır. Bize göre, bütün illerden daha önce Bayburt'a üniversite
kurulması gerekir. Bu bakımdan, değerli hemşehrimin
vermiş olduğu önergeyi desteklediğimi ifade ediyorum.
Bu arada, Hükümetimizin, bütün illerde üniversite kurulması yönünde
bir çalışması vardır; bunu da, sevinçle öğrenmiş
bulunuyoruz. İnşallah, bu çalışmalar neticesinde, öncelik
sırasında, Bayburtumuz gibi şirin bir ilimize üniversite
kazandırılması hususunda, Hükümetimiz de gereken hassasiyeti
gösterecektir; bunu, ümitle bekliyoruz ve Parti Grubumuz olarak da, Bayburt
üniversitesinin kurulması yönünde, değerli
arkadaşlarımın da destek vereceğine inanıyorum.
Yeniden, bu adımın atılması hususunda göstermiş
olduğu çalışmalarından dolayı, değerli
hemşerime teşekkür ediyorum.
Ayrıca, bizim de, aynı konuda bizzat verdiğimiz bir
önergemiz vardır; belki, ileride, inşallah, ikisi
birleştirilerek görüşülür ve en kısa sürede, Bayburtumuzda, en
iyi hizmetlere layık olan vatandaşlarımız, böyle büyük bir
hizmete de kavuşmuş olur. Bu vesileyle, tekrar, hepinize
saygılar sunuyorum, teşekkürlerimi sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Pamukçu.
Sayın milletvekilleri, önerge üzerinde yapılan müzakereler
bitmiştir.
Doğrudan gündeme alınma önergesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Hayırlı, uğurlu olsun.
Sayın milletvekilleri, gündemin, "Özel Gündemde Yer Alacak
İşler" kısmına geçiyoruz.
Genel Kurulun 6.3.1997 tarihli ve 65 inci Birleşiminde alınan
karar gereğince, bu kısımda yer alan Toprak Mahsulleri Ofisi
Genel Müdürlüğündeki usulsüzlük ve yolsuzluklar konusunda 154 sıra
sayılı ve hudutlarımızın güvenliği konusundaki
174 sıra sayılı Meclis araştırma komisyonları
raporlarını görüşeceğiz.
V. – GENSORU, GENEL GÖRÜŞME,
MECLİS SORUŞTURMASI VE
MECLİS ARAŞTIRMASI
A) GÖRÜŞMELER
1. – İstanbul Milletvekili
Halit Dumankaya ve 13 arkadaşının, TMO Genel Müdürlüğündeki
usulsüzlük ve yolsuzluk iddialarını araştırarak
alınması gereken tedbirleri belirlemek amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi ve (10/6)
esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu raporu
(S.Sayısı : 154) (1)
(1)
154 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
BAŞKAN – Şimdi, 1 inci sırada yer alan, İstanbul
Milletvekili Halit Dumankaya ve 13 Arkadaşının, Toprak
Mahsulleri Ofisi Genel Müdürlüğündeki Usulsüzlük ve Yolsuzluk
İddialarını Araştırarak Alınması Gereken
Tedbirleri Belirlemek Amacıyla Anayasanın 98 inci,
İçtüzüğün 104 ve 105 inci Maddeleri Uyarınca Bir Meclis
Araştırması Açılmasına İlişkin Önerge
üzerine kurulan (10/6) Esas Numaralı Meclis Araştırması
Komisyonu raporu üzerindeki genel görüşmeye başlıyoruz.
Komisyon?.. Burada.
Hükümet?.. Burada.
Komisyon ve Hükümet yerlerini aldılar.
İçtüzüğümüze göre, Meclis araştırması komisyonu
raporları üzerindeki genel görüşmelerde, ilk söz, önergeyi veren ilk
imza sahibi milletvekiline veya onun göstereceği diğer bir imza
sahibine aittir; ondan sonraki müzakereler de normal müzakeredir; yani,
gruplara, hükümete ve şahsı adına iki milletvekiline söz
verilecektir.
Gruplar ve Hükümet adına yapılacak konuşmalar 20'şer
dakika, şahıslar adına yapılacak konuşmalar da 10'ar
dakikadır.
Şimdi, önerge sahibi olarak Sayın Halit Dumankaya; buyurun
efendim.
Süreniz 10 dakikadır.
HALİT DUMANKAYA (İstanbul) – Sayın Başkan, muhterem
milletvekilleri; sözlerime başlamadan evvel, demin, bu Mecliste meydana
gelen ve hiç hoş olmayan olaylardan dolayı üzüntümü belirtmek
istiyorum. İktidar Partisinin Grup Başkanvekilliğine
yükselmiş genç bir arkadaşımın, bir genel başkana
karşı olan bu tavrı, hoş bir tavır değildir.
BAŞKAN – Sayın Dumankaya, rica ediyorum... Bu konu bitti
efendim. Tekrar başa dönersek, bir yere gidemeyiz.
MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) – Sataşma devam eder...
BAŞKAN – Bir dakika...
Artık gündeme gelin; rica ediyorum.
HALİT DUMANKAYA (Devamla) – Ben, bütün genel başkanlar
karşısında ceketimi düğmeler; ister bir milletvekili olsun,
ister hiç milletvekili olmasın; ister iktidarda olsun, ister
anamuhalefette olsun, onun önünden saygıyla geçerim. Değerli
arkadaşımın da aynı hassasiyette olması
gerektiğini düşünüyorum. Bundan önceki tutumları da aynı
şekildeydi; ama, herhalde, şu son olaylar biraz sinirlerini
bozmuştur; o bakımdan, onu, sinirlerinin bozukluğuna veriyorum.
Değerli arkadaşlarım, şunu hemen belirtmek istiyorum
ki, bu Mecliste, özellikle iktidar partilerinin daha hoşgörülü olması
lazım, tahammül etmesi lazım; çünkü, geneli böyledir.
MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) – Saygı
karşılıklıdır!
HALİT DUMANKAYA (Devamla) – O bakımdan, muhalefet partilerinin
sözlerine, eleştirilerine tahammül etmek lazımdır.
Değerli arkadaşlarım, Anavatan Partisi tarafından,
bu Meclise SSK'daki yolsuzluklar, Sait Halim Paşa Yalısı
yangını, TURBAN'daki yolsuzluklar, Toprak Mahsulleri Ofisindeki
yolsuzluklar, Petrol Ofisindeki yolsuzluklarla ilgili önergeler görüşülmüş
ve kabul edilmişti.
Bizim verdiğimiz önergeler, hiçbir zaman için, husumet önergeleri
değildir. Bizim verdiğimiz önergeler, iktidarı yıpratma
önergeleri de değildir. Biz, seçim meydanlarında ne söylersek,
muhalefette ne söylersek, iktidarda da aynı şeyi söyleriz; Anavatan
Partisi olarak, çifte standart kullanmayız.
Bakınız, bu önerge; yani, Toprak Mahsulleri Ofisiyle ilgili
araştırma önergesi, 6.3.1996 tarihinde bu kürsüde görüşülürken,
öngörüşmesi yapılırken, ben, aynen şöyle dedim: "Bu
önergeyi, husumet önergesi olarak vermiyoruz. Bu önergede, eğer, ortak
olmasak, ben, yine 'yalı çetesi' diyecektim, yine 'yalı çevresi'
diyecektim... İşte, şimdi, burada, yine bunu söylüyorum; çifte
standart kullanmıyorum. İnşallah, ülkeyi de, partileri de, bu yalı
çemberinden kurtarırız." Hatta, bir bakan kürsüde
konuştuktan sonra "Sayın Bakan, ortak olacağız; ama,
bu konuşmamdan sonra sizinle nasıl ortaklık yapacağız
diye endişe duyuyorum." Bu konuşmayı, 6 Mart 1996 tarihinde
yapmıştım.
Değerli arkadaşlarım, biz, bu önergeleri,
araştırma önergelerini verirken; yani "bunlar
araştırılsın" derken, Refah Partili
arkadaşlarım da o zaman muhalefetteydiler. Onlar da, soruşturma
önergeleri vermeye başladılar. Neydi bu soruşturma önergeleri;
örtülü ödenekti, TOFAŞ'tı, TEDAŞ'tı, mal
varlığıydı. Bu önergelerin altında, şu anda 8'i
bakan olan kişilerin imzası vardı. Bu önergelerin altında,
Refah Partisinin -4'ünü de katarsanız- tüm milletvekillerinin imzası
vardı; ama, o zaman muhalefetteydi ve o zamanki soruşturma önergelerinin
her üçünün de birinci imza sahipleri, şu anda bakan olan kişilerdi.
Bu önergeler çok iddialı olarak buraya gelmişti; ama, gelin
görün ki, ortaklık kurulunca, bu önergeler birer birer İktidar
Partilerinin oylarıyla reddedildi.
BAŞKAN – Sayın Dumankaya, bu önergeyle ilgisi yok; gündeme
geçseniz de!..
MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) –
Dumankaya, sadede gel, yeter...
HALİT DUMANKAYA (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, bu
yetmiyormuş gibi, TURBAN önergesini buraya getirdik -bütün parti liderlerine
bu önergenin raporunu verdik; hatta, dinamik güçlere de gönderdik- o da, yine,
İktidar Partilerinin, Refah Partili arkadaşlarımın
oylarıyla reddedildi.
Değerli arkadaşlarım, şimdi, bunu
görüşeceğiz... Sayın Başkan, ikaz ediyor... Değerli
arkadaşlarım, bu önergeler bir bütündür. Bunu görüşsek ne
olacak, görüşmesek ne olacak; çünkü, 149 dosyayla...Türkiye'nin tümü kabul
etti... Dokunulmazlığı olmayan 9 müdür
tutuklanmıştır değerli arkadaşlarım. Bu nedir
biliyor musunuz; yani, şu işin içerisinden bir kerte çeken
tutuklanıyor, işin esas sahipleri, burada, İktidar
oylarıyla aklanıyor.
Toplumun dinamik güçleri, Türk-İş Sayın
Başkanı, DİSK'in Sayın Başkanı,
Hak-İş'in Sayın Başkanı, TİSK'in Sayın
Başkanı milletvekillerine mektup yazıyor, uyarıyor. Bende,
onlara, o raporları göndermiştim ve "bakın, TURBAN'da bu
kadar yolsuzluk var; geliniz, temiz toplum için direnişinizi
gösteriniz" demiştim ama, onlardan bir ses çıkmadı.
Eğer raporu okumadılarsa... O toplum, dinamik toplum; beni
çağırın, size brifing vereyim, üç gün brifing vereyim, oradaki
yolsuzlukları anlatayım; 100 bin kişiyi, 500 bin kişiyi
meydanlara dökün ki, buraya mesaj verin. Bakın, o zaman, bu oyları
kullanma şekli değişir.
Değerli arkadaşlarım, Toprak Mahsulleri Ofisindeki
yolsuzluklarla ilgili raporda pek bir şey bulamadım. Benim
verdiğim belgeleri dikkate alsalardı... Bu raporun
hazırlanışı sırasında çok başkan
değişti, inceleme yapılmadı. Bir çok şey var; ama, bu
raporun yeniden ele alınması lazımdır.
Değerli arkadaşlarım, bu raporda, benim verdiğim
belgeler, bilgiler; Yüksek Denetleme Kurulunun olağanüstü hal
stoklarıyla ilgili raporunda yazdığı bilgiler olsaydı,
bu rapor çok daha değişik bir şekilde çıkacaktı.
Değerli arkadaşlarım, bakınız -Sayın Bakan
da buradadır, onu da ikaz etmek istiyorum- şu anda, Toprak Mahsulleri
Ofisinde usulsüz bir yönetim vardır. Sayın Bakan, bilemiyorum beni
dinliyor musunuz... Şu anda, Toprak Mahsulleri Ofisinde usulsüz bir
yönetim devam ediyor.
BAŞKAN – Sayın Dumankaya, 1 dakikanız var efendim.
HALİT DUMANKAYA (Devamla) – Nedir bu yönetim. Yönetim Kurulu 6
kişidir; bunların 1'i ayrılmış, emekli olmuş;
2'si de görevden alınmıştır. Toplantı
yetersayısı 4, karar yetersayısı da 4'tür. Şu anda,
fiilî görevde 3 kişi vardır; ama, görevden alınan 1 kişi
mahkeme kararıyla geri dönmüştür. Şimdi, Sayın Bakan, bu
mahkeme kararını uygulamıyor veya diğer bakan
uygulamıyor. Ne yapılıyor biliyor musunuz; icra organı
olarak yönetimin alacağı kararlar, bakanlık oluruyla yerine
getiriliyor.
Değerli arkadaşlarım, 233 sayılı Kanun Hükmünde
Kararnamenin KİT'lerle ilgili bölümüne dikkat ederseniz...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Dumankaya, 1 dakika eksüre veriyorum. Sürenizi
daha fazla uzatmam; çünkü, bugün 14 kişi konuşacak...
HALİT DUMANKAYA (Devamla) – Burada, bir usulsüzlük devam ediyor.
Değerli arkadaşlarım, ben bu kürsüden ne anlatsam, yine,
hoca bildiğini okuyor; ama, şu yolsuzluklar, bu Mecliste aklanmazsa;
bu yolsuzluklar, iktidar - muhalefet meselesi yapılırsa; koltuğu
muhafaza etmek için bu yolsuzlukların üzerine gidilmezse, bu Meclisin
itibarı kalmaz, ülkenin itibarı kalmaz. İşte o zaman, benim
Bağ-Kur emeklim, esnafım, işçim, köylüm, 10 liraya yiyeceği
ekmeği -küçültülüp küçültülüp, bir somun haline getirilir- 20 bin liraya
yer.
O nedenle, bu rapor...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Dumankaya, teşekkür ederim.
HALİT DUMANKAYA (Devamla) – Teşekkür edeceğim efendim.
BAŞKAN – Hayır efendim. Başka eksüre vermeyeceğim;
çünkü, konuşacak olan çok arkadaşımız var.
Teşekkür ediyorum.
HALİT DUMANKAYA (Devamla) – Bu duygularla, Yüce Milletimize ve size
teşekkür ediyorum. (ANAP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Efendim, önerge sahibi olarak Sayın Dumankaya
konuştu.
Gruplar adına yapılacak konuşmalara geçiyoruz.
DSP Grubu adına Sayın Tuncay Karaytuğ, CHP Grubu
adına Sayın Nezir Büyükcengiz, RP Grubu adına da Sayın Feti
Görür söz istemişlerdir.
İlk söz, DSP Grubu adına Sayın Tuncay Karaytuğ'un.
Buyurun Sayın Karaytuğ. (DSP sıralarından
alkışlar)
Süreniz 20 dakikadır.
DSP GRUBU ADINA TUNCAY KARAYTUĞ (Adana) – Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan, Toprak Mahsulleri Ofisiyle
ilgili olarak açılmış olan Meclis araştırması
sonucu hazırlanan rapor üzerinde, Demokratik Sol Parti Grubu adına
söz almış bulunmaktayım; hepinizi saygıyla selamlarım.
Sayın milletvekilleri, İstanbul Milletvekili Halit Dumankaya
ve 13 arkadaşının, Toprak Mahsulleri Ofisi Genel Müdürlüğü
ve bölge müdürlüklerinde meydana gelen yolsuzluk, usulsüzlük ve diğer
olayları araştırmak, alınması gerekli tedbirleri
incelemek üzere verdiği önerge, 6.3.1996 tarihli 19 uncu Birleşimde
oybirliğiyle kabul edilmişti.
Komisyon, yapmış olduğu toplantılarda, iddialarla
ilgili kişi, kurum ve kuruluşlarla görüşmeler yapmış,
birebir görüşmelerin yanında, yazışma yoluyla da
çeşitli bilgi ve bulgular elde etmiştir.
Toprak Mahsulleri Ofisinde meydana geldiği iddia edilen usulsüzlük
ve yolsuzluklar 13 konu başlığı altında ele
alınmıştır. Bu konu başlıkları ve iddialar
şu şekildedir:
1- Toprak Mahsulleri Ofisi Genel Müdürlüğünün Beslen Makarnaya
şaibeli olarak iştirakiyle ilgili iddialar.
2- 2491 sayılı Seferberlik ve Savaş Hali Kanununa göre
bulundurulması gereken olağanüstü hal stoklarının
bulundurulmadığına ilişkin iddialar.
3- Toprak Mahsulleri Ofisi Genel
Müdürlüğünün mülkiyetinde bulunan 7 518 metrekare arsa ve üzerinde
bulunan binalar ile Kemal Sütçü'ye ait apartmanın (A) Bloğundaki
daire ve dükkânların trampa edilmesinde meydana gelen usulsüzlüklere
ilişkin iddialar.
4- Mersin bakliyat deposu ihalesinde Toprak Mahsulleri Ofisi aleyhine
meydana gelen zararlara ilişkin iddialar.
5- Toprak Mahsulleri Ofisi Genel Müdürlüğünce Avustralya'dan 44 bin
ton makarnalık buğday ithali esnasında meydana gelen
yolsuzluklara ilişkin iddialar.
6- Trabzon liman silosu inşaatında, elektromekanik ekipman
temincisinin taahhütnameye rağmen değiştirilmiş olması
hakkındaki iddialar.
7- Toprak Mahsulleri Ofisi tarafından 1995-1996 döneminde
alımı yapılan çeltikle ilgili usulsüzlük iddiaları.
8- Tradigrain Firması ile ilgili yolsuzluk iddiaları.
9- Toprak Mahsulleri Ofisinin menkul kıymet gelirleri ve Kurum
tarafından alınan 250 milyon dolarlık krediyle ilgili iddialar.
10- Toprak Mahsulleri Ofisinin, 1995 Nisan, Mayıs ve Haziran
aylarında düşük bedelle buğday sattığına
ilişkin iddialar.
11- Derince liman silosunun yapımı sırasında
yapımcı, müşavir, mühendis ve Toprak Mahsulleri Ofisi
arasında çıkan sorunlar ve süre uzatımıyla ilişkili
iddialar.
12- Toprak Mahsulleri Ofisi Genel Müdürlüğünce, 1992
yılında yapılan 100 bin metrik/tonluk buğday
ihracatında meydana gelen usulsüzlüklere ilişkin iddialar.
13- Akel Firması aracılığıyla yapılan
pirinç ithalatında meydana gelen yolsuzluklara ilişkin iddialar.
Değerli arkadaşlar, Meclis araştırma komisyonu, bu
iddiaları ele alarak, sürenin elverdiği ölçüde incelemelerini
gerçekleştirmiş ve bu incelemeler sonucunda, bazı
iddiaların gerçeği yansıttığını, bazı
iddialarınsa, elde edilen bilgiler ışığında,
gerçeği yansıtmadığını
saptamıştır. Sizlere dağıtılan rapor, komisyonun
oybirliğine yakın çoğunluğuyla oylanmış ve elde
edilmiştir.
Şimdi, bu iddiaların araştırılması
sonucunda elde edilen bulguları sizlere sunmaya
çalışacağım.
Beslen Makarna ile ilgili iddialar:
Toprak Mahsulleri Ofisinin Beslen Makarnaya iştirakinde bazı
şaibe ve usulsüz uygulamalar olduğu tespit edilmiştir.
Beslen Makarnanın iş ve güç birliği talebi,
özelleştirmenin esas alındığı bir hükümet
programında nasıl kabul görmüştür? Toprak Mahsulleri Ofisi,
kendi iştirakleri olan Migros ve Gima hisselerini özelleştirirken,
yaklaşık 4 trilyon liralık zarara mal olan Beslen Makarna
ortaklığına nasıl ve niçin girişmiştir?
233 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin (9/1) ve 399
sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin (11/a) maddeleriyle kendilerine
yüklenen görevleri gereği gibi yerine getirmeyerek, Beslene iştiraki
kabul eden ve Bakanlığa öneren Yönetim Kurulu ve bu kararların
alınmasına katılan Toprak Mahsulleri Ofisi görevlileri direkt
olarak sorumluluk altındadırlar.
Ayrıca, Beslen'e TMO'nun iştirakini düzenleyen protokolde
imzası bulunan genel müdürün, protokol hilafına ve Kurum aleyhine
olan gelişmelere müdahale etmemesi, protokolü uygulamaya koymaması ve
daha sonra da protokolün kaybolması sonucu hukukî bir boşluğun
oluşmasına sebebiyet vermesi dolayısıyla, sorumluluk
altında olduğu yolundaki görüşümüzün ne kadar haklı
olduğu ortaya çıkmıştır.
Toprak Mahsulleri Ofisinin Beslen'e iştiraki işinde ihtilaflar
meydana geldiğinden, mahkemeler nezdinde muhtelif davalar
açılmış olup, bu davalardan bir kısmı halen devam
etmektedir. Söz konusu davalar, TMO lehine sonuçlanma şansına
sahipken, firmayla yapılan protokolün mahkemelere ibraz edilmemesi
nedeniyle davalar kaybedilmiştir. Söz konusu belgelerin mesnet
gösterilerek iadei muhakeme yoluna gidilmesi yolundaki görüşümüzü Yüce Meclise
sunuyoruz.
Gerek TMO aleyhine gerekse TMO tarafından açılan davalar ile
soruşturma raporu doğrultusunda, TMO görevlileri hakkında
açılmış olan hukuk ve ceza davalarının, hassasiyetle
takip edilerek herhangi bir boşluk meydana getirilmemesinin gerektiği
düşüncesindeyiz.
Sayın milletvekilleri, Beslen ile TMO arasında devam etmekte
olan sorunlar halledilmeden, Beslen'in yapacağı bir sermaye
artırımında TMO'nun rüçhan hakkını kullanmaktan
vazgeçmesi veya bu haliyle özelleştirilmesinin uygun olmayacağı
yolundaki görüşümüzü savunuyoruz.
İkinci iddia; Özbekistan'a yapılan buğday ihracatı:
Richco firmasının TMO'dan alarak Özbekistan'a Zlatoust gemisiyle
götürdüğü 22 bin 49 metrik/tonluk yemlik buğdayın bir
kısmının 5 inci grup ekmeklik buğday olarak
yüklendiği; yüklenen buğdayın, ekmeklik de olsa, sözleşme
spektlerine uygun olduğu; kalite ve fiyat yönünden önemli bir fark
göstermediği ve bu yüklemede, sözleşmede taahhüt edilen spektlerin
esas alındığı tespit edilmiştir.
TMO tarafından Richco Rotterdam firmasına FOB şekilde
satışı yapılan buğday Türkiye limanında teslim
edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, FOB satışta, ihracatı yapan
ülke sorumluluğu yükleme limanında biter. Bu aşamadan sonra,
TMO'nun herhangi bir sorumluluğu kalmamıştır. Kaldı
ki, gözetmen firma raporlarına göre de, yüklenen malda herhangi bir sorun
olmadığı tescil edilmiştir. Bütün bunlara rağmen,
ithalatçı firmanın "buğdayda hastalık var"
gerekçesiyle bir kısmını Özbekistan'da tahliye ettiği buğdayın
13 958 metrik/tonunu, TMO, hiçbir mecburiyeti olmadığı halde,
geri almıştır. Yükleme belgelerine göre herhangi bir kusuru
olmayan buğdayın, hastalıklı olduğu gerekçesiyle
Richco Firması tarafından iadesi esnasında, sürme
bulaşığı ve mantar hastalığı tespit
edilmiştir. Tespit edilen bu hastalığa rağmen,
İskenderun Ziraî Karantina Müdürlüğü "yurda sokulmasında
sakınca yoktur" şeklinde rapor düzenlemiş ve
alıcısının özürlü olduğu gerekçesiyle kabul
etmediği bu buğdayın, yemlik buğday olarak iç piyasaya
satıldığı tespit edilmiştir.
Bütün bu işlemlerin yürütülmesinde, TMO Yönetim Kurulu ve ilgili
personelin, 233 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 9 ve 12 nci
maddeleri ile 309 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 11 inci
maddesine göre, kendilerinden beklenen sorumluluk ve görev
anlayışını gereğince yerine getirmediği
düşüncesi pekişmiş olup, zararın müsebbiplerince tazmini
yoluna gidilmesinin gerekli olduğu görüşü bir kez daha tekrarlanmak
durumundadır.
Üçüncü iddia; Akel Firması aracılığıyla
yapılan pirinç ithalatı: 15.2.1994 tarihinde yapılan pirinç
ihalesinde verdiği teklif şartnameye uymadığı ve
pirincin spektlerini garanti etmediği için ihaleyi alamayan Akel
Firması, ihalenin Romak Firmasına ton başına 287,35
dolardan verilmesi üzerine, TMO'ya bir mektup yazarak, daha düşük bedelle
pirinç verebileceğini ve TMO'nun bu işten 600 bin dolar kârlı
çıkacağını iddia etmesi üzerine, onaylanmış olan
ihale iptal edilmiştir. 14.4.1994 tarihinde yeni bir ihale
yapılmış ve iş, ton başına 233,78 dolar
üzerinden, Akel Firmasına verilmiştir.
Dosyada mevcut belgelere göre, sonuçlanmış ihalenin hangi
saiklerle bozularak, önceden beğenilmeyen pirincin Akel Firmasından
alınması yoluna gidildiği tespit edilememiştir;
kayıtlara girmiyor böyle bir bilgi.
Akel Firması, Toprak Mahsulleri Ofisine vermeyi taahhüt ettiği
11 ton pirinç yerine 2 069 ton pirinç teslim etmiş, 8 961 ton pirinci
teslim etmemiştir. Sanıyoruz, o sırada piyasada pirinç
fiyatlarının yükselmesi dolayısıyla, TMO'ya vermek yerine
piyasaya satmak, Akel Firmasının işine gelmiş olsa gerek.
Sözleşmeye taraf olmamakla birlikte, Üniyetiş Firmasına
bu işle ilgili olarak bazı ödemelerde bulunulduğu da tespit
edilmiştir. Sözleşme şartlarında bonifikasyon
uygulanacağına dair hüküm olmadığı halde, TMO, firmaya
bonifikasyon uygulamıştır.
Bütün bu uygulamalarda Toprak Mahsulleri Ofisi Yönetim Kurulu ve Kurum
ilgili personelinin, 233 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 9 ve 12
nci maddeleri ile 399 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 11 inci
maddesi gereğince, kendilerine yüklenen görevleri gerektiği gibi
yerine getirme hususunda hassasiyet göstermedikleri yolundaki
görüşlerimizi yineliyoruz.
Arsa takasına ilişkin iddialar:
Toprak Mahsulleri Ofisi Genel Müdürlüğünün mülkiyetinde bulunan ve
daha önce merkez atölyesi, bakım, dağıtım ve depolama
tesisi olarak kullanılan 7 518 metre kare arsa ve üzerinde bulunan
binaların lojman karşılığı
satışının yapılması usule uygun olarak
başlamış olsa bile, lojman olarak takası yapılan
binaların teknik ekspertiz raporları dikkate
alındığında, TMO'nun, 402 840 831 liralık bir
zararının olduğu ortaya çıkmıştır. Bu
zararın Kemal Sütçü lehine dönüşmüş olması, Kemal Sütçü ile
Toprak Mahsulleri Ofisi yöneticileri arasında bir çıkar
ilişkisinin var olduğu kuşkusunu ortaya
çıkarmıştır.
Toprak Mahsulleri Ofisi Genel Müdürlüğünce, 402 840 831
liralık Kurum zararının müsebbipleri olan Kurum görevlilerinden
tahsili için, Ankara Asliye Hukuk Mahkemesinde dava
açılmıştır; yargılama süreci devam etmektedir. Türkiye
Büyük Millet Meclisinin, bu sürecin yakın takipçisi
olacağını umuyor; en azından, Demokratik Sol Parti Grubu
olarak, bizim, bu süreci yakından takip edeceğimizi bildiriyorum.
Olağanüstü hal stokuyla ilgili iddialar:
Sayın milletvekilleri, hepinizin de bileceği gibi,
olağanüstü hal, olağan koşullar dışında seyreden
ya da her türlü olağandışılığı içeren durum
ve zaman demektir. Savaş, bir olağanüstü haldir, deprem,
olağanüstü bir haldir. Siz, eğer, olağanüstü hali, olağan
durumla karıştırıp önlemlerinizi almazsanız; Allah
korusun; ama, bir savaş halinde neye uğradığınızı
şaşırırsınız.
Olağanüstü hal stoku olarak stoklanması gereken toplam 720 645
ton buğdayın stoklarda muhafaza edilmemesi yanında, hububat
piyasasında düzenleyici bir görev üstlenen Toprak Mahsulleri Ofisi Genel
Müdürlüğünün, 1995 yılının ikinci yarısından
itibaren, mevcut stoklarıyla bu görevi yerine getirmesinin mümkün
olmadığı anlaşılmıştır. Demokratik Sol
Parti Grubu olarak bizler, TMO Genel Müdürlüğünün 2941 sayılı
Seferberlik ve Savaş Hali Kanununa göre bulundurması gereken
olağanüstü hal stokları hususunda daha duyarlı ve dikkatli
olması, bunun bir yurtseverlik görevi olduğunu idrak etmesi
gerektiğinin altını çiziyoruz.
Derince Liman Silosuna ilişkin iddialar:
TMO Genel Müdürlüğü tarafından yapımı Laing-Mapa
ortaklığına, müşavirlik işi de Unitek firmasına
verilen 95 bin tonluk Derince Liman Silosu inşaatının
tamamlanması işinin 28 ayı aşkın bir süre
uzamasına ve bu nedenle, müteahhidin, TMO'dan ilave olarak 6 milyon 450
bin ECU talep etmesine, birbiriyle ilişkili birçok olayın sebebiyet
verdiği, hangi olaydan dolayı ne kadar gecikme olduğunun
tespitinin çok güç olduğu, söz konusu ihtilafın, halen hakem
kurulunun incelemesinde bulunduğu;buradan çıkacak karara göre TMO'nun
herhangi bir kaybının söz konusu olması durumunda, buna göre
işlem yapılması gerektiği yolundaki görüşümüzü
yineliyoruz.
Değerli arkadaşlar, Meclis Araştırması
Komisyonumuz, İstanbul Milletvekili Halit Dumankaya ve 13
arkadaşının vermiş olduğu araştırma
önergesindeki iddialar içerisinde, burada, özetle açıklamaya
çalıştığım konuların dışında
kalanlar hakkında somut bulgular elde edememiştir.
Sayın milletvekilleri, araştırma komisyonları çok
uzun bir süre ile emek harcayarak, iddia edilen yolsuzluk ve usulsüzlükler
üzerinde çalışmalar yapmaktadır. Eğer, elde edilen sonuçlar
dikkate alınmaz ve "tamam, istenilen, bu konuların
araştırılmasıydı; o da yapıldı"
denilip, konu bir kenara bırakılacak olursa, kamu
kuruluşlarında üst düzey yöneticilik yapan -ki, burada Toprak
Mahsulleri Ofisinin yöneticilerini kastediyorum- çok kısa süre içerisinde
Türkiye'nin sayılı zenginleri içerisine girer, sonra da sizlere
dışarıdan nanik yapar.
Yapanın yaptığının yanına kâr
kalmaması, devletin, milletin hakkının korunabilmesi için ve
elde edilen somut bulgularla ilgili olarak araştırma
komisyonlarının işlevsel hale gelebilmesi için, siyasal parti
gruplarının, komisyon raporlarının takipçisi
olacağını diliyor ve Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (DSP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Karaytuğ.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Sayın Nezir Büyükcengiz;
buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz 20 dakika.
CHP GRUBU ADINA NEZİR BÜYÜKCENGİZ (Konya) – Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; Toprak Mahsulleri Ofisinde
yapıldığı iddia edilen birtakım yolsuzluk, usulsüzlük
ve diğer olayları araştırmak ve alınması gereken
tedbirleri incelemek amacıyla kurulan (10/6) esas numaralı Meclis
Araştırması Komisyonu raporu üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına söz almış bulunuyorum; sözlerime başlarken,
Grubum ve şahsım adına, Yüce Meclisin siz değerli üyelerini
saygıyla selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunun
6 Mart 1996 tarihli 19 uncu Birleşiminde, Sayın Halit Dumankaya ve
bazı arkadaşları tarafından verilen önerge,
görüşülerek araştırma komisyonu kurulması kararı
alınmıştır; bilahara yapılan seçimler sonucunda,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına benim de içerisinde bulunduğum,
komisyon oluşturulmuştur. Komisyonumuz, Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünün ilgili hükümleri uyarınca görev bölümü yapmış;
komisyonun Başkan ve üyeleri, Meclis İçtüzüğünün verdiği
yetkiler çerçevesinde, raporun huzurlarınıza gelme noktasına
kadar, sorumluluk bilinci içerisinde görevlerini sürdürmüşlerdir.
Komisyonumuz, kuruluşuna konu olan önergede belirtilen
hususların da dışına çıkmak suretiyle, 19 uncu Dönemde
kurulup görev yapmış olan (10/4) esas numaralı
Araştırma Komisyonunda görüşülen konuları da incelemeyi
kararlaştırarak, çalışmalarına
başlamıştır. Bu bağlamda, çeşitli kamu kurum ve
kuruluşlarından gerekli bilgiler istenerek incelemeler
yapılmış, ilgili ve yetkililer davet edilerek bilgilerine
başvurulmuştur. Ayrıca, kurumda çalışan müfettiş
ve uzmanların da bilgi ve deneyimlerinden
yararlanılmıştır. Dolayısıyla, bu rapor, ciddî
çalışmalar sonucu ortaya çıkmıştır.
Değerli arkadaşlarım, hepinizin bildiği gibi, Toprak
Mahsulleri Ofisi, 1938 yılında, çiftçinin ürününü değerlendirmek
ve tüketici halkımıza ucuz ekmek yedirmek amacıyla
kurulmuş; daha sonra, gerekli düzenlemelerle kamu iktisadî teşekkülü
haline dönüştürülerek, günümüze kadar, kuruluş amacına uygun biçimde
çalışmalarını sürdüregelmiş, cumhuriyetimizin temel
kurumlarından birisidir.
Devletin birçok kurumu var, KİT'leri var; buralarda trilyonlar,
hatta, katrilyonlar harcanıyor. Eğer, bunlar üzerinde çok iyi bir
denetim yapılmazsa, tabiîdir ki, çıkarların
dağıtıldığı yerler olarak, buralarda bazı
çürümeler olur; çıkar düşkünü kimseler, buraya gelerek, şu veya
bu gruba sızıp, oraları yağma etmeye
kalkışabilirler. O nedenle, Meclisin, bu tür iddiaların üzerine
ağırlıklı olarak gitme zorunluluğu
olmalıdır. Bunların üzerinde, caydırıcı,
korkutucu bir denetim mekanizması oluşmalıdır; ama, ne
hazindir ki, böyle bir çalışma biçimi bizde yoktur. Ülkemiz
üretiminin aşağı yukarı yarısını elinde
bulunduran KİT'lerin denetimini, biz, tutmuşuz, Başbakanlık
Yüksek Denetleme Kuruluna vermişiz. Bu Denetleme Kurulunun
uzmanlarını kim atayacak; Bakanlar Kurulu atayacak.
Bir devlet bakanına bağlı bir kurum. Buna rağmen, o
kurumda çalışan dürüst, yetenekli görevliler, her dönemde görevlerini
en iyi biçimde yapmaya çalışmışlardır. Ne var ki,
Meclise gelen bu raporların, Mecliste değerlendirilmesi pek iç
açıcı değildir. Siz, düşünebiliyor musunuz ki, ciddî bir
kuruluşta, o kuruluşun patron veya yöneticileri, o kuruluşun, o şirketin
veya holdingin gelirini, giderini, kârını, zararını,
yatırımını, mal alım-satımını,
bırakınız yıllık, her ay kontrol etmesin, geçici
bilançoları incelemesin. Yani, Yüce Meclis, KİT'lerin üzerinde
denetim yetkisini kullanacaksa, denetimin çok hızlı ve anında
yapılması gerekir. Bu Meclisin, denetleme görevini tam anlamıyla
yerine getirebilmesi için, çok yetenekli uzmanlarla denetleme kurumunun
genişletilmesi gerekir. Ne uzmanlar var ne de bu denetim işliyor.
1997 yılındayız, daha KİT'lerin 1996 yılı
denetimleri yapılmamış.
Değerli arkadaşlarım, benden önce konuşan
değerli arkadaşım Demokratik Sol Parti Sözcüsü Sayın Tuncay
Karaytuğ, Komisyonumuzun çalışmaları hakkında teknik
konularda ayrıntılı bilgiler verdi. Ben, bunları yinelemek istemiyorum.
Toprak Mahsulleri Ofisinin çalışmaları ve bundan sonra yapması
gerekenler hakkında bazı önerilerimi bilgilerinize sunmak istiyorum.
Değerli milletvekilleri, ülkemiz güç günler yaşıyor.
Yolsuzluk, usulsüzlük söylentileri ayyuka çıkmış.
İnsanlarımız, bu söylentilerden rahatsız. Bu konularda
önergeler veriliyor, görüşmeler yapıyoruz, komisyonlar kuruyoruz;
sonuçta, halkımızı rahatlatacak, tatmin edecek biçimde
sorumluları bulup çıkarmıyoruz; ülkenin en büyük
sıkıntısı ve sorunu budur. Siyasî değerlendirmelerle
hareket ederek, kıytırık oy farklarıyla, 8'e 7 gibi sonuçlarla
bu tür iddiaları savuşturuyoruz, günü geçiriyoruz; ama, şunu iyi
bilelim ki, bu tutum ve davranışlardan hepimiz
yıpranıyoruz, Türkiye Büyük Millet Meclisi yara alıyor.
Değerli arkadaşlarım, hırsızın,
uğursuzun, devletin malına göz dikenin, ona el uzatanın, hiçbir
partiye hayrı olmaz. Bu tür iddialar, önergeler ortaya geldiği zaman,
Yüce Meclisin tüm üyeleri, siyasî kimliklerini bir yana bırakıp
vicdanlarının sesini dinleyerek, parti çıkarlarını
arkalarına atarak, hem Meclisin saygınlığını
korumak hem de milletvekili yeminine bağlı kalarak, ülke
çıkarlarını korumak için, aynı noktada birleşmeli.
Bunun zamanı gelip geçiyor.
Muhalefette yolsuzluklarla uğraşmayı görev sayıp,
bunu sık sık yineleyenlerin, iktidar olduklarında, o koltuklarda
üç gün daha fazla oturma uğruna, kendi verdikleri önergeleri kendilerinin
reddettiklerini, Türk Halkı üzülerek izledi. Bu
yanlışlıkları bundan sonra, inşallah
yaşamayız.
Son günlerde, Hükümet partilerinin ilke edindikleri "benim
sayı üstünlüğüm var. Parmak hesabıyla bunu da savuştururum.
Muhalefet ne kadar uğraşırsa uğraşsın sonuçta
golü yer, köşesine çekilir" mantığı
çıkış yolu değildir, çözüm değildir. Bu hareket biçimi
ülkemize zarar veriyor, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
saygınlığını yok ediyor, onun da ötesinde demokrasimizi
örseliyor.
Kuruluşundan bu yana dokuz ay geçen Refahyol Hükümetinin
Başbakanı, ne hazindir ki, Mecliste muhalefet partilerinin de
bulunduğunu meşhur Millî Güvenlik Kurulu toplantısından
sonra yapılan uyarmayla görebilmiş ve muhalefet liderleriyle
görüşme gereği duymuştur. Halbuki bu görüşme ve
düşünce alışverişlerini daha önceleri sık sık
yapsa, onların uyarılarına dikkatli olsaydı, belki de bu
Hükümet, Cumhuriyet tarihinde hiç eşi görülmedik bir halde
kulağı çekilmiş bir hükümet olmayacaktı. Bir yumuşama
ve konsensüse her zaman gereksinim var. İşte bu görüşmeler onu
sağlayacaktır.
BAŞKAN – Sayın Büyükcengiz, sürenizi durduruyorum.
Bir teknik konuda, araştırma komisyonu raporu üzerinde
müzakere ediyorsunuz...
NEZİR BÜYÜKCENGİZ (Devamla) – Tamam Sayın
Başkanım, geçiyorum...
BAŞKAN – Rica ediyorum... Böyle genel konular üzerinde... Yani, bu
araştırma çok önemli.
NEZİR BÜYÜKCENGİZ (Devamla) –
Tamam Sayın Başkanım...
BAŞKAN – Biraz önce konuşan önerge sahibi
arkadaşımız da, önergeyle ilgili bir şey söylemedi ki
canım!..
NEZİR BÜYÜKCENGİZ (Devamla) – Geliyorum efendim...
BAŞKAN – Buyurun.
ALİ RIZA BODUR (İzmir) – Sayın Başkan, ne
konuşulacağını zatıâliniz mi tayin edecek...
BAŞKAN – Efendim, Meclisi ben yönetiyorum...
NEZİR BÜYÜKCENGİZ (Devamla) – İlliyet rabıtası
var Sayın Başkanım.
Sayın Başkanım, araştırma komisyonu raporunu
görüşüyoruz; yolsuzlukları,
usulsüzlükleri tartışıyoruz; mutlaka bir illiyet
rabıtası var.
BAŞKAN – Efendim varsa, rakam rakam söyleyin... Bu Meclisin
özelliği o... Şurada suiistimal var deyin... Yoksa, genel
konuşun.
NEZİR BÜYÜKCENGİZ (Devamla) – Değerli
arkadaşlarım, (10/6) esas numaralı Araştırma
Komisyonunun kurulmasına neden olan önergede, Toprak Mahsulleri Ofisinin
gerekli stokları yapmaması nedeniyle ekmek fiyatlarının
aşırı yükseldiği belirtilmekte; bu vesileyle, izninizle,
Toprak Mahsulleri Ofisinin çalışmaları hakkında da
bazı önerilerde bulunmak istiyorum.
Toprak Mahsulleri Ofisi, kuruluş yasasında da
belirtildiği gibi, üreticinin ürününü değerlendirmekle görevlidir. Bu
görevini, kuruluşundan 1990'lı yıllara kadar başarıyla
yürütmüş; ne zaman ki, "devlet kurumları, kamu kurumları,
KİT'ler görevlerini yerine getiremiyor, getirmiyor; bunlar memleketin
sırtına kambur olur" sözleri yükselmeye başlamış,
ondan sonra, büyük bir çekingenlikle, sorumsuzlukla, suçluluk duygusuyla görev
yapamaz duruma düşmüşlerdir, düşürülmüşlerdir.
İşte, o nedenledir ki, bugün, burada konuşmak,
tartışmak zorunda kaldığımız sorunlar gündeme
gelmeye başlamış, KİT'lerin çürümesi teşvik edilerek
bugünlere gelinmiştir. Gerek biz siyasîlerin yersiz ve lüzumsuz
müdahaleleri gerekse mevzuattaki eksiklik ve tıkanıklıklar
nedeniyle ve de insanlığın hızlı yükselişinin
ihtiyaç duyduğu teknolojik gelişmelere ayak uyduramama, bu
kurumları, atıl, iş göremez, ihtiyaçlara cevap veremez hale
düşürmüştür.
Globalleşen dünyada ekonominizi kendi iç üretim ve tüketiminize
göre düzenleme olanağınız yoktur. İşte, o nedenledir
ki, hükümetlerin rutin biçimde kararlaştırıp
açıkladıkları hububat taban fiyatları, iç piyasayı
düzenlemede tek faktör olarak işlevini yerine getiremiyor. 1995
yılında verilen 7 200 liralık buğday taban fiyatı,
dış ülkeler borsalarında buğday fiyatlarının
yüksek olması nedeniyle askıda kalmış, hasat döneminde buğday
alımları 165 dolara tekabül eden 10 bin Türk Lirasından
başlamıştır.
Ülkemizde un sektörü büyük bir güç haline gelmiş, devletle rekabet
etme sınırlarını aşmış, kendi
gereksinimlerini karşılamak için piyasa oluşturacak ve
oluşturduğu piyasayı kontrol altında tutacak duruma
ulaşmıştır. Serbest piyasa ekonomisinin kuralları
uyarınca, müdahale etme yetkisine sahip olmayan Toprak Mahsulleri Ofisi,
bu acımasız rekabete ayak uyduramadığı içindir ki,
gerekli alımları yapamayarak, yapılması zorunlu
stoklarını gerçekleştirememiştir.
Yine, yaklaşık on yıldır anaç tohum
uygulamasının yapılamaması nedeniyle verim
düşüklüğü yaşanmış, çiftçi, satacak buğdayı
âdeta bulamaz hale gelmiştir.
Geçmişte, Trakya'da ve sekiz on yıldır Orta Anadolu'da,
buğday mahsulünün baş belası olan süne ve kımıl
haşereleriyle etkin mücadele yapılmaması nedeniyle, yetersiz
mücadele nedeniyle, ürün kalitesi büyük ölçüde bozulmuş, un hammaddesi
olan buğdayların büyük bir bölümü yem hammaddesine
dönüşmüştür. Kaliteli buğdaylar, değirmenci ve stokçular
tarafından yüksek fiyatlarla piyasadan toplanmış, Toprak
Mahsulleri Ofisine de standart dışı ürünler satışa
sunulmuştur. Tüm bu olumsuzluklar, hububat üreticisinin ve Toprak
Mahsulleri Ofisinin hanesine yazılacak güçlüklerdir, zorluklardır.
Gerek çiftçilerimiz gerekse Toprak Mahsulleri Ofisi çalışanları
bu güçlükleri aşmak için mücadele ediyorlar, çıkış yolu
arıyorlar.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bildiğiniz
gibi, Toprak Mahsulleri Ofisi, üreticinin ürününü değerlendirmek,
tüketicinin ise ucuz ekmek yemesini sağlamak, böylece, hem üreticinin hem
de tüketicinin mağdur olmayacağı bir hububat
piyasasını oluşturmak amacıyla kurulmuştur. Meclis,
Ofisin bu işlevini yerine getirebilmesi için ihtiyaç duyacağı
işletme sermayesini de Merkez Bankası Kanununun 51 inci maddesine
koyduğu hükümle güvence altına almıştır. Buna göre, Ofis,
hububat alımları için ihtiyaç duyduğu kaynakları, Merkez
Bankasına verdiği en çok dokuz ay vadeli bonolar
karşılığında avans olarak alacaktır. Bu
düzenlemenin amacı, Ofise Merkez Bankası tarafından verilen ve
doğal olarak kaynağı emisyon olan parasal olanağı,
Ofisin satın aldığı ürünleri pazarlayarak elde edeceği
gelirle kapatmasıdır. Ofisin, bu alım satımlardan zarar
etmesi halinde, ödeyemeyeceği avans bakiyesinin gereksiz para genişlemesine
dönüşmesi de, Ofisin alım satımdan doğacak zararlara ait olduğu
veya onu izleyen yıl genel bütçesine konulacak ödenekle
karşılamak durumundadır. Meclisin iradesi bu yönde olmakla
birlikte, çok uzun süreden beri, hükümetler, Toprak Mahsulleri Ofisinin
destekleme alımlarından doğan zararlarını
karşılamak için genel bütçeye yeterli ödenek
koymadıklarından, Merkez Bankasının verdiği avans, her
yıl, birbirinin üzerine eklenen borçlar nedeniyle giderek
yükselmiştir. 1992 yılında çıkarılan 3836
sayılı Tahkim Yasasıyla, bu şekilde birikmiş 8,4
trilyon liralık Toprak Mahsulleri Ofisi avansı, 31 Aralık 1991
tarihi itibariyle konsolide edilmiştir. Bu tarihten 1995 yılı
mayıs ayı sonuna kadar birikmiş olan yaklaşık 33
trilyon liralık avansı da, çeşitli uygulamalarla, 1995
yılında yine konsolide edilmiştir.
Tabiî ki, bu uygulamalardaki amaç, üreticiye ve tüketiciye destek
vermektir; ama, Kurum, bu ödemelerden kurtulduğu için, bu amacı
unutarak, elinde kalan fonları,
çiftçinin ve fakir fukaranın
hizmetine kullanmak yerine -son zamanların moda deyimiyle- rantiyecilikte
kullanarak, repo ve faize kanalize etmekten çekinmemiştir. Kurum
yöneticileri, belki, kendi açılarından haklıdırlar; çünkü,
ülke yönetiminde bulunan anlayış "hizmet yap" değil
"para kazan" anlayışı olursa, bu kişilerin de bu
şekilde hareket etmelerini doğal karşılamak gerekir.
Ofis, repodan, 1995 yılında 6 trilyon liradan fazla kâr
etmiştir. Ofis, repodan 6 trilyon lira kazanırken, ülkemizin dörtbir
bucağında, çiftçilerimiz, buğdayını satmakta güçlük
çekmiş, türlü rezilliklere katlanmak zorunda kalmış; yaygın
halk kitleleri de, ucuz ekmek alabilmek için, ömürlerinin büyük bir bölümünü
kuyruklarda geçirmek zorunda kalmışlardır.
Tüm bunlardan, yaşanıp, görülerek tecrübe alınması
gerekirken, Sayın Başbakan, Hükümeti kurduktan kısa bir süre
sonra, ekmeğin 15 bin liradan satılması konusunda genelge
yayımlamış, emir vermiştir. Toprak Mahsulleri Ofisi iyi bir
biçimde, istenilen bir biçimde çalıştırılamadıkça,
yeterli buğday stokları yapılamadıkça, piyasayı
kontrol edecek mekanizmalar işletilemedikçe, ekmeğin 15 bin liraya satılması
mümkün değildir.
Değerli arkadaşlarım, Toprak Mahsulleri Ofisinin
çalışmalarında diğer önemli bir eksiklik de, alım
yapılan ürün bedellerinin -peşin ödeme yapılacak denilmesine
karşın- zamanında ödenmemesidir. Geçtiğimiz alım
sezonunda, ürün bedelleri iki üç ay gecikmeli ödenerek üreticilerimiz
mağdur edilmiştir; bu, yanlış bir uygulamadır.
Önümüzdeki günlerde taban fiyat saptama görüşmeleri
yapılacaktır. Sayın Bakanımıza duyurmak istiyorum:
Toprak Mahsulleri Ofisinin kademeli fiyat uygulaması vardır.
Eğer, Ofisin, o günlerde peşin ödeme gücü yoksa, kararnameye bir
madde eklemek suretiyle "ürün fiyatları ödendiği günkü fiyatlar
üzerinden hesaplanır" biçiminde bir hükümle, çiftçinin
mağduriyeti giderilebilir; yani, her onbeş günde bir yükselen
alım fiyatlarından, üretici, az da olsa, yararlanarak teselli bulur.
Değerli arkadaşlarım, Toprak Mahsulleri Ofisi ve benzeri
KİT'lerdeki olumsuzluk ve verimsizliklerin temelinde, ülkeyi yönetenlerin
kafasındaki "kamuya ait her kesimde, her ünitede özelleştirme
yapalım" saplantısının yatıyor olması da bir
gerçektir. Özelleştirme, belki, kamunun sahip olduğu bazı
birimlerde gereklidir veya zorunludur; ama, Türk halkının büyük bir
kısmına hitap eden, onları destekleyen, elinden tutan,
ayağa kaldıran cumhuriyetin temel kurumları için söz konusu
olmamalıdır. Bu kurumları, özelleştirme hobisi uğruna
feda etmemeliyiz, kıymamalıyız, sahip çıkmalıyız,
rantabl çalışmaları için gerekli destek ve düzenlemeleri, zaman
yitirmeksizin, yapmalıyız. Bunlardan biri de, güzel yurdumuzun dört
bir köşesine, cumhuriyetle birlikte, silolarını diktiğimiz
ve üzerine büyük harflerle "Ofis, çiftçinin kara gün dostudur" diye
yazdığımız Toprak Mahsulleri Ofisidir.
Özelleştirmede amaç, verimliliği artırmak
olmalıdır, rantabiliteyi yükseltmek olmalıdır,
istihdamı, verimliliği istenilen düzeye ulaştırmak
olmalıdır; ama, ne yazık ki, bunu göremiyoruz. "Şeffaf
yapıyoruz, açık yapıyoruz, herkesin gözü önünde yapıyoruz"
diye övünüyorsunuz; ama, pek şık değil özelleştirme
uygulamaları.
Değerli arkadaşlarım, biz, Cumhuriyet Halk Partisi
olarak, bu tür uygulamaların sürekli, yapıcı bir biçimde
muhalefet etmek suretiyle, karşısında olduğumuzu belirttik,
bundan sonra da belirteceğiz.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; sözlerimin
başında ifade etmeye çalıştığım gibi,
devletin parasına, malına göz dikip, el uzatanların ellerini
kırmak üzere birlik olmalıyız. Demokratik, laik, sosyal hukuk
devletinin temellerini sarsmaya kalkışanlara karşı birlik
olmalıyız. Vurgunculara, soygunculara, çetelere, mafyalara karşı
birlik olmalıyız. Güzel ülkemizin huzurunu bozmak isteyenlere, bize
rejim ihraç etmek isteyenlere karşı birlik olmalıyız.
Türkiye'nin, demokratik, laik, sosyal hukuk devleti olduğunu bütün dünyaya
kanıtlamak zorundayız. Bunun yolunun da, dokunulmazlıkları
kaldırmaktan, yargıyı bağımsız hale getirmekten
geçtiğini bilmeliyiz.
O günlerin umut ve özlemiyle, beni dinlediğiniz için hepinize
teşekkür ediyor, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsım
adına, en derin saygılarımı sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Büyükcengiz.
Refah Partisi Grubu adına, Sayın Feti Görür; buyurun efendim.
(RP sıralarından alkışlar)
Sayın Görür, süreniz 20 dakika.
RP GRUBU ADINA FETİ GÖRÜR (Bolu) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi, Grubum ve şahsım adına
saygıyla selamlıyorum.
İstanbul Milletvekili Sayın Halit Dumankaya'nın, Toprak
Mahsulleri Ofisiyle ilgili vermiş olduğu yolsuzluk ve usulsüzlük
araştırması önergesi, 6 Mart 1996 günü, Meclisin 19 uncu
Birleşiminde kabul edildi ve buna göre, 28 Martta da, komisyon toplanarak
seçimini yaptı.
Şunu öncelikle sevinerek söylemek istiyorum ki, Komisyonumuz,
hiçbir şekilde, olaylara, şahıslar bazında, partiler
bazında veyahut da dönemler bazında bakmadı ve özellikle
Komisyonun raporunun içeriğine göre "Toprak Mahsulleri Ofisindeki
yolsuzluklar ve usulsüzlüklerin araştırılması"
ibaresinden yola çıkarak, zamanaşımı süresinin sonuna kadar
olan konuların incelenmesine karar verdi. Tabiî, buna göre, Türk Ticaret Kanununda
zaman aşımı süresi beş seneyken, Memurin Muhakematı
Hakkında Kanunda, memurların yapmış oldukları
görevlerle ilgili suiistimaller, yolsuzluklarla ilgili zaman
aşımı süresi on sene olduğundan dolayı, Toprak
Mahsulleri Ofisinin on sene gerisine gidilerek, gerekli konular
araştırıldı ve Komisyonumuzda, onüç konu üzerinde
araştırma yapılması karara bağlandı.
Buna göre, sırasıyla, Akel Firması
aracılığıyla 11 bin ton pirinç ithaline dayalı konunun
hikâyesini kısaca anlatmak istiyorum.
1994 yılında, stokların azalması neticesinde, pirinç
ithal edilmek üzere ihale yapıldı ve bu ihaleye, yapılan ilk
ihaleyi kazanan Romak Firmasıyla beraber, ilk ihalede, spektlerinin,
numunelerinin uygun olmadığı gerekçesiyle ihaleyi kazanamayan
Akel Firması da katıldı.
Romak Firması, ihaleyi, CIF fiyat üzerinden; yani, limanda teslim
fiyatı üzerinden, 287,5 dolar üzerinden kazandı. Bunun
arkasından, Akel Firması tarafından Tarım
Bakanlığına bir mektup yazılarak, Mersin fiktif
depolarında bulunan 11 bin ton pirincin -ki, bu pirinç, daha önce ihaleye
kabul edilmeyen pirinçtir- 235 dolardan verilebileceği ve Toprak
Mahsulleri Ofisinin, bundan, 600 bin dolar civarında bir kârı
olduğu söylendi.
Bunun üzerine, neticede, Toprak Mahsulleri Ofisinin eksperleri
gönderilerek numune alındı ve ilk ihalede kabul edilmeyen bu pirincin
alımı, daha sonra kabul edildi. Bunun liman teslim fiyatı 225
dolar; depolama ve tahliye masraflarıyla beraber 233,78 dolara mal oldu.
Bunun üzerine, ilk iki partide, 2 069 ton pirinç, yapılan
incelemelerde spektlere uygun olmadığı halde ve yapılan
anlaşmada da, bonifikasyon; yani, ıskonto uygulaması
olmadığı halde, teslim alındı. Bunun
dışında, geriye kalan 8 931 ton pirincin mukavele şartlarına
uymadığı ve bunun, eğer mukavele şartlarına uygun
hale getirilirse alınacağı konusunda, Toprak Mahsulleri Ofisi
Hukuk Müşavirliği tarafından görüş bildirildi.
Fakat, iki taraf arasında, firma ve TMO arasında uzun
uzadıya süren yazışmalar neticesinde, gözlenen odur ki, Akel
Firması, özellikle silolardaki pirinçlerin çok sık şekilde
istiflendiğini ve TMO'nun da buradan numune
alamadığını bildirmesi halinde, başka
imkânının olmadığını belirterek, neticede, bu
anlaşma, numunelerin sözleşmeye uymadığı ve geri kalan
pirincin de sözleşmeye uygun hale getirilemediğinden dolayı
verilen teminat nakte çevrildi ve bu şekilde iptal edildi.
Tabiî, buradan yola çıkarak bazı şeylerin
araştırılması gerekiyor. Alınan pirinç, neden 10 bin
ton veya 15 bin ton değil de 11 bin ton. Yani, Mersin fiktif deposunda
hazır bekletilen pirinç mi vardı ve bunun yanında, daha sonra
TMO'ya verilemeyen bu pirinç nereye verildi? Bu
anlaşılamamıştır. Yalnız, TMO'dan
aldığımız pirinç fiyatlarına göre, ihale, 14 Nisan
1994'te Akel Firmasına verilmiştir. Ocak-haziran aylarında yerli
uzun tane pirincin fiyatının 9 500 lira olduğu, ihalenin iptal
edildiği ağustos ayındaysa, aynı pirincin
fiyatının 20 bin Türk Lirası olduğu görülüyor. Yine,
ihalenin yapıldığı tarihte ithal pirincin
fiyatının 7 bin, bunun yanında, ihalenin iptal edildiği
tarihte 16 bin Türk Lirası olduğu görülmekte ve neticede de, TMO'nun
yöneticileri hakkında, 233 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 9
ve 12 nci, yine, KİT yöneticilerini ilgilendiren 399 sayılı
Kanun Hükmünde Kararnamenin 2 nci maddesiyle yüklenen görevleri yerine
getirmedikleri hususiyetinde Komisyonumuz karara varmıştır.
Yine, bir başka husus, 1992 yılında Özbekistan'a 100 bin
tonluk ekmeklik buğday ihracıyla ilgili konudur. Burada da, 1992
yılında, TMO'nun stoklarında fazla buğdayın
bulunduğu ve bunların nakde çevrilerek satılması
gerektiğinden yola çıkılarak ihale yapıldı ve bu
ihaleyi Richco Rotterdam BV Şirketi kazandı. Bu ihale de, FOB sistem,
yani, gemide, güvertede teslim sistemi olarak ton başına 107,08
dolardan yapıldı. Bunun üzerine, 22 bin tonluk Zlatoust gemisi
yüklendi ve Özbekistan'a gitmek üzere Rusya'nın Ukrayna Limanına
ulaştı. Bu geminin limana ulaşmasından sonra
yaklaşık 8 bin ton buğday boşaltıldı. 8 bin ton
buğday boşaltıldıktan sonra, geriye kalan 14 bin ton
buğdayın, sürme bulaşığı, mantar
hastalığı bulunduğundan dolayı alınmamasına
karar verildi ve bunun üzerine, ihaleyi alan Richco Firması, Toprak
Mahsulleri Ofisine müracaatta bulunarak, bu buğdayı
satamadığını, geriye vermek istediğini belirtti
ve İzmir Limanına geminin
gelmesini ve geçici bir süre olarak da oradaki silolara
boşaltılmasını talep etti; fakat, İzmir
Limanındaki silolar müsait olmadığı için İskenderun
Limanına gelmesi önerildi. Neticede, gemi, İskenderun Limanına
geldi ve bu arada, İskenderun Karantina Müdürlüğü tarafından da
bu buğdayın Türkiye'ye sokulmasının bir mahzuru
olmadığı raporu verildi. Neticede, 16.5.1993 tarihi ile
22.5.1993 tarihi arasında -6 gün içerisinde- gemi, tahliye edildi,
boşaltıldı.
Şimdi, neticede, tabiî, öncelikle, bu buğday, TMO'ya emanet
olarak verildi; TMO'ya geri verilmedi; fakat, ilerleyen günler içerisinde, bu
buğday, 7 ay 10 gün TMO'nun İskenderun'daki depolarında
kaldı ve bunun arkasından, Richco Firmasından, depo kirası
ve tahliye ücreti olarak 1 213 747 dolar talep edildi.
Daha sonra, 17.9.1993 tarihli bir müzekkerede -daha önce hiç
konuşulmadığı halde- 23.6.1993 tarihinde firmayla
varılan mutabakattan bahsedilerek, sadece, bir aylık kira için, 64
906 dolar kira alındı; esasında, alınması gereken kira
bedeli 649 069 dolar idi.
Neticede, sözleşme esasında en dikkat çekici olan FOB
sözleşmedir; yani, buğday satılıp gemiye teslim edildikten
sonra, satıcı firma tarafından hiçbir şekilde
sorumluluğu olmayan, geri alınmaması gereken bir sözleşme
olduğu halde, bu buğday, maalesef, geri
alınmıştır ve gerekçe olarak da, firmayla olan iyi
ilişkiler gibi garip bir gerekçe ileri sürülmüştür ve neticede,
buğday 107 dolardan satılmışken, daha sonra iç piyasada 134
dolardan satılmıştır. TMO, burada, buğday
satışından zarar etmemiştir; 584 bin dolar olan depo
kirası TMO'ya yüklenmiştir ve buğday satışından
elde edilen 378 bin dolar kârı bundan düştükten sonra, TMO'nun,
bilfiil 206 bin dolar zarar ettiğini görmekteyiz.
Yine, burada da, devlet personelinin tabi olduğu 233
sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 9 ve 12 nci maddelerine ve yine
KİT yöneticilerinin tabi oldukları 399 sayılı Kanun
Hükmünde Kararnamenin 2 nci maddesine göre, kendilerinden beklenen görev
anlayışını ve sorumluluklarını gereğince
yerine getirmedikleri kanaatine varılmıştır.
Bir başka konu, Derince Liman Silosu yapımında
yapımcı, müşavir mühendis ve TMO arasında çıkan
sorunlar meselesi. 1990 yılında, Derince'de 95 bin tonluk bir liman
silosu yapımı ihaleye verilmiş -yapımcı firma Laing-Mapa
Firmasıdır; TMO'nun müşavir firması da Unitek
Firmasıdır- ve neticede, bu yapım 28 ay
uzadığından, 7 milyon ECU'lük ilave hak sağlanmasıyla
ilgili TMO'dan talepler yapılmıştır. Bunun yapılan
incelemesinde de, liman silosunun yapılacağı yerin Türkiye Cumhuriyeti
Devlet Demiryollarına ait olduğu, genel yerleşim planı
konusunda Devlet Demiryollarının onayının
alınmasının gerektiği ve bu onayın üç yıl
içerisinde alınamadığı ve yine aynı şekilde,
yapımcı firma Laing-Mapa'nın Berga'yı, TMO'nun müşavir
firması Unitek'in de Mouchel'i taşeron firma olarak daha sonradan
tayin ettikleri ve tabiî, bu arada, bir sürü firmanın ortaya
çıkması, aradaki sorumluluk zinciri
açısından bir sürü kargaşanın meydana gelmesi,
burada problemler meydana getirmiştir.
Yine, burada, işin yapımı sırasında fiilî
durumda meydana gelen bazı değişiklikler gecikmeye sebep
olmuştur.
Yine, aynı şekilde, TMO'nun malî krizi, maalesef, bunun
gecikmesine sebep olan bir başka olaydır.
Olay, Hakem Kurulundadır; çıkacak olan karara göre, yine aynı
şekilde, TMO'nun hareket etmesi gerekmektedir.
Üzerinde en fazla durmamız gereken konulardan bir tanesi, 1989
yılında, TMO'nun Beslen Makarnaya iştiraki konusudur. Beslen,
24.6.1989'da TMO'ya yazı yazarak, her boyutta işbirliği
önermiştir. Bunun sebebi olarak, yurtiçi ekonomiye katkısı, yurt
dışına katkısı ve Gaziantep yöresine de istihdam
sağlamasından dolayı durumunun kötü olduğunu ve o yüzden
TMO'yu kendisine iştirakçi olarak kabul etmek istediğini
bildirmiştir. Bunun üzerine, genel müdürün "konu incelensin"
talimatıyla, konu, APK'da incelemeye alınmıştır. Genel
Müdür Yardımcısı Nadir Karakaş, iştirak portföylerinin
dolduğu, Gima ve Migros'taki iştiraklerinin
özelleştirildiği, hükümet politikasının buna uygun
olmadığı ve yine aynı şekilde, şirketin durumunun
da kendileri tarafından tam olarak (alacak-borç durumlarının,
malî durumlarının) bilinmediğinden dolayı, buna
karşı çıkmıştır.
Ekonomik İşler Yüksek Koordinasyon Kurulu ise, Migros, Gima
iştirakleri özelleştiği halde, Beslen'in fiyat
değerlendirilmesi çok yönlü olarak
araştırılmalıdır demiş ve bu, Ekonomik
İşler Yüksek Koordinasyon Kurulunda
kararlaştırılmıştır. Yine, Teknik İşler
Daire Başkanlığı da, özellikle ihracata katkısı
dolayısıyla, olumlu görüş bildirmiştir; daha sonra,
pazarlık komisyonu kurularak, Beslen'in o günkü durumunun, çeşitli
rakamlar olmasına rağmen, 40 milyar Türk Lirası olduğunu ve
o an için beyan edilen borçlarının ise 22 milyar dolayında
olduğunu ve bunun faizleriyle beraber netleştirdikten sonra yüzde
45'ine TMO'nun iştirak etmesinin uygun olacağını, Yüksek
Planlama Kuruluna sunulmasını veya bakanın takdirlerine arz
olunmasını karara bağlamıştır. Daha sonra,
Araştırma Planlama Bilgiişlem Dairesi, bakanın
onaylaması halinde, tesis değeri Ağustos 1989'da 40 milyar olan
ve daha sonra yüzde 47 enflasyonla 58 milyara ulaştığı;
borçların netleşmesi halinde, yüzde 45 iştirakine
karşılık eşdeğerde buğday verilmesi önerisini
yapmıştır. Neticede, bakan onayıyla Yüksek Planlama
Kuruluna intikal ettirilmiş ve Yüksek Planlama Kurulu da 26.10.1990'da
iştirak kararı almıştır. Yalnız, burada, o günkü
Sayın Bakan, özellikle Beslen'in net değerinin
çıkarılması uyarısında bulunmuştur.
Yine, mukavelede olmadığı halde, iştirakten hemen
sonra, Araştırma Planlama Bilgiişlem Dairesi şu
kararları almıştır:
1 - Şirketin dönen varlıklarının fatura bedeli
üzerinden -ki, bu 6,8 milyardır- tesis değerine ilave edilmesi.
2 - Mevcut borçların vade sonu tutarlarının bugünkü
değere indirgenmesi.
3 - Şirket borçlarının hesaplanması gecikir de
şirketin net değerinin bulunması gecikirse, o günkü tahminî
bedel üzerinden iştirakin yüzde 70'ine karşılık buğday
verilmesi.
Bunun üzerine, Araştırma Planlama Bilgiişlem Dairesinin
bu kararlarına göre, Beslen tesislerinin -Ağustos 1989'da 40 milyar
iken, Devlet İstatistik Enstitüsünün toptan eşya fiyat endeksine göre
yüzde 58 enflasyon oranıyla çarpılarak 26.10.1990'da, yani
iştirak gününde 63,3 milyar olduğu ve yine, ilave edilen dönen
varlıklarının 6,8 milyar olduğu- toplam değeri 70,1
milyardır; borçları ise, 31.12.1989'da alınan bilgiye göre,
Emlak Bankası ve Ziraat Bankasından alınan borçlar 42,5 milyar
tutarındadır ve bunlar, Emlak Bankasından sabit faizle yüzde 45
ile alınmış, Ziraat Bankasından sabit faiz yüzde 50 ile
alınmıştır. Fakat, sonradan alınan Araştırma
Planlama Bilgiişlem Dairesinin kararına göre, 1994 sonuna kadar
ödenmesi planlanan bu borçlar, o günkü fiyata yüzde 74,25 faizle geri
döndürülerek 21 milyara düşürülmüştür. Diğer borçların da 9
milyar olduğu beyan edildikten sonra, Beslenin -sermayesi 70 milyar, borcu
30 milyar- net sermayenin 40,1 milyar olduğu kabul edilmiştir.
26.10.1996 tarihinde, yine, Hazine Dış Ticaret
Müsteşarlığının yaptığı bir tespite
göre ise, Beslen'in borçlarının sermayesinden 2,4 milyar fazla
olduğu ve bu şekilde bu şirkete iştirak olunamayacağına
dair görüşü vardır. Daha sonra, bakan, iştirak konusunda
19.12.1990'da bilgi istemiş ve verilen bilgiye göre, hesapların hâlâ
netleşmediği, 12 500 ton buğdayın verildiği ve bundan
sonra başka buğdayın verilmeyeceği bilgisi bakana
verilmiş; fakat, yöneticilerde bundan sonra telaş
başlamış, çeşitli kuruluşlara Beslen'in net
sermayesinin tespiti için müracaat edilmiş; yalnız bu arada,
6.11.1990-4.11.1991 arasında da 47 bin ton buğday Beslen'e verilmiştir.
Mayıs 1991'de, Doğru Yol Partisi Genel Başkan
Yardımcısı Sayın Hasan Ekinci'nin bir gazete haberini
konuya ilişkin alarak, Ankara Cumhuriyet
Başsavcılığına suç duyurusunda bulunmuştur;
savcılık ise, .bu konuda takipsizlik kararı
almıştır. Neticede, bunun üzerine Beslen de, 6.11.1992 tarihinde
Gaziantep 4 üncü Asliye Hukuk Dairesine tespit yaptırmış,
mahkemece sadece TMO'nun yüzde 45 hissesinin 78,8 milyar olduğu, verilen
buğdayın 30 milyar tuttuğu ve geriye 48,8 milyarlık 81 251
ton daha buğdayın TMO tarafından verileceği tespiti
yapılmış. Gaziantep 5 inci Asliye Hukuk Mahkemesine daha sonra
Beslen'in açmış olduğu dava 23.5.1996'da bitmiş. Bu davaya
göre de, Beslen, 72 bin ton buğday daha alacaklı
kaldığı, İstanbul Kadıköy 3 üncü İcra
Müdülüğü kanalıyla bunun 40 bin tonunu aldığı ve 30
bin ton daha alacaklı olduğu -en son durum- tespit edilmiştir.
BAŞKAN – 1 dakikanız var efendim.
FETİ GÖRÜR (Devamla)– Şimdi, bu durumda, tabiî ki, birçok
karmaşık olay var. Bu karmaşık olayların sebebi, esasında,
2.10.1989'da imzalanan "Protokol ve Özel Şartlar" başlıklı
belge, maalesef, ne görüşmeler esnasında ortaya
çıkartılmış ne de mahkemeye ibraz edilmiştir.
Yine, bunun yanında, yönetim kurulunun, Yüksek Planlama Kurulunun
ve bakanın uyarılarına uymadığı görülmüştür
ve bu arada, özel protokolde olmayan uygulamalar
yapılmıştır. Beslen'in sermayesi, 5,7 milyarken 40 milyar
olarak kabul edilmiştir. Bu duruma göre, Beslen, 1996 fiyatlarıyla,
249 milyarlık buğday ödemesi gerekirken 1,3 trilyonluk ödeme
yapmış ve burada 1,087 trilyon zarara uğramıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Efendim, süreniz bitti; lütfen toparlar
mısınız.
FETİ GÖRÜR (Devamla) – Mahkemeyi kaybettikten sonra vereceği
72 bin ton buğday, mahkeme masrafları ve iştirak
zararlarından 2 trilyona yakın -yani, 1996 fiyatlarıyla toplam 3
trilyonluk- bir zarar söz konusudur. Burada yapılacak olan, iadeyi
muhakemeye gidilmesi ve bunun yanında, yine, yöneticilerden, Genel Müdür,
Genel Müdür Yardımcısı, Ekonomik İşler Yüksek
Koordinasyon Kurulu üyeleri, APK üyeleri, Araştırma Planlama Bilgi
İşlem Dairesi üyeleri hakkında ceza ve hukuk
davalarının, zaman aşımı olmadan, bir an önce
açılmasıdır.
Tabiî ki, bunun dışında birçok konu mevcut; fakat, en
fazla göze batan konular bunlardı. Bunun yanında, yine, daha fazla
göze batan, Özbekistan'a yapılan 100 tonluk buğday ihracatı
meselesi var. Zamanım yetmediği için bu konuları size
aktaramadım.
Ne yazık ki, bu tür konuların bir daha yaşanmaması
için, memleketteki yetim hakkının kuruşuna kadar korunabilmesi
için, insanlara, haram-helal kavramını ve dünyadaki her kuruşun
hesabını ahrette vereceğimizi öğretmemizden başka
çarenin olmadığını görüyorum ve hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Görür.
DYP Grubu adına Sayın Evren Bulut; buyurun efendim. (DYP
sıralarından alkışlar)
Süreniz 20 dakika.
DYP GRUBU ADINA EVREN BULUT (Edirne) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Toprak Mahsulleri Ofisinin araştırma
raporları üzerinde, değerli grup milletvekilleri gibi, ben de,
Komisyon üyesi olarak, Doğru Yol Partisi Grubu adına söz
almış bulunuyorum; Yüce Meclisi ve şahsınızı
saygıyla selamlıyorum.
Şimdi, arkadaşlarımın belirtmediği iki şey
var; bunu, hem zabıtlara geçmesi hem de buradaki milletvekillerimizin ve
Yüce Meclisin bilgilendirilmesi için önemli görüyorum. Toprak Mahsulleri Ofisi
araştırma önergelerinin iki tane olduğunu, bulardan birisinin,
1991 seçimlerinden sonra, Doğru Yol Partisi ve SHP Hükümetleri
zamanında, Anavatan Partisi İktidarını kapsayan, o zamanki
Toprak Mahsulleri Ofisi Genel Müdürü Ahmet Özgüneş'in dönemini
ilgilendiren bir kısmı olduğunu belirtiyorum. Bu komisyon dört
sene... Samsun Milletvekili Sayın İrfan Demiralp, o zaman Doğru
Yol Partisi milletvekiliydi ve Komisyon Başkanımızdı,
şu anda da Anavatan Partisi Samsun Milletvekili. Değerli
arkadaşım, o dönemki raporların çok iyi takipçisidir, çok iyi
bilgi sahibidir. Geçen dönem -bu raporlar- 6 400 sayfaya varan geniş bir
çalışma yapıldı; bir kısmı da adalete intikal
ettiği için, 1995 erken genel
seçimleri geldiğinden dolayı, o raporlar maalesef neticelenmemişti.
Bunu bilhassa vurgulamak istiyorum.
1995 seçimlerinden sonra, 1996 senesinin üçüncü ayında Anavatan
Partisi İstanbul Milletvekili Sayın Dumankaya'nın ikinci bir
Toprak Mahsulleri Ofisi araştırması için bir önergesi Meclise
geldi ve bu Mecliste de, bu, ağır şekilde konuşuldu.
Nihayet ikisi birleştirilerek, bugünkü, sayın DSP milletvekili
arkadaşımızın başkanlığında tüm
milletvekilleriyle komisyonda karara bağlandı ve burada.
Ben burada, 1995 seçimlerinin bizi ilgilendiren Azınlık
Hükümeti zamanında ve bu raporda, Sayın Dumankaya'nın
vermiş olduğu çeltik üreticilerini ilgilendiren, beş
arkadaşım buna fırsat bulamadı; ama, Türkiye'de sessiz
çoğunluğun, çamur insanının bir kaderidir bu. Bana göre
-1991 senesine kadar ithal pirinçten- Türkiye'de, çeltik üreticisini,
kaderinden, işinden, tarlasından, mesleğinden soğutan o
ithal pirinçlerin sahipleri, tahmin ediyorum, yine devreye girdiler.
Burada, 1995 senesinin Azınlık Hükümetinin, Sayın Tansu
Çiller Başbakanlığında Nafiz Kurt'un Tarım Bakanı
olduğu dönemin soruşturması şudur, iddia şudur: 1)
Neden, Ofis, 20 bin tonun üzerinde çeltik aldı? 2) Niye 23 bin lira ile 28
bin lira arasında fiyat verdi? 3) Neden 8 bin liraya çeltik ithal edildi
Rusya'dan, Karadeniz Ekonomik İşbirliğinin olduğu
ülkelerden -Türkî Cumhuriyetleri dahildir buna- ve Ofise verildi?
Şimdi, Sayın Dumankaya -burada olmasını isterim
buraya, haklı haksız -kendisini takdir ediyorum- çok şeyler
getirdi; ama, bu verdiği önergeyle, Türkiye'de, aşağı
yukarı onbeş ili ilgilendiren, ta Iğdır'dan Edirne'ye
kadar onbeş vilayetimizi
ilgilendiren bu çeltikçilerin meselesini de gündeme getirdi.
Şimdi, bakın, nasıl olmuş: 1995 senesinde Tarım
Bakanlığının... 1994'den beri, Hükümetlerimiz, tarım
satış kooperatifleri dahil, kararnameyle fiyatları açıklamıyor.
Yani, Bakanlar Kurulu kararı alınmamış diyor çeltik
alım fiyatlarında. Bugün, Ticaret Bakanlığında
-sayın ortaklarımız da bilir- geçen dönemimizde de, şimdi
de devam eden sistemimiz şöyledir: Hükümetin politikaları,
bakanın telkini ve yönetim kurullarının onaylarıyla
fındık fiyatları, ayçiçek fiyatları, pamuk fiyatları
açıklanıyor ve bu şekilde de, Hükümet ve hükümetler, çiftçinin
mağdur olmaması için... Dünya piyasalarında bazen fiyatlar
düşük oluyor ve bu mücadeleyi bütün milletvekilleri veriyor bölgelerine
göre. Ee, işte, Ofis de, Tarım
Bakanlığımızın bir KİT kuruluşu olduğu
için, Türkiye'de, Türk çiftçisinin, cumhuriyetten bugüne kadar hizmetinde olan bir
kuruluşumuzdur. Ne yazık ki, Anavatan Partisi zamanında bütün
milletvekilleri görmüştür ki, duvarlarında "Ofis çiftçinin
karagün dostu" yazar; ama, 1991 senesine kadar bu karagün dostunun ne
olduğunu Türk çiftçisi iyi bilmektedir, hele çeltik üreticisi çok iyi
bilmektedir; karagün dostu vicdanlara sığdı, 1991 senesinde de
bunun faturasını ödedi.
Şimdi, bizim amacımız politika yapmak değil, bir
doğruyu vurgulamak. Çeltik nedir? Tabiî, Sayın Dumankaya, pilav
dersen anlar da çeltik dersen anlamaz.
VELİ ANDAÇ DURAK (Adana) – Öğret kardeşim...
EVREN BULUT (Devamla) – Çünkü, çeltik, kabuğu soyulunca pirinç
olur, ondan sonra da pilav olur. Pilav deyince herkes anlıyor, çeltik
deyince çok arkadaşımız bunu anlamıyor. (ANAP
sıralarından gürültüler)
AHMET ALKAN (Konya) – Herkesi kendin mi sanıyorsun?!.
EVREN BULUT (Devamla) – Evet, aynen söylüyorum, kendine cevap hakkı
da doğar.
Bakın, şimdi, iddia ettiği fiyatları söylüyorum:
"1995 Kasım ayında, baldo çeltiğin fiyatı 28 bin lira,
orta taneli çeltiğin fiyatı 25 bin lira, kısa taneli
çeltiğin fiyatı 23 bin lira olarak açıklanmış; o gün
çeltik 17 bin liraymış" diyor; bu, bir sene evvelki çeltik
fiyatıdır. Yani, 1994 senesinde çeltik fiyatı 17 bin lira, 1995
sensinde çeltik fiyatları 28 bin lira, 25 bin lira, 23 bin lira.
Eğer, sayın arkadaşım, 10 senedir devam eden
enflasyonu, elektriğe, mazota,
gübreye ve hastaneye yapılan zammı düşünmüyorsa, o zaman çeltik
fiyatı 17 bin lira olarak açıklanmalıydı.
HALİT DUMANKAYA (İstanbul) – Bunu seçim bölgende de
söylesene!..
EVREN BULUT (Devamla) – 58 bin ton çeltik
alınmıştır. Bu çeltiğin alındığı
iller aynen şöyledir: Edirne, Samsun, Çorum, Sinop, Çanakkale,
Tekirdağ, Bursa, Adana, Balıkesir. Bu çeltik...
HALİT DUMANKAYA (İstanbul) – Hastalıklı olanlar için
söyledim ben.
EVREN BULUT (Devamla) – Ben, çeltikçi adına konuşuyorum.
Çeltik alımı, Ofisin en dikkat ettiği alımdır; çünkü,
ekimi, çeltik komisyonunun denetimine bağlıdır; o ilçedeki
kaymakam başkanıdır, Devlet Su İşlerinin yetkilisi
üyesidir, Ziraat Odası Başkanı üyesidir, çeltikçilerden seçilmiş
üye vardır, aynı zamanda doktor vardır, ilçe tarım müdürü
vardır. Çeltikçi müracaat eder, oraya para yatırarak o vesikayı
alır ve ekim müsaadesi verilir. Bu illerimizde, 1995 senesinde verilen
rakamlar burada. Sayın Dumankaya diyor ki "Çorum'da 54 bin ton
alındı." O sene alınan çeltiğin tamamı 54 bin
tondur, Çorum'da da 11 400 ton alınmış. Çeltikçinin hepsi
birbirini tanır. Orada, bu malı dökerken, rutubet meselesi
vardır. Çeltikçi çuvalla getirir, bunu alan eksper çok inceler, 14 rutubet
olmazsa o çeltiği depoya alamaz; çünkü, çiftçi parasını
alır ve artık o çeltik, Ofiste imza atan eksperin, müdürün
zimmetindedir. Bu alımlar, 14 rutubet ve randımana göre
alınır, içindeki pirince göre para verilir; yani, o ölçümlerde 100
kilo çeltikte 60 kilo pirinç tutuyorsa... Sayın Tarım Bakanının
dediği gibi, bu sene 48 bin lira olarak açıklanmıştır;
yani, geçen sene 28 bin lira, bu sene 48 bin lira; ama, çeltik fiyatlarına
ödenen para, global 40-44 bin liradır.
Şurada görülüyor ki, bu talihsiz değerli
arkadaşımın, çeltik üreticilerinin, Toprak Mahsullerinin...
Önümüzdeki sene de çeltik üreticilerinin mağdur olmaması için
söylüyorum. Bugün 400 bin ton pirinç tüketiyoruz, 100 bin ton pirinç
üretiyoruz; yani, sadece yağ ve pirince ödediğimiz para 1 milyar
dolar. Bunlar hangi çiftçiye gidiyor -işte burada yazılı-
Amerika, Mısır, Tayland, Pakistan ve İspanya çiftçisine gidiyor.
Bunu 1991 senesine kadar.... Ben siyasî
partilerin programlarına riayet ederim; ama, milletvekillerinin
sayın genel başkanlarını yanıltmamaları
lazımdır. Nasıl, 1991 seçimlerinde, Edirne'de, geldiler,
buğdaya 70 lira fiyat verdiler; o 70 lira da bir işe yaramadı ve
Sayın Necmettin Cevheri Tarım ve Köyişleri Bakanı
olduğu zaman ödendi. O zamanın Tarım ve Köyişleri
Bakanı Sayın Hüsnü Doğan burada olsaydı, kendisine
söyleyecektim. Bizim Meriç Nehrinde çeltikler kuruduğu zaman, o
Bakanımız geldi -kendisi iyi bir bakandır, sevdiğim bir
insandır- bize "İpsala'da çeltik ekmezseniz ne olur, karanfil
ekin" dedi; ama, orada çeltikten başka bir şey yetişmiyor;
o arazi tuzlu bir arazidir, yüz senedir ancak çeltik ekiliyor. İşte,
bu önergeler, bu anlayışlarla verildiği için, otuz senedir benim
mesleğim olan bu işi yapan ve burada bizi dinleyen, Boyabat'tan,
Tosya'dan, Çarşamba'dan, Balıkesir'in Göneninden, Çanakkale'nin
Ezinesinden bütün çeltikçiler, bunun doğru veya yanlış olduğuna
karar veriyor.
Ben, şimdi, şunu söylemek istiyorum; bugünkü Sayın
Tarım ve Köyişleri Bakanı da burada: Ne yapmış;
Hükümet kararnamesinde çeltik fiyatı açıklanmamış; 48 bin
lira ve altındaki ufak taneli fiyatları, Bakanlık talimatı
ve yönetim kurulu kararıyla açıklanmış. Şimdi, verilen
önerge şu: Usulsüzlük, yolsuzluk...
İkincisi: Hiç kimse, 8 bin liraya, 12 bin liraya dünyanın
hiçbir yerinden buraya çeltik getirip de bu ofislere veremez. Niye veremez;
çünkü, birincisi, bu, çeltik komisyonunun raporuna bağlıdır;
ikincisi, gayet basittir, Sayın Dumankaya, Çorum'a gider, Samsun'a gider,
Edirne'ye gider, İpsala'ya, Meriç'e, Uzunköprü'ye gider, orada
çeltiği kim dökmüşse belgesini alır -çünkü, on tonun üzerinde,
yirmi tonun üzerinde mal dökmüşse bu işi yapmıştır-
ziraat odasına gider, kaymakama gider, oradaki hayalî çeltik,
dökülmüşse, 5 dakikada bulunur. Bunları, gerçek
olmadığı için, değerli arkadaşıma
yanlış bilgiler verdikleri için söylüyorum.
Şimdi, Sayın Dumankaya, İstanbul Milletvekilidir,
İstanbul'da da çeltik ekiliyor; nerede çeltik ekildiğini kendisi
bilmez, ben söyleyeyim: Çatalca'nın kuzeyine gideceksin. Tabiî, sen sahile
gidersen orada bikinili insanlar görürsün, kuzeye gideceksin, Yeniçiftlik
beldesine gideceksin; ama, Kumburgaz'a gidersen, orada çeltikçi yoktur.
Şimdi, Sayın Dumankaya'dan, Çatalca'da, yirmi gün sonra, o
insanların o çamurun içerisinde ne şekilde mücadele ettiklerini
görmesini rica ediyorum.
Tabiî, biz, Anavatan Partisiyle üç aylık iktidar olduk. Gittiniz,
çaya yüzde 100 zam verdiniz; ama, pancara...
ABDULLAH AKARSU (Manisa) – Yüzde 157 verdik Evren Bey...
EVREN BULUT (Devamla) – Pancara 4 400 lira verdiniz.
AHMET ALKAN (Konya) – Yüzde 174 verdik.
EVREN BULUT (Devamla) – Ben, çayın köküne kadar
alınmasına taraftarım; ama, çay alınıp
yakılıyor. Pirincin 400 bin tonunun 300 bin tonu açık.
Şimdi, bu çeltik olayı, Türkiye'nin çok önemli
olayıdır. Hasta olduğunuz zaman, eskiden, böyle ilaçlar milaçlar
yoktu. Bu çeltik eğer Türkiye'de işlenirse, birinci
kırığı çorbalık olur, ikinci
kırığı çocuk mamasına gider, ondan sonraki artan sizin
işinize yaramaz, ama, bira olur. Bunların her çeşidinden Türk
Milleti istifade eder. Hatta, kabuğu da, metal sanayiinde ambalajda
kullanılır. Bundan, 500 bin, 700 bin insan istihdam görür; Kamyoncu
taşır, vergi verilir, elektrik kullanılır, ilaç
satılır... Velhâsıl, ekonomiye bir katkısı
vardır.
Çeltik olayının üzerine şunun için duruyorum:
HALİT DUMANKAYA (İstanbul) – Seçim çevren olduğu için,
değil mi?
EVREN BULUT (Devamla) – Hiç önemli değil.
Türkiye, bugün, mutlaka yağ açığını ve pirinç
açığını halletmelidir. Bugün, biz, 2,5 milyon ton
ayçiçeği işleyen fabrika kurmuşuz; ama, bu yanlış
politikalardan, gele gele, 500 bin ton ayçiçeği işler hale
gelmişiz.
Benim burada olmamın sebebi de bu; ben, Meclise bu işler için
geldim. Ama, Kars'tan Edirne'ye kadar tarım sigortası yok; tarım
sigortası olmayan açık bir toplum... Yağmur yağdı, kar
yağdı, görüyorsunuz, her yerde, Türkiye'nin elli yerinde bu oluyor;
ama pirinci...
Şimdi, biz, Avrupa ülkesi olalım diyoruz... Pirinç, Çin'de,
Japonya'da ve Güney Kore'de millî bir üründür. GATT Anlaşmaları ve
dünyadaki tarım ürünlerinin serbest dolaşmasına, Japonya ve
Güney Kore yıllarca imza atmadı; çünkü, Çin'de o kadar insanı,
Japonya'da o kadar insanı o mahsul beslediği için, o mahsulden o
insanlar bugünkü medeniyeti yakaladıkları için. Japonya,
dışardan 1000 liraya getireceği pirinçi duvarlarından
sokmadı, kendi pirinçini 6 bin liraya, 7 bin liraya yedirdi; yoksa, bir
kamyon sanayi ürünü verip, 30 kamyon pirinç alabilirdi. Oysa biz, yüzde 43'ü
tarımda yaşayan ve tarım ülkesi olan, sanayi toplumunu daha
yakalayamamış bir ülke olarak... Meclisimiz, bunlara mutlaka yardımcı
olmalıdır.
Tabiî çeltikçi bu tarafta oluyor, fındıkçı bu tarafta
oluyor, buğdaycı bu tarafta...
ABDULLAH AKARSU (Manisa) – Buğdaycıdan bahsetmiyorsunuz.
EVREN BULUT (Devamla) – Buğdaycıdan da bahsedeceğim.
Toprak Mahsulleri Ofisi 20 bin ton mal alır diye
sınırlama yapamazsın. Toprak Mahsulleri Ofisi, o ülkedeki
çiftçinin zor zamanında devreye girip, o insanları mağdur
etmemek için vardır. Bu sene, yine, Hükümetimiz, ekmek fiyatlarından
dolayı, buğdayda bir müdahale yaptı. Biz, çiftçi olarak bunu
yanlış buluyoruz. Neden yanlış buluyoruz; çünkü, önümüzdeki
sene bütün buğday Ofise gelir. Bugün, 18 bin liraya harmanda mal
almış, beş ay bekletmiş; haliyle, dolar, ilaç, şu, bu
artıyor, buğday da artmış -bizim, onu elinde tutan çiftçiyi
cezalandırma hakkımız yoktur- 25 bin liraya tırmandığı
zaman, Hükümet, dolaylı yoldan müdahale etti ve düşürdü.
ABDULLAH AKARSU (Manisa) – Geç kaldı!..
EVREN BULUT (Devamla) – Şimdi, bunun adı serbest piyasa
ekonomisi değil. İlaçlara her gün zam geliyor, şuna zam geliyor
da, buğdaya geldiği zaman da, bizim müdahale etmememiz lazım;
yani, ben kendi Hükemetimi de tenkit ediyorum.
İBRAHİM GÜRDAL (Antalya) – Zamları kim yapıyor?!.
ABDULLAH AKARSU (Manisa) – Ağzına sağlık...
EVREN BULUT (Devamla) – Tabiî, buna "ağzına
sağlık", öteki olunca, değil...
BAŞKAN – Efendim, müdahale etmeyin.
EVREN BULUT (Devamla) – Sayın milletvekilim, sen
Manisalısın. Geçen hafta Manisa'daydım.
Türk çiftçisinin genel meseleleri çok az; ama, önemli. Türkiye'nin
toprak kadastrosu 2025 yılında bitiyor. Bugün, kadastrosu
bitmemiş, orman kadastrosu
bitmemiş, devletle sürtüşen, tarım sigortası
olmamış, altyapısı tamamlanmamış tarım
kesiminin, işte böyle, şehirlere akımını zorluyoruz.
Bu insanların hiçbiri kendi isteğiyle gitmedi; kimi anarşi
yönünden gitti; ama, çoğu da, miras yoluyla toprağı
bölündüğü için, bilhassa Karadeniz Bölgesindeki insanlarımız,
miras yoluyla toprakları bölündüğü için terkettiler. Şimdi,
şehirliler köylere kaçıyor, esasında temiz hava orada.
Ben, geçen dönem, Toprak Mahsulleri Ofisiyle ilgili araştırma
komisyonunda dört sene bulundum. Burada neler olduğunu hepimiz biliyoruz;
ama, bir kısmı adalete intikal etmiştir. Türk çiftçisinin ve
Türk Mİlletinin hakkını-hukukunu gasp edenler, haksız
kazananlar için iki ceza var; bir adalet yoluyla oluyor, bir Tanrı yoluyla.
Mutlaka, bunların ikisinin de gerçekleşmesini istiyoruz. Adalet
yolunu biz sağlayacağız, öteki zaten işini yapıyor.
BAŞKAN – 1 dakikanız var Sayın Bulut.
EVREN BULUT (Devamla) – Sayın Dumankaya'nın, eğer
benim dostumsa, çeltik üreticilerinden,
58 bin liraya alındığı için, peşin para ödendiği
için, af dilemesi lazım; çünkü, bu çeltik üreticisinin, verdiğin
hiçbir önergede gühahı yoktu. Bu insanlar, alınterlerini, emeklerini
getirdi Ofise, kırk tane eksperden geçerek, bizim
yaptığımız iş -o günkü azınlık hükümeti-
parasını tık ödedik.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Bulut, 1 dakika veriyorum; lütfen,
toparlayın.
EVREN BULUT (Devamla) – Aynı zamanda, o gün, o azınlık
hükümetinin yaptığı çok önemli bir şey vardı: Türk çiftçisine
yüzde 50 oranında gübre sübvansiyonu yaptı; bugün, 10 ton gübrenin 5
tonunun bedelinin devlet tarafından ödenmesini sağladı.
İBRAHİM GÜRDAL (Antalya) – Evren Bey, tütüne gel,
tütüne...
EVREN BULUT (Devamla) – Bu duygularla, çeltik üreticisi ve Türk çiftçisi
için, bu Mecliste olan Ziraat Odaları Kanunu Tasarısını,
Tarım Satış Kooparatifleri Kanunu Tasarısını, hep
beraber, inşallah çıkarırız.
Yüce Meclise saygılar sunarım. (DYP sıralarından
alkışlar)
İBRAHİM GÜRDAL (Antalya) – Evren Bey, tütün ne oldu?..
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bulut.
HALİT DUMANKAYA (İstanbul) – Sayın Başkan...
BAŞKAN – Buyurun.
HALİT DUMANKAYA (İstanbul) – Sayın Başkan,
konuşmacı her sözünde bana sataşmış...
BAŞKAN – Hangi konuda sataştı efendim; konuyu belirtin;
yani, sizin isminizi anmak, size sataşmak demek değildir.
HALİT DUMANKAYA (İstanbul) – Beni bilgisizlikle...
BAŞKAN – Efendim, oturur
musunuz... Size hangi konuda sataştığını...
HALİT DUMANKAYA (İstanbul) – Söylüyorum işte...
BAŞKAN – Bir dakika.... Rica ediyorum.. Oturur musunuz...
Hangi konuda size sataştığını bana bildirin;
ben, zaptı getirtip inceleyeceğim ve size söz vereceğim.
HALİT DUMANKAYA (İstanbul) – Ben, size şimdi söylüyorum
zaten... Dinleyin...
BAŞKAN – Hayır efendim; yerinize buyurun.
HALİT DUMANKAYA (İstanbul) – Sözlü olarak bildiriyorum size...
BAŞKAN – Ben, bir sataşma konusu görmedim. Siz bana bildirin,
tutanağı getirtip incelerim. Buyurun, oturun.
ANAP Grubu adın,a Sayın Abdullah Akarsu; buyurun efendim.
Süreniz 20 dakikadır.
ANAP GRUBU ADINA ABDULLAH AKARSU (Manisa) – Sayın Başkan,
saygıdeğer milletvekilleri; benden önce konuşan Doğru Yol
Partisi Grubu sözcüsü Sayın Evren Bulut'a, çiftçinin meselelerine sahip
çıktığı için çok teşekkür ediyorum; ancak, bir
cümleyle şunu ifade etmek istiyorum: Doğru Yol Partisinin
idarecilerinin ve bütün fertlerinin de aynı duygu ve düşünceleri
taşıdığına inanmak istiyorum. (ANAP ve DYP
sıralarından alkışlar)
Evren Bey, ağzınıza sağlık, o latif dilinizle
bir başladınız, çeltikçiden girdiniz, devamlı çeltikten
bahsettiniz; ama, hiç zeytinyağından, zeytinden bahsetmediniz,
buğdaydan bahsetmediniz. Ben, aşağıdan konuşunca,
buğdaydan biraz bahsettiniz. Pancar üreticisi hâlâ parasını
alamıyor.
BAŞKAN – Sayın Akarsu...
ABDULLAH AKARSU (Devamla) – Müsaade eder misiniz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN – Siz, rapor üzerinde konuşun.
ABDULLAH AKARSU (Devamla) – Müsaade eder misiniz...
BAŞKAN – Bakın, sürenizi durduruyorum...
ABDULLAH AKARSU (Devamla) – Sayın Başkanım, bakın...
BAŞKAN – Efendim, bir dakika... Sürenizi durduruyorum...
ABDULLAH AKARSU (Devamla) – Efendim, hem yargıç hem
savcısınız.
BAŞKAN – Efendim, ben, bu Meclisi yönetiyorum...
RİFAT SERDAROĞLU (İzmir) – Yanlış yönetiyorsun.
BAŞKAN – Şimdi, kürsüye her gelen arkadaşımız,
bir önceki konuşmacı arkadaşa cevap verirse... Bakın, biraz
önce gruplar birbirine sataştı ve biz, burada yönetemedik... Sizden
rica ediyorum...
ABDULLAH AKARSU (Devamla) – Bakın...
BAŞKAN – Efendim, bir dakika... Rica ediyorum... Meclisi ben
yönetiyorum... Yani, niye bu kadar itiraz ediyorsunuz...
ABDULLAH AKARSU (Devamla) – Sayın Başkan...
BÜLENT ATASAYAN (Kocaeli) – Sataşma yok; methediyor
arkadaşı.
BAŞKAN – Efendim, beni bir dinler misiniz...
ABDULLAH AKARSU (Devamla) – Ama, benim size de cevap hakkım var
Başkan.
BAŞKAN – Siz, benim konuşmamı bir dinleyin de... Sürenizi
durdurdum.
Sayın arkadaşım, bakın, kürsüye her gelen
arkadaşımız, kendisinden önceki arkadaşa
sataşırsa bu Meclis çalışmaz; ama, istemiyorsanız,
Meclisi çalıştırmayalım.
Buyurun.
ABDULLAH AKARSU (Devamla) – Saygıdeğer Başkan, Meclis,
siz, eğer benim konuşmama müdahale etmeseydiniz, bir dakika
kazanacaktı. Biz, karşılıklı birbirimizle çok iyi,
nezaket kuralları çerçevesinde anlaşıyoruz.
BAŞKAN – Bu kürsüden anlaşamazsınız.
ABDULLAH AKARSU (Devamla) – Müsaade eder misiniz... Ben, bu kürsüye, 20
dakika boyunca, Toprak Mahsulleri Ofisiyle ilgili rapor hakkında
konuşmak ve diğer konuşmacıların kendi Grubum
hakkında söylediği laflara cevap vermek için çıktım; bu
hakkı benim elimden alamazsınız.
BAŞKAN – Efendim, rapor üzerinde konuşun.
ABDULLAH AKARSU (Devamla) – Rapor üzerinde konuşuyorum. Bu rapor
-Toprak Mahsulleri Ofisi, haşhaşı da alır,
buğdayı da alır, çeltiği de alır- her şeyi
kapsıyor Sayın Başkanım. (ANAP sıralarından
alkışlar)
BÜLENT ATASAYAN (Kocaeli) – Öğrenecek! Oniki senedir
öğrenemedi daha!
BAŞKAN – Efendim, herhalde raporu
okumamışsınız.
ABDULLAH AKARSU (Devamla) – Buğday üreticisine yapılan, bana
göre, büyük bir zulümdür. Çok açık ve net ifade etmek istiyorum; bu
kürsüden, daha evvel de bu noktada bir konuşma yapmıştım.
Bakın, Toprak Mahsulleri Ofisi öyle bir zorda ve sıkıntıda
kaldı ki, secale cornitum, yani, çavdar mahmuzu yüzdesini yükselterek,
limanda bekleyen geminin malını almak zorunda kaldı; yani, bütün
bunlar, Türk tarımının hastalığının
sonucudur. Esasen, bu sıkıntıyı veren, Türk çiftçisi
değildir; bu sıkıntıyı veren, bu işi
layıkı veçhile yerine getiremeyen idarecilerdir ve hantal
bürokrasidir. Bu noktada anlaşmamız ve bu noktayı acilen tedavi
etmemiz gerektiğine inanıyorum.
Bakın, bir zeytinyağı meselesi var. Zeytinyağı
140-150 bin lira oldu, fiyat geri geldi. İlk mal
çıktığı zaman, 240 bin liradan serbest piyasada
satılıyordu, şimdi 140 - 150 bin lira. Tariş'in stoklarında
35 bin ton mal var; üç ay, dört ay vadeli aldığı için, üretici
ürününü oraya satmak istemiyor. Fiyat düştü... İki ay önce 240 bin
liraya satılan zeytinyağına, Hükümetimiz, niçin müdahale
etmiyor?
Pancar parasını hâlâ ödemediniz; parayı, götürüp,
şekerkamışından şeker üreten ülkelere mi vermek
istiyorsunuz?!.
Bu insanlar bizim insanlarımız, bu dert bizim derdimiz.
Burada, kavga etmeden, bu problemlerin çözümünu bulmak zorundayız. Çeltik
üreticisi için aynı şey, buğday üreticisi için aynı
şey, pancar üreticisi için aynı şey... Ama, bir şey var
sevgili milletvekili arkadaşım, komisyon üyesi dostum, lop eti de biz
ithal etmedik. Bunu da, bir soru işareti olarak arz ediyorum size.
Konuşmama başlıyorum... Özür diliyorum...
AHMET İYİMAYA (Amasya) – Daha yeni mi başlıyorsun?!.
ABDULLAH AKARSU (Devamla) – Konuya yeni geleceğim efendim.
Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Toprak
Mahsulleri Ofisi Genel Müdürlüğü ve bölge müdürlüklerinde meydana gelen
yolsuzluk, usulsüzlük ve başka olayları araştırmak
amacıyla kurulmuş 10/6 esas nolu Meclis Araştırması
Komisyonunun bir üyesi olarak, Anavatan Partisi Grubu adına söz
almış bulunmaktayım. Var olan bilgilerinizi, bir nebze tazelemek
istiyorum.
Toprak Mahsulleri Ofisi, 24.6.1938 tarih ve 3491 sayılı
Yasayla kurulmuş, tüzelkişiliğe sahip, faaliyetlerinde özerk,
sorumluluğu sermayesiyle sınırlı, sermayesinin tümü devlete
ait, Tarım ve Köyişleri Bakanlığına bağlı
bir iktisadî kamu teşekkülüdür. Görevi, ana statünün 4 üncü maddesinde,
çok açık bir şekilde "Yurtta hububat fiyatlarının
üreticiler yönünden normalin altına düşmesini ve tüketici aleyhine
anormal derecede yükselmesini önlemek; bu ürünlerin piyasasını
düzenleyici tedbirler almak ve gerektiğinde Bakanlar Kurulu
kararıyla, hububat dışında, bakliyat ve yağlı
tohumlarla ilgili verilecek görevleri yürütmek; afyon ve uyuşturucu
maddelere konulan devlet tekelini işletmek amacı ile teşkil
edilmiştir" diye belirtilmiştir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Toprak Mahsulleri
Ofisine, yasalarımız, düzenleyici görevler de yüklemiştir.
Ürünlerin gerçek değerini korumak, piyasaları düzenlemek,
olağanüstü durumları düşünerek gerekli stokları
hazırlamak, bu kurumun görevleri arasındadır; ama, ne
yazıktır ki, son yıllarda, ehliyetsiz ellere teslim edilen bu
büyük kurum, artık, görevini, fonksiyonlarını icra edemez hale
gelmiştir. Kurumun pasifize edilmesi, hepinizin malumu olan bazı
çevrelerin, haksız ve çok yoğun, korkunç paralar kazanmasına
sebep olmuştur.
1991 yılında Anavatan Partisinin iktidarı devrettiği
dönemde, Ofis stoklarında 5 485 018 ton mal vardı; 1992
yılında 2 milyon 17 bin ton, 1993 yılında 445 bin ton, 1994
yılında 1 milyon 684 bin ton, 1995 yılında da 400 bin ton
civarında seyretmiş. Görünen o ki, Toprak Mahsulleri Ofisinin
elindeki buğday, savaş stoklarına bile yetmeyecek düzeydedir ve
bu oran, bizim İktidarımız döneminde, hiçbir zaman -Körfez
Savaşı sırası da dahil olmak üzere- bu rakamlara
düşmemiştir.
Bu kuruluş, tecrübesiz yöneticilerin elinde oyuncak olmuş,
keyfî uygulamalarla, ülke ve kurum çok büyük zararlara
uğratılmıştır, bazı çevreler de çok büyük paralar
kazanmışlardır. Ofis, Ali Babanın çiftliği misali,
hoyratça kullanılmış, dargelirlinin ihtiyaçlarının
karşılanması, korunması gerekirken, para babaları
tercih edilmiş, çiftçinin alınteri, emeği, onlara
peşkeş çekilmiştir.
Size bir örnek vermek istiyorum: Ofis tarafından bir ihale
açılıyor, pirinç alınacak; şartlar belirtiliyor;
şartlara uygun, kaliteli pirinç öneren bir firma -ismini vermiyorum-
ihaleyi kazanıyor. İhale komisyonu -ihaleyi kazanan firma
olmasına rağmen- ihaleyi iptal ediyor; Akel Firmasının vermiş
olduğu teklifi, istedikleri şartlara uymadığı ve
Mersin Limanında olan pirincin, Ege ve Marmara Bölgesine karayoluyla
nakledilmesinin maliyeti artıracağı gerekçesiyle reddediyor;
ama, olanlar bir gecede oluyor. Bir gecede, beğenilmeyen Akel
Firmasının pirinçlerine nur yağıyor, kalitesiz pirinçler,
bulunmaz Hint kumaşı oluyor ve Romak A.Ş.'nin
kazandığı ihale iptal edilerek, sayın yetkililerin
talimatıyla ihale yenileniyor ve Akel Firmasına veriliyor.
Saygıdeğer milletvekilleri, Toprak Mahsulleri Ofisinde buna
benzer o kadar çok usulsüzlük ve yolsuzluk var ki, burada hepsini anlatmaya
kalksam, hem ruhen sıkıntıya gireriz hem de buna zaman yetmez ve
bu iş, binbir gece masalları gibi sürer gider. Komisyon, 13 ayrı
konuyu inceledi. Hatta, o noktada, biz Anavatan Partili üyeler olarak, eskiye
dönük de inceleme olmasına muhalefet etmedik; araştıralım,
doğrusu eğrisi neyse bulunsun dedik. Çok güzel bir çalışma
yapma gayreti içinde olduk; ama, Komisyon Başkanı istifa etti. Her
araştırma komisyonu üyesi, her soruşturma komisyonu üyesi,
buraya çıktığında aynı şeyleri ifade ediyor
"zaman yetersiz, imkânlar sınırlı; olayları ciddî bir
şekilde araştırmaya zaman ve imkân yeterli olmuyor" diye şikâyet
ediyor. Ben, aynı şeyden yine şikâyet ediyorum. Geçen
konuşmada bunu söyledim, yine söylüyorum; çünkü, 13 ayrı konu. Biraz
evvel, Doğru Yol Partisinden grup sözcüsü arkadaşımız
Sayın Evren Bulut söyledi, (10/4) esas numaralı Meclis
Araştırması Komisyonunun dosya sayfası 4 620, öyle mi
efendim?
EVREN BULUT (Edirne) – Evet.
ABDULLAH AKARSU (Devamla) – Bu komisyon raporu da az değil;
yani, zaman olsa, bunu biz, 14 620 sayfaya çıkarabilirdik; o kadar ciddî
araştırılması gereken bir konu; ama, zaman yok. Biz,
Anavatan Partili TMO Araştırma Komisyonu üyeleri olarak, Sayın
Emin Kul ile beraber, komisyon raporuna çekimser rey verdik. Onu da şöyle
izah ediyoruz: 13 konudan "Akel Firması Aracılığı
İle Yapılan Pirinç İthali İle İlgili Rapor"
başlıklı bölüm ile "Toprak Mahsulleri Ofisi Genel
Müdürlüğünce 1992 Yılında Yapılan 100 000 M/Tonluk
(metrelik/ton) İhracatla İlgili Rapor" başlıklı
bölümlere iştirak ettiğimizi; keza, nasıl olduysa bu konularda
yolsuzluk ve usulsüzlük tespit edildiğini, 19 uncu Dönemde (10/4) esas
sayılı Araştırma Komisyonu tarafından ilgili
bakanlık kademelerince incelenen Beslen Makarna Gıda Sanayii ve
Ticaret A.Ş'ye TMO'nun iştiraki konusunun yeniden incelemeye
alınmasına gerek olmadığına iştirak ederek,
gerekli düzenlemelerin yapılmasını memnuniyetle karşılamakla
beraber, özellikle de diğer konularda hiçbir suç unsurunun Komisyon
tarafından bulunamadığı düşüncesine
inanmadığımız için, burada çekimser oy kullandık.
Bakın, bunun bir izahı daha var. Konuları incelemekle
görevlendirilen ve komisyona raportör olarak gelen insanların genellikle
incelemeleriyle ilgili konulardaki raporları, daha önce bu konularda
yapılan ve evrak üzerinden derlenerek tespit edilen işlemleri yeniden
diledikleri yönleriyle derlemek, kendi yaklaşımlarıyla
yorumlamaktan ibaret olmuştur. Yani, onların da zamanı yetmedi;
eldeki mevcut bilgi, belgeleri derlediler, bir tasnif ettiler, kendi
kafalarına göre yorumlayıp ortaya koydular; bunu arz etmeye
çalışıyorum.
Esas üstünde durmamız gereken ve bu ülke için mutlaka çözülmesine
inanmamız gereken konu, Toprak Mahsulleri Ofisinin acilen düzenlemeye alınmasıdır,
yapılanmasının değiştirilmesidir, siyasetçinin oradaki
elinin çekilmesidir. O, aslî görevini icra etmek için gerekli serbestliğe,
gerekli güçlere kavuşmak zorundadır. Vermezseniz, buğday stokunu
savaş stoku noktasında dahi tutamaz. Vermezseniz, kurumun elindeki
arazilerin şahıslara ait mülkiyetlerle kurumun zararına takas
edilmesine ses çıkaramazsınız. Vermezseniz, yurt
dışından, yetkisiz, ihalesiz, kurumu ve devleti zarara
uğratma pahasına buğday ithal edilmesine hoşgörüyle bakmak
zorundasınız; usulsüz olarak ihale verilmesine göz yummak
zorundasınız; vasıfları iyi olmayan ürünlerin fahiş
fiyatla TMO'ya satıldığı, Ofisin yaptığı
sözleşmelerle uymadığı, hastalıklı ürünlerin iç
piyasaya sürüldüğü, siloların kira bedellerinin
alınmadığı, farklı faturalara ödeme
yapıldığı gibi haberlere kulak tıkamak
zorundasınız. Sonra da, Komisyon olarak bu raporları
"imzalayalım" demek durumunda, tamamının altına
bizim gibi imza koyamazsınız, eğer bunları
düşünüyorsanız. Biz bunu yaptık. Benim devlet
anlayışım, siyasî terbiyem, buna çekimser şerhi koymadan
imzalamayı düşündürmedi. Bu raporun altına,
katılmadığımız yönleri olması
bakımından, gönül rahatlığıyla imza koymadık, bir
çekimser şerhi koyduk.
Değerli milletvekilleri, Komisyon tarafından incelenen
diğer konularda yeterli inceleme yapılamamış,
kâğıt üzerindeki mevcut bilgiler, verilen raporlar yeterli addedilerek derpiş
edilmiştir. Komisyon raporuna bu noktadan da muhalefet şerhi koyduk.
Saygıdeğer milletvekilleri, Alicengiz oyunlarıyla Türk
çiftçisinden esirgenen para, yani, 2-3 milyon ton buğday ithal edilmesine
sebep olan olay, maalesef, hepimiz için sıkıntı verici
boyuttadır. Biraz evvel konuşan sözcü arkadaşım ifade
ettiler; ben yerimden ikaz edince, sağ olsunlar, onu da dile getirdiler,
buğday için yüzde 157, buğday çiftçisine verilen zam. Toprak
Mahsulleri Ofisi, elinde yeterli kaynak olmadığı gerekçesiyle
mal alımını durdurduğu için, Türk çiftçisi, elindeki
buğdayı 18-19 bin liraya satamadı; 22 bin lira, 19 bin lira
fiyat verilmişti; 22 bin lira en iyi buğdaya, 22 700 lira aylık
gecikme farkları da olmak üzere fiyat verilmişti, 14-15 bin liraya
gitti. Sonra, Sayın Hükümet bir tedbir almak istedi; Sayın
Başbakan bir beyanatta bulundu, ekmek şu fiyat olacak, böyle
satacaksınız... Ama, mızrak çuvala sığmadı. Bu
arada da, ne gariptir ki, hemen çavdar mahmuzu yüzdesini düşünerek,
gemilerin üstündeki malları ithal ettik. Yani ne yaptık biliyor
musunuz; buğday çiftçisine, kendi çiftçimize, Türk insanına
vermediğimiz parayı, Arjantinliye, Amerikalıya verdik; bunu
söylemek istiyorum. Pancar çiftçisine vermediğiniz, Türk pancar çiftçisine
vermediğiniz parayı, işte, yabancı ülkelerin çiftçilerine
vermek zorunda kalıyoruz; bunu söylemek istiyoruz. Yani, bu Ofisin, bu
noktada, düzeltilmesi gerektiğine inanıyoruz.
Saygıdeğer milletvekilleri, Toprak Mahsulleri Ofisi dev bir
kuruluş; ama, gerektiği gibi kullanamıyoruz. Neden mi;
öncelikle, ehliyetsiz ve yetkisiz insanlara teslim etmişiz. Piyasayı
bilmeyen, tarımdan anlamayan, Türkiye'yi ve çiftçiyi düşünmekten
ziyade şahsî menfaatlarını önplana çıkaran insanlarla
çalışmak zorunda değiliz. Siyasetçileri tamamıyla Ofisin
içine sokmuşuz. Alınan kararların ve uygulanan
politikaların siyasetçilerin istek ve önerileri doğrultusunda
olması için çaba göstermiş, hizmet vermelerini
sağlamışız. Bu yapılanmanın mutlaka düzeltilmesi
lazımdır. Sonunda bu gibi kötü tablolarla her zaman karşı
karşıya kalabiliriz. Son yıllardaki hükümetler, Toprak
Mahsulleri Ofisini devreden çıkardılar, atıl duruma getirdiler.
Yüce Meclis kürsüsünden, şu andaki Hükümete birkaç soru sormak
istiyorum. Toprak Mahsulleri Ofisinin sahip olduğu teknik
yatırımlar, ekipman ve milyonlarca tonluk silolar şu anda hangi
amaçla kullanılmaktadır? Ofis alım yapmamakta; çiftçinin, tüccarın
eline terk edilmesine seyirci kalmakta iken, bu teknik araç ve gereçler kimler
tarafından kullanılmaktadır? Kimlere, hangi bedellerle
kiralanmıştır; yoksa, boş bırakılıp kurum
zarar mı ettirilmektedir? Bu açıdan bakıldığında,
devletin zararı ne kadardır? Bu zarar kimden sorulacaktır? Devreden
çıkarılan, atıl bir KİT haline getirilen Toprak Mahsulleri
Ofisinin acizliğinden kimler kazançlı çıkmıştır,
esas sorun burası. Çiftçimizin uğradığı zarar
nasıl tazmin edilecektir? Malı para etmeyen çiftçinin gönlünü
alıp, tekrar o ziraatları yapmaya nasıl teşvik edeceksiniz?
Bunları sormak istiyorum Hükümetimizin kıymetli üyelerine.
Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; ülkemizde
buğday fiyatlarını dalgalanmalardan korumak için kurulmuş
olan, çiftçinin zarar görmesine engel olmakla görevli Toprak Mahsulleri Ofisi,
maalesef devredışı bırakılmıştır.
Haktan hukuktan bahsederek iktidara gelen bu Sayın Hükümetin
uygulamaları hayreti şayandır. Toprak Mahsulleri Ofisinin,
sadece, düzenleyici alım ve satımlar yapması, gerektiğinde
satış yaparak spekülatif davranışları önlemesi yerine,
uyguladığı bak-gör politikası, hakikaten esef vericidir.
Sorumluların korunması, kollanması, suçsuz gibi gösterilmesi,
hem politikacıları hem seçmenlerimizi, yani, dolayısıyla
bütün Türk Milletini üzmektedir.
BAŞKAN – 1 dakikanız var efendim.
ABDULLAH AKARSU (Devamla) – Teşekkür ediyorum.
Saygıdeğer milletvekilleri, Türkiye'nin, güzel ülkemizin,
dünyadaki hızlı ve sistemli değişimi anlayıp ayak
uydurabilecek, atıl değerlere ivme kazandıracak, çeşitli
pazarlıklar üzerine kurulmamış güçlü bir hükümete ihtiyacı
olduğunu düşünüyorum ve bunu söylerken, bu Meclisin bugün
yaptığı ilk toplantıda yaşanan uygunsuz hareketleri
teessüfle karşılıyorum; onun için, bir hadisi şerifi
hatırlatmak istiyorum: "Sağ elin verdiğini sol elin
görmemesi lazım."
Hepinize saygılar sunuyorum efendim. (ANAP ve DSP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Akarsu.
Sayın Hükümet, konuşacak mısınız efendim?
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MUSA DEMİRCİ
(Sıvas) – Evet efendim.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakan.
Konuşma süreniz 20 dakikadır.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MUSA DEMİRCİ
(Sıvas) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye
Büyük Millet Meclisinin (10/6) esas numaralı Meclis
Araştırması Komisyonu raporunda, Toprak Mahsulleri Ofisiyle
ilgili, 10 konu ve öneri yer almıştır. Bunlarla alakalı
yapılan ve yapılması düşünülen çalışmalar
hakkında bilgi arz etmeden önce, bazı milletvekili
arkadaşlarımın soruları oldu, onlara cevap arz etmek
istiyorum.
Bugün, Toprak Mahsulleri Ofisinin -Sayın Dumankaya'nın
buyurdukları gibi- Yönetim Kurulu toplanamamaktadır; Yönetim
Kurulunda eksiklik vardır. Ancak, devletin işlerinin yürümesi
bakımından, 233 sayılı Kanunun
Bakanlığımıza verdiği yetkiler muvacehesinde, bakan
onayıyla bu işler devam etmektedir.
HALİT DUMANKAYA (İstanbul) – Üye, Danıştay
kararıyla geri dönmüş, alınmamış.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MUSA DEMİRCİ
(Devamla) – Geri dönen üye, tahmin ediyorum başladı; buna rağmen
eksiklik vardır.
HALİT DUMANKAYA (İstanbul) – Başlamadı Sayın
Bakan.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MUSA DEMİRCİ
(Devamla) – Başlamadıysa, mutlak hukukî bir zorunluluk vardır. O
bakımdan, Danıştaydan karar almış ve mutlaka
başlaması zorunluluğu var olan bir kişi, mutlak suretle
başlar; onu söylüyorum işte, diyorum ki, hukuken herhangi bir engel
yoksa, mutlak başlar; değilse, onun için
başlatmamışızdır. O bakımdan, size ayrıca da
bu konuda bilgi arz edebilirim.
Değerli milletvekilleri, şimdi, ANAP Milletvekili Sayın
Abdullah Akarsu Bey, burada, yine konuları saptırmak suretiyle,
gerçekten, Türkiye'de politikaya alet edilmemesi gereken tarım gibi bir
konuda, konuyu kendi çapında, maalesef, yine politikaya alet ettiler.
Bir defa, Türkiye, buğday ithal eden bir ülkedir, uzun
yıllardan beri de ithal ediyor; yani, Türkiye'de buğday
ithalatı, buğday olmadığından değil.
Biliyorsunuz, Türkiye'de, uzun yıllardan beri, bilhassa süne mücadelesi
vardır, süneyle mücadele yapılmaktadır. Süneli buğdaylarda,
randıman, yani, un randımanı fevkalade düşük olur. O
bakımdan, Arjantin'den gelen buğdaylar ikinci kalitede; ama,
Amerika'dan gelen buğdaylar birinci kalitededir. Bizim
ithalatçılarımız, Amerika'dan ve Arjantin'den, yılda,
aşağı yukarı, 1 veya 1,5 milyon ton buğday ithal etmek
suretiyle, kendi buğdaylarımızla paçal ederler; ancak, biz,
bunları un olarak ihraç ederiz. Türkiye, bugün, hem makarna olarak hem un
olarak ihracatçı bir ülkedir; yani, bizim, bugün, 18 milyon ton
buğdayımız vardır; Türkiye, buğday
noksanlığından, buğdayının olmadığından
ithalat yapmıyor. Evet, 1994 yılında, Türkiye'de kurak bir
yıl yaşanmıştır. Türkiye'de, kuraklıktan
dolayı bir buğday noksanlığı vardır. Ayrıca,
o gün, belki, Hükümet buğday taban fiyatını tam
açıklayamadığı için yahut da yeteri miktarda açıklayamadığı
için, Toprak Mahsulleri Ofisine buğday gelmemiştir. O bakımdan,
bunu, bir noksanlık olarak görmemek lazım.
ABDULLAH AKARSU (Manisa) – Ben, sadece, bu yılki uygulamadan
bahsettim.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MUSA DEMİRCİ
(Devamla) – Ha, bu yılki uygulamayı da ben size söylüyorum.
ABDULLAH AKARSU (Manisa) – Böyle bir uygulamanın yanlışlığından
bahsettim.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MUSA DEMİRCİ
(Devamla) – Şimdi, bakınız, bazı gazeteler, Amerikan
buğdaylarının veya yurtdışından getirilen
buğdayların, çavdar mahmuzu oranı tespit edilen orandan fazla
olduğu için alınmadığını
yazmışlardır; doğru. Gelen buğdaylar, Türkiye'nin
kendi speklerine ve yayımlamış olduğu yönetmeliğe göre
Avrupa standartlarının altındadır; ama, Türkiye'nin
yıllar önce tespit ettiği standartların da üstündedir.
ABDULLAH AKARSU (Manisa) – Yükselttiniz mi efendim?
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MUSA DEMİRCİ
(Devamla) – Bakın, ben size söylüyorum; yükselttiğimi de
söyleyeceğim. Bakın, ben, bu mesleğin içerisinden geliyorum.
Dolayısıyla, yeri geldiği zaman "efendim, Avrupa
standartlarına göre meselemizi halletmemiz lazım" diyorsunuz;
doğrudur. Avrupa standartlarına göre ve dünya standartlarına
göre çavdar mahmuzu... Türkiye'deki araştırma
kuruluşlarının tamamı ve bu konuda ihtisas yapmış
bütün araştırma kurumlarının elemanları
toplanmış ve dolayısıyla, konu tekrar incelenmiş ve
spekler dünya standartlarına uygulanmıştır. Bu sebeple,
gelen buğdaylar o speklere göre ithal edilmiştir. Yoksa, efendim,
durup dururken, filan adamın gemisinin buğdayları içeri
girmiyor; öyleyse biz bunu keyfî olarak içeri alalım... Onu, hiç kimse
içeri alamaz, alması da mümkün değil.
Ekmek fiyatlarına gelince: Bakınız, Türkiye'de ekmek
fiyatları, 1995 yılı kasım ayına kadar, 12 bin lira ve
12 bin liranın altındadır; ama, o arada yapılan bazı
spekülatif hareketler, gazete haberleri, birden bire ekmek fiyatlarını
yükseltmiştir. O takdirde, hükümetin aldığı bir karar
doğrultusunda "ekmek fiyatları Türkiye'de 15 bin
liradır" denilmiştir. Buna rağmen, üç veya dört vilayet
hariç diğer vilayetlerimizdeki ekmek fiyatları 10 bin liranın
altında olmuştur. Şu gün fiyatıyla, 47 vilayetimizdeki
ekmek fiyatları 15 bin lira ve 15 bin liranın altındadır.
Gidip bakınız, İzmir'de 12 500 liraya, 11 bin liraya ekmek
satılıyor. Türkiye'nin 47 vilayetinde böyle, 3 vilayetimizde,
farklı... İstanbul'un bazı semtlerinde ekmek fiyatları,
yine 10 bin lira, 12 bin lira, buna rağmen, bazı semtlerinde 20 bin
liradır; Ankara'da bazı semtlerde 10 bin, bazı semtlerde 18 bin
liradır. Yani, derneğin tespit ettiği fiyat da 18 bin
liradır; ancak, üzülerek şunu ifade etmek istiyorum. Fakir fukaranın
ekmeğiyle uğraşanlar vardır. Fakir fukaranın
ekmeğiyle uğraşanlar -üzülürsünüz diye buradan açıklamak
istemiyorum- ekmek dağıtıcısı olan; ama, bu konuyu
istismar eden gruplar vardır. İşte, o gruplar, ekmek
fiyatını devamlı surette kaşımaktalar.
ABDULLAH AKARSU (Manisa) – Söyleyin Sayın Bakan, biz hiç üzülmeyiz;
bildiğiniz bir şey varsa, ağzınızda
ıslanmasın...
BAŞKAN – Müdahale etmeyelim efendim. Rica ediyorum...
ABDULLAH AKARSU (Manisa) – Çekindiğiniz bir şey mi var?
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MUSA DEMİRCİ
(Devamla) – Ben söylüyorum, siz araştırırsanız, o zaman
gerçeği ortaya çıkarırsınız.
Değerli arkadaşlar, bakınız, DYP ve Refah
Hükümetinin iktidara geldiği günden bugüne kadar, et ithalatı
yapılmamıştır ve hâlâ da yapılmıyor; ama, bizim
bilmediğimiz şekilde yapılıyorsa, onu söylerseniz, onun da
üzerine gideriz.
Toprak Mahsulleri Ofisi, gerçekten -yetiştirebilirsem biraz sonra
maddeler halinde arz edeceğim- Beslen A.Ş.'ye, 1989 yılında
bulaştırılmıştır. Bazı
arkadaşlarımız açıkladılar, bir dilekçe
verdirilmiştir, zor durumda diye. O zaman, bütün zor durumda olan şirketler
devlete dilekçe versinler ve devlet o şirketleri kurtarsın.
İşte, 1989'da öyle yapılmış ve maalesef -maalesef
diyorum- devletin o şirkete ortak olması sağlanmış;
sonra, 26.10.1990 tarihinde, TMO Beslen A.Ş'ye Yüksek Planlama Kurulundan
karar çıkarılmak suretiyle ortak ettirilmiştir.
47 bin ton buğday verilmiş. Tabiî vermekle doymuyorlar...
Mahkemeye gitmişler, zamanın bakanı -şimdi burada yoktur,
biraz önce buradaydı- çekingen davranmış, konuyu mahkemeye
götürmüştür; ama, mahkemeden -nasıl olmuşsa- karar
almışlar ve maalesef, Toprak Mahsulleri Ofisi mahkemeyi
kaybetmiş. Toprak Mahsulleri Ofisi, şu gün icradadır. Toprak
Mahsulleri Ofisini 72 bin ton buğdaya mahkûm etmişlerdir. Hakikaten
fevkalade yanlıştır ve devlet, şu gün itibariyle, 1,8
trilyon para ödeyecektir. Ama, konunun tekrar mahkemede incelenmesi
bakımından, komisyon raporunda da ifade edildiği gibi, yeniden
iadei mahkeme açılması için çalışmalar devam etmektedir.
İnşallah, devlet, bu zarardan kurtulur.
HALİT DUMANKAYA (İstanbul) – Avukatları
değiştirin...
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MUSA DEMİRCİ
(Devamla) – Efendim, avukatları değiştiririz,
başkasını değiştiririz; ama, Türkiye'de bir
şeylerin değişmesi lazım; ama, maalesef değişmiyor.
Komisyonun incelediği bir başka konu, Toprak Mahsulleri Ofisi
2941 sayılı Seferberlik ve Savaş Hali Kanununa göre olağan
halde bulundurmakla yükümlü oldukları bir stok vardır. Doğrudur,
1994 yılında alınamamıştır ve bu stok da
yapılamamıştır. Ancak, dünyada genel bir kıtlık
da yoktur. Dolayısıyla bu konu mahkemeye intikal etmiş; ancak,
mahkeme beraatla sonuçlanmıştır.
Yine raporda, Toprak Mahsulleri Ofisinin Ankara Akköprü'deki bir
taşınmazını Bahçelievler'deki bir lojman binasıyla
trampa ettiği ve bu konuda Toprak Mahsulleri Ofisince açılan
davanın devam ettiği ifade edilmektedir. Dava, daha sonra
sonuçlanmış. Bize gelen raporlarda,Toprak Mahsulleri Ofisinin bu
alışverişten dolayı herhangi bir zararının
olmadığı tespit
edilmiştir. Bunu ayrıca arz ediyorum.
Ancak, yine Antalya, Bandırma ve Mersin bakliyat depolarına
ilişkin sözleşmelerin uygulanması sırasında Toprak
Mahsulleri Ofisinin zarara uğratıldığı, önceki Meclis
araştırması komisyonunca da ileri sürüldüğü, bu konuda
Ankara Cumhuriyet Savcılığına yapılan şikâyetler
üzerine soruşturmaların devam ettiği raporda ifade edilmekte ise
de, soruşturmalar sonuçlanmış ve Toprak Mahsulleri Ofisinin bu
konuda herhangi bir zararının bu konuda olmadığı
tekrar teyit edilmiştir.
Ayrıca, bu konuda Bakanlıkça yapılan müfettiş
incelemesi şu anda elimizde var; orada da Toprak Mahsulleri Ofisinin bir
zararının olmadığı ifade edilmiştir. Ancak, ben konuşmamın
başında şunu söyledim: Mutlaka tarafımızdan -bu
araştırma neticesini zaten bekliyorduk; dolayısıyla, ister
müfettiş raporu olsun isterse başka bir konuda inceleme raporu gelsin-
bu konularda yapılmış veya yapılacak olan işler
incelettirilmek suretiyle arkadaşlarımıza, milletvekillerimize
bu konuda bilgi verilecektir.
1995-1996 döneminde, çeltik alımlarına ilişkin kararname
olmadığı halde fiyat açıklandığı söylendi.
Burada, Sayın Evren Bulut çok geniş olarak bu konuyu
açıkladılar. Tabiî, taban fiyatları Bakanlar Kurulu
kararıyla açıklanır; ama, buna rağmen, Bakanlar Kurulunun
vermiş olduğu bir yetkiye göre, ilgili bakan bir fiyat açıklar,
bu taban fiyatı değildir, fiyat açıklamasında
bulunmuştur; işte, 1995 yılında bu
yapılmıştır. 1996 yılında aynı
uygulamayı devam ettirmek suretiyle muhtelif boylardaki çeltik
fiyatlarını yine açıkladık. Bunun kanunî yönden herhangi
bir engelinin olmadığını bir defa daha ifade etmek
istiyorum.
Derince Liman Silosu yapımına ilişkin olarak
sözleşmede yer alan yapım süresinin 28 ay daha uzatılması
nedeniyle, Toprak Mahsulleri Ofisinin zarara
uğratıldığı iddia edilmiş ise de, bu konuya
ilişkin olarak yapımcı LM olarak -girişimci- hakemde
açılan davanın sonuçlanmasının beklenmesi ve hakemce
verilecek karar sonucunda Toprak Mahsulleri Ofisinin bir zararı ortaya
çıkar ise, buna göre, elbette dava açılacağı; ancak, zaten,
dava bu konuda dava açılmış ve sonuçlanmamıştır;
bunu da arkadaşlarımızın bilgilerine sunmak istiyorum.
Ayrıca, Ricardo firmasından Özbekistan'a gönderilen
buğdayla alakalı, burada gruplar adına konuşan bütün
arkadaşlarımız, bir sıkıntının olduğunu
belirttiler. Aslında, bu incelemeden, bu araştırma raporundan
daha önce Tarım ve Köyişleri Bakanlığının
müfettişlerince hazırlanmış bir rapor var. Bu raporda,
herhangi bir zararın söz konusu olmadığı
açıklanmış olmasına rağmen, bu konuyu yeniden
inceletip, milletvekillerimize bilgi sunulacaktır.
Raporda, Toprak Mahsulleri Ofisinin 1994 yılında
çıktığı prinç ihalesini iptal ettiği ve yeniden
çıktığı ihale sonucu Akel firmasından ithal
ettiği prinçlerin sözleşmeye aykırı olduğu, bu
nedenle, Akel firmasına ait sözleşmenin de feshedildiği
belirtilmekte ve Toprak Mahsulleri Ofisi Yönetim Kurulu ile ilgili personelin
görevlerini yerine getirme konusunda hassasiyet göstermedikleri ifade
edilmektedir. Toprak Mahsulleri Ofisi, Akel firmasından 2 069 ton
malı bonifikasyon uygulayarak satın aldıktan sonra,
sözleşmeyi feshetmiştir ve yaklaşık olarak 155 milyon dolar
tutarındaki teminat, irat kaydedilmiştir. Toprak Mahsulleri Ofisi,
satın aldığı malları yurt içerisinde satmış
ve yaklaşık olarak 11 milyar lira tutarında kâr
sağlamıştır. Firma, nakde çevrilen teminatın iadesi ve
sözleşmenin haksız olarak feshedildiğinden dolayı -yani,
öyle mütalaa ettikleri için- Toprak Mahsulleri Ofisinin aleyhinde dava
açmış; ancak, dava, Toprak Mahsulleri Ofisinin lehine
sonuçlanmıştır ve şu anda, dosya, Yargıtayın
incelemesindedir. Ben, bunları özet olarak arz ettim.
Dediğim gibi, araştırma raporu şu anda elimizde;
konu, daha detaylı olarak incelettirilecektir.
Tüm arkadaşlara, komisyonda çalışan üye
arkadaşlarımıza bu yorucu çalışmalarından
dolayı teşekkür ediyor ve Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sağ olun.(RP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.
IV.
– SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
4. – İstanbul Milletvekili Halit
Dumankaya’nın, Edirne Milletvekili Evren Bulut’un, ileri sürmüş
olduğu görüşten farklı bir görüşü kendisine atfetmesi nedeniyle
konuşması
BAŞKAN – Sayın Dumankaya, Sayın Evren Bulut'un, çeltik
fiyatları ve çeltik alımları hakkında ileri sürmüş
olduğu görüşten ayrı bir görüş atfetmesi nedeniyle söz
istemişlerdir.
Sayın Dumankaya, size 3 dakika süre veriyorum; buyurun.
HALİT DUMANKAYA (İstanbul) – 3 dakika mı?..
BAŞKAN – Tabiî, o kadar.
Aslında, Sayın Evren Bulut, burada, gereksiz yere
birtakım isimler zikrettiler -bizim arkadaşlar çıkınca hep
böyle yapıyorlar- o zaman da sataşmadan dolayı söz istediler.
Sataşma konusuyla bağlı olarak; buyurun.
HALİT DUMANKAYA (İstanbul) – Sayın Başkan, muhterem
milletvekilleri; DYP sözcüsü değerli dostum Evren Bulut, burada, benim
verdiğim önergenin bir katresini ele alıp, konuşmasını
sürdürdü.
Benim verdiğim önergede yolsuzluk vardı, usulsüzlük
vardı, ihaleye fesat karıştırma vardı, onları
elinin bir kenarıyla itti; çünkü, kendi döneminde
yapıldığı için onlara hiçbir şey söylemedi; ama,
çeltikçilerle ilgili konuya değindi; benim çeltiği
tanımadığımı söyledi.
Sayın Bulut bilir ki, ben, araştırma önergesi
verdiğim zaman, arkasına beş altı tane klasör dosya ilave
ederim ve iyi araştırma yaparım. Türkiye'yi adım adım
gezen bir milletvekiliyim, öyle, sahillerde değil, dağlarda
taşlarda gezen bir milletvekiliyim.
Sayın Evren Bulut, eğer, Erzurum'a gitmiş olsaydı,
Şenkaya'ya gitmiş olsaydı, o lop et ithali nedeniyle benim
oradaki besicimin çektiği sıkıntıyı görürdü, ona
yaptığı eziyeti görürdü, hayvanlarının
ahırlarında kaldığını görürdü.
Benim arkadaşım, Erzurum'un diğer ilçelerine gitmiş
olsaydı -orada, pancar üreticilerine çok düşük fiyat vermeleri
nedeniyle yeterli şeker üretilememiş, fabrika yarı kapasiteyle
çalışmıştır- benim çiftçime vereceği parayı,
elin gâvuruna hem de hastalıklı şekere verdiğini görürdü.
Yine, Sayın Evren Bulut, eğer, buğday üreticilerine öyle
düşük fiyat vermeseydi, gübreye zam yapmasaydı üretici bu duruma
düşmezdi. Benim çiftçime vereceği parayı elin gâvuruna vermekle,
o rantiyeci denilen adamların, hastalıklı
buğdayını benim milletime, fakirime fukarama yedirdiğini
görürdü. Rica ederim, siz Koalisyon Hükümeti olarak çiftçiyle nasıl
konuşursunuz!
Bakınız, biliyorsunuz, ben belgelerle konuşurum.
Bakınız, Türkiye'yi ne hale getirdiniz...
Şimdi, Yüksek Denetleme Kurulunun, Toprak Mahsulleri Ofisiyle
ilgili raporundan okuyorum. İnceleme dönemi: Ekim 1995. Buğday stoku
177 938 ton. Pirinç 54 bin ton, un 2 693 ton, oluk bulgur stoku ise
bulunmamaktadır. Bu stoklar, seferberlik ve savaş hali...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Dumankaya, süreniz doldu.
HALİT DUMANKAYA (Devamla)
–...stoklarından, sadece Silahlı Kuvvetlerin ihtiyacına dahi
yeterli bulunmamaktadır.
BAŞKAN – Cevap verdiniz efendim, teşekkür ederim.
HALİT DUMANKAYA (Devamla) – Değerli arkadaşlarım...
BAŞKAN – Sayın Dumankaya, süreniz bitti efendim, lütfen...
HALİT DUMANKAYA (Devamla) – Kardeşim...
BAŞKAN – Efendim, ben kardeşiniz filan değilim, süreniz
bitti diyorum, lütfen...
HALİT DUMANKAYA (Devamla) – Sayın Başkan, her zaman
böyle yapıyorsunuz.
BAŞKAN – Hayır efendim, süreniz bitti.
HALİT DUMANKAYA (Devamla) – Değerli
arkadaşlarım, şunu belirtmek istiyorum ki...
BAŞKAN – Sayın Dumankaya, lütfen iner misiniz...Rica
ediyorum... Bakın, söz istediniz, verdim...
HALİT DUMANKAYA (Devamla) – Süre verir misiniz.
BAŞKAN – Hayır, vermiyorum, lütfen yerinize oturur musunuz.
Sataşma konunuzu açıkladınız, başka konuya
girdiniz. Rica ediyorum, Sayın Dumankaya...
SABRİ ERGÜL (İzmir) – Sayın Başkan, bir izin ver de
saygılarını sunsun.
BAŞKAN – Efendim, rica ediyorum...
HALİT DUMANKAYA (Devamla) – 5 dakika daha...
BAŞKAN – Sayın Dumankaya, bakın, rica ediyorum... Bizi
zor durumda bırakıyorsunuz.
HALİT DUMANKAYA (Devamla) – Lütfen Sayın Başkan...
BAŞKAN – Hayır, vermiyorum efendim, rica ediyorum.
HALİT DUMANKAYA (Devamla) – İnmiyorum o zaman.
BAŞKAN – O zaman dikilip durun orada bakalım.
Sayın Dumankaya, rica ediyorum...
HALİT DUMANKAYA (Devamla) – Değerli arkadaşlarım,
kavga edecek değilim.
SABRİ ERGÜL (İzmir) – Bir izin ver de
saygılarını sunsun.
BAŞKAN – Efendim, rica ediyorum; burayı oyun yerine
çevirmeyin.
ALİ COŞKUN (İstanbul) – Ayıp ayıp!
HALİT DUMANKAYA (Devamla) – Hepinize saygılar sunuyorum.
(ANAP sıralarından alkışlar)
EVREN BULUT (Edirne) – Sayın Başkan, bu görüşülen rapor,
Ahmet Özgüneş'in dönemine ait yolsuzluklarla ilgili.
BAŞKAN – Anlamadım efendim?
EVREN BULUT (Edirne) – Bu görüştüğümüz rapor, 17 ve 18 inci
Dönemin sonlarında Ahmet Özgüneş'in, yolsuzluklarıyla dolu. Ne
konuşuyor Sayın Dumankaya?!
BAŞKAN – Bana niye soruyorsunuz, kendisine sorun efendim.
Sayın milletvekilleri, Toprak Mahsulleri Ofisi...
EVREN BULUT (Edirne) – Bu Meclis, 33 trilyonluk yolsuzluğa hesap
çıkarmamışsa kimin günahı?!
BAŞKAN – Efendim, bana ne... Kürsüde...
HALİT DUMANKAYA (İstanbul) – Sayın Başkan, ben
önergemi verirken, tarih koymadım, müruruzaman koymadım. Bunun için,
onları çıkarmadıysa suçlu odur.
BAŞKAN – Efendim, zaten, Sayın Bakan biraz önce
açıkladılar; 1989 yılında, Beslen Firması usulsüz
olarak buraya kaydı ortak edilmiş ve devlet aleyhine 73 bin ton haksız
kazanç var ve 8 trilyon lira para ödenecek, değil mi; Sayın Bakan
öyle dedi...
HALİT DUMANKAYA (İstanbul) – Ben önergeme müruruzaman
koymadım, sınır koymadım. Hangi döneme girerse girsin
araştırsınlar...
BAŞKAN – Tamam efendim...
V. – GENSORU,
GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS
ARAŞTIRMASI (Devam)
A) GÖRÜŞMELER (Devam)
1. – İstanbul Milletvekili
Halit Dumankaya ve 13 arkadaşının, TMO Genel Müdürlüğündeki
usulsüzlük ve yolsuzluk iddialarını araştırarak
alınması gereken tedbirleri belirlemek amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi ve (10/6)
esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Raporu (S.
Sayısı : 154) (Devam)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Toprak Mahsulleri Ofisi Genel
Müdürlüğündeki usulsüzlük ve yolsuzluk iddialarını araştırarak
alınması gereken tedbirleri belirtmek amacıyla kurulan (10/6)
Esas Numaralı Meclis Araştırması Komisyonu raporu
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi, ikinci rapora geçiyoruz.
2. – Konya Milletvekili Mustafa
Ünaldı ve 18 arkadaşının, hudutlarımızın
güvenliği konusunda alınan ve alınması gereken tedbirleri
araştırmak amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi ve (10/7) esas numaralı Meclis
Araştırması Komisyonu Raporu (S. Sayısı : 174) (1)
BAŞKAN – İkinci sırada yer alan, Konya Milletvekili
Mustafa Ünaldı ve 18 arkadaşının
hudutlarımızın güvenliği konusunda alınan ve
alınması gereken tedbirleri araştırmak amacıyla
Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri
uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi üzerine kurulan (10/7) Esas Numaralı Meclis
Araştırması Komisyonu raporu üzerindeki görüşmelere
başlıyoruz.
Komisyon ve Hükümet?.. Burada.
Daha önce yaptığımız uygulamalara göre, önce önerge
sahibine, daha sonra, Komisyona, Hükümete, gruplara ve şahısları
adına da 2 milletvekiline söz vereceğim.
Komisyon, Hükümet ve grupların konuşma süreleri 20'şer
dakika, milletvekillerinin ve önerge sahibinin konuşma süreleriyse 10'ar
dakikadır.
Komisyonun raporu 174 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştı.
Rapor üzerinde söz isteyen milletvekillerinin isimlerini okuyorum:
Gruplar adına; CHP Grubu adına Sayın Yılmaz Ateş,
Refah Partisi Grubu adına Sayın Cemalettin Lafçı, DSP Grubu
adına Sayın Ali Ilıksoy, ANAP Grubu adına Sayın Ahmet
Alkan, DYP Grubu adına Sayın Yusuf Bahadır.
Önerge sahibi Sayın Mustafa Ünaldı; buyurun efendim.
Süreniz 10 dakika.
MUSTAFA ÜNALDI (Konya) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hudutların güvenliğiyle ilgili olarak vermiş
olduğumuz araştırma önergesi heyetinizce kabul edilmiş ve
bir komisyon kurulmuştu. Komisyona seçilen arkadaşlarımız
çalışmalarını bitirdiler ve bir raporla
karşımıza geldiler. Bugün, o raporu değerlendirmek
ihtiyacıyla, değerlendirmek niyetiyle huzurlarınızda
bulunuyorum. Önce, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu
araştırmanın hedefini, verdiğimiz önergenin gerekçesinde
açıklamıştık. Ülkemiz, terörle ve uluslararası
platformda, karşımıza, sık sık, değişik
niyetlerle çıkarılan kaçakçılık olaylarıyla
karşı karşıyadır. Her ikisi de, uluslararası
platformda ülkemizin itibarını zedeleyici etkiler ortaya
koymaktadır.
(1) 174 S. Sayılı
Basmayazı tutanağa eklidir.
Tabiî, terörün önemini ayrıca vurgulamaya ihtiyaç
olmadığı kanaatindeyim. Özellikle bu önergeyi verdiğimiz
günlerde, evlatlarımız bu terör uğruna ölüyor, ülkemizin bir
bölgesi bu terör dolayısıyla yaşanılması zor
şartlar içerisine girmiş bulunuyordu.
Terörün getirdiği sıkıntıyı ortadan
kaldırabilmek için, elbette ki değişik çalışmalara
ihtiyaç vardır; ama, bunların en önemlilerinden birisi de,
hudutların güvenliğinin sürdürülmesi, dışarıdan, ülke
içerisine rahatça giriş çıkışların önlenmesi
gereğiydi.
Kaçakçılık konusunda da aynı şeyi söylemek
mümkündür. Belki onda en önemli husus, hudutların giriş
çıkışının emniyetinin sağlanmasıdır.
Heyetiniz de, bizim bu amaçlarla verdiğimiz önergeyi uygun gördüler
ki, bu komisyonun kurulması, araştırmanın
gerçekleşmesi kabul edilmiş bulunmaktadır.
Arkadaşlarımızın getirdiği raporu
incelediğimiz zaman görüyoruz ki, bizim taleplerimizin haklılığı
bir kere değil, belki bin kere ortaya çıkmış
bulunmaktadır. Bu raporu hazırlamak için gayret sarf eden, raporun
oluşması için çalışmalarını sürdüren komisyon
üyesi arkadaşlarıma, özellikle ortaya koydukları bu sonuç
dolayısıyla teşekkür etmek istiyorum. İnşallah, bundan
sonrasında da, raporun koyduğu gerçekler istikametinde, eksiklerin
tamamlanması, yanlışların düzeltilmesi imkânı ortaya
çıkar ve böylece asıl hedeflenmiş olan amaçlara doğru
varabiliriz.
Raporun detayı üzerine fazla girmeden, önplanda söylenecek bir
husus var. Raporla ilgili maddeler tek tek incelendiği zaman, engeller
nelerdir ortaya konulduğu zaman görülmektedir ki, birtakım teknik
malzemelere ihtiyaç vardır, birtakım yeni yapılanmalara ihtiyaç
vardır. Bunların hepsi de pahalı şeylerdir, satın alma
gücümüzü zorlamaktadır. Bu vesileyle, bir kere daha ifade etmek istiyorum
ki, bu konu, bizim, öteden beri savunageldiğimiz yerli sanayinin
geliştirilmesine, özellikle de, yerli savunma sanayiinin
geliştirilmesine bir kere daha ihtiyaç olduğunu, büyük bir zaruret
olduğunu ortaya koymaktadır.
Bunları ifade ile önergemizin görüşüldüğü günlerde
kullandığım bir ifadeyi bir kere daha tekrarlamak istiyorum.
Bugün, denetleme fonksiyonu görüyoruz. Bu rapor, denetleme
fonksiyonlarından birisidir. Denetlemenin, esas itibariyle iki amacı
vardır. Birincisi, yürütmenin hatalarını, kusurlarını
araştırıp ortaya koymak, onların düzeltilmesine
çalışmak. İkincisi ise, insanımızın mutluluğuna
katkıda bulunacak, gelişmeyi, kalkınmayı sağlayacak
araştırmaları ortaya koymaktır. O gün -özellikle kendi
önergelerimi ifade ederek- verdiğimiz önergelerin ikinci hedefe matuf
olduğunu söylemiştim. Bugün, bu amaca yönelik çalışmalardan
birisi daha gerçekleşmiş oluyor. İnşallah, bu önergenin
hedefinde gösterilen sonuçlara erersek, insanımızın
mutluluğuna mutluluk katma imkânını bulmuş
olacağız.
Rapordaki şu ifadeye özellikle dikkat çekmek istiyorum:
"Komisyonumuz, bu gezi ve incelemelerinde, hudut güvenliğini
sağlamakla görevli güvenlik güçlerimizin, erinden en yüksek rütbelisine
kadar, büyük bir vatan sevgisi, görev aşkı ve yüksek moralle, gece
gündüz demeden hudut güvenliğini başarılı şekilde
sağlamaya çalıştıklarını memnuniyetle
görmüş; ancak, bugün, hudut güvenliğinin, genelde, insan gücüyle
sağlanmaya çalışıldığını, yalnız,
bazı eksiklikler nedeniyle de arzu edilen seviyede
sağlanamadığını tespit etmiş, bütün bu verilerin
değerlendirilmesi sonucunda, bu konuda aşağıda
sıralanan ilave tedbirlerin alınması gerektiği kanaat ve
sonucuna varılmıştır."
Biraz evvel, bunu, topluca ifade etmeye çalıştım; esas
hedefimiz de buydu; eksikleri tespit etmek, tamamlanması için gayretler
içerisinde bulunmaktı.
Raporda tespit edilen sorunlar ve tedbirler konusuna gelince: Herkesin
bildiği gibi, Kuzey Irak'ta bir otorite boşluğu meydana gelmiştir
ve burası, âdeta, terör örgütü için silah deposu ve silah pazarı
haline çevrilmiştir. Bu terör örgütü, zaman zaman da
sınırımızı geçerek, ülkemizde kanlı eylemler
gerçekleştirmekte ve bu bölgede, oldukça olumsuz olaylara sebep
olmaktadır. Bunu önlemenin en önemli etkenlerinden birisi, etkin
dış politikayı oluşturmaktır; Kuzey Irak'taki otorite
boşluğuna da, böylece çare bulunmuş olacaktır.
İkinci husus, fizikî güvenlik sisteminin kurulamamış
olması veya daha doğrusu yeterli seviyede kurulamamış
olmasıdır. Özellikle İran, Irak ve diğer komşu
ülkelerle müşterek sınırımızda, hiçbir fizikî emniyet
tedbiri bulunmamaktadır. Bu husus, raporda, güzel bir şekilde tespit
edilmiş, ihtiyaçlar ortaya konulmuştur; bunlar giderilmeye
çalışılacaktır.
Terörle mücadelenin en önemli unsurlarından birinin hudut
güvenliği olduğu, bizim gerekçemize uygun olarak, raporda bir kere
daha teyit edilmiştir. Bu manada, arazi yapısı, örgüt
kamplarının yakınlığı ve diğer özellikler
nedeniyle, öncelikle, Hatay, Şırnak ve Hakkâri il hudutlarında
fizik güvenlik sisteminin acilen kurulmasına ihtiyaç olduğu ortaya
konulmaktadır.
BAŞKAN – Sayın Ünaldı, 1 dakikanız var efendim.
MUSTAFA ÜNALDI (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Diğer hususları -raporla ortaya konulmuş-
arkadaşlarımızın çalışmalarıyla ortaya
koydukları sonuçları sıralayacak olursak; karakollar, hem
sayı itibariyle hem de yapı itibariyle yeterli değildir,
özellikle de yapılış yerleri itibariyle uygunsuzdur; bu, çok
önemli bir tespittir. Bölgede, hem meslekî olarak hem de asker olarak
bulunmuş bir arkadaşınız olmam dolayısıyla ifade
ediyorum ki, karakolların yerleşimi sadece kaçakçılık
mücadelesi içindir; halbuki, terörle mücadele, daha başka yerleşim
tarzlarını gerektirmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen, son cümlenizi söyler misiniz Sayın
Ünaldı.
MUSTAFA ÜNALDI (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bütün bunların yanında, ferdî, insanî gücün takviyecisi
olarak, gündüz gözetlemeyi, gece de görüş alanlarını
artıracak birtakım teknik aletleri satın almayı
gerektirmektedir.
Bütün maddeleri, tabiî, bu süre içerisinde sıralamak mümkün
değil; özetlemeye çalıştım. Güzel bir rapor tanzim
edilmiş ve ülkemize faydalı olacak sonuçlar ortaya konulmuştur.
Bu çalışmayı gerçekleştiren arkadaşlara bir kere daha
teşekkürle, bu raporun, hem bilgi bakımından hem de uygulama
bakımından ülkemize yararlı olmasını,
insanımıza mutluluk vesilesi olmasını diliyor; hepinizi,
tekrar saygıyla selamlıyorum. (RP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ünaldı.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın Yılmaz
Ateş; buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Ateş, süreniz 20 dakikadır.
CHP GRUBU ADINA YILMAZ ATEŞ (Ankara) – Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; şahsım ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Konya Milletvekili Sayın Mustafa Ünaldı ve 18
arkadaşının, hudutlarımızın güvenliği
konusunda vermiş oldukları Meclis araştırması
önergelerinden dolayı, bu arkadaşlarımızı bir kez daha
kutluyorum. Görev yapan Komisyonun Başkanı ve üyelerini kutluyorum;
çok güzel bir çalışma yapıldı. Bu vesileyle, ülkemizin,
içinde bulunduğu bu olumsuz koşulların en temel
kaynağını oluşturan sınırlarımızın
güvenliği konusu üzerinde, Yüce Meclisin ve Türkiye kamuoyunun bir kez
daha durmuş olmasını da takdirle
karşıladığımızı belirtmek istiyorum.
Sayın milletvekilleri, bugün, ülkemizin içinde bulunduğu en
temel sorunların başında, terör ve Türkiye'nin birliğini
bütünlüğünü, demokratik, laik düzeni tehdit eden gelişmeler
gelmektedir. Bunların da kaynağını,
sınırlarımızdaki gelişmeler yakından
ilgilendiriyor.
Türkiye'nin gerek kara ve gerekse deniz sınırlarına
baktğımız zaman, kara sınırlarımızın
bir kısmının güvenliğini Kara Kuvvetleri
Komutanlığımız, bir kısmının güvenliğini
Jandarma Genel Komutanlığımız, sahil ve
karasularımızın güvenliğini de Sahil Güvenlik
Komutanlığımız sağlamaktadır.
Komisyon raporunda da çok detaylı bir şekilde dile
getirildiği gibi, maalesef, bu kadar çok önemli bir sorunla ilgili olarak
bugüne kadar yapılan hazırlık
çalışmalarının, alınan önlemlerin pek yeterli
olmadığını görmekteyiz.
Bu sınır güvenliğinde, paranın ve teknolojinin çok
önemli rolü olduğunu biliyoruz; çok pahalı araç ve gereçlerle bu
sınırlarımızın güvenliğinin sağlanabileceğini
görüyoruz. Ama, rapor incelendiği zaman, örneğin, Hatay'ın
Suriye kısmında kalan bölümlerde 67 karakolun sadece 25'inde telefon
olduğu görülecektir.
Yine, teröristleri, silah kaçakçılarını, uyuşturucu
kaçakçılarını engellemek amacıyla yıllar öncesi oluşturulan
mayınlı sahalar -bırakın teröristleri,
kaçakçıları, uyuşturucu kaçakçılarını engeleyeci,
önleyeci bir tedbir olarak yer almasını- maalesef öyle bir hale
gelmiş ki, buralar, güvenlik güçlerimiz için bir engel teşkil etmiş, ama,
yasadışı eylemlere giren kişilere de kolaylık sağlamıştır.
Yine, 34 kilometrelik bir mayın tarlasının
anahtarının bulunamaması,
teröristlerin, kaçakçıların buraları zamanla, kendileri
için açtıkları bir yol, bir güzergåh haline getirmiş
olmaları dolayısıyla, bu güzergâhları çok rahat
kullanmalarından ötürü, buralara,
maalesef güvenlik güçlerimiz girememiş ve buralar, güvenlik güçlerimiz
için caydırıcı bir fonksiyon almış; ama, yasadışı
eylemlerde bulunanlar için de çok rahat, elini kolunu sallayabilecek konuma
girmiştir.
Yine, sadece Urfa bölgesinde 140 dönümlük bir arazinin
mayınlanmasının
köylülerimizi mağdur ettiğini ve buraların,
yasadışı eylemlere katılanlar için özendirici, imrendirici,
hatta güvenli bir bölge olduğunu komisyon tespit etmiştir.
Sayın milletvekilleri, her ulus için kendi ülke bütünlüğünü
koruyabilmesinin en temel taşlarından biri, elbette ki önce kendi
sınırını güvenli hale getirmektir; her ülke, kendi
topraklarını koruyabilmek durumundadır; ama, Türkiye'nin içinde
bulunduğu uluslararası alan, coğrafik yapısı, maalesef
Türkiye'nin diğer uluslara göre, diğer devletlere göre çok daha ciddî
önlemler almasını
gerektirmektedir. Bildiğiniz gibi, Türkiye, dünya uyuşturucu
trafiğinin seyrettiği bu yerleşim alanında, çok kilit bir
noktada yer almaktadır. Yine, Türkiye'de, halen de etkinliğini
gösteren bu kaçakçılık olayı, bir sanayi dalı haline geldi;
Türkiye'deki kayıp ekonominin veya kayıtdışı
ekonominin en temel unsurlarından biri haline geldi.
Sevgili arkadaşlar, yine, Türkiye'de bir deney ısrarla tartışılmaktadır.
Türkiye özellikle, 1989 yılında meydana gelen gelişmelerden
sonra, köktendinci, kökten ırkçı gibi yapılanmaların,
yükselen değer olarak kabul edildiği bazı dünya bölgelerinin tam
merkezinde yer almaktadır.
Şimdi, komşularımıza baktığımız
zaman, özellikle doğu, güneydoğu ve kuzeydoğu ülkelerine
baktığımız zaman, burada, demokrasiyle yönetilen tek
ülkenin Türkiye olduğunu görüyoruz. Türkiye, demokrasinin en temel kurumu
olan laiklikle, Müslümanlığı bir arada yaşatabilmektedir;
yine, çeşitli mezheplere ilişkin inanç gruplarını bir
arada, barış içerisinde barındırabilmektedir; ama,
komşu ülkelerimize baktığımız zaman, bu ülkelerin,
maalesef, bunu gerçekleştiremedikleri gibi, totaliter bir yönetim
şekliyle yönetildiklerini görüyoruz. Özellikle, dünya teknoloji
sanayiindeki gelişmeler, bu ülkelerin bırakın
sınırlarını, içeride
yaşayan vatandaşlarının bilinçlenmelerini de
zorlamaktadır; diktatör yönetimlere karşı, halkın kendi
kendini idare etme bilincinin de gelişmesine katkı koyduğunu
görmekteyiz.
Bu gelişmelerden rahatsız olan totaliter yönetimlerle
yönetilen ülkeler, bırakın demokrasiye kapılarını
açmayı, kendi çağdışı yönetim
anlayışlarını da, Türkiye'ye ithal etmenin
uğraşı içerisine girmişlerdir. Şimdi, bir
bakıyoruz, bir komşu ülkemizde, terörist kampları
oluşturulmakta; hiçbir uluslararası hukuka sığmayacak,
hiçbir anlayışta anlamını bulmayan, yerini bulmayan bir
başka ülkenin içişlerine karışmayı kendilerinin
birinci görevi saymaktadırlar. Yine, Türkiye'yle olan
sorunlarını barışçıl yöntemlerle masa
başında oturup konuşmak, çözmek yerine, terörizmi besleyerek, bu
ülkelerin, Türkiye'yle var olan veya görmek istedikleri sorunlarını
çözmeye kalktıklarını görüyoruz.
Sayın milletvekilleri, şimdi böyle olunca, maalesef,
sınırlarımızda yeterli güvenlik önlemlerinin de
alınmamış olmasından kaynaklanarak, bu
sınırlarımız ve komşularımızın âdeta
terörist eğiten, Türkiye'ye terörist ihraç eden, Türkiye'nin de
onları ithal eden bir mekanizmaya dönüştüğünü görüyoruz. Burada,
komşu ülkelerimiz, maalesef, bu çağdışı yönetimlerini
gerçekleştirebilmek için, Türkiye'ye de ihraç edebilmek için, Türkiye'nin
içerisinde -bırakın sınırlarımızdan terörist
göndermeyi- kendi diplomatları kanalıyla Türkiye'deki terörizmi
beslediklerini görüyoruz.
Geçen yıl, 1996 yılı bütçesi görüşülürken,
zamanın Dışişleri Bakanına bir soru yöneltmiştim;
"gazeteci yazar Sayın Çetin Emeç ile Turan Dursun cinayetlerinde, bir
komşu ülkemiz olan İran'ın rolünün olduğu
söylenildiği, bu konuda bakanlık olarak ne yaptıklarını"
sormuştum. Sayın milletvekilleri, Sayın Bakan verdiği
yanıtta bakın ne diyor: "Bu konuda İranlı yetkililerle
görüş alışverişinde bulunmayı öngörmüştük. Bundan
amacımız, konuyu, komşuluk ve siyasî nezaket çerçevesinde
İran tarafıyla birlikte ele almak ve tatminkâr; ancak,
uluslararası hukuka uygun ve ileride benzer iddiaların ortaya
atılmasına imkân vermeyecek bir biçimde sonuçlandırmaktı.
Gerçekten, Tahran'da yapılan görüşmede Büyükelçi Ali Tuygan, söz
konusu dosya hakkındaki ilk bilgileri, İranlı karşıtına
iletmiş ve konuya ilişkin olarak adı geçen dört İranlı
diplomatın, artık, Türkiye'de daha fazla görev
yapmayacaklarını izah ve bunların, İran Hükümetinin kendi
kararlarıyla kısa bir süre içerisinde geri alınmasını
talep etmiştir. Bizim bu tutumumuza karşılık İran
yetkilileri, ön almak maksadıyla, konuyu, kamuoyuna ve basına
yansıtmayı ve İran'daki bazı resmî görevlilerimize yönelik
asılsız suçlamalarda bulunmayı tercih etmişlerdir; bu
iddiaları kesinlikle reddettik.
İran'ın bu tavrı, her türlü diplomasî ve nezaket
kurallarını gözardı eden ve aynı zamanda, iyiniyetimizi de
karşılıksız bırakan bir gelişme olmuştur.
İran makamları tarafından ileri sürülen iddiaların gerçekdışı
olduğu bilinmekle birlikte, diplomatlarımızın, güvenlik
nedeniyle, bir an önce merkeze alınmaları
kararlaştırılmıştır.
Öte yandan, İran'ın Türkiye'deki görevlilerini geri çekmesi
amacıyla gerekli tedbirleri alması
sağlanmıştır" deniliyor ve daha sonraki günlerde
ülkemize gelen İran Dışişleri Bakanı ile de bu konuyu
değerlendirdiklerini, görüştüklerini iletmişti.
Şimdi, sayın milletvekilleri, bu konuyu, Türkiye'ye terörist
ihraç eden tek ülkenin Suriye olmadığını, İran gibi
komşu ülkelerimizden de bu konuda terörizmin destek gördüğünü biz
ileri sürdüğümüzde; ama, maalesef, bazı siyasî partilerimiz,
"siz, komşularımızla, siz, din kardeşi olan ülkelerle
neden komşuluk ilişkilerinin, iyi ilişkilerin gelişmesini
istemiyorsunuz" şeklinde iddialar ortaya koymuşlardı.
Ben, Komisyon Başkanımıza ve diğer üye
arkadaşlara özellikle teşekkür ediyorum. Bu konuda, maalesef,
İran'ın da, Türkiye'ye, yalnız, kendi rejimini ihraç etmek
isteyen bir ülke değil, aynı zamanda PKK'ya da destek verdiğine,
bakın, komisyon raporunda nasıl yer verilmiş:
"Ülkemiz ile İran'ın müşterek hududunun
güvenliğinin sağlanması için 15 Eylül 1992 tarihinde Tahran'da
imzalanmış olan mutabakat zaptının 3 üncü maddesi
gereğince başta Van ve Ağrı Valileri olmak üzere
sınır il valileri ile İran yetkilileri arasında üç ayda bir
toplantı yapıldığı, bu toplantılarda üçüncü ülke
vatandaşlarının sınırdan kanunsuz geçişlerine
mani olunması ve PKK örgüt mensuplarının ülkemize
sızmasını önlemek için gerekli tedbirlerin alınması
karar altına alındığı halde, her iki geçişin de
artarak devam ettiği, İran topraklarında PKK
kamplarının bulunduğu (Ağrı ve Van Valilerince verilen
ve ekte sunulan raporlarda kamp yerleri belirtilmiştir) ülkemize
giriş için sınır bölgesinde bekleyen teröristlerin, yerleri ve
sayısı da belirtilerek bildirildiği, bu teröristlerin, İran
tarafından güvenlik güçlerimize ateş ettiği, ülkemize
sızarak hudut yoluna mayın döşedikleri yazılı ve sözlü
olarak bildirildiği halde, buna karşılık verilen cevapta
ülkelerinde terörist bulunmadığını, barınmasına
müsaade etmeyeceklerini ve bildirilmesi halinde aynı zamanda operasyon yapacaklarını
beyan etmişlerse de, gerekli tedbirlerin yeterince
alınmadığı, İran sınırından terörist
girişlerinin devam ettiği..."
Sayın milletvekilleri, şimdi, bu konu üzerinde niye önemle
duruyoruz: Dost ülkelerin, kardeş ülkelerin, rejimi ne olursa olsun,
uluslararası ilişkileri belirleyen, o devletlerin
karşılıklı çıkarlarıdır. Rejimleri
değişik de olsa, kendi rejimini bir terörist grup eliyle oraya ihraç
etmeye kalkmanın, ne dostlukla ne de uluslararası hukukla
bağdaşır yanı yoktur; bunun bir benzeri, örneği
olamaz.
Şimdi, ilk defa bir ülkenin diplomatları suçlanıyor ve
Meclis araştırması komisyonları raporlarında bunlar
dile getiriliyor.
Sayın milletvekilleri, sınırlarımızın
güvenliği ve sınırlarımızın güvensizliğinden
yararlanarak ülkemize sızan teröristleri, uyuşturucu
kaçakçılarını, sadece fizikî önlemlerle ve teknolojik
gelişmelerle önleyemezsiniz, önleyemeyiz. Bu çete gruplarını da,
kaçakçı gruplarını da, terörist gruplarını da caydırıcı
en temel güç, siyasal iktidarın tavrıdır, siyasal iktidarın
kararlılığıdır.
Ülkemizde, demokratik rejimin geleneklerinden, nimetlerinden,
faziletlerinden yararlanarak, birtakım makamlara gelen siyasî
seçilmişler, bu demokrasinin erdemini gözardı ederek -Meclis
araştırması komisyonu raporunda belirtildiği gibi, yine
devlet bilgilerine dayanarak- terörizme destek veren bir ülkenin temsilcisini,
ülkemizde bilimadamlarının, gazetecilerin katledilmesinin
arkasında gölgesi olan bu ülkenin büyükelçisini, eğer, götürür,
uluslararası terörist örgütlerin liderlerinin posterleri altında
nutuk attırırlarsa, o terörizm konusunda, o ülkeye ihraç edilen
çağdışı rejimler konusunda, siyasal iktidarın ciddî
bir tavır almadığı ortaya çıkar,
caydırıcı bir tavır almadığı ortaya
çıkar. Bu, büyük bir talihsizlik olmuştur.
Elbette ki, bunu yapanları çok fazla uzakta aramaya gerek yok;
sadece, sınırdan girerek, sınıra yakın yerlerdeki
çoluk çocuğumuzu katleden katilleri yakalamakla biz bunu çözemeyiz.
Böylesine cüretkâr bir tavrı, Türkiye'nin Başkenti Ankara'nın
göbeğinde sergilemenin, hele hele bu tavrı sergileyenlerin,
demokrasinin vazgeçilmez unsurları olan bazı siyasî parti
yöneticileri tarafından desteklenmesinin kabul edilir bir tarafı
yoktur.
Ayrıca, bir diğer talihsizlik; bu tip kişilere sahip
çıkalım derken, yargının infaz edilir konuma
düşürülmesinin, etki altına alınmasının da tasvip
edilir bir tarafı yoktur.
Bu ülke, hepimizin. Hiçbirimizin, doğrusu, bizim Cumhuriyet Halk
Partisi Grubuna mensup milletvekillerinin iki pasaportu yok. Bu ülkenin birlik
ve beraberlik içerisinde, bütünlüğünü koruyarak, demokratik ve laik
rejimini koruyarak, barış içerisinde, kardeşlik içerisinde,
insanlarımızın
kalkınmışlığını sağlamak hepimizin
görevidir. Bunu, bu araştırma önergesi görüşülürken, biz,
Cumhuriyet Halk Partisi olarak, o gün de söylemiştik. Sınır
güvenliği konusunda, bugüne kadar ihmale varan veya çeşitli
nedenlerden dolayı alınamayan önlemlerden ötürü, biz, ne bugünkü
siyasal iktidarı ne de bir öncekini suçlayamayız...
BAŞKAN – 1 dakikanız var efendim.
YILMAZ ATEŞ (Devamla) – Teşekkür ederim.
...ama, ülkenin birliğine, bütünlüğüne, demokratik ve laik
rejimine yönelik her türlü tehdit, ister başkentin göbeğinden gelsin,
ister sınır bölgelerimizden gelsin, ister bunun kisvesi, kariyeri
siyasî bir etiket olsun, isterse dağdaki terörist olsun, bunlara topyekûn
karşı çıkmak, bizim bu Meclis kürsüsünde
yaptığımız yeminin gereğidir.
Önemli bir tespit yapılmıştır, önemli bir eksiklik
giderilmiştir; umuyor ve diliyorum ki, bu konuda, siyasal iktidar da,
ilgili kurumlar da, Meclisimiz de, üzerine düşeni yapacaktır. Çok
önemli, çok temel bir mesele...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Ateş, lütfen, son cümlenizi söyler
misiniz...
YILMAZ ATEŞ (Devamla) – Peki...
BAŞKAN – Hep konu içerisinde kaldınız; sonuna doğru,
biraz konudan uzaklaştınız.
YILMAZ ATEŞ (Devamla) – ...tespit edilmiştir. Bunların
giderilmesi konusunda, Yüce Meclisin de, Hükümetin de, üzerine düşen
görevleri eksiksiz yerine getirmesi konusunda, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
olarak yardımcı olacağımızı belirtiyor, Yüce
Meclisi, tekrar saygıyla selamlıyorum. (CHP ve DSP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ateş.
Sayın milletvekilleri, birleşime 5 dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 19.20
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati : 19.27
BAŞKAN : Başkanvekili Kamer
GENÇ
KÂTİP ÜYELER : Ahmet DÖKÜLMEZ
(Kahramanmaraş), Ünal YAŞAR (Gaziantep)
BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 66 nci Birleşiminin
Üçüncü Oturumunu açıyorum.
Sayın milletvekilleri, çalışmalarımıza
kaldığımız yerden devam ediyoruz.
V. – GENSORU, GENEL GÖRÜŞME,
MECLİS SORUŞTURMASI VE
MECLİS ARAŞTIRMASI (Devam)
A) GÖRÜŞMELER (Devam)
2. – Konya Milletvekili Mustafa
Ünaldı ve 18 arkadaşının, hudutlarımızın
güvenliği konusunda alınan ve alınması gereken tedbirleri
araştırmak amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi ve (10/7) esas numaralı Meclis
Araştırması Komisyonu Raporu (S. Sayısı : 174) (Devam)
BAŞKAN – Şimdi, söz sırası, Refah Partisi Grubu
adına, Sayın Cemalettin Lafçı'da.
Buyurun efendim. (RP sıralarından alkışlar)
Süreniz 20 dakika.
RP GRUBU ADINA CEMALETTİN LAFÇI (Amasya) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hudut güvenliğinin sağlanması ve
gerekli tedbirlerin alınması amacıyla kurulan Meclis
araştırması komisyonunun raporu üzerinde, Refah Partisi Grubunun
görüşlerini beyan etmek üzere söz almış bulunmaktayım; Yüce
Heyetinizi, Grubum ve şahsım adına, saygılarımla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 20 nci
Dönem İkinci Yasama Yılı 26 Birleşiminde
hudutlarımızın güvenliği konusunda alınan ve
alınması gereken tedbirleri araştırmak amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önerge
okunmuş, önergeyle ilgili görüşmeler yürütülmüş, 401
sayılı Karar ile hudutlarımızın güvenliği
konusunda alınan ve alınması gereken tedbirleri araştırmak
amacıyla Meclis araştırması yapılmasına ve bir
komisyon kurulmasına karar verilmiştir.
Komisyon, hudutlarımızın güvenliği konusunda
alınan ve alınması gereken tedbirleri
araştırmış ve bir rapor hazırlamıştır.
Bu raporda, konuyla ilgili bütün mevzuat taranmış, belgeler
incelenmiş, bizzat hudutlarımıza gidilerek yerinde incelemeler
yapılmış, aksaklıklar ve öneriler somut bir şekilde
ortaya konmuştur.
Değerli milletvekilleri, ülkemiz, konumu itibariyle üç tarafı
denizlerle çevrili, Asya ile Avrupa arasında jeopolitik önemi haiz bir
ülkedir. Böyle olunca da hudut güvenliği de ayrı bir önem
kazanmaktadır. Konuşmamın başlangıcında da ifade
ettiğim gibi, ülkemizin 8 272 kilometrelik bölümü sahil şerididir.
Sahil sınırlarımızın korunmasıyla ilgili
2692 sayılı Kuruluş Yasası gereğince, Sahil Güvenlik
Komutanlığının araç ve gereçlerinin büyük bir bölümü
ekonomik ömrünü tamamlamıştır.
Oldukça büyük olan bu sorumluluk sahasında, yüzer ve hava
unsurlarındaki bot, keşif, karakol ve gözetleme faaliyetlerini icra etmesi
ve buna bağlı olarak her bir botun, ortalama 295 gün gibi çok
yoğun bir tempoyla denizde bulunarak görev yapmasına rağmen,
denizlerimizde yüzde 5,5 ilâ yüzde 7 gibi oldukça düşük bir oranda etkili
olabildiği, kıyı ve karasularımızdan kanunsuz
geçişlere ve mal getirilip götürülmesine mani olmak maksadıyla,
yürütülen faaliyetlere esas teşkil etmek üzere ihtiyaç duyulan istihbarat
bilgilerinin, İçişleri Bakanlığının ilgili
birimlerinden, Emniyet Genel Müdürlüğünden, mahallî emniyet
makamlarından temin edilebilen muhbirler ve sade vatandaşlardan
sağlanmakta olduğu, yeterli istihbarat elde edememenin
sıkıntılarının çekildiği görülmektedir.
Bu sınırlarımızda, istihbarat açısından
yaşanılan problemler olduğu görülmektedir. Bu problemlerden
dolayı, özellikle yaz ayları süresince, yasadışı örgüt
elemanlarının ülkemize bu yollardan sızdığı;
ayrıca, Suriye'de yuvalanan yasadışı terör örgütlerinin,
illegal geçişleri için, kara sınırlarımızı
olduğu gibi deniz yolunu da kullandığı görülmektedir.
Kara sınırlarımıza gelince... 3497 sayılı
Kara Sınırlarının Korunması ve Güvenliği
Hakkında Kanun gereğince, Suriye sınırının 795
kilometrelik, İran sınırının 138 kilometrelik bölümünün
Kara Kuvvetleri Komutanlığınca, İran
sınırının 390 kilometrelik ve Suriye
sınırının 83 kilometrelik bölümü ve 378 kilometre olan
İran sınırının tamamının -ki, toplam 851
kilometre- sınır
güvenliği ve korunmasının,
kaçakçılığın hemen takip ve tahkiki görevlerinin, halen,
jandarma sınır birliklerince sağlandığı;
sınır hattı boyunca, sınır fizikî güvenlik sisteminin
bütün unsurlarıyla tesis edilmediği; bölgedeki ulaşım
yollarının ihtiyaca cevap verecek şekilde
olmadığı; İran ve Irak sınırının
tamamında, coğrafî yapının ve iklim
şartlarının diğer sınır kesimlerine göre daha
fazla güçlükler arz ettiği; Doğu ve Güneydoğu Anadolu
Bölgelerinde yürütülmekte olan iç güvenlik ve terörle mücadeleye
ağırlık verilmesi sonucu, gücün önemli bir bölümünün bu
bölgelere ayrılması zorunda kalındığı anlaşılmaktadır.
Değerli milletvekilleri, Kuzey Irak'taki otorite boşluğu
ve diğer sınır komşusu ülkelerin sınır
güvenliğine gereken önemi vermedikleri ve komşu ülkeler ile ülkemiz
arasındaki kaçakçılığa konu ekonomik dengesizlikler
sebebiyle, sınır güvenliğinin, arzu edilen düzeyde
sağlanamadığı anlaşılmıştır.
2 nci Alay Komutanlığının sorumluluğundaki
Hatay-Suriye sınırında 462 adet sınır
taşından 251 adedinin kırık veya yerinin belli
olmadığı; Suriye köylülerinin, Türk topraklarına
doğru, ziraî alanlarını genişlettikleri; teröristlerin,
topraklarımıza, Hatay bölgesinde Kürt-Amanos Dağları
Lelecik Bölgesinden sızdıkları; bu sızmaların
engellenebilmesi için buralarda bulunan mevcut karakollarının
kapasitelerinin artırılmasının gerektiği; mevcut
termal kamera ve askarad radarlara ilave, hudutta 52 termal kamera, 38 askarad radara
ihtiyaç bulunduğu; 25 karakolda telefon olup, diğerlerinde
olmadığı; bütün hudut karakollarına telefon tahsisinin
zarurî olduğu; hudutta fizikî engel sisteminin, 38 metre
genişliğinde tel engeller, aydınlatma direkleri, iz
tarlası, irtibat hendekleri ve çelik kuleleri ihtiva edecek şekilde
inşa edilmesinin gerektiği; ayrıca, hat yollarının
yapılarak, bölgenin, termal kamera, gece görüş cihazları, etkin
haber alma cihazlarıyla donatılmasının, kritik geçiş
bölgesinde hakiki mayın döşenmesinin gerektiği; terörist ve
kaçakçıların, siyasî deniz sınırından da ülkeye
giriş yaptıkları; deniz sınırının
başladığı iskele bölgesinde bir kıyı jandarma
gözetleme karakoluna ihtiyaç duyulduğu; Kaleburnu'na kadar olan
kıyı bölgesindeki mevcut gözetleme karakollarına ilave olarak,
tüm bölgeyi kapsayacak şekilde, bu karakolların Akdeniz Sahil
Güvenlik Bölge Komutanlığının botlarıyla koordineli
olarak görev yapmasının uygun olacağı; Hatay
sınırında, 5 ilâ 20 kilometrelik derinlikte, Suriye
topraklarında, PKK'nın 20 ayrı kampının olduğu;
bu kamplarda 1 400-1 600 civarında militanın
barındığı ve bu sınırlardan ülkemize sızarak
terörist eylemlere katıldığı tespit edilmiştir.
Değerli milletvekilleri, güney sınırlarımızda,
Gaziantep ile Suriye arasındaki -61 kilometresi Gaziantep ile Suriye, 110
kilometresi Kilis ile Suriye arasında olan- toplam 171 kilometre
uzunluğunda 5 kilometre derinliğindeki sınır hattında
da Hatay sınırı ile benzeri durumların söz konusu
olduğu raporda gösterilmektedir.
Doğuda Fırat Nehri dahil, batıda Akbez Höyüğü
arasında kalan 171 kilometrelik hudut hattında 53 adet karakol
bulunduğu, yeni standart karakol projesiyle bu sayının 37 adede
ineceği, sınırın 1 inci Hudut Taburunca korunan Martavan
Bölgesinin dağlık ve ormanlık olması, derelerin kuzeyden güneye
akması sebebiyle dere yataklarının terörist geçişlerine
uygun olduğu, Afşin Çayı ile Fırat Nehri arasında
kalan sahanın ise düz olup kaçakçılık hareketlerine müsait
olduğu, dolayısıyla kaçakçılığı önleyebilmek
için 1 inci Hudut Alayının sorumluluğundaki 171 kilometrelik
sınır hattında yeterli olmayan aydınlatma, araç ve
gereçlerin alınması, modern karakol binalarının
inşaı ve modernize edilmesi ve bu sahadaki hudut
taşlarının yeni baştan belirlenmesi, iki ülke
arasındaki hududun yeniden belirlenmesinin zarurî olduğu, yeterli
miktarda termal kamera, radar, gece görüş cihazları ve projektörlerle
donatımının gerektiği; mevcut hudut yollarının
ıslahı, kalanlarının yapılması, teröristler
tarafından mayınlanmasını önlemek ve olaylarda süratli
intikali sağlamak için asfaltlanmasının gerektiği;
buralardaki ışıklandırmanın iptidaî olduğu,
yeterli olmadığı; ayrıca, hudut taburlarınca istifade
edilen elektrik trafolarından yörelerdeki köyler de
yararlandığından voltaj düşümünün yanında çeşitli
arıza ve aksaklıklar doğduğu, sınırlardaki
aydınlatma ve elektronik cihazların olumsuz yönde etkilendiği;
hudut birliklerinin geniş bir alana yayılması sebebiyle lojman
konut ihtiyacının olduğu yine raporda belirlenmiştir.
Ayrıca, 223 kilometrelik Şanlıurfa-Suriye
sınırında sadece Ceylanpınar İlçesindeki 1 inci
Taburun sorumluluk sahası olan 72 kilometrede fizikî engel olduğu ve
aydınlatma donanımının sağlanması sebebiyle kaçak
giriş ve çıkışlara karşı daha güvenli olduğu
görülmektedir. Yine bu sınırda 200-400 kilometre genişliğindeki
mayınlı alanda, mayınların çok eskiden döşenmiş
olması ve bir kısmının da terörist ve kaçakçılarca
etkisiz hale getirilerek yollar açılması sebebiyle
caydırıcılık etkisini kaybettiği; bu alanda, yeni
baştan, güvenliği sağlayıcı tedbirler
alınması; ayrıca, Şanlıurfa sınırına,
40 adet daha termal kamera yerleştirilmesinin sağlanması
gerektiği, yine, raporumuzda açıklanmaktadır.
Habur'dan Siyahkaya'ya kadar olan Irak sınırında ise,
arazinin sarp ve engebeli olması sebebiyle, fizikî güvenlik sisteminin
bulunmadığı; bu bölgede bulunan Hezin Çayının,
terörist geçişlerine imkân verecek konumda olduğu belirtilmekte ve bu
ve benzerî yerlerde barajlar kurularak tabiî engeller oluşturulması
suretiyle -yaklaşım yerlerinin sular altında kalmasıyla-
terörist geçişlerinin önlenebileceği tahmin edilmektedir.
Değerli milletvekilleri, bu bölgede, güvenlik kuvvetlerimizin
tavsiyeleri doğrultusunda, gerekli araç - gereç, aydınlatma ve termal
kamera gibi unsurlar yerine getirildiğinde, sınır
güvenliğimizin büyük ölçüde emniyleti sağlanmış
olacaktır.
Ülkemiz ile İran'ın müşterek hududunun güvenliğinin
sağlanması için, 15 Eylül 1995 tarihinde Tahran'da
imzalanmış olan mutabakat zaptının 3 üncü maddesi
gereğince -başta Van ve Ağrı Valisi olmak üzere- İran
yetkilileriyle üç ayda bir toplantı yapılmaktadır. Yapılan
bu görüşmelerde, çeşitli ülkelerden gelen insanların
sınırdan kanunsuz geçişlerine mâni olmak ve PKK teröristlerinin
ülkemize sızmasını önlemek için gerekli tedbirlerin
alınması kararlaştırıldığı halde,
şu ana kadar, istenilen seviyede bir netice alınabildiğini
söylemek mümkün değildir. İki devlet yetkilileri de, yapılan bu
anlaşmalara gerekli hassasiyeti gösterdikleri takdirde, burada,
güvenliğin tam anlamıyla sağlanabileceğine
inancımız tamdır.
Diğer taraftan, Gürcistan Cumhuriyetiyle 109 kilometrelik hududa
sahip Artvin İli sınırlarında da hiçbir fizikî engelin
bulunmadığı, birinci hudut hattı yolunun bile
olmadığı, termal kamera ihtiyacının bulunduğu
görülmektedir.
Diğer bir hudut sınırımız olan, 80 kilometresi
Bulgar, 216 kilometresi Yunan sınırı olmak üzere toplam 296
kilometrelik sınırda fizikî engel bulunmadığı,
Yunanistan'la sınırı Meriç Nehrinin çizdiği 12 kilometrelik
bir kara sınırının bulunduğu, devriye, pusu ve sabit
birliklerle sınırın korunmaya çalışıldığı,
aydınlatmanın olmadığı; Karaağaç
sınırında ise hudut birliği ve muharip birliklerin
bulunduğu ve sınırı koruduğu; birinci ve ikinci askerî
bölgede vatandaşların arazisi bulunması nedeniyle
yasadışı geçişlere zemin hazırladığı,
Türkiye'ye çeşitli yollardan giren değişik ülke
vatandaşlarının, Avrupa Topluluğu ülkelerine buradan
geçebilmelerinde bu yolun ideal olduğu ve bu konuda
yasadışı şirketlerin oluştuğu, PKK
teröristlerinin de bu yolu kullandığı bilinmektedir.
Yukarıda da açıkladığım gibi, ülkemizin sınırlarını
belirleyen Hatay, Kilis, Gaziantep, Şanlıurfa, Diyarbakır,
Şırnak ve Edirne İlleri ile bu illerin Martavan, Akçakale,
Habur, Kapıköy, Kapıkule, Pazarkale ve İpsala kapılarında
hudut güvenliğini sağlamakla görevli güvenlik güçlerimizin, gece gündüz
demeden, dikkatle görev yaptıkları hepimizin malumudur; ancak,
aşağıda belirteceğim ilave tedbirlerin de
alınması gerektiği kanaatini taşımaktayım.
Değerli milletvekilleri, alınması zarurî tedbirler
şunlardır: Sınırlarımızı tehdit eden
dış destekli terörün çökertilmesi, sınır güvenliği
ihlallerinin önlenmesi için, etkili dışpolitika şarttır. Bu
nedenle, komşu olduğumuz ülkelerle diplomatik görüşmeler
yapılarak, ülkemize yönelik terör örgütlerini barındırmama ve
yardım etmeme konusunda ikna edilmeli, bunu yapabilmek için de, söz konusu
ülkelere karşı, siyasî, ekonomik, sosyal ve kültürel tedbirler
alınmalıdır. İlgili devletlerle görüşerek, Kuzey
Irak'taki otorite boşluğuna bir çare aranmalıdır. Türkiye
olarak, bizlerin, kesinlikle, komşu ülkelerle insanî ilişkilerimizin
kesilmesine izin vermememiz gereklidir.
Üzerinde şu anda görüşmekte olduğumuz,
hudutlarımızın güvenliği konusunda alınan ve
alınması gereken tedbirleri araştırmak amacıyla
kurulan Meclis araştırma komisyonu raporunun titiz bir
çalışma neticesinde ortaya çıktığı görülmektedir.
Raporda bahse konu olan aksaklık ve alınması gereken önlemler,
sınırlarımızın arazi yapısı da göz önünde
bulundurularak, somut bir şekilde ortaya konulmuştur. Umut ediyorum
ki, 54 üncü Hükümetimiz, her konuda olduğu gibi, raporda ifade edilen
hudutlarımızın güvenliği konusunda da alınması
gereken tedbirleri alacaktır. Rapor hakkındaki görüşlerimiz
olumlu olup, bu vesileyle, bu raporun hazırlanmasına vesile olan
önergeyi veren arkadaşlarımıza ve raporun
hazırlanmasında emeği geçen arkadaşlarımıza
teşekkür ediyor; hepinize saygılar sunuyorum. (RP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Lafçı.
Söz sırası, DSP Grubu adına Sayın Ali
Ilıksoy'da.
Buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar)
Konuşma süreniz 20 dakikadır.
DSP GRUBU ADINA ALİ ILIKSOY (Gaziantep) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Konya Milletvekili Sayın Mustafa Ünaldı
ve arkadaşları tarafından verilen, hudut güvenliğinin
araştırılmasına ilişkin önerge Yüce Meclisçe kabul
görmüş ve kurulan komisyon Yüce Meclise raporunu takdim etmiştir.
İşbu rapor üzerinde, Demokratik Sol Partinin görüşlerini
açıklamak üzere huzurunuzdayım; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Komisyon, hudut güvenliği konusunda yaptığı
çalışmalara, öncelikle, askerî ve sivil kuruluşlardan bilgi
istemekle başlamış; bilahara, Kilis, Hatay, Gaziantep,
Şanlıurfa, Diyarbakır, Şırnak, Van ve Edirne
İlleri ile bu illerin Martavan, Akçakale, Habur, Kapıköy,
Kapıkule, Pazarkale, İpsala Kapılarında ve sınır
bölgelerinde incelemelerde bulunulmuş, yetkililerden gerekli bilgiler
alınmıştır. Hudut güvenliğini sağlamakla görevli
güvenlik güçlerimizin erinden en yüksek rütbeli subayına kadar herkesle
görüşme imkânı bulunmuştur. Gördüğümüz tablo
sevindiricidir; bütün güvenlik mensuplarının yüksek bir moralle görev
yaptıklarını mahallinde müşahede ettik.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemiz, üç
tarafı denizlerle çevrili, Asya ile Avrupa arasındaki konumu
nedeniyle, stratejik bir önemi haizdir.
Sınır bölgeleri, devletin egemenlik hakkının devam
ettiği bölgelerdir. Sınırların güvenliği, bir, iki
komşu ülke arasında düzenlenen anlaşmalarla; iki, iç hukuk
mevzuatında yapılan düzenlemelerle; üçüncüsü ve daha da önemlisi
fizikî güvenlik önlemleriyle sağlanmaktadır. Bunları şu
şekilde sayabiliriz: Hudut taşı, 4x2 dikenli tel, üçlü tel
üstüvane, iz tarlası, aydınlatma sistemi, gözetleme kuleleri, hudut
hattı yolu, hudut karakolları, nöbetçi mevzileri ve mayın
tarlaları. Bu fizikî güvenlik önlemlerinin tamamı bir arada
olduğu zaman, tam anlamıyla fizikî güvenlik önleminin
alındığı söylenebilir. Bu ise, çok pahalı bir önlem
biçimidir.
Komisyonumuz, Hatay İlimizde yaptığı incelemeler
sırasında aldığı bilgiler
ışığında, bu ilimiz ile Suriye arasındaki
sınırın çok girintili çıkıntılı olduğu,
sınırın büyük bir bölümünün orman alanıyla kaplı
bulunduğu, Hassa bölgesindeki sınırın ise leçelik denilen
kayalıklardan oluştuğu ve sınır güvenliğinin
sağlanmasında bu durumun olumsuz etkiler yarattığı
tespitine varmıştır.
Ormanlık alanda sınırın belirlenmesi için ağaç
kesilmek suretiyle yollar açılmış, hudut belirlenmiş ve
gözetleme imkânı bulunmuştur. Ayrıca, durumu uygun olan
yerlerde, yetersiz de olsa, birtakım fizikî güvenlik önlemleri
alınmıştır; tel engeli gibi, aydınlatma gibi önlemler
alınmıştır; ancak, bunlar yeterli değildir.
Bunların yanı sıra, hâkim yerlere hudut karakolları
inşa edilmiştir. Güvenlik, daha ziyade, devriye, termal kamera ve
askarad radarlarıyla sağlanmaktadır. Teknik eksiklikten kaynaklanan
güvenlik önlemi için, özel yetiştirilmiş güvenlik kuvvetleriyle bölge
takviye edilmiştir.
Hatay ile Suriye sınırımızın bir bölümünü de
deniz sınırı oluşturmaktadır. Buradaki güvenlik önlemi
ise, Mersin Sahil Güvenlik Komutanlığına bağlı
hücumbotlarla sağlanmaktadır. Ayrıca, bu bölgede deniz gözetleme
radarının bulunduğu, keza, içgüvenlikte kullanılan Meydan,
Çevlik, Şahlankaya ve Kale Karakollarının aynı zamanda
deniz hudut güvenliği için kullanıldığı, buna
rağmen, zaman zaman sızmaların vuku bulduğu; bunun
önlenmesi için hücumbot sayısının artırılması gerektiği,
mevcutlarının yenilenmesi ve deniz hududunda güvenliği
sağlamaya yönelik bir birliğin oluşturulmasına acilen
ihtiyaç bulunduğu bildirilmiştir.
Bu bölgemizde kara güvenliğinin sağlanmasına yönelik
olarak görülen eksiklikler ise, termal kamera, askarad radarı
yetersizliğidir. Saldırılara dayanaklı yeni
karakolların inşa edilmesi ve istihbarat faaliyetlerine önem
verilmesi, bize, burada özellikle bildirilmiştir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bilindiği
gibi, Suriye ile öteden beri iki sorunumuz vardır; bunlardan biri Hatay
İli, diğeri ise su sorunudur. Öyle sanıyorum ki, Suriye, bu iki
sorunu ilgi yaparak, kendi toprakları üzerinde veya denetimi altında
bulunan topraklarda ülkemize yönelik terör örgütlerine kamp ve diğer
olanakları sağlamaktadır. Su sorunu konusunda, daha önce de
yapılan görüşmeler sırasında varılan mutabakatın
üzerinde su almasına rağmen, Suriye, bunu uluslararası arenada
mütemadiyen karşımıza çıkarmakta ve aleyhimize propaganda
yaptığı da bilinmektedir; ayrıca, Hatay İlini de
haritalarında kendi ülkesinde çizmesi, kendi sınırları
içerisinde göstermesi bize karşı olan hasmane tutumunun
işaretidir.
Yine, Hatay-Suriye sınırına yakın, 5-20 kilometre
derinlikte, 20'ye yakın PKK kampının bulunduğu ve bu
kamplarda 1 000-1 500 militanın barındığı ve
bunların zaman zaman ülkemize, gerek karadan gerekse denizden
sızdıkları ve kanlı eylemler gerçekleştirdikleri
hepinizin malumudur.
Kilis ve Gaziantep İlleriyle Suriye sınırında ise
güvenlik, 1 inci Hudut Alay Komutanlığınca sağlanmaktadır.
Gaziantep'in 61, Kilis'in 110 kilometrelik bir sınırı mevcuttur.
Burada güvenlik, tel engeli, tel üstüvane engeli, iz tarlaları, birinci ve
ikinci hudut hattı irtibat yolları gözetleme kuleleri, termal kamera,
askarad radarı, mevziler, yetersiz de olsa aydınlatma, hudut
karakolları gibi fizikî güvenlik önlemleriyle sağlanmaktadır.
Bu bölgede müşahede ettiğimiz diğer bir olay; bölge
halkının, o sınır hattındaki
yurttaşlarımızın terör örgütlerine lojistik destek
sağlamaması nedeniyle, uzun bir süreden bu yana, bu bölgemizde,
özellikle PKK'nın herhangi bir geçişine rastlanmadığı
yönünde bize verilen bilgiler, doğrusu bizleri, bölge milletvekili olarak
beni daha da çok sevindirmiştir.
Bu bölgemizde bulunan karakol sayısı 53'ten 37'ye
indirilmekte, bunun çalışmaları devam etmektedir ve yapılan
karakolların personel kapasitesi artırılmakta; ayrıca,
terör saldırılarına karşı dayanıklı bir
şekilde inşa edilmektedir.
Bu bölgemizin diğer bir önemli sorunu, mayın
tarlalarıdır. Biraz önce diğer arkadaşlarım da o bölgede
bulunan mayınlı sahanın, zaman zaman bizim güvenlik
kuvvetlerimizin faaliyetlerine engel olduğunu, diğer terör
örgütlerinin veya kaçakçıların belirledikleri izlerin onlara avantaj
sağladığını belirttiler; o konular hepimizin
malumudur.
Bu bölgemizde asıl önemli olan bir diğer sorun,
mayınlı sahanın bir an önce mayınlardan
arındırılması ve yöre halkına tarım arazisi
olarak sunulması gereğidir. Şanlıurfa-Mardin-Şırnak
İlleri ile Suriye sınırındaki güvenlik önlemleri konusunda,
özellikle Fırat Nehrinden Habur Sınır Kapısına kadar
olan bölgede fizikî güvenlik önleminin varlığından
bahsedebiliriz. Öyle ki, sınır taşları, tel engel, iz
tarlaları, mayın tarlaları, gözetleme kuleleri, hat yolları
gibi engellerin yanı sıra, motorize birliklerin ve karakolların
varlığı, ayrıca, bölgenin ovalık olması
nedeniyle, teknik cihazlar olan termal kameranın da verimli
kullanımıyla bölgede güvenlik önemli ölçüde
sağlanmıştır. Ancak, bu bölgemizde de inşa edilen veya
edilecek olan karakolların standart bir şekilde yapılması,
aydınlatmanın güçlü olması için gerekli enerjinin temin edilmesi
ve bu bölgedeki mayınlı sahanın da, keza, mayınlardan bir
an önce temizlenmesi gerektiği kanısındayım.
Suriyen'nin kendi sınır bölgesinde güvenliği
sağlamaması ve bu yönde önlem almaması bir olumsuzluktur. O
nedenle, gerek tedbir alması yönünde gerekse teröre
sağladığı olanakların ortadan
kaldırılması amacıyla etkin bir dışpolitika ve
diplomasi faaliyetinin yürütülmesinde fayda vardır diye düşünüyoruz.
Habur Sınır Kapısından sonra, Irak ile olan
sınırımızda, arazinin sarp ve engebeli olması ve
bölgenin iklim yapısının da müsait olmaması nedeniyle
fizikî güvenlik sisteminin bulunmadığı, esasen bu sistemin
kurulmasının da olanaklı olmadığı tespit
edilmiştir. Bölgede bulunan Hezil Çayının kışın yükselmesi,
yazın ise seviyesinin düşmesi nedeniyle terörist geçişlere
olanak sağlamaktadır. Bölgenin bu konumu nedeniyle, güvenlik, daha
ziyade, termal kamera, askarad radarı, erken uyarı sistemleri,
yoğun devriyeler, pusu kurmak suretiyle alınan önlemler ve hudut
karakollarıyla sağlanmaya
çalışılmıştır.
Sınırda bulunan hudut yollarının
asfaltlanmasının bir an önce yapılması lazımdır;
çünkü, asfaltlanmadığı takdirde, teröristler tarafından bu
yollara mayın döşeniyor. Eğer, asfaltlanırsa, mayın
döşenmesine engel olunacaktır diye düşünüyoruz.
Ayrıca, bölgede bulunan dereler üzerinde kurulacak barajlarla,
doğal engellerin oluşturulabileceği ve yaklaşım
yerlerinin sular altında kalması sağlanarak, geçişlerin
önlenebileceği bildirilmiştir.
Bölgede bulunan teknik cihazların tamiratlarının
kısa bir sürede tamamlanması için, ASELSAN'ın Diyarbakır'da
bir tamir şubesinin açılmasının yararlı
olacağı kanısındayız.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Hakkâri, Van
İlleri ile İran sınırında çok yetersiz fizikî engel
bulunduğu, esasen iklim koşullarının da, bu fizikî
engellerin tesisine mâni olduğu görülmüştür.
Bölgedeki hudut karakolları, kaçakçılıkla mücadeleye
uygun olarak inşa edilmeleri ve saldırılara dayanıklı
olmamaları nedeniyle, sınır güvenliğine fazla yararlı
olamamaktadır. Bunun için, bölgede yeni kurulacak karakolların, hâkim
tepelere ve standartlara uygun bir biçimde inşa edilmesi gerekir.
Bu bölgede, ayrıca, termal kamera, askarad radarı, gece
gözetleme dürbünleri ve gözlükleri, devriye ve pusu atma suretiyle
sınır güvenliğinin sağlanmasına
çalışıldığı bildirilmiştir.
Özellikle İran sınırımızın iyi bir
şekilde korunması gerekir; çünkü, gerek PKK'nın gerekse radikal
İslamcıların kampları bu ülkededir. Her ne kadar,
İranlı yetkililer bu iddiaları kabul etmiyorlarsa da, bölgede
yapılan incelemeler sırasında alınan bilgilerde, yakalanan
teröristlerin ifadeleri ve istihbarat birimlerimizin
sağladığı bilgiler, bu ülkede, özellikle
sınırımıza çok yakın bölgelerde PKK
kamplarının bulunduğu ve bu kamplardan İran
muhaberatının haberdar olduğu ve İranlı
subayların, teröristlerin sınıra yaklaşmalarına olanak
sağladıkları; sınırlardan sızan teröristlerin
kanlı eylemlere giriştikleri bilinmektedir.
İran İslam Cumhuriyetinin, özellikle Van İlimiz
sınırına mücavir topraklarında, geniş kapsamlı ve
organize PKK faaliyetlerinin bulunduğu, faaliyetlerin himaye
edildiği, böylece, komşu ülke topraklarının, âdeta, örgütün
geri üssü durumuna geldiği gözlemlenmiştir. Terörist unsurların,
İran topraklarında bulunan kamp, örgüt evi ve köylerde
barındıkları, burada askerî
ve siyasî eğitim gördükleri, yaralıları İran'da
bulunan örgüt evleri ve sağlık kuruluşlarına kadar götürüp
tedavi ettirdikleri bilinmektedir.
Sınıra yakın birlik ve karakollara karşı
girişilen eylemlerden sonra, teröristlerin tekrar İran
topraklarındaki kamp ve örgüt evlerine döndükleri, İran köylülerinden
ve İran güvenlik kuvvetlerinden lojistik destek ve yakın ilgi
gördükleri, örgüte ait malzemelerin İran askerî araçlarıyla
taşındığı, kaçakçılardan vergi adı
altında paraların toplanmasına göz yumulduğu,
İran'ın teröre destek verdiğinin açık göstergesidir. Son yıllarda,
özellikle İran sınırımızda meydana gelen eylemler, bu
hususu doğrulayan kanıtlardır. Tüm bunlara karşın,
İran İslam Cumhuriyetinin teröre destek vermediği yönündeki
iddiası ve örgütün varlığının asılsız
olduğu açıklamaları ciddiyetten uzak olsa gerek.
İran'ın Türkiye sınırına yakın olan
Kelereş, Rahvan, Kotur, Cehennem Deresi, Hacıbey Yaylası ve
Navur birimlerinde bulunan kampların varlığı, yöredeki Kürt
köylerinden örgüte takviye yapılması, İran muhaberatı ile
pasdarların terör örgütüne her türlü olanağı ve lojistik
desteği sağladığı, alınan bilgiler içerisindedir.
Bu kamplara karşı, işbirliği çerçevesinde, müştereken
ve eşzamanlı operasyonlara gidilme isteğinin İran
tarafınca kabul edilmemesi ve sınır bölgemize yönelik
saldırılar sonrası teröristlerin sıcak takibine de izin
verilmemesi, İran İslam Cumhuriyetinin teröre karşı hassas
davranmadığının işareti olsa gerek.
İran Devletinin, PKK örgütü mensuplarına yeşil kart
verdiği -bu kart bizim yeşil kart değil- bu kartla, İran'da
silahlı olarak serbestçe dolaşılabildiği ve otobüslerden de
ücretsiz olarak yararlanlıbildiği; dahası, İran
askerlerinin, bu hakkı haiz olup, silahsız gezen teröristlere 5 veya
6 kırbaç cezası verdiği de bilinmektedir. İran askerî
araçlarıyla,
İran askerlerine ait kıyafetler içerisinde, teröristlerin
sınırımıza kadar taşındıkları,
pasdarlıktan geçme bir subayın PKK terör örgütünü yönlendirdiği,
bu subayın yardımıyla bazı saldırıların planlandığı,
İran askerî araçlarıyla yiyecek taşındığı,
Makü ve Urumiye Şehirlerindeki örgüt sorumluları ile İran gizli
servisi (İtlahat) yetkililerinin devamlı surette görüş
alışverişinde bulundukları, İranlı yetkililerin
teröristlere müdahale etmedikleri, yaralıların Urumiye'deki
İranlı doktorlar tarafından tedavi edildiği, PKK
mensuplarının İtlahat görevlilerince gidecekleri yere kadar
götürüldüğü, silah ve mühimmat temini yapıldığına dair
istihbaratlar, İran İslam Cumhuriyetinin teröre verdiği
desteğin kanıtlarıdır.
Bu bilgiler, Türkiye Cumhuriyetinin değişik istihbarat
birimlerinin sağladığı bilgilerdir. Bu bilgilere inanmak
hepimizin görevidir. Ancak, Sayın Başbakan Erbakan, İran
İslam Cumhuriyetini ziyareti sırasında talihsiz bir beyanda
bulundu. Orada, İranlı istihbarat yetkililerinin veya güvenlik
kuvvetlerinin verdiği bilgileri ciddiye alır açıklamaları
ise, büyük bir talihsizliktir. Bu hususu, sizlerin takdirine sunuyorum.
Yine, Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire
Başkanlığının, İslamî Hareket Örgütüyle ilgili
olarak yayımladığı kitapta, İranlı
şahıslar tarafından, askerî disiplin içerisinde, radikal
İslamcılara eğitim yaptırıldığı,
İran'da yaptırıldığı saptanan eğitimin daha
ziyade gerilla eğitimini içeren her türlü silahların
kullanımı ve bomba imalini gerçekleştirmeye yönelik olduğu,
örgüt elemanlarının ifadeleriyle ortaya çıkarılmıştır.
Bu konuda, daha önce basınımızda da çeşitli bilgiler
yayınlanmıştır.
Diğer taraftan, özellikle İran
sınırımızı kullanarak ülkemize illegal geçiş
yapan Bangladeş, Pakistan ve Afganistan uyruklu şahıslara,
İran hudut birliklerince izin verildiği, hatta bilinçli olarak
gönderildikleri, sınırı geçen veya sınırda yakalanan
bu şahıslar iade edilmek istenildiğinde teslim
almadıkları bildirilmiştir.
Gerek PKK militanlarının gerekse radikal İslamcı
militanların sızmalarının önlenmesi veya yasal olmayan
diğer geçişler için, özellikle İran
sınırının çok iyi bir şekilde korunması ve bunun
için acilen önlem alınması gerektiği
kanısındayız.
Gürcistan ve Ermenistan sınırımızla ilgili olarak
sağlanan bilgilerde fizikî güvenlik engelinin
bulunmadığını görüyoruz.
BAŞKAN – Sayın Ilıksoy, 1 dakikanız var. Süreyi
fazla uzatmıyorum, biliyorsunuz... Aslında, çok teknik bir konu...
ALİ ILIKSOY (Devamla) – Sayın Başkan, iki dakikalık
bir süre tanırsanız bitireceğim.
BAŞKAN – Hayır, iki dakika değil, bir dakika süre veriyorum.
Biraz acele edin, zaten teknik bir rapor...
Buyurun.
ALİ ILIKSOY (Devamla) – Ben, o zaman, arkadaşlarımın
müsahamasıyla sonuç bölümünü aktarayım.
Değerli arkadaşlarım, sonuç olarak, gerek komisyon
çalışmaları gerekse çalışmalar sırasında
yine Genelkurmay Başkanlığımızca yürütülen
sınır güvenliğine ilişkin faaliyetlerin birlikte
değerlendirilmesi gerektiği kanısındayım.
Sınır güvenliğini:
1 – Fizikî güvenlik sistemindeki eksiklikler,
2 – Teknik cihazların yetersizliği,
3 – Sınır karakolları inşaatlarının
ivedilikle sürdürülmesi ve bu karakollara telefon tahsisine gidilmesi,
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Size 1 dakika süre veriyorum efendim; buyurun.
ALİ ILIKSOY (Devamla) – 4 –
Sınır ihlalleri ve illegal geçişlere kılavuzluk
yapanlara verilecek cezaların artırılmasının yanı
sıra Pasaport Yasasında ve diğer yasalardaki cezaî müeyyidelerin
artırılması, sınır güvenliğiyle ilgili olarak
verilen cezalarda caydırıcılık anlamında olmak üzere
paraya çevirme ve erteleme yönüne gidilmemesi gerektiği,
5 – Uluslararası düzeyde terörün gerçek yüzünün ortaya
konulması suretiyle etkin bir dışpolitika ve diplomasi
faaliyetinin hızlandırılması,
6 – Gümrük kapılarındaki personel sayısının
artırılması, uyuşturucu arama kiti gibi teknik cihaz
eksikliklerinin giderilmesi, sahte pasaport kontrolleri için personelin
eğitilmesi,
7 – Çok pahalı olan sınır güvenliği için bütçede
önemli ölçüde bir ödeneğin ayrılması,
8 – Sahil Güvenlik Komutanlığına bağlı hücumbot
ve hava araçlarının yenilenmesi ve takviye edilmesi,
9 – Zaman zaman, güvenlik kuvvetlerimizin önlem almasını
engelleyen mayınlı arazinin mayınlardan temizlenmesi, tarım
arazisine dönüştürülmesi ve bu toprakların sınır
köylülerine satışı veya dağıtılması,
10 – Afganistan, Pakistan, İran ve Bangladeş gibi ülkelerin
vatandaşlarına vize uygulaması getirilmesi gerektiği
kanısındayız.
Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ilıksoy.
Aslında, çok teknik bir rapor. Gerçekten iyi
hazırlanmış; ama, sınırlarımızın bir
mercek altına alınarak bu kadar çok ayrıntılı
incelenmesi faydalı mıdır zararlı mıdır, bence
onu da tartışmak gerekir.
Efendim, Refah Partisi Grubu adına, Sayın Ahmet Alkan;
buyurun.
AHMET ALKAN (Konya) – ANAP Grubu adına Sayın Başkan.
BAŞKAN – Pardon... Özür dilerim.
Refah, ANAP, neyse işte... Eskiden birdi, şimdi
ayrıldı.
HALİT DUMANKAYA (İstanbul) – Sayın Başkan, eskiden
ne birdi?
BAŞKAN – Çok eskiden aynı köken canım...
HALİT DUMANKAYA (İstanbul) – Nereden biliyorsun aynı
olduğunu? Meclis Başkanvekilisiniz, ciddî
konuşacaksınız orada.
BAŞKAN – Neyse canım, dil sürçmesi oldu... Olmaz mı
yani...
HALİT DUMANKAYA (İstanbul) – Öyle söyleyin.
BAŞKAN – Tamam canım, neyse, işte... Biraz
yumuşatalım dedik işi.
Buyurun Sayın Alkan.
ANAP GRUBU ADINA AHMET ALKAN (Konya) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Konya Milletvekili Mustafa Ünaldı ve 18
Arkadaşının, Hudutlarımızın Güvenliği
Konusunda Alınan ve Alınması Gereken Tedbirleri Araştırmak
Amacıyla Anayasanın 98 inci ve İçtüzüğün 104 ve 105 inci
Maddeleri Uyarınca Bir Meclis Araştırması
Açılmasına İlişkin Önergesi ve (10/7) Esas Numaralı
Meclis Araştırması Komisyonu Raporu üzerinde Anavatan Partisi
Grubunun görüşlerini ifade etmek üzere huzurlarınızdayım.
Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sözlerimin başında, aziz milletimizin huzur, saadet ve
mutluluğu için gece gündüz, canı ve kanı pahasına görev
yapan Silahlı Kuvvetler mensuplarımızın, güvenlik
güçlerimizin, özel harekât mensuplarımızın ve
korucularımızın her ferdine ayrı ayrı teşekkür
ediyor, Yüce Mevla'dan muvaffakıyetlerinin devamını diliyorum;
ayrıca, şehit düşen vatan evlatlarımıza rahmet,
yakınlarına sabır niyaz ediyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sınır
güvenliğimiz ile ilgili Komisyonun, gerek Ankara'da bilgi ve belgeler
gerekse mahallinde incelemeler seviyesinde yapılan
çalışmalarında tespit edilen ortak hususlar raporumuzda ifade
edilmiştir. Mümkün olduğu kadar aynı hususları tekrar
etmemeye dikkat ederek, sınır güvenliğimizin tesisini geniş
bir zaviyeden değerlendirmeye çalışacağım.
Sınır güvenliği, dışarıdan içeriye
sızmalarla, içeriden dışarıya kaçışlara, transit
geçişlere mâni olmak üzere tedbir alınmasını gerektirir. Bu
geçiş türlerinden, demokratik ülkeler, dışarıdan
sızmalara, kollektivist ülkeler, içeriden dışarıya
kaçışlara karşı tedbir alırlar. Bizim sosyokültürel
yapımız, coğrafî konumumuz ve yaşadığımız
geçiş süreci, her iki türe ilave olarak, transit geçişlere
karşı da tebdir almamızı gerektirmektedir.
Dışarıdan sızmalar, ülke dışında
yaşayan ve komşu ülke vatandaşı olan
soydaşlarımızın ülkemize yerleşmek üzere gelmelerinden
-en son Bulgaristan'a gönderilmek istenen ve ciddî problem olan
soydaşlarımız gibi- özellikle Sovyetler Birliğinin
dağılması ve sistem değişikliğiyle, ticarî
amaçla, ülkemize geçici süreler için gelen; ama, maksadı aşan
tavırlara yönelen kişi ve grupların, hatta organize suç
mensuplarının gelmelerinden, ülkemiz sınırlarını
terörist ve bölücü maksatlar için ihlal eden terörist örgüt
mensuplarının ülkeye giriş ve çıkışlarından
kaynaklanmaktadır.
Dışarıya kaçışların önemli bölümünü,
ülkemizde suç işledikten sonra yeniden eğitim kamplarına dönen
terörist grupların komşu ülkelere kaçışları
teşkil etmektedir; bunu, az sayıda suçlunun, iltica talebiyle
Batı ülkelerine kaçışı izler.
Transit geçişler ise, yine, terörist gruplarla
bağlantılı olarak, maddî kaynak sağlamak amacıyla
yürütülen kaçakçılık eylemleri ile bazı Doğu ülkelerinden
gelerek Batı'ya gönderilmeye çalışılan insan kaçırma
eylemlerinden oluşmaktadır. Şüphesiz, bu faaliyetlerin
detaylandırılması mümkündür; ama, amacım bu değil.
Bu olaylar içerisinde de, devletimizi Silahlı Kuvvetlerimizi,
diğer güvenlik kuvvetlerimizi en çok meşgul eden, terörist
sızmalar ve kaçışlardır. Konuyu bu çerçeve içerisinde
değerlendirdiğiniz zaman, tedbirlerin başlıca iki
başlıkta toplandığını görürsünüz:
Birincisi, sınırlarımızda hızla
alınması gereken, fizikî güvenlik tedbirleri olarak özetlenen,
doğrudan ve kısa vadeli tedbirlerdir. Bu konuda, Komisyon raporunda
ayrıntılı olarak durulmuş, gerekli tedbirler tespit
edilmiştir.
Esasen, bu konu, güvenlik birimlerimiz tarafından yeterince ve
gıpta edilecek bir vukufla incelenip, yapılması gereken hususlar
da belirlenmiştir. Bu noktada Yüce Meclise ve Hükümete düşen,
Silahlı Kuvvetlerimizin ihtiyacı olan maddî imkânları
sağlamak, bu maddî imkânların sınır güvenlik tedbirlerine
dönüşebilmesini temin edecek bürokratik işlemleri
hızlandırmaktır.
İkincisi ve daha önemlisi, sınır güvenliğini
kalıcı olarak sağlayacak uzun vadeli tedbirlerin, dolaylı
tedbirlerin alınmasıdır. Bu tedbirlerin de, ülke
bütünlüğünü ilgilendiren eğitim, genel ekonomik politikalar,
dışpolitikamız gibi kapsamlı bölümü, doğrudan ülkeyi
idare etme sanatıyla ilgilidir.
Mahallinde yaptığımız görüşmelerde, gerek
askerî gerekse sivil yöneticilerimizin şu tespitleri, sınır
güvenliğimizin sağlanması ile ülke idaresi arasındaki
doğrudan ilişkiyi açıkça ortaya koymaktadır: "Biz,
terörle mücadele etmeyi biliriz ve ederiz, ediyoruz da. Milletimiz rahat olsun;
ama, bizim yaptığımız iş, sinekleri öldürmektir. Bataklığın
kurutulması sizin işinizdir. Bunun da yolu, bölgenin topyekûn
kalkınmasının sağlanmasıdır;
işsizliğin, eğitim probleminin çözülmesidir; bölge için
hazırlanacak bölgesel kalkınma planının uygulamaya
konulmasıdır."
Değerli milletvekilleri, Yüce Heyetiniz ve Türkiye Cumhuriyeti
Hükümetleri, bu noktada tarihî bir sorumlulukla karşı
karşıyadır; çünkü, yıllar önce başlatılan GAP
Projesi -bugün, her kesimin mutabık olduğu, yöredeki
yöneticilerimizce de teyit edilen- bu hususların yaklaşık otuz
yıl önce tespit edildiğini göstermektedir; ama, bugüne kadar arzu
edilen sonuç, ne yazık ki, alınamamıştır.
GAP'a yapılan yatırımların kaynaklarının
başka alanlara aktarılmamasının ve
yatırımların hızlı bir şekilde bitirilmesinin,
ülkemiz açısından, yöre insanı açısından büyük önem
taşıdığını her fırsatta ifade ettik. Gelin,
görün ki, bu hükümetler döneminde, hem GAP Projesine aktarılan kaynaklar
son derece yetersiz kalmış hem de GAP'ın kendisinden beklenen
sonuçları vermesini sağlayacak alt projeler ve programlar geliştirilememiştir.
32 milyar dolar tutarındaki yatırımın
-yaklaşık, baliğ olacağı rakam bu tahmin ediliyor-
bugüne kadar sadece 12,5 milyar dolarlık bölümü
gerçekleştirilebilmiştir. Mevcut, bugünkü tempoyla yatırımların
bitişi kırkbeş yıla sarkabilecektir. Her hal ve şart
altında, bu sürecin kısaltılması lazımdır.
Yörede, özel sektörün yatırım yapmasını sağlayacak
tedbirlerin mutlaka alınması lazımdır.
GAP'ın tamamlanmasıyla yörede yaşanacak üretim
patlamasını, ihracata yönlendirecek altyapı imkânları planlanmış;
ancak, uygulama çalışmalarına
başlanamamıştır.
Yüzde 96'sı tamamlanan Urfa Tüneline 1 700 metretul iç betonlama
yapılamamış; Kralkızı, Batman, Dicle gibi, yüzde
60'ı bitirilen barajlar, altı yıldır
yapılamadığı için, Dicle kontrol altına
alınamamıştır.
Yine, yöreden elde edilecek tarımsal ürünü, kullanılabilir,
ihraç edilebilir mamul madde haline dönüştürebilecek sınaî
yapılanma teşvik edilememiş, öncülük de
yapılamamıştır. Bu konuda Adıyaman,
Şanlıurfa ve Diyarbakır'da 1980'lerde başlayan özel sektör
yatırım talepleri de, projeyle beraber, gerileme sürecine
girmiştir. Bu noktada önemli bir adıma daha ihtiyaç vardır.
GAP, bir büyük bölgenin nesilleri aşan büyük projesidir. Bütün ülke
açısından önemli ve etkileri bilinen ana projeler -Atatürk, Karakaya,
Keban barajları gibi- Türkiye Cumhuriyeti hükümetleri tarafından
finanse edilmiştir; ama, bu projelerin, insan ölçeğinde
yansımalarını sağlayacak kent, kasaba ve sektör
planlarına inilememiş ve insana doğrudan yansıyan
yatırımlar geciktirilmiştir. Örneğin, yöreye
yaptığımız inceleme gezisinde, pek çok yetkilinin yanı
sıra, Özalp Kaymakamı ile de görüştük; pırıl
pırıl bir genç. Belli, kalbi millet sevgisiyle dolu. Okulların
açılması için gayret sarf ediyordu o zaman; 65 okulundan 34'ünü
açık tutabileceğini, diğerlerinde ise, hem can güvenliğini
sağlamada hem de öğretmen temininde zorluklar olduğunu beyan
ediyordu. Buna karşılık, 600 öğrencilik bir
yatılı bölge okulunun bulunduğunu, bu okulun, hem dolu ve
açık olduğunu, güvenliğinin kolayca temin edildiğini hem de
tatillerde bile, çocukların okulu terk etmek istemediklerini ifade etti.
Eğitim ve terör probleminin çözümünün de burada
yattığını söyledi.
Şimdi, bu problemin çözümünde, ortaya çıktığı
günden bugüne kadar geçen süreyi dikkate alırsanız, sadece eğitim
konusunda bile, zamanında başlatılmış olsaydı,
küçük meblağlarla çok etkili sonuçların alınması mümkündü.
Bu ihmal, belki yüzlerce, belki binlerce gencimizi, terörün, organize suçun
kucağına itmiştir. İşte, bugün sınır
güvenliğimizi tehdit eden teröristlerin büyük bir bölümü, ne yazık
ki, gerektiği gibi sahip çıkamadığımız,
eğitemediğimiz, iş, aş, barınak, yuva temin
edemediğimiz için, Yüce Türk Milletine mensup olmanın tarihî şuuruna
ulaştıramadığımız, onun için de,
başkalarının, kin, öfke ve ihtiraslarına terk
ettiğimiz bizim çoçuklarımızdır. Son yıllarda
sayıları giderek azalsa da -memnuniyetle tespit etmiş
bulunuyoruz ki, son yıllarda ele geçen teröristlerin çoğunluğu
bizim vatandaşlarımızın dışına taşmaya
başlamıştır- bunlar bizim
vatandaşlarımızdır.
Yöre insanına sahip çıkmaya, onları, devletle, milletle
barıştırmaya, millet şuurunu yörede hâkim kılmaya
mecburuz. Bunun için, makro ölçekli planlardan, temeline insanı alan daha
küçük planlama ölçeklerine acilen inmeliyiz. Bunun için, hem yöre
insanının hem devletin hem de özel sektörün potansiyelini harekete
geçirmeye mecbur, hatta mahkûmuz. Kısaca, bataklığı
kurutmaya mecburuz. Aksi halde, daha uzun yıllar, enerjimizi ve
kaynaklarımızı sinekler için harcamaya devam edeceğiz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; son derece zor
şartlarda sürdürülen sınır güvenliğimizi nihaî şekilde
çözebilmemizin önemli bir boyutu da dışpolitikadan geçmektedir. Bölge
üzerinde, dünyanın hemen bütün büyük devletlerinin hesabı olduğu
hiç kimse için sır değildir. Bu hesaplar, ülkemizin hassas
bölgelerinde, özellikle Türkiye Cumhuriyetinin iç kavgalara döndüğü,
dışta zayıfladığı dönemlerde
sınırlarımızı daha çok zorlamaktadır.
Bugün, komşu ülkelerimizin hemen hepsi,
sınırlarımızı zorlayan konumdadırlar; Suriye,
Ermenistan ve İran... Şimdi, buna, Yunanistan ve Güney
Kıbrıs da eklenmiştir. Faal olan kamplardan, terörist örgüt
militanlarının, sık sık,
sınırlarımızdan sızma ve taciz teşebbüsleri devam
etmektedir.
Kuzey Irak'ta teşekkül eden boşluk ya da oluşturulan yeni
denge içerisinde, yine PKK'nın yer almış olması, Irak
sınırımızı, sınır güvenliğimizin en zor
sağlandığı bölge haline getirmektedir. Bu coğrafyada,
fizikî güvenlik tedbirlerini uygulama zorluklarımız da vardır.
Sınır güvenliğimizin sağlanması hususunda, Irak
sınırımızla ilgili bir önemli husus da, Kuzey Irak'ta
ortaya çıkan bu belirsizlik ortamıdır. Bu noktada, biz,
Irak'ın toprak bütünlüğünün sağlanarak, Irak'la olan
sınırlarımızın karşılıklı güvenlik
altına alınmasını doğru bir tercih olarak ortaya
koyduk. Esasen, bu durum, Irak yönetiminin de isteğidir; ancak, yöredeki
gruplar arasında mutabakatın sağlanamaması, bölücü
eşkıyaya, bu otorite boşluğu bulunan alana yerleşme
imkânı vermiştir. Uzun dönemde, Irak'ın bu otorite
boşluğunu doldurması lehimize ve doğrudur; ancak, bu birlik
tesis edilinceye kadar, özellikle dağlık yörelerimizde
alınması gereken ve komisyon raporunda ayrıntılarıyla
belirtilen tedbirlerin aciliyeti vardır.
Aynı belirsizlik, Suriye'yle aramızda, deniz yan
hudutları konusunda mevcuttur; Meriç'te, Aras'ta farklı biçimde
vardır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; karada
Yunanistan'la olan sınırlarımızın önemli bölümünü
Meriç Nehri oluşturmaktadır; ancak, Meriç Nehrinin
değişkenliği, taşkına açık bir nehir olması,
sınır tayinini, sık sık tartışma konusu haline
getirmiştir. Bu sebeple de, 3.11.1926'da, Tahdidi Hudut Komisyonu, Lozan
Antlaşmasının 5 inci maddesine göre kurulmuştur.
20.6.1934'te Türk-Yunan İtilafnamesi, 5.5.1937 tarihinde de bu
itilafnamenin yürütülebilmesi için kurulan Meriç Daimî Komitesince,
Yunanistan'la Meriç üzerindeki sınır problemimiz çözülmeye
çalışılmıştır. Komitenin en önemli faaliyeti,
Meriç Nehri üzerinde, Meriç Nehri ve Tabileri Islahı Projesini
hazırlatmak olmuştur; ancak, bu projeyi hayata geçirmek için
hazırlanan 1971 protokolü henüz uygulamaya konulamamıştır.
Bugünkü sınırlar, Yunanistan'ın kendine göre
yaptığı uygulamalarıyla, 1926'dakinden çok farklı hale
gelmiştir; yani, Lozan ve onu takip eden anlaşmalar ihlal
edilmiştir. Meriç kenarında mülk sahibi olan çiftçilerimizin
düştükleri sıkıntı da bunun somut örneğidir.
Ayrıca, Meriç Nehrinden lastik botlarla yapıldığı
iddia edilen uyuşturucu ticareti, sınır güvenliği
problemimizin bu noktadaki önemli ve zor bir başka boyutudur.
Şimdi, geliştireceğimiz çok yönlü, ekonomik, siyasal,
ticarî, kültürel programlarla, sınırlarımıza yönelik bu
tehdit odaklarını ortadan kaldırmaya mecburuz, bunun için
harekete geçmeye mecburuz. Bu noktada, rahmetli Özal'ın, bölge
barışını temine yönelik Barış Suyu Projesini,
diğer Türk cumhuriyetleriyle ortak ticarî, kültürel, altyapı, enerji
projelerimizi ve Karadeniz Ekonomik İşbirliği Projesini hüzünle
anıyorum ve neden gerçekleştiremediğimizin de mantıklı
bir açıklamasını bulamıyorum.
Yine, üzülerek ifade edeyim ki, Türkiye, Suriye sınırındaki
yüzbinlerce dönüm mayınlı araziyi, arazi
sıkıntısı çeken, toprağı işleme azim ve
kararları olmasına rağmen, toprakları bulunmayan, ekonomik
yönden yetersiz vatandaşlarımızın kullanımına
sunamamanın sıkıntısını hissediyorum. Bunun için
de, raporda belirtilen etkin fizikî güvenlik tedbirlerinin yanında, sosyal
ve ekonomik tedbirlerin alınmasını teminen, sınır
boyunca döşenen ve daha sonra yerleri bilinemeyen mayınların
sökülerek arazinin temizlenmesi ve tarıma açılmasına büyük önem
veriyorum.
Sözlerimin sonunda, güneydoğu ve doğu
sınırlarımızı canı ve kanı pahasına
koruyan bütün güvenlik mensuplarına bir kere daha
şükranlarımı arz ediyorum. Bu zor mücadeleden başarıyla
çıktıklarını yerinde müşahede etmekten duyduğum
saadeti, hem Yüce Heyetiniz hem de aziz milletimizle paylaşmak istiyorum;
ancak, bu fırsatı çok iyi değerlendirmek mecburiyetinde
olduğumuzu da unutmamalıyız. Bugün sağlanan ve artarak
devam etmesini temenni ettiğim izafî huzur ortamında, bölge, dar
bölge, kent, kasaba, sektör ölçüsünde, yatırım, eğitim,
iletişim, altyapı, sağlık ve benzeri
planlarımızı hazırlayarak, öncelikle,
Hakkâri-Şırnak-Başkale üçgeninden başlamak üzere uygulamaya
koymak zorundayız.
Hızla, sınır güvenliğimizi temin amacıyla,
günün teknolojisine ve yöntemlerine dönmeliyiz. Onüç yıldır, hâlâ,
yöredeki yönetim biçimi, mücadele yöntemleri ve amaçları, ANAP
tarafından kurulan sistem ve dengeler üzerinde devam etmektedir. Bu,
hayatın ve dünyanın dinamik değişken yapısına
aykırıdır. Bakınız, onüç yıl içerisinde ülkede
her şey değişmiştir; siyasî anlayışlardan,
kullandığımız her tür teknolojiye kadar her şey...
Ama, güneydoğuda kullanılan sistem ve mücadele araçları, bu
dinamizmden ve değişimden payını
alamamıştır. Hızla, bu değişim
tartışılmalı ve yeni modern teknolojilerle
donatılmış yönetim ve savunma anlayışı hayata
geçirilmelidir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bütün
bunları, ancak, bu ülkenin problemlerini anlamış ve bu
problemleri çözmek için kurulmuş güçlü ve samimi hükümetler yapabilir.
Ülke ve vatandaşlarımız adına üzülerek ifade edeyim ki,
mevcut Koalisyon, bunu yapabilmek iradesinden çok uzaktır. Kurulduğu
günden bugüne kadar bütün dikkat ve enerjisini, bir ortağının
diğer ortağı hakkında daha önce verdiği önergeleri
kapatmaya harcayan ve toplumdaki mevcut huzur ve kardeşlik
ortamını da sıkıntıya sokan bu Hükümetin, böylesine
önemli problemleri çözemeyeceğini de biliyorum. Dileğim, en kısa
zamanda bu problemleri kucaklayabilecek yeni ve etkin bir hükümetin, Yüce
Parlamento tarafından kurulmuş olmasıdır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime son
verirken, sınır güvenliğine ilişkin hazırlanan bu
raporun, mevcut Hükümetçe, yapısal tedbirlerle beraber hayata
geçirilmemesinin, ülke açısından önemli bir kayıp
olacağını belirtmek istiyorum.
Muhalefette iken ayakları yere basmayan Refah Partisi
İktidarının, sınırlarını zorlayan bölücü
teröre karşı, kamp açarak, eğitim imkânı hazırlayarak
destek veren Yunanistan, Güney Kıbrıs, Suriye, Irak, İran,
Ermenistan, Sovyet Rusya ve benzerleri gibi ülkelere karşı etkin bir
dışpolitika izlemesi temennimizdir. Ancak, Başbakanı
ayrı, Dışişleri Bakanı ayrı,
dışişlerinden sorumlu Devlet Bakanı ayrı konuşan
bir hükümetin, bu zor işi başarmasının imkânsız
olduğunu da, ülkem adına, üzülerek ifade etmek zorundayım. Bu
kaos ortamında şaşkına dönen Dışişlerimizin
zorluklarını da anlayışla karşılıyorum. Onun
için, Komisyonumuz raporunun sonuçlarını hayata geçirebilmemiz,
yukarıda ifade ettiğim muktedir bir hükümetin kuruluşuna
bağlıdır.
Bu dileğimi tekrarlayarak, Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Alkan.
DYP Grubu adına, Trabzon Milletvekili Sayın Yusuf
Bahadır; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)
Sayın Bahadır, süreniz 20 dakikadır.
DYP GRUBU ADINA YUSUF BAHADIR (Trabzon) – Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; sözlerime başlamadan önce, Grubum ve
şahsım adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Benden önce konuşan milletvekili arkadaşlarım konuya
detaylı şekilde değindiler; bana söylecek fazla bir husus da
bırakmadılar.
Değerli arkadaşlarım, hudut güvenliğini
sağlamakla görevli güvenlik güçlerimiz, büyük bir vatan sevgisi ve görev
aşkıyla, gece gündüz demeden, hudut güvenliğini
başarılı bir şekilde sağlamaya çalışmaktadırlar.
Kendilerine, bu vesileyle şükranlarımı,
saygılarımı sunuyorum. Ancak, bugün, hudut
kapılarımızın, sınırlarımızın
korunmasının sağlanmaya
çalışıldığı; yalnız, bazı eksiklikler
nedeniyle arzu edilen seviyede olmadığı görülmektedir. Bu
nedenle, aşağıda sıralanan ilave tedbirlerin
alınması gerektiği kanaatindeyiz:
1 – Kuzey Irak'taki otorite boşluğu nedeniyle, başta PKK
olmak üzere, birçok terör örgütü bu bölgeye yerleşmiş ve eğitim
kampları kurmuştur. Bu bölgede yuvalanan teröristler, zaman zaman
sınırımızı geçerek, ülkemizde kanlı eylemlerde
bulunmaktadırlar. Aynı şekilde, Suriye, Kıbrıs Rum
Kesimi, Yunanistan ve Ermenistan'da terör kamplarının bulunduğu
ve bu ülkelerin, ülkemize yönelik terörist faaliyetlerde bulunduğu
bilinmektedir. Dış destekli terörün söndürülmesi ve hudut
güvenliği ihlallerinin önlenmesi için, raporda önerilen tedbirler vakit
geçirilmeden alınmalıdır.
2 – Hudut güvenliğinin sağlanmasında çok önemli bir
tedbir olan fizikî güvenlik tedbirleri alınmalıdır.
3 – Hudut güvenliği için yapılan karakollar, hem sayı
itibariyle yetersiz hem de yapım itibariyle personel ihtiyacına cevap
verecek durumda değildir. Diğer taraftan, İran
sınırındaki karakollar, kaçakçılığı önlemeye
yönelik yapıldığı için, terörle ilgili mücadelede olumsuz
etki yapmaktadır.
Bütün bu sakıncaları ortadan kaldıracak ve her türlü
ihtiyaca cevap verecek şekilde yeni karakol projesi
hazırlanmış ve bazı yerlerde inşaatına
başlanmıştır. Bunun için yeterli kaynak temin edilmelidir.
Diğer taraftan, bu karakollar, gündüz gözetleme dürbünleri, gece
görüş gözlükleri, termal kameralar, radarlar ve sensörlerle
donatılmalıdır. Diğer taraftan, ateş destek
vasıtaları, zırhlı muharebe araçları, telli telsiz
haberleşme cihazları sağlanmalıdır.
Sınır güvenliğinin sağlanmasında çok önemli
görev yapan elektronik cihazların tamir edilebilmesi için,
Diyarbakır'da bir tamir birimi kurulmalıdır.
4 – Kilis'ten başlayıp Cizre'ye kadar olan Suriye
sınırında yer alan 200-400 metre genişliğinde ve 600
kilometre uzunluğunda yüzbinlerce dönüm arazi, mayın
döşendiği için, yıllardan beri ekime kapalıdır. Bu arazinin,
mayınlardan temizlenerek ekime açılmasının faydalı
olacağı kanaatindeyiz.
5 – Hudutlarımızda dikenli tel çekilerek alınan
tedbirler, genellikle, siyasî sınırın ve mayınlı
sahanın daha iç kısımlarındadır. Bu da bazı
sakıncalı sonuçlar doğurmaktadır; sınır
taşlarının kontrolü ve bakımı
yapılamadığı için, sınırlarımız,
Suriyeliler tarafından tahrip edilmekte ve oradaki bazı arazileri de
kendileri ekip biçmektedir. Bu nedenle, fizikî emniyet tedbirleri, siyasî
sınırdan geçirilmelidir.
6 – Bilindiği gibi, Kuzey Irak'taki otorite boşluğu
nedeniyle, başta PKK olmak üzere, terör örgütleri bu bölgeye
yerleşmiş ve buradan ülkemize sızmaktadır. Bu
sızmalarda, sınır arazi yapısı da etkili olmaktadır.
Bu nedenle, Irak hududunda güvenlik tedbirleri çok büyük önem arz etmektedir.
Bunun için, arazi yapısı incelenerek, müsait olan yerlerde fizikî
güvenlik sistemi kurulmalı, olmayan yerlerde ise insan unsuruyla hudut
güvenliği sağlanmalı ve mayınlanmalıdır.
7 – Kuzey Irak'ta barınan teröristlerden bir kısmı,
buradan İran'a geçerek, İran üzerinden ülkemize
sızmaktadır; bu nedenle de, zaman zaman, silahlı
çatışmalar olmaktadır.
Hudut güvenliğinin arzu edilen seviyede sağlanması için
geçmişte kaçakçılığı önlemek maksadıyla derelere
yapılan karakollar, yeni şekliyle, hâkim tepelere yapılmalıdır.
8 – Hudut ihlallerinin ve terör örgütlerinin istismar edeceği
ortamı bulmalarının çok önemli nedenlerinden biri de, ekonomik
imkânların olmayışıdır; kaçakçılık da bu
nedenle yapılmaktadır. Bunun için, bölge halkının geçim
seviyesini yükseltecek sınır ticaretinin gelişmesi için gerekli
çalışmalar yapılmalıdır.
9 – Trakya hududumuzun Yunanistan sınırında, Meriç Nehri,
tabiî sınırı oluşturmaktadır; bunun
dışında fizikî güvenlik sistemi kurulmamıştır. Bu
nedenle, sınır ihlâlleri çok olmaktadır. Bu durumun önlenmesi
için vize sistemi uygulanmalı; Doğu'daki kanunsuz girişlere mâni
olunarak, birinci yasak bölgedeki vatandaş arazileri istimlak edilmeli, bu
girişlere kılavuzluk edenlere
verilecek cezalar da artırılmalıdır.
Değerli arkadaşlarım, Araştırma Komisyonunun
hazırlamış olduğu
rapora tümüyle katılıyoruz ve destekliyoruz. Bu raporda
önerilen hususların da bir an önce
yerine getirilmesi için gerekenlerin yapılmasını diliyor, bu geç vakitte beni dinlediğiniz için,
hepinize saygılar sunuyorum. (DYP, RP, ANAP, DSP ve CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bahadır.
Efendim, Komisyon ve Hükümet bir açıklama yapacak mı ?..
Buyurun Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI NEVZAT ERCAN (Sakarya) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hudutlarımızın güvenliği
konusunda alınan ve alınması gereken tedbirleri
araştırmak amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergeye istinaden kurulmuş olan komisyonun hazırlamış
olduğu raporla ilgili olarak söz almış bulunmaktayım. Öncelikle,
Yüce Meclisin değerli üyelerini saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, çok uzun bir süredir mücadele
ettiğimiz terör belasının, uluslararası boyutları ve
bağlantıları vardır. Maalesef, bazı komşu ülke
topraklarında terör örgütünün kamplarının varlığı
bilinmektedir. Bunlar, malum sebep ve art niyetlerle, kanlı örgüt PKK'ya
kucak açmakta ve eşkıyanın topraklarımıza
sızmasına imkân sağlamaktadırlar.
Öte yandan, son yıllarda teknolojik gelişmelerle
sınırların kısa süreler içinde aşılabilir duruma
gelmesi, değişik ülkelere mensup kişilerin ortaklaşa
işledikleri uyuşturucu ve silah kaçakçılığı
suçlarına uluslararası nitelik kazandırmıştır.
Bunların yanı sıra, yeni bir hayat kurabilmek, iş bulmak
amacıyla da, sınırlarımızdan, yasal olmayan yollardan
giriş-çıkış teşebbüsleri olmaktadır.
3152 sayılı İçişleri
Bakanlığının Teşkilât ve Görevleri Hakkındaki
Kanunun 2 inci maddesine göre, sınır, kıyı ve
karasularımızın muhafaza ve emniyetini sağlamak görevi,
İçişleri Bakanlığına aittir; ancak, 1988 tarih ve 3497
sayılı Kanunla, kara sınırlarını korumak ve
güvenliğini sağlamak görevi, Kara Kuvvetleri
Komutanlığına verilmiştir. Bu kanun gereğince, Suriye
sınırının 795, İran sınırının 69
kilometrelik bölümü Kara Kuvvetleri Komutanlığına
devredilmiştir.
Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinde yürütülmekte olan terörle
mücadele faaliyetleri nedeniyle, henüz, Kara Kuvvetleri
Komutanlığına devri mümkün olamayan, İran
sınırının 390, Suriye sınırının 83
kilometrelik bölümüyle, 378 kilometrelik Irak sınırının
tamamında, toplam 851 kilometrelik kara
sınırımızın güvenliği, korunması,
kaçakçılığın men, takip ve tahkiki görevleri jandarma
sınır birliklerince sağlanmaktadır.
1993 yılında başlatılan, sınır
birliklerinin yeniden teşkilatlandırılmasıyla ilgili
çalışmalar sonucunda, halihazır sınır koruması,
Şırnak ve Van'da konuşlandırılmış 2 jandarma
sınır tümeni ve bunlara bağlı 6 taktik jandarma
sınır alayı, 13 jandarma sınır taburuyla
sürdürülmektedir. Ayrıca, bu birlikler, Kara Kuvvetleri
Komutanlığına ait 6 piyade taburu, 5 topçu bataryasıyla
takviye edilmiştir. Sınırlarımızın
korunması, kaçakçılığın men takip ve tahkikiyle ilgili
olarak sürdürülen sınır fizikî güvenlik sistemi faaliyetlerine de ana
hatlarıyla değinmek istiyorum.
1984-1985 yıllarında çıkarılan kararnamelerle,
Suriye, Irak ve İran sınırında fizikî güvenlik sistemi
kurulması kararlaştırılmıştır. Bu sistemin
takip ve koordinasyonu görevi, başlangıçta, İçişleri
Bakanlığına verilmiş; 1989 yılında ise, Millî
Savunma Bakanlığına devredilmiştir.
Fizikî güvenlik sisteminin unsurlarından olan yol bölümüyle,
aydınlatma sisteminin, ilgili bakanlıklarınca, tel engelleri,
tel üstüvane ve hudut taşları imaliyle, yerlerine konulması;
gözetleme kulelerinin yapımı ve inşasının ise Jandarma
Genel Komutanlığınca yerine getirilmesi öngörülmüştür.
1992 yılında, Askerî Yasak Bölgeler ve Güvenlik Bölgeleri
Yönetmeliğinin 29 uncu maddesi değiştirilerek, sınır
fizikî güvenlik sisteminin unsurları sabit olmaktan
çıkarılmış, hafif zırhlı devriye
araçlarıyla, elektronik ve termal gözetleme ihbar ve ikaz sistemleri ilave
edilmiştir. 1997 yılında, sınır fizikî güvenlik
sisteminin ihtiyaçları için, yurtiçi tesisat, malzeme, araç ve gereç
projelerine 2 trilyon Türk Lirası tahsis edilmiştir. Tahsis edilen 2
trilyon liranın 1 trilyon lirasıyla 10 adet termal kamera, 2 adet
zırhlı araç, 25 adet gece görüş gözlüğü, 15 adet sabit
projektör, 10 adet jeneratör alınması planlanmış; kalan 1
trilyon lirayla ilgili planlama ise, sınır güvenlik sistemi projesi
çalışmalarını müteakip belirlenecektir.
Planlanan hususların tedariği neticesinde kaynak tasarrufu
sağlanması halinde, öncelikle, termal kamera ve zırhlı araç
alımı planlanmıştır.
Sonuç olarak; Jandarma Genel Komutanlığının
sorumluluğundaki 851 kilometrelik sınır kesiminde, 1993
yılından bugüne kadar, sınır fizikî güvenlik sistemi
kapsamında 37,3 kilometre yol inşası, 195,7 kilometrelik yol
ıslahı olmak üzere toplam 233 kilometre yol inşası
ıslahı, 42 kilometre tel engeli, 201 kilometre şerit tel
üstüvane engeli, 12 bin metrekare fensteli engeli tesis edilmiş;
ayrıca, 10 kara gözetleme radarı, 120 termal kamera, 122
zırhlı araç, 644 gece görüş gözlüğü, 100 pointer, 326 gece
görüş dürbünü ve 69 adet sabit tip projektör temin edilerek
sınır birliklerine teslim edilmiştir.
Değerli milletvekilleri, 3152 sayılı İçişleri
Bakanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanuna göre,
konuşmamın başında da ifade ettiğim üzere;
sınır, kıyı ve karasularımızın muhafaza ve
emniyetini sağlamak, Bakanlığımızın görevleri
arasındadır. Aynı Kanunun 29 uncu maddesinde, Bakanlığımızın
bağlı kuruluşlarından biri olarak belirtilen Sahil Güvenlik
Komutanlığının kuruluş, görev ve
bağlılıkları 2692 sayılı Sahil Güvenlik Komutanlığı
Kanununda düzenlenmiş bulunmaktadır.
Sahil Güvenlik Komutanlığı için sınır
güvenliğine yönelik fizikî altyapı, öncelikle, taktik unsurları;
yani, gemi, uçak ve helikopterleri ifade etmektedir. Raporun 4 ve 5 inci
sayfalarında tespit edilen unsurlara, bugüne kadar, 2 adet sahil güvenlik
botu ve 11 adet muhtelif tip bot daha ilave edilmiştir; ayrıca, yaygın,
dağınık konuşlandırma uygulaması için gerekli
altyapı çalışmalarına başlanmış olup, 1997
yılı içerisinde uygulamaya geçilmesi planlanmıştır.
Sahil Güvenlik Komutanlığımız, oldukça düşük
bir müessiriyet oranıyla, faaliyetlerini, deniz
sınırlarımız boyunca ve dolayısıyla, Anadolu
topraklarının ortalama yarısına eşit olan sorumluluk
sahasında sürdürmektedir. Sahil Güvenlik
Komutanlığının mevcut durumu, optimum düzeyde görev
yapabilmesi için gerekli taktik unsurların asgarî 5 misli
artırılmasını gerektirir bir seviyededir. Gerekli bot, uçak
ve helikopter temin edilemeyişi, projeleri destekleyecek altyapı,
kadro ve teşkilatlanmanın realizesinin asgarî düzeyde oluşu,
genel bütçeden yeterli kaynak ayrılamamış olmasındadır.
Örneğin; 1997 yılı için Sahil Güvenlik
Komutanlığına ait bütçe teklifimiz 9,2 trilyon Türk Lirası
iken, Yüce Meclis, ancak 4,9 trilyon olarak yansıtabilmiştir; bundan
önceki yıllar için de, durum, benzerlik göstermektedir.
Türkiye, hudut çizgisi bakımından dünyanın en hassas,
elverişsiz ve nazik olan memleketlerinden biri durumundadır. Türkiye
sınırlarının bir hususiyeti, çok cepheli ve çok
komşulu olmasıdır; ayrıca, Anadolu Yarımadası
dolayısıyla, Türkiye, büyük ölçüde ve çeşitli istikametlerde
denizlerle çevrilidir. Bu denizler ise, birçok devletin etki alanına ve
iddialarına açık, kapalı denizlerdir.
Özetle, Türkiye, her noktasının hassasiyeti
bakımından, kendi yüzölçümüne göre dünyada sınırları
en uzun ülkelerden biridir. Ülkemizin kıtalararası köprü olma gibi
daha başka nazik şartlarının da bulunduğu
düşünülürse, meselenin hassasiyeti ve
sınırlarımızın optimum güvenliğinin önemi daha da
artmaktadır.
Sınırlarımızın güvenliğini sağlamakla
görevli güvenlik güçlerimiz, üstün bir fedakârlıkla, gece gündüz
görevlerini en iyi şekilde yerine getirmektedirler; ancak, takdir edilir
ki, sızmalara, tesirlere elverişli bu şekil ve şartlardaki
sınırların müdafaası ve güvenliği oldukça yüksek
ekonomik kaynaklara tekabül etmektedir. Sınır bölgelerimizde ilave
tedbirlerin alınmasına devam edilmekteyse de,
sınırlarımızın güvenliği konusunda da bugüne
kadar alınan tedbirlerin yeterli olduğunu söylemek mümkün
değildir. Bütçe imkânları nispetinde tedbirlerin alınmasına
gayret edilmekte ve malzeme tedariki işlemleri sürdürülmektedir. Malzeme
tedarikinin hızlandırılması ve tedbirlerin
iyileştirilmesi için genel bütçeden daha yeterli kaynak
ayrılması gereği ortaya çıkmaktadır.
Değerli millevekilleri, Meclis Araştırması
Komisyonunu teşkil eden arkadaşlarımız, güzel bir rapor,
yapıcı bir rapor meydana getirmişlerdir. Özenle
hazırlandığı anlaşılan komisyon raporunda tespit
edilen sorunlar ve öneriler dikkat ve hassasiyetle izlenecek; ayrıca,
önerilerden azamî düzeyde faydalanılacaktır. Bu hususu özellikle
belirtiyor, Yüce Heyeti saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Sayın milletvekilleri, raporun 4 üncü sayfasının sonunda
bir atlama olmuş, "Sahil Güvenlik Komutanlığının
hiçbir gelişim sağ..." denilmiş. Oraya, şu
satırın ilave edilmesi lazım
"...sağlayamadığı gibi gelişen teknoloji karşısında
deniz sınırlarımızın güvenliğinin
sağlanmasındaki etkilinliğinin..."
Meclis Araştırması Komisyonu Başkanı Sayın
Hanifi Demirkol; buyurun efendim.
(10/7) ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU
BAŞKANI HANİFİ DEMİRKOL (Eskişehir) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlarım.
Gerek terör yönünden gerek uyuşturucu madde
kaçakçılığı yönünden ve gerekse son zamanlarda artan,
ekonomik nedenlerle Uzakdoğu ülkelerinden Avrupa'ya gitmek isteyen
kişilerin kanunsuz yollarla hududumuzdan girmesi bakımından,
hudut güvenliği çok önem arz eden bir tedbirdir; özellikle terörle
mücadelede, en önemli ve birinci tedbirdir. Bu bakımdan, bu konuyu gündeme
getiren, araştırılmasına vesile olan Konya Milletvekili
Mustafa Ünaldı ve arkadaşlarına teşekkür ediyorum.
Değerli milletvekilleri, biz, gerekli incelemeyi yaptıktan
sonra, objektif bir rapor düzenlemeye gayret ettik; fakat, bu raporumuz, gerek
basında gerekse bazı milletvekili arkadaşlarımız
tarafından aynı objektiflikle değerlendirilmedi.
Bu raporun gayesi, hudutların güvenliği konusunda alınan
tedbirleri incelemek, bunların yeterli olup olmadığını
tespit ederek, ne gibi yeni tedbirler gerekiyorsa onları belirlemektir.
Rapor bu yolda düzenlendiği halde, daha çok bir komşu ülkenin terörü
desteklemesi yönünde değerlendirmeye tabi tutulmuştur.
Arz ettiğim gibi, raporun maksadı, hudut güvenliği
konusunda alınan ve alınacak tedbirleri belirlemektir; bunlar
belirlenmiştir. Genelde, konuşmalarda, bu tedbirlerden çok az
bahsedilmiş; araştırma önergesi ve rapor başka mecralara
çekilmek istenmiştir; daha, önerge verildiği sırada başka
mecralara çekilmek istenmiştir, rapor düzenlendikten sonra da başka
mecralara çekilmek istenmiştir.
Arz ettiğim gibi, biz, objektif olarak raporu değerlendirdik.
Özellikle, bu komşular konusundaki, komşuların terörü
desteklemesi konusundaki değerlendirmeyle ilgili açıklama yapmak
istiyorum.
Rapor, daha çok, İran'la ilgili, İran'ın PKK'yı
desteklediği şeklinde değerlendirildi. Biz, İran'la ilgili
incelememizi Van'da yaptık. Van'da, başta Sayın Valimiz olmak
üzere, hudut güvenliğinden sorumlu tümen komutanımızın da
iştirakiyle, bize, vilayette bir brifing verildi. Bu brifingde,
İran'dan, zaman zaman terörist sızmaların olduğu ve
sızan teröristlerle silahlı çatışmaya girildiği;
özellikle güvenlik güçlerimizin gece nöbette kullandığı
yolların mayınlandığı, bu mayınların
patlaması suretiyle birtakım şehitler verildiği ve
yaralanmalar olduğu ifade edildi.
Bizim raporumuzda, bu konuda, özellikle komşularımızla
ilgili şöyle bir hüküm var: Yunanistan, Kıbrıs Rum Kesimi,
Suriye, Irak, İran ve Ermenistan'da, PKK kampları bulunduğu,
özellikle terörist kamplar bulunduğu ve bu ülkelerden
bazılarının terörü destekledikleri ifade edildiği halde
"bazıları" kelimesi kaldırılmak suretiyle, belirli
ülkelerin terörü desteklediği şeklinde kamuoyuna sunuldu.
Şimdi, bu saydığım altı ülkeden, yalnız
İran'la ilgili bazı olumsuz gelişmeler var, olumsuz bilgiler
var; olumlu bilgiler var, olumlu davranışlar da vardır. Bu
saydığım ülkelerden yalnız İran'la; bizim hudut
valilerimiz ile İran'ın hudut valileri, her üç ayda bir güvenlik
toplantısı yapmaktadırlar. Bu toplantılarda, terörle
mücadele konusunda eşzamanlı operasyon yapma konusunda karar
almışlardır. Gerek daha önce arz ettiğim İran'dan
terörist sızmalar gerekse zaman zaman İran'ın gösterdiği
olumsuz davranışlar nedeniyle brifingde yetkililere, iki defa
"bu bilgiler tahtında, bu bilgiler dahilinde İran'ın terörü
desteklediğini söyleyebilir misiniz" diye soru yönelttim.
İkisinde de olumlu cevap vermedi arkadaşlar. "İran'ın
kendi iç sorunları vardır, yeterli kaynak ayıramıyor.
İran'ın terörü desteklediğini açıkça söylememiz mümkün
değil" diye ifadede bulundular.
Değerli arkadaşlar, komşularımızın, bölücü
terör örgütlerini, kanunsuz girişleri desteklediği bir gerçektir;
ama, bu konuda, bizim de yeterli tedbir almadığımız bir
gerçektir. Yedi sene hudutta görev yapmış bir eski idareci olarak,
zaman zaman, Suriye yetkilileriyle bu konularda görüştüğümde, Suriye
yetkilileri "kaçakçılar sizden geliyor, teröristler sizden geliyor,
sizin vatandaşlarınız. Biz, bunlarla mücadele için yeterli
personel ayıramıyoruz, İsrail ile savaş halindeyiz; siz, bu
konularda gerekli tedbirleri alın" diye ifadede bulunurlardı. Bu
ifadenin doğruluk derecesi, samimiyet derecesi tartışılabilir;
ama, bizim de, hudut güvenliği konusunda yeterli tedbir
almadığımız bir gerçektir.
Bugün, gittik, inceledik. Erlerimiz gece karakolda yatamıyor,
yatmıyor; çünkü, karakollarımız, gerek kapasite itibariyle gerek
yapılış yeri, konumu itibariyle gerekse saldırılara
karşı güvenliği itibariyle yeterli güvenlikte değil. Bugün,
hudut güvenliğini, yalnız, insan gücüyle sağlamaya gayret
ediyoruz. Halbuki, bu konuda teknik çok gelişmiş, fizikî güvenlik
tedbirleri almak lazım. İşte, geçmişte, çok sızmaların
olduğu; gerek kaçakçı gerek terörist sızmalarının
olduğu Mardin İl hudutlarında bu fizikî güvenlik tedbirlerini
almışız ve bugün, hiçbir sızma olmamaktadır. Bir hudut
alayında, bize, termal kamerayla, teröristlerin geçişini tespit
ettiler ve gösterdiler. 20 - 25 terörist hududumuzdan girme teşebbüsünde
bulunuyor. İki saat uğraşıyorlar... Bunların hepsini
teker teker ekranda izliyorsunuz ve ona göre tedbir alıyorsunuz. Bugün bir
termal kamera 40 milyar liradır ve Türkiye'de üretilmektedir; ama, bütün
birliklerimize, ihtiyaçları olduğu kadar termal kamera
verememişizdir. O bakımdan, hudutta büyük bir fedakârlıkla görev
yapan güvenlik güçlerimiz, komutanlarımız, askerlerimiz, Meclisimizin
bu konuyu araştırmaya karar vermesini ve mahallinde inceleme
yapmamızı büyük bir memnuniyetle karşıladılar,
memnuniyetlerini ifade ettiler ve Meclisimize bu konuda da güvendiklerini ifade
ettiler. Hatta bir alayımız da, bize, günün anısını
yansıtmak üzere plaket verdi.
Bizlerden çok şey bekliyorlar. Büyük mahrumiyetler içerisinde görev
yaptıklarını biliyorum. İdareci olarak görev
yaptığım zaman, huduttan sorumlu komutanımız, hududu
aydınlatmak için veya bir yol yaptırmak için Köy Hizmetleri
Müdürüyle, TEK Müdürüyle, PTT Müdürüyle iyi ilişkiler kurmak suretiyle
birkaç kilometre kablo temin etmeye gayret eder, bununla hududu
aydınlatmaya veya dikenli tel çekmeye ya da yolunu yaptırmaya gayret
ederdi. O bakımdan, ülkemizin bütünlüğüne yönelik terörü önlemek için
hudut güvenliği konusunda gerekli tedbiri almamız lazım. Bunun
için de, Hükümetimizin, devletimizin, bütçeden yeterli kaynak ayırmak
suretiyle, raporumuzda belirtilen tedbirleri alması gerekir.
Bu duygularla teşekkür ediyorum.
Görev yapan komutanlarımıza, güvenlik güçlerimize, erlerimize
de başarılar diliyor, saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Demirkol.
Sayın milletvekilleri, Hudutlarımızın Güvenliği
Konusunda Alınan ve Alınması Gereken Tedbirleri
Araştırmak Amacıyla Kurulan (10/7) esas numaralı Meclis
Araştırması Komisyonu raporu üzerindeki genel görüşmeler
tamamlanmıştır.
Sözlü sorular ile kanun tasarı ve tekliflerini görüşmek için,
12 Mart 1997 Çarşamba günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşimi
kapatıyorum.
Kapanma Saati : 20.55
VI. — SORULAR VE CEVAPLAR
A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.
—Şanlıurfa Milletvekili Zülfükar İzol’un, hayvansal ürünlerin
ithalatının durdurulması ile hayvancılık kredisi alan
üreticilere ödemenin ne zaman yapılacağına ilişkin sorusu
ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Musa Demirci’nin yazılı
cevabı (7/1971)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
1. — Aşağıdaki sorularımın
Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın İsmet Attila
tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını
saygılarımla arz ederim. 21.5.1996
Zülfükar
İzol
Şanlıurfa
Sorular :
1. Önceleri bir tarım ve hayvancılık
ülkesi olan Türkiye’de tarımın yanısıra
hayvancılığında ihmal edilmesi ile insanlarımız
neden ithal et yemek zorunda bırakılmıştır?
2. Hayvansal ürünlerin ithalatını
durdurmayı ve bu amaçla harcanan kaynakları yerli üreticilere tahsis
etmeyi düşünüyor musunuz?
3. Hayvancılık kredisi ile üreticiyi
desteklemeyi amaçladınız. Fakat krediyi almak isteyen üritcilerimizin
bir çoğu halen kredilerini alamamıştır. Bu kredileri ne
zaman ödemeyi düşünüyorsunuz?
T.
C.
Tarım
ve Köyişleri Bakanlığı
Araştırama
Planlama ve Koordinasyon
Kurulu
Başkanlığı 6.3.1997
Sayı
:KDD,G-4-504-15268
Konu :Soru Önergesi.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
İlgi :a) 10.6.1996 tarih ve
A.01.0.GNS.0.10.00.02-6/189-1911/5178 sayılı T.B.M.M.
yazısı ve eki.
b) 29.1.1997 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-5189-5178
sayılı T.B.M.M. yazısı.
İlgi (a) yazınız ve ekinde
Şanlıurfa Milletvekili Sayın Zülfükar İzol’a ait sözlü soru
önergesi üç birleşim içinde
cevaplandırılmadığından, ilgi (b) yazınızla
sözlü soru önergesinin yazılı soru önergesine çevrildiği
bildirilmektedir. Soru önergesi ile ilgili Bakanlığımız
görüşleri aşağıda belirtilmiştir.
Soru 1. Önceleri bir tarım ve
hayvancılık ülkesi olan Türkiye’de tarımın
yanısıra hayvancılığında ihmal edilmesi ile
insanlarımız neden ithal et yemek zorunda
bırakılmıştır?
Cevap 1. Bilindiği üzere ülkemiz serbest ticaret
rejimini benimsemiştir. İthale konu olan mallar her yıl
Başbakanlık Dış Ticaret Müsteşarlığınca
diğer bakanlıkların da görüşleri alınarak ithalat
rejimi ile belirlenmektedir. Bu çerçeve de 1996 yılında ithalat
rejimi kararları ile fon ve vergiler iç piyasada dikkate alınarak
belirlenmektedir. Bu kararlar çerçevesinde fiyat istikrarını
sağlamak et sanayinin hammadde ihtiyacını karşılamak
üzere 24.5.1996 tarihli Bakanlığımız tebliği
çerçevesinde belirli şartlarda et ithalatı
yapılmıştır.Ancak, ülkemizde
hayvancılığın geliştirilmesi ve karantina
amacıyla, Bakanlığımızın 21.8.1996 tarih ve 0337
sayılı yazısı ile canlı kasaplık hayvan ve et
ithalatı kontrol belgesi verilme işlemi durdurulmuş
bulunmaktadır.
Soru 2. Hayvansal ürünlerin ithalatını
durdurmayı ve bu amaçla harcanan kaynakları yerli üreticlere tahsis
etmeyi düşünüyor musunuz?
Cevap 2. Yürürlükteki ithalat rejimi kararları
çerçevesinde yerli besicileri korumak canlı hayvan ve et
ithalatını disipline etmek amacıyla 24.5.1996 tarih ve 22645
sayılı Resmî Gazetede yayımlanan
Bakanlığımız tebliği ile Et ve Balık Kurumu
A.Ş., 560 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye göre kurulmuş
özel ve resmi kombinalar ve Bakanlığımızdan üretim izin
belgesi alınmış et işleme tesisleri olan firmalar
tarafından yapılacağı
kararlaştırılmış, böylece bu konuda
yatırımı olmayan firmaların et ithal etmeleri önlenmiştir.
Bakanlığımız, 21.8.1996 tarihinden itibaren de bu konudaki
ithalatla ilgili kontrol belgesi verilme işlemini durdurmuştur.
Ayrıca, Bakanlığımızca
hayvancılığı geliştirmek amacıyla da bir paket
program hazırlanarak Başbakanlığa sunulmuş
bulunmaktadır.
Soru 3. Hayvancılık kredisi ile üreticiyi
desteklemeyi amaçladınız. Fakat krediyi almak isteyen
üreticilerimizin bir çoğu halen kredilerini alamamıştır. Bu
kredileri ne zaman ödemeyi düşünüyorsunuz?
Cevap 3. Diğer taraftan
hayvancılığın geliştirilmesine ilişkin 95/7418
sayılı Bakanlar Kurulu Kararının 9 uncu maddesine göre T.
C. Ziraat Bankası kaynaklarından sağlanan 9 trilyon
TL.’sının “Ortakların Mülkiyetinde Süt ve Besi
Sığırcılığı” projesi uygulayan
kooperatiflere kullandırılması sözkonusu olup, bu ödenekle 771
kooperatif programa alınmıştır. Bahse konu kararname
gereği “Ortakların Mülkiyetinde Süt
Sığırcılığı”projesi uygulayan kooperatiflere
kullandırılmak üzere T.C. Ziraat Bankasından 2,5 trilyon
sağlanmış ve daha evvel programa giren kooperatiflerden 81’inin
canlı demirbaş ihaleleri Bakanlığımız ve İl
Müdürlüğü temsilcileri gözetimi altında Teşkilatlanma ve
Destekleme Genel Müdürlüğümüzce yapılmıştır.
Bilgilerinize arz ederim.
Musa
Demirci
Tarım
ve Köyişleri Bakanı
2.—İzmir
Milletvekili Sabri Ergül’ün, hayvan sayısına ve illere göre
dağılımına ilişkin Başbakandan sorusu ve
Tarım ve Köyişleri Bakanı Musa Demirci’nin yazılı
cevabı (7/1986)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın
Başbakan tarafından yazılı olarak yanıtlanması
için gereğini dilerim.
Saygılarımla.
Sabri
Ergül
İzmir
Türkiye’de toplam büyükbaş ve küçükbaş hayvan
sayısı nedir? Cinslerine göre ayrı ayrı sayıları
nedir?
Büyükbaş hayvanların (Öküz, Manda, İnek,
Boğa, At, Katır ve Eşek vb.) illere göre ayrı ayrı
sayıları nedir? Toplam sayısı nedir?
T.
C.
Tarım
ve Köyişleri Bakanlığı
Araştırma
Planlama ve Koordinasyon
Kurulu
Başkanlığı 6.3.1997
Sayı
:AİD/G/4-496-15282
Konu :Soru Önergesi.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
İlgi :Devlet Bakanlığının
17.2.1996 tarih ve B.02.0.0010/02017 sayılı yazısı.
Devlet Bakanı Sayın Lütfü Esengün’ün ilgide
kayıtlı yazısı ekinde Bakanlığımıza
intikal eden İzmir Milletvekili Sayın Sabri Ergül’ün 7.1.1986-5090
esas nolu yazılı soru önergesinde talep etmiş olduğu hayvan
sayıları ile ilgili bilgiler ekte gönderilmektedir.
Bilgilerinizi ve gereğini arz ederim.
Musa
Demirci
Tarım
ve Köyişleri Bakanı
Not
:Yazılı soruyla ilgili diğer bilgiler dosyasındadır.
3. —Gaziantep
Milletvekili Mustafa R. Taşar’ın, Gaziantep ile BDT ülkeleri
arasında karşılıklı uçak seferleri yapılıp
yapılmayacağına ilişkin Başbakandan sorusu ve
Ulaştırma Bakanı Ömer Barutçu’nun yazılı cevabı
(7/1996)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorumun, delaletlerinizle
Sayın Başbakan tarafından yazılı olarak
cevaplandırılması hususunu saygılarımla arz ederim.
Mustafa
R. Taşar
Gaziantep
Bavul ticareti açısından üretici olarak
Gaziantep’in önemi büyüktür. Bu nedenle BDTülkeleriyle
karşılıklı olarak uçak seferleri konulması
düşünülmekte midir?
T.
C.
Ulaştırma
Bakanlığı
Araştırma
Planlama ve Koordinasyon
Kurulu
Başkanlığı 6.3.1997
Sayı
:B.11.0.APK.0.10.01.21-E/336-5232
Konu :Gaziantep Milletvekili Mustafa R.
Taşar’ın Yazılı Soru Önergesi.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
İlgi :a) TBMM
Başkanlığının 31.1.1997 gün ve
A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/1996-5116/14455 sayılı yazısı.
b) Devlet Bakanlığının 17.2.1997
gün ve B.02.0.0010/02015 sayılı yazısı.
Gaziantep Milletvekili Musatafa R. Taşar’ın
Sayın Başbakanımıza yönelttiği 7/1996-5116
sayılı yazılı soru önergesinin cevabı ekte
sunulmuştur.
Bilgilerinize arz ederim.
Ömer
Barutçu
Ulaştırma
Bakanı
Gaziantep Milletvekili Mustafa R. Taşar’ın
7/1996-5116 Sayılı Yazılı Soru Önergesi ve Cevabı
Soru :
Bavul ticareti açısından üretici olarak
Gaziantep’in önemi büyüktür. Bu nedenle BDTülkeleriyle
karşılıklı olarak uçak seferleri konulması düşünülmekte
midir?
Cevap :
THY halihazırda Türk Cumhuriyetlerinde 5 noktaya,
ayrıca hergün Moskova’ya tarifeli seferler icra etmektedir. THY’nin hergün
icra ettiği İstanbul/Gaziantep/İstanbul seferleri, sözkonusu
uçuşlara bağlantı verecek
şekilde planlanmaktadır.Dolayısıyla Gaziantep potansiyeli
halihazırda yukarıda belirtilen uçuşlar ile
taşınmaktadır.
Özel sektör havacılık işletmelerinin BDT
ülkelerine yönelik yapmayı planladığı sefereler ise yolcu
kaynağının kendi ülkelerine ait olması nedeniyle
karşı ülke sivil havacılıkları tarafından olumsuz
olarak değerlendirilmiştir.
Sonuç olarak, Gaziantep ile sözkonusu ülkeler
arasındaki pazar şartlarının oluşması ve
potansiyelin artması halinde, THY ve Özel Sektör Havacılık
İşletmeleri Gaziantep’den direkt seferler başlatabilecektir.
4.—İçel
Milletvekili D. Fikri Sağlar’ın, Akkuyu Nükleer Santral Projesine
ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı M. Recai
Kutan’ın yazılı cevabı (7/2005)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Enerji
ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Sayın Recai Kutan tarafından
yazılı olarak yanıtlanması hususunda gereğini
saygılarımla arz ederim.
D.
Fikri Sağlar
İçel
Yıllardır
kamuoyu gündeminde yer alan ve gerek çevresinde yaşayan tüm
insanların, gerekse çevre duyarlılığı ve bilincine
sahip kesimlerin büyük tepkilerine rağmen yapımında ısrar
edilen Akkuyu Nükleer Santral projesi, en az yapımı kadar uygulanacak
model açısından da büyük tartışmalara neden
olmaktadır. Bu anlamda;
1. Parti politikalarınızda da sık
sık dile getirdiğiniz üzere “İslam atom bombası” üretimi
düşüncesi, proje modeli seçiminizde belirleyici kıstas olarak
alınmakta mıdır? Değilse, bu düşünceye uyguna
Kanada-CANDUmodelinde ısrar etmenizin nedeni nedir?
2. Akkuyu nükleer santral projesinin yapımında
esas amaç ve hedefiniz “Atom Bombası” üretimi mi, yoksa gerçekten enerji
üretimi midir? Eğer amacınız sadece enerji üretimi ise, bunun
yerine toplam enerji üretimi içerisindeki payı en iyimser rakamlarla %
40’lara varan enerji kaçaklarını kontrol altına almak daha
rantabl ve akılcı değil midir?
3. Kanada-CANDU modeline karşı çıkan
bürokratlarınızın görev yerlerini değiştirdiğiniz
iddiaları doğru mudur?
4. Yarattığı sorunlar nedeniyle bütün
dünyada nükleer santral yapımından hızla vazgeçilirken, Hükümetinizin
nükleer santrallerle ilgili ısrarı nereden kaynaklanmaktadır? Bu
ısrarınızın nedeni yandaşlarınıza
birtakım maddî olanaklar sağlamak mıdır?
T.
C.
Enerji ve Tabiî
Kaynaklar Bakanlığı
Araştırma,
Planlama ve Koordinasyon
Kurulu
Başkanlığı 11.3.1997
Sayı
:B.15.0.APK.0.23.300-345
Konu :Yazılı Soru Önergesi.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
İlgi :T.B.M.M.
Başkanlığının 5 Şubat 1997 tarih ve
A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/2005-5147/14541 sayılı yazısı.
İçel Milletvekili Sayın D. Fikri
Sağlar’ın tarafıma tevcih ettiği ve Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğünün 99 uncu maddesi gereğince
cevaplandırılması istenen 7/2005 esas no.lu yazılı
soru önergesi ile ilgili bilgiler hazırlanarak ekte sunulmuştur.
Bilgilerinize arz ederim.
M.
Recai Kutan
Enerji
ve Tabiî Kaynaklar Bakanı
İçel Milletvekili Sayın D. Fikri
Sağlar’ın Yazılı Soru Önergesi ve Cevabı (7/2005-5147)
Yıllardır kamuoyu gündeminde yer alan ve
gerek çevresinde yaşayan tüm insanların, gerekse çevre
duyarlılığı ve bilincine sahip kesimlerin büyük tepkilerine
rağmen yapımında ısrar edilen Akkuyu Nükleer Santral
projesi, en az yapımı kadar uygulanacak model açısından da
büyük tartışmalara neden olmaktadır. Bu anlamda;
Soru 1, 2 :
1. Parti politikalarınızda da sık
sık dile getirdiğiniz üzere “İslam atom bombası” üretimi
düşüncesi, proje modeli seçiminizde belirleyici kıstas olarak
alınmakta mıdır? Değilse, bu düşünceye uygun
Kanada-CANDU modelinde ısrar etmenizin nedeni nedir?
2. Akkuyu nükleer santral projesinin
yapımında esas amaç ve hedefiniz “Atom Bombası” üretimi mi,
yoksa gerçekten enerji üretimi midir?Eğer amacınız sadece enerji
üretimi ise, bunun yerine toplam enerji üretimi içerisindeki payı en
iyimser rakamlarla % 40’lara varan enerji kaçaklarını kontrol
altına almak daha rantabl ve akılcı değil midir?
Cevap 1, 2 :
Türkiye enerji ihtiyacını
karşılamak için mevcut teknolojilerin içinde önemli bir payı
olan nükleer enerjiden sadece elektrik üretmeyi amaçlamıştır.
Hiçbir şekildeki askerî amaçlarla kullanılan nükleer madde
imalatına dönük bir araştırma laboratuvarını ve
merkezini bünyesinde bulundurmayı hedeflememiştir. Nükleer bomba
imali için U-235 ve Pu-239’un saf
haldeki izotopları kullanılmakta, bunlar ise askerî amaçlı
reaktörlerde üretilmektedir. Nükleer santrallarda kullanılan U-235’in zenginlik
oranı ise binde yedi (0.007) ile yüzde dört (0.04) arasındadır.
Böyle bir malzemeden de atom bombası yapılması mümkün
bulunmamaktadır.
Ayrıca Nükleer Silahsızlanma
Anlaşması’na 1.7.1968 ve Nükleer Malzemenin Denetlenmesi
Anlaşması’na 23.8.1983 tarihlerinde taraf olan bir ülke olarak, böyle
bir programın içinde olmamız mümkün değildir. Santral
ayrıca Türkiye Atom Enerjisi Kurumu Başkanlığı
yanısıra Uluslararası Atom Enerji Ajansı’nın
denetimine açık olacaktır.
Bakanlığımız tarafından
yapılan uzun dönemli elektrik enerjisi planlama
çalışmalarının sonuçlarına göre elektrik talebimizin,
2000 yılında 134 milyar KWh, 2010 yılında 290 milyar KWh,
2015 yılında 398 milyar KWh, 2020 yılında ise 547 milyar
KWh olması beklenmektedir.
Ülkemizin bugün için bilinen elektrik enerjisi
üretimine elverişli yerli kaynak rezervlerinin, linyitte 105 milyar KWh,
taşkömüründe 16 milyar KWh ve hidrolikte ise 125 milyar KWh civarında
olduğu tespit edilmiştir. Görüldüğü üzere tüm yerli kaynak potansiyeli
kullanılmış olsa bile, 2010 yılındaki elektrik
enerjisi talebinin sadece yerli kaynaklarımızın
değerelendirilmesi ile karşılanması mümkün
olamayacaktır.
Ülke elektrik enerjisi talebinin güvenilir olarak
karşılanmasında ithal kaynağa yönelmenin birinci nedeni bu
olmaktadır. Ayrıca, gerek talebin güvenilir olarak
karşılanması, gerekse sistem güvenirliliği
açısından kaynak çeşitlendirilmesine gidilmesi zorunlu
olmaktadır. Bu durumda yerli kaynaklarımıza ilaveten ithal
kömür, ithal doğal gaz ve nükleer santral tesislerinin kurulması
kaçınılmaz olmaktadır. Bu nedenle çeşitlendirmeye gidilerek
nükleer santrallar planlamaya alınmıştır.
Diğer taraftan, yerli kaynaklarımız
içinde en büyük paya sahip yenilenebilir enerji kaynaklarımızdan olan
hidrolik potansiyelimizin değerlendirilmesine yönelik
yatırımlara gereken önem ve öncelik verilerek sürdürülmektedir.
Diğer yenilenebilir enerji kaynaklarından olan rüzgar, güneş ve
jeotermal enerji kaynaklarının geliştirilmesi için yöresel
bazı pilot projelerin de uygulanmasına devam edilmektedir. Fakat
ülkemizin binlerce MW tutan elektrik ihtiyacını, henüz gelişme
safhasında olan teknik ve ekonomik açıdan sorunları olan
hidrolik dışındaki yenilebilir enerji kaynakları ile çözmek
mümkün değildir.
Ülkemizde elektrik enerjisi kayıplarında,
santralların iç tüketim ihtiyaçlarının payı % 5, iletim
sistemi kayıplarının payı %2,5 civarındadır.
İletim sistemi kayıpları
dünya standartlarında olup, daha da azaltılması için iletim
hatlarının kesitinin artırılmasına, özellikle ithal
primer kaynaklı üretim tesislerinin mümkün olduğu kadar yük
yoğunluğunun yüksek olduğu bölgelerde kurulmasına dikkat
edilmektedir.
Ancak, ekonomik ömrünü dolduran kapasite
bakımından yetersiz durumda kalan, kayıpları %17’lere
ulaşan dağıtım şebekelerinin çok büyük bir
kısmının yenilenmesi veya yeniden tesis edilmesi gerekmektedir.
Bu yenileme ve yeni şebekeler yapımının önümüzdeki 20
yıl içinde projelenderilmesi amacıyala TEDAŞ Genel
Müdürlüğünce çalışmaları tamamlanan İstanbul’un Avrupa
yakası ile Ankara’nın yanısıra, Bursa,Eskişehir, Gaziantep
illeri master planlamaları 1997 yılı başında
bitirilecektir. Bu yöndeki planlamalara ülke çapında önümüzdeki
yıllarda da devam edilecektir.
Diğer taraftan, dağıtım
faaliyetlerinin etkin ve sağlıklı bir şekilde yürütülmesini
sağlamak amacıyla dağıtım tesislerinin
özelleştirilmesi çalışmalarına
başlanmıştır. Bu çerçevede ülke çapında 29 adet görev
bölgesi belirlenmiş, mevcut dört bölgenin (Aktaş, Kayseri, ÇEAŞ,
Kepez) dışında ilave 25 görev bölgesinin işletme
haklarının devri için 24 Kasım 1996 tarihinde ilana
çıkılmıştır. Teklifler 2 Ocak 1997 tarihinden itibaren
alınmaya başlanmış olup, fizibilitelerinin 3 Mart 1997
tarihine kadar teslimi ile değerlendirme çalışmaları
sürdürülecektir.
Soru 3 :
Kanada-CANDU modeline karşı çıkan
bürokratlarınızın görev yerlerini değiştirdiğiniz
iddiaları doğru mudur?
Cevap 3:
TEAŞ bünyesinde, Nükleer Santrallar Daire
Başkanlığı 30 Aralık 1996 tarih ve 22863
sayılı Resmî Gazete’de ihdas edilen kadrosuyla, Nükleer Santral Proje
Müdürlüğü yerine kurulmuştur. Başkanlığa büyük proje
yönetiminde deneyimli, yetenekli ve donanımlı bir bürokrat
atanmıştır.
Akkuyu Nükleer Santral İhalesi; esas olarak ticarî
işletmede olan Basınçlı Sulu Reaktör (PWR), Kaynar Sulu Reaktör
(BWR) ve Basınçlı Ağır Sulu Reaktör (PHWR) tiplerine
açıktır. İhale anahtar teslimi esasına göre, işler
halde tam bir nükleer santralın belirtilen sürede teslimini
kapsamaktadır. Dolayısıyla, nükleer santral ihalesinde bir model
yerine teknolojisi kanıtlanmış ve uygulamasına
geçilmiş modeller ihaleye açık tutulmuş, böylece dünyaca
tanınmış firmaların katılımının
sağlanması esas alınmıştır. 19 Aralık 1996
tarihinde % 100 kredili olarak çıkılan ihale için; AECL (PHWR tipi
Canada), Mitsubishi-Westinghouse (PWR tipi, Japonya-Amerika), NPI (PWR tipi,
Almanya) ve Ansaldo (BWR tipi, İtalya) firmaları teklif
dokümanlarını almışlardır. Bu firmalar saha
ziyaretlerini yapmışlar, teklif vermek için gerek finansman gerekse
teknik olarak yoğun bir hazırlık içindedirler.
Böyle geniş kapsamlı bir projenin, tecrübeli
kadrolar tarafından yönetilmesi ülke menfaatleri açısından son
derece önemlidir. Bürokrat atamasında doğrudan proje yönetiminde
deneyimli çok iyi derecede lisan bilen, iş programına göre en son
tekniğe ve bütün iş safhaları boyunca yüksek seviyede
mühendislik, tasarım, imalat ve işçilik kontrolu yapabilecek,
toplantıları yönetecek yeterliliğe sahip personele kadro
verilmektedir. Bürokrat görevlendirilmelerinde bu faktörler esas alınmakta
ve TEAŞ bünyesinde 1987 yılında kaldırılması
büyük eleştirilere neden olan bir nükleer birim oluşturulmaya
çalışılmaktadır.
Soru 4 :
Yarattığı sorunlar nedeniyle bütün
dünyada nükleer santral yapımından hızla vazgeçilirken,
Hükümetinizin nükleer Santrallarla ilgili ısrarı nereden
kaynaklanmaktadır? Bu ısrarınızın nedeni yandaşlarınıza
birtakım maddî olanaklar sağlamak mıdır?
Cevap 4 :
Bugün Dünyada toplam kurulu gücü 344 000 MW olan 437
adet nükleer santral faaliyet halindedir. Bu santralların 109’u ABD’de
olmak üzere 135 adedi Amerika kıtasında, 215’i Avrupa
kıtasında, 83’ü Asya kıtasında, 2’si ise Afrika
kıtasında bulunmaktadır. Türkiye kurulu gücünün
yaklaşık 16 katını oluşturan işletmedeki bu
nükleer kurulu güce ilave olarak, 32 600 MW’lık 39 reaktörün
yapımı da sürdürülmektedir. Halen toplam elektrik taleplerinin
Fransa’da % 78’i, Macaristan’da % 62’si, Belçika’da % 56’sı, İsveç ve
Bulgaristan’da % 48’i, İsviçre’de % 40’ı İspanya ve Japonya’da %
34’ü, İngiltere’de % 25’i, Dünyada ise % 17’si nükleer enerjiden
karşılanmaktadır.
Özellikle nükleer santrallara sahip olan ülkeler
elektrik enerjisi programlarında gelecekte de nükleer santrallara yer
vermektedirler (Ek-1)
Nükleer santralların 30-40 yıllık
ömürleri vardır. 1960-1970 yıllarında kurulan nükleer
santralların 2000-2010 yıllarındasökülmesi ancak yerine yeni nükleer santralların
yapılması bugünden programa alınmış durumdadır.
İsveç’de 1980’de yapılan referandum
neticesinde ülkedeki tüm nükleer santralların 2010 yılında
devreden çıkartılmalarına karar verilmiştir. Ancak bu karar
şarta bağlanmıştır. Bu kararın
uygulanmasının ülkede işsizliğe ve
pahalılığa sebep olmaması gerekmektedir. Nitekim karardan
sonra İsveç’de nükleer santral devreden
çıkartılmamıştır. İtalya ve Avusturya’da
yapılan referandumlarda nükleer santral programları askıya
alınmıştır. Ancak İtalya bu durumun ekonomiye verdiği
zararı dikkate alarak 2010 yılında 4000 MW’lik nükleer
santarlı işletmeye almayı planlamıştır.
Ukrayna’da Çernobil Nükleer Santralı 4 üncü
ünitesinde meydana gelen kazadan sonra nükleer santralların
kapatılması gündemde kalmış, ancak bundan dolayı hiçbir
ülkede nükleer santral kapatılmamıştır. Çernobil’in
diğer iki ünitesi dahi halen işlemektedir.
İngiltere, Fransa, Rusya, Çin, Kore, Ukrayna ve
ABD gibi ülkeler de nükleer santral adedini artırıcı programlar
yapmışlar ve bunları uygulamaya koymuşlardır.
Dünyadaki Nükleer Elektrik Üretimi ve Planlamaları
:
2000 2010 2015
(Mevcut) (Tahmin) (Tahmin) (Tahmin)
Alt sınır 344
GW 357 GW 358 GW 333 GW
Referans 344
GW 362 GW 401 GW 411 GW
Üst sınır 344
GW 367 GW 414 GW 473 GW
Yukarıdaki tablodan da görüleceği gibi Dünya,
nükleer santrallardan vazgeçmemiştir. Mevcut durum korunmuştur. Üst sınır tahmininde
ise 2015 yılında Dünyadaki Nükleer santral gücü 473 000 MW’a
kadar yükselmektedir.
Bunun nedeni, nükleer santralların güvenilir ve
daha ucuza elektrik enerjisi elde edilir olmasıdır.
Not :
Yazılı soruyla ilgili diğer bilgiler dosyasındadır.
5.
– Manisa Milletvekili Tevfik Diker’in, korucularda bulunan ve menşei
belli olmayan silahlara ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı
Meral Akşener’in yazılı cevabı (7/2010)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın TBMM
İçtüzüğünün 96 ncı maddesi gereğince İçişleri
Bakanı Sayın Meral Akşener tarafından yazılı
olarak cevaplandırılmasını arz ederim.
Saygılarımla.
28.1.1997
Tevfik
Diker Manisa
Sorular :
1. 4 Eylül 1996 tarih ve 22747 sayılı
Resmî Gazetede yayımlanan korucularda bulunan menşei belirsiz
silahların, emniyet ve jandarmaya teslimi yönetmeliğine ve
bakanlığınız emirlerine dayalı Olağanüstü Hal
Bölgesinde kaç silah teslim edilmiştir?
2. Teslim edilen bu silahların balistik
incelemesi yapılmış mıdır?
3. Teslim edilen bu silahlardan kaç tanesi
kullanılmak üzere yeniden koruculara verilmiştir?
4. Şanlıurfa Siverek İlçe Emniyet
Müdürlüğüne 768 adet bu tip silah teslim edilmiş midir?
5. Siverek İlçe Emniyet Müdürlüğüne
teslim edilen bu silahlar içinde UZİ marka İsrail yapımı
silah var mıdır?
6. Siverek İlçe Emniyet Müdürlüğüne
teslim edilen UZİ marka silah varsa, bu silahlar kimlere aittir?
7. Bu silahlar daha önce kamuoyunda
tartışılan ve Emniyet Genel Müdürlüğüne ait İsrail’den
alındığı belirtilen silahlar mıdır?
8. Teslim edilen silahlardan menşe itibariyle
devlete ait silah var mıdır?
T.C. İçişleri
Bakanlığı 10.3.1997 Emniyet
Genel Müdürlüğü Sayı
: B.05.1.EGM.0.12.01.01/057252
Konu : Yazılı soru önergesi.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
İlgi : TBMM Başkanlığının
5.2.1997 gün ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/2010-5170/14584 sayılı
yazısı.
Manisa Milletvekili Tevfik Diker tarafından TBMM
Başkanlığına sunulan ve tarafımdan yazılı
olarak cevaplandırılması istenilen soru önergesinin cevabı
aşağıya çıkarılmıştır.
6136 sayılı Kanuna 4178 Sayılı
Kanunla eklenen 9 uncu madde gereğince, OHAL bölgesindeki illerde görev
yapan Geçici Köy Korucuları tarafından (22 779) menşei belirsiz
silah teslim edilmiştir. Teslim edilen bu silahlardan (19 664)’ü
kullanılmak üzere ruhsat düzenlenerek koruculara iade edilmiştir.
Teslim edilen bütün silahların balistik incelemesi
yapılmamakta, valiliklerce şüpheli görülen silahların balistik
incelemesi yapılmaktadır.
Şanlıurfa İli Siverek İlçesi
Emniyet Müdürlüğüne (1 033) adet silah teslim edilmiş olup, bu
silahlar içinde UZİ marka İsrail yapımı silah
bulunmamaktadır. Teslim edilen silahlardan menşei itibariyle devlete
ait silah yoktur.
Bilgilerinize arz ederim.
Dr.
Meral Akşener İçişleri
Bakanı
6.
– Konya Milletvekili Nezir Büyükcengiz’in, uyuşturucuyla mücadelede
yetkililerin yetersiz kaldığı iddialarına ilişkin
sorusu ve İçişleri Bakanı Meral Akşener’in yazılı
cevabı (7/2021)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın
İçişleri Bakanı Sayın Meral Akşener tarafından
yazılı olarak cevaplandırılmasına
aracılığınızı saygılarımla arz ederim.
28.1.1997
Nezir
Büyükcengiz Konya
Almanya-İngiltere ve Fransa’da son günlerde
bazı yetkililerce “Türkiye’nin bir süredir uyuşturucu trafiğinin
çıkış yolu ve uyuşturucu paralarının kolayca
aklandığı bir ülke” olduğu iddia edilerek uyuşturucu
işiyle uğraşan kişilerin, Devletin üst yönetimlerinde
bulunan kimselerden himaye gördüğü şeklindeki
açıklamalarını üzüntüyle öğreniyoruz.
Sorular :
1. Avrupa’nın çeşitli ülkelerine giren
uyuşturucunun %70’inin Türkiye’den çıktığı
iddiası doğru mudur?
2. Uyuşturucu işi yapanların devlet
yönetiminde bulunan bazı kimselerle ilişkileri tespit
edilebilmiş midir?
3. Bu hususta gerekli araştırmalar
yapılmakta mıdır?
4. Yapılmakta ise ne gibi sonuçlar
alınmıştır?
T.C. İçişleri
Bakanlığı 10.3.1997 Emniyet
Genel Müdürlüğü Sayı
: B.05.1.EGM.0.12.01.01/057253
Konu : Yazılı soru önergesi
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
İlgi : TBMMBaşkanlığının
5.2.1997 gün ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/2021-5183/14612 sayılı
yazısı.
Konya Milletvekili Nezir Büyükcengiz tarafından
TBMMBaşkanlığına sunulan ve tarafımdan
yazılı olarak cevaplandırılması istenilen soru
önergesinin cevabı aşağıya
çıkarılmıştır.
16/25 Nisan 1996 tarihleri arasında
Avusturya’nın Viyana kentinde yapılan Birleşmiş Milletler
Uyuşturucu Maddeler Komisyonu 39 uncu Dönem toplantısında
İnterpol Genel Sekreterliği tarafından sunulan raporda; 1995
yılında Avrupa’da ele geçirilen 10 ton eroin maddesinin % 80’inden
fazlasının Türkiye üzerinden Balkan Rotası yoluyla nakledildiğini
tahmin edildiğinin belirtilmesi üzerine, sözkonusu iddiaya 14.5.1996 tarih
ve çok acele ibareli bir faks yazı ile uyuşturucu madde
kullanımı ülkemizde büyük bir problem olmamasına rağmen,
polisimizin uyuşturucu kaçakçılığını bir
insanlık suçu olarak kabul ettiği ve Avrupa genelinde 1995
yılında elegeçirilen toplam 10 ton eroinin 3 ton 456 kg’ı yani %
34,5’i, 1996 yılında ise 11 ton 363 kg eroinin 4 ton 422 kg’ı
yani % 38,9’unun ülkemizde ele geçirildiği dolayısıyla Avrupa’da
en çok uyuşturucu madde ele geçirilen ülke olduğumuz belirtilerek,
aynı raporda başarılarımızdan neden
bahsedilmediği de sorularak, bu iddiaya İnterpol Genel
Sekreterliği nezdinde itiraz edilmiştir.
Ancak, bilindiği gibi ülkemiz coğrafi konum
itibariyle Altın Hilal (İran+Afganistan+Pakistan) ve Altın Üçgen
(Burma+Laos+Tayland) olarak adlandırılan uyuşturucu üretim
bölgeleri ile genel olarak uyuşturucu tüketim bölgesi olarak kabul edilen
ve aynı zamanda uyuşturucu imalatında zaruri olarak ihtiyaç
duyulan temel kimyasal maddelerin (Özellikle Asetik Asit Anhidrit) üreticisi
olan Avrupa ülkeleri arasında bulunan transit bir ülkedir. Bu itibarla
uyuşturucunun, arz ve talep bölgeleri arasında bulunan ülkemiz
üzerinden taşınması kaçınılmaz bir sonuç olarak ortaya
çıkmaktadır. Avrupa’da ele geçirilen uyuşturucunun bir
kısmı, güzergâh üzerinde bulunan ülkemiz üzerinden götürülmüş
olsa bile, bu ülkemizin sözkonusu uyuşturucu maddeye kaynaklık
teşkil ettiği anlamına gelmez. Zira, uyuşturucu maddeler
üretim bölgelerinden tüketim bölgelerine ulaşıncaya kadar bir çok
ülke üzerinden geçmektedir.
Devlet yönetiminde bulunan bazı kimselerin
uyuşturucu işi yapanlarla ilişkileri olduğuna dair
Bakanlığımız kayıtlarında bilgi ve belge
bulunmamaktadır.
Bilgilerinize arz ederim.
Dr.
Meral Akşener İçişleri
Bakanı
7. – Gaziantep
Milletvekili Mustafa R. Taşar’ın, Gaziantep Organize Sanayii
Bölgesine ilişkin Başbakandan sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı
Yalım Erez’in yazılı cevabı (7/2026)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorumun delaletlerinizle
sayın Başbakan tarafından yazılı olarak
cevaplandırılması hususunu saygılarımla arz ederim.
Mustafa
Taşar Gaziantep
Soru :
Gaziantep Organize Sanayii Bölgesinin tamamlanması
ile bölgede 150 bin dolayında vatandaşımızın
istihdamı mümkün olabilecektir. Gaziantep Organize Sanayii Bölgesinin
biran önce tamamlanabilmesi ve bölgedeki vatandaşlarımızın
iş sahibi olması hususunda, bugüne kadar Hükümetinizin bir
çalışması veya bir girişimi sözkonusu olmuş mudur?
T.C. Sanayi
ve Ticaret Bakanlığı 6.3.1997 Basın
ve Halkla İlişkiler Müşavirliği Sayı
: B.140.BHİ.01-73
Konu : Yazılı soru önergesi
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
İlgi : TBMM Başkanlığının
5.2.1997 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/2026-5198/14667 sayılı
yazınız.
Başbakanlık Kanunlar ve Kararlar Genel
Müdürlüğünün 12.2.1997 tarih ve 663 sayılı yazısı.
Devlet Bakanlığının 17.2.1997 tarih
ve 01985 sayılı yazısı.
Gaziantep Milletvekili Mustafa R. Taşar’ın,
Başbakana tevcih ettiği, Başbakanın da kendileri adına
Devlet Bakanı Lütfü Esengün’ün koordinatörlüğünde
cevaplandırılmasını istediği (7/2026) esas nolu
yazılı soru önergesiyle ilgili cevabımız ekte takdim
edilmiştir.
Bilgilerinizi ve gereğini arz ederim.
Yalım
Erez Sanayi
ve Ticaret Bakanı
Gaziantep Milletvekili Mustafa Taşar’ın
yazılı sorularına cevaplarımız :
Gaziantep 1 inci Organize Sanayi Bölgesi
Altyapı inşaatı tamamlanarak
işletmeye geçirilmiştir.
(Alanı : 260 Ha., parsel sayısı 198
adettir. 137 parselde üretime geçilmiş olup, diğer parsellerde
inşaatlar bitmek üzeredir.)
Gaziantep 2 nci Organize Sanayi Bölgesi
Altyapı inşaatlarının 1997
yılı içerisinde tamamlanması planlanmış olup, 1996
yılında 56 milyar TL. program ödeneği ve 200 milyar TL. ödenekle
birlikte toplam revize ödeneği 256 milyar TL.’ye çıkmış ve
tamamı ödenmiştir. Bölgenin altyapı inşaatı için
bugüne kadar verildiği yılın fiyatlarıyla toplam 518 milyar
TL. kredi kullandırılmıştır. Bu kredinin 1996
yılı fiyatlarıyla karşılığı 1 740
Milyar TL. dir.
Fiziki gerçekleşme % 98 olup, 1997 yılı
yatırım programında 374 milyar TL. ödenek
ayrılmıştır.
(Alanı : 500 Ha., parsel sayısı 290
adettir. 56 parselde üretime geçilmiş olup, diğer parsellerde
inşaatlar bitmek üzeredir.)
Gaziantep Organize Sanayi Bölgesi Merkez Arıtma
1997 yılı yatırım programına
alınmış olup, 3 milyar TL. ödenek
ayrılmıştır.
Gaziantep 3 üncü Organize Sanayi Bölgesi
Altyapı inşaatı devam etmekte olan
Bölgenin 1998 yılı içerisinde tamamlanması
planlanmıştır. Bölgenin tüm harcamalarının
Müteşebbis Teşekkül Başkanlığınca karşılanması
öngörülmüştür.
(Alanı: 540 Ha., parsel sayısı 297
adettir.)
Gaziantep 4 üncü Organize Sanayi Bölgesi
1997 yılı yatırım programında
“Etüd” karakteristiği ile yer almaktadır.
Yatırım için gerekli tüm harcamalar
Müteşebbis Teşekkülce karşılanacaktır.
8. –
Niğde Milletvekili Akın Gören’in, özel korumalara ilişkin sorusu
ve İçişleri Bakanı Meral Akşener’in yazılı
cevabı (7/2035)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Yeni Asır Gazetesinin 29.1.1997 tarihli
baskısının birinci sayfasında “Korumalar Dövüştüler”
başlığı ile çıkan ve yazı içerisinde de
“polisliği ayağa düşürdünüz” diye bir polis memurunun ifadesi
yer alan haberle ilgili, aşağıdaki sorularımın
Sayın İçişleri Bakanı tarafından yazılı
olarak cevaplandırılmasını arz ederim.
Saygılarımla, 30.1.1997
Akın
Gönen
Niğde
1. Yazıda
bahsi geçen özel korumalar kimlerden teşekkül etmektedir? Bunların
silahları var mıdır? Bu görevlilerin resmi görevli polislerin
görevine müdahale ettikleri ve sonra da kavga ettikleri gazete haberinden
anlaşıldığına göre bunlar hangi mevzuata göre yetki
kullanmaktadırlar?
Bu göreve müdahalenin kanunî dayanağı yoksa
ve bu müdahale yazıda bahsedildiği gibi kavgaya dönüşmüşse,
Türk Ceza Kanunundaki ve Polis Vazife ve Selahiyetleri İle İlgili
Mevzuattaki görevli memura mukavemet suçu teşekkül etmekte midir? Bu
konuda yetkili birim ve makamlarca, bu yönde kanunî bir işlem
yapılmış mıdır?
2. Basında
zaman zaman özel giysi ve bereli şahısların da son Kayseri
gezisinde olduğu gibi Başbakan Sayın Necmettin Erbakan’ı
korudukları yazılmaktadır. Bu özel kıyafetli korumalar
silah taşımakta mıdırlar? Belirli bir yere bağlı
mıdırlar? Bu görevlerinin ve kıyafetlerinin yasal
dayanağı nedir?
3. Bu gazete
haberinde olduğu gibi zaman zaman da çatışma ve kavgaya
dönüştüğünü basından öğrendiğimiz bu özel koruma
konusunda, Bakanlığınızın görüşü ve ilgililere
talimatı olmuş mudur ve nedir?
T.C.
İçişleri
Bakanlığı 10.3.1997
Emniyet Genel
Müdürlüğü
Sayı :
B.05.1.EGM.0.12.01.01-057255
Konu :
Yazılı Soru Önergesi
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
İlgi : TBMM Başkanlığının
5.2.1997 gün ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/2035-5212/14696 sayılı
yazısı.
Niğde Milletvekili Akın Gönen tarafından
TBMM Başkanlığına sunulan ve tarafımdan
yazılı olarak cevaplandırılması istenilen soru
önergesinin cevabı aşağıya çıkarılmıştır.
Sayın Başbakan ve Bakanlarımız “EYT
2-5 sayılı Başbakan ve Bakanları Koruma Hizmetleri
Yönetmeliği” hükümlerine göre Emniyet Genel Müdürlüğü uhdesinde
oluşturulan Başbakanlık Koruma Müdürlüğü personelince
korunmakta olup, özel koruma görevlisi ile korunması sözkonusu
değildir.
Sayın Başbakanımızın gezi ve
ziyaretlerinde, partililerin yoğun izdiham yaratması nedeniyle,
partililer ile koruma görevlileri arasında bazı sürtüşmeler
meydana gelmekte ise de; görevlilerimizin sağduyulu davranışları
nedeniyle adliyelik bir durum yaratılmasına meydan verilmemektedir.
Yürürlükteki mevzuatımıza göre özel giysi ve
kıyafetle kimsenin devlet büyüklerini koruma görevi ve kanunlarla
verilmeyen yetkiyi kullanması sözkonusu olmayacağından,
Sayın Başbakanımızın, özel koruma diye
tanımlandırılan hiçbir kişi ve gruplarca
korunmasının üstlenmesinin mümkün bulunmadığı ve
Sayın Başbakanımızın Kayseri gezisi esnasındaki
olaya ilişkin soruşturma Kayseri Cumhuriyet
Başsavcılığınca yürütülmektedir.
Bazı parti mensuplarının Sayın
Başbakanın yanına kadar sokularak maksadı aşan
davranışlarda bulunmaları nedeniyle zaman zaman koruma görevini
aksatıcı durumlara sebebiyet verildiği gözlenmekte ise de bu
hususların önlenmesi için gerekli tedbirler alınmaktadır.
Bilgilerinize arz ederim.
Dr.
Meral Akşener
İçişleri
Bakanı
9. –
İstanbul Milletvekili Ercan Karakaş’ın, Almanya’nın 16
yaşından küçükler için vize ve oturma izni uygulamasına
ilişkin sorusu ve Dışişleri Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Tansu Çiller’in yazılı cevabı (7/2040)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Aşağıda yeralan sorularımın
Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı
tarafından yazılı olarak yanıtlanmasına arz ederim.
Ercan
Karakaş
İstanbul
Alman hükümeti aldığı bir kararla 16
yaşından küçük çocuklara vize ve oturma izni zorunluluğu
getirmiş bulunuyor. Vize uygulaması Türkiye, Fas, Tunus, Bosna-Hersek
ve Yugoslavya’yı kapsamaktadır. 15.1.1997 tarihinde yürürlüğe
giren bu uygulama Almanya’da yaşayan yurttaşlarımız
arasında son derece haklı tepkilere neden olmuştur. Bu karar on
yıldır Almanya’da çalışan ve çocukları Almanya’da
doğan, büyüyen, işçilerimizi olduğu kadar henüz 16
yaşından küçük çocuklarını yanlarına
aldırmamış olan yurttaşlarımızı da
mağdur etmektedir. Ayrıca bu uygulama ailenin bir arada yaşama
hakkını, aile birliği ilkesini de zedelemektedir.
Sorular :
1.
Bakanlığınız 16 yaşından küçük çocuklar
için getirilen vize ve oturma izni zorunluluğu konusunda Alman hükümeti
nezdinde girişimde bulunmuş mudur?
2. Bulunduysa,
nasıl bir yanıt almıştır?
3. Bakanlık
olarak konuyu ilgili uluslararası kuruluşların gündemine
getirmeyi düşünüyor musunuz?
T.C.
Dışişleri
Bakanlığı 7.3.1997
(Konsolosluk,
Hukuk ve Emlak
Genel
Müdürlüğü)
Sayı
: KOGY/IV-375
Konu :
Soru Önergesi
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığı Genel Sekreterliğine
İlgi : 6 Şubat 1997 tarih ve
A.01.0.GNS.0.10.00.02-5322-14715 sayılı yazıları.
Almanya Federal Cumhuriyeti’nin 16 yaşından
küçük çocuklara vize uygulanması kararı hakkında, İstanbul
Milletvekili Sayın Ercan Karakaş tarafından
Bakanlığıma yöneltilen yazılı soru önergesinin
cevabı ekte sunulmuştur.
Saygılarımla arz ederim.
Prof.
Dr. Tansu Çiller
Dışişleri
Bakanı ve
Başbakan
Yardımcısı
Soru 1 : Bakanlığınız 16
yaşından küçük çocuklar için getirilen vize ve oturma izni
zorunluluğu konusunda Alman hükümeti nezdinde girişimde bulunmuş
mudur?
Soru 2 : Bulunduysa, nasıl bir yanıt
almıştır?
Cevap 1-2 : Alman Federal Hükümetinin, geçici bir
yönetmelik değişikliği ile, Yabancılar Yasasının
16 yaşından küçük çocukların ülkeye vizesiz girişlerine
imkân tanıyan maddesi tamamiyle ortadan kaldırılıncaya dek
15.1.1997 tarihinden itibaren bu kapsama giren gençlere vize şartı
getirilmesine ilişkin kararı üzerine, Bonn Büyükelçiliğimizce
Federal Dışişleri, Bakanlığımızca da
Ankara’daki Federal Alman Büyükelçisi nezdinde girişimde bulunularak,
Alman Hükümetinin, vatandaşlarımızı yakından
ilgilendiren böyle bir kararı bizimle gerekli istişare
yapılmadan ve Türk makamlarına danışılmadan
almasından duyduğumuz üzüntü ve rahatsızlık
bildirilmiş ve kararın geri alınması talep edilmiştir.
Alman makamları, vize mevzuatının
Schengen hukukuna uyumlu hale getirilmesi zorunluluğunu ve son
yıllarda ülkeye yasadışı girişlerin giderek
arttığını ve bu sorunla başa çıkamayacak duruma
geldiklerini bildirerek, karardan vazgeçilmesinin mümkün
olmadığını belirtmişlerdir. Bunun üzerine, ilk
aşamada karşılaşılabilecek güçlüklerin bir ölçüde
çözümlenebilmesini ve yeni duruma uyum sağlanabilmesini teminen
kararın 3 ay ertelenmesi istenmiştir.
Alman makamları, Almanya’daki aileleri ve
kendileri ile ilgilenecek kişiler bulunmayan ve vize muafiyetinden
yararlanmak suretiyle Almanya’ya giren ve burada kalan 16 yaş
altındaki çocukların sayısının 1996 yılında
2 068’e ulaştığını, bunların yarıya yakınını
Türk çocuklarının oluşturduğunu, bu çocukların
bakım ve eğitim masraflarının eyalet makamları için
giderek artan büyük bir malî yük oluşturmaya
başladığını, verilen rakamın sadece
Yabancılar Dairelerine kayıt yaptırmış olan
çocukları kapsadığını, gerçek rakamı
bilmediklerini ifadeyle, bu yönde alınmış bir kararın
ertelenmesinin sözkonusu olmayacağını belirtmişler, ancak,
gerek Almanya’da ebeveynleri ile birlikte ikamet eden çocukların oturma
izni almalarında, gerek ebeveynleri Almanya’da kendileri Türkiye’de
bulunan çocuklara vize verilmesinde kolaylık sağlanması ve
vatandaşlarımızın mevcut durumlarının yeni
uygulama dolayısıyla zarar görmemesi için her türlü önlemi
alacaklarını taahhüt etmişlerdir.
Yeni uygulama esaslarının
vatandaşlarımız aleyhine bir durum yaratmaması
amacıyla Alman makamları nezdindeki girişimlerimiz sürmektedir.
Soru 3 : Bakanlık olarak konuyu ilgili
uluslararası kuruluşların gündemine getirmeyi düşünüyor
musunuz?
Cevap 3 : Yukarıda da belirtildiği üzere,
Alman makamları nezdindeki girişimler devam etmekte olup, bu
aşamada konunun ikili düzeyde incelenmesine devam edilmesinin uygun
olacağı düşünülmektedir.
Ancak, uygulamanın, gerek Almanya’da ebeveynleri
ile birlikte ikamet etmekte olan Türk çocuklarının oturma izni
almaları işlemlerini, gerek aile birleşimini engelleyici bir
nitelik kazanmaması yolundaki girişimlerimizinden bir sonuç
alınamadığı takdirde, konunun uluslararası gündeme
getirilmesi mümkündür.
10. –
Tekirdağ Milletvekili Enis Sülün’ün, buğdaya zarar veren böcek ile
mücadele konusunda alınacak tedbirlere ve
İstanbul
Milletvekili Bülent Akarcalı’nın, personel atamalarına,
İlişkin
soruları ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Musa Demirci’nin
yazılı cevabı (7/2042,2046)
Ankara, 29.1.1997
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorunun Tarım ve
Köyişleri Bakanı Musa Demirci tarafından yazılı olarak
cevaplandırılması hususunu tensiplerinize saygılarımla
arz ederim.
Enis
Sülün
Tekirdağ
Son üç yıldır Trakya’da görülmeye
başlayan zabrus (ekin kambur böceği) zararlısı, buğday
üreticisinin korkulu rüyası olmaya başlamıştır. Bu
yılda Tekirdağ İlimiz ve Çorlu, Çerkezköy, Marmara Ereğlisi
İlçemizde buğdaylara zarar vermiştir.
İlimizde 344 bin dekarlık buğday ekili
alanın yüzde 7’sini etkisi altına alan, zabruslar mücadele konusunda
Bakanlık olarak ne gibi tedbirleri almayı düşünüyorsunuz?
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın
Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın Musa Demirci
tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını
arz ederim.
Bülent
Akarcalı
İstanbul
1. Son 3 ayda
Bakanlığınızın merkez teşkilatında kaç
memurun yeri değiştirilmiştir?
Yapılan yeni atama sayısı ne kadardır?
2.
Bakanlığınızın merkez teşkilatı
dışında kaç memurun yeri değiştirilmiştir? Kaç il
müdürü, kaç il müdür yardımcısı yeniden atanmıştır?
T.C.
Tarım ve
Köyişleri Bakanlığı 6.3.1997
Araştırma
Planlama ve Koordinasyon
Kurulu
Başkanlığı
Sayı :
KDD.BŞV-2-01-502-15266
Konu : Yazılı Soru Önergesi
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
İlgi : 6.2.1997 tarih ve
A.01.0.GNS.0.10.00.02-5324-14721 sayılı yazınız ve ekleri
(7/2042 ve 7/2046 esas no.lu yazılı soru önergeleri).
İlgi yazı ekinde esas no.ları
belirtilmiş Tekirdağ Milletvekili Sayın Enis Sülün ve
İstanbul Milletvekili Sayın Bülent Akarcalı’ya ait
yazılı soru önergeleri incelenmiş ve Bakanlığımız
görüşleri ekte sunulmuştur.
Bilgilerinize arz ederim.
Musa
Demirci
Tarım
ve Köyişleri Bakanı
Tekirdağ Milletvekili Enis Sülün’e ait 7/2042 esas
no.lu soru önergesi :
“Son üç yıldır Trakya’da görülmeye
başlayan zabrus (ekin kambur böceği) zararlısı, buğday
üreticisinin korkulu rüyası olmaya başlamıştır. Bu
yılda Tekirdağ İlimiz ve Çorlu, Çerkezköy, Marmara Ereğlisi
İlçemizde buğdaylara zarar vermiştir.
İlimizde 344 bin dekarlık buğday ekili
alanının % 7’sini etkisi altına alan, zabrusla mücadele
konusunda Bakanlık olarak ne gibi tedbirleri almayı düşünüyorsunuz?
Ülkemizde tahıl ekimi yapılan bütün
bölgelerde bulunan zabrusa (ekin kambur böceği) karşı en etkili
mücadele, tohum ilaçlamasıdır. Bu nedenle zararlının
bulaşık olduğu alanlarda tohum, mutlak suretle usulüne uygun
ilaçlandıktan sonra ekilmelidir. Ancak zorunlu
kalındığı durumlarda zararı kısmen önleyebilmek
için yüzey ilaçlaması da önerilmektedir. Bu doğrultuda
Bakanlığımızca eğitimler yapılmakta yönetimli
çiftçi mücadelesi şeklinde programlar yapılmaktadır.
Tekirdağ İlinde de son üç yılda
diğer bölgelerimizde olduğu gibi programlar yapılmış
ve uygulama gerçekleştirilmiştir.
1995 yılında 850 ton tohum, 2900 da. alan,
1996 yılında 1 000 ton tohum, 8 000 da. alan da mücadele
yapılması programlanmış, 1995 yılında 850 ton
tohum, 5 952 da. alanda, 1996 yılında 1 875 ton tohumlukta
uygulamalar gerçekleştirilmiştir. 1997 yılında ise 910 ton
tohum, 6 300 da. alanda mücadele yapılması
programlanmıştır.
Sonuç olarak usulüne uygun tohum ilaçlaması yapan
çiftçilerimiz zararı önlemekte ancak tohum ilaçlamasını tavsiyelere
uygun, özellikle nemlendirerek yapmayan üreticilerimiz zarar görmektedir.
Tarım İl Müdürlüğü üreticileri
bilgilendirmek ve sözkonusu böcekle başarılı mücadele
yürütebilmek için eğitim çalışmaları düzenlemeye devam
etmekte, hazırlanan çiftçi mektupları eğitim
çalışmaları esnasında köy muhtarlıklarına, köy
kahvelerine, tohum temizleme merkezlerine dağıtılmakta,
ayrıca yerel basın ve yayın araçları vasıtasıyla
çiftçiler bilgilendirilmektedir.
İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı’ya ait
7/2046 esas no.lu soru önergesi :
Son 3 ayda Bakanlığınızın
merkez teşkilatında kaç memurun yeri
değiştirilmiştir?
Yapılan yeni atama sayısı ne kadardır?
Bakanlığınızın merkez
teşkilatı dışında kaç memurun yeri
değiştirilmiştir? Kaç il müdürü, kaç il müdür
yardımcısı yeniden atanmıştır?
Son üç ayda merkez teşkilatında Son üç
ayda taşra teşkilatında
yapılan değişiklikler yapılan
değişiklikler
Daire Başkanı 6 İl
Müdürü (Asil Atanan) 5
Şube Müdürü 32 İl
Müdürü (Geçici Görevli) 13
Mühendis 7 İl
Müdür Yardımcısı 8
Veteriner 11 Şube
Müdürü 16
Teknisyen 1 İlçe
Müdürü 12
Müessese
Müdürü 11
Veteriner 7
Mühendis 59
Teknisyen 27
Vet.
Sağ. Tek. 10
11. – Hatay
Milletvekili Atila Sav’ın, emniyet görevlilerince kullanılan
bazı taşıtlara sahte plaka takıldığı
iddiasına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Meral
Akşener’in yazılı cevabı (7/2053)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
İlişikteki sorularımın Sayın
İçişleri Bakanınca yazılı olarak cevaplandırılmasını rica
ile takdirlerinize sunarım.
Saygılarımla.
Atila
Sav
Hatay
1. 10 Ocak 1997
Cuma günü saat 09.35’de Kavaklıdere Kavşağında 06 L 6157
plakalı krem rengi Murat marka otomobilin sürücüsü, kavşakta
beklerken önünü kapattığımı ve yola devamını
engellediğimi varsayarak önce klaksonla uyarmış; sonra da yol
açılınca galiz bir küfür savurarak hakarette bulunmuştur.
Hak arama amacıyla Trafik Müdürlüğünden
sorduğumda anılan plakanın civar köylerden birinde oturan
Muzaffer Cimşit adlı bir kişi adına kayıtlı bir
traktöre ait olduğunu öğrendim. Bu durumda anılan otomobilin
plakasının gerçek olmadığı
anlaşılmaktadır.
Edindiğim bilgilere göre zaman zaman bu tür
plakaların Emniyet görevlilerince kullanılan bazı
taşıtlara takıldığı
anlaşılmaktadır.
Bunlara “dandik plaka”, “sahte plaka” gibi adlar
verildiği de söylenmiştir.
Yaptığım incelemede bu
kullanımın yaygın olduğu, sivil güvenlik güçlerince
kullanılan otomobillere siyah resmi plaka takılmasının
istenmediği hallerde bu yola başvurulduğunu da öğrendim.
Gerçek dışı,
kayıtdışı plakaların genellikle iz bırakmak
istemeyen kişilerce illegal eylemler için kullanıldığı
düşünülürse güvenlik güçlerinin de bu tür bir uygulamada bulunması
sizce sakıncalı değil midir? Bu uygulamadan vazgeçilmesi
Bakanlığınızca düşünülmekte midir?
T.C.
İçişleri
Bakanlığı 10.3.1997
Emniyet Genel
Müdürlüğü
Sayı :
B.05.1.EGM.0.12.01.01-057254
Konu : Yazılı Soru Önergesi
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
İlgi : TBMM Başkanlığının
12.2.1997 gün ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/2053-5261/14818 sayılı
yazısı.
Hatay Milletvekili Atila Sav tarafından TBMM
Başkanlığına sunulan ve tarafımdan yazılı
olarak cevaplandırılması istenilen soru önergesinin cevabı
aşağıya çıkarılmıştır.
2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununa
bağlı olarak çıkarılan Karayolları Trafik
Yönetmeliğinin 57 nci maddesi (b) fıkrası; “Devletin istihbarat
ve gizlilik gerektiren hizmetlerini yürüten kuruluşların
araçlarına bu yönetmeliğin kamu araçları için öngörmüş
olduğu renk ve şekilde plaka tahsis edilmekle beraber, yetkili
kuruluşun yazılı talebi üzerine hizmetin özelliği ve
gereği icabı bu araçlar için yönetmeliğin 55 inci maddesinin (b)
fıkrasında belirtilen plakalar verilir” hükmü amir
bulunmaktadır.
Bu plakaların talep üzerine ilgili
kuruluşlarca tahsisi, İl Emniyet Müdürünün teklifi, Valinin
onayına bağlanmış olup, Emniyet Teşkilatının
özellik gösteren ve gizli yapılmasını gerektiren hizmetlerinde
çalıştırılacak araçlara tahsis edilecek plakalar ise
İl Emniyet Müdürünün onayına bağlanmıştır.
Karayolları Trafik Yönetmeliğinin ilgili
maddesi doğrultusunda kamu kuruluşları ve Ankara İl Emniyet
Müdürlüğü hizmetlerinde kullanılmak üzere 06 L 6157 seri nolu
plakanın verildiğine dair
herhangi bir kayda rastlanılmamış olup, önergede sözü edilen
plakada kayıtlı aracın 1975 model M. Ferguson marka zirai
traktör olduğu ve Yenimahalle Çemşit Köyünde ikamet eden Yusuf Aker
adına kayıtlarının devam ettiği tespit
edilmiştir.
Karayolları Trafik Yönetmeliğinin 57 nci
maddesi (d) fıkrasına göre tahsis edilen, Kamu Kuruluşları
ve Emniyet Teşkilatımızın özellik gösteren ve gizli
yapılmasını gerektiren hizmetlerinde kullanılmak üzere
tahsis edilen plakalar, Trafik Tescil Şubelerimizce ilişiği
kesilen veya başka bir ilin Trafik Tescil Şubelerine kayıt
görerek terkin edilmiş plaka gruplarından verilmekte olup kişi
ve kuruluşlar adına tescilli araçların plakaları bu
hizmetler için tahsis edilmemektedir.
Soru önergesinde yer alan 06 L 6157 harf ve rakam
grubunu taşıyan aracın araştırılması ve
bulunması için ilgili birimlerimize gerekli talimat verilmiştir.
Bilgilerinize arz ederim.
Dr.
Meral Akşener
İçişleri
Bakanı
12. –
Niğde Milletvekili Akın Gönen’in, silah ruhsatı verilmesi
konusunda yönetmelikte değişiklik yapılmasına ilişkin
sorusu ve İçişleri Bakanı Meral Akşener’in yazılı
cevabı (7/2061)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Niğde ile ilgili aşağıdaki
sorularımın Sayın İçişleri Bakanı tarafından
yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim.
Saygılarımla. 4.2.1997
Akın
Gönen
Niğde
1. Can
güvenliği sebebiyle silah ruhsatı verilmesi konusunda Sayın
Bakan tarafından 1996 yılında illere yapılan yetki
devrinden sonra Niğde Valiliğine kaç müracaat olmuştur ve bundan
kaçına 31.1.1997 tarihine kadar taşıma kayıtlı silah
ruhsatı verilmiştir?
2. Can
güvenliği sebebiyle silah ruhsatı verilmesi konusunda
Bakanlığınızca ve Bakanlar Kurulunca yönetmelikte
yapılması gereken yeni düzenlemenin henüz yapılmaması
sebebiyle, tüm illerde bu konuda tereddüt olduğu ve yetki devrine
rağmen, Valiler tarafından silah ruhsatı verilmediği öğrenilmiştir.
Yönetmelik değişikliği konusunda veya konunun
işlerliğinin sağlanması yönünde Valiliklere başka bir
talimatınız olmuş mudur ya da olacak mıdır?
T.C.
İçişleri
Bakanlığı 10.3.1997
Emniyet Genel
Müdürlüğü
Sayı :
B.05.1.EGM.0.12.01.01-057256
Konu : Yazılı Soru Önergesi
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
İlgi : TBMM Başkanlığının
14.2.1997 gün ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/2061-5283/14897 sayılı
yazısı.
Niğde Milletvekili Akın Gönen tarafından
TBMM Başkanlığına sunulan ve tarafımdan
yazılı olarak cevaplandırılması istenilen soru
önergesinin cevabı aşağıya
çıkarılmıştır.
6136 sayılı Kanunun uygulanmasını
öngören 91/1779 Karar Sayılı Ateşli Silahlar ve Bıçaklar
ile Diğer Aletler Hakkında Yönetmeliğin 7 nci maddesinin (a)
bendine göre can güvenliği nedeniyle silah taşıma ruhsatı
verilmesi konusunda 20.11.1996 tarihinde illere yapılan yetki devrinden
sonra Niğde Valiliğine 20 müracaat yapılmış olup,
Valilikçe bu şahıslar hakkında yapılan tahkikatlar
neticesinde sözkonusu müracaat sahiplerinin hayatlarının haricî ve
ciddî tehlikelere maruz kaldığına dair herhangi bir bulguya
rastlanılmadığından kendilerine tabanca taşıma
ruhsatı verilememiştir.
6136 sayılı Kanunun uygulanmasını
gösteren Yönetmelikte yapılması gereken yeni düzenlemeler son
aşamaya gelmiş ve hazırlanan taslak 26.2.1997 gün ve 47557
sayı ile Başbakanlık Kanunlar Kararlar Genel Müdürlüğüne
gönderilmiş olup, konuyla ilgili olarak valiliklere yeni bir talimat
verilmemiştir.
Bilgilerinize arz ederim.
Dr.
Meral Akşener
İçişleri
Bakanı
13. –
İzmir Milletvekili Sabri Ergül’ün, İzmir-Kemalpaşa Bağyurdu
Lisesinde yaşandığı iddia edilen cinsel taciz olayına
ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Mehmet Sağlam’ın
yazılı cevabı (7/2064)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Millî
Eğitim Bakanınca yazılı olarak yanıtlanması için
gereğini dilerim.
Saygılarımla.
Sabri
Ergül
İzmir
1. İzmir
İli Kemalpaşa İlçesi Bağyurdu Lisesi Orta Bölüm 3 üncü
sınıfta okuyan bir kız öğrencinin aynı yer lise
bölümünde okuyan 7 nci sınıf erkek öğrencisi tarafından
okulun beden eğitimi soyunma odasında, okul vakti iğfal
edildiği doğru mudur?
Olaya taraf ve görgü tanıklarının
ifadesine göre bu cinsel birleşmenin aynı yerde defalarca olduğu
doğru mudur?
2. Daha önce
benzer karşı cinsten ve aynı cinsten öğrenciler
arasında cinsel taciz olaylarının yaşandığı
ve buna rağmen okul yönetiminin önlem almadığı ve
olayları ört-bas ettiği doğru mudur?
3. Okul
yönetiminin beceriksiz, vurdumduymaz ve aymaz kişilerden
oluştuğu ve okul müdürünün iğfal olayının
tarafları çocukları evlendirerek olayı kapatmaya
çalıştığı doğru mudur?
4. Öğrenci
velilerinin haklı tedirginliklerine neden olan olayların
tekrarlanmaması için ne gibi önlemler alınmıştır ve
alınacaktır?
Olayda kusuru, ihmali görülen okul yönetimi
hakkında ne gibi işlem yapılmıştır?
Yapılacak mıdır?
Okul yönetimini görevden almayı,
değiştirmeyi düşünüyor musunuz?
T.C.
Millî
Eğitim Bakanlığı 10.3.1997
Araştırma,
Planlama ve Koordinasyon
Kurulu
Başkanlığı
Sayı :
B.05.0.APK.0.03.01.00-022/628
Konu : Soru Önergesi
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
İlgi : TBMM Başkanlığının
14.2.1997 gün ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/2064-5297/14909 sayılı
yazısı.
İzmir Milletvekili Sayın Sabri Ergül’ün
“İzmir-Kemalpaşa Bağyurdu Lisesinde
yaşandığı iddia edilen cinsel taciz olayına
ilişkin yazılı soru önergesi incelenmiştir.
İzmir İli Kemalpaşa İlçesi
Bağyurdu Lisesi yöneticileri hakkında açılan soruşturma
devam etmektedir.
Arz ederim.
Prof.
Dr. Mehmet Sağlam
Millî
Eğitim Bakanı
14. – Bursa
Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, Bursa’da
özelleştirme kapsamına alınan tesislere ilişkin sorusu ve
Devlet Bakanı Ufuk Söylemez’in yazılı cevabı (7/2071)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Devlet Bakanı Ufuk Söylemez tarafından
yazılı olarak cevaplandırılması istemiyle
aşağıda yazılı sorularımı arz ediyorum. 5.2.1997
Ertuğrul
Yalçınbayır
Bursa
Sorular : Bursa İli sınırları
içinde özelleştirme kapsamına alınan tesisler hangileridir?
Çalışmalar hangi seviyededir, özet bilgi verir misiniz?
T.C.
Başbakanlık 10.3.1997
Özelleştirme
Dairesi Başkanlığı
Sayı :
B.02.01.ÖİB.065.00.00-1463
Konu :
Soru Önergesi
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
İlgi : 14.1.1997 gün ve 7/2071-5309/14933
sayılı yazınız.
Bursa Milletvekili Sayın Ertuğrul
Yalçınbayır tarafından tevcih edilen 7/2071-5309 esas
sayılı yazılı soru önergesine verilen cevaplar
aşağıdadır.
Sorular : Bursa İli sınırları
içinde özelleştirme kapsamına alınan tesisler hangileridir?
Çalışmalar hangi seviyededir, özet bilgi verir misiniz?
Cevaplar : Bursa İli sınırları
içinde özelleştirme çalışmaları sürdürülen Sümer Holding
A.Ş.’ye ait tesisler, ilişikteki tabloda sunulmuştur. Bu
tesislerle ilgili özelleştirme çalışmaları devam
etmektedir.
Bilgilerinize arz ederim.
H.
Ufuk Söylemez
Devlet
Bakanı
TABLO : SÜMER
HOLDİNG A.Ş.’NE AİT BURSA İLİNDEKİ TESİSLER
Sıra Arsa
Alanı Kapalı Alan
No. Gayrimenkulün
Adı Yeri (m2) (m2) Açıklama
1 Mağaza
ve banka binası Merkez/Osmangazi 434 1
737 5 katlı bina
2 Bursa
Bölge Deposu Merkez/Osmangazi 3 746 1
530 3 katlı bina
3 Yapağı
Tiftik Bursa Merkez/Nilüfer 10 543 5
485 3 katlı bina
Bölge
Müdürlüğü
Sıra Arsa
Alanı Kapalı Alan
No. Gayrimenkulün
Adı Yeri (m2) (m2) Açıklama
4 Merinos
Yünlü Sanayi Merkez/Osmangazi 260 943 124
446 Muhtelif katlı
İşletmesi
5 Merinos
Yünlü Sanayi Merkez/Osmangazi 1 663 Holding
Hissesi
İşletmesi (Tamamı:1710
m2)
6 Merinos
Memur Loj. Merkez/Osmangazi 53 337 12
737 101 lojman daire
7 Bursa
Merkezde arsa Merkez/Osmangazi 1 751 Bekar
pansiyonu
8 Bursa
Merkezde arsa Merkez/Osmangazi 12 863 Spor
sahası
9 Gemlik
Viskon-Selefon Gemlik/Bursa 284 306 66
548 43 adet tapu
İşletmesi 73
adet lojman
15. – Bursa
Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, bazı projelerin
gerçekleşme oranına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim
Bakanı Mehmet Sağlam’ın yazılı cevabı (7/2076)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Millî
Eğitim Bakanı tarafından yazılı olarak
cevaplandırılması hususunu arz ederim. 5.2.1997
Ertuğrul
Yalçınbayır
Bursa
Sorular :
94H0I0540 proje sayılı Bursa Yenişehir
Anadolu Lisesi
94H0I0530 proje
sayılı Bursa Gemlik Anadolu Lisesi
94H0I0550 proje
sayılı Bursa - Karacabey Anadolu Lisesi
95H0I0220 proje
sayılı Bursa - İznik Anadolu Lisesi
95H0I0240 proje
sayılı Bursa Yıldırım Yeşilyayla Lisesi
96H0I0270 proje
sayılı Bursa - Keles Öğrenci Pansiyonu
95H0I1450 proje
sayılı Bursa Karacabey Subaşı Köyü İlköğretim
Okulu
95H0II460 proje sayılı Bursa Karacabey
Dağkadı Köyü İlköğretim Okulu
95H0I2240 proje sayılı Bursa - Kester çok
programlı lise
95H0I0250 proje sayılı Bursa - Orhangazi
Orhangazi Lisesi
95H0I0280 proje sayılı Bursa - Osmangazi 5
inci Anadolu Lisesi
95H0II040 proje sayılı Bursa -
Yıldırım Arabayatağı Lisesi
Bursa - Keles çok programlı lise
Bursa - Osmangazi Fatih Lisesi
96H0I0290 proje sayılı Bursa - Merkez Güzel
Sanatlar Lisesi
95H0III0 proje sayılı Altıncı
Anadolu Lisesi
95H0I0II0 proje sayılı Bursa - İnegöl
Turgut Alp Anadolu Lisesi
97H0I0090 proje sayılı Bursa - Osmangazi
Cumhuriyet Lisesi Ek Bina
95H020510 proje sayılı Bursa - Karacabey
Endüstri Meslek Lisesi
95H021790 Bursa-Merkez Beden Eğitimi İzcilik
Spor Tesisleri
94H020050 proje sayılı Bursa - Osmangazi
Endüstri Meslek Lisesi
93H020090 proje sayılı Bursa -
Yıldırım Ticaret Lisesi
96H0202I0 proje sayılı Bursa -
Yıldırım Çıraklık Eğitim Merkezi
96H020I80 proje sayılı Bursa - Osmangazi
Çiftehavuzlar Halk Eğitim Merkezi
97H020I30 proje sayılı Bursa - Nilüfer
Endüstri Meslek Lisesi Yeni Okul
97H020520 proje sayılı Bursa - Mustafa
Kemalpaşa Anadolu Öğretmen Lisesi
94H02I380 proje sayılı Bursa - Nilüfer
Eğitim Merkezi İnşaatı
Yukarıda isimleri yazılı projeler hangi
seviyededir, işin gerçekleşme oranı nedir? İşler ne
zaman tamamlanacaktır?
2. Millî
Eğitim Bakanlığının Bursa İline ilişkin 1997
yatırımlarının toplam tutarı ne kadardır? Devam
eden yatırımlar için bugüne kadar toplam ne kadar harcama
yapılmıştır?
T.C.
Millî
Eğitim Bakanlığı 10.3.1997
Araştırma, Planlama ve Koordinasyon
Kurulu
Başkanlığı
Sayı :
B.08.0.APK.0.03.01.00-022/615
Konu : Soru Önergesi
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
İlgi : TBMM Başkanlığının
14.2.1997 tarih ve A.01.GNS.0.10.00.02-7/2076-5314/14938 sayılı
yazısı.
Bursa Milletvekili Sayın Ertuğrul
Yalçınbayır’ın “Bazı projelerin gerçekleşme
oranına ilişkin” yazılı soru önergesi incelenmiştir.
1997 yılı yatırım programında
yer alan Bursa İline ait yatırımların listesi Ek’de
gönderilmiştir. Bursa İlinde
devam eden 34 adet müstakil projeli iş ve il ilköğretim
kurumları yatırımları için 1997 yılında toplam
983 000 000 000.- TL. ödenek ayrılmıştır. Bu projeler için
bugüne kadar 955 500 000 000.- TL. harcama yapılmış olup, 17
adedinin yıl sonuna kadar kalanının ise 1998 ve daha sonraki
yıllarda bitirilmesi planlanmıştır.
Arz ederim.
Prof.
Dr. Mehmet Sağlam
Millî
Eğitim Bakanı
TUTANAĞIN SONU