DÖNEM : 20 CİLT : 22 YASAMA YILI : 2
T. B. M. M.
TUTANAK DERGİSİ
67 nci Birleşim
12 . 3 . 1997 Çarşamba
İ Ç İ N D E K
İ L E R
I. — GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. — GELEN KÂĞITLAR
III. — BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI
A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1. — Kültür Bakanı İsmail Kahraman’ın, İstiklal
Marşımızın Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabulünün 76
ncı yıldönümü münasebetiyle açıklaması ve CHP İçel
Milletvekili Durmuş Fikri Sağlar, DSP Kütahya Milletvekili Emin
Karaa, RPÇorum Milletvekili Zülfikâr Gazi, DYP İstanbul Milletvekili
Tayyar Altıkulaç, ANAP Kahramanmaraş Milletvekili Esat Bütün’ün
grupları adına ve Ankara Milletvekili Mehmet Ekici’nin
şahsı adına konuşmaları
2. —Konya Milletvekili A. Turan Bilge’nin, tarım ve
hayvancılığın sorunlarına ilişkin
gündemdışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri
Bakanı Musa Demirci’nin cevabı
3.—Gaziantep Milletvekili Ünal Yaşar’ın, organize sanayi
bölgeleri ve küçük sanayi sitelerinin
sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması ve
Sanayi ve Ticaret Bakanı E. Yalım Erez’in cevabı
4. — Erzurum Milletvekili Ömer Özyılmaz’ın, zorunlu
eğitime ilişkin gündemdışı konuşması
B) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME,
MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1.—Aydın Milletvekili İsmet Sezgin ve 21
arkadaşının, Türkiye’nin Avrupa Birliği ile ilişkileri
konusunda genel görüşme açılamasına ilişkin önergesi (8/10)
C)TEZKERELER VE ÖNERGELER
1.—Bazı milletvekillerinin izinli sayılmalarına
ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/713)
IV.—ÖNERİLER
A)DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ
1. —247 sıra sayılı, 2972 sayılı Mahallî
İdareler ile Mahalle Muhatarlıkları ve İhtiyar Heyetleri
Seçimi Hakkında Kanun ile 1580 Sayılı Belediye Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 48 saat
geçmeden gündemin 6 ncı sırasına alınmasına
ilişkin Danışma Kurulu önerisi
V. —SEÇİMLER
A)BAŞKANLIK DİVANINDA AÇIK
BULUNAN ÜYELİĞE SEÇİM
1.—Başkanlık Divanında açık bulunan kâtip
üyeliğe seçim
B)KOMİSYONLARDA AÇIK BULUNAN
ÜYELİKLERE SEÇİM
1.—Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonunda açık bulunan
üyeliğe seçim
VI.—SORULAR VE CEVAPLAR
A)SÖZLÜ SORULAR VE CEVAPLARI
1.—Ağrı Milletvekili M. Sıddık Altay’ın,
Ağrı -Doğubeyazıt İlçesinde yapımına
başlanan sağlık ocağına ve sağlık personeli
ihtiyacına ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru
önergesi (6/233)
2.—Ağrı Milletvekili M. Sıddık Altay’ın,
Ağrı ve ilçelerinde yapım
devam eden hastane ve sağlık ocaklarına ilişkin
Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/234)
3.—Ağrı Milletvekili M. Sıddık Altay’ın,
Ağrı -Eleşkirt İlçesindeki Devlet hastane ve
sağlık ocaklarındaki sağlık personeli ihtiyacına
ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/235)
4. —Ağrı Milletvekili M. Sıddık Altay’ın,
Ağrı -Eleşkirt İlçesindeki il kütüphanesinin hizmet
binası ihtiyacına ilişkin Kültür Bakanından sözlü soru
önergesi (6/236)
5.—Ağrı Milletvekili M. Sıddık Altay’ın,
Ağrı -Doğubeyazıt İlçesinde yapımı
sürdürülen kültür sitesi inşaatına ilişkin Kültür
Bakanından sözlü soru önergesi (6/237)
6.—Ağrı Milletvekili M. Sıddık Altay’ın,
Ağrı İlçelerinde öğretmen evi yapılmasına
ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/238)
7.—Ağrı Milletvekili M. Sıddık Altay’ın,
Ağrı- Eleşkirt İlçesinde yapımı devam eden
İmam Hatip Lisesine ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü
soru önergesi (6/239)
8.—Ağrı Milletvekili M. Sıddık Altay’ın,
Ağrı -Doğubeyazıt İlçesinde yapımı devam
eden İmam Hatip Lisesine ilişkin
Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/240)
9.—Bayburt Milletvekili Suat
Pamukçu’nun, bazı enerji nakil hatlarının ihalesine ilişkin
Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi (6/241)
10.—Çanakkale Milletvekili Ahmet Küçük’ün, köy korucularına
ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/242)
11. — Ağrı Milletvekili M. Sıddık Altay’ın,
Türkiye’ye çeşitli kaynaklardan yapılacak yardımlardan Doğu
ve Güneydoğu bölgelerine bir pay ayrılıp
ayrılmayacağına ilişkin Devlet Bakanından sözlü soru
önergesi (6/243)
12. —Adana Milletvekili Tuncay Karaytuğ’un, Mersin Gümrüğü ve
limanındaki bazı kamu görevlilerinin rüşvet
aldığı iddiasına ilişkin Başbakandan sözlü soru
önergesi (6/246)
13. —Konya Milletvekili Mustafa Ünaldı’nın, bir gazetede
yayımlanan “Patrikhane TC’yi takmıyor” başlıklı
haberde yer alan iddialara ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi
(6/249)
14.—Ağrı Milletvekili M. Sıddık Altay’ın,
Patnos Barajı ve Patnos Ovası sulama inşaatlarının
personel yetersizliğine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar
Bakanından sözlü soru önergesi (6/250)
15. —Konya Milletvekili Mustafa Ünaldı’nın, Türkiye
-İsrail Askerî Eğitim İşbirliği Anlaşması
ile ilgili basına yansıyan bir beyanına ilişkin Başbakandan
sözlü soru önergesi (6/252)
16.—Konya Milletvekili Mustafa Ünaldı’nın, Hollanda’daki
İslam Kolejlerinden mezun olanların bu okullarda geçen öğretim
sürelerinin Türkiye’de eksik değerlendirildiği iddiasına
ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/253)
17.—Ağrı Milletvekili M. Sıddık Altay’ın,
Ağrı İline bağlı köy ve mezralardaki göçleri önlemeye
yönelik projelere ilişkin Devlet Bakanından sözlü soru önergesi
(6/254)
18.—Ağrı Milletvekili M. Sıddık Altay’ın,
kalkınmada öncelikli yörelerdeki çiftçilere ek kredi verilmesine
ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi
(6/255)
19.—Ağrı Milletvekili M. Sıddık Altay’ın, 1996
-1997 Hububat Alım Kararnamesine ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından sözlü soru önergesi (6/256)
20.—Ağrı Milletvekili M. Sıddık Altay’ın,
Ağrı il sınırları içindeki bazı akarsular
üzerinde baraj yapılmasına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar
Bakanından sözlü soru önergesi (6/257)
B)YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.—Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın;
—DSİ Genel Müdürlüğünün Bursa’daki
yatırımlarına
— Bazı projelere,
İlişkin soruları ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı
M. Recai Kutan’ın yazılı cevabı (7/2070, 2075)
2.—Hatay Milletvekili Fuat Çay’ın;
—Hatay’da baraj yapımı nedeniyle boşaltılan köylerdeki
ailelerin ve göçebelerin iskânına,
—Hatay’da bazı ailelerin iskân programı hakkında ileri
sürülen iddialara,
İlişkin Devlet Bakanı Bekir Aksoy’dan soruları ve
Devlet Bakanı Nevzat Ercan’ın yazılı cevabı (7/2134,
2135)
3.—İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı’nın, Avrupa
seyahatine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Ahmet Cemil Tunç’un
yazılı cevabı (7/2159)
4.—Denizli Milletvekili M. Kemal Aykurt’un, PamukkaleKuzey ve Güney
kapılarına ilişkin sorusu ve Kültür Bakanı İsmail
Kahraman’ın yazılı cevabı (7/2166)
5.—Ağrı Milletvekili M. Sıddık Altay’ın,
Ağrı ve ilçelerinin kütüphane ihtiyacına ilişkin sorusu ve
Kültür Bakanı İsmail Kahraman’ın yazılı cevabı
(7/2178)
VII.—KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
1.—926 Sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununa
Bir Geçici Madde Eklenmesine İlişkin 488 Sayılı Kanun
Hükmünde Kararname ve Millî Savunma Komisyonu Raporu (1/215) (S.
Sayısı :23)
2. —Yurtdışında Bulunanların Sosyal
Güvenlikleri Hakkında Borçlanma Kanunu Tasarısı ve
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu
Raporu (1/569) (S. Sayısı :209)
I.—GEÇEN
TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 15.00’te açılarak üç oturum yaptı.
Rize Milletvekili H. Avni Kabaoğlu, Karadeniz’in kirliliği ve
ekolojik sistemine ilişkin gündemdışı bir konuşma
yaptı.
Kırklareli Milletvekili Necdet Tekin’in, TürkiyeBüyük Millet
Meclisince kabul edilişinin 73 üncü yıldönümü münasebetiyle Tevhidi
Tedrisat Kanununa ilişkin gündemdışı konuşmasına,
Millî Eğitim Bakanı Mehmet Sağlam,
Adana Milletvekili İmren Aykut’un, Sosyal Hizmetler ve Çocuk
Esirgeme Kurumundaki uygulamalara ilişkin gündemdışı
konuşmasına da, Devlet Bakanı Sacit Günbey,
Cevap verdiler.
Rize Milletvekili A. Mesut Yılmaz, Devlet Bakanı Sacit
Günbey’in konuşmasında partilerine sataşması,
Devlet Bakanı Sacit Günbey, Rize Milletvekili A. Mesut
Yılmaz’ın konuşmasında şahsına
sataşması,
Rize Milletvekili A. Mesut Yılmaz, Kayseri Milletvekili Salih
Kapusuz’un yerinden yaptığı konuşmasında
şahsına sataşması,
Nedeniyle birer konuşma yaptılar.
Avusturya, Almanya ve Fransa’ya gidecek olan Turizm Bakanı M.
Bahattin Yücel’e, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı H.Ufuk Söylemez’in,
Küba’ya gidecek olan Sağlık Bakanı
Yıldırım Aktuna’ya, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı
Ayfer Yılmaz’ın,
Vekâlet etmelerinin uygun görülmüş olduğuna ilişkin
Cumhurbaşkanlığı tezkereleriyle,
Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan ve
Türkmenistan Meclis Başkanlarının vaki davetlerine icabetle TBMM
Başkanının başkanlığında bu ülkelere gidecek
olan 6 kişilik parlamento heyetinde yer alacak milletvekillerine
ilişkin TBMM Başkanlığı tezkeresi,
Genel Kurulun bilgisine sunuldu.
Türk Silahlı Kuvvetlerinde İstihdam Edilecek Sözleşmeli
Subaylar Hakkında Kanun Tasarısı ile Türk Silahlı
Kuvvetlerinde İstihdam edilecek Sözleşmeli Astsubaylar Hakkında
Kanun Tasarısının yeniden incelenmek üzere geri gönderilmesine
ilişkin Başbakanlık tezkeresi okundu; komisyonlarda bulunan
(1/396) ve (1/411) esas numaralı kanun tasarılarının geri
verildiği bildirildi.
Burdur Milletvekili Kâzım Üstüner’in, siyasî parti
gruplarının oranlarında meydana gelen değişiklikler
nedeniyle, TBMM Başkanlığı Kâtip Üyeliğinden
çekildiğine ilişkin önergesi Genel Kurulun bilgisine sunuldu.
Bartın Milletvekili Cafer Tufan Yazıcıoğlu ve 21
arkadaşının, erozyonun nedenlerinin araştırılarak
alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/174)
okundu; önergenin gündemdeki yerini alacağı ve öngörüşmesinin,
sırasında yapılacağı açıklandı.
Burdur Milletvekili Yusuf Ekinci’nin, 41 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair 2809 Sayılı Yükseköğretim
Kurumları Teşkilatı Hakkında Kanun ile 78 ve 190
Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamelerde değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin (2/2) İçtüzüğün 37
nci maddesine göre doğrudan gündeme alınma önergesinin, yapılan
oylamadan sonra,
Bayburt Milletvekili Ülkü Güney’in, Yükseköğretim Kurumları
Teşkilatı Hakkında 41 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair 2809 Sayılı
Kanuna Ek ve Geçici Maddeler Eklenmesi ve 78 ve 190 Sayılı Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Kanun Teklifinin (2/12) İçtüzüğün 37 nci maddesine
göre doğrudan gündeme alınma önergesinin, yapılan görüşmelerden
sonra,
Kabul edildikleri açıklandı.
İstanbul Milletvekili Halit Dumankaya ve 13
arkadaşının, TMOGenel Müdürlüğündeki usulsüzlük ve
yolsuzluk iddialarını araştırarak alınması
gereken tedbirleri belirlemek amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi ve (10/6) esas numaralı Meclis
Araştırması Komisyonu Raporu (S.Sayısı :154) ile,
Konya Milletvekili Mustafa Ünaldı ve 18 arkadaşının,
hudutlarımızın güvenliği konusunda alınan ve
alınması gereken tedbirleri araştırmak amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi ve (10/7)
esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Raporu
(S.Sayısı :174)
Üzerindeki görüşmeler tamamlandı.
İstanbul Milletvekili Halit Dumankaya,Edirne Milletvekili Evren
Bulut’un, (10/6) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu
raporunun görüşmeleri sırasında yaptığı
konuşmasında, ileri sürmüş olduğu görüşlerden
farklı görüşleri kendisine atfetmesi nedeniyle bir konuşma
yaptı.
12 Mart 1997 Çarşamba günü saat 15.00’te toplanmak üzere,
birleşime 20.55’te son verildi.
Kamer Genç
Başkanvekili
Mustafa Baş Ünal
Yaşar
İstanbul Gaziantep
Kâtip
Üye Kâtip
Üye
Ahmet Dökülmez
Kahramanmaraş
Kâtip Üye
II. —GELEN KÂĞITLAR
12.3.1997 ÇARŞAMBA
Yazılı Soru Önergeleri
1.—İzmir Milletvekili Birgen Keleş’in, kamu
kuruluşlarında görevden alınan kadın yöneticilere
ilişkin Dışişleri Bakanı ve Başbakan
Yardımcısından yazılı soru önergesi (7/2252)
(Başkanlığa geliş tarihi :10.3.1997)
2. —Adana Milletvekili Tuncay Karaytuğ’un,
hakkında tutuklama kararı bulunan eski bir emniyet mensubuna
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/2253) (Başkanlığa geliş tarihi :10.3.1997)
3.—Ankara Milletvekili
Mehmet Ekinci’nin, kamu bankalarının basın
kuruluşlarına verdikleri kredi ve ilanlara ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2254) (Başkanlığa
geliş tarihi :10.3.1997)
4.—Hatay Milletvekili Fuat Çay’ın, Türkiye
Kalkınma Bankası personelinin emekliye ayrılmaya
zorlandıkları iddiasına ilişkin Devlet Bakanından
yazılı soru önergesi (7/2255) (Başkanlığa geliş
tarihi :10.3.1997)
5. —İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen’in,
Malatya’da yapılan laiklik karşıtı yürüyüşe ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2256)
(Başkanlığa geliş tarihi :10.3.1997)
6. — Manisa Milletvekili Tevfik Diker’in, hakkında
tutuklama kararı bulunan eski bir emniyet mensubunun yakalanmasına
ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/2257)
(Başkanlığa geliş tarihi :10.3.1997)
7.—Manisa Milletvekili Tevfik Diker’in hakkında
tutuklama kararı bulunan eski bir emniyet mensubunun yakalanmasına
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/2258) (Başkanlığa geliş tarihi :10.3.1997)
8. —Kars Milletvekili Selahattin Beyribey’in, silah
ruhsatı başvurusunda bulunan koruculara ilişkin
İçişleri Bakanınadan yazılı soru önergesi (7/2259)
(Başkanlığa geliş tarihi :10.3.1997)
9. —Rize Milletvekili Avni Kabaoğlu’nun,
İsrail’de çalışan işçilerimizin sorunlarına
ilişkin Çalışma ve SosyalGüvenlik Bakanından
yazılı soru önergesi (7/2260) (Başkanlığa geliş
tarihi :10.3.1997)
10.—Adana Milletvekili İmren Aykut’un, Sosyal
Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonundan
yapılan yardımlara ilişkin Devlet Bakanından
yazılı soru önergesi (7/2261) (Başkanlığa geliş
tarihi :10.3.1997)
Genel Görüşme Önergesi
1.—Aydın Milletvekili İsmet Sezgin ve 21
arkadaşının, Türkiye’nin Avrupa Birliği ile ilişkileri
konusunda Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 102 ve 103 üncü maddeleri
uyarınca bir genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi
(8/10) (Başkanlığa geliş tarihi :11.3.1997)
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati : 15.00
12 Mart 1997 Çarşamba
BAŞKAN : Başkanvekili Kamer GENÇ
KÂTİP ÜYELER : Mustafa BAŞ (İstanbul),
Ünal YAŞAR (Gaziantep)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 67 nci Birleşimini açıyorum.
Çalışmalara başlamamız için yeterli
sayımız vardır; çalışmalarımıza
başlıyoruz.
III. —
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1. — Kültür Bakanı İsmail
Kahraman’ın, İstiklal Marşımızın Türkiye Büyük
Millet Meclisinde kabulünün 76 ncı yıldönümü münasebetiyle
açıklaması ve CHP İçel Milletvekili Durmuş Fikri Sağlar,
DSP Kütahya Milletvekili Emin Karaa, RPÇorum Milletvekili Zülfikâr Gazi, DYP
İstanbul Milletvekili Tayyar Altıkulaç, ANAP Kahramanmaraş
Milletvekili Esat Bütün’ün grupları adına ve Ankara Milletvekili
Mehmet Ekici’nin şahsı adına konuşmaları
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Kültür
Bakanı Sayın İsmail Kahraman,
Başkanlığımıza gönderdiği bir tezkereyle,
İstiklal Marşımızın Türkiye Büyük Millet Meclisince
kabulünün 76 ncı yıldönümü münasebetiyle, bugün, Genel Kurulda,
Hükümet adına gündemdışı bir konuşma yapmak
istediğini bildirmiştir.
Kendisine gündemdışı söz vermeden önce,
50'nin üzerinde milletvekili arkadaşımızın
Başkanlığa vermiş oldukları bir önerge vardır; bu
önergede, "Malumları olduğu üzere, 12 Mart, İstiklal
Marşımızın Meclisimiz tarafından kabul günüdür.
Anadolu ve Trakya Türklüğünün emperyalizme karşı verdiği
bağımsızlık mücadelesinin başarıyla
tamamlanmasında İstiklal Marşımızın
oynadığı rol çok açıktır. Kuvayi Milliye ruhuyla bu
iman mısraları etrafında kenetlenen halkımız,
müstevlileri bu topraklardan kovmuş ve Cumhuriyet, bu büyük
başarının eseri olarak ortaya çıkmıştır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi, İstiklal
Marşımıza ve yazarı Mehmet Akif Ersoy merhuma vefa borcunu
ödemelidir. Bu maksatla, 12 Mart günü, Taceddin Dergâhında, Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığı olarak, bir tören düzenlenmesini
ve müteakiben, Genel Kurulun mutad oturumunun başında, İstiklal
Marşının tamamının, Başkanlıkça tayin
edilecek bir üye tarafından kürsüden okunmasını ve bütün
üyelerin saygı duruşuyla ayakta dinlemesini arz ve teklif
ederiz." demektedirler.
Sayın arkadaşlarımız, bu önerge,
Meclis Başkanlığına verilmiştir. Meclis
Başkanlığıyla yapılan görüşmede, gruplar, galiba
kendi aralarında anlaşmışlar. Her grup, gruplar adına
yapılacak konuşmalarda, İstiklal Marşımızın
iki kıtasını okuyacaktır.
Saygı duruşuna gelince: Biliyorsunuz,
İçtüzüğümüzün 53 üncü maddesine göre, Türkiye Büyük Millet Meclisinde
saygı duruşunu gerektirecek konularda Başkanlık
Divanının karar alması gerekiyor; bu, İçtüzük hükmüdür.
Zaten, İstiklal Marşımız, hepimizin onurudur, gururudur,
onun içerisindeki ruh ve mana hepimizin şevkidir. Dolayısıyla,
biz, her gün, zaten, İstiklal Marşımız
çalındığında, Marşımıza karşı,
büyük bir huşu içerisinde saygılı duruyoruz; yalnız Türkiye
Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda değil, çalındığı
her yerde, Türkiye'nin ve dünyanın her yerinde, Marşımıza
karşı saygımızı belirtiyoruz.
Bu durumu açıkladıktan sonra, Sayın
Bakana söz veriyorum.
Buyurun Sayın Bakan. (RP sıralarından
alkışlar)
Süreniz 10 dakika efendim.
KÜLTÜR BAKANI İSMAİL KAHRAMAN (İstanbul)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İstiklal
Marşımızın Türkiye Büyük Millet Meclisimizce kabulünün 76
ncı yıldönümü münasebetiyle huzurlarınızda bulunuyorum.
Hükümetimiz ve şahsım adına, böyle bir günde huzurunuzda
olmanın bahtiyarlığı içerisinde, Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Millî marşlar, bayraklar gibi, devletlerin
sembolüdür. İstiklal Marşımız, henüz, daha İstiklal
Savaşımız neticelenmeden kabul edilmiş olan bir
marştır ve çok sıkıntılı günlerde, milletimize ve
ordumuza ruh, iman ve güç veren bir metindir.
İstiklal Marşımızın kabulü, 12
Mart 1921'de Türkiye Büyük Millet Meclisinde gerçekleşmiştir. Merhum
Akif, ilk müsabakaya katılmamıştır; zira, "ortaya
konulan maddî bir menfaat karşılığında millî marş
yazılmaz" demiştir.
Millî şairimiz, hepimizin örnek alacağı,
örnek ve lider bir şahsiyettir; hayatı, yaşayışı,
karakteri, seciyesi, ilmi seviyesiyle örnek teşkil eden bir zattır.
Doktor Rıza Nur Beyin Maarif Vekilliği
sırasında başlatılan bu çalışma, bilahara,
Hamdullah Suphi Tanrıöver Beyin Millî Eğitim Bakanlığı
sırasında neticelendi. Akif, Maliyenin ayırdığı
500 lirayı, Şarkışla'daki yaralı gazilerin
masrafları için hibe etti. Kendisinin paltosu olmadığı,
arkadaşının yağmurluğuyla Meclise gelebildiği
halde, Akifimizin yapmış olduğu bu insanlık örneği
jest, hepimize örnek teşkil etmelidir.
Milletimiz, İstiklal
Savaşımızı, bütün emperyalist güçlere karşı çok
büyük özveriyle gerçekleştirmiştir ve bunu gerçekleştirmede,
iman gücünün, inancın çok büyük tesiri olmuştur. Bütün devletlerin
yüklendiği Türkiye'nin, bütün dünyaya karşı böyle bir zafere
kavuşmasının reçetesi, inancı, imanı, örfü, âdeti,
ananesine bağlılığı olmuştur ve öyle
neticelenmiştir.
Savaşın ruhunu, gaye ve hedefini dile getiren
bir şiirin İstiklal Marşı olarak kabul edilmesi, sadece o
gün için değil, bugün de, yarın da bize yol gösterici olacak bir
metindir. Zira, Anayasanın başlangıcında da anayasal bir
metin olarak kabul edilmiş ve değiştirilemez hükümler
arasında İstiklal Marşımız
sayılmıştır. Rahmetli Mehmet Akif Ersoy Beyin dediği
gibi, inşallah, Türk Milleti ebediyete kadar devletini devam ettirecek ve
bir daha İstiklal Marşı yazmak gibi bir durumla karşı
karşıya kalmayacaktır.
İstiklal Marşımız, milletimizi
millet yapan değerlerin yüksek bir heyecan ve hissiyatla dile
getirildiği eşsiz bir metindir ve sadece normal törenlerde okunacak
bir marş da değildir -Sayın Başkanımızın
dediği gibi, biraz sonra, her grup ikişer kıtasını
okuyacağına göre- her kıtasından ders alınacak olan,
her mısraı apayrı bir destan olan yol gösterici bir metindir;
bir anayasa metni gibidir ve bir destandır.
Büyük bir devletin torunları olarak, ahfadı
olarak, bu Mecliste, bizi, yine, bütünleştiren böyle bir marş, böyle
bir metin, böyle bir eserle karşı karşıyayız ve bütün
gruplarımız, rahmetli Akif'in 27 Aralıktaki anma gününde
olduğu gibi, yine aynı fikir etrafında, yine bir bütünlük ve
sevgi yumağı halinde kendisini burada temsil ettirecektir.
Toplumumuzun içinde sıkıntılar olsa
dahi, milletimizin bütünlüğü, birliği ve geleceği mevzubahis
olduğunda, bir bütün halinde hareket ettiğimizi her zaman gösterdik
ve göstereceğiz. Zira, kökü çok eskiye dayanan bir devletin
devamıyız, kuruluş tarihi 1299'a uzanan bir büyük devletin, bir
cihan devletinin devamıyız, Osmanlı'nın
torunlarıyız. Düşününüz ki, dünya nüfusunun 548 milyon
olduğu dönemde, 20 milyon kilometrekarelik bir sahada, 100 milyon nüfusa
hitap eden bir devletin temsilcileriyiz ve o maziden gelen hasletlerimizle, o
maziden gelen geleneklerimiz ve göreneklerimizle, geleceğe ümitle
yürüyoruz ve yürüyeceğiz.
O noktadan, İstiklal Marşımız,
sadece bir anın, bir savaş arasının duygusu değil,
topyekûn bir tarihin, geçmişin, bugünün ve geleceğin yol göstericisi
olan bir metindir.
Böyle bir metnin kazanılmasında ve
kazandırılmasında emeği geçenleri, bu vesileyle, tekrar,
hürmetle ve rahmetle yad etmek, hepimizin boyun borcudur.
Kültür Bakanlığımız, millî
kültürümüzün yaygınlaştırılması, geliştirilmesi
ve ilerletilmesi için gereken çalışmaları yapmakla mükellef
kılınmıştır; kuruluş kanunumuzun gereği
budur. Bu gereği yerine getirmek için, millî kültürümüzü esas kabul eden,
evrensel değerlerle bütünleştiren bir çalışmanın
içerisinde, gereken faaliyetleri sürdürüyoruz.
Bu cümleden olmak üzere, Millî Marşımızın
kabul yıldönümünde de, bugün, Türkiyemizdeki bütün illerimizde,
ilkokullar, ortaokullar ve liseler arasında, Millî
Marşımızı güzel ezbere okuma yarışması
tertip ettik. Millî Kütüphanemizde, Ankara'daki merasimimizi tamamladık.
Büyük bir katılım oluyor ve yurt sathında, gençlerimiz,
geleceğimiz demek olan genç talebelerimiz, büyük bir vecd ve aşkla ve
şevkle, İstiklal Marşımızın
yarışmasına katıldılar. Bu yarışmayı,
İstanbul'da, 27 Aralıkta yapmıştık; 3 050 okul
katıldı, 11 800 talebe iştirak etti ve bunların 270'i
dereceye girdi. Her kazada, her okulun birincisi, ikincisi, üçüncüsü seçildi.
Bunlar arasında, mesela, bir Ermeni talebe kızımız Lory,
bir Rum kızımız, Rum ilkokulundan Aleksandra, körler okulundan bir
ortaokul talebesi, büyük vecd içerisinde ve büyük bir başarıyla
Marşımızı okudular. Bütün yurt sathında, benzeri bir
tabloyu, bugün, Türkiyemiz yaşadı.
Bize düşen, millî birlik ve bütünlüğümüzü
sağlamada en mühim unsur olan manevî değerlerimize sahip
çıkmaktır, millî değerlerimize sahip çıkmaktır, millî
ve manevî hayatımızı ayakta ve diri tutmaktır. Kültür
sahibi olmanın gereği budur ve eğer bu kültüre sahip
çıkmazsak, milletimizin değerlerine sahip çıkmazsak, o takdirde,
şahsiyet fukaralığıyla karşı karşıya
kalırız; hatta, şahsiyet yokluğuna duçar oluruz; o takdirde
de, asimile olmak gibi bir durum mevzubahis olur. Onun için, bu ve benzeri
vesilelerle, Kültür Bakanlığımız, millî kültür
sahasında, gereken faaliyetlerini, icap ettiği ölçüde sürdürecek ve
devam ettirecektir. Bu vesileyle, desteğini esirgemeyen bütün kamu
görevlilerine ve Millî Eğitim Bakanlığı mensuplarına
ayrıca teşekkürlerimizi sunmak istiyorum.
İstiklal ve hürriyet, milletimizin temel
değerlerindendir, yapısının icabıdır. Esareti ve
köleliği kabul etmeyen bir yapıya ve bir bünyeye sahip bir milletin
mensubuyuz. Esasında, hürriyet, doğumla insana verilen tabiî
haklardandır. Hür olmak, insanın doğuştan sahip olduğu
bir haktır. O hürriyeti engelleyici herhangi bir tedbire tevessül etmek,
gerek hukuka gerekse insanlık haysiyetine ve onuruna aykırı bir
hadisedir. Fert olarak bunu kabul etmememiz, neticede, millet olarak ve devlet
olarak da kabul etmememiz sonucuna bizi götürür. Despot düşüncelerle ve
yönlendirici, normatif değerlerle hareket ettirici düşüncelerle
toplumu ileriye götürmek mümkün değildir. Toplumun önünün
açılması, ancak, ona, hürriyet ve istiklal, istikbal tanıyarak,
düşüncesini hür bir şekilde ifade etme hakkını
tanıyarak gerçekleşebilir; bu, milletimizin yapısında ve
dokusunda vardır, var olmaya devam edecektir ve bu devam ettiği
müddetçe de, ülkemiz, ileriye, daha ötelere doğru ulaşacak ve
Türkiye, misyonuna kavuşmuş olacaktır.
Rahmetli Mehmet Akif Ersoy'u anarken ve İstiklal
Marşımızın kabulü yıldönümünde konuşurken,
bunları da ifade etmeyi bir görev olarak telakki ettim ve bu sözlerimle,
Yüce Meclimizle aynı fikir ve düşüncede olduğumu da,
müsaadenizle, kabul ettiğimi ifade etmek isterim.
Millî günlerimizde nasıl berabersek, her
meselemizde yan yana ve beraber olduğumuz inancı içerisindeyiz.
Elbette ki, detaylarda, tali meselelerde ve güdülecek olan yollardaki,
politikalardaki tespitlerde farklılıklar olabilir; ama, bu,
nihayetteki hedefi değiştirmez. Hepimizin hedefi, merhum Akif'in
İstiklal Marşımızda söylediği gibi, ilelebet
Türkiyemizin yaşaması, bayrağımızın dalgalanması,
ezanımızın, minaremizin sessiz kalmaması, arşa
doğru şahadet parmağı gibi yükselmesidir. Türkiyemiz, bu
şekilde kalkınacak, gelişecek ve çağı
aşacaktır.
Bu duygularla hepinizi tekrar hürmetle selamlarken,
İstiklal Savaşımızda ve daha önceki muharebelerde
şehit olmuş bütün şühedamızı, devletimiz için her
sahada hizmet vermiş olan değerli büyüklerimizi tekrar rahmet ve
minnetle anıyor; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyor; bütün
siyasi partilerimize, Hükümetimiz adına teşekkürlerimizi sunuyorum.
(RP, DYP ve ANAP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Sayın milletvekilleri, İçtüzüğümüze
göre, Hükümet gündemdışı söz isterse, grupların, 10'ar
dakikayı geçmemek üzere söz hakkı vardır. Bir de grubu olmayan
bir partinin mensubu bir milletvekiline söz verilecektir; İçtüzüğe
göre bunun süresi de 5 dakikadır.
CHP Grubu adına Sayın Fikri Sağlar söz
istemişlerdir.
Buyurun efendim. (CHP sıralarından
alkışlar)
Konuşma süreniz 10 dakikadır.
CHP GRUBU ADINA DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR
(İçel) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; İstiklal
Marşımızın ulusal marş olarak kabulünün
yıldönümüyle ilgili olarak, Cumhuriyet Halk Partisi adına
görüşlerimizi dile getirmeden önce, Türk Halkına istiklalini
kazandırmak için canları pahasına mücadele edenleri, bu
uğurda şehit düşenleri ve elbette bu kutsal mücadelenin öncüsü
Büyük Atatürk'ü bir kez daha saygıyla anarak, şükran
duygularımızı ifade etmek istiyorum; hepinize saygılar
sunuyorum.
İstiklal Marşı, kuşkusuz her ulus
için çok anlamlı ve önemlidir; ancak, bizim İstiklal
Marşımız, simgelediği bağımsızlık
mücadelesinin büyüklüğüyle, birçok mazlum ulusa örnek olma özelliği
nedeniyle daha da değerlidir. Gerçekten de, İstiklal Marşımızın
her dizesinde, buram buram inanç, kahramanlık, coşku ve ulusa olan
güven kokar. İstiklal Marşımız, aynı zamanda,
emperyalizme karşı başkaldırının ve zaferin
destanıdır. Mehmet Akif Ersoy, İstiklal Marşında, Türk
Halkının ortak duygularını ve değerlerini
olağanüstü bir duyarlılıkla, ama, bir o kadar da özgüvenle dile
getirmiştir. Büyük şairimizi saygıyla anıyorum ve onun
önünde şükranla eğiliyorum.
İstiklal Marşımızın kabul
edildiği günün zorunlu koşullarını halkımız çok
iyi biliyor. Atatürk ve mücadele arkadaşları, cephelerde tüm
yokluklara karşı verdikleri savaşımda
kazandıkları zaferleri, daha sonra ülkenin yeniden
yapılanması konusunda da gerçekleştirmişlerdir. Ancak, çok
iyi biliyoruz ki, ulusların tarihlerinde her zafer, bir sonuç değil,
yeni bir başlangıçtır. Geçmişteki zaferler ve
başarılar, bir sonraki aşama için iyi bir başlangıç
oluşturduğu anda değer kazanır. Bu anlamda, İstiklal
Savaşımızın ulusal marş olarak kabul edilişinin
76 ncı yıldönümünde, geçmişte kazandığımız zaferler
ve başarıları sadece anmakla yetinmemeli, bunları, bu günü,
geleceğin temelleri olarak görmeliyiz.
Türkiye Cumhuriyetinin bugün içinde bulunduğu
koşullar, Atatürk ve mücadele arkadaşlarının
düşledikleri koşullar değildir ne yazık ki. Sağlanan
önemli gelişmelere, gerçekleştirilen büyük atılımlara
rağmen, Türkiye Cumhuriyeti, kendisini var eden değerlere yönelik
saldırılar başta olmak üzere, çok ciddî sorunlarla
karşı karşıyadır. Cumhuriyetin temel ilkeleri ve
devrimlerini yok etmek isteyen bazı kesimler, bu amaçlarını
açıkça gerçekleştirmeye çalışmaktadırlar.
Çağdaş, demokratik ve laik bir Türkiye Cumhuriyetini dünya uluslar
ailesi içerisindeki saygın yerinden uzaklaştırmaya
çalışanların gafletini ibretle izliyoruz; ancak, sadece
izlemekle yetinmeyeceğimizi ve demokratik hukuk devleti esaslarıyla
karşılarına çıkacağımızı, burada bir
kez daha ifade etmek istiyorum.
Bugün, Mehmet Akif'e ve onun muhteşem eseri
İstiklal Marşına övgüler düzenlerin ve şükran
duygularını dile getirenlerin bazıları, Mehmet Akif'i ve
İstiklal Marşını doğru olarak kavradıklarını
sanmadığım hal ve hareket içerisindeler. Ulusal bağımsızlığımızla
ilgili ciddî kaygılar yaratan gelişmelere
bakışlarından kaygı duyduğum bu insanlarla, Mehmet
Akif'i ve İstiklal Marşımızın ruhunu bağdaştırmada
hayli güçlük çekmekteyim. Keza, "gelenin keyfi için geçmişe
kalkıp sövemem" dizesinin arkasına sığınarak,
Mehmet Akif'i başka unsurlarıyla bağdaştırma
çabalarının da gerçeği yansıtmadığını
ifade etmek istiyorum; çünkü, aynı Mehmet Akif, dizelerinde, baskı ve
zulme karşı özgürlüklerden yana olduğunu en açık biçimde
dile getiren bir şairdir.
Tarihi doğru algılamak, kişileri de
yerli yerine oturtmak gerekir. Mehmet Akif, İslamî değerlerine
bağlıydı; ama, başkaları halka zulmü reva görürken,
Mehmet Akif “zulmü alkışlayamam, zalimi asla övmem" diyecek
kadar özgürlüklerden ve halktan yanaydı. Evet, İngiliz
sığınmacısı Vahdettin de İslamî değerlere
bağlıydı; ancak, Vahdettin ve onun şeyhülislamı,
Kuvayı Milliye önderleri için idam ferman ve fetvaları verirken,
Mehmet Akif, Kuvayı Milliyecilerle birlikte Anadolu'da cami cami
dolaşıp emperyalizme karşı ulusal direniş
bayrağını dalgalandırıyordu.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
İstiklal Marşımızın en önemli mesajlarından biri
de “ümmet“ yerine "millet" kavramı etrafında halkı
harekete geçirmek istemesidir. Bu, kimilerince, büyük vatan şairimiz
Mehmet Akif Ersoy'un şahsında savunma gayretinde bulundukları
Osmanlı ve Osmanlıcılık kopuşunun net bir ifadesi
olarak algılanmalıdır.
Geçmişe sahip çıkmak, geçmişte
yaşamak değildir, tarihimizin her dönemi bizimdir. Orta Asya'dan
beyliklere, Osmanlı'dan Türkiye Cumhuriyetine, tarihimizin her dönemini
-doğruları ve yanlışlarıyla- bizim tarihimiz olarak
kucaklıyoruz; ama, doğrularına sahip çıkarak,
geliştirip dönüştürerek yararlanmaktan yanayız. Yanlışları
da, bir özeleştirme mekanizması içerisinde değerlendirmemiz gerekiyor.
Bu, tarihin inkârı değil, çağdaş olmanın en doğal
gereğidir.
Mehmet Akif Ersoy bugün yaşıyor olsaydı,
İstiklal Marşını, aynı ruhla, aynı inançla, bu
kez, yeni Ali Kemallere, Damat Feritlere, Abdülhamit özentilerine ve
onların uluslararası bağlantılarına karşı
yazardı. Bugün, İstiklal Marşımıza, verdiği
mesaja, ruha her zamankinden daha fazla sarılmamız ve sahip
çıkmamız gerekmektedir.
İstiklal Savaşımızın ve onu
izleyen cumhuriyetin tüm kazanımları büyük saldırılarla
karşı karşıyadır. Bugün, İstiklal
Savaşımızın, onun yarattığı
çağdaş, demokratik, laik cumhuriyet temellerine dönüşün gerekli
olduğu ve bunun için de devrim yasalarının ödünsüz
uygulanması gerektiği, çetelerden arınmış temiz
toplum, temiz yönetim özleminin gerçekleştirilmesi için mücadele günüdür;
bu mücadelenin ruhu da Kuvayı Milliyedir.
Bu arada, ulusal birliğimizi simgeleyen
İstiklal Marşımızın kabulünün 76 ncı
yıldönümünü idrak ettiğimiz bugünün, yani 12 Martın,
demokrasiye, birlik ve bütünlüğe karşı olaylarla aynı güne
rastlamasını talihsizlik olarak değerlendiriyorum. 12 Mart
muhtırası ve Gazi olaylarının benzerlerinin tekrar
yaşanmaması için, tüm halkımızı ve özellikle Türkiye
Büyük Millet Meclisini, sorumluluğunun gereklerini en iyi biçimde yerine
getirmeye davet ediyorum.
İstiklal Marşımızın kabulünün
76 ncı yıldönümünde, Büyük Atatürk ve mücadele arkadaşları
başta olmak üzere, istiklalimizin kazanılması ve sürdürülmesi
doğrultusunda çaba gösterenleri saygıyla selamlıyorum, önlerinde
şükranla eğiliyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlarım, bugün,
alınmış olunan karar doğrultusunda, her
arkadaşımız, İstiklal Marşımızın iki
dörtlüğünü okuyacak; ben de, ilk ikisini sunmak istiyorum.
"Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al
sancak,
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.
O benim milletimin yıldızıdır,
parlayacak,
O benimdir, o benim milletimindir ancak.
Çatma, kurban olayım, çehreni ey nazlı hilal!
Kahraman ırkıma bir gül; ne bu şiddet,
bu celal?
Sana olmaz, dökülen kanlarımız sonra helal.
Hakkıdır, hakka tapan milletimin
istiklal."
Hepinize saygılar sunuyorum.(Alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın
Sağlar.
DSP Grubu adına, Sayın Karaa; buyurun
efendim. (DSP sıralarından alkışlar)
Sayın Karaa, süreniz 10 dakikadır.
DSP GRUBU ADINA EMİN KARAA (Kütahya)
– Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; İstiklal
Marşımızın kabulünün 76 ncı Yıldönümünde,
Demokratik Sol Parti Grubunun görüşlerini açıklamak üzere
huzurunuzdayım; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Millî marşlar, milletlerin birlik ve beraberlik
duygularını yansıtırlar. Her millet, kendi
marşını, belirli tarihî olaylar sonunda elde etmiştir; ama,
hiçbir millet, Türk Milleti gibi, her anını yaşayarak millî
marşına sahip olamamıştır. İstiklal
Marşımız, Birinci Dünya Savaşı sonrasında, ülkemizi
parçalamak isteyen emperyalistlere karşı Türk Milletinin vermiş
olduğu bağımsızlık ve Kurtuluş Savaşı
yıllarında, ordudan gelen bu yoldaki talep üzerine, gündeme
gelmiştir.
Nasıl bir millî marş olacağı
konusunda şu istekler ortaya çıkmıştır: Öyle bir marş
olmalı ki, Mehmetçik onda tüm benliğini,
bağımsızlık aşkını bulmalı,
vatanın bağrına bir hançer gibi saplanmış
düşmanla savaşırken, bu marştan güç almalıdır.
Yine bu marş, kutsal bir ayet gibi, askerin dudaklarından eksik
olmamalıdır. Açıkçası bu Marş, Türkün özgürlük ve
vatan tutkusunu dile getirmeliydi.
Böylesine büyük özelliklere sahip bir İstiklal
Marşını yazmak, elbette kolay değildi. Ne var ki, o
yıllarda, Türk Milletinin yaşamı, İstiklal
Marşımıza tıpatıp uyuyordu. İşte, bu
gerçeği gören büyük şair Mehmet Akif Ersoy, milletinin
savaşını, sevdasını, bağımsızlık
özlemini, kendine has ustalığıyla şiir haline getirmeyi
başarmıştır. Bir başka ifadeyle, Türk Milletinin
İstiklal Savaşı, İstiklal Marşı içinde en güzel
ifadesini bulmuştur.
İşte bu nedenle, bizim İstiklal
Marşımız ısmarlama değildir; işte bu nedenle,
bizim İstiklal Marşımız hiçbir ülkenin millî
marşına benzemez. İstiklal Marşımızın
şiiri, Türk Ulusunun bağımsızlığının
simgesi olan albayrak üzerine yazılmış bir destandır.
İstiklal Marşı, Anadolu'nun ortasından, Türk Milletinin
bağımsızlığını korumak yolundaki
sarsılmaz iradesini bütün dünyaya haykıran en gür sesleniştir.
Bu şafaklarda yüzen alsancak, sonsuza dek dalgalanacaktır.
İşte, bu nedenledir ki, İstiklal
Marşı, hepimiz için bir onurdur, gururdur, bir namustur. Bizim,
böylesine bir hayat felsefemiz olan İstiklal
Marşımızın okunması sırasında, geçen
yıl ülkemizi ziyaret eden kimi konuklar ayağa kalkmıyorsa veya
içimizden birileri bu densizliği yapıyorsa, dahası, bu güzel
vatanın kurtarıcısı, cumhuriyetimizin kurucusu Ulu Önder
Atatürk'ün kabrini ziyaret etmiyorsa, bunlara tepki göstermeyen hükümetleri
buradan şiddetle kınıyorum. (DSP sıralarından
"Bravo" sesleri, alkışlar)
Kurtuluş Savaşı, büyük asker, büyük
devlet adamı Gazi Mustafa Kemal önderliğinde, Türküyle, Kürdüyle,
Alevîsi ve Sünnîsiyle bir bütün olarak, Türk Milletinin bütün fertleriyle
bağımsızlık ülküsünde birleşilen bu ortak amaçla
kazanılmıştır.
Bugün, ülkemizin jeopolitik konumu nedeniyle, ülke
bütünlüğü ve millî birliğimiz konusunda her zamankinden daha dikkatli
ve uyanık olmak zorundayız. Türkiye, son yıllarda, bazı
dış desteklerle, cumhuriyet tarihinin en acımasız
ayrılıkçı hareketiyle karşı karşıyadır.
Türkiye'de, vatandaşlar arasında huzursuzluk giderek
artmaktadır. Bunların en başında, özellikle son zamanlarda,
laikliğe yönelik, cumhuriyete yönelik, rejime yönelik tehlikelerin
yoğunlaşması gelmektedir. İnanç sömürüsünün dinimize de
zarar verecek ölçüye varmasından dolayı kaygı ve huzursuzluk
artmaktadır. Bırakın artık dinle uğraşmayı,
bırakın insanların Allah'la kul arasındaki münasebetini. Bu
İstiklal Marşının yazıldığı tarihten bu
yana, 76 yıldır bu cumhuriyette İslamiyetle hiç bu kadar
oynanmadı. Bir yanda Başbakan Yardımcısı, daha dün
"laik, demokratik cumhuriyetten dönüş yoktur; kimse bunun üzerine
hesap yapmasın, hiç kimse din üzerinden siyaset yapmasın; dini, oy
toplama aracı olarak kullandırmayız" derken, aynı gün
Sayın Başbakanın, toplumun laiklik konusundaki duyarlı
kesimleri için "faşist laikler; laik mürteciler; devrim
yobazları" gibi yakıştırmalar yapması, fevkalade
ibret vericidir.
Kurtuluş Savaşında bu ülkeyi yan yana,
omuz omuza birlikte savunmuş insanların çocukları,
torunları arasına nifak tohumları ekilmek istenmektedir. Bu
ülkede yaşayan tüm insanların mutluluk ve esenliği,
aralarında hiçbir etnik köken, din veya mezhep farkı gözetmeksizin
hepsini kucaklayan, hepsinin etnik özelliklerine ve inançlarına saygı
gösteren bir kardeşlik anlayışındadır.
Mehmet Akif'in İstiklal Marşı bizim
hayatımızdır. Allah bize yeni bir İstiklal Marşı
yazdırmasın. (DSP sıralarından alkışlar)
İstiklal Marşının, Grubumuzun
okuyacağı üçüncü ve dördüncü kıtasını takdim ediyorum:
"Ben, ezelden beridir hür yaşadım, hür
yaşarım.
Hangi çılgın bana zincir
vuracakmış? Şaşarım!
Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner,
aşarım;
Yırtarım dağları, enginlere
sığmam taşarım.
Garbın afakını sarmışsa çelik
zırhlı duvar,
Benim, iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.
Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı
boğar
Medeniyet dediğin tek dişi kalmış
canavar."
Saygılarımla efendim. (Alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Karaa.
Refah Partisi Grubu adına, Sayın Zülfikar
Gazi; buyurun. (RP sıralarından alkışlar)
Sayın Gazi, süreniz 10 dakikadır.
RP GRUBU ADINA ZÜLFİKAR GAZİ (Çorum) –
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; İstiklal
Marşımızın kabulünün 76 ncı yılı
münasebetiyle, Refah Partimiz Grubu ve şahsım adına, Yüce
Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Tam 76 yıl önce bugün, bu Yüce Meclis,
İstiklal Harbinin hazırlıklarını yaparken, Aziz
Milletimizin iman, azim, heyecan ve kahramanlığının
tercümanı olan İstiklal Marşını müzakere ederek kabul
etmiştir.
İstiklal marşı olabilecek şiir
yarışması açılmış, yarışmaya 724
şiir gelmiştir. Yarışmada dereceye giren şiire 500
lira mükâfat konulması sebebiyle, iman şairimiz Mehmet Akif
"istiklal marşı parayla yazılmaz" diyerek müsabakaya
katılmamıştır. Zamanın Maarif Vekili Hamdullah Suphi
Bey, Yüce Milletimizin tarihine, inancına, şan ve şerefine yakışan
şiirin, ancak Akif tarafından yazılabileceğini çok iyi
bildiği için, büyük şairimizi istiklal marşı için şiir
yazmaya ikna etmiştir. Neticede, Büyük Millet Meclisinde, bundan 76
yıl önce, büyük bir heyecanla, Türkiye Büyük Millet Meclisinin ilk üyeleri
tarafından kabul edilmiştir.
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; Türk İstiklal Marşı, dünya milletlerinin
millî marşları içerisinde güfte bakımından belki de en
güzeli ve en manalısıdır. Bazı marşlar o devletin
hükümdarını, başkanını övmekte, bazı marşlar
ise mübalağalı şekilde kendi milletlerini göklere
çıkarmaktadır. Bizim İstiklal Marşımız ise, tarih
boyunca, daima müstakil ve hür yaşamış büyük bir milletin bu
hasletini azimle, heyecanla, imanla terennüm eden bir şiir
şaheseridir. Bu eserde sevgisiyle, hürriyet ve istiklal kahramanları,
müşahhas şekilde bayrak, vatan, tarih ve millet gerçekleri
etrafında birleştirilmiş ve mukaddes bir terkip olarak ifade
edilmiştir. İstiklal Marşında, milletimizin maddî ve manevî
bütün değerleri yer almaktadır.
Akif, Osmanlının
dağıldığı, cennet vatanımızın
düşmanlar tarafından taksim edildiği, yurdumuzun bazı
bölgelerinin işgal edildiği bir dönemde Anadolu'yu adım
adım dolaşarak, halkı, hürriyet için, kurtuluş için
kıyama davet etmiştir. Heyecanlı nutukları, hararetli vaazlarıyla
Anadolu halkını birliğe, dayanışmaya, tek yumruk
olmaya davet etmiştir.
Kastamonu Nasrullah Camiinde yaptığı
veciz konuşma, bütün Anadolu'yu heyecana getiren, coşturan bir
muhteviyat ve manadaydı. Akif, Nasrullah Camiinden, bütün milletimize
şöyle sesleniyordu: "Milletler, topla, tüfekle, zırhlıyla,
ordularla, tayyarelerle yıkılmaz. Milletler, ancak, aralarındaki
rabıtalar çözülerek, herkes kendi başının derdine, kendi
havasına, kendi menfaatına, kendi menfaatını temin
kavgasına düştüğü zaman yıkılır.
Bizim mahv için tertip edilen muahede-i sulhiye
paçavrasını, mücahitlerimiz şark tarafından yırtmaya
başladılar. Şimdi, beri taraftaki dindaşlarımıza
düşen vazife, Anadolumuzun diğer cihetlerindeki düşmanları
denize dökerek, o murdar paçavrayı büsbütün parçalamaktır. Zira, o
parçalanmadıkça, İslam için bu diyarda beka imkânı yoktur.
Ey cemaat-i Müslimin!
Düşmanlarımızın bugün bizden istedikleri ne filan vilayet
ne filan sancaktır; doğrudan doğruya
başımızdır, boynumuzdur, hayatımızdır,
devletimizdir.
Ey cemaat-i Müslimin! Ağyar eline geçen Müslüman
yurtlarının hali, bizim için en müessir bir levha-i ibrettir.
İslamın son mültecası olan bu güzel toprakları düşman
istilası altında bırakmayalım. Ye'si, meskeneti,
ihtirası, tefrikayı büsbütün atarak, azme, mücahedeye, vahdete
sarılalım. Cenabı Kibriya Hak yolunda mücadele için meydana
atılan azim ve iman sahipleriyle beraberdir."
Akif'in vaazları, Sebilürreşad Dergisi
vasıtasıyla, Anadolu'ya yayılıyor, herkese aşk ve
heyecan dağıtıyordu. Cephelerde askerlere
dağıtılıyor, halka duyuruluyordu. Hatta, Elcezire Cephesi
Kumandanı Nihat Paşa, Akif'in Kastamonu Nasrullah Camiindeki
vaazından o kadar etkilenmiştir ki, vaaz metnini teksir ettirip,
orduya ve Diyarbakır, Elazığ, Bitlis, Van İllerine
dağıttırmıştır. Aynı zamanda, Akif'e şu
telgrafı göndererek tebrik etmiştir:
"Nasrullah Cami-i Şerifinde irad
buyurduğunuz mev'izeyi havi mecmuanızın ancak bir nüshası
elde edilebilmiştir. Diyarbekir'in Cami-i Kebirinde, Cuma namazından
sonra kıraat edilerek mü'minin-i hazıra envar-ı maneviyesinden
hisseyab-ı tenevvür ve tefeyyüz olmuşlardır. Fakat, bu istifade
pek mahdud kalacağından, cephe mıntıkasını
teşkil eden Elaziz, Diyarbekir, Bitlis, Van vilayetleriyle civar müstakil
mutasarrıflıklar halkı da nasibdar edilmiş ve şeref
ile hukuku doğrudan doğruya zatıâlinize ait olmak üzere Diyarbekir
Vilayeti matbaasında teksir edilerek bütün cepheye tevzi olunmuştur.
Cenabı Hak mesai-i diniyye ve vatanperveranenizi meşkûr eylemesi
temennisiyle ihtiramatımı takdim eylerim."
Sayın Başkan, saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım; vatanımızın işgale
uğradığı,
bağımsızlığımızın tehlikeye
düştüğü bir ortamda millî birlik ve beraberliğin ne kadar önemli
olduğu hepimizce malumdur. Milletleri her türlü tehlikeden koruyan umde,
bütün zorlukları aşıp refaha kavuşturan ortak değerler
etrafında bütünleşmektir.
Akif, Anadolu üzerindeki kara bulutların
dağıtılıp aydınlığa kavuşmanın tek
yolunun birlik olduğunu, tefrikadan uzaklaşmak olduğunu
haykırmıştır: "Sen ben desin efrat aradan vahdeti
kaldır/Milletler için kıyamet işte o zamandır"
mısraları, zorlukları aşmada, her türlü olumsuzluğu
hayra çevirmede birliğin, beraberliğin önemini ifade etmektedir.
Bir milleti, ancak kendi içindeki tefrika ve bölünme
yıkabilir. Dün, işgalci güçlerin karşısında nasıl
tek yumruk olup cennet vatan Anadolu'yu düşmandan temizleyip istiklalimize
kavuşmuşsak, bugün de her türlü sıkıntımızı,
ekonomik, sosyal ve siyasal güçlüklerimizi aynı ruh ve anlayışla
aşacağımıza inanıyorum.
Demokrasinin vazgeçilmez unsurlarından en önemlisi
olan siyasî partilerimiz, millî birliğimizi bozacak her türlü
davranıştan uzak olmak zorundadır. Şunu, kesin bilmeliyiz:
"Tefrika girmeden bir millete düşman giremez./Toplu vurdukça yürekler
onu top sindiremez."
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
Kurtuluş Savaşımızın kazanılmasında en büyük
itici güç, iman gücü olmuştur. Ordusu dağıtılmış,
vatanı işgal edilmiş, fizikî şartları düşmanla
kıyaslanamayacak kadar zayıf olan bir millet, nasıl olmuş
da bu savaşta zafere ulaşmıştır. Bunun tek bir
izahı vardır: Sarsılmaz iman. Akif, bunu İstiklal
Marşımızda: "Garbın afakını
sarmışsa çelik zırhlı duvar/Benim, iman dolu göğsüm
gibi serhaddim var/Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı
boğar/Medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar"
mısralarında ne güzel ifade etmiştir.
Tarih boyunca, Aziz Milletimizi zaferden zafere
ulaştıran ruh, kalbinin derinliklerinde muhafaza ettiği
sarsılmaz imanı olmuştur...
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Gazi, efendim, süreniz bitti;
isterseniz İstiklal Marşımızdaki iki kıtayı
okuyun, bırakın...
ZÜLFİKAR GAZİ (Devamla) – Bitiriyorum
Sayın Başkan.
...İnançlı toplumlar, zorlukları
aşmada, her türlü menfilikleri müspete çevirmede başarılı
olabilirler.
Sözlerime İstiklal Marşımızın
iki dörtlüğüyle son veriyorum:
"Arkadaş, yurduma alçakları uğratma
sakın;
Siper et gövdeni, dursun bu hayasızca akın.
Doğacaktır sana va'dettiği günler
Hakkın
Kim bilir, belki yarın, belki yarından da
yakın.
Bastığın yerleri toprak diyerek geçme,
tanı!
Düşün, altındaki binlerce kefensiz
yatanı.
Sen şehit oğlusun, incitme yazıktır
atanı;
Verme, dünyaları alsan da bu cennet
vatanı."
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
(Alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Gazi.
Söz sırası, DYP Grubu adına, Sayın
Tayyar Altıkulaç'ın efendim.
Buyurun. (DYP sıralarından
alkışlar)
Süreniz 10 dakika.
DYP GRUBU ADINA TAYYAR ALTIKULAÇ (İstanbul) –
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; sözlerime başlamadan
önce, şahsım ve Doğru Yol Partisi Grubu adına, hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Kabulünün 76 ncı yılında İstiklal
Marşını değerlendirebilmek için, önce, Mehmet Akif'i ve
Marşın yazıldığı günler öncesi dönemin
şartlarını gözden geçirmek yararlı olacaktır. Mehmet
Akif, Anadolu'nun işgali üzerine, Padişahın, Meclisin ve
Hükümetin bir şey yapamaz olduğu İstanbul'dan, Anadolu'ya
intikal eden ilk Osmanlı münevveridir. Önce, Balıkesir'e geçmiş,
cami kürsülerinden halkı işgale karşı direnişe
teşvik ve davet etmiştir.
Hindistanlı Müslüman Hüseyin Kıdvay'ın
Anadolu direnişini öven ve İngilizleri yeren eserini -damadı
Ömer Rıza Doğrul'a İngilizceden tercüme ettirerek-
bastırmış, Anadolu'nun muhtelif şehirlerinde halka
dağıttırmıştır.
Eşref Edip'le müştereken
çıkardığı Sebilürreşad Dergisinde seri yazılar
yazarak, Anadolu halkının yiğitçe direnişini âdeta
destanlaştırmıştır.
Nihayet, bir gün, Sebilürreşad sahibi ve iş
arkadaşı Eşref Edip'i yanına çağırarak
"artık burada duracak zaman değildir. Anadolu'ya geçip
çalışmak lazım. Bizim tarafımızdan halkı tenvire
ihtiyaç varmış; çağırıyorlar. Mutlaka gitmeliyiz. Ben,
yarın, Ankara'ya hareket ediyorum; hiç kimsenin haberi olmasın. Sen
de İdarehanenin işlerini derleyip topla, Sebilürreşad
klişesini al, arkamdan gel. Meşihattakilerle de temas et,
Harekâtı Milliye aleyhinde bir halt etmesinler" demiş ve süratle
Ankara'ya intikal etmiştir.
Adı, zaten, Anadoluda bayraklaşmış olan
Mehmet Akif'in Ankara'ya intikali, Anadolu şehirlerinde Mustafa Kemal ve
Kuvayi Milliyeye bağlılığı güçlendirmiş, olay,
mahallî gazetelerde sevinçle ilan edilmiştir. Nitekim, Kastamonu'da
münteşir Açıksöz Gazetesi, olayı şu satırlarla
duyurmuştur: "Sebilürreşad başmuharriri büyük İslam
şairi Mehmet Akif Beyefendinin Ankara'ya vasıl olduğu, Ankara
gazetelerinden okunmuştur. Zulme, hakarete tahammül edemeyerek, ailesini,
refahını İstanbul'da terk ile Anadolu'ya firar edebilen bu
vicdanlı şairin, Anadolumuzun ahvalini şiirleriyle terennüm
etmesini temenni ederiz."
Evet, Mehmet Akif, 9 Mayıs 1920'de Ankara'ya ayak
basar basmaz, Konya'da çıkan bir isyanı bastırmak üzere oraya
gönderildi. Konya, Mehmet Akif'i coşkuyla karşıladı.
Şehir ve çevre camilerinde yaptığı keskin vaaz ve
nasihatlerle, halkı isyancıların yanından
Kuvvacıların yanına çekmiş, isyanın
bastırılmasında ilk rolü oynamıştır.
Konya'dan Ankara'ya döner dönmez, Kastamonu'ya intikal
etmiş, Nasrullah Camiindeki ünlü ve uzun hitabesini irat etmiştir. Bu
uzun ve keskin nutuk şu cümlelerle son buluyordu: "Sakın millî
harekât aleyhinde olanların sözlerine kulak asmayınız; çünkü,
onlar, halkımızı köle haline getirmek istiyorlar. İçimizde
yer yer çıkan isyanlar, hep melun düşmanların
parmağıyla olmuştur. Allah rızası için
aklımızı başımıza toplayalım; çünkü, böyle
düşman hesabına çalışarak, elimizde kalan bir avuç
toprağı da verecek olursak, çekilip gitmek için arka tarafta bir karış
yerimiz yoktur." Bu tarihî vaazında Mehmet Akif, Sevr
paçavrasının ne uğursuz bir ölüm antlaşması
olduğunu hatırlattıktan sonra, antlaşmanın
vatanımızı parça parça bölen hükümlerini uzun uzun
anlatmış ve "yoksa biz, o muazzam ecdadın ahfadı
değil miyiz" diye kükremiştir.
Mehmet Akif, hitabenin sonunda ellerini
kaldırıp, duaya başladığı zaman,
dışarılara kadar taşan cemaatin hüngür hüngür
ağladığını, o günün tarihçileri kaydediyorlar.
Bu hitabe, Sebilürreşad'da bastırılarak
bütün Anadolu'ya dağıtılmıştır. Nitekim, Elcezire
Kumandanı Nihat Paşa, benden önceki konuşmacının da belirttiği
gibi, Mehmet Akif'e çektiği telgrafta şunları ifade
etmiştir: "Nasrullah Camii Şerifinde irad buyurduğunuz
mev'izenin bulunduğu mecmuanın ancak bir nüshası elde
edilebilmiştir. Diyarbekir Camii Kebirinde mü'minlere okunmuştur;
fakat, bu istifade pek mahdut kalacağından, cephe
mıntıkasını teşkil eden Elaziz, Diyarbekir, Bitlis,
Van Vilayetleriyle civar müstakil mutasarrıflıklar halkı da
nasibdar edilmiş ve şerefiyle, hukuku doğrudan doğruya
zatıâlinize ait olmak üzere, Diyarbekir Vilayet Matbaasında teksir
edilerek, bütün cepheye dağıtılmıştır.
Cenabı Hakkın vatanperver ve dinî gayretlerinizi meşkûr eylemesi
temennisiyle hürmetlerimi takdim eylerim."
Değerli milletvekilleri, bütün bunları
huzurunuzda takdim etmenin sebebi, sözlerimin başında arz ettiğim
gibi, İstiklal Marşının yazıldığı
günlere takaddüm eden şartları ve o şartlar içerisinde merhum
Akif'in üstlendiği rolü izah etmek içindir.
Kurtuluş Savaşımız ve bu
savaşı zaferle sonuçlandıran sebeplerin başında gelen
ordu–sivil bütünleşmesi, millî felaketlerin üzerimizden defedilebilmesi
için neler yapmamız gerektiğinin çok uzaklarda olmayan bir
örneğidir, bir modelidir.
Mehmet Akif, Kurtuluş Savaşını
böylesine benimsemiş; halkı, Mustafa Kemal'in
başlattığı Kuvayi Milliye hareketi ve ordu etrafında toplamış,
cepheyi ve devleti idare edenlerin yanıbaşında âdeta manevî bir
rehber rolü üstlenmiştir.
Onun yazdığı her mısra, camilerden
ve kürsülerden haykırdığı her cümle, Mehmetçiği
teşci eden, cephe gerisindekileri cepheye süren, din adına,
Sultan-Halife adına çizgi dışına çıkanları, ikna
yoluyla çizgi içine çeken, ölü ruhları ve boşvericileri dirilten,
ümitsiz kitleleri uyandıran ve ümitlendiren bir alarm olmuştur.
Savaş boyunca, cephe gerisinden lojistik destek
sağladığı Mehmetçiğe zafer müyesser olduktan sonra,
hamurunda tazarru, niyaz ve isyanları bulunan millî kurtuluşun
Marşını yazmak da ona nasip oldu.
Türk İstiklal Marşı
-yarışmayla kazanılan- sıradan bir şiir değildir;
Kurtuluş Savaşını -cephe gerisinden- adım adım
takip eden; Türk askerinin başarılarıyla heyecanlanıp
coşan; mevzii gerilemelerinden ezilip üzülen bir büyük ruhun, ulvî
müfekkirenin ve şüphesiz -Bedir ashabına benzettiği-
Mehmetçiğin destanıdır.
30 Ağustosta İzmir'de dikilen sancak ve 12
Mart 1921'de Türkiye Büyük Millet Meclisi salonlarında yankılanan
İstiklal Marşı, Kurtuluş Savaşı boyunca
satır satır, mısra mısra dokunan bir destanın
ilanıdır. Bu destanı, sadece Mehmet Akif de yazmamıştır;
yediden yetmişe millet yazmış ve Türk Ordusuna armağan
etmiştir. Mehmet Akif'in, 724 şairin katıldığı
İstiklal Marşı yarışmasına iştirak
etmeyişinin ve konulan ödülü almayışının asıl
sebebi işte bu düşüncedir. Mithat Cemal'in "İstiklal Marşını
niçin Safahat'a koymadın" sorusuna verdiği "o, benim
değil, memleketimindir" cevabının altında yatan sebep
de hiç şüphesiz budur.
İstiklal Marşımızın, Türkiye
Büyük Millet Meclisinde kabulünün 76 ncı yılının aynı
çatı altında üç çeyrek yüzyıl sonra kutlanmasından
duyduğumuz memnuniyeti Grubum adına ifade etmekten sonsuz bir gurur
duyuyorum. Dileğim; içeriden ve dışarıdan sayısız
ihanet ve saldırılara maruz bulunan ülkemizin istiklalinin
-düşmanları kahredercesine- dünya durdukça kutlanması ve bu
kutlamaların millî bir gurur vesilesi olarak milletçe paylaşılmasıdır.
Mehmet Akif, özellikle yeni yetişenlerimiz tarafından,
iyi bilinmeli ve iyi anlaşılmalıdır. O, önce milletine
inanan, milletini seven, milletimizin ebediyete kadar hür ve müstakil olarak
yaşamasını temenni ve niyaz eden büyük bir idealisttir.
"Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki
feda/Şüheda fışkıracak toprağı sıksan,
şüheda" derken, ondaki bu sevgi selini görüyoruz.
"Ebediyen sana yok, ırkıma yok
izmihlal" mısraında da bu milletin sonsuza kadar hür ve
bağımsız olarak yaşayacağının inanç ve
ilanı vardır.
"Doğacaktır sana va'dettiği günler
Hakkın/Kim bilir, belki yarın, belki yarından da
yakın" vaat ve temennisi, yeni nesillerimizin moral gücü
olmalıdır.
"Doğrudan doğruya Kur'an'dan alıp
ilhamı/Asrın idrakine söyletmeliyiz İslamı"
mesajı, onun, hurafelerden uzak Kur'an Müslümanlığına; bir
başka deyişle Kur'an'ın ruhuna uygun Müslümanlığa olan
hasretini dile getirir.
"Çalış dedikçe şeriat,
çalışmadın durdun/Onun hesabına birçok hurafe
uydurdun/Sonunda bir de tevekkül sokuşturup, araya/Zavallı dini
çevirdin onunla maskaraya." "Bir baksana, gökler uyanık, yer
uyanıktır/Dünya uyanıkken, uyumak maskaralıktır"
mısraları, tarihî zaaflarımızı gözümüzün önüne
sermiyor mu?
Değerli milletvekilleri, bu mısralar, ana
teması İstiklal Marşı olan, Akif'in fikirlerinin bize
ışık tutan örnekleridir.
Devlet büyüklerinde olduğu gibi, millet büyükleri
de yeni nesillerce giderek unutulmaktadır. Bu konulara hassasiyetlerini
yakinen bildiğimiz Millî Eğitim ve Kültür
Bakanlarımızın, bakanlıkları başta olmak üzere,
örgün ve yaygın eğitim sunan tüm
kuruluşlarımızın, Mehmet Akif örneğinde, devlet ve
millet büyüklerimizi tanıtıcı hizmetlere ağırlık
vermeleri temennisiyle, İstiklal Şairimiz Mehmet Akif Ersoy'u
rahmetle anarken, Akif merhumun "bir kubbesine Mevla titrer" dediği
mübarek vatanımızın ilelebet payidar olmasını diliyorum.
İstiklal Marşının, benim okumam
gereken dörtlüklerini takdim ediyorum:
"Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki
feda?
Şüheda fışkıracak toprağı
sıksan, şüheda!
Canı, cananı, bütün varımı
alsın da Hüda,
Etmesin tek, vatanımdan beni dünyada cüda.
Ruhumun senden, ilahi, şudur ancak emeli;
Değmesin mabedimin göğsüne namahrem eli,
Bu ezanlar ki şahadetleri dinin temeli
Ebedî yurdumun üstünde benim inlemeli."
Yüce Meclise saygılar sunuyorum.
(Alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın
Altıkulaç.
Söz sırası, ANAP Grubu adına, Sayın
Esat Bütün'ün.
Buyurun efendim. (ANAP sıralarından
alkışlar)
Sayın Bütün, süreniz 10 dakikadır.
ANAP GRUBU ADINA ESAT BÜTÜN (Kahramanmaraş) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 76 yıl önce bugün,
bu Meclis, ayakta, Türkün gür sesiyle, İstiklal Marşını hep
beraber söyledi, hep beraber dinledi.
İstiklal Marşı, sadece, Mehmet Akif'in
kaleme aldığı bir şiir değildir. İstiklal
Marşı, bir milletin destanıdır, bir milletin kurtuluş
destanıdır. Kalelerine girilmiş, tersanelerine girilmiş, orduları
dağıtılmış, silahları elinden
alınmış bir milletin ayağa kalkışının
destanıdır. İstiklal Marşı, sadece Taceddin
Dergâhında yazılmamış, İstiklal
Marşı'nın önü Çanakkale'de yazılmıştır.
"Bir hilal uğruna ya Rab ne güneşler batıyor" diye
orada yazılmıştır.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Türk'ün ruhunu,
Çanakkale'nin ruhunu Çanakkale'de şöyle tespit ediyor: "Mehmetçik,
abdestini alıyor, elbisesini yıkıyor. Gördüm, niçin bunu
yaptığını sorduğumda 'ölürsem kefenim olacak bu
elbise; kefenim, şehitlik kefenim temiz olsun. Milletimin zaferi temiz
olsun' diyor ve bir saniye sonra, bir dakika sonra öleceğini bilen
Mehmetçik, Kur'an'ı Kerim'i elinden bırakıyor, ön cepheye
gidiyor, o şehit düşüyor, arkasından 'Allah, Allah' sesleriyle
ikincisi geliyor" diyor. İstiklal Marşı'nın
yazılışının başlangıcı Çanakkale
destanıdır. Arkasından Kahramanmaraş'ta Sütçü İmam,
Gaziantep'te Şahin Bey, Şanlıurfa'da-Erzurum'da Nenehatun'dur.
Bugün, aynı zamanda Erzurum'un da kurtuluş
günüdür. Erzurumluların da Kurtuluş Bayramını kutluyorum.
Evet, Çanakkale, Sakarya, Dumlupınar...
İstiklal Marşı, sadece Mehmet Akif'in kaleminde değil,
bakınız, o gün, Türk anası Halide Edip'in kaleminde
nasıldır: Sultanahmet mitinginde, Halide Edip, Türk anası,
Anadolu'ya ad veren Türk anası sesleniyor:
"Kardeşlerim, evlatlarım; ruhu göklerde
olan ecdadımız, minarelerimizde, 7 yüzyılın şanlı
Osmanlı tarihinin bugünkü faciasını seyrediyor... Dünyanın
bir başından bir başına at süren namağlup gaziler
karşısında başımı kaldırıyor, diyorum
ki: Ben, Türk-Müslüman tarihinin bedbaht bir kızıyım. Eskiler
kadar kahraman; fakat, bedbaht bir milletin bedbaht anasıyım. Yemin
ediyorum ki, göğsünü adalet ve insaniyetten alan ecdadımın ilahî
namusuna ihanet etmeyeceğim. Allahıma ve hakka dayanarak, Türk
Milletinin son yolunu, sizlere ve dünyaya ilan ediyorum. Davamız,
işte şudur: Türkiye'nin mevcut olan hak ve istiklalinin
alınmaması... Yarabbi, hakkın ve milletin bir mahşeri, bir
mahkemei kübrası hazırlanıyor. Bu mahkemeye, millet hakkı
çiğneyen zalimler gelecektir. Şimdi yemin ediniz ve benimle beraber
tekrar ediniz: Milletlerin ilahî hakkı ilan edilinceye kadar, kalbimizde
heyecanımız kalacaktır, eksilmeyecektir. 700 senenin asil ve
büyük mirası olan vakarımızı, adalet ve terbiyemizi
unutmayacağız. Yemin ediniz. Bayrağımıza,
ecdadımızın namusuna ihanet etmeyeceğiz" diyor.
İşte, Kurtuluş Savaşı,
Sultanahmet'te böyle yazılırken, Falih Rıfkı, o gün
Akşam'da, "Sakarya'nın suları neler anlatıyor:
Sakarya, 7 asırdan beri ilk defa, kendi kıyılarında, Türk
kahramanlarının ulvî gazalarını seyrediyor.
Sakarya'nın ismi, yedi günden beri, millî coğrafyada, millî tarihe
geçti. Şüphesiz, şimdi, Sakarya, yatağında ve Türk
siperlerine doğru bağırmak istiyordu: Benim sularım 7
asırdan beri Türk ülkesinin topraklarını suladığı
gibi, sizin kanlarınız da 7 asırdan beri bu ülkenin
topraklarını suluyor" diyor.
İşte, Kurtuluş Savaşı, sadece
İstiklal Marşında değil, Amasya Tamiminde, Sıvas
Kongresinde, Erzurum Kongresinde, yani "ya istiklal ya ölüm"
duygusunda yaşanmıştır, böyle yazılmıştır.
İnanıyorum ki, bugünün gençleri, bugünün insanları, eğer
İstiklal Marşını, eğer Kurtuluş
Savaşını iyi öğrensinler, eğer Kurtuluş
Savaşının nasıl kazanıldığını
bilsinler... İnanıyorum ki, bugün, Türkiye'nin birçok problemlerinin
altında yatan gerçek, gençlerimizin ve yeni nesillerimizin bu gerçekleri,
Kurtuluş Savaşını, Sakarya'yı, Çanakkale'yi,
Dumlupınar'ı, Şahin Beyi, Nene Hatunları bilmemesinden
kaynaklanmaktadır; çünkü, Çanakkale'ye gittiğiniz zaman görürsünüz
ki, Anadolu'nun her karışından, her bölgesinden, her ilinden
insanlar koyun koyuna yatmaktadır. Bugün de, Ankara'nın
mezarlığında, yine, Anadolu'nun her ilinden insanlar koyun
koyuna yatmaktadır. Millî birlik ve beraberliğe o kadar
ihtiyaçımızın olduğu, Kurtuluş Savaşındaki
kadar ihtiyaçımızın olduğu bugün de, Kurtuluş
Savaşını, Kurtuluş Savaşının
kahramanlarını, Kurtuluş savaşının
alanlarını, Kurtuluş Savaşını yaşayan
kahramanların yerlerini ayırt etmeksizin toplumumuza kazandırmak
zorundayız; dünyaya anlatmak zorundayız, çevresini korumak
zorundayız; Hacettepe'de olduğu gibi, İstiklal
Marşının yazıldığı Taceddin
Dergâhının etrafını kapatmak zorunda değiliz.
Onları, televizyonlarda, filmler yaparak, belgeseller yaparak milletimize
ve dünyaya anlattığımız gün, inanıyorum ki, dün
babaları ve dedeleri kol kola Kurtuluş Savaşını
kazanan bu milletin evlatları, bugün de kol kola girerler.
Bu duygu ve düşüncelerle İstiklal
Marşının yazılış gününün 12 Marta, bir
muhtıra gününe rastlamış olmasını talihsizlik
sayıyor, hâkimiyetin kayıtsız şartsız milletin
olduğunun bir kere daha vurgulanmasını istiyorum.
Eğer Başkanım müsaade ederse,
arkadaşlarımız ikişer kıtasını okudular, bir
bütünlük olsun diye, ben hepsini okumak istiyorum.
BAŞKAN – Peki. Size iki kıtası
kaldı; ama, takdiri size bırakıyorum.
Buyurun.
ESAT BÜTÜN (Devamla) – Teşekkür ederim.
Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak,
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.
O benim milletimin yıldızıdır,
parlayacak,
O benimdir, o benim milletimindir ancak.
Çatma, kurban olayım, çehreni ey nazlı hilâl!
Kahraman ırkıma bir gül; ne bu şiddet,
bu celâl?
Sana olmaz, dökülen kanlarımız sonra helal.
Hakkıdır, hakka tapan milletimin istiklal.
Ben, ezelden beridir hür yaşadım, hür
yaşarım.
Hangi çılgın bana zincir
vuracakmış? Şaşarım!
Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner,
aşarım;
Yırtarım dağları, enginlere
sığmam taşarım.
Garbın afakını sarmışsa çelik
zırhlı duvar,
Benim, iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.
Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı
boğar
Medeniyet dediğin tek dişi kalmış
canavar.
Arkadaş, yurduma alçakları uğratma
sakın;
Siper et gövdeni, dursun bu hayâsızca akın.
Doğacaktır sana va'dettiği günler
Hakkın
Kim bilir, belki yarın, belki yarından da
yakın.
Bastığın yerleri toprak diyerek geçme,
tanı!
Düşün, altındaki binlerce kefensiz
yatanı.
Sen şehit oğlusun, incitme yazıktır
atanı;
Verme, dünyaları alsan da bu cennet vatanı.
Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda?
Şüheda fışkıracak toprağı
sıksan, şüheda!
Canı, cananı, bütün varımı
alsın da Hûda,
Etmesin tek, vatanımdan beni dünyada cüda.
Ruhumun senden, ilahî, şudur ancak emeli:
Değmesin mabedimin göğsüne namahrem eli,
Bu ezanlar ki şahadetleri dinin temeli
Ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli.
O zaman vecd ile secde eder, varsa taşım;
Her cerihamdan, ilahî, boşanıp kanlı
yaşım,
Fışkırır ruh-i mücerret gibi yerden
naaşım;
O zaman yükselerek arşa değer, belki
başım.
Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı
hilal!
Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi
helal.
Ebediyen sana yok, ırkıma yok izmihlal.
Hakkıdır, hür yaşamış
bayrağımın hürriyet,
Hakkıdır, Hakka tapan milletimin istiklal.
Saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bütün.
Grubu bulunmayan bir milletvekili
arkadaşımıza da, İçtüzüğe göre, söz verdik.
Ankara Milletvekili Sayın Mehmet Ekici, buyurun
efendim. (Alkışlar)
Sayın Ekici, süreniz 5 dakika efendim.
MEHMET EKİCİ (Ankara) – Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; İstiklal
Marşımızın Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından
gözyaşları ve büyük bir heyecan içerisinde kabul edilişinin yıldönümünü
kutlamaktan, bir Türk çocuğu olarak, bahtiyarlık duyduğumu arz
ederek konuşmama başlamak istiyorum.
İstiklal Marşının müellifi rahmetli
Mehmet Akif Ersoy'u, millî mücadeleye katılan bütün komutanları ve
millî mücadelede şehit olanları, saygı ve rahmetle
anıyorum.
Mehmet Akif'i tanımadan, Mehmet Akif'i bilmeden,
onun kaleme aldığı, bir anlamda Türk Milletinin
tamamının kaleme aldığını kabul ettiğimiz
İstiklal Marşını tam anlamıyla kavramak mümkün
değildir. Mehmet Akif, sanatın sanat için
yapıldığı bir dönemde, açlığa, işsizliğe,
medeniyetsizliğe karşı, bir toplumcu ruhun ayaklanma
noktası olmuştur. Bu anlamda, Mehmek Akif'i toplumcu bir şair
olarak görmemiz gerekir. Yine, "Doğrudan doğruya Kur'an'dan
alıp ilhamı/Asrın idrakine söyletmeliyiz İslamı"
beytinde olduğu gibi, ilmî esasa dayanan
çağdaşlığı öngören bir şairimizdir. Garbın
ilmini ve fennini almakta son derece dikkatli ve aceleci bir şairimiz
olarak tebarüz eder. Siyasî fikirleri bakımından cihanşümul
düşünmekle birlikte, hissen ve fiilen milliyetçidir. Türk İstiklal
Savaşında ise, tam bir milliyetçi mücahittir. Şair olarak, tam
bir uygunlukla, Türk Milletinin ruhunu ve vicdanını temsil eder. Bu
anlamda, İstiklal Marşımızın yazarı Türk
milletidir dersek, yanlış söylemiş olmayız.
Dolayısıyla, Akif'e saygı duymak, millete, tarihine ve bu
milletin inançlarına saygı duymakla eşdeğerdir.
Değerli milletvekilleri, İstiklal
Marşı, sıradan bir beste değildir, sıradan bir
marş değildir. İstiklal Marşı, günümüz
şartları da dahil olmak üzere, bugünümüzü ve geleceğimizi kucaklayan
bir uzlaşma metnidir. İstiklal Marşımızın her
kelimesi, her beyti ayrı ayrı ele alındığında,
bugün, aramıza sokulmaya çalışılan Türk-Kürt gibi,
Alevî-Sunnî gibi, laik-antilaik gibi bir sürü
ayrımcılığın panzehiri olduğunu rahatlıkla
anlayabiliriz. Bu anlamda, İstiklal Marşımız, bir toplumsal
uzlaşma metnidir.
Yine, İstiklal Marşımız,
antiemperyalist mücadele anlayışının zirvesidir.
Milletlerin esir edildiği, sömürgeciliğin had safhaya geldiği
bir dönemde, İstiklal Marşımız, mazlum milletlerin
kurtuluş türküsü olmuştur. İstiklal
Marşımızın en önemli özelliklerinden birisi, milletimizin
dinî ve millî bütün değerlerinin temsilcisi olmasıdır.
İstiklal Marşımızın dayanağı, ne bir lider
ne bir doktrin veya ne bir grup taassubu değil, doğrudan doğruya
millet iradesidir.
Bu anlamda, çok geniş hürriyetçiliğiyle
İstiklal Marşımızı tekrar tekrar okumalı;
okurken, bir marşı okur gibi değil, bir uzlaşma metnini
okur gibi okumalıyız. 1921 Meclisinde nasıl şevkle
dinlenmiş ve nasıl anlaşılmışsa, İstiklal
Marşımızı, bu Meclisimizin ve bundan sonra gelecek
Meclislerimizin de aynı anlayış ve şevk içerisinde
dinlemesini arzu eden bir kardeşinizim.
Yalnız, gerek millî eğitimde...
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Ekici, lütfen toparlar
mısınız efendim.
Buyurun.
MEHMET EKİCİ (Devamla) – Peki efendim.
Bu arada, Sayın Kültür Bakanımızdan ve
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığından bir
arzımı ifade etmek istiyorum. Etrafı kaçak binalarla
donatılmış ve kapatılmış Tacettin Dergâhına
el atmak, onu korumaya almak, onu, etrafındaki çirkinliklerden kurtararak
bir "Akif bağı" haline getirmek, hem Türkiye Büyük Millet
Meclisinin hem de Hükümetin boynunun borcu olmalıdır diyorum.
Yıldönümünü kutluyorum; hepinize saygılar
sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ekici.
Sayın milletvekilleri, Hükümetin
gündemdışı sözünden sonra, bir de milletvekili arkadaşlara
gündemdışı söz vereceğim.
2. —Konya Milletvekili A. Turan
Bilge’nin, tarım ve hayvancılığın sorunlarına
ilişkin gündemdışı konuşması ve Tarım ve
Köyişleri Bakanı Musa Demirci’nin cevabı
BAŞKAN – Şimdi, ilk gündemdışı
sözü, tarım ve hayvancılığın içinde bulunduğu
durumla ilgili olarak, Konya Milletvekili Sayın Turan Bilge'ye veriyorum.
Buyurun efendim. (Alkışlar)
Süreniz 5 dakikadır efendim. Rica ediyorum, süreye
riayet edin.
A. TURAN BİLGE (Konya) – Sayın Başkan,
Meclisin değerli üyeleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Tarım, Türkiye'nin, önem verilmesi gereken
sektörlerinin başında gelmektedir; karşı karşıya
bulunduğu ağır sorunlara rağmen, Türkiye toplumunun
sağlıklı geleceği için tek şanstır;
gelişmesi, öncelikli olması gereken bir kesimdir. Ülke için böylesine
yaşamsal önem taşıyan bir sektörün gelişmesi, kalkınması
için gösterilen her çabayı, sevinçle ve mutlulukla
karşılarız; DSP olarak, böylesi çabalara destek olmayı da
görev sayarız. Ne var ki, 54 üncü Hükümet işbaşına
geldiğinden beri, destek olmamız gereken, ciddî ve köklü herhangi bir
çalışmaya -üzülerek belirtmek gerekir ki- henüz tanık
olamadık.
Tarımın içinden gelen, bu nedenle, sorumluluk
duygusuyla davrandığını, konulara vâkıf ve kesinlikle
iyi niyetli olduğunu bildiğimiz Tarım ve Köyişleri
Bakanımız Sayın Musta Demirci, kendisinden beklenene de uygun
bir ihtiyat içerisinde, bırakın yapılanları,
yapılacakları bile kamuoyuna aktarmazken, Sayın
Başbakanın, Grup konuşmasında, kesinleşmemiş,
henüz planlama aşamasında olan kimi gelişme
senaryolarını gerçekleşmiş gibi ortaya koymasını,
doğrusu, anlayamıyoruz; devlet adına gerçekdışı
beyanda bulunmasını çok yadırgıyoruz.
Ne diyor Sayın Başbakan: "Krediden
ayrı olarak, hayvancılığa, 40 trilyon lira hibe
edilmiştir." Hangi amaçla, ne zaman, hangi kuruluşlar
aracılığıyla, hangi bölgelerde, nasıl bir mekanizmayla,
kimlere, kaç çiftçiye verilmiş bu 40 trilyon lira? Aynı
konuşmasında, Sayın Hoca, besiciliğe de
değinmişler, besiciliğin gelişmesi ile
hayvancılığın gelişmesini bir tutmuşlardır.
Önce, bir noktanın altını kalınca çizmek gerekir: Hayvancılığı
besicilik kurtarmaz. Önemli olan, beslenecek materyal sayısını
artırmaktır, hayvancının üretkenliğini
geliştirmektir ve bunun da yolu, süt
hayvancılığını geliştirmektir.
Sayın
Erbakan "beslenmiş hayvan ile beslenmemiş hayvan arasında 7
misli fark var" diyor; aynen böyle diyor. Şimdi, bunu duyan ve bu
konuyu az çok bilen kişi, bilir ki, Türkiye'de
sığırların besiye alınma
ağırlığı, yerli ve melez ırklarına göre
150-250 kilogram arasında değişir; çünkü, bilir ki, bir besi
sezonunda, bir hayvan, yaklaşık 100-150 kilogram
ağırlık artışı sağlar ve bu
artışla 250-300 kilograma ulaşır; ama, Hocamızın
hesabıyla, 250 kilogram besi başı
ağırlığı olan besinin, sonunda 1,5 ton
ağırlığa ulaşması gerekir. Mümkün mü?!. Olur
mu?!.
Kapasitenin bu olduğu, popülasyonun tümünün
şu veya bu şekilde beslendiği biline biline, sanki bunun
dışında 1 milyon hayvan beslenmesi gibi takdim
yapılmasını, ancak Hocanın hayalciliği yapabilirdi.
Şekerpancarından fındığa
kadar, birçok ürün bedelinin ödenmediği bilindiği halde,
Hocamızın "köylümüze yüzde 312 fazla para verdik"
beyanını, istesek de ciddiye alamıyoruz.
Tarım ve Köyişleri
Bakanlığının genel bütçeden aldığı
payın binde 64'ten binde 69'a çıkmasını büyük bir
artış gibi göstermektedir Sayın Başbakan.
Konya gibi, özelleşen şeker fabrikaları,
aldığı pancarı şeker haline getirdiği halde,
bırakın pancar bedelini, avansı dahi ödenmemiştir. Pancar
bedellerinin çiftçiye acilen ödenmesi gerekmektedir. Pancar ekicileri yollara
dökülme noktasına gelmiştir. Geçen sene bugünlerde, pancar paralarının
yüzde 80'i ödenmişti.
Yanlış politikalar yüzünden, 280 bin dekar
olan pamuk ekim alanı, yüzde 30 azalmayla, bugün, 200 bin dekara
düşmüş bulunmaktadır. Bu düşüş, ülkemizin
lokomotiflerinden biri olan tekstil sektörünü zor durumda
bırakacaktır.
Pamukta peşin ödeme çiftçimizi memnun
etmiştir; ancak, Antbirlik, 70 bin liradan pamuk almıştır,
şimdi ise, piyasada 90-95 bin liradır; aradaki fark, 20-25 bin lira
gibi bir seviyededir. Çiftçinin mağduriyetini gidermesi için, Hükümetin,
en azından kiloda 15 bin lira gibi bir fark ödemesi elzemdir; bu farkı
ödediği takdirde, çiftçimiz, pamuk ekicimiz, medyunu şükran
içerisinde olacaktır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Bilge, lütfen son cümlenizi
söyler misiniz efendim; zaten fazladan süre verdim.
A. TURAN BİLGE (Devamla) – Bitiriyorum Sayın
Başkan.
Bunun geçmişte örnekleri görülmüştür. 1974
senesinde, Sayın Ecevit, Başbakanken, Hükümeti zamanında,
buğdaya görülmemiş zam vermiş; ayrıca, iki ay sonra da 80
kuruş civarında prim vermiştir.
Değerli arkadaşlarım, kaldı ki,
finansla ilgili hususların Hükümetimizce verilmesi, yerine getirilmesi
problem olmasa gerek; çünkü, kaynak paketlerinden nasıl olsa 10 milyar
dolar para birikmiş ve havuzlardan taşma durumuna gelmiştir[!]
Bir de, buna, Sayın Erbakan'ın ifadesiyle, bereket faktörünü eklediğimiz
zaman sorun kalmasa gerek[!]
Sözlerimi burada bitirirken, bir borcumu yerine
getirmek istiyorum, bir Bağ-Kur'luya verdiğim sözün borcunu yerine
getirmek istiyorum. Değerli arkadaşlarım, Bağ-Kur'lu,
perişan, yüzde 30 farkını henüz alamamış durumda.
Derhal bunlara eğilmesini Hükümetten acilen istirham ediyorum.
Hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (DSP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bilge.
Gündemdışı konuşmaya Sayın
Tarım Bakanımız cevap vereceklerdir.
Sayın Tarım Bakanı Musa Demirci, buyurun
efendim.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MUSA
DEMİRCİ (Sıvas) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Konya Milletvekili Ahmet Turan Bilge'nin, Türkiye
hayvancılığının ve tarımının içinde bulunduğu
meseleler hakkında gündemdışı yapmış olduğu
konuşmaya cevap arz etmek istiyorum.
Sayın Turan Bilge'nin, Türkiye'nin
hayvancılığının içerisinde bulunduğu problemler
nelerse onları söyleyeceğini; gerçekten,
hayvancılığımızın dışında,
bitkisel üretimimizin hangi noktalarda açmazı vardır, hangi
noktalarda problemleri vardır, bunları söyleyeceğini tahmin
ediyordum ve dolayısıyla, ben de, onlara ne yapmak istediğimizi,
nasıl projelerle bunları çözeceğimizi anlatarak onu
cevaplandırmak istemekteydim; ama, maalesef, gördüm ki, Sayın Turan
Bilge, Sayın Başbakanımızın beyanatlarıyla
alakalı ve bu beyanatları daha çok irdeleyen bir konuşma
yaptılar.
Aslında, Sayın Başbakan, belki,
uygulayacağımız Türkiye Hayvancılığını
Geliştirme Projesini anlatırken... Cüssesi doğrudur; yani, 40
trilyon lira olarak, Türkiye'de, hayvancılığı
geliştirme projesi bu sene uygulanacaktır; ancak, bunun 12,5 trilyonu
besicilikte, geriye kalanı hem yetiştiricilikte hem sunî tohumlamada
hem de Türkiye'de gen kaynağı olan tiftik keçisi ve
mandacılıkta kullanılacaktır; ayrıca, yem bitkisi
üretiminde kullanılacaktır. Bu, hibe değil; ancak, kur garantili
ve beş sene vadeli, ödenirken yüzde 20 fazlasıyla ödenecek bir
kredidir. Hesap ederseniz, gerçekten bugüne kadar uygulanmamış; ama,
buna rağmen, kur garantisi olduğu için fevkalade kârlı, hatta
faizsiz, hatta çok ucuz bir kredidir. Sayın Turan Bilge'yle
görüşseydik, kendilerine bu konuda daha çok bilgi arz edebilirdim.
Yine, Sayın Başbakanımız, besicilik
yönünden Türkiye'de bir et açığı olduğunu, Türkiye'de
besiciliğin şu andaki durumu ve bizim, projelerimizle ne
kazanacağımızı gündeme getirmişlerdir. O
bakımdan, teknik bir detay olarak, Türkiye'de besi hayvanının
karkas ağırlığı şudur, dolayısıyla
beslendiği zaman şu kadar karkas ağırlığı
olur gibi teknik detayda, Sayın Başbakanımız, belki noksan
bilgi verebilir; bu da, tahmin ediyorum ki, bir noksanlık değil.
Pamuk ekim alanlarımız Türkiye'de
azalmamıştır. Dolayısıyla, GAP yöresiyle beraber,
şu anda, Türkiye'deki pamuk üretimimiz, aşağı yukarı
850 bin tona ulaşmıştır. Bu bakımdan, Türkiye'de bu
noktada bir azalma değil, bir yükseliş söz konusudur. Bu konuyu da bilgilerinize
takdim ediyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (RP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Gündemdışı konuşma
cevaplandırılmıştır.
3.—Gaziantep Milletvkili Ünal
Yaşar’ın, organize sanayi bölgeleri ve küçük sanayi sitelerinin
sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması ve
Sanayi ve Ticaret Bakanı E. Yalım Erez’in cevabı
BAŞKAN – İkinci gündemdışı
konuşma, organize sanayi bölgeleri ve küçük sanayi sitelerinin
sorunlarıyla ilgili olarak, Gaziantep Milletvekili Sayın Ünal
Yaşar'a verilmiştir.
Buyurun Sayın Yaşar. (ANAP
sıralarından alkışlar)
Süreniz 5 dakika.
ÜNAL YAŞAR (Gaziantep) – Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; sözlerime başlamadan önce, Yüce Meclisi ve siz
değerli arkadaşlarımı saygılarımla
selamlıyorum. Bugün, bu kürsüden, Türk ekonomisinin temel
taşları olan küçük sanayi siteleri ve organize sanayi bölgelerini,
onbinlerce esnaf ve sanatkârımızı, girişimcimizi
yakından ilgilendiren ve etkileyen çok önemli bazı problemleri kıymetli
bilgilerinize sunmak istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, girişimci
insan potansiyelinin en yoğun olduğu küçük ve orta ölçekli sanayinin
büyük sanayiyle entegresinde küçük sanayicinin desteklenmesi, bu konuda
alınacak tedbirlerin ilk basamağı olmalıdır. Buna en
güzel örnek olarak Gaziantep'i gösterebilirim. 1983 yılında,
Gaziantep'te, bir (KÜSGET) küçük sanayi sitesi ve bir organize sanayi bölgesi
var. 1983'ten sonra, Gaziantep'te, ikinci organize sanayi bölgesi, Gaziantep'e
1 250 işyerilik ilave küçük sanayi sitesi; Gaziantep Oto Galericileri Sitesi,
Oğuzeli Küçük Sanayi Sitesi, Nizip Organize ve Küçük Sanayi Sitesi,
İslâhiye Küçük Sanayi Sitesi, Gaziantep Kunduracılar Küçük Sanayi
Sitesi, 25 Aralık Küçük Sanayi Sitesi; Hazine ve Dış Ticaret
Müsteşarlığı Gaziantep Bölge Müdürlüğünün
kurulması, Kambiyo Müdürlüğünün kurulması, Tekstil
İhracatçıları Birliğinin kurulması, sanayi ve ticaret
odalarının ayrılması, Canlı Hayvan
İhracatçıları Birliğinin kurulması gibi altyapılar...
İşte sanayileşmenin, kalkınmanın, istihdam
sağlamanın, geri kalmışlıktan kurtulup
çağdaş insan gibi yaşamanın altyapısı budur.
Gaziantep'in çalışkan, eli nasırlı, kafası
çalışan, üretken, atılımcı insanları,
sağlanan bu kadarcık imkânla Gaziantep'i Türkiye'nin yıldız
şehri yaptılar; bir yandan ürettiler, bir yandan 70 bin kişiye
iş imkânı sağladılar.
Gelelim bugüne.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
Hükümetin paket politikaları ve kötü icraatlarıyla bugün Türkiye'deki
küçük sanayi sitelerinin, organize sanayi bölgelerinin manzarasına
bakıldığında, iç açıcı bir tablo görmek mümkün
değildir. Gaziantep'teki esnaf ve sanatkârların
kuruluşlarından aldığım -sanayi odasından,
ticaret odası yetkililerinden aldığım- bilgilere göre,
Refahyol Hükümeti sürecinde 30 bine yakın çalışan işten
çıkarılmıştır. Üstelik, bir de, gümrük birliğine
eğer entegrasyon sağlanmazsa, herhalde hepimizi çok üzen olaylar
gerçekleşecek; çünkü, en büyük zararı, işte, bu küçük sanayi
sitelerinde yaşayan esnafımız görecektir.
Değerli milletvekilleri, bu sitelere verilen
kredilerin kullandırılması sırasında prosedür gereği
olarak yüklenilen vergiler, harçlar ve fon payları,
kullandırılan kredinin yapılaşmaya
aktarılmasını engellemektedir. Bu
sıkıntıların ortadan kalkması için,
gelişmişlik düzeyi, o şehirdeki gelişmeye zarar
vermemelidir; Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde
yapılaşmakta olan tüm küçük sanayi sitelerinin 2982 sayılı
Yasa kapsamına alınarak, her türlü vergi, harç ve resimden muaf
tutulmalıdır; Sanayi ve Ticaret Bakanlığının
7.12.1993 gün ve 17664, Maliye ve Gümrük Bakanlığı Gelirler
Genel Müdürlüğünün 24.11.1993 gün ve 73125 sayılı
yazıları mucibi kullandırılan kredilere 31.12.1993 tarihi
itibariyle tahakkuk eden faiz tutarları üzerinden alınan yüzde 5
Gider Vergisinden muaf tutulmalıdır; hakediş ödemelerinde
alınan ve hakediş tutarını matrah alan yüzde 1 KOSGEB
payı ile yüzde 1 bakanlık fonu payı ödemesi
uygulamasının kaldırılması gerekir.
Türk ekonomisinin temel taşı olarak
tanıtımı yapılan ve övgüler yağdırılan küçük
ve orta ölçekli işletmelerin faaliyet alanı olan küçük sanayi
sitelerine ve organize sanayi bölgelerine getirilen yeni faiz politikası,
birer üretim abidesi olarak yapılaşan bu projelere vurulan büyük bir
darbedir. Sanayi ve Ticaret Bakanlığının 15 Ocak 1997 gün
ve 754 sayılı yazılarıyla, küçük sanayi siteleri ve
organize sanayi sitelerinin altyapıları için kullandırılan
kredilere uygulanan faiz oranları yüzde 100 artırılarak 1 Ocak
1997 tarihinden itibaren iki katına yükseltilmiştir. Eski faiz
oranları yüzde 15, yüzde 20 iken, yeni faiz oranları katlanarak yüzde
25, yüzde 40, yüzde 50 rakamlarına
ulaştırılmıştır. Her gün, basında,
KOBİ'leri düşük faizli kredilerle desteklediğini söyleyen
Hükümet, bu uygulamalarla çelişkiye düşmektedir. Küçük sanayi
siteleri ve organize sanayi bölgelerindeki girişimciler rant
sağlıyor gerekçesi de yanlıştır; yatırım
yapıyorsa rant sağlayacaktır. Aksi halde, yatırım
yapacağına, git, paranı faize, bonoya, tahvile yatır
demektir; rantiyeci ol, saadet zincirine katıl demektir. Bu görüşe
katılmak mümkün değildir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Türkiye'de küçük sanayi siteleri ve organize sanayi bölgeleri, gelişme
sürecini sürdürmektedir, gelişen dünyanın rekabeti
karşısında desteklenmek zorundadır; aksi halde,
zararı, girişimcilerimiz değil, bütün ulusumuz görecektir.
Acilen çözüm bekleyen bu konularda, Türkiye'deki bütün küçük sanayi siteleri ve
organize sanayi bölgesi mensupları, Hükümetin bu faiz
yanlışından dönmesini beklemektedir.
Ayrıca, bugün, bölgemizdeki pamuk üreticilerinin
bir ricası oldu. Sayın Hükümetten, pamuk üreticileri, pamuk ekim
zamanın geldiği şu günlerde, bir sene önceki alınterlerinin
bedeli alacaklarının ödenmesini beklemektedir. Çukobirlik Tarım
Satış Kooperatifinin üreticilere borcu 270 milyar liradır. Allah
rızası ve kul hakkı için, yüksek enflasyonun
yaşandığı şu süreçte, alacağı ödenen üretici
ile alacağı ödenmeyen üretici arasındaki adil olmayan uygulamaya
son verin diyorum.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bu
hususta siz değerli milletvekillerimin katkılarını
beklerken, Yüce Meclisi ve değerli milletvekillerini
saygılarımla selamlıyorum. (ANAP ve DSP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın
Yaşar.
Sanayi ve Ticaret Bakanımız Sayın
Yalım Erez gündemdışı konuşmaya cevap vereceklerdir.
Buyurun efendim.
SANAYİ VE TİCARET BAKANI E. YALIM EREZ
(Muğla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
konuşmama başlamadan önce, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Gaziantep Milletvekili Sayın Yaşar'ın, organize sanayi bölgeleri
ve küçük sanayi siteleriyle ilgili gündemdışı konuşmasını
cevaplandırmak üzere söz almış bulunuyorum.
Değerli milletvekilleri, ülkemizde sanayinin
gelişmesine büyük katkı sağlayan organize sanayi bölgeleri
uygulamalarına, planlı kalkınma dönemine girildikten sonra, 1962
yılında başlanmıştır. Organize sanayi
bölgelerinden gaye, geri kalmış bölgelerin kalkınmalarını
teşvik ederek, sanayi yatırımlarını bu bölgelere
çekmektir.
1962 yılından 1996 yılının
sonuna kadar, 8 582 hektar büyüklüğünde, 36 adet organize sanayi bölgesi
hizmete sunulmuş, bunlardan 5 adedinin atık su arıtma tesisleri
de inşa edilmiştir. Bu biten 36 projenin 6 adedi ilk 25 yılda,
30 adedi de son 10 yılda tamamlanmıştır ve bu projeler
için, 1996 yılı fiyatlarıyla, 28 trilyon 135 milyar lira kredi
kullandırılmıştır.
1997 yılı yatırım programında,
69 adet devam eden, 26 adet kamulaştırma, 61 adet de etüt ve proje
safhasında olan, toplam 156 adet organize sanayi bölgesi mevcuttur.
Söz konusu projelerin proje tutarı -1996
yılı fiyatlarıyla- 39,5 trilyon liradır. Devam eden bu
projeler için, 1996 yılı sonuna kadar da -1996 yılı
fiyatlarıyla- toplam 8 trilyon 407 milyar lira harcama
yapılmıştır.
Yine, küçük sanayi sitesi uygulamalarına da, 1965
yılında başlanmış ve 1996 yılı sonuna kadar
hizmete sunulan toplam 289 adet küçük sanayi sitesiyle, 69 220 işyerinde
415 bin kişiye, daha sağlıklı şartlarda çalışma
imkânı sağlanmıştır. Bu biten 289 küçük sanayi
sitesinin 134'ü 22 yılda, 155'i de son 10 yılda
tamamlanmıştır ve bu projeler için de -1996 yılı
fiyatlarıyla- yaklaşık 80 trilyon 890 milyar lira kredi
kullandırılmıştır.
Değerli arkadaşlarım, ülke genelinde
durum böyleyken, şimdi Gaziantep'e gelelim. Gaziantep'te neler
yapılmış:
Gaziantep Birinci Organize Sanayi Bölgesi, altyapı
inşaatı tamamlanarak işletmeye açılmıştır.
Alanı 260 hektardır; parsel sayısı 198 adettir. 137
parselde üretime geçilmiş olup, diğer parsellerde inşaat bitmek
üzeredir.
Gaziantep İkinci Organize Sanayi Bölgesi
altyapı inşaatının 1997 yılı içerisinde
tamamlanması planlanmış olup, 1996 yılında 56 milyar
liralık program ödeneği ve ilaveten 200 milyar liralık
eködenekle birlikte toplam revize ödeneği 256 milyar liraya
çıkarılmıştır ve bunun tamamı da ödenmiştir.
Bölgenin altyapı inşaatı için, bugüne kadar -verildiği
yılın fiyatlarıyla- toplam 518 milyar lira kredi
kullandırılmıştır. 1996 yılı
fiyatlarıyla bu kredinin karşılığı 1,740 trilyon
liradır; fizikî gerçekleşme yüzde 98 olup, 1997 yılı
yatırım programında 374 milyar lira da ödenek
ayrılmıştır.
Yine, Gaziantep Organize Sanayi Bölgesi merkez
arıtma tesisleri, 1997 yılı programına
alınmıştır.
Gaziantep Üçüncü Organize Sanayi Bölgesinin
altyapı inşaatı devam etmekte olup, 1998 yılı
içerisinde tamamlanması planlanmıştır. Bölgenin tüm
harcamalarının Müteşebbis Teşekkül
Başkanlığınca karşılanması
öngörülmüştür. Üçüncü Organize Sanayi Bölgesi de 540 hektar olup, 297
parsel mevcuttur.
Bu da yetmemiştir. Gaziantep Dördüncü Organize
Sanayi Bölgesi, 1997 yılı yatırım programına etüt
karakteristiğiyle alınmış ve yatırım için gerekli
harcamalar, Müteşebbis Teşekkül Başkanlığınca
karşılanacaktır.
Şimdi -biraz evvel de ifade ettim- 1962
yılında bu işe başlanırken, gaye, geri
kalmış bölgelerin kalkınmalarını teşvik ederek,
sanayiyi ülke çapında dengeli bir şekilde yaymaktı.
Devlet, gördüğünüz gibi, Gaziantep'e görevini,
fazlasıyla yapmıştır. Eğer, biz, bütün ödeneklerimizi
Gaziantep'e ayırırsak, Gaziantep'i bir yana bırakırız,
Türkiye'yi bir yana bırakırız. Bizim hedefimiz, Türkiyenin her
tarafını bir Gaziantep, bir Bursa, bir Denizli, bir Çorum
yapmaktır.
Sayın Yaşar "Gaziantep'te 30 bin
kişi işten çıkarıldı" dedi. Buna katılmak
mümkün değil; yani, söylevle, duyulan şeylerle devlet idare
edilmez...
ALİ ILIKSOY (Gaziantep) – Yaşayan bilir
Sayın Bakan, yaşayan!..
SANAYİ VE TİCARET BAKANI E. YALIM EREZ
(Devamla) – Ben orada da yaşıyorum, merak etme; sen, dinle beni!..
Gaziantep'in bugün en büyük şikâyeti,
hızlı sanayileşmeden dolayı fazla göç alan bir il
olmasıdır. O nedenle, 30 bin kişinin işten
çıkarıldığı söylevine katılmak mümkün
değildir. (DSP sıralarından gürültüler)
Şimdi, ben bu kürsüye çıktığım
zaman laf atarsanız, ben cevabını veririm. Geçmişte de bu
cevabı verdim; bakın, dinleyin... Şimdi vermek istemiyorum, beni
verdirtmeye mecbur bırakmayın. Dinleyin!..
Çukobirlik, ilk defa bu yıl, aldığı
ürünün hemen hemen yüzde 90'ına yakınının parası
ödemiştir.
286 milyar lira borcumuz olduğu doğrudur;
pamuğu 60 bin liradan aldığımız da doğrudur; ama,
Çukobirlik tarihinde, bu yıl ödeme yapıldığı kadar
ödeme yapılmamıştır.
İlaveten, Çukobirlik'e pamuk alımı için
verilen 3 trilyon liralık ödeneğin yanı sıra 3,5 trilyonla
da, bizden evvelki yanlış siyasî uygulamalarla batırılan
Çukobirlik kurtarılmaya çalışılmaktadır.
Hepinize sevgi ve saygılarımı sunuyorum.
(DYP ve RP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Gündemdışı konuşma
cevaplandırılmıştır.
4. — Erzurum Milletvekili Ömer Özyılmaz’ın,
zorunlu eğitime ilişkin gündemdışı
konuşması
BAŞKAN – Gündemdışı son söz,
zorunlu eğitimle ilgili olarak söz isteyen Erzurum Milletvekili Sayın
Ömer Özyılmaz'a verilmiştir.
Buyurun Sayın Ömer Özyılmaz. (RP
sıralarından alkışlar)
Süreniz 5 dakikadır.
ÖMER ÖZYILMAZ (Erzurum) – Sayın Başkan,
süreyi biraz fazla verebilir misiniz?
BAŞKAN – Yok, vermiyorum; zaten, fazladan bu
gündemdışı sözleri verdim.
Buyurun.
ÖMER ÖZYILMAZ (Erzurum) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bugün ülkemizde en çok konuşulan konulardan
biri olan zorunlu eğitim konusuyla ilgili olarak gündemdışı
söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, hem Yüce Meclisi hem de
eğitim ordusunu ve tüm milletimizi saygıyla selamlıyorum.
Temel eğitim ya da aynı anlamda
kullanılan ilköğretim, 6-14 yaş grubundaki öğrencilere
temel becerileri kazandırarak, onları, hayata ve bir sonraki
eğitim kurumlarına hazırlayan bir eğitim devresidir.
Farzı ayn bilgilerin öğrenildiği döneme verilen ad olarak temel
eğitim veya ilköğretim, bizde oldukça uzun geçmişi olan eski
kavramlardandır. Bugünkü manada kullanılan ilköğretim, Avrupa'da
daha henüz iki asır gibi bir geçmişe sahipken, biz, bunu, ondört
asır önceden uygulamaya koymuşuz ve tarihimiz boyuncada en iyi şekilde
uygulamışız.
Selçuklu ve Osmanlılar döneminde "taş
mektepler" ya da "sübyan mektepleri" olarak
adlandırılan ilköğretim kurumları, ülkenin bütün mahalle ve
köylerinde vardı ve kız-erkek her çocuğun gitmesi zorunlu olan
bu okullar, 6 yıllık bir temel eğitimi esas
almışlardı.
Cumhuriyet döneminde 5 yıla indirilen
ilköğretim, ilk kez 1973 yılında çıkarılan 1739
sayılı Kanunla 8 yıla çıkarılmış; fakat, bu
da henüz tam olarak realize edilememiştir. Halbuki, günümüz şartları,
alınacak 5 yıllık eğitimle üstesinde gelinemeyecek kadar
zorlaşmıştır; yani, eğitimin zorunlu
kısmının sayısal olarak 8 ya da daha çok yıllara
çıkarılmasının asıl sebebi, az önce de işaret
edildiği üzere, 5 yıl öğretim eğitim görmenin, bundan bir
asır önce olduğu gibi, yaşanan problemleri aşmaya
yetmeyeceği ve okulda bilgiyle karşı karşıya gelme ve
bilgilenme süresinin 8 ya da 10, 12 yıla
çıkarılmasının zorunlu olduğu düşüncesidir.
Bundan dolayıdır ki, dünyanın pek çok ülkesinde ilköğretim
süresi uzatılmıştır.
Nitekim, Avrupa ülkelerinde zorunlu eğitim 8
ülkede 8 yıl, 9 ülkede 9 yıl, 12 ülkede 10 yıl, 2 ülkede 11
yıl ve 3 ülkede de 12 yıl olarak düzenlenmiştir; diğer
taraftan, Kanada, Kore, Japonya gibi ülkelerde 9, ABD'de ise 12
yıldır. Bu ülkelerin bir kısmında, zorunlu eğitime,
ilkokul ve ortaokul devreleri dahil olurken, bir kısmında ise 5 ve 6
yaş gruplarındaki anaokulları da eklenmiştir; ama,
şurası defalarca altı çizilmesi gereken bir husustur ki, zorunlu
eğitim süresi 8,9,10 hatta 12 yıl olan bu gelişmiş ülkelerin
hiçbirinde, bu süre bir bütün halinde ve dondurulmuş olarak uygulanmaz ya
da bu sürede öğrenci tek tip diploma almaz. Örneğin,
İngiltere'de, üç basamak olan zorunlu eğitim 5-16 yaşları
arasını kapsar; birinci basamak 5-7 yaş, ikinci basamak 7-11
yaş ve üçüncü basamak ise 11-16 yaş eğitimini ihtiva eder.
Değerli milletvekilleri, bu önbilgilerden sonra,
ülkemizde bugün en çok tartışılan konulardan biri olan zorunlu
eğitim bizde de ne kadar süreli olmalı ve bu nasıl
programlanmalıdır sorusuna yönelmek istiyorum.
Değerli milletvekilleri, dünyada, artık,
yaklaşık olarak bütün devletlerin, zorunlu eğitim sürelerini 5
yıldan daha ileriye götürmüş olduklarını az önce gördük ve
şunu da biliyoruz ki, zorunlu eğitimi 8, 9, 10, 12 yıla
çıkaran her devlet, bu hususta, hep kendi iç dinamiklerini, bilimi ve
aklı esas almış ve kendisine en yararlı olan programı
seçmiştir.
Bizim ülkemizde de, hem şahsım hem de partim
Refah Partisi olarak, şu programın yararlı olacağına
inanıyoruz ve makul bir sürede gerçekleşmesini bekliyoruz: Evvela,
zorunlu eğitim, 8 yıl değil 10 yıl olmalıdır. Bunun
ilk basamağı, 5 ve 6 ncı yaşı, yani, anaokulunu
kapsamalıdır. 5 ve 6 ncı yaşlardan
başlamasını arzu ettiğimiz zorunlu eğitim, tabiî
olarak 7-12 yaş arası ilkokul dönemini kapsar ki, dönemin ehemmiyeti,
şartları ve alınması gereken tedbirler bilinmektedir; bu
çağ nüfusu da eğitimin içindedir. Zorunlu eğitimin son dönemi
olan 12-15 yaş, asıl üzerinde durulması gereken bir devredir.
Bir kere, gelişim psikolojisi, nasıl 5 ve 6 ncı
yaşları 7-12 yaş devresinden ayrı tutmamızı
gerektiriyor...
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Özyılmaz, lütfen son
cümlelerinizi söyler misiniz efendim.
ÖMER ÖZYILMAZ (Devamla) – Olur efendim.
Sayın Başkan, kısaca, tekliflerimi arz
ediyorum:
Bunlardan birincisi; 8 ya da 10 yıllık
zorunlu eğitimden bütün dünyanın anladığı,
yetişmekte olan neslin bu sürelerde başka işlerle
uğraşmaması ve 8-10 yıl eğitime tabiî tutularak,
çağın problemlerini çözmede asgarî bilgileri elde etmesidir.
İkinci olarak; gelişim psikolojisi 5, 6, 7,
hatta 8 yaş çocuğuyla 15 yaş delikanlısını bir
arada aynı çatı altında tutmanın, her iki tarafta da
kişilik rollerinde kayma ve sapmalar meydana getireceğini
belirtmektedir.
Üçüncüsü -meslekî eğitimin genel bir
kuralıdır- el, kol, gırtlak, kulak ve benzeri bütün beceriler,
bu 12-15 yaş döneminde, hatta ondan önce başlamalı ve
geliştirilmelidir. Aksi halde, hem bu beceriler arzu edildiği ölçüde
kazanılamaz...
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Efendim, lütfen son cümlenizi söyler
misiniz. Rica ediyorum...
Buyurun.
ÖMER ÖZYILMAZ (Devamla) – Olur Sayın Başkan.
Tabiî, konu çok önemli ve söylenmesi gereken çok
şey var; Başkana saygı duyuyorum.
Son cümle olarak şunu söyleyeyim: Zorunlu
eğitim 10 yıl olmalı ve 3 basamak şeklinde düzenlenmelidir.
Birinci basamak 5-7, ikinci basamak 7-12, üçüncü basamak da 12-15
yaşlarını kapsamalıdır.
Bütün gelişmiş ülkelerde olduğu gibi,
bizim ülkemizde de bilim ve akla uyularak ikinci basamaktan, yani 7-12 yaş
devresinden bir öğrenim sertifikasıyla öğrenci
ayrılabilmeli ve istiyorsa herhangi bir meslek ortaokuluna ya da özel bir
ortaokula gidebilmelidir.
Hepinizi hürmetle selamlıyorum. (RP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın
Özyılmaz.
Gündemdışı konuşmayı
cevaplandırma konusunda bir istek gelmediğine göre,
göndemdışı konuşmalar bitmiştir.
Bir genel görüşme önergesi vardır;
okutuyorum:
B) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME,
MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1.—Aydın Milletvekili İsmet
Sezgin ve 21 arkadaşının, Türkiye’nin Avrupa Birliği ile
ilişkileri konusunda genel görüşme açılamasına ilişkin
önergesi (8/10)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Türkiye'nin Avrupa Birliğiyle ilişkileri
konusunda Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 101 ve 102 nci maddeleri
uyarınca bir genel görüşme açılması için gereğini
saygılarımızla arz ederiz.
1. İsmet
Sezgin (Aydın)
2. A.Hamdi
Üçpınarlar (Çanakkale)
3. Rifat
Serdaroğlu (İzmir)
4. Yaşar
Topçu (Sinop)
5. Mehmet
Korkmaz (Kütahya)
6. Refaiddin
Şahin (Ordu)
7. İbrahim
Gürdal (Antalya)
8. Cemal Özbilen
(Kırklareli)
9. Tevfik Diker
(Manisa)
10. Recep Kırış (Kayseri)
11. Erdal Kesebir (Edirne)
12. Rasim Zaimoğlu (Giresun)
13. Ekrem Pakdemirli (Manisa)
14. Kâmran İnan (Bitlis)
15. Mahmut Bozkurt (Adıyaman)
16. Yaşar Eryılmaz (Ağrı)
17. Şerif Bedirhanoğlu (Van)
18. Nizamettin Sevgili (Siirt)
19. İbrahim Çebi (Trabzon)
20. Safa Giray (Balıkesir)
21. Cemal Alişan (Samsun)
22. Cavit Çağlar (Bursa)
Gerekçe:
Avrupa Birliği, Avrupa birleşik devletleri
hedefine doğru adım adım ilerleyen bölgesel bir entegrasyon modelidir.
12 Eylül 1963 tarihinde imzalanan Ankara Antlaşmasıyla, Türkiye,
Birliğe "ortak üye" olmuştur; 1987 yılında ise
tam üyelik başvurusunda bulunmuştur. Ancak, Birlik, Türkiye ile
ilişkileri konusunda baştan beri çekingen davranmakta, ikili
anlaşmalar çerçevesinde ortaya çıkan hukukî yükümlülüklerini
çeşitli bahanelerle yerine getirmemektedir. Avrupa Birliği üyesi
ülkeler, Türkiye'den mümkün olduğunca daha fazla taviz koparmanın
peşindedirler.
Son günlerde, Avrupa Hıristiyan Demokrat Parti
liderlerinin toplantısında, Türkiye'nin Avrupa
uygarlığına talip olmadığı, bunun için de Avrupa
Birliğine tam üye olamayacağı görüşünün ileri sürülmesi çok
ciddî bir gelişmedir. Birlik yetkililerinin bu açıklamanın resmî
görüşü yansıtmadığı yolundaki değerlendirmeleri
inandırıcılıktan uzaktır. Ankara
Antlaşmasında ve gümrük birliğini oluşturan Türkiye-Avrupa
Birliği Ortaklık Konseyi kararının dibacesinde, Türkiye'nin
tam üyelik perspektifi ortaya konulmaktadır. Türkiye de gümrük
birliğini tam üyeliğe götüren bir aşama olarak görmüş ve
dışpolika çizgisini bu temel varsayım üzerine bina
etmiştir. Anlaşma koşulları tek taraflı olarak
değiştirilemez. Hıristiyan Demokrat Parti liderlerinin
açıklaması hafife alınmamalıdır. Türkiye, kendi tutum
ve politikalarını bu yeni perspektifler çereçevesinde gözden
geçirmeli ve gereken tedbirleri almalıdır.
BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.
Önerge gündemdeki yerini alacak ve bu konuda
yapılacak öngörüşmeler sırasında, gündeme alınıp
alınmayacağı hususu karara bağlanacaktır.
Bazı sayın milletvekillerinin izinli
sayılmalarına dair, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının bir tezkeresi vardır; okutup,
ayrı ayrı oylarınıza sunacağım:
C)TEZKERELER VE ÖNERGELER
1.—Bazı milletvekillerinin izinli
sayılmalarına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/713)
12
Mart 1997
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Genel Kuruluna
Aşağıda adları yazılı
sayın milletvekillerinin hizalarında gösterilen süre ve nedenlerle
izinli sayılmaları Başkanlık Divanının 7.3.1997
tarihli toplantısında uygun görülmüştür.
Genel Kurulun onayına sunulur.
Hasan
Korkmazcan
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
Vekili
"Ankara Milletvekili Şaban Karataş,
hastalığı nedeniyle 31.1.1997 tarihinden geçerli olmak üzere 21
gün"
BAŞKAN – Oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
"Niğde Milletvekili Ergun Özkan,
hastalığı nedeniyle 23.1.1997 tarihinden geçerli olmak üzere 37
gün"
BAŞKAN – Oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Danışma Kurulunun bir önerisi vardır;
okutup, oylarınıza sunacağım:
IV.—ÖNERİLER
A)DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ
1. —247 sıra sayılı, 2972
sayılı Mahallî İdareler ile Mahalle Muhatarlıkları ve
İhtiyar Heyetleri Seçimi Hakkında Kanun ile 1580 Sayılı
Belediye Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifinin 48 saat geçmeden gündemin 6 ncı sırasına
alınmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi
Danışma Kurulu
Önerisi
No : 57 Tarih
:12.3.1997
11.3.1997 tarihli gelen kâğıtlarda
yayımlanan ve bastırılıp dağıtılan 247
sıra sayılı, 2972 Sayılı Mahallî İdareler
İle Mahalle Muhtarlıkları ve İhtiyar Heyetleri Seçimi
Hakkında Kanun ile 1580 Sayılı Belediye Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifinin, 48 saat geçmeden, gündemin "Kanun Tasarı ve
Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler"
kısmının 6 ncı sırasına alınmasının
Genel Kurulun onayına sunulması Danışma Kurulunca uygun
görülmüştür.
Hasan
Korkmazcan
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
Vekili
Salih
Kapusuz Murat
Başesgioğlu
RP
Grubu Başkanvekili ANAP
Grubu Başkanvekili
Ali
Rıza Gönül H.Hüsamettin
Özkan
DYP
Grubu Başkanvekili DSP
Grubu Başkanvekili
Nihat Matkap
CHP Grubu
Başkanvekili
BAŞKAN – Oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Gündemin "Seçim" kısmına geçiyoruz.
V.
—SEÇİMLER
A)BAŞKANLIK DİVANINDA AÇIK BULUNAN
ÜYELİĞE SEÇİM
1.—Başkanlık Divanında
açık bulunan kâtip üyeliğe seçim
BAŞKAN – Başkanlık Divanında
boş bulunan ve Refah Partisi Grubuna düşen bir kâtip üyelik için,
Trabzon Milletvekili Kemalettin Göktaş aday gösterilmiştir;
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
B)KOMİSYONLARDA AÇIK BULUNAN
ÜYELİKLERE SEÇİM
1.—Tarım, Orman ve Köyişleri
Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim
BAŞKAN – Tarım, Orman ve Köyişleri
Komisyonunda boş bulunan ve Doğru Yol Partisi Grubuna düşen bir
üyelik için, Yozgat Milletvekili Yusuf Bacanlı aday gösterilmiştir;
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Gündemin "Sözlü Sorular" kısmına
geçiyoruz.
VI.—SORULAR
VE CEVAPLAR
A)SÖZLÜ SORULAR VE CEVAPLARI
1.—Ağrı Milletvekili M.
Sıddık Altay’ın, Ağrı -Doğubeyazıt
İlçesinde yapımına başlanan sağlık
ocağına ve sağlık personeli ihtiyacına ilişkin
Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/233)
BAŞKAN – 1 inci sırada yer alan,
Ağrı Milletvekili M. Sıddık Altay'ın, Ağrı
Doğubeyazıt İlçesinde yapımına başlanan
sağlık ocağına ve sağlık personeli
ihtiyacına ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru
önergesinin görüşmelerine başlıyoruz.
Soruyu cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Yok.
Efendim, bu soru önergesi, daha önce iki
birleşimde de cevaplandırılmadığı için,
İçtüzüğümüzün 98 inci maddesine göre, yazılı soruya
çevrilmiştir.
SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Bakanlar yok Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Efendim, birkaç tanesine devam edelim de,
olmazsa, ondan sonra peki...
2.—Ağrı Milletvekili M.
Sıddık Altay’ın, Ağrı
ve ilçelerinde yapımı devam eden hastane ve sağlık
ocaklarına ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru
önergesi (6/234)
BAŞKAN – 2 nci sırada, Ağrı
Milletvekili Mehmet Sıddık Altay'ın, Ağrı ve
ilçelerinde yapımı devam eden hastane ve sağlık
ocaklarına ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru
önergesi vardır.
Soruyu cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Yok.
Bu soru da, daha önce iki birleşimde
cevaplandırılmadığı ve bu birleşimde de
cevaplandırılmadığı için, İçtüzüğümüzün 98
inci maddesine göre, yazılı soru önergesi haline çevrilmiştir.
3.—Ağrı Milletvekili M.
Sıddık Altay’ın, Ağrı -Eleşkirt İlçesindeki
Devlet hastane ve sağlık ocaklarındaki sağlık
personeli ihtiyacına ilişkin Sağlık Bakanından sözlü
soru önergesi (6/235)
BAŞKAN – 3 üncü sırada, Ağrı
Milletvekili Mehmet Sıddık Altay'ın, Ağrı
Eleşkirt İlçesindeki devlet hastane ve sağlık
ocaklarındaki sağlık personeli ihtiyacına ilişkin
Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi vardır.
Soruyu cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Genel Kurul
salonunda yok.
Bu soru önergesi de, İçtüzüğün 98 inci
maddesine göre, gündemden çıkarılarak, yazılı soru önergesi
haline çevrilmiştir.
4. —Ağrı Milletvekili M.
Sıddık Altay’ın, Ağrı -Eleşkirt İlçesindeki
il kütüphanesinin hizmet binası ihtiyacına ilişkin Kültür
Bakanından sözlü soru önergesi (6/236)
BAŞKAN – 4 üncü sırada, Ağrı
Milletvekili Mehmet Sıddık Altay'ın, Ağrı
Eleşkirt İlçesindeki il kütüphanesinin hizmet binası
ihtiyacına ilişkin Kültür Bakanından sözlü soru önergesi
vardır.
Soruyu cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Yok.
Bu soru önergesi de, daha önce iki, bu birleşimle
üç birleşim cevaplandırılmadığı için
İçtüzüğün 98 inci maddesine göre, gündemden çıkarılıp,
yazılı soru önergesi haline dönüştürülmüştür.
5.—Ağrı Milletvekili M.
Sıddık Altay’ın, Ağrı -Doğubeyazıt
İlçesinde yapımı sürdürülen kültür sitesi inşaatına
ilişkin Kültür Bakanından sözlü soru önergesi (6/237)
BAŞKAN – 5 inci sırada, Ağrı
Milletvekili Mehmet Sıddık Altay'ın, Ağrı
Doğubayazıt İlçesinde yapımı sürdürülen kültür sitesi
inşaatına ilişkin Kültür Bakanından sözlü soru önergesi
vardır.
Soruyu cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Genel
Kurul salonunda yok.
Bu soru önergesi de, daha önce iki birleşim
cevaplandırılmadığı için, İçtüzüğün 98 inci
maddesine göre, gündemden çıkarılıp, yazılı soru
haline dönüştürülmüştür.
6.—Ağrı Milletvekili M.
Sıddık Altay’ın, Ağrı İlçelerinde öğretmen
evi yapılmasına ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü
soru önergesi (6/238)
BAŞKAN – 6 ncı sırada, Ağrı
Milletvekili M. Sıddık Altay'ın, Ağrı ilçelerinde
öğretmenevi yapılmasına ilişkin Millî Eğitim
Bakanından sözlü soru önergesi vardır.
Soruyu cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Yok.
Bu soru önergesi de, daha önce iki birleşim
cevaplandırılmadığı için, İçtüzüğün 98 inci
maddesi uyarınca, gündemden çıkarılarak, yazılı soru
önergesi haline dönüştürülmüştür.
7.—Ağrı Milletvekili M.
Sıddık Altay’ın, Ağrı -Eleşkirt İlçesinde
yapımı devam eden İmam Hatip Lisesine ilişkin Millî
Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/239)
BAŞKAN –7 nci sırada, Ağrı
Milletvekili M. Sıddık Altay'ın, Ağrı Eleşkirt
İlçesinde yapımı devam eden İmam Hatip Lisesine
ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi vardır.
Soruyu cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Genel Kurul Salonunda yok.
Bu soru önergesi de, daha önce iki birleşim
cevaplandırılmadığı için, İçtüzüğün 98 inci
maddesine göre, gündemden çıkarılarak, yazılı soru haline
dönüştürülmüştür.
8.—Ağrı Milletvekili M.
Sıddık Altay’ın, Ağrı -Doğubeyazıt
İlçesinde yapımı devam eden İmam -Hatip Lisesine
ilişkin Millî Eğitim
Bakanından sözlü soru önergesi (6/240)
BAŞKAN – 8 inci sırada, Ağrı
Milletvekili M. Sıddık Altay'ın, Ağrı
Doğubeyazıt İlçesinde yapımı devam eden
İmam-Hatip Lisesine ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü
soru önergesi vardır.
Soruyu cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Genel
Kurul salonunda yok.
Bu sözlü soru da, daha önce iki birleşim
cevaplandırılmadığı için, İçtüzüğün 98 inci
maddesine göre, gündemden çıkarılarak, yazılı soru haline
dönüştürülmüştür.
Sayın milletvekilleri, herhalde, şu anda
Genel Kurul salonunda herhangi bir bakan yok; o nedenle, aynı şekilde
devam etmenin, bilmiyorum bir faydası...
HALİT DUMANKAYA (İstanbul) – Sayın
Başkan, yeni İçtüzük gereğince, devam edeceksiniz; çünkü, onlar
gündemden çıkacak. Dolayısıyla, devam etmek
zorundasınız.
BAŞKAN – Efendim, devam etmek şöyle, bakan
yoksa...
HALİT DUMANKAYA (İstanbul) – Yeni
İçtüzük gereğince...
BAŞKAN – Hayır, her halükârda,
arkadaşların yine konuşma hakkı var; yani, o, devam edecek
gündemde. Yani, şimdi, şöyle olacak Sayın Dumankaya: Eğer,
ben devam edersem, bakan olmazsa, sorusuna sıra gelen bir
arkadaşımızın çıkıp burada konuşma
hakkı var; ama, eğer devam etmezsem, o soru yine gündemde kalacak; bu
özelliği var. Belki, bakan cevaplandıracak.
HALİT DUMANKAYA (istanbul) – Ama, hayır,
bakan o zaman otursun...
BAŞKAN – Yoksa, niye aynı şekilde...
HALİT DUMANKAYA (İstanbul) – Sayın
Başkan, yeni İçtüzük gereği 1 saat...
BAŞKAN – Efendim, yeni İçtüzüğü biz
yaptık.
HALİT DUMANKAYA (İstanbul) – Siz
yaptınız... Biz de yaptık...
Yeni İçtüzüğe göre, siz, sorulara 1 saat devam
etmek zorundasınız.
BAŞKAN – Sayın Dumankaya, biz, daha evvel
bunun uygulamasını yaptık.
HALİT DUMANKAYA (İstanbul) – Hayır,
bırakamazsınız.
BAŞKAN – Efendim, rica ediyorum.
Şimdi, bakın, bizim bir aklımız
var, mantığımız var, sağduyumuz var, bunu her
yerde kullanacağız. Ben bunu
daha önce iki defa yaptım. Baktım, Genel Kurul salonunda hiçbir bakan
yok; aynı şeyleri söyleyerek "yok, yok" diyerek devam edip,
zaman kaybedeceğimize...
HALİT DUMANKAYA (İstanbul) – Gündemden
çıkırıyorsunuz.
BAŞKAN –Efendim, bunun uygulamasını daha
önce yaptık.
HALİT DUMANKAYA (İstanbul) – Gündemden
çıkarıyorsunuz; İçtüzüğe göre devam etmeye mecbursunuz.
BAŞKAN – Efendim, ben devam etmek istemiyorum. Bu,
arkadaşlarımızın lehine bir davranış. Belki
yarın bir sayın bakan gelir, başka bir birleşimde
cevaplandırır.
HALİT DUMANKAYA (İstanbul) – Ne zaman
gelmişler? İçtüzüğe göre yanlış yapıyorsunuz.
BAŞKAN – Sayın Dumankaya, ben, milletvekili
arkadaşlarımı
düşünüyorum.
İki birleşimde cevaplandırılmayan
sorular, üçüncü birleşimde yazılı soruya çevriliyor. Biz de,
arkadaşlarımızın sorularının üçüncü
birleşimde yazılı soruya çevrilerek
cevaplandırılması hakkını yok etmemek için, yani,
salonda da şu anda hiçbir bakan yoksa, diyorum ki, soruların hepsini
böyle "yok, yok" şeklinde düşürmektense, belki başka
bir zaman bakan arkadaşlarımız gelir, bu soruları
cevaplandırır diye...
HALİT DUMANKAYA (İstanbul) –
İçtüzüğe göre mecbursunuz.
BAŞKAN – Efendim, İçtüzüğü iyi
biliyorum; İçtüzüğe göre öyle de, her yazılı kuralı
değerlendirirken, biraz da akla, izana, sağduyuya uygun ve bir hizmet
için değerlendirme yapacaksınız. İşte, bir
uygulaması; şu anda burada hiçbir bakan yok...
HALİT DUMANKAYA (İstanbul) – Gelmiyor, ne
yapalım...
BAŞKAN – Efendim, ne yapalım...
MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Sayın
Başkan, bakanların buraya gelmemesinin, burada görevleri
başında olmamasının izahını böyle yapmamanız
lazım. Yani, bu sonuca Meclis de katlanmalı, bakanlar da
katlanmalıdır; öncelikle bunu tespit etmeniz lazım.
BAŞKAN – Tamam efendim, ben de onu söylüyorum.
Şimdi, Hükümet üyelerinden hiç kimse salonda yoksa
-daha önce iki defa uygulama yaptım, burada arkadaşlarımız
biliyor- bütün soruları böyle düşürmektense ve bu şekilde
boşa zaman geçirmektense başka işe geçelim dedik.
MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Sayın
Başkanım, şu anda kapıdan bir bakanın
girmeyeceğini bilemezsiniz; belki 10 dakika sonra bir bakan gelecek, belki
15 dakika sonra başka bir bakan gelecek.
BAŞKAN – Efendim, anladım da....
Bakın, şimdi 8 soruyu düşürdük...
MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Bunların
alışkanlık haline gelmemesi bakımından,
İçtüzüğe uymanızda fayda var.
BAŞKAN – Efendim, ben İçtüzüğe uyuyorum
da, İçtüzüğe uyarken biraz da bir şeylerle
uğraşalım; hep "yok, yok" deyip de, böyle, 1 saatimizi
boşa geçirmeyelim; yani, bu Meclisin de bir değeri var.
MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Bakanlar biraz
sonra gelirler.
BAŞKAN – Neyse, biraz daha devam edelim,
gelmezse...
MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Devam ederseniz
gelecektir.
BAŞKAN – Peki efendim, biraz daha devam edelim.
SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Sayın Başkan,
bir şey arz edebilir miyim efendim.
BAŞKAN – Buyurun.
SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Siz İçtüzüğün
gereğini yerine getirdiniz; yani, sözlü sorulara
başladınız. Hakikaten, salonda da bakan olmadığı
için, siz daha verimli çalışmanın yollarını
arıyorsunuz...
BAŞKAN – Tabiî...
SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Doğrudur; bu
yaklaşım geçmişte de birçok defa, müteaddit defa uygulamaya
konulmuştur. Dolayısıyla, biz, diğer çalışmaya;
kanun çalışmalarına rahatlıkla geçebiliriz, doğru olan
da budur.
BAŞKAN – Neyse, biraz daha devam edelim de;
eğer, ilgili bakanlar yoksa, yine aynı şeyi devam ettirmenin bir
anlamı yok.
9.—Bayburt Milletvekili Suat Pamukçu’nun, bazı enerji nakil
hatlarının ihalesine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar
Bakanından sözlü soru önergesi (6/241)
BAŞKAN – 9 uncu sırada, Bayburt Milletvekili
Suat Pamukçu'nun, bazı enerji nakil hatlarının ihalesine
ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından sorusu vardır.
Soruyu cevaplandıracak bakan var mı?.. Yok.
Soruyu cevaplandıracak bakan Genel Kurul salonunda
yok. Bu soru, daha önce iki birleşimde
cevaplandırılmadığı için, İçtüzüğün 98 inci
maddesine göre gündemden çıkarılarak, yazılı soru haline
dönüştürülmüştür.
10.—Çanakkale Milletvekili Ahmet
Küçük’ün, köy korucularına ilişkin İçişleri Bakanından
sözlü soru önergesi (6/242)
BAŞKAN – 10 uncu sırada, Çanakkale
Milletvekili Ahmet Küçük'ün, köy korucularına ilişkin
İçişleri Bakanından sorusu vardır.
Soruyu cevaplandıracak bakan?.. Genel Kurul
salonunda yok.
Bu soru, daha önce iki birleşimde
cevaplandırılmadığı için, İçtüzüğün 98 inci
maddesine göre gündemden çıkarılarak, yazılı soru haline
dönüştürülmüştür.
11. — Ağrı Milletvekili M.
Sıddık Altay’ın, Türkiye’ye çeşitli kaynaklardan
yapılacak yardımlardan Doğu ve Güneydoğu bölgelerine bir
pay ayrılıp ayrılmayacağına ilişkin Devlet
Bakanından sözlü soru önergesi (6/243)
BAŞKAN – 11 inci sırada, Ağrı
Milletvekili Mehmet Sıddık Altay'ın, Türkiye'ye çeşitli
kaynaklardan yapılacak yardımlardan Doğu ve Güneydoğu bölgelerine
bir pay ayrılıp ayrılmayacağına ilişkin Devlet
Bakanından sorusu vardır.
Soruyu cevaplandıracak sayın bakan?.. Genel
Kurul salonunda yok.
Bu soru, daha önce iki birleşimde
cevaplandırılmadığı için, gündemden
çıkarılarak, yazılı soru haline dönüştürülmüştür.
12. —Adana Milletvekili Tuncay
Karaytuğ’un, Mersin Gümrüğü ve limanındaki bazı kamu
görevlilerinin rüşvet aldığı iddiasına ilişkin
Başbakandan sözlü soru önergesi (6/246)
BAŞKAN – 12 nci sırada, Adana Milletvekili
Tuncay Karaytuğ'un, Mersin Gümrüğü ve limanındaki bazı kamu
görevlilerinin rüşvet aldığı iddiasına ilişkin
Başbakandan sorusu vardır.
Soruyu cevaplandıracak Sayın Başbakan
veya yetkili olan bir bakan?.. Genel Kurul salonunda yok.
Bu soru, daha önce iki birleşimde
cevaplandırılmadığı için, İçtüzüğün 98 inci
maddesine göre gündemden çıkarılarak, yazılı soru haline
dönüştürülmüştür.
13. —Konya Milletvekili Mustafa
Ünaldı’nın, bir gazetede yayımlanan “Patrikhane TC’yi
takmıyor” başlıklı haberde yer alan iddialara ilişkin
Başbakandan sözlü soru önergesi (6/249)
BAŞKAN – 13 üncü sırada, Konya Milletvekili
Mustafa Ünaldı'nın, bir gazetede yayımlanan "Patrikhane
TC'yi takmıyor" başlıklı haberde yer alan iddialara
ilişkin Başbakandan sorusu vardır.
Sayın Başbakan veya soruyu
cevaplandıracak sayın bakan?..Yok.
Bu soru, daha önce de iki birleşim
cevaplandırılmadığı için, gündemden
çıkarılarak, yazılı soru haline dönüştürülmüştür.
Efendim, sözlü soruları 20 nci sıraya kadar
okuyacağım, eğer ilgili bakanlar yoksa, ara vereceğim.
HALİT DUMANKAYA (İstanbul) – Hayır,
veremezsiniz.
BAŞKAN – Efendim, uygulamamız var...
HALİT DUMANKAYA (İstanbul) – Hayır,
benim sorum var Sayın Başkanım, benim soruma sıra gelecek,
ben de çıkıp orada konuşacağım.
Dolayısıyla, benim konuşma
hakkımı alamazsınız...
BAŞKAN – Efendim, sizin konuşma
hakkınız kaybolmuyor ki...
HALİT DUMANKAYA (İstanbul) – Hayır...
BAŞKAN – Hayır, bu birleşimde...
HALİT DUMANKAYA (İstanbul) – Hayır,
şimdi siz İçtüzüğe göre hareket etmek zorundasınız;
keyfî hareket edemezsiniz.
BAŞKAN – Efendim, keyfî hareket etmiyorum...
MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) – Dumankaya
konuşacak diye burada saatlerce beklemenin âlemi yok ki!
BAŞKAN – Neyse efendim...
MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) – Sizin
uygulamanız neyse devam edin Sayın Başkan.
14.—Ağrı Milletvekili M.
Sıddık Altay’ın, Patnos Barajı ve Patnos Ovası sulama
inşaatlarının personel yetersizliğine ilişkin Enerji
ve Tabiî Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi (6/250)
BAŞKAN – 14 üncü sırada, Ağrı
Milletvekili Mehmet Sıddık Altay'ın, Patnos Barajı ve
Patnos Ovası sulama inşaatlarının personel
yetersizliğine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından
sorusu vardır.
Soruyu cevaplandıracak Sayın Bakan?..Yok.
Bu soru, daha önce de iki birleşimde
cevaplandırılmadığı için, gündemden
çıkarılmış, yazılı soru haline
dönüştürülmüştür.
15. —Konya Milletvekili Mustafa
Ünaldı’nın, Türkiye -İsrail Askerî Eğitim
İşbirliği Anlaşması ile ilgili basına
yansıyan bir beyanına ilişkin Başbakandan sözlü soru
önergesi (6/252)
BAŞKAN – 15 inci sırada, Konya Milletvekili Mustafa
Ünaldı'nın, Türkiye-İsrail Askerî Eğitim
İşbirliği Anlaşması ile ilgili basına
yansıyan bir beyanına ilişkin Başbakandan sorusu
vardır.
Sayın Başbakan veya soruyu
cevaplandıracak sayın bakan?..Yok.
Bu soru, daha önce de iki birleşimde
cevaplandırılmadığı için, gündemden
çıkarılmış, yazılı soru haline
dönüştürülmüştür.
16.—Konya Milletvekili Mustafa
Ünaldı’nın, Hollanda’daki İslam Kolejlerinden mezun
olanların bu okullarda geçen öğretim sürelerinin Türkiye’de eksik
değerlendirildiği iddiasına ilişkin Millî Eğitim
Bakanından sözlü soru önergesi (6/253)
BAŞKAN – 16 ncı sırada, Konya
Milletvekili Mustafa Ünaldı'nın, Hollanda'daki İslam
Kolejlerinden mezun olanların bu okullarda geçen öğretim sürelerinin
Türkiye'de eksik değerlendirildiği iddiasına ilişkin Millî
Eğitim Bakanından sorusu vardır.
Soruyu cevaplandıracak Sayın Bakan?..Yok.
Bu soru, daha önceki iki birleşimde
cevaplandırılmadığı için, gündemden
çıkarılıp, yazılı soru haline
dönüştürülmüştür.
17.—Ağrı Milletvekili M.
Sıddık Altay’ın, Ağrı İline bağlı köy
ve mezralardaki göçleri önlemeye yönelik projelere ilişkin Devlet
Bakanından sözlü soru önergesi (6/254)
BAŞKAN – 17 nci sırada, Ağrı
Milletvekili Mehmet Sıddık Altay'ın, Ağrı İline
bağlı köy ve mezralardaki göçleri önlemeye yönelik projelere
ilişkin Devlet Bakanından sorusu vardır.
Soruyu cevaplandıracak ilgili Bakan?.. Genel Kurul
salonunda yok.
Soru, daha önce de iki birleşimde
cevaplandırılmadığı için, gündemden
çıkarılarak yazılı soru haline dönüştürülmüştür.
18.—Ağrı Milletvekili M.
Sıddık Altay’ın, kalkınmada öncelikli yörelerdeki
çiftçilere ek kredi verilmesine ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından sözlü soru önergesi (6/255)
BAŞKAN – 18 inci sırada, Ağrı
Milletvekili Mehmet Sıddık Altay'ın, kalkınmada öncelikli
yörelerdeki çiftçilere ek kredi verilmesine ilişkin Tarım ve
Köyişleri Bakanından sorusu vardır.
Soruyu cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Genel
Kurul salonunda yok.
Soru, daha önce de iki birleşimde
cevaplandırılmadığı için, İçtüzüğün 98 inci
maddesine göre, gündemden çıkarılarak yazılı soru haline
dönüştürülmüştür.
19.—Ağrı Milletvekili M.
Sıddık Altay’ın, 1996 -1997 Hububat Alım Kararnamesine
ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi
(6/256)
BAŞKAN – 19 uncu sırada, Ağrı
Milletvekili Mehmet Sıddık Altay'ın, 1996-1997 Hububat Alım
Kararnamesine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sorusu vardır.
Soruyu cevaplandıracak Sayın Bakan?... Genel
Kurul salonunda yok.
Soru, daha önce de iki birleşimde
cevaplandırılmadığı için, İçtüğüzün 98 inci
maddesine göre, gündemden çıkarılarak yazılı soru haline
dönüştürülmüştür.
20.—Ağrı Milletvekili M.
Sıddık Altay’ın, Ağrı il sınırları
içindeki bazı akarsular üzerinde baraj yapılmasına ilişkin
Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi (6/257)
BAŞKAN – 20 nci sırada, Ağrı
Milletvekili Mehmet Sıddık Altay'ın, Ağrı İl
sınırları içindeki bazı akarsular üzerinde baraj
yapılmasına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından
sorusu vardır.
Soruyu cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Genel
Kurul salonunda yok.
Soru, daha önce de iki birleşimde
cevaplandırılmadığı için, gündemden
çıkarılarak yazılı soru haline dönüştürülmüştür.
Sayın milletvekilleri, demin söylediğim gibi,
salonda hiçbir Hükümet üyesi yok. Devam ettiğimiz zaman, bütün
soruları okuyacağız ve gündemden çıkarılacak; ama, o
zaman, belki bir iki arkadaşımız buradaysa çıkıp
konuşacak. Biz, bu arkadaşlarımızın
sorularını gündemden çıkarmamak için, sözlü soruların
görüşülmesini burada kesip, gündeme devam edeceğiz...
HALİT DUMANKAYA (İstanbul) – Sayın
Başkan...
BAŞKAN – Efendim, uygulamasını
yaptık; yani, sizin hakkınızı gasp etmiyoruz ki; bir
başka birleşimde, sizin sorunuz
cevaplandırılmadığı zaman, siz, yine çıkıp
konuşacaksınız...
YALÇIN GÜRTAN (Samsun) – Yazılı cevap versinler...
BAŞKAN – Efendim, yazılı...
MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) –
Sayın Başkan...
BAŞKAN – Buyurun.
MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) –
Sayın Başkan, Danışma Kurulunun bir kararı var; bir
saat süreyle görüşülecek...
BAŞKAN – Hayır, İçtüzük hükmü efendim.
MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) –
İçtüzük hükmü...
BAŞKAN – Evet, İçtüzük hükmüdür. Sayın
Başesgioğlu, bundan önce ben iki defa bu uygulamayı yaptım.
Bundan önce de, baktık ki, sorularda hep böyle, "bakan, yok;
düşmüştür, düşmüştür, düşmüştür" dedik. Bu,
Meclisin zamanını harcamak demektir. O halde ne yapalım dedik:
Eğer, bakanlar kurulu üyesi yoksa, o zaman gündemin "Kanun
Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler" kısmına geçelim dedik.
HALİT DUMANKAYA (İstanbul) – Bakan
olmayınca kanunları nasıl görüşeceksiniz?!.
MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) – İyi
de, Sayın Başkanım, eğer, bu bir kural olursa, Hükümet
üyeleri bundan istifade her salı denetim günü kaçarlar.
BAŞKAN – İyi ama, yani, bunları hep
böyle düşürmenin de bir anlamı var mı?..
MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) – Sizin,
burada, Bakanlar Kurulu üyelerini aramanız lazım, ısrarla, sizin
bunu aramanız lazım Sayın Başkan.
BAŞKAN – Efendim?..
MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) – Yani, bu
yol olur, yanlış bir yol olur.
BAŞKAN – Ama, biz, bunu iki defa yaptık ve
kimse itiraz etmedi...
MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) –
İşte, o zaman, demek ki yol olacak bu yani...
BAŞKAN – Yok canım...
MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) –
Üçüncüsünü yapmayın.
BAŞKAN – Hayır, yani, bu çalışma
tarzı sizi tatmin ediyorsa... Yani, rica ediyorum... Bakın,
aşağı yukarı 20 tane soru...
HALİT DUMANKAYA (İstanbul) – Bakan
olmayınca kanun da görüşemeyiz.
BAŞKAN – Efendim, yani, olmazsa, o zaman ona da
devam edemeyiz.
HALİT DUMANKAYA (İstanbul) – Bakan yokken
kanun görüşebilir miyiz...
MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Hükümetin
özelliği... Organize edilerek, burada, muhalefetin denetim görevine
vurulan bir darbe; başka bir şey değil. Şimdi, kanun
görüşülmeye başlayacak, Sayın Bakan kapıdan içeriye
girecek.
BAŞKAN – Ben ne yapayım canım...
MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Yani, ben, bunu,
bu sözleri, sadece bu suçüstü halini zabıtlara geçirmek, tespit etmek için
söylüyorum; olay açık yani.
BAŞKAN – Tamam efendim, zabıtlara geçti.
Ben de, yani, bu zamanı bu şekilde
geçirmek... Aşağı yukarı 20 dakikadır...
SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Sayın Başkan,
bu tespit doğru değil. Yani, bu doğru değil; şimdiye
kadar, bütün denetim konularında Hükümet de bulunmuştur, cevap da
verilmiştir. Bugüne kadar, zaman zaman bu tip uygulamalar birkaç sefer
tekerrür etmiştir, sadece bunu zabıtlara geçirmek istiyorum,
denetimden kaçmak söz konusu değildir.
BAŞKAN – Peki efendim, ben, o zaman, son defa,
bugün, bu uygulamayı yapacağım; yani, bundan sonra Bakanlar
olmasa da soruları görüşmeye devam etmek koşuluyla...
Bakın, bundan sonraki uygulamalara bir emsal teşkil etmemek
suretiyle, bugün de, son defa bu uygulamayı yapacağım ve bir
daha da, sayın bakanlar Genel Kurulda olmasa da, bir saat bu işe
devam edeceğim.
MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Doğrusu o
zaten Sayın Başkanım. Teşekkür ediyoruz.
BAŞKAN – Tamam efendim... Evet, o itibarla, bu,
dediğiniz gibi, bir istismara...
MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Ona göre, Hükümet
de tedbir alır yani...
BAŞKAN – Tabiî, istismar edilebilir; ama, bunu
şimdi, bugünden söyleyelim de... Yani, hakikaten, böyle "yok,
yok" deyip de zamanı boşa geçirmek de istemiyorum.
Bu itibarla, gündemin "Kanun Tasarı ve
Teklifleriyle Komisyondan Gelen Diğer İşler"
kısmına geçiyoruz.
NİHAT MATKAP (Hatay) – Sayın Başkan,
bakan yok...
BAŞKAN – Neyse canım, bir de ona
bakarız; eğer gelmezse ne yapalım. O zaman, ona göre
değerlendiririz; bir daha şey olursa...
Önce, sırasıyla, yarım kalan
işlerden başlıyoruz.
VII.—KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER
1.—926 Sayılı Türk Silahlı
Kuvvetleri Personel Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesine İlişkin 488
Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Millî Savunma Komisyonu Raporu
(1/215) (S. Sayısı :23)
BAŞKAN – 926 Sayılı Türk Silahlı
Kuvvetleri Personel Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesine İlişkin 488
Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili tasarının
müzakeresine, kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon?.. Yok
Ertelenmiştir.
2. —Yurtdışında
Bulunanların Sosyal Güvenlikleri Hakkında Borçlanma Kanunu
Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal
İşler Komisyonu Raporu (1/569) (S. Sayısı :209) (1)
BAŞKAN – Yurtdışında
Bulunanların Sosyal Güvenlikleri Hakkında Borçlanma Kanunu
Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal
İşler Komisyonu raporunun müzakeresine kaldığımız
yerden devam ediyoruz.
Komisyon?.. Burada.
Hükümet?.. Burada. (CHP sıralarından
"Bakan geldi" sesleri)
YAŞAR TOPÇU (Sinop) – İşte, söylenen
çıktı; Bakan geldi.
BAŞKAN – Efendim, ne yapalım! Yani,
artık, bizim de yapacağımız bir şey yok; bir daha
böyle uygulamalara son vermek koşuluyla...
YAŞAR TOPÇU (Sinop) – Efendim, sizin
uygulamanız için söylemiyorum. Kurulan sistem, bugün mevcut sistem
içerisinde Parlamentonun anahtarı Hükümetin cebinde. Bu uygulama onu
getiriyor. Hükümet buradan çıktığı zaman Parlamento
çalışamıyor, anahtar Hükümetin cebinde.
BAŞKAN – Hayır, hayır; kanun
tasarılarında bir defa bulunmazsa, ikinci defa Meclis onu
görüşüyor efendim.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) – Meclis
çalışmamış oluyor.
BAŞKAN – Hayır, hayır...
Çalışır efendim.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) – Sonra, denetim, muhalefetin
görevi, muhalefetin görevini engellemiş oluyor.
BAŞKAN – Efendim, tamam, kabul ediyorum da...
YAŞAR TOPÇU (Sinop) – Hakkı da aynı
zamanda, sadece görevi de değil.
BAŞKAN – Evet, tamam... Peki efendim...
Sayın milletvekilleri, Komisyon ve Hükümet
yerlerini aldılar.
Geçen birleşimde tasarının 2 nci maddesi
görüşülüp kabul edilmişti. (RP ve ANAP sıralarından
karşılıklı laf atmalar)
Efendim, rica ediyorum... Sayın Topçu, neyse...
Tamam efendim... Rica ediyorum...
Şimdi, 3 üncü maddeyi okutuyorum:
Borçlanma Esasları
MADDE3.—Yurtdışında bulunanlar ile
yurtdışında bulunmuş olanlar kendilerinin veya aile
bireylerinin yurtdışında ve yurtiçinde geçen veya gelecek
günlerini istekleri halinde 15 Mart 1997 tarihine kadar bu Kanun hükümlerine
göre borçlanmak suretiyle sosyal güvenlikleri bakımından
değerlendirilebilirler.
Borçlanılarak sosyal güvenlik bakımından
değerlendirilecek olan her bir gün için ödenecek prim
karşılığı 21/2 dolardır. Zorunluluk halinde bu
miktar, Bakanlar Kurulu Kararı ile değiştirilebilir.
Borçlanılan günlere ait prim tutarı
borçlanılan gün sayısının ikinci fıkrada belirtilen
gün karşılığı doların çarpımı suretiyle
hesaplanır. Hesaplanan prim tutarı üç eşit taksitle ödenir.
İlk taksit 15 Mart 1997 tarihine kadar, ikinci taksit 15 Mayıs 1997
tarihine kadar, üçüncü taksit 15 Temmuz 1997 tarihine kadar T. C. Ziraat
Bankasına veya muhabirlerine dolar olarak yatırılmak suretiyle
ödenir.
BAŞKAN – Madde üzerinde, CHP Grubu adına
Sayın Nihat Matkap; buyurun efendim. (CHP sıralarından
alkışlar)
Sayın Matkap, süreniz 10 dakika.
CHP GRUBU ADINA NİHAT MATKAP (Hatay) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; tasarının 3 üncü
maddesiyle ilgili görüşlerimi açıklamadan önce, biraz önceki durumun,
Türkiye'nin en ciddî kurumu olan Türkiye Büyük Millet Meclisinin Genel Kuruluna
yakışmadığını ifade etmek isterim. Bu uygulama,
bir anlamda, milletvekillerinin denetim hakkını da elinden
almaktadır.
Değerli arkadaşlarım...
BAŞKAN – Yalnız, Sayın Matkap, sözünüzü
kesmiş olmayayım da, İçtüzüğümüze göre, milletvekili
isterse, sorusu Bakan tarafından cevaplandırılmasa bile
çıkıp burada konuşabilir; yani, o fiili durum da var.
Buyurun.
NİHAT MATKAP (Devamla) – Sayın
Başkanım, yalnız, bu sözlü sorularla ilgili görüşmeler
sırasında hiçbir sayın bakanın Genel Kurulda
bulunmaması, tam tasarıya geçerken sayın bakanların buraya
teşrif etmeleri de çok tuhaf bir durum.
BAŞKAN – Doğru.
NİHAT MATKAP (Devamla) – Değerli
arkadaşlarım, görüşmekte olduğumuz,
Yurtdışında Bulunanların Sosyal Güvenlikleri Hakkında
Borçlanma Kanunu Tasarısının gerek tümü gerekse maddeleri
üzerinde yapılan konuşmalarda, tasarının
kanunlaşıp uygulamaya geçmesi halinde, üstesinden gelinemez
birtakım sıkıntılarla karşı karşıya
kalınacağı defalarca açıklandı.
Ayrıca, çalışma yaşamının
iki tarafı olan işçi kesiminin ve işveren kesiminin, bu
tasarıya olan muhalefleri de burada dile getirildi. Bunların bir
kısmını hatırlatayım:
Bir defa, bu tasarıyla yurt dışında
bulunanlar ile bulunmayanlar arasında bir ayrımcılık söz
konusu; bu da Anayasamızın eşitlik ilkesine
aykırıdır. Bir diğeri sosyal güvenlik kuruluşu için
toplanacak primlerden, bir başka yere transfer yapmak, hem sosyal güvenlik
mantığına aykırı hem Anayasamıza
aykırıdır. Anayasa Mahkememizin de bu konuda geçmişte bir
kararı var.
Yine, dile getirilen hususlardan biri,
uygulamanın, önümüzdeki yıllarda, bizleri, süper emekliler
faciasına benzer bir faciayla karşı karşıya
bırakacağıydı.
Bir diğer sakınca olarak, belki
uygulamanın ilk iki üç yılında prim geleceği için
sıkıntı vermeyeceği; ancak, önümüzdeki yıllarda, gerek
emeklilik aşamasında bu primlerin geri ödenmesi gerekse verilecek
sağlık hizmetlerinde getirisinin çok ötesinde götürüsünün
olacağı çok açık bir dille ifade edildi.
Bu tereddütler konusunda, tüm grupların
aydınlanması gerekirken, ne yazık ki, Sayın Bakan,
çıkıp, bizleri, bu konuda aydınlatmadı. Tabiî, ister
istemez, kişinin aklına, acaba Sayın Bakan da mı bu
tereddütlere katılıyor düşüncesi geliyor. Bir anlamda, sükut
ikrardan da gelir. Sayın Bakanın, bu konuda da muhakkak,
çıkıp yanıt vermesi gerekiyor.
Değerli arkadaşlarım, 3 üncü maddeye
baktığımızda şöyle diyor:
"Yurtdışında bulunanlar ile yurtdışında
bulunmuş olanlar kendilerinin veya aile bireylerinin yurtdışında
ve yurtiçinde geçen veya gelecek günlerini istekleri halinde 15 Mart 1997
tarihine kadar bu Kanun hükümlerine göre borçlanmak suretiyle sosyal
güvenlikleri bakımından değerlendirebilirler."
Şimdi, burada, anlayamadığımız
şu: Yurt dışında bulunanlar deyimi neyi ifade ediyor? Yurt
dışında bulunanlar derken, Amerikan vatandaşları dahil
mi, İsrail vatandaşları dahil mi, Ermenistan
vatandaşları dahil mi? Örneğin, bir İsrail
vatandaşı bir günlüğüne Ürdün'e gitmişse, bu kanun
tasarısından yararlanacak mı? Bir soru daha: Bir Amerikan
vatandaşı iki günlüğüne Kanada'ya gitmişse, bu
tasarıdan yararlanacak mı; bir Ermenistan vatandaşı iki
günlüğüne Gürcistan'a gitmişse, bu tasarıdan yararlanacak
mı? Bu konuda muhakkak aydınlanmamız lazım.
Geçmişte, yurt dışında bulunan,
özellikle işçilerimizle ilgili olarak, sosyal güvenliklerinin
sağlanması açısından birtakım kanunlar
çıkarıldı; ama, bu kanun tasarısı kime hitap ediyor?
Bu konuda, ben istiyorum ki...
MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) – Türkiye
Cumhuriyeti vatandaşlarına hitap eder. Bu Meclisten başka
memleket için kanun çıkar mı?!.
BAŞKAN – Efendim, bir dakika... Rica ederim,
müdahale etmeyin...
NİHAT MATKAP (Devamla) – Yalnız, bir şey
söyleyeyim. Özellikle Refah Partililer, ekonomik tıkanmanın önünde en
büyük engeli Amerika ile ilişkiler, IMF ile ilişkiler üzerine
bağlardı. Şimdi, ilk defa, Amerikan Doları, bir yasa
tasarısında yer alıyor, Refah Partisi döneminde. (CHP
sıralarından alkışlar)
Şimdi, ben istiyorum ki, Sayın Bakan
çıksın, desin ki: "Bu kanun uygulamaya geçerse, bundan, filan
vatandaşlar yararlanır."
ÖMER EKİNCİ (Ankara) – Sayın Bakan senin
istediğin şeyi niye söylesin?
BAŞKAN – Müdahale etmeyin efendim.
NİHAT MATKAP (Devamla) – Niye bundan rahatsız
oluyorsunuz? Aydınlanma ihtiyacı hissediyoruz.
"Yurtdışında bulunanlar" ne
demek? Sayın Bakan lütfen çıksın, bizi bu konuda
aydınlatsın. Biz kime hizmet edeceğiz?.. Çünkü, İsrailliler
geliyor, böbrek değiştiriyor biliyorsunuz Türkiye'de. Bir İsrailli,
eğer bir günlüğüne -biraz önce verdiğim örnekte olduğu
gibi- Ürdün'e gitmişse, bu da yurt dışında bulunmuş
sayılır. Acaba, bu da 12 500 dolar yatırırsa...
MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) –
Sayın Başkan, Meclise hakaret ediyor!..
NİHAT MATKAP (Devamla) – ...bu parayı
yatırdıktan sonra, emekli maaşı alabilecek mi?
Dolayısıyla bu konuda aydınlanmamız
lazım. Sayın Bakan, tereddütlerimizi gidersin, çıkıp desin
ki: "Hayır, bunlar yararlanamaz." Ben, tasarıyı didik
didik ettim, bunların yararlanmayacağı yönünde bir ifadeye
rastlayamadım.
Bakınız, Anayasamızda,
yurtdışında bulunan vatandaşlarımızla ilgili
olarak devlete yüklenen bir görev var. Eğer bu, yurt
dışındaki vatandaşlarımıza hitap etmiyorsa,
burada bir yanlışlık vardır; Anayasaya, çok açık bir
aykırılık vardır. Anayasanın 62 nci maddesi,
yabancı ülkelerde yaşayan Türk vatandaşlarının sosyal
güvenliklerinin sağlanması için gerekli önlemleri almanın
devletin görevi olduğunu belirtmektedir. Bu durumda, devlet, ancak yurt
dışındaki yurttaşların sosyal güvenliklerini düzenler
ve gerekli örgütlenmeyi yapar. Bunun dışında bir amaç ve kapsam,
Anayasaya aykırılık oluşturur. Tasarıda
"yurtdışında bulunanlar" denilmektedir. Bu niteleme,
vatandaş olmayanları veya çalışmayanları da
kapsıyor mu, kapsamıyor mu?
Değerli arkadaşlarım, sizler de
aydınlanırsınız. Sanıyorum, biraz sonra Sayın
Bakanımız bizi kırmayacak. Tasarının tümü üzerinde
yapılan görüşmelerde çıkıp bizi aydınlatmadı;
ancak, bu konuda, mutlaka aydınlanma ihtiyacı içerisinde
olduğumuzu bir kere daha ifade ediyorum.
Amacımız muhalefet yapmak da değildir.
Bu aydınlanma isteğimizi de çok görmeyin lütfen.
Hepinize teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Matkap.
Efendim, aslında, Sayın Matkap'ın
dediği konunun bir yönü doğru; çünkü, Türkiye Cumhuriyeti
vatandaşı olup da Türkiye Cumhuriyeti tabiyetinden çıkan
bazı kişiler var. Yani, belki arkadaşımız onu
kastetti. Yoksa, tabiî ki, Türkiye Cumhuriyeti Parlamentosunda, Türkiye Cumhuriyeti
vatandaşlarını ilgilendiren kanunlar çıkar; ama, öyle bir
durum var ki, Türk vatandaşlarının bir kısmı, Türk
vatandaşlığından çıkarak, Almanya'nın,
İsviçre'nin veya İtalya'nın kanunlarına göre, onların
vatandaşı oldu. Yani, bence, buraya da bir açıklık
getirilirse iyi olur, kanunun uygulanmasında tereddüde düşmemek
bakımından...
3 üncü madde üzerinde, DSP Grubu adına, Mehmet
Yaşar Ünal; buyurun efendim. (DSP sıralarından
alkışlar)
Sayın Ünal, süreniz 10 dakikadır.
DSP GRUBU ADINA MEHMET YAŞAR ÜNAL (Uşak) –
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Yurtdışında
Bulunanların Sosyal Güvenlikleri Hakkında Borçlanma Kanunu
Tasarısının 3 üncü maddesi üzerinde, Demokratik Sol Parti
adına söz aldım; sizleri saygıyla selamlarım.
Kanun tasarısının 3 üncü maddesiyle,
borçlanma esasları düzenlenmektedir. "Yurtdışında
bulunanlar ile daha önceki tarihlerde yurtdışında bulunmuş
olanlar, kendilerinin veya aile bireylerinin yurtiçi ve
yurtdışında geçen veya geçecek günlerini istekleri halinde 15
Mart 1997 tarihine kadar bu Kanun hükümlerine göre borçlanmak suretiyle, sosyal
güvenlikleri bakımından değerlendirebilirler"
denilmektedir. Burada, kimlerin bundan yararlanacağı çok açık
olarak da yazılı değildir. Bunun yanında, bu
insanların yurt dışında çalışmış olup
olmamaları koşulu yoktur. Böyle olunca, bunun bir sosyal güvenlik
yasası olduğunu söyleyebilmek de imkânsız görünmektedir.
Burada, yurt dışında bulunmak birçok
anlamlara gelebilir. Turistik olarak başka ülkelere gidip gelmiş
olanlar yahut da bir maç izlemek için başka ülkelere gidip gelmiş
olanlar, hatta, karapara aklamak için kurye olarak yurt dışına
gidip gelmiş olanlar da bu kanunla emekliye sevk edileceklerdir. Bunun da
sosyal adalet anlayışına uygun olduğuna inanmıyoruz,
böyle olduğunu düşünmüyoruz.
Görüldüğü gibi, Hükümet, ayrıntılarda
pek durmuyor; fakat, pek fazla bir acelecilik içerisinde,
başvuruların 15 Marta kadar tamamlanmasını istiyor. Daha
ileri tarihlerde aynı yasadan yararlanmak isteyenlere yahut üç beş ay
sonra, bir yıl sonra bu şekilde emeklilik hakkı kazanmak
isteyenlere ise bu yolu kapatıyor; çünkü, Hükümetin buradaki gayesi, kanun
tasarısı metninden anladığımıza göre, bir an
önce, acil, sıcak para bulmaktır. Başvurular hemen ve peşin
parayla olsun isteniyor; bunların, 15 Mart, 15 Mayıs ve 15 Temmuzda
olmak üzere üç eşit taksit halinde ve peşin olarak ödenmesi
isteniyor. Buradan alınacak paranın da, kanun
tasarısının diğer maddelerinde gördüğümüz gibi,
beşte biri direkt olarak Hazineye gelir kaydedilecek ve Hükümet, bunu
acele kullanabilme şansı bulacaktır; çünkü, bu, prim
tahsilatının yüzde 20'si. Yurt dışındaki
sorunların çözülmesinden çok, kısa vadedeki, Hükümetin
sorunlarını çözmeye yönelik bir girişim olarak görüyoruz bu
tasarıyı.
Hükümetin iddia ettiği gibi "yurt
dışında çalışanlar bunu çok istiyorlar, öncelikli
olarak istiyorlar, bunu hemen çıkararak sosyal güvenlikte bir hizmet
yapacağız" anlayışıyla karşımıza
gelmelerini inandırıcı bulmuyoruz. Şu anda yurt
dışında çalışan işçilerimizin gündemdeki
sorunları, Federal Almanya Cumhuriyetinin, 16 yaşından küçük
çocuklara vize uygulaması konusudur. 15.1.1997'de, 16 yaşından
küçük çocukların Almanya'ya vizesiz girişlerini sağlayan
Yabancılar Yasasının 2 nci maddesinin ikinci
paragrafının kaldırılması, bu yasa kaldırılıncaya
kadar da geçici bir yönetmelikle bu çocuklara vize zorunluluğu
getirilmiş olması, oradaki işçilerin bugün için en önemli
problemleridir.
Bu karar, uygulanmaya devam edecek olursa,
Avrupa'nın diğer ülkeleri de aynı uygulama yolunu seçeceklerdir.
Bilindiği gibi, 1970'li yıllarda, Federal Almanya, Türkiye
Cumhuriyeti vatandaşlarına giriş vizesi uygulamaya
başladı. Bunun arkasından Benelüks ülkeleri ve Avrupa Ortak
Pazarının diğer ülkeleri de Federal Almanya'yı takip
ettiler ve Türk vatandaşlarına vize uygulaması getirdiler. Korkarım,
yakında, Almanya'nın, 16 yaşından küçük çocuklarımıza
uygulamış olduğu vizeyi diğer ülkeler de
başlatacaktır. Bu konuda, yurt dışında bulunan
vatandaşlarımız kendi başlarına birçok etkinlik
düzenlemekte, haklarını arama yoluna gitmekte ve Federal
Almanya'nın da bazı parlamenterleri veya parlamento grupları da,
işçilerimize destek olduklarını açıklamaktadırlar. Ne
yazık ki, işçilerimize birinci derecede sahip çıkması
gereken Türkiye Cumhuriyeti Hükümetinin bu konuda somut girişimleri
yoktur. Oradaki insanlar, en azından, bakan seviyesinde birinin, Almanya'ya
gönderilerek işçilerimizin sorunlarını yerinde inceleyip,
kendilerine yardımcı olmak, onlara moral vermek, yurt
dışında yalnız olmadıklarını göstermek için
bir çaba içerisinde olmasını istemektedirler. Bunun yanında,
Federal Almanya Cumhuriyeti ile de gerekli irtibat kurularak, bu
haksızlığın uygulanmasına engel olmak için ciddî bir
hükümet girişimini, hem oradaki işçilerimiz hem de bizler bekliyoruz.
Gelecek günlere yönelik bir borçlanmanın,
Hükümetin düşündüğü gibi nasıl olabileceği de meçhul bir
konudur. Buradaki anlayış şudur: "Yeter ki siz, primleri
dolar olarak peşin ödeyin, ödemenin tamamlanmasından 3 tam yıl
geçtikten sonra da SSK'ya emeklilik için başvurun" denilmektedir.
1997 bütçesi gibi denk olacağı vaat edilen bir bütçede dahi,
SSK'nın bütçe açığı 350 trilyon liradan fazla
görülmektedir. Acaba, SSK, 3 yıl içerisinde nasıl toparlanacak, bugünkü
içerisinde bulunduğu güçlüklerden nasıl sıyrılabilecek ve
tekrar üzerinde bulunan yükümlülükleri nasıl kaldırabilecek; o belli
değildir. Buna rağmen, acaba, yeni borçlanma tasarısıyla
SSK'nın üzerine yıkmak istediğimiz bu ikinci kamburun
altından SSK nasıl kalkacaktır? Bilindiği gibi,
SSK'nın durumunun düzeltilmesi için, Bakanlıkça, yurt
dışından bir firmaya bir rapor
hazırlatılmıştır; buna paralar da verilmiştir.
Onların önerileri doğrultusunda, SSK'nın ve diğer güvenlik
kurumlarının temel sorunlarının çözülmesi
düşünülmektedir; fakat, bu konuda, Türkiye'nin temel sorunları
konusunda, ciddî bir çözüm adımı Hükümetten şu ana kadar
görülememiştir. İşçilerimiz de kendi geleceklerinin ve
gelecekteki sağlık güvencelerinin, sosyal güvencelerinin SSK
tarafından sağlanıp sağlanamayacağının
şüphesi içindedirler. Hal böyleyken ve çalışan
sayısıyla emekli sayısı arasındaki orantı çok
yanlış noktalara kadar gelmişken, Hükümetin, bu konuda da, ciddî
bir çalışma hazırlığı içinde Parlamentonun
karşısına gelmediğini görüyoruz.
Buradaki anlayış şudur: Bu yükün
altından kalkıp kalkamayacağı SSK'ya hiç sorulmadan böyle
bir yasa tasarısı hazırlanmıştır. Biz, bugün için
ihtiyacımız olan dolarları sağlayalım ve daha sonra,
üç yıl sonra da hangi hükümet gelir, bu sorunu nasıl çözerse çözsün
anlayışı içine girilmektedir. Bu da yanlış bir
düşüncedir ve SSK'ya da yazık etmekte olan bir kanun
tasarısıdır.
Bunun yanında, üç yıl sonra, bu yasayla
borçlananlar da büyük bir hayal kırıklığı
yaşayabilirler. Daha önce de hükümetlerin Parlamentodan geçirip uygulamaya
koymuş oldukları -yine yurt dışından gelenler için-
bir kıyak sosyal güvenlik emekliliği vardı ve daha sonra,
Hükümet verdiği sözlerde durmadı, bu emekliler de perişan duruma
düştüler. Eğer, biz, o zamanki, gelecek hükümet bu sorunları
düşünsün, işbaşında hangi hükümet olursa o çözsün, bizi
ilgilendirmez diyorsak, bu, çok yanlış bir anlayıştır.
Primlerin ödenmesi de üç yıla yayılan
eşit taksitler halinde alınamaz mı? Yani, Hükümet, bu prim
tahsilini neden çok acele olarak düşünüyor ve üç taksitte
tamamlanmasını istiyor? Halbuki, kurulacak olan kasanın sosyal
güvenlik ve sağlık yönünden yükümlülükleri, primlerin tamamen
ödenmesinden üç yıl sonra başlayacaktır. O halde, bundan
yararlanacak olan yurt dışında çalışanlar veya bulunmuş
olanların primlerinin ödenmesinde de belli bir kolaylık getirilerek,
prim ödeme sırası sizde üç yıla yayılamaz mı?
Para değerinin de dolar üzerinden
hesaplanması birçok yönüyle halkımıza tuhaf gelmektedir.
Artık, Türk Lirasına bağlı olarak bir yasa çıkarmaktan
bu Hükümet uzakta mıdır?! Oysa, hükümetler, önce, herkese ve
halkımıza para değerinin korunacağı, enflasyonun
önleneceği yönünde belli güvenceler verip, o yönde sağlam
adımlar atmalıdır. Oysa, bu tasarı bu şekliyle
gelince, Hükümetin de enflasyonu indirmekten artık umudunu kestiği
bir şekilde tescil etmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Yaşar Ünal, süreniz
bitti; sözünüzü toparlar mısınız... Rica ediyorum efendim.
MEHMET YAŞAR ÜNAL (Devamla) – Teşekkürler
Sayın Başkan.
Biz, bu şekilde getirilen bir yasa tasarısının
çalışanların yararına olmadığı
inancındayız.
Tümünüze saygılar, selamlar sunarım. (DSP,
ANAP, CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ünal.
Sayın Emin Kul, hem Grup adına hem
kişisel söz talebiniz var; grup adına başka söz talebi
olmadığı için, sürenizi birleştirerek kullanabilirsiniz.
Buyurun efendim; size 15 dakika veriyorum.
ANAP GRUBU ADINA EMİN KUL (İstanbul) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 209
sıra sayılı kanun tasarısının 3 üncü maddesi
üzerinde, Anavatan Partisi Grubunun görüşlerini arz etmek üzere
huzurlarınızdayım; şahsım ve Grubumuz adına
sizleri saygıyla selamlıyorum.
Kanun tasarısı, adındaki
"Yurtdışında Bulunanlar" atfıyla, sosyal güvenlik
borçlanması getiriyor; fakat, biraz önce, Cumhuriyet Halk Partisi Grup
Başkanvekili değerli arkadaşımızın da
söylediği gibi, yurt dışında bulunanlardan kastın ne
olduğu gayet kapalı şekilde kalmış. Yurt dışında
bulunmak ya da yurt dışında bulunanın yanında
bulunmuş olmak da 3 üncü maddenin hükümleri içerisinde yer
almıştır. Dolayısıyla, sadece yurt
dışında bulunanlarla ilgili değildir; belli bir süre yurt
dışında bulunmuş olmakla da, isterseniz bir gün, isterseniz
bir maç seyretmek amacıyla gidin, isterseniz turistik bir amaçla gidin,
hangi amaçla gitmiş olursanız olun, bir saat dahi yurt
dışında bulunmuş olmakla, daha sonra bütün ömrünüzü yurt
içinde geçirmiş olmanız halinde dahi, kanun tasarısı
kapsamı içinde bulunuyorsunuz.
Bir soru sordu Cumhuriyet Halk Partisinin Sayın
Grup Başkanvekili. Bu, sadece Türk vatandaşlarını da
kapsamamaktadır; çünkü, kanun tasarısında böyle bir
açıklık yoktur. Hangi ülkenin yurttaşı, vatandaşı
olursanız olunuz, bu kanun tasarısı kapsamında, adı
"Yurtdışı Sosyal Güvenlik Kasası" denilen bir
kasaya 12 500 dolar ödemek suretiyle Türkiye'den sosyal güvenlik satın
alabilirsiniz; alışveriş budur. Yurt dışında
hangi sebeple bulunmuş olursanız olun -belli bir süre bulunmuş
olmanız kâfi, kısa süre bulunmuş olmanız kâfi veyahut da
isterseniz tamamen yurt dışında olun veya isterseniz başka
bir ülkenin vatandaşı olun- 12 500 doları bu kasaya
yatırdığınız zaman, sosyal güvenlik satın
almış olacaksınız. Kanun tasarısının bu
anlattığımızın dışında bir
sınırlayıcı noktası bulunduğunu söylemek,
tasarıyı tümüyle okuyunca, mümkün değildir.
Şimdi, tabiî, bundan kasıt, belki, yurt
dışından gelen, göçmen vatandaşlarımızın
sosyal güvenliğinin de bu şekilde sağlanmasına yönelik
olabilir; ama, bunun açıkça yazılması, açıkça söylenmesi,
gizlenmemesi, açık seçik belirtilmesi de kaçınılmaz bir
koşuldur. Kaldı ki, göçmen olarak gelen
yurttaşlarımızın sosyal güvenliğiyle ilgili bugüne
kadar devletin gerçekten düzenleme yapmakta geç kalmış
olmasını, böyle bir kanun tasarısı içerisinde eritilerek,
12 500 dolar karşılığı sosyal güvenlik satarak halletmeye
çalışmanın da hakkaniyete uygun olduğunu sanmıyorum.
Ayrıca, bu 3 üncü maddenin hükümlerine göre, yurt
dışında çalışıp çalışmamış
olmak da önemli değil; ister yurt dışında bulunun,
çalışın, isterseniz yurt dışında bulunun ve
çalışmayın, isterseniz daha evvel yurt içinde herhangi bir
sosyal güvenlik kurumunun iştirakçisi olmuşken yurt
dışına çıkmış ve dönmüş olun -Bağ–Kur
olur, Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı olur, Sosyal Sigortalar
Kurumu olur- herhangi bir sosyal güvenlik kurumuna iştirakçiliğiniz
de söz konusu değil faydalanmak için; çalışıp
çalışmamanız da söz konusu değil 3 üncü madde hükümlerine
göre bu kanun tasarısından faylanmanız için.
Yaş da söz konusu değil borçlanma konusunda.
Siz, kendiniz adına borçlanabileceğiniz gibi, istediğiniz yaşta,
yeni doğmuş bebeğinizin adına da borçlanabilirsiniz. Yeni
doğmuş bir bebeğin adına 12 500 dolar yatırıp, 55
yaşında, onun, 32 milyon yahut da o günün şartlarına göre
son kademeden maaş almasını da sağlayabilirsiniz; bir
yaş da söz konusu değil. Hatta, bir gün yurt dışında
bulunup, ömrünün geri kalan zamanını herhangi bir sosyal güvenlik
kurumuna hiç tabi olmaksızın geçirmiş olsanız dahi, yine bu
tasarı hükmünden faydalanabiliyorsunuz. Parası olan bu şekilde
müracaatçılar, paralarını yatıracaklar ve sosyal güvenlik
satın alacaklar.
Bir garip nokta da şu: Bu müracaatçılar
yalnız kendileri için değil, aynı zamanda aile bireyleri için de
böyle bir para yatırıp sosyal güvenlik satın alabilecekler.
Yani, biraz önce söylediğim gibi çocukları, bebekleri, yakınları,
babaları, anaları, hanımları için de bu işlemi
yapabilecekler; aile bireyleri için de herhangi bir tahdit yok. Bunun
dışında, eğer aile bireyleri ölmüşlerse, diğer
aile bireyleri, onların adına da borçlanma yapabilecek; yani, yurt
dışında herhangi bir sebeple bulundunuz, sonra öldünüz gitti;
aile bireylerinden herhangi birisi yahut da mirasçılarınız,
gelip, bu borçlanmayı yapıp, bu, sosyal güvenlik satın
alınmasından faydalanacaklardır; 3 üncü maddenin hükümleri
böyle. Tabiî, bu borçlanmayı mirasçılardan hangisi yapacak; bir
kişi yaptığı zaman diğer mirasçılar maaş
bağlanmasında veya ödenek bağlanmasında nasıl
faydalanacak, oraları meşkûk; hak sahipleri açıkça tarif
edilmemiş. Belki "hak sahipleri" deyimi içinde, bir hedefleme
varsa dahi, onların arasında bir maraza, bir münazaa yaratmayı
amaçlayan bir hal doğmuş.
Şimdi, bu suretle borçlanma yapacak olanlar,
sadece yurtdışında bulundukları süreyi de
borçlanmayacaklar, ömürlerinin herhangi bir parçasıyla ilgili bir süreyi
borçlanabilecekler; hem yaşamlarındaki geçmiş süreyi
borçlanabilecekler ve çok daha enteresan bir tarafı -emrihak ne zaman vaki
olur bilinmez- hem de yaşamayı düşledikleri süreler için de
borçlanabilecekler. Kanun tasarısı, böyle bir garip düzenleme içinde;
hem yaşamlarında geçmiş olan herhangi bir süreyi
borçlanabilecekler hem de yaşamayı tahayyül ettikleri herhangi bir
süre için de borçlanabilecekler.
Bu borçlanma yapılırken de -hem
yaşanmış hem yaşanabilecek süre için- yine bir yaş söz
konusu değil. Kaldı ki, borçlanma müracaatı yapmış
olanlar, aynı zamanda, yine bu şekilde, aile bireylerinin de hem
geçmiş hem de geleceğe yönelik yaşam süreleri için de
borçlanabilecekler.
Yani, kanun tasarısının müzakeresiyle
ilgili diğer maddelerinde de -geneli üzerinde de söyledim- bir
anlayış var: İktidar grubunun getirdiği bütün kanun
tasarılarında, Allah için kurban, küp için kavurma görüşü hâkim.
Yani, size sosyal güvenlik satılıyor gösteriliyor; ama, aslında,
12 500 doların bir küpe -bu kasaya- ondan sonra da, yüzde 20'sinin
Hazineye irat kaydıyla küp için kavurma hazırlığı
yapılıyor ve kanun tasarısının ismine bakan
vatandaş da, bir sosyal güvenlik satın alıyorum zannediyor ve bu
denli sosyal güvenlikle ilgili tutarsız şartlar ortaya koyarak_
Görülüyor ki, bu şartların hiçbirisi, sosyal
sigorta tekniğine uygun değildir. Özellikle, geleceğe doğru
yaşanılabilecek süreleri, yaşlılık
aylığı ve sağlık sigortası nedeniyle borçlanmak,
dünyada emsali olmayan, literatüre geçebilecek bir borçlanma türüdür.
Borçlanma, şimdilik, her gün
karşılığı 2,5 dolardır. Bu miktarın
artırılması, hiçbir tavan sınırı gözetilmeksizin,
Bakanlar Kurulu yetkisine bırakılmıştır ki, böyle bir
tavan sınırının gözetilmemesi de Anayasaya aykırı
bir düzenlemedir.
Yurt dışına hiç çıkma
olanağı bulunmayan vatandaşlarımız dikkate alındığında
-yurt dışına hiç çıkma imkânı olmayan milyonlarca
vatandaşımız var- bunların, bütün bu şartların
hiçbirisinden faydalanmaları mümkün değildir; bu da, Anayasamızın
10 uncu maddesinde yer alan eşitlik prensibine aykırıdır ve
bu prensibin, bu kavramın çiğnenmesi demektir.
Bütün bu şartlar göstermektedir ki, açıklanan
ikinci kaynak paketine dolar cinsinden gelir bulmak için sosyal güvenlik
kavramı her yönüyle, her türlü anlayışıyla
dinamitlenmiştir ve âdeta, bir yem olarak bu yasa tasarısında
kullanılmıştır; bu, bugüne kadar emsali görülmemiş bir
uygulama ve yaklaşımdır.
Yasa tasarısının sevk edildiği ve
komisyondan çıktığı tarihleri de dikkate alarak söylüyorum
-şu anda mart ayında olduğumuz halde- günü kurtarmak
telaşıyla, müracaatçıların sadece parasını
alabilmek bakımından, müracaatın son tarihine, bu, acele
yansımış; bu nedenle, müracaat tarihi, 15 Mart 1997 tarihi
olarak sınırlandırılmıştır. Yani, bir nevi,
Meclisin iradesinin de yerine geçilmiş, son bir kesin tarih konulmuş,
kanunun yürürlük tarihinden sonra, iki ay içerisinde filan demeye ihtiyaç da
görülmemiş, komisyonlardan nasıl olsa süratle geçirileceği,
Genel Kuruldan da nasıl olsa kol çoğunluğu, parmak
çoğunluğuyla halledilebileceği düşünülerek, son bir tarih
olarak 15 mart tarihi konulmuş; ama, ne yazık ki, bugün ayın
12'si, üç gün sonra kanunun son müracaat tarihi 15 Mart olarak 3 üncü maddede
yer almıştır.
Denk bütçe yapıldığı ve Hazineye
kaynak paketleriyle oluk oluk para akıtıldığı,
aktığı ve ekonomik durumun süratle iyileştiği tam bir
illüzyonla ilan edilirken, Hükümet, devletin parasına dahi
güvenmediğini, bu borçlanmanın dolar olarak
yatırılmasını öngürmüş; fakat, her türlü aylık ve
özellikle toptan ödeme ve geri verme bakımından Türk parası
olarak tediyesini hedeflemiştir ve hangi tarihte, hangi kur üzerinden
toptan geri ödeme yapılabileceği de maddede açıklıkla yer
almamıştır.
Bütün bu işlemlerin yapılabilmesi için de,
Ziraat Bankası veya Ziraat Bankasının muhabiri bankalar, bu
paranın -12 500 doların- alımı için merci olarak gösterilmiştir.
Eğer, sadece yurt dışında bulunan veya
çalışanlarla ilgili olsaydı -ki böyle
olmadığını arz etmeye gayret ettim- hem Ziraat
Bankasının yurt dışında her yerde şubesi yoktur
hem de her ülkede muhabir bankası yoktur. Dolayısıyla Ziraat
Bankasının yurtdışındaki şube sayısı da
oldukça sınırlıdır. Bu, 15 Mart tarihiyle
bağdaştırıldığı zaman, esasen, kanun
-düşünülen tarihte dahi yürürlüğe konulmuş olsaydı, bu
hükümleriyle işlemezdi- uygulamada zorluklarla
karşılaşılacak hükümleri ihtiva eden bir nitelik arz
etmektedir.
Bu başvuruda, banka makbuzundan başka da
herhangi bir işlem, herhangi bir koşul aranmamaktadır. Yurt
içinde veya yurt dışında Ziraat Bankasının herhangi
bir şubesine veya bir muhabir bankasına 12 500 dolar
yatırdığınıza dair bir makbuz almanız, herhangi
bir işlem için kâfi görülmektedir.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
parmak çoğunluğu sayısıyla kanun
yaptıklarını sananlar, parmak sayısıyla
sigortacılık yapmak gibi bir garabete soyundukları için, bu
maddenin düzeltilecek hiçbir tarafı yoktur. Bu madde, ne bir önergeyle
düzeltilebilir ne yapılacak bir müdahaleyle düzeltilebilir; ancak,
tasarı geri çekilir, yeni baştan düşünülür ve düzenlenirse, bir
düzeltme olabilir. İnsanlar, sadece -özür dileyerek söylüyorum-
aldatılmaktadır. Borçlanmak isteyen müracaatçıların,
kendilerinin ve geçindirmekle yükümlü oldukları aile bireylerinin, daha
önce herhangi bir sosyal güvenlik kurumuna ödemiş oldukları prim gün
sayısının da hiçbir önemi yoktur. Yani, siz, yurt içinde
herhangi bir sosyal güvenlik kurumuna tabi bir çalışma
yaptıysanız -ister Emekli Sandığı, ister Bağ-Kur,
ister Sosyal Sigortalar Kurumu- bu çalıştığınız
gün sayısı 3 bin gün ise, 2 bin günlük prim ödeyerek
borçlanmanız mümkün değildir; mutlaka 5 bin gün; yani, 12 500 dolar
ödemeniz şarttır. 3 üncü maddenin lafzî anlatımı buna imkân
veriyor gibi gözüküyorsa da, diğer maddelerin engelleyici hükümleri bu
imkânı ortadan kaldırmıştır. Yani, emeklilik
hakkını veyahut bu kanundan yararlanma hakkını elde
edebilmek için, primini ödediğiniz günlerin sayısının
üzerine tekrar prim ödemeniz lazımdır.
Diğer maddelere ve bu maddelerin bazı
fıkralarına bakarsanız; yani, 3 üncü maddenin ikinci ve üçüncü
fıkralarında kısmî olarak görülen bu işlemin doğru
olduğu noktasındaki kanaati, 6 ncı maddenin ikinci ve üçüncü
fıkrası, maalesef ortadan kaldırmaktadır; çünkü, üçüncü
fıkrada "sosyal güvenlik kuruluşlarına tabi olarak geçen
hizmet süreleri birleştirilmek suretiyle aylık bağlanamaz"
denilmektedir.
Yine, aynı fıkrada, 7 nci madde
şartına bağlı olarak borçlanma yapanın; yani, 7 (a) en
az 5 bin gün karşılığı borçlanarak prim ödemiş
olanların hizmet sürelerinin birleştirilebileceği hükümleri, bu
cevaz vermeyle açık bir çelişki olarak ortadadır.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bu
tasarının 3 üncü maddesinin hiçbir şekilde düzeltilmesi mümkün
değildir; ancak, tasarının geri alınarak yeniden
inşaı söz konusu olabilir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
EMİN KUL (Devamla) – Böyle bir madde kabul
edilirse, hem Anayasaya aykırı olacaktır hem kanun yapma
mantığına aykırı olacaktır hem de sosyal güvenlik
kavramı ve borçlanma kavramlarına tamamen aykırı
olacaktır.
Arz eder, teşekkür ederim. (ANAP ve DSP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kul.
İkinci kişisel konuşma Sayın Mehmet
Aykaç'ın.
Buyurun efendim. (RP sıralarından
alkışlar)
Süreniz 5 dakikadır.
MEHMET AYKAÇ (Çorum) – Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
Yurtdışında Bulunanların Sosyal Güvenlikleri Hakkında
Borçlanma Kanunu Tasarısının 3 üncü maddesi üzerinde kişisel
söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Sayın Başkan, muhterem arkadaşlar; bu
yasa tasarısı, bir defaya mahsus bir sosyal güvenlik
uygulamasıdır; devamlılık arz etmemektedir. Bu konuda
devamlılık arz eden esas yasa, 3201 sayılı Yasadır; bu
Yasa da günün şartlarına göre revize edilmiştir.
Dolayısıyla, bugün görüşmüş olduğumuz 209 sıra
sayılı yasa tasarısı çok iyi bir imkân
sağlamaktadır; işçilerimize, yurt dışında bulunan
vatandaşlarımıza iyi bir imkân sağlamaktadır.
Hayırlı olmasını diler, hepinize
saygılar sunarım. (RP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Aykaç.
Sayın milletvekilleri, madde üzerindeki
konuşmalar bitmiştir.
Maddeyle ilgili önergeler vardır; ancak, çok
önerge olduğu için Divan Kâtibi arkadaşımızın oturarak
okumasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Önergeleri geliş sırasına göre
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
209 sıra sayılı
Yurtdışında Bulunanların Sosyal Güvenlikleri Hakkında
Borçlanma Kanunu Tasarısının 3 üncü maddesi, Anayasanın 10,
11, 60, 62 ve 73 üncü maddelerine aykırı bulunduğundan, maddenin
reddinin oylanmasını talep ve arz ederiz.
Mahmut
Bozkurt Emin
Kul
Adıyaman İstanbul
Levent
Mıstıkoğlu Hüseyin
Yayla
Hatay Hatay
Esat Bütün
Kahramanmaraş
BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşmekte olduğumuz
Yurtdışında Bulunanların Sosyal Güvenlikleri Hakkında
Borçlanma Kanunu Tasarısının 3 üncü maddesinin birinci
fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Cemalettin
Lafçı Murtaza
Özkanlı
Amasya Aksaray
Mustafa
Köylü Cafer
Güneş
Isparta Kırşehir
Abdullah Örnek Memduh
Büyükkılıç
Yozgat Kayseri
Değişiklik önerisi:
Yurt dışında bulunanlarla yurt
dışında bulunmuş olanlar, kendilerinin, yurt
dışında veya yurt içinde geçen veya gelecek günlerini, istekleri
halinde, 15 Mart 1997 tarihine kadar bu kanun hükümlerine göre borçlanmak
suretiyle sosyal güvenliklerine bakılmadan değerlendirilebilirler.
BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşmekte olduğumuz
Yurtdışında Bulunanların Sosyal Güvenlikleri Hakkında
Borçlanma Kanunu Tasarısının 3 üncü maddesinin birinci
fıkrası aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
Cemalettin
Lafçı Murtaza
Özkanlı
Amasya Aksaray
Cafer
Güneş Mustafa
Köylü
Kırşehir Isparta
Abdullah Örnek Memduh
Büyükkılıç
Yozgat Kayseri
Değişiklik önerisi:
Yurt dışında bulunanlarla yurt
dışında bulunmuş olanlar, kendilerinin veya aile
bireylerinin yurt dışında ve yurt içinde geçen veya gelecek
günlerini, istekleri halinde, bu Kanunun yürürlük tarihinden itibaren
onbeş gün içinde bu Kanun hükümlerine göre borçlanmak suretiyle sosyal
güvenlikleri bakımından değerlendirebilirler.
BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun tasarısının
3 üncü maddesinin birinci ve üçüncü fıkralarının
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Salih
Kapusuz Mehmet
Gözlükaya
RP
Grup Başkanvekili DYP
Grup Başkanvekili
Kayseri Denizli
Alaattin
Sever Aydın Abdulkadir
Öncel
Batman Şanlıurfa
Ömer Özyılmaz Mustafa
Yünlüoğlu
Erzurum Bolu
Önerilen Madde:
Madde 3 birinci fıkra: Yurtdışında
bulunanlar ile yurtdışında bulunmuş olanlar, kendilerinin
veya aile bireylerinin yurt dışında veya yurt içinde geçen veya
gelecek günlerini istekleri halinde, Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığınca tespit edilecek tarihe kadar bu Kanun hükümlerine
göre borçlanmak suretiyle sosyal güvenlikleri bakımından
değerlendirilebilirler.
Üçüncü fıkra: Borçlanılan günlere ait prim
tutarı borçlanılan gün sayısının ikinci fıkrada
belirtilen gün karşılığı doların
çarpımı suretiyle hesaplanır. Hesaplanan prim tutarı üç
eşit taksitle ödenir. Taksit ödeme tarihleri Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanlığınca belirlenir. Borçlanma taksitleri T.C.
Ziraat Bankasına veya muhabirlerine dolar olarak yatırılmak
suretiyle ödenir.
BAŞKAN – Öteki önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşmekte olduğumuz
Yurtdışında Bulunanların Sosyal Güvenlikleri Hakkında
Borçlanma Kanunu Tasarısının 3 üncü maddesinin ikinci
fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
Cemallettin
Lafçı Murtaza
Özkanlı
Amasya Aksaray
Mustafa
Köylü Abdullah
Örnek
Isparta Yozgat
Cafer
Güneş Memduh
Büyükkılıç
Kırşehir
Kayseri
Değişiklik önergesi:
Borçlanılarak sosyal güvenlik bakımından
değerlendirilecek olan her bir gün için ödenecek prim
karşılığı 4 dolardır. Zorunluluk halinde bu
miktar, Bakanlar Kurulu kararı ile değiştirilebilir.
BAŞKAN – Öteki önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşmekte olduğumuz
Yurtdışında Bulunanların Sosyal Güvenlikleri Hakkında
Borçlanma Kanunu Tasarısının 3 üncü maddesinin ikinci
fıkrası aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
Cemallettin
Lafçı Murtaza
Özkanlı
Amasya Aksaray
Mustafa
Köylü Cafer
Güneş
Isparta Kırşehir
Abdullah
Örnek Memduh
Büyükkılıç
Yozgat
Kayseri
Değişiklik önerisi:
Borçlanılarak sosyal güvenlik bakımından
değerlendirilecek olan her bir gün için ödenecek prim
karşılığı 5 dolardır. Zorunluluk halinde bu
miktar, Bakanlar Kurulu kararı ile değiştirilebilir.
BAŞKAN – Öteki önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşmekte olduğumuz
Yurtdışında Bulunanların Sosyal Güvenlikleri Hakkında
Borçlanma Kanunu Tasarısının 3 üncü maddesinin ikinci
fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
Cemallettin
Lafçı Murtaza
Özkanlı
Amasya Aksaray
Mustafa
Köylü Cafer
Güneş
Isparta Kırşehir
Abdullah
Örnek Memduh
Büyükkılıç
Yozgat
Kayseri
Değişiklik önergesi:
Borçlanılarak sosyal güvenlik bakımından
değerlendirilecek olan her bir gün için ödenecek prim
karşılığı 3,5 dolardır. Zorunluluk halinde bu
miktar, Bakanlar Kurulu kararı ile değiştirilebilir.
BAŞKAN – Öteki önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşmekte olduğumuz
Yurtdışında Bulunanların Sosyal Güvenlikleri Hakkında
Borçlanma Kanunu Tasarısının 3 üncü maddesinin üçüncü
fıkrası aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
Cemallettin
Lafçı Murtaza
Özkanlı
Amasya Aksaray
Mustafa
Köylü Cafer
Güneş
Isparta Kırşehir
Abdullah
Örnek Memduh
Büyükkılıç
Yozgat
Kayseri
Değişiklik önerisi:
"Borçlanılan günlere ait prim tutarı
borçlanılan gün sayısının ikinci fıkrada belirtilen
gün karşılığı doların çarpımı suretiyle
hesaplanır. Hesaplanan prim tutarı beş eşit taksitle
ödenir. İlk taksit 15 Mart 1997 tarihine kadar, ikinci taksit 15
Mayıs 1997 tarihine kadar, üçüncü taksit 15 Temmuz 1997 tarihine kadar,
dördüncü taksit 15 Eylül 1997 tarihine kadar, beşinci taksit 15 Kasım
1997 tarihine kadar T.C. Ziraat Bankasına veya muhabirlerine dolar olarak
yatırılmak suretiyle ödenir."
BAŞKAN – Öteki önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşmekte olduğumuz
Yurtdışında Bulunanların Sosyal Güvenlikleri Hakkında
Borçlanma Kanunu Tasarısının 3 üncü maddesinin üçüncü
fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
Cemallettin
Lafçı Murtaza
Özkanlı
Amasya Aksaray
Mustafa
Köylü Cafer
Güneş
Isparta Kırşehir
Abdullah
Örnek Memduh
Büyükkılıç
Yozgat
Kayseri
Değişiklik önerisi:
"Borçlanılan günlere ait prim tutarı
borçlanılan gün sayısının ikinci fıkrada belirtilen
gün karşılığı doların çarpımı suretiyle
hesaplanır. Hesaplanan prim tutarı üç eşit taksitle ödenir.
İlk taksit 15 Mart 1997 tarihine kadar, ikinci taksit 15 Mayıs 1997
tarihine kadar, üçüncü taksit 15 Temmuz 1997 tarihine kadar millî bankalara
veya muhabirlerine dolar olarak yatırılmak suretiyle ödenir."
BAŞKAN – Öteki önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşmekte olduğumuz
Yurtdışında Bulunanların Sosyal Güvenlikleri Hakkında
Borçlanma Kanunu Tasarısının 3 üncü maddesinin üçüncü
fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
Cemallettin
Lafçı Murtaza
Özkanlı
Amasya Aksaray
Mustafa
Köylü Cafer
Güneş
Isparta Kırşehir
Abdullah
Örnek Memduh
Büyükkılıç
Yozgat
Kayseri
Değişiklik önerisi:
"Borçlanılan günlere ait prim tutarı,
borçlanılan gün sayısının ikinci fıkrada belirtilen
gün karşılığı doların çarpımı suretiyle
hesaplanır. Hesaplanan prim tutarı üç eşit taksitle ödenir.
İlk taksit 15 Mart 1997 tarihine kadar, ikinci taksit 15 Mayıs 1997
tarihine kadar, üçüncü taksit 15 Temmuz 1997 tarihine kadar devlet
bankalarına veya muhabirlerine dolar olarak yatırılmak suretiyle
ödenir."
BAŞKAN – Öteki önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşmekte olduğumuz,
Yurtdışında Bulunanların Sosyal Güvenlikleri Hakkında
Borçlanma Kanunu Tasarısının 3 üncü maddesinin üçüncü
fıkrası aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
Cemallettin
Lafçı Murtaza
Özkanlı
Amasya Aksaray
Mustafa
Köylü Cafer
Güneş
Isparta Kırşehir
Abdullah
Örnek Memduh
Büyükkılıç
Yozgat
Kayseri
Değişiklik önerisi:
"Borçlanılan günlere ait prim tutarı,
borçlanılan gün sayısının ikinci fıkrada belirtilen
gün karşılığı doların çarpımı suretiyle
hesaplanır. Hesaplanan prim tutarı altı eşit taksitle
ödenir. İlk taksit 15 Mart 1997 tarihine kadar, ikinci taksit 15
Mayıs 1997 tarihine kadar, üçüncü taksit 15 Temmuz 1997 tarihine kadar,
dördüncü taksit 15 Eylül 1997 tarihine kadar, beşinci taksit 15 Kasım
1997 tarihine kadar, altıncı taksit 15 Ocak 1998 tarihine kadar T.C.
Ziraat Bankasına veya muhabirlerine dolar olarak yatırılmak
suretiyle ödenir."
BAŞKAN – Öteki önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Sayın Başkanlığına
Sıra sayısı 209 olan,
Yurtdışında Bulunanların Sosyal Güvenlikleri Hakkında
Borçlanma Kanunu Tasarısının 3 üncü maddesinin birinci
fıkrası Anayasaya aykırı bulunduğundan,
aşağıdaki gibi değiştirilmesini öneririz.
Atilâ
Sav Bekir
Kumbul
Hatay Antalya
Oya
Araslı Yahya
Şimşek
İçel Bursa
İsmet Atalay Nihat
Matkap
Ardahan Hatay
"Yurtdışında bulunan
yurttaşlarımız ile daha önce yurtdışında bulunmuş
olup da bir sosyal güvenlik kuruluşu ile ilgilendirilmemiş olan
yurttaşlarımız, kendilerinin veya aile bireylerinin
yurtdışında ve yurtiçinde geçmiş veya gelecek günlerini,
istekleri halinde, 15 Mart 1992 tarihine kadar bu Kanun hükümlerine kadar borçlanarak
sosyal güvenlikleri bakımından değerlendirilebilir."
BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Sayın Başkanlığına
Sıra sayısı 209 olan,
Yurtdışında Bulunanların Sosyal Güvenlikleri Hakkında
Borçlanma Kanunu Tasarısının 3 üncü maddesinin ikinci
fıkrasında geçen "dolar" sözcüğünün "dolar
karşılığı TL" olarak değiştirilmesini
öneririz.
Atilâ
Sav Nihat
Matkap
Hatay Hatay
Bekir
Kumbul İsmet
Atalay
Antalya Ardahan
Oya Araslı Şahin
Ulusoy
İçel Tokat
BAŞKAN – Şimdi, önergeleri
aykırılık derecesine göre işleme koyacağız.
İlk olarak Anayasaya aykırılık
önergesini okutup işleme koyuyorum.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
209 sıra sayılı,
Yurtdışında Bulunanların Sosyal Güvenlikleri Hakkında
Borçlanma Kanunu Tasarısının 3 üncü maddesi, Anayasanın 10,
11, 60, 62 ve 73 üncü maddelerine aykırı bulunduğundan, maddenin
reddinin oylanmasını talep ve arz ederiz.
Emin
Kul
(İstanbul)
ve
arkadaşları.
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL
İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI NEVZAT KÖSE (Aksaray) –
Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükümet ?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NECATİ
ÇELİK (Kocaeli ) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Komisyon ve Hükümet önergeye
katılmıyor.
Sayın Kul, konuşacak mısınız?
EMİN KUL (İstanbul) – Evet Sayın
Başkan.
BAŞKAN –
Buyurun.
Sayın Kul, süreniz 5 dakikadır.
EMİN KUL (İstanbul) – Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
tasarının 3 üncü maddesi, Anayasamıza aykırıdır.
Anayasamızın 10 uncu maddesi, kanun önünde eşitliği
belirlemiştir ve birinci
fıkrasında "hiçbir ayırım gözetmeksizin herkes kanun
önünde eşittir" denilmiştir; ikinci fıkrasında,
"Hiçbir kişiye veya zümreye imtiyaz tanınamaz" denilmekte,
üçüncü fıkrası ise, "Devlet organları ve idare
makamları kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek
zorundadırlar" hükmünü içermektedir. Bu hükümler çerçevesinde, 3 üncü
maddenin, biraz sonra arz edeceğim düzenlemeleri, Anayasanın 10 uncu
maddesine aykırı olmaktadır.
Tasarının 3 üncü maddesi,
yurtdışında bulunanlar ile yurtdışında
bulunmuş olanların kendileri, aile bireyleri ve ölümleri halinde hak
sahiplerinin, yurtdışında veya yurtiçinde geçen
-çalışılan değil- ve gelecek günlerini dolar
karşılığı borçlanarak, yaşlılık, ölüm,
maluliyet sigortası, aylık ve ödeneklerinden ve sağlık
sigortasından yararlanabileceklerine dair hükümler getirmiştir ve
bunlara yönelik hükümler içermektedir.
Burada genel ölçü, yurtdışında
bulunmaktır ve bulunmuş olmaktır; ikinci ölçü, çalışma
şartı aranmaksızın, hem geçmişe hem de geleceğe
doğru borçlanma yapabilmektir; üçüncü ölçü, yurtdışında
bulunanların ve bulunmuş olanların sadece kendileri için değil,
yurtdışında bulunmamış aile bireyleri için de
borçlanabilecekleridir; bütün bu koşullarda, yaş alt ve üst
sınırı da aranmayacaktır. Görülüyor ki,
yurtdışına herhangi bir nedenle çıkmamış
insanlarımız, böylesine bir sosyal güvenlik borçlanması
hakkından mahrumdur. Meri mevzuatımıza göre,
yurtdışına çıkamamış durumda olan
vatandaşlarımız; ayrıca, hiç
çalışmaksızın, yaş sınırı
aranmaksızın, henüz yaşamadıkları bir süre için ve
aile bireyleri için, sosyal güvenliklerini sağlayacak bu türde bir
borçlanma yoluna gidemezler; bu yasayla da gidemeyecek ve ayrı
tutulacaklardır. Kaldı ki, yurtdışına
çıkamamış durumda olanlardan ölmüş bulunanların
mirasçıları da, ölenler adına böyle bir borçlanma yapma
imkânına kavuşamayacaklar.
Bütün bu unsurlar, kendi düzenleme
mantığı içerisinde dahi, bu tasarıda bir
ayırımcılığa yer verildiğinin açıkça ortada
olduğunu bize göstermektedir. Bu nedenle, tasarının, özellikle 3
üncü maddesi, Anayasanın 10 uncu maddesinde yer alan eşitlik
ilkesine, maalesef, aykırı düşmektedir.
Sınırlı bir tarihe kadar müracaatla
değil, yaşadığı, yaşayacağı bilinmeyen
süreler için toplu bir para ödeyerek sosyal güvenlik sağlanması,
sosyal güvenlik kavramı ve sosyal güvenlik borçlanması
kavramıyla da uzaktan ve yakından ilişkili olmayan bir uygulamadır.
Anayasamızın 60 ıncı maddesinde
"Herkes, sosyal güvenlik hakkına sahiptir. Devlet, bu güvenliği
sağlayacak gerekli tedbirleri alır" denilmektedir. Herkesten
kasıt, tüm ülkemiz vatandaşları olsa gerektir. Tasarıya
ülkemiz vatandaşları açısından baktığımız
zaman, herkesi kapsayan bir durum görme imkânı yoktur.
Tasarının bir başka yönü,
çalışanların sosyal güvenliklerini sağlama
bakımından çalıştıkları ve
borçlandıkları süreler için ödedikleri primlerin toplam
tutarının, hiç çalışmadan, topluca borçlanma
yapanların toplam ödemeleri tutarından fazla olduğu da
açıkça görülmektedir. Yurtdışında turist olarak bir gün
dahi bulundu diye toptan bir ödeme yapma imkânına sahip olanlara, sosyal
güvenlik hakkını, yurtdışına çıkma imkânı
olmayan vatandaşlarımıza kıyasen daha düşük bir
maliyetle elde etmelerine bu tasarıyla yol verilmektedir. Devletin, bu
güvenliği sağlayacak tedbirleri alırken, herkese açık
olması gereken sosyal güvenlik hakkını, birkısım
vatandaşları için pahalı birkısım
vatandaşları için ucuz, birkısım vatandaşlarına
açık birkısım vatandaşlarına kapalı olarak
sağlama gibi bir tutumu öngörülemez.
Gerçi, yurtdışında çalışanlara
farklı bir imkân verilebilirdi; ama, çalışma şartına
bağlı olarak, yurt dışında çalışma
şartını yerine getirme koşuluyla bir imkân verilebilirdi;
ama, bu imkânın dışında, çok daha geniş bir
yaklaşımla 3 üncü madde düzenlenmiştir. Bu nedenlerle,
tasarı, Anayasamızın 62 nci maddesine de
aykırıdır. Kaldı ki, yurt dışında
çalışan vatandaşlarımızın sosyal
güvenliğiyle ilgili olarak 1991 öncesi dönemde gerçekleştirilen bir
yasamız vardır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Kul, lütfen, son cümlenizi
söyler misiniz efendim, rica ediyorum.
Buyurun.
EMİN KUL (Devamla) – Bu 3201 sayılı
Yasanın üzerinde bir düzenleme yapma imkânı varken, böylesine,
Anayasaya aykırı, sosyal güvenlik kavramlarını altüst eden,
borçlanma kavramını berheva eden bir düzenleme huzura
getirilmiştir.
Anayasaya aykırılık yönünü, bu kısa
sürede, ancak, bu kadar izah etme imkânı bulabildim. Biraz sonra, belki,
oylarınızla, Anayasaya aykırılık iddiamızı
reddedeceksiniz; ama, bütün bu reddedişler, geçmişten beri bize
göstermektedir ki, Anayasa Mahkemesi, giderek, bidayet mahkemesine, ön
başvurulan mahkeme seviyesine indirgenmektedir. Meclis olarak bizim, bunu
tarayarak, Anayasa Mahkemesini bidayet mahkemesinden çıkartıp yüksek
bir mahkeme seviyesine getirme, gayretlerimizi ortaya koymamız lazım
gelir.
Bu nedenle, arz ettiğim gerçekler
ışığından maddeye bakmanızı istirham eder,
oylarınızı bu istikamette kullanmanızı rica ederim.
Teşekkürlerimi sunar, arz ederim. (ANAP ve DSP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kul.
Önergeye Hükümet ve Komisyon
katılmamıştır.
Önergenin oylaması sırasında karar
yetersayısı aranması bir milletvekili arkadaşımız
tarafından istendiği için, oylama sırasında karar
yetersayısını arayacağım.
Önergeyi kabul edenler... Kabul etmeyenler... Evet,
karar yetersayısı yoktur.
Birleşime ne kadar ara verelim?
SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – 10 dakika, Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Birleşime 10 dakika ara veriyorum
efendim.
Kapanma Saati : 18.12
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati : 18.25
BAŞKAN : Başkanvekili Kamer
GENÇ
KÂTİP ÜYELER : Mustafa BAŞ
(İstanbul), Zeki ERGEZEN (Bitlis)
BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 67 nci Birleşiminin
İkinci Oturumunu açıyorum.
Sayın milletvekilleri, çalışmalarımıza
kaldığımız yerden devam ediyoruz.
VII. – KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
(Devam)
2. – Yurtdışında
Bulunanların Sosyal Güvenlikleri Hakkında Borçlanma Kanunu
Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal
İşler Komisyonu Raporu (1/569) (S. Sayısı : 209) (Devam)
BAŞKAN – Yurtdışında Bulunanların Sosyal
Güvenlikleri Hakkında Borçlanma Kanunu Tasarısının 3 üncü
maddesiyle ilgili bir önergenin oylanması sırasında karar
yetersayısı istenmişti ve yapılan oylamada karar
yetersayısı bulunamadığı için toplantıya ara
vermiştik.
Komisyon ve Hükümet yerlerini aldı.
Önerge, maddenin Anayasaya aykırı olduğuna
ilişkindi. Bu önergeye Komisyon ve Hükümet
katılmamıştı.
Şimdi, önergeyi yeniden oylarınıza sunacağım ve
karar yetersayısını arayacağım.
Önergeyi kabul edenler... Kabul etmeyenler... Karar
yetersayısı var; önerge reddedilmiştir.
İSMET ÖNDER KIRLI (Balıkesir) – Kaç kişi var?
BAŞKAN – Efendim, söylemiyoruz... Rica ediyorum... Salonda varsa,
muhalefetten bir Divan Kâtibi arkadaşımız gelsin de şey
olmasın; yani, arkadaşlarımızı şey etmeyelim.
Rica ediyorum...
İSMET ÖNDER KIRLI (Balıkesir) – Divan Kâtiplerini ayrı
partilerden alalım.
BAŞKAN – Efendim, karar yetersayısı 139'dur, 139'u
aşan bir çoğunluk var. Rica ediyorum...
Diğer önergeyi işleme koyuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun tasarısının 3 üncü
maddesinin birinci ve üçüncü fıkralarının
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Salih
Kapusuz
(Kayseri)
ve
arkadaşları
Önerilen Madde:
"Madde 3. – Birinci Fıkra: Yurtdışında
bulunanlar ile yurtdışında bulunmuş olanlar, kendilerinin
veya aile bireylerinin yurtdışında ve yurtiçinde geçen veya
gelecek günlerini, istekleri halinde Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığınca tespit edilecek tarihe kadar, bu kanun hükümlerine
göre borçlanmak suretiyle sosyal güvenlikleri bakımından
değerlendirebilirler.
Üçüncü Fıkra: Borçlanılan günlere ait prim tutarı,
borçlanılan gün sayısının ikinci fıkrada belirtilen
gün karşılığı doların çarpımı suretiyle
hesaplanır. Hesaplanan prim tutarı 3 eşit taksitle ödenir.
Taksit ödeme tarihleri Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığınca belirlenir. Borçlanma taksitleri T.C. Ziraat
Bankasına veya muhabirlerine dolar olarak yatırılmak suretiyle
ödenir."
BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu efendim?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER
KOMİSYONU BAŞKANI NEVZAT KÖSE
(Aksaray) – Katılıyoruz efendim.
BAŞKAN – Biliyorsunuz, İçtüzüğümüze göre, Komisyon
katılamaz...
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER
KOMİSYONU BAŞKANI NEVZAT KÖSE
(Aksaray) – Çoğunluğumuzun olmadığını ifade
ediyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Başkan, bir hata olmasın diye
söylüyorum; Komisyon ya önergeyi reddeder veyahut da önergenin Komisyona
verilmesini ister. Onun için, katılamazsınız.
Hükümet?..
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NECATİ ÇELİK
(Kocaeli) – Katılıyoruz efendim.
BAŞKAN – Komisyon benimsiyor; ama, çoğunluğu
olmadığı için katılmıyor, Hükümet katılıyor.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir efendim.
Diğer önergeyi işleme koyuyorum.
SALİH KAPUSUZ (Kayseri) –Sayın Başkan, arkadaşlar
geri çekiyorlar.
BAŞKAN – Hangi arkadaşlar çekiyorsa söylesinler.
MUSTAFA KÖYLÜ (Isparta) – Geri çekiyorum.
BAŞKAN – Evet, öteki önergelerdeki imzalarınızı
çekiyorsunuz...
SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Evet, Sayın Başkan.
BAŞKAN – CHP Grubunun bir önergesi var; okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Sayın
Başkanlığına
Sıra sayısı 209 olan, Yurtdışında
Bulunanların Sosyal Güvenlikleri Hakkında Borçlanma Kanun
Tasarısının 3 üncü maddesinin birinci fıkrası
Anayasaya aykırı bulunduğundan, aşağıdaki gibi
değiştirilmesini arz ederiz.
Atilâ
Sav
(Hatay)
ve
arkadaşları
"Yurtdışında bulunan yurttaşlarımız
ile daha önce yurtdışında bulunmuş olup da bir sosyal
güvenlik kuruluşuyla ilgilendirilmemiş olan
yurttaşlarımız, kendilerinin veya aile bireylerinin
yurtdışında ve yurtiçinde geçmiş veya gelecek günlerini,
istekleri halinde, 15 Mart 1992 tarihine kadar, bu Kanun hükümlerine kadar
borçlanarak sosyal güvenlikleri bakımından
değerlendirilebilir."
NİHAT MATKAP (Hatay) – Sayın Başkan, 1992
rakamını 1997 olarak değiştirir misiniz?
BAŞKAN – 1997 mi?..
NİHAT MAKTAP (Hatay) – Evet, Sayın Başkan.
BAŞKAN – Siz "15 Mart 1992" demişsiniz; ama, biz,
biraz önce, bu birinci fıkrayı değiştirdik, yani 15 Mart
tarihini kaldırdık buradan. Çünkü, tasarının ne zaman
çıkacağı zaten belli değil.
NİHAT MATKAP (Hatay) – Tamam da, Anayasaya
aykırılığı bakımından...
BAŞKAN – Efendim, Anayasaya aykırılık önergesini de
oyladık, reddedildi. İsterseniz...
NİHAT MATKAP (Hatay) – Hayır, bu başka, bunu da
oylatın Sayın Başkan.
BAŞKAN – Efendim?..
NİHAT MATKAP (Hatay) – Bunu da oylatın...
BAŞKAN – Anayasaya aykırılık önergesini oyladık,
reddedildi; "15 Mart" ifadesini de metinden çıkardık.
Dolayısıyla...
NİHAT MATKAP (Hatay) – Sayın Başkan, burada, dikkat
ederseniz "yurtdışında bulunan
yurttaşlarımız" deniliyor; o tarafı da
değişik.
BAŞKAN – Evet, burada "bulunanlar" ifadesini
"yurttaşlarımız" olarak
değiştirmişsiniz.
Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER
KOMİSYONU BAŞKANI NEVZAT KÖSE
(Aksaray) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükümet katılıyor mu?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NECATİ ÇELİK
(Kocaeli) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Önergeye, Komisyon ve Hükümet katılmamaktadır.
Efendim, söz istiyor musunuz, yoksa gerekçeyi mi okutalım?
NİHAT MATKAP (Hatay) – Gerekçe okunsun Sayın Başkan.
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum efendim:
Gerekçe:
Anayasanın 62 nci maddesi, yabancı ülkelerde çalışan
Türk vatandaşlarının sosyal güvenliklerinin sağlanması
için gerekli önlemleri almanın, devletin görevi olduğunu
belirtmektedir.
Bu durumda, devlet, ancak yurtdışındaki
yurttaşların sosyal güvenliklerini düzenler ve gerekli örgütlenmeyi
yapar. Bunun dışında bir amaç ve kapsam Anayasaya
aykırılık oluşturur.
Tasarıda "yurtdışında bulunanlar"
denilmektedir. Bu niteleme, vatandaş olmayanları veya
çalışmayanları da kapsamaktadır. Bu durumda, maddenin,
açık olarak, borçlanma hakkı tanınan kişileri belirlemesi
gerekir. Aksi halde, tasarıyla, sosyal güvenlik örgütü, niteliğini
yitirir, bir ticarî sigortaya dönüşür.
Değişiklik önergesi, Anayasaya uygunluğu sağlamak ve
kapsamı daha iyi belirlemek amacıyla yapılmıştır.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Önerge reddedilmiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Sayın
Başkanlığına
Sıra sayısı 209 olan Yurtdışında
Bulunanların Sosyal Güvenlikleri Hakkında Borçlanma Kanunu
Tasarısının 3 üncü maddesinin ikinci fıkrasında geçen
"dolar" sözcüğünün "dolar
karşılığı TL" olarak değiştirilmesini
öneririz.
Atilâ
Sav
(Hatay)
ve
arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER
KOMİSYONU BAŞKANI NEVZAT KÖSE
(Aksaray) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Hükümet?..
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NECATİ ÇELİK
(Kocaeli) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Hükümet ve Komisyon önergeye katılmıyor.
Gerekçeyi mi okutalım, yoksa önerge sahibi konuşacak mı?
NİHAT MATKAP (Hatay) – Gerekçeyi okuyalım.
BAŞKAN – Peki; gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe :
Her ülkenin kendi millî parası ve para birimi vardır. Devletin
oluşturduğu bir kamu kurumunun yabancı para birimi esasına
dayandırılması sakıncalıdır ve onur
kırıcıdır. Hukukun genel esaslarına göre, konusu para
olan borç, memleket parasıyla ödenir. (Borçlar Kanunu 83 üncü madde)
Borçlar Kanununun 83 üncü maddesine, 14 Kasım 1990 günlü 3678
sayılı Yasayla eklenen fıkra uyarınca da, yabancı para
borcunun vadesinde ödenmemesi halinde, alacaklı, bu borcun vade veya fiilî
ödeme günündeki rayice göre Türk parasıyla ödenmesini isteyebilir.
Borçlar Kanununun hükümleriyle de çelişen bir hükmü bir sigorta
kanununa koymak, daha başlagıçta uyuşmazlıklara kapıyı
açık bırakmaktır. Bu tür zorlama hükümlerin,
yapısallaşmış sürekli enflasyonun Türk parasına olan
güveni yok etmesinden doğduğu kuşkusuzdur. Yasama
organının, devletin parasına güvenmemesi kabul edilemez. Para
değerindeki hızlı değer kaybı için alınan
önlemler, burada da uygulanabilir.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Önerge reddedilmiştir.
Maddeyi, kabul edilen önerge doğrultusunda oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Madde, önerge doğrultusunda
kabul edilmiştir.
4 üncü maddeyi okutuyorum:
Haksahiplerinin Borçlanması
Madde 4. – 3 üncü maddenin birinci fıkrası kapsamında
bulunup da ölenlerin bu fıkrada belirtilen günleri, haksahiplerince 15
Mart 1997 tarihine kadar bu Kanun hükümlerine göre borçlanmak suretiyle sosyal
güvenlikleri bakımından değerlendirilebilir.
Borçlanılan günlere ait prim tutarı, borçlanılan gün
sayısının 3 üncü maddenin ikinci fıkrasında belirtilen
gün karşılığı doların çarpımı suretiyle
hesaplanır. Hesaplanan prim tutarı üç eşit taksitle ödenir.
İlk taksit 15 Mart 1997 tarihine
kadar, ikinci taksit 15 mayıs 1997 tarihine kadar, üçüncü taksit 15 Temmuz
1997 tarihine kadar T.C. Ziraat Bankasına veya muhabirlerine dolar olarak
ödenir.
3 üncü maddenin birinci fıkrası kapsamında bulunup da, bu
Kanunun yürürlük tarihi ile 15 Mart 1997 tarihleri arasında ölenlerin bu
fıkrada belirtilen günleri, haksahiplerince 15 Mayıs 1997 tarihine
kadar bu Kanun hükümlerine göre borçlanmak suretiyle sosyal güvenlikleri
bakımından değerlendirilebilir.
Borçlanılan günlere ait prim tutarı, borçlanılan gün
sayısının 3 üncü maddenin ikinci fıkrasında belirtilen
gün karşılığı doların çarpımı suretiyle
hesaplanır. Hesaplanan prim tutarı iki eşit taksitle ödenir.
İlk taksit 15 Mayıs 1997 tarihine kadar, ikinci taksit 15 Temmuz 1997
tarihine kadar, T.C. Ziraat Bankasına veya muhabirlerine dolar olarak
yatırılmak suretiyle ödenir.
BAŞKAN – Madde üzerinde, DSP Grubu adına, Sayın Mustafa
Karslıoğlu söz istemiştir.
Ayrıca, şahısları adına; Sayın Emin Kul,
Sayın Mehmet Aykaç, Sayın Kâzım Arslan, Sayın
Sıtkı Cengil, Sayın Hikmet Sami Türk söz istemişlerdir.
NİHAT MATKAP (Hatay) – Sayın Başkan, CHP Grubu adına
Sayın Bekir Kumbul konuşacak.
EMİN KUL (İstanbul) – Sayın Başkan, ben de grup
adına konuşacağım.
BAŞKAN – Tamam efendim.
DSP Grubu adına, Sayın Mustafa Karslıoğlu; buyurun
Süreniz 10 dakika.
DSP GRUBU ADINA MUSTAFA KARSLIOĞLU (Bolu) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 209 sıra sayılı
Yurtdışında Bulunanların Sosyal Güvenlikleri Hakkında
Borçlanma Kanunu Tasarısının 4 üncü maddesi üzerinde, Demokratik
Sol Parti Grubu adına söz almış bulunmaktayım; hepinizi
saygıyla selamlarım.
Benden önce konuşan değerli parti temsilcileri de, uzun uzun,
bu yasa tasarısının ne kadar çelişkilerle dolu
olduğunu çok güzel izah ettiler; ama, ben, bir kez daha, bu yasa
tasarısının çelişkilerle dolu olduğunu, hatta
Anayasaya aykırı olduğunu belirtmek istiyorum.
Önce, 4 üncü maddenin neyi içerdiğine bakmak gerekirse, bu, 3 üncü
maddenin birinci fıkrasında belirtilmiştir. "Yurt
dışında bulunanlar ile yurt dışında bulunmuş
olanlar kendilerinin veya aile bireylerinin yurt dışında veya
yurt içinde geçen veya geçecek günlerini, istekleri halinde 15 Mart 1997
tarihine kadar bu Kanun hükümlerine göre borçlanmak suretiyle sosyal
güvenlikleri bakımından değerlendirilebilirler."
Ayrıca "... ölenlerin bu fıkrada belirtilen günleri,
haksahiplerince 15 Mart 1997 tarihine kadar bu Kanun hükümlerine göre
borçlanmak suretiyle sosyal güvenlikleri bakımından
değerlendirilebilir" denilmektedir 4 üncü maddede.
Bu kanun tasarısının esası, yurt
dışında bulunan kişiler, 5 bin işgücü üzerinden,
günlük 2,5 dolardan hesaplanarak 12 500 dolar verdikleri zaman, sosyal güvenlik
hakkını kazanmış oluyorlar; yani, emekliliği hak
etmiş oluyorlar. Bu, 12 500 dolara bir nevi emeklilik... Yani, sosyal
güvence satılmış gibi bir görüntü veriyor; işin özü bu.
Gerçekten, üç aydan beri, bu tasarı gündeme geldiğinden beri,
gerek işveren çevreleri gerek işçi temsilcileri gerek objektif
ekonomistler, bütün bu kesimler, bu yasa tasarısının, sosyal
güvenlik ilkeleriyle ne kadar ters düştüğünü,
sağlıksız olduğunu hep belirtiyorlar ve biz, diğer
siyasî partiler olarak da, Hükümete dedik ki "Bu tasarıyı çekin.
Bu, zaten, sorunları gerçekten ağırlaşan sosyal güvenlik
kuruluşlarının sırtına bir kambur daha olacaktır.
Yani, kısaca, bu, bir dövizle borçlanmadır, bir sosyal güvenliği
satmadır...
Ayrıca, Anayasaya da aykırıdır. Bakın,
Anayasaya neden aykırıdır, burada, onu da izah edeceğim:
8.5.1995 tarihinde çıkarılan 3201 sayılı, Yurtdışında
Bulunan Türk Vatandaşlarının Yurtdışında Geçen
Sürelerinin Sosyal Güvenlikleri Bakımından Değerlendirilmesi
Hakkında Kanun, bu boşluğu doldurmaktadır. Burada
"yurtdışında çalışan" değil
"yurtdışında bulunan" denilerek, dövizle borçlanma
amaçlanmaktadır.
Ayrıca, Anayasamızın 62 nci maddesinde "Devlet,
yabancı ülkelerde çalışan Türk vatandaşlarının
aile birliğinin, çocuklarının eğitiminin, kültürel
ihtiyaçlarının ve sosyal güvenliklerinin sağlanması,
anavatanla bağlarının korunması ve yurda dönüşlerinde
yardımcı olunması için gereken tedbirleri alır"
denilmektedir. Anayasamızın 60 ıncı maddesinde de
"Herkes, sosyal güvenlik hakkına sahiptir.
Devlet, bu güvenliği sağlayacak gerekli tedbirleri alır
ve teşkilatı kurar"denilmektedir.
Görüldüğü gibi, gerek yurt içinde bulunan gerek yurt
dışında bulunan yurttaşların sosyal güvenlikleri,
devletin temel görevleri arasında yer almaktadır. Zaten,
çağımız devleti, belki, yıllardan beri
konuşulduğu gibi, birçok sahalarda küçülmeli; ama, sosyal devlet
olmalı, herkesi sosyal güvenceye almalı. Bugünkü çağdaş
devletin esas görevi, yurttaşların sosyal güvencesini
sağlamaktır; ama, burada görülmektedir ki, devlet, dövizle,
vatandaşa sosyal güvenlik satmaktadır.
Anayasamızın 60 ve 62 nci maddelerinde sosyal güvenlik
kurumları net ve objektif olarak belirtilmiştir. Ulusumuzun sosyal
güvenliği düzenlenirken, "yurt dışında
bulunanlar" ve "yurt dışında bulunmayanlar" diye
ayırmak, Anayasamızın eşitlik ilkesine de aykırıdır.
Bu tasarı, yurt dışında bulunanları sosyal
güvenliği kavuşturma tasarısından çok, dövizle borçlanma
tasarısı görüntüsü vermektedir; görüntüsü vermekte değil, hatta,
o doğrultudadır. Yani, meşhur, kaynak paketlerinden biri
karşımıza gelmiştir. Bağ-Kur Yasasında
yapılan değişiklikle basamak artırılması gibi,
hayal kırıklığı yaratacaktır. Bu yasa
tasarısı da bir hayal ürünüdür.
Gelin, hep beraber toplumsal uzlaşmayı baş köşeye
koyalım, esas alalım, hayal âleminden ayrılalım, aklın
yolunu seçelim; ülkemizin ve ulusumuzun zaman kaybetmeye tahammülü yoktur,
uzlaşarak reform niteliğinde yasaları çıkaralım.
Gerçekten, bugün, sosyal güvenlik kuruluşlarının
içerisine düştüğü olumsuzluklar, sorunlar, hepimiz tarafından
bilinmektedir; ama, burada, uzlaşarak, ilmin, aklın yolunu seçerek,
ülkemizin sosyal güvenlik kuruluşlarını tekrar rehabilite edelim
diyorum.
Bu yasa tasarısı, Anayasaya aykırı olduğu ve
sosyal güvenlik ilkelerine de ters düştüğü, çelişkilerle dolu
olduğu için, Demokratik Sol Parti olarak, biz, bu yasa
tasarısına "hayır" oyu vereceğiz.
Hepinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (DSP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Karslıoğlu.
CHP Grubu adına, Sayın Bekir Kumbul; buyurun efendim. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakikadır.
CHP GRUBU ADINA BEKİR KUMBUL (Antalya) – Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım;
Yurtdışında Bulunanların Sosyal Güvenliğiyle
İlgili Borçlanma Yasa Tasarısının 4 üncü maddesi
hakkında, Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini sunmak üzere kürsüye
çıkmış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, aslında
Yurtdışında Bulunanların Sosyal Güvenliğiyle
İlgili Borçlanma Yasa Tasarısının geneli üzerinde
konuşurken, gerçekten, bunun bir sosyal güvenlik yasa tasarısı
mı olduğu konusundaki düşüncelerimizi sergilemiştik ve
bunun, gerçek bir sosyal güvenlik yasa tasarısı
olmadığını; çünkü, sosyal güvenlikten
anladığımız şeyin, sosyal hukuk devletinin, sosyal
güvenliğe yaptığı katkı oranında sosyal güvenlik
kapsamına girdiğini baştan söylemiştik. Bu tasarıda
da, bırakınız devletin katkısını, devlet,
borçlanma yasasından yararlanacak kişilerden katkı
almaktadır. Ne kadar katkı almaktadır; yüzde 20 civarında
katkı almaktadır.
Artı, Anayasanın eşitlik ilkesine de aykırı
olduğunu vurgulamıştık. Bunu bir tarafa
bırakalım; yeni oluşturulacak kasayla ilgili ciddî bir aktuaryel
hesap yapılmadığı için, o kasanın bir gün
boşalacağını; ama, sonuçta ne olacağı konusunda
tereddütler olduğunu, o nedenle, yeni oluşturulacak kasanın,
yarar değil zarar getireceğini söylemiş ve tasarının,
alelacele hazırlanmış bir tasarı olduğunu da
vurgulamıştık. Şu maddede de, bunun pekiştiğini
görüyoruz.
Değerli arkadaşlarım, 4 üncü madde, aslında, 3 üncü
maddenin bir devamıdır. Bu madde, 1997 yılının 15
Martına kadar, ölmüş olan; ama, borçlanmasını
yapmış olan vatandaşlarımızın hak sahiplerini kapsayan bir madde; burada,
onu görüyoruz. Artı, yine bu maddenin, kanunun yürürlüğe girdiği
tarihle 15 Mart arasında ölenlerin durumunu irdeleyen fıkrası
var.
Alelacele hazırlanmış bir tasarı dedim; bunu,
şunun için söylüyorum: Aslında, Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonunda tasarıyı
irdelerken, çok alelacele hazırlandığını, bunun, 15
Marta kadar yasalaşamayacağını söyledik "gelin, bunu
daha ciddî düşünelim" dedik. O zaman inandıramadık; ama,
bugün geldiğimiz noktada -bugün 12 Mart- 15 Marta kadar
yasalaşmayacağı görülüyor.
Bu, daha çok, kaynak yaratmaya yönelik bir tasarıydı; çünkü,
buradan, Hazineye, 1 milyar dolar civarında bir katkı bekleniyordu.
Buradan 5 milyar dolar bekleniyordu ve bunun 1 milyar doları Hazineye irat
kaydedilecek, geri kalan 4 milyarı da üç yıl müddetle
kullanılacaktı, temel esprisi buydu. Bunun 15 Marta kadar
yetişmeyeceğini söylemiştik o zaman.
Şimdi, yine, bu tasarının 4 üncü maddesinde "yasa
yürürlüğe girdiği tarihten 15 Marta kadar ölenlerin hak sahipleri
bundan yararlanacak; ancak, 15 Mayısa kadar borçlanırlarsa, iki
taksit halinde bu haktan yararlanabilecek" deniliyor.
Değerli arkadaşlar, 15 Mart geldi. Şimdi, bu
uzatılacak; ama, ne zamana kadar uzatılacak, o da belli değil. O
zaman, hangi tarihe kadar ölenler bundan yararlanacak, o da belli değil.
Artı, mademki bu hakkı verdik ve üç taksit halinde bunu ödeyeceklerdi;
ama, yürürlük tarihinden 15 Marta kadar ölenlerin hak sahipleri iki taksit
halinde ödeyeceklerdi, mademki ölenlerin hakları burada korunmaya
çalışılıyor, 15 Nisanda veya 15 Mayısta vefat
etmişse, onları bu haktan yararlandırmayacak mıyız
veya birinci taksidini yatırdı, ondan sonra vefat etti, onlara
başka bir hak tanımayacak mıyız? Burada da bir
kapalılık var, her yeri muğlak, onu görüyorum.
Yine, 3 üncü maddede "zorunluluk durumlarında Bakanlar
Kuruluna yetki verilmesi" söyleniliyor. Değerli arkadaşlar,
bunun anlamı şudur: Zaten, 3201 sayılı Yasada bu
yapıldı; Bakanlar Kurulu kararıyla, aslında, günde 1
dolarla borçlanılıyordu. Sanırım, bundan birkaç gün önce,
yeni bir Bakanlar Kurulu kararıyla, bu, 2,5 dolara çıkarıldı.
Bunda da, muhtemelen, ileride kasada para kalmayınca, Bakanlar Kurulu, hak
sahiplerine "kasada para kalmamıştır, günlük 2,5 dolar daha
borçlanacaksınız" diyecektir; bundan benim
anladığım bu. Ne zaman diyecek bunu; 2003 yılında,
2004 yılında bu kasa boşalacaktır; o zaman diyecek ki
"kasa boşaldı, sizden, günlük 2,5 dolar daha toplamamız
gerekiyor." Bu söylenecek. Yani, şimdi, kişi ölmüş; hak
sahipleri yararlanıyor. Bu parayı yatıramazsa, kişiye
"sen, artık, sosyal güvenlikten yararlanamazsın" mı
denilecek, o, belli değil veya "sağlıktan
yararlanamazsın" mı denilecek, o da belli değil.
Diğer şekliyle düşünelim: Mademki Hazineye katkı
verildi, beşte biri, yani yüzde 20'si Hazineye irad kaydedildi; o zaman,
buradaki değişiklik, bence, bizim görüşümüze göre, eğer,
kasada para kalmamışsa, Hazineden, kalmadığı müddet
zarfında, şu kadar katkıda bulunulur" gibi bir ibare
konulabilirdi; onu da görmüyoruz.
Yine, burada gördüğümüz eksikliklerden birisi şudur:
Değerli arkadaşlarım, yasa hazırlama tekniği konusunda
da yanlışlar olduğu kanısındayız. Aslında, 3
üncü maddede de yer alıyor; ama, ben, 4 üncü maddedekini okuyayım: 4
üncü maddenin üçüncü fıkrasında "3 üncü maddenin birinci
fıkrası kapsamında bulunup da, bu Kanunun yürürlük tarihi ile 15
Mart 1997 tarihleri arasında ölenlerin bu fıkrada belirtilen günleri,
haksahiplerince 15 Mayıs 1997 tarihine kadar, bu Kanun hükümlerine göre
borçlanmak suretiyle sosyal güvenlikleri bakımından
değerlendirilebilir" denilmektedir. Değerli arkadaşlar,
yasa hazırlama açısından burada bir muğlaklık
vardır. Neden "değerlendirilebilir" deniliyor?.. O zaman
"değerlendirilemeyebilir" anlamı da çıkıyor.
Oysaki, yasada netlik olması lazım "değerlendirilir"
veya "değerlendirilmez" onu dememiz lazım. Oysaki, burada
vardır; 3 üncü maddede de aynı ibare vardır.
Değerli arkadaşlar, aslında, genel kapsam anlamında
da, yasa tasarısının alelacele hazırlanması
bakımından, "15 Mart" ibarelerinin çok geçmesi
açısından da eksiklikler vardır, yanlışlıklar
vardır. Yanlışlığın temel nedeni de, bir an önce
buradan kaynak yaratma düşüncesidir. Biz, onu görmeye
çalışıyoruz. O nedenle, bu şekliyle buna "evet"
diyebilmek mümkün değil. Zaten, geçmiş deneyimlerde, borçlanma
yasasının sosyal güvenlik sistemlerine hangi yükleri getirdiği
hepimiz tarafından bilinmektedir. Sosyal Sigortalar Kurumunun o ekonomik
darboğaza girmesindeki temel etkenlerden birisinin borçlanma yasası
olduğu hepimiz tarafından bilinmektedir. O nedenle...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Kumbul, cümlenizi tamamlayın lütfen.
BEKİR KUMBUL (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
... bu borçlanma yasasının da, ne sosyal güvenlik sistemine ne
de hak sahiplerine bir yarar getireceğini düşünemiyoruz. Bu
vesileyle, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP ve DSP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kumbul.
Sayın Kul, buyurun efendim, size de söz verelim.
EMİN KUL (İstanbul) – Sayın Başkan,
çalışma süresinin bitmesine 5 dakika var.
BAŞKAN – Süreyi uzatırız efendim 5 dakika daha.
Sayın Kul konuşmasını bitirinceye kadar
çalışma süresinin uzatılmasını oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayın Kul'un ayrıca kişisel konuşması da var;
15 dakika süre veriyorum kendisine.
Buyurun.
ANAP GRUBU ADINA EMİN KUL (İstanbul) – Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 209 sıra sayılı
kanun tasarısının 4 üncü maddesi üzerinde görüşlerimi arz
etmeden evvel sizleri tekrar saygıyla selamlıyorum.
3 üncü madde üzerinde, arz ettiğim gibi, bu maddenin de 3 üncü
madde gibi, düzeltilecek hiçbir tarafı yoktur. Zira, tasarı,
yalnızca "yeşil dolarlar gelsin de nasıl gelirse gelsin,
yükümlülük önemli değil, sonradan gelsin" mantığıyla
hazırlanmış bir tasarıdır. Borçlanabilecek veya
haklarında borçlanılabilecek kimselerin, yani borçlanacak olanın
kendisi veya adına borçlanılan aile bireylerinden bahsederek -burada
yaş da mevzubahis değil- bu yasa tasarısı ölüler adına
dahi para toplamayı hedeflediğinden, 4 üncü madde, yaşayanlar,
ölmüş bulunanlar ve yasanın yürürlüğe gireceği tarih ile
son müracaat tarihi arasında ölenler gibi bir ayırım getirirken,
bunlar arasında, müracaat süresinde dahi bir eşitsizlik yaratmaktan
geri kalmamıştır. Zira, tasarının
hazırlayıcısı kendi muhayyilesinden bir son müracaat tarihi
koymuş 15 Mart olarak ve böylece, eşitsizliğe yönelik bir
hatalar zincirini başlatmıştır. Bu hatalar zinciri,
Meclisin iradesine de takaddüm ederek, 15 Mart tarihine getirildiği gibi,
ölüm tarihleri ve müracaat süreleri arasındaki eşitsizlik
bakımından da, yeni eşitsizlikler zincirini
doğurmuştur.
Maddeyi okuyup çözmek oldukça zor. Belki, bu tasarının
maddelerini okuyup çözebilenlere bir bulmaca armağanı vermek
lazım gelecek. Bir örneklemeyle açıklamak gerekirse, tasarı 15
Mart 1997 tarihini, son müracaat tarihi olarak tespit etmiştir. Farz
edelim ki, bu kanun, 15 Şubat 1997 tarihinde yürürlüğe girdi -o
tarihte girmiş olsaydı- 14 Şubat 1997'de ölmüş iseniz, otuz
günlük bir süre içerisinde, varisleriniz, adınıza borçlanabilecektir;
fakat, kanunun yürürlüğe girdiği 15 Şubat 1997 tarihinden bir
gün sonra, 16 Şubatta ölürseniz, bu başvuru süresi 15 Mayıs
1997'ye -yani doksan gün- uzamış olacaktır. Son başvuru
tarihinden bir gün önce, 14 Mart 1997'de öldüyseniz, bu başvuru süresi
altmış güne inecektir. Yani, başvuru süresi, erken ölenler için
uzun, geç ölenler için kısalan bir başvuru süresi haline dönüştürülmektedir.
Oysaki, kanun tasarısı, ölüler adına para toplama amacına
ulaşmak için muhayyel bir kesin müracaat tarihi tespit etmeksizin,
eşitsizlik yaratmayan bir süreyi şu şekilde halledebilirdi: Bu
konuda önerge vererek gündem doldurulduğu için, belki, gündem doldurmak
için önerge veren arkadaşlarımdan birisi önergesini çeker, şimdi
okuduğum şekilde bir önerge verirse, bir düzeltme olabilir.
"Kanunun yürürlük tarihinden itibaren altmış gün içinde müracaat
edenler" diye bir tanımlama yapabilirdi, kesin bir tarih
koyacağına. Yürürlük tarihinden sonra ölenler için de
"başvurunun son bulduğu süre ile yürürlük tarihi arasında
ölenler için başvuru süresi, ölüm tarihinden itibaren altmış gün
olarak hesap edilir" diyebilirdi; ama, kanun tasarısı, Meclisin
de iradesinin yerine geçmiş, muhayyel kesin bir başvuru tarihi
koymuş 15 Mart olarak. O başvuru tarihinin bitimine de iki gün var.
İki gün içinde de bu kanunun çıkması mümkün değil.
Şimdi, gündemi -özür dilerim, geçmiş dönemde öyle
tanımlamıştık-naylon önergelerle doldurup, muhalefet
partilerinin herhangi bir önerge vermesini ve müzakeresini engellemek için
önerge vermiş olan arkadaşlarım, eğer, verdiğimiz bu
kopyaya dikkat ederlerse, buna göre bir önerge hazırlarlarsa, belki uygulama
böylece düzelmiş olabilir; aksi halde, düzelecek bir tarafı da
yoktur. Kaldı ki, böyle düzelse de düzelmiş olmuyor 4 üncü madde;
ama, sadece amaç bakımından söylüyorum. Bu eksikliği böylece
kaldırabilirsiniz.
Diğer yönden, kanun tasarısının 7 nci maddesinde
-ki, ikinci fıkrası- borçlananlara ölüm aylığı
bağlanmasında, aynı maddenin (b) bendi hükmü; yani, 50-55
yaş şartı aranmaksızın ölüm aylığı
bağlanacağı öngörülmüştür. Borçlanma için asgarî bir
yaş haddi başlangıcı aranmadığına göre, bir
bebek için geleceğe doğru yapılan borçlanmada, bebeğin
ölümü halinde ölüm aylığı bağlanması da söz konusu
olabilecektir; çünkü, borçlanma için bir yaş tahdidi yoktur.
Borçlananın ölüm tarihinden sonra ölüm aylığı
bağlanabileceği de söz konusu olduğundan, bir bebek için
borçlanmışsanız, bebeğin ölüm tarihinden sonra da ölüm
aylığı hemen bağlanabilecektir. Gelecek zamanın
borçlanılması, uygulamada sürekli karmaşa ve
eşitsizliğe böylece yol vermiş olacaktır. Keza, maluliyet
ve ölüm aylığı bağlanma şartlarında, en az
beş yıldan beri sigortalı olmak ve/veya 1 800 gün prim
ödemiş bulunmak ve her yıl için 180 gün prim ödemiş olmak
aranırken; yurt dışında kısa bir süre bulunanın
ve böylece, borçlananın kendisine; yurt dışında bulunmadığı
halde aile bireylerine en az beş yıldan beri sigortalı olmak ve
her yıl için 180 gün prim ödemek şartları, bir avantaj olarak,
bu yasa tasarısıyla ortadan kaldırılmıştır.
6 ncı maddenin üçüncü fıkrası ve 7 nci maddenin (a) bendiyle, 1
800 gün yerine 5 bin gün karşılığı prim ödenmesi
şartı getirilerek, âdeta cezalandırılmasını ve
maluliyet halinde üç yıl sonra ödeme yapılabileceğini anlamak
mümkün değildir.
Maluliyet halinde, üç yıl sonra ödeme yapılabileceği
acaba kesin olarak belli midir; maalesef, bunu da içermediği
görülmektedir.
Maluliyet halinde iş ve işlemlerin ne olacağı,
maluliyet aylığını hangi şartlar yerine getirildikten
sonra ödeneceği, esasen, 4 üncü madde baştan aşağı
incelendiğinde, burada da hiçbir açıklık yoktur. Gerçi, tasarının
madde metinlerinde, maluliyetle ilgili bir işaret söz konusu değilse
de, tasarı gerekçesinin ikinci sayfasının beşinci
paragrafında malullük aylığından, maalesef,
bahsedilmektedir; ama, 4 üncü maddenin içinde bu bahsedişi bulmak söz
konusu değildir. Cenaze yardımı yapılıp
yapılmayacağı da, Sosyal Sigortalar Kanununa atıf
yapıldığından 65'in (c) bendine göre, bu tasarıda
açıklanmamaktadır.
Sayın milletvekilleri, bu tasarının hükümleri, arz
ettiğim gibi, bilmece mahiyetini yansıttığından;
böyle, üst üste, maddeler üzerinde konuşmak için
çıktığımdan, belki sıkılmış
olabilirsiniz. Onun için, biraz işin mizahî tarafına geçmek
gerekirse, vaktin böyle geciktiği bir saatte, şunları arz etmeme
müsaade buyurunuz.
Bakınız, 12.12.1994 tarihli Türkiye Büyük Millet Meclisinin 50
nci Birleşiminde Muhterem Başbakanımız ne diyor:
"Samimî olarak söyleyeyim; bir ekonomi profesörü olan Sayın Çiller'in
1994 yılındaki bu performansı -daha önceki
çalışmalarını anlatmış ve performansını
ortaya koymuş- yani, işsizlikte şampiyon, enflasyonda
şampiyon, borçları artırmakta şampiyon,
yatırımları düşürmekte şampiyon; bütün faiz
ödemelerinde şampiyon, bütün bütçeyi faize ayırmakta şampiyon;
şampiyon... Şampiyon... Ben, Çiller Hanımefendiyi gördüğüm
zaman, yakasında pek çok madalya taşıyan Rus mareşallerine
benzetiyorum; bir ekonomi mareşali ortalıkta
dolaşıyor..."
REFİK ARAS (İstanbul) – Kim söylemiş?..
EMİN KUL (Devamla) – Sayın Başbakanımız,
1994'ün 12 nci ayının 12'sinde böyle söylemiş Genel Kurulun 50
nci Birleşiminde.
Şimdi, bu tasarıyı hazırlayanlar da, tasarı
hazırlanmasında bilmece nasıl kurulur şampiyonluğuna
soyunmuş durumdalar!.. Ayrıca, biraz önce, oylarınızla, çok
açık bir Anayasaya aykırılığı reddettiniz.
Şimdi, bu tasarıyı hazırlayan Hükümet, Anayasaya
aykırılık şampiyonluğuna da soyunmuş durumda.
Ben, onları, Rus mareşaline benzetmeyeceğim; ama, benzeteceğim
hususu da kendi içimde saklı tutup, kanun tasarısının en
son maddesinin müzakeresinden sonra söz aldığımda arz
edeceğim. Biraz da, bu bilmeceyi sizin merakınıza
bırakayım!..
Saygılar sunuyor, teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kul.
Sayın milletvekilleri, böylece madde üzerinde grupları
adına konuşmalar tamamlanmıştır.
Sayın Kul, hem Grubu hem de şahsı adına
konuştu. Şahısları adına söz isteyen diğer
üyeleri hatırlatmak istiyorum: Mehmet Aykaç, Kâzım Arslan,
Sıtkı Cengil ve Hikmet Sami Türk.
Şahsı adına Sayın Kul konuştu; tabiî, ondan
sonra bir kişi daha konuşacak.
Sayın Komisyon ve Hükümetten özellikle şunu rica ediyorum:
Tasarının 3 üncü maddesini çok değiştirdik; yani, bu
maddeden 15 Mart tarihini kaldırdık ve bu konuda Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanlığına yetki verdik. Bence, bu, kanun
tekniği açısından da biraz hatalı. Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanı her istediği zaman, bu tarihleri ileriye
atabilecek mi; yeni bir tarih getirecek mi? O, ilelebet mi yapacak? Bence, bir
daha, kanun tekniğine uygun bir tarih, tekriri müzakere yoluyla gelebilir
ve o düzenlenen maddeye paralel olarak, bu maddeyi çok daha iyi düzenlemek
lazım; Sayın Komisyon ve Hükümetten, özellikle, rica ediyorum.
Sayın milletvekilleri, çalışma süremiz bitti; kanun
tasarı ve tekliflerini görüşmek üzere, 13 Mart 1997 Perşembe
günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati : 19.06
VI. – SORULAR VE CEVAPLAR (Devam)
B) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1. – Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın;
– DSİ Genel Müdürlüğünün
Bursa’daki yatırımlarına,
– Bazı projelere,
İlişkin soruları ve Enerji
ve Tabiî Kaynaklar Bakanı M. Recai Kutan’ın yazılı
cevabı (7/2070, 2075)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı tarafından
yazılı olarak cevaplandırılması istemiyle
aşağıdaki sorularımı arz ederim.
5.2.1997
Ertuğrul
Yalçınbayır
Bursa
Sorular :
DSİ Genel Müdürlüğü’nün Bursa İl
sınırları içinde yatırımlarının proje
numarası, proje adı, proje özellikleri, işin başlama ve
bitim tarihi, 96 sonuna kadar harcama tutarı, 97 yatırım
tutarı, projenin 1997 seviyesi nedir?
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
DSİ Genel Müdürlüğü ile ilgili olarak
aşağıdaki sorularımın yazılı olarak
cevaplandırılmak üzere Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanına
yöneltilmesini arz ve talep ederim.
5.2.1997
Ertuğrul
Yalçınbayır
Bursa
Sorular :
1. 1984 yılında işe başlanan
84A0I0080 sayılı Aşağı Susurluk Manyas I. Merhale
projesinin özellikleri nelerdir, proje hangi seviyededir? Projenin bundan
sonraki iş takvimi nedir?
2. 9IA0I0070 sayılı Bursa-Yenişehir I.
Merhale projesinin özellikleri ve projenin bugünkü tarih itibarıyla
gerçekleşme oranı nedir? Yenişehir havaalanının yöreye
getireceği hususlar dikkate alındığında projeye
hız verilmesi düşünülmekte midir? Projenin iş takvimi nedir?
3. 93A0I0100 sayılı Bursa İnegöl projesi
1993’de başlamıştır. Projenin özellikleri ve
gerçekleşme oranı nedir?
4. 93A010350 sayılı İznik 2. Merhale
Projesi işin başlandığı tarih olan 1993’den beri ne
kadar ilerleme kaydetmiştir. Projenin özellikleri ve 1997 yılı
çalışma takvimi nedir?
5. 95A0I0140 sayılı Emet-Orhaneli I. Merhale
Projesinin özellikleri işin gerçekleşme oranı 1997 iş
takvimine işin bitimi tarihi nedir?
6. DSİ’nin Bursa İline 1997’de yapacağı
diğer yatırım projeleri hangileridir? Bu projelerin başlama
ve bitiş tarihleri tutarları ve özellikleri ve projenin seviyesi
nedir?
7. DSİ’nin yatırım tutarı ne
kadardır?
T.C.
Enerji ve Tabiî
Kaynaklar Bakanlığı
Araştırma,
Planlama ve Koordinasyon
Kurulu
Başkanlığı
Sayı :
B.15.0.APK.0.23-300-348-3777 11.3.1997
Konu : Yazılı Soru Önergesi
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
İlgi : TBMM Başkanlığı’nın 14 Şubat
1997 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-5389 sayılı yazısı.
Bursa Milletvekili Sayın Ertuğrul
Yalçınbayır’ın şahsıma tevcih ettiği, 7/2070 ve
7/2075 esas no.lu yazılı soru önergeleri ile ilgili bilgiler
hazırlanarak ekte sunulmuştur.
Bilgilerinize arz ederim.
M.Recai
Kutan
Enerji
ve Tabiî Kaynaklar Bakanı
Bursa Milletvekili Sayın Ertuğrul
Yalçınbayır’ın Yazılı Soru Önergeleri Cevabı
(7/2070-5308-7/2075-5313)
Soru 1. (7/2070-5308 Esas No. lu) :
DSİ GenelMüdürlüğü’nün Bursa İl
sınırları içinde yatırımlarının proje
numarası, proje adı, proje özellikleri, işin başlama ve
bitim tarihi, 96 sonuna kadar harcama tutarı, 97 yatırım
tutarı, projenin 1997 seviyesi nedir?
Cevap 1 :
DSİ Genel Müdürlüğü’nün Bursa İlinde yer
alan büyük ve küçük su işleri 1997 yılı
yatırımları ekte tablolar halinde verilmiştir.
Soru 1. (7/2075-5313 Esas No. lu) :
1984 yılında işe başlanan 84A010090
sayılı Aşağı Susurluk Manyas I. Merhale Projesinin
özellikleri nelerdir, proje hangi seviyededir? Projenin bundan sonraki iş
takvimi nedir?
Cevap 1 :
Aşağı Susurluk Manyas I. Merhale Projesi
:
Bursa-Karacabey Ovasında yer alan proje ile 16 683
hektar alanın sulanması ve 7 300 hektar alanın da
taşkınlardan korunması programlanmıştır.
Karacabey-Sultaniye sulaması ile halen inşaatı devam eden
Karacabey-Hamidiye Kepekler sulaması vasıtasıyla bugüne kadar 12
839 hektar saha sulamaya açılmış ve ayrıca 3 800 hektar
alanda taşkınlardan korunmuştur.
Projede % 78’lik fiziki gerçekleşme olup,
inşaatları devam eden Karacabey-Hamidiye Kepekler sulaması ile
Karadere ıslahı işleri için yeterli finansman temin
edildiği takdirde 1998 yılında tamamlanması
planlanmıştır.
Soru 2 :
9IA0I0070 sayılı Bursa-Yenişehir I.
Merhale projesinin özellikleri ve projenin bugünkü tarih itibarıyla
gerçekleşme oranı nedir? Yenişehir havaalanının yöreye
getireceği hususlar dikkate alındığında projeye
hız verilmesi düşünülmekte midir? Projenin iş takvimi nedir?
Cevap 2 :
Bursa-Yenişehir I. Merhale Projesi :
Bursa-Yenişehir İlçesinde Kocasu üzerinde
yeralan Boğazköy Barajında depolanacak 65 milyon m3 su ile
Yenişehir Ovasında 11 020 hektar, Yenişehir Ovası yeraltısuyu
ile de 4 103 hektar olmak üzere toplam 15 123 hektar alan sulanacak ve ilçenin
de taşkından korunması sağlanacaktır.
Boğazköy Barajı 23.9.1991 tarihinde 124,32
milyar TL. ye ihale edilmiş ve inşaatına devam edilmektedir.
Yenişehir Ovası yeraltısuyu sulaması işine devam
edilmekte olup, Yenişehir Ovası cazibe sulaması ise 1997
yılı ihale programındadır.
Projede % 6 fiziki gerçekleşme olup, yeterli
finansmanın sağlanması halinde 2001 yılında
bitirilmesi planlanmıştır.
Yenişehir havaalanı yörede yetişen tarım
ürünlerinin nakliyesini kolaylaştıracağından, projenin
planlanan tarihte bitirilmesi önem kazanmaktadır.
Soru 3 :
93A010130 sayılı Bursa İnegöl projesi
1993’de başlamıştır. Projenin özellikleri ve
gerçekleşme oranı nedir?
Cevap 3 :
Bursa-İnegöl Projesi:
Bursa İli İnegöl İlçesinde Karasu
üzerinde Babasultan Barajında depolanacak 15,76 milyon m3 su ile 7 058
hektar alanın sulanması hedef alınmıştır.
Babasultan Barajı 26.9.1995 tarihinde 301,245
milyar TL. ye ihale edilmiş ve 15.1.1996 tarihinde işe başlanmıştır.
Projenin fiziki gerçekleşme durumu % 1’dir.
Soru 4 :
93A010350 sayılı İznik 2. Merhale
Projesi işin başlandığı tarih olan 1993’den beri ne
kadar ilerleme kaydetmiştir. Projenin özellikleri ve 1997 yılı
çalışma takvimi nedir?
Cevap 4 :
İznik II. Merhale Projesi :
İznik Gölü’nden pompaj ile 7 393 hektar
alanın sulanması planlanmış olup, proje kapsamındaki
Ömerli, Orhaniye, Elbeyli ve Yeniköy pompaj sulaması (2 242 hektar)
30.6.1993 tarihinde 18 450 milyar TL. ye ihale edilmiş ve 10.11.1993
tarihinde işe başlanmıştır. Gölyaka, Balarım ve
Orhangazi II. pompaj sulaması (5 151 hektar) ise 28.12.1995 tarihinde
397,150 milyar TL.ye ihale edilmiş ve 8.5.1996’da işe
başlanılmıştır.
Bugüne kadar projede %7 fiziki gerçekleşme
sağlanmış olup, yeterli finansmanın sağlanması
halinde 2000 yılında tamamlanabilecektir.
Soru 5 :
95A010140 sayılı Emet-Orhaneli I. Merhale
Projesinin özellikleri işin gerçekleşme oranı, 1997 iş
takvimine işin bitim tarihi nedir?
Cevap 5 :
Emet-Orhaneli I. Merhale Projesi :
Bursa-Orhaneli İlçesinde yeralan
Çınarcık Barajında depolanacak 372,9 milyon m3 su ile 120 MW
güçteki Ulubat santralı vasıtasıyla 548,2 milyon kilovatsaat
enerji üretilmesi ve 5 315 hektar alanın sulanması hedef
alınmıştır.
Çınarcık Barajı 5.12.1995 tarihinde 1
255,8 milyar TL. ye ihale edilmiş ve 12.2.1996 tarihinde işe
başlanmış olup, mukavelesine göre 13.12.1999 tarihinde ikmal
edilmesi programlanmıştır. Bugüne kadar projenin % 1’lik bölümü
fiziki olarak gerçekleşmiştir. Projeye ihtiyaç duyulan finansman
sağlandığı takdirde 2003 yılında
tamamlanabilecektir.
Soru 6 :
DSİ’nin Genel Müdürlüğü’nün Bursa İlinde
1997 yılı içerisinde gerçekleştireceği diğer projeler
olarak Küçük Su İşleri projelerine ilişkin bilgiler ekte tablo
halinde verilmiştir.
Soru 7 :
DSİ’nin yatırım tutarı ne
kadardır?
Cevap 7 :
DSİ Genel Müdürlüğü yatırım
faaliyetlerini tarım, enerji, hizmetler ve çevre sektörlerinde yürütmekte
olup, 1997 yılı için 129,553 trilyon TL. si genel bütçe, 42,007
trilyon Tl. si de Hazine Müsteşarlığı Kamu Finansmanı
Genel Müdürlüğü kaynaklarından karşılanmak üzere, Genel
Müdürlüğün toplam yatırım bütçesi 171,560 trilyon TL. dir.
Not :
Yazılı Soruyla ilgili diğer bilgiler dosyasındadır.
2. – Hatay
Milletvekili Fuat Çay’ın;
– Hatay’da
baraj yapımı nedeniyle boşaltılan köylerdeki ailelerin ve
göçebelerin iskãnına,
– Hatay’da
bazı ailelerin iskân programı hakkında ileri sürülen iddialara,
İlişkin
Devlet Bakanı Bekir Aksoy’dan soruları ve Devlet Bakanı Nevzat
Ercan’ın yazılı cevabı (7/2134, 2135)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Devlet
Bakanı Sayın Bekir Aksoy tarafından yazılı olarak
cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim.
Fuat
Çay
Hatay
1. Çeşitli baraj yapımı nedeniyle
boşaltılan köyler ve göçebe ailelerin yerleştirilmesi
çerçevesinde kaç aile, nerelerde iskân edilecektir?
2. 1980 yılından sonra hangi nedenlerle kaç
aile başka yerlerde iskân edilmiştir? Bunların iskân edildikleri
yerler nerelerdir?
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Devlet
Bakanı Sayın Bekir Aksoy tarafından yazılı olarak
cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim.
Fuat
Çay
Hatay
Kılıçkaya, Çakmak, Kuzgun, Yarseli gibi
barajlarının yapımı nedeniyle yapılan
kamulaştırmalar ve göçebe ailelerin yerleşimi çerçevesinde,
Hatay’ın çeşitli ilçe ve köylerine binlerce ailenin iskânı
programa alınmıştır.
1. Farklı kültüre, geleneklere ve
inanışa sahip kesimlerin zorla birarada iskân edilmesindeki amaç
nedir?
2. Şimdi ve daha önce iskân için Hatay’ın
seçilmesi ve buraların önemli bir kesiminin Alevi yurttaşlarımızın
yaşadığı yerler olması tesadüf müdür? Yoksa nüfus
dengesi sağlanması yönündeki bir politikanın sonucu mudur?
3. Verimli tarım arazilerine sahip olan bu
yerlerde iskân için yapılan kamulaştırmaların
yurttaşlarımızı mağdur etmesinin ve yapılacak
modern konutların farklı olanaklar yaratarak toplumsal
huzursuzluğa yol açacağı düşünülmüş müdür?
4. Neden, bu kişilerin hazine arazilerine
yerleştirilmesi planlanmamıştır.
5. Bu uygulama ile demokratik, laik cumhuriyete her
zaman sahip çıkan Alevi topluluğu cezalandırılmak mı
istenmektedir?
6. İskân konutları ihale edilmiş midir?
Geçmiş yıllarda uygulanmayan bu kararın uygulanmasında
neden ısrar edilmektedir?
T.C.
Başbakanlık
Köy Hizmetleri
Genel Müdürlüğü 7.3.1997
Sayı : B.021.KHZ.0.11.00.05/0000-0.66.9/8279
Konu : Yazılı soru önergesi.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
(Kanunlar ve Kararlar Dairesi
Başkanlığı)
İlgi : 27.2.1997 tarih ve
A.01.0.GNS.0.10.00.02–5582 sayılı yazınız.
İlgi yazınız ve ekleri incelenmiş
olup Hatay Milletvekili Sn. Fuat Çay’ın yazılı soru önergeleri
aşağıda cevaplandırılmıştır.
A– Sn. Milletvekilinin 7/2134–5470 numaları
yazılı soru önergesinde cevaplandırılmasını
istediği iskân projeleri, liste halinde yazımız ekinde
sunulmuştur.
B–7/2135–5471 numaralı soru önergesi :
Bilindiği gibi Bakanlığım Köy
Hizmetleri Genel Müdürlüğü, 2510 Sayılı İskân Kanununun
verdiği hizmetleri yürütmektedir. Bu kanuna göre Devletçe yapılan
baraj, havaalanı, fabrika, ekonomik ve sosyal tesislerin yapımı
nedeniyle yapılan kamulaştırmalar sonucu taşınmaz
malları ellerinden alınan ve geçim imkanlarını kaybeden
aileleri tekrar üretken duruma getirmek, göçü önlemek için toplu olarak arazi
ve arsa kaynağının bulunduğu yörelerde iskân etmektedir.
Yine Devletin vatandaşlarına sunduğu
eğitim, sağlık ve sosyal hizmetlerden yoksun olarak yaylak ve
kışlaklarda hayvancılık yaparak çağ
dışı yaşamalarını sürdüren göçebe
vatandaşlarımız ile çeşitli ülkelerde azınlık
olarak zor koşullarda yaşamlarını sürdüren
soydaşlarımızın baskılara daha fazla dayanamayıp
Türkiye’ye göç etmek zorunda kalanların iskânını
sağlamaktadır.
İskân hizmetleri yapılırken, yüksek olan
maliyeti düşürmek için Hazineye ait tarım arazilerinin bulunduğu
iller tercih edilmektedir. Amik Ovasının kurutulması sonucu
kazanılan tarım arazisinden, Maliye Bakanlığınca iskân
amacında kullanılmak üzere Bakanlığıma 78263 dönüm
tahsis yapıldığından son yıllarda Hatay İlinde
iskân biraz yoğunluk kazanmıştır.
1. İskãn Kanununda, farklı kültüre,
geleneklere ve inanışa sahip kimselerin ayrı ayrı iskân
edileceklerine veya bu tür inanışların yoğun olduğu
yörelere iskân yapılamayacağına dair bir hüküm yoktur.
Anayasamızın getirmiş olduğu eşitlik ve yerleşme
hürriyeti doğrultusunda çalışmalar yürütülmektedir. Farklı
kültür, gelenek ve inanışlara sahip vatandaşlarımızın
bir arada yaşamaları, Türkiye’nin bütünlüğü açısında
da ayrı bir önem taşımaktadır.
2. Hatay’da Alevi yurttaşlarımızın
yaşadığı yörelere yapılan iskânlar tamamen bir
tesadüftür. Gerek iskânın yapıldığı Hatay İlinde
yaşayanlar ve gerekse buraya iskân edilenler Türk vatandaşı
olduğuna göre, nüfus dengesi sağlamanın söz konusu
olmadığı aşikardır.
3. Yukarıda da izah edildiği gibi,
Hatayİline iskân edilen aileler için kesinlikle tarım arazisi
kamulaştırılmamıştır. İskânlı ailelere,
Amik Ovasından Bakanlığıma tahsisli Hazine arazisi
verilmektedir. Sadece birkaç köyde, konut yaptırmak amacıyla az
miktarda ve tarım dışı alanlardan arsa
kamulaştırılmış veya satın alınmıştır.
İskânlı aileler için
yaptırılan konutlar, normal büyüklükte ve
sağlıklı yaşanabilecek şartlardadır. Kaldıki
iskânlı ailelere verilen taşınmazmallar(arsa, tarım arazisi
ve konut) karşılıksız olmayıp borçlanmaya tabidir.
İskân edilen aile, borcunu taksitler halindeDevlete ödemektedir.
4. Yukarıda da izah edildiği gibi, iskân
çalışmalarında Hazine arazisi tercih edilmektedir. Hatay
İlinde tarım arazisi olarak ailelere verilen de Amik Ovasından
Bakanlığıma tahsisli hazine arazisidir. İhtiyaç
duyulması halinde sadece tarım dışı alandan arsa
satınalınmakta veya kamulaştırılmaktadır.
5. İskân hizmetlerinde kimsenin
cezalandırılması söz konusu değildir. Devletce yapılan
bir hizmet sonucu taşınmaz malları ellerinden giden ve geçim
imkânlarını kaybedip iskânını talep eden Alevi yurttaşlarımız
da Devletin bu hizmetinden yasalar çerçevesinde yararlanmaktadır.
İskan, sosyal bir yardım olup bizzat insana hizmet götürmektedir. Bu
hizmetten, yasalara göre haksahibi olan her Türk vatandaşı
yararlanmaktadır.
6. Hatay İlindeki iskân projeleri, 1996
yılında Başbakanlık makamının izin vermesiyle
ihale edilmiştir. Bu İlimizde iskânın tercih edilmesinin tek
nedeni, Amik Ovasından Bakanlığıma tahsisli Hazine
malı tarım arazisidir.
Bilgilerinize arz ederim.
Nevzat
Ercan
Devlet
Bakanı
1.
İskânları Devam Eden ve Yeni İhale Edilen İskân Projeleri
a) Yerleri Kamulaştırılanlar
İskân Şekli
İskân
Nedeni Tarımsal Şehirsel İskân Edilecekleri Yer
Nergizlik
Barajı 135 Adana-Merkez
Çatalan ” 57 ” ”
” ” 66 Osmaniye-Merkez
Yahyasaray ” 207 Yozgat-Sarıkaya
Tahtalı ” 343 İzmir-Torbalı-Ayrancılar
Batman ” 66 Diyarbakır-Bismil-T.
Konağı
Yarseli ” 256 Hatay-Merkez-Avaklı
Atatürk ” 375 Hatay-Hassa-Gülpınar
Kuzgun ” 18 Hatay-Merkez-Hasanlı
Çakmak ” 17 ”
” ”
Periözlüce ” 50 Elazığ-Merkez-Gökçeköy
Çat Barajı 162 Hatay-Merkez-Hasanlı
Bakacak
Barajı 55 Çanakkale-Gökçeada
Batman ” 6 Diyarbakır-Bismil-Çeltikli
Dicle ” 29 ” ”
”
Bursa Kömür
Rezervi 16 Bursa-Orhangazi-Dündar
Grubun Adı Tarımsal Şehirsel İskân Edilecekleri Yer Düşünceler
Düdiran-Kiçan 344 Şırnak-İdil
Soran 88 Siirt-Eruh
Garisan 99 Siirt-Merkez
Sarıkeçili 88 Karaman-Merkez
A. Kıvrak 47 Hatay-Hassa-Gülpınar
M. Keskin-İ.
Koyuncu 56 Hatay-Hassa-Gülpınar
Halil Evliya 16 Hatay-Hassa-Gülpınar
H. Uskar 25 Hatay-Hassa-Gülpınar
Halil Deveci 47 Hatay-Kırıkhan-Karataş
Cemkari 196 Şırnak-Cizre-Dirsekli
Kerim Güzel 152 Hatay-Hassa-Gülpınar
Beritanlı 150 Diyarbakır-Bismil-Alibey
Beritanlı 189 Diyarbakır-Bismil-Çeltikli
Aydınlı 6 Osmaniye-Merkez
c) Göçmenler :
Grubun
Adı Tarımsal Şehirsel İskân Edilecekleri Yer Düşünceler
Bulgaristan 150 Çanakkle-Gökçeada-Şirinköy
Ahıska
Türkleri 178 Iğdır-Merkez
2. 1980 Yılından Sonra İskânları
Sağlanan Aileler :
a) Yerleri Kamulaştırılanlar :
İskân Şekli
İskân Nedeni Tar.
(aile) Şeh. (aile) İskân Edildikleri Yer
Hasan-Suat Uğurlu Brj. 39 Samsun-Çarşamba-Demirli
Hasan-Suat Uğurlu Brj. 17 Ordu-Ünye
Hasan-Suat Uğurlu Brj. 234 Samsun-Çarşamba-Kirazlıçay
Tercan Brj. 138 Erzincan-Tercan-Merkez
Tercan Brj. 12 Erzincan-Tercan-Elaldı
Karacaören Brj. 132 Çanakkale-Gökçeada-Bademli-Uğurlu
Karacaören Brj. 82 Burdur-Bucak
Altınkaya Brj. 25 Bursa-Gemlik
Altınkaya Brj. 171 Hatay-Reyhanlı-Horlak
Altınkaya Brj. 92 Sinop-Durağan
Altınkaya Brj. 166 Hatay-Reyhanlı-Vazvana
Derbent Brj. 52 Bursa-Gemlik
Derbent Brj. 49 Hatay-Reyhanlı-Vazvaza
Derbent Brj. 64 Hatay-Merkez-Hasanlı
İskân Şekli
İskân Nedeni Tar.
(aile) Şeh. (aile) İskân Edildikleri Yer
Karakaya Brj. 132 Konya-Merkez-Yağlıboyat
Karakaya Brj. 115 Aydın-Söke-Denizköy
Karakaya Brj. 2 Konya-Sarayönü-Kayıören
Karakaya Brj. 1 Aydın-Söke-Yalıköy
Güldürcek Brj. 61 Çankırı-Çerkeş-Akhasan
Güldürcek Brj. 104 Konya-Sarayönü-Kayıören
Arpaçay Brj. 8 Aydın-Söke-Denizköy
Atatürk Brj. 191 Adıyaman-Y. Samsat
Atatürk Brj. 99 Aydın-Söke-Yalıköy
Atatürk Brj. 1 Burdur-Bucak
Atatürk Brj. 1 Ş.
Urfa-Ceylanpınar
Atatürk Brj. 3 Gaziantep-Merkez
Atatürk Brj. 1 Diyarbakır-Merkez
Atatürk Brj. 1 Ordu-Ünye
Atatürk Brj. 2 Aydın-Söke-Denizköy
Aslantaş Brj. 35 K.
Maraş-Merkez-Ferhuş
Aslantaş Brj. 12 Adana-Düziçi
Çakmak Brj. 5 Çanakkale-Gökçeada
Çakmak Brj. 8 Hatay-Merkez-Hasanlı
Menzelet Brj. 62 K.
Maraş-Türkoğlu-Kılılı
Menzelet Brj. 108 K.
Maraş-Pazarcık-Narlı
Kralkızı Brj. 1 Hatay-Merkez-Hasanlı
Kralkızı Brj. 2 Eskişehir-Merkez
Kılıçkaya Brj. 64 Giresun-Şebinkarahisar
Kılıçkaya Brj. 217 Hatay-Merkez-Hasanlı
Yapraklı Brj. 7 Burdur-Bucak
Sultansuyu Brj. 5 Hatay-Merkez-Hasanlı
Gelingüllü Brj. 82 Yozgat-Sorgun-Esenli
Batman Brj. 1 Kilis-Merkez
Batman Brj. 6 Tokat-Merkez
Kuzgun Brj. 14 Kayseri-Kocasinan
Dicle Brj. 10 Kayseri-Kocasinan
Dicle Brj. 2 Tokat-Merkez
Sarımehmet 2 Eskişehir-Merkez
Kayraktepe 1 Hatay-Kırıkhan-Karataş
Çanakkale-Kömür Rezervi 37 Çanakkale-Çan-Merkez
Muğla-Kömür Rezervi 58 Çanakkale-Gökçeada
Kütahya-Kömür Rezervi 46 Kütahya-Tavşanlı
Gaziantep-Hudut Kapısı 221 Gaziantep-Kilis
Balıkçı Aileler 25 Çanakkale-Gökçeada-Bademli
b) Göçebeler :
İskân Şekli
Grubun Adı Tar.
Şeh. İskân Edildikleri Yer
Baldıran 84 Hatay-Kırıkhan-Karataş
Recepli 65 Antalya-Merkez-Yeniköy
M. Şahin-S. Karabacak 46 Hatay-Kırıkhan-Karataş
Sarıkeçili 2 Hatay-Kırıkhan-Karataş
Düdiran-Kiçan 191 Şırnak-İdil
Keşkoliyan 112 Siirt-Merkez
Karakoyunlu 24 Adana-Karaisalı
Beritanlı 62 Diyarbakır-Bismil-Kastel
Beritanlı 105 Diyarbakır-Çınar-Mollapolat
Beritanlı 61 Diyarbakır-Merkez-Erimli
c) Göçmenler :
İskân Şekli
Grubun Adı Tar.
Şeh. İskân Edildikleri Yer
Afgan 113 Tokat-Merkez
Afgan 82 Tokat-Yeşilyurt
Afgan 67 Gaziantep-Merkez
Afgan 210 Şanlıurfa-Ceylanpınar
Afgan 298 Van-Erciş-Ulupamir
Afgan 172 Hatay-Merkez-Serinyol
Afgan 64 Kayseri-Merkez
3.
– İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı’nın, Avrupa
seyahatine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Ahmet Cemil Tunç’un
yazılı cevabı (7/2159)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Devlet
Bakanı Sayın A. Cemil Tunç tarafından yazılı olarak
cevaplandırılmasını arz ederim.
Bülent
Akarcalı
İstanbul
1. Yurtdışındaki Türklerin
sorunlarının koordinasyonundan sorumlu Devlet Bakanı olarak, 25
Ocak - 6 Şubat 1997 tarihleri arasında 10 kişilik bir uzman
kadrosuyla Avrupa’ya yaptığınız seyahatin yol, konaklama,
harcırah dahil olmak üzere, toplam masrafı ne kadardır?
2. Seyahatten elde ettiğiniz sonuçlar nelerdir?
3. Bu sonuçlara göre, ileriye yönelik olarak neler
yapmayı planlıyorsunuz?
T.C.
Devlet
Bakanlığı 12.3.1997
Sayı :
B.02.0.012.-04-01/0358
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
İlgi : 3.3.1997 tarih ve
A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/2159-5524/15643 sayılı yazınız.
Bakanlığıma, ilgi yazınızla
intikal ettirilmiş olan, İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı
tarafından verilen yazılı soru önergesi cevabı ekte
gönderilmiştir.
Bilgilerinizi ve gereğini arz ederim.
Ahmet
Cemil Tunç
Devlet
Bakanı
İstanbul Milletvekili Sayın Bülent
Akarcalı’nın 7/2159-5524 Sayılı Yazılı Soru
Önergesine
Verilen Cevaptır
Soru 1. Yurtdışındaki Türklerin
sorunlarının koordinasyonundan sorumlu Devlet Bakanı olarak, 25
Ocak - 6 Şubat 1997 tarihleri arasında 10 kişilik bir uzman
kadrosuyla Avrupa’ya yaptığınız seyahatin yol, konaklama,
harcırah dahil olmak üzere, toplam masrafı ne kadardır?
Cevap 1. Yurt dışındaki
vatandaşlarımızın sorunlarının koordinasyonundan
sorumlu Devlet Bakanı olarak 25 Ocak -6 Şubat 1997 tarihleri
arasında Federal Almanya, Hollanda, Belçika ve Fransa’ya vatandaşlarımızın
sorunlarını yerinde tespit etmek ve ilgili makamlar ile resmî
temaslarda bulunmak üzere 10 kişilik bir heyet ile birlikte
gerçekleştirmiş olduğumuz resmî seyahatin yol, konaklama ve
harcırah masrafları, 1 486 609 000 TL. sı harcırah ve
konaklama, 1 051 400 000 TL. sı da uçak biletleri olmak üzere toplam 2 538
009 000 TL. dır.
Soru 2. Seyahatten elde ettiğiniz sonuçlar
nelerdir?
Cevap 2. Yurt dışındaki
vatandaşlarımızın sorunlarının koordinasyonundan
sorumlu Devlet Bakanı olarak beraberimde bir heyet ile birlikte Federal Almanya,
Hollanda, Belçika ve Fransa’ya yapmış olduğum resmî ziyaret, hem
bu ülkelerde yaşayan vatandaşlarımız, hem ziyaret
ettiğimiz ülkelerin resmî makamları hem de bizler açısından
son derece verimli sonuçlar doğurmuş,
vatandaşlarımızın karşılaştıkları
sorunlar bir kere de yerinde tespit edilmiş ve bu doğrultuda
vatandaşlarımızın bulundukları ülkelerin resmî
makamları ile temaslarda bulunulmuş, bu ziyaretlerimiz esnasında
Federal Almanya, Hollanda, Belçika ve Fransız muhataplarımıza
gerekli bilgiler verilerek vatandaşlarımızın başta 16
yaş vizesi olmak üzere, çifte vatandaşlık, entegrasyon,
yabancı düşmanlığı, ayırımcılık ve
ırkçılık, terörist eylemler, vatandaşlarımıza
yönelik saldırılar, vatandaşlarımızın can ve mal
güvenliği, uyuşturucu kaçakçılığı, tutuklu ve
hükümlü vatandaşlarımızın durumları, işsizlik,
eğitim, çalışma ve konut problemleri ile
vatandaşlarımızın bulundukları ülkelerde
yabancılara sağlanan bütün haklardan yararlanmaları
hakkındaki sorunları ve karşılaştıkları
zorluklar doğrudan kendilerine iletilmiştir.
Bu meyanda,
Federal Almanya’da Bavyera Eyaleti İçişleri
Bakanı Beckstein, Hessen Eyaleti İçişleri Bakanı Gerhard
Boekel, AFC Federal İçişleri Bakanlığı Devlet
Sekreteri Kurt Schelter ve AFC Yabancılar Sorumlusu Cornelia
Schmalz-Jacobsen ile,
Hollanda’da İçişleri Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Hans Dıjktal ile,
Belçika’da Brüksel Bölgesi Hükümeti Maliye, Bütçe,
Ekonomi ve Dışilişkiler Bakanı Jos Chabert ve Schaerbeek
Belediye Başkanı Duriau ile,
Fransa’da Kentleşme ve Entegrasyon Bakanı
Erıc Raoult ve Lyon Eyalet ve Bölge Valisi Paul Bernard ile, resmî
görüşmeler yapılmıştır.
Yapmış olduğumuz bu resmî
görüşmelerde Federal Almanya, Hollanda, Belçika ve Fransız
makamlarıyla vatandaşlarımızı ilgilendiren hemen her
konu ele alınmış, vatandaşlarımızın mevcut
sorunlarının çözümüne yönelik fikir alışverişinde
bulunulmuş, fikirlerimiz kendilerine iletilmiş ve bu sorunların
çözümü doğrultusunda kapsamlı temas ve işbirliğinin önemi vurgulanmıştır.
Bunun yanı sıra, tarafımızdan,
Federal Almanya, Hollanda, Belçika ve Fransa’da
vatandaşlarımızın geniş katılımları ile
tertiplenen ve vatandaşlarımız tarafından yoğun bir
ilgi ile karşılanan vatandaş toplantıları yapılmış,
bu toplantılarda vatandaşlarımızın kendilerini
ilgilendiren her konudaki görüşleri alınmış, bugüne kadar
vatandaşlarımıza yönelik olarak yapılan düzenlemeler
hakkında kendilerine bilgi verilmiş,
vatandaşlarımızın bizden beklenti ve talepleri tespit
edilmiş ve vatandaşlarımızın sorunlarının
çözümü ile ilgili istek ve talepleri doğrultusunda ileriye dönük neler
yapılabileceği etraflıca
tartışılmıştır.
Soru 3. Bu sonuçlara göre, ileriye yönelik olarak neler
yapmayı planlıyorsunuz?
Cevap 3. Federal Almanya, Hollanda, Belçika ve
Fransa’ya yapmış olduğumuz resmî ziyaret sonucunda, bir taraftan
vatandaşlarımızın bulundukları ülkelerde
karşılaştıkları sorunlar, ilgili makamlara bizzat
iletilerek, edinmiş olduğumuz sorunların çözümü yönünde
çalışmalar başlatılmış, diğer taraftan
ziyaretlerimiz sonucunda edindiğimiz vatandaşlarımızı
ilgilendiren sorunlar ile vatandaşlarımızın, görüş ve
istekleri ülkelere göre tasnif edilerek ilgili bakanlık,
müsteşarlık ve genel müdürlüklere gönderilmiştir.
Bu ülkelerde bulunan
vatandaşlarımızın, başta kendi kimliklerini ve
kültürlerini koruyarak bulundukları topluma uyum sağlamaları ve
vatandaşlarımıza karşı iş piyasasına
giriş, çalışma, ikamet, serbest dolaşım, aile
birleşmeleri ve meslek eğitimi konularında
vatandaşlarımıza uygulanan farklı işlemlerin ortadan
kaldırılması yönünde çalışmalar olmak üzere,
vatandaşlarımızın hukukî statülerinin ve
haklarının mevcut farklılıkları ortadan
kaldıracak şekilde düzenlenmesi, Türkiye’deki genel seçimlere
katılmaları, TRT-INT yayınlarının izlenmesi gibi
sorunların çözümlerine ilaveten, yukarıda zikredilen konulardaki
yapısal çözümlerin bir an önce belirlenmesine ve uygulamaya
konulmasına çalışılacaktır.
Halihazırda BATEK Müşavirliğimiz
tarafından da takip edilen bu hususlara ilaveten, yurt
dışındaki vatandaşlarımızdan BATEK
Müşavirliğimiz aracılığı ile hemen hergün bizlere
ulaştırılan münferit problemlerin de takip ve çözümleri
ivedilikle yerine getirilecektir.
Ayrıca, vatandaşlarımızın
yukarıda zikredilen sorunları ile ilgili olarak
hazırlanmış bulunan sorun ve teklifler raporu da önümüzdeki
günlerde Bakanlar Kurulu gündemine getirilecek, konunun hassasiyetle
değerlendirilmesi ve vatandaşlarımızın varolan
problemlerinin çözülmesi yönünde gerekli çalışmalar yapılacak ve
gerekli uygulamaların yapılıp yapılmadığı
takip edilecektir.
4. – Denizli Milletvekili M. Kemal
Aykurt’un, Pamukkale Kuzey ve Güney kapılarına ilişkin sorusu ve
Kültür Bakanı İsmail Kahraman’ın yazılı cevabı
(7/2166)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Kültür Bakanı
Sayın İsmail Kahraman tarafından yazılı olarak
cevaplandırılmasına delaletinizi arz ederim.
Saygılarımla.
25.2.1997
Mustafa
Kemal Aykurt
Denizli
Sorular :
Kültür Eski Bakanı Sayın Fikri Sağlar
döneminde yaptırılan Pamukkale Kuzey ve Güney kapılarına
ait;
1. Pamukkale’nin özgün mimarisine aykırı olan
bu kapı hangi amaçla yapılmıştır?
2. Bu kapıları yapan müteahhit firma kimdir?
Ve Sayın Bakanla yakınlık derecesi nedir?
3. Bu kapıların maliyeti nedir?
4. Bu kapıların zeminine döşenen
İtalyan granit taşlar hangi ülkeden ne amaçla ithal edilmiş ve
kaç para ödenmiştir?
T.C.
Kültür
Bakanlığı 12.3.1997
Araştırma,
Planlama ve Koordinasyon
Kurulu
Başkanlığı
Sayı
B.16.0.APK.0.12.00.01.940-62
Konu : Yazılı soru önergesi
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
İlgi : T.B.M.M.
Başkanlığının 3 Mart 1997 gün Kan. Kar. Müd. A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/2166-5542/15684
sayılı yazısı.
Denizli Milletvekili Sayın M. Kemal Aykurt’un
“Pamukkale Kuzey ve Güney kapılarına ilişkin” yazılı
soru önergesinin cevabı ekte gönderilmektedir.
Bilgilerinizi arz ederim.
İsmail
Kahraman
Kültür
Bakanı
Cevap 1. Kültür, Turizm, Çevre bakanlıkları,
Denizli Valiliği ve ilgili kuruluşların her
aşamasını izlediği ve denetlediği “Pamukkale Koruma
Amaçlı İmar Planı” doğrultusunda yapımı
tamamlanan Kuzey ve Güney kapıları ziyaretçi karşılama
merkezlerinin uygulama projeleri yine aynı kurum ve kuruluşların
oluşturduğu Danışma ve Yönlendirme Kurulu tarafından
her aşamada denetlenmiş ve İzmir II Numaralı Kültür ve
Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulunca
onaylanmıştır.
Antik Hierapolis Kentinin kuzeyinde ve güneyinde birer
ziyaretçi karşılama merkezi oluşturulmasının
amacı örenyerinin taşıt trafiğine kapanması ve gelen
ziyaretçilere gerekli hizmetlerin bu noktalarda verilmesini
sağlamaktır.
Cevap 2. Bu merkezlerin yapımını
gerçekleştiren müteahhit firma UNİMAK İnş. Tes. Tic. ve
San. A.Ş.’dir.
Cevap 3. Sözkonusu kapıların toplam maliyeti
1993 yılı birim fiyatları ile 67 343 617 000 TL.’dir.
Cevap 4. Bu kapıların zeminine çok
sayıda ziyaretçisi olan Pamukkale örenyerinde aşınmaya
dayanıklı ve iç piyasada da satılan ithal granit
kullanımı proje müellifi tarafından önerilmiş ve
yukarıda sözü edilen ilgili kurum ve kuruluşlarca uygun görülmüş
olması sebebiyle kullanılmıştır.
Granit plaklarla döşeme kaplamasına ödenen
bedel yaklaşık 3 700 m2
alan için 9 000 000 000 TL.’dir.
5.
– Ağrı Milletvekili M. Sıddık Altay’ın,
Ağrı ve ilçelerinin kütüphane ihtiyacına ilişkin sorusu ve
Kültür Bakanı İsmail Kahraman’ın yazılı cevabı
(7/2178)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorumun Sayın Kültür
Bakanı tarafından sözlü olarak
cevaplandırılmasını arz ederim.
Saygılarımla.
M.
Sıddık Altay
Ağrı
Soru : Ağrı ve ilçelerinde öğrencilerin
ve vatandaşların yararlanabileceği yeterli kütüphaneler yoktur.
Kütüphanesi olmayan ilçelerimizin kütüphaneye kavuşturulması, mevcut
olanların da kapasitesini artırmak için programınız var
mı? Varsa ne zaman, nasıl yapılacaktır?
T.C.
Kültür
Bakanlığı 12.3.1997
Araştırma,
Planlama ve Koordinasyon
Kurulu
Başkanlığı
Sayı
B.16.0.APK.0.12.00.01.940-61
Konu : Yazılı soru önergesi
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
İlgi : a) 10.6.1997 tarih ve
A.01.0.GNS.0.10.00.02-6/214-2075/5576 sayılı yazınız.
b)
T.BM.M. Başkanlığının 4 Mart 1997 gün Kan. Kar. Müd.
A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/2178-2075 5576 sayılı yazısı.
Ağrı Milletvekili Sayın M.
Sıddık Altay’ın “Ağrı ve ilçelerinin kütüphane
ihtiyacına ilişkin” ilgi (a) yazı ve eki sözlü soru önergesi
ilgi (b) yazıyla yazılı soru önergesine çevrilmiş olup,
sözkonusu önergenin cevabı ekte gönderilmektedir.
Bilgilerinizi arz ederim.
İsmail
Kahraman
Kültür
Bakanı
Ağrı İli ve ilçelerinde toplam 6
kütüphane mevcuttur. Toplam ilçe sayısı 7’dir. Kütüphanesi olan ilçe
5, kütüphanesi olmayan ilçe sayısı 2, gezici kütüphane
sayısı ise 1 adettir.
Tutak İlçe Halk Kütüphanesi ve Taşlıçay
İlçesine kütüphane yapımı için 1997 yılı
yatırım programına alınmadığından Devlet
Planlama Teşkilatı Müsteşarlığınca uygun
görülmemiştir.
Mahallî idarelerle işbirliği sonucu kütüphane
açılması teklifi gelen Diyadin İlçesi ile
Eleşkirt-Yücekapı beldesine kütüphane açılması
çalışmaları sürdürülmektedir.
Ayrıca, 1996 yılında satınalma ve
bağış yoluyla sağlanan kitap ve yayınlar adıgeçen
kütüphanelere yıl içinde gönderilmiştir.
SIRA SAYISININ SONU