T. B. M. M.
TUTANAK DERGİSİ
CİLT
: 23
69 uncu Birleşim
18
. 3 . 1997 Salı
İÇİNDEKİLER
I. GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. GELEN KÂĞITLAR
III. BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI
A)
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
1. Tekirdağ Milletvekili Bayram Fırat Dayanıklının,
Çanakkale Zaferinin 82 nci yıldönümü münasebetiyle
gündemdışı konuşması
2. Amasya Milletvekili Cemalettin Lafçının, Çanakkale
Zaferinin 82 nci yıldönümü münasebetiyle gündemdışı
konuşması
3. Ankara Milletvekili Agah Oktay Günerin, Çanakkale Zaferinin 82 nci
yıldönümü münasebetiyle gündemdışı konuşması
B)
TEZKERELER VE ÖNERGELER
1. İtalya ve Fransaya gidecek olan Orman Bakanı M. Halit
Dağlıya, dönüşüne kadar, Sanayi ve Ticaret Yalım Erezin
vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin
Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/715)
2. Finlandiyaya gidecek olan Dışişleri Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Tansu Çillere, dönüşüne kadar,
Millî Savunma Bakanı Turhan Tayanın vekâlet etmesinin uygun
görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi
(3/716)
3. Kazakistan Cumhuriyetine gidecek olan Devlet Bakanı Namık
Kemal Zeybeke, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Işılay
Saygının vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin
Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/717)
4. Burdur Milletvekili Kâzım Üstünerin, (6/428) esas
numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi
(4/148)
5. Turizm Bakanı Bahattin Yücelin İsrail ve Filistine
yaptığı resmî ziyarete katılacak milletvekillerine
ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/718)
6. Konya Milletvekili Ahmet Alkanın, Yükseköğretim
Kurumları Teşkilatı Hakkında 41 Sayılı Kanun
Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair Kanun Teklifinin
(2/124) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/149)
7. Nevşehir Milletvekili Abdulkadir Başın,
Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Hakkında 41
Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü
Hakkında 2809 Sayılı Kanuna Bir Ek Madde Eklenmesi Hakkında
Kanun Teklifinin (2/281) doğrudan gündeme alınmasına
ilişkin önergesi (4/150)
C)
GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE
MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1. Sıvas Milletvekili Temel Karamollaoğlu ve 28
arkadaşının, Boğazlar ve Marmara Denizinde
uluslararası seyir yapan gemilerin oluşturduğu tehlikelerin
araştırılarak, alınması gereken tedbirlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/175)
2. Tekirdağ Milletvekili Fevzi Aytekin ve 22
arkadaşının, Çernobil kazasının yurdumuzda meydana
getirdiği etkilerin araştırılarak, alınması
gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/176)
IV. ÖNERİLER
A)
DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ
1. 192 sıra sayılı Karayolları Trafik Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin
gündemdeki yerine ilişkin Danışma Kurulu Önerisi
B)
SİYASÎ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ
1. Genel Kurulun 19.3.1997 Çarşamba ve 20.3.1997 Perşembe
günlerindeki çalışma süresine ilişkin RP ve DYP
gruplarının müşterek önerisi
V. GENSORU, GENEL GÖRÜŞME,
MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI
A)
GÖRÜŞMELER
1. Kocaeli Milletvekili Şevket Kazan ve 15
arkadaşının, İstanbul Kadıköyde 1 Mayıs günü
meydana gelen olaylarda gerekli tedbirlerin alınmadığı
iddialarını araştırmak amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi ve (10/67) esas numaralı Meclis
Araştırması Komisyonu raporu (S. Sayısı : 179)
2. Zonguldak Milletvekili Necmettin Aydın ve 16
arkadaşı ile Zonguldak Milletvekili Hasan Gemici ve 9
arkadaşının, taşkömürü üretimindeki sorunların çözüm
yollarının tespiti ile Türkiye Taşkömürü Kurumunun içinde bulunduğu
durumun araştırılarak alınması gereken tedbirlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergeleri ve (10/13, 53) esas numaralı
Meclis Araştırması Komisyonu raporu (S. Sayısı : 180)
VI. SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR
1. İstanbul Milletvekili M. Cevdet Selvinin, İstanbul
Milletvekili Ali Oğuzun şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
VII. SORULAR VE CEVAPLAR
A)
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1. Denizli Milletvekili Adnan Keskinin,
Elazığ-Kovancılarda bulunan bir fabrikanın Etibank
tarafından satın alınıp alınmadığına
ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı H. Ufuk Söylemezin
yazılı cevabı (7/1912)
2. İçel Milletvekili D. Fikri Sağların, Anadolu
Liseleri seçme ve yerleştirme kılavuzuna ilişkin sorusu ve Millî
Eğitim Bakanı Mehmet Sağlamın yazılı cevabı
(7/2056)
3. Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayırın,
Bursa Doğalgaz Dağıtım Şebekesi Projesine ilişkin
sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı M. Recai Kutanın
yazılı cevabı (7/2068)
4. Manisa Milletvekili Tevfik Dikerin, SSK sınavına
katılan bir kişiye ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanı Necati Çelikin yazılı cevabı (7/2078)
5. Zonguldak Milletvekili Tahsin Boray Baycıkın, kamuda
çalışan avukatların ücretlerine ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı
Abdüllatif Şenerin yazılı cevabı (7/2087)
6. Hatay Milletvekili Fuat Çayın, Sürekli aydınlık
için bir dakika karanlık eylemi hakkındaki beyanına
ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Şevket Kazanın
yazılı cevabı (7/2092)
7. Antalya Milletvekili İbrahim Gürdalın, uyuşturucu
madde kaçakçılığına ilişkin sorusu ve
İçişleri Bakanı Meral Akşenerin yazılı
cevabı (7/2095)
8. İzmir Milletvekili Sabri Ergülün, Jandarma ve Olağanüstü
Hal Bölgesinde meydana gelen faili meçhul cinayetlere ilişkin sorusu ve İçişleri
Bakanı Meral Akşenerin yazılı cevabı (7/2101)
9. Hatay Milletvekili Fuat Çayın, Oral Çelikin askerliğini
4 ay yapacağı iddiasına ilişkin sorusu ve Millî Savunma
Bakanı Burhan Tayanın yazılı cevabı (7/2107)
10. Erzincan Milletvekili Mustafa Yıldızın, SSKGenel
Müdürünün bazı yargıçlara verdiği iftar yemeğine
ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Necati
Çelikin yazılı cevabı (7/2119)
11. Burdur Milletvekili Yusuf Ekincinin, Burdur BAĞ-KUR İl
Müdürlüğünün bazı sorunlarına ilişkin sorusu ve
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Necati Çelikin
yazılı cevabı (7/2158)
12. Ağrı Milletvekili M. Sıddık Altayın,
OYAKın üyelerine yaptırmak istediği konutlarla ilgili birim
fiyatına ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı Turhan
Tayanın yazılı cevabı (7/2215)
13. Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayırın,
SSKnın Bursa Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesine olan
borcuna ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı
Necati Çelikin yazılı cevabı (7/2231)
I. GEÇEN
TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 15.00te açılarak dört oturum yaptı.
Tekirdağ Milletvekili Fevzi Aytekin, gazilerimizin ekonomik
durumunun düzeltilmesine;
Bolu Milletvekili Mustafa Karslıoğlu, 14 Mart Tıp
Bayramı ve ülkemizin sağlık sorunlarına;
Hatay Milletvekili Mehmet Sılay, Ahıska Türklerinin son
durumuna;
İlişkin gündemdışı birer konuşma
yaptılar.
13.3.1997 tarihli Gelen Kâğıtlar da yayımlanan ve
bastırılıp dağıtılan (10/67) esas numaralı
Meclis Araştırması Komisyonunun 179 sıra sayılı
İstanbul Kadıköyde 1 Mayıs günü meydana gelen olaylar
konusundaki raporunun gündemin Özel Gündemde Yer Alacak İşler
kısmında yer alması ve görüşmelerinin Genel Kurulun
18.3.1997 Salı günkü birleşiminde yapılmasına;
13.3.1997 tarihli Gelen Kâğıtlarda yayımlanan ve bastırılıp
dağıtılan (10/13, 53) esas numaralı Meclis
Araştırması Komisyonunun 180 sıra sayılı
taşkömürü üretimindeki sorunlar konusundaki raporunun gündemin Özel
Gündemde Yer Alacak İşler kısmının 2 nci
sırasında yer alması, görüşmelerinin Genel Kurulun
18.3.1997 Salı günkü birleşiminde yapılması ve
görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin
uzatılmasına;
İlişkin Danışma Kurulu önerileri kabul edildi.
Gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler kısmının;
1 inci sırasında bulunan 23 S. Sayılı kanun
tasarısının görüşülmesi, komisyon yetkilileri Genel Kurulda
hazır bulunmadıklarından ertelendi.
Yurtdışında Bulunanların Sosyal Güvenlikleri
Hakkında Borçlanma Kanunu Tasarısının (1/569) (S.
Sayısı : 209) görüşmelerine devam edilerek 4 üncü ve 5 inci
maddeleri kabul edildi, 6 ncı maddesi üzerinde bir süre görüşüldü.
1 Mayıs olayları ve taşkömürü konularındaki Meclis
araştırması komisyonları raporlarıyla diğer
denetim konularını görüşmek için 18 Mart 1997 Salı günü
saat 15.00te toplanmak üzere, birleşime 19.06da son verildi.
Kamer Genç
Başkanvekili
Mustafa Baş Zeki Ergezen
İstanbul Bitlis
Kâtip Üye Kâtip
Üye
II. GELEN
KÂĞITLAR
14 . 3 .
1997 CUMA
Teklifler
1. Denizli Milletvekili Hasan Korkmazcan ile Siyasî Parti
Gruplarını Temsilen 10 Milletvekilinin; Dernekler Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/730)
(İçişleri ve Anayasa komisyonlarına) (Başkanlığa
geliş tarihi : 11.3.1997)
2. Sıvas Milletvekili Mahmut Işıkın; Kurtlapa
Adıyla Bir İlçe Kurulması Hakkında Kanun Teklifi (2/731)
(İçişleri ve Plan ve Bütçe komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi : 11.3.1997)
3. Amasya Milletvekili Ahmet İyimayanın; Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılması
Hakkında İçtüzük Teklifi (2/732) (Anayasa Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi : 11.3.1997)
Rapor
1. Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedükün; 298
Sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında
Kanunun 30 uncu Maddesinin Dördüncü Fıkrasının
Değiştirilmesine Dair Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu
(2/318) (S. Sayısı : 252) (Dağıtma tarihi : 14.3.1997)
(GÜNDEME)
Yazılı
Soru Önergeleri
1. Kahramanmaraş Milletvekili Ali Doğanın, Doğu
ve Güneydoğu Anadoluda görev yapan polislere ödenen operasyon tazminatına
ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/2290)
(Başkanlığa geliş tarihi : 13.3.1997)
2. Tokat Milletvekili Hanefi Çelikin, İlköğretim
Müfettişlerinin özlük haklarına ilişkin Millî Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/2291)
(Başkanlığa geliş tarihi : 10.3.1997)
17 . 3 .
1997 PAZARTESİ
Sözlü Soru
Önergeleri
1. Ankara Milletvekili Nejat Arsevenin, kanunların Anayasaya
uygun hale getirilmesi için yapılan çalışmalara ilişkin
Adalet Bakanından sözlü soru önergesi (6/470) (Başkanlığa geliş
tarihi : 13.3.1997)
2. Erzincan Milletvekili Mustafa Kulun, Erzincana bağlı
bazı beldelerin sağlık ocağı ihtiyacına
ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/471)
(Başkanlığa geliş tarihi : 13.3.1997)
3. Erzincan Milletvekili Mustafa Kulun, Erzincana Sol Sahil Sulama
Kanalının yenilenme projesine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar
Bakanından sözlü soru önergesi (6/472) (Başkanlığa
geliş tarihi : 13.3.1997)
Yazılı
Soru Önergeleri
1. Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayırın,
Bursa - Kapalıçarşı Piriçhanının restorasyonuna
ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından
yazılı soru önergesi (7/2190) (Başkanlığa geliş
tarihi : 13.3.1997)
2. Bursa Milletvekili Ali Rahmi Beyrelinin, otomobillerde LPG
dönüşüm projesine ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından
yazılı soru önergesi (7/2292) (Başkanlığa geliş
tarihi : 13.3.1997)
3. Bursa Milletvekili Ali Rahmi Beyrelinin, MKEGenel Müdürünün
görevden alınmasının nedenine ilişkin Sanayi ve Ticaret
Bakanından yazılı soru önergesi (7/2293)
(Başkanlığa geliş tarihi : 13.3.1997)
4. Sinop Milletvekili Metin Bostancıoğlunun, Sinop
Yalı Köyünde heyelandan zarar gören vatandaşlar için
yaptırılacak afet konutlarına ilişkin
Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru
önergesi (7/2294) (Başkanlığa geliş tarihi : 13.3.1997)
5. Sinop Milletvekili Metin Bostancıoğlunun, Sinopa
bağlı bazı yerleşim birimlerinin balıkçı
barınağı ihtiyacına ilişkin Ulaştırma
Bakanından yazılı soru önergesi (7/2295)
(Başkanlığa geliş tarihi : 13.3.1997)
6. Sinop Milletvekili Metin Bostancıoğlunun, Sinopa -
Ayancık -Avdullu ve Babaköyde heyelandan zarar gören
vatandaşların afet konutu ihtiyacına ilişkin
Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru
önergesi (7/2296) (Başkanlığa geliş tarihi : 13.3.1997)
7. Ankara Milletvekili Yılmaz Ateşin, Keçiören Belediye
Başkanının yasadışı uygulamalar
yaptığı iddiasına ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/2297)
(Başkanlığa geliş tarihi : 13.3.1997)
8. Antalya Milletvekili Yusuf Öztopun, Antalya Cam Pramit Kongre
Merkezi projesine ilişkin Devlet Bakanından yazılı soru
önergesi (7/2298) (Başkanlığa geliş tarihi : 13.3.1997)
9. Erzincan Milletvekili Mustafa Kulun, Kalkınma Bankasınca
Doğu Halk Holding Mermer Fabrikası için açılan kredilere
uygulanan faiz oranına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/2299) (Başkanlığa geliş tarihi : 13.3.1997)
10. Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayırın,
Bursa İlinin kültürel ve tarihî zenginliğinin korunmasına ve
tanıtılmasına ilişkin Kültür Bakanından
yazılı soru önergesi (7/2300) (Başkanlığa geliş
tarihi : 13.3.1997)
11. Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayırın,
Osmanlı İmparatorluğunun kuruluşu ve İsanın
doğuşunu kutlamak için çalışma yapılıp
yapılmadığına ilişkin Turizm Bakanından
yazılı soru önergesi (7/2301) (Başkanlığa geliş
tarihi : 13.3.1997)
12. Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayırın,
İznik Gölü ve çevresini kirleten faktörlere karşı alınacak
tedbirlere ilişkin Çevre Bakanından yazılı soru önergesi
(7/2302) (Başkanlığa geliş tarihi : 13.3.1997)
13. Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayırın,
Bursaya bağlı bazı ilçelerin Devlet hastanesi projelerine
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/2303) (Başkanlığa geliş tarihi : 13.3.1997)
Süresi
İçinde Cevaplandırılmayan Yazılı Soru Önergeleri
1. Bursa Milletvekili Ali Rahmi Beyrelinin, Tarım Kredi
Kooperatiflerince belirlenen girdi fiyatlarına ilişkin Tarım ve
Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2050)
2. Ankara Milletvekili Yılmaz Ateşin, İranın
Ankara Büyükelçisine ilişkin Dışişleri Bakanı ve
Başbakan Yardımcısından yazılı soru önergesi
(7/2051)
3. Kütahya Milletvekili Emin Karaanın, Almanyadaki Türk
vatandaşlarının dini nikâh kıymaya zorlandıkları
iddiasına ilişkin Dışişleri Bakanı ve
Başbakan Yardımcısından yazılı soru önergesi
(7/2055)
4. İçel Milletvekili D. Fikri Sağların, Ankara
toptancı halinin Belediye hizmet alanına dönüştürüleceği
iddiasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/2057)
5. Bursa Milletvekili Yahya Şimşekin, Sincan Belediyesince
düzenlenen Kudüs gecesine ilişkin Dışişleri Bakanı ve
Başbakan Yardımcısından yazılı soru önergesi
(7/2058)
6. İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigenin, Sincan Belediye
Başkanının düzenlediği Kudüs gecesinde İran
Büyükelçisinin yaptığı konuşmaya ilişkin
Dışişleri Bakanı ve Başbakan
Yardımcısından yazılı soru önergesi (7/2059)
7. İzmir Milletvekili Sabri Ergülün, bir uyuşturucu
kaçakçısının Başbakanlık Özel Kalemi ile telefon
konuşması yaptığı iddiasına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2060)
8. İzmir Milletvekili Birgen Keleşin, İran
Büyükelçisinin, Sincan Belediyesince düzenlenen toplantıda
yaptığı konuşmaya ilişkin Dışişleri
Bakanı ve Başbakan Yardımcısından yazılı
soru önergesi (7/2065)
9. Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayırın,
Bursa Uludağ Üniversitesinin 1997de bitecek olan projelerine ilişkin
Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/2066)
10. Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayırın,
Bursa - Gürsu Ağaköy, Bursa - Gemlik Salamura Zeytin tesisi projelerine
ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/2067)
11. Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayırın,
bazı projelerin gerçekleşme oranına ilişkin
Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru
önergesi (7/2077)
18 . 3 .
1997 SALI
Raporlar
1. 17.7.1964 Tarihli, 506 Sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu ve
2.9.1971 Tarihli, 1479 Sayılı Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer
Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu
ile 17.10.1983 Tarihli, 2926 Sayılı Tarımda Kendi Adına ve
Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanununa Göre Tahakkuk Eden
Prim ve Diğer Alacakların Tahsilatının
Hızlandırılması Hakkında Kanun Tasarısı ve
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu
Raporu (1/573) (S. Sayısı : 250) (Dağıtma tarihi :
18.3.1997) (GÜNDEME)
2. Aydın Milletvekili Ali Rıza Gönül ve 49 Arkadaşının,
Refah Partisinin Süleyman Mercümek ile Bağlantılarının ve
Maddî İlişkilerinin Araştırılarak İddia Edilen
Hukuk Dışı Malî Kaynaklarının Tespiti Amacıyla Anayasanın
98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci Maddeleri Uyarınca Bir Meclis
Araştırması Açılmasına İlişkin Önergesi ve
(10/63) Esas Numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Raporu
(S. Sayısı : 195) (Dağıtma tarihi : 18.3.1997) (GÜNDEME)
Sözlü Soru
Önergeleri
1. Kırklareli Milletvekili Necdet Tekinin, Malkoçlar Gümrük
Kapısının yeniden hizmete açılıp açılmayacağına
ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/473)
(Başkanlığa geliş tarihi : 14.3.1997)
2. Erzincan Milletvekili Mustafa Kulun, Erzincan -Merkez
-Sütpınar Köyünün sulama kanalı ihtiyacına ilişkin Devlet
Bakanından sözlü soru önergesi (6/474) (Başkanlığa
geliş tarihi : 14.3.1997)
3. Bursa Milletvekili Feridun Pehlivanın, zeytin üreticisinin
kredi borçlarının ertelenmesine ilişkin Başbakandan sözlü
soru önergesi (6/475) (Başkanlığa geliş tarihi : 14.3.1997)
Yazılı
Soru Önergeleri
1. Bursa Milletvekili Yüksel Aksunun, Türk Telekom tarafından
yapılan bir ihaleyi kazanan firmalara ilişkin Ulaştırma
Bakanından yazılı soru önergesi (7/2304)
(Başkanlığa geliş tarihi : 14.3.1997)
2. İstanbul Milletvekili Mehmet Tahir Kösenin, Yeşilvadi
Baraj Projesine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından
yazılı soru önergesi (7/2305) (Başkanlığa geliş
tarihi : 14.3.1997)
3. Kars Milletvekili Y. Selahattin Beyribeyin, Sağlık
müdürleri, başhekimler ve il başkanları ile gizli bir
toplantı yapıldığı iddiasına ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/2306)
(Başkanlığa geliş tarihi : 14.3.1997)
4. Niğde Milletvekili Akın Gönenin, Karayolları Trafik
Kanununun uygulanmasına ilişkin Millî Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/2307) (Başkanlığa geliş
tarihi : 14.3.1997)
5. Ankara Milletvekili Yücel Seçkinerin, MGKkararlarının
uygulanmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/2308) (Başkanlığa geliş tarihi : 14.3.1997)
6. Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayırın,
Bursa Çelik Palas Otelinin özelleştirilmesine ilişkin Devlet
Bakanından yazılı soru önergesi (7/2309)
(Başkanlığa geliş tarihi : 18.3.1997)
Meclis
Araştırması Önergeleri
1. Sıvas Milletvekili Temel Karamollaoğlu ve 28
arkadaşının, Boğazlar ve Marmara Denizinde uluslararası
seyir yapan gemilerin oluşturduğu tehlikelerin
araştırılarak alınması gereken tedbirlerin
belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve
105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/175) (Başkanlığa
geliş tarihi : 13.3.1997)
2. Tekirdağ Milletvekili Fevzi Aytekin ve 22
arkadaşının, Çernobil kazasının yurdumuzda meydana
getirdiği etkilerin araştırılarak alınması
gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci,
İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/176)(Başkanlığa geliş tarihi : 14.3.1997)
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati : 15.00
18 Mart 1997 Salı
BAŞKAN : Başkanvekili Uluç GÜRKAN
KÂTİP ÜYELER : Ünal YAŞAR (Gaziantep), Ahmet DÖKÜLMEZ
(Kahramanmaraş)
BAŞKAN Türkiye Büyük Millet Meclisinin 69 uncu Birleşimini
açıyorum.
Görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce, üç arkadaşıma gündemdışı
söz vereceğim.
Sayın milletvekilleri, bugün, Çanakkale Destanının
yıldönümü; bu nedenle, gündemdışı konuşmaları, bu
konu üzerinde söz talebinde bulunan arkadaşlarımıza verdik;
ancak, Sayın Ömer Özyılmazın talebini, başvurusu dördüncü
sırada olduğu için karşılayamadım; kendisinden özür
diliyorum.
III.
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
1. Tekirdağ Milletvekili Bayram
Fırat Dayanıklının, Çanakkale Zaferinin 82 nci
yıldönümü münasebetiyle gündemdışı konuşması
BAŞKAN Gündemdışı ilk söz, Çanakkale
Savaşlarının yıldönümü konusunda Tekirdağ Milletvekili
Sayın Bayram Fırat Dayanıklının.
Buyurun Sayın Bayram Fırat Dayanıklı. (DSP
sıralarından alkışlar)
Sayın Dayanıklı, söz süreniz 5 dakikadır.
BAYRAM FIRAT DAYANIKLI (Tekirdağ) Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; Çanakkale Zaferinin 82 nci yıldönümü nedeniyle
gündemdışı konuşma yapmak üzere söz almış
bulunuyorum; hepinizi, saygıyla selamlarım.
Çanakkale Savaşları, Türkiye Cumhuriyeti tarihi
açısından çok önemli bir yere sahiptir; çünkü, çağdaş,
demokratik, laik, hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşuna
giden yolda önemli bir aşamadır. Bağımsızlık ve
egemenlik mücadelesinin temelleri Çanakkale Zaferiyle
atılmıştır.
19 uncu Yüzyılın sonlarında ve 20 nci Yüzyılın
başlarında politik gelişmelerini tamamlayan Avrupa devletleri
arasında tırmanan rekabet, yayılmacı arayışlara
dönüşmüştü. Avrupalı devletler büyük bir hammadde krizine
girdiklerinden, yeni pazarlara ve hammadde kaynaklarına sahip olmak için
emperyalist politikalar izlemeye başlamışlardı. Bu
politikalar sonucunda Birinci Dünya Savaşı patladı ve
insanlık, tarihin görmediği, yaşamadığı
açılarla tanıştı.
Giderek zayıflamakta olan Osmanlı İmparatorluğunun
elinde bulunan Ortadoğu Bölgesinin zengin petrol kaynakları Avrupa
devletlerinin dikkatini çekmekteydi. Osmanlı Devletinin Birinci Dünya
Savaşına girmesiyle birlikte, ittifak kuvvetleri, Osmanlı
Devletine karşı şiddetli bir saldırıya geçti.
Birinci Dünya Savaşında açılan cepheler içinde,
kuşkusuz, Çanakkale, en önemli yeri teşkil etmektedir.
Başlangıçta, Çanakkalenin kısa zamanda ele geçirileceğini
düşünen ittifak kuvvetleri, zaman ilerledikçe, hiç ummadık bir
savunmayla karşılaştılar. Kahraman Türk askerinin bütün
yoksulluk ve yoksunluklara rağmen cansiparane şekilde
savaşması ve Mustafa Kemalin dehası, ittifak devletlerinin hiç
ummadıkları bir bozguna uğramasına sebep oldu; ruh,
maddeyi; toprak tabyalar, çelik kaleleri yendi; Çanakkale geçilemedi.
Sayın milletvekilleri, 18 Mart 1915te düşmanın
püskürtülmesiyle sonlanan Çanakkale Savaşlarının sonuçları,
hem kendi tarihimiz hem de dünya tarihi açısından önemli sonuçlar
doğurmuştur. Boğazlardan yardım alamayan Çarlık Rusya,
iç çelişkilerine yenik düşmüş ve tarihe
karışmıştır. Böylelikle, Bolşevik devrimi
başarılı olmuş, tarihin akışı
değişmiştir.
Çanakkale Zaferinin diğer önemli bir sonucu ise, diğer sömürge
durumundaki ülkelere örnek olması ve onların da
bağımsızlık mücadelesine
girişmelerine yol açmasıdır. Emperyalizme karşı
girişilen bağımsızlık ve özgürlük
savaşımlarında, Çanakkale Zaferi, örnek oluşturan, cesaret
verici bir emsal olarak kabul edilmiştir.
Çanakkale Savaşları, Kurtuluş Savaşının
başlangıcına neden olmasından dolayıdır ki, Türk
tarihinde önemli bir yer tutmaktadır. Tüm yoksulluk ve yoksunluklara
karşı Çanakkale geçilmez sözünün gerçeğe dönüşmesi, Türk
Milletinin Kurtuluş Savaşına kalkışmasında önemli
bir işlev görmüştür. Çanakkalede bozguna uğrayan ittifak
devletleri, Kurtuluş Savaşına direkt olarak müdahale
edememişlerdir. Çanakkale Zaferi, Lozanda pazarlık gücümüzü artırmıştır.
Ayrıca, Gazi Mustafa Kemal, Çanakkale Zaferinden aldığı
güçle, millî mücadelenin başına geçerek, ulusu etrafından
toplamıştır.
Sayın milletvekilleri, tarihsel gidişe böylesine
ağırlığını koyan Çanakkale
Savaşlarının başlangıcında, ittifak devletlerinin
niyeti, Anadolu topraklarını ele geçirmekti, Anadolu
topraklarını sömürgeleştirmekti. Bugün, içinde
yaşadığımız dönemde, Türkiyede, yine bazı
güçler, birtakım hayaller peşinde olsalar dahi, hiçbir güç, Türkiye
Cumhuriyetinin ilelebet var olmasını engelleyemeyecektir. (DSP
sıralarından alkışlar) Çünkü, Türkiye Cumhuriyetinin üniter
devlet olma şeklindeki tarihî tercihi ve ulusal anlaşmamız;
Türkiyenin her köşesinden, her yaşta, her cinste, her kökenden
insanımızla kazanılan İstiklal Savaşımız sırasında
olmuştur.
Etnik köken ve mezhep ayrılıklarını ön plana
çıkaranlar, din duygularını sömürenler, ülke içerisinde
karmaşayı hedefleyenler, bu hedeflerine ulaşamayacaklardır;
çünkü, Büyük Türk Ulusu, en zor şartlarda dahi, kendine yönelik içten ve
dıştan gelen saldırılara göğüs germiş, Atatürkün
etrafında birleşmiştir. İşte, bu yüzden, Atatürk ilke
ve devrimleri, ulusumuzun güvencesi ve garantisidir...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Dayanıklı, lütfen, 1 dakika
içerisinde toparlayınız.
BAYRAM FIRAT DAYANIKLI (Devamla) Sayın milletvekilleri, kim ki,
Atatürk ilke ve devrimlerini yok etmeye, laik düzeni yıkmaya
çalışırsa, karşısında Yüce Türk Milletini
bulacaktır. Atatürk ilke ve devrimleri üzerinde yükselen Türkiye
Cumhuriyetini hedef alanlar, kim olurlarsa olsunlar, bu hedeflerine
ulaşamayacaklar ve sonları hazin olacaktır.
Çanakkale Zaferinin kazanılmasında canlarını hiçe
sayarak vatan uğruna şehit olanları, bugün, rahmetle
anıyoruz.
Teşekkür eder, saygılar sunarım. (Alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Fırat
Dayanıklı.
2. Amasya Milletvekili Cemalettin
Lafçının, Çanakkale Zaferinin 82 nci yıldönümü münasebetiyle
gündemdışı konuşması
BAŞKAN Gündemdışı ikinci söz, aynı konuda,
Amasya Milletvekili Sayın Cemalettin Lafçının.
Buyurun Sayın Lafçı. (RP sıralarından
alkışlar)
Sayın Lafçı, süreniz 5 dakikadır.
CEMALETTİN LAFÇI (Amasya) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; şanlı tarihimizde büyük bir yeri olan Çanakkale
Zaferinin 82 nci yıldönümü münasebetiyle söz almış
bulunmaktayım; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygılarımla
selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şanlı
tarihimiz, zaferlerle süslü bir maziye sahiptir. Ecdadımız,
milletimizin sesini dünyaya duyurmuş, ta Kafkaslardan Tunaya kadar, her
geçtiği yerde muazzam gücünü konuşturmuş ve bunu devam
ettirmiştir.
Mehmet Akifin Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda/
Şüheda fışkıracak toprağı sıksan,
şüheda mısralarıyla dile getirdiği, her köşesi ve
bucağı şehit kanlarıyla yoğrulu bu cennet vatan,
düşman ayaklarıyla kirletilmiş olduğu, tehlikeli devirleri
yaşadığı zamanlarda, ölürsem şehit, kalırsam gazi
inancı ve ruh aksiyonu içerisinde bulunan ecdadımız; din, vatan
ve hürriyet uğruna yapmış olduğu mücadelede yılmadan,
usanmadan; her şeye ve her tehlikeye göğüs gererek savaşmış
ve vatan uğrunda, hürriyet ve istiklal bayrağını dalgalandırarak
şehit düşmüş ve ölmezliğe ermiştir.
Değerli milletvekilleri, bu millet öyle büyük kahramanlar
yetiştirmiştir ki... Mesela, bunlardan birisi; Anadoluyu bize vatan
yapan Alparslan, 26 Ağustos 1071 tarihinde, ordusuyla birlikte cuma
namazını kılıp, tarihe geçen şu veciz
konuşmasını yapmıştır: Askerler, sizin gibi
kahraman bir askerin hükümdarı bulunduğumdan dolayı büyük bir
sevinç duymaktayım. İlk hükümdarlığım zamanında,
memleketin her tarafını kaplayan ihtilal bulutlarını,
yıldırımlar saçan oklarınız sayesinde ortadan
kaldırarak vatanı kurtardınız. Bugün de, bütün İslam
âlemi, düşmana karşı kendilerini korumanızı ve
kurtarmanızı bekliyor. O halde, hem vatanımızı korumak
hem de Ulu Allahın büyük adını yüceltmek gibi iki kutsal
vazifeyi birden yapmış olacaksınız. Ta bidayetten beri,
bizim askerimiz, bu ruhu ve bu gayeyi her şeyin üzerinde tutarak destanlar
yazmış ve ebediyete kadar da yazmaya devam edecektir. Bu destanı
yazan yüce bir millet; cesur, kahraman ve fedakâr bir ordu, dinine, devletine
ve vatanına bağlı insanlar, hürriyet ve istiklale aşık
bir toplum; işte, bu, Müslüman Türk Milletidir. Tarihte
kazandığımız birçok zaferde olduğu gibi, Çanakkale
Zaferini de milletimizin şanlı tarihine yazdıran kahraman
Mehmetçiğimizdir.
Değerli milletvekilleri Mehmetçik deyince, Mehmetçiğin o
mümtaz vasıflarından birkaç cümle de olsa bahsetmeden
geçemeyeceğim. Mehmetçik, Müslüman Türk evladının askerde
aldığı mütevazı unvanıdır; Mehmetçik, mücessem
Türk Bayrağıdır; Mehmetçik, asırlarca İslamın
şan ve şerefini omuzlarında taşımış ve
taşıyacak olan şehadet zümresidir; Mehmetçik, Çanakkalede
milletimizin namus şanını kanı ile ilâ eden mansur Allah
ordusudur; Mehmetçik, gittiği her yere sükûn, nizam ve intizamı da
beraber götürendir; Mehmetçik, inayeti Hakla İstiklal Savaşında
düşmanı harîmi ismetinde boğan Anadolunun aziz yavrusudur;
Mehmetçik, kanlı gömleğiyle, yarın huzuru ilahide mazharı
iltifat olacak zümrei mağfuredir; Mehmetçik, İslamın nurunu iman
savleti ile geçmişe ve geleceğe nakşeden Allah ordusudur.
Değerli milletvekilleri, şu anda zaferinin yıldönümünü
idrak etmekte olduğumuz Çanakkale Savaşı esnasında,
milletimiz, acılı günler yaşıyordu, gencecik evlatları
vatan toprağına sapır sapır dökülüyordu; toprak,
onların aziz kanlarıyla sulanıyordu. Bu kanlı muharebeleri
bizzat yönetmiş olan Gazi Mustafa Kemal, Ruşen Eşref
Ünaydına duygularını şöyle anlatıyordu: Biz, ferdî
kahramanlık sahneleri ile meşgul olmuyoruz; yalnız, size, bomba
sırtı vakasını anlatmadan geçemeyeceğim...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Lafçı, lütfen; 1 dakika içerisinde
konuşmanızı toparlayınız.
CEMALETTİN LAFÇI (Devamla) ...karşılıklı
siperler arasındaki mesafe 8 metre; yani, ölüm muhakkak. Birinci
siperlerin hiçbiri, kurtulmamacasına kâmilen düşüyor, içindekiler
onların üzerine gidiyor; fakat, ne kadar şayanı gıpta bir
itidal ve tevekkül biliyor musunuz; öleni görüyor, 3 dakikaya kadar
öleceğini biliyor, en ufak bir fütur göstermiyor, sarsılmak yok;
okuma bilenler, ellerinde Kuran-ı Kerim, cennete girmeye
hazırlanıyorlar; bilmeyenler, kelimei şahadet getirerek
yürüyorlar. İşte bu, askerimizdeki ruh kuvvetini gösteren,
şayanı hayret, tebrik edilecek bir misaldir. Emin
olmalısınız ki, Çanakkale Zaferlerini kazandıran, bu yüksek
ruhtur.
Değerli milletvekilleri, bütün bunlara rağmen, tarihini
bırakıp efsaneler arayanlara;
kalplerinde, kahramanlık ve iman duygusunun yerine, korkaklık
ve fitne taşıyanlara; yıkıcı kültür emperyalizminin
şehvet ve miskinliğe götüren zehirleyici rüzgârına
kapılarak, kendinden uzaklaşıp içimize
karışmış...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Lafçı, biliyorsunuz benim tutumumu...
Lütfen; Genel Kurulu selamlayalım.
CEMALETTİN LAFÇI (Devamla) Aziz şehitlerimizi rahmetle
anarken, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Lafçı.
3. Ankara Milletvekili Ağâh Oktay
Günerin, Çanakkale Zaferinin 82 nci yıldönümü münasebetiyle
gündemdışı konuşması
BAŞKAN Çanakkale şehitlerini anma gününün 82 nci
yıldönümü hakkında gündemdışı üçüncü konuşma,
Ankara Milletvekili Sayın Agâh Oktay Günerin.
Buyurun Sayın Güner. (ANAP sıralarından
alkışlar)
Sayın Güner, süreniz 5 dakikadır.
AGÂH OKTAY GÜNER (Ankara) Sayın Başkan, Yüce Meclisin
sayın üyeleri; bu eşsiz, bu muhteşem zaferi, benden önce
kutlayan arkadaşlarımla aynı gönül ve şuur birliği
içerisinde idrak ediyor, bu vesileyle, bu zaferi bize hediye edenlerin hepsini
rahmetle yâd ederek sözlerime başlıyorum.
Türk Milletinin büyüklüğü, yüce kubbeye yükselen, âdeta
sınırsız bir ihtişam görüntüsündedir. Bu muhteşem
görüntünün, hiç şüphesiz ki, zirvelerinden birisi, Çanakkale Muharebeleri
ve Çanakkale Zaferidir.
Değerli arkadaşlarım, 253 bin vatan evladının
toprağa verilmesiyle bedeli ödenen ve bize, bir imparatorluğu kaybettirirken,
eşsiz bir zaferin gururunu tattıran bu muhteşem muharebeleri,
bugün, çok ciddî bir şuurla görmek zorundayız.
İngilterenin sanayileşmesi ve dünya pamuk
pazarlarını eline geçirmesi, sanayileşme yoluna
İngiltereden sonra giren Almanyayı, hızla, dünya pamuk
pazarlarına itti. Alman Genelkurmayının
hazırladığı ve Alman devlet adamlarının dikkatle
takip ettiği 5-B planı, bugün, Muhterem Heyetinizin değerli
üyelerinin çok ciddî bir biçimde gündemlerine getirilmesi icap eden tarihî
belge ve ufuklardan birisidir.
Almanlar, Berlin, Belgrad, Bosfor ve Bombayı hedef
almışlardı. Bu emellerine ulaşabilmek için, bir cihan
harbini de göze aldılar. İngiltere, Fransa ve Rusya ittifak
kurmuş, bunun karşısında, Almanya ve Avusturya
müşterek hareket kararı almıştı. Devletin temel
siyaseti -özellikle Sultan Abdülhamit döneminde- bir cihan harbinde kesinlikle
tarafsız kalmak, harbe girmemek ve devletin yaralarını
sarmaktı. Ne yazık ki, İttihat ve Terakki yönetimi, kof
ihtiraslar uğruna, Enver Beyin ısrarı, ona uyan Talat Beyin ve
Cemal Beyin gayretiyle, bu triumvira, memleketin padişahına,
hükümdarına, sadrazamına, mevcut parlamentosuna haber vermeden harp
kararı aldılar. Harbin temeli, Almanyanın bir
yıldırım savaşla Fransayı çökertmesi, sonra, dönüp
Rusyaya vurmasıydı; ama, ne yazık ki, Almanlar, Marne Meydan
Muharebesinde 300 bin ölü verip, oraya çakılıp kalınca, harbin
kaderi kendiliğinden değişti.
Kendisini ziyaret eden Enver Beye, Sultan Abdülhamit, sürgünde
bulunduğu zamanda çıkacak bir dünya savaşını, dünya
denizlerine hâkim olan kazanacaktır, planınızı buna göre
yapınız demişti. Onlar, aksine, kara devletleriyle birlikte
savaşa girdiler ve savaş, bizim için, yetkisiz, ehliyetsiz, sorumsuz
bir siyasî iktidarın elinde, otuz senede yetiştirilmiş, çok
ciddî eğitim reformlarıyla Batı dillerinden birisini, doğu
dillerinden Arapça ve Farsçayı mükemmel öğrenmiş aydın
kadroların Çanakkaleye, Galiçyaya, Sarıkamışa, Sina
Çöllerine gömülmesi gibi acı bir netice verdi.
Değerli arkadaşlarım, Çanakkale Savaşında, biraz
önce ifade edildiği gibi, bütün zaferlerimizin ve milletimizin büyüklük
kubbesinin eşsiz sütunu Mehmetçiğin şahsiyeti, tarihe unutulmaz
bir biçimde tescil edilmiştir. Dünya askerî tarihinde, dünyadaki
savaşların hiçbirisinde, bir kumandanın cephanemiz bitti diyen
askerlerine cephaneniz bittiyse süngünüz var dediği ve sonra,
arkasından ben, size, taarruz etmenizi değil, ölmenizi emrediyorum
dediği görülmemiştir. İşte, bu Yüce Meclisin üzerinde
durması gereken hakikat budur. Bu, nasıl bir insandır; bu, ne
muhteşem bir şahsiyet sağlamlığıdır ki,
kendisine taarruz etmenizi değil, ölmenizi emrediyorum diyen
kumandanına sonuna kadar bağlı kalmıştır...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Güner, 1 dakika içinde lütfen; toparlayınız.
AGÂH OKTAY GÜNER (Devamla) Zannediyorum, bugün, Türkiyeyi yöneten
bütün kadroların, Türkiyenin yönetilmesine talip olan kadroların, bu
eğitimdeki büyük sırrı ve o insanların kültür
yapılarını, iman yapılarını, ebedî hayat
anlayışlarını, bağlı oldukları manevî
değerleri, çok ciddî bir biçimde düşünmesi lazımdır. Aziz
arkadaşlarım, bunu hep birlikte düşünmeye mecburuz. Bugün, bu
ülkenin hapishaneleri, artık, insan alamıyor; bugün, bu ülkenin
kahveleri, okul sayısının 5 katına çıkmış;
bugün, bu ülkenin diplomalılarından 100 kişiden 32si
işsiz; bugün, bu ülkenin çalışabilecek nüfusunun yüzde 20si
sahipsiz!.. O zaman, çok ciddî bir biçimde, bu toprağı vatan
yapanların, haysiyetiyle bu yolda can verenlerin huzurunda, içimiz
yanarak, yüzümüz kızararak biz nerede hata yapıyoruz diye
sormamız gerektiğine inanıyorum...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
AGÂH OKTAY GÜNER (Devamla) Çanakkale Zaferi, Türk Milletine, Mustafa
Kemali ve arkadaşlarını hediye etti. Bu zaferin temelinde, Vehib
Paşanın, Esad Paşanın ve bütün müstesna kumandanların
büyük hakkı var. Hepsini, rahmetle, minnetle yâd ediyor; aziz
millletimize, Allahtan, Çanakkale şuuru niyaz ediyorum.
Hepinizi, hürmetle selamlarım. (ANAP, DYP ve DSP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Güner.
Göründüğü kadarıyla, gündemdışı konuşmalar
vesilesiyle Hükümetin ilave bir söz talebi yok.
Başkanlığın Genel Kurula sunuşları
vardır.
Cumhurbaşkanlığının üç adet tezkeresi
vardır; okutuyorum:
B)
TEZKERELER VE ÖNERGELER
1. İtalya ve Fransaya gidecek
olan Orman Bakanı M. Halit Dağlıya, dönüşüne kadar, Sanayi
ve Ticaret Yalım Erezin vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne
ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/715)
11 Mart 1997
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşmelerde bulunmak üzere, 13 Mart 1997 tarihinden itibaren
İtalya ve Fransaya gidecek olan Orman Bakanı M. Halit
Dağlının dönüşüne kadar; Orman Bakanlığına,
Sanayi ve Ticaret Bakanı Yalım Erezin vekâlet etmesinin,
Başbakanın teklifi üzerine, uygun görülmüş olduğunu
bilgilerinize sunarım.
Süleyman
Demirel
Cumhurbaşkanı
BAŞKAN Bilgilerinize sunulmuştur.
2. Finlandiyaya gidecek olan
Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı
Tansu Çillere, dönüşüne kadar, Millî Savunma Bakanı Turhan
Tayanın vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin
Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/716)
13 Mart 1997
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşmelerde bulunmak üzere, 14 Mart 1997 tarihinde Finlandiyaya
gidecek olan Dışişleri Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Prof. Dr. Tansu Çillerin dönüşüne kadar;
Dışişleri Bakanlığı ve Başbakan
Yardımcılığına, Millî Savunma Bakanı Turhan
Tayanın vekâlet etmesinin, Başbakanın teklifi üzerine, uygun görülmüş
olduğunu bilgilerinize sunarım.
Süleyman
Demirel
Cumhurbaşkanı
BAŞKAN Bilgilerinize sunulmuştur.
3. Kazakistan Cumhuriyetine gidecek
olan Devlet Bakanı Namık Kemal Zeybeke, dönüşüne kadar, Devlet
Bakanı Işılay Saygının vekâlet etmesinin uygun
görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi
(3/717)
14 Mart 1997
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşmelerde bulunmak üzere, 15 Mart 1997 tarihinde Kazakistan
Cumhuriyetine gidecek olan Devlet Bakanı Namık Kemal Zeybekin
dönüşüne kadar; Devlet Bakanlığına, Devlet Bakanı
Işılay Saygının vekâlet etmesinin, Başbakanın
teklifi üzerine, uygun görülmüş olduğunu bilgilerinize sunarım.
Süleyman
Demirel
Cumhurbaşkanı
BAŞKAN Bilgilerinize sunulmuştur.
Sözlü soru önergesinin geri alınmasına dair bir önerge
vardır; okutuyorum:
4. Burdur Milletvekili Kâzım
Üstünerin, (6/428) esas numaralı sözlü sorusunu geri
aldığına ilişkin önergesi (4/148)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Gündemin Sözlü Sorular kısmının 148 inci
sırasında yer alan (6/428) esas numaralı sözlü soru önergeme
yazılı cevap aldığımdan, soru önergemi geri alıyorum.
Gereğini saygılarımla arz ederim.
Kâzım
Üstüner
Burdur
BAŞKAN Sözlü soru önergesi geri verilmiştir.
İki adet Meclis araştırması önergesi vardır;
okutup, bilgilerinize sunacağım.
Sayın milletvekilleri, birinci önerge 500 kelimeden fazla
olduğu için özetini okutuyorum:
C)
GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE
MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1. Sıvas Milletvekili Temel
Karamollaoğlu ve 28 arkadaşının, Boğazlar ve Marmara
Denizinde uluslararası seyir yapan gemilerin oluşturduğu
tehlikelerin araştırılarak, alınması gereken
tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/175) (1)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Boğazlar ve Marmara Denizinde seyir yapan gemilerin, yerleşim
merkezleri için oluşturduğu büyük tehlikeler, acı tecrübelerle
her zaman belleğimizdedir. 13 Şubat 1997 tarihinde Tuzla tersaneler
bölgesinde meydana gelen TPAO tanker yangını, Boğazlar ile
Marmara Denizinin karşı karşıya bulunduğu büyük
tehlikeleri bir kere daha gündeme getirmiştir.
Bir daha, bu ve buna benzer faciaların yaşanmaması için,
Boğazlar ile Marmara Denizinin karşı karşıya
bulunduğu sorunların tespiti ile olası tedbirlerin
alınmasına ve politikaların belirlenmesine ışık
tutacak bir Meclis araştırması yapılmasını, Anayasanın
98, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince, arz ve teklif
ederiz.
1. Temel Karamollaoğlu (Sıvas)
2. Mehmet Gözlükaya (Denizli)
3. Ali Oğuz (İstanbul)
4. Ekrem Erdem (İstanbul)
5. Mehmet Ali Şahin (İstanbul)
6. Azmi Ateş (İstanbul)
7. Hayri Kozakçıoğlu (İstanbul)
8. Bahri Zengin (İstanbul)
9. Mukadder Başeğmez
(İstanbul)
10. Hasan Ekinci (Artvin)
11. Muzaffer Arıkan (Mardin)
12. Mehmet Gölhan (Ankara)
13. İsmail Karakuyu (Kütahya)
14. Mehmet Fuat Fırat (İstanbul)
15. Ertuğrul Eryılmaz (Sakarya)
(1) (10/175) esas numaralı Meclis
araştırması önergesi tutanağa eklidir.
16. Fethi Acar (Kastamonu)
17. Osman Yumakoğulları (İstanbul)
18. Şevki Yılmaz (Rize)
19. Muhammet Polat (Aydın)
20. Naci Terzi (Erzincan)
21. Mehmet Altan Karapaşaoğlu (Bursa)
22. Yasin Hatiboğlu (Çorum)
23. Zülfikar Gazi (Çorum)
24. Mehmet Emin Aydınbaş (İçel)
25. Saffet Benli (İçel)
26. Feti Görür (Bolu)
27. Bekir Sobacı (Tokat)
28. Yaşar Canbay (Malatya)
29- Abdullah Arslan (Tokat)
Gerekçe:
Bilindiği gibi, 13 Şubat 1997 tarihinde Tuzla tersaneler
bölgesinde meydana gelen TPAO tanker yangını, ülkemizin denizlerinde,
özellikle Türk Boğazlarında karşı karşıya
bulunduğu tehlike ve uluslararası konvansiyonlar
karşısındaki sorumluluklarını yeniden gündeme
getirmiştir.
Boğazlar ve Marmara Denizinde uluslararası seyir yapan
gemilerin, yerleşim merkezleri için oluşturduğu büyük tehlikeler
bulunmaktadır. Yakın geçmişte İstanbulun tümünü tehdit
eden ve ülke gündemini uzun sürelerle işgal eden büyük gemi
kazalarının unutulması mümkün değildir. Ayrıca,
çarpışmalar ve çarpmalar nedeniyle ortaya çıkan can ve mal
kayıplarına yol açan kazalar da sıkça görülmektedir. Bunlara
ilaveten, İzmit (Gölcük) Rafinerisi ve deniz üssü bölgesi ile
Bandırma-Gemlik, Tekirdağ (Haramidere) petrol dolum tesisleri bölgesi
gibi, kıyı sahil şeridi ve sanayi tesislerinin bulunduğu
yerlerde vuku bulacak gemi kazalarının büyük felaketlere yol
açması kaçınılmaz görünmektedir.
Boğazlar ve Marmara Denizinden geçen gemilerden,
aşağıda belirtilenler en büyük risk grubunu
oluşturmaktadır: Kimyasal ve biyolojik madde taşıyan
gemiler; yanıcı, parlayıcı, patlayıcı madde
taşıyan gemiler; akaryakıt ve LPG taşıyan gemiler;
radyoaktif ve sanayi artığı taşıyan gemiler; askerî ve
askerî maksatlı gemiler.
Bu gemilerde çıkması muhtemel bir yangın veya
çarpışmanın denizlerimizde, özellikle söz konusu Türk
Boğazları ile Marmara Denizinde büyük can ve mal kayıpları
ile büyük boyutlarda çevre kirliliğine sebep olacağı bir
gerçektir.
Montreux Anlaşması gereği, Türkiyenin 1994
yılında yürürlüğe koyduğu Boğazlar ve Marmara Bölgesi
Deniz Trafik Düzeni Hakkında Tüzük ve uygulamaları, ülkemize seyir
güvenliğini sağlamak üzere bu güzergâhtan geçişleri düzenleme
yetkisiyle birlikte, büyük yükümlülükler getirmektedir.
Boğazlarla ilgili teknik düzenlemeleri yapacak, finanse edecek
kurum Türkiye Denizcilik İşletmeleri (TDİ)dir.
Boğazlardaki kılavuzluk ve römorkaj hizmetleri, seyir
güvenliğiyle ilgili kıyı tesisleri, gemi kurtarma ile
yangın söndürme görevleri bu kuruluşça yürütülmektedir; ancak, bu
Kurum, özelleştirme kapsamındadır. Bu Kurum, diğer
faaliyetleri yanında, Montreux Sözleşmesinden doğan fener, tahlisiye
hususlarınca büyük paralar tahsil etmekte; ancak, özelleştirme
mevzuatı ve mevcut yapılanma gereği olarak, bu gelirleri, Türk
Boğazlarındaki seyir düzeninin iyileştirilmesi için
kullanamamaktadır.
Boğazlarda seyir güvenliğiyle ilgili teknik yükümlülüklerini
yerine getiremediği gerekçesiyle, ülkemiz; başta, üyesi
bulunduğumuz Uluslararası Denizcilik Örgütü (IMO) olmak üzere, pek
çok uluslararası platformda sert tenkitlere uğramakta ve Montreux
Anlaşmasının Türkiyeye Boğazlarla ilgili olarak tanıdığı
haklar yeniden tartışmaya açılmaya çalışılmaktadır.
Bunlara ilaveten, Bağımsız Devletler Topluluğu (BDT)
petrolünü, dünya pazarlarına, daha ekonomik olduğu gerekçesiyle, boru
hatları yerine tankerlerle ve Türk boğazlarını kullanarak
sevk etmek istemektedir. Bu talep, ülkemiz için can ve mal güvenliği açısından
kabul edilemez niteliktedir.
Türk boğazları ile Marmara Denizinden geçişler konusunda
uluslararası anlaşmaların kendine tanıdığı
hak ve vecibelerin idamesinde ülkemizin büyük sıkıntıları
olduğu, sektörde görülen yetki kargaşası ve koordinasyon eksikliklerinin
uluslararası platformlarda da Türkiyeyi sıkıntıya
soktuğu görülmektedir.
Ortaya çıkan tablo, denizciliğin bir ülke politikası
olarak ele alınmasının gerekliliğini açıkça
göstermektedir. Üyesi olduğumuz veya olmadığımız
uluslararası organizasyonlarda izlenecek politikalar dahil olmak üzere,
denizciliğin büyük ekonomik potansiyelinin değerlendirilmesini de
mümkün kılacak, çok boyutlu, bir millî denizcilik politikasının
oluşturulması ve denizcilikle ilgili yetkilerin bir idarede
toplanarak yetki kargaşasının acilen önlenmesinin, ülkemiz için
kaçınılmaz bir ihtiyaç olduğu görülmektedir.
Yukarıda belirtilen hususların Yüce Mecliste yapılacak
bir araştırmaya konu edilmesi için, araştırma komisyonu
kurulmasını, Anayasanın 98, İçtüzüğün 104 ve 105 inci
maddeleri gereğince arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN Bilgilerinize sunulmuştur.
Önerge, gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması
açılıp açılmaması konusunda öngörüşme,
sırasında yapılacaktır.
İkinci önergeyi okutuyorum:
2. Tekirdağ Milletvekili Fevzi
Aytekin ve 22 arkadaşının, Çernobil kazasının
yurdumuzda meydana getirdiği etkilerin araştırılarak,
alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/176)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
26 Nisan 1986 yılında Ukraynadaki Çernobil
kazasının meydana gelmesinden sonra yurdumuzdaki etkileri ve
alınması gereken sağlık ve eğitim
sorunlarının belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması
açılması gereksiniminin zorunlu olduğu
yaptığımız araştırmalarla anlaşıldığından,
bu önergeyi vermiş bulunmaktayız.
Biliyoruz ki, dünyamız bir bilgi çağı
yaşamaktadır. Bizim de yurdumuzda atom santrallarının
devreye girdiği bugünlerde, herhangi bir kaza neticesinde,
vatandaşlarımızın, özellikle sağlık
açısından ne gibi tedbirler alacaklarını bilmeleri, en
tabiî haklarıdır. Kazaların olmasını, kesinlikle,
kimse istemez; ama, bizler bu konuda neler biliyoruz? Öyle inanıyoruz ki,
özellikle sağlık yönünden bu konuda halkımızın hiçbir
bilgisi olmadığı bir gerçektir.
Çernobil kazasından sonra yurdumuzda birçok çalışmalar
yapılmıştır; fakat, bunlar, patlamanın hemen akabinde
olduğu için, insanlar üzerindeki hastalık oranı
belirlenememiştir. Uzmanların verdiği bilgilere göre, atomda
etkilenme, olay tarihinden on yıl sonra başlamakta,
yaklaşık olarak kırk elli yıl veya daha fazla sürelerde
kendini göstermektedir. Halbuki, bizde görüyoruz ki, bazı kurumların
çalışmaları bu ilk yıllarda
yapıldığından ve halkımıza da panik olmaması
açısından gerçek veriler saklanmıştır veya çok iyi bir
çalışma yapılamamıştır. Kaldı ki,
kemiğe yerleşen ve yarı ömrü kırk yıl olan sezyum 137
kan yapıcı organ olan çocuk kemik iliğini kırk yıl
sonra radyasyona uğratır. Yine biliyoruz ki, İsveç,
ilerlemiş teknolojisine rağmen patlamadan 4 gün sonra bu olayı
dünyaya ilan etti ve bizler de, yurdumuzda, ancak ondan sonra çeşitli
tedbirler almaya başladık.
Demek ki, bu işle ilgili kuruluşlarımızın, pek
gerekli alet, edevat veya teknolojik bilgilerinin yeterli
olmadığıdır. Bu da, bu önergemizi vermekte ne kadar haklı
olduğumuzu göstermektedir.
Ayrıca, o zamanın Atom Enerji Kurulu Başkanı bu
verileri kamuoyuna yansıtırsak, her uzman kendisine göre yorum
yapacak, kimi doğru, kimi yanlış; radyoaktivitenin ne
olduğunu bilmeyen halkımız bunları ne yapsın;
onların öğrenmek istediği, tehlike var mı yok mu? Ben de,
uzmanlara ve elimizdeki verilere dayanarak hiçbir tehlike
olmadığını sürekli söyledim diyor. Böyle önemli bir konuda
Türk Halkının bilgilendirilmemesi düşüncesi ne kadar
sorumsuzluksa, yine, zamanın Bakanı televizyonlara çıkıp
çay içtiğinde tehlike olmadığını halkımıza
beyan etmesi de yanlıştı. Ancak, her ikisinin de çok iyi
bildikleri bir gerçek vardı ki, radyasyona yakalanan insanların hastalıkları
on yıl sonra kendini göstermesiydi.
Havaya çıkan bu zehirli gazlar doğanın dengesini bozarak
insanları, hayvanları, bitkileri ve suları etkilemektedir. Onun
için, bu olayı önemsizmiş gibi göstermek büyük
yanlışlık olur. Işınım, hem ışınım
hastalığı verdiği gibi hem de tiroit kanseri
yapmaktadır. Özellikle anne, hamileliğin dölütün
organlarının geliştiği dönemde ışınıma
uğramışsa, bebeğin zarara uğraması
kaçınılmazdır. Radyoaktif buluttan yağmurla yeryüzüne inen
radyoaktif maddeler, mevcut bitki örtüsünü, özellikle çay ve fındık
bahçelerini etkileyerek, bunları kontamize etmiştir. Hatta, Trakya ve
Karadeniz kıyılarında çevresel doğal gamma radyasyon
düzeylerindeki yükselmeler, Atom Kurumunca da belirlenmiştir. Karadeniz
kıyısındaki, en yüksek, Karasu bölgesinde tespit edilmiştir.
Yine, Trakya bölgesinde Büyükismailce ile Tekirdağ bölgeleri
karşılaştırıldığında, oranın 19,5
kat radyasyon farkı olduğu görülür. Yine, Büyükismailce ile Karadeniz
kıyısı olan Fındıklıyı karşılıştırırsak,
Fındıklıda Büyükismailceye göre 4,2 kat daha fazla
olduğunu görmekteyiz. Eğer, tüm ortalama değerleri göz önünde
tutarsak, kirlilik oranının çok daha fazla olduğunu tespit
etmiş oluruz. İşte, bu tespitler tek tek elde edilmiş; ama,
sağlık yönünden, buralarda etkilenen insanlarımız periyodik
olarak kontrol altına alınamamışlardır. Bu yörelerde
insanlarımızı ve yurdumuzun tüm insanları
sağlıklı yaşamaları en tabiî hakları olduğu
bir gerçektir; çünkü, yaşam, şakaya gelmez. Devletimiz de, bu konuda
her türlü tedbiri almak ve aldırmak mecburiyetindedir. Bu bölgelerdeki
insanlarımız bugünden itibaren hemen kontrol altına
alınmalıdır; çünkü, sağlıklı nesillerin
yetişmesini sağlamak hepimizin görevidir. Ayrıca,
insanlarımızın eğitilmesi için Millî Eğitim
Bakanlığı tarafından okullar açılması,
öğrencilerimizin bu konuyla ilgili bilgilenmeleri gerektiği
inancındayız.
Sonuç olarak, Türk Halkının sağlığını
ilgilendiren bu olayı araştırıp, alınması gereken
sağlık ve eğitim konularının belirlenmesi
açısından bir Meclis araştırması açılması
gereği bir gerçektir. Anayasamızın 98 inci, İçtüzüğün
104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması
açılması hususunu müsaadelerinize arz ve teklif ederiz. 12.03.1997
1. Fevzi Aytekin (Tekirdağ)
2. Ayhan Gürel (Samsun)
3. Abdullah Turan Bilge
(Konya)
4. Müjdat Koç (Ordu)
5. Mustafa Güven Karahan (Balıkesir)
6. Bayram Fırat
Dayanıklı (Tekirdağ)
7. Mehmet Cevdet Selvi (İstanbul)
8. Fikret Uzunhasan (Muğla)
9. Tuncay Karaytuğ (Adana)
10. Mehmet Aydın (İstanbul)
11. Emin Karaa (Kütahya)
12. Yüksel Aksu (Bursa)
13. Bekir Yurdagül (Kocaeli)
14. Metin Bostancıoğlu (Sinop)
15. Mustafa İstemihan Talay (İçel)
16. Cafer Tufan Yazıcıoğlu (Bartın)
17. Mustafa Karslıoğlu (Bolu)
18. Çetin Bilgir (Kars)
19. Necati Albay (Eskişehir)
20. Ali Ilıksoy (Gaziantep)
21. Atilla Mutman (İzmir)
22. Hikmet Sami Türk (Trabzon)
23- Hilmi Develi (Denizli)
HALİL İBRAHİM ÖZSOY (Afyon) Sayın Başkan...
BAŞKAN Buyurun efendim.
HALİL İBRAHİM ÖZSOY (Afyon) 19 uncu Dönemde, 1994te,
Çernobilin geç ve erken, sağlık ve eğitime olan tesirleri
konusunda bir araştırma komisyonu kurulmuş; rapor
hazırlanmış, Büyük Millet Meclisinde de okunmuş, tasvip
görmüş ve kaldırılmıştı. Şimdiki
araştırma önergesi, sanki böyle bir şey
yapılmamış veya az yapılmış, eksik
yapılmış havasında verilmektedir. O araştırma
dörtbuçuk ay sürmüş, tüm olaylar baştan aşağı tetkik
edilmiş, sorumlular hakkında her türlü inceleme
yapılmış ve dosyasına konulmuştur. Yeniden ele
alınmasını anlamak mümkün değildir.
Arz ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Yetersayıda sayın milletvekili böyle bir talepte bulundular;
normal, İçtüzüğümüze uygun prosedürü, süreci işletiyoruz.
HALİL İBRAHİM ÖZSOY (Afyon) Arka arkaya böyle
açılırsa olmaz ki...
BAŞKAN İlgili imza sahibi arkadaşlarımız,
herhalde, sizin yaptığınız uyarıyı da dikkate
alacaklardır; ancak, biz, bu önergeyi Genel Kurulun bilgilerine sunmak ve
önergeye gündemdeki yerini aldırıp, Meclis araştırması
açılıp açılmaması konusundaki öngörüşmenin de
sırasında yapılacağını duyurmak
durumundayız.
Sayın milletvekilleri, Başbakanlığın,
Anayasanın 82 nci maddesine göre verilmiş bir tezkeresi vardır;
okutup, oylarınıza sunacağım:
B)
TEZKERELER VE ÖNERGELER (Devam)
5. Turizm Bakanı Bahattin Yücelin
İsrail ve Filistine yaptığı resmî ziyarete katılacak
milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/718)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Turizm Bakanı Bahattin Yücelin, görüşmelerde
bulunmak üzere bir heyetle birlikte 26-28 Ocak 1997 tarihlerinde İsrail ve
Filistine yaptığı resmî ziyarete, ekli listede adları
yazılı milletvekillerinin de iştirak etmeleri uygun
görülmüş ve bu konudaki Bakanlar Kurulu kararının sureti
ilişikte gönderilmiştir.
Anayasamızın 82 nci maddesine göre gereğini arz ederim.
Prof.
Dr. Necmettin Erbakan
Başbakan
LİSTE:
Cefi Jozef Kamhi
(İstanbul)
Mukadder Başeğmez (İstanbul)
BAŞKAN Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Tezkere kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, Danışma Kurulunun
bir önerisi vardır; okutup, oylarınıza sunacağım:
IV.
ÖNERİLER
A)
DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ
1. 192 sıra sayılı
Karayolları Trafik Kanununda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifinin gündemdeki yerine ilişkin Danışma
Kurulu Önerisi
Danışma Kurulu Önerisi
No: 59
Tarihi: 18.3.1997
Gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler kısmının 72 nci sırasında
yer alan 192 sıra sayılı Karayolları Trafik Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin bu
kısmın 7 nci sırasına alınmasının Genel
Kurulun onayına sunulması Danışma Kurulunca uygun
görülmüştür.
Hasan
Korkmazcan
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
Vekili
Temel
Karamollaoğlu Zeki
Çakan Ali Rıza
Gönül
RP
Grubu ANAP Grubu DYP Grubu
Başkanvekili Başkanvekili Başkanvekili
Hikmet
Uluğbay Nihat
Matkap
DSP
Grubu CHP Grubu
Başkanvekili Başkanvekili
BAŞKAN Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Danışma
Kurulu önerisi kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, Doğru Yol Partisi ile Refah Partisi
Gruplarının, İçtüzüğün 19 uncu maddesine göre verilmiş
müşterek bir önerisi vardır; önce okutup işleme
alacağım, sonra oylarınıza sunacağım:
B)
SİYASÎ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ
1. Genel Kurulun 19.3.1997
Çarşamba ve 20.3.1997 Perşembe günlerindeki çalışma
süresine ilişkin RP ve DYP gruplarının müşterek önerisi
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulunun 18.3.1997 Salı günü yapılan
toplantısında siyasî parti grupları arasında oybirliği
sağlanamadığından, Gruplarımızın
aşağıdaki müşterek önerisinin, İçtüzüğün 19 uncu
maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını,
saygılarımızla arz ederiz.
Ali
Rıza Gönül Temel
Karamollaoğlu
DYP
Grup Başkanvekili RP
Grup Başkanvekili
Öneri:
Genel Kurulun 19.3.1997 Çarşamba ve 20.3.1997 Perşembe
günlerinde çalışmalarını saat 23.00e kadar sürdürmesi
önerilmiştir.
NİHAT MATKAP (Hatay) Sayın Başkan, önerinin aleyhinde
söz istiyorum.
BAŞKAN Buyurun Sayın Matkap.
NİHAT MATKAP (Hatay) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; biraz önce okunan, Refah Partisi Grubu ile Doğru Yol
Partisi Grubunun, Meclis İçtüzüğünün 19 uncu maddesine göre
vermiş bulundukları öneriye neden karşı olduğumu izah
etmek üzere söz almış bulunmaktayım; sözlerime başlarken,
sizleri saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, iki grup tarafından verilmiş
bulunan öneri, Genel Kurulun çarşamba ve perşembe günleri saat
15.00ten 23.00e kadar çalışmasını öngörüyor.
Değerli arkadaşlarım, Meclis çalışma
saatlerinin uzamasına karşı
olmadığımızı, öncelikle belirtmek isterim.
İBRAHİM HALİL ÇELİK (Şanlıurfa) Bravo!
NİHAT MATKAP (Devamla) Ancak, Danışma Kurulunda bu
öneriye katılmamamızın bir gerekçesi var. Eğer, bu öneriye
katılmış olsaydık, bir anlamda Kanun Tasarı ve
Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler bölümünün 5 inci
sırasında yer alan, Yurtdışında Bulunanların
Sosyal Güvenlikleri Hakkında Borçlanma Kanunu Tasarısına,
dolaylı da olsa, örtülü de olsa destek vermiş olurduk.
Değerli milletvekilleri, bu tasarının
kanunlaşıp uygulamaya geçmesi halinde ne kadar sakıncalarla
karşı karşıya kalacağımızı defalarca
burada izah ettik, diğer gruplar da izah etti. İşçi kesimi,
işveren kesimi, halen, her gün, bu tasarıyla ilgili aleyhte
görüşlerini açıklıyor.
Değerli milletvekilleri, bu vesileyle tekrar hatırlatmak
istiyorum; bu tasarının mutlaka geri çekilmesi gerekir. Belki de
tasarının kanunlaşıp uygulamaya geçmesinden sonra geçecek
beş altı yıl içerisinde herhangi bir sıkıntıyla
karşılaşmayacağız; ancak, beşinci
altıncı yıldan sonra, bu uygulama, hem sosyal güvenlik
sistemimizi felce uğratacak hem bütçemiz için çok ciddî bir tehdit unsuru
oluşturacaktır. Bütçedeki gelirlerimizin önemli bölümünü, belki de bu
düzenleme nedeniyle bu fona aktarmak durumunda kalacağız; ancak,
değerli İktidar grupları, eğer bu tasarıyı geri
çekerlerse veya bu tasarıyı atlayarak diğer kanun tasarı ve
tekliflerinin görüşülmesine dair bize bir söz verirlerse, bu öneriyi biz
de destekleriz. Bizim amacımız, çalışma saatlerinin
uzatılmasına karşı çıkmak değildir, tekrar
ediyorum.
Değerli arkadaşlarım, bu konudaki düşüncelerimizi
açıklamak ve bu öneriye neden karşı olduğumuzu sizlere
tekrar arz etmek üzere bu sözü aldım; hepinize teşekkür ediyor;
saygılar sunuyorum.
BAŞKAN Önerinin lehinde, Sayın Karamollaoğlu; buyurun.
TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) Sayın Başkan,
kıymetli milletvekili arkadaşlarım; bu önerinin lehinde söz
aldım.
Sayın Matkapa teşekkür ediyorum öncelikle; çünkü, prensip
itibariyle, Meclisin çalışma saatlerinin uzatılmasına
itirazlarının olmadığını belirterek, ancak,
şu anda gündemde bulunan, yurt dışında
çalışanların emeklilikleriyle ilgili kanun tasarısına
da böylece bir öncelik tanınmış olacağından
dolayı, bugün için iştirak edemedik dediler. Tabiî, buna da
saygı duyuyorum; ancak -elbette, biz, bütün kanunların ittifak
içerisinde geçmesini arzu ederiz, gönlümüz bunu arzu eder- her yerde bu
ittifakı sağlamamız mümkün olmayabilir; bu konuda da
sağlayamadık; bundan dolayı, esas itibariyle, Meclisin daha
verimli çalışmasını sağlayacak bir teklifin
reddedilmesini pek uygun bulmadığımı arz etmek istiyorum.
Önümüzdeki hafta için -aslında, arkadaşlarımız buna
da sıcak bakmışlardı; bir bilgi vermek maksadıyla
söylüyorum- aslında, prensip itibariyle, Meclis Genel Kurulunu salı, çarşamba,
perşembe günlerine ilaveten cuma günleri de çalıştırmak
istiyoruz. Bütün gruplar, bu konuda hemen hemen ittifak ettiler; fakat, bu
hafta için cuma günü erken olur; arkadaşlarımızın
birtakım programları ve randevuları olabilir diye, biz, bunu
daha sonra gündeme getirmeyi uygun bulduk. Bundan dolayı,
arkadaşlarımıza bir bilgi kabilinden bunu da arz etmeyi
faydalı gördüm. Çalışmaların başarılı
olmasını temenni ediyorum.
Grupların bu önerimize müspet oy vereceklerini ümit ediyor;
saygılar sunuyorum efendim. (RP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
HİKMET ULUĞBAY (Ankara) Sayın Başkan...
BAŞKAN Buyurun Sayın Uluğbay.
HİKMET ULUĞBAY (Ankara) Zabıtlara muntazam geçirilmesi
için ifade etmek istiyorum; Genel Kurulun cuma günü çalışması,
gelecek pazartesi günü Danışma Kurulunda tekrar müzakere edilip
karara bağlanacak; alınmış bir karar yoktur.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Başka söz talebi?.. Yok.
Oylarınıza sunuyorum: Doğru Yol Partisi ve Refah Partisi
Gruplarının ortak önerisini kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Öneri kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, İçtüzüğün 37 nci maddesine göre
verilmiş, iki adet doğrudan gündeme alınma önergesi vardır;
ayrı ayrı okutup, işleme koyacağım ve
oylarınıza sunacağım.
İlk önergeyi okutuyorum:
III.
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
B)
TEZKERELER VE ÖNERGELER (Devam)
6. Konya Milletvekili Ahmet
Alkanın, Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı
Hakkında 41 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin
Değiştirilerek Kabulüne Dair Kanun Teklifinin (2/124) doğrudan
gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/149)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Tarafımca hazırlanarak 14.3.1996 tarihinde Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına sunulan Yükseköğretim
Kurumları Teşkilatı hakkında 41 Sayılı Kanun
Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabülüne Dair (2/124) esas
numaralı Kanun Teklifim, 5.6.1996 tarihinde sevk edildiği Plan ve
Bütçe Komisyonunda, görüşme yapılmadan bugüne kadar bekletilmektedir.
Teklifimin, İçtüzüğün 37 nci maddesinin ikinci
fıkrasına göre doğrudan doğruya gündeme
alınmasını Yüce Meclisin takdirlerine arz ederim.
Saygılarımla. Ahmet
Alkan
Konya
BAŞKAN Sayın Ahmet Alkan, teklif sahibi olarak; buyurun.
Sayın Alkan, süreniz 5 dakikadır.
AHMET ALKAN (Konya) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bilindiği gibi, Konya, tarihi içinde, hep üniversite
şehri, bir ilim irfan şehri olagelmiş. Şu anda da, Selçuk
Üniversitesiyle 38 bin öğrenciye hizmet vermekten gurur duyuyor. Ancak,
gerek Konyanın sahip olduğu potansiyel, gerekse, bir üniversitenin,
38 bin öğrenci, 3 bin öğretim üyesi gibi kontrolü, denetimi oldukça
zor boyutlara gelmiş olması, aşırı büyümüş
olması, Konyanın gündemine ikinci bir üniversiteyi getirmiş
bulunmaktadır.
Özellikle de, Konyanın son yıllarda hızla
sanayileşmeye başlaması, 1970 yılında kurulan, daha
sonra Selçuk Üniversitesi bünyesine mühendislik-mimarlık fakültesi olarak
katılan Konya Devlet Mühendislik-Mimarlık Akademisinin, Üniversite
bünyesi içerisinde, 15 bölüme, 4 bini aşkın öğrenciye, 200ün
üzerinde öğretim elemanına sahip hale gelmesi, artık, mevcut
fakülte bünyesinin Mühendislik Fakültesine dar gelmeye başlaması,
yine Konyanın gündemine ikinci bir üniversiteyi, özellikle de teknik
üniversiteyi getirmiş bulunmaktadır.
Biz, bu konuda, sadece siyasî bir karar olsun diye ya da sadece
siyaseten bir kanun teklifi hazırlamadık. 1994 yılında,
bütün sivil toplum kuruluşlarının iştirakiyle
kurduğumuz Konyaya Teknik Üniversite Kazandırma Komitesi bünyesinde,
gerek Konyalı hemşerilerimizi, sivil toplum örgütlerini, dernekleri,
vakıfları, meslek odalarını gerekse siyasî partileri bir
araya getirerek, şu anda elimde bulunan ciddî bir
çalışmayı, bir araştırmayı yaptırdık ve
gördük ki, Konya, gerek potansiyeli itibariyle gerekse teknik üniversitenin
nüvesini teşkil etmesini arzu ettiğimiz Mühendislik-Mimarlık
Fakültesi, akademik potansiyeliyle, öğrenci potansiyeliyle bir teknik
üniversiteye dönüşebilecek hazır altyapıyı oluşturmaktadır.
Bu konuda, bütün siyasîlerimizle -başta Sayın Başbakan ve
Sayın Bakan olmak üzere- ittifak içerisindeyiz. Ümit ediyor ve umuyorum
ki, Yüce Heyetinizden, teknik üniversite kurulması yolundaki teklifimizin
doğrudan gündeme alınması kabul edilir ve akabinde kuruluş
kanunu da çıkarsa, gerek Konyaya gerekse Konyanın çevresinde
yaşayan insanlarımıza çok büyük bir hizmet
yapılmış olacaktır.
Bilinmektedir ki, bugün, bir küçük devlet memurunun maaşı,
dışarıda okuyan bir öğrencinin rutin masraflarını
dahi karşılayamaz duruma düşmüştür. Bu bakımdan, gerek
Konya içerisinde okuyan gerekse Konyaya yakın çevreden gelen
öğrencilerimizin, ucuz, kolay ve huzurlu bir şehir olan Konyada
okuma imkânlarını temin etmek de Yüce Meclisimizin görevleri
arasındadır diye düşünüyorum. Ümit ediyor ve bekliyorum ki,
teklifimiz, bütün milletvekillerimizin, bütün siyasî partilerimizin
katılımıyla Yüce Meclisin gündemine alınacak ve sonra da,
Konya, hak ettiği bir teknik üniversiteye kavuşacaktır.
Bu dilekle, hepinizi, sevgi ve saygıyla selamlıyorum efendim.
(ANAP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Başka söz talebi?.. Yok.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.
İkinci önergeyi okutuyorum:
7. Nevşehir Milletvekili
Abdulkadir Başın, Yükseköğretim Kurumları
Teşkilatı Hakkında 41 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında 2809
Sayılı Kanuna Bir Ek Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifinin
(2/281) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi
(4/150)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Tarafımca hazırlanarak 6.5.1996 tarihinde
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sunulan
Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Hakkında 41
Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü
Hakkında 2809 Sayılı Kanuna Ek ve Geçici Maddeler Eklenmesi ve
78 ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına İlişkin (2/281) esas numaralı Kanun
Teklifim, 3.6.1996 tarihinde sevk edildiği Plan ve Bütçe Komisyonunda,
görüşme yapılmadan bugüne kadar bekletilmektedir.
Teklifimin, İçtüzüğün 37 nci maddesinin
ikinci fıkrasına göre, doğrudan doğruya gündeme
alınmasını Yüce Meclisin takdirlerine arz ederim.
Saygılarımla.
Abdulkadir
Baş
Nevşehir
BAŞKAN Sayın Baş, teklif sahibi olarak, buyurun
efendim.
ABDULKADİR BAŞ (Nevşehir) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Nevşehir İlinde Damat İbrahim
Paşa Üniversitesi adıyla yeni bir üniversite kurulmasına dair
kanun teklifimizin, İçtüzüğün 37 nci maddesine göre doğrudan
Genel Kurul gündemine alınması için söz almış bulunuyorum;
Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, sözlerime, Çanakkale şehitlerimizi
rahmetle anarak başlamak istiyorum.
Birçoğunuzun gezip gördüğünü ümit ettiğim Nevşehir,
tabiî ve tarihî güzellikleri bağrında taşıyan bir ilimizdir;
2 milyona yakın yerli ve yabancı turistin ziyaret ettiği önemli
bir turizm merkezidir.
İç Anadolunun ortasında, kültürel zenginliği olan ve
sosyal yönden gelişmiş bir ilimizdir. Hava ve karayoluyla
ulaşım imkânı olan, Ankara, Kayseri ve Konya gibi önemli kültür
ve eğitim merkezlerine yakın olan bir ildir. Ayrıca, Hacı
Bektaş Veli gibi büyük bir düşünürü bağrında
taşıyan ve onun aydınlığını yaşayan bir
ilimizdir.
Dünyanın sayılı turizm merkezlerinden birisi olması
sebebiyle, geleceğin önemli bir dinlenme ve eğitim merkezi olarak
düzenlenmesinde zaruret vardır.
Eğitim ve öğretim bakımından önemli mesafe alan
ilimizde, 53 916 öğrenci eğitim görmektedir.
Nevşehirde, Erciyes Üniversitesine bağlı Turizm
İşletmeciliği Yüksekokulu ve Sağlık Yüksekokulu
bulunmaktadır.
Bu yıl, üniversite imtihanı için 3 500 öğrencimiz
başvurmuştur.
Nevşehir Halkı, üniversitenin kurulmasını fevkalade
arzulamaktadır. Bu itibarla Nevşehir İli Kalkınma ve
Üniversite Yaptırma, Yaşatma Vakfı adı altında bir
vakıf kurulmuştur. Üniversite için, 6 033 226 metrekaresi tahsisli
olup, toplam 6 227 907 metrekare arsa temin edilmiştir. Erciyes
Üniversitesi Rektörlüğüyle irtibat kurulurak, mutabık
kalındığı şekilde, bedelleri vakıf ve Nevşehirli
işadamları tarafından karşılanmak üzere, bu yıl,
fakülte için hazırlanan üç ayrı binanın temeli
atılacaktır. 750 milyara mal olacağı tahmin edilen bu
binaların bedeli taahhüt edilmiştir.
Değerli milletvekilleri, görüldüğü gibi, Nevşehirliler bu
hususta çok azimlidirler. Nevşehir, üniversiteye layıktır.
Nevşehirin, Nevşehir olarak kuruluşunu ve ilk imarını
temin eden, Türkiyede ilk matbaayı kuran Nevşehirli Damat
İbrahim Paşanın adını taşıyan bir
üniversitenin kurulmasına ilişkin kanun teklifimin, Genel Kurulun
gündemine alınması lehinde oy kullanılmasını Yüce
Heyetinizden istirham ediyorum. Biraz önce, Konyaya teknik üniversite
kurulmasıyla ilgili kanun teklifinin doğrudan gündeme
alınmasıyla ilgili önergenin kabulü de bu ümidimizi
artırmıştır.
Şahsım ve Nevşehirli hemşerilerim adına Yüce
Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (ANAP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Başka söz talebi?.. Yok.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, gündemin Özel Gündemde Yer Alacak
İşler kısmına geçiyoruz.
Genel Kurulun 13.3.1997 tarihli 68 inci Birleşiminde alınan
karar gereğince, bu kısımda yer alan, 1 Mayıs günü meydana
gelen olaylar konusundaki 179 sıra sayılı ve taşkömürü
üretimindeki sorunlar konusundaki 180 sıra sayılı Meclis
araştırması komisyonları raporlarını
görüşeceğiz.
V. GENSORU,
GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE
MECLİS
ARAŞTIRMASI
A)
GÖRÜŞMELER
1. Kocaeli Milletvekili Şevket
Kazan ve 15 arkadaşının, İstanbul Kadıköyde 1
Mayıs günü meydana gelen olaylarda gerekli tedbirlerin alınmadığı
iddialarını araştırmak amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi ve
(10/67) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu raporu
(S. Sayısı : 179) (1)
BAŞKAN Şimdi, 1 inci sırada yer alan, Kocaeli
Milletvekili Şevket Kazan ve 15 Arkadaşının, İstanbul
Kadıköyde 1 Mayıs günü meydana gelen olaylarda gerekli tedbirlerin
alınmadığı iddialarını araştırmak
amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci
maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi üzerinde kurulan (10/67) esas
numaralı Meclis Araştırması Komisyonunun raporu üzerindeki
görüşmelere başlıyoruz.
Sayın Komisyon?.. Burada.
Sayın Hükümet?.. Burada.
Sayın milletvekilleri, İçtüzüğümüze göre, Meclis
araştırması komisyonu raporu üzerindeki görüşmede ilk söz
hakkı, Meclis araştırması önergesi sahibine aittir. Daha
sonra, İçtüzüğümüzün 72 nci maddesine göre, siyasî parti
grupları adına birer üyeye, şahısları adına iki
üyeye söz verilecektir. Ayrıca, istemleri halinde, Komisyon ve Hükümete de
söz verilecek; bu suretle, Meclis araştırması komisyonu raporu
üzerindeki görüşme tamamlanmış olacaktır.
Konuşma süreleri, Komisyon, Hükümet ve siyasî parti grupları
için 20şer dakika, önerge sahipleri ve şahıslar için 10ar
dakikadır.
Komisyon raporu, 179 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Rapor üzerinde söz alan sayın milletvekillerinin isimlerini
okuyorum: Önerge sahibi olarak söz talebi yok. Grupları adına,
Doğru Yol Partisi Grubu adına Sayın Necati Çetinkaya, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına Sayın Eşref Erdem.
Önerge sahibi söz istiyor mu?.. İstemiyor.
Doğru Yol Partisi Grubu adına Sayın Necati Çetinkaya;
buyurun. (DYP sıralarından alkışlar)
Sayın Çetinkaya, süreniz 20 dakikadır.
DYP GRUBU ADINA M. NECATİ ÇETİNKAYA (Konya) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmama başlamadan önce,
18 Mart Çanakkale Zaferinde, başta, büyük komutan Mustafa Kemal ve arkadaşlarını ve
aynı zamanda, Çanakkale Müstahkem Mevkiler Komutanı Cevat
(1) 179 S. Sayılı Basmayazı tutanağa
eklidir.
Paşa ve onun komutasında görev alan 253 bin şehidi ve
geride kalan gazileri rahmet ve minnetle anıyor ve büyük Akifin, onlar
için yazdığı çok güzel şu şiiri okuyorum:
Vurulup tertemiz alnından uzanmış yatıyor;
Bir Hilâl uğruna, ya Rab, ne Güneşler batıyor!
Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş, asker!
Gökten ecdad inerek öpse o pâk alnı değer.
Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor Tevhidi...
Bedirin arslanları ancak, bu kadar şanlı idi...
Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?
Gömelim gel seni tarihe! desem, sığmazsın.
Herc ü merc ettiğin edvâra da yetmez o kitap...
Seni ancak ebediyetler eder istiâp.
Bu, taşındır diyerek Kâbeyi diksem başına;
Rûhumun vahyini duysam da geçirsem taşına;
Sonra gök kubbeyi alsam da, ridâ namiyle,
Kanıyan lâhdine çeksem bütün ecramiyle;
Türbedârın gibi tâ fecre kadar bekletsem;
Gündüzün fecr ile âvizeni lebrîz etsem;
Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber,
Sana âguşunu açmış duruyor Peygamber.
Ruhları şad olsun. (Alkışlar)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Partim adına,
geçtiğimiz yıl İstanbulda yaşanan ve hepimizi üzen, 1
Mayısta meydana gelen olaylarla ilgili söz almış bulunuyorum.
Konuşmama başlamadan önce, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Hepinizin bildiği gibi, yıkıcı ve bölücü
unsurların ortak amacı, ülkemizdeki mevcut rejimin tüm
kurumlarıyla yıkılmasını sağlamak ve yerine,
kendi ideolojisine uygun bir yönetim biçimi getirmektir. 12 Eylül 1980 öncesi,
özellikle Marksist ve Leninist ideolojiye sahip örgütler bu yönde birçok
eylemlerde bulunarak, ülkeyi kargaşaya ve terör ortamına
sokmuşlardır. 1990 ve 1991 yıllarında, Sovyet Rusyadaki
komünist rejimin çökmesiyle, bu gruplar destek ve kaynağını
kaybederek, eskisi gibi taban bulamamaya başlamıştır.
Sayın milletvekilleri, bildiğiniz gibi, yıllardır
kaynağını milletimize yabancı ideolojilerden alan
yıkıcı faaliyetlerden olan Marksist ve Leninist düşünceye
sahip bazı hainler ve bölücü unsurlar, ülkemiz insanlarını
Türk-Kürt, laik-antilaik, Alevî-Sünnî olarak kamplara bölerek çatışma
ortamını hazırlamaya çalışmışlardır;
ancak, halkımızın sağduyusu, kendilerine çatışma
ortamını yaratacak zemine her zaman engel olmuş, bu
yıkıcı mihraklar da kendi yazdıkları senaryoları
uygulama fırsatı bulamamışlardır.
Hepinizin bildiği gibi, Türkiyenin en büyük sanayi, ticaret ve
aynı zamanda eğitim merkezi durumunda olan İstanbul İlimiz,
sanayileşmeye dayalı olmayan, kırsal alandan göçlerin
şişirdiği bir değişimin tabiî sonucu, sosyolojik ve
yönetsel olarak birçok sorunların temerküz merkezi haline gelmiştir.
Geçtiğimiz yıllar içinde, kanlı toplumsal olaylar ya da
kanunsuz toplantı ve gösteri yürüyüşleri, her türlü
başkaldırı niteliğindeki kitlesel hareketler, yine bu
şehrimizde meydana gelmiştir. Legal görüntüde teşekkül ettirilen
birtakım çevre ve kuruluşlar ile bazı mihraklar, sözde
yıldönümü kutlamalarıyla, sükûn ve huzur isteyen milletimizin ve
ülkemizin istikrarını bozma faaliyetlerini, bazı dış
kaynaklı demokrasi havarilerinin -ama, sahte havarilerin-yönlendirmeleriyle
de destek bularak sürdürmüşlerdir.
Saygıdeğer milletvekilleri, işçi bayramı olarak
bilinen 1 Mayıslar daha önceki yıllarda da
kutlanmıştır; ancak, 1977 yılının 1
Mayısı tam anlamıyla bir faciaydı. Zira, hatırlanacağı
gibi, 36 vatandaşımızın ölümüyle sonuçlanan bu
kutlamanın bir benzeri 1996 Mayıs ayında da tezgâhlanmak
istenmiştir. Nitekim, 1996 yılı 1 Mayıs
kutlamalarının tertip edildiği Kadıköy meydanı, 52si
emniyet mensubu olmak üzere, 69 kişinin yaralandığı, 3 kişinin
de hayatını kaybettiği bir arenaya dönüşmüştür.
Ülkemizdeki iş hayatının geliştirilmesi için azamî gayret
içinde olduklarını takdirle gördüğümüz Türk-İş,
DİSK, Hak-İş, KESK gibi önemli işçi teşekküllerinin
organizesiyle başlayan; ancak, bazı örgütlerin militanlaşmış
uç kadrolarının tahrik ve provokasyonlarıyla isyana dönüştürülen
Kadıköydeki 1 Mayıs kutlamaları, düzenleyici işçi
kuruluşlarının inisiyatifinden çıkarak, görev alan emniyet
güçlerinin de kontrolünü zorlaştıran kitlesel bir tedhiş
hareketine dönüşmüştür. Böylece, Kadıköyde dükkân ve
mağazaların tahrip edilmesi, yağmalanması, bazı
araçların ateşe verilmesi, güvenlik güçlerine ellerindeki her türlü
vasıtalarla saldırıda bulunulması, zedelenen bazı
değerler bir yana, gelişme gayreti içinde bulunan ülkemizi 27
milyarlık maddî bir zarara da sokmuştur. Bu yasadışı
unsurların maksadı, devlete olan güveni azaltmak, aslında,
tükenmiş bulunan ideolojilerinin hâlâ devam ettiğini göstermek ve
gerekirse şiddeti de kullanarak, geniş halk kitleleri üzerinde
varlıklarını ispat etmektir. Ancak, bu şer güçler,
sağduyulu milletimizin vicdanında ve güçlü devletimizin
karşısında hiçbir zaman arzu ettikleri sonuca ulaşamayacak
ve hak ettikleri cezaya çarptırılacaklardır.
Arz ettiğim gibi, bu olaylar öncesinde de İstanbulun Gazi
Mahallesi, Ümraniye, Esenyurt, Maltepe-Gülsuyu gibi bazı hassas
bölgelerinde Marksist Leninist terörist gruplardan Devrimci Halk Kurtuluş
Partisi, Marksist-Leninist Komünist Partisi, Türkiye Komünist Partisi-Marksist
Leninist ve Türkiye İşçi-Köylü Kurtuluş Ordusu Partizan gibi
örgütler, işçi kesimi ve üniversite öğrencileri arasında 1
Mayısın kanunsuz hale dönüşmesi için
çalışmalarını hızlandırmışlardır.
Saygıdeğer milletvekilleri, ülke genelinde 19 ayrı
merkezde kutlama ve gösteri yürüyüşü şeklinde 1 Mayıs
etkinliklerinin yapılmak istendiği, ilgililer tarafından, mülki
amirliklere başvurularla gündeme getirilmiştir.
İstanbulda yapılacak mitinge, işçi sendikaları ve
konfederasyonları ile diğer demokratik kitle örgütleri, geleneksel 1
Mayıs kutlamalarını yapmak ve bugünde sosyal ve ekonomik
sorunlarını kamuoyuna duyurmak amacıyla 2911 sayılı
Yasa çerçevesinde mülki amirliklere başvuruda bulunmuşlardır.
İşçi sendikalarının, ideoloji ayırımı
yapmaksızın bir araya gelmesi dikkat çekicidir. Ayrıca, KESKin,
diğer kitle örgütleriyle birlikte ilk eylem birliğidir. Kamuoyuna
mesaj verme açısından 1 Mayıs önemli bir fırsattır.
Hakikaten, o günlerde, 1 Mayısa gelmeden bir gün önce bu dört
konfederasyonun el ele vererek bu şekilde bir harekete girişmesi,
ülke genelinde barışın müjdecisi olarak kabul edilmişti.
Gelin görün ki, kötü niyetliler, maalesef, buna fırsat vermediler.
Nitekim, İçişleri Bakanlığımız, 1
Mayısı açık hava toplantılarıyla kutlamak isteyen bu
19 ilimizle beraber, bütün valiliklerimizi, 28.2.1996 tarihinde
yayınladığı genelgeyle, yasadışı
unsurların, bu etkinlikleri provoke edebileceklerinden bahisle, işçi
ve öğrenci kesiminin yoğun olduğu iller başta olmak üzere,
kanunsuz olaylara karşı uyarmış, mevcut emniyet
tedbirlerinin artırılarak uygulanması yönünde
talimatlandırmıştır. 19 Nisan 1996 gününden itibaren,
kutlama yapılacak illere, istihbarat dairesince, gerekli her türlü bilgi
akışı ve geri destekleme yapılmıştır. Bu
raporlarda, örgütlerin giyiminden taktiklerine kadar, her türlü bilgi
mevcuttur. Bütün bu bilgi akışından sonra, 1977 yılı 1
Mayısında yaşanan olayların tekrar etmemesi için,
İstanbul Valiliğince 5442 sayılı İl İdaresi
Kanunu ve aynı zamanda 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri
Yürüyüşleri Kanunu ile yönetmeliğine uygun olan yetkiler tam olarak
başlangıçta kullanılmış ve askerî makamlardan da,
anılan gün, ihtiyat kuvvetlerinin hazır bulundurulması
istenmiştir.
Olay gününden önce, İstanbul Emniyet Müdürü de bu
toplantının kanunsuz hale dönüşmemesi için ilçe emniyet
müdürleri ve şube müdürleriyle değerlendirme toplantısı
yapmış ve bu değerlendirmede Kadıköy alanı
dışında oluşabilecek diğer kanunsuz toplantılar
için alınacak tedbirler dizisi de görüşülmüştür. Vali
yardımcısı başkanlığında, askerî yetkililer
ve MİT temsilcilerinin de hazır bulundukları toplantıda,
yönetmeliğe uygun olarak bir asayiş harekât merkezi
oluşturulmuştur. İstanbul Emniyet Müdürlüğü, Kadıköy
İskele Meydanı civarındaki yerlerden Kadıköy
Söğütlüçeşme Belediye önü, Haydarpaşa köprüaltı ve çevresi,
Kadıköy Altıyol Meydanı yanında, ilde hassas olan
alanlardan, özellikle, Taksim Meydanı, Sultanahmet Meydanı, Ümraniye,
Maltepe-Gülsuyu, Gaziosmanpaşa-Gazi Mahallesi gibi 18 meydanda da emniyet
güçlerince alınacak tedbirler doğrultusunda 30 Nisandan itibaren
arama ve kontrol noktalarında aramalar yaptırmıştır.
Bir ucu Kocaeli il sınırında, diğer ucu
Tekirdağ il sınırında olan bu geniş alanda kolluk hizmetlerinde
görevlendirilen memur sayısına göre, eldeki mevcut imkânlarla görev
ifaya gayret edilmiştir. İstanbul İlinin yüzölçümüyle
orantılı memur görevlendirme ve kuvvet
kaydırmalarının, o gün için, 32 ilçe emniyet müdürlüğüne
paylaştırılmış olduğu görülecektir. Asayiş,
trafik ve diğer güvenlik hizmetlerini bekleyen 12 milyonluk
İstanbulun, 25 bin polisinin o gün için Kadıköy alanında
görevlendirilmesinin mümkün olmadığı hepimizce de malumdur. Bu
nedenle, takviye kuvvetlerle beraber Kadıköy Meydanında 1 300ü çevik
kuvvet olmak üzere -İstanbulun toplam çevik kuvvetinin sayısı 2
500dü o sırada; haddizatında TMKya göre asgarî 6 bin olması
gerekir- 4 bin civarında güvenlik görevlisinin tedbirlerde
görevlendirilmesi ve 2 500 civarındaki çevik kuvvetin yarısının,
hem miting yapıldığı alanda hem de diğer alanlarda
görevlendirilmiş olması, bu gibi kuvvet zaafiyetini meydana getirmede
etken olmuştur. Toplumsal olaylarda çevik kuvvet polisi, kanunsuz toplantılardaki
toplulukları dağıtmada en önemli güçtür ve deneyimleri sayesinde
o gün meydanda bulunan ve
saldırı olaylarını gerçekleştiren illegal örgüt
mensuplarıyla -az sayıda olmalarına rağmen- etkin bir
şekilde mücadele etmişlerdir. Çevik kuvvet polisi, diğer
güvenlik güçleriyle beraber, olayları, saldırıları önlemiş,
bu arada, 52 emniyet görevlisi yaralanmıştır; yaralananlar
arasında çevik kuvvetten sorumlu müdür yardımcısı da
bulunmaktadır. Miting Düzenleme Kurulunun da bazı tedbirleri
yeterince alamaması, illegal örgütlerin kürsüyü ele geçirmelerine sebep teşkil
etmiştir.
İstanbul İli Emniyet Tedbirleri Planı
incelendiğinde, görevlendirme ve uyarıların
ayrıntılı yapıldığı görülmektedir.
İstanbul kadrosunda 24 bin görevli bulunduğu halde, miting alanında
4 bin, diğer noktalarda da 2 bin olmak üzere, toplam 6 bin güvenlik
görevlisinin görevlendirildiği anlaşılmıştır.
Netice itibariyle, 6 bin görevli Kadıköy mitingiyle ilgili olarak
görevlendirilmiş, diğer görevliler de, Taksim, Sultanahmet,
Gaziosmanpaşa-Gazi Mahallesi, Ümraniye ve diğer yerlerde
görevlendirilmiştir. Netice itibariyle, güvenlik kuvvetleri, gerekli
tertip ve tedbirleri almış, olaylar sırasında da gayret ve
fedakârlıkla görev yapmıştır. Milletimiz,
halkının huzuru için canını feda eden güvenlik güçlerinin,
bu olayda da gösterdiği gayret ve çalışmaları
görmüştür; bu husus, yakinen komisyonca da tespit edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, özetle, söz konusu iddialarla ilgili olarak,
Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanununun uygulanmasında,
Kanunda gösterilen usul ve hükümlere uygun hareket edilmiştir. Yalnız,
umulanın ötesinde, 40 bin kişilik topluluğun kontrole
alınmasında, düzenleme kurulunun yeterince emniyet güçlerine
yardımcı olmaması ve gerekli miktarda elemanıyla kürsü
güvenliğini sağlayamaması, meydanın terörist gruplara terk
edilmesi sonucunu getirmiştir. Düzenleme kurulu, inisiyatifi tamamen elden
kaybetmiştir.
Yine, miting alanı yanlış tespit edilmiştir. 2911
sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanununda kamu
binalarında, halkın huzur ve güvenini ihlal edecek ana arterlerde;
yine, devamlı olarak trafiğin yoğun olduğu yollar ve
meydanlarda toplantı ve gösteri yürüyüşleri yapılamaz ve bu gibi
yerlere izin verilemez denilir; ama, her nedense, devamlı olarak, hep, bu
şekildeki yerler zorlanarak alınmak istenir ve nihayet, o gün
işte, Söğütlüçeşme ve Kadıköy Belediyesi önünde
toplanılarak, yürüyüş müsaadesi olmadığı halde
yürüyüşe geçilmiş; yalnız oradan değil, birkaç koldan
yürüyüşe geçilerek, güvenlik kuvvetlerinin, değişik yönlere
bölünerek, kuvvet zafiyetine sebebiyet verilmiştir.
Değerli milletvekilleri, o gün, ilin valisinin 27-30 Nisan
tarihleri arasında izinli olması ve 1 Mayıs günü, sabah erken
saatte, görevinin başında bulunamaması, teknik arızadan
dolayı uçağının kalkmamasından
kaynaklanmıştır; ancak, öğle saatlerinde intikal
etmiştir. Bu nedenle, zamanında görevinin başında...
BAŞKAN Sayın Çetinkaya, 2 dakikanız var.
M. NECATİ ÇETİNKAYA (Devamla) Oldu efendim.
Değerli arkadaşlar, olay günü, mevcut imkân ve personelden 1
384 çevik kuvvet personeli ve 966 personel ile alandaki toplam kuvvet 2 354,
ihtiyat kuvveti de 1 655tir ve 24 komiser yardımcısı, 1
şube müdürü, 1 emniyet müdürü, 9 emniyet amiri, 4 başkomiser, 4
komiser dahil olmak üzere, toplam 4 009 personel, 18 alanda ve 45 arama
noktasında görevlendirilmiştir. Biraz önce arz ettiğim gibi,
miting alanının son derece uygun olmadığı, miting
alanına 45 giriş arama noktasından da kendisini göstermektedir.
Değerli arkadaşlar, İstanbul Emniyet Müdürlüğünün
planladığı emniyet tedbirlerine göre; dağıtmada en
yakın boyalı su ihtiva eden panzer kullanılacağı,
boyalı su kullanan araç, sis, göz yaşartıcı ve ses
bombası kullanılmasında ve barikat kurmak için lüzumlu
malzemenin ikmalinde en hassas bölgeye intikal ettirilmesinin düşünülmüş
olduğu, yeterli miktarda panzer görevlendirileceğinin ve kuvvesinde 4
adet zırhlı su püskürtücü araç, 797 gaz maskesi ve 799 gaz süzgecinin
hazır tutulduğu anlaşılmış; ancak, toplumsal
olaylar sırasında gaz maskesi takılmasındaki
aksaklıklardan dolayı, gaz bombasının
kullanılması halinde, zaman zaman güvenlik güçlerinin de bundan zarar
gördüğü ve zehirlenmeler nedeniyle personelin kuvvetinin
azalacağı ve moralinin bozulacağı düşünülerek
kullanılmaması, o anki değerlendirmedir; yetkililerin, olay
esnasındaki değerlendirme hatası olarak da düşünülebilir.
Yine, yukarıda isimlerini zikrettiğimiz
yasadışı örgütlerin, özel üniformalar, bayraklar, flamalar,
maskeler, taş, sopa ve silahlarla topluluğu provoke edecekleri
yolunda bilgiler alınmış; ancak, bu grupların önceden
organize olarak ve Kadıköy istikametine minibüslerle,
hazırlanmış taş ve sopalarla geldikleri ve arama
noktalarında, taşlı, sopalı saldırılarda
bulunmaları nedeniyle arama yaptırmadıkları, dar sokaklarda
güvenlik kuvvetlerinin dağılması nedeniyle miting meydanına
sızabildikleri, alınan duyumlara rağmen engellenemedikleri
anlaşılmıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Çetinkaya, lütfen toparlayınız.
M. NECATİ ÇETİNKAYA (Devamla) Bitiriyorum Sayın
Başkan.
Burada 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri
Kanununda görülen aksaklıklar, Bakanlığımızca
hazırlanan tasarıyla -inşallah yakında Komisyonumuza
gelecek ve bu aksaklıklar- düzeltilecektir.
Yine, toplumsal olaylarda bizzat görev alan polis memurundan emniyet
müdürüne kadar herkes, bu mitingde risk altına girmiş; fakat,
yukarıda belirtilen sebepler ve provokasyonların etkinliği
nedeniyle, maalesef, bazı talihsiz olaylar meydana gelmiştir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İstanbul
İlinin toplumsal olaylardaki hassasiyeti göz önüne alınarak, Emniyet
Müdürlüğünün personel yönünden takviyesi
Bakanlığımızca da değerlendirilmiş ve...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
M. NECATİ ÇETİNKAYA (Devamla) Sayın Başkan, 1
dakika daha rica edebilir miyim.
BAŞKAN Lütfen, Genel Kurulu selamlayalım; süreniz doldu.
M. NECATİ ÇETİNKAYA (Devamla) Netice itibariyle, ülkemizin
Avrupa Birliğine üye olacağı şu günlerde, olayların
sebeplerini sadece polisiye tedbirlerdeki eksikliklerde aramamak, bunun
sosyoekonomik boyutunun yanında, kimlik arayışı bulunan bu
varoşlarda faaliyet gösteren örgütlerin sokağa hâkim olmak
konusundaki aşırı isteklerini de göz önüne alarak,
caydırıcı her türlü önlem ve tedbirleri almamız gerekir.
BAŞKAN Sayın Çetinkaya, teşekkür ediyoruz efendim.
M. NECATİ ÇETİNKAYA (Devamla) Bu konuda teşekkül eden
Meclis Araştırma Komisyonu, görevini bihakkın
yapmıştır.
Temenni ederiz ki, bundan sonra, böyle günlerde alınacak
tedbirlerle, inşallah bir daha bu tür talihsiz olaylar tekerrür
etmeyecektir.
Hepinizi saygıyla selamlarım. (DYP ve RP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Çetinkaya.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Sayın Eşref Erdem;
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Erdem, süreniz 20 dakikadır.
CHP GRUBU ADINA EŞREF ERDEM (Ankara) Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; geçen yıl 1 Mayıs günü İstanbul Kadıköy
Meydanında meydana gelen olayları araştırmak üzere, Genel
Kurulun 14 Mayıs 1996 günkü toplantısında bir komisyon
kurulmasına karar verilmişti; (10/67) esas numaralı Komisyon,
süresi içinde çalışmalarını tamamlamış ve
raporunu hazırlayarak Genel Kurula sunma noktasına getirmiştir.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüş ve düşüncelerini ifade
etmek üzere huzurunuzdayım; bu vesileyle, Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Konuya geçmeden önce, bilindiği gibi, bugün, 18 Mart 1915
yılında Çanakkalede, emperyalizme karşı Türk
ordularının verdiği ve zaferle
sonuçlandırdığı bir harekâtın 82 nci
yıldönümüdür. 18 Martı, sadece, düşman kuvvetlerinin Çanakkalenin
karanlık sularına gömüldüğü gün olarak değil, bir
başka açıdan da değerlendirmekte yarar var: O Çanakkale
Savaşıdır ki, bugünkü laik, demokratik cumhuriyetimizin temelini
atan Mustafa Kemalin, bir büyük devlet adamının, bir büyük
komutanın, bir büyük dehanın ortaya çıkmasına vesile
olmuştur; bu vesileyle, başta, Mustafa Kemal Atatürk ve Onun
yakın silah arkadaşlarını ve vatanı uğrunda
Çanakkalede şehit olan yurttaşlarımızı,
kahramanlarımızı şükran ve saygıyla anmayı da bir
görev biliyorum.
Sayın milletvekilleri, geçen yıl 1 Mayıs günü
İstanbul Kadıköyde meydana gelen olaylar ve aynı gün
televizyonlarda yayınlanan ürkütücü görüntüler, hepimizi derinden
etkilemiş ve üzmüştü. Önce, konuyla ilgili olarak, kısa bir
değerlendirme yapmak istiyorum: Siyaset adamları olarak, sorunu,
duygusal ve önyargılı olmaktan uzak, sağduyulu ve
soğukkanlı bir şekilde ele almamızın doğru
olacağına inanıyorum. Olayın, üzerinde durulması
gereken iki boyutu vardır: Biri, terör, diğeri ise demokrasidir.
Terör ve demokrasi, bir arada zaten düşünülemez; terörün olduğu yerde
demokrasi, demokrasinin olduğu yerde de terör olmaz. Şiddet yoluyla
sonuç alınamayacağını, artık, herkes
kavramış olmalıdır. Cumhuriyet Halk Partisi olarak,
şiddeti hiçbir şekilde benimsemediğimizi ve reddettiğimizi
açık ve berrak bir şekilde, burada, huzurunuzda, bir kez daha altını
çizerek ifade etmek istiyorum.
Sayın milletvekilleri, terörü reddetmek, terörün ortadan
kaldırılmasına yetmez; demokrasiyi içimize sindirmek, onu, bütün
kurumlarıyla yaşama geçirmek; kafalarımızdaki
önyargıları, tabuları yıkmak, ifade özgürlüğünün önündeki
bütün engelleri ortadan kaldırmak gerekir.
1 Mayıs, yüzyılı aşkın bir süredir, emeğin
ekonomik, sosyal ve siyasal taleplerinin dile getirildiği bir gündür.
İsteyenler, bu günü, bahar veya çiçek bayramı olarak kutlayabilir;
ancak, 1 Mayısın, emeğin birlik ve dayanışma günü
olarak kutlanmasına da hiç kimsenin karşı çıkmaya
hakkı yoktur zannediyorum.
Geride bıraktığımız 1 Mayıs, bu önemine ve
anlamına uygun olarak bir kez daha yaşatılmak istenmişse
de, ne yazık ki, dört büyük sendika konfederasyonunun istediği ve
planladığı biçimde kutlanamamıştır. 1977den
sonra ilk kez bu kutlamalar sırasında silah
kullanılmış ve üç yurttaşımız
yaşamını yitirmiştir. Saat 11.00de başlayacak olan
kutlamalar öncesi -09.15te- silah kullanılmış olması,
tansiyonun, daha sabahın erken saatlerinden itibaren yükselmesine neden
olmuştur. Burada, yürüyüşü düzenleyen
konfederasyonlarımızın yöneticilerinin ve işçilerimizin,
çalışanlarımızın, emekçilerimizin gösterdiği
sorumluluk bilinci ve sağduyu takdire şayandır. Güvenlik güçlerinin
de büyük bölümünün itidali, olayın daha vahim bir boyut almasını
önlemiştir. Buna karşılık, toplumda süren huzursuzluktan
beslenen toplum ve demokrasi düşmanları da her zaman var
olagelmiştir.
Ne yazık ki, yıllardır polis politize edilmiş, belli
bir ideolojinin sempatizanı olanlar buraya alınmış ve âdeta
bu anlayış özendirilmiş, ortaya bir dev
çıkarılmıştır. Bugün bu deve hâkim
olunamamaktadır. Her kitle gösterisinde, polislerin bir kısmına
hâkim olmaya çalışan amirlere sıkça rastlanmaktadır. 1
Mayıs deyince tüyleri ürperen, gençlik, öğrenci deyince
saldıran, işçi sözünü duyunca en sert şekilde tepki gösteren
-açıkça, radikal sağ eğilimlerden yana- bir emniyet gücü
yaratılmıştır. Ne acıdır ki, bu tablo, Susurluk
olayıyla biraz daha günyüzüne çıkmıştır. Üzerinde
durmamız gereken temel nokta budur. Çağdaş, aydınlık
kafalı, olaylar karşısında taraf olmayan, sorgulamalarda
işkenceyi, insan haklarıyla bağdaşmayan yöntemleri reddeden
ve ne yapılması gerektiğini çok iyi bilen bir güvenlik örgütü
hepimizin ortak hedefi olmalıdır.
Sayın milletvekilleri, haftalar öncesinden de giderek
yoğunlaştırılan kampanyalarla 1 Mayısın
amacı dışına taşınacağının ve
doğrultusundan saptırılacağının
kanıtlarına kimi yazılı basında bolca
rastlanmasına karşın, güvenlik güçlerince gerekli ve zorunlu
duyarlılığın gösterilmediği açıkça
anlaşılmaktadır. Emniyet güçlerinin olaylara bilerek seyirci
kaldığı kuşkuları ciddî şekilde dile
getirilmiş ve sonuçta, bu kuşkular, İstanbul Emniyet
Müdürlüğünün açıklamalarıyla daha da haklılık kazanmıştır.
Bazı örgütlerin propaganda amacıyla güçlerini alabildiğince
sergileyebilecekleri ve bu yolla kamuoyu oluşturmaya
çalışacakları konusunda yeterli istihbaratın
yapılmadığı da veya yapıldıysa bundan
yararlanılmadığı da açıkça ortaya
çıkmıştır.
Kutlamaların düzenleniş amacının
dışına çıkılarak bir şiddet gösterisi haline
dönüştürülmesini kimse onaylayamaz ve eylemin terör karakterini hiç kimse
gözardı edemez. Toplumsal belleğe kaydedilen görüntülerin
unutulması ve bugünden yarına silinmesi olanağı da yoktur;
ancak, güvenlik güçlerinin savsamasını da anlamak mümkün
değildir. Bu kuruluşun görevi, koruyucu hekimlik gibi, olayların
gerçekleşmesini bekledikten sonra onu bastırmak değil, ortaya
çıkmadan önlemektir; oysa, 1 Mayıs mitinginde bunun tam aksi
yapılmıştır. Nitekim, İstanbul Emniyet Müdürünün
fazla müdahaleci olmadık, kamuoyu bunları görsün istedik;
vatandaşlarımız da haklılığımızı
nihayet gördü yolundaki açıklaması, bu iddiayı haklı
gösterecek ipuçlarını vermektedir. Bu tutum, beraberinde pek çok soruyu
da akla getirmektedir.
Ülkemizin sorunu, 1982 Anayasasının getirdiği
yasakçı ve baskıcı anlayışın, antidemokratik
düzenleme ve uygulamaların tümünün ortadan kaldırılması,
çağdaş, demokratik devlet ve topluma
ulaşılmasıdır. Özgürlüklerin kimilerince kötüye
kullanılması ve kötü örnekler gerekçe gösterilerek, insan
haklarına dayalı hukuk devletinin tüm kurumlarıyla
yaratılması ve yaşatılması gereğine
aykırı düzenlemeler için yapay nedenler
yaratılmamalıdır.
12 Eylül 1980 darbesiyle susturulan, örgütlenme hakkından yoksun
bırakılan, politika yapması yasaklanan ve acımasızca
ezilen emekçilerin ve çalışanların, demokratik kitle
örgütlerinin giderek yükselen bilinçlenmesinin ve buna bağlı
taleplerinin nasıl geriletileceğinin hesaplarının
yapıldığını sezer gibi oluyorum. Oysa, sivil toplumu
güçlendirmek ve demokratik katılımı gerçekleştirmek için,
sendikal yaşamı düzenleyen yasaların ivedilikle, gerçek
demokratik usul ve esaslara bağlanarak yeniden düzenlenmesi, sendikalara
demokratik örgütlenme haklarının verilmesi gereklidir. Böylece,
sendikalar güçlenecek ve 1 Mayıslarda şiddeti amaçlayan
grupların karşısında, güçlü bir demokratik sendika
yapısı ve gücü oluşturulacaktır. Bu şekilde de, bu
alanlar, şiddeti kendileri tasfiye edeceklerdir.
Aynı şekilde, kamu sendikalarının da iç hukuk
düzenlemesi bir an önce gerçekleştirilmeli, gerçek bir sendikal yapı
ortaya çıkarılmalıdır. Böylece, legal örgütlenme
genişledikçe illegal örgütlenme de gerilemiş olacaktır. Unutulmamalıdır
ki, çağdaş, demokratik bir toplum yaratma, demokrasiyi
kurumlaştırma, daha çok baskıyla değil, daha çok
demokrasiyle mümkündür.
Sayın milletvekilleri, 12 Eylül sonrası uygulamaya konulan
kültürel, sosyal ve ekonomik politikalar, yeni bir insan tipi yaratmaya
yöneliktir; çevresinde gelişen olaylara duyarsız, bireyci,
çıkarcı, tüm moral değerleri yadsıyan ve bunların
yanına da, bedeli nasıl ödenmiş olursa olsun, sadece kazanmak
amacını koyan bir insan tipi.
Bugün, ülkemizde, toplumsal gelirin dağılımındaki
adaletsizlik artarak gidiyor, millî gelir hakça bölüşülmüyor; üretmeden
kazanmanın, ülkesini ve insanını soyarak zenginleşmenin
adı, iş bitiricilik sayılıyor; rant ve faiz âdeta
özendiriliyor; bütün ahlâkî değerlerin ve kavramların içleri boşaltılıyor,
insanlar erdemlerinden özveride bulunmaya zorlanıyor, soylu
davranışlara dudak bükülüyor; işkence olayları,
yargısız infazlar devam ediyor ve kurumlaşıyor; insan
hakları, giderek hız kazanan ve yoğunlaşan bir biçimde
ihlal ediliyor; ceza ve tutukevleri çağdışı;
çalışanların tamamı örgütlenme, grev hakkına sahip
değil; yükseköğrenimin eşiğindeki gençler huzursuz ve
güvensiz; işsizlik çığ gibi büyüyor; hayat
pahalılığı çekilmez bir hal alıyor; kırsal
alandaki yaşam koşullarının yetersizliği sonucu
kentlere akan insanlarımız başlarını sokabilecekleri,
elektriksiz, yolsuz, susuz bir odacık için canlarını veriyor;
şehirlerin etrafında yeni yeni halkalar oluşturan gecekondu
kentleri büyüyor, yeni kültürler ortaya çıkıyor; kent, kırsal
kesim ve gecekondu kültürüyle insan arasında uyum sağlanamıyor.
Pek çok noksanıyla özetlenmeye çalışılan bu tablo
içinde, 1 Mayısta sergilenen şiddet, insanlarımızda,
kaygılara ve korkulara yol açmıştır; ancak, bilinmelidir
ki, bu olaylar, içinde bulunduğumuz toplumun koşullarına ve
doğasına bir parça da uygundur. Topluma egemen kılınan
ekonomik, kültürel, politik ve hukuksal koşulların suç ve suçlu
yaratmaya ne denli elverişli iklim oluşturduğunu görmeliyiz;
toplumun, her an patlamaya hazır bir barut fıçısı haline
getirildiğini farketmeliyiz. Hepimiz biliyoruz ki, suçluyu kazırsanız
altından insan çıkacaktır.
Ne var ki, polis devletine özgü baskıcılıktan,
insanı kul gören devlet anlayışından,
yurttaşlarını potansiyel suçlu gibi gören devlet
anlayışından, insanları etnik kökenlerine ve mezheplerine
göre bir şablona oturtan çağdışılıktan, hukuk
devletiyle kanun devletini birbirine karıştıran görüşten,
uzlaşmayı, anlaşmayı, konuşmayı, hoşgörüyü
reddeden, sevgiyi reddeden kısırlıktan ve sığlıktan
uzaklaşamadığımız sürece, emeğin
hakkını veremediğimiz sürece, insan gibi yaşamanın asgarî
koşullarını sağlayamadığımız sürece,
hepimizin kınadığı olayların azalmasını
beklemek ve umut etmek, pek de haklı bir beklenti olmayacaktır.
İnsanlarımıza hayal kurma olanağı dahi
vermiyorsunuz ve ondan sonra da, umutsuzca girişilen şiddet
karşısında şaşkınlığa düşüyoruz.
Olaylar, basında ifadesini bulduğu gibi, varoşların kente
inmesi değildir; o insanlar, az önce çizilen koşullar içerisinde
yaşamaktadır, kimsenin de bir yere indiği yoktur, iç içe
geçmiş sorunlar yumağıyla yine iç içe yaşamaktadırlar.
Bu olaylar rastlantısal değildir; ama, kaderimiz de
değildir. Dürüst, ahlaklı, emeğe saygılı, insan
haklarına saygılı, hak ve özgürlüklerin özüne saygılı
bir yönetim eliyle sorunların üstesinden gelmek hiç de zor değildir.
Sayın milletvekilleri, olayı yalın değil, bütün
boyutlarıyla, sosyolojik, politik, ekonomik ve kültürel boyutlarıyla
ve yukarıda özet olarak sunmaya çalıştığım
karmaşık tabloyla birlikte ele alır ve irdelersek, sağlıklı
çözümler bulmak mümkün olur.
Sonuç olarak, terör çıkar yol değildir; bunun
vurgulanması ve altının çizilmesi önemlidir; ama,
çağdaş bir demokrasiyi kurumlaştırmak, çağdaş bir
güvenlik konsepti oluşturmak da en az o kadar önemlidir.
Bu genel değerlendirmeden sonra, komisyon raporuna hangi noktalarda
muhalefet ettiğimi kısaca açmaya çalışacağım.
Değerli arkadaşlarım, Kadıköy İskele
Meydanının, etkin güvenlik tedbirlerinin alınmasını
güçleştirecek fizikî yapıda olmasına rağmen miting
alanı olarak neden tespit edildiği
anlaşılamamıştır.
Çok önceden, mitingi sabote edecek illegal örgütler, yapacakları
eylemler, kıyafetlerine ve sloganlarına varıncaya kadar bütün
ayrıntılarıyla istihbar edilmiş ve hatta kendi yayın
organlarında ilan edilmiş olmasına rağmen, olay öncesi
tahriklerde ve saatlerde, güvenlik güçlerince, yeterli önlem
alınmamış, grupların miting alanına girmeden çok önce,
uzak noktalarda ve birleşmeden etkisiz hale getirilmeleri mümkünken, böyle
bir yola başvurulmamıştır.
Havadan kontrol, zamanında ve yeterince
yapılamamıştır.
Tek tip üniforma giyerek, ellerinde sopalarla, askerî bir düzen
içerisinde miting alanına gelen militanlar, önceden görüldüğü halde,
gelişleri engellenmemiş ve etkisiz hale getirilmemişlerdir.
Aranarak bırakılan kişilerin taş ve sopalarla
saldırıda bulunduğu, Emniyet Genel Müdürünün de taş ve
sopaların önceden miting alanına getirildiğini belirttiği,
kısacası, güvenlik güçlerinin, olay öncesi ve sonrasında,
yeterince arama ve inceleme yapmadığı ortaya
çıkmıştır.
Kamuya ve özel kişilere ait araçlara saldırılar
yapılırken güvenlik güçlerinin hiç müdahale etmedikleri, eldeki
panzer, su sıkma aracı, itfaiye aracı gibi araç ve gereçleri
etkin bir şekilde kullanmadıkları
anlaşılmıştır.
Mevcut güvenlik güçlerinin, sayıca ve araç gereç
bakımından yetersiz oldukları, gereken düzeyde
eğitilemedikleri ve deneyimsiz oldukları açıkça ortaya
çıkmıştır.
Telsiz muhaberesinin yeterli ve sağlıklı olması için
gerekli tedbirler alınmamıştır.
Ölen kişilerin neden ve ne şekilde öldükleri konusunda yeterli
bilgi ve belge bulunamamış ve tatmin edici bir açıklama yapılamamıştır.
Polisin, personel araç gereç, eğitimi gibi yetersizliklerinin,
yetkililerce, zamanında, tam takdir edilemediği
anlaşılmıştır.
İçişleri Bakanlığı, başta Vali olmak
üzere, olay öncesinden itibaren takdir hataları gösteren, sevk ve idareyi
etkili bir şekilde yapamayan, özellikle askerî birliklerle koordinasyonu
sağlayamayan yetkilileri suçsuz bulmuştur.
Değerli arkadaşlarım, hepiniz
hatırlarsınız, Amerika Birleşik Devletleri
Başkanı Ronald Reagana bir suikast düzenlenmişti.
Suikastın hemen sonrasında, Beyaz Sarayda, Başkanı
korumakla görevli, sayıları dörtyüzün üzerinde olan koruma
görevlilerinin tümü görevlerinden
uzaklaştırılmıştır. Bu bir zihniyettir, bu bir
anlayıştır. Bu yaptırımı uygulamazsanız,
bunları, bu olayları önleyemeyiz.
Görülüyor ki, raporda, olayların sebepleri, sorumluları
sağlıklı bir şekilde tespit edilememiştir.
Bakanlığın, polisin yetiştirilmesi, eğitimi,
yeterli araç gereç sağlanması konularındaki politikası
yanlış olduğu gibi, İstanbul Valisinin yanı sıra,
buradaki emniyet yetkililerinin, askerî birlik komutanlarının da
ihmalleri ve yanlış değerlendirmeleri, olayların bu
boyutlara ulaşmasına sebep olmuştur. Unutulmamalıdır
ki, 1977 yılının 1 Mayısında katledilen 37
yurttaşımızın, hâlâ, failini bulabilmiş değiliz.
Ne yazık ki, 1996 yılı 1 Mayısında da, bunlara, 3
yurttaşımız daha eklenmiştir ve öyle görünüyor ki, faili
meçhul cinayetler zincirinde bunlar da yerlerini alacaklardır.
Değerli arkadaşlarım, yukarıda sayılan
gerekçelerle Komisyon raporuna muhalefet şerhi koydum. Bu vesileyle, Yüce
Meclise saygılar sunuyorum. (CHP, DSP ve ANAP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Erdem.
Anavatan Partisi Grubu adına, Sayın Nejat Arseven; buyurun.
ANAP GRUBU ADINA NEJAT ARSEVEN (Ankara) Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; ben de, 18 Mart Çanakkale Zaferinin
yıldönümünde, Kurtuluş Savaşı destanımızın
ilk sayfası, başlangıcı olarak değerlendirilebilecek
bu günde, Çanakkaleyi geçilmez kılan ve şehadet mertebesine
erişen tüm memleket evlatlarımıza, bütün Anavatan camiası
adına, Tanrıdan rahmet diliyorum.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Kocaeli Milletvekili
Şevket Kazan ve 15 arkadaşının,
İstanbul-Kadıköyde 1 Mayıs günü meydana gelen olaylarda gerekli
tedbirlerin alınmadığı iddialarını
araştırmak amacıyla, Anayasanın 98 inci,
İçtüzüğün de 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi üzerine
açılmış bulanan (10/67) numaralı Meclis araştırmasıyla
ilgili Komisyon raporu üzerinde, Anavatan Partisi Grubunun görüşlerini Yüce
Heyetinize arz etmek üzere söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce
Heyetinizi de en içten duygularımla selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri, 1 Mayıs günü,
İstanbul-Kadıköyde Türk-İş, Hak-İş, DİSK ve
KESKin 1 Mayıs işçi bayramı kutlamalarıyla ilgili olarak
düzenlemiş oldukları toplantıya karışmış
bulunan yasadışı örgütlerin meydana getirmiş oldukları
olayların bütün milletimizi ve tabiî, Yüce Meclisimizi yürekten
yaraladığı, hepinizin malumlarıdır.
Maalesef, bu olaylarda 3 sivil vatandaşımız ölmüş, 30
sivil ve 58 polisimiz yaralanmış, bu yasadışı
örgütlerce araçlar ateşe verilmiş, mağazaların cam ve
çerçeveleri kırılmış, mallar yağmalanmış ve
maalesef, yüzmilyonlarca liralık maddî bir zarar da ortaya
çıkmıştır.
Yine, Yüce Heyetinizin 14.5.1996 tarihli ve 51 inci Birleşiminde
alınan 422 sayılı kararla kurulan (10/67) esas numaralı
Komisyon, aynı zamanda, benim de Anavatan Partisi temsilcisi olarak üyesi
bulunduğum bu komisyon, Yüce Meclisin kararından hemen sonra
çalışmalarına başlamış ve fevkalade olumlu,
ciddî, olayları büyük bir hassasiyetle inceleyen uzun
çalışmalardan sonra, bugün huzurunuzda görüşülmekte olan
raporunu, 4.12.1996 tarihli 11 inci Birleşiminde aldığı
karar üzerine hazırlamıştır.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 1 Mayıs
olaylarıyla ilgili olarak kurulmuş olan bu Komisyonun
çalışmaları sırasında, konunun önemini de dikkate
alarak, başta dönemin İçişleri Bakanı olmak üzere, konuyla
ilgili bulunan toplantının düzenleyicisi
konfederasyonlarımızın başkan ve yöneticileri ile birçok
sendika yöneticilerinin, emniyet yöneticilerimizin, idarecilerimizin
ifadelerine başvurulmuş; bahse konu kişilerin yazılı
ve sözlü ifadelerinin yanında, yine olayla ilgili birçok kişi
dinlenmiş, yazışmaları ve raporları
incelenmiştir.
Komisyonun yapmış olduğu bu çalışmalar ve elde
edilen bilgi ve belgelere göre, 1996 yılı nisan ayının
başından itibaren, illegal aşırı sol örgütlerin
yayın organı olan çok sayıda dergi tarafından, memurlar,
işçiler, öğrenciler, köylüler gibi çeşitli toplum kesimlerinin 1
Mayıs mitingine katılmaya, direniş, savaşma,
dayanışma ve mücadeleye davet edildiği; çeşitli illegal
gruplar tarafından da, aynı doğrultuda bildiriler
dağıtıldığı anlaşılmıştır.
1996 yılı 1 Mayıs kutlamalarının, Toplantı
ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu hükümlerine göre, toplantı alanı
olarak tespit edilen Kadıköy İskele Meydanında
yapılması amacıyla, yine, Türk - İş, DİSK, Hak -
İş ve KESK yöneticileri bir mutabakata varmışlar ve bu doğrultuda,
19.4.1996 tarihinde de İstanbul Valiliğine
başvurmuşlardır.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; yasal bütün
prosedürüne uyulmak suretiyle bahse konu konfederasyonlarımızın
düzenlemiş oldukları 1 Mayıs kutlamasıyla ilgili bu
toplantıda olayların meydana gelmesi ve gelişmesindeki etkin
unsur ve suçlular, elbette, taş ve sopalarla bu hain eylemlerini
gerçekleştiren illegal örgütler ve teröristlerdir. Bu olayda, işçinin
sosyal ve ekonomik sorunlarının duyurulmak istendiği böyle bir
günde, kürsülerde konuşmak isteyen sendika temsilcilerinin dahi militan
gruplarca taşlanmalarını ve neticede kürsünün işgali
suretiyle konuşturulmamalarını kabul etmek mümkün
olmadığı gibi, bundan sonra olabilecek bu ve benzeri
toplantılarda ilgililerin daha hassas davranmaları gerektiği de
açıktır.
Bununla esas ifade etmek istediğimiz, 1 Mayıs 1996 tarihinde
ülkedeki anarşi ve terörün gelmiş olduğu noktanın tespiti
ve yaklaşan 1 Mayısta, geçen 1 Mayısın da tecrübesiyle
-Hükümetin ve ilgililerin, tüm hassasiyeti göstererek- gerekli tedbirlerin alınmasıdır.
Değerli arkadaşlarım, aslında, o gün, yani geçen 1
Mayısta, güvenlik kuvvetlerimizin itidalli davranışı, belki
-hatta, belki değil mutlaka- Kadıköy Meydanının kana
bulanmasının ve aslında o kargaşa anında ayırt
edilmesi fevkalade zor olan yüzlerce değerli işçi kardeşimizin
de yok yere kanlarının dökülmesinin önüne geçmiştir.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Yüce Heyetinizin
kararı üzerine kurulmuş bulunan bu Komisyonun gerek
çalışmaları sırasında gerekse huzurunuzda bugün
görüşülmekte olan raporundan açıkça ve bir kere daha
anlaşılmıştır ki, asıl olan, anarşi ve terör
konularının istismarı değil, doğru tespit ve
teşhislerle üzerine gidilmesidir. Bu konu, aslında, yalnız
hükümetlerin değil, hükümetler tarafsız ve objektif bir şekilde
görevini yaptıkları sürece, tüm Parlamentonun da ortak sorumluluğundadır.
Asıl olan, bu ve benzeri olaylara -olayımızda olduğu gibi-
hükümet görevini yaptığı sürece, Yüce Parlamentonun yekvücut
olarak karşı çıkması ve bu olayları bir siyaset
malzemesi haline getirmemesidir. Parlamentonun açıkça ortaya
koyacağı bu tavır, sokağa hâkim olma istek ve eylemlerinde
aşırı ısrarlı oldukları görülen şiddet
yanlısı grupların bu davranışlarını da,
arzularını da mutlaka caydıracaktır.
Değerli arkadaşlarım, Anavatan Partisi Grubu adına,
bu ve benzeri olaylarda görevini layıkıyla, büyük bir özveriyle
yaptığına inandığımız tüm güvenlik
güçlerinin ve özellikle özel tim görevlilerinin, yani, bütün emniyet
güçlerimizin etkisiz gösterilmesini ve yıpratılmasını da
son derece yanlış bulduğumuzu, burada, huzurunuzda, bir kere
daha ifade etmek istiyorum. Yine, Komisyon çalışmaları ve
rapordan açıkça anlaşılmaktadır ki, illegal güçlerin,
teröristlerin, sanki polisten sâdır oluyormuş gibi, çok sert bir
davranışını, aslında, orada fevkalade halisane
duygularla bulunan, vatanın birliğini ve bütünlüğünü her
şeyin üzerinde tutan ve tuttuğuna Anavatan Partisi olarak bizim de
yürekten inandığımız işçi kardeşlerimize yönelik
bir olay gibi gösterme gayretleri de, burada, asil Türk polisinin, emniyet güçlerinin
olgun ve bilinçli davranışıyla neticesiz
kalmıştır. Yani, her zaman olduğu gibi, bu olayda da çok
basiretli davranan ve olayda büyük ölçüde can kaybına sebebiyet vermeyen
güvenlik güçlerimizi, Anavatan Partisi adına bir kere daha takdir
ediyorum.
Değerli milletvekilleri, ayrıca, bu olay, Türkiyede, tüm
anayasal kuruluşların ve özellikle icranın başı olan
Hükümetin, Türkiyenin birlik ve bütünlüğüne kastettikleri yolunda hiçbir
tereddüt bulunmayan bu eşkıyanın yok edilmesi ve tabiî,
toplumumuzda bu gibi yeni insanların -yani, ülkesine ve milletine kasteden
insanların- ürememesi, çoğalmaması konusunda gerekli her türlü
ekonomik ve sosyal tedbirleri alma sorumluluklarını da ortaya
koymuştur.
Çok değerli arkadaşlarım, yine, burada, bizim önemli
tespitlerimizden birisi, bu toplantıyı düzenleyen ve orada fevkalade
halisane niyetlerle bulunan işçi kardeşlerimizin, olay
sırasında, bu kötü niyetli kişilere karşı
göstermiş oldukları tepki ve yine, toplantıyı düzenleyen
değerli konfederasyonlarımızın başkan ve
yöneticilerinin olayla ilgili beyan ve ifadeleridir. Olayımızda büyük
bir açıklıkla görülmüştür ve bir kere daha tespit
edilmiştir ki, işçi kardeşlerimiz ve onların değerli
yöneticileri, bu gibi olayların ve bunları meydana getirenlerin kesinlikle
karşısındadır.
Değerli milletvekilleri, yine, bu Komisyon
çalışmaları ve raporu açıkça göstermektedir ki, söz konusu
araştırma önergesinde ifade edilen ve bizim o gün de, bugün de
katılmadığımız, devletin acz içinde olduğu ve acz
içinde kaldığı beyanı fevkalade gerçekdışı
olup, Türkiye Cumhuriyeti Devleti, tarihinden bu yana hiçbir dönemde acz içinde
olmamıştır. Soruşturma raporu da açıkça göstermektedir
ki, devlet, olaylarla ilgili bütün tedbirleri yerinde ve zamanında
almıştır. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, ülkesi ve milletiyle
bölünmez bir bütündür; aynı zamanda, çok büyük ve güçlüdür. Dün
olduğu gibi, bugün de, yarın da, hiçbir zaman, hiçbir güce, hele
böyle, bu gibi çapulculara karşı acz içinde olmamıştır
ve olmayacaktır da.
Değerli arkadaşlarım, yine, araştırma
önergesindeki polisimize, güvenlik güçlerimize, devrin İçişleri
Bakanı tarafından yetkilerini kısıtlayıcı
müdahalelerde bulunulduğu ifadesinin de gerçekle bir alakasının
bulunmadığı, gerek komisyon çalışmaları
sırasında ve de gerekse huzurunuzda bugün görüşülmekte olan
raporla ortaya çıkmış bulunmaktadır. Bu gibi, bütün toplumu
ilgilendiren ve Anavatan Partisinin iktidarda veya muhalefette olmak gibi bir
tefrik yapmadan üzerine gidilmesini ifade ettiği konularda Anavatan
Partili Sayın İçişleri Bakanımızın böyle bir
tavır içinde olmayacağını, o günde bu araştırma
önergesinin açılıp açılmamasının görüşüldüğü
gün de bu kürsüden ifade etmiştik. Araştırma Komisyonunun
çalışmaları ve raporunda, Sayın Bakanın böyle bir
dahlinin bulunmadığının tespitinden de, Anavatan Grubu
adına, büyük bir memnunluk duyuyorum.
Değerli milletvekilleri, nasıl ordumuz milletimizin
gözbebeğiyse, Türk polis teşkilatı da, özellikle 1980
sonrası, tarafsız tutumuyla, gerek eğitim ve de gerekse
teknolojik gelişmesiyle devletimizin en değerli kurumudur. Hepimizin
evlatlarından oluşan, bizim içimizden çıkan ülkede huzur ve
nizamın sağlanması için gece gündüz çalışan ve hatta
siyasî partilerimizin il, ilçe teşkilatlarının veya genel
merkezlerinin önünde nöbet tutarken hayatını kaybeden polisimizi
rencide etmek yerine yüceltmek ve ona sahip çıkmak, bu Parlamentonun ve
her bir milletvekilinin de görevidir. Bu olayda da, devlet ve onun güvenlik
güçleri, hadisenin seyri içerisinde, büyük bir basiretle olayın önlenmesi
ve özellikle, hepsi birbirine karışmış miting
sahasındaki insanlar içinde can kaybının az olması için
elinden geleni yapmıştır.
Önergede ifade olunan kasıt ve bilinçsiz müdahale ifadelerinin
de gerçekdışı olduğu, yine bu komisyon
çalışması ve raporla ortaya çıkmış
bulunmaktadır. Olay sırasında güvenlik kuvvetlerinin davranışlarında
bilinç vardır, şuur vardır; orada toplanan suçsuz, kusursuz
onbinlerce işçi kardeşimizin hayatını riske atmama basireti
vardır.
Değerli milletvekilleri, üyesi bulunduğum Komisyonun
huzurunuzda görüşülmekte olan raporu, ben ve bu Komisyonda Anavatan
Partisini temsil eden İstanbul Milletvekili Sayın Yusuf Pamuk
tarafından, herhangi bir muhalefet şerhi de olmadan
imzalanmış bulunmaktadır. Dolayısıyla, Anavatan
Partisi olarak, bugün huzurunuzda bulunan raporda ifade edilen hususlara
katıldığımızı, huzurunuzda, bir kere daha ifade
ediyorum.
Ayrıca, bu komisyon çalışmalarına katılan bütün
Komisyon üyesi arkadaşlarıma ve komisyon
çalışmalarını büyük bir basiretle yöneten Komisyon
Başkanımıza, huzurunuzda, Anavatan Partisi adına bir kere
daha teşekkür ediyor; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi en içten
duygalarımla selamlıyorum. (ANAP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Arseven.
Refah Partisi Grubu adına, Sayın Ekrem Erdem; buyurun. (RP
sıralarından alkışlar)
Sayın Erdem, süreniz 20 dakikadır.
RP GRUBU ADINA EKREM ERDEM (İstanbul) Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; 1 Mayıs 1996 tarihinde İstanbul
Kadıköyde 1 Mayıs işçi ve emek bayramı kutlamaları
sırasında meydana gelen olayları araştırmak üzere Yüce
Heyetinizin tensibiyle kurulan Komisyonun hazırladığı rapor
üzerinde Refah Partisi Grubunun görüşlerini arz etmek üzere,
huzurlarınızda bulunuyorum. Sözlerime başlarken, Yüce Heyetinizi
saygıyla selamlarım.
Sayın milletvekilleri, birçok ülkede olduğu gibi ülkemizde de,
her yıl, 1 Mayıs, işçi ve emek bayramı olarak
kutlanmaktadır. Türk-İş, Hak-İş, DİSK ve KESK,
İstanbul-Kadıköyde 1 Mayıs işçi ve emek
bayramını birlikte kutlamak üzere miting yapma kararı
alırlar. 1 Mayıs 1996da bu miting gerçekleşir.
Hepimizin malumu olduğu üzere, sayıları 5 bini geçmeyen
illegal örgüte mensup birtakım provokatörlerin gayretiyle miting
alanı bir savaş alanına döndürülmüştü. Olaylarda 3
vatandaşımız hayatını yitirmiş ve 50si emniyet
görevlisi olmak üzere, takriben 70 vatandaşımız da çeşitli
yerlerinden yaralanmışlardı. Olaylar sırasında çok
sayıda işyeri tahrip edilmiş; olayda, olaylarla uzaktan
yakından ilgisi olmayan birçok esnafımız milyarlarca lira zarara
sokulmuş ve kamuya ait birçok yer de tahrip edilmişti.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bildiğiniz
gibi, günlerce ülkemizin en önemli gündem maddesini bu olaylar
oluşturmuş ve medyada konuyla ilgili çeşitli iddialar yer
almıştı. Konuyla ilgili olarak sendikalar emniyeti suçlarken,
emniyet de sendikaları suçlamıştı. Hatta,
İçişleri Bakanımızın polisin yetkilerini
kısıtladığı ve böylece olaylara sebebiyet verdiği
iddiaları da basınımızda yer almıştı.
Bunun üzerine, o günkü Anamuhalefet Partisi Grup Başkanvekili
Sayın Şevket Kazan ve 15 arkadaşı, konunun
araştırılması, iddialara açıklık getirilmesi, varsa
birtakım kusur ve ihmallerin ortaya çıkarılması, bu ve buna
benzer hadiselerin olmaması için, alınması gereken tedbirlerin
tespiti amacıyla 3.5.1996 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına bir araştırma önergesi
vermişlerdi. Türkiye Büyük Millet Meclisinin 51 inci Birleşiminde
-yani, 14.5.1996 tarihinde yapılan Genel Kurul toplantısında- bu
talep yerinde bulunmuş ve araştırma komisyonu kurulmasına
karar verilmişti.
Benim de içerisinde yer aldığım Komisyon,
çalışmalarının büyük bir kısmını Ankarada
yapmış, dokuz günlük bir çalışmayı da,
İstanbulda gerçekleştirmişti.
Komisyon, çalışmalarına, İçişleri Bakanı
Sayın Ülkü Güneyi ziyaretle başlamış, bilgisine müracaat
edilmiş, konuyla ilgili Bakanlıkta bulunan bilgi ve belgeler talep
edilmiş, daha sonra, Emniyet Genel Müdürü başta olmak üzere, konuyla
ilgili emniyet mensupları, sendika başkanı ve yöneticileri
dinlenmişti. İstanbuldaki dokuz günlük çalışmada da
İstanbul Valisi, vali yardımcıları, İstanbulda
bulanan emniyet görevlileri ile sendika mensupları ve mağdur olan
esnaf dinlenmiş; ayrıca, olay mahalline de giderek, olay, bizzat,
yerinde incelenmişti. Konuyla ilgili çeşitli kurum ve
kuruluşların ellerinde bulunan bilgi ve belgeler de istenilmiş
ve bir kısmı temin edilmiştir. Neticede, toplanan bilgi ve
belgelerin ışığı altında hazırlanan rapor,
Yüce Heyetiniz önüne getirilmiştir.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 1 Mayısı
Kadıköy İskele Meydanında yapacakları bir açık hava
toplantısıyla kutlama kararı alan Türk-İş,
Hak-İş, DİSK ve KESK, DİSK Genel Sekreteri Kemal Daysal
başkanlığında, Ömer Faruk Büyükkucak, Şenol Oğuz,
İrfan Erdemoğlu, Atilay Ayçin, Hüseyin Hulusi Karlı ve Orhan
Artuğdan oluşan bir düzenleme heyeti de oluştururlar. Söz
konusu heyet, 19.4.1996 tarihinde İstanbul Valiliğine başvuruda
bulunur. İstanbul Valiliği de, 22.4.1996da olurunu verir.
Ayrıca, 29.4.1996 tarihinde, 2911 sayılı Toplantı ve
Gösteri Yürüyüşleri Kanunu ve Uygulama Yönetmeliği hükümleri
gereğince, tertip heyetinin görev ve sorumluluklarını belirleyen
hususlar maddeler halinde belirlenerek, tebliğ ve tebellüğ belgeleri
şeklinde tertip heyeti başkanı Kemal Daysala tebliğ
edilir.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Millî
İstihbarat Teşkilatınca, çeşitli illegal örgütlerin
İstanbulun çeşitli bölgelerinde, özellikle de Kadıköydeki
açık hava toplantısında olay çıkaracakları, meydanda
bulunan kitleyi polisle karşı karşıya getirmeye
çalışacakları önceden tespit edilmiş ve ilgili birimler bu
konuda uyarılmış. Geçmiş yıllarda yaşanan üzücü
hadiselerin bir daha yaşanmaması, herhangi bir nahoş hadiseye
meydan verilmemesi için, gerek İstanbul Valiliğinde gerekse
İstanbul Emniyetinde 1 Mayıs günü öncesi ve 1 Mayıs günü
yapılması gereken tedbirlerle ilgili olarak çeşitli
toplantılar yapılmış ve çeşitli kararlar
alınmış. Bu cümleden olarak, 1 Mayıs günü ilde meydana
gelebilecek olayları takip ve kontrol amacıyla Vali
Yardımcısı Osman Demir başkanlığında
asayiş harekât merkezi oluşturulmuş. Kadıköy Belediyesi
önünde toplu yürüyüş yapılacağı yönünde duyumlar
alındığı, bu nedenle, belediye binası önünden
başlayarak, güzergâh üzerindeki cadde, sokak girişleri ve miting
alanı çevresinde toplam 45 arama noktası ve yürüyüş
güzergâhı ile miting alanında 12 hâkim nokta tespit edilerek planlama
yapılmıştı.
Mitingle ilgili olarak alınacak tedbirler belirlenmiş,
görevliler arasında işbölümü ve sorumluluk
dağılımı yapılmış, 1 655i sevke hazır
olmak üzere takriben 4 bin emniyet görevlisi görevlendirilmiştir. Yine,
Kadıköy dışında, Taksim Meydanı ile diğer önemli
meydanlarda da izinsiz toplantı ve yürüyüşlerin de
yapılacağı ihtimali üzerine, olası kanunsuz
toplantıları engellemek, kamu düzenini sağlamak için gerekli
tedbirlerin yanı sıra, ilçe emniyet müdürlükleri de konuyla ilgili olarak
uyarılmış ve gerekli tedbirlerin alınması
istenmiş. Personelin uyması gereken hususların Genel
Talimatlar başlığı altında tespit edildiği;
elinde kesici, vurucu, kırıcı ve öldürücü silahlarla
yanıcı, parlayıcı ve patlayıcı madde bulunan
toplulukların mütecaviz olmaları ve uyarılara
uymadıkları hallerde, Polis Vazife ve Selahiyet Kanunu ve Nizamnamesi
ile Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanun ve Yönetmeliğindeki
şartların oluşması durumunda, amirin emriyle, dereceli
olarak zor kullanılacağı, emir alınmadan kesinlikle silah
kullanılmayacağı, dağıtmada, en yakın boyalı
su ihtiva eden panzerin kullanılacağı
kararlaştırılır.
1 Mayıs 1996 günü, saat 8.00de Kadıköy Rıhtım ve
Karaköy Rıhtımında emniyet kuvvetlerinin sevk ve naklinde
kullanılmak üzere birer deniz otobüsünün, ayrıca, gerek emniyet
kuvvetlerinin nakli gerekse mitinge katılan vatandaşın
ulaşım ihtiyaçlarının karşılanması için,
Kadıköy minübüs durakları, Salı Pazarı ve Rıhtım
Caddesi-Haydarpaşa istikametinde toplam 100 adet belediye otobüsünün
hazır bulundurulması kararlaştırılıp,
İstanbul Büyükşehir Belediyesinden talep edilmiş.
3 üncü Kolordu Komutanlığından görevlendirilecek ihtiyat
kuvvetin bir taburunun Fenerbahçe Stadyumunun yanında, bir bölüğünün
GATA bahçesinde, bir bölüğünün Göztepe kavşağı
Karayolları bahçesinde, bir bölüğünün Taksim Gezi Parkında, saat
9.00da bulundurulması istenmiş.
Komite Başkanı Kemal Daysaldan, arama noktalarına gelen
gruplarda sürtüşme yaşanmaması için, düzenleme kurulundan, 45
arama noktasında tanıtıcı kıyafetli en az ikişer
kişinin, mitingin seyri esnasında kürsü ve çevresinde özel
tanıtıcı kıyafetli en az 2 bin kişinin görevlendirilmesi
de istenmiştir.
Kısacası, 1 Mayıs işçi ve emek bayramı
nedeniyle yapılacak olan mitingin huzur içerisinde geçmesi, mitinge
katılanların kolayca dağılmalarını sağlamak
üzere her türlü kararlar alınmış, uygulamaya da
konulmuştur.
1 Mayıs 1996 günü, görevliler, erken saatlerde görevli
oldukları mahallerde yerlerini almaya başlamışlar; o gün,
saatler 9.30u gösterene kadar herhangi bir olay olmamış. Mitinge
gelenler, kontrol noktasında kontrolden geçirilmiş, her şey
seyrinde giderken, ilk çatışma 3 numaralı arama noktasında
meydana gelmiş ve arama yapan görevlilere, güvenlik kuvvetlerine arama
yaptırmak istemeyen, takribî 500 kişilik maskeli bir grubun
saldırısıyla başlamış. İkinci çatışma
ise, Ziverbey Caddesi girişinde bulunan 1 numaralı arama
noktasında meydana gelmiş; saat 09.45te, yaklaşık 1 500
kişilik yasadışı pankartlar taşıyan maskeli bir
grup 1 numaralı arama noktasına gelmiş; polisin ikazlarına
rağmen kendilerini arattırmamak için polise taşlı ve
sopalı saldırıda bulunmuşlardır. Bu sırada, daha
önce alana giren grupların da, bu 1 500 kişilik gruba destek vermek
amacıyla polise saldırdığı, orada bulunan bir banka
şubesinin camlarını kırdıkları, çevik kuvvete ait
panzeri tahribe çalıştıkları, polis otosuna zarar
verdikleri, Emniyet müdür yardımcıları ile iki polis memurunun
yaralanmasına da yol açtıkları tespit edilmiş. Bu arada,
iki kalabalık yasadışı grup arasında kalan
görevlilerin, müessif bir olaya meydan vermemek için, iyi niyetli olarak arama
noktası üzerindeki sokaklara doğru çekildikleri, takviye
kuvvetlerinin gelmesinden sonra durumun normale döndüğü tespit
edilmiştir. Takviye kuvvetlerinin gelmesinden önce ve arama yapan
görevlilerin çekildiği sırada, kimin tarafından ve ne
şekilde atıldığı tespit edilemeyen silah sesleri
duyulmuş; bunun sonucunda da, yaralanan üç vatandaşımız,
kaldırıldıkları hastanede hayatlarını
kaybetmiştir.
Diğer bir çatışma da, saat 10.00 civarında,
Kadıköy Evlendirme Dairesi yanında bulunun 5 numaralı arama
noktasında meydana gelmiştir. Polise arama yaptırmak istemeyen
20-30 kişilik diğer bir grubun da desteğiyle polise
saldırıya geçmiş; görevlilerin, olayı büyütmemek için
Söğütlüçeşme tren istasyonu çıkışında
oluşturulan 4 numaralı arama noktası görevlilerinin yanına
çekilmesine rağmen, saldırı devam etmiş; tren istasyonunun,
bazı emniyet otoları ile belediyeye ait bir aracın camları
kırılmıştır.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; sendika temsilcileri
ve tertip komitesi üyeleri, olayların bu boyuta gelmesinden,
yasadışı grupların
taşkınlıklarını, sayılarını ve topluluğa
hâkimiyetlerini gördükten sonra, mitingin bittiğini ilan etmenin uygun
olacağını düşünmüşler; ancak, daha büyük gerginlikler
yaratacağı endişesiyle böyle bir karar almaktan vazgeçerek
mitingin bir an önce başlatılmasına karar vermişler.
Miting alanına girişte yaşanan olaylara
bakıldığında, polisin, aramalarda çok zayıf
kaldığı ve zor anlar yaşadığını
görmekteyiz; zaman zaman kendi mensuplarını bile koruyamama
noktasına gelmiş, sayısal olarak polisimiz yetersiz
kalmış, binlerce illegal örgüt mensubuna karşı 50-100
kişilik görevli grubu azınlıkta kalmış. Herhangi bir
olayın yaşanmaması için emniyet görevlileri olağanüstü
gayret göstermiş; zor anlar yaşamasına rağmen silah kullanmamış;
bütün tahriklere rağmen, elinden geldiğince çatışmaya
girmemiş; sağduyusuyla, olası daha büyük olayları
önlemiştir.
Kalabalığın toplandığı alanda yaşanan
gerginlikler, sendikacıları ve tertip komitesini, mitingi, belirlenen
saatten önce başlatmaya sevk etmiştir. Saat 12.00 civarında
saygı duruşu ve İstiklal Marşıyla miting
başlatılmış, türküler okutulmuş; DİSK Genel
Sekreteri Kemal Daysal ve Türk-İş Genel Sekreteri Şemsi Denizer
tarafından konuşmalar yapılmış; sanatçı Haluk
Özkanın kürsüye davet edilmesi sırasında 30-40 kişilik bir
grup kürsüye çıkmak istemiş, bu grup sendika görevlilerince
engellenmeye çalışılmış, bu sırada kürsü
hâkimiyeti kaybedilmiş; Hak-İş Genel Başkan
Yardımcısı Hüseyin Tanrıverdi ve DİSK Genel
Başkanı Rıdvan Budak konuşturulmamış.
Saat 13.00te mitingin sona erdiği ilan edilmiş; bunun
üzerine, işçiler alandan ayrılmaya başlamış;
sayıları 5 bini bulan saldırgan topluluk kürsü hâkimiyetini
tamamen ele geçirmiş, saat 15.00te onlar da dağılmaya
başlamışlar. Bütün ikazlara rağmen, saldırgan gruplar,
dağılma sırasında da, Rıhtım Caddesi ve
Söğütlü Çeşme Caddesi üzerinde bulunan işyerlerini tahrip
etmişler, yaklaşık olarak 10 araca hasar vermişler, 2 otoyu
yakmışlar, takriben 105 işyerinde 27 milyarlık hasar
meydana getirmişlerdir.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; sonuç olarak ifade
edilmek istenirse, Millî İstihbarat Teşkilatının da önceden
tespit ettiği gibi, o gün, İstanbulun çeşitli yerlerinde,
özellikle Kadıköyde, illegal örgütlerin, toplulukla güvenlik güçlerini
karşı karşıya getirecekleri biliniyordu. Bunun bilinmesine
rağmen, illegal örgütlerin, İstanbulun çeşitli semtlerindeki
toplanma noktalarında ve miting alanına geliş yolu
güzergâhında tedbirlerin yeterince alınamadığı gibi,
yanlış bir alan seçimi, ayrıca, 45 arama noktasının
planlanması, zaten yetersiz olan emniyet güçlerini daha da yetersiz hale
getirmiştir.
Neticede, yukarıda da ifade edildiği gibi, kalabalık
grupların saha girişlerinde yeterli kontrolleri
yapılamamış, komisyonumuzun yaptığı
araştırmalarda da, özel kıyafetli illegal örgüt
militanlarının, alana nasıl girdikleri ve söz konusu
kıyafetleri nasıl soktukları kesin olarak tespit
edilememiştir. Bu konuda muhtelif rivayetler söz konusudur. Kimisine göre,
bu kişiler, bir sendikanın özel aracıyla girmişler, bir
başka rivayete göre, gün öncesi bölgeye sokulmuş, kimine göre de, bu kıyafetler
daha önceden Kadıköy Belediyesinde saklanmıştır. Daha önce
de ifade ettiğim gibi, bu tür iddialar olmasına rağmen, kesin
bir belge ve bilgiye ulaşılamamıştır.
Gerçek olan bir şey varsa, o da, bu alan mitinge elverişli
değil; nitekim, akabindeki günlerde de, bu alan miting alanı
kapsamından çıkarılmıştır. İstanbulumuzun en
önemli sorunlarından bir tanesi de, uygun miting alanlarının
olmayışıdır.
Bir başka gerçek de, emniyet görevlilerimizin bütün
imkânsızlıklarına rağmen olağanüstü bir gayret göstermiş
olmalarıdır. Emniyet mensupları, olayın daha fazla
büyümesini önlemişler, bütün tahrik ve saldırılara rağmen
başarılı olmuşlardır.
Bir başka gerçek de, İstanbulun asayişinden sorumlu
emniyetimizin, gerek sayısal gerekse donatım olarak yetersizliğidir;
bunun da telafi edilmesi gerekir.
Bir başka gerçek de, katılımın yeterli
olamayacağı kanaatiyle, başlangıçta, herkesin gelmesini
hoşgörüyle karşılayan sendika yöneticilerimizin de, olaylar
sırasında sağduyulu hareket ettikleri ve olayların daha
fazla büyümemesi için olağanüstü gayret gösterdikleridir.
Bir başka gerçek de, olayla hiçbir ilgisi olmayan
esnafımızın mağduriyetidir. Bu tür olaylarda mağdur
olan esnaflarımızın mağduriyetini giderici tedbirlerin de
alınması gereklidir.
Gerek emniyet görevlilerimizin gerekse sendika yöneticilerimizin,
özellikle mitinge katılan işçilerimizin sağduyuyla hareket
etmiş olmaları olayların büyümesini önlemiştir. Bu
sağduyu ve gayretlerinden dolayı tüm emniyet görevlilerimizi, sendika
yöneticilerimizi, işçilerimizi tebrik eder, bir daha 1
Mayısların, huzurumuzu bozan, bizleri üzen olaylara sahne olmadan,
millî birliğimize katkıda bulunan gerçek bayramlardan
olmasını diler, saygıyla hepinizi selamlarım.
(Alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Erdem.
Gruplar adına son konuşma, Demokratik Sol Partiden Sayın
Cevdet Selvinin.
Buyurun Sayın Selvi. (DSP sıralarından
alkışlar)
Sayın Selvi, konuşma süreniz 20 dakikadır.
DSP GRUBU ADINA M. CEVDET SELVİ (İstanbul) Sayın
Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; ilk önce, hepinizi
saygıyla selamlarım.
Bugün, İstanbul Kadıköyde 1 Mayıs günü meydana gelen
olaylarla ilgili Araştırma Komisyonu raporu üzerinde, Demokratik Sol
Parti Grubunun görüşlerini ve düşüncelerini sunmak üzere
huzurunuzdayım.
Sayın milletvekilleri, 1 Mayıs, işçilerin, emekçilerin
birlik ve dayanışma günü olarak bir asırdan fazla süredir bütün
dünyada, özellikle demokrasinin var olduğu, kısmen var olduğu
bütün ülkelerde kutlanan bir işçi bayramıdır. Türkiyede de işçi
var ise, Türkiyede de emek, kısmen de olsa önem taşıyor ise, 1
Mayıs Bayramı işçilerin birlik ve dayanışma gününün
kutlanması da o kadar doğaldır; çünkü, biz de, dünyanın bir
üyesiyiz, ayrılamayız.
İşte, 1 Mayıslar, böylesine evrensel bir gün
olmasına rağmen, Türkiyede, her seferinde ve her vesileyle istismar
edilmiş, belirli grupların, belirli görüş sahiplerinin o
toplantılarda yeni sorunlar yaratarak, o toplantıları provoke
ederek, Türk Halkını, tüm yurttaşlarımızı üzer
hale gelmiştir.
İşte, 1996 yılının 1 Mayısında,
İstanbul Kadıköyde bu günü kutlamak üzere yapılan
toplantıda da 3 yurttaşımızın ölmesi, 30-40
vatandaşımızın yaralanması, 105 araç ve dükkânın
tahrip edilmesi tüm ülkede büyük bir üzüntü yaratmış, bütün insanlarımızın
huzurunu kaçırmış ve kaygı doğurmuştur.
1 Mayısta yaşanan bu olaylar mutlak bir kez daha
incelenmeliydi; çünkü, Türkiye, bu acı 1 Mayıslara yabancı
değildi. O olay medyada yansıdığı an, Türkiyede,
bütün yurttaşlarımızın aklına, biz, bu filmi eskiden
de görmüştük diye bir düşünce geldi; çünkü, 1977 yılında,
hâlâ, daha faili bulunmayan onlarca kişi öldürülmüş; Türkiye, âdeta,
o birtakım insanların istediği, özlediği noktaya
çekilmişti. Onun için, tüm yurttaşlar, üniversitelerde nasıl
bazı olaylar olduğu zaman, biz, bu filmi bir kere daha gördük diye
vicdan azabı çekiyorsa, 1 Mayıs da tüm kafalarda bu soru
işaretini yaratmış, o geçmişteki olayı
anımsatmıştı.
Elbette, o tarihte anamuhalefet partisi olan Refah Partisi bu konunun
önemini kavradığı için, sanıyorum -ki, saygıyla
söylüyorum- 3 Mayısta Meclisimizin gündemine, alınması gereken
tedbirlerin alınmadığı iddiasının
araştırılması gerekçesiyle bir Meclis araştırması
önergesi getirdi, saygı duyduk, önemliydi; çünkü, bu toplumsal olaylarda
provokasyonun çok önem taşıdığını, ülkedeki
huzurun kaçırılarak, demokrasinin askıya alınmasına âdeta
bir katkı sağladığını bildiğimiz için, biz
de, bunun önemini kavrayarak oylarımızı verdik, bunun
araştırılmasını istedik.
İşte, o zaman Susurluk olayı
çıkmamıştı, o manzara, o, insanları üzen, hâlâ
çözümünü umutla beklediği o olay, o kaza meydanda değildi. Toplumsal
olaylarda Türkiyeye pek çok zarar verildiğini, hak etmeyen insanların
haksızlığa uğratıldığını,
rejimimizin tehlikeye sokulduğunu ve bunda, yanlış
uygulamaların, kolay yolun seçildiğinin de önemli rolü olduğunu
söylememize rağmen, anlatamamıştık; ama, Susurluk
olayı, bunu, tüm halkın gözünün önüne serdi. Öyle ki, çoluk
çocuğunun nafakasından kesen, geçimini sağlayamayan
insanların aldığı silahların bile hesabının
verilmediğini gördük. Kimlerin kimlerle beraber olduğunu üzüntüyle
gördük. Hukuku yok saymanın âdet olduğunu,
kanıksandığını gördük ve faili meçhul cinayetlerin
birkısım ucunu gördük; ama, bu, 1 Mayıs olaylarıyla ilgili
araştırma önergesi verildikten sonra oldu. İşte,
bunları görünce, olayların daha net ortaya çıkması,
birtakım istismarların eskisi kadar geçerli olmadığı
açıkça görüldü. İşte, o nedenle 1 Mayıs çok önemliydi.
Bugün, okullarda, geçmişteki yanlışların, bugün, gençlerin
birbirine düşürülmesinin önüne geçilebilecek bir
araştırmaydı. Onun için, biz, parti grubu olarak, bu
araştırmayı, ülkenin geleceği açısından da,
tedbirlerin alınması bakımından da gerekli gördük ve
oylarımızı verdik; teşekkür ederiz. Genel Kurul, 14
Mayısta bu Komisyonun kurulmasına karar verdi ve biz de, görev
taksimi yapmak üzere, tüm siyasî partilerin üyeleriyle, temsilcileriyle
içtenlikle, samimiyetle, bu kaos yaratacak ve tehlike geliştirecek
olayı araştırmaya başladık; memnuniyet vericiydi.
Amacımız, elbette İçtüzüğün gösterdiği çerçeve
içerisinde, Genel Kurulun vermiş olduğu görevi ciddiyetle,
sorumlulukla yapmaktı. Maksadımız, kişileri suçlamak
değil; hedefimiz, birtakım -siyasî amaçla dahi olsa- partileri ve
kesimleri rahatsız etmek, mahkûm etmek değildi. Bu, Türkiyenin
sorunuydu. Tüm partilerin vazgeçemeyeceği gerekli önlemlerin
alınması gerekirdi diye düşündük. Bu anlayışla işe
başladık; ancak, Hükümet değişti, 54 üncü Hükümet geldi.
Bunu açıkça itiraf edeyim ki, sadece 1 Mayıs değil, diğer
komisyonlarda da, hep katıldığım Refah Partisinin
araştırma ve soruşturma önergelerinde, nasıl bizi
inandırıcı gerekçeler söylenmiş, bu yolsuzlukların,
usulsüzlüklerin mutlak belgeleri ortaya konulmuş, kamuoyunda
anlatılmış ise, bu 1 Mayıs için de böyle
yapılmıştı; ancak, 54 üncü Hükümet kurulunca, Refah Partisi
üyelerinden istenilen sonucu alamamanın üzüntüsünü duyduk.
Maksadım, hiç kimseyi eleştirmek değildir; çünkü, bu
komisyonun görevi ceza vermek değildir; bu komisyonun görevi,
savcılık, hakimlik yapmak değildir; ama, gerçekleri ortaya
çıkarıp, çok ciddî önlemlerin alınmasına imkân
sağlamaktır, bu rahatsızlıkların ve beklenen daha
büyük rahatsızlıkların önlenmesi için yasal düzenlemelerin,
yasal değişikliklerin yapılmasını
sağlamaktır. İşte, bu anlayışla baktık.
Fakat, gördüğümüz, özellikle benim gördüğüm, maalesef,
başka komisyonlarda da rastladığım birkaç olaya temas etmek
istiyorum. Ortada, dükkânları yıkılmış, araçları
yakılmış, sadece 1 Mayıs olayında 27 milyar 270 milyon
lira civarında zarar etmiş, hiçbir günahı olmayan esnaf var.
Hukuk devletlerinde, hiç kimsenin, yargılamadan kimseyi öldürmeye
hakkı yoktur; 3 yurttaş ölmüş, pek çok insan da
yaralanmıştır. Hatta, hiç hak etmediği halde, kolluk
kuvvetlerimiz, kamuoyunda küçük düşürülmüştür. Ancak, biz, gerek
İstanbulda gerekse Ankarada yaptığımız bütün
araştırmalarda, sanki bu olaylar olmamış gibi, bir tek
sorumluya, olayı gören, anlayan bir tek kişiye rastlamadık. Hiç
kimse bir şey bilmiyor, amiri bilmiyor, memuru bilmiyor, yasaların
sorumluluk verdiği mülkiye amirleri bilmiyor, onların
görevlendirdiği kişiler bilmiyor, insanların öldüğü yerde
görev yapan kimse bilmiyor. Sonradan öğrendik ki, âdet bu, yapanın
yanına kâr kalıyor. Susurluk Komisyonunda da olduğu gibi, hiç
kimse bilmiyor; ama, ölenler orada, umudu kırılan vatandaş
burada, ne yazık ki, güveni sarsılan Türkiye ortada; bunu gördük.
Ancak, bu olayda bir incelik vardı. Ben, üzülerek şunu söyleyeyim,
Genel Kurula sunulan şu rapor, ne yazık ki, bir çelişkiler
manzumesi ve bir ibret tablosudur, vesikasıdır. Bunu söylemek kolay
değil, hemen söyleyeyim; işte, başta Refah Partisinin
ısrarla gündeme getirip, önlemlerin alınmasını
istediği araştırma önergesine baktığımızda, bizden
daha önce, İçişleri Bakanlığı müfettişlerinin
olaya müdahil olduklarını ve orada rapor
hazırladıklarını gördük. İşte bu rapor; yani, o
müfettişlerin hazırladığı rapor, bu komisyonun raporu
içerisinde.
Yine, Sayın ve Değerli Valiye sorulan soruları aldık.
Bu raporda, hemen, birkaç konuya değineyim. Sayın Vali özel giyimli
grup, THKP-C Örgütüne mensup 50-60 kişi civarındadır. Bu özel
giysiler, bu alanlara, polisimizin tespitine göre, ses düzeni aracıyla
sokulmuşlardır demektedir.
Sayın Vali, o, yasal, 2911 sayılı Yasaya uygun olarak o
günün iznini alan sendikaları suçlamaya çalışmaktadır,
çalışmıştır -daha yarısına gelmeden,
vaktimin hızla geçtiğini gördüğüm için, rapordan tek tek
okumayacağım- sendikaları suçlamıştır.
2911 sayılı Yasa, bu gibi olaylarda kimlere görev ve
sorumluluk verdiğini açıkça ortaya koymuştur; ancak
çelişki dediğim şu: Sayın Vali, diğer bütün 14
soruya cevap verirken, âdeta, hiçbir şey yokmuş, her şey
sütlimanmış, sanki, oradaki olaylar, kendiliğinden
abartılmış gibi cevaplar vermiştir; ama, bu söylediğim
iki olay önemlidir.
Sendikaları, o hazırlık dönemini, yasaya uygun, evrensel
bir günü kutlama istediğini gerçekleştiren sendikaları suçlayan
Vali, ne yazık ki, sorumluluğunu yerine getirmemiş,
İstanbulda bulunmamaktadır.
Sayın Vali, ses düzeni aracıyla getirildiğini
söylemektedir; bizim İstanbul MİT Başkanının, çok
ciddî, saygı duyduğum araştırması ve söylemesine göre,
buna lüzum olmadığını, biz, bunu peşinen, zaten ilgili
yerlere bildirdik; bizim bildirmemizin ötesinde, bütün bu olaylar dergilerde
yazıldı; biz de önlemlerin alınmasını söyledik ve
orada biraz yanıltıldık; bu üniformaları nereye
sakladılar diye baktığımızda, Sayın MİT
Başkanı yanlış yapıyorsunuz; bunlar düzenli bir
şekilde, kol kola, el ele mitinge girdi; siz miting yerinde üniforma
arıyorsunuz diye söyledi; doğru; bunun belgeleri var; ama, vali,
ses düzeni aracıyla getirildiğini söylüyor.
İşte, bu, kendi görevini yerine getirmeyen bir valinin
yanlışlarından bir tanesi.
Size, bu rapor hakkında -bilgi vermesi için- kısaca bir
olayı söyleyeyim. Sayın Vali, görevli, Türkiye gibi bir yerde, 1
Mayıstan önce izin alıp gidiyor; yerine vali muavinini
bırakıyor; vali muavini de izin alıp gidiyor; yerine başka
bir vali muavini geliyor; o görevin acemisi; ön hazırlıklardan haberi
yok, etkisi yok, yetkisi yok -konuştuğumuz için söylüyorum- ve
arkasından, Sayın Vali geri geliyor; geldiği saati ve günü
Bakanlığa yanlış bildiriyor; yani 30 Nisan günü geldim
diye İçişleri Bakanlığına bilgi veriyor;
müfettişler aradığında -ne yazık ki, basında da
yer aldığı için- 1 Mayıs günü saat 13.50de geldiğini
anlıyorlar ve derhal, tekrar İçişleri Bakanlığına
ben, geldiğim günü sehven yazmışım diye onu düzeltmek
zorunda kalıyor. Müfettişler bunu araştırıyorlar, hiç
de uygun olmayan, kamu görevlilerine ve memurlara, hele üst düzeyde bir
görevliye uygun düşmeyen bu davranışın, mutlak disiplin
cezasıyla ve aylık kesme cezasıyla
cezalandırılmasını istiyorlar; İçişleri Bakanlığı
-belki de yeni olduğu için- buna ihtiyaç bile duymuyor.
İşte, sorumlusu yok...
A. TURAN BİLGE (Konya) Sayın Vali, hâlâ vali değil mi
efendim?!.
YALÇIN GÜRTAN (Samsun) Yeni 1 Mayısı bekliyordur...
M. CEVDET SELVİ (Devamla) Bir ara dişini çektirmek için
helikopterle Bursaya gidip gelen vali.
Bunlar -kimseyi küçültmek için değil; bizim
yazdığımız rapor değil- devletin
memurlarının yaptığı ciddî araştırmalar
sonunda, hiç kimseye, -nedenini pek kavrayamadığım-
yaptığı yanlışın demokratik bir biçimde
cezasının verilmediğini, âdeta, bu yanlışların
fazlalaşmasını teşvik ederek, yapanın yanına kâr
kaldığı anlayışının, ülkeyi tehlikeye
götürdüğünü göstermektedir.
Değerli arkadaşlarım, bu tedbirler
alınmamıştır. O kadar ilginç ki, burada üç kişi
kurşunlanarak öldü; nasıl öldü? diye gidip sorduğumuzda, aratma yapılmadığı için
denilmekte. Peki, basında da yer aldı; bu kurşunların
balistik raporu hazırlandı mı? Yok. Peki, hukuk devletlerinde
savcılar vardır; ne iş yaparlar, buna nasıl uygulama yaptılar?;
bilgi yok. İşte, burada, beni huzursuz eden, biraz üzen, o gün,
hassasiyetle, eğer şantaj için yapmamışsa, eğer siyasî
nedenle bu araştırmayı vermemişse, Sayın Şevket
Kazandan -Adalet Bakanı oldu- Sıvastaki o insanların
yakılmasının sonucundaki olaylara gösterdiği hassasiyeti,
Sayın Adalet Bakanının, en azından kendi
araştırma önergesine sahip çıkmak için, Sincandaki Belediye
Başkanına gösterdiği ilginin yüzde birini o olayları
araştırmak için, Meclise kendi getirdiği
araştırmasının selameti bakımından ilgilenmesini
isterdik. (DSP sıralarından alkışlar) Bu evraklar yok.
Nerede bunlar, bu araştırma ne?..
Sayın İçişleri Bakanımız Hanımefendi geldi
-biraz da üzülerek söylüyorum; ama, arka arkaya geldiği için dikkatimi
çekti- birdenbire halkın arasına girdi, çok mutluluk duyduk. Ancak,
bir İçişleri Bakanının halkın arasına biraz daha
farklı girmesini arzu ederdik; çünkü, İçişleri
Bakanlığı ateşten gömlek, çocuk oyuncağı
değil Türkiyede. Bunun bilincinde olarak hareket etmenin gereği
olduğuna inanıyoruz.
Varsa aksaklıklar ve eksiklikler onları derhal gidermesi
gerekirdi. Ne yaptı; iyi langırt oynadığını 65
milyona gösterdi. Ne yaptı; dominoyu gösterdi. Kusura bakmayın -bunu,
biraz da benim samimiyetime verin- insanlar bildiği şeyi
yapmalı. Istakayı bile tutmasını bilmeden bilardo oynamaya
kalktı. Bu, İçişleri Bakanlığı değil, onun
ayrı bir özelliği var.
İşte, sonra da öğrenci olaylarına geldik.
Öğrenciler medyada... Yalanı yok; bugünkü olaylar, geçmiş
tarihlerdeki acı olayları hatırlatıyor, 16 mart 1978
tarihini hatırlatıyor .
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Selvi, lütfen toparlayalım.
M. CEVDET SELVİ (Devamla) Hemen bitiriyorum.
Geçenlerde, yine, bir televizyonda bir genç kız biz, T cetvelini,
herhangi bir aracımızı ve gerecimizi üniversiteye sokarken
polisler engellediği halde, silahlar nasıl sokuluyor; burası yol
geçen hanı oluyor diye söylüyor. Dikkat ediniz, devletin görevi provoke
etmek değildir; devletin görevi, sebep ve gerekçe ne olursa olsun, taraf
tutmak, birtakım insanlara güç vermek, diğerlerini köşeye
sıkıştırmak değildir. Geçmişte yapılan bu
yanlış yapılmamalıdır. O gün yapılan
yanlışın sonucunu acıyla izliyoruz. Bu yöntemden
vazgeçilmelidir.
Ülkücü dediğiniz insanların bir bölümü -işçi
çocukları, memur, emekli, köylü çocukları- ölürken, bir
kısmı mafya babası oldu, devletin içerisinde bazı
kişilerle ortak oldu. Bunlar, bunu, inançları doğrultusunda
yapmıştı. Solcu dediğiniz insanlar -işçinin,
memurun, köylünün çocukları- birbirlerine düşürüldü. Onun için,
devletin görevi, tarafsızlık olmalıdır; bu kanın
altından hiç kimse kalkamaz. Üniversitelere tekrar dönüp bakılmalıdır.
İşte, ben, komisyonumuzun bu yanlışlarını
gördüm ve sonra önlemler bile yazılmadı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Selvi, süreniz doldu efendim.
M.CEVDET SELVİ (Devamla) Rejim, sistem ne olursa olsun, kolluk
kuvvetlerine ihtiyacımız var;
güven kaynağımız polisimize ihtiyaç var, Onların
özlük hakları üzerinde durulmadı, onların çalışma
koşulları üzerinde durulmadı, eğitimleri üzerinde
durulmadı. Ama, biz, işte böyle bir geçiştirme anlamı taşıyan,
içinde çelişki dolu olan, aylarca
çalıştığımız, gördüğümüz olayları,
sizlerin huzuruna, yeni önlemler alabilecek biçimde, yeni öneriler
getirebilecek biçimde rapor getiremedik.
Bu nedenle, vaktim dolduğu için de...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Selvi, lütfen toparlayın.
M. CEVDET SELVİ (Devamla) Özür dilerim, hemen
toparlıyorum.
...yazılı olarak Komisyona da vermiş olmam nedeniyle,
biz, bütün bunları kapsayan, yararlı sonuç verebilecek bir
çalışma ve rapor olmadığı için muhalefet ettik;
muhalefet şerhimizi yazılı olarak verdik.
Ben diliyorum, komisyonlar ciddî çalışsın. Bu Meclisin
itibarını ancak biz koruyabiliriz; çifte standart yaparak, biz, bu
itibarı koruyamayız.
Beni dinlediğiniz için, hepinize saygılar sunarım. (DSP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Selvi.
Sayın Komisyon, buyurun. (RP ve DYP sıralarından
alkışlar)
(10/67) ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU
BAŞKANI ALİ OĞUZ (İstanbul) Muhterem Başkanım,
değerli muhterem arkadaşlarım; 1 Mayıs 1996 günü
Kadıköyde vaki olan olaylar sebebiyle, Şevket Kazan ve
arkadaşları tarafından verilmiş bir araştırma
önergesi üzerine, Yüce Meclisimiz karar aldı ve bizleri de bu konuda
görevlendirdi. Burada, huzurlarınızda, çıkıp
görüşlerini ifade eden arkadaşların hepsine
şükranlarımı arz ediyorum. Bunlar, bu Komisyonda beraber
seçildiğimiz ve vazife taksimi sebebiyle görevlerimizin gereğini
yapmak hususunda titizlik gösterip, gayret ettiğimiz
arkadaşlarımızdır.
Cumhuriyet Halk Partisi adına görüşlerini ifade eden
Eşref Bey kardeşime ve diğer partilerin görüşlerini ifade
eden ve özellikle müspet olarak görüşlerini burada ifade eden
kardeşlerime teşekkür ediyorum; hepsinden Allah razı olsun.
Tabiî ki, tenkitlerini de bu arada ifade ettiler; ama, en çok
merakımı mucip olan, biraz önce, benden önce
konuşmasını yapmış olan Cevdet Bey kardeşime
şaşıyorum.
MUSTAFA YILMAZ (Gaziantep) Beğenmedin mi?!.
(10/67) ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU
BAŞKANI ALİ OĞUZ (Devamla) Bu kardeşimiz, sanki,
Merihten, Aydan gelmiş ve bu Komisyonun raporuna, neredeyse şurada
yeni muttali olmuş gibi akla hayale gelmedik laflar etti. Yani, dikkat
çekmek ve bir şeyler söyleyerek başkalarını itham etmek bir
meziyetse, ben kardeşime bir şey söylemem; ama, ben Başkansam,
bu kardeşimiz de Başkan Yardımcısı. İki ay
beraber çalıştık, iki ay; insan Allahtan korkar!.. (RP ve DYP
sıralarından alkışlar)
MUSTAFA YILMAZ (Gaziantep) Neyini beğenmediniz?!.
(10/67) ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU
BAŞKANI ALİ OĞUZ (Devamla) Ne yapmış peki?!. Ne
yapmış; hangi teklifte bulunmuş da, Komisyon olarak, biz, onun
karşısında olmuşuz?!. Suçlamadığı insan
bırakmadı; yani, bu marifet mi?!.
Diğer arkadaşlar demek ki bu işleri örtbas etmişler,
bu mücahit, kahraman, vatansever kardeşim, işçisever kardeşim,
burada; yani, vatanı, milleti, polisi, herkesi... Olmaz böyle şey
arkadaşlar...
ALİ RAHMİ BEYRELİ (Bursa) Kişisel konuşmaya
giriyor bu.
BAŞKAN Sayın Oğuz, hitabınızda, biraz Genel
Kurulda konuşmanın adabı içinde lütfen...
(10/67) ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU
BAŞKANI ALİ OĞUZ (Devamla) Siz ikaz etseydiniz keşke...
Keşke, deseydiniz ki sen, Komisyon Başkan
Yardımcısısın, bu Komisyonda emeği geçmiş bir
insansın; yani olur mu?..
BAŞKAN Sayın Oğuz, muhalefet şerhi olan bir
komisyon üyesini ikaz etmek Başkanlığın görevi değil;
ama, Başkanlığın görevi, kürsüde kullanılan üsluba
dikkat çekmektir. Lütfen...
10/67 ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU
BAŞKANI ALİ OĞUZ (Devamla) Asıl onun üslubuna müdahale
etseydiniz Sayın Başkanım. Bu kardeşimiz, bizimle birlikte
iki ay çalıştıysa...
BAŞKAN Sayın Oğuz, lütfen, bu konuda polemiğe
girmeyelim.
VELİ ANDAÇ DURAK (Adana) Bizi aydınlatıyor efendim.
10/67 ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU
BAŞKANI ALİ OĞUZ (Devamla) Rica ediyorum... Bu konuda beraber
çalıştıysak, tekliflerinin ve getirdiği önergelerin hepsi
de araştırıldıysa...
BAŞKAN Şahsa yönelik aşağılamaları
lütfen yapmayalım.
10/67 ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU
BAŞKANI ALİ OĞUZ (Devamla) ... bu üslup üzerinde burada
olmayı ben yadırgıyorum.
MUSTAFA YILMAZ (Gaziantep) Biz Refah Partili gibi
konuşamayız.
10/67 ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU
BAŞKANI ALİ OĞUZ (Devamla) Açıkça ifade ediyorum ki, o
günün İçişleri Bakanı Ülkü Güney Beyi ziyaret ettiğimizde
ve onun dışında, getirilen teklifleri bütün gücümüzle
değerlendirdiğimizde işte böyle bir rapor ortaya
çıktı. Komisyonumuz, her türlü teklifi ve gereken incelemeleri iki ay
içerisinde yapmıştır. Komisyonumuz, seçildikten sonra, hemen
zamanın İçişleri Bakanı Ülkü Güney Beyi ziyaret etmiştir,
kendisinden gerekli görüşleri almıştır, hadiseyi bizzat
dinlemiştir, elinde olan bilgi ve belgeleri istemiştir. Öyle mi
Sayın Bakan?
Bundan sonra, emniyetin yetkililerini, Genel Müdürü
çağırmış ve onu dinlemiştir. Hadise günü emniyette
görevli olan polis amirlerini ve görevli arkadaşları
dinlemiştir. Bununla da kalmamış,
sendikalarımızın yetkililerini, temsilcilerini ve o günlerde
görev başında olan arkadaşlarımızı da tek tek
dinlemiştir ve bu dinleme esnasında değerli arkadaşım
Cevdet Bey de yanımızda olmuştur.
İstanbula gidilmiş ve İstanbuldaki polis yetkilileri,
vali, emniyet müdürü dinlenilmiştir ve o gün görev başında olan
polis amirleri ve hatta polis memurlarına kadar bilgisi olan herkesin
bilgisine müracaat edilmiştir.
Netice itibariyle, mahallinde keşif icra edilmiştir ve bu
hadiseden zarar gören, bu hadisede hizmet kusuru sebebiyle zarar gördüğüne
inandığımız insanların zararı tespit
edilmiştir. Mahallinde keşif yapılarak, Kadıköy
Kaymakamı, Kadıköy itfaiye yetkilileri dinlenilmiştir. Velhasıl,
hadiseyle ilgili bilgisi ve belgesi olan herkesin bilgisine müracaat
edilmiş ve şu rapor ortaya çıkmıştır.
Bu arada, yaralanan ve vurulan
insanların, kimler tarafından yaralandığı, kimler
tarafından vurulmuş olabileceği hususu hassasiyetle
araştırılmıştır, özellikle,
araştırılmıştır. Yetkililer, tekrar tekrar
Ankaraya çağrılarak, bilgilerine müracaat edilmiş ve ondan
sonra, şu rapor ortaya çıkmıştır.
Ben, arkadaşlarımın muhalefet şerhi yazmalarına
saygı gösteriyorum; onların muhalefet ederek görüşlerini burada
izhar etmelerine de bir şey demiyorum; ama, beni asıl
şaşırtan, arkadaşımın, sanki, bu komisyonun
dışında, bu bilgilere yeni muttali olmuş gibi bir üslup
içerisinde olmasıdır. Bunu yadırgadığımı
ifade ediyorum ve diyorum ki, burada komisyonun çalışmasında
emeği geçen bütün parti temsilcilerine ve özellikle, bu hadiselerde
canını verme noktasına gelmiş olan polis yetkililerine ve
polislerimize şükranlarımı arz ediyorum ve bu fedakârlıklarından
dolayı kendilerini takdir ediyorum. Hepiniz ekranlarda seyrettiniz; bir
polis memuru kardeşimiz, yavrumuz yere düştü; onu öldüresiye dövdüler
ve ancak bir ölü noktasına geldiği zaman terk ettiler ki, Allahtan
ölmedi.
Ben, ölenlerin ailelerine taziyetlerimi ifade ediyorum. Onların,
kimler tarafından öldürüldüğünü keşke araştırıp,
bulabilseydik; ama, ben kırk yılını, hatta, elli
yılını -talebelik de dahil ifade edersem- hukuk hayatında
geçirmiş bir kardeşiniz olarak ifade ediyorum ki, şu
araştırma önergesinin görevi ne hâkimliktir ne
savcılıktır; biz, Meclisin bize verdiği görevi yaptık
ve netice itibariyle, ortaya şu rapor gelmiştir. Onu, Kadıköy
Savcılığı ve açılan davalar sebebiyle ilgililer
araştıracaklar; bundan dolayı kimseyi itham etmemiz de mümkün
değil; ancak, İstanbul polisinin ve polis yetkililerinin cansiparane
bir gayretle, fevkalade üstün bir başarıyla görev
yaptıklarını burada ifade etmek istiyorum ve bunun yanında,
İstanbul Valisi için, hele, en büyük şehrimizin, belki,
Avrupanın 10 tane büyük devletin büyük bir şehrimizin valisi
hakkında böyle, incitici sözler söylemeyi de uygun
bulmadığımı da bir Komisyon Başkanı olarak ifade
ediyorum.
Şunu da ifade edeyim ki; Valimiz o gün izinliymiş; olabilir,
insan hali bu; onun yerine vakâlet edecek insanın da o gün mazereti
çıkmış olabilir; ama, İstanbulda Vali var, görevine devam
eder; devlette devamlılık asıldır. Vali muavini var, o da
görevine devam eder ve nitekim etmiştir. Valinin, hadise günü, saat
13.00te İstanbula gelip kriz masasının kurulduğu emniyet
müdürlüğünde görevinin başına geçip, akşama kadar ve onu
devam eden günlerde de görev yaptığını, açıkça
yetkililer ifade etmişlerdir.
Arkadaşım burada ifade etti; ama, çok üstü kapalı ifade
etti; keşke, daha açık ifade etseydi. Valinin, hakkında ceza
istemiyle yapılan kovuşturma neticesinde, bir disiplin
cezasının dahi verilmesinin uygun olmayacağı hususu ifade
edilmiştir ve dosyalarımızda mevcut.
Ben, insaflı olmamızın doğru olacağı
kanaatindeyim. Bu raporda emeği geçen kardeşlerime ve grupları
adına görüşlerini ifade eden bütün arkadaşlarıma şükranlarımı
ve Cevdet Bey kardeşime de üzüntülerimi arz ediyorum..
Hepinize şükranlarımı ve saygılarımı
sunuyorum. (RP ve DYP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Oğuz.
VI.
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1. İstanbul Milletvekili M. Cevdet
Selvinin, İstanbul Milletvekili Ali Oğuzun şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
M. CEVDET SELVİ (İstanbul) Sayın Başkan,
yanlış anlaşılma oldu. Sayın başkan, çok dikkatli
olmama rağmen, son derece sert, hak
etmediğim şeyleri söyledi. Galiba yanlış
anlaşıldı; izin verirseniz düzeltmek istiyorum; çünkü, hak
etmedim.
BAŞKAN Sayın Selvi, yeni bir sataşmaya meydan vermemek,
çok kısa olmak şartıyla, size yönelik sözleri yanıtlamak
üzere İçtüzüğün 69 uncu maddesine göre söz veriyorum; buyurun.
M. CEVDET SELVİ (İstanbul) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; ikinci kez vaktinizi almak zorunda
kaldığım için üzgünüm; ancak, Sayın Komisyon
Başkanını hayretle izledim, dikkatle dinledim; hep korktuğum,
kuşku duyduğum bu tip yaklaşımlardı ve bunu da burada
sergilemiş oldu.
Ben, bu Komisyonun ilk gününden itibaren, diğer komisyonlarda
olduğu gibi Genel Kurulun verdiği görevi ve Partimin verdiği
görevi son derece samimiyetle günü gününe yaparım. Bu raporun
hazırlanmasının başından beri orada idim; dinledim.
Ben, kimseyi özel olarak suçlamadım.
Sayın Komisyon Başkanı, ben, kırmamak için bir
başka arkadaşımı suçlamadım. İstanbuldaki
toplantıda hiçbir sonuç alınmadığı zaman ben, bunu
kabul etmem, savcılıkla konuşalım, nerede bunun
raporları diye size sorduğumda, üstü kapandı. Ben, o zaman
söyledim...
İki: Değerli milletvekilleri, bu rapor elinizde. Rica
ediyorum; ben, hiçbir kimseyi suçlamadım. Bu raporun içinde hem yazıp
dağıtacaksınız hem de ondan sonra yok muydun; nasıl
insanları suçluyor diyeceksiniz... Biz vermedik bu araştırma
önergesini -ihmalleri siz verdiniz, sonradan caydınız- Valiyi,
İçişleri Bakanlığının müfettişleri
denetlemiş, teftiş etmiş; onun raporundan okudum.
Yaptığı yanlışları da açık seçik ortada;
ama, öbür tarafta da, bizim raporumuza baktığınızda, gelen bürokratlara
da, değiştirtildiğini -çağırırız,
konuşuruz, Cevdet Selvi belgeyle konuşmaz, söylediği kesindir-
sonucu ve değerlendirmeyi, değiştirtildiğini görünce
kesinlikle kabul etmeyeceğimi söyledim; benim ihtiyacım yok.
Herkesle görüştük; ben, görüşmedik demedim. Madem görüştük de,
olayı gören bir tek kişiyi buraya yazdık mı?! Belirli
sorumlunun, dürüstçe ve düzgünce bilgi verdiğini, bundan
yararlandığımı söylemedim mi?! Benim maksadım kimseyi
suçlamak değil; ama, Allah, iki türlü davranan; söylenenleri, kendi
rahatsızlığını örtmek için saptıranlardan
hepimizi, milletimizi korusun.
Teşekkür ediyorum. (DSP sıralarından alkışlar)
(10/67) ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU
BAŞKANI ALİ OĞUZ (İstanbul) Saptıran sizsiniz...
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Selvi.
V. GENSORU,
GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE
MECLİS
ARAŞTIRMASI (Devam)
A)
GÖRÜŞMELER (Devam)
1. Kocaeli Milletvekili Şevket
Kazan ve 15 arkadaşının, İstanbul Kadıköyde 1
Mayıs günü meydana gelen olaylarda gerekli tedbirlerin alınmadığı
iddialarını araştırmak amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi ve
(10/67) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu raporu
(S. Sayısı : 179) (Devam)
BAŞKAN Hükümet adına, Sayın Bakan; buyurun. (DYP ve RP
sıralarından alkışlar)
İÇİŞLERİ BAKANI MERAL AKŞENER (İstanbul)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de, 18 Mart 1915te
Çanakkalede, dünya dillerine Çanakkale geçilmez sözünü kazandıran Büyük
Atatürk ve silah arkadaşlarını, şehitlerimizi rahmet ve
şükranla anıyor, aziz ruhları önünde saygıyla
eğiliyorum. (Alkışlar)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kocaeli
Milletvekili Sayın Şevket Kazan ve 15 Arkadaşının,
İstanbul Kadıköyde 1 mayıs günü meydana gelen olaylarda gerekli
tedbirlerin alınmadığı iddialarını
araştırmak amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün
104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergeye istinaden kurulmuş olan
Komisyonun hazırlamış olduğu raporla ilgili olarak söz
almış bulunmaktayım; öncelikle, Yüce Meclisin değerli
üyelerini saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, bilindiği gibi, 1 Mayıs 1996
günü İstanbulda, 3 vatandaşımızın ölümü, 52 emniyet
mensubu ve 17 vatandaşımızın yaralanmasıyla sonuçlanan
olaylar, hepimizi, son derece üzmüş; ayrıca, devletin, gerektiğinde
zor kullanmasının sınırlarıyla, demokratik hak ve
özgürlüklerin kullanım biçimini müzakereye sebep olmuştur.
Ülkemizde ilk kez 1906 yılında kutlanan ve İşçi
Bayramı olarak bilinen 1 mayıslar, önceki yıllarda da,
çeşitli sendikalar önderliğinde kutlanmıştır; ancak,
1977 yılında 36 kişinin hayatını kaybettiği feci
olay halen hafızalarımızdadır. 1996 yılında
yapılan 1 Mayıs kutlamaları da, İstanbul, İzmir,
Ankara, İçel, Kocaeli gibi işçilerimizin yoğun olduğu 19
ilimizde kutlanmış, İstanbulun dışındaki
diğer illerimizde herhangi bir üzücü olay yaşanmadan, sağduyu
sahibi işçilerimizin ve milletimizin arzu ettiği şekilde
bitmiştir. Ne var ki; İstanbulda 1 Mayıs 1996 günü, milletçe
hepimizi derin üzüntülere sevk eden, hiç arzu edilmeyen olaylar meydana
gelmiştir. Yasadışı örgütler, İstanbul Kadıköyde
banka ve mağazalara, oto galerilerine saldırılarda
bulunmuşlar, binaları yağmalamaya
çalışmışlar, 2 otoyu yakmışlar, 10 araca ve 105
işyerine de milyarlarca lira tutarında zarar vermişlerdir.
Bu olaylar nedeniyle 354 kişi gözaltına
alınmıştır. Gözaltına alınanlardan
yasadışı örgütlere mensup olduğu
anlaşılanların yüzde 41inin 19-24 yaş grubunda, yüzde
40ının 15-18 yaş grubunda, yüzde 15inin 25-30 ve yüzde 4ünün
ise 31-36 yaş grubunda oldukları tespit edilmiştir. Profesyonel
terör örgütlerinin özellikle gençlerimizi kullanmaya çalışarak
oynamaya çalıştıkları oyun, yakalananların yaş
gruplarından bir kez daha anlaşılmaktadır.
Değerli milletvekilleri, 1 Mayıs 1996 günü İstanbulda
çıkan olaylarda, meydandaki sağduyu sahibi işçimiz alanı
kendiliğinden terk ederek, illegal örgüt üyelerini yalnız
bırakmışlar ve provokasyonlara alet
olmamışlardır; böylece, güvenlik güçlerimizin
çalışmalarını kolaylaştırmış
olmaları son derece takdire şayan bir tavırdır.
Kanaatim odur ki, çağdışı kalmış totaliter
rejimlerin simgesini taşıyan bezlerle yüzlerini örterek şiddet
ve terör havası estirmek isteyen illegal örgütler, demokratik gösteri
haklarını yasal çerçevede kullanmak isteyen çoğunluğun bu
hakkını engellemektedir. Huzur içinde, gerçek bir bayram havası
içinde geçebilecek toplantılar, illegal örgütlerce sabote edilmektedir.
Terörist örgütler, demokratik amaçlarla toplanmış kitleleri,
kendileriyle amaç birliği içerisindeymiş gibi gösterme
gayretkeşliğindedir.
Bu arada, vatandaşımız ile güvenlik güçlerimiz
kışkırtmalarla karşı karşıya getirilmek
istenmektedir. Böylece, devleti, kendi hayal ettikleri mecralara, demokrasi
dışı uygulamalara sürüklemeye çalışmaktadırlar;
ancak, ülkemizin bu oyunlara düşmeyecek engin tecrübeleri vardır.
Güvenlik güçlerimiz, kendisine düşen görevi fedakârlıkla ve hukuk
içerisinde kalarak kararlılıkla ifa edecek, bu oyunlara
düşmeyecektir. Takdir edilir ki, burada, bu oyunu engelleme görevi sadece
güvenlik kuvvetlerine düşmez; sorumluluk sahibi herkesin, demokratik
hakların yasal kullanımına, hukukî kullanımına,
diğer vatandaşlarımızın haklarını ihlal
etmeden kullanımına sahip çıkması, titizlikle bu
hakların üstüne titremesi gereği vardır. Demokratik rejimler,
hukuka ve önceden onaylanmış kanunlara dayanır. Hukuk ve
kanunlar herkes için vardır. Demokratik hakları kullanırken
yasal çerçevenin dışına çıkılıyorsa, bunun hukukî
neticelerine katlanmak da herkes için geçerlidir. Ben haklıyım;
yasal çerçeve dışına çıkma hakkım var zihniyeti
sadece böyle düşüneni bağlar. Buna müsaade edilmesini istemek,
rejimde keyfîliğe müsaade edilmesini istemek demektir ki, bu kanaat,
insanı, ister istemez, demokratik rejimlerde, ilkelerin, plan ve
prensiplerin geçerli olmadığı, herşeye bir keyfîliğin
hâkim olması gerektiği intibaına sevk eder. Oysa, demokratik
rejimlerde, istisna işlemlere, ayrıcalık yaratan
davranışlara yer yoktur.
Diğer yandan, şiddete, tahribata, tedhişe, anarşiye
maruz kalma durumunda olan vatandaşın, can ve mal emniyeti ile,
diğer temel hak ve hürriyetlerini de korumak devletin temel
amaçlarındandır.
Değerli milletvekilleri, raporda da irdelendiği gibi,
asayişi korumakla görevli emniyet mensubu sayısı, ülkemizde,
bazı Batı ülkelerine oranla eksiktir; özellikle
büyükşehirlerimizde bu konuda sıkıntılar vardır. Bu
sebeple, bir süredir, polisimizin sayısının
artırılması sağlanırken, eğitim ve teçhizat
bakımından da yeterli düzeye getirilmeye gayret edilmektedir.
İstanbul İlinin toplumsal olaylardaki hassasiyeti gözönüne
alınarak, emniyet müdürlüğü personeli yönünden takviyesi
Bakanlığımızca değerlendirilmiş ve söz konusu
olay tarihinden günümüze kadar, Çevik Kuvvet de dahil olmak üzere, komiser
sınıfından 247, memur sınıfından 3 027 olmak üzere,
3 274 personelle takviye edilmiştir. Yine, aynı tarihler
arasında, araç gereç yönünden; taşıt olarak 112 binek, 12
minibüs, 33 küçük otobüs, 2 panzer; teçhizat olarak 20 çelik yelek, 500 kalkan,
50 gaz maskesi ve 90 robokok elbisesiyle takviye edilmiştir. Ayrıca,
Çevik Kuvvet personelinin devamlı eğitimi çalışmaları
yeniden başlatılmış ve süratle devam etmektedir.
Ayrıca, Bakanlığımızca, 2911 sayılı
Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanununun, kanuna aykırı
toplantı ve gösteri yürüyüşlerini düzenleyen 23 üncü maddesinin (b)
bendini değiştiren kanun tasarısı taslağı
Başbakanlığa sunulmuştur. Söz konusu taslakla suç
işlemek maksadıyla kurulmuş veya kurulduğu varsayılan
örgütlere ait amblem ve işaret taşınarak veya bu işaret ve
amblemleri üzerinde bulunduran üniformayı andırır giysiler
giyilerek veya kimliklerini gizlemek amacıyla yüzlerini tamamen veya
kısmen bez ve sair unsurlarla örterek toplantı ve gösteri
yürüyüşlerine katılmak, 2911 sayılı Toplantı ve
Gösteri Yürüyüşleri Kanununun yasakladığı haller kapsamına
alınmaktadır.
Değerli milletvekilleri, Anayasamızda ve
yasalarımızda ifadesini bulan din ve vicdan hürriyeti, düşünce
ve kanaat hürriyeti ile, düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti
doğrultusunda, herkese, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme,
belirli amaçlarla bir araya gelerek düşüncelerini açıklayabilme hakkı
tanınmıştır.
Anayasamızın 34 üncü maddesi ve buna göre düzenlenen 2911
sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanununun 3 üncü
maddesinde, kişilerin, önceden izin almaksızın, silahsız ve
saldırısız olarak, kanunun suç saymadığı
amaçlarla toplantı ve gösteri yürüyüşü yapma hakkına sahip
olduğu belirtilmektedir; ancak, güvenlik kuvvetlerine
saldırılmasını, vatandaşlarımızın
işyerlerinin tahrip edilmesini, demokratik, masum birtakım isteklerin
meşruiyetiymiş gibi göstermeye kimsenin hakkı olamaz. Yasalarla
tanınan hak ve özgürlüklerin kullanılması sırasında
yasaların çizdiği çerçevenin dışına
çıkılması veya kanunların suç saydığı
fiillere dönüşmesi halinde, güvenlik kuvvetleri, hukukî prosedür
içerisinde yetkilerini kararlılıkla kullanacaktır.
Bu arada, 1 Mayıs 1996 tarihindeki üzücü olaylarda zarar gören
vatandaşlarımızın da hasarlarının tazminiyle
ilgili işlemlerin sürdürüldüğünü, olayların yargıya intikal
ettirilmiş olduğunu ve davaların devam ettiğini belirtmek
istiyorum.
Değerli milletvekilleri, Meclis Araştırması
Komisyonunu teşkil eden arkadaşlarımız, milletimizin
huzuruna, emniyetine yönelik bu olay hakkında güzel ve yapıcı
bir rapor getirmişlerdir. Komisyon raporunda tespit edilen sorunlar ve
önerilerin dikkat ve hassasiyetle izleneceğini; ayrıca, Yüce Meclis
çatısı altında ifade edilen önerilerden
faydalanacağımızı belirtir, hepinize
saygılarımı sunarım. (Alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Şahısları adına söz talebi?..Yok.
Sayın milletvekilleri, İstanbul Kadıköyde 1 Mayıs
günü meydana gelen olaylarda gerekli tedbirlerin alınmadığı
iddialarını araştırmak amacıyla kurulan (10/67) esas
numaralı Meclis Araştırması Komisyonu raporu üzerindeki
genel görüşme tamamlanmıştır.
2. Zonguldak Milletvekili Necmettin
Aydın ve 16 arkadaşı ile Zonguldak Milletvekili Hasan Gemici ve
9 arkadaşının, taşkömürü üretimindeki sorunların çözüm
yollarının tespiti ile Türkiye Taşkömürü Kurumunun içinde
bulunduğu durumun araştırılarak alınması gereken
tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergeleri ve (10/13, 53) esas numaralı
Meclis Araştırması Komisyonu raporu (S. Sayısı : 180)
(1)
BAŞKAN Şimdi, 2 nci sırada yer alan, Zonguldak
Milletvekili Necmettin Aydın ve 16 arkadaşı ile Zonguldak
Milletvekili Hasan Gemici ve 9 Arkadaşının, taşkömürü üretimindeki sorun-
(1) 180 S. Sayılı Basmayazı
tutanağa eklidir.
ların
çözüm yollarının tespiti ile Türkiye Taşkömürü Kurumunun içinde
bulunduğu durumun araştırılarak alınması gereken
tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci,
İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca Bir Meclis
Araştırması açılmasına ilişkin önergeleri ve
(10/13,53) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu
raporu üzerindeki genel görüşmeye başlıyoruz.
Komisyon?..Burada.
Hükümet?..Burada.
İçtüzüğümüze göre Meclis araştırması
komisyonunun raporu üzerindeki genel görüşmede ilk söz hakkı Meclis
araştırması önergeleri sahiplerine aittir. Daha sonra,
İçtüzüğümüzün 72 nci maddesine göre, siyasî parti grupları
adına birer üyeye, şahısları adına iki üyeye söz
verilecektir. Ayrıca, istemleri halinde komisyon ve hükümete de söz
verilecek, bu suretle Meclis araştırması komisyonu raporu
üzerindeki genel görüşme tamamlanmış olacaktır.
Konuşma süreleri, komisyon, hükümet ve siyasî parti grupları
için 20şer dakika, önerge sahipleri ve şahıslar için 10ar
dakikadır.
Komisyon raporu, 180 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Rapor üzerinde söz alan sayın milletvekillerinin isimlerini
okuyorum: Doğru Yol Partisi Grubu adına Sayın Mehmet Ali Yavuz,
Refah Partisi Grubu adına Sayın Necmettin Aydın, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Sayın Metin Arifağaoğlu.
Önerge sahiplerinin söz talebi var mı?
NECMETTİN AYDIN (Zonguldak) Ahmet Derin konuşacak.
BAŞKAN Buyurun Sayın Derin.
AHMET DERİN (Kütahya) Saygıdeğer Başkan,
saygıdeğer milletvekilleri; öncelikle, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Önerge sahibi olarak söz almış bulunmaktayım.
Yıllardan beri, zarar eden KİTler sıralamasında,
belki ilk sıralarda bulunan; fakat, bulunduğu bölgenin ekonomik
potansiyelini oluşturan, monokültür bir bölge olan Zonguldakın,
belki de ekonomik tek dayanağı olan bir kuruluş o yörenin
ekonomik zarardan kâra dönmesi, monokültür bir bölge olması, her dönemdeki
milletvekillerinin, bizatihi de yöre milletvekillerinin, değişik
ekonomik dallar oluşması noktasındaki talebi üzerine gündeme
gelir.
Araştırma Komisyonu, çok güzel önerileri içeren bir rapor
hazırlamış ve Yüce Meclise takdim etmiştir. Bugün, bu
komisyon raporunu görüşüyoruz. Her şeyden önce, bu raporun
hazırlanmasında katkısı olan tüm milletvekili
arkadaşlara ve onlara yön veren bürokratlara teşekkür ediyorum,
onları tebrik ediyorum.
Doğru Yol Partisi ve Refah Partisi Hükümeti, Türkiyede bugüne
kadar gerçekleşemeyen bir millî maden politikasını
gerçekleştirmek için, öncelikle Parlamentoda görüşülmesini
istediği ve ihdas edilmesini istediği madencilik bakanlığının
tüm hazırlıklarını bugün tamamlamak üzeredir. Türkiye
Taşkömürü Müessesesi, Türkiyede, hakikaten, bugüne kadar
çalıştırıldığı halde, işletildiği
halde rantabl bir işletmeciliğe dönüşememiş ve bunun
yanında, bir maden müzesi olan ülkemizde, gerekli olan çalışma,
yeraltı servetlerimizin ülke ekonomisine katkısı noktasında
yeterli olan çalışma gösterilmemiş; ancak, bugünkü Hükümet, bunu
fark ederek, millî bir maden politikası oluşturabilmek için,
madencilik bakanlığının ihdası çalışmalarına
başlamıştır.
Ayrıca, son günlerde, Başbakanlık genelgesiyle, bu yöreyi
ilgilendiren -sadece TTKyı değil, bu yöreyi ilgilendiren- özel bir
çalışma grubu oluşturulmuştur ki, bu açıdan da, mevcut
Hükümeti buradan tebrik ediyor, kendilerine, bir milletvekili olarak
teşekkürlerimi sunuyorum.
Ülkemizde, görünür rezerv olarak, aşağı yukarı 1,5
milyar ton taşkömürü rezervimiz var. Aslında, küçümsenecek bir rakam
değil bu miktar. Bugün, Türkiyede, yılda 10 milyon ton
taşkömürü tüketildiğine göre, görünür rezervimiz bile 150
yıllık. Bugünkü rakamlarla 150 yıl; ancak, 2010 yılına
geldiğimizde, taşkömürü tüketiminin 50 milyon tonlara
yaklaşacağı da hesaba katıldığında, hem
elimizdeki mevcut taşkömürünü en güzel şekliyle değerlendirmek
hem de o yörede, tekrar, taşkömürü aramalarıyla, derin sondajlarla,
ülkemizdeki bugüne kadar tespit edilememiş -varsa- madenlerin ve
taşkömürü rezervlerinin de bir an önce ortaya çıkarılması
gerektiğine inanıyorum; çünkü, ilerlemiş toplumlarda, sanayi
ilerlemesini gerçekleştirmiş toplumlarda, demir-çelik ve enerjinin
altyapısını oluşturacak temel girdilerden biri olan
taşkömürünün, Almanyada ve gelişmiş ülkelerdeki tüketim
miktarları göz önüne alındığında, daha da fazla
ehemmiyet arz edeceği görülecektir.
Bugün, Almanyada, yıllık taşkömürü tüketimi 79 veya 80
milyon ton civarındadır; çünkü, demir cevherinden demir çelik
üretilebilmesi için mutlaka elzem olan temel girdidir. Metalurjik kok
olabilecek taşkömürü, demir-çelik sektörü için elzem bir maden faktörüdür.
Büyük Türkiyeyi yeniden tesis edecek bir hükümetin, buna gerekli önemi ve
hassasiyeti mutlaka göstereceğinden biz eminiz.
1970lerde 4,5 milyon ton, yıllık, satılabilir kömür
üretebilen bu kuruluş, millî bir maden politikası
olmadığından dolayı, yıllarca kendisine bir hedef
verilemediğinden dolayı -1989 yılından sonra bütün
KİTlerin başına gelen bu kuruluşun da başına
gelmiş- 1989 yılından sonra, zarar eder hale getirilmiş;
Enerji Bakanlığıyla Devlet Planlama Teşkilatı ve
hükümetin diğer bakanlıkları arasında diyalog
kopukluğu başlamış; Enerji Bakanlığının
hedefi, Devlet Planlama Teşkilatınca, âdeta reddedilmiş veya
gözardı edilmiştir. Kuruluşa bir hedef çizilmesi gerekiyordu.
1970lerde 4,5 milyon ton civarında satılabilir kömür üreten bir
işletmenin, dünyadaki gelişen teknolojilerle, bugün,
tükettiğimiz 10 milyon tonluk, satılabilir, koklaşabilir kömür
üretimini gerçekleştirmesi gerekirdi. Ne yazık ki, bugün, 7,5 milyon
ton civarında, yaklaşık 300 milyon dolarlık taşkömürü
ithal etmek mecburiyetinde kalmışız. Halbuki, yıllarca, bu
müessese ihmal edilmeseydi, gerekli tevsi yatırımları ve
teknolojik yatırımlar gerçekleştirilmiş olsaydı,
bugün, finansman darboğazına düşmüş ve 35 trilyona
yakın zarar eden bir kuruluşla karşı karşıya
kalmayacaktık.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Derin, lütfen, 1 dakika içerisinde
toparlayınız.
AHMET DERİN (Devamla) Ülkemizde, sadece
taşkömürü için değil, diğer 8,5 milyar ton kömür rezervi olan
linyit işletmeleri için de aynı problemlerle karşı
karşıyayız ve bugün, elimizde yüzde 1in altında kükürt
içeren kömür olmasına rağmen, bu kaynakları, yeraltı
zenginliklerimizi çalıştıramıyor, çıkaramıyor ve
yurt dışından da yaklaşık 500 milyon
dolarlık linyit ithal ediyoruz.
Bugün, bir maden bakanlığı kurulmak
üzeredir. Başbakanlığın genelgesiyle özel bir
çalışma grubu oluşturulmuştur.
Ayrıca, ülkemizde, gerek taşkömürü için gerek linyit için
yapılması gereken bir konu daha vardır ki, bu da tüketim
planlaması ve satış planlamasıdır. Tüketim
planlaması... Kükürdü yüzde 1in altında olan taşkömürünü
götürüyoruz, rekabet edebilme şansı olmayan demir-çelik sektöründe
6,5 milyon liraya satmaya çalışıyoruz; halbuki, daha düşük
kalori ve daha yüksek kükürdü olan linyit kömürünü Ankarada 16 milyon liraya
satıyoruz; kendi kömürümüzü, taşkömürümüzü 6,5 milyon liraya satmak
mecburiyetinde kalıyoruz.
BAŞKAN Sayın Derin...
AHMET DERİN (Devamla) Bu kömürü getirsek teshin için satsak,
mutlaka, o işletme, belki, bu kadar zararına...
BAŞKAN Sayın Derin, lütfen... Süreniz bitti.
AHMET DERİN (Devamla) Biter mi efendim?!.
BAŞKAN Saati durdurdum, sözünüzü kesmeyeyim diye. Onun için
uyarıyorum.
AHMET DERİN (Devamla) Bir cümleyle bağlıyorum.
BAŞKAN Bağlayın lütfen.
AHMET DERİN (Devamla) Bakıyorum, önümde 53 saniye; 7
saniyede bir şeyler söylemek istiyorum.
BAŞKAN Ben durdurdum, sözünüz kesilmesin diye.
AHMET DERİN (Devamla) Peki.
Nasıl olsa taşkömürünü ithal ediyorsak; en azından, bu
kömürümüzü, metalurjik olmayan, koklaşamayan bölümünü birinci derecede
kirli illerimizde satsak, bu müessesenin zararını asgariye
indirebileceğimize inanıyorum ve böyle bir çalışmayı,
çalışma raporunu bizlere takdim eden komisyon üyelerini tekrar tebrik
ediyorum, kendilerine teşekkür ediyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Derin.
Şimdi, gruplar adına konuşmalara geçiyoruz.
İlk söz, Doğru Yol Partisi Grubu adına Sayın Mehmet
Ali Yavuzun; buyurun. (DYP sıralarından alkışlar)
Süreniz 20 dakikadır.
DYP GRUBU ADINA MEHMET ALİ YAVUZ (Konya) Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; 18 Mart 1915 Çanakkale Zaferinin Yıldönümü
münasebetiyle, Yüce Milletimizin bu zafer gününü kutlar; bu vesileyle, burada
şehit düşen 250 bin Mehmetçiğin aziz ruhlarını
minnetle ve şükranla anarım.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Zonguldak
Milletvekili Necmettin Aydın ve 16 arkadaşı ile Zonguldak
Milletvekili Hasan Gemici ve 9 arkadaşının, taşkömürü
üretimindeki sorunların çözüm yollarının tespiti ile Türkiye
Taşkömürü Kurumunun içinde bulunduğu durumun
araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi
amacıyla kurulan araştırma komisyonunun raporu üzerine,
Doğru Yol Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu
vesileyle, Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.
Zonguldak Havzasında, taşkömürü, Ereğlinin
Köşeağzı - Neyzenderesi mevkiinde, 8 Kasım 1829da, Uzun
Mehmet tarafından bulunmuştur. Buranın işletmeye ilk
açılışı, Hazine-i Hassa İdaresi adı altında,
Galatalı Yahudilerce kurulan bir şirket tarafından, 1849
yılında gerçekleştirilmiştir. Bunlar, 1854 yılına
kadar çalıştırmışlardır. 1854 - 1900
yılları arasında da, Fransız şirketlerinin hissedar
olduğu bir dönem yaşanmıştır. 1908de, Maden-i
Osmanlı Anonim Şirketi bu havzayı devralmış ve 1914 -
1920 yıllara arasında da, Fransız sermayeli Ereğli
Şirketi kurulmuştur. 1940ta, Ereğli Kömür İşletmeleri
burayı devralmıştır. Tesis, 1957ye kadar Etibanka ve
1983e kadar da Türkiye Kömür İşletmelerine bağlı olarak
işletilmiştir. 1983te, Türkiye Taşkömürü Kurumu
kurulmuştur.
Taşkömürü, ülkemiz için, oldukça önemli bir hammaddedir. Petrol
yataklarının elli, doğalgaz yataklarının da
altmış yıllık ömrü göz önüne alınırsa,
ikiyüzkırk yıllık ömrü olan kömür yataklarının,
dolayısıyla kömür havzalarının, tüm dünya için gelecekteki
önemi dikkat çekici olmalıdır.
Zonguldak Kömür Havzası, 1849dan beri İngilizlerin, Rusların,
Fransızların, Almanların kullandıkları
yanlış teknikler sonucu, delik deşik edilmiş bir
havzadır. Ayrıca, jeolojik yapı olarak, sayısız
faylar, kırılmalar ve basınçlarla, son derece bozuk bir
yapıya sahiptir. Bu havzanın rezervi de yaklaşık 1 milyar
26 milyon tondur; damar şartları 0-90 derece meyilli olup, 1 metreden
20 metreye kadar değişik kalınlıkta, yangına büyük
ölçüde müsait, uçucu gaz oranı yüksek damarları ihtiva etmektedir.
Zonguldak kömür havzası, dünyada, taşkömürü
madenciliğinin zor koşullarda yürütüldüğü havzaların
başında gelmektedir. Düzensiz topografya, şehirleşmenin de
imalat sahalarının üzerine gelmesi, bazı rezervlerin
denizaltı ve su taşıyan tabakalar altında bulunması
değişik problemler yaratmaktadır.
Geçmişte programlanan verime ulaşabilmek için, o günkü teknik
imkânlar ve verim anlayışıyla oldukça yüksek kayıplarla
üretim yapılmış ve daha üst kotlardaki damarlara tekrar
girilmiştir. Bunun sonucu daha sonraki yılların üretimine
yansımış, üretimin daha da gerilemesine neden olmuştur.
Ocak açıklığı 250 metreyi bulan yer altındaki
üretim faaliyetinde nakliyat çok önemli bir husustur. Havzadaki
karışık nakliyat yapısı da karşımıza
önemli bir sorun olarak çıkmaktadır. Altyapının
yeniden düzenlenmesi çözüm olarak
görünse de, kuyuların derinleştirilmesi zamanında
yapılmayınca, bu kotlarda üretim oldukça zayıflamış ve
maliyete yansımıştır.
Türkiye Taşkömürü Kurumunda, nakliyatın yanı sıra,
madencilik teknolojisi ve kullanılan enerji bakımından da önemli
handikaplar yaşanmaktadır.
Bu arada, üretimi artırmaya yönelik olan yatırım
projelerine de değinmek istiyorum: TTKda üretimin idamesi, makine ve
teçhizatın yenilenerek modernleştirilmesi, istikbal vaat eden
işletmelerin modernize edilerek gerekli makine ve teçhizatın
donatımı, çalışanların daha da bilinçlendirilmesi
için, eğitim projelerinin mutlaka uygulanması gerekmektedir.
Bu arada, derin yeraltı madenciliğinin, açık
işletmelere nazaran pahalı ve riskli olması hepimizin malumudur.
Bu sahalarda yeni yatırım yapılması çekiciliğini
kaybetmiştir. Derin yeraltı madenciliği maliyetinin açık
işletme maliyetiyle aynı olması imkânsızdır.
Kurumun ürettiği taşkömürünün ticarî maliyetini teşkil
eden altı önemli girdi vardır: İşçilik, malzeme, elektrik,
memur aylıkları, amortisman ve finansman giderleri.
İşçilik, yüzde 49a varan maliyet payına sahip
bulunmaktadır; bunun da satış fiyatlarına
yansıtılmaması yüzünden, burada, zarar, daha da artmış
bulunmaktadır. Burada, işçi sayısı, yerüstünde 6 707,
yeraltında da 12 471, memur olarak da 2 508dir. Yerüstünde ve
yeraltında çalışan memur ve işçilerin
sayısının azaltılması uygun olacaktır. Üretimi
artırmak için de, yeraltında çalışan kalifiye işçi
sayısını artırmak gerekir.
TTKnın borç-alacak hanesine baktığımızda,
şubat sonu itibariyle, alacak 790 milyar, borç 34,5 trilyon TL olarak
gözükmektedir. Kurum, 1996 yılında 33,5 trilyon zarar etmiştir.
1997 yılı zararı da 52 trilyon olarak tahmin edilmektedir. Bu da
gösteriyor ki, bu Kurumun, mutlak surette, zarardan kurtarılması
gerekiyor.
Burada, üretim, randıman, pazarlama ve maliyet konularına da
kısaca değinmek istiyorum. Ocak-şubat itibariyle tuvönan üretim
516 673 ton, satılabilir üretim ise 373 646 tondur. Randıman, 401
kilogram yevmiyedir. Bu havzanın 0-10 milimetrelik kömür
alıcısı demir-çelik fabrikaları, parça kömür teshin
amaçlı, filitrasyon ürünü kömür Çatalağzı Santralına
pazarlanmaktadır. Burada, 1 ton kömürün maliyeti 28 milyon 675 bin TLdir.
Bu bilgilerin ışığında, görülüyor ki,
rehabilitasyon çalışmalarının kesin olarak
yapılması gerekmektedir; raporda da bu belirtilmiştir.
İşletmenin mevcut darboğazlarının giderilmesi ve
verimli, dinamik, üretken bir yapıya kavuşturulması için
hızlı bir yapılanma sürecine girilmelidir. Bu nedenle,
işçilik giderlerinin kesenkes azaltılması, aslî görev olan kömür
üretim faaliyetleri dışında işçiliğin
özelleştirilmesi gerekmektedir; ayrıca, çalışanların
işgücünden azamî şekilde istifade edebilmeleri amacıyla, yeni
unvan düzenlemeleri yapılmalı ve prim usulleri yeniden gözden
geçirilmelidir.
Taşkömürünün önemli bir enerji hammaddesi olma özelliğinin
yanında, birbuçuk asırdır kömür üreten
Zonguldaklıların yerleşik üretim kültürünün, zaman içinde
değişik sanayi ve üretim alanlarına döndürülmeden, diğer
bir ifadeyle, yeni istihdam alanları yaratılmadan, tamamen taşkömürüne
bağlı ekonomik hayatın sürdürülmesi imkânsız hale gelirdi.
Elbette, TTKnın bugünkü malî yapısıyla ayakta
kalması zordur. Zararın devamı da mümkün değildir. Kurum
rehabilite edilerek, zararın en aza indirilmesi gerekir; ancak, bu
şekilde kurum ülke ekonomisine katkısını sürdürebilir.
Ayrıca, Zonguldak yöresinde yeni iş sahalarının
açılmasına çeşitli teşvik uygulamalarıyla
yardımcı olunması zorunludur.
TTK, birbuçuk asırdır, ekonomik işlevini binbir emek,
zahmet, alınteri ve en önemlisi can pahasına sürdürmektedir.
Zonguldak Havzasında 1,1 milyar ton jeolojik rezerv vardır.
Bugün, yüzde 40ı işletiliyor. Havzada elli yıllık üretim
söz konusudur. Şu anda, yılda 2,7 milyon ton üretim
yapılmaktadır; bu bile ekonomiye çok önemli bir katkıdır.
Rehabilitasyon ve modernizasyon çalışmaları çerçevesinde
verimi artırmaya yönelik delme, patlatma sistemi, kazı ve cardox
patlatma sistemli kazı çalışmalarına devam edilmelidir.
Uzun vadeli projeler kapsamında, Kozlu 560-630 kat projeleri, Armutçuk
400-450-500 kat projeleri; Karadon, Gelik Kuyu dahili bürler kat galerileri
projeleri çalışmalarına hızla devam edilmesi gerekmektedir.
Ayrıca, rehabilitasyon çalışmaları kapsamında,
merkez atölyelerinin, müstakil çalışmalarını
sağlayacak bağlı ortaklık şekline dönüştürülmesi
memnuniyet vericidir. Bu atölyelerdeki araçların ve iş makinelerinin
modernizasyonu mutlaka yapılmalıdır.
Biriket kömür üretimi için de Amasrada 0-10 milimetre kömürleri üçüncü
şahıslara biriket olarak satılmalıdır. Bu işin
ihaleye verilmesi de sevindirici bir durum olmuştur.
Havzada mevcut santrala ilave olarak 700 megavatlık bir santral
yapım çalışmaları ÇATES tarafından
yapılıyor. İlave santrala yeterli kömür üretmek üzere,
hazırlık projelerinin de gündeme gelmesi memnuniyet vericidir.
0-10 milimetre TTK kömürlerinin daha yüksek fiyatta satılabilmesi
için kok üretimiyle ilgili etüt çalışmalarının devam etmesi
de sevindirici bir durum olarak gözükmektedir.
Rödovanslı sahalarda, 1996da 250 314 ton üretim elde
edilmiştir. Bu da önemli bir gelişmedir.
Özetlersek, mevcut yapı içindeki sorunlar, üretimin
artırılması, özellikle üretim işçisi eksikliği, üretim
dışı işçi fazlalığı, finansman gideri, faiz
karşılıkları yükü olarak karşımıza
çıkmaktadır.
TTKnın iyileştirilmesinde önemli çözüm noktaları
şöyle olmalıdır: Üretim işçisi ihtiyacının
kesinlikle karşılanması, üretim dışı
işçiliklerin tasfiyesi, finansman ihtiyacının, bir defaya
mahsus, son kez ve tamamının karşılanması, faiz
yükünün karşılanması -bu da yaklaşık 32 trilyon
TLdir- ve sosyal yardım yükünün Hazineye devri gerekmektedir. Amele
birliği katkı payının kaldırılması, enerji
hatlarının TEDAŞa devri, mevcut ocakların bir
kısmının üçüncü şahıslara satılması
gerekmektedir.
Zonguldak Taşkömürü Havzası, Türkiyenin taşkömürü
ihtiyacının karşılanması için, bugün ve gelecekte
stratejik bir öneme sahiptir.
TTK, mutlaka üretimini artırarak devam etmelidir.
TTK için, işletme, rezerv itibariyle ekonomik olmayan sahalar, özel
sektöre, rödövanslı olarak açılıp, havzanın ve Türkiyenin
taşkömürü üretimine katkıda bulunması
sağlanmalıdır.
Türkiyede yeni taşkömürü yataklarının bulunması
için, acilen bir araştırma programı geliştirilip
uygulanmalıdır.
Kömür İşletmelerinin, maliyetini düşürmek için, optimal
ölçekte yapılanması gerekmektedir.
Dünya taşkömürü piyasasını elinde tutan ve kolay jeolojik
şartlarda üretim yapan ülkelerin düşük fiyatla taşkömürünü pazarlaması,
derin taşkömürü madenciliği yapan ülkemiz dahil, tüm benzer
ülkelerde, taşkömürünün, maliyetinden düşük fiyatla
satılmasını; yani, zararla satılmasını gündeme
getirmiş, bu ülkeler, zararı sübvanse etmek yoluna girmişlerdir.
TTKnın, işçilik giderlerini dolar bazında koruyarak ve
işçi sayısını artırmayarak, yapılacak
yatırımlar sonucu, satılabilir taşkömürü miktarı,
1970li yıllardaki satılabilir üretimi olan yılda 4,6 milyon/ton
seviyesine yükseltilmesi halinde, taşkömürü sübvansiyon oranı,
şu andaki yüzde 80lerdeki seviyesinden yüzde 20lere inmektedir. Bu
hesaplamada finansman giderleri dikkate alınmamaktadır. Ayrıca,
briketleme, kok üretimi, termik santrallara ortaklık veya termik
santrallara verilen kömür birim fiyatının artırılması
gibi kömürün katmadeğerinden, taşkömürü üreticisi olan TTKnın, gelişmiş batı
ülkelerindeki gibi yararlanması halinde sübvansiyon oranı daha da
düşecektir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; derin
taşkömürü madenciliği yapan Avrupa ülkeleri, taşkömürü
zararlarını azaltmak için, işçi sayılarını
azaltmakta, üretimi belli ağırlık noktalarına
yoğunlaştırmakta ve fon yaratmak için elektrik enerjisine belli
oranda katkı payı koymaktadır. Türkiye benzer bir yol
izlemiş, 1990-1995 döneminde toplam 20 909 işçi TTKdan ayrılmış;
ancak, işçi ayrılması zararı azaltmamış,
özellikle finans giderleri içinde gecikme zammı, tecil faizleri hadlerinin
aşırı derecede yükselmesi zararı artırmış,
1993 yılında 770,5 milyon dolara kadar çıkarmış, son
iki yılda işçilik giderlerinin dolar bazında azalmasıyla,
toplam zarar da dolar bazında azalmaya başlamıştır.
TTKnın orta ve uzun vadede kârlı bir kuruluş haline
gelmesi, TTK için yeni bir kuruluş yasasının
çıkarılmasıyla mümkün olacaktır. Bu konu, TTKnın
yeniden yapılanmasını sağlayan yeni bir kuruluş
yasasıyla sağlanmalıdır. Özetle, aşağıdaki
önerilerin gerçekleşmesi sağlanmalıdır.
TTK, üretimini artırarak yaşamalıdır.
TTK, yeniden yapılanmalıdır.
Siyasî müdahalelerin asgarî seviyede tutulduğu ve denetim düzeyinde
kaldığı bir yapı oluşmalıdır.
TTKnın kısa, orta ve uzun vadede yapacağı
işlerin planlaması, kömürün katmadeğerinin TTKda
kalacağı ve pazarlama biriminin güçlendirildiği bir
yapılanma olmalıdır.
Bütün olumsuzluklara karşın, TTKnın, en kısa
zamanda bir master plan hazırlaması ve bu planda hangi üretim
bölgelerinden ne miktar üretimin ne miktar yatırım ve maliyetle
gerçekleştirilebileceğini objektif bir şekilde ortaya
koyması gerekmektedir.
Bu plan, sanayi, teshin, enerji amaçlı üretilecek taşkömürü
miktar ve kalitesini vermekle kalmamalı, oluşturulacak enerji
planlamasında ilgili kuruluşlarca bir baz olarak
alınmalıdır.
TTK, toplam rezervlerini en kısa zamanda görünür rezerv
kategorisine sokmak için, gerekli sondaj çalışmalarını bir
an önce yapmalıdır.
Üretimin düşmesine etkili olan galeri hazırlık
çalışmalarının bir an önce hızlandırılarak
sürdürülmesi gerekmektedir.
Yatırım kalemlerinin en büyüklerinden olan galeri, kuyu açma
gibi hazırlık çalışmalarının
hızlandırılması, üretimde hızlandırıcı
etki olacaktır; ancak, galeri sürme çalışmalarında bulunan
ekip sayısının giderek azalması, galeri sürme
hızının ve dolayısıyla, üretim sürdürme
hızının azalması anlamına gelmektedir. Hazırlık
çalışmalarında programın sürekli gerisinde
kalındığından, kısa dönemde üretimde ani
artışlar beklenmemelidir. Hazırlık
çalışmalarının ihale edilerek müteahhite verilmesi, daha
hızlı ve ekonomik galeri sürülmesini sağlayacaktır; ancak,
galeri sürme işinin müteahhite verilmesi sırasında TTKnın,
aynı galeriyi, üretim veya başka bir amaçla kullanıyor
olması, TTKnın üretiminde bir gecikme olmayacak şekilde
çalışmalarının sürdürülmesi, hazırlık
çalışmaları sırasında müteahhit tarafından
uyulması zorunlu olan işçi sağlığı ve iş
güvenliği mevzuat hükümlerine olan bağlılığın TTK
tarafından izlenmesi de gereklidir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; TTKnın
üretimini devam ettirebilmesi için, acilen üretim işçisine ihtiyaç
vardır. Bu sayı 3 bin civarındadır. Havzada 150 yıldan
beri oluşan taşkömürü üretim kültürü
yaşatılmalıdır. İşe alınmalar ve işten
ayrılmalar, belli bir işgücü planlamasına göre
yapılmadığı için, bazı meslek gruplarında
işçi sayısı yok olma durumuyla karşı
karşıyadır. Örneğin; merkez atölyelerinde halen
çalışanların yarısının emekliliği
gelmiştir. Bunlar emekli olduğu takdirde bu atölyelerde büyük bir
kriz yaşanacaktır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; işçilere
yapılan seyyanen zam uygulamasından derhal vazgeçilmeli, yeni
baştan, sendikayla birlikte hazırlanacak norm kadro ve gerçekçi prim
sistemi hayata geçirilmelidir.
TTKda güçlü bir pazarlama biriminin de oluşturulması
şarttır.
Yeraltında ağır işçiliklerde çalışanlar,
zaman içinde, yardımcı işçiliklere kaydırılmalı;
ancak, kaydırılmadan önce mutlaka eğitilmelidir. Ağır
işçiliklerde çalışanlar, diğer işçiliklere
kaydırıldıkça, boşalan kadroların genç işçilerle
doldurulması sağlanmalıdır. İşe yeni
alınanların eğitim düzeyinin yüksek olmasına önem
verilmeli, işçilik tranferi bir eğitimden sonra gerçekleştirilmelidir.
Özellikle yerüstü elemanlarından büyük tasarruf sağlayacak
olan ve taşkömürü üretimiyle doğrudan ilişkisi bulunmayan, özel
sektör tarafından kolaylıkla daha ucuz ve etkin şekilde
yapılabilecek olan yemekhane gibi sosyal tesislerde
çalışanların dışarıdan teminine gidilmelidir. Bu
hizmetlerin özel sektörce sağlanması durumunda, bu hizmeti yapan TTK
görevlilerine de ücret ödendiğinden kısa vadede maliyeti
artırıcı bir etki yaratsa da, orta vadede, bu hizmetleri yapan görevlilerin emeklilikleri nedeniyle
veya ihtiyaç duyulan başka yerüstü hizmetlere tranferleriyle giderlerde
azalma başlayacaktır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Yavuz, lütfen toparlayınız.
MEHMET ALI YAVUZ (Devamla) Toparlıyorum efendim.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Zonguldak
lavvarının modernizasyonu için yatırım yapılması
ya da üstenciler vasıtasıyla hizmet alımı yoluyla
yararlanılması konusunda çalışmaların karara
bağlanarak derhal hayata geçirilmesi gerekmektedir.
Maden makineleri sanayii sadece TTK için değil, Türkiye
madenciliği için de çok önemlidir. Merkez atölyeleri, TTKnın veya
diğer maden üreten kamu kuruluşlarının ortak
olacağı yeni bir yönetim anlayışıyla özerk bir
kuruluş haline dönüştürülmelidir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; TTKnın özerk
bir kuruluş olarak yapılanması, bunun gerçekleştirilmemesi
halinde, zararı en az düzeye indirmek için, araştırma raporunda
da belirtilen çözüm önerilerinin özellikle dikkate alınması gerektiğine
inanıyor; bu duygularla Yüce Meclise saygılar sunuyorum. (DYP ve RP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Yavuz.
Refah Partisi Grubu adına, Sayın Necmettin Aydın;
buyurun. (RP sıralarından alkışlar)
Sayın Aydın, süreniz 20 dakikadır.
RP GRUBU ADINA NECMETTİN AYDIN (Zonguldak) Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; taşkömürü üretimindeki sorunların çözüm
yollarının tespiti ile Türkiye Taşkömürü Kurumunun içinde
bulunduğu durumun araştırılarak, alınması gereken
tedbirler konusunda kurulan Meclis Araştırma Komisyonumuzun raporu
üzerinde, Refah Partimizin görüşlerini arz etmek üzere
huzurlarınıza gelmiş bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Bugün, 18 Mart 1997, Büyük Çanakkale Zaferinin 82 nci yıldönümünü
yaşıyoruz. Dünyada hiçbir milletin tarihinde, gerçekten böyle büyük
bir zaferin olmadığını görüyoruz. Elbette ki, böyle bir
günde, Çanakkale şehitlerimizi -ki, bütün şehitlerimizi- rahmetle
anıyor; huzurlarında saygıyla eğiliyoruz.
Ayrıca, yıllardır, özellikle ülkemizde en büyük, en
yoğun iş kazasının olduğu taşkömürü
madenciliğindeki çalışmalar sırasında
hayatını kaybetmiş madenci kardeşlerimizi de, yine bu
konunun görüşülmesi vesileyle, rahmetle anıyoruz ve şu an, yine,
madencilikte çalışan tüm işçi kardeşlerimize de
kazasız belasız, esenlikli çalışmalar nasip etmesini
Cenabı Haktan niyaz ediyoruz.
Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri; hepimizin
bildiği gibi, taşkömürü, sanayi devriminde çok önemli bir fonksiyon
ifa etmiş ve halen de, başta demir-çelik, enerji sektörü olmak üzere,
çimento, kâğıt gibi sanayilerin vazgeçilmez önemli bir unsurudur.
Petrol ve doğalgaz yataklarının kıt olması
münasebetiyle, zaman içerisinde, özellikle koklaşabilir taşkömürünün
önemi azalmamıştır; bilakis, sanayileşmiş ülkeler
üretime devam etmektedirler. Hatta, taşkömürü tüketimi, enerji gibi,
demir-çelik gibi, sanayileşmenin, ekonomik gelişmişliğin
temel ölçeklerinden sayılmıştır.
Yine, bugün, yeryüzünde, takriben 3,5 milyar tona yakın
töşkömürü üretiminin 500 milyon tonunun Amerika Birleşik
Devletlerinde, 250 milyon ton civarındaki kısmının
Avrupada, 400 milyon tonluk üretim kısmının da
Bağımsız Devletler Topluluğunda olduğunu
gördüğümüzde, sanayileşmeyle, gelişmişlikle taşkömürü
arasında fevkalade bir orantının, doğru bir
orantının olduğunu görüyoruz. Dolayısıyla, bugün, 2,5
milyon ton gibi fevkalade düşük bir üretim seviyesiyle, ülkemizdeki
sanayileşmenin ne durumda olduğunu da, elbette ki, görmek mümkündür.
Bugün, dünyadaki sanayileşmiş ülkelerin hemen hemen
tamamında taşkömürü üretimi devam etmektedir; kesinlikle, herhangi
bir tasfiye söz konusu değildir. Almanyanın 60 milyon ton,
İngilterenin 50 milyon ton, İspanyanın takriben 20 milyon ton
taşkömürü üretimi yaptığını, bu üretime her türlü
şartlarda devam ettiğini ve hatta, ton maliyetlerinin hemen hemen
bize yakın olduğunu görürsek; bu konuda, özellikle dünyadaki
taşkömürüyle ilgili stratejiler hakkında bir bilgi ve fikir sahibi
oluruz.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; özellikle, Zonguldak
İlinin taşkömürüyle ilgili bağımlılığı
bu kürsüde çok iyi bir şekilde ifade edildi, hep beraber dinledik.
Hakikaten, son onbeş yıldır, Türkiye Taşkömürüne
bağlı olarak, bölgemiz, 1970li yıllara kadar Türkiyenin en
kalkınmış, sanayileşmede en örnek bölgelerinden biriyken,
maalesef, 1980li yıllardan sonra, dünyadaki birtakım
gelişmelere paralel olarak ve ülkemizde de yanlış birtakım
politikalar yüzünden fevkalade büyük bir psikolojik sıkıntı
içerisine girmiştir; Zonguldak ve Zonguldak halkı, maalesef,
Türkiyenin bir nevi kamburu gibi lanse edilmeye çalışılmıştır.
Bu ise, takriben 1 milyon insanın yaşadığı havzada
fevkalade büyük bir rahatsızlık sebebi olmuş;
dolayısıyla, bu Meclis araştırması, böyle tarihî bir
dönüm noktasında, fevkalade önemli bir gerçeğin tespitinde, fevkalade
önemli bir görev ifa etmiştir. Bu münasebetle, bu raporun, bölgemiz
açısından, ülkemiz açısından fevkalade sevindirici
birtakım gerçeklerin ortaya çıkmasına yardımcı
olduğunu görüyoruz. Ancak, bugüne gelişte, elbette ki, birkaç hususun
altını çizmekte fayda görüyoruz; o da, maalesef, ülkemizde kamu
işletmeciliğinin mutlaka yeniden ele alınması
gerçeğidir. Bir KİT genel müdürünün -sanıyorum televizyonda
dinledim- bir olayını burada nakletmek, bugünkü kamu
işletmeciliğiyle ilgili bir fikrin ortaya çıkmasında
faydalı olacaktır.
Yeni göreve başlayan bir genel müdür veya bir yetkili
kızım, bana kurşunkalem ile silgi getirir misin der;
kendisine, hemen bir kurşunkalem ve bir silgi getirilir; kendisi
hayır, böyle değil; ben, sizden, resmî yoldan, evrakı,
zimmetiyle beraber bunu istiyorum der ve görevli kızımız gider.
Tam üç ay sonra, elinde iki evrakla gelir; efendim, depomuzda kurşunkalem
kalmamıştır, dolayısıyla getiremedim; silgiyi ise,
tasarruf genelgesine takıldığından dolayı
alamıyoruz der.
Buradan, şu gerçeği görüyoruz. Hakikaten, ülkemizde, kamu
işletmeciliği, maalesef, özelleştirme stratejileri
noktasında, fevkalade ihmal edilmiş, ıslah edilmemiştir.
Bugün, önümüze çıkan KİTlerdeki -kamu teşebbüslerindeki- bu
halin sebebi de, geçmişteki, işte bu yanlış
yaklaşımlardır ve özelleştirmenin gereği olarak, bu
müesseselere, mutlaka zarar etmesi, hantal hale gelmesi zarureti
varmış gibi bir anlayışla
yaklaşılmasıdır. Bugün, ülkemizde, Türkiye Taşkömürü
Kurumuyla ilgili olarak, hep beraber bir gerçeği görüşürken, yeniden,
kamu iktisadî teşebbüslerimizin daha dinamik, daha rantabl, daha rasyonel
işleyebileceği bir yapıya mutlaka kavuşturulması
lazımdır.
Elbette ki, bu rapor, bölgemiz açısından fevkalade
faydalı sonuçları da içermiştir. Bu rapor, az önce Doğru
Yol Partisinin çok kıymetli sözcüsü tarafından da ifade edildi,
hakikaten, TTK ile ilgili yapılabilecekleri hemen hemen lanse etmektedir.
Bu açıdan, bizim açımızdan da fevkalade sevindiricidir.
Geçmişte, tabiî, belki en önemli
yanlışlıklarımızdan biri de şudur:
Özellikle, kamu iktisadî teşebbüslerinde, yanlış istihdam
politikalarının uygulanması nedeniyle buralara gelinmiştir.
Az önce, raporumuzdaki tespiti, Doğru Yol Partisinin sayın sözcüsünün
de ifade ettiği gibi, hep beraber dinledik. Bugün, Türkiye Taşkömürü
Kurumunun yeraltında çok ciddî anlamda işçi açığı
vardır. Hatta, takriben 5 000 civarında çok ciddî olarak
açığı vardır; ancak, bir başka gerçek var.
Bakınız, Zonguldakta -tüm ilçeler dahil- emniyete mensup polis
sayısı 850dir; Türkiye Taşkömürü Kurumundaki bekçi sayısı
ise 951dir... Hakikaten, böyle bir istihdam politikasıyla, bu kurumun
bugünlere nasıl geldiğine şaşmamak mümkün değildir.
Elbette ki, süratle, bu kurumlarda çok ciddî anlamda personel politikaları
mutlaka uygulanmalıdır. Dolayısıyla, bugüne gelinen
çizgideki yanlışlıklar süratle düzeltilmek mecburiyetindedir.
Yine, aynı şekilde, kurumda takriben 2 700 sözleşmeli
personel ve memur vardır ki, bu noktada da lazım olan personel
sayısı ya 500 ya da 700dür. Dolayısıyla, kurumun
ihtiyacı olan istihdam noktasındaki ihtiyaçları
karşılanamamış, bilakis, birtakım hizmetlerde ve hatta
fevkalade gereksiz, lüzumsuz noktalarında ise personel
fazlalıkları meydana gelmiştir. Dolayısıyla, kurumun
bugünlere gelmesindeki en önemli hususlardan birisi de belki bu olmuştur.
Bu raporun, belki, tek cümleyle ifade edilebilecek sonucu, bölgemiz
açısından ve ülkemiz açısından şudur: Zonguldak
Taşkömürü Havzası, Türkiyenin taşkömürü ihtiyacının
karşılanması için, bugün ve gelecekte stratejik bir öneme
sahiptir, TTK, mutlaka üretimini artırarak devam etmelidir. Elbette ki,
raporun, az önce kürsüde ifade edilen diğer teknik sonuçları da
fevkalade önemlidir; ancak, bu gerçeğin tespit edilmesi, elbette ki,
ülkemiz açısından da, bölgemiz, havzamız açısından da
fevkalade verimli, fevkalade olumlu bir havayı oluşturmuştur.
Çok şükür, Zonguldak halkı, bu raporla beraber, artık,
Türkiyenin sırtında bir kambur olmadığını
görmüştür, görecektir ve inşallah, Zonguldak Havzası, yine, yüz
yıla yakındır, Türk ekonomisine, ülke kalkınmasına
yaptığı katkıyı devam ettirecektir.
Esas sevinilecek husus ise, 54 üncü Hükümetin, hakikaten, bir
itfaiyecinin yangına yetişmesi gibi, bölgemizle ilgili problemlere
çok ciddî anlamda eğilmesi ve el atmasıdır. Bir noktada,
bölgemiz, 54 üncü Hükümetin de, bu rapor çerçevesindeki görüşler istikametinde
doğru yaklaşımlarıyla, inşallah, içine
düştüğü sıkıntıdan, bunalımdan
kurtulacaktır.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Türkiye
taşkömürleri bazında olması itibariyle, bir tabloyu özellikle
huzurlarınızda arz etmek istiyorum: Bakınız, az önce burada
birtakım rakamlar telaffuz edildi. Aslında, Türkiyedeki kamu
iktisadî teşebbüsleri bilançolarının çok ciddî bir analize tabi
tutulma mecburiyeti vardır. Bu bilançolar bu noktaya nasıl
gelmiştir; bu kurum, geçen sene, nasıl 23 trilyon lira zarar
etmiştir; bu sene öngörülen 52 trilyon liralık zarar nedir, ne
değildir?.. Elbette ki, vaktimiz elvermediği için, çok fazla
teferruatına girme imkânımız yok; fakat, karaelmasın,
Türkiye Taşkömürünün, bu siyah kömürün beyaz bilançosu, işte şu
gösterdiğim tablodur. Bu tabloda, bu yeni dönemde, 54 üncü Hükümetin
-özellikle Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığımıza ve
bürokratlarına huzurlarınızda teşekkür etmek istiyorum-
önümüze koyduğu perspektif, hakikaten, Zonguldak ile ilgili o rakamların
ne kadar yanlış olduğunu da ortaya koymuştur. Bakınız,
bu tablo, bu kurumun, önümüzdeki üç dört sene içerisinde, en geç 2000
yılında, doğru politikalarla kâra geçebileceğini bize
göstermektedir; şu andaki 2,5 milyon ton üretimin, çalışan
sayısı 21 binde sabit kalmak üzere, 6 milyon ton civarında
üretimle, takriben 2 trilyon lira civarında bir kârla 2000
yılında böyle mükemmel bir bilançoya ulaşılabileceğini
rasyonel olarak önümüze koymuştur.
Yine, bu rapor çerçevesinde, Enerji ve Tabiî Kaynaklar
Bakanlığımızın almış olduğu doğru
kararlarla, başta, Amasra biriket kömür ihalesinin süratle verilmesine,
yeraltı işçi açığının süratle giderilmesine
yönelik çalışmalarla ve fiyatlandırma konusunda,
taşkömürünün daha iyi pazarlanması konusunda yapılan çok ciddî
çalışmalarla, önümüzdeki en yakın süre içerisinde, bu kurumun,
hakikaten, Türkiyenin en dinamik, en rantabl, en rasyonel çalışan
kurumlarının içerisinde olacağı işaretlerini bize
vermektedir.
Bir diğer sevindirici husus ise, Hükümetimizin bölgemizle ilgili
sıcak yaklaşımıdır. Özellikle, Sayın
Başbakan tarafından yayınlanan genelgedeki şu cümleyi
huzurlarınızda tekrar ifade etmek istiyorum: Zonguldak Havzası
ekonomisini canlandırarak, havza ekonomisinin sadece taşkömürüne ve
bu kömürü işleten Türkiye Taşkömürü Kurumuna bağlı olmaktan
kurtarmak, Türkiye Taşkömürü Kurumunun sorunlarını çözmek,
havzanın ekonomik ve sosyal kalkınması sağlanmak üzere,
Devlet Bakanı Teoman Rıza Günerinin koordinasyonunda bir
çalışma grubu oluşturulmuştur. Dolayısıyla,
huzurlarınızda, tekrar, 54 üncü Hükümete bu çerçevede teşekkür
ediyoruz.
Bu genelge çerçevesinde, yine, Devlet Bakanımızın
koordinasyonunda şu gördüğünüz tablodaki çalışma
şeması ortaya çıkarılmış ve özellikle, ilgili
bakanlıklarda ve ilgili kuruluşlarda oluşan komisyonlar, ilk
toplantısını Zonguldakta yapmış, bölgenin ve Türkiye
Taşkömürü Kurumunun kurtarılması noktasındaki çok ciddî
gelişmeler ve bu gelişme süreci başlamıştır.
İnşallah, bu genelgeyle ve bu çalışmayla, Zonguldakta yeni
bir dönem, yeni bir tarih başlamıştır. Her şeyden
önce, bu kurum, yeniden, Türkiyenin en rasyonel, en rantabl çalışan
kurumu haline getirilecektir.
Bu çerçevede, elbette ki, bölgenin, özellikle ekonomik
gelişmesinin, Sakaryadan Samsuna kadar bir hinterlandı
ilgilendirdiğini düşünürsek ve bu vilayetin, taşkömürü
işletmelerine bağlı kurulan işletmelerle bugüne kadar 50ye
yakın vilayetten göç almış bir bölge olduğunu
düşünürsek, bu bölgedeki ekonomik hareketlerin ülkemizin genelini de
fevkalade ilgilendirdiğini ve etkilediğini düşünmemiz mümkündür.
Dolayısıyla, inşallah, önümüzdeki dönemde, bu bölgedeki
yatırımlarla ilgili birkaç cümleyi, birkaç
başlığı da huzurlarınızda arz etmek istiyorum:
Özellikle, bölgemizde Türkiye Taşkömürü Kurumunun inisiyatifindeki maden
aramacılığında, Havza-i Fahmiye Kanununun Meclisimize sevk
edilmesiyle çok ciddî bir adım atılmıştır. Artık,
bu bölge, taşkömürünün dışındaki madenlerin
araştırılması açısından da, özel sektöre,
işletmecilere açılmaktadır.
Bir diğer önemli gelişmeyse, özellikle, bu havzanın,
yine, Sakaryadan Samsuna uzanan çizgide, hakikaten, bölgenin, hatta
Türkiyenin en süratli, en dinamik ekonomik kalkınmasını
gerçekleştirecek birtakım temel adımlar da
atılmaktadır. Bunların başında ise, Filyos Limanı
gelmektedir. Bugün, Türkiyenin en büyük boşaltma kapasiteli limanı
Haydarpaşadır; takriben 5 milyon ton boşaltma kapasiteli
Haydarpaşa Limanının iki misli büyüklüğünde, 10 milyon ton
boşaltma kapasiteli Filyos Limanı ihaleye
çıkarılmıştır. Bu gördüğünüz, ihale
şartnamesidir; 4 Nisanda teklifler açılacak ve Türkiyenin, deniz
limancılığında, belki en büyük olayı, yine, bölgemizde
gerçekleştirilecektir. Bu noktada, Ulaştırma
Bakanlığımızın bu bölge açısından
yapmış olduğu çalışma münasebetiyle, elbette ki,
kendilerine, teşekkürlerimizi arz etmeyi bir borç kabul ediyoruz.
Yine, özellikle, Enerji Bakanlığımızın,
bölgemize yönelik çok ciddî alternatif yatırımları, bilhassa,
taşkömürüyle bağlantılı yatırımlarla ilgili
çalışmalarını da özellikle burada zikretmek istiyorum
Termik santrallara gelince; şu andaki mevcut 2x150
Çatalağzı Santralına ilaveten; yine, ikinci bir 2x350
Çatalağzı Santralı; Filyosdaki 1 000 mevgavatlık santral;
yine, Amasra B bölgesi için düşünülen 2x350 santrallarla, bölgemizde,
takriben, 2 bin megavat gücünde bir santrallar zinciri programı üzerinde
çok ciddî bir çalışma yapılmaktadır.
Ben, belki Bakanımız yine burada zikreder diye
teferruatına girmek istemiyorum; ancak, Filyos ve ileride
düşündüğümüz Ereğli serbest bölgesiyle ilgili
çalışmalarımız; Bartın, Karabük, Ereğli, Çaycuma
organize sanayi bölgelerinin süratle bitirilmesine yönelik
çalışmalarımızla; yine Filyos vadisi dediğimiz,
takriben 64 kilometrelik Filyos Çayının yatağının
ıslahıyla ortaya çıkacak takriben 10 bin dönümlük büyük vadi
arazisinin sanayileşmeye açılması
çalışmalarımız, bölgemizin, ekonomik olarak, Türkiyenin,
hatta, belki Balkanların en süratli, en dinamik kalkınmaya hazır
bir bölgesi haline geleceğinin işaretleridir. Özellikle,
karayollarıyla bölgemizin, vadimizin TEMe bağlanarak; Bartına
bir demiryolu bağlantısıyla, Bartın Limanının
daha fonksiyonel hale gelmesi için yapılan çalışmalar da,
bölgemizin, hakikaten gelişmesine yönelik fevkalade önemli
adımlardır.
Yine, bir diğer önemli husus, Türkiye Taşkömürü Kurumunun,
inşallah, önümüzdeki günlerde yapacağı
çalışmaları hep beraber takip edeceğiz. Yalnız, bu 6
milyon ton, 2000 yılındaki üretim hedefi değildir. Daha da
ileriye giderek, Türkiyenin, 2000li yıllarda, 2010 yıllarında
ihtiyaç kapasitesi olarak düşünülen 30-40 milyon ton taşkömürü
ihtiyacını karşılayacak...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Aydın, lütfen toparlayınız.
NECMETTİN AYDIN (Devamla) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
İnanıyoruz ki, hakikaten, taşkömürüyle beraber -az önce
ifade ettiğim entegre alternatif yatırımlarla- yüz
yıldır, ülkemize en önemli ekonomik katkıyı sağlayan
bu bölge, inşallah, çok yakın bir zamanda, yine, Türkiyenin en
önemli, dinamik bir bölgesi haline gelecektir. Bölgemiz, yeniden
sanayileşmenin merkezi olacaktır; bölgemiz, yeniden, 2 000
megavatlık gücüyle, enerjinin başkenti olacaktır; bölgemiz,
yeniden, ulaşımın, sanayinin merkezi olacaktır ve bölgemiz,
zaten, emeğin başkentidir, emeğin başkenti olmaya da devam
edecektir.
Bu duygu ve düşüncelerle hepinizi saygıyla selamlıyor,
çalışmalarımızın hayırlı olmasını
diliyorum. (RP ve DYP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Aydın.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Sayın Metin
Arifağaoğlu; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Arifağaoğlu, süreniz 20 dakikadır.
CHP GRUBU ADINA METİN ARİFAĞAOĞLU (Artvin)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Zonguldak Milletvekili
Necmettin Aydın ve 16 arkadaşı ile Zonguldak Milletvekili Hasan
Gemici ve 9 arkadaşının, taşkömürü üretimindeki
sorunların çözüm yollarının tespiti ve Türkiye Taşkömürü
Kurumunun içinde bulunduğu durumun araştırılarak
alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla kurulan
Meclis araştırması komisyonu raporu üzerinde, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; şahsım ve
Grubum adına, Yüce Meclisi, en içten sevgilerle, saygılarla
selamlıyorum.
Çanakkale Zaferinin yıldönümü nedeniyle Çanakkale geçilmez
dedirten 250 bin şehidimizi ve bunların eşsiz komutanı Ulu
Önder Mustafa Kemal Atatürkü, sevgiyle, saygıyla, rahmet ve şükranla
anıyorum. (CHP ve DSP sıralarından alkışlar)
Taşkömürünün, demir-çelik ve enerji sektörü için vazgeçilmez bir
hammadde, ülkemiz için stratejik bir maden olduğu gerçektir. 1848
yılından bugüne kadar, 149 yıllık kömür üretimiyle,
Zonguldak, daima, Türkiyenin sanayileşme hamlelerinin itici gücü
olmuştur.
Dünyada toplam taşkömürü rezervleri ve mevcut üretim seviyesi göz
önünde bulundurulduğunda, taşkömürü rezervlerinin 170
yıllık, linyit rezervlerinin 400 yıllık, hampetrolün 45
yıllık ve doğalgazın da 60 yıllık ömrünün
kaldığı söylenebilir. Bu tabloya
bakıldığında, kömürün ne kadar önemli bir maden olduğu
ortaya çıkmaktadır.
Demir-çelik endüstrisi, Türkiye Taşkömürü Kurumunun ikinci büyük
alıcı grubudur. Demir-çelik fabrikaları, Türkiye Taşkömürü
Kurumundan aldıkları kömürü, bünyelerinde bulunan tesislerde, kok ve
yan ürün olarak çeşitli kömür kimyasal türevlerini üretmekte ve kârlı
olarak pazarlamaktadırlar. Böylece, taşkömürünün koka dönüşümü
esnasında, katma değeri, demir-çelik endüstrilerine kalmaktadır.
Yakın bir gelecekte, Türkiyenin, koklaşabilir kömür
açısından tamamen dışa bağımlı bir ülke
haline gelmesinden ve bu hususun demir-çelik endüstrisi açısından son
derece stratejik olmasından dolayı, bir araştırmanın
yapılması gerekmektedir.
Diğer bir nokta şudur: Koklaştırma işlemi
esnasında, ısıtmada ulaşılan sıcaklık koklaştırması
olmak üzere üç yöntemle yapılmaktadır. Düşük ve orta
sıcaklık koklaştırmasında oluşan gaz ve
sıvı ürünlerin kimyasal hammadde olarak, kokun ise dumansız
yakıt olarak endüstride kullanılması olanağı varken,
yüksek sıcaklık koklaştırmasında amaç, demir-çelik
endüstrisi için gerekli koku üretmektir.
Koklaşma özelliği iyi olan taşkömürlerinden metalurjik
kok üretilirken, koklaşma özelliği kötü taşkömürleri ile hiç
olmayan taşkömürlerinden ise kok tozu ya da form kok üretiminde
yararlanılabilir.
Böylece, düşük sıcaklık
koklaştırılmasıyla, dumansız yakıt üretimi, gaz
ve sıvı bozunma ürünlerini kimyasal hammadde olarak kullanabilme
olanakları vardır.
Amasra kömürleri gibi, hiç koklaşamayan veya Armutçuk kömürleri
gibi az koklaşan kömürlerin daha yüksek katma değer yaratacak
şekilde doğrudan briketlenmesi yerine, bir başka alternatif
olarak, düşük sıcaklık koklaştırma yöntemiyle
koklaştırılarak, konutlar ve sanayi için kaliteli yakıt ve kimyasal
ürünleri (örneğin, naftalin, benzol, katran gibi) elde edebilme
imkânları mevcuttur.
ÇATES-B termik santralına verilen kömür fiyatının yeniden
değerlendirilmesi gereklidir. Türkiye Kömür İşletmelerine
bağlı Orta Anadolu Linyitleri İşletmesinden Çayırhan
Termik Santralına verilen kömür fiyatlarıyla asıl bazda
karşılaştırılması
yapıldığında, TTKnın, ÇATES-Bye
yaptığı satıştan yıllık kaybı, protokol
değerlerine göre, haziran 1996 fiyatlarıyla, yaklaşık 997
milyar liradır.
Merkez Atölye veya diğer adıyla Maden Makineleri
Fabrikasında yetişmiş bir insangücü vardır. Bu
yetişmiş kadroyla daha çok üretim yapmak mümkündür. Edinilen
tecrübelerle, büyük debili dalgıç pompalar üretilebilmiştir. Bu kadar
büyük ve önemli pompalar üretilmesine rağmen, ihtiyacı olan
diğer kamu iktisadî teşebbüslerinin bundan haberi olmamakta,
ihtiyaçlarını ithalatla gerçekleştirmekte ve döviz kaybına
neden olunmaktadır.
Buradan şu neticeye varmak istiyorum. Maden Makineleri
Fabrikası özel sektör gibi çalışamamış, üretim
çeşitlerini iç piyasaya duyuramamıştır. Derin
taşkömürü madenciliği yapan Avrupa ülkeleri, taşkömürü zararlarını
azaltmak için işçi sayılarını azaltmakta, üretimi, belli
ağırlık noktalarında yoğunlaştırmakta ve fon
yaratmak için elektrik enerjisine belli oranda katkı payı koymaktadırlar.
Türkiye de buna benzer bir yol izlemiş, 1990-1995 döneminde toplam 20 909
işçi TTKdan ayrılmış; ancak, işçi ayrılması
zararı azaltmamış, özellikle, finans giderleri içinde gecikme
zammı, tecil faizleri hadlerinin aşırı derecede
artması, zararı artırmıştır. 1993
yılında zarar 770,5 milyon dolara çıkmış. Son iki
yılda işçilik giderlerinin dolar bazında azalması nedeniyle
1994 yılı zararı 515 milyon dolara, 1995 yılı
zararı 443 milyon dolara inmiştir; 1996 yılı zararı 33
trilyon 360 milyar liradır.
Sıralanan örnekler TTKnın içinde bulunduğu hukukî
çerçeve içinde geçerli olmakla birlikte, TTKnın sorunlarını tam
anlamıyla çözmeye yeterli olmayıp, zararı, kabul edilebilir bir
seviyeye çekebilecek önerilerdir; ancak, TTKnın kuruluş kanununda
belirtilen amaç ve faaliyetler konularının tam anlamıyla yerine
getirilmesi suretiyle, mevcut zararlardan tamamıyla kurtulmak mümkündür.
TTKnın, orta ve uzun vadede kârlı bir kuruluş haline
gelmesi, TTK için yeni bir kuruluş yasası
çıkarılmasıyla mümkün olacaktır.
TTKnın yeniden yapılanması, yeni bir kuruluş
yasasıyla sağlanmalıdır. Komisyon üyesi diğer
arkadaşlarım, bu hususa özellikle değindiler. Bu olayı, çok
memnuniyet verici olarak değerlendiriyorum ve yakın bir gelecekte,
ilgili kanunların çıkacağını ümit ediyorum.
TTK, üretimini artırarak yaşamalıdır.
TTK, yeniden yapılanmalıdır. Bu yeniden yapılanmada,
profesyonelce çalışan bir yönetim; çalışanların,
yönetime sermayeyle eşit olarak katıldığı bir yönetim
kurulu; siyasî müdahelelerden asgarî seviyede uzak tutulan denetim mekanizması;
TTKnın kısa ve uzun vadede yapacağı işlerin planlancağı;
kömürlerin katma değerinin TTKda kalacağı ve pazarlama
birimlerinin güçlendirileceği bir yapılanma olmalıdır.
TTK, toplam rezervlerini, en kısa zamanda görünür rezerv
kategorisine sokmak için gerekli sondaj çalışmalarına bir an
evvel başlamalıdır.
Üretimin düşmesinde etkili olan galeri hazırlık
çalışmalarının, bir an önce hızlandırılarak
sürdürülmesi gerekmektedir.
Yatırım kalemlerinin en büyüklerinden olan galeri, kuyu açma
gibi hazırlık çalışmalarının
hızlandırılması, üretimi de
hızlandırıcı yönde etki yapacaktır; ancak, galeri
sürme çalışmalarında bulunan ekip sayısının
giderek azalması, galeri sürme hızının,
dolayısıyla, üretim sürdürme hızının azalması anlamına
gelmektedir.
Hazırlık çalışmalarında programın sürekli
gerisinde kalındığından, kısa dönemde, üretimde ani
artışlar beklenmemelidir. Hazırlık
çalışmalarının ihale edilerek üstleniciye verilmesi, daha
hızlı ve ekonomik galeri sürülmesini sağlayacaktır; ancak,
galeri sürme işinin üstleniciye verilmesi sırasında,
TTKnın, aynı galeriyi üretim veya başka bir amaçla
kullanıyor olması, TTKnın üretiminde bir gecikme olmayacak
şekilde çalışmaların sürdürülmesi, hazırlık
çalışmaları sırasında, üstlenici tarafından
uyulması zorunlu olan işçi sağlığı ve iş
güvenliği mevzuat hükümlerine olan bağlılığın TTK
tarafından izlenmesi ve kontrol edilmesi gerekmektedir.
Yönetim politikalarıyla ilgili olarak, idarî destek birimleri
yerine üretim birimlerinin güçlendirilmesi, üretken sınıflara
ağırlık veren bir istihdam politikasının yaşama
geçirilmesi, en az üretim ve en az işçi sayısının ya da
mülkiyet niteliğindeki bir değişimin iyileşme
olacağı kabulünden vazgeçilmesi ve evrensel işletmeciliğin
rasyonel kurallarına göre hareket edilmesi, tüccar gibi
çalışabilecek bir pazarlama biriminin yaşama geçirilmesi
uygundur; işçi ve teknik elemanların da temsil edilebileceği,
politik baskılardan uzak bir yönetim yapısının
kurulmasını gerekli görmekteyiz.
Zonguldak İlinde yaptığımız incelemeler
esnasında, Zonguldak halkı ve TTK çalışanları,
ocakların kapanacağını, Zonguldakın yaşanır
bir il olmaktan çıkacağını belirttiler. Zongundakın
işçisi, memuru, esnafı, köylüsü, kentlisi, hepsini, demoralize
olmuş, çalışma şevki ve azmini kaybetmiş durumda
gördük. Halkta, haklı olarak TTK olmayınca Zonguldak olmaz
anlayışı bulunmaktaydı. Zonguldak üzerine, sanki ölü
toprağı atılmış, halkın
hoşnutsuzluğunu, her kesimde ve her noktada görmek durumunda
kaldık. Bu nedenle, araştırma komisyonu raporuna oldukça önem
veriyoruz. TTKnın kurtulmasını Zonguldakın
kurtulması olarak görüyoruz.
Araştırma komisyonu raporunda, kısa zamanda uygulanabilir
tedbirlerin önerildiğini görüyoruz. 54 üncü Hükümetin bu önerilere
nasıl baktığını öğrenmek istiyoruz.
Türkiye Taşkömürü Kurumu yeraltı ocaklarında inceleme
yaparken, hazırlık ve üretim işçilerinin az olduğunu
gördük. Ayrıca, 196 elektrik teknisyenine acil ihtiyaç bulunduğunu
ilgililerden öğrendik. Netice olarak, yerüstünde eleman fazla,
yeraltında eleman az. Hemen akla gelen çözüm şu oluyor; yerüstünde
çalışanları eğitime tabi tutarak yeraltında istihdam
etmek; ancak, mevcut ücret politikasıyla, yerüstünde
çalışanları yeraltına çekmek hiç de öyle kolay bir iş
gibi gözükmüyor. Yerüstünde çalışanları yeraltına çekmek
için, ücret politikasını cazipleştirmek, her ne koşulda
olursa olsun siyasîlerin yapılan işe müdahale etmemesi gerekmektedir.
Bakınız, yeraltında ve yerüstünde çalışanların
aldıkları ücretleri sizlere aktarmak istiyorum:
Yeraltında çalışan bir işçinin yıllık
ortalama net ücreti 51 133 649 lira; oysa, yerüstünde çalışan bir
işçinin ücreti ise 37 176 458 liradır. Bu ücret sistemiyle,
yerüstünde çalışanları yeraltına çekmek zordur. Her bir
işçi, torpil bulup, adamını bulup yerüstüne geçmektedir; nitekim
de böyle olmuştur.
Yeraltında çalışan daimi işçi, yerüstünde
çalışanın en az iki katı ücret almalıdır.
İncelemelerimde, Avrupada bu ücret sisteminin
uygulandığını gördüm. Yeraltında çalışan
grup işçisinin, yani bir ay çalışıp bir ay dinlenen
işçinin ise en az ikibuçuk katı maaş almasını uygun
buluyoruz.
Burada yeri gelmişken bir ilave yapmak istiyorum. Faizi körükleyen,
enflasyonu artıran sistem içerisinde ücretlere ne kadar zam
yaparsanız yapın, enflasyon canavarından en çok etkilenen
dargelirliler olmaktadır. Bugüne kadar yaşanan gerçekler budur.
Yıllardır enflasyon oranının yüksek olmasından
dolayı Zonguldaka özel sektör yatırımları girmemiş ve
bu şirin ilimiz sadece kömür üretimine bağımlı
kalmıştır. Yüksek faiz sistemi varken, sermaye sahiplerine
yatırım yaptıramazsınız. Neden, niçin
yatırım yapsın; risksiz, zahmetsiz faiz geliri varken
sıkıntıya girmek istemezler. Özel teşebbüsün yeni tesisler
kurması bu nedenle sağlanamıyor; ancak, devlete ait
çalışır tesislerin satışı marifet
sayılıyor.
Halk arasında hükümet, işine geldiği kararları
uygular, işine gelmeyenleri uygulamaz anlayışı
vardır. Gelecek seçim için çalışır, kadrolaşmaya
gider; yeraltı için gerekli işçiyi siyaset uğruna
vasıfsız alırsanız üretimi artıramazsınız,
zararı katlayarak büyütürsünüz.
Araştırma Komisyonu raporunda belirtilen konuların
uygulanması için yeni yasalara ihtiyaç vardır. Bu yasaları
çıkarmak için üzerimize düşen görevi yapacağız; ancak, 54
üncü Hükümetin, gelecek seçim için değil, Türkiyenin geleceği için
çalışmalar yapmasını ve enflasyonu düşürmeye esas
kesin kararlar almasını bekliyoruz.
Gelin, gelecek seçim için değil, güzel Türkiye için
çalışalım; 20 nci Dönem olarak bunu başaralım.
Araştırma komisyonu, büyük gayretlerle ve her konuda ittifakla
hazırladığı raporu, Genel Kurulumuza getirdi ve şu
anda görüşmekteyiz. Bu rapor, rafa kaldırılmasın istiyoruz;
Türkiye Büyük Millet Meclisinin aslî görevi olan denetimin
yapıldığına bu halkı inandırmak ve olumlu
kararların uygulandığını görmek istiyoruz.
Rapor için çok büyük miktarda mesai harcandı; değerli
uzmanlardan yardım alındı; işyerlerinde incelemeler
yapıldı ve karşınıza somut önerilerle gelindi.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak, raporda belirtilen tedbirlerin
ve önerilerin uygulanmasını
bekliyor, bu rapora emeği geçen değerli milletvekillerine,
bürokratlara, uzmanlara şahsınızda teşekkür ediyor, Yüce
Heyetinize saygılar sunuyorum. (CHP ve DSP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Arifağaoğlu.
Demokratik Sol Parti Grubu adına, Sayın Hasan Gemici;
buyurun.(DSP sıralarından alkışlar)
Sayın Gemici, süreniz 20 dakikadır.
DSP GRUBU ADINA HASAN GEMİCİ (Zonguldak) Sayın
Başkan, sayın üyeler; Türkiye Taşkömürü Kurumunun içine
düşürüldüğü durum ile sürekli zarar eder duruma gelmesine yol açan
idarî ve siyasî nedenlerin araştırılması ve çözüm
yollarının bulunması amacıyla, 4.4.1996 günü kurulan Meclis
araştırması komisyonunun raporuyla ilgili, Demokratik Sol Parti
Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Bugün, Çanakkale Zaferinin yıldönümüdür; bu vesileyle, Çanakkale
şehitlerimizi ve Ulu Önder Atatürkü rahmet ve şükranla
anıyorum. Sizleri, tüm vatandaşlarımızı ve
Zonguldaktaki tüm madencileri saygıyla selamlıyorum. Yine, bugün
hayatta olmayan madencilerimizi rahmetle, şükranla anıyorum.
Öncelikle, başta, araştırma komisyon üyeleri olmak üzere;
rapora emeği geçen, katkıda bulunan kişilere teşekkür etmek
istiyorum.
Zonguldak, bir anlamda kömürle var olmuştur. Her türlü ekonomik ve
sosyal hayat kömüre bağlı olarak şekillenmiştir. Türkiye Cumhuriyetinin
kuruluşuyla birlikte, havza, demir-çelik ve enerji sektöründe yapılan
yatırımlarla, ülkemizin en önemli sanayi merkezi olmuştur.
Havza, yıllarca demir-çelik ve enerji sektörüne ucuz kömür temin
etmiştir; yıllarca, ülke sanayisine kaynak aktarmıştır.
Tarihsel süreç içinde önce Etibanka, daha sonra TKİye
bağlı bir kuruluş olan
Ereğli Kömür İşletmeleri, bugünkü adıyla TTK (Türkiye
Taşkömürü Kurumu) yakın zamana kadar, bölgede devletin yapması
gereken yol, köprü, su ve benzeri altyapı; okul, cami ve benzeri sosyal
hizmetleri de yapmıştır; bu toplumsal hizmetlerin yerine
getirilmesini sağlamıştır.
1970li yıllarda 42 bin kişiyi istihdam eden, yıllık
satılabilir üretimi 4,5-5 milyon
ton olan kuruluş, özellikle 1983 yılından sonra darboğaza
girmiş, üretim ve istihdam giderek düşmeye başlamış,
zararı her geçen gün biraz daha artmıştır. 1996 yılı sonu itibariyle, Kurumda
istihdam, yaklaşık 20 bin kişiye, satılabilir üretim 2,4
milyon tona düşmüştür.
Bu duruma gelişin sebeplerini ana başlıklar altında
şöyle sıralayabiliriz:
Birincisi; diğer kamu iktisadî
kuruluşlarında olduğu gibi, Kurumun, siyasî
karışmalara açık yönetim yapısıdır.
İkincisi; idame yatırımlarının, zamanında ve
yeterli şekilde yapılmamasıdır. Üçüncü neden; bozuk
finansman yapısıdır. Dördüncü neden; yeraltı, yerüstü
işçi dengesinin bozulması ve resen emekli uygulamaları ve
yanlış ücret politikalarıdır. Beşinci neden ise;
pazarlama politikalarının yetersizliğidir.
Araştırma Komisyonu raporu, bütün bu konuları en
geniş bir şekilde incelemiş ve çözümler önermiş
bulunmaktadır. Rapordan çıkan sonuç, ülkemizin sanayileşmesi ve
uzun vadede enerji ihtiyaçları göz önünde tutularak Türkiye Taşkömürü
Kurumunun mutlaka yaşatılması ve taşkömürü üretiminin
artırılarak devam ettirmesi yönündedir.
Sayın Başkan, sayın üyeler; rapor,
ülkemizde taşkömürü üretim ve
maliyetin açık tutulması amacıyla önce, dünya kömür
rezervlerini, kömür üretimi ve ticaretiyle, fiyatları belirttikten sonra
taşkömür üretimini sübvanse eden tek ülkenin Türkiye
olmadığını, Almanya, İngiltere, Fransa gibi ülkelerin
taşkömürü ocakları daha iyi yeraltı şartlarına sahip
oldukları halde, taşkömürünü, ton başına 220 dolara mal
ettiklerini ve ton başına 165-178 dolar sübvansiyonda
bulunduklarını; düşük dünya fiyatlarına rağmen, üretimi
azaltsalar dahi, bu ülkelerin hiçbir zaman üretimden vazgeçmediklerini ortaya
koymaktadır.
Taşkömürünün, ülkemiz enerji ve demir-çelik politikası
içerisinde ayrıcalıklı bir yeri olduğuna dikkat çeken
rapor, acı bir gerçeği dile getirerek, sadece son altı yıl
içinde -1990-1995 yılları arasında- taşkömürü, kok ve semi-
kok gibi ürünler için, ülkemizin, yurt dışına 1,8 milyar dolar
ödemede bulunduğunu, TTKnın, bu son altı yılda, demir-çelik
sektöründe kullanılan taşkömüründeki payının yüzde 27den
yüzde 15e düştüğünü belirtmektedir.
Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı tarafından
yapılan Türkiyenin enerji projeksiyonuna
bakıldığında, 2000 yılında 10 milyon ton, 2005
yılında 21 milyon ton ve 2010 yılında 49 milyon ton
taşkömürüne ihtiyaç vardır. Eğer, Türkiye Taşkömürü
Kurumunun üretimi, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığının
uzun vadeli üretim projeksiyonunda belirtilen yıllık 5 milyon 578 bin
ton seviyesinde kalacak olursa, ülkemizin ithal taşkömürüne ödeyeceği
döviz miktarı, yıllık 2,8 milyar dolar olacaktır. Rapor, bu
gerçekten hareketle, yatırımlara hız verilerek, üretim
seviyesinin yukarılara çekilmesi gerektiğine işaret etmektedir.
Üretim kapasitesinin, şu andaki mevcut proje kapasitesi olan 4,5 milyon
ton/yıl seviyesine getirilmesi ve bunun da üzerine
çıkarılması önerilmektedir.
Rapor, ayrıca, Türkiye Taşkömürü Kurumunun, uzun vadeli
projeleriyle, kok üretimi ve taşkömürü üretimi için elzem olan, merkez
atölyelerine de dikkat çekmektedir. Türkiye Taşkömürü Kurumunun uzun
vadeli projeleri arasında olan, Amasra, Göbü-Kazköy ve
Bağlık-İnağazlı projeleriyle, toplam 2,8 milyon ton
kömür üretilecek ve 9 bin kişiye istihdam sağlanacaktır. Toplam
600 milyon dolar finansman ihtiyacı olan bu projeler, TEAŞ tarafından
planlanan santralların ihtiyacı olan kömürü sağlamakla
kalmayacak, demir-çelik sanayiinin ihtiyacı olan kömüre yapılan
dış ödemeleri de azaltacaktır.
Bilindiği gibi, dünyadaki kok fabrikalarının büyük bir
kısmı 2000 yılında ekonomik ömürlerini doldurmaktadır.
Bu durumda, demir-çelik sanayiinin kok talebinin karşılanmasında
zorluklar yaşanacaktır. Bu nedenle, Türkiye Taşkömürü Kurumunun
kok üretimine geçmesi halinde, dünya piyasalarında tonu 105 dolar
seviyesinde satılan kokun katmadeğeri Türkiye Taşkömürü
Kurumunda kalacak, ayrıca, yan ürün olarak katran, benzol, naftalin,
kömürkarası ve benzeri ilaç ve kimya sanayiinde kullanılan
çeşitli kömür türevlerinden de gelir elde edilmiş olacaktır.
Halen, kişi başına yıllık çelik üretimimiz 180
kilogramdır. Bu, son derece düşüktür. Avrupa ortalaması 350 kilogramdır.
Sanayileşmek için demir-çelik üretimimizi artırmak zorundayız.
Yıllık 800 bin ton döküm yapmaktayız. Bu üretim için 500 bin ton
koka ihtiyacımız vardır. Büyüyen demir-çelik sektörümüz ve döküm
sanayimiz için, önümüzdeki yıllarda daha çok kok ithal etmek zorunda
kalacağız. TTK, kok ve semikok üretimini kendisi
gerçekleştirdiği takdirde sağlayacağı gelir,
koklaşabilir taşkömürü satışından elde ettiği
gelirden daha fazla olabilecektir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; merkez atölyeleri
olarak da anılan Maden Makineleri Fabrikasında, Türkiye
Taşkömürü Kurumunun bakım ve onarımları yanında, çok
sayıda maden makinesi imalatı yapılmaktadır;
özelleştirilmesi ya da kapatılması, kurum için son derece
sakıncalıdır.
Bilindiği gibi, kömür üretimi son derece risklidir. Tamir ve
bakım hizmetlerinin dışarıdan alınması, hizmetin
satın alınması ve yerine getirilmesi süresini
uzatacağından, üretimi aksatacağı gibi, can
güvenliğini de tehlikeye sokacaktır. Havzada bunun birçok örneği
yaşanmıştır.
İlk bakışta, Maden Makineleri Fabrikasının
özelleştirilebileceğini, hatta kapatılabileceğini
düşünenler, yer altındaki kömür üretimini ve bu fabrikayı
inceledikten sonra, bu düşüncelerinden vazgeçmektedirler. Havzada görev
yapan eski-yeni teknik elemanların ve konuyla ilgili uzmanların ortak
görüşü, Maden Makineleri Fabrikası olmadan havzada kömür üretiminin
sürdürülemeyeceği yönündedir. Maden Makineleri Fabrikasının
özerk bir şekilde yeniden yapılandırılması gerekmektedir.
Bilindiği gibi, halen, yıllık 1,5 milyar dolar olan maden
üretimimizin, 2005 yılına kadar 10 milyar dolara
çıkarılması hedeflenmektedir. Maden Makineleri
Fabrikasında, mühendisiyle, işçisiyle son derece iyi
yetişmiş işgücü vardır, teknik birikim vardır.
Anılan fabrikanın, ülkemizdeki madencilik sektörü ve savunma
sanayiine makine ekipmanı üretecek şekilde yeniden
yapılandırılması, hem ülke ekonomisi açısından
hem de bölgede şu anda yaşanan işsizliğin önlenmesi ve
sanayiinin geliştirilmesi açısından son derece önemlidir.
Maden Makineleri Fabrikasının kapanması, ülke ekonomisi
açısından çok büyük bir kayıp olacaktır, Türkiye
Taşkömürü Kurumundaki üretimi de riske sokacaktır. Orada oluşan
üretim kültürünü ve teknik birikimi ülke yararına değerlendirmek
zorundayız.
Sayın Başkan, sayın üyeler; Türkiye Taşkömürü
Kurumunun içinde bulunduğu zararları en aza indirmek için, raporun
öneriler kısmında, sırasıyla, yer altında
çalışan işçi sayısının azlığı ve
yaş ortalamasının yüksek olması ile randımanın
düşmesinden dolayı en kısa zamanda yeni eleman
alınması ve ağır işçiliklerin gençleştirilmesi,
norm kadro ve prim sisteminin gerçekçi bazda yeniden oluşturulması
gerektiği belirtilmektedir. Gerek mühendisler gerek işçiler için
ücretler, yaptıkları işlerin zorluğu, çalışma
koşulları ve aldıkları sorumluluğa göre adaletli bir
şekilde yeniden düzenlenmelidir.
Rapor, yine, kömür üretiminde düşüşün ve zararın
artmasının ana sebebinin, zamanında ve yeterince
yapılamayan yatırımlar olduğunu tespit etmektedir.
1972-1996 yılları arasında satılabilir kömür üretiminde ton
başına yapılan ortalama yatırım 8,14 dolardır.
Bazı yıllarda, bu rakam, ton başına 2, 3, 4 dolara kadar
düşmektedir. Oysa, uluslararası deneyimlere göre, satılabilir
kömür üretiminde ton başına 10-15 dolar yatırım
yapılması gerekiyor.
Zonguldakta, madenciler arasında taş çıkmadan kömür
çıkmaz deyimi vardır.
1996 yılında 5 000 metre galeri sürülmesi
planlanmış; ancak, 1 000 metresi gerçekleşmiştir.
Hazırlık yatırımlarının daha fazla gecikmesi
zararı daha da artıracak ve fiilen kömür çıkarılamadığı
için kurumu kapanma sonucuna götürecektir. Uzmanlarca, özellikle Karadon
bölgesi için, iki üç yıl içerisinde böyle bir tehlike olduğu ifade
edilmektedir.
Rapor, ayrıca, Doğru Yol Partisi sözcüsü Sayın Mehmet Ali
Yavuzun ifade ettiği gibi, Türkiye Taşkömürü Kurumunun termik
santrallara ortak olmasını önermektedir; bu anlamda,
Çatalağzı Termik Santralının, şu anda ihale
kapsamında bulunan işletme hakkı devrinin iptali ve Türkiye
Taşkömürü Kurumuna devri gerekmektedir.
Yapılan çalışmada, ticarî maliyet içerisindeki işçilik
payının son iki yılda giderek azaldığını,
buna karşılık, borçlara tahakkuk ettirilen faiz
oranlarının çok yüksek olması sonunda, finans payının,
ticarî maliyetin yüzde 50sine çıktığını görmekteyiz.
Burada dikkat edilecek nokta, finansman giderlerinde, dış kredi
miktarının yok kabul edilecek kadar düşük olması, finansman
giderlerindeki, örneğin 1995 yılı için, 12,3 trilyonun 3,9
trilyonu SSK sosyal yardım zammı ve yaklaşık 7 trilyonu ise
geçmiş yıllar gecikme zammı olmasıdır. Gecikme
zamları ise, sosyal yardım zammı, Hazine tahvili, stopaj ve
Gelir Vergisi gibi kalemlere aittir. 1996 yılında, sosyal yardım
zammı tutarı, gecikme faiziyle birlikte 10 trilyon liraya
yakındır. Rapor, bu gerçeklere işaret ederek, gecikme zammı
ve SSK sosyal yardım zammının kaldırılması
durumunda, ticarî maliyetin, 146 dolar/ton gibi son derece makul bir seviyeye
ineceğini göstermektedir ve alınacak diğer tedbirlerle, bu
rakamın çok daha aşağıya çekilebileceğini kanıtlamaktadır.
Raporda, kurumun finansman yapısının düzeltilmesi, sosyal
yardım zammından kurtulması, kömür üretimiyle doğrudan
ilişkisi bulunmayan konularda özel sektör hizmetinden
yararlanılması konuları da yer almaktadır.
Sayın Başkan, sayın üyeler; konuşmamın buraya
kadar geçen süresi içerisinde, Araştırma Komisyonu raporunun, Türkiye
Taşkömürü Kurumuyla ilgili tespitlerini ve çözüm önerilerini özetlemeye
çalıştım.
Bu bölümde, ülkemiz ve Zonguldak için son derece önemli olan bu
kuruluşumuzla ilgili mevcut Refahyol Hükümeti ve Türkiye Taşkömürü
Kurumu Yönetimi tarafından neler yapılıyor, ne gibi tedbirler
alınıyor konusuna değinmek istiyorum.
22.6.1996 günü Türkiye Büyük Millet Meclisi KİT Komisyonunda,
hazırlık yatırımlarının bir an önce
yapılması, yeraltı üretim işçisi
açığının kapatılması, Maden Makineleri Fabrikasının
yeniden yapılandırılması, kurumun, sosyal yardım
zammı ve finansman yükünden kurtarılması konularında
aldığı tavsiye kararları doğrultusunda,
Başbakanlık bünyesinde bir çalışma grubu
oluşturulmuştur. Daha sonra, şubat ayında, Devlet
Bakanı Sayın Teoman Rıza Güneri
başkanlığında yeni bir çalışma grubu
oluşturulmuş olup, çalışmalar sürmektedir.
Türkiye Taşkömürü Kurumuyla ilgili bugüne kadar çok sayıda
rapor hazırlanmıştır. Görüştüğümüz bu
Araştırma Komisyonu raporu da dahil olmak üzere, bütün raporlarda,
hem bugünkü sıkıntılı günlere geliş nedenleri hem de
çözüm önerileri hemen hemen aynıdır. Değişmeyen, bu
raporların öngördüğü çözümler yolunda somut adımlar
atılmamış olmasıdır. Teşhisler aynı; ancak,
tedaviyle ilgili yapılan bir şey yoktur. Bu arada zaman geçmekte,
sorunlar daha da ağırlaşmaktadır. Bu durum devam
ettiği takdirde, yakın bir zamanda havzada üretim yapılamaz hale
gelecektir.
Hükümetin Refah Partisi kanadı, havzada verimliliğin
artırılması ve zararın daha makul, daha kabul edilebilir seviyeye
çekilmesi için somut adımlar atmak yerine, kurumda siyasî
kadrolaşmayı tercih etmektedir. Son üç aydır başmühendis ve
daha yukarı görevlerde 90dan fazla yeni atama
yapılmıştır. Siyasî kadrolaşmanın giderek daha
alt kademelere ineceği söylenmektedir. Atamalarda liyakat, bilgi, beceri,
tecrübe ve kıdem gibi ölçüler yerine siyasî kimlikler belirleyici
olmaktadır. Bu, Türkiye Taşkömürü Kurumu ve Zonguldak için çok üzücü
bir durumdur.
Geçmişten bu yana ülkemizdeki bütün KİTleri ve bu arada
TTKyı batma noktasına getiren, bu siyasî tasarruflardır;
artık, bundan vazgeçmemiz gerekiyor. Zira, bu kuruluşların, bu
tür siyasî yanlışlara, olumsuzluklara daha fazla tahammül edecek
güçleri kalmamıştır.
Sayın Ahmet Derin, konuşmasında, geçmişte kamu
iktisadî teşebbüslerinin genelde başına gelenler TTKnın da
başına gelmiştir dedi. Üyesi bulunduğum Kamu İktisadî
Teşebbüsleri Komisyonunda, TTKnın ve diğer kamu iktisadî
teşebbüslerinin kaderinin Refah Partisi Hükümeti zamanında da
değişmediğini, her gün incelediğimiz iki üç kamu iktisadî
teşebbüsünde, ne yazık ki, görmekteyiz.
Bu kuruluşlardan en çok şikâyetçi olan, bunlardan
özelleştirerek kurtulmak isteyen partiler, bu kuruluşları, kendi
siyasî çıkarları için kullanmaktan bir türlü vazgeçmiyorlar.
Beklenen radikal kararlar bir türlü alınmamaktadır. Radikal
karar olarak tek yapılan, resen emeklilik yoluyla işçi
sayısının düşürülmesidir. Geçmişte olduğu gibi,
resen emeklilikler, bir planlama dahilinde yapılmadığı
için, üretimi olumsuz etkilemektedir. Resen emeklilikte tek kriter,
yeraltında 20 sene, yerüstünde 25 seneyi doldurmuş olmaktır. Bu
şekilde, üretim için son derece gerekli olan tecrübeli işçi ve usta
madenciler, genç yaşta üretim dışı kalmaktadırlar.
1997 yılı için, bu
şekilde, 1 700 kişinin emekli olması öngörülmektedir.
Şu ana kadar emekli edilen yaklaşık 1 000 kişinin 500den
fazlası yeraltı işçisidir. Bu, yeraltı-yerüstü işçi
dengesini daha da bozmaktadır; yeraltı üretim işçisi açığı
daha da artmaktadır.
Yeraltında şu anda en genç işçi 16
yıllıktır; emekliliğine 4 yıl
kalmıştır. Üç dört yıl içinde yeraltı tamamen
boşalabilir.
Yeni işçi alımı, madencilik sanatının yeni
kuşaklara aktarılması açılarından da son derece
önemlidir. Havzaya, acilen, yaklaşık 4 000 yeraltı işçisi
alınmalıdır.
Amasra kömürlerinin birikitleme ihalesinin yapılmış
olması olumlu bir gelişmedir. Bu şekilde, zararın
düşürülmesi için ürün çeşitlemesine gitmekte yarar vardır.
Yine, mevcut yönetimce çözüm olarak görülen başka bir husus,
havzada üretilen kömürün, Çatalağzında yapılacak yeni bir
termik santralde tüvenan olarak yakılmasıyla ilgili
çalışmadır. Öncelikle, yüksek kalorili, koklaşabilir
özelliği nedeniyle demir-çelik sektöründe kullanılması gereken,
geçmişte, sanayileşmeye, ağır sanayie önem verdiğimiz
dönemde sobalarda yakmaya kıyamadığımız
taşkömürünün bu şekilde tüketilmesi, ülke kaynaklarının
çarçur edilmesidir.
Nitekim, Refah Partisi Milletvekili Sayın Ahmet Derin de
konuşmasında, taşkömürünün, demir-çelik sektörü için ne kadar
elzem ve değerli olduğunu çok özlü bir şekilde ifade
etmiştir. Bu çelişkinin giderilmesini ve bu yanlıştan
dönülmesini diliyorum.
Sayın Başkan, sayın üyeler; Kurumda son onbeş
yıl, özelleştirme ve kapatılma tartışmaları
arasında geçmiştir. Kurumun geleceğiyle ilgili belirsizlik,
yöneticileri ve çalışanları olumsuz etkilemiştir. Bu süre
içerisinde, Demokratik Sol Parti dışındaki tüm siyasî partilerin
Kuruma bakışları, iktidarda başka, muhalefette başka
olmuştur. (DSP sıralarından alkışlar) Muhalefetteyken
üretimin artmasını, çalışan sayısının
artmasını savunan siyasî partiler, iktidara geldiklerinde tam tersini
yapmışlardır. Hatta, 5 Nisan 1994 kararları sonrasında
olduğu gibi, Kurum, bir gecede kapatılmaya
çalışılmıştır. Muhalefetteyken, halen 2,5 milyon
ton olan satılabilir üretimi 10 milyon tona, çalışan
sayısını 40 binlere çıkarmayı savunan Refah Partisi,
iktidarı süresince tam tersi uygulamalar içerisindedir. Türkiye
Taşkömürü Kurumunun ve Zonguldaklıların Hükümetten
beklediği, Kurumda üretimin ve istihdamın artması yönünde siyasî
bir irade ortaya konulmasıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Gemici, lütfen toparlayalım.
HASAN GEMİCİ (Devamla) Bitiriyorum efendim.
Sonuç olarak, bu raporun ve önceki raporların öngördüğü
doğrultuda, Kurumun, siyasî karışmalara olanak vermeyecek
şekilde, özerk bir yönetim olarak yeniden
yapılandırılması, ülkemizin enerji ve demir-çelik
sektörünün ihtiyaçları göz önünde tutularak üretim hedeflerinin
belirlenmesi, geciken yatırımların bir an önce
gerçekleşmesi gerekmektedir.
Sayın Başkan, sayın üyeler; Türkiye Taşkömürü
Kurumunu yönetenler, Kurumda çalışanlar -mühendisiyle,
işçisiyle- ve Zonguldak bölge halkı bu Kurum gelecekte ne olacak,
bilmek istiyor.
Raporda yer alan hususların hayata geçirilmesi için
vereceğiniz olumlu katkılardan dolayı hepinize teşekkür
eder, saygılar sunarım. (DSP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Gemici.
Gruplar adına son konuşma Anavatan Partisinin.
Sayın Zeki Çakan, buyurun. (ANAP sıralarından
alkışlar)
Süreniz 20 dakikadır.
ANAP GRUBU ADINA ZEKİ ÇAKAN (Bartın) Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; 180 sıra sayılı, (10/13,53) esas
numaralı, Türkiye Taşkömürü Kurumuyla ilgili Meclis Araştırması
Komisyonu raporu üzerinde, Anavatan Partisi Grubu adına söz
almış bulunuyorum. Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Bildiğiniz gibi, bugün, 18 Mart, Çanakkale Zaferinin 82 nci
yıldönümü. Başta Ulu Önder Atatürk olmak üzere, tüm
şehitlerimizi rahmet ve minnetle anıyorum.
Refah Partisinden, önerge sahibi olarak konuşan
arkadaşımız çok güzel sözler söyledi. Bugün, partisi
iktidardır; geçmişte yapılamayanları yapabilmek için,
fırsat ellerindedir. Zonguldaklı ve Bartınlı, söz
değil icraat beklemektedir. Ancak, düşüncem odur ki, bu
anlayış ve bu yönetimle, Kurum, kapanma noktasına gelmiş
durumdadır.
Doğru Yol Partisi sözcüsü arkadaşımız da fazla
olumsuz konuşmamıştır, kendisine teşekkür ediyorum.
Dileğim odur ki, fikirleri, Doğru Yol Partisi Genel Başkanı
Sayın Tansu Çiller tarafından da benimsenir.
Refah Partisi Grubu adına konuşan değerli
kardeşimiz, kurşunkalem-silgi örneği verdi. Bu zihniyetle,
TTKda bu yapılanmayla, kendisinin söylediği kalem ve silgi üç ayda
değil, altı ayda gelecektir.
Çalışan sayısı 21 binde sabit kalmak
şartıyla, Bakanlığın hazırladığı
tablodan bahsetti ve teşekkür etti. Ancak, seçim öncesi, Zonguldakta,
5-10 bin kişinin işe alınacağı söylenmekteydi; bundan
vaz mı geçildi? Bunun kararını Zonguldaklıya ve
Bartınlıya bırakıyorum.
Sayın milletvekilleri, hepinizin çok yakından bildiği
meşhur 5 Nisan 1994 kararlarıyla, ilk defa, Türkiye Taşkömürü
Kurumuna bağlı, Bartında bulunan Amasra ocakları ile
Zonguldakta bulunan Armutçuk ocaklarının kapanması gündeme
geldi. Bir şehrin ekonomik yönden çökertilmesinin
başlangıcı olan bu kararlar, Zonguldaklının ve
Bartınlının haklı tepkisiyle, başlangıçta kapatma
kararı alan zamanın başbakanı tarafından durdurulmuş,
ancak, o tarihten bu yana, havzaya önemli hiçbir yatırım
yapılmamıştır. Komisyon raporundan da
anlaşılacağı gibi, havzada işçi sayısı 40
binlerden 19 binlere düşmüş, buna paralel olarak, istihdamı
azaltacak yeni teknoloji getirilerek üretim artırılmamış,
günübirlik çözümlerle Türkiye Taşkömürü Kurumu âdeta kapanma
noktasına gelmiştir.
Siyasîler, kendi siyasî gelecekleriyle ilgili olarak, havzayı,
zaman zaman siyasete alet etmişlerdir. Ancak, bugünkü durum kadar
hızlı ayağın baş, başın ayak olduğu bir
yönetim sergilenmemiştir. İki yıllık vardiya mühendisi
müessese müdürlüğüne getirilerek, stratejik önem arz eden kömürün
üretimiyle ilgili bilgi birikimine, tecrübeye önem verilmemiş; özellikle,
Koalisyonun Rafah Partisi kanadı, göreve geldiği günden bu yana,
havzada, üretimi değil, siyaseti önplana çıkarmış; sadece
üst düzey yönetiminde 146 kişinin görev değişimini yaparak,
siyasî kadrolaşmada bugüne kadar görülmeyeni sergilemiştir.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; siyaset, ülkeye
hizmet için yapılır. Eğer, siyaseti, kendi
yandaşlarınıza iş bulmak, hak etmeyeni fazla maaş
alsın diye bir yerlere getirmek için kullanırsanız, ülkeye
ihanet etmiş olursunuz. Bugün, Türkiye Taş Kömürü Kurumunda
sergilenen manzara, maalesef, bu yöndedir.
Bakın, Refahyol, iktidara gelir gelmez, havzada tecrübe, bilgi
birikimi, beceri, idarecilik, işletmecilik anlayışından
uzak olarak hangi değişiklikleri yapmış, sizlere, tek tek
sayıyorum: Genel Müdür (1 kişi) değişmiş, genel müdür
müşaviri (2 kişi) değişmiş, Genel Sekreter (1
kişi) değişmiş, daire başkanı (5 kişi)
değişmiş, yönetim kurulu üyesi (1 kişi) değişmiş,
müessese müdürü (3 kişi) değişmiş, müessese müdür
yardımcısı (8 kişi) değişmiş, işletme
müdürü (6 kişi) değişmiş, işletme müdür yardımcısı
(2 kişi) değişmiş, şube müdürü (11 kişi)
değişmiş, baş uzman (16 kişi) değişmiş,
teknik uzman (2 kişi) değişmiş, uzman (1 kişi)
değişmiş, şef (2 kişi) değişmiş, amir
güvenlik görevlisi (3 kişi) değişmiş, amir
yardımcısı (1 kişi) değişmiş, grup şefi
(3 kişi) değişmiş, -yıllarca tecrübeyle belirli yerde
çalışan- baş mühendis (23 kişi) değişmiş;
yani, 91 + 55 = 146 kişinin yeri değiştirilerek, âdeta, havzada
terör estirilmiş.
Görevden alınan bu kişiler... (RP sıralarından kim
yapmış sesleri) Onu, kimin
yaptığını, Zonguldaklı, Bartınlı biliyor;
icraat ortada; yetkililer, yani Sayın Bakan, Genel Müdür de burada; çıkar,
bir tanesi yanlışsa, o yanlışlığı, burada,
lütfen düzeltir.
DEVLET BAKANI T. RIZA GÜNERİ (Konya) Hepsi doğru tayin.
ZEKİ ÇAKAN (Devamla) Olabilir efendim. O, sizin
değerlendirmeniz. Bizim değerlendirmemize göre de
yanlıştır; ama, burada, biz, fikirlerimizi özgürce söyleme
konumundayız.
Özellikle, Sayın Bakanım, sizin laf atmadan dinlemenizi, ben,
daha uygun olarak telakki ediyorum.
Teşekkür ediyorum.
DEVLET BAKANI T. RIZA GÜNERİ (Konya) O zaman terör kelimesini
kullanmamanızı rica ediyorum.
ZEKİ ÇAKAN (Devamla) Görevden alınan bu kişiler,
maalesef, tamamen pasifize edilmiş, üretim birimleriyle âdeta
ilişkileri kesilmiştir.
FİKRET KARABEKMEZ (Malatya) Terör kelimesi kürsüye
yakışmıyor.
ZEKİ ÇAKAN (Devamla) Yerine gelenler ise, sadece kendilerine
bağlı birimlerde kadrolaşmaya
başlamışlardır. Dolayısıyla, havzada
yatırım, üretim, pazarlama düşünülmeksizin ve havzanın
kurtulması için yeniden yapılanmaya gerek duyulmaksızın,
sadece kadrolaşma önplana çıkmıştır.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Türkiye
Taşkömürü Kurumu, Zonguldak ve Bartının en önemli hayat
damarıdır. Türkiye Taşkömürü Kurumunda, şu anda, 19 069
kişi çalışmakta, bunun 12 381i yer altında, 6 688i yer
üstündedir. 1 Ocak 1997 ile 13 Mart 1997 tarihleri arasında, yer
altından 704 kişi, yer üstünden 558 kişi olmak üzere, toplam 1
282 kişi ayrılmıştır. Yıl sonu itibariyle
ayrılanların sayısı, böyle devam ederse, 3 bini
bulacaktır.
1996 yılı satılabilir kömür üretimi 2 milyon 422 bin
tondur. 1997 yılı programında ise, hedef, 2 milyon 700 bin
tondur.
Bugüne kadar, Zonguldak ve Bartın-Amasra ocakları için birçok
proje hazırlanmış, başta Amasra B Projesi olmak üzere,
maalesef, gerekli ödenek ayrılmadığı için uygulamaya
sokulamamıştır. Bu yıl da yatırım için ödenek söz
konusu değildir. Geçmişteki iktidarlar da, özellikle 1991
yılından sonra, havzaya yatırımı
düşünmemişler, üretimle fazla ilgilenmemişler; sadece işçi
çıkarmayı meziyet saymışlar ve kurumu, devamlı
üretimden düşürmüşlerdir.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Refah Partisi,
sadece Türkiye Taşkömürü Kurumunda değil, Enerji ve Tabiî Kaynaklar
Bakanlığına bağlı tüm genel müdürlüklerde aynı
kadrolaşma harekâtına girişmiş, işe alımlarda,
işe göre adam değil, adama göre iş bulma yarışı
sergilenmeye başlanmıştır.
Bakın, çok açık olarak söyleyeyim, Tarım ve
Köyişleri Bakanlığında da ayın durum sergilenmiş;
450 il müdürü, şube müdürü, geçici görevle Ankaraya çekilmiş, bunun
yerine, 450 müdür, geçici görevle taşraya gönderilmiştir.
MEHMET CAVİT KAVAK (İstanbul) Yakında dönerler...
ZEKİ ÇAKAN (Devamla) Kararname de
çıkarılamadığı için, bunların asaleten
ataması da, bugüne kadar yapılamamıştır.
Türkiye Taşkömürü Kurumunda, bu zihniyetle, bu yönetim
anlayışıyla hiçbir şey yapılamaz. Bir tek şey
yapılır: Bu yönetim tarzıyla, Türkiye Taşkömürü Kurumu, en
kısa sürede kapanır. Kapanınca ne olur? Bir şehir ki, tüm
ekonomisi madene ve madenciye bağlıdır. Bugüne kadar da,
istihdam sağlayacak, üretime dayalı hiçbir yatırım gerçekleştirilmemiştir.
5 Nisan 1994 kararlarından sonra, o günkü iktidar, göz boyamak için,
Sümerbank demiş, Peugeot otomobil fabrikası demiş, nükleer
santral demiş, hepsi de fos çıkmıştır. Dolayısıyla,
Bartın ve Zonguldaka hiçbir yatırım
yapılmamıştır.
Durum böyle devam ederse ve havzaya, istihdam yaratacak yeni
yatırımlar yapılmazsa, Türkiye Taşkömürü Kurumu hacim
itibariyle küçültülüp, üretim itibariyle yatırımla desteklenerek
büyütülmezse, Zonguldak ve Bartın, sosyal patlamalara neden olacak bir
bölge haline gelecektir.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizin
bildiği gibi, Zonguldak ve Bartın, Anavatan İktidarı
döneminde, kalkınmada öncelikli bölge ilan edilmiştir. Bunda amaç,
bölgeyi cazip hale getirip, yatırımcıyı teşvik
etmektir. Maalesef, daha sonraki iktidarlar, bu cazibeyi de
kullanamamışlardır.
Türkiye Taşkömürü Kurumunda düzelme, acil yapılması
gerekenlerin yanı sıra, kısa, orta ve uzun vadede
hazırlanacak projelerin uygulamaya sokulmasıyla mümkündür.
Acil yapılması gerekenler:
Kurum, derhal, profesyonelce çalışan, siyasî
kadrolaşmadan uzak bir yönetime devredilmelidir.
Mevcuda işlerlik kazandırılarak,
çalışanların, yönetime sermayeyle katıldığı
bir yönetim oluşturulmalıdır.
Yeraltı ve yerüstü dengesi dünya standartlarına
indirilmelidir.
Stratejik önem arz eden taşkömürünün pazarlama birimi
yapılandırılmalı ve demir-çelik fabrikaları,
dışarıdan çok daha pahalı aldıkları
taşkömürünü Türkiye Taşkömürü Kurumundan almalıdır.
Yeni yatırımlar yapılmalı, üretim
artırılmalı, yeni teknoloji mutlaka uygulanmalıdır.
Kısacası, Türkiye Taşkömürü Kurumu yeniden
yapılandırılmalı ve hazırlanan projeler, kısa,
orta ve uzun vadeli olarak, mutlaka uygulamaya sokulmalıdır.
Bölge, Türkiye Taşkömürü Kurumunun reorgazinasyonunun yanı
sıra, mutlaka, yeni yatırımlarla desteklenmelidir. Zonguldak ve
Bartına yeni yatırımlar yapılmadıkça, bölge
dışa açılmadıkça, istihdam yaratılmadıkça,
işsiz sayısı Türkiye ortalamasının üstüne çıktıkça,
problem olmaya devam edecek ve önümüzdeki kuşaklara, bu problem, artarak
devredilecektir.
Komisyonumuz, teknik olarak yapılması gerekenleri detaylı
bir şekilde raporunda belirtmiştir. Dileğim odur ki, ilgililer
ve yetkililer tarafından bu rapor dikkate alınır ve uygulamada
veri olarak kullanılır.
Bu düşünce ve duygularla, Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (ANAP, DSP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Çakan.
Sayın milletvekilleri, Komisyon ve Hükümet adına ve
şahıslar adına söz talebi?.. Yok. Dolayısıyla,
Taşkömürü Üretimindeki Sorunların Çözüm Yollarının Tespiti
ile Türkiye Taşkömürü...
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET RECAİ KUTAN
(Malatya) Sayın Başkan, ben söz istiyorum.
BAŞKAN Sayın Bakan, söz mü istediniz?
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET RECAİ KUTAN
(Malatya) Evet.
BAŞKAN Kusura bakmayın; görmedim. Kürsü, maalesef, zaman
zaman, görmemize mani oluyor.
Buyurun Sayın Bakan. (RP sıralarından alkışlar)
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET RECAİ KUTAN
(Malatya) Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Muhterem
Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Şu anda, Zonguldak İlimiz için çok hayatî bir konuyu birlikte
müzakere ediyoruz. Bilindiği gibi, Zonguldak İlimizin ekonomisi,
büyük ölçüde, taşkömürü işletmesine bağlı. Benden evvel
konuşan değerli hatipler, bu konunun altını ısrarla
çizerek belirttiler. Bilindiği gibi, taşkömürü işletmesi,
Bakanlığıma bağlı Türkiye Taşkömürü Kurumu
tarafından yapılmaktadır. Bu Kurum, maalesef, her geçen
yıl, çeşitli sebeplerden dolayı, zarar eden bir kuruluş
halindedir. Dolayısıyla, büyük zararlar neticesinde, bazı
kesimler, Zonguldaktaki bu taşkömürü işletmesinin
kapatılmasını dahi teklif etmişlerdir; ancak, biz,
meseleye, pürekonomik yönden değil, Zonguldak İlimizin
aşağı yukarı tek ekonomik faaliyeti olduğu için,
meselenin sosyal yönünü de nazarı itibara alarak bu ölçüler içerisinde
değerlendiriyoruz ve her vesileyle ifade ediyoruz ki, bu ocakların
kapatılması kesin olarak söz konusu değildir. Bu önemli konu,
Meclis Araştırması Komisyonu tarafından enine boyuna
incelenmiş ve hakikaten, önümüze çok güzel bir rapor getirilmiştir.
Bu sebeple, bu Komisyonda görev alan bütün milletvekili
arkadaşlarımıza hassaten teşekkürlerimi ve tebriklerimi arz
ediyorum.
Şimdi, ben de, Bakanlığıma bağlı Türkiye
Taşkömürü Kurumunun mevcut durumu, kurumun geleceğine ait yeniden
yapılanma projesi kapsamında yapılacak düzenlemeler ve
Araştırma Komisyonu raporunda belirtilen hususlarla ilgili
görüşlerimi Muhterem Heyetinize arz edeceğim.
Arkadaşlarımız ifade ettiler, havzadaki işletme
faaliyetleri 1848 yılında başlamıştır. Bugün için
üretim faaliyetleri, 1983 yılında, ismi Türkiye Taşkömürü Kurumu
olarak belirlenen bir kamu iktisadî teşebbüsü olan Türkiye Taşkömürü
Kurumu tarafından yürütülmektedir. Yine, arkadaşlarımız
ifade ettiler, ben de kısaca belirtiyorum: Armutçuk, Kozlu, Üzülmez,
Karadon ve Amasra üretim alanlarından oluşan havzanın toplam
rezervi 1 milyar 126 milyon tondur ve bu işletmede kadrolu ve
sözleşmeli personel sayısı 2 508, toplam işçi
sayısı ise 19 178dir. Bu işçinin 6 707si yer üstünde, 12 471i
yer altında çalışmaktadır. Bu personelin yerüstü ve
yeraltı yönünden dağılımında, takdir edersiniz ki,
büyük bir yanlışlık, büyük bir sakatlık vardır.
Konuşmalar sırasında bir arkadaşımız
belirtti, Zonguldak İlinde İçişleri Bakanlığına
bağlı 800 civarında bekçi mevcutken, bizim bu müessede sadece
bekçi olarak 900ün üstünde personel olduğu ifade ediliyor. Elbette, bu
meseleleri hakikaten tarafsız ve soğukkanlı bir şekilde ve
polemiğe girmeden müzakere etmek, acaba hangi tedbirlerle bu müesseseyi
ayağa kaldıracağız; bu istikamette konuşmamızda
zaruret var. Yoksa efendim Refah Partisi geldi, şöyle yaptı gibi
polemiklere girersek, acaba 1990dan evvel ne yapıldı, 1990dan sonra
ne yapıldı gibi, hakikaten, ülke ekonomisi, ülke millî
menfaatları bakımından hiç de faydası olmayan, lüzumsuz
müzakerelere gideriz. Ben, bu itibarla, meseleyi tamamen ilmî ve teknik ölçüler
içerisinde takdim eden Refah Partisi temsilcisine, Doğru Yol Partisi
temsilcisine, DSP ve CHP temsilcilerine, özellikle, huzurlarınızda
teşekkür etmek istiyorum.
REFİK ARAS (İstanbul) Bir ANAP kaldı!
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET RECAİ KUTAN
(Devamla) 1986 yılında 3,5 milyon ton olan üretim, gerekli
düzenlemeler ve yatırımlar yapılmadığı için, 1996
yılında 2,4 milyon tona düşmüştür. 1997 yılı
üretim programı ise, 2,75 milyon tondur.
Yıllar itibariyle, Devlet Planlama Teşkilatından, mevcut
durumu ıslah için, yeni yatırım olarak çeşitli taleplerde
bulunulmuş; ancak, bu talepler, hep istenenin altında
gerçekleşmiştir. Nitekim, 1996 yılında yatırım
900 milyar civarında idi; 1997 yılı programında ise,
yatırım için 1 trilyon 900 milyar civarında bir tahsisat
ayrılmış durumdadır. Bizim ölçülerimize göre, bu 1 trilyon
900 milyar Türk Lirası dahi azdır. Bunun
artırılmasında zaruret vardır.
Yapılan üretimin yüzde 24ü demir-çelik sektöründe
kullanılıyor; yüzde 56,3ü termik santralda kullanılıyor;
ancak yüzde 7,6sı teshinde kullanılmaktadır. Sanayi sektöründe
üretimin ancak yüzde 11,6sı kullanılıyor.
Kömür maliyetinin yüzde 48ini finans yükü, maalesef, teşkil
ediyor; yüzde 6,4ünü işçilik, yüzde 5ini ise malzeme ve diğer
masraflar teşkil ediyor.
Görüldüğü gibi, finans ve işçilik giderleri çok yüksektir.
Nitekim, şu tip teklifler geliyor; deniliyor ki: Hükümet bir
fedakârlık yapsın, şu anda, Türkiye Taşkömürü
İşletmesi üzerindeki finans yükünü kaldırsın. Finans
yükünün kaldırıldığını bir an için kabul etsek, o
zaman, 1 ton kömürün üretim maliyeti içerisinde işçiliğin ve memur
maaşlarının payı yüzde 79 civarında olmaktadır;
yani, bu da gösteriyor ki, personel meselesinde çok büyük bir
yanlışlık vardır ve bunun mutlaka ıslah edilmesi
lazımdır. Buna benzer müesseselerde üretim içerisinde
işçiliğin payı aşağı yukarı yüzde 30-35 civarındadır.
Finans yükü kaldırıldıktan sonra işçiliğin ve memura
ödenen paranın payının yüzde 79 olması, tabiî, bir
yanlışlığı, bir sakatlığı ortaya
koymaktadır.
Şimdi, maliyetler içerisinde yer alan ve yüzde 48i bulan finans
yükünün halledilmesi, elbette, gerekmektedir. Bu yükün kurumun üzerinden
alınması da gerekmektedir. Şu anda, kurumun,
dışarıya 29 trilyon lira civarında bir borcu var; buna
ilaveten de 67,5 milyon dolar dış borcu var. Kurumun 1990
yılı zararı 780 milyar lira idi, 1993 yılı zararı
7,5 trilyon lira, 1994 yılı zararı 15,5 trilyon lira, 1995
yılı zararı 20,6 trilyon lira, 1996 yılı zararı
ise, 33,3 trilyon liradır. Eğer, ciddî tedbirler alınmaz ise ve
aynı şekilde bir işletme devam eder ise, 1997 yılı
zararının -çok üzülerek ifade edeyim- 50 trilyon civarına
ulaşması kaçınılmaz olacaktır. Bunun için, mutlaka,
süratle, ciddî tedbirlerin alınmasında zaruret vardır.
Şimdi, bu durumu halledebilmek, bu müesseseyi adım adım
ekonomik bir ünite haline getirebilmek için neler yapmak lazım,
Bakanlığımızın o husustaki görüşünü arz etmek
istiyorum.
Memnuniyetle belirtmek isterim ki, Bakanlığımızca
hazırlanan yeniden yapılanma projesi kapsamında uygulamaya
koymayı düşündüğümüz hususların büyük bir bölümü,
Araştırma Komisyonunun raporunda da yer almıştır.
Halen elimizdeki bilgilere göre, bilinen rezervlerin görünür hale getirilmesi
için, sondaj faaliyetlerine devam etmek mecburiyetindeyiz. Onun için, 1997
yılında büyük potansiyel olarak görülen Amasra-Bartın ve TTK
kömür havzasında, bu sene, MTA tarafından, 12 500 metre sondaj
yapılacak ve böylece rezerv kesinleştirilmiş olacaktır.
Üretimi artırmak için alınacak tedbirler arasında,
şu anda 150 bin ton -bir yıl içerisinde- olan rödövansla üretim
faaliyetlerinin yaygınlaştırılmasından yanayız.
Kurumun çalıştığı alanların bir bölümü, özel
sektöre ihale edilecektir. Nitekim, ihale için ilana çıkmış
durumdayız. Bu işlemle, rödövansla üretim miktarı, bir
yılda 500 bin tona çıkabilecektir. Yer altında verimli alanlara
konsantre olunarak hazırlanan yeni projelerle üretim artışı
sağlanacaktır. Üretimin, ilk etapta, 2000 yılında 4 milyon
tona, bilahara da; 5,5 ilâ 6 milyon tona çıkarılması
hedeflenmiştir.
Bu bahsettiğim programın gerçekleşebilmesi için, 1997
yılından başlamak üzere, ortalama olarak her yıl 40 milyon
dolar civarında yatırımın yapılması icap ediyor.
Bu sene için ayrılan rakam 1,9 trilyon idi; yani, bu, aşağı
yukarı 10 milyor dolar civarındadır. Demek ki, 1997
yılı için ayrılan para, ihtiyacın aşağı
yukarı üçte birinden bir miktar fazladır.
1997 yılında emekliliği gelen 1 337 işçi emekli
edilmiştir. Yer üstünde 158 işçi eğitilerek, yer altına
direkt üretim birimlerine indirilmiştir. Burada konuşmamın
başında da ifade ettiğim gibi, yer altında
çalışan işçi sayısı ile yer üstünde çalışan
işçi sayısı arasında tehlikeli bir dengesizlik mevcuttur.
Nitekim, yer altında çalışmakta olanlar, emeklilikleri gelir
gelmez resen emekli edilmeseler bile derhal ayrılmaktadırlar; ama,
buna mukabil, yer üstünde çalışmakta olanlar tabiî hiç
emekliliği düşünmüyorlar. Dolayısıyla, zaman içerisinde yer
üstündeki işçi sayısında artış, yer altındaki
işçi sayısında da azalmalar olabiliyor. Yer üstünde şu anda
1 500 işçinin maalesef bir işi mevcut değil;
alınmış, maaşını alıyor; ama, belli bir
işi yok. Ayrıca, yer üstündeki sosyal tesislerin, nakliye ve
taşımanın, makine fabrikası ve diğer işlerin
işletilmesi hizmet satın alımıyla yürütülmek
mecburiyetindedir; bu işçi sayısındaki dengesizliği, daha
doğrusu işçi dağılımındaki dengesizliği
tashih edebilmek için. Dolayısıyla politikamız, çıkan
işçilerin yerine sadece yer altına kazı işçisi
almaktır; yer üstüne kesin olarak herhangi bir işçi
alınması söz konusu değildir.
Şu anda üretimimizin yüzde 24ü demir-çelik sektörüne
verilmektedir. Yaklaşık 600 bin tondur koklaşabilir
taşkömürü üretimi; şu anda 4,5 milyon ton koklaşabilir
taşkömürü ithalatı yapan İsdemir, Erdemir ve Kardemirin
ihtiyacını karşılamaktan uzaktır. Biraz evvel
bahsettiğim 2 küsur milyon ton üretimimizin ancak 600 bin tonu
koklaşabilir kalitededir. Onun için aşağı yukarı 4,5
milyon ton ihtiyaç duyan İsdemir, Erdemir ve Kardemire, biz, ancak 600
bin tonunu verebiliyoruz, geriye kalan, takriben 4 milyon tonu ithal edilmek
mecburiyetindedir.
Bizim teklif ettiğimiz fiyat, dışarıdan ithal edilen
kömürden, beher tonu için, yaklaşık 10 dolar daha fazladır. Bu
sebeple, bu kuruluşlar; yani, İsdemir, Erdemir ve Kardemir,
TTKnın ürettiği kömürü almak istememektedirler. Nitekim, ithal
kömürün bu müesseselere maliyeti -yuvarlak hesap olarak söylersem- 61 dolar;
buna mukabil, TTKnın bu müesseselere verdiği kömürün maliyeti,
yaklaşık 71 dolardır; yani, 10 dolar daha pahalıdır.
Ülkemiz elektrik enerjisi ihtiyacının, ithal kömüre
dayalı santrallarla da giderilmesi düşünülmektedir. Nitekim, ihale
ettiğimiz büyük santrallardan birisi, İskenderunda; bu,
dışarıdan ithal edilecek kömürle çalışacaktır. Türkiye
Taşkömürü Kurumunun, tüm kömür üretiminin Çatalağzı
Santralı yanında kurulacak olan 2x350 megavat gücünde; yani, toplam
700 megavat kurulu gücünde bir santralda tüvenan olarak; yani, herhangi bir
işleme tabi tutulmadan değerlendirilmesi hususunda bir
çalışma yapıyoruz.
Yaklaşık 45 dolar/ton fiyatla santral tarafından
alındığında, proje ekonomik olmaktadır; yani, bu
termik santral üretimleri ekonomik olmaktadır. Bu takdirde, üretimin,
yani, yaptığımız 2 küsur milyon ton tüvenan kömürün
pazarlanma sorunu diye bir sorun yok, bunu, dosdoğru termik
santrallarımıza vereceğiz ve pazarlama sorunu ortadan
kalktığı gibi, halen, lavvar tesisleri mevcut olan 2 taneden
birisi kapatılacak, diğeri, yedek olarak tutulacaktır. Üretim
maliyeti böylece düşecektir. Bu alternatif üzerinde, gerek
Bakanlığımız uzmanları gerek Türkiye Taşkömürü
Kurumu uzmanları dikkatle çalışmaktadırlar.
TEAŞla gerekli anlaşma yapılarak, mevcut
Çatalağzı Santralına verilen kömürün tonu 37 dolara
çıkarılmıştır; bundan evvel, 28 dolar idi; TEAŞı
ikna ettik; böylece, Türkiye Taşkömürü Kurumunun zararını bir
miktar azaltma imkânımız oldu.
Amasra kömürlerine dayalı 80 bin ton/yıl kapasiteli briket
tesisi ihalesi, yap-işlet modeliyle ihale edilmiştir. Aynı
şekilde, Armutçuk tozkömürlerinin de briket ihalesine
çıkılmıştır. Bu şekilde, tozkömürleri briket
haline getirilerek, daha kaliteli yakıt haline gelmekte ve satış
geliri artmaktadır. Amasra kömürlerine dayalı, ilk etapta, 1X300
megavat gücünde bir termik santralın da yap-işlet modeliyle
yakında ihalesi yapılacaktır.
Bunun dışında, taşkömürü havzasının ruhsat
alanı, 13 350 kilometrekaredir. Bu alan içerisinde, Türkiye Taşkömürü
Kurumu Genel Müdürlüğünün faaliyet gösterdiği ve yakın bir
gelecekte faaliyet göstereceği alan ise, sadece 1 325 kilometrekaredir.
Geriye kalan 12 bin kilometrekare alan, madencilik faaliyetlerine maalesef
kapalıdır. Hükümetimiz döneminde, Bakanlığımca
hazırlanan, taşkömürü havzasının küçültülerek aramaya
açılması hakkındaki kanun taslağıyla, havza,
diğer maden aramalarına da açılacaktır; hem kömür bu alanda
değerlendirilecek, hem de özellikle bu bölgede bulunan kuvars kumu, mermer
ve şiferton -ki, bu, alümine kilden özel bir isimdir- yönünden zengin olan
bölgeye ekonomik aktivite gelecektir. Bu kanun taslağımız, Plan
ve Bütçe Komisyonuna kadar gelmiş durumdadır.
Bu arada, Türkiye Taşkömürü Kurumunun kullanım
dışı kalan taşınmazlarının da
satışları hızlandırılmaktadır. Bu arada, çok
değerli faaliyetler yapan bir maden makineleri fabrikası var.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Bakan, lütfen toparlayalım.
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET RECAİ KUTAN
(Devamla) Hay hay efendim.
Bu fabrikanın da, yine özel sektör eliyle, bir nevi hizmet arz
edecek tarzda özelleştirilmesi üzerinde çalışmalar yapılıyor.
Şimdi, bunun dışında, Zonguldakın ekonomisini
sadece kömürle ayakta tutmak mümkün değil. Arkadaşlarımız
ifade ettiler, şu anda, Değerli Devlet Bakanımız Rıza
Güneri Beyin başkanlığında, bu kömür
çalışmalarına ilaveten, acaba, Zonguldak ekonomisi nasıl
düzeltilir diye ciddî bir çalışma yürütülmektedir. Bu
çalışma içerisinde şu alternatifler özellikle gündeme
getiriliyor:
Bir büyük liman tesisi; onun civarında bir organize sanayi bölgesi;
yine o bölgede, Filyos Vadisi içerisinde bir serbest bölge; oraya, ithal
kömürle çalışacak çok büyük, güçlü bir termik santral; bunun
yanı sıra bir demiryolu yatırımı, karayolu
yatırımı; Filyos Çayının ıslahı ve o arada
da, mümkün olur ise, eskiden beri düşünülen, Karadenizde bir rafineri,
muhtemeldir ki bu bölge içerisinde düşünülebilecek. Bunlar
yapıldığı takdirde, bu ıslah edilen kömür
çalışmalarına ilaveten, bu faaliyetlerle, ümit ediyoruz ki,
Zonguldak ekonomisi çok daha güçlenecektir.
Sözlerimi şu şekilde kapatmak istiyorum: Komisyonun
yaptığı çalışmalar hakikaten çok değerlidir;
Hükümet olarak, bu Komisyon raporunda teklif edilen hususları dikkatle
nazarı itibara alacağız.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; işte,
taşkömürü hususunda yapmayı düşündüğümüz ve halen yapmakta
olduğumuz çalışmalar hakkında kısaca bilgi arz ettim.
En kısa zamanda, Zonguldakımızın -gelişmiş
diğer illerimizde olduğu gibi- gelişmiş bir sanayi ili
haline gelmesini temenni ediyor ve Muhterem Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (RP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Sayın milletvekilleri, taşkömürü üretimindeki sorunların
çözüm yollarının tespiti ile Türkiye Taşkömürü Kurumunun içinde
bulunduğu durumun araştırılarak alınması gereken
tedbirlerin belirlenmesi amacıyla kurulan (10/13, 53) esas numaralı
Meclis Araştırması Komisyonu raporu üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Sözlü sorular ile kanun
tasarı ve tekliflerini
görüşmek için, 19 Mart
1997 Çarşamba günü saat 15.00te
toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 20.23
VII.
SORULAR VE CEVAPLAR
A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1. Denizli Milletvekili Adnan Keskinin,
Elazığ-Kovancılarda bulunan bir fabrikanın Etibank
tarafından satın alınıp alınmadığına
ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı H. Ufuk Söylemezin
yazılı cevabı (7/1912) (1)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın
Başbakan tarafından yazılı olarak yanıtlanması
için gerekli işlemin yapılmasını dilerim.
Adnan
Keskin
Denizli
1. Etibank,
Keban Plastik Holdingden alacağını tahsil edebilmek için
adı geçen firma aleyhine icra takibine başvurmuş mudur?
İcra takibi söz konusu ise, satış aşamasında
satıştan niçin vazgeçilmiştir?
2.
Satış aşamasına gelen icra takibinden vazgeçilerek
Keban Plastik Holdingin Elazığ Kovancılar mevkiindeki sodyum bikromat
fabrikası Etibank tarafından pazarlık yöntemi ile satın
alınmış mıdır? Satış bedeli kaç
paradır?
3. Fabrikada
çalışanlar özlük hakları ile birlikte Etibanka devredilmiş
midir? Devredilen personel sayısı nedir?
4. Fabrikada,
satın alındığı 1992den bu yana hiç üretim
yapılmış mıdır? Fabrika çalışmakta
mıdır? Çalıştırılmıyorsa niçin satın
alınmıştır?
T.C.
Başbakanlık 13.3.1997
Özelleştirme
İdaresi Başkanlığı
Sayı :
B.02.01.ÖİB.065.00.00/1528
Konu :
Soru Önergesi
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Denizli Milletvekili Sayın Adnan Keskin
tarafından Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
tevcih edilen 7/1912-4957 esas sayılı yazılı soru
önergesine verilen cevaplar aşağıdadır.
Soru 1. Etibank, Keban Plastik Holdingden
alacağını tahsil edebilmek için adı geçen firma aleyhine
icra takibine başvurmuş mudur? İcra takibi söz konusu ise,
satış aşamasında satıştan niçin
vazgeçilmiştir?
Cevap 1. Etibank
Genel Müdürlüğünce, soru önergesinde yer alan Keban Plastik Holding ile
ilgili işlem yapılmamış olup, unvanı Keban Holding ve
Ortağı Demir Çelik Sanayii A.Ş. olan firmadan 1 232 629 635.-
TL.lık (28.2.1989 tarihi itibariyle) Banka alacağının
tahsili için Elazığ 1 inci İcra Müdürlüğünün 1989 /520 esas
sayılı dosyasıyla ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla icra
takibine geçilmiştir. Takibin kesinleşmesini müteakip kredinin
teminatını teşkil eden ipotekli taşınmazlar
satışa çıkarılmış olup, 28.12.1989 tarihinde
İcra İflas Kanununun 129/2 maddesi
uyarınca icra dairesinde
yapılan ikinci ihalede
söz konusu taşınmazlar, Etibank
Genel Müdürlüğüne 9 620 911
000 TL.ye ihale olunmuştur.
Firma aleyhine yapılan icra takibi
sonuçlanmış olup, satış işlemlerinden
vazgeçilmemiştir.
Soru 2.
Satış aşamasına gelen icra takibinden vazgeçilerek
Keban Plastik Holdingin Elazığ Kovancılar mevkiindeki sodyum
bikromat fabrikası Etibank tarafından pazarlık yöntemi ile
satın alınmış mıdır? Satış bedeli kaç
paradır?
Cevap 2. Borçlu
Keban Holding ve Ortağı Demir Çelik Sanayii A.Ş.ne ait Sodyum
Bikromat Fabrikası Elazığ İcra Dairesince yapılan
satış sonucu, 28.12.1989 tarihinde İcra İflas Kanununun 129
uncu maddesi uyarınca ikinci ihalede 9 620 811 000.- TL. bedelle, Etibank
Genel Müdürlüğünce satın alınmıştır.
Fabrikanın satışında pazarlık yöntemi uygulanmamıştır.
Soru 3.
Fabrikada çalışanlar özlük hakları ile birlikte Etibanka
devredilmiş midir? Devredilen personel sayısı nedir?
Cevap 3.
Önergede yer alan bu soru, Etibank Genel Müdürlüğü (Madencilik)
bölümünü ilgilendirmesi nedeniyle ve sadece Etibank Bankacılık Bölümü
özelleştirme kapsamına alındığı için,
Özelleştirme İdaresi Başkanlığının görev
alanına girmemektedir.
Soru 4.
Fabrikada, satın alındığı 1992den bu yana hiç
üretim yapılmış mıdır? Fabrika çalışmakta
mıdır? Çalıştırılmıyorsa niçin satın
alınmıştır?
Cevap 4.
Fabrikanın satın alınmasından bu yana hiç üretim
yapılmamıştır. Bu fabrika, Etibank Genel Müdürlüğünün iştigal alanına
girmesi ve firmanın başkaca mal varlığı
bulunmaması sebebiyle banka alacağının tahsilinin
sağlanması gayesiyle satın alınmıştır. 1993
yılında Etibank Bankacılık A.O.nun Etibank Genel
Müdürlüğünden ayrılmasını müteakip, söz konusu fabrika
Banka uhdesinde kalmıştır. Gerek firmanın iştigal
konusunun Banka ile ilgili olmaması, gerekse Bankalar Kanununun 50 nci
maddesi gereğince edinilen gayrimenkullerin 3 yıl içinde elden
çıkarılmasının zorunlu olması nedeniyle, fabrika
aralıklarla satışa çıkarılmış fakat
satılamamıştır. Bilahare, Ö.Y.K.nun 18.11.1996 tarih,
96/32 sayılı Kararıyla Etibank Genel Müdürlüğüne
(Madencilik) devri yapılmıştır.
Bilgilerinize arz ederim.
H.
Ufuk Söylemez
Devlet
Bakanı
2. İçel
Milletvekili D. Fikri Sağların, Anadolu Liseleri seçme ve
yerleştirme kılavuzuna ilişkin sorusu ve Millî Eğitim
Bakanı Mehmet Sağlamın yazılı cevabı (7/2056)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Millî
Eğitim Bakanı Sayın Mehmet Sağlam tarafından
yazılı olarak yanıtlanması hususunu saygılarımla
arz ederim.
D.
Fikri Sağlar
İçel
İlkokul beşinci sınıf
öğrencilerini Anadolu Liseleri seçme ve yerleştirme
kılavuzunda belirtilen kurallar doğrultusunda yapılmaları
istenen başvuru koşulları büyük eşitsizlikler içermektedir.
1. Söz konusu
kılavuzda üç büyük şehrimizde ilkokul beşinci sınıf
öğrencileri, bu üç şehirden yalnızca bir şehirdeki Anadolu
Liselerinden en fazla beş adetini tercih etmek zorundadırlar
denilmektedir. Ancak bu zorunluluk Anadolu İmam Hatip Liselerine
başvuracak adaylar için istenmemekte ve seçimlerini herhangi beş
ilden yapmalarına olanak tanınmaktadır.
Bu uygulamalar arasındaki farklılığın
nedeni nedir? Bu eşitsizliği gidermek için bir girişiminiz
olacak mıdır?
T.C.
Millî
Eğitim Bakanlığı 14.3.1997
Araştırma,
Planlama ve Koordinasyon
Kurulu
Başkanlığı
Sayı :
B.08.0.APK.0.03.01.00-022/689
Konu :
Soru Önergesi
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
İlgi : T.B.M.M.
Başkanlığının 14.2.1997 tarih ve
A.01.GNS.0.10.00.02-7/2056-5276/5391 sayılı yazısı.
İçel Milletvekili Sayın D. Fikri
Sağların Anadolu Liseleri seçme ve yerleştirme kılavuzuna
ilişkin yazılı soru önergesi incelenmiştir.
Anadolu Liseleri tercihlerinde, il merkezleri ile
Anadolu Lisesi bulunan ilçeler ayrı ayrı mütalâa edilerek,
büyükşehir belediye hudutları dahilinde bulunan ilçelerin
büyükşehir il merkezi içerisinde, köy ve kasabaların bağlı
bulundukları il merkezi veya ilçe merkezine göre değerlendirilmesi
prensibi benimsenmiştir.
Bu nedenle öğrencinin öğrenim gördüğü
ilkokulun bulunduğu yerleşim birimi esas
alınmıştır.
Ankara, İstanbul ve İzmir illerinin
sosyo-ekonomik ve kültürel imkânları gözönünde bulundurularak bu il
merkezlerinde bulunan Anadolu Liseleri yurt genelindeki öğrencilerin
tercihlerine diğer yerleşim birimindeki okullar ise sadece kendi
yerleşim birimindeki öğrencilerin tercihlerine açık
bulunmaktadır.
Büyük yerleşim birimlerinde öğrenim gören öğrenciler,
küçük yerleşim birimlerindeki Anadolu Liselerini de tercih ettikleri
takdirde; o bölgelerdeki öğrencilerin Anadolu Liselerine girme
imkânlarını kısıtlayarak fırsat ve imkân
eşitliğinden yararlanmalarını engelleyeceklerdir. Bu
öğrenciler, bir süre sonra da velilerinin ikâmetlerinin bulunduğu
büyük yerleşim birimlerindeki Anadolu Liselerine nakil talebinde
bulunacaklardır. Bu uygulama sonucunda büyük illerdeki okullarda
öğrenci yığılmaları olurken, küçük il ve ilçelerdeki
okullarda büyük ölçüde kontenjan açıkları meydana gelecek,
ayrıca öğrenci puanları düşeceğinden eğitim
kalitesi olumsuz yönde etkilenecektir.
Anadolu İmam Hatip liseleri, imam-hatip
liselerinin bünyesinde olup, bu okullarda yatılı olarak okuma
imkânı bulunduğundan, öğrenciler tercihlerini ülke genelindeki
okullardan yapabilmektedirler.
Arz ederim.
Prof.
Dr. Mehmet Sağlam
Millî
Eğitim Bakanı
3. Bursa
Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayırın, Bursa Doğalgaz
Dağıtım Şebekesi Projesine ilişkin sorusu ve Enerji ve
Tabiî Kaynaklar Bakanı M. Recai Kutanın yazılı cevabı
(7/2068)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın
BOTAŞ Genel Müdürlüğü ile ilgili olarak Enerji ve Tabiî Kaynaklar
Bakanına yazılı cevaplandırılması istemiyle
yöneltilmesini arz ederim. 5.2.1997
Ertuğrul
Yalçınbayır
Bursa
Sorularım :
1. 1989
yılında başlayan 89E050120 sayılı Bursa Doğalgaz
Dağıtım Şebekesi yapımı ile doğalgazın
konut ve ticaret ve sanayi sektörüne
verilmesini amaçlayan Bursa Doğalgaz Dağıtım
Şebekesi Projesinin 1997 yılında bitirilmesi hususu 1997
yılı yatırım programında öngörülmüştür.
Anılan projenin özellikleri nelerdir? Projenin
şu anda gerçekleşme oranı nedir? İş takvimi nasıl
planlanmıştır? Konut ve işyerlerini kapsayan abone
sayısı ne kadardır? Abone olmak için gerekli işlemleri
tekemmül ettiren kaç konut veya işyerine doğalgaz
bağlanamamıştır? Doğalgaz bağlanmasındaki
hizmetin gereği gibi arzedilememesinin sebepleri nelerdir? Proje 97de
tamamlanacak mıdır?
2.
BOTAŞın 1997 yılında Bursaya yatırım
tutarı ne kadardır?
T.C.
Enerji ve Tabiî
Kaynaklar Bakanlığı 14.3.1997
Araştırma,
Planlama ve Koordinasyon
Kurulu
Başkanlığı
Sayı :
B.15.0.APK.0.23.300-370
Konu :
Yazılı Soru Önergesi
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
İlgi : T.B.M.M.
Başkanlığının 16.6.1996 tarih ve
A.01.0.GNS.0.10.00.02-2285 sayılı yazısı.
Bursa Milletvekili Sayın Ertuğrul
Yalçınbayırın şahsıma tevcih ettiği ve Türkiye
Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 99 uncu maddesi gereğince
cevaplandırılması istenen 7/2068-5306 esas no.lu
yazılı soru önergesi ile ilgili bilgiler hazırlanarak ekte
sunulmuştur.
Bilgilerinize arz ederim.
M.
Recai Kutan
Enerji
ve Tabiî Kaynaklar Bakanı
Bursa Milletvekili Sayın Ertuğrul
Yalçınbayırın yazılı soru önergesi ve cevabı
(7/2068-5306)
Soru 1. 1989
yılında başlayan 89E050120 sayılı Bursa Doğalgaz
Dağıtım Şebekesi yapımı ile doğalgazın
konut ve ticaret ve sanayi sektörüne
verilmesini amaçlayan Bursa Doğalgaz Dağıtım
Şebekesi Projesinin 1997 yılında bitirilmesi hususu 1997
yılı yatırım programında öngörülmüştür.
Anılan projenin özellikleri nelerdir? Projenin
şu anda gerçekleşme oranı nedir? İş takvimi nasıl
planlanmıştır? Konut ve işyerlerini kapsayan abone
sayısı ne kadardır? Abone olmak için gerekli işlemleri
tekemmül ettiren kaç konut veya işyerine doğalgaz bağlanamamıştır?
Doğalgaz bağlanmasındaki hizmetin gereği gibi
arzedilememesinin sebepleri nelerdir? Proje 97de tamamlanacak mıdır?
Soru 2.
BOTAŞın 1997 yılında Bursaya yatırım
tutarı ne kadardır?
Cevap : Hızlı kentleşme ve
sanayileşmenin meydana getirdiği yoğun hava kirliliğinin
önlenmesi maksadı ile ana hat güzergahı üzerinde bulunan Bursa
şehrinin doğalgaz dağıtım şebekesinin tesisi
Bakanlar Kurulunun 13.11.1989/14740 tarih ve sayılı kararı ile
BOTAŞın yatırım programına
alınmıştır.
Projenin tamamı kredili olarak ihale edilmiş
ve ihaleyi alan Alarko-Bonatti Konsorsiyumu ile 12.9.1991 tarihinde
sözleşme imzalanmıştır. Bilahare projenin
inşaat işleri ile yerli malzeme temin işleri Akfen A.Ş.ye devredilerek işe
fiilen 9.7.1992 tarihinde başlanmıştır. Sözleşme
bedeli 59 012 785 US $, işin süresi 30 ay olup, % 25lik bir iş
artışı ile projenin yeni bedeli 73 691 268 US $ olmuş ve
süresi de 24 ay daha uzatılarak proje bitim tarihi 30.1.1997 olarak
belirlenmiştir.
Proje; Bursada 90 bin adet konut ve ticarethane ile
şehir içindeki sanayi kuruluşlarına gaz vermeyi
amaçlamış, yapılan iş artışı ile halen 130
bin konuta gaz verilebilecek duruma gelinmiştir. Mevcut durumda 91 000
konut ve ticarethane gaz kullanmaktadır.
Projenin fizikî ve nakdî gerçekleşmeleri ile gaz
kullanım ve abone sayıları aşağıda
belirtilmektedir.
Fizikî Gerçekleşme Oranı :
Çelik
Şebekede : % 100
Polietilen
Şebekede : % 97,5
Harcama Gerçekleşmesi : 72 556 000 $ (% 98,5)
Kredi : (58 997 200 $)
Özkaynak : (13 558 800 $)
Gaz Kullanımı :
1995
Yılı : 81 752 000m3
1996
Yılı : 137 000 000 m3
Gaz Ulaştıran Konut Sayısı : 130
0000
Gaz Kullanan Aboneler :
Bireysel
Konut : 46 250 Adet
Merkezî
Konut : 32 700 Adet
Ticarethane : 4 850 Adet
Resmi
Daire : 7 000 Adet
Vakıf/H.
Kurumları : 300 Adet
TOPLAM : 91 100 adet
1996 yılında çelik ve polietilen
dağıtım şebekesinin büyük oranda bitirilmiş
olmasına rağmen, ithal malzeme olan servis regülatörlerinin temininde
meydana gelen gecikme nedeniyle 1996 kış aylarında gaz talebinde
bulunan abonelerde bir yığılma olmuştur.
Bu yığılmanın giderilmesi için
servis hattı ekip sayıları artırılarak Ekim 1996
tarihine kadar BOTAŞa müracaat ederek sözleşme yapmış tüm
abonelere gaz verilmiştir. Böylece 31.1.1997 tarihine kadar 4 200 adet
servis regülatörü montajı yapılarak, gaz verme taahhüdünde bulunan
tüm abonelere gaz arzı sağlanmıştır. Ekim 1996dan
sonra gaz talebinde bulunan abonelerin projeleri onaylanmış ve
kendilerine 1997 yılında gaz verileceği bildirilmiştir.
Bu şekilde talepte bulunan ve 1997 bahar
aylarından itibaren gaz verilmesi planlanan müracaat sayısı 5
500 adet civarında olup, bu da takriben 15 000 konuta tekabül etmektedir.
Bu abonelerin tümüne gaz verilecek ve ayrıca dağıtım
projesi kapsamındaki diğer bölgelerden gelecek tüm gaz talepleri de
1997 yılında tamamen karşılanacaktır.
Projede, Alarko-Bonatti Konsorsiyumu ve Akfen A.Ş.
ile olan sözleşme 31.1.1997 tarihinde bitmiş olduğundan, yeni
gaz taleplerinin karşılanması için Servis Hattı Çekimi ve
Polietilen Şebeke Tamamlama işlerinin yaptırılması
maksadıyla 1997 yılında yeni bir ihale yapılması
planlanmaktadır.
1997 yılında BOTAŞın bütçesinden
Bursa Doğalgaz Dağıtım Şebekesi Projesi için
ayrılan ödenek 7.505 milyon TL.si dış para olmak üzere, toplam
95.369 milyon TL.dir.
4. Manisa
Milletvekili Tevfik Dikerin, SSKsınavına katılan bir
kişiye ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanı Necati Çelikin yazılı cevabı (7/2078)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın T.B.M.M.
İçtüzüğünün 96 ncı maddesi gereğince Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Necati Çelik tarafından
yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim.
Saygılarımla. 6.2.1997
Tevfik
Diker
Manisa
Sorular :
1. 1996
yılı Aralık ayı içerisinde
Bakanlığınıza bağlı Sosyal Sigortalar Kurumuna
Genel İdare Hizmetleri sınıfına eleman alımı için yapılan sınavlara Gölcükten Semih Bora isimli bir
şahıs katıldı mı?
2. Yukarıda
adı belirtilen Semih Bora bu sınavı kazandı mı?
3. Kazandı
ise, işbaşı yaptı mı?
4. Yukarıda
adı geçen Semih Bora ile sizin ya da eşinizin akrabalık
bağı var mı?
5. Var ise,
T.B.M.M. Genel Kurulunda değindiğiniz gibi Bakanlıktan
ayrılmayı gerçekleştirecek misiniz?
T.C.
Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 17.3.1997
Sosyal Güvenlik
Kuruluşları Genel Müdürlüğü
Sayı
: B.13.0.SGK.0.13.00.01/1760
Konu
: Yazılı Soru Önergesi
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
İlgi : 19.2.1996 tarih ve
A.01.0.GNS.0.10.00.02-5444 sayılı yazınız.
Manisa Milletvekili Tevfik Diker tarafından
hazırlanan Sosyal Sigortalar Kurumu sınavına katılan bir
kişiye ilişkin 7/2078 Esas No.lu yazılı soru önergesi
Bakanlığımızca incelenmiştir.
Sosyal Sigortalar Kurumunun Merkez ve Taşra
Teşkilatının personel ihtiyacının
karşılanmasını teminen açılan sınava 22.11.1996
tarihinde kayıt yaptıran Semih Bora 6.12.1996 tarihinde
katıldığı yazılı sınavı
kazanmıştır.
Sözlü sınavda da başarılı puan alan
ilgilinin, Sosyal Sigortalar Kurumunca ataması yapılmış ve
3.2.1997 tarihinde görevine başlamıştır.
Sözkonusu sınav tamamen mevzuata uygun olarak, adil
ve eşit şartlarda yapılmıştır. Sınavla
ilgili olarak yargıya yapılan yürütmenin durdurulması
başvuruları reddedilmiş, ayrıca, konuyla ilgili olarak
Gensoru açılması teklifi de Yüce Meclisce kabul edilmemiştir.
Böylece sınavla ilgili işlemler yasama ve yargı
organlarının denetiminden de geçmiştir.
Kabul edileceği gibi yürürlükteki mevzuatta
öngörülen şartları haiz her Türk vatandaşının
sınava girme hakkı bulunmaktadır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunun 25
Aralık 1996 tarihli oturumunda gündem dışı yapılan bir
konuşmaya verdiğim cevap ise, o günlerde bir gazetede
yazılı sınavı kazananlar listesinde 50 Çelik soyadlı
yakınım bulunduğu şeklinde yer alan haberle ve iddiayla
ilgili olup, bu konuşmamda;
... Şimdi, bu gazete kupürlerinde, Çelik soyadlı
50 adayın imtihanı kazandığı ifade edilmektedir.
Değerli Arkadaşlarım, gayet açık ifade ediyorum, Çelik
soyadlı 50 kişiden 1 tanesinin benimle
yakınlığını tespit ederseniz, bu görevi bırakmak
dahil her türlü kararı almaya varım.
dediğim, tutanaklar incelendiğinde
görülecektir.
Konu, enine boyuna, akla gelebilecek tüm platformlarda
tartışılmış ve sınav, Cumhuriyet tarihinin en
fazla kamu denetimine açık olarak gerçekleştirilmiştir.
Sınav, usule ve mevzuata uygun olarak tamamlanmış, kazananlar
işbaşı yaptırılmış ve tüm iddialar
cevaplandırılmış olup, konu bizim açımızdan
Gensoru oylaması ve yargıya yapılan itirazların reddiyle
kapanmıştır.
Bilgilerinize arz ederim.
Necati
Çelik
Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanı
5. Zonguldak
Milletvekili Tahsin Boray Baycıkın, kamuda çalışan
avukatların ücretlerine ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı
Abdullatif Şenerin yazılı cevabı (7/2087)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorumun Maliye Bakanı
Abdullatif Şener tarafından yazılı olarak
cevaplandırılmasını saygılarımla arz ve talep
ederim. 3.2.1997
Tahsin
Boray Baycık
Zonguldak
Soru : 657 sayılı Devlet Personel
Kapsamında çalışmakta olan kamu avukatları, hiyerarşik
kademede kurumlarının en üst amirinden sonra gelen bir konumda
olmalarına rağmen, diğer personel sınıflarına
yapılan özel iyileştirmelerden ayrı tutularak en alt seviyede
ücretle çalışmaktadırlar.
Kamuda çalışan avukatların, yargı
bütünlüğü içinde düşünülmesi ücretlerinin hâkim ve savcılarla
denkleştirilmesi eşitlik ve adalet ilkelerinin gereğidir.
Kamuda çalışan avukatların malî
durumlarının iyileştirilmesi amacıyla;
1. En
azından eşitleriyle uyumlu hale getirilmesi amacıyla bir
düzenleme yapılması düşünülüyor mu?
2. Yetki Kanunu
çerçevesinde bu düzenlemeyi yapmak imkân dahilinde olduğuna göre konu bu
kapsamda çözülebilir mi?
T.C.
Maliye
Bakanlığı 14.3.1997
Bütçe ve Malî
Kontrol Genel Müdürlüğü
Sayı :
B.07.0.BMK.0.11.013/600
Konu :
Yazılı Soru Önergesi
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
İlgi : Kanunlar ve Kararlar Dairesi
Başkanlığının 19.2.1997 tarih ve
A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/2087-5356/15001 sayılı yazıları.
Zonguldak Milletvekili Sayın Tahsin Boray
Baycıkın 7/2087 esas nolu yazılı soru önergesinde yer alan
sorulara ait cevaplar aşağıda sunulmuştur.
28.11.1996 tarihli ve 4214 sayılı Memurlar,
Diğer Kamu Görevlileri ile Bunların Emeklilerinin Malî ve Sosyal
Haklarında Düzenlemeler Yapılmasına Dair Yetki Kanunu
çerçevesinde yapılacak olan iyileştirmeler konusundaki çalışmalara
Bakanlığımızca devam edilmekte olup; 657 sayılı
Devlet Memurları Kanununa tabi
olarak istihdam edilen avukatların durumu da bu çalışmalarda tüm
kamu personeli ile birlikte ve bir bütünlük içerisinde
değerlendirilmektedir.
Bilgilerinize arz olunur.
Doç.
Dr. Abdullatif Şener
Maliye
Bakanı
6. Hatay
Milletvekili Fuat Çayın, Sürekli aydınlık için bir dakika
karanlık eylemi hakkındaki beyanına ilişkin sorusu ve
Adalet Bakanı Şevket Kazanın yazılı cevabı
(7/2092)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Adalet
Bakanı Şevket Kazan tarafından yazılı olarak
cevaplandırılması hususunu saygılarımla arz ederim. 12.2.1997
Fuat
Çay
Hatay
Sürekli aydınlık için bir dakika
karanlık eylemine katılanlar için Elektrikleri söndürerek, mum söndü
oynuyorlar diye basında bir açıklamanız yer
almıştır.
Bu çerçevede;
1. Sarfettiğiniz bu sözle neyi kastediyorsunuz?
2. Mum söndü
olayını gündeme getirerek zaten var olan toplumsal
rahatsızlığı körüklemiyor musunuz?
3. Türkiyede
yaşayan milyonlarca alevi vatandaşa yıllardan beri
yanlış olarak atfedilen mum söndü olayını gündeme getirerek
Türkiyenin temizleneceğine inanıyor musunuz?
T.C.
Adalet
Bakanlığı 17.3.1997
Bakan
: 1567
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
İlgi : Kanunlar ve Kararlar Dairesi
Başkanlığı ifadeli, A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/2092-5371/15029
sayılı yazınız.
İlgi yazı ekinde alınan ve Hatay
Milletvekili Fuat Çay tarafından verilen ve yazılı olarak
cevaplandırılması istenen 7/2092 Esas No.lu soru önergesine
verilen cevap iki nüsha halinde ekte sunulmuştur.
Bilgilerinize arz ederim.
Şevket
Kazan
Adalet
Bakanı
Sayın Fuat Çay
Hatay Milletvekili
TBMM
Şahsıma yönelttiğiniz ve
yazılı olarak cevaplandırılmasını
istediğiniz 7/2092 Esas No.lu soru önergesine verilen cevap
aşağıda belirtilmiştir.
1. Soru önergesine
konu olan sözlerle, muhalefet partilerinin Hükümeti protesto için muhalefet
yapacakları yerde mum yakıp söndürerek vakit geçirmeleri
kasdedilmiştir.
2. Mum
yakıp söndürme oyunu sözü sadece geceleri yaşanan fizikî bir
olayı tavsif için söylenmiş olup toplumsal rahatsızlık
meydana getirmek amaçlanmamıştır.
3. Bir ömür boyu
alevi vatandaşlarla birlikte yaşıyoruz, alışveriş
ediyoruz. Hiçbir zaman alevi vatandaşlarla aramızda münaferet
olmadı. Aksine dostluk ve
kardeşlik içinde olduk. Türkiyede birtakım pislikler varsa birlikte
temizleyeceğimize inanıyorum.
Soru önergesine konu olan hususla ilgili olarak Anadolu
Ajansına yapılan basın açıklaması metni örneği
ilişikte sunulmuştur.
Bilgilerinize arz ederim.
Şevket
Kazan
Adalet
Bakanı
7. Antalya Milletvekili
İbrahim Gürdalın, uyuşturucu madde
kaçakçılığına ilişkin sorusu ve İçişleri
Bakanı Meral Akşenerin yazılı cevabı (7/2095)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın
İçişleri Bakanı tarafından yazılı olarak
cevaplandırılmasına delaletlerinizi arz ederim.
Saygılarımla.
İbrahim
Gürdal
Antalya
Uyuşturucu madde kaçakçılığı
konusunda çeşitli yorumlar yapılmaktadır. Polisin
yakaladığı uyuşturucu madde miktarındaki
artışlar da dikkat çekicidir.
Sorular :
1. 1980
yılından bu yana ve yıllar itibariyle yakalanan uyuşturucu
madde (türlerine göre) miktarı nedir?
2. Yine 1980
yılından 1997 yılına kadar ve yıllar itibariyle
yakalanan kaçakçı sayısı nedir?
3. Türkiyeye
giren, (Afyon, Eroin ve Esrar) dışındaki uyuşturucu
türlerinden yakalananların yıllar itibariyle miktarı ve
kaçakçı sayısı nedir?
T.C.
İçişleri
Bakanlığı 14.3.1997
Emniyet
Genel Müdürlüğü
Sayı :
B.05.1.EGM.0.12.01.01-060589
Konu :
Yazılı Soru Önergesi
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
İlgi : TBMM Başkanlığının
19.2.1997 gün ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/2095-5374/15033 sayılı
yazısı.
Antalya Milletvekili İbrahim Gürdal
tarafından TBMM Başkanlığına sunulan ve
tarafımdan yazılı olarak cevaplandırılması
istenilen soru önergesinin cevabı aşağıya çıkarılmıştır.
1980 yılında; 2 356 kg esrar, 118 kg eroin,
28 kg afyon ve 70 kg bazmorfin, 1981 yılında; 3 302 kg esrar, 140 kg
eroin, 36 kg afyon ve 62 kg bazmorfin, 1982 yılında; 1 460 kg esrar,
55 kg eroin, 74,5 kg afyon ve 33,5 kg bazmorfin, 858 gr sentetik uyuşturucu, 35
şişe ilaç, 114 536 kök Hint keneviri ve 915 kök haşhaş
bitkisi, 1983 yılında; 1 666 kg esrar, 288 kg eroin, 77 kg
afyon, 58 kg bazmorfin, 35 gr kokain, 10 kg asitanhidrit, 2 386 adet
sentetik uyuşturucu ve ilaç, 192 486 kök Hint keneviri ve 1 690 kök
haşhaş bitkisi, , 1984 yılında; 1 352 kg esrar, 195 kg
eroin, 120 kg afyon, 79,6 kg bazmorfin,
730 kg asitanhidrit, 10 443 adet sentetik uyuşturucu ve ilaç 2 210 699 kök
hint keneviri ve 9 984 kök haşhaş bitkisi, 1985 yılında; 1
601 kg esrar, 101 kg. eroin, 120 gr. afyon, 75 kg bazmorfin, 1 134 kg
asitanhidrit, 71 025 adet sentetik uyuşturucu ve ilaç, 542 kök Hint
keneviri ve 5 292 kök haşhaş bitkisi, 1986 yılında; 2 336
kg esrar, 166 kg eroin, 68.4 kg afyon, 46,6 kg bazmorfin, 701.6 kg asitanhidrit, 6 439 adet sentetik
uyuşturucu ve ilaç, 101 473 kök Hint keneviri ve 126 037 kök
haşhaş bitkisi, 1987
yılında; 3 499 kg esrar, 1 332 kg eroin, 23 kg afyon, 349 kg
bazmorfin, 51 gr kokain, 3 167 kg asitanhidrit, 2 021 737 adet sentetik
uyuşturucu ve ilaç, 4 015 912 kök Hint keneviri ve 13 218 kök
haşhaş bitkisi, 1988 yılında; 5 911 kg esrar, 1 077 kg
eroin, 15.5 kg afyon, 844 gr kokain, 388 kg bazmorfin, 273 kg asitanhidrit, 3
136 193 adet sentetik uyuşturucu ve ilaç, 3 206 467 kök Hint keneviri
ve 32 093 kök haşhaş
bitkisi, 1989 yılında; 5 420
kg esrar, 755 kg eroin, 3.7 kg afyon, 106 kg bazmorfin, 153 gr kokain, 809.7 kg
asitanhidrit, 27 779 adet sentetik uyuşturucu ve ilaç, 1 700 993 kök Hint
keneviri ve 8 397 kök haşhaş bitkisi, 1990 yılında; 11
997 kg esrar, 1 036 kg eroin, 4.3 kg
afyon, 432 kg bazmorfin, 2 kg kokain, 4 058 kg asitanhidrit, 6 949 adet
sentetik uyuşturucu ve ilaç, 175 797 kök Hint keneviri ve 135 318 kök
haşhaş bitkisi, 1991 yılında;
3 845 kg esrar, 1 026 kg eroin, 23.6 kg afyon,131 kg bazmorfin, 1.2 kg kokain,
22 742 kg asitanhidrit, 1 129 527 adet sentetik uyuşturucu ve ilaç, 705
449 kök Hint keneviri ve 4 905 kök haşhaş bitkisi, 1992
yılında; 20 792 kg esrar, 1 068 kg eroin, 1.8 kg afyon, 1 422 kg
bazmorfin, 1 399 098 adet sentetik
uyuşturucu ve ilaç, 1 863 605 kök Hint keneviri ve 13 520 kök
haşhaş bitkisi, 1993 yılında; 26 268 kg esrar, 2 021 kg
eroin, 47 gr afyon, 2 905 kg bazmorfin, 8.8 kg kokain, 185 kg asitanhidrit, 2
gr sentetik uyuşturucu ve ilaç ve 389 107 kök Hint keneviri, 1994
yılında; 18 235 kg esrar, 1 591 kg eroin, 86 kg afyon, 243 kg
bazmorfin, 21 534 kg asitanhidrit, 4 570 270 adet sentetik uyuşturucu ve
ilaç, 1 799 597 kök Hint keneviri ve 6 956 kök haşhaş bitkisi, 1995 yılında; 9 755 kg esrar, 2 408 kg eroin, 114 kg afyon,
703 kg bazmorfin, 16 kg kokain,
52 kg asitanhidrit, 28 555 adet sentetik uyuşturucu ve ilaç, 107
074 adet captagon, 1 989 215 kök Hint keneviri ve 1 508 kök haşhaş
bitkisi, 1996 yılında ise; 7 074 kg esrar, 3 064 kg eroin, 201 gr
afyon, 822 kg bazmorfin, 12 kg kokain, 25 266 kg asitanhidrit, 10 344 adet
sentetik uyuşturucu ve ilaç, 245 275 adet captagon ve 2 459 155 kök Hint
keneviri ele geçirilmiştir.
1980 yılında 3 920, 1981 yılında 3
414, 1982 yılında, 2 541, 1983 yılında 2 174, 1984
yılında 2 061, 1985 yılında 2 079, 1986 yılında 2
201, 1987 yılında 2 063, 1988 yılında 2 124, 1989
yılında 1 903, 1990 yılında 2 218, 1991 yılında 2
120, 1992 yılında 1 964, 1993 yılında 2 210, 1994
yılında 3 884, 1995 yılında 2 596 ve 1996 yılında
ise 4 064 kişi narkotik suçlardan sanık olarak
yakalanmıştır.
Türkiyeye giren (afyon, eroin ve esrar)
dışında; 1980 yılında; 70 kg bazmorfin (39
sanık), 1981 yılında; 62 kg bazmorfin (51 sanık), 1982
yılında; 33 kg bazmorfin (27 sanık), 52 993 adet sentetik ecza
(40 sanık), 114 536 kök Hint keneviri (76 sanık), 915 kök
haşhaş bitkisi (7 sanık), 1983 yılında; 58 kg
bazmorfin (60 sanık), 35 gr kokain (8 sanık), 2 386 adet sentetik
ecza (64 sanık), 10 kg asitanhidrit, 192 486 kök Hint keneviri (189
sanık), 1 690 kök haşhaş bitkisi (16 sanık), 1984
yılında; 79 kg bazmorfin (59 sanık), 10 443 sentetik ecza (64
sanık) 730 asitanhidrit (76 sanık), 2 210 699 kök Hint keneviri (189
sanık), 1 690 kök haşhaş bitkisi (16 sanık), 1985
yılında; 75 kg bazmorfin (34 sanık), 71 025 sentetik ecza (95
sanık), 1 134 asitanhidrit (16 sanık), 1 243 kök Hint keneviri (336
sanık), 5 642 kök haşhaş bitkisi (26 sanık), 1986
yılında; 46 kg bazmorfin (9 sanık), 6 439 sentetik ecza (126
sanık), 701 asitanhidrit (7 sanık), 101 473 kök Hint keneviri (402
sanık), 126 037 kök haşhaş bitkisi (148 sanık), 1987
yılında; 61 kg bazmorfin (40 sanık), 2 021 737 adet sentetik
ecza (81 sanık) 2 037 kg asitanhidrit (4 sanık), 4 015 912 kök Hint
keneviri (305 sanık), 13 218 kök haşhaş bitkisi (18 sanık),
1988 yılında; 44 kg bazmorfin (12 sanık), 844 gr kokain (23
sanık), 2 882 193 adet sentetik ecza (149 sanık), 28 kg asitanhidrit
(2 sanık), 2 470 790 kök Hint keneviri (263 sanık), 31 583 kök
haşhaş bitkisi (20 sanık), 1989 yılında; 106 kg
bazmorfin (40 sanık), 153 gr kokain (6 sanık), 27 779 adet sentetik
ecza (158 sanık), 809 kg asitanhidrit (10 sanık), 1 700 993 kök Hint
keneviri (169 sanık), 8 397 kök haşhaş bitkisi (6 sanık),
1990 yılında; 374 kg bazmorfin (10 sanık), 1 kg kokain (40
sanık), 6 949 adet sentetik ecza (90 sanık), 9 kg asitanhidrit (5
sanık), 175 412 kök Hint keneviri (109 sanık), 134 043 kök
haşhaş bitkisi (24 sanık), 1991 yılında; 131 kg
bazmorfin (27 sanık), 1 kg kokain (86 sanık), 1 129 527 adet sentetik
ecza (100 sanık), 22 742 kg asitanhidrit (4 sanık), 705 449 kök Hint
keneviri (152 sanık), 4 905 kök haşhaş bitkisi (15 sanık),
1992 yılında; 1 408 kg bazmorfin (10 sanık), 6 kg kokain (44
sanık), 1 392 278 adet sentetik ecza (63 sanık), 234 513 kök Hint
keneviri (117 sanık), 1 814 kök haşhaş bitkisi (4 sanık),
1993 yılında; 2 905 kg bazmorfin (35 sanık), 8 kg kokain (39
sanık), 294 524 adet sentetik ecza (57 sanık), 185 kg asitanhidrit,
389 107 kök hint keneviri (111 sanık), 1994 yılında; 243 kg bazmorfin
(43 sanık), 16 kg kokain (101 sanık), 4 570 207 adet sentetik ecza
(53 sanık), 21 534 kg asitanhidrit (29 sanık), 1 799 597 kök Hint
keneviri (118 sanık), 6 956 kök haşhaş bitkisi (6 sanık),
1995 yılında; 703 kg bazmorfin (39 sanık), 56 kg kokain (141
sanık), 28 555 adet sentetik ecza (76 sanık), 51 153 kg asitanhidrit
(143 sanık), 107 074 adet captagon (5 sanık), 75 kg Hint keneviri
(104 sanık), 1 508 kök haşhaş bitkisi (2 sanık) ve 1996
yılında ise; 822 kg bazmorfin (17 sanık), 12 kg kokain (42 sanık),
10 344 adet sentetik ecza (105 sanık), 25 266 kg asitanhidrit (15
sanık), 245 275 adet captagon (13 sanık), 142 kg Hint keneviri (178
sanık) yakalanmıştır.
Bilgilerinize arz ederim.
Dr.
Meral Akşener
İçişleri
Bakanı
8.
İzmir Milletvekili Sabri Ergülün, Jandarma ve Olağanüstü Hal
Bölgesinde meydana gelen faili meçhul cinayetlere ilişkin sorusu ve
İçişleri Bakanı Meral Akşenerin yazılı
cevabı (7/2101)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın
Sayın İçişleri Bakanınca yazılı olarak
yanıtlanması için gereğini arz ederim.
Saygılarımla.
Sabri
Ergül
İzmir
Daha önce 2.12.1996 tarihli Sayın Başbakana
yönelttiğim yazılı soru önergeme ilgisi nedeniyle, Sayın
İçişleri Bakanının verdiği 22.1.1997 gün ve 025347
sayılı yanıtda; 1990-1996 yılları arasında
Türkiye genelinde Polis Bölgesinde 1 014 adî, 438 siyasî olmak üzere 1 452
faili meçhul cinayet olayı meydana gelmiştir denilmektedir.
Gelen yanıt sadece Polis Bölgesinde meydana gelen
faili meçhul cinayetlere aittir.
Soru 1. Son 10
yılda Türkiye genelinde Jandarma Bölgesinde ve ayrıca
kaldırılan ve halen devam eden Olaganüstü Hal Bölgesi ve mücaviri
illerde meydana gelen faili meçhul cinayet olaylarının adî ve
siyasî olma ve bölge durumuna göre
ayrı ayrı sayıları ve toplam sayıları nedir?
Türkiye genelinde Jandarma Bölgesinde adî ve siyasî faili meçhul cinayet
olaylarının ayrı ayrı ve toplam sayıları nedir?
Kaldırılan ve devam eden Olağanüstü Hal
Bölgesi ve mücaviri illerde meydana gelen faili meçhul cinayet
olaylarının adî ve siyasî olarak ayrı ayrı ve toplam
sayıları nedir?
Türkiye genelinde Polis Bölgesinde 1 014 adî, 438 siyasî olmak üzere 1 452 faili meçhul cinayet
olayı meydana geldiğine göre; Türkiye genelinde Jandarma Bölgesi ve
Olağanüstü Hal Bölgesinde son 10 yılda meydana gelen adî ve siyasî
faili meçhul cinayet olaylarının ayrı ayrı ve toplam sayıları nedir? Türkiye
genelinde Polis Bölgesi, Jandarma Bölgesi ve Olağanüstü Hal Bölgesi dahil
adî ve siyasî ve toplam faili meçhul cinayet sayıları nedir?
T.C.
İçişleri
Bakanlığı 14.3.1997
HRK :
3090-2-97/ASYŞ.MÜES.OLY.(62090)
Konu :
Yazılı Soru Önergesi
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
(Genel Sekreterliği)
İlgi : T.B.M.M.
Başkanlığının 25.2.1997 gün ve
A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/2101-5399/151-77 sayılı yazısı.
İzmir Milletvekili Sabri Ergülün verdiği ve
ilgi ile İçişleri Bakanlığınca
cevaplandırılması istenilen soru önergesi hakkında gerekli
incelemeler yapılarak, tespit edilen hususlar müteakip maddeye
çıkarılmıştır.
Soru 1. Son 10
yılda Türkiye genelinde Jandarma Bölgesinde ve ayrıca
kaldırılan ve halen devam eden Olaganüstü Hal Bölgesi ve mücaviri
illerde meydana gelen faili meçhul cinayet olaylarının adî ve
siyasî olma ve bölge durumuna göre
ayrı ayrı sayıları ve toplam sayıları nedir?
Kaldırılan ve devam eden Olağanüstü Hal
Bölgesi ve mücaviri illerde meydana gelen faili meçhul cinayet
olaylarının adî ve siyasî olarak ayrı ayrı ve toplam
sayıları nedir?
Türkiye genelinde Polis Bölgesinde 1 014 adî, 438 siyasî olmak üzere 1 452 faili meçhul cinayet
olayı meydana geldiğine göre; Türkiye genelinde Jandarma Bölgesi ve
Olağanüstü Hal Bölgesinde son 10 yılda meydana gelen adî ve siyasî
faili meçhul cinayet olaylarının ayrı ayrı ve toplam sayıları nedir? Türkiye
genelinde Polis Bölgesi, Jandarma Bölgesi ve Olağanüstü Hal Bölgesi dahil
adî ve siyasî ve toplam faili meçhul cinayet sayıları nedir?
Cevap :
a) Jandarma
Sorumluluk Sahasında,
1. OHAL
Bölgesinde; (621) terör, (288) adî,
2. Mücavir
İllerde (203) terör, (67) adî,
3. Diğer
İllerde; (199) terör, (999) adî,
olmak üzere Türkiye genelinde toplam (2 377) faili
meçhul cinayet olayı meydana gelmiştir. Meydana gelen (2 377)
olayın (1 023)ü terör, (1 354)ü adî olaydır.
b) Jandarma
Sorumluluk Sahasında; OHAL Bölgesinde ve Mücavir İllerde (824) terör,
(355) adî olmak üzere toplam (1 179) faili meçhul cinayet olayı meydana
gelmiştir.
c) 1987-1996
yılları arasında Polis Sorumluluk Sahasında,
1. OHAL
Bölgesinde; (294) terör, (516) adî,
2. Mücavir
İllerde; (58) terör, (51) adî,
3. Diğer
İllerde; (115) terör, (1 788) adî,
olmak üzere Türkiye genelinde toplam (2 822) faili
meçhul cinayet olayı meydana gelmiştir. Meydana gelen (2 822)
olayın (467)si terör, (2 355)i adî olaydır.
d) Türkiye
genelinde Jandarma ve Polis Sorumluluk Sahasında (1 490) terör olayı,
(3 709) adî olay olmak üzere toplam (5 199) faili meçhul cinayet olayı
meydana gelmiştir.
Bilgilerini arz ederim.
Dr.
Meral Akşener
İçişleri
Bakanı
9. Hatay
Milletvekili Fuat Çayın, Oral Çelikin askerliğini 4 ay
yapacağı iddiasına ilişkin sorusu ve Millî Savunma
Bakanı Turhan Tayanın yazılı cevabı (7/2107)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Millî
Savunma Bakanı Sayın Turhan Tayan tarafından yazılı
olarak cevaplandırılması hususunu saygılarımla arz
ederim. 17.2.1997
Fuat
Çay
Hatay
Çeşitli suçlardan yıllardır aranan ve cezaevinde
yatan Oral Çelikin 1980 öncesi çıkarılan bir düzenlemeden 17
yıl sonra yararlandırılarak, dört ay askerlik yapacağı
basına yansımıştır.
1. Bu haber
doğru ise, 17 yıl sonra bir kişinin şu an yürürlükte
olmayan bir uygulamadan yararlandırılmasının yasal
dayanağı nedir?
2. Bu kişi
80 öncesi ve sonrasında asker kaçağı durumuna düşmüş
müdür?
3. Şayet bu
durum sözkonusu ise, asker kaçağı olan bir kişinin, cezaevinden
çıktıktan sonra, önceki uygulamaların tersine derhal askere
alınmayarak, dilediği gibi hareket etmesine neden izin
verilmiştir.
T.C.
Millî
Savunma Bakanlığı 13.3.1997
Kanun
: 1997/206-TÖ
Konu :
Soru Önergesi
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
İlgi : TBMM Bşk.lığının
25 Şubat 1997 tarihli ve KAN.KAR.MD.A.01.0.GNS.0.10.02-7-2107-5424/15247
Hatay Milletvekili Fuat Çay tarafından verilen ve
İlgi Ekinde gönderilerek cevaplandırılması istenen Oral
Çelikin askerliğini 4 ay yapacağı iddiasına ilişkin
yazılı soru önergesinin cevabı Ektedir.
Arz ederim.
Turhan
Tayan
Millî
Savunma Bakanı
Hatay Milletvekili Fuat Çay tarafından verilen
7/2107 sayılı yazılı soru önergesinin cevabı
1. Çeşitli
suçlardan yıllardır arandığı belirtilen Oral Çelikin,
askerlik durumunun açıklığa kavuşturulması hususundaki
yazılı soru önergesi incelenmiş, adı geçenin askerlik
safahatına ilişkin bilgiler aşağıda
açıklanmıştır.
2. Malatya
İli Hekimhan İlçesi, Girmana Köyü nüfusuna kayıtlı,
Süleyman oğlu 1959 doğumlu Oral Çelik, 1978 yılında
askerlik çağına girmiştir. Adına çıkarılan son
yoklama çağrı pusulası babasına tebliğ edilmiş ve
yoklamaya icabet etmemesi üzerine yoklama kaçağı durumuna
düşmüştür. Bilahara Sivas Eğitim Enstitüsünden 27 Haziran 1980
tarihinde mezun olduğu belirlenen Oral Çelik, Malatya Askerlik
Şubesine başvurduğu, 31 Ocak 1997 tarihine kadar yoklama
kaçağı olarak aranmasına rağmen
bulunamamıştır.
3. Askerlik
şubesine müracaat ettiği 31 Ocak 1997 tarihinde, askerliğe
elverişli olup olmadığını tespit için Malatya Askerî
Hastanesine sevki yapılan ve bu hastane tarafından da Mevki Hastanesine
psikiyatri bölümüne sevk edilen yükümlünün sağlık durumuna
ilişkin işlemlerin henüz sonuçlandırılmamış
olduğu belirlenmiştir.
4. Yukarıda
da belirtildiği üzere Oral Çelik iki yıllık yüksek okul
statüsünde olan, Sivas Eğitim Enstitüsünden 27 Haziran 1980 tarihinde
mezun olmuştur.
1076 sayılı Yedek Subaylar ve Yedek Askerî
Memurlar Kanununun 12.11.1980 tarihli ve 2338 sayılı Kanun ile
eklenen Geçici 6 ncı maddesi ise 31 Aralık 1980 (dahil) tarihine
kadar yurt içi veya yurt dışı yüksek öğretim kurumlarından
mezun olanlar er olarak askere sevk edilir ve dört aylık temel askerlik
eğitimini müteakip terhis edilirler hükmünü içermekte olup, Oral Çelikin
bu Geçici Madde hükmünden yararlanabilmesi için, 1076 sayılı Kanunun
8 inci maddesinde sayılan ve Türk Silahlı Kuvvetlerinden
çıkarılmayı gerektiren suçlardan biriyle mahkûm
olmamış olması gerekmektedir.
5. Bu durumun
tespiti için, ilgili hakkında yaptırılan güvenlik
soruşturması sonucunda, Başkası adına
düzenlenmiş sabıka belgesini kullanmak suçundan Fransa Versay 5 inci
Asliye Hukuk Mahkemesince 30 Ağustos 1993 tarihinde, iki yıl
altı ay hapis cezasına mahkûm olduğu belirlenmiş ve yurt
dışında aldığı bu cezanın, yedek subay
adayı olarak dört aylık hizmetten istifadesine engel olup
olmadığının tespit edilebilmesi için, ilamın
yurtdışından temini ve tercümesinin yapılması ile
yabancı memlekette hükmolunan mahkûmiyet hükmünün Türkiyede dahi geçerli
olacağına ilişkin Türk Mahkemesince verilecek kararın
gönderilmesi, Adalet Bakanlığından istenmiştir.
6. Yukarıda belirtilen işlemler
sonuçlandıktan sonra, yükümlünün askerlik statüsü ile kaç aylık
hizmete tâbi tutulacağı tespit edilebilecek ve hakkında gerekli
işlem yapılabilecektir.
Arz ederim.
Turhan
Tayan
Millî
Savunma Bakanı
10. Erzincan
Milletvekili Mustafa Yıldızın, SSK Genel Müdürünün bazı
yargıçlara verdiği iftar yemeğine ilişkin sorusu ve
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Necati Çelikin
yazılı cevabı (7/2119)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Necati Çelik
tarafından yazılı olarak yanıtlanmasını arz
ederim.
Saygılarımla,
Mustafa
Yıldız
Erzincan
1. SSK Genel
Müdürü, hangi gerekçeyle bazı yargıçlara iftar yemeği
vermiştir?
2. Bu iftar
yemeğinin bedeli nereden ödenmiştir?
3. Bu iftar
yemeğine hangi yargıçlar davet edilmiştir?
4. Türk Ceza
Yasasının 240 ıncı maddesine göre Ankara 17 nci Asliye Ceza
Mahkemesinde yargılanan SSKGenel Müdür Yardımcısı Fehmi
Büyükkaragöze SSKHukuk Müşavirliği bağlanmış
mıdır?
5. Böyle bir uygulama
söz konusu ise, SSKavukatları görevini kötüye kullanmaktan yargılanan
ve kendilerinin bağlı olduğu bir kişiyi mahkemede
nasıl suçlayacaklardır?
6. Bu uygulama
sizin adil düzen anlayışınıza uyuyor mu?
T.C.
Çalışma
Sosyal Güvenlik Bakanlığı 14.3.1997
Sosyal
Güvenlik Kuruluşları
Genel
Müdürlüğü
Sayı :
B.13.0.SGK.0.13.00.01/1715-006766
Konu :
Yazılı Soru Önergesi
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
İlgi : 27.2.1997 tarih ve
A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/2119-5451/15346 sayılı yazınız.
Erzincan
Milletvekili Mustafa Yıldız tarafından hazırlanan Sosyal
Sigortalar Kurumu Genel Müdürünün bazı yargıçlara verdiği iftar
yemeğine ilişkin yazılı soru önergesi
Bakanlığımca incelenmiştir.
Sosyal Sigortalar Kurumu Genel Müdürünce
yargıçlara mahsus bir iftar yemeği verilmiştir. Sosyal
Sigortalar Kurumunda 1956 yılından beri Ramazan aylarında kamu
kurum ve kuruluş yöneticileri ile Kurum yöneticilerine, Kurumun sosyal
tesislerinde iftar yemeği verilmekte ve yemek bedeli Kurum Bütçesinin
tanıdığı kanunî yetkiye istinaden Kurum temsil
tahsisatından karşılanmaktadır.
Bu çerçevede 6.2.1997 tarihinde Kurum sosyal
tesislerinde iftar yemeği verilmiş ve 24 milyon lira yemek bedeli
ödenmiştir.
Diğer taraftan; Kurum Genel Müdür
Yardımcısı Fehmi Büyükkaragöz Kurum eski Genel Müdürü Mehmet
Karaduman, Kurum eski Personel Dairesi Başkanı Yaşar
Altunoğlu ve Kurum eski Atama Müdürü Şahin Yalçıntürk
hakkında 1992 yılında açılan ve (1985-1990)
yıllarındaki personel işlemleri hakkında, 506
sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun 123 üncü maddesine göre
sözleşmeli olarak Kurumda çalışan personelin G.İ.H. ve
Y.H.S. kadrolarına geçmek üzere Kurum Personel Yönetmeliği
hükümlerine göre yapılan sınavla ilgili olarak Duyuru
yapılıp yapılmadığı hususunda
Bakanlığımızca 1992 yılında hazırlanan rapor
üzerine açılan kamu davasına, Sosyal Sigortalar Kurumu müdahil olarak
katılmaktadır.
Bu kamu davası, Ankara 17 nci Asliye Ceza
Mahkemesinde yapılan yargılama sonucunda 3.10.1995 tarihinde beraatle
sonuçlanmıştır. Aynı dosya Danıştay İdarî Dava
Daireleri Genel Kurulunca incelenmiş, Genel Müdür
Yardımcısı Fehmi Büyükkaragözün Genel Müdür
Yardımcılığına iadesine karar verilmiştir.
(1992-1996) yılları arasında bu işlem Danıştay
İdarî Dava Daireleri Genel Kurulunca (4) defa uygun görülmüştür.
Ankara 17 nci Asliye Ceza Mahkemesinin beraat
kararına müdahil olarak katılan Kurumca, Yargıtay nezdinde
yapılan temyizde, Yargıtay Cumhuriyet
Başsavcılığınca 8.4.1996 tarihinde usül ve kanuna
uygun olan hükmün onanması teklif edilmiş ancak, Yargıtay 4 üncü
Dairesince, Bilirkişi Raporuna dayandırılmadan beraat
kararı verilmesi uygun görülmeyerek, Dosyanın oluşturulacak
bilirkişiye incelettirilmesini müteakip karar verilmek üzere
bozulmuştur.
Halen derdest bulunan dava konusu hakkında
Danıştay İdarî Dava Daireleri Genel Kurulu Kararıyla
görevine dönen ilgili Genel Müdür Yardımcısının, dava
konusu itibariyle Türk Ceza Kanunu gereğince almış olduğu
bir ceza bulunmadan, kesinleşmiş bir mahkeme kararı olmadan,
sırf yargılanıyor diye bilgisinden tecrübesinden yararlanmamak,
kamu yönetimi anlayışı ile
bağdaştırılamayacağı gibi kanunen de suç
sayılacaktır.
Öte yandan; Sosyal Sigortalar Kurumu Hukuk
Müşavirliği çalışanları sicil ve disiplin amiri
sıfatıyla doğrudan Genel Müdüre bağlı olarak hizmet
vermektedir. Kurumun genel müdür yardımcılarına verilen görev,
mevzuat itibariyle hizmette verimliliğin sağlanmasıdır.
Hukuk Müşavirliğinin ilgili Genel Müdür Yardımcısına
bağlı olarak çalışması, müşavirlik hizmetlerinde
verimliliğin sağlanması açısındandır. Kurum
avukatlarına hiçbir Genel Müdür Yardımcısının
müdahalesi Hukuk Müşavirliği Yönetmeliği gereğince mümkün
değildir.
Ayrıca, sözkonusu davaya müdahil olarak
katılan Kurum avukatı dava ile ilgili savunmayı
yapmıştır. Kurumun maddî ve manevî kaybı söz konusu
değildir. 4792 sayılı Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu, 657
sayılı Devlet Memurları Kanunu, 6183 sayılı Amme
Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun ve Hukuk
Müşavirliği Yönetmeliği hükümlerine göre Kurumun dava ve icra
işlemleri yürütülmektedir. Kanun ve mevzuat dışında Kurum
avukatlarının çalışması da esasen mümkün
bulunmamaktadır.
Bilgilerinize arz ederim.
Necati
Çelik
Bakan
11. Burdur
Milletvekili Yusuf Ekincinin, Burdur BAĞ-KUR İl Müdürlüğünün
bazı sorunlarına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanı Necati Çelikin yazılı cevabı (7/2158)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı tarafından
yazılı olarak cevaplandırılması için gereğini
saygılarımla arz ederim. 24.2.1997
Dr.
Yusuf Ekinci
Burdur
1. Burdur,
Bağ-Kur İl Müdürlüğünde tevkifat listeleri personel ve
bilgisayar kullanıcısı yetersizliği nedeniyle
zamanında şahıs hesaplarına yüklenememekte ve sağlıklı
tarama yapılamamaktadır. Bu nedenle İl Müdürlüğüne
bilgisayar kullanıcı personel takviyesi yapılacak
mıdır? Yapılacaksa ne zaman?
2. 2926
sayılı Kanun kapsamına alınması gereken
sigortalılar, mevcut kanunda sağlık sigortasının
bulunmaması ve emeklilik halinde aylık tutarın çok düşük
olması yüzünden Bağ-Kur kapsamında sigortalı olabilmek için
tarımsal faaliyetlerine son verilmektedir. Bu duruma bir çözüm bulmak için
gerekli yasal değişikliği yapmayı düşünüyor musunuz?
T.C.
Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 17.3.1997
Sosyal
Güvenlik Kuruluşları
Genel
Müdürlüğü
Sayı : B.13.0.SGK.0.13.00.01/1767-006831
Konu :
Yazılı Soru Önergesi
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
İlgi : 3.3.1997 tarih ve
A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/2158-5523/15642 sayılı yazınız.
Burdur Milletvekili Yusuf Ekinci tarafından
hazırlanan Bağ-Kur Genel Müdürlüğünün Burdur İl
Müdürlüğünde yaşanan sorunlara ilişkin 7/2158 Esas No.lu
yazılı soru önergesi Bakanlığımca incelenmiştir.
Bağ-Kur Burdur İl Müdürlüğüne 3 adet
bilgisayar işletmeni kadrosu tahsis edilmiş olup, halen bu kadrolarda
3 personel görev yapmaktadır. Kurumda bilgisayar hizmetlerinin
yoğunlaşması sebebiyle Kurum sigortalılarına daha iyi
hizmet verilebilmesi için 1997 yılı içerisinde bilgisayar
işletmeni kadrosu yetersiz olan Burdur İl Müdürlüğü de dahil
diğer İl Müdürlüklerinde gerekli önlemler alınacaktır.
Diğer taraftan; 2926 sayılı Tarımda
Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar
Kanununa tabi sigortalıların durumlarının
iyileştirilmesi, diğer sosyal güvenlik kanunlarıyla norm ve
standart birliğinin sağlanması ve bu çerçevede ilgililere
sağlık yardımı yapılmasını da öngören Kanun
Tasarısı hazırlık çalışmaları
Bakanlığımızca sürdürülmektedir.
Sözkonusu Tasarının yasalaşması
halinde, 2926 sayılı Kanuna tabi sigortalıların
sağlık yardımından faydalanmaları ve
aylıklarının daha iyi düzeye getirilmesi mümkün olabilecektir.
Bilgilerinize arz ederim.
Necati
Çelik
Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanı
12.
Ağrı Milletvekili M. Sıddık Altayın, OYAKın
üyelerine yaptırmak istediği konutlarla ilgili birim fiyatına
ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı Turhan Tayanın
yazılı cevabı (7/2215)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
OYAKla ilgili sorumun Sayın Millî Savunma
Bakanı tarafından sözlü olarak
cevaplandırılmasını arz ederim.
Saygılarımla.
M.
Sıddık Altay
Ağrı
OYAKın
üyelerine konut yapmak üzere 1996 Nisan ayında
yaptığı duyuruda;
Ayazağa konutlarının birim
fiyatının 49 milyon olduğu görülmektedir. Halbukî
Bayındırlık Bakanlığının 1996
yılında konut birim fiyatı 16.5 milyon TL.dır.
Tahmini maliyet farkının 60 aya kadar vadeli
ödeme şartının kurum konut kredisi ve toplu konut kredisi
beraber olduğunda aylık olarak 100 milyon TL.yı geçeceği
hesaplanmaktadır. Bu parayı hangi personel hangi maaşla,
nasıl ödeyecek?
Bu konutların % 40 oranında daha az ödenti
ile OYAK inşaattan daha kaliteli yapacak inşaat firmalarına
yaptırmayı düşünüyor musunuz?
T.C.
Millî
Savunma Bakanlığı 13.3.1997
Kanun
: 1996/513-TÖ
Konu :
Soru Önergesi
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
İlgi : TBMM Bşk.lığının 7
Mart 1997 tarihli ve Kan. Kar. Md. A.01.0.GNS.0.10.02-7/2215-2095/5617
sayılı yazısı.
Ağrı Milletvekili M. Sıddık Altay
tarafından verilen ve ilgi ile yazılı soruya çevrildiği
bildirilerek cevaplandırılması istenen OYAKın üyelerine
yaptırmak istediği konutlarla ilgili birim fiyatına
ilişkin yazılı soru önergesinin cevabı Ektedir.
Arz ederim.
Turhan
Tayan
Millî
Savunma Bakanı
Ağrı Milletvekili Sıddık Altay
tarafından verilen 7/2215 sayılı yazılı soru
önergesinin cevabı.
l. Ordu
Yardımlaşma Kurumu tarafından, üyelerine
İstanbul-Ayazağada inşa ettirilmekte olan konutların yapımına 1996 yılı Temmuz
ayında başlanmış olup, konutların 1998
yılında tamamlanması planlanmıştır.
2.
Bilindiği üzere inşaat faaliyetlerine ilişkin
Bayındırlık ve İskân Bakanlığı birim
fiyatları; işçilik, makina, malzeme ve tesisat harcamalarından
oluşan bina maliyetini içermekte olup, arsa ve altyapı
harcamaları birim fiyata dahil değildir.
Ayazağa konutlarına ilişkin olarak
üyelere dağıtılan broşürde belirtilen tahmini maliyet ise,
1998 yılına aittir ve bu maliyete; bina, arsa, yerel ve merkezi
yönetim birimlerince yapılmayan ve kurumca üstlenilen altyapı
giderleri de dahildir.
3. Önergeye konu
olan konuların Haziran 1996 tarihi itibariyle peşin satış
fiyatı 2 963 750 000.- TL.dır. Bu bedelin 1 730 603 864.-
TL.sı bina, 1 233 146 136.- TL.sı ise arsa ve altyapı bedeli
olarak tespit edilmiştir.
İnşaat alanı 124.48 m2 olan
konutların Haziran 1996 fiyatları itibarıyla bina metrekare
maliyeti KDV dahil 13 902 666.- TL. olarak belirlenmiş olup; taksitle
ödeme yapan üyeler açısından ise, bina maliyetinin 1998
yılında 26 571 000 TL./m2 olacağı öngörülmektedir.
4.
Kaynak-maliyet farkı için 1998 yılında üyelerce ödenecek
100 milyon TL.lık taksitlerin 1996 yılındaki reel tutarı
35 milyon TL.dır ve konutların bugünkü kira bedeli, üyelerden talep
edilen taksit tutarına yakındır. Bu nedenle söz konusu
taksitlerin ödenmesinin herhangi bir sorun yaratmayacağı
değerlendirilmektedir.
5. Kurumca inşa
edilen konutların OYAK
İnşaat A.Ş. dışındaki ciddî inşaat
firmalarınca %40 daha ucuza yapıldığı görüşüne
iştirak edilmemektedir. Zira 1996 Haziran ayı itibariyle Türkiye
Emlak Bankasınca benzer kalitede inşa edilen konutların
metrekare peşin fiyatları 33 ile 60 milyon TL. olarak
belirlenmiş olup, aynı dönem için Kurumca inşa edilen en yüksek
fiyatlı konutun bina, arsa ve altyapı dahil metrekare peşin
fiyatı ise, 30 193 000.- TL. olarak tespit edilmiştir.
Arz ederim.
Turhan
Tayan
Millî
Savunma Bakanı
13. Bursa
Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayırın, SSKnın Bursa
Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesine olan borcuna
ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Necati
Çelikin yazılı cevabı (7/2231)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı tarafından
yazılı olarak cevaplandırılmasını
saygılarımla arz ederim. 5.3.1997
Ertuğrul
Yalçınbayır
Bursa
Sorular : 1.
SSKtarafından, 1996 yılında Bursa Uludağ
Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesinden 450 milyar liralık
sağlık hizmeti satın alınmıştır. Kurumun
1996 sonuna kadar ödediği 271 milyar dışında ödemesi
olmuş mudur? Kurum borcu ne kadardır?
2. Satın
alınan sağlık hizmeti karşılığında
kesilen faturaların bedelleri bugüne kadar niçin ödenmemiştir? Fatura
muhteviyatının bugüne kadar incelenememesi ve ödeme yapılmaması
hizmetin ağır işlemesinden midir? Ödemede gecikenler veya bugüne
kadar ödeme yapmayanlar hakkında herhangi bir idarî tahkikat
yaptırmayı düşünüyor musunuz?
3. 1997
yılının başından bugüne kadar satın
aldığınız ancak Bütçe talimatı
çıkarılmadığı için size fatura edilemeyen
yaklaşık 250 milyon TL.lık hizmet bedeli borcunuzu geç ödemek
nedeniyle vade farkı ödemeniz söz konusu mudur?
Borcunuzu geç ödemenize bağlanan sosyal, ekonomik
ve hukukî sonuçlar nelerdir?
T.C.
Çalışma
Sosyal Güvenlik Bakanlığı 17.3.1997
Sosyal
Güvenlik Kuruluşları
Genel
Müdürlüğü
Sayı :
B.13.0.SGK.0.13.00.01/1761-006834
Konu :
Yazılı Soru Önergesi
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
İlgi : 10.3.1997 tarih ve
A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/2231-5667/15985 sayılı yazınız.
Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır
tarafından hazırlanan Sosyal Sigortalar Kurumunun Bursa Uludağ
Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesine olan borcuna ilişkin
yazılı soru önergesi Bakanlığımca incelenmiştir.
Sosyal Sigortalar Kurumunca 1996 yılı
içerisinde Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesinden satın
alınan sağlık hizmetlerinin fatura bedeli toplamı 460 771
000 000.- TL.dır. Bu meblağın; paket programların
tamamı olan 80 296 000 000.- TL.sı ve diğer sevklerin % 70i
olan 274 555 000 000.- TL.sı olmak üzere toplam 354 851 000 000.-
TL.lık bölümü ödenmiştir. Kalan yaklaşık 105 milyar
TL.lık kısmı ise fatura incelemeleri sonucu peyderpey
ödenmektedir.
Fatura ödemelerindeki gecikmelerin bir kısmı
Sosyal Sigortalar Kurumundan, diğer kısmı da Uludağ
Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi yönetiminden kaynaklanmaktadır.
Daha önceki hastane idaresi döneminde komisyon çalışması düzenli
yapılmamış, arşivler düzenlenmemiş ve hatta 1995
yılı % 30luk bakiye fatura ödemesi inceleme yapılmadan, Kurumun
15.10.1996 tarih ve 721664 sayılı talimatı ile % 15 kesinti
yapılmak suretiyle ödenmiştir.
Bugün için iki doktor, bir eczacı ve dört memurdan
oluşan fatura inceleme komisyonu, haftanın 6 günü 08.00-17.00
saatleri arasında fatura incelemesi yapmaktadır. Sevk ve fatura
inceleme arşivi düzenlenmiştir. İnceleme işlemleri
tamamlanan fatura bedelleri peyderpey ilgili fakülteye ödenmektedir.
Ayrıca, Uludağ Üniversitesi Tıp
Fakültesince mükerrer ve aşırı ilaç ve malzeme fatura edilmesi,
sevk işlemlerinde istenilenlerin dışında tetkik ve tedavi
yapılması, gelen faturalarla birlikte gönderilmesi gereken
evraklardaki eksiklikler incelemeleri geciktirmektedir.
Öte yandan; Sosyal Sigortalar Kurumu Genel
Müdürlüğünce, 1997 yılının ilk 6 ayında tedavi
hizmetlerine ait paket program fiyatlarının % 35 oranında
artırıldığı 3.2.1997 tarih ve 84345 sayılı
yazı ile Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesine iletilmiş
ancak bugüne kadar konuya ilişkin herhangi bir cevap alınamamıştır.
Bilgilerinize arz ederim.
Necati
Çelik
Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanı
EK/2
Sıvas
Milletvekili Temel Karamollaoğlu ve 28 Arkadaşının,
Boğazlar ve Marmara Denizinde Uluslararası Seyir Yapan Gemilerin Oluşturduğu Tehlikelerin
Araştırılarak, Alınması Gereken Tedbirlerin
Belirlenmesi Amacıyla Meclis
Araştırması
Açılmasına İlişkin Önergesi (10/175)
TÜRKİYE BÜYÜK
MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA
Boğazlar ve Marmara Denizinde seyir yapan
gemilerin, yerleşim merkezleri için oluşturduğu büyük tehlikeler
acı tecrübelerle her zaman belleğimizdedir. 13 Şubat 1997
tarihinde Tuzla Tersaneler Bölgesinde meydana gelen TPAO tanker
yangını, Boğazlarla Marmara Denizinin karşı
karşıya bulunduğu büyük tehlikeleri bir kere daha gündeme
getirmiştir.
Bir daha bu ve buna benzer faciaların
yaşanmaması için Boğazlarla Marmara Denizinin karşı
karşıya bulunduğu sorunların tespiti ile olası
tedbirlerin alınmasına ve politikaların belirlenmesine
ışık tutacak bir Meclis Araştırması
yapılmasını Anayasanın 98, İçtüzüğün 104 ve 105
inci maddeleri gereğince arz ve teklif ederiz.
Temel Karamollaoğlu Mehmet
Gözlükaya
Sıvas Denizli
Ali Oğuz Ekrem
Erdem
İstanbul İstanbul
Mehmet Ali Şahin Azmi
Ateş
İstanbul İstanbul
Hayri Kozakçıoğlu Bahri
Zengin
İstanbul İstanbul
Mukadder Başeğmez Hasan
Ekinci
İstanbul Artvin
Muzaffer Arıkan Mehmet
Gölhan
Mardin Ankara
İsmail Karakuyu Mehmet
Fuat Fırat
Kütahya İstanbul
Ertuğrul Eryılmaz Fethi
Acar
Sakarya Kastamonu
Osman Yumakoğulları Şevki
Yılmaz
İstanbul Rize
Muhammet Polat Naci
Terzi
Aydın Erzincan
Mehmet Altan Karapaşaoğlu Yasin
Hatiboğlu
Bursa Çorum
Zülfikar Gazi Mehmet
Emin Aydınbaş
Çorum İçel
Saffet Benli Feti
Görür
İçel Bolu
Bekir Sobacı Yaşar
Canbay
Tokat Malatya
Abdullah Arslan
Tokat
GEREKÇE
Bilindiği gibi, 13 Şubat 1997 tarihinde Tuzla
Tersaneler Bölgesinde meydana gelen TPAO tanker yangını, ülkemizin,
denizlerinde, özellikle Türk Boğazlarında karşı
karşıya bulunduğu tehlike ve uluslararası konvansiyonlar
karşısındaki sorumluluklarını yeniden gündeme getirmiştir.
Boğazlar ve Marmara Denizinde uluslararası
seyir yapan gemilerin, yerleşim merkezleri için, oluşturduğu
büyük tehlikeler bulunmaktadır. Yakın geçmişte İstanbulun
tümünü tehdit eden ve ülke gündemini uzun sürelerle işgal eden büyük gemi
kazalarının unutulması mümkün değildir. Ayrıca,
çarpışmalar ve çarpmalar nedeniyle ortaya çıkan can ve mal
kayıplarına yol açan kazalar da sıkça görülmektedir. Bunlara
ilaveten İzmit (Gölcük) Rafinerisi ve Deniz Üssü Bölgesi ile Bandırma
Gemlik, Tekirdağ (Haramidere) Petrol Dolum Tesisleri Bölgesi gibi
kıyı sahil şeridi ve sanayi tesislerinin bulunduğu yerlerde
vuku bulacak gemi kazalarının büyük felaketlere yol açması
kaçınılmaz görünmektedir.
Boğazlar ve Marmara Denizinden geçen gemilerden
aşağıda belirtilenler en büyük risk grubunu
oluşturmaktadır;
- Kimyasal ve biyolojik madde taşıyan gemiler,
- Yanıcı, parlayıcı,
patlayıcı madde taşıyan gemiler,
- Akaryakıt ve LPG taşıyan gemiler,
- Radyoaktif ve sanayi artığı
taşıyan gemiler,
- Askerî ve askerî maksatlı gemiler.
Bu gemilerde çıkması muhtemel bir yangın
veya çarpışmanın denizlerimizde, özellikle söz konusu Türk
Boğazları ile Marmara Denizinde, büyük can ve mal kayıpları
ile büyük boyutlarda çevre kirliliğine sebep olacağı bir
gerçektir.
Türk Boğazları dünyanın en zor ve uzun
deniz geçitlerinden birisidir. İstanbul Boğazının
uzunluğu 18 mil, Çanakkale Boğazının 37 mil ve Marmara
Denizi Geçidi 141 mil uzunluğundadır. Ayrıca bu güzergâh, âdeta
bir karayolu görünümü arz etmektedir. Zira, her gün boğazlardan 100ün
üzerinde transit geçişi olmakta, Marmara sahilleri arasında ise 2
binin üzerinde gemi karşılıklı geçiş yapmaktadır.
Akıntılar nedeniyle büyük seyir güçlükleri de olan Türk
Boğazları Bölgesinin, düz ve sunî kanal ile Süveyş ve Panama
kanalları gibi geçiş güzergâhları ile mukayese edilmesi mümkün
değildir.
Buna rağmen, söz konusu bu düz geçiş
kanallarındaki yaptırımların, bizdeki uygulamalara
kıyasla çok daha ağır olduğu bilinmektedir.
Montrö Anlaşması gereği Türkiyenin 1994
yılında yürürlüğe koyduğu Boğazlar ve Marmara Bölgesi
Deniz Trafik Düzeni Hakkında Tüzük ve
uygulamaları, ülkemize seyir güvenliğini sağlamak üzere
ve güzergâhtan geçişleri düzenleme yetkisi ile birlikte büyük
yükümlülükler getirmektedir.
Boğazlarla ilgili teknik düzenlemeleri yapacak,
finanse edecek kurum Türkiye Denizcilik İşletmeleri (TDİ)dir.
Boğazlardaki kılavuzluk ve römorkaj hizmetleri, seyir güvenliği
ile ilgili kıyı tesisleri, gemi kurtarma ile yangın söndürme
görevleri bu kuruluşça yürütülmektedir. Ancak bu kurum özelleştirme
kapsamındadır. Bu kurum, diğer faaliyetleri yanında Montrö
Sözleşmesinden doğan fener, tahlisiye hususlarınca büyük paralar
tahsil etmekte ancak, özelleştirme mevzuatı ve mevcut yapılanma
gereği olarak, bu gelirleri Türk Boğazlarındaki seyir düzeninin
iyileştirilmesi için kullanamamaktadır.
Tüzükte öngörülen seyir güvenliğinin sağlanması
ve daha etkin bir düzenleme için boğazlar bölgesinde tesis edilmesi
gereken Gemi Trafik Yönetim Hizmetleri Servisi (VTS) bugüne kadar
gerçekleştirilememiştir.
Türkiye Tüzük gereği, Türk Boğazları ve
Marmara Denizi güzergâhında seyir güvenliğini sağlayıcı
teknik düzenlemeleri gerçekleştirmek zorundadır.
Boğazlarda seyir güvenliği ile ilgili teknik
yükümlülüklerini yerine getiremediği gerekçesi ile ülkemiz, başta
üyesi bulunduğumuz Uluslararası Denizcilik Örgütü (IMO) olmak üzere
pekçok uluslararası platformda sert tenkitlere uğramakta ve Montrö
Anlaşmasının Türkiyeye Boğazlarla ilgili olarak
tanıdığı haklar yeniden tartışmaya açılmaya
çalışılmaktadır.
Bunlara ilaveten, Bağımsız Devletler
Topluluğu (BDT) petrolünü dünya pazarlarına, daha ekonomik olduğu
gerekçesi ile boru hatları yerine tankerlerle ve Türk
boğazlarını kullanarak sevketmek istemektedir. Bu talep ülkemiz
için can ve mal güvenliği açısından kabul edilemez niteliktedir.
Ülkemizde denizcilikle ilgili olarak bugün 57 Kanun, 1
KHK, 29 Tüzük, 41 Yönetmelik ve 18 Kararname bulunmakta, uygulamalarda 8
Bakanlık yetki kullanmaktadır. Yaşanan yetki
karmaşasına bağlı olarak ortaya büyük bir otorite
boşluğu çıkmakta ve Türk Denizcilik Sektörünün gelişmesi
için gerekli olan planlama ve koordinasyon sağlanamamaktadır.
Türk Boğazları ile Marmara Denizinden
geçişler konusunda uluslararası anlaşmaların kendine
tanıdığı hak ve vecibelerin idamesinde ülkemizin büyük
sıkıntıları olduğu, sektörde görülen yetki
kargaşası ve koordinasyon eksikliklerinin uluslararası
platformlarda da Türkiyeyi sıkıntıya soktuğu
görülmektedir.
Türkiye uluslararası konvansiyonlar gereği
aldığı karar, kendi ülkesi ve milleti için de Türk
Boğazları ve Marmara Denizinde seyir güvenliğini, can ve mal
güvenliğini sağlamak zorundadır.
Ortaya çıkan tablo, denizciliğin bir ülke
politikası olarak ele alınmasının gerekliliğini
açıkça göstermektedir. Üyesi olduğumuz veya
olmadığımız uluslararası organizasyonlarda izlenecek
politikalar dahil olmak üzere, denizciliğin büyük ekonomik potansiyelinin
değerlendirilmesini de mümkün kılacak, çok boyutlu bir Millî
Denizcilik Politikasının oluşturulması ve denizcilikle
ilgili yetkilerin bir idarede toplanarak yetki kargaşasının
acilen önlenmesinin, ülkemiz için kaçınılmaz bir ihtiyaç olduğu
görülmektedir.
Yukarıda belirtilen hususların Yüce Mecliste
yapılacak bir araştırmaya konu edilmesi için
Araştırma Komisyonu kurulmasını, Anayasanın 98,
İçtüzüğün 104 ve 105 inci
maddeleri gereğince arz ve teklif ederiz.
TUTANAĞIN
SONU