T.B.M.M.

TUTANAK DERGİSİ

 

CİLT : 12

 

7 nci Birleşim

15 . 10 . 1996  Salı

 

 

 

İÇİNDEKİLER

 

  I. — GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II. — GELEN KÂĞITLAR

III. — BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A)  GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. — Karaman Milletvekili Fikret Ünlü’nün, yükseköğrenim gençliğinin yurt sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı Işılay Saygın’ın cevabı

2. —Gaziantep Milletvekili Mehmet Bedri İncetahtacı’nın, toplumsal barış konusuna ilişkin gündemdışı konuşması

3. —Tunceli Milletvekili Orhan Veli Yıldırım’ın, Tunceli İlinin sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması

B)GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1. —Çankırı Milletvekili Mete Bülgün ve 26 arkadaşının, çiftçilerimizin sorunlarının araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/111)

2. —Tekirdağ Milletvekili Fevzi Aytekin ve 19 arkadaşının, Trakya’yı tehdit eden çevre sorunlarının araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/112)

C)TEZKERELER VE ÖNERGELER

1.—(10/5) esas numaralı Meclis Araştırma Komisyonu Başkanlığının, Komisyonun görev süresinin uzatılmasına ilişkin tezkeresi (3/513)

2. —(10/8, 16, 20) esas numaralı Meclis Komisyonu Başkanlığının, Komisyonun görev süresinin uzatılmasına ilişkin tezkeresi (3/514)

3.—(9/3) esas numaralı Meclis Soruşturma Komisyonu Başkanlığının, Komisyonun görev süresinin uzatılmasına ilişkin tezkeresi (3/515)

IV. –GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI

A) GÖRÜŞMELER

1. —Yalova Milletvekili Yaşar Okuyan ve 21 Arkadaşı ile İstanbul Milletvekili Bülent Ecevit ve 12 Arkadaşının, Gazeteci Metin Göktepe Cinayetinin Açıklığa Kavuşturulması ve Faillerinin Ortaya Çıkarılması Amacıyla Meclis Araştırması Açılmasına İlişkin Önergeleri ve Meclis Araştırması Komisyonu Raporu (10/3, 4) (S. Sayısı :68)

V. —SEÇİMLER

A)KOMİSYONLARA ÜYE SEÇİMİ

1. —(10/17) esas numaralı Meclis Komisyonuna üye seçimi

2. —Kamu İktisadî Teşebbüsleri Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim

VI. —SORULAR VE CEVAPLAR

A)SÖZLÜ SORULAR VE CEVAPLARI

1.—Niğde Milletvekili Mehmet Salih Katırcıoğlu’nun, patates üreticilerinin elektrik borçlarına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/167)

2.—Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış’ın, Yatırımları ve Döviz Kazandırıcı Hizmetleri Teşvik Fonundan verilen kredilere ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/172)

3. —Elazığ Milletvekili Ahmet Cemil Tunç’un, Ankara Palas’ta verilen bir resepsiyonun fatura bedeline ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/176)

4.—Rize Milletvekili Şevki Yılmaz’ın, İş ve İşçi Bulma Kurumunda usulsüz atamalar yapıldığı iddialarına ilişkin Çalışma ve SosyalGüvenlik Bakanından sözlü soru önergesi (6/8)

5. —Ordu Milletvekili Hüseyin Olgun Akın’ın, Ordu -Mesudiye İmam-Hatip Lisesine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/10)

6.—Elazığ Milletvekili Ahmet Cemil Tunç’un, Harput’un tarihî ve kültürel varlıklarının korunmasına ilişkin Kültür Bakanından sözlü soru önergesi (6/14)

B) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. —Gaziantep Milletvekili Mustafa R. Taşar’ın, eflasyonu önlemek için alınacak tedbirlere ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Lütfü Esengün’ün yazılı cevabı (7/1152)

2. —Manisa Milletvekili Tevfik Diker’in, bazı otoyol müteahhitlerinin hakedişlerinde kesintiler yapıldığı iddiasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı H. Ufuk Söylemez’in yazılı cevabı (7/1272)

3. —Rize Milletvekili Ahmet Kabil’in, Çay Kurumu Genel Müdürünün dolandırıldığı iddiasına ilişkin sorusu ve Devlet Bakan Ahmet Demircan’ın yazılı cevabı (7/1277)

 4. —Bursa Milletvekili Ali Rahmi Beyreli’nin, Teksif-İş Sendikasından istifa eden bazı işçilerin, bildirimsiz ve tazminatsız olarak işten çıkarılmalarına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Necati Çelik’in yazılı cevabı (7/1316)

5. —Sıvas Milletvekili Mahmut Işık’ın, Türkiye Büyük Millet Meclisine gelen ziyaretçilerin ziyaret usullerine dair bir yönetmeliğin çıkarılmadığına ve milletvekili lojmanlarında açıldığı iddia edilen Kuran Kursu ile geçici görevli statüsünde çalışan personele ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Mustafa Kalemli’nin yazılı cevabı (7/1499)

 

 

I. —GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 15.00’te açıldı.

Kırklareli Milletvekili Necdet Tekin’in, ayçiçeği üretimiyle ilgili gündem dışı konuşmasına Sanayi ve Ticaret Bakanı E. Yalım Erez;

Amasya Milletvekili Aslan Ali Hatipoğlu’nun, Amasya ve Çorum illerinde meydana gelen depremle ilgili gündem dışı konuşmasına Bayındırlık ve İskân Bakanı Cevat Ayhan;

Cevap verdiler.

Hatay Milletvekili Mehmet Sılay da basının misyonuyla ilgili gündem dışı bir konuşma yaptı.

Batman Milletvekili Ataullah Hamidi ve 22 arkadaşının, yasa dışı suç örgütlerinin devletle olan bağlantıları ile güvenlik güçlerinin de karıştığı iddia edilen olayların boyutlarını tespit etmek amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/110) Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergenin gündemde yerini alacağı ve öngörüşmesinin, sırasında yapılacağı açıklandı.

DYP Grubuna ait olup açık bulunan Kuzey Atlantik Asamblesi Türk Grubu Üyeliğine, Aydın Milletvekili Nahit Menteşe’nin aday gösterildiğine;

Arnavutluk ve Bosna -Hersek Meclis Başkanlarının vaki davetlerine birer Parlamento Heyetiyle icabet edilmesine;

İlişkin Başkanlık tezkereleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

Pakistan Meclisi Başkanının vaki davetine Türkiye Büyük Millet Meclisinden bir Parlamento Heyetiyle icabet edilmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi kabul edildi.

Bitlis Milletvekili Kâmran İnan ve 24 Arkadaşının, Libya gezisi esnasında Türk Milletine yapılan hakaretlere duyarsız ve tepkisiz kalması nedeniyle devletin dış ilişkilerinde küçültücü duruma düşürüldüğü iddiasıyla Anayasanın 99 uncu, İçtüzüğün 106 ncı maddeleri uyarınca Başbakan Necmettin Erbakan hakkında bir gensoru açılmasına ilişkin önergesi;

Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

1. 8, 9 ve 10 Ekim 1996 tarihli Gelen Kâğıtlarda yayınlanan ve bastırılıp dağıtılan; Başbakan Necmettin Erbakan hakkındaki (11/2) ve (11/4) esas numaralı gensoru önergeleri ile Bakanlar Kurulu hakkındaki (11/3) esas numaralı gensoru önergesinin, gündemin “Özel Gündemde Yer Alacak İşler” kısmında yer alması ve Anayasanın 99 uncu maddesi gereğince gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmeleri, konuları aynı olduğundan, her üç önergenin birleştirilerek, Genel Kurulun 16.10.1996 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına; görüşmelerde, Hükümet adına yapılacak konuşmanın 1 saat, gruplar adına yapılacak konuşmaların 30’ar dakika, (Hükümet ve gruplara tanınan süreler 2’şer konuşmacı tarafından kullanılabilir), önerge sahibi adına yapılacak konuşmaların 15’er dakika olmasına, görüşmelerin bitimine kadar çalışma süresinin uzatılmasına;

2. Geçen dönemden intikal etmiş bulunan, Sağlık eski Bakanı Halil Şıvgın hakkındaki (9/11) esas numaralı 337 sıra sayılı, Devlet eski Bakanı ve Başbakan Yardımcısı İsmet Kaya Erdem, Maliye ve Gümrük eski bakanları Ekrem Pakdemirli ve Ahmet Kurtcebe Alptemoçin ile Devlet eski Bakanı Yusuf BozkurtÖzal haklarındaki (9/22) esas numaralı 779 sıra sayılı, Meclis Soruşturması komisyonları raporlarının; gündemin Meclis Soruşturması Raporları kısmına alınması ve Genel Kurulun 22.10.1996 Salı günkü  Birleşiminde Komisyonlar aranmaksızın görüşülmesine, görüşmelerin bitimine kadar çalışma süresinin uzatılmasına ve bu birleşimde sözlü soruların görüşülmemesine ilişkin Danışma Kurulu önerileri kabul edildi.

Gündemin “Kanun, Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının :

  1 inci sırasında bulunan 23,

  2 nci sırasında bulunan 15,

  3 üncü sırasında bulunan 17,

  4 üncü sırasında bulunan 30,

  5 inci sırasında bulunan 34,

  6 ncı sırasında bulunan 40,

  7 nci sırasında bulunan 41,

  8 inci sırasında bulunan 42,

  9 uncu sırasında bulunan 55,

10 uncu sırasında bulunan 56,

11 inci sırasında bulunan 60,

12 nci sırasında bulunan 61,

13 üncü sırasında bulunan 62,

14 üncü  sırasında bulunan 64,

15 inci sırasında bulunan 65,

16 ncı sırasında bulunan 66,

17 nci sırasında bulunan 67,

18 inci sırasında bulunan 70,

19 uncu sırasında bulunan 72,

20 nci sırasında bulunan 73,

21 inci sırasında bulunan 74,

22 nci sırasında bulunan 75,

23 üncü sırasında bulunan 76,

24 üncü sırasında bulunan 77,

25 inci sırasında bulunan 78,

33 üncü sırasında bulunan 89,

S. Sayılı kanun tasarı ve teklifleriyle, kanun hükmünde kararnamelere ilişkin kanun tasarılarının görüşmeleri, ilgili komisyon temsilcileri Genel Kurulda hazır bulunmadıklarından ertelendi.

Türkiye Cumhuriyeti ve Belarus Cumhuriyeti Arasında Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve Korunmasına İlişkin Anlaşmanın Uygun Bulunduğu Hakkında (1/294) (S. Sayısı :79);

Türkiye Cumhuriyeti ve Bulgaristan Cumhuriyeti Arasında Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve Korunmasına İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair (1/357) (S. Sayısı :80);

Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Türkmenistan Hükümeti Arasında Karşılıklı Büyükelçilik Açılması Hususunda Protokolün OnaylanmasınınUygun Bulunduğuna Dair (1/311) (S. Sayısı :81);

Türkiye Cumhuriyeti ile Kırgız Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Karşılıklı Büyükelçilik Faaliyetlerinin Gayrimenkul ve Malî Veçhelerine İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair (1/310) (S. Sayısı :82);

Türkiye Cumhuriyeti ile Pakistan İslam Cumhuriyeti Arasında Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve Korunmasına İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında (1/361) (S. Sayısı :83);

Türkiye Cumhuriyeti ile Litvanya Cumhuriyeti Arasında Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve Korunmasına İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair (1/365) (S. Sayısı :84);

Türkiye Cumhuriyeti ile Çek Cumhuriyeti Arasında Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve Korunmasına İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair (1/356) (S. Sayısı :88);

Kanun tasarılarının, yapılan görüşmelerden ve açık oylamalarından sonra, kabul edilip kanunlaştıkları açıklandı.

15 Ekim 1996 Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere birleşime, 17.29’da son verildi.

Yasin Hatiboğlu

Başkanvekili

                   Ali Günaydın                                                                Kâzım Üstüner

                         Konya                                                                            Burdur

                      Kâtip Üye                                                                      Kâtip Üye

 

 

 

II. —GELEN KÂĞITLAR

11.10.1996 CUMA

Teklifler

1. —Konya Milletvekili Nezir Büyükcengiz’in; Konya İline Bağlı Yeniceoba Adında Bir İlçe Kurulması Hakkında Kanun Teklifi (2/463) (İçişleri ve Plan ve Bütçe komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi :8.10.1996)

2. —Denizli Milletvekili Mehmet Gözlükaya, M. Haluk Müftüler ve Kemal Aykurt’un; Denizli İli Merkezinde Sevindik,Gökpınar, Gümüşler ve Başkarcı Adıyla Dört İlçe Kurulması Hakkında Kanun Teklifi (2/464) (İçişleri ve Plan ve Bütçe komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi :8.10.1996)

3.—Manisa Milletvekili Tevfik Diker’in; 17.8.1983 Tarihli ve 2876 Sayılı Atatürk Kültür Dil ve Tarih Kurumu Kanununun İki Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi (2/465) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi :8.10.1996)

4.—İstanbul Milletvekili Bülent Ecevit ve 7 Arkadaşının; 2972 Sayılı Mahalli İdareler ile Mahalle Muhtarlıkları ve İhtiyar Heyetleri Seçimi Hakkında Kanun ile 1580 Sayılı Belediye Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/466) (Anayasa ve İçişleri komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi :9.10.1996)

5. —Adıyaman Milletvekili Ahmet Çelik ve 10 Arkadaşının; Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Hakkında 41 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair Kanun ile 78 ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/467) (Millî Eğitim, Kültür,Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi :9.10.1996)

Rapor

1. —190 Sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/408) (S. Sayısı :100) (Dağıtma tarihi :11.10.1996) (GÜNDEME)

14.10.1996 PAZARTESİ

Teklifler

1. –Kırklareli Milletvekili Necdet Tekin’in; Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi (2/468) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Anayasa komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi :10.10.1996)

2. —Refah Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili Salih Kapusuz ve Doğru Yol Partisi Grup Başkanvekili Denizli Milletvekili Mehmet Gözlükaya’nın; 5680 Sayılı Basın Kanununa İki Ek Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (2/469) (Adalet Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi :10.10.1996)

3.—Ankara Milletvekili Şaban Karataş ve 15 Arkadaşının; Türk Ocağı Binasının Türk Ocakları Derneğine Devrine İlişkin Kanun Teklifi (2/470) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi :10.10.1996)

4.—Balıkesir Milletvekili Hüsnü Sıvalıoğlu ve 6 Arkadaşının; Sarıköy ve Edincik Adıyla İki İlçe ve Bandırma Adıyla Bir İl Kurulması Hakkında Kanun Teklifi (2/471) (İçişleri ve Plan ve Bütçe komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi :10.10.1996)

5. —Kütahya Milletvekili Mustafa Kalemli’nin; Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Hakkında 41 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair Kanunun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/472) (Millî Eğitim, Kültür,Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi :14.10.1996)

Sözlü Soru Önergeleri

1.—Rize Milletvekili Ahmet Kabil’in, Karadeniz Samsun -Sarp yol yapımına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından sözlü soru önergesi (6/338) (Başkanlığa geliş tarihi :11.10.1996)

2.—Rize Milletvekili Ahmet Kabil’in, yaş çay bedellerinin peşin ödenmesine ilişkin Devlet Bakanından sözlü soru önergesi (6/339) (Başkanlığa geliş tarihi :11.10.1996)

Yazılı Soru Önergeleri

1. —Sıvas Milletvekili Mahmut Işık’ın, TBMM’ne gelen ziyaretçilerin ziyaret usullerine dair bir yönetmeliğin çıkarılmadığına ve milletvekili lojmanlarında açıldığı iddia edilen Kur’an Kursu ile geçici görevli statüde çalışan personele ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından yazılı soru önergesi (7/1499) (Başkanlığa geliş tarihi :12.7.1996)

2. —Amasya Milletvekili Haydar Oymak’ın, kendir fiyatının dolar bazında değerelendirilmesine ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/1500) (Başkanlığa geliş tarihi:10.10.1996)

3. —Konya Milletvekili Nezir Büyükcengiz’in, Konya İlinde doğalgaz uygulamasına geçilip geçilmeyeceğine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/1501) (Başkanlığa geliş tarihi :10.10.1996)

4. —Manisa Milletvekili Hasan Gülay’ın, Manisa -Salihli -Durasıllı Beldesinde meydana gelen dolu afetinden zarar gören üreticilere ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1502) (Başkanlığa geliş tarihi :11.10.1996)

5. —Bursa Milletvekili Hayati Korkmaz’ın yapımı düşünülen doğalgaz kombine çevrim santraline ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/1503) (Başkanlığa geliş tarihi :11.10.1996)

6. —Bayburt Milletvekili Suat Pamukçu’nun, atama ve yer değiştirme kararnamelerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1504) (Başkanlığa geliş tarihi :11.10.1996)

15.10.1996 SALI

Meclis Araştırması Önergeleri

1. —Çankırı Milletvekili Mete Bülgün ve 26 arkadaşının, çiftçilerimizin sorunlarının araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/111) (Başkanlığa geliş tarihi :10.10.1996)

2. —Tekirdağ Milletvekili Fevzi Aytekin ve 19 arkadaşının, Trakya’yı tehdit eden çevre sorunlarının araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/112) (Başkanlığa geliş tarihi :11.10.1996)

 

 

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 15.00

Tarih :15 Ekim 1996 Salı

BAŞKAN : Başkanvekili Uluç GÜRKAN

KÂTİP ÜYELER : Zeki ERGEZEN (Bitlis), Fatih ATAY (Aydın)

 

 

                               

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 7 nci Birleşimini açıyorum.

Görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce, bilginize bir konuyu sunmak istiyorum: Biliyorsunuz, çalışmalarımızı geçici olarak sürdürdüğümüz salonumuzda bir ses sorunu vardı. Arkadaşlarımız hafta sonunda çalıştılar; bazı düzenlemeler, eklemeler yaptılar. Ancak, ölçümleri boş salonda yapabildiler. Bugün çalışma halindeyken ölçüm yeniden yapılacak. Onun için, seste bazı iniş çıkışlar olabilir. O, ses düzenindeki bir bozuklukla ilgili değil.

Değerli milletvekilleri, üç arkadaşıma gündemdışı söz vereceğim.

III. — BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A)  GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. — Karaman Milletvekili Fikret Ünlü’nün, yükseköğrenim gençliğinin yurt sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı Işılay Saygın’ın cevabı

BAŞKAN – Gündemdışı birinci söz, Karaman Milletvekili Sayın Fikret Ünlü'nün.

Sayın Ünlü, yükseköğrenim gençliğimizin yurt sorunlarıyla ilgili olarak konuşacak; buyurun Sayın Ünlü. (DSP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakikadır.

FİKRET ÜNLÜ (Karaman) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri, özellikle yükseköğrenim gençliğimizin yurt sorunlarına ilişkin kişisel görüşlerimi açıklamak üzere söz aldım; ancak, bildiğiniz gibi, bugün, aynı zamanda, Dünya Körler Günü. Bu vesileyle, görme engellilerin, genel olarak toplam nüfusumuzun 7 milyonuna yaklaşan özürlünün, çözümlenmesi gereken sorunlarına ilişkin olarak da kısaca dikkatlerinizi çekmek istiyorum.

Sözlerime başlarken, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, her ne kadar, Anayasamızda ve yasalarımızda, özürlülerin eğitim hakkı, çalışma hakkı, topluma uyum ve korunma hakları ile ilgili bağlayıcı hükümler var ise de, bugün, özürlü insanlarımızın yaşamlarını kolaylaştıracak, kendilerini ve ailelerini mutlu edecek, onları toplumsal yaşamda kendi güçleriyle onurlu bir biçimde var edebilecek tedbirleri ne yazık ki, alabilmiş değiliz. Başta, eğitimle ilgili sorunların çözümlenmesi gerekiyor. Millî Eğitim Bakanlığının 1996 verilerine göre, 75 özel eğitim okulunda, sadece 7 725 öğrenci eğitilmektedir. Toplam 8 görme engelliler okuluna devam edebilme şansını yakalayabilmiş öğrenci sayısı ise sadece 884'tür. Başka bir deyişle, eğitim çağına gelmiş görme özürlülerin ancak üçte biri bu tür özel eğitim kurumlarından yararlanabilme olanaklarına sahiptir. Bütün özürlüler için aynı oran geçerlidir diyebilirim.

Bu çocuklarımızın tümüne, eğitim olanaklarının sunulabileceği tedbirlerin bir an önce alınması gerekmektedir. Çünkü, eğitimdeki yetersizlik, özürlülerin çalışma yaşamına katılabilmeleri konusunda önemli engel oluşturmaktadır. İş Kanununda değişiklik yapılarak, işyerlerine, daha fazla özürlü çalıştırma zorunluluğu getirilmelidir, özürlülerin günlük yaşamlarını kolaylaştırıcı her türlü tedbir alınmalıdır diye düşünüyoruz. Özürlülerimizi yakından ilgilendiren yasal düzenlemelerin bir an önce yapılmasını diliyoruz. Unutmamalıyız ki, bir toplumun uygarlık düzeyi, o toplum içinde yaşayan özürlülerin günlük yaşama katılma oranlarıyla ölçülebilir.

Değerli arkadaşlarım, okullarımız açılalı onbeş gün olmasına karşın, öğrencilerimizin yurt sorunlarının çözümlenmesi için, başta Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu olmak üzere, tüm değerli milletvekili arkadaşlarımın, şu günlerde büyük çaba içinde olduklarını biliyorum. Önce, bu katkılardan ötürü, emeği geçen herkese teşekkür etmek istiyorum. Ancak, ne yazık ki, yıllardır bir türlü başa çıkamadığımız bu sorunun oluşturduğu hizmet açığının, artık, kişisel çabalarla giderilemeyecek bir boyuta ulaştığı da bilinen bir gerçektir. Üzülerek görüyoruz ki, bugün, binlerce gencimiz, büyük kentlerde üniversiteli olmanın verdiği mutlulukla, kalacak bir yer ve yurt bulamamanın getirdiği ezikliği aynı anda yaşamaktadır; hele kız öğrencilerimiz için, bu durum, daha vahim ve acıklı bir durum sergilemektedir.

Bugün, Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu Genel Müdürlüğü verilerine göre, 1996 tarihi itibariyle 75 ilimizde ve 196 ilçemizde yükseköğrenim kurumu bulunmaktadır. Buna karşılık, Yurt-Kur'un, 67 il ve 23 ilçede toplam 144 yurdu var. Bu sayıya, üniversiteler tarafından işletilen 20 yurt dahil değildir. Demek ki, fakülte ve yüksekokulu bulunan 8 il ve 173 ilçemizde öğrencilerimize yurt hizmeti sunulamamaktadır. Buralarda okuyan gençlerimiz tümüyle kendi kaderleriyle başbaşa bırakılmıştır. Gerçi, Yurt-Kur yetkilileri, kiralık bina bulunduğu takdirde sorunu çözmeye talip olmaktadır; ama, olanaksızlıklar, bu tür iyi niyetleri ve yaklaşımları da sonuçsuz kılmaktadır. Yükseköğrenimdeki 700 bini aşkın gencimizin ancak 160 bine yakınına hizmet sunulabilmektedir. Demek ki, 5 öğrenciden ancak 1 tanesi yurtta kalabilmekte, geri kalan 4 öğrenci ise kendi başının çaresine bakmak durumunda olup, ev veya otellerde kalmakta ya da denetimden uzak özel dernek ve vakıf yurtlarında barınmaktadır.

Ne acıdır ki, bugün binlerce kız öğrencimiz bu koşullar içerisinde kıvranmaktadır. Geleceğimizi emanet ettiğimiz gençliğimizin acıklı durumu budur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Ünlü, eksüreniz 1 dakikadır; lütfen toparlayınız.

FİKRET ÜNLÜ (Devamla) – Peki efendim.

Ayrıca, binlerce aile de, dişinden tırnağından artırdığıyla, evlatlarının peşi sıra ilden ile göç etmektedir.

Sayın milletvekilleri, şimdi, özellikle birçok özel yurtta barınma zorunda bırakılan erkek ve kız öğrencilerimizin içinde bulunduğu çağdışı ortamlarda, cumhuriyet düşmanı yöneticilerin elinde hangi davranışlarla yüz yüze bırakıldıklarından söz etmeye kalksam, ne zamanım yetecek ne de sonuç verecek, bunu biliyorum. Zaten, amacım da bağcıyı dövmek değildir. Onun için, hepimizin sorumluluk duygusuna seslenerek, birlikte çözüm üretmemizi sağlayabilmek düşüncesiyle bu kısa konuşmayı yapma ihtiyacı duydum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DSP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Ünlü.

Hükümet adına yanıt vermek üzere, Devlet Bakanı Sayın Işılay Saygın; buyurun efendim.

DEVLET BAKANI IŞILAY SAYGIN (İzmir) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Karaman Milletvekilimiz Sayın Fikret Ünlü'nün Yurt–Kur'la ilgili konuşmasına, Hükümet adına cevap vermek üzere huzurunuzda bulunuyorum.

Barınma hizmetleri olarak, bugüne kadar, kurumun 69 il, 25 ilçede 147, açılacak olan yurtlarla beraber 155'e ulaşacak yurdu bulunmaktadır. 73 644'ü kız, 85 765'i erkek olmak üzere 159 409 öğrenci kapasitesi mevcuttur. Kız yurtları 35, erkek yurtları 34, karma yurtlar 78, toplam 147; açılacak yurtlarla birlikte bu yurtlarımızda 165 000 öğrenci barınacaktır.

Türk cumhuriyetleri ve diğer Türk topluluklarından ülkemize gelen ve  5 929'u üniversiteye, 1 038'i de TÖMER'e devam eden olmak üzere toplam 6 967 öğrenci yurtlarda barınmaktadır. 1996-1997 öğretim yılında bu öğrenciler için 3 152 kişilik kontenjan ayrılmış bulunmaktadır.

1996-1997 öğretim yılında, yurtlarımızda barınmak için 78 389 öğrenci müracaatta bulunmuş ve 63 505 öğrenci yurtlara yerleştirilmiştir. Öğrencilerin, yedek listelerden yurtlara yerleştirilme işlemleri de sürdürülmektedir.

Otel tipi yurtlarımızda, aylık yurt ücretleri 600 000 Türk Lirasıyla 1 500 000 Türk Lirası olup, diğer yurtlarda aylık ücret 480 000 Türk Lirasıdır.  Yurtlarda kalan öğrencilere yapılan günlük yemek yardımı 12 000 Türk Lirasından 25 000 Türk Lirasına çıkarılmıştır. 1.1.1997 tarihi itibariyle, bu uygulama yapılacaktır.

Ben, sayın milletvekilimize bu konudaki duyarlılığı için teşekkür ediyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

2. —Gaziantep Milletvekili Mehmet Bedri İncetahtacı’nın, toplumsal barış konusuna ilişkin gündemdışı konuşması

BAŞKAN – Gündemdışı ikinci söz, toplumsal barış konusunda Gaziantep Milletvekili Sayın Mehmet Bedri İncetahtacı'nın.

Buyurun efendim.

Sayın İncetahtacı, süreniz 5 dakikadır.

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) – Sayın Başkan, muhterem milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

İçinde yaşadığımız toplumun barışını temin etmek, onun ilerlemesini temin etmek, milletvekilleri olarak hepimizin asli görevlerinden birisidir. Bu konuda  işaret etmek istediğim önemli bir hususu arz etmek üzere söz almış bulunmaktayın.

Eskilerin ifadesiyle, tabiatta meyli tekamül vardır; yani, daima ileriye gitmek, daima gelişmek, daima güzele doğru gitmek, her ferdin içinde bulunan bir içgüdü halindedir; ancak, onu dışarıya yansıtmayan, onun tahakkuk etmesini engelleyen, o ferdin üzerinde bulunan korkular ve kaygılardır. Eğer, bir insan, hayatında, korkular ve kaygılarla yaşarsa, onun tekamüle doğru seyredebilme imkânı ortadan kalkar.

Maalesef, yeryüzüne egemen olan medeniyet, insanlar üzerinde egemenlik iddiasıyla hareket ettiği için, yalnız kendi vatandaşlarına değil, kontrolü altında bulunan bütün insalara, bu korkuyu, asırlardan beri tattırmaktadır ve milletimiz, kendi içerisinde bulunan bu gelişmeye, tekamüle doğru içgüdüyü değerlendirebilme imkânını elde edememektedir.

Bizler, milletvekilleri olarak, toplumumuzun ve elbette fertlerin hukukunu korumak üzere burada bulunmaktayız. Bundan dolayı, milletimizin fertleri üzerinde oluşan ve kökleri çok uzaklara kadar varan bu baskıcı egemenlik iddialarını  sarf edebilmek için birtakım hususiyetlere dikkat etmemiz gerekmektedir; bunları sizlere arz etmek için söz almış bulunmaktayım.

Muhterem kardeşlerim, şunu ifade etmek isterim ki, milletimizin kullandığı kelime ve kavramlar, onların anladığı gibi anlamak ve kullanmak şekliyle bir mana ifade eder. Milletimiz, bir kavrama hangi anlamı yüklüyorsa, bir terime hangi manayı veriyorsa, bizler de, onu, milletimizin anladığı gibi anlamak mecburiyetindeyiz. Kendi önyargılarımızla, kendi ideolojik yaklaşımlarımızla, milletimizin anlayışına karşı bir tavır sergilersek, kendilerine yabancılaşmasına sebebiyet veririz ki, gerek kendi işlerinde gerekse de milletin kendisiyle olan alakalarında, bu tekâmüle doğru giden imkânı ortadan kaldırmış oluruz.

Milletimiz, Tanrı derken, Tanrı'ya hangi anlamı veriyorsa, biz, ona inansak da inanmasak da, o anlamla bakmak mecburiyetindeyiz. Milletimiz, mukaddes değerleri ifade ederken, o değerlere hangi anlamı yüklüyorsa, onların sınırlarını nerede başlatıp nerede bitiriyorsa, biz de, aynı şekilde, bu milletin temsilcileri olarak, inanmasak bile, ona saygı göstermeli ve onun anladığı gibi anlamaya gayret etmeliyiz; bu birinci hususiyetimiz olmalıdır.

İkincisi ise, milletvekilleri olarak, jakoben bir anlayışla, millete hayat tarzı, düşünce tarzı kabul ettirme diye bir hakka sahip değiliz; aksine, milletimizin inandığı mevcut hayat tarzını ve düşünce metodunu anlamaya ve onların bu düşünce metodunu, kendi özgür hayatları içerisinde kullanmalarına, bütün devlet müesseselerinden istifade ederek yardımcı olmalıyız.

Muhterem milletvekilleri, milletimizin, bugün, farklı düşüncelere ve kültürlere sahip olduğunu, inkâr edilemez bir realite olarak kabul etmeliyiz. Bu zenginliğimizi inkâr edip, kültürlerden birini diğerine asimile ederek ortadan kaldırmak gibi bir tavır, hem milletimizin bizatihi kendisine hem de, biraz evvel bahsettiğimiz, milletimizin gelişmesine engel olacaktır.

BAŞKAN – Eksüreniz 1 dakikadır; lütfen, bu süre içerisinde toparlayınız.

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Devamla) – Muhterem milletvekilleri, yakın gelecek konusunda çalışma yapan fütürolojistler, iki önemli noktayı beyan etmektedirler: Gelecekte, ya medeniyetler arasında çatışma meydana gelecek ve dünya büyük bir felaketle karşı karşıya kalacak veya medeniyetler arasında dayanışma ve işbirliği meydana gelecek, dünya, bu büyük badireyi atlatabilecektir. Elbette, çözümün ne olduğu, gelecek konusunda stratejik araştırma yapanların bu ifadelerinden anlaşılmaktadır. Milletvekili olarak görevimiz, ülkemizde bulunan, farklı kültürler arasındaki dayanışmayı sağlamak, onları oldukları gibi kabullenmek ve aralarında -eski ifadeyle- tearufu sağlayarak, beraberce yaşamalarını temin etmektir.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (RP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın İncetahtacı.

Gündemdışı konuşmayı yanıtlamak üzere, Hükümet adına söz talebi?..Yok.

3. —Tunceli Milletvekili Orhan Veli Yıldırım’ın, Tunceli İlinin sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması  

BAŞKAN – Gündemdışı üçüncü söz, Sayın Orhan Veli Yıldırım'ın. Tunceli İlinin genel sorunları konusunda konuşacaklar.

Sayın Yıldırım buyurun.

Süreniz 5 dakikadır.

ORHAN VELİ YILDIRIM (Tunceli) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Tunceli İlimizin, çok ivedi ve güncel sorunlarını, Yüce Meclisin bilgisine, yetkili bakanlar ve yetkili kurumların, çözüm getirmeleri için takdirine sunmak üzere söz aldım; bu vesileyle, Sayın Başkanı ve Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, Tunceli İlimizin, 1990 nüfus sayımına göre, nüfusu 133 147 iken, köy boşaltmaları, terör ve köy yakılmaları nedeniyle, bugünkü nüfusu, bu nüfusun yüzde 50 altına düşmüştür. Nüfus artış hızımız yüzde 0'dır; ancak, azalma oranı yüzde 50'dir. Gelişme oranımız, Türkiye'de en sonuncu sırada olup, yüzde 12'dir. 1995 yılında genel bütçeden üretime yönelik ayrılan pay 156 milyar Türk Lirasıdır. 3 trilyonu geçkin bir pay personel giderlerine ayrılmıştır. Kamu harcamaları yönünden de -Türkiye'de- Tunceli 70 inci sıradadır. Özel sektörün yatırım teşvikleri tutarı 25 milyar 408 milyon Türk Lirasıdır. Tunceli'de özel sektörün istihdam kapasitesi 160 kişidir. Türkiye ortalamasına göre kişi başına kamu harcamaları binde 5 milyon Türk Lirasıdır.

Tunceli İlinin 420 köyünden 287 köyü boşaltılmıştır. Boşaltılan köylerin bir kısmı, terör odaklarınca kışın barınak olarak kullanılmasın diye, maalesef, güvenlik birimleri tarafından kısmen yakılmış, bir kısmı da barınma olanağı bulunmasın diye kapı ve pencereleri tahrip edilerek oturulamaz hale getirilmiştir. Boşaltılan köylerden göçe mecbur bırakılan yurttaşlarımız, civar illerde, en yakın ilçede veya il merkezinde, yaşam için hiçbir koşulun bulunmadığı baraka, çadır, belediye garajları, spor ve düğün salonlarında yaşam mücadelesi vermektedir.

Bu saydığım uygulamayla, Anayasamızın 20, 23, 25 ve 57 nci maddeleri Tunceli'de tamamen askıya alınmıştır. Tunceli'de eğitim tamamen durmuştur. Mevcut 268 okulumuzdan sadece 26'sında eğitim ve öğretim yapılmaktadır. 1992-1993 öğretim yılında 16 bin olan öğrenci sayımız, ne yazık ki, şimdi dörtte bir oranına düşmüştür.

Tunceli İlinde 6 413 kamu görevlisi kadrosu bulunmasına rağmen, bunlardan 1 310 memurun kadrosu boş bulunmaktadır; 299 işçi kadrosu da, yine boştur. Mevcut kamu görevlilerinden, her 10 kişiden 1'i tayin istemiş; ilgili bakanlıklarca tayin çıkmasına rağmen, vilayetçe bu tayinler tebellüğ ettirilmemiştir.

Tunceli'de sağlık hizmetleri tamamen durmuştur. Tunceli'de 6 hastane olup, toplam 165 yatak sayısı mevcuttur. Ancak, bu 6 hastanemizde, sadece 1 uzman doktor bulunmaktadır; bu uzman doktor da, Tunceli kökenli olması nedeniyle orada bulunmaktadır. Rotasyon nedeniyle Tunceli'ye gönderilen doktorlar ya rapor alarak gitmemekte veyahut da hiç gitmemektedir.

Yine Tunceli'de, 1 sağlık personeline düşen hasta sayısı 11 273'tür. Bu sayı, dünya standartlarının çok çok üzerinde olmasına rağmen, Türkiye ortalamasının da 2,5 katıdır.

Tunceli İlimizin ilçeleriyle ulaşımı sabah saat 11.00'den itibaren kesiktir. Saat 11.00'den itibaren Tunceli'nin Pertek ve Mazgirt ilçeleri hariç diğer beş ilçesiyle ulaşımı tamamen kesiktir. Saat 17.00'den sonra, il içinde dahi, vatandaşların mahalleden mahalleye gidişi mümkün olamamaktadır.

Tunceli İlimizin ilçeleriyle bu ulaşım kesikliği nedeniyle, gıda taşıyan kamyonlar, 15 gün bekletildikten sonra ancak gitmek istedikleri ilçeye gönderilmektedirler.

Aramalar, en ilkel toplumlardaki gibi, insanları bezdirecek şekilde ve gelenek ve göreneklerimize aykırı yapılmaktadır. Bu da, vatandaş ve devlet ilişkilerini son derece zedelemekte olup, vatandaş ve devlet ilişkileri kopma noktasına ulaşmıştır.

Tek geçim kaynağı hayvancılık olan yurttaşlarımızın yaylalara çıkışı yasaklanmıştır. Bu nedenle, Tunceliler hep...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Yıldırım, eksüreniz 1 dakikadır; lütfen, bu süre içerisinde toparlayalım efendim.

ORHAN VELİ YILDIRIM (Devamla) – Toparlıyorum efendim.

Yurttaşlarımızın ilaç alımları karneye bağlanmıştır, gıda alımları tamamen karneye bağlanmıştır. Yetkililer, buna, her ne kadar "gıda kontrolü" diyorlarsa da, bu, tamamen gıdaya konulmuş bir ambargodur.

Öneri olarak: Köylerinden, bedeli ödenmeden, kamulaştırma parası ödenmeden çıkarılan, göçe zorlanan tüm köylülerin tekrar köylerine dönüşleri mutlak surette sağlanmalıdır.

Sayın Tansu Çiller, bir anahtar vaat etti 1991 seçimlerinde. Tunceli'den Emine Mansuroğlu kendisine sesleniyor, diyor ki "Bir anahtardan vazgeçtik; babadan dededen kalma evimizi elimizden almanızdan vazgeçtik; ama, hiç olmazsa, iki ay önce askerden dönen oğlumu evimden alıp, götürüp, işkence yaparak öldüren özel tim mensuplarını yargı önüne çıkar da, bir hukuk devletinde yaşadığımı ben de bileyim. Eğer anaysan, bir ananın seslenişine kulak verin"

Yüce Meclise saygılar sunuyorum.(CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Yıldırım.

Gündemdışı konuşmaya Hükümet adına yanıt talebi?..Yok.

Gündemdışı konuşmalar tamamlanmıştır.

Gündeme geçmeden önce, gene Genel Kurul çalışmalarımızla ilgili bir anımsatmada bulunmak istiyorum.

Değerli milletvekilleri, Tutanak Müdürlüğümüz, açık oylamaları, hızlı, süratli bir biçimde hesaplayabilecek bilgisayar düzenine geçmiştir. Ancak, bu düzeni tam olarak çalıştırabilmemiz için, sayın milletvekillerinin, açık oylamada, olabildiğince, üzerlerinde numaraları basılı bulunan basılı oy pusulalarını kullanmalarında yarar vardır. Onun için, sayın milletvekillerinin, Genel Kurul çalışmalarında oy pusularını yanlarında bulundurmaları Genel Kurulumuza bir hayli zaman tasarrufu sağlayacaktır. Bunu da bilgilerinize sunmuş olayım.

2 adet Meclis araştırma önergesi vardır; okutuyorum:

B)GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1. —Çankırı Milletvekili Mete Bülgün ve 26 arkadaşının, çiftçilerimizin sorunlarının araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/111)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Son yıllarda Türk tarımının ve tarımın içinde önemli bir yer işgal eden hayvancılığın içinde bulunduğu durum, Türk çiftçisini çaresizliğe itmiş ve her türlü ümidini yitiren çiftçi, gelecekten umudunu kesmiş, köyden kente büyük bir göç başlamıştır.

Başta buğday, yağlı tohum bitkileri üretimi olmak üzere diğer tahıl ürünleri üretimi sürekli düşmeye başlamış, verim düşüklüğü yanında, Toprak Mahsulleri Ofisinin çok yetersiz destekleme alımları yapması, çiftçinin ürününü, Hükümetçe açıklanan taban fiyatların altında tüccara satarak zarar etmesine neden olmuştur.

Özellikle, son iki yıldır, hükümetlerin, peşin alım sözü verip ürün alması, ürün bedellerini geç ödemesi, çiftçiyi, faizci ve tefecinin eline düşürmüştür.

Mesut Yılmaz Hükümeti tarafından açıklanan Hububat Destekleme Alım Fiyatları Kararnamesine göre, buğday alım fiyatına, temmuz ayından itibaren geciken ödemede -her ay için- eylül ayına kadar 500 TL/kg, sonra 800 TL/kg eklenecektir. Üreticiye bu ödeme yapılmamıştır.

Sayın Erbakan "köylümüzün Ziraat Bankasına olan borçlarının faizlerini azledeceğiz, borçları ileriki tarihte kaldıracağız" dediği halde, bu borçların ne faizi azledilmiş ne de borçlar ertelenmiştir. Borcunu ödemeyen çiftçinin hem borçları katlanarak artmış hem de yaptığı zalim zamlar karşısında perişan olmuştur. Refahyol Hükümetinin tarım politikası, çiftçinin reel gelir kaybına yol açmaktadır.

Son üç yıldır, başta buğday olmak üzere, diğer hububat çeşitlerinde de sürekli verim düşüklüğü yaşanmaktadır. Sebze ziraatında çiftçiye yol gösterecek bir ünite bulunmaması nedeniyle, patates, domates, soğan ve karpuz gibi ürünlerde, bazı yıllar, üretim fazlası nedeniyle ürünler sokağa dökülmektedir. GAP projesinden büyük bir üretim patlaması bekliyoruz.

15 Aralık 1993 tarihinde GATT Antlaşmasına imza koyan bir ülke olarak, GATT Antlaşmasını yöneten Dünya Ticaret Organizasyonunda (WTO) bir tarım müşavirliği acilen kurulmalıdır.

Hayvancılık konusuna gelince; AB orijinli et ve canlı hayvana Türkiye kapıları ardına kadar açılmış, GATT Antlaşmasıyla hayvan sayısını 1 Temmuz 1996 tarihine kadar belli bir sayıya indirmeyi taahhüt eden AB'ye Türkiye güzel bir pazar olmuştur.

20 Mart 1996 tarihinde ortaya atılan "delidana" hastalığı söylentisi, maalesef, dönemin yöneticileri tarafından, kamuoyuna, böyle bir hastalığın Türkiye'de olmadığına dair gerekli açıklamalar, zamanında ve gereği gibi yapılmamış, ülkemizde et tüketimi iyice düşmüş, et fiyatları ABD Doları bazında yüzde 111 oranında düşmüş; yem fiyatları ise yine ABD Doları bazında yüzde 273 oranında yükselmiştir.

Hayvan hastalıkları ise cumhuriyet tarihinin en yaygın ve tehlikeli dönemini yaşamaktadır. Üretilen aşılar genelde çalışmamakta, aşı programları düzgün olarak uygulanmamaktadır.

Hayvancılık kredisi ile yapılan damızlık inek ithalatları bilinçsizce yapıldığından, maalesef, umulan neticeleri vermemiştir.

Özelleştirmeyi müteakip güneydoğuda satılan EBK kombinaları ve SEK'e ait süt fabrikaları kapalı olup maalesef üretim yapmamaktadırlar. Devletin kıt kanaat imkânlarla getirdiği gebe hayvanlar bir müddet sonra doğum yapmakta ve süt vermeye başlamaktadır; maalesef, güneydoğuda bu sütleri işleyecek tesisler olmadığından üretici sütünü satamamakta ve böylece zarar ederek neticede, damızlık olarak yurda getirilen ineği kesmektedir.

Burada diğer büyük bir sorun -her ne kadar tarım ürünleri Gümrük Birliği Anlaşmasının dışında tutulmuş ise de- Anlaşmanın taraflarca kabul edilen         24 üncü maddesinde tarım ürünlerinde karşılıklı tavizlerin verileceğinin açıkça belirtilmiş olmasıdır. Gümrük Birliği Anlaşmasının 24 üncü maddesi revize edilmelidir. Aksi takdirde, yurda gümrüksüz girecek tarım ürünleri ekonomideki dengeleri alt üst ederek çiftçimize büyük zarar verecektir.

Kısacası, Türk çiftçisi, geleceğe olan umudunu yitirmiş ve çaresizliğe terk edilmiştir.

Bu nedenlerle, Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca Meclis araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

  1. Mete Bülgün (Çankırı)

  2. Abdullah Akarsu (Manisa)

  3. Recep Mızrak (Kırıkkale)

  4. Murat Başesgioğlu (Kastamonu)

  5. Mustafa Cumhur Ersümer (Çanakkale)

  6. Yaşar Okuyan (Yalova)

  7. Zeki Çakan (Bartın)

  8. İbrahim Çebi (Trabzon)

  9. Süleyman Hatinoğlu (Artvin)

10. Eyyüp Cenap Gülpınar (Şanlıurfa)

11. İsmail Safa Giray (Balıkesir)

12. Edip Safder Gaydalı (Bitlis)

13. Ersin Taranoğlu (Sakarya)

14. İsmail Durak Ünlü (Yozgat)

15. Cemil Çiçek (Ankara)

16. Ömer Ertaş (Mardin)

17. Uğur Aksöz (Adana)

18. Rüştü Kâzım Yücelen (İçel)

19. Mustafa Küpeli (Adana)

20. Şerif Bedirhanoğlu (Van)

21. Hüsnü Sıvalıoğlu (Balıkesir)

22. Naim Geylani (Hakkâri)

23. Ekrem Pakdemirli (Manisa)

24. Necati Güllülü (Erzurum)

25. Aslan Ali Hatipoğlu (Amasya)

26. Halil İbrahim Özsoy (Afyon)

27. Mustafa Balcılar (Eskişehir)

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

İkinci önergeyi okutuyorum:

2. —Tekirdağ Milletvekili Fevzi Aytekin ve 19 arkadaşının, Trakya’yı tehdit eden çevre sorunlarının araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/112)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İnsanlar, en büyük dostları olması gereken doğayı ve çevreyi acımasızca kirletmektedirler. Trakya Bölgemizde kurulmuş bulunan ruhsatlı ve ruhsatsız fabrikaların atıklarının doğayı ve çevreyi nasıl kirlettiğini, yöreyi dolaşarak saptamış bulunuyoruz. Çevre kuruluşlarınca, bu bölgemizle ilgili olarak düzenlenmiş olan toplantılar ve paneller, yapılan ciddî uyarılar ne yazık ki dikkate alınmamıştır.

Trakya'nın bölge planı henüz yapılamamıştır. Sanayicilerimiz de, bu plansızlık ortamı içinde, sulanabilir tarım arazileri üzerinde çoğu kez ruhsat bile almadan fabrikalarını kurmaktadırlar.

Trakya'da, bir bölge toprak kullanım planı yapılması zorunludur. Böyle bir plan, gelişigüzel yapılaşmayı da önleyebilecektir.

Anayasanın "Tarım, hayvancılık ve üretim dallarında çalışanların korunması" başlığını taşıyan 45 inci maddesinin birinci fıkrasına göre "Devlet, tarım arazileri ile çayır ve meraların amaç dışı kullanılmasını ve tahribini önlemek, tarımsal üretim planlaması ilkelerine uygun olarak bitkisel ve hayvansal üretimi artırmak maksadıyla, tarım ve hayvancılıkla uğraşanların işletme araç ve gereçlerinin ve diğer girdilerinin sağlanmasını kolaylaştırır." Aynı maddenin ikinci fıkrasına göre de "Devlet, bitkisel ve hayvansal ürünlerin değerlendirilmesi ve gerçek değerlerinin üreticinin eline geçmesi için gereken tedbirleri alır." Anayasanın bu direktiflerine uyulmadığını üzülerek gözlemliyoruz.

Elbette ki, bizler, sanayie karşı değiliz ve hatta, yerine yapılacak her türlü yatırımın sonsuz takipçisi, sanayinin bu memlekette en üst seviyede olması arzusundayız.

Trakya'da akan Çorlu, Kumluca ve Ergene Nehirleri ile Çorlu derelerinden aldığımız su numuneleri üzerinde Trakya Üniversitesi Tekirdağ Ziraat Fakültesi Toprak Bölümünce yapılan dokuz çeşit analiz sonucunda, numunelerde ağır metaller bulunmuştur. Hayvanların bu suları içmeleri durumunda ölmeleri, arazilerin bu sularla sulanması durumunda çölleşmesi tehlikeleri ciddî olarak ortaya çıkmıştır. Fabrika atıkları doğayı, çevreyi sularımızı kirletmekte, bazı fabrika atıkları da kuyular aracılığıyla toprağa enjekte edilmektedir. İçmesularına katılan bu sular, zaman zaman rastlanmakta olan ishal olaylarını da vahim bir duruma getirebilecektir.

İşte bu, Trakyamız için korkunç olaydır. Eğer böyle çarpık sanayi devam ederse, belirli bir zaman sonra Trakya'nın yaşanmaz bir yöre durumuna geleceği bir gerçektir. O zaman, ne fabrikanın hükmü kalacak ne de insanoğlunun yaşantısı olacaktır.

Yukarıdaki nedenlerle Trakya Bölgemizin insan ve hayvan sağlığını tehdit eden, topraklarını çölleştiren çevre sorunlarının Anayasanın 98 inci, Meclis İçtüzüğünün 104 üncü ve 105 inci maddeleri uyarınca Meclis araştırmasıyla ele alınmasını arz ederiz. 9.10.1996

  1.  Fevzi Aytekin (Tekirdağ)

  2. Bayram Fırat Dayanıklı (Tekirdağ)

  3. Necdet Tekin (Kırklareli)

  4. Ayhan Gürel (Samsun)

  5. Mustafa İlimen (Edirne)

  6. Mehmet Büyükyılmaz (Adana)

  7. İbrahim Yavuz Bildik (Adana)

  8. Yalçın Gürtan (Samsun)

  9. Mustafa Güven Karahan (Balıkesir)

10. A. Ziya Aktaş (İstanbul)

11. Nami Çağan (İstanbul)

12. Mahmut Erdir (Eskişehir)

13. Bülent H. Tanla (İstanbul)

14. Fikret Uzunhasan (Muğla)

15. Mehmet Yaşar Ünal(Uşak)

16. Erdoğan Toprak(İstanbul)

17. Arif Sezer (Adana)

18. Necati Albay (Eskişehir)

19. Hasan Gülay (Manisa)

20. Müjdat Koç (Ordu)

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşmeler, sırasında yapılacaktır.

C)TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. —(10/5) esas numaralı Meclis Araştırma Komisyonu Başkanlığının, Komisyonun görev süresinin uzatılmasına ilişkin tezkeresi (3/513)

Petrol Ofisi Genel Müdürlüğünde meydana gelen yolsuzluk ve usulsüzlük iddiaları konusunda (10/5) Esas Numaralı Meclis Araştırması Komisyonunun çalışma süresinin uzatılmasına dair bir tezkeresi vardır; okutuyorum:

                                                                                                            10.10.1996

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Komisyonumuz, 3.10.1996 tarihli toplantısında, çalışma süresinin planlanan çalışma programına yetmeyeceğini dikkate alarak, yeni bir çalışma süresi verilmesi için talepte bulunmaya karar vermiştir.

Söz konusu karar ve İçtüzüğün 105 inci maddesi uyarınca; Genel Kurulun ilgili kararı tarihinden geçerli olmak üzere, son bir aylık çalışma süresi verilmesi hususunda gereğini arz ederim.

                                                                                                           Nabi Poyraz

                                                                                                      Komisyon Başkanı

                                                                                                                 Ordu

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, bu Komisyon daha önce üç ay süre kullanmıştır. İçtüzüğün 105 inci maddesi, araştırmasını üç ay içinde bitiremeyen komisyona bir aylık kesin süre verileceği hükmünü içermektedir. Bu nedenle, Komisyonun süre talebini bilgilerinize sunuyorum.

Yükseköğretimin Sorunlarının Araştırılarak Alınması Gereken Tedbirlerin Tespit Edilmesi konusundaki (10/8, 16, 20) Esas Numaralı Meclis Araştırması Komisyonunun çalışma süresinin uzatılmasına dair bir tezkeresi vardır; okutuyorum:

2.—(10/8, 16, 20) esas numaralı Meclis Araştırma Komisyonu Başkanlığının, Komisyonun görev  süresinin uzatılmasına ilişkin tezkeresi (3/514)

                                                                                                            10.10.1996

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

8.5.1996 tarihinde görev bölümü yaparak çalışmalarına başlayan Komisyonumuz, çalışma süresi içinde araştırmasını tamamlayamadığından yeni bir çalışma süresi için talepte bulunmaya karar vermiştir.

Alınan karar uyarınca, Komisyonumuza, 13.10.1996 tarihinden geçerli olmak üzere, İçtüzüğümüzün 105 inci maddesi uyarınca bir aylık son bir çalışma süresi verilmesi için gereğini arz ederim.

Saygılarımla.

                                                                                                       Prof.Dr.Halil Cin

                                                                                      Meclis Araştırma Komisyonu Başkanı

                                                                                                                  İçel

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, bu Komisyon da daha önce üç ay süre kullanmıştır. İçtüzüğün 105 inci maddesi, araştırmasını üç ay içinde bitiremeyen komisyona bir aylık kesin süre verileceği hükmünü içermektedir. Bu nedenle, Komisyonun süre talebini bilgilerinize sunuyorum.

Türk Otomobil Fabrikaları Anonim Şirketi TOFAŞ ile TOFAŞ Oto Ticaret Anonim Şirketindeki devlete ait hisselerin satış yoluyla özelleştirilmesi sırasında nüfuzunu kullanmak ve ihaleye fesat karıştırmak iddiasıyla ilgili olarak eski Başbakan Tansu Çiller hakkında kurulan (9/3) esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonunun çalışma süresinin uzatılmasına dair bir tezkere vardır; okutup bilgilerinize sunacağım:

3.—(9/3) esas numaralı Meclis Soruşturma Komisyonu Başkanlığının, Komisyonun görev süresinin uzatılmasına ilişkin tezkeresi (3/515)

                                                                                                            11.10.1996

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

25 Haziran 1996 tarihinde teşekkül edip çalışmalarına başlayan Komisyonumuz, Anayasanın 100 üncü maddesinde belirtilen iki aylık süre içerisinde çalışmalarını tamamlayamamıştır.

Soruşturmanın bitirilememesi nedeniyle, Komisyonumuz, Türkiye Büyük Millet Meclisinden, Anayasanın 100 üncü maddesine göre 18.10.1996 tarihinden itibaren iki aylık eksüre istenmesine karar vermiştir.

Gereğini arz ederim.

                                                                                                        Hayrettin Uzun

                                                                                                               Kocaeli

                                                                                                      Komisyon Başkanı

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Sayın milletvekilleri, Gündemin " Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmına geçiyoruz:

IV. –GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI

VE MECLİS ARAŞTIRMASI

A) GÖRÜŞMELER

1. —Yalova Milletvekili Yaşar Okuyan ve 21 Arkadaşı ile İstanbul Milletvekili Bülent Ecevit ve 12 Arkadaşının, Gazeteci Metin Göktepe Cinayetinin Açıklığa Kavuşturulması ve Faillerinin Ortaya Çıkarılması Amacıyla Meclis Araştırması Açılmasına İlişkin Önergeleri ve Meclis Araştırması Komisyonu Raporu (10/3, 4) (S. Sayısı :68) (1)

BAŞKAN – Genel Kurulun 9.10.1996 tarihli 5 inci Birleşiminde alınan karar gereğince, 1 inci sırada yer alan Yalova Milletvekili Yaşar Okuyan ve 21 arkadaşı ile İstanbul Milletvekili Bülent Ecevit ve 12 arkadaşının, Gazeteci Metin Göktepe Cinayetinin Açıklığa Kavuşturulması ve Faillerinin Ortaya Çıkarılması Amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci Maddeleri Uyarınca Bir Meclis Araştırması Açılmasına İlişkin Önergeleri üzerine kurulan (10/3,4) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonunun raporu üzerindeki genel görüşmelere başlıyoruz.

Komisyon ve Hükümet yerlerini aldılar.

Sayın milletvekilleri, İçtüzüğümüze göre, Meclis araştırması komisyonunun raporu üzerindeki genel görüşmede ilk söz hakkı Meclis araştırması önergesi sahibine aittir. Daha sonra, İçtüzüğümüzün 72 nci maddesine göre, siyasî parti grupları adına birer üyeye, şahısları adına iki üyeye söz verilecektir. Ayrıca, istemleri halinde, Komisyon ve Hükümete de söz verilecek; bu suretle, Meclis Araştırması Komisyonu raporu üzerindeki genel görüşme tamamlanmış olacaktır.

Konuşma süreleri; Komisyon, Hükümet ve siyasî parti grupları için 20'şer dakika; önerge sahibi ve şahıslar için 10'ar dakikadır.

Komisyon raporu 68 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Önerge sahipleri adına konuşmak isteyen?.. Yok.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın Oya Araslı. (CHP sıralarından alkışlar)

İBRAHİM GÜRDAL (Antalya) – Komisyon yok Sayın Başkan.

BAŞKAN – Komisyon burada.

Sayın Araslı buyurun.

Süreniz 20 dakikadır.

CHP GRUBU ADINA OYA ARASLI (İçel) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlayarak sözlerime başlamak istiyorum.

Bir hukuk devletinde, devletin, gerekirse devlet iktidarına ve devlet güçlerine karşı bile korumakla yükümlü olduğu değerlerin en başında kişinin yaşam hakkının, beden bütünlüğünün ve özgürlüğünün geldiği, bunların güvence altında olmadığı ortamlarda diğer kişi hak ve özgürlüklerinin gerçek bir varlık kazanamadığı bilinmektedir.

Bir hukuk devleti, özgür ve suçsuz kişilerin olduğu kadar, gözaltına alınmış veya tutuklanmış kişilerin, mahkûmların da yaşam hakkını, beden bütünlüğünü korumakla yükümlüdür. Ancak, devletimiz -Anayasamızın 2 nci maddesinde, bir hukuk devleti olduğu yazılmasına rağmen- Metin Göktepe'nin can güvenliğini sağlayamamıştır.

Gazete muhabiri Metin Göktepe, 8 Ocak 1996 tarihinde, Eyüp İlçesi Alibeyköy Mezarlığındaki cenaze törenini görevi gereği izlemek istemiş, uygulama noktasındaki emniyet görevlilerinin, sarı basın kartı olmadığı için kendisine izin vermemeleri nedeniyle çıkan tartışma sonucu gözlem altına alınmıştır. Gözlem altına alındıktan sonra tartaklanmış, Eyüp Kapalı Spor Salonuna götürüldükten ve özellikle gazeteci olduğu öğrenildikten sonra, salonda, bir grup polis memuru tarafından fenalaşıncaya kadar dövülmüştür. Fenalaştığı zaman, Eyüp Spor Kulübü masörü, tıbbî olmayan yöntemlerle ona yardımcı olmaya çalışmış, salon sorumlusu olan emniyet amiri, kendisine haber verilmesine ve gelip durumu görmesine rağmen onu hastaneye göndermemiştir. Kapalı Spor Salonunun yakınındaki büfenin yanında bulunan bir bankın üzerine bırakılan Metin Göktepe, daha sonra ölü olarak bekçiler tarafından bulunmuştur.

Adlî tıbbın verdiği otopsi raporu, Metin Göktepe'nin dövülerek öldürüldüğünü göstermektedir. Dövenlerin ise, emniyet örgütümüzdeki bazı görevliler olduğu, bugün artık bilinmektedir.

Halbuki, bir hukuk devletinde, devlet, kişinin yaşam hakkını, bedensel bütünlüğünü, güvenlik görevlilerinin yardımıyla güvence altına alır. Devletin güvenlik görevlilerinin, kişinin bu temel değerlerini, dayak ve işkence gibi hukuka aykırı yöntemlerle tehdite yönelmesi, güvenlik güçlerine ve dolayısıyla devlete güven duygusunu yok eder; devleti, toplumla ve kişilerle düşman hale getirir, toplumsal barışı ortadan kaldırır. Bunun nedeni, bir hukuk devletinde, hukuk kurallarına, öncelikle devletin ve onun güvenlik görevlilerinin uymasının beklenmesidir. Bu beklentiyi gerçekleştiremeyen bir devlet, asla, hukuk devleti niteliğini kazanamaz; ama, buna rağmen, ülkemizde, bir Metin Göktepe olayı yaşanmış ve bu hususların çok ciddî bir biçimde tekrar hatırlanması, gözden geçirilmesi gereği doğmuştur.

Olay ilk ortaya çıktığında, resmî makamlar, Metin Göktepe isminin gözaltına alınanlar listesinde bulunmadığı, Eyüp'te, çay bahçesinde otururken düşüp öldüğü, duvardan düşerek öldüğü yolunda birtakım çelişkili açıklamalar yapmışlardır. Bu çelişkili ifadeler, yazılı ve görsel basının ilgisini olay üzerinde toplarken, siyasî partiler de harekete geçmişlerdir.

İnsan haklarına büyük önem veren Cumhuriyet Halk Partisi, bu konuya eğilen ilk siyasî parti olmuş; Cumhuriyet Halk Partisi Meclis Grubu, özel bir komisyon kurarak olayı incelemiş ve vardığı sonuçları, olaydan hemen hemen bir hafta sonra kamuoyuna duyurmuştur. Bu rapor, Göktepe olayının örtbas edilmesini önlemekte önemli bir rol oynamış, olayın sorumlularının bulunması ve yargıya yansıtılması işlemlerinin hız kazanması sağlanmıştır.

Daha sonra, olay, Türkiye Büyük Millet Meclisine yansımış ve verilen araştırma önergelerinin görüşülerek kabulü üzerine, bu Meclis Araştırması Komisyonu kurulmuştur. Bu Komisyon, Anayasa hükümleri yargı işlevi yerine getirmesine izin vermediği için, yalnız, Metin Göktepe'nin ölüm olayının nasıl meydana geldiğini araştırmış ve hangi etkenlerin bu olayın oluşumuna neden olduğunu, emniyet örgütümüzün yapısı ve işleyişiyle ilgili aksaklıkları, bundan sonra bu tür olaylarla karşılaşılmaması için ne gibi önlemler alınması gerektiğini ortaya koymaya çalışmıştır.

Bu çalışma sonucunda ortaya çıkan tablo şudur: 8 Ocak 1996 günü cezaevinde çıkan olaylarda ölen Orhan Özen ile Rıza Boybaş'ın cenazelerinin Alibeyköy Mezarlığına getirilişleri ve defnedilişleri sırasında alınacak önlemlerle ilgili olarak, 7 Ocak 1996 tarihinde, İstanbul Emniyet Müdürlüğünce gönderilen talimat yazısında, ilgili birim ve görevlilere, olay çıkarmaya eğilimi olan belirli yaş grubundakilerin gözaltına alınarak ilgili birimlerce incelenmelerinin sağlanması yetki ve görevi verilmiştir. Bu, sınırları açıkça gösterilmemiş ve olay çıkarma eğiliminin nasıl saptanacağı konusundaki kişisel değer yargılarına göre farklı ve keyfî uygulamalara yol açabilecek bir yetkilendirmedir. Nitekim, bu yazılı emir uyarınca yapılan uygulamalar sonucunda, çeşitli karakollarda ve Eyüp Kapalı Spor Salonunda bini aşkın insan gözaltına alınmış ve saatlerce özgürlüğünden mahrum bırakılmıştır.

Gözlem altına alınanlar, gerek karakollarda ve gerekse Eyüp Kapalı Spor Salonuna götürülüşlerinde, bu salonda çok kötü muamele görmüşlerdir, hakarete uğramışlardır. Eyüp Kapalı Spor Salonunda görev yapan polis memurlarının büyük bir kısmı, gözaltındakilerin, spor salonuna darp edilmiş, dövülmüş, hırpalanmış, kafası yarılmış vaziyette getirildiklerini ifade etmişlerdir. Kapalı spor salonunda, hukukçu, öğrenci olanlar, gazeteci olanlar çok daha fazla dövülmüşlerdir.

Olay günü, görevli Emniyet Müdür Yardımcısı, Eyüp İlçe Emniyet Müdürü ve emri veren İl Emniyet Müdürü, yaklaşık bin kişinin gözaltına alındığı salona hiç uğramamışlar, operasyonu telsizle bile işlememişler ve bu nedenle, bu boyuttaki bir gözaltına alma faaliyetine yönelik herhangi bir önlem almamışlar; sonuçta, Metin Göktepe'nin ölümü yanında, pek çok başka üzücü olay da meydana gelmiştir.

Hal böyleyken, olayı soruşturan müfettişlerin, olayda sorumlu gördükleri çeşitli düzeydeki emniyet görevlileri hakkında ceza ve disiplin soruşturması açılması talebinde bulunmuş olmalarına rağmen, İçişleri Bakanlığının, bu talebi bütünüyle değil; fakat, İstanbul İl Emniyet Müdürü Orhan Taşanlar ile İl Emniyet Müdür Yardımcısı Kemal Bayrak dışındakiler için kabul etmesi, son derece ilginç ve Yüce Meclisin, üzerinde dikkatle durması gereken bir husustur.

Diğer yandan, müfettişlerce, Metin Göktepe'nin ölümünden sonra suç delillerini karartmaya yöneldiği gerekçesiyle, Eyüp İlçe Emniyet Müdürü hakkında ileriye sürülen yargılama talebi de, il idare kurulu tarafından uygun görülmemiştir. Bu uygun görmeme kararı hakkında, Danıştayca yapılan incelemede, Danıştay, Eyüp İlçe Emniyet Müdürüyle ilgili itirazı reddetmiştir. Her ne kadar yargı kararlarını tartışmak olanağımız yoksa da, bu da, üzerinde durulması gereken önemli bir durumdur.

Bir başka ilginç olay da; müfettişler tarafından yürütülen soruşturma yanında, İstanbul Emniyet Müdürü Taşanlar'ın talimatıyla asayiş şube müdürlüğünce yürütülen ve yasal dayanakları konusunda farklı yorumlar yapılan bir başka soruşturmadır. Bu soruşturmada ifadesi alınan polis memurları, baskı ve işkence gördüklerini, kendilerine kötü muamele yapıldığını ifade etmişlerdir. Tek bir kalemden çıkmış gibi gözükseler ve akla, verilen ifadeleri geçersiz kılarak suçlanmaktan kurtulmak için ileriye sürüldükleri olasılığını getirseler bile, bu iddialar, insanı, polis polise baskı ve işkence uygularsa, vatandaşa ne yapar diye düşünmeye yöneltmektedir. Bunu fazla merak etmeye gerek yoktur; çünkü, vatandaşa ne yapıldığı Eyüp Kapalı Spor Salonunda geçenler kanalıyla açıkça ortaya çıkmıştır.

Eyüp Spor Salonunda geçenler, emniyet görevlilerinin bir kesiminin, siyasal tercihlerine veya mesleklerine göre, toplumun bir kısmını potansiyel suçlu olarak gördüğünü ortaya koymaktadır. Emniyet görevlilerinin bir kesimine hâkim olan bu düşünce tarzının ne kadar büyük sakıncalara yol açacağı, polis örgütünde ne kadar tehlikeli bir bölünmeye neden olacağı ortadadır. Diğer yandan, bu olayda yaşananlar, bir kısım emniyet görevlilerinin, gözaltına alınanların veya ideolojisini beğenmedikleri kimselerin yaşam haklarının, diğer vatandaşların yaşam hakları gibi anayasal güvence altında olduğunu düşünmediklerini, yasaların kendilerine verdiği zor kullanma yetkisinin birtakım sınırları olduğu konusunda bilinçlendirilmemiş bulunduklarını ve kendilerine karşı çıkılması halinde bu zor kullanma yetkisini en ağır biçimiyle uygulayacak bir psikolojik yapı içerisinde olduklarını açığa çıkarmıştır.

Değerli milletvekilleri, böyle bir yapının, sağcı polisin solcuların, solcu polisin sağcıların üzerine saldırdığı, çifte standartlı bir emniyet hizmetinin verilmesine neden olacağını ve bunun, huzur getirmek yerine, toplumu güvensizliğe ve güvencesizliğe iteceğini kimse yadsıyamaz. Nitekim, son üç dört ay içerisinde şeriatçıların eylemini su sıkarak; ama, memur yürüyüşüne katılanları veya cezaevi olaylarını protesto edenleri insafsızca coplayarak dağıtan polisin tutumu, bu çifte standartlılığın en güzel göstergesi olmuştur.

Emniyet örgütündeki bazı yapısal bozuklukların işareti olan bu olayların yanında, emniyet hizmetlerinin yerine getirilişinde birtakım sistem aksamaları da vardır. Örneğin, Göktepe olayı, polisin, gözaltına alınmada, bazı kereler tutanak tutmadığını ve yalnız salıverme tutanağıyla yetindiğini ortaya çıkarmıştır. Bunun, gözaltına veya gözlem altına alınanlar açısından güvencesiz bir duruma neden olacağı açıktır.

Değerli milletvekilleri, görülmektedir ki, Metin Göktepe olayı, yalnız ölüm boyutuyla değil, açıklığa kavuşturduğu pek çok sorun bakımından da önem taşıyan ve bizi, bu olayların etkenleri ile bundan sonra başka Göktepe olayları yaşanmaması için alınacak önlemleri araştırmaya iten bir olaydır. Bu araştırma, bizi emniyet örgütümüzün yapısı ve işleyişiyle ilgili birtakım aksaklıklarla yüz yüze getirmiştir.

Emniyet örgütümüzde çalışanların, çalışma koşullarından ve can güvenliği dahil birtakım gereksinimlerinin yeterince karşılanamayışından doğan sorunları olduğu bir gerçektir. Ne var ki, bu sorunlar ne kadar büyük olursa olsun, başkalarının can güvenliğini önemsememek, yaşam hakkına, vücut bütünlüğüne, özgürlüğüne, insanlık onuruna saygısızlık etmek hakkını kimseye vermez, hele, Göktepe'ninki gibi bir cinayet olayında kesinlikle mazeret sayılmaz. Ancak, bunları söylerken, amacımız, emniyet örgütümüzü hırpalamak, küçük düşürmek değildir. Amacımız, içindeki bazı sorunlar ve bazı emniyet görevlilerinin kişisel yaklaşımları nedeniyle, toplumda emniyet örgütümüz hakkında ortaya çıkan olumsuz eleştirilere son verecek çalışmaların başlamasını sağlamak, emniyet örgütünün saygınlığını korumaktır; çünkü, emniyet örgütümüzdeki görevlilerin büyük bir çoğunluğunun, vatandaşlarımızın can ve mal güvenliğini korumak için bazı kereler yaşamlarını tehlikeye attığını, şükranla anmamız gereken görevler yaptığını biliyoruz.

Değerli milletvekilleri, Metin Göktepe olayıyla ilgili araştırma, olaya müdahale eden alt kademedeki polislerin, Çevik Kuvvet mensuplarının olaydan 15 gün ila 7 ay önce mesleğe giren kişiler olduklarını, yeteri düzeyde meslekî eğitimden geçmediklerini, sosyal psikoloji, toplumsal davranış biçimleri ve insan hakları alanlarında öğrenim görmemiş olduklarını, hatta bir kısmının askerliğini dahi yapmadığını ortaya koymuştur.

Bu araştırmanın açıklığa kavuşturduğu bir başka gerçek de polis memurlarının mesleğe alınma ölçütlerinin sağlıklı olmadığı ve özellikle siyasî kadrolaşmaya elverişli bulunduğudur.

Emniyet örgütümüz yeniden yapılanmaya muhtaçtır. Bu yeniden yapılanmada, eğitim, hizmet örgütü, çalışma düzeni üzerinde durulmalıdır. Emniyet örgütünde yer alacak görevlilerin eğitimi uzman kadrolarca özenle gerçekleştirilmelidir. Emniyet örgütünde yer alacak görevlilere, gerek hizmet öncesinde gerekse hizmetiçi olarak yapılacak bu eğitimde, insan hakları ve sosyal psikoloji derslerine yer verilmelidir; hukuk devleti kavramı özümletilmelidir ve bu bağlamda, emniyet görevlileri, gözaltına alınanların siyasî ideolojileri, suçları, meslekleri ne olursa olsun, yaşam haklarının, diğer vatandaşlar gibi, anayasal güvence altında bulunduğu ve emniyet görevlilerinin de bu güvenceyi sağlamakla yükümlü olduğu bilincine ulaştırılmalıdır.

Emniyet güçlerinde yer alanlara veya almış olanlara, özellikle, zor kullanımı konusunda, yetkilerinin sınırları ve sorumlulukları öğretilmelidir.

Emniyet örgütü oluşturulurken, mesleğe girişte ve meslekiçi görevlendirmelerde liyakat ve objektif ölçütler esas alınmalı, meslekî bilgiler kadar genel kültür donanımına da önem verilmelidir.

Emniyet hizmetlerinde, emniyet görevlilerinin, adlî olaylarda, sadece sanığı ve suç kanıtlarını toplayıp cumhuriyet savcılığına sunmak gibi sınırlı görevlerle yükümlü olduğu, sanığın sorgusunun kesinlikle emniyet görevlilerince yapılmadığı bir sistem getirilmelidir.

Emniyet ve asayiş hizmetlerinin yürütülmesinden sorumlu makam ve birimlerin eşgüdüm içinde olması, merkezî ve yerel yönetimlerin ve özellikle adlî tıbbın ve nüfus hizmetlerinin emniyet örgütüyle uyumlu ve sağlıklı bir işbirliği içerisine girmesi sağlanmalıdır; bunlar için gerekli idarî önlemler alınmalı, yasal düzenlemeler yapılmalıdır.

Emniyet örgütü modern araç ve gereçlerle donatılmalı, kolluk güçleri yeterli sayıya çıkarılırken, emniyet örgütü mensupları, görevlerinin gereği olan her türlü maddî ve manevî olanağa kavuşturulmalıdır ve bütün bunların yanı sıra, polislerin ve her türlü memurun suç işlemesi halinde, adaletin zamanında gerçekleşmesine engel olan, yargının etkinliğini azaltan Memurin Muhakematı Hakkında Kanunu Muvakkatın hükümleri tekrar gözden geçirilmeli, ceza takibatını kolaylaştıracak ve daha kısa zamanda sonuca ulaştıracak yeni birtakım düzenlemeler yapılmalıdır.

Değerli milletvekilleri, bunların hepsinin, ülkenin tüm sorunlarını ve bunlar içerisinde de asayiş sorununu çözebilecek ekonomik ve sosyal politikaların belirlenip, başarıyla uygulanmasına bağlı olduğunu hepimiz biliyoruz. Ancak, İçişleri Bakanının, polisin, "şeriat isteriz" diye eylem yapanları dağıtmak için üzerlerine su sıkmak gibi incitmeyici yöntemler kullanırken, memur hakları için gösteri yapanların veya cezaevleri olaylarını protesto edenlerin üzerine copla yürüyüp, kan revan içerisinde bırakması gibi çifte standartlı uygulamalarına ses çıkarmadığını, bugünkü Hükümetle bu amaca ulaşılmasının da çok zor olacağını ifade etmek istiyoruz.

Dileriz ki, en kısa zamanda, hukuk devletine giden yolların en başında devletin vatandaşına tekli standart uygulamasının geldiğini ve suçlu-suçsuz herkesin can güvenliğinin sağlanmasının devletin temel görevi olduğunu her zaman anımsayan bir hükümet etme anlayışı yönetime hâkim olur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Araslı, eksüreniz 1 dakikadır; lütfen toparlayınız.

OYA ARASLI (Devamla) – Dileriz ki, ne yaparsak yapalım kaybettiği yaşamını telafi edemeyeceğimiz Metin Göktepe'nin ölümünün yarattığı üzüntü ve utanç, bizleri vatandaş olarak, milletvekili olarak, hükümet olarak, insan haklarının korunması konusunda daha etkin çalışmalara yöneltir.

Saygılarımla. (CHP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Araslı.

Şimdi, Demokratik Sol Parti Grubu adına, Sayın Hakan Tartan; buyurun efendim. (DSP ve CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Tartan, süreniz 20 dakikadır.

DSP GRUBU ADINA HAKAN TARTAN (İzmir) –Sayın Başkan, sayın milletvekilleri, bizleri televizyonları başında izleyen değerli yurttaşlarımız; hepinizi, Demokratik Sol Parti Grubu adına saygıyla selamlarım.

Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi bünyesinde oluşturulan Metin Göktepe Araştırma Komisyonu, Ankara ve İstanbul'da gerçekleştirdiği toplantılarla, olayın tüm boyutlarıyla ortaya serilmesi çalışmasını tamamlamış ve raporunu Başkanlığa sunmuştur.

Komisyon çalışmaları sırasında, dönemin İstanbul Emniyet Müdürü başta olmak üzere, çok sayıda emniyet görevlisi, cinayetle ilgili raporu hazırlayan müfettişler, Evrensel Gazetesi yöneticileri, Metin Göktepe'nin ailesi ve konuyla ilgili 70'e yakın kişiyle yüz yüze görüşmeler yapılmıştır. Bu arada, bazı televizyon kanallarının olay günü kayda aldıkları çekimler de izlenmiş, görüntülerde, gözaltına alınan kişilerin Eyüp Spor Salonuna girişleri sırasında kötü muameleye uğradıkları saptanmıştır. Gerek tanık ifadeleri gerekse müfettiş raporları, 8 Ocak günü Eyüp Spor Salonunda gözaltına alınan çok sayıda kişinin kötü muameleye maruz kaldığını ortaya koymaktadır.

İstanbul'da yapılan, herhangi bir olay çıkması ihtimaline karşı, şüpheli kişileri gözaltına alma uygulaması, bu konuda gerçekleşen ilk uygulama olmaktadır. Rapor, bir olay çıkmadan önce, olay çıkarabileceği muhtemel kişilerin gözaltına alınması gibi bir uygulamanın, daha önce yapılmadığını gözler önüne sermektedir.

İstanbul Emniyet Müdürlüğü, özellikle mezarlıkta olay çıkması ihtimaline karşı, mezarlık ve çevresinde geniş güvenlik önlemleri almıştır; uygulama noktaları olarak nitelenen çok sayıda noktada, genellikle yaşları 30'un altındaki çok sayıda kişi, rasgele gözaltına alınmıştır. Bu konuda ayarın kaçırıldığı açık seçik ortadadır. Örneğin, gözaltına alınanlar arasında, alışverişe çıktığını ifade eden ev hanımları, tekerlekli sandalyeye mahkûm bir yurttaş ve bazı yaşlılar da saptanmıştır. Uygulama noktalarında, genelde yaş ve genel görüntü ön plana çıkmış, ama bu konuda ne türlü bir yaklaşım içine girildiği ve takdirin neye göre yapıldığı tam olarak anlaşılamamıştır. Bu yüzden de 1000'e yakın kişi rasgele gözaltına alınmış ve belki de daha büyük bir tehlike yaratılmıştır.

Sabah saatlerinden itibaren uygulama noktalarından alınan kişiler, Eyüp Spor Salonuna getirilmiş, içerideki güvenlik görevlilerinin sayısının ise, kırk  olduğu, evet, sadece kırk olduğu saptanmıştır. Gözaltına alınanların çokluğu ve olay çıkarma girişimi nedeniyle gözaltına alındıkları düşünüldüğünde, bu sayının ne kadar yetersiz olduğu rahatlıkla gözlenmektedir. Nitekim, üst düzey bir emniyet yetkilisi, bu yetersizliği, "1000 kişi gözaltında, 40 da polis var; eğer, olay çıkmadı diye haber gelirse şüphelenirim, mutlaka, salonda gözaltında tutulanlar polislerimizi etkisiz hale getirmişlerdir diye düşünürüm" şeklindeki cümlesiyle ifade etmiştir. Emniyetin, muhtemel bir olaya karşı önlem alması doğaldır; ancak, olay çıkmasın diye o bölgeden geçen insanları şüpheli zannıyla gözaltına alması, hukuk devleti ilkesiyle çelişen bir davranıştır.

Sayın milletvekilleri, gözaltına alınan kişilerin, otobüslerle Eyüp Spor Salonuna getirilirken kötü muameleye maruz kaldıkları da, hem müfettiş raporları hem de sanık polis ifadeleriyle saptanmıştır. Gözaltına alınan kişiler, otobüslerde yerlere yatırılmış, cop ve tekmeyle darp edilmiştir. Nitekim, Metin Göktepe olayında, vatandaşlara kötü muamele iddiası, mahkemeye sevk edilen Eyüp Spor Salonundaki polis memurlarının yüzde 90'ı tarafından da ifade edilmiştir.

Yüz yüze yapılan görüşmelerde, salonda görevli polis memurları, "getirilenler perişan haldeydi, birçoğunun yüzünde kan izleri vardı, çoğu yaralıydı, getirilirken dövülmüşlerdi" şeklinde ifadelerde bulunmuşlardır. Bu ifadelerle, gözaltına alınan çok sayıda kişinin darp edilmesi kesinlik kazanmaktadır.

Gözaltındaki kişilere kötü muamele salona getiriliş esnasında da devam etmiş, bu görüntüler hem televizyonlara hem de gazetelere yansımıştır. Salon içinde de kötü muamele yer yer devam etmiştir. Eyüp Spor Salonunun tribünleri gözaltına alınan kişilere yetmediği için, bir grup da salondaki basketbol sahasına alınmıştır. Gözaltına alınan kişilerin birbirlerine bakamayacak şekilde sırt sırta yere yatırıldıkları saptanmıştır. Birçok kişinin, gözaltına alınmayla ilgili bir durumunun olmadığını ifade etmesiyle birlikte, saat 15.00'ten sonra salıverilmeler başlatılmıştır. Gözaltına alınan kişilerle ilgili bir tutanak tutulmadığı, salonda bulunanların üzerlerindeki kimliklerin salon içindeki bir kutuda toplandığı da saptanmıştır.

Bu arada, kim tarafından çıkarıldığı saptanamayan, "gözaltındakilerin üzerinde öldürülecek polislerin listesi çıktı" şeklindeki asılsız bir söylentinin de, salon içindeki kötü muamelenin artmasına neden olduğu ortaya çıkmıştır.

Salonda görevli bazı polis memurlarının, yardım isteyen ya da suçsuz olduğunu ifade eden bazı kişilere yönelik olumsuz tavrı devam etmiştir. Özellikle, gazeteci, hukukçu ve öğrencilere daha sert davranıldığı, maalesef, belirlenmiştir.

Polislere karşı tepki veren ve dediklerini yapmayan bazı kişilerin, Eyüp Spor Salonunun alt kısmındaki boşlukta ve kalorifer dairesinde dövüldüğü anlaşılmıştır. Metin Göktepe'nin de, gerek spor salonuna getirilirken gerekse salon içinde ve kalorifer dairesi olarak anılan yerde dövüldüğü, tanık ifadeleri ve müfettiş raporlarıyla sabittir.

Salonda gerekli güvenlik önlemleri alınmadığı gibi, üst düzey emniyet yetkililerinin gerekli denetimi yapmadığı da açıktır. Her ne kadar, üst düzey emniyet yetkilileri, "bize bir olumsuzluk haberi gelmedi; her şey normal olduğu için, biz de, spor salonuna gitme gereği duymadık" şeklinde savunma yapsalar da, İstanbul'da ilk defa gerçekleşen bu denli geniş bir gözaltı olayında, üst düzey emniyet yetkililerinin de gerekli denetim ve incelemeyi yapmaları gereği açıktır.

Salondaki önlemler, sadece bir emniyet amirinin inisiyatifine bırakılmıştır. Orada daha büyük olayların çıkmaması bir şanstır. Salonun hemen yakınındaki mezarlık ve çevresindeki gelişmeleri takip eden üst düzey emniyet yetkililerinin, Eyüp Spor Salonuna da, acaba 1 000 kişi ne yapıyor diye uğramaları gerekmez miydi?.. Belki de, böyle bir denetim yapılsa, hastaneye gitmek isteyen Metin Göktepe talihsiz bir şekilde ölmeyecek, yine aynı denetim yapılsa, gözaltı süresince sürdüğü iddia edilen kötü muameleler de bir ölçüde önlenmiş olacaktı.

Sayın milletvekilleri, 2 polis memurunun, saat 15.00 sıralarında, Metin Göktepe'nin rahatsız olduğunu belirtmesi ve "hastaneye gitmesi gerekir" şeklindeki uyarısına rağmen, salon Emniyet Amiri Battal Köse'nin, "herkesi hastaneye götüremeyiz ki..." şeklindeki yaklaşımı, affedilemez türden bir kusur olarak gözlenmektedir. Yapılan incelemeler ve değerlendirmeler, Metin Göktepe'nin hastaneye kaldırılması halinde yaşama şansının yüksek olacağı şeklindedir. Metin Göktepe, hastaneye götürülmesi gerekirken, daha önceki mesleği kasaplık olan bir spor kulübü masörü tarafından -belki iyi niyetle- tedavi edilmek istenmiş; ancak, yapılan işlemlerin, Göktepe'nin iyileşmesi konusunda bir yarar sağlamayacak türden girişimler olduğu da anlaşılmıştır.

Burada, kilit isim olarak masör dikkat çekmektedir. Alınan bilgilere göre, Metin Göktepe'yi son gören kişinin Eyüp Spor Kulübü masörü olması, belki de yeni bir faili meçhul cinayeti önlemiştir. Masöre, Metin Göktepe'nin, öldükten sonra, morgta çekilen fotoğrafları da gösterilmiştir. Masörün "ben tedavi ettiğimde bu morluklar yoktu" şeklindeki ifadesi de dikkat çekicidir. Bu, akla, Metin Göktepe'nin, masörün stattan ayrılma saati olan 17.00'den sonra da belki dövülmüş olabileceği ihtimalini getirmektedir. Ancak, bazı morlukların, olaydan 5-6 saat sonra belirginleşebileceği ihtimali de vardır ve bilinmektedir.

Sayın milletvekilleri, Eyüp ve çevresindeki olaylara karşı oluşturulan ekipler için bir genelge hazırlanmakla birlikte, gerek görev yazılışında gerekse kimin, nerede görev yaptığının izlenmesinde bazı aksamalar dikkat çekmiştir. Emniyet yetkilileri, sabah saatlerinden itibaren uygulama noktaları kurarak çok sayıda gözaltı gerçekleştirirken, bu gözaltıların akıbeti konusunda ilgilenici ve sıcak bir yaklaşım ortaya koymamışlardır.

Çevik Kuvvetin, copa "haydar" adı verdiği ortaya çıkmış; ancak, bunun nedeni anlaşılamamıştır. Genelde, açıklamalar, Alevîler arasında yaygın olarak kullanılan bu adın, olaylara karıştığı iddia edilen kişilere karşı bir gözdağı amacıyla kullanıldığı şeklindedir. Bazı polis memurları, coplarla kötü muameleyi ifade ederken "haydar, bugün de iyi çalıştı" demişlerdir. Ayrıca, olay günü, bir copun üzerinde "haydar" yazısı olduğu saptanmış; ancak, kırılan bu cop bulunamamıştır. Bu copun, ifadelere göre, polis memuru Ş.M.'ye ait olduğu sanılmaktadır.

Olay sırasında, gerek dönemin İstanbul Emniyet Müdürünün gerekse İçişleri Bakanının, "gözaltında Metin Göktepe adlı biri yoktur" şeklindeki açıklamaları, bilgi iletişim eksikliğinden kaynaklanmaktadır. Bazı tanıklar, Metin Göktepe'ye ait kimliği salondaki kutu içerisinde gördüklerini ifade etmektedirler. Göktepe öldükten sonra kimliğinin üzerine konulduğu yolunda da şüpheler vardır.

Metin Göktepe'nin ölümünden sonra, İstanbul Emniyetinin ve İçişleri Bakanlığı müfettişlerinin, bir cinayeti soruşturmak adına olaya kısa sürede müdahalesi yerindedir. Böylelikle, olaya karışanların kesine yakın bir oranda saptaması yapılmıştır.

Sayın milletvekilleri, olaya karıştığı iddia edilen bazı polis memurlarının bir süre sonra verdiği değişik ifadeler, inandırıcı gelmemektedir. Olaydan sonra, İstanbul Emniyet Müdürlüğü bünyesinde, sonra da Vilayette İçişleri Bakanlığı ve polis müfettişlerince ifadeler alınmıştır. Poliste kötü muamele yapıldığı kabul edilse bile, müfettişlerin raporuna konu olan ifadelerde baskı iddiası inandırıcı gelmemektedir. Üstelik, sanıklardan bazıları kendi imzalarıyla ifade vermiştir; ancak, burada, poliste, polislere yapıldığı iddia edilen baskı ve işkence dikkat çekicidir. Olayla ilgili emniyet yetkilileri, baskı ve işkence iddialarını reddetmektedir. Bu iddialar, tek bir kalemden çıktığı izlenimi uyandırmakta ve aynı konuları içermektedir; ancak, burada dikkat edilmesi gereken unsur, bazı polis memurlarının dört beş gün emniyet içinde tutulmalarıdır. Sanık konumundaki bazı polisler, ifadelerinde, işkence gördüklerini, hakarete uğradıklarını belirtmektedirler. Bu açıklamalar, insanın zihninde kuşku yaratmaktadır. Türk Polis Teşkilatının, bu ve benzeri olaylarla karşılaşmaması, aynı türden nahoş gelişmelerin yeniden yaşanmaması için, yapılanma konusunda, çağdaş ülkelerde olduğu gibi, yeni atılımlar içine girmesi gerekliliği ortadadır.

18 yaşını bitirmiş ve henüz hayat tecrübesi olmayan gençlerin, en tehlikeli ortam olarak nitelenen toplumsal olaylarda kullanılmaları, bize göre, yanlıştır. Gerek toplum psikolojisi gerekse genel eğitim düzeyi olarak yeterli olmayan bu gençler, toplumsal olayların ortasına itilmekte ve sık sık büyük sorunlar yaşanmaktadır. Oysa, çağdaş ülkelerde, toplumsal olaylarda genellikle tecrübeli ve eğitimli polis memurlarının kullanımı yoluna gidilmektedir.

Sayın milletvekilleri, poliste süratle branşlaşma gerçekleşmeli ve bu ,geliştirilmelidir. Trafik polisi trafik, Çevik Kuvvet polisi de toplumsal olaylar konusunda eğitilmeli ve donanımlı hale getirilmelidir.

Polis teşkilatının ekonomik ve sosyal sorunlarının bir türlü çözümlenmemesi de, olaylardaki nahoş gelişmelere yol açmaktadır. Zaman zaman 24 saat görevli kılınan bir polis memurunun sinir sisteminin bozukluğu, karşısındaki kitleyi bir düşman gibi görmesine neden olabilmektedir. Buna, bir de ekonomik yetersizlik eklenince, polis teşkilatı ,görevini tam anlamıyla yerine getiremeyen bir yapı içerisine sürüklenmektedir. Polisin sosyal gereksinimlerinin yeterince karşılanmaması da, özellikle toplumsal olaylarda ortaya çıkmaktadır.

Emniyetin, kendi içerisinde yaşanan bu büyük sorunda, yanlışların içlerinden temizlenmesi uygulaması yerindedir. Metin Göktepe'nin ölümünde etkisi olduğu iddia edilen 15 polis memurunun teşkilatla ilişkilerinin kesilmesi ,doğru bir girişimdir; ancak, bu tür olaylarda, genel olarak tüm polis teşkilatını da suçlamak doğru değildir. Gerek Bakanlığın gerek teşkilatın yapması gereken, demokrasi, insan hak ve hürriyetleriyle bağdaşmayan işler yapan, vatandaşa kötü davranan mensupların, bu yüce çatı altından temizlenmesi yolunda daha etkili olmaktır. Tartıştığımız olayda kişileri değil, öncelikle kurumları ve bu kurumların anlayışlarını ameliyat masasına yatırmalıyız. Bu kurumların saygınlığını sağlamanın yolu, onları her türlü denetim ve tartışmaya açmaktan, çok seslilikten geçer. Bu yapılmazsa, yanlış uygulamaların, işlenen suçların örtbas edilmesi, devlet içerisinde devlete zarar vermeyi de hedefleyen bazı suç oluşumlarının doğmasına neden olur; bu, devlete de zarar verir.

Değerli milletvekilleri, olaya ışık tutmak amacıyla, rapora da yansıyan bazı ifadelerden çok kısa başlıklar vermek istiyorum.

Avukat Gülizar Tuncer "insanlar cop ve kalasla dövüldü; polisler insanları dövmekten yorulmuştu" diyor.

Yaşar Gökışık (polis müfettişi) "tekerlekli iskemleli felçli bir kişi de sandalyesiyle gözaltına alınmıştı" diyor.

Orhan Taşanlar (dönemin Emniyet Müdürü) "Metin'in, gözaltına alınmasında yaşanan kargaşa sırasında darbe aldığını sanıyorum. Metin, hastaneye kaldırılsa kurtarılabilirdi" diyor.

Ş. M. adlı polis memuru, "neden dövdüklerini sordum, bana 'ezan okumasını, İstiklal Marşını bilmiyor' cevabını verdiler, bir tekme de ben attım" diyor.

Sayın milletvekilleri, biraz da olayın bugününe gelelim. Acaba, dava sürüncemede mi bırakılmak istenmektedir?.. Dava, kamuoyundan mı gizlenmeye çalışılıyor?.. Eğer, adalet isteniyorsa ve bu yargılama demokratik bir gelişmenin adımı sayılacaksa, dava, kamuoyuna açık, hatta Simpson davası gibi kamuoyunun gözü önünde olmalıdır. Metin'in katilleri mutlaka cezalandırılmalı ve cezaları infaz edilmelidir. Dava, en kısa zamanda sonuçlandırılmalıdır. Kamuoyunun beklentisi bu yöndedir.

Davanın Aydın'a nakli, maalesef, kamuoyu gözlerinden uzak bir yargılamayı gündeme getirmiştir. Metin Göktepe'nin öldürülmesinden, sadece copları Metin'in kafasına vuran üç beş acemi Çevik Kuvvet polisi sorumlu değildir; bu kişilere cesaret veren, yasaları çiğnemesine göz yuman idarî ve siyasî yetkililer ile o günkü olayın müsebbibi yetkililer de kusurludur. Olay, suçlanan üç beş polisin cezalandırılmasıyla geçiştirilmemelidir. Metin'in katillerinin cezalandırılması kadar, bir daha böyle cinayetlerin olmaması da temel istemimizdir. "Kol kırılır, yen içinde kalır" anlayışıyla yanlışı düzeltemeyiz. İnsan hakları ve demokratikleşme konusunda, Türkiye'de, artık gereken adımları atmanın zamanı geldi, geçiyor bile.

İşte, siyasetin önünü açacak önemli bir yasayı, Demokratik Sol Parti, Türkiye Büyük Millet Meclisine sundu. Gençlerin, öğretim üyelerinin siyasete katkılarını hedefliyoruz. Bu, bir adımdır. Bundan sonrasında, yediden yetmişe herkesin doyasıya özgürlük soluduğu bir Türkiye, hedefimiz. İnsan haklarında, demokratikleşmede atılan her adım, daha çağdaş, daha güzel bir Türkiye demektir. O zaman, başka Metin'ler ölmez, başka anneler ağlamaz.

Hepinize saygılar sunuyorum. (DSP, CHP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Tartan.

Anavatan Partisi Grubu adına, Sayın Ahmet Alkan; buyurun efendim.

Süreniz 20 dakikadır.

ANAP GRUBU ADINA AHMET ALKAN (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yalova Milletvekili Yaşar Okuyan ve 21 Arkadaşı ile İstanbul Milletvekili Bülent Ecevit ve 12 Arkadaşının, Gazeteci Metin Göktepe Cinayetinin Açıklığa Kavuşturulması ve Faillerinin Ortaya Çıkarılması Amacıyla Meclis Araştırması Açılmasına İlişkin Önergeleri ve (10/3,4) Esas Numaralı Meclis Araştırma Komisyonu Raporu hakkında Anavatan Partisinin görüşlerini açıklamak üzere huzurlarınızdayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Evrensel Gazetesi Muhabiri Metin Göktepe, Ümraniye Cezaevinde öldürülen tutukluların cenaze törenini izlemek üzere gittiği Alibeyköy'de gözaltına alındıktan bir gün sonra, gözaltına alındığı Eyüp Kapalı Spor Salonunun bahçesinde ölü bulunmuştur.

Komisyon, araştırmanın amacını, raporunda, her ne kadar "mücerret olarak bir ölüm olayının araştırılması" ve "Emniyet Teşkilatının sistemiyle ilgili olarak mevcut aksaklıkların neler olduğu ve bunların giderilmesi için nelerin yapılabileceğini tespit" olarak ifade etmiş ise de, bizzat Sayın Okuyan ve 21 arkadaşı, önergelerinde, "Metin Göktepe nasıl ölmüş, belli değil, bizde kaydı yok" diyebilen veya "duvardan düşerek ölmüş" hükmünü açıklayabilen bir yönetim anlayışının tahlil edilmesi zarureti olduğunu ifade etmişlerdir.

Her ferdin yaşama hakkı, kanunun himayesi altındadır. Bu fert Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde yaşıyorsa, devlet olarak birinci görevimiz, bu temel taahhüdü yerine getirmektir. Cudi Dağlarında da İstanbul sokaklarında da sorumluluğumuz aynı ölçüdedir. Biliyor, görüyor ve inanıyorum ki, emniyet kuvvetlerimiz, polisi, askeri, sivil güçleriyle, bu kutsal hedefi temin edebilmek için var güçleriyle çalışmaktadırlar. Son dört yılı içerisinde 2 bin olayın faili meçhul kalmış olması, bu fedakârane, cansiperane gayretlere gölge düşürmektedir. Bunca çabaya ve bu uğurda verilen onca şehide rağmen, netice hâsıl olmuyor, olamıyorsa, yanlışlığın, titizlikle, her yerde ve her kademede mutlaka aranması lazımdır. İşte, soruşturma önergesi verilirken gözetilen temel amaçlardan biri de bu hususun tespitidir.

Bir başka önemli nokta, bu olay soruşturulmaz, sonucu kamuoyunu tatmin edecek nitelikte ortaya konulamazsa ve sorumluları bulunup, gerektiği şekilde cezalandırılamazsa, bütün polis teşkilatımızın, aleyhinde haksız ve kasıtlı olarak ortaya atılan menfi propagandadan etkilenmesi ve şaibe altında kalması tehlikesi, bizi, ülkenin geleceği açısından endişeye sevk eden önemli bir husus olmuştur.

Ayrıca, böylesine önemli bir araştırmayla, Türkiye Cumhuriyeti Devleti, demokratik geleneklerin oluşması sürecinde önemli bir adımı daha atmış ve en hassas kurumlarından birinde, cesaretle, kendi kendini sorgulama ortamını hazırlamıştır. Önerge, bu yönüyle de, demokrasi kültürümüzün yerleşip kökleşmesine olumlu katkılar sağlamıştır.

Bir yandan nelerin amaçlandığı ifade edilirken bir yandan da nelerin amaçlanmaması gerektiğini -siyasallaşmaya izin vermeyecek, objektif ölçüler içerisinde- ifade etmek mecburiyetindeyiz. Özellikle belirtmeliyim ki, araştırma önergesi vasıta yapılarak, emniyet teşkilatımızın bütününü hedef alan, onları demoralize edebilecek beyan ve suçlamalardan dikkatle sakınmaya mecburuz.

Türkiye'nin sıcak bölgesinden henüz döndüm. Güvenlik kuvvetlerimizin hangi zor şartlar altında çalıştıklarını sizler de biliyorsunuz, ben de yerinde müşahede ettim. Büyük şehirlerimizi hep biliyor, sıkıntılarını onlarla beraber yaşıyoruz. Güvenlik görevlilerimizin tamamının nasıl zor şartlarda, maddî ve manevî büyük güçlükler içerisinde olduklarını ve dev problemleri çözmek için mücadele ettiklerini görerek, münferit olayları vesile bilip genellemelere gitmek, bize ve bu ülkeye bir şey kazandırmaz. Biz, güvenlik kuvvetlerimizin mücadelesini takdir ve şükranla izliyoruz. Bu tartışmalardan varmak istediğimiz nokta, yanlışların tespit edilip hem mücadelemizin daha etkin ve kolay yapılmasını sağlamak hem de emniyet kuvvetlerimizin fizikî imkânlarını iyileştirmeye katkıda bulunmaktır. Ancak, polis teşkilatı içinde, bu kuruma layık olmayan insanların bulunduğunu, hem bu olayla hem de son günlerde yaşamakta olduğumuz çete olaylarıyla, ne yazık ki, inkâr edilemez bir biçimde tespit etmiş bulunuyoruz. Bu onurlu teşkilat, bünyesinde bulunan bu aykırı yapılanmaları ve kişilikleri de ayıklamaya mecburdur. Bizim mücadelemiz de, bu aykırı kişilikler ve yapılanmalarladır. 

Değerli Komisyonun çalışmalarını takdir ve saygıyla karşılıyorum; birçok tespit ve önerilerine de gönülden katılıyorum. Onun için, raporda zikredilen hususların ayrıntılı değerlendirmesine girmeden, bir iki esası tespit etmekle iktifa edeceğim.

Raporun genelinde ve sonuçlarında açıkça ifade ediliyor ki, olayda kötü muamele, ne yazık ki vardır. Bunun sebepleri ve derecesi hakkında da, değişik konumdaki kişi ve taraflar farklı yorumlar yapmaktadır. Komisyon, bu noktada, bizim de katıldığımız şekilde, idarî yönden gerekenin yapıldığını, cezaî yönden de İstanbul 6 ncı Ağır Ceza Mahkemesinde dava açıldığını ve işlemlerin devam ettiğini de tespit etmiştir. Böylece, konu, bağımsız Türk adaletine intikal ettirilmiştir. Bu noktada, yüce yargıyı etkilemeye dönük değerlendirmelerden de özenle kaçınılması gerektiğine inanıyorum. Gereken yapılacaktır. Önemli olan, bundan sonra aynı hataların tekrar edilmemesidir, bunun için, alınması gereken önlemlerin doğru tespit edilmesi ve cesaretle uygulanmasıdır.

Araştırma esnasında aşılamayan bir handikap; ifadesine başvurulan insanlardan üçte ikisini değişik rütbelerden emniyet görevlilerinin, geri kalanların da, olayların içinde olduğunu, ifade vermek istediğini beyan ederek, tamamı da emniyet güçleri aleyhinde ifade veren gönüllü insanların oluşturmasıdır. Gözaltına alındıktan sonra serbest bırakılan, ortalama vatandaşın ifadesine erişme imkânının bulunamamış olması, olayın gelişmesini sağlıklı değerlendirmek bakımından bir eksiklik olarak göze çarpmaktadır. Zira, gözaltına alınan binden fazla insanın gözaltı tutanağı, bir bölümünün de serbest bırakma tutanağı yoktur. Serbest bırakma tutanağında ismi bulunan insanlara da ulaşma imkânının olmadığı resmî makamlarca ifade edilmiştir. Bu soruşturmada olayın içinde bulunan ve güdümlü ifade vermeyebilecek, ön yargısız tanıkları dinleme imkânını yok etmiş gözükmektedir. Bunun, araştırma muhtevasına olumsuz yansıması da kaçınılmazdır.

Raporun muhtelif yerlerinde tekrar edilen "toplumsal olaylarda, bir örgütün, kendi reklamını yapmak için topluluk oluşturduğunu, bu topluluğun, ortada herhangi bir olay olmadan dağılması halinde örgütün reklamının yapılmasının mümkün olmadığını ve basında yer alamadıklarını; bu nedenle, mutlaka polisle çatışması ve polisi, güç kullanır hale getirmesi gerekliliği" türündeki ifadeler, olayın öncesinin de ciddiyetle ve dikkatle araştırılması, bunun arkasındaki sebeplerin de ortadan kaldırılmasına yönelik tedbirlerin alınması gerekliliğini ortaya koymaktadır. Bu tedbirlerin de tek yönlü tedbirler olamayacağı, mutlaka geniş kapsamlı değerlendirmeler ve tedbirlerle sonucun alınabileceği açıktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;  yaşama hakkı kutsaldır, bundan vazgeçilemez, vazgeçilmeyecektir de; ancak, bu hakkın, tek yönlü ve tek bir kurumun çabalarıyla temin edilmesinin mümkün olmadığı araştırma raporuyla da teyit edilmiştir.

Esasen, bir milletin kurumlarından büyük çoğunluğu, arzu edilen seviyede değilse, bir tek kurumun mükemmel olmasını beklemek de mümkün değildir. Artık, her toplumsal olayın arkasında bir tek sebebin olmadığı, aksine, gelinen noktanın çok aktörlü birtakım süreçler zincirinin neticesi olduğu çok iyi bilinmektedir. Nitekim, Araştırma Komisyonu raporunda polis tarafından Şubat 1996'da yaptırılan araştırma sonuçlarına önemle yer verilmesi ve katılınması bu yaklaşımın sonucudur. Bu önerilere ve tespitlere katılıyoruz. Polisin, işe alınmasından başlayarak, eğitiminin, fizikî imkânlarının, maddî imkânlarının, yasal düzenlemelerinin yetersizliğine, diğer kurumlardaki yavaş işleyişin polis ve teşkilatını etkilemesine varıncaya kadar pek çok konuya katılıyoruz. Bunun için çok yönlü çözümlerin getirilmesi gerektiğini ifade etmekle yetineceğim.

Ancak, bir hususu ilave etmek ihtiyacındayım;: Türkiye Cumhuriyeti ve Türk Milleti, tarihinin en zor geçidinden geçiyor, en zor ve büyük değişimi yaşıyor. Bin yıllık tarım toplumu, sanayi ve hizmet toplumu olma sürecinin ve büyük bir kültür değişiminin sancılarını yaşıyor. Bu zor dönem, bizi, 10 milyonluk İstanbul'un, 25 bin polisle güvenliğini sağlamak; yeteri kadar profesyonelleşmemiş, psikolojik eğitimden, meslekî olgunluk sürecinden geçmemiş, genç, tecrübesiz ve heyecanlı insanlarla, büyük tahriklere açık  toplumsal hareketleri kontrol etmek zorluklarıyla karşı karşıya getirmektedir.

Bu zor dönemeçte, küçük grup kültüründen şehir kültürüne geçişi sağlayamayan, büyük gelir dengesizlikleri içinde geleneksel değerleri sarsılan, potansiyel suçlu üretme yüzdesi son derece yüksek bir fizikî, sosyal ve ekonomik kokuşmuşluk ortamıyla karşı karşıyayız. Bu büyük bataklığın acilen kurutulması gereklidir. Emniyet kuvvetlerimizin, bu süre zarfında hata yapmadan, insan hakları ihlallerine girmeden görev yapmalarının son derece anlamlı olduğuna inanıyorum; bunun gerekliliğine inanıyorum. Bunun için, emniyet teşkilatımızın bütün kurumsal yapısını gözden geçirmemiz zarureti, artık, herkesin üzerinde ittifak ettiği bir gerçek haline gelmiştir.

Metin Göktepe, polis teşkilatı içindeki iletişim ve koordinasyon eksikliği sebebiyle kaybedilmiş bir kişi olarak hatırlanacaktır; raporda bu ifade edilmiştir. Bu eksikliğin en kısa sürede giderilmesi temel hedeflerimizden biridir; ancak, asıl hedeflenmesi gereken, ülke genelinde makro dengeleri kurabilecek yeni bir kurumsallaşma, gelişme, yerleşme ve kültürleşme programı içinde, hedefler, fikirler ve kurumlar arasında güçlü ve sağlıklı iletişimi kurmak olmalıdır. Bu bütüncül ve geniş kapsamlı yaklaşımın hayata geçirilebilmesi için, yönetimde "bizde kaydı yok, nasıl ölmüş belli değil" veya "duvardan düşerek ölmüş" inkârcılığından, tefekkür sığlığından ve kolaycılığından kurtulmamız gereklidir. Bu anlayışı, devlet ve idare ciddiyetiyle bağdaştırmak da mümkün değildir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sonuç itibariyle şunu ifade etmek istiyorum : Yalova Milletvekilimiz Sayın Okuyan ve 21 arkadaşıyla, İstanbul Milletvekilimiz Sayın Bülent Ecevit ve 12 arkadaşı tarafından verilen bu araştırma önergesi, önemli ölçüde amacına ulaşmıştır. Bu sayede, basının ve kamuoyunun konuya ilgisi canlı tutulmuş, olayın adlî takibatının hızlandırılması sağlanmıştır; Meclis, denetim konusunda, cesaretle, hassas bir konuyu araştırma konusu yapıp, yönetimde şeffaflık konusunda önemli bir geleneği başlatmıştır. Ayrıca, çok önemsediğimiz emniyet teşkilatının saygınlığı üzerinde titizlenilmiş; fakat, bundan sonra aynı hatalara düşülmemesi için yapılan yanlışlıklar da cesaretle ve isabetle tespit edilmiştir. Bu önerilere, ANAP Grubu olarak katıldığımızı ifade etmek istiyorum. Bununla da kalınmayarak, somut bazı tekliflerin tartışmaya açılması da, bize, konuya ilişkin düşüncelerimizi açıklama fırsatını vermiştir. Bu tespitlerin ışığında çözüm için gerekli her tür çabanın içinde olacağımızı ve milletimizin yararına olacak her türlü teklifin, nereden gelirse gelsin, yanında olacağımızı, Anamuhalefet Partisi Grubunun sorumlu ve yapıcı muhalefet anlayışının değişmez ilkesi olarak, bir kere daha ifade etmekten mutluluk duyuyor ve hepinizi saygıyla selamlıyorum. (ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Alkan.

Refah Partisi Grubu adına Sayın Ahmet Dökülmez; buyurun. (RP sıralarından alkışlar)

Sayın Dökülmez, süreniz 20 dakikadır.

RP GRUBU ADINA AHMET DÖKÜLMEZ (Kahramanmaraş) – Sağ olun Başkanım.

Sayın Başkan, değerli üyeler; 68 sıra sayılı Meclis Araştırma Komisyonunun raporuna ilişkin Refah Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Sözlerime başlarken, hepinizi hürmet ve saygıyla selamlarım.

8 Ocak 1996 tarihinde, Eyüp Kapalı Spor Salonunun önünde ölü olarak bulunan Gazeteci Metin Göktepe cinayetinin aydınlatılması ve faillerinin ortaya çıkarılması amacıyla kurulan Araştırma Komisyonunun raporunu görüşüyoruz.

Türkiye Büyük Millet Meclisinin 20 nci Dönem milletvekilleri olarak, göreve başlar başlamaz böyle bir konunun ele alınması ve üzerine gidilmesi çok isabetli olmuştur. İki ayrı önergeyle konuyu Meclis gündemine getirmiş olan Anavatan Partisi Grubu ve Demokratik Sol Partili arkadaşlarıma bir kez daha teşekkür ediyorum. Meclisimizde, 20 nci Dönem 1 inci Yasama Yılında ilk görüştüğümüz araştırma önergesi bu olmaktadır; yanılmıyorsam, üzerinde müzakere yaptığımız ilk araştırma raporu da budur.

Değerli arkadaşlar, raporda ne görüyoruz; raporun "Komisyonun Kuruluşu" başlıklı bölümünü okuduğumuzda, dikkatimizi ilk çeken şey, aynı konuda Meclis Başkanlığına iki ayrı raporun verildiğini görmemizdir.

İlk rapor 15.5.1996 tarihini taşımaktadır. Bu raporun ekinde, Komisyonun bir kararı var. Bakın ne diyor bu Komisyon kararında: "Komisyonumuz 14.5.1996 Salı günü saat 14.00'te 475 numaralı salonda, Komisyon Başkanı İstanbul Milletvekili Mehmet Ali Şahin'in başkanlığında; üyeler, Van Milletvekili Mahmut Yılbaş, İzmir Milletvekili Hakan Tartan, İstanbul Milletvekili Gürcan Dağdaş ve İstanbul Milletvekili Göksal Küçükali'nin iştirakleriyle toplanarak, aşağıdaki kararı almıştır: 6 Mayıs 1996 tarihinde Metin Göktepe'nin gözaltı sırasında dövülerek öldürüldüğüne dair iddialarla ilgili kamu davası açılmış olmasının tespiti nedeniyle, Anayasanın 138/3 maddesinde ifade edilen 'Yasama Meclisinde yargı yetkisinin kullanılması anlamına gelen soru sorulamaz, görüşme yapılamaz veya herhangi bir beyanda bulunulamaz' açık hükmüne dayanılarak Komisyon çalışmalarına son verilmesine ve şu ana kadar elde edilmiş bulunan belge, bilgi ve delilleri içeren dosyaların davaya bakmakta olan İstanbul 6 ncı Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmek üzere, Meclis Başkanlığına intikaline karar verilmiştir."

Bu kararın altında 6 kişinin ismi var; 3 tanesinin imzası, 2 tanesi imzada bulunamadı şeklinde...

Neden böyle bir karara gerek duyulmuş: Komisyon Başkanı İstanbul Milletvekili Mehmet Ali Şahin, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına 13.5.1996 tarihinde bir dilekçeyle başvuruyor ve "basında çıkan birtakım haberler üzerine, 8.1.1996 tarihinde gözetim altında öldürüldüğü ileri sürülen gazeteci Metin Göktepe olayıyla ilgili, Savcılığınızca hangi tarihte kamu davası açıldığına dair dilekçeme derkenar verilmesini arz ederim" diyor. İstanbul Savcılığı cevap vermiş: "İstanbul Milletvekili ve Metin Göktepe Cinayetinin Araştırılması Komisyonu Başkanı Mehmet Ali Şahin imzalı 13.5.1996 tarihli dilekçede belirtilen Gazeteci Metin Göktepe olayıyla ilgili olarak, Başsavcılığımız, esas 1996/7149 sayımıza kayden 6.5.1996 tarihinde İstanbul 6 ncı Ağır Ceza Mahkemesinde kamu davası açılmıştır" demiş. İstanbul Cumhuriyet Savcılığının verdiği bu yazılı bilgi üzerine, Komisyon Başkanı, oturmuş, Meclisin, Anayasanın 138 inci maddesinin üçüncü fıkrasında belirtilen yargı yetkisini kullanamayacağı gerekçesiyle, Komisyonun işini bitirmiş ve dosyayı Meclis Başkanlığına göndermiş. Bu karar üzerine, Meclis Başkanlığına, 15.5.1996 tarihli, Komisyonun yaptığı çalışmaları özetleyen, ekli tutanaklarının ayrı bir yazıyla gönderileceğini beyan eden bir rapor gönderilmiş ve Komisyon kararlarının da rapora eklendiği söylenmiştir.

Şu anda görüşülen rapor, görüştüğümüz rapor, bu rapor değil. Peki hangi rapor? İncelemelerimize göre, İçtüzüğe aykırı olarak, Komisyonun birkısım üyelerinin, Komisyon Başkanına rağmen ve daha önce alınmış kararlarına aykırı bir şekilde yaptıkları çalışma sonucu hazırlamış oldukları raporu görüşüyoruz.

Görüşmekte olduğumuz bu rapor, neden İçtüzüğe aykırı?

Bir: Komisyon 14.5.1996 tarihinde biraz önce okuduğum kararı almış ve Meclis Başkanlığına, çalışmalarının neticesini bir raporla bildirmiş, çalışmalarına son vermiştir. Bundan sonra, Komisyonun çalışması mümkün mü? Bir açıdan mümkün. Eski Tüzüğün 44/2, yeni Tüzüğün 43/2 maddesine göre, komisyon raporu, Meclis Başkanlığına verilmeden önce, komisyon üye tamsayısının salt çoğunluğunun gerekçeli ve yazılı isteği üzerine bir defa için mümkün. Bu istem nereye yapılacak? Komisyon Başkanlığına. Ama, Komisyon defteri kapatmış; aynen mahkemelerde gördüğümüz gibi, bir kere karar verdikten sonra, Komisyonun,  dosyayı yeniden açması, kararı yeniden müzakereye açması mümkün değil. Üstelik, Komisyon Başkanlığına da müracaat edilmemiş. 16 Mayısta, Komisyonun birkısım üyeleri, medyanın birtakım çağrıları üzerine, Meclis Başkanlığına şikâyet için gitmişler ve dilekçe vermişler. Bu dilekçe üzerine, Meclis Başkanlığı da, Komisyona 16 Mayıs'ta bir yazı yazarak, Araştırma Komisyonunun konusunun Anayasanın 138/3 maddesine girmediğini iddia etmiş ve Komisyona, "siz gidin çalışın" demiş. Halbuki, Komisyonu, ancak, Komisyon Başkanı toplantıya çağırabilir. Tüm bunlara rağmen, daha sonra Komisyon Sözcüsü -buna ilişkin yazıların hepsi burada var- Komisyonu toplantıya çağırmış. Yapılan bu iş yanlış. Çünkü, Meclis İçtüzüğünün 26 ncı -eski İçtüzüğün 27 nci- maddesi "komisyonlar, kendi başkanları tarafından toplantıya çağrılabilirler" der. Komisyon Başkanının böyle bir çağrısı yok; ama, sözcüsü tarafından çağrılmış, toplanmış, şu ana kadar duyduğunuz, çoğunlukla da daha önceki birkısım emniyet mensuplarınca ve müfettişlerince yapılan, Komisyon tarafından ortaya konulmayan birtakım şeyler dile getirilmeye başlanmış.

İkinci bir husus: Komisyonların, Meclis Başkanlığınca toplantıya çağrılması bir defaya mahsustur; o da Genel Kurulca üye seçimi tamamlandıktan sonra. Görev taksimatı yapmış olan bir Komisyon üzerinde Meclis Başkanının yetkisi sadece denetimden ibarettir, başka bir tasarrufu söz konusu olamaz. O halde, Meclis Başkanının ve iki üyenin dışında kalan diğer Komisyon üyelerince hazırlanan bu rapor, bir komisyon raporu mahiyetini taşımamaktadır. Meclis Başkanlığı, bu açıdan hata yapmıştır. İçtüzüğe uygun alınan karara dayalı, Komisyon Başkanı ve iki üyenin imzasını taşıyan rapor burada görüşülmeliydi. Gerek Meclis Başkanlığı ve gerekse birtakım Komisyon üyeleri böyle bir yola niçin gittiler; bu cinayetin açıklığa kavuşturulması ve faillerinin ortaya çıkarılmasının yargı yetkisini kullanmak olmadığı iddiasıyla. Peki, bu iddia sahiplerinin hazırladığı rapor, Gazeteci Metin Göktepe cinayetini açıklığa kavuşturmuş mudur, faillerini ortaya çıkarmış mıdır?

Bakın, raporu inceleyen arkadaşlarımız görmüştür, Meclis Araştırma Komisyonu Heyeti, göreve başlamadan önce, İçişleri Bakanlığının yetkili müfettişleri, emniyet teşkilatının yetkili müfettişleri, soruşturmaları yapmışlar, ifadeleri almışlar, olayın ipuçlarını meydana çıkarmışlar; ondan sonra, Meclis Araştırma Komisyonu üyeleri de göreve başlamışlar, aynı kişilerin ifadelerini almışlar; Araştırma Komisyonu üyeleri huzurunda ifade veren birkısım tanıklar da, daha önce verdikleri beyanların baskı altında verildiğini iddia edecek şekilde –olayı açıklığa kavuşturmak değil, daha da kapalılaştıracak şekilde– bir tavrın içine girmişlerdir.

Hâsılı, sonradan görev yapan Meclisin görevlilerinin, milletvekillerinin, asıl yetkili Komisyonun verdiği karardan sonra ısrarla göreve devam eden arkadaşların şu raporun ortaya çıkmasında hiçbir dahilleri olmamıştır; sadece, orada, yeminli kâtiplerin ifadelerine başvurmaktan başka. Yeminli kâtiplerin ise –hukukçu olan arkadaşlarınız da vardır– hiçbir zaman, ifadeler alınırken, dayak atıldığı, baskı altına alındığına dair ben, bugüne kadar kayıtlarda herhangi bir beyanına rastlamadım.

Şimdi, enteresan bir konu; bizim bu söylediğimiz iddiaya –iddia değil ki, aslında sabit olan husustur– görüşmekte olduğumuz bu raporun 105 ve 106 ncı sayfalarındaki sonuç kısmında aynen, "Komisyonun, Metin Göktepe cinayetinin açıklığa kavuşturulması ve faillerinin ortaya çıkarılması amacına dayalı görevi dikkate alındığında, 14.2.1996 tarihli Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurul toplantısında Meclis Başkanının da ifade ettiği gibi 'faillerin bulunmasını temin etmek amacı' idarî soruşturma aşamasında, soruşturma yapan yetkililerin olay faillerini araştırma ve bulmalarının Memurin Muhakematı Kanunu Muvakkatından doğan görevleri gereği olması, adlî işlem safhasına gelindiğinde ise, bu kişilerin suçlu olup olmadığının tespiti işinin yargı yetkisi içerisinde kalan bir husus olması nedenleriyle Komisyon, faillerin bulunması yönünde hiçbir faaliyet göstermemiştir" diye, Komisyon raporunda açıkça ikrar ediliyor.

Şimdi, bu raporu hazırlayan Komisyon üyelerine soruyoruz: Madem ki, bir cinayetin aydınlatılması ve faillerinin ortaya çıkarılması, Yasama Organının yargı yetkisini kullanmak anlamına geliyordu, neden bu doğrultuda hazırlanan ilk karara ve rapora muhalif kalarak, itiraz ederek, çalışmalarınıza devam ederek zaman kaybına sebep oldunuz? Çünkü, Komisyon Başkanı Mehmet Ali Şahin'in, Komisyonun görevinin sona erdiğine dair verdiği raporun tarihi 14.5.1996, bu raporun tarihi ise 19.7.1996. Yani, iki ayı aşkın bir süre kaybına sebep olunmuştur. Neden, "Refah Partili Komisyon Başkanı Mehmet Ali Şahin bu olayı örtmek istiyor" diye basında dünya kadar yaygaralar çıkarılmıştır, "Metin Göktepe'yi ikinci defa öldürdü" diye açıklamalarda bulunulmuştur?

Değerli arkadaşlarım, görüşülmekte olan raporla ilgili usulî açıdan bu değerlendirmelerden sonra, konunun esasıyla ilgili olarak bir hususa değinmek istiyorum. Her ferdin yaşama hakkı kanun himayesi altındadır. Kanun ve devletin himayesi altındaki kişilere, kim olursa olsun, olumsuz davranışlarda bulunmak asla tecviz edilemez. Özellikle, kamu görevi yapan bir gazetecinin gözetim altında öldürülmüş olması fevkalade üzücüdür.

Bu olay artık yargıya intikal etmiştir. İnanıyoruz ki, bağımsız yargı, bu cinayeti bütün çıplaklığıyla aydınlatacak ve faillerini tespit edecek, yasaların tayin ettiği en ağır cezaya çarptıracaktır. Biz, yargı organlarına güveniyoruz. Gazeteci Metin Göktepe'nin yakınlarının ve basın camiasının da yargıya güvendiğine inanıyoruz. Merhum Göktepe'nin yakınlarına bir kez daha başsağlığı diliyoruz.

Şu hususu da belirtmeden geçemeyeceğim: Her yerde, her toplulukta zaman zaman hatalı hareket edenler bulunabilir. Birkaç kişinin yasadışı davranışı sebebiyle emniyet camiasını tümden suçlamak mümkün değildir. Emniyet mensuplarımız, milletimizin gözbebeğidir; onların en mükemmel hizmetleri yapabilmeleri için gerekli şartları hazırlamak da bizlerin görevidir.

Neticeten, bu araştırma önergesiyle, milletvekilleri ve Parlamento olarak, elbette gerekli sonuçları çıkarmak zorundayız. Yargıya intikal etmiş, suçlu olup olmadığı henüz kesinleşmemiş kişilerle ilgili, olaylarla ilgili araştırma ve soruşturma önergelerimiz mutlaka yargıya saygı sınırları içerisinde olmalıdır. Bu konuyla ilgili olarak hazırlanan her iki raporun da sonuçları, inanıyoruz ki bundan sonraki bu tür olaylara ve tavırlarımıza ışık tutacaktır.

Ben, burada, sözlerimi bitirirken, bu olaylar dolayısıyla ölen Metin Göktepe'ye rahmet, yakınlarına ve basın camiasına tekrar başsağlığı diliyor, hepinizi hürmet ve saygıyla selamlıyorum değerli arkadaşlar.(RP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Dökülmez.

Gruplar adına son konuşmaya geçmeden önce, Sayın Dökülmez'in, konuşmasında, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına yönelttiği, bir yanlış işlemde bulundurma ithamına kısaca yanıt vermek istiyorum.

Bu iddia yeni değildir, daha önce de öne sürülmüştür. Bu iddianın doğru olmadığının, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bugün görüşmekte olduğumuz konuyla ilgili olarak doğru bir işlem yaptığının yanıtları, Komisyon dosyasında ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin arşivinde vardır; bu açıklamayı yapmak istiyorum

Şimdi, sözü, Doğru Yol Partisi Grubu adına Sayın Cevher Cevheri'ye veriyorum.

Buyurun Sayın Cevheri.(DYP sıralarından alkışlar)

Sayın Cevheri, konuşma süreniz 20 dakikadır.

DYP GRUBU ADINA İ.CEVHER CEVHERİ (Adana) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Metin Göktepe cinayetinin açıklığa kavuşturulması ve faillerinin ortaya çıkarılması amacıyla kurulan Meclis Araştırma Komisyonu raporu üzerinde yapılmakta olan görüşmelerde, Doğru Yol Partisi Grubu adına düşüncelerimi ifade etmek üzere söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygılarımla selamlarım.

Ümraniye Cezaevinde meydana gelen olaylarda ölen Orhan Özen ve Rıza Boybaş isimli şahısların 8.1.1996 günü Eyüp Alibeyköy Mezarlığında defnedilmeleri sebebiyle, cenaze merasimine katılmak üzere yöreye gelen ya da katılacağı tahmin edilen -resmî rakamlara göre- yediyüzü aşkın kişi, olay çıkarma ihtimaline binaen gözlem altına alınmışlardır.

İlçedeki karakolların yetersizliği sebebiyle, Eyüp Kapalı Spor Salonundaki gözlem altına alma işlemi esnasında ve sonrasında, Metin Göktepe isimli gazeteci hayatını kaybetmiş, bazı vatandaşlar da hakaret ve dayak muamelesine maruz kalmıştır. Olay hakkında İçişleri Bakanlığınca açılan soruşturmanın uzun süreceği ve nasıl sonuçlanacağı belli olmadığı gerekçesiyle, Yalova Milletvekili Sayın Yaşar Okuyan ve arkadaşları ile İstanbul Milletvekili Sayın Bülent Ecevit ve arkadaşlarının verdikleri iki ayrı önergeyle, konunun açıklığa kavuşturulması ve faillerinin bulunmasına yardımcı olunması amacıyla Meclis araştırması açılmıştır.

Üyesi olarak görev yaptığım Araştırma Komisyonu, ciddî ve kapsamlı bir çalışma yapmış ve 19.7.1996 tarihinde raporunu Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sunmuştur. Komisyon çalışmaları esnasında, Anayasanın 138 inci maddesinin üçüncü fıkrasındaki "Görülmekte olan bir dava hakkında Yasama Meclisinde yargı yetkisinin kullanılması ile ilgili soru sorulamaz, görüşme yapılamaz veya herhangi bir beyanda bulunulamaz" hükmü karşısında, Komisyonun mevcudiyeti ve faaliyetleri hakkında tereddütler doğmuş, birkısım üyeler görevden çekilmiş ve Komisyonun da varlığının sona erdirilmesi yönünde işlem yapmışlardır; ancak, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı, Komisyonun Genel Kurulun verdiği araştırma görevinden kaçınamayacağını, Anayasanın getirdiği kısıtlamanın, münhasıran yargı yetkisinin kullanılmasıyla ilgili işlemleri kapsadığını yazılı olarak bildirmiştir. Komisyon da Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bu görüşleri doğrultusunda ve Anayasanın ruhuna uygun bir şekilde çalışmalarını sürdürmüş ve tamamlamıştır. Herhangi bir sebeple komisyon başkanının görevini yapmadığı ya da yapamadığı hallerde, komisyon başkanvekilinin komisyon çalışmalarını sürdürmek yönünde komisyonu toplantıya çağıracağı Anayasamızın ve İçtüzüğümüzün gereğidir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; genç bir insanın hayatına mal olan bu acı olay, birçok tartışmayı, kamuoyunun ve Meclisin önüne getirmiştir. Dosya münderecatına göre, bütün kusuru, görevli memura itiraz mahiyetinde birşeyler söylemek olan Metin Göktepe, önce gözlem altına alınmış, sonra dövülmüş ve nihayet canlı veya ölü olarak bir kenara bırakılmıştır. Bazı tanıkların beyanlarına göre Metin Göktepe dayak sonucu bayılınca, başına su dökülerek ayıltılmış ve yeniden dövülmüştür. Su dökülen şişenin üzerindeki marka dahi belirtilmektedir bu tanıkların beyanlarında. Adlî tıp raporu ve fotoğraflarda, maktulün baş kısmına sert cisimlerle vurulan darbeler açıkça bellidir. Her şeye rağmen, eğer, Metin Göktepe, tedavi için zamanında hastaneye götürülseydi ya da birkısım polis memurlarının bu yönde, amirlerine yönelik uyarılarına kulak verilebilseydi, belki, bu insan hayatını kaybetmeyecekti.

Bu gazetecinin görüşlerini hiçbir şekilde paylaşmayabiliriz; hatta, bu görüşleri tehlikeli ya da zararlı bulmak da mümkündür. Mensubu olduğu gazetenin yayınlarından rahatsız da olunulabilir veyahut bu insan, kanunların suç saydığı bir eylemin içinde de olabilirdi; ağır bir cürmün faili dahi olabilirdi -böyle değil; ama, böyle de olabilirdi- ama, bütün bunlar onun itilip kakılmasını, ezilmesini ve hayatına son verilmesini asla haklı gösteremez. Yaşama hakkı bir insanın en önde gelen hakkıdır; bu hakkı tanımak, bu hakka saygı göstermek, hem toplumun hem devletin aslî görevidir. Direnmeyen, karşı koymayan, kendisini savunacak durumda olmayan birisine cebir kullanılmasının kabul edilir tarafı yoktur.

Bu gibi cenaze törenlerinin yasadışı örgütlerce alabildiğine istismar edildiği, orada bulunan insanların provoke edildiği gayet açıktır. Bu kabil hareketlere izin verilmemesi, önleyici tedbirlerin de güvenlik kuvvetleri tarafından alınması son derece normaldir. Kamu düzeninin ihlal edildiği ve güvenlik kuvvetlerine karşı konulduğu hallerde, yasalar, güvenlik kuvvetlerinin belli vasıta ve imkânlarla direnci kırmasına ve kuvvet kullanmasına cevaz vermektedir; ancak, direnmenin olmadığı yerde kuvvet kullanmak, yasaların açıkça çiğnenmesidir.

Üniforma ve silah, devlet gücünün sembolüdür. Bu imkânlara sahip kişilerin gücünü keyfî olarak kullanması, kuralları tanımaması, ancak kapalı ve baskıcı rejimlerde söz konusudur. Türkiye, böyle bir ülke değildir, olmamalıdır ve olmayacaktır. Esasen, bir toplumun gelişmişliğinin en önde gelen ölçülerinden birisi de, devlet gücünün sınırlanması, kurallara bağlanması ve kullanılmasının kontrol edilmesidir. Kontrolsüz bir devlet gücünün, siyasî düşüncelerin, hınçların, öfkelerin, komplekslerin etkisiyle kullanılan kamu gücünün, muhataplarının fizikî varlıkları ve psikolojileri üzerindeki tahribatı çok ağır olmaktadır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; her toplulukta olduğu gibi, güvenlik kuvvetlerinin içerisinde de kuralları çiğneyen insanlar bulunabilir. Bu ihlallerin zaman zaman şiddete dönüştüğü ve hatta, bu olayda olduğu gibi, insan öldürülmesi noktasına vardığı da bir gerçektir. Nitekim, iddianame mahiyetindeki İstanbul İl İdare Kurulunun kararında birkısım sanıkların fiilleri Türk Ceza Kanununun 463 üncü maddesi kapsamında mütalaa edilerek, adam öldürme kastının mevcudiyetine işaret edilmiştir. O halde, devleti temsil durumunda olan kişilerin yasaları çiğneyerek giriştikleri eylemler, müsamaha edilmediği, üstünün örtülmediği ve takibatta ihmalkâr davranılmadığı sürece devleti bağlamamalıdır. Sorumluluğun şahsîliği, ceza hukukunun temel prensiplerindendir. Gencecik bir insanın canına mal olan bu olayı meydana getirenler, neticede, belli sayıda kişilerdir. Onları kontrol etmekle görevli olup da bu görevini ihmal edenler ya da göz yumanlar da belli insanlardır. Sürekli toplumsal olaylarda görev yapan Çevik Kuvvetin gerginliği, yorgunluğu, meslekî tecrübelerinin noksanlığı, tahriklerin mevcudiyeti ve nihayet kontrol eksikliği, bu acı hadiseyi meydana getirmiştir. Bu noktaların belirtilmesi, elbette, failleri mazur göstermeye yönelik değildir. Haddi zatında, komisyonun asıl vazifesi, acı hadisenin, hangi şartların ve hangi psikolojik etkenlerin sonucu meydana geldiğini tespit etmektir ve hatta tekerrür etmemesine yönelik önerileri de, bu vesileyle dile getirmektir. Kaldı ki, faillerin tespiti ve cezaların tayini, yetkili mahkemenin işidir; Anayasanın 138 inci maddesi muvacehesinde Türkiye Büyük Millet Meclisinin bu fonksiyonu üstlenmesi mümkün değildir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; ortadaki ölüm olayı ile görevli kişilerin eylemleri arasında kurulacak illiyet rabıtasının da bir sınırı vardır. Hukuk mantığı içinde, bu bağı, gereğinden fazla genişletmek mümkün değildir. Sorumluluk dereceleri farklı da olsa, olayın meydana gelişinde kusuru olan insanlar, muayyen kişilerdir. Hiç şüphe yok ki, Göktepe'nin ölümü, hepimizi olduğu gibi, olay tarihinde görev yapan bütün yöneticileri de üzmüştür.

Faillere tolerans göstermek kesinlikle söz konusu değildir. Bazılarının, ifade alınması için meslektaşları tarafından günlerce gözlem altında tutulduklarını ve kendilerine fena davranıldığını söylemeleri de bunun bir misalidir.

Başından beri olayın üstüne kararlılıkla gidilmiş, bazı alt seviyedeki yöneticilerin olayı örtbas etme teşebbüsleri de, basınımızın da olayın üstüne kararlılıkla gitmesi sayesinde, sonuçsuz kalmıştır. İki mülkiye başmüfettişiyle bir polis başmüfettişinden oluşan heyet, son derece kapsamlı ve objektif bir soruşturma yapmıştır. Olayla ilgili bütün kişiler dinlenmiş, bütün belgeler incelenmiştir. Olayın aydınlanmasında bu çalışmanın büyük katkısı olmuştur. Bu vesileyle, bu çalışmayı yapan mülkiye başmüfettişlerine ve polis başmüfettişine de teşekkürü bir borç addediyorum.

İçişleri Bakanlığının vermiş olduğu soruşturma izniyle, İstanbul İl İdare Kurulunun lüzumu muhakeme kararlarında bazı görevlilerin soruşturma dışında tutulması birkısım haklı tenkitlere sebep olmuştur. İstanbul Valiliği İl İdare Kurulunun 8.2.1996 tarihli lüzumu muhakeme kararıyla 49 sanık hakkında Türk Ceza Kanununun 463, 245, 482 ve 228 inci maddeleri gereğince kamu davası açılmıştır. İstanbul Altıncı Ağır Ceza Mahkemesinde 23.7.1996 tarihinde yapılan ilk duruşmada, Yargıtayın güvenlik gerekçesiyle aldığı karar doğrultusunda, dosya, yargılama için Aydın Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmiş olup, duruşması 18.10.1996 tarihinde yapılacaktır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; polis teşkilatımız, tıpkı Türk Silahlı Kuvvetleri gibi, korumamız ve yüceltmemiz gereken bir kurumdur. Vatandaşın can ve mal emniyetini sağlamak uğruna şehitler veren bu müesseseyi yıpratmak, ülkemizin yararına değildir. Bu korkunç olaya sebebiyet veren kişilerin sorumluluklarını tayin etmek ve tecziye etmek, bağımsız yargının işidir. Bu manada, idare, üzerine düşen görevi fazlasıyla yapmıştır. Esasen, mevcut hukuk sistemi içerisinde, idarenin bunun ötesinde bir işlem yapması da mümkün değildir. Açık rejimlerde hiçbir şeyin üstünü örtmek mümkün değildir. Sorumluların müstahak oldukları cezalara çarptırılmaları, hem kamu vicdanını rahatlatacak hem de polis teşkilatını töhmet altında kalmaktan kurtaracaktır.

Metin Göktepe'nin ölümüyle sonuçlanan bu müessif olay, ümit ediyoruz ki, herkese acı bir ibret olur; öncelikle devlet gücünü elinde bulunduran insanlara ve bizlere ibret olur. Kamu gücüyle donatılmış kimselerin, bunu, keyfilik ile kurallara uygun kullanma arasındaki tercihlerin kendilerine bırakılmamasını idrak etmemiz bakımından bize örnek olmasında büyük yarar vardır ve nihayet, yasaların verdiği takdir hakkını kullanmak bakımından, bu gibi olaylarda hoşgörüye yer verilmemesi bakımından yargılama makamlarına da ibret olmasını diliyoruz.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bu düşünceler içerisinde, meydana gelen bu üzücü olayın verdiği elem içerisinde, merhuma Allah'tan rahmet dilerken, tüm basın camiasına ve yakınlarına başsağlığı diliyoruz. İnşallah, bir daha, bu Meclis çatısı altında, buna benzer bir olay için araştırma açılmasını ve müzakere açılmasını gerektiren bir olay olmaz diye ümit ediyoruz.

Bu düşünceler içerisinde, Yüce Meclisinizi saygıyla selamlıyorum. (DYP, RP, CHP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Cevheri.

(10/3, 4) ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HAKAN TARTAN (İzmir) – Sayın Başkan, kısa bir açıklama yapabilir miyim?

BAŞKAN – Şahsınız adına mı?..

(10/3, 4) ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HAKAN TARTAN (İzmir) – Komisyon adına.

ESAT BÜTÜN (Kahramanmaraş) – Bilmiyorum, İçtüzüğe ne kadar uygun olur. Önce Grubu adına konuştu, şimdi de komisyon adına konuşacak. İçtüzüğe uygun mu? Onu sormak istiyorum.

BAŞKAN – Hayır... Onu belirtecektim...

(10/3, 4) ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HAKAN TARTAN (İzmir) – O zaman başka bir komisyon üyesi arkadaşımız adına...

BAŞKAN – Başkanvekili konuşabilir ancak.

(10/3, 4) ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HAKAN TARTAN (İzmir) – Başkanvekilimiz şu anda yok.

BAŞKAN - Maalesef, bu durumda, başkanvekili yoksa, Komisyon adına açıklama alamayacağız.

Şahıslar adına söz talebi?.. Yok.

Komisyon adına, Başkanvekili olmadığı için, herhangi bir konuşma yapılamıyor.

Hükümet adına, buyurun Sayın Bakan.

(10/3, 4) ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HAKAN TARTAN (İzmir) – Sayın Başkan, Hükümet adına konuşma yapılmadan önce bir şeyi aydınlatmak adına bilgi verecektim; bu konuda aykırı bir görüş yoksa...

BAŞKAN – Ben de, o konuda, sanıyorum, Başkanlık adına görüşümüzü belirttim; bir sorun kalmadı.

Buyurun Sayın Bakan.

İÇİŞLERİ BAKANI MEHMET AĞAR (Elazığ) – Sayın Başkanım, saygıdeğer milletvekillerimiz; saygılarımı sunarak sözlerime başlıyorum.

Yüce Meclisimizin araştırma komisyonumuz aracılığıyla ortaya koymuş olduğu olay ve bu olaya ilişkin değerli grup sözcülerinin açıklamalarını dinledik. Gerçekten, olayla ilgili olarak, Sayın Refah Partisi Grubu sözcümüzün  hukuk ve usul tartışmalarına ilişkin açıklamalarını konumun dışında bırakmak kaydıyla bütün grup sözcülerimizin ortaya koyduğu meseleler tahtında bazı tespitler yapmakla sözüme başlayacağım.

Bunlardan bir tanesi -açık ve seçik görüldüğü gibi, gerçekten üzücü bir olay- bu olayın üzerine idarenin süratle eğilmesi ve bu eğilme içerisinde, olaya, çok ciddî ve objektif tahkikat kuralları içerisinde, gerçekten, sonuçtan da anlaşıldığı üzere, yetenekli müfettişlerle el konulması, çok objektif kural ve istikametler çerçevesi içerisinde çalışmalarının sağlanarak tahkikatın nihayetlenmesi ve bu nihayetlenen tahkikatın, önce il idare kurulu, daha sonra Danıştayca tasdik gören sonuçlarından sonra, Aydın Ağır Ceza Mahkemesine kadar uzanan bir çizgiyle yargılama sürecinin ortaya çıkmasıdır. Bu konuda örnek bir çalışma yürütüldüğü şeklinde müşterek bir tespit ve anlayış olduğu memnuniyetle görülmektedir.

İkinci tespit de emniyet teşkilatımızla ilgili bazı eleştiriler olsa bile, büyük bir memnuniyetle gördüğümüz gibi, bütün grup sözcülerimizin, teşkilatımızın vazgeçilmezliği, yıpratılmaması gerektiği, ancak, bu çerçeve içerisinde, birtakım daha başka tedbirlerin alınması suretiyle olabilecek bu tür muhtemel olayların önünü kapama ve gelecekte teşkilatın daha rahat, daha iyi imkânlar içerisinde çalışabilmesinde önünün açılması konusunda müşterek bir fikir birliği ve bu fikir birliğinin içerisinde de, eğer bu konuyla ilgili yasal bir değişiklik yapmak düşünülüyorsa, Meclisimizin buna büyük bir ittifakla destek vereceğinin görülmesi oldu. Bu da, bizim açımızdan son derece memnuniyet verici husustur.

Bu iki önemli tespiti yaptıktan sonra -olayı, daha önce konuşan değerli milletvekillerimiz detaylı bir şekilde anlattılar- söyleyeceğim şudur: Bu ve buna benzer olaylarda, hangi bakan görev başında olursa olsun, hangi siyasî partimiz bu siyasî makamı işgal ederse etsin, böylesine önemli olaylarda, tahkikatın, gerek kimler tarafından yapılacağı gerekse hiçbir etki altında kalınmadan konusunda devamının getirilmesi konusunda büyük bir hassasiyet gösterilmiştir.

Olay, seçim dönemi olması dolayısıyla, tarafsız İçişleri Bakanının olduğu dönemde meydana gelmiş, daha sonra kurulan Hükümet döneminde tahkikat devam etmiş, bizim dönemimizde de bu konuyla ilgili son aşamalara gelinmiştir. Bütün bu çerçeve boyunca, kurulan müfettiş heyetinde en ufak bir değişiklik yapılmamış, bunlara karşı en ufak bir şekilde etkide bulunulmamış ve hepimizin gördüğü sonuç çıkmıştır.

Ha, sadece bu olayda değil, zaman zaman meydana gelen, hepimizi üzen, gerçekten üzen, Sayın Alkan'ın da bahsettiği -işte, şimdi, moda oldu bu "çete" lafları- bu gibi olaylarda yapılan iş aynıdır.

Bu bakımdan, son günlerdeki bu tür gayretleri büyük bir üzüntüyle karşılıyoruz; şahsen de üzüntüyle karşılıyoruz, teşkilat olarak da üzüntüyle karşılıyoruz; ümit ediyorum, Meclisimiz de bunu paylaşmakta.

Bir yerde böyle bir olay çıktığında, bunu, uzaydan gelen bir teşkilat filan çıkarmıyor; bunu, ya polis teşkilatı çıkarıyor ya jandarma teşkilatı çıkarıyor. Olayın başlangıcında, sıralı amirler vasıtasıyla bize kadar bilgi geliyor. Talimat: "Derhal, gereği, en şiddetli bir şekilde yapılsın." Nedir yapılacak olan: Bir yandan mahallî savcılığa bilgi vermek kaydıyla, oradan alınacak talimatlara göre olayın adlî yönünde gereği yapılıyor, bir yandan da, müfettişleri gönderiyorsunuz, tahkikatlar yapılıyor, ifadeler alınıyor, sanıklar adliyeye sevk ediliyor -adliyenin takdiri- tevkif oluyorlar veya serbest bırakılıyorlar.

"Efendim, bunların üzerine gidilmiyor..." Gidiliyor; sağlıklı bir işleyişin sonucu... Bundan memnuniyet duymak gerekirken, bundan şikâyet etmek nedendir; anlamak mümkün değildir.

İşte, son zamanlarda, çok moda olarak, özel tim üzerine sürekli eleştiriler yapılıyor. Biz, iyi niyetli olan bütün eleştirileri, çok büyük bir memnuniyetle kabul ediyoruz ve bu eleştirilerin karşılığında da gereğini yapıyoruz. Zaten, daha öncesini de biz yapmışız. Bu olaylar durduk yere filan çıkmıyor; yine, oradaki mahallî zabıtanın -polis, jandarma, kimse o dönemin görevlisi- yaptığı tahkikatlara göre, ortaya çıktığı anda, eğer buna bir kamu personeli karışmışsa, bu bilgi, merkezde valiye, validen uzanan çizgide müsteşara veya Emniyet Genel Müdürüne veya Jandarma Genel Komutanına -her kime ulaşması gerekiyorsa- ulaşıyor, sonuçta da bize geliyor; biz de bunun altına "tahkikatı uygundur" diye imzayı basıyoruz. Durduk yerde olmuyor bunların hiçbiri. Savcıların resen tahkikat yaptığı olaylardan da olmayanlar oluyor; biz buna, idarî tahkikat yoluyla, süratle, ön açıyoruz, yol açıyoruz.

Elbette ki, bu teşkilatlar, hepimizin gözbebeği; ama, bu teşkilatların içerisinde, bunun bütünlüğünü, birliğini, güzelliğini bozan unsurlara da hiç kimsenin tahammül edememesi lazımdır. Bizatihi bu teşkilat mensupları bana geliyorlar, bundan dolayı üzüntülerini bildiriyorlar ve şiddetle üzerine gidiliyor.

Emniyet teşkilatının yüksek disiplin kurulu, bu konuda sürekli çalışma halinde. 160 bine ulaşan personel içerisinde, yıllık ihraç oranı 250-300 civarındadır.

Tabiî, birtakım haklı eleştiriler var. "Efendim, polisliğe alınışta objektif kurallar yok mu?" Tabiî ki objektif kurallar var. Yazılı imtihanlar, hepinizin bildiği gibi, ÖSYM tarafından yapılıyor; en ufak bir şekilde, hiç kimsenin buna müdahale etme imkânı yoktur, belli puanın üzerinde alan insanlar gidebilmektedir. Bunun haricinde, bakan, genel müdür ve müsteşara verilmiş olan kontenjanlar vardır. Bütün bakanlarımız, müsteşarlarımız, genel müdürlerimiz, bugüne kadar, büyük ölçüler içerisinde, burada, ihtiyacı olan, kazanmış, fakat, ailevî durumu zayıf olan, maddî durumu zayıf olan insanlar üzerinde bu ağırlıklarını kullanmaya gayret etmişlerdir. Bunların hepsi de rahatlıkla araştırma konusu yapılabilir; bakalım, burada siyasî bir kadrolaşma lazım mı, değil mi...

Elbette ki, bütün teşkilatlarda olduğu gibi, her teşkilat içerisinde de siyasî birtakım fikirlere, ideolojilere sahip olan insanlar vardır. İnsanın beynine girip hükmedebilme şansınız yok; ama, bunu göreve yansıtma hakkına hiç kimse sahip değildir. Bunda en ufak bir tereddüt söz konusu olmaz. Varsa bu konuda somut şikâyetler, şiddetle üzerine gideriz.

Polis okullarının müfredat programlarında, son senelerde, ihtiyaca göre çok ciddî değişim getirilmiştir, daha fazlası da getirilecektir. Süresi az diye düşünmüştük, 9 aya çıkarmıştık birbuçuk sene evvel.

Askerliğini yapmayan memurlar problemdi; doğru. Bu, zamanında, tabiî, iyi niyetle düşünülmüş; sayısal yetersizliğe bir çözüm olur düşüncesiyle. Bu, sayısal yetersizliğe belki çözüm olmuş; ama, nitelik meselesine çözüm getiremediği görülmüş. Yine, tarihten iki sene evvel bu tür alımlar sona erdirilmiş ve sadece askerliğini yapan memurlar alınma durumunda.

Polis okullarına, psikoloji, toplumsal olaylardaki yönetim tarzı ve insan hakları dersleri özellikle konulmuştur; hukuktaki temel formasyonu verecek, özelikle devletin temel kuruluşu, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu ve buradaki insanların haklarına dair olan konular verilmektedir. Sadece bununla da kalınmamakta, meslek içi sürekli oryantasyon kurslarıyla da bunlara devam edilmektedir. Çok yeterli midir; olmamaktadır. Özellikle büyük şehirlerde bazı sıkıntılar vardır. Görevin ağırlığından dolayı, zaman zaman meslek içi eğitime harcanacak zaman kalmamaktadır. Fakat, büyük bir memnuniyetle belirteceğimiz bir tek husus daha vardır; bu fırsattan istifadeyle onu da Yüce Heyetinize arz etmeyi de bir görev sayarım. Son üç senelik periyoda bakalım, daha uzaklara falan gitmeye gerek yok. Türkiye'nin 70'ler 80'ler periyodunda, büyük şehirler başta olmak üzere, iç güvenlik meselesinde girdiği darboğazların getirdiği sonuçlara baktığımız vakit, Türkiye'de her türlü sıkıntı ve krizden bahsedilebilmesine rağmen bir terör krizinden bahsedilemiyorsa, bütün aleyhteki şartlara rağmen, bu da, emniyet teşkilatının son derece başarılı, son derece donanımlı, teknolojik açıdan son derece üstün, son derece yetenekli, eğitimli kişilerden, vatansever, görevsever kişilerden oluşmasının sonucudur.

Bugün, Ankara, İstanbul, İzmir, Adana gibi dev şehirlere ve dünya üzerindeki örneklerine de bakalım; hangi ciddî bir olay vardır buralarda, hangi faili meçhul kalmış terör olayı vardır, hangi büyük toplumu yerinden oynatan toplumsal olaylar olmuştur, ne olmuştur, insaf ile bir bakalım; hiçbir şey yoktur, dünya ölçüleriyle mukayese edilmeyecek oranda da büyük bir başarı söz konusudur; hem olayları önlemede, zaman zaman bu süzgecin dışına kaçmış, var olan olayların da faillerinin yakalanmasında yüzde 95'lere, yüzde 98'lere varan büyük bir başarı vardır. Bu da, hiç, tesadüf sonucu falan değildir; tamamıyla şuurlu, planlı ve bilinçli şekilde hazırlanmış, bu mücadeleye yatkın sistemleşme, eğitim ve insan istihdamının da şuurlu ve bilinçli bir şekilde yapılmasının net bir sonucudur. Bunu da büyük bir iftiharla, bu teşkilatta büyük bir görev şuuru içerisinde, vatandaşın hizmetinde olmaktan zevk duyan insanların adına bir vicdanî borç olarak da ifade etmekte fayda görüyorum.

Bütün eleştirilere de açığız. Çok haklı olunan noktalar vardır, bu araştırmanın sonucunda çıkan birtakım meseleler vardır, önemli ölçüde ders alacağımız hususlar vardır. Zaten, bunlar da bizim uğraşı alanımız içindedir.

Yarın başlatacağımız Gümrük Birliğine, Avrupa Birliğine girme süreci içerisinde, polisin genel görünümüyle ilgili yeni bir sempozyum oluşturuyoruz -bu vesileyle, izlemek isteyen değerli milletvekillerimize de kürsü aracılığıyla davetimi arz ediyorum- üniversitelerimizden seçkin bilim adamları, uygulamanın içerisinde olan insanlarla birlikte, çeşitli sivil toplum kuruluşlarıyla birlikte. Önümüzdeki yıl içerisinde, 151 inci yılda realize edeceğimiz, yine, yabancı ülkelerden gelen katılımcıların da katılacağı bir büyük polis şûrasını, bir büyük güvenlik şûrasını gerçekleştiriyoruz. Kolay değildir tabiî, toplumda büyük bir dinamizm ve değişikliği aynı oranda... Emin olunuz ki, kamu kesimindeki diğer yönetimlere göre polisteki oryantasyon ve bu değişime çabuk adapte olma, çok daha ileri seviyededir. Bugün, bilgisayar teknolojisi, üstün teknoloji kullanımı, modern teçhizatlanma yönünde milletimizin verdiği, devletimizin verdiği imkânlarla oldukça ileri safhalara gidilmiştir. Önümüzdeki en önemli hedef, eğitimde standardizasyondur. Yani, bir polis okulundan çıkan bir memurla, örneğin İstanbul Polis Okulundan çıkan memur ile Erzurum Polis Okulundan çıkan memur arasında mutlaka eğitim standardizasyonu sağlanacaktır. Bunun da önümüzdeki sene içerisinde en büyük hedefimiz olduğunu söylemek istiyorum.

Sayın Cevheri'nin bahsettiği son derece yerinde tanımlamalarla, hukuk devleti önemlidir; kanunda zor kullanma yetkisini elinde bulunduran insanlar, bunun önemini, sınırlarını ve sonuçlarını iyi takdir etmek durumundadırlar. Son derece önemlidir bizim için; çok hassasiyetle üzerinde durduğumuz bir konu. Özellikle, toplumsal olaylara örgütlenmiş olan Çevik Kuvvet birimlerindeki amirlere, bu konuda, çok yoğun eğitim programı uygulanmaktadır; İstanbul'da İstanbul Üniversitesi ile, Ankara'da Gazi Üniversitesi ile, İzmir'de de Ege Üniversitesi ile bu konuda müşterek olarak, psikolojik ağırlığı başta olmak üzere, eğitim programlarına devam edilmektedir.

Sayın Araslı beni bağışlasınlar; bir konuda, kendilerinin bir serzenişine cevap vermek durumundayım. Bu toplumsal olaylarda bir olay meydana geldiği vakit, buna müdahale etmenin, malumu âliniz, merdiven gibi sıraları var. Gelen topluluğa karşı önce ikazda bulunuyorsunuz; bu ikazın akabinde su sıkma oluyor; onun devamında cop kullanma ve topluluğun orada kullandığı şiddet oranına göre silah kullanmaya kadar giden bir zor kullanma metodunu devam ettiriyoruz.

Son günlerdeki olaylarla ilgili olarak söylüyorsanız, bu konuda -bizim geçmişteki görevlerimizden de bellidir- çok büyük toplumsal olayların sorumluluğunu bizatihi yüklendik ve yönettik; çok şükür, hiçbir tanesinde can kaybı olmadan geçiştirmişizdir. Bu ve buna benzer, sağdan, soldan, hangi kesimden gelirse gelsin, her türlü toplumsal olaya karşı, olayın gerektirdiği şiddeti kullanmışızdır zamanında; kullanılması konusunda da bugün en objektif, kanunların gerektirdiği, hiçbir tesir altında kalmaksızın kullanılması konusunda da, başta İstanbul, Ankara, İzmir vali ve emniyet müdürleri olmak üzere, bütün bu tür toplumsal olay potansiyeli olan illerdeki arkadaşlarımıza net talimatlar vermişizdir. Hiçbir siyasî tesir altında kalınamaz. Bizim için aslolan anayasal rejimdir. Bu rejime karşı yasadışı hangi faaliyette bulunursa bulunsun, hangi siyasî görüşü savunursa savunsun; ister illegal olarak silahlı faaliyette bulunan, isterse çıkıp -nereden çıkarsa çıksın- toplumsal gösteri biçiminde kanunsuz gösteri yapan; kim olursa olsun, tesirsiz hale getirilmesi, bizim, birinci görevimizdir; başta, Yüce Meclise karşı bir sorumluluğumuzdur, yüce milletimize karşı olan sorumluluğumuzdur. Hiçbir gruba taviz verebilmemiz söz konusu değildir. Bütün o kastettiğiniz olaylarla ilgili lazım gelen müdahaleler yapılmış ve müdahalelerin ardından, olay yerinde yakalanabilen yakalanmış, yakalanamayanlar da daha sonra yakalanmak suretiyle DGM savcılığına sevk edilmiştir ve ilgili yargı işlemleri de devam etmektedir. Bundan sonra da, olabilecek muhtemel olaylara karşı tavır ve tarzımızda -çok açık bir angajman olarak da, burada, yüce huzurlarınızda ifade ediyorum- aksinin olabilmesi mümkün değildir. Aksi takdirde, sübjektif tavır ve davranışlar içerisinde olan kamu görevlilerinin bizim olduğumuz çatı altında da görev yapabilme şansları yoktur. Bunu da çok açık şekilde ifade etmek istiyorum.

Şimdi, ben, bir başka konuya da girmek istemiyorum bundan mütevellit. Efendim, biz yakalıyoruz, adliye bırakıyor filan... Bu, artık çok klasikleşmiş bir şey oldu. Onda da, bırakamayacak tarzda, belki birtakım kanunî düzenlemeler yapma gereği var. Zannediyorum ki, önümüzdeki günlerde -onların da bazı sıkıntıları var bu konuda- bu tür meseleleri de çözümleyecek yeni yasal düzenlemeleri huzurunuza getirmek istiyorum. Hatta, çok açıkça da ifade etmek gerekiyor. Bana geldi -bizatihi bu olayın faili durumunda olup bugün yargılama safhasında oldukları için, bu konuda yargıyı yönlendirici tarzda konuşmaktan imtina ediyorum- bana geldiği kadarıyla, onların da büyük bir pişmanlık ve üzüntü duydukları... Olayla ilgili olarak yapılacak akılcı çıkış yolu, bu meseleden gerekli dersleri çıkarmak suretiyle, gerçekten, Yüce Meclisimizin büyük bir ittifakla, toz kondurmama, demoralize etmeme ve polisimizin her yönden daha güçlü olmasını arzu edici beyanlarından da cesaret alarak, bizim, teşkilat olarak, bundan sonraki muhtemel gelişecek olaylar konusunda, kendi özeleştiri çerçevemiz içerisinde, yapılabileceklerin en iyisini, en azamîsini, en güzelini yapma gayreti içerisinde olacağımızı yüksek huzurlarınızda ifade etmek istiyorum. Ani gelişen olaylardır, inşallah hiç olmayacaktır; fakat, bu tür olayların olmasının bir tek faydalı sonucu -üzüntü vericidir- budur; özeleştiri yapılmasıdır, düzgün sonuçlar çıkarılmasıdır ve bu sonuçlardan istifadeyle olayı daha başka boyutlara yaymak suretiyle, teşkilatımızın, gerçekten, önemli ölçüde desteğinize ihtiyacı olduğunun da bilinmesidir.

Biraz evvel de ifade ettiğim gibi, Ankara gibi ikibuçuk milyonluk dev bir şehirde, bugün baktığınız zaman, iki seneden bu yana bir tek mantar tabancası patlamamıştır. Bunlar da önemlidir. İzmirimiz, Adanamız böyledir; İstanbulumuzda büyük ölçüde bu sağlanmıştır. Bunları da insaf ile değerlendirip, hepinizin, gerçekten, gönülden takdir ettiği arkadaşlarımızın çalışma şevklerini artırmanız konusundaki yardımlarınıza, desteklerinize de ayrıca şükranlarımızı ifade ediyoruz.

Bu tür üzücü olayların olmaması konusundaki bütün gayretleri göstereceğimizi tekraren ifade ediyor, en içten saygılarımı sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Gazeteci Metin Göktepe Cinayetinin Açıklığa Kavuşturulması ve Faillerinin Ortaya Çıkarılması Amacıyla Kurulan (10/3,4) Esas Numaralı Meclis Araştırması Komisyonu raporu üzerindeki genel görüşme tamamlanmıştır.

Sayın milletvekilleri, konu üzerinde, Araştırma Komisyonunun yanı sıra, siyasî partilerimizin ve Hükümetimizin sözcülerinin, temsilcilerinin ağzından gösterdikleri duyarlılığa da ayrıca teşekkür ediyorum.

Böylece, Yüce Meclisimizin bir bakıma ortak sesi haline gelen bu duyarlılıktan aldığım güçle, Türkiyemizde, bundan böyle, hiçbir insanlık ayıbı yaşanmasın, işkence ve kötü muamele olmasın, gözaltında ya da cezaevinde kimse ölmesin, kimse kaybolmasın diyorum. (Alkışlar)

Gündemin "Seçim" kısmına geçiyoruz.

V. —SEÇİMLER

A)KOMİSYONLARA ÜYE SEÇİMİ

1. —(10/17) esas numaralı Meclis Araştırma Komisyonuna üye seçimi

BAŞKAN – Zorunlu tasarruf kesintilerinin değerlendirilmesi konusunda, Genel Kurulun 9.7.1996 tarihli 74 üncü Birleşiminde kurulan ve adayları tamamlanan (10/17) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonuna üye seçimi yapacağız.

Bu komisyon üyelikleri için siyasî parti gruplarınca gösterilen adayların listesi basılıp, sayın üyelere dağıtılmıştır.

Şimdi, listeyi okutup, oylarınıza sunacağım:

Zorunlu Tasarruf Kesintilerinin Değerlendirilmesi Konusunda Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu üyelikleri aday listesi (10/17)

                     Adı Soyadı                                                                  Seçim Çevresi

       Refah Partisi:

                                 İsmail Özgün                                                       Balıkesir

                                 İsmail Çoşar                                                        Çankırı

                                 Ömer Özyılmaz                                                   Erzurum

       Doğru Yol Partisi:

                                 Yaman Törüner                                                   Afyon

                                 Abdullah Aykon Doğan                                      Isparta

                                 Anavatan Partisi:

                                 Necati Güllülü                                                     Erzurum

                                 Recep Mızrak                                                      Kırıkkale

       Demokratik Sol Parti:

                                 Mustafa Güven Karahan                                      Balıkesir

       Cumhuriyet Halk Partisi:

                                 Mustafa Yıldız                                                     Erzincan

BAŞKAN – Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Liste kabul edilmiştir.

Meclis araştırması komisyonuna seçilmiş bulunan sayın üyelerin 17.10.1996 Perşembe günü saat 14.00'te ana bina birinci bodrum Genel Evrak karşısındaki 475 no'lu Meclis Araştırması Komisyonları salonunda toplanarak, başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip seçimini yapmalarını rica ediyorum.

Komisyonun toplantı yer ve saati ayrıca ilan tahtalarına da asılmıştır.

2. —Kamu İktisadî Teşebbüsleri Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim

BAŞKAN – Kamu İktisadî Teşebbüsleri Komisyonunda boş bulunan ve Anavatan Partisi Grubuna düşen 1 üyelik için, İstanbul Milletvekili Emin Kul aday gösterilmiştir.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, gündemin "Sözlü Sorular" kısmına geçiyoruz.

VI. —SORULAR VE CEVAPLAR

A)SÖZLÜ SORULAR VE CEVAPLARI

1.—Niğde Milletvekili Mehmet Salih Katırcıoğlu’nun, patates üreticilerinin elektrik borçlarına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/167)

BAŞKAN – 1 inci sırada, Niğde Milletvekili Mehmet Salih Katırcıoğlu'nun, patates üreticilerinin elektrik borçlarına ilişkin Başbakandan sorusu bulunmaktadır.

Soruyu cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Yok.

Sayın milletvekilleri, bu önerge üç birleşim içinde cevaplandırılmadığından, İçtüzüğün 98 inci maddesinin son fıkrası uyarınca yazılı soruya çevrilecektir; soru gündemden çıkarılmıştır.

2.—Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış’ın, Yatırımları ve Döviz Kazandırıcı Hizmetleri Teşvik Fonundan verilen kredilere ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/172)

BAŞKAN – 2 nci sırada, Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış'ın, Yatırımları ve Döviz Kazandırıcı Hizmetleri Teşvik Fonundan verilen kredilere ilişkin Başbakandan sorusu vardır.

Soruyu cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Yok.

Soru, üç birleşim içinde cevaplandırılmadığından, İçtüzüğün 98 inci maddesinin son fıkrası uyarınca yazılı soruya çevrilecektir; soru gündemden çıkarılmıştır.

3. —Elazığ Milletvekili Ahmet Cemil Tunç’un, Ankara Palas’ta verilen bir resepsiyonun fatura bedeline ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/176)

BAŞKAN – 3 üncü sırada, Elazığ Milletvekili Ahmet Cemil Tunç'un, Ankara Palas'ta verilen bir resepsiyonun fatura bedeline ilişkin Başbakandan sorusu vardır.

Soruyu cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Yok.

Bu soru, üç birleşim içinde cevaplandırılmadığından, İçtüzüğün 98 inci maddesinin son fıkrası uyarınca yazılı soruya çevrilecektir; soru gündemden çıkarılmıştır.

4.—Rize Milletvekili Şevki Yılmaz’ın, İş ve İşçi Bulma Kurumunda usulsüz atamalar yapıldığı iddialarına ilişkin Çalışma ve SosyalGüvenlik Bakanından sözlü soru önergesi (6/8)

BAŞKAN – 4 üncü sırada, Rize Milletvekili Şevki Yılmaz'ın, İş ve İşçi Bulma Kurumunda usulsüz atamalar yapıldığı iddialarına ilişkin, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından sorusu vardır.

Soruyu cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Yok.

Soru, üç birleşim içinde cevaplandırılmadığından, İçtüzüğün 98 inci maddesinin son fıkrası uyarınca yazılı soruya çevrilecektir; soru gündemden çıkarılmıştır.

5. —Ordu Milletvekili Hüseyin Olgun Akın’ın, Ordu -Mesudiye İmam-Hatip Lisesine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/10)

BAŞKAN – 5 inci sırada, Ordu Milletvekili Hüseyin Olgun Akın'ın, Ordu-Mesudiye İmam Hatip Lisesine ilişkin, Başbakandan sorusu vardır.

Soruyu cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Yok.

Soru, üç birleşim içinde cevaplandırılmadığından, İçtüzüğün 98 inci maddesinin son fıkrası uyarınca yazılı soruya çevrilecektir; soru gündemden çıkarılmıştır.

6.—Elazığ Milletvekili Ahmet Cemil Tunç’un, Harput’un tarihî ve kültürel varlıklarının korunmasına ilişkin Kültür Bakanından sözlü soru önergesi (6/14)

BAŞKAN – 6 ncı sırada, Elazığ Milletvekili Ahmet Cemil Tunç'un, Harput'un tarihî ve kültürel varlıklarının korunmasına ilişkin Kültür Bakanından sorusu vardır.

Soruyu cevaplandıracak Sayın Bakan?..Yok.

Soru, üç birleşim içinde cevaplandırılmadığından, İçtüzüğün 98 inci maddesinin son fıkrası uyarınca yazılı soruya çevrilecektir; önerge gündemden çıkarılmıştır.

MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) – Sayın Başkan, salonda bakan yok.

BAŞKAN – Evet, öyle görünüyor ki salonda hiçbir bakan yok.

Grupların da sanıyorum eğilimi -sözlü soruları cevaplayacak sayın bakanların bulunmaması nedeniyle- oturumu tamamlamak şeklinde.

Sayın milletvekilleri, Başbakan ve Bakanlar Kurulu haklarındaki 11/2,3 ve 4 esas numaralı gensoru önergelerinin gündeme alınıp alınmayacağı konusundaki görüşmeleri yapmak için, 16 Ekim 1996 Çarşamba günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

İyi akşamlar.

Kapanma Saati : 17.39 

 

B) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. —Gaziantep Milletvekili Mustafa R. Taşar’ın, enflasyonu önlemek için alınacak tedbirlere ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Lütfü Esengün’ün yazılı cevabı (7/1152) (1)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Başbakan Sayın Necmettin Erbakan tarafından yazılı olarak cevaplandırılması hususunda delaletlerinizi arz ederim.

                                                                                                         Mustafa Taşar

                                                                                                             Gaziantep

Enflasyonu önlemeyi düşünüyor musunuz? Enflasyonu önlemek için hangi tedbirleri yürürlüğe koyacaksınız?

                          T. C.

                Devlet Bakanlığı                                                                11.10.1996

          Sayı :B.02.0.0010/00533

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi :a) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, 2.8.1996 tarih ve A.01.0.GNS. 0.10.00.02-7/1152-2964/7911 sayılı yazısı.

b) Başbakanlık Kan. ve Kar.Gen. Müd.’nün 7.8.1996 tarih ve B.02.0.KKG/106-368-34/3443 sayılı yazısı.

Gaziantep Milletvekili Sayın Mustafa Taşar’ın; Sayın Başbakanımıza tevcih ettiği ve Sayın Başbakanımızın da kendileri adına Bakanlığım koordinatörlüğünde cevaplandırılması istenilen ilgi (b) yazı ekindeki yazılı soru önergesi cevabı ekte sunulmuştur.

Bilgilerinizi ve gereğini arz ederim.

                                                                                                         Lütfü Esengün

                                                                                                         Devlet Bakanı

Enflasyonu önlemeyi düşünüyor musunuz?

Enflasyonu önlemek için hangi tedbirleri yürürlüğe koyacaksınız?

Bilindiği gibi, 54. Hükümetin programında enflasyonla ciddî bir mücadele yapılacağı belirtilerek, istikrarlı büyümenin sağlanmasının en önemli hedef olduğu vurgulanmaktadır.Enflasyonun temel nedenleri arasında sayılan kamu kesimi açıklarının azaltılması amacıyla yapısal tedbirlerin uygulanmaya konulacağı ve bu kapsamda özelleştirme, sosyal güvenlik kuruluşları reformu ve vergi tahsilatının artırılması, vergi kaçak ve kayıplarının önlenmesi için yapılacak uygulamalar yine programda geniş bir şekilde belirtilmektedir.

Ayrıca, alınacak bu yapısal tedbirlere ilaveten Hükümet tarafından enflasyonu azaltmayı hedefleyen ve diğer tedbirleri destekler mahiyette bütçe ve para politikalarının uygulanmasına devam edilecektir.

2. —Manisa Milletvekili Tevfik Diker’in, bazı otoyol müteahhitlerinin hakedişlerinde kesintiler yapıldığı iddiasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı H.Ufuk Söylemez’in yazılı cevabı (7/1272)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

TBMM İçtüzüğünün 96 ncı maddesi gereğince aşağıdaki sorularımın (yazılı) Başbakan Prof. Dr. Necmettin Erbakan tarafından cevaplandırılmasını arz ederim.

Saygılarımla.                                                                                       28.8.1996

                                                                                                          Tevfik Diker

                                                                                                               Manisa

Sorular :

1. TCK Genel Müdürlüğünün otoyol müteahhit firmalarından olan Farsel İnş. ve Tic. A. Ş. ve Bayram Halil A. Ş. ortak girişiminin Kamu Finansmanı Genel Müdürlüğünde 38 nolu hakedişi olan 106 973 308 000 TL.’nin 45 411 736 000 TL.’si Karayolları Genel Müdürlüğüne, 61 561 571 416 TL.’si yasal dayanaktan yoksul olarak Farsel A.Ş.’nin borcu için özel bir kişiye ödemek suretiyle hazine zarar ettirilmiş midir?

2. Farsel İnş. Tic. A.Ş.’nin vergi borcu ve SSK prim borcu var mıdır?

3. Vergi ve SSK prim borçları Kamu Finansmanı Genel Müdürlüğü tarafından hakedişten kesilmiş midir?

4. Ortak girişim hakedişini yeniden talep etmiş midir?

5. Yeniden hakediş talebi halinde kaynak nedir? İkinci kez ödeme yapılacak mıdır?

6. Yasalara aykırı ödeme için ilgili Devlet Bakanı Sayın Ufuk Söylemez’in herhangi bir talimatları olmuş mudur?

                          T. C.

                    Başbakanlık                                                                     9.10.1996

              Hazine Müsteşarlığı

Sayı :B.02.1.HM.0.KAF.10.01/43893

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Manisa Milletvekili Sayın Tevfik Diker’in TBMMİçtüzüğünün 96 ncı maddesi gereğince Başbakan Prof. Dr. Necmettin Erbakan tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını istediği Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına muhatap 28.8.1996 tarihli dilekçesinde yeralan sorulara ilişkin cevaplar yazımız ekinde sunulmaktadır.

Bilgilerinize arz ederim.

                                                                                                       H.Ufuk Söylemez

                                                                                                         Devlet Bakanı

Karayolları Genel Müdürlüğü Projeleri Arasında Yeralan ve Kamu Ortaklığı Fonundan Finanse Edilen Kınalı-Sakarya Otoyolu Hanlı Kavşağı Bağlantı Yolu Müteahhidi Farsel İnşaat ve Ticaret A. Ş.’nin 38 No.lu Hakedişine Mahsuben Hazine Müsteşarlığınca İcra Dairesine Yapılan Ödeme Hakkında Manisa Milletvekili Sayın Tevfik Diker’in Sorularına İlişkin Yanıtlar

Sözkonusu Ödeme İle İlgili Genel Bilgiler :

Karayolları Genel Müdürlüğü projeleri arasında yeralan ve finansmanları Hazine Müsteşarlığınca Kamu Ortaklığı Fonundan sağlanan otoyol projelerinden Kınalı-Sakarya otoyolu Hanlı Kavşağı Bağlantı Yolu müteahhidi Farsel İnşaat ve Ticaret A. Ş. hakkında Ankara 24. İcra Dairesi Müdürlüğünden Müsteşarlığa intikal eden 18.7.1996 tarih ve 1995/7831 sayılı Haciz İhbarnamesi ile anılan firma adına sözkonusu Bağlantı Yolu işi ile ilgili olarak doğan hakedişlerden hangi nam altında olursa olsun toplam 61 561 571 416 TL. tutarın haczedilerek Ankara 24. İcra Müdürlüğü hesabına gönderilmesine karar verildiği bildirilerek, karar gereğinin ifası talep edilmiştir.

Bunun üzerine Hazine Müsteşarlığı Hukuk Müşavirliğinin de görüşleri alınarak 2.8.1996 tarihinde Kamu Ortaklığı Fonundan finanse edilen otoyol projelerine yapılan toplu ödemeler sırasında Karayolları Genel Müdürlüğünce Farsel İnşaat ve Ticaret A. Ş. adına düzenlendiği bildirilen 106 973 308 000 TL. tutarındaki 38 nolu hakedişin; 61 561 571 416 TL.’sı haciz kararının ifası için 24. İcra Müdürlüğünün hesabına, bakiye 45 411 736 000 TL.’sı ise müteahhit firmaya ödenmek üzere Karayolları Merkez Saymanlık Müdürlüğü hesabına aktarılmış olup, yapılan bu işlemler hakkında da yine aynı tarihte Karayolları Genel Müdürlüğüne bilgi verilmiştir.

Yukarıda da açıklandığı üzere, Farsel İnşaat ve Ticaret A. Ş.’nin sözkonusu otoyol işi ilgili olarak Hazine Müsteşarlığından olan alacaklarına haciz konulduğu, Ankara 24. İcra Müdürlüğü tarafından Müsteşarlığa tebliğ edilmiş ve daha sonra da Ankara 10. İcra  Hâkimliğinin 26.8.1996  tarih ve 1996/526 Esas -1996/503 Karar numaralı kararı ile de, İcra Dairesince haciz müzekkeresi düzenlenmesinde ve gönderilmesinde bir usulsüzlük ve yasaya aykırılık görülmediği, daha sonra yapılan işlemlerde ve paranın alacaklıya ödenmesinde de bir usulsüzlük ve isabetsizlik olmadığı karar altına alınmıştır.

Yine aynı kararda, yapılan incemeler sonucunda; Farsel İnşaat ve Ticaret A. Ş.’nin Karayollarından aldığı işi 30.5.1996 tarihinde 3. kişilere devretmek istediği ancak, bu devre olanak veren konkordato komiserinin 9.5.1996 tarihli yazısının Ankara 7. Asliye Ticaret Mahkemesinin 28.6.1996 tarihli 1996/244 esas sayılı kararı ile geçersiz sayıldığı keza Ankara 13. İcra Hâkimliğinin 4.7.1996 tarih ve 1995/780  sayılı tavzih niteliğindeki yazısı ile de borçlu şirketindeki işleri 3. kişilere devir temlikine izin verilmediğinin anlaşıldığı ifade edilmektedir.

Diğer taraftan ihtiyatî haciz gereği paranın İcra Müdürlüğünün hesabına tevdi olunması, bu paranın alacaklısı tarafından temellük edilmesine imkân vermemektedir. Paranın ödenebilmesi için ihtiyatî haczin kesin hacze çevrilmesi gerekmektedir. Bu nedenle paranın ilgili icra dairesinin banka hesabına bloke edilmesini takiben ve muhtemelen borçluya gönderilen ödeme emrine karşı bir itirazın yapılmamış olması veya İcra ve İflas Kanununun ilgili sair hükümleri çerçevesinde haczin kesinleşmiş bulunması suretiyle para bu hususu tevsik eden alacaklıya ödenmiştir.

Sonuç olarak, Hazine Müsteşarlığı kendi nezdinde bulunan kayıtlara istinaden işin sahibi olarak gözüken müteahhit Farsel İnşaat ve Ticaret A. Ş. adına müsteşarlığa ulaşan Haciz İhbarnamesi çerçevesinde hareket ederek işlem tesis etmiş, tesis edilen işlem ise, ihbarname niteliğine uygun olarak ihtiyatî haczin gereği olan paranın zikredilen Banka nezdine geçirilmesi şeklinde tecelli etmiştir. Bankanın bu parayı alacaklısına ödeyebilmesi için yukarıda da belirtildiği üzere, bu haczin müsteşarlık dışında tamamen taraflar arasında ve icra marifetiyle kesinleştirilmesi gerektiği cihetle para ancak bu keyfiyet yerine getirildikten ve alacaklısı tarafından tevsik edilmekle ödenmiştir.

Cevaplar :

1. Sözkonusu ödeme yasal dayanaktan yoksun olmayıp haciz ihbarnamesi gereğinin ifası şeklinde yerine getirilmiş ve ödeme özel bir kişiye değil gerekli işlemlerin yapılmasına olanak vermek üzere tümü ile kanunlara ve mevzuata uygun olarak ilgili İcra Dairesine yapılmıştır.

2. Hazine Müsteşarlığı yönetimindeki Kamu Ortaklığı Fonundan finanse edilen otoyol projesi müteahhit firmalarının vergi ve SSK prim borcu ve/veya benzer nitelikteki borçlarının müsteşarlıkça takip edilmesi gerekmemektedir. Hazine Müsteşarlığı, Karayolları Genel Müdürlüğünce hertürlü incelemesi yapıldıktan sonra onaylanmış ve ödenmek üzere müsteşarlığa intikal ettirilmiş olan hakedişleri fonun nakit durumuna göre değerlendirerek ödemektedir. Nitekim, Farsel İnşaat ve Ticaret A. Ş. ile ilgili olarak Ankara 24. İcra Dairesi Müdürlüğünden Müsteşarlığa haciz kararının tebliğini müteakip, Müsteşarlıkça İcra Daireleri Kararları da yargı kararlarının hüküm ve neticelerine  tabi olduğundan ve karşı süreleri içerisinde tasarrufta bulunma kanunî mecburiyetleri de göz önüne alınarak İcra İflas Kanunun ilgili hükümleri çerçevesinde gerekli ödeme yapılmıştır.

3. Yukarıda 2 nolu cevapda da açıklandığı üzere otoyol projeleri müteahhit firmalarının gerek vergi ve SSK prim borçları ve gerekse diğer benzer nitelikteki borçları müsteşarlıkça takip edilmemektedir.

4. Anılan yol müteahhidi Farsel İnşaat ve Ticaret A. Ş.+ Bayram Halil Taşocağı İşl. Tic. San. A. Ş. olarak 38 nolu hakedişinin İcra Dairesinin hesabına gönderilmiş olan 61 561 571 416 TL. tutarındaki bölümünün kendilerine yeniden ödenmesini Karayolları Genel Müdürlüğünden talep etmiştir. Bunun üzerine konu ile ilgili gelişmeler ve mahkeme kararları Karayolları Genel Müdürlüğüne Hazine Müsteşarlığınca yazılan 2.9.1996 tarih ve 37508 sayılı yazı ile detaylı bir biçimde anlatılarak yapılan işlemlerin bu çerçevede değerlendirilmesi gerektiği belirtilmiştir.

5. Mevcut yasal durum ve gelişmeler çerçevesinde yeni veya ikinci bir ödeme sözkonusu değildir. Yukarıda da ifade edildiği üzere, Ankara 10.  İcra Hakimliğinin 26.8.1996 tarih ve 1996/526 Esas -1996/503 Karar numaralı kararı ile, İcra Dairesinin haciz müzekkeresi düzenlenmesinde ve gönderilmesinde bir usulsüzlük ve yasaya aykırılık görülmediği,  daha sonra yapılan işlemlerde ve paranın alacaklıya ödenmesinde de bir usulsüzlük ve isabetsizlik olmadığı karar altına alınmıştır.

6. Kamu Ortaklığı Fonu kaynaklarından tümüyle mevcut yasalar çerçevesinde yürürlükte olan kural ve yönetmeliklere göre yapılamış olan bütün ödemelerde olduğu gibi bu ödeme ile ilgili  olarak da Hazineden sorumlu Devlet Bakanı H.Ufuk Söylemez’in herhangi bir talimatları ve/veya dahli sözkonusu değildir.

Not :Ödemenin yapıldığı 2.8.1996 tarihi itibariyle Karayolları Genel Müdürlüğünce Hazine Müsteşarlığına şirketin adının Farsel İnşaat ve Ticaret A. Ş. + Bayram Halil Taşocağı İşl. Tic. San. A. Ş, olduğu hakkında Anlaşmanın bir öreneği gönderilmediği gibi herhangi bir bilgi de verilmemiştir.

3.—Rize Milletvekili Ahmet Kabil’in, Çay Kurumu Genel Müdürünün dolandırıldığı iddiasına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Ahmet Demircan’ın yazılı cevabı (7/1277)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Çay-Kur’dan sorumlu Sayın Devlet Bakanı tarafından cevaplandırılması için gereğini saygılarımla arz ederim. 28.8.1996

                                                                                                           Ahmet Kabil

                                                                                                                 Rize

Başbakana bağlı “örtülü ödenek”ten 5 milyar aldığını iddia eden dolandırıcı Selçuk Parsadan 28.8.1996 tarihli Hürriyet Gazetesinde, dolandırdığı şahısları sıralarken Çay Kurumu Genel Müdürü Tuncer Ergüven’den 2 milyar TL. aldığını iddia etmektedir.

Bu haberle ilgili öğrenmek istediğim :

Soru 1. Bu iddia doğru mudur? Doğru ise Genel Müdür 2 milyarı hangi tarihte, hangi maksat ve hangi sıfatla ödemiştir.

Soru 2. Bu parayı Genel Müdür olarak mal bedeli karşılığı ödemişse gerekli teklifleri almış mıdır? Almışsa öteki teklif sahipleri kimlerdir?

Soru 3. Bu şirketler daha önce Çay Kurumuna mal vermişler midir?

                          T. C.

                Devlet Bakanlığı                                                                10.10.1996

           Sayı :B.02.0.020/05-338

Konu :Soru Önergesi Hakkında.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi :TBMM Başkanlığı Genel Sekr. Kan. Kar. Dai. Bşk.lığı 2.10.1996 tarih ve Kan. Kar. Md.’nün A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/1277-3294/8898 sayılı yazısı.

Tarafımdan cevaplandırılmak üzere ilgi yazınız ekinde alınan Rize Milletvekili Sayın Ahmet Kabil’in Çay İşletmeleri Genel Müdürlüğü ile ilgili soru önergesinin cevabı ilişiktedir.

Bilgilerinizi arz ederim.

                                                                                                    Dr. Ahmet Demircan

                                                                                                         Devlet Bakanı

   Çay İşletmeleri Genel Müdürlüğü

                    Özel Kalem                                                                     9.10.1996

Sayı :B.07.2.ÇAY.0.01.00.00/111-217-8781

Konu :Soru Önergesi.

Devlet Bakanlığına

(Sayın Dr. Ahmet Demircan)

İlgi :3.10.1996 tarih ve 03-316 sayılı yazınız.

Rize Milletvekili Ahmet Kabil’in, Sayın Bakanımız tarafınadan cevaplandırılması istemiyle TBMM’ne sunduğu; Selçuk Parsadan’ın Çay-Kur eski Genel Müdürü Tuncer Ergüven’den 2 milyar TL. aldığına ilişkin Hürriyet Gazetesinde çıkan haberin doğru olup olmadığı yolundaki, 28.8.1996 tarih ve 7/1277-3294 sayılı yazılı soru önergesi incelenmiştir.

Selçuk Parsadan’a Çay-Kur adına eski Genel Müdür Tuncer Ergüven tarafından herhangi bir ödemede bulunulmamış olup, Hürriyet Gazetesinde çıkan yukarıdaki iddia doğru değildir.

Bilgilerinize arz ederiz.

                 Şinasi Hatinoğlu                                                               Ahmet Ovalı

               Genel Müdür Yrd.                                                             Genel Müdür

4. —Bursa Milletvekili Ali Rahmi Beyreli’nin, Teksif-İş Sendikasından istifa eden bazı işçilerin, bildirimsiz ve tazminatsız olarak işten çıkarılmalarına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Necati Çelik’in yazılı cevabı (7/1316)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki soruların, Çalışma Bakanı Sayın Necati Çelik tarafından yazılı olarak yanıtlanmasını, İçtüzüğün 94 üncü maddesi gereğince, arz ederim.

                                                                                                      Ali Rahmi Beyreli

                                                                                                                Bursa

“Korteks Mensucat Sanayi ve Tic. A.Ş. Organize Sanayi Bölgesi , Sarı Cad., No. 3 Bursa” adresinde kurulu bulunan iş yerinde çalışan işçiler için 1.6.1993 -31.5.1995 tarihleri arasında imzalanan “T.İ.S.” nin 35 inci maddesine göre “ücret zammı olarak, enflasyon rakamı % 25’i  aştığı takdirde gerçekleşen oran 30.11.1994 tarihindeki ücretlere uygulandıkatan sonra çıkacak saat ücretine, 1.12.1994  tarihinden itibaren %20 zam uygulanmasını” içeren ifade, işveren ve sendika arasında 21.12.1994 tarihinde düzenlenen protokolla “gerçekleşen oran” ifadesi “aradaki fark” şeklinde yorumlanmış ve 30.11.1994 tarihindeki ücretlere, 1.6.1994 tarihinde verilen %25 zammın üzerine, %7.8’lik bir zam eklendikten sonra çıkan rakama %20 zam uygulaması yapılmıştır. Bu uygulama sonucunda çalışanlar zarara uğratıldıklarını iddia etmişlerdir. Daha sonra sendikanın kendi aleyhlerine takındığı tutumu gerekçe gösteren işçiler Teksif-İş Sendikasından istifa etmişlerdir.İş yerinde gelişen huzursuz ortam sonucu 50 kadar işçi,  1475 sayılı İş Yasasının 17/2 maddesinin “B” bendi gerekçe gösterilerek, bildirimsiz ve tazminatsız olarak işten çıkarılmışlardır.

1. Sendikacı kökenli bir milletvekili ve bakan olarak, çalışanların, sendikanın ve işverenin bu olaydaki tutumlarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

2. Bu olay her ne kadar yasal gibi görünse de, sonunda çalışanların mağduriyeti söz konusudur. Bu olayın incelenmesi ve çözüm geliştirilmesi için, Çalışma Bakanlığı müfettişlerini görevlendirmeyi düşünüyor musunuz?

3. Bu ve bu gibi olaylar 1980’den sonra sıkça yaşanmaktadır. Yürürlükteki iş kanunları neticesinde, maalesef, çalışma barışı korunamaz hale gelmiştir. Hatalı yanlarını ve çözüm yollarını çok iyi bildiğinize inandığım, yürürlükteki iş yasalarının daha demokratikleştirilmesi için ne yapacaksınız?

                          T. C.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı

         Çalışma Genel Müdürlüğü                                                        14.10.1996

Sayı :B.13.0.ÇGM.0.11.00.01-637-13738-26338

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi :Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının 7.10.1996 tarih ve  A.01.0.GNS. 0.10.00.02.3632 sayılı yazısı.

İlgi yazı ekinde alınan, Bursa Milletvekili Ali Rahmi Beyreli’nin, Bursa’da kurulu “Korteks Mensucat Sanayi ve Tic. A.Ş.” işyerinin uygulamalarına ilişkin yazılı soru önergesi üzerine konu Bakanlığım İş Müfettişince yerinde incelenmiş ve sonuçta;

—İşyerinde, halen işyeri işverenliği ile Teksif Sendikası arasında akdedilen 1.6.1995 ile 31.5.1997 yürürlük süreli III. Dönem Toplu İş Sözleşmesinin uygulanmakta olduğu,

— İşyerinde daha önce 1.6.1993 -31.5.1995 tarihleri arasında yürürlükte olan toplu iş sözleşmesinin 35/C maddesine ilişkin olarak Teksif Sendikası ile işverenlik arasında 21.12.1994 tarihinde bir protokolün tanzim edildiği, protokole sendika üyesi olan işçilerin itiraz etmeleri üzerine konunun Bursa 2. İş Mahkemesine intikal ettiği, anılan Mahkemenin işçiler lehine karar verdiği ancak konunun işveren tarafından Yargıtaya götürüldüğü ve Yargıtay 9 uncu Hukuk Dairesinin 8.7.1996 tarih ve Esas No. 5525, Karar No. 15513 sayılı kararı ile taraflarca yapılamış olan protokolün geçerli olduğu sonucuna vardığı, Bursa İş Mahkemesince işçiler lehine verilen kararı oybirliği ile bozmuş olduğu,

—Bu karar üzerine işyerinde huzursuzluk çıktığı ve işyerinde çalışan toplam 51 işçinin iş akitlerinin feshedildiği,

—İş akitleri, 1475 sayılı İş Kanununun 17 nci maddesinin IIbendinin (b) fıkrası gereğince, çalıştıkları işyeri işverenliği hakkında asılsız beyanlarda bulunmaları, işyerinin disiplin ve huzurunu bozdukları iddiası ile, ihbar ve kıdem tazminatları ödenmeksizin feshedilen 46 işçinin, bu iddialara karşılık savunmalarının alınmamış olması, bu hususta düzenlenmiş herhangi bir kayıt ve belgenin bulunmaması, işyerinde uygulanmakta olan toplu iş sözleşmesinin 58 inci maddesi gereğince konunun Disiplin Kuruluna götürülmediği, işyerinde dağıtıldığının iddia edildiği bildirilerin kimler tarafınadan dağıtıldığının belirlenmediği,

— İş akitleri feshedilen işçilerden sadece, Mesut Vatansever, Hasan Gümüşkaya, Birhan Kahraman, Fevzi Bedeloğlu ve Resul Eren’e, işyerinde uygulanmakta olan toplu iş sözleşmesi hükümlerinin ve hizmet durumlarının dikkate alınarak, 1475 sayılı İş Kanununun 13 üncü maddesi gereğince ihbar ve 14 üncü maddesi gereğince de kıdem tazminatlarının ödendiği, diğer 46 işçinin de ihbar ve kıdem tazminatları ödenmeden iş akitlerinin feshedildiği,

hususları tespit edilmiştir.

İnceleme sonucuna göre Bursa Bölge Müdürlüğümüzce, işyeri işverenliğine gerekli tebligat yapılarak ihbar ve kıdem tazminatı ödenmeden iş akitleri feshedilen 46 işçi hakkında uygulanan işlemin objektif hukuk kurallarına aykırı bulunduğu belirtilerek, bu işçilere en son giydirilmiş ücretleri dikkate alınarak, işyerinde geçen hizmetlerine göre, 1475 sayılı İş Kanununun 13 üncü maddesi ile toplu iş sözleşmesinin 28 inci maddesi uyarınca da ihbar tazminatlarının, aynı kanunun 14 üncü maddesi ile toplu iş sözleşmesinin 29 uncu maddesi uyarınca kıdem tazminatlarının tahakkuk ettirilerek ödenmesi ve kanunî kesintilerinin ilgili kurumlara yatırılması bildirilmiş, işçilere de bu konuda tebligatta bulunularak, adı geçen işverenlik tarafından tespiti yapılan alacakların ödenmemesi halinde yargıya başvurmaları gerektiği bildirilmiştir.

Diğer yandan; Bakanlığım İş Müfettişlerince, işçi-işveren ilişkilerinde çalışma barışının sağlanması, hak ve menfaatlerin gözetilmesi amacı ile Bakanlığımın uygulamakla yükümlü olduğu kanunlar çerçevesinde, basın dahil alınan duyumlar ve intikal eden tüm müracaatlar üzerine gerekli incelemeler derhal ve titizlikle yapılmakta, işyerinde iş mevzuatına aykırı uygulamaların tespiti halinde de kanunlarda belirtilen cezaî müeyyideler uygulanmaktadır.

Ayrıca, teftiş programları çerçevesinde işyerlerinin genel denetimleri de periyodik olarak yapılmaktadır.

Çalışma barışının zedelenmemesi amacı ile, çalışma hayatında takip edilen uygulamalar sonucu tespit edilen eksiklik ve aksaklıkların giderilmesi için halen uygulanmakta olan iş mevzuatına ilişkin konularda gerekli değişiklik çalışmaları da Bakanlığımca teşekkül ettirilen komisyonlarca sürdürülmektedir.

Bilgilerinize arz ederim.

                                                                                                           Necati Çelik

                                                                                        Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı

5. —Sıvas Milletvekili Mahmut Işık’ın, Türkiye Büyük Millet Meclisine gelen ziyaretçilerin ziyaret usullerine dair bir yönetmeliğin çıkarılmadığına ve milletvekili lojmanlarınada açıldığı iddia edilen Kuran Kursu ile geçici görevli statüsünde çalışan personele ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Mustafa Kalemli’nin yazılı cevabı (7/1499)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Başkanlığınızca yazılı olarak cevaplandırılmasını saygı ile arz ederim.

                                                                                                          Mahmut Işık

                                                                                                                Sıvas

1. Malumunuz olduğu üzere; Millî Güvenlik Konseyince 13.10.1983 tarihinde kabul edilen 2919 sayılı TBMMGenel Sekreterliği Teşkilat Kanunu, demokratik kurallarla oluşan TBMM’ye uymamaktadır. Birçok maddesinde Millî Güvenlik Konseyi, Danışma Kurulu gibi ifadeleri de içeren bu yasayı ve 12 Eylül döneminden kalan, feshedilmiş parlamento üyelerini ve yurtsever Meclis memurlarını ihbar eden ve her dönem iktidarda olan bir kısım üst kademe yöneticilerinizi, sivil parlamentoya en azından uyum sağlamak için değiştirmeyi düşünüyor musunuz?

2. TBMM İçtüzüğünün 166 ncı maddesinin son fıkrasında; “ziyaretçilerin ziyaret usullerinin bir yönetmelikle düzenleneceği” hükme bağlanmış olmasına rağmen, yaptığım araştırmalar sonucunda, böyle bir yönetmeliğin bugüne kadar çıkarılmadığı, meydana gelen boşluğu doldurmak böyle bir yönetmeliği çıkarmayı düşünüyor musunuz?

3. 20.1.1977 tarihinde; “TBMMBinasına Gelecek Ziyaretçi, Misafir ve Görevlilerin Hareket Tarzlarına İlişkin” eski Cumhuriyet Senatosu ve Meclis Divanlarının kabul ettiği ve içi tamamen boş olan ve aslında, 2919 sayılı TBMM Genel Sekreterliği Teşkilat Yasasına göre de hükümsüz olan bu yönetmelik, şu anda ziyaretçilere uygulanıyor mu?

4. Son günlerde TBMM’de çalışan personel ile gelen ziyaretçilerin kılık ve kıyafetleri ile Atatürk’ün Meclisine uymadıkları görülmektedir. Buna bir tedbir almayı düşünüyor musunuz?

5. Özel kıyafetli radikal örgütler, gruplar halinde Meclise gelse, bunları Meclis birimlerine ve dinleme localarına alacak mısınız?

6. Yaptığım araştırmaya göre, bir milletvekili arkadaşımızın onaysız, şifahi bir emri ile milletvekili lojmanlarında “Kur’an Kursu” açılmıştır.Onayınızdan geçmeyen bu kursu dışarıda ilgili mekanlara taşıtmayı düşünüyor musunuz?

7. Refahyol Hükümeti Meclis lojmanlarındaki Kur’an Kursunu, emsal göstererek, Başbakanlıkta, bakanlıklarda ve askerî kışlalarda da, benzer uygulamalara girerse, emsal olması nedeniyle TBMMBaşkanlığı ve laik cumhuriyetimiz, bu uygulamadan dolayı yara almış olmayacak mı?

8. Anayasanın 95 ve İçtüzüğün 164 ve 166 ncı maddeleri Sayın TBMMBaşkanına sadece güvenlik konularında yetki vermektedir. Giriş-çıkış ve ziyaretçi hareketleri konusunda; yukarıda arzedilen TBMM İçtüzüğüne göre çıkarılması gereken yönetmelik bugüne kadar çıkarılmamış, eski yönetmeliğin de Cumhuriyet Senatosu ve Millet Meclisi Divanları olmadığından yürürlükte değildir. Bu duruma göre; TBMM’ye tüm giriş ve çıkışlar yasal olmadığı gibi, ziyaretçilerin içeride yapacakları eylem, kavga ve sair işlemde de ne gibi uygulama yapılacağı konusunda TBMM Başkanlığı ve ilgili tüm birimleri yetkisiz olmuyor mu?

9. Şu anda TBMM’de geçici görevli statüsünde olup da, kurumlarından da herhangi bir tazminat alamayan personel ile, aynı işi yapanlar arasında büyük bir haksızlık bulunmaktadır.

Bu haksızlığı gidermek için emsallerinden az ücret alanlara Özel Hizmet Tazminatı ya da başka bir uygulamayla ödemede bulunarak bu haksızlığı düzeltmeyi düşünüyor musunuz?

      Türkiye Büyük Millet Meclisi

                Genel Sekreterliği

Kanunlar ve Kararlar Dairesi Başkanlığı                                           14.10.1996

                KAN. KAR. MD:

Sayı :A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/1499-2662/7253

Sayın Mahmut Işık Sıvas Milletvekili

İlgi :12.7.1996 tarihli yazılı soru önergeniz.

TBMM’ne gelen ziyaretçilerin ziyaret usullerine dair bir yönetmeliğin çıkarılmadığına ve Milletvekili lojmanlarında açıldığı iddia edilen Kur’an Kursu ile geçici görevli statüde çalışan personele ilişkin ilgi önergenizde yer alan sorular aşağıda cevaplandırılmıştır.

Bilgilerinizi rica ederim.

Saygılarımla.

                                                                                                        Mustafa Kalemli

                                                                                             Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                                                              Başkanı

Cevap 1, 7. Bu sorular, İçtüzüğümüzün 100 üncü maddesi kapsamındaki faaliyetlerle ilgili görülmediğinden cevaplandırılmamıştır.

Cevap 2, 3, 8. Ziyaretçilerin ziyaret usullerine ilişkin esas ve usuller TBMM Başkanlık Divanının 9.6.1988 tarih ve 17 sayılı kararı ile kabul edilen “Türkiye Büyük Millet Meclisi Güvenlik Yönetmeliği”nde düzenlenmiştir. Ziyaretçi ve görevlilere bu yönetmelik hükümleri uygulanmaktadır.

Önergenizde sözü edilen “T.B.M.M. Binasına Gelecek Ziyaretçi, Misafir ve Görevlilerin Hareket Tarzlarına İlişkin Yönetmelik” yürürlükte değildir.

Cevap 4, 5. T.B.M.M. de çalışan personel, Kamu Kurum ve Kuruluşlarında Çalışan Personelin Kılık ve Kıyafetine Dair Yönetmelik hükümlerine tabidir. Bu yönetmelik hükümlerine aykırı hareket edenler hakkında 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun disiplin cezalarına ilişkin hükümleri uygulanmaktadır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne girişlerde; denetimle doğrudan veya dolaylı olarak görevli personel tarafından, kılık ve kıyafet hakkında, Bazı Kisvelerin Giyilemeyeceğine dair 3.12.1934 tarihli ve 2596 numaralı Kanun ile bu Kanunun uygulamasını gösterir Nizamname hükümlerinin titizlikle uygulanarak, kesinlikle riayet edilmesi sağlanmaktadır.

Cevap 6. Milletvekili lojmanlarında “Kur’an Kursu” açılmamıştır.

Cevap 9. Teşkilatımızda, geçici görevli olarak istihdam edilen çeşitli kurum ve kuruluşlar personeli 2919 sayılı Kanunun 12 inci maddesinin 3 üncü fıkrasına istinaden çalıştırılmakta ve bunlara, yine aynı madde gereğince “Özel Hizmet Tazminatı” ve “Fazla Çalışma Ücreti” ödenmektedir.

Özel Hizmet Tazminatı uygulamasına ilişkin mevzuatta bu tazminatın; sözleşmeli personele, geçici personele ve işçiye ödenmeyeceği yazılıdır. Bu nedenle, T.B.M.M. Genel Sekreterliği teşkilatında bu statülerde görev yapan personele Özel Hizmet Tazminatı ödenmemektedir.

Kurumumuzda geçici görevli olarak çalıştırılan personele, halen yapılanların dışında herhangi bir ödeme yapılması mümkün bulunmamaktadır.

 

 

TUTANAĞIN SONU