T.B.M.M.
TUTANAK DERGİSİ
CİLT : 12
7 nci Birleşim
15 . 10 . 1996 Salı
İÇİNDEKİLER
I. — GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. — GELEN KÂĞITLAR
III. — BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI
A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1. — Karaman Milletvekili Fikret Ünlü’nün, yükseköğrenim
gençliğinin yurt sorunlarına ilişkin gündemdışı
konuşması ve Devlet Bakanı Işılay Saygın’ın
cevabı
2. —Gaziantep Milletvekili Mehmet Bedri İncetahtacı’nın,
toplumsal barış konusuna ilişkin gündemdışı
konuşması
3. —Tunceli Milletvekili Orhan Veli Yıldırım’ın,
Tunceli İlinin sorunlarına ilişkin gündemdışı
konuşması
B)GENSORU, GENEL GÖRÜŞME,
MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1. —Çankırı Milletvekili Mete Bülgün ve 26
arkadaşının, çiftçilerimizin sorunlarının
araştırılarak alınması gereken tedbirlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/111)
2. —Tekirdağ Milletvekili Fevzi Aytekin ve 19
arkadaşının, Trakya’yı tehdit eden çevre
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/112)
C)TEZKERELER VE ÖNERGELER
1.—(10/5)
esas numaralı Meclis Araştırma Komisyonu
Başkanlığının, Komisyonun görev süresinin
uzatılmasına ilişkin tezkeresi (3/513)
2. —(10/8,
16, 20) esas numaralı Meclis Komisyonu
Başkanlığının, Komisyonun görev süresinin
uzatılmasına ilişkin tezkeresi (3/514)
3.—(9/3)
esas numaralı Meclis Soruşturma Komisyonu
Başkanlığının, Komisyonun görev süresinin
uzatılmasına ilişkin tezkeresi (3/515)
IV. –GENSORU, GENEL GÖRÜŞME,
MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI
A) GÖRÜŞMELER
1. —Yalova Milletvekili Yaşar Okuyan ve 21 Arkadaşı ile
İstanbul Milletvekili Bülent Ecevit ve 12 Arkadaşının,
Gazeteci Metin Göktepe Cinayetinin Açıklığa
Kavuşturulması ve Faillerinin Ortaya Çıkarılması
Amacıyla Meclis Araştırması Açılmasına
İlişkin Önergeleri ve Meclis Araştırması Komisyonu
Raporu (10/3, 4) (S. Sayısı :68)
V. —SEÇİMLER
A)KOMİSYONLARA ÜYE SEÇİMİ
1. —(10/17)
esas numaralı Meclis Komisyonuna üye seçimi
2. —Kamu
İktisadî Teşebbüsleri Komisyonunda açık bulunan üyeliğe
seçim
VI. —SORULAR VE CEVAPLAR
A)SÖZLÜ SORULAR VE CEVAPLARI
1.—Niğde
Milletvekili Mehmet Salih Katırcıoğlu’nun, patates
üreticilerinin elektrik borçlarına ilişkin Başbakandan sözlü
soru önergesi (6/167)
2.—Nevşehir
Milletvekili Mehmet Elkatmış’ın, Yatırımları ve
Döviz Kazandırıcı Hizmetleri Teşvik Fonundan verilen
kredilere ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/172)
3. —Elazığ
Milletvekili Ahmet Cemil Tunç’un, Ankara Palas’ta verilen bir resepsiyonun
fatura bedeline ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/176)
4.—Rize
Milletvekili Şevki Yılmaz’ın, İş ve İşçi
Bulma Kurumunda usulsüz atamalar yapıldığı iddialarına
ilişkin Çalışma ve SosyalGüvenlik Bakanından sözlü soru
önergesi (6/8)
5. —Ordu
Milletvekili Hüseyin Olgun Akın’ın, Ordu -Mesudiye İmam-Hatip
Lisesine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/10)
6.—Elazığ
Milletvekili Ahmet Cemil Tunç’un, Harput’un tarihî ve kültürel
varlıklarının korunmasına ilişkin Kültür
Bakanından sözlü soru önergesi (6/14)
B) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.
—Gaziantep Milletvekili Mustafa R. Taşar’ın, eflasyonu önlemek için
alınacak tedbirlere ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet
Bakanı Lütfü Esengün’ün yazılı cevabı (7/1152)
2. —Manisa
Milletvekili Tevfik Diker’in, bazı otoyol müteahhitlerinin
hakedişlerinde kesintiler yapıldığı iddiasına
ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı H. Ufuk Söylemez’in
yazılı cevabı (7/1272)
3. —Rize
Milletvekili Ahmet Kabil’in, Çay Kurumu Genel Müdürünün
dolandırıldığı iddiasına ilişkin sorusu ve
Devlet Bakan Ahmet Demircan’ın yazılı cevabı (7/1277)
4. —Bursa
Milletvekili Ali Rahmi Beyreli’nin, Teksif-İş Sendikasından
istifa eden bazı işçilerin, bildirimsiz ve tazminatsız olarak
işten çıkarılmalarına ilişkin sorusu ve
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Necati Çelik’in
yazılı cevabı (7/1316)
5. —Sıvas Milletvekili Mahmut Işık’ın, Türkiye Büyük
Millet Meclisine gelen ziyaretçilerin ziyaret usullerine dair bir
yönetmeliğin çıkarılmadığına ve milletvekili
lojmanlarında açıldığı iddia edilen Kuran Kursu ile
geçici görevli statüsünde çalışan personele ilişkin sorusu ve
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Mustafa Kalemli’nin
yazılı cevabı (7/1499)
I. —GEÇEN
TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 15.00’te açıldı.
Kırklareli Milletvekili Necdet Tekin’in, ayçiçeği üretimiyle
ilgili gündem dışı konuşmasına Sanayi ve Ticaret
Bakanı E. Yalım Erez;
Amasya Milletvekili Aslan Ali Hatipoğlu’nun, Amasya ve Çorum
illerinde meydana gelen depremle ilgili gündem dışı
konuşmasına Bayındırlık ve İskân Bakanı
Cevat Ayhan;
Cevap verdiler.
Hatay Milletvekili Mehmet Sılay da basının misyonuyla
ilgili gündem dışı bir konuşma yaptı.
Batman Milletvekili Ataullah Hamidi ve 22 arkadaşının,
yasa dışı suç örgütlerinin devletle olan
bağlantıları ile güvenlik güçlerinin de
karıştığı iddia edilen olayların
boyutlarını tespit etmek amacıyla Anayasanın 98 inci,
İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/110)
Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergenin gündemde yerini alacağı ve
öngörüşmesinin, sırasında yapılacağı
açıklandı.
DYP Grubuna ait olup açık bulunan Kuzey Atlantik Asamblesi Türk
Grubu Üyeliğine, Aydın Milletvekili Nahit Menteşe’nin aday
gösterildiğine;
Arnavutluk ve Bosna -Hersek Meclis Başkanlarının vaki
davetlerine birer Parlamento Heyetiyle icabet edilmesine;
İlişkin Başkanlık tezkereleri Genel Kurulun
bilgisine sunuldu.
Pakistan Meclisi Başkanının vaki davetine Türkiye Büyük
Millet Meclisinden bir Parlamento Heyetiyle icabet edilmesine ilişkin
Başkanlık tezkeresi kabul edildi.
Bitlis Milletvekili Kâmran İnan ve 24 Arkadaşının,
Libya gezisi esnasında Türk Milletine yapılan hakaretlere
duyarsız ve tepkisiz kalması nedeniyle devletin dış
ilişkilerinde küçültücü duruma düşürüldüğü iddiasıyla
Anayasanın 99 uncu, İçtüzüğün 106 ncı maddeleri
uyarınca Başbakan Necmettin Erbakan hakkında bir gensoru
açılmasına ilişkin önergesi;
Genel Kurulun bilgisine sunuldu.
1. 8, 9 ve 10 Ekim 1996 tarihli Gelen Kâğıtlarda
yayınlanan ve bastırılıp dağıtılan;
Başbakan Necmettin Erbakan hakkındaki (11/2) ve (11/4) esas
numaralı gensoru önergeleri ile Bakanlar Kurulu hakkındaki (11/3)
esas numaralı gensoru önergesinin, gündemin “Özel Gündemde Yer Alacak
İşler” kısmında yer alması ve Anayasanın 99 uncu
maddesi gereğince gündeme alınıp alınmayacağı
hususundaki görüşmeleri, konuları aynı olduğundan, her üç
önergenin birleştirilerek, Genel Kurulun 16.10.1996 Çarşamba günkü
birleşiminde yapılmasına; görüşmelerde, Hükümet adına
yapılacak konuşmanın 1 saat, gruplar adına yapılacak
konuşmaların 30’ar dakika, (Hükümet ve gruplara tanınan süreler
2’şer konuşmacı tarafından kullanılabilir), önerge
sahibi adına yapılacak konuşmaların 15’er dakika
olmasına, görüşmelerin bitimine kadar çalışma süresinin
uzatılmasına;
2. Geçen dönemden intikal etmiş bulunan, Sağlık eski
Bakanı Halil Şıvgın hakkındaki (9/11) esas
numaralı 337 sıra sayılı, Devlet eski Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı İsmet Kaya Erdem, Maliye ve Gümrük
eski bakanları Ekrem Pakdemirli ve Ahmet Kurtcebe Alptemoçin ile Devlet
eski Bakanı Yusuf BozkurtÖzal haklarındaki (9/22) esas numaralı
779 sıra sayılı, Meclis Soruşturması komisyonları
raporlarının; gündemin Meclis Soruşturması Raporları
kısmına alınması ve Genel Kurulun 22.10.1996 Salı
günkü Birleşiminde Komisyonlar
aranmaksızın görüşülmesine, görüşmelerin bitimine kadar
çalışma süresinin uzatılmasına ve bu birleşimde sözlü
soruların görüşülmemesine ilişkin Danışma Kurulu
önerileri kabul edildi.
Gündemin “Kanun, Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler” kısmının :
1 inci sırasında
bulunan 23,
2 nci sırasında
bulunan 15,
3 üncü sırasında
bulunan 17,
4 üncü sırasında
bulunan 30,
5 inci sırasında
bulunan 34,
6 ncı sırasında
bulunan 40,
7 nci sırasında
bulunan 41,
8 inci sırasında
bulunan 42,
9 uncu sırasında
bulunan 55,
10 uncu sırasında bulunan 56,
11 inci sırasında bulunan 60,
12 nci sırasında bulunan 61,
13 üncü sırasında bulunan 62,
14 üncü sırasında
bulunan 64,
15 inci sırasında bulunan 65,
16 ncı sırasında bulunan 66,
17 nci sırasında bulunan 67,
18 inci sırasında bulunan 70,
19 uncu sırasında bulunan 72,
20 nci sırasında bulunan 73,
21 inci sırasında bulunan 74,
22 nci sırasında bulunan 75,
23 üncü sırasında bulunan 76,
24 üncü sırasında bulunan 77,
25 inci sırasında bulunan 78,
33 üncü sırasında bulunan 89,
S. Sayılı kanun tasarı ve teklifleriyle, kanun hükmünde
kararnamelere ilişkin kanun tasarılarının görüşmeleri,
ilgili komisyon temsilcileri Genel Kurulda hazır
bulunmadıklarından ertelendi.
Türkiye Cumhuriyeti ve Belarus Cumhuriyeti Arasında
Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve
Korunmasına İlişkin Anlaşmanın Uygun Bulunduğu
Hakkında (1/294) (S. Sayısı :79);
Türkiye Cumhuriyeti ve Bulgaristan Cumhuriyeti Arasında
Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve
Korunmasına İlişkin Anlaşmanın
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair (1/357) (S.
Sayısı :80);
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Türkmenistan Hükümeti Arasında
Karşılıklı Büyükelçilik Açılması Hususunda
Protokolün OnaylanmasınınUygun Bulunduğuna Dair (1/311) (S.
Sayısı :81);
Türkiye Cumhuriyeti ile Kırgız Cumhuriyeti Hükümeti
Arasında Karşılıklı Büyükelçilik Faaliyetlerinin
Gayrimenkul ve Malî Veçhelerine İlişkin Protokolün
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair (1/310) (S.
Sayısı :82);
Türkiye Cumhuriyeti ile Pakistan İslam Cumhuriyeti Arasında
Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve
Korunmasına İlişkin Anlaşmanın
Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında (1/361) (S.
Sayısı :83);
Türkiye Cumhuriyeti ile Litvanya Cumhuriyeti Arasında
Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve
Korunmasına İlişkin Anlaşmanın
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair (1/365) (S.
Sayısı :84);
Türkiye Cumhuriyeti ile Çek Cumhuriyeti Arasında
Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve
Korunmasına İlişkin Anlaşmanın
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair (1/356) (S. Sayısı
:88);
Kanun tasarılarının, yapılan görüşmelerden ve
açık oylamalarından sonra, kabul edilip
kanunlaştıkları açıklandı.
15 Ekim 1996 Salı günü saat 15.00’te toplanmak
üzere birleşime, 17.29’da son verildi.
Yasin Hatiboğlu
Başkanvekili
Ali Günaydın Kâzım
Üstüner
Konya Burdur
Kâtip
Üye Kâtip
Üye
II. —GELEN KÂĞITLAR
11.10.1996 CUMA
Teklifler
1. —Konya Milletvekili Nezir Büyükcengiz’in; Konya
İline Bağlı Yeniceoba Adında Bir İlçe Kurulması
Hakkında Kanun Teklifi (2/463) (İçişleri ve Plan ve Bütçe
komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi :8.10.1996)
2. —Denizli Milletvekili Mehmet Gözlükaya, M. Haluk
Müftüler ve Kemal Aykurt’un; Denizli İli Merkezinde
Sevindik,Gökpınar, Gümüşler ve Başkarcı Adıyla Dört
İlçe Kurulması Hakkında Kanun Teklifi (2/464)
(İçişleri ve Plan ve Bütçe komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi :8.10.1996)
3.—Manisa Milletvekili Tevfik Diker’in; 17.8.1983
Tarihli ve 2876 Sayılı Atatürk Kültür Dil ve Tarih Kurumu Kanununun
İki Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi
(2/465) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi :8.10.1996)
4.—İstanbul Milletvekili Bülent Ecevit ve 7
Arkadaşının; 2972 Sayılı Mahalli İdareler ile
Mahalle Muhtarlıkları ve İhtiyar Heyetleri Seçimi Hakkında
Kanun ile 1580 Sayılı Belediye Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/466) (Anayasa ve
İçişleri komisyonlarına) (Başkanlığa geliş
tarihi :9.10.1996)
5. —Adıyaman Milletvekili Ahmet Çelik ve 10
Arkadaşının; Yükseköğretim Kurumları
Teşkilatı Hakkında 41 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair Kanun ile 78 ve 190
Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/467) (Millî Eğitim,
Kültür,Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi :9.10.1996)
Rapor
1. —190 Sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında
Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/408) (S. Sayısı :100) (Dağıtma tarihi
:11.10.1996) (GÜNDEME)
14.10.1996 PAZARTESİ
Teklifler
1. –Kırklareli Milletvekili Necdet Tekin’in; Radyo
ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında
Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun
Teklifi (2/468) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Anayasa
komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi :10.10.1996)
2. —Refah Partisi Grup Başkanvekili Kayseri
Milletvekili Salih Kapusuz ve Doğru Yol Partisi Grup Başkanvekili
Denizli Milletvekili Mehmet Gözlükaya’nın; 5680 Sayılı
Basın Kanununa İki Ek Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (2/469)
(Adalet Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi :10.10.1996)
3.—Ankara Milletvekili Şaban Karataş ve 15
Arkadaşının; Türk Ocağı Binasının Türk
Ocakları Derneğine Devrine İlişkin Kanun Teklifi (2/470)
(Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi
:10.10.1996)
4.—Balıkesir Milletvekili Hüsnü Sıvalıoğlu
ve 6 Arkadaşının; Sarıköy ve Edincik Adıyla İki
İlçe ve Bandırma Adıyla Bir İl Kurulması Hakkında
Kanun Teklifi (2/471) (İçişleri ve Plan ve Bütçe komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi :10.10.1996)
5. —Kütahya Milletvekili Mustafa Kalemli’nin; Yükseköğretim
Kurumları Teşkilatı Hakkında 41 Sayılı Kanun
Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair Kanunun Bir
Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi
(2/472) (Millî Eğitim, Kültür,Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe
komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi :14.10.1996)
Sözlü Soru Önergeleri
1.—Rize Milletvekili Ahmet Kabil’in, Karadeniz Samsun
-Sarp yol yapımına ilişkin Bayındırlık ve
İskân Bakanından sözlü soru önergesi (6/338)
(Başkanlığa geliş tarihi :11.10.1996)
2.—Rize Milletvekili Ahmet Kabil’in, yaş çay
bedellerinin peşin ödenmesine ilişkin Devlet Bakanından sözlü
soru önergesi (6/339) (Başkanlığa geliş tarihi :11.10.1996)
Yazılı Soru Önergeleri
1. —Sıvas Milletvekili Mahmut
Işık’ın, TBMM’ne gelen ziyaretçilerin ziyaret usullerine dair
bir yönetmeliğin çıkarılmadığına ve milletvekili
lojmanlarında açıldığı iddia edilen Kur’an Kursu ile
geçici görevli statüde çalışan personele ilişkin Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanından yazılı soru önergesi (7/1499)
(Başkanlığa geliş tarihi :12.7.1996)
2. —Amasya Milletvekili Haydar Oymak’ın, kendir
fiyatının dolar bazında değerelendirilmesine ilişkin
Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/1500)
(Başkanlığa geliş tarihi:10.10.1996)
3. —Konya Milletvekili Nezir Büyükcengiz’in, Konya
İlinde doğalgaz uygulamasına geçilip geçilmeyeceğine
ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru
önergesi (7/1501) (Başkanlığa geliş tarihi :10.10.1996)
4. —Manisa Milletvekili Hasan Gülay’ın,
Manisa -Salihli -Durasıllı Beldesinde meydana gelen dolu afetinden
zarar gören üreticilere ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/1502)
(Başkanlığa geliş tarihi :11.10.1996)
5. —Bursa Milletvekili Hayati Korkmaz’ın
yapımı düşünülen doğalgaz kombine çevrim santraline
ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru
önergesi (7/1503) (Başkanlığa geliş tarihi :11.10.1996)
6. —Bayburt Milletvekili Suat Pamukçu’nun, atama ve yer
değiştirme kararnamelerine ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/1504) (Başkanlığa geliş
tarihi :11.10.1996)
15.10.1996 SALI
Meclis Araştırması Önergeleri
1. —Çankırı Milletvekili Mete Bülgün ve
26 arkadaşının, çiftçilerimizin sorunlarının
araştırılarak alınması gereken tedbirlerin
belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve
105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/111) (Başkanlığa
geliş tarihi :10.10.1996)
2. —Tekirdağ Milletvekili Fevzi Aytekin ve 19
arkadaşının, Trakya’yı tehdit eden çevre
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci,
İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/112)
(Başkanlığa geliş tarihi :11.10.1996)
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati : 15.00
Tarih :15 Ekim 1996 Salı
BAŞKAN : Başkanvekili Uluç GÜRKAN
KÂTİP ÜYELER : Zeki ERGEZEN (Bitlis), Fatih ATAY
(Aydın)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 7 nci Birleşimini açıyorum.
Görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce, bilginize bir konuyu sunmak
istiyorum: Biliyorsunuz, çalışmalarımızı geçici olarak
sürdürdüğümüz salonumuzda bir ses sorunu vardı.
Arkadaşlarımız hafta sonunda çalıştılar;
bazı düzenlemeler, eklemeler yaptılar. Ancak, ölçümleri boş salonda
yapabildiler. Bugün çalışma halindeyken ölçüm yeniden yapılacak.
Onun için, seste bazı iniş çıkışlar olabilir. O, ses
düzenindeki bir bozuklukla ilgili değil.
Değerli milletvekilleri, üç arkadaşıma
gündemdışı söz vereceğim.
III. — BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI
A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1. — Karaman Milletvekili Fikret
Ünlü’nün, yükseköğrenim gençliğinin yurt sorunlarına
ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet
Bakanı Işılay Saygın’ın cevabı
BAŞKAN – Gündemdışı birinci söz,
Karaman Milletvekili Sayın Fikret Ünlü'nün.
Sayın Ünlü, yükseköğrenim gençliğimizin
yurt sorunlarıyla ilgili olarak konuşacak; buyurun Sayın Ünlü.
(DSP sıralarından alkışlar)
Süreniz 5 dakikadır.
FİKRET ÜNLÜ (Karaman) – Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri, özellikle yükseköğrenim gençliğimizin
yurt sorunlarına ilişkin kişisel görüşlerimi açıklamak
üzere söz aldım; ancak, bildiğiniz gibi, bugün, aynı zamanda,
Dünya Körler Günü. Bu vesileyle, görme engellilerin, genel olarak toplam nüfusumuzun
7 milyonuna yaklaşan özürlünün, çözümlenmesi gereken sorunlarına
ilişkin olarak da kısaca dikkatlerinizi çekmek istiyorum.
Sözlerime başlarken, hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, her ne kadar,
Anayasamızda ve yasalarımızda, özürlülerin eğitim
hakkı, çalışma hakkı, topluma uyum ve korunma hakları
ile ilgili bağlayıcı hükümler var ise de, bugün, özürlü
insanlarımızın yaşamlarını
kolaylaştıracak, kendilerini ve ailelerini mutlu edecek, onları
toplumsal yaşamda kendi güçleriyle onurlu bir biçimde var edebilecek
tedbirleri ne yazık ki, alabilmiş değiliz. Başta,
eğitimle ilgili sorunların çözümlenmesi gerekiyor. Millî Eğitim
Bakanlığının 1996 verilerine göre, 75 özel eğitim
okulunda, sadece 7 725 öğrenci eğitilmektedir. Toplam 8 görme
engelliler okuluna devam edebilme şansını yakalayabilmiş
öğrenci sayısı ise sadece 884'tür. Başka bir deyişle,
eğitim çağına gelmiş görme özürlülerin ancak üçte biri bu
tür özel eğitim kurumlarından yararlanabilme olanaklarına
sahiptir. Bütün özürlüler için aynı oran geçerlidir diyebilirim.
Bu çocuklarımızın tümüne, eğitim
olanaklarının sunulabileceği tedbirlerin bir an önce
alınması gerekmektedir. Çünkü, eğitimdeki yetersizlik,
özürlülerin çalışma yaşamına katılabilmeleri konusunda
önemli engel oluşturmaktadır. İş Kanununda
değişiklik yapılarak, işyerlerine, daha fazla özürlü
çalıştırma zorunluluğu getirilmelidir, özürlülerin günlük
yaşamlarını kolaylaştırıcı her türlü tedbir
alınmalıdır diye düşünüyoruz. Özürlülerimizi yakından
ilgilendiren yasal düzenlemelerin bir an önce yapılmasını
diliyoruz. Unutmamalıyız ki, bir toplumun uygarlık düzeyi, o
toplum içinde yaşayan özürlülerin günlük yaşama katılma
oranlarıyla ölçülebilir.
Değerli arkadaşlarım,
okullarımız açılalı onbeş gün olmasına
karşın, öğrencilerimizin yurt sorunlarının
çözümlenmesi için, başta Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu olmak
üzere, tüm değerli milletvekili arkadaşlarımın, şu
günlerde büyük çaba içinde olduklarını biliyorum. Önce, bu
katkılardan ötürü, emeği geçen herkese teşekkür etmek istiyorum.
Ancak, ne yazık ki, yıllardır bir türlü başa
çıkamadığımız bu sorunun oluşturduğu hizmet
açığının, artık, kişisel çabalarla
giderilemeyecek bir boyuta ulaştığı da bilinen bir
gerçektir. Üzülerek görüyoruz ki, bugün, binlerce gencimiz, büyük kentlerde
üniversiteli olmanın verdiği mutlulukla, kalacak bir yer ve yurt
bulamamanın getirdiği ezikliği aynı anda
yaşamaktadır; hele kız öğrencilerimiz için, bu durum, daha
vahim ve acıklı bir durum sergilemektedir.
Bugün, Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu
Genel Müdürlüğü verilerine göre, 1996 tarihi itibariyle 75 ilimizde ve 196
ilçemizde yükseköğrenim kurumu bulunmaktadır. Buna
karşılık, Yurt-Kur'un, 67 il ve 23 ilçede toplam 144 yurdu var.
Bu sayıya, üniversiteler tarafından işletilen 20 yurt dahil değildir.
Demek ki, fakülte ve yüksekokulu bulunan 8 il ve 173 ilçemizde
öğrencilerimize yurt hizmeti sunulamamaktadır. Buralarda okuyan
gençlerimiz tümüyle kendi kaderleriyle başbaşa
bırakılmıştır. Gerçi, Yurt-Kur yetkilileri,
kiralık bina bulunduğu takdirde sorunu çözmeye talip olmaktadır;
ama, olanaksızlıklar, bu tür iyi niyetleri ve
yaklaşımları da sonuçsuz kılmaktadır.
Yükseköğrenimdeki 700 bini aşkın gencimizin ancak 160 bine
yakınına hizmet sunulabilmektedir. Demek ki, 5 öğrenciden ancak
1 tanesi yurtta kalabilmekte, geri kalan 4 öğrenci ise kendi
başının çaresine bakmak durumunda olup, ev veya otellerde
kalmakta ya da denetimden uzak özel dernek ve vakıf yurtlarında
barınmaktadır.
Ne acıdır ki, bugün binlerce kız
öğrencimiz bu koşullar içerisinde kıvranmaktadır.
Geleceğimizi emanet ettiğimiz gençliğimizin acıklı
durumu budur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Ünlü, eksüreniz 1
dakikadır; lütfen toparlayınız.
FİKRET ÜNLÜ (Devamla) – Peki efendim.
Ayrıca, binlerce aile de, dişinden
tırnağından artırdığıyla, evlatlarının
peşi sıra ilden ile göç etmektedir.
Sayın milletvekilleri, şimdi, özellikle
birçok özel yurtta barınma zorunda bırakılan erkek ve kız
öğrencilerimizin içinde bulunduğu çağdışı
ortamlarda, cumhuriyet düşmanı yöneticilerin elinde hangi
davranışlarla yüz yüze bırakıldıklarından söz
etmeye kalksam, ne zamanım yetecek ne de sonuç verecek, bunu biliyorum.
Zaten, amacım da bağcıyı dövmek değildir. Onun için,
hepimizin sorumluluk duygusuna seslenerek, birlikte çözüm üretmemizi
sağlayabilmek düşüncesiyle bu kısa konuşmayı yapma
ihtiyacı duydum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DSP ve CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Ünlü.
Hükümet adına yanıt vermek üzere, Devlet
Bakanı Sayın Işılay Saygın; buyurun efendim.
DEVLET BAKANI IŞILAY SAYGIN (İzmir) –
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Karaman Milletvekilimiz
Sayın Fikret Ünlü'nün Yurt–Kur'la ilgili konuşmasına, Hükümet
adına cevap vermek üzere huzurunuzda bulunuyorum.
Barınma hizmetleri olarak, bugüne kadar, kurumun
69 il, 25 ilçede 147, açılacak olan yurtlarla beraber 155'e ulaşacak
yurdu bulunmaktadır. 73 644'ü kız, 85 765'i erkek olmak üzere 159 409
öğrenci kapasitesi mevcuttur. Kız yurtları 35, erkek
yurtları 34, karma yurtlar 78, toplam 147; açılacak yurtlarla
birlikte bu yurtlarımızda 165 000 öğrenci
barınacaktır.
Türk cumhuriyetleri ve diğer Türk
topluluklarından ülkemize gelen ve
5 929'u üniversiteye, 1 038'i de TÖMER'e devam eden olmak üzere toplam 6
967 öğrenci yurtlarda barınmaktadır. 1996-1997 öğretim
yılında bu öğrenciler için 3 152 kişilik kontenjan
ayrılmış bulunmaktadır.
1996-1997 öğretim yılında,
yurtlarımızda barınmak için 78 389 öğrenci müracaatta
bulunmuş ve 63 505 öğrenci yurtlara yerleştirilmiştir.
Öğrencilerin, yedek listelerden yurtlara yerleştirilme işlemleri
de sürdürülmektedir.
Otel tipi yurtlarımızda, aylık yurt
ücretleri 600 000 Türk Lirasıyla 1 500 000 Türk Lirası olup,
diğer yurtlarda aylık ücret 480 000 Türk Lirasıdır. Yurtlarda kalan öğrencilere yapılan
günlük yemek yardımı 12 000 Türk Lirasından 25 000 Türk
Lirasına çıkarılmıştır. 1.1.1997 tarihi
itibariyle, bu uygulama yapılacaktır.
Ben, sayın milletvekilimize bu konudaki
duyarlılığı için teşekkür ediyorum. (DYP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
2. —Gaziantep Milletvekili Mehmet Bedri
İncetahtacı’nın, toplumsal barış konusuna ilişkin
gündemdışı konuşması
BAŞKAN – Gündemdışı ikinci söz,
toplumsal barış konusunda Gaziantep Milletvekili Sayın Mehmet
Bedri İncetahtacı'nın.
Buyurun efendim.
Sayın İncetahtacı, süreniz 5
dakikadır.
MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) –
Sayın Başkan, muhterem milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
İçinde yaşadığımız
toplumun barışını temin etmek, onun ilerlemesini temin
etmek, milletvekilleri olarak hepimizin asli görevlerinden birisidir. Bu
konuda işaret etmek istediğim
önemli bir hususu arz etmek üzere söz almış bulunmaktayın.
Eskilerin ifadesiyle, tabiatta meyli tekamül
vardır; yani, daima ileriye gitmek, daima gelişmek, daima güzele
doğru gitmek, her ferdin içinde bulunan bir içgüdü halindedir; ancak, onu
dışarıya yansıtmayan, onun tahakkuk etmesini engelleyen, o
ferdin üzerinde bulunan korkular ve kaygılardır. Eğer, bir
insan, hayatında, korkular ve kaygılarla yaşarsa, onun tekamüle
doğru seyredebilme imkânı ortadan kalkar.
Maalesef, yeryüzüne egemen olan medeniyet, insanlar
üzerinde egemenlik iddiasıyla hareket ettiği için, yalnız kendi
vatandaşlarına değil, kontrolü altında bulunan bütün
insalara, bu korkuyu, asırlardan beri tattırmaktadır ve
milletimiz, kendi içerisinde bulunan bu gelişmeye, tekamüle doğru
içgüdüyü değerlendirebilme imkânını elde edememektedir.
Bizler, milletvekilleri olarak, toplumumuzun ve elbette
fertlerin hukukunu korumak üzere burada bulunmaktayız. Bundan dolayı,
milletimizin fertleri üzerinde oluşan ve kökleri çok uzaklara kadar varan
bu baskıcı egemenlik iddialarını sarf edebilmek için birtakım
hususiyetlere dikkat etmemiz gerekmektedir; bunları sizlere arz etmek için
söz almış bulunmaktayım.
Muhterem kardeşlerim, şunu ifade etmek
isterim ki, milletimizin kullandığı kelime ve kavramlar,
onların anladığı gibi anlamak ve kullanmak şekliyle
bir mana ifade eder. Milletimiz, bir kavrama hangi anlamı yüklüyorsa, bir
terime hangi manayı veriyorsa, bizler de, onu, milletimizin
anladığı gibi anlamak mecburiyetindeyiz. Kendi
önyargılarımızla, kendi ideolojik
yaklaşımlarımızla, milletimizin anlayışına
karşı bir tavır sergilersek, kendilerine
yabancılaşmasına sebebiyet veririz ki, gerek kendi
işlerinde gerekse de milletin kendisiyle olan alakalarında, bu
tekâmüle doğru giden imkânı ortadan kaldırmış oluruz.
Milletimiz, Tanrı derken, Tanrı'ya hangi
anlamı veriyorsa, biz, ona inansak da inanmasak da, o anlamla bakmak
mecburiyetindeyiz. Milletimiz, mukaddes değerleri ifade ederken, o
değerlere hangi anlamı yüklüyorsa, onların sınırlarını
nerede başlatıp nerede bitiriyorsa, biz de, aynı şekilde,
bu milletin temsilcileri olarak, inanmasak bile, ona saygı göstermeli ve
onun anladığı gibi anlamaya gayret etmeliyiz; bu birinci
hususiyetimiz olmalıdır.
İkincisi ise, milletvekilleri olarak, jakoben bir
anlayışla, millete hayat tarzı, düşünce tarzı kabul
ettirme diye bir hakka sahip değiliz; aksine, milletimizin
inandığı mevcut hayat tarzını ve düşünce metodunu
anlamaya ve onların bu düşünce metodunu, kendi özgür hayatları
içerisinde kullanmalarına, bütün devlet müesseselerinden istifade ederek
yardımcı olmalıyız.
Muhterem milletvekilleri, milletimizin, bugün,
farklı düşüncelere ve kültürlere sahip olduğunu, inkâr edilemez
bir realite olarak kabul etmeliyiz. Bu zenginliğimizi inkâr edip,
kültürlerden birini diğerine asimile ederek ortadan kaldırmak gibi
bir tavır, hem milletimizin bizatihi kendisine hem de, biraz evvel
bahsettiğimiz, milletimizin gelişmesine engel olacaktır.
BAŞKAN – Eksüreniz 1 dakikadır; lütfen, bu
süre içerisinde toparlayınız.
MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Devamla) – Muhterem
milletvekilleri, yakın gelecek konusunda çalışma yapan
fütürolojistler, iki önemli noktayı beyan etmektedirler: Gelecekte, ya
medeniyetler arasında çatışma meydana gelecek ve dünya büyük bir
felaketle karşı karşıya kalacak veya medeniyetler
arasında dayanışma ve işbirliği meydana gelecek,
dünya, bu büyük badireyi atlatabilecektir. Elbette, çözümün ne olduğu,
gelecek konusunda stratejik araştırma yapanların bu
ifadelerinden anlaşılmaktadır. Milletvekili olarak görevimiz,
ülkemizde bulunan, farklı kültürler arasındaki
dayanışmayı sağlamak, onları oldukları gibi
kabullenmek ve aralarında -eski ifadeyle- tearufu sağlayarak,
beraberce yaşamalarını temin etmektir.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (RP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın
İncetahtacı.
Gündemdışı konuşmayı
yanıtlamak üzere, Hükümet adına söz talebi?..Yok.
3. —Tunceli Milletvekili Orhan Veli
Yıldırım’ın, Tunceli İlinin sorunlarına
ilişkin gündemdışı konuşması
BAŞKAN – Gündemdışı üçüncü söz,
Sayın Orhan Veli Yıldırım'ın. Tunceli İlinin
genel sorunları konusunda konuşacaklar.
Sayın Yıldırım buyurun.
Süreniz 5 dakikadır.
ORHAN VELİ YILDIRIM (Tunceli) – Teşekkür
ederim.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
Tunceli İlimizin, çok ivedi ve güncel sorunlarını, Yüce Meclisin
bilgisine, yetkili bakanlar ve yetkili kurumların, çözüm getirmeleri için
takdirine sunmak üzere söz aldım; bu vesileyle, Sayın
Başkanı ve Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri, Tunceli İlimizin, 1990
nüfus sayımına göre, nüfusu 133 147 iken, köy boşaltmaları,
terör ve köy yakılmaları nedeniyle, bugünkü nüfusu, bu nüfusun yüzde
50 altına düşmüştür. Nüfus artış
hızımız yüzde 0'dır; ancak, azalma oranı yüzde 50'dir.
Gelişme oranımız, Türkiye'de en sonuncu sırada olup, yüzde
12'dir. 1995 yılında genel bütçeden üretime yönelik ayrılan pay
156 milyar Türk Lirasıdır. 3 trilyonu geçkin bir pay personel
giderlerine ayrılmıştır. Kamu harcamaları yönünden de
-Türkiye'de- Tunceli 70 inci sıradadır. Özel sektörün
yatırım teşvikleri tutarı 25 milyar 408 milyon Türk
Lirasıdır. Tunceli'de özel sektörün istihdam kapasitesi 160
kişidir. Türkiye ortalamasına göre kişi başına kamu
harcamaları binde 5 milyon Türk Lirasıdır.
Tunceli İlinin 420 köyünden 287 köyü
boşaltılmıştır. Boşaltılan köylerin bir
kısmı, terör odaklarınca kışın barınak
olarak kullanılmasın diye, maalesef, güvenlik birimleri
tarafından kısmen yakılmış, bir kısmı da
barınma olanağı bulunmasın diye kapı ve pencereleri
tahrip edilerek oturulamaz hale getirilmiştir. Boşaltılan
köylerden göçe mecbur bırakılan yurttaşlarımız, civar
illerde, en yakın ilçede veya il merkezinde, yaşam için hiçbir
koşulun bulunmadığı baraka, çadır, belediye
garajları, spor ve düğün salonlarında yaşam mücadelesi
vermektedir.
Bu saydığım uygulamayla,
Anayasamızın 20, 23, 25 ve 57 nci maddeleri Tunceli'de tamamen
askıya alınmıştır. Tunceli'de eğitim tamamen
durmuştur. Mevcut 268 okulumuzdan sadece 26'sında eğitim ve
öğretim yapılmaktadır. 1992-1993 öğretim yılında
16 bin olan öğrenci sayımız, ne yazık ki, şimdi dörtte
bir oranına düşmüştür.
Tunceli İlinde 6 413 kamu görevlisi kadrosu
bulunmasına rağmen, bunlardan 1 310 memurun kadrosu boş
bulunmaktadır; 299 işçi kadrosu da, yine boştur. Mevcut kamu
görevlilerinden, her 10 kişiden 1'i tayin istemiş; ilgili
bakanlıklarca tayin çıkmasına rağmen, vilayetçe bu tayinler
tebellüğ ettirilmemiştir.
Tunceli'de sağlık hizmetleri tamamen
durmuştur. Tunceli'de 6 hastane olup, toplam 165 yatak sayısı
mevcuttur. Ancak, bu 6 hastanemizde, sadece 1 uzman doktor bulunmaktadır;
bu uzman doktor da, Tunceli kökenli olması nedeniyle orada
bulunmaktadır. Rotasyon nedeniyle Tunceli'ye gönderilen doktorlar ya rapor
alarak gitmemekte veyahut da hiç gitmemektedir.
Yine Tunceli'de, 1 sağlık personeline
düşen hasta sayısı 11 273'tür. Bu sayı, dünya
standartlarının çok çok üzerinde olmasına rağmen, Türkiye
ortalamasının da 2,5 katıdır.
Tunceli İlimizin ilçeleriyle
ulaşımı sabah saat 11.00'den itibaren kesiktir. Saat 11.00'den
itibaren Tunceli'nin Pertek ve Mazgirt ilçeleri hariç diğer beş
ilçesiyle ulaşımı tamamen kesiktir. Saat 17.00'den sonra, il
içinde dahi, vatandaşların mahalleden mahalleye gidişi mümkün
olamamaktadır.
Tunceli İlimizin ilçeleriyle bu ulaşım
kesikliği nedeniyle, gıda taşıyan kamyonlar, 15 gün
bekletildikten sonra ancak gitmek istedikleri ilçeye gönderilmektedirler.
Aramalar, en ilkel toplumlardaki gibi, insanları
bezdirecek şekilde ve gelenek ve göreneklerimize aykırı
yapılmaktadır. Bu da, vatandaş ve devlet ilişkilerini son
derece zedelemekte olup, vatandaş ve devlet ilişkileri kopma
noktasına ulaşmıştır.
Tek geçim kaynağı hayvancılık olan
yurttaşlarımızın yaylalara çıkışı
yasaklanmıştır. Bu nedenle, Tunceliler hep...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Yıldırım,
eksüreniz 1 dakikadır; lütfen, bu süre içerisinde toparlayalım
efendim.
ORHAN VELİ YILDIRIM (Devamla) – Toparlıyorum
efendim.
Yurttaşlarımızın ilaç
alımları karneye bağlanmıştır, gıda
alımları tamamen karneye bağlanmıştır.
Yetkililer, buna, her ne kadar "gıda kontrolü" diyorlarsa da,
bu, tamamen gıdaya konulmuş bir ambargodur.
Öneri olarak: Köylerinden, bedeli ödenmeden,
kamulaştırma parası ödenmeden çıkarılan, göçe zorlanan
tüm köylülerin tekrar köylerine dönüşleri mutlak surette
sağlanmalıdır.
Sayın Tansu Çiller, bir anahtar vaat etti 1991
seçimlerinde. Tunceli'den Emine Mansuroğlu kendisine sesleniyor, diyor ki
"Bir anahtardan vazgeçtik; babadan dededen kalma evimizi elimizden
almanızdan vazgeçtik; ama, hiç olmazsa, iki ay önce askerden dönen oğlumu
evimden alıp, götürüp, işkence yaparak öldüren özel tim
mensuplarını yargı önüne çıkar da, bir hukuk devletinde
yaşadığımı ben de bileyim. Eğer anaysan, bir
ananın seslenişine kulak verin"
Yüce Meclise saygılar sunuyorum.(CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın
Yıldırım.
Gündemdışı konuşmaya Hükümet
adına yanıt talebi?..Yok.
Gündemdışı konuşmalar
tamamlanmıştır.
Gündeme geçmeden önce, gene Genel Kurul
çalışmalarımızla ilgili bir anımsatmada bulunmak
istiyorum.
Değerli milletvekilleri, Tutanak
Müdürlüğümüz, açık oylamaları, hızlı, süratli bir
biçimde hesaplayabilecek bilgisayar düzenine geçmiştir. Ancak, bu düzeni
tam olarak çalıştırabilmemiz için, sayın
milletvekillerinin, açık oylamada, olabildiğince, üzerlerinde
numaraları basılı bulunan basılı oy
pusulalarını kullanmalarında yarar vardır. Onun için,
sayın milletvekillerinin, Genel Kurul çalışmalarında oy
pusularını yanlarında bulundurmaları Genel Kurulumuza bir
hayli zaman tasarrufu sağlayacaktır. Bunu da bilgilerinize
sunmuş olayım.
2 adet Meclis araştırma önergesi vardır;
okutuyorum:
B)GENSORU, GENEL GÖRÜŞME,
MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1. —Çankırı Milletvekili Mete
Bülgün ve 26 arkadaşının, çiftçilerimizin sorunlarının
araştırılarak alınması gereken tedbirlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/111)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Son yıllarda Türk tarımının ve
tarımın içinde önemli bir yer işgal eden
hayvancılığın içinde bulunduğu durum, Türk çiftçisini
çaresizliğe itmiş ve her türlü ümidini yitiren çiftçi, gelecekten
umudunu kesmiş, köyden kente büyük bir göç
başlamıştır.
Başta buğday, yağlı tohum bitkileri
üretimi olmak üzere diğer tahıl ürünleri üretimi sürekli düşmeye
başlamış, verim düşüklüğü yanında, Toprak
Mahsulleri Ofisinin çok yetersiz destekleme alımları yapması,
çiftçinin ürününü, Hükümetçe açıklanan taban fiyatların altında
tüccara satarak zarar etmesine neden olmuştur.
Özellikle, son iki yıldır, hükümetlerin,
peşin alım sözü verip ürün alması, ürün bedellerini geç ödemesi,
çiftçiyi, faizci ve tefecinin eline düşürmüştür.
Mesut Yılmaz Hükümeti tarafından açıklanan
Hububat Destekleme Alım Fiyatları Kararnamesine göre, buğday
alım fiyatına, temmuz ayından itibaren geciken ödemede -her ay
için- eylül ayına kadar 500 TL/kg, sonra 800 TL/kg eklenecektir. Üreticiye
bu ödeme yapılmamıştır.
Sayın Erbakan "köylümüzün Ziraat
Bankasına olan borçlarının faizlerini azledeceğiz,
borçları ileriki tarihte kaldıracağız" dediği
halde, bu borçların ne faizi azledilmiş ne de borçlar
ertelenmiştir. Borcunu ödemeyen çiftçinin hem borçları katlanarak
artmış hem de yaptığı zalim zamlar
karşısında perişan olmuştur. Refahyol Hükümetinin
tarım politikası, çiftçinin reel gelir kaybına yol
açmaktadır.
Son üç yıldır, başta buğday olmak
üzere, diğer hububat çeşitlerinde de sürekli verim
düşüklüğü yaşanmaktadır. Sebze ziraatında çiftçiye yol
gösterecek bir ünite bulunmaması nedeniyle, patates, domates, soğan
ve karpuz gibi ürünlerde, bazı yıllar, üretim fazlası nedeniyle
ürünler sokağa dökülmektedir. GAP projesinden büyük bir üretim
patlaması bekliyoruz.
15 Aralık 1993 tarihinde GATT Antlaşmasına
imza koyan bir ülke olarak, GATT Antlaşmasını yöneten Dünya
Ticaret Organizasyonunda (WTO) bir tarım müşavirliği acilen
kurulmalıdır.
Hayvancılık konusuna gelince; AB orijinli et
ve canlı hayvana Türkiye kapıları ardına kadar
açılmış, GATT Antlaşmasıyla hayvan
sayısını 1 Temmuz 1996 tarihine kadar belli bir sayıya
indirmeyi taahhüt eden AB'ye Türkiye güzel bir pazar olmuştur.
20 Mart 1996 tarihinde ortaya atılan
"delidana" hastalığı söylentisi, maalesef, dönemin
yöneticileri tarafından, kamuoyuna, böyle bir hastalığın
Türkiye'de olmadığına dair gerekli açıklamalar,
zamanında ve gereği gibi yapılmamış, ülkemizde et
tüketimi iyice düşmüş, et fiyatları ABD Doları bazında
yüzde 111 oranında düşmüş; yem fiyatları ise yine ABD
Doları bazında yüzde 273 oranında yükselmiştir.
Hayvan hastalıkları ise cumhuriyet tarihinin
en yaygın ve tehlikeli dönemini yaşamaktadır. Üretilen
aşılar genelde çalışmamakta, aşı programları
düzgün olarak uygulanmamaktadır.
Hayvancılık kredisi ile yapılan
damızlık inek ithalatları bilinçsizce
yapıldığından, maalesef, umulan neticeleri
vermemiştir.
Özelleştirmeyi müteakip güneydoğuda
satılan EBK kombinaları ve SEK'e ait süt fabrikaları kapalı
olup maalesef üretim yapmamaktadırlar. Devletin kıt kanaat imkânlarla
getirdiği gebe hayvanlar bir müddet sonra doğum yapmakta ve süt
vermeye başlamaktadır; maalesef, güneydoğuda bu sütleri
işleyecek tesisler olmadığından üretici sütünü satamamakta
ve böylece zarar ederek neticede, damızlık olarak yurda getirilen
ineği kesmektedir.
Burada diğer büyük bir sorun -her ne kadar
tarım ürünleri Gümrük Birliği Anlaşmasının
dışında tutulmuş ise de- Anlaşmanın taraflarca
kabul edilen 24 üncü maddesinde
tarım ürünlerinde karşılıklı tavizlerin
verileceğinin açıkça belirtilmiş olmasıdır. Gümrük
Birliği Anlaşmasının 24 üncü maddesi revize edilmelidir.
Aksi takdirde, yurda gümrüksüz girecek tarım ürünleri ekonomideki
dengeleri alt üst ederek çiftçimize büyük zarar verecektir.
Kısacası, Türk çiftçisi, geleceğe olan
umudunu yitirmiş ve çaresizliğe terk edilmiştir.
Bu nedenlerle, Anayasanın 98 inci,
İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca Meclis
araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.
Saygılarımızla.
1. Mete Bülgün (Çankırı)
2. Abdullah
Akarsu (Manisa)
3. Recep
Mızrak (Kırıkkale)
4. Murat
Başesgioğlu (Kastamonu)
5. Mustafa
Cumhur Ersümer (Çanakkale)
6. Yaşar
Okuyan (Yalova)
7. Zeki Çakan (Bartın)
8. İbrahim
Çebi (Trabzon)
9. Süleyman
Hatinoğlu (Artvin)
10. Eyyüp Cenap Gülpınar (Şanlıurfa)
11. İsmail Safa Giray (Balıkesir)
12. Edip Safder Gaydalı (Bitlis)
13. Ersin Taranoğlu (Sakarya)
14. İsmail Durak Ünlü (Yozgat)
15. Cemil Çiçek (Ankara)
16. Ömer Ertaş (Mardin)
17. Uğur Aksöz (Adana)
18. Rüştü Kâzım Yücelen (İçel)
19. Mustafa Küpeli (Adana)
20. Şerif Bedirhanoğlu (Van)
21. Hüsnü Sıvalıoğlu (Balıkesir)
22. Naim Geylani (Hakkâri)
23. Ekrem Pakdemirli (Manisa)
24. Necati Güllülü (Erzurum)
25. Aslan Ali Hatipoğlu (Amasya)
26. Halil İbrahim Özsoy (Afyon)
27. Mustafa Balcılar (Eskişehir)
BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.
İkinci önergeyi okutuyorum:
2. —Tekirdağ Milletvekili Fevzi
Aytekin ve 19 arkadaşının, Trakya’yı tehdit eden çevre
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/112)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
İnsanlar, en büyük dostları olması
gereken doğayı ve çevreyi acımasızca kirletmektedirler.
Trakya Bölgemizde kurulmuş bulunan ruhsatlı ve ruhsatsız
fabrikaların atıklarının doğayı ve çevreyi
nasıl kirlettiğini, yöreyi dolaşarak saptamış
bulunuyoruz. Çevre kuruluşlarınca, bu bölgemizle ilgili olarak
düzenlenmiş olan toplantılar ve paneller, yapılan ciddî
uyarılar ne yazık ki dikkate alınmamıştır.
Trakya'nın bölge planı henüz
yapılamamıştır. Sanayicilerimiz de, bu plansızlık
ortamı içinde, sulanabilir tarım arazileri üzerinde çoğu kez
ruhsat bile almadan fabrikalarını kurmaktadırlar.
Trakya'da, bir bölge toprak kullanım planı
yapılması zorunludur. Böyle bir plan, gelişigüzel
yapılaşmayı da önleyebilecektir.
Anayasanın "Tarım, hayvancılık
ve üretim dallarında çalışanların korunması"
başlığını taşıyan 45 inci maddesinin birinci
fıkrasına göre "Devlet, tarım arazileri ile çayır ve
meraların amaç dışı kullanılmasını ve
tahribini önlemek, tarımsal üretim planlaması ilkelerine uygun olarak
bitkisel ve hayvansal üretimi artırmak maksadıyla, tarım ve
hayvancılıkla uğraşanların işletme araç ve
gereçlerinin ve diğer girdilerinin sağlanmasını
kolaylaştırır." Aynı maddenin ikinci
fıkrasına göre de "Devlet, bitkisel ve hayvansal ürünlerin
değerlendirilmesi ve gerçek değerlerinin üreticinin eline geçmesi
için gereken tedbirleri alır." Anayasanın bu direktiflerine
uyulmadığını üzülerek gözlemliyoruz.
Elbette ki, bizler, sanayie karşı
değiliz ve hatta, yerine yapılacak her türlü yatırımın
sonsuz takipçisi, sanayinin bu memlekette en üst seviyede olması
arzusundayız.
Trakya'da akan Çorlu, Kumluca ve Ergene Nehirleri ile
Çorlu derelerinden aldığımız su numuneleri üzerinde Trakya
Üniversitesi Tekirdağ Ziraat Fakültesi Toprak Bölümünce yapılan dokuz
çeşit analiz sonucunda, numunelerde ağır metaller
bulunmuştur. Hayvanların bu suları içmeleri durumunda ölmeleri,
arazilerin bu sularla sulanması durumunda çölleşmesi tehlikeleri
ciddî olarak ortaya çıkmıştır. Fabrika atıkları
doğayı, çevreyi sularımızı kirletmekte, bazı
fabrika atıkları da kuyular aracılığıyla
toprağa enjekte edilmektedir. İçmesularına katılan bu
sular, zaman zaman rastlanmakta olan ishal olaylarını da vahim bir
duruma getirebilecektir.
İşte bu, Trakyamız için korkunç
olaydır. Eğer böyle çarpık sanayi devam ederse, belirli bir
zaman sonra Trakya'nın yaşanmaz bir yöre durumuna geleceği bir
gerçektir. O zaman, ne fabrikanın hükmü kalacak ne de insanoğlunun
yaşantısı olacaktır.
Yukarıdaki nedenlerle Trakya Bölgemizin insan ve
hayvan sağlığını tehdit eden, topraklarını
çölleştiren çevre sorunlarının Anayasanın 98 inci, Meclis
İçtüzüğünün 104 üncü ve 105 inci maddeleri uyarınca Meclis
araştırmasıyla ele alınmasını arz ederiz.
9.10.1996
1. Fevzi Aytekin (Tekirdağ)
2. Bayram
Fırat Dayanıklı (Tekirdağ)
3. Necdet Tekin
(Kırklareli)
4. Ayhan Gürel (Samsun)
5. Mustafa
İlimen (Edirne)
6. Mehmet
Büyükyılmaz (Adana)
7. İbrahim
Yavuz Bildik (Adana)
8. Yalçın
Gürtan (Samsun)
9. Mustafa
Güven Karahan (Balıkesir)
10. A. Ziya Aktaş (İstanbul)
11. Nami Çağan (İstanbul)
12. Mahmut Erdir (Eskişehir)
13. Bülent H. Tanla (İstanbul)
14. Fikret Uzunhasan (Muğla)
15. Mehmet Yaşar Ünal(Uşak)
16. Erdoğan Toprak(İstanbul)
17. Arif Sezer (Adana)
18. Necati Albay (Eskişehir)
19. Hasan Gülay (Manisa)
20. Müjdat Koç (Ordu)
BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler gündemde yerini alacak ve Meclis
araştırması açılıp açılmaması konusundaki
öngörüşmeler, sırasında yapılacaktır.
C)TEZKERELER
VE ÖNERGELER
1. —(10/5)
esas numaralı Meclis Araştırma Komisyonu
Başkanlığının, Komisyonun görev süresinin
uzatılmasına ilişkin tezkeresi (3/513)
Petrol Ofisi Genel Müdürlüğünde meydana gelen
yolsuzluk ve usulsüzlük iddiaları konusunda (10/5) Esas Numaralı
Meclis Araştırması Komisyonunun çalışma süresinin uzatılmasına
dair bir tezkeresi vardır; okutuyorum:
10.10.1996
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Komisyonumuz, 3.10.1996 tarihli
toplantısında, çalışma süresinin planlanan
çalışma programına yetmeyeceğini dikkate alarak, yeni bir
çalışma süresi verilmesi için talepte bulunmaya karar vermiştir.
Söz konusu karar ve İçtüzüğün 105 inci
maddesi uyarınca; Genel Kurulun ilgili kararı tarihinden geçerli
olmak üzere, son bir aylık çalışma süresi verilmesi hususunda
gereğini arz ederim.
Nabi
Poyraz
Komisyon
Başkanı
Ordu
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, bu Komisyon
daha önce üç ay süre kullanmıştır. İçtüzüğün 105 inci
maddesi, araştırmasını üç ay içinde bitiremeyen komisyona
bir aylık kesin süre verileceği hükmünü içermektedir. Bu nedenle,
Komisyonun süre talebini bilgilerinize sunuyorum.
Yükseköğretimin Sorunlarının
Araştırılarak Alınması Gereken Tedbirlerin Tespit
Edilmesi konusundaki (10/8, 16, 20) Esas Numaralı Meclis
Araştırması Komisyonunun çalışma süresinin uzatılmasına
dair bir tezkeresi vardır; okutuyorum:
2.—(10/8, 16,
20) esas numaralı Meclis Araştırma Komisyonu
Başkanlığının, Komisyonun görev süresinin uzatılmasına ilişkin
tezkeresi (3/514)
10.10.1996
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
8.5.1996 tarihinde görev bölümü yaparak
çalışmalarına başlayan Komisyonumuz, çalışma
süresi içinde araştırmasını
tamamlayamadığından yeni bir çalışma süresi için
talepte bulunmaya karar vermiştir.
Alınan karar uyarınca, Komisyonumuza,
13.10.1996 tarihinden geçerli olmak üzere, İçtüzüğümüzün 105 inci maddesi
uyarınca bir aylık son bir çalışma süresi verilmesi için
gereğini arz ederim.
Saygılarımla.
Prof.Dr.Halil
Cin
Meclis
Araştırma Komisyonu Başkanı
İçel
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, bu Komisyon
da daha önce üç ay süre kullanmıştır. İçtüzüğün 105
inci maddesi, araştırmasını üç ay içinde bitiremeyen
komisyona bir aylık kesin süre verileceği hükmünü içermektedir. Bu
nedenle, Komisyonun süre talebini bilgilerinize sunuyorum.
Türk Otomobil Fabrikaları Anonim Şirketi
TOFAŞ ile TOFAŞ Oto Ticaret Anonim Şirketindeki devlete ait
hisselerin satış yoluyla özelleştirilmesi sırasında
nüfuzunu kullanmak ve ihaleye fesat karıştırmak iddiasıyla
ilgili olarak eski Başbakan Tansu Çiller hakkında kurulan (9/3) esas
numaralı Meclis Soruşturması Komisyonunun çalışma
süresinin uzatılmasına dair bir tezkere vardır; okutup
bilgilerinize sunacağım:
3.—(9/3) esas
numaralı Meclis Soruşturma Komisyonu
Başkanlığının, Komisyonun görev süresinin
uzatılmasına ilişkin tezkeresi (3/515)
11.10.1996
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
25 Haziran 1996 tarihinde teşekkül edip
çalışmalarına başlayan Komisyonumuz, Anayasanın 100
üncü maddesinde belirtilen iki aylık süre içerisinde
çalışmalarını tamamlayamamıştır.
Soruşturmanın bitirilememesi nedeniyle,
Komisyonumuz, Türkiye Büyük Millet Meclisinden, Anayasanın 100 üncü
maddesine göre 18.10.1996 tarihinden itibaren iki aylık eksüre istenmesine
karar vermiştir.
Gereğini arz ederim.
Hayrettin
Uzun
Kocaeli
Komisyon
Başkanı
BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.
Sayın milletvekilleri, Gündemin " Özel
Gündemde Yer Alacak İşler" kısmına geçiyoruz:
IV. –GENSORU,
GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI
VE
MECLİS ARAŞTIRMASI
A) GÖRÜŞMELER
1. —Yalova Milletvekili Yaşar Okuyan
ve 21 Arkadaşı ile İstanbul Milletvekili Bülent Ecevit ve 12
Arkadaşının, Gazeteci Metin Göktepe Cinayetinin
Açıklığa Kavuşturulması ve Faillerinin Ortaya
Çıkarılması Amacıyla Meclis Araştırması
Açılmasına İlişkin Önergeleri ve Meclis
Araştırması Komisyonu Raporu (10/3, 4) (S. Sayısı :68)
(1)
BAŞKAN – Genel Kurulun 9.10.1996 tarihli 5 inci
Birleşiminde alınan karar gereğince, 1 inci sırada yer alan
Yalova Milletvekili Yaşar Okuyan ve 21 arkadaşı ile
İstanbul Milletvekili Bülent Ecevit ve 12 arkadaşının,
Gazeteci Metin Göktepe Cinayetinin Açıklığa
Kavuşturulması ve Faillerinin Ortaya Çıkarılması
Amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci
Maddeleri Uyarınca Bir Meclis Araştırması
Açılmasına İlişkin Önergeleri üzerine kurulan (10/3,4) esas
numaralı Meclis Araştırması Komisyonunun raporu üzerindeki
genel görüşmelere başlıyoruz.
Komisyon ve Hükümet yerlerini aldılar.
Sayın milletvekilleri, İçtüzüğümüze
göre, Meclis araştırması komisyonunun raporu üzerindeki genel
görüşmede ilk söz hakkı Meclis araştırması önergesi
sahibine aittir. Daha sonra, İçtüzüğümüzün 72 nci maddesine göre,
siyasî parti grupları adına birer üyeye, şahısları
adına iki üyeye söz verilecektir. Ayrıca, istemleri halinde, Komisyon
ve Hükümete de söz verilecek; bu suretle, Meclis Araştırması Komisyonu
raporu üzerindeki genel görüşme tamamlanmış olacaktır.
Konuşma süreleri; Komisyon, Hükümet ve siyasî
parti grupları için 20'şer dakika; önerge sahibi ve
şahıslar için 10'ar dakikadır.
Komisyon raporu 68 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Önerge sahipleri adına konuşmak isteyen?..
Yok.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın Oya
Araslı. (CHP sıralarından alkışlar)
İBRAHİM GÜRDAL (Antalya) – Komisyon yok
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Komisyon burada.
Sayın Araslı buyurun.
Süreniz 20 dakikadır.
CHP GRUBU ADINA OYA ARASLI (İçel) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlayarak
sözlerime başlamak istiyorum.
Bir hukuk devletinde, devletin, gerekirse devlet
iktidarına ve devlet güçlerine karşı bile korumakla yükümlü
olduğu değerlerin en başında kişinin yaşam
hakkının, beden bütünlüğünün ve özgürlüğünün geldiği,
bunların güvence altında olmadığı ortamlarda
diğer kişi hak ve özgürlüklerinin gerçek bir varlık
kazanamadığı bilinmektedir.
Bir hukuk devleti, özgür ve suçsuz kişilerin
olduğu kadar, gözaltına alınmış veya tutuklanmış
kişilerin, mahkûmların da yaşam hakkını, beden
bütünlüğünü korumakla yükümlüdür. Ancak, devletimiz
-Anayasamızın 2 nci maddesinde, bir hukuk devleti olduğu
yazılmasına rağmen- Metin Göktepe'nin can güvenliğini
sağlayamamıştır.
Gazete muhabiri Metin Göktepe, 8 Ocak 1996 tarihinde,
Eyüp İlçesi Alibeyköy Mezarlığındaki cenaze törenini görevi
gereği izlemek istemiş, uygulama noktasındaki emniyet
görevlilerinin, sarı basın kartı olmadığı için kendisine
izin vermemeleri nedeniyle çıkan tartışma sonucu gözlem altına
alınmıştır. Gözlem altına alındıktan sonra
tartaklanmış, Eyüp Kapalı Spor Salonuna götürüldükten ve
özellikle gazeteci olduğu öğrenildikten sonra, salonda, bir grup
polis memuru tarafından fenalaşıncaya kadar dövülmüştür.
Fenalaştığı zaman, Eyüp Spor Kulübü masörü, tıbbî
olmayan yöntemlerle ona yardımcı olmaya çalışmış,
salon sorumlusu olan emniyet amiri, kendisine haber verilmesine ve gelip durumu
görmesine rağmen onu hastaneye göndermemiştir. Kapalı Spor
Salonunun yakınındaki büfenin yanında bulunan bir bankın
üzerine bırakılan Metin Göktepe, daha sonra ölü olarak bekçiler
tarafından bulunmuştur.
Adlî tıbbın verdiği otopsi raporu, Metin
Göktepe'nin dövülerek öldürüldüğünü göstermektedir. Dövenlerin ise,
emniyet örgütümüzdeki bazı görevliler olduğu, bugün artık
bilinmektedir.
Halbuki, bir hukuk devletinde, devlet, kişinin
yaşam hakkını, bedensel bütünlüğünü, güvenlik
görevlilerinin yardımıyla güvence altına alır. Devletin
güvenlik görevlilerinin, kişinin bu temel değerlerini, dayak ve
işkence gibi hukuka aykırı yöntemlerle tehdite yönelmesi,
güvenlik güçlerine ve dolayısıyla devlete güven duygusunu yok eder;
devleti, toplumla ve kişilerle düşman hale getirir, toplumsal
barışı ortadan kaldırır. Bunun nedeni, bir hukuk
devletinde, hukuk kurallarına, öncelikle devletin ve onun güvenlik
görevlilerinin uymasının beklenmesidir. Bu beklentiyi
gerçekleştiremeyen bir devlet, asla, hukuk devleti niteliğini
kazanamaz; ama, buna rağmen, ülkemizde, bir Metin Göktepe olayı
yaşanmış ve bu hususların çok ciddî bir biçimde tekrar
hatırlanması, gözden geçirilmesi gereği doğmuştur.
Olay ilk ortaya çıktığında, resmî
makamlar, Metin Göktepe isminin gözaltına alınanlar listesinde
bulunmadığı, Eyüp'te, çay bahçesinde otururken düşüp
öldüğü, duvardan düşerek öldüğü yolunda birtakım
çelişkili açıklamalar yapmışlardır. Bu çelişkili
ifadeler, yazılı ve görsel basının ilgisini olay üzerinde
toplarken, siyasî partiler de harekete geçmişlerdir.
İnsan haklarına büyük önem veren Cumhuriyet
Halk Partisi, bu konuya eğilen ilk siyasî parti olmuş; Cumhuriyet
Halk Partisi Meclis Grubu, özel bir komisyon kurarak olayı incelemiş
ve vardığı sonuçları, olaydan hemen hemen bir hafta sonra
kamuoyuna duyurmuştur. Bu rapor, Göktepe olayının örtbas
edilmesini önlemekte önemli bir rol oynamış, olayın
sorumlularının bulunması ve yargıya
yansıtılması işlemlerinin hız kazanması
sağlanmıştır.
Daha sonra, olay, Türkiye Büyük Millet Meclisine
yansımış ve verilen araştırma önergelerinin
görüşülerek kabulü üzerine, bu Meclis Araştırması Komisyonu
kurulmuştur. Bu Komisyon, Anayasa hükümleri yargı işlevi yerine
getirmesine izin vermediği için, yalnız, Metin Göktepe'nin ölüm
olayının nasıl meydana geldiğini
araştırmış ve hangi etkenlerin bu olayın
oluşumuna neden olduğunu, emniyet örgütümüzün yapısı ve
işleyişiyle ilgili aksaklıkları, bundan sonra bu tür
olaylarla karşılaşılmaması için ne gibi önlemler
alınması gerektiğini ortaya koymaya
çalışmıştır.
Bu çalışma sonucunda ortaya çıkan tablo
şudur: 8 Ocak 1996 günü cezaevinde çıkan olaylarda ölen Orhan Özen
ile Rıza Boybaş'ın cenazelerinin Alibeyköy
Mezarlığına getirilişleri ve defnedilişleri
sırasında alınacak önlemlerle ilgili olarak, 7 Ocak 1996
tarihinde, İstanbul Emniyet Müdürlüğünce gönderilen talimat
yazısında, ilgili birim ve görevlilere, olay çıkarmaya eğilimi
olan belirli yaş grubundakilerin gözaltına alınarak ilgili
birimlerce incelenmelerinin sağlanması yetki ve görevi
verilmiştir. Bu, sınırları açıkça gösterilmemiş
ve olay çıkarma eğiliminin nasıl saptanacağı
konusundaki kişisel değer yargılarına göre farklı ve
keyfî uygulamalara yol açabilecek bir yetkilendirmedir. Nitekim, bu
yazılı emir uyarınca yapılan uygulamalar sonucunda,
çeşitli karakollarda ve Eyüp Kapalı Spor Salonunda bini
aşkın insan gözaltına alınmış ve saatlerce
özgürlüğünden mahrum bırakılmıştır.
Gözlem altına alınanlar, gerek karakollarda
ve gerekse Eyüp Kapalı Spor Salonuna götürülüşlerinde, bu salonda çok
kötü muamele görmüşlerdir, hakarete uğramışlardır.
Eyüp Kapalı Spor Salonunda görev yapan polis memurlarının büyük
bir kısmı, gözaltındakilerin, spor salonuna darp edilmiş,
dövülmüş, hırpalanmış, kafası yarılmış
vaziyette getirildiklerini ifade etmişlerdir. Kapalı spor salonunda,
hukukçu, öğrenci olanlar, gazeteci olanlar çok daha fazla
dövülmüşlerdir.
Olay günü, görevli Emniyet Müdür Yardımcısı,
Eyüp İlçe Emniyet Müdürü ve emri veren İl Emniyet Müdürü,
yaklaşık bin kişinin gözaltına alındığı
salona hiç uğramamışlar, operasyonu telsizle bile işlememişler
ve bu nedenle, bu boyuttaki bir gözaltına alma faaliyetine yönelik
herhangi bir önlem almamışlar; sonuçta, Metin Göktepe'nin ölümü
yanında, pek çok başka üzücü olay da meydana gelmiştir.
Hal böyleyken, olayı soruşturan
müfettişlerin, olayda sorumlu gördükleri çeşitli düzeydeki emniyet
görevlileri hakkında ceza ve disiplin soruşturması açılması
talebinde bulunmuş olmalarına rağmen, İçişleri
Bakanlığının, bu talebi bütünüyle değil; fakat,
İstanbul İl Emniyet Müdürü Orhan Taşanlar ile İl Emniyet
Müdür Yardımcısı Kemal Bayrak dışındakiler için
kabul etmesi, son derece ilginç ve Yüce Meclisin, üzerinde dikkatle
durması gereken bir husustur.
Diğer yandan, müfettişlerce, Metin
Göktepe'nin ölümünden sonra suç delillerini karartmaya yöneldiği
gerekçesiyle, Eyüp İlçe Emniyet Müdürü hakkında ileriye sürülen
yargılama talebi de, il idare kurulu tarafından uygun
görülmemiştir. Bu uygun görmeme kararı hakkında,
Danıştayca yapılan incelemede, Danıştay, Eyüp
İlçe Emniyet Müdürüyle ilgili itirazı reddetmiştir. Her ne kadar
yargı kararlarını tartışmak olanağımız
yoksa da, bu da, üzerinde durulması gereken önemli bir durumdur.
Bir başka ilginç olay da; müfettişler
tarafından yürütülen soruşturma yanında, İstanbul Emniyet
Müdürü Taşanlar'ın talimatıyla asayiş şube
müdürlüğünce yürütülen ve yasal dayanakları konusunda farklı
yorumlar yapılan bir başka soruşturmadır. Bu
soruşturmada ifadesi alınan polis memurları, baskı ve
işkence gördüklerini, kendilerine kötü muamele
yapıldığını ifade etmişlerdir. Tek bir kalemden
çıkmış gibi gözükseler ve akla, verilen ifadeleri geçersiz
kılarak suçlanmaktan kurtulmak için ileriye sürüldükleri
olasılığını getirseler bile, bu iddialar, insanı,
polis polise baskı ve işkence uygularsa, vatandaşa ne yapar diye
düşünmeye yöneltmektedir. Bunu fazla merak etmeye gerek yoktur; çünkü, vatandaşa
ne yapıldığı Eyüp Kapalı Spor Salonunda geçenler
kanalıyla açıkça ortaya çıkmıştır.
Eyüp Spor Salonunda geçenler, emniyet görevlilerinin
bir kesiminin, siyasal tercihlerine veya mesleklerine göre, toplumun bir
kısmını potansiyel suçlu olarak gördüğünü ortaya
koymaktadır. Emniyet görevlilerinin bir kesimine hâkim olan bu
düşünce tarzının ne kadar büyük sakıncalara yol
açacağı, polis örgütünde ne kadar tehlikeli bir bölünmeye neden
olacağı ortadadır. Diğer yandan, bu olayda yaşananlar,
bir kısım emniyet görevlilerinin, gözaltına
alınanların veya ideolojisini beğenmedikleri kimselerin
yaşam haklarının, diğer vatandaşların yaşam
hakları gibi anayasal güvence altında olduğunu
düşünmediklerini, yasaların kendilerine verdiği zor kullanma
yetkisinin birtakım sınırları olduğu konusunda
bilinçlendirilmemiş bulunduklarını ve kendilerine
karşı çıkılması halinde bu zor kullanma yetkisini en
ağır biçimiyle uygulayacak bir psikolojik yapı içerisinde
olduklarını açığa çıkarmıştır.
Değerli milletvekilleri, böyle bir
yapının, sağcı polisin solcuların, solcu polisin
sağcıların üzerine saldırdığı, çifte
standartlı bir emniyet hizmetinin verilmesine neden
olacağını ve bunun, huzur getirmek yerine, toplumu
güvensizliğe ve güvencesizliğe iteceğini kimse yadsıyamaz.
Nitekim, son üç dört ay içerisinde şeriatçıların eylemini su sıkarak;
ama, memur yürüyüşüne katılanları veya cezaevi
olaylarını protesto edenleri insafsızca coplayarak
dağıtan polisin tutumu, bu çifte standartlılığın
en güzel göstergesi olmuştur.
Emniyet örgütündeki bazı yapısal
bozuklukların işareti olan bu olayların yanında, emniyet
hizmetlerinin yerine getirilişinde birtakım sistem aksamaları da
vardır. Örneğin, Göktepe olayı, polisin, gözaltına
alınmada, bazı kereler tutanak tutmadığını ve
yalnız salıverme tutanağıyla yetindiğini ortaya
çıkarmıştır. Bunun, gözaltına veya gözlem altına
alınanlar açısından güvencesiz bir duruma neden
olacağı açıktır.
Değerli milletvekilleri, görülmektedir ki, Metin
Göktepe olayı, yalnız ölüm boyutuyla değil,
açıklığa kavuşturduğu pek çok sorun
bakımından da önem taşıyan ve bizi, bu olayların
etkenleri ile bundan sonra başka Göktepe olayları
yaşanmaması için alınacak önlemleri araştırmaya iten
bir olaydır. Bu araştırma, bizi emniyet örgütümüzün
yapısı ve işleyişiyle ilgili birtakım
aksaklıklarla yüz yüze getirmiştir.
Emniyet örgütümüzde çalışanların,
çalışma koşullarından ve can güvenliği dahil
birtakım gereksinimlerinin yeterince
karşılanamayışından doğan sorunları
olduğu bir gerçektir. Ne var ki, bu sorunlar ne kadar büyük olursa olsun,
başkalarının can güvenliğini önemsememek, yaşam
hakkına, vücut bütünlüğüne, özgürlüğüne, insanlık onuruna
saygısızlık etmek hakkını kimseye vermez, hele,
Göktepe'ninki gibi bir cinayet olayında kesinlikle mazeret sayılmaz.
Ancak, bunları söylerken, amacımız, emniyet örgütümüzü
hırpalamak, küçük düşürmek değildir. Amacımız,
içindeki bazı sorunlar ve bazı emniyet görevlilerinin kişisel
yaklaşımları nedeniyle, toplumda emniyet örgütümüz hakkında
ortaya çıkan olumsuz eleştirilere son verecek
çalışmaların başlamasını sağlamak, emniyet
örgütünün saygınlığını korumaktır; çünkü, emniyet
örgütümüzdeki görevlilerin büyük bir çoğunluğunun, vatandaşlarımızın
can ve mal güvenliğini korumak için bazı kereler
yaşamlarını tehlikeye attığını,
şükranla anmamız gereken görevler yaptığını
biliyoruz.
Değerli milletvekilleri, Metin Göktepe
olayıyla ilgili araştırma, olaya müdahale eden alt kademedeki
polislerin, Çevik Kuvvet mensuplarının olaydan 15 gün ila 7 ay önce
mesleğe giren kişiler olduklarını, yeteri düzeyde meslekî
eğitimden geçmediklerini, sosyal psikoloji, toplumsal davranış
biçimleri ve insan hakları alanlarında öğrenim görmemiş
olduklarını, hatta bir kısmının askerliğini dahi
yapmadığını ortaya koymuştur.
Bu araştırmanın açıklığa
kavuşturduğu bir başka gerçek de polis memurlarının
mesleğe alınma ölçütlerinin sağlıklı
olmadığı ve özellikle siyasî kadrolaşmaya elverişli
bulunduğudur.
Emniyet örgütümüz yeniden yapılanmaya
muhtaçtır. Bu yeniden yapılanmada, eğitim, hizmet örgütü,
çalışma düzeni üzerinde durulmalıdır. Emniyet örgütünde yer
alacak görevlilerin eğitimi uzman kadrolarca özenle gerçekleştirilmelidir.
Emniyet örgütünde yer alacak görevlilere, gerek hizmet öncesinde gerekse
hizmetiçi olarak yapılacak bu eğitimde, insan hakları ve sosyal
psikoloji derslerine yer verilmelidir; hukuk devleti kavramı
özümletilmelidir ve bu bağlamda, emniyet görevlileri, gözaltına alınanların
siyasî ideolojileri, suçları, meslekleri ne olursa olsun, yaşam
haklarının, diğer vatandaşlar gibi, anayasal güvence
altında bulunduğu ve emniyet görevlilerinin de bu güvenceyi
sağlamakla yükümlü olduğu bilincine ulaştırılmalıdır.
Emniyet güçlerinde yer alanlara veya almış
olanlara, özellikle, zor kullanımı konusunda, yetkilerinin
sınırları ve sorumlulukları öğretilmelidir.
Emniyet örgütü oluşturulurken, mesleğe
girişte ve meslekiçi görevlendirmelerde liyakat ve objektif ölçütler esas
alınmalı, meslekî bilgiler kadar genel kültür donanımına da
önem verilmelidir.
Emniyet hizmetlerinde, emniyet görevlilerinin, adlî
olaylarda, sadece sanığı ve suç kanıtlarını
toplayıp cumhuriyet savcılığına sunmak gibi
sınırlı görevlerle yükümlü olduğu, sanığın
sorgusunun kesinlikle emniyet görevlilerince yapılmadığı
bir sistem getirilmelidir.
Emniyet ve asayiş hizmetlerinin yürütülmesinden
sorumlu makam ve birimlerin eşgüdüm içinde olması, merkezî ve yerel
yönetimlerin ve özellikle adlî tıbbın ve nüfus hizmetlerinin emniyet
örgütüyle uyumlu ve sağlıklı bir işbirliği içerisine
girmesi sağlanmalıdır; bunlar için gerekli idarî önlemler
alınmalı, yasal düzenlemeler yapılmalıdır.
Emniyet örgütü modern araç ve gereçlerle
donatılmalı, kolluk güçleri yeterli sayıya
çıkarılırken, emniyet örgütü mensupları, görevlerinin
gereği olan her türlü maddî ve manevî olanağa
kavuşturulmalıdır ve bütün bunların yanı sıra,
polislerin ve her türlü memurun suç işlemesi halinde, adaletin
zamanında gerçekleşmesine engel olan, yargının
etkinliğini azaltan Memurin Muhakematı Hakkında Kanunu
Muvakkatın hükümleri tekrar gözden geçirilmeli, ceza takibatını
kolaylaştıracak ve daha kısa zamanda sonuca
ulaştıracak yeni birtakım düzenlemeler
yapılmalıdır.
Değerli milletvekilleri, bunların hepsinin,
ülkenin tüm sorunlarını ve bunlar içerisinde de asayiş sorununu
çözebilecek ekonomik ve sosyal politikaların belirlenip,
başarıyla uygulanmasına bağlı olduğunu hepimiz
biliyoruz. Ancak, İçişleri Bakanının, polisin, "şeriat
isteriz" diye eylem yapanları dağıtmak için üzerlerine su
sıkmak gibi incitmeyici yöntemler kullanırken, memur hakları
için gösteri yapanların veya cezaevleri olaylarını protesto
edenlerin üzerine copla yürüyüp, kan revan içerisinde bırakması gibi
çifte standartlı uygulamalarına ses
çıkarmadığını, bugünkü Hükümetle bu amaca
ulaşılmasının da çok zor olacağını ifade
etmek istiyoruz.
Dileriz ki, en kısa zamanda, hukuk devletine giden
yolların en başında devletin vatandaşına tekli
standart uygulamasının geldiğini ve suçlu-suçsuz herkesin can
güvenliğinin sağlanmasının devletin temel görevi
olduğunu her zaman anımsayan bir hükümet etme anlayışı
yönetime hâkim olur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Araslı, eksüreniz 1
dakikadır; lütfen toparlayınız.
OYA ARASLI (Devamla) – Dileriz ki, ne yaparsak yapalım
kaybettiği yaşamını telafi edemeyeceğimiz Metin
Göktepe'nin ölümünün yarattığı üzüntü ve utanç, bizleri
vatandaş olarak, milletvekili olarak, hükümet olarak, insan
haklarının korunması konusunda daha etkin çalışmalara
yöneltir.
Saygılarımla. (CHP ve DSP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın
Araslı.
Şimdi, Demokratik Sol Parti Grubu adına,
Sayın Hakan Tartan; buyurun efendim. (DSP ve CHP sıralarından
alkışlar)
Sayın Tartan, süreniz 20 dakikadır.
DSP GRUBU ADINA HAKAN TARTAN (İzmir) –Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri, bizleri televizyonları
başında izleyen değerli yurttaşlarımız; hepinizi,
Demokratik Sol Parti Grubu adına saygıyla selamlarım.
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisi bünyesinde oluşturulan Metin Göktepe Araştırma
Komisyonu, Ankara ve İstanbul'da gerçekleştirdiği
toplantılarla, olayın tüm boyutlarıyla ortaya serilmesi
çalışmasını tamamlamış ve raporunu
Başkanlığa sunmuştur.
Komisyon çalışmaları
sırasında, dönemin İstanbul Emniyet Müdürü başta olmak
üzere, çok sayıda emniyet görevlisi, cinayetle ilgili raporu
hazırlayan müfettişler, Evrensel Gazetesi yöneticileri, Metin
Göktepe'nin ailesi ve konuyla ilgili 70'e yakın kişiyle yüz yüze
görüşmeler yapılmıştır. Bu arada, bazı televizyon
kanallarının olay günü kayda aldıkları çekimler de
izlenmiş, görüntülerde, gözaltına alınan kişilerin Eyüp
Spor Salonuna girişleri sırasında kötü muameleye
uğradıkları saptanmıştır. Gerek tanık
ifadeleri gerekse müfettiş raporları, 8 Ocak günü Eyüp Spor Salonunda
gözaltına alınan çok sayıda kişinin kötü muameleye maruz
kaldığını ortaya koymaktadır.
İstanbul'da yapılan, herhangi bir olay
çıkması ihtimaline karşı, şüpheli kişileri
gözaltına alma uygulaması, bu konuda gerçekleşen ilk uygulama
olmaktadır. Rapor, bir olay çıkmadan önce, olay
çıkarabileceği muhtemel kişilerin gözaltına
alınması gibi bir uygulamanın, daha önce
yapılmadığını gözler önüne sermektedir.
İstanbul Emniyet Müdürlüğü, özellikle
mezarlıkta olay çıkması ihtimaline karşı,
mezarlık ve çevresinde geniş güvenlik önlemleri almıştır;
uygulama noktaları olarak nitelenen çok sayıda noktada, genellikle
yaşları 30'un altındaki çok sayıda kişi, rasgele
gözaltına alınmıştır. Bu konuda ayarın kaçırıldığı
açık seçik ortadadır. Örneğin, gözaltına alınanlar
arasında, alışverişe çıktığını
ifade eden ev hanımları, tekerlekli sandalyeye mahkûm bir
yurttaş ve bazı yaşlılar da saptanmıştır.
Uygulama noktalarında, genelde yaş ve genel görüntü ön plana
çıkmış, ama bu konuda ne türlü bir yaklaşım içine
girildiği ve takdirin neye göre yapıldığı tam olarak
anlaşılamamıştır. Bu yüzden de 1000'e yakın
kişi rasgele gözaltına alınmış ve belki de daha büyük
bir tehlike yaratılmıştır.
Sabah saatlerinden itibaren uygulama noktalarından
alınan kişiler, Eyüp Spor Salonuna getirilmiş, içerideki
güvenlik görevlilerinin sayısının ise, kırk olduğu, evet, sadece kırk
olduğu saptanmıştır. Gözaltına alınanların
çokluğu ve olay çıkarma girişimi nedeniyle gözaltına
alındıkları düşünüldüğünde, bu sayının ne
kadar yetersiz olduğu rahatlıkla gözlenmektedir. Nitekim, üst düzey
bir emniyet yetkilisi, bu yetersizliği, "1000 kişi
gözaltında, 40 da polis var; eğer, olay çıkmadı diye haber
gelirse şüphelenirim, mutlaka, salonda gözaltında tutulanlar
polislerimizi etkisiz hale getirmişlerdir diye düşünürüm"
şeklindeki cümlesiyle ifade etmiştir. Emniyetin, muhtemel bir olaya
karşı önlem alması doğaldır; ancak, olay
çıkmasın diye o bölgeden geçen insanları şüpheli
zannıyla gözaltına alması, hukuk devleti ilkesiyle çelişen
bir davranıştır.
Sayın milletvekilleri, gözaltına alınan
kişilerin, otobüslerle Eyüp Spor Salonuna getirilirken kötü muameleye
maruz kaldıkları da, hem müfettiş raporları hem de
sanık polis ifadeleriyle saptanmıştır. Gözaltına
alınan kişiler, otobüslerde yerlere yatırılmış,
cop ve tekmeyle darp edilmiştir. Nitekim, Metin Göktepe olayında,
vatandaşlara kötü muamele iddiası, mahkemeye sevk edilen Eyüp Spor
Salonundaki polis memurlarının yüzde 90'ı tarafından da
ifade edilmiştir.
Yüz yüze yapılan görüşmelerde, salonda
görevli polis memurları, "getirilenler perişan haldeydi,
birçoğunun yüzünde kan izleri vardı, çoğu yaralıydı,
getirilirken dövülmüşlerdi" şeklinde ifadelerde
bulunmuşlardır. Bu ifadelerle, gözaltına alınan çok
sayıda kişinin darp edilmesi kesinlik kazanmaktadır.
Gözaltındaki kişilere kötü muamele salona
getiriliş esnasında da devam etmiş, bu görüntüler hem
televizyonlara hem de gazetelere yansımıştır. Salon içinde
de kötü muamele yer yer devam etmiştir. Eyüp Spor Salonunun tribünleri
gözaltına alınan kişilere yetmediği için, bir grup da
salondaki basketbol sahasına alınmıştır.
Gözaltına alınan kişilerin birbirlerine bakamayacak şekilde
sırt sırta yere yatırıldıkları saptanmıştır.
Birçok kişinin, gözaltına alınmayla ilgili bir durumunun
olmadığını ifade etmesiyle birlikte, saat 15.00'ten sonra
salıverilmeler başlatılmıştır. Gözaltına
alınan kişilerle ilgili bir tutanak tutulmadığı,
salonda bulunanların üzerlerindeki kimliklerin salon içindeki bir kutuda
toplandığı da saptanmıştır.
Bu arada, kim tarafından çıkarıldığı
saptanamayan, "gözaltındakilerin üzerinde öldürülecek polislerin
listesi çıktı" şeklindeki asılsız bir söylentinin
de, salon içindeki kötü muamelenin artmasına neden olduğu ortaya
çıkmıştır.
Salonda görevli bazı polis memurlarının,
yardım isteyen ya da suçsuz olduğunu ifade eden bazı
kişilere yönelik olumsuz tavrı devam etmiştir. Özellikle,
gazeteci, hukukçu ve öğrencilere daha sert
davranıldığı, maalesef, belirlenmiştir.
Polislere karşı tepki veren ve dediklerini
yapmayan bazı kişilerin, Eyüp Spor Salonunun alt kısmındaki
boşlukta ve kalorifer dairesinde dövüldüğü
anlaşılmıştır. Metin Göktepe'nin de, gerek spor
salonuna getirilirken gerekse salon içinde ve kalorifer dairesi olarak
anılan yerde dövüldüğü, tanık ifadeleri ve müfettiş
raporlarıyla sabittir.
Salonda gerekli güvenlik önlemleri
alınmadığı gibi, üst düzey emniyet yetkililerinin gerekli
denetimi yapmadığı da açıktır. Her ne kadar, üst düzey
emniyet yetkilileri, "bize bir olumsuzluk haberi gelmedi; her şey
normal olduğu için, biz de, spor salonuna gitme gereği
duymadık" şeklinde savunma yapsalar da, İstanbul'da ilk
defa gerçekleşen bu denli geniş bir gözaltı olayında, üst
düzey emniyet yetkililerinin de gerekli denetim ve incelemeyi yapmaları gereği
açıktır.
Salondaki önlemler, sadece bir emniyet amirinin
inisiyatifine bırakılmıştır. Orada daha büyük
olayların çıkmaması bir şanstır. Salonun hemen
yakınındaki mezarlık ve çevresindeki gelişmeleri takip eden
üst düzey emniyet yetkililerinin, Eyüp Spor Salonuna da, acaba 1 000 kişi
ne yapıyor diye uğramaları gerekmez miydi?.. Belki de, böyle bir
denetim yapılsa, hastaneye gitmek isteyen Metin Göktepe talihsiz bir
şekilde ölmeyecek, yine aynı denetim yapılsa, gözaltı
süresince sürdüğü iddia edilen kötü muameleler de bir ölçüde önlenmiş
olacaktı.
Sayın milletvekilleri, 2 polis memurunun, saat
15.00 sıralarında, Metin Göktepe'nin rahatsız olduğunu
belirtmesi ve "hastaneye gitmesi gerekir" şeklindeki
uyarısına rağmen, salon Emniyet Amiri Battal Köse'nin, "herkesi
hastaneye götüremeyiz ki..." şeklindeki yaklaşımı,
affedilemez türden bir kusur olarak gözlenmektedir. Yapılan incelemeler ve
değerlendirmeler, Metin Göktepe'nin hastaneye kaldırılması
halinde yaşama şansının yüksek olacağı şeklindedir.
Metin Göktepe, hastaneye götürülmesi gerekirken, daha önceki mesleği
kasaplık olan bir spor kulübü masörü tarafından -belki iyi niyetle-
tedavi edilmek istenmiş; ancak, yapılan işlemlerin, Göktepe'nin
iyileşmesi konusunda bir yarar sağlamayacak türden girişimler
olduğu da anlaşılmıştır.
Burada, kilit isim olarak masör dikkat çekmektedir.
Alınan bilgilere göre, Metin Göktepe'yi son gören kişinin Eyüp Spor
Kulübü masörü olması, belki de yeni bir faili meçhul cinayeti
önlemiştir. Masöre, Metin Göktepe'nin, öldükten sonra, morgta çekilen
fotoğrafları da gösterilmiştir. Masörün "ben tedavi
ettiğimde bu morluklar yoktu" şeklindeki ifadesi de dikkat
çekicidir. Bu, akla, Metin Göktepe'nin, masörün stattan ayrılma saati olan
17.00'den sonra da belki dövülmüş olabileceği ihtimalini getirmektedir.
Ancak, bazı morlukların, olaydan 5-6 saat sonra
belirginleşebileceği ihtimali de vardır ve bilinmektedir.
Sayın milletvekilleri, Eyüp ve çevresindeki
olaylara karşı oluşturulan ekipler için bir genelge
hazırlanmakla birlikte, gerek görev yazılışında
gerekse kimin, nerede görev yaptığının izlenmesinde
bazı aksamalar dikkat çekmiştir. Emniyet yetkilileri, sabah
saatlerinden itibaren uygulama noktaları kurarak çok sayıda
gözaltı gerçekleştirirken, bu gözaltıların akıbeti
konusunda ilgilenici ve sıcak bir yaklaşım ortaya
koymamışlardır.
Çevik Kuvvetin, copa "haydar" adı
verdiği ortaya çıkmış; ancak, bunun nedeni
anlaşılamamıştır. Genelde, açıklamalar, Alevîler
arasında yaygın olarak kullanılan bu adın, olaylara
karıştığı iddia edilen kişilere karşı
bir gözdağı amacıyla kullanıldığı
şeklindedir. Bazı polis memurları, coplarla kötü muameleyi ifade
ederken "haydar, bugün de iyi çalıştı"
demişlerdir. Ayrıca, olay günü, bir copun üzerinde "haydar"
yazısı olduğu saptanmış; ancak, kırılan bu
cop bulunamamıştır. Bu copun, ifadelere göre, polis memuru
Ş.M.'ye ait olduğu sanılmaktadır.
Olay sırasında, gerek dönemin İstanbul
Emniyet Müdürünün gerekse İçişleri Bakanının,
"gözaltında Metin Göktepe adlı biri yoktur" şeklindeki
açıklamaları, bilgi iletişim eksikliğinden
kaynaklanmaktadır. Bazı tanıklar, Metin Göktepe'ye ait
kimliği salondaki kutu içerisinde gördüklerini ifade etmektedirler.
Göktepe öldükten sonra kimliğinin üzerine konulduğu yolunda da
şüpheler vardır.
Metin Göktepe'nin ölümünden sonra, İstanbul
Emniyetinin ve İçişleri Bakanlığı müfettişlerinin,
bir cinayeti soruşturmak adına olaya kısa sürede müdahalesi
yerindedir. Böylelikle, olaya karışanların kesine yakın bir
oranda saptaması yapılmıştır.
Sayın milletvekilleri, olaya
karıştığı iddia edilen bazı polis
memurlarının bir süre sonra verdiği değişik ifadeler,
inandırıcı gelmemektedir. Olaydan sonra, İstanbul Emniyet
Müdürlüğü bünyesinde, sonra da Vilayette İçişleri
Bakanlığı ve polis müfettişlerince ifadeler
alınmıştır. Poliste kötü muamele
yapıldığı kabul edilse bile, müfettişlerin raporuna konu
olan ifadelerde baskı iddiası inandırıcı
gelmemektedir. Üstelik, sanıklardan bazıları kendi
imzalarıyla ifade vermiştir; ancak, burada, poliste, polislere
yapıldığı iddia edilen baskı ve işkence dikkat
çekicidir. Olayla ilgili emniyet yetkilileri, baskı ve işkence
iddialarını reddetmektedir. Bu iddialar, tek bir kalemden
çıktığı izlenimi uyandırmakta ve aynı
konuları içermektedir; ancak, burada dikkat edilmesi gereken unsur,
bazı polis memurlarının dört beş gün emniyet içinde
tutulmalarıdır. Sanık konumundaki bazı polisler,
ifadelerinde, işkence gördüklerini, hakarete
uğradıklarını belirtmektedirler. Bu açıklamalar,
insanın zihninde kuşku yaratmaktadır. Türk Polis
Teşkilatının, bu ve benzeri olaylarla
karşılaşmaması, aynı türden nahoş
gelişmelerin yeniden yaşanmaması için, yapılanma konusunda,
çağdaş ülkelerde olduğu gibi, yeni atılımlar içine
girmesi gerekliliği ortadadır.
18 yaşını bitirmiş ve henüz hayat
tecrübesi olmayan gençlerin, en tehlikeli ortam olarak nitelenen toplumsal
olaylarda kullanılmaları, bize göre, yanlıştır. Gerek
toplum psikolojisi gerekse genel eğitim düzeyi olarak yeterli olmayan bu
gençler, toplumsal olayların ortasına itilmekte ve sık sık
büyük sorunlar yaşanmaktadır. Oysa, çağdaş ülkelerde,
toplumsal olaylarda genellikle tecrübeli ve eğitimli polis
memurlarının kullanımı yoluna gidilmektedir.
Sayın milletvekilleri, poliste süratle
branşlaşma gerçekleşmeli ve bu ,geliştirilmelidir. Trafik
polisi trafik, Çevik Kuvvet polisi de toplumsal olaylar konusunda
eğitilmeli ve donanımlı hale getirilmelidir.
Polis teşkilatının ekonomik ve sosyal
sorunlarının bir türlü çözümlenmemesi de, olaylardaki nahoş
gelişmelere yol açmaktadır. Zaman zaman 24 saat görevli
kılınan bir polis memurunun sinir sisteminin bozukluğu,
karşısındaki kitleyi bir düşman gibi görmesine neden
olabilmektedir. Buna, bir de ekonomik yetersizlik eklenince, polis
teşkilatı ,görevini tam anlamıyla yerine getiremeyen bir
yapı içerisine sürüklenmektedir. Polisin sosyal gereksinimlerinin
yeterince karşılanmaması da, özellikle toplumsal olaylarda
ortaya çıkmaktadır.
Emniyetin, kendi içerisinde yaşanan bu büyük
sorunda, yanlışların içlerinden temizlenmesi uygulaması
yerindedir. Metin Göktepe'nin ölümünde etkisi olduğu iddia edilen 15 polis
memurunun teşkilatla ilişkilerinin kesilmesi ,doğru bir
girişimdir; ancak, bu tür olaylarda, genel olarak tüm polis
teşkilatını da suçlamak doğru değildir. Gerek
Bakanlığın gerek teşkilatın yapması gereken,
demokrasi, insan hak ve hürriyetleriyle bağdaşmayan işler yapan,
vatandaşa kötü davranan mensupların, bu yüce çatı altından
temizlenmesi yolunda daha etkili olmaktır.
Tartıştığımız olayda kişileri değil,
öncelikle kurumları ve bu kurumların
anlayışlarını ameliyat masasına
yatırmalıyız. Bu kurumların
saygınlığını sağlamanın yolu, onları
her türlü denetim ve tartışmaya açmaktan, çok seslilikten geçer. Bu
yapılmazsa, yanlış uygulamaların, işlenen
suçların örtbas edilmesi, devlet içerisinde devlete zarar vermeyi de
hedefleyen bazı suç oluşumlarının doğmasına neden
olur; bu, devlete de zarar verir.
Değerli milletvekilleri, olaya ışık
tutmak amacıyla, rapora da yansıyan bazı ifadelerden çok
kısa başlıklar vermek istiyorum.
Avukat Gülizar Tuncer "insanlar cop ve kalasla
dövüldü; polisler insanları dövmekten yorulmuştu" diyor.
Yaşar Gökışık (polis müfettişi)
"tekerlekli iskemleli felçli bir kişi de sandalyesiyle gözaltına
alınmıştı" diyor.
Orhan Taşanlar (dönemin Emniyet Müdürü)
"Metin'in, gözaltına alınmasında yaşanan kargaşa
sırasında darbe aldığını sanıyorum. Metin,
hastaneye kaldırılsa kurtarılabilirdi" diyor.
Ş. M. adlı polis memuru, "neden
dövdüklerini sordum, bana 'ezan okumasını, İstiklal
Marşını bilmiyor' cevabını verdiler, bir tekme de ben
attım" diyor.
Sayın milletvekilleri, biraz da olayın
bugününe gelelim. Acaba, dava sürüncemede mi bırakılmak
istenmektedir?.. Dava, kamuoyundan mı gizlenmeye
çalışılıyor?.. Eğer, adalet isteniyorsa ve bu
yargılama demokratik bir gelişmenin adımı sayılacaksa,
dava, kamuoyuna açık, hatta Simpson davası gibi kamuoyunun gözü
önünde olmalıdır. Metin'in katilleri mutlaka
cezalandırılmalı ve cezaları infaz edilmelidir. Dava, en
kısa zamanda sonuçlandırılmalıdır. Kamuoyunun
beklentisi bu yöndedir.
Davanın Aydın'a nakli, maalesef, kamuoyu
gözlerinden uzak bir yargılamayı gündeme getirmiştir. Metin
Göktepe'nin öldürülmesinden, sadece copları Metin'in kafasına vuran
üç beş acemi Çevik Kuvvet polisi sorumlu değildir; bu kişilere
cesaret veren, yasaları çiğnemesine göz yuman idarî ve siyasî
yetkililer ile o günkü olayın müsebbibi yetkililer de kusurludur. Olay,
suçlanan üç beş polisin cezalandırılmasıyla
geçiştirilmemelidir. Metin'in katillerinin cezalandırılması
kadar, bir daha böyle cinayetlerin olmaması da temel istemimizdir.
"Kol kırılır, yen içinde kalır"
anlayışıyla yanlışı düzeltemeyiz. İnsan
hakları ve demokratikleşme konusunda, Türkiye'de, artık gereken
adımları atmanın zamanı geldi, geçiyor bile.
İşte, siyasetin önünü açacak önemli bir
yasayı, Demokratik Sol Parti, Türkiye Büyük Millet Meclisine sundu.
Gençlerin, öğretim üyelerinin siyasete katkılarını
hedefliyoruz. Bu, bir adımdır. Bundan sonrasında, yediden
yetmişe herkesin doyasıya özgürlük soluduğu bir Türkiye,
hedefimiz. İnsan haklarında, demokratikleşmede atılan her
adım, daha çağdaş, daha güzel bir Türkiye demektir. O zaman,
başka Metin'ler ölmez, başka anneler ağlamaz.
Hepinize saygılar sunuyorum. (DSP, CHP ve ANAP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Tartan.
Anavatan Partisi Grubu adına, Sayın Ahmet
Alkan; buyurun efendim.
Süreniz 20 dakikadır.
ANAP GRUBU ADINA AHMET ALKAN (Konya) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Yalova Milletvekili Yaşar
Okuyan ve 21 Arkadaşı ile İstanbul Milletvekili Bülent Ecevit ve
12 Arkadaşının, Gazeteci Metin Göktepe Cinayetinin
Açıklığa Kavuşturulması ve Faillerinin Ortaya
Çıkarılması Amacıyla Meclis Araştırması
Açılmasına İlişkin Önergeleri ve (10/3,4) Esas
Numaralı Meclis Araştırma Komisyonu Raporu hakkında
Anavatan Partisinin görüşlerini açıklamak üzere
huzurlarınızdayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Evrensel Gazetesi Muhabiri Metin Göktepe, Ümraniye Cezaevinde öldürülen
tutukluların cenaze törenini izlemek üzere gittiği Alibeyköy'de
gözaltına alındıktan bir gün sonra, gözaltına
alındığı Eyüp Kapalı Spor Salonunun bahçesinde ölü
bulunmuştur.
Komisyon, araştırmanın
amacını, raporunda, her ne kadar "mücerret olarak bir ölüm
olayının araştırılması" ve "Emniyet
Teşkilatının sistemiyle ilgili olarak mevcut
aksaklıkların neler olduğu ve bunların giderilmesi için
nelerin yapılabileceğini tespit" olarak ifade etmiş ise de,
bizzat Sayın Okuyan ve 21 arkadaşı, önergelerinde, "Metin
Göktepe nasıl ölmüş, belli değil, bizde kaydı yok"
diyebilen veya "duvardan düşerek ölmüş" hükmünü
açıklayabilen bir yönetim anlayışının tahlil edilmesi
zarureti olduğunu ifade etmişlerdir.
Her ferdin yaşama hakkı, kanunun himayesi
altındadır. Bu fert Türkiye Cumhuriyeti sınırları
içerisinde yaşıyorsa, devlet olarak birinci görevimiz, bu temel
taahhüdü yerine getirmektir. Cudi Dağlarında da İstanbul
sokaklarında da sorumluluğumuz aynı ölçüdedir. Biliyor, görüyor
ve inanıyorum ki, emniyet kuvvetlerimiz, polisi, askeri, sivil güçleriyle,
bu kutsal hedefi temin edebilmek için var güçleriyle
çalışmaktadırlar. Son dört yılı içerisinde 2 bin
olayın faili meçhul kalmış olması, bu fedakârane,
cansiperane gayretlere gölge düşürmektedir. Bunca çabaya ve bu uğurda
verilen onca şehide rağmen, netice hâsıl olmuyor,
olamıyorsa, yanlışlığın, titizlikle, her yerde ve
her kademede mutlaka aranması lazımdır. İşte,
soruşturma önergesi verilirken gözetilen temel amaçlardan biri de bu
hususun tespitidir.
Bir başka önemli nokta, bu olay
soruşturulmaz, sonucu kamuoyunu tatmin edecek nitelikte ortaya konulamazsa
ve sorumluları bulunup, gerektiği şekilde
cezalandırılamazsa, bütün polis teşkilatımızın,
aleyhinde haksız ve kasıtlı olarak ortaya atılan menfi
propagandadan etkilenmesi ve şaibe altında kalması tehlikesi,
bizi, ülkenin geleceği açısından endişeye sevk eden önemli
bir husus olmuştur.
Ayrıca, böylesine önemli bir
araştırmayla, Türkiye Cumhuriyeti Devleti, demokratik geleneklerin
oluşması sürecinde önemli bir adımı daha atmış ve
en hassas kurumlarından birinde, cesaretle, kendi kendini sorgulama ortamını
hazırlamıştır. Önerge, bu yönüyle de, demokrasi
kültürümüzün yerleşip kökleşmesine olumlu katkılar
sağlamıştır.
Bir yandan nelerin amaçlandığı ifade
edilirken bir yandan da nelerin amaçlanmaması gerektiğini
-siyasallaşmaya izin vermeyecek, objektif ölçüler içerisinde- ifade etmek
mecburiyetindeyiz. Özellikle belirtmeliyim ki, araştırma önergesi
vasıta yapılarak, emniyet teşkilatımızın bütününü
hedef alan, onları demoralize edebilecek beyan ve suçlamalardan dikkatle
sakınmaya mecburuz.
Türkiye'nin sıcak bölgesinden henüz döndüm.
Güvenlik kuvvetlerimizin hangi zor şartlar altında
çalıştıklarını sizler de biliyorsunuz, ben de yerinde
müşahede ettim. Büyük şehirlerimizi hep biliyor,
sıkıntılarını onlarla beraber yaşıyoruz.
Güvenlik görevlilerimizin tamamının nasıl zor şartlarda,
maddî ve manevî büyük güçlükler içerisinde olduklarını ve dev
problemleri çözmek için mücadele ettiklerini görerek, münferit olayları
vesile bilip genellemelere gitmek, bize ve bu ülkeye bir şey
kazandırmaz. Biz, güvenlik kuvvetlerimizin mücadelesini takdir ve
şükranla izliyoruz. Bu tartışmalardan varmak istediğimiz
nokta, yanlışların tespit edilip hem mücadelemizin daha etkin ve
kolay yapılmasını sağlamak hem de emniyet kuvvetlerimizin
fizikî imkânlarını iyileştirmeye katkıda bulunmaktır.
Ancak, polis teşkilatı içinde, bu kuruma layık olmayan
insanların bulunduğunu, hem bu olayla hem de son günlerde
yaşamakta olduğumuz çete olaylarıyla, ne yazık ki, inkâr
edilemez bir biçimde tespit etmiş bulunuyoruz. Bu onurlu teşkilat,
bünyesinde bulunan bu aykırı yapılanmaları ve
kişilikleri de ayıklamaya mecburdur. Bizim mücadelemiz de, bu
aykırı kişilikler ve yapılanmalarladır.
Değerli Komisyonun
çalışmalarını takdir ve saygıyla
karşılıyorum; birçok tespit ve önerilerine de gönülden
katılıyorum. Onun için, raporda zikredilen hususların
ayrıntılı değerlendirmesine girmeden, bir iki esası
tespit etmekle iktifa edeceğim.
Raporun genelinde ve sonuçlarında açıkça
ifade ediliyor ki, olayda kötü muamele, ne yazık ki vardır. Bunun
sebepleri ve derecesi hakkında da, değişik konumdaki kişi
ve taraflar farklı yorumlar yapmaktadır. Komisyon, bu noktada, bizim
de katıldığımız şekilde, idarî yönden gerekenin
yapıldığını, cezaî yönden de İstanbul 6 ncı
Ağır Ceza Mahkemesinde dava açıldığını ve
işlemlerin devam ettiğini de tespit etmiştir. Böylece, konu,
bağımsız Türk adaletine intikal ettirilmiştir. Bu noktada,
yüce yargıyı etkilemeye dönük değerlendirmelerden de özenle
kaçınılması gerektiğine inanıyorum. Gereken
yapılacaktır. Önemli olan, bundan sonra aynı hataların
tekrar edilmemesidir, bunun için, alınması gereken önlemlerin
doğru tespit edilmesi ve cesaretle uygulanmasıdır.
Araştırma esnasında aşılamayan
bir handikap; ifadesine başvurulan insanlardan üçte ikisini
değişik rütbelerden emniyet görevlilerinin, geri kalanların da,
olayların içinde olduğunu, ifade vermek istediğini beyan ederek,
tamamı da emniyet güçleri aleyhinde ifade veren gönüllü insanların
oluşturmasıdır. Gözaltına alındıktan sonra
serbest bırakılan, ortalama vatandaşın ifadesine
erişme imkânının bulunamamış olması, olayın
gelişmesini sağlıklı değerlendirmek
bakımından bir eksiklik olarak göze çarpmaktadır. Zira,
gözaltına alınan binden fazla insanın gözaltı
tutanağı, bir bölümünün de serbest bırakma tutanağı
yoktur. Serbest bırakma tutanağında ismi bulunan insanlara da
ulaşma imkânının olmadığı resmî makamlarca ifade
edilmiştir. Bu soruşturmada olayın içinde bulunan ve güdümlü
ifade vermeyebilecek, ön yargısız tanıkları dinleme
imkânını yok etmiş gözükmektedir. Bunun, araştırma
muhtevasına olumsuz yansıması da kaçınılmazdır.
Raporun muhtelif yerlerinde tekrar edilen
"toplumsal olaylarda, bir örgütün, kendi reklamını yapmak için
topluluk oluşturduğunu, bu topluluğun, ortada herhangi bir olay
olmadan dağılması halinde örgütün reklamının
yapılmasının mümkün olmadığını ve
basında yer alamadıklarını; bu nedenle, mutlaka polisle
çatışması ve polisi, güç kullanır hale getirmesi
gerekliliği" türündeki ifadeler, olayın öncesinin de ciddiyetle
ve dikkatle araştırılması, bunun arkasındaki
sebeplerin de ortadan kaldırılmasına yönelik tedbirlerin
alınması gerekliliğini ortaya koymaktadır. Bu tedbirlerin
de tek yönlü tedbirler olamayacağı, mutlaka geniş kapsamlı
değerlendirmeler ve tedbirlerle sonucun alınabileceği
açıktır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yaşama hakkı kutsaldır, bundan
vazgeçilemez, vazgeçilmeyecektir de; ancak, bu hakkın, tek yönlü ve tek
bir kurumun çabalarıyla temin edilmesinin mümkün olmadığı
araştırma raporuyla da teyit edilmiştir.
Esasen, bir milletin kurumlarından büyük
çoğunluğu, arzu edilen seviyede değilse, bir tek kurumun
mükemmel olmasını beklemek de mümkün değildir. Artık, her
toplumsal olayın arkasında bir tek sebebin olmadığı,
aksine, gelinen noktanın çok aktörlü birtakım süreçler zincirinin
neticesi olduğu çok iyi bilinmektedir. Nitekim, Araştırma
Komisyonu raporunda polis tarafından Şubat 1996'da
yaptırılan araştırma sonuçlarına önemle yer verilmesi
ve katılınması bu yaklaşımın sonucudur. Bu önerilere
ve tespitlere katılıyoruz. Polisin, işe alınmasından
başlayarak, eğitiminin, fizikî imkânlarının, maddî
imkânlarının, yasal düzenlemelerinin yetersizliğine, diğer
kurumlardaki yavaş işleyişin polis ve teşkilatını
etkilemesine varıncaya kadar pek çok konuya katılıyoruz. Bunun
için çok yönlü çözümlerin getirilmesi gerektiğini ifade etmekle
yetineceğim.
Ancak, bir hususu ilave etmek
ihtiyacındayım;: Türkiye Cumhuriyeti ve Türk Milleti, tarihinin en
zor geçidinden geçiyor, en zor ve büyük değişimi yaşıyor.
Bin yıllık tarım toplumu, sanayi ve hizmet toplumu olma
sürecinin ve büyük bir kültür değişiminin sancılarını
yaşıyor. Bu zor dönem, bizi, 10 milyonluk İstanbul'un, 25 bin
polisle güvenliğini sağlamak; yeteri kadar
profesyonelleşmemiş, psikolojik eğitimden, meslekî olgunluk
sürecinden geçmemiş, genç, tecrübesiz ve heyecanlı insanlarla, büyük
tahriklere açık toplumsal
hareketleri kontrol etmek zorluklarıyla karşı karşıya
getirmektedir.
Bu zor dönemeçte, küçük grup kültüründen şehir
kültürüne geçişi sağlayamayan, büyük gelir dengesizlikleri içinde
geleneksel değerleri sarsılan, potansiyel suçlu üretme yüzdesi son
derece yüksek bir fizikî, sosyal ve ekonomik kokuşmuşluk
ortamıyla karşı karşıyayız. Bu büyük
bataklığın acilen kurutulması gereklidir. Emniyet
kuvvetlerimizin, bu süre zarfında hata yapmadan, insan hakları
ihlallerine girmeden görev yapmalarının son derece anlamlı
olduğuna inanıyorum; bunun gerekliliğine inanıyorum. Bunun
için, emniyet teşkilatımızın bütün kurumsal
yapısını gözden geçirmemiz zarureti, artık, herkesin
üzerinde ittifak ettiği bir gerçek haline gelmiştir.
Metin Göktepe, polis teşkilatı içindeki
iletişim ve koordinasyon eksikliği sebebiyle kaybedilmiş bir
kişi olarak hatırlanacaktır; raporda bu ifade edilmiştir.
Bu eksikliğin en kısa sürede giderilmesi temel hedeflerimizden
biridir; ancak, asıl hedeflenmesi gereken, ülke genelinde makro dengeleri
kurabilecek yeni bir kurumsallaşma, gelişme, yerleşme ve
kültürleşme programı içinde, hedefler, fikirler ve kurumlar
arasında güçlü ve sağlıklı iletişimi kurmak olmalıdır.
Bu bütüncül ve geniş kapsamlı yaklaşımın hayata
geçirilebilmesi için, yönetimde "bizde kaydı yok, nasıl
ölmüş belli değil" veya "duvardan düşerek
ölmüş" inkârcılığından, tefekkür
sığlığından ve kolaycılığından
kurtulmamız gereklidir. Bu anlayışı, devlet ve idare
ciddiyetiyle bağdaştırmak da mümkün değildir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
sonuç itibariyle şunu ifade etmek istiyorum : Yalova Milletvekilimiz
Sayın Okuyan ve 21 arkadaşıyla, İstanbul Milletvekilimiz
Sayın Bülent Ecevit ve 12 arkadaşı tarafından verilen bu
araştırma önergesi, önemli ölçüde amacına
ulaşmıştır. Bu sayede, basının ve kamuoyunun
konuya ilgisi canlı tutulmuş, olayın adlî takibatının
hızlandırılması sağlanmıştır; Meclis,
denetim konusunda, cesaretle, hassas bir konuyu araştırma konusu
yapıp, yönetimde şeffaflık konusunda önemli bir geleneği
başlatmıştır. Ayrıca, çok önemsediğimiz emniyet
teşkilatının saygınlığı üzerinde
titizlenilmiş; fakat, bundan sonra aynı hatalara düşülmemesi için
yapılan yanlışlıklar da cesaretle ve isabetle tespit
edilmiştir. Bu önerilere, ANAP Grubu olarak
katıldığımızı ifade etmek istiyorum. Bununla da
kalınmayarak, somut bazı tekliflerin tartışmaya
açılması da, bize, konuya ilişkin düşüncelerimizi
açıklama fırsatını vermiştir. Bu tespitlerin
ışığında çözüm için gerekli her tür çabanın
içinde olacağımızı ve milletimizin yararına olacak her
türlü teklifin, nereden gelirse gelsin, yanında
olacağımızı, Anamuhalefet Partisi Grubunun sorumlu ve
yapıcı muhalefet anlayışının değişmez
ilkesi olarak, bir kere daha ifade etmekten mutluluk duyuyor ve hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (ANAP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Alkan.
Refah Partisi Grubu adına Sayın Ahmet
Dökülmez; buyurun. (RP sıralarından alkışlar)
Sayın Dökülmez, süreniz 20 dakikadır.
RP GRUBU ADINA AHMET DÖKÜLMEZ (Kahramanmaraş) –
Sağ olun Başkanım.
Sayın Başkan, değerli üyeler; 68
sıra sayılı Meclis Araştırma Komisyonunun raporuna
ilişkin Refah Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Sözlerime başlarken, hepinizi hürmet ve saygıyla selamlarım.
8 Ocak 1996 tarihinde, Eyüp Kapalı Spor Salonunun
önünde ölü olarak bulunan Gazeteci Metin Göktepe cinayetinin
aydınlatılması ve faillerinin ortaya çıkarılması
amacıyla kurulan Araştırma Komisyonunun raporunu
görüşüyoruz.
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 20 nci Dönem
milletvekilleri olarak, göreve başlar başlamaz böyle bir konunun ele
alınması ve üzerine gidilmesi çok isabetli olmuştur. İki
ayrı önergeyle konuyu Meclis gündemine getirmiş olan Anavatan Partisi
Grubu ve Demokratik Sol Partili arkadaşlarıma bir kez daha
teşekkür ediyorum. Meclisimizde, 20 nci Dönem 1 inci Yasama
Yılında ilk görüştüğümüz araştırma önergesi bu
olmaktadır; yanılmıyorsam, üzerinde müzakere
yaptığımız ilk araştırma raporu da budur.
Değerli arkadaşlar, raporda ne görüyoruz;
raporun "Komisyonun Kuruluşu" başlıklı bölümünü
okuduğumuzda, dikkatimizi ilk çeken şey, aynı konuda Meclis
Başkanlığına iki ayrı raporun verildiğini
görmemizdir.
İlk rapor 15.5.1996 tarihini
taşımaktadır. Bu raporun ekinde, Komisyonun bir kararı var.
Bakın ne diyor bu Komisyon kararında: "Komisyonumuz 14.5.1996
Salı günü saat 14.00'te 475 numaralı salonda, Komisyon
Başkanı İstanbul Milletvekili Mehmet Ali Şahin'in
başkanlığında; üyeler, Van Milletvekili Mahmut
Yılbaş, İzmir Milletvekili Hakan Tartan, İstanbul
Milletvekili Gürcan Dağdaş ve İstanbul Milletvekili Göksal
Küçükali'nin iştirakleriyle toplanarak, aşağıdaki
kararı almıştır: 6 Mayıs 1996 tarihinde Metin
Göktepe'nin gözaltı sırasında dövülerek öldürüldüğüne dair
iddialarla ilgili kamu davası açılmış olmasının
tespiti nedeniyle, Anayasanın 138/3 maddesinde ifade edilen 'Yasama
Meclisinde yargı yetkisinin kullanılması anlamına gelen
soru sorulamaz, görüşme yapılamaz veya herhangi bir beyanda
bulunulamaz' açık hükmüne dayanılarak Komisyon çalışmalarına
son verilmesine ve şu ana kadar elde edilmiş bulunan belge, bilgi ve
delilleri içeren dosyaların davaya bakmakta olan İstanbul 6 ncı
Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmek üzere, Meclis
Başkanlığına intikaline karar verilmiştir."
Bu kararın altında 6 kişinin ismi var; 3
tanesinin imzası, 2 tanesi imzada bulunamadı şeklinde...
Neden böyle bir karara gerek duyulmuş: Komisyon
Başkanı İstanbul Milletvekili Mehmet Ali Şahin,
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına 13.5.1996
tarihinde bir dilekçeyle başvuruyor ve "basında çıkan
birtakım haberler üzerine, 8.1.1996 tarihinde gözetim altında
öldürüldüğü ileri sürülen gazeteci Metin Göktepe olayıyla ilgili,
Savcılığınızca hangi tarihte kamu davası
açıldığına dair dilekçeme derkenar verilmesini arz
ederim" diyor. İstanbul Savcılığı cevap
vermiş: "İstanbul Milletvekili ve Metin Göktepe Cinayetinin
Araştırılması Komisyonu Başkanı Mehmet Ali
Şahin imzalı 13.5.1996 tarihli dilekçede belirtilen Gazeteci Metin
Göktepe olayıyla ilgili olarak, Başsavcılığımız,
esas 1996/7149 sayımıza kayden 6.5.1996 tarihinde İstanbul 6 ncı
Ağır Ceza Mahkemesinde kamu davası
açılmıştır" demiş. İstanbul Cumhuriyet
Savcılığının verdiği bu yazılı bilgi
üzerine, Komisyon Başkanı, oturmuş, Meclisin, Anayasanın
138 inci maddesinin üçüncü fıkrasında belirtilen yargı yetkisini
kullanamayacağı gerekçesiyle, Komisyonun işini bitirmiş ve
dosyayı Meclis Başkanlığına göndermiş. Bu karar
üzerine, Meclis Başkanlığına, 15.5.1996 tarihli, Komisyonun
yaptığı çalışmaları özetleyen, ekli
tutanaklarının ayrı bir yazıyla gönderileceğini beyan
eden bir rapor gönderilmiş ve Komisyon kararlarının da rapora
eklendiği söylenmiştir.
Şu anda görüşülen rapor,
görüştüğümüz rapor, bu rapor değil. Peki hangi rapor?
İncelemelerimize göre, İçtüzüğe aykırı olarak,
Komisyonun birkısım üyelerinin, Komisyon Başkanına rağmen
ve daha önce alınmış kararlarına aykırı bir
şekilde yaptıkları çalışma sonucu
hazırlamış oldukları raporu görüşüyoruz.
Görüşmekte olduğumuz bu rapor, neden
İçtüzüğe aykırı?
Bir: Komisyon 14.5.1996 tarihinde biraz önce
okuduğum kararı almış ve Meclis Başkanlığına,
çalışmalarının neticesini bir raporla bildirmiş,
çalışmalarına son vermiştir. Bundan sonra, Komisyonun
çalışması mümkün mü? Bir açıdan mümkün. Eski Tüzüğün
44/2, yeni Tüzüğün 43/2 maddesine göre, komisyon raporu, Meclis
Başkanlığına verilmeden önce, komisyon üye
tamsayısının salt çoğunluğunun gerekçeli ve
yazılı isteği üzerine bir defa için mümkün. Bu istem nereye
yapılacak? Komisyon Başkanlığına. Ama, Komisyon
defteri kapatmış; aynen mahkemelerde gördüğümüz gibi, bir kere
karar verdikten sonra, Komisyonun,
dosyayı yeniden açması, kararı yeniden müzakereye
açması mümkün değil. Üstelik, Komisyon
Başkanlığına da müracaat edilmemiş. 16 Mayısta,
Komisyonun birkısım üyeleri, medyanın birtakım
çağrıları üzerine, Meclis Başkanlığına
şikâyet için gitmişler ve dilekçe vermişler. Bu dilekçe üzerine,
Meclis Başkanlığı da, Komisyona 16 Mayıs'ta bir
yazı yazarak, Araştırma Komisyonunun konusunun Anayasanın
138/3 maddesine girmediğini iddia etmiş ve Komisyona, "siz gidin
çalışın" demiş. Halbuki, Komisyonu, ancak, Komisyon
Başkanı toplantıya çağırabilir. Tüm bunlara
rağmen, daha sonra Komisyon Sözcüsü -buna ilişkin yazıların
hepsi burada var- Komisyonu toplantıya çağırmış.
Yapılan bu iş yanlış. Çünkü, Meclis İçtüzüğünün
26 ncı -eski İçtüzüğün 27 nci- maddesi "komisyonlar, kendi
başkanları tarafından toplantıya
çağrılabilirler" der. Komisyon Başkanının böyle
bir çağrısı yok; ama, sözcüsü tarafından
çağrılmış, toplanmış, şu ana kadar
duyduğunuz, çoğunlukla da daha önceki birkısım emniyet
mensuplarınca ve müfettişlerince yapılan, Komisyon
tarafından ortaya konulmayan birtakım şeyler dile getirilmeye
başlanmış.
İkinci bir husus: Komisyonların, Meclis
Başkanlığınca toplantıya çağrılması bir
defaya mahsustur; o da Genel Kurulca üye seçimi tamamlandıktan sonra.
Görev taksimatı yapmış olan bir Komisyon üzerinde Meclis
Başkanının yetkisi sadece denetimden ibarettir, başka bir
tasarrufu söz konusu olamaz. O halde, Meclis Başkanının ve iki
üyenin dışında kalan diğer Komisyon üyelerince
hazırlanan bu rapor, bir komisyon raporu mahiyetini
taşımamaktadır. Meclis Başkanlığı, bu
açıdan hata yapmıştır. İçtüzüğe uygun alınan
karara dayalı, Komisyon Başkanı ve iki üyenin imzasını
taşıyan rapor burada görüşülmeliydi. Gerek Meclis
Başkanlığı ve gerekse birtakım Komisyon üyeleri böyle
bir yola niçin gittiler; bu cinayetin açıklığa
kavuşturulması ve faillerinin ortaya
çıkarılmasının yargı yetkisini kullanmak
olmadığı iddiasıyla. Peki, bu iddia sahiplerinin
hazırladığı rapor, Gazeteci Metin Göktepe cinayetini
açıklığa kavuşturmuş mudur, faillerini ortaya
çıkarmış mıdır?
Bakın, raporu inceleyen
arkadaşlarımız görmüştür, Meclis Araştırma
Komisyonu Heyeti, göreve başlamadan önce, İçişleri
Bakanlığının yetkili müfettişleri, emniyet
teşkilatının yetkili müfettişleri, soruşturmaları
yapmışlar, ifadeleri almışlar, olayın
ipuçlarını meydana çıkarmışlar; ondan sonra, Meclis
Araştırma Komisyonu üyeleri de göreve başlamışlar,
aynı kişilerin ifadelerini almışlar; Araştırma
Komisyonu üyeleri huzurunda ifade veren birkısım tanıklar da,
daha önce verdikleri beyanların baskı altında verildiğini
iddia edecek şekilde –olayı açıklığa kavuşturmak
değil, daha da kapalılaştıracak şekilde– bir
tavrın içine girmişlerdir.
Hâsılı, sonradan görev yapan Meclisin
görevlilerinin, milletvekillerinin, asıl yetkili Komisyonun verdiği
karardan sonra ısrarla göreve devam eden arkadaşların şu
raporun ortaya çıkmasında hiçbir dahilleri olmamıştır;
sadece, orada, yeminli kâtiplerin ifadelerine başvurmaktan başka.
Yeminli kâtiplerin ise –hukukçu olan arkadaşlarınız da
vardır– hiçbir zaman, ifadeler alınırken, dayak
atıldığı, baskı altına
alındığına dair ben, bugüne kadar kayıtlarda herhangi
bir beyanına rastlamadım.
Şimdi, enteresan bir konu; bizim bu
söylediğimiz iddiaya –iddia değil ki, aslında sabit olan
husustur– görüşmekte olduğumuz bu raporun 105 ve 106 ncı
sayfalarındaki sonuç kısmında aynen, "Komisyonun, Metin
Göktepe cinayetinin açıklığa kavuşturulması ve
faillerinin ortaya çıkarılması amacına dayalı görevi
dikkate alındığında, 14.2.1996 tarihli Türkiye Büyük Millet
Meclisi Genel Kurul toplantısında Meclis Başkanının da
ifade ettiği gibi 'faillerin bulunmasını temin etmek amacı'
idarî soruşturma aşamasında, soruşturma yapan yetkililerin
olay faillerini araştırma ve bulmalarının Memurin
Muhakematı Kanunu Muvakkatından doğan görevleri gereği
olması, adlî işlem safhasına gelindiğinde ise, bu
kişilerin suçlu olup olmadığının tespiti işinin
yargı yetkisi içerisinde kalan bir husus olması nedenleriyle
Komisyon, faillerin bulunması yönünde hiçbir faaliyet
göstermemiştir" diye, Komisyon raporunda açıkça ikrar ediliyor.
Şimdi, bu raporu hazırlayan Komisyon
üyelerine soruyoruz: Madem ki, bir cinayetin aydınlatılması ve
faillerinin ortaya çıkarılması, Yasama Organının
yargı yetkisini kullanmak anlamına geliyordu, neden bu
doğrultuda hazırlanan ilk karara ve rapora muhalif kalarak, itiraz
ederek, çalışmalarınıza devam ederek zaman kaybına
sebep oldunuz? Çünkü, Komisyon Başkanı Mehmet Ali Şahin'in,
Komisyonun görevinin sona erdiğine dair verdiği raporun tarihi
14.5.1996, bu raporun tarihi ise 19.7.1996. Yani, iki ayı aşkın
bir süre kaybına sebep olunmuştur. Neden, "Refah Partili
Komisyon Başkanı Mehmet Ali Şahin bu olayı örtmek
istiyor" diye basında dünya kadar yaygaralar çıkarılmıştır,
"Metin Göktepe'yi ikinci defa öldürdü" diye açıklamalarda bulunulmuştur?
Değerli arkadaşlarım, görüşülmekte
olan raporla ilgili usulî açıdan bu değerlendirmelerden sonra,
konunun esasıyla ilgili olarak bir hususa değinmek istiyorum. Her
ferdin yaşama hakkı kanun himayesi altındadır. Kanun ve
devletin himayesi altındaki kişilere, kim olursa olsun, olumsuz
davranışlarda bulunmak asla tecviz edilemez. Özellikle, kamu görevi
yapan bir gazetecinin gözetim altında öldürülmüş olması
fevkalade üzücüdür.
Bu olay artık yargıya intikal etmiştir.
İnanıyoruz ki, bağımsız yargı, bu cinayeti bütün
çıplaklığıyla aydınlatacak ve faillerini tespit
edecek, yasaların tayin ettiği en ağır cezaya
çarptıracaktır. Biz, yargı organlarına güveniyoruz.
Gazeteci Metin Göktepe'nin yakınlarının ve basın
camiasının da yargıya güvendiğine inanıyoruz. Merhum
Göktepe'nin yakınlarına bir kez daha
başsağlığı diliyoruz.
Şu hususu da belirtmeden geçemeyeceğim: Her
yerde, her toplulukta zaman zaman hatalı hareket edenler bulunabilir.
Birkaç kişinin yasadışı davranışı sebebiyle
emniyet camiasını tümden suçlamak mümkün değildir. Emniyet
mensuplarımız, milletimizin gözbebeğidir; onların en
mükemmel hizmetleri yapabilmeleri için gerekli şartları
hazırlamak da bizlerin görevidir.
Neticeten, bu araştırma önergesiyle,
milletvekilleri ve Parlamento olarak, elbette gerekli sonuçları
çıkarmak zorundayız. Yargıya intikal etmiş, suçlu olup
olmadığı henüz kesinleşmemiş kişilerle ilgili,
olaylarla ilgili araştırma ve soruşturma önergelerimiz mutlaka
yargıya saygı sınırları içerisinde
olmalıdır. Bu konuyla ilgili olarak hazırlanan her iki raporun
da sonuçları, inanıyoruz ki bundan sonraki bu tür olaylara ve
tavırlarımıza ışık tutacaktır.
Ben, burada, sözlerimi bitirirken, bu olaylar
dolayısıyla ölen Metin Göktepe'ye rahmet, yakınlarına ve
basın camiasına tekrar başsağlığı diliyor,
hepinizi hürmet ve saygıyla selamlıyorum değerli
arkadaşlar.(RP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın
Dökülmez.
Gruplar adına son konuşmaya geçmeden önce,
Sayın Dökülmez'in, konuşmasında, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
yönelttiği, bir yanlış işlemde bulundurma ithamına
kısaca yanıt vermek istiyorum.
Bu iddia yeni değildir, daha önce de öne
sürülmüştür. Bu iddianın doğru olmadığının,
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bugün
görüşmekte olduğumuz konuyla ilgili olarak doğru bir işlem
yaptığının yanıtları, Komisyon dosyasında ve
Türkiye Büyük Millet Meclisinin arşivinde vardır; bu
açıklamayı yapmak istiyorum
Şimdi, sözü, Doğru Yol Partisi Grubu
adına Sayın Cevher Cevheri'ye veriyorum.
Buyurun Sayın Cevheri.(DYP sıralarından
alkışlar)
Sayın Cevheri, konuşma süreniz 20
dakikadır.
DYP GRUBU ADINA İ.CEVHER CEVHERİ (Adana) –
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Metin Göktepe cinayetinin
açıklığa kavuşturulması ve faillerinin ortaya
çıkarılması amacıyla kurulan Meclis Araştırma
Komisyonu raporu üzerinde yapılmakta olan görüşmelerde, Doğru
Yol Partisi Grubu adına düşüncelerimi ifade etmek üzere söz
almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygılarımla selamlarım.
Ümraniye Cezaevinde meydana gelen olaylarda ölen Orhan Özen
ve Rıza Boybaş isimli şahısların 8.1.1996 günü Eyüp
Alibeyköy Mezarlığında defnedilmeleri sebebiyle, cenaze
merasimine katılmak üzere yöreye gelen ya da katılacağı
tahmin edilen -resmî rakamlara göre- yediyüzü aşkın kişi, olay
çıkarma ihtimaline binaen gözlem altına
alınmışlardır.
İlçedeki karakolların yetersizliği
sebebiyle, Eyüp Kapalı Spor Salonundaki gözlem altına alma
işlemi esnasında ve sonrasında, Metin Göktepe isimli gazeteci
hayatını kaybetmiş, bazı vatandaşlar da hakaret ve
dayak muamelesine maruz kalmıştır. Olay hakkında
İçişleri Bakanlığınca açılan
soruşturmanın uzun süreceği ve nasıl
sonuçlanacağı belli olmadığı gerekçesiyle, Yalova
Milletvekili Sayın Yaşar Okuyan ve arkadaşları ile
İstanbul Milletvekili Sayın Bülent Ecevit ve
arkadaşlarının verdikleri iki ayrı önergeyle, konunun
açıklığa kavuşturulması ve faillerinin
bulunmasına yardımcı olunması amacıyla Meclis
araştırması açılmıştır.
Üyesi olarak görev yaptığım
Araştırma Komisyonu, ciddî ve kapsamlı bir çalışma
yapmış ve 19.7.1996 tarihinde raporunu Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına sunmuştur. Komisyon
çalışmaları esnasında, Anayasanın 138 inci maddesinin
üçüncü fıkrasındaki "Görülmekte olan bir dava hakkında Yasama
Meclisinde yargı yetkisinin kullanılması ile ilgili soru
sorulamaz, görüşme yapılamaz veya herhangi bir beyanda
bulunulamaz" hükmü karşısında, Komisyonun mevcudiyeti ve
faaliyetleri hakkında tereddütler doğmuş, birkısım
üyeler görevden çekilmiş ve Komisyonun da varlığının
sona erdirilmesi yönünde işlem yapmışlardır; ancak, Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığı, Komisyonun Genel Kurulun
verdiği araştırma görevinden
kaçınamayacağını, Anayasanın getirdiği
kısıtlamanın, münhasıran yargı yetkisinin
kullanılmasıyla ilgili işlemleri kapsadığını
yazılı olarak bildirmiştir. Komisyon da Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığının bu görüşleri
doğrultusunda ve Anayasanın ruhuna uygun bir şekilde
çalışmalarını sürdürmüş ve
tamamlamıştır. Herhangi bir sebeple komisyon
başkanının görevini yapmadığı ya da
yapamadığı hallerde, komisyon başkanvekilinin komisyon
çalışmalarını sürdürmek yönünde komisyonu toplantıya
çağıracağı Anayasamızın ve
İçtüzüğümüzün gereğidir.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
genç bir insanın hayatına mal olan bu acı olay, birçok
tartışmayı, kamuoyunun ve Meclisin önüne getirmiştir. Dosya
münderecatına göre, bütün kusuru, görevli memura itiraz mahiyetinde
birşeyler söylemek olan Metin Göktepe, önce gözlem altına
alınmış, sonra dövülmüş ve nihayet canlı veya ölü
olarak bir kenara bırakılmıştır. Bazı
tanıkların beyanlarına göre Metin Göktepe dayak sonucu
bayılınca, başına su dökülerek
ayıltılmış ve yeniden dövülmüştür. Su dökülen
şişenin üzerindeki marka dahi belirtilmektedir bu
tanıkların beyanlarında. Adlî tıp raporu ve
fotoğraflarda, maktulün baş kısmına sert cisimlerle vurulan
darbeler açıkça bellidir. Her şeye rağmen, eğer, Metin
Göktepe, tedavi için zamanında hastaneye götürülseydi ya da
birkısım polis memurlarının bu yönde, amirlerine yönelik
uyarılarına kulak verilebilseydi, belki, bu insan hayatını
kaybetmeyecekti.
Bu gazetecinin görüşlerini hiçbir şekilde
paylaşmayabiliriz; hatta, bu görüşleri tehlikeli ya da zararlı
bulmak da mümkündür. Mensubu olduğu gazetenin yayınlarından
rahatsız da olunulabilir veyahut bu insan, kanunların suç
saydığı bir eylemin içinde de olabilirdi; ağır bir
cürmün faili dahi olabilirdi -böyle değil; ama, böyle de olabilirdi- ama,
bütün bunlar onun itilip kakılmasını, ezilmesini ve
hayatına son verilmesini asla haklı gösteremez. Yaşama hakkı
bir insanın en önde gelen hakkıdır; bu hakkı tanımak,
bu hakka saygı göstermek, hem toplumun hem devletin aslî görevidir.
Direnmeyen, karşı koymayan, kendisini savunacak durumda olmayan
birisine cebir kullanılmasının kabul edilir tarafı yoktur.
Bu gibi cenaze törenlerinin yasadışı
örgütlerce alabildiğine istismar edildiği, orada bulunan
insanların provoke edildiği gayet açıktır. Bu kabil
hareketlere izin verilmemesi, önleyici tedbirlerin de güvenlik kuvvetleri
tarafından alınması son derece normaldir. Kamu düzeninin ihlal
edildiği ve güvenlik kuvvetlerine karşı konulduğu hallerde,
yasalar, güvenlik kuvvetlerinin belli vasıta ve imkânlarla direnci
kırmasına ve kuvvet kullanmasına cevaz vermektedir; ancak,
direnmenin olmadığı yerde kuvvet kullanmak, yasaların
açıkça çiğnenmesidir.
Üniforma ve silah, devlet gücünün sembolüdür. Bu
imkânlara sahip kişilerin gücünü keyfî olarak kullanması,
kuralları tanımaması, ancak kapalı ve baskıcı
rejimlerde söz konusudur. Türkiye, böyle bir ülke değildir, olmamalıdır
ve olmayacaktır. Esasen, bir toplumun gelişmişliğinin en
önde gelen ölçülerinden birisi de, devlet gücünün sınırlanması,
kurallara bağlanması ve kullanılmasının kontrol
edilmesidir. Kontrolsüz bir devlet gücünün, siyasî düşüncelerin,
hınçların, öfkelerin, komplekslerin etkisiyle kullanılan kamu
gücünün, muhataplarının fizikî varlıkları ve psikolojileri
üzerindeki tahribatı çok ağır olmaktadır.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; her
toplulukta olduğu gibi, güvenlik kuvvetlerinin içerisinde de
kuralları çiğneyen insanlar bulunabilir. Bu ihlallerin zaman zaman
şiddete dönüştüğü ve hatta, bu olayda olduğu gibi, insan
öldürülmesi noktasına vardığı da bir gerçektir. Nitekim,
iddianame mahiyetindeki İstanbul İl İdare Kurulunun
kararında birkısım sanıkların fiilleri Türk Ceza
Kanununun 463 üncü maddesi kapsamında mütalaa edilerek, adam öldürme
kastının mevcudiyetine işaret edilmiştir. O halde, devleti
temsil durumunda olan kişilerin yasaları çiğneyerek
giriştikleri eylemler, müsamaha edilmediği, üstünün örtülmediği
ve takibatta ihmalkâr davranılmadığı sürece devleti
bağlamamalıdır. Sorumluluğun şahsîliği, ceza
hukukunun temel prensiplerindendir. Gencecik bir insanın canına mal
olan bu olayı meydana getirenler, neticede, belli sayıda
kişilerdir. Onları kontrol etmekle görevli olup da bu görevini ihmal
edenler ya da göz yumanlar da belli insanlardır. Sürekli toplumsal
olaylarda görev yapan Çevik Kuvvetin gerginliği, yorgunluğu, meslekî
tecrübelerinin noksanlığı, tahriklerin mevcudiyeti ve nihayet
kontrol eksikliği, bu acı hadiseyi meydana getirmiştir. Bu
noktaların belirtilmesi, elbette, failleri mazur göstermeye yönelik
değildir. Haddi zatında, komisyonun asıl vazifesi, acı
hadisenin, hangi şartların ve hangi psikolojik etkenlerin sonucu
meydana geldiğini tespit etmektir ve hatta tekerrür etmemesine yönelik
önerileri de, bu vesileyle dile getirmektir. Kaldı ki, faillerin tespiti
ve cezaların tayini, yetkili mahkemenin işidir; Anayasanın 138
inci maddesi muvacehesinde Türkiye Büyük Millet Meclisinin bu fonksiyonu
üstlenmesi mümkün değildir.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
ortadaki ölüm olayı ile görevli kişilerin eylemleri arasında
kurulacak illiyet rabıtasının da bir sınırı
vardır. Hukuk mantığı içinde, bu bağı,
gereğinden fazla genişletmek mümkün değildir. Sorumluluk
dereceleri farklı da olsa, olayın meydana gelişinde kusuru olan
insanlar, muayyen kişilerdir. Hiç şüphe yok ki, Göktepe'nin ölümü,
hepimizi olduğu gibi, olay tarihinde görev yapan bütün yöneticileri de
üzmüştür.
Faillere tolerans göstermek kesinlikle söz konusu
değildir. Bazılarının, ifade alınması için
meslektaşları tarafından günlerce gözlem altında
tutulduklarını ve kendilerine fena
davranıldığını söylemeleri de bunun bir misalidir.
Başından beri olayın üstüne
kararlılıkla gidilmiş, bazı alt seviyedeki yöneticilerin
olayı örtbas etme teşebbüsleri de, basınımızın da
olayın üstüne kararlılıkla gitmesi sayesinde, sonuçsuz
kalmıştır. İki mülkiye başmüfettişiyle bir polis
başmüfettişinden oluşan heyet, son derece kapsamlı ve
objektif bir soruşturma yapmıştır. Olayla ilgili bütün
kişiler dinlenmiş, bütün belgeler incelenmiştir. Olayın
aydınlanmasında bu çalışmanın büyük katkısı
olmuştur. Bu vesileyle, bu çalışmayı yapan mülkiye
başmüfettişlerine ve polis başmüfettişine de teşekkürü
bir borç addediyorum.
İçişleri Bakanlığının
vermiş olduğu soruşturma izniyle, İstanbul İl
İdare Kurulunun lüzumu muhakeme kararlarında bazı görevlilerin
soruşturma dışında tutulması birkısım
haklı tenkitlere sebep olmuştur. İstanbul Valiliği İl
İdare Kurulunun 8.2.1996 tarihli lüzumu muhakeme kararıyla 49
sanık hakkında Türk Ceza Kanununun 463, 245, 482 ve 228 inci
maddeleri gereğince kamu davası açılmıştır.
İstanbul Altıncı Ağır Ceza Mahkemesinde 23.7.1996
tarihinde yapılan ilk duruşmada, Yargıtayın güvenlik
gerekçesiyle aldığı karar doğrultusunda, dosya,
yargılama için Aydın Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmiş
olup, duruşması 18.10.1996 tarihinde yapılacaktır.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
polis teşkilatımız, tıpkı Türk Silahlı Kuvvetleri
gibi, korumamız ve yüceltmemiz gereken bir kurumdur. Vatandaşın
can ve mal emniyetini sağlamak uğruna şehitler veren bu
müesseseyi yıpratmak, ülkemizin yararına değildir. Bu korkunç
olaya sebebiyet veren kişilerin sorumluluklarını tayin etmek ve
tecziye etmek, bağımsız yargının işidir. Bu
manada, idare, üzerine düşen görevi fazlasıyla yapmıştır.
Esasen, mevcut hukuk sistemi içerisinde, idarenin bunun ötesinde bir işlem
yapması da mümkün değildir. Açık rejimlerde hiçbir şeyin
üstünü örtmek mümkün değildir. Sorumluların müstahak oldukları
cezalara çarptırılmaları, hem kamu vicdanını rahatlatacak
hem de polis teşkilatını töhmet altında kalmaktan
kurtaracaktır.
Metin Göktepe'nin ölümüyle sonuçlanan bu müessif olay,
ümit ediyoruz ki, herkese acı bir ibret olur; öncelikle devlet gücünü
elinde bulunduran insanlara ve bizlere ibret olur. Kamu gücüyle
donatılmış kimselerin, bunu, keyfilik ile kurallara uygun
kullanma arasındaki tercihlerin kendilerine
bırakılmamasını idrak etmemiz bakımından bize
örnek olmasında büyük yarar vardır ve nihayet, yasaların
verdiği takdir hakkını kullanmak bakımından, bu gibi
olaylarda hoşgörüye yer verilmemesi bakımından yargılama
makamlarına da ibret olmasını diliyoruz.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bu
düşünceler içerisinde, meydana gelen bu üzücü olayın verdiği
elem içerisinde, merhuma Allah'tan rahmet dilerken, tüm basın
camiasına ve yakınlarına başsağlığı
diliyoruz. İnşallah, bir daha, bu Meclis çatısı
altında, buna benzer bir olay için araştırma
açılmasını ve müzakere açılmasını gerektiren bir
olay olmaz diye ümit ediyoruz.
Bu düşünceler içerisinde, Yüce Meclisinizi
saygıyla selamlıyorum. (DYP, RP, CHP ve DSP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın
Cevheri.
(10/3, 4) ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HAKAN TARTAN (İzmir) – Sayın Başkan,
kısa bir açıklama yapabilir miyim?
BAŞKAN – Şahsınız adına
mı?..
(10/3, 4) ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HAKAN TARTAN (İzmir) – Komisyon adına.
ESAT BÜTÜN (Kahramanmaraş) – Bilmiyorum,
İçtüzüğe ne kadar uygun olur. Önce Grubu adına konuştu,
şimdi de komisyon adına konuşacak. İçtüzüğe uygun mu?
Onu sormak istiyorum.
BAŞKAN – Hayır... Onu belirtecektim...
(10/3, 4) ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ HAKAN TARTAN (İzmir) – O zaman başka bir komisyon üyesi
arkadaşımız adına...
BAŞKAN – Başkanvekili konuşabilir ancak.
(10/3, 4) ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HAKAN TARTAN (İzmir) – Başkanvekilimiz şu
anda yok.
BAŞKAN - Maalesef, bu durumda, başkanvekili
yoksa, Komisyon adına açıklama alamayacağız.
Şahıslar adına söz talebi?.. Yok.
Komisyon adına, Başkanvekili
olmadığı için, herhangi bir konuşma yapılamıyor.
Hükümet adına, buyurun Sayın Bakan.
(10/3, 4) ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HAKAN TARTAN (İzmir) – Sayın Başkan,
Hükümet adına konuşma yapılmadan önce bir şeyi
aydınlatmak adına bilgi verecektim; bu konuda aykırı bir
görüş yoksa...
BAŞKAN – Ben de, o konuda, sanıyorum,
Başkanlık adına görüşümüzü belirttim; bir sorun
kalmadı.
Buyurun Sayın Bakan.
İÇİŞLERİ BAKANI MEHMET AĞAR
(Elazığ) – Sayın Başkanım, saygıdeğer
milletvekillerimiz; saygılarımı sunarak sözlerime
başlıyorum.
Yüce Meclisimizin araştırma komisyonumuz
aracılığıyla ortaya koymuş olduğu olay ve bu
olaya ilişkin değerli grup sözcülerinin açıklamalarını
dinledik. Gerçekten, olayla ilgili olarak, Sayın Refah Partisi Grubu
sözcümüzün hukuk ve usul tartışmalarına
ilişkin açıklamalarını konumun dışında
bırakmak kaydıyla bütün grup sözcülerimizin ortaya koyduğu
meseleler tahtında bazı tespitler yapmakla sözüme
başlayacağım.
Bunlardan bir tanesi -açık ve seçik görüldüğü
gibi, gerçekten üzücü bir olay- bu olayın üzerine idarenin süratle
eğilmesi ve bu eğilme içerisinde, olaya, çok ciddî ve objektif
tahkikat kuralları içerisinde, gerçekten, sonuçtan da
anlaşıldığı üzere, yetenekli müfettişlerle el
konulması, çok objektif kural ve istikametler çerçevesi içerisinde
çalışmalarının sağlanarak tahkikatın
nihayetlenmesi ve bu nihayetlenen tahkikatın, önce il idare kurulu, daha
sonra Danıştayca tasdik gören sonuçlarından sonra, Aydın
Ağır Ceza Mahkemesine kadar uzanan bir çizgiyle yargılama
sürecinin ortaya çıkmasıdır. Bu konuda örnek bir çalışma
yürütüldüğü şeklinde müşterek bir tespit ve anlayış olduğu
memnuniyetle görülmektedir.
İkinci tespit de emniyet
teşkilatımızla ilgili bazı eleştiriler olsa bile,
büyük bir memnuniyetle gördüğümüz gibi, bütün grup sözcülerimizin,
teşkilatımızın vazgeçilmezliği, yıpratılmaması
gerektiği, ancak, bu çerçeve içerisinde, birtakım daha başka
tedbirlerin alınması suretiyle olabilecek bu tür muhtemel
olayların önünü kapama ve gelecekte teşkilatın daha rahat, daha
iyi imkânlar içerisinde çalışabilmesinde önünün açılması
konusunda müşterek bir fikir birliği ve bu fikir birliğinin
içerisinde de, eğer bu konuyla ilgili yasal bir değişiklik
yapmak düşünülüyorsa, Meclisimizin buna büyük bir ittifakla destek
vereceğinin görülmesi oldu. Bu da, bizim açımızdan son derece
memnuniyet verici husustur.
Bu iki önemli tespiti yaptıktan sonra -olayı,
daha önce konuşan değerli milletvekillerimiz detaylı bir
şekilde anlattılar- söyleyeceğim şudur: Bu ve buna benzer
olaylarda, hangi bakan görev başında olursa olsun, hangi siyasî
partimiz bu siyasî makamı işgal ederse etsin, böylesine önemli
olaylarda, tahkikatın, gerek kimler tarafından
yapılacağı gerekse hiçbir etki altında kalınmadan
konusunda devamının getirilmesi konusunda büyük bir hassasiyet
gösterilmiştir.
Olay, seçim dönemi olması dolayısıyla,
tarafsız İçişleri Bakanının olduğu dönemde
meydana gelmiş, daha sonra kurulan Hükümet döneminde tahkikat devam
etmiş, bizim dönemimizde de bu konuyla ilgili son aşamalara
gelinmiştir. Bütün bu çerçeve boyunca, kurulan müfettiş heyetinde en
ufak bir değişiklik yapılmamış, bunlara
karşı en ufak bir şekilde etkide bulunulmamış ve
hepimizin gördüğü sonuç çıkmıştır.
Ha, sadece bu olayda değil, zaman zaman meydana
gelen, hepimizi üzen, gerçekten üzen, Sayın Alkan'ın da
bahsettiği -işte, şimdi, moda oldu bu "çete"
lafları- bu gibi olaylarda yapılan iş aynıdır.
Bu bakımdan, son günlerdeki bu tür gayretleri
büyük bir üzüntüyle karşılıyoruz; şahsen de üzüntüyle
karşılıyoruz, teşkilat olarak da üzüntüyle
karşılıyoruz; ümit ediyorum, Meclisimiz de bunu paylaşmakta.
Bir yerde böyle bir olay
çıktığında, bunu, uzaydan gelen bir teşkilat filan
çıkarmıyor; bunu, ya polis teşkilatı çıkarıyor ya
jandarma teşkilatı çıkarıyor. Olayın
başlangıcında, sıralı amirler vasıtasıyla
bize kadar bilgi geliyor. Talimat: "Derhal, gereği, en şiddetli
bir şekilde yapılsın." Nedir yapılacak olan: Bir
yandan mahallî savcılığa bilgi vermek kaydıyla, oradan
alınacak talimatlara göre olayın adlî yönünde gereği
yapılıyor, bir yandan da, müfettişleri gönderiyorsunuz,
tahkikatlar yapılıyor, ifadeler alınıyor, sanıklar
adliyeye sevk ediliyor -adliyenin takdiri- tevkif oluyorlar veya serbest
bırakılıyorlar.
"Efendim, bunların üzerine
gidilmiyor..." Gidiliyor; sağlıklı bir işleyişin
sonucu... Bundan memnuniyet duymak gerekirken, bundan şikâyet etmek
nedendir; anlamak mümkün değildir.
İşte, son zamanlarda, çok moda olarak, özel
tim üzerine sürekli eleştiriler yapılıyor. Biz, iyi niyetli olan
bütün eleştirileri, çok büyük bir memnuniyetle kabul ediyoruz ve bu
eleştirilerin karşılığında da gereğini
yapıyoruz. Zaten, daha öncesini de biz yapmışız. Bu olaylar
durduk yere filan çıkmıyor; yine, oradaki mahallî zabıtanın
-polis, jandarma, kimse o dönemin görevlisi- yaptığı
tahkikatlara göre, ortaya çıktığı anda, eğer buna bir
kamu personeli karışmışsa, bu bilgi, merkezde valiye,
validen uzanan çizgide müsteşara veya Emniyet Genel Müdürüne veya Jandarma
Genel Komutanına -her kime ulaşması gerekiyorsa-
ulaşıyor, sonuçta da bize geliyor; biz de bunun altına
"tahkikatı uygundur" diye imzayı basıyoruz. Durduk
yerde olmuyor bunların hiçbiri. Savcıların resen tahkikat
yaptığı olaylardan da olmayanlar oluyor; biz buna, idarî
tahkikat yoluyla, süratle, ön açıyoruz, yol açıyoruz.
Elbette ki, bu teşkilatlar, hepimizin
gözbebeği; ama, bu teşkilatların içerisinde, bunun
bütünlüğünü, birliğini, güzelliğini bozan unsurlara da hiç
kimsenin tahammül edememesi lazımdır. Bizatihi bu teşkilat
mensupları bana geliyorlar, bundan dolayı üzüntülerini bildiriyorlar
ve şiddetle üzerine gidiliyor.
Emniyet teşkilatının yüksek disiplin
kurulu, bu konuda sürekli çalışma halinde. 160 bine ulaşan
personel içerisinde, yıllık ihraç oranı 250-300
civarındadır.
Tabiî, birtakım haklı eleştiriler var.
"Efendim, polisliğe alınışta objektif kurallar yok
mu?" Tabiî ki objektif kurallar var. Yazılı imtihanlar,
hepinizin bildiği gibi, ÖSYM tarafından yapılıyor; en ufak
bir şekilde, hiç kimsenin buna müdahale etme imkânı yoktur, belli
puanın üzerinde alan insanlar gidebilmektedir. Bunun haricinde, bakan,
genel müdür ve müsteşara verilmiş olan kontenjanlar vardır.
Bütün bakanlarımız, müsteşarlarımız, genel
müdürlerimiz, bugüne kadar, büyük ölçüler içerisinde, burada, ihtiyacı
olan, kazanmış, fakat, ailevî durumu zayıf olan, maddî durumu
zayıf olan insanlar üzerinde bu ağırlıklarını kullanmaya
gayret etmişlerdir. Bunların hepsi de rahatlıkla araştırma
konusu yapılabilir; bakalım, burada siyasî bir kadrolaşma
lazım mı, değil mi...
Elbette ki, bütün teşkilatlarda olduğu gibi,
her teşkilat içerisinde de siyasî birtakım fikirlere, ideolojilere
sahip olan insanlar vardır. İnsanın beynine girip hükmedebilme
şansınız yok; ama, bunu göreve yansıtma hakkına hiç
kimse sahip değildir. Bunda en ufak bir tereddüt söz konusu olmaz. Varsa
bu konuda somut şikâyetler, şiddetle üzerine gideriz.
Polis okullarının müfredat
programlarında, son senelerde, ihtiyaca göre çok ciddî değişim
getirilmiştir, daha fazlası da getirilecektir. Süresi az diye
düşünmüştük, 9 aya çıkarmıştık birbuçuk sene
evvel.
Askerliğini yapmayan memurlar problemdi;
doğru. Bu, zamanında, tabiî, iyi niyetle düşünülmüş;
sayısal yetersizliğe bir çözüm olur düşüncesiyle. Bu,
sayısal yetersizliğe belki çözüm olmuş; ama, nitelik meselesine
çözüm getiremediği görülmüş. Yine, tarihten iki sene evvel bu tür
alımlar sona erdirilmiş ve sadece askerliğini yapan memurlar
alınma durumunda.
Polis okullarına, psikoloji, toplumsal olaylardaki
yönetim tarzı ve insan hakları dersleri özellikle konulmuştur;
hukuktaki temel formasyonu verecek, özelikle devletin temel kuruluşu, Ceza
Muhakemeleri Usulü Kanunu ve buradaki insanların haklarına dair olan
konular verilmektedir. Sadece bununla da kalınmamakta, meslek içi sürekli
oryantasyon kurslarıyla da bunlara devam edilmektedir. Çok yeterli midir;
olmamaktadır. Özellikle büyük şehirlerde bazı
sıkıntılar vardır. Görevin ağırlığından
dolayı, zaman zaman meslek içi eğitime harcanacak zaman
kalmamaktadır. Fakat, büyük bir memnuniyetle belirteceğimiz bir tek
husus daha vardır; bu fırsattan istifadeyle onu da Yüce Heyetinize
arz etmeyi de bir görev sayarım. Son üç senelik periyoda bakalım,
daha uzaklara falan gitmeye gerek yok. Türkiye'nin 70'ler 80'ler periyodunda,
büyük şehirler başta olmak üzere, iç güvenlik meselesinde
girdiği darboğazların getirdiği sonuçlara
baktığımız vakit, Türkiye'de her türlü
sıkıntı ve krizden bahsedilebilmesine rağmen bir terör
krizinden bahsedilemiyorsa, bütün aleyhteki şartlara rağmen, bu da,
emniyet teşkilatının son derece başarılı, son
derece donanımlı, teknolojik açıdan son derece üstün, son derece
yetenekli, eğitimli kişilerden, vatansever, görevsever
kişilerden oluşmasının sonucudur.
Bugün, Ankara, İstanbul, İzmir, Adana gibi
dev şehirlere ve dünya üzerindeki örneklerine de bakalım; hangi ciddî
bir olay vardır buralarda, hangi faili meçhul kalmış terör
olayı vardır, hangi büyük toplumu yerinden oynatan toplumsal olaylar
olmuştur, ne olmuştur, insaf ile bir bakalım; hiçbir şey
yoktur, dünya ölçüleriyle mukayese edilmeyecek oranda da büyük bir
başarı söz konusudur; hem olayları önlemede, zaman zaman bu
süzgecin dışına kaçmış, var olan olayların da
faillerinin yakalanmasında yüzde 95'lere, yüzde 98'lere varan büyük bir
başarı vardır. Bu da, hiç, tesadüf sonucu falan değildir;
tamamıyla şuurlu, planlı ve bilinçli şekilde
hazırlanmış, bu mücadeleye yatkın sistemleşme,
eğitim ve insan istihdamının da şuurlu ve bilinçli bir
şekilde yapılmasının net bir sonucudur. Bunu da büyük bir
iftiharla, bu teşkilatta büyük bir görev şuuru içerisinde,
vatandaşın hizmetinde olmaktan zevk duyan insanların adına
bir vicdanî borç olarak da ifade etmekte fayda görüyorum.
Bütün eleştirilere de açığız. Çok
haklı olunan noktalar vardır, bu araştırmanın
sonucunda çıkan birtakım meseleler vardır, önemli ölçüde ders
alacağımız hususlar vardır. Zaten, bunlar da bizim
uğraşı alanımız içindedir.
Yarın başlatacağımız Gümrük
Birliğine, Avrupa Birliğine girme süreci içerisinde, polisin genel
görünümüyle ilgili yeni bir sempozyum oluşturuyoruz -bu vesileyle, izlemek
isteyen değerli milletvekillerimize de kürsü
aracılığıyla davetimi arz ediyorum- üniversitelerimizden
seçkin bilim adamları, uygulamanın içerisinde olan insanlarla
birlikte, çeşitli sivil toplum kuruluşlarıyla birlikte.
Önümüzdeki yıl içerisinde, 151 inci yılda realize edeceğimiz,
yine, yabancı ülkelerden gelen katılımcıların da
katılacağı bir büyük polis şûrasını, bir büyük
güvenlik şûrasını gerçekleştiriyoruz. Kolay değildir tabiî,
toplumda büyük bir dinamizm ve değişikliği aynı oranda...
Emin olunuz ki, kamu kesimindeki diğer yönetimlere göre polisteki
oryantasyon ve bu değişime çabuk adapte olma, çok daha ileri
seviyededir. Bugün, bilgisayar teknolojisi, üstün teknoloji kullanımı,
modern teçhizatlanma yönünde milletimizin verdiği, devletimizin
verdiği imkânlarla oldukça ileri safhalara gidilmiştir. Önümüzdeki en
önemli hedef, eğitimde standardizasyondur. Yani, bir polis okulundan
çıkan bir memurla, örneğin İstanbul Polis Okulundan çıkan
memur ile Erzurum Polis Okulundan çıkan memur arasında mutlaka
eğitim standardizasyonu sağlanacaktır. Bunun da önümüzdeki sene
içerisinde en büyük hedefimiz olduğunu söylemek istiyorum.
Sayın Cevheri'nin bahsettiği son derece
yerinde tanımlamalarla, hukuk devleti önemlidir; kanunda zor kullanma
yetkisini elinde bulunduran insanlar, bunun önemini,
sınırlarını ve sonuçlarını iyi takdir etmek
durumundadırlar. Son derece önemlidir bizim için; çok hassasiyetle üzerinde
durduğumuz bir konu. Özellikle, toplumsal olaylara örgütlenmiş olan
Çevik Kuvvet birimlerindeki amirlere, bu konuda, çok yoğun eğitim
programı uygulanmaktadır; İstanbul'da İstanbul Üniversitesi
ile, Ankara'da Gazi Üniversitesi ile, İzmir'de de Ege Üniversitesi ile bu
konuda müşterek olarak, psikolojik ağırlığı
başta olmak üzere, eğitim programlarına devam edilmektedir.
Sayın Araslı beni
bağışlasınlar; bir konuda, kendilerinin bir
serzenişine cevap vermek durumundayım. Bu toplumsal olaylarda bir
olay meydana geldiği vakit, buna müdahale etmenin, malumu âliniz, merdiven
gibi sıraları var. Gelen topluluğa karşı önce ikazda
bulunuyorsunuz; bu ikazın akabinde su sıkma oluyor; onun
devamında cop kullanma ve topluluğun orada kullandığı
şiddet oranına göre silah kullanmaya kadar giden bir zor kullanma
metodunu devam ettiriyoruz.
Son günlerdeki olaylarla ilgili olarak
söylüyorsanız, bu konuda -bizim geçmişteki görevlerimizden de
bellidir- çok büyük toplumsal olayların sorumluluğunu bizatihi
yüklendik ve yönettik; çok şükür, hiçbir tanesinde can kaybı olmadan
geçiştirmişizdir. Bu ve buna benzer, sağdan, soldan, hangi
kesimden gelirse gelsin, her türlü toplumsal olaya karşı, olayın
gerektirdiği şiddeti kullanmışızdır
zamanında; kullanılması konusunda da bugün en objektif,
kanunların gerektirdiği, hiçbir tesir altında
kalmaksızın kullanılması konusunda da, başta
İstanbul, Ankara, İzmir vali ve emniyet müdürleri olmak üzere, bütün
bu tür toplumsal olay potansiyeli olan illerdeki arkadaşlarımıza
net talimatlar vermişizdir. Hiçbir siyasî tesir altında kalınamaz.
Bizim için aslolan anayasal rejimdir. Bu rejime karşı
yasadışı hangi faaliyette bulunursa bulunsun, hangi siyasî
görüşü savunursa savunsun; ister illegal olarak silahlı faaliyette
bulunan, isterse çıkıp -nereden çıkarsa çıksın-
toplumsal gösteri biçiminde kanunsuz gösteri yapan; kim olursa olsun, tesirsiz
hale getirilmesi, bizim, birinci görevimizdir; başta, Yüce Meclise
karşı bir sorumluluğumuzdur, yüce milletimize karşı
olan sorumluluğumuzdur. Hiçbir gruba taviz verebilmemiz söz konusu
değildir. Bütün o kastettiğiniz olaylarla ilgili lazım gelen
müdahaleler yapılmış ve müdahalelerin ardından, olay
yerinde yakalanabilen yakalanmış, yakalanamayanlar da daha sonra
yakalanmak suretiyle DGM savcılığına sevk edilmiştir
ve ilgili yargı işlemleri de devam etmektedir. Bundan sonra da,
olabilecek muhtemel olaylara karşı tavır ve tarzımızda
-çok açık bir angajman olarak da, burada, yüce huzurlarınızda
ifade ediyorum- aksinin olabilmesi mümkün değildir. Aksi takdirde,
sübjektif tavır ve davranışlar içerisinde olan kamu
görevlilerinin bizim olduğumuz çatı altında da görev yapabilme
şansları yoktur. Bunu da çok açık şekilde ifade etmek
istiyorum.
Şimdi, ben, bir başka konuya da girmek
istemiyorum bundan mütevellit. Efendim, biz yakalıyoruz, adliye
bırakıyor filan... Bu, artık çok klasikleşmiş bir
şey oldu. Onda da, bırakamayacak tarzda, belki birtakım kanunî
düzenlemeler yapma gereği var. Zannediyorum ki, önümüzdeki günlerde
-onların da bazı sıkıntıları var bu konuda- bu
tür meseleleri de çözümleyecek yeni yasal düzenlemeleri huzurunuza getirmek
istiyorum. Hatta, çok açıkça da ifade etmek gerekiyor. Bana geldi
-bizatihi bu olayın faili durumunda olup bugün yargılama
safhasında oldukları için, bu konuda yargıyı yönlendirici
tarzda konuşmaktan imtina ediyorum- bana geldiği kadarıyla,
onların da büyük bir pişmanlık ve üzüntü duydukları...
Olayla ilgili olarak yapılacak akılcı çıkış yolu,
bu meseleden gerekli dersleri çıkarmak suretiyle, gerçekten, Yüce
Meclisimizin büyük bir ittifakla, toz kondurmama, demoralize etmeme ve
polisimizin her yönden daha güçlü olmasını arzu edici
beyanlarından da cesaret alarak, bizim, teşkilat olarak, bundan
sonraki muhtemel gelişecek olaylar konusunda, kendi özeleştiri
çerçevemiz içerisinde, yapılabileceklerin en iyisini, en azamîsini, en
güzelini yapma gayreti içerisinde olacağımızı yüksek
huzurlarınızda ifade etmek istiyorum. Ani gelişen
olaylardır, inşallah hiç olmayacaktır; fakat, bu tür
olayların olmasının bir tek faydalı sonucu -üzüntü
vericidir- budur; özeleştiri yapılmasıdır, düzgün sonuçlar
çıkarılmasıdır ve bu sonuçlardan istifadeyle olayı
daha başka boyutlara yaymak suretiyle, teşkilatımızın,
gerçekten, önemli ölçüde desteğinize ihtiyacı olduğunun da
bilinmesidir.
Biraz evvel de ifade ettiğim gibi, Ankara gibi
ikibuçuk milyonluk dev bir şehirde, bugün baktığınız
zaman, iki seneden bu yana bir tek mantar tabancası
patlamamıştır. Bunlar da önemlidir. İzmirimiz,
Adanamız böyledir; İstanbulumuzda büyük ölçüde bu sağlanmıştır.
Bunları da insaf ile değerlendirip, hepinizin, gerçekten, gönülden
takdir ettiği arkadaşlarımızın çalışma
şevklerini artırmanız konusundaki yardımlarınıza,
desteklerinize de ayrıca şükranlarımızı ifade
ediyoruz.
Bu tür üzücü olayların olmaması konusundaki
bütün gayretleri göstereceğimizi tekraren ifade ediyor, en içten
saygılarımı sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Gazeteci Metin Göktepe Cinayetinin
Açıklığa Kavuşturulması ve Faillerinin Ortaya
Çıkarılması Amacıyla Kurulan (10/3,4) Esas Numaralı
Meclis Araştırması Komisyonu raporu üzerindeki genel
görüşme tamamlanmıştır.
Sayın milletvekilleri, konu üzerinde,
Araştırma Komisyonunun yanı sıra, siyasî partilerimizin ve
Hükümetimizin sözcülerinin, temsilcilerinin ağzından gösterdikleri
duyarlılığa da ayrıca teşekkür ediyorum.
Böylece, Yüce Meclisimizin bir bakıma ortak sesi
haline gelen bu duyarlılıktan aldığım güçle,
Türkiyemizde, bundan böyle, hiçbir insanlık ayıbı
yaşanmasın, işkence ve kötü muamele olmasın,
gözaltında ya da cezaevinde kimse ölmesin, kimse kaybolmasın diyorum.
(Alkışlar)
Gündemin "Seçim" kısmına geçiyoruz.
V.
—SEÇİMLER
A)KOMİSYONLARA ÜYE SEÇİMİ
1. —(10/17) esas numaralı Meclis
Araştırma Komisyonuna üye seçimi
BAŞKAN – Zorunlu tasarruf kesintilerinin
değerlendirilmesi konusunda, Genel Kurulun 9.7.1996 tarihli 74 üncü
Birleşiminde kurulan ve adayları tamamlanan (10/17) esas
numaralı Meclis Araştırması Komisyonuna üye seçimi
yapacağız.
Bu komisyon üyelikleri için siyasî parti
gruplarınca gösterilen adayların listesi basılıp,
sayın üyelere dağıtılmıştır.
Şimdi, listeyi okutup, oylarınıza
sunacağım:
Zorunlu Tasarruf Kesintilerinin Değerlendirilmesi
Konusunda Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu üyelikleri aday
listesi (10/17)
Adı
Soyadı Seçim
Çevresi
Refah
Partisi:
İsmail
Özgün Balıkesir
İsmail
Çoşar Çankırı
Ömer
Özyılmaz Erzurum
Doğru
Yol Partisi:
Yaman
Törüner Afyon
Abdullah
Aykon Doğan Isparta
Anavatan
Partisi:
Necati
Güllülü Erzurum
Recep
Mızrak Kırıkkale
Demokratik
Sol Parti:
Mustafa
Güven Karahan Balıkesir
Cumhuriyet
Halk Partisi:
Mustafa
Yıldız Erzincan
BAŞKAN – Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Liste kabul edilmiştir.
Meclis araştırması komisyonuna
seçilmiş bulunan sayın üyelerin 17.10.1996 Perşembe günü saat
14.00'te ana bina birinci bodrum Genel Evrak karşısındaki 475
no'lu Meclis Araştırması Komisyonları salonunda toplanarak,
başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip seçimini yapmalarını
rica ediyorum.
Komisyonun toplantı yer ve saati ayrıca ilan
tahtalarına da asılmıştır.
2. —Kamu İktisadî Teşebbüsleri Komisyonunda
açık bulunan üyeliğe seçim
BAŞKAN – Kamu İktisadî Teşebbüsleri
Komisyonunda boş bulunan ve Anavatan Partisi Grubuna düşen 1 üyelik
için, İstanbul Milletvekili Emin Kul aday gösterilmiştir.
Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, gündemin "Sözlü
Sorular" kısmına geçiyoruz.
VI. —SORULAR
VE CEVAPLAR
A)SÖZLÜ SORULAR VE CEVAPLARI
1.—Niğde Milletvekili Mehmet Salih Katırcıoğlu’nun,
patates üreticilerinin elektrik borçlarına ilişkin Başbakandan
sözlü soru önergesi (6/167)
BAŞKAN – 1 inci sırada, Niğde
Milletvekili Mehmet Salih Katırcıoğlu'nun, patates
üreticilerinin elektrik borçlarına ilişkin Başbakandan sorusu
bulunmaktadır.
Soruyu cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Yok.
Sayın milletvekilleri, bu önerge üç birleşim
içinde cevaplandırılmadığından, İçtüzüğün 98
inci maddesinin son fıkrası uyarınca yazılı soruya
çevrilecektir; soru gündemden çıkarılmıştır.
2.—Nevşehir Milletvekili Mehmet
Elkatmış’ın, Yatırımları ve Döviz
Kazandırıcı Hizmetleri Teşvik Fonundan verilen kredilere
ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/172)
BAŞKAN – 2 nci sırada, Nevşehir
Milletvekili Mehmet Elkatmış'ın, Yatırımları ve
Döviz Kazandırıcı Hizmetleri Teşvik Fonundan verilen
kredilere ilişkin Başbakandan sorusu vardır.
Soruyu cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Yok.
Soru, üç birleşim içinde
cevaplandırılmadığından, İçtüzüğün 98 inci
maddesinin son fıkrası uyarınca yazılı soruya
çevrilecektir; soru gündemden çıkarılmıştır.
3. —Elazığ Milletvekili Ahmet Cemil
Tunç’un, Ankara Palas’ta verilen bir resepsiyonun fatura bedeline ilişkin
Başbakandan sözlü soru önergesi (6/176)
BAŞKAN – 3 üncü sırada, Elazığ
Milletvekili Ahmet Cemil Tunç'un, Ankara Palas'ta verilen bir resepsiyonun
fatura bedeline ilişkin Başbakandan sorusu vardır.
Soruyu cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Yok.
Bu soru, üç birleşim içinde
cevaplandırılmadığından, İçtüzüğün 98 inci
maddesinin son fıkrası uyarınca yazılı soruya
çevrilecektir; soru gündemden çıkarılmıştır.
4.—Rize Milletvekili Şevki Yılmaz’ın,
İş ve İşçi Bulma Kurumunda usulsüz atamalar
yapıldığı iddialarına ilişkin Çalışma
ve SosyalGüvenlik Bakanından sözlü soru önergesi (6/8)
BAŞKAN – 4 üncü sırada, Rize Milletvekili
Şevki Yılmaz'ın, İş ve İşçi Bulma Kurumunda
usulsüz atamalar yapıldığı iddialarına ilişkin,
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından sorusu vardır.
Soruyu cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Yok.
Soru, üç birleşim içinde
cevaplandırılmadığından, İçtüzüğün 98 inci
maddesinin son fıkrası uyarınca yazılı soruya
çevrilecektir; soru gündemden çıkarılmıştır.
5. —Ordu Milletvekili Hüseyin Olgun Akın’ın,
Ordu -Mesudiye İmam-Hatip Lisesine ilişkin Başbakandan sözlü
soru önergesi (6/10)
BAŞKAN – 5 inci sırada, Ordu Milletvekili
Hüseyin Olgun Akın'ın, Ordu-Mesudiye İmam Hatip Lisesine
ilişkin, Başbakandan sorusu vardır.
Soruyu cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Yok.
Soru, üç birleşim içinde
cevaplandırılmadığından, İçtüzüğün 98 inci maddesinin
son fıkrası uyarınca yazılı soruya çevrilecektir; soru
gündemden çıkarılmıştır.
6.—Elazığ Milletvekili Ahmet Cemil Tunç’un,
Harput’un tarihî ve kültürel varlıklarının korunmasına
ilişkin Kültür Bakanından sözlü soru önergesi (6/14)
BAŞKAN – 6 ncı sırada, Elazığ
Milletvekili Ahmet Cemil Tunç'un, Harput'un tarihî ve kültürel
varlıklarının korunmasına ilişkin Kültür
Bakanından sorusu vardır.
Soruyu cevaplandıracak Sayın Bakan?..Yok.
Soru, üç birleşim içinde
cevaplandırılmadığından, İçtüzüğün 98 inci
maddesinin son fıkrası uyarınca yazılı soruya
çevrilecektir; önerge gündemden çıkarılmıştır.
MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) –
Sayın Başkan, salonda bakan yok.
BAŞKAN – Evet, öyle görünüyor ki salonda hiçbir
bakan yok.
Grupların da sanıyorum eğilimi -sözlü
soruları cevaplayacak sayın bakanların bulunmaması
nedeniyle- oturumu tamamlamak şeklinde.
Sayın milletvekilleri, Başbakan ve Bakanlar
Kurulu haklarındaki 11/2,3 ve 4 esas numaralı gensoru önergelerinin
gündeme alınıp alınmayacağı konusundaki
görüşmeleri yapmak için, 16 Ekim 1996 Çarşamba günü saat 15.00'te
toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.
İyi akşamlar.
Kapanma Saati : 17.39
B) YAZILI
SORULAR VE CEVAPLARI
1. —Gaziantep
Milletvekili Mustafa R. Taşar’ın, enflasyonu önlemek için
alınacak tedbirlere ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet
Bakanı Lütfü Esengün’ün yazılı cevabı (7/1152) (1)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorumun Başbakan
Sayın Necmettin Erbakan tarafından yazılı olarak
cevaplandırılması hususunda delaletlerinizi arz ederim.
Mustafa
Taşar
Gaziantep
Enflasyonu önlemeyi düşünüyor musunuz? Enflasyonu
önlemek için hangi tedbirleri yürürlüğe koyacaksınız?
T.
C.
Devlet
Bakanlığı 11.10.1996
Sayı
:B.02.0.0010/00533
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
İlgi :a) Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının, 2.8.1996 tarih ve A.01.0.GNS.
0.10.00.02-7/1152-2964/7911 sayılı yazısı.
b) Başbakanlık Kan. ve Kar.Gen. Müd.’nün
7.8.1996 tarih ve B.02.0.KKG/106-368-34/3443 sayılı yazısı.
Gaziantep Milletvekili Sayın Mustafa Taşar’ın;
Sayın Başbakanımıza tevcih ettiği ve Sayın
Başbakanımızın da kendileri adına
Bakanlığım koordinatörlüğünde
cevaplandırılması istenilen ilgi (b) yazı ekindeki
yazılı soru önergesi cevabı ekte sunulmuştur.
Bilgilerinizi ve gereğini arz ederim.
Lütfü
Esengün
Devlet
Bakanı
Enflasyonu önlemeyi düşünüyor musunuz?
Enflasyonu önlemek için hangi tedbirleri yürürlüğe
koyacaksınız?
Bilindiği gibi, 54. Hükümetin programında
enflasyonla ciddî bir mücadele yapılacağı belirtilerek,
istikrarlı büyümenin sağlanmasının en önemli hedef
olduğu vurgulanmaktadır.Enflasyonun temel nedenleri arasında
sayılan kamu kesimi açıklarının azaltılması
amacıyla yapısal tedbirlerin uygulanmaya konulacağı ve bu kapsamda
özelleştirme, sosyal güvenlik kuruluşları reformu ve vergi tahsilatının
artırılması, vergi kaçak ve kayıplarının
önlenmesi için yapılacak uygulamalar yine programda geniş bir
şekilde belirtilmektedir.
Ayrıca, alınacak bu yapısal tedbirlere
ilaveten Hükümet tarafından enflasyonu azaltmayı hedefleyen ve
diğer tedbirleri destekler mahiyette bütçe ve para
politikalarının uygulanmasına devam edilecektir.
2. —Manisa
Milletvekili Tevfik Diker’in, bazı otoyol müteahhitlerinin
hakedişlerinde kesintiler yapıldığı iddiasına
ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı H.Ufuk Söylemez’in
yazılı cevabı (7/1272)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
TBMM İçtüzüğünün 96 ncı maddesi
gereğince aşağıdaki sorularımın
(yazılı) Başbakan Prof. Dr. Necmettin Erbakan tarafından
cevaplandırılmasını arz ederim.
Saygılarımla. 28.8.1996
Tevfik
Diker
Manisa
Sorular :
1. TCK Genel Müdürlüğünün otoyol müteahhit
firmalarından olan Farsel İnş. ve Tic. A. Ş. ve Bayram
Halil A. Ş. ortak girişiminin Kamu Finansmanı Genel
Müdürlüğünde 38 nolu hakedişi olan 106 973 308 000 TL.’nin 45 411 736
000 TL.’si Karayolları Genel Müdürlüğüne, 61 561 571 416 TL.’si yasal
dayanaktan yoksul olarak Farsel A.Ş.’nin borcu için özel bir kişiye
ödemek suretiyle hazine zarar ettirilmiş midir?
2. Farsel İnş. Tic. A.Ş.’nin vergi borcu
ve SSK prim borcu var mıdır?
3. Vergi ve SSK prim borçları Kamu Finansmanı
Genel Müdürlüğü tarafından hakedişten kesilmiş midir?
4. Ortak girişim hakedişini yeniden talep
etmiş midir?
5. Yeniden hakediş talebi halinde kaynak nedir?
İkinci kez ödeme yapılacak mıdır?
6. Yasalara aykırı ödeme için ilgili Devlet
Bakanı Sayın Ufuk Söylemez’in herhangi bir talimatları
olmuş mudur?
T.
C.
Başbakanlık 9.10.1996
Hazine
Müsteşarlığı
Sayı
:B.02.1.HM.0.KAF.10.01/43893
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Manisa Milletvekili Sayın Tevfik Diker’in
TBMMİçtüzüğünün 96 ncı maddesi gereğince Başbakan
Prof. Dr. Necmettin Erbakan tarafından yazılı olarak
cevaplandırılmasını istediği Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına muhatap 28.8.1996 tarihli dilekçesinde
yeralan sorulara ilişkin cevaplar yazımız ekinde
sunulmaktadır.
Bilgilerinize arz ederim.
H.Ufuk
Söylemez
Devlet
Bakanı
Karayolları Genel Müdürlüğü Projeleri
Arasında Yeralan ve Kamu Ortaklığı Fonundan Finanse Edilen
Kınalı-Sakarya Otoyolu Hanlı Kavşağı
Bağlantı Yolu Müteahhidi Farsel İnşaat ve Ticaret A.
Ş.’nin 38 No.lu Hakedişine Mahsuben Hazine
Müsteşarlığınca İcra Dairesine Yapılan Ödeme
Hakkında Manisa Milletvekili Sayın Tevfik Diker’in Sorularına
İlişkin Yanıtlar
Sözkonusu Ödeme İle İlgili Genel Bilgiler :
Karayolları Genel Müdürlüğü projeleri
arasında yeralan ve finansmanları Hazine
Müsteşarlığınca Kamu Ortaklığı Fonundan
sağlanan otoyol projelerinden Kınalı-Sakarya otoyolu Hanlı
Kavşağı Bağlantı Yolu müteahhidi Farsel
İnşaat ve Ticaret A. Ş. hakkında Ankara 24. İcra
Dairesi Müdürlüğünden Müsteşarlığa intikal eden 18.7.1996
tarih ve 1995/7831 sayılı Haciz İhbarnamesi ile anılan
firma adına sözkonusu Bağlantı Yolu işi ile ilgili olarak
doğan hakedişlerden hangi nam altında olursa olsun toplam 61 561
571 416 TL. tutarın haczedilerek Ankara 24. İcra Müdürlüğü
hesabına gönderilmesine karar verildiği bildirilerek, karar
gereğinin ifası talep edilmiştir.
Bunun üzerine Hazine Müsteşarlığı
Hukuk Müşavirliğinin de görüşleri alınarak 2.8.1996
tarihinde Kamu Ortaklığı Fonundan finanse edilen otoyol projelerine
yapılan toplu ödemeler sırasında Karayolları Genel
Müdürlüğünce Farsel İnşaat ve Ticaret A. Ş. adına
düzenlendiği bildirilen 106 973 308 000 TL. tutarındaki 38 nolu
hakedişin; 61 561 571 416 TL.’sı haciz kararının ifası
için 24. İcra Müdürlüğünün hesabına, bakiye 45 411 736 000
TL.’sı ise müteahhit firmaya ödenmek üzere Karayolları Merkez
Saymanlık Müdürlüğü hesabına aktarılmış olup,
yapılan bu işlemler hakkında da yine aynı tarihte
Karayolları Genel Müdürlüğüne bilgi verilmiştir.
Yukarıda da açıklandığı üzere,
Farsel İnşaat ve Ticaret A. Ş.’nin sözkonusu otoyol işi
ilgili olarak Hazine Müsteşarlığından olan
alacaklarına haciz konulduğu, Ankara 24. İcra Müdürlüğü tarafından
Müsteşarlığa tebliğ edilmiş ve daha sonra da Ankara
10. İcra Hâkimliğinin
26.8.1996 tarih ve 1996/526 Esas
-1996/503 Karar numaralı kararı ile de, İcra Dairesince haciz
müzekkeresi düzenlenmesinde ve gönderilmesinde bir usulsüzlük ve yasaya
aykırılık görülmediği, daha sonra yapılan
işlemlerde ve paranın alacaklıya ödenmesinde de bir usulsüzlük
ve isabetsizlik olmadığı karar altına
alınmıştır.
Yine aynı kararda, yapılan incemeler
sonucunda; Farsel İnşaat ve Ticaret A. Ş.’nin
Karayollarından aldığı işi 30.5.1996 tarihinde 3.
kişilere devretmek istediği ancak, bu devre olanak veren konkordato
komiserinin 9.5.1996 tarihli yazısının Ankara 7. Asliye Ticaret
Mahkemesinin 28.6.1996 tarihli 1996/244 esas sayılı kararı ile
geçersiz sayıldığı keza Ankara 13. İcra
Hâkimliğinin 4.7.1996 tarih ve 1995/780
sayılı tavzih niteliğindeki yazısı ile de
borçlu şirketindeki işleri 3. kişilere devir temlikine izin
verilmediğinin anlaşıldığı ifade edilmektedir.
Diğer taraftan ihtiyatî haciz gereği
paranın İcra Müdürlüğünün hesabına tevdi olunması, bu
paranın alacaklısı tarafından temellük edilmesine imkân
vermemektedir. Paranın ödenebilmesi için ihtiyatî haczin kesin hacze
çevrilmesi gerekmektedir. Bu nedenle paranın ilgili icra dairesinin banka
hesabına bloke edilmesini takiben ve muhtemelen borçluya gönderilen ödeme
emrine karşı bir itirazın yapılmamış olması
veya İcra ve İflas Kanununun ilgili sair hükümleri çerçevesinde
haczin kesinleşmiş bulunması suretiyle para bu hususu tevsik
eden alacaklıya ödenmiştir.
Sonuç olarak, Hazine Müsteşarlığı
kendi nezdinde bulunan kayıtlara istinaden işin sahibi olarak gözüken
müteahhit Farsel İnşaat ve Ticaret A. Ş. adına
müsteşarlığa ulaşan Haciz İhbarnamesi çerçevesinde
hareket ederek işlem tesis etmiş, tesis edilen işlem ise,
ihbarname niteliğine uygun olarak ihtiyatî haczin gereği olan
paranın zikredilen Banka nezdine geçirilmesi şeklinde tecelli
etmiştir. Bankanın bu parayı alacaklısına ödeyebilmesi
için yukarıda da belirtildiği üzere, bu haczin müsteşarlık
dışında tamamen taraflar arasında ve icra marifetiyle
kesinleştirilmesi gerektiği cihetle para ancak bu keyfiyet yerine
getirildikten ve alacaklısı tarafından tevsik edilmekle
ödenmiştir.
Cevaplar :
1. Sözkonusu ödeme yasal dayanaktan yoksun olmayıp
haciz ihbarnamesi gereğinin ifası şeklinde yerine
getirilmiş ve ödeme özel bir kişiye değil gerekli
işlemlerin yapılmasına olanak vermek üzere tümü ile kanunlara ve
mevzuata uygun olarak ilgili İcra Dairesine
yapılmıştır.
2. Hazine Müsteşarlığı
yönetimindeki Kamu Ortaklığı Fonundan finanse edilen otoyol
projesi müteahhit firmalarının vergi ve SSK prim borcu ve/veya benzer
nitelikteki borçlarının müsteşarlıkça takip edilmesi
gerekmemektedir. Hazine Müsteşarlığı, Karayolları
Genel Müdürlüğünce hertürlü incelemesi yapıldıktan sonra
onaylanmış ve ödenmek üzere müsteşarlığa intikal
ettirilmiş olan hakedişleri fonun nakit durumuna göre
değerlendirerek ödemektedir. Nitekim, Farsel İnşaat ve Ticaret
A. Ş. ile ilgili olarak Ankara 24. İcra Dairesi Müdürlüğünden
Müsteşarlığa haciz kararının tebliğini müteakip,
Müsteşarlıkça İcra Daireleri Kararları da yargı
kararlarının hüküm ve neticelerine
tabi olduğundan ve karşı süreleri içerisinde tasarrufta
bulunma kanunî mecburiyetleri de göz önüne alınarak İcra İflas
Kanunun ilgili hükümleri çerçevesinde gerekli ödeme
yapılmıştır.
3. Yukarıda 2 nolu cevapda da
açıklandığı üzere otoyol projeleri müteahhit
firmalarının gerek vergi ve SSK prim borçları ve gerekse
diğer benzer nitelikteki borçları müsteşarlıkça takip
edilmemektedir.
4. Anılan yol müteahhidi Farsel İnşaat
ve Ticaret A. Ş.+ Bayram Halil Taşocağı İşl. Tic.
San. A. Ş. olarak 38 nolu hakedişinin İcra Dairesinin
hesabına gönderilmiş olan 61 561 571 416 TL. tutarındaki
bölümünün kendilerine yeniden ödenmesini Karayolları Genel
Müdürlüğünden talep etmiştir. Bunun üzerine konu ile ilgili gelişmeler
ve mahkeme kararları Karayolları Genel Müdürlüğüne Hazine
Müsteşarlığınca yazılan 2.9.1996 tarih ve 37508
sayılı yazı ile detaylı bir biçimde anlatılarak
yapılan işlemlerin bu çerçevede değerlendirilmesi gerektiği
belirtilmiştir.
5. Mevcut yasal durum ve gelişmeler çerçevesinde
yeni veya ikinci bir ödeme sözkonusu değildir. Yukarıda da ifade
edildiği üzere, Ankara 10.
İcra Hakimliğinin 26.8.1996 tarih ve 1996/526 Esas -1996/503
Karar numaralı kararı ile, İcra Dairesinin haciz müzekkeresi
düzenlenmesinde ve gönderilmesinde bir usulsüzlük ve yasaya
aykırılık görülmediği,
daha sonra yapılan işlemlerde ve paranın alacaklıya
ödenmesinde de bir usulsüzlük ve isabetsizlik olmadığı karar
altına alınmıştır.
6. Kamu Ortaklığı Fonu
kaynaklarından tümüyle mevcut yasalar çerçevesinde yürürlükte olan kural
ve yönetmeliklere göre yapılamış olan bütün ödemelerde
olduğu gibi bu ödeme ile ilgili
olarak da Hazineden sorumlu Devlet Bakanı H.Ufuk Söylemez’in
herhangi bir talimatları ve/veya dahli sözkonusu değildir.
Not :Ödemenin yapıldığı 2.8.1996
tarihi itibariyle Karayolları Genel Müdürlüğünce Hazine
Müsteşarlığına şirketin adının Farsel
İnşaat ve Ticaret A. Ş. + Bayram Halil Taşocağı
İşl. Tic. San. A. Ş, olduğu hakkında
Anlaşmanın bir öreneği gönderilmediği gibi herhangi bir
bilgi de verilmemiştir.
3.—Rize Milletvekili
Ahmet Kabil’in, Çay Kurumu Genel Müdürünün
dolandırıldığı iddiasına ilişkin sorusu ve
Devlet Bakanı Ahmet Demircan’ın yazılı cevabı (7/1277)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın
Çay-Kur’dan sorumlu Sayın Devlet Bakanı tarafından
cevaplandırılması için gereğini saygılarımla arz
ederim. 28.8.1996
Ahmet
Kabil
Rize
Başbakana bağlı “örtülü ödenek”ten 5
milyar aldığını iddia eden dolandırıcı
Selçuk Parsadan 28.8.1996 tarihli Hürriyet Gazetesinde,
dolandırdığı şahısları sıralarken Çay
Kurumu Genel Müdürü Tuncer Ergüven’den 2 milyar TL.
aldığını iddia etmektedir.
Bu haberle ilgili öğrenmek istediğim :
Soru 1. Bu iddia doğru mudur? Doğru ise Genel
Müdür 2 milyarı hangi tarihte, hangi maksat ve hangi sıfatla
ödemiştir.
Soru 2. Bu parayı Genel Müdür olarak mal bedeli
karşılığı ödemişse gerekli teklifleri
almış mıdır? Almışsa öteki teklif sahipleri
kimlerdir?
Soru 3. Bu şirketler daha önce Çay Kurumuna mal
vermişler midir?
T.
C.
Devlet
Bakanlığı 10.10.1996
Sayı
:B.02.0.020/05-338
Konu :Soru Önergesi Hakkında.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
İlgi :TBMM Başkanlığı Genel
Sekr. Kan. Kar. Dai. Bşk.lığı 2.10.1996 tarih ve Kan. Kar.
Md.’nün A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/1277-3294/8898 sayılı
yazısı.
Tarafımdan cevaplandırılmak üzere ilgi
yazınız ekinde alınan Rize Milletvekili Sayın Ahmet
Kabil’in Çay İşletmeleri Genel Müdürlüğü ile ilgili soru
önergesinin cevabı ilişiktedir.
Bilgilerinizi arz ederim.
Dr.
Ahmet Demircan
Devlet
Bakanı
Çay
İşletmeleri Genel Müdürlüğü
Özel
Kalem 9.10.1996
Sayı
:B.07.2.ÇAY.0.01.00.00/111-217-8781
Konu :Soru Önergesi.
Devlet
Bakanlığına
(Sayın Dr. Ahmet
Demircan)
İlgi :3.10.1996 tarih ve 03-316 sayılı
yazınız.
Rize Milletvekili Ahmet Kabil’in, Sayın
Bakanımız tarafınadan cevaplandırılması istemiyle
TBMM’ne sunduğu; Selçuk Parsadan’ın Çay-Kur eski Genel Müdürü Tuncer
Ergüven’den 2 milyar TL. aldığına ilişkin Hürriyet
Gazetesinde çıkan haberin doğru olup olmadığı
yolundaki, 28.8.1996 tarih ve 7/1277-3294 sayılı yazılı
soru önergesi incelenmiştir.
Selçuk Parsadan’a Çay-Kur adına eski Genel Müdür
Tuncer Ergüven tarafından herhangi bir ödemede bulunulmamış
olup, Hürriyet Gazetesinde çıkan yukarıdaki iddia doğru
değildir.
Bilgilerinize arz ederiz.
Şinasi
Hatinoğlu Ahmet
Ovalı
Genel
Müdür Yrd. Genel
Müdür
4. —Bursa
Milletvekili Ali Rahmi Beyreli’nin, Teksif-İş Sendikasından
istifa eden bazı işçilerin, bildirimsiz ve tazminatsız olarak
işten çıkarılmalarına ilişkin sorusu ve
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Necati Çelik’in
yazılı cevabı (7/1316)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki soruların,
Çalışma Bakanı Sayın Necati Çelik tarafından
yazılı olarak yanıtlanmasını, İçtüzüğün 94
üncü maddesi gereğince, arz ederim.
Ali
Rahmi Beyreli
Bursa
“Korteks Mensucat Sanayi ve Tic. A.Ş. Organize
Sanayi Bölgesi , Sarı Cad., No. 3 Bursa” adresinde kurulu bulunan iş
yerinde çalışan işçiler için 1.6.1993 -31.5.1995 tarihleri
arasında imzalanan “T.İ.S.” nin 35 inci maddesine göre “ücret
zammı olarak, enflasyon rakamı % 25’i
aştığı takdirde gerçekleşen oran 30.11.1994
tarihindeki ücretlere uygulandıkatan sonra çıkacak saat ücretine,
1.12.1994 tarihinden itibaren %20 zam
uygulanmasını” içeren ifade, işveren ve sendika arasında
21.12.1994 tarihinde düzenlenen protokolla “gerçekleşen oran” ifadesi “aradaki
fark” şeklinde yorumlanmış ve 30.11.1994 tarihindeki ücretlere,
1.6.1994 tarihinde verilen %25 zammın üzerine, %7.8’lik bir zam
eklendikten sonra çıkan rakama %20 zam uygulaması
yapılmıştır. Bu uygulama sonucunda çalışanlar
zarara uğratıldıklarını iddia etmişlerdir. Daha
sonra sendikanın kendi aleyhlerine takındığı tutumu
gerekçe gösteren işçiler Teksif-İş Sendikasından istifa
etmişlerdir.İş yerinde gelişen huzursuz ortam sonucu 50
kadar işçi, 1475 sayılı
İş Yasasının 17/2 maddesinin “B” bendi gerekçe
gösterilerek, bildirimsiz ve tazminatsız olarak işten
çıkarılmışlardır.
1. Sendikacı kökenli bir milletvekili ve bakan
olarak, çalışanların, sendikanın ve işverenin bu
olaydaki tutumlarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
2. Bu olay her ne kadar yasal gibi görünse de, sonunda
çalışanların mağduriyeti söz konusudur. Bu olayın
incelenmesi ve çözüm geliştirilmesi için, Çalışma
Bakanlığı müfettişlerini görevlendirmeyi düşünüyor
musunuz?
3. Bu ve bu gibi olaylar 1980’den sonra sıkça
yaşanmaktadır. Yürürlükteki iş kanunları neticesinde,
maalesef, çalışma barışı korunamaz hale
gelmiştir. Hatalı yanlarını ve çözüm yollarını
çok iyi bildiğinize inandığım, yürürlükteki iş yasalarının
daha demokratikleştirilmesi için ne yapacaksınız?
T.
C.
Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı
Çalışma
Genel Müdürlüğü 14.10.1996
Sayı
:B.13.0.ÇGM.0.11.00.01-637-13738-26338
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
İlgi :Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının 7.10.1996 tarih ve A.01.0.GNS. 0.10.00.02.3632 sayılı
yazısı.
İlgi yazı ekinde alınan, Bursa
Milletvekili Ali Rahmi Beyreli’nin, Bursa’da kurulu “Korteks Mensucat Sanayi ve
Tic. A.Ş.” işyerinin uygulamalarına ilişkin
yazılı soru önergesi üzerine konu Bakanlığım
İş Müfettişince yerinde incelenmiş ve sonuçta;
—İşyerinde, halen işyeri
işverenliği ile Teksif Sendikası arasında akdedilen
1.6.1995 ile 31.5.1997 yürürlük süreli III. Dönem Toplu İş
Sözleşmesinin uygulanmakta olduğu,
— İşyerinde daha önce 1.6.1993 -31.5.1995
tarihleri arasında yürürlükte olan toplu iş sözleşmesinin 35/C
maddesine ilişkin olarak Teksif Sendikası ile işverenlik
arasında 21.12.1994 tarihinde bir protokolün tanzim edildiği,
protokole sendika üyesi olan işçilerin itiraz etmeleri üzerine konunun
Bursa 2. İş Mahkemesine intikal ettiği, anılan Mahkemenin
işçiler lehine karar verdiği ancak konunun işveren
tarafından Yargıtaya götürüldüğü ve Yargıtay 9 uncu Hukuk
Dairesinin 8.7.1996 tarih ve Esas No. 5525, Karar No. 15513 sayılı
kararı ile taraflarca yapılamış olan protokolün geçerli
olduğu sonucuna vardığı, Bursa İş Mahkemesince
işçiler lehine verilen kararı oybirliği ile bozmuş
olduğu,
—Bu karar üzerine işyerinde huzursuzluk
çıktığı ve işyerinde çalışan toplam 51
işçinin iş akitlerinin feshedildiği,
—İş akitleri, 1475 sayılı
İş Kanununun 17 nci maddesinin IIbendinin (b) fıkrası
gereğince, çalıştıkları işyeri
işverenliği hakkında asılsız beyanlarda
bulunmaları, işyerinin disiplin ve huzurunu bozdukları
iddiası ile, ihbar ve kıdem tazminatları ödenmeksizin feshedilen
46 işçinin, bu iddialara karşılık savunmalarının
alınmamış olması, bu hususta düzenlenmiş herhangi bir
kayıt ve belgenin bulunmaması, işyerinde uygulanmakta olan toplu
iş sözleşmesinin 58 inci maddesi gereğince konunun Disiplin
Kuruluna götürülmediği, işyerinde
dağıtıldığının iddia edildiği
bildirilerin kimler tarafınadan
dağıtıldığının belirlenmediği,
— İş akitleri feshedilen işçilerden
sadece, Mesut Vatansever, Hasan Gümüşkaya, Birhan Kahraman, Fevzi
Bedeloğlu ve Resul Eren’e, işyerinde uygulanmakta olan toplu iş
sözleşmesi hükümlerinin ve hizmet durumlarının dikkate
alınarak, 1475 sayılı İş Kanununun 13 üncü maddesi
gereğince ihbar ve 14 üncü maddesi gereğince de kıdem
tazminatlarının ödendiği, diğer 46 işçinin de ihbar ve
kıdem tazminatları ödenmeden iş akitlerinin feshedildiği,
hususları tespit edilmiştir.
İnceleme sonucuna göre Bursa Bölge
Müdürlüğümüzce, işyeri işverenliğine gerekli tebligat
yapılarak ihbar ve kıdem tazminatı ödenmeden iş akitleri
feshedilen 46 işçi hakkında uygulanan işlemin objektif hukuk
kurallarına aykırı bulunduğu belirtilerek, bu işçilere
en son giydirilmiş ücretleri dikkate alınarak, işyerinde geçen
hizmetlerine göre, 1475 sayılı İş Kanununun 13 üncü maddesi
ile toplu iş sözleşmesinin 28 inci maddesi uyarınca da ihbar
tazminatlarının, aynı kanunun 14 üncü maddesi ile toplu iş
sözleşmesinin 29 uncu maddesi uyarınca kıdem
tazminatlarının tahakkuk ettirilerek ödenmesi ve kanunî
kesintilerinin ilgili kurumlara yatırılması bildirilmiş,
işçilere de bu konuda tebligatta bulunularak, adı geçen
işverenlik tarafından tespiti yapılan alacakların
ödenmemesi halinde yargıya başvurmaları gerektiği
bildirilmiştir.
Diğer yandan; Bakanlığım
İş Müfettişlerince, işçi-işveren ilişkilerinde
çalışma barışının sağlanması, hak ve
menfaatlerin gözetilmesi amacı ile Bakanlığımın
uygulamakla yükümlü olduğu kanunlar çerçevesinde, basın dahil
alınan duyumlar ve intikal eden tüm müracaatlar üzerine gerekli
incelemeler derhal ve titizlikle yapılmakta, işyerinde iş
mevzuatına aykırı uygulamaların tespiti halinde de kanunlarda
belirtilen cezaî müeyyideler uygulanmaktadır.
Ayrıca, teftiş programları çerçevesinde
işyerlerinin genel denetimleri de periyodik olarak
yapılmaktadır.
Çalışma barışının
zedelenmemesi amacı ile, çalışma hayatında takip edilen
uygulamalar sonucu tespit edilen eksiklik ve aksaklıkların
giderilmesi için halen uygulanmakta olan iş mevzuatına ilişkin
konularda gerekli değişiklik çalışmaları da
Bakanlığımca teşekkül ettirilen komisyonlarca
sürdürülmektedir.
Bilgilerinize arz ederim.
Necati
Çelik
Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanı
5. —Sıvas
Milletvekili Mahmut Işık’ın, Türkiye Büyük Millet Meclisine
gelen ziyaretçilerin ziyaret usullerine dair bir yönetmeliğin
çıkarılmadığına ve milletvekili lojmanlarınada
açıldığı iddia edilen Kuran Kursu ile geçici görevli
statüsünde çalışan personele ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanı Mustafa Kalemli’nin yazılı
cevabı (7/1499)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın
Başkanlığınızca yazılı olarak
cevaplandırılmasını saygı ile arz ederim.
Mahmut
Işık
Sıvas
1. Malumunuz olduğu üzere; Millî Güvenlik
Konseyince 13.10.1983 tarihinde kabul edilen 2919 sayılı TBMMGenel
Sekreterliği Teşkilat Kanunu, demokratik kurallarla oluşan
TBMM’ye uymamaktadır. Birçok maddesinde Millî Güvenlik Konseyi,
Danışma Kurulu gibi ifadeleri de içeren bu yasayı ve 12 Eylül
döneminden kalan, feshedilmiş parlamento üyelerini ve yurtsever Meclis
memurlarını ihbar eden ve her dönem iktidarda olan bir
kısım üst kademe yöneticilerinizi, sivil parlamentoya en azından
uyum sağlamak için değiştirmeyi düşünüyor musunuz?
2. TBMM İçtüzüğünün 166 ncı maddesinin
son fıkrasında; “ziyaretçilerin ziyaret usullerinin bir yönetmelikle
düzenleneceği” hükme bağlanmış olmasına rağmen,
yaptığım araştırmalar sonucunda, böyle bir
yönetmeliğin bugüne kadar çıkarılmadığı, meydana
gelen boşluğu doldurmak böyle bir yönetmeliği
çıkarmayı düşünüyor musunuz?
3. 20.1.1977 tarihinde; “TBMMBinasına Gelecek
Ziyaretçi, Misafir ve Görevlilerin Hareket Tarzlarına İlişkin”
eski Cumhuriyet Senatosu ve Meclis Divanlarının kabul ettiği ve
içi tamamen boş olan ve aslında, 2919 sayılı TBMM Genel
Sekreterliği Teşkilat Yasasına göre de hükümsüz olan bu
yönetmelik, şu anda ziyaretçilere uygulanıyor mu?
4. Son günlerde TBMM’de çalışan personel ile
gelen ziyaretçilerin kılık ve kıyafetleri ile Atatürk’ün
Meclisine uymadıkları görülmektedir. Buna bir tedbir almayı
düşünüyor musunuz?
5. Özel kıyafetli radikal örgütler, gruplar
halinde Meclise gelse, bunları Meclis birimlerine ve dinleme
localarına alacak mısınız?
6. Yaptığım araştırmaya göre,
bir milletvekili arkadaşımızın onaysız, şifahi
bir emri ile milletvekili lojmanlarında “Kur’an Kursu”
açılmıştır.Onayınızdan geçmeyen bu kursu
dışarıda ilgili mekanlara taşıtmayı
düşünüyor musunuz?
7. Refahyol Hükümeti Meclis lojmanlarındaki Kur’an
Kursunu, emsal göstererek, Başbakanlıkta, bakanlıklarda ve
askerî kışlalarda da, benzer uygulamalara girerse, emsal olması
nedeniyle TBMMBaşkanlığı ve laik cumhuriyetimiz, bu
uygulamadan dolayı yara almış olmayacak mı?
8. Anayasanın 95 ve İçtüzüğün 164 ve 166
ncı maddeleri Sayın TBMMBaşkanına sadece güvenlik
konularında yetki vermektedir. Giriş-çıkış ve
ziyaretçi hareketleri konusunda; yukarıda arzedilen TBMM
İçtüzüğüne göre çıkarılması gereken yönetmelik bugüne
kadar çıkarılmamış, eski yönetmeliğin de Cumhuriyet Senatosu
ve Millet Meclisi Divanları olmadığından yürürlükte
değildir. Bu duruma göre; TBMM’ye tüm giriş ve
çıkışlar yasal olmadığı gibi, ziyaretçilerin
içeride yapacakları eylem, kavga ve sair işlemde de ne gibi uygulama
yapılacağı konusunda TBMM Başkanlığı ve
ilgili tüm birimleri yetkisiz olmuyor mu?
9. Şu anda TBMM’de geçici görevli statüsünde olup
da, kurumlarından da herhangi bir tazminat alamayan personel ile,
aynı işi yapanlar arasında büyük bir haksızlık
bulunmaktadır.
Bu haksızlığı gidermek için emsallerinden
az ücret alanlara Özel Hizmet Tazminatı ya da başka bir uygulamayla
ödemede bulunarak bu haksızlığı düzeltmeyi düşünüyor
musunuz?
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Genel
Sekreterliği
Kanunlar ve
Kararlar Dairesi Başkanlığı 14.10.1996
KAN.
KAR. MD:
Sayı
:A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/1499-2662/7253
Sayın Mahmut
Işık Sıvas Milletvekili
İlgi :12.7.1996 tarihli yazılı soru
önergeniz.
TBMM’ne gelen ziyaretçilerin ziyaret usullerine dair
bir yönetmeliğin çıkarılmadığına ve Milletvekili
lojmanlarında açıldığı iddia edilen Kur’an Kursu ile
geçici görevli statüde çalışan personele ilişkin ilgi
önergenizde yer alan sorular aşağıda
cevaplandırılmıştır.
Bilgilerinizi rica ederim.
Saygılarımla.
Mustafa
Kalemli
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
Cevap 1, 7. Bu sorular, İçtüzüğümüzün 100
üncü maddesi kapsamındaki faaliyetlerle ilgili görülmediğinden
cevaplandırılmamıştır.
Cevap 2, 3, 8. Ziyaretçilerin ziyaret usullerine
ilişkin esas ve usuller TBMM Başkanlık Divanının
9.6.1988 tarih ve 17 sayılı kararı ile kabul edilen “Türkiye
Büyük Millet Meclisi Güvenlik Yönetmeliği”nde düzenlenmiştir.
Ziyaretçi ve görevlilere bu yönetmelik hükümleri uygulanmaktadır.
Önergenizde sözü edilen “T.B.M.M. Binasına Gelecek
Ziyaretçi, Misafir ve Görevlilerin Hareket Tarzlarına İlişkin
Yönetmelik” yürürlükte değildir.
Cevap 4, 5. T.B.M.M. de çalışan personel,
Kamu Kurum ve Kuruluşlarında Çalışan Personelin
Kılık ve Kıyafetine Dair Yönetmelik hükümlerine tabidir. Bu
yönetmelik hükümlerine aykırı hareket edenler hakkında 657
sayılı Devlet Memurları Kanununun disiplin cezalarına
ilişkin hükümleri uygulanmaktadır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne girişlerde;
denetimle doğrudan veya dolaylı olarak görevli personel
tarafından, kılık ve kıyafet hakkında, Bazı
Kisvelerin Giyilemeyeceğine dair 3.12.1934 tarihli ve 2596 numaralı
Kanun ile bu Kanunun uygulamasını gösterir Nizamname hükümlerinin
titizlikle uygulanarak, kesinlikle riayet edilmesi sağlanmaktadır.
Cevap 6. Milletvekili lojmanlarında “Kur’an Kursu”
açılmamıştır.
Cevap 9. Teşkilatımızda, geçici görevli
olarak istihdam edilen çeşitli kurum ve kuruluşlar personeli 2919
sayılı Kanunun 12 inci maddesinin 3 üncü fıkrasına
istinaden çalıştırılmakta ve bunlara, yine aynı madde
gereğince “Özel Hizmet Tazminatı” ve “Fazla Çalışma Ücreti”
ödenmektedir.
Özel Hizmet Tazminatı uygulamasına
ilişkin mevzuatta bu tazminatın; sözleşmeli personele, geçici
personele ve işçiye ödenmeyeceği yazılıdır. Bu
nedenle, T.B.M.M. Genel Sekreterliği teşkilatında bu statülerde
görev yapan personele Özel Hizmet Tazminatı ödenmemektedir.
Kurumumuzda geçici görevli olarak
çalıştırılan personele, halen yapılanların
dışında herhangi bir ödeme yapılması mümkün
bulunmamaktadır.
TUTANAĞIN SONU