DÖNEM : 20 YASAMA YILI : 2
T.B.M.M.
TUTANAK DERGİSİ
CİLT
: 24
73 üncü Birleşim
26
. 3 . 1997 Çarşamba
İÇİNDEKİLER
I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. – GELEN KÂĞITLAR
III. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI
A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1. – Erzurum Milletvekili Aslan Polat’ın, İran’dan gelecek
doğalgaz ile buna bağlı olarak Erzurum’da yapımı
düşünülen doğalgaz çevrim santralına ilişkin
gündemdışı konuşması
2. – İçel Milletvekili Abdulbaki Göknel’in, muhtarların
sorunları ile alınması gereken önlemlere ilişkin
gündemdışı konuşması
3. – Hatay Milletvekili Levent Mıstıkoğlu’nun, Hatay
İlindeki çiftçilere kiralanan hazine arazilerine ilişkin
gündemdışı konuşması ve Maliye Bakanı Abdüllatif
Şener’in cevabı
B) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME,
MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1. – Giresun Milletvekili Burhan Kara ve 57 arkadaşının,
Fiskobirlik yönetimince usulsüz fındık satışı
yapıldığı iddialarının
araştırılarak alınması gereken tedbirlerin
belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/178)
C) TEZKERELER VE ÖNERGELER
1. – Batman, Bingöl, Bitlis, Diyarbakır, Hakkâri, Tunceli, Siirt,
Şırnak ve Van İllerinde devam eden olağanüstü halin, 30
Mart 1997 günü saat 17.00’den geçerli olmak üzere 4 ay süreyle
uzatılmasına ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/729)
IV. – ÖNERİLER
A)DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ
1. – (10/90) esas numaralı Meclis Araştırması
Komisyonunun, yurt dışına gönderilen kamu görevlilerinin
nicelik, nitelik ve malî yükleri konusundaki raporunun (S. Sayısı :
242) gündemdeki yeri, görüşme günü ve çalışma süresine
ilişkin Danışma Kurulu önerisi
V. – SORULAR VE CEVAPLAR
A)YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1. – Gaziantep Milletvekili Mustafa R. Taşar’ın, Gaziantep
İlindeki öğretmen açığına ilişkin sorusu ve Millî
Eğitim Bakanı Mehmet Sağlam’ın yazılı cevabı
(7/2131)
2. – İstanbul Milletvekili Ercan Karakaş’ın, meslek
birlikleri tüzüğünün ne zaman çıkarılacağına
ilişkin sorusu ve Kültür Bakanı İsmail Kahraman’ın
yazılı cevabı (7/2192)
3. – Tekirdağ Milletvekili Bayram Fırat Dayanıklı’nın,
Çerkezköy-Kapaklı beldesindeki postanenin personel ihtiyacına
ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Ömer Barutçu’nun
yazılı cevabı (7/2197)
4. – Erzincan Milletvekili Mustafa Kul’un, Erzincan Fen Lisesi ve Ulalar
Çok Programlı Lisesine ilişkin sorusu ve Millî Eğitim
Bakanı Mehmet Sağlam’ın yazılı cevabı (7/2202)
I. – GEÇEN
TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 15.00’te açıldı.
Kocaeli Milletvekili Halil Çalık’ın, öğretmenevlerinin
satışına ilişkin gündemdışı
konuşmasına, Millî Eğitim Bakanı Mehmet Sağlam,
Kırşehir Milletvekili Cafer Güneş’in, TBMM Parlamento
Heyetinin Türk cumhuriyetlerine yaptığı geziye ilişkin
gündemdışı konuşmasına da Devlet Bakanı Nevzat
Ercan,
Cevap verdi.
Yozgat Milletvekili Lutfullah Kayalar, ekonomik alandaki son duruma
ilişkin gündemdışı bir konuşma yaptı.
Bosna-Hersek’e gidecek olan Devlet Bakanı Sabri Tekir’e,
dönüşüne kadar, Kültür Bakanı İsmail Kahraman’ın,
Almanya’ya gidecek olan Millî Eğitim Bakanı Mehmet
Sağlam’a, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Bahattin Şeker’in,
Pakistan ve Bangladeş’e gidecek olan :
Devlet Bakanı Namık Kemal Zeybek’e, dönüşüne kadar,
Devlet Bakanı Işılay Saygın’ın,
Çevre Bakanı M. Ziyattin Tokar’a, dönüşüne kadar, Devlet
Bakanı Teoman Rıza Güneri’nin,
Azerbaycan Cumhuriyetine gidecek olan Devlet Bakanı Ayfer
Yılmaz’a, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı H. Ufuk Söylemez’in,
Romanya’ya gidecek olan İçişleri Bakanı Meral
Akşener’e, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Bekir Aksoy’un,
Vekillik etmelerinin uygun görülmüş olduğuna,
Pakistan ve Bangladeş’e gidecek olan Cumhurbaşkanı
Süleyman Demirel’e, dönüşüne kadar, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı Mustafa Kalemli’nin vekâlet edeceğine,
İlişkin Cumhurbaşkanlığı tezkereleri Genel
Kurulun bilgisine sunuldu.
Hatay Milletvekili Levent Mıstıkoğlu’nun (6/439),
Erzincan Milletvekili Mustafa Kul’un (6/454), (6/455), (6/456),
Esas numaralı sözlü sorularını geri aldıklarına
ilişkin önergeleri okundu; sözlü soruların geri verildiği
bildirildi.
TBMM Başkanının, Yunanistan Meclis
Başkanının davetine icabet etmesine ilişkin Başbakanlık
tezkeresi kabul edildi.
Özelleştirme Uygulamalarının Düzenlenmesine ve Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanunun Bazı Maddelerinde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının,
Başkanlıkça havale edildiği Plan ve Bütçe Komisyonundaki
görüşmelerine 48 saat geçmeden başlanmasının,
İçtüzüğün 36 ncı maddesi gereğince Komisyona tavsiye
edilmesine; Genel Kurulun 26.3.1997 ile 11.4.1997 tarihleri arasında
salı, çarşamba, perşembe ve cuma günleri 14.00-20.00 saatleri
arasında çalışmalarını sürdürmesine, salı ve
çarşamba günkü birleşimlerde sözlü soruların
görüşülmemesine, cuma günleri yalnızca kanun tasarı ve
tekliflerinin görüşülmesine ilişkin RP ve DYP Gruplarının
müşterek önerileri kabul edilmedi.
İstanbul Milletvekili Algan Hacaloğlu’nun, 2911
Sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Yasasının
Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Teklifinin (2/173) İçtüzüğün 37 nci maddesi uyarınca
doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi yapılan
görüşmelerden sonra, kabul edildi.
Aydın Milletvekili Ali Rıza Gönül ve 49
arkadaşının, Refah Partisinin Süleyman Mercümek ile
bağlantılarının ve maddî ilişkilerinin
araştırılarak iddia edilen hukuk dışı malî kaynaklarının
tespiti amacıyla kurulan (10/63) esas numaralı Meclis Araştırması
Komisyonu raporu (S. Sayısı : 195) üzerindeki görüşmeler
tamamlandı.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Hesaplarını İnceleme
Komisyonunda boş bulunan ve Doğru Yol Partisi Grubuna düşen bir
üyeliğe, Kırşehir Milletvekili Ömer Demir seçildi.
Gündemin “Sözlü Sorular” kısmına geçilerek;
1 inci sırada bulunan (6/275),
2 nci sırada bulunan (6/276),
3 üncü sırada bulunan (6/277),
4 üncü sırada bulunan (6/278),
5 inci sırada bulunan (6/281),
6 ncı sırada bulunan (6/282),
7 nci sırada bulunan (6/267),
8 inci sırada bulunan (6/268),
9 uncu sırada bulunan (6/279),
10 uncu sırada bulunan (6/283),
11 inci sırada bulunan (6/284),
12 nci sırada bulunan (6/285),
13 üncü sırada bulunan (6/287),
14 üncü sırada bulunan (6/289),
15 inci sırada bulunan (6/290),
16 ncı sırada bulunan (6/291),
17 nci sırada bulunan (6/292),
18 inci sırada bulunan (6/293),
19 uncu sırada bulunan (6/294),
20 nci sırada bulunan (6/297),
21 inci sırada bulunan (6/298),
22 nci sırada bulunan (6/299),
23 üncü sırada bulunan (6/300),
24 üncü sırada bulunan (6/301),
25 inci sırada bulunan (6/302),
26 ncı sırada bulunan (6/303),
27 nci sırada bulunan (6/304),
28 inci sırada bulunan (6/305),
29 uncu sırada bulunan (6/306),
30 uncu sırada bulunan (6/307),
31 inci sırada bulunan (6/308),
32 nci sırada bulunan (6/309),
Esas numaralı sözlü soruların, üç birleşim içerisinde
cevaplandırılmadıklarından, yazılı soruya çevrildikleri ve gündemden
çıkarıldıkları açıklandı.
Rize Milletvekili Ahmet Kabil, 10 ve 11 inci sıralarda bulunan ve
üç birleşim içinde cevaplandırılmayan (6/283) ve (6/284) esas
numaralı sözlü soruları üzerinde görüşlerini açıkladı.
Olağanüstü halin uzatılmasına dair Başkanlık
tezkeresi ile gündemde yer alan diğer konuları görüşmek için, 26
Mart 1997 Çarşamba günü saat 15.00’te toplanmak üzere, 19.00’da
birleşime son verildi.
Hasan
Korkmazcan
Başkanvekili
Ahmet Dökülmez Kadir
Bozkurt
Kahramanmaraş Sinop
Kâtip
Üye Kâtip
Üye
Kemalettin
Göktaş
Trabzon
Kâtip Üye
II. – GELEN
KÂĞITLAR
26 . 3 . 1997
ÇARŞAMBA
Teklifler
1. – Antalya Milletvekilleri İbrahim Gürdal ile Sami
Küçükbaşkan’ın; Alanya Adı ile Bir İl Kurulması
Hakkında Kanun Teklifi (2/740) (İçişleri ve Plan ve Bütçe
komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.3.1997)
2. – Edirne Milletvekili Evren Bulut ile Ankara Milletvekili Saffet
Arıkan Bedük’ün; Tarım Satış Kooperatifleri ve
Birliklerinin Kuruluşu Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin
Değiştirilerek Kabulüne Dair Kanunda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/741) (Sanayi, Ticaret,
Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi : 21.3.1997)
3. – Doğru Yol Partisi Grup Başkanvekili Ankara Milletvekili
Saffet Arıkan Bedük’ün; 2547 Sayılı Yüksek Öğretim Kanununa
Geçici Bir Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi (2/742) (Millî
Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonuna) (Başkanlığa
geliş tarihi : 24.3.1997)
Rapor
1. – Bitlis Milletvekili Kâmran İnan ve 24
Arkadaşının, Yurt Dışında Açılan
Temsilcilikler ve Buralarda Görevlendirilen Personel ile Çeşitli
Nedenlerle Yurt Dışına Gönderilen Kamu Görevlilerinin Nicelik,
Nitelik ve Malî Yüklerinin Bütün Yönleriyle Araştırılarak
Alınması Gereken Tedbirlerin Belirlenmesi Amacıyla
Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci Maddeleri
Uyarınca Bir Meclis Araştırması Açılmasına
İlişkin Önergesi ve (10/90) Esas Numaralı Meclis
Araştırması Komisyonu Raporu (S. Sayısı : 242)
(Dağıtma tarihi : 26.3.1997) (GÜNDEME)
Yazılı
Soru Önergeleri
1. – Hatay Milletvekili Nihat Matkap’ın, Diyanet İşleri
Başkanlığından başka kurumlara geçiş yapan
personele ilişkin Devlet Bakanından yazılı soru önergesi
(7/2351) (Başkanlığa geliş tarihi : 24.3.1997)
2. – Hatay Milletvekili Mehmet Sılay’ın, Doğu
Türkistan’da meydana gelen olaylara ilişkin Millî Savunma Bakanından
yazılı soru önergesi (7/2352) (Başkanlığa geliş
tarihi : 24.3.1997)
3. – Tekirdağ Milletvekili Fevzi Aytekin’in, esnaf ve sanatkârlara
düşük faizli kredi verilip verilmeyeceğine ilişkin Sanayi ve
Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/2353)
(Başkanlığa geliş tarihi : 24.3.1997)
4. – Manisa Milletvekili Tevfik Diker’in, Tekirdağ - Hayrabolu ve
Köylere Hizmet Götürme Birliği’ne ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/2354) (Başkanlığa geliş
tarihi : 25.3.1997)
5. – Antalya Milletvekili Sami Küçükbaşkan’ın, pamuk
üreticilerinin fiyat farklarının ne zaman ödeneceğine
ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi
(7/2355) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.3.1997)
6. – Antalya Milletvekili Sami Küçükbaşkan’ın, Antalya
Bölgesinde yaşanan don olayının afet kapsamına
alınıp alınmayacağına ilişkin Tarım ve
Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2356)
(Başkanlığa geliş tarihi : 25.3.1997)
Meclis
Araştırması Önergesi
1. – Giresun Milletvekili Burhan Kara ve 57 arkadaşının,
Fiskobirlik yönetimince usulsüz fındık satışı
yapıldığı iddialarının araştırılarak
alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla
Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri
uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/178) (Başkanlığa geliş tarihi :
25.3.1997)
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati : 15.00
26 Mart 1997 Çarşamba
BAŞKAN : Başkanvekili Hasan
KORKMAZCAN
KÂTİP ÜYELER : Kemalettin
GÖKTAŞ (Trabzon), Zeki ERGEZEN (Bitlis)
BAŞKAN
– Türkiye Büyük Millet Meclisinin 73 üncü Birleşiminin Birinci Oturumunu
açıyorum.
Görüşmelere
başlıyoruz.
Gündeme
geçmeden önce, üç sayın milletvekili arkadaşıma
gündemdışı söz vereceğim.
III. –
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1. – Erzurum Milletvekili Aslan
Polat’ın, İran’dan gelecek doğalgaz ile buna bağlı
olarak Erzurum’da yapımı düşünülen doğalgaz çevrim
santralına ilişkin gündemdışı konuşması
BAŞKAN
– İlk sırada, Erzurum Milletvekili Sayın Aslan Polat,
İran’dan gelecek doğalgazın ve buna bağlı olarak
Erzurum’da yapımı düşünülen doğalgaz çevrim
santralının ekonomik ve sosyal faydalarıyla ilgili olarak söz
isteminde bulunmuştur.
Buyurun
Sayın Polat. (RP sıralarından alkışlar)
Sayın
Polat, konuşma süreniz 5 dakikadır.
ASLAN POLAT
(Erzurum) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlarım.
Ülkemizin
birincil enerji talebinin yüzde 41’i yerli üretimle karşılanmakta
olup, bu oran, bugün için tespit edilmiş olan rezervler ve üretim
değerleriyle 2010 yılında yüzde 38 olacaktır. Buradan ise,
enerji talebinin güvenilir olarak karşılanmasında ithalatın
kaçınılmaz olduğu görülmektedir. 1996 yılı sonu
itibariyle, Türkiye toplam kurulu gücünün yüzde 57’si termik, yüzde 42’si
ekonomik kaynaklardan temin edilmiştir. Elektrik enerjisi talebimiz, 1996
yılı için, yüzde 11 oranında artış göstermiştir.
Elektrik enerjisi ihtiyacımızdaki bu hızlı artışa
mukabil, enerji üretimimiz içerisinde doğalgazın payı daha
hızlı artmakta -1995’te yüzde 18,3; 1997 yılı için de yüzde
22’ye ulaşması beklenmekte- toplam termik enerji üretiminin 1/3’ünden
fazlasını sağlamaktadır. 1994 yılında Türkiye’de
doğalgaz tüketimi 5,3 milyar metreküp iken, 1997 yılında 10
milyar metreküp olarak gerçekleşmesi beklenmektedir. Doğalgaz
talebinin, 2015 yılında ise 45 milyar metreküpe ulaşması
öngörülmektedir.
Doğalgaz
ithali, komşu ülkelerden ya boru hatlarıyla veya denizden tankerlerle
sıvı halinde gelmektedir. Bir hesap mukayesesinde, boru
hatlarıyla doğalgaz naklinin daha ucuza geldiği görülmektedir.
Ayrıca, enerji talebinin ithalinde tek ülkeye bağlı
kalmayıp, alternatif merkezlerin olması, stratejik açıdan son
derece önemlidir. 1997 yılında 10 milyar metreküp olarak tahmin
edilen doğalgaz ithalinin 6 milyar metreküpünün boru hatlarıyla
Rusya’dan, 4 milyar metreküpünün sıvılaştırılmış
doğalgaz olarak, ağırlıkla Cezayir’den tankerle ithali öngörülüyor.
Bu noktada, İran ve Türkmenistan doğalgazı, boru hatlarıyla
ithal edileceği için, tanker nakline göre daha ucuz olması ve
alternatif doğalgaz ithal merkezi olması bakımından, hem
stratejik açıdan hem de ekonomik açıdan son derece önemlidir. Doğalgaza ilişkin,
İran-Türkiye ilişkileri, geçmişte uzun yıllara
dayanmasına rağmen, İran-Türkmenistan
doğalgazının Türkiye’ye sevkıyatına ait somut
adımlar atılmamıştı. Nihayet, Ağustos 1996
yılında imzalanan anlaşmayla iş resmiyet
kazanmıştır. Bu gelişmeler doğrultusunda, 1997
yılı nisan ayı içerisinde inşaatına başlanacak
olan 40 inçlik boru hattının takriben 300 kilometrelik bölümüyle,
doğalgazın, Erzurum’un kurtuluş günü olan 12 Mart 1998 tarihin
kadar Erzurum’a, 1999 yılı ekim veya kasım aylarında ise önce
Ankara’ya, sonra Trakya üzerinden -anlaşma olur ise- Macaristan’a ve daha
sonra, Orta ve Güney Avrupa’ya uzanması beklenmektedir.
Doğalgaz
sevkıyatının, 1999 yılında 3 milyar metreküple
başlayıp, tedricen artarak, 2005 yılında 10 milyar
metreküpe çıkarılması
kararlaştırılmıştır. Toplam olarak 20 milyar
dolarlık bu doğalgaz alımı anlaşmasının,
bedelinin yarısının, İran’a satılacak mal bedeli
olarak karşılanacak olması, bilhassa Doğu Anadolu Bölgesi
için son derece önemlidir.
İran -
Türkiye doğalgaz boru hattı yapımının tahminen 700
milyon dolar, Doğubeyazıt - Erzurum bağlantısının
ise 120 milyon dolar civarında olması beklenmektedir. Bu 120 milyon
doların, tahminen yüzde 65’inin yani 78 milyon dolarlık
kısmının malzeme bedeli olmasına mukabil, yüzde 35’inin
yani 42 milyon dolarlık kısmının işçilik artı
akaryakıt artı yiyecek vesaire şeklinde bölge insanına
gidecek olması, bölgemiz ekonomisine son derece olumlu katkıda
bulunacaktır. Ayrıca, boru hattı inşaatında tahminen
300 işçinin çalışacak olması, bunun, en az 250’sinin, bölge
insanının teşkil edeceği işçi grubunun olması da,
istihdam açısından son derece önemlidir.
Ayrıca,
Erzurum’a, 2 X 150 megavat = 300 megavatlık, toplam 2 adet doğalgaz
çevrim santralı yapılması planlanmaktadır. Bu da,
doğalgaz çevrim santralının, tahminen, 200 milyon dolarlık
bir yatırım maliyetinin olması ve bu santralların
işletilmesi halinde 150 - 200 işçinin çalışacak
olması, ayrı bir iş kapısıdır.
Erzurum
İlimizde, ekim-nisan ayları arasında yedi ay ısınma
ihtiyacı hissedilmekte, kasım ayından mart sonuna kadar bir
günün ortalaması tamamen eksi derecede olmakta, dolayısıyla da,
bu ilimiz, ülkemizin en soğuk şehri olmaktadır. Hava
kirliliği yapmayan ve ucuz ısınma aracı olan doğalgaz,
bölge için son derece önemlidir.
Şu
anda, Erzurum’un, 1996 tahmini nüfusu 330 bin, konut sayısı 60 bin,
işyeri sayısı 10 bin, bina başına konut
sayısı 1.83, cadde sayısı 227, sokak sayısı 1 360
kabul edilerek yapılan bir hesaplamayla, doğalgaz şebeke
yatırımının tahminen 40 milyon dolar olacağı, cadde
ve sokak trafiği dikkate alınarak, üç yıl içinde
altyapının tamamlanacağı, yine, İstanbul için hane
başına 1 500 metreküp olan doğalgaz sarfiyatının
Erzurum’da en az 2 000 metreküp olacağı hesaplanmaktadır.
Bireysel
bağlantılı bina başına ortalama 1 250 dolar
dönüşüm maliyeti hesabından 60 bin konut ve 10 bin işyeri için,
tahminen, 80 milyon dolarlık bir dönüşüm maliyeti
çıkmaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN
– Sayın Polat, konuşmanızı tamamlayın efendim.
ASLAN POLAT
(Devamla) – Teşekkür ederim.
Netice
olarak, altyapı işçilik giderlerinin 20 milyon dolar
olacağı ve bu işçilik bedelinin elimizde kalacağı;
evlerdeki dönüşüm bedelinin yüzde 35’inin işçilik olacağı,
bunun da 28 milyon dolar tutacağı; toplam 48 veya 50 milyon dolarlık
bir altyapı dönüşüm bedelinin işçilik olarak memleketimize
kalacağı; ayrıca, işletme faaliyetinden dolayı
yılda 7,5 milyon dolarlık sürekli bir iş alanı
açılacağı; belediyenin, gaz satışından, tam
kapasiteye ulaştığı zaman yıllık 5 milyon dolar
civarında brüt kâr edeceği, bu da yatırımın son derece
rantabl olacağını göstermektedir.
Ayrıca,
hem doğalgazın kömüre göre ucuz, randımanlı ve temiz
olması, en önemlisi, kömür gibi, peşin para verilip beş
altı aylık depo edilerek sonra kullanılmayıp, elektrik enerjisi
gibi önce kullanılıp, bedeli sonra, kullanıldıkça
ödendiğinden oldukça ekonomiktir.
Ayrıca,
gerek planlaması gerekse yapım anında önemli mühendislik
hizmetleri gerektireceğinden, teknik personel için de son derece önemli
bir iş sahası olacaktır.
Netice
olarak, temiz, ucuz bir enerji olan doğalgaz, ısınma
ihtiyacının yanında, böylece, hem geliş anında hem de
geldikten sonra sanayii destekleyip geliştireceği için önemli bir
gelir kaynağı ve sanayiin itici gücü olacağı gibi,
doğunun makûs talihini değiştirecek bir yatırım olarak
görülmektedir.
Son günlerde
İran ile aramızda beliren diplomatik kriz, bölge halkında büyük
bir endişeyle izlenmekte olup, inşallah, o hayırlı ve umut
dolu yatırım vaktinde gerçekleşerek Doğu Anadolu üzerine
ekonomik bir güneş gibi doğacaktır. Unutmayalım ki,
Türkiye’yeye başka hangi bölgeden doğalgaz alınırsa
alınsın, bunun doğudan ve ilimizden geçme şansı çok
azaldığı için, bölgemizde, yine hüsran hâkim olacaktır.
Onun için, İran-Türkmenistan doğalgazının zamanında
bölgeye gelmesini büyük bir sabırla bekliyor ve hepinizi bu duygularla
selamlıyorum. (RP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Gündemdışı konuşan Erzurum Milletvekili Sayın Aslan
Polat’a teşekkür ediyorum.
Gündemdışı
konuşmaya Hükümet sıralarından cevap talebi?.. Yok.
2. – İçel Milletvekili Abdulbaki
Göknel’in, muhtarların sorunları ile alınması gereken
önlemlere ilişkin gündemdışı konuşması
BAŞKAN
– İkinci sıradaki arkadaşımıza geçiyoruz.
İçel
Milletvekili Sayın Abdulbaki Gökçel, Türkiye’deki muhtarların
sorunlarıyla ilgili söz isteminde bulunmuştur.
Buyurun
Sayın Gökçel. (DSP sıralarından alkışlar)
Konuşma
süreniz 5 dakikadır.
ABDULBAKİ
GÖKÇEL (İçel) – Sayın Başkan, değerli milletvekileri;
Türkiye’deki tüm muhtarların sorunlarını arz etmek üzere,
gündemdışı söz almış bulunuyorum; sözlerime
başlarken, Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.
Bu
konuşmamı, buradan, muhtarlarımıza bir mesaj olsun diye
değil, uzun yıllar muhtarlık yapmış, il genel meclisi
üyeliği görevinde bulunmuş birisi ve şimdi de bir milletvekili
olarak, muhtarlık kurumunun sorunlarını Türkiye Büyük Millet
Meclisinde dile getirmeyi, üzerime düşen bir görev saydığım
için yapıyorum ve mutlaka çözümlenmesi gereken bu sorunlara bir çözüm
getirileceğine inanıyor, Yüce Meclisin desteğini bekliyorum.
(DSP ve RP sıralarından alkışlar)
Değerli
milletvekilleri, bilindiği gibi, muhtar kavramı, muhtariyet -yani
özerklik- anlamını içerir; ancak, günümüzün demokratik platformunda,
özerklik ifade eden bir muhtarlık anlayışı, maalesef, söz
konusu değildir. Günümüzde, muhtarlık kurumu, dinamizmi olmayan,
günümüzün özlem ve taleplerine cevap veremeyen bir konumdadır. Devlet ile
halk arasında birinci derecede köprü olan muhtarlık kurumu, yerel
yönetimlerin temel birimini oluşturması açısından
taşıdığı öneme karşın, bugün, yapılan
yanlışlıklar sonucu, zorluklar yaşamakta ve çok
doğaldır ki, bu zorlukları, direkt olarak halka yansıtmak
zorunda kalmaktadır.
Kurumun
sorunlarının tespiti, teşhisi ve tedavisi, ülkemizdeki
demokratik anlayışın sağlıklı gelişmesi için
çok önemlidir. Seçim ve seçmen ilişkisinin ilk muhatabı olan
muhtarın daha fonksiyonel olabilmesi bakımından,
yıllardır ihmal edilmiş olan muhtarlarımızın bu
sorunlarına, bizler, mutlaka sahip çıkmalıyız; çünkü,
muhtar, demokrasinin temel taşıdır. Her görüşe mensup
insanların oylarını alarak binlerce insanı temsil ederler.
Muhtarlarımıza verilmeyen değer, dolayısıyla
halkımıza verilmemiş olur.
Büyük Önder
Atatürk’ün çağdaş Türkiye’sinde, ne yazık ki, yerel yönetim
bazında, özellikle muhtarlık makamında yaşanan
sorunların giderilmesi için, yapılan önerilere sırtların
dönülmesiyle karşılaşılmaktadır. Bu sorunlara çözümler
getirilmedikçe, halkımızın problemlerinin her geçen gün daha da
artacağı bir gerçektir.
Türkiye’de,
şu anda, 36 bini köy, 14 bini mahalle olmak üzere 50 bin
muhtarımız, büyük bir özveriyle görevlerini yapmaktadırlar; hem
de aylık 6 milyon 630 bin liralık maaşlarına karşın.
2108 sayılı Muhtar Ödenek ve Sosyal Güvenlik Yasası, günün
koşullarına göre yeniden düzenlenmeli, ödeneğin, asgarî
işçi ücretlerinden az olmaması sağlanmalıdır.
Muhtarlarımızın
görevlerini devlete yaraşır yerlerde sürdürebilmeleri için mutlaka
muhtarlık büroları sağlanmalıdır. Muhtarlık
bürolarının giderlerinin de karşılanabilmesi dikkate
alınarak, muhtarlar tarafından tahsil edilen harçların
kendilerine bırakılması ya da harçların tahsili için
kolaylıklar sağlayan, var olan yasalar iyileştirilmelidir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; mahalle muhtarlarımız,
belediye meclislerinde, kendi mahallesini temsilen oturuma katılmalı,
bölgesiyle ilgili kararlarda oy sahibi olmalıdır; bir nevi belediye
meclis üyeliği sıfatı verilmelidir. Görev alanı köyler olan
il genel meclisinde, her muhtar, her ilçeden kendi aralarında seçecekleri
bir muhtarla temsil edilmelidir. İl genel meclisinde muhtarın
olmayışı, köyler için alınan kararlar açısından
büyük bir eksikliktir.
Köy
idarelerinin güçlendirilmesi ve yerel yönetim uygulamalarının
çağdaş bir anlayışla yeniden düzenlenmesi
sağlanmalı, muhtarların görev yapmalarına imkân veren 442
sayılı Köy Kanunu...
(Mikofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Sayın Gökçel, konuşmanızı tamamlayın efendim.
ABDÜLBAKİ
GÖKÇEL (Devamla) – ...yeterli hale getirilmelidir.
Tüm yurda
dağılmış ve sayıları oldukça çok olan
köylerimizin, herhangi bir ayırım yapılmaksızın, tek
tip bir yasayla, sağlıklı olarak düzenlenmesi
olanaksızdır; yörelerin özel koşulları göz önüne
alınarak düzenlemeler yapılmalıdır. Köylerimize, genel
bütçe vergi gelirlerinden pay ayrılmalıdır. Doğal
gelirlerin yarısı köy tüzelkişiliğine verilmeli; köy
sınırları içerisinde kalan arazilerin Emlak Vergileri,
muhtarlıklara bırakılmak suretiyle köylerin desteklenip,
muhtarların yatırım yapabilmeleri sağlanmalıdır.
Muhtarların yetki ve sorumluluklarıyla ilgili yasa, günün
koşullarına göre yeniden düzenlenmelidir.
Şu
anda, muhtarların, bir federasyon veya konfederasyonu
olmadığı için, bazı muhtar olmayan kimseler, 2908
sayılı Dernekler Kanununu kullanarak, bir dernek kurup
muhtarları temsil etmeye çalışmaktadırlar. Bu gibi
insanlara muhtarlık camiasından el çektirilebilmesi için, Türkiye
muhtarlar birliğiyle ilgili yasa önerisinin kanunlaşması
konusunda Yüce Meclisin desteğini bekliyoruz; çünkü, en alt basamaklarda
yaşanan problemler, çözülmedikçe, daha da büyüyerek, devletin ve
halkın karşısına çıkmaktadır.
Sonuç
olarak, bu kurumun sorunlarının teşhisi ve tedavisi, ülkemizdeki
demokrasi anlayışının ne kadar sağlıklı
geliştiğinin de bir göstergesi olacaktır.
Bu duygu ve
düşüncelerle, Yüce Meclise saygılarımı sunarım.
(Alkışlar)
BAŞKAN – Gündemdışı konuşan İçel
Milletvekili Sayın Abdülbaki Gökçel’e teşekkür ediyorum.
3. – Hatay Milletvekili Levent
Mıstıkoğlu’nun, Hatay İlindeki çiftçilere kiralanan hazine
arazilerine ilişkin gündemdışı konuşması ve
Maliye Bakanı Abdüllatif Şener’in cevabı
BAŞKAN
– Gündemdışı son konuşma, Hatay Milletvekili Sayın
Levent Mıstıkoğlu tarafından yapılacaktır.
Sayın
Mıstıkoğlu, Hatay’da, topraksız köylüye kiralanan
arazilerle ilgili olarak söz isteminde bulunmuştur.
Sayın
Mıstıkoğlu, konuşma süreniz 5 dakikadır.
LEVENT
MISTIKOĞLU (Hatay) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlarken, 24 Mart Pazartesi
günü Hatay’ın Erzin İlçesinde PKK teröristlerince şehit edilen
dört vatandaşımıza Allah’tan rahmet, yaralılara da acil
şifalar diliyorum. Bu olayı şiddetle telin ediyorum. Diliyorum
ki, bu olayların önlenmesi için ciddî tedbirler alınsın, acil
tedbirler alınsın.
Değerli
milletvekilleri, Hatay İlimizdeki hazine arazilerinin bir kısmı
1974 yılında, bir kısmı da 1985 ve 1989
yıllarında, Hatay İlindeki topraksız, fakir çiftçilerimize,
10’ar dönüm olmak üzere, defterdarlık ve millî emlak müdürlükleri tarafından
kiralanmıştır.
Bu araziler,
bataklık ve tarıma elverişli olmayan arazilerdi; ancak,
Hatay’ın cefakâr insanları, cefakâr çiftçileri, yaklaşık
yirmi yıl boyunca, bu arazileri imar ederek ekilebilir duruma getirdiler;
fakat, maalesef, zaman zaman, birtakım siyasî çıkarlar adına,
siyasete alet edilerek “bu köyde oturmuyor” veya “bu beldede oturmuyor”
denilerek, bu arazileri imar eden, bu arazileri zor şartlarda ekerek
geçimini sağlayan insanlarımızın elinden bu araziler
alınmak istenildi, birkısım insanların elinden de bunlar
alındı. Bu arazileri dişiyle tırnağıyla,
ayağında çarığıyla imar eden
insanlarımızın elinden, onbeş sene, yirmi sene sonra, bu
araziler alınır duruma gelmiştir.
Bu da
yetmemiş, bu araziler 1996 yılında 5 milyon lira bedelle
Hataylı topraksız çiftçilerimize kiraya verilirken, bu kira
bedelleri, yüzde 300 artışla, 1997’de 15 milyon liraya
çıkarılmış. Hatay çiftçisinin çektiği eziyetlere,
çektiği sıkıntılara bu da kâfi gelmemiş herhalde,
yıllardır iskâna tabi tutulan Hatay İlimize, yine, Atatürk
Barajı sahasından 375 aileyi getirerek Hassa İlçemize iskân
ettirilmek üzere ihaleler yapılmış, inşaatlar başlamak
durumunda kalmıştır. Bu getirilecek insanlarımıza
-yıllardır yapıldığı gibi- iskâna tabi tutulan
ailelere, yine, Hatay çiftçisinin, zor şartlarda geçimini sağlayan
çiftçimizin elindeki kiralık araziler alınarak 20’şer dönüm
olarak dağıtılmaktadır. Bu olaylar, Hatay’da, ciddî
rahatsızlık, ciddî tedirginlikler yaratmaktadır. Hatay’ın,
artık, göç alacak ve arazi dağıtacak imkânı yoktur; çünkü,
Hassa İlçesine 375 insanımızı yerleştirirken,
unutmayalım ki, Hassa’nın Karafakılı Köyü İslimağara
Mahallesinde, halen, bu devirde -televizyonlarda da çıktığı
gibi- mağarada yaşayan insanlarımız vardır. Bu
mağarada yaşayan insanlarımıza konut yapamazken, Hatay’da
evsiz binlerce insanımıza konut yapamazken, dışarıdan
insan getirip, dışarıdan vatandaşlarımızı
iskâna tabi tutup, bu vatandaşlarımıza Hatay çiftçisinin
kullandığı arazileri dağıtmak, ne derece adaletle
bağdaşır, anlamakta zorluk çekiyoruz.
Değerli
milletvekilleri, Hatay çiftçisinin sıkıntıları çok büyük,
Hatay insanının sıkıntıları çok büyük. Bugün,
iskâna tabi tutulacak olan, iskân yapılmaya çalışılan Hatay
İlinin, iskâna verebilecek bir karış bile arazisi yok; çünkü,
Hatay’daki insanlarımız topraksız, Hatay’da yaşayan
hemşerilerimizin evleri barkları yok. Bunlar, ciddî problemler
yaratmakta ve Hatay’da ciddî şekilde tedirginlikler yaratmaktadır.
Şimdiden ilgilileri uyarmak istiyoruz, eğer, bu iskânlar
gerçekleşirse, eğer, bu çiftçilerimizin elindeki 10’ar dönümlük
araziler alınırsa, Hatay’da çok büyük olaylar yaşanacaktır,
çok büyük rahatsızlıklar yaşanacaktır, sonradan bu
olayların önlenmesi mümkün olmayacaktır. Onun için, değerli
Hükümet üyelerinden, İktidar Partilerinden, bunların önlenerek,
Hatay’da, yirmi yıldır imar ettikleri 10’ar dönem arazileri de
kullanan çiftçilerimize uygun bedellerle, uygun taksitlerle
satılmasını sağlayarak Hatay çiftçisinin, Hatay
insanının bu sıkıntılarına çare
bulmalarını diliyoruz. Bu konuda tedbir
alınmadığı takdirde -tekrar söylüyorum...
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Sayın Mıstıkoğlu, konuşmanızı
tamamlayın efendim.
LEVENT
MISTIKOĞLU (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
_tekrar
uyarmak ihtiyacını hissediyorum- bu iskân olayı
engellenmediği takdirde, Hataylı çiftçilerimizin, yirmi
yıldır imar ettiği arazilerin tapularının kendilerine
verilmesi sağlanmadığı takdirde, Hatay’da çok ciddî olaylar
yaşanacaktır ve bu olaylar, kıvılcımlarını
göstermeye başlamıştır. Hassa İlçesinde yapılacak
iskânla ilgili müteahhidin çalışmalarını engellemek isteyen
köylülerle jandarmalar çatışmaya girmiştir. Bunların
önlenmesi gereğini; bunlar önlenmediği takdirde, olacak olayların
sorumlusunun Hatay’da yaşayan insanlar olmadığını
belirtmek istiyorum; hepinize, Yüce Meclise saygılar sunuyorum. (ANAP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Gündemdışı konuşan Hatay Milletvekili Sayın
Levent Mıstıkoğlu’na teşekkür ediyorum.
Gündemdışı
konuşmaya Hükümet adına cevap verilecektir; Sayın Maliye
Bakanı söz istemişlerdir.
Buyurun
Sayın Bakan. (RP sıralarından alkışlar)
MALİYE
BAKANI ABDÜLLATİF ŞENER (Sıvas) – Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; Hatay Milletvekili Levent
Mıstıkoğlu’nun gündemdışı konuşmasına
cevap vermek üzere huzurlarınızdayım; bu vesileyle,
saygıyla selamlıyorum.
Hazineye ait
tarım arazileri, topraksız veya yeterli toprağı olmayan
çiftçilere, 6.11.1994 tarihine kadar, 20.6.1980 tarih ve 106 sıra
sayılı Millî Emlak Genel Tebliğine göre kiraya verilmekteydi. Bu
tarihten itibaren, söz konusu yerler, 198 sıra sayılı Millî
Emlak Genel Tebliği esaslarına göre kiraya verilmektedir.
Tebliğin asıl amacı, arazinin olduğu yerde oturan, hiç toprağı
olmayan veya yeterli toprağı olmayan çiftçilere Hazine arazilerinin
kiraya verilmesidir. Bu amaçla, kiracılarda, öncelikle Türkiye Cumhuriyeti
vatandaşı olmak, medenî hakları kullanma ehliyetine sahip olmak,
çiftçi olmak, aile başkanı olmak, en az üç yıldan beri o köyde
veya belde de ikamet etmek, topraksız veya yeterli toprağı
bulunmamak koşulları aranmaktadır.
Kiraya
verilecek hazine taşınmaz malları, kiralama işleminin
yapılacağı ilgili mahalle veya köy halkına duyurularak ilan
edilmektedir. Başvuru süresi içerisinde, idarece belirlenen arazi kira
istek beyannamesi doldurularak idareye yapılan müracaatlar, muhtaç çiftçi
tespit komisyonunca değerlendirilmektedir. Kiraya verilecek arazi
miktarı ve norm oranı da dikkate alınmak suretiyle belirlenecek
muhtaç çiftçilere, beş yıl müddetle kiralama işlemi
yapılmaktadır. Hatay İlinde, Hazinenin özel mülkiyetinde bulunan
tarım arazileri ile Suriye uyruklulara ait olması nedeniyle Hazinece
idare edilen tarım arazileri de bu genel tebliğ çerçevesinde
değerlendirilmektedir. Sözleşme sona erdikten sonra, önceki
kiracıların veya kullanımcıların muhtaç çiftçi
olduklarının tespiti halinde, kendilerine aynı yerlerin kiraya
verilmesi sağlanmaktadır.
Türkiye’nin
diğer bölgelerinden kamusal nedenlerle göç eden kişilerin, baraj
yapımı nedeniyle köyleri su altında kalan veya göç etmek zorunda
kalanların iskânı amacıyla, Köy Hizmetleri Genel
Müdürlüğüne tahsis edilen araziler, anılan genel müdürlüğe
bağlı Hatay İl Müdürlüğünün 27.9.1989 gün ve 839-9109
sayılı yazılarıyla bu taşınmaz malların
tahsis amacında kullanılacağı belirtilerek tahliyelerinin
sağlanması istenmiş ve valilikçe tahliyeler sağlanarak
taşınmaz mallar ilgili müdürlüğe teslim edilmiştir; ancak,
tahsis amacında kullanılmayan taşınmaz mallar, eski
kiracıları tarafından, ecri misilleri tahsil edilmek üzere, kullanılmaya
devam edilmektedir.
Bilgilerinize
saygıyla sunulur. (RP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Gündemdışı konuşmayı cevaplayan Maliye Bakanı
Sayın Abdüllatif Şener’e teşekkür ediyorum.
Bir Meclis
araştırması önergesi vardır; okutuyorum:
B) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME,
MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1. – Giresun Milletvekili Burhan Kara ve
57 arkadaşının, Fiskobirlik yönetimince usulsüz fındık
satışı yapıldığı iddialarının
araştırılarak alınması gereken tedbirlerin
belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/178)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Karadeniz
Bölgesinin tamamında üretimi yapılan, bilhassa Giresun, Ordu ve
Trabzon’un büyük bir kesiminde halkın yegâne geçim kaynağı olan
fındık üzerinde ve fındık üreticilerinin kooperatifi olan
Fiskobirlik üzerinde bazı karanlık oyunlar oynandığı
sık sık gündeme gelmektedir.
Yıllık
ihracatı 600 milyon dolar civarında bir kuruluş olan
Fiskobirlik, bir yıla yakın süredir, tedviren atanmış bir
Genel Müdür Vekili tarafından yönetilmektedir. Ayrıca, bu vekilin,
yine, bu süre içerisinde, hiçbir yardımcısı olmaması,
kurumu tek başına yönetmesi, yönetim kurulunun feshedilerek atama bir
yönetim kuruluyla ve vekil Genel Müdür ile bu dev kuruluşun yönetilmek
istenmesindeki ısrar, bu kurumun satışlarında ortaya
çıkan olumsuz dedikoduları güçlendirmektedir.
Nitekim, 18
Şubat 1997 tarihinde Fiskobirlik tarafından, belirli bazı
firmalardan, 1995 ürünü kavrulmuş iç fındık için 1 200 tondan ve
fındık füresi için 1 000 tondan az olmamak üzere fiyat teklifi
istenmiştir. Birkısım firmaların daha düşük
miktarlarda ve daha yüksek fiyat teklif etmiş olmasına rağmen,
kavrulmuş ve fındık füresi olarak 9 650 tonun tamamı iki
firmaya verilmiştir. Böylece ürün fiyatı kapalı kapılar ardında
belirlenmiştir.
Bu
satıştan Fiskobirlik’in eline natürel esasına göre kentalde 380
dolar geçmektedir. Üstelik dört ayda teslim alınacak olan bu
fındıkların bedeli, teslim günündeki kurdan değil,
satış tarihindeki kur üzerinden tahsil edilmek suretiyle
alıcılara ayrıca büyük avantaj sağlanmıştır.
Bu satıştan hemen sonra, 1996 ürünü natürel iç fındık
fiyatı 550 dolar olarak ilan edilmiştir. Bir yıllık eski
fındıklarla yeni fındık arasında, kentalinde 20-30
dolar fiyat farkı olması gerekirken, 1995 ürünü fındıklar,
natürel bazında, 1996 ürününe nazaran kentalde 150 dolar noksan fiyatla
satılmış olmaktadır. Bu fiyat farkının
tutarı, yaklaşık 15 milyon dolar; yani, 2 trilyon Türk
Lirası civarındadır.
Fiskobirlik
tarafından 1995 ürünü için fiyat teklifi istenirken, bu malların
alıcı tarafından dört ay içinde teslim alınabileceği
ve bedelinin satış tarihindeki sabit kur üzerinden tahsil
edileceği hususunun ayrıca belirtilmemiş olması ve
satış gününde, 1996 ürünü için, kentaline 550 dolarlık
fiyatın açıklanmamış olması, bugün herkesin
kafasını bulandıran bir husustur.
Gerçek
şudur: 1995 ürününü alan birkaç firmaya, 1996 ürününün 550 dolardan
noksana satılmayacağı garantisi verilmiş ve onların bu
fındıklardan büyük kârlar yapması garanti edilmiştir.
Devlet,
elindeki stokları, fındık politikasındaki istikrarı
sağlamak için kullanmalıdır. Zaten, Fiskobirlik
anasözleşmesi, kuruluş amacında, piyasadaki fiyat
dalgalanmalarından üreticiyi korumak üzere kurulduğunu ifade
etmektedir.
1995
mahsulü, birilerinin yönlendirmesi ve menfaatı gözetilerek piyasa
fiyatından düşük özel şartlarla, alıcı önceden
haberdar edilerek, âdeta peşkeş çekilerek birkaç firmaya
verilmiş, hemen akabinde 1996 fındığı 550 dolar olarak
açıklanarak, ucuza satılan 1995 fındığını
alıp kullanan firmalara trilyonlarca lira, haksız kazanç olarak
aktarılmıştır.
Yukarıdaki
açıklamaların ışığında satış
ilanı yapılırken 1 200 tondan aşağı
satış yapılmaması, 1995 mahsulü kavrulmuş
fındık satışı yapılırken 1996 yılı
mahsulünün kavrulmamış fiyatının
açıklanmamış olması, satışta kurun dört ay sabit
tutulması ve yardımcıları dahi atanmamış bir
Genel Müdür vekili ve atama bir yönetim kurulu ile bu satışın
yapılması açıkça kuşku uyandırmaktadır.
Görülmektedir ki, bu satışta iyi niyet mevcut değildir.
Bu nedenle,
yukarıda bahsi geçen konuların açıklığa
kavuşturulması amacıyla, Anayasanın 98 inci ve
İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince bir Meclis
araştırması açılmasını,
saygılarımızla arz ve talep ederiz.
1. Burhan Kara (Giresun)
2. İlker Tuncay (Ankara)
3. Eyüp Aşık (Trabzon)
4. Nabi Poyraz (Ordu)
5. Ali Doğan (Kahramanmaraş)
6. Halil İbrahim Özsoy (Afyon)
7. İbrahim Yaşar Dedelek (Eskişehir)
8. Bülent Atasayan (Kocaeli)
9. İbrahim Çebi (Trabzon)
10. Mehmet Ali Bilici (Adana)
11. Nizamettin Sevgili (Siirt)
12. Yusuf Pamuk (İstanbul)
13. Rasim Zaimoğlu (Giresun)
14. Sadi Somuncuoğlu (Aksaray)
15. Ali Çoşkun (İstanbul)
16. Bülent Akarcalı (İstanbul)
17. Süleyman Çelebi (Mardin)
18. Ali Kemal Başaran (Trabzon)
19. Mahmut Oltan Sungurlu (Gümüşhane)
20. Mustafa Bahri Kibar (Ordu)
21. Uğur Aksöz (Adana)
22. Levent Mıstıkoğlu (Hatay)
23. Metin Öney (İzmir)
24. Abdulkadir Baş (Nevşehir)
25. Abdullah Akarsu (Manisa)
26. Avni Akyol (Bolu)
27. Yusuf Ekinci (Burdur)
28. Halit Dumankaya (İstanbul)
29. Yıldırım Aktürk (Uşak)
30. Sami Küçükbaşkan (Antalya)
31. Yaşar Topçu (Sinop)
32. Ülkü Güney (Bayburt)
33. Hayrettin Uzun (Kocaeli)
34. Şerif Bedirhanoğlu (Van)
35. Sümer Oral (Manisa)
36. Yaşar Eryılmaz (Ağrı)
37. Cemil Çiçek (Ankara)
38. Abbas İnceayan (Bolu)
39. Eyyüp Cenap Gülpınar (Şanlıurfa)
40. Nejat Arseven (Ankara)
41. Lutfullah Kayalar (Yozgat)
42. Süleyman Hatinoğlu (Artvin)
43. Mustafa Rüştü Taşar (Gaziantep)
44. H. Avni Kabaoğlu (Rize)
45. Rüştü Kâzım Yücelen (İçel)
46. Şadan Tuzcu (İstanbul)
47. Yusuf Namoğlu (İstanbul)
48. Ersin Taranoğlu (Sakarya)
49. Refik Aras (İstanbul)
50. Tevfik Diker (Manisa)
51. Miraç Akdoğan (Malatya)
52. Şinasi Altıner (Karabük)
53. İrfan Demiralp (Samsun)
54. Erkan Mumcu (Isparta)
55. İbrahim Gürdal (Antalya)
56. Yüksel Yalova (Aydın)
57. Aslan Ali Hatipoğlu (Amasya)
58. Ali Er (İçel)
BAŞKAN – Meclis araştırması önergesi bilgilerinize
sunulmuştur.
Önerge, gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması
açılıp açılmaması konusundaki öngörüşmeler,
sırasında yapılacaktır.
Şimdi, Danışma Kurulunun bir önerisi vardır; okutup,
oylarınıza sunağım:
IV. –
ÖNERİLER
A)DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ
1. – (10/90) esas numaralı Meclis
Araştırması Komisyonunun, yurt dışına gönderilen
kamu görevlilerinin nicelik, nitelik ve malî yükleri konusundaki raporunun (S.
Sayısı : 242) gündemdeki yeri, görüşme günü ve çalışma
süresine ilişkin Danışma Kurulu önerisi
Danışma Kurulu Önerisi
No: 61 Tarih:
26.3.1997
26.3.1997 tarihli gelen kâğıtlarda
yayımlanan ve bastırılıp dağıtılan (10/90)
esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonunun 242 sıra
sayılı, yurt dışına gönderilen kamu görevlilerinin
nicelik, nitelik ve malî yükleri konusundaki raporunun, gündemin “Özel Gündemde
Yer Alacak İşler” kısmında yer almasının ve
görüşmelerinin Genel Kurulun 1.4.1997 Salı günkü birleşiminde
yapılmasının ve görüşmelerinin tamamlanmasına kadar
çalışma süresinin uzatılmasının Genel Kurulun
onayına sunulması Danışma Kurulunca uygun görülmüştür.
Yasin
Hatiboğlu
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
Vekili
Salih
Kapusuz Mustafa
Cumhur Ersümer
RP
Grubu Başkanvekili ANAP
Grubu Başkanvekili
Ali
Rıza Gönül Hasan
Hüsamettin Özkan
DYP
Grubu Başkanvekili DSP
Grubu Başkanvekili
Nihat Matkap
CHP Grubu Başkanvekili
BAŞKAN
– Danışma Kurulu önerisini kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
9 ilde
uygulanmakta olan olağanüstü halin 30.3.1997 günü saat 17.00’den geçerli
olmak üzere dört ay süreyle uzatılmasına ilişkin
Başbakanlık tezkeresi vardır; okutuyorum:
III. –
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
C) TEZKERELER VE ÖNERGELER
1. – Batman, Bingöl, Bitlis,
Diyarbakır, Hakkâri, Tunceli, Siirt, Şırnak ve Van
İllerinde devam eden olağanüstü halin, 30 Mart 1997 günü saat
17.00’den geçerli olmak üzere 4 ay süreyle uzatılmasına ilişkin
Başbakanlık tezkeresi (3/729)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
30
Kasım 1996 günü saat 17.00’den geçerli olmak üzere 9 ilde dört ay süreyle
uzatılan ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin 28.11.1996 tarihli ve 476
sayılı Kararı ile onaylanmış bulunan olağanüstü
halin; Batman, Bingöl, Bitlis, Diyarbakır, Hakkâri, Tunceli, Siirt,
Şırnak ve Van İllerinde, 30 Mart 1997 günü saat 17.00’den
geçerli olmak üzere dört ay süreyle uzatılmasının Türkiye Büyük
Millet Meclisine arzı, Bakanlar Kurulunca 8.3.1997 tarihinde
kararlaştırılmıştır.
Gereğinin
yapılmasını saygılarımla arz ederim.
Prof.
Dr. Necmettin Erbakan
Başbakan
BAŞKAN
– Sayın milletvekilleri, Başbakanlık tezkeresi üzerinde,
İçtüzüğün 72 nci maddesine göre görüşme açılacaktır.
Bu görüşmede gruplara, Hükümete ve kişisel olarak iki milletvekili
arkadaşımıza söz vereceğim. Hükümet ve gruplar adına
konuşmalar 20’şer dakika, kişisel konuşmalar ise 10’ar
dakika sürelidir.
Tezkere
hakkında Hükümet açıklama yapmak isterse, başlangıçta
kısa bir söz verebiliyorum.
DEVLET
BAKANI BEKİR AKSOY (Çorum) – Sayın Başkan, Hükümet adına,
tezkere hakkında söz istiyorum.
BAŞKAN
– Devlet Bakanı Sayın Bekir Aksoy, Hükümet adına tezkere
üzerinde açıklama yapacaktır.
Buyurun
Sayın Bakan.
DEVLET
BAKANI BEKİR AKSOY (Çorum) – Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; ülkemizin, özellikle güneydoğu bölgesinde
gerçekleştirilmeye çalışılan silahlı terör
eylemleriyle, ülke bütünlüğümüzü yıkmaya yönelen terör odaklarına
karşı daha etkili bir mücadele yürütebilmek amacıyla ihdas
olunan ve Batman, Bingöl, Bitlis, Diyarbakır, Hakkâri, Siirt,
Şırnak, Tunceli ve Van olmak üzere, halen 9 ilde devam etmekte olan
olağanüstü hal uygulamasının 30 Mart 1997 günü saat 17.00’den
geçerli olmak üzere dört ay süreyle uzatılması amacıyla huzurlarınızdayım.
Ülkemiz,
milletlerarası ilişkilerin kuruluşundan günümüze, sürekli,
dünyanın önde gelen odak bölgelerinden biri olmuştur. Jeopolitik
konumu dolayısıyla, Türkiye, tarihi boyunca Asya ve Avrupa
arasında stratejik bir bölge olma vasfını da korumuş,
korumaktadır. Avrupa, Asya, Afrika kıtaları arasındaki
içdenizler üzerindeki konumuyla giriş-çıkışlarda
hareketlere köprü olma özelliği, bu coğrafyada müessir olma ve
üstünlük politikası izleyen veya hayal eden herkesi Türkiye
coğrafyasıyla ilgilenmeye yöneltmiştir. Günümüzde bu ilgi, total
sıcak yöntemler yerine dolaylı yöntemleri kullanma şeklinde
ortaya çıkmaktadır. Bu yöntemlerden biri de silahlı tedhiş,
yani, terördür. Korku ve endişe yaratarak güvensizlik ortamı
oluşturmak, halk ile devlet güçlerini karşı karşıya
getirmek ve sonuçta Türkiye Cumhuriyetinin üniter yapısını
bozmak amacıyla, 15 Ağustos 1984 tarihinde, terör örgütü PKK,
silahlı ve kanlı terör eylemlerini ilk kez açıkça ortaya
koymuş ve başlatmıştır. Hadisenin
başladığı ilk günlerde ve sonrasında olayın
küçümsenmesi, hadiselerin yaygınlaşmasına ve kontrolden
çıkmasına sebep olmuştur.
Netice
itibariyle, görülen bu gelişmelerin ve ülkemizin içinde bulunduğu
şartların değerlendirilmesi sonucunda, devlet, 19 Temmuz 1987
tarihinden itibaren, anayasal bir yönetim şekli olan olağanüstü hal
rejimini uygulamaya koymuştur. Bu tarihten itibaren, Yüce Meclisimiz,
ülkemizin şartlarını ve tehdidin boyutlarını dikkatle
inceleyip, bölücü terör hareketi karşısında birlik ve
beraberliğini göstererek 29 kez bu uygulamanın devamına karar
vermiştir.
Muhterem
milletvekilleri, Türkiye, bölücü terörle karşı karşıya
kalmış bir ülkedir ve terörle mücadelesinde haklı bir ülkedir.
Bu mücadele, meşru savunmadır. Türkiye, toprağını,
sınırını, milletini, insanını savunacaktır.
Bütün hakların ve hürriyetlerin kaynağı hayattır.
Kişilerin yaşama hakkını korumak herkesin görevidir; fakat,
bu, en başta devletin görevidir. Bu, devlet olmanın
şartlarındandır. Demokratik düzenlerin hepsinde temel amaç
insanları huzur içerisinde yaşatmak, insanlar arasında zorun
ortalığı sarmasını önlemektir. İnsanların
birbirlerine zor kullanmalarını önlemek için kuvvet kullanmaya
yalnız devletin hakkı vardır. Zoru ve zorbalığı
yasaklayan ve önlemeye çalışan devletin, bu kurallara, kanunlara ve
hukuka uygun olarak müdahale etmesi gerektiğinin şuurundayız.
Meşru zeminlerde kalarak, hukukun üstünlüğünü savunarak, anayasal,
meşru yollardan mücadeleyi yürütmeye kararlıyız; insanın en
temel hakkı olan yaşama hakkına saldıran eşkıya
şebekesi PKK’nın bütün kalıntıları temizleninceye
kadar bu süreç devam edecektir.
Olağanüstü
hal uygulaması içerisinde sürdürülen mücadele sonucunda, özellikle son
yıllarda, yasadışı PKK terör örgütünün büyük darbeler
yediği malumlarınızdır. Uzun bir süredir, yol kesme, geceleri
sokağa çıkamama, kent merkezlerindeki had safhada suikast ve soygun
olayları artık görülmemektedir. Lojistik destek
kırılmış, örgütün kitle üzerindeki zorba
baskısına son verilmiştir. Örgütte çözülme ve çöküntü
başlamış, eşkıya, dışarı çıkamaz
hale gelmiştir.
OHAL
bölgesinde meydana gelen son dönemdeki olaylara istatistikî açıdan bakmak
gerekirse, 1 Aralık 1996 ile 24 Mart 1997 tarihleri arasında,
olağanüstü hal bölgesi ile mücavir illerimizde 215 olay meydana
gelmiş; bu olaylarda, 2 polis memurumuz, 18 askerimiz, 6 geçici
köykorucumuz şehit olmuş, 20 vatandaşımız da
hayatını kaybetmiştir; 2 polis, 84 asker, 19 geçici köykorucusu
ile 33 vatandaşımız da yaralanmıştır. Buna karşılık,
örgüte yönelik operasyonlarda 502 terörist ölü, 3 terörist yaralı ele
geçirilmiş, 998 militan, sempatizan ve örgüte yardım, yataklık
eden kişi yakalanmış, 53 terörist kendiliğinden teslim
olmuştur.
Devletimizin,
bölücü terör örgütüyle mücadele ederken, demokratik prensiplerden ve insan
haklarını önplana çıkaran hukukun üstünlüğü
anlayışından asla uzaklaşması mümkün değildir.
Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu ve Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş
ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanunda yapılan düzenlemelerle,
OHAL uygulanan illerde, devlet güvenlik mahkemesi kapsamındaki münferit
suçlarda gözetim süresi 4 günden 48 saate, toplu suçlarda 30 günden 48 saate
indirilmiştir.
Bölgede
terörün tamamen yok edilmesi için, güvenlik güçlerimiz, büyük bir
fedakârlık içerisinde ve kararlılıkla
çalışmaktadır. Yaşadığı köyünden, evinden
terör sebebiyle ayrılmak zorunda kalan insanlarımız, tekrar,
yaşadıkları yerlere ve evlere dönmeye
başlamışlardır.
Muhterem
milletvekilleri, hiçbir devlet ve hükümet, ülkesinin bir bölümünü
olağanüstü hal yöntemiyle idare etmek hevesinde değildir, olamaz; ancak,
Türkiye Cumhuriyetinin üniter yapısını hedef almış,
huzur ve güven ortamını bozmayı amaçlamış teröre
müsaade edilmesi de düşünülemez.
Bölgede
huzur ortamının yakalanmasındaki başarıda,
olağanüstü hal hukukunun tanıdığı imkânlar tesirli
olmuştur. Olağanüstü hal ilanından bugüne kadar, devletin bütün
kurumları koordineli bir mücadele yürütmüşlerdir. Bu mücadelenin
şu anda çok olumlu bir noktaya ulaşması, devletimizin, ülkesi ve
milletiyle bölünmez bütünlüğüne gönülden inanmış
halkımızın ve millî iradenin sembolü Yüce Parlamentomuzun
destekleri sayesinde olmuştur. Ne var ki, uzun bir mücadele sonucu gelinen
bu olumlu noktada, yine de ideal huzur ortamına
ulaştığımızı ifade edemeyiz.
Dünyanın
en istikrarsız yerlerine komşu bölgemizde, kışkırtma,
tahrik ve provokasyon tehdidi ortadan kalkmış değildir.
Türkiye’nin dünyayla entegrasyonunu engelleyerek, rekabet imkânlarını
kendi lehlerine döndürme gayretinde olan odakların terörden faydalanma
niyetlerinin devam ettiği bilinmektedir. Bu problemin, halen,
sınırötesi boyutları da mevcuttur. Bu mücadelenin
gevşetilmesi ve teröriste taviz verilmesi asla düşünülemez.
Muhterem
milletvekilleri, terörü gündeminden acilen çıkarıp, ülkemizin,
kalkınma yolunda devam etmesi gerekmektedir. Topyekûn ekonomik
kalkınma için, doğu ve güneydoğu bölgelerimizde ekonomik
kalkınmanın gerekliliğinin şuurundayız. Bölgedeki
ekonomik aktivitenin yeniden canlandırılması, Türkiye’nin
diğer bölgeleriyle ekonomik entegrasyonunun güçlendirilmesi, bölgenin
sahip olduğu potansiyelin tam olarak hayata geçirilmesi mutlaka
sağlanacaktır. Doğu ve güneydoğu bölgelerimizde
yaşayan vatandaşlarımıza refah ve huzur getirecek ekonomik
ve sosyal tedbirler alınmaktadır. Tarım, eğitim, sağlık,
ulaştırma, konut, imalat gibi alanlarda çok sayıda proje, 1997
yılında hayata geçirilecek, yarım kalmış tesislerin
tamamlanması sağlanacaktır.
Yörede
yatırımları artırmak için, devlet imkânlarının
yanı sıra, özel kesim de daha etkin bir şekilde devreye
sokulacaktır; ancak, takdir edilir ki, projelerin uygulanabilirliği,
ekonomik ve sosyal tedbirlerin müessiriyeti, terörist tehdidin tamamen ortadan
kalkmasıyla mümkün olacak, müspet sonuçları daha iyi görülecektir.
Olağanüstü
hal uygulamasını gerektiren şartlar bütünüyle ortadan
kalkmamıştır. Bölgede yaşayan vatandaşlarımızın
can ve mal güvenliklerinin devamı yanında, güvenlik kuvvetlerimizin
çalışmalarını kolaylaştırmak mecburiyeti
vardır. Terör örgütü PKK’yla yapılan mücadelede son yıllarda
yakalanan başarının devam ettirilmesi, ülkemizin bölünmez
bütünlüğünün korunmasındaki azmimiz ve devletin
devamlılığıyla mümkündür.
Ülkemize
yönelik tehdidin, henüz, tam anlamıyla bitmemiş olması
gerçeği karşısında, bölgede yürürlükte olan olağanüstü
halin, 9 ilimizde -Hükümet Programında belirtilen esaslar
doğrultusunda- bir müddet daha devam ettirilmesinden yana olduğumuzu
ifade ediyor, bu münasebetle Yüce Meclise saygılarımı sunuyorum.
(Alkışlar)
BAŞKAN
– Başbakanlık tezkeresi üzerinde Hükümet adına açıklama
yapan Devlet Bakanı Sayın Bekir Aksoy’a teşekkür ediyorum.
Değerli
arkadaşlarım, şimdi, tezkereyle ilgili söz isteminde bulunan
arkadaşlarımın isimlerini okuyorum:
İstanbul
Milletvekili Sayın Algan Hacaloğlu, İstanbul Milletvekili
Sayın Bülent Tanla, Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Esat Bütün.
Gruplardan
şu ana kadar söz istemi olmadı...
ALİ
RIZA GÖNÜL (Aydın) – Sayın Başkan, Doğru Yol Partisi Grubu
adına Sayın İsmail Köse konuşacaklar.
BAŞKAN
– Doğru Yol Partisi Grubu adına Sayın İsmail Köse’nin
konuşacağı belirtildi.
Diğer
gruplar da, sözcülerini yazıyla bildirirlerse memnun olurum.
Buyurun
Sayın Köse.
Konuşma
süreniz 20 dakikadır.
DYP GRUBU
ADINA İSMAİL KÖSE (Erzurum) – Teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; olağanüstü halin dört ay
süreyle uzatılması hususundaki tezkere üzerinde, Doğru Yol
Partisi Grubu adına konuşmak üzere huzurunuzdayım; bu vesileyle,
şahsım ve Grubum adına, Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, uzun süreden bu yana devam eden ve tüm Meclisimizin,
milletimizin, sona erdirilmesini heyecanla beklemiş olduğu
olağanüstü halin, üzülerek ifade edeyim ki, bugün, yine, sona erdirilmesi
hususu değil, yeniden dört ay daha uzatılması konusu
görüşülmektedir.
Biz, burada,
üzüntümüzden ve vicdanî mesuliyetimizden dolayı konuşuyoruz; ne
angarya kabilinden ne de yasak savma kabilinden böyle bir millî mesele üzerinde
konuşmak mümkün değildir.
Ancak, bir
üzüntümü daha ifade etmek istiyorum: Olağanüstü hal gibi bir
uygulamanın görüşüldüğü bir anda, hepimizi alakadar eden,
ekonomik, sosyal, siyasal çok önemli boyutları olan böyle bir millî
meselede, Yüce Meclisimizin, bütün milletvekillerimizin bu konuya hassasiyet
göstermemeleri de, yine üzüntü verici bir olaydır. “Bu mesele, birlikte
halletmemiz gereken önemli bir millî meseledir. Bu meselenin partisel yönü de
yoktur ve ancak millî bir mutabakat sonucunda bu olaya bir çare buluruz” diye,
yıllardan bu yana konuşuyoruz, üzüntülerimizi ifade ediyoruz.
Şehitlerimiz
vardır; güvenlik görevlilerimiz, bu topraklar için,
Bayrağımız için, orada yaşayan
vatandaşlarımızın huzura kavuşması için
kanlarını akıttılar, canlarını verdiler;
kendilerine Allah’tan rahmet diliyorum. Mağdur olan
insanlarımız, yaralılarımız, sakatlarımız
vardır. Şu anda, ancak devletin arşivlerinde bulunan ve
rakamları önümüze koyduğumuzda hepimizi fevkalade üzen ekonomik
sonuçları vardır. Bu sonuçları göz önüne getirdiğimizde,
düşmanlarımızın, milletimizi ve devletimizi iki yönüyle
vurduğunu bir daha üzüntüyle görmekteyiz. Bir taraftan canımızı
aldılar, bir taraftan malımızı aldılar; maalesef,
Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerimizin kalkınmasını,
o süratli kalkınma sürecindeki yolunu kestiler. Tabiî, bu, bilinçli ortaya
konulan bir senaryo idi. Türkiye Cumhuriyeti Devletinin büyük bir devlet
olmasını, milletimizin büyük bir millet olmasını
kıskanan ve istikbalini ta elli yıl önce gören ve elli yıl
sonrasında, bölgesinde ve dünyada nasıl bir devlet olacağı
konjonktürünü hesaplayan düşmanlarımız, işte böyle bir
senaryoyu, can alıcı noktamızı yakalamak suretiyle, etnik
yapımızı kaşımak suretiyle, binlerce yıldan bu
yana kardeşçe yaşamış olan bu insanlarımızı,
kalleşçe planlar, programlar, senaryolar ortaya koymak suretiyle bölme
faaliyetine giriştiler.
Tabiî,
Sayın Bakanın da belirttiği gibi, devlet bu işe seyirci
kalamazdı. Kendisine tanınan hukuk kuralları içerisinde, hatta,
dünyanın tanımış olduğu Birleşmiş Milletler
yasalarının öngörmüş olduğu, en son Paris
Anlaşmasının dahi öngörmüş olduğu, kendi ülke
toprakları içerisinden ya da dışarıdan -bu terör olayı
da dahil- herhangi bir tecavüz vaki olursa, içeride ve dışarıda
bunun söndürülmesi için, devlet, güvenlik kuvvetleriyle, meşru güçleriyle
bu belayı defetmek durumundadır. Hiç kimse ve hiçbir devlet buna mâni
olamaz. İşte, Türkiye Cumhuriyeti Devletimiz de, bu amaçla, zaman
zaman sıkıyönetimle, zaman zaman da olağanüstü hal
dediğimiz, yine anayasal bir kurum olan bu müessese vasıtasıyla
bu belayı defetmek için mücadelesine devam etmiştir.
Tabiî, bu
arada, suçluların yanında, yanlışlıkla bazı
insanlarımız da mağdur edilmişlerdir; hatta, mağdur
edilmeye de devam edilmektedir. Öyle hadiseler olmuştur ki, bir cenazede
bulunmak suç sayılmıştır; öyle zamanlar olmuştur ki,
selam vermek suç olmuştur; devletin görevini yapan
memurlarımızın görevlerine son verilmiştir.
Şimdi,
o bölgelerde görev yapan değerli temsilcilerimizin, devletin
temsilcilerinin bu hassasiyete özellikle dikkat etme mecburiyeti vardır.
Milletimizin ve devletimizin düşmanı terör örgütü de, devletimizi
ekonomik yönden çökerttiği takdirde daha fazla mesafe alacağını
bildiği içindir ki, zaten onbeş yirmi seneden bu yana ekonomik
sıkıntıları olan o insanlarımızı, ekonomik
yönden daha da mağdur edecek çok kötü noktaya getirmiştir.
İşte,
oradaki insanlarımızın, bir taraftan ekonomik problemleri,
sıkıntıları varken; diğer taraftan da, yine, oradaki
insanlarımız, eğer, devletten müşfik bir müzaheret görmez
ise, gerekli yardımı görmez ise, en azından bir güleryüz görmez
ise, maalesef, devletin yanında değil; PKK terör örgütünün
yanında yer alma mecburiyetinde kalır. Bu bakımdan, milletimiz
de, devletimiz de, çok zor günler geçirmiştir, çok
sıkıntılı günler geçirmiştir.
Şimdi,
inşallah, sonuna gelmiş bulunmaktayız. Güvenlik kuvvetlerimizin
başarılı mücadelesi sonucunda, bu PKK terör örgütü, artık,
Türkiye Cumhuriyeti Devletiyle mücadele edemeyeceğini, özellikle, hedef
seçmiş olduğu noktaya ulaşamayacağını
bilmektedir. Bilmektedir; ancak, bizi de meşgul etmektedir. Biz de, her
yıl ekonomik meselelerimize tesir eden ve maalesef, yılda 7-8 milyar
dolara varan bir güvenlik harcamasını yapmaya devam etmekteyiz.
Değerli
milletvekilleri, yılda 7-8 milyar dolar, eğer Türkiye’nin
kalkınması için, Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu
Bölgelerimizdeki 30-35 ilimizin değil, 80 ilimizin ekonomik yönden
kalkınması için harcanabilmiş olsaydı, bugün Türkiye’de, ne
enflasyondan ne hayat pahalılığından ne de istihdam
sıkıntısından bahsetmemiz mümkün olurdu. İşte,
zaten, mesele burada düğümleniyor; yani, hiçbir şekilde
ihtiyacımız olmayan helikopterleri, uçakları, silahları,
mermileri alacağız; ama, aynı silahı satan aynı
devletler, karşımızdaki o terör örgütüne de satacaktır.
Mesele, çok
boyutlu, çok önemli, çok hassas... Dün, aynı ittifak içerisinde
olduğumuz devletler, ikili anlaşmalar yaptığımız,
dost dediğimiz devletler, daha iki üç sene öncesine kadar PKK terör
örgütünü, bir terör örgütü olarak dahi kabul etmemişlerdir. Hatta, kendi
devletlerinde, bunlara maddî imkân verebilecek şekilde, üçyüzün
beşyüzün üzerinde dernekler, cemiyetler kurdurmak suretiyle, kendi
gözlerinin önünde, hem silahları satmışlardır hem de
ekonomik imkânların sağlanması için bu fırsatlar
verilmiştir.
Tabiî, bunu,
Türk Milleti biliyor, bunu devletimiz de biliyor. Burada, çok iyi bir
politikayla, önce, PKK’nın bir terör örgütü olarak ilan edilmesi kabul
ettirilmiş, daha sonra, sınırötesi operasyonların yapılmasında,
hiç kimsenin sesini çıkaramayacağı şekilde
başarılı bir dışpolitika ortaya konulmuştur.
Ondan sonra da, dışarıdan lojistik desteği, siyasî
desteği kesilerek zafiyete uğratılan PKK örgütü, Türkiye
topraklarında, nihayet, bugünkü zayıf noktaya getirilmiştir.
Tabiî, olay,
tam bitmemiştir. Gönül isterdi ki, bugün, bu olay bitmiş
olsaydı, daha değişik şeyler konuşmuş
olsaydık; ama, bir ihtiyaçtır. Orada, yine, canını hedef
olarak ortaya koymuş olan değerli güvenlik kuvvetlerimizin moral
gücünü yükseltmek ve devletimizin prestijini sarsmamak için, terör örgütünün de
çökertildiği, çözüldüğü bu ortamda -sonuna gelmiş olduğumuz
bu ortamda- bu mücadelenin, hedefine varıncaya kadar devam etmesi icap
ettiğinden dolayı, olağanüstü halin dört ay daha
uzatılmasından yana olduğumuzu ifade etmek istiyorum.
Tabiî,
Türkiye’nin, bir de, bulunduğu noktada önemli bir yapısı
vardır. Türkiye’yi bu noktaya getiren, büyük bir devlet olma durumudur.
Büyük devlet olmanın da riskleri vardır; yani “büyük devlet
olacağım” diyorsanız, onun risklerini de muhakkak surette göz
önünde bulundurmanız gerekiyor. O istikametteki politikaları
gözardı edemezsiniz.
Nedir bu;
gelişen ve değişen şartlar içerisinde, Yüce Mevla, önümüze
5 Türk cumhuriyetini getirdi. Kafkaslar’da ve Ortadoğu’da yeni
şekillenmeleri, yeni oluşumları, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin
ve milletinin önüne getirdi. Şimdi, bu nimetlerden istifade etmemiz
gerekiyor. Çok önemli nimetlerdir bunlar. Bunlar, hükümetimizin de, içerisinde
yıllardan bu yana mücadele etmiş olduğu doğalgaz ve petrol
kaynaklarının; yani, Türk cumhuriyetlerinde var olan bu
kaynakların, Akdenize getirilmek suretiyle Türkiye üzerinden dünyaya
pazarlanmasıdır. Bu önemli bir olaydır.
İşte,
şu anda, dünyanın petrol kaynaklarını elinde bulunduran,
bunu pazarlayan ve kullanan devletler, bu imkânı Türkiye’nin
kullanmaması için yeni bir senaryo hazırlamışlardır.
Dün etnik yapımızı kaşıyanlar, bugün milletimizin
inançlarını kaşımaktadırlar. Allah’a şükürler
olsun, yüzde 99’u Müslüman olan ve hiç kimsenin karşısında
bulunmadığı, hiçbir siyasî partinin herhangi bir şekilde
karşı olmadığı...
ALGAN
HACALOĞLU (İstanbul) – Daha açık konuşabilir misiniz?..
Daha net konuşabilir misiniz?..
İSMAİL
KÖSE (Devamla) – İzin ver... Sizi rahatsız edecek herhangi bir
şey söylemiyorum.
ALGAN
HACALOĞLU (İstanbul) – Ne ilgisi var!.. Kimmiş onlar?..
İSMAİL
KÖSE (Devamla) – “İnanç” dediğimizde eğer rahatsız
oluyorsanız, o zaman sıkıntıya girersiniz Sayın
Hacaloğlu_
Neyi
getirmek istiyorlar: 65 milyon insanımız azamî müşterekte birleşmiş
olmasına rağmen, detayları önümüze koyarak, dün PKK terör örgütü
senaryosunu önümüze koyanlar, bugün de içimizdeki insanlarımızın
din ve vicdan hürriyetini istismar ederek, inanç hürriyetini istismar ederek, fikir
ve düşünce özgürlüğünü istismar ederek, yeni bir oyun sahneye koymaya
çalışmaktadırlar. Buna, Türk Milleti de, Yüce Meclisimiz de
fırsat vermeyecektir. Bizim, düşmanı dışarıda
aramamıza lüzum yok...
Eğer,
biz, kendi birlik ve bütünlüğümüzü, kendi inançlarımızla, millî
kültürümüzle, milletimizin talepleri istikametinde ortaya koyar, o
projeksiyondan bakarsak; ona da, eğer demokrasi; onun kaynağına
da millî irade diyorsak, o millî iradeye saygı duymanız lazım.
İşte, oradan, “inançlarımız” dediğimiz zaman
yanlış bir şekilde anlamak suretiyle... Değerli
Hacaloğlu’nun millî iradeye saygısı varsa, o zaman
dışarıya doğru bir bakın, o millî irade ne talep
ediyor, ne istiyor, neye inanıyor_ Bu bakımdan, meseleyi bu yönüyle
algılamamız lazım.
Değerli
milletvekilleri, Türk cumhuriyetleriyle beraber Türkiye’nin, bugün
Birleşmiş Milletlerde 6 tane hazır oyu vardır,
Kıbrıs meselesini hallettiğinizde 7 tane oyu vardır; bu,
önemli bir olaydır. Bunu, komşularınız da takip ediyor,
dışarıdaki büyük devletler de takip ediyor ve sizin
hedeflemiş olduğunuz, ama zamanı geldiğinde de söyleme
noktasında olduğumuz Adriyatik’ten Çin’e kadar olan
varlığınızı -üzülerek ifade ediyorum, belki
şuurlu olarak, bunu tam anlamıyla Türkiye’de daha henüz
anlamamış olan zavallılara rağmen- yüz yıl sonra veya
elli yıl sonra Türkiye’nin hangi konuma geleceğini, hangi güçte
olacağını diğer devletler biliyor ve bu, onların
hesaplarında kitaplarında vardır.
Bu
bakımdan, onların hesaplarını altüst edecek, onların
bu senaryolarını ortadan kaldıracak ve menfi yönde
sonuçlandıracak senaryoyu bizim üretmemiz lazım; yani, Türkiye
Cumhuriyetinin, milletimizin iradesiyle burada temsilcisi olan Millet
Meclisimizin ortaya koyması gerekiyor. Bu olay onunla
alakalıdır, bu olay millî bir olaydır.
Hangi
yönüyle bakarsanız bakınız, hiçbir vatandaşımızın
burnunun kanamasından yana değiliz. Oradaki
insanlarımızın, hür iradeleriyle istedikleri yere gitmelerinin
ya da istedikleri yerde rızıklarını temin etmelerinin
imkânlarını ortaya koymamız lazımdır.
Bunun için,
Hükümet, PKK olaylarının sona ermesi dolayısıyla, bugüne
kadar yapılan ekonomik faaliyetlerin yanında çok önemli ekonomik
tedbirler almıştır. 54 üncü Türkiye Cumhuriyeti Hükümetimiz,
Doğru Yol Partisi-Refah Partisi Koalisyon Hükümeti, yeni bir hayvancılık
projesi ortaya koymuştur. 400 trilyona varacak, 40 trilyonluk ilk dilimi,
1997 yılında başlayan ve boş kalan meraların,
yaylaların yeniden canlandırılması suretiyle, oradaki
insanlarımızın, coğrafyamız itibariyle asıl uğraşı
alanı olan hayvancılığın hayata geçirilmesi konusunda
yeni bir proje ortaya konulmuştur ve hayata geçirilmiştir.
İkinci
bir proje; kapalı olan fabrikaların devreye girmesi ya da
çalışma durumunda olmayan, işletme kredisine ihtiyacı olan
fabrikalara gerekli desteğin verilmesi konusunda, yine, 5 trilyona
yakın bir kaynak ortaya konulmuştur. Onun dışında yeni
yatırım yapılabilmesi için, bir cazibe
kazandırılması amacıyla, Hazine arazilerinin, fabrika
yapmak isteyen vatandaşlarımıza, devletin ortaya koyacağı
ölçüler içerisinde intikali sağlanacaktır. En önemlisi de vergi
muafiyeti getirilecektir; oralarda sanayi tesisi yapacak olan
işadamlarımıza beş yıl, on yıl vergi muafiyeti
getirilecektir. Enerji tüketim ücretleri, muhakkak surette, çok aza
indirilecektir. SSK primlerinde indirim yapılacaktır ve
dolayısıyla, oralarda iş yapmak isteyen ya da batıda
iş sahibi olup da sanayi tesisleri olan insanlarımıza, o
bölgede, bu imkânlardan istifade etmek suretiyle istihdam yaratacak, iş
yaratacak ve o mahallin doğal kaynaklarını ortaya çıkaracak
sanayi tesislerinin yapılması imkânı doğacaktır.
Tabiî, biz bu tedbirleri aldıkça, PKK terör örgütü, Güneydoğu Anadolu
Bölgesinde bunların hayata geçirilmemesi için bu mücadeleyi de devam
ettirecektir. Onun içindir ki, bir an önce, ekonomik yönden, o
insanlarımızı iyi bir noktaya getirmek mecburiyetindeyiz.
Bir
başka konu: -tabiî, Hükümetimizden rica ediyoruz- Doğu Anadolu
Bölgesiyle Güneydoğu Anadolu Bölgesini ayırmamız gerekiyor.
Yani, Güneydoğu Anadolu Bölgesinin coğrafyası, illeri, tabiî
varlığı, kaynakları farklıdır, Doğu Anadolu
Bölgesinin coğrafyası, sınırları, doğal
kaynakları farlıdır, hatta, kalkınması da
farklıdır. Öyleyse, şu anda Meclisimizin gündeminde bulunan, GAP
modeline bir alternatif olarak değil; ama, Doğu Anadolu’nun bir
gerçeği olarak, oradaki 17 ilimizi alakadar eden, Doğu Anadolu
Kalkınma Projesini içeren kanun teklifimizi de, inşallah,
gruplarımızın desteğiyle, burada değerli
milletvekillerimizin desteğiyle hayata geçiririz ve yeni bir
oluşumla, yeni bir teşkilatla, Doğu Anadolu Bölgesinin de
kendine münhasır şartları içerisinde, yeni bir projeye
kavuşturulmak suretiyle böyle bir teşekkülü ortaya
çıkarmış oluruz.
Oradaki
gerikalmışlığı süratle bertaraf etmemiz gerekiyor.
Çünkü, dikkat ederseniz, 30 ilden başladı, terör örgütüyle mücadelesi
devletimizin, Allah’a şükür, 9 ile indirdik; inşallah, ümit ediyoruz
ki, dört ay sonra bunları sıfırlarız ve burada
bitirilmiş olduğunun müjdesini hep beraber de dinleriz.
Bugün 9 ile
inmiştir, yarın daha da aza inecektir. Demek ki, 30 ilimizin içinden
21 ilimiz de, artık, terör baskısı altında olmadığı
halde, terörle ilgili bir durum olmadığı halde; maalesef, terör
varmış gibi, bu gözlükten bakıldığı içindir ki,
hiç günahı olmayan insanlarımız mağdur edilmektedir. Hükümetimizden
istirhamımız, ricamız; demin bahsetmiş olduğum
hayvancılık, sanayi ve KOBİ’ler olmak üzere bu projelerin ve
diğer taraftan da, DAP dediğimiz Doğu Anadolu Kalkınma
Projesinin, muhakkak surette, bir an önce hayata geçirilmesi konusunda gerekli
hassasiyeti ve sürati göstermesidir.
Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Devleti, üzerine
düşen görevini yapmıştır; oradaki
vatandaşlarımızın, insanlarımızın can
güvenliğini ve ekonomik faaliyetlerinin devamını sağlamak
için, vatandaşlarımızın
hayatlarını devam ettirmek için, tabiî ki, güvenlik
tedbirlerini alacak ve ekonomik tedbirlerini yürütecektir.
Bütün
arzumuz, bu meselenin kısa süre içinde bitmesi ve hiçbir insanımızın
canını kaybetmemesi, hiçbir görevlimizin şehit
olmamasıdır. Dolayısıyla, bu meselenin gündemden
kaldırılması için, yine ümit ediyoruz ki, milletimizin
hassasiyetle takip etmiş olduğu bu meseleye Meclisimizce de aynı
hassasiyet gösterilerek, olağanüstü halin, şartlar
oluşmadığı için, bir dört ay daha uzatılması
hususu tasviplerinize muhakkak surette mazhar olacaktır.
Bendeniz, bu
duygularla, Doğru Yol Partisi Grubu ve şahsım adına Yüce
Heyetinizi saygılarla selamlarken, olağanüstü halin dört ay daha, 9
ilde uzatılması hususunda müspet oy vereceğimizi arz ediyor,
hepinize saygılar sunuyorum.
Sağ
olun. (DYP ve RP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Doğru Yol partisi Grubu adına konuşan Erzurum Milletvekili
Sayın İsmail Köse’ye teşekkür ediyorum.
Değerli
arkadaşlarım, gruplar adına ikinci konuşma, Demokratik Sol
Parti Grubunun.
Grup
adına, İzmir Milletvekili Sayın Sina Gürel
konuşacaklardır.
Buyurun Sayın Gürel. (DSP
sıralarından alkışlar)
Konuşma
süreniz 20 dakikadır.
DSP GRUBU
ADINA ŞÜKRÜ SİNA GÜREL (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sayın
Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin değerli üyeleri; Demokratik
Sol Partinin, olağanüstü halin uzatılmasıyla ilgli
görüşlerini arz etmek üzere huzurunuzdayım, Grubum adına sizleri
saygıyla selamlarım.
Değerli
üyeler, Olağanüstü Hal Kanunu, 25 Ekim 1983 tarihinde Türkiye Büyük Millet
Meclisi tarafından kabul edilmişti ve bu yasayla, Doğu ve
Güneydoğu Anadolu’nun kimi illerinde başlatılan olağanüstü
hal uygulaması; bugüne değin, Türkiye Büyük Millet Meclisi
tarafından tam 41 kez uzatılmıştır, bugün, eğer,
Meclisimiz bir yeni uzatmaya karar verirse, bu, 42 nci defa olacak. Yani,
neredeyse, ondört yılda 42 kez, Türkiye Büyük Millet Meclisi, bu konuyu
görüşmüş ve olağanüstü hal, Doğu ve Güneydoğu
Anadolu’nun kimi illerinde, neredeyse sürekli hale getirilmiş.
Olağanüstü
halin uygulamaya sokulması için kabul edilen Olağanüstü Hal
Yasası Meclisten geçtiği gün doğan bir çocuk, bugün 14
yaşında. Demek ki, bu illerimizde doğan çocuklarımız,
gençlerimiz, 14 yaşına gelmiş gençlerimiz, henüz olağan bir
halle tanışmaya, olağan bir hali tanımaya, görmeye
fırsat bile bulmadan büyümüşler. Olağanüstü halin
uzatılmasının kırkı çıkmış; ama, biz,
bir türlü, bu olağanüstü hali normalleştiremiyoruz Türkiye Büyük
Millet Meclisi olarak.
Şimdi,
Refahyol Hükümeti, Meclisin önüne yeni bir uzatma istemiyle geliyor.
Olağanüstü hal uygulamasının bu kadar uzun süredir devam etmesi
ve bugün de uzatılmak istenmesi akla iki olasılığı
getiriyor: Ya olağanüstü hal, bölgedeki koşulların giderilmesi
yönünde bir fayda sağlamamıştır ya da olağanüstü hal
uygulamaları işlevini yerine getirdiği halde, Hükümet
tarafından yine de uzatılmak istenmektedir. Bu ikinci
olasılığı, tabiî ki, biz, aklımıza bile getirmek
istemiyoruz; çünkü, hiçbir hükümet, temel hak ve hürriyetlerin nasıl
sınırlanacağı veya nasıl durdurulacağına
ilişkin hükümler içerdiğini, 2 nci maddesinde belirten bir yasaya
dayanarak oluşturulan bir olağandışı rejimi bazı
illerimizde sürekli kılmayı düşünemez, aklına getiremez. O
zaman, geriye bir tek olasılık kalıyor; demek ki,
olağanüstü hal uygulamaları, şimdiye kadar beklenen faydayı
sağlayamamıştır.
Anayasamıza
göre, olağanüstü hal uygulaması, olağanüstü sorunlara ve
koşullara, ancak sınırları belli edilmiş bir zaman
süresi içinde acil çözümler getirmeyi öngören ve geçiciliği
-kanımızca- en önemli unsuru olan bir yönetim biçimidir. Eğer,
bu yönetim uygulaması, ondört yıla yakın bir zamandır
sürdürülüyor ve hâlâ uzatılması isteniyorsa, bu, Türkiye Büyük Millet
Meclisinden, olağanüstü olanı, olağan hale getirmesini istemek
demektir.
3 Temmuz
1996’da, Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulan Refahyol Hükümeti
Programında aynen şöyle deniliyor: “Doğu ve güneydoğu
bölgelerinde yaşayan insanlarımıza refah ve huzur getirecek
bütün ekonomik ve sosyal tedbirler alınacaktır.”
Değerli
milletvekilleri, eğer, bu tedbirler şimdiye kadar
alınmış olsaydı, bu bölgelerimizde, sınırlı
yiyecek yardımı yapılırken birbirini ezerek bir somun
ekmeğe ulaşmak isteyen insanlarımızın yürek
parçalayıcı açlık görüntüleri, bugün bize utanç veriyor
olmazdı. (DSP ve CHP sıralarından alkışlar)
Hükümet
Programında şu da söyleniyor: “Güvenlik nedeniyle köylerini terk
etmiş vatandaşlarımızın güvenliği tekrar tesis
edilerek, isteyenlerin geri dönüşlerinin temini ve mağduriyetlerinin
giderilmesi için her türlü imkân seferber edilecektir.”
Sayın
Başbakan, gerçekten, Hükümet kurulduktan hemen sonra da, köylerini
boşaltmış yüzbinlerce vatandaşımızın
köylerine dönmelerini yakında sağlayacaklarını, bir müjde
verir gibi hepimize duyurmuştu ve bu müjde de daha sonra öteki müjdelerin
yanında yerini aldı; çünkü, Sayın Başbakan, söylediklerini
bugüne kadar gerçekleştiremedi.
Refahyol
Programını okumaya devam edersek, şu kesin ifadeye de
rastlıyoruz: “Olağanüstü hal, gerekli tedbirler alınarak kaldırılacaktır.”
Bu gerekli tedbirler ne idi Refahyol Hükümetine göre; bu gerekli tedbirler,
daha sonra Türkiye Büyük Millet Meclisine getirilerek
yasalaştırılan İl İdaresi, Terörle Mücadele,
Ateşli Silahlar ve Kimlik Bildirme gibi yasaların Türkiye Büyük
Millet Meclisi tarafından çıkarılarak, Hükümet tarafından
bu bölgede uygulanmasıydı. Bu yasalar, hepimiz biliyoruz,
geçtiğimiz yaz içinde, 29 Ağustosta Türkiye Büyük Millet Meclisinden
geçti; ama, bu önlemlerin, Hükümet tarafından, olağanüstü halin sona
erdirilmesi için yeterli bulunmadığını şimdi
görüyoruz.
Yaklaşık
sekiz ay önce, Refahyol Hükümeti, kendi dönemlerinde, kendi
İktidarlarında, ilk kez olağanüstü halin Türkiye Büyük Millet
Meclisi tarafından uzatılmasını isterken, Hükümet sözcüleri
“gerekli önlemler alınıncaya kadar, son kez, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin, olağanüstü hal uygulamasını uzatmasını
istiyoruz.” demişlerdir. Bugüne kadar geçen sekiz aylık süre içinde
hem de istedikleri yasa değişikliklerini de yapmalarına
rağmen, demek ki Refahyol Hükümeti, hâlâ gerekli önlemleri almayı
başaramamıştır ve bugün, olağanüstü halin
uzatılmasını isteyerek Türkiye Büyük Millet Meclisinin önüne
geldiğine göre Hükümet, aslında, bütün yasal düzenlemeleri bu Meclis,
Hükümetin istediği gibi yapmış olmasına rağmen, yine
de, olağanüstü hali gereksiz kılacak önlemleri
alamadığını itiraf için bu Meclisin önüne gelmiş
demektir.
Bir Refah
Partisi sözcüsünün -tabiî ki, muhalefetteki bir Refah Partisi sözcüsünün-
şu sözleri ise hâlâ kulaklarımızda, diyordu ki bu sözcü: “biz
geleceğiz ve olağanüstü hali kaldıracağız. Kalkar
mı kalkmaz mı; bir gün bile devam ettirilir mi ettirilmez mi onu
göstereceğiz.” Siz gösterdiniz, biz de gördük ki, bir gün değil,
aylardır olağanüstü hal devam ediyor ve üstelik şimdi, aylarca
daha sürdürülmesini bizden istiyorsunuz.
Gerçi, Refah
Partisinin geçmişteki sözlerini uzun uzadıya huzurunuzda yorumlamak
belki anlamsız; çünkü, Refah Partisi sözcülerinin muhalefetteyken ve
iktidardayken aynı konuda farklı sözlerle, farklı
düşünceleri savunduklarını, o kadar, başka örneklerle de
gördük ki, şimdi bu örnek üzerinde durmak anlamsız görünüyor.
Olağanüstü
hal uygulamasının sürdürülmek istendiği illerimizde ekonomik ve
toplumsal sorunlar, çözüm bulunması bir yana, daha da
ağırlaşmış bulunmaktadır. Biraz önce, Doğru
Yol Partisinin değerli sözcüsü, hayvancılıkla ilgili, atıl
duran fabrikalarla ilgili bazı projelerden ve özel girişimin
Güneydoğu Anadolu’ya ve Doğu Anadolu’ya yönlendirilmesiyle ilgili bazı
projelerden söz etti; ama, bu Hükümetin, bu projeleri, yalnızca
kağıt üstünde tutmak ve bizlere sunmak için değil, aynı
zamanda uygulamaya geçirmek için de zamanı vardı ve bu zaman
süresince, bu projelerin uygulamaya geçirildiğini, maalesef, göremedik.
Bugün,
Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerimizde, olağanüstü
halin uzatılmasının Hükümetçe istendiği illerimizde
binlerce okul kapalıdır. Açık okullarda da binlerce
öğretmen açığı vardır. Bu yüzden, onbinlerce
çocuğumuz, gencimiz eğitim olanaklarından mahrum
bulunmaktadır. Körfez Savaşından sonra, Irak’la birlikte, âdeta,
bizim doğu bölgelerimize de uygulanan ambargoyla başlayan ekonomik
kriz, bugün, bu bölgelerimizde, daha da ağırlaşarak devam
etmektedir. Bırakınız, bölgeye, devletimizin ve özel
girişimcimizin yatırım yaparak bölge ekonomisini canlandırmasını,
bu bölgelerimizde var olan tesisler bile
çalıştırılamamaktadır. Tarım ve
hayvancılık gibi geleneksel ekonomik dallarda da büyük bir kriz
yaşanmaktadır. Şu anda, sayıları 60 bini geçen köy
korucularına, Refahyol Hükümetince 10 trilyon lirayı aşkın
bir ödenek ayrılmıştır; ama, bugün, Refahyol Hükümeti,
bölgedeki atıl üretim kapasitesinin harekete geçirilmesi için, bunun
yarısı kadar bile bir ödenek ayırmayı
düşünememektedir.
Bu arada,
köy boşaltmaları ve öteki insan hakkı ihlalleri, Türkiye’nin taraf
olduğu uluslararası anlaşmalar uyarınca, uluslararası
yargıya götürülmeye başlanmıştır ve devletimiz,
bazı davalarda, maalesef, mahkûm olmuştur. Bu mahkûmiyetler,
ağır tazminat yükümlülükleri getirmenin yanı sıra ve belki
ondan da önemlisi, devletimizin dışarıdaki itibarını
sarsmaktadır. Bugünlerde de, bazı davalar hakkında verilen
kararlar, örnek kararlar olarak gösterilerek, maalesef, Türkiye Cumhuriyeti
Devletiyle ilgili -onun aleyhine-uluslararası yargıda yeni davalar
açılmaktadır ve bu davaların sayısı artmaktadır.
Susurluk
rezaletiyle bağlantılı olarak ortaya çıkan olaylar zinciri
şunu göstermiştir: Devlet adına güç sahibi
kılınanlardan bazıları, bu güçlerini, kötüye kullanarak
çeteler oluşturmuşlardır. Anayasamızdaki hukuk devleti
ilkesini ihlal etmekle kalmayan bir biçimde, aynı zamanda da, devletin
saygınlığını ve güvenilirliğini de zedeleyecek
bir şekilde ortaya çıkan bu olaylar ve olgular, bu Hükümetin,
maalesef, gerekli önlemleri alamaması ve bu olaylar ve olguların
üzerine giderek, Devlet gücünün kötüye kullanılmasının önüne
geçememesiyle sonuçlanmıştır; Refah Yol Hükümeti, bu konuda
etkili olmamış, aciz kalmıştır. Dolayısıyla,
özellikle olağanüstü halin sürdürüldüğü illerimizde, Devletin
güvenilirliğinin ve saygınlığının halel görmemesi
için, özellikle bugünden başlayarak, bugünden tezi yok, Devlet gücünün
kötüye kullanılması olaylarının üstüne gitmenin
zamanıdır; bu zaman gelmiştir ve geçmektedir.
Ülkemizi
bölmeye yönelen terör örgütüne karşı büyük bir özveriyle mücadele
eden güvenlik güçlerimizin çabalarını takdir ve şükranla
karşılıyoruz. Ancak, yalnızca güvenlik önlemleriyle
sınırlı kalarak terörün kökünü kurutmak, terörün kötüye
kullandığı hoşnutsuzluk ortamını sona erdirmek
mümkün değildir.
Körfez
Savaşından beri, yanlış dışpolitika uygulamalarıyla
ağırlaşan bölgesel koşullar düzeltilmedikçe, Kuzey
Irak’taki otorite boşluğunun, silahlı çeteler tarafından
doldurulması engellenemedikçe ve bizim Doğu Anadolu ve Güneydoğu
Anadolu Bölgelerimiz, uluslararası bağlantılarla nefes alabilir
duruma getirilmedikçe, bu bölgelerimizdeki toplumsal ve ekonomik koşullar
da iyileştirilemez, bölücü terörün de kökü kazınamaz.
Demokratik
Sol Parti olarak biz, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’daki güvensizlik
ortamının kökten düzeltilmesi için, ekonomik ve toplumsal koşulların
mutlaka düzeltilmesi gerektiğini düşünüyoruz.
Devlet ve
devletçe özendirilecek olan özel girişimcinin Doğu ve Güneydoğu
Anadolumuza yatırıma yönlendirilmesi gerekir. Özellikle devletin,
öncü ve doğurgan yatırımlarla, bölgedeki istihdam ve üretim
sorunlarına bir an önce çözüm oluşturması gerekir. Okulsuz ve
işsiz gençler, eğitimsizlikten de, işsizlikten de
kurtarılmalıdır. Bölücü terör, feodal yapının
yarattığı eşitsizlikten, işsizlikten, yoksulluktan,
eğitimsizlikten beslenir. Devlet, buna çare bulmalıdır.
Hükümetler,
olağanüstü hali olağanlaştırma gayretleri yerine, devletin
bütün olanaklarını Doğu ve Güneydoğu Anadolu’daki olumsuz
ekonomik ve toplumsal koşulları değiştirmek için
kullanmalıdır. Biz, Demokratik Sol Parti olarak bunları
söyleyebiliyoruz; çünkü -Sayın Genel Başkanım Bülent Ecevit’in
deyimiyle- feodal yapıya hâkim olanlara, bizim diyet borcumuz yoktur. (DSP
sıralarından alkışlar)
Bütün bu
neden ve gerekçelerle, Demokratik Sol Parti Grubu olarak, olağanüstü hal
uygulamasının yeniden uzatılmasında bir yarar
görmediğimizi belirtir, Yüce Meclisi saygıyla selamlarım. (DSP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Demokratik Sol Parti Grubu adına konuşan İzmir Milletvekili
Sayın Şükrü Sina Gürel’e teşekkür ediyorum.
Gruplar
adına, üçüncü sırada, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu sözcüsü
konuşacak.
Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına, Bursa Milletvekili Sayın Yahya
Şimşek; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Konuşma
süreniz 20 dakikadır.
CHP GRUBU
ADINA YAHYA ŞİMŞEK (Bursa) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; olağanüstü hal uygulamasının 4 ay
süreyle yeniden uzatılmasına ilişkin Başbakanlık
tezkeresi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüş ve
düşüncelerini aktarmak için söz almış bulunmaktayım;
sizleri, şahsım ve Grubum adına saygıyla selamlıyorum.
Benden
önceki değerli konuşmacı Sayın Sina Gürel’in de
belirttiği gibi, olağanüstü hal, bugün de uzatılırsa, 42
nci kez, Türkiye Büyük Millet Meclisinde uzatılmış olacak; yani,
42 defadır, bu konu, bu Mecliste görüşülüyor ve Anayasanın 120
nci maddesine göre de uzatılması isteniliyor, uzatılıyor.
Galiba, 42
defadır, bu uzatılma durumu, sadece ve sadece,
halkımızın, Anayasanın 120 nci maddesinin ne olduğu
konusunda bilinç sahibi olması sonucunu doğurdu; yani, şimdi
“Anayasanın 120 nci maddesi nedir” diye kime sorsanız, hemen,
cevapları hazır “olağanüstü hal uygulaması” diyebiliyorlar.
Aslında,
Anayasının 120 nci maddesindeki olağanüstü hal uygulaması,
bize göre, bu şekliyle, olağanüstü hal uygulaması anlamında
değil. Anayasanın 120 nci maddesinde ifadesini bulan, olağanüstü
hal uygulaması, hepinizin bildiği gibi, geçici bir zamanla
sınırlıdır; ancak, 42 defa uzatılmış;
neredeyse, sıkıyönetimlerle birlikte, onyedi, onsekiz yıldan
beri devam eden bu uygulamanın geçici bir uygulama olduğunu söylemek
ve Anayasanın 120 nci maddesine uyan bir uygulama olduğunu
belirtmenin hukuk mantığıyla bağdaşır bir
yanı bulunmamaktadır; ama, ne yazık ki, Anayasanın 120 nci
maddesinde ifadesini bulan bu olağanüstü hal uygulamasıyla ilgili
yasal yollara; yani, Anayasaya aykırılığı da iddia
edilemediğinden, Anayasanın geçici 15 inci maddesi gereğince
yasal yolları da denemek olanaklı olmamakta; dolayısıyla,
Güneydoğu ve Doğu Anadolu’da uygulanan olağanüstü hal
uygulaması, onsekiz yıldan bu yana olağan hal uygulamasına
dönüşmüş bulunmaktadır.
Galiba,
Türkiye Büyük Millet Meclisi de, artık, bunu, olağan olarak kabul
etti ki -yine bir konuşmacı arkadaşımın
belirttiği gibi- şurada, böylesine ciddî bir konunun
tartışıldığı şu ortamda, çok az sayıda
milletvekili arkadaşımız hazır bulunuyor. Geçmiş
dönemleri hatırlıyorum -o zaman milletvekili değildim- SHP-DYP
Koalisyon ortaklığı döneminde, olağanüstü hal
uygulaması gündeme geldiğinde, şu Meclisin sıraları
tıklım tıklım oluyor ve bayağı canlı tartışmalara
sahne olunuyordu; ama, bu, olağanlık arz etmiş olsa gerek ki,
pek ilgi bulamıyor. Sanıyorum, oylamaya yakın yine
kalabalıklaşacağız; çünkü, anlaşılan o ki,
herkesin oyu hazır; gelecek, burada, oylama konusunda görevini yapacak ve
işi de bitmiş olacak.
Değerli
milletvekilleri, olağanüstü hal uygulamasının anayasal bir
yönetim şekli olduğunu Sayın Bakan ifade ettiler; doğru.
Anayasada yer almış; ama, biraz evvel saydığım
gerekçelerle, Anayasanın ruhuna aykırı bir gelişme
göstermiştir. Her defasında, olağanüstü halin
uzatılması gündeme geldiğinde, yetkili bakanlarımız
kürsüye çıkıyor, diyorlar ki “Güneydoğu ve Doğu Anadolu’da,
PKK bölücü terör örgütüne karşı yürütülen operasyonlar etkin sonuçlar
doğurmuş ve terörün beli kırılmıştır. Çok az
bir şey kalmıştır. Bir kez daha
uzatıldığı zaman, o işin de üstesinden gelinecektir.”
Geçen, bu kadar
süre içerisinde, elbette ki olumlu yönde mesafeler alınmaktadır;
ancak, çok az bir şey kalmış ise, az kalan bu şeyle
mücadele edebilmek, acaba, demokratik kurallar içerisinde söz konusu olamamakta
mıdır ki, hâlâ, olağanüstü halin 4 ay süreyle daha uzatılması
gündeme gelmektedir? Bize göre, orada, bir an evvel demokrasiye geçiş; o,
çok az kalmış denilen terör örgütünün de sonu olacaktır.
Gerek Türk
Silahlı Kuvvetlerimiz, gerekse diğer güvenlik güçlerimiz, bugüne
kadar, kendilerine düşeni, cansiparane bir şekilde, büyük özveriyle
yerine getirdiler; canlarıyla ödediler, kanlarını akıtarak
yerine getirdiler. Bu uğurda canlarını yitirenlere
Tanrı’dan rahmet diliyoruz, geride bıraktıkları ailelerine
başsağlığı diliyoruz. Diliyoruz ki, bundan böyle, bu
tür olaylar gelişmez, yeni yeni acılar da yaşamayız.
Olağanüstü
halin 4 ay süreyle uzatılması konusu gündeme geldiğinde; daha,
bundan birkaç gün önce -ki, bugünkü gazetelerde de yer almış-
Sayın Başbakan ile Sayın Başbakan
Yardımcısı, terörün sona erdiğini belirtiyorlar; oysa,
Genelkurmay Başkanı Sayın İsmail Hakkı Karadayı
“tamamen bitmiş değil; ama, en düşük düzeye indirildi” diyor.
Galiba, bu ikinci açıklama daha doğru, daha gerçekleri ifade ediyor.
Tabiî, Sayın Başbakan ile Sayın Başbakan
Yardımcısının her konuda, bugün söylediklerinden yarın
vazgeçiyor olmaları, bu konuda söylediklerinin de doğru olup
olmadığı konusunda gerçekten tereddüt yaratıyor;
söylediklerinin hangisi doğru hangisi yanlış... Sanıyorum,
bu konunun aydınlanması yakında sona erecek; çünkü, dışarıdan
getirilmeye çalışılan o yalan makinelerini; sanıyorum,
doğru olup olmadıklarını; onların,
sağlıklı olup olmadıklarını -Sayın Mustafa
Yılmaz’ın önergesinde de belirttiği gibi- öncelikle onlar
üzerinde denemek suretiyle, bu gerçeği tespit etmek mümkün olacaktır.
HASAN GÜLAY
(Manisa) – Makineyi de bozar onlar!..
YAHYA
ŞİMŞEK (Devamla) – Değerli Başkanım, değerli
arkadaşlar; elbette ki, mücadeleler, terör olaylarını belirli
bir noktaya getirmiştir; ancak,
olaya, sadece terör boyutuyla bakmak da yeterli değildir.
Yaklaşık
onsekiz yıldan bu yana olağanüstü hal uygulaması içinde bulunan
yörelerimizde yaşayan insanların durumu ne haldedir... Her
defasında, bu konular, değişik şekilde dile getiriliyor.
Biraz evvel, İktidar Partisi adına konuşan değerli sözcü
arkadaşımız, oranın ekonomik sorunlarıyla ilgili
çözümler konusunda da önemli mesafeler alındığını;
ekonomik tedbirlerin de terörle mücadeleyle birlikte yürütüldüğünü ifade
etmiş; ancak, Olağanüstü Hal Bölge Valisinin, yine, birkaç gün önce
gazetelerdeki açıklamalarında, bölgede, 3 bine yakın köyün
güvenlik nedeniyle boşaltılmış olduğunu; bu köylerdeki
insanların göç ettikleri yerlere de buradaki sorunlarını
taşıdıklarını ifade etmiştir. Bu konudaki hangi
resmî açıklamalar doğru; bunun da, halkımız tarafından,
Meclisimiz tarafından, öncelikle ve özellikle bilinmesi gerekir. Gerçekler
neyse burada açıklanmalıdır; artık, bu konuda, halktan,
gerçeklerin saklanması için hiçbir neden kalmamıştır.
Orada,
insanların evleri boşaltılıyor, arazilerine el konuluyor;
ama, hiçbir ödeme yapılmadığı gibi, göç ettikleri yerlerde
de, sorunların çözülmesi için hiçbir yardımda bulunulmuyor.
Çöplüklerden ekmek toplayan insanların, dağıtılan gıda
maddelerinden yararlanmak için birbirlerini ezenlerin
varlığını -ki, Hakkâri ve Diyarbakır bunun en somut
örnekleridir- televizyon ekranlarından izliyoruz.
Devlet,
hiçbir zaman, yurttaşlarını kaderleriyle baş başa
bırakmamalıdır; onlara, her an, her zaman sahip çıkmak
zorundadır. Göç nedeniyle bölgedeki kentler alabildiğine
kalabalıklaşmış, Diyarbakır 1,5 milyon, Van 800 bin,
Hakkâri 100 bin nüfuslu kent haline gelmiş, bu kentlerdeki belediyelere
Hazineden yardım daha önceki nüfusa göre verildiğinden, bölgedeki
belediyeler, borca ve sorunlara batırılmıştır.
Neredeyse, bu belediyeler, personel maaşlarını bile ödeyemez
duruma gelmiştir. Altyapı hizmeti yürütülmediğinden, salgın
hastalık sağlığı tehdit eder boyutlara
varmıştır. Göç nedeniyle artan kent nüfusu saptanarak,
yardımlar, mutlaka, bu saptamalara göre yapılmalıdır.
Boşaltılan
köylerdeki okuma çağındaki çocuklar ne yapıyor? Eğitim
sorunları büyük açmazlarla karşı karşıya. Eğitim
sorunlarına çözüm bulunmalı, aksi takdirde, ileride, bunlar, terörü
besleyen, teröre eleman kazandıran kaynakları
oluşturacaktır. Okulların kapatılıp kışla
yapılması uygulamalarına da, derhal son verilmelidir.
Bu yörelerde
işsizlik çığ gibi büyümüştür. Köyünden,
toprağından edilen insanlar, işsizler ordusu
oluşturmuştur. DYP-SHP Koalisyonu döneminde, bu insanlardan, Köy
Hizmetleri, DSİ, İller Bankası, Bayındırlık ve
Karayollarına alınan olağanüstü hal bölgesi geçici
işçilerinin, ne yazık ki, işine son verilmiş; binlerce
işçi açlığa terk edilmiştir. Mutlaka ve mutlaka bu
insanların tekrar işe alınmaları
sağlanmalıdır.
Olağanüstü
hal bölgesinde bulunan yerlerde, partilerin, aşiret reisleriyle angajmana
girmesi, feodal yapının güçlenmesine neden olmaktadır. Bir de,
aşiretlerdeki insanların, hemen hemen tümünün, koruculuk göreviyle
görevlendirilmiş olması, oradaki feodal yapıyı daha da
güçlendirmektedir. Bunların, Güneydoğu ve Doğu Anadolu’da, PKK
ile mücadele ederken, birçok suçlara da adlarının
karışmış olması; birçoğunun mahkemeler önünde
yargılanıyor ve bir kısmının da cezalar almış
olması, bunun en somut kanıtıdır. Bir an önce, demokratik
ortama geçilmelidir.
Yargı
hizmetlerinden yararlanma olanakları da kısıtlanmış;
cezaevleri dolup taşmıştır. Özellikle Diyarbakır
Devlet Güvenlik Mahkemelerinde duruşmaları olan tutuklular, Muş,
Mardin, Gaziantep, Batman, Siirt cezaevlerinden duruşmalara getirilmekte;
duruşma sonrası tekrar aynı cezaevlerine götürülmektedir.
Tutuklu yakınları da bu nedenle perişan durumdadırlar.
Ayrıca, tutuklular, bu tür uygulamaların zorluğundan dolayı
gerekli savunmalarını da yapamamaktadırlar; mağdur
olmaktadırlar. Davaları da yıllarca sonuçlanamamaktadır.
Bir taraftan
bu gerçekler yaşanıyor; diğer taraftan, bu gerçeklere
rağmen, olağanüstü halin bir kez daha uzatılması isteniyor.
Bilinen o ki, görünen o ki, olağanüstü hali bir kez daha uzatmak,
olağanüstü hali bundan sonra uzatmayacağız anlamına
gelmeyecektir; çünkü, konuşan tüm ilgililer, tüm yetkililer “az
kaldı, belini kırdık, bitiriyoruz” demelerine karşın
“şu kadarlık bir süre sonra tamamen bitecektir” gibi bir sözü de
verememektedirler; yani, bu uzatma son bir uzatmadır şeklinde söz de
söyleyememektedirler. Geçmişte, gerçi “son bir kez daha uzatalım”
demiş olanlar da vardı; ama, o son, ne yazık ki, bir türlü
gelemedi; yine uzatıyoruz. Herhalde, bu gidişle, daha çok kez,
buralarda, bu söylediklerimizi söylemek durumunda kalacağız.
Değerli
arkadaşlarım, eğer, gerçekten terörün beli
kırıldıysa ve asgarî düzeye düşürüldüyse, tabiî ki,
varılan bu nokta sevindiricidir. Bu uğurda şehit
olanlarımız, yani Silahlı Kuvvetler mensupları ve güvenlik
güçlerimiz kendilerine düşeni yapmıştır. Şimdi,
inanıyorum ki; artık, görev biz siyasetçilerdedir. Gelin, biz de,
yıllardan beri esirgediğimiz demokratik haklarını,
Güneydoğu ve Doğu Anadolu insanına bir an önce verelim. (CHP ve
DSP sıralarından alkışlar)
Değerli
Başkan, değerli arkadaşlarım; olağanüstü hali bir an
evvel bitirelim de, Güneydoğu Anadolu’da ve Doğu Anadolu’da bir an
evvel ekonomik olağanüstü hal ilan edelim. Oranın ekonomik
açıdan kalkınması için elimizde gelen çabayı bir an önce
gösterelim. Olağanüstülük olacaksa, ekonomik kalkınma anlamında
olağanüstü hal söz konusu olsun. Bu gelişmeler olmadıkça, bugün
“hafiflettim” dediğiniz; bugün “yok ettim” dediğiniz “belini
kırdım” dediğiniz terörü, o ortamı koruduğunuz sürece,
tamamen yok etmeniz de söz konusu olmayacaktır. Artık,
yatırım alanları açılmalıdır, devletimiz oradaki
insanlarımıza şefkatle kollarını açmalıdır.
Korucuların
terörle mücadele konusunda çok başarılı sonuçlar
almadıklarını, tersine, orada, hem feodal yapıyı
güçlendirdiklerini hem de birçok suça katıldıklarını biraz
evvel söyledim. Artık, mademki terörün beli kırıldı, önemli
mesafeler alındı; gelin, korucuları da bir an evvel tasfiye
edelim.
Ayrıca,
bu yörede yerlerinden yurtlarından olan insanlara, devlet, maddî
tazminatını bir an evvel ödesin. Terörle Mücadele Yasasının
8 inci maddesinin mutlaka değiştirilmesi gerektiğini ifade etmek
istiyorum. Oradaki insanların tekrar yerleşimlerini sağlamak,
iskânlarını sağlamak için, devlet, her türlü yardımı,
her türlü tedbiri bir an evvel almak durumundadır...
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Sayın Şimşek, konuşmanızı tamamlayın
efendim.
YAHYA
ŞİMŞEK (Devamla) – Bunun dışında, resmî dil
Türkçedir, elbet bu değiştirilemez. Orada yaşayan
insanların da kendi dilleriyle konuşmasına, artık, izin
verilmelidir; kendi kültürlerini geliştirmesine izin verilmelidir.
Bu duygu ve
düşüncelerle, Yüce Meclise saygılar sunuyorum. (CHP ve DSP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Cumhuriyet Halk Partisi adına konuşan, Bursa Milletvekili
Sayın Yahya Şimşek’e teşekkür ediyorum.
Sırada,
Anavatan Partisi Grubu adına, Eskişehir Milletvekili Sayın
Mustafa Balcılar’ın konuşması var.
Buyurun
Sayın Balcılar. (ANAP sıralarından alkışlar)
Konuşma
süreniz 20 dakikadır.
ANAP GRUBU
ADINA MUSTAFA BALCILAR (Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekillerim;
bu Koalisyon Hükümeti tarafından, hiçbir tedbir alınmadan; ileriye
dönük ve ne zaman kaldırılacağı konusunda hiçbir taahhütte
bulunulmadan, olağanüstü halin ikinci kez uzatılmasına
ilişkin tezkere üzerinde, Anavatan
Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi
saygılarımla selamlarım.
Değerli
milletvekilleri, DYP sözcüsü arkadaşımızı
konuşmasındaki “bunu, tekrar
uzatmak düşüncesiyle önünüze getirmekten üzüntü duyuyorum” ifadesinden
dolayı; kabahatlerinin bilinci içerisinde olduklarından dolayı
kutluyorum.
Bu arada,
Hükümet adına konuşan Sayın Bakan bazı bilgiler verdiler;
ama, biz, muhalefet partileri olarak, yeterli bilgi sahibi olma imkânına
sahip değiliz. Biz, ancak, medya bilgileriyle bilgilenebiliyoruz ve bu tür
uzatılma taleplerinde, Hükümetin daha detaylı bilgi vermesini,
Meclisi, parti gruplarını bilgilendirmesini bekliyoruz. Mesela,
konuşmasında hiç kapalı okullardan bahsetmedi; acaba,
Güneydoğuda, olağanüstü hal bölgesinde, mücavir alanında bütün
okullar açık mı?! Sayın Bakan, hiç
boşaltılmış köylerin sayısından bahsetmedi;
acaba, olağanüstü hal bölgesinde, mücavir alanında, hiç,
boşaltılmış köy yok mu?! Dolayısıyla, bu
bilgilerin eksik olduğunu ifade etmek isterim.
Değerli
milletvekilleri, 1978’de, bir dernek statüsüyle kurulan PKK, 1984’te Eruh,
Şemdinli baskınlarıyla, kanlı bir terör örgütü
olduğunu ispatlamıştır. Zaman içerisinde dış
mihrakların da, dış devletlerin de, dış güçlerin de destekleriyle
azan ve artan ölçüde terör faaliyetlerini, özellikle güneydoğu bölgemizde
devam ettirmiş, zaman zaman bu eylemler büyük şehirlerin
varoşlarına kadar taşmıştır.
Beşikteki
çocuktan, yetmiş yaşındaki ihtiyara kadar, çoluk çocuk demeden
insanları gaddarca öldüren bu terör örgütü, özellikle “ben, bir Kürt
devleti kurmak istiyorum” demesine karşın, çoğunlukla
güneydoğu bölgesinde Kürt kökenli vatandaşlarımızın
yüksek oranda yaşaması dolayısıyla, en fazla da Kürt
kökenli vatandaşlarımızı öldürmektedir; bunu,
vatandaşımıza anlatmamız gerekmektedir.
Bölge
halkı, genelde, devletinin yanındadır, misakımillî
hudutlarına saygılıdır; ama, terör olayı -bütün
dünyada olduğu gibi- korku ve sindirmeyle vatandaşı yanına
alma gayesiyle hareket eden bir sistemdir; burada, devlet, etkili
olmadığı takdirde, vatandaşına güven veremediği
takdirde, bazı vatandaşlarımızın da, istemeye
istemeye, korkudan, bu terör örgütüne yardımcı olduklarını
görürüz.
Güneydoğu
bölgemizde okulların kapatılmasına sebep olan,
öğretmenlerimizi öldüren, kamu binalarına ve kamu malzemelerine
sabotajlar yapan bu terör örgütüne, devletin ve bütün
vatandaşlarımızın, partilerin, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin bir millî politika içerisinde, karşı koyması
gerekmektedir.
Devlet
güvenlik güçlerimiz, başta Türk Silahlı Kuvvetleri olmak üzere,
görevlerini, cumhuriyet hükümetleri döneminde, layıkı veçhile
yapmışlardır. Eksi 40 derecede, dağın
başında, en ücra yerlerde, vatandaşlarımızın,
bizlerin, burada güvenliği için; sağlıklı, salim bir şekilde
yaşabilmemiz için şehit olmuşlardır, kanlarını
akıtmaya hazır bir şekilde hareket etmişlerdir. Bugüne
kadar, bu konuda, bu gayede, bu uğurda şehit olmuş olan tüm
Silahlı Kuvvetler mensuplarımıza, polislerimize, geçici köy
korucularımıza, vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet,
ailelerine başsağlığı dilemeyi bir görev olarak
görüyorum.
Değerli
milletvekilleri, 1983’te Anavatan Partisi iktidara geldiğinde, bölgedeki
idare şekli, sıkıyönetimdi. Zaman içerisinde, bazı
partilerin -zaman zaman bu görüşmelerde- Anavatan Partisi hiçbir şey
yapmadı gibi tenkitlerine rağmen, olayın sosyal, ekonomik ve kültürel
boyutları düşünülmek suretiyle, bazı tedbirler aldık. Bu
tedbirler sayesinde, 1987 yılında, sıkıyönetimden, daha
yumuşak bir anayasal idare şekli olan olağanüstü hale geçme
imkânını Anavatan Partisi sağlamıştır.
Bu dönemde,
Terörle Mücadele Kanunu çıkarılmıştır; Olağanüstü
Hal Bölge Valiliğiyle ilgili mevzuat çıkarılmış ve
uygulamaya konulmuştur; Olağanüstü Hal Jandarma Asayiş Bölge
Komutanlığı kurulmuştur; geçici köy koruculuğu,
bugünkü bütün dejenerasyonuna rağmen, kurulmuştur ve -bu tarihe kadar
da değişik koalisyon hükümetleri kaldıramadığına
göre- gereklidir; dolayısıyla, Anavatan Partisi doğrusunu
yapmıştır. Özel timler -askerde ve jandarmada- yine Anavatan
Partisi döneminde kurulmuştur; Pişmanlık Yasası
çıkarılmıştır; 141 inci, 142 nci ve 163 üncü maddeler
kaldırılmıştır; az önce, konuşmacı
arkadaşlarımızın ifade ettiği, Kürtçe konuşma
yasağıyla ilgili 2932 sayılı Kanun
kaldırılmıştır; tüm güvenlik güçlerimize, bölgenin
şartlarına göre, o bölgede, PKK’nın anlayacağı güçte,
konumda mücadele verebilmesini sağlayacak şekilde -teçhizat yönünden,
silah yönünden, her yönden- gerekli destekler verilmiştir.
Devlet
yatırımları devam etmiş, bölgede teşvikler
artırılmış, telekomünikasyon ilk önce bu bölgeden
başlatılmıştır. 1984’ten öncesini düşünün;
batıda bile, bir ilçeden ile telefon edebilmek için bir saat, iki saat
beklenilmek durumundayken, bugün, teknolojinin en üst seviyedeki
telekomünikasyon sistemi, Türkiye’ye Anavatan döneminde getirilmiş ve
öncelikle bu bölgeden başlatılmıştır. Elektrifikasyon,
keza, yine, öncelikle bu bölgeden başlatılmıştır.
Şırnak,
Batman il yapılmıştır.
Bu bölgede
çalışan personele güvenlik tazminatı getirilmiş, televizyon
izleme oranı yüzde 60’tan yüzde 95’e
çıkarılmıştır.
GAP Projesi,
dolar bazında yüzde 85-90’ı ANAP döneminde harcanarak belli bir
seviyeye getirilmiştir.
Bölgeye 90
bin kadro ayrılmış, sınır ticareti, Irak
Savaşına kadar devam ettirilmiştir.
Değerli
milletvekilleri, Anavatan Partisi (1983-1991) döneminde bunlar yapılarak,
sıkıyönetimden olağanüstü hale, yani daha yumuşak bir idare
şekline geçilmiş; olağanüstü hal kapsamında olan il
sayıları yavaş yavaş azaltılmaya
başlanmış ve vatandaşa da kamuoyuna da zaman içerisinde
olağanüstü halin kaldırılacağı mesajı
verilmiştir; ancak, olağanüstü halin uzatılmasıyla ilgili
taleplerimize, o tarihteki muhalefet partileri, katı muhalefet
anlayışıyla, makul olmayan gerekçeler göstermek suretiyle
tamamen karşı çıkmışlar, Olağanüstü Hal Bölge
Valiliğine, özel time, geçici köy koruculuğuna karşı
olduklarını ifade etmişlerdir.
Yıl
1991 olmuş, Anavatan Partisi muhalefette; bunu söyleyenler, o tarihte
tenkit edenler ve “biz gelirsek bunları kaldıracağız”
diyenler, “biz gelirsek olağanüstü hali kaldıracağız”
diyenler iktidar olmuşlar, koalisyon hükümeti kurmuşlar; ama, ne
görmüşüz; bir (u) dönüşü!.. Daha evvelki söylediklerini, ekonomik
konularda olduğu gibi, yine unutmuşlar; yine, olağanüstü halin
devamıyla ilgili taleplerle Meclise gelmişler ve Anavatan Partisi, o
zaman “biz sorumlu mahalefetiz” demiş; 1995’in altıncı
ayına kadarki bütün uzatma taleplerine müspet oy vermiş,
desteklemiş; ama, ANAP sözcüleri burada, bu kürsüde, vatandaşa, o
tarihteki koalisyon hükümetlerine demiş ki: “Bizi tenkit ediyordunuz
zamanında, Anavatan Partisi olarak getirdiğimiz tedbirleri tenkit
ediyordunuz, ‘bu tedbirleri değiştireceğiz,
kaldıracağız ve daha sonra da olağanüstü hali
kaldıracağız’ diyordunuz. Bu getirdiğimiz tedbirlerden
hangisini değiştirecekseniz, biz, destek olmaya hazırız.
1995’e kadar, o tarihteki koalisyon hükümetinin ortakları, Anavatan
döneminde getirilen bir tane tedbiri değiştirememiştir; çünkü,
Anavatan Partisi döneminde getirilen tedbirler, gerekli tedbirlerdi, terörle
mücadelede faydalı tedbirlerdi, doğru tedbirlerdi;
değiştirememeleri de ANAP’ın yaptıklarının
doğru olduğunu tespit ve tescil etmiştir.”
1995’in
altıncı ayına kadar, daha evvel katı muhalefet
yapanların tersine, sorumlu muhalefet anlayışıyla
bunları söylemişiz, tenkit etmişiz; hükümet adına
konuşmacılar ve ilgili hükümet yetkilileri hiçbir öneri
getirmemişler, hiçbir değişiklik yapmamışlar, her
seferinde “son defa, son defa” diye uzatma talepleriyle gelmişler. Yine,
sorumlu muhalefet anlayışıyla, madem sizin tedbirleriniz yok,
ilave tedbir olarak da biz, Anavatan Partisi olarak, İl İdaresi
Kanunu gibi, Terörle Mücadele Kanunu gibi, 6136 sayılı Ateşli
Silahlarla İlgili Kanun gibi, 442 sayılı Köy Kanunu gibi
kanunlarda değişiklikler yapılması halinde, olağanüstü
hal bölgesinde, olağanüstü halin kaldırılması halinde bir
boşluk doğmayacaktır, dolayısıyla, bu kanunları getirmeniz
halinde biz size destek olacağız taahhüdünde de bulunmuşuz. Buna
rağmen de hiçbir öneri gelmemiş, yine uzatma talepleri devam edince,
hükümeti ikaz etmek amacıyla, 1995’in altıncı ayındaki
uzatmada ANAP olarak ilk defa ret oyu kullanmışız.
1995
seçimlerinden evvelki -onbirinci aydaki- uzatmada, seçimin
sağlıklı bir ortamda yapılabilmesi, güvenli bir ortamda
yapılabilmesi için yine müspet rey vermişiz.
1995
seçimleri olmuş, bu sefer ANAP’la DYP bir Koalisyon Hükümeti kurmuş.
ANAP-DYP Koalisyonu üçüncü ayın 13’ünde güvenoyu alabilmiş;
olağanüstü halin süresi 18.03.1995’te doluyor, üç gün süre var... Güvenoyu
almışız, üç gün sonra olağanüstü halin süresi dolacak,
ayın 14’ünde uzatma talebiyle gelmişiz; ama gelirken, bugünkü
Hükümetin yaptığı konuşma gibi, bugünkü İktidar
Partileri yetkililerinin, sözcülerinin yaptıkları konuşma gibi,
yuvarlak laflarla geçiştirmemişiz; dün biz muhalefette size ne
diyorsak -şu şu kanunların çıkarılması halinde
olağanüstü halin kalkmasında bir boşluk doğmayacak, altyapının
yapılması halinde olağanüstü hal kaldırılabilir-
devran döndü, biz iktidar olduk, bu dediklerimizi yapacağız ve
olağanüstü hali kaldıracağız diye taahhütte
bulunmuşuz, ilgili bakanımız taahhütte bulunmuş, ben o gün
sözcüymüşüm, ben aynı taahhütte bulunmuşum. Süre yedinci ayda
dolacak; fakat, İçtüzükle ilgili Meclis kararının iptal edilme
ihtimaline binaen, altıncı ayda, biz, uzatma talebiyle tekrar geldik;
ama, o zaman dedik ki, biz, şu şu şu kanun tasarılarını
Meclise sevk ettik, 442 sayılı Köy Kanununda değişiklik
yapılmasıyla ilgili tasarıyı Meclise sevk ettik, İl
İdaresi Kanununda değişiklik yapılmasıyla ilgili
tasarıyı Meclise sevk ettik, Kimlik Bildirme Kanununda değişiklik
yapılmasıyla ilgili tasarıyı Meclise sevk ettik, 6136
Sayılı Ateşli Silahlar ve Bıçaklar Hakkında Kanununda
değişiklik yapılmasıyla ilgili tasarıyı Meclise
sevk ettik; süre dolmadan evvel, boşluk doğmasın diye, zorunlu
olarak bir uzatma talebiyle geliyoruz; taahhüdümüzün takipçisiyiz, bundan
sonraki uzatmada biz kaldıracağız.
Aradan zaman
geçmiş; zaten, TEDAŞ, TOFAŞ oylamalarıyla hükümet
düşürülme aşamasındayken, yine, Anayasa Mahkemesinin
kararıyla hükümet istifa etmek durumunda kalmış ve bugünkü
Koalisyon Hükümeti kurulmuş.
Sekizinci
ayda Meclis olağanüstü toplantıya çağrılmış.
İşte bizim sevk ettiğimiz, olağanüstü halin
kaldırılması halinde, o bölgede idarede boşluk
doğmayacak şekilde bizim hazırlayıp Meclise sevk
ettiğimiz, valilere yetki vermeden tutun da diğer kanunlarla ilgili
altyapı kanun tasarıları Yüce Meclisimiz tarafından kabul
görmüştür, kanunlaşmıştır, altyapıyla ilgili
problem kalmamıştır.
Biz
iktidardayken, Refah Partisi sözcüleri -zabıtlar oradadır; diğer
konuşmacı arkadaşlarımız da ifade etti-
demişlerdir ki: “Biz, iktidar olalım, bir gün dahi
tutmayacağız, olağanüstü hali kaldıracağız.”
Demediniz mi Sayın Refah Partililer?
ZEKİ
ERGEZEN (Bitlis) – Dedik...
MUSTAFA
BALCILAR (Devamla) – Ama, o, o zamandı...
Öbür
taraftan, DYP’nin Sayın Genel Başkanı “bu terör ya bitecek ya
bitecek... Sıra ekonomiye geldi” gibi ifadeler, sloganlar
atmıştır. O da doğru mu efendim?
ALİ
RIZA GÖNÜL (Aydın) – Doğru... Doğru...
MUSTAFA
BALCILAR (Devamla) – Bu iki parti; yani, terörün bittiğini;
dolayısıyla, olağanüstü hale gerek
kalmadığını ifade eden Doğru Yol Partisi ile, bir gün
dahi olağanüstü hali devam ettirmeyeceğiz diyen Refah Partisinin
kurduğu Koalisyon Hükümeti, 1996’nın onbirinci inci ayında
Meclise uzatma talebiyle gelmiştir. Bu iki partinin o günkü sözcülerinin
konuşmaları 20 dakika devam edememiştir, 5 dakikada
bitmiştir; çünkü, mahcubiyetleri vardı; ama, biz, Anavatan Partisi
olarak, yine, sorumlu muhalefet anlayışıyla grup kararı
almadık, parti grubumuzu serbest bıraktık, hükümete bir avans
verdik. Bu Hükümetin ikinci kez uzatma talebidir bu. Altyapı
dediğimiz konularla ilgili kanunlar
çıkarılmıştır; muhalefet olarak kendilerine gerekli
avans verilmiştir. O müzakerelerde “almak istediğiniz başka
tedbirler varsa, biz, bu tedbirler konusunda size destek olmaya
hazırız; her türlü kanunî düzenlemede ve uygulamada varız”
demişizdir. Buna rağmen, bu Koalisyon Hükümetinin hâlâ
olağanüstü halin uzatılması talebiyle gelmesi, daha evvelki
sözlerinden rücu etmeleri, “u” dönüşü yapmaları bizi ilgilendirmez;
biz, muhalefet olarak görevimizi, gerekli özveriyi yapmışız.
Değerli
milletvekilleri, bölge, konuşmacı arkadaşlarımın da
ifade ettiği gibi -hele 1978’i sayarsanız- onsekiz yıldır
buna benzer idareyle; yani, olağan olmayan idare şekliyle
yönetiliyor. Bu bölgede, bu idare şekli olağan halde
karşılanmaya başlanmıştır. Oysa, getirilen İl
İdaresi Kanunuyla herhangi bir yasal boşluk
kalmamıştır. Olağanüstü hal
kaldırıldığı takdirde, idarî yönden, inzibatî yönden
herhangi bir problem olmayacaktır, bir boşluk olmayacaktır.
Sadece, olağanüstü hal tazminatıyla ilgili konularda, ekonomik konularda
bazı problemler olabilir. Bu konuyu, Maliye Bakanlığı kendi
idarî tasarrufuyla halledebilir, halledemediği takdirde, bir kanun
tasarısı getirmeniz
halinde, burada, Anavatan Partisi olarak ifade ve taahhüt ediyoruz ki, her
türlü desteği vermeye hazırız. Dolayısıyla, bu
olağanüstü halin...
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MUSTAFA
BALCILAR (Devamla) – Bir cümle Sayın Başkan...
BAŞKAN
– Sayın Balcılar, konuşmanızı tamamlayın efendim.
MUSTAFA
BALCILAR (Devamla) – Dolayısıyla, artık, bu olağanüstü
halin esprisi kalmamıştır. Olağanüstü halin, şu andaki
İktidar Partilerinin de daha evvelki taahhütleri doğrultusunda,
Anavatan Partisinin de ifade ettiği altyapıyla ilgili kanunların
çıkarılmış olması dolayısıyla terörle
mücadelede bir boşluk olması da söz konusu
olmadığından, Anavatan Partisi olarak, bugün olağanüstü
halin devamının gerekmediği, gerekliliğinin ortadan
kalktığı inancıyla, bu süre uzatma tezkeresine ret oyu
vereceğimizi ifade eder, Yüce Heyetinize saygılar sunarım. (ANAP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Anavatan Partisi Grubu adına konuşan Eskişehir Milletvekili
Sayın Mustafa Balcılar’a teşekkür ediyorum.
Değerli
arkadaşlarım, tezkere üzerinde, gruplar adına son
konuşmayı, Refah Partisi Grubu adına Bitlis Milletvekili
Sayın Zeki Ergezen yapacaklardır.
Buyurun
Sayın Ergezen. (RP sıralarından alkışlar)
Sayın
Ergezen, konuşma süreniz 20 dakikadır.
MEHMET
SEVİGEN (İstanbul) – Zeki Bey, sen oy vermeyeceksin, niye
konuşuyorsun?!
ZEKİ
ERGEZEN (Bitlis) – Bekle gör canım, bakalım ne diyeceğiz.
MEHMET
SEVİGEN (İstanbul) – Seni yakacaklar, bölgeye nasıl gideceksin?!
RP GRUBU
ADINA ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) – Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; olağanüstü halin dört ay daha uzatılmasıyla
ilgili tezkereyi görüşüyoruz.
Muhalefeti
dinlediğimiz zaman, gördük ki, muhalefet, doğu ve güneydoğu
olaylarıyla ilgili, olağanüstü halle ilgili
hazırlıksız; geçmişte olduğu gibi, birtakım
klasik ifadelerle, bir alışkanlıkla burada konuştu. Gönül
arzu ederdi ki, muhalefet, burada konuşmadan önce, güneydoğuya
gitsin, valilerle görüşsün, komutanlarla görüşsün, halkla
görüşsün; eksiler nelerdir, artılar nelerdir, getirsin buraya koysun.
Geçmiş yıllara oranla eğitimde iyileşme mi var,
kötüleşme mi var; geçmiş yıllara oranla sağlıkta
iyileşme mi var kötüleşme mi var; geçmiş yıllara oranla
-özellikle altı yedi aylık bu Hükümet döneminde- faili meçhul
cinayetlerde artma mı var, eksilme mi var; ekonomide düzelme mi var,
bozulma mı var... Gönül arzu ederdi ki, muhalefet, en azından,
müşahhas örneklerle, İktidara ışık tutacak,
İktidarı eleştirecek ve köşeye
sıkıştıracak bir bilgi birikimiyle buraya gelsin. Burada,
yumuşak koltuklarda oturup, televizyon ekranınından, gazete
kupürlerinden alınan bilgilerle doğu ve güneydoğu meselesini
değerlendirmek yanlıştır.
NABİ
POYRAZ (Ordu) – Sen ne iş yapıyorsun orada?!
ZEKİ
ERGEZEN (Devamla) – Bakın, biz, size söyleyelim: Geçtiğimiz dönem...
NABİ
POYRAZ (Ordu) – Sen ne iş yapıyorsun; yani, değişik bir
yöntem mi uyguluyorsun?!
ZEKİ
ERGEZEN (Devamla) – Bakın, ben, size, muhalefeti söyleyeyim...
NABİ
POYRAZ (Ordu) – Sen, bir defa, akıllı olsan, oraya
çıkmazsın; bölge milletvekilisin.
ZEKİ
ERGEZEN (Devamla) – Sayın milletvekilim, ben size söyleyeceğim ve
eleştireceğim.
MUSTAFA
GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) – Sen yap muhalefet!
ZEKİ
ERGEZEN (Devamla) – Bakın, Hükümeti ben eleştireceğim, siz
eleştiremezsiniz; eleştirecek yüreğiniz de yoktur. (ANAP
sıralarından gürültüler)
ABBAS
İNCEAYAN (Bolu) – Önce kendine bak!
ZEKİ
ERGEZEN (Devamla) – Ben eleştireceğim... Bakın, bekleyin...
Sabırlı olun...
Bakın,
biz, geçen dönem, 38 milletvekiliyken, her hafta güneydoğuya heyetler
gönderir, köy köy gezer, olağanüstü hal uygulamalarını,
devletin, hükümetin yaptığı yanlışlıkları,
halkın içine düşmüş olduğu sıkıntıları
değerlendirirdik ve burada, iktidar köşeye
sıkıştırılırdı. Muhalefet böyle olur.
Şimdi,
bizim kaderimiz...
NABİ
POYRAZ (Ordu) – Sen bölgeye nasıl gideceksin, onu söyle!
ZEKİ
ERGEZEN (Devamla) – Ben bölgeye gideceğim, hem de, ağa paşa gibi
gideceğim; bu sefer gittiğimde de dört tane geleceğim; sen size
söyleyeyim. (RP sıralarından alkışlar) Çünkü, benim
seçmenim bizi biliyor.
NABİ
POYRAZ (Ordu) – Bir git de gel bakayım...
ZEKİ
ERGEZEN (Devamla) – Bizim kaderimiz, hayatımız, çocukluğumuzdan
beri, olağanüstü hallerle, muhtıralarla, ihtilallerle veyahut da
sıkıyönetimlerle geçmiş, âdeta onlarla eşit hale
gelmiştir, yaşantımızın bir parçası
olmuştur. Bu anlayış, bu uygulamalar, insanımızın
karakterinin erozyona uğramasında etkili olmuştur; korkak,
ürkek, doğrular karşısında yalpalayan kişiliklerin
oluşmasına zemin hazırlamıştır; bu da, beraberinde,
güvensizliği getirmiştir.
HALİL
İBRAHİM ÖZSOY (Afyon) – Sen de mi öylesin?
ZEKİ
ERGEZEN (Devamla) – Olağanüstü hal çekilir gibi değil.
Olağanüstü hali, ancak, yaşayanlar bilir; olağanüstü halin
sıkıntılarını biz biliriz; çünkü, geçmişi bir
kenara bırakacak olursak, 1980’den beri olağanüstü hali biz
yaşıyoruz.
Olağanüstü
halde, kural ve kaidelerde bir keyfîlik vardır; birçok konu vicdanlara
havale edilmiştir. Düşünün, vatandaşımız, gece,
terörün baskısı, propagandası, talep ve tehditleri
karşısında kıvranırken, gündüz de, vakitli vakitsiz
sorgulamalar ve her şeyi emirle yaptırma anlayışıyla
karşı karşıyadır.
Terör,
geçmişte çok küçümsendi; hemen bu işi orduya havale ederiz ve üç
beş günde hallederiz zannedildi. Sizin hükümetiniz o zaman
işbaşındaydı. Birkaç ilde, en büyük gruplar, 10-15
kişilik gruplardı; ama, bu işin boyutunu göremediniz, terörle
mücadeleyi yanlış zemine oturttunuz; olağanüstü hal
şartlarını yanlış zemine oturttunuz ve
yanlış bir siyasetle, yanlış politika izlediniz ve bu da
yetmiyormuş gibi, terörü destekleyen komşularımızla
diyaloga geçerek terörün azaltılması yerine, âdeta,
komşularımızla düşmanlığı pekiştirmenin
yanlışlığını yaptınız. Sanki, terörü
destekleyen sadece Suriyeymiş, sadece Irakmış, sadece
İranmış gibi, Kıbrıs Rum kesimini gündeme
getirmediniz, ASALA’yı gündeme getirmediniz, Yunanistan’ı gündeme
getirmediniz, Rusya’yı gündeme getirmediniz; insan haklarında
sınıfta kalmış, yüzü kara Batı medeniyetini gündeme
getirmediniz.
Olağanüstü
halin sıkıntılarını biz yaşıyoruz.
NABİ
POYRAZ (Ordu) – Siz ne yaptınız?!.
ZEKİ
ERGEZEN (Devamla) – Oraya geleceğim; Hükümetin yaptığı
başarıları elbette anlatacağım; ama, bir
değerlendirme yapmam lazım.
Yol
yapacaksınız, karşınıza terör çıkıyor; köprü
yapacaksınız, terör çıkıyor; doktor tayin edeceksiniz,
terör ve olağanüstü halin şartları çıkıyor; tarlaya
gideceksiniz, olağanüstü hal yetkililerine haber vereceksiniz; dönerken,
yine haber vereceksiniz; köyden gelirken, köye dönerken
aranacaksınız. Bunları geçtiğimiz onbeş yıl için
söylüyorum. Örnekler vermek istemiyorum, genel ifadelerle değerlendiriyorum.
Doktor tayin edeceksiniz, ben gitmem diyecek; çocuklarımı mektepte
okutacağım; okul yok diyeceksiniz. İşte, Refah Partisi, bu
dediğiniz eksiklikleri orta yerden kaldırmanın
adımlarını atmıştır, tedbirlerini
almıştır.
ABBAS
İNCEAYAN (Bolu) – Bugüne gel, bugüne!..
ZEKİ
ERGEZEN (Devamla) – Bakın, sizin dönemde neler oldu... ANAP’ın ve
ortağımız ile Cumhuriyet Halk Partisinin Koalisyonu döneminde,
jandarma...
HASAN GÜLAY
(Manisa) – Buraya bakma!...
ZEKİ
ERGEZEN (Devamla) – Ben “Cumhuriyet Halk Partisi” dedim sevgili kardeşim
Hasan!... Cümlelerimi bile anlamıyorsun sevgili kardeşim!...
Bakınız,
jandarma, vatandaşı çağırdı, silahını verdi
ve dedi ki, sen, köyü koruyacaksın. Ama, silah ruhsatsız... İki
gün sonra o vatandaş şikâyet edildi, dört yıl, beş yıl
hapis cezası giydi; jandarma bu kişiye sahip çıkamadı. Biz,
böyle bir hukuksuzluğu, keyfiliği, yıllardır yaşaya
yaşaya geliyoruz; biz, bunun acılarını gerçekten
yaşıyoruz. Birine canın mı sıkıldı;
PKK’lı demek, suç için yeterlidir.
Bunları
niçin söylüyorum; olağanüstü halin getirdiği
sıkıntılar gerçekten çok büyüktür ve acıdır.
Bunları milletvekili olarak biz de yaşıyoruz.
Terörü hiç
kimse benimseyemez, savunamaz, göz yumamaz; ancak, terör var diye de, milletin
çocuklarını keyfi uygulamalara itaat etmeye
zorlayamazsınız, göz yumamazsınız, potansiyel suçlu
muamelesi yapamazsınız, işsizliğe, yoksulluğa terk
edemezsiniz.
Geçmiş
hükümetlerin yaptığı en önemli yanlışlardan birisi,
özel sektörün gitmediği doğu ve güneydoğuda devletin
kurumlarını satmasıdır. Sattı; ama, alan kişiler
de çalıştıramadı, özel sektör de yatırım
yapmadı; milletin çocukları perişan oldu; ama, hemen şunu
belirteyim ki, altı yedi aylık bu Hükümet döneminde çok ciddî
mesafeler alındı. Çekiç Güç’ün Olağanüstü halle ilişkisi
var diyen halkımız, Çekiç Güç’ün taşlarının yerinden
oynatıldığını gördü; Amerika’nın Kuzey Irak’taki
10 bin ajanı yurt dışına gönderildi; milletimizin
ekonomisinin düzelmesine yardımcı olan petrol boru hattı
açıldı. Bunu ağzına alamayanlar karşısında,
gelir gelmez, benim ülkemi 40 milyar dolar zarara sokan petrol boru hattı,
bu Hükümet döneminde açılmış ve bu, bölgenin ekonomisine destek
vermiştir. (RP sıralarından alkışlar)
HALİL
İBRAHİM ÖZSOY (Afyon) – Ayıp be ayıp!.. Birleşmiş
Milletler kararıyla açıldı; Hükümetin ne alakası var!
ZEKİ
ERGEZEN (Devamla) – Irak ve İran hudut kapılarımızda,
şoförlerimizin karşılaştığı zorluklar orta
yerden kaldırılmıştır; yanlış uygulamalar
orta yerden kaldırılmıştır; ticarî ilişkilerimiz
çok rahat devam etmektedir. (DSP sıralarından “Bunları bize
söyleme” sesleri)
Yani, ben,
bunları DSP’ye söylemiyorum; sizi çok seviyorum da onun için size
bakıyorum. (DSP sıralarından “Bravo” sesleri,
alkışlar)
Köye
dönüşlere gerçekten çok sıcak bakılıyor. Bakınız,
benim ilimde 14-15 köyün vatandaşı köyüne döndü, köyüne
yerleşti. Dün, Siirt Milletvekiliyle görüştüğümde, bir ilçede,
10 köyümüzün vatandaşının köyüne dönebildiğini söyledi.
Valilerimiz buna sıcak bakıyor, komutanlarımız sıcak
bakıyor; ancak, tedbirli gidiyorlar; bir anda bütün vatandaşları
köylerine döndürmek belki de arzu edilmeyen sonuçlar doğurur diye tedbirli
gidiyorlar; biz de bunu takdirle karşılıyoruz; kendilerine
yardımcı oluyoruz.
SEBGETULLAH
SEYDAOĞLU (Diyarbakır) – Doğru konuş!.. Hiçbir köy
halkı dönmemiş!.. İsmini ver bakayım!..
ZEKİ
ERGEZEN (Devamla) – Evet, benim vilayetimde 14 köy...
Bakınız,
bütün bunlar, vatandaşımızın devlete sıcak
baktığını, bütün vatandaş...
SEBGETULLAH
SEYDAOĞLU (Diyarbakır) – Yahu, ismini versene!..
ZEKİ
ERGEZEN (Devamla) – Hepsini kalkıp söyleyemezsin... Bitlis Valisini ara,
Jandarma Komutanını ara, Zeki Ergezen buradan böyle konuştu,
Bitlis’te kaç köy halkı geri döndü diye sor. Benim vilayetimin köylerini
ben bilirim Beyefendi, sen Diyarbakır’la ilgilen!..
ABBAS
İNCEAYAN (Bolu) – Söyle isimlerini de zapta geçsin!
ZEKİ
ERGEZEN (Devamla) – Ayrıca, iki gün önce Bakanlar Kurulunda
güneydoğunun ve doğunun ekonomik seferberliği için toplantı
yapıldı, bunun
altyapısı oluşturuldu. Özel sektörün orada
yatırım yapması için gerekli kararlar
alınmıştır. Bunu vatandaşımız biliyor;
vatandaşımızın yüzü gülüyor.
HALİL
İBRAHİM ÖZSOY (Afyon) – Bu halinize gülüyor vatandaş!..
ZEKİ
ERGEZEN (Devamla) – Yüzü güldüğü için, vatandaşımızın,
hükümete ve devlete bakışı değişmiştir.
Bakınız,
iyi bir gelişme daha oldu; bunu, burada iftiharla söylüyorum... (ANAP
sıralarından “oraya söyle” sesleri)
Ben, size
bakacağım, muhalefet sizsiniz, orası iktidar... Bir, iki, üç...
NABİ
POYRAZ (Ordu) – Olağanüstü halin kaldırılması için oy
verin...
ZEKİ
ERGEZEN (Devamla) – Bakınız, Refah-Doğru Yol İktidara gelir
gelmez, orada görev yapan kolluk güçlerinin, vatandaşımıza
davranışı, bakışı ve muamelelerinde müspet yönde
çok ciddî gelişmeler vardır; biz, bunları yaşıyoruz,
görüyoruz.
ABBAS
İNCEAYAN (Bolu) – Eskiden yanlış mı yapıldı?..
ZEKİ
ERGEZEN (Devamla) – Ama, bunlar yeterli mi?.. Sizin gibi muhalefet olursa,
burada daha çok (U) dönüşleri olur.
ABBAS
İNCEAYAN (Bolu) – Hocadan öğreniyoruz, hocadan...
ZEKİ
ERGEZEN (Devamla) – Evet, daha çok (U) dönüşleri olur. 24 Aralıktan
şu saate kadar söylenenleri, tarih, siyah leke olarak yazacaktır,
siyah leke olarak değerlendirecektir.
ABBAS
İNCEAYAN (Bolu) – Dün dediklerinizin hepsinin tersini yapıyorsunuz.
ZEKİ
ERGEZEN (Devamla) – Milletin hür iradesine indirilen darbeler
kulaklarımızdan hâlâ gitmemiştir.
Evimizde
televizyonları kapatıyoruz, çoluk çocuğumuz yanlış
beyanatlardan zehirlenmesin diye. (ANAP sıralarından “vah vah...”
sesleri)
HALİL
İBRAHİM ÖZSOY (Afyon) – Hocanın beyanatlarını
dinleyin!..
ZEKİ
ERGEZEN (Devamla) – Bu millet kavga istemiyor, terör istemiyor, itilmek
kakılmak istemiyor; insanca insan gibi yaşamak istiyor, huzur
istiyor; evinde, işinde, yolculuğunda, tarlasında güven içinde
olmak istiyor; alnının teriyle kazandığını, çoluk
cocuğuyla, ağız tadıyla yemek istiyor.
ABBAS
İNCEAYAN (Bolu) – Bölgenizde güzelce inşaatlar yaparsınız;
müteahhitleri de sizler olursunuz!..
ZEKİ
ERGEZEN (Devamla) – Milletimiz, çocuklarının terörist
olmasını istemedi. Anneler çocuklarını, bomba
taşımak, banka soymak, askerle, polisle çatışmak, çoluk
çocuğu öldürmek için yetiştirmedi. Onlar, yanlış
eğitimin, yanlış politikaların, keyfî dayatmaların,
ekilen kin ve nefret tohumlarının kurbanı oldular. 1980 öncesini
unutmayalım; sağcılık solculuk adına ya öldüler ya
öldürdüler ya öldürüldüler. Güneydoğuda olanlar da bundan
farksızdır. Bunların sebepleri üzerinde akıllıca
durmak lazım. His, duygu ve dayatmaların kurbanı
olmamalıyız. Akılcı olmamız ve ilmin gereklerini
yapmamız lazım. Hele hele kin ve nefret tohumları ekmekten
şiddetle kaçınmalıyız.
Bana göre,
ülkenin sorunu pompalı silahlar değil; ülkenin sorunu, genç
dimağların kalbine kin ve nefret tohumları
pompalayanlardır. Bana göre, bu ülkenin sorunu budur. (DSP
sıralarından alkışlar [!] )
AYHAN GÜREL
(Samsun) – Pompalı tüfekler size lazım!..
ZEKİ
ERGEZEN (Devamla) – Bu ülkenin ateisti benim vatandaşımdır, bu
ülkenin içkicisi kumarcısı benim vatandaşımdır;
sağcısı solcusu, Alevîsi Sünnisi ve Hıristiyanı benim
ülkemin vatandaşıdır; ben, onunla kardeşçe yaşamak
mecburiyetindeyim, onun haklarına riayet etmek mecburiyetindeyim, ona
insanca davranmak mecburiyetindeyim.
Televizyon
ekranlarında konuşurken, gazetelerin
başlığını atarken, kapalı salonlarda
konuşurken, televizyonun başında oturan
çocuklarımızın bir başka gruba kin gütmesine sebep olacak
konuşmalardan, davranışlardan şiddetle vazgeçmeliyiz,
kaçınmalıyız; birlik ve beraberliğimizin
tohumlarını atmalıyız. Hiç kimsenin evinde oturan
çocuğunu zehirlemeye, bir başka gruba düşman yapmaya kimsenin
hakkı yoktur.
Gençliğimiz
üzerinde kumar oynanıyor; Kürt-Türk, Alevî-Sünni, sağcı-solcu,
laik-antilaik kışkırtmalarına alet ediliyorlar. Ama bütün
bunlara rağmen, Sünnisiyle Alevîsiyle, Türküyle, Kürdüyle, Çerkezini
topyekûn milletimizi tebrik ediyoruz; bu oyunlara gelmemiştir. Milletimiz,
özellikle 1970’ten bugüne kadar başarılı bir sınav vermiştir;
sınıfta kalan, ülkeyi yönetenler olmuştur. (RP
sıralarından alkışlar)
Milletimizin
basireti, sağlam direnci oynanan oyunları bozmuştur.
Bakınız,
doğu ve güneydoğuda sıkıntıda olup göç edenler
batıdaki Türk kardeşlerinin yanına gelmişlerdir. Türk
kardeşleri de onlara kucak açmış, çocukları orada
şehit olurken orada mazlum olan doğulu kardeşlerine kamyonlarla
yiyecek ve malzeme göndermişlerdir; çünkü, kardeşliğin
gereği budur. Biz, bu kültüre sahibiz, bu tarihe sahibiz, bu inanca
sahibiz; çünkü, bu millet, Türküyle, Kürdüyle, Lazıyla, Çerkeziyle,
Çanakkale’yi beraber korumuş, Yemen’de beraber olmuştur. Bu millet,
İstiklal Savaşını, çocukları terörist olsun diye
değil, lisanları yasaklansın diye değil, saçıyla,
sakalıyla, kılık-kıyafetiyle uğraşılsın
diye değil, düşmanın namahrem eli iffetine dokunmasın diye
izzetli bir yaşam tarzı için savaşmıştır.(RP
sıralarından alkışlar)
Bakınız,
güneydoğunun insanı asildir, devletine bağlıdır,
yapısında o vardır. İngilizler, Kürt büyüklerine
padişahlarımıza karşı savaşmaları için,
katırlar sırtında altın götürdüler; ama, o Kürt büyükleri,
İngilizlerin yüzüne tükürdüler. Orada olanlar da onların
çocuklarıdır, bir yanlışlığa kurban
gitmişlerdir; tarihlerine döneceklerine, ecdatlarına layık
olacaklarına inanıyoruz ve bu milletin çocuklarından da onu
bekliyoruz. (RP sıralarından alkışlar)
Bir devlette
her ırktan insan olabilir, birçok lisan konuşulabilir, birçok din
mensubu olabilir, birçok mezhep olabilir; bunların çeşitliliği
kardeşçe yaşamamıza engel teşkil etmemelidir.
Osmanlıda durum böyleydi, Selçukluda durum böyleydi, günümüzün birçok
devletinde de durum bundan farklı değildir. Bizim dikkat etmemiz
gereken, vatandaşın kılığı, kıyafeti
değil, vatandaşın lisanı ve ırkı değil,
vatandaşın devlete bağlılığı,
vatandaşlık görevlerini yerine getirmenin şartlarını
oluşturmaktır bizim görevimiz...
ABBAS
İNCEAYAN (Bolu) – Konuya gel, konuya...
ZEKİ
ERGEZEN (Devamla) – Evet, esas konu bu; eğer anlayabiliyorsan, idrak
edebiliyorsan, tarihini biliyorsan esas konu bu; sen ne zannediyorsun!.. (RP
sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Abbas Efendi, ben
bu işi çok iyi biliyorum...
ABBAS
İNCEAYAN (Bolu) – Bugüne gel, bugüne...
HASAN
HÜSAMETTİN ÖZKAN (istanbul) – Daha evvel söylediklerin ne oldu?!
ZEKİ
ERGEZEN (Devamla) – Devlet, 70 milyonun devletidir; 70 milyonun her ferdine
eşit mesafede olmalı, hiçbir konuda taraf olmamalıdır;
sadece, hak, hukuk, adalet, insan hakları, eşitlik gibi...
HASAN GÜLAY
(Manisa) – Evet mi, hayır mı?..
ZEKİ
ERGEZEN (Devamla) – Yani, devlet, devlet olmanın faziletini sergileyecek konularda
öncü olmalı, güvenilir, itimat edilir baba olmalı; yani benim
devletim adildir, incitmez, ezmez, dayatmaz, içte ve dışta
güvenliği sağlar dedirtmelidir...
HALİT
DUMANKAYA (İstanbul) – Oy verecek misin, oy?..
ZEKİ
ERGEZEN (Devamla) – Hiçbir grubun diğer bir grubu incitmesine müsaade
etmez. İster dinî farklılık ister mezhepsel farklılık
ister etnik farklılık ister kabile, aşiret
farklılığı olsun, hepsine eşit mesafededir. “Benim devletim”
fikri hâkim olmadıkça daha çok acılar çekeriz. Devlet, milletin
sıkıntılarını ithal dayatma projelerle değil,
kendi coğrafyasının, kendi dinini, kültürünü, tarihini, örf,
âdet ve geleneklerini önplana çıkararak projeler
hazırlamalıdır. Bütün bunların ana sebebi,
yaşadığımız coğrafyada millet ve milleti
yönetenlerin aynı yer kürede farklı dünyaları
yaşamış olmalarıdır, farklı iklimi teneffüs
etmiş olmalarıdır, farklı iklimi dayatmayla millete kabul
ettirmelerinden kaynaklanmaktadır.
İkinci
önemli sebep, milleti tek tip elbiseye zorlamalarıdır. Nitekim, biraz
önce buradan konuştunuz, ANAP’ın sözcüsü kardeşim “efendim,
Kürtçe lisanın yasak edilmesini kaldırdık.” dedi.
İşte, bu tek tip elbise giydirme mantığının
sonucu, ölüm, kan ve acıdır; ama, bu kadar ölümden sonra bu
işlerin farkına varmak pek de akıllı bir iş
değildir.
ABBAS İNCEAYAN (Bolu) – Sen ne
yapacaksın?..
ZEKİ
ERGEZEN (Devamla) – Milletinin tarihine, inancına, kültürüne,
yaradılışındaki hukukuna ölçü biçmeye kalkan...
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Sayın Ergezen, konuşmanızı tamamlayınız
efendim.
NİHAT
MATKAP (Hatay) – Konuşmasından bir şey anlamadım.
ZEKİ
ERGEZEN (Devamla) – ...kendini ilahî kudretin yerine koyan anlayış,
yanlış bir
anlayıştır.
Bakınız,
biz, kendi değerlerimize sahip çıksaydık... Yani, Allah,
bölünmeyi reddediyor; Allah, zulmü de reddediyor; Allah,
ırkçılığı yasak ediyor; Allah, ırkların
inkârını da yasak ediyor.
AHMET
KABİL (Rize) – Allah, yalanı da reddediyor.
ZEKİ
ERGEZEN (Devamla) – Tabiî, tabiî, doğrudur; doğru söylüyorsun.
“Lânetullahi alel kâzibin” Allah’ın laneti, yalan söyleyenlerin üzerine olsun. Allah,
çoluk çocuğun, masum insanların, savaşmayanların ve
kadınların öldürülmesini de reddediyor; Allah, yargısız
infazları da reddediyor. Bu ülkede
bütün bunlar olmuştur; bu, bir yanlışlığın
sonucudur.
Bir
başka yanlışlığımız,
komşularımıza sırtımızı döndük, onları
hep suçladık; biz, kendi suçumuzu görmedik,
komşularımızın da suçlu olmalarını önlemek azim
ve gayretinde olmadık; komşuluk ilişkilerimizi,
düşmanlık ölçüleri içinde devam ettirmeye çalıştık.
Devlet yanlışlardan
kendini kurtarmalı, kendini aşmalıdır. Osmanlıdan
sonraki devleti küçültecek, milleti incitecek yanlış yolun açılmasına sebep olan
dayatmalardan, saplantılardan, dar ufuklardan vazgeçmeliyiz. İnsan
hakları evrimle, mücadeleyle insanlığın elde ettiği
bir hak değildir; insan hakları, ilahîdir, Yaradan’ın emridir.
Bizde insan hakları sorunu yoktu eskiden; ne zamanki kendi
değerlerimize sırtımızı döndük, o zaman, bizde insan hakları iddiası gündeme geldi; biz, zehiri kendi
elimizle içirdik, kan dökerek ödüyoruz. Biz, kendi değerlerimize, kendi
tarihimize, kendi kültürümüze sahip çıkmaz, onu kalplere
yerleştirmezsek, bu sıkıntılardan kurtulamayız.
Bu duygu ve
düşüncelerle, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (RP
sıralarından alkışlar)
HASAN GÜLAY
(Manisa) – Evet mi, hayır mı?..
BAŞKAN
– Refah Partisi Grubu adına konuşan, Bitlis Milletvekili Sayın
Zeki Ergezen’e teşekkür ediyorum.
Değerli
arkadaşlarım, gruplar adına tezkere üzerinde yapılan
konuşmalar tamamlanmıştır.
Üç
konuşmacının arka arkaya değindikleri bir konuda,
yanlış değerlendirme olabilir düşüncesiyle, kısa bir
açıklama yapmak istiyorum: Cumhuriyet Halk Partisi sözcüsü Bursa
Milletvekili Sayın Yahya Şimşek, olağanüstü halin
kaldırılması yönündeki dileklerini ifade ederken “Kürtçe
konuşma imkânı da getirilmelidir” tarzında bir temenni ifade
etti; Anavatan Partisi Grubu sözcüsü Sayın Mustafa Balcılar “Kürtçe
konuşmayla ilgili kanun kaldırılmıştır” diye onu
cevapladı. Şimdi de Sayın Ergezen, yine, bu konuşma
yasağına değinince, sanki bugün, Kürtçe konuşmayı
yasaklayan bir kanun yürürlükteymiş gibi bir anlam çıktı.
Aslında, daha önce, ihtilal döneminde çıkarılmış olan
bu kanun, Anavatan Partisi İktidarı döneminde yürürlükten kaldırılmıştır,
hiçbir vatandaşımızın, hiçbir bölgemizde, kendi özel
hayatında anadilini konuşmasına mâni bir kanun hükmü bugün
yürürlükte değildir.
Değerli
arkadaşlarım, şimdi, kişisel söz isteyen
arkadaşlarımı tekrar okuyorum: İstanbul Milletvekili
Sayın Algan Hacaloğlu, İstanbul Milletvekili Sayın Bülent
Tanla, Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Esat Bütün, Diyarbakır
Milletvekili Sayın Sebgetullah Seydaoğlu kişisel söz isteminde
bulunmuşlardır; bu arkadaşlarımızdan,
sırasıyla, ikisine söz verme imkânım var.
Sayın
Algan Hacaloğlu burada mı efendim?
Buyurun
Sayın Hacaloğlu. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın
Hacaloğlu, konuşma süreniz 10 dakikadır.
ALGAN
HACALOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; olağanüstü halin 4 ay uzatılmasına
ilişkin Hükümet tezkeresi üzerinde şahsım adına söz
almış bulunuyorum; hepinize saygılarımı sunuyorum.
Öncelikle,
benden evvel söz almış olan Sevgili Zeki Ergezen arkadaşıma
-yani, şahıslara yönelik soru yöneltilmez ama- bir soru yöneltmek
istiyorum: İyi, güzel, hoş konuştunuz da; oyunuz ne renk, kime
oy veriyorsunuz; uzasın mı, uzamasın mı; bunu ne diye
söylemediniz? (CHP sıralarından alkışlar)
Şimdi,
değerli arkadaşlarım, bazı gerçekleri konuşmamız
lazım, Güneydoğuda 3 000 köy ve mezra boşaltılmış
halde, buralardan, bu köylerden, güvenlik nedenleriyle, köylerinden,
mezralarından çıkarılmış olan bu 350 bini
aşkın yurttaşımızın temel hak ve özgürlükleri
çiğnenmektedir; barınma hakları, çalışma hakları,
sağlık hakları, eğitim hakları, yaşam
hakları çiğnenmektedir.
CELAL
ESİN (Ağrı) – Sizin zamanınızda olmadı mı?
ALGAN
HACALOĞLU (Devamla) – Hükümetler geliyor, gidiyor ve bu sorun devam
ediyor.
Biraz evvel
“Bitlis’te geri döndüler” dediler. Elimde listeler var, Sayın Ergezen’e
sormak isterim: Hizan’ın Kayadeler, İçgeçit, Erencik, Kolludere;
Tatvan’ın Dönertaş, Yukarı Ölek Köylerine yurttaşlarımız
döndüler mi, dönebildiler mi; önce bunları konuşalım.
Değerli
arkadaşlarım, ülkemizde, keyfî yönetim, kuralsız yönetim,
hukuksuz yönetim, âdeta, ülkenin genel kuralı haline dönüştü ve
özellikle OHAL Bölgesininin genel kuralı haline dönüştü. Son ondört yılda,
ülkemizde mevcut olan terör, şiddet, baskı ortamında 25 bin
insanımız yaşamını yitirdi, 4 882 şehit verildi;
acımasız bir çatışma, ölülerin yaralılardan fazla
olduğu, belki dünya tarihinin kaydetmediği bir çatışma. Bu,
böyle devam edemez, bu kanama böyle devam edemez. Bir tarafta ekonomi
kanamakta, bir tarafta Susurluk’ta ortaya çıkan devlet-servet-şiddet
ilişkilerinin uzantısında polis, mafya ve aşiret üçgeninde
odaklanmış çeteleşmeler, bir tarafta teokratik devlete yönelik
yapılanmalar... Böyle bir ortamda, güneydoğu ve doğudaki kanama dinmeden, iç barış gelmeden
Türkiye’nin sağlığa taşınabilmesi mümkün
değildir.
Bugün,
önümüze, OHAL’in 42 nci kere uzatılmasına ilişkin bir tezkere
geliyor. Biliyoruz ki, bu güvenlik mücadelesini ağırlıkla
yürütmekte olan jandarma kuvvetlerimizin
bildiği gibi, Jandarma Genel Komutanımızın bildiği
gibi, OHAL’in varlığı, OHAL’in sürdürülmesi, bölgede teröre
karşı güvenlik boyutunu güçlendiren bir uygulama değildir. Ben,
çok iyi anımsıyorum, bir Millî Güvenlik Kurulu toplantısında,
Jandarma Genel Komutanımız OHAL’in uzatılmasına
karşı çıktılar. OHAL, bugün, orada
yapılanmış olan bir sistemin, türlü mihraklara kaynak aktaran,
türlü şekilde bir siyasî yapılanmanın önünü açan bir
anlayışın sürdürülmesinin gerekçesidir ve bedeli, yörede
yaşamakta olan insanlarımız ödemekte, Kürt kökenli
yurttaşlarımıza bu bedel ödettirilmekte.
Değerli
arkadaşlarım, bu bölgede, biliyorsunuz ki, ekonomi çökmüş
vaziyette; ülkenin kişi başına millî geliri 1000 dolardan az
olan 15 ilinin 12 tanesi bu bölgeye aittir. Bölgeye, her yıl 8 milyar
doların üzerinde askerî kaynak aktarılmakta, Acil Destek Fonuyla,
çoğu kez nereye gittiği belli olmayan, kaynaklar aktarılmakta ve
sadece bu yıl, bütçeye 30 trilyon TL karşılığı
operasyon primi ödeneği verdik; bölgeye yönelik normal destek
dışında, normal tazminat dışında.
Tabiî, bu
böyle gidemez, bunun aşılması lazım. Türkiye’de, polis,
mafya ve aşiret üçgeni çerçevesinde gelişen yargısız infaz
nitelikli eylemlerin, faili meçhul cinayetlerin, kayıpların önünün
alınması gerekiyor. İnsanlarımıza, Türkiye’nin her
bölgesinde olduğu gibi, bu bölgede de yaşam hakkının, can
güvenliğinin sağlanması gerekiyor. Birçok
aydınımızın, hâlâ, kimler tarafından öldürüldüğü
saptanamadı. O bölgede de, bir Vedat Aydın’ın, bir Musa
Anter’in, bir Mehmet Sincar’ın kimler tarafından öldürüldüğü,
hangi karanlık güçler tarafından öldürüldüğü bu devlet
tarafından ortaya çıkarılamadı.
LÜTFİ
YALMAN (Konya) – O zaman siz Hükümettiniz!..
ALGAN
HACALOĞLU (Devamla) – Bunlar aydınlatılamadığı sürece,
hukuk devletinin varlığından söz edilemez.
Evet,
Türkiye, Avrupa İnsan Hakları Komisyonunda dosyası en
kabarık ülkelerden biri haline geldi. Şu anda, o Komisyonda mevcut 2
500 dosyadan, yaklaşık yüzde 20’si Türkiye’ye aittir.
Değerli
arkadaşlarım, ülkede terör örgütleriyle mücadele, insan hakları
ihlallerinin gerekçesini oluşturamaz. oniki yıldır 90
öğretmenimiz, yüzlerce kadınımız, çocuğumuz, terör
örgütlerince hunharca katledildi; ancak, bu dahi, hukuk devletinin temel
ilkelerinden vazgeçmemize, bölgede hukukun üstünlüğünü geriletmemize neden
teşkil edemez; törere karşı, demokratik kurallar içinde,
mücadeleden ödün vermemizin gerekçesini oluşturamaz. Bugüne değin
çözüm, âdeta taşeron kullanırcasına, güvenlik güçlerine havale
edilmiştir. Çözümün sorumlusu güvenlik güçleri değil,
siyasetçilerdir, bizleriz değerleri arkadaşlarım. Siyasetçiler
olarak, buna kapsamlı bir şekilde nasıl bir çözüm
bulacağımızı yıllardır, bugüne değin, bir
gün olsun burada oturup tartışmadık.
ALİ
OĞUZ (İstanbul) – Sizlerdiniz... Çok doğru, Hükümetteydiniz...
ALGAN
HACALOĞLU (Devamla) – Evet, biz de Hükümetteydik, burada bir
özeleştiri yapıyorum; beş yıl biz de Hükümetteydik; ama,
herkes biliyor ki, bizi izlemekte olan yurttaşlarımız da biliyor
ki, Türkiye’de, 1980 yılından beri, güvenlik politikalarından
sağ siyasetçiler, hükümetlerin sağ unsurları sorumlu
olmuşlardır. Biz, SHP olarak Hükümetteydik; ama, o yörede etkin olan
güçleri biz mi atadık; biz mi emir verebildik; biz mi yönlendirebildik? O
yörede görev üstlenmiş olan tüm valilerin, tüm emniyetçilerin hangi
partinin temsilcisi olduklarını, Mecliste hangi partide bugün
saygın görev yapmakta olduklarını hepimiz bilmekteyiz.
Değerli
arkadaşlarım, teröre, baskıya, şiddete ödün verilemez. Her
cumhuriyet, her ülke kendi varlığını korumakla sorumludur.
Silahla, silahlı çatışmayla sorunlar çözümlenemez. Ülkenin
bölünmez bütünlüğü hiçbir şekilde tartışma konusu
yapılamaz; hiçbir cumhuriyet bunu yapmaz. İnsan hakları ihlallerine
göz yummak, hukukun üstünlüğünden geri adım atmak hiçbir gerekçeyle
kabul edilemez.
Son olarak,
akmakta olan kardeş kanı durmadıkça, dindirilmedikçe, ne yörede
ne de ülkede huzurun sağlanamayacağının bir gerçek olarak
kabul edilmesi gerekir.
Dolayısıyla,
bizim, bir başka zeminde -olağanüstü halin
uzatılmasının dışında bir zeminde- bizim
sorumluluk alanımızda çözüm geliştirmemiz lazım.
Çözüm,
çoğulcu demokrasinin, hukukun üstünlüğünün, insan
haklarının ve eşitliğin, ülkenin her bölgesinde ve Doğu
ve Güneydoğu Anadolu’da yaşama geçirilmesidir.
Terörle
Mücadele Yasası, Türk Ceza Kanununun 312 nci maddesi ve diğer yasalar
çerçevesinde, düşünceyi ifade, toplantı ve gösteri yürüyüşü ve
yataklık yapma kapsamında olup, doğrudan teröre
bulaşmamış tüm yurttaşlara kısmî genel affın
sağlanması, bir genel barış, hoşgörü, demokrasi,
eşitlik ve sorunu çözümlemeye yönelik rehabilitasyon projesinin temel
taşlarından biri olmalıdır.
Özel tim ve
koruculuk kaldırılmalı, devreden
çıkarılmalıdır.
Çözüm, etnik
duyarlılıklarda demokratik çözümdür, Kürt kimliğinin
tanınmasıdır. Kürtçenin, diğer çoğulcu demokrasilerde
olduğu gibi...
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Sayın Hacaloğlu, konuşmanızı tamamlayın lütfen.
ALGAN
HACALOĞLU (Devamla) – Tamamlıyorum efendim.
Kürt
dilinin, eğitimde, görüntülü medyada; yani, televizyonda ve enstitülerde
-Kürt kültürünün- geliştirilmesi ve derinleştirilmesine yönelik,
önünün açılması, yasakların kaldırılması gerekir.
Türkiye, çok kültürlü, etnik bir toplum olmanın, çoğulcu demokrasiye
yönelmenin gereğini yerine getirmelidir.
Çözüm,
bölgesel ekonomik gelişmedir, sosyal adalettir, eşitsizliklerin
giderilmesidir, fırsat eşitliğinin sağlanmasıdır,
feodalizmin tuzağına düşmüş olan
insanlarımızın o tuzaktan kurtarılması ve gerçek
anlamda köye dönüş projesinin yaşama geçirilmesidir, çöken
eğitimin ve sağlık hizmetlerinin yörede ayağa
kaldırılmasıdır.
Doğu ve
güneydoğuda özelleştirmeyi durdurun arkadaşlar. Doğu ve
güneydoğuda yerel yönetimleri destekleyin, geçici istihdam projesini
devreye sokun, besi projesinden sıradan
yurttaşlarımızın yararlanmasını
sağlayın, atıl haldeki kamu ve özel tesisleri ayağa
kaldırın; kısaca, yörede durmuş olan ekonomiye kan
verin,can verin, yöre insanlarına yaşam hakkı verin.
Çözüm,
çoğulcu yerinden yönetim ve idarî reformdur. Yerinden yönetimi, hep
beraber, bütün partiler olarak yasasıyla, kurumlarıyla yaşama
geçirmek için çerçevesini oluşturmaya destek veriniz.
Çözüm,
insana saygıdır, barışa tutkudur, sosyal demokrasidir.
Çözüm, solun
birlikteliği altında ülkemizin iç barışa, demokrasiye,
eşitliğe, adalete ve sosyal hukuk devletine
taşınmasıdır.
Bu
görüşlerle, bugüne değin olduğu gibi, bu defa da OHAL’in
devamına “hayır” diyeceğimi belirtiyorum,
saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Tezkere üzerinde konuşan İstanbul Milletvekili Sayın Algan
Hacaloğlu’na teşekkür ediyorum.
Söz
sırası, İstanbul Milletvekili Sayın Bülent Tanla’da. (DSP
sıralarından alkışlar)
Sayın
Tanla, konuşma süreniz 10 dakikadır.
H. BÜLENT
TANLA (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Hükümetin, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
sunduğu olağanüstü hale ilişkin tezkere üzerinde kişisel
olarak yapacağım konuşmaya başlamadan önce, hepinizi
saygılarımla selamlıyorum.
Bölgeye
yaptığım gezi, inceleme, araştırma ve çeşitli
kesimlerle yaptığım görüşmeler sonucundaki görüşüm,
olağanüstü halin kesinlikle sorunlara çare
olmadığıdır. Olağanüstü hal, terörün kökünün kazınmasına
yardımcı olmadığı gibi, halkı da devletten
soğutmaktadır.
Bu uygulamanın
yarattığı ortamda, devlet - vatandaş ilişkileri
iyileşmemekte; devlet, halka beklediği güven duygusunu verememekte,
keyfî hareketler artmakta, halkın adalet ve eşitlik duygusunu
rahatsız eden tutum ve davranışlar sürüp gitmektedir.
Olağanüstü hal, devletin vatandaşı kazanmasını
engellemektedir. Oysa, Yüce Mecliste tekrar tekrar ifade edildiği üzere,
terörün kökünün kazınması için, öncelikle, halkın
kazanılması gerekir. Hükümetler, sorumluluklarını yerine
getiremedikleri için, halkımıza verdikleri sözleri
tutamadıkları için, olağanüstü hal perdesine
sığınarak, olayları örtbas etme,
vatandaşlarımızdan gerçekleri saklama ve onları oyalama
yoluna gitmektedirler.
Ben,
Sayın Bakan Akşenir’in, dört ay önce, bu kürsüden, olağanüstü
halin yeniden uzatılmasını öneren konuşmasındaki
görüşlerine de katılmıyorum. Bölücü terör örgütü PKK
hakkında bir değerlendirme yaparken, konuyu tek boyuta irca etmek
yanlıştır. PKK hakkında gerçekçi bir değerlendirmede, Türkiye’deki
durumunun yanı sıra, Batı ülkelerindeki dış örgütlenmesinin,
Kuzey Irak’taki gücünün ve konumunun ve terör örgütüne destek veren, başta
Suriye olmak üzere, İran ve Yunanistan’ın tutumlarının da
dikkate alınması gerekir.
Önce
güneydoğuya bakalım: Devletimizin en deneyimli ve becerikli
olduğu askerî alandaki güç ve olanakları azamî ölçüde seferber
edilerek, bölgede, nispî ve suskun bir istikrar sağlanmış
bulunmaktadır. Tabiî ki, bunun arkasında, güvenlik güçlerimizin
özverili çabaları bulunmaktadır; ancak, durum bizi aldatmasın;
güneydoğudaki bugünkü nispî sükûn ve istikrarda, buraya
konuşlandırılmış bulunan 250 bin güvenlik görevlisinin
çok büyük etkisi vardır. Esasında, bölge, kısır bir
döngünün kıskacındadır. İşsizlik ve yoksulluk terörü,
terör de yoksulluk ve işsizliği beslemektedir. Bu nedenle, Sayın
Bakan Akşener’in belirttiği gibi, PKK’nın etki alanı
küçülmemekte, bilakis büyümektedir.
Sorunun
ikinci boyutu olan PKK’nın dış örgütlenmesi üzerinde kısaca
durmak istiyorum. PKK’nın, bu alanda büyük yol katetmiş olduğunu
vurgulamalıyız. Kürt diasporası tarafından bütün Avrupa
ülkelerinde kurulan PKK’nın yan örgütleri, Türkiye aleyhinde, yoğun
ve etkili propaganda kampanyaları yürütüyor ve PKK’ya önemli maddî
kaynaklar sağlıyorlar. Ayrıca, PKK’nın siyasî kanadı
olan ERNK’nın birçok Avrupa başkentinde büroları mevcuttur.
Bunlar, demokratik temsilcilik gibi çalışmakta, mahallî makamlarla,
basınla temasa geçmekte, insan hakları örgütlerini, Avrupa
Parlamentosunu, Avrupa Konseyini ve bulundukları ülkeler
parlamentolarının belirli kesimlerini Türkiye aleyhine etkilemekte ve
ciddî başarılar sağlamaktadırlar. Ayrıca, sürgünde
Kürt parlamentosu, Avrupa başkentlerinde toplantılar yapmakta,
Türkiye aleyhine propagandalara yeni yeni boyutlar getirmektedirler.
PKK, bu
örgütlenmeyi, Rusya’dan sonra, şimdi Amerika Birleşik Devletlerine de
taşıdı. Washington’da, son zamanlarda kurulan iki yeni Kürt
propaganda kuruluşu, Yunan ve Ermeni lobilerinin desteğiyle kısa
zamanda seslerini duyurur hale geldiler. Gerçek şu ki, artık tüm komşularımız,
PKK kartını, Türkiye’ye karşı politik bir silah olarak
kullanmaktadırlar. Bu durumda, bölücü teröre gerçekçi bir bakış
PKK’nın iç ve dış boyutlarının birlikte ele
alınmasını gerektirmektedir. Güneydoğu sorunu, artık,
köklü bir uluslararası sorun niteliğine kavuşmuştur.
PKK
teröristlerinin, Kuzey Irak’ta yerleşmiş ve burada üsler kurmuş
olmaları, sorunun üçüncü boyutunu oluşturmaktadır. Suriye ve
İran, Türkiye’yi güneyden ve güneydoğudan bir terör ağıyla
kuşatma stratejisini, bölgedeki 3 - 4 bin PKK teröristini kullanarak ve
destekleyerek gerçekleştirme yolundadır. İran, PKK
teröristlerinin kendi topraklarından geçerek, Türkiye’ye karşı
saldırılarda bulunmasına izin veriyor. Barzani, artık, PKK
ile çatışmayı göze almak şöyle dursun, kendi bölgelerinde
barınan PKK güçlerini, Türkiye’ye karşı bir koz olarak
kullanmaya bile yelteniyor. Öte yandan, PKK, Kuzey Irak’ta tutmuş
olduğu köprü başlarını, Türkiye’ye saldırı için
devamlı üsler haline dönüştürme çabası içindedir. Bu
kaynağı kurutmadan, PKK’nın, Kuzey Irak’taki vurucu gücünü imha
etmek mümkün değildir. Bu da, beni, sorunun dördüncü boyutu olan Suriye
faktörüne getiriyor. Evet, yılanın başı Suriye’de; ama,
nedense Türk hükümetleri bunu pek görmek istemiyorlar. Oysa, onüç
yıldır bünyesinde barındırdığı,
eğittiği ve silahlandırdığı PKK’yı kullanarak,
Türkiye’ye karşı düşük düzeyli bir savaş politikası
sürdüren Suriye’dir. Suriye, ülkemizdeki bu terörü, Fırat’ın
suları konusundaki taleplerini Türkiye’ye kabul ettirmek, uzun vadeli bir
su anlaşmasını Ankara’ya empoze etmek için kullanmaktadır.
Güneydoğu
çatışmasının Türkiye’ye verdiği zarar, 4 bin asker, 4
bin de sivil şehidin yanı sıra, çok ağırdır; 3
milyon insanımız bölgeden göçmüştür, binlerce okul kapalıdır
ve onbinlerce evladımız, yıllardır öğretmen yüzü
görmemektedir. Bu işsiz ve aç vatandaşlarımız, bir parça
ekmek için diz boyu çamurla da kıyasıya mücadele vermektedir.
Güneydoğudan göçün, terörün tohumlarını kentlere
taşıması, sadece, Adana, Mersin ve Antalya gibi illerimizin
merkezlerini doğulaştırmakla kalmamakta; aynı zamanda,
İzmir, İstanbul ve Ankara gibi kentlerimizin periferilerinde de
müthiş bir gecekondulaşma ve gettolaşma yaratmaktadır.
Bütün bunlar, büyük ölçüde, Suriye’nin Türkiye’de körüklediği terörden
kaynaklanmaktadır. Suriye, bu şekilde, ülkemizi, adım adım,
bölünmenin eşiğine sürüklemektedir. Ankara’da da, yıllardan
beri, bu duruma seyirci kalınmaktadır.
Sayın
Başkan, değerli arkadaşlarım; güneydoğu sorunu, dört
boyutu birlikte ele alındığı zaman, ülkemizin ulusal
birliğinin ve bütünlüğünün karşı karşıya
kaldığı tehlikeyi, tüm ağırlıklarıyla ortaya
koymaktadır. Türkiye, güneydoğuda bir ölüm-kalım mücadelesi
vermektedir.
Ben,
şimdi, Sayın Hükümet üyelerine soruyorum: Cumhuriyetimizin
kuruluşundan bu yana karşılaşmış olduğu bu
en vahim tehdidin, sözünü ettiğim her biriyle bağlantılı
dört boyutunu da kapsayan, bunlara çözüm getiren, tutarlı, kaynakları
hesaplanmış, uygulaması takvime bağlanmış bir
planı var mıdır? İzninizle bu soruyu ben yanıtlayayım;
yoktur. İşin en üzücü yönü de, Hükümetin, böyle bir planın
ihtiyacının dahi farkında olmamasıdır. Benim Hükümete
tavsiyem, çok geç olmakla birlikte, zararın neresinden dönülürse dönülsün
kârdır anlayışıyla, böyle bir planın
oluşturulmasına derhal başlanması ve bu önümüzdeki dört ay
içerisinde Meclisin onayına ve bilgisine sunmasıdır.
Arkadaşlar,
eğer, güneydoğuda huzur ve istikrar getirmek ve terörün kökünü
kazımak istiyorsak, bunun iki önemli önkoşulu vardır. Birincisi,
gerekli baskıya başvurarak, Suriye’yi, güneydoğuda, terörün
lideri ile örgütünü ülkemizle ortak sınırları bulunmayan bir
ülkeye sınırdışı etmeye zorlamak ve PKK’ya
sağladığı desteği tam anlamıyla kestirmektir.
Silahlı
Kuvvetlerimizin ve güvenlik güçlerimizin güneydoğuda büyük özveriyle
sürdürdükleri mücadelenin tam anlamıyla etkili olmasını ve bu
bölgede sağlanan nispî istikrarın gerçek huzur ve güven ortamına
dönüşmesini istiyorsak, Suriye’nin PKK’ya sağladığı
desteğe, mutlaka ve mutlaka, son verdirmek zorundayız.
İkincisi
ise, güneydoğunun hızla kalkınması ve bölge
insanının hayat standardının yükseltilmesidir. Bu
yapılabildiği ve bölgede yaşayan
vatandaşlarımızın ekonomik ve sosyal sorunlarına çözüm
bulunduğu takdirde, terörle mücadeleye en büyük katkının bölge
insanından geleceği açıktır. Bu amaçla, tüm Güneydoğu
Bölgesini kapsayan bir bölgesel ekonomik ve sosyal kalkınma planı
süratle hazırlanmalı ve uygulamaya konulmalıdır.
Bu
planın dayanacağı temel unsurlar, temel yatırımlardaki
KİT’ler aracılığıyla yatırım projelerine
uygulanması, birbirine yakın köyler arasında iletişim ve
işbirliği sağlanarak kamu hizmetlerinin güvenli, ekonomik ve
çağdaş biçimde kullanılmasına imkân verecek toplu
yerleşim düzenleri oluşturulması ve planın yönetilmesi ile
uygulamasının, tamamen ve tamamen, bölge merkezli olmasıdır.
Ayrıca,
hem göçü durdurmak hem de özel kesimi bölgeye çekmek için, bir dizi teşvik
önlemleri alınması da gereklidir. Bunların başında
vergi muafiyeti gelmektedir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Sayın Tanla, konuşmanızı tamamlayın efendim.
Tabiî,
arkadaşlarımız da biraz sükûneti sağlarlarsa, konuşma
daha iyi anlaşılabilecek.
Buyurun.
BÜLENT H.
TANLA (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bu
açıdan, güneydoğuda, on yıl boyunca vergilerin
kaldırılması uygun olmaktadır. Buna ilaveten, asgarî ücret
vergidışı bırakılmalı ve işsizlik sigortası
uygulanmalıdır.
Bölgedeki
güçlü sermayedar kesimin büyük bölümü kendini güvende hissetmeyince, nesi var
nesi yoksa satıp savmış ve diyarı terketmiştir. Bugün,
bölgede elde edilen kazançlar, ülkemizin batı bölgelerine transfer
edilmektedir. Bu fonların bölgede yatırımlara yöneltilmesi için,
gerekli düzenlemelerin yapılması gerekmektedir.
Önemle
altı çizilmesi gereken bir nokta da, bölgesel kalkınma planına
ilişkin kararların, bölgedeki feodal yapının tedricen
tasfiyesine yönelik olması ve bir toprak reformu öngörmesidir. Zira,
bölgenin geri kalmışlığının ve
çağdışı geleneksel yapının temel nedeni,
ağalık ve şeyhlik kavramlarına dayalı feodal düzendir.
Güneydoğu insanını, bu vesayetten, daha doğrusu bu
esaretten kurtarmanın, özgür, daha verimli ve ekonomik açıdan kendine
yeterli yapmanın yolu, bu düzenin tasfiye edilmesiyle açılabilir.
Burada,
önemli bir hususu dikkatinize getirmek istiyorum. Yukarıda
belirttiğim kapsamlı önlemlerin süratle hayata geçirilmesi mümkün
olmayabilir; ama, bu söylediklerim, hiç olmazsa, pilot bir bölgede, pilot bir
şehirde, kısa sürede uygulamaya konulabilir. Örneğin, pilot
olarak seçilecek bir il, iki yıl içinde, Bilecik örneğinde
olduğu gibi, ikinci derecede gelişmiş bir il seviyesine
çıkarılabilirse, bu pilot bölge, tedricen, bütün güneydoğuya
yayılabilir kanaatindeyim.
Olağanüstü
hal ve mücavir illerdeki yatılı bölge ilköğretim
okullarından, bölge halkı çok memnundur. Bu tür okulların
süratle çoğaltılması için elden gelenin yapılması ve
bu amaca yönelik olarak da özel sektörden destek istenmesi yararlı
olacaktır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime son verirken,
güneydoğudaki sorunun, sadece bir asayiş sorunu
olmadığını; çözümün, bölge halkını kazanmaktan
geçtiğini; bunun için, bölgesel bir ekonomik ve sosyal kalkınma
planının süratle uygulamaya konulması gerektiğini, bir kez
daha vurgulamak isterim.
Sayın
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (DSP ve CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– İstanbul Milletvekili Sayın Bülent Tanla’ya teşekkür ediyorum.
Hükümet
adına, Devlet Bakanı Sayın Bekir Aksoy; buyurun efendim. (DYP ve
RP sıralarından alkışlar)
Sayın
Aksoy, süreniz 20 dakikadır.
DEVLET
BAKANI BEKİR AKSOY (Çorum) – Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; öncelikle, gruplar adına konuşan
arkadaşlarımıza teşekkür ediyorum. Bu konuşmalarda
sorulan bazı sorulara cevap vermek üzere buraya geldim.
Muhterem
arkadaşlarım, güneydoğu bölgesinde 9 vilayette olağanüstü
halin uzatılmasıyla alakalı konu başlangıcında
yaptığım sunuş konuşmasında, gerekçelerimizi izah
ettik. Bu çerçevede, işin bir asayiş boyutu var, ikincisi...
CEMİL
ERHAN (Ağrı) – Sayın Başkan, duyamıyoruz...
BAŞKAN
– Değerli arkadaşlarım, Sayın Bakanın
konuşmasını kürsüden ben dahi işitemiyorum. Genel Kuruldaki
arkadaşlarımın sağlıklı bir karar verebilmesi
için sükûneti muhafaza etmeleri gerekli.
Değerli
arkadaşlarım, Genel Kurul salonundaki hareketliliği bir
durduralım, herkes sükûnetle yerine otursun; önemli bir oylamanın
arifesindeyiz.
Buyurun
Sayın Bakan.
DEVLET
BAKANI BEKİR AKSOY (Devamla) – İşin asayiş boyutu
vardır, ekonomik boyutu vardır.
Asayiş
boyutu: PKK terör örgütüne karşı silahlı mücadele, bu iş
bitinceye kadar, kararlılıkla sürdürülecektir.
Ekonomik
boyutu olarak, öyle zannediyorum, önümüzdeki hafta, 54 üncü Cumhuriyet
Hükümetinin, Güneydoğu ve Doğu Anadolu Bölgelerinde bir ekonomik
hamle programı açıklaması muhtemeldir. Bu konuyla alakalı,
eğitim alanında, sağlık alanında, ulaştırma
alanında, diğer yatırımlar konusunda detaylı
açıklamalar yapılacaktır.
Muhterem
arkadaşlarım, şimdi, boşaltılan köylerle ve
kapalı okullarla alakalı birtakım bilgiler vereceğim.
1984-1997 yılları arasında, 1 016 köy, 1 725 mezra, 16 kom olmak
üzere, toplam 2 757 yerleşim birimi
boşaltılmıştır. Bunlardan, örgüt
saldırısı sonucu 277, örgüt baskısı sonucu 1 954,
diğer nedenlerle 526 köy boşaltılmış; ayrıca,
1995, 1996 yılları içerisinde 144 tane köyümüze geri dönüş
uygulanmıştır.
Kapalı
okullarla alakalı olarak da... Olağanüstü hal ilan edilen bölgelerde
toplam 4 155 okulumuz var; bunun 2 141’i açık, 2 014’ü
kapalıdır. 2 mücavir ilimizde -Mardin ve Muş’ta- toplam 974 okul
var; bunun 583’ü açık, 391’i kapalıdır. Olağanüstü hal
bölgemizde 7 407 öğretmen, mücavir yerlerde de 1 336 öğretmen
vardır. Bu okulların bir an önce açılması ve öğretmen
verilmesi konusunda, Millî Eğitim Bakanlığının
çabaları sürmektedir; en kısa zamanda da açılacaktır.
Muhterem
arkadaşlarım, Sayın Algan Hacaloğlu, yapmış
olduğu konuşmalarda bir iki şeye değindi; ben de onlara
değinmek istiyorum. Öncelikle şunu söyleyeyim: Hükümetimiz, insan
haklarıyla ilgili önemli çalışmalar yapmıştır;
bunun ilk örneği olarak, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu ve Devlet Güvenlik
Mahkemeleri Hakkındaki Kanun gereği daha önce çok uzun olan
gözaltı süreleri, 4 günlük süre 48 saate, 30 günlük süre de ilke olarak 48
saate indirilmiştir.
Yine,
Sayın Hacaloğlu’nun -bunu özellikle dekullanıyor-
polis-mafya-aşiret üçgeni şeklindeki bir tabirini şiddetle
reddederim. Polisi, böyle bir şeye sokmanın manası yoktur. 150
bin kişilik teşkilat içerisinde üç beş kişinin
adının geçmesi, böyle bir tabirin kullanılmasını icap
ettirmez.
Diğer
bir konu, bu devlet, terör başladığı andan itibaren
meşruiyet çizgisinden ayrılmamıştır,
güneydoğudaki mücadeleyi meşruiyet çizgisinde
yapmıştır. Eğer, Türkiye Cumhuriyeti Devleti,
meşruiyet çizgisinden ayrılsaydı, bu işin hakkından
iki ayda gelirdi Sayın Hacaloğlu, iki ayda gelirdi!..
Diğer
taraftan, yine konuşmalarında “etnik esasa dayalı toplum ve Kürt
kimliği tanınmalı” gibi beyanlarda bulundular. Şunu ifade
edeyim: Eğer, kimlik arayarak toplumu ayakta tutmaya, bütünleştirmeye
çalışıyorsak, bu çığın altında hepimiz
kalırız, hepimiz kalırız... (DYP sıralarından
“Bravo” sesleri, alkışlar) Şunu şöyle ifade edeyim; Sayın
Hacaloğlu, bunu siz de bilin cümle alem de bilsin: Bu devletin
sınırları içerisinde bir kimlik vardır, o kimliğin
adı da Türk kimliğidir!
Hepinize
saygılar sunarım. (DYP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Hükümet adına konuşan Sayın Devlet Bakanına teşekkür
ediyorum.
Sayın
Hacaloğlu, bir isteğiniz mi var?
ALGAN
HACALOĞLU (İstanbul) – Söz istiyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN
– Buyurun.
ALGAN
HACALOĞLU (İstanbul) – Sayın Bakan,
konuşmasının son cümlelerinde, benim ifademin
dışına çıkarak, âdeta, Türkiye’de, Türkiye Cumhuriyetini
oluşturan bütün yurttaşların ortak kimliğine
duyarsızlık ve sanki bir kimliği diğer kimliklerin önüne
çıkarma gibi bir anlayışı aksettirdiğime ilişkin
bir imada bulunmuştur; onu açıklamak istiyorum.
BAŞKAN
– Değerli arkadaşlarım, Sayın Algan Hacaloğlu,
Başkanlıktan, Sayın Bakanın konuşması üzerine bir
istemde bulundu. Böyle bir istem ortaya geldiği zaman, Başkanlık
ile istem sahibi arasında görüş ayrılığı
belirirse, Genel Kurulun hakemliğine başvurulur. Siz dinleyebildiniz
mi Sayın Hacaloğlu’nun ne istediğini? (RP ve DYP
sıralarından “hayır, anlamadık” sesleri) Müsaade edin de
dinleyelim, ben dahi anlayamadım arkadaşımızın
söylediklerini.
MUSTAFA
YILDIZ (Erzincan) – Kürsüye davet edin Sayın Başkan.
BAŞKAN
– Sayın Hacaloğlu, benim tespitime göre, Sayın Bakan, sizin
sözlerinizle ilgili cevap teşkil eden kendi karşı görüşünü
ifade etti. O ifadeden sonra, sizi muhatap alarak değil, genel bir
söyleşi içerisinde, Türkiye Cumhuriyeti hudutları içerisindeki
anayasal bir tespiti ifade etti. Onun için, burada bir sataşma söz konusu
değildir. Dolayısıyla, size söz verme imkânım yok.
Teşekkür ederim.
Değerli
arkadaşlarım, İçtüzükteki son söz milletvekilinin kuralı
gereğince, Sayın Bakanın konuşması üzerine, bir
milletvekili arkadaşımıza daha söz hakkı doğmuş
bulunuyor.
Söz
sırası, Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Esat Bütün’de.
Sayın
Bütün?.. Yok.
Dördüncü
sırada Diyarbakır Milletvekili Sayın Sebgetullah Seydaoğlu
bulunuyor.
Buyurun
Sayın Seydaoğlu. (ANAP sıralarından alkışlar)
Sayın
Seydaoğlu, konuşma süreniz 10 dakikadır.
SEBGETULLAH
SEYDAOĞLU (Diyarbakır) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; 1985’ten beri,
yaklaşık onüç, ondört yıldır, sosyal hukuk devleti olan
Türkiye Cumhuriyetinde, teröre endeksli, teröre gerekçeli olarak, Doğu ve
Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde uygulanması
kararlaştırılan olağanüstü hal, şu anda, şu
birleşimde, 29 uncu kez görüşülmektedir.
Dünyanın
hiçbir ülkesinde, dünyanın hiçbir devletinde, bir ülkenin üniter
yapısı içerisinde iki ayrı uygulama biçimi görülmemiştir.
Afrika’daki devletlerde bile, en olağanüstü şartlarda bile -terör
olsun, doğal afetler olsun, savaşlar olsun- bir ülkenin bir
coğrafyasında ayrı anayasal demokratik yönetim şekli, bir
coğrafyasında ise ayrı yönetim şekli görülmüş
değildir, benzeri yoktur.
Yaklaşık
olarak onbeş yıldır, güneydoğunun kaderi, makûs talihi
olmadığı halde, teröre endeksli olarak, teröre gerekçe
gösterilerek, doğu ve güneydoğuda, olağanüstü hal
yönetmeliği ve yasaları, sivil ve demokratik olmayan ölçülerde
uygulanmaktadır. Bu olağanüstü hal uygulama ve yönetmeliklerinden
yetki alan, güç alan olağanüstü halin, bugün, Türkiye’yi uluslararası
normlarda, uluslararası hukuk kurallarında sıkıntıya
soktuğu, bazı gerçeklerle ortaya çıkmıştır; vatan
adına, bayrak adına, iman adına, vatanın birliği
adına çıkıp, doğuda ve güneydoğuda insan hakları
ihlallerini hergün belli bir boyutla, belli bir sınırla ortaya
çıkaran bir tarihî gerçek... Bununla birlikte, Olağanüstü Hal
Yasasından yetki alarak, güç alarak hukuk devletinde olmayan, dünya normlarında
uygulanmayan gücü, yetkiyi kendinde kabul ederek, hergün gördüğümüz tarihî
gerçekler ve olumsuzluklarla karşı karşıyayız.
Çeteler, uyuşturucu ticaretleri, korucuların baskısı, insan
hakları ihlalleri, faili meçhuller, köy boşaltmaları,
tamamıyla bu olağanüstü hal uygulama ve yönetmelikleri esası
içerisinde başını alıp gitmektedir. Sözüm ona, bugüne kadar
bu uygulamayı, bu yönetmeyi demokratik görmeyen, bunu insan
haklarıyla bağdaştırmayan bir düşünce, bir zihniyet,
27 kez buna karşı tavır koymuş, ret oyu vermiş, mazlum
doğu ve güneydoğu insanına karşı bu uygulamayı
reva görmeyen bir zihniyet, bugün, ne hikmetse, üç gün zevahiri kurtarma
uğruna, kalkıp, burada, bütün tarihî gerçekleri çarpıtarak
savunuyor ve kabul ediyor. Tabiî ki, hiçbir zaman, ne doğu ve
güneydoğu insanı ne Türkiye insanı ne dünya insanları bu
uygulama biçimini haklı, demokratik ve yerinde kabul edemez.
Sayın
Başkan, değerli arkadaşlarım; Türkiye’nin bugün içinde
bulunduğu demokrasinin uygulanmaması sürecini hep birlikte
yaşıyoruz. Daha bu akşam Avrupa’dan gelen bir heyetin,
Türkiye’nin önüne koyduğu dosyada, ya kendi demokrasini tamamla, insan
haklarını yerine getir veyahut sen dünyada, globalleşen dünya
düzeni içerisinde dışarda kalacaksın diye dayatmaları,
hepimizin gördüğü, yaşadığı bazı gerçeklerdir.
Sözüm ona, kendileri diyor ki: “Türkiye diyor ki: Bizi Avrupa Birliğine
alın, ondan sonra demokrasimizi, insan haklarımızı
tamamlayalım.” Biz diyoruz ki: Kendi insan haklarınızı ve
demokrasinizi tamamlayıp da öyle gelin. Onlar hayır diyor.
Bizi
aldıktan sonra, sanki, biz bu insanî olan, sivil ve demokratik olan
ve bir ülkenin diğer bir ülkeye
emrivakiyle, baskıyla, hiçbir zaman uygulamak istemediği bir yönetim
biçimini, kendi ülkesi için reva kabul etmeyi hiçbir ülke örneğinde
göremeyiz.
Değerli
arkadaşlar, onbeş yıldır, bütün yanlış ve
çarpık yapılaşmasıyla, yanlış
uygulamalarıyla, bölge insanı, bir taraftan olağanüstü halin
vermiş olduğu yetkiden dolayı silahlı korucu
teşkilatının baskısı altındadır; diğer
taraftan, sivil ve demokratik olmayan uygulamanın, yapısal
çelişkilerin ve yapısal bozuklukların vermiş olduğu
sıkıntıdan dolayı, halen güneydoğuda vuku bulan
olaylardan dolayı, bu insanların sorunlarıyla ilgili binlerce
dosya, Türkiye’nin hukuk
yargısını aşarak, Türkiye Cumhuriyetinin
sınırını aşarak
Avrupa insan hakları boyutuna gitmiştir.
Bağımsız,
demokratik ve sosyal hukuk devleti olan bir ülkenin, bunca yıldır,
kendi insanının acısını, feryadını
dinlemeyip, sorumsuzca yaklaşmasından dolayı, maalesef,
Türkiye’de, içinde bulunduğumuz bu tarihî gerçeklerin
yaşandığı bir hakikattir. Bununla birlikte, olağanüstü
hal uygulamasını, defalarca, bütün parti grupları, tedricen
kaldıracaklarına dair söz verdikleri halde, altı ay önce
İller İdaresi Yasası bu Meclisten çıktığı
halde, şu anda, doğu ve güneydoğuda iki yasa
uygulanmaktadır; biri, Olağanüstü Hal Yasası, diğeri
İller İdaresi Yasası. Yani, dünyanın neresinde örneği
görülmüştür ki, bir ülkenin bir coğrafyasında anayasal ve
demokratik olmayan iki yönetim esası dayatılmaktadır. Yani, bu
Türkiye için, demokrasi için, hukuk için bir insanlık
ayıbıdır. Bu ayıbı, inşallah, biraz sonra, Yüce
Meclisin takdirlerine oylamayla sunacağız; fakat, sırf iktidar
olma hesabı uğruna, sırf günübirlik zevahiri kurtarma
uğruna, üç beş gün daha hükümeti uzatma uğruna, maalesef, dün,
karşı çıktığı, reva görmediği,
yargıladığı, eleştirdiği bütün bu antidemokratik
yasaları bugün, acımasızca savunuyor. Fakat, benim çağrım,
şu Meclis içerisindeki doğu ve güneydoğu insanınadır.
Türkiye’nin gerçekleri içerisinde, bugün, kendi halklarının
kaderinin, insan haklarının oylanacağı bir süreçte, 100
milletvekiliyle temsil edilen o ülke coğrafyasında, insanlar,
gerçekten, olağanüstü hal yasalarını, uygulamalarını
kabul ediyor mu, etmiyor mu? Bugün, doğu, güneydoğu insanının
gözü, kulağı, burada, bu Meclisin üzerinde olacaktır.
İnşallah, biraz sonra sonuç çıkar. Hep birlikte karar
vereceğiz.
Şunu
demek istiyorum: Dünyanın hiçbir yerinde -tekrar ediyorum- sivil ve
demokratik olan, anayasal teminat altında olan bir ülkenin yönetiminde,
bir coğrafyasında ayrı esaslar, yönetmelikler, olağanüstü
yasalar, diğer bir coğrafyasında anayasanın tüm kurum ve
kuralları uygulanmaz; bu bir çelişkidir.
Bu
duygularımla Yüce Meclise saygılarımı arz ediyorum ve parti
grubu olarak, biraz sonra oylanacak olağanüstü halle ilgili
Başbakanlık tezkeresine red oyu vereceğimizi buradan
belirtiyorum.
Saygılarımı
sunarım efendim. (ANAP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Diyarbakır Milletvekili Sayın Sebgetullah Seydaoğlu’na
teşekkür ediyorum.
Değerli
arkadaşlarım, olağanüstü halin uzatılmasıyla ilgili
Başbakanlık tezkeresi üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Şimdi,
Başbakanlık tezkeresini tekrar okutup, oylarınıza
sunacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
30
Kasım 1996 günü saat 17.00’den geçerli olmak üzere 9 ilde dört ay süreyle
uzatılan ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin 28.11.1996 tarihli ve 476
sayılı Kararı ile onaylanmış bulunan olağanüstü
halin; Batman, Bingöl, Bitlis, Diyarbakır, Hakkâri, Tunceli, Siirt,
Şırnak ve Van İllerinde, 30 Mart 1997 günü saat 17.00’den
geçerli olmak üzere dört ay süreyle uzatılmasının Türkiye Büyük
Millet Meclisine arzı, Bakanlar Kurulunca 8.3.1997 tarihinde
kararlaştırılmıştır.
Gereğinin
yapılmasını saygılarımla arz ederim.
Prof.
Dr. Necmettin Erbakan
Başbakan
BAŞKAN
– Sayın milletvekilleri, oylamanın açık oylama usulüyle
yapılması istemiyle Başkanlığa bir önerge
verilmiştir; okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Müzakere konusu olağanüstü halin
uzatılması talebinin oylamasının açık oyla
yapılmasını saygılarımızla arz ederiz.
BAŞKAN – Önerge sahiplerinin Genel Kurul salonunda
hazır bulunup bulunmadıklarını tespit edeceğim:
Ali Oğuz?... Burada.
Rıza Ulucak?.. Burada.
Bahri Zengin?.. Burada.
Maliki Ejder Arvas?.. Burada.
Ömer Ekinci?.. Burada.
Süleyman Metin Kalkan?.. Burada.
Hüseyin Arı?.. Burada.
Suat Pamukçu?.. Burada.
Mustafa Hasan Öz?.. Burada.
Latif Öztek?.. Burada.
Hüseyin Yıldız?.. Burada.
Murtaza Özkanlı?.. Burada.
Cafer Güneş?.. Burada.
Mikail Korkmaz?.. Burada.
İlyas Arslan?.. Burada.
Genel Kurul salonunda yeterli sayıda imza sahibi
bulunmaktadır.
Şimdi, açık oylamanın şekli
hakkında Genel Kurulun tasvibini alacağım.
Açık
oylamanın, adı okunan sayın milletvekilinin, kürsüye konulacak
oy kutusuna oy pusulasını atması suretiyle yapılmasını
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmemiştir.
Açık
oylamanın, adı okunan sayın milletvekilinin ayağa kalkarak
“kabul” “ret” veya “çekimser” şeklinde oyunu belirtmesi suretiyle
yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.
Açık
oylama, oy kutusu sıralar arasında dolaştırılmak
suretiyle yapılacaktır.
Kupalar
sıralar arasında dolaştırılsın.
(Oylar toplandı)
BAŞKAN
– Salonda bulunup da oyunu kullanmayan sayın üye var mı? Yok.
Oylama
işlemi bitmiştir; kupalar kaldırılsın.
(Oyların
ayırımı yapıldı)
BAŞKAN
– Sayın milletvekilleri, dokuz ilde uygulanmakta olan olağanüstü
halin 30.3.1997 günü saat 17.00’den geçerli olmak üzere dört ay süreyle
uzatılmasına ilişkin Başbakanlık tezkeresinin
oylamasına 421 sayın milletvekili katılmış; 244 kabul,
176 ret, 1 mükerrer oy çıkmıştır.
Bu durumda,
olağanüstü halin dört ay süreyle uzatılması kabul edilmiş
bulunmaktadır.
Tasnifi
yapan Divan Üyeleri: Sayın Kemalettin Göktaş ve Sayın Mustafa
Baş.
Değerli
arkadaşlarım, kalan süre yeni bir işe başlamaya yeterli
olmadığından, kanun tasarı ve tekliflerini görüşmek
için, 27 Mart 1997 Perşembe günü saat 15.00’te toplanmak üzere,
birleşimi kapatıyorum.
Kapanma
Saati: 18.44
V. – SORULAR
VE CEVAPLAR
A)YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1. – Gaziantep Milletvekili Mustafa R.
Taşar’ın, Gaziantep İlindeki öğretmen
açığına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı
Mehmet Sağlam’ın yazılı cevabı (7/2131)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Aşağıdaki sorumun Millî Eğitim Bakanı
Sayın Mehmet Sağlam tarafından yazılı olarak
cevaplandırılması hususunda delaletlerinizi arz ederim.
Saygılarımla. Mustafa
Taşar
Anavatan
Partisi
Gaziantep
Soru 1. Gaziantep İli genelinde; başta
sınıf öğretmenliği olmak üzere ingilizce, tarih,
coğrafya, matematik, fizik, kimya, biyoloji, din kültürü ve ahlâk bilgisi
branşlarında öğretmene ihtiyaç duyulmaktadır. Gaziantep
genelinde bin dolayında öğretmene ihtiaç duyulurken, son
öğretmen atamalarında Gaziantep’e atanan öğretmen sayısı
ve branşları nedir?
Soru 2. Gaziantep gibi, GAP’ın merkezi olma
durumundaki bir ilde, hayati derecede önem taşıyan sınıf ve
branş öğretmeni açığı konusunda bundan sonra
almayı, düşündüğünüz tedbirler nelerdir?
T.C.
Millî
Eğitim Bakanlığı 25.3.1997
Araştırma,
Planlama ve Koordinasyon Kurulu Başkanlığı
Sayı :
B.08.0.APK.0.03.01.00-022/785
Konu : Soru Önergesi
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
İlgi : T.B.M.M.
Başkanlığının 27.2.1997 tarih ve
A.01.0.GNS.0.10.02-7/2131-5465/5581 sayılı yazısı.
Gaziantep Milletvekili Sayın Mustafa
Taşar’ın “Gaziantep İli’ndeki öğretmen
açığına ilişkin” yazılı soru önergesi
incelenmiştir.
1. Bakanlığımıza bağlı
okul ve kurumların öğretmen ihtiyacını karşılamak
üzere öğretmen adaylarının atamaları illerin öğretmen ihtiyacı
dikkate alınarak yapılmaktadır. Gaziantep’e 1996 yılı
birinci atama dönemine ekteki listede belirtilen branşlarda toplam 885,
ikinci atama döneminde 333 sınıf öğretmeni, 9 Türk Dili ve
Edebiyatı, 22 İngilizce, 1 Müzik, 5 Elektrik, 3 Elektronik branşında
olmak üzere toplam 373 öğretmenin atamaları
yapılmıştır.
2. Gaziantep İli’nin sınıf
öğretmeni ihtiyacı 257’dir. 1996 yılında atanan 333
sınıf öğretmeninden 304’ü göreve
başlamıştır.
Diğer branşlardaki öğretmen
ihtiyacı ise 1997 yılı yer değiştirme suretiyle
yapılacak atamalarda dikkate alınacaktır.
Arz ederim. Prof.
Dr. Mehmet Sağlam
Millî
Eğitim Bakanı
1996 Yılında Atanan Öğretmenlerin
İl ve Branş Bazında Sayıları
İl Adı
Branş Adı Sayısı
Gaziantep Beden
Eğitim 41
Beslenme
ve Ev Yönetimi 2
Bilgisayar 2
Biyoloji
(İng.) 2
Biyoloji/Fen
Bilgisi 10
Coğrafya/Millî
Coğrafya 11
El
Sanatları Çiçek 1
Elektrik 4
Elektronik 3
Felsefe
Grubu 3
Fizik
(İng.) 4
Fizik/Fen
Bilgisi 7
Giyim-Hazır
Giyim 1
Görme
Engelliler Sın. Öğr. 1
Kalıpçılık 1
Kimya/Fen
Bilgisi 5
Matematik 6
Matematik
(İng.) 4
Motor 2
Muhasebe
Grubu 1
Müzik 11
İl Adı
Branş Adı Sayısı
Gaziantep Okul
Öncesi Öğretmenliği 10
Rehber
Öğretmenliği 16
Resim
İş 35
Resim-Grafik 1
Sınıf
Öğretmenliği 545
Tarih/Millî
Tarih 28
Tesisat
Teknolojisi 2
Tesviye 1
Trikotaj 1
Türk
Dili ve Edeb./Türkçe 57
Türk
Halk Oyunları 3
İHL
Mes. Der., Din Kül. Ah. B. 35
İHL.
Arapça Meslek Dersi 1
İngilizce 24
İş
Eğit. (İş ve Tek. Eğit.) 2
İş
Eğitimi (Ev Ekonomisi) 1
İşitme
Engelliler Sın. Öğr. 1
İl Toplamı 885
2. – İstanbul Milletvekili Ercan
Karakaş’ın, meslek birlikleri tüzüğünün ne zaman
çıkarılacağına ilişkin sorusu ve Kültür Bakanı
İsmail Kahraman’ın yazılı cevabı (7/2192)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Aşağıda yer alan sorularımın Kültür Bakanı
tarafından yazılı olarak yanıtlanmasını arz
ederim.
Ercan
Karakaş
İstanbul
Sorular :
1. 5846 sayılı fikir sanat eserleri yasasının
6.7.1995 tarihinde, 4110 sayılı yasayla değiştirilen geçeci
5. maddesinin getirdiği “Bu kanunun yürürlüğe girmesinden önce
kurulmuş olan meslek birlikleri, tip statülerin yayımından
itibaren bir yıl içinde, Kültür Bakanlığının
gözetiminde, kanunun ilgili hükümleri ve tip statü ilkeleri doğrultusunda
yeni meslek birliklerine dönüştürülürler....” hükmü gereğince
Bakanlığınız bugüne kadar hangi çalışmaları
ve işlemleri yapmıştır?
2. Yukarıda belirtilen madde metni ile
Bakanlığınıza verilen tip statülerin hazırlanması
(Meslek Birlikleri Tüzüğünün hazırlanması)
sonuçlandırıldı ise şimdi hangi aşamadadır?
3. Meslek Birlikleri Tüzüğü, tip statüler siz Bakanlık
görevine başladığınızda hazırlanarak ilgili
Bakanlıkların onayına sunulmuş muydu? Bakanlardan kaç
tanesinin imzası alınmıştı? İmzalamayan Bakanlar
kimlerdir?Bu işlemi siz neden devam ettirmediniz?
4. Yasanın açık, emredici hükmüne rağmen Meslek
Birlikleri Tüzüğünün hazırlanmasıyla ilgili olarak
Bakanlığınız neden gecikmiştir? Bu gecikmenin
sorumlusu olan Bakanlık birimleri hangileridir? Sorumlu kamu görevlileri
hakkında ne gibi işlem yapılmıştır?
5. 5846 sayılı fikir sanat eserleri yasasının 4110
sayılı yasayla değiştirilen 42 nci maddesi gereğince
eser sahipleriyle komşu hak sahipleri üyelerinin ortak
çıkarlarını korumak için Kültür Bakanlığınca
hazırlanan ve Bakanlar Kurulunca onaylanan Tüzük ve tip statülerine uygun
olarak meslek birlikleri kurabilirler. Ayrıca 42 nci maddenin 2 nci
fıkrasına göre üst kuruluşlar da kurabilirler.
Türkiye’de sanatın ve sanatçının korunması
geliştirilmesi anayasal bir buyruk iken (Anayasa madde 63-64), kültür ve
sanatımız açısından tarihsel ve yaşamsal bir
önemdeyken sanatçıların ve eserlerinin korunması için
örgütlenmelerini hangi hakla, hangi gerekçeyle yasalara aykırı olarak
engelliyorsunuz?
6. Meslek Birlikleri Tüzüğünü ne zaman
çıkarcaksınız?
7. Çoğulcu esaslara göre ve yasanın getirdiği
düzenlemeler çerçevesinde, meslek birlikleri ve üst kuruluşları ne
zaman kurulacaktır?
T.C.
Kültür Bakanlığı 26.3.1997
Araştırma,
Planlama ve Koordinasyon Kurulu Başkanlığı
Sayı :
B.16.0.APK.0.12.00.01.940-121
Konu : Yazılı Soru Önergesi
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
İlgi : T.B.M.M.
Başkanlığının 6 Mart 1997 gün, KAN.KAR.MÜD.7/2192-5589/15783
sayılı yazısı.
İstanbul Milletvekili Sayın Ercan
Karakaş’ın, “Meslek Birlikleri Tüzüğünün ne zaman
çıkarılacağına ilişkin” yazılı soru
önergesinin cevabı ekte gönderilmektedir.
Bilgilerinizi arz ederim.
İsmail
Kahraman
Kültür
Bakanı
Cevap 1. Bakanlığımızın,
“Fikir ve Sanat Eserleri ve Komşu Hak Sahipleri Meslek Birlikleri, Meslek
Birlikleri Üst Kuruluşları ve Federasyon Hakkında Tüzük” ile
ilgili yaptığı işlemleri şu şekilde
sıralayabiliriz :
a) 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu
12.6.1995 tarihinde 4110 Sayılı Kanunla bazı maddeleri
değiştirilmiştir.
b)Bakanlığımız Hukuk
Müşavirliği 6.12.1995 tarihinde tüzük ile ilgili olarak
Bakanlıklara görüşlerinin alınmasıyla ilgili yazı
göndermiştir.
c) 9.2.1996 tarihinde Bakanlıklardan
görüşlerinin acilen bildirilmesi talep edilmiştir.
d) 2.4.1996 tarihinde görüş bildirmeyen
Bakanlıklardan görüşlerinin iletilmesi istenmiştir.
Cevap 2. Tüzük ve Tip Statü
yayınlanmamış olup, çalışmalar devam etmektedir.
Cevap 3. “Fikir ve Sanat Eserleri ve Komşu Hak
Sahipleri Meslek Birlikleri, Meslek Birlikleri Üst Kuruluşları ve
Federasyonu Hakkında Tüzük” Bakanlık Görevime
başladığımda Bakanlıkların görüşüne
sunulmuştu.
Bakanlıklar görüş bildirmiş, ancak
Devlet Bakanlığı (Sn. Ömer Barutçu), Sağlık
Bakanlığı, Adalet Bakanlığı, İçişleri
Bakanlığı, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı ve
Başbakanlık Devlet Planlama Teşkilatı
Müsteşarlığı Tüzüğün bazı maddelerinde
değişiklik yapılması teklifinde bulunmuşlardır.
Bakanlıkların talep ettiği görüşler
doğrultusunda Tüzüğün hazırlanması devam etmektedir.
Cevap 4. Meslek Birlikleri tüzüğünün,
hazırlanması ile ilgili olarak gecikme sebebi yukarıda
belirtilen Bakanlıkların ve ilgili Meslek
Kuruluşlarının değişiklik istemesinden
kaynaklanmıştır.
Cevap 5. Türkiye’de sanatın ve
sanatçının korunması Anayasal bir haktır.
Sanatçıların ve eserlerinin korunması halen mevcut yasalarca ve
Meslek Birliklerince yerine getirilmektedir. Sanatçıların
örgütlenmeleri yürürlükte olan Kanun, Tüzük ve Yönetmelikler çerçevesinde devam
etmektedir ve engelleyici herhangi bir durum da söz konusu değildir.
Cevap 6. Meslek Birlikleri Tüzüğü;
değişiklik talebinde bulunan Bakanlıkların ve Meslek
Kuruluşlarının görüşleri doğrultusunda ve imza
koyduğumuz uluslararası sözleşmelere uygun olarak kısa sürede
hazırlanıp Bakanlar Kurulu’na sevk edilecektir.
Cevap 7. Tüzük ve Tip Statülerin
çıkarılması ve yayınlanmasından sonra Meslek
Birlikleri kurulacaktır.
3. – Tekirdağ Milletvekili Bayram
Fırat Dayanıklı’nın, Çerkezköy-Kapaklı beldesindeki
postanenin personel ihtiyacına ilişkin sorusu ve Ulaştırma
Bakanı Ömer Barutçu’nun yazılı cevabı (7/2197) 26.2.1997
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın yazılı olarak
Ulaştırma Bakanı Sayın Ömer Barutçu tarafından
yanıtlanmasını saygılarımla arz ederim.
Dr.
B. Fırat Dayanıklı
Tekirdağ
Çerkezköy’ün 18-19 bin nüfuslu Kapaklı
Beldesindeki postanede sadece 1 adet görevli memur olduğu ve hizmetlerin
eleman yetersizliği nedeniyle etkili ve verimli bir şekilde
yürütülemediği konusunda bölge halkından şikâyetler gelmektedir.
Bu problemin çözümü için bakanlığınız hangi
girişimlerde bulunacaktır?
T.C.
Ulaştırma
Bakanlığı 24.3.1997
Araştırma
Planlama ve Koordinasyon Kurulu Başkanlığı
Sayı : B.11.0.APK.0.10.01.21.EA/431-6364
Konu : Tekirdağ Milletvekili Bayram Fırat
Dayanıklı’nın yazılı soru önergesi
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
İlgi : TBMM Başkanlığının
6 Mart 1997 gün ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/2197-5597/15796 sayılı
yazısı.
Tekirdağ Milletvekili Bayram Fırat
Dayanıklı’nın Bakanlığıma yönelttiği
7/2197-5597 sayılı soru önergesinin cevabı ekte
sunulmuştur.
Bilgilerinize arz ederim. Ömer
Barutçu
Ulaştırma
Bakanı
Tekirdağ
Milletvekili Bayram Fırat Dayanıklı’nın
7/2197-5597
Sayılı Soru Önergesi ve Cevabı
Soru :
Çerkezköy’ün 18-19 bin nüfuslu Kapaklı
Beldesindeki postanede sadece 1 adet görevli memur olduğu ve hizmetlerin
eleman yetersizliği nedeniyle etkili ve verimli bir şekilde
yürütülemediği konusunda bölge halkından şikâyetler gelmektedir.
Bu problemin çözümü için bakanlığınız hangi
girişimlerde bulunacaktır?
Cevap :
Çerkezköy Kapaklı Belde Postanesinde, Çerkezköy
Merkezine bağlı olarak 1 memur ve 1 dağıtıcı
pozisyonundaki kadro ile hizmet verilmektedir. Ancak memurun emekli olması
nedeniyle meydana gelen eksikliğin giderilmesi ve daha etkin hizmet
verilmesi için Tekirdağ Posta İşletmesi Başmüdürlüğünden 1 memurun nakli
yapılmak suretiyle Kapaklı Beldesi Posta Hizmetleri takviye
edilecektir.
Ayrıca söz konusu şubeye, telefon
tahsilatının yoğun olduğu günlerde Çerkezköy Merkezinden
takviye eleman gönderilmesi talimatı da verilmiştir.
4. – Erzincan Milletvekili Mustafa
Kul’un, Erzincan Fen Lisesi ve Ulalar Çok Programlı Lisesine ilişkin
sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Mehmet Sağlam’ın
yazılı cevabı (7/2202)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Millî
Eğitim Bakanı tarafından yazılı olarak
cevaplandırılmasını arz ederim.
Mustafa
Kul
Erzincan
13 Mart 1992 yılında Erzincan’da meydana
gelen depremde çok sayıda okulmuz yıkılmış,
birçoğu eğitim hizmeti veremez duruma gelmişti. Çok kısa
süre de onarımı mümkün olan okullar onarılmış,
onarımı mümkün olmayan okullar ise yıkılarak yenisi yapılmış
ve çok kısa sürede eğitim hizmetindeki eksiklikler giderilerek normal
eğitim verilmeye başlanmıştır.
Erzincan Eğitim ve Öğretim
altyapısı olarak deprem öncesi durumundan çok daha iyi bir noktada
olmasına karşın, bölgesel olarak eksikliği bilinen ve
ihtiyaç olarak tespit edilen Erzincan Fen Lisesi ile Ulalar beldesine Çok
Programlı Lise yapılması konusu; Erzincan Valiliği, İl
Planlama ve Koordinasyon Müdürlüğü tarafından
Bakanlığınıza teklif edilmiştir.
Daha önceki bu konuyla ilgili girişimlerimiz
üzerine, her iki okulun DPT’na gönderildiği ifade edilmiş
olmasına karşın, DPT’na böyle bir teklifin gönderilmediği
ve söz konusu okulların yapılmasının da 1997
yatırım programında yer almadığını tespit
etmiş bulunmaktayım.
1. Erzincan Fen Lisesi ve Ulalar Çok Programlı
Lisesinin yapımıyla ilgili teklifler DPT’na gönderilmişmidir?
2. Sözkonusu okulların yapımıyla ilgili
DPT’nın görüşü Bakanlığınıza
ulaşmış mıdır? DPT’nın bu konudaki görüşü
nedir?
3. DPT’ndan olumlu görüş alındıysa bu
okulların yapımını 1997 programına almak mümkün müdür?
4. 1997 programına almak mümkün ise; bu
okulların inşaat ihalesi ne zaman yapılabilir?
5. Her iki okulun 1997 yılı fiyatlarıyla
proje bedeli ne kadardır?
T.C.
Millî
Eğitim Bakanlığı 25.3.1997
Araştırma,
Planlama ve Koordinasyon Kurulu Başkanlığı
Sayı :
B.08.0.APK.0.03.01.00-022/784
Konu : Soru Önergesi
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
İlgi : T.B.M.M.
Başkanlığının 7.3.1997 tarih ve
A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/2202-5615/15843 sayılı yazısı.
Erzincan Milletvekili Sayın Mustafa Kul’un
“Erzincan Fen Lisesi ve Ulalar Çok Programlı Lisesi Projelerine
ilişkin” yazılı soru önergesi incelenmiştir.
Erzincan Fen Lisesi ve Ulalar Çok Programlı Lisesi
yapımı, Bakanlığımızın Devlet Planlama
Teşkilatı Müsteşarlığına gönderdiği
19.8.1996 tarih ve B.08.0.APK.0.04.00.701/2177 sayılı 1997
Yılı Yatırım Programı teklifleri arasında yer
almıştır. Ancak, söz konusu okul yapımları 1997
Yılı Yatırım Programında yer almamaktadır.
Arz ederim. Prof.
Dr. Mehmet Sağlam
Millî
Eğitim Bakanı
Dokuz İlde Uygulanmakta Olan
Olağanüstü Halin 30.3.1997 Günü Saat 17.00’den Geçerli Olmak Üzere Dört Ay
Süreyle Uzatılmasına İlişkin Başbakanlık
Tezkeresine
Verilen Oyların Sonucu :
(Kabul edilmiştir.)
Üye
Sayısı : 550
Kullanılan
Oy : 421
Kabul
Edenler : 244
Reddedenler : 176
Çekinser : –
Mükerrer
Oy : 1
Geçersiz
Oy : –
Oya
Katılmayanlar : 129
Açık
Üyelik : 1
(Kabul Edenler)
ADANA
Cevdet Akçalı
Yakup Budak
Sıtkı Cengil
İ. Cevher Cevheri
M. Halit Dağlı
Veli Andaç Durak
Orhan Kavuncu
İbrahim Ertan Yülek
ADIYAMAN
Mahmut Nedim Bilgiç
Ahmet Doğan
AFYON
Sait Açba
İsmet Attila
Osman Hazer
Yaman Törüner
Nuri Yabuz
AĞRI
Cemil Erhan
Celal Esin
M. Ziyattin Tokar
AKSARAY
Mehmet Altınsoy
Murtaza Özkanlı
AMASYA
Ahmet İyimaya
Cemalettin Lafcı
ANKARA
İlhan Aküzüm
Saffet Arıkan Bedük
Hasan Hüseyin Ceylan
Mehmet Ekici
Ömer Ekinci
Ünal Erkan
Mehmet Gölhan
Ahmet Tekdal
Rıza Ulucak
Ersönmez Yarbay
ANTALYA
Arif Ahmet Denizolgun
Hayri Doğan
ARDAHAN
Saffet Kaya
ARTVİN
Hasan Ekinci
AYDIN
Ali Rıza Gönül
Nahit Menteşe
Muhammet Polat
İsmet Sezgin
BALIKESİR
Abdülbaki Ataç
Ahmet Bilgiç
İsmail Özgün
İlyas Yılmazyıldız
BARTIN
Köksal Toptan
BATMAN
Alaattin Sever Aydın
Faris Özdemir
BAYBURT
Suat Pamukçu
BİLECİK
Bahattin Şeker
BİNGÖL
Kazım Ataoğlu
BOLU
Feti Görür
Necmi Hoşver
Mustafa Yünlüoğlu
BURDUR
Mustafa Çiloğlu
BURSA
Mehmet Altan Karapaşaoğlu
Cemal Külahlı
Turhan Tayan
ÇANAKKALE
Nevfel Şahin
ÇANKIRI
Ahmet Uyanık
ÇORUM
Bekir Aksoy
Mehmet Aykaç
Hasan Çağlayan
Zülfikar Gazi
Yasin Hatiboğlu
DENİZLİ
M. Kemal Aykurt
Mehmet Gözlükaya
Haluk Müftüler
Ramazan Yenidede
DİYARBAKIR
Abdülkadir Aksu
M. Salim Ensarioğlu
Sacit Günbey
EDİRNE
Evren Bulut
ELAZIĞ
Mehmet Ağar
Ömer Naimi Barım
Hasan Belhan
Ahmet Cemil Tunç
ERZİNCAN
Tevhit Karakaya
Naci Terzi
ERZURUM
Zeki Ertugay
Lütfü Esengün
İsmail Köse
Ömer Özyılmaz
Aslan Polat
Şinasi Yavuz
ESKİŞEHİR
Hanifi Demirkol
GAZİANTEP
Nurettin Aktaş
Mehmet Batallı
Kahraman Emmioğlu
Mehmet Bedri İncetahtacı
GİRESUN
Turhan Alçelik
Ergun Özdemir
GÜMÜŞHANE
Lütfü Doğan
HAKKÂRİ
Mustafa Zeydan
HATAY
Abdülkadir Akgöl
Süleyman Metin Kalkan
Mehmet Sılay
IĞDIR
Şamil Ayrım
ISPARTA
A. Aykon Doğan
Mustafa Köylü
Halil Yıldız
İÇEL
Fevzi Arıcı
Mehmet Emin Aydınbaş
Saffet Benli
Turhan Güven
Ayfer Yılmaz
İSTANBUL
Meral Akşener
Yıldırım Aktuna
Sedat Aloğlu
Tayyar Altıkulaç
Azmi Ateş
Mustafa Baş
Mukadder Başeğmez
Tansu Çiller
Gürcan Dağdaş
Süleyman Arif Emre
Hasan Tekin Enerem
Ekrem Erdem
Metin Işık
İsmail Kahraman
Cefi Jozef Kamhi
Hüseyin Kansu
Hayri Kozakçıoğlu
Göksal Küçükali
Necdet Menzir
Ali Oğuz
Mehmet Ali Şahin
Osman Yumakoğulları
Bahattin Yücel
Bahri Zengin
Namık Kemal Zeybek
İZMİR
Turhan Arınç
Hasan Denizkurdu
Işılay Saygın
Ufuk Söylemez
Sabri Tekir
İsmail Yılmaz
KAHRAMANMARAŞ
Hasan Dikici
Avni Doğan
Mustafa Kamalak
Mehmet Sağlam
KARABÜK
Hayrettin Dilekcan
KARAMAN
Abdullah Özbey
Zeki Ünal
KARS
Sabri Güner
Zeki Karabayır
KASTAMONU
Fethi Acar
Nurhan Tekinel
Haluk Yıldız
KAYSERİ
Memduh Büyükkılıç
Ayvaz Gökdemir
Abdullah Gül
Nurettin Kaldırımcı
Salih Kapusuz
KIRIKKALE
Kemal Albayrak
Hacı Filiz
Mikail Korkmaz
KIRKLARELİ
A. Sezal Özbek
KIRŞEHİR
Ömer Demir
Cafer Güneş
KİLİS
Mustafa Kemal Ateş
Doğan Güreş
KOCAELİ
Necati Çelik
İsmail Kalkandelen
Şevket Kazan
KONYA
Hüseyin Arı
Veysel Candan
Necati Çetinkaya
Necmettin Erbakan
Abdullah Gencer
Ali Günaydın
Teoman Rıza Güneri
Hasan Hüseyin Öz
Lütfi Yalman
Mehmet Ali Yavuz
KÜTAHYA
Ahmet Derin
İsmail Karakuyu
Metin Perli
MALATYA
Oğuzhan Asiltürk
Yaşar Canbay
Fikret Karabekmez
M. Recai Kutan
MANİSA
Rıza Akçalı
Bülent Arınç
Yahya Uslu
MARDİN
Fehim Adak
Muzaffer Arıkan
Mahmut Duyan
MUĞLA
İrfettin Akar
Mustafa Dedeoğlu
Enis Yalım Erez
MUŞ
Necmettin Dede
Nedim İlci
Erkan Kemaloğlu
Sabahattin Yıldız
NEVŞEHİR
Mehmet Elkatmış
Esat Kıratlıoğlu
NİĞDE
Doğan Baran
Mehmet Salih Katırcıoğlu
Ergun Özkan
ORDU
Hüseyin Olgun Akın
Mustafa Hasan Öz
Refaiddin Şahin
RİZE
Şevki Yılmaz
SAKARYA
Nezir Aydın
Cevat Ayhan
Nevzat Ercan
Ertuğrul Eryılmaz
SAMSUN
Ahmet Demircan
Nafiz Kurt
Latif Öztek
Musa Uzunkaya
SİİRT
Ahmet Nurettin Aydın
Mehmet Emin Aydın
SİNOP
Kadir Bozkurt
SIVAS
Musa Demirci
Tahsin Irmak
Temel Karamollaoğlu
Abdüllatif Şener
Nevzat Yanmaz
ŞANLIURFA
Sedat Edip Bucak
Necmettin Cevheri
Zülfükar İzol
Abdülkadir Öncel
M. Fevzi Şihanlıoğlu
ŞIRNAK
Mehmet Tatar
TEKİRDAĞ
Nihan İlgün
TOKAT
Abdullah Arslan
Ali Şevki Erek
Ahmet Fevzi İnceöz
Bekir Sobacı
TRABZON
Kemalettin Göktaş
Şeref Malkoç
İsmail İlhan Sungur
UŞAK
Hasan Karakaya
VAN
Maliki Ejder Arvas
Şaban Şevli
Mahmut Yılbaş
YALOVA
Cevdet Aydın
YOZGAT
İlyas Arslan
Kâzım Arslan
Yusuf Bacanlı
Abdullah Örnek
ZONGULDAK
Necmettin Aydın
Ömer Barutçu
(Reddedenler)
ADANA
Uğur Aksöz
İmren Aykut
İbrahim Yavuz Bildik
Mehmet Büyükyılmaz
Mustafa Küpeli
Arif Sezer
ADIYAMAN
Mahmut Bozkurt
Ahmet Çelik
Celal Topkan
AFYON
H. İbrahim Özsoy
AĞRI
Yaşar Eryılmaz
AMASYA
Aslan Ali Hatipoğlu
Haydar Oymak
ANKARA
Nejat Arseven
Yılmaz Ateş
Gökhan Çapoğlu
Eşref Erdem
Halis Uluç Gürkan
Mehmet Sağdıç
Önder Sav
Aydın Tümen
Hikmet Uluğbay
ANTALYA
Sami Küçükbaşkan
Yusuf Öztop
Metin Şahin
ARDAHAN
İsmet Atalay
ARTVİN
Metin Arifağaoğlu
Süleyman Hatinoğlu
AYDIN
Cengiz Altınkaya
Sema Pişkinsüt
Yüksel Yalova
BALIKESİR
Safa Giray
Mustafa Güven Karahan
İ. Önder Kırlı
Hüsnü Sıvalıoğlu
BARTIN
Zeki Çakan
Cafer Tufan Yazıcıoğlu
BATMAN
Ataullah Hamidi
BİNGÖL
Mahmut Sönmez
BİTLİS
Edip Safder Gaydalı
Abdulhaluk Mutlu
BOLU
Mustafa Karslıoğlu
BURDUR
Yusuf Ekinci
Kazım Üstüner
BURSA
Yüksel Aksu
Ali Rahmi Beyreli
İlhan Kesici
Hayati Korkmaz
Feridun Pehlivan
Yahya Şimşek
Ertuğrul Yalçınbayır
ÇORUM
Ali Haydar Şahin
DENİZLİ
Hilmi Develi
DİYARBAKIR
Muzaffer Arslan
Ferit Bora
Seyyit Haşim Haşimi
Ömer Vehbi Hatipoğlu
Yakup Hatipoğlu
Sebgetullah Seydaoğlu
EDİRNE
Mustafa İlimen
ERZİNCAN
Mustafa Yıldız
ERZURUM
Abdulilah Fırat
Necati Güllülü
ESKİŞEHİR
Necati Albay
Mustafa Balcılar
İbrahim Yaşar Dedelek
Mahmut Erdir
GAZİANTEP
Ali Ilıksoy
Ünal Yaşar
Mustafa Yılmaz
GİRESUN
Yavuz Köymen
GÜMÜŞHANE
Mahmut Oltan Sungurlu
HATAY
Fuat Çay
Ali Günay
Nihat Matkap
Levent Mıstıkoğlu
Atilla Sav
IĞDIR
Adil Aşırım
İÇEL
Oya Araslı
Abdülbaki Gökçel
D. Fikri Sağlar
İSTANBUL
Ziya Aktaş
Ahat Andican
Refik Aras
Mehmet Aydın
Nami Çağan
H. Hüsnü Doğan
Halit Dumankaya
Bülent Ecevit
Mehmet Fuat Fırat
Algan Hacaloğlu
Ercan Karakaş
Ahmet Güryüz Ketenci
Osman Kılıç
Mehmet Tahir Köse
Emin Kul
Mehmet Moğultay
Korkut Özal
Ali Talip Özdemir
H. Hüsamettin Özkan
Yusuf Pamuk
Mehmet Cevdet Selvi
Mehmet Sevigen
Ahmet Tan
Bülent Tanla
Zekeriya Temizel
Erdoğan Toprak
İZMİR
Veli Aksoy
Sabri Ergül
Şükrü Sina Gürel
Aydın Güven Gürkan
Birgen Keleş
Metin Öney
Zerrin Yeniceli
KAHRAMANMARAŞ
Ali Şahin
KARABÜK
Şinasi Altıner
Erol Karan
KARAMAN
Fikret Ünlü
KARS
Çetin Bilgir
KASTAMONU
Hadi Dilekçi
KAYSERİ
İsmail Cem
İbrahim Yılmaz
KIRIKKALE
Recep Mızrak
KIRKLARELİ
İrfan Gürpınar
Cemal Özbilen
Necdet Tekin
KOCAELİ
Bülent Atasayan
Halil Çalık
Osman Pepe
Bekir Yurdagül
KONYA
Ahmet Alkan
Abdullah Turan Bilge
Nezir Büyükcengiz
Mehmet Keçeciler
KÜTAHYA
Emin Karaa
MALATYA
Miraç Akdoğan
Ayhan Fırat
MANİSA
Hasan Gülay
Ekrem Pakdemirli
Cihan Yazar
MARDİN
Ömer Ertaş
Hüseyin Yıldız
MUĞLA
Zeki Çakıroğlu
Fikret Uzunhasan
NEVŞEHİR
Abdülkadir Baş
ORDU
İhsan Çabuk
Müjdat Koç
Nabi Poyraz
RİZE
Avni Kabaoğlu
Ahmet Kabil
SAKARYA
Teoman Akgür
Ersin Taranoğlu
SAMSUN
Ayhan Gürel
Yalçın Gürtan
Murat Karayalçın
Biltekin Özdemir
SİİRT
Nizamettin Sevgili
SİNOP
Metin Bostancıoğlu
Yaşar Topçu
SIVAS
Mahmut Işık
ŞANLIURFA
İbrahim Halil Çelik
Ahmet Karavar
ŞIRNAK
Mehmet Salih Yıldırım
(Mükerrer Oy)
VAN
Mahmut Yılbaş (Kabul)
TEKİRDAĞ
Fevzi Aytekin
Enis Sülün
TOKAT
Şahin Ulusoy
TRABZON
Ali Kemal Başaran
Hikmet Sami Türk
TUNCELİ
Orhan Veli Yıldırım
UŞAK
Yıldırım Aktürk
Mehmet Yaşar Ünal
VAN
Şerif Bedirhanoğlu
Fethullah Erbaş
YOZGAT
Lutfullah Kayalar
ZONGULDAK
Tahsin Boray Baycık
Hasan Gemici
ADANA
M. Ali Bilici
Erol Çevikçe
Tuncay Karaytuğ
AFYON
Kubilay Uygun
AĞRI
M. Sıddık Altay
AKSARAY
Nevzat Köse
Sadi Somuncuoğlu
ANKARA
Ahmet Bilge
Cemil Çiçek
Ali Dinçer
Agah Oktay Güner
Şaban Karataş
İrfan Köksalan
(Oya Katılmayanlar)
M. Seyfi Oktay
Yücel Seçkiner
İlker Tuncay
ANTALYA
Deniz Baykal
Osman Berberoğlu
Emre Gönensay
İbrahim Gürdal
Bekir Kumbul
AYDIN
M. Fatih Atay
BALIKESİR
Tamer Kanber
BATMAN
Musa Okçu
BAYBURT
Ülkü Güney
BİLECİK
Şerif Çim
BİNGÖL
Hüsamettin Korkutata
BİTLİS
Zeki Ergezen
Kâmran İnan
BOLU
Avni Akyol
Abbas İnceayan
BURSA
Abdülkadir Cenkçiler
Cavit Çağlar
Ali Osman Sönmez
İbrahim Yazıcı
ÇANAKKALE
Hikmet Aydın
Mustafa Cumhur Ersümer
Ahmet Küçük
A. Hamdi Üçpınarlar
ÇANKIRI
Mete Bülgün
İsmail Coşar
DENİZLİ
Adnan Keskin
Hasan Korkmazcan (Bşk. V.)
DİYARBAKIR
Salih Sümer
EDİRNE
Ümran Akkan
Erdal Kesebir
ELAZIĞ
Cihan Paçacı
ERZİNCAN
Mustafa Kul
ESKİŞEHİR
Demir Berberoğlu
GAZİANTEP
Hikmet Çetin
Mustafa R. Taşar
GİRESUN
Burhan Kara
Rasim Zaimoğlu
HAKKÂRİ
Naim Geylani
HATAY
Ali Günay
Hüseyin Yayla
ISPARTA
Ömer Bilgin
Erkan Mumcu
İÇEL
Halil Cin
Ali Er
Mustafa İstemihan Talay
Rüştü Kâzım Yücelen
İSTANBUL
Bülent Akarcalı
Ali Coşkun
Yılmaz Karakoyunlu
M. Cavit Kavak
Aydın Menderes
Yusuf Namoğlu
Altan Öymen
Güneş Taner
Ali Topuz
Şadan Tuzcu
İZMİR
Ali Rıza Bodur
Işın Çelebi
İ. Kaya Erdem
Gencay Gürün
Mehmet Köstepen
Atilla Mutman
Ahmet Piriştina
Rüşdü Saracoglu
Rıfat Serdaroğlu
Süha Tanık
Hakan Tartan
KAHRAMANMARAŞ
Esat Bütün
Ali Doğan
Ahmet Dökülmez
KARS
Y. Selahattin Beyribey
KASTAMONU
Murat Başesgioğlu
KAYSERİ
Osman Çilsal
Recep Kırış
KOCAELİ
Onur Kumbaracıbaşı
Hayrettin Uzun
KONYA
Remzi Çetin
Mustafa Ünaldı
KÜTAHYA
Mustafa Kalemli (Başkan)
Mehmet Korkmaz
MALATYA
Metin Emiroğlu
MANİSA
Abdullah Akarsu
Tevfik Diker
Ayseli Göksoy
Sümer Oral
Erdoğan Yetenç
KIRŞEHİR
Açık Üyelik : 1
MARDİN
Süleyman Çelebi
MUĞLA
Lale Aytaman
NİĞDE
Akın Gönen
ORDU
Mustafa Bahri Kibar
Şükrü Yürür
RİZE
Ahmet Mesut Yılmaz
SAKARYA
Ahmet Neidim
SAMSUN
Cemal Alişan
İrfan Demiralp
Adem Yıldız
SIVAS
Muhsin Yazıcıoğlu
ŞANLIURFA
Seyit Eyyüpoğlu
Eyyüp Cenap Gülpınar
ŞIRNAK
Bayar Ökten
TEKİRDAĞ
Bayram Fırat Dayanıklı
Hasan Peker
TOKAT
Hanefi Çelik
Metin Gürdere
TRABZON
Eyüp Aşık
Yusuf Bahadır
İbrahim Çebi
TUNCELİ
Kamer Genç (Bşk. V.)
VAN
Mustafa Bayram
YALOVA
Yaşar Okuyan
YOZGAT
İsmail Durak Ünlü
ZONGULDAK
Veysel Atasoy
Osman Mümtaz Soysal
TUTANAĞIN SONU