DÖNEM : 20 CİLT
: 25 YASAMA YILI : 2
T. B. M. M.
TUTANAK DERGİSİ
84 üncü Birleşim
23 . 4 .
1997 Çarşamba
İ Ç İ N D E K İ L E R
I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. – GELEN KÂĞITLAR
III. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI
A)
ÇEŞİTLİ İŞLER
1. – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 77 nci kuruluş yıldönümü
ve Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramının kutlanması ve günün önem
ve anlamının belirtilmesi görüşmeleri
IV. – SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR
1. – Malatya Milletvekili Oğuzhan Asiltürk’ün, DSP Genel
Başkanı ve Meclis Grubu Başkanı Bülent Ecevit’in
partilerine sataşması nedeniyle konuşması
I. – GEÇEN
TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 15.00’te açılda.
Tüm milletvekillerinin ve halkımızın geçmiş
bayramını kutladığına,
Bir parlamento heyetiyle, Slovakya Parlamentosunun davetlisi olarak bu
ülkeye yapmış oldukları ziyarette edinmiş olduğu
izlenimlere,
Dinî vecibelerini yerine getirmek üzere hacca giden Müslümanların,
gerekli tedbirlerin alınmaması nedeniyle
karşılaştıkları güçlüklere ve çözüm önerilerine,
Bir televizyon kanalında Meclisin ara verme süresiyle ilgili
verilen haberin doğru olmadığına,
İlişkin açıklamalarda bulundu.
Suudî Arabistan’a gidecek olan :
Başbakan Necmettin Erbakan’a, dönüşüne kadar,
Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı
Tansu Çiller’in,
Devlet Bakanı T. Rıza Güneri’ye, dönüşüne kadar, Devlet
Bakanı Ahmet Demircan’ın;
Malta’ya gidecek olan Devlet Bakanı H. Ufuk Söylemez’e,
dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Ayfer Yılmaz’ın,
Vekillik etmelerinin uygun görülmüş olduğuna ilişkin
Cumhurbaşkanlığı tezkereleri ile,
Tacikistan Parlamento Başkanının beraberinde bir
parlamento heyetiyle,
Romanya Senato Başkanının beraberinde bir parlamento
heyetiyle,
Türkiye’yi ziyaretlerine ilişkin Başkanlık tezkereleri,
Genel Kurulun bilgisine sunuldu.
Kuzey Kıbrıs türk Cumhuriyeti Cumhuriyet Meclisi
Başkanlığının vaki davetine, TBMM’den bir parlamento
heyetinin icabetine ilişkin Başkanlık tezkeresi kabul edildi.
İstanbul Milletvekili Mustafa Baş’ın, 28.3.1983 Tarih ve
2809 Sayılı Yüksek Öğretim Kurumları Teşkilatı
Hakkında 41 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin
Değiştirilerek Kabulüne Dair Kanuna Bir Ek Madde Eklenmesi
Hakkında Kanun Teklifinin (2/149),
Adıyaman Milletvekili Ahmet Çelik’in, Yüksek Öğretim
Kurumları Teşkilatı Hakkında 41 Sayılı Kanun
Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair Kanun ile 78 ve
190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin (2/467),
İçtüzüğün 37 nci maddesine göre doğrudan gündeme
alınmasına ilişkin önergelerinin, yapılan
görüşmelerden sonra, kabul edildikleri açıklandı.
Alınan karar gereğince, “Genel Görüşme ve Meclis
Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler”
kısmının 132 nci sırasında yer alan Ankara
Milletvekili Hikmet Uluğbay ve 20 arkadaşının (10/162), 133
üncü sırasında yer alan İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen ve
42 arkadaşının (10/163), 134 üncü sırasında yer alan
İstanbul Milletvekili Emin Kul ve 27 arkadaşının (10/164)
ve 146 ncı sırasında yer alan Sıvas Milletvekili Temel
Karamollaoğlu ve 28 arkadaşının (10/175), TPAO adlı
petrol tankerinde meydana gelen yangın faciası nedeninin ve
Boğazlar ve Marmara Denizinde uluslararası seyir yapan gemilerin
oluşturduğu tehlikelerin araştırılarak
alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergelerinin
birlikte yapılacağı öngörüşmeleri, Hükümetin Genel Kurulda
hazır bulunmaması nedeniyle, bir defaya mahsus olmak üzere,
ertelendi.
Alınan karar gereğince, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
kuruluşunun 77 nci yıldönümünün ve Ulusal Egemenlik ve Çocuk
Bayramının kutlanması ile günün anlam ve öneminin belirtilmesi
amacıyla yapılacak özel gündem için, 23 Nisan 1997 Çarşamba günü
saat 14.00’te toplanmak üzere, birleşime 15.29’da son verildi.
Kamer Genç
Başkanvekili
Zeki Gergezen Mustafa
Baş
Bitlis İstanbul
Kâtip Üye Kâtip
Üye
II. – GELEN
KÂĞITLAR
23 . 4 .
1997 ÇARŞAMBA
Teklifler
1. – Mardin Milletvekili Süleyman Çelebi’nin; 765 Sayılı Türk
Ceza Kanununun 394 üncü Maddesine Bir Fıkra Eklenmesine Dair Kanun Teklifi
(2/776) (Çevre ve Adalet komisyonlarına) (Başkanlığa
geliş tarihi : 11.4.1997)
2. – Aydın Milletvekili İsmet Sezgin ve 5
Arkadaşının; 26.5.1927 Tarihli ve 1050 Sayılı
Muhasebe-i Umumiye Kanununa Bir Ek Madde İlave Edilmesine Dair Kanun
Teklifi (2/777) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa
geliş tarihi : 15.4.1997)
BİRİNCİ OTURUM
Açılma
Saati : 14.00
23 Nisan 1997
Çarşamba
BAŞKAN :
Mustafa KALEMLİ
KÂTİP
ÜYELER : Zeki ERGEZEN (Bitlis), Mustafa BAŞ (İstanbul)
BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 84 üncü Birleşimini
açıyorum.
(İstiklal Marşı)(Alkışlar)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, gündemimize göre, Genel
Kurulun 9.4.1997 tarihli 80 inci Birleşiminde alınan karar
uyarınca, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Kuruluşunun 77 nci
Yıldönümünün ve Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramının
kutlanması ve günün önem ve anlamının belirtilmesi amacıyla
yapacağımız görüşmelere başlıyoruz.
III. –
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
ÇEŞİTLİ İŞLER
1. – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 77
nci kuruluş yıldönümü ve Ulusal Egemenlik ve Çocuk
Bayramının kutlanması ve günün önem ve anlamının
belirtilmesi görüşmeleri
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, bugün, kişi
egemenliğinden millet egemenliğine geçişimizin
gerçekleştirildiği Türkiye Büyük Millet Meclisimizin
açılışının 77 nci Yıldönümünü milletçe coşku
ve sevinçle kutlamanın büyük mutluluğu içindeyiz.
Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı olarak
kutladığımız bu büyük ve anlamlı ulusal günümüzde siz
değerli milletvekillerini ve Yüce Türk Ulusunu en iyi dileklerimle
kutluyor, en içten sevgi ve saygılarla selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri, bilindiği gibi, anayasal ve
parlamentolu yaşam geleneğimiz 1876'lara dayanmasına
rağmen, ulusal egemenlik ilkesine dayalı olarak, halkın hür
iradesiyle, ilk ve gerçek anlamdaki Türk parlamentosu 23 Nisan 1920'de
kurulmuş ve açılmıştır.
Yüce Meclisimizin dünya parlamentoları arasındaki en önemli
özelliği ise, kurtarıcı ve kurucu parlamento niteliğine
sahip olmasıdır.
Büyük Atatürk'ün önderliğinde, tüm ulusça
başlattığımız Ulusal Kurtuluş
Savaşımızın, ilk Meclisin yönetim ve denetiminde, büyük
zafere ulaşmasından sonra, halk iktidarını esas alan ve
"millî egemenlik" kavramının hukuk ve parlamento
hayatımıza girişini gerçekleştiren Anayasa
yapılmış, ardından da, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin
kuruluşuyla, ülkemizin ve milletimizin dünya uluslar camiası
içerisindeki onurlu yerini almasını sağlayan
çağdaşlaşma atılımları başarıyla
gerçekleştirilmiştir.
Sayın milletvekilleri, Yüce Meclisimiz, daha kuruluşundan bir
yıl sonra, 23 Nisan 1921'de, bugünü ulusal bayram olarak kabul
etmişti. Bugün tüm ulusça kutladığımız bayram,
Meclisimizin kabul ettiği ilk ve en anlamlı bayramdır.
Bir yıl gibi kısa bir süre içerisinde, daha Millî
Kurtuluş Savaşı sürerken milletvekillerimizin böyle bir karara
varması, Türk Ulusundaki siyasal bilinçlenmenin Meclis yansıması
olarak kabul edilebilir.
23 Nisan 1921 günü yapılan hararetli görüşmeler
sırasında, Bursa Milletvekili Muhittin Baha Beyin (Muhittin Baha
Pars) şu sözlerini dikkatlerinize sunmak isterim: "22 Nisan ile 23
Nisan arasındaki farkı düşünmek, bugünün millî bir kutlama günü
olup olmadığına karar vermek için iyi bir vesile olmuştur.
22 Nisan günü millet başsızdı. Dışarıdaki
hükümetler, milleti kurtarmak için öne atılanlara 'asi' diyorlardı,
'yer kapmak için ortaya atılan adamlar' diyorlardı. Herkes, bu
iş ne olacak diye düşünüyor, ağlıyor birbiriyle
dertleşiyordu. 23 Nisanda, millet, vekillerini burada topladı;
Meclis, millî davayı eline aldı, milletin duygularına tercüman
olarak işe başladı, çok işler de başardı. Bunlar,
bizi buraya gönderenlerin göğüslerini kabartacak düzeydedir. Binaenaleyh,
23 Nisan günü, bu milletin, özgür ve bağımsız Anadolu'nun
sonsuza kadar bayramıdır." (Alkışlar)
Evet, değerli milletvekilleri, 23 Nisanlar, Türk Ulusunun sonsuza
kadar bayramıdır. 76 yıl önce, Muhittin Baha Beyin, vicdan
rahatlığıyla söylediklerini, bugünün 20 nci Dönem
milletvekilleri olarak bizlerin de aynı duygular içerisinde
söyleyebilmenin vicdanî rahatlığı içerisinde bulunduğumuza
içtenlikle inanıyorum. Zaten, alkışlarınız da bunu
gösteriyor.
Dün olduğu gibi bugün de, Yüce Meclisimiz, cumhuriyet ve
demokrasimizin temeli, ulusumuzun yegâne güven kaynağıdır.
Birinci Meclis ile son dönem Meclis arasında, ülkemizin bölünmezliği,
ulusun birliği konularında hiçbir fark yoktur. Cumhuriyetimizin
kimliğini oluşturan temel ilkeler ve demokratik değerlerimiz,
Yüce Meclisin ödünsüz güvencesi altındadır. Meclisimiz, Kuvayı
Milliye ruhundan ve millî iradeden aldığı güçle,
vatanımızın bütünlüğüne, milletimizin birlik ve
beraberliğine yönelik, içeriden ve dışarıdan gelebilecek
tüm tehdit ve tehlikeleri bertaraf edecek kuvvet ve kudrete sahiptir.
Halkımızın hür iradesiyle seçilen milletvekillerimizin,
Anayasanın 81 inci maddesinde öngörülen andın gereklerini yerine
getirmenin bir namus borcu ve ve en kutsal bir görev olduğunun bilinci
içerisinde olduklarından hiç kimsenin şüphesi olmamalıdır.
77 yıllık millî tarihimize, pek çok
sıkıntılardan geçerek, nice fedakârlıklarla, dişimizle
tırnağımızla, ortak çalışma azmimizle elde
ettiğimiz değer ve kazanımlarımıza aykırı
olarak değerlendirebileceğimiz bazı gelişmelerin,
milletimizin üstün sağduyusu ve yüksek sorumluluk bilinci
karşısında akamete uğrayacağı
kaçınılmazdır. Engin deneyimlerimiz ve demokrasiye olan
sarsılmaz tutkumuz, tüm sapma ve saplantılara meydan vermeyecek düzey
ve olgunluktadır. Kaynağını millet iradesinden almayan
hiçbir gücün başarıya ulaşması mümkün değildir;
tarihte bunun pek çok örnekleri yaşanmıştır. Aksine
davranışlar beyhudedir, nafiledir. Atatürk ilkelerinin
aydınlattığı çağdaş uygarlık yolunda, ortak
hedef ve ideallerimiz doğrultusunda, cumhuriyetimizin ve parlamenter
sistemin yüceltilmesi ve güçlendirilmesi,
saygınlığının daha da artırılması,
aklın ve deneyimin gösterdiği tek gerçekçi yoldur.
Sayın milletvekilleri, 23 Nisanın, Yüce Atatürk'ün
armağanı olarak aynı zamanda çocuk bayramı olarak
kutlanması büyük anlam taşımaktadır. Bu yönüyle, dünyada
ilk ve tek çocuk bayramıdır. Bugünün çocukları yarının
büyükleridir, ülkenin yönetimi gelecekte onların omuzlarında
olacaktır. Öyleyse, çocuklarımız, ulusal egemenliğin,
demokratik ve laik cumhuriyetin önem ve anlamını idrak edecek biçimde
yetiştirilmelidir. Bu anlamıyla 23 Nisanın çocuklara
armağan edilmesinin, Büyük Atatürk'ün sayılmakla bitmeyecek dahice
işlerinin içinde önemli bir yeri olduğunu bu vesileyle belirtmek
isterim. Böylesine derin anlam ifade eden bir millî bayrama sahip olmaktan
büyük sevinç ve gurur duyuyorum.
Sayın milletvekilleri, günümüz dünyası değişimler
dünyasıdır. Her değişim kendi sinerjisini, kendi
dinamiğini yaratır. Sözünü ettiğim ve âdeta ülkelerin kaderi
haline gelen değişimin dinamiğini yakalayarak ülke
kalkınmasını ateşleyebilen toplumlar yarınlarda etken
roller üstlenebilecekler, değişimi ıskalayanlar ise tabi
olmaktan kurtulamayacaklardır.
İnsanlık, sanayi devrimini de tamamladı, sanayi ötesi
bilgi çağına adım atıyor. Teknolojilerdeki baş
döndürücü süratle gözlenen gelişmeler sonucu oluşan mal ve hizmet
selleri önünde, ulusal sınırlar bir bir yıkılıyor. Bu
bağlamda, yerleşik tabular yeniden sorgulanıyor, hatta, önemli
kavramlar dahi yeniden tanımlanıyor. İnternetle birbirine
bağlı beyinlerin yönlendirdiği bu yeni düzende, 2000'li
yıllar ve ötesine damga vurmaya namzet yeni güç odakları
oluşuyor. Artık, yarınlar, bilgi çağını
doğru algılayabilen, düşünen, sorgulayan, üreten insanların
olacaktır. Artık, millî güvenliğin, ulusal egemenliğin
sağlanması ya da güvenlik altına alınmasına
ilişkin olarak, klasik dayanakların dışında, yeni bir
ölçü tüm dünyaya hâkim hale gelmektedir; o da, bir ülkeyi, tüm fırsat,
imkân, potansiyel ve sorunlarıyla kavrayarak öbür günlere
taşıyabilecek genç beyinlerin yetiştirilmesidir. Türkiyemizin
de, bu zor süreçten başarıyla geçerek, yeni dünya düzeninde kendisine
layık bir yer edinmesi, en önemli hedefimiz olmalıdır. Bu büyük
ve kutsal hedefe ulaşabilmek için, millet olarak, her türlü imkâna sahip
olduğumuz kesindir; ancak, bu tükenmez potansiyelden, vakit
geçirilmeksizin yararlanılmasının kaçınılmaz
olduğu bugünlerde, hâlâ demokrasi ya da laiklik tarifiyle vakit öldürme lüksüne
de sahip olmadığımızı düşünüyorum. Türkiye Büyük
Millet Meclisi olarak bizlere düşen en önemli görevin altını
ise, bu kavramlardan asla taviz vermeden, gelecek nesilleri düşünme
sorumluluğu olarak çizmek istiyorum.
Değerli milletvekilleri, millî bayram sözcüğünden buralara
geldik; sözü, yine aynı yere bağlamak istiyorum. Ben, Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanı olarak, millî birlik, beraberlik ve
dayanışma duygularının doruğa
ulaştığı bugünleri, sadece, geçmişi yâd etme veya
geçmişe övgü düzme günleri olarak değil, aynı zamanda, kendimizle
hesaplaşma vesilesi olarak da algılamak gerektiğine
inanıyorum. Ben, millî günlerimizin, her şeyden önce, Yüce
Atatürk'ün, muasır medeniyetler seviyesine yükselme olarak
belirlediği hedefe ulaşmada ne ölçüde başarılı
olabildiğimizi sorgulamamıza da vesile teşkil etmesini
diliyorum.
Bu mutlu yıldönümünde, başta ilk Başkanımız ve
devletimizin kurucusu Yüce Önder Atatürk olmak üzere, ebediyete intikal eden
bütün üyelerimizi rahmet, minnet ve şükranla anıyorum. Hayatta
bulunan tüm üyelerimizi, siz sayın milletvekili
arkadaşlarımı ve yüce milletimizi tekrar kutluyor,
sağlık, esenlik ve başarı dileklerimle sevgi ve
saygılarımı sunuyorum. (Alkışlar)
Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince, siyasî
parti gruplarının sayın başkanları ile grubu
bulunmayıp da Mecliste üyesi bulunan siyasî partilerin genel
başkanlarına, genel başkanı milletvekili
olmadığı takdirde bir temsilcisine 10'ar dakika süreyle söz
vereceğim.
Söz sırasını okuyorum: Refah Partisi Genel
Başkanı ve Meclis Grubu Başkanı Sayın Necmettin Erbakan,
Anavatan Partisi Genel Başkanı ve Meclis Grubu Başkanı
Sayın Mesut Yılmaz, Doğru Yol Partisi Genel Başkanı ve
Meclis Grubu Başkanı Sayın Tansu Çiller, Demokratik Sol Parti
Genel Başkanı ve Meclis Grubu Başkanı Sayın Bülent
Ecevit, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı ve Meclis Grubu
Başkanı Sayın Deniz Baykal, Büyük Birlik Partisi Genel
Başkanı Sayın Muhsin Yazıcıoğlu, Demokrat Türkiye
Partisi Genel Başkan Yardımcısı Sayın İsmet
Sezgin.
İlk söz, Refah Partisi Genel Başkanı ve Meclis Grubu
Başkanı Sayın Necmettin Erbakan'ındır.
Buyurun Sayın Erbakan (RP sıralarından ayakta
alkışlar)
REFAH PARTİSİ GENEL BAŞKANI VE MECLİS GRUBU
BAŞKANI NECMETTİN ERBAKAN (Konya) – Muhterem Başkan, muhterem
milletvekilleri, saygıdeğer misafirler, aziz milletimizin
kıymetli evlatları; hepinizi, Hükümetimiz ve Refah Partisi Grubu
adına sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.
Bugün, 23 Nisan 1997; üç bayramı bir arada kutluyoruz: Birinci
bayramımız, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 23 Nisan 1920'deki
açılışının 77 nci yıldönümü bayramıdır.
İkinci bayramımız, millî hâkimiyet, yani ulusal egemenlik
bayramımızdır. Üçüncü bayramımız ise, çocuk
bayramımızdır. Bayramlarımız kutlu olsun.
Bu bayramlarımızın ve kutlamaların çok büyük önemi
olduğuna inanıyoruz; çünkü, bu vesileyle, bir kere daha, temel
hedeflerimizi ve temel esaslarımızı hatırlamak, gözden
geçirmek ve şuurlanmak fırsatını buluyoruz.
Bu vesileyle, Türkiye Büyük Millet Meclisinin hangi şartlar
altında, nasıl kurulduğunu idrak için, 77 yıl öncesini
bilmek gerekir. Dış güçler, bir asır evvel, bütün
insanlığı kendilerine tabi bir topluluk haline getirmek ve
onları kolayca sömürebilmek için, yeryüzünde hakkı ve adaleti savunan
Osmanlı Devletini parçalamayı ve ülkemizin insanlarını köle
yapmayı hedef almışlardı. Bunun için, etkin mihraklar,
dış yönetimleri yönlendirerek, bu maksada ulaşabilmek için,
içimizden ve dışımızdan, çeşitli yollara
başvurdular. Trablus, Balkan ve Cihan Harplerini yapmaya mecbur
kaldık. Takriben on yıl süren savaşlardan sonra, önümüze Sevr
Antlaşması konuldu. İşte, o zaman, milletimiz "ya
istiklal, ya ölüm" dedi ve 1918'den sonra, beş yıl daha süren
İstiklal Savaşımızı yaptık.
İstiklal Savaşımızın yürütülmesi ve
başarıya ulaştırılması, 23 Nisan 1920'de toplanan
Türkiye Büyük Millet Meclisiyle, yani bu Meclisle mümkün olmuştur. Bunun
için, 23 Nisan çok önemli bir gündür; bu Meclis, çok önemli ve büyük,
manalı bir meclistir.
Bu Meclisin niçin ve nasıl kurulduğunu her yıl bir kere
daha hatırlamakta ve bundan büyük ders almakta yarar vardır. Bunun
için en iyi yol, bu Meclisi açan ve toplantıya çağıran Mustafa
Kemal Atatürk'ün, Meclisi toplantıya çağırmak için bütün
Anadolu'ya göndermiş olduğu çağrı metnine bakmaktır.
Bu metinde aynen şu cümleler yer almıştır: "Büyük
Millet Meclisinin açılış gününü cumaya tesadüf ettirmekle, bu
kutsal günün hayırlılığından faydalanılacak ve
tüm sayın milletvekilleriyle, Hacı Bayram Velî'de,
arınmış camide cuma namazı kılınırken, nurlu
Kur'an ve salâta sığınılacaktır. Namazdan sonra,
Lihyei saadet ve sancakı şerif alınarak, Meclis binasına
gidilecektir. Meclise girmeden önce dua okunacak, kurban kesilecektir. Bu
törende, camiden başlanılarak toplantı yerine gelinceye kadar,
kolordu kumandanlığınca, askerî birliklerle özel
hazırlık yapılacaktır."
İşte bu Meclis, 23 Nisan 1920'de bu şekilde
açılmıştır. Görüldüğü gibi, Türkiye Büyük Millet
Meclisi, 77 yıl önce şu gayeler için kurulmuştur:
1- Ülkemizin bağımsızlığını temin
etmek,
2- Bizi parçalayıp köle yapmak ve sömürmek isteyen güçleri
vatanımızdan kovmak,
3- Ülkemizde hak ve adalete dayanan adil bir yönetim ve düzen kurmak.
Hepimizin bildiği gibi, bu maksat için kurulan ve toplanan Birinci
Türkiye Büyük Millet Meclisi, halkın gerçek temsilcisi olarak ideal bir
Meclis olarak çalışmıştır. Bu bakımdan, Birinci
Türkiye Büyük Millet Meclisinin şu hususiyetlerini her zaman göz önünde
bulundurmalıyız, bunları daima gaye edinmeliyiz ve bu
özelliklerden ders almalıyız:
1- Milletin özüne, kendine, tarihine ve inancına
bağlılık,
2- Millî iradeyi aynen temsil, ona saygı ve
bağlılık,
3- Çoğulcu demokrasi, millet mozaiği,
4- Fikir ve inanç hürriyeti,
5- Millete ve onun başarısına inanmak,
6- Her türlü güçlüğün ve imkânsızlığın
yenileceğine, milletimizin, milletler camiasının en ileri
noktasında gerçek yerini alacağına inanmak,
7- Kaba kuvveti değil, hakkı ve adaleti üstün tutmak.
Birinci Türkiye Büyük Millet Meclisi, örnek bir meclis olarak
kurulmuş, çalışmış, bu hususiyetleriyle her türlü
güçlüğe ve imkânsızlığa rağmen, vatanı
yabancıların işgalinden kurtarmış ve
bağımsız Türkiye Cumhuriyetinin kurulmasını
gerçekleştirmiştir.
Bu bayram gününde, Türkiye Büyük Millet Meclisinin bu hususiyetlerini
bir kere daha iyice tanımak, onu örnek alarak, ondan ders alarak, bugün
de, aynı Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak inançla, azimle
çalışmak, en önemli görevimizdir. Bu bayramı bunun için
coşkuyla kutluyoruz.
Bugün, sadece Birinci Türkiye Büyük Millet Meclisinin kuruluşunun
77 nci yıldönümünü değil, aynı zamanda Millî Hâkimiyet
Bayramımızı, yani demokrasi bayramımızı da
kutluyoruz. Bu münasebetle, millî hâkimiyet esası üzerinde bilhassa
durmakta fayda vardır.
Birinci Türkiye Büyük Millet Meclisi, bu ilkeye, sarsılmaz bir
samimiyet ve sadakatle bağlıydı. Tek gayesi, halkın
arzusuna uygun icraatı gerçekleştirmekti, onun arzusuna tercüman
olmaktı. Bu zihniyetle İstiklal Savaşımız
yapıldı, sömürülen bütün ülkelere öncülük edildi ve son
yüzyılın önemli, büyük bir şerefine nail olundu.
Millî Hâkimiyet Bayramımızı
kutladığımız bu günde, bir kere daha, bu prensibin
"hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir"
ilkesindeki "kayıtsız ve şartsız" esasına
dikkatleri çekmek istiyorum ve diyorum ki, bu prensibin açık manası,
kimsenin kendisini milletin üstünde görerek, millete kayıt ve şart
koşmaya kalkışmayı aklından dahi geçirmemesi demektir.
(RP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)
Millî Hâkimiyet Bayramımızı
kutladığımız bu günde, bir kere daha açıkça belirtmek
istiyorum ki, millî hâkimiyet ve demokrasiye inanmanın üç vazgeçilmez
şartı vardır:
1- Hâkimiyetin kayıtsız şartsız millete ait
olduğunu kabul etmek,
2- Milletin ve halkın esas olduğunu, devletin buna hizmet için
var olduğunu kabul etmek,
3- Milletin kararına ve gösterdiği yola saygılı
olmak.
Birinci Türkiye Büyük Millet Meclisinin inancı ve şuuru aynen
böyleydi; onun için başardı ve muvaffak oldu.
Bu yılki 23 Nisan Millî Hâkimiyet ve Demokrasi
Bayramımızı, Türkiye Büyük Millet Meclisinin bütün üyeleriyle
birlikte, elbirliğiyle Türkiye'nin ve halkımızın
meselelerini çözmek ve yeniden büyük Türkiye'yi kurmak aşkıyla ve
azmiyle kutlamamız, ayrıca duyduğumuz büyük bir sevincimizdir.
Bugün, aynı zamanda, Çocuk Bayramını da kutluyoruz; bu,
bütün çocuklarımıza ve yeryüzündeki bütün çocuklara kutlu olsun.
Millî Hâkimiyet ve Çocuk Bayramımızın bir arada
kutlanmasının sebebi, çocuklarımızın, millî hâkimiyet,
yani tam bağımsızlık, demokrasi, millî ve manevî
değerlerimize bağlı olarak yetişmeleri içindir.
Yavrularımızı, kaba kuvveti değil, hakkı üstün tutan
ve bütün insanlığın saadeti için çalışan, millî ve
manevî değerlerimize bağlı yeni nesil olarak yetiştirmek,
en önemli görevimizdir. Bugünkü yavrularımız, yarınki
istikbalimizdir. Yeryüzündeki uluslar arasında çocuklar için bayram günü
olan ilk ülke olmanın memnuniyetiyle, sadece bizim ülkemizin
çocuklarına değil, bütün dünya çocuklarına, barışa,
sevgiye, hoşgörüye dayanan yeni, mesut bir dünya diliyorum.
Bugünkü bayramlarımız münasebetiyle, Yüce Meclisimizin
kıymetli üyelerini, saygıdeğer misafirleri ve aziz milletimizin
kıymetli evlatlarını hürmet ve muhabbetle selamlıyor, aziz
milletimize ve yeryüzündeki ulusların bütün çocuklarına saadetler
diliyorum ve yine, bu gün münasebetiyle, başta Birinci Türkiye Büyük
Millet Meclisini toplantıya çağıran Mustafa Kemal Atatürk ve
Birinci Türkiye Büyük Millet Meclisinin bütün üyeleri olmak üzere,
hayatını kaybeden bütün üyelere Cenabı Allah'tan rahmet
diliyorum, hayatta olup da burada bulunmayan üyelerini de saygıyla ve
hürmetle selamlıyorum.
23 Nisan Bayramımız kutlu olsun. (RP sıralarından
ayakta alkışlar, DYP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Erbakan.
Söz sırası, Anavatan Partisi Genel Başkanı ve Meclis
Grubu Başkanı Sayın Mesut Yılmaz'ın.
Buyurun Sayın Yılmaz. (ANAP sıralarından ayakta
alkışlar)
ANAVATAN PARTİSİ GENEL BAŞKANI VE MECLİS GRUBU
BAŞKANI A. MESUT YILMAZ (Rize) – Sayın Başkan, Yüce Meclisin
saygıdeğer üyeleri, değerli konuklar ve televizyonları
aracılığıyla bizi izleyen sevgili vatandaşlarım;
sözlerime başlarken, hepinizi, Anavatan Partisi adına saygıyla
selamlıyor, Yüce Meclisin kuruluş yıldönümünü ve Ulusal
Egemenlik ve Çocuk Bayramınızı kutluyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin kuruluşunun 77 nci yıldönümüdür; bugün,
milletimizin, Türkiye Büyük Millet Meclisinin kuruluşunu ulusal egemenlik
bayramı olarak kutladığı gündür ve yine bugün, Büyük Önder
Atatürk'ün bu bayramı çocuklara armağan ettiği gündür.
Sanıyorum, bu günün anlamı ve önemine dair söylenebilecek her
şey bu üç olgu içinde ifade edilmiştir.
23 Nisan 1920'ye gelirken, dünya, başdöndürücü bir mücadelenin ve
değişimin içindedir. Siyasî coğrafya, uzun ve kanlı
savaşlar sonunda yeniden çiziliyor, kimi imparatorluklar
yıkılıyor, yeni ulus devletler kuruluyordu. İdeoloji ve
ekonomik çıkar temelinde yeni ittifaklar kuruluyor; bazı ülkeler,
siyasî, askerî ve ekonomik nüfuz alanlarını genişletirken,
bazı ülkeler, ya fiilen işgal ediliyor ya da
sömürgeleştiriliyordu.
23 Nisan 1920'ye gelirken, Osmanlı İmparatorluğu fiilen
çökmüş ve ülkemiz, düveli muazzamanın ordularınca işgal
edilmişti. Milletimiz, üç kıtada verdiği savaşlarda bitkin
düşmüş, o günkü yöneticilerinden umudunu kesmişti.
İşte bu şartlar altında, 23 Nisan 1920'de, Türkiye Büyük
Millet Meclisi, aziz milletimizin özgürlük ve bağımsızlık
iradesinin tecelligâhı olarak kurulmuştur.
Değerli arkadaşlarım, bu Meclis, milletimizin
şanlı Kurtuluş Savaşının karargâhıdır;
bu Meclis, millî mücadele bayrağının göndere çekildiği
yerdir; bu Meclis, bitap düşmüş ve esaret altına alınmak
istenen bir topluluktan muasır medeniyeti yakalama idealine yönelmiş
bir ulus yaratan meclistir; bu Meclis, işgal edilmiş ve sömürgeleştirilmek
istenen vatan topraklarında, bağımsız Türkiye Cumhuriyeti
Devletini kuran meclistir; bu Meclis, egemenliğin kayıtsız
şartsız milletimize ait olduğunu tescil eden ve cumhuriyetimizi kuran
çağdaş ve demokratik iradenin tecelligâhıdır. Bize, bu
üstün vasıf ve değerleri kazandıran Büyük Önder Atatürk'ü ve
kahraman arkadaşlarını rahmetle, şükranla ve minnetle yâd
ediyorum.
Değerli arkadaşlarım, Yüce Meclisimizin kuruluş
gününün Ulusal Egemenlik Bayramı olarak kutlanması, hiç kuşkusuz
fevkalade anlamlı ve önemlidir; zira, hâkimiyetin kayıtsız
şartsız milletimize ait olabilmesi, ancak millî iradenin bu Mecliste
tezahür etmesiyle mümkündür; bu husus, anayasal rejimin tartışma
kabul etmeyen bir ilkesidir.
Ülkemiz, istiklalini temin etmek ve istikbalini tesis etmek yolunda
fevkalade büyük zorlukları, Türkiye Büyük Millet Meclisinde tezahür eden
millet iradesi ve kararlılığı içinde aşmayı
başarmıştır; bugün de karşı karşıya bulunduğu
sorunları, yine aynı şekilde aşmaya muktedirdir ve mutlaka
aşacaktır.
Bu noktada, milletimize vekâlet etmekle onurlandırılan siz
değerli arkadaşlarıma, Büyük Önder Atatürk'ün, 23 Nisan 1920'de,
Meclisimizin ilk üyelerine hitap ederken ifade ettiği iki cümleyi
hatırlatmakta fayda görüyorum. Bundan 77 yıl önce, Büyük Atatürk,
sanki bugünü görerek şöyle diyordu: "Bugünkü müşkül vaziyet
içerisinde vatanı tehlikeli gidiş ve dağılıştan
kurtarmak için lazım gelen tedbirler, bittabi, Büyük Heyetinize ait
olacaktır. Bu Meclisin varlığı, her şeyden evvel,
meşruluk ve sorumluluk esaslarının milletçe itibar ve saygı
görmesinin şart sayıldığına bir delildir."
Değerli arkadaşlarım, bu sözler, Türk Milletinin
varlık yokluk mücadelesi verdiği günlerde söylenmiş olan
sözlerdir; bu sözler, ülkemizin yedi düvele karşı mücadele
verdiği günlerde söylenmiştir; bu sözler, bir Kurtuluş
Savaşı verilirken daha otoriter ve belki de militer bir yönetim
anlayışının daha kolay benimsenebileceği bir zaman ve
zeminde, Büyük Önder Atatürk'ün millet egemenliğine ve demokratik
cumhuriyete ne denli inanmış olduğunu açıkça
göstermektedir. Hepimizin bu sözlerden alacağı birinci ders şu
olmalıdır: Türkiye, bir Kurtuluş Savaşı da dahil olmak
üzere, bütün meselelerini bu çatının altında çözebilir ve
mutlaka bu çatının altında çözmelidir. Yine, bu sözlerden
çıkaracağımız ve mutlaka çıkarmamız gereken bir
ders daha vardır, Atatürk'ün "meşruluk ve sorumluluk
esaslarının milletçe itibar ve saygı görmesi gereği"
şeklinde ifade ettiği cümle bize şunu anlatmaktadır:
Türkiye Büyük Millet Meclisi, varlığını, milletimizin itibar
ettiği meşruiyet ve sorumluluk esaslarına
dayandırmıştır, gücünü buradan almaktadır; bu irtibat,
asla kaybetmememiz gereken bir irtibattır. Zira, bu meşruluk ve
sorumluluk esaslarıyla irtibatımızın zayıflaması
demek, millet iradesinin zaafa düşürülmesi demektir. Bu durum, kendi var
oluş temelini inkâr etmektir; Meclisimiz ve milletimiz adına
fevkalade kaygı verici sonuçlara yol açabilir. Basiret ve ferasetini biraz
önce aktardığım sözlerinden bir kez daha anladığımız
Büyük Önder, bu bayramı çocuklara armağan etmiş, cumhuriyeti
ise, genç kuşaklara emanet etmiştir. Türkiye Büyük Millet Meclisinin
77 nci kuruluş yıldönümünü kutladığımız bugün
yeni bir yüzyılın eşiğindeyiz. Tıpkı Yüce
Meclisin kurulduğu zamanda olduğu gibi, dünya, baş döndürücü bir
değişimin ve yeni yapılanmanın içindedir. Dünyada yeni
ittifaklar kurulmakta, siyasî, askerî ve ekonomik nüfuz alanları yeniden
şekillendirilmektedir. Maalesef, ülkemiz, ağır ekonomik
bunalımlar ve çok çeşitli siyasî baskılar altındadır
ve hepsinden önemlisi, bugün, bütün bu sorunların nasıl
aşılacağı ve yeni dünya düzeni içinde nasıl bir yer
edinileceği sorusu, milletimizi haklı endişeye sevk etmektedir.
Değerli arkadaşlarım, bizler, 23 Nisanı, Ulusal
Egemenlik Bayramı olarak kutlamış bir kuşağız.
Bizler, Atatürk'ün cumhuriyeti emanet ettiği ve muasır medeniyete
ulaşma görevini yüklediği nesilleriz. Ülkemizin ve laik, demokratik,
sosyal hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyetinin karşı
karşıya bulunduğu sorunları çözmek ve Türkiyemizi yeniden
yapılanan dünyanın saygın ülkelerinden birisi yapmak
sorumluluğu bizim üzerimizdedir. Bu sorumluluk, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin sorumluluğudur. Önümüzdeki dönem, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin bir sınav dönemidir. Türkiye'yi mevcut ortamdan çıkararak,
gelecek yüzyıla taşımada bu Meclise düşen görev, mutlaka
ama mutlaka başarılmak zorundadır.
Yüce Meclisin 77 nci kuruluş yıldönümünü kutluyor, Ulusal
Egemenlik ve Çocuk Bayramının milletimiz ve tüm
çocuklarımız için mutluluk getirmesini diliyor, hepinize
saygılar sunuyorum. (ANAP sıralarından ayakta
alkışlar; DYP, CHP ve DSP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yılmaz.
Söz sırası, Doğru Yol Partisi Genel Başkanı ve
Meclis Grubu Başkanı Sayın Tansu Çiller'in.
Buyurun Sayın Çiller. (DYP sıralarından ayakta
alkışlar; RP sıralarından alkışlar)
DOĞRU YOL PARTİSİ GENEL BAŞKANI VE MECLİS GRUBU
BAŞKANI TANSU ÇİLLER (İstanbul) – Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri, değerli konuklar; Doğru Yol Partisi
adına, sizleri ve televizyonları başında bizi izleyen
halkımızı saygıyla selamlıyorum.
Yüce milletimizin ve her şeyimizle birlikte demokratik
cumhuriyetimizi emanet edeceğimiz sevgili çocuklarımızın
bayramlarını yürekten kutluyorum.
Değerli milletvekilleri, Büyük Atatürk'ün en büyük eseri Türkiye
Cumhuriyetidir. O cumhuriyet en zor şartlar altında kazanılan
bir Ulusal Kurtuluş Savaşından sonra ve onun sonunda
kurulmuştur; ama, unutulmamalıdır ki, Atatürk, o Ulusal
Kurtuluş Savaşına başlamadan önce, Türkiye Büyük Millet
Meclisini kurarak, halkın iradesinin üstünlüğünün en önemli güç
kaynağı olduğunu kanıtlamıştır; o büyük
zaferi, Türk Milletinin iradesine dayanarak kazanma yolunu seçmiştir ve o
gün ve ondan sonraki günlerde her gelişmenin ve her kurtuluşun
anasının hürriyet olduğunu söylemiştir. Ancak şunu da
söylüyordu: "Bir toplumda en yüksek hürriyet, eşitliğin ve
adaletin sağlanması ve korunması ancak ve ancak, tam ve kesin
anlamıyla millet hâkimiyetinin varlığıyla mümkündür. O
bakımdan, hürriyetin de, eşitliğin de, adaletin de dayanak
noktası millî egemenliktir." İşte bugün övünç
duyduğumuz çokpartili demokratik devlet hayatımızın
temelinde bu düşünce yatmaktadır. Atatürk bu devleti meşru bir
zeminde kurmuştur. O meşru zemin, halkın iradesine dayalı
Türkiye Büyük Millet Meclisidir. Yalnız Kurtuluş Savaşı
yıllarında değil, cumhuriyetin en güçlü dönemlerinde dahi, O,
Yüce Meclisten ve Meclise dayanan millî iradeden güç almıştır.
"Hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir" sözü
gerçek bir toplum sözleşmesi niteliğindedir. Bu prensip, bugün de
birliğimizin ve bütünlüğümüzün teminatı ve devletimizin en
sağlam kaynağıdır.
Zaman zaman toplum hayatımızda, devletimizle, demokrasimizle,
cumhuriyetimizle ilgili tartışmalar yapılırken, Atatürk'ün
devletin temeline koyduğu millî irade harcı hiçbir zaman
unutulmamalıdır.
Bakın, yine Atatürk, 27 Ocak 1923'te, İzmir'de Hükümet
Konağında, halk temsilcilerine "hâkimiyet kayıtsız
şartsız milletindir" sözünü anlatırken ne diyordu:
"Kayıtsız şartsız" tabiriyle kastedilen
hâkimiyet, milletin elinde tutmak, bu hâkimiyetin bir zerresini -sıfat,
isim ne olursa olsun- hiçbir makama vermemek, verdirmemektir. (DYP ve RP
sıralarından alkışlar) Kısacası, hiçbir sorunun,
millî iradeyi aşan bir çözüm tarzı yoktur. Bir millet, kendi
kendisini, günlük mülahazalarla değil, işte bu tür belgelerle
tanımlar; böylesi büyük tarih, bir milleti millet yapar. Temelinde, bu
denli köklü, yaygın ve etkin bir toplumsal mutabakat varsa, o devlet büyük
olur. Böyle bir temel üzerine kurulmuş bir devletin istikameti kesin
olarak demokrasidir. Öyleyse, hiçbir bahane veya oluşum, bu temel
tercihten vazgeçmemizin bir gerekçesi sayılamaz. (DYP ve RP
sıralarından alkışlar)
Yakın geçmişte çok yoğun bir terör mücadelesi
yapılmıştır. Pek çoklarının demokrasi içerisinde
imkânsız gördüğü bir mücadele, demokrasi içerisinde kalınarak,
başarıyla yürütülmüştür. Neticede, hem bu büyük terör
dalgası toplumun gündeminden çıkarılmış hem demokrasi
korunmuş hem de Türkiye'nin çağdaşlaşmaya yönelik ufku
kapatılmamıştır. Türkiye'nin uluslararası
saygınlığını, uluslararası ilişkilerini,
uluslararası çıkarlarını zedelemeden, sorun, büyük ölçüde
çözümlenmiştir. O günlerde de, yine burada, yine 23 Nisanda, aynen
şöyle seslendiğimizi hatırlayalım: Biz, ülkemizin her
yöresinde, hangi etnik kökene dayanırsa dayansın, yüzlerce yıl
hep birlikte yaşamış, kedere, kıvanca, tasaya ortak
olmuşuz. Terörü, halkımızın birliğini ve ülkemizin
bütünlüğünü koruyarak mutlaka aşacağız. Ödün
vermeyeceğimiz temel ilke demokrasimizdir; demokrasi, bizim varlık
nedenimizdir, hayat kaynağımızdır. Demokrasi, terörü de,
demokrasi düşmanı tüm güçleri de ortadan kaldırmanın en
etkili aracıdır.
Bir yandan bu mücadele yürütülürken, diğer yandan, o dönemde,
Türkiye'nin gümrük birliğine üyeliği mümkün olmuş, Avrupa
Birliğine tam üyelik konusunda somut gelişmeler
kaydedilebilmiştir. Yani, bu mücadele, Türkiye'nin, çağdaş,
demokratik ülkeler arasında yer alma idealini sekteye
uğratmamıştır.
Değerli milletvekilleri, egemenlik kavramının anlamı
ve aidiyeti, devletin ve rejimin karakterini belirlediği gibi, dünyadaki
yerimiz açısından da belirleyici bir mesele olarak önümüzdedir. Millî
iradeyle temsil edilmeyen bir ulusal egemenlikten söz edemeyiz. Çoğulcu
demokrasiyle bütünleşmemiş, onu içine sindirememiş bir millî
irade kavramı da, eksiktir ve yanıltıcıdır. Ulu Önder
Atatürk'ün muasır medeniyet seviyesine ulaşma idealinin vazgeçilmez
parametreleri bunlardır. Cumhuriyet Türkiyesinin üzerine
bastığı siyasî zemin de budur; bunların birisinden
vazgeçmek, cumhuriyetin temel istikametini değiştirme sonucunu
doğurur. Hâkimiyet, kayıtsız şartsız milletin
olacaktır; millet, bu hâkimiyeti kendi seçtiği temsilcileri
vasıtasıyla kullanacaktır. Siyaset, milletin seçtiği
siyasetçilerin işidir, bu yetki ona aittir. (DYP ve RP
sıralarından alkışlar) Hukukun dışında
hiçbir güç, seçilmiş siyasetçinin siyaset etme yetkisini
sınırlayamaz. (DYP ve RP sıralarından "Bravo"
sesleri, alkışlar) Siyaset, sorunlarını, meşruiyet
içinde ve meşru zeminlerde çözecektir.
Seçilmiş siyasetçi, sınırsız bir yetkiye de sahip
değildir.
Demokratik rejim, halkın yurttaşlık bilinci, hukuk ve
siyaset üzerindeki ideal bir dengeye oturmuştur. Bu, aynı zamanda,
toplumun ve devletin tabiî bir dengesidir; toplum doğasına en uygun
bir dengedir; kendi teminatını, kendi içinde barındıran bir
dengedir; ancak, dışarıdan bir unsur bu dengeye müdahil olmaya kalkarsa,
açıkça söylüyorum, devletin ve toplumun muvazenesini bozar. (DYP ve RP
sıralarından alkışlar)
Şayet, devleti, devletin tarihini ve temel değerlerini bir
bütün olarak göremez ve bir bütün olarak korumanın gayreti içinde
olamazsak, doğru gerekçelerle fahiş yanlışlara
sapmamız kaçınılmazdır.
Devletin herhangi bir niteliğine yönelik bir tehdit
algılaması, bir başka temel niteliğin ortadan
kaldırılmasına ve zedelenmesine gerekçe yapılamaz. (DYP ve
RP sıralarından alkışlar) Şayet, demokrasiye, onun
sorun çözme yeteneklerine inancımız bu seviyede değilse,
aslında, bizim herhangi bir soruna çözüm üretmemiz de mümkün
değildir.
Demokratik siyaset, sabır, sağduyu ve
soğukkanlılık ister. Siyasî rekabetin düşüncesiz bir
biçimde rejim tartışmalarına dönüştürülmesi, devleti ve
rejimi tahrip ettiği gibi, siyasetçinin alanını daraltmaktan
başka da bir işe yaramaz.
Ulusların tarih içerisindeki yolculuklarında zaman zaman
sıkıntılar olabilir. Böyle bir açmazın
aşılmasının yolu, ancak daha çok demokrasiyle mümkündür.
Herkesi aynı olmaya, aynı düşünmeye zorlayan bir rejim,
demokrasi olamaz. (DYP ve RP sıralarından "Bravo" sesleri,
alkışlar) Türkiye Cumhuriyeti, kararlılıkla,
bağlı olduğu ulusal egemenlik ve demokrasi yolunda bütün
engelleri aşmaya, zorlukların üstesinden gelmeye muktedirdir ve
kararlıdır. Bize düşen, sağlam temeller üzerine
kurulmuş bu yapıyı, bir an önce, daha çağdaş bir
demokratik düzeye ve düzene kavuşturmaktır.
Değerli milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyetinin demokratik, laik,
sosyal bir hukuk devleti olma nitelikleri, dünyada yaşanan son
gelişmeler karşısında daha bir önem
kazanmıştır. Çağdaş Türkiye'nin maddî
başarıları yanında, insanlık kültürünün bugünkü
icaplarına uygun siyasî sistemi de, Türkiye'yi, bu bölgenin öncü ülkesi, örnek
ülkesi haline getirmiştir; bir bölgesel istikrar adası haline getirmiştir.
Yüce Atatürk'ün, Türkiye'yi ve Türk Milletini çağdaş uygarlık
istikametinde dönüştüren dehası ve o dehaya kendini adayan Türkiye
Büyük Millet Meclisi, bu büyük başarının gerçek sahibidir. Bu
başarıda, laikliğin ve çağdaşlığın
önceliği reddedilemez; bundan geri dönüşü özleyenler varsa, buna
Meclis müsaade etmez, biz müsaade etmeyiz. (DYP ve RP sıralarından
alkışlar)
Çağdaş toplum içerisinde, kadınların yerini,
Atatürk'ün hedefinin gerisine götürmek isteyenler varsa, buna da, başta
biz müsaade etmeyiz, bu çatı müsaade etmez. (DYP sıralarından
alkışlar)
Türkiye, elliyi aşkın Müslüman ülke arasında, laik,
demokratik, çokpartili rejime sahip tek ülkedir. Türkiye, farklı dinlere,
kültürlere sahip insanların barış ve huzur içinde
yüzyıllardır bir arada yaşadıkları bir hoşgörü
ülkesidir; herkesin din ve ibadet özgürlüğüne tam olarak sahip olduğu
bir ülkedir. Bu milletin özlediği, benimsediği, beklediği
uzlaşmadır. Yüzde 99'u Müslüman olan bu millet, laik devleti,
çağdaşlığı ve çağdaş yasaları
özümlemiştir; hem din ve vicdan özgürlüğünü hem
çağdaşlığı istemektedir. İstenilen,
kutuplaşma değil, uzlaşmadır. Bu çatının
altında siyasetçinin yapması gereken de budur, siyasetçiden beklenen de
budur.
Büyük bir imparatorluğun çöküntüsü altında binbir güçlükle
kurulan Türkiye Cumhuriyeti, baştan beri
vurguladığımız temel tercihleri ve nitelikleri sayesinde,
dışpolitika alanında da geniş bir vizyon
yakalamıştır. "Yurtta barış, dünyada barış"
ve şimdi "bölgede barış" prensibine sadık
kalınarak, herkes için mutluluk, zenginlik, herkes için huzur istenerek,
hiç kimseye düşmanlık beslenmeyerek ve düşmanlık
edilmeyerek böylesi bir vizyona ulaşmasının temel nedeni,
demokratik, laik bir hukuk devleti oluşumuzdur; aradaki arızalara rağmen,
bu tercihlerimizden hiç vazgeçmeyişimizdir. Bizi, bölgemizde, farklı
ve avantajlı bir konuma getiren niteliklerimiz bunlardır.
Türkiye'nin Avrupa Birliğine tam üyeliği, sadece, 65 milyon
Türk vatandaşını dünyanın en ileri topluluklarından
biri yapmakla kalmayacaktır; Türkçe konuşan, bizimle aynı dini,
kültürü paylaşan milyonlarca insanımızı ve bölgemizde
yaşayan yüzmilyonlarca Müslümanı etkileyecektir. Çağdaş
toplumların, sanayi, ticaret, tarım, çevre, eğitim ve bilim
alanlarındaki yüksek standartları, hem Türkiye'ye hem de Türkiye
üzerinden bütün bu bölgeye ulaşacaktır. Şayet, Türkiye, bu
vizyonu doldurmak istiyorsa, reel bir etkinlik alanına dönüştürmek
istiyorsa, dosta da, düşmana da itimat telkin eden bir siyasî istikrara
sahip olması gerekiyor.
Bu açıdan baktığımızda, demokrasi standartlarımızın
en ileri ülkeler seviyesine çıkarılması, laik devlet
anlayışının, hukukun üstünlüğü prensiplerinin eksiksiz
olarak hayata geçirilmesi, temel hak ve hürriyetlerin, her hal ve şart altında
korunması millî bir zaruret teşkil etmektedir. Türk insanı, buna
layıktır ve Türkiye, bu standartları er geç yakalayacaktır.
Değerli milletvekilleri, Millî Egemenlik Bayramının
çocuklara armağan edilişi de, dünya tarihinde eşi
görülmemiş bir büyük olaydır. "Millî egemenlik"
kavramı ile geleceğin ifadesi olan çocuklarımızı,
çağdaş Türkiye ideali etrafında bütünleştiren bu olay, o
büyük dehanın bizlere bir başka anlamlı hediyesidir. Buradaki
anlam, hiç şüphesiz, cumhuriyetin, millî egemenlik prensibinin ebedî bir vazgeçilmez
olduğu gerçeğinde ifadesini bulmaktadır. Atatürk'ün
"yükselen yeni nesil, cumhuriyeti biz kurduk, onu yükseltecek
sizlersiniz" arzusunun ve emrinin gereğini yerine getirmek bizlerin
en önemli görevidir. Bunun için de, yıllardır hep birlikte üzerinde
çalıştığımız, Yedinci Beş Yıllık
Planımızda çerçevesini çizdiğimiz eğitim reformu, en
kısa zamanda Meclisimizin önüne gelecektir. Temel eğitimin kesintisiz
8 yıla çıkarılması bunun bir parçasıdır, ancak,
ilk adımıdır; bu, çocuklarımızın
hakkıdır; onları yetiştirmek için her türlü
fedakârlığa katlanan anne ve babaların hakkıdır ve bu,
devletimizin görevidir. Ancak, şunu da söyleyelim: Bu, sadece bir
başlangıçtır. Her alanda en ileri eğitim yöntemlerini,
bilgisayarlı eğitimi, ülkemizin en uzak köşelerine kadar
götüreceğiz; öğretmenlerimizi iyi yöntemlerle yetiştireceğiz;
Türk çocukları, eğitimde, bilgide, kültürde, sanatta, hiçbir
yabancı çocuğun gerisinde kalmayacaktır ve eğitimin günlük
siyasî tartışmalara malzeme yapılmasına müsaade etmeyeceğiz.
Şimdi huzurunuzda açıkladığım politikalar,
yıllarca eğitim uzmanlarının çalışmaları
sonucunda oluşturulmuş, tartışılmış
yöntemlerdir. Eğitimi bir devlet politikası olarak düşünmeli ve
kuşaktan kuşağa, süreklilik içinde, aynı bilimsel
yöntemleri benimseyip uygulamalıyız. Bu konuda yapılan
spekülasyonlar çocuklarımızın çağdaş bir eğitim
alma ihtiyacından daha önemli değildir ve bu tartışmalar
aşılacaktır.
Bazı teknik ihtiyaçlar kimsenin gözünü korkutmasın. Türkiye,
şimdiki yerinden daha ileri gitmek istiyorsa, bu büyük reformu hayata
geçirmek durumundadır. Bilgi çağında, bilgisayarların bilgi
otoyollarında yarışan evlatlarımız çağa
damgasını vuracaktır.
Her 23 Nisanda dünya çocuklarıyla kucaklaşan ve kaynaşan
çocuklarımız, Internet ağlarıyla bu dostluğu bütün
dünyaya yayacak bilgi ve beceriye en kısa zamanda ulaşacaklardır.
Yeni nesillerimizi, kendi öz değerlerinden kopmadan, dünyaya açık,
gelişmeye, değişmeye, çağdaş değerlere açık
gençler olarak yetiştirmek, büyük Türkiye'nin dünya
barışına en büyük armağanı olacaktır.
Bu duygu ve düşüncelerle, Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyor, milletimiz ve sevgili çocuklarımızın
bayramını bir kere daha tebrik ediyorum. (DYP sıralarından
ayakta alkışlar; RP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çiller.
Söz sırası, Demokratik Sol Parti Genel Başkanı ve
Meclis Grubu Başkanı Sayın Bülent Ecevit'in.
Buyurun Sayın Ecevit. (DSP sıralarından ayakta
alkışlar)
DEMOKRATİK SOL PARTİ GENEL BAŞKANI VE MECLİS GRUBU
BAŞKANI BÜLENT ECEVİT (İstanbul) – Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri, sayın konuklar, bizleri radyodan, televizyondan
izleyen sayın yurttaşlarım, sevgili çocuklar; her ülkenin
geleceğini, çocuklarına verilen eğitim belirler. Türkiyemizi,
laiklikten, demokrasiden, çağdaşlıktan, yani, Atatürk'ün
aydınlık yolundan koparmak isteyenler de, onun için, işe,
eğitim kurumlarından başladılar; çocukların, gençlerin
kafalarını, ruhlarını, eğitim çağındayken
ele geçirebildikleri oranda amaçlarına erişebilmenin
kolaylaşacağını düşünüyorlar; el atabildikleri
eğitim kurumlarındaki çocukları gençleri hayallerindeki çağdışı rejimin fidanlığı
olarak görüyor, öyle yetiştirmeye uğraşıyorlar.
Eğitime, devletin ayırdığı kaynak çok yetersiz.
O yetersiz kaynağın kullanılış biçimi de, verimsiz ve
adaletsiz. Laik, demokratik rejim karşıtları, bunu, fırsat
biliyorlar. Devletin eğitim alanında bıraktığı
boşluğu, inanç sömürüsünden, rantiyelikten veya girişimcilikten
sağladıkları maddî olanaklarla kendileri dolduruyorlar; yeni
yetişen kuşakları o yoldan tuzağa düşürmeye çalışıyorlar.
Gerçi, bu olanaklardan yararlanan çocukların, gençlerin birçoğu tuzağa
düşmüyor, birçoğu rejim karşıtlarının
fidanlığı gibi görülüp gösterilmekten rahatsız; ama,
tuzağa düşenler de az değil. Yıllardır, ülkemizde,
sanki iki ayrı kuşak yetiştiriliyor. O yüzden, yalnız,
laik, demokratik cumhuriyet değil, ulusal birliğimiz de tehlikeye
düşüyor. En demokratik ülkelerde bile devlet, rejim karşıtı
eğitim uygulamalarına izin veremez, seyirci kalamaz. (DSP, ANAP ve
CHP sıralarından alkışlar) Onun için, Millî Güvenlik
Kurulunun, eğitim sorununu, en ağırlıklı ve öncelikli
konu olarak gündeme getirmiş olması yerindedir. Soruna çözüm
oluşturulurken, Demokratik Sol Parti Grubunca 9 Nisan günü açıklanan
8 yıllık zorunlu ve kesintisiz temel eğitim programında
belirtildiği gibi, çocuk ruhiyatı da, ekonomik ve sosyal gerçekler de
dikkate alınmalıdır. Örneğin, imam-hatip okullarına,
Kur'an kurslarına veya dinsel amaçlı vakıfların,
derneklerin açtığı yurtlara aşırı yönelişin
nedenleri göz önünde tutulmalıdır. Kimi aileler eğitim
masrafının altından kalkamadıkları için, kimi de
toplumun bazı kesimlerindeki ahlak yozlaşmasından kaygı
duydukları için çocuklarını bu okullara, kurslara, yurtlara
göndermeyi yeğliyorlar. Öyleyse, onların çocuklarını rejim
karşıtlarının tuzağından kurtarabilmek için, 8
yıllık zorunlu temel eğitimi
yaygınlaştırırken;
Devlet okullarındaki bütün çocukların ders araç ve gereçleri
ve iyi giyim kuşam gereksinmeleri devletçe
karşılanmalıdır.
Bölge yatılı okulları ve devlet yurtları, uzak
bölgelerden, yörelerden gelen tüm çocukları barındırabilecek
kadar çoğaltılmalı ve parasız olmalıdır.
Cumhuriyetin ilk dönemindeki leyli meccaniler kuşağının
ülkeye ve devlete sağladığı büyük yararlar
unutulmamalıdır. Devlet, eğer, doğru dürüst vergi toplarsa,
bu düzenlemelerin masraflarını kolayca karşılayabilir.
Aynı zamanda, bütün temel ve orta eğitim kurumlarında,
çocukların, gençlerin olumsuz etkilerden esirgenmeleri konusunda, ailelere
güvence verilmelidir; bunun için gerekli rehberlik ve denetim
sağlanmalıdır.
Bir yandan bu önlemler alınırken, bir yandan da 8
yıllık zorunlu temel eğitim, gerek laiklik açısından,
gerek çocuk ve genç ruhiyatı açısından, sağlam temellere
dayandırılmalıdır.
Yine, Demokratik Sol Parti Grubunun 9 Nisan günü açıklanan 8
yıllık zorunlu ve kesintisiz temel eğitim programında
belirtildiği gibi;
8 yıllık zorunlu temel eğitim kesintisiz
olmalıdır.
Temel eğitimde seçmeli derslere kesinlikle yer verilmemelidir.
Meslek eğitimi ve öğretimi, 8 yıllık temel
eğitimden sonra başlamalıdır; ancak, çocukların
mesleklerini ve geleceklerini sağlıklı biçimde
belirleyebilmelerini kolaylaştırmak için, temel eğitimin son
yılında, onlara, değişik meslekler ve sanatlar konusunda
topluca bilgi verilmelidir. Öğrencilerin yetenek ve eğilimlerini
herhangi bir baskı altında kalmaksızın belirleyebilmelerine
yardımcı olunmalıdır.
Laiklik bilinci ve çocukların geleceğe sağlıklı
biçimde hazırlanabilmeleri bu önlemlerle güvence altına
alınırken, din eğitimi ve bilgisi de laiklikle
bağdaşık olarak sağlam temellere dayandırılmalıdır.
Bu amaçla, bir yandan Anayasanın 24 üncü maddesine uygun olarak
temel eğitim kurumlarında din kültürü ve ahlak öğretimine devam
edilirken, bunun dışındaki din eğitim ve öğretimi de
ailelerin istemine bağlı olarak ve Anayasada belirtildiği üzere
devletin gözetim ve denetimi altında verilmeli; bu alandaki devlet
denetimi etkili duruma getirilmelidir.
İsteğe bağlı Kur'an kursları ve
hafızlık eğitimi, ancak Diyanet İşleri
Başkanlığınca sağlanmalıdır ve temel
eğitim çağındaki öğrencilerden isteyenler, bu olanaktan,
temel eğitim kurumları dışında ve tatillerde
yararlanabilmelidirler.
İslamın sahte şeyhlerden veya dini siyasete alet eden
çevrelerden değil, gerçek kaynağından doğru olarak
öğrenilebilmesini kolaylaştırmak için, Türkçe Kur'an meali
öğretimine ağırlık verilmelidir. (DSP ve CHP sıralarından
alkışlar)
Temel eğitimden sonra, gerek görülen liselerde, öğrenciler 1
yıllık hazırlık eğitiminden geçirilmeli, imam-hatip
liseleri öğrencileri bu 1 yıllık sürede Arapça ve Kur'an
öğrenimi görmelidirler.
İmam-hatiplik mesleğine yeni girecek olanlarda yüksek
İslam enstitüsünü ve ilahiyat fakültesini bitirmiş olma koşulu
aranmalıdır; daha önce girmiş olanların bilgi düzeyini
yükseltebilmek için de hizmet içi eğitime önem verilmelidir.
Tüm liselerde, felsefe, mantık ve ruhbilim dersleri de yer almalıdır.
Çıraklık, daha sağlıklı bir düzene
kavuşturulmalıdır.
Bunlar, her konuda, sorun değil, çözüm üretmeye özen gösteren
Demokratik Sol Partinin 9 Nisan günü açıkladığı 8
yıllık zorunlu ve kesintisiz temel eğitim programında yer
alan görüş ve önerilerden bazıları. Hükümetin veya Türkiye Büyük
Millet Meclisinin bu görüş ve önerilerimizi benimsemesi durumunda, rejim
sorununun eğitimle ilgili boyutuna ilgili boyutuna, toplumu huzura
kavuşturacak bir köklü çözüm getirilmiş olacağına
inanıyorum. Nitekim, 9 Nisanda kamuoyuna sunduğumuz bu programa,
toplumun hiçbir kesiminden herhangi bir olumsuz tepki gelmemiştir.
Başbakan Yardımcısı Sayın Tansu Çiller'in dün
açıkladığı program da, bizim, 9 Nisan günü açıklanan
programımızla benzerlikler taşımaktadır. Bu, umut verici
bir adımdır.
Sayın Çiller'in dün açıkladığı programdan,
Hükümette ödün verilmeyeceğini, o arada, örneğin, seçmeli ders
yolunun açılmayacağını umarım; çünkü, bu yol
açılırsa, 8 yıllık kesintisiz temel eğitimden
beklenenin tam tersi bir sonuç ortaya çıkar. Henüz geleceklerini
belirleyemeyecek yaştaki çocuklar, çevre baskısı altında ve
kendi iradeleri dışında, zoraki bir erken tercihe
yöneltilmiş olurlar.
Laiklik karşıtı çevrelerin, çocukları, gençleri
tuzağa düşürebilmelerine son vermek amacıyla Demokratik Sol
Parti Grubunca önerilen ekonomik ve sosyal önlemler de gözardı
edilmemelidir.
8 yıllık zorunlu ve kesintisiz temel eğitimin
uygulamasına geçilirken, çarpık eğitim sisteminin kurbanı
olan, o arada, rejim karşıtlarının tuzağına
düşmüş olan çocuklarımızın, gençlerimizin
duygularını, onurlarını incitmemeye özen gösterilmelidir.
Laik demokratik cumhuriyetin, yalnız Türkiye'ye değil, İslama da
sağladığı büyük kazanımlar somut kanıtlarıyla
anlatılmalıdır. Müslüman Türk Halkının, kendi kutsal
kitabına, onu kendi dilinde anlayarak okuyabilme olanağına,
bilgili din görevlilerine ve en geniş inanç özgürlüğüne laik
demokratik cumhuriyetle kavuştuğu
hatırlatılmalıdır. (DSP, CHP ve ANAP sıralarından
alkışlar)
Değerli milletvekilleri, laik demokratik cumhuriyete yönelen
tehlikeler yalnızca eğitimdeki yanlışlık ve
çarpıklıklardan kaynaklanmıyor; başta Refah Partisi olmak
üzere, kimi çevreler, laik demokratik cumhuriyete tahammülsüzlüklerinin hemen
her gün yeni örneklerini sergiliyorlar. (RP sıralarından "yalan
söyleme" sesleri, gürültüler)
Hükümetin Refah Partisi kanadı... (RP sıralarından
sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler)
BAŞKAN – Bir dakika... Bir dakika... Bir dakika efendim... (RP
sıralarından sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler) Bir
dakika efendim!.. Efendim, müsaade buyurun... (RP sıralarından
gürültüler)
Sayın Ecevit... (RP sıralarından gürültüler)
Bir dakika efendim...
OĞUZHAN ASİLTÜRK (Malatya) – Sözünü geri alsın!..
BAŞKAN – Müsaade eder misiniz... Bir dakika...
SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Bugün böyle bir konuşma mı
yapılır Sayın Başkan?!. Sayın Başkan, lütfen...
BAŞKAN – Sayın Kapusuz, bir dakika... Efendim, müdahale
edeceğim, bir dakika müsaade eder misiniz... (RP sıralarından
gürültüler)
Efendim, bir dakika müsaade eder misiniz!..
Sayın Ecevit, Sayın Refah Partisinin adının
geçtiği son cümlenizde, herhalde, maksadı aşan bir ifade var;
onu bir düzeltme ihtiyacı karşıdan alıyorum, bir
düzeltme... (RP sıralarından gürültüler)
Efendim, bir dakika!.. Bir dakika!..
DEMOKRATİK SOL PARTİ GENEL BAŞKANI VE MECLİS GRUBU
BAŞKANI BÜLENT ECEVİT (Devamla) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 1920'lerin Türkiye Büyük Millet Meclisi, Türk
Ulusunun bütün sorunlarını, her şeyi bu çatı altında
açıkça tartışarak çözmüştür. (DSP sıralarından
"Bravo" sesleri, alkışlar)
Türkiye, bugün, çok ciddî bir rejim sorunuyla karşı
karşıyadır... (RP
sıralarından "Yuh" sesleri, gürültüler, sıra
kapaklarına vurmalar)
MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) – Yalan söylüyorsun!..
BAŞKAN – Bir dakika efendim... İstirham ediyorum...
Sayın milletvekilleri, bakın, Sayın Hatip, benim
uyarım üzerine, konuşmasında bir düzeltme yapıyor; lütfen,
sabırla dinleyin...
MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) – Yapmıyor!..
BAŞKAN – Efendim, dinleyin lütfen... Efendim, bir dinleyin...
Lütfen...
DEMOKRATİK SOL PARTİ GENEL BAŞKANI VE MECLİS GRUBU
BAŞKANI BÜLENT ECEVİT (Devamla) – Hükümetin Refah Partisi
kanadı, dış ilişkilerde devleti dışlıyor;
kendi özel polisini devlet polisiyle çatıştırıyor... (RP
sıralarından "Yuh" sesleri, gürültüler, sıra
kapaklarına vurmalar)
BAŞKAN – Sayın Ecevit...
Efendim, bir dakika, müsaade buyurun... Size, Sayın Ecevit'in
konuşmasından sonra, itirazınız devam ettiğinde, söz
hakkı veririm. Oturun efendim, her şeyin bir usulü var... (RP
sıralarından gürültüler, sıra kapaklarına vurmalar)
DEMOKRATİK SOL PARTİ GENEL BAŞKANI VE MECLİS GRUBU
BAŞKANI BÜLENT ECEVİT (Devamla) – Refah Partisi...
BAŞKAN – Sayın Ecevit, efendim, bir dakikanızı rica
edeceğim... Sayın Ecevit... (RP sıralarından gürültüler,
sıra kapaklarına vurmalar)
Efendim, bir dakikanızı rica ediyorum... Ama, böyle, bir yere
varamayız sayın milletvekilleri... Bir dakikanızı rica
ediyorum... (RP sıralarından gürültüler, sıra kapaklarına
vurmalar; DSP sıralarından alkışlar)
Efendim, müsaade buyurur musunuz... Sayın milletvekilleri, sizden
de rica ediyorum... Lütfen efendim... Sayın milletvekilleri, bir
dakikanızı rica ediyorum...
KAHRAMAN EMMİOĞLU (Gaziantep) – Çok ayıp!.. Çok
ayıp!..
BAŞKAN – Bakınız, bugün özel bir gündemle toplandık.
(RP sıralarından gürültüler)
Bir dakika efendim, sözümü bitireyim, sözümü bir dinleyin, ondan sonra
itiraz edersiniz... (RP sıralarından gürültüler) Sözümü dinleyin,
ondan sonra itiraz edersiniz.
Sayın milletvekilleri, bugün, özel bir gündemle toplandık. Bu
özel gündemde hiçbir siyasî liderin konuşmasına, zaman
açısından, bir müdahalem olmuyor; ama, içerik açısından,
bir siyasî parti grubunu rahatsız eden bir husus ortaya çıkarsa, o
siyasî parti grubuna, İçtüzüğümüz hükümleri içerisinde, bir
konuşma hakkı doğar; usulümüz budur. (RP sıralarından
gürültüler)
Bir dakika efendim... Müsaade buyurun. Siz buradan
bağıracaksınız, onlar oradan alkışlayacak!.. Bu
şekilde, bir yere varamayız. (RP sıralarından "Hakaret
ediyor" sesleri)
Ben, Sayın Ecevit'i uyardım; bir siyasî parti grubunun
hassasiyetini görerek Sayın Ecevit'i uyardım. Sanıyorum, o
uyarım istikametinde, bu kadar siyasî tecrübesi olan bir sayın lider,
gereğini yapacak. Sabırla dinleyin efendim.
Buyurun.
DEMOKRATİK SOL PARTİ GENEL BAŞKANI VE MECLİS GRUBU
BAŞKANI BÜLENT ECEVİT (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Benim değindiğim konular, bugün, Türkiye'nin gündeminde olan
en duyarlı konulardır. Türkiye'nin gündeminde olanlar, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin de gündeminde elbette konuşulacaktır. (DSP sıralarından
"Bravo" sesleri, alkışlar; RP sıralarından
gürültüler)
Sözlerime izninizle devam ediyorum.
Refah Partisi, İstiklâl Marşında kadın sesine
tahammül edemiyor. (RP sıralarından
"yalan, yalan; yuh" sesleri; sıra kapaklarına
vurmalar, gürültüler)
MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) – Yalan söylüyorsun,
iftira ediyorsun.
BAŞKAN – Sayın Ecevit, bu şekilde devam edemeyiz efendim.
Lütfen... İstirham ediyorum...
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NECATİ ÇELİK
(Kocaeli) – Yazıklar olsun!..(RP milletvekillerinin kürsü önünde
toplanmaları, gürültüler)
BAŞKAN – Efendim, ikaz
ettim. Bakınız...
DEMOKRATİK SOL PARTİ GENEL BAŞKANI VE MECLİS GRUBU
BAŞKANI BÜLENT ECEVİT (Devamla) – Değerli
arkadaşlarım...
BAŞKAN – Sayın Ecevit, bir dakikanızı rica
ediyorum...
MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) – Yalan!.. İftira!..
BAŞKAN – Bir dakika efendim... Bir dakika... (RP
sıralarından gürültüler)
Sayın başkanvekilleri, arkadaşlarınızı
sükûnete davet edin, lütfen...
Sayın Ecevit, sözünüze ara verdim, kestim; bir dakikanızı
rica ediyorum.
Sayın milletvekilleri, lütfen... (RP sıralarından
gürültüler) Efendim, bir dakika... Beni dinlemiyorsunuz ki!..
Sayın Ecevit, konuşmanızda, bir siyasî parti grubunu daha
fazla infiale sevk etmeyecek şekliyle bir hattıhareket takip edebilirseniz,
bugünün manasına da uygun düşecek. Onu, hassaten, sizden rica
ediyorum... (RP sıralarından gürültüler)
SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Sayın Başkan...
BAŞKAN – Efendim, söz vereceğim size...
SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Sayın Başkan...
BAŞKAN – Söz vereceğim Sayın Kapusuz, lütfen... Size söz
vereceğim.
SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Bir şey söyleyeceğim...
BAŞKAN – Ama, hatip konuşuyor... Söz vereceğim Sayın
Kapusuz. Lütfen... Size söz vereceğim. (RP sıralarından
gürültüler)
SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Sayın Başkan...
BAŞKAN – Sakin olun efendim... Siz de, söyleyeceklerinizi...
SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – 67 nci madde açık efendim!..
BAŞKAN – Efendim, ihtar ettim... İhtar ettim Sayın
Kapusuz... (RP sıralarından "tahrik ediyor" sesleri)
Efendim, söyledim, ihtar ettim. Bir sayın siyasî parti grubunun, fevkalade
hassasiyetini mucip oldu diye, Sayın Hatibi uyardım. (RP
sıralarından gürültüler) Efendim, bir dakika susun... Lütfen...
Sayın Hatip, bu çerçevede konuşmasını tamamlıyor
şimdi. Müsaade buyurun ve size de söz hakkı doğacak; söz
vereceğim.
ASLAN POLAT (Erzurum) – Aynen devam ediyor...
BAŞKAN – Lütfen efendim... İstirham ediyorum... Aksi halde,
birleşime ara vereceğim. Hiçbir 23 Nisan Bayramı töreninde de,
böyle bir şey olmadı. (RP sıralarından gürültüler)
İBRAHİM HALİL ÇELİK (Şanlıurfa) – Yapan
Ecevit... Kendisi yaptı.
BAŞKAN – Lütfen... Lütfen...
Sayın Ecevit, sizden tekrar rica ediyorum efendim... Buyurun. (RP
sıralarından gürültüler)
Lütfen efendim...
DEMOKRATİK SOL PARTİ GENEL BAŞKANI VE MECLİS GRUBU
BAŞKANI BÜLENT ECEVİT (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Çanakkale Zaferinin yıldönümü vesilesiyle bazı Refah
Partililerce düzenlenen toplantılarda, kadınları kara
çarşaf giyinip, ellerine kalaşnikoflar alıp, devlete
karşı cihada çağıran çağrılar ve şarkılar
okunuyor. (RP sıralarından "Yuh" sesleri, sıra
kapaklarına vurmalar, gürültüler)
BAŞKAN – Efendim, müsaade buyurun...
Sayın Ecevit, süreniz de doldu efendim; konuşmayı,
lütfen, tamamlar mısınız. (RP sıralarından gürültüler)
Sayın İdare Amirleri, lütfen yardımcı olun efendim.
DEMOKRATİK SOL PARTİ GENEL BAŞKANI VE MECLİS GRUBU
BAŞKANI BÜLENT ECEVİT (Devamla) – Tiyatro sahnesinde, halk, orduya
karşı silahlı ayaklanmaya
kışkırtılıyor. (RP sıralarından
"Yuh" sesleri)
ÖMER VEHBİ HATİPOĞLU (Diyarbakır) – Yalan
söylüyorsun!..
BAŞKAN – Sayın Ecevit... Sayın Ecevit...
DEMOKRATİK SOL PARTİ GENEL BAŞKANI VE MECLİS GRUBU
BAŞKANI BÜLENT ECEVİT (Devamla) – Sayın Başkan, bunlar
benim iddialarım değil; bunlar, herkesin gözleri önünde yer alan
olaylar... Elbette Mecliste konuşulacak... (DSP sıralarından
ayakta alkışlar; RP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Hüsamettin Bey, sizden de rica ediyorum efendim, lütfen...
Efendim, konuşmanızı tamamlar mısınız,
istirham ediyorum, süreyi çok aştık.
DEMOKRATİK SOL PARTİ GENEL BAŞKANI VE MECLİS GRUBU
BAŞKANI BÜLENT ECEVİT (Devamla) – Kısaltarak tamamlamaya
çalışacağım efendim.
BAŞKAN – Lütfen efendim...
DEMOKRATİK SOL PARTİ GENEL BAŞKANI VE MECLİS GRUBU
BAŞKANI BÜLENT ECEVİT (Devamla) – Refah Partisi, hemen her gün kendi
yandaşlarını devlete ve orduya karşı tahrik ederken,
silahlı eyleme kışkırtırken... (RP
sıralarından sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler)
BAŞKAN – Sayın Ecevit, son cümlelerinizi alabilir miyim
efendim!.. (RP sıralarından sıra kapaklarına vurmalar,
gürültüler)
Sayın Ecevit, efendim, oldukça gerildi, hassasiyeti görüyorsunuz;
sizden istirham ediyorum; lütfen, son cümlenizi alabilir miyim...
DEMOKRATİK SOL PARTİ GENEL BAŞKANI VE MECLİS GRUBU
BAŞKANI BÜLENT ECEVİT (Devamla) – Sayın Başkan, bütün
dünyanın bildiği bir gerçek şu ki: Türkiye, tarihinin en
ağır rejim bunalımlarından birinden geçiyor. (RP
sıralarından sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler)
BAŞKAN – Son cümlenizi alayım efendim.
DEMOKRATİK SOL PARTİ GENEL BAŞKANI VE MECLİS GRUBU
BAŞKANI BÜLENT ECEVİT (Devamla) – Elbette, bu konudaki
düşüncelerimizi Büyük Millet Meclisi kürsüsünden dile getireceğiz.
(DSP sıralarından ayakta alkışlar; RP
sıralarından "Yuh" sesleri, gürültüler)
BAŞKAN – Sayın Ecevit, son cümlenizi rica ediyorum efendim.
(RP sıralarından "Yuh" sesleri, gürültüler)
Sayın Ecevit, son cümlenizi rica ediyorum.
DEMOKRATİK SOL PARTİ GENEL BAŞKANI VE MECLİS GRUBU
BAŞKANI BÜLENT ECEVİT (Devamla) – Hayır efendim...
Sayın Başkan, fizik olarak, fiilen engellenmedikçe, ben, bu
kürsüde hakkımı kullanırım. (DSP sıralarından
"Bravo" sesleri, alkışlar)
BAŞKAN – Efendim, hakkınızı kullanmanıza mani
olan bir durum yok; ama, ben sizden rica ediyorum, zamanı da oldukça
taştık, lütfen son cümlelerinizi söylerseniz çok sevinirim efendim;
istirham ediyorum...
DEMOKRATİK SOL PARTİ GENEL BAŞKANI VE MECLİS GRUBU
BAŞKANI BÜLENT ECEVİT (Devamla) – Bu tahriklere tepki, yalnız
ordudan değil, toplumun hemen her kesiminden, o arada bu partinin kendi
içinden ve birçok din bilgin ve görevlilerinden de geliyor. Elbette ordunun
siyasete karışmaması gerekir; ama, hiçbir devletin ordusu da,
kendine ve devlete karşı silahlanma, silahlı ayaklanma
kışkırtıcılığı
karşısında, sessiz, kayıtsız, tepkisiz kalamaz. (DSP
sıralarından alkışlar; RP sıralarından
gürültüler)
Refah Partisi, içeride ve dışarıda ateşle oynuyor;
ateşle oynarken, kendini de, demokrasiyi de, devleti de yıkabilir...
Refah Partisi, devletimizin temel nitelikleriyle uyum sağlayamayacak
durumda olduğunu göstermiştir. Refahyol Hükümetinin hâlâ adı
var; ama, artık tadı kalmadı; yurt içinde ve yurt
dışında etkisi, inandırıcılığı
kalmadı. (DSP, ANAP ve CHP sıralarından alkışlar)
Ordudan darbe gelmedi; ama, yabancı devlet adamları, artık, Hükümet
yerine askerlerle temas kurmayı daha gerçekçi bulur duruma geldiler. (RP
sıralarından gürültüler)
ÖMER VEHBİ HATİPOĞLU (Diyarbakır) – Ayıp!..
Ayıp!..
DEMOKRATİK SOL PARTİ GENEL BAŞKANI VE MECLİS GRUBU
BAŞKANI BÜLENT ECEVİT (Devamla) – Bütün bunlar, Türkiye'nin çok ciddî
bir rejim bunalımına sürüklendiğini gösteriyor. (RP
sıralarından gürültüler)
ZEKİ KARABAYIR (Kars) – Sen yapıyorsun, sen!..
DEMOKRATİK SOL PARTİ GENEL BAŞKANI VE MECLİS GRUBU
BAŞKANI BÜLENT ECEVİT (Devamla) – Türkiye'yi bu rejim bunalımından
kurtarabilmenin başta gelen koşulu, bu Hükümetten kurtulmaktır.
(DSP, ANAP ve CHP sıralarından alkışlar; RP
sıralarından gürültüler) İş işten geçmeden, demokratik
hukuk devleti kuralları içerisinde, Türkiye, bir an önce bu Hükümetten
kurtulmalıdır. (RP sıralarından gürültüler) Bu Hükümet
giderse, Türkiye hükümetsiz kalmaz; Demokratik Sol Parti, eğitim sorununun
çözüm yolunu gösterdiği gibi, bundan aylar önce, sağlıklı
bir çözüm hükümetine kavuşmanın da yolunu göstermiştir.
Önerdiğimiz hükümet seçeneği, Refah Partisi dışında,
Türkiye Büyük Millet Meclisinde grubu bulunan, hatta, temsil edilen bütün
partilerin katılabileceği bir ulusal uzlaşma ve çözüm
hükümetidir. (RP sıralarından gürültüler) Bu konuda görev Türkiye
Büyük Millet Meclisinindir...
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NECATİ ÇELİK
(Kocaeli) – Yazıklar olsun sana!..
DEMOKRATİK SOL PARTİ GENEL BAŞKANI VE MECLİS GRUBU
BAŞKANI BÜLENT ECEVİT (Devamla) – ... ve Türkiye Büyük Millet Meclisi
bu görevi yerine getirebilecek güçtedir. Milletimiz ve Büyük Millet Meclisimiz,
herhalde, bir avuç rejim düşmanının
çılgınlığına teslim olmayacaktır. (DSP, ANAP ve
CHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar; RP
sıralarından gürültüler)
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NECATİ ÇELİK
(Kocaeli) – Provokatör!.. Provokatör!.. Yazıklar olsun!..
DEMOKRATİK SOL PARTİ GENEL BAŞKANI VE MECLİS GRUBU
BAŞKANI BÜLENT ECEVİT (Devamla) – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 77
nci Yıldönümünü ve Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramınızı bu
inançla kutluyorum. (RP sıralarından "Yuh" sesleri ve
gürültüler)
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NECATİ ÇELİK
(Kocaeli) – Provokatörsün, provokatör!.. Provokatörsün, provokatör!..
DEMOKRATİK SOL PARTİ GENEL BAŞKANI VE MECLİS GRUBU
BAŞKANI BÜLENT ECEVİT (Devamla) – Geleceğimizin umudu ve
güvencesi olan sevgili çocuklarımıza, Atatürk'ün aydınlık
yolunda başarılar, mutluluklar diliyorum. (RP sıralarından
"Yuh" sesleri ve gürültüler) Ülkemizin geleceğini
kurtarabilmemizin başta gelen bir koşulu,
çocuklarımızın geleceğini güvence altına
almaktır.
Tüm çocuklarımıza, gençlerimize sevgiler, aziz
yurttaşlarımıza ve siz değerli milletvekillerine
saygılar sunarım. (DSP, ANAP, CHP sıralarından
"Bravo" sesleri alkışlar; RP sıralarından
"Yuh" sesleri, gürültüler)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ecevit.
IV. –
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1. – Malatya Milletvekili Oğuzhan
Asiltürk’ün, DSP Genel Başkanı ve Meclis Grubu Başkanı
Bülent Ecevit’in partilerine sataşması nedeniyle konuşması
SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Oğuzhan Bey konuşacak
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Bir dakika efendim... Önce müracaatı alayım;
konuşmaların hitamında, size söz hakkı doğdu, söz
hakkı vereyim.
İBRAHİM HALİL ÇELİK (Şanlıurfa) –
Hayır, hayır, konuşmanın hitamı olmaz... (RP
sıralarında gürültüler)
BAŞKAN – Sayın idare amiri, siz, lütfen,
ortalığı sakinleştirin. Ben, önce, Oğuzhan Bey'in
müracaatını alayım.
Buyurun Oğuzhan Bey.
OĞUZHAN ASİLTÜRK (Malatya) – Hatibin
konuşmalarının ne ölçüde reaksiyona sebep olduğu zaten
görüldü. (DSP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Bir dakika efendim... Bir dakika efendim... Müsaade
buyurun...
OĞUZHAN ASİLTÜRK (Malatya) – Bunun sebebi, baştan sona,
Refah Partisine yapılmış birtakım iftiralardır. (DSP
sıralarından "Gerçekler" sesleri)
BAŞKAN – Bir dakika efendim... (RP sıralarından
gürültüler)
EŞREF ERDEM (Ankara) – Doğru; niye gocunuyorsunuz?!.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri... Sayın
milletvekilleri... Lütfen, karşılıklı konuşmayı
bırakın efendim; bir Sayın Grup Başkanvekilinin
müracaatını alıyorum Başkanlık olarak.
Devam edin Oğuzhan Bey.
OĞUZHAN ASİLTÜRK (Malatya) – Bu konuşmaya, kısaca,
Meclisin mehabeti çerçevesinde cevap vermek ihtiyacını duyuyorum;
müsaade ederseniz, İçtüzüğün verdiği hakkı kullanarak,
cevap vermek istiyorum. (DSP sıralarından "Hayır,
hayır" sesleri)
HASAN HÜSEYİN CEYLAN (Ankara) – Sana ne kardeşim?!. (RP
sıralarından gürültüler)
HALİL ÇALIK (Kocaeli) – Otur yerine!..
BAŞKAN – Buyurun Oğuzhan Bey. (RP sıralarından
alkışlar)
Oğuzhan Bey, bir dakikanızı rica edeceğim, önce bir
sükûneti sağlayalım.
Sayın milletvekilleri... (RP sıralarından "Sus ulan"
sesi)
O hitapta bulunan arkadaşımıza o hitabı hiç
yakıştıramadım.
MUSTAFA ÜNALDI (Konya) – Ona yakıştırıyorsunuz ama
Sayın Başkan!..
BAŞKAN – Bir dakika efendim... Siz müdahale ederseniz, o zaman,
benim müdahalemin bir değeri olmaz. O zaman, ancemaatin idare ederiz
burayı; o mümkün değil.
Sayın grup başkanvekillerinden de rica ediyorum... Sayın
Oğuzhan Bey'in müracaatında söylediği şekliyle, Meclisin
mehabetine yakışan bir şekilde bir cevap alacağız.
Onun için, lütfen, sakince dinleyelim efendim.
Buyurun Oğuzhan Bey.
OĞUZHAN ASİLTÜRK (Malatya) – Sayın Başkan,
değerli milletvekileri; önce, bir üzüntümü belirterek sözlerime
başlamak istiyorum. 77 yıldır, bu Mecliste, bu bayram, birlikte,
bu Meclisin mehabetine uygun şekilde kutlanarak gelmişti; 77 nci
yıl, çok talihsiz bir şekilde, tecrübeli bir parlamenter
arkadaşımız, meydanlarda veya kendi grubunda yapacağı
bir konuşmayı buraya taşıdı. Buna üzüldüğümü
belirterek sözlerime başlamak istiyorum. (RP sıralarından "Bravo" sesleri,
alkışlar)
Elbette, her partinin kendine göre görüşleri var; Sayın
Demokratik Sol Partili arkadaşlarımızın ve onun Sayın
Genel Başkanının da kendi parti görüşleri ve hatta
şahsî görüşleri var. Bu görüşler, bu çatı altında,
başkalarını itham etmeden ifade edilebilir, nezaketle de söylenebilir,
belli bir seviyeyle de ortaya konulabilir. Bunun misallerini şimdiye kadar
hep yaşayageldik. Partiler olarak, birbirimizle aynı fikri
paylaşmadığımız halde, hiçbir zaman, böyle bir günden
yararlanarak başkalarını itham etmedik.
Şimdi, hakikaten, bu talihsiz konuşma
karşısında üzüntülerimi beyan ettikten sonra, birkaç konuyu
ifade etmek istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, partilerin genel
başkanlarının çok önemli görevleri vardır; bunlar
arasında, elbette, partisinin birliğini ve beraberliğini korumak
da vardır; ama, bunu, başkalarına saldırarak,
başkalarını itham ederek yapmasına gerek yok. Kendi
grubunda çok daha başka türlü konuşabilir, onları
toparlayabilir, neden yana oluyorsa onu anlatabilir; ama, bunu, şu Meclis
kürsüsünden birtakım dedikoduları naklederek, onların
heyecanlanmalarına, onları bir araya toplamaya vesile sayarsa, çok
yanlış olur.
Sayın Ecevit'in Refah Partisi hakkında söylediği birkaç
cümleyi söyleyeyim. Mesela, Refah Partisi, orduya karşı silahlı
ayaklanmayı teşvik ediyormuş... Orduya karşı bir
silahlı ayaklanma varsa -o, millete karşı da
olacağından- Refah Partisi, ona karşı çıkmada,
Sayın Ecevit'ten çok daha cesaretle ortaya çıkar, bunu korumada
Sayın Ecevit'ten çok daha kararlı olur. Bunu, Sayın Ecevit'e bir
kere daha ifade ediyorum. (RP sıralarından alkışlar)
Bir müsamere, belli bir piyes oynanmış. Bu piyesin
içeriği -basına da intikal etti, hepimiz gördük- hiçbirimizin tasvip
etmediği birtakım şeyler... Ancak, Sayın Ecevit, nasıl
oluyor da Refah Partisiyle bunu irtibatlandırıyor; hayret ediyorum.
Bunu şöyle bir mantıkla ifade ediyor: Bazı kurum ve
kuruluşlar var ki, Refah Partisi, bunlara karşı, onların
belirli değer ölçülerini savunmalarına karşı, onlara
sempatiyle bakıyor. Bunların arasında, Millî Gençlik Vakfı
diye bir vakıf da var. İddiaya göre, bu vakıf bu piyesi organize
etmiş. Halbuki, aynı vakıf, İzmir'de bu piyesi
düzenlediği söylenen vakıf, dün bir açıklama yaptı, hiçbir
şekilde ilgilerinin olmadığını söyledi. Yani,
dedikodulara dayanarak, o dedikoduları buraya getirerek, bir vakıfla
bir partinin hiçbir hukukî ve bünyevî ilişkisi olmadığı
gerçeğini de bir tarafa bırakıp, buradan Refah Partisini itham
etmeyi çok çirkin sayıyorum. Ümit ve temenni ediyorum ki, Sayın
Ecevit bu hatasını düzeltir.
YALÇIN GÜRTAN (Samsun) – Doğruların hatası olmaz.
OĞUZHAN ASİLTÜRK (Devamla) – Değerli
arkadaşlarım, biraz önce bir olay yaşadık; bu değerli
Meclis, bu saygıdeğer Meclis, bu olaya karşı tepkisini
gösterdi. Bakınız, Türkiye'de de aynı şeyler
yapılıyor, aynı senaryolar... Nasıl Türkiye'yi huzursuz
ediyorlar. Hiç partiyle ilgisi olmayan bir konuda, önce itham ediyorlar, ondan
sonra dönüp, o ithamlarına gerekçe olarak bazı yorumlar
yapıyorlar. Bunlardan kimsenin bir yararı olmaz. Refah Partisi
Türkiye'deki huzurun teminatıdır, Refah Partisi Türkiye'de
kardeşliğin teminatıdır; Sayın Ecevit'e bile
düşmanlık göstermeyecek kadar yakınlık göstererek, bu
meseleleri gelin elbirliğiyle halledelim diyen bir düşünceye
sahiptir, bir inanca sahiptir. Oturup konuşabiliriz; ama, niçin gazete
dedikodularıyla birbirimizi itham ediyoruz?..Bu, fevkalade
yanlış bir şeydir.
Herkese gönlümüz açık, kalbimiz açık, herkesi seviyoruz; bizim
aleyhimizde konuşanların bile, yanlış bilgiden dolayı,
eksik bilgiden dolayı bunu yaptıklarını bilerek, onlara da
büyük bir anlayış ve uyum gösteriyoruz; ama, herkese şunu bir
kere net olarak ifade edeyim ki, Refah Partisi
Türkiye'nin umududur...(RP sıralarından alkışlar)
Ancak, Refah Partisinin savunduğu ilmî, Refah Partisinin savunduğu
çağdaş laiklik hâkim olursa, Türkiye'de huzursuzluk önlenir; ancak,
Refah Partisinin savunduğu herkese insan hakkı kabul edilirse,
Türkiye'de huzursuzluk önlenir; yandaşlara insan hakkı, onun
karşısındakilerin haklarını ortadan kaldıran bir
tutum Türkiye'yi huzursuzluğa götürür. Demokrasi, yandaşlara hak
tanımaz sadece...
BAŞKAN- Sayın Asiltürk, toparlayabilir miyiz efendim?
OĞUZHAN ASİLTÜRK (Devamla) – Toparlıyorum.
Sayın Ecevit'i bir kere daha ikaz ediyorum. Demokrasi herkese
aynı hakkı tanır, bizim gibi düşünmeyenlere de o hakkı
tanır. (RP sıralarından alkışlar) Sayın Ecevit
bizim gibi düşünmüyor, ona saygı gösteriyoruz; ama, bizim
inançlarımız, bütün milleti kucaklayan, bütün milleti kardeş
yapan, kısır çekişmeleri bir tarafa bırakarak yeniden büyük
Türkiye'yi kurmak için herkesi kucaklayan bir inançtır. Bu inancın
içinde düşmanlık yoktur, bu inancın içerisinde kaba kuvvet
yoktur, bu inancın içerisinde -kimseye karşı- silahlı bir
müdahale yapmak şöyle dursun, bunu akla getirmek de yoktur.
Geliniz, elbirliğiyle, yeniden büyük Türkiye'nin kurulmasında
Refah Partisinin şu ortaya koyduğu kardeşliğe katkıda
bulunalım; geliniz, elbirliğiyle, hepimiz, bu kardeşliği,
hiç olmazsa şu bayram gününde yaşayalım ve bu bayram günü konuşmalarını,
böyle, millete zehir etmeyelim.
Hepinize saygılar sunuyorum. (RP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Asiltürk.
III. –
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
A)
ÇEŞİTLİ İŞLER (Devam)
1. – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 77
nci kuruluş yıldönümü ve Ulusal Egemenlik ve Çocuk
Bayramının kutlanması ve günün önem ve anlamının
belirtilmesi görüşmeleri (Devam)
BAŞKAN – Konuşma sırası, Cumhuriyet Halk Partisi
Genel Başkanı ve Meclis Grubu Başkanı Sayın Deniz
Baykal'ın.
Buyurun Sayın Baykal. (CHP sıralarından ayakta
alkışlar)
CUMHURİYET HALK PARTİSİ GENEL BAŞKANI VE MECLİS
GRUBU BAŞKANI DENİZ BAYKAL (Antalya) – Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri, 23 Nisanın ve geleceğimizin gerçek sahibi
sevgili çocuklarımız, saygıdeğer konuklarımız,
sevgili yurttaşlarım; hepinizi, şahsım ve Cumhuriyet Halk
Partisi adına, sevgilerle, saygılarla selamlıyorum.
Bütün halkımızın Ulusal Egemenlik ve Çocuk
Bayramını kutluyorum.
Ülkemizin, barış, mutluluk, refah ve
bağımsızlık içinde nice bayramlar geçirmesini diliyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisinin açılışını
gerçekleştiren Gazi Mustafa Kemal'i ve Birinci Meclisten başlayarak,
bugüne kadar bu kutsal çatı altında görev yapmış tüm millet
temsilcilerini saygıyla selamlıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 77 yıl önce bugün
toplanmasıyla birlikte, bir dönem kapanmış, yeni bir dönem
açılmıştır. Bu yeni dönemin temelinde, yeni bir egemenlik
anlayışı yatar. Bu, saltanatın, hanedanın, hilafetin
egemenliği değildir; ulusal egemenlik
anlayışıdır. Egemenliğin kaynağı,
gökyüzünden yeryüzüne inmiş, ilahî olmaktan çıkmış, dünyevî
olmuştur. Bunun içindir ki, Anadolu ve Trakya'da oluşan yeni devlet,
ulusal devlettir; bir ırk devleti, bir kan, bir kafatası devleti
değildir; bir din devleti, bir mezhep, bir tarikat devleti değildir;
bir aşiret devleti değildir; yurttaşlık bilincine
dayalı bir ulusal devlettir. 23 Nisan 1920'de açılan Türkiye Büyük
Millet Meclisinin siyasal temeli budur. O nedenledir ki, Türkiye Büyük Millet
Meclisi, İstanbul'daki Meclisi Mebusanın Ankara'ya
taşınmışı değildir. O nedenledir ki, millî
mücadele, Trablusgarp Savaşı, Sakarya Meydan Muharebesi de kanal
harekâtı değildir. O nedenledir ki, Mustafa Kemal, tarihimizde zaman
zaman örneğini gördüğümüz başarılı komutanlardan bir
yenisi olmanın ötesinde, çağımızın önde gelen bir
devlet kurucusu, seçkin bir devrimci, siyaset adamıdır. Bu
gerçeği örtmek isteyenler, zaman zaman "millî mücadeleyi dinine
bağlı olanlar yaptı" derler; elbette öyledir. Sadece millî
mücadeleyi mi?.. Balkan Savaşını da dinine bağlı olanlar
yaptı. İstanbul'u İngilizlere, İzmir'i Yunanlılara
teslim edenler dinine bağlı değil miydi?
İmparatorluğun -son ikiyüz yıl boyunca- sürekli yenilinen
savaşlarında bu sonucu oluşturanlar dinine bağlı
değil miydi?
Millî mücadelenin farkı şuradadır ki, başında,
yeni bir siyaset anlayışıyla, ne zaman, ne yapıp,
nasıl yapacağını bilen bir Mustafa Kemal vardı. (CHP
ve DSP sıralarından alkışlar) Ulusal Kurtuluş
Savaşımızı sıradan bir askerî harekât olmaktan
çıkaran ve yeni bir siyasal rejimin temel taşı haline
dönüştüren, 23 Nisanın bu siyasal ve felsefî özüdür.
23 Nisan 1920, millî iradeye dayalı egemenlik
anlayışının ilk adımıdır. Millî irade,
yurttaşların hukuk eşitliğini zorunlu kılar. Millî
iradeyi bir kez benimseyince, milleti oluşturan vatandaşları
dinine, mezhebine, eğitimine, servetine, ırkına, aşiretine,
tarikatına göre ayıramazsınız. Bu, sizi, cumhuriyete
götürür. Bu, sizi, kadın-erkek eşitliğine götürür. Bu, sizi,
laikliğe götürür. Millî irade cumhuriyetin altyapısını
hazırlamış ve onu kaçınılmaz
kılmıştır. Cumhuriyet, laikliğin
altyapısını hazırlamış ve onu kaçınılmaz
kılmıştır. Millî irade, cumhuriyet ve laiklik de
demokrasinin yolunu açmıştır. 23 Nisan 1920'de başlayan
evrim, Türkiye'yi demokrasiye taşımıştır.
Bugün, demokrasiden yola çıkarak geriye dönüş çabalarına
tanık oluyoruz. Demokratik hak ve özgürlükler adına laiklik tahrip
edilmek isteniyor. Cumhuriyetin özü olan ulusal egemenliğin yerine dinsel
egemenlik, millî iradenin yerine teokratik kurallar yerleştirilmek
isteniyor. Bu gayret içinde olanlar, din ile siyasetin ayrılmasına
şiddetle karşı çıkıyorlar.
Suudi Kralının cömert daveti ile Türkiye Cumhuriyeti
Hükümetinin resmî olanaklarını birleştirerek bu yıl hacca
giden Hükümet üyeleri ve milletvekilleri, ne yazık ki, evs ahiplerinin,
din ve siyaset ayırımını benimseyen Anayasamıza ve
ulusumuza yönelik suçlamalarına muhatap olmayı, bir 23 Nisan öncesi,
içlerine sindirebilmişlerdir. (CHP sıralarından
alkışlar, RP sıralarından gürültüler)
MEHMET EMİN AYDINBAŞ (İçel) – Kendi paramla gittim.
FATİH ATAY (Aydın) – Otur yerine, otur! Terbiyesiz!..
Dinleyeceksiniz! Sen dinleyeceksin!
NİHAT MATKAP (Hatay) – Siz milletvekili değil misiniz?
CUMHURİYET HALK PARTİSİ GENEL BAŞKANI VE MECLİS
GRUBU BAŞKANI DENİZ BAYKAL (Devamla) – Din ve siyaset
ayırımı... (CHP ve RP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, siz yerinizden müdahale
etmeyin efendim; siz etmeyin de, biz edelim müdahale.
MUSTAFA KUL (Erzincan) – Onlar niye müdahale ediyorlar?
BAŞKAN – Efendim "kendi paramla gittim" diyor, cevap
veriyor. Oturun... Müdahale etmeyin.
CUMHURİYET HALK PARTİSİ GENEL BAŞKANI VE MECLİS
GRUBU BAŞKANI DENİZ BAYKAL (Devamla) – Hangi parayla gittiğini
hepimiz çok iyi biliyoruz. (RP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Bırakın...
MEHMET EMİN AYDINBAŞ (İçel) – Sen ne
karışıyorsun! Kendi paramla gittim.
FATİH ATAY (Aydın) – Niye gocunuyorsun o zaman?
BAŞKAN – Efendim, lütfen... Lütfen...
Siz de oturun sayın milletvekili.
Sayın Baykal, sürenize ilave ediyorum, merak etmeyin.
Sayın milletvekili, sizin adınıza bir şey
söylenecekse, sayın grup başkanvekilleriniz söyler efendim. Usulümüz
var.
EŞREF ERDEM (Ankara) – Grup başkanvekilleriyle ne alakası
var!
BAŞKAN – Efendim, sayın milletvekilinin söylediğini ben
burada mikrofondan ifade ettim. Lütfen... İstirham ediyorum...
NİHAT MATKAP (Hatay) – Efendim, tahammüle davet edin.
FATİH ATAY (Aydın) – Tahammül edemiyorlar.
BAŞKAN – Tahammül edecekler; herkes birbirine tahammül edecek.
Buyurun Sayın Baykal; sürenize ilave ettim.
FATİH ATAY (Aydın) – Sen dinleyeceksin... Oturup
dinleyeceksin...
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, sakin olun, lütfen sakin olun.
Efendim, bir dakika daha bekleyebilir misiniz... Kesmiş oluyorum,
kusura bakmayın.
Sayın milletvekilleri, bakınız; grup
başkanvekilleri, bir husus olduğu zaman, Başkanlığa
durumu bildiriyorlar, Başkanlık da değerlendiriyor,
gereğini yapıyor. (RP ve CHP sıralarından gürültüler)
Lütfen sakin olun efendim. Hepimiz birbirimize tahammül edeceğiz.
Demokraside başka çıkış yolu yok. Sizi yaralayan bir
şey olursa, ben müdahil olurum.
Fatih Bey, sizden de rica ediyorum.
Buyurun Sayın Baykal.
CUMHURİYET HALK PARTİSİ GENEL BAŞKANI VE MECLİS
GRUBU BAŞKANI DENİZ BAYKAL (Devamla) – Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Din ve siyaset ayırımı, demokrasinin temelidir. Din ve
siyasetin kuralları birbirinden farklıdır. Dinde iman ve
teslimiyet esastır, siyasette ikna olma ve sorgulama; dinde gerçek tektir
ve değişmez, siyasette gerçek çoktur ve değişir; dinde
muhalefete yer yoktur, siyaset muhalefetsiz olmaz.
KAHRAMAN EMMİOĞLU (Gaziantep) – Bilgisizlik...
CUMHURİYET HALK PARTİSİ GENEL BAŞKANI VE MECLİS
GRUBU BAŞKANI DENİZ BAYKAL (Devamla) – Demokrasinin olanakları
kullanılarak, din siyasete açılabilir; ama, din ve siyaset ayırımını
esas almayan hiçbir rejim demokratik olamaz.
Batı, yüzlerce yıl kardeş kanı akıtarak bu
gerçeği öğrenmiştir. Biz, 23 Nisanda yöneldiğimiz rejim
içerisinde, kimsenin burnunu kanatmadan bu gerçeği yaşıyoruz.
(CHP sıralarından alkışlar)
Bir gecede yüzlerce insanın boğazının bizim
ülkemizde de kesilmesini istemiyorsak, bunu korumalıyız. (CHP
sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)
Siyasetin referansı, demokrasi olmaktan çıkar, din olursa,
bunun sonucu, önce oluk oluk kardeş kanı, sonra da koyu ve karanlık
bir otoriter rejimdir. (CHP sıralarından alkışlar)
Türkiye'de İslamiyet ile laiklik ve demokrasi arasında
eşsiz bir uyum vardır. Bu, Türkiye'nin altın üçgeni, altın
sentezi, içbarışın ve kalkınmanın altın
anahtarıdır. Bunu koruyup sürdürmeli, bozmak isteyenlere meydanı
boş bırakmamalıyız.
Türkiye'nin hedefi, 77 yıl öncesine dönmek değildir; 77
yılın kazanımlarını daha ileri götürmektir.
Çocuklarımızı ve geleceğimizi Ortadoğu-Arap kültürüne,
otoriter bir anlayışa teslim edemeyiz. Ulusal benliğimizi, çağdaş
bilim, kültür ve sanatla bütünleştirerek, demokratik değerler
içerisinde geliştireceğiz.
Türkiye, aklın, sevginin, hoşgörünün egemen olduğu bir
ülke olacaktır. Kadınların, erkeklerin, her inançtan, her
kökenden insanların eşit, özgür olduğu; toprakları sulanan,
madenleri işletilen, bereketi kardeşçe paylaşılan bir
ülke... Dağlarında, sokaklarında şiddetin,
ayrımcılığın, kapkaççılığın,
köşe dönmeciliğin kol gezmediği; bilimin, teknolojinin,
sanatın, kültürün, emeğin, üretimin çiçek açtığı bir
ülke...
Bugün, çocuklarımızın bayramını kutlamadan
önce, onlardan özür dilemeliyiz. Sadece, ilkokul çağında
oldukları halde okutamadığımız bir milyona yakın
çocuğumuzdan, yurt sevgisini, dürüstlüğü, Anayasamızın
yurttaşlık bilincini öğretemediğimiz için değil; sadece,
köprü altlarında, sur diplerinde tiner koklamaya terk ettiğimiz,
sanayi çarşılarında, izbe atölyelerde boğaz tokluğuna
çalışmaya, annelerine, yetim kardeşlerine bakmak zorunda
bıraktığımız çocuklarımızdan değil,
bütün çocuklarımızdan özür dilemeliyiz. (CHP, ANAP ve DSP
sıralarından alkışlar)
RAMAZAN YENİDEDE (Denizli) – Eserlerinizle övünün!..
CUMHURİYET HALK PARTİSİ GENEL BAŞKANI VE MECLİS
GRUBU BAŞKANI DENİZ BAYKAL (Devamla) – Hukuku, kanun otoritesini,
mafyalara, çetelere teslim ettiğimiz için özür dilemeliyiz. (CHP ve DSP
sıralarından alkışlar)
Susurluk fezlekelerini Başbakanlıkta aylarca örtbas
ettiğimiz, yargıyı engellediğimiz için özür dilemeliyiz.
(CHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar; DSP
sıralarından alkışlar)
Önce yolsuzlukla suçlayıp, sonra iktidar hesaplarıyla
akladığımız için özür dilemeliyiz. (CHP, ANAP ve DSP
sıralarından alkışlar) Böylesi aklanmayı içimize
sindirip sevinebildiğimiz için özür dilemeliyiz. (CHP sıralarından
alkışlar)
Seçimlerden önce halka, belirli bir partiyle "koalisyon
kurmayacağız" diye söz verip, seçimlerden hemen sonra o partiyle
koalisyon pazarlığına oturduğumuz için özür dilemeliyiz,
koalisyon kurduğumuz için özür dilemeliyiz. (CHP sıralarından
alkışlar)
Metin Göktepe davasının görüşülmesini bir türlü
sağlayamadığımız için özür dilemeliyiz. (CHP
sıralarından alkışlar)
Manisa'da onüç ondört yaşındaki kız çocuklarına
işkence yaptığımız için, doğmuş,
doğacak bütün çocuklarımızdan özür dilemeliyiz. (CHP
sıralarından alkışlar)
Ben, bütün bunlar adına, çocuklarımızdan özür diliyorum.
Bütün çocuklarımızın bayramını kutluyorum ve
çocuklarımıza, dürüstlüğün, sevginin ve yiğitliğin
kitaplarda kalmadığı bir Türkiye'nin sözünü veriyorum.
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından ayakta alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Baykal.
TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) – Sayın Başkan...
BAŞKAN – Buyurun Temel Bey...
TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) – Sayın Genel Başkan
konuşması esnasında... (CHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Bir dakika efendim... Bir dakika... Kimi dinleyeceğim...
RAMAZAN YENİDEDE (Denizli) – Sayın Baykal eserleriyle
övünsünler...
BAŞKAN – Bir dakika efendim... Dinleyeceğim... Bir dakika...
TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) – Sayın Genel Başkan
konuşması esnasında, hacca giden, yurtdışına
çıkan bazı arkadaşlarımızın ve devlet
erkânının, milletvekillerinin nasıl çıktığı
konusunda birtakım ithamlarda bulundular. Ben de bunlardan biriyim;
yurtdışına devlet olanağıyla çıkmadım. Onun
için, bir iki cümleyle, bunu...
BAŞKAN – Zabıtlara geçti efendim. Ben de buradan ifade ettim
zaten, kendi paralarıyla gitmişler diye...
Buyurun yerinize Sayın Karamollaoğlu...
TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) – Sayın Başkan,
yalnız...
BAŞKAN – Efendim, buyurun siz... Tamam... Aldım ben
müracaatınızı...
TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) – Sayın Başkan, müsaade
ederseniz, bir konuyu daha dile getirmek istiyorum. Lütfen, müsaade edin...
BAŞKAN – Buyurun.
TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) – Efendim, biz, bugün, burada, 23
Nisan münasebetiyle, bu Büyük Millet Meclisinin kuruluşu münasebetiyle bir
araya geldik. Bu görüşmelerde, daima, birlik, beraberlik, coşku
havası dile getirildi; ancak, hiç anlayamadığım bir tarzda,
Sayın Genel Başkanın ve bazı arkadaşların...
Sayın Doğru Yol Partisi Genel Başkanı, Sayın ANAP
Genel Başkanı da konuşmalar yaptılar. (CHP sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN – Efendim, bir dakika...
TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) – Bu Meclisin mehabetine
yakışır tarzda konuşma yaptılar; ama, burada,
havayı gerginleştirmek, hiç olmayan hadiseleri gündeme getirerek bu
Meclisi töhmet altında bulundurmak ve kardeşlik duygusunu zedelemek
Sayın Genel Başkanlara yakışmıyor.
BAŞKAN – Efendim, ne istiyorsunuz; onu söyleyin.
TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) – Bunu tekzip ediyorum.
BAŞKAN – Tamam, oturun. Ben onu söyledim efendim. Oturun.
TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) –
... ve söylediklerini aynen iade ediyorum. (CHP sıralarından
"otur" sesleri)
BAŞKAN – Efendim, bir dakika...
DEVLET BAKANI NEVZAT ERCAN (Sakarya) – Sayın Başkan...
BAŞKAN – Sayın Bakan, nedir efendim?
DEVLET BAKANI NEVZAT ERCAN (Sakarya) – Sayın Başkanım,
Sayın Baykal gerçekdışı bir beyanda bulundu. Ben,
Diyanetten sorumlu bir Devlet Bakanı olarak bu konuyu düzeltmek
ihtiyacını hissediyorum.
BAŞKAN – Konu nedir efendim?
DEVLET BAKANI NEVZAT ERCAN (Sakarya) – Konu hacla ilgili. Suudi
Arabistan Kralının, bu hac dönemine ilişkin, bu Parlamentodan
birkısım milletvekillerine ilişkin vaki davetini ilgili Bakan
olarak almış olmamıza rağmen, ben, Kralın davetine
icabet etmedim, arkadaşlarıma da önerdim ve
arkadaşlarımızla birlikte, gidiş-geliş uçak bileti, konaklama
ve sair giderler dahil olmak üzere, hac için gerekli ödemeleri her bir
milletvekili arkadaşımız yatırarak...
DENİZ BAYKAL (Antalya) – Vatandaşlara göre ne kadar?!
DEVLET BAKANI NEVZAT ERCAN (Sakarya) – ... hac ibadetini yerine getirmek
üzere Suudî Arabistan'a gitmişlerdir.
BAŞKAN – Teşekkür ederim efendim.
DEVLET BAKANI NEVZAT ERCAN (Sakarya) – Bir hususu düzeltmek istiyorum.
(Gürültüler)
BAŞKAN – Efendim, bir dakika... Sayın milletvekilleri, hep
beraber mi konuşacağız yine! Güya 23 Nisan Bayramının
kutlama törenini yapıyoruz!.. Çok istirham ediyorum...
İSMET ATALAY (Ardahan) – Vatandaşın hakkını
yiyip hacca gidenlerden hesap sorun Başkanım.
BAŞKAN – Hesabı veriyor. Bir dakika müsaade edin...
Sayın Bakan, son cümlenizi alayım.
DEVLET BAKANI NEVZAT ERCAN (Sakarya) – Çok önemli bir konu, bir hususu
daha hatırlatmak istiyorum: Hac olayı, bu döneme mahsus bir olay
değildir. Hac olayı, asırlardan beri, asrı saadet
döneminden beri hemen herkesin, sağlığı yerinde olan, malî
durumu yerinde olan ve buna inanan...
BAŞKAN – Sayın Baykal bu hususa değinmedi.
DEVLET BAKANI NEVZAT ERCAN (Sakarya) – Bir saniye efendim.
BAŞKAN – Sayın Bakan, bir dakika... Bir dakika efendim... (RP
sıralarından alkışlar) Alkışı kesin de bir
anlaşalım Sayın Bakanla...
Sayın Bakan, size bunun için söz vermedim.
DEVLET BAKANI NEVZAT ERCAN (Sakarya) – Ama, bu döneme mahsus bir
olay...
BAŞKAN – Sayın Ercan, bunun için size söz vermedim.
Bakın, siz, herkesin kendi olanaklarıyla hacca gittiğini Meclis
zabıtlarına geçirdiniz; size bunun için söz verdim.
Buyurun efendim yerinize.
Teşekkür ederim.
DEVLET BAKANI NEVZAT ERCAN (Sakarya) – Bir hususu daha...
BAŞKAN – Hayır efendim; başka husus yok Sayın
Ercan...
DEVLET BAKANI NEVZAT ERCAN (Sakarya) – Din ve
vicdan özgürlüğü, ibadet özgürlüğü...
BAŞKAN – Efendim, birazcık Başkanlığa
müsaade buyurun.
HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) – Sayın Başkan...
BAŞKAN – Sayın Türk, buyurun. (RP sıralarından
gürültüler)
Bir dakika müsaade eder misiniz...
Sayın milletvekilleri, bir arkadaşımızın
yerinden müracaatı var, İçtüzüğün en tabiî bir
kuralını kullanıyor; ben bir duyayım.
Evet Sayın Türk...
HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) – Sayın Başkan, ben de
hacca giden milletvekillerinden biriyim ve bunun bedelini de ödemiş
bulunuyorum.
BAŞKAN – Zapta geçti efendim.
HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) – Konunun bir başka yönü var;
Sayın Baykal dediler ki: "Bu milletvekilleri, orada Suudî
Arabistan'ın laiklik karşıtı suçlamalarına muhatap
oldular." (RP sıralarından "mikrofondan konuşsun"
sesi)
BAŞKAN – O sizin takdiriniz değil, o benim takdirim!..
(RP sıralarından "sana yetkiyi biz verdik" sesi)
BAŞKAN – O yetkiyi bana millet verdi, sen vermedin!.. O
yetkiyi ben Yüce Meclisten aldım!.. (RP sıralarından gürültüler)
Oturun oturduğunuz yerde!.. (RP sıralarından gürültüler)
HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) – Suudî Arabistan'a
girişimizde, bütün hacılar gibi, bize de hac ile ilgili bir
broşür dağıtıldı; ancak, bu broşürde, gerçekten,
laiklik karşıtı açıklamalar vardı; bunu ortaya
çıkaran ve kamuoyuna duyuran benim. Düzenlediğim iki basın
toplantısıyla konuyu ortaya koydum ve bunun takipçisi
olacağımı söyledim. O nedenle, bizim, âdeta, orada, bu
suçlamalara pasif olarak muhatap olduğumuzu ve bunu kabullendiğimizi
ima eder tarzda konuşulması doğru değildir.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Türk.
DENİZ BAYKAL (Antalya) – Sayın Başkan...
Sayın Baykal bir dakikanızı rica edeceğim efendim...
Sayın Hikmet Sami Türk, kendisinin de bu konuşmadan
etkilendiğini ifade ederek, kendi olanaklarıyla bu vazifeyi
yaptığını söylediler. (DYP sıralarından
"herkes kendisi yaptı" sesi)
Buyurun siz konuşun efendim! Ben sustum, siz konuşun!
OĞUZHAN ASİLTÜRK (Malatya) – Sayın Başkan,
sinirlenmeyin. Tamam...
BAŞKAN – Sayın Asiltürk, görüyorsunuz baştan beri, en
sakin halimle şu Meclisi götürmeye gayret ediyorum; ama, birazcık da
yardım bekliyorum. En tabiî hakkım.
Teşekkür ederim.
İkinci olarak, orada dağıtılan bir broşürle
ilgili ilk uyarıyı kendilerinin yaptığını ve
basına açıklamayı da kendilerinin yaptığını
söylediler. Bunların hepsi zabıtlara geçti.
Ayrıca, Başkanlığımıza intikal eden bu
konuyla ilgili birtakım soru önergeleri de var. Sayın Nevzat Ercan
Beyefendi, onların cevaplarını da yeri geldiğinde
verecektir efendim.
Çok teşekkür ederim.
Sayın Baykal, bir maruzatınız mı var efendim...
DENİZ BAYKAL (Antalya) – Evet efendim.
Burada yapılan açıklamaların
ışığında iki noktaya dikkati çekmek istiyorum.
Konuşmamda bu konuyla ilgili olarak iki nokta üzerinde durdum: Bir,
yapılan hac ziyareti hiçbir ödeme yapılmadan gerçekleştirildi
demedim; daha dikkatli ifadeler kullandım. O dikkatli ifadeleri
kullanmış olmamın verdiği hakla şimdi sormak
istiyorum.
BAŞKAN – Efendim, siz, bana sorun. Lütfen...
DENİZ BAYKAL (Antalya) – Peki, size soruyorum.
Hacca giden bakanlar ve milletvekilleri, hacca giden sade bir
yurttaşın ödediklerinin tümünü ödemişler midir? Birinci temel
nokta bu. (RP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Bir dakika efendim... Bir dakika...
Efendim, lütfen, bu soruları bir başka seansa...
DENİZ BAYKAL (Antalya) – Zapta geçirmiş olmak için...
BAŞKAN – Zapta geçti efendim. Sayın Bakan da buna cevap
verdiler. Tekrar hassasiyetinizi rica edeceğim.
Çok teşekkür ederim.
Efendim, soru soruldu; Sayın Nevzat Ercan, normal vatandaşlar
gibi hareket edildiği konusunda bilgi verdi.
DEVLET BAKANI NEVZAT ERCAN (Sakarya) – Sayın Başkan...
BAŞKAN – Kimseye söz vermiyorum efendim bu konuda.
Söz sırası, Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı
Sayın Muhsin Yazıcıoğlu'nun.
Buyurun Sayın Yazıcıoğlu. (BBP ve RP
sıralarından alkışlar)
BÜYÜK BİRLİK PARTİSİ GENEL BAŞKANI MUHSİN
YAZICIOĞLU (Sıvas) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; kutlamakta olduğumuz 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk
Bayramı dolayısıyla, Yüce Meclisimizi kuran aziz büyüklerimizi
minnetle ve şükranla anıyorum. Bu vesileyle, değerli
Meclisimizin üyelerine saygılar sunuyorum.
Kuvayı Milliye ruhuyla, istiklal şuuruyla, tam
bağımsızlık kararlılığıyla hareket eden
değerli büyüklerimiz, işte bu Meclisi kurmuşlardır; bize,
77 yıl öncesinden, kuru bir meclis binası değil, millet
iradesinin üstünlüğünü teslim eden bir anlayış miras bırakmışlardır.
Bugün, herhangi bir sınıfın veya meslek grubunun
imtiyazını kutlamıyoruz; tam aksine, topyekûn bir milletin,
Meclis vasıtasıyla kullandığı hâkimiyet
bayramını kutluyoruz. Bu Meclisi kuranlar, işte, bu kürsünün
arkasında "egemenlik kayıtsız şartsız
milletindir" ibaresini mahyalaştırmışlardır. Bu
Meclisten çıkarılacak mesaj; hiçbir kişi veya kurumun,
kendisini, Meclisin üstünde göremeyeceği, Meclise rağmen, kendisini,
kurtarıcı sayamayacağıdır. (RP sıralarından
"Bravo" sesleri, alkışlar)
Tabiî ki, çoğunluğun istediği her şeyi
yaptığı, örttüğü, Meclisi kendi hukukdışı ve
ahlakdışı davranışlarına alet ettiği rejimin
adı da demokrasi değildir. (DSP sıralarından
"Bravo" sesleri ve alkışlar)
Hukuk devleti, bizzat, o hukuku koyanların dahi, koyduğu hukuka
uyduğu devletin adıdır. Cumhuriyet ve demokrasilerde, vesayet
müessesesi de, vasi de yoktur, olamaz.
Dileriz, kutlamakta olduğumuz bayram, gerçek anlamına
layık bir şekilde algılanır, sembolik bir kutlamadan öteye
geçer.
Bu devleti, yangından kıymetli bir eşya kurtarır
gibi, Anadolu ve Trakya toprakları üzerinde, Kuvayı Milliye
şuuruyla ecdadımız kurmuştur. Zor ve meşakkatli bir
yoldan, yokluk ve yoksulluklar içinden, azimle, kararlılıkla bu cumhuriyeti
yaşatmaktayız.
20 nci Asır son bulmadan, ülkemizin ufku yeniden
parlamıştır. 21 inci Asrın Türk asrı olacağı
fikrinden, bugün heyacan duyuyoruz. Artık, Adriyatik'ten Çin Seddi'ne
büyük Türkiye veya Türk dünyası sözleri geride kalmıştır.
Artık, Batı Avrupa'daki Müslüman Türk varlığı da
dikkate alındığında, bir okyanustan bir okyanusa Türk
dünyasından bahsedecek durumdayız. Bugün, bu büyük ideale layık
adımlar atabiliyor muyuz? Bugün, bunu tartışmak lazım
gelirse, ne yazık ki, bugün, küçük başlar, bu büyük ideali, bu büyük
gövdeyi taşıyamamaktadırlar.
Efendim, Türkiye, mevcut şartlar içerisinde konjonktürü
değerledirdiğinde, yeraltı-yerüstü servetiyle, nüfus
potansiyeliyle, beyin gücüyle, açılmış olan Türk ufkuyla ve
coğrafyasında meydana gelen değişimle, globalleşen,
küreselleşen dünyada, kendi millî ve yerli değerlerini koruyarak,
millî değerlerini evrensel değerlerle barıştırmak
suretiyle yeni bir medeniyet inşa edebilecek güce ve konuma sahiptir. Onun
için, karamsarlığa gerek yoktur; basit meseleleri rejim problemleri
haline getirerek, rejim problemleri varmış gibi göstererek,
Türkiye'yi karanlığa, kavgaya, gerilime götürmenin anlamı
yoktur. (RP sıralarından "Bravo" sesleri,
alkışlar)
Ne yazık ki, ülkenin önündeki bu büyük meselelere ait projeler
üretmek yerine, Türkiye'yi yeni ufuklara taşıyacak ve değişen
dünyada öncü bir ülke haline getirebilecek projeleri tartışmak
yerine, kurban derisini, hac yolculuğunu, cami yapımını ya
da başörtüsünü veya en temel, küçük, insan hakları meselesini
tartışmakla vakit geçirmekteyiz. (RP sıralarından
"Bravo" sesleri, alkışlar)
Bugün, artık, Türkiye bunları aşmak konumundadır.
Demokratik hukuk devleti kuralları içerisinde gayet rahatlıkla
çözeceğimiz meseleleri, rejim problemi haline getirmeyelim. Bu
kutuplaşmalar, zamana ve mekâna göre değişmekte ve ne yazık
ki, Türkiye destabilize edilmek için ve ülkenin etrafındaki kıskaçlar
dolayısıyla bulunmuş olduğu zor konumdan istifade ederek,
içeride birtakım problemler yaratmak suretiyle, ülkemize
dışarıdan bazı empozeler yapmak isteyenler, içeride
kutuplaşmalar oluşturmaktadır. Bu kutuplaşmaların
adı ve anlamı, zaman zaman değişebilir; bir dönem,
sağ-sol kavgasıydı bunun adı; sonra, Kürt-Türk
ayırımı oldu; Alevî-Sünnî ayırımı oldu;
şimdi ise, bugün, laik olanlar ve olmayanlar ayırımına
getirilmiştir ve bugün, Türkiye'de, laiklik, ne yazık ki, din
düşmanlığı şekline doğru götürülmektedir ve
ülkemizde, laik olanlar, bu ülkenin aslî evlatları ve dinî hassasiyeti
olanlar, ikinci sınıf insanlar gibi takdim edilmektedir. (RP sıralarından
alkışlar) Bu itibarla, karanlıklar ve aydınlıklar
dünyası kurulmaktadır. Bazıları, kendisi gibi
düşünmeyenleri karanlıkların dünyasının
insanları, kendilerini ise aydınlık dünyanın insanları
olarak takdim etmektedir; tekdüze insan unsuru oluşturmak istemektedirler.
Demokratik hukuk devletinde, fikir, vicdan ve inanç hürriyeti
olmalıdır. Fikrin hür olmadığı, vicdanın,
teşebbüsün hür olmadığı bir ülkede, demokrasiden
bahsedilemez.
AHMET GÜRYÜZ KETENCİ (İstanbul) – İşte o, laiklikle
olur; başka bir şeyle olmaz!
BÜYÜK BİRLİK PARTİSİ GENEL BAŞKANI MUHSİN
YAZICIOĞLU (Devamla) – Evet...
Şimdi, laiklik, eğer -ki, öyle inanıyorum- din ve vicdan
hürriyetinin kâmil manada işletilmesi, mezheplerin, inançların
üzerinde, devletin tarafsız olması, herhangi bir mezhebin veya
inancın bir başkasına baskı uygulaması halinde,
devletin devreye girerek, bu baskıyı kaldırmaktan başka,
inanç ve mezheplerle ilgili taraf olmaması ise, Türkiye'de buna itiraz
eden kimse olamaz; biz de değiliz. (BBP ve RP sıralarından
alkışlar)
MEHMET BÜYÜKYILMAZ (Adana) – İşte var...
BÜYÜK BİRLİK PARTİSİ GENEL BAŞKANI MUHSİN
YAZICIOĞLU (Devamla) – Ancak, laiklik, ne yazık ki, inanan halk
çoğunluğunu iktidardan uzak tutmak için bir baskı aracı
şeklinde kullanılıyorsa, o zaman itiraz ederiz. (BBP ve RP
sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Bu noktada,
millî ve yerli İslamî değerleriyle yaşamak isteyenler elbette
suçlu sayılamazlar; demokrasi içerisinde, bu ülkenin bütün
imkânlarında ve kaynaklarında -başkaları gibi- hak sahibi
olurlar; bu Meclisin kuruluşuna, bunun aksi bir durum
aykırıdır.
Bu devlete bir kimlik aranıyorsa, İstiklal Marşı
yeniden, defalarca okunmalıdır; Anayasadan daha fazla mutabakat
İstiklal Marşımızda vardır. Bugünkü Anayasamız
tartışılıyor; ama, İstiklal Marşımız
tartışılmıyor. (BBP ve RP sıralarından
"Bravo" sesleri, alkışlar)
Halen, ihtilal ürünü Anayasayla idare ediliyoruz ve ihtilal ürünü olan
bugünkü Anayasa -sağcısından solcusuna, her eğilimine
kadar- bugün, Türkiye'de antidemokratik kabul edilmekte ve
tartışılmaktadır; ama, halen 15 inci maddesini bile, ne
yazık ki, bu Meclis değiştirememiştir. (RP
sıralarından alkışlar) Ama, İstiklal
Marşımız, bu Meclis tarafından ayakta ve mutabakatla
alkışlanmıştır. Öyleyse, İstiklal Marşımızda
mündemiç fikir ve ruhun etrafında toparlanmalıyız.
Üniter devlet yapımızla vatan ve milletin bölünmezliğiyle
birlikte çalışarak, kalkınarak, ülkemizi muasır medeniyet
seviyesine çıkararak Türkiye'yi öncü bir ülke haline getireceğiz.
Bunun yolu, biraz evvel burada tartışmış olduğumuz usul
ve üslup değildir.
Sağcı veya solcu, laikliği kendince şöyle tarif eden
veya böyle tarif eden; ama, bu ülkenin, bu devletin kuruluş felsefesine
bağlı kalarak, ülkenin bölünmez bütünlüğüne titizlik göstererek,
üniter devlet yapısıyla birlikte kader birliği yaparak bu ülkede
yaşamak istiyorsak, bir mutabakat zemini bulmak zorundayız. Sunî,
basit meseleleri gündemden çıkarmalıyız. Ordu ile milleti
karşı karşıya getirecek, devlet-millet gerilimi meydana
getirecek yollara başvurmamalıyız.
Demokrasi millet iradesidir. Öyleyse, bu Parlamentoyu korumak, bu
Parlamentoyu yaşatmak ve millet iradesini kararlılıkla yürütmek
hepimizin görevidir.
Bugün ne yazık ki, Millî Güvenlik Kurulu anayasal bir kurumdur;
ama, Meclisin üstüne çıkarılmıştır... Yanlış
deyiniz!...(BBP ve RP sıralarından alkışlar) Millî Güvenlik Kurulu kararlarının
altında bu Hükümetin imzası vardır. Dolayısıyla, Millî
Güvenlik Kurulu kararları, askerlerin bir kararı değil,
Hükümetle beraber askerlerin kararıdır ve bu karar, bütün medya
kuruluşlarımız tarafından
tartışılmıştır, köşe yazarlarımız
tarafından tartışılmıştır, herkes
tartışmıştır; ama, bu Meclis
tartışamamıştır. (BBP ve RP sıralarından
alkışlar) Bunu da burada -mademki egemenliğin kayıtsız
şartsız milletin olduğunu ifade eden bir Mecliste
konuşuyoruz- konuşmak durumundayız. Bugün bir demokrasi
sınavıyla karşı karşıyadır bu Meclisimiz.
Onun için, Meclis siyasî meseleleri tartışsın, Hükümeti
eleştirelim... Benim bu Hükümetle ilgili eleştirilerim vardır ve
güven oylamasında, güven almalarında payı olan birisi olarak
ifade ediyorum, bugün ne yazık ki, bu şans iyi
kullanılamamıştır, demokrasiye katkı sağlayacak
tarzda, ülkede bütünlüğün, millî birliğin ve beraberliğin
sağlanması istikametinde bu şans iyi
kullanılamamıştır; açıkça ifade ediyorum. Bununla
ilgili eleştirilerim, demokrasiye ve Meclise karşı dayatmalara
karşı çıkmamı engellemez. (BBP ve RP sıralarından
alkışlar) Onun için, Hükümetle mücadelemiz ayrı bir konu; ama,
demokrasi mücadelemiz başka bir konudur. Onun için de, biraz evvel, 77
yıldır yeterli bir demokratik kültür veya gelenek
oluşturamadığımızın üzücü örneklerini
yaşadık. Burada üzüntümü bir milletvekili olarak millet adına
ifade etmeye mecburum. Bu Meclisi izleyen çocuklarımıza, millî
egemenliğin, hoşgörünün, demokrasinin örneğini sergilememiz
gerekirken, acaba neyi sergilemiş olduk?! Tartışma
geleneğimiz yoksa, tartışma geleneğimizin içerisinde
elbette kışkırtıcılık olmadan, elbette
birtakım zinde güçleri gereksiz yere kışkırtmadan; ama,
fikirlere tahammül ederek burada meselelerimizi görüşmek zorundayız.
Zannediyorum ki, burada çocuklarımız yoktur; ama, televizyon
başlarında ağabeylerini, büyüklerini çok da örnek almak
ihtiyacı içerisinde olmayacaklardır.
Ben, sözlerimi tamamlarken, geleceğimizin teminatı olan
çocuklarımızın, bizim kavgamızdan değil,
hoşgörüsüzlüğümüzden değil, husumetlerimizden, kinlerimizden,
nefretlerimizden değil; bu ülkenin, toprağının kültüründen,
bu ülke topraklarının oluşturduğu fikrin ve değerlerin
hoşgörüsünden, sevgisinden, sevdasından yararlanarak; ruhen diri,
ahlaken diri, bedenen diri ve çağın, geleceğin ilmini ve
teknolojosini kavrayacak şekilde yetişmelerini tavsiye ediyorum;
sözlerimi, bir şeyi söyleyerek
tamamlamak istiyorum.
Bazı endişeler olabilir; ama, Türk Milleti, bu topraklarda,
Selçuklu medeniyetini kurmuş, Osmanlı medeniyetini kurmuş,
şimdi de yangından bir eşya parçası gibi
kurtardığı bu toprak üzerinde Türkiye Cumhuriyeti Devletini
kurmuştur. Eğer, bu devlet, değişen dünyada
şartları değerlendirerek, yeni bir medeniyetin öncüsü olacaksa,
doğudan, batıdan veya bir başka yerden ideoloji ithal etme
ihtiyacı duymayacaktır. Bu toprakların kültüründen, yani ne
Amerika'dan, ne Batı'dan, ne doğumuzda İran'dan, ne Suud'tan, ne
başka bir yerden... Bizim kendi İslamî
anlayışımız, değerlerimiz içerisinde, Türk Milleti, bu
toprağın kültüründen yeni bir medeniyet çıkaracaktır. Bu
potansiyel vardır, o yeni medeniyeti şimdiden millet iradesiyle
kuracağımıza inanıyor, hepinize saygılar, sevgiler
sunuyorum. Çocuklarımızın bayramının kutlu olmasını
diliyorum, şehitlerimize rahmet diliyorum, gazilerimize minnetimi, şükranlarımı
ifade ediyorum.
Saygılar sunuyorum Sayın Başkan. (BBP ve RP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yazıcıoğlu.
Sayın Yazıcıoğlu, konuşmanıza
teşekkür ederim; ama, bir cümlenizin, zabıtlarda, yanlış
bir anlamaya meydan verilmemesi bakımından, maksadı aşan
bir ifade olarak nitelendirilmesinin doğru olacağına
inanıyorum. Demokrasi kültüründen bahsettiniz, demokratik geleneklerden
bahsettiniz, bu Mecliste her şeyin tartışılabilmesini, her
şeyin konuşulabilmesini ifade ettiniz; tamamen size
katıldığımı söylerken, bir cümleniz var "Millî
Güvenlik Kurulu, Meclisin üstünde bir duruma getirildi" dediniz. O Millî
Güvenlik Kurulu, bu Meclisin üyelerinin de içerisinde bulunduğu bir
kuruldur, bu Meclisin hiçbir üyesi o Kurulu, anayasal kuruluşu Meclisin
üstünde göstermez, göstermeye zaten hakkı yoktur, böyle bir düşüncesi
de yoktur. Herhalde siz bir yanlış anlamanın altını
işaret etmek için bu cümleyi söylediniz; ama, bu cümle maksadı
aşan bir ifadedir; Meclisin Başkanı olarak tekrar altını
çizerek söylüyorum ki, anayasal kuruluşlar dahil hiçbir kuruluş Yüce
Meclisin üzerinde değildir, Yüce Meclisten daha büyük bir kuruluş
yoktur. (Alkışlar)
Anlaştık mı efendim?..
Teşekkür ederim.
Konuşma sırası, Demokrat Türkiye Partisi Genel
Başkan Yardımcısı Sayın İsmet Sezgin'in.
Buyurun Sayın Sezgin. (DTP sıralarından
alkışlar)
DEMOKRAT TÜRKİYE PARTİSİ GENEL BAŞKAN YARDIMCISI
İSMET SEZGİN (Aydın) – Sayın Başkan, Yüce Meclisin
değerli üyeleri aziz arkadaşlarım; hepinizi Demokrat Türkiye
Partisi adına saygıyla selamlıyorum ve bizleri
televizyonları ve radyoları başında dinleyen aziz
milletimizin de hem bayramlarını kutluyor hem de
saygılarımı tekrarlıyorum.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; ulusal
tarihimizin çok önemli bir aşamasını, 77 nci
yılını geride bıraktık. Bugün, bu Yüce
Çatının ilk temelini anıyoruz. Çağdaş millet
anlayışına, mensuplarını vatandaşlığa
yücelten millete, demokrasiye ve hukuk devletine doğru atılan ilk
adımı kutluyoruz. 23 Nisan 1920'yi, aynı zamanda, işgalci
düşmana ve onun iştirakçilerine karşı verilen mücadelede
güç birikimini harekete geçiren, onu örgütleyen atılım olarak
yaşıyoruz. Bu hamlenin, o muhteşem mücadelenin bugüne uzanan ve
mutlaka yarınlarımızı da belirleyecek bu sürecin önderi
Atatürk, Büyük Millet Meclisini, Türk Milletinin asırlar süren
arayışlarının özü ve onun bizzat kendisini idare etmek
şuurunun canlı bir timsali olarak tanımlamıştır.
O özün gerçekleşmesini, o şuurun canlanmasını sağlayan
Atatürk'e, ilk Meclisi onunla kuran arkadaşlarına, çağdaş
millet anlayışını, özgürlük, eşitlik ilkelerini
milletin en talihsiz anlarında işleyip yaşatanlara ve tabiî ki,
istiklal mücadelesinin kahramanlarına ve şehitlerine borçluyuz;
hepsini rahmetle anıyor, aziz hatıraları önünde minnet ve
şükranla eğiliyoruz.
BAŞKAN – Efendim, sükûneti muhafaza edelim... Lütfen...
Buyurun.
DEMOKRAT TÜRKİYE PARTİSİ GENEL BAŞKAN YARDIMCISI
İSMET SEZGİN (Devamla) – Atatürk'ün, üç yıl boyunca,
cumhuriyetin ilanına değin Başkanlığını
yaptığı Büyük Millet Meclisi, hem İstiklal
Savaşını hem de ulusun siyasal ve diplomatik mücadelesini
yöneten, millî egemenlik ilkesini yerleştiren, misakımillî
sınırları içerisinde yaşayanları vatandaş yapan,
çağdaşlığın siyasî ve hukukî değerlerini
onların hizmetine getiren ve ilelebet var olacak Türkiye Cumhuriyeti
Devletini kuran yaratıcı güç olmuştur. Burada, hepimiz, bu
cumhuriyetin evlatları olmakla gurur duyuyoruz.
Sevgili arkadaşlarım, bu vatan üzerinde 1920'den bu yana, bu
milletin bütünlüğüne yaraşır başarılar elde
edilmiştir. Büyük Millet Meclisinin kurduğu cumhuriyetin bilançosu,
gerçekten, çok olumludur. Birtakım yapısal
sorunlarımızı çözemediğimiz de gerçektir. Zaman zaman
buhran noktasına varan meselelerimizi aşabiliriz; çünkü, Türkiye,
kendisi için doğru olan yönü seçmiştir; bunu, 77 yıl önce yakaladığı
o özbilinçle gerçekleştirmiştir. İstikametini seçerken de, yeni
bir kahramanlık, cesaret ve dirayet göstermiştir; Anadolu'nun
yüzyılların ürünü bilgeliği ve hikmetiyle yapabilmiştir bu
tercihini. Kurtuluş Savaşını verenler, dişe diş,
göze göz mücadele ettikleri Batılı güçler
çağdaşlığın değerlerini benimsiyorlar diye, o
değerlere düşman olmamışlar, tam tersine, milletin hak
ettiği, kurdukları cumhuriyetin büyüklük hedefinin gerektirdiği
o değerleri, o kuralları, o örgütlenmeyi, Türkiye'de
kurumsallaştırmayı seçmişlerdir.
Bu tercihle ve istikamet için verilen mücadeleyle
kazandığımız çağdaşlık, demokrasi, laiklik,
hukukun üstünlüğü, çoğulcu parlamenter sistem, hür basın,
bağımsız yargı, yürütmenin denetimi, kadının
toplum içerisindeki ve kamu hayatındaki eşit statüsü gibi ilke ve
değerler, bugün bile, hâlâ, dünyanın her ülkesinin insanlarına
maalesef nasip olamamıştır. Bu iktisapları ve
değerleri sayesinde, cumhuriyet Türkiyesi, ekonomik, sosyal ve kültürel
alanlarda bölgemizin en güçlü ve gelişmiş devletini yeniden
yaratmıştır. Hiç değilse, bunun adına, demokratik
cumhuriyetin kazanımlarının
bağımlılığımızı, laiklik ve demokrasi
içerisinde, çağdaş uygarlık hedefine ulaşma
kararlılığını en üst düzeyde tutmalıyız.
Halkımızın çok geniş kesimleri de, zaten bu hissiyat ve
fikriyatı benimsemiştir. Bu anlayışı, tarihsel
gelenekleriyle birleştirerek, toplumsal yaşam modeli haline
getirmiştir. Esasen demokrasi ve laiklik, birbirinden ayrı
düşünülemeyecek iki mefhumdur. Bu birliktelik, egemenliğin
kayıtsız şartsız millete ait olması ve devletin,
milleti oluşturan eşit vatandaşlar topluluğunun her bir
ferdine eşit mesafede yer almasıdır. Demokrasinin temeli budur,
çıkış noktası budur, anlamı budur.
Her demokratik ülke, demokrasisini muhafaza etmek istiyorsa, laik düzeni
de, kendi geleneğine göre korur. Türk Milleti, seçimini demokrasi,
laiklik, insan hakları ve barıştan yana
yapmıştır. Cumhuriyet, bu ortak iradenin muhteşem bir
eseridir. Demokratik cumhuriyetin meşruiyeti, ortak tarih, kader ve amaç
birliğiyle vatandaşlık kimliği ilkelerine dayanır.
Milletimiz, sevinçte, kederde ve tasada bu ortak anlayışına
sahip çıkmıştır.
Bazıları, bugüne kadar denenmemiş hayallerin, demokrasi
ve laiklik yerine uygulanmasını, zaman zaman önerebilmektedir. Bütün
insanlarımızı daha mutlu edeceğini iddia etmektedirler.
İnsanlık tarihinin birikimleriyle tutuşulan iddialar
kaybedilmeye mahkûmdur.
Farklılıklarımızı tahrik etmeyelim. Bunlar,
bizi, gerginlik ve kutuplaşma noktalarına götürmemelidir.
Tuttuğumuz safları, kendi kendimize hayranlık, kendi kendimize
tapma noktasına getirmeyelim. Demokrasi,
farklılıklarımızı hukuk düzeni içerisinde koruyan ve
bu farklılıkların zenginlik kaynağı olmasını
sağlayan yegâne zemindir.
Sayın Başkanım, değerli arkadaşlarım;
bilginin en stratejik meta haline geldiği ve ekonomide
küreselleşmenin tartışılmaz bir gerçeklik
kazandığı günümüzde, çağdaş devlet, bir yandan,
kuvvetler ayrılığı ilkesini, hukukun üstünlüğü ve
demokrasi zemininde hayata geçirirken, diğer bir deyişle,
iktidarı sınırlarken, diğer yandan da, yönetimin daha
etkili olmasını sağlamak zorundadır. İşte, bu
amaca varmak ve demokrasimizin bugünkü işleyişinde
karşılaşılan sorunları aşmak için, Türkiye'nin
yönetiminde, bir ciddi ıslahat atılımı gerekmektedir. Bunun
için, öncelikle, siyasî partiler olarak bizler, düzenimizdeki
aksaklıkları aşmaya gayret etmeliyiz.
Demokrasimiz tıkanmamıştır; ama, bugünkü haliyle,
siyasî partiler düzeninde önemli tıkanıklıklar vardır. Bunu
aşmanın ve kuvvetler ayrılığı ilkesine, daha
saygılı bir demokrasiye varmanın yolu,
cumhurbaşkanının, halk tarafından seçilmesi ve bu
çerçevede, belirli yetkilerle donatılmasını
sağlamaktır. Yasama erkini de, gerçek bir güç anlamı haline
getirmeliyiz, Parlamentomuzun konumunu güçlendirmeliyiz. Daha
bağımsız ve güçlü bir yasama, daha bağımsız ve
güçlü bir yargıyı sağlayacaktır. Bu bağlamda, Millet
Meclisinin yanı sıra, ikinci bir meclisin oluşturulması
ihtiyacı üzerinde ciddiyetle durmamızın yerinde olacağını
sanıyoruz. Yasama erkinin gerçek bir güç mevkiine yükseltilebilmesi için, yasamanın
yürütmeye göre daha bağımsız kılınması -birçok
demokraside olduğu gibi- bakanlık göreviyle parlamenterlik görevinin
ayrı tutulması gerektiği inancındayız.
Önümüzdeki sorunları aşmak ve biraz önce belirttiğim,
Türkiye'nin ufkunu açmak, bizlerin sorumluluğundadır. Bu hedeflere
varmak için, Türkiye, yürütmeden yasamaya, yasamadan yargıya, kurumsal
alanın birçok noktasına uzanan bir dizi reforma ihtiyaç
duymaktadır. Bunların üzerine, akıl, azim, coşku, hikmet ve
cesaretle gitmeliyiz, cesaretle eğilmeliyiz. Bu yüce kurumun tarihsel
manada en anlamlı gününün, Türkiye'nin büyüklüğüne yaraşır
bu projenin kendi aramızda görüşülmesi için başlangıç
teşkil etmesini temenni ediyorum.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; hepimiz,
her gün dile getiriyoruz, çağımız bilgi çağıdır.
Milletlerin gücü ve zenginlikleri ile eğitim düzeyleri arasındaki
ilişki, artık, her zamankinden çok daha fazla önem
kazanmıştır. Eğitim konusu, işte bu bağlamda, tüm
dünyada, yeni bir heyecanla ele alınmaktadır.
Sayın Başkanım, sevgili arkadaşlarım; çokuluslu
bir imparatorluğun tasfiyesi neticesinde kurulmuş olan Türkiye
Cumhuriyeti, kısa zamanda, bölgesinde ve dünyada
ağırlıklı bir güç haline gelmiştir. Bunu, aynı
zamanda, yerini, demokrasi coğrafyası içerisinde seçmiş ve
tespit etmiş olmasına borçludur.
Bugün ülke yönetiminde yapılan büyük yanlışlar, bizleri
karamsarlığa düşürmemelidir. Her dönemde, gaflet ve dalalet
içerisinde olanlar görülebilir; ama, büyük milletimiz ve onun yegâne temsilcisi
bu Yüce Meclis, bunları bertaraf edecek, cumhuriyet döneminin
başarılarını demokrasi içerisinde artırarak
geliştirecek, vatandaşlarımızı daha zengin ve daha
özgür kılacak güçtedir.
Demokrat Türkiye Partisi, bu kayıtsız şartsız
coşku ve azim içerisinde, Türkiye'nin, Atatürkümüzün koyduğu
çağdaş uygarlık düzeyine erişme hedefi doğrultusunda,
insanlığın ortak uygarlığına katkıda
bulunarak, uluslararası toplumun içerisindeki saygın yerini daha da
güçlendireceğine inanmaktadır.
Sayın Başkanım, Yüce Meclisimizin değerli üyeleri,
muhterem arkadaşlarım; bu vesileyle, sevgili
yavrularımızın bayramlarını, bütün
yaşamlarını bayram sevinci içerisinde geçirmeleri dileklerimizle
kutluyor, bizlere, bu büyük Meclisi, cumhuriyetimizi armağan ve emanet
eden Büyük Atatürkümüzü, onun dava ve mücadele arkadaşlarını, aziz
şehitlerimizi, minnet, şükran ve rahmetle anıyor, mübarek
huzurlarında ihtiramla eğiliyoruz.
İlk Meclisimizden bugüne değin Parlamentomuz üyeliğini
yapan, Hakkın rahmetine kavuşan vekillerimize Yüce Tanrıdan
rahmet ve hayatta kalanlarına uzun ömürler diliyor ve bu vesileyle, Yüce
Meclisimizi ve büyük milletimizi saygıyla selamlıyorum.
(Alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Sezgin.
Değerli milletvekilleri, Başkanlığa ulaşan üç
imzalı bir önerge vardır: Sayın Lütfi Yalman, Sayın
Abdullah Örnek, Sayın Mikail Korkmaz imzalamışlar; Devlet
Bakanı Sayın Nevzat Ercan'ın biraz önce yaptığı
açıklamalara iştirak ettiklerini ifade ediyorlar.
Bilgilerinize sunarım.
Değerli milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
Kuruluşunun 77 nci yıldönümünün ve Ulusal Egemenlik ve Çocuk
Bayramının kutlanması ve günün önem ve anlamının
belirtilmesi amacıyla yapılan konuşmalar
tamamlanmıştır.
Bu konuşmalarda, maalesef, bugüne kadar olan usulün
dışında, başka şeyler de konuştuk. Hatipler özel
meselelere de girdiler; millî eğitim gibi, dış ilişkiler
gibi bazı konularda mesajlar verildi; sistemle ilgili önerilerde
bulunuldu; kamuoyunun gündeminde olan bazı meseleler de bugün 23 Nisan
vesilesiyle gündeme getirildi. Gayet tabiî ki, burası Türkiye Büyük Millet
Meclisi ve milletin gündeminde olan her husus burada
konuşulmalıdır. Bundan, ben, son derece memnun olduğumu
ifade etmeliyim. Bu arada unutmadan söyleyeyim, çocuklardan da bahsedildi.
Umut biziz dedik, bütün bu meseleleri söylerken. Bize inanın dedik,
bize güvenin dedik millete bu kürsülerden. Bunu dedik de, üslubun
tartışmasını da yaptık. Ben o tartışmaya
girmek istemiyorum; doğrudur, yanlıştır
tartışmasına Meclis Başkanı olarak girmem mümkün
değildir; ama, ben, bu tartışmanın üslubunu, bugün burada
önerilen, bu kürsüden konuşulan konuşmalar istikametinde yok farz
ediyorum. Nedenine gelince... Değerli milletvekilleri, Parlamentolarla
iktidarlar hep vardır. İktidarlar hep olur; ama, önemli olan,
muhalefetlerin olmasıdır. İktidarlar hep tahammüllü
olacaktır, muhalefet de, yaptığı tenkitlerde insaflı
olacaktır. Bu dengeyi koruyabilirsek, bu dengeyi tutturabilirsek, o zaman,
her şeyi bu Meclis çatısı altında daha rahat, daha olgun
bir tarzda konuşma imkânını buluruz diye düşünüyorum.
Birbirimize tahammül edeceğiz. Demokrasi böyle gelişiyor,
böyle ilerliyor; ama, bu tahammülü, bu ekranlardan, bu mikrofonlardan, Yüce
Milletimize de göstermek zorundayız.
Değerli milletvekilleri, alınan karar gereğince,
Türkiye'nin, Avrupa Birliğiyle ilişkileri konusundaki (8/10) esas
numaralı genel görüşme önergesinin öngörüşmesini yapmak ve kanun
tasarı ve tekliflerini görüşmek için, 24 Nisan 1997 Perşembe
günü, saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.
Hepinize teşekkür ederim.
Kapanma
Saati: 16.30
Türkiye Büyük MilletMeclisi
GÜNDEMİ
84 ÜNCÜ BİRLEŞİM
23 . 4 . 1997
ÇARŞAMBA
Saat : 14.00
1
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
1. - Türkiye Büyük MilletMeclisinin Kuruluşunun 77
nci Yıldönümünün ve Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramının
kutlanması ve günün önem ve anlamının belirtilmesi amacıyla
yapılacak görüşmeler.
2
ÖZEL GÜNDEMDE YER ALACAK İŞLER
3
SEÇİM
4
OYLAMASI YAPILACAK İŞLER
5
MECLİS SORUŞTURMASI RAPORLARI
6
GENEL GÖRÜŞME VE MECLİS ARAŞTIRMASI
YAPILMASINA DAİR ÖNGÖRÜŞMELER
7
SÖZLÜ SORULAR
8
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
TUTANAĞIN SONU