DÖNEM : 20                                     CİLT : 25                                   YASAMA YILI : 2

 

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

 

84 üncü Birleşim

23 . 4 . 1997  Çarşamba

 

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

 

  I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II. – GELEN KÂĞITLAR

III. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A)  ÇEŞİTLİ İŞLER

1. – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 77 nci kuruluş yıldönümü ve Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramının kutlanması ve günün önem ve anlamının belirtilmesi görüşmeleri

IV. – SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1. – Malatya Milletvekili Oğuzhan Asiltürk’ün, DSP Genel Başkanı ve Meclis Grubu Başkanı Bülent Ecevit’in partilerine sataşması nedeniyle konuşması

I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 

TBMM Genel Kurulu saat 15.00’te açılda.

Tüm milletvekillerinin ve halkımızın geçmiş bayramını kutladığına,

Bir parlamento heyetiyle, Slovakya Parlamentosunun davetlisi olarak bu ülkeye yapmış oldukları ziyarette edinmiş olduğu izlenimlere,

Dinî vecibelerini yerine getirmek üzere hacca giden Müslümanların, gerekli tedbirlerin alınmaması nedeniyle karşılaştıkları güçlüklere ve çözüm önerilerine,

Bir televizyon kanalında Meclisin ara verme süresiyle ilgili verilen haberin doğru olmadığına,

İlişkin açıklamalarda bulundu.

Suudî Arabistan’a gidecek olan :

Başbakan Necmettin Erbakan’a, dönüşüne kadar, Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Tansu Çiller’in,

Devlet Bakanı T. Rıza Güneri’ye, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Ahmet Demircan’ın;

Malta’ya gidecek olan Devlet Bakanı H. Ufuk Söylemez’e, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Ayfer Yılmaz’ın,

Vekillik etmelerinin uygun görülmüş olduğuna ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkereleri ile,

Tacikistan Parlamento Başkanının beraberinde bir parlamento heyetiyle,

Romanya Senato Başkanının beraberinde bir parlamento heyetiyle,

Türkiye’yi ziyaretlerine ilişkin Başkanlık tezkereleri,

Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

Kuzey Kıbrıs türk Cumhuriyeti Cumhuriyet Meclisi Başkanlığının vaki davetine, TBMM’den bir parlamento heyetinin icabetine ilişkin Başkanlık tezkeresi kabul edildi.

İstanbul Milletvekili Mustafa Baş’ın, 28.3.1983 Tarih ve 2809 Sayılı Yüksek Öğretim Kurumları Teşkilatı Hakkında 41 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair Kanuna Bir Ek Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifinin (2/149),

Adıyaman Milletvekili Ahmet Çelik’in, Yüksek Öğretim Kurumları Teşkilatı Hakkında 41 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair Kanun ile 78 ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin (2/467),

İçtüzüğün 37 nci maddesine göre doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergelerinin, yapılan görüşmelerden sonra, kabul edildikleri açıklandı.

Alınan karar gereğince, “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmının 132 nci sırasında yer alan Ankara Milletvekili Hikmet Uluğbay ve 20 arkadaşının (10/162), 133 üncü sırasında yer alan İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen ve 42 arkadaşının (10/163), 134 üncü sırasında yer alan İstanbul Milletvekili Emin Kul ve 27 arkadaşının (10/164) ve 146 ncı sırasında yer alan Sıvas Milletvekili Temel Karamollaoğlu ve 28 arkadaşının (10/175), TPAO adlı petrol tankerinde meydana gelen yangın faciası nedeninin ve Boğazlar ve Marmara Denizinde uluslararası seyir yapan gemilerin oluşturduğu tehlikelerin araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergelerinin birlikte yapılacağı öngörüşmeleri, Hükümetin Genel Kurulda hazır bulunmaması nedeniyle, bir defaya mahsus olmak üzere, ertelendi.

Alınan karar gereğince, Türkiye Büyük Millet Meclisinin kuruluşunun 77 nci yıldönümünün ve Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramının kutlanması ile günün anlam ve öneminin belirtilmesi amacıyla yapılacak özel gündem için, 23 Nisan 1997 Çarşamba günü saat 14.00’te toplanmak üzere, birleşime 15.29’da son verildi.

 

Kamer Genç

Başkanvekili

                        Zeki Gergezen                         Mustafa Baş

                              Bitlis                                  İstanbul

                           Kâtip Üye                            Kâtip Üye

 

 

 

 

II. – GELEN KÂĞITLAR

23 . 4 . 1997  ÇARŞAMBA

Teklifler

1. – Mardin Milletvekili Süleyman Çelebi’nin; 765 Sayılı Türk Ceza Kanununun 394 üncü Maddesine Bir Fıkra Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (2/776) (Çevre ve Adalet komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.4.1997)

2. – Aydın Milletvekili İsmet Sezgin ve 5 Arkadaşının; 26.5.1927 Tarihli ve 1050 Sayılı Muhasebe-i Umumiye Kanununa Bir Ek Madde İlave Edilmesine Dair Kanun Teklifi (2/777) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 15.4.1997)


BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 14.00

23 Nisan 1997 Çarşamba

BAŞKAN : Mustafa KALEMLİ

KÂTİP ÜYELER : Zeki ERGEZEN (Bitlis), Mustafa BAŞ (İstanbul)

 

 

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 84 üncü Birleşimini açıyorum.

(İstiklal Marşı)(Alkışlar)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, gündemimize göre, Genel Kurulun 9.4.1997 tarihli 80 inci Birleşiminde alınan karar uyarınca, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Kuruluşunun 77 nci Yıldönümünün ve Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramının kutlanması ve günün önem ve anlamının belirtilmesi amacıyla yapacağımız görüşmelere başlıyoruz.

III. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A)  ÇEŞİTLİ İŞLER

1. – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 77 nci kuruluş yıldönümü ve Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramının kutlanması ve günün önem ve anlamının belirtilmesi görüşmeleri

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, bugün, kişi egemenliğinden millet egemenliğine geçişimizin gerçekleştirildiği Türkiye Büyük Millet Meclisimizin açılışının 77 nci Yıldönümünü milletçe coşku ve sevinçle kutlamanın büyük mutluluğu içindeyiz.

Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı olarak kutladığımız bu büyük ve anlamlı ulusal günümüzde siz değerli milletvekillerini ve Yüce Türk Ulusunu en iyi dileklerimle kutluyor, en içten sevgi ve saygılarla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, bilindiği gibi, anayasal ve parlamentolu yaşam geleneğimiz 1876'lara dayanmasına rağmen, ulusal egemenlik ilkesine dayalı olarak, halkın hür iradesiyle, ilk ve gerçek anlamdaki Türk parlamentosu 23 Nisan 1920'de kurulmuş ve açılmıştır.

Yüce Meclisimizin dünya parlamentoları arasındaki en önemli özelliği ise, kurtarıcı ve kurucu parlamento niteliğine sahip olmasıdır.

Büyük Atatürk'ün önderliğinde, tüm ulusça başlattığımız Ulusal Kurtuluş Savaşımızın, ilk Meclisin yönetim ve denetiminde, büyük zafere ulaşmasından sonra, halk iktidarını esas alan ve "millî egemenlik" kavramının hukuk ve parlamento hayatımıza girişini gerçekleştiren Anayasa yapılmış, ardından da, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kuruluşuyla, ülkemizin ve milletimizin dünya uluslar camiası içerisindeki onurlu yerini almasını sağlayan çağdaşlaşma atılımları başarıyla gerçekleştirilmiştir.

Sayın milletvekilleri, Yüce Meclisimiz, daha kuruluşundan bir yıl sonra, 23 Nisan 1921'de, bugünü ulusal bayram olarak kabul etmişti. Bugün tüm ulusça kutladığımız bayram, Meclisimizin kabul ettiği ilk ve en anlamlı bayramdır.

Bir yıl gibi kısa bir süre içerisinde, daha Millî Kurtuluş Savaşı sürerken milletvekillerimizin böyle bir karara varması, Türk Ulusundaki siyasal bilinçlenmenin Meclis yansıması olarak kabul edilebilir.

23 Nisan 1921 günü yapılan hararetli görüşmeler sırasında, Bursa Milletvekili Muhittin Baha Beyin (Muhittin Baha Pars) şu sözlerini dikkatlerinize sunmak isterim: "22 Nisan ile 23 Nisan arasındaki farkı düşünmek, bugünün millî bir kutlama günü olup olmadığına karar vermek için iyi bir vesile olmuştur. 22 Nisan günü millet başsızdı. Dışarıdaki hükümetler, milleti kurtarmak için öne atılanlara 'asi' diyorlardı, 'yer kapmak için ortaya atılan adamlar' diyorlardı. Herkes, bu iş ne olacak diye düşünüyor, ağlıyor birbiriyle dertleşiyordu. 23 Nisanda, millet, vekillerini burada topladı; Meclis, millî davayı eline aldı, milletin duygularına tercüman olarak işe başladı, çok işler de başardı. Bunlar, bizi buraya gönderenlerin göğüslerini kabartacak düzeydedir. Binaenaleyh, 23 Nisan günü, bu milletin, özgür ve bağımsız Anadolu'nun sonsuza kadar bayramıdır." (Alkışlar)

Evet, değerli milletvekilleri, 23 Nisanlar, Türk Ulusunun sonsuza kadar bayramıdır. 76 yıl önce, Muhittin Baha Beyin, vicdan rahatlığıyla söylediklerini, bugünün 20 nci Dönem milletvekilleri olarak bizlerin de aynı duygular içerisinde söyleyebilmenin vicdanî rahatlığı içerisinde bulunduğumuza içtenlikle inanıyorum. Zaten, alkışlarınız da bunu gösteriyor.

Dün olduğu gibi bugün de, Yüce Meclisimiz, cumhuriyet ve demokrasimizin temeli, ulusumuzun yegâne güven kaynağıdır. Birinci Meclis ile son dönem Meclis arasında, ülkemizin bölünmezliği, ulusun birliği konularında hiçbir fark yoktur. Cumhuriyetimizin kimliğini oluşturan temel ilkeler ve demokratik değerlerimiz, Yüce Meclisin ödünsüz güvencesi altındadır. Meclisimiz, Kuvayı Milliye ruhundan ve millî iradeden aldığı güçle, vatanımızın bütünlüğüne, milletimizin birlik ve beraberliğine yönelik, içeriden ve dışarıdan gelebilecek tüm tehdit ve tehlikeleri bertaraf edecek kuvvet ve kudrete sahiptir.

Halkımızın hür iradesiyle seçilen milletvekillerimizin, Anayasanın 81 inci maddesinde öngörülen andın gereklerini yerine getirmenin bir namus borcu ve ve en kutsal bir görev olduğunun bilinci içerisinde olduklarından hiç kimsenin şüphesi olmamalıdır.

77 yıllık millî tarihimize, pek çok sıkıntılardan geçerek, nice fedakârlıklarla, dişimizle tırnağımızla, ortak çalışma azmimizle elde ettiğimiz değer ve kazanımlarımıza aykırı olarak değerlendirebileceğimiz bazı gelişmelerin, milletimizin üstün sağduyusu ve yüksek sorumluluk bilinci karşısında akamete uğrayacağı kaçınılmazdır. Engin deneyimlerimiz ve demokrasiye olan sarsılmaz tutkumuz, tüm sapma ve saplantılara meydan vermeyecek düzey ve olgunluktadır. Kaynağını millet iradesinden almayan hiçbir gücün başarıya ulaşması mümkün değildir; tarihte bunun pek çok örnekleri yaşanmıştır. Aksine davranışlar beyhudedir, nafiledir. Atatürk ilkelerinin aydınlattığı çağdaş uygarlık yolunda, ortak hedef ve ideallerimiz doğrultusunda, cumhuriyetimizin ve parlamenter sistemin yüceltilmesi ve güçlendirilmesi, saygınlığının daha da artırılması, aklın ve deneyimin gösterdiği tek gerçekçi yoldur.

Sayın milletvekilleri, 23 Nisanın, Yüce Atatürk'ün armağanı olarak aynı zamanda çocuk bayramı olarak kutlanması büyük anlam taşımaktadır. Bu yönüyle, dünyada ilk ve tek çocuk bayramıdır. Bugünün çocukları yarının büyükleridir, ülkenin yönetimi gelecekte onların omuzlarında olacaktır. Öyleyse, çocuklarımız, ulusal egemenliğin, demokratik ve laik cumhuriyetin önem ve anlamını idrak edecek biçimde yetiştirilmelidir. Bu anlamıyla 23 Nisanın çocuklara armağan edilmesinin, Büyük Atatürk'ün sayılmakla bitmeyecek dahice işlerinin içinde önemli bir yeri olduğunu bu vesileyle belirtmek isterim. Böylesine derin anlam ifade eden bir millî bayrama sahip olmaktan büyük sevinç ve gurur duyuyorum.

Sayın milletvekilleri, günümüz dünyası değişimler dünyasıdır. Her değişim kendi sinerjisini, kendi dinamiğini yaratır. Sözünü ettiğim ve âdeta ülkelerin kaderi haline gelen değişimin dinamiğini yakalayarak ülke kalkınmasını ateşleyebilen toplumlar yarınlarda etken roller üstlenebilecekler, değişimi ıskalayanlar ise tabi olmaktan kurtulamayacaklardır.

İnsanlık, sanayi devrimini de tamamladı, sanayi ötesi bilgi çağına adım atıyor. Teknolojilerdeki baş döndürücü süratle gözlenen gelişmeler sonucu oluşan mal ve hizmet selleri önünde, ulusal sınırlar bir bir yıkılıyor. Bu bağlamda, yerleşik tabular yeniden sorgulanıyor, hatta, önemli kavramlar dahi yeniden tanımlanıyor. İnternetle birbirine bağlı beyinlerin yönlendirdiği bu yeni düzende, 2000'li yıllar ve ötesine damga vurmaya namzet yeni güç odakları oluşuyor. Artık, yarınlar, bilgi çağını doğru algılayabilen, düşünen, sorgulayan, üreten insanların olacaktır. Artık, millî güvenliğin, ulusal egemenliğin sağlanması ya da güvenlik altına alınmasına ilişkin olarak, klasik dayanakların dışında, yeni bir ölçü tüm dünyaya hâkim hale gelmektedir; o da, bir ülkeyi, tüm fırsat, imkân, potansiyel ve sorunlarıyla kavrayarak öbür günlere taşıyabilecek genç beyinlerin yetiştirilmesidir. Türkiyemizin de, bu zor süreçten başarıyla geçerek, yeni dünya düzeninde kendisine layık bir yer edinmesi, en önemli hedefimiz olmalıdır. Bu büyük ve kutsal hedefe ulaşabilmek için, millet olarak, her türlü imkâna sahip olduğumuz kesindir; ancak, bu tükenmez potansiyelden, vakit geçirilmeksizin yararlanılmasının kaçınılmaz olduğu bugünlerde, hâlâ demokrasi ya da laiklik tarifiyle vakit öldürme lüksüne de sahip olmadığımızı düşünüyorum. Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak bizlere düşen en önemli görevin altını ise, bu kavramlardan asla taviz vermeden, gelecek nesilleri düşünme sorumluluğu olarak çizmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, millî bayram sözcüğünden buralara geldik; sözü, yine aynı yere bağlamak istiyorum. Ben, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı olarak, millî birlik, beraberlik ve dayanışma duygularının doruğa ulaştığı bugünleri, sadece, geçmişi yâd etme veya geçmişe övgü düzme günleri olarak değil, aynı zamanda, kendimizle hesaplaşma vesilesi olarak da algılamak gerektiğine inanıyorum. Ben, millî günlerimizin, her şeyden önce, Yüce Atatürk'ün, muasır medeniyetler seviyesine yükselme olarak belirlediği hedefe ulaşmada ne ölçüde başarılı olabildiğimizi sorgulamamıza da vesile teşkil etmesini diliyorum.

Bu mutlu yıldönümünde, başta ilk Başkanımız ve devletimizin kurucusu Yüce Önder Atatürk olmak üzere, ebediyete intikal eden bütün üyelerimizi rahmet, minnet ve şükranla anıyorum. Hayatta bulunan tüm üyelerimizi, siz sayın milletvekili arkadaşlarımı ve yüce milletimizi tekrar kutluyor, sağlık, esenlik ve başarı dileklerimle sevgi ve saygılarımı sunuyorum. (Alkışlar)

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince, siyasî parti gruplarının sayın başkanları ile grubu bulunmayıp da Mecliste üyesi bulunan siyasî partilerin genel başkanlarına, genel başkanı milletvekili olmadığı takdirde bir temsilcisine 10'ar dakika süreyle söz vereceğim.

Söz sırasını okuyorum: Refah Partisi Genel Başkanı ve Meclis Grubu Başkanı Sayın Necmettin Erbakan, Anavatan Partisi Genel Başkanı ve Meclis Grubu Başkanı Sayın Mesut Yılmaz, Doğru Yol Partisi Genel Başkanı ve Meclis Grubu Başkanı Sayın Tansu Çiller, Demokratik Sol Parti Genel Başkanı ve Meclis Grubu Başkanı Sayın Bülent Ecevit, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı ve Meclis Grubu Başkanı Sayın Deniz Baykal, Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı Sayın Muhsin Yazıcıoğlu, Demokrat Türkiye Partisi Genel Başkan Yardımcısı Sayın İsmet Sezgin.

İlk söz, Refah Partisi Genel Başkanı ve Meclis Grubu Başkanı Sayın Necmettin Erbakan'ındır.

Buyurun Sayın Erbakan (RP sıralarından ayakta alkışlar)

REFAH PARTİSİ GENEL BAŞKANI VE MECLİS GRUBU BAŞKANI NECMETTİN ERBAKAN (Konya) – Muhterem Başkan, muhterem milletvekilleri, saygıdeğer misafirler, aziz milletimizin kıymetli evlatları; hepinizi, Hükümetimiz ve Refah Partisi Grubu adına sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.

Bugün, 23 Nisan 1997; üç bayramı bir arada kutluyoruz: Birinci bayramımız, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 23 Nisan 1920'deki açılışının 77 nci yıldönümü bayramıdır. İkinci bayramımız, millî hâkimiyet, yani ulusal egemenlik bayramımızdır. Üçüncü bayramımız ise, çocuk bayramımızdır. Bayramlarımız kutlu olsun.

Bu bayramlarımızın ve kutlamaların çok büyük önemi olduğuna inanıyoruz; çünkü, bu vesileyle, bir kere daha, temel hedeflerimizi ve temel esaslarımızı hatırlamak, gözden geçirmek ve şuurlanmak fırsatını buluyoruz.

Bu vesileyle, Türkiye Büyük Millet Meclisinin hangi şartlar altında, nasıl kurulduğunu idrak için, 77 yıl öncesini bilmek gerekir. Dış güçler, bir asır evvel, bütün insanlığı kendilerine tabi bir topluluk haline getirmek ve onları kolayca sömürebilmek için, yeryüzünde hakkı ve adaleti savunan Osmanlı Devletini parçalamayı ve ülkemizin insanlarını köle yapmayı hedef almışlardı. Bunun için, etkin mihraklar, dış yönetimleri yönlendirerek, bu maksada ulaşabilmek için, içimizden ve dışımızdan, çeşitli yollara başvurdular. Trablus, Balkan ve Cihan Harplerini yapmaya mecbur kaldık. Takriben on yıl süren savaşlardan sonra, önümüze Sevr Antlaşması konuldu. İşte, o zaman, milletimiz "ya istiklal, ya ölüm" dedi ve 1918'den sonra, beş yıl daha süren İstiklal Savaşımızı yaptık.

İstiklal Savaşımızın yürütülmesi ve başarıya ulaştırılması, 23 Nisan 1920'de toplanan Türkiye Büyük Millet Meclisiyle, yani bu Meclisle mümkün olmuştur. Bunun için, 23 Nisan çok önemli bir gündür; bu Meclis, çok önemli ve büyük, manalı bir meclistir.

Bu Meclisin niçin ve nasıl kurulduğunu her yıl bir kere daha hatırlamakta ve bundan büyük ders almakta yarar vardır. Bunun için en iyi yol, bu Meclisi açan ve toplantıya çağıran Mustafa Kemal Atatürk'ün, Meclisi toplantıya çağırmak için bütün Anadolu'ya göndermiş olduğu çağrı metnine bakmaktır. Bu metinde aynen şu cümleler yer almıştır: "Büyük Millet Meclisinin açılış gününü cumaya tesadüf ettirmekle, bu kutsal günün hayırlılığından faydalanılacak ve tüm sayın milletvekilleriyle, Hacı Bayram Velî'de, arınmış camide cuma namazı kılınırken, nurlu Kur'an ve salâta sığınılacaktır. Namazdan sonra, Lihyei saadet ve sancakı şerif alınarak, Meclis binasına gidilecektir. Meclise girmeden önce dua okunacak, kurban kesilecektir. Bu törende, camiden başlanılarak toplantı yerine gelinceye kadar, kolordu kumandanlığınca, askerî birliklerle özel hazırlık yapılacaktır."

İşte bu Meclis, 23 Nisan 1920'de bu şekilde açılmıştır. Görüldüğü gibi, Türkiye Büyük Millet Meclisi, 77 yıl önce şu gayeler için kurulmuştur:

1- Ülkemizin bağımsızlığını temin etmek,

2- Bizi parçalayıp köle yapmak ve sömürmek isteyen güçleri vatanımızdan kovmak,

3- Ülkemizde hak ve adalete dayanan adil bir yönetim ve düzen kurmak.

Hepimizin bildiği gibi, bu maksat için kurulan ve toplanan Birinci Türkiye Büyük Millet Meclisi, halkın gerçek temsilcisi olarak ideal bir Meclis olarak çalışmıştır. Bu bakımdan, Birinci Türkiye Büyük Millet Meclisinin şu hususiyetlerini her zaman göz önünde bulundurmalıyız, bunları daima gaye edinmeliyiz ve bu özelliklerden ders almalıyız:

1- Milletin özüne, kendine, tarihine ve inancına bağlılık,

2- Millî iradeyi aynen temsil, ona saygı ve bağlılık,

3- Çoğulcu demokrasi, millet mozaiği,

4- Fikir ve inanç hürriyeti,

5- Millete ve onun başarısına inanmak,

6- Her türlü güçlüğün ve imkânsızlığın yenileceğine, milletimizin, milletler camiasının en ileri noktasında gerçek yerini alacağına inanmak,

7- Kaba kuvveti değil, hakkı ve adaleti üstün tutmak.

Birinci Türkiye Büyük Millet Meclisi, örnek bir meclis olarak kurulmuş, çalışmış, bu hususiyetleriyle her türlü güçlüğe ve imkânsızlığa rağmen, vatanı yabancıların işgalinden kurtarmış ve bağımsız Türkiye Cumhuriyetinin kurulmasını gerçekleştirmiştir.

Bu bayram gününde, Türkiye Büyük Millet Meclisinin bu hususiyetlerini bir kere daha iyice tanımak, onu örnek alarak, ondan ders alarak, bugün de, aynı Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak inançla, azimle çalışmak, en önemli görevimizdir. Bu bayramı bunun için coşkuyla kutluyoruz.

Bugün, sadece Birinci Türkiye Büyük Millet Meclisinin kuruluşunun 77 nci yıldönümünü değil, aynı zamanda Millî Hâkimiyet Bayramımızı, yani demokrasi bayramımızı da kutluyoruz. Bu münasebetle, millî hâkimiyet esası üzerinde bilhassa durmakta fayda vardır.

Birinci Türkiye Büyük Millet Meclisi, bu ilkeye, sarsılmaz bir samimiyet ve sadakatle bağlıydı. Tek gayesi, halkın arzusuna uygun icraatı gerçekleştirmekti, onun arzusuna tercüman olmaktı. Bu zihniyetle İstiklal Savaşımız yapıldı, sömürülen bütün ülkelere öncülük edildi ve son yüzyılın önemli, büyük bir şerefine nail olundu.

Millî Hâkimiyet Bayramımızı kutladığımız bu günde, bir kere daha, bu prensibin "hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir" ilkesindeki "kayıtsız ve şartsız" esasına dikkatleri çekmek istiyorum ve diyorum ki, bu prensibin açık manası, kimsenin kendisini milletin üstünde görerek, millete kayıt ve şart koşmaya kalkışmayı aklından dahi geçirmemesi demektir. (RP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

Millî Hâkimiyet Bayramımızı kutladığımız bu günde, bir kere daha açıkça belirtmek istiyorum ki, millî hâkimiyet ve demokrasiye inanmanın üç vazgeçilmez şartı vardır:

1- Hâkimiyetin kayıtsız şartsız millete ait olduğunu kabul etmek,

2- Milletin ve halkın esas olduğunu, devletin buna hizmet için var olduğunu kabul etmek,

3- Milletin kararına ve gösterdiği yola saygılı olmak.

Birinci Türkiye Büyük Millet Meclisinin inancı ve şuuru aynen böyleydi; onun için başardı ve muvaffak oldu.

Bu yılki 23 Nisan Millî Hâkimiyet ve Demokrasi Bayramımızı, Türkiye Büyük Millet Meclisinin bütün üyeleriyle birlikte, elbirliğiyle Türkiye'nin ve halkımızın meselelerini çözmek ve yeniden büyük Türkiye'yi kurmak aşkıyla ve azmiyle kutlamamız, ayrıca duyduğumuz büyük bir sevincimizdir.

Bugün, aynı zamanda, Çocuk Bayramını da kutluyoruz; bu, bütün çocuklarımıza ve yeryüzündeki bütün çocuklara kutlu olsun. Millî Hâkimiyet ve Çocuk Bayramımızın bir arada kutlanmasının sebebi, çocuklarımızın, millî hâkimiyet, yani tam bağımsızlık, demokrasi, millî ve manevî değerlerimize bağlı olarak yetişmeleri içindir. Yavrularımızı, kaba kuvveti değil, hakkı üstün tutan ve bütün insanlığın saadeti için çalışan, millî ve manevî değerlerimize bağlı yeni nesil olarak yetiştirmek, en önemli görevimizdir. Bugünkü yavrularımız, yarınki istikbalimizdir. Yeryüzündeki uluslar arasında çocuklar için bayram günü olan ilk ülke olmanın memnuniyetiyle, sadece bizim ülkemizin çocuklarına değil, bütün dünya çocuklarına, barışa, sevgiye, hoşgörüye dayanan yeni, mesut bir dünya diliyorum.

Bugünkü bayramlarımız münasebetiyle, Yüce Meclisimizin kıymetli üyelerini, saygıdeğer misafirleri ve aziz milletimizin kıymetli evlatlarını hürmet ve muhabbetle selamlıyor, aziz milletimize ve yeryüzündeki ulusların bütün çocuklarına saadetler diliyorum ve yine, bu gün münasebetiyle, başta Birinci Türkiye Büyük Millet Meclisini toplantıya çağıran Mustafa Kemal Atatürk ve Birinci Türkiye Büyük Millet Meclisinin bütün üyeleri olmak üzere, hayatını kaybeden bütün üyelere Cenabı Allah'tan rahmet diliyorum, hayatta olup da burada bulunmayan üyelerini de saygıyla ve hürmetle selamlıyorum.

23 Nisan Bayramımız kutlu olsun. (RP sıralarından ayakta alkışlar, DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Erbakan.

Söz sırası, Anavatan Partisi Genel Başkanı ve Meclis Grubu Başkanı Sayın Mesut Yılmaz'ın.

Buyurun Sayın Yılmaz. (ANAP sıralarından ayakta alkışlar)

ANAVATAN PARTİSİ GENEL BAŞKANI VE MECLİS GRUBU BAŞKANI A. MESUT YILMAZ (Rize) – Sayın Başkan, Yüce Meclisin saygıdeğer üyeleri, değerli konuklar ve televizyonları aracılığıyla bizi izleyen sevgili vatandaşlarım; sözlerime başlarken, hepinizi, Anavatan Partisi adına saygıyla selamlıyor, Yüce Meclisin kuruluş yıldönümünü ve Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramınızı kutluyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün, Türkiye Büyük Millet Meclisinin kuruluşunun 77 nci yıldönümüdür; bugün, milletimizin, Türkiye Büyük Millet Meclisinin kuruluşunu ulusal egemenlik bayramı olarak kutladığı gündür ve yine bugün, Büyük Önder Atatürk'ün bu bayramı çocuklara armağan ettiği gündür. Sanıyorum, bu günün anlamı ve önemine dair söylenebilecek her şey bu üç olgu içinde ifade edilmiştir.

23 Nisan 1920'ye gelirken, dünya, başdöndürücü bir mücadelenin ve değişimin içindedir. Siyasî coğrafya, uzun ve kanlı savaşlar sonunda yeniden çiziliyor, kimi imparatorluklar yıkılıyor, yeni ulus devletler kuruluyordu. İdeoloji ve ekonomik çıkar temelinde yeni ittifaklar kuruluyor; bazı ülkeler, siyasî, askerî ve ekonomik nüfuz alanlarını genişletirken, bazı ülkeler, ya fiilen işgal ediliyor ya da sömürgeleştiriliyordu.

23 Nisan 1920'ye gelirken, Osmanlı İmparatorluğu fiilen çökmüş ve ülkemiz, düveli muazzamanın ordularınca işgal edilmişti. Milletimiz, üç kıtada verdiği savaşlarda bitkin düşmüş, o günkü yöneticilerinden umudunu kesmişti. İşte bu şartlar altında, 23 Nisan 1920'de, Türkiye Büyük Millet Meclisi, aziz milletimizin özgürlük ve bağımsızlık iradesinin tecelligâhı olarak kurulmuştur.

Değerli arkadaşlarım, bu Meclis, milletimizin şanlı Kurtuluş Savaşının karargâhıdır; bu Meclis, millî mücadele bayrağının göndere çekildiği yerdir; bu Meclis, bitap düşmüş ve esaret altına alınmak istenen bir topluluktan muasır medeniyeti yakalama idealine yönelmiş bir ulus yaratan meclistir; bu Meclis, işgal edilmiş ve sömürgeleştirilmek istenen vatan topraklarında, bağımsız Türkiye Cumhuriyeti Devletini kuran meclistir; bu Meclis, egemenliğin kayıtsız şartsız milletimize ait olduğunu tescil eden ve cumhuriyetimizi kuran çağdaş ve demokratik iradenin tecelligâhıdır. Bize, bu üstün vasıf ve değerleri kazandıran Büyük Önder Atatürk'ü ve kahraman arkadaşlarını rahmetle, şükranla ve minnetle yâd ediyorum.

Değerli arkadaşlarım, Yüce Meclisimizin kuruluş gününün Ulusal Egemenlik Bayramı olarak kutlanması, hiç kuşkusuz fevkalade anlamlı ve önemlidir; zira, hâkimiyetin kayıtsız şartsız milletimize ait olabilmesi, ancak millî iradenin bu Mecliste tezahür etmesiyle mümkündür; bu husus, anayasal rejimin tartışma kabul etmeyen bir ilkesidir.

Ülkemiz, istiklalini temin etmek ve istikbalini tesis etmek yolunda fevkalade büyük zorlukları, Türkiye Büyük Millet Meclisinde tezahür eden millet iradesi ve kararlılığı içinde aşmayı başarmıştır; bugün de karşı karşıya bulunduğu sorunları, yine aynı şekilde aşmaya muktedirdir ve mutlaka aşacaktır.

Bu noktada, milletimize vekâlet etmekle onurlandırılan siz değerli arkadaşlarıma, Büyük Önder Atatürk'ün, 23 Nisan 1920'de, Meclisimizin ilk üyelerine hitap ederken ifade ettiği iki cümleyi hatırlatmakta fayda görüyorum. Bundan 77 yıl önce, Büyük Atatürk, sanki bugünü görerek şöyle diyordu: "Bugünkü müşkül vaziyet içerisinde vatanı tehlikeli gidiş ve dağılıştan kurtarmak için lazım gelen tedbirler, bittabi, Büyük Heyetinize ait olacaktır. Bu Meclisin varlığı, her şeyden evvel, meşruluk ve sorumluluk esaslarının milletçe itibar ve saygı görmesinin şart sayıldığına bir delildir."

Değerli arkadaşlarım, bu sözler, Türk Milletinin varlık yokluk mücadelesi verdiği günlerde söylenmiş olan sözlerdir; bu sözler, ülkemizin yedi düvele karşı mücadele verdiği günlerde söylenmiştir; bu sözler, bir Kurtuluş Savaşı verilirken daha otoriter ve belki de militer bir yönetim anlayışının daha kolay benimsenebileceği bir zaman ve zeminde, Büyük Önder Atatürk'ün millet egemenliğine ve demokratik cumhuriyete ne denli inanmış olduğunu açıkça göstermektedir. Hepimizin bu sözlerden alacağı birinci ders şu olmalıdır: Türkiye, bir Kurtuluş Savaşı da dahil olmak üzere, bütün meselelerini bu çatının altında çözebilir ve mutlaka bu çatının altında çözmelidir. Yine, bu sözlerden çıkaracağımız ve mutlaka çıkarmamız gereken bir ders daha vardır, Atatürk'ün "meşruluk ve sorumluluk esaslarının milletçe itibar ve saygı görmesi gereği" şeklinde ifade ettiği cümle bize şunu anlatmaktadır: Türkiye Büyük Millet Meclisi, varlığını, milletimizin itibar ettiği meşruiyet ve sorumluluk esaslarına dayandırmıştır, gücünü buradan almaktadır; bu irtibat, asla kaybetmememiz gereken bir irtibattır. Zira, bu meşruluk ve sorumluluk esaslarıyla irtibatımızın zayıflaması demek, millet iradesinin zaafa düşürülmesi demektir. Bu durum, kendi var oluş temelini inkâr etmektir; Meclisimiz ve milletimiz adına fevkalade kaygı verici sonuçlara yol açabilir. Basiret ve ferasetini biraz önce aktardığım sözlerinden bir kez daha anladığımız Büyük Önder, bu bayramı çocuklara armağan etmiş, cumhuriyeti ise, genç kuşaklara emanet etmiştir. Türkiye Büyük Millet Meclisinin 77 nci kuruluş yıldönümünü kutladığımız bugün yeni bir yüzyılın eşiğindeyiz. Tıpkı Yüce Meclisin kurulduğu zamanda olduğu gibi, dünya, baş döndürücü bir değişimin ve yeni yapılanmanın içindedir. Dünyada yeni ittifaklar kurulmakta, siyasî, askerî ve ekonomik nüfuz alanları yeniden şekillendirilmektedir. Maalesef, ülkemiz, ağır ekonomik bunalımlar ve çok çeşitli siyasî baskılar altındadır ve hepsinden önemlisi, bugün, bütün bu sorunların nasıl aşılacağı ve yeni dünya düzeni içinde nasıl bir yer edinileceği sorusu, milletimizi haklı endişeye sevk etmektedir.

Değerli arkadaşlarım, bizler, 23 Nisanı, Ulusal Egemenlik Bayramı olarak kutlamış bir kuşağız. Bizler, Atatürk'ün cumhuriyeti emanet ettiği ve muasır medeniyete ulaşma görevini yüklediği nesilleriz. Ülkemizin ve laik, demokratik, sosyal hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyetinin karşı karşıya bulunduğu sorunları çözmek ve Türkiyemizi yeniden yapılanan dünyanın saygın ülkelerinden birisi yapmak sorumluluğu bizim üzerimizdedir. Bu sorumluluk, Türkiye Büyük Millet Meclisinin sorumluluğudur. Önümüzdeki dönem, Türkiye Büyük Millet Meclisinin bir sınav dönemidir. Türkiye'yi mevcut ortamdan çıkararak, gelecek yüzyıla taşımada bu Meclise düşen görev, mutlaka ama mutlaka başarılmak zorundadır.

Yüce Meclisin 77 nci kuruluş yıldönümünü kutluyor, Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramının milletimiz ve tüm çocuklarımız için mutluluk getirmesini diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (ANAP sıralarından ayakta alkışlar; DYP, CHP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yılmaz.

Söz sırası, Doğru Yol Partisi Genel Başkanı ve Meclis Grubu Başkanı Sayın Tansu Çiller'in.

Buyurun Sayın Çiller. (DYP sıralarından ayakta alkışlar; RP sıralarından alkışlar)

DOĞRU YOL PARTİSİ GENEL BAŞKANI VE MECLİS GRUBU BAŞKANI TANSU ÇİLLER (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri, değerli konuklar; Doğru Yol Partisi adına, sizleri ve televizyonları başında bizi izleyen halkımızı saygıyla selamlıyorum.

Yüce milletimizin ve her şeyimizle birlikte demokratik cumhuriyetimizi emanet edeceğimiz sevgili çocuklarımızın bayramlarını yürekten kutluyorum.

Değerli milletvekilleri, Büyük Atatürk'ün en büyük eseri Türkiye Cumhuriyetidir. O cumhuriyet en zor şartlar altında kazanılan bir Ulusal Kurtuluş Savaşından sonra ve onun sonunda kurulmuştur; ama, unutulmamalıdır ki, Atatürk, o Ulusal Kurtuluş Savaşına başlamadan önce, Türkiye Büyük Millet Meclisini kurarak, halkın iradesinin üstünlüğünün en önemli güç kaynağı olduğunu kanıtlamıştır; o büyük zaferi, Türk Milletinin iradesine dayanarak kazanma yolunu seçmiştir ve o gün ve ondan sonraki günlerde her gelişmenin ve her kurtuluşun anasının hürriyet olduğunu söylemiştir. Ancak şunu da söylüyordu: "Bir toplumda en yüksek hürriyet, eşitliğin ve adaletin sağlanması ve korunması ancak ve ancak, tam ve kesin anlamıyla millet hâkimiyetinin varlığıyla mümkündür. O bakımdan, hürriyetin de, eşitliğin de, adaletin de dayanak noktası millî egemenliktir." İşte bugün övünç duyduğumuz çokpartili demokratik devlet hayatımızın temelinde bu düşünce yatmaktadır. Atatürk bu devleti meşru bir zeminde kurmuştur. O meşru zemin, halkın iradesine dayalı Türkiye Büyük Millet Meclisidir. Yalnız Kurtuluş Savaşı yıllarında değil, cumhuriyetin en güçlü dönemlerinde dahi, O, Yüce Meclisten ve Meclise dayanan millî iradeden güç almıştır. "Hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir" sözü gerçek bir toplum sözleşmesi niteliğindedir. Bu prensip, bugün de birliğimizin ve bütünlüğümüzün teminatı ve devletimizin en sağlam kaynağıdır.

Zaman zaman toplum hayatımızda, devletimizle, demokrasimizle, cumhuriyetimizle ilgili tartışmalar yapılırken, Atatürk'ün devletin temeline koyduğu millî irade harcı hiçbir zaman unutulmamalıdır.

Bakın, yine Atatürk, 27 Ocak 1923'te, İzmir'de Hükümet Konağında, halk temsilcilerine "hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir" sözünü anlatırken ne diyordu: "Kayıtsız şartsız" tabiriyle kastedilen hâkimiyet, milletin elinde tutmak, bu hâkimiyetin bir zerresini -sıfat, isim ne olursa olsun- hiçbir makama vermemek, verdirmemektir. (DYP ve RP sıralarından alkışlar) Kısacası, hiçbir sorunun, millî iradeyi aşan bir çözüm tarzı yoktur. Bir millet, kendi kendisini, günlük mülahazalarla değil, işte bu tür belgelerle tanımlar; böylesi büyük tarih, bir milleti millet yapar. Temelinde, bu denli köklü, yaygın ve etkin bir toplumsal mutabakat varsa, o devlet büyük olur. Böyle bir temel üzerine kurulmuş bir devletin istikameti kesin olarak demokrasidir. Öyleyse, hiçbir bahane veya oluşum, bu temel tercihten vazgeçmemizin bir gerekçesi sayılamaz. (DYP ve RP sıralarından alkışlar)

Yakın geçmişte çok yoğun bir terör mücadelesi yapılmıştır. Pek çoklarının demokrasi içerisinde imkânsız gördüğü bir mücadele, demokrasi içerisinde kalınarak, başarıyla yürütülmüştür. Neticede, hem bu büyük terör dalgası toplumun gündeminden çıkarılmış hem demokrasi korunmuş hem de Türkiye'nin çağdaşlaşmaya yönelik ufku kapatılmamıştır. Türkiye'nin uluslararası saygınlığını, uluslararası ilişkilerini, uluslararası çıkarlarını zedelemeden, sorun, büyük ölçüde çözümlenmiştir. O günlerde de, yine burada, yine 23 Nisanda, aynen şöyle seslendiğimizi hatırlayalım: Biz, ülkemizin her yöresinde, hangi etnik kökene dayanırsa dayansın, yüzlerce yıl hep birlikte yaşamış, kedere, kıvanca, tasaya ortak olmuşuz. Terörü, halkımızın birliğini ve ülkemizin bütünlüğünü koruyarak mutlaka aşacağız. Ödün vermeyeceğimiz temel ilke demokrasimizdir; demokrasi, bizim varlık nedenimizdir, hayat kaynağımızdır. Demokrasi, terörü de, demokrasi düşmanı tüm güçleri de ortadan kaldırmanın en etkili aracıdır.

Bir yandan bu mücadele yürütülürken, diğer yandan, o dönemde, Türkiye'nin gümrük birliğine üyeliği mümkün olmuş, Avrupa Birliğine tam üyelik konusunda somut gelişmeler kaydedilebilmiştir. Yani, bu mücadele, Türkiye'nin, çağdaş, demokratik ülkeler arasında yer alma idealini sekteye uğratmamıştır.

Değerli milletvekilleri, egemenlik kavramının anlamı ve aidiyeti, devletin ve rejimin karakterini belirlediği gibi, dünyadaki yerimiz açısından da belirleyici bir mesele olarak önümüzdedir. Millî iradeyle temsil edilmeyen bir ulusal egemenlikten söz edemeyiz. Çoğulcu demokrasiyle bütünleşmemiş, onu içine sindirememiş bir millî irade kavramı da, eksiktir ve yanıltıcıdır. Ulu Önder Atatürk'ün muasır medeniyet seviyesine ulaşma idealinin vazgeçilmez parametreleri bunlardır. Cumhuriyet Türkiyesinin üzerine bastığı siyasî zemin de budur; bunların birisinden vazgeçmek, cumhuriyetin temel istikametini değiştirme sonucunu doğurur. Hâkimiyet, kayıtsız şartsız milletin olacaktır; millet, bu hâkimiyeti kendi seçtiği temsilcileri vasıtasıyla kullanacaktır. Siyaset, milletin seçtiği siyasetçilerin işidir, bu yetki ona aittir. (DYP ve RP sıralarından alkışlar) Hukukun dışında hiçbir güç, seçilmiş siyasetçinin siyaset etme yetkisini sınırlayamaz. (DYP ve RP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Siyaset, sorunlarını, meşruiyet içinde ve meşru zeminlerde çözecektir.

Seçilmiş siyasetçi, sınırsız bir yetkiye de sahip değildir.

Demokratik rejim, halkın yurttaşlık bilinci, hukuk ve siyaset üzerindeki ideal bir dengeye oturmuştur. Bu, aynı zamanda, toplumun ve devletin tabiî bir dengesidir; toplum doğasına en uygun bir dengedir; kendi teminatını, kendi içinde barındıran bir dengedir; ancak, dışarıdan bir unsur bu dengeye müdahil olmaya kalkarsa, açıkça söylüyorum, devletin ve toplumun muvazenesini bozar. (DYP ve RP sıralarından alkışlar)

Şayet, devleti, devletin tarihini ve temel değerlerini bir bütün olarak göremez ve bir bütün olarak korumanın gayreti içinde olamazsak, doğru gerekçelerle fahiş yanlışlara sapmamız kaçınılmazdır.

Devletin herhangi bir niteliğine yönelik bir tehdit algılaması, bir başka temel niteliğin ortadan kaldırılmasına ve zedelenmesine gerekçe yapılamaz. (DYP ve RP sıralarından alkışlar) Şayet, demokrasiye, onun sorun çözme yeteneklerine inancımız bu seviyede değilse, aslında, bizim herhangi bir soruna çözüm üretmemiz de mümkün değildir.

Demokratik siyaset, sabır, sağduyu ve soğukkanlılık ister. Siyasî rekabetin düşüncesiz bir biçimde rejim tartışmalarına dönüştürülmesi, devleti ve rejimi tahrip ettiği gibi, siyasetçinin alanını daraltmaktan başka da bir işe yaramaz.

Ulusların tarih içerisindeki yolculuklarında zaman zaman sıkıntılar olabilir. Böyle bir açmazın aşılmasının yolu, ancak daha çok demokrasiyle mümkündür. Herkesi aynı olmaya, aynı düşünmeye zorlayan bir rejim, demokrasi olamaz. (DYP ve RP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Türkiye Cumhuriyeti, kararlılıkla, bağlı olduğu ulusal egemenlik ve demokrasi yolunda bütün engelleri aşmaya, zorlukların üstesinden gelmeye muktedirdir ve kararlıdır. Bize düşen, sağlam temeller üzerine kurulmuş bu yapıyı, bir an önce, daha çağdaş bir demokratik düzeye ve düzene kavuşturmaktır.

Değerli milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyetinin demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti olma nitelikleri, dünyada yaşanan son gelişmeler karşısında daha bir önem kazanmıştır. Çağdaş Türkiye'nin maddî başarıları yanında, insanlık kültürünün bugünkü icaplarına uygun siyasî sistemi de, Türkiye'yi, bu bölgenin öncü ülkesi, örnek ülkesi haline getirmiştir; bir bölgesel istikrar adası haline getirmiştir. Yüce Atatürk'ün, Türkiye'yi ve Türk Milletini çağdaş uygarlık istikametinde dönüştüren dehası ve o dehaya kendini adayan Türkiye Büyük Millet Meclisi, bu büyük başarının gerçek sahibidir. Bu başarıda, laikliğin ve çağdaşlığın önceliği reddedilemez; bundan geri dönüşü özleyenler varsa, buna Meclis müsaade etmez, biz müsaade etmeyiz. (DYP ve RP sıralarından alkışlar)

Çağdaş toplum içerisinde, kadınların yerini, Atatürk'ün hedefinin gerisine götürmek isteyenler varsa, buna da, başta biz müsaade etmeyiz, bu çatı müsaade etmez. (DYP sıralarından alkışlar)

Türkiye, elliyi aşkın Müslüman ülke arasında, laik, demokratik, çokpartili rejime sahip tek ülkedir. Türkiye, farklı dinlere, kültürlere sahip insanların barış ve huzur içinde yüzyıllardır bir arada yaşadıkları bir hoşgörü ülkesidir; herkesin din ve ibadet özgürlüğüne tam olarak sahip olduğu bir ülkedir. Bu milletin özlediği, benimsediği, beklediği uzlaşmadır. Yüzde 99'u Müslüman olan bu millet, laik devleti, çağdaşlığı ve çağdaş yasaları özümlemiştir; hem din ve vicdan özgürlüğünü hem çağdaşlığı istemektedir. İstenilen, kutuplaşma değil, uzlaşmadır. Bu çatının altında siyasetçinin yapması gereken de budur, siyasetçiden beklenen de budur.

Büyük bir imparatorluğun çöküntüsü altında binbir güçlükle kurulan Türkiye Cumhuriyeti, baştan beri vurguladığımız temel tercihleri ve nitelikleri sayesinde, dışpolitika alanında da geniş bir vizyon yakalamıştır. "Yurtta barış, dünyada barış" ve şimdi "bölgede barış" prensibine sadık kalınarak, herkes için mutluluk, zenginlik, herkes için huzur istenerek, hiç kimseye düşmanlık beslenmeyerek ve düşmanlık edilmeyerek böylesi bir vizyona ulaşmasının temel nedeni, demokratik, laik bir hukuk devleti oluşumuzdur; aradaki arızalara rağmen, bu tercihlerimizden hiç vazgeçmeyişimizdir. Bizi, bölgemizde, farklı ve avantajlı bir konuma getiren niteliklerimiz bunlardır.

Türkiye'nin Avrupa Birliğine tam üyeliği, sadece, 65 milyon Türk vatandaşını dünyanın en ileri topluluklarından biri yapmakla kalmayacaktır; Türkçe konuşan, bizimle aynı dini, kültürü paylaşan milyonlarca insanımızı ve bölgemizde yaşayan yüzmilyonlarca Müslümanı etkileyecektir. Çağdaş toplumların, sanayi, ticaret, tarım, çevre, eğitim ve bilim alanlarındaki yüksek standartları, hem Türkiye'ye hem de Türkiye üzerinden bütün bu bölgeye ulaşacaktır. Şayet, Türkiye, bu vizyonu doldurmak istiyorsa, reel bir etkinlik alanına dönüştürmek istiyorsa, dosta da, düşmana da itimat telkin eden bir siyasî istikrara sahip olması gerekiyor.

Bu açıdan baktığımızda, demokrasi standartlarımızın en ileri ülkeler seviyesine çıkarılması, laik devlet anlayışının, hukukun üstünlüğü prensiplerinin eksiksiz olarak hayata geçirilmesi, temel hak ve hürriyetlerin, her hal ve şart altında korunması millî bir zaruret teşkil etmektedir. Türk insanı, buna layıktır ve Türkiye, bu standartları er geç yakalayacaktır.

Değerli milletvekilleri, Millî Egemenlik Bayramının çocuklara armağan edilişi de, dünya tarihinde eşi görülmemiş bir büyük olaydır. "Millî egemenlik" kavramı ile geleceğin ifadesi olan çocuklarımızı, çağdaş Türkiye ideali etrafında bütünleştiren bu olay, o büyük dehanın bizlere bir başka anlamlı hediyesidir. Buradaki anlam, hiç şüphesiz, cumhuriyetin, millî egemenlik prensibinin ebedî bir vazgeçilmez olduğu gerçeğinde ifadesini bulmaktadır. Atatürk'ün "yükselen yeni nesil, cumhuriyeti biz kurduk, onu yükseltecek sizlersiniz" arzusunun ve emrinin gereğini yerine getirmek bizlerin en önemli görevidir. Bunun için de, yıllardır hep birlikte üzerinde çalıştığımız, Yedinci Beş Yıllık Planımızda çerçevesini çizdiğimiz eğitim reformu, en kısa zamanda Meclisimizin önüne gelecektir. Temel eğitimin kesintisiz 8 yıla çıkarılması bunun bir parçasıdır, ancak, ilk adımıdır; bu, çocuklarımızın hakkıdır; onları yetiştirmek için her türlü fedakârlığa katlanan anne ve babaların hakkıdır ve bu, devletimizin görevidir. Ancak, şunu da söyleyelim: Bu, sadece bir başlangıçtır. Her alanda en ileri eğitim yöntemlerini, bilgisayarlı eğitimi, ülkemizin en uzak köşelerine kadar götüreceğiz; öğretmenlerimizi iyi yöntemlerle yetiştireceğiz; Türk çocukları, eğitimde, bilgide, kültürde, sanatta, hiçbir yabancı çocuğun gerisinde kalmayacaktır ve eğitimin günlük siyasî tartışmalara malzeme yapılmasına müsaade etmeyeceğiz.

Şimdi huzurunuzda açıkladığım politikalar, yıllarca eğitim uzmanlarının çalışmaları sonucunda oluşturulmuş, tartışılmış yöntemlerdir. Eğitimi bir devlet politikası olarak düşünmeli ve kuşaktan kuşağa, süreklilik içinde, aynı bilimsel yöntemleri benimseyip uygulamalıyız. Bu konuda yapılan spekülasyonlar çocuklarımızın çağdaş bir eğitim alma ihtiyacından daha önemli değildir ve bu tartışmalar aşılacaktır.

Bazı teknik ihtiyaçlar kimsenin gözünü korkutmasın. Türkiye, şimdiki yerinden daha ileri gitmek istiyorsa, bu büyük reformu hayata geçirmek durumundadır. Bilgi çağında, bilgisayarların bilgi otoyollarında yarışan evlatlarımız çağa damgasını vuracaktır.

Her 23 Nisanda dünya çocuklarıyla kucaklaşan ve kaynaşan çocuklarımız, Internet ağlarıyla bu dostluğu bütün dünyaya yayacak bilgi ve beceriye en kısa zamanda ulaşacaklardır. Yeni nesillerimizi, kendi öz değerlerinden kopmadan, dünyaya açık, gelişmeye, değişmeye, çağdaş değerlere açık gençler olarak yetiştirmek, büyük Türkiye'nin dünya barışına en büyük armağanı olacaktır.

Bu duygu ve düşüncelerle, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyor, milletimiz ve sevgili çocuklarımızın bayramını bir kere daha tebrik ediyorum. (DYP sıralarından ayakta alkışlar; RP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çiller.

Söz sırası, Demokratik Sol Parti Genel Başkanı ve Meclis Grubu Başkanı Sayın Bülent Ecevit'in.

Buyurun Sayın Ecevit. (DSP sıralarından ayakta alkışlar)

DEMOKRATİK SOL PARTİ GENEL BAŞKANI VE MECLİS GRUBU BAŞKANI BÜLENT ECEVİT (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri, sayın konuklar, bizleri radyodan, televizyondan izleyen sayın yurttaşlarım, sevgili çocuklar; her ülkenin geleceğini, çocuklarına verilen eğitim belirler. Türkiyemizi, laiklikten, demokrasiden, çağdaşlıktan, yani, Atatürk'ün aydınlık yolundan koparmak isteyenler de, onun için, işe, eğitim kurumlarından başladılar; çocukların, gençlerin kafalarını, ruhlarını, eğitim çağındayken ele geçirebildikleri oranda amaçlarına erişebilmenin kolaylaşacağını düşünüyorlar; el atabildikleri eğitim kurumlarındaki çocukları gençleri hayallerindeki  çağdışı rejimin fidanlığı olarak görüyor, öyle yetiştirmeye uğraşıyorlar.

Eğitime, devletin ayırdığı kaynak çok yetersiz. O yetersiz kaynağın kullanılış biçimi de, verimsiz ve adaletsiz. Laik, demokratik rejim karşıtları, bunu, fırsat biliyorlar. Devletin eğitim alanında bıraktığı boşluğu, inanç sömürüsünden, rantiyelikten veya girişimcilikten sağladıkları maddî olanaklarla kendileri dolduruyorlar; yeni yetişen kuşakları o yoldan tuzağa düşürmeye çalışıyorlar. Gerçi, bu olanaklardan yararlanan çocukların, gençlerin birçoğu tuzağa düşmüyor, birçoğu rejim karşıtlarının fidanlığı gibi görülüp gösterilmekten rahatsız; ama, tuzağa düşenler de az değil. Yıllardır, ülkemizde, sanki iki ayrı kuşak yetiştiriliyor. O yüzden, yalnız, laik, demokratik cumhuriyet değil, ulusal birliğimiz de tehlikeye düşüyor. En demokratik ülkelerde bile devlet, rejim karşıtı eğitim uygulamalarına izin veremez, seyirci kalamaz. (DSP, ANAP ve CHP sıralarından alkışlar) Onun için, Millî Güvenlik Kurulunun, eğitim sorununu, en ağırlıklı ve öncelikli konu olarak gündeme getirmiş olması yerindedir. Soruna çözüm oluşturulurken, Demokratik Sol Parti Grubunca 9 Nisan günü açıklanan 8 yıllık zorunlu ve kesintisiz temel eğitim programında belirtildiği gibi, çocuk ruhiyatı da, ekonomik ve sosyal gerçekler de dikkate alınmalıdır. Örneğin, imam-hatip okullarına, Kur'an kurslarına veya dinsel amaçlı vakıfların, derneklerin açtığı yurtlara aşırı yönelişin nedenleri göz önünde tutulmalıdır. Kimi aileler eğitim masrafının altından kalkamadıkları için, kimi de toplumun bazı kesimlerindeki ahlak yozlaşmasından kaygı duydukları için çocuklarını bu okullara, kurslara, yurtlara göndermeyi yeğliyorlar. Öyleyse, onların çocuklarını rejim karşıtlarının tuzağından kurtarabilmek için, 8 yıllık zorunlu temel eğitimi yaygınlaştırırken;

Devlet okullarındaki bütün çocukların ders araç ve gereçleri ve iyi giyim kuşam gereksinmeleri devletçe karşılanmalıdır.

Bölge yatılı okulları ve devlet yurtları, uzak bölgelerden, yörelerden gelen tüm çocukları barındırabilecek kadar çoğaltılmalı ve parasız olmalıdır. Cumhuriyetin ilk dönemindeki leyli meccaniler kuşağının ülkeye ve devlete sağladığı büyük yararlar unutulmamalıdır. Devlet, eğer, doğru dürüst vergi toplarsa, bu düzenlemelerin masraflarını kolayca karşılayabilir.

Aynı zamanda, bütün temel ve orta eğitim kurumlarında, çocukların, gençlerin olumsuz etkilerden esirgenmeleri konusunda, ailelere güvence verilmelidir; bunun için gerekli rehberlik ve denetim sağlanmalıdır.

Bir yandan bu önlemler alınırken, bir yandan da 8 yıllık zorunlu temel eğitim, gerek laiklik açısından, gerek çocuk ve genç ruhiyatı açısından, sağlam temellere dayandırılmalıdır.

Yine, Demokratik Sol Parti Grubunun 9 Nisan günü açıklanan 8 yıllık zorunlu ve kesintisiz temel eğitim programında belirtildiği gibi;

8 yıllık zorunlu temel eğitim kesintisiz olmalıdır.

Temel eğitimde seçmeli derslere kesinlikle yer verilmemelidir.

Meslek eğitimi ve öğretimi, 8 yıllık temel eğitimden sonra başlamalıdır; ancak, çocukların mesleklerini ve geleceklerini sağlıklı biçimde belirleyebilmelerini kolaylaştırmak için, temel eğitimin son yılında, onlara, değişik meslekler ve sanatlar konusunda topluca bilgi verilmelidir. Öğrencilerin yetenek ve eğilimlerini herhangi bir baskı altında kalmaksızın belirleyebilmelerine yardımcı olunmalıdır.

Laiklik bilinci ve çocukların geleceğe sağlıklı biçimde hazırlanabilmeleri bu önlemlerle güvence altına alınırken, din eğitimi ve bilgisi de laiklikle bağdaşık olarak sağlam temellere dayandırılmalıdır.

Bu amaçla, bir yandan Anayasanın 24 üncü maddesine uygun olarak temel eğitim kurumlarında din kültürü ve ahlak öğretimine devam edilirken, bunun dışındaki din eğitim ve öğretimi de ailelerin istemine bağlı olarak ve Anayasada belirtildiği üzere devletin gözetim ve denetimi altında verilmeli; bu alandaki devlet denetimi etkili duruma getirilmelidir.

İsteğe bağlı Kur'an kursları ve hafızlık eğitimi, ancak Diyanet İşleri Başkanlığınca sağlanmalıdır ve temel eğitim çağındaki öğrencilerden isteyenler, bu olanaktan, temel eğitim kurumları dışında ve tatillerde yararlanabilmelidirler.

İslamın sahte şeyhlerden veya dini siyasete alet eden çevrelerden değil, gerçek kaynağından doğru olarak öğrenilebilmesini kolaylaştırmak için, Türkçe Kur'an meali öğretimine ağırlık verilmelidir. (DSP ve CHP sıralarından alkışlar)

Temel eğitimden sonra, gerek görülen liselerde, öğrenciler 1 yıllık hazırlık eğitiminden geçirilmeli, imam-hatip liseleri öğrencileri bu 1 yıllık sürede Arapça ve Kur'an öğrenimi görmelidirler.

İmam-hatiplik mesleğine yeni girecek olanlarda yüksek İslam enstitüsünü ve ilahiyat fakültesini bitirmiş olma koşulu aranmalıdır; daha önce girmiş olanların bilgi düzeyini yükseltebilmek için de hizmet içi eğitime önem verilmelidir.

Tüm liselerde, felsefe, mantık ve ruhbilim dersleri de yer almalıdır.

Çıraklık, daha sağlıklı bir düzene kavuşturulmalıdır.

Bunlar, her konuda, sorun değil, çözüm üretmeye özen gösteren Demokratik Sol Partinin 9 Nisan günü açıkladığı 8 yıllık zorunlu ve kesintisiz temel eğitim programında yer alan görüş ve önerilerden bazıları. Hükümetin veya Türkiye Büyük Millet Meclisinin bu görüş ve önerilerimizi benimsemesi durumunda, rejim sorununun eğitimle ilgili boyutuna ilgili boyutuna, toplumu huzura kavuşturacak bir köklü çözüm getirilmiş olacağına inanıyorum. Nitekim, 9 Nisanda kamuoyuna sunduğumuz bu programa, toplumun hiçbir kesiminden herhangi bir olumsuz tepki gelmemiştir.

Başbakan Yardımcısı Sayın Tansu Çiller'in dün açıkladığı program da, bizim, 9 Nisan günü açıklanan programımızla benzerlikler taşımaktadır. Bu, umut verici bir adımdır.

Sayın Çiller'in dün açıkladığı programdan, Hükümette ödün verilmeyeceğini, o arada, örneğin, seçmeli ders yolunun açılmayacağını umarım; çünkü, bu yol açılırsa, 8 yıllık kesintisiz temel eğitimden beklenenin tam tersi bir sonuç ortaya çıkar. Henüz geleceklerini belirleyemeyecek yaştaki çocuklar, çevre baskısı altında ve kendi iradeleri dışında, zoraki bir erken tercihe yöneltilmiş olurlar.

Laiklik karşıtı çevrelerin, çocukları, gençleri tuzağa düşürebilmelerine son vermek amacıyla Demokratik Sol Parti Grubunca önerilen ekonomik ve sosyal önlemler de gözardı edilmemelidir.

8 yıllık zorunlu ve kesintisiz temel eğitimin uygulamasına geçilirken, çarpık eğitim sisteminin kurbanı olan, o arada, rejim karşıtlarının tuzağına düşmüş olan çocuklarımızın, gençlerimizin duygularını, onurlarını incitmemeye özen gösterilmelidir. Laik demokratik cumhuriyetin, yalnız Türkiye'ye değil, İslama da sağladığı büyük kazanımlar somut kanıtlarıyla anlatılmalıdır. Müslüman Türk Halkının, kendi kutsal kitabına, onu kendi dilinde anlayarak okuyabilme olanağına, bilgili din görevlilerine ve en geniş inanç özgürlüğüne laik demokratik cumhuriyetle kavuştuğu hatırlatılmalıdır. (DSP, CHP ve ANAP sıralarından alkışlar)

Değerli milletvekilleri, laik demokratik cumhuriyete yönelen tehlikeler yalnızca eğitimdeki yanlışlık ve çarpıklıklardan kaynaklanmıyor; başta Refah Partisi olmak üzere, kimi çevreler, laik demokratik cumhuriyete tahammülsüzlüklerinin hemen her gün yeni örneklerini sergiliyorlar. (RP sıralarından "yalan söyleme" sesleri, gürültüler)

Hükümetin Refah Partisi kanadı... (RP sıralarından sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler)

BAŞKAN – Bir dakika... Bir dakika... Bir dakika efendim... (RP sıralarından sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler) Bir dakika efendim!.. Efendim, müsaade buyurun... (RP sıralarından gürültüler)

Sayın Ecevit... (RP sıralarından gürültüler)

Bir dakika efendim...

OĞUZHAN ASİLTÜRK (Malatya) – Sözünü geri alsın!..

BAŞKAN – Müsaade eder misiniz... Bir dakika...

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Bugün böyle bir konuşma mı yapılır Sayın Başkan?!. Sayın Başkan, lütfen...

BAŞKAN – Sayın Kapusuz, bir dakika... Efendim, müdahale edeceğim, bir dakika müsaade eder misiniz... (RP sıralarından gürültüler)

Efendim, bir dakika müsaade eder misiniz!..

Sayın Ecevit, Sayın Refah Partisinin adının geçtiği son cümlenizde, herhalde, maksadı aşan bir ifade var; onu bir düzeltme ihtiyacı karşıdan alıyorum, bir düzeltme... (RP sıralarından gürültüler)

Efendim, bir dakika!.. Bir dakika!..

DEMOKRATİK SOL PARTİ GENEL BAŞKANI VE MECLİS GRUBU BAŞKANI BÜLENT ECEVİT (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1920'lerin Türkiye Büyük Millet Meclisi, Türk Ulusunun bütün sorunlarını, her şeyi bu çatı altında açıkça tartışarak çözmüştür. (DSP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

Türkiye, bugün, çok ciddî bir rejim sorunuyla karşı karşıyadır... (RP  sıralarından "Yuh" sesleri, gürültüler, sıra kapaklarına vurmalar)

MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) – Yalan söylüyorsun!..

BAŞKAN – Bir dakika efendim... İstirham ediyorum...

Sayın milletvekilleri, bakın, Sayın Hatip, benim uyarım üzerine, konuşmasında bir düzeltme yapıyor; lütfen, sabırla dinleyin...

MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) – Yapmıyor!..

BAŞKAN – Efendim, dinleyin lütfen... Efendim, bir dinleyin... Lütfen...

DEMOKRATİK SOL PARTİ GENEL BAŞKANI VE MECLİS GRUBU BAŞKANI BÜLENT ECEVİT (Devamla) – Hükümetin Refah Partisi kanadı, dış ilişkilerde devleti dışlıyor; kendi özel polisini devlet polisiyle çatıştırıyor... (RP sıralarından "Yuh" sesleri, gürültüler, sıra kapaklarına vurmalar)

BAŞKAN – Sayın Ecevit...

Efendim, bir dakika, müsaade buyurun... Size, Sayın Ecevit'in konuşmasından sonra, itirazınız devam ettiğinde, söz hakkı veririm. Oturun efendim, her şeyin bir usulü var... (RP sıralarından gürültüler, sıra kapaklarına vurmalar)

DEMOKRATİK SOL PARTİ GENEL BAŞKANI VE MECLİS GRUBU BAŞKANI BÜLENT ECEVİT (Devamla) – Refah Partisi...

BAŞKAN – Sayın Ecevit, efendim, bir dakikanızı rica edeceğim... Sayın Ecevit... (RP sıralarından gürültüler, sıra kapaklarına vurmalar)

Efendim, bir dakikanızı rica ediyorum... Ama, böyle, bir yere varamayız sayın milletvekilleri... Bir dakikanızı rica ediyorum... (RP sıralarından gürültüler, sıra kapaklarına vurmalar; DSP sıralarından alkışlar)

Efendim, müsaade buyurur musunuz... Sayın milletvekilleri, sizden de rica ediyorum... Lütfen efendim... Sayın milletvekilleri, bir dakikanızı rica ediyorum...

KAHRAMAN EMMİOĞLU (Gaziantep) – Çok ayıp!.. Çok ayıp!..

BAŞKAN – Bakınız, bugün özel bir gündemle toplandık. (RP sıralarından gürültüler)

Bir dakika efendim, sözümü bitireyim, sözümü bir dinleyin, ondan sonra itiraz edersiniz... (RP sıralarından gürültüler) Sözümü dinleyin, ondan sonra itiraz edersiniz.

Sayın milletvekilleri, bugün, özel bir gündemle toplandık. Bu özel gündemde hiçbir siyasî liderin konuşmasına, zaman açısından, bir müdahalem olmuyor; ama, içerik açısından, bir siyasî parti grubunu rahatsız eden bir husus ortaya çıkarsa, o siyasî parti grubuna, İçtüzüğümüz hükümleri içerisinde, bir konuşma hakkı doğar; usulümüz budur. (RP sıralarından gürültüler)

Bir dakika efendim... Müsaade buyurun. Siz buradan bağıracaksınız, onlar oradan alkışlayacak!.. Bu şekilde, bir yere varamayız. (RP sıralarından "Hakaret ediyor" sesleri)

Ben, Sayın Ecevit'i uyardım; bir siyasî parti grubunun hassasiyetini görerek Sayın Ecevit'i uyardım. Sanıyorum, o uyarım istikametinde, bu kadar siyasî tecrübesi olan bir sayın lider, gereğini yapacak. Sabırla dinleyin efendim.

Buyurun.

DEMOKRATİK SOL PARTİ GENEL BAŞKANI VE MECLİS GRUBU BAŞKANI BÜLENT ECEVİT (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Benim değindiğim konular, bugün, Türkiye'nin gündeminde olan en duyarlı konulardır. Türkiye'nin gündeminde olanlar, Türkiye Büyük Millet Meclisinin de gündeminde elbette konuşulacaktır. (DSP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar; RP sıralarından gürültüler)

Sözlerime izninizle devam ediyorum.

Refah Partisi, İstiklâl Marşında kadın sesine tahammül edemiyor. (RP sıralarından  "yalan, yalan; yuh" sesleri; sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler)

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) – Yalan söylüyorsun, iftira ediyorsun.

BAŞKAN – Sayın Ecevit, bu şekilde devam edemeyiz efendim. Lütfen... İstirham ediyorum...

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NECATİ ÇELİK (Kocaeli) – Yazıklar olsun!..(RP milletvekillerinin kürsü önünde toplanmaları, gürültüler)

BAŞKAN –  Efendim, ikaz ettim. Bakınız...

DEMOKRATİK SOL PARTİ GENEL BAŞKANI VE MECLİS GRUBU BAŞKANI BÜLENT ECEVİT (Devamla) – Değerli arkadaşlarım...

BAŞKAN – Sayın Ecevit, bir dakikanızı rica ediyorum...

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) – Yalan!.. İftira!..

BAŞKAN – Bir dakika efendim... Bir dakika... (RP sıralarından gürültüler)

Sayın başkanvekilleri, arkadaşlarınızı sükûnete davet edin, lütfen...

Sayın Ecevit, sözünüze ara verdim, kestim; bir dakikanızı rica ediyorum.

Sayın milletvekilleri, lütfen... (RP sıralarından gürültüler) Efendim, bir dakika... Beni dinlemiyorsunuz ki!..

Sayın Ecevit, konuşmanızda, bir siyasî parti grubunu daha fazla infiale sevk etmeyecek şekliyle bir hattıhareket takip edebilirseniz, bugünün manasına da uygun düşecek. Onu, hassaten, sizden rica ediyorum... (RP sıralarından gürültüler)

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Efendim, söz vereceğim size...

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Söz vereceğim Sayın Kapusuz, lütfen... Size söz vereceğim.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Bir şey söyleyeceğim...

BAŞKAN – Ama, hatip konuşuyor... Söz vereceğim Sayın Kapusuz. Lütfen... Size söz vereceğim. (RP sıralarından gürültüler)

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Sakin olun efendim... Siz de, söyleyeceklerinizi...

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – 67 nci madde açık efendim!..

BAŞKAN – Efendim, ihtar ettim... İhtar ettim Sayın Kapusuz... (RP sıralarından "tahrik ediyor" sesleri) Efendim, söyledim, ihtar ettim. Bir sayın siyasî parti grubunun, fevkalade hassasiyetini mucip oldu diye, Sayın Hatibi uyardım. (RP sıralarından gürültüler) Efendim, bir dakika susun... Lütfen... Sayın Hatip, bu çerçevede konuşmasını tamamlıyor şimdi. Müsaade buyurun ve size de söz hakkı doğacak; söz vereceğim.

ASLAN POLAT (Erzurum) – Aynen devam ediyor...

BAŞKAN – Lütfen efendim... İstirham ediyorum... Aksi halde, birleşime ara vereceğim. Hiçbir 23 Nisan Bayramı töreninde de, böyle bir şey olmadı. (RP sıralarından gürültüler)

İBRAHİM HALİL ÇELİK (Şanlıurfa) – Yapan Ecevit... Kendisi yaptı.

BAŞKAN – Lütfen... Lütfen...

Sayın Ecevit, sizden tekrar rica ediyorum efendim... Buyurun. (RP sıralarından gürültüler)

Lütfen efendim...

DEMOKRATİK SOL PARTİ GENEL BAŞKANI VE MECLİS GRUBU BAŞKANI BÜLENT ECEVİT (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Çanakkale Zaferinin yıldönümü vesilesiyle bazı Refah Partililerce düzenlenen toplantılarda, kadınları kara çarşaf giyinip, ellerine kalaşnikoflar alıp, devlete karşı cihada çağıran çağrılar ve şarkılar okunuyor. (RP sıralarından "Yuh" sesleri, sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler)

BAŞKAN – Efendim, müsaade buyurun...

Sayın Ecevit, süreniz de doldu efendim; konuşmayı, lütfen, tamamlar mısınız. (RP sıralarından gürültüler)

Sayın İdare Amirleri, lütfen yardımcı olun efendim.

DEMOKRATİK SOL PARTİ GENEL BAŞKANI VE MECLİS GRUBU BAŞKANI BÜLENT ECEVİT (Devamla) – Tiyatro sahnesinde, halk, orduya karşı silahlı ayaklanmaya kışkırtılıyor. (RP sıralarından "Yuh" sesleri)

ÖMER VEHBİ HATİPOĞLU (Diyarbakır) – Yalan söylüyorsun!..

BAŞKAN – Sayın Ecevit... Sayın Ecevit...

DEMOKRATİK SOL PARTİ GENEL BAŞKANI VE MECLİS GRUBU BAŞKANI BÜLENT ECEVİT (Devamla) – Sayın Başkan, bunlar benim iddialarım değil; bunlar, herkesin gözleri önünde yer alan olaylar... Elbette Mecliste konuşulacak... (DSP sıralarından ayakta alkışlar; RP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Hüsamettin Bey, sizden de rica ediyorum efendim, lütfen...

Efendim, konuşmanızı tamamlar mısınız, istirham ediyorum, süreyi çok aştık.

DEMOKRATİK SOL PARTİ GENEL BAŞKANI VE MECLİS GRUBU BAŞKANI BÜLENT ECEVİT (Devamla) – Kısaltarak tamamlamaya çalışacağım efendim.

BAŞKAN – Lütfen efendim...

DEMOKRATİK SOL PARTİ GENEL BAŞKANI VE MECLİS GRUBU BAŞKANI BÜLENT ECEVİT (Devamla) – Refah Partisi, hemen her gün kendi yandaşlarını devlete ve orduya karşı tahrik ederken, silahlı eyleme kışkırtırken... (RP sıralarından sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler)

BAŞKAN – Sayın Ecevit, son cümlelerinizi alabilir miyim efendim!.. (RP sıralarından sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler)

Sayın Ecevit, efendim, oldukça gerildi, hassasiyeti görüyorsunuz; sizden istirham ediyorum; lütfen, son cümlenizi alabilir miyim...

DEMOKRATİK SOL PARTİ GENEL BAŞKANI VE MECLİS GRUBU BAŞKANI BÜLENT ECEVİT (Devamla) – Sayın Başkan, bütün dünyanın bildiği bir gerçek şu ki: Türkiye, tarihinin en ağır rejim bunalımlarından birinden geçiyor. (RP sıralarından sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler)

BAŞKAN – Son cümlenizi alayım efendim.

DEMOKRATİK SOL PARTİ GENEL BAŞKANI VE MECLİS GRUBU BAŞKANI BÜLENT ECEVİT (Devamla) – Elbette, bu konudaki düşüncelerimizi Büyük Millet Meclisi kürsüsünden dile getireceğiz. (DSP sıralarından ayakta alkışlar; RP sıralarından "Yuh" sesleri, gürültüler)

BAŞKAN – Sayın Ecevit, son cümlenizi rica ediyorum efendim. (RP sıralarından "Yuh" sesleri, gürültüler)

Sayın Ecevit, son cümlenizi rica ediyorum.

DEMOKRATİK SOL PARTİ GENEL BAŞKANI VE MECLİS GRUBU BAŞKANI BÜLENT ECEVİT (Devamla) – Hayır efendim...

Sayın Başkan, fizik olarak, fiilen engellenmedikçe, ben, bu kürsüde hakkımı kullanırım. (DSP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

BAŞKAN – Efendim, hakkınızı kullanmanıza mani olan bir durum yok; ama, ben sizden rica ediyorum, zamanı da oldukça taştık, lütfen son cümlelerinizi söylerseniz çok sevinirim efendim; istirham ediyorum...

DEMOKRATİK SOL PARTİ GENEL BAŞKANI VE MECLİS GRUBU BAŞKANI BÜLENT ECEVİT (Devamla) – Bu tahriklere tepki, yalnız ordudan değil, toplumun hemen her kesiminden, o arada bu partinin kendi içinden ve birçok din bilgin ve görevlilerinden de geliyor. Elbette ordunun siyasete karışmaması gerekir; ama, hiçbir devletin ordusu da, kendine ve devlete karşı silahlanma, silahlı ayaklanma kışkırtıcılığı karşısında, sessiz, kayıtsız, tepkisiz kalamaz. (DSP sıralarından alkışlar; RP sıralarından gürültüler)

Refah Partisi, içeride ve dışarıda ateşle oynuyor; ateşle oynarken, kendini de, demokrasiyi de, devleti de yıkabilir... Refah Partisi, devletimizin temel nitelikleriyle uyum sağlayamayacak durumda olduğunu göstermiştir. Refahyol Hükümetinin hâlâ adı var; ama, artık tadı kalmadı; yurt içinde ve yurt dışında etkisi, inandırıcılığı kalmadı. (DSP, ANAP ve CHP sıralarından alkışlar) Ordudan darbe gelmedi; ama, yabancı devlet adamları, artık, Hükümet yerine askerlerle temas kurmayı daha gerçekçi bulur duruma geldiler. (RP sıralarından gürültüler)

ÖMER VEHBİ HATİPOĞLU (Diyarbakır) – Ayıp!.. Ayıp!..

DEMOKRATİK SOL PARTİ GENEL BAŞKANI VE MECLİS GRUBU BAŞKANI BÜLENT ECEVİT (Devamla) – Bütün bunlar, Türkiye'nin çok ciddî bir rejim bunalımına sürüklendiğini gösteriyor. (RP sıralarından gürültüler)

ZEKİ KARABAYIR (Kars) – Sen yapıyorsun, sen!..

DEMOKRATİK SOL PARTİ GENEL BAŞKANI VE MECLİS GRUBU BAŞKANI BÜLENT ECEVİT (Devamla) – Türkiye'yi bu rejim bunalımından kurtarabilmenin başta gelen koşulu, bu Hükümetten kurtulmaktır. (DSP, ANAP ve CHP sıralarından alkışlar; RP sıralarından gürültüler) İş işten geçmeden, demokratik hukuk devleti kuralları içerisinde, Türkiye, bir an önce bu Hükümetten kurtulmalıdır. (RP sıralarından gürültüler) Bu Hükümet giderse, Türkiye hükümetsiz kalmaz; Demokratik Sol Parti, eğitim sorununun çözüm yolunu gösterdiği gibi, bundan aylar önce, sağlıklı bir çözüm hükümetine kavuşmanın da yolunu göstermiştir. Önerdiğimiz hükümet seçeneği, Refah Partisi dışında, Türkiye Büyük Millet Meclisinde grubu bulunan, hatta, temsil edilen bütün partilerin katılabileceği bir ulusal uzlaşma ve çözüm hükümetidir. (RP sıralarından gürültüler) Bu konuda görev Türkiye Büyük Millet Meclisinindir...

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NECATİ ÇELİK (Kocaeli) – Yazıklar olsun sana!..

DEMOKRATİK SOL PARTİ GENEL BAŞKANI VE MECLİS GRUBU BAŞKANI BÜLENT ECEVİT (Devamla) – ... ve Türkiye Büyük Millet Meclisi bu görevi yerine getirebilecek güçtedir. Milletimiz ve Büyük Millet Meclisimiz, herhalde, bir avuç rejim düşmanının çılgınlığına teslim olmayacaktır. (DSP, ANAP ve CHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar; RP sıralarından gürültüler)

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NECATİ ÇELİK (Kocaeli) – Provokatör!.. Provokatör!.. Yazıklar olsun!..

DEMOKRATİK SOL PARTİ GENEL BAŞKANI VE MECLİS GRUBU BAŞKANI BÜLENT ECEVİT (Devamla) – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 77 nci Yıldönümünü ve Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramınızı bu inançla kutluyorum. (RP sıralarından "Yuh" sesleri ve gürültüler)

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NECATİ ÇELİK (Kocaeli) – Provokatörsün, provokatör!.. Provokatörsün, provokatör!..

DEMOKRATİK SOL PARTİ GENEL BAŞKANI VE MECLİS GRUBU BAŞKANI BÜLENT ECEVİT (Devamla) – Geleceğimizin umudu ve güvencesi olan sevgili çocuklarımıza, Atatürk'ün aydınlık yolunda başarılar, mutluluklar diliyorum. (RP sıralarından "Yuh" sesleri ve gürültüler) Ülkemizin geleceğini kurtarabilmemizin başta gelen bir koşulu, çocuklarımızın geleceğini güvence altına almaktır.

Tüm çocuklarımıza, gençlerimize sevgiler, aziz yurttaşlarımıza ve siz değerli milletvekillerine saygılar sunarım. (DSP, ANAP, CHP sıralarından "Bravo" sesleri alkışlar; RP sıralarından "Yuh" sesleri, gürültüler)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ecevit.

IV. – SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1. – Malatya Milletvekili Oğuzhan Asiltürk’ün, DSP Genel Başkanı ve Meclis Grubu Başkanı Bülent Ecevit’in partilerine sataşması nedeniyle konuşması

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Oğuzhan Bey konuşacak Sayın Başkan.

BAŞKAN – Bir dakika efendim... Önce müracaatı alayım; konuşmaların hitamında, size söz hakkı doğdu, söz hakkı vereyim.

İBRAHİM HALİL ÇELİK (Şanlıurfa) – Hayır, hayır, konuşmanın hitamı olmaz... (RP sıralarında gürültüler)

BAŞKAN – Sayın idare amiri, siz, lütfen, ortalığı sakinleştirin. Ben, önce, Oğuzhan Bey'in müracaatını alayım.

Buyurun Oğuzhan Bey.

OĞUZHAN ASİLTÜRK (Malatya) – Hatibin konuşmalarının ne ölçüde reaksiyona sebep olduğu zaten görüldü. (DSP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Bir dakika efendim... Bir dakika efendim... Müsaade buyurun...

OĞUZHAN ASİLTÜRK (Malatya) – Bunun sebebi, baştan sona, Refah Partisine yapılmış birtakım iftiralardır. (DSP sıralarından "Gerçekler" sesleri)

BAŞKAN – Bir dakika efendim... (RP sıralarından gürültüler)

EŞREF ERDEM (Ankara) – Doğru; niye gocunuyorsunuz?!.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri... Sayın milletvekilleri... Lütfen, karşılıklı konuşmayı bırakın efendim; bir Sayın Grup Başkanvekilinin müracaatını alıyorum Başkanlık olarak.

Devam edin Oğuzhan Bey.

OĞUZHAN ASİLTÜRK (Malatya) – Bu konuşmaya, kısaca, Meclisin mehabeti çerçevesinde cevap vermek ihtiyacını duyuyorum; müsaade ederseniz, İçtüzüğün verdiği hakkı kullanarak, cevap vermek istiyorum. (DSP sıralarından "Hayır, hayır" sesleri)

HASAN HÜSEYİN CEYLAN (Ankara) – Sana ne kardeşim?!. (RP sıralarından gürültüler)

HALİL ÇALIK (Kocaeli) – Otur yerine!..

BAŞKAN – Buyurun Oğuzhan Bey. (RP sıralarından alkışlar)

Oğuzhan Bey, bir dakikanızı rica edeceğim, önce bir sükûneti sağlayalım.

Sayın milletvekilleri... (RP sıralarından "Sus ulan" sesi)

O hitapta bulunan arkadaşımıza o hitabı hiç yakıştıramadım.

MUSTAFA ÜNALDI (Konya) – Ona yakıştırıyorsunuz ama Sayın Başkan!..

BAŞKAN – Bir dakika efendim... Siz müdahale ederseniz, o zaman, benim müdahalemin bir değeri olmaz. O zaman, ancemaatin idare ederiz burayı; o mümkün değil.

Sayın grup başkanvekillerinden de rica ediyorum... Sayın Oğuzhan Bey'in müracaatında söylediği şekliyle, Meclisin mehabetine yakışan bir şekilde bir cevap alacağız. Onun için, lütfen, sakince dinleyelim efendim.

Buyurun Oğuzhan Bey.

OĞUZHAN ASİLTÜRK (Malatya) – Sayın Başkan, değerli milletvekileri; önce, bir üzüntümü belirterek sözlerime başlamak istiyorum. 77 yıldır, bu Mecliste, bu bayram, birlikte, bu Meclisin mehabetine uygun şekilde kutlanarak gelmişti; 77 nci yıl, çok talihsiz bir şekilde, tecrübeli bir parlamenter arkadaşımız, meydanlarda veya kendi grubunda yapacağı bir konuşmayı buraya taşıdı. Buna üzüldüğümü belirterek sözlerime başlamak istiyorum. (RP sıralarından  "Bravo" sesleri, alkışlar)

Elbette, her partinin kendine göre görüşleri var; Sayın Demokratik Sol Partili arkadaşlarımızın ve onun Sayın Genel Başkanının da kendi parti görüşleri ve hatta şahsî görüşleri var. Bu görüşler, bu çatı altında, başkalarını itham etmeden ifade edilebilir, nezaketle de söylenebilir, belli bir seviyeyle de ortaya konulabilir. Bunun misallerini şimdiye kadar hep yaşayageldik. Partiler olarak, birbirimizle aynı fikri paylaşmadığımız halde, hiçbir zaman, böyle bir günden yararlanarak başkalarını itham etmedik.

Şimdi, hakikaten, bu talihsiz konuşma karşısında üzüntülerimi beyan ettikten sonra, birkaç konuyu ifade etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, partilerin genel başkanlarının çok önemli görevleri vardır; bunlar arasında, elbette, partisinin birliğini ve beraberliğini korumak da vardır; ama, bunu, başkalarına saldırarak, başkalarını itham ederek yapmasına gerek yok. Kendi grubunda çok daha başka türlü konuşabilir, onları toparlayabilir, neden yana oluyorsa onu anlatabilir; ama, bunu, şu Meclis kürsüsünden birtakım dedikoduları naklederek, onların heyecanlanmalarına, onları bir araya toplamaya vesile sayarsa, çok yanlış olur.

Sayın Ecevit'in Refah Partisi hakkında söylediği birkaç cümleyi söyleyeyim. Mesela, Refah Partisi, orduya karşı silahlı ayaklanmayı teşvik ediyormuş... Orduya karşı bir silahlı ayaklanma varsa -o, millete karşı da olacağından- Refah Partisi, ona karşı çıkmada, Sayın Ecevit'ten çok daha cesaretle ortaya çıkar, bunu korumada Sayın Ecevit'ten çok daha kararlı olur. Bunu, Sayın Ecevit'e bir kere daha ifade ediyorum. (RP sıralarından alkışlar)

Bir müsamere, belli bir piyes oynanmış. Bu piyesin içeriği -basına da intikal etti, hepimiz gördük- hiçbirimizin tasvip etmediği birtakım şeyler... Ancak, Sayın Ecevit, nasıl oluyor da Refah Partisiyle bunu irtibatlandırıyor; hayret ediyorum. Bunu şöyle bir mantıkla ifade ediyor: Bazı kurum ve kuruluşlar var ki, Refah Partisi, bunlara karşı, onların belirli değer ölçülerini savunmalarına karşı, onlara sempatiyle bakıyor. Bunların arasında, Millî Gençlik Vakfı diye bir vakıf da var. İddiaya göre, bu vakıf bu piyesi organize etmiş. Halbuki, aynı vakıf, İzmir'de bu piyesi düzenlediği söylenen vakıf, dün bir açıklama yaptı, hiçbir şekilde ilgilerinin olmadığını söyledi. Yani, dedikodulara dayanarak, o dedikoduları buraya getirerek, bir vakıfla bir partinin hiçbir hukukî ve bünyevî ilişkisi olmadığı gerçeğini de bir tarafa bırakıp, buradan Refah Partisini itham etmeyi çok çirkin sayıyorum. Ümit ve temenni ediyorum ki, Sayın Ecevit bu hatasını düzeltir.

YALÇIN GÜRTAN (Samsun) – Doğruların hatası olmaz.

OĞUZHAN ASİLTÜRK (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, biraz önce bir olay yaşadık; bu değerli Meclis, bu saygıdeğer Meclis, bu olaya karşı tepkisini gösterdi. Bakınız, Türkiye'de de aynı şeyler yapılıyor, aynı senaryolar... Nasıl Türkiye'yi huzursuz ediyorlar. Hiç partiyle ilgisi olmayan bir konuda, önce itham ediyorlar, ondan sonra dönüp, o ithamlarına gerekçe olarak bazı yorumlar yapıyorlar. Bunlardan kimsenin bir yararı olmaz. Refah Partisi Türkiye'deki huzurun teminatıdır, Refah Partisi Türkiye'de kardeşliğin teminatıdır; Sayın Ecevit'e bile düşmanlık göstermeyecek kadar yakınlık göstererek, bu meseleleri gelin elbirliğiyle halledelim diyen bir düşünceye sahiptir, bir inanca sahiptir. Oturup konuşabiliriz; ama, niçin gazete dedikodularıyla birbirimizi itham ediyoruz?..Bu, fevkalade yanlış bir şeydir.

Herkese gönlümüz açık, kalbimiz açık, herkesi seviyoruz; bizim aleyhimizde konuşanların bile, yanlış bilgiden dolayı, eksik bilgiden dolayı bunu yaptıklarını bilerek, onlara da büyük bir anlayış ve uyum gösteriyoruz; ama, herkese şunu bir kere net olarak ifade edeyim ki, Refah Partisi  Türkiye'nin umududur...(RP sıralarından alkışlar) Ancak, Refah Partisinin savunduğu ilmî, Refah Partisinin savunduğu çağdaş laiklik hâkim olursa, Türkiye'de huzursuzluk önlenir; ancak, Refah Partisinin savunduğu herkese insan hakkı kabul edilirse, Türkiye'de huzursuzluk önlenir; yandaşlara insan hakkı, onun karşısındakilerin haklarını ortadan kaldıran bir tutum Türkiye'yi huzursuzluğa götürür. Demokrasi, yandaşlara hak tanımaz sadece...

BAŞKAN- Sayın Asiltürk, toparlayabilir miyiz efendim?

OĞUZHAN ASİLTÜRK (Devamla) – Toparlıyorum.

Sayın Ecevit'i bir kere daha ikaz ediyorum. Demokrasi herkese aynı hakkı tanır, bizim gibi düşünmeyenlere de o hakkı tanır. (RP sıralarından alkışlar) Sayın Ecevit bizim gibi düşünmüyor, ona saygı gösteriyoruz; ama, bizim inançlarımız, bütün milleti kucaklayan, bütün milleti kardeş yapan, kısır çekişmeleri bir tarafa bırakarak yeniden büyük Türkiye'yi kurmak için herkesi kucaklayan bir inançtır. Bu inancın içinde düşmanlık yoktur, bu inancın içerisinde kaba kuvvet yoktur, bu inancın içerisinde -kimseye karşı- silahlı bir müdahale yapmak şöyle dursun, bunu akla getirmek de yoktur.

Geliniz, elbirliğiyle, yeniden büyük Türkiye'nin kurulmasında Refah Partisinin şu ortaya koyduğu kardeşliğe katkıda bulunalım; geliniz, elbirliğiyle, hepimiz, bu kardeşliği, hiç olmazsa şu bayram gününde yaşayalım ve bu bayram günü konuşmalarını, böyle, millete zehir etmeyelim.

Hepinize saygılar sunuyorum. (RP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Asiltürk.

III. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

A)  ÇEŞİTLİ İŞLER (Devam)

1. – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 77 nci kuruluş yıldönümü ve Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramının kutlanması ve günün önem ve anlamının belirtilmesi görüşmeleri (Devam)

BAŞKAN – Konuşma sırası, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı ve Meclis Grubu Başkanı Sayın Deniz Baykal'ın.

Buyurun Sayın Baykal. (CHP sıralarından ayakta alkışlar)

CUMHURİYET HALK PARTİSİ GENEL BAŞKANI VE MECLİS GRUBU BAŞKANI DENİZ BAYKAL (Antalya) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri, 23 Nisanın ve geleceğimizin gerçek sahibi sevgili çocuklarımız, saygıdeğer konuklarımız, sevgili yurttaşlarım; hepinizi, şahsım ve Cumhuriyet Halk Partisi adına, sevgilerle, saygılarla selamlıyorum.

Bütün halkımızın Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramını kutluyorum.

Ülkemizin, barış, mutluluk, refah ve bağımsızlık içinde nice bayramlar geçirmesini diliyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisinin açılışını gerçekleştiren Gazi Mustafa Kemal'i ve Birinci Meclisten başlayarak, bugüne kadar bu kutsal çatı altında görev yapmış tüm millet temsilcilerini saygıyla selamlıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisinin 77 yıl önce bugün toplanmasıyla birlikte, bir dönem kapanmış, yeni bir dönem açılmıştır. Bu yeni dönemin temelinde, yeni bir egemenlik anlayışı yatar. Bu, saltanatın, hanedanın, hilafetin egemenliği değildir; ulusal egemenlik anlayışıdır. Egemenliğin kaynağı, gökyüzünden yeryüzüne inmiş, ilahî olmaktan çıkmış, dünyevî olmuştur. Bunun içindir ki, Anadolu ve Trakya'da oluşan yeni devlet, ulusal devlettir; bir ırk devleti, bir kan, bir kafatası devleti değildir; bir din devleti, bir mezhep, bir tarikat devleti değildir; bir aşiret devleti değildir; yurttaşlık bilincine dayalı bir ulusal devlettir. 23 Nisan 1920'de açılan Türkiye Büyük Millet Meclisinin siyasal temeli budur. O nedenledir ki, Türkiye Büyük Millet Meclisi, İstanbul'daki Meclisi Mebusanın Ankara'ya taşınmışı değildir. O nedenledir ki, millî mücadele, Trablusgarp Savaşı, Sakarya Meydan Muharebesi de kanal harekâtı değildir. O nedenledir ki, Mustafa Kemal, tarihimizde zaman zaman örneğini gördüğümüz başarılı komutanlardan bir yenisi olmanın ötesinde, çağımızın önde gelen bir devlet kurucusu, seçkin bir devrimci, siyaset adamıdır. Bu gerçeği örtmek isteyenler, zaman zaman "millî mücadeleyi dinine bağlı olanlar yaptı" derler; elbette öyledir. Sadece millî mücadeleyi mi?.. Balkan Savaşını da dinine bağlı olanlar yaptı. İstanbul'u İngilizlere, İzmir'i Yunanlılara teslim edenler dinine bağlı değil miydi? İmparatorluğun -son ikiyüz yıl boyunca- sürekli yenilinen savaşlarında bu sonucu oluşturanlar dinine bağlı değil miydi?

Millî mücadelenin farkı şuradadır ki, başında, yeni bir siyaset anlayışıyla, ne zaman, ne yapıp, nasıl yapacağını bilen bir Mustafa Kemal vardı. (CHP ve DSP sıralarından alkışlar) Ulusal Kurtuluş Savaşımızı sıradan bir askerî harekât olmaktan çıkaran ve yeni bir siyasal rejimin temel taşı haline dönüştüren, 23 Nisanın bu siyasal ve felsefî özüdür.

23 Nisan 1920, millî iradeye dayalı egemenlik anlayışının ilk adımıdır. Millî irade, yurttaşların hukuk eşitliğini zorunlu kılar. Millî iradeyi bir kez benimseyince, milleti oluşturan vatandaşları dinine, mezhebine, eğitimine, servetine, ırkına, aşiretine, tarikatına göre ayıramazsınız. Bu, sizi, cumhuriyete götürür. Bu, sizi, kadın-erkek eşitliğine götürür. Bu, sizi, laikliğe götürür. Millî irade cumhuriyetin altyapısını hazırlamış ve onu kaçınılmaz kılmıştır. Cumhuriyet, laikliğin altyapısını hazırlamış ve onu kaçınılmaz kılmıştır. Millî irade, cumhuriyet ve laiklik de demokrasinin yolunu açmıştır. 23 Nisan 1920'de başlayan evrim, Türkiye'yi demokrasiye taşımıştır.

Bugün, demokrasiden yola çıkarak geriye dönüş çabalarına tanık oluyoruz. Demokratik hak ve özgürlükler adına laiklik tahrip edilmek isteniyor. Cumhuriyetin özü olan ulusal egemenliğin yerine dinsel egemenlik, millî iradenin yerine teokratik kurallar yerleştirilmek isteniyor. Bu gayret içinde olanlar, din ile siyasetin ayrılmasına şiddetle karşı çıkıyorlar.

Suudi Kralının cömert daveti ile Türkiye Cumhuriyeti Hükümetinin resmî olanaklarını birleştirerek bu yıl hacca giden Hükümet üyeleri ve milletvekilleri, ne yazık ki, evs ahiplerinin, din ve siyaset ayırımını benimseyen Anayasamıza ve ulusumuza yönelik suçlamalarına muhatap olmayı, bir 23 Nisan öncesi, içlerine sindirebilmişlerdir. (CHP sıralarından alkışlar, RP sıralarından gürültüler)

MEHMET EMİN AYDINBAŞ (İçel) – Kendi paramla gittim.

FATİH ATAY (Aydın) – Otur yerine, otur! Terbiyesiz!.. Dinleyeceksiniz! Sen dinleyeceksin!

NİHAT MATKAP (Hatay) – Siz milletvekili değil misiniz?

CUMHURİYET HALK PARTİSİ GENEL BAŞKANI VE MECLİS GRUBU BAŞKANI DENİZ BAYKAL (Devamla) – Din ve siyaset ayırımı... (CHP ve RP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, siz yerinizden müdahale etmeyin efendim; siz etmeyin de, biz edelim müdahale.

MUSTAFA KUL (Erzincan) – Onlar niye müdahale ediyorlar?

BAŞKAN – Efendim "kendi paramla gittim" diyor, cevap veriyor. Oturun... Müdahale etmeyin.

CUMHURİYET HALK PARTİSİ GENEL BAŞKANI VE MECLİS GRUBU BAŞKANI DENİZ BAYKAL (Devamla) – Hangi parayla gittiğini hepimiz çok iyi biliyoruz. (RP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Bırakın...

MEHMET EMİN AYDINBAŞ (İçel) – Sen ne karışıyorsun! Kendi paramla gittim.

FATİH ATAY (Aydın) – Niye gocunuyorsun o zaman?

BAŞKAN – Efendim, lütfen... Lütfen...

Siz de oturun sayın milletvekili.

Sayın Baykal, sürenize ilave ediyorum, merak etmeyin.

Sayın milletvekili, sizin adınıza bir şey söylenecekse, sayın grup başkanvekilleriniz söyler efendim. Usulümüz var.

EŞREF ERDEM (Ankara) – Grup başkanvekilleriyle ne alakası var!

BAŞKAN – Efendim, sayın milletvekilinin söylediğini ben burada mikrofondan ifade ettim. Lütfen... İstirham ediyorum...

NİHAT MATKAP (Hatay) – Efendim, tahammüle davet edin.

FATİH ATAY (Aydın) – Tahammül edemiyorlar.

BAŞKAN – Tahammül edecekler; herkes birbirine tahammül edecek.

Buyurun Sayın Baykal; sürenize ilave ettim.

FATİH ATAY (Aydın) – Sen dinleyeceksin... Oturup dinleyeceksin...

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, sakin olun, lütfen sakin olun.

Efendim, bir dakika daha bekleyebilir misiniz... Kesmiş oluyorum, kusura bakmayın.

Sayın milletvekilleri, bakınız; grup başkanvekilleri, bir husus olduğu zaman, Başkanlığa durumu bildiriyorlar, Başkanlık da değerlendiriyor, gereğini yapıyor. (RP ve CHP sıralarından gürültüler)

Lütfen sakin olun efendim. Hepimiz birbirimize tahammül edeceğiz. Demokraside başka çıkış yolu yok. Sizi yaralayan bir şey olursa, ben müdahil olurum.

Fatih Bey, sizden de rica ediyorum.

Buyurun Sayın Baykal.

CUMHURİYET HALK PARTİSİ GENEL BAŞKANI VE MECLİS GRUBU BAŞKANI DENİZ BAYKAL (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Din ve siyaset ayırımı, demokrasinin temelidir. Din ve siyasetin kuralları birbirinden farklıdır. Dinde iman ve teslimiyet esastır, siyasette ikna olma ve sorgulama; dinde gerçek tektir ve değişmez, siyasette gerçek çoktur ve değişir; dinde muhalefete yer yoktur, siyaset muhalefetsiz olmaz.

KAHRAMAN EMMİOĞLU (Gaziantep) – Bilgisizlik...

CUMHURİYET HALK PARTİSİ GENEL BAŞKANI VE MECLİS GRUBU BAŞKANI DENİZ BAYKAL (Devamla) – Demokrasinin olanakları kullanılarak, din siyasete açılabilir; ama, din ve siyaset ayırımını esas almayan hiçbir rejim demokratik olamaz.

Batı, yüzlerce yıl kardeş kanı akıtarak bu gerçeği öğrenmiştir. Biz, 23 Nisanda yöneldiğimiz rejim içerisinde, kimsenin burnunu kanatmadan bu gerçeği yaşıyoruz. (CHP sıralarından alkışlar)

Bir gecede yüzlerce insanın boğazının bizim ülkemizde de kesilmesini istemiyorsak, bunu korumalıyız. (CHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

Siyasetin referansı, demokrasi olmaktan çıkar, din olursa, bunun sonucu, önce oluk oluk kardeş kanı, sonra da koyu ve karanlık bir otoriter rejimdir. (CHP sıralarından alkışlar)

Türkiye'de İslamiyet ile laiklik ve demokrasi arasında eşsiz bir uyum vardır. Bu, Türkiye'nin altın üçgeni, altın sentezi, içbarışın ve kalkınmanın altın anahtarıdır. Bunu koruyup sürdürmeli, bozmak isteyenlere meydanı boş bırakmamalıyız.

Türkiye'nin hedefi, 77 yıl öncesine dönmek değildir; 77 yılın kazanımlarını daha ileri götürmektir. Çocuklarımızı ve geleceğimizi Ortadoğu-Arap kültürüne, otoriter bir anlayışa teslim edemeyiz. Ulusal benliğimizi, çağdaş bilim, kültür ve sanatla bütünleştirerek, demokratik değerler içerisinde geliştireceğiz.

Türkiye, aklın, sevginin, hoşgörünün egemen olduğu bir ülke olacaktır. Kadınların, erkeklerin, her inançtan, her kökenden insanların eşit, özgür olduğu; toprakları sulanan, madenleri işletilen, bereketi kardeşçe paylaşılan bir ülke... Dağlarında, sokaklarında şiddetin, ayrımcılığın, kapkaççılığın, köşe dönmeciliğin kol gezmediği; bilimin, teknolojinin, sanatın, kültürün, emeğin, üretimin çiçek açtığı bir ülke...

Bugün, çocuklarımızın bayramını kutlamadan önce, onlardan özür dilemeliyiz. Sadece, ilkokul çağında oldukları halde okutamadığımız bir milyona yakın çocuğumuzdan, yurt sevgisini, dürüstlüğü, Anayasamızın yurttaşlık bilincini öğretemediğimiz için değil; sadece, köprü altlarında, sur diplerinde tiner koklamaya terk ettiğimiz, sanayi çarşılarında, izbe atölyelerde boğaz tokluğuna çalışmaya, annelerine, yetim kardeşlerine bakmak zorunda bıraktığımız çocuklarımızdan değil, bütün çocuklarımızdan özür dilemeliyiz. (CHP, ANAP ve DSP sıralarından alkışlar)

RAMAZAN YENİDEDE (Denizli) – Eserlerinizle övünün!..

CUMHURİYET HALK PARTİSİ GENEL BAŞKANI VE MECLİS GRUBU BAŞKANI DENİZ BAYKAL (Devamla) – Hukuku, kanun otoritesini, mafyalara, çetelere teslim ettiğimiz için özür dilemeliyiz. (CHP ve DSP sıralarından alkışlar)

Susurluk fezlekelerini Başbakanlıkta aylarca örtbas ettiğimiz, yargıyı engellediğimiz için özür dilemeliyiz. (CHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar; DSP sıralarından alkışlar)

Önce yolsuzlukla suçlayıp, sonra iktidar hesaplarıyla akladığımız için özür dilemeliyiz. (CHP, ANAP ve DSP sıralarından alkışlar) Böylesi aklanmayı içimize sindirip sevinebildiğimiz için özür dilemeliyiz. (CHP sıralarından alkışlar)

Seçimlerden önce halka, belirli bir partiyle "koalisyon kurmayacağız" diye söz verip, seçimlerden hemen sonra o partiyle koalisyon pazarlığına oturduğumuz için özür dilemeliyiz, koalisyon kurduğumuz için özür dilemeliyiz. (CHP sıralarından alkışlar)

Metin Göktepe davasının görüşülmesini bir türlü sağlayamadığımız için özür dilemeliyiz. (CHP sıralarından alkışlar)

Manisa'da onüç ondört yaşındaki kız çocuklarına işkence yaptığımız için, doğmuş, doğacak bütün çocuklarımızdan özür dilemeliyiz. (CHP sıralarından alkışlar)

Ben, bütün bunlar adına, çocuklarımızdan özür diliyorum.

Bütün çocuklarımızın bayramını kutluyorum ve çocuklarımıza, dürüstlüğün, sevginin ve yiğitliğin kitaplarda kalmadığı bir Türkiye'nin sözünü veriyorum.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından ayakta alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Baykal.

TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Buyurun Temel Bey...

TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) – Sayın Genel Başkan konuşması esnasında... (CHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Bir dakika efendim... Bir dakika... Kimi dinleyeceğim...

RAMAZAN YENİDEDE (Denizli) – Sayın Baykal eserleriyle övünsünler...

BAŞKAN – Bir dakika efendim... Dinleyeceğim... Bir dakika...

TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) – Sayın Genel Başkan konuşması esnasında, hacca giden, yurtdışına çıkan bazı arkadaşlarımızın ve devlet erkânının, milletvekillerinin nasıl çıktığı konusunda birtakım ithamlarda bulundular. Ben de bunlardan biriyim; yurtdışına devlet olanağıyla çıkmadım. Onun için, bir iki cümleyle, bunu...

BAŞKAN – Zabıtlara geçti efendim. Ben de buradan ifade ettim zaten, kendi paralarıyla gitmişler diye...

Buyurun yerinize Sayın Karamollaoğlu...

TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) – Sayın Başkan, yalnız...

BAŞKAN – Efendim, buyurun siz... Tamam... Aldım ben müracaatınızı...

TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) – Sayın Başkan, müsaade ederseniz, bir konuyu daha dile getirmek istiyorum. Lütfen, müsaade edin...

BAŞKAN – Buyurun.

TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) – Efendim, biz, bugün, burada, 23 Nisan münasebetiyle, bu Büyük Millet Meclisinin kuruluşu münasebetiyle bir araya geldik. Bu görüşmelerde, daima, birlik, beraberlik, coşku havası dile getirildi; ancak, hiç anlayamadığım bir tarzda, Sayın Genel Başkanın ve bazı arkadaşların... Sayın Doğru Yol Partisi Genel Başkanı, Sayın ANAP Genel Başkanı da konuşmalar yaptılar. (CHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Efendim, bir dakika...

TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) – Bu Meclisin mehabetine yakışır tarzda konuşma yaptılar; ama, burada, havayı gerginleştirmek, hiç olmayan hadiseleri gündeme getirerek bu Meclisi töhmet altında bulundurmak ve kardeşlik duygusunu zedelemek Sayın Genel Başkanlara yakışmıyor.

BAŞKAN – Efendim, ne istiyorsunuz; onu söyleyin.

TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) – Bunu tekzip ediyorum.

BAŞKAN – Tamam, oturun. Ben onu söyledim efendim. Oturun.

TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) –  ... ve söylediklerini aynen iade ediyorum. (CHP sıralarından "otur" sesleri)

BAŞKAN – Efendim, bir dakika...

DEVLET BAKANI NEVZAT ERCAN (Sakarya) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Sayın Bakan, nedir efendim?

DEVLET BAKANI NEVZAT ERCAN (Sakarya) – Sayın Başkanım, Sayın Baykal gerçekdışı bir beyanda bulundu. Ben, Diyanetten sorumlu bir Devlet Bakanı olarak bu konuyu düzeltmek ihtiyacını hissediyorum.

BAŞKAN – Konu nedir efendim?

DEVLET BAKANI NEVZAT ERCAN (Sakarya) – Konu hacla ilgili. Suudi Arabistan Kralının, bu hac dönemine ilişkin, bu Parlamentodan birkısım milletvekillerine ilişkin vaki davetini ilgili Bakan olarak almış olmamıza rağmen, ben, Kralın davetine icabet etmedim, arkadaşlarıma da önerdim ve arkadaşlarımızla birlikte, gidiş-geliş uçak bileti, konaklama ve sair giderler dahil olmak üzere, hac için gerekli ödemeleri her bir milletvekili arkadaşımız yatırarak...

DENİZ BAYKAL (Antalya) – Vatandaşlara göre ne kadar?!

DEVLET BAKANI NEVZAT ERCAN (Sakarya) – ... hac ibadetini yerine getirmek üzere Suudî Arabistan'a gitmişlerdir.

BAŞKAN – Teşekkür ederim efendim.

DEVLET BAKANI NEVZAT ERCAN (Sakarya) – Bir hususu düzeltmek istiyorum. (Gürültüler)

BAŞKAN – Efendim, bir dakika... Sayın milletvekilleri, hep beraber mi konuşacağız yine! Güya 23 Nisan Bayramının kutlama törenini yapıyoruz!.. Çok istirham ediyorum...

İSMET ATALAY (Ardahan) – Vatandaşın hakkını yiyip hacca gidenlerden hesap sorun Başkanım.

BAŞKAN – Hesabı veriyor. Bir dakika müsaade edin...

Sayın Bakan, son cümlenizi alayım.

DEVLET BAKANI NEVZAT ERCAN (Sakarya) – Çok önemli bir konu, bir hususu daha hatırlatmak istiyorum: Hac olayı, bu döneme mahsus bir olay değildir. Hac olayı, asırlardan beri, asrı saadet döneminden beri hemen herkesin, sağlığı yerinde olan, malî durumu yerinde olan ve buna inanan...

BAŞKAN – Sayın Baykal bu hususa değinmedi.

DEVLET BAKANI NEVZAT ERCAN (Sakarya) – Bir saniye efendim.

BAŞKAN – Sayın Bakan, bir dakika... Bir dakika efendim... (RP sıralarından alkışlar) Alkışı kesin de bir anlaşalım Sayın Bakanla...

Sayın Bakan, size bunun için söz vermedim.

DEVLET BAKANI NEVZAT ERCAN (Sakarya) – Ama, bu döneme mahsus bir olay...

BAŞKAN – Sayın Ercan, bunun için size söz vermedim. Bakın, siz, herkesin kendi olanaklarıyla hacca gittiğini Meclis zabıtlarına geçirdiniz; size bunun için söz verdim.

Buyurun efendim yerinize.

Teşekkür ederim.

DEVLET BAKANI NEVZAT ERCAN (Sakarya) – Bir hususu daha...

BAŞKAN – Hayır efendim; başka husus yok Sayın Ercan...

DEVLET BAKANI NEVZAT ERCAN (Sakarya) – Din ve vicdan özgürlüğü, ibadet özgürlüğü...

BAŞKAN – Efendim, birazcık Başkanlığa müsaade buyurun.

HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Sayın Türk, buyurun. (RP sıralarından gürültüler)

Bir dakika müsaade eder misiniz...

Sayın milletvekilleri, bir arkadaşımızın yerinden müracaatı var, İçtüzüğün en tabiî bir kuralını kullanıyor; ben bir duyayım.

Evet Sayın Türk...

HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) – Sayın Başkan, ben de hacca giden milletvekillerinden biriyim ve bunun bedelini de ödemiş bulunuyorum.

BAŞKAN – Zapta geçti efendim.

HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) – Konunun bir başka yönü var; Sayın Baykal dediler ki: "Bu milletvekilleri, orada Suudî Arabistan'ın laiklik karşıtı suçlamalarına muhatap oldular." (RP sıralarından "mikrofondan konuşsun" sesi)

BAŞKAN – O sizin takdiriniz değil, o benim takdirim!..

(RP sıralarından "sana yetkiyi biz verdik" sesi)

BAŞKAN – O yetkiyi bana millet verdi, sen vermedin!.. O yetkiyi ben Yüce Meclisten aldım!.. (RP sıralarından gürültüler)

Oturun oturduğunuz yerde!.. (RP sıralarından gürültüler)

HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) – Suudî Arabistan'a girişimizde, bütün hacılar gibi, bize de hac ile ilgili bir broşür dağıtıldı; ancak, bu broşürde, gerçekten, laiklik karşıtı açıklamalar vardı; bunu ortaya çıkaran ve kamuoyuna duyuran benim. Düzenlediğim iki basın toplantısıyla konuyu ortaya koydum ve bunun takipçisi olacağımı söyledim. O nedenle, bizim, âdeta, orada, bu suçlamalara pasif olarak muhatap olduğumuzu ve bunu kabullendiğimizi ima eder tarzda konuşulması doğru değildir.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Türk.

DENİZ BAYKAL (Antalya) – Sayın Başkan...

Sayın Baykal bir dakikanızı rica edeceğim efendim...

Sayın Hikmet Sami Türk, kendisinin de bu konuşmadan etkilendiğini ifade ederek, kendi olanaklarıyla bu vazifeyi yaptığını söylediler. (DYP sıralarından "herkes kendisi yaptı" sesi)

Buyurun siz konuşun efendim! Ben sustum, siz konuşun!

OĞUZHAN ASİLTÜRK (Malatya) – Sayın Başkan, sinirlenmeyin. Tamam...

BAŞKAN – Sayın Asiltürk, görüyorsunuz baştan beri, en sakin halimle şu Meclisi götürmeye gayret ediyorum; ama, birazcık da yardım bekliyorum. En tabiî hakkım.

Teşekkür ederim.

İkinci olarak, orada dağıtılan bir broşürle ilgili ilk uyarıyı kendilerinin yaptığını ve basına açıklamayı da kendilerinin yaptığını söylediler. Bunların hepsi zabıtlara geçti.

Ayrıca, Başkanlığımıza intikal eden bu konuyla ilgili birtakım soru önergeleri de var. Sayın Nevzat Ercan Beyefendi, onların cevaplarını da yeri geldiğinde verecektir efendim.

Çok teşekkür ederim.

Sayın Baykal, bir maruzatınız mı var efendim...

DENİZ BAYKAL (Antalya) – Evet efendim.

Burada yapılan açıklamaların ışığında iki noktaya dikkati çekmek istiyorum. Konuşmamda bu konuyla ilgili olarak iki nokta üzerinde durdum: Bir, yapılan hac ziyareti hiçbir ödeme yapılmadan gerçekleştirildi demedim; daha dikkatli ifadeler kullandım. O dikkatli ifadeleri kullanmış olmamın verdiği hakla şimdi sormak istiyorum.

BAŞKAN – Efendim, siz, bana sorun. Lütfen...

DENİZ BAYKAL (Antalya) – Peki, size soruyorum.

Hacca giden bakanlar ve milletvekilleri, hacca giden sade bir yurttaşın ödediklerinin tümünü ödemişler midir? Birinci temel nokta bu. (RP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Bir dakika efendim... Bir dakika...

Efendim, lütfen, bu soruları bir başka seansa...

DENİZ BAYKAL (Antalya) – Zapta geçirmiş olmak için...

BAŞKAN – Zapta geçti efendim. Sayın Bakan da buna cevap verdiler. Tekrar hassasiyetinizi rica edeceğim.

Çok teşekkür ederim.

Efendim, soru soruldu; Sayın Nevzat Ercan, normal vatandaşlar gibi hareket edildiği konusunda bilgi verdi.

DEVLET BAKANI NEVZAT ERCAN (Sakarya) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Kimseye söz vermiyorum efendim bu konuda.

Söz sırası, Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı Sayın Muhsin Yazıcıoğlu'nun.

Buyurun Sayın Yazıcıoğlu. (BBP ve RP sıralarından alkışlar)

BÜYÜK BİRLİK PARTİSİ GENEL BAŞKANI MUHSİN YAZICIOĞLU (Sıvas) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kutlamakta olduğumuz 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı dolayısıyla, Yüce Meclisimizi kuran aziz büyüklerimizi minnetle ve şükranla anıyorum. Bu vesileyle, değerli Meclisimizin üyelerine saygılar sunuyorum.

Kuvayı Milliye ruhuyla, istiklal şuuruyla, tam bağımsızlık kararlılığıyla hareket eden değerli büyüklerimiz, işte bu Meclisi kurmuşlardır; bize, 77 yıl öncesinden, kuru bir meclis binası değil, millet iradesinin üstünlüğünü teslim eden bir anlayış miras bırakmışlardır. Bugün, herhangi bir sınıfın veya meslek grubunun imtiyazını kutlamıyoruz; tam aksine, topyekûn bir milletin, Meclis vasıtasıyla kullandığı hâkimiyet bayramını kutluyoruz. Bu Meclisi kuranlar, işte, bu kürsünün arkasında "egemenlik kayıtsız şartsız milletindir" ibaresini mahyalaştırmışlardır. Bu Meclisten çıkarılacak mesaj; hiçbir kişi veya kurumun, kendisini, Meclisin üstünde göremeyeceği, Meclise rağmen, kendisini, kurtarıcı sayamayacağıdır. (RP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

Tabiî ki, çoğunluğun istediği her şeyi yaptığı, örttüğü, Meclisi kendi hukukdışı ve ahlakdışı davranışlarına alet ettiği rejimin adı da demokrasi değildir. (DSP sıralarından "Bravo" sesleri ve alkışlar)

Hukuk devleti, bizzat, o hukuku koyanların dahi, koyduğu hukuka uyduğu devletin adıdır. Cumhuriyet ve demokrasilerde, vesayet müessesesi de, vasi de yoktur, olamaz.

Dileriz, kutlamakta olduğumuz bayram, gerçek anlamına layık bir şekilde algılanır, sembolik bir kutlamadan öteye geçer.

Bu devleti, yangından kıymetli bir eşya kurtarır gibi, Anadolu ve Trakya toprakları üzerinde, Kuvayı Milliye şuuruyla ecdadımız kurmuştur. Zor ve meşakkatli bir yoldan, yokluk ve yoksulluklar içinden, azimle, kararlılıkla bu cumhuriyeti yaşatmaktayız.

20 nci Asır son bulmadan, ülkemizin ufku yeniden parlamıştır. 21 inci Asrın Türk asrı olacağı fikrinden, bugün heyacan duyuyoruz. Artık, Adriyatik'ten Çin Seddi'ne büyük Türkiye veya Türk dünyası sözleri geride kalmıştır. Artık, Batı Avrupa'daki Müslüman Türk varlığı da dikkate alındığında, bir okyanustan bir okyanusa Türk dünyasından bahsedecek durumdayız. Bugün, bu büyük ideale layık adımlar atabiliyor muyuz? Bugün, bunu tartışmak lazım gelirse, ne yazık ki, bugün, küçük başlar, bu büyük ideali, bu büyük gövdeyi taşıyamamaktadırlar.

Efendim, Türkiye, mevcut şartlar içerisinde konjonktürü değerledirdiğinde, yeraltı-yerüstü servetiyle, nüfus potansiyeliyle, beyin gücüyle, açılmış olan Türk ufkuyla ve coğrafyasında meydana gelen değişimle, globalleşen, küreselleşen dünyada, kendi millî ve yerli değerlerini koruyarak, millî değerlerini evrensel değerlerle barıştırmak suretiyle yeni bir medeniyet inşa edebilecek güce ve konuma sahiptir. Onun için, karamsarlığa gerek yoktur; basit meseleleri rejim problemleri haline getirerek, rejim problemleri varmış gibi göstererek, Türkiye'yi karanlığa, kavgaya, gerilime götürmenin anlamı yoktur. (RP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

Ne yazık ki, ülkenin önündeki bu büyük meselelere ait projeler üretmek yerine, Türkiye'yi yeni ufuklara taşıyacak ve değişen dünyada öncü bir ülke haline getirebilecek projeleri tartışmak yerine, kurban derisini, hac yolculuğunu, cami yapımını ya da başörtüsünü veya en temel, küçük, insan hakları meselesini tartışmakla vakit geçirmekteyiz. (RP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

Bugün, artık, Türkiye bunları aşmak konumundadır. Demokratik hukuk devleti kuralları içerisinde gayet rahatlıkla çözeceğimiz meseleleri, rejim problemi haline getirmeyelim. Bu kutuplaşmalar, zamana ve mekâna göre değişmekte ve ne yazık ki, Türkiye destabilize edilmek için ve ülkenin etrafındaki kıskaçlar dolayısıyla bulunmuş olduğu zor konumdan istifade ederek, içeride birtakım problemler yaratmak suretiyle, ülkemize dışarıdan bazı empozeler yapmak isteyenler, içeride kutuplaşmalar oluşturmaktadır. Bu kutuplaşmaların adı ve anlamı, zaman zaman değişebilir; bir dönem, sağ-sol kavgasıydı bunun adı; sonra, Kürt-Türk ayırımı oldu; Alevî-Sünnî ayırımı oldu; şimdi ise, bugün, laik olanlar ve olmayanlar ayırımına getirilmiştir ve bugün, Türkiye'de, laiklik, ne yazık ki, din düşmanlığı şekline doğru götürülmektedir ve ülkemizde, laik olanlar, bu ülkenin aslî evlatları ve dinî hassasiyeti olanlar, ikinci sınıf insanlar gibi takdim edilmektedir. (RP sıralarından alkışlar) Bu itibarla, karanlıklar ve aydınlıklar dünyası kurulmaktadır. Bazıları, kendisi gibi düşünmeyenleri karanlıkların dünyasının insanları, kendilerini ise aydınlık dünyanın insanları olarak takdim etmektedir; tekdüze insan unsuru oluşturmak istemektedirler.

Demokratik hukuk devletinde, fikir, vicdan ve inanç hürriyeti olmalıdır. Fikrin hür olmadığı, vicdanın, teşebbüsün hür olmadığı bir ülkede, demokrasiden bahsedilemez.

AHMET GÜRYÜZ KETENCİ (İstanbul) – İşte o, laiklikle olur; başka bir şeyle olmaz!

BÜYÜK BİRLİK PARTİSİ GENEL BAŞKANI MUHSİN YAZICIOĞLU (Devamla) – Evet...

Şimdi, laiklik, eğer -ki, öyle inanıyorum- din ve vicdan hürriyetinin kâmil manada işletilmesi, mezheplerin, inançların üzerinde, devletin tarafsız olması, herhangi bir mezhebin veya inancın bir başkasına baskı uygulaması halinde, devletin devreye girerek, bu baskıyı kaldırmaktan başka, inanç ve mezheplerle ilgili taraf olmaması ise, Türkiye'de buna itiraz eden kimse olamaz; biz de değiliz. (BBP ve RP sıralarından alkışlar)

MEHMET BÜYÜKYILMAZ (Adana) – İşte var...

BÜYÜK BİRLİK PARTİSİ GENEL BAŞKANI MUHSİN YAZICIOĞLU (Devamla) – Ancak, laiklik, ne yazık ki, inanan halk çoğunluğunu iktidardan uzak tutmak için bir baskı aracı şeklinde kullanılıyorsa, o zaman itiraz ederiz. (BBP ve RP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Bu noktada, millî ve yerli İslamî değerleriyle yaşamak isteyenler elbette suçlu sayılamazlar; demokrasi içerisinde, bu ülkenin bütün imkânlarında ve kaynaklarında -başkaları gibi- hak sahibi olurlar; bu Meclisin kuruluşuna, bunun aksi bir durum aykırıdır.

Bu devlete bir kimlik aranıyorsa, İstiklal Marşı yeniden, defalarca okunmalıdır; Anayasadan daha fazla mutabakat İstiklal Marşımızda vardır. Bugünkü Anayasamız tartışılıyor; ama, İstiklal Marşımız tartışılmıyor. (BBP ve RP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

Halen, ihtilal ürünü Anayasayla idare ediliyoruz ve ihtilal ürünü olan bugünkü Anayasa -sağcısından solcusuna, her eğilimine kadar- bugün, Türkiye'de antidemokratik kabul edilmekte ve tartışılmaktadır; ama, halen 15 inci maddesini bile, ne yazık ki, bu Meclis değiştirememiştir. (RP sıralarından alkışlar) Ama, İstiklal Marşımız, bu Meclis tarafından ayakta ve mutabakatla alkışlanmıştır. Öyleyse, İstiklal Marşımızda mündemiç fikir ve ruhun etrafında toparlanmalıyız.

Üniter devlet yapımızla vatan ve milletin bölünmezliğiyle birlikte çalışarak, kalkınarak, ülkemizi muasır medeniyet seviyesine çıkararak Türkiye'yi öncü bir ülke haline getireceğiz. Bunun yolu, biraz evvel burada tartışmış olduğumuz usul ve üslup değildir.

Sağcı veya solcu, laikliği kendince şöyle tarif eden veya böyle tarif eden; ama, bu ülkenin, bu devletin kuruluş felsefesine bağlı kalarak, ülkenin bölünmez bütünlüğüne titizlik göstererek, üniter devlet yapısıyla birlikte kader birliği yaparak bu ülkede yaşamak istiyorsak, bir mutabakat zemini bulmak zorundayız. Sunî, basit meseleleri gündemden çıkarmalıyız. Ordu ile milleti karşı karşıya getirecek, devlet-millet gerilimi meydana getirecek yollara başvurmamalıyız. 

Demokrasi millet iradesidir. Öyleyse, bu Parlamentoyu korumak, bu Parlamentoyu yaşatmak ve millet iradesini kararlılıkla yürütmek hepimizin görevidir.

Bugün ne yazık ki, Millî Güvenlik Kurulu anayasal bir kurumdur; ama, Meclisin üstüne çıkarılmıştır... Yanlış deyiniz!...(BBP ve RP sıralarından alkışlar)  Millî Güvenlik Kurulu kararlarının altında bu Hükümetin imzası vardır. Dolayısıyla, Millî Güvenlik Kurulu kararları, askerlerin bir kararı değil, Hükümetle beraber askerlerin kararıdır ve bu karar, bütün medya kuruluşlarımız tarafından tartışılmıştır, köşe yazarlarımız tarafından tartışılmıştır, herkes tartışmıştır; ama, bu Meclis tartışamamıştır. (BBP ve RP sıralarından alkışlar) Bunu da burada -mademki egemenliğin kayıtsız şartsız milletin olduğunu ifade eden bir Mecliste konuşuyoruz- konuşmak durumundayız. Bugün bir demokrasi sınavıyla karşı karşıyadır bu Meclisimiz. Onun için, Meclis siyasî meseleleri tartışsın, Hükümeti eleştirelim... Benim bu Hükümetle ilgili eleştirilerim vardır ve güven oylamasında, güven almalarında payı olan birisi olarak ifade ediyorum, bugün ne yazık ki, bu şans iyi kullanılamamıştır, demokrasiye katkı sağlayacak tarzda, ülkede bütünlüğün, millî birliğin ve beraberliğin sağlanması istikametinde bu şans iyi kullanılamamıştır; açıkça ifade ediyorum. Bununla ilgili eleştirilerim, demokrasiye ve Meclise karşı dayatmalara karşı çıkmamı engellemez. (BBP ve RP sıralarından alkışlar) Onun için, Hükümetle mücadelemiz ayrı bir konu; ama, demokrasi mücadelemiz başka bir konudur. Onun için de, biraz evvel, 77 yıldır yeterli bir demokratik kültür veya gelenek oluşturamadığımızın üzücü örneklerini yaşadık. Burada üzüntümü bir milletvekili olarak millet adına ifade etmeye mecburum. Bu Meclisi izleyen çocuklarımıza, millî egemenliğin, hoşgörünün, demokrasinin örneğini sergilememiz gerekirken, acaba neyi sergilemiş olduk?! Tartışma geleneğimiz yoksa, tartışma geleneğimizin içerisinde elbette kışkırtıcılık olmadan, elbette birtakım zinde güçleri gereksiz yere kışkırtmadan; ama, fikirlere tahammül ederek burada meselelerimizi görüşmek zorundayız. Zannediyorum ki, burada çocuklarımız yoktur; ama, televizyon başlarında ağabeylerini, büyüklerini çok da örnek almak ihtiyacı içerisinde olmayacaklardır.

Ben, sözlerimi tamamlarken, geleceğimizin teminatı olan çocuklarımızın, bizim kavgamızdan değil, hoşgörüsüzlüğümüzden değil, husumetlerimizden, kinlerimizden, nefretlerimizden değil; bu ülkenin, toprağının kültüründen, bu ülke topraklarının oluşturduğu fikrin ve değerlerin hoşgörüsünden, sevgisinden, sevdasından yararlanarak; ruhen diri, ahlaken diri, bedenen diri ve çağın, geleceğin ilmini ve teknolojosini kavrayacak şekilde yetişmelerini tavsiye ediyorum; sözlerimi, bir şeyi söyleyerek  tamamlamak istiyorum.

Bazı endişeler olabilir; ama, Türk Milleti, bu topraklarda, Selçuklu medeniyetini kurmuş, Osmanlı medeniyetini kurmuş, şimdi de yangından bir eşya parçası gibi kurtardığı bu toprak üzerinde Türkiye Cumhuriyeti Devletini kurmuştur. Eğer, bu devlet, değişen dünyada şartları değerlendirerek, yeni bir medeniyetin öncüsü olacaksa, doğudan, batıdan veya bir başka yerden ideoloji ithal etme ihtiyacı duymayacaktır. Bu toprakların kültüründen, yani ne Amerika'dan, ne Batı'dan, ne doğumuzda İran'dan, ne Suud'tan, ne başka bir yerden... Bizim kendi İslamî anlayışımız, değerlerimiz içerisinde, Türk Milleti, bu toprağın kültüründen yeni bir medeniyet çıkaracaktır. Bu potansiyel vardır, o yeni medeniyeti şimdiden millet iradesiyle kuracağımıza inanıyor, hepinize saygılar, sevgiler sunuyorum. Çocuklarımızın bayramının kutlu olmasını diliyorum, şehitlerimize rahmet diliyorum, gazilerimize minnetimi, şükranlarımı ifade ediyorum.

Saygılar sunuyorum Sayın Başkan. (BBP ve RP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yazıcıoğlu.

Sayın Yazıcıoğlu, konuşmanıza teşekkür ederim; ama, bir cümlenizin, zabıtlarda, yanlış bir anlamaya meydan verilmemesi bakımından, maksadı aşan bir ifade olarak nitelendirilmesinin doğru olacağına inanıyorum. Demokrasi kültüründen bahsettiniz, demokratik geleneklerden bahsettiniz, bu Mecliste her şeyin tartışılabilmesini, her şeyin konuşulabilmesini ifade ettiniz; tamamen size katıldığımı söylerken, bir cümleniz var "Millî Güvenlik Kurulu, Meclisin üstünde bir duruma getirildi" dediniz. O Millî Güvenlik Kurulu, bu Meclisin üyelerinin de içerisinde bulunduğu bir kuruldur, bu Meclisin hiçbir üyesi o Kurulu, anayasal kuruluşu Meclisin üstünde göstermez, göstermeye zaten hakkı yoktur, böyle bir düşüncesi de yoktur. Herhalde siz bir yanlış anlamanın altını işaret etmek için bu cümleyi söylediniz; ama, bu cümle maksadı aşan bir ifadedir; Meclisin Başkanı olarak tekrar altını çizerek söylüyorum ki, anayasal kuruluşlar dahil hiçbir kuruluş Yüce Meclisin üzerinde değildir, Yüce Meclisten daha büyük bir kuruluş yoktur. (Alkışlar)

Anlaştık mı efendim?..

Teşekkür ederim.

Konuşma sırası, Demokrat Türkiye Partisi Genel Başkan Yardımcısı Sayın İsmet Sezgin'in.

Buyurun Sayın Sezgin. (DTP sıralarından alkışlar)

DEMOKRAT TÜRKİYE PARTİSİ GENEL BAŞKAN YARDIMCISI İSMET SEZGİN (Aydın) – Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri aziz arkadaşlarım; hepinizi Demokrat Türkiye Partisi adına saygıyla selamlıyorum ve bizleri televizyonları ve radyoları başında dinleyen aziz milletimizin de hem bayramlarını kutluyor hem de saygılarımı tekrarlıyorum.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; ulusal tarihimizin çok önemli bir aşamasını, 77 nci yılını geride bıraktık. Bugün, bu Yüce Çatının ilk temelini anıyoruz. Çağdaş millet anlayışına, mensuplarını vatandaşlığa yücelten millete, demokrasiye ve hukuk devletine doğru atılan ilk adımı kutluyoruz. 23 Nisan 1920'yi, aynı zamanda, işgalci düşmana ve onun iştirakçilerine karşı verilen mücadelede güç birikimini harekete geçiren, onu örgütleyen atılım olarak yaşıyoruz. Bu hamlenin, o muhteşem mücadelenin bugüne uzanan ve mutlaka yarınlarımızı da belirleyecek bu sürecin önderi Atatürk, Büyük Millet Meclisini, Türk Milletinin asırlar süren arayışlarının özü ve onun bizzat kendisini idare etmek şuurunun canlı bir timsali olarak tanımlamıştır. O özün gerçekleşmesini, o şuurun canlanmasını sağlayan Atatürk'e, ilk Meclisi onunla kuran arkadaşlarına, çağdaş millet anlayışını, özgürlük, eşitlik ilkelerini milletin en talihsiz anlarında işleyip yaşatanlara ve tabiî ki, istiklal mücadelesinin kahramanlarına ve şehitlerine borçluyuz; hepsini rahmetle anıyor, aziz hatıraları önünde minnet ve şükranla eğiliyoruz.

BAŞKAN – Efendim, sükûneti muhafaza edelim... Lütfen...

Buyurun.

DEMOKRAT TÜRKİYE PARTİSİ GENEL BAŞKAN YARDIMCISI İSMET SEZGİN (Devamla) – Atatürk'ün, üç yıl boyunca, cumhuriyetin ilanına değin Başkanlığını yaptığı Büyük Millet Meclisi, hem İstiklal Savaşını hem de ulusun siyasal ve diplomatik mücadelesini yöneten, millî egemenlik ilkesini yerleştiren, misakımillî sınırları içerisinde yaşayanları vatandaş yapan, çağdaşlığın siyasî ve hukukî değerlerini onların hizmetine getiren ve ilelebet var olacak Türkiye Cumhuriyeti Devletini kuran yaratıcı güç olmuştur. Burada, hepimiz, bu cumhuriyetin evlatları olmakla gurur duyuyoruz.

Sevgili arkadaşlarım, bu vatan üzerinde 1920'den bu yana, bu milletin bütünlüğüne yaraşır başarılar elde edilmiştir. Büyük Millet Meclisinin kurduğu cumhuriyetin bilançosu, gerçekten, çok olumludur. Birtakım yapısal sorunlarımızı çözemediğimiz de gerçektir. Zaman zaman buhran noktasına varan meselelerimizi aşabiliriz; çünkü, Türkiye, kendisi için doğru olan yönü seçmiştir; bunu, 77 yıl önce yakaladığı o özbilinçle gerçekleştirmiştir. İstikametini seçerken de, yeni bir kahramanlık, cesaret ve dirayet göstermiştir; Anadolu'nun yüzyılların ürünü bilgeliği ve hikmetiyle yapabilmiştir bu tercihini. Kurtuluş Savaşını verenler, dişe diş, göze göz mücadele ettikleri Batılı güçler çağdaşlığın değerlerini benimsiyorlar diye, o değerlere düşman olmamışlar, tam tersine, milletin hak ettiği, kurdukları cumhuriyetin büyüklük hedefinin gerektirdiği o değerleri, o kuralları, o örgütlenmeyi, Türkiye'de kurumsallaştırmayı seçmişlerdir.

Bu tercihle ve istikamet için verilen mücadeleyle kazandığımız çağdaşlık, demokrasi, laiklik, hukukun üstünlüğü, çoğulcu parlamenter sistem, hür basın, bağımsız yargı, yürütmenin denetimi, kadının toplum içerisindeki ve kamu hayatındaki eşit statüsü gibi ilke ve değerler, bugün bile, hâlâ, dünyanın her ülkesinin insanlarına maalesef nasip olamamıştır. Bu iktisapları ve değerleri sayesinde, cumhuriyet Türkiyesi, ekonomik, sosyal ve kültürel alanlarda bölgemizin en güçlü ve gelişmiş devletini yeniden yaratmıştır. Hiç değilse, bunun adına, demokratik cumhuriyetin kazanımlarının bağımlılığımızı, laiklik ve demokrasi içerisinde, çağdaş uygarlık hedefine ulaşma kararlılığını en üst düzeyde tutmalıyız. Halkımızın çok geniş kesimleri de, zaten bu hissiyat ve fikriyatı benimsemiştir. Bu anlayışı, tarihsel gelenekleriyle birleştirerek, toplumsal yaşam modeli haline getirmiştir. Esasen demokrasi ve laiklik, birbirinden ayrı düşünülemeyecek iki mefhumdur. Bu birliktelik, egemenliğin kayıtsız şartsız millete ait olması ve devletin, milleti oluşturan eşit vatandaşlar topluluğunun her bir ferdine eşit mesafede yer almasıdır. Demokrasinin temeli budur, çıkış noktası budur, anlamı budur.

Her demokratik ülke, demokrasisini muhafaza etmek istiyorsa, laik düzeni de, kendi geleneğine göre korur. Türk Milleti, seçimini demokrasi, laiklik, insan hakları ve barıştan yana yapmıştır. Cumhuriyet, bu ortak iradenin muhteşem bir eseridir. Demokratik cumhuriyetin meşruiyeti, ortak tarih, kader ve amaç birliğiyle vatandaşlık kimliği ilkelerine dayanır. Milletimiz, sevinçte, kederde ve tasada bu ortak anlayışına sahip çıkmıştır.

Bazıları, bugüne kadar denenmemiş hayallerin, demokrasi ve laiklik yerine uygulanmasını, zaman zaman önerebilmektedir. Bütün insanlarımızı daha mutlu edeceğini iddia etmektedirler. İnsanlık tarihinin birikimleriyle tutuşulan iddialar kaybedilmeye mahkûmdur.

Farklılıklarımızı tahrik etmeyelim. Bunlar, bizi, gerginlik ve kutuplaşma noktalarına götürmemelidir. Tuttuğumuz safları, kendi kendimize hayranlık, kendi kendimize tapma noktasına getirmeyelim. Demokrasi, farklılıklarımızı hukuk düzeni içerisinde koruyan ve bu farklılıkların zenginlik kaynağı olmasını sağlayan yegâne zemindir.

Sayın Başkanım, değerli arkadaşlarım; bilginin en stratejik meta haline geldiği ve ekonomide küreselleşmenin tartışılmaz bir gerçeklik kazandığı günümüzde, çağdaş devlet, bir yandan, kuvvetler ayrılığı ilkesini, hukukun üstünlüğü ve demokrasi zemininde hayata geçirirken, diğer bir deyişle, iktidarı sınırlarken, diğer yandan da, yönetimin daha etkili olmasını sağlamak zorundadır. İşte, bu amaca varmak ve demokrasimizin bugünkü işleyişinde karşılaşılan sorunları aşmak için, Türkiye'nin yönetiminde, bir ciddi ıslahat atılımı gerekmektedir. Bunun için, öncelikle, siyasî partiler olarak bizler, düzenimizdeki aksaklıkları aşmaya gayret etmeliyiz.

Demokrasimiz tıkanmamıştır; ama, bugünkü haliyle, siyasî partiler düzeninde önemli tıkanıklıklar vardır. Bunu aşmanın ve kuvvetler ayrılığı ilkesine, daha saygılı bir demokrasiye varmanın yolu, cumhurbaşkanının, halk tarafından seçilmesi ve bu çerçevede, belirli yetkilerle donatılmasını sağlamaktır. Yasama erkini de, gerçek bir güç anlamı haline getirmeliyiz, Parlamentomuzun konumunu güçlendirmeliyiz. Daha bağımsız ve güçlü bir yasama, daha bağımsız ve güçlü bir yargıyı sağlayacaktır. Bu bağlamda, Millet Meclisinin yanı sıra, ikinci bir meclisin oluşturulması ihtiyacı üzerinde ciddiyetle durmamızın yerinde olacağını sanıyoruz. Yasama erkinin gerçek bir güç mevkiine yükseltilebilmesi için, yasamanın yürütmeye göre daha bağımsız kılınması -birçok demokraside olduğu gibi- bakanlık göreviyle parlamenterlik görevinin ayrı tutulması gerektiği inancındayız.

Önümüzdeki sorunları aşmak ve biraz önce belirttiğim, Türkiye'nin ufkunu açmak, bizlerin sorumluluğundadır. Bu hedeflere varmak için, Türkiye, yürütmeden yasamaya, yasamadan yargıya, kurumsal alanın birçok noktasına uzanan bir dizi reforma ihtiyaç duymaktadır. Bunların üzerine, akıl, azim, coşku, hikmet ve cesaretle gitmeliyiz, cesaretle eğilmeliyiz. Bu yüce kurumun tarihsel manada en anlamlı gününün, Türkiye'nin büyüklüğüne yaraşır bu projenin kendi aramızda görüşülmesi için başlangıç teşkil etmesini temenni ediyorum.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; hepimiz, her gün dile getiriyoruz, çağımız bilgi çağıdır. Milletlerin gücü ve zenginlikleri ile eğitim düzeyleri arasındaki ilişki, artık, her zamankinden çok daha fazla önem kazanmıştır. Eğitim konusu, işte bu bağlamda, tüm dünyada, yeni bir heyecanla ele alınmaktadır.

Sayın Başkanım, sevgili arkadaşlarım; çokuluslu bir imparatorluğun tasfiyesi neticesinde kurulmuş olan Türkiye Cumhuriyeti, kısa zamanda, bölgesinde ve dünyada ağırlıklı bir güç haline gelmiştir. Bunu, aynı zamanda, yerini, demokrasi coğrafyası içerisinde seçmiş ve tespit etmiş olmasına borçludur.

Bugün ülke yönetiminde yapılan büyük yanlışlar, bizleri karamsarlığa düşürmemelidir. Her dönemde, gaflet ve dalalet içerisinde olanlar görülebilir; ama, büyük milletimiz ve onun yegâne temsilcisi bu Yüce Meclis, bunları bertaraf edecek, cumhuriyet döneminin başarılarını demokrasi içerisinde artırarak geliştirecek, vatandaşlarımızı daha zengin ve daha özgür kılacak güçtedir.

Demokrat Türkiye Partisi, bu kayıtsız şartsız coşku ve azim içerisinde, Türkiye'nin, Atatürkümüzün koyduğu çağdaş uygarlık düzeyine erişme hedefi doğrultusunda, insanlığın ortak uygarlığına katkıda bulunarak, uluslararası toplumun içerisindeki saygın yerini daha da güçlendireceğine inanmaktadır.

Sayın Başkanım, Yüce Meclisimizin değerli üyeleri, muhterem arkadaşlarım; bu vesileyle, sevgili yavrularımızın bayramlarını, bütün yaşamlarını bayram sevinci içerisinde geçirmeleri dileklerimizle kutluyor, bizlere, bu büyük Meclisi, cumhuriyetimizi armağan ve emanet eden Büyük Atatürkümüzü, onun dava ve mücadele arkadaşlarını, aziz şehitlerimizi, minnet, şükran ve rahmetle anıyor, mübarek huzurlarında ihtiramla eğiliyoruz.

İlk Meclisimizden bugüne değin Parlamentomuz üyeliğini yapan, Hakkın rahmetine kavuşan vekillerimize Yüce Tanrıdan rahmet ve hayatta kalanlarına uzun ömürler diliyor ve bu vesileyle, Yüce Meclisimizi ve büyük milletimizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Sezgin.

Değerli milletvekilleri, Başkanlığa ulaşan üç imzalı bir önerge vardır: Sayın Lütfi Yalman, Sayın Abdullah Örnek, Sayın Mikail Korkmaz imzalamışlar; Devlet Bakanı Sayın Nevzat Ercan'ın biraz önce yaptığı açıklamalara iştirak ettiklerini ifade ediyorlar.

Bilgilerinize sunarım.

Değerli milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Kuruluşunun 77 nci yıldönümünün ve Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramının kutlanması ve günün önem ve anlamının belirtilmesi amacıyla yapılan konuşmalar tamamlanmıştır.

Bu konuşmalarda, maalesef, bugüne kadar olan usulün dışında, başka şeyler de konuştuk. Hatipler özel meselelere de girdiler; millî eğitim gibi, dış ilişkiler gibi bazı konularda mesajlar verildi; sistemle ilgili önerilerde bulunuldu; kamuoyunun gündeminde olan bazı meseleler de bugün 23 Nisan vesilesiyle gündeme getirildi. Gayet tabiî ki, burası Türkiye Büyük Millet Meclisi ve milletin gündeminde olan her husus burada konuşulmalıdır. Bundan, ben, son derece memnun olduğumu ifade etmeliyim. Bu arada unutmadan söyleyeyim, çocuklardan da bahsedildi.

Umut biziz dedik, bütün bu meseleleri söylerken. Bize inanın dedik, bize güvenin dedik millete bu kürsülerden. Bunu dedik de, üslubun tartışmasını da yaptık. Ben o tartışmaya girmek istemiyorum; doğrudur, yanlıştır tartışmasına Meclis Başkanı olarak girmem mümkün değildir; ama, ben, bu tartışmanın üslubunu, bugün burada önerilen, bu kürsüden konuşulan konuşmalar istikametinde yok farz ediyorum. Nedenine gelince... Değerli milletvekilleri, Parlamentolarla iktidarlar hep vardır. İktidarlar hep olur; ama, önemli olan, muhalefetlerin olmasıdır. İktidarlar hep tahammüllü olacaktır, muhalefet de, yaptığı tenkitlerde insaflı olacaktır. Bu dengeyi koruyabilirsek, bu dengeyi tutturabilirsek, o zaman, her şeyi bu Meclis çatısı altında daha rahat, daha olgun bir tarzda konuşma imkânını buluruz diye düşünüyorum.

Birbirimize tahammül edeceğiz. Demokrasi böyle gelişiyor, böyle ilerliyor; ama, bu tahammülü, bu ekranlardan, bu mikrofonlardan, Yüce Milletimize de göstermek zorundayız.

Değerli milletvekilleri, alınan karar gereğince, Türkiye'nin, Avrupa Birliğiyle ilişkileri konusundaki (8/10) esas numaralı genel görüşme önergesinin öngörüşmesini yapmak ve kanun tasarı ve tekliflerini görüşmek için, 24 Nisan 1997 Perşembe günü, saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

Hepinize teşekkür ederim.

Kapanma Saati: 16.30


Türkiye Büyük MilletMeclisi

GÜNDEMİ

84 ÜNCÜ BİRLEŞİM

23 . 4 . 1997  ÇARŞAMBA

Saat : 14.00

1

BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

1. - Türkiye Büyük MilletMeclisinin Kuruluşunun 77 nci Yıldönümünün ve Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramının kutlanması ve günün önem ve anlamının belirtilmesi amacıyla yapılacak görüşmeler.

2

ÖZEL GÜNDEMDE YER ALACAK İŞLER

3

SEÇİM

4

OYLAMASI YAPILACAK İŞLER

5

MECLİS SORUŞTURMASI RAPORLARI

6

GENEL GÖRÜŞME VE MECLİS ARAŞTIRMASI

YAPILMASINA DAİR ÖNGÖRÜŞMELER

7

SÖZLÜ SORULAR

8

KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE

KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

 

 

TUTANAĞIN SONU