DÖNEM : 20 YASAMA YILI : 3
T.B.M.M.
TUTANAK DERGİSİ
CİLT : 57
112 nci Birleşim
30 . 6 . 1998 Salı
İÇİNDEKİLER
I. GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. GELEN KÂĞITLAR
III. YOKLAMA
IV. BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1. Adana Milletvekili Sıtkı Cengilin, Adanada meydana gelen depreme ilişkin gündemdışı konuşması ve Sağlık Bakanı Halil İbrahim Özsoyun cevabı
2.İzmir Milletvekili Suha Tanıkın, 22-23 Haziran 1998 tarihleri arasında Strasbourgda yapılan Avrupa Konseyi Genel Kurul toplantısına ilişkin gündemdışı konuşması
3.Erzurum Milletvekili Aslan Polatın, Karayolları Genel Müdürlüğünce ihaleye çıkarılan Gaziantep-Şanlıurfa otoyolu ihalesine ilişkin gündemdışı konuşması ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Yaşar Topçunun cevabı
B)ÇEŞİTLİ İŞLER
1.Genel Kurulu ziyaret eden Hindistan Meclis Başkanı G.M.C. Balayogi ve beraberindeki heyete Başkanlıkça Hoşgeldinizdenilmesi
C) TEZKERELER VE ÖNERGELER
1.Portekize gidecek olan Devlet Bakanı Rüştü Kâzım Yücelene, dönüşüne kadar, Tarım ve Köyişleri Bakanı Mustafa Rüştü Taşarın vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/1580)
2.Çin Halk Cumhuriyetine gidecek olan Ulaştırma Bakanı Necdet Menzire, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Rifat Serdaroğlunun vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/1581)
3. İngiltereye gidecek olan Devlet Bakanı Güneş Tanere, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Eyüp Aşıkın vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkinCumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/1582)
4.Kuzeyden Keşif Harekatının görev süresinin 30.6.1998 tarihinden itibaren altı ay süre ile uzatılmasına ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/1583)
D) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1.Kocaeli Milletvekili Bekir Yurdagül ve 20 arkadaşının, İzmit Körfezinde SEKAya ait ormanlık bir arazinin özel bir otomobil fabrikasına devredilmesiyle ilgili iddiaları araştırmak amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/273)
V. SÖYLEVLER
1.Hindistan Meclis Başkanı GMC Balayoginin Genel Kurula hitaben konuşması
VI.SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.Sakarya Milletvekili Cevat Ayhanın, Bayındırlık ve İskân Bakanı Yaşar Topçunun konuşmasında Refahyol döneminde yapılan ihalelerle ilgili yanlış beyanda bulunduğu nedeniyle konuşması
2.Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mustafa Cumhur Ersümerin, Niğde Milletvekili Doğan Baranın konuşmasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması
VII.GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI
A) ÖNGÖRÜŞMELER
1.Niğde Milletvekili Doğan Baran ve 54 arkadaşının, turizme açılan kamu arazilerinin tahsisinde usulsüzlük ve partizanlık yapmak suretiyle görevini kötüye kullandığı ve bu eyleminin Türk Ceza Kanununun 240 ıncı maddesine uyduğu iddiasıyla Turizm Bakanı İbrahim Gürdal hakkında Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergesi (9/23)
2.Denizli Milletvekili Mehmet Gözlükaya ve 55 arkadaşının, 6.1.1998 tarih ve 98/10496 sayılı Bakanlar Kurulu Kararnamesiyle mevzuata aykırı bir şekilde İstanbulda yeni turizm merkezleri ilan ettiği ve bu suretle partizanlık yapılmasına yol açarak görevini kötüye kullandığı ve bu eyleminin TürkCeza Kanununun 240 ıncı maddesine uyduğu iddiasıyla Başbakan Mesut Yılmaz hakkında Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergesi (9/24)
VIII.SEÇİMLER
A) KOMİSYONLARDA AÇIK BULUNAN ÜYELİKLERE SEÇİM
1.(9/19) esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim
IX.KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
1.Kütahya Milletvekili Mustafa Kalemli, Anavatan Partisi Genel Başkanı Rize Milletvekili Mesut Yılmaz, Doğru Yol Partisi Genel Başkanı İstanbul Milletvekili Tansu Çiller, Demokratik Sol Parti Genel Başkanı İstanbul Milletvekili BülentEcevit, Cumhuriyet HalkPartisi Genel Başkanı Antalya Milletvekili Deniz Baykal ile 292 Milletvekilinin; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 83 üncü Maddesinin Değiştirilmesine Dair Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/676) (S. Sayısı :232)
2.Bayburt Milletvekili Ülkü Güney ve Ankara Milletvekili Yücel Seçkinerin, 1076 Sayılı Yedek Subaylar ve Yedek Askerî Memurlar Kanunu ile 1111 Sayılı Askerlik Kanunlarında Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve İçtüzüğün 37 nci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınma Önergesi (2/669) (S. Sayısı :338)
3.Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu Tasarısı ile Antalya Milletvekili Deniz Baykal ve 39 Arkadaşının, İstanbul Milletvekili Gürcan Dağdaş ve 6 Arkadaşının, Trabzon MilletvekiliYusuf Bahadır ve 9 Arkadaşının, İstanbul Milletvekili Ercan Karakaş ve 7 Arkadaşının Aynı Mahiyetteki Kanun Teklifleri ve İstanbul Milletvekili Ercan Karakaş ve 2 Arkadaşının İşçi ve Memur Emeklileri ile Bunların Dul ve Yetimlerinin Sendikalaşmasına İlişkin Kanun Teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe komisyonları raporları (1/702, 2/224, 2/929, 2/1000, 2/1023, 2/1024)(S. Sayısı :553)
4.Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine Dair Kanun Tasarısı ve Anayasa Komisyonu Raporu (1/689) (S. Sayısı :631)
5. Vergi Usul Kanunu, Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun, Gelir Vergisi Kanunu, Kurumlar Vergisi Kanunu, Katma Değer Vergisi Kanunu, Gider Vergileri Kanunu, Emlak Vergisi Kanunu, Veraset ve İntikal Vergisi Kanunu, Motorlu Taşıtlar Vergisi Kanunu, Damga Vergisi Kanunu, Harçlar Kanunu ve Belediye Gelirleri Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ile Konya Milletvekili Ahmet Alkanın, İstanbul Milletvekili Emin Kulun, Kahramanmaraş Milletvekili Hasan Dikici ve 30 Arkadaşının, Balıkesir Milletvekili İsmail Özgünün, İstanbul Milletvekili Mustafa Baş ve 30 Arkadaşının, Trabzon Milletvekili Kemalettin Göktaş ve 33 Arkadaşının, Konya Milletvekili Necmettin Erbakan ve 40 Arkadaşının, Konya Milletvekili Necmettin Erbakan ve 30 Arkadaşının, Kütahya Milletvekili Mehmet Korkmazın, Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün ve 40 Arkadaşının, Konya Milletvekili Veysel Candanın, Balıkesir Milletvekili İ. Önder Kırlının, Adana Milletvekili Arif Sezerin, Ağrı Milletvekili M. Sıddık Altayın, Bayburt Milletvekili Suat Pamukçunun, İstanbul Milletvekili Cefi Kamhinin, Samsun Milletvekili Murat Karayalçının, Bursa Milletvekili Turhan Tayanın,Erzurum Milletvekili İsmail Kösenin, İstanbul Milletvekili Ercan Karakaş ve 6 Arkadaşının, Erzincan Milletvekili Naci Terzinin,Demokrat Türkiye Partisi Grup Başkanı Van Milletvekili Mahmut Yılbaş, Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Metin Işık, Mardin Milletvekili Muzaffer Arıkan ve 6 Arkadaşının, Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifleri ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/708, 2/72, 2/73, 2/75, 2/129, 2/154, 2/166, 2/182, 2/191, 2/194, 2/221, 2/270, 2/287, 2/293, 2/323, 2/369, 2/420, 2/459, 2/493, 2/884, 2/959, 2/960, 2/1015, 2/1019, 2/1070) (S. Sayısı :626)
X.SORULAR VE CEVAPLAR
A)YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.Balıkesir Milletvekili İsmail Özgünün,
Balıkesir Milletvekili İlyas Yılmazyıldızın,
Balıkesirin kalkınmada öncelikli yöreler kapsamına alınmamasının nedenine ilişkin Başbakandan soruları ve Devlet Bakanı Işın Çelebinin yazılı cevabı (7/5211, 5189)
2.Erzincan Milletvekili Tevhit Karakayanın, Erzincanda Adalet YüksekOkulu açılıp açılmayacağına ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Mahmut Oltan Sungurlunun yazılı cevabı (7/5401)
3.Adana Milletvekili Yakup Budakın, Ceyhan İlçesi Toprak Mahsulleri Ofisinin mısır depolarına ilişkin sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mustafa Taşarın yazılı cevabı (7/5439)
4. Siirt Milletvekili Ahmet NurettinAydının, devekuşu üretimine ilişkin sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mustafa Taşarın yazılı cevabı (7/5444)
I.GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 14.00te açılarak iki oturum yaptı.
Erzincan Milletvekili Naci Terzi, Erzincanlıların terör nedeniyle karşılaştıkları sorunlara, teröre karşı alınması gereken önlemlere ve Erzincanda meydana gelen sel felaketine ilişkin gündemdışı bir konuşma yaptı.
Şırnak Milletvekili Bayar Öktenin, Türkiye Kömür İşletmeleri Şırnak Bölge Müdürlüğüne yapılan personel atamalarında haksızlıklar olduğu iddiasına ilişkin gündemdışı konuşmasına, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mustafa Cumhur Ersümer,
Ardahan Milletvekili Saffet Kayanın, Ardahan ve ilçelerinde meydana gelen sel felaketi sonucu tarım alanlarının zarar görmesine, yörenin kalkınmasında büyük etken olacak mazot ticaretiyle ilgili sorunlara ve bu konularda alınması gereken önlemlere ilişkin gündemdışı konuşmasına, Devlet Bakanı Mehmet Salih Yıldırım,
Cevap verdiler.
Almanya Federal Meclisi Başkanının, beraberinde bir parlamento heyetiyle Türkiyeye davetine ilişkin Başkanlık tezkeresi, Genel Kurulun bilgisine sunuldu.
Konya Milletvekili Mehmet Ali Yavuz ve 55 arkadaşının, Talih Oyunları Yönetmeliğine aykırı bir şekilde bazı tesislere kumarhane işletme belgesi verilmesini sağlamak suretiyle karapara aklanmasına yol açarak görevini kötüye kullandığı ve bu eyleminin Türk Ceza Kanununun 240 ıncı maddesine uyduğu iddiasıyla Turizm ve Kültür Eski Bakanı A. Mesut Yılmaz,
Sıvas Milletvekili Tahsin Irmak ve 54 arkadaşının, yeni turizm merkezlerinin tespitinde mevzuata aykırı davranmak suretiyle partizanlık ve usulsüzlük yaparak görevini kötüye kullandığı ve bu eyleminin TürkCeza Kanununun 240 ıncı maddesine uyduğu iddiasıyla Turizm Bakanı İbrahim Gürdal,
Haklarında Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergeleri (9/25, 9/26) okundu; Anayasanın 100 üncü maddesine göre, en geç bir ay içerisinde olmak üzere, Danışma Kurulunca tespit edilecek görüşme günlerinin Genel Kurulun onayına sunulacağı;
Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya ve 25 arkadaşının, iklim değişikliklerinden ve ekolojik dengenin bozulmasından kaynaklanan çevre sorunlarının araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi,
Konya Milletvekili Veysel Candan ve 24 arkadaşının, TBMMye bağlı saray, köşk ve kasırlardaki tamirat-tadilat işlerinde usulsüzlük ve yolsuzluk yapıldığı iddialarının araştırılması,
Amacıyla birer Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri (10/271, 10/272) Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve öngörüşmelerinin, sırasında yapılacağı,
Açıklandı.
Aydın Milletvekili Yüksel Yalovanın, Anayasa Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi Genel Kurulun bilgisine sunuldu.
Doğru Yol Partisi Grubu adına, Grup Başkanvekilleri Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük, Denizli Milletvekili Mehmet Gözlükaya ve İçel Milletvekili Turhan Güvenin, hakkında yakalama emri bulunan ve aranan Yeşil kod adlı Mahmut Yıldırımın saklı bulunduğu yeri bildiğini açıklamasına rağmen yetkili mercilere haber vermediği iddiasıyla, Devlet Bakanı Eyüp Aşık hakkında verdikleri ve Genel Kurulca 23.6.1998 tarihli ve 107 nci Birleşimde gündeme alınması kabul edilen gensorunun (11/16) görüşmeleri tamamlandı; İçel Milletvekili Turhan Güven, Trabzon Milletvekili Yusuf Bahadır, Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük ve Sıvas Milletvekili Tahsin Irmakın verdikleri gerekçeli güvensizlik önergesinin, Anayasanın 99 uncu maddesine göre, bir tam gün geçtikten sonra oylanacağı açıklandı.
Gensoru görüşmeleri sırasında :
Denizli Milletvekili Mehmet Gözlükaya, Tunceli Milletvekili Orhan Veli Yıldırım ve Ankara Milletvekili Nejat Arsevenin,
İçel Milletvekili Oya Araslı, Diyarbakır Milletvekili Ömer Vehbi Hatipoğlunun,
Gruplarına;
Elazığ Milletvekili MehmetAğar, İçel Milletvekili Oya Araslı ve Aydın Milletvekili Sema Pişkinsütün, şahsına,
Sataştıkları ididiasıyla birer konuşma yaptılar;
Diyarbakır Milletvekili Ömer Vehbi Hatipoğlu ile Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış, Ankara Milletvekili Nejat Arsevenin, ileri sürmüş oldukları görüşlerden farklı görüşleri kendilerine atfetmeleri nedeniyle birer açıklamada bulundular.
Anayasa Komisyonunda açık bulunan ve ANAPGrubuna düşen bir üyeliğe, Ankara Milletvekili İrfan Köksalan seçildi.
Gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler kısmının :
2 nci sırasında bulunan 232,
4 üncü sırasında bulunan 553,
5 inci sırasında bulunan 631,
Sıra sayılı kanun tasarıları ve tekliflerinin görüşmeleri, komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadıklarından,
3 üncü sırasında bulunan ve Hükümetçe Komisyona geri alınan 338 sıra sayılı kanun teklifinin görüşmeleri de, Komisyon raporu gelmediğinden,
Ertelendi.
6 ncı sırasında bulunan, Vergi Usul Kanunu, Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun, Gelir Vergisi Kanunu, Kurumlar Vergisi Kanunu, Katma Değer Vergisi Kanunu, Gider Vergileri Kanunu, Emlak Vergisi Kanunu, Veraset ve İntikal Vergisi Kanunu, Motorlu Taşıtlar Vergisi Kanunu, Damga Vergisi Kanunu, Harçlar Kanunu 3505 Sayılı Kanun, Katma Değer Vergisi Mükelleflerinin Ödeme Kaydedici Cihazları Kullanmaları Mecburiyeti Hakkında Kanun, Belediye Gelirleri Kanunu ile 178 Sayılı Maliye Bakanlığının Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ve 190 Sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının (1/708, 2/72, 2/73, 2/75, 2/129, 2/154, 2/166, 2/182, 2/191, 2/194, 2/221, 2/270, 2/287, 2/293, 2/323, 2/369, 2/420, 2/459, 2/493, 2/884, 2/959, 2/960, 2/1015, 2/1019, 2/1070) (S. Sayısı :626) görüşmelerine devam olunarak, 32 nci maddesine kadar kabul edildi.
Alınan karar gereğince, 30 Haziran 1998 Salı günü saat 14.00te toplanmak üzere, birleşime 23.50de son verildi.
Kamer Genç
Başkanvekili
Abdulhaluk Mutlu Levent Mıstıkoğlu
Bitlis Hatay
Kâtip Üye Kâtip Üye
II. GELEN KÂĞITLAR
30.6.1998 SALI
Rapor
1.Uluslararası Telekomünikasyon Birliği Kuruluş Yasası ve Sözleşmesi ile Bunlara İlişkin Nihaî Kararlar, Tavsiye Başlıklı Belge ve İhtiyarî Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ve Dışişleri komisyonları raporları (1/765) (S. Sayısı : 704) (Dağıtma tarihi :30.6.1998) (GÜNDEME)
Meclis Araştırması Önergesi
1.Kocaeli Milletvekili Bekir Yurdagül ve 20 arkadaşının, İzmit Körfezinde SEKAya ait ormanlık bir arazinin özel bir otomobil fabrikasına devredilmesiyle ilgili iddiaları araştırmak amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/273) (Başkanlığa geliş tarihi :29.6.1993)
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati : 14.00
30 Haziran 1998 Salı
BAŞKAN : Başkanvekili Kamer GENÇ
KÂTİP ÜYELER : Levent MISTIKOĞLU (Hatay), Abdulhaluk MUTLU (Bitlis)
BAŞKAN Türkiye Büyük Millet Meclisinin 112 nci Birleşimini açıyorum.
Sayın milletvekilleri, çalışmalarımıza başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce, üç arkadaşıma, gündemdışı söz vereceğim.
IV. BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1. Adana Milletvekili Sıtkı Cengilin, Adanada meydana gelen depreme ilişkin gündemdışı konuşması ve Sağlık Bakanı Halil İbrahim Özsoyun cevabı
BAŞKAN Gündemdışı birinci sözü, Adana Milletvekili Sayın Sıtkı Cengil'e veriyorum.
Sayın Cengil, Adana'da meydana gelen depremle ilgili gündemdışı söz istemişlerdir.
Buyurun efendim.
Süreniz 5 dakika.
SITKI CENGİL (Adana) Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Adana'da meydana gelmiş olan depremle ilgili bilgi vermek ve tespitlerimi Yüce Heyetinize arz etmek üzere, gündemdışı söz almış bulunuyorum; hepinizi hürmetle selamlıyorum; ayrıca, bu konuda söz verdiği için de Sayın Başkana teşekkür ediyorum.
Bilindiği gibi, 27 Haziran günü, ikindi sıralarında, Adana'da 6,3 şiddetinde bir deprem olmuştur. Deprem genelde, Adana şehir merkezinin güney ve doğu kesimi ile Ceyhan İlçesinde ve bu arada kalan köylerde etkili olmuştur. Neticede, 100'den fazla can ve büyük miktarda maddî kayıp meydana gelmiş; 4-5 köyümüz de oturulamaz hale gelmiştir.
Haberi alır almaz, bölgeye, arkadaşlarımızla birlikte hareket ettik. Pazar günü de, Sayın Cumhurbaşkanımız, Meclis Başkanımız ve beraberindeki heyetle beraber, şehir merkezini, Ceyhan İlçe merkezindeki bazı yerleri ve hastanelerdeki vatandaşlarımızı ziyaret ettik. Tabiî, bu ziyaret, bir yerde, kalabalık ve hızlı bir ziyaret olduğu için, vatandaşların derdini tam manasıyla dinlemek ve her yeri gezmek mümkün olmamıştır. Bunun için, Sayın Cumhurbaşkanının programının bitiminden sonra, Fazilet Partisi milletvekilleri olarak, tekrar, aynı yerleri ve gidilmeyen yerleri de, daha detaylı bir şekilde ziyaret ettik; ayrıca, dün de, Sayın Genel Başkanımız ve beraberindeki heyetle birlikte, organize sanayi bölgesi, zarar gören köyler, ilçe ve şehir merkezinin zarar gören yerlerinin tamamı olmak üzere, daha detaylı bir gezi ve incelememiz oldu.
Bu gezi ve incelemelerimiz sırasında gördüğümüz eksiklikler ve bu meyanda, vatandaşın şikâyet, temenni ve istekleri şunlar olmuştur: "Bu ve buna benzer afetlerde, devlet yetkilileri, hükümet temsilcileri ziyaretimize geliyorlar; 'yaranızı sararız' diyorlar; ama, gidiş o gidiş... Gittikten sonra, ne yaramız sarılıyor ne de bizi hatırlayan oluyor; yaralarımızla başbaşa kalıyoruz; aman, bu sefer, böyle olmasın"
Gördüğümüz başka bir husus da şudur değerli arkadaşlarım: Yapılan hizmetler yeterli ve homojen değildir. Bazı mahallelere bazı hizmetler gitmiş; fakat, bazı yerlerde, sadece, yıkıntılara insanları yaklaştırmamak üzere jandarma konmuş, başka bir şey yok. Vatandaşın, hasar gören evlerinde kıymetli eşyası, parası, ilacı ve buna benzer malzemeleri var; bunları bir an önce almak istiyor; fakat, maalesef, üç gündür sadece uzaktan seyredebiliyorlar.
Ayrıca, dört, beş köyümüzde yüzde 90 oranında hasar olmuştur; yani köylerdeki evler oturulamaz hale gelmiştir. Buralara -dün yapmış olduğumuz ziyaret, itibariyle söylüyorum- daha elektrik gitmemiştir, su gitmemiştir ve hiçbir devlet yetkilisi, de gitmemiştir. Köylerde ne ekmek ne su ne elektrik ne de herhangi bir hizmet vardır.
Değerli arkadaşlar, bu deprem vesilesiyle bir durumu daha tespit etmek ve buna göre hareket etmek durumundayız; ülkemizdeki müteahhitlik hizmetleri ve inşaat sektöründeki kontrol... Ceyhan'da gördük, yan yana iki tane bina, bir tanesi yerle bir olmuş, öbürü ufak tefek çatlaklarla kurtarmış. Burada, demek ki, müteahhitlik hizmetleri yeterli değil, demek ki malzemede eksiklikler var; daha açık tabiriyle malzemeden çalmalar var. Bu da, bundan sonra dikkat edeceğimiz hususlardan bir tanesidir.
Değerli arkadaşlar, ben, bu tespitleri, herhangi bir makamı veyahutda kişiyi suçlamak babında söylemiyorum, bunlar gördüğümüz eksiklikler, bunlar gördüğümüz aksaklıklar. Allah, beterinden saklasın, bundan daha büyükleri de olabilir...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Cengil, süreniz bitti, toparlar mısınız.
SITKI CENGİL (Devamla) Hemen bitiriyorum Sayın Başkan, 2 dakika süre verirseniz bitiriyorum.
BAŞKAN Buyurun.
SITKI CENGİL (Devamla) Allah daha büyüğünden saklasın. Ama, bu da göstermiştir ki, bir yerde, bu durum karşısında, devlet olarak, millet olarak maalesef, paniklemiş durumdayız; maalesef, ne yapacağımızı yeterli bir şekilde ne düşünebilmişiz ne de müdahale edebilmişiz. Eksiklerimizi, bu durumu göz önünde bulundurarak, şapkamızı önümüze koyup, tespit etmemiz ve bundan sonra -Allah muhafaza etsin- böyle bir durum olursa, nasıl hareket edeceğimiz hususunda önlem almamız gerekir değerli arkadaşlarım.
Tabiî, söz buraya gelmişken, bir hususu da ifade etmek durumundayım. Özellikle, Ankara, İstanbul Şehit Kâmil, Osmaniye ve civardaki diğer belediyelere ve belediye başkanlarına, Adana halkı adına teşekkür ediyorum. Gerçekten, Ceyhan'ın deprem gören mahallelerinde, Ankara Belediyesinin gönderdiği aşevlerinde pişmiş sıcak çorbalar dağıtılıyor; Yüreğir'in köylerinde, Ceyhan'ın köylerinde, İstanbul Büyükşehir Belediyesinin gönderdiği su tanklarıyla, dünden itibaren su dağıtılmaya başlandı.
Herkese, bütün millete teşekkür ediyoruz da, bu, gezdiğimiz yerlerde, halkın, bizzat aracılığımızla, sayın belediye başkanlarına ve yetkililere teşekkürüydü, bunu arz etmek için söyledim; yoksa, herhangi bir başka niyetle değil.
Bir başka hususu daha tespit etmek durumundayım. Maalesef, basınımız da medyamız da, olayları, yine çarpıtarak veriyor. Bakınız, burada, işte, bilmem, muhalefet liderleri yuhalandı; bilmem, Sayın Kutan da nasibini aldı deniyor. Kesinlikle böyle bir şey olmamıştır; bu yazı, düpedüz yalandır. Yuhalanan oldu; yuhalanan da, medya oldu...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Efendim, süreniz bitti.
SITKI CENGİL (Devamla) Niye medya oldu; siz gerçekleri ifade etmiyorsunuz diye yuhaladılar. Bize söylenen, bu gerçekleri yetkililere götürün, bu gerçekleri takip edin şeklindeydi, bunun dışında herhangi bir şey değildi.
Bütün milletimize geçmiş olsun diyorum ve Cenab-ı Allah, gerek ülkemizde gerek dünyada böyle afetleri bir daha göstermesin diyorum.
Hepinize teşekkür ediyorum. (FP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Cengil.
Sağlık Bakanımız Sayın Halil İbrahim Özsoy, gündemdışı konuşmaya cevap verecektir.
Buyurun. (ANAP sıralarından alkışlar)
SAĞLIK BAKANI HALİL İBRAHİM ÖZSOY (Afyon) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; cumartesi günü, hepimizi derinden üzen ve Adana İlinde merkez Yüreğir, Karataş ve Ceyhan İlçelerini kapsayan 6,3 şiddetinde bir deprem olmuştur. Bu depremde hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah'tan rahmet, yaralılara acil şifalar diliyor; ayrıca, Adanalılara ve tüm ulusumuza geçmiş olsun diyor, bir daha böyle felaketlerin olmamasını temenni ediyorum.
Cumartesi günü saat 19.00 sularında, meydana gelen depremin hemen arkasından, Adana Valiliği bir kriz masası kurmuştur. Şunu memnuniyetle ifade edeyim ki, şimdiye kadar tüm felaketlere karşı alınan tedbirler elbette yerindedir; ancak, bu sefer alınan tedbirler, hem zamanlama yönünden hem yerine yetiştirme yönünden hem de ihtiyaçları karşılama yönünden her türlü takdirin üzerindedir. O yüzden, başta Adana Valisi, Ceyhan Kaymakamı ve diğer yetkililere, huzurlarınızda teşekkür etmek istiyorum.
Olay haber alınır alınmaz, başta Sayın İçişleri Bakanı, Sayın Bayındırlık Bakanı ve ben olmak üzere, aynı anda Adana'ya vasıl olduk. Önce, yapılan çalışmalar hakkında bilgi aldık. Tabiî ki, şu veya bu sebepten çöken apartmanların altında kalan insanları kurtarma çalışmalarının hemen başladığını hep beraber izledik; ancak, müsaade ederseniz, bir hususu, altını çizerek ifade etmek istiyorum. Deprem olduktan 5 dakika sonra -Sayın Valinin, Sayın Cumhurbaşkanına verdiği brifingde söylediği sözdür- bir vatandaşın, 112 numaralı telefonu aramasıyla beraber, 8 ambulans olay yerine hareket etmiştir; 15 dakika sonra, 6 ambulans daha devreye girmiş ve daha sonra da, Ceyhan'da başlamak üzere, 20nin üzerinde ambulansımız ve yerel televizyon ve radyo kanalıyla yapılan duyurularla tüm doktor ve yardımcı sağlık personeli hastanelerde yerlerini almışlardır.
İlk yarım saat içerisinde hastanelere müracaat eden veya transportu sağlanan hasta ve yaralı sayısı 900'ün üzerindedir.
Özellikle, Adana Devlet Hastanesi, Adana Numune Hastanesi, Adana SSK Hastanesi ve Çukurova Üniversitesi Hastaneleriyle birlikte bazı özel hastaneler de kapılarını sonuna kadar açmışlardır.
Büyük bir disiplin ve titizlikle ve büyük ilgi ve şefkatle, bütün hastaların yaraları sarılmıştır. Ayakta tedavi olanlar, evlerine, yine, temin edilen resmî vasıtalarla gönderilmiş; yatanlar için de gerekli tedavi ve ameliyatlar başlatılmıştır.
Başlangıçta, elektrik kesilmesine bağlı olarak, bazı hastanelerimizin röntgen servislerinde inkıtalar olduysa da, TEDAŞ'ın yerinde müdahalesiyle tüm hastanelerimize cereyan verilmiş ve laboratuvarıyla, ameliyathanesiyle, röntgen servisleriyle, tam bir disiplin içerisinde ve büyük bir özveriyle çalışılmıştır.
Ayrıca, konuyu duyan serbest çalışan hekim, emekli olan hekim ve yardımcı sağlık personeli de hastanelere akın akın gelerek, yardımda bulunmuşlardır; kendilerine de teşekkür ediyorum.
Son alınan rakamlara göre, Adana Devlet Hastanesine, ilk yarım saat içerisinde, 112 servisi vasıtasıyla ambulanslarla getirilen hasta sayısı 187; 33'ü yatırılmış, diğerleri ayakta tedavi edilerek gönderilmiştir. Adana Numune Hastanesine ilk 45 dakikada getirilen, transportu sağlanan hasta sayısı 276'dır; 30'u yatırılmış ve diğerleri ayakta tedavi edilmiştir. Ceyhan Devlet Hastanemize, bir saat içerisinde 278 başvuru olmuş veya taşınmış; 17'si yatırılmıştır. Balcalı Üniversite Hastanemize 121 kişi müracaat etmiş, 59'u yatırılmıştır. SSK Hastanemize 300 müracaat olmuş, 45'i yatırılmıştır. Diğer hastanelere ve tedavi kurumlarına da 180 başvuru olmuştur. Toplam olarak, 1342 başvuru olmuş, 220 hasta yatırılmış veya ameliyat edilmiştir.
Ayrıca, acil servislerde sıra bekletmemek için ve hastalara bir an evvel müdahale edebilmek için, gerek Adana Devlet Hastanesinde gerekse Numune Hastanesinin bahçesinde hasta kabul merkezleri kurulmuş ve hastalar öylece kabul edilmiştir.
Daha çok balkondan atlama ve düşme şeklinde kırıklarla gelen hastaların alçıları yapılmış ve kaldıkları yerlere transportları sağlanmıştır. Hastalar evlerine gönderildikten sonra da takipleri yapılmıştır. Ertesi gün, verdiğim talimat gereği, 10 seyyar ekip, ev ev dolaşarak, bir gün evvel hastaneye müracaat etmiş, tedavisi yapılmış hastaları evlerinde kontrol etmiştir.
Bunun yanı sıra, Ankara'dan götürdüğümüz TIR hastane, (seyyar hastane) ise, önce Ceyhan'da, daha sonra da Kılıçlı ve Misis mevkiindeki köylerde, hem tarama yapmış hem de diğer hizmetleri vermeye çalışmıştır. Su kesilmesi nedeniyle meydana gelebilecek herhangi bir salgını önlemek için, su depoları ve özellikle ana hatlar klorlanmıştır. Ayrıca, çöp ve diğer atıklar, salgın bir hastalığı önlemek için, personelimiz tarafından dezenfekte edilmiştir. Tüm bunlar, büyük bir disiplin içerisinde, hiçbir şekilde aksatılmadan yapılmıştır.
Ayrıca, gece sabaha kadar, Sayın Bayındırlık Bakanının başkanlığında, kurtarma ekipleri, hem Ceyhan'da hem de Adana merkezdeki enkaz kaldırma işlemlerine devam etmişlerdir. Karayollarından ve diğer kurum ve kuruluşlardan temin edilen enkaz kaldırma işçileri ve vinçler, anında olay yerine getirilmiş ve kurtarma çalışmaları büyük bir hızla devam etmiştir.
Aslında, böyle bir felaket olduğu zaman, insanlardaki öfkeyi, paniği, moral bozukluğunu hepiniz takdir edersiniz; ancak, orada hizmet veren, başta Sayın Vali, diğer kurum ve kuruluşların temsilcileri ve sağlık personeli, büyük bir özveri içerisinde, bu paniği kısa zamanda ortadan kaldırmış ve hayat, saat 24.00'ten sonra Adana'da, ertesi sabahtan itibaren de Ceyhan'da normale dönmüştür. Ekmek ve diğer ihtiyaçlar için ise, civar belediyelerden yardım yağmıştır. Ayrıca, halkımız içerisindeki yardımseverlerin yardım teklifleri de, bunlara ilave edilebilir.
Değerli arkadaşlar, bir felaket geçirdik. Elbette, bu konuda bazı eleştiriler olacaktır. Başta Sayın Başbakanın -bizzat köy köy dolaşmak suretiyle- Sayın Cumhurbaşkanı, Sayın Meclis Başkanımız ve ilgili bakanların Adana'da verdikleri talimatlar sonucu alınan tedbirlerle, Adana'da, felaket, en ucuz şekilde atlatılmaya çalışılmıştır. Ben, tekrar, milletimize geçmiş olsun diyorum.
Binaların çürük yapılmış olması veyahut da müteahhitlik hizmetlerindeki eksiklik ve aksaklıklar neticesinde meydana gelen bu felaketin sorumluları, elbette cezalarını göreceklerdir. O yüzden, ANAP Grup Başkanlığı, bir kanun teklifi hazırlayarak, kısa zamanda Meclise sunacaktır.
Bize, bu bilgiyi, daha etraflı olarak, tahmin ediyorum, Sayın Bayındırlık ve İskân Bakanımız, karayollarıyla ilgili gündemdışı konuşmaya cevap verirken arz edecektir.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Gündemdışı konuşma cevaplandırılmıştır.
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI YAŞAR TOPÇU (Sinop) Sayın Başkan...
BAŞKAN Efendim, gündemdışı konuşmaya cevap hakkını bir bakana veriyoruz. Hükümet bir bütündür...
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI YAŞAR TOPÇU (Sinop) Efendim, ilave bir şey söyleyeceğim; önemli bir şey söyleyeceğim.
BAŞKAN Efendim, bir konuğumuz var; şimdi, onu kürsüye davet edeceğiz.
SITKI CENGİL (Adana) Sayın Başkan, müsaade eder misiniz...
BAŞKAN Bir dakika efendim, bir dakika... Siz konuştunuz...
B)ÇEŞİTLİ İŞLER
1.Genel Kurulu ziyaret eden Hindistan Meclis Başkanı G.M.C. Balayogi ve beraberindeki heyete Başkanlıkça Hoşgeldinizdenilmesi
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Sayın Hikmet Çetin'in resmî davetlisi olarak, Hindistan Meclis Başkanı Sayın Balayogi ve beraberindeki heyet ülkemizi ziyaret etmektedir; Sayın Balayogi ve arkadaşlarına hoşgeldiniz diyoruz. (Alkışlar)
Sayın Balayogi, Genel Kurula hitap etmek istiyorlar.
Bu hususu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
V. SÖYLEVLER
1. HindistanMeclis Başkanı G.M.C. Balayoginin Genel Kurula hitaben konuşması
BAŞKANKendilerini kürsüye davet ediyorum; buyurun efendim. (Alkışlar)
HİNDİSTAN MECLİS BAŞKANI G.M.C. BALAYOGİ Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı ekselansları Sayın Hikmet Çetin, kardeş parlamenterler; güzel ülkenize vardığımızda, Türkiye'nin güneyini vuran deprem felaketinin haberini aldık. Bu trajik olaydan dolayı hayatlarını kaybedenlerin ailelerine, onlarla acılarını paylaştığımızı ve en derin duygularımızla başsağlığı dileklerimizi iletmek istediğimizi belirtirim.
Önce, bu yıl Türkiye Cumhuriyetinin 75 inci kuruluş yıldönümünü kutlayan Türkiye Büyük Millet Meclisini, Türkiye Cumhuriyeti Devletini ve Türk Halkını tebrik etmek istiyorum. Muhterem Parlamentonuza özellikle böyle bir olayın arifesinde hitap ediyor olmak, şahsım ve Hindistan adına büyük bir gururdur.
Hindistan'ın kurucusu olan ve Atatürk ile tanışamadığı için hep esef duyan Başbakan Cavaharlal Nehru, vaktiyle, hislerini şöyle belirtmiştir: Demiştir ki "Türkiye'de gerçekleştirilen, Hindistan'da da yapılabilir; ancak, bu, sadece, Mustafa Kemal Paşanın yaptığı gibi, korkusuzca engelleri göğüslemek ve onları ortadan kaldırmak yoluyla mümkündür."
Dostlarım, tarihsel ve kültürel açıdan Hindistan ve Türkiye'nin birçok ortak noktası vardır. Modern Türkiye ve modern Hindistan, demokrasi ve laiklik ideallerini paylaşmaktan çok mutludur.
Geçmişteki ilişkilerimiz, 1986 yılında rahmetli Turgut Özal'ın Başbakan olarak Hindistan'ı ziyareti, 1988'de rahmetli Rajiv Gandhi'nin Başbakan olarak Türkiye'yi ziyareti, 1993'te Cumhurbaşkanı Şankar Dayal Şarma'nın Türkiye'yi ziyareti ve Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sayın Süleyman Demirel'in ülkemizi ziyaretiyle 1995 yılında daha da güçlenmiştir.
15 Ağustos 1997 tarihinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanının da, bağımsızlığımızın 50 inci yıl kutlama töreninde, Parlamentomuzda şahsen bulunması, bizim için büyük bir onur kaynağı olmuştur. Parlamentonuzda, Hindistan Dostluk Grubunun kurulmuş olmasını büyük bir takdirle karşılıyoruz. Biz de, buna cevaben, Parlamentomuzda, Türk dostluk grubu kurma yolundayız.
Hindistan, 1 milyar gibi yoğun bir nüfusuyla dünyanın ikinci en büyük Müslüman toplumunu da oluşturmaktadır; ancak, ülkemizde, çok geniş çapta, Hıristiyan ve diğer dinlere inanan bir toplum olarak da mevcuduz. Tüm bunlara ilaveten, biz Hindistan olarak, çok kültürlü, çok etnikli, çok dinli ve çok dilli bir ülkeyiz. Bizim için laiklik bir yaşam biçimi, birlikte olmaksa bir itikattır.
Dostlarım, kısaca, Hindistan'ın nükleer faaliyetlerine değinmek istiyorum. Hiçbir ülke güvenliğinden taviz vermez. Kesin olarak belirtmek isterim ki, Hindistan, bugün, küresel, evrensel ve ayrımcı olmaksızın silahsızlanma konusunda taahhütlerine sadıktır. Bizim nükleer testlerimiz, Hindistan Halkına ülkemizin güvenliği konusunda güvence vermek ve bilimadamlarımızın teknik çalışmalarına şevk vermek amacıyla yapılmıştır. Hindistan Hükümeti olarak, bu testlerden sonra ilan edilen, gönüllü olarak, bir ara verme beyanında bulunmuştuk. Aslında, bu beyanımız, hiçbir ülkeyi hedef almadığımıza dair yeterli bir ispat teşkil etmiştir. Tüm komşularımızla uyumlu ilişkilerimizi geliştirme yolunda taahhütümüze sadığız.
Sayın Başkan ve sayın dost parlamenterler; zatıâlinize ve Parlamentonuzun güzide temsilcilerine, bize gösterdiğiniz sıcak ve âlicenap karşılama için teşekkür etmek istiyorum. Sizlerle bazı düşüncelerimi paylaşma şerefini bahşettiğiniz için de ayrıca teşekkür ederim.
Biz, kendi açımızdan, büyük ulusunuzla dostluk bağlarımızı güçlendirmek için her türlü çabayı göstereceğimize dair sizi temin ederiz.
Teşekkür ederim efendim. (Alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Balayogi.
Sayın milletvekilleri, gündemdışı konuşmalara devam ediyoruz.
IV. BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
A)GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR (Devam)
2.İzmir Milletvekili Suha Tanıkın, 22-23 Haziran 1998 tarihleri arasında Strasbourgda yapılan Avrupa Konseyi Genel Kurul toplantısına ilişkin gündemdışı konuşması
BAŞKAN İkinci gündemdışı söz, 22-26 Haziran 1998 tarihinde Strasbourg'da yapılan Avrupa Konseyi Genel Kurul Toplantısıyla ilgili olarak bilgi vermek üzere, gündemdışı söz isteyen İzmir Milletvekili Sayın Suha Tanık'a verilmiştir efendim.
Buyurun Sayın Tanık. (ANAP sıralarından alkışlar)
Süreniz 5 dakika.
SUHA TANIK (İzmir) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Muhterem milletvekilleri, ben de, deprem bölgesinde yaşayan bir İzmir Milletvekili olarak, o heyecanı, o korkuyu çok iyi bilirim. Onun için, konuşmama başlamadan önce, buradan, Adana'daki hemşerilerimize, kardeşlerimize geçmiş olsun diyorum, başsağlığı dileklerimi iletiyorum.
Muhterem milletvekilleri, Sayın Başkanın da söylediği gibi, 22-26 Haziran tarihleri arasındaki Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisinin gündemiyle ilgili, size, 5 dakikalık süre içerisinde, anlatabildiğim kadarıyla, birtakım bilgi vermeye çalışacağım.
Bildiğiniz gibi, geçtiğimiz hafta içerisinde, Türkiye Büyük Millet Meclisimizde, gruplarımızın aldığı karar çerçevesinde, fevkalade önemli toplantılar ve oylamalar yapılıyordu. Bütün milletvekillerinin her türlü görevini bir tarafa bırakarak muhakkak Meclisteki çalışmalarda bulunmaları konusunda, grup başkanları tarafından, grup başkanvekilleri tarafından talimat verilmişti. Bu anlayış içerisinde, biz de, Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi üyeleri olarak 12 arkadaş, burada, görevimizi yapmak üzere hazırdık; fakat, aynı tarihlerde Strasbourg Konsey toplantısında, Türkiye'nin güneydoğusunda ve Kuzey Irak'taki mültecilerin ve yerlerinden edilmiş kişilerin insanî durumuyla ilgili bir raporun görüşülmesi, hatta, bu raporun neticesinde gelinebilecek noktanın, Türkiye'nin toprak bütünlüğünü enterese edecek kadar fevkalade hassas bir konu olmasından dolayı, Sayın Cevdet Akçalı, Sayın Abdullah Gül, Sayın ilhan Sungur, Sayın Mehmet Sılay, Sayın Remzi Çetin, Sayın Esat Kıratlıoğlu, Sayın Abdülbaki Ataç, Sayın Şükrü Yürür, Sayın Lale Aytaman, ben Suha Tanık, Sayın Atilla Mutman ve Ali Dinçer arkadaşlarımız, bir millî takım ruhu içerisinde -bakınız, bu muhterem milletvekili arkadaşlarımızın ismini herhangi bir siyasî parti ayırımı yapmadan söylüyorum; çünkü, arkadaşlarımız, bir millî takım ruhu içerisindeydiler- Avrupa Konseyinde, bir millî dava uğruna, bütün halinde hareket etmenin fevkalade güzel örneğini göstermişlerdir. Ben, buradan, konsey üyesi arkadaşlarımızın bu göreve gitmeleri konusunda vermiş oldukları talimat nedeniyle, özellikle, Sayın Başbakanımıza, parti liderlerimize ve grup başkanlarımıza teşekkür etmek istiyorum.
Bu komisyonda görev yapma şerefine gelmiş bir arkadaşınız olarak, bu Parlamentoda üstlendiğimiz şerefli değişik görevlerin yanında, uluslararası platformda böyle önemli bir konuyu savunmamızdan dolayı, müsaade ederseniz, Parlamentomuzun tüm üyeleri adına, komisyondaki tüm arkadaşlara teşekkür etmek istiyorum.
Muhterem milletvekili arkadaşlarım, Aralık 1997 senesinde Ararat ve Cometa isimli iki geminin İtalya'ya yönelik mülteci akımıyla yaşanan gelişmeden sonra, fevkalade önemli olan Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisinin 1998 senesinin ocak ayında yapılan ilk genel kurul toplantısına, acil gündem maddesi olarak, bu konu getirilmiştir; fakat, o günkü girişimlerimiz neticesinde, bu konu, orada, ele alınmadan reddedilmiştir. Neticede, güneydoğuda yaşayan Kürtlerin insanî durumunu göz önüne alarak... Daha doğrusu, Avrupa Konseyinde dost bildiğimiz, ama bizim düşmanımız terörist PKK ile işbirliği yapmış bazı milletvekillerinin de önderliğinde, bu konu, mart ayında, Prag'da, Göçler ve Mülteciler Komisyonuna tekrar getirilmiş ve o komisyonda görev alan Sayın Ali Dinçer ve Atilla Mutman'ın üstün gayretleri ve çalışmalarına rağmen, maalesef, raportör İsveçli parlamenter Vermot-Mangold tarafından bir rapor hazırlanarak incelemeye sunulmuştur. Aynı İsveçli parlamenter, Avrupa Konseyinin geçtiğimiz hafta yapılan toplantısında, bu raporla ilgili olarak Türkiye'ye dört kere gelmek istediğini; fakat, hayatî güvencesi olmadığından Türkiye'ye gelmediği konusunu gündeme getirmiş ve hazırladığı -rapor, maalesef, Türkiye'ye gelmeden, Türkiye'de incelemeler yapılmadan hazırlanmış bir hayal mahsulüdür- raporun geçtiğimiz hafta konseye getirilmesini sağlamıştır.
22 Haziran Pazartesi günü sabah saat 8.00de Grup Başkanımız Sayın Cevdet Akçalı'nın büro toplantısında, maalesef, konunun gündeme alınması engellenememiş, daha sonra, değişik siyasî parti gruplarında -biz milletvekillerinin grup üyesi olarak katıldığımız siyasî parti gruplarında- bu konu, yakinen ve uzun süreli tartışmaya açılmıştır. Yapılan tartışmanın neticesinde, demokratik grup, sol birleşik grup ve liberal grubun, bu konuya...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Tanık, süreniz bitti; ama, 2 dakika eksüre veriyorum; daha fazla eksüre vermeyeceğim.
SUHA TANIK (Devamla) Konunun önemine binaen Sayın Başkanım; müsaade ederseniz...
BAŞKAN Efendim, önemli de; yani...
SUHA TANIK (Devamla) İsterseniz, konuşmamı keseyim Sayın Başkanım.
BAŞKAN Zaten, dün, arkadaşlarınız televizyonda izah ettiler.
SUHA TANIK (Devamla) Konunun önemine binaen anlatmaya çalışıyorum.
BAŞKAN Sayın Tanık, benim elimde olan bir şey yok. Ben, azamî 2 dakika eksüre veririm. Önemliyse, Hükümet çıkar burada bir açıklama yapar, siz de ondan sonra konuşursunuz.
SUHA TANIK (Devamla) Peki, teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Aynı gün, Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi Başkanı Leni Fischer'e, grup başkanlarına, büro üyelerine ve tüm ulusal delegasyon başkanlarına, Türk delegasyonu milletvekillerinin imzasıyla birer mektup gönderilmesi, öncesinde, Türk Dışişleri Bakanlığından 41 üye ülkenin milletvekillerine tek tek, büyükelçiliklerimiz vasıtasıyla baskı yapılması neticesinde, temaslar kurularak gerekli konunun anlatılması neticesinde, 25 Haziran Perşembe günü sabahleyin saat 10.00'da Genel Kurulda bu konu gündeme getirilmiştir. İftiharla söylüyorum; o İsveçli parlamenterin ve Mülteciler Komisyon Başkanı, İspanyol Agustin De Diaz Mera'nın da önderliğini yaptığı toplantıda, PKK'nın, Apo'nun imzasıyla bütün milletvekillerine gönderdiği mektubu dahi Genel Kurul salonuna çıkararak ortaya koyduğumuz... Bunun, bir Kürt sorunu olmadığını; bunun, tamamen bir terör sorunu olduğunun kabul edilmesinden sonra, uluslararası platformlarda bu konunun tartışılması reddedilmiştir. Bu, geçtiğimiz aylarda, Fransa Meclisinde alınan kararın sonunda, Türkiye için büyük bir başarıdır; bir kere daha, Türkiye Büyük Millet Meclisini ve üye arkadaşları bu konuda teşekkür ederek kutluyorum.
Saygılar sunuyorum. (ANAP ve DSP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Tanık.
MEHMET AĞAR (Elazığ) Sayın Başkan, bu konuda Hükümetin bir bilgi vermesinde fayda var efendim.
BAŞKAN Hükümet isterse, daha geniş, ayrıntılı açıklamada bulunur.
Kaldı ki, dün, Sayın Lale Aytaman ile Sayın Ali Dinçer, bu konuyu, aşağı yukarı bir saat, Meclis Televizyonunda açıkladılar, dinledik. Tabiî, arkadaşlarımızı da tebrik ediyoruz; gerçekten, iyi bir başarı elde etmişlerdir; ama, önemli olan, böyle uluslararası meclislere böyle belgelerin sunulmamasıdır; daha sunulmadan bunun önlenmesidir.
3.Erzurum Milletvekili Aslan Polatın, Karayolları Genel Müdürlüğünce ihaleye çıkarılan Gaziantep -Şanlıurfa otoyolu ihalesine ilişkin gündemdışı konuşması ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Yaşar Topçunun cevabı
BAŞKAN Üçüncü gündemdışı söz, Karayolları Genel Müdürlüğünce ihale edilen Gaziantep-Şanlıurfa Otoyolu ihalesiyle ilgili olarak Erzurum Milletvekili Sayın Aslan Polat'a verilmiştir.
Buyurun Sayın Polat. (FP sıralarından alkışlar)
Süreniz 5 dakika efendim.
ASLAN POLAT (Erzurum) Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Bayındırlık ve İskân Bakanlığı Karayolları Genel Müdürlüğünce ihaleye çıkarılan Gaziantep-Şanlıurfa otoyolu ihaleleri hakkında gündemdışı söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlarım.
Dört bölümden oluşan, toplam 616 milyon dolar tutarında olan ve 20.5.1998 tarihli Resmî Gazetede yayımlanarak ihaleye çıkarılan Gaziantep-Şanlıurfa otoyolu ihalelerinde, 2886 sayılı Kanuna göre cezalı olmama ve vergi borcu bulunmaması, ihaleye katılacak müteahhit firmalarda aranan önkoşullar arasında sayılmıştır.
8.6.1998 ile 15.6.1998 tarihleri arasında ve ortalama fiyat yöntemine göre yapılan ihalede, şu sonuçlar alınmıştır:
İşin adı: Suruç-Şanlıurfa, keşif bedeli 154 milyon dolar, uzunluk 37 kilometre, katılan firma sayısı 23, tenzilat 21,25; Birecik-Suruç, 152 milyon dolar, uzunluk 41,2 kilometre, katılan firma sayısı 24, tenzilat 12,52; Gaziantep-Birecik, 215 milyon dolar, 27 kilometre uzunlukta, katılan firma sayısı 23, tenzilat 22,97; Gaziantep çevre yolu, 95 milyon dolar, 27 kilometre, katılan firma sayısı 24, tenzilat 26,97.
Birecik-Suruç yolunun ihale tenzilatının -yüzde 12,52 gibi- diğer ihalelere göre oldukça düşük olması ve ihaleyi alan firmanın, basında çıkan haberlere göre son günlerde medyanın gündeminde olan bir firma olması sebebiyle de olacak, bu ihaledeki indirim, Karayolları Genel Müdürlüğünce yeterli bulunmamış ve 2886 sayılı İhale Yasasının 43 üncü maddesinin verdiği yetkiyle, ihale, pazarlık yöntemiyle tekrar yapılmıştır.
Bu sefer, ihale, yüzde 30,12 tenzilatla bir başka firmada kalmıştır. Neticede, aynı ihale, aynı şartlarda, aynı tarihlerde ve aynı müteahhit firmalar arasında yapılıyor; fakat, bu defa ihale açık artırmayla yapılınca, 26 milyon 762 bin dolar, yani, bugünkü kurla, 7 trilyon 56 milyar Türk Lirası daha ucuz fiyatla ihale edilmiş oluyor. Diğer üç ihale açık artırmaya çıkarılmadan, mevcut ihale şartları yeterli bulunup ihaleler onanıyor.
Bu arada, Sayın Bakana şu soruları sormak istiyorum:
1. Bu nasıl ihale tercihleridir ki, iki ihale şekli arasında, aynı işte, aynı müteahhitler arasında ve aynı zamanda yapılan 41,2 kilometrelik otoyol ihalesinde 7 trilyon liranın üzerinde tenzilat farkı oluyor?
2. Açık artırmada tenzilatların yüzde 30'un üzerine çıktığı görülmesine rağmen, diğer ihalelerde niçin açık artırmaya gidilmeden, ihaleler mevcut tenzilatlarla onanmıştır?
Diğer ihaleler de aynı şekilde açık artırmaya çıkarılıp aynı tenzilat meydana gelseydi -ki, yapılan tek açık artırma neticesiyle ortadadır- o vakit şöyle bir sonuç ortaya çıkar:
Şanlıurfa-Suruç yolu 13 milyon 660 bin dolar, Gaziantep-Birecik yolu 15 milyon 372 bin dolar, Gaziantep çevre yolu 2 milyon 992 bin dolar olmak üzere, bu üç yolda açık artırma yapılmadığı için, tek açık artırma yapılan yola göre, tenzilatlar, toplam 32 milyon 24 bin dolar; yani, bugünkü kurla 8 trilyon 446 milyarlık, -takriben 8,5 trilyon- liralık fazlalık yapar. Bayındırlık Bakanlığı, ortalama fiyatı yeterli bulup açık artırmaya çıkmamakla; yani, emsal neticeyi göz önüne almamakla ve eşitlik ilkesine uymamakla, büyük bir ihtimalle, devletin 8,5 trilyon lira civarındaki parasını, 3 adet müteahhit firmaya, sırf bu ihale metotlarındaki yanlış ve hatalı tercihler neticesinde vermiş olmaktadır.
Yine çok üzerinde durulan ve şu an Türkiye Büyük Millet Meclisinde soruşturma konusu olan Karadeniz duble yol ihalelerinde tercihli ihale şekli değil de yine Birecik-Suruç otoyol ihalesinde olduğu gibi açık artırma yoluyla ihale olsaydı ne olurdu, bir de ona bakmak isterim.
İyidere-Çayeli yolunda 15 milyon 579 bin, Ardahan otoyolunda 25 milyon 501 bin, Araklı-İyidere yolunda 14 milyon 60 bin.
Perşembe-Bolaman yolunda 25 milyon 611 bin, Giresun-Piraziz yolunda 6 milyon 719 bin, Giresun-Espiye yolunda 13 milyon 187 bin olmak üzere, keşif bedelleri toplam 874 milyon dolar olan bu altı otoyol ihalesinde, aynı açık artırma devam etseydi, takriben 100 milyon 657 dolar tenzilat olurdu; bunun da -bugünkü kurla- tutarı 26 trilyon 548 milyar eder.
Sadece bu iki ihalede, kamu yararı yeteri şekilde gözetilmediği için devletin zararı, 26 trilyon 548 milyar Türk Lirası Karadeniz duble yolu artı 8 trilyon 446 milyar Türk Lirası Gaziantep-Şanlıurfa otoyolu olmak üzere, toplam 34 trilyon 994 milyar -takriben 35 trilyon yapar- liradır...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Polat, süreniz bitti; 2 dakika eksüre veriyorum, bitirin efendim.
ASLAN POLAT (Devamla) Tamam, bitiriyorum.
Bu iki ihaleyi incelediğimiz vakit şu iki netice ortaya çıkmaktadır:
1. Karadeniz duble otoyol ihalesinin davetli olarak yapılmasıyla, ihalelere çok az sayıda müteahhit firma katılmış -7 ile 12 arası; örneğin, Gaziantep-Şanlıurfa'da, dört otoyol ihalesine 24 firma katılmıştı- tenzilatlar oldukça düşük olmuş -yüzde 19- bu tenzilatlar sonucu, sadece bir otoyolun maliyeti -yapılan açık artırmaya göre- devlete 26,5 trilyon lira fazla fiyata mal olacaktır.
2. Gazintep-Şanlıurfa otoyolu ile Karadeniz duble otoyol ihalelerinde, devletin menfaatına olacak açık artırma ve kapalı zarf ihale metotları hassas olarak kullanılmadığı için, bu iki otoyolda, devlet, müteahhit firmalara takriben 35 trilyon lira fazla ödeme yapmak durumunda kalacaktır.
3. Adı geçen müteahhit firmalar, ihale cezası ve vergi borcu olmayan büyük firmalar olduğuna göre, bunlar arasında yapılan ihalelerin kıran kırana ve devletin âli menfaatlarını son kuruşuna kadar kollayacak biçimde olması gerekirdi.
4. Asgarî ücretin net 22 milyon olduğunun, asgarî ücretten hâlâ vergi kesildiğinin ve memur maaşlarına yüzde 20'den fazla zam vermek istemeyen Hükümetin, müteahhit firmalara -iki ihale grubu ile bu ihalelere emsal olan- kendilerinin yaptığı ihaleye göre 35 trilyon Türk Lirası fazla ödemedeki cömertliğinin takdirini Yüce Meclisin dikkatine sunup, hepinize saygılarımı arz ediyorum. (FP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Polat.
Gündemdışı konuşmaya, Bayındırlık ve İskân Bakanı Sayın Yaşar Topçu cevap vereceklerdir.
Buyurun efendim.
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI YAŞAR TOPÇU (Sinop) Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; Fazilet Partisi Erzurum Milletvekili Sayın Polat'ın gündemdışı yaptığı konuşmaya cevap vermek için huzurlarınızdayım.
Daha önce burada görüşmekte olduğumuz Vergi Kanunu Tasarısı sebebiyle, Sayın Polat'ın -sanıyorum, zaman doldurmakta sıkıntı içerisine düşünce- buraya hiç alakası yokken çıkıp, ikinci ihalede yüzde 12,70 teklif veren firmayı bahane ederek -Meclisteki yeni salonun yapılmasına adı karıştığı için- bu teklifin tarafımızdan kabul edilmediği, bu suretle de, açık artırmaya gidildiği, buradan da yüzde 30'un üzerinde tenzilat çıktığı, devletin kâr ettiğini söylediği zaman, buradan ayağa kalkarak böyle bir değerlendirme yapmadığımızı -zabıtlarda vardır- Meclisteki işin başka, bu işin başka olduğunu; 12,70'lik teklifi, birinci günkü 22'ye varan teklife göre çok düşük bulduğumuz için, haddi layık bulmadığımız için veya o teklifi haddi layık bulursak -12,70'i- üçüncü günkü ihalenin 12'nin de altına düşeceğini hesapladığımız için onaylamadığımızı ve bir hafta sonra, bu ihaleyi, ihaleye katılanlar davet edilerek pazarlık usulü yaptığımızı belirttim.
Buraya her çıkışımda değilse bile, böyle hatalar yapıldığı zaman çok sık söylüyorum. Yeni gelen arkadaşlarımızın -tabiî ki, bu kürsü herkese açıktır- buradan konuşma merakını takdirle karşılarım; ama, bu kürsü öyle bir yerdir ki, burası millet kürsüsü, bu kürsüye çıkan insanlar, söylediklerini doğru bilecekler, millete de doğru anlatacaklar...
MUSA UZUNKAYA (Samsun) Yanlış mı anlattı?..
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI YAŞAR TOPÇU (Devamla) Eğer bildiklerinde yanlışlık, tereddüt varsa, burada kütüphane var, başka kurumlar var, oralardan araştıracaklar; bu iş, öğrencilik gibidir. Ben, burada, ilk geldiğim dört senede, bir üniversite daha bitirdim. O kütüphaneye gidin bakın...
Beyefendi, İhale Kanununda "açık artırma" diye bir usul yoktur. Açın, okuyun bari!..
ASLAN POLAT (Erzurum) Sen nasıl yaptın?..
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI YAŞAR TOPÇU (Devamla) Ben, açık artırmayla ihale yapmadım, pazarlık usulüyle yaptım.
Başka bir şeye daha bakın: Kapalı teklifle verilen teklifler arasında yüzde 30'dan da fazla teklif var; onları kabul etmedik. Biz, burada, çok tenzilat aramıyoruz. Çok tenzilat arasaydık, bu ihaledeki ortalama uygun bedeli kabul etmezdik. Ortalama uygun bedel demek, en çok kırana verilmeyecek, en az kırana da verilmeyecek demek. Burada özel bir durum oldu, ihaleyi pazarlık usulüyle yaptık, pazarlığı da belli bir rakamdan başlattık; şuradan başlayacaksınız dedik, ondan sonra geldi. Böyle bir usul, bu tür işlerde geçerli değildir. Bu tür işlerdeki yarışma, kapalı teklifte; yani, kimin, rakibinin ne verdiğini bilmemesinden kaynaklanan yarışma devletin yararınadır.
ASLAN POLAT (Erzurum) Biz de, onu söylüyoruz.
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI YAŞAR TOPÇU (Devamla) Yoksa, o sizin dediğiniz, iki gün sonra müteahhitler arasında anlaşmaya döner, yürümez; onun için kapalı teklif yapılıyor.
ASLAN POLAT ( Erzurum) Biz de kapalı zarf dedik...
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI YAŞAR TOPÇU (Devamla) Sayın Polat, hadi bunları incelemeden çıktınız, bari söylediklerimi dinleyin... Bir dinleyin söylediklerimi...
ASLAN POLAT (Erzurum) Tamam, dinliyoruz...
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI YAŞAR TOPÇU (Devamla) O tekliflerin içerisinde -getirmedim, ama- yüzde 35'ler, 36'lar da var. Burada amaç, söylediğim gibi, en çok kıran ihaleyi alsın da, bu iş yürümesin değil, ortalama uygun bedel; yani, müteahhitin yürütebileceği bir rakam, hem devlet için hem bu işin bitirilmesi için yürütebileceği bir rakam bulunsun deniliyor. Bu, dış krediyle yapılan bir ihale, daha bunun yüzde 7, 8, 9 kredi masrafları var. Biz, yüzde 50'yle, yüzde 60'la alınan ihaleleri biliyoruz. Refah Partisi zamanında yapılan ihale var, birbuçuk sene oldu, daha kazma vurulmadı. Siz, onun devletin kârına olduğunu sanıyorsunuz. Devletin kârı, işi bitirmektedir, birbuçuk sene kazma vurmak için beklemekte değil. Devletin böyle bir kârı yok. Devlet bunları yapacaksa, bir an evvel yapmakta kârı var.
ASLAN POLAT (Erzurum) Sayın Bakanım, o müteahhitlerin ne bir vergi borcu var ne de bir cezası var...
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI YAŞAR TOPÇU (Devamla) Cezası falan yok. Cezasını falan verdiğiniz zaman adamın nesini alacaksın, elinizde sadece yüzde 3 teminat mektubu var. O karayolundan yararlanacak yüzlerce, binlerce, milyonlarca insan Türk ekonomisinin tonlarca ağırlığındaki üretimi, diğer hususlar, turizminin bilmemnesinin kaybıyla siz onu yüzde 3'le karşılıyor musunuz? Siz, devleti bu hesaplarla mı yönetmeye talip oldunuz?
İLYAS ARSLAN (Yozgat) İhale yönetmeliği var Sayın Bakan.
ASLAN POLAT (Erzurum) Kati teminat alıyorsunuz...
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI YAŞAR TOPÇU (Devamla) Kati teminatın ne olduğunu öğrenin gelin.
ASLAN POLAT (Erzurum) Biliyoruz...
BAŞKAN Müdahale etmeyelim Sayın Polat, siz konuştunuz.
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI YAŞAR TOPÇU (Devamla) Arkadaşımın söyledikleri külliyen yanlıştır, hele hele yüzde 12,70 veren müteahhite, Meclisteki soruşturmaya adı karıştı diye vermediğimiz külliyen yanlıştır.
ASLAN POLAT (Erzurum) İkisi de söylenti Sayın Bakanım.
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI YAŞAR TOPÇU (Devamla) Hayır efendim, söylenti değil beyefendi. Ben size rakam veriyorum. Size diyorum ki, yüzde12,70'i kabul etseydik, üçüncü ihale yüzde 11 gelirdi, yüzde 10 gelirdi. Dedik ki, tutun bunu, yüzde 22'den yüzde 12'ye, yüzde 12'den yüzde 8'e düşüremeyiz.
Onun için, yapılan iş doğrudur, arkadaşımızın söylediği gibi bir ihale metodu yoktur, devletin böyle bir menfaatı var da, biz bunu sağlamamış falan değiliz.
Sayın Polat, bu hesapların doğrusu köy kahvehanelerinde bile sizin burada konuştuğunuzdan daha ciddî yapılıyor!
İLYAS ASLAN (Yozgat) Öyle söylemeyin Sayın Bakanım, doğru değil bu üslup.
ABBAS İNCEAYAN (Bolu) O müteahhitin ortağı mı yoksa, Sayın Bakanım?!
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI YAŞAR TOPÇU (Devamla) Şimdi, bu konu böyle.
Demin, bir ara, bir arkadaşımız tuttuğu için içeri girmekte geciktim. Sayın Başkanım müsaade ederse, Adana'yla ilgili olarak sadece iki dakikalık önemli bir şey söyleyeceğim: Sağlık Bakanımız, zaman kaybetmemek için cevap verdi, kendisine teşekkür ediyorum. İlave olarak söylemek istediğim husus şu: Evvela, Adana'da, şu anda, maalesef, kayıp bakımından 127'deyiz. Yıkılanların çok büyük bölümü apartmandır. 127 can kaybımız var; ama, yıkılan apartmanlardaki daire sayısı 150'nin üzerindedir.
MEHMET AYKAÇ (Çorum) Sayın Bakan, müteahhitleriniz sağ olsun.
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI YAŞAR TOPÇU (Devamla) Benim müteahhitlerim değil, Bayındırlık Bakanlığının müteahhitleri değil -şayanı şükrandır ki, devlet yapıları, ufak tefek sıva çatlakları dışında, bu depremde zarar görmedi- bunlar, tamamen, kişilere aittir.
Can kaybının bu kadar çok oluşunun sebebi, Seyhan'daki apartmanda 8 kişilik bir ailenin ilaveten misafir olarak bulunmasıdır. Ceyhan'daki iki apartmanda hanımların gününün olmasıdır -birinde 30 birinde 25 kişinin olduğu söyleniyor- bir apartmanın pansiyon olarak kullanılması ve altındaki garajda araba sahiplerinin bulunmasıdır. Bu yüzden can kaybımız, maalesef, çok olmuştur. Köydeki 10 ölünün sebebi de, askerden gelmiş bir köy delikanlısına hoşgeldin demek için, halkın, o apartmanda toplanmış olmasıdır. Tesadüf, takdirî ilahi -köydeki de apartmandır- bu apartmanlar denk gelince can kaybı çoğalmıştır.
Arkadaşlar, söylemek istediğim şey şudur: Bugünkü gazetelerden bir tanesinde, Türkiye'nin ihtiyacı olan çalışmaların hasıraltı edildiğine dair haberler var; bu haberler doğru değildir. Bu, spekülatif haberleri yaymayı da yanlış bulurum. Adana'da da bunları yapanlar var "yeni deprem geliyor, yenisi olacak" diye âdeta, milletin, içeriye girmesine engel olmakta, moralini bozmakta faal halde olan insanlar var. Büyük depremlerin arkasından bugüne kadar gelmiş geçmiş bütün deprem bilgileri gösteriyor ki, bazen günlerce, haftalarca küçük sarsıntılar olagelmiştir. Onun için, kimsenin telaşa kapılmasına gerek yoktur.
Burada şu hususu hulusî kalple belirtmek istiyorum: Türkiye'nin deprem haritası var. Bütün matematiksel ve jeolojik bilgileri, Bakanlığımın Afet İşleri Genel Müdürlüğünde, kompütürde, bölge bölge, âdeta metrekare hesabıyla mevcuttur. Bu konuda Japonya'ya falan muhtaç değiliz. Japonya'yla işbirliği halinde çalışıyoruz. Türkiye'nin yüzlerce yerinde bizim deprem istasyonlarımız var. Afet İşleri Genel Müdürlüğünde deprem mühendislerimiz var; tümü, Japon Hükümetiyle işbirliği halinde.
Buradan Türk Halkına ifade etmek istiyorum ki, bu konuda dünyada en ileri olan ülke Japonya'nın elinde bulunup da Türkiye'de bulunmayan hiçbir araç gerecimiz yok; hepsi mevcut. İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa, Sakarya gibi depreme fazla maruz olan bölgelerde de, deprem senaryolarımız hazırdır. İstanbul, 1894 depremi senaryosu elimizde hazırdır. Bunlar, zamanında hazırlanmış, böyle bir şeyle karşılaşıldığı zaman ne yapılacağı önceden belirlenmiştir. İzmir'inki bitmek üzeredir. Yani, rapor geliyor da, bunları hasıraltı ediyor falan değil kimse.
Şu anda 60 tane ekip orada tespit yapıyor. Üniversitenin uzmanları dahil, Ortadoğu Teknik Üniversitesi uzmanları dahil, ayrı ayrı ekip burada çalışma yapıyor.
SITKI CENGİL (Adana) 5 gün oldu, deprem altında hâlâ ceset var...
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI YAŞAR TOPÇU (Devamla) Bunun sebeplerini, depremin, toprak altında meydana gelen kırıklarının yeni boyutlarını ve bu yıkıntıların sebeplerini araştırıyor; Bayındırlık Müdürlüğü araştırıyor.
Sizin söylediğinize gelince -şimdi oraya da geleceğim zaten- "5 gün oldu deprem altında hâlâ ceset var" diyordunuz... Bekleniyor; var. İğneyle kuyu kazar gibi çalışılıyor ki, altındaki insandır, ölen ölmüştür, Allah rahmet eylesin, Allah hepsinin yakınlarına sabır versin, hepsinin acısını hem Meclis olarak hem millet olarak paylaşıyoruz; ama, ya içindeki bir tanesi canlı ise diye ağır, ağır, iğneyle kuyu kazar gibi gidiyoruz. Nitekim, gazetelerde gördüğünüz gibi, 48 saat sonra, 70 saat sonra, Erzincan depreminde bir hafta sonra canlı bulunanlar oldu. Beyler, buradan 9 canlı çıkarıldı, canlı çıkardık; çıkaranlardan Allah razı olsun; yanlış bir şey mi oldu?! Doğru, ağır gidişimizin sebebi o.
SITKI CENGİL (Adana) Sayın Bakan, doğru da, tamamı 7 tane apartman...
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI YAŞAR TOPÇU (Devamla) İzin verir misiniz...
7 apartman, 5 apartman, altındaki insanlar çok olduğu için, bir canlı bile olsa... Altı aylık bir sübyan yavru kurtarıldı annesinin kucağında, annesi ölmüş; işte, kâr kâr; bunun hesabındayız.
Buradan söylediğiniz söze geliyorum: "Köylerde su yoktu da, Ankara, İstanbul Belediyesi su gönderdi..." Geçen defa söyledim; afet üzerine siyaset yapılmaz; sizin bu kafanızı kınıyorum! (ANAP ve DSP sıralarından alkışlar) Suyu var köylerin, ben bizzat dağıttım. Belediyelerin yardım etmesini, yardıma koşmasını herkes takdirle karşılar. Buraya çıkıp da, buradan bizi de gözetin gibi laf ederseniz, ben size bunu söylerim.
SITKI CENGİL (Adana) Sayın Bakan doğru söylemiyor.
BAŞKAN Oturur musunuz... Bırakın konuşsun Sayın Bakan.
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI YAŞAR TOPÇU (Devamla) Ben, özel sektördeki su tanklarını toplayıp gönderdim; çıkıp, tek tek onlara mı teşekkür edelim. Ayıptır; insanların ıstırabı üzerine politika olmaz! Geçen defa söyledim; özel sektördekileri toplayıp gönderdim ben; tabiî ki belediyeler de gönderecek. Su tankı gönderen başka belediyeler de var; niye onları saymıyorsunuz? Siz Adana Milletvekilisiniz, çıkıp, onu gönderenlere niye teşekkür etmiyorsunuz?
SITKI CENGİL (Adana) Hepsini saydım ben.
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI YAŞAR TOPÇU (Devamla) Saymadınız.
Bunlar ayıp şeyler; milletin ıstırabı üzerine buradan politika olmaz!
Burada bir şey daha söyleyeceğim: Ben, sel afetinde de, deprem afetinde de, geçmişte yapılmış resmî binaların tümü için -gelmiş geçmiş bayındırlık müdürleri de dahil- talimat verdim, hepsini incelettiriyorum. Bu yörelerdeki belediyelerin ağır ihmal ve kusuru olduğu kesindir; ağır ihmal ve kusuru.
Deprem 6,3 şiddetinde olmuştur, merkez üssü Kılıçlı Köyüdür -Ceyhan'daki iş için söylüyorum- Ceyhan'a uzaklığı 32 kilometredir. Ceyhan'daki 6,3 depremin sadece 2 saniyelik şok anı 6,3'tür. Deprem bilginlerine göre, şok, bina yıkmaz, ondan sonra devam eden dalgalar yıkar, şokta bina yıkılmaz. Yıkan dalgaların boyutu 20'dir. Bu demektir ki, binaların taşımaları gereken deprem yükünü 100 kabul edersek, sadece 60 ile yıkılmıştır. Adana Bölgesi ikinci derece olduğu için kendi ağırlığının asgarî 35'i kadar güce dayanması gerekirdi, kendi ağırlığının 20'siyle yerle bir olmuştur. Demek ki, buralarda kontrollük hizmetleri, proje hizmetleri, jeolojik hizmetler, yapılması gerekenler yeterince yapılmamıştır.
Sel bölgesinde de öyle; selin geldiği dere yataklarına belediye başkanı ruhsat vermiş. Sordum kim verdi bunu diye; belediye başkanı... Seçimde vaatte bulunduğu için, seçimden sonra ruhsat vermiş. Adamların evleri yıkıldı gitti. Ben, şimdi, devlet olarak tazmin edeceğim; helali hoş olsun, edeceğim, ayrı bir şey; ama, yazıktır, günahtır. Biz bir şey yaptığımız zaman, vatandaş, haklı olarak siyasîlere tepki gösteriyor. Belediye başkanları yanımızda "siz bu yıkılanlara niye bakmadınız" demiyor, belki aklına gelmiyor; ama, ben buradan söylüyorum.
Bayındırlık Bakanlığının, belediyenin bu tür işlerini denetleme yetkisi 1984 yılında alınmıştır; belediyeleri denetleme yetkisi sadece İçişleri Bakanlığınındır; o da, kendi alanında. Benim denetleme yetkim olmamasına rağmen, bütün gücümü kullanarak, kanunun verdiği bütün başka yolları; hangi yol varsa, o yolları kullanarak bu işin peşini bırakmayacağımı, Yüce Meclisin huzurunda, sizlerin bilgisine ve Türk Milletinin bilgisine sunuyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (ANAP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Gündemdışı konuşma cevaplandırılmıştır.
Buyurun Sayın Cengil.
SITKI CENGİL (Adana) Sayın Başkan, bir şey ifade etmek istiyorum.
Daha önce konuşan Sayın Sağlık Bakanına, hastanelerle ilgili olarak, gerçekten, teşekkür ediyorum; ama, Sayın Bakanın, Sayın Topçu'nun biraz önceki ifadelerinin tamamı doğru değildir.
ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) Böyle konuşma mı olur Sayın Başkan.
BAŞKAN Efendim, diyeceğiniz neyse, onu söyleyin.
SITKI CENGİL (Adana) O, gezip gittiğimiz...
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI YAŞAR TOPÇU (Sinop) Tamamı doğrudur. Siz gittiniz, gezdiniz; ben onlarla birlikte çalıştım; tamamı doğrudur.
SITKI CENGİL (Adana) Sayın Başkan, enkaz altında ceset var daha.
BAŞKAN Sayın Cengil, rica ediyorum... Tamam efendim...
SITKI CENGİL (Adana) Sayın Başkan...
BAŞKAN Sayın Cengil, ben size bir şey söyleyeceksiniz diye söz verdim.
SITKI CENGİL (Adana) Sayın Topçu'nun ifadelerinin tamamı doğru değil efendim.
BAŞKAN Efendim, bir dakika... Lütfen oturur musunuz; yani, beni zor durumda bırakmayın.
Bir deprem olmuş, millî bir felaket...
SITKI CENGİL (Adana) Tamam, o felaketi yaşayan da biziz.
BAŞKAN Bu millî felaket üzerine giderken, siyasî menfaatlarımızı bir tarafa bırakacağız...
SITKI CENGİL (Adana) Menfaat değil.
BAŞKAN ...partilerimizi bir tarafa bırakacağız, oradaki depremzedelere yardım edeceğiz. O depremzedelere herhangi bir partili belediye başkanı da yardım yapabilir, herhangi vatandaş da yapabilir; ama, bu kürsüyü, getirip de, kendi belediyelerinizin menfaatı için kullanmayın. Rica ediyorum size... Önemli olan, depreme müdahale etmektir.
Sayın Ayhan söz istemişti.
ABDÜLLATİF ŞENER (Sıvas) Sayın Başkan...
BAŞKAN Buyurun.
ABDÜLLATİF ŞENER (Sıvas) Felaket üzerine siyaset yapılmaz; doğrudur. Bütün kamu kuruluşlarının da görevi ve aslına bakarsanız, bütün vatandaşların görevi, felaketzedelere yardım etmektir, destek vermektir, acılarını dindirmektir. Nitekim, konuşan ilgili Bakanlarımızın bakanlıkları da felaketzedelerin yardımına koşmuştur, belediyeler de bu felaketzedelere yardıma koşmuştur. Bunları anlatmak da, felaket üzerine siyaset yapmak anlamına gelmez.
BAŞKAN Sayın Şener, yani, ayırım yapılırsa...
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI YAŞAR TOPÇU (Sinop) Hayır!.. Hayır, kabul etmiyorum!
SUAT PAMUKÇU (Bayburt) Ne bağırıyorsun!..
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI YAŞAR TOPÇU (Sinop) Falanca falanca diyorsunuz; kabul etmiyorum!...
BAŞKAN Efendim, bir dakika... Rica ediyorum... (Gürültüler)
ABDÜLLATİF ŞENER (Sıvas) Dolayısıyla...
BAŞKAN Efendim, yeter artık; açıkladınız, tamam... (Gürültüler)
ABDÜLLATİF ŞENER (Sıvas) Yani, buradaki konuşmalar, yardımların daha iyi olması içindir.
BAŞKAN Sayın Şener, rica ediyorum... Tamam; söyleyeceğinizi söylediniz... Rica ediyorum... Sayın Ayhan söz istedi.
(Bayındırlık ve İskân Bakanı Yaşar Topçu'nun FP sıralarına doğru yürümesi; bir grup ANAP ve FP milletvekilinin kürsü önünde toplanmaları)
MUSTAFA ÜNALDI (Konya) Sayın Başkan, Sayın Bakanın böyle tavrı görülmüş şey mi?!
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI YAŞAR TOPÇU (Sinop) İskenderun Belediyesiyle ilgili... Niye yapmadınız?!. (Gürültüler)
BAŞKAN Rica ediyorum... Tamam efendim. (Gürültüler)
Arkadaşlar, lütfen yerinize oturur musunuz... Arkadaşlar... Sayın İdare Amirleri... (Gürültüler)
Değerli arkadaşlarım, yerinize oturur musunuz! (Gürültüler)
Böyle sebepsiz yere çıkıp da birbirinizle kavga etmeye çalışmayın.
Sayın Bakan, siz de Bakanlığın ağırlığı içinde hareket edin... Rica ediyorum...
MUSTAFA ÜNALDI (Konya) Arkadaşlar, Bakanın istediği bu; Bakan bunu istiyor.
BAŞKAN Rica ediyorum... Buyurun arkadaşlar, oturur musunuz...
VI. SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1. Sakarya Milletvekili Cevat Ayhanın, Bayındırlık ve İskân Bakanı Yaşar Topçunun konuşmasında Refahyol döneminde yapılan ihalelerle ilgili yanlış beyanda bulunduğu nedeniyle konuşması
CEVAT AYHAN (Sakarya) - Sayın Başkan, sataşmadan dolayı söz istiyorum...
BAŞKAN Sayın Ayhan, hangi konuda sataşmadan dolayı söz istiyorsunuz?
CEVAT AYHAN (Sakarya) Efendim, Sayın Bakan... (FP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Bir dakika arkadaşlar...
MUSTAFA ÜNALDI (Konya) Sayın Başkan, bir bakan, böyle, kabadayı davranabilir mi?!.
BAŞKAN Efendim, tabiî ki... Neyse... Rica ediyorum...
MUSTAFA ÜNALDI (Konya) Ne hakkı var?!.
BAŞKAN Sayın Ünaldı, arkadaşınıza söz verdim; lütfen...
Buyurun Sayın Ayhan.
ABBAS İNCEAYAN (Bolu) Sayın Başkan, seçmene selam yeri burası değil ki... (FP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Arkadaşlar, lütfen susun.
CEVAT AYHAN (Sakarya) Sayın Başkan, Sayın Bakan gündemdışı konuşmaya cevap verirken, Refahyol döneminde yapılan ihalelerde tenzilat yüksek olduğu için müteahhitlerin işe başlamadığını; bu bakımdan, yüksek tenzilatın iyi olmadığını ifade ettiler.
BAŞKAN Siz de aksini mi iddia ediyorsunuz?
CEVAT AYHAN (Sakarya) Bu konuda bir açıklama yapmak istiyorum...
BAŞKAN Peki; buyurun efendim, size 3 dakika süre veriyorum.
Sayın Ayhan, rica ediyorum; 3 dakika...
Buyurun. (FP sıralarından alkışlar)
CEVAT AYHAN (Sakarya) Muhterem Başkan, muhterem üyeler; deprem felaketinde hayatını kaybeden Adanalıların yakınlarına başsağlığı diliyor, Adana halkına ve kazazedelere de geçmiş olsun diyorum.
Muhterem arkadaşlar, Muhterem Bakan, burada, biraz önce gündemdışı bir konuşmaya cevap verirken, Refahyol döneminde yapılan ihalelerde tenzilat yüksek olduğu için müteahhitlerin işe başlamadığını ifade ettiler. Burada herhalde yanlış bir bilgi var. Bakın, 1998 yılı Karayolları programındaki projelerin tutarı 2,660 katrilyondur, 1998 yılında normal bütçeden ayrılan ödenek ise 103 trilyondur, 40 trilyon da -gelirse şayet- özelleştirme gelirlerindendir. Bu gözle bakarsanız, Karayollarının elindeki mevcut projelerin tamamlanması yirmi yirmibeş yıllık bir süre gerektirmekte. Yani, yol inşaatlarının bitmemesi, yavaş gitmesinin sebepleri yüksek tenzilat değil, az ödenektir. 50 milyar, 100 milyar veriyorsunuz, bazı yerlerde -ben biliyorum, Bakan da bilir- müteahhitler, ödenek yetersizliğinden, bu ödenek yetmez diye bu sene işe gitmiyorlar; kendisiyle, sonra, gerekirse yüz yüze de konuşuruz.
Bir diğer husus da -mesele, yüksek tenzilat, alçak tenzilat meselesi değildir- ihalelerde rekabeti tesis etmektir. Rekabet olursa, amme bundan yararlanır, Hazine bundan yararlanır.
Şimdi, bakın, bir rakam arz edeyim size: Refahyol Hükümeti döneminde, 1 Temmuz 1996'dan 30 Haziran 1997'ye kadar geçen 12 aylık sürede 35 ihale yapmışız. Bunların 6'sı, Başbakanlığın emriyle, davetli yapılmış olağanüstü hal bölgesiyle ilgili ihalelerdir, 4'ünü takdir olarak davetli yapmışız; ama, 25'ini, yani yüzde 71'ini önseçimli, açık ilanlı yapmışız ve 12 aylık dönemde benim yaptığım ihalelerde tenzilat ortalaması yüzde 41,20'dir.
Şimdi geçiyorum Anasol-D Hükümeti dönemine. 1 Temmuz 1997'den 1 Haziran 1998'e kadar olan dönemin rakamları var elimde. Karayolları ihalelerini söylüyorum; 46 ihale yapılmış; bunların sadece 11'i (yüzde 24'ü) ilanlı, gerisi davetli yapılmış ve ortalama tenzilat yüzde 23,77; aşağı yukarı 20 puan fark var.
İş, yüksek tenzilatta mı kötü olur, alçak tenzilatta mı kötü olur; iş, eğer denetim iyi olmazsa, kontrollük iyi yürümezse kötü olur; kontrol teşkilatı, Bayındırlıkta, Karayollarında veya diğer devlet kurumlarında müteahhitlerin emrine girerse, partili müteahhitlerin emrine girerse, ihalelerde partizanlık yapılırsa... Davetli ihalelerin yüzde 99'u böyledir. Tenzilata bakıyorsunuz -bunlar, Değerli Bakanımızın da dikkatini çekmiştir- yüzde 20'yle almış; takip edenler, yüzde 19, yüzde 18, yüzde 16... Anlaşıp geliyorlar; davetli ihalelerin esası budur. Onun için, açık ihaleye gitmek lazım.
Ortalama fiyat hatalıdır; ortalama fiyat, tombala çekmektir; en çok, en az, topla, ortalamasını al. Böyle ihale olmaz. İhalede esas, rekabettir, kalitede denetimle tesis edilir. Onun için, bu beyanlar, kamuoyunu da yanıltmaktır. Ben, Bakana tavsiye ederim, ihalelerde, açık ilanlı, önseçimli ihaleye gitsin.
Birim fiyatlar hatalıdır...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
CEVAT AYHAN (Devamla) 1 dakika müsaade ederseniz, izah edeyim; teknik bir konu.
BAŞKAN Yok; bir cümle daha söyleyip bırakın efendim.
CEVAT AYHAN (Devamla) Bir cümle söyleyeceğim, teşekkür ederim.
Birim fiyatlarda, 6 tonluk, 10 tonluk kamyona göre navlun hesaplanmış. Bugün, büyük inşaatlarda kullanılan 30 ton, 40 ton, 70 tonluk kamyonlar var.
Marangoz doğrama yapacak; üç saatte 1 metrekare doğrama yapacak... Otuz sene, kırk sene önceki birim fiyatlar bunlar. Halbuki, bugün, otomatik makineler 15 dakikada doğrama yapıyor.
Bendeniz bakanken, birim fiyatların yeniden hesabıyla ilgili -kendi Müsteşar Yardımcıları Şahin Bey bilirler- bir ekip kurdum. Tavsiye ederim, o ekip devam etsin, büyük şirketlerde, Batıda ve bizde olan bilgileri bir araya getirsin, birim fiyat analizlerini güncel hale getirelim; yani, günün değerlerine, amortisman ve fire değerlerine, kayıp değerlerine, işçilik değerlerine getirelim; o zaman, tam rekabeti tesis edersiniz. Ortalama fiyat hatalıdır; ortalama fiyattan, Hazinenin, trilyonlar, trilyonlar kaybı vardır. Bekleyen yolları bu paralarla yapabilirsiniz.
Teşekkür ederim, hürmetlerimi arz ederim. (FP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Ayhan.
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI YAŞAR TOPÇU (Sinop) Sayın Başkan...
BAŞKAN Buyurun efendim.
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI YAŞAR TOPÇU (Sinop) Kendi dönemi için verdiği rakamın tümü yanlış. (FP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Sayın Bakan, böyle bir usulümüz yok.
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI YAŞAR TOPÇU (Sinop) İzin verin; o zaman cevaplayayım...
BAŞKAN Efendim, sataşmadan dolayı cevap verdi.
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI YAŞAR TOPÇU (Sinop) İyi; ama, bu, sataşma üzerinde değil ki...
BAŞKAN Evet...
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI YAŞAR TOPÇU (Sinop) Verdiği rakamların tümü yanlış.
BAŞKAN Siz dediniz ki...
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI YAŞAR TOPÇU (Sinop) Kendi döneminde de artış katsayısı yüzde 100'ün üzerinde... Yüzde 73'e düşüren benim.
BAŞKAN Efendim, o zaman, ben size tavsiye ediyorum, bir televizyon programına çıkınız, halk sizi dinlesin... Ben şimdi bilemem ki...
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI YAŞAR TOPÇU (Sinop) Söylediklerinin tümü yanlış.
BAŞKAN Efendim, Sayın Bakan diyor ki, ödenek ayırmadınız. Ayırmadınız; doğru. Para yok. Para vermeyince nasıl yapılsın...
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI YAŞAR TOPÇU (Sinop) Hayır efendim. Benim söylediğim ihale, Sayın Bakanın zamanında olan ödenekle başlamadı. Bizimle alakası yok. (FP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Neyse efendim; mesele kapanmıştır.
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI YAŞAR TOPÇU (Sinop) Bizimle alakası yok. (FP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Arkadaşlar, lütfen... Rica ediyorum... Sükûneti muhafaza edelim.
Efendim, gündemdışı konuşmalar bitmiştir.
3 adet Cumhurbaşkanlığı tezkeresi vardır; okutuyorum:
IV. BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
C) TEZKERELER VE ÖNERGELER
1. Portekize gidecek olan Devlet Bakanı Rüştü Kâzım Yücelene, dönüşüne kadar, Tarım ve Köyişleri Bakanı Mustafa Rüştü Taşarın vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/1580)
24 Haziran 1998
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
EUREKA Bakanlar Konferansı'na katılmak üzere, 28 Haziran 1998 tarihinde Portekiz'e gidecek olan Devlet Bakanı R. Kâzım Yücelen'in dönüşüne kadar; Devlet Bakanlığına, Tarım ve Köyişleri Bakanı Mustafa Taşar'ın vekâlet etmesinin, Başbakanın teklifi üzerine, uygun görülmüş olduğunu bilgilerinize sunarım.
Süleyman Demirel
Cumhurbaşkanı
BAŞKAN Bilgilerinize sunulmuştur.
Öteki tezkereyi okutuyorum:
2. Çin Halk Cumhuriyetine gidecek olan Ulaştırma Bakanı Necdet Menzire, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Rifat Serdaroğlunun vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/1581)
24 Haziran 1998
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşmelerde bulunmak üzere, 28 Haziran 1998 tarihinde (Çin Halk Cumhuriyeti) Hong Kong Özel İdare Bölgesine gidecek olan Ulaştırma Bakanı Necdet Menzir'in dönüşüne kadar, Ulaştırma Bakanlığına, Devlet Bakanı Rifat Serdaroğlu'nun vekâlet etmesinin, Başbakanın teklifi üzerine, uygun görülmüş olduğunu bilgilerinize sunarım.
Süleyman Demirel
Cumhurbaşkanı
BAŞKAN Bilgilerinize sunulmuştur.
Öteki tezkereyi okutuyorum:
3.İngiltereye gidecek olan Devlet Bakanı Güneş Tanere, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Eyüp Aşıkın vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/1582)
24 Haziran 1998
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşmelerde bulunmak üzere, 29 Haziran 1998 tarihinde İngiltere'ye gidecek olan Devlet Bakanı Güneş Taner'in dönüşüne kadar, Devlet Bakanlığına, Devlet Bakanı Eyüp Aşık'ın vekâlet etmesinin, Başbakanın teklifi üzerine uygun görülmüş olduğunu bilgilerinize sunarım.
Süleyman Demirel
Cumhurbaşkanı
BAŞKAN Bilgilerinize sunulmuştur.
Bir Meclis araştırması önergesi vardır; okutuyorum:
D) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1. Kocaeli Milletvekili Bekir Yurdagül ve 20 arkadaşının, İzmit Körfezinde SEKAya ait ormanlık bir arazinin özel bir otomobil fabrikasına devredilmesiyle ilgili iddiaları araştırmak amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/273)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Tüm dünyada, kalkınabilmenin temel unsuru olarak çevre, doğal yaşam ve insan faktörü birlikte ele alınmaktadır. Kalkınmanın ve gelişmenin boyutlarının çevre duyarlılığı olmadan değerlendirilmediği, bütün dünya ülkeleri tarafından kabul görmüş ve bu konuda acil önlemler alınmaya başlanmıştır. Bütün bunlar yapılırken ve ülkemizin, özellikle, böyle önlemleri almaya zorunlu bir konumu bulunurken, elimizdeki yeşil alanları yok etmek, cinayet işlemekten farklı bir şey değildir.
İşte bu cinayetin örneklerinden birisi de, Kocaeli sınırları içerisinde, İzmit Körfezinin güney kıyısında bulunan Türkiye Selüloz ve Kâğıt Fabrikası (SEKA) Genel Müdürlüğünün, 2 400 dönümlük, doğa harikası, aynı zamanda, araştırma amaçlı olan ormanlık arazinin yok edilmesidir. Ne uğruna? Koç Holding'e, Ford araba fabrikası kurmak üzere bedelsiz devrederek, sözde, sanayii geliştirmek uğruna.
1936 yılında kurulan ve İzmit Körfezi'nin en seçkin yerlerinden biri durumunda olan SEKA fidanlığı, bugün, elliiki yıllık bir emeğin ürünü olduğu gibi, arazi üzerinde, Orman Bakanlığına bağlı, İzmit'te faaliyet gösteren Kavak ve Hızlı Gelişen Orman Ağaçları Araştırma Müdürlüğünce tesis edilmiş bilimsel araştırma, deneme parselleri bulunmaktadır. Bu denemelerin sonuçları, henüz alınmamıştır. Sonuç alınması için, on oniki yılın tamamlanması gerekmektedir. Ayrıca, elde edilecek sonuçlar, aynı konuda çalışan uluslararası kurumların bulgularıyla birleştirilecektir. Akdeniz havzası ekosistemlerinde yetiştirilecek kavak tür ve klonların ekolojik isteklerini ortaya koyma yönünden, bu çalışmalar çok önemlidir. İleri sürüldüğü gibi, gerçekte bataklık değil, ikinci derecede tarım arazisi olan bu alanın 8.6.1998 tarih ve 98/11163 sayılı Bakanlar Kurulu Kararıyla Ford Otomotiv Sanayii AŞ'ye bedelsiz olarak devredilmesi, anlaşılması güç olan bir karardır.
Daha önce örneklerini yaşadığımız, önceden hazırlık yapılmadan ortaya atılan bu tür yatırımlar, çevresindeki tüm tarım topraklarını, mera ve orman arazilerini yok etmektedir. Ülke topraklarının ekolojik yönden en hassas yöresi olan İzmit Körfezi çevresi için alınacak yatırım kararlarında çok duyarlı olmak gerekmektedir.
Verimsiz ve otomotiv sanayiinin kurulmasına uygun birçok arazi dururken, çok önemli ve hassas özellikleri haiz bu arazinin hangi amaçla Koç Holdinge peşkeş çekildiğinin,
En küçük sanayi kuruluşları için bile gerekli olan ÇED sürecinin burada işletilmemesinin nedenlerinin,
Çevrede, kara, deniz ulaşımıyla ilgili trafik yoğunluğu sorunlarının çözümü için ciddî bir çalışmanın yapılıp yapılmadığının,
Bu konuyla ilgili açılmış bir dava devam ederken, hiçbir araştırma ve yatırım planı göz önüne alınmadan yapılan bu uygulamanın altında yatan gerçeğin araştırılarak ortaya çıkarılması için, Anayasanın 98 inci maddesi, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince bir Meclis araştırması açılması için gereğini arz ederiz.
Saygılarımızla.
1. Bekir Yurdagül (Kocaeli)
2. Mahmut Işık (Sıvas)
3. Mustafa Kul (Erzincan)
4. Ali Rıza Bodur (İzmir)
5. M. Cevdet Selvi (İstanbul)
6. Ayhan Fırat (Malatya)
7. Yahya Şimşek (Bursa)
8. Yılmaz Ateş (Ankara)
9. Orhan Veli Yıldırım (Tunceli)
10. Birgen Keleş (İzmir)
11. Atilâ Sav (Hatay)
12. Şahin Ulusoy (Tokat)
13. Yusuf Öztop (Antalya)
14. Veli Aksoy (İzmir)
15. Celal Topkan (Adıyaman)
16. Ali Dinçer (Ankara)
17. Mustafa Yıldız (Erzincan)
18. Hilmi Develi (Denizli)
19. İsmet Atalay (Ardahan)
20. İrfan Gürpınar (Kırklareli)
21. Eşref Erdem (Ankara)
BAŞKAN Bilgilerinize sunulmuştur.
Önerge gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşmeler sırasında, bu husus karara bağlanacaktır.
Sayın milletvekilleri, Kuzeyden Keşif Harekâtının görev süresinin 30.6.1998 tarihinden itibaren altı ay uzatılmasına ilişkin Başbakanlık tezkeresi vardır; okutuyorum:
C) TEZKERE VE ÖNERGELER (Devam)
4.Kuzeyden Keşif Harekâtının görev süresinin 30.6.1998 tarihinden itibaren altı ay süre ile uzatılmasına ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/1583)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Körfez Savaşı sonrasında alınan Irak ile ilgili Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararlarının hedeflerine ve ruhuna uygun olarak ve Irak'ın toprak bütünlüğünün muhafaza edilmesine özen göstererek, Amerika Birleşik Devletleri ve İngiltere hava unsurlarının katılımıyla, Türkiye tarafından belirlenen ilke ve kurallara bağlı olarak ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin 25 Aralık 1996 tarihli ve 477 sayılı Kararıyla Hükümete verdiği yetki çerçevesinde yürürlüğe konulan ve sadece keşif ve gerektiğinde önleme uçuşlarıyla sınırlı bir hava harekâtı olan Kuzeyden Keşif Harekâtının görev süresinin 30 Haziran 1998 tarihinden itibaren altı ay süreyle uzatılmasına; 477 sayılı Kararda belirtilen hususlarda bütün kararları almaya Bakanlar Kurulunun yetkili kılınması için Anayasanın 92 nci maddesine göre izin verilmesini arz ederim.
A. Mesut Yılmaz
Başbakan
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Hükümet tezkeresi üzerinde, İçtüzüğün 72 nci maddesine göre müzakere açıyorum.
Bu müzakerede, parti grupları adına 1'er milletvekiline, şahsı adına 2 milletvekiline ve Hükümete söz vereceğiz.
Hükümet ve gruplar için söz süresi 20'şer dakika, şahıslar için 10'ar dakikadır; ancak, daha önceki teamüle göre, Hükümet, isterse, bu görüşmelerin başında kısa bir takdim konuşması yapabilir...
DEVLET BAKANI YÜCEL SEÇKİNER (Ankara) Söz istiyorum Sayın Başkan...
BAŞKAN Hükümet tezkeresi üzerinde, Sayın Seçkiner, kısa bir açıklama yapacaktır.
Grupların konuşmalarından sonra, Hükümet tekrar söz isteyebilir.
Buyurun efendim.
DEVLET BAKANI YÜCEL SEÇKİNER (Ankara) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kuzeyden Keşif Harekâtının görev süresinin uzatılması konusunda Hükümetimizin görüşlerini arz etmek amacıyla huzurlarınızda bulunuyorum. Sizleri, şahsım ve Hükümetim adına selamlarım.
Kuzeyden Keşif Harekâtı olarak adlandırılan uçuş düzenlemelerinin, Huzur Harekâtının 31 Aralık 1996 tarihi itibariyle sona erdirilmesini takiben, Yüce Meclisimizin aldığı 25 Aralık 1996 tarih ve 477 sayılı Karar uyarınca 1 Ocak 1997 tarihi itibariyle başlatıldığı malumlarıdır.
Bilahara, Yüce Meclisimizin, 26 Haziran 1997 tarih ve 506 sayılı ve 25 Aralık 1997 tarih ve 528 sayılı Kararlarıyla, Harekâtın görev süresi, altışar ay için iki kez uzatılmıştır. Bu çerçevede, Harekâtın süresi, 30 Haziran 1998 tarihi itibariyle sona ermektedir.
Yüce Meclisin 477 sayılı Kararında açık olarak ifade edildiği üzere, Kuzeyden Keşif Harekâtı olarak adlandırılan bu düzenleme, ilgili Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararlarının hedeflerine ve ruhuna uygun olarak ve Irak'ın toprak bütünlüğünün muhafaza edilmesine özen göstererek, Amerika Birleşik Devletleri hava unsurları ile İngiltere hava unsurlarının katılımlarıyla, sadece keşif ve gerektiğinde önleme uçuşlarıyla sınırlı bir hava harekâtıdır.
Kuzeyden Keşif Harekâtı çerçevesindeki uçuşlar, tarafımızdan belirlenen ilke ve kurallara bağlı olarak gerçekleştirilmektedir. Bu çerçevede "Kuzeyden Keşif Harekâtı Kurallar ve İlkeler Belgesi" adını verdiğimiz ve Harekâta ilişkin teknik düzenlemeleri içeren bir kurallar belgesi yürürlüğe konulmuştur.
Kuzeyden Keşif Harekâtı hususunda Yüce Meclisimizce yapılacak değerlendirmeye katkıda bulunmak amacıyla, konunun geçmişini kısaca hatırlatmakta yarar görüyorum.
1991 yılında sona eren Körfez Savaşının ardından Irak genelinde meydana gelen karışıklıklar sonucunda, 1991 yılı nisan ayı başlarında, Kuzey Irak'tan ülkemize doğru kitlesel bir göç hareketi başlamış ve farklı etnik gruplardan, yaklaşık 600 bin Irak vatandaşının sınırlarımıza yığılması, ivedi çözüm gerektiren çok yönlü sorunlar yaratmıştır. Göçün yarattığı ciddî güçlükler ve ortaya çıkan acıklı manzaralar, hafızalarımızda tazeliğini korumaktadır.
Zamanın hükümetinin girişimleri neticesinde çıkarılan Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 5 Nisan 1991 tarih ve 688 sayılı Kararıyla başlatılan uluslararası işbirliği sonucunda, göç etmek mecburiyetinde kalan bu kitlenin Irak'a dönmesi sağlanmış; akabinde yeni göç hareketlerine yol açabilecek olayların engellenmesi ve Kuzey Irak'ta yaşayan halk için yürütülen insanî yardım faaliyetlerinin devamını sağlayacak koşulların muhafazası amacıyla, bilindiği üzere, Huzur Harekâtı yürürlüğe konulmuştur.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Harekâtın, ülkemiz açısından önde gelen yararı, ülkemizin sosyal ve ekonomik düzenini ve sınır güvenliğini tehdit eden yeni bir göç hareketini önlemiş olmasıdır.
Mevcut koşullarda bu tehdidin ortadan kalktığını gösteren bir emare bulunmamaktadır. Özellikle, geçtiğimiz yıl eylül-ekim aylarında başlayarak 1998 Şubatına kadar, Irak ile Birleşmiş Milletler arasında kitle imha silahlarının bertaraf edilmesi konusunda yaşanan kriz, bölgedeki şartların ne derece hassas ve değişken olduğunu, keza, her an istikrarsızlık unsurlarının yeniden önplana çıkabileceğini açıkça göstermiş, Hükümetimizi fevkalade tedbirler almaya zorlamıştır.
Irak'taki belirsizliklerin devam ettiği mevcut ortamda, harekâtın devamı, dışpolitikamızın dengeleri açısından da önem taşımaktadır. Herakât, ülkemize Irak konusunda ve bölgede olumlu, yapıcı ve etkin rol oynama imkânını vermektedir.
Keza, Harekât, ülkemiz açısından önemli bazı konularda yararlı olmuştur. Uzun yıllar kapalı kalan Kerkük-Yumurtalık petrol boru hattı, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 986 sayılı Kararı çerçevesinde yeniden faaliyete geçmiştir. Dolayısıyla, boru hattının çürüyerek zarar görmesi önlenmiş, 1997 yılında, sadece petrol nakliye ücreti olarak 224 milyon dolar gelir sağlanmış; Türkiye'nin, Irak'a gıda ve ihtiyaç maddesi ihracatı imkânı artmış; bugüne kadar, petrol karşılığı gıda programı çerçevesinde, 200 milyon dolara yakın ihracat yapılmış ve böylece, Türkiye'nin Körfez Savaşından bu yana uğradığı büyük zararların gelecekte artarak sürmesinin önlenmesi yolunda bir adım atılmıştır.
Bu kararın hazırlanması, kabul edilmesi ve uygulanır hale gelmesinde, Türkiye, önemli rol oynamıştır. Harekâtın devam etmesi, petrol boru hattının güvenli bir şekilde kesintisiz işletilmesine yönelik menfaatlarımızın izlenmesini kolaylaştırmıştır.
Kuzey Irak'la ilgili olarak ülkemiz açısından sorun yaratan diğer bir husus, PKK terör örgütünün bu bölgede yuvalanmasıdır. Bu açıdan bakıldığında, bu konuda hayli mesafe kaydettiğimizi memnuniyetle vurgulamak isterim. Bugün, PKK'nın ne denli eli kanlı bir terör örgütü olduğu hususunda, Harekâta katılan ülkeler tarafından saptamalar yapılmaktadır. Nitekim, Amerika Birleşik Devletlerinin antiterörizm ve müessir ölüm yapılacak olan 30 adet terör örgütü arasında PKK da zikredilmektedir.
Sayın Başkan, muhterem milletvekilleri; Irak'ın toprak bütünlüğünün muhafazası konusuna atfettiğimiz önem ve hassasiyet, hepimizin malumlarıdır. Irak'ın toprak bütünlüğünün korunması, Kuzeyden Keşif Harekâtına katılan ülkeler nezdindeki tutumumuzun temelini teşkil etmiştir. Türkiye'nin bu konudaki hassasiyeti, şüpheye mahal bırakmayacak şekilde ortaya konulmuştur. Kuzeyden Keşif Harekâtının tabi olduğu ilkelerin başında da, Irak'ın toprak bütünlüğünün korunmasının yer aldığını, burada, önemle vurgulamak isterim.
Türkiye, Irak'ın, ilgili Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararlarını tümüyle uygulayarak, bir an önce uluslararası camiaya ve kardeş Irak Halkının normal yaşam koşullarına dönmesini arzu etmektedir. Bölgemizde oluşacak olan barış, sükûn ve istikrardan, herkesten çok, Türk ve Irak Halkları yarar sağlayacaktır.
Öte yandan, 1996 yılı yaz aylarında, Kuzey Irak'ta hasım gruplar arasında cereyan eden ve bölücü terör örgütünün bölgedeki etkisini ve faaliyetlerini artırmasına müsait koşullar yaratan kanlı çatışmalar, ülkemizin de çabalarıyla durdurulmuştur. Tarafların ateşkese razı edilmesinden sonra, Türkiye, Amerika Birleşik Devletleri ve İngiltere'nin eşbaşkanlığında, Ankara'da, Barzani, Talabani ve Türkmen cephesi temsilcileri bir araya getirilmiştir. Bu şekilde başlayan Ankara süreci çerçevesinde dört toplantı yapılmış ve bir yıl süreyle, bölgede nispî bir istikrarın sağlanması mümkün olmuştur.
Türkiye, Kuzey Irak'taki varlığını devam ettirmeye çalışan PKK terör örgütünü bölgeden temizlemek amacıyla, gerektiğinde, bölgeye yönelik, süre ve kapsam bakımından sınırlı askerî harekâtlar düzenlemektedir.
Bu harekâtların, Irak'ın toprak bütünlüğünün korunması siyasetimizle uyumlu bir şekilde ve gerek bölge halkını gerekse devam eden insanî yardım faaliyetini olumsuz etkilememesi için, gereken bütün önlemler alınmaktadır. Uluslararası kamuoyunun, terör örgütüne karşı giriştiğimiz bu harekâtları daha iyi anlamasında, Kuzeyden Keşif Harekâtı önemli rol oynamaktadır.
Sınırımıza mücavir bölgeleri fiilî kontrolu altında bulunduran Kürdistan Demokratik Partisinin PKK'ya karşı aktif mücadele içerisinde bulunması ve bu harekâtlar sırasında Silahlı Kuvvetlerimizle işbirliği yapması, PKK'nın Kuzey Irak'ta yaşayan halk için de bir tehdit haline geldiğini açıkça göstermektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Irak'ın, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararlarını bütünüyle uygulayarak, uluslararası camiaya geri dönmesi, en halisane arzumuzdur. Türkiye, bu amaçla, elinden gelen çabayı sarf etmeye devam edecektir; ancak, son olarak, Birleşmiş Milletler özel komisyonunun, Irak'ın kitle imha silahlarının bertaraf edilmesi konusunda yürüttüğü denetlemeler nedeniyle ortaya çıkan gerginliğin de gösterdiği üzere, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, halen, Irak'ın, bütün kararların gereklerini tam olarak yerine getirdiği kanaatinde değildir. Bu durum, Birleşmiş Milletlerin Irak'a yönelik yaptırımlar rejiminin, görünülebilir gelecekte, yumuşatılarak da olsa süreceğine işaret etmektedir. Nitekim, 1997 Eylül ayında başlayıp 1998 Şubatında doruk noktasına ulaştıktan sonra şimdilik yatışmış görünen Irak-Birleşmiş Milletler krizinin akabinde kaydedilen gelişmeler, belirsizliği artırıcı mahiyettedir.
Hatırlayacağınız üzere, Hükümetimiz, bu krizin bölgedeki tüm dengeleri altüst ederek Türkiye üzerinde de olumsuz tesirleri olabilecek yeni bir askerî müdahaleye yol açmadan atlatılabilmesi doğrultusunda aktif çaba sarf etmiş; bu amaçla, Dışişleri Bakanımız, Birleşmiş Milletler Genel Sekreterinin de desteğiyle başlatılan komşuluk ve barış girişimi çerçevesinde, şubat ayında Bağdat'ı ziyaret etmiştir. Bildiğiniz gibi, Birleşmiş Milletler Genel Sekreterinin gayretleri sonunda, kriz, anlaşmayla sonuçlanmıştır; ancak, Kuzey Irak'ta görmeyi arzuladığımız barış ve istikrar sağlanamamıştır. Böyle bir ortamda, mevcut düzenlemenin devamında fayda mülahaza edilmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kuzeyden Keşif Harekâtının görev süresinin uzatılması yolunda yetki verilmesini talep eden tezkerenin kabulünü Yüce Meclisimizin takdirine saygıyla arz ediyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (ANAP, DSP ve DTP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Kuzeyden Keşif Harekâtıyla ilgili Başbakanlık tezkeresi üzerinde spordan sorumlu Devlet Bakanımızın yaptığı açıklamaları dinlediniz.
ALİ TOPUZ (İstanbul) Bravo!
BAŞKAN Sayın Topuz, herhalde hoşunuza gitti...
ALİ TOPUZ (İstanbul) Evet.
BAŞKAN Hükümeti siz de destekliyorsunuz; onun için, bunu özellikle vurguladım.
Herhalde, bu iş, spordan sorumlu Devlet Bakanına kaldığına göre, biraz hafiflemiş demektir.
ALİ TOPUZ (İstanbul) Desteklediğimiz için...
ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) Bakanlar Kurulu bir bütündür.
DEVLET BAKANI YÜCEL SEÇKİNER (Ankara) Hükümet bir bütündür.
BAŞKAN Efendim, tamam da, biraz da bu işin latifesi var yani. Bu açıklama, eskiden, Millî Savunma veya İçişleri Bakanları tarafından yapılırdı; şimdi, spordan Sorumlu Devlet Bakanı gelince, iş, biraz daha hafiflemiş demektir.
ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) Bir devlet bakanı da açıklama yapar Sayın Başkan; yanlış yorum yapmayın.
BAŞKAN Neyse canım, bir laf söyleyelim dedik... (Gülüşmeler)
ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) Bu yanlış yorumu niye yapıyorsunuz?!
BAŞKAN Tezkere üzerinde, gruplar adına; Doğru Yol Partisi Grubu adına Sayın Necati Çetinkaya, DSP Grubu adına Sayın Mümtaz Soysal söz istemişlerdir.
Sayın Çetinkaya, buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)
Süreniz 20 dakikadır.
DYP GRUBU ADINA M. NECATİ ÇETİNKAYA (Konya) Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; konuşmama başlamadan önce, Adana'da meydana gelen deprem felaketine maruz kalan tüm vatandaşlarıma ve bölge halkına, Doğru Yol Partisi Grubu adına geçmiş olsun dileklerimi sunar, Allah'tan, böyle elim felaketlere ülkemizin ve insanlarımızın bir daha duçar olmamasını niyaz ederim.
Değerli milletvekilleri, doğrularda birleşmek ve ülkenin topyekûn birlik ve bütünlüğüne, huzur ve güvenliğine taalluk eden konularda yekvücut olmak, tek bilek tek yürek olmak, tek yumruk olmak, millet olarak bizim hasletimizdir ve aslî görevimizdir. Evet, doğrularda birleşmek, gayet tabiî ki, hakikati gören insanlar için ve bu ülkenin meselelerinde yüreği titreyen her kişi için aslî bir görev olsa gerek.
Biraz önce, güneyde vuku bulan ve milletçe üzüldüğümüz afetten dolayı, felaketten dolayı gruplar, gayet tabiî ki, hassasiyetlerini gösterdiler ve kendi görüşlerini dile getirdiler; ama, netice itibariyle, pek de hoş olmayan bir durum meydana geldi.
Değerli arkadaşlar, işte, Güneydoğu Anadolu'daki durum da millî bir felaket halinde sekiz seneden beri devam ediyor. Benim sizden, bu Yüce Meclisten istirhamım, geliniz, doğrularda birbirimizle yarışalım, elbirliğiyle, gönül birliğiyle; ancak, bu şekilde, millî birlik ve bütünlüğümüze tasallutta bulunan her türlü harekete karşı millî tepkimiz başarıya ulaşır. Aksi takdirde, bölünen, parçalanan, değişik bir şekilde, değişik anlamlara gelen tepkiler gösteren bir Yüce Mecliste, korkarım ki, fevkalade önemli olan konularda etkinliğimizi yitirmiş oluruz. O sepeple, benim bu Yüce Meclisten istirhamım, bu Kurtuluş Savaşının en büyük başarısını bütün şerefiyle ve kutsiyetiyle omuzlarında taşıyan bu Yüce Meclisin, bundan sonra da, gelecekte de, atide de, en önemli millî meselelerde başarıya ulaşması aslî bir görevidir. Onun için, geliniz, doğrularda birleşelim, felaketlerde ve yanlışlıklarda yekvücut olarak, kısa zamanda o millî sıkıntıları yok edecek gücü burada sergileyelim ve ispat edelim.
Değerli arkadaşlar, mulumunuz olduğu üzere, başlangıçta, 1991 Nisanında "Provide comfort" diye; yani, Çekiç Güç olarak başlayan bu hareket, sonra Kuzeyden Keşif Harekâtı oldu. Olayın başlangıcından hemen sonra, orada bölge valisi olarak görev yapan bir arkadaşınız olarak, orada çektiğimiz sıkıntıların vahametini hep birlikte yaşadık. Düşünün, Halepçe katliamı vuku bulmuş, insanlığa kasteden, son derece toplu ölümlere sebebiyet verilen jenosit (genocide) şeklinde olaylarla Kuzey Irak'taki insanlar karşı karşıya kalmış ve netice itibariyle, bu korkunç baskıdan kurtulmak için, orada yaşayan insanlar kuzeye, sınırlarımıza doğru, âdeta bir akın halinde, canlarını kurtarmak için harekete geçmişler ve o sırada 500 bine yakın insan sınırlarımıza gelip dayanmış ve o anda ülke olarak tarih boyunca bizim millî hasletimiz olan insanlık görevimizi göstermişiz ve dolayısıyla, sınırlarımızı açmışız, kucağımızı bu insanlara açmışız; haa, dünya bunu takdir etmiş, etmemiş... Zaten dünya hiçbir zaman bizim bu üstün insanlık hasletimizi idrak etme erdemini yeteri derecede gösterememiştir; çünkü, ondan sonraki olayların içinde yaşayan bir arkadaşınız olarak, nelerle karşılaştığımızı ve uluslararası toplulukta nasıl bir durumla karşı karşıya kaldığımızı biliyoruz. Orada bu insanlara kucağını açan yegâne millet, ülke, devlet biz olmuşuz. Bazı ülkeler -isimlerini burada zikretmeyeceğim- oradaki göçmenlerden bazılarını almak üzere bölgeye gelmişler ve -mübalağa yapmıyorum- oradaki insanların izzetiyle, haysiyetiyle alay edercesine, dişlerine bakarak, âdeta sağlamlıklarını test etmeye çalışmışlar ve ondan sonra birkaç kişiyi alıp götürmüşlerdir; yaptıkları bundan ibarettir. Türk Milleti ise, Muş'ta, Diyarbakır'da, Mardin'de ve Silopi'de toplu göçmen kabul bölgeleri ihdas etmiş ve yılı aşkın sürece bunları iaşe ve ibate etmiştir.
İşte, bu hareket karşısında, burada yaşayan insanların can ve mal bütünlüğünü korumak ve bölgedeki otorite boşluğunu gidererek, Irak'ın hükümranlık hakkına da halel gelmeyecek şekilde bir sistem ihdas etmek üzere, burada bir organizasyona gidilmiştir.
İzin verirseniz, bu gelişmelerin tarih seyrini birkaç cümleyle size arz etmek istiyorum. Hepinizin malumu olduğu üzere, bu olayların cereyanıyla birlikte, Körfez Savaşının 1991 yılında sona ermesinden sonra, Irak'ın güneyinde ve kuzeyinde büyük karışıklıklar meydana gelmiştir. İşte, bu karışıklıkların neticesindedir ki, o 500 bin göçmen sınırlarımıza dayanmış ve yılı aşkın sürece, bizim şefkat dolu aguşumuzda himaye bulmuşlardır.
Başlangıçta, hepinizin bildiği üzere, Silopi'de konuşlandırılan bu göçmenlere, çadır ve dışarıdan gelen ihtiyaçların en iyi şekilde dağıtılması gayesiyle, Birleşmiş Milletlere, müştereken... Özellikle de şunu vurgulamak istiyorum: O zaman, Hükümet ve Meclisçe onaylanan ve talebimiz karşısında, bu karar, Birleşmiş Milletlerce kabul edilmiş ve müştereken güç olarak konuşlandırılmış olan bu, biraz önce söylediğim, Provide Comfort; yani, Çekiç Güç, sonradan... Esas itibariyle, MCC dediğimiz güçler de vardı ondan önce ve o da Zaho'daydı. Bu kuvvetlerin mevcudiyeti, onların orada neden dolayı konuşlandırıldığı ve onların, gelen göçmenlerin de bölgede ve sınıra yakın yerlerde konuşlandırılması, hakikaten ülkemiz açısından fevkalade önemli ve sıkıntılı durumlar meydana getirmiştir.
Değerli arkadaşlar, bilahara, biliyorsunuz MCC kaldırıldı ve Zaho'daki güçler de, bizim için en fazla önem arz eden bu durum bertaraf edildi. Batman'da birkısım güçler vardı, onlar kaldırıldı ve netice itibariyle, Silopi'ye çekildi, MCC güçleri de sona erdirildi.
İşte, bu durum karşısında, Hükümetin etkin çalışması neticesinde, o gün, bu MCC güçlerinin sona ermesiyle birlikte, Kuzeyden Keşif Harekâtı olarak yalnız keşif ve kuzeyden gelecek harekâta karşı, Türkiye'yle birlikte hareket etmek ve dolayısıyla, inisiyatifin ağırlıklı olarak Türkiye'de olması ve Türk ve Amerikalı iki generalin komutasında Kuzeyden Keşif Harekâtı, eski durumun yerine, tamamen apayrı bir şey olarak ikame edildi. Dolayısıyla, her gelişinde, Meclisimizce uzun süre tartışmaya konu olan Çekiç Güç de böylelikle tarihe karışmış oldu.
Huzur Harekâtının, Bağdat yönetimi üzerinde caydırıcı olduğundan ve yeni bir göç felaketini önlediğinden hiçbir arkadaşımızın şüphesi yoktur. Bu faydasına rağmen, harekât, ülkemiz açısından bazı ciddî sıkıntıları da beraberinde getirmiştir. Ortaya çıkan bu sakıncalar; özetle, otorite boşluğunu gidererek Kuzey Irak'ta bir bağımsızlık hareketini meydana getirmesi ve en az bunun kadar vahim olan, PKK hareketinin bölgede yuvalanma imkânını elde etmesiydi.
Değerli arkadaşlar, peki, bu, gerçek manada tam olarak teşekkül etti mi?.. Etti dersek, kendimizi aldatmış oluruz. Otorite boşluğunu, Kuzey Irak'ta, 36 ncı paralelin kuzeyinde gerçekleştirmediğimiz sürece, gerçek manada, orada PKK'nın barınmasını önlemek ve o kısımda yaşayan Türkmen, Kürt insanına huzuru gerçek manada sağlamak ve dolayısıyla, PKK'nın orada barınmasını tam olarak engelleme imkânına kavuşamayız. Onun için, otorite boşluğu, bir an önce, orada, millî politikamız ve Hükümetin politikaları, birinci hedefi olmalıdır ve bir an önce otorite boşluğu giderilmelidir; bu meselenin bitimini gerçek manada istiyorsak. Sekiz senedir devam ediyor oradaki mücadele. Mücadelenin hedefi, tamamen Türkiye'nin birlik ve bütünlüğüne yöneliktir, millî bütünlüğümüze yöneliktir.
Bizim, oradaki Kürt vatandaşlarımızla, tarih boyunca bir arada yaşamış ve birlikte, ülkenin müdafaası, istiklaline kavuşması için cepheden cepheye koşmuş, aynı dini taşıyan, aynı millî harsta birbirleriyle yarışan bir insanlar topluluğu; hepsi bir arada yaşıyor, hepsi yekvücut ve bir bütündür; ayırım yapmamız mümkün değildir. Kürdü ve Türkü, orada, tarih boyunca bir bütün olmuştur ve o bütünlük Çanakkale'yi başarmıştır, Çanakkale Zaferini kazanmıştır; istiklalimizin, İstiklal Savaşımızın kazanılmasındaki en büyük sır, sebep, o bütünlüktür. Öyleyse, bu bütünlüğü birbirinden ayırmak, et ile tırnağı birbirinden ayırmaya benzer. O sebeple, o millî bütünlüğü bozmak, zedelemek, Türkiye'nin dengelerini bozmak kadar, son derece tehlikelidir.
Onun için, bizim, Hakkâri'de, Diyarbakır'da, Van'da, Siirt'te, Şırnak'ta, Mardin'de, Urfa'da, Erzurum'da, Kars'ta, Iğdır'da, Ardahan'da ve Türkiye'nin her tarafında yaşayan insanın, doğuda, batıda, kuzeyde, güneyde yaşayan insanlarla bir farkı yoktur. Bu sebepledir ki, biz, Doğru Yol Partisi olarak, insanların insan olarak kutsiyetine inanmış, kutsallığına inanmışızdır; onları, o şekilde, Allah'ın yarattığı en üstün mahluk olarak görürüz ve onlara, o şekilde değer veririz. (DYP ve DSP sıralarından alkışlar) Fark yoktur; hepsi birinci sınıf vatandaştır; ama, birliğimize kasteden unsurlar vardır; birincisi haricidir ve dahilde de her zaman, devamlı olarak taraftar bulmuştur. İşte, bu, birliğimize kasteden dahili ve harici tehlikeler ve unsurlara karşı korunmamızın ve ona karşı mücadelede başarılı olmamızın yegâne yolu yekvücut olmaktır. Millî birlik ve bütünlüğümüzü bozmadan, el ele, gönül birliğiyle millî meselelerde, âdeta bütün siyasî parti farklılıklarımızı ve görüşlerimizi bir tarafa bırakarak, bu konuda, sarsılmaz ve hiçbir zaman ayrılamayacağımız bir millî politika meydana getirmek mecburiyetindeyiz.
Bölge valiliğim sırasında, Millî Güvenlik Kurulu toplantısına her gelişimde, orada söylediğim konu budur. Bazıları, efendim, millî politikamız yok mudur? Hayır, şimdiye kadar, yeteri derecede, bu konudaki millî politikayı sağlamamışızdır. Onun için, bunun da yeri bu Meclistir, Türkiye Büyük Millet Meclisidir. Türkiye Büyük Millet Meclisinin dışında bu millî politikayı tesis edecek, bu millî politikayı meydana getirecek başka bir organ da yoktur, Yüce Meclistir, bizleriz hep birlikte.
Değerli arkadaşlar, o sebeple, bazılarının; biraz önce saydığım dahili ve harici unsurların, bölgede, Kuzey Irak'ta, 36 ncı paralelin kuzeyinde oynamak istedikleri oyun, bazılarının faydasına, bazılarının millî menfaatları ve çıkarlarına göre bazı devletçikler meydana getirmekse, Türk Milleti olarak sonuna kadar bunun karşısında olmak mecburiyetindeyiz. Aksi takdirde, iş işten geçtikten sonra fevkalade hazin bir tabloyla, korkunç bir tehlikeyle karşı karşıya kalmış oluruz. Orada, mutlaka ve mutlaka, bu şekil niyetlere ve emellere karşı olmamız, orada yaşayan, Türkmeni, Kürdü, Çerkezi, herkesi, oradaki millî otoritenin altında ve topyekûn, bütünlüğün çerçevesi içinde, otorite boşluğunu gidererek, iyi bir şekilde yaşama imkânına kavuşturmamız lazım.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Çetinkaya, süreniz bitti, bugün programımız da çok yoğun; ama, size 1 dakika veriyorum efendim. ("Bravo" sesleri, alkışlar)
M. NECATİ ÇETİNKAYA (Devamla) Teşekkür ederim.
Değerli arkadaşlar, 25 Aralık 1997'de ve 528 sayılı Kararla, altışar ay süreyle iki kez uzatılmış olan, bugünkü Kuzeyden Keşif Harekâtı bize ne fayda sağlayacaktır; onu, kısaca, birkaç başlık halinde sizlere arz etmek istiyorum.
BAŞKAN Yalnız, 1 dakikanız var efendim...
M. NECATİ ÇETİNKAYA (Devamla) Tamam Sayın Başkan.
Kuzeyden Keşif Harekâtının sürdürülmesinin, ülkemize sağladığı başlıca yararlar şunlar olacak:
Harekât, öncelikle, ülkemizin sosyal ve ekonomik düzenini ve sınır güvenliğini tehdit edici yeni bir göç hareketini önlemesi bakımından yarar sağlamaktadır.
Türk Silahlı Kuvvetlerinin, Kuzey Irak'ta yuvalanmaya çalışan terör örgütü PKK'ya yönelik operasyonlarına imkân vermektedir. Sınırötesi harekâtlarımız konusunda, koalisyon ülkeleri ve diğer batı ülkelerinden gördüğümüz anlayış, terör örgütüyle ilgili mesajlarımızın anlaşıldığını göstermektedir. Bilindiği gibi, PKK, ABD'nin de, Antiterörizm ve Müessir Ölüm Cezası Kanunu hükümlerine tabi kılınan terör örgütleri arasındadır.
Harekât, dışpolitikamızın dengeleri açısından önem taşımaktadır. Bu çerçevede, Harekât, ülkemizin, bölgedeki gelişmelerde söz sahibi olması, müttefik ülkelerin siyasetlerini etkileme imkânını elde etmesi bakımından yararlı olmuştur.
Harekâtın devamı, ABD'yle olan ilişkilerimiz bakımından da önem taşımaktadır.
Harekât, ülkemizce belirlenmiş ilkeler, kurallar ve kuvvet yapısı dahilinde, tam denetimimiz altında sürdürülmektedir. Bu çerçevede "Kuzeyden Keşif Harekâtı Kurallar ve İlkeler Belgesi" olarak isimlendirilen ve harekâtın tabi olacağı kural ve düzenlemeleri içeren bir belge yürürlüktedir.
Harekât, ABD ve İngiltere hava unsurlarının katılımıyla, sadece keşif ve gerektiğinde önleme uçuşlarıyla sınırlı bir hava harekâtıdır.
Irak'ın toprak bütünlüğünün korunmasına tam özen gösterilmesine devam olunacaktır.
İşte bu saydığım sebeplerden dolayı, Kuzeyden Keşif Harekâtını, Doğru Yol Partisi olarak destekleyeceğimizi bildirir, hepinize saygılar sunarım. ("Bravo" sesleri, alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Çetinkaya.
DSP Grubu adına, Sayın Mümtaz Soysal; buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar)
Sayın Soysal, süreniz 20 dakikadır.
DSP GRUBU ADINA MÜMTAZ SOYSAL (Zonguldak) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Kuzeyden Keşif Harekâtı konusunda konuşmak üzere partimce görevlendirildim; bu vesileyle bazı konuları huzurunuzda deşmek istiyorum.
Vaktiyle "Çekiç Güç" ya da "Huzur Harekâtı" diye adlandırılıp, şimdi önümüze "Kuzeyden Keşif Harekâtı" olarak gelen Bakanlar Kurulu kararları, bu Mecliste, aşağı yukarı hepimizin paylaştığı ve kamuoyunda da paylaşıldığını hissettiğimiz şöyle bir izlenim doğurmuştur: Partilerimiz, genellikle iktidarda oldukları zaman bu kararların uzatılması lehinde çaba göstermişlerdir, muhalefette oldukları zaman da aleyhte bir tutum takınmaya çalışmışlardır. Şimdi, gitgide, bu konuda bir tutum birliği oluşmakla birlikte, yine de aynı izlenim kendisini devam ettirmektedir. Acaba, bu niçin böyle oluyor? Basit bir iktidar-muhalefet görev değişimi mi; yani, iktidardayken yapılan işi doğru görmek, muhalefetteyken eleştirmek gibi doğal bir eğilimin sonucu mu? Yoksa, partilerimiz, iktidara geldikleri zaman bazı gerçekleri keşfediyorlar, onlarla temas haline geçiyorlar ve bundan ötürü de bu çeşit kararların devamından yana bir tutum ediniyorlar; muhalefette oldukları zaman da bu gerçeklerden uzaklaştıkları için böyle bir tutum değişikliğine mi geçiyorlar? Yoksa, hep birlikte, içinde, kendimizi pek rahat hissetmediğimiz, biraz kıvrandığımız ve birkaç dakika önce Sayın Başkanın sporla ilgili olarak yaptığı benzetmeye benzer bir biçimde, bir çeşit siyaset akrobasisi yapmak zorunda mı kalmaktayız? Bizi, rahatsız eden, bu çeşit tutumlara ya da nüanslara sevk eden nedir?
Konuyu biraz daha yakından görebilmek ve Partimin de bu konudaki görüşünü açıkça belirtebilmek için bazı saptamalara gerek vardır. Birinci saptama şudur: Evet, bu konu, bir güçlük dolayısıyla, Türkiye'yi zor durumda bırakan bir göç dalgası dolayısıyla başladı; ama, başlangıçta kötü başladı; yani, biz, böyle bir göç dalgasından kendimizi koruyabilmek, bunu daha iyi ele alabilmek için bazı şeylere çok kolayca katlandık "evet" dedik, razı olduk. Sonuçta, bizi korumak, bize huzur vermek yerine, bizi endişeye düşüren ve huzursuz eden bir durumla karşılaştık. Biraz önceki sayın hatiplerin de belirttikleri gibi, Kuzey Irak'ta bir otorite boşluğu doğdu. Öyle bir otorite boşluğu ki, yalnız, açıkça, bizim ülke ve siyaset bütünlüğümüze, egemenlik bütünlüğümüze kasteden güçler tarafından değil; ama, sinsi bir biçimde, bu bölgede başka hesaplar peşinde koşanlar tarafından da kullanılabilen bir otorite boşluğu.
Onun içindir ki, Türkiye'de gelip geçmiş olan bütün hükümetler, kamuoyunun bu duyarlılığı karşısında, başlangıçta, bizim irademize rağmen; ama, bizim rızamızı alır gözükerek, oluşmuş olan bu soruna bir çare bulma çabasına girdiler. Nitekim, zamanla, vaktiyle Huzur Harekâtı ya da Çekiç Güç diye adlandırılan statüde bile değişiklikler yapıldı ve sonuçta, bugün, artık Kuzeyden Keşif Harekâtı denilen noktaya geldik.
Dolayısıyla, Meclisteki tutumlara, iktidar ve muhalefet ilişkilerine baktığımız zaman, her iktidar, kendi döneminde, bu konuda birtakım iyileştirmeler, Türkiye'nin çıkarlarını, bu ülkenin çıkarlarını önplana getiren iyileştirmeler yaptıkça, bunlar bakımından, önünü daha parlak görmeye ve uzatılmasında bir sakınca bulmamaya çalıştı; muhalefetler, bu iyileştirmeleri yeterli görmedikçe, onlar da aleyhte bir tutum içine girdiler; ama, Kuzey Irak'taki olaylar, özellikle, Saddam güçleri ile Kuzey Irak'taki Kürt gruplarından birinin işbirliği yapması sonucunda ortaya çıkan gelişmeler, demin sözünü ettiğim dış hesaplara sahip kişileri, güçleri, devletleri rahatsız edince, Huzur Harekâtı denilen operasyonun o yönü -yani, Türkiye'ye karşı birtakım gizli hesaplar içerisinde olan yabancı devletlerin kurcalamaya çalıştıkları yönü- çöktü ve bunu, zannediyorum en iyi ifade eden, Amerika'nın şimdiki Dışişleri Bakanı Bayan Albright oldu; bir noktada kendini tutamadı ve "Kürtlerden daha fazla Kürtçü olamayız" dedi. Yani, bir noktaya kadar kendi çıkarları için kullandıkları bir kavmi, bir etnik grubu, bu çıkarlar çok açıkça tehlikeye girdiği zaman bırakıp gitmekten, onlar üzerindeki bu kalkanı devam ettirmekten en kolay vazgeçen onlar oldu. Hatırlayacaksınız, 5 bin Kuzey Iraklı Kürt'ü -yani, o zamana kadar "Türkiye'ye göçü önlüyoruz, Türkiye'nin güvenliğini sağlıyoruz" diye, aslında, biraz önceki sayın hatibin de belirttiği gibi, orada birtakım devletçikler kurma hesabına eğittikleri, silahlı eğitime tabi tuttukları 5 bin Kürt'ü- rahatlıkla uçaklara bindirip, dünyanın öbür ucuna, Pasifik'teki Guam Adasına kadar taşıyabildiler. Aslında, insanî yardım olarak, bir tek Fransa, 300 - 400 küsur Kürt'ü bağrına basmak istedi; ama, o kadar. Dolayısıyla "insanî yardım" diye başlamış olan bir operasyon, oradaki insanları başka hesaplara bulaştırdıktan sonra, rahatlıkla elini ayağını çekip, bölgeden uzaklaşabildi.
Onun için, hükümetlerimiz -hangi partiden olursa olsun- bu konuda iyileştirmeler yapmak için çaba gösterdikçe, bu iyileştirmeleri henüz tamamlayamadıkları için ve -biraz sonra dokunacağım- tamamen sona erdirme gücüne de sahip olamadıkları için, bu konu, değişik biçimlerde önümüze geldi gitti. Bu bakımdan, partimizin bu iyileştirmeler konusundaki katkısını da gözden uzak tutmamak gerekir. "Bölgesel Güvenlik Planı" adıyla ileri sürdüğümüz plan, bu konudaki iyileştirmelerde özellikle yabancı devletlerin, bize müttefik gözüken -başka konularda müttefik olan; ama, bu konularda müttefik gözüken- devletlerin hesaplarını da boşa çıkardı. Sonuç, bugün değişik adla da devam eden bir durum. Değişe değişe, Türkiye'nin aleyhine olan noktalarından gitgide arına arına, bugün, artık, daha çok bizim denetimimiz altında, bizim egemen olarak koyduğumuz kurallara uymak koşuluyla ve ancak bizim çıkarlarımızla tam çakıştığı ölçüde devam edebilen bir konu haline geldi; ama, belki, bu noktada bir Arap atasözünü hatırlamakta yarar var: "Kokusu pis olan bir şey, adı ne kadar değişirse değişsin, kokusunu kaybetmez."
Dolayısıyla, bu konunun bizi rahatsız eden yönü üzerinde durmaya devam etmemiz ve bunu, bizi hiç rahatsız etmeyecek bir aşamaya, mutlaka, elbirliğiyle getirmemiz gerekir. Bu, birinci aşama. Dolayısıyla, tutumlarda böyle bir değişiklikle birlikte görülen yakınlaşma vardır; ama, bu yakınlaşmada, partilerarası yakınlaşmadan, bu durumu bizi hiç rahatsız etmeyecek bir noktaya götürebilmek için yararlanmamız gerekir.
Bu noktada, ikinci saptamayı yapmam gerekiyor; o da şu: Bu öyle bir konu ki, birbiriyle başlangıçta hiç ilişkili gözükmeyen, apayrı konularmış gibi gözüken üç konu birbiri içine girmektedir. Birincisi -bugün devam etmekte olan birincisi- Birleşmiş Milletler ile -görünürde Birleşmiş Milletler ile- kitle imha silahlarını henüz tam anlamıyla imha etmediği ileri sürülen ya da saptanan, ilan edilen Bağdat Hükümeti arasındaki ilişkiler. Hep izliyorsunuzdur; belirli aralıklarla yapılan denetimlerin henüz tam tatmin edici sonuç vermediği ileri sürülmekte ve Irak'a karşı uygulanan ve Birleşmiş Milletler kararlarıyla ancak genişletilebilen ambargo, sürüp gitmektedir.
İkincisi ve belki bu Kuzeyden Keşif Harekâtıyla ya da şimdiye kadarki Çekiç Güçle daha yakından ilişkili sayılabilecek olanı, Amerika Birleşik Devletleri ile Saddam rejimi arasındaki ilişkilerdir. Amerika Birleşik Devletleri, arada çıkan silahlı çatışma sonucunda şu ya da bu nedenle -tartışmalı olan çeşitli nedenlerle- büsbütün ortadan kaldırmadığı bir rejimi, aynı zamanda da, başka şekillerde ortadan kaldırma, onunla, bir noktada, başka türlü hesaplaşma peşindedir. Dolayısıyla, bu ilişkiler, Bağdat ile Amerika arasındaki ilişkiler, Birleşmiş Milletlerin Bağdat'la olan ilişkilerini de etkilemektedir.
Birleşmiş Milletler -açıkça söylemekte sakınca yok- Amerika Birleşik Devletlerinin büyük ölçüde etkisi altında kalan bir kuruluştur. Onun için, Birleşmiş Milletler kararlarının, Amerika'ya rağmen alınabilir kararlar olduğu durumlar çok nadirdir. Dolayısıyla, bu iki konu, birbiriyle çatışmaktadır ve Çekiç Güç adı verilen, şimdi "Kuzeyden Keşif Harekâtı" denilen harekâtın içinde İngiltere'nin ve özellikle Amerika'nın da uçakları bulunduğu için, bu ilişkiler, ister istemez, bizim, Kuzey Irak dolayısıyla, Bağdat Hükümetiyle gütmemiz gereken ilişkileri de etkilemektedir.
Üçüncü nokta; o oluşan otorite boşluğunda -çünkü, Bağdat Hükümetinin o topraklardaki otoritesi reddedilmektedir- bizi rahatsız eden asıl olay, bölücü terör örğütünün yuvalanmasıdır. Biz, onun önlenmesinde onun yuvalanmasının önlenmesinde, o noktaya -yani, otorite boşluğunun bulunduğu noktaya- zaman zaman sınırötesi harekât yapmak, çeşitli vesilelerle uçuşlarla keşif yapmak, hatta, gerektiğinde, uçuşlarla silahlı çatışmayı o topraklara götürmek zorunda kaldığımız için, bu durum -yani, ikinci durum dolayısıyla; Birleşmiş Milletler kararına doğrudan doğruya dayanmayan, ama, Amerika Birleşik Devletlerinin politikası dolayısıyla uygulanan durum- dolayısıyla, bundan yararlanmaktayız. Dolayısıyla, bir yönüyle bizi rahatsız eden; bir yönüyle de bize birtakım olanaklar sağlayan bir durum söz konusudur.
Şimdi, bütün bunlarda bizi rahatsız eden ve zannediyorum, dünyada başkalarını da rahatsız eden asıl nokta şudur: Irak'ın toprak bütünlüğünü korumaktan söz ediyoruz, ona saygılı olmaktan söz ediyoruz ve biz, gerçekten, samimî olarak da bunu savunmaya çalışıyoruz, hatta, bu bakımdan, 1994'ten beri Suriye'yle, İran'la, Irak'ın toprak bütünlüğünü koruyabilmek için üçlü temaslar mekanizmasını kuran devlet biziz ve her kararımızda -bu kararda da olduğu gibi- Kuzey Irak'ın toprak bütünlüğüne saygılı olmaktan söz ediyoruz; ama, bizim bu sözü edişimiz ile, demin başka hesaplar içinde bulunduklarını söylediğim devletlerin bu sözü edişleri arasında fark var. Biz, Irak'ın toprak bütünlüğünün korunmasının gerçekten kendi çıkarımıza olduğunu söylüyoruz; ama, bir çelişkinin içine düşmekten de kendimizi alamıyoruz. Nedir o çelişki; hem bir devletin toprak bütünlüğüne saygılı olduğumuzu, onu koruduğumuzu başkalarıyla birlikte söylüyoruz hem de o devletin kendi toprakları üzerinde egemen olamayışına, yüzde yüz egemen olamayışına yol açan bir durumu savunuyoruz. Oysa, Türkiye'nin çıkarı -ama yalın olarak alındığında, kendi müttefiklerinin çıkarlarıyla karıştırılmadan, yalın Türkiye'nin çıkarı olarak alındığında- oradaki rejim ne olursa olsun, onunla iyi ilişki kurmak; bu iyi ilişkiyi, hem kendisine karşı yuvalanan terör odaklarının ortadan kaldırılması için kullanmak hem de, aynı zamanda, geçmişte olan Halepçe gibi insanlığın yüzkarası olayların tekrarlanmaması için kullanmak; bu iyi ilişki içinde olduğu devlete "bu Kürt sorunu böyle çözülmez, şöyle çözülebilir" diyebilmek ve insanca, insanların kimliklerine saygılı ve insanları öldürmeyen bir politikayı birlikte oluşturabilmek. İçinde bulunduğumuz güçlük budur. Onun için, bu güçlüklerin aşılabilir yanı vardır, aşılamayan yanı vardır ve hep birlikte itiraf edelim ki, içinde bulunduğumuz ittifaklar, ülkemizin bu ittifaklar içindeki ağırlığı, bunu, yüzde yüz kendi çıkarlarımıza uygun bir biçimde, demin söylediğim tarzda çözmeye henüz olanak vermemektedir. Dolayısıyla, yapabileceğimiz ve bütün hükümetlerin yapmaya çalıştıkları asgarî şey, bu koşullar içinde, mümkün olduğu kadar, bu çelişkiler yumağını Türk çıkarlarının, Türk insanın, Türk ülkesinin, Türkiye'nin çıkarları açısından kullanabilmektir.
Sayın Başkan, bu bakımdan, zannediyorum, bu sözlerimi, şimdiki Hükümet -yani, partimin de üyesi bulunduğu Koalisyon Hükümeti- açısından bir sınavdan geçirme, deneme, sınama olanağını da önümüze çıkarmıştır. Geçen sonbaharda başlayan ve eylülden şubata kadar süren gerginlik sırasında, gerek bu Kuzeyden Keşif Harekâtı bakımından Meclisin verdiği yetkilerin gerekse içinde bulunduğumuz ittifak bağlantılarının şu ya da bu biçimde kullanılması mümkünken, mevcut Hükümet, bunları, demin söylediğim anlayış içinde... Yani, evet, güçlükler var, bütün bu bağlılıklar, içinde bulunduğumuz çelişki yumakları var; ama, asıl olan Türkiye'nin menfaatıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Soysal, süreniz bitti; 1 dakika veriyorum, lütfen toparlayın efendim.
MÜMTAZ SOYSAL (Devamla) Tamamlıyorum.
Dolayısıyla, başkalarının çıkarları uğruna Türkiye'nin çıkarlarını tehlikeye atma ve özellikle Türk insanını tehlikeye atma, başkaları hesabına cepheye ya da havalara sürme gibi bir tutum bu Hükümetçe benimsenmemiştir. Onun içindir ki, Sayın Başkan, aynı tutumun devam etmesi temennisiyle, tabiî ki, Hükümetin içinde yer alan Partimiz, böyle bir kararın -ama, tekrar ediyorum, aynı temennilerle ve gitgide, dediğim o ideal amaca ulaşması isteğiyle- devamında yarar görüyor.
Teşekkür ediyorum. (DSP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Soysal.
Demokrat Türkiye Partisi Grubu adına, Sayın Mahmut Yılbaş; buyurun efendim.
Süreniz 20 dakika.
DTP GRUBU ADINA MAHMUT YILBAŞ (Van) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmama başlamadan önce, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Yalnız, konuşma süresi, ben daha kürsüye gelmeden başlatıldı. Sayın Başkan, 20 saniye sizden alacaklıyım.
BAŞKAN Ben sizden daha fazla alacaklıyım; ama, neyse...
Buyurun.
MAHMUT YILBAŞ (Devamla) Değerli arkadaşlarım, son günlerde, Türkiye, birbiri ardına gelen tabiî afetlerle iç içe yaşamakta, mal ve can kaybına uğramaktadır. Son defa da, Adana ve civarında -Ceyhan'da- meydana gelen depremde, 100'ü aşkın vatandaşımız hayatını kaybetmiştir, mal ve can kaybı ülkemizi üzmüştür. Bu depremde hayatını kaybedenlere Cenabı Allah'tan rahmet, yakınlarına başsağlığı diliyorum ve Hükümetimizin, kamu kuruluşlarımızın, mesele, olay duyulur duyulmaz aldığı tedbirlerle acıları geçiştirme konusunda gösterdiği başarıdan dolayı da şükranlarımı arz ediyorum.
Değerli arkadaşlarım, Kuzeyden Keşif Harekâtı meselesi, yeni bir isimle, Genel Kurulumuzda 4 üncü kez görüşülüyor. Daha önceki isimlerle de -yani, Huzur Harekâtı, Çekiç Güç tabirleriyle de- bunun 10'a yakın görüşmesi -her altı ayda bir olmak üzere 14 kez; yani, yedi yıldan beri- Türk kamuoyunu ve Türkiye Büyük Millet Meclisini meşgul etmiştir.
Değerli arkadaşlarım, belki, grup olarak bu konu üzerinde bir konuşma yapma ihtiyacı içerisinde de olmayabilirdik; ancak, son zamanlarda basına kadar yansıyan, cereyan eden olaylar, konunun, tekrar, ciddî şekilde, hem Türkiye Büyük Millet Meclisi hem de ilgili kurum ve kuruluşlar tarafından dikkatle izlenmesi ve eğer gerekirse, ek tedbirlerin alınmasını gerektirecek bir boyuta gelme istidadı göstermektedir.
Değerli arkadaşlarım, son zamanlarda, Van'ın Çatak İlçesinin -ilçe merkezine hemen hemen 10 kilometre mesafede- Narlı karakolunda, devriye hizmeti gören 5 Türk askerinin, başlarında komutanlarıyla birlikte şehit edilmesi olayı ve yine, Van'ın Gürpınar İlçesinin Boğazkesen Köyünde, okulun yakılarak vatandaşların tacize maruz bırakılması, terör olayının, hiç temenni edilmese dahi, yeniden bir hareketlilik noktasına geldiği endişesini uyandırmaktadır. Tabiî, bunun Kuzeyden Keşif Harekâtıyla ne ilgisi vardır denildiğinde de, terör hareketinin Türkiyeyle ilgili boyutu dışında, bunun liderlerinin, önderlerinin dışarıda olduğu ve hareket merkezlerinin de sınırlarımıza yakın olan yerler olduğunu düşündüğümüzde, meseleyle doğrudan doğruya ilgili olduğu orta yere çıkmaktadır.
Şu ana kadar yapılan konuşmalarda, görüyoruz ki, zaman zaman, hamasî ve edebî duyguların ifade edilmesine vesile olundu; bir taraftan da, burada, olayın uluslararası, diplomatik boyutu inceden inceye anlatılmaya çalışıldı.
Değerli arkadaşlarım, bu, Kuzeyden Keşif Harekâtının 25 Aralık 1996 tarihinde, Genel Kurulumuzda ilk defa, Çekiç Güç'ten bu isme dönüştürülmesi meselesi görüşülürken, bir parti adına yapılan konuşmada aynen şunlar söylenmiştir: "Anayasa açısından, hukuk açısından sakattır ve eksiktir. Hükümet karar tasarısı Anayasaya aykırıdır -yine devamla- Çekiç Güç, Irak'ın fiilî bölünme aşamasında Türkiye'de kurulan çokuluslu bir askerî güçtür; yani, Huzur Harekâtının bir uygulama aracıdır. Bu Çokuluslu Gücün üstlendiği görev de, Kuzey Irak'ı havadan denetleyerek, bu ülkenin -yasal değil- fiilî bölünmüşlüğünü sürdürmektir.
Peki, şimdi, Bakanlar Kurulu, Türkiye Büyük Millet Meclisinden ne istiyor? Bakanlar Kurulunun istekleri şunlar: Çekiç Güç denilen Çokuluslu Güç, adı değişirek de olsa, yine, güneydoğuda kalsın -aynen kalacak; ancak, Fransa çekiliyor- Amerika Birleşik Devletlerinin ve İngiltere'nin hava unsurlarından oluşsun. O Çokuluslu Güç, altı yıldır olduğu gibi, bundan böyle de Irak topraklarını havadan denetlemeye devam etsin, hatta, gerek görürse Irak'a karşı önlem de uygulayabilsin."
Değerli arkadaşlarım, bakıyoruz, bu düşünceler sonunda da, aynı parti adına yapılan konuşmada bir teklif yapılıyor; deniliyor ki: "Bunun yerine, bir ulusal politika oluşturalım. Biz, bunu yaptık ve bunun kabulü için Hükümetin daha hassasiyet göstermesini bekliyoruz." Önerdikleri planın adı da, bölgesel güvenlik planı.
Değerli arkadaşlarım, bu planın uygulanmasında temel unsur olarak, Türkiye'nin içerisinde terörle mücadelede bugüne kadar alınan çok ciddî tedbirlerin daha da koyulaştırılması, Irak'ın ortak politika oluşturulmasında ikna edilmesi, ikna edilmediği takdirde de Türkiye'nin kendi politikasını dayatması öneriliyor.
Değerli arkadaşlarım, aradan, hemen hemen, birbuçuk yılı aşkın bir zaman geçti ve o gün yapılan konuşmanın sahibi olan siyasî parti de, bugün, Hükümet içerisinde dışişlerinden sorumlu görevi de yürütmekte. Biz, bu mesele görüşülürken, en azından -Sayın Bakanımız, sağ olsun, Hükümet adına geldi; burada, Hükümetin görüşlerini ifade etti, ama- biz, birbuçuk yıl evvel burada üzerine basa basa ifade edilen düşüncelerin iktidara gelindiğinde hangi noktalara kadar taşındığını, neler yapıldığını, bölgesel güneydoğu planının uygulanmasında hangi aşamaların geçildiğini, nerede tıkanmalar olduğunu veya olmadığını ve bu planların uygulanmasında yapısal birtakım sıkıntılara maruz kalınıp kalınmadığını bilmek ve öğrenmek isterdik. Bu, milletvekilleri olarak sadece bizlerin değil, Türk Milletinin bütününün hakkıdır. Türk Milleti, özellikle doğu ve güneydoğu meselesinde çok hassastır ve bu konunun ülke açısından yarattığı sosyal, siyasal ve ekonomik meselelerin gün geçtikçe geldiği boyutta, artık acil çözümler beklediğinin farkındadır. Ancak, bugün, bakıyorum ki, Sayın Dışişleri Bakanımız veyahut da Millî Savunma Bakanımız, bu toplantıya katılıp bizleri aydınlatma konusunda... Öyle zannediyorum, daha önemli işleri vardı.
Değerli arkadaşlarım, biraz evvel üzerinde durdum; dedim ki: Terörle mücadelede, 1998 yılının haziran ayıyla başlamış olan bir süreç var. Gönül ister ki, bu, bir tesadüfler olaylarında beraber olsun; ancak, yöreden aldığımız bilgiler, meselenin hiç de o boyutlarda olmadığını göstermektedir.
Temenni ederdik ki, dışarıda eğitilen terör örgütü elamanları, huduttan geçişlerinde, artık, geçmişte olduğu kadar rahat olmasınlar; geçmişte olduğu kadar, geçişleri önlenemez olmasın, bir tedbirler zincirinden geçmeden yurtiçine girmesinler. Alınan bu kadar önlemlere göre, bunu beklemek bizlerin hakkıydı; ama, bakıyoruz ki, değerli arkadaşlarım, sayısal olarak -belki eski günlerdeki kadar olmamakla beraber- terör olayları, neredeyse 1992-1993 boyutlarını andırır bir seviyeye gelmiştir. Bu konuda, ilgililerin ve Hükümetin dikkatini çekmek bizler için bir görev olmaktadır.
Değerli arkadaşlarım, genellikle, güneydoğu dediğimizde, Irak meselesi dediğimizde, Çekiç Güç dediğimizde orta yere gelen mesele, hep, Kuzey Irak'taki otorite boşluğudur. Bu otorite boşluğunun meydana gelmesi, bizlerin iradesi dışında gelişen bir olay da değildir; bir zaman dilimi içerisinde, bundan yedi sekiz yıl önce, bizlerin de teşviki ve gayretiyle, geleceğin neler getireceği çok ciddî olarak hesaplanmadan, planlanmadan, olayların içerisine, kendimizi ve ülkemizi atmamızdan kaynaklanmaktadır. Bu plansız ve hesapsız girişim, bugün, ülkemizi, gerçekten, hem ekonomik hem siyasal hem de askerî bakımdan ciddî sıkıntılar içerisine sokmuştur. Her ne kadar, Huzur Harekâtı veya Çekiç Güç Harekâtı dönemlerinde, ülkemizin içerisinde bulunduğu sıkıntılar bugün yok ise de, Türkiye'nin diğer meseleleri gibi bu mesele de, zaman zaman indifa eden bir yanardağ gibidir.
Değerli arkadaşlarım, meselelerimizin zaman zaman aktivitesini kaybetmiş olmasında, bizler, hakkımız olmadan bir umuda kapılıyor ve almış olduğumuz önlemleri dahi devam ettirmede gerekli hassasiyeti göstermiyoruz. İşte, Kuzey Irak'ta yaşanan olay da böyledir; kısmî bir sessizlik vardır, kısmî bir huzur vardır düşüncesiyle, meselelerin -ister diplomatik alanda olsun ister diğer sosyal alanlarda olsun- hangi boyutlara gelmiş olduğundan, en azından, şu anda burada bulunan milletvekilleri olarak, gerçekten bilgi sahibi değiliz. Acaba, mesele, Çekiç Güç'ün bırakıldığı noktada mıdır? Biraz evvel, değerli hocamızın ifade ettiği gibi, her dönemde, her iktidar, meseleleri, bulduğu noktadan daha olumlu noktalara getirir ve aldığı noktadan daha değişik, daha olumlu bir noktaya gelmesi için gayret gösterir. Bir sessizlik var; acaba, bu, olumlu mudur; yoksa, yine, fırtınadan önceki bir sessizlik midir? Kimin, ne zaman, Türkiye için ne gibi çorap ördüğünü önceden kestirmek mümkün olmuyor. Bir bakıyorsunuz ki, sizinle hiç alakası olmayan bir ülkede, bir parlamento karar alıyor, dünyayı bu konuda etkilemeye ve bize karşı yöneltmeye çalışıyor değerli arkadaşlarım. Yine, bir bakıyorsunuz ki, bir uluslararı kuruluştan, örgütten -Avrupa Konseyi veyahut da Parlamentosundan, İnsan Hakları Mahkemesinden- bir karar orta yere çıkıyor ve Türkiye'yi, uluslararası camiada, ailde, zor durumda bırakıyor.
Bunu, şunun için söylüyorum değerli arkadaşlarım: İnsan hakları mahkemeleri, bir ülkenin içhukuk kurallarının tüketilmesi suretiyle, kendisini,zaman zaman, görevli addetmemektedir; ama, Türkiye söz konusu olduğunda, o mahkeme "ben, Türkiye'nin hukukuna da, Türkiye'nin hukukuyla ilgili teşkilatlarına da güvenemiyorum. Orada, bu işin görülmesi veya görülmemesi benim için fazla bir şey değiştirmez; onun için bu tür müracaatları kabul ediyorum" diyor ve Türkiye hakkında kararlar alıyor, bunların ödenmesi için de Türkiye Cumhuriyeti Devletini mahkum ediyor.
Değerli arkadaşlarım, Kuzeyden Keşif Harekâtı meselesinin, mutlaka -bu sessizlik döneminde- çok ciddî olarak ele alınması ve geçmişte birtakım öneride bulunanların, kendilerini bu görevde bulunca, bunu fevkalade bir şans olarak görüp sunmuş oldukları planları, programları uygulamaya koymaları, konulan bu plan ve programların ne olduğunu da kamuoyuna, en başta da Türkiye Büyük Millet Meclisine açıklamaları gerekir. Yoksa, ben, sevgili hocamın, bir türlü, izahta kendisini zorlamasını ve geçmişle bugünkü hal arasında denge bulması konusunu kavramakta, anlamakta gerçekten zorluk çektim. Dediler ki "bu bir akrobasi midir, muhalefetteyken bazı şeylerin başka türlü görünmesi ve iktidara geldikten sonra da bu işin gerçek yüzüyle karşılaşılması karşısında birtakım yaklaşımların ve politikaların değişmesinden mi ibarettir?" Acaba, noktayı nasıl koyacak diye bekledim; hocam da, bir türlü o noktayı koymadı.
Değerli arkadaşlarım, kusura bakmayınız, bu olay, ülkemin geleceğini, insanını son derece yakından ilgilendiren bir konudur. Burada ben siyaset ve politika yapmıyorum, hiçbir kimseyi ve hiçbir siyasî misyonu da burada eleştirme gibi bir niyetim yok; bunu lütfen kabul ediniz; ama, aradan onsekiz ay geçmeden, muhalefet sırasında ifade edilen -çok haklı da olabilecek- düşüncelerin mutlaka hayata geçirilmesi konusunda beklentilerimizi burada ifade etmenin bizler bakımından bir görev ve hak olduğunu da lütfen kabul ediniz. Sadece bu konularda değil, bu ülke, birçok meselede -sosyal, siyasî, kültürel meselelerde- çözüm bekliyor. Muhalefette önerdiğiniz çözümlerin, bizim de ortağı olduğumuz İktidar sırasında mutlaka hayata geçirilmesi bakımından gerekli çalışmaların ve özverilerin yerine getirilmesi lazımdır; hele hele, bunun, ortak bir anlayış içerisinde, ortak bir yaklaşım içerisinde, ortak bir çalışmanın ürünü olarak gelmesinde de zaruret vardır. Bu dikkate alınmadan yapılacak olan çalışmaların, gösterilecek olan siyasî gayretlerin, mutlaka, başka bir siyasî faaliyet, siyasî gayret tarafından önü kesilir. Değerli arkadaşlarım, bunun olmaması için, muhalefetiyle ve iktidarıyla, hem Parlamentonun süreç olarak, zaman olarak daha verimli çalışması hem de ülkenin ihtiyacı olan birtakım tasarıların, yine muhalefet ve iktidar anlayışı içerisinde Genel Kurulun önüne getirilmesi lazımdır.
Değerli arkadaşlarım, eğer bu tasarılar, muayyen siyasî görüşlerin arasında sağlanan, adına mutabakat denilen anlaşmalarla oluyorsa, Meclisin de verimli olmasını ve...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Yılbaş, süreniz bitti efendim; size de 1 dakika veriyorum; buyurun.
MAHMUT YILBAŞ (Devamla) 1 dakika değil de, bana aldığınız 20 saniyeyi verirseniz yeter Sayın Başkanım; teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Neyse; siz kaç saniye kullanırsanız kullanın.
MAHMUT YILBAŞ (Devamla) Sağ olun.
Değerli arkadaşlarım, bu Kuzeyden Keşif Harekâtı münasebetiyle, özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da yeniden gündeme gelmekte olan terör konusunda, hem Hükümetimizin ilgili bakanlarının hem de ilgili kuruluşların çok hassasiyet göstermesini, büyük bir özveri ve büyük bir bedelle etkisiz duruma getirdiğimiz terörün, en azından bu noktada muhafaza edilmesi için dikkat sarf edilmesini yüksek huzurunuzda ifade ediyorum, hepinize saygılarımı sunuyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
46 saniyemi aldınız.
MAHMUT YILBAŞ (Devamla) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
BAŞKAN Fazilet Partisi Grubu adına, İzmir Milletvekili Sayın Sabri Tekir; buyurun. (FP sıralarından alkışlar)
Sayın Tekir, süreniz 20 dakika efendim.
FP GRUBU ADINA SABRİ TEKİR (İzmir) Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 25 Aralık 1996 tarihli ve 477 sayılı kararıyla Hükümete vermiş olduğu yetki çerçevesinde yürürlüğe konulan ve sadece keşif ve gerektiğinde önleme uçuşlarıyla sınırlı bir hava harekâtı yapabilecek olan "Kuzeyden Keşif Harekâtı" diye bilinen ve kısa adıyla "Keşif Güç" veya İngilizcesiyle de "Operation Northern Watch" diye bilinen gücün görev süresinin 30 Haziran 1998 tarihinden itibaren altı ay süreyle uzatılmasına ilişkin Başbakanlık tezkeresi hakkında Fazilet Partisi Grubunun görüşlerini sunmak üzere söz almış bulunmaktayım, tekrar saygılarımı sunuyorum.
Muhterem arkadaşlarım, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 17.1.1991 tarihli ve 126 sayılı kararına dayanılarak başlatılan Provide Comfort veya Huzur Harekâtı bir başka ifadeyle Çekiç Güç diye bilinen gücün, 31 Aralık 1996 tarihi itibariyle sona erdiği bilinmektedir. O tarihten itibaren de, altı aylık süreler halinde yeni teşkil edilmiş olan Kuzeyden Keşif Harekâtı diye bilinen gücün görev süresinin uzatılması cihetine gidilmektedir; şu anda da Yüce Meclisin müzakere ettiği konu, böyle bir görev uzatımına ilişkindir.
Her şeyden önce, 1991 yılından beri Türkiye'de konuşlandırılan Çokuluslu Çekiç Güç hakkında çok şeyler ifade edildi; çoğu tenkit babında serdedilen görüşlerdir ve her zaman da -görev süresinin uzatılması söz konusu olduğu zaman- Yüce Mecliste hararetli tartışmaların yapılmasına konu teşkil etmiş olan bir güçtür. Ancak, şu anda memnuniyetle müşahede ettiğimiz bir husus vardır ki, o da, böyle bir keşif gücünün veya Kuzeyden Barış Harekâtı diye bilinen gücün görev süresinin uzatılmasına ilişkin müzakerelerde, daha önceden yaşanmış olan hararetli tartışmaların şu anda Mecliste yaşanmamakta olduğunu görüyoruz ve gerçekten de, aktüalitesi itibariyle de, şu anda, çok daha gerilere doğru intikal etmiş bulunmaktadır. Bu, özellikle, hem güneydoğu meselesiyle ilgili olmak üzere ve hem de 36 ncı paralelin kuzeyine tekabül eden kısımla ilgili olmak üzere memnuniyet verici bir hal olarak değerlendirilebilir.
Gerçekten, böyle birtakım endişelerin Yüce Meclisin huzuruna getirilmesinin ve böylece hararetli tartışmalara konu teşkil etmesinin, kendine göre birtakım haklı sebepleri vardı. Sadece Çekiç Güç'ün kendisi değil, beraberinde getirmiş oldukları birtakım organizasyonları, özellikle 36 ncı paralelin kuzeyine tekabül eden kısmında, birtakım organizasyonlar içerisine girdiklerini hepimiz bilmekteyiz. Gönüllü kuruluşlar diye bilinen, kısa adıyla NGO'lar diye bilinen kuruluşların, kendi yapıları içerisinde çok farklı bir organizasyonu gerçekleştirme gayretinde bulunduklarını herkes bilmektedir; eğitim sistemini kurmuşlar, âdeta, bir devletin çekirdek kadrolarını, çekirdek kuruluşlarını teşkil etmek amacıyla; sağlık sistemini kurmuşlar, âdeta, bir devletin sağlık kadrolarını teşkil etmek amacıyla veya buna benzer daha başka birtakım birimler teşkil etmişler, yine aynı şekilde böyle birtakım amaçlar hedeflemek suretiyle. Gerçekten de, yine Çekiç Güç bünyesi içerisinde mütalaa edilecek tarzda, orada görevlendirilen, yetiştirilen, eğitime tabi tutulan kişilerin -ki, 5 bini aşkın kişidir Kuzey Irak halkından- 1996 yılının ikinci yarısında cereyan eden olaylarla birlikte süratli bir şekilde, uçaklarla tahliye edilme cihetine gidilmiştir.
Sayın hocamızın da ifade etmiş olduğu şekliyle, böyle büyük bir organizasyonun gerçekleştirildiği Kuzey Irak'ta, esas itibariyle, gerçek anlamda, 1991 yılından beri bir otorite boşluğu yaşanmıştır; ancak, aklımıza gelen bir başka şey de şudur: Biz, bu Kuzeyden Barış Harekâtı diye nitelendirilen gücü teşkil ederken, Amerika Birleşik Devletleriyle varılmış olan mutabakat çerçevesinde, bu harekâtın faaliyet alanlarını tespit eden esaslar çerçevesinde, harekâtın veya gücün, Irak'ın toprak bütünlüğünün ve bağımsızlığının bütünüyle mutlaka korunmasına yönelik hassasiyet göstereceği konusu, açık bir şekilde ifade edilmiştir; ancak, şimdi karşımıza şöyle bir soru da çıkmaktadır: Eğer Irak'ın toprak bütünlüğü korunacaksa ve bu noktada hassasiyet gösterilecekse, 36 ncı paralelin kuzeyine tekabül eden kısmında Irak'ın otoritesi kabul edilmiyorsa, bu toprakların sahibi kim olacaktır ve Irak'ın toprak bütünlüğü içerisinde mütalaa edilecek yerler midir veyahut da daha önceden olduğu gibi, Çekiç Güç'ün hâkim olduğu dönemlerde olduğu gibi, farklı bir otoritenin, farklı bir organizasyonunun gerçekleştirilmesi mi söz konusu olacaktır?
Yine aynı dönemde, Çekiç Güç'ün görev süresinin uzatılmasına ilişkin dönemlerde, çok kıymetli Hariciye elemanlarımızdan, eski bakanlarımızdan Sayın Kâmran İnan'ın bu konulara ilişkin olmak üzere enteresan birtakım değerlendirmeleri olmuştu; demişti ki: "Çekiç Güç'ü uzata uzata beş yıldır devam ediyoruz. Neden; büyük ölçüde kabul etmek lazım, Amerika Birleşik Devletleri müttefikimizi bir bakıma memnun etmek için ve bir bakıma, onun Ortadoğu stratejisine zarar vermemek için, kendimize zarar vererek yaptık; uzatmaya devam etti bu Meclis; istemeyerek, kerhen de uzatmaya devam etti ve tabiî, Amerika Birleşik Devletlerinin, özellikle Türkiye'ye yapmakta olduğu yardımın -Ermenî meselesini hesaba katmak suretiyle- Ermenistan'a kapı açılması, hava koridoru açılması noktasında şart getirmesine bağlı olmak üzere..." Böyle bir ifadede bulunmuştu. Gerçekten de, Çekiç Güç'ün görev süreleri, Yüce Meclis tarafından, kerhen de olsa uzatılmıştır; bu tespiti yapmakta fayda mülahaza ediyorum.
Nitekim, bütün bu şartlar muvacehesinde, biraz önce ifade etmeye çalıştığım, özellikle 1996'nın ikinci yarısında Kuzey Irak'ta cereyan eden olaylar, beraberinde, yeni bir gücün oluşumuna zemin teşkil edecek tarzda birtakım olayları da getirmiştir. Nitekim, 54 üncü Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti de, büyük bir isabetle, Çekiç Güç'ün görev süresini sona erdirmiş -Amerika Birleşik Devletleriyle yapılan bir anlaşma, yani iki taraflı bir mutabakatla, yeni bir yapılanmaya gidilmiştir- bu yapılanmanın esaslarını ve şartlarını ortaya koymuştur; bu şartları kabul ettirmekle de, gerçekten başarılı bir icraat yapmıştır ve 1997 Ocağından beri de bu konuda önemli bir problemle karşılaşılmamıştır ve nitekim burada da ifade ettiğimiz gibi, gündemin de son derece arka sıralarında yer almıştır.
Ancak, şöyle bir soru soralım: Kuzeyden Keşif Harekâtı nedir? Burada tartışmakta olduğumuz konunun bir yerde mahiyetiyle ilgili, belli birtakım detaylarla ilgili, Yüce Meclisin bilgilendirilmesinde fayda mülahaza ediyorum.
Kuzeyden Keşif Harekâtı, Irak'ta, 36 ncı paralelin üzerindeki ve kuzeyine tekabül eden kısmında, özellikle uçuşa kapalı bölgeyi kontrol etmek üzere, Birleşmiş Milletlerin kararlarını uygulamak amacıyla kurulmuş bir güçtür.
Kuzeyden Keşif Harekâtı, Amerika Birleşik Devletleri, İngiltere ve Türkiye'den oluşmuş güçlerin bir yerde koalisyonu şeklinde ifade edilebilecek bir harekâttır.
Aslında, onun bir de güneye tekabül eden kısmı vardır Güneyden Keşif Harekâtı diye bilinen "Operation Southern Watch" diye de nitelendirilen bir başka harekât vardır; ancak, orada bu Çokuluslu Güç'ü teşkil eden birimler farklılık arz etmektedir. Güneydeki birlik, Amerika Birleşik Devletleri, İngiltere, Fransa ve Suudi Arabistan güçlerinden oluşmaktadır; ancak, kuzeydeki birlik, tersine, Amerika Birleşik Devletleri, Türkiye ve İngiltere güçlerinden oluşmaktadır.
O zaman, şöyle bir soru ortaya çıkmaktadır: Fransa, güneyde yer almış olmasına rağmen, neden Kuzeyden Keşif Harekâtı içerisinde yer almamıştır? Tabiî, bu konuyla ilgili çok farklı birtakım değerlendirmeler yapılabilir ve gerçekten de, son anda, Fransa, yine, Kuzeyden Keşif Harekâtı içerisinde yer almak istemiş; fakat, o günkü Millî Savunma Bakanımız da, son derece isabetli bir tutumla "biz, Türkiye Büyük Millet Meclisinden yetkiyi alırken, Kuzeyden Keşif Harekâtı bünyesi içerisinde, Amerika Birleşik Devletleri, Türkiye ve İngiltere'nin yer alabileceği şekilde aldık; Fransa'nın tekrar bu Güç'e girebilmesi için, mutlaka yeniden yetki almak mecburiyetindeyiz" demiş ve böylece, Fransa'nın tekrar girmesi noktasında, siyaseten fevkalade güzel bir şekilde meseleyi halletmiştir.
Kuzeyden Keşif Harekâtı, esas itibariyle, pek fazla güçlü olan bir uluslararası gücü teşkil etmemektedir; basına intikal eden bilgilerden öğrendiğimiz kadarıyla, 45 uçaktan ve takriben de 1 400 askerî personelden oluşmaktadır. Ancak, burada dikkat çeken husus şudur: 1 400 kişilik askerî personelin 1 200-1 300'e yakın kısmı Amerika Birleşik Devletlerinin askerî personelinden oluşmaktadır; 200'e tekabül eden kısmı İngiltere'den ve sadece 100'e yakın kısmı ise Türkiye'den oluşmaktadır. Dolayısıyla, bu 1 300'e yakın Amerika Birleşik Devletleri askerî personelinden oluşan Güç'ün karakteristik özelliği, bir yerde Amerika Birleşik Devletlerinin hâkimiyetine dayanan bir güç olma niteliğidir.
Ancak, burada işaret edilmesi gereken bir başka husus daha vardır ki, o da şudur: Özellikle, görev alanları tespit edilirken son derece dikkatli bir şekilde hareket edilmiş, zaten Fransa'nın da bu Güç'e girmemenin gerekçelerini teşkil eden bir husus olarak Amerika Birleşik Devletleri ile Türkiye arasında iki taraflı bir mutabakatın sonucunda şunlar tespit edilmiştir; genel olarak Kuzeyden Keşif Harekâtının tabi olduğu esaslar ve görevlerinin nitelikleri olarak ifade edebileceğimiz temel esaslar şunlardan oluşmaktadır:
Türkiye, Amerika Birleşik Devletleri ve İngiltere arasında, ilgili Birleşmiş Milletler kararlarının uygulanması gayesiyle yapılacak hava harekâtı, keşif ve şartlar gerektirdiğinde önleme uçuşlarıyla sınırlı olacaktır.
Koalisyon ortakları, Irak'ın bağımsızlığı, toprak bütünlüğü, egemenliği ve birliğine mutlaka saygı göstereceklerdir.
Türkiye toprakları ve hava sahası Irak'a karşı taarruzî bir harekât için kullanılmayacaktır. Tabiî, Çekiç Güç'ün işleyiş tarzından ders alınmak suretiyle böyle bir düzenlemeye ihtiyaç hissedilmiştir.
Uçaklardaki silahlar, Birleşmiş Milletler kararlarının uygulanmasına yönelik ve meşru müdafaanın gerektirdiğiyle sınırlı olacak; tüm silah ve çeşitleri, Türk Hükümetinin onayına tabi olacaktır.
Hava harekâtı, üçüncü ülkelere yönlendirilmeyecektir. Tabiî bu da, yine Çekiç Güç'ün faaliyetleri içerisinde zamanla karşılaşılmış olan birtakım problemlerin ortadan kaldırılmasına yönelik getirilmiş olan bir esastır.
Harekât, eşkomutanların komutası altında olacak, eşkomutanlar, kararları ortak alıp, ortak emir vereceklerdir. Bu da, daha önceki dönemde Türk komutanlarına rağmen serbest hareket etme imkânına sahip olan Çekiç Güç'ün Kuzeyden Keşif Harekâtı olarak yeniden esasları tespit edilirken, bir yerde, o günkü tenkit edilen hususların düzeltilmesine yönelik olmuştur.
Harekât, Türkiye'ye malî ve ekonomik yük getirmeyecektir ve Türkiye, harekâtın kapsamı ve süresini saptama hakkına sahip olacaktır.
Bu çerçeve içerisinde, Kuzeyden Keşif Harekâtının esasları tespit edilmiş, şu zamana kadar da faaliyetlerini devam ettirmektedir ve dördüncü defa da görev süresinin uzatılması için Yüce Meclisten yetki almak üzere Hükümet tarafından huzurunuza getirilmiş bulunmaktadır.
Şimdi şu hususları çok iyi bir şekilde tespit etmek mecburiyetindeyiz:
Türkiye, tarih boyunca son derece farklı medeniyetlerin yaşandığı Anadolu toprakları üzerinde kurulmuştur; tabiri caizse, medeniyetlere mezar olmuş topraklardır ve birçok kültürün yaşandığı, birçok toplumun yaşadığı bir yerdir. Anadolu toprakları üzerinde kurulacak olan bir devlet, mutlaka ve mutlaka güçlü olmak, kuvvetli olmak ve kendi güvenliğini sağlayacak mahiyette bir organizasyonu gerçekleştirmek mecburiyetindedir. Tarih boyunca egemenliğini temin edip hâkimiyet kurabilecek ve bir yerde, hem Balkanlara hem Kafkaslara ve Ortadoğuya kendi etkisini hissettirebilecek olan bir devletin mutlaka böyle bir niteliğe sahip olması gerekmektedir. Bütün bunların oluşabilmesi için de, Anadolu toprakları üzerinde kurulmuş olan devletlerin, kendi toplumlarında birlik ve beraberliği sağlayıcı, bütünlüğü sağlayıcı ve gerçekten de, bu ruh içerisinde, kendi güvenliğini temin edici nitelikte, güçlü ve diğer devletlere göre de kendisini koruyabilecek bir nitelikte bulunması gerekir.
Şu anda karşılaştığımız son derece önemli birtakım problemler vardır. Kuzeyimize baktığımız zaman kaynayan Kafkaslarla karşı karşıya geliriz ve kuzeyde cereyan edecek olayların zaman içerisinde nasıl bir seyir takip edeceğini önceden tahmin etmek de fevkalade zordur. Doğumuza baktığımız zaman, orada Ermenistan yer almaktadır ve bu Ermenistan'ın da, uluslararası boyutta kendisine destek veren birtakım müttefikleri vardır. Güneyimize baktığımız zaman, güneydoğuda yaşanan olaylar hepimizce malumdur ve özellikle Irak'ın kuzeyinde yer almış olan bölgedeki otorite boşluğu, zaman içerisinde birtakım sıkıntıları da beraberinde getirecektir. Bir tarafta Kıbrıs problemi, öbür tarafta Ege problemi ve de şu anda kaynamakta olan Balkanlar vardır.
Bütün bunların ötesinde, zaman içerisinde ortaya çıkabilecek olan problemleri söyleyeyim. Özellikle 21 inci Yüzyılda Türkiye'nin de karşılaşabileceği en önemli problemler arasında su problemi yer almaktadır ve dolayısıyla, bu kadar büyük problemlerle karşı karşıya bulunan bu toplumun, bu devletin, nihaî olarak, kendi içerisindeki birlik ve beraberliğini koruma noktasında hassasiyet gösterme mecburiyeti vardır. Böyle bir hassasiyetin, toplumun çeşitli kesimlerini birbirine düşürmeyecek tarzda gözetilmesi gerekmektedir ve dolayısıyla, Türkiye'nin dışpolitikasına ilişkin hususları düşünürken, aynı zamanda, içeride tatbik edilmekte olan politikaları da kendi içerisinde entegre bir şekilde düşünmek mecburiyeti vardır.
Hiçbir ülkenin, Türkiye'yi, özellikle çantada keklik şeklinde mütalaa etmesine de fırsat verilmemesi gerekir. Nitekim "Kuzeyden Keşif Harekâtı" diye nitelendirilen birliğin genel karakteristik özelliği ve faaliyetleri konusunda -yine, basına intikal eden bilgiler doğrultusunda söylüyorum- yapılan müzakerelerde "Türkiye Cumhuriyeti Hükümetinin, Parlamentosunun, Kuzeyden Keşif Harekâtının süresini uzatmak mecburiyetinde olduğu" şeklinde bir ifadeye de rastlanmıştır. Bu, ilgili komutanın kendi birliklerine vermiş olduğu brifing sırasında söylenmiş olan bir sözdür. Hiçbir zaman, Türkiye'nin çıkarlarına ters düşecek bir tarzda bir kararı, Türkiye Cumhuriyeti Parlamentosunun uzatması mecburiyetinden söz edilmesini doğru karşılamak mümkün değildir. (FP sıralarından alkışlar)
Bu nedenle, Türkiye'nin, bütün uluslararası platformlarda, kendi dışpolitikasında bağımsız hareket eden, kendi dışpolitikasını da bütün dünya dengelerini hesaba katmak suretiyle ayarlamaya, düzenlemeye çalışan -kuzeyiyle güneyiyle, doğusuyla batısıyla- kendi varlığı ve bütünlüğü için bunu uygulamaya çalışan bir devlet olma niteliğiyle tanıtılmasında yarar vardır diye düşünüyorum.
İnanıyorum ki, Yüce Meclisin alacağı karar, bu noktada, Türkiye'nin, nihaî olarak, hem iç hem de dış güvenliği bakımından, hayırlara vesile olacak nitelikte olacaktır.
Bu duygu ve düşüncelerle, Yüce Meclise tekrar saygılarımı sunuyor, başarılı ve verimli bir karar alacağına olan inancımı ifade etmek istiyorum.
Teşekkür ediyorum. (FP, ANAP ve DYP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Tekir.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Ali Topuz; buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz 20 dakikadır.
CHP GRUBU ADINA ALİ TOPUZ (İstanbul) Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin değerli üyeleri; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsım adına, hepinizi saygıyla selamlayarak, görüşmekte olduğumuz Kuzeyden Keşif Harekâtıyla ilgili süre uzatımı konusunda, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini dile getirmeye çalışacağım.
Sözlerime başlarken, Adana'da meydana gelen çok elim deprem felaketi nedeniyle kaybettiğimiz yurttaşlarımızın acısını yüreğimizde hissederek, yakınlarına, Türk Milletine, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına başsağlığı diliyorum, yaralıların bir an önce sağlığına kavuşmasını diliyorum ve de depremin meydana getirdiği zararların en kısa zamanda giderileceğine olan inancımı ifade etmek istiyorum.
Değerli milletvekilleri, üzerinde konuştuğumuz, tartıştığımız konu, 15 inci kez Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine gelen bir konudur; 4 kez, Kuzeyden Keşif Harekâtı olarak, ondan önce de 11 kez, Huzur Harekâtı olarak konuyu tartıştık. Sekiz yıldır, bu konu etrafında, çeşitli hükümetlerin, çeşitli partilerin, çeşitli sözcülerin, zikzaklı, çelişkili tutumlarını burada ibretle seyrettik. Şimdi görüyorum ki, bu kez, bu müzakereler yapılırken, zikzak yapanların, çelişki içinde olanların pek çoğu, önce bu konuya karşı koyanların pek çoğu, zaman içinde, o veya bu nedenle uysallaşmış ve sonunda, harekâta destek verir noktaya gelmiş bulunuyor ve sadece Cumhuriyet Halk Partisi, bu işe gönül rahatlığıyla "hayır" diyebilen tek parti olarak, Türkiye Büyük Millet Meclisinde ortaya çıkmış oluyor. Başta ifade edeyim ki, biz, bu sürenin uzatılmasına, yine olumlu oy kullanmayacağız. Şimdi, bunun nedenlerini anlatmak istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, tabiî, bu konunun görüşülmesi sırasında, gönül isterdi ki, Sayın Millî Savunma Bakanımız, Sayın Dışişleri Bakanımız ya da Dışişlerinin belli görevleriyle sorumlu, özellikle bu konularda sorumlu Sayın Devlet Bakanımız burada olsun. Şüphe yok ki, Sayın Seçkiner, çok saygı duyduğumuz bir devlet adamıdır, değerli bir bakanımızdır; ben, kendisine özel olarak da saygı duyarım; müktesebatı bakımından konuya çok hâkim bir insan olduğundan da hiç şüphem yoktur; onun buraya çıkmasını, bu açıdan yadırgayacak bir tarafımız yoktur; ama, öyle anlaşılıyor ki, Hükümetin bu konuyla ilgili gerçek sorumluları, bu kürsüye çıkıp bu işi artık savunacak durumda olmadıklarını gösteriyorlar; çünkü biraz sonra söyleyeceğim; bu bakanlardan birinin bundan bir yıl önce bu kürsüden söyledikleri ile, bugün ne noktada olduğuna ilişkin çarpıcı bir çelişkiyi ortaya koymaya çalışacağım.
Tabiî, Sayın Soysal Hocamız, o çok zarif üslubuyla, hepimizi dikkatle dinlemeye yönlendiren üslubuyla, durumu idare edebilmek, yeni politikaya değişim gösterebilmek, uyum sağlayabilmek konusunda bütün maharetini ortaya koydu; kendisini tebrik ediyorum; ama, o da "durumu dikkate alarak, bu durumdan nasıl yararlanabilirizi düşünelim" diyerek son dönemin çok moda yaklaşımlarından birine benzeyen bir durumdan vazife çıkarmak gibi bir tutumun içine girdi!.
MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) Mecbur, ne yapsın!...
SALİH SÜMER (Diyarbakır) Hoca, ne yapacak!...
ALİ TOPUZ (Devamla) Tabiî, bu arada, konuşan, Demokrat Türkiye Partisinin sözcüsü...
ALİ RIZA BODUR (İzmir) Her şeyi!...
ALİ TOPUZ (Devamla) Evet, her şeyi.
...değerli arkadaşım da, Sayın Soysal'a yönelik değerlendirmelerinde beni de hayrete düşüren bir yaklaşım içinde oldu; çünkü, Sayın Soysal, sanıyorum, kendilerinin de istediği yolda bir düşünceye yönelmiş gibi geldi bana; acaba bu tutumunu niye yadırgadı diye tereddüt ettim; onu da söylemeliyim. Neyse, bunları bir tarafa bırakalım değerli arkadaşlarım.
Şimdi, ben de, bazı tespitler yaparak, içinde bulunduğumuz durumu, çelişkileri ortaya koymak istiyorum. Bir kere, sekiz yıldır bu konuyu konuşuyoruz. Sekiz yıldır konuşurken, başlangıçta konuştuğumuz bir meseleyi bir tarafa bıraktık; yani, Anayasanın 92 nci maddesiyle bu işin ne kadar ilgili olduğu konusunu bir tarafa bıraktık, zaman içinde onu kabullenmiş gibi olduk; sanki, Anayasanın 92 nci maddesine çok uygun bir durum varmış gibi kabullendik, fiilî durumu aynen kabul eder noktaya geldik. Ben hâlâ inanıyorum ki, Anayasanın 92 nci maddesi bu biçimde uygulanamaz; onu, bu vesileyle, sekiz yıl sonra, sekiz yıl dolmak üzereyken bir defa daha söylemek istiyorum; çünkü, Anayasanın 92 nci maddesi, Türkiye Büyük Millet Meclisine ait olan, savaş hali ilanı, dışarıya asker gönderme, dışarıdan yabancı asker kabul etme yetkisini ifade eden bir maddedir; Türkiye Büyük Millet Meclisi toplantı halinde olmadığı zaman, bu yetkiyi, Sayın Cumhurbaşkanının sınırlı olarak kullanabileceğine ilişkin bir maddedir. Oysa, biz, ileride ne olacağı konusunda tam bir aydınlık, açıklık olmayan bir konuda, Hükümete, Meclise ait olan bu yetkiyi vermiş bulunuyoruz. Hükümet, bu yetkiyi, Kuzeyden Keşif Harekâtı dolayısıyla kullansın diyoruz, şu şu durumlar ortaya çıkarsa kullansın diyoruz. Hükümet de bu yetkiyi, oluşturulmuş bu çokuluslu güce bırakmış; o da istediği zaman haber vererek -kuşku yok, elbette ki, komutanlarımız var orada- uçuyor, gidiyor, geliyor, bir şeyler yapıyor. Bütün bunların, Anayasaya ne kadar uygun olduğu konusunu bir kez daha anayasa hukukçularının dikkatlerine sunuyorum; ben aldanmış olabilirim; anayasa hukukçuları bu konuyu, sekiz yıl biterken, bir defa daha değerlendirirlerse, sanıyorum ki, iyi olur.
Değerli arkadaşlarım, şimdi, çok geriye gitmeye gerek yok; son iki yıldaki gelişmelere bakıldığında şunlar görülüyor: 18 Haziran 1996'da, yani, Anavatan Partisi ile Doğru Yol Partisinin iktidarda oldukları bir sırada, 31 Martta, bu gücün, yani, Çekiç Güç'ün, Huzur Harekâtının -o zamanki adıyla- görev süresinin üç ay daha uzatılması konusu gündeme gelmişti; daha üç ay dolmadan, Anayasa Mahkemesinin bir iptal kararı nedeniyle, Huzur Harekâtıyla ilgili alınmış olan uzatma kararı da yok sayılmıştı ve sürenin bitimine onüç gün kala, Hükümet buraya gelerek, gelişmeleri de dikkate alıp "olumlu gelişmeler oluyor, onüç gün yetmez" diyerek, bir ay onüç günlük, yani 31 Temmuza kadar süre istemişti. O gün, burada, konuşmalar yapılırken, Sayın Ecevit, bu konuya çok büyük bir duyarlılık göstererek "üç ay uzatmaya çekimser destek vererek, o kararın çıkmasına yardımcı olmuştuk; şimdi, bir ay onüç gün daha isteniyor, olumlu gelişmeler de var, belki, bir sonuç alınır" diyerek, o bir ay onüç günlük kısa uzatmaya da "evet" demişti. Fakat, bu konuşmasını yaparken, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 688 sayılı Kararının, başlıca iki önemli unsur içerdiğini, bunlardan bir tanesinin Irak'ın toprak bütünlüğünün korunması konusundaki ilke; diğerinin de, kuzey Irak'ta oturanlarla, yaşayanlarla Bağdat yönetimi arasında demokratik bir diyalog düzeninin kurulması konusuydu ve bu iki konuda da duyarsız davranıldığını ifade ederek, ilgililerin dikkatini bu konu üzerine çekmeye çalışmıştı. Sayın Ecevit, bunları söyledikten sonra, bu konuşma sırasında şunları söylemişti: "Amerika Birleşik Devletleri, Saddam Hüseyin yönetimini gerçekten devirmek isteseydi, Körfez Savaşını iki üç gün daha uzatarak bu amacına erişebilirdi. Onun için, bizim görüşümüze göre, Amerika Birleşik Devletlerinin, bizim bilmediğimiz, bizlere ve dünya kamoyuna açıklanmayan başka bazı amaçları olabileceği olasılığını göz önünde tutmamız gerekir. Biz, herhalde, Amerika Birleşik Devletlerinin bilmediğimiz amaçları uğruna intihar etmeye mecbur olamayız."
Yani, çekimser desteğini verdiği sırada, yaptığı konuşmada, özü itibariyle de, bu meselenin, böyle bir niteliği olduğunu ifade etmiş idi.
Bilindiği gibi, daha sonraki gelişmelerde, Amerikalılarla yapılan görüşmeler olumlu sonuç doğurmadı ve beklenen şeyler gelişmedi, oluşmadı.
Şimdi huzurumuza yeniden bu konu geldiğinde; bu arada, Sayın Ecevit'in o günden bu yana, o söyledikleriyle ilgili, tatmin olabilmesi için ne gibi bir gelişme olduğunu biz bilmiyoruz -belki, bize, bugün bu vesileyle bunu birisi anlatır- yani, şurada biraz evvel Sayın Ecevit'in söylediğine aktardığım konularla ilgili olarak ne gelişme oldu; Amerika, arkadaşlarımızı nasıl tatmin etti, nasıl ikna etti; onların, böyle bir yanlış düşünceleri, farklı düşünceleri olmadığına nasıl ikna etti; onu bilemiyorum; ama, bugün, aynı mahiyetteki bir gücün görev süresinin uzatılması konusunda gelen Bakanlar Kurulu kararında, Hükümet tezkeresinin altında, Başbakan Yardımcısı olarak Sayın Ecevit'in de imzası var.
Değerli arkadaşlarım, bunu geçiyorum.
Daha sonra, 25.12.1996'da, Refahyol Hükümeti işbaşındayken, Hükümet -biraz evvel, burada, Fazilet Partisi Grubu sözcüsü de ifade etti- Huzur Harekâtı sona erdi, Keşif Harekâtı başladı; o başkaydı, bu başkaydı iddiasıyla, Kuzeyden Keşif Harekâtını gündeme getirdi.
Değerli arkadaşlar, herkesin bilmesi gereken bir şey var: Başlangıçtaki Huzur Harekâtıydı, bugünkü Kuzeyden Keşif Harekâtı. Her ikisinin de altında bir silahlı güç var, çokuluslu bir silahlı güç... Huzur Harekâtının silahlı gücüne "Çekiç Güç" deniyordu; Kuzeyden Keşif Harekâtının silahlı gücüne de, Sayın Ecevit, o gün burada yaptığı konuşmada "örtülü Çekiç Güç" demişti; biz de katılmıştık ona; çünkü, değişen bir şey yoktu. Kara unsurlarından arındırılmış; ama, yine, yabancı iki devlet ile Türk Silahlı Kuvvetleri bir araya gelerek, bir uluslararası güç oluşturuyor; değişen koşullara göre aynı işi yapıyor. Vaktiyle, Çekiç Gücün yaptığı iş de bugünkünden fazla farklı değildi. O zaman, başlangıçta göç meselesi vardı; onun getirdiği geçici bir görev vardı. Daha sonra, orada, Amerikalıların yerleştirdiği, bir ölçüde sivil toplum örgütleri adıyla oraya getirdiği, gönüllü kuruluşlar olarak getirdiği; fakat, sonradan bunların başka amaçlar için orada ajanlık yaptığı anlaşılıp, yaşayamayacakları da ortaya çıkınca, onları Amerika oradan çekmek durumunda kaldı. Demek ki, Keşif Güç veya Huzur Harekâtı gibi veya Kuzeyden Keşif Harekâtı gibi adlarla yapılan bu hareketlerin içinde bizim, ancak, sonradan öğrenebildiğimiz başka bazı gelişmeler oluyor. Şu anda ne olduğunu bilmiyoruz. Belki, bir müddet sonra, vaktiyle orada NGO'ların, 5 bin kişilik Iraklılardan oluşan ajanların varlığını sonradan öğrendiğimiz gibi, belki, şu anda, başka birtakım gelişmeleri de bir müddet sonra öğrenmiş olacağız, bunları bilemiyoruz biz.
Sayın Ecevit, o zaman da, yani, bundan birbuçuk sene önce bu işe "örtülü güç, örtülü Çekiç Güç" diyerek, bu konuyu dile getirmişti. Şimdi, Sayın Soysal burada konuşurken, Sayın Ecevit'in, örtülü Çekiç Güç olarak tarif ettiği bu Kuzeyden Keşif Harekâtı ve buna bağlı güç hakkında bir değerlendirme yapmadı; acaba, Sayın Ecevit de mi görüş değiştirdi, yoksa Sayın Soysal ile Sayın Ecevit arasında bu konuda farklılık devam ediyor mu?
Değerli arkadaşlarım, bundan daha önemli bir durum, Sayın Şükrü Sina Gürel'in, bu kürsüden, bundan bir sene önce yapmış olduğu konuşmadır, zabıtlardan okumak için vaktim yok. Sayın Sina Gürel, bundan bir sene önce, Refahyol Hükümeti ayrılmaya hazırlanırken, Anasol-D Hükümeti yeni göreve gelmeye hazırlanırken, tam o aralıkta, bu kürsüden, çıktı, daha önce DSP'nin yapmış olduğu değerlendirmelerin aynısını yaparak, sorunu ortaya koydu ve şunları ilave etti: "Bizim, bu konuyla ilgili hazır planlarımız var, daha evvel ortaya attığımız Ortadoğu barış planları gibi çeşitli hazırlıklarımız var. İçerisinde, DSP'nin bulunacağı veya DSP'nin sorumluluğunda kurulacak bir hükümet işbaşına geldiği günün ertesi gününden itibaren, bu konuyla ilgili ciddî adımlar atılacak ve bu sorun çözülecektir" biçiminde, çok açık, net, kesin bir konuşma yaptı. Onun içindir ki, Sayın Sina Gürel, ne bugün ne bundan 6 ay önce yine süre uzatılırken bu müzakereler sırasında burada bulunmamayı tercih etti; çünkü, kendisinden, bu sorunun sorulacağını tahmin etti; ister burada olsun, ister olmasın, ben şimdi soruyorum. Bakınız, aradan bir sene geçti, DSP'nin de içerisinde olduğu bir hükümet bir senedir işbaşındadır; üstelik, dışpolitika da DSP'ye emanet edilmiştir; daha da üstelik, bu konuşmayı yapan Sayın Sina Gürel, belli ölçüde dışişlerinden sorumlu, özellikle bu ilişkilerden sorumlu bir devlet bakanı kimliğiyle görülmektedir. Bütün bunlar ortadayken, eğer, bu konuyla ilgili ileriye dönük olumlu bir adım atılamamıştır da, şimdi, hükümet oldukları için, gelip, burada, eski tutumlarını değiştirip, hâlâ süre uzatımı verilsin demeleri izah edilebilecek bir çelişki değildir; bunun izahı mümkün değildir. Bu, Sayın Mümtaz Soysal'ın maharetiyle, bu kürsüden yaptığı ifadelerle atlatılabilecek bir durum değildir. (CHP sıralarından alkışlar) O nedenle, diyorum ki, meselelere ciddî bakalım; yanıldıksa, yanıldığımızı söyleyelim, söylemekten çekinmeyelim.
Atatürk'ün dışpolitikadaki temel ilkelerinden birisi olan ve hepimizin paylaştığı "yurtta sulh cihanda sulh" ilkesini savunabilmek için, yurtta sulha ve cihanda sulha katkıda bulunabilecek güçlü bir devlete, güçlü bir hükümete ihtiyaç vardır. Eğer, hükümet, güçlü olmazsa, ciddî olmazsa, hükümeti oluşturan partiler, iktidarda başka, muhalefette başka derlerse, tutarlı davranıp, yanılgıları kabul ederek, doğru politikaları o şekilde ortaya koymazlarsa, kimse, o hükümeti ciddiye almaz. Nitekim, şubat ayında Körfez krizi yeniden ortaya çıktığında çok açık olarak gördük ki, bugün işbaşında bulunan Hükümet, o tarihte kaç partiden oluşuyorsa o kadar farklı düşünceye sahipti; kimi "İncirlik kullanılamaz" diyordu, kimi "İncirlik, gerekirse kullanılacak" diyordu, kimi arabuluculuğa soyunmuştu, kimi Ortadoğu'ya öncülük, liderlik yapmaya soyunmuştu. Bütün bunların hepsi, birtakım emrivakiler, meseleye şurasından veya burasından ortak olabilme gayretleri, bunu içsiyasette değerlendirmeye dönük siyasal amaç taşıyan davranışları sonuç vermedi ve bizi kimse ciddiye almadı. Ortadoğu kriziyle ilgili yapılan görüşmelerde, Amerikan yetkilileri, Türk Dışişleri Bakanını ziyaret etme ve onunla konuşma gereğini bile duymadılar. Sayın Başbakan da, o günlerde, belki de hayatının en zor günlerini yaşadı, bu çelişkileri örtebilmek ve hükümetin etkinliğini koruyabilmek için, büyük güçlükler içerisinde, büyük zorluklar içerisinde konuyu düzeltmeye çalıştı.
Değerli arkadaşlarım, onun için, diyorum ki, her şeyi bir tarafa bırakalım. Burada bir arkadaşımız -ilk konuşmacı arkadaşımız- "birlik, beraberlik içinde olursak, bazı konuları çözeriz" dedi; doğrudur. Birlik, beraberlik içinde olabilmek, elbette ki, çok önemlidir; ama, bunu yapabilmek için, kafalarımızdaki birtakım önyargılardan kendimizi arındırarak, Türkiye'nin önemli konularında, ortak noktalarda, beraber, bir araya gelebilecek açıklık içerisinde, dürüstlük içerisinde birbirimize yaklaşmalıyız. Yani, Hükümet, kendi eksiğini kapatmak için, çelişkilerini düzeltebilmek için gayret sarf edeceği yerde, bütün muhalefet partilerini de o hareketin değerlendirmesi içine katabilmiş olsaydı, belki, şubat ayında yaşanan kriz o ölçüde yaşanmazdı. Ben, geçenlerde de, o tarihte de yapılan konuşmada ifade etmiştim. Hükümet ortakları birbiriyle konuşmuyor o konuyu, farklı farklı açıklamalar yapıyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Topuz, süreniz bitti; size, 1 dakika eksüre veriyorum.
Konuşmanızı 1 dakikada bitirin efendim; buyurun.
ALİ TOPUZ (Devamla) Başbakan durumu hafifletmeye çalışıyordu. Ben bilirim, uzun yıllardır bu Parlamento çalışmasının tanığıyım, çoğu kez içinde oldum, çoğu kez dışarıdan izledim; çok önemli konularda Başbakan veya ilgili bakan, muhalefet liderlerine bilgi verir, onlarla görüşür, onların desteğini almaya çalışır. Şimdi, biz, bu alışkanlıklardan, bu parlamenter geleneklerden uzaklaştık. Biz, burada, birbirimize dostça bakamıyoruz, birbirimizin açığını bulmaya çalışıyoruz, nasıl alt edeceğimizi düşünüyoruz. Böyle bir yapıyla, ne tutarlı bir hükümet kurabiliriz, ne güçlü bir hükümet oluşturabiliriz, ne sesimizi ve düşüncelerimizi başkalarına kabul ettirebiliriz; o dünyada barış, Türkiye'de barış ilkesine uygun olarak, ne iç politikada başarılı olabiliriz, ne dış politikada başarılı olabiliriz.
Ben, Hükümetten, bu konulara daha duyarlı davranmasını ve çelişkilerden uzaklaşarak, konuları daha objektif ortamlarda değerlendirme yollarını açmasını diliyorum. Kuzeyden Keşif Harekâtını hâlâ doğru bulmadığımızı, eğer, bu konuda, Türkiye Büyük Millet Meclisi bir inisiyatif kullanarak "hayır, vermiyorum bu uzatmayı" demeyecek olursa, bize dayatılan politikalara daha uzun süre "evet" demek mecburiyetinde kalınacağını görüyorum. Bir defa olsun "hayır" diyebilsek ve ondan sonra, oturup, sorun varsa, o yeni sorunu bizim taleplerimiz doğrultusunda çözebilecek yeni bir yol aramaya çalışırsak, sanıyorum ki, bu ülkeyi kuranların, bu ülke için düşündükleri ileriye dönük hedeflere, arzuladıkları hedeflere daha uygun bir yol izlemiş oluruz.
Bu duygularla, hepinizi saygıyla selamlıyor, teşekkür ediyorum. (CHP, ANAP ve DTP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Topuz.
ANAP Grubu adına, Sayın Mustafa Balcılar, buyurun efendim. (ANAP sıralarından alkışlar)
Sayın Balcılar, süreniz 20 dakika.
ANAP GRUBU ADINA MUSTAFA BALCILAR (Eskişehir) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Provide Comfort I, yani, Huzur Harekâtı I diye, 1991 Nisan ayında başlayan, daha sonra Provide Comfort II, Huzur Harekâtı II şeklinde devam eden, daha sonra da Kuzeyden Keşif Harekâtı adı altındaki yabancı güçlerin Türkiye'de bulundurulma süresinin uzatılmasıyla ilgili Bakanlar Kurulu kararı üzerinde Anavatan Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlarım.
Bu arada, Adana'daki deprem dolayısıyla vefat eden vatandaşlarımıza Allah'tan rahmet, yakınlarına başsağlığı diliyorum, yaralılara geçmiş olsun diyorum ve Cumhuriyet Hükümetimizin, bu deprem dolayısıyla zarar gören vatandaşlarımızın yaralarını bir an önce sarmasını diliyorum.
Değerli milletvekilleri, konuşmacı arkadaşlar, Çekiç Güç adıyla anılan bu gücün başlangıçtan itibaren kronolojik gelişmesini anlattılar. Ben de çok uzatmadan kısa olarak anlatmak istiyorum; ama, bazı kısımlarını açmak suretiyle, şimdiye kadar yanlış anlaşılan kısımlarını vuzuha kavuşturmayı ve yanlış anlamaları ortadan kaldırmayı arzuluyorum.
1991 yılında, Irak-Kuveyt Savaşından sonra Halepçe katliamının meydana gelmesi ve 500-600 bin Irak vatandaşının -Eskişehir nüfusuna yakın bir nüfusun- bu katliamdan korkarak Türk sınırlarını geçip Türkiye'ye sığınması, dar bir alana yığılıp kalması; su yok, tuvalet yok, yiyecek yok vesaire... O tarihte Anavatan Partisi İktidarda, o tarihteki Hükümet, insanî amaçlarla, sınır güvenliğini de koruma gayesiyle, elinden geldiğince bunlara yardım etmeye çalışıyor ve dünyaya diyor ki : "Gelin, yardımcı olun." Birleşmiş Milletler 688 sayılı Kararı alıyor, altı yedi devletin katılımıyla, 22 bin civarında hava ve kara unsuru Türkiye'ye geliyor; dışarıdan yardımlar yapılıyor. Önce, bu insanların Türkiye'de iaşe, ibate problemeleri hallediliyor; daha sonra da Kuzey Irak'ta yerleşecekleri yerler hazırlanıyor ve naklediliyorlar.
688 sayılı Kararla başlayan Provide Comfort I (Huzur I) Harekâtı bitiyor, temmuz ayına gelindiğinde Birleşmiş Milletler kararı bitmiş oluyor; ama, yine Türkiye'nin sınır güvenliği açısından, oradaki insanların bölgeye yerleşmeleri, iaşe, ibateleri ve oradaki düzene alışmaları konusunda, ABD, Türkiye, İngiltere ve Fransa arasında "Provide Comfort II" adı altında yeni bir anlaşma yapılıyor. Bu anlaşmada, üç ay içerisinde, bu insanların Irak'taki problemleri, bölgeye uyumları, yerlerine uyumları ve kendi problemlerini kendilerinin halletmeleri konusunda süre tanınıyor. Üç ay yetmediği takdirde, eylül ayında -burası önemli- 31 Aralık tarihi itibariyle bu anlaşmaya son verileceği konusunda Türkiye Büyük Millet Meclisi karar veriyor. Hakikaten, Eylül ayında, tekrar uzatma ihtiyacı oluyor ve 31 Aralık tarihine kadar yapılan bu uzatmada, ikinci bir Meclis kararına gerek duyulmayacak şekilde karar alınıyor; yetki, Bakanlar Kurulunda olacak şekilde bir karar alınıyor ve -esas önemli kısmına geliyorum- bu kararları alan, tek parti hükümeti, Anavatan Partisi Hükümeti. Bu insanî yardımları yapan, bu anlaşmaları yapan o tarihteki Hükümet, bütün dünya tarafından, Türkiye'ye puan kazandıracak şekilde takdir ediliyor.
Bu kararlar alınırken, o tarihteki muhalefet partilerinin liderleri, konuşmacıları "Türkiye'de yabancı güç bulundurmak -o günkü basın manşetlerini inceleyiniz- vatan hainliğidir; bu, memlekete ihanettir" diyorlar, buna benzer ifadeler kullanıyorlar, gerisini söylemiyorum.
Anavatan Partisi, ekim ayında iktidardan ayrılıyor ve bu arkadaşlarımız, hükümete geliyorlar; yani "Türkiye'de yabancı güç bulundurmak, Provide Comfort-II'yi uygulamak vatan hainliğidir" diyen partilerin kurduğu koalisyon iktidar oluyor. Yeni bir Meclis kararına gerek yok. 31 Aralık 1991 yılına geliyoruz...Bakanlar Kurulu diyecek ki "Zaten, daha evvelki Meclis kararı 31 Aralık 1991'de bitiyor, tekrar anlaşmayı uzatmıyorum." Dolayısıyla, bu güç, otomatikman gidecek. Tabiî, buradaki, o partilerin devamı olan partiler adına konuşma yapan arkadaşlarımız, bu dönemin milletvekilleri -o dönemde milletvekili değillerdi- Doğru Yol Partisinin sözcüsü Sayın Çetinkaya, o tarihte bizim, Anavatan Partisinin yıllarca valilik yaptırdığı ve valiliğin daha üst makamı olan Olağanüstü Hal Bölge Valiliği yaptırdığı ANAP'ın bürokratıydı.
SALİH SÜMER (Diyarbakır) Partilerin valisi var mı?!
MUSTAFA BALCILAR (Devamla) Evet, ANAP'ın bürokratıydı; ama, o tarihte, şu andaki partisi olan Doğru Yol Partisinin...
SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) Devletin valisiydi!
SALİH SÜMER (Diyarbakır) Devletin bürokratıydı!
MUSTAFA BALCILAR (Devamla) Anavatan Partisi döneminde vali olan arkadaşımızdır; biz vali yaptık, valiliğini de biz devam ettirdik; Anavatan Partisinin bürokratıydı.
SALİH SÜMER (Diyarbakır) Anavatan'ın bürokratı!..
MUSTAFA BALCILAR (Devamla) Şu anda Doğru Yol Partisinin sözcüsü olarak konuşan arkadaşa, o tarihte, partisinin, bu konuyu -tekrar uzatma konusunda- Meclise getirmeden kendi kendine altı ay uzattığını burada hatırlatmak isterim.
SALİH SÜMER (Diyarbakır) Müdahale et Sayın Başkan, böyle şey olur mu?!
MUSTAFA BALCILAR (Devamla) Yine aynı şekilde, o tarihte milletvekili olmayan Sayın Ali Topuz arkadaşımıza söylüyorum; kendileri, o tarihteki SHP'nin devamı değiliz diyemezler. O tarihte, SHP, koalisyon ortağıydı; İnönü, Başbakan Yardımcısıydı ve SHP'liler, bu karardan evvel, 31 Aralıktan evvel, bu gücü Türkiye'de bulundurmak vatan hainliğidir diyorlardı; ama, 31 Aralıkta süreyi uzattılar.
Konuyu tırmandırmak istemiyorum; ama, burada, şunu ifade etmek istiyorum: İktidardayken farklı, muhalefetteyken farklı ifadeler kullanmayan ve tavrını zikzak çizmeden aynen devam ettiren tek parti, Anavatan Partisidir. Diğer partilerin kimisi çok çelişkili bir şekilde, kimisi de nüanslarla değişik tavırlar içerisinde bulunmuşlardır; ama, bu olay, millî bir olaydır; bu konuya, devlet politikası olarak bakmamız gerekir. Bunu hatırlatmak istiyorum.
Değerli milletvekilleri, Kuzey Irak'ta, 36 ncı paralelin üstündeki otorite boşluğunun müsebbibi, suçlusu Anavatan Partisi değildir veya o tarihteki iktidar partisi değildir, Türkiye Cumhuriyeti hükümetleri de değildir, Türkiye de değildir; olay, Irak ile Kuveyt'in savaşması ve sonradan, Halepçe Katliamı gibi, insan haklarına, hiçbir şeye sığmayan, kendi vatandaşını katletme gibi olaylar neticesinde, o bölgedeki insanları korumak gayesiyle Birleşmiş Milletlerin almış olduğu kararın neticesidir; ama, buradaki otorite boşluğu, netice itibariyle, Türkiye'ye dolaylı olarak zararlar vermektedir.
Biz, Türkiye Cumhuriyeti olarak ve her Türk vatandaşı olarak, Atatürk'ün koymuş olduğu çizgi doğrultusunda, komşularımızla "yurta sulh, cihanda sulh" prensibi içerisinde, iyi komşuluk ilişkileri içerisinde olmanın arzusu içerisindeyiz ve devlet politikası olarak da Türkiye, Irak başta olmak üzere, bütün komşularıyla iyi ilişkilerini devam ettirmenin gayreti içerisindedir; ama, ortada -bütün dünya bir tarafta- Birleşmiş Milletler kararı var. Birleşmiş Milletlerin üyesi olan Türkiye'nin de, Birleşmiş Milletler kararlarına saygılı kalmak kaydı şartıyla, dengeli bir şekilde, komşusu olan Irak'la ilişkilerini, iyi bir şekilde devam ettirme arzusu var.
Birleşmiş Milletlerin koymuş olduğu Irak'a ambargodan en fazla zarar gören ülke Türkiye'dir. En fazla zarar gören bölge de, yine, o bölgedeki -yani, bizim, PKK terörünün en üst zirvede, yoğun bir şekilde devam edegeldiği yıllardır- Güneydoğu Anadolu Bölgesidir. Dolayısıyla, ambargodan zarar görmemize rağmen, biz, o tarihte, ambargoyu uygulamak zorundaydık.
Neydi birinci ambargo: Yumurtalık Boru Hattının kapatılması. Biz, ambargoya uymuyoruz desek ve boru hattını açık tutsak, bütün dünyadan hiç kimse gelip oradan alışveriş yapmasa, otomatikman ambargo uygulanmış olacaktı; ama, biz, Birleşmiş Milletlerle ilişkilerimizi iyi tutmak için mantıkî bir çerçeve içerisinde hareket ettik. Burada, yine, iyi komşuluk ilişkileri içerisinde, Irak'ın toprak bütünlüğünün korunmasından yanayız. Yine, Kuzey Irak'taki otorite boşluğunun neticesinde, bazı müttefiklerimizin şuur altında düşünebileceği devletçikler veya bir Kürt devletinin kurulmasına Türkiye karşıdır; ama, sen, oyunun içerisinde olmazsan, sen olayın içerisinde olmazsan, o zaman bir de bakarsın, bazı bilmediğin şeylerden dolayı karşına bir devletçik çıkmış olabilir ve burada, bu Kuzeyden Keşif Harekâtı dolayısıyla, gelmiş geçmiş hükümetler iktidarda oldukları zaman, Türkiye'nin âli menfaatlarına faydalı olacağı düşüncesiyle, özellikle olayın içinde olmak dolayısıyla Amerikalı personelin başka gayeyle gitmiş olabilmesi bizi ilgilendirmez; ama Türkiye'nin kontrolünde olan; yani "Türkiye tarafından belirlenen ilke ve kurallara bağlı olarak" ifadesinden dolayı, ben, orada Türk Devleti olarak, güneydoğuda eylem yapan ve Kuzey Irak'taki otorite boşluğundan dolayı orada üslenen, kamp kuran PKK hareketlerini takip edebilme ve yine olayın içerisinde olmam dolayısıyla, sınır ötesi harekâtı silahlı kuvvetlerim aracılığıyla hem kara, hem hava birlikleriyle yapabilme imkânına kavuşuyorum.
Dolayısıyla, ta başından itibaren Anavatan Partisinin tutumunun zikzak çizmeden, aynı yönde olduğu gibi, bugün de diğer partiler, bir tek CHP haricinde, Anavatan Partisinin koymuş olduğu felsefe ve düşünce doğrultusunda fikirlerini beyan ettikleri için; yani Anavatan Partisinin düşüncesine geldikleri için kendilerini kutluyorum ve bu harekâtın, Türkiye'nin âli menfaatlarına olduğunu ifade ediyorum.
Eğer, orada, bizim, bu harekâta katılmamız halinde veya katılmamız halinde, Türkiye'nin âli menfaatlarıyla ilgili çelişkiler söz konusuysa, bir tarihte, biz muhalefetteyken, bize hiç bilgi vermeden yapılan uygulamaların tersine, eğer, muhalefet partileri, şu anda, İktidardan, bu konuda bilgi almak isterlerse, Hükümetimiz, her zaman, kendilerine bilgi vermeye hazırdır.
Bu altı aylık uzatma konusunda, Mecliste bir konsensüs oluşmuştur. Anavatan Partisi olarak da, Hükümetin getirmiş olduğu bu izne katıldığımızı ve altı ay daha uzatmanın Türkiye'nin âli menfaatlarına olacağını ifade eder, Yüce Heyetinize saygılar sunarım. (ANAP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Balcılar.
Efendim, Hükümetin söz isteği var mı?
DEVLET BAKANI YÜCEL SEÇKİNER (Ankara) Evet Sayın Başkan.
MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) Sayın Başkan, bir konu hakkında söz istiyorum.
BAŞKAN Bir dakika Sayın Bakan.
MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) Sayın sözcü, Doğru Yol Partisi adına konuşan Necati Çetinkaya hakkında yanlış laflar etti "ANAP valisi" dedi, "partisindeyken başka türlü, şimdi başka türlü konuşuyor" gibi sözler söyledi. Bu, arkadaşımızın, amacını aşan bir laf oldu; düzeltmesini istirham ediyorum. Valilerin partisi olmaz, valiler devletin valisidir.
MUSTAFA BALCILAR (Eskişehir) "ANAP valisi" demedim "Anavatan Partisi döneminde değişik yerlere vali yapılan ve valiliklerin daha üst makamı olan olağanüstü hal bölge valiliğine kadar getirilmiş olan bir arkadaşımız" dedim.
BAŞKAN Yani, siz, ANAP valisini kastetmediniz, zaten valiler devletin valisidir; öyle olması lazım.
MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) Zabıtlarda var, aynen benim dediğim gibi...
BAŞKAN Neyse, öyle demişse de, şimdi düzeltiyor.
Buyurun Sayın Bakan.
Süreniz 20 dakika.
DEVLET BAKANI YÜCEL SEÇKİNER (Ankara) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gruplar adına konuşan ve değerli katkılarda bulunan milletvekili arkadaşlarıma çok teşekkür ederim.
İlk konuşmamda belirttiğim gibi, Kuzeyden Keşif Harekâtı, tam denetimimiz altında sürdürülmektedir.
Türkiye, Irak'ın toprak bütünlüğüne büyük önem vermektedir. Nitekim, Kuzeyden Keşif Harekâtının tabi olduğu ilkelerin başında, Irak'ın toprak bütünlüğünün korunması gelmektedir.
Kuzey Irak'ta otorite boşluğu üzerinde çok duruldu. Bu sorun, tek başına Türkiye'nin veya başka bir ülkenin çözebileceği bir sorun değildir. Konu, bir yandan Irak'ın tutumuyla diğer yandan Birleşmiş Milletler tarafından alınmış ambargo kararıyla ilgilidir. Biz, bu konularda, başta Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere, Batılı ülkelere telkinlerde bulunmaya devam ediyoruz; keza, Irak'la da temaslarımızı sürdürüyoruz. Nitekim, Dışişleri Bakanımız şubat ayında Bağdat'a gittiğini belirtmiştir. Türkiye, bu alandaki millî çıkarlarını büyük bir hassasiyetle korumaya devam edecektir.
Biz, Irak ile Birleşmiş Milletler arasındaki konuların bir an önce çözülmesini ve bölgede tam istikrarın sağlanmasını arzu ediyoruz. Türkiye, bu konudaki çabalarını devam ettirecektir.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; terörle mücadelemiz yoğun şekilde sürmektedir; bu konuda büyük mesafe alınmış ve alınmaya da devam edilmektedir.
Kuzeyden Keşif Harekâtının görev süresinin uzatılması yolunda yetki verilmesini talep eden Hükümet tezkeresinin kabulünü Yüce Meclisimizin takdirine saygıyla arz ediyoruz. (ANAP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Başbakanlık tezkeresi üzerindeki müzakereler sona ermiştir.
Şimdi, tezkereyi yeniden okutup oylarınıza sunacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Körfez Savaşı sonrasında alınan Irak'la ilgili Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararlarının, hedefine ve ruhuna uygun olarak ve Irak'ın toprak bütünlüğünün muhafaza edilmesine özen göstererek, Amerika Birleşik Devletleri ve İngiltere hava unsurlarının katılımıyla Türkiye tarafından belirlenen ilke ve kurallara bağlı olarak ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin 25 Aralık 1996 tarihli ve 477 sayılı kararıyla Hükümete verdiği yetki çerçevesinde yürürlüğe konulan ve sadece keşif ve gerektiğinde önleme uçuşlarıyla sınırlı bir hava harekâtı olan "Kuzeyden Keşif Harekâtı"nın görev süresinin 30 Haziran 1998 tarihinden itibaren altı ay süre ile uzatılmasına; 477 sayılı Kararda belirtilen hususlarda bütün kararları almaya Bakanlar Kurulunun yetkili kılınması için Anayasanın 92 nci maddesine göre izin verilmesini arz ederim.
Mesut Yılmaz
Başbakan
BAŞKAN Hükümet tezkeresini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Hükümet tezkeresi kabul edilmiştir; hayırlı, uğurlu olsun.
Sayın milletvekilleri, gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmına geçiyoruz.
VII. GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI
VE MECLİS ARAŞTIRMASI
A) ÖNGÖRÜŞMELER
1.Niğde Milletvekili Doğan Baran ve 54 arkadaşının, turizme açılan kamu arazilerinin tahsisinde usulsüzlük ve partizanlık yapmak suretiyle görevini kötüye kullandığı ve bu eyleminin TürkCeza Kanununun 240 ıncı maddesine uyduğu iddiasıyla Turizm Bakanı İbrahim Gürdal hakkında Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergesi (9/23)
BAŞKAN Genel Kurulun, 17.6.1998 tarihli 103 üncü Birleşiminde alınan karar gereğince, bu kısmın 1 inci sırasında yer alan, Niğde Milletvekili Doğan Baran ve 54 arkadaşının, turizme açılan kamu arazilerinin tahsisinde usulsüzlük ve partizanlık yapmak suretiyle görevini kötüye kullandığı ve bu eyleminin Türk Ceza Kanunun 240 ıncı maddesine uyduğu iddiasıyla, Turizm Bakanı İbrahim Gürdal hakkında Anayasanın 100 üncü ve İçtüzüğün 107 nci maddeleri uyarınca bir Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergesinin görüşmelerine başlıyoruz.
Bu görüşmede, sırasıyla önergeyi verenlerden ilk imza sahibi veya onun göstereceği diğer bir imza sahibine ve şahısları adına da üç üyeye söz vereceğiz. Sonra da hakkında soruşturma istenen Sayın Bakana söz vereceğiz. Konuşma süreleri 10'ar dakikadır.
Meclis soruşturması önergesi, Genel Kurulun 9.6.1998 tarihli 99 uncu Birleşiminde okunduğu ve bastırılarak sayın üyelere dağıtıldığı için soruşturma önergesini okutmuyorum.
Biliyorsunuz, daha önce, bu konuda, çok arkadaşımız söz istemişlerdi; ama, kurayla, üç ismi belirlemiştik. Şahısları adına söz alan milletvekillerinin isimlerini okuyorum: Sayın Hüseyin Olgun Akın, Sayın Ünal Yaşar, Sayın Mete Bülgün.
Önerge sahibi Sayın Baran, buyurun. (DYP sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakikadır.
DOĞAN BARAN (Niğde) Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; sözlerime başlamadan önce, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. 54 arkadaşımla birlikte, Turizm Bakanı Sayın İbrahim Gürdal hakkında, turizm alanlarının birtakım partililere veya yakınlarına tahsis edilmek suretiyle peşkeş çekildiğine ilişkin olarak, Anayasanın 100, İçtüzüğün 107 nci maddeleri gereğince verdiğimiz Meclis soruşturması açılması istemi hakkında, önerge sahibi sıfatıyla görüşlerimi arz edeceğim.
Biz, Doğru Yol Partisi olarak, özel sektörün yanında olan bir siyasî misyondan geliyoruz. Özel teşebbüse yapılacak her türlü katkıya, fonksiyonel çabalara karşı çıkmamız, tek kelimeyle kendimizi inkâr anlamına gelir. Bu bağlamda, turistik tesis kuranları engellemek şöyle dursun, aksine onları özendirmek ve teşvik etmek durumundayız; ancak, Sayın Turizm Bakanının bu konudaki icraatı, kabul edilme sınırını aşmaktadır. İtirazımız, bu hakkaniyet ve objektiflik sınırının aşılmasına yöneliktir. Zira, bakanlıkça yapılan tahsislere bakıldığında, üzülerek söylemeliyim ki, serbest bir rekabet ortamı oluşturmak bir yana, adına tahsis yapılan şirketler ya da kişiler incelendiğinde, görüleceği üzere, ihtisas ve deneyimi olmayan, iştigal alanı itibariyle turizmle hiçbir ilgisi bulunmayan müteşebbislerin, sırf bir siyasî partiye yakınlıkları sebebiyle pastadan pay aldıkları ve âdeta ödüllendirildikleri görülmektedir. Oysaki, arsa tahsis işleminde "işi ehline verin" mantığıyla hareket edilseydi, serbest rekabet ortamının olmazsa olmaz koşulu gerçekleşecek; bunun sonucu olarak da, devlete, hükümete, Yüce Meclise, milletimizin saygısı ve de güveni artacaktı.
Sayın milletvekilleri, önergemizde neler demişiz; kısaca bakmakta ve ifade etmekte yarar görüyorum. Turizm Bakanlığı, 30.12.1997 tarihli Resmî Gazete aracılığıyla İzmir, Antalya, Isparta, Afyon, Kütahya, Bolu, Çanakkale, Aksaray, Niğde, Kayseri ve Erzurum İllerinde, toplam 88 adet kamuya ait parselin -üzerinde turizm amaçlı yatırım yapmak kaydıyla- müteşebbislere tahsis edileceğini ilan etmiştir. Bu duyuru üzerine, 300 müteşebbis müracaat etmiştir. Bu amaçla oluşturulan arazi tahsis komisyonunca, Antalya, Afyon, Aksaray, Bolu ve Erzurum İllerinde bulunan kamu arazileri için 30 müteşebbise tahsis işlemi yapılmış; karar da, Bakanlık makamınca, 13.3.1998 tarihinde onaylanarak yürürlüğe girmiştir.
Buraya kadar, yapılan, normal bir işlemmiş gibi görünmektedir; ancak, konu ayrıntılı olarak ele alındığında, yapılan kayırma ve haksızlık gün gibi sırıtmaktadır. Şöyle ki, Turizm Bakanlığının tahsis ettiği arazileri alanlar arasında, seçimlerde Başbakanı destekleyen, ona uçak tahsis eden, Gürol Tekstilin sahibi Yalçın Sünnetçioğlu, şu anda Başbakanın oturduğu konutun ve Özaltın İnşaatın sahibi Hayrettin Özaltın, Bayındır İnşaatın sahibi Kâmuran Çörtük, Öztaş İnşaatın sahibi, Ankara ANAP eski İl Başkanı Vehbi Özkoç, Limak İnşaatın ortağı Nihat Özdemir, Diler Holdingin sahibi Fuat Miras, Aka-Tur Seyahat Turizmin sahibi, Demokratik Türkiye Partisi Genel Muhasibi Özden Özbilun da bulunuyor. Ayrıca, tahsisi yapılan firmalar arasında bulunan Yıldızlar Elektrik Ticaret, Zafer Elektrik Ticaret, Özel Büyük Kolej Anonim Şirketlerinin hangi objektif kriterlere göre tercih edildiklerini de anlamak ve bu durumu hukukî ve politik olarak savunmak da mümkün değildir.
Sayın milletvekilleri, 1983 yılında çıkarılan 2634 sayılı Turizmi Teşvik Yasasının, Türk turizminin gelişmesine büyük katkısı olmuştur. Nitekim, mevcut yatak sayılarının yarısından fazlası özel sektör tarafından gerçekleştirilmiştir. Ancak, ne var ki, 1983 yılından beri yapılan tahsis işlemlerini kimse eleştirmezken, ilk kez, Sayın Bakanın döneminde yapılan uygulamalar, yatırımcıları, turizm sektörünü, basını ve kamuoyunu ayağa kaldırmıştır.
İşte, size, tahsislerin objektif yapılmadığına dair, turizm yatırımı yapan profesyonel müteşebbislerin kurdukları Turizm Yatırımcıları Derneğinin kamuoyuna basın aracılığıyla yansıyan bildirisi: "Türkiye Turizm Yatırımcıları Derneğinden Kamuoyuna Duyuru : Türkiye Turizm Yatırımcıları Derneği olarak, son günlerde, turizmle ilgili, basında sürekli yer alan, toplumda huzursuzluk doğuran iki önemli tartışma konusuyla ilgili görüşlerimizi açıklamayı görev saydık. Bu konulardan ilki, 11 Ocak 1998 tarihli gazetede yayımlanan, Anadolu'da ve özellikle İstanbul'da turizme açılan yeni alan ve merkezleri ilan eden hükümet kararıdır. İkinci konu ise, Orman ve Turizm Bakanlıkları tarafından yapılan turizm yatırımları amaçlı arazi ilan ve tahsis işlemleridir. Arazi tahsislerinin şeffaf bir sistemle yapılmadığı, tahsis sahiplerinin önceden belirlendiği, haksız rekabet ve nüfuz suiistimallerinin işe karıştığı iddiaları ortaya atılmakta, dolayısıyla, toplumda ve biz yatırımcılar camiasında huzursuzluk yaratmaktadır." Bu cümleden de anlaşılacağı gibi, Dernek, Bakanlıkça yapılan tahsislerden son derece rahatsızdır.
İşte, bu arada bazı gazete kupürleri: "Turizmde büyük tahsis..." Yeni Yüzyıl'da "vurguna erken teşhis..." Sabah'ta Necati Doğru "ben müneccim miyim; tam 48 gün önce 31 Ocak 1998 günü bu köşede yazdığım aynen çıktı; 200 dönüm araziyi Bayındır Holdinge verdiler" diyor.
Bir de Kalkınma Bankası uzmanlarının raporlarına bakalım; ancak, vaktin darlığı...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Doğan, süreniz bitti; yalnız, size, 3 dakika daha eksüre veriyorum. 3 dakika eksüre yeter mi efendim? Çünkü, bu, soruşturma konusu; aslında, 10 dakika çok az...
DOĞAN BARAN (Devamla) Teşekkür ederim.
...Kalkınma Bankası uzman raporuna göre, Antalya-Beldibi turizm merkezindeki 660 yatak kapasiteli turistik tesis yapılacak olan 1 nolu parsele 36 müteşebbis müracaat etmiş, bunlardan 4'üne mevcut özkaynaklarıyla öngörülen yatırımı yapması mümkün denilmiş olmasına rağmen, hakkında olumsuz finansman raporu verilmiş olan Ankara Un Sanayii Şirketine tahsis edilmiştir. Yine, aynı şekilde, söz konusu yatırımı yüzde 100 özkaynağıyla temin edecek olan eşdeğerde 5 firma olmasına rağmen, Yapıtur Turizm, Dedeman Turizm, Cengiz İnşaat, Enko İnşaat gibi 5 eşdeğerde şirket olmasına reğmen, Antalya-Beldibi turizm mevkiindeki konaklama tesisi Bayındır Holdinge verilmiştir. Bundan aşağı yukarı iki ay evvel, İstanbul'da, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı tarafından yapılmış olan 1 000 yataklı, kişisel özürlü, fiziksel özürlü ve zihinsel özürlü kişiler, kimsesiz, yoksul olan kişiler için yapılmış olan fizik tedavi rehabilitasyon merkezinin sessiz sedasız devredildiği Bayındır Holdinge verilmiştir.
Sayın milletvekilleri, Bakanlık, şaibe altındadır. Aslî görevini unutmuş, birilerinin yol geçen hanı olmuştur. Akdenizin incisi Antalya sahillerini seçilmiş müteahhitlere, işadamlarına, tekstilcilere, elektrik işleriyle uğraşanlara, politik menfaat çerçevesinde dağıtmaya Sayın Bakanın hakkı yoktur. Hiç kimse iddialar doğru; ama, ben çaresizim diyemez.
Turizm Bakanı, İstanbul'da SİT alanlarıyla ilgili ön araştırma sonucunu beklemeden alelacele hazırlattığı Turzm Merkezleri Kararnamesiyle 8 adet turizm merkezinin açılmasını, 11 Ocak 1998 tarihinde, Bakanlar Kurulundan geçirmiştir.
Ne var ki, basında, kamuoyunda büyük yankılar yaratan bu karar, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Sayın Baykal ve milletvekillerinin ikazı üzerine, 8 adet turizm merkezinden 5 adedi iki ay sonra, yani 11 Mart 1998'de Bakanlar Kurulunca iptal edilmiştir...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
DOĞAN BARAN (Devamla) 1 dakika efendim.
BAŞKAN Peki, size kısa bir süre veriyorum, toparlayın efendim.
DOĞAN BARAN (Devamla) Sayın Bakanın, Bakanlar Kurulunu yanıltarak oldubittiye getirmesinin altında ülke turizmine değil, havuz müteahhitlerine peşkeş çekmesi yatar.
Sayın milletvekilleri, bu Hükümet, görev başına geldiğinden bu yana, yandaşlarına, yarenlerine ve kendisine çıkar sağlamakta fevkalade başarılı olmuştur. Başarı grafiği o kadar yüksektir ki, sadece kamu arazilerinin tahsisinde değil, enerji santrallarını, elektrik dağıtım şebekelerini RTÜK Yasasını delme pahasına birilerine peşkeş çekmekte, nakit teşviklerini hortumlatmakta, noter tasdikli, mahkeme tescilli ihaleleri yönlendirmekte hiç ama hiç tereddüt etmemiş; sokaklara dökülen memur, emekli ve işçinin, silindir gibi ezilen çiftçi, esnaf, küçük ve orta ölçekli işletmelerin yıllar boyu birikimlerini, bir avuç zümreye, ulufe dağıtır gibi dağıtmıştır.
Turizm alanlarının tahsisinde usulsüzlük, kayırmacılık, politik menfaat ve yolsuzluk yapılmasına imkân tanıyarak görevini kötüye kullanan Turizm Bakanı Sayın İbrahim Gürdal hakkında, Anayasanın 100, İçtüzüğün 107 nci maddeleri uyarınca, Meclis soruşturması açılmasını Yüce Meclisin takdirine arz ediyor; saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Baran.
VI. SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
2.Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mustafa Cumhur Ersümerin, Niğde Milletvekili Doğan Baranın konuşmasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) Sayın Başkan, sayın hatip konuşması içerisinde, enerji ihalelerinin RTÜK Yasası delinerek peşkeş çekildiğine dair bir beyanda bulundu. Bu, açıkça, Bakanlığımı ve şahsımı ilgilendiren bir konudur. İzniniz olursa, kısa bir açıklama yapmak istiyorum.
BAŞKAN Peki efendim. Yeni bir sataşmaya meydan vermeden, kısa bir açıklamada bulunmak üzere, buyurun. (ANAP sıralarından alkışlar)
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tabiî, bu kürsüde, bu iddialar uzun zamandır dile getiriliyor; ama, maalesef, bugunü kadar laftan öteye de geçemedi.
Öncelikle şunu belirlemek istiyorum, kamuoyu ve Meclisimizin bilgisine tekraren arz ediyorum: Enerji ihalelerine müracaat süreci bizden önceki iktidar döneminde başlamıştır.
HALİT DUMANKAYA (İstanbul) Yani, DYP dönemi...
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Devamla) DYP-Refah Hükümeti döneminde başlamıştır ve bu esnada, bu Hükümet, bu başvuruları kabul etmiştir ve biz göreve geldiğimizde değerlendirme aşamasındadır.
Şimdi, ben, size soruyorum: Madem, RTÜK Yasasına aykırıydı bu müracaatlar, madem, bize "peşkeş çekti" diyorsunuz, bu müracaatları niye kabul ettiniz? Bizim, bu müracaatları kabul veya ret noktasında bir karar vermemiz zaten imkansızdı; çünkü, neredeyse, sonuca varılmak üzereydi; bir.
Yine, ayrıca, ben, bu ihale komisyonlarında tek bir üyeyi dahi değiştirmedim; benden önceki Hükümetin, benden önceki Sayın Bakanın tayin etmiş olduğu aynı ihale komisyonuyla bu ihaleleri sonuçlandırdım. Tabiî, benim için de, sizin için de, hepimiz için de sevindiricidir. Yaptığımız bu ihalelerden santral ihaleleri 23 Haziranda, dağıtım ihaleleri 26 Haziranda Danıştayın denetimine sunulmuştur ve şu anda da duruşmaları devam etmektedir. İnşallah, Danıştayın vereceği bir kararla da, bu iddialar sona erecektir. Acaba, o gün gelip, bu kürsüde ne söyleyeceksiniz?!
Saygılar sunuyorum. (ANAP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Bakan.
VII. GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI
VE MECLİS ARAŞTIRMASI (Devam)
A) ÖNGÖRÜŞMELER (Devam)
1.Niğde Milletvekili Doğan Baran ve 54 arkadaşının, turizme açılan kamu arazilerinin tahsisinde usulsüzlük ve partizanlık yapmak suretiyle görevini kötüye kullandığı ve bu eyleminin TürkCeza Kanununun 240 ıncı maddesine uyduğu iddiasıyla Turizm Bakanı İbrahim Gürdal hakkında Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergesi (9/23) (Devam)
BAŞKAN Şahısları adına, Sayın Hüseyin Olgun Akın; buyurun efendim.
Süreniz 10 dakika.
HÜSEYİN OLGUN AKIN (Ordu) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlamadan evvel, Adana İlimizde vuku bulan depremde ölen kardeşlerimize Cenabı Allah'tan rahmet diliyorum, yaralılara acil şifalar ve Adana halkına, aziz milletimize, sabırlar ve başsağlığı diliyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Turizm Bakanı İbrahim Gürdal hakkında verilen Meclis soruşturma önergesi üzerine söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, Meclis soruşturması, bilindiği gibi, yasama organının, yürütme organını denetleme yollarından biridir. Bütün modern dünya devletlerinde küçük farklılıklarla kullanılan bir vasıtadır. Nitekim, bizim Anayasamızın 100 üncü ve Meclis İçtüzüğümüzün de 107 nci maddeleri, bu denetleme mekanizmasını tanzim etmişlerdir. Herhalde, zaman zaman yanlış ve haksız uygulamaların konusu yapıldığından olsa gerek, Meclis soruşturması, Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında, korkulan, çekinilen, sevimsiz bir kurum olarak görülmektedir. Yanlış bir kanaatle de, hakkında Meclis soruşturması açılan bir kişi, peşin peşin, suçlu muamelesine tabi tutulmaktadır. Halbuki, Meclis soruşturması, anayasal ve demokratik bir denetleme mekanizmasıdır; korkulacak, çekinilecek bir tarafı da yoktur. İyiniyetle yürütüldüğü takdirde, hem Türkiye Büyük Millet Meclisinin hem de seçmen kamuoyunun vicdanını rahatlatacak bir kurumdur.
Bu izahtan sonra bugünkü konumuza geçersek, Turizm Bakanlığınca 30.12.1997 tarihli Resmî Gazetede yayımlanan kamu arazisi tahsis duyurusuyla, İzmir, Antalya, Nevşehir, Kayseri, Gümüşhane, Erzurum, Aksaray, Isparta, Samsun, Afyon, Bolu, Kütahya, Niğde, Çanakkale İllerindeki turizm alanı, merkez içi ve dışı 88 parselde, mevcut kamu arazilerinin, turizm amaçlı yatırım yapmak üzere müteşebbislere tahsis edildiği bildirilmiştir.
Yine, aynı tarihli Resmî Gazetedeki duyuru üzerine, 56 adet hazine, 19 adet orman, 13 adet belediye ve özel idare arazisi olmak üzere, toplam 88 parsele 300 müracaat olduğu, yönetmeliğin 12 nci maddesi gereğince oluşturulan arazi tahsis komisyonunun yaptığı değerlendirmelerle, Antalya, Erzurum, Aksaray, Afyon, Bolu İllerinde bulunan kamu arazileri için 30 müteşebbis firmaya tahsis işlemi yapılmıştır. Bu karar da, 30.3.1998 tarihinde Bakanlık makamınca onaylanıp yürürlüğe girmiştir.
Sayın milletvekilleri, bu soruşturma önergesinin sebebini teşkil eden şaibeli faaliyetleri, iki anabaşlıkta ele alıp, her biri hakkındaki görüşlerimi ortaya koymaya çalışacağım:
Bunlardan birincisi, 30 Aralık 1997 tarihli Resmî Gazetede yayımlanan duyuru muvacehesinde yapılan tahsislerle ilgili şayialardır. En fazla şayiaya yol açan tahsis, Turban Beldibi arazisidir. Bu araziyi alan şirketin, siyasetle aşırı derecede iç içe olduğu; hükümetlerin yıkılmasında, hükümetlerin kurulmasında rol aldığı; bazı bakanları tespit edip, tayin ettirdiği; faaliyetleriyle ilgili yüksek bürokratları seçtirdiği ve nihayet, Sayın Turizm Bakanıyla da normal tanışıklığın ötesinde münasebetleri olduğu söylenilmektedir. Keza, tahsis alan birçok firmanın, şimdiye kadar turizm sektörüyle bir alakalarının olmadığı da söylenmektedir. Yine, tahsis alan birtakım firmaların, iktidarın büyük ortağı Anavatan Partisiyle fazla içlidışlı oldukları da konuşulmaktadır. Tahsisleri alacak firmaların daha prosedür tamamlanmadan bilindiği, hatta, bunların isimlerinin noterlere kaydettirildiği rivayetleri de dolaşmaktadır, gazetelerde yazılmaktadır.
Değerli milletvekilleri, bu şayialara hep beraber cevap bulmak zorundayız; niçin bu şayiaların cevabını bulmadan yaşayalım ki! İnanıyorum ki, hiçbirimiz kötü niyetli değiliz; maksadımız, hakikatlerin ortaya çıkarılmasıdır. Gelin, soruşturmayı açalım; ithamlar haksızsa Sayın Bakandan özür dileyelim, yaptıkları için -eğer haklıysa- Bakana teşekkür edelim; suçlu varsa da onun cezasını çekmesini sağlayalım.
İkinci konu, Atikalipaşa Yalısının tahsisi dolayısıyla basında çok geniş şekilde yansıyan şayialardır. Bu konuda yazılıp söylenen hususlar çok farklılık gösterdiği gibi, iktidar kanadının cevap ve açıklamaları da farklılık taşımaktadır. Bu durumda, her iki taraf adına söylenen ve yazılanlara bakarak bir hüküm vermek de mümkün olmamaktadır.
Sayın milletvekilleri, Atikalipaşa Yalısı kime tahsis edilmiştir? Bu tahsis sonra iptal edilmiş midir? Yalı, otel midir değil midir? 30 odalı mıdır 300 odalı mıdır? Sayın Başbakanın açıkladığı gibi, yalı, ihale edilmek üzere, Özelleştirme İdaresine devredilmiş midir? Yalıyla ilgili son durum nedir? Bu soruların cevaplarını, ancak, soruşturma önergesinin kabulü halinde öğrenebileceğiz.
Atikalipaşa Yalısı konusunda, CHP Genel Başkanı Sayın Deniz Baykalda şikayetçi olmuş, Hükümeti ve Sayın Bakanı uyararak "devlet, buraya 15 milyon dolardan fazla bir yatırım yapmıştır. Bakan, burayı düşük bir fiyatla peşkeş çekmek istiyor, ben, bunu kabul etmem ve affetmem. Burası satılacaksa, bu, herkese açık bir ihaleyle yapılmalıdır; buranın değeri, 50 milyon doların üzerindedir" demiştir. Gazetelerde bu beyanlar geçmektedir.
Sayın Baykal "peşkeş çekmek" tabirini kullanmaktadır; kim, neyi, kime peşkeş çekiyor? Peşkeş çekme söz konusu ise, Sayın Baykal'ın affetmemesiyle iş bitiyor mu; peşkeş çekme fiilini işleyenin cezalandırılması icap etmektedir. Aynı haberde, CHP'nin gensoru önergesi vereceğinden de bahsediliyor. Ben, CHP'li kardeşlerimizin, samimî olarak bu önergeye evet oyu verecekleri inancı içerisindeyim; duygularını samimî buluyorum.
Değerli milletvekilleri, aklımızı karıştıran, cevabını bulamadığımız daha başka konular da var. Antalya'da yapılan bazı tahsisler Sayın Baykal'ı kızdırınca, Sayın Başbakan Yılmaz özür dilemişti. Böylece iş kapanmış mı oldu?! Özür, şahsî konularda söz konusu ise kabule şayandır; ortada bir suç varsa, devlet işi varsa, özür kabule şayan değildir. Özür dilemekle mesele hallolmaz; konunun araştırılması, varsa kabahatli ve suçluların cezalandırılması gerekir ve milletten özür dilenmesi icap eder.
Fethiye Balıkçı Barınağı misalinde olduğu gibi, başka maksatlarla alınan yerlerin daha sonradan başka işlerde kullanıldığı iddiaları vardır. Bütün bunlar ortaya çıkarılmalıdır. Aynı patronların değişik isimlerle kurdukları farklı firmalar adına çok sayıda tahsisler aldıkları rivayetleri vardır. Bu hususlar da aydınlatılmalıdır.
Değerli milletvekilleri, bu Hükümetin kurulmasında büyük rol oynayan, daha sonra da bu Hükümete ve Hükümetin icraatına tarihte görülmedik destek sağlayan medya organları bile bu işin üzerine gittiler. Medyada çıkan haberlerde ve yorumlarda, tahsis işlemleri yağmalama olarak vasfedilmiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Akın, sizin de süreniz bitti; sizden önceki arkadaşa 4 dakika süre vermiştim, size de veriyorum; buyurun efendim.
HÜSEYİN OLGUN AKIN (Devamla) Birçok köşe yazarı, günlerce ve hatta haftalarca bu konuyu işlemiş, zaman zaman hakarete varan tenkitler yapmışlardır. Hükümete, peşin peşin, o kadar destek veren medya bile bu konunun üzerine gittiğine göre, bu işte bir yanlışlık yok mudur? Yoksa, medyanın yaptığı, kuru gürültü müdür? Eğer, medyada yazılanlar ve söylenenler doğruysa, bu, iddiaların ciddî olduğunu, soruşturma önergesinin haklılığını ve kabul edilmesi gerektiğini gösterir. Yok, eğer, medyada yazılanlar ve söylenenler doğru değilse, bu defa da, devletimizin bir bakanı, Yüce Meclisimizin şerefli bir üyesi zan altında kalmış demektir. Binaenaleyh, doğrunun ortaya çıkması için, bu soruşturma önergesinin kabul edilip, konunun enine boyuna, ciddîyetle incelenmesi şarttır.
Değerli milletvekilleri, biz, kimseye karşı peşin hükümlü değiliz, kimseyi mahkûm etme gayretimiz de yoktur, kimseye kin de duymuyoruz, Anayasamızın vazettiği bu denetim mekanizmasını bir çekişme vasıtası olarak da görmüyoruz. Ortada şaibeler vardır, çirkin rivayetler dolaşmaktadır, bazı kişilere suç isnat edilmektedir. İşte, biz, bu şayia, rivayet ve isnatları aydınlığa kavuşturmak istiyoruz, hakkın yerini bulmasını istiyoruz, tabiî, varsa, suçluların da cezalandırılmasını istiyoruz, Meclisimizin aşınan itibarını tekrar yükseltmek istiyoruz, siyasetin temizlenmesini istiyoruz. Biz, hepimiz kardeşiz, hepimiz bu memleketin evladıyız, bu kutsal çatı altında, hep beraber, memleketimize ve milletimize hizmet gayreti içinde değil miyiz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tekrar ediyorum, Sayın Bakanla, şahsî olarak alıp veremediğimiz hiçbir mesele yoktur; ama, madem ki bu şayialar vardır, madem ki bu soruşturma önergesi verilmiştir, geliniz, Sayın Bakan da dahil, hep birlikte kabul oyu verelim; içimizde bir ukde kalmasın, konuların aydınlığa çıkarılmasına hep birlikte yardımcı olalım.
Bu duygu ve düşüncelerimle, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (FP sıralarından alkışlar)
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Akın.
Şahsı adına, ikinci konuşmayı yapmak üzere, Gaziantep Milletvekili Sayın Ünal Yaşar; buyurun efendim. (ANAP sıralarından alkışlar)
Sayın Yaşar, süreniz 10 dakika; ama, arkadaşlara eksüre verdim, size de verebilirim.
Buyurun.
ÜNAL YAŞAR (Gaziantep) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Niğde Milletvekili Doğan Baran ve 54 arkadaşının, turizme açılan kamu arazilerinin tahsisinde usulsüzlük ve partizanlık yapmak suretiyle görevini kötüye kullandığı ve bu eyleminin Türk Ceza Kanununun 240 ıncı maddesine uyduğu iddiasıyla, Turizm Bakanı İbrahim Gürdal hakkında Anayasanın 100 üncü ve İçtüzüğün 107 nci maddeleri uyarınca bir Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergesi üzerinde, şahsım adına söz almış bulunuyorum.
Öncelikle, Adana ve civar illerimizde meydana gelen deprem felaketinden dolayı hepimiz derinden üzgünüz ve hayatını kaybedenlere Yüce Allah'tan rahmet, yakınlarına sabırlar, yaralılarımıza acil şifalar ve ulusumuza da geçmiş olsun dileklerimi sunuyorum.
Sayın milletvekilleri, değerli arkadaşlarım; Meclis soruşturması, yürütmenin denetlenmesine imkân sağlamak üzere, Anayasamız ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün tanıdığı bir haktır. Aziz milletimizin vekilleri olarak bu hakkı kullanırken, hepimiz, ciddiyetle, tutarlılıkla, dayanakla ve adaletle hareket etmek zorundayız. Bu anayasal hakkı siyasal hesaplara alet etmek Parlamentoyu zedeler ve itibarımızı tartışılır hale getirir. Bu durum, politikacılarımızın yerden yere vurulmasına ve saygınlığının yok olmasına neden olmaktadır. Konuyu, Diyojen misali, gün ışığında adam aranıyor hale getirdik. Oysa gün ışığında kendimizi arar olduk. Hükümeti yıpratmak, Meclisi çalıştırmamak ve kafanıza uymayan bakanı zor duruma düşürmek için, bu hususa yerli yersiz müracaat etmek, Anayasamız tarafından tanınan bu hakkı, siyasî hesaplarla suiistimal etmekten başka bir anlam taşımamaktadır.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; önergede, yeni turizm merkezlerinin tespitinde mevzuata aykırı davranıldığı ileri sürülmektedir. Önergeyi inceledim; ciddi hiçbir dayanağı yoktur, tamamen siyasî hesaplarla verilmiş bir önergedir. A, B, C yerleri veya kişileri tespit edilmeyip, X, Y, Z yerleri veya kişileri tespit edilseydi, bu önerge verilmeyecek miydi; yine verilecekti. Çünkü, kişilerin kavgası, kişilerin zaafına dönüşüyor.
Toplumun öncelikleri nelerdir, toplum bizden ne bekliyor, biz ne yapıyoruz?.. Biz, zamanı nasıl öldürürüz diye, onun aymaz acımasız çarkı içerisinde dönüp duruyor, gayret sarfediyoruz. Doğrularda beraber olalım; yok. Doğrularda dahi birleşememe siyasî hastalığımız, siyaset hastalığımız... Eğer toplum yararına müştereklerde beraber olmasını öğrenebilirsek, demokrasi, o gün, ülkemizde bütün kurumlarıyla mükemmeli yaşıyor demektir.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Turizm Bakanlığının görevleri 355 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 2 nci maddesinde tanımlanmış olup, bunlar, turizmi, millî ekonominin verimli bir sektörü haline getirmek için, yurdumuzun turizme elverişli bütün imkânlarını değerlendirmek, geliştirmek ve pazarlamak; yerli ve yabancı yatırım potansiyelini yönlendirmek, turizm yatırımlarıyla ilgili taşınmazları temin etmek ve kamulaştırma, etüt, proje ve inşaatını yapmak, yaptırmak; turizm konularıyla ilgili kurum, kuruluşları yönlendirmek, teşvik etmek ve işbirliğinde bulunmak; Türkiye'nin turistik varlıklarının, her alanda tanıtıcı dokümantasyonunu hazırlamak ve hazırlatmak; her türlü imkân ve araçlardan faydalanarak turizmle ilgili tanıtma hizmetlerini içeride ve dışarıda yürütmek; Kanunla verilen diğer görevleri de, tabiî ki, yapmaktır.
Aynı kararnamenin 9 uncu maddesinde Yatırımlar Genel Müdürlüğünün görevleri sıralanmış olup, bu maddenin (d) fıkrasındaki görevlerinden birisi de "sektörün istifadesine sunulacak taşınmazların, gerektiğinde kamulaştırma da dahil olmak üzere, teminiyle yatırımcılara tahsisi işlemlerini yürütmek" olarak belirlenmiştir. Bakanlık bu görevini, 12.3.1982 tarihli 2604 sayılı Turizmi Teşvik Kanununun 8 inci maddesine ve buna dayalı 28.4.1983 tarih ve 18031 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan Kamu Arazisinin Turizm Yatırımlarına Tahsisi Hakkında Yönetmelik hükümlerine göre yürütmektedir.
Bakanlar Kurulu kararı uyarınca turizm alan ve merkezi ilan edilen ve imar planlarında turizme ayrılan kamuya ait taşınmazlardan, turizm potansiyeli, altyapı kolaylığı, mahallî özellik ve benzeri nedenlerle öncelikle turizm amaçlı değerlendirilmesinde yarar görülen yerler Bakanlıkça saptanmaktadır. Ayrıca, turizm alan ve merkezleri dışında turizme ayrılan Hazine mülkiyetindeki taşınmazların tahsis işlemleri de, 18.3.1986 tarihli Bakanlar Kurulu kararına dayalı olarak, Maliye Bakanlığıyla imzalanan protokol kapsamında Turizm Bakanlığınca yaptırılmaktadır.
Belirlenen bu alanların öncelikle Bakanlığın tasarrufuna alınması işlemleri gerçekleştirilmektedir. Tahsise hazır hale getirilen kamu arazileri, Resmî Gazete ve günlük gazeteler aracılığıyla kamuya duyurulmaktadır ve bir ay da başvuru süresi verilmektedir. Yönetmeliğin 14 üncü maddesinde belirlenen kriterler dikkate alınarak, yine yönetmeliğin 12 nci maddesi gereğince, Arazi Tahsis Komisyonunda iki ay gibi bir sürede değerlendirilmekte, alınan komisyon kararı Bakanlık makamının onayıyla kesinleşmektedir.
Bakanlık, her ilan döneminde, tahsis edilecek kamu arazilerine ilişkin şartname hazırlamakta, bu şartnamede, arazilerin detaylı bilgi föyleri yatırımcılara sunulmakta ve yönetmeliklerinin 10 uncu maddesinde belirlenen müteşebbislerden istenecek bilgi ve belgeler, ödenecek kira ve ciro payları da açık olarak belirtilmektedir.
Ayrıca, Turizm Bakanlığından edindiğim bilgiye binaen özellikle son tahsislerde, daha akılcı, rasyonel kararlar verebilmek için, Bakanlık, yönetmeliklerinde belirtilmemesine rağmen, yatırım yapmak için başvuran müteşebbislerden, yatırımın finansmanına yönelik yeminli malî müşavirler tarafından hazırlanan raporlar istemekte, müracaat dosyalarını da, öncelikle Kalkınma Bankası uzmanlarına titizlikle inceletmekte ve şartnamede belirtilen belgelerle beraber Arazi Tahsis Komisyonunca değerlendirilerek tahsis işlemlerini gerçekleştirmekte; ayrıca, bu değerlendirmelere ilaveten müteşebbislerin son 3 yıllık vergi ödemelerini de dikkate almaktadırlar.
Bilindiği üzere, Arazi Tahsis Komisyonu, Müsteşar Yardımcısı başkanlığında, Yatırımlar Genel Müdürü, ilgili genel müdür yardımsıyla, yatırımlardan sorumlu daire başkanı, Planlama Dairesi Başkanı ve Kalkınma Bankası temsilcisinden oluşmaktadır.
Bakanlığın, arazi tahsis ederken, demin bahsettiğim işlemleri bu kadar incelikle araştırarak, tahsis edilecek araziyi yatırımcı müteşebbise tahsis etmesi, bu Meclis soruşturması önergesinin ne kadar siyasî amaçlı olduğunu ortaya koymaktadır.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; çifte standart anlayışı siyasî hastalığımız olmuştur. Kendi dönemimizde yaptığımızda hiçbir şey politik veya siyasî değildir; ama, diğer partiler yaptığında siyasî ve politiktir, kayırma vardır, partizanlık vardır... Bu anlayışa artık bu Parlamentoda yer olmaması gerekir. Türkiye'nin önünde, çözülmeyi bekleyen birçok mesele var ve çözmek için de, bugün, hep beraber, bu çatının altında büyük bir gayret sarf etmekteyiz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Yaşar, süreniz bitti; ama, size eksüre veriyorum.
Buyurun efendim.
ÜNAL YAŞAR (Devamla) Hepimiz için önemli olan, bu Parlamentonun itibarını korumaktır. Hepimiz için önemli olan, milletvekilliğinin, parlamenterin itibarını korumaktır. Eğer biz kendi elimizle bu çatıyı zedelemeye, yaralamaya devam edersek, sokaktaki hiçbir vatandaşa bir şey söylemeye de hakkımız yoktur.
Bu nedenlerden dolayı, Turizm Bakanı Sayın İbrahim Gürdal hakkında verilen Meclis soruşturma önergesine, tamamen siyasî maksatlı ve Hükümeti hedef alan bir önerge olduğu için ret oyu vereceğimi ifade eder, hepinize saygılarımı sunarım. (ANAP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Yaşar.
Son şahsî konuşmayı yapmak üzere, Çankırı Milletvekili Sayın Mete Bülgün; buyurun efendim. (ANAP sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakika.
METE BÜLGÜN (Çankırı) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle, Adana İlimizde cereyan eden deprem hadisesinden dolayı hayatlarını kaybeden değerli yurttaşlarımıza Cenabı Allah'tan rahmet, yakınlarına ve yüce milletimize başsağlığı diliyorum.
Niğde Milletvekili Sayın Doğan Baran ve 54 arkadaşının, turizme açılan kamu arazilerinin tahsisinde usulsüzlük ve partizanlık yaptığı iddiasıyla Turizm Bakanı Sayın İbrahim Gürdal hakkında Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önerge hakkında şahsım adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Son zamanlarda, muhalefet, birçok soruşturma ve gensoru önergesi veriyor; fakat, verdikleri önergelerin tutarsızlığını anlayarak, Genel Kurulda görüşülmeden hemen geri çekiyorlar. Hiçbir ciddî unsur ihtiva etmeyen, tamamen mesnetsiz olarak hazırlanmış bu önergenin de, ben şahsen, geri çekileceğini, Genel Kurulda görüşülmeden geri çekileceğini ümit ediyordum; fakat, nedense, geri çekilmedi.
Hiçbir ciddî unsur ihtave etmeyen, tamamen ciddiyetten uzak ve siyaseten hazırlanmış olduğu her cümlesinden belli olan bu önergenin, ciddiyetine ve görev anlayışına inandığımız eski bir sayın bakan önderliğinde hazırlanmış olması ise, daha da üzücüdür. İşin en acı yanı ise, günlük bir gazetenin yorumları esas alınarak bu önergenin hazırlanmış olmasıdır.
Turizm Bakanlığı, 30 Aralık 1997 tarihli Resmî Gazetede, kamu arazisi tahsisi duyurusu yayımlayarak, 2634 sayılı Turizmi Teşvik Kanunu ve Kamu Arazisinin Turizm Yatırımlarına Tahsisi Hakkında Yönetmelik hükümlerine uygun olarak, muhtelif şehirlerimizdeki 88 parselden mevcut kamu arazilerini, turizm amaçlı yatırım yapmak üzere, müteşebbislere ilan etmiştir. Bugüne kadar, aynı kanun ve yönetmelik hükümlerince, 1983 yılından beri, aynı usullerle 21 kez arazi tahsis ilanı yapılmıştır. Turizm Bakanlığınca gerçekleştirilen 21 arazi tahsisi ilanıyla, bugüne kadar, 21 ilde 343 yatırımcıya arazi tahsis işlemi yapılmıştır.
Yapılan tahsislere tesis türleri ve kapasiteleri açısından bakıldığında, 118 514 yatak kapasiteli 267 adet konaklama tesisi, 6 843 kişi kapasiteli 46 adet günübirlik tesis, 3 109 adet yatak kapasiteli 11 adet yat limanı ve yanaşma yeri tesisi, 7 adet golf tesisi, 12 adet sportif amaçlı turistik tesis olduğu, tahsisi yapılan konaklama tesisi yatırımlarının yüzde 58'inin işletmeye açıldığı, bunun da, ülke genelinde işletmede olan belgeli konaklama tesislerinin yaklaşık yüzde 18'ini kapsadığı; özel ve kamu mülkiyetinde gerçekleştirilen ve halen inşaat aşamasında olan yatak kapasitesinin yaklaşık yüzde 12'sinin Turizm Bakanlığının tahsis ettiği araziler üzerinde yapıldığı; bunların 97 adedinin ön izinli, 102 adedinin kesin tahsisli, 144 adedinin işletmede olduğu görülmektedir.
1998 yılı maliyetleriyle Bakanlıktan tahsisli araziler üzerinde işletmeye açılan tesisler için yaklaşık 1,5 milyar dolar harcandığı; yatırımları devam eden tesislerin ise 1,3 milyar dolara mal olacağı göz önüne alındığında, sektörde, yaklaşık 2,8 milyar dolarlık yatırım harcaması olduğu hesaplanmaktadır. Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planı incelendiğinde, gelinen bu noktanın halen yetersiz olduğu da görülmektedir.
Bilindiği üzere, 1996 ve 2000 yıllarını kapsayan plan dönemi sonunda, Turizm Bakanlığından belgeli konaklama tesisleri yatak kapasitesinin 800 bin yatak olması, belediye belgeli tesislerle birlikte toplam yatak sayısının 1,3 milyona ulaşması hedeflenmiştir. Bu durumda, plan hedeflerine ulaşılabilmesi için 2000 yılına kadar yaklaşık 300 bin yatağın tamamlanması gerekmektedir.
Sektörün ödemeler dengesine ve istihdama yaptığı dolaylı ve dolaysız katkıların yanı sıra, gelir yaratıcı etkisi de göz önünde bulundurulmalıdır. Turizm Bakanlığınca tahsisi yapılan konaklama tesislerinin tamamının hizmete açılmasıyla, yaklaşık, 60 bin kişiye istihdam sağlanmış olacaktır. Diğer tesis türlerinde istihdam edilecek personel sayısı bu rakama dahil değildir.
Bilindiği üzere, bu tahsislerle, yatırımcılardan, gerçekleştirdikleri toplam yatırım maliyetinin yüzde 0,5'i kira bedeli olarak; buna ilaveten, tesislerden, yıl içindeki toplam hâsılatlarından; yani, cirolarından, ayrıca hazineye pay alınmaktadır; bu uygulamayla, devlete devamlı bir gelir sağlanmaktadır.
Buna ilaveten, Turizm Bakanlığınca arazi tahsisi yapılan şirketlere altyapı birlikleri kurdurulmakta, altyapı yatırımlarının finansmanı, özel sektör-devlet işbirliğiyle çözümlenmektedir. Uygulamada, bu altyapı tesislerinden, yöre belediyeleri ve halkı da yararlanmaktadır.
Şimdi, hal böyleyken; yani, 1983 yılından beri turizm yatırımlarına arazi tahsisi yapılırken hiç kimsenin sesi çıkmıyor, 30 Mart 1998 tarihinde tahsis yapılınca, partizanlık ve usulsüzlük yapıldı diyerek önerge veriyorsunuz. Nereden çıktı bu partizanlık? Bakanlıkta Arazi Tahsis Komisyonu değerlendirme yapmış ve değerlendirme sonucunda, 30 müteşebbis firmaya, Arazi Tahsisi Yönetmeliğine uygun olarak tahsis yapılmış; Bakan Bey de, Arazi Tahsis Yönetmeliğinin kararlarını onaylamış. Ben, buraya, Yüce Heyetinizin huzuruna, Arazi Tahsis Komisyonunun bütün raporlarını tetkik ederek geldim, Sayın Bakanın en ufak bir değişiklik yaptığını müşahede etmedim. Ayrıca, bu önerge sahipleri, eğer, Arazi Tahsis Yönetmeliğini ve 2634 sayılı Turizmi Teşvik Kanununu tetkik ederek hazırlamış olsalardı, bu önergeyi vermezlerdi. Kanun, her türlü yetkiyi, tamamen Arazi Tahsis Komisyonuna ve Sayın Bakana vermiş durumdadır.
Şimdi, burada Yüce Heyetinize arz etmek istediğim bir şey var; bu Arazi Tahsis Komisyonu, acaba, kimlerden meydana geliyor: Bakın, Arazi Tahsis Komisyonunun oluşumu, Arazi Tahsis Yönetmeliğinin 12 nci maddesinde belirtilmiş durumda. Arazi Tahsis Komisyonu, Müsteşar Yardımcısı başkanlığında, Turizm Genel Müdürü, ilgili genel müdür yardımcısı ile yatırımlardan sorumlu daire başkanı, Planlama Dairesi Başkanı, Turizm Bankası Proje Değerlendirme Grubu Başkanından oluşur. Komisyonun raportörlüğünü Turizm Genel Müdürlüğü yürütür. Arazi Tahsis Komisyonu, talep varsa, her ay en az bir kere toplanır.
Şimdi, siz, verdiğiniz bu önergeyle devletimizin bu değerli bürokratlarını da zan altında bırakıyorsunuz, onları da itham ediyorsunuz. Arazi Tahsis Komisyonu, tamamen devletin kıymetli bürokratlarından meydana gelmiş. Bu Tahsis Komisyonu tutanaklarını inceleyerek buraya geldim; hepsi yanımda. Sayın Bakanın, Tahsis Komisyonuna en ufak bir müdahalesi olmamış. Tahsis Komisyonunun aldığı kararları, 30 şirkete yaptığı tahsisleri, Sayın Bakan aynen onaylamış. Siz yaparken, siz tahsisi yaparken hiç problem yok, başkaları yaptığı zaman partizanlık var, usulsüzlük var, yolsuzluk var...
Değerli arkadaşlarım, Yüce Meclisin denetim mekanizmasını, böyle, sudan önergelerle sulandırmayalım; bundan hepimiz zarar görürüz. Yüce milletimiz bizden hizmet bekliyor. Yapılan icraatları kıskanarak, Hükümetin başarısını kıskanarak, sudan sebeplerle, mesnetsiz ve ciddiyetten uzak önergelerle gündemi tıkamayalım, kamuoyunu boşuna meşgul etmeyelim.
Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (ANAP ve DSP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Bülgün.
Şimdi, hakkında soruşturma istenilen Turizm Bakanı Sayın İbrahim Gürdal; buyurun efendim.
Süreniz 10 dakikadır.
TURİZM BAKANI İBRAHİM GÜRDAL (Antalya) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; Niğde Milletvekili Sayın Doğan Baran ve 54 arkadaşının, turizme açılan kamu arazilerinin tahsisinde usulsüzlük ve partizanlık yapmak suretiyle görevini kötüye kullandığı ve bu eyleminin Türk Ceza Kanununun 240 ıncı maddesine uyduğu iddiasıyla Turizm Bakanı İbrahim Gürdal hakkında Anayasanın 100 üncü ve İçtüzüğün 107 nci maddeleri uyarınca bir Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergeyle ilgili olarak, Meclisimizde bulunan siyasî partilerin değerli temsilcileri ve önergenin sahibi Sayın Doğan Baran, hakkımdaki iddiaları, burada, kürsüde dile getirdi. Ben de, tabiî ki, bu iddiaları, hem doğruluk derecesinde hem de 55 inci Cumhuriyet Hükümetinin Turizm Bakanı olarak, 2634 sayılı Turizmi Teşvik Kanununun, Bakanlığın, Tahsis Komisyonuna vermiş olduğu yetkilere dayanarak, iddia edilen, 88 ünitede turizm faaliyeti yapılmasıyla ilgili "Turizm Tahsis Komisyonunun gereklerini yerine getirmesinde acaba hukukî hataları var mıdır; biz, bir hukuk hatası yapmış mıyız" diye burada dinledim. Ne Tahsis Komisyonunun bir hukuk hatası ne de Tahsis Komisyonunu teşkil eden Kalkınma Bankasının ve Tahsis Komisyonunda özellikli evrakların eksikliğinin olmaması sebebiyle, Kalkınma Bankasından, Turizm Tahsis Komisyonuna, Turizm Bakanlığına gönderilen bu evraklarla, yapabilirliği bakımından, "bu firmalar, bu özelliklere sahiptir ve bunu yapabilir; Komisyon takdiriyle de yapar" ifadesine dönüştürüldükten sonra, şuna inanmanızı da isterim; ne bir ahlakî ne bir siyasî ne de bir hukukî hata yapılmadan, bugüne kadar, 2634 sayılı Teşvik Kanunuyla, bugün, yurdumuzun konuştuğu 20 milyar dolar turizm girdisi ve bu kanunun neticesinde elde edilen turizm buraya gelmiştir.
Ben, benden önce, 2634 sayılı Kanunu çıkaran ve bugüne kadar bu tahsisle, bizi 350 bin yatağa ulaştıran bütün Turizm Bakanlarına teşekkür ediyorum. Teşekkür edilen bir konuda tenkit edilmek olabilir; ama, tenkitin de, müspet bilgi, belge ve desteği olması lazım geldiğine de hepinizin inanmasını isterim.
Atikalipaşa Yalısıyla ilgili sorulan soruya da şöyle cevap vermek istiyorum. Hakikaten, bu yalının turizm tahsisiyle verilmesi, bize gönderilmesine rağmen, sonra gördük ki, devlet buraya 1,7 milyon dolar yatırım yapmış. Bu yatırımı, bu Tahsis Kanunuyla geri alamayacağımız için, bunun, ancak özelleştirmeyle alınabileceği söz konusu olduğu için -ki, burada Cumhuriyet Halk Partisine de teşekkür ediyorum bize bunu hatırlattığı için- biz de, konuyu, şu anda, hem bu paranın tahsili için hem de Maliye Bakanlığının senelik turizm tahsisleriyle ilgili kiralama bedelinin alınması için, Özelleştirme Yüksek Kuruluna gönderdik.
Burada bütün konuşmacılar, Turizm Tahsis Komisyonundan bahsetti. Verilen her şeyin bir komisyon tarafından verildiğini de, Yüce Meclisin değerli üyelerinin takdirlerine arz ediyorum; bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (ANAP ve DSP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Turizm Bakanı Sayın İbrahim Gürdal hakkında verilen soruşturma önergesi üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Arkadaşlar, lütfen, yerinize oturur musunuz; oylama yapacağım.
Sayın İbrahim Gürdal hakkında açılan soruşturma önergesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Arkadaşlar, lütfen, herkes sabit otursun.
Arkadaşlar arasında bir ihtilaf var; ben de tam uyum sağlayamadım. Herkes yerini alsın rica ediyorum... Arka arkaya olduğunuz zaman göremiyoruz. Boş yerleri doldursanız daha iyi olur.
Saymaya başlayınca, lütfen, hareket etmeyelim, rica ediyorum...
Şimdi, önergeyi yeniden oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Sayım sonucu, arkadaşlarımız arasında küçük bir fark var. Kabul etmeyenleri de sayalım. Bir tereddüt olursa bir daha sayarız; kusura bakmayın. (ANAP sıralarından gürültüler)
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Gaziantep) O tarafı bir daha say.
BAŞKAN Efendim, saydık; çok az bir fark var aralarında. Gerekirse tekrar sayarız.
... Kabul etmeyenler...
Arkadaşlar, isterseniz, bakanlar tek elini kaldırsın; sonra çift sayarız, bakan sayısını ekleriz.
Arkadaşlar arasında az bir fark var. Sağlıklı bir sayım yapmak zorundayız ve hiç tereddütümüzün olmaması lazım. Tekrar oylarınıza sunuyorum :Kabul edenler... (Gürültüler)
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Gaziantep) Doğru dürüst saysanıza...
BAŞKAN Arkadaşlar, ne yapalım!. Sayıyoruz... Allah, Allah!...
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Gaziantep) Ayıp!.. Ayıp!..
BAŞKAN Yahu, ne ayıbı be! Ayıp ne! İlle oylamada yanlış karar vermemizi mi istiyorsunuz?! Bir de Bakansınız yani... Ayıp ne?! (Gürültüler)
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Gaziantep) Size değil, yanınızdaki Kâtibe söylüyorum.
BAŞKAN Sayacağız canım...
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Gaziantep) Doğru dürüst sayan birisi çıksın oraya..
BAŞKAN Arkadaşlarımız arasında ihtilaf var. (ANAP sıralarından gürültüler)
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Gaziantep) Saymayı bilmiyorsa, sayan birisi çıksın oraya...
BAŞKAN ... Kabul etmeyenler... Soruşturma önergesi kabul edilmemiştir. (ANAP, DSP ve DTP sıralarından alkışlar)
Şimdi, diğer soruşturma önergesine devam edeceğiz; çünkü, daha önce alınan karar gereğince, bugün iki soruşturma önergesinin oylanması karara bağlanmış. Ancak, Genel Kurul çalışmalarında, saat 19.00'dan sonra kanun tasarılarının görüşülmesi karara bağlanmış; ve her iki karar da aynı gün alınmış. Herhalde, Danışma Kurulu önerisi olduğuna göre, Sayın Başbakan hakkındaki soruşturma önergesini de bugün görüşmemiz gerekiyor.
2. Denizli Milletvekili Mehmet Gözlükaya ve 55 arkadaşının, 6.1.1998 tarih ve 98/10496 sayılı Bakanlar Kurulu Kararnamesiyle mevzuata aykırı bir şekilde İstanbulda yeni turizm merkezleri ilan ettiği ve bu suretle partizanlık yapılmasına yol açarak görevini kötüye kullandığı ve bu eyleminin TürkCeza Kanununun 240 ıncı maddesine uyduğu iddiasıyla Başbakan Mesut Yılmaz hakkında Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergesi (9/24)
BAŞKAN Şimdi, Genel Kurulun 17.6.1998 tarihli 103 üncü Birleşiminde alınan kararı gereğince bu kısmın 2 nci sırasında yer alan, Denizli Milletvekili Mehmet Gözlükaya ve 55 arkadaşının, 6.1.1998 tarih ve 98/10496 sayılı Bakanlar Kurulu Kararnamesiyle mevzuata aykırı bir şekilde İstanbul'da yeni turizm merkezleri ilan ettiği ve bu suretle partizanlık yapılmasına yol açarak görevini kötüye kullandığı ve bu eyleminin Türk Ceza Kanununun 240 ıncı maddesine uyduğu iddiasıyla Başbakan Mesut Yılmaz hakkında Anayasanın 100 üncü ve İçtüzüğün 107 nci maddeleri uyarınca bir Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergesinin görüşmelerine başlıyoruz.
Bu görüşmede, sırasıyla, önergeyi verenlerden ilk imza sahibine veya onun göstereceği bir imza sahibine, ayrıca 3 sayın üyeye, daha sonra da Başbakan Mesut Yılmaz'a söz vereceğiz.
Meclis soruşturması önergesi, Genel Kurulun 9.6.1998 tarihli ve 99 uncu Birleşiminde okunmuş olup, bastırılarak üyelere dağıtıldığı için yeniden okutmuyorum.
Çekilen kura sonucunda 3 arkadaşımıza söz düşmüştür; Muğla Milletvekili Sayın İrfettin Akar, İstanbul Milletvekili Sayın Ekrem Erdem, İstanbul Milletvekili Sayın Yusuf Namoğlu.
Şimdi, ilk söz, önerge sahibi Sayın Mehmet Gözlükaya'nın.
MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) Sayın Başkan, İrfettin Akar Bey konuşacak.
BAŞKAN Kendisi ayrıca konuşacaktı.
Sayın Akar, sizin imzanız var mıydı önergede?
İRFETTİN AKAR (Muğla) Evet Sayın Başkan.
BAŞKAN Peki, o zaman, 20 dakika süre veriyorum size, hem önerge sahibi olarak hem de kişisel. (FP sıralarından "Ara vermiyor musunuz" sesleri)
Efendim, bakın, daha önce aldığımız karara göre, sabah mesaisinde denetim konularını görüşeceğiz; yani, bu soruşturma önergesi sonuçlanıncaya kadar yemek arası vermeyeceğim. Gece mesaisinde de kanun tasarılarını görüşeceğiz. Danışma Kurulu önerisiyle bunlar hükme bağlanmış.
Buyurun efendim.
Süreniz 20 dakikadır.
İRFETTİN AKAR (Muğla) Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; sözlerime başlamadan önce, 27 Haziran 1998 günü Adana ve çevresinde meydana gelen deprem neticesinde hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah'tan rahmet, yaralılara acil şifalar, geride kalanlara ve Yüce Milletimize başsağlığı diliyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Anayasanın 100 üncü, İçtüzüğün 107 nci maddesi gereği, mevzuata aykırı bir şekilde İstanbul'da yeni turizm merkezleri ilan ettiği ve bu suretle partizanlık yapılmasına yol açarak görevini kötüye kullandığı ve bu eylemin Türk Ceza Kanununun 240 ncı maddesine uyduğu iddiasıyla Başbakan Sayın Mesut Yılmaz hakkında bir grup arkadaşımızla vermiş olduğumuz soruşturma önergesi üzerinde, önerge sahipleri adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hızla sanayileşen ve gelişen ülkelerin yaşadığı sorunların en önemlisi kentsel planlamadır. Kentsel planlamaların yapılmadığı ve uygulamaya konulmadığı ülkelerde yaşam güçleşmektedir. Kentsel planlamada ele alınan en önemli kıstas, yapılaşmalarda çevre ve insana değer verilmesi anlayışıdır. Ülkemizi, bu ölçüler içerisinde değerlendirecek olursak, oldukça geride olduğumuz açıkça görülmektedir.
Bu ülkede yaşayan her canlının, yeşil alanlarla kaplı, oksijeni bol, temiz çevreye ve orman alanlarına ihtiyacı olduğu hepimizin malumudur. Bizler de bu yeşil alanların hızla çoğaltılması ve mevcutlarının korunması sorumluluğunu üzerimizde taşıyoruz. Mevcut orman alanlarının ve yeşilin simgesi olan güzelim ağaçların korunmaması sonucu, ülkemizin adım adım çölleştiği, resmî ve gönüllü kuruluşlarca her defasında ifade edilmektedir. Sökülen ağacın, yok edilen her yeşil çevrenin, binlerce insanın yok edildiği anlamına geldiği bütün kamuoyunun bilgisi dahilindedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dünya standartları ele alındığında kişi başına düşen yeşil alan 15 metrekaredir. İstanbul'da kişi başına düşen yeşil alan ise 1,5 metrekaredir. Yani, dünya standartlarının çok gerisinde olduğumuz açıkça bellidir. Dünya standrtlarını yakalayabilmemiz için yeşil alanları 10 kat artırmamız gerekiyor. Biz ne yapıyoruz; mevcut yeşil alanları korumamız gerekirken, onları katlediyoruz. Bu katliamı yapanları, gelecek nesiller için, affetmemeliyiz. Duyarlı olan her Türk vatandaşı bu olayları çok iyi takip etmelidir. Doğru Yol Partisi olarak, bu gibi olaylar karşısında seyirci kalmamız, bu ülkenin geleceği için mümkün değildir.
Yüce Meclisin gündemine getirmiş olduğumuz (9/24) esas numaralı, mevzuata aykırı bir şekilde İstanbul'da yeni turizm merkezleri ilan edildiği iddiasıyla verilen soruşturma önergesi bu duyarlılığın bir göstergesidir.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bu ülkede yaşayan herkesin belirli külfetlere katlanma hakkı olduğu gibi, ülkede elde edilen nimetlerden de faydalanma hakkı vardır. Bugün, ülkemizde külfetlere katlanan, bu ülkenin çilekeş insanlarıdır; ama, nimetten faydalananlar da bir avuç içi kadar azınlıkta olan yoğun çıkar gruplarıdır. Bunlar da kartelci sermaye, tekelci basın ve birkaç holding sahibidir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bakanlar Kurulunun 6 Ocak 1998 tarih ve 98/10496 sayılı kararıyla, Turizm Bakanlığının teklif yazısı üzerine, 19 yer yeniden turizm merkezi ilan edilmiş, 6 turizm merkezi ise tevsii ve tadil edilmiştir. Birileri, yine, nimetten faydalandırılmıştır.
2634 sayılı Turizmi Teşvik Yasası çerçevesinde, kamu arazilerinin, Turizm Bakanlığı ve Orman Bakanlığı tarafından 49 yıllığına kiralama yoluyla tahsisi yapılabilmektedir. 1980'li yıllarda teşvike ihtiyacı olan turizm sektörü, artık ayakta durabilecek bir seviyeye gelmiştir. Teşvik uygulamasının siyasî hesaplar için kullanılmaması ülke için zorunluk arz etmektedir.
1983 yılından bugüne kadar, 15 yılda 20 milyon metrekare alan turizme açılmışken, yedi ayda 3 milyon metrekare alanın turizm alanı ilan edilmesi çok düşündürücüdür.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; turizm merkezlerinin tespiti, 2634 sayılı Turizmi Teşvik Kanununun 4 üncü maddesinde, turizm bölgeleri, turizm alanları ve turizm merkezlerinin tespitinde, ülkenin doğal, tarihî, arkeolojik ve sosyokültürel turizm değerleri; kış, av, su sporları ve sağlık turizmi, mevcut diğer turizm potansiyellerinin dikkate alınacağı şeklindedir.
Söz konusu Kanunun 4 üncü maddesi uyarınca çıkarılan yönetmeliğin 5 inci maddesinde, ülkenin doğal, tarihî, arkeolojik ve sosyo kültürel turizm değerleri; kış, av ve su sporları ve sağlık turizmi ile mevcut diğer turizm potansiyeli dikkate alınarak, öngörülen turizm bölgeleri, turizm alanları ve turizm merkezlerinin mevkiini ve sınırlarını belirlemek amacıyla, Bakanlık içinde bir komisyon oluşturulacağı belirtilmektedir.
Bu komisyon, Turizm Bakanlığı koordinatörlüğünde Planlama, Çevre, Millî Savunma, İçişleri, Maliye, Bayındırlık, Ulaştırma, Tarım, Sanayi ve Ticaret, Enerji, Kültür ve Orman Bakanlığı yetkililerinden oluşmaktadır.
Durum böyleyken, yönetmelik hükümleri hiçe sayılarak, İstanbul İlinde yeni ilân edilen ve tevsi edilen turizm merkezleri maalesef şunlardır:
l. İstanbul Sarıyer Mavramoloz Turizm Merkezi,
2. İstanbul Beşiktaş Serencebey Yokuşu Turizm Merkezi,
3. İstanbul Beşiktaş Kuruçeşme Turizm Merkezi,
4. İstanbul Bomonti Turizm Merkezi,
5. İstanbul Atik Alipaşa Yalısı Turizm Merkezi,
6. İstanbul Ataköy Turizm Merkezi,
7. İstanbul İstinye Turizm Merkezi Tevsii,
8. İstanbul Sarıyer İstinye Turizm Merkezi Tevsii.
Şimdi, bu turizm merkezlerini tek tek ele almak istiyorum.
İstanbul Sarıyer Mavramoloz Turizm Merkezi:
170 hektarlık orman sahası üzerindeki golf alanı ve yan üniteleri için, Orman Bakanlığınca, 29.7.1991 tarihinde ön izin verilmiştir. O dönemde Anavatan Partisi iktidardadır, ülke seçime gitmektedir, seçim telaşı içinde izin verilmiştir; fakat, 2.6.1996 tarihinde 8374 sayıyla İstanbul'un 3 nolu Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulunun kararıyla, bu alanlar birinci, ikinci ve üçüncü derece doğal SİT alanı ilan edilmelerine rağmen, bu yerler, nasıl oluyor da turizm alanına açılabiliyor?! Bu, son derece düşündürücü, son derece önemli bir konudur.
Değerli arkadaşlarım, Mavramoloz Turizm Merkezi sahipleri arasında, yine, ANAP'lı Erdal Aksoy olunca, bu işler çok kolayca oluyor.
İstanbul Beşiktaş Serencebey Yokuşu Turizm Merkezi:
Beşiktaş İlçesi Yıldız Caddesi Serencebey Yokuşu mevkiinde mevcut otel ve çevresine ait imar planı bulunmaktadır. Yürürlükteki imar planı revize edilerek, tesisin genişletme gerekçesi, mevcut yerin ANAP İstanbul İl Başkanı Erdal Aksoy ile kardeşi Erol Aksoy'un olması mıdır; niçin bazı imtiyazlı kişiler yaratılmaya çalışılmaktadır?!
İstanbul Beşiktaş Kuruçeşme Turizm Merkezi:
Onaylı imar planı kararları doğrultusunda, yaklaşık 1 250 yatak kapasitesi öngörülen arazinin mülkiyetinin bir kısmı Muammer İhsan Kalkavan ve hissedarlarına aittir. Bu kısmın turizm merkezi ilan edilmesindeki kıstas nedir; yine, belirli kimselere menfaat sağlama geleneği midir?! Kuruçeşme'deki yerin yeşil alan olarak kalması daha iyi değil miydi; İstanbul için daha iyi olmaz mıydı?!
İstanbul Bomonti Turizm Merkezi:
Şişli Belediyesi sınırları içerisinde, arsaları, Maliye ve Tekel Genel Müdürlüğüne aittir. Kentin yerleşik alanında, konut ve sanayileşmenin ortasındadır; böyle bir alanın turizm merkezi ilan edilmesi, şaibe uyandırmamakta mıdır?!
İstanbul Atikalipaşa Yalısı Turizm Merkezi:
Mevcut yapıların restore edilerek turizme kazandırılmak istenmesindeki amaç, etrafındaki arsalar mıdır?! Boğaziçi kıyısını oluşturan parselin yeni ilave yapılaşması düşünülemez; bu bölgenin var olan yoğunluğu artar ve şehircilik ilkeleriyle bağdaşması mümkün değildir.
İstanbul Ataköy Turizm Merkezi:
Yürürlükteki turizm merkezlerine dahil edilen arazinin, Hotel Letonya Projesine göre revizyonu yapılması gerekmektedir. Taşınmaz, özel mülkiyettedir. Ayrıca, kıyı bandı planlama ilkeleri zorunlu olan bu arazinin, gerekçe ve açıklama raporları da, maalesef, yoktur. Bu yeri, nasıl turizm merkezi ilan edebiliyorsunuz? Arkasında, yine, sizi siyaseten destekleyen birileri mi mevcuttur?!
İstanbul İstinye Turizm Merkezi Tevsii:
Turizm merkezi içinde bulunan Türkiye Cumhuriyeti Turizm Bankasına ait arsaların İstanbul Menkul Kıymetler Borsasına satılması sonucu, kongre merkezi yapımına olanak sağlamak amacıyla; turizm merkezine dahil edilen kısmın tamamı özel mülkiyettedir. 30 dönümlük kısım, Seba Turizm Ticaret Anonim Şirketine aittir. Gerekçesi, mevcut olan şirket midir?
İstanbul Sarıyer İstinye Turizm Merkezi Tevsii:
Halen yürürlükte olan turizm merkezi dışında kalan kısımlar dahil edilmiş olup, taşınmaz, Vakıflar Genel Müdürlüğüne aittir. Tevsii edilen kısım, onanlı imar planında turistik tesis alanında kalmaktadır. Burada, tahsisi yapılan yerde Uran Holding otel işletmelerinin tamamlanması mı hedeflenmektedir? Uran Holding ile karşılıklı bir çıkar ilişkisi mi söz konusudur?
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 12 Eylül 1997 tarihinde Orman Bakanı ile Turizm Bakanı arasında imzalanan protokolün asıl amacı nedir? Bürokratik işlemlerin azaltılması mı, yoksa tahsis yetkisinin Turizm Bakanlığına devredilmesiyle bu talanların hızlandırılması mı hedeflenmiştir? Başbakan Sayın Mesut Yılmaz 'ın bu tahsislerde talimat verdiği doğru mu?
Turizm Bakanlığınca 30.12.1997 tarihinde duyuru yapılan ve 2.2.1998 tarihine kadar müracaatı gereken 88 parselden oluşan turizm alanlarının 19 adedi orman arazisidir. Bu orman arazilerini, niçin Turizm Bakanlığı tahsis etmiştir? Aynı tarihler arasında, birkısım arazilerin tahsisi de, Orman Bakanlığınca yapılmıştır. Kanunlarda gerekli düzenleme yapılmadan işlemlerin yapılması hukukî midir? Bu acele ve telaşın arkasında, devlet ormanı ile millî parklar ve tabiat parklarının içindeki devlet ormanlarının tahsisini kolaylaştırarak, paylaşmanın sağlanması mı hedeflenmektedir? Turizm Bakanı, yatak kapasitesini artırma bahanesine sığınarak, kişi ve tapu bazında birilerine yapılaşma rantı aktarmak ya da önceden ayarlanmış arsa tahsisi yaparak birtakım partili çevrelere ve holdinglere menfaat sağlamayı mı hedeflemiştir?
Basın, kamuoyu ve Hükümetin dışarıdan destekçisi Cumhuriyet Halk Partisi İstanbul milletvekillerinin tutumu üzerine yeni ilan, tevsii ve tadil edilen turizm merkezlerinin beş tanesi iptal edilmek zorunda kalınmıştır. Konunun burası çok önemlidir. Beş yer iptal edilmiştir; ancak geri kalan sekiz tane tahsisli arazinin, maalesef, üç tanesi iptal edilmemiştir. Bu, çok düşündürücü bir olaydır. Acaba, bu üç tahsisin iptal edilmemesinin arkasındaki gerçekler nedir, onları bilemiyorum.
Değerli arkadaşlarım, iptal edilenlerin beş tanesi şunlardır: Beşiktaş -Kuruçeşme; Beşiktaş - Serencebey Yokuşu; Sarıyer -Mavramoloz; Ataköy; Sarıyer-İstinye.
Bir bakanlığın icraatında kararlı olması gerektiği düşünülürse, yapılan bu uygulamayı anlamak mümkün değildir. Ya o yapılanlar doğru veyahut bu iptal edilenler doğru. Buradaki doğrunun, mutlaka, halkın nezdinde açıklanması gerekmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 11 Ocak 1998 günü aynı kriterlere göre belirlenen İstanbul'daki sekiz adet turizm merkezinin beş tanesi 11 Mart 1998 günü Bakanlar Kurulu kararıyla iptal edilmiş iken, İstanbulŞişli Bomonti; İstanbul- Atikalipaşa Yalısı; İstanbul-Ataköy Turizm Merkez, maalesef, turizm alanı olarak şu anda iptal edilmemiş ve turizm alanı olarak kalmıştır.
Bu ararejim hükümeti, Genel Başkanımız Sayın Prof. Dr. Tansu Çiller'i hedef gösterip, ülke gündemini işgal etmektedir. Böylece, politik çıkar hesaplarıyla, birkaç siyasî yandaşa, holdinglere, ülke malları, maalesef, peşkeş çekilmektedir. Bunun hesabının sorulamayacağını hiç kimse düşünmesin.
İptal edilmeyen turizm merkezleri, Cumhuriyet Gazetesinin 3.3.1998 tarihli haberlerinde net olarak ifade edilmektedir.
Değerli arkadaşlarım, bu vesileyle, burada, Sabah Gazetesi başyazarı Güngör Mengi ve aynı konuyu Sabah Gazetesinde ifade eden Necati Doğru'ya teşekkür etmek istiyorum. Şunun için teşekkür ediyorum: Gazetelerinde ve köşelerinde, buralarda, 100 bin ile 1 milyon Alman Markı arasında rüşvet döndüğü ifade edilmektedir; bunun, mutlaka ortaya çıkarılması gerekmektedir. Bu, çok önemli ve hassas bir konudur. Hükümetin, mutlaka, bu konu üzerinde ciddî olarak durması ve bu konunun aydınlatılması gerekmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizde yayımlanan bazı gazetelerde, bu yağmalamaların gündeme alınması gerektiği ve bu yağmalamaların, gerçekten, ülkeye çok zararı olduğu, gayet güzel ifade edilmiştir.
Demin ifade ettiğim, Sabah Gazetesinden Güngör Mengi, Necati Doğru; ayrıca, Zaman Gazetesi, Yeni Yüzyıl Gazetesi, Öncü Gazetesi ve Radikal Gazetesi bunları gayet güzel ifade edip, konuyu kamuoyuna mal etmiştir.
Değerli arkadaşlarım, Sayın Başbakan Mesut Yılmaz'ın burada ifade ettiği çok önemli bir konu var, buradaki orman alanlarını, Fatih orman alanını, çocuk orman alanı, sosyete orman alanı diye ifade etmiştir. Acaba, bu orman alanlarının, talan alanı olanı var mı, bunları da bilelim, öğrenelim ki, bunun, memleket için hayırlı olacağını düşünüyorum!
Kim ne derse desin, yapılan tahsisler şaibelidir. Mesut Yılmaz, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Sayın Deniz Baykal ile yapmış olduğu görüşmelerde, bunları açık ve net olarak beyan etmiştir ve Sayın Deniz Baykal'ın tepkisi üzerine, basın ve kamuoyu önünde, bir daha tahsis yapılmayacağının açıklanması, aslında, suçunu kabul etme anlamını taşımaktadır.
İptal edilen turizm merkezleri, aslında, kamuoyunun gözünü boyama taktiğidir; beş tanesini iptal edip diğerlerini iptal etmeme, bu niyetlerini ortaya koymaktadır. Herkes bilsin ki, milletin bir kuruşunun hesabı tek tek sorulacaktır. Zaten, bu millet, bunların hesabını sandıkta mutlaka soracaktır. Benim tek istediğim şey, bu tip pis kokular çıkan olayları, siyasî hesap yapmadan, herkesin çok iyi incelemesi ve hür vicdanıyla karar vermesidir. Tamamen subjektif olarak, birkısım yakınlarını, sermaye gruplarını ve sempatizanlarını faydalandırma gayesine yönelik bulunan bir kararnameyle, memleket turizmine değil, bu maske altında, eşe, dosta, partiliye ve politik destekçilerine fayda teminine yönelik davranışlarıyla görevini kötüye kullanmış bulunan Başbakan Sayın Mesut Yılmaz hakkında Meclis soruşturması açılacağını ümit etmekteyim.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; beş on tane destekçinin, ülke nimetlerini paylaşırken, almış olduğu aylıkla aybaşını getiremeyen ve yüzde 20 maaş artışına mahkûm edilen memurlarımızın ve emeklilerimizin, faizler altında bunalmış esnafımızın, düşük taban fiyatlarıyla inim inim inleyen çiftçimizin, geçinmekte güçlük çeken işçimizin haklarını alabilmeleri için, milletin malının ve haklarının çok iyi korunması lazımdır...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Akar, süreniz bitti, size 2 dakika eksüre veriyorum; tamamlayın efendim.
İRFETTİN AKAR (Devamla) Bu düşüncelerle (9/24) esas numaralı soruşturma önergesine kabul yönünde oy vereceğimizi ifade eder, hak milletin oluncaya kadar siyasî mücadelemizi meşru platformlarda sürdüreceğimizi belirtir, Yüce Heyetinize saygılar sunarım. (DYP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN İkinci konuşmayı yapmak üzere, İstanbul Milletvekili Sayın Ekrem Erdem; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakikadır.
EKREM ERDEM (İstanbul) Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Denizli Milletvekili Sayın Mehmet Gözlükaya ve arkadaşları tarafından, İstanbul'da yeni turizm merkezleri ilanıyla ilgili Başbakan Sayın Mesut Yılmaz hakkında verilen soruşturma önergesi hakkında görüşlerimi arz etmek üzere söz almış bulunuyorum; sözlerime başlamadan önce, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Bu vesileyle, Adana'da meydana gelen depremde hayatlarını kaybeden vatandaşlarımıza rahmet, yakınlarına başsağlığı, yaralılara acil şifa dilekleriyle, tüm milletimize "geçmiş olsun" diyorum.
Bakanlar Kurulunun 6.1.1998 tarih ve 98/10496 sayılı kararıyla, Turizm Bakanlığının teklif yazısı üzerine, Turizm Bölgeleri, Turizm Alanları ve Turizm Merkezlerinin Belirlenmesi İçin Çalışma Gruplarının Oluşturulması, Görev ve Yetkileri ile Çalışma Şekline İlişkin Yönetmelik hükümlerine göre bazı turizm merkezlerinin tevsii ve tadili kararlaştırılmıştır.
Resmî Gazetenin 11.1.1998 tarihli 23227 sayılı nüshasında yayımlanan bu kararla, İstanbul'da beş yeni yer turizm merkezi ilan edilirken, üç turizm merkezi de tevsi edilmiştir.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 2634 Sayılı Turizmi Teşvik Yasasının 4 üncü maddesinde "turizm bölgeleri, turizm alanları ve turizm merkezlerinin tespitinde, ülkenin doğal, tarihî arkeolojik ve sosyokültürel turizm değerleri, kış, av ve su sporları ve sağlık turizmiyle, mevcut diğer turizm potansiyeli dikkate alınır" denilmektedir.
İstanbul'da ilan edilen yeni turizm merkezleriyle tevsi alanlarını tek tek incelediğimizde, olayın böyle olmadığı açıkça anlaşılmaktadır. Halkımız tarafından, İstanbul'da ilan edilen turizm merkezlerinden amaç, Türk turizminin ihtiyacı olan yatak sayısını artırmak değildir deniliyor. Bu, önemli bir iddiadır. Bir başka iddia da, bu, işin kılıfıdır; ANAP'lılar böyle kılıf bulmayı çok iyi bilirler deniliyor. Bu olaylar, bu iddiaları doğrulamaktadır. Şişli Belediyesi eski Başkanı Gülay Aslıtürk'ün de, çok iyi kılıflarla, çok iyi ambalajlarla Şişli'yi soyup soğana çevirdiği iddiaları herkesin hafızasındadır. Öyleyse, bu soruşturmaya ihtiyaç vardır, bu soruşturma önergesi kabul edilmelidir.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; İstanbul'da ilan edilen turizm merkezleri mevzidir, noktasaldır, birtakım insanlara rant sağlamaya yöneliktir; ancak, ne var ki, bugün, bu ülkede, siyaseti, rant bölüşümü olarak alan ve uygulayanlar var. Siyaseti bunun için yapmaktadırlar. Kamunun malını mutlu bir azınlığa vermeyi, birinci görev olarak bilmektedirler.
55 inci azınlık Hükümetinin nasıl kurulduğu, kimlerin desteğiyle kurulduğu, halkımızın yakinen bildiği bir konudur. Halk ve Meclis desteğinden yoksun bu Hükümetin İstanbul'a yönelik yaptığı ilk icraat, rantı yüksek, Sarıyer İlçe Belediye sınırları içerisinde bulunan, 8 100 hektarlık, ağırlıklı olarak ormanlık bölgeyi Sarıyer'den alarak bir köy belediyesine bağlamak olmuştur. Daha sonra, bu uygulama mahkemeden dönünce, mevzi birtakım bölgelerin turizm alanı olarak ilanı gündeme getirildi. Mavramoloz Turizm Bölgesi de, daha önce Bahçeköy Belediyesine bağlanan bölge içerisinde bulunmaktadır.
Turizm merkezi ilan edilen Sarıyer, Rumeli Feneri'nde, Rumeli Feneri ile Garipçe Köyü arasındaki ormanlık alanları kapsayan, kısmen Boğaziçi SİT alanı içerisindeki öngörünüm bölgelerinde kısmen de Sarıyer köylerini kapsayan doğal SİT alanı içerisinde kalan bölgeler "Sarıyer Mavramoloz Turizm Merkezi" olarak ilan edilmiştir.
Bu bölgede en büyük arazi, bir müddet önce vurularak öldürülen kumarhaneler kralı Ömer Topal'a ait Emperyal Otelcilik'e ve ANAP İl Başkanı Erdal Aksoy'a aittir. Yine, bölgede, bankalara ve çeşitli işadamlarına ait arsalar vardır. Bu arsalar, daha önceden, ya kamudan ya da şahıslardan çok ucuza kapatıldıktan sonra, Hükümetin aldığı kararlarla, birtakım kesimlerin rantlarına rant sağlanmaktadır.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; turizm merkezi ilan edilen diğer bir bölge de, İstanbul 3 no'lu Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulunun kararıyla "Yıldız Sarayı ve çevresi" kapsamına alınan Beşiktaş Serencebey Yokuşu'dur. Yeditepe Otelcilik Şirketine ait oteli de içerisine alacak şekilde, Barbaros Bulvarı ile Yıldız Sarayı arasındaki Yıldız Parkı turizm merkezi ilan edilmiştir. Yeditepe Otelcilik Şirketine ait otel kimindir? Otelin sahipleri arasında Erdal ve Erol Aksoy vardır. Erdal Aksoy kim? Erdal Aksoy, halen ANAP il başkanlığını yapan Erdal Aksoy'dan başkası değildir.
Bu bölge, Beşiktaş'ın, nefes aldığı ciğerleridir; Yıldız Sarayının yanıbaşıdır; Beşiktaş'ı şirinleştiren tek mekândır ve semtin tarihî karakterini oluşturmaktadır.
Dolmabahçe Sarayının bahçesine, Dolmabahçe Sarayının havalandırma bacalarının üzerine otel konduran, tarihî Dolmabahçe Sarayını çürümeye ve yıkılmaya mahkûm eden zihniyet, şimdi de, Beşiktaş'ın akciğerlerini tahrip etmek istiyor. Buna, ne Beşiktaş halkı ne de İstanbul halkı müsaade etmeyecektir ve etmemiştir de; yoğun baskılar karşısında, geri adım atmak mecburiyetinde kalınmıştır.
Turizm merkezi ilan edilen diğer yerlere gelince; bunlardan bir tanesi, tarihî Atikalipaşa Yalısıdır, mülkiyeti hazineye ve TEAŞ'a aittir. Bir diğeri, Beşiktaş Kuruçeşme Turizm Merkezidir, mülkiyeti çeşitli işadamlarına aittir. Beşinci bir yer de Bomonti Bira Fabrikasının bulunduğu yerdir, buranın da mülkiyeti, hazineye ve Tekel Genel Müdürlüğüne aittir.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; tevsi ve tadil edilen turizm merkezlerine gelince; bunlardan Sarıyer İstinye Turizm Merkezi tevsi alanına, 60 pafta, 388 ada, 41 sayılı parsel ilave edilmiştir. Bu bölge, İstanbul nazım planında hayvanat bahçesi, kısmen düşük yoğunlukta bölgeler, kısmen de şehir ve çevre parkları alanında kalmaktadır. Sarıyer gerigörünüm ve etkilenme bölgelerindedir.
İstinye'de bulunan bir başka turizm merkezi tevsi alanına gelince; İstinye Turizm Merkezine dahil edilen 49 pafta, 983 ada, 15-21,34,53,54,55 numaralı parseller, 984-997 nolu adalar, 5.3.1990 gün 20452 sayılı Resmî Gazetede ilan edilen İstanbul İstinye Turizm Merkezi tevsi alanında kalmakta iken, 28.5.1991 gün, 91/1278 sayılı Danıştay kararıyla iptal edilerek yürürlükten kaldırılmıştır. Buranın, Danıştay kararına rağmen, tekrar turizm alanına alınmasını anlamak, doğrusu, mümkün değildir. Söz konusu alan, İstanbul Menkul Kıymetler Borsası ile Maliye hazinesi ve şahıs mülkiyetindedir.
Tevsi ve tadil edilen üçüncü turizm merkezi de Ataköy Turizm Merkezidir. Ataköy Turizm Merkezi ikinci tevsi alanı içerisinde, Bakırköy 2 pafta, 939 ada, 58 numaralı parselde Emayetaş Madenî Eşya Fabrikası, 53 sayılı parselde benzin istasyonu, 47 numaralı parselde de Bakırköy Polis Karakolu bulunmaktadır.
İstanbul Büyükşehir Belediyesinden aldığımız bilgilere göre, söz konusu bölgede yol genişletme, bağlantı ve kavşak çalışmaları yapılmakta olup, bahsi geçen parsellerin istimlak çalışmaları sürdürülmektedir.
İstanbul Ataköy Turizm Merkezine ilavesi uygun bulunan alan içinde yer alan ve büyük bir bölümü gerçekleştirilmiş olan 40 metrelik trafik yolu ve bağlantılarıyla ilgili yetki, ilgili Bakanlıklara geçecek ve yolun gecikmesine neden olacaktır...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Efendim, süreniz bitti; size 2 dakika süre veriyorum; lütfen toparlayın.
EKREM ERDEM (Devamla) Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; İstanbul'da turizm merkezi ilan edilen yerler tek tek incelendiğinde görülecektir ki, 2634 sayılı Turizmi Teşvik Yasasına aykırı olarak, son yıllarda çok büyük tahribe uğrayan sınırlı büyüklükteki ormanların talanına devam edilmektedir.
Yine, mevcut yasalar ve İstanbul halkının menfaatları hiçe sayılarak parklar ve hayvanat bahçeleri turizm merkezi ilan edilerek yok edilmektedir, hem de İstanbul'un yaşanmaz hale gelmesi pahasına... Hatta, Ataköy'de olduğu gibi, kavşaklar ve yollar bile turizm merkezi ilan ediliyor.
Onlar için, İstanbul'un havasının kirlenmesi, yeşilliğinin ve tarihî dokusunun yok olması, trafiğinin çekilmez hale gelmesi önemli değil; İstanbul halkı onlar için önemli değil. Onlar, halkın oylarıyla iktidar olmadılar ki halka hizmet etsinler, halkı kale alsınlar... Onlar, bugün, halka rağmen iktidarlar; icraatlarını da, halka rağmen, kendilerini iktidara taşıyanların âli menfaatları doğrultusunda yapacaklar, yapmaya da devam etmektedirler.
Eğer, rant varsa, bir tarihî ilçeyi, gözlerini kırpmadan, bir köye bağlayabilirler. İstanbul Taksim'de olduğu gibi, eğer, yandaşlarının menfaatına ise, bir gecede Beyoğlu ile Şişli İlçelerinin sınırları değiştirilebilir; yeter ki, rantları devam etsin... Hatta, rant paylaşımına engelse, hükümetler bile yıkılır; yeter ki, rant paylaşımları devam etsin...
Ne var ki, bu sefer, mızrak çuvala sığmadı. İstanbul'da ilan edilen 8 turizm bölgesinden 5'inde geri adım atmak mecburiyetinde kaldılar, daha önce aldıkları kararlarını iptal etmek mecburiyetinde kaldılar. Yanlış karardan dönmek bir fazilettir denilebilir. Bu, gerçekten, hatadan dönme midir; yoksa, mehter takımı kararlılığında, iki ileri bir geri yürüyüşüyle rant dağıtımına devam etmek midir? İmkân bulduklarında, yine, buraları turizm merkezi ilan etmeyeceklerini kim garanti edebilir? İstanbul'daki ranta yönelik uygulamalarda, bir siyasî, işin hep önplanına çıkmaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen, toparlar mısınız efendim... Rica ediyorum... Son cümlelerinizi söyler misiniz.
EKREM ERDEM (Devamla) Toparlıyorum Sayın Başkan.
Bu siyasî kişi kimdir; sağladığı rantı kimlerle paylaşmaktadır? Evet, ANAP'ın değişmez İl Başkanı, Sayın Mesut Yılmaz'ın aile dostu Erdal Aksoy. Erdal Aksoy yalnız mıdır? Sayın Başbakan'la siyasî ilişkinin dışında, acaba ekonomik bir ilişki olamaz mı? Bunun da açıklığa kavuşturulmasında yarar olacağı kanaatindeyim.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; zamanımın elverdiği oranda konuyu ortaya koymaya çalıştım. Açıklığa kavuşturulması gereken iddialar var. 10 dakikalık bir zaman diliminde açıklık getirmek mümkün değildir. Konunun açıklığa kavuşturulması, varsa sorumluların tespiti; yoksa, şaibe altındakilerin aklanması için bu soruşturma önergesi kabul edilmelidir.
Önergenin kabulü doğrultusunda Yüce Heyetinizin oy kullanmasını diler; Yüce Heyeti saygıyla selamlarım. (FP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Erdem.
Kişisel son konuşmayı yapmak üzere, İstanbul Milletvekili Sayın Yusuf Namoğlu; buyurun. (ANAP sıralarından alkışlar)
Konuşma süreniz 10 dakikadır.
YUSUF NAMOĞLU (İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Denizli Milletvekili Mehmet Gözlükaya ve 55 arkadaşının vermiş olduğu, Başbakan Sayın Mesut Yılmaz hakkındaki (9/24) esas nolu Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergeyle ilgili görüşlerimi belirtmek üzere söz almış bulunmaktayım; Yüce Meclisin değerli üyelerine saygılar sunarak sözlerime başlamak istiyorum.
Sayın Başkan, değerli üyeler; konuyu bir kez daha bilgilerinize sunmak istiyorum.
Bakanlar Kurulu, 6.1.1998 tarihli kararıyla, Turizm Bakanlığının teklif yazısı üzerine, Turizm Bölgeleri, Turizm Alanları ve Turizm Merkezlerinin Belirlenmesi İçin Çalışma Gruplarının Oluşturulması, Görev Yetkileri İle, Çalışma Şekline İlişkin Yönetmelik hükümlerine göre, bazı turizm merkezlerinin tevsi ve tadilini kararlaştırmıştır.
Bu konuda yasa ne demektedir; 2634 sayılı Turizmi Teşvik Kanununun 3 üncü maddesi, turizm bölgelerini, sınırları, Bakanlığın önerisi ve Bakanlar Kurulu kararıyla tespit edilen bölgeler olarak; turizm alanlarını, turizm bölgeleri içinde doğal ve sosyokültürel değerlerin yoğunlaştığı alanlar olarak; turizm merkezlerini, turizm bölgeleri içinde veya dışında turizm yönünden önem taşıyan yer veya bölümler olarak tanımlamaktadır.
Turizm merkez ilanlarında; Turizm Bakanlığınca, mevcut turizm potansiyeli dikkate alınarak, öngörülen turizm bölge, alan ve merkezinin mevki ve sınırlarını belirlemek üzere, Bakanlıkiçi komisyon oluşturulur. Bakanlıkiçi komisyon, ilanı öngörün turizm bölge, alan ve merkezlerinin mevki ve sınırlarını, Bayındırlık ve İskân Bakanlığıyla ilişki içinde belirler; anılan Bakanlığın görüşüyle birlikte, Bakanlık makamının onayını alarak, kesinleşen Bakanlık önerisini, bakanlıklar arası komisyona götürür. 12 bakanlık temsilcisinden oluşan bakanlıklararası komisyon, belirtilen tarihte toplanır ve sonucu bir tutanakla belirler. Bakanlıklararası komisyonda belirlenen görüşleri içeren tutanak ve yeniden bildirilen görüşlerle birlikte, mevki ve sınırları haritalar üzerinde belirlenen turizm bölge, alan ve merkezleri, Bakanlıkça, Bakanlar Kurulunun onayına sunulur. Bakanlar Kurulu kararıyla tespit edilen turizm bölgeleri, turizm alanları ve turizm merkezleri, Resmî Gazetede ilan olunur.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Turizmi Teşvik Kanununun 3 üncü maddesine dayanılarak hazırlanan Turizm Bölgeleri,Turizm Alanları ve Turizm Merkezlerinin Belirlenmesi İçin Çalışma Gruplarının Oluşturulması, Görev Yetkileri ile Çalışma Şekline İlişkin Yönetmeliğin 5 inci maddesinde "ülkenin doğal, tarihî, arkeolojik ve sosyo kültürel turizm değerleri, kış, av ve su sporları ve sağlık turizmi ile mevcut diğer turizm potansiyelini dikkate alarak" denilmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yönetmeliğin bu maddesine uyulurak, bugüne kadar ilan edilen 262 adet turizm merkezinden yürürlükte bulunan 160 adet turizm merkezinin 21 adedi İstanbul İlinde mevcut turizm potansiyelleri dikkate alınarak ilan edilmiştir. Bu yerler -altını çizerek söylüyorum- 1982 yılından itibaren, her hükümet döneminde, turizm bölge, alan ve merkezleri ilan edilerek bugüne gelinmiştir. 20 nci grup kapsamında İstanbul İlinde ilan edilen turizm merkezinden 5 adedi, SİT alanlarında yer alması gerekçesiyle kararname kapsamından çıkarılmıştır. Gerçekte, turizm alan ve merkezleri kapsamında doğal ve arkeolojik SİT alanları da yer alabilmektedir; çünkü, mevzuat gereği, bu kararlara ait hükümler geçerliliğini korumakta, planlara işlenmekte, uyulması zorunlu bulunmaktadır; ancak, bu noktada, Bakanlar Kurulunun -sunî olarak yaratılmış olsa dahi- toplumsal tepkilere duyarlılığı ağır basmış ve İstanbul İlinde yer alması, SİT alanlarını ve yeşil alanları ihtiva etmesi kriterleri dikkate alınarak 5 yer iptal edilmiştir. Diğer 3 yerin ise, SİT alanı ve yeşil alan ihtiva etmemesi nedeniyle, turizm alanlarında kalması uygun bulunmuştur. Biraz evvel, sayın konuşmacı, bu iptal edilen 5 yerin, sanki şu dakikada uygulamada olduğu gibi bir eleştiri getirmiştir. Oysa, bu, Bakanlar Kurulu kararıyla ortadan kaldırılmıştır.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; yürürlükte olan bu 3 yere açıklık getirmek istiyorum. Bu yerler nerelerdir; bir tanesi İstanbul Atikalipaşa Yalısı turizm merkezidir. Mevcut yapılar restore edilerek turizme kazandırılmak istenmektedir. Arazi, halen Hazineye aittir.
Şişli Bomonti Turizm Merkezinin, uluslararası iş ve finansman merkezi olarak planlanması, merkezî hükümet ve yerel yönetimlerin işbirliğiyle, sosyal, kültürel ve mekânsal niteliklerinden uluslararası standartlara yükseltilmesi hedeflenmektedir. Arazinin 4 parseli Hazineye, 1 parseli Tekel Genel Müdürlüğüne, 1 parseli ise Fransız hükümetine aittir.
İstanbul Ataköy Turizm Merkezinde ise, otelcilik, turizm, kültür, finans, kongre ve ticaret merkezi gerçekleştirilmesi hedeflenmektedir. Arazi, özel mülkiyette, Emayetaş A.Ş.ye aittir.
İlan edilen bu üç yer, İstanbul kent merkezindeki yerler, yeşil alan dışına da başka bir kullanım nedeniyle atıl bir vaziyette bulunan bazı taşınmazların turizm amaçlı olarak kullanımlarının gerçekleştirilmesini hedeflemektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İstanbul'un yatak kapasitesini yıllar itibariyle incelediğimizde, 1983 yılı sonu itibariyle yatırım belgeli 24 tesis, 1 811 yatak, 1997 yılı sonu itibariyle yatırım belgeli 78 tesis, 20 214 yatak, işletme belgeli toplam 44 712 yatak bulunmaktadır. İstanbul'un turistik yatak ihtiyacı, bir turizm kenti olması ve olimpiyatlara aday bir büyük kent olması nedeniyle, 100 bin olarak hesaplanmaktadır. Bugün, mecut yatak kapasitesi 45 bindir. Bu durumda, İstanbul'un yeni turizm tesisi alanlarına, yeni turistik tesislere ihtiyacı bulunmaktadır.
Nihayet, bir yerin turizm merkezi ilan edilmesi, o yerin imar plansız bir yapılaşmaya açılması anlamına gelmemektedir. Bu husus, 2634 sayılı Turizmi Teşvik Yasasına istinaden çıkarılan Turizm Alanlarında ve Merkezlerinde İmar Planlarının Hazırlanması ve Onaylanmasına İlişkin Yönetmelik hükümleriyle kontrol altına alınmıştır. Dolayısıyla, turizm alan ve merkezlerinde mekÓAnsal gelişim, plancılar tarafından ve imar planlarının hazırlanmasına dair İmar Kanunu ve ilgili yönetmelikler esas alınarak, şehircilik, planlama ilkeleri ve bunun uzantısında da tabiî olarak kamu yararı gözetilmek suretiyle hazırlanmaktadır.
Bundan anlaşılacağı üzere, turizm merkezi ilanı ile planlama ayrı ayrı süreçler olup, turizm merkezi ilanını takiben ve mevcut üst ölçek planlama ve mevzuata göre uygulama imar planları gündeme gelmektedir. Henüz, imar planları hazırlanmamışken ve onanmamışken, bu alanlarla ilgili her türlü iddianın esasa yönelik mesnedi yoktur ve bu iddialar, varsayımdan öte bir anlam ifade etmemektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biraz evvel, Sayın Bakanımla da ilgili soruşturma önergesi verilmişti; buna benzer konular dile geldi.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Size de 2 dakika eksüre veriyorum Sayın Namoğlu.
YUSUF NAMOĞLU (Devamla) Yüce Meclis, biraz evvel, Sayın Turizm Bakanının soruşturmasına gerek görmedi. Tahmin ediyorum, Bakanlar Kurulunun kararıyla, Sayın Başbakan imza atmıştır . Dolayısıyla, Yüce Meclisin dikkatine sunmak istiyorum, Sayın Başbakan nasıl sorumlu oluyor ve 240 ıncı maddeden dolayı da nasıl soruşturma açılmak isteniyor?.. Biraz evvel ifade ettiğim gibi, 1983 yılından bugüne dek, bütün hükümetler döneminde, Bakanlar Kurulu kararıyla birçok yer turistik alan olarak ilan edilmiştir. O zaman, o tarihten bugüne kadar görev yapan bütün Bakanlar Kurulu üyeleri hakkında da soruşturma açmak mı gerekir!
Benim kanaatim, tamamen siyasî olarak verilen bu soruşturma önergesini, Yüce Meclisin reddedeceğidir.
Bu duygu ve düşüncelerle, Yüce Meclise sevgi ve saygılarımı sunuyorum. (ANAP ve DSP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Namoğlu.
Meclis soruşturması önergesi hakkında kişisel ve önerge sahibinin yaptığı konuşmalar sona ermiştir.
Şimdi, söz sırası, hakkında soruşturma açılması istenilen Başbakan Sayın Mesut Yılmaz'da.
Sayın Yılmaz?.. Genel Kurul salonunda yok.
Sayın milletvekilleri, Başbakan Sayın Mesut Yılmaz hakkında verilen soruşturma önergesi üzerindeki müzakereler sona ermiştir; oylamaya geçiyorum.
Başbakan Sayın Mesut Yılmaz hakkında verilen soruşturma önergesini kabul edenler_ Kabul etmeyenler... Soruşturma önergesi kabul edilmiştir. (DYP ve FP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)
HALİT DUMANKAYA (İstanbul) Sayın Başkan, oylamanın tekrarlanmasını istiyoruz.
BAŞKAN Efendim, arkadaşınız Divanda, iki Divan Üyesi de saydı, ben de saydım... (ANAP sıralarından gürültüler)
Beyler, defalarca saydık, en ufak bir hata yok.
UĞUR AKSÖZ (Adana) Sayın Başkan...
BAŞKAN Arkadaşlar, Divan olarak aramızda bir ihtilaf yok; işte arkadaşınız... Sayımda bir hata yok; rica ediyorum.
Evet, soruşturma önergesi kabul edilmiştir.
Anayasanın 100 üncü maddesi gereğince, soruşturma, siyasî partilerin güçleri oranında komisyona verebilecekleri üye sayısının üç katı olarak gösterecekleri adaylar arasından her parti için ayrı ayrı adçekme suretiyle kurulacak 15 kişilik bir komisyon tarafından yürütülecektir.
Soruşturma komisyonunun görev süresi iki aydır. Bu sürenin, komisyon başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip üye seçimi tarihinden itibaren başlamasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, şimdi gündemin "Seçim" kısmına geçiyoruz.
VIII. SEÇİMLER
A) KOMİSYONLARDA AÇIK BULUNAN ÜYELİKLERE SEÇİM
1.(9/19) esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim
BAŞKAN Bayındırlık ve İskân Bakanı Yaşar Topçu hakkında kurulan (9/19) esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonunda boş bulunan ve Doğru Yol Partisi Grubuna düşen bir üyelik için seçim yapacağız.
Meclis soruşturmasını yürütecek komisyonların üyeleri, Anayasanın 100 üncü maddesine göre, siyasî partilerin kendilerine düşen üye sayısının üç katı olarak gösterdikleri adaylar arasından adçekme suretiyle tespit edilmektedir.
Şimdi, Doğru Yol Partisi Grubunun bir üyelik için gösterdiği üç adayın adlarını okuyorum:
Ertuğrul Eryılmaz (Sakarya)
Nafiz Kurt (Samsun)
Ömer Barutçu (Zonguldak)
Bunlar arasında kura çekeceğim efendim... Sayın Ömer Barutçu seçilmiştir.
Değerli milletvekilleri, saat 21.30'da toplanmak üzere, birleşime ara veriyorum.
Kapanma Saati :19.56
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati : 21.30
BAŞKAN : Başkanvekili Kamer GENÇ
KÂTİP ÜYELER : Levent MISTIKOĞLU (Hatay), Abdulhaluk MUTLU (Bitlis)
BAŞKAN Türkiye Büyük Millet Meclisinin 112 nci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince, çalışmalarımıza devam ediyoruz.
Bilindiği üzere, önceden alınan karar gereğince, akşam mesailerinde, kanun tasarı ve tekliflerini görüşeceğiz.
Bu itibarla, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.
Önce, yarım kalan işlerden başlıyoruz.
IX. KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
1.Kütahya Milletvekili Mustafa Kalemli, Anavatan Partisi Genel Başkanı Rize Milletvekili Mesut Yılmaz, Doğru Yol Partisi Genel Başkanı İstanbul Milletvekili Tansu Çiller, Demokratik Sol Parti Genel Başkanı İstanbul Milletvekili BülentEcevit, Cumhuriyet HalkPartisi Genel Başkanı Antalya Milletvekili Deniz Baykal ile 292 Milletvekilinin; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 83 üncü Maddesinin Değiştirilmesine Dair Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/676) (S. Sayısı :232)
BAŞKAN Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 83 üncü Maddesinin Değiştirilmesine Dair Kanun Teklifinin ikinci müzakerelerine başlayacağız.
Komisyon?.. Yok.
Ertelenmiştir.
2.Bayburt Milletvekili Ülkü Güney ve Ankara Milletvekili Yücel Seçkinerin, 1076 Sayılı Yedek Subaylar ve Yedek Askerî Memurlar Kanunu ile 1111 Sayılı Askerlik Kanunlarında Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve İçtüzüğün 37 nci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınma Önergesi (2/669) (S. Sayısı :338)
BAŞKAN 1076 Sayılı Yedek Subaylar ve Yedek Askerî Memurlar Kanunu ile 1111 Sayılı Askerlik Kanunlarında Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin maddeleri, üzerindeki önergelerle birlikte, İçtüzüğün 88 inci maddesine göre, komisyona geri verilmişti.
Komisyon bu konuda raporunu henüz vermediğinden, teklifin müzakerelerini erteliyoruz.
3.Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu Tasarısı ile Antalya Milletvekili Deniz Baykal ve 39 Arkadaşının, İstanbul Milletvekili Gürcan Dağdaş ve 6 Arkadaşının, Trabzon MilletvekiliYusuf Bahadır ve 9 Arkadaşının, İstanbul Milletvekili Ercan Karakaş ve 7 Arkadaşının Aynı Mahiyetteki Kanun Teklifleri ve İstanbul Milletvekili Ercan Karakaş ve 2 Arkadaşının İşçi ve Memur Emeklileri ile Bunların Dul ve Yetimlerinin Sendikalaşmasına İlişkin Kanun Teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe komisyonları raporları (1/702, 2/224, 2/929, 2/1000, 2/1023, 2/1024)(S. Sayısı :553)
BAŞKAN Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu Tasarısının müzakerelerine başlayacağız.
Komisyon?.. Yok.
Ertelenmiştir.
4.Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine Dair Kanun Tasarısı ve Anayasa Komisyonu Raporu (1/689) (S. Sayısı :631)
BAŞKAN Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine Dair Kanun Tasarısının müzakerelerine başlayacağız.
Komisyon?.. Yok.
Ertelenmiştir.
5. Vergi Usul Kanunu, Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun, Gelir Vergisi Kanunu, Kurumlar Vergisi Kanunu, Katma Değer Vergisi Kanunu, Gider Vergileri Kanunu, Emlak Vergisi Kanunu, Veraset ve İntikal Vergisi Kanunu, Motorlu Taşıtlar Vergisi Kanunu, Damga Vergisi Kanunu, Harçlar Kanunu ve Belediye Gelirleri Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ile Konya Milletvekili Ahmet Alkanın, İstanbul Milletvekili Emin Kulun, Kahramanmaraş Milletvekili Hasan Dikici ve 30 arkadaşının, Balıkesir Milletvekili İsmail Özgünün, İstanbul Milletvekili Mustafa Baş ve 30 arkadaşının, Trabzon Milletvekili Kemalettin Göktaş ve 33 arkadaşının, Konya Milletvekili Necmettin Erbakan ve 40 arkadaşının, Konya Milletvekili Necmettin Erbakan ve 30 arkadaşının, Kütahya Milletvekili Mehmet Korkmazın, Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün ve 40 arkadaşının, Konya Milletvekili Veysel Candanın, Balıkesir Milletvekili İ. Önder Kırlının, Adana Milletvekili Arif Sezerin, Ağrı Milletvekili M. Sıddık Altayın, Bayburt Milletvekili Suat Pamukçunun, İstanbul Milletvekili Cefi Kamhinin, Samsun Milletvekili Murat Karayalçının, Bursa Milletvekili Turhan Tayanın, Erzurum Milletvekili İsmail Kösenin, İstanbul Milletvekili Ercan Karakaş ve 6 arkadaşının, Erzincan Milletvekili Naci Terzinin, Demokrat Türkiye Partisi Grup Başkanı Van Milletvekili Mahmut Yılbaş, Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Metin Işık, Mardin Milletvekili Muzaffer Arıkan ve 6 arkadaşının, benzer mahiyetteki kanun teklifleri ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/708, 2/72, 2/73, 2/75, 2/129, 2/154, 2/166, 2/182, 2/191, 2/194, 2/221, 2/270, 2/287, 2/293, 2/323, 2/369, 2/420, 2/459, 2/493, 2/884, 2/959, 2/960, 2/1015, 2/1019, 2/1070) (S. Sayısı : 626) (1)
BAŞKAN Vergi Usul Kanunu, Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun, Gelir Vergisi Kanunu, Kurumlar Vergisi Kanunu, Katma Değer Vergisi Kanunu, Gider Vergileri Kanunu, Emlak Vergisi Kanunu, Veraset ve İntikal Vergisi Kanunu, Moturlu Taşıtlar Vergisi Kanunu, Damga Vergisi Kanunu, Harçlar Kanunu ve Belediye Gelirleri Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ile benzer mahiyetteki kanun teklifleri ve Plan ve Bütçe Komisyonu raporunun müzakerelerine başlıyoruz.
Sayın Komisyon?.. Burada.
Sayın Bakan?.. Burada.
Komisyon ve Hükümet yerlerini aldılar.
Geçen birleşimde 31 inci madde kabul edilmişti.
32 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 32. 193 sayılı Kanunun 47 nci maddesinin başlığı Basit usule tabi olmanın genel şartları, birinci fıkrasında yer alan Götürü usule... ibaresi Basit usule... şeklinde, aynı fıkranın 2 numaralı bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
(1) 626 S. Sayılı Basmayazı 17.6.1998 tarihli 103 üncü Birleşim tutanağına eklidir.
2. İşyeri mülkiyetinin iş sahibine ait olması halinde emsal kira bedeli, kiralanmış olması halinde yıllık kira bedeli toplamı büyükşehir belediye sınırları içinde 240 milyon lirayı, diğer yerlerde 120 milyon lirayı aşmamak.
BAŞKAN Gruplar adına söz isteyen?..
ABDÜLLATİF ŞENER (Sıvas) Grubumuz adına, Sayın Ekrem Erdem konuşacak efendim.
BAŞKAN Fazilet Partisi Grubu adına, Sayın Ekrem Erdem; buyurun.
Süreniz 10 dakika efendim.
FP GRUBU ADINA EKREM ERDEM (İstanbul) Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan çeşitli vergi yasalarında değişiklik yapan kanun tasarısının 32 nci maddesi üzerinde, Fazilet Partisinin görüşlerini arz etmek üzere söz almış bulunuyorum; sözlerime başlamadan önce, şahsım ve Partim adına Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
32 nci maddeyle, 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 47 nci maddesinin Götürü usule tabi olmanın genel şartları şeklinde olan başlığı Basit usule tabi olmanın genel şartları şeklinde, birinci fıkrasında yer alan "Götürü usule..." ibaresi "Basit usule..." şeklinde, aynı fıkranın 2 numaralı bendinde yer alan "İşyerlerinin Emlak Vergisi tarhına esas olan vergi değerleri toplamı 12 milyon lirayı, vergi değeri bilinmeyen hallerde yıllık kira bedeli toplamı 1 milyon 800 bin lirayı aşmamak (yıllık kira bedelinin emsaline nazaran düşük bulunması halinde emsal kira bedeli esas alınır)" ibaresi de "2. İşyeri mülkiyetinin iş sahibine ait olması halinde emsal kira bedeli, kiralanmış olması halinde yıllık kira bedeli toplamı büyükşehir belediye sınırları içinde 240 milyon lirayı, diğer yerlerde 120 milyon lirayı aşmamak" şeklinde değiştiriliyor.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bu maddeyle, amaçlanan nedir, ne yapılmak istenmektedir? Madde gerekçesine göre, götürü usulün kaldırılmasına paralel olarak "götürü usule" ifadesi metinden çıkarılıyor, yerine "basit usule" ifadesi getiriliyor. Bu, metnin bütünlüğü açısından yapılması gereken doğal bir düzenlemedir.
İkinci bendin değiştirilmesiyle ilgili olarak da, gerekçede 2 numaralı bendinde yapılan değişiklikle, işyerinin mülkiyetinin iş sahibine ait olması halinde emsal kira bedelinin... 120 milyon lirayı aşmaması basit usule tabi olmanın genel şartı olarak belirtilmiştir. Bendin eski halinde işyerinin Emlak Vergisi tarhına esas olan vergi değerleri toplamı vergi değeri bilinmeyen hallerde yıllık kira bedeli toplamı ölçüsü esas alınmaktaydı. Yapılan değişikliğin amacı, basit usule tabi olmada daha gerçekçi ve objektif bir ölçünün getirilmesidir. denilmektedir.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bu değişiklik, iddia edildiği gibi, gerçekçi midir, gerçekten objektif midir? Enflasyonun yüzde 100'lerde seyrettiği ülkemizde, kanun metinlerinde TL'li rakamlar ne kadar gerçekçidir? Sık sık kanun metinleri değiştirilemeyeceğine göre, enflasyona karşı bu rakamlar ne ifade etmektedir? Bugün, mahkemelerin verdiği ağır para cezalarının ne kadar gülünç rakamlar olduğunu hepimiz biliyoruz. Mahkemenin verdiği ağır para cezalarını ilkokula giden bir çocuğa harçlık olarak verseniz, almaz. Gerçekçilik ve objektiflik adına kanun metnine konulan "büyükşehir belediye sınırları içerisinde 240 milyon, sair yerlerde 120 milyon TL" ibaresi ne kadar gerçekçi, ne kadar objektif? Sayın Bakanım İstanbul'da defterdarlık yapmış birisi; şu anda, İstanbul'da, yıllık 240 milyon liraya bir tane işyeri bulabilir mi, bilmiyorum.
Önce bir bakalım: Kanun tasarısı 24.1.1998 tarihinde Hükümet tarafından Meclise sevk edildi. Bugün, 30 Haziran 1998; Meclise sevkinden, gündeme alınışı arasında beş ay geçti. En az, altı ay da kanun tasarısının hazırlanmasında geçtiğini Sayın Maliye Bakanının çeşitli konuşmalarından anlıyoruz. Tasarının Meclisten geçmesi, onaylanması ve Resmî Gazetede yayımlanması, takriben, oniki aylık bir zamanın geçmesi demektir. Daha kanun çıkmadan, tasarı metnindeki rakamın yarısı gitti, diğer yarısı da bir yıl sonra gideceğine göre, enflasyon yüzde 100'lerde seyrederse, gelecek yıl ne olacak? Bu düzenlemeyle ne yapılmak isteniyor? İşyeri sahiplerine sağlanan bu muafiyet, örtülü bir şekilde, bu yolla mı, enflasyonla mı kaldırılıyor, bu mu amaçlanıyor? Kira muafiyetinin devamı isteniyor mu; bunu, açıkça bilmek istiyoruz. Devam etmesi isteniyorsa, başka bir kriter bulunamaz mı; mesela, asgarî ücrete veya altına endekslenemez mi? Bence, böyle bir endeks kullanılması zarurîdir veya enflasyona göre bir değerlendirmeyle gerçeğe yaklaşılabilir. Mesela, her yıl ilan edilen enflasyon+5 veya 10 puan gibi bir ölçüye bağlanamaz mı?
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bir yıl önce kanun tasarısı hazırlanırken ve bu madde kaleme alınırken, bu rakamlar, TL cinsinden değil de dolar cinsinden olsaydı, şu anda tasarı metnindeki büyükşehirlerdeki 240 milyon ne olacaktı, ona bir bakalım: 1 Temmuz 1997'de 240 milyon TL, 1 619 Amerikan Dolarıydı, kanun tasarısı Meclise verildiğinde 1 128 dolardı, bugün ise 910 dolara gerilemiştir. Dolara endekslenmiş olsaydı, büyükşehirlerdeki rakam, 240 milyon değil, 440 milyon, diğer yerlerde 220 milyon olacaktı.
Kanun tasarısının birçok maddesi gibi, bu maddesi de, takribi 3,5 milyonluk esnaf kesimini yakından ilgilendiriyor. Esnaf kesimi, hem kemiyet hem de keyfiyet bakımından önemlidir; demokratik gelişmenin en önemli bir unsurudur; halkın ekonomik hayatının da önemli bir parçasıdır. Nüfus kalabalığı olarak düşünürsek; 3,5 milyonluk esnaf demek, yanında istihdam ettiği aileleriyle birlikte düşünülürse, nüfusumuzun yarısı demektir. İşsiz sayısının 10 milyonlarla ifade edildiği, açlık sınırındaki nüfusunsa 7 milyona dayandığı ülkemizde, esnaf ve sanatkârlar çok önemli bir fonksiyon icra etmektedirler. Bunlar, becerikli insanlar, yetenekli insanlar, müteşebbis insanlar; tabir yerindeyse, ekmeğini taştan çıkaran insanlardır. Rızklarını devlet kapısından beklemiyorlar, devlete yük olmuyorlar, devletten ihsan da beklemiyorlar; tek istedikleri, potansiyel suçlu olarak görülmemeleri. Ceza kesen devlet değil istedikleri; yol gösterici, rehber bir devlet istiyorlar, kendilerine güvenilmesini istiyorlar. Esnaf ve sanatkârların devlet tarafından desteklenmesi lazım; onların eğitime ve eğitilmiş elemanlara ihtiyacı var. Onların bir sahibe, bir bakana, bir esnaf ve sanatkârlar bakanlığına ihtiyaçları var; ülke menfaatı da bunu gerektiriyor; bu kesime sahip çıkmamız lazım. Bugünkü birçok işadamımız, dünkü esnafımızdır; dünkü bakkal, bugün holding sahibi; dünkü sanatkâr, bugün sanayici; dünkü terzi, bugün konfeksiyoncu; onlar sayesinde milyarlarca dolarlık ihracat yapıyoruz, bugün, onlar sayesinde dünya pazarlarında at koşturuyoruz. Onlar bizim yarınımız; onlara sahip çıkalım, önlerini açalım. Onları vergi kaçıracak potansiyel suçlu olarak görme hastalığından, maliyemizi ve maliyecilerimizi kurtaralım; onlara güvenelim. Milletimize güvenelim; milletimizden korkmayalım; bütün problemlerin üstesinden geliriz. Onlar lehine düşündüğümüzü, kendilerine güvendiğimizi, bu maddeleri düzenlerken gösterelim, onlara da görev, güven verelim.
Bu tasarının hayırlara vesile olması dileğiyle, saygılar sunarım. (FP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Erdem.
Şahısları adına, Sayın Osman Hazer; buyurun.
Süreniz 5 dakikadır efendim. (FP sıralarından alkışlar)
OSMAN HAZER (Afyon) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sıra sayısı 626 olan kanun tasarısının 32 inci maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Konuşmama başlamadan önce, Adana İlimizdeki deprem, Erzurum İlimizdeki sel felaketi, Ankara-Ayaş'ta, Kırıkkale'de ve Kırşehir'de dolu felaketinden zarar görenlere geçmiş olsun derken, ölenlerin yakınlarına başsağlığı, yaralı olanlara şifa dilerken, son bir yıldır bu felaketler daha fazla oluyor; milletçe düşünmemiz lazım diyorum.
Tasarının 32 nci maddesi: "193 sayılı Kanunun 47 nci maddesinin başlığı Basit usule tabi olmanın genel şartları, birinci fıkrasında yer alan Götürü usule... ibaresi Basit usule... şeklinde, aynı fıkranın 2 numaralı bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
2. İşyeri mülkiyetinin iş sahibine ait olması halinde emsal kira bedeli, kiralanmış olması halinde yıllık kira bedeli toplamı büyükşehir belediye sınırları içinde 240 milyon lirayı, diğer yerlerde 120 milyon lirayı aşmamak."
"Götürü usule" ibaresi "Basit usule" ibaresine çevrilmiştir. Mevcut yasada, götürü usulle vergi ödeyen esnaf için bir ile üçüncü sınıf arasında sınıflandırma oluyor. Defter tutulmuyor; ama, esnaf, kapasitesine göre, senede (1997 yılı için) 125 milyon lira, 200 milyon lira ile 235 milyon lira civarında, KDV'yle beraber, para ödüyor; bu da esnafı sıkıntıya sokuyor. Esnaf günlerce alışveriş yapamıyor, yaprak kımıldamıyor, pek çok esnaf da dükkânlarını kapatıyor.
Götürü usul, yeni düzenlemede, basit usule çevrilmiştir. İki dosya olacak; birinci dosyaya gelirler, ikinci dosyaya gider makbuzu ve faturalar konulacak; esnaf ve mükellef hangi odaya bağlıysa, o odada muhasebe işlemleri yapılacak; yaptığı gelir ve giderlerine göre vergisini verecek. Mükellef, eğer sahte belge düzenlemişse, basit usulle vergilendirmeden istifade edemiyor; üç yıl boyunca gerçek usulle vergilendirme baremini aşarsa deftere tabi olacaktır. Bana göre, maksat, ileriki yıllarda, basit usulle vergilenen mükellefleri deftere tabi yapmaktır.
Götürü usule tabi olmanın genel şartları: Mevcut yasaya göre, esnafın işyeri kendine aitse, emsal kira bedeli vergi değerinin yüzde 5'i olarak alınacak; işyeri kendine ait değilse, 120 milyon lira kira bedeli alınacak. Çıkacak yasaya göre ise, işyeri kendine aitse, etrafında bulunan dükkânların kirası neyse o alınacak. Tabiî, bu da, büyükşehirlerde 240 milyon lirayı, diğer yerlerde 120 milyon lirayı geçmiyor. İşyeri kendine ait değilse, yıllık kira bedeli olarak büyükşehirlerde 240 milyon lirayı, illerde de 120 milyon lirayı aşamıyor.
Tabiî, burada, illerde veya büyükşehirlerde, kiralar, değişik nispet ve ölçülerde oluyor. İstanbul'da bulunan mükelleflerin dükkân fiyatları farklı olabilir, Gaziantep'te farklı olabilir; illerde farklı neticeler çıkabilir. Enflasyonu da dikkate alırsak, ilde bir dükkânın aylık kirası 10 milyon liraya ve büyükşehirlerde de 20 milyon liraya geliyor. Bu şekilde, dükkân kiralarını kıstas olarak almak mümkün değildir. Özellikle bazı büyükşehirlerde, aylık olarak, 20 milyon liraya değil, 30 milyon liraya, 40 milyon liraya dükkân bulmak mümkün değildir. Böyle bir durumda, belli ölçülere konulması lazım, belli ölçülerin dikkate alınması lazım.
Biz, illerde 120 milyon lirayı, büyükşehirlerde 240 milyon lirayı düşük buluyoruz, artırılması lazım diyoruz, bu yönde de önergelerimiz olacaktır.
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (FP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Hazer.
Şahısları adına, Sayın Emin Kul?..
EMİN KUL (İstanbul) Konuşmayacağım efendim.
BAŞKAN Sayın Ali Rahmi Beyreli; buyurun. (DSP sıralarından alkışlar)
Maddeyle ilgili olarak bir konuşma da Sayın Beyreli yapacaklar.
Süreniz 5 dakika.
ALİ RAHMİ BEYRELİ (Bursa) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz vergi yasa tasarısının 32 nci maddesi üzerinde, kişisel görüşlerimi açıklamak için söz almış bulunuyorum; hepinizi saygılarımla selamlarım.
Hepinizin bildiği gibi, Yüce Heyetimizin bundan evvel kabul ettiği 31 inci maddede, basit usul tarif edilmiş ve basit usulle ilgili düzenlemeler yapılmıştı. Basit usul, bildiğimiz gibi, bir hesap dönemi içerisinde elde edilen hâsılat ve giderler ile satılan malların alış bedelleri arasındaki farkın beyan edilmesi suretiyle olacak. Burada, bir önemli unsur da, kira bedeline ilişkin tutarın kayıtlarda gösterilmesidir. İşte, bu maddeyle, genel şartlar düzenlenmekte ve burada, kira bedeli üzerinde yeni düzenlemeler getirilmektedir. İşyerinin kiralanmış olması halinde, büyükşehir belediye sınırları içinde 240 milyon lirayı, diğer yerlerde ise 120 milyon lirayı aşmaması, basit usule tabi olmanın şartlarındandır. İşyeri mülkiyeti iş sahibine aitse, burada da emsal kira bedeli dikkate alınacaktır. Aslında, buradaki bu "240 milyon lirayı" ibaresini Komisyonumuz, ittifakla kabul ederek büyükşehirler için koymuştu. İlk yasa tasarısında "120 milyon" tek standart olarak gelmişti. Dolayısıyla, bu maddeye, Plan ve Bütçe Komisyonundaki bütün siyasî parti temsilcilerinin desteği ve katkıları olmuştur.
Ben, bu maddenin, bütün gruplarca destek göreceğine inanıyorum.
Hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (DSP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Beyreli.
Madde üzerindeki konuşmalar bitmiştir.
Maddeyle ilgili 8 önerge var, 4'ünü işleme koyuyorum.
Önergeleri geliş sırasına göre okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun tasarısının 32 nci maddesinde yer alan "büyükşehir belediye sınırları içinde 240 milyon lirayı, diğer yerlerde 120 milyon lirayı" ifadesinin "büyükşehir belediye sınırları içinde 500 milyon lirayı, diğer yerlerde 250 milyon lirayı" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Selahattin Beyribey Avni Kabaoğlu Güven Karahan
Kars Rize Balıkesir
Bülent Akarcalı Ahmet Kabil
İstanbul Rize
BAŞKAN Öteki önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun tasarısının 32 nci maddesinde yer alan "büyükşehir belediye sınırları içinde 240 milyon lirayı, diğer yerlerde 120 milyon lirayı" ifadesinin "büyükşehir belediye sınırları içinde 420 milyon lirayı, diğer yerlerde 300 milyon lirayı" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Selahattin Beyribey Avni Kabaoğlu Güven Karahan
Kars Rize Balıkesir
Bülent Akarcalı Ahmet Kabil
İstanbul Rize
BAŞKAN Öteki önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun tasarısının 32 nci maddesinde yer alan "büyükşehir belediye sınırları içinde 240 milyon lirayı, diğer yerlerde 120 milyon lirayı" ifadesinin "büyükşehir belediye sınırları içinde 300 milyon lirayı, diğer yerlerde 150 milyon lirayı" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Selahattin Beyribey Avni Kabaoğlu Güven Karahan
Kars Rize Balıkesir
Bülent Akarcalı Ahmet Kabil
İstanbul Rize
BAŞKAN Öteki önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun tasarısının 32 inci maddesinde yer alan "büyükşehir belediye sınırları içinde 240 milyon lirayı, diğer yerlerde 120 milyon lirayı" ifadesinin "büyükşehir belediye sınırları içinde 200 milyon lirayı, diğer yerlerde 100 milyon lirayı" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Selahattin Beyribey Avni Kabaoğlu Güven Karahan
Kars Rize Balıkesir
Bülent Akarcalı Ahmet Kabil
İstanbul Rize
BAŞKAN Şimdi, önergeleri aykırılık sırasına göre okutup işleme koyacağım:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun tasarısının 32 inci maddesinde yer alan "büyükşehir belediye sınırları içinde 240 milyon lirayı, diğer yerlerde 120 milyon lirayı" ifadesinin "büyükşehir belediye sınırları içinde 500 milyon lirayı, diğer yerlerde 250 milyon lirayı" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Selahattin Beyribey
(Kars)
ve arkadaşları
YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY (Kars) Önergemi geri çekiyorum.
CEVAT AYHAN (Sakarya) Karar yetersayısının aranılmasını istiyoruz.
BAŞKAN Efendim, önergeyi geri çektiler.
Sadece bu önergeyi mi çekiyorsunuz?
YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY (Kars) Bunu çekiyorum.
CEVAT AYHAN (Sakarya) Karar yetersayısının aranılmasını istiyoruz.
BAŞKAN Sayın Ayhan, şimdi, bu saatte karar yetersayısı... Biraz sonraya erteleyelim.
ABDÜLLATİF ŞENER (Sıvas) Sayın Başkan...
BAŞKAN Bir dakika canım, bir şey demedik zaten, bir dakika durun.
ABDÜLLATİF ŞENER (Sıvas) Sayın Başkan...
BAŞKAN Tamam Sayın Şener, bir dakika... Daha işlem yapmadım canım.
ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) Bunlara anlatmak mümkün değil!..
ABDÜLLATİF ŞENER (Sıvas) Anlıyorum da, bir usulü birlikte belirlesek, herhalde çok daha rahat, huzur içinde bir görüşme yapabiliriz.
BAŞKAN Tabiî, tabiî... Bakın, bu Meclis, bu kadar büyük emek sarf etmiş bu tasarıya. Şimdi, hiçbir arkadaşımızın, bu kadar emek sarf edilen bir yasa tasarısının çıkmamasına gönlü razı olamaz.
OSMAN HAZER (Afyon) Biz de istiyoruz.
BAŞKAN Onun için, ben, sizlerden rica ediyorum, bu kadar emeğimiz boşa gitmesin; emek en büyük değerdir. Bu, sermayeye dayanan emek değil, alınterine dayanan emektir. Rica ediyorum... (ANAP ve DSP sıralarından alkışlar)
ABDÜLLATİF ŞENER (Sıvas) Bu duygusal sözlerinize katılıyorum. Gerçekten emeğin değerini vermek lazım; ama, kanunlarda, İçtüzükte, kanun tasarı ve tekliflerinin hangi usuller içerisinde görüşüleceği bellidir.
BAŞKAN Tabiî, tabiî... Ben, ona itiraz etmiyorum. Ben, duygusal da değilim.
ABDÜLLATİF ŞENER (Sıvas) Anlıyorum Sayın Başkan; yalnız, burada, eğer, muhalefet, İçtüzük hükümlerine göre toplantı yetersayısının ve karar yetersayısının aranmasını istemezse, 90 küsur maddelik bu tasarı, burada tek bir milletvekilinin bulunmasıyla geçer...
BAŞKAN Yok, yok... Sayın Şener, biz yine onları ararız canım...
ABDÜLLATİF ŞENER (Sıvas) Biz de istiyoruz ki, milletvekillerinin burada bulunmalarıyla çıksın.
BAŞKAN Sayın Şener, ikimiz de maliyeciyiz; burada, götürü usule tabi olmanın özel ve genel şartları vardı; şimdi, onun yerine, basit usule tabi olmanın genel ve özel şartları var. Genel şartları, kira, işyeri kirası; özel şartları da alışveriş, iş hacmi değil mi; siz de biliyorsunuz, ben de biliyorum.
Böyle olunca, burada öyle çok hata teşkil edecek bir şey yok.
Neyse efendim, ben konuşmayayım.
CEVAT AYHAN (Sakarya) Sayın Başkan, dünkü maddeleri ne yapacağız?
BAŞKAN Neyse efendim... Önergeleri okuyalım.
Ben, size bir ricada bulundum; ama, ricam kabul olmazsa, saygı duyuyorum.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Bakanlığına
Görüşülmekte olan kanun tasarısının 32 nci maddesinde yer alan "büyükşehir belediye sınırları içinde 240 milyon lirayı, diğer yerlerde 120 milyon lirayı" ifadesinin "büyükşehir belediye sınırları içinde 420 milyon lirayı, diğer yerlerde 300 milyon lirayı" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Selahattin Beyribey
(Kars)
ve arkadaşları
BAŞKAN Geri çekiyor musunuz, yoksa...
YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY (Kars) Çekmiyoruz efendim.
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun) Uygun görüşle takdirlerinize sunarız Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükümet?..
MALİYE BAKANI ZEKERİYA TEMİZEL (İstanbul) Katılıyoruz Sayın Başkan.
Tasarının gecikmesi nedeniyle bu değerlere çekilmesinin uygun olduğunu düşünüyoruz.
BAŞKAN Önergeye Hükümet ve Komisyon katıldı.
Önergeyi kabul edenler...
CEVAT AYHAN (Sakarya) Karar yetersayısının aranılmasını istiyorum.
BAŞKAN Ama artık "kabul edenler" dedim... (FP sıralarından gürültüler)
Öteki önergede arayalım efendim.
Sayın Ayhan, rica ederim... Uygulamamız var...
Kabul edenler... (FP sıralarından gürültüler) Peki, sayalım efendim.
CEVAT AYHAN (Sakarya) Sayın Başkan, bu, sizin adaletinize ve ciddiyetinize yakışmaz. Biraz önce söyledim size.
BAŞKAN Efendim, bakın, o önergeyi işlemden... (FPsıralarından gürültüler)
Sayın Ayhan, bir usulümüz var... Kaçmadık da, dışarı da gitmedik... Peki...
Kabul edenler... Sayalım efendim.
Efendim, herhalde, sizin de uzlaşmanızla bu miktar geçti değil mi?!.
MALİYE BAKANI ZEKERİYA TEMİZEL (İstanbul) Evet, aynen öyle oldu Sayın Başkan.
BAŞKAN Kabul etmeyenler... Önerge, kabul edilmiştir; karar yetersayısı vardır.
ALİ RIZA BODUR (İzmir) Ne oldu?!
BAŞKAN Öteki önergeyi işleme...
YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY (Kars) Sayın Başkan, diğer iki önergemi geri çekiyorum.
BAŞKAN Evet, artık, burada bir rakam kabul edildiğine göre, diğer iki önergeyi işleme koymaya gerek yok.
Maddeyi kabul edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Madde, kabul edilen önerge doğrultusunda kabul edilmiştir.
33 üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 33. 193 sayılı Kanunun 48 inci maddesi başlığı ile birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
Basit usule tabi olmanın özel şartları
Madde 48. Basit usule tabi olmanın özel şartları şunlardır:
1. Satın aldıkları malları olduğu gibi veya işledikten sonra satanların yıllık alımları tutarının 6 milyar lirayı veya yıllık satışları tutarının 8 milyar lirayı aşmaması,
2. 1 numaralı bentte yazılı olanların dışındaki işlerle uğraşanların bir yıl içinde elde ettikleri gayri safi iş hasılatının 3 milyar lirayı aşmaması,
3. 1 ve 2 numaralı bentlerde yazılı işlerin birlikte yapılması halinde, yıllık satış tutarı ile iş hasılatı toplamının 6 milyar lirayı aşmaması.
Tekele tabi maddelerle, damga pulu, milli piyango bileti, akaryakıt, şeker ve bunlar gibi kâr hadleri emsallerine nazaran bariz şekilde düşük olarak tespit edilmiş bulunan emtia için, bu maddenin 1 ve 3 numaralı bentlerinde yazılı hadler yerine ilgili bakanlıkların mütalaası alınmak suretiyle, Maliye Bakanlığınca belirlenecek alım satım hadleri uygulanır.
BAŞKAN Madde üzerinde gruplar adına söz isteyen?..
ABDÜLLATİF ŞENER (Sıvas) Sayın Başkan, Grubumuz adına Bolu Milletvekili Sayın Feti Görür konuşacak.
BAŞKAN Fazilet Partisi Grubu adına, Sayın Feti Görür; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)
Süreniz, 10 dakikadır efendim.
FP GRUBU ADINA FETİ GÖRÜR (Bolu) Değerli Başkan, kıymetli milletvekilleri; hepinizi Fazilet Partisi Grubu adına saygıyla selamlıyorum.
193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 48 inci maddesi, başlığıyla beraber, bu tasarıda değiştirilmektedir.
Bu tasarının bu maddesinde getirilen değişiklik, bugüne kadar son olarak 3 sınıf halinde götürü usule tabi olan mükelleflerin, bundan böyle, basit usulde vergilendirilmelerini gerektiriyor ve bu maddede, basit usule tabi olan mükelleflere ait özel şartlar açıklanıyor. Daha önce, götürü usuldeki mükelleflerin tabi olduğu şartların 9-10 madde halinde sınıflandırılması, burada, 3 madde olarak düzenlenmiş, daha basite indirilmiştir.
Hepinizin bildiği gibi, gerçek usulde vergiye tabi olan birinci ve ikinci sınıf tüccarların dışında, küçük esnaf ve sanatkârların götürü usulde vergiye tabi olmalarının şartları, daha önce, çeşitli maddelerde düzenlenmişti; bu düzenlemeyle, üç sınıfta toplanmaktadır. Birincisinde, satın aldıkları malları olduğu gibi satanlar veya bunları, aldıkları malzemeleri, işleyerek mamul hale getirip satanların yıllık alışları 6 milyarı ve yıllık satış hasılatları da 8 milyarı geçmemesi şartı vardır. İkinci şartta ise, bunların dışında, faaliyette bulunan küçük sanatkârlar, elemeğiyle çalışanlar ve özellikle, boyacılar, tamirciler gibi küçük esnafları kapsayan ve yıllık hâsılatları 3 milyarı aşmayan mükellefler vardır. Bunun dışında, bu her iki maddede belirtilen alım satım işi yapanlar, aldıkları malzemeleri işleyerek satanlar veya elemeğiyle, çeşitli işlerle iştigal edenler veya tamircilik, küçük sanatkârlık gibi işlerle iştigal edenlerin her iki maddede belirtilen işleri bir arada yapmaları halinde de, yıllık hasılatlarının 6 milyarı geçmemesi şartı aranmaktadır. Bunun dışında bir istisna getirilmiş, dışında bir istisna getirilmiş, Tekele tabi mallar, damga pulları, milli piyango biletleri, akaryakıt, şeker ve buna benzer kâr haddi düşük olan maddelerde de, Maliye Bakanlığının görüşü alınarak, bunların yıllık matrahlarının tespit edilmesi öngörülmüştür.
Şimdi, bu düzenleme yapılırken, Plan ve Bütçe Komisyonu tutanaklarını incelediğimizde, Sayın Bakanımızın ifadelerinde, bu getirilen düzenlemenin iki önemli sebebi ortaya konulmuştur: Bunlardan bir tanesi, yıllardan beri götürü vergiye tabi olan, devlete sabit bir miktarda vergi vermek zorunda kalan bu insanları, bu mükellefleri, bu küçük esnafı, kazanmadıkları gelirin vergi yükünden kurtarmak; ikincisi ise, kayıtdışı ekonomiyi kayda alma ve gerçek gelirleri ortaya koyma gerekçesiyle, götürü vergiye tabi olan mükellefleri basit usule tabi kılmaktır.
Hepinizin bildiği gibi, götürü vergiye tabi olan mükellefler fatura alırlardı; fakat, fatura kesme zorunlulukları yoktu. Bu düzenlemeyle, düzenlemenin amacında da belirtildiği gibi, kayıtdışı ekonomiyi kayıt altına alma gerekçesiyle, bundan böyle, basit usule tabi olan bir ayakkabı boyacısı veya elemeğiyle çalışan bir badana işçisi veya bir marangoz veya 3-5 metrekarelik küçük bir dükkânda çalışmak zorunda kalan bir kalaycı dahi, almış olduğu mallarla ilgili tüm faturalarını toplamak zorunda, yapmış olduğu işlere karşılık da, elemeği de olsa, alım satım işi de olsa, kuruşuna kadar faturasını vermek zorunda. Bu sistemin çalışması da şöyle: Yıl içerisinde, bu mükellefler, satmış oldukları malların faturalarını veyahut da icra ettikleri sanatlarının karşılığı, elemeği karşılığı almış oldukları faturaları bir zarfa, yıl içerisinde yapmış oldukları masraflar ile alımlarını da başka bir zarfa koyacaklar ve yıl sonunda, aradaki fark, vergi matrahı olarak vergiye tabi tabi tutulacak. Burada getirilen düzenlemeye, her ne kadar, kazanmadıkları halde vergiye tabi olduklarından dolayı gerçek kazançlarının vergi altına alınması gibi bir gerekçe ileri sürülmüş olsa da -bu kanunun bu maddesinin uygulanmasının üç yıl sonraya bırakılması, bu uygulamanın mükellefler lehine getirilen bir uygulama değil; aksine- kayıtdışı ekonominin kaynağı olarak küçük esnafın gösterilmesi, bir kalaycı vatandaşın gösterilmesi, bir badana işçisinin gösterilmesi ve sanki, suyun başında, elinde büyük sermayeyi bulunduran, imalatın, alım satımın, toptanın başında bulunan ve ekonomide büyük rakamlarla ticaret yapan tüccarlar değil de, kendisine bakamayacak derecede olan ve hatta birçoğu asgarî ücret düzeyinde dahi bir gelir elde edemeyen küçük esnafın kayıtdışı ekonominin kaynağıymış, adresiymiş gibi gösterilmesi, yapılan bu düzenlemenin en büyük yanlışlarından bir tanesidir. Ayrıca, bu küçük esnaf dediğimiz, küçük sanatkâr dediğimiz kesimin, yıl içerisinde alım satımları veya yaptıkları iş hasılatıyla giderleri arasındaki fark bir lira dahi olsa, bu bir liranın vergilendirilmiş olması veya milyarlar da kazanmış olsa vergilendirilmiş olması, bu kesimde bulunan ve gelirleri arasında büyük farklar olan kesimler içerisinde özellikle kendi emeğiyle geçinmek zorunda olan insanlara hiçbir vergi istisnası getirilmemesi, bu düzenlemenin en büyük noksanlığıdır.
Şimdi, düşünün. Sokakta ayakkabı boyayan bir insana -bu vergi tasarısının daha önceki maddelerinde gördük- esnaflık muaflığı getirilmektedir; ama, aynı kişi, 3-5 metrekarelik kapalı alanda dükkân dediğimiz yerde bu sanatını yapmış olsa, ayakkabı boyamış olsa, bu insanın gelirinin tamamı vergiye tabi olmaktadır. Bunun yanında, yine, bu tür bir iş yapan küçük bir esnafın, yanında çalıştırdığı 18 yaşından küçük oğlu için verdiği ücreti gider kaydedememesi veya aynı türde çalışan bir insanın, yanında çalıştırdığı bir kişinin ücretini gidere kaydetmesi gibi, ayrılması gereken ve vergiden istisna tutulması gereken birçok husustan hiçbirinin göz önünde bulundurulmaması, bu esnafı, gerçekten, büyük ölçüde mağdur etmektedir.
Tabiî ki, bu usulde, alıp satan ile aynı şekilde hiçbir emeği olmadan, sadece ticarî faaliyetinde gösterdiği emek dışında hiçbir emeği olmayan kişilerin gelirleriyle... Düşünün... Malzemesi, müşterisi tarafından önüne getirilmiş; ama, bir marangoz ustası, kendi elemeğiyle, kendi gücüyle çalışıyor. Bu insanın kazancının tamamının vergiye tabi tutulması, bu elemeğinin vergilendirilmesi ve hiç olmazsa bir yıllık kazancından asgarî ücretin yıllık tutarı kadar olan bir bölümünün dahi vergidışı bırakılmaması, bu maddeyle getirilen uygulamada çok büyük aksaklıkların olduğunu, büyük adaletsizliklerin olduğunu ortaya koymaktadır.
Hükümete, sayıları 980 bini, 1 milyonu bulan bu küçük esnafın vergi kaçırdığı, kayıtdışı ekonomiye kaynaklık ettiği gerekçesiyle bu düzenlemenin getirilmesi yerine, en azından, büyük yatırımlar yapan kişilere yüzde 100 yatırım indirimlerinin yetmediği, bunlara yüzde 200 oranında yatırım indirimlerinin sağlandığı bir düzenlemede oturup düşünülmesi gerektiğini, bu küçük esnafın mağduriyetinin mutlaka giderilmesini ve bu maddenin de yeniden gözden geçirilerek o şekilde Genel Kurulun huzuruna getirilmesini tavsiye ediyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (FP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Görür.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Sayın Algan Hacaloğlu; buyurun.(CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakikadır efendim.
CHP GRUBU ADINA ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, görüşülmekte olan yasa tasarısının 33 üncü maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Yasa tasarısının bundan evvel görüşülen maddesinde, basit usule tabi olmanın genel şartlarını görüşmüştük; bu maddede ise, basit usule tabi olmanın özel şartlarını belirleyen bentler üzerinde görüşme yapmaktayız.
Bu maddenin üzerinde görüş belirtmeden evvel, bir hususu, bu vergi yasa tasarısına ilişkin içimize sindiremediğimiz bir hususu, burada vurgulamak istiyorum. Dün, burada, 30 uncu madde görüşüldü ve 30 uncu madde üzerinde, benim, arkadaşlarımla beraber vermiş olduğum değişiklik önergeleri var idi. Bildiğiniz gibi, 30 uncu madde, cumhuriyet tarihinde ilk defa çifte kaymaklı yatırım teşviki mekanizmasını devreye koyan, yüzde 200 düzeyinde yatırım indirimini uygulamaya koyan bir maddeydi. Ben, o önergelerin görüşülmesinde bulunamadım; bir belediye başkanımız rahmetli oldu, onun cenazesi için Trabzon'da, Of'taydım.
METİN PERLİ (Kütahya) Siz olmayınca arkadaşlarınız da gelmediler.
ALGAN HACALOĞLU (Devamla) Ancak, burada, o maddenin o şekliyle Yüce Meclisin iradesi altında geçmiş olması, bu yasa tasarısının, aksak bir yönü olarak, ileride muhakkak değiştirilmesi Cumhuriyet Halk Partisi tarafından hedef alınacak aksak bir boyutu olarak kabul edilmiş olduğunu belirtmek istiyorum. (FP sıralarından alkışlar[!].)
CAFER GÜNEŞ (Kırşehir) Kaymağını yedik.
ALGAN HACALOĞLU (Devamla) Değerli arkadaşlarım, siz işinizi yapın, biz ne yapacağımızı biliyoruz.
Bu madde alt komisyonda görüşülürken, tasarıyı bu şekle dönüştüren önergeyi biz vermiş idik. Bugün, burada, bu maddeye ilişkin ortaya koyduğunuz önergeleri alt komisyona getirmediniz Fazilet Partili değerli arkadaşlarım.
ABDÜLLATİF ŞENER (Sivas) Alt komisyonda biz yoktuk.
BAŞKAN Efendim, maddeye bağlı olarak konuşun; geçmişle ilgilenmeyin.
ALGAN HACALOĞLU (Devamla) Maddeyle ilgili konuşuyorum.
BAŞKAN O zaman gelip, maddeye müdahele etseydiniz. Sayın Hacaloğlu, niye geçmiş maddelerle ilgili konuşuyorsunuz; Genel Kurul iradesini beyan etmiş.
HALİL ÇALIK (Kocaeli) Bravo Sayın Başkan.
BAŞKAN Efendim, bravo meselesi değil, usul böyle.
ALGAN HACALOĞLU (Devamla) Sayın Başkan, vergi yasası bir bütün. Bütün aksaklıklara ve eksikliklere dönüp dönüp değineceğiz; çünkü, sonunda bu vergi yasa tasarısının bütününe oy vermek durumundayız. Eğer, 30 uncu madde gibi maddeler burada yer alırsa, Cumhuriyet Halk Partisi olarak bizim başta vermiş olduğumuz taahhüde rağmen, sizler, toplumun genel çıkarlarına, ekonominin genel çıkarlarına, çalışanların genel çıkarlarına uygun olmayan bu gibi maddeleri burada İktidar Partisinin çoğunluğuyla kabul ederseniz, biliniz ki, bu yasa tasarısının bu Meclisten çıkması, en azından, bizim katkımızla olmaz, sizin iradenizle oluşur.
O nedenle, ben umuyorum ki, 30 uncu maddede ortaya çıkan, Cumhuriyet Halk Partili milletvekillerinin aleyhte oy kullanarak karşı koydukları ve yarın her platformda eleştiri konusu yapılacak olan konulara, bundan sonra biraz daha dikkat ederiz. (FP sıralarından gürültüler) Biz, bu maddenin, alt komisyonda önerdiğimiz şekilde, huzurunuza getirilmiş olmasından memnunluk duyuyoruz.
Esnafın, muhasebeci yükü altına girmesini engelleyen ve o anlamda limitleri artıran bu düzenlemeyi desteklediğimizi belirtiyor, saygılarımızı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Hacaloğlu.
HALİL ÇALIK (Kocaeli) Hiç maddeyle ilgili konuşmadı.
BAŞKAN Ben ikaz ettim. Önceden insanların aklı başında olacak, sonra aklı başına gelmez. Her maddede çıkar, burada ona göre değerlendirir; yoksa o madde geçti, ben o madde görüşülürken yoktum..." Bu madde görüşülürken gelip oy vermeyeceksin, ondan sonraki maddede gelip konuşacaksın... Bu, Meclisin çalışma usullerine uymuyor arkadaşlar. Meclisin zamanını heba etmemek lazım. Bu sözü herkese söylüyorum.
AYHAN GÜREL (Samsun) Siz iyisini bilirsiniz Sayın Başkan.
BAŞKAN Doğru Yol Partisi Grubu adına, Sayın Fevzi Arıcı; buyurun.
DYP GRUBU ADINA Y. FEVZİ ARICI (İçel) Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; DYP Grubu ve şahsım adına, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
27 Haziranda vuku bulan afette rahmeti rahmana kavuşanlara rahmet okuyorum, rahmete kavuşanların yakınlarına başsağlığı diliyorum, afetten zarar görenlere ve yaralılara acil şifalar ve sabır diliyorum.
Tasarının 33 üncü maddesinde, Gelir Vergisi Kanununun 48 inci maddesi, başlığı ile birlikte değiştirilmektedir. Bu suretle, götürü usulden basit usule geçişe paralel olarak, madde başlığı değiştirilirken, aynı zamanda, maddede yer alan bazı rakamsal hadler güncel hale getirilmektedir. Mevcut maddeye göre, yıllık alım tutarı 180 milyon liradan 6 milyar liraya, yıllık satış tutarı da 240 milyon liradan 8 milyar liraya ve alım satım dışındaki işlerle uğraşanların bir yıl içinde elde ettikleri gayri safî iş hâsılatı 180 milyon liradan 3 milyar liraya; bu işlerin birlikte yapılması halinde ise, yıllık satış tutarı ile iş hâsılatı toplamı 240 milyon liradan 6 milyar liraya yükseltilmektedir.
Yapılan düzenlemeyle, halen mevcut yasada on bent halinde, çok ayrıntılı biçimde düzenlenmiş olan bu faaliyetler, sadeleştirilerek üç bent haline getirilmiştir. Böylece, bir yandan hadlerin yükseltilmesi, diğer yandan da madde hükmünün basit ve daha anlaşılabilir hale getirilmesi olumludur.
Ayrıca, gelirlerin belgelendirilmesi hususunda gösterilen basiret de takdir edilir. Ancak ve anşart, arz ettiğim maddenin olumsuz yönlerine gelince, 33 üncü maddede teknik açıdan birtakım eksiklikler karşımıza çıkmaktadır. Şöyle ki:
1 - Bu Yasanın görüşülmeye başlandığı günden bu yana kadar, Hükümet, kazançların vergilendirilmesi esasını önplanda tuttuğunu savunmuştur. 33 üncü maddeye baktığımızda, birinci fıkrada, alım satım yapanlara; ikinci fıkrada, alım satım yapanların dışında kalan işleri yapanlara; üçüncü fıkrada da, her ikisini birden yapanlara, yukarıda arz ettiğim belirli miktarlarda rakamlar konularak, basit usule tabi olmanın hadleri benimsenmiştir. Bu rakamların aşılması halinde, bu durum nasıl tespit edilecektir. Bugüne kadar, elde mevcut yasadaki götürü vergi usulünün aşılması, hiçbir zaman, net olarak tespit edilememiştir. Basit usulün hadlerinin aşılmasının tespiti de, götürü usulde olduğu gibi, mümkün olmayacaktır. Dolayısıyla, deftere tabi olması gereken kişilerin tayininde hiçbir zaman adil olunamayacaktır.
Çok basit bir misal vermek istiyorum. Düğünlerde enstrüman çalan bir grup, basit usule tabi iken, zengin bir düğünde, bu hadleri fersah fersah aşan -aşılabilecektir, aşabilirler de- ve herkesin gözü önünde doğacak bu durum karşısında, Maliye elemanları, bu grubun topladığı bahşişleri mi sayacaktır? Soruyorum: Bunu sayacak mısınız, sayabilecek misiniz? Kaldı ki, sessiz sedasız basit usulü aşan ve bunu saklamak isteyen kişi veya kişiler, bu durumu, her halükârda saklamayı başarabileceklerdir.
2 - 33 üncü maddede getirilen rakamlar, Maliye Bakanlığınca, gerek görüldüğü zaman artırılabilecektir, artırılacaktır. Maliye Bakanlığının rakam tayininde kıstas ne olacaktır? Oysa, bu maddeye "bu rakamlar, Devlet İstatistik Enstitüsünün yayınlayacağı yıllık enflasyon oranında artar" ibaresi konulması halinde, birtakım siyasal suiistimaller ve birtakım keyfîlikler ortadan kalkacaktır.
3 - "Kâr hadleri emsallerine nazaran bariz şekilde düşük olarak tespit edilmiş emtia için Maliye Bakanlığınca belirlenecek alım satım hadleri uygulanır" denilmektedir. Böyle bir durumda yine haksızlık doğacaktır. Örneğin, tekel maddelerini ele alalım; yerli tekel maddelerinde gayri safî kâr haddi yüzde 11,11 ile yüzde 13 arasında değişmektedir. Oysa, demir alım satımında gayri safî kâr, yüzde 5'ler civarında dolaşmaktadır. Keza, çimentonun alım satımındaki gayri safî kâr da, yerli tekel maddelerinin gayri safî kâr oranını asla aşmamaktadır. Yapılacak ciddî bir çalışmayla, buna benzer birçok emtia sayılabilir.
33 üncü maddenin en son paragrafında emtianın sayıldığı cümleye, yukarıda belirtmeye çalıştığım emtianın ve benzeri emtianın dahil edilmemiş olması bir haksızlık değil midir? Hele, sosyal demokrat perspeklifle bakıldığı zaman söylenen, bu yasanın hazırlanışında yapılan sosyal adaletsizlikler, halkımızca ve özellikle tüccar ve esnafımızca ne kadar kabul görecektir? Görmez... Görmez... Sayın İktidar!..
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; izin verirseniz, konunun biraz dışına çıkmak istiyorum.
BAŞKAN Tabiî... Tabiî... Serbestsiniz Sayın Arıcı.
Y. FEVZİ ARICI (Devamla) Serbest miyim efendim?
BAŞKAN Tabiî... Tabiî... İstediğiniz gibi konuşabilirsiniz.
Y. FEVZİ ARICI (Devamla) Şimdi, burada, vergi kanunlarını günlerdir konuşuyoruz; ek maddeleriyle 118 madde, daha 33 üncü maddedeyiz.
Şimdi, vergileri çıkaralım çıkarmaya; iyi tarafıyla, kötü tarafıyla çıkaralım, vatanın milletin hayrınaysa çıkaralım da... Peki, ben, İktidara bir şey soracağım; Anavatan Partisi başta olmak üzere, sosyal demokrat kardeşlerim de başta olmak üzere İktidara bir şey soracağım. Domates tohumunun 10 gramı 55 milyon lira, siz kilosunu indirdiniz 7 bin liraya; revayı hak mıdır? Nerede kaldı patlıcan?..
BAŞKAN Sayın Arıcı, tabiî, maddeye bağlı konuşuyordunuz da o yönden...
Y. FEVZİ ARICI (Devamla) Efendim, arz edeyim; bu da madde, bu da vergi, bu da olay, bu da vatandaşın cebi...
Efendim, halkın emeğiyle, alınteriyle ürettiğine dokunarak, el atarak enflasyonu düşüremezsiniz. İstediğiniz kadar, böyle on defa vergi kanunu çıkarın, düşüremezsiniz. İşçi harap, memur harap, çiftçi harap, seracı harap; millet aç, sefil.
Sayın Başbakana, saygıyla, bir şey soruyorum: Erdemli'ye nasıl gidecek? Benim yörükler dağdan inmişler, sera yapmışlar, 7 bin liraya domates satmışlar; dağlara, yaylara çıkamıyorlar. Sayın Başbakana tavsiyem şudur: Gitmesinler...
Saygılarımı sunuyorum efendim. (DYP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Arıcı.
Maddeye bağlı olarak konuştuğunuz için de ayrıca teşekkür ederim.
Efendim, grupları adına konuşmalar bitmiştir.
Şahısları adına, Sayın Saffet Benli; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)
Sayın Benli, süreniz 5 dakika.
SAFFET BENLİ (İçel) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmama başlamadan önce, 27 Haziran 1998 günü Adana'da meydana gelen deprem felaketinden dolayı tüm Adanalılara ve milletimize geçmiş olsun diyor; ölenlere rahmet, yaralılara acil şifalar diliyor; her türlü afetlerden milletimizin korunmasını niyaz ediyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 626 sıra sayılı bazı vergi kanunlarında değişiklik yapan vergi kanun tasarısının 33 üncü maddesi, 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 48 inci maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Bu madde yaklaşık 1 milyon götürü usulde mükellef olan esnafı ilgilendirmektedir. Çok önemli değişiklikle belge düzenini, vergi artırımını sağlamak amaçlanmakta ise de, gerçekte, bu madde, hem mükelleflere hem de meslek odalarına büyük külfetler getirmektedir. Serbest muhasebeci, serbest muhasebeci mali müşavirlerin bu konudaki tereddütleri halen devam etmektedir.
Kazancın tespitinde bilgisayarın tespitinden istifade edileceği söyleniyorsa da, adını götürü usulden basit usule çevirmekle işler basitleşmiyor, aksine, zorlaşıyor. Mükelleflerin okuma yazma, kültür ve ekonomik durumu ve altyapı eksikliği, umulan faydayı sağlamayacaktır. Daha önce, kalkınmada öncelikli yöreler ve büyükşehir kapsamındaki götürüler için, indirim ve artan oranlar kaldırılmaktadır; beş dereceye ayrılan mükellef grubu ortadan kaldırılmaktadır.
Değerli milletvekilleri, vergi kanun tasarısının 33 üncü maddesi, basit usule tabi olmanın özel şartlarını içermektedir. "Madde 48.- Basit usule tabi olmanın özel şartları şunlardır:
1. Satın aldıkları malları olduğu gibi veya işledikten sonra satanların yıllık alımları tutarının 6 milyar lirayı ve yıllık satışları tutarının 8 milyar lirayı aşmaması,
2. 1 numaralı bentte yazılı olanların dışındaki işlerle uğraşanların bir yıl içinde elde ettikleri gayri safî iş hâsılatının 3 milyar lirayı aşmaması,
3. 1 ve 2 numaralı bentlerde yazılı işlerin birlikte yapılması halinde, yıllık satış tutarı ile iş hâsılatı toplamının 6 milyar lirayı aşmaması.
Tekele tabi maddelerle, damga pulu, millî piyango bileti, akaryakıt, şeker ve bunlar gibi kâr hadleri emsallerine nazaran bariz şekilde düşük olarak tespit edilmiş bulunan emtia için, bu maddenin 1 ve 3 numaralı bentlerinde yazılı hadler yerine ilgili bakanlıkların mütalaası alınmak suretiyle, Maliye Bakanlığınca belirlenecek alım satım hadleri uygulanacaktır"
Mükelleflerin, ticarî kazançlarının basit usulde tespit olunup olunamayacağının belirlenmesinde aşağıdaki hususlara özellikle dikkat etmeleri gerekecektir: Basit usulde vergiye tabi olacak ticarî kazanç sahiplerinin yukarıda 47 ve 48 inci maddelerde belirtilen şartların tamamını haiz olmaları gerekir. Genel ve özel şartlardan birini dahi haiz olmayan mükellefler, kazançlarını basit usulde tespit edemezler.
Herhangi bir ticarî faaliyeti dolayısıyla işletme defteri veya bilanço esasına göre defter tutan mükellefler, ikinci bir ticarî işine ait kazancı basit usulle tespit edemezler. Bu işe ilişkin kazanç da gerçek usulde belirlenir.
Kolektif şirket ortakları ile adi ve eshamlı komandit şirketlerin komandite ortakları gerçek usulde Gelir Vergisine tabi oldukları için, diğer bir ticarî faaliyetleri dolayısıyla, basit usulde vergilendirilemezler.
Ziraî kazançlarını gerçek usulde tespit eden ziraî kazanç erbabı, ticarî bir faaliyeti dolayısıyla, basit usulden faydalanamaz.
Serbest meslek faaliyeti nedeniyle serbest meslek kazanç defteri tutanlar ve bu nedenle Gelir Vergisi Beyannamesi vermeye zorunlu olanlar, ticarî faaliyetleri dolayısıyla, basit usulden yararlanamazlar.
Değerli milletvekilleri, hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Benli.
Sayın Emin Kul, konuşmak istiyor musunuz?
EMİN KUL (İstanbul) Hayır efendim.
BAŞKAN Sayın Ali Rahmi Beyreli?..
ALİ RAHMİ BEYRELİ (Bursa) Konuşacağım Sayın Başkan.
METİN PERLİ (Kütahya) İktidar konuşmaz Sayın Başkan, izahat verir.
BAŞKAN İzahat yapıyorlar zaten.
Buyurun Sayın Beyreli. (DSP sıralarından alkışlar).
Süreniz 5 dakika.
ALİ RAHMİ BEYRELİ (Bursa) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şu anda görüşmekte olduğumuz tasarının, basit usulde vergilendirmenin özel şartlarını yeniden düzenleyen maddesini görüşüyoruz.
Mevcut uygulamada, bir kimsenin götürü usulden faydalanıp faydalanmadığının tespitinde, evvela, genel şartlara bakılmakta; bu şartlara göre götürü usule tabi olabiliyorsa, ayrıca, yaptığı işin bir de özel şartlarına bakılmakta. Dolayısıyla, özel şartları taşıyan mükellefler götürü usulde vergilendirilmekte, taşımayanlar ise gerçek usulde vergilendirilmektedir. Bu uygulama, mükellefler arasında adil olmayan bir vergilendirmeye yol açmaktadır.
Bu nedenle, bu maddede yapılan düzenlemeyle, basit usule tabi olmanın özel şartları yeniden düzenlenmekte ve özel şart olarak, sadece, alış, satış ve hâsılat tutarları esas olarak belirlenmektedir. Dolayısıyla, faaliyet hacimleri belirli bir düzeyi aşmayan mükellefler, basit usulden faydalanacaklardır.
Ben, bu maddenin, Yüce Heyetinizce kabul edileceğine inanıyorum ve kabul edilecek maddenin de tüm mükelleflerimize hayırlı olmasını diliyorum.
Saygılarımla. (DSP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Beyreli.
Madde üzerindeki konuşmalar bitmiştir.
Maddeyle ilgili 19 önerge var; madde iki fıkra olduğu için, 8 önergeyi geliş sırasına göre okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 626 sıra sayılı kanun tasarısının 33 üncü maddesiyle düzenlenen 193 sayılı Kanunun 48 inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
İsmail Özgün Saffet Benli İsmail Coşar
Balıkesir İçel Çankırı
Cevat Ayhan Zeki Ünal İsmail İlhan Sungur
Sakarya Karaman Trabzon
Yakup Budak Ertan Yülek Ahmet Doğan
Adana Adana Adıyaman
Celal Esin Cemalettin Lafçı Muhammet Polat
Ağrı Amasya Aydın
Alaattin Sever Aydın Suat Pamukçu Hüsamettin Korkutata
Batman Bayburt Bingöl
Abdulhaluk Mutlu Mustafa Yünlüoğlu Zülfikar Gazi
Bitlis Bolu Çorum
Ömer Naimi Barım Tevhit Karakaya Lütfü Esengün
Elazığ Erzincan Erzurum
Sıtkı Cengil Ahmet Çelik Ziyattin Tokar
Adana Adıyaman Ağrı
Ömer Faruk Ekinci Musa Okçu Zeki Ergezen
Ankara Batman Bitlis
Feti Görür Mehmet Altan Karapaşaoğlu Ömer Vehbi Hatipoğlu
Bolu Bursa Diyarbakır
Ahmet Cemil Tunç Aslan Polat Şinasi Yavuz
Elazığ Erzurum Erzurum
Nurettin Aktaş Mehmet Bedri İncetahtacı
Gaziantep Gaziantep
Mehmet Sılay Azmi Ateş Hüseyin Kansu
Hatay İstanbul İstanbul
Osman Yumakoğulları Hasan Dikici Salih Kapusuz
İstanbul Kahramanmaraş Kayseri
Mikail Korkmaz Mustafa Kemal Ateş Osman Pepe
Kırıkkale Kilis Kocaeli
Veysel Candan Hanifi Demirkol Turhan Alçelik
Konya Eskişehir Giresun
Saffet Benli Mustafa Baş Ekrem Erdem
İçel İstanbul İstanbul
İsmail Kahraman İsmail Yılmaz Avni Doğan
İstanbul İzmir Kahramanmaraş
Abdullah Özbey Zeki Karabayır Nurettin Kaldırımcı
Karaman Kars Kayseri
Kemal Albayrak Cafer Güneş Hüseyin Arı
Kırıkkale Kırşehir Konya
Abdullah Gencer Hasan Hüseyin Öz Lütfi Yalman
Konya Konya Konya
Metin Perli Yaşar Canbay Hüseyin Olgun Akın
Kütahya Malatya Ordu
Ahmet Demircan Musa Uzunkaya Temel Karamollaoğlu
Samsun Samsun Sıvas
Zülfükar İzol Abdulkadir Öncel Şaban Şevli
Şanlıurfa Şanlıurfa Van
Kâzım Arslan T. Rıza Güneri Ahmet Derin
Yozgat Konya Kütahya
Sabahattin Yıldız M. Salih Katırcıoğlu Latif Öztek
Muş Niğde Samsun
Ahmet Karavar Abdullah Arslan Maliki Ejder Arvas
Şanlıurfa Tokat Van
Fethullah Erbaş Abdullah Örnek
Van Yozgat
Değişiklik metni:
Madde 48.- Basit usule tabi olmanın özel şartları şunlardır:
1- Satın aldıkları malları olduğu gibi veya işledikten sonra satanların yıllık alımları tutarının 8 milyar lirayı veya yıllık satışları tutarının 10 milyar lirayı aşmaması,
2- 1 numaralı bentte yazılı olanların dışındaki işlerle uğraşanların bir yıl içinde elde ettikleri gayri safî iş hâsılatının 4 milyar lirayı aşmaması,
3- 1 ve 2 numaralı bentlerde yazılı işlerin birlikte yapılması halinde, yıllık satış tutarı ile iş hâsılatı toplamının 8 milyar lirayı aşmaması.
Tekele tabi maddelerle, damga pulu, millî piyango bileti, akaryakıt, şeker ve bunlar gibi kâr hadleri emsallerine nazaran bariz şekilde düşük olarak tespit edilmiş bulunan emtia için, bu maddenin 1 ve 3 numaralı bentlerinde yazılı hadler yerine ilgili bakanlıkların mütalaası alınmak suretiyle, Maliye Bakanlığınca belirlenecek alım satım hadleri uygulanır.
BAŞKAN Öteki önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 626 sıra sayılı kanun tasarısının 33 üncü maddesinin 1,2 ve 3 numaralı bentlerinde yer alan maktu hadlerin birer kat artırılmasını arz ve teklif ederiz.
Mehmet Gözlükaya Hacı Filiz Sabri Güner
Denizli Kırıkkale Kars
Tahsin Irmak Abdulbaki Ataç İrfettin Akar
Sıvas Balıkesir Muğla
BAŞKAN Öteki önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Madde 33, 193 sayılı Kanunun 48 inci maddesi basit usule tabi olmanın şartları olarak 48 inci madde halinde düzenlenmiştir. 1 inci bentte yer alan "yıllık alımları 6 milyar lira, yılık satışları tutarı 8 milyar lira" yerine "yıllık alımları 9 milyar lira, yıllık satışları tutarı 12 milyar lira" olarak değiştirilmesini saygılarımızla arz ederiz.
Feti Görür Mustafa Yünlüoğlu Memduh Büyükkılıç
Bolu Bolu Kayseri
Hüseyin Arı Hanifi Demirkol Ekrem Erdem
Konya Eskişehir İstanbul
M. Salih Katırcıoğlu Yakup Budak İ. Ertan Yülek
Niğde Adana Adana
Ahmet Doğan Celal Esin Muhammet Polat
Adıyaman Ağrı Aydın
Alaattin Sever Aydın Suat Pamukçu
Batman Bayburt
Zülfikar Gazi Ramazan Yenidede
Çorum Denizli
Ömer Naimi Barım Tevhit Karakaya Lütfü Esengün
Elazığ Erzincan Erzurum
Sıtkı Cengil Ahmet Çelik Mehmet Sıddık Altay
Adana Adıyaman Ağrı
M. Ziyattin Tokar Murtaza Özkanlı Ömer Faruk Ekinci
Ağrı Aksaray Ankara
Musa Okçu Mehmet Altan Karapaşaoğlu Ömer Vehbi Hatipoğlu
Batman Bursa Diyarbakır
Ahmet Cemil Tunç Aslan Polat Şinasi Yavuz
Elazığ Erzurum Erzurum
Nurettin Aktaş Mehmet Emin Aydınbaş Azmi Ateş
Gaziantep İçel İstanbul
Mehmet Fuat Fırat Hüseyin Kansu Osman Yumakoğulları
İstanbul İstanbul İstanbul
Hasan Dikici Zeki Ünal Fethi Acar
Kahramanmaraş Karaman Kastamonu
Salih Kapusuz Mustafa Kemal Ateş Osman Pepe
Kayseri Kilis Kocaeli
Veysel Candan Kahraman Emmioğlu Turhan Alçelik
Konya Gaziantep Giresun
Mustafa Köylü Saffet Benli İsmail Kahraman
Isparta İçel İstanbul
Bahri Zengin Avni Doğan Abdullah Özbey
İstanbul Kahramanmaraş Karaman
Zeki Karabayır Kemal Albayrak Cafer Güneş
Kars Kırıkkale Kırşehir
Abdullah Gencer Hasan Hüseyin Öz Lütfi Yalman
Konya Konya Konya
Metin Perli Yaşar Canbay Nedim İlci
Kütahya Malatya Muş
Hüseyin Olgun Akın Nezir Aydın Ahmet Demircan
Ordu Sakarya Samsun
Musa Uzunkaya Ahmet Nurettin Aydın Zülfükar İzol
Samsun Siirt Şanlıurfa
Abdulkadir Öncel İsmail İlhan Sungur Şaban Şevli
Şanlıurfa Trabzon Van
Kâzım Arslan T. Rıza Güneri Mustafa Ünaldı
Yozgat Konya Konya
Ahmet Derin Fikret Karabekmez Sabahattin Yıldız
Kütahya Malatya Muş
Latif Öztek Ahmet Karavar Abdullah Arslan
Samsun Şanlıurfa Tokat
Maliki Ejder Arvas Fethullah Erbaş Abdullah Örnek
Van Van Yozgat
BAŞKAN Öteki önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun tasarısının 33 üncü maddesinin birinci fıkrasının 1 numaralı bendinde yer alan "6 milyar, 8 milyar" rakamlarının "8 milyar, 10 milyar" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Adil Aşırım Yusuf Selahattin Beyribey H. Avni Kabaoğlu
Iğdır Kars Rize
Mustafa Güven Karahan Bülent Akarcalı
Balıkesir İstanbul
BAŞKAN Öteki önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun tasarısının 33 üncü maddesinin ikinci fıkrasında yer alan "kâr hadleri emsallerine nazaran" ibaresinin "kâr tutarları emsallerine nazaran" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Erdoğan Toprak Yalçın Gürtan Cihan Yazar
İstanbul Samsun Manisa
Mustafa Karslıoğlu Halil Çalık
Bolu Kocaeli
BAŞKAN Öteki önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun tasarısının 33 üncü maddesinin ikinci fıkrasında yer alan "bariz şekilde düşük olarak tespit edilmiş bulunan emtia için" ibaresinin "açık şekilde düşük olarak tespit edilmiş mallar için" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Erdoğan Toprak Yalçın Gürtan
İstanbul Samsun
Cihan Yazar Mustafa Karslıoğlu Halil Çalık
Manisa Bolu Kocaeli
BAŞKAN Öteki önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun tasarısının 33 üncü maddesinin ikinci fıkrasında yer alan "alım satım hadleri uygulanır" ibaresinin "alım satım tutarları uygulanır" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Erdoğan Toprak Yalçın Gürtan
İstanbul Samsun
Cihan Yazar Mustafa Karslıoğlu Halil Çalık
Manisa Bolu Kocaeli
BAŞKAN Son önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun tasarısının 33 üncü maddesinin ikinci fıkrasında yer alan "ilgili bakanlıkların mütalaası alınmak suretiyle" ibaresinin "ilgili bakanlıkların görüşü alınmak suretiyle" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Erdoğan Toprak Yalçın Gürtan
İstanbul Samsun
Cihan Yazar Mustafa Karslıoğlu Halil Çalık
Manisa Bolu Kocaeli
BAŞKAN Şimdi, önergeleri aykırılık derecesine göre işleme koyuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 626 sıra sayılı kanun tasarısının 33 üncü maddesinin 1, 2 ve 3 numaralı bentlerinde yer alan maktu hadlerin birer kat artırılmasını arz ve teklif ederiz.
Mehmet Gözlükaya (Denizli) ve arkadaşları
BAŞKAN Önergeye Komisyon katılıyor mu efendim?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükümet?..
MALİYE BAKANI ZEKERİYA TEMİZEL (İstanbul) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Önergeye, Hükümet ve Komisyon katılmıyor.
Sayın Bedük?..
SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) Gerekçe okunsun Sayın Başkan.
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe: Yasanın Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşülmesi gecikmiştir. Maktu hadler aşınmıştır, hukukîlik bakımından güncelleştirilmesi zorunlu hale gelmiştir. Ayrıca, bu hadlerin artırılmasına paralel olarak, işletme hesabı esasından bilanço esasına geçişte de, mevcut hadlerin, Bakanlar Kurulu kararıyla artırılacağı tabiîdir.
BAŞKAN Önergeye Komisyon ve Hükümet katılmadı; gerekçeyi okuttuk.
III. YOKLAMA
BAŞKAN Oylamaya geçmeden önce, bir yoklama talebi var.
Sayın milletvekilleri, İktidar partilerinin grupları ve İktidarı destekleyenler gelsinler otursunlar buraya; biz kanun çıkaralım. Biz, Başkanlık Divanı olarak, burada, hak ve adalet neyse ona göre hareket etmek zorundayız.
Şu anda Genel Kurulda yeterli çoğunluk görünür olmadığı için yoklamaya başlayacağım. (ANAP ve DSP sıralarından gürültüler)
AHMET KABİL (Rize) Çoğunluk var Sayın Başkan.
BAŞKAN Arkadaşlar, lütfen, bizi zor duruma düşürmeyin. Ben saydım efendim. Herhalde kürsüde olan siz değilsiniz; benim. Gelin, oturun buraya efendim... Rica ederim...
Yoklama talebiyle ilgili önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Genel Kurulda toplantı yetersayısı yoktur. İlk oylamada yoklama yapılmasını arz ederiz.
BAŞKAN Şimdi, önergede imzası bulunan sayın milletvekillerinin salonda bulunup bulunmadıklarını tespit edeceğim:
Mehmet Bedri İncetahtacı?.. Burada.
Sıtkı Cengil?.. Burada.
Saffet Benli?.. Burada.
Cafer Güneş?.. Burada.
Abdullah Örnek?.. Burada.
Mehmet Altan Karapaşaoğlu?.. Burada.
İsmail İlhan Sungur?.. Burada.
Metin Perli?.. Burada.
Salih Katırcıoğlu?.. Burada.
Hasan Hüseyin Öz?.. Burada.
Mustafa Yünlüoğlu?.. Burada.
Feti Görür?.. Burada.
Ahmet Karavar?.. Burada.
Cevat Ayhan?.. Burada.
Mikail Korkmaz?.. Burada.
Bahri Zengin?.. Burada.
Abdüllatif Şener?.. Burada.
Hasan Öz?.. Burada.
Mehmet Ali Şahin?.. Burada.
Muhammet Polat?.. Burada.
Ahmet Çelik?.. Burada.
Tevhit Karakaya?.. Burada.
Önergede yeterli imza vardır ve imza sahipleri salonda hazır bulunmaktadır.
Ad okunmak suretiyle yoklama yapılacaktır. Yalnız, rica ediyorum; yoklamayı süratli yapabilmemiz için, Genel Kurul salonunda hazır bulunan sayın milletvekilleri, elleriyle değil, sesleriyle işaret etsinler, burada olduklarını yüksek sesle belirtsinler efendim.
(Yoklama yapıldı)
BAŞKAN Toplantı yetersayımız vardır; çalışmalarımıza devam ediyoruz.
IX. KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
5. Vergi Usul Kanunu, Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun, Gelir Vergisi Kanunu, Kurumlar Vergisi Kanunu, Katma Değer Vergisi Kanunu, Gider Vergileri Kanunu, Emlak Vergisi Kanunu, Veraset ve İntikal Vergisi Kanunu, Motorlu Taşıtlar Vergisi Kanunu, Damga Vergisi Kanunu, Harçlar Kanunu ve Belediye Gelirleri Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ile Konya Milletvekili Ahmet Alkanın, İstanbul Milletvekili Emin Kulun, Kahramanmaraş Milletvekili Hasan Dikici ve 30 arkadaşının, Balıkesir Milletvekili İsmail Özgünün, İstanbul Milletvekili Mustafa Baş ve 30 arkadaşının, Trabzon Milletvekili Kemalettin Göktaş ve 33 arkadaşının, Konya Milletvekili Necmettin Erbakan ve 40 arkadaşının, Konya Milletvekili Necmettin Erbakan ve 30 arkadaşının, Kütahya Milletvekili Mehmet Korkmazın, Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün ve 40 arkadaşının, Konya Milletvekili Veysel Candanın, Balıkesir Milletvekili İ. Önder Kırlının, Adana Milletvekili Arif Sezerin, Ağrı Milletvekili M. Sıddık Altayın, Bayburt Milletvekili Suat Pamukçunun, İstanbul Milletvekili Cefi Kamhinin, Samsun Milletvekili Murat Karayalçının, Bursa Milletvekili Turhan Tayanın, Erzurum Milletvekili İsmail Kösenin, İstanbul Milletvekili Ercan Karakaş ve 6 arkadaşının, Erzincan Milletvekili Naci Terzinin, Demokrat Türkiye Partisi Grup Başkanı Van Milletvekili Mahmut Yılbaş, Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Metin Işık, Mardin Milletvekili Muzaffer Arıkan ve 6 arkadaşının, benzer mahiyetteki kanun teklifleri ve Plan ve Bütçe Komisyonu raporu (1/708, 2/72, 2/73, 2/75, 2/129, 2/154, 2/166, 2/182, 2/191, 2/194, 2/221, 2/270, 2/287, 2/293, 2/323, 2/369, 2/420, 2/459, 2/493, 2/884, 2/959, 2/960, 2/1015, 2/1019, 2/1070) (S. Sayısı : 626) (Devam)
BAŞKAN Komisyon ve Hükümet yerinde.
Sayın Gözlükaya ve arkadaşlarının önergesine Komisyon ve Hükümet katılmamışlardı.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Öteki önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 626 sıra sayılı kanun tasarısının 33 üncü maddesiyle düzenlenen 193 sayılı Kanunun 48 inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
İsmail Özgün
(Balıkesir)
ve arkadaşları
Değişiklik Metni:
MADDE 48. Basit usule tabi olmanın özel şartları şunlardır:
1- Satın aldıkları malları olduğu gibi veya işledikten sonra satanların yıllık alımları tutarının 8 milyar lirayı veya yıllık satışları tutarının 10 milyar lirayı aşmaması,
2- 1 numaralı bentte yazılı olanların dışındaki işlerle uğraşanların bir yıl içinde elde ettikleri gayri safî îş hâsılatının 4 milyar lirayı aşmaması,
3- 1 ve 2 numaralı bentlerde yazılı işlerin birlikte yapılması halinde, yıllık satış tutarı ile iş hâsılatı toplamının 8 milyar lirayı aşmaması,
Tekele tabi maddelerle, damga pulu, millî piyango bileti, akaryakıt, şeker ve bunlar gibi kâr hadleri emsallerine nazaran bariz şekilde düşük olarak tespit edilmiş bulunan emtia için, bu maddenin 1 ve 3 numaralı bentlerinde yazılı hadler yerine, ilgili bakanlıkların mütalaası alınmak suretiyle, Maliye Bakanlığınca belirlenecek alım satım hadleri uygulanır.
BAŞKAN Sayın Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükümet?..
MALİYE BAKANI ZEKERİYA TEMİZEL (İstanbul) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Komisyon ve Hükümet önergeye katılmadı.
Gerekçe mi okunsun?
İSMAİL ÖZGÜN (Balıkesir) Söz istiyorum.
BAŞKAN Peki; buyurun Sayın Özgün.
Süreniz 5 dakikadır.
İSMAİL ÖZGÜN (Balıkesir) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 626 sıra sayılı kanun tasarısının 33 üncü maddesiyle ilgili vermiş olduğumuz önerge üzerinde söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, bu madde, basit usule tabi olmanın özel şartlarını düzenlemektedir. Biliyorsunuz, şu anda, vergi sistemimizde götürü usulün kaldırılması ve basit usule geçme şeklinde yeni bir düzenlemeyle karşı karşıyayız. Bundan sonra, mükelleflerimiz, ya bilanço usulünde vergi mükellefi olacaklar, defter tutan mükelleflerimiz bilanço usulünde defter tutacaklar; çünkü, işletme defteri kaldırılacak; bunun yanında, deftere tabi olmayan mükelleflerimiz de, beyannamelerini basit usule göre verecekler.
Şimdi, yeni bir uygulama olduğu için, mükelleflerimizin sıkıntıya düşmemesi bakımından, bu özel şartların biraz daha esnetilmesi lazım geldiği düşüncesiyle bu değişiklik metnini verdik.
Hükümetin, Plan ve Bütçe Komisyonuna getirdiği tasarı metninde, 1 inci bentteki "satın aldıkları malları olduğu gibi veya işledikten sonra satanların yıllık alımları tutarının 6 milyar lirayı veya yıllık satışları tutarının 8 milyar lirayı aşmaması" kısmı, Plan ve Bütçe Komisyonuna geldiğinde "yıllık alımları tutarı 4 milyar lira, satışları tutarı da 5 milyar lira" şeklinde idi. Bu, Komisyonda bir miktar yükseltilmiş oldu; yani, 4 milyar lirayı 6 milyar liraya, 5 milyar lirayı da 8 milyar liraya yükselttik. Bu, doğru bir yaklaşımdır. Ben, Plan ve Bütçe Komisyonunda da ifade etmiştim, talepte bulunmuştum; tasarıdaki rakamları, aslında 1 misli yükseltmek lazım gelir diye söylemiştim. O düşünceden hareketle, bu teklifi yeni şekliyle verdim. Bu bakımdan, bizim değişiklik metnimiz, buradaki 6 milyar liranın 8 milyar lira, 8 milyar liranın da 10 milyar lira olması yönündedir.
2 nci bentte, yine, tasarının ilk geliş şeklinde "gayrî safî iş hâsılatının 2 milyar lirayı aşmaması" deniliyordu. Bu, Komisyonda 3 milyar lira olarak düzeltildi. Bizim teklifimizde de, ilk geliş şeklinin 2 misli, yani 4 milyar lira olarak kabul edilmesi talebimiz var.
3 üncü bentte, yine, ilk metinde "1 ve 2 numaralı bentlerde yazılı işlerin birlikte yapılması halinde, yıllık satış tutarı ile iş hâsılatı toplamının 4 milyar lirayı aşmaması" deniliyordu. Bu, Plan ve Bütçe Komisyonunda 6 milyar liraya yükseltildi. Önergedeki talebimiz, Hükümetin ilk getirdiği teklifin 1 misli olan miktar, yani 8 milyar lira olarak Mecliste düzeltilmesi şeklinde.
Değerli arkadaşlar, sözümün başında da ifade ettiğim gibi, bu rakamları biraz daha niye yükseltiyoruz; çünkü, basit usule tabi olacak olan mükelleflerimiz yeni bir sisteme, yeni bir uygulamaya geçecekler, bilanço işletme hesabı esasından birdenbire bilanço esasına geçmesi noktasında birtakım sorunlar, problemler çıkabilir. O bakımdan buradaki esneklik, Plan ve Bütçe Komisyonunda bir miktar artırıldı. Bunu biraz daha esnetmek suretiyle, tasarının ilk şeklindeki rakamların bir misli yükseltilmesi...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Süreniz bitti Sayın Özgün; çok teşekkür ederiz.
Önergeniz zaten açık efendim, artırmak istiyorsunuz.
İSMAİL ÖZGÜN (Devamla) Desteklerinizi bekliyor, saygılar sunuyorum.
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
METİN PERLİ (Kütahya) Karar yetersayısının aranmasını istiyoruz.
BAŞKAN Karar yetersayısı var...
Kabul etmeyenler... Önerge reddedilmiştir.
Diğer önergeyi işleme koyuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Madde 33 193 sayılı Kanunun 48 inci maddesi basit usule tabi olmanın şartları olarak 48 inci madde halinde düzenlenmiştir.
Birinci bentte yer alan "yıllık alımları 6 milyar lira, yıllık satışları tutarları 8 milyar lira" yerine "yıllık alımları 9 milyar lira, yıllık satışları tutarı 12 milyar lira olarak" değiştirilmesini saygılarımla arz ederim.
Feti Görür
(Bolu)
ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükümet?..
MALİYE BAKANI ZEKERİYA TEMİZEL (İstanbul) Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN Komisyon ve Hükümet önergeye katılmıyor.
FETİ GÖRÜR (Bolu) Sayın Başkan söz istiyorum.
BAŞKAN Sayın Görür, önergesini izah edecekler...
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun) Daha küçük rakamlı teklifler, Türkiye Büyük Millet Meclisince reddedildiğine göre, daha büyük rakamlı teklifler zaten reddedilir.
BAŞKAN Aykırı bir önerge kabul edilmediği için, önergeyi işleme koymak zorundayız.
Sayın Görür buyurun. (FP sıralarından alkışlar)
Süreniz 5 dakikadır.
FETİ GÖRÜR (Bolu) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun tasarısının, götürü usuldeki vergi mükelleflerinin basit usulde vergilendirilmesiyle ilgili maddesi, Meclise getirilen vergi yasalarındaki değişikliklerin içerisinde en önemli maddelerden bir tanesi; zira, 980 bin mükellefi ilgilendiren ve özellikle "küçük esnaf ve sanatkâr" diye tabir edilen, kazançlarının geçimlerine kıt kanaat yettiği o kesimi ilgilendiren bu madde üzerinde enine boyuna konuşulması, görüşmelerin yapılması ve bu düzenleme içerisinde küçük esnaf ve sanatkârın aleyhine olan hususların mutlaka düzeltilmesi lazım.
Bizim önergemizde, basit usule tabi olmanın özel şartlarında, aldığını aynı şekilde satan, aldığı hammaddeyi veya yarı mamul maddeyi işleyip mamul hale getirerek satan küçük esnafın bir yıl içerisindeki satış hâsılatlarını 8 milyardan 12 milyara; alımlarında da 6 milyardan 9 milyara yükseltilmesi önerisi getirilmiştir. Esasında, küçük esnaf ve sanatkârların; özellikle alım satım işinde uğraşanların dışında, kendi el emeğiyle çalışan ve ailesini geçindirmek zorunda kalan insanların, el emeğinin kuruşuna kadar vergilendirilmiş olması ve en alt düzeyde kazanç sağlayan kişilerin kazançlarının vergiye tabi olan matrahlarında hiçbir şekilde indirim yapılmamış olması, bu düzenlemenin en zayıf ve vergi adaletine uymayan en önemli noktasıdır.
Yine, bu düzenlemeyle, özellikle isminden de anlaşıldığı gibi, götürü usule tabi olan mükellefleri "basit usulde vergilendirme" adı altında kazançlarının tamamının, alımlarının ve masraflarının bir tarafa yazılması ve yine, aynı şekilde satış hasılatlarının veyahut da emeklerinden dolayı elde ettikleri hâsılatların bir tarafa yazılması suretiyle, aradaki farkın kuruşu kuruşuna vergiye tabi tutulması ve bu düzenlemenin amaçları arasında, özellikle kayıtdışı ticarî faaliyetlerin kayıt altına alınarak, gerçek gelirlerin ortaya konulması gibi bir amaçla küçük esnafın üzerine gidilmesi, âdeta, balinaların bir tarafa bırakılarak, sivrisinekten yağ çıkarma operasyonuna benziyor.
Yine aynı şekilde, büyük ticaret sahiplerine, gelir sahiplerine çeşitli muafiyetlerin getirildiği, yatırım indirimlerine tabi tutulduğu ve yine, devletin teşviklerinden yararlanıldığı bu şartlar içerisinde, bu düşük gelir seviyesine sahip olan ve toplumumuzda, değil kendilerinden vergi alınmak, kendilerini âdeta madalyalandırmak gereken, özellikle, çok küçük esnaf dediğimiz elemeğiyle çalışan kişilerin üzerine bu şekilde gidilmesi, ne Demokratik Sol Partinin halkçılık anlayışına ne de bu tasarıda Hükümeti destekleyen Cumhuriyet Halk Partisinin anlayışına yakışmayan bir anlayıştır; biz, kendilerini bu konuda tekrar düşünmeye davet ediyoruz ve hepinize saygılar sunuyoruz. (FP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Görür.
MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) Karar yetersayısının aranmasını istiyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Efendim, karar yetersayısını, ben, hiç zahmete girmemeniz için devamlı arıyorum.
Öteki önergeyi işleme koyuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun tasarısının 33 üncü maddesinin birinci fıkrasının 1 numaralı bendinde yer alan "6 milyar, 8 milyar" rakamlarının "8 milyar, 10 milyar" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Adil Aşırım
(Iğdır)
ve arkadaşları
MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) Önergemizi geri alıyoruz.
HALİL ÇALIK (Kocaeli) Diğer önergeleri de geri alıyoruz.
BAŞKAN Madde üzerinde başka önerge de yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
Müteakip maddeyi okutuyorum:
MADDE 34 - 193 sayılı Kanunun 53 üncü maddesi başlığı ile birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
Zirai kazançta vergileme
Madde 53- Çiftçilerin elde ettikleri zirai kazançlar, bu Kanunun 94 üncü maddesine göre hasılatları üzerinden tevkifat yapılmak suretiyle vergilendirilir. 54 üncü maddede yazılı işletme büyüklüğü ölçülerini aşan çiftçiler ile bir biçerdövere veya bu mahiyetteki bir motorlu araca veya on yaşına kadar ikiden fazla traktöre sahip olan çiftçilerin kazançları gerçek usulde (zirai işletme hesabı veya diledikleri takdirde bilanço esasına göre) tespit olunarak vergilendirilir. Kazançları gerçek usulde vergilendirilmeyen çiftçiler bu kazançları için beyanname vermezler.
Bu hükmün tatbikinde, aile reisi ile birlikte yaşayan eş ve velayet altındaki çocuklara ait işletmeler ile ortaklık halindeki işletmelerde, işletme büyüklüğü toplu olarak nazara alınır. Ortaklıklarda, ortaklığın birden fazla işletmeye taalluk etmesi veya işletmelerin ayrı ayrı mahallerde bulunması durumu değiştirmez. 52 nci maddede yazılı tek işletmelerde işletme birden fazla ortaklıklara ait olsa bile bu ortaklıklara ait işletme büyüklüğü toplanmak suretiyle nazara alınır. Birden fazla zirai işletmede ayrı ayrı şahıslarla ortaklığı bulunanların işletme büyüklüğü ölçülerinin tespitinde ortaklık payları toplamı esas alınır.
54 üncü maddede yazılı ziraat gruplarının bir kaç tanesi içine giren zirai faaliyetlerin bir arada yapılması halinde, en fazla iki gruba ait işletme büyüklükleri, bu gruplar için tespit olunan hadlerin yarısını aşanlar gerçek usulde vergilendirilir.
Gerek şahsi işletmesi gerekse dahil bulunduğu ortaklıklar müstakilen işletme büyüklüğü ölçüsünün altında kaldığı halde, kendisine ait işletmenin ve ortaklıklardaki payların toplamı bu ölçüyü aşan çiftçiler gerçek usulde vergilendirilir. Payları toplamı ölçüleri aşmayan diğer ortaklar tevkifat yoluyla vergilendirilirler. Yarıcılık ortaklık sayılır.
Kazançları gerçek usulde vergilendirilmeyen çiftçiler, yazılı olarak vergi dairesinden istemde bulunmaları halinde izleyen vergilendirme dönemi başından, işe yeni başlayanlar, işe başlama tarihinden itibaren gerçek usule geçebilirler. 54 üncü maddede yazılı ölçüleri aşanlar müteakip vergilendirme dönemi başından itibaren gerçek usulde; gerçek usule tabi olanlardan bu ölçülerin altında kalanlar müteakip vergilendirme dönemi başından itibaren hasılatları üzerinden tevkifat yapılmak suretiyle vergilendirilirler.
Vergi Usul Kanunu hükümlerine göre belge alma, verme, saklama ve ibraz yükümlülüklerine uymayan ve Ziraat Odasından, bulunmayan yerlerde Tarım İl veya İlçe Müdürlüklerinden çiftçi belgesini almayan çiftçiler, çeşitli kamu kurum ve kuruluşları tarafından verilen avans, kredi, sübvansiyon, prim gibi ayni ve nakdi destek unsurlarından yararlanamazlar. Bu hükmün uygulanmasına ilişkin usuller, ilgili kuruluşların görüşleri de alınarak Maliye Bakanlığınca belirlenir.
BAŞKAN Madde üzerinde Doğru Yol Partisi Grubu adına Sayın Cevher Cevheri ile Fazilet Partisi adına Sayın Sıtkı Cengil söz istemişlerdir.
Sayın Cevher Cevheri, buyurun. (DYP sıralarından alkışlar)
Sayın Cevheri, süreniz 10 dakika.
DYP GRUBU ADINA İ. CEVHER CEVHERİ (Adana) Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bendeniz de, iki gündür söz alan bütün konuşmacı arkadaşlarım gibi, geçtiğimiz günlerde ilim Adana ve kendi ilçem Ceyhan'da vuku bulan deprem felaketinde hayatını kaybeden hemşerilerime Allah'tan rahmet, geride kalanlarına sabır ve tahammül gücü niyaz ederek sözlerime başlamak istiyorum.
Acımız çok büyüktür, kaybettiklerimizi geri getirmek imkânsız. Bu acı ve kayıpları tevekkül ve metanetle karşılamak durumundayız; ancak, maddî kayıpların telafisi mümkündür. Hükümet yetkililerinin ve resmî mercilerin verdikleri sözlerin ve yaptıkları taahhütlerin makul bir süre zarfında yerine getirileceğine dair ümit ve temennimi de, bu vesileyle ifade etmek istiyorum.
Sayın milletvekilleri, görüşülmekte olan 626 sıra sayılı Hükümet tasarısının 34 üncü maddesi üzerinde, Grubumun görüşlerini arz etmeye çalışacağım.
Gelir Vergisi Kanununun 10, 12 ve 13 üncü maddeleri, işletme büyüklüğü ve yıllık satış tutarları esaslarını düzenlemiş ve ölçüler koymuştur. Her iki esasa göre konulan ölçüleri aşmayanlar küçük çiftçi sayılarak, beyanname vermekten muaf tutulmuştur. Bu iki esastan herhangi birini aşanlar, kanunun 53 üncü maddesi gereğince beyannameye tabi kılınmıştır. Bunlar da iki kategoriye ayrılmış; belli bir satış hâsılatının altında kalanların götürü gider esasına göre, üstündekilerin ise gerçek kazanç usulüne göre vergilendirilecekleri hükmü getirilmiştir. Götürü gider esası, çiftçinin satışlarını belgelemesi, giderlerini ise belgelemek mecburiyeti altında olmamasıdır; dolayısıyla, defter tutma mecburiyeti de yoktur. Bu uygulamaya göre, yıllık satış hâsılatının yüzde 70'i götürü gider olarak kabul edilmektedir.
Gerçek kazanç usulünde ise, gelirlerin yanı sıra giderlerin de belgelenmesi ve defter tutma mecburiyeti vardır. Bu da, isteğe bağlı olarak, ziraî işletme hesabı veya bilanço esasına göre yapılır. Ancak, 53 üncü maddenin son fıkrası önemli bir istisna getirmektedir; satış hâsılatlarının tamamı üzerinden tevkif suretiyle vergi alınmış olan çiftçilerin götürü gider esasından yararlanacakları hükme bağlanmıştır. Özetle, küçük çiftçi muafiyetinin üzerinde kalanlar, satışlarının üzerinden stopaj yaptırmak kaydıyla, hâsılatlarına bakılmaksızın, defter tutmaya mecbur olmadan, götürü gider esasından yararlanabileceklerdir. Gerçek kazanç usulünde ise, defter tutmak ihtiyaridir.
Önümüzdeki tasarı ise, satış hâsılatı ölçüsünü kaldırmıştır; Gelir Vergisi Kanununun 54 üncü maddesini değiştirerek, çeşitli ürünler için işletme büyüklüğü esasını getirmiştir. Bu ölçülerin altında kalanlar, yıllık beyanname vermeyecek, satış bedelleri üzerinden yapılan tevkifatla vergilendireceklerdir; üzerindekiler ise, mutlaka deftere tabi olacak, tüm gelir ve giderlerini belgeleyeceklerdir; bunu da, ya ziraî işletme hesabı esasına göre ya da bilanço esasına göre yapacaklardır. Diğer bir ifadeyle, Gelir Vergisi Kanununun 53 ve 54 üncü maddelerindeki götürü gider esası tamamen kaldırılmıştır.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; tarım sektöründeki faaliyetler, birçok giderin belgelenmesine elverişli değildir. Akaryakıt, kimyevî gübre ve zirai ilaç gibi girdiler belgelenebilir. Zaten, çiftçi talep etmese de, satıcı firmalar bunların çıkışlarını belgeli yapmak durumundadırlar; ancak, maliyetler içinde en önemli yeri tutan işçilik ve hasat giderlerini belgeye bağlamak mümkün değildir; zira, bu hizmetleri sunan insanlar vergi mükellefi değildirler.
Tespit edilen işletme büyüklüğü ölçüleri de fazla değildir; bu ölçülerin üzerinde kalanlar büyük çiftçidir ve bir ticarî işletme gibi muhasebe kayıtları tutmalıdır anlayışı yanlıştır ve kabul edilemez. Orta ölçekte ve daha büyük işletmeleri defter tutmaya mecbur etmek, bir zorlamadır ve amaca uygun değildir. Bu işletmeler birçok temel giderlerini fatura ve benzeri kayıtlar yerine istismara müsait gider makbuzlarıyla belgelemek durumunda kalacaktır. Defter tutma ve muhasebe hizmeti almanın getireceği malî külfetler ise, zaten sıkıntıda olan tarım kesimini daha da zorlayacaktır. Mevcut Gelir Vergisi Kanununda başlangıçta küçük çiftçi muafiyetinin üzerinde kalan tüm çiftçilerin deftere tabi olması düşünülmüşken, bunun gerçekçi bir uygulama olmayacağı fark edilip, 53 üncü maddeye son bir fıkra eklenerek, satış hâsılatına bakılmaksızın, satışların tamamı üzerinden Gelir Vergisi stopajı yapılmak kaydıyla götürü gider esasının uygulanması öngörülmüştür. Götürü gidere tabi çiftçiler de yıllık Gelir Vergisi beyannamesi vermek zorundadır. Kaldırılan götürü gider esası, bir götürü vergilendirme değildir. Burada gelirler gerçek usulde tespit edilmekte ve belgeye bağlanmaktadır, sadece giderler götürü olarak belirlenmektedir; giderlerin belgeye bağlanması ve defter tutma şartı aranmamaktadır.
Mevcut uygulamada götürü gider esası yüzde 70'tir; yani, her 100 liralık satışın 30 lirası safi kazanç olarak kabul edilmektedir. Aslında, çiftçi bu oranda kazanmamaktadır; giderleri yüzde 70'in üzerindedir. Buna rağmen defter tutma külfetine girmemek için, kazandığından fazlasını beyan ederek vergisini ödemektedir. Kaldı ki, tarım kesiminin vergilendirilmesinde temel amaç, ürünlerin çiftçinin elinden belgeli olarak çıkması ve bu suretle sanayi kesimine girişlerin kayıt altında olmasıdır. Götürü gider usulü, zaten bu amaca hizmet etmektedir; zira, bu usulden yararlanmanın ilk şartı, bütün satışların müstahsil makbuzuna bağlı olmasıdır.
Bütün bu sebeplerle, 34 üncü maddenin, Komisyondan geçtiği şekliyle kanunlaşmasının, tarım kesimine hak etmediği yeni külfetler getireceğini düşünmekteyiz. Zaten, mevcut belge düzeniyle vergi gelirlerine çok büyük katkıları olan bu kesimi daha fazla zorlamanın doğru olmadığı inancıyla maddenin bu şekline karşıyız. Bu durumu düzeltmek amacıyla, 53 üncü maddeye bir fıkra eklenmesine dair değişiklik önergemiz Başkanlığa sunulmuştur. Geniş bir kitleyi ilgilendiren bu konuya dikkatlerinizi çekmeyi görev kabul ettik.
Hepinizi tekrar saygılarımla selamlıyorum. (DYP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Cevheri.
Fazilet Partisi Grubu adına, Sayın Sıtkı Cengil; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakikadır.
FP GRUBU ADINA SITKI CENGİL (Adana) Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; sözlerime başlarken hepinizi hürmetle selamlıyorum.
Bilindiği gibi, yürürlükteki düzenlemede, Gelir Vergisi Kanununun 12 nci ve 13 üncü maddelerinde yazılı işletme büyüklüğü ve yıllık satış tutarı şartlarını taşıyan mükellefler Gelir Vergisinden muaf tutulmuşlardır. Aslında, tabiî, Gelir Vergisinden muaf tutulmuşlardır demek belki pek doğru olmaz; çünkü, gene stopaj yoluyla vergi ödüyorlar; ama, düzenleme böyle yapılmış. Vergiye tabi olan çiftçilerde 53 üncü maddede yazılı olan hadleri aşmayanlar götürü gider esasına göre vergilendirilirler; 53 üncü maddedeki hadleri aşanlar ise gerçek usulde vergilendirilirler. Mevcut durum böyle. Yeni düzenlemenin gerekçesinde, çiftçilerin vergiye tabi olup olmayacaklarının, vergiye tabi olacaklarsa satış tutarlarının esas alınması, çiftçileri, yaptıkları satışlar için belge toplamama durumuna itmiştir; dolayısıyla, belge düzeninin yerleşebilmesi için de yeni şekliyle düzenlemenin yapılması gerekir deniliyor.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; yapılan değişiklikle, ziraî kazanç, sadece stopaj yoluyla ya da gerçek usulde vergilendirilecek; ya stopajı kesilecek, bu, nihaî vergi sayılacak veyahut da gerçek usulde vergilendirilecek.
Satış ölçüsü kaldırılmış. 54 üncü maddedeki işletme büyüklüğü ölçüsünü aşanlar ile 10 yaşın altında 2 traktöre ve 1 biçerdövere sahip olanlar gerçek usulde vergilendirilecek, yeni düzenlemeye göre.
Tevkifat suretiyle vergilendirilenlerin, sadece müstahsil makbuzu alıp almadıklarına bakılacak ve tevkifat yoluyla ödedikleri vergiler de, biraz önce söylediğimiz gibi, nihaî vergi kabul edilecek. Tabiî, burada "belge düzeni için" deniliyor; ama, yeni duruma göre, bunların, bir yerde, masrafları için de belge almamaları söz konusu, yani, belge almayabilirler. Dolayısıyla, belge düzeninin tam manasıyla yerleştirilip yerleştirilemeyeceği de tartışılabilir; burası ayrı bir konu.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; bir başka hususa özellikle değinmek istiyorum. Bu madde, çok önemli bir madde; çünkü, toplumumuzun çok büyük bir kesimini ilgilendiriyor, çiftçi kesimini ilgilendiriyor. Millî gelire bakıyoruz, çiftçi kesimi, nüfusuna oranla, millî gelirden en az pay alan kesimdir. Aynı zamanda, nüfusumuzun büyük bir bölümü de bu kesimde istihdam edilmektedir. 55 inci Hükümet döneminde, çiftçinin iyi olmayan durumu daha da kötüye gitmiştir. Enflasyona bakıyorsunuz, enflasyon yüzde 100'lerin üzerinde; ama, çiftçinin ürününe fiyat verilirken, zam yapılırken, 60,1 oranında yapılıyor.
AGÂH OKTAY GÜNER (Ankara) Ama, öbür tarafta 28 trilyon borç var.
SITKI CENGİL (Devamla) Sayın Güner, bunlar gerçek, acı da olsa gerçek.
Ama, öbür taraftan, devlet borçlanırken yüzde 100 faiz ödeyerek borçlanıyor. Eğer, enflasyon yüzde 50'ye düşecekse, borçlanırken niye rantiye kesimine, fazladan yüzde 50 kaynak aktarıyorsunuz. Yok, eğer, enflasyon yüzde 50'ye düşmeyecekse, çiftçinin, köylünün, memurun, işçinin günahı ne, gücünüz ona mı yetiyor? Bunun hesabını sormak durumundayız; bunu, sorgulamak durumundayız değerli arkadaşlar.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; 53 üncü maddenin beşinci fıkrası şöyledir -daha önceki düzenlemeyi söylüyorum- "Şu kadarki; satış hâsılatlarının tamamı üzerinden tevkif suretiyle vergi alınmış olan çiftçiler, yıllık satış hâsılatları tutarına bakılmaksızın, diledikleri takdirde, götürü gider usulüne geçebilirler." Yani, satışları üzerinde tevkifat yapıldıktan sonra, satış tutarına bakılmaksızın götürü gider usulüne geçebilirler. Daha önceki düzenleme, çiftçilere, böyle bir imkân tanıyor. Zaten, tasarıda da yapılan en önemli değişiklik burasıdır, en önemli bölüm burasıdır. Ne yapmışsınız; getirdiğiniz tasarıda, burasını çıkarmışsınız; yani, çiftçiler, götürü gider esasından bundan sonra faydalanamayacak, giderlerini götürü esasa göre tespit edemeyecek.
Değerli arkadaşlar, bu esas, öyle durup dururken getirilmiş bir esas değildir. Bu, Türkiye'nin şartlarında, çiftçinin içerisinde bulunmuş olduğu durumdan kaynaklanan, gerçek şartlara göre hazırlanmış ve tasarıya monte edilmiş bir esastır. Bunu çıkardığınız zaman, bu kesimi, ne yaparsınız; mağdur edersiniz. Bu, bizim ifademiz değil. Bakınız, Adana Çiftçiler Birliğinin gönderdiği faks var elimde. Adana Çiftçiler Birliği de bu konuda feryat ediyor; bu kesinlikle yanlış bir düzenlemedir, bu yanlış düzenlemenin mutlaka ve mutlaka, tasarı, Genel Kurulda görüşülürken, düzeltilmesi, kaldırılması lazım; bu meyanda talepleri var.
Biraz önce konuşan arkadaşım da belirttiler "bu konuyla alakalı önergemiz var" diye. Biz de bununla alakalı önerge verdik. Zannediyorum, önerge geldiği zaman da, Sayın Hükümet, Sayın Komisyon ve değerli milletvekili arkadaşlarımız, bu önergeye katılarak bu durumu düzeltirler.
Ben, Adana'dan örnek vereyim. Elci bizde meşhurdur; pamuğu toplatmak için elci getirirsiniz, çapayı yaptırmak için elci getirirsiniz; ama, bu elciden belge alma imkânınız yoktur; neye göre belge alacaksınız?.. Belge dediğiniz zaman, adam, şöyle tuhaf tuhaf bakıyor suratınıza; mümkün değildir. Artı, tarım kesiminin gereği olarak, çalışan insanların, aile fertlerinin emekleri vardır, aile fertlerinin mesaileri vardır; bunları nasıl belgelendireceksiniz?.. Artı, köydeki çiftçinin birbirine yardımları şeklinde -traktördü, bilmem şuydu, buydu- girdi maliyetleri vardır; bunları nasıl belgeleyeceksiniz?.. İşte, bütün bunlar göz önünde bulundurularak ne yapılmıştır; götürü gider esası getirilmiştir daha önce; ama, siz, şimdi ne yapıyorsunuz; bunu ortadan kaldırıyorsunuz. Bu, zannediyorum, çiftçimizi çok büyük sıkıntılarla karşı karşıya bırakacak. İnşallah, arkadaşlarımız, bu önergemize oy verirler; bu önergemizi, Sayın Bakanımız da, Sayın Komisyon da makul karşılar ve böylece, bunu düzeltmiş olarak geçiririz.
Ayrıca, başka önemli bir bölüme değinmek istiyorum. Tasarıda, maddenin son bölümünde, ayrıca belge alma vermeye uymayan, Ziraat Odasında kaydı bulunmayan, Ziraat Odası olmayan yerlerde ise Tarım İl veya İlçe Müdürlüklerine kayıtlı olmayanlar -ki bunlar genellikle küçük çiftçilerdir- kamu kurum ve kuruluşları tarafından verilen avans, kredi, sübvansiyon, prim, aynî ve nakdî yardımdan faydalanamazlar deniliyor.
Değerli arkadaşlar, Türkiye'nin şartlarına baktığımız zaman, Doğu Anadolu Bölgesinde, Güneydoğu Anadolu Bölgesinde, İç Anadolu Bölgesinde, Karadeniz Bölgesinde, hatta ve hatta, Çukurova bölgesinin birçok ilçesinde, tarımla uğraşan küçük çiftçinin büyük bir bölümü, ektiğiyle biçtiğiyle sadece kendi geçimini sağlayabilecek durumdadır. Peki, bu insan gübre alacak; siz, büyük çiftçiye gübrede sübvanse yapacaksınız; ama, kendi geçimini sağlamak durumunda olan küçük çiftçiye gelince "arkadaş, senin elinde belge yok, senin elinde müstahsil makbuzu yok; dolayısıyla, senin aldığın gübreye biz sübvanse yapamayız" diyeceksiniz!
AGÂH OKTAY GÜNER (Ankara) Sübvanse...
SITKI CENGİL (Devamla) Sayın Güner, ben, konuyu bildiğim için konuşuyorum; rahatsız olmayın lütfen. Siz de bilirsiniz bunları, Konya da çiftçi bölgesidir.
AGÂH OKTAY GÜNER (Ankara) Maddeyle ilgili... İstifade ediyoruz.
SITKI CENGİL (Devamla) Maddeyle alakalı efendim. Biraz önce maddenin bölümlerini okudum, maddenin özü bu... Konya'ya gittiğiniz zaman, zannediyorum, bunun hesabını sizden sorarlar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Maddenin özü bitti Sayın Cengil; teşekkür ederim efendim.
SITKI CENGİL (Devamla) Peki Sayın Başkan, ben teşekkür ediyorum.
Maddenin hayırlı bir şekilde geçmesini diliyorum. (FP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim, sağ olun.
Şimdi, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Erzincan Milletvekili arkadaşımız Sayın Mustafa Yıldız; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakika.
CHP GRUBU ADINA MUSTAFA YILDIZ (Erzincan) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan, çeşitli vergi yasalarında düzenleme öngören yasa tasarısının 34 üncü maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum; Grubum ve şahsım adına saygılar sunuyorum.
Sayın milletvekilleri, bu vergi yasa tasarısının, Yüce Meclisin onayından bir an önce geçmesi zorunluluğunu artık hepimiz görüyoruz; ancak, önemli olan yanı, yasalaşacak olan bu tasarının, halkın beklentilerine cevap vermesi ve kısa bir süre sonra yeni sorunları getirmemesidir. Buradan hareketle, tasarının 34 üncü maddesiyle getirilen hükümde görülen bir aksaklığın giderilmesi için Sayın Bakanın dikkatini çekmek istiyorum.
Ziraî kazançlara ilişkin olarak yapılan değişikliklerle götürü gider usulü kaldırılarak, stopaj yoluyla nihaî vergileme veya gerçek usulde vergileme esası getirilmektedir. Gerçek usulde vergilendirmede ise, işletme büyüklüğü ölçüsü esas olarak kabul edilmektedir.
Sayın milletvekilleri, Gelir Vergisi Kanununun 53 üncü maddesinde 1985 yılında yapılan değişiklikle, satış hâsılatlarının tamamı üzerinden Gelir Vergisi alınmış olan çiftçiler, yıllık satış hâsılatı tutarına bakılmaksızın, diledikleri takdirde, götürü gider usulüne geçebilmekte ve defter tutabilmekteydiler. 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununda değişiklik yapan bu tasarıyla, çiftçilere tanınan bu tercih hakkının kaldırılmasıyla yeniden en az 500 bin üreticiye daha defter tutma zorunluluğu getirilmektedir. Gerçi, yürürlükteki uygulamanın, çiftçileri, yaptıkları satışlar karşısında belge almamaya yönelttiği, böylece ticarî ve sınaî kesime geçen tarım ürünlerinin kayıtdışı kalmalarını kolaylaştıracağı gerekçesiyle terk edildiği iddiasıyla bu değişiklik yapılmışsa da, bunun yanında, bunun yerine ikame edilen işletme büyüklüğü ölçüsü, bu kaygıları bir ölçüde gidermekle birlikte, uygulamada daha karmaşık güçlüklerle karşılaşılacağı da tabiîdir. Sadece, işletme büyüklüğü ölçüsünü mutlak bir şekilde ele almanın, verimlilik unsurunu gözardı etmenin bir sonucu olacağı ve bu sonucu doğuracağı tabiîdir yine diyorum. Bu durumda, aynı işletme büyüklüğüne sahip; ancak, çok farklı kazanç elde etmekte olan çiftçiler, aynı konumda değerlendirileceklerdir. Öte yandan, aynı arazinin her yıl farklı tarım ürünleri üretiminde kullanılması, bir çiftçinin her yıl farklı bir konumda olmasına neden olabilir.
Bunların yanı sıra, bu tasarıyla, bir çiftçinin, biçerdöver veya benzeri nitelikteki bir motorlu araca veya birden fazla traktöre sahip olması, kazancına ve işletme büyüklüğüne bakılmaksızın, gerçek usulde vergilendirilmesi için yeterli olacağı öngörülmektedir veya önerilmektedir. Bunun, gerçekçi ve adil bir uygulama olmayacağı tabiîdir. Ayrıca, bu durumun, tarımda modernizasyon ve makineleşme çabalarını sekteye uğratacağı da ortadadır. Bu nedenle, gerçek usulde vergilemede esas alınacak olan motorlu araç kriteri, esas alınmamalıdır diyoruz.
Sayın milletvekilleri, bu duygu ve düşüncelerle, ne zamanı uzatmak ve yok etmek ne de yasa tasarısında gördüğümüz eksiklikleri söylememe gibi düşüncelerden uzak kalmak şartıyla, tasarıda net olarak görülen bu eksikliğin giderilmesi inancıyla, bu yasa tasarısıyla getirilen gerekçelerin, tasarının, hizmetin toplumumuza ve milletimize yarar getirmesi, sağlıklı hizmet getirmesi dileklerimle, saygılar sunuyorum. (CHP ve DSP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Yıldız.
Madde üzerinde gruplar adına konuşmalar tamamlanmıştır.
Şahısları adına, Sayın Zeki Ünal; buyurun. (FP sıralarından alkışlar)
Sayın Ünal, konuşma süreniz 5 dakikadır.
ZEKİ ÜNAL (Karaman) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 626 sıra sayılı Vergi Yasası Tasarısının 34 üncü maddesiyle ilgili şahsi görüşlerimi arz etmek üzere söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, hepinize saygılar sunuyorum; ayrıca, Adana'da depremden vefat eden vatandaşlarımıza Allah'tan rahmet, geride kalanlara sabırlar niyaz ediyor, yaralılara da acil şifalar diliyorum.
Değerli milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz 34 üncü maddenin birinci fıkrasında "54 üncü maddede yazılı işletme büyüklüğü ölçülerini aşan çiftçiler ile bir biçerdövere veya bu mahiyetteki bir motorlu araca veya on yaşına kadar ikiden fazla traktöre sahip olan çiftçilerin kazançları gerçek usulde (zirai işletme hesabı veya diledikleri takdirde bilanço esasına göre) tespit olunarak vergilendirilir" denilmektedir.
Burada, vergiye tabi çiftçilere iki kriter getirilmiş gibi bir mana çıkmaktadır. Şöyle ki; birinci kriterle, 54 üncü maddede yazılı işletme büyüklüğü ölçüleri göz önüne alınırken; diğerinde, bir biçerdövere veya bu mahiyetteki bir motorlu araca veya on yaşına kadar ikiden fazla traktöre sahip olan çiftçilerden bahsedilmektedir. Sanki, işletme büyüklüğü yeterli olmasa da, bir biçerdöveri, iki traktörü olan bir çitfçi de vergiye tabiymiş gibi bir intiba uyanmaktadır. Maddede ne kastediliyorsa, mutlaka buna bir açıklık getirilmesi gerekir.
Diğer muğlak bir konu da şudur: Aynı fıkrada, bir biçerdöverden veya bu mahiyetteki bir motorlu araçtan bahsedilmektedir; ama, bu motorlu aracın nitelikleri hakkında bilgi verilmemektedir. Ben, şahsen, biçerdöver mahiyetindeki aracı çok merak ediyorum ve bu konuda da bir açıklama bekliyorum.
Ayrıca, biçerdöverden bahsedilirken, ne modelinden ne ekonomik ömründen ne de iş kapasitesinden bahsedilmektedir. Biçerdöverlerin ortalama ekonomik ömürleri onbeş yıl olarak kabul edilmektedir. Öyle sanıyorum ki, onbeş yıllık bir biçerdöverin değeri 5 milyar lira civarındayken, bugün, İstanbul teslimi bir Clayson biçerdöverin değeri 205 bin marktır. Şimdi düşünelim; bu fıkraya göre elinde 5 milyar lira değerinde bir biçerdöveri olan çiftçi ile 30 milyar lira değerinde biçerdövere sahip olan çiftçi, aynı kategoride değerlendirilmektedir. Burada bir haksızlık söz konusu değil midir?
Traktör için de aynı durum söz konusudur. Tasarıda, 10 yaşına kadar ikiden fazla traktör sahibi olan çiftçilerden bahsedilmektedir. Burada da, traktörün modeli, gücü hakkında bilgi verilmemektedir; 25 beygir gücündeki de traktördür, 150 beygir gücündeki de traktördür. Tabiî ki, traktörün yaşı da önemlidir; bir yaşındaki bir traktörle on yaşındaki bir traktörün değeri, mutlaka, farklıdır. Bunlara açıklık getirilmesi gerekir.
Bunun dışında, konunun bir de sosyal boyutu vardır. Çiftçinin traktörü tarlada çift sürer; ama, o, aynı zamanda kamyondur, taşıt aracıdır, otomobilidir... Yani, çok yönlü bir hizmet aracıdır. Dolayısıyla, vatandaş, vergiden kurtulmak için ekonomik ömrü bitmiş traktörleri tercih edecektir. Her ne kadar, bir traktör için 12 yıllık bir ekonomik ömür biçilmekteyse de, bugün Anadolu'da, 50 yaşın üzerinde çalışan traktörler mevcuttur. Tabiî ki, eski traktörler de, bazı sorunları birlikte getirmektedir.
Diğer bir mesele de şudur: Son fıkrada, bazı belgelerden bahsedilmekte; ama, isimleri verilmemektedir. Ayrıca, belgeleri olmayanların, avans, kredi, sübvansiyon, prim gibi aynî ve nakdî destek unsurlarından faylanamayacakları belirtilmektedir. Şu anda bile, belgesi olsa da, çiftçiler, bürokratik engeller ve Hükümetin ilgisizliği sebebiyle, aynî yahut nakdî yardımları vaktinde alamamaktadırlar; aylar sonra para değer kaybedince paralarını alabilmektedirler, böylece mağdur edilmektedirler. Zaten, bu Hükümet, gelir gelmez ziraî kredilerin faizlerini yüzde 48,5'tan yüzde 80'lere çıkarmıştır ve ayrıca, taban fiyatıyla, enflasyonu dikkate aldığımız zaman, yüzde 60'lık bir ortalama taban fiyatı, elbette ki, enflasyonun çok çok altındadır. Bugün tarımsal girdilerdeki enflasyon nispeti yüzde 100'ün üzerindedir ve şu anda...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Efendim teşekkür ederim, bitti süreniz Sayın Ünal.
Hiç kimseye vermedim süre...
ZEKİ ÜNAL (Devamla) Bir cümle...
BAŞKAN Yok; ama, vermedim, prensiplerimi ihlal etmiyorum... Bakın, efendim vermiyorum.
Teşekkür ederim efendim, buyurun.
ZEKİ ÜNAL (Devamla) Saygılar sunuyorum, teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Bakan, konuşacak mısınız?
MALİYE BAKANI ZEKERİYA TEMİZEL (İstanbul) Evet.
BAŞKAN Buyurun efendim.
Kanuşma süreniz 10 dakikadır.
MALİYE BAKANI ZEKERİYA TEMİZEL (İstanbul) Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; tasarımızın önemli maddelerinden birisini daha görüşüyoruz. O nedenle, Hükümetimiz adına, bu düzenlemeyle ne getirdiğimiz konusunu, sizlere ve kamuoyuna, kısa da olsa açıklamayı gerekli görüyoruz.
Değerli milletvekilleri, şu anda, tarımın vergilendirilmesiyle ilgili olarak, daha önce Sayın Cevheri'nin de belirttiği sistem çerçevesinde yapılan uygulamada hangi sıkıntılarla karşı karşıya kalıyoruz? Çok somut olarak, şu anda yasadaki limitlerin bitmesi nedeniyle, 1997 yılındaki küçük çiftçi muaflığıyla ilgili sınırların yükseltilmemesinden ötürü, bu sene, belki onbinlerce çiftçimiz beyanname verme zorunda kalacak ve belki de vergi dairelerinin kapılarında büyük sıkıntılarla karşı karşıya kalacaktı.
Yasal yetkimiz olmadığından, bu miktarı artıramadık. Neydi yasal yetkimizin sınırı; 864 milyon lira; yani, 1997 yılı içerisinde 864 milyon liradan daha fazla satış yapan çiftçilerin, 1998 yılının mart ayında beyanname vermeleri gerekiyordu. Biz, yasal yetkilerimizi kullanarak, yasanın çıkacağını da varsayarak, bu beyanname yükümlülüklerini yılın geri kalan aylarına, ödemeyle ilgili yükümlülüklerini de yılın en son aylarına attık, geçici olarak bu olay çözüldü.
İşte, temel sorun buradaydı. Bizde, bir küçük çiftçi muaflığı var. Nedir bu muaflık; belirli bir satış tutarının üzerine geçmediğin zaman muaflıktan yararlanıyorsun, geçtiğin zaman beyanname veriyorsun. Elbette ki, hiçbir çiftçi, beyanname verme, vergi dairesiyle uğraşma yükümlülüğüne katlanmamak için de, hiçbir zaman satış hâsılatını küçük çiftçi muaflığı sınırının üzerine geçirmiyordu. Geçirmediği zaman ne yapıyordu; bütün sanayi ürünlerinin temel maddesini teşkil eden tarım ürünleri belgesiz olarak ekonomiye giriyordu; elbette ki, zincir devam ede devam ede kayıtdışı ekonomiyi besleyen en önemli faktör haline geliyordu. Hatta, hepimizin komisyonlarda da belirttiği konu, ister istemez, tüccarlar da bunları alırken, çiftçilerin gerçek usulde veya götürü gider esasına göre vergiye tabi olmalarını engellemek için, çiftçiler adına değil, mezartaşları adına müstahsil makbuzları kesiyorlardı; işte, şu andaki tarımımızın karşı karşıya kaldığı vergilendirme rejimi buydu genel olarak.
Onun ötesinde, belirli büyüklüğü aşan ya da belirli hâsılatı aşan çiftçilerin defter tutma esası vardı; bunda da, yine, belirtildiği gibi, götürü gider esası veya gerçek gider esası uygulanıyordu.
Değerli milletvekilleri, biz, bu düzenlemeyle, çiftçilerin, özellikle, küçük çiftçilerin defter tutma kâbusunu, beyanname verme kâbusunu ortadan kaldırmak istedik; çünkü, sistem Türkiye'de işlemedi. Şu anda, 1998 yılı itibariyle, bütün Türkiye'de bilanço esasına göre defter tutan ve beyanname veren çiftçi sayısı 337'dir, işletme hesabı esasına göre defter tutan ve beyanname veren çiftçi sayısı da 6 712'dir. Türkiye, bir tarım ülkesidir, bu kadar fazla tarım işletmesi vardır; bununla ilgili daha ayrıntılı bilgi vermek istemiyorum; ama, topu topu 7 bin mükellefimiz gerçek usulde vergilendirilmektedir. Bunun, gerçeği yansıtmadığını, gerçek olmadığını söylemek için, zannediyorum, ekonominin bütün verilerinin önümüzde olmasına gerek yok. Geriye kalıyor götürü gider esasına göre beyanname verenler ve bunların sayısı da 45 641'dir; demek ki, burada bir terslik var.
Yapılması gereken, bu olaya son vermekti. Küçük çiftçi muaflığından yararlanan çiftçiler de dahil olmak üzere, satış tutarları ne olursa olsun, iktisadî olarak, işletme büyüklüğü olarak varsaydığımız büyüklüğe sahip olmayan çiftçiler, satış tutarları ne olursa olsun, stopaj suretiyle vergilendirilecek ve bu şekildeki vergilendirme de onların nihai vergisi olacak. Örneğin, yüzde 2 stopaj yapılacak, yüzde 2 stopaj, onların nihai vergisi olacak. Böylece, artık, müstahsil, vergi makbuzu vermekten çekinmeyecek, zirai ürünlerin hammadde olarak veya yardımcı madde olarak sanayi ürünlerinin girdisi olma özelliği ve kayıtdışılığı ortadan kaldırılmış olacak; yapılan düzenleme gerçekte budur değerli milletvekilleri.
Bunun ötesinde, bir ikinci düzenleme daha vardır: Belirli bir işletme büyüklüğünü aşmış olanlar açısından, artık, defter tutma yükümlülüğünün olması gereği.
Değerli arkadaşlar, Hükümetimiz, bu konudaki isteğini Komisyonda çok açık olarak ortaya koydu, bu işletme büyüklüğü ölçülerinin ne olacağı konusunda bizim herhangi bir sınırlamamamız yoktur denildi. Örneğin, buğday üretimiyle uğraşan çiftçilerde bu, 1 200 dönüme kadar çıktı, yani, 1 200 dönüme kadar toprağı olanları bilanço esasına göre veya gerçek usulde defter tutma sınırının dışında tuttu. Ayrıca, Bakanlar Kuruluna bir yetki almak suretiyle, bu miktarı beş katına kadar artırma yetkisi de verdi; yani, 1 200'ü beş katına kadar artırdığınız takdirde, demek ki, 6 bin dönüme kadar araziyi işleyen çifçilerin, gerekirse, aynı şekilde, stopaj suretiyle ve nihaî şekilde vergilendirilmesi esası korunuyordu.
Şimdi, bu kadar büyüklüğe ulaşmış olan bir işletmenin zaten defter tutma yükümlülüğü kendiliğinden ortaya çıkar diye düşünüldü. Hatta diğer çiftçiler açısından da stopaj suretiyle vergilendirme, eğer, onlar açısından ağır bir yükümlülük getiriyorsa, bazen yüzde 2 veya yüzde 4 stopajlar da -brüt miktar alındığı için nete oranlandığında- ağır bir yükümlülük getirebilir, onlar da istiyorlarsa deftere tabi olabilsinler denildi; yaptığımız düzenleme bu. Örneğin, seracılık yapıyordur, bir seranın masrafları, giderleri o kadar kolay kolay katlanılır giderler değildir; bunları gerçek olarak belgelendirip, deftere tabi olmak isteği takdirde, zaten, bundan yararlansın dedik.
Şu anda elimizdeki ölçülere baktığımızda, muhtelif ürün türleri itibariyle büyüklükleri belirledik, bunu biz belirlemedik, Ziraat Odalarıyla beraber Plan ve Bütçe Komisyonunun değerli milletvekilleri, özellikle, bu alanın ilgilileri belirlediler.
Gruplar itibariyle birkaç örnek: 7 nci grupta yer alan patateste, işletmenin büyüklük ölçüsü, ortalama verim ve fiyatlar esas alınarak hesaplandığında şu anda 7,3 milyar liraya kadar satışı olanlar deftere tabi olmayacak diyoruz; küçük çiftçi muaflığından yararlanıyor, yani, sadece stopaj suretiyle vergilendirilecek. Aynı gruptaki sarmısakta, 27 milyar liraya kadar yükseliyor. Geçiyorsunuz tütüne, 8,5 milyar liraya kadar. Patlıcanda, 18,7; domateste 15 milyar liraya kadar yükseliyor.
Kısacası, zirai kazançların vergilendirilmesiyle ilgili olarak, stopajı nihaî vergi haline getirdik. 55 inci Hükümetin, çiftçilere yönelik, küçük çiftçiye yönelik getirdiği bu düzenleme, şimdiye kadar Türk vergi sisteminin asla cesaret edemediği, hatta aklından geçiremediği bir düzenlemeydi. Deftere tabi mükellefler açısından buradaki ölçüler küçük mü; Bakanlar Kurulu yetkisini kullanır, yeniden artırır, onda herhangi bir sınırlamamız yok, hatta, daha da büyütülebilir. Çünkü, bizim için önemli olan veya vergi sistemi için önemli olan, satış sırasında bunun belgeye bağlanması.
Değerli milletvekilleri, gider açısından, giderlerin belgelendirilememesi açısından bazı sıkıntıların olduğunu kabul etmemiz gerekiyor; elbette arkadaşlarımız haklılar. Biz, yaptığımız çalışmalar sırasında, giderlerin belirli bir miktarı -gerçek usulde vergiye tabi olanlar açısından- belgeye dayandırılmakla birlikte, belgeye bağlanamayacak olanlarla ilgili de bir götürü gider koyalım düşüncesiyle geldik, uzun çalışmalar da yaptık. Ancak, biz, bir vergi sistemi kurmaya çalışıyoruz denildi. Dolayısıyla, artık, Türkiye'de belirli bir aşamadan sonra, belgelendirilemeyecek gider kavramını kabul etmememiz gerekiyor.
Dolayısıyla, malî idare, bu konuda, uygulama sırasında yapacağımız değişikliklerle, özellikle dayıbaşılar aracılığıyla çalıştırılan işçiler veya geçici olarak çalıştırılan işçilerle ilgili bazı düzenlemeler yapacak. Bu konuda, o tür çalışanlarla ilgili, hangi belgelerin, nasıl düzenleneceğini ve nasıl gider yazılacağını de getireceğiz.
Onun ötesinde, 2 tane ölçü var, bu ölçü Plan ve Bütçe Komisyonunda çok uzun süre tartışıldı; 10 yaşından küçük, 2'den fazla traktöre sahip olmak ve 1 biçerdövere sahip olmak. 1 biçerdöver ve 2 traktör veya daha fazla traktör, belirli bir işletme büyüklüğü ölçüsüne sahip olmanın bir göstergesidir.
ABDULLAH ÖRNEK (Yozgat) Alakası yok.
MALİYE BAKANI ZEKERİYA TEMİZEL (Devamla) Alakası olmayabilir; ancak, bunun bir göstergesidir.
BAŞKAN Sayın Bakan, bir dakikanızı rica edeceğim.
Sayın Bakanın konuşmasını tamamlayıncaya kadar çalışma süresinin uzatılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Buyurun efendim.
MALİYE BAKANI ZEKERİYA TEMİZEL (Devamla) Bu çerçevede, eğer, işledikleri arazi miktarı, belirli bir işletme organizasyonu içerisinde işletilmeyi gerektiriyorsa, bunlar da, eskiden olduğu gibi işletme esasına göre deftere tabi olsunlar; çünkü, kendi ürünlerinin ötesinde, başkalarının ürünlerini veya arazilerini işleme özellikleri vardır denildi. O nedenle de, yaptığımız düzenleme, şu anda Türk vergi sistemini, özellikle küçük çiftçiler açısından, içerisinde bulunduğu kaostan tam anlamıyla çıkartmakta herhangi bir sorunu kalmamaktadır. Tek sorun, büyük çiftçi olarak tanımlayabileceğimiz, arazi büyüklüğü ölçülerinin tutarlarından kaynaklanmış olabilir; ancak, dediğim gibi, Bakanlar Kurulunun, bu ölçüleri, bu miktarları 5 katına kadar artırma yetkisi vardır. Sorun çıktığı takdirde, bu miktarlar 5 katına kadar artırılmak suretiyle o boyuttaki çiftçilerin hepsi için de stopaj suretiyle vergilendirilme, nihaî vergilendirilme haline getirilebilir, sorun kökünden çözümlenmiş olur diye düşünüyoruz; ancak, bunun için, dediğim gibi uygulamayı, bu çalışmaları, zaten Ziraat Odaları Birliğiyle, çiftçi birlikleriyle beraberce götürüyoruz; onların dışında herhangi bir düzenleme durumumuz yok. Hele sayısal olarak çok sınırlı ölçüde tutulan bu insanlara özel olarak herhangi bir vergi düzenlemesi ve kasıt da söz konusu olamayacağına göre, bunu da uygulamacıların, uygulama içerisinde çözeceğini düşünüyoruz.
Değerli milletvekilleri, bu çerçeve içerisinde, özet olarak, şimdiye kadar büyük sorun yaratan, küçük çiftçi muaflığı, defter tutma ve beyanname verme, Türk vergi sisteminde çiftçiler açısından ortadan kaldırılmıştır. Bizim açımızdan sorun bitmiştir, büyük çiftçiler açısından da, işletme büyüklüğü konusunda, Bakanlar Kuruluna oldukça önemli bir yetki verilmiştir. Bakanlar Kurulu, bu yetkiyi kullanmak suretiyle, gerekirse bu olayı, tamamen ziraat sektöründe, çiftçilerde vergilendirme rejimini, kaynakta kesinti suretiyle vergilendirmeye dönüştürebilir. Bu, tasarımızın, bize göre reform nitelikli düzenlemelerinden bir tanesidir.
Bu açıklamaları, daha önceki ilke kararlarımız gereği sunma ihtiyacını hissettik. Teşekkür eder, hepinize saygılar sunarım. (DSP ve ANAP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Şahsı adına, Emin Kul'un, ondan sonra Sayın Ali Rahmi Beyreli'nin, Cafer Tufan Yazıcı, Sayın İsmail Özgün, Sayın Cevat Ayhan, Sayın Kahraman Emmioğlu, Sayın Abdullah Örnek ve Sayın Latif Öztek'in söz istemleri var. Ancak, ya Emin Kul ya da Ali Rahmi Beyreli konuşacaklardır; ama, bugünkü çalışma süremiz dolmuştur.
Bu itibarla, alınan karar gereğince, Devlet Bakanı Eyüp Aşık hakkındaki güvensizlik önergesinin oylamasını yapmak ve kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 1 Temmuz 1998 Çarşamba günü saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 24.00
X. SORULAR VE CEVAPLAR
A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1. Balıkesir Milletvekili İsmail Özgünün,
Balıkesir Milletvekili İlyas Yılmazyıldızın,
Balıkesirin kalkınmada öncelikli yöreler kapsamına alınmamasının nedenine ilişkin Başbakandan soruları ve Devlet Bakanı Işın Çelebinin yazılı cevabı (7/5211, 5189)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımızın Sayın Başbakan tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederiz.
İsmail Özgün
Balıkesir
Soru 1. DİEnin Eylül 1997de yayınladığı iller itibariyle GSYİH rakamlarına bakıldığında Balıkesir İlimiz 2974 dolar ile 20 nci sırada bulunmaktadır. Buna mukabil kalkınmada öncelikli yöreler kapsamında bulunan Kırıkkale İli 3904 dolar ile 9 sırada, Karaman İli 3575 dolar ile 11 sırada, Zonguldak İli 3398 dolar ile 14 ncü sırada bulunmaktadır. Fert başına düşen Gayrisafî Yurtiçi hasılası Balıkesirden daha fazla olan Kırıkkale, Zonguldak ve Karaman gibi iller Kalkınmada öncelikli yöreler kapsamına alınırken Balıkesir İli neden bu kapsama alınmamaktadır?
Soru 2. İlçelerin yarısı gelişmişlik sıralamasında Türkiye Ortalamasının altında olan ve henüz bir organize sanayi Bölgesine bile sahip olmayan Balıkesir İlimizin Kalkınmada öncelikli yöreler kapsamına alınmamış olması, Balıkesir ve Balıkesirlilere haksızlık değil midir?
Soru 3. T.B.M.M. Plan ve Bütçe Komisyonunda 21.1.1998 tarihli ve 4325 sayılı Olağanüstü Hal Bölgesinde ve Kalkınmada öncelikli yörelerde istihdam yaratılması ve yatırımların teşvik edilmesi ile 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununda değişiklik yapılması hakkında kanuna bir ek madde eklenerek;
Bu kanunun yayımlandığı tarih itibariyle Kalkınmada Öncelikli Yöreler Kapsamında bulunan ve DİE Başkanlığınca belirlenen fert başına Gayri Safî Yurtiçi Hasıla tutarı 2 000 Doların altında olan illerde denilerek kişi başına Gayri Safî Yurtiçi Hasılası, 3904 dolar olan Kırıkkale, 3575 dolar olan Karaman, 3398 dolar olan Zonguldakın da içinde olduğu 27 İl daha 4325 sayılı kanun kapsamına alınmasına karar verilmiştir.
Kişi başına düşen Gayri Safî Yurtiçi Hasılası 3904 dolar olan Kırıkkale, 3575 dolar olan Karaman, 3398 dolar olan Zonguldak 4325 sayılı kanun kapsamına alındığına göre fert başına düşen Gayri Safî Yurtiçi Hasılası 2974 dolar olan Balıkesir İlinin 4325 sayılı Kanun Kapsamına alınması ve kanunda belirtilen teşviklerden yararlanması gerekmez mi?
Soru 4. Balıkesir İli Kalkınmada Öncelikli yöre kapsamında olmadığı için 4325 sayılı Kanun kapsamına alınmıyorsa, Balıkesir İli sanayileşmesini, işsizlik sorununu, ulaşım sorununu nasıl çözecektir?
Soru 5. 4325 sayılı kanun kapsamını ilçelerin gelişmişlik düzeylerini esas alarak yeniden düzenlemeyi düşünüyor musunuz?
Soru 6. İlçelerin gelişmişlik düzeyleri dikkate alınarak 4325 sayılı kanunda yapılacak bir düzenleme daha adil olmaz mı?
21.5.1998
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımızın Başbakan Sayın Mesut Yılmaz tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim.
Saygılarımla...
İlyas Yılmazyıldız
Balıkesir
Soru 1. DİEnin Eylül 1997de yayınladığı iller itibariyle GSYİH rakamlarına bakıldığında Balıkesir İlimiz 2974 dolar ile 20 nci sırada bulunmaktadır. Buna mukabil kalkınmada öncelikli yöreler kapsamında bulunan Kırıkkale İli 3904 dolar ile 9. sırada, Karaman İli 3574 dolar ile 11. sırada, Zonguldak İli 3398 dolar ile 14 ncü sırada bulunmaktadır. Fert başına düşen Gayrisafî Yurtiçi hasılası Balıkesirden daha fazla olan Kırıkkale, Zonguldak ve Karaman gibi iller Kalkınmada öncelikli yöreler kapsamına alınırken Balıkesir İli neden bu kapsama alınmamaktadır?
Soru 2. İlçelerin yarısı gelişmişlik sıralamasında Türkiye Ortalamasının altında olan ve henüz bir organize sanayi Bölgesine bile sahip olmayan Balıkesir İlimizin Kalkınmada öncelikli yöreler kapsamına alınmamış olması, Balıkesir ve Balıkesirlilere haksızlık değil midir?
Soru 3. T.B.M.M. Plan ve Bütçe Komisyonunda 21.1.1998 tarihli ve 4325 sayılı Olağanüstü Hal Bölgesinde ve Kalkınmada öncelikli yörelerde istihdam yaratılması ve yatırımların teşvik edilmesi ile 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununda değişiklik yapılması hakkında kanuna bir ek madde eklenerek;
Bu kanunun yayımlandığı tarih itibariyle Kalkınmada Öncelikli Yöreler Kapsamında bulunan ve DİE Başkanlığınca belirlenen fert başına Gayri Safî Yurtiçi Hasıla tutarı 2 000 Doların altında olan illerde denilerek kişi başına Gayri Safî Yurtiçi Hasılası, 3904 dolar olan Kırıkkale, 3575 dolar olan Karaman, 3398 dolar olan Zonguldakın da içinde olduğu 27 İl daha 4325 sayılı kanun kapsamına alınmasına karar verilmiştir.
Kişi başına düşen Gayri Safî Yurtiçi Hasılası 3904 dolar olan Kırıkkale, 3575 dolar olan Karaman, 3398 dolar olan Zonguldak 4325 sayılı kanun kapsamına alındığına göre fert başına düşen Gayri Safî Yurtiçi Hasılası 2974 dolar olan Balıkesir İlinin 4325 sayılı Kanun Kapsamına alınması ve kanunda belirtilen teşviklerden yararlanması gerekmez mi?
Soru 4. Balıkesir İli Kalkınmada Öncelikli yöre kapsamında olmadığı için 4325 sayılı Kanun kapsamına alınmıyorsa, Balıkesir İli sanayileşmesini, işsizlik sorununu, ulaşım sorununu nasıl çözecektir?
Soru 5. 4325 sayılı kanun kapsamını ilçelerin gelişmişlik düzeylerini esas alarak yeniden düzenlemeyi düşünüyor musunuz?
Soru 6. İlçelerin gelişmişlik düzeyleri dikkate alınarak 4325 sayılı kanunda yapılacak bir düzenleme daha adil olmaz mı?
T.C. Başbakanlık 30.6.1997 Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı (Bölgesel Gelişme ve Yapısal Uyum Genel Müdürlüğü) Sayı : B.02.1.DPT.0.10.02-65.234/2767
Konu : Yazılı Soru önergesi
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
İlgi : a) 29.5.1997 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/5189-13062/31303 sayılı yazınız,
b) 29.5.1997 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/5211-13085/31326 sayılı yazınız,
c) Başbakanlığın 8.6.1998 tarih ve B.02.0.KKG/106-794-3/3116 sayılı yazısı,
d) Başbakanlığın 8.6.1998 tarih ve B.02.0.KKG/106-794-25/3117 sayılı yazısı.
Balıkesir Milletvekili İlyas Yılmazyıldız ve İsmail Özgünün Sayın Başbakanımıza tevcih ettikleri ve Başbakanlığın ilgi (c) ve (d)de kayıtlı yazıları ile Sayın Başbakanın tarafımdan cevaplandırılmasını uygun gördükleri yazılı soru önergelerinin cevabı eklidir.
Bilgilerinize arz ederim.
Işın Çelebi
Devlet Bakanı
Balıkesir Milletvekili İlyas Yılmazyıldız ile İsmail Özgünün Sayın Başbakana Yöneltiği
Yazılı Soru Önergelerinin Cevabıdır
1. Fert başına düşen Gayri Safî Yurtiçi Hasılası Balıkesir ilinden daha yüksek olan Kırıkkale, Zonguldak ve Karaman gibi iller, Kalkınmada Öncelikli Yöreler Kapsamında yer alırken Balıkesir ilinin neden bu kapsama alınmadığı sorulmaktadır.
Kalkınmada Öncelikli Yöreler kapsamına alınan iller, Devlet Planlama Teşkilâtı Müsteşarlığında İllerin Sosyo-Ekonomik Gelişmişlik Sıralaması Araştırması sonuçları da dikkate alınarak Bakanlar Kurulu Kararı ile belirlenmektedir.
Bu konuda 1996 yılında son yapılan araştırmada; ülke genelinde 76 ilin sosyo-ekonomik seviyelerini yansıttığı varsayılan ve gelişmişliğin neden ve/veya sonucu olarak ortaya çıkan 58 değişken dikkate alınmıştır.
Bu araştırma sonuçlarına göre; 76 ilin sosyo-ekonomik gelişmişlik sıralaması içerisinde Balıkesir ili 13 ncü sırada yeralmakta ve Kırıkkale, Karaman ve Zonguldak illerinin üzerinde bulunmaktadır.
2. Balıkesir ilinde henüz bir Organize Sanayi Bölgesinin bulunmadığı ifade edilmektedir.
1998 Yılı Yatırım Prorgamında; Balıkesir ilinde 450 hektar alanlık Merkez, 150şer hektar alanlık Bandırma, Gönen ve Merkez Haddeciler Organize Sanayi Bölgeleri yeralmakta ve inşaatları devam etmektedir. Merkez ve Bandırma ilçelerinde inşaatları devam etmekte olan Organize Sanayi Bölgeleri 1999 yılı, merkez Organize Sanayi Bölgesi 2000 yılı, Merkez Handeciler Organize Sanayi Bölgesi ise 2001 yılı sonu itibariyle tamamlanmaları programlanmıştır.
3. 4325 sayılı Kanunda yapılacak olan değişiklikle fert başına gayri safî yurtiçi hasılası 2974 Dolar olan Balıkesir ilinin, kanunun öngördüğü teşvik tedbirlerden yararlanmasının gerektiği belirtilmektedir.
21.1.1998 tarih ve 4325 Sayılı Kanunun 2 nci maddesi; Bu Kanunda geçen Olağanüstü Hal Bölgesi; Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte, Olağanüstü Hal Bölgesi ve Mücavir Alanına dahil iller ile Devlet İstatistik Enstitüsü Başkanlığınca belirlenen fert başına Gayri Safî Yurtiçi Hasıla miktarları 1 500 ABD Doları veya daha az ve Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığınca belirtilen sosyo-ekonomik gelişmişlik düzeyi -0,5 ve daha düşük bulunan illerden Bakanlar Kurulunca tespit edilecek illeri, Kalkınmada Öncelikli Yöreler ise; Bakanlar Kurulunca bu yöreler kapsamına alınan illeri ve ilçeleri kapsar şeklinde düzenlenmiştir.
Bu madde çerçevesinde; Olağanüstü Hal Bölgesi ve Mücavir Alanına dahil Diyarbakır, Hakkâri, Siirt, Şırnak, Tunceli, Van, Bingöl, Bitlis, Batman, Mardin ve Muş illeri Kanun kapsamına alınmıştır.
Yine aynı maddenin Bakanlar Kuruluna verdiği yetkiye istinaden, Devlet İstatistik Enstitüsü Başkanlığınca belirlenen fert başına Gayri Safî Yurtiçi Hasıla miktarları 1 500 ABDDoları veya daha az ve Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığınca sosyo-ekonomik düzeyi -0,5 ve daha düşük bulunan Adıyaman, Ağrı, Ardahan, Bayburt, Erzurum, Gümüşhane, Iğdır, Kars, Ordu, Şanlıurfa ve Yozgat illeri Kanun kapsamına alınmıştır.
Bu suretle, Kalkınmada Öncelikli Yöreler kapsamında da yeralan 22 İl Kanunun öngördüğü teşvik tedbirlerinden, bedelsiz arsa tahsisi desteğinden ise tüm Kalkınmada Öncelikli Yöre kapsamındaki iller yararlandırılmaktadır.
4. Balıkesir ilinin Kalkınmada Öncelikli Yöreler kapsamında yeralmadığı için 4325 Sayılı Kanunun öngördüğü teşvik tedbirlerinden yararlandırılmaması nedeniyle ilin sanayileşmesi, işsizlik ve ulaşım sorununa nasıl çözüm getirileceği sorulmaktadır.
4325 Sayılı Kanun Kalkınmada Öncelikli Yörelere bazı ilave teşvik tedbirlerini yürürlüğe koymuştur.
Esasen, ülkemizde teşvik belgeli olarak yapılacak yatırımlar; 25.3.1998 tarih ve 23297 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan 98/10755 sayılı Yatırımlarda Devlet Yardımları ve Yatırımları Teşvik Fonu Esasları Hakkında Karar ile bu Karara istinaden yürürlüğe konulan 98/1 sayılı tebliğde belirlenen usul ve esaslar çerçevesinde desteklenmektedir.
Bu karar çerçevesinde, Balıkesir ili Normal yöreler kapsamında teşvik tedbirlerinden azami ölçüde yaarlandırılmaktadır. Son yıllarda yatırımlarda Devlet Yardımları yönünden Normal yöre yatırımları ile Kalkınmada Öncelikli Yöre yatırımları arasında fazla bir ayrıcalık kalmamıştır. En önemli Devlet Yardımlarından olan Yatırım İndirimi, Kalkınmada Öncelikli Yörelerde olduğu gibi Normal Yörelerde de yüzde 100 uygulanmaktadır.
5 ve 6. 4325 sayılı Kanun Kapsamında ilçelerin gelişmişlik düzeyleri esas alınarak yeni bir düzenleme düşünülüyor mu ve böyle bir düzenleme daha adil olmaz mı sorusu yeralmaktadır.
Kalkınmada Öncelikli Yöreler; ada konumunda olan Çanakkale ilinin Gökçeada ve Bozcaada ilçeleri hariç olmak üzere il bazında tespit edilerek Bakanlar Kurulu kararı ile liste halinde ilan edilmektedir. Ancak sözkonusu listede yıl içerisinde yapılacak değişiklikler Yüksek Planlama Kurulu Kararı ile mümkün olmaktadır.
Kalkınmada Öncelikli Yöreler İl bazında tespit edilmesi sebebiyle Balıkesir iline bağlı bazı ilçelerin Kanun kapsamına alınması imkân dahilinde bulunmamaktadır.
2. Erzincan Milletvekili Tevhit Karakayanın, Erzincanda Adalet Yüksek Okulu açılıp açılmayacağına ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Mahmut Oltan Sungurlunun yazılı cevabı (7/5401)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Adalet Bakanı Sayın Oltan Sungurlu tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasına delaletlerinizi saygıyla arz ederim. 2.6.1998
Tevhit Karakaya
Erzincan
Erzincan Hukuk Fakültesi Dekanlığının Erzincanda Adalet Meslek Yüksek Okulu açılmasına ilişkin 14.4.1998 tarih ve 952 sayılı teklifi, Atatürk Üniversitesi Senatosunun 1.5.1998 tarih ve 37 nolu kararıyla kabul edilmiştir.
1. Erzincan Adalet Meslek Yüksek Okulunun kurulmasına ilişkin Bakanlığımızca hangi tarihten bu yana, ne gibi işlemler, yazışmalar yapılmıştır?
2. Erzincan Adalet Meslek Yüksek Okulu ile ilgili son durum nedir? Okul 1998/1999 Eğitim ve öğretim yılında hizmete girecek midir?
T.C. Adalet Bakanlığı 29.6.1998 Bakan : 1168
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
İlgi : 12.6.1997 tarihli ve Kanunlar ve Kararlar Dairesi Başkanlığı ifadeli, A.01.0.GNS.0.10.-
00.02-7/5401-13455/31923 sayılı yazınız.
İlgi yazınız ekinde alınan, Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya tarafından Bakanlığıma yöneltilen ve yazılı olarak cevaplandırılması istenilen 7/5401-13455 Esas Nolu soru önergesine verilen cevap örneği iki nüsha halinde ilişikte sunulmuştur.
Bilgilerinize arz ederim. M. Oltan Sungurlu
Adalet Bakanı
Sayın Tevhit Karakaya
Erzincan Milletvekili
Bakanlığıma yöneltilen ve yazılı olarak cevaplandırılması istenilen 7/5401-13455 Esas Nolu soru önergesinin cevabı aşağıda belirtilmiştir.
2809 sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilâtı Hakkında 41 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair Kanunun 3 üncü maddesi ile 2547 sayılı Yüksek Öğretim Kanununun 7 nci maddesi uyarınca, meslek yüksekokulu kurulmasıyla ilgili olarak doğrudan veya üniversitelerden gelecek öneriler üzerine karar vermek, Yükseköğretim Kurulunun görevleri arasında olup, soru önergesine konu olan Erzincan Adalet Meslek Yüksekokulunun kurulmasına ilişkin Bakanlığımın herhangi bir işlem yapma yetki ve görevi bulunmamaktadır.
Bilgilerinize arz ederim.
M. Oltan Sungurlu
Adalet Bakanı
3. Adana Milletvekili Yakup Budakın, Ceyhan İlçesi Toprak Mahsulleri Ofisinin mısır depolarına ilişkin sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mustafa Taşarın yazılı cevabı (7/5439)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın Mustafa Taşar tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasına delaletlerinizi saygılarımla arz ederim.
10.6.1998
Yakup Budak
Adana
Adana Türkiye tarımına yaptığı katkılarla önde gelen bir ilimizdir. Pek çok yerinde yılda iki kez ürün alınabilmektedir. Adananın Ceyhan İlçesi de tarımın verimli olduğu ilçelerimizdendir. 1997 yılında 85 000 Ton mısır üretimi gerçekleşmiştir. Ancak Ceyhan Toprak Mahsülleri Ofisinin mısır depolama hacmi 15 000 Tondur. Mevcut depolar mısır depolamak için yetersiz kalmaktadır.
1. Ceyhan İlçesi Toprak Mahsülleri Ofisine ek mısır depoları yapmak için hangi çalışmalar yapılmıştır?
2. 1998 Malî Yılı Bütçesinden söz konusu depoları yapmak için ne kadar ödenek ayrılmıştır?
3. Söz konusu depoları ne zaman bitirmeyi öngörmektesiniz?
T.C. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 30.6.1998 Araştırma Planlama ve Koordinasyon Kurulu Başkanlığı Sayı : KDD.SÖ-1/10-1692
Konu :Soru Önergesi
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
İlgi : Genel Sekreterliğinizin 17.6.1998 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02/13775 sayılı yazısı ve ekleri (7/5439 ve 5444 esas nolu yazılı soru önergeleri)
İlgide kayıtlı yazınız ekindeki Adana Milletvekili Sayın Yakup Budak ile Siirt Milletvekili Sayın Ahmet Nurettin Aydına ait yazılı soru önergeleri incelenmiş olup konu ile ilgili Bakanlığımız görüşü ekte sunulmuştur.
Bilgilerinize arz ederim. Mustafa Taşar Tarım ve Köyişleri Bakanı
Önerge Sahibi Milletvekili :Yakup Budak
Adana Milletvekili
Esas No. : 7/5439-13584
Soru : Ceyhan İlçesi Toprak Mahsülleri Ofisine ek mısır depoları yapmak için hangi çalışmalar yapılmıştır?
Cevap : TMOnun Ceyhan işlerinde toplam 42 000 Tonluk depolama kapasitesi mevcuttur. Bu depolardan 15 000 Tonluk çelik silolar ile 14 000 Tonluk yatay depolara mısır stoklanabilmektedir. Ceyhan işlerimizde 5 adet Mısır Kurutma Cihazı bulunmaktadır. Bu cihazların günlük ikinci ürün mısır kurutma kapasitesi 1 360 Tondur. Bir alım döneminde bu cihazlarla yaklaşık 120 000 Ton mısır kurutulabilmektedir.
Ceyhan işyerindeki tesislerimizin yerleşim merkezinde kalması nedeniyle, çevre sakinlerinden toz ve gürültüden rahatsız olduklarına dair yoğun şikayetler gelmekte olup, belediye tarafından da bu şikayetlere iştirak edilmektedir. Bu nedenle Ceyhan merkezinde Ofis sahası üzerine yeni depolama tesisi yapılması düşünülmemektedir. Ayrıca Ceyhan işyerimizde üreticilerden satın alınan mısırlar kurutmaya paralel olarak tüketim merkezi olan iç merkezlere sevk edilmektedir.
Soru : 1998 Malî Yılı Bütçesinden söz konusu depoları yapmak için ne kadar ödenek ayrılmıştır?
Cevap : Ceyhan işyerimizde depo sıkıntısı yaşanmamakla birlikte, Ceyhan hinterlandında bulunan üreticilere de hizmet verebilecek olan Mustafabeyli işyerine bu yıl içinde 9 600 Ton kapasiteli çelik silo kurulmuş olup, 17.6.1998 tarihi itibariyle hizmete alınmıştır. Çelik Silo için 170 Milyar TL. yatırım harcaması yapılmıştır. Bu işyerimize ayrıca 1998 yılı içerisinde 1 adet yüksek kapasiteli Mısır Kurutma Tesisi kurulacaktır. Kurutma Tesisi için 100 Milyar TL. ödenek ayrılmıştır.
Soru : Söz konusu depoları ne zaman bitirmeyi öngörmektesiniz?
Cevap : TMO Ceyhan Şube Müdürlüğü ve hinterlandında yer alan iş yerlerindeki mısır depolama ve kurutma tesislerimiz ihtiyacımızı karşılamakla birlikte, önümüzdeki dönemlerde bu yönde bir ihtiyacın ortaya çıkması halinde, uygun arsa-arazi temin edilerek, yeni depo ve mısır kurutma tesisleri yatırım programlarına alınacaktır.
4. Siirt Milletvekili Ahmet Nurettin Aydının, devekuşu üretimine ilişkin sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mustafa Taşarın yazılı cevabı (7/5444)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın Mustafa Taşar tarafından yazılı olarak cevaplandırılması hususunu delaletlerinize arz ederim.
Saygılarımla.
Ahmet Nurettin Aydın
Siirt
Sorular :
1. Son günlerde kamuoyumuzun gündemine getirmiş olduğunuz devekuşu besiciliği ve bu konuda düzenlemiş olduğunuz devekuşu etini tanıtmaya ve sevdirmeye yönelik olduğu anlaşılan seminerler, bazı baskı gruplarının Bakanlığınız üzerindeki etkilerinin bir sonucu mudur, yoksa, özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgemizin hararetle beklediği Türkiye Hayvancılığını Geliştirme Projesini kamuoyunun gündeminden çıkarmaya yönelik bir manevra mıdır?
2. Halkımız, Hükümetinizin sosyal alandaki dayatmacı politikalarından sonra, bir de damak zevki dayatması ile mi karşı karşıyadır?
3. Devekuşu ve etinin tanıtımı amacı ile düzenlemiş olduğunuz seminerlerin Bakanlığınıza maliyeti ne kadar olmuştur?
4. Türkiyede devekuşu besiciliği alanında yatırım yapan kaç adet firma vardır ve isimleri nelerdir?
5. Bakanlığınıza yatırım teşvik vs. kredisi alabilmek amacı ile müracaat eden devekuşu yetiştiricisi firma var mıdır, varsa müracaatlarının sonuçları ne olmuştur?
6. Devekuşu yetiştiriciliğinde Türkiyeye örnek olduğu yatırımcılar tarafından ifade edilen İsrailin, Türkiyede devekuşu çiftliklerinin kurulması hususunda önerileri veya destekleri olmuş mudur?
7. Türkiye Hayvancılığını Geliştirme Projesi için 5 yıllık süre için ihtiyaç duyulan 1.3 Milyar $ (250 Trilyon TL.)nın, 1998 yılı kaynak ihtiyacı olan 270 Milyon $ (50 Trilyon TL.)nın 1998 yılının ilk yarısına geldiğimiz şu günlerde akıbeti, devekuşu projenizle örtbas edilmek mi istenmektedir?
T.C. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 30.6.1998 Araştırma Planlama ve Koordinasyon Kurulu Başkanlığı Sayı 0 KDD.SÖ-1/01-1692
Konu : Soru Önergesi
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
İlgi : Genel Sekreterliğinizin 17.6.1998 tarih ve A.01.GNS.0.10.00.02/13775 sayılı yazısı ve ekleri (7/5439 ve 5444 esas nolu yazılı soru önergeleri)
İlgide kayıtlı yazınız ekindeki Adana Milletvekili Sayın Yakup Budak ile Siirt Milletvekili Sayın Ahmet Nurettin Aydına ait yazılı soru önergeleri incelenmiş olup konu ile ilgili Bakanlığımız görüşü ekte sunulmuştur.
Bilgilerinize arz ederim.
Mustafa Taşar
Tarım ve Köyişleri Bakanı
Önerge Sahimi Milletvekili : Ahmet Nurettin Aydın Siirt Milletvekili
Esas No. : 7/5444-13593
Soru : Son günlerde kamuoyumuzun gündemine getirmiş olduğunuz devekuşu besiciliği ve bu konuda düzenlemiş olduğunuz devekuşu etini tanıtmaya ve sevdirmeye yönelik olduğu anlaşılan seminerler, bazı baskı gruplarının Bakanlığınız üzerindeki etkilerinin bir sonucu mudur, yoksa, özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgemizin hararetle beklediği Türkiye Hayvancılığını Geliştirme Projesini kamuoyunun gündeminden çıkarmaya yönelik bir manevra mıdır?
Cevap : 3 Haziran 1998 tarihinde düzenlenen Devekuşu Yetiştiriciliği Sempozyumu Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi ile Bilimsel Tavukçuluk Derneği ve Bakanlığımızın bu hayvancılık konusuna bilimsel ve ticarî mahiyette ilgi duyan yetiştiricileri bilgilendirmek amacıyla müştereken düzenlenmiştir. Herhangi bir baskı grubunun Bakanlığımız üzerinde etkisi sözkonusu olmamıştır. Yalnız Doğu ve Güneydoğu değil tüm ülke hayvancılığına bir hizmet olarak, Türkiye Hayvancılığını Geliştirme Projesinin gerçekleştirilmesi için uğraşlarımız devam etmektedir.
Soru : Halkımız, Hükümetinizin sosyal alandaki dayatmacı politikalarından sonra, bir de damak zevki dayatması ile mi karşı karşıyadır?
Cevap : Devekuşu eti tanıtılırken, dayatma değil halkımızın damak zevkine değişik bir örnek olması düşüncesiyle hareket edilmiştir.
Soru : Devekuşu ve etinin tanıtımı amacı ile düzenlemiş olduğunuz seminerlerin Bakanlığınıza maliyeti ne kadar olmuştur?
Cevap : Bu sempozyumun Bakanlığımıza maliyeti; 23 000 000 TL. yaka kartı, 50 000 000 TL. salon kirası olmak üzere toplam 73 000 000 TL. olmuştur.
Soru : Türkiyede devekuşu besiciliği alanında yatırım yapan kaç adet firma vardır ve isimleri nelerdir?
Cevap : Ülkemizde Devekuşu Yetiştiriciliği alanında yatırım yapan 3 kuruluşun isim ve adresleri aşağıya çıkarılmıştır.
Soru : Bakanlığınıza yatırım teşvik vs. kredisi alabilmek amacı ile müracaat eden devekuşu yetiştiricisi firma var mıdır, varsa müracaatlarının sonuçları ne olmuştur?
Cevap : Bakanlığımıza, bu konuda teşvik ve yatırım kredisi v.s. alabilmek için hiçbir firma başvurmamış olup, bilgi almak amacıyla başvurular yapılmaktadır.
Soru :Devekuşu yetiştiriciliğinde Türkiyeye örnek olduğu yatırımcılar tarafından ifade edilen İsrailin, Türkiyede devekuşu çiftliklerinin kurulması hususunda önerileri veya destekleri olmuş mudur?
Cevap : Ülkemizde Devekuşu Çiftliklerinin kurulması hususunda hiçbir Devletin öneri ve desteği sözkonusu değildir. İthal civciv için firmalar, Güney Afrikayı daha ucuz olduğundan dolayı tercih etmeyi düşünmektedirler.
Soru : Türkiye Hayvancılığını Geliştirme Projesi için 5 yıllık süre için ihtiyaç duyulan 1.3 Milyar $ (250 Trilyon TL.)nın, 1998 yılı kaynak ihtiyacı olan 270 Milyon $ (50 Trilyon TL.)nın 1988 yılının ilk yarısına geldiğimiz şu günlerde akıbeti, devekuşu projenizle örtbas edilmek mi istenmektedir?
Cevap : Türkiye Hayvancılığını Geliştirme Projesi için kaynak temini konusunda çalışmalarımız titizlikle sürdürülmektedir.
Firma Adresleri :
1. Mustafa Kaya
Hotel Tropic Tropical Turizm A.Ş.
Side-ANTALYA
Tel : 753 22 96
2. Ergin Gedikaslan
Sembol Besicilik Devekuşu Ürünleri
Paz. Taah. Tic. Ltd. Şti.
Çağırkan Kasabası Kaman-KIRŞEHİR
Tel : 717 61 71 - 717 60 50
3. Uludağ Üniversitesi Ziraat Fakültesi
Zooteknik Bölümü -BURSA
birleşim 112nin sonu