Yazılı ve Sözlü Sorular Araştırma Komisyonları Soruşturma Komisyonları
                                                                      Son Tutanak Tutanak Sorgu Tutanak Metinleri Gizli Oturum Tutanakları
                                                                                                                                            Uluslararası Komisyonlar Dostluk Grupları
                                                                                      Genel Sekreterlik Mevzuat Telefon Rehberi Etik Komisyon Duyurular

DÖNEM : 21 CİLT : 21 YASAMA YILI : 2

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

41 inci Birleşim

23 . 12 . 1999 Perşembe

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

  I. — GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II. — GELEN KÂĞITLAR

III. — KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1. —2000 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 1998 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/550; 1/551; 1/509, 3/362; 1/510, 3/363) (S. Sayıları : 211, 212, 209, 210)

A) MİLLÎ SAVUNMA BAKANLIĞI

1. — Millî Savunma Bakanlığı 2000 Malî Yılı Bütçesi

2. —Millî Savunma Bakanlığı 1998 MalîYılı Kesinhesabı

B) ULAŞTIRMA BAKANLIĞI

1. — Ulaştırma Bakanlığı 2000 Malî Yılı Bütçesi

2. — Ulaştırma Bakanlığı 1998 Malî Yılı Kesinhesabı

a) TELSİZ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1. — Telsiz Genel Müdürlüğü 2000 Malî Yılı Bütçesi

2. — Telsiz Genel Müdürlüğü 1998 Malî Yılı Kesinhesabı

C) BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANLIĞI

1. — Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 2000 Malî Yılı Bütçesi

2. —Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 1998 Malî Yılı Kesinhesabı

a) KARAYOLLARI GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1. — Karayolları Genel Müdürlüğü 2000 Malî Yılı Bütçesi

2. — Karayolları Genel Müdürlüğü 1998 Malî Yılı Kesinhesabı

D) TURİZM BAKANLIĞI

1. —Turizm Bakanlığı 2000 Malî Yılı Bütçesi

2. — Turizm Bakanlığı 1998 Malî Yılı Kesinhesabı

2. — Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/447) (S. Sayısı : 294)

IV. — SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. —Kayseri Milletvekili Salih Kapusuz’un, Mercedes Benz A.Ş.’nin ürettiği 0403 model otobüslere ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı SadettinTantan’ın cevabı (7/680)

2. — Afyon Milletvekili Halil İbrahim Özsoy’un, Tarım-İş’e bağlı iş kolundaki Bağ-Kur emeklilerine ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan’ın cevabı (7/925)

3. — Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak’ın, T.Ş.O.F. Başkanı hakkında soruşturma açılıp açılmadığına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Sümer Oral’ın cevabı (7/929)

4. — Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak’ın, T.Ş.O.F. Başkanı hakkındaki yolsuzluk iddialarına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Sadettin Tantan’ın cevabı (7/931)

5. —Antalya Milletvekili Mehmet Zeki Okudan’ın, 50 yaşın üzerindeki kamyon ve ticarî otobüs sürücülerine ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Sadettin Tantan’ın cevabı (7/969)

6. — Hatay Milletvekili Mustafa Geçer’in, bakanlıkça yapılan uzmanlık, denetmenlik, müfettişlik, hesap uzmanlığı ve kontrolörlük sınavlarında imam-hatip lisesi mezunlarının elendiği iddialarına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Sümer Oral’ın cevabı (7/975)

 

I. — GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 11.00’de açılarak dört oturum yaptı.

Birinci ve İkinci Oturumlar

FP adına FP Grup Başkanvekili ve Sıvas Milletvekili Abdüllatif Şener’in, Çeçenistan sorununa yönelik izlenen dış politika konusunda Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/109) Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergenin gündemdeki yerini alacağı ve öngörüşmesinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

2000 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 1998 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarılarının (1/550; 1/551; 1/509, 3/362; 1/510, 3/363) (S. Sayıları : 211, 212, 209, 210) görüşmelerine devam olunurak;

Vakıflar Genel Müdürlüğü,

Gümrük Müsteşarlığı,

Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü,

Danıştay,

2000 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarıları ile 1998 Malî Yılı Kesinhesap Kanunu Tasarıları kabul edildi.

Ali Ilıksoy Başkanvekili

Melda Bayer Tevhit Karakaya Ankara Erzincan Kâtip Üye Kâtip Üye

Üçüncü ve Dördüncü Oturumlar

2000 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 1998 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarılarının (1/550; 1/551; 1/509, 3/362; 1/510, 3/363) (S. Sayıları : 211, 212, 209, 210) görüşmelerine devam olunarak;

Dışişleri Bakanlığı,

Yargıtay Başkanlığı,

Çevre Bakanlığı,

2000 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarıları ile 1998 Malî Yılı Kesinhesap Kanunu Tasarıları kabul edildi.

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının 1 inci sırasında bulunan, Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının (1/447) (S. Sayısı : 294) görüşmelerine devam olunarak, 2 nci maddesine kadar kabul edildi.

23 Aralık 1999 Perşembe günü saat 11.00’de toplanmak üzere, birleşime 00.05’te son verildi.

Murat Sökmenoğlu Başkanvekili

Tevhit Karakaya Melda Bayer Erzincan Ankara Kâtip Üye Kâtip Üye

No. : 53

II. — GELEN KÂĞITLAR

23 . 12 . 1999 PERŞEMBE

Sözlü Soru Önergeleri

1. — Şanlıurfa Milletvekili Zülfükâr İzol’un, Şanlıurfa - Ceylanpınar İlçesinin SSK dispanserinin bina, sağlık personeli ve araç - gereç ihtiyacına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından sözlü soru önergesi (6/358) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.12.1999)

2. — Şanlıurfa Milletvekili Zülfükâr İzol’un, Şanlıurfa - Siverek İlçesine bağlı bazı köylerin yatılı ilköğretim bölge okulu ve öğretmenevi ihtiyacına ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/359) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.12.1999)

3. — Şanlıurfa Milletvekili Zülfükâr İzol’un, Şanlıurfa - Siverek İlçesinin öğretmen ihtiyacına ve kapalı köy okullarının ne zaman açılacağına ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/360) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.12.1999)

4. — Şanlıurfa Milletvekili Zülfükâr İzol’un, Şanlıurfa - Siverek İlçesinin trafo ve personel ihtiyacına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı ve Başbakan Yardımcısından sözlü soru önergesi (6/361) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.12.1999)

5. — Şanlıurfa Milletvekili Zülfükâr İzol’un, Şanlıurfa İlindeki taşımalı eğitime ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/362) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.12.1999)

6. — Şanlıurfa Milletvekili Zülfükâr İzol’un, Şanlıurfa - Halfeti İlçesi, Arğaç Köy sınırları içinde bir yatılı bölge ilköğretim okulu açılıp açılmayacağına ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/363) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.12.1999)

Yazılı Soru Önergeleri

1. — Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya’nın, Antalya Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulunun aldığı bazı kararlara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1067) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.12.1999)

2. — Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya’nın Memurluk sınavını kazananların nasıl yerleştirileceğine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1068) (Başkanlığa geliş tarihi : 22.12.1999)

3. — Konya Milletvekili Teoman Rıza Güneri’nin Mevlana’yı Anma Törenlerine Devlet erkanının katılmamasının nedenine ilişkin Kültür Bakanından yazılı soru önergesi (7/1069) (Başkanlığa geliş tarihi : 22.12.1999)

4. — Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Tokat İlindeki bazı sulama projelerine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı ve Başbakan Yardımcısından yazılı soru önergesi (7/1070) (Başkanlığa geliş tarihi : 22.12.1999)

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 11.00

23 Aralık 1999 Perşembe

BAŞKAN : Başkanvekili Mehmet Vecdi GÖNÜL

KÂTİP ÜYELER : Sebahattin KARAKELLE (Erzincan), Mehmet AY (Gaziantep)

 

 

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 41 inci Birleşimini en iyi dileklerimle açıyor, saygılar sunuyorum.

Sayın milletvekilleri, 2000 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 1998 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu tasarıları üzerindeki görüşmelere kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Program uyarınca, bugün, iki tur görüşme yapacağız.

Yedinci tur görüşmelere başlıyoruz.

Yedinci turda, Millî Savunma Bakanlığı ve Ulaştırma Bakanlığı bütçeleri yer almaktadır.

III. — KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER

1. — 2000 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 1998 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/550; 1/551; 1/509, 3/362; 1/510, 3/363) (S. Sayıları : 211, 212, 209, 210) (1)

A) MİLLÎ SAVUNMA BAKANLIĞI

1. — Millî Savunma Bakanlığı 2000 Malî Yılı Bütçesi

2. — Millî Savunma Bakanlığı 1998 Malî Yılı Kesinhesabı

B) ULAŞTIRMA BAKANLIĞI

1. — Ulaştırma Bakanlığı 2000 Malî Yılı Bütçesi

2. — Ulaştırma Bakanlığı 1998 Malî Yılı Kesinhesabı

a) TELSİZ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1. — Telsiz Genel Müdürlüğü 2000 Malî Yılı Bütçesi

2. — Telsiz Genel Müdürlüğü 1998 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN – Komisyon?.. Mevcut

Hükümet?.. Mevcut

Sayın milletvekilleri, 1.12.1999 tarihli 27 nci Birleşimde, bütçe görüşmelerinde, soruların, gerekçesiz olarak yerinden sorulması ve her tur için soru-cevap işleminin 20 dakikayla sınırlandırılması kararlaştırılmıştır.

(1) 211, 212, 209 ve 210 S. Sayılı Basmayazılar 19.12.1999 tarihli 37 nci Birleşim tutanağına eklidir.

Buna göre, turda yer alan bütçelerle ilgili olarak soru sormak isteyen milletvekillerinin, görüşmelerin bitimine kadar sorularını sorabilmeleri için, şifrelerini yazıp, parmak izlerini tanıttıktan sonra, ekrandaki söz isteme butonuna basmaları gerekmektedir. Mikrofonlarındaki kırmızı ışıkları yanıp sönmeye başlayan milletvekillerinin söz talepleri kabul edilmiş olacaktır. Tur üzerindeki görüşmeler bittikten sonra, soru sahipleri, ekrandaki sıraya göre sorularını yerlerinden soracaklardır.

Soru sorma işlemi için 10 dakika süre tanınmıştır. Cevap işlemi için de 10 dakika süre verilecektir. Cevap işlemi 10 dakikadan önce bittiği takdirde, geri kalan süre için, sıradaki soru sahibine söz verilecektir.

Bilgilerinize sunulur.

Yedinci turda grupları ve şahısları adına söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum:

Gruplar: Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Malatya Milletvekili Sayın Hakan Durhan, Sıvas Milletvekili Sayın Mehmet Ceylan, Manisa Milletvekili Sayın Mustafa Enöz, Ankara Milletvekili Sayın Mehmet Arslan; Demokratik Sol Parti Grubu adına, Manisa Milletvekili Sayın Hasan Gülay, Ankara Milletvekili Sayın Zeki Sezer; Doğru Yol Partisi Grubu adına, Şırnak Milletvekili Sayın Sait Değer, Balıkesir Milletvekili Sayın İlyas Yılmazyıldız; Fazilet Partisi Grubu adına, Konya Milletvekili Sayın Hüseyin Arı, Ankara Milletvekili Sayın Zeki Çelik; Anavatan Partisi Grubu adına, Bursa Milletvekili Sayın Turhan Tayan, Ankara Milletvekili Sayın Birkan Erdal.

Şahısları : Lehinde, Isparta Milletvekili Sayın Mustafa Zorlu, Muğla Milletvekili Sayın Nazif Topaloğlu; aleyhinde, Erzurum Milletvekili Sayın Fahrettin Kukaracı.

İlk söz, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Malatya Milletvekili Sayın Hakan Durhan'ın.

Buyurun Sayın Durhan. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Durhan, Grubunuz adına dört üye konuşacak, süreyi eşit mi paylaşacaksınız?

İSMAİL KÖSE (Erzurum) – Sayın Başkan, süre, dört arkadaş tarafından eşit şekilde kullanılacaktır.

BAŞKAN – Sayın Durhan, müsaade ederseniz, 7,5 dakika sonra, sizi ikaz edeyim efendim.

Buyurun efendim.

MHP GRUBU ADINA NAMIK HAKAN DURHAN (Malatya) – Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; Millî Savunma Bakanlığının bütçesi üzerinde Grubum adına söz almış bulunmaktayım.

Büyük Kurtarıcı Kemal Atatürk'ün "Yurtta sulh, cihanda sulh" vecizesinde belirttiği gibi, insanlığın huzuru, mutluluğu, yeryüzünde tesis edilecek barışla mümkün olacaktır. Bugüne kadar bunu başaramayan insanoğlu, uzak gelecekte de, böyle bir barışı gerçekleştirebilecek gibi görünmemektedir. Bunun en büyük sebebi de, başka insanlara, başka toplumlara hükmetmek, dünyaya sahip olmak insiyakından ve arzusundan kaynaklanmaktadır. Hatta, bugünkü çalışmalara baktığımızda, bu duygunun bütün kâinata yöneldiğini görebiliriz.

İşte, bu karşı konulmaz hırs ve ihtiras, fertler arasında ve toplumlar arasında kavgaların ve korkunç çatışmaların çıkmasına sebebiyet vermiştir. Bu çatışmalar, bazen o kadar büyük boyutlara ulaşmıştır ki, bütün dünya devletlerinin birbirine girdiği, dünya savaşlarının çıkmasına kadar uzayan boyutlar kazanmıştır.

Bu kavgaları, çatışmaları, savaşları çıkaran ve yaşayan insanoğlu, her seferinde, ders almak ve aralarındaki anlaşmazlıkları karşılıklı görüşmeler yoluyla hallederek, barış içerisinde, kansız, kavgasız yaşamayı sağlayacak çareleri aramak yerine, tam tersi bilakis, daha da bilenerek, birbirini alt etmek yahut ortadan kaldırmayı sağlacak yeni taktikler, stratejiler geliştirmek ve yeni silahlar icat etmenin arayışları içerisine girmiştir.

Bugün, bu çaba öyle boyutlara ulaşmıştır ki, ileri teknolojinin ve elektronik teknolojisinin araştırma ve buluşları, âdeta, silah sanayiinin gelişmesine hizmet eder birer ilim dalı konumuna gelmiştir. Bunu tersten de değerlendirebiliriliz. Silah sanayiindeki gelişme ve ilerlemeleri sağlamak yönünde yapılan çalışmalar, ileri teknolojinin ve elektronik teknolojisinin katettiği aşamaları sağlayan, belki de en önemli ve birinci etkenlerden biridir.

Bunun içindir ki, silah sanayii veya daha yumuşak ve yasal bir çerçevede ifade etmek gerekirse, millî savunma sanayiini geliştirmek ya da genişletme yönünde yapılan çalışmalar, ülkelerin teknolojik yeteneklerini yükseltmeye yarayan ana eksenlerden birincisi konumundadır.

Dünyada ilk yirmiye giren gelişmiş ülkelerin ihracatlarına ve silah sanayii ürünlerinin ihracatlarındaki oranlara bakarsak, bu durumu rahatlıkla görebiliriz.

Bu kıstastan hareketle, Türkiye'nin de ithalatını ve ithalatındaki millî savunmaya yönelik payı değerlendirirsek, kendi durumumuzu da değerlendirmeye yönelik bir boyut kazandırmış oluruz.

İşte, dünyadaki bu saldırgan tupluluklar ve bu saldırgan topluluklar karşısında hayatiyetini devam ettirme gayretinde ve azminde olan topluluklar arasında silahlanma yarışı hızlanarak, bütün şiddetiyle devam etmektedir.

Birkısım ülkeler çok başarılı bir şekilde kendi millî savunma sanayilerini kurarak, bugün, dünyanın birçok ülkesine silah satar duruma gelmişlerdir. Hatta, bazıları, dünyadaki mevcut ülkelerin büyük kısmının silahlı kuvvetlerini kontrol eder duruma gelmişlerdir.

Türkiye'yi bu ülkelerle kıyasladığımız zaman, epey bir yol katetmek zorunda olduğumuzu görürüz.

19 uncu Yüzyılda başlayan sanayileşme çabaları, cumhuriyetle birlikte yeni bir hız kazanmış ise de, 1950'lerden sonra, bazı sebeplerden dolayı bu hız sürdürülememiştir Bu durum, 1974 yılına devam etmiştir.

Bu zaman dilimi içerisinde silah ve diğer askerî sistem ihtiyaçları, yabancı ülkelerce yapılan kullanılmış malzeme yardımları ve hibeler, kredili veya peşin ödemeli dışalımlarla karşılanmıştır.

1974 Kıbrıs Barış Harekâtından sonra Türkiye'ye karşı uygulanan ambargo, mahallî ve millî bir savunma sanayii kurmanın mecburiyetini ortaya çıkarmış ve bu alanda bir atılım başlatılmasının zemini oluşturulmuştur.

Dünya, böylesine çılgınca bir silahlanma yarışı yaşarken, jeostratejik, jeopolitik ve jeoekonomik bakımdan dünyanın çok hassas bir noktasında kurulu bulunan Türkiye Cumhuriyeti Devletinin tarih içindeki özel konumu da dikkate alındığında, üzerinde bütün ileri gelen dünya ülkelerinin çok yönlü hesaplar içinde olmaları, karşımıza, kaçınılmaz bir gerçek olarak çıkmaktadır.

Öncelikle savunma içgüdüsüyle, sonra da, dünün iki bloklu dünyasından tek süper gücün etkili olduğu çoktaraflı ve karmaşık yapılı bir dünyada bizim de varlığımızın kabulüyle birlikte, etkin ve hatırı sayılır bir ülke olmamız gerekmektedir.

Siyasî istikrarı sağlamış, ekonomik kalkınma yönünde önemli adımlar atmış olmamızın yanında, savunma araç ve gereçlerini en son sistemlerle donatmış, moral ve imangücü yüksek, güçlü bir silahlı kuvvetlere de ihtiyaç vardır.

Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarının ve personelinin disiplininin korunarak devam ettirilmesi için ve moralinin hep yüksek tutulabilmesi için, askerî eğitim ve öğretim açısından gerekli bütün altyapı imkânlarının hazırlanıp sunulması, askerî hayatın dışındaki zamanlarında istifade edecekleri sosyal tesislerin ve ailelerini barındıracakları lojmanların, gerekli sağlık hizmetleriyle birlikte, görev şehitlerine ve malul, malul gazi ve gazileriyle, bunların ailelerine de sahip çıkılması büyük önem arz etmektedir.

Millî savunmada en belirgin kriterler gizlilik, emniyet ve güvenilirlilik, standardizasyon, esneklik ve idame ettirilebilirliliktir. Öyleyse, savunma sisteminin bağımsız ve güvenilirliliğinin olması için, bir millî savunma sanayiine de ihtiyaç vardır. Bilim ve teknolojiye hâkim olmayan ülkelerin millî savunma alanlarında da etkili olamayacakları görülmektedir.

Millî savunma sanayiini geliştirmeye ya da genişletmeye yönelik girişimler, bunun içindir ki, askerî ihtiyaçları karşılamanın ötesinde, ülkenin, bilim, teknoloji ve elektronik teknolojisinin gelişmesini, ithalattaki bağımlılığın azaltılmasını ve ihracat kapasitesinin artırılmasını da sağlayıcı stratejik, ekonomik, çok etkili girişimlerdir.

Millî savunma sanayiine verilecek destek yanında, bu sanayii destekleyici mahiyette KOBİ'lerin teşvik edilip yaygınlaştırılması yönünde yapılacak çalışmalar, aynı zamanda güçlü bir orta sınıf yaratacağı gibi, işsizliğe de büyük ölçüde çözüm getirecektir.

KOBİ'lerin geliştirilmesi ve artırılması yönünden millî savunma sanayii çok büyük altyapı sağlayacak kapasite ve özellikte olduğundan, bu konuya büyük önem verilmesi gerekir diyerek, bu düşüncemi de buradan serdetmeyi lüzumlu görüyorum.

Dünyadaki silahlanma, silah üretimi, ihracatı ve ülkelerin ihracat ile ithalat arasındaki orantıların rakamsal boyutunu ifade ederek sizlerin zamanınızı almak istemedim. Dolayısıyla da, Millî Savunma Bakanlığı bütçesi üzerinde Grubum adına hazırlamış olduğum görüşlerimi burada belirterek, hepinize saygılarımı sunuyor, bütçenin hayırlı olmasını diliyorum. (MHP, DSP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Durhan.

İkinci söz, Sıvas Milletvekili Sayın Mehmet Ceylan'ın.

Buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA MEHMET CEYLAN (Sıvas) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkün binlerce yıllık beşiği olan bu mübarek vatan topraklarının savunulmasına ilişkin faaliyetler hakkında, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına görüşlerimizi arz etmek üzere huzurlarınızdayım; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Bilindiği üzere, bu cennet vatan, dünyanın beklemediği, asla ümit etmediği müstesna bir mevcudiyetin yüksek tecellisine sahne oldu. İstanbul'un fethiyle Avrupa kapılarını aralayan Türk Milleti, Balkanlardan Kafkasyaya, Ortaasya'dan Uzakasya'ya kadar uzanan bir coğrafyada var olmuştur. Var olmak ve bunun sorumluluğunu idrak ve idame ettirmek için, savunma faaliyetleri, vazgeçilemez, ihmal edilemez ve ertelenemez bir unsurdur. Bu unsur, millî güvenliğimizi olduğu kadar, iktisadî ve siyasî gelişmeleri de etkilemekte, konuyu daha da hassas ve önemli kılmaktadır.

Değerli milletvekilleri, Türk Silahlı Kuvvetleri, konumu ve üstlendiği görevler bakımından, artık, bir bölgesel güç olmuştur. Barış için, Somali'den Arnavutluk'a, Bosna'ya kadar her yerde görev almaktadır.

Unutulmamalıdır ki, Balkanlar ve Kafkasyadaki bölgesel uyuşmazlıklar etnik çatışmalara ve etnik çatışmalar da kitlesel göçlere sebebiyet vermekte, zincirleme bir reaksiyon halinde gelişen bu olaylar, giderek büyüyen sorun yumakları oluşturmaktadır. Dünya konjonktürü ve Silahlı Kuvvetlerimizin durumu, savunma sanayiimizi çok önemli hale getirmektedir.

Sayın milletvekilleri, refah ve güvenlik, birbiriyle ilişkisi inkâr edilemeyen ve aynı derecede önemli kavramlardır. Varşova Paktının veya Irak'ın refahtan ziyade güvenliğe, Kuveyt'in güvenlikten ziyade refaha önem vermesinin sonucunu, yakın geçmişte, hep birlikte izledik. Umarım, bu sonuçlardan gerekli dersler çıkarılmıştır.

Refahı ve güvenliği birlikte düşünerek, bütçe imkânları ölçüsünde, savunma sanayii için yapılması gereken hususlara temas etmek istiyorum.

On yıl içerisinde 150 milyar dolar olarak ifade edilen ihtiyaçlarımızın geniş ölçüde millî kaynaklardan temin edilmesi halinde elde edilecek faydanın, Türk savunma sanayii, stratejileri ve esaslarının gerekçekleştirilmesinde çok önemli bir rol oynayacağı tabiidir.

25.5.1998 tarihli Bakanlar Kurulu kararı uyarınca, savunma sanayii politikası, stratejileri ve esasları tespit edilirken, yerli sanayiin geliştirilmesi ilke edinilmiştir. Buna göre;

1. Türk Silahlı Kuvvetlerinin ihtiyaçları, ambargolara tabi olmaksızın, bağımsız şartlarda üretilebilecek, diğer devletlerin uygulayabilecekleri kısıtlamalardan etkilenmeyecektir.

2. Savaş gücünün önemli bir unsurunu oluşturan silah sistemi ve mühimmatı, donanım, yazılım, komuta kontrol, muhabere, istihbarat, elektronik harp ve bunlara karşı koyma hususlarında, millî özellikte operasyonel kullanım etkinliğine kavuşturulması sağlanabilecektir.

3. Endüstriyel güvenlik ve gizlilik ilkeleri de daha etkin bir biçimde kullanılabilecektir.

4. Diğer ülkelerde gözlendiği üzere, askerî teknolojik konsept ve uygulamalar, savunma sanayiiyle birlikte genel sanayiin gelişimine destek olacak; bir teknoloji ve teknisyen ordusu kaynağı, sanayiin lokomotifi haline gelecektir.

5. Yüksek teknolojinin kullanıldığı tesislerin varlığı ve konularında uzman elemanlarca işletilmesi, ülkemize önemli bir askerî ve politik güç kazandıracaktır.

Tüm bu tespitler yanında, ihtiyaç duyulan sektörlerde yerli sanayi varlığının stok miktarlarını azaltacağı, özellikle stok maliyetinin çok yüksek olduğu savunma ihtiyaçlarının yedeklenmesinde maliyetleri azaltarak, makro ekonomik dengeler üzerinde müspet etkiler yaratacağı gözardı edilmemelidir.

Sayın milletvekilleri, millî savunma sanayiinin en eski ve köklü kuruluşu olan Makine ve Kimya Endüstrisi Kurumu, 18 000 işçi çalıştırırken, bugün, 8 000 civarında işçi istihdam eder hale getirilmiş ve ihmal edilmiştir. Bu güzide kuruluşumuzun, Savunma Sanayii Müsteşarlığıyla koordineli bir şekilde tekrar eski verimli ve aktif günlerine döndürülmesine gayret edilmesini ve çağdaş, esnek bir yapıya kavuşturulmasını bekliyor, bu yoldaki çabalara destek vereceğimizi ifade ediyorum.

Son yıllarda, Silahlı Kuvvetlerimizin, Savunma Sanayii Müsteşarlığı, vakıflar ve özel sektörün gerçekleştirdiği yatırımlar, bazı konularda ihtiyacın üzerinde bir kapasiteye yol açmıştır. Söz konusu yatırımların korunup geliştirilmesi için yeni projelere ihtiyaç vardır.

Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği'nin dağılmasından sonra bağımsızlıklarını kazanan Türk devletlerinin savunma harcamaları oldukça fazladır. Savunma sisteminin nasıl oluşturulacağı konusunda, idarî ve teknik yetersizlikler yanında, söz konusu yapılanmayı sağlayacak malî kaynakları temin etmekte de zorlanan bu ülkelerin, Türkiye'den beklentileri büyüktür. Benzeri durum, Ortadoğuda ve Balkanlarda da mevcuttur.

Sayın milletvekilleri, Silahlı Kuvvetlerin, yurtdışı alımlarında, sadece komisyon olarak yılda 250-300 milyon dolar ödediğini bilmekteyiz. Bu işlemi on yıllık bir çerçevede değerlendirdiğimizde, yaklaşık 3 milyar dolar civarında bir harcamaya baliğ olacaktır. Bu olumsuz durumlardan kurtulmak ve güçlü bir savunma sanayiine sahip olabilmek için şu şartlara dikkatinizi çekmek istiyorum :

1. Eskimiş tedarik yöntemleri terk edilmelidir.

2. 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu değiştirilmelidir.

3. Makine Kimya Endüstrisi Kurumunun bilgi birikiminden ve kurulu tesislerinden azamî derecede istifade için gerekli gayret gösterilmelidir.

BAŞKAN – Sayın Ceylan, toparlar mısınız efendim.

MEHMET CEYLAN (Devamla) – Peki efendim.

Değerli milletvekilleri, ekonomisi güçlü bir ülke, büyük bir orduyu idame etme imkânına sahip olmasına rağmen, buna ihtiyaç duyması, jeopolitik ve jeostratejik konumuyla doğrudan ilgilidir. Ekonomik sıkıntılarına rağmen, Türkiye, bağımsızlık ve millî bütünlüğümüzün idamesi için her an harbe hazır, ileri teknolojiyle donatılmış, eğitim ve morali üstün bir silahlı kuvvete sahip olmak zorundadır.

Unutulmamalıdır ki, hiçbir diplomasi, arkasında ikna edici bir silahlı güç olmadıkça başarılı olamaz.

Bu duygu ve düşüncelerle, 2000 yılı Millî Savunma Bakanlığı bütçesinin, ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını diliyor, Yüce Heyetinizi, Grubum adına saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Ceylan.

Üçüncü söz, Manisa Milletvekili Sayın Mustafa Enöz'de.

Buyurun efendim.

MHP GRUBU ADINA MUSTAFA ENÖZ (Manisa) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Ulaştırma Bakanlığının 2000 Malî Yılı Bütçe Tasarısı hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle, Yüce Heyeti saygıyla selamlıyorum.

Ülkelerin kaynaklarının etkin ve verimli şekilde kullanılması, bölgeler arasındaki gelişmişlik farkının en aza indirilerek, ekonominin bütünleşmesinin sağlanması, ülkelerin bütünlüğünün korunması için ulaşım ve haberleşme hizmetlerinin en iyi şekilde verilmesi gerekmektedir.

Ülkemizde, ithalat, ihracat, sanayi, turizm, tarım gibi sektörlerin altyapısını ulaştırma sektörü oluşturmaktadır; çünkü, mal ve hizmetlerin ilgili yerlere zamanında iletilmesi, bu sistem sayesinde yerine getirilmektedir.

Ulaştırma Bakanlığımızın, tahsis edilen sınırlı bütçe imkânlarıyla, ulaştırma ve haberleşme hizmetlerini en iyi şekilde vermenin gayreti içinde olduğunu biliyoruz. Ancak, hizmet bakanlıklarından biri olan Ulaştırma Bakanlığına 2000 yılı için genel bütçeden ayrılan payın yeterli olduğunu söylemek de mümkün değildir. Bütçe teklifine baktığımızda, teklif toplamının, 75 trilyon 739 milyar 500 milyon Türk Lirası olduğunu görmekteyiz. Bunun, 17 trilyon 450 milyar Türk Lirası cari giderlere, 49 trilyon 193 milyar 500 milyon Türk Lirası yatırım giderlerine ve 7 trilyon 914 milyar Türk Lirasının da transfer giderlerine ayrıldığını görmekteyiz.

Ulaştırma alt sektörünün geleceğinin daha sağlıklı planlanabilmesi için kurulması düşünülen ulaştırma ana planı çalışmasını desteklediğimizi belirtmek istiyorum.

Ayrıca, ulusal ve uluslararası yolcu ve eşya taşımacılığını düzenleyen yönetmelikler tamamen yetersiz kalmaktadır. Bakanlar Kuruluna sunulan karayolu taşıma kanunu taslağının bir an önce yasalaşmasını bekliyor ve destekliyoruz.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bugün, ülkemizde, yurtiçi yük taşımalarında yüzde 89,1'le, yolcu taşımalarında ise yüzde 94,9'la karayolu birinci sıradadır. Karayoluna dayalı olarak yürütülen yanlış ve çarpık ulaşım politikaları nedeniyle, her yıl, binlerce insanımız ölmekte; yine, binlerce insanımız yaralanmaktadır. Bunun yanında, 1,5-2 katrilyon lira maddî hasar da meydana gelmektedir.

Yolcu ve yük nakliyatının karayolu yerine demiryoluna kaydırılması şarttır. Demiryolu, karayoluna göre çok daha güvenli olup, daha az enerji tüketmektedir.

Ülkemizde bulunan mevcut demiryolu hatlarının fiziksel standartları düşük olup, hat kapasiteleri sınırlıdır. Bu hatlar üzerinden çağdaş bir demiryolu işletmeciliği yapmak da mümkün değildir.

Yapılması planlanan yaklaşık 2 000 kilometrelik yeni demiryolu ağının bir an önce hayata geçirilmesini bekliyoruz.

Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları Genel Müdürlüğünün yeniden yapılanmasını sağlamak üzere hazırlanmış olan projeyle ilgili olarak, gereken yasal düzenlemenin bir an önce sonuçlandırılmasının gerekli olduğunu düşünüyoruz.

Yine, Demiryolları Genel Müdürlüğümüz tarafından yürütülen banliyö hizmetlerinin ve işletmeciliğinin mahallî idarelere devri yönündeki çalışmaları destekliyoruz.

Ülkemiz ekonomisine sağlayacağı katkıların yanı sıra, siyasî özellikleri de bulunan, 92 kilometrelik kısmı ülkemiz, 32 kilometrelik kısmı ise Gürcistan sınırları içerisinde kalan, toplam 124 kilometre uzunluğundaki, Türkiye'yi Kafkasya üzerinden Ortaasya'ya, oradan da Çin'e bağlayacak olan Türkiye Gürcistan (Kars-Tiflis) demiryolu bağlantı projesinin iyi takip edilerek, mutlaka gerçekleştirilmesini istiyoruz.

Yine, Asya ve Avrupa kıtalarını birbirine demiryoluyla bağlayacak olan, demiryolu boğaz tüp geçişi ve demiryolu banliyö hatlarının metroya dönüştürülmesi projelerinin hayata geçirilmesini arzu ediyoruz.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; üç tarafı denizlerle çevrili bir ülkeye sahip olmamıza rağmen, deniz ulaşım ve nakliyatı için altyapımız yetersizdir. Bunun için, limanlarımızın geliştirilmesi, denizyollarının canlandırılması, limanlar ile demiryolu bağının artırılması şarttır. İç bölgelerimizin en kısa yollarla limanlara bağlanması ve limanlarımızın altyapı imkânlarının geliştirilmesiyle bu alanda çok önemli bir aşama kaydedilecektir.

8 300 kilometre uzunluğundaki kıyı şeridinde, denizin sunduğu avantajları en iyi şekilde değerlendirmek zorundayız.

Ülkemizin etrafının denizlerle çevrili olması nedeniyle limanlarımız çok önem arz etmektedir. Bir taraftan mevcut limanlarımızın kapasiteleri artırılırken, bir taraftan da yeni limanların yapılması zorunlu görülmektedir.

Bugün için, ülkemizde, iç ve dışticarete hizmet veren 21 adet kamu limanı bulunmaktadır. Bunların yıllık kapasitesi 50 milyon ton civarındadır. Bu kapasitede, özel sektör liman ve iskeleleri ile akaryakıt da dikkate alındığında, toplam kapasite, yıllık, 200 milyon tona ulaşmaktadır; ancak, bu kapasitenin, özellikle 2000'li yıllarda yetersiz kalacağı muhakkaktır. Bu kapasitenin artırılması için gerekli tedbirler de alınmalıdır.

Ülkemiz, tarihi, zengin ve doğal değerleriyle, dünya turizm pazarında ve Akdeniz Bölgesinde rakipsiz bir konuma sahip bulunmaktadır. Bu önemli durum yat turizmi açısından çok önem arz etmektedir. Halen ülkemizde, kamu ve özel sektöre ait, işletmeye açık 30 adet yat limanı bulunmaktadır. Bu yat limanları turizm açısından yetersiz durumdadır. Genel bütçe imkânlarıyla yapılması düşünülen yat limanlarıyla birlikte, yap-işlet-devret modeliyle inşa edilmesi düşünülen 23 adet yat limanı projelerini desteklediğimizi ve bir an önce bu projelerin hayata geçirilmesinin gerekliliğine de inanıyoruz.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hava ulaşımındaki önemli gelişmeleri görmemek mümkün değildir; ancak, bunları yeterli bulmuyoruz. Türk Hava Yolları Genel Müdürlüğünce sürdürülen modernleşme ve gelişim politikaları çerçevesinde hava filomuzun yenilenmesi programını destekliyoruz.

Hava ulaşım ağını ülkenin her yöresine yaygınlaştırmak amacıyla, büyük havaalanlarının yanı sıra, işletmesi kolay olan, muhtelif boyutlardaki stol havaalanlarının inşaatlarının da bir an önce bitirilmesinin gerekli olduğu kanaatindeyiz.

Dış hatlarda başarıyla çalışan Türk Hava Yollarıyla beraber bazı özel havayolu şirketlerimiz mevcuttur; ancak, iç hatlardaki gelişmeler arzu edilen seviyede değildir. İç hatlarda sivil hava ulaşımına açık havaalanı bulunan illerimize, Türk Hava Yollarının yanı sıra, özel havayolu şirketlerinin de tarifeli uçak seferleri koymalarını arzu ediyoruz. Bu konuda, Ulaştırma Bakanlığımızın gerekli yardım ve destekleri yapacağına inancımız tamdır.

Özellikle, turizm ve ihracat potansiyeli yüksek bölgelerimizdeki havaalanı yatırımlarına öncelik verilerek, mevcut havaalanlarının hizmet kapasitelerinin ve standartlarının yükseltilmesine yönelik çalışmaları memnuniyetle karşıladığımızı belirtmek isterim.

Yine, diğer illerimizde kurulması düşünülen havaalanlarının da bir an önce hayata geçirilmesini bekliyoruz.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bugün, elektronik haberleşme sistemleri, günümüz insanının hayatının hemen her safhasına girmiştir, hatta, haberleşme, hayatın vazgeçilmez bir unsuru haline gelmiştir. Gelecekte, ülkelerin ekonomilerini birinci derecede haberleşmenin etkileyeceği muhakkaktır. 2000'li yıllara girmekte olduğumuz şu günlerde, son derece modern sayısal teknolojiler, insanlığı uzay çağına taşımaktadır.

Haberleşme sektörünün, ülkemiz geleceğini ve onların yeni dünya düzeni içerisinde yerini belirleyecek faktörlerin başında gelmesi sebebiyle, başta Amerika Birleşik Devletleri ve diğer gelişmiş ülkeler, hazırladıkları projeleri bütün dünyada uygulamaya koymuşlardır.

Türkiye'nin nüfusundaki ve ekonomisindeki gelişmeler dikkate alındığında, 2020'li yıllarda, ulusal enformasyon şebekesinin 30 milyon abonesinin olacağı ifade edilebilir. Hiç şüphesiz, böylesine büyük bir yatırımın yapılabilmesi için finans ve insan kaynaklarına ihtiyaç vardır. Onun için, millî enformasyon ağını kurma konusunda, Türkiye'nin, çok akıllı hareket etmesi gerekmektedir. Eğer, Türkiye, bilimsel ve teknolojik yönden yeterli atılımı yapamaz ve bunu gerekli esnek idarî yapılarla destekleyemezse, milyarlarca liralık dövizi, dışarıdan alacağı cihaz ve sistemlere ödemek zorunda kalacaktır.

GSM mobil telefon sistemi kurulması ve işletilmesiyle ilgili, Ulaştırma Bakanlığımız ile iki özel firma arasında sözleşme imzalanarak, cep telefonu sistemi özelleştirilmiştir. Firmalarımızın rekabet ortamı içerisinde vatandaşlarımıza daha iyi telefon hizmeti verme gayreti içinde olmaları gereklidir. Bunun için, Bakanlığımız, kural koyucu ve denetleyici konumunu her zaman hissettirmelidir.

Ülkemizde cep telefonu abone sayısı her geçen gün artmaktadır. Mevcut altyapı sistemi bu yoğunluğu kaldıramamaktadır Özel firmaların, yatırımlarına ağırlık vererek, ülkemizin her yerinden çok rahatlıkla görüşme yapma imkânını abonelerine sağlamaları gerekmektedir. Yapılacak olan yeni cep telefonu şebekesi ihalelerinin, vatandaşlarımızın yararına olacak şekilde sonuçlandırılması da gerekmektedir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; çoğulcu, hür ve demokratik toplum yapısını gerçekleştirmenin en önemli temelini, özelleştirme oluşturmaktadır. Ekonomide verimliliğin ve rekabet gücünün artırılarak, yıllık enflasyon hızının tek haneli rakamlara indirilerek, kalkınmada istikrarın sağlanması için özelleştirmenin önşart olduğunu düşünmekteyiz. Ancak, yapılacak özelleştirmelerle, pazarın tam rekabet özelliğini kaybetmesine, devlet tekellerinin yerini özel tekellerin almasına fırsat verilmemelidir. Piyasalarda tam rekabetin oluşması için gereken her şey yapılmalı, özelleştirme uygulamaları kamuoyuna bütün detaylarıyla açıklanmalı ve özelleştirme ihalelerini, hiçbir kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık ve şeffaf bir şekilde gerçekleştirmeliyiz. Türk Telekomun özelleştirilmesinin de bu kriterler çerçevesinde yapılacağını düşünmekteyiz.

Telekom'da ve diğer özelleştirme kapsamındaki kurum ve kuruluşlarda çalışan personelin özlük ve sosyal haklarının muhafaza edilerek, çalışanların mağdur edilmemesi gerektiğine inanmaktayız. Bugün, dünya haberleşmesinin tamamen telsiz sistemlere yöneldiği, böylece, uzay çağının bir başka gereğinin dijital, telsiz sistemleri vasıtasıyla yerine getirilmeye çalışıldığı apaçık bir gerçektir. 21 nci Yüzyıl, telli telefon ve diğer telli sistemlerin yerini, elektromanyetik spektrum kullanan sistemlere bıraktığı bir yeni yüzyıl olacaktır. Bu asırda, ülkemizin muasır medeniyet seviyesini yakalayıp, daha ileri gitmesi şarttır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Enöz, 2 dakika içinde toparlar mısınız efendim.

Buyurun.

MUSTAFA ENÖZ (Devamla) – Bu amaçla, önce, teknolojiyi yakalamak, sonra daha da ileri düzeye götürerek, haberleşme sahasında 21 inci Yüzyıla Türk damgasını vurmak yolunda gerekli tüm çabaları göstermekteyiz.

Bu duygu ve düşüncelerle, Ulaştırma Bakanlığımızın 2000 malî yılı bütçesinin Yüce Milletimize ve ülkemize hayırlara vesile olmasını diliyor ve hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP, DSP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Enöz.

Gruplar adına ikinci söz, Demokratik Sol Parti Grubu adına Manisa Milletvekili Sayın Hasan Gülay'da. Buyurun.

Sayın Gülay, süreyi eşit mi paylaşacaksınız ?

HASAN GÜLAY (Manisa) – Evet.

BAŞKAN – Buyurun.

DSP GRUBU ADINA HASAN GÜLAY (Manisa) – Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; sözlerime başlamadan önce, DSP Grubu adına hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, 2000 yılı Millî Savunma bütçesi, savunmaya tahsis edilen kaynakların programlanması ve kullanılması bakımından olduğu kadar, uluslararası askerî ilişkilerde meydana gelen gelişmeler de göz önüne alınarak hazırlanmıştır.

Değerli milletvekilleri, son dönemde uluslararası ilişkiler yeni bir niteliğe bürünmüş, bu gelişmeler Avrupa'nın geleceği açısından da önemli değişimleri beraberinde getirmiştir. Türk Silahlı Kuvvetlerinin de, konumu gereği, bu gelişmelere paralel olarak hazırlanması gerekir. Bir taraftan caydırıcı güç olmak konumundasınız, bir taraftan da bir saldırı ihtimaline karşı, bu caydırıcı gücünüzü kullanabilecek ve netice alıcı, vurucu hale gelebilmek gibi bir dengeyi de muhafaza etmek durumundasınız.

Ülkemizin coğrafî konumu, komşularıyla ilişkileri, Asya, Afrika ve Avrupa arasında köprü görevinde bulunması, Balkanlar, Kafkasya ve Ortadoğu üçgeninin, genelde -Türkiye dışında- istikrarsız, çeşitli ihtilafların devamlı veya zaman zaman gündeme sıcak savaş şeklinde beliren gelişmeleri karşısında, güçlü bir silahlı kuvvete ihtiyacımız olduğu gerçeğiyle karşı karşıyayız.

Dünyamızda değişen şartlar karşısında, Silahlı Kuvvetlerimiz, çok rollü görevlere kendisini, barıştan, hazırlamak durumundadır. Silahlı Kuvvetlerimizin, yakın dönemde yaşadığımız tabiî afetler dahil, ambargolara karşı ve güç göstermek dahil, içgüvenlik hareketlerinde kullanılması dahil, çok yönlü görevlere de hazırlıklı bulunması gerekmektedir. Eskiden, sadece savaş ihtimaline karşı ve sınırlarınızı güven altına almak için düşünülen silahlı kuvvetler konseptinde böyle bir açılım olduğunu da dikkate aldığımızda, Millî Savunma bütçesi hazırlıklarında buna dikkat ederek, Silahlı Kuvvetlerimizi hazırlamamız gerektiğine özellikle işaret etmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, NATO'nun, Varşova Paktının ve Sovyetler Birliğinin dağılmasından sonra, yeni bir arayış ve yeni bir konseptte oluşması dolayısıyla, Avrupa'nın güvenlik ve istikrarı için yeni bir politik gelişmesi bulunmaktadır. Silahlı Kuvvetlerimizi, bu anlayışa paralel halde tutmamıza, bunun hazırlığını yapmamıza ve bunun da eğitimini gerçekleştirmemize ihtiyaç vardır.

Bugün, Bosna-Hersek'teki barışı destekleme ve koruma görevi altında, 52 000 görevli asker bulunmaktadır. Bu 52 000 asker içerisinde, Silahlı Kuvvetlerimizin bir tugayı görev yapmaktadır.

Yine, KFOR dediğimiz, Kosova'daki anlaşma sonrası oluşturulan barış gücünde de bir mekanize taburumuz görev yapmaktadır. Hemen kısa geçmişimizde, Somali'de ve Filistin'de de vardır. Üstelik bu şekildeki barış gücü içerisinde görev yapan Türk Silahlı Kuvvetlerinin, bize yakın olan Asya'daki Türk cumhuriyetleri, Kafkasya ve Balkanlardaki birkısım ülkelerle de askerî eğitim işbirliği çalışmaları vardır. Bunlar, hep birtakım ilave masrafları da beraberinde getirmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye'nin bazı komşularıyla ilgili problemli konuları da, Silahlı Kuvvetlerimizin gücüyle ve onun gelişmesiyle yakından ilgilidir. Bugün için, dost bildiğimiz bazı ülkelerin, kısa bir süre evveline kadar, Türkiye'ye karşı husumet içerisinde bulunduklarının da, ayrıca altını çizmek istiyorum. O sebeple, Türkiye, konumu itibariyle, Silahlı Kuvvetlerini, en azından komşularının silah dengesinin üzerinde bulundurmak mecburiyetindedir.

Ayrıca, devam eden bir Ege problemi, Ege'deki değişik problemler, onun dışında, Kıbrıs problemimiz, Silahlı Kuvvetlerimizle ilgili bütçemize yansıyan önemli siyasî özellikler olarak da gündemdedir.

Kıbrıs'ta çözümün, baştan zaten yanlış takdim edilmiş bulunan güçlerin, bu yanlışlığını düzeltmedikçe rayına oturmayacağı inancındayız. Bu yanlışlık nedir? Kıbrıs'ta iki ayrı halk vardır, iki ayrı devlet oluşmuştur. Bu devletlerden birini, hepsini temsil eder konumda yıllar yılı savunur gelirseniz, bu yanlışlığı düzeltmez de eşit iki halkın egemen devleti olarak gündeme getirmezseniz, bunun çözüm şansının zor olacağını da dikkate almanız lazım gelir. Kıbrıs'la ilgili böyle bir durum da, yine, Türk Silahlı Kuvvetlerinin bütçesiyle ilgili konuları da ilgilendirmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Büyük Önder Atatürk'ün hedef olarak milletimize gösterdiği, bize emanet ettiği ülkemizin muasır medeniyet seviyesine erişebilmesi için, güvenli bir ortamın tesisi için Silahlı Kuvvetlerimizin çok güçlü olması gerekmektedir.

Yeni bir binyıla, milenyuma giriyoruz. Ülkemizi olduğu gibi, onun bir parçası olan Silahlı Kuvvetlerimizi de milenyumun şartlarına göre hazırlamamız, bunun için de bütün desteği vermemiz hepimizin görevidir. Unutulmamalıdır ki, milenyumda geç kalmanın mazereti yoktur, bedeli de çok ağır olacaktır.

Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; ülkemizin Marmara Bölgesinde uğradığı büyük deprem felaketinden, Silahlı Kuvvetlerimiz de çok büyük zarar görmüştür; ama, Silahlı Kuvvetlerimiz bu afette, içinden çıktığı ulusumuzun yanından, onun yaralarının sarılmasından bir an bile ayrılmamıştır, bu konuda Demokratik Sol Parti Grubu olarak Silahlı Kuvvetlerimize yürekten teşekkür ediyoruz.

Ayrıca, bir sevincimizi de sizlerle, özellikle, paylaşmak istiyorum: Dünyanın hiçbir ülkesinde, o ülkenin silahlı kuvvetleri, bizim Silahlı Kuvvetlerimiz gibi deprem afeti konusunda, bedelli askerlik önerisiyle gelmemiştir; bu da savunmasında olduğu kadar, ülke insanının acılarının sarılmasında da ne kadar sorumluluk duyduğunun bir göstergesidir.

Değerli milletvekilleri, sözlerime son verirken, 2000 yılı Millî Savunma Bakanlığı bütçesinin, Bakanlığımıza, ulusumuza, kahraman Türk Silahlı Kuvvetlerimize hayırlı olması dilekleriyle, Demokratik Sol Parti Grubu adına, hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (DSP, MHP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Gülay.

Demokratik Sol Parti Grubu adına ikinci söz, Ankara Milletvekili Sayın Zeki Sezer'in.

Buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar)

DSP GRUBU ADINA M. ZEKİ SEZER (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ulaştırma Bakanlığının 2000 yılı bütçesi üzerinde Demokratik Sol Partinin görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum; hepinize saygılar sunuyorum.

Değerli milletvekilleri, sosyal ve ekonomik kalkınmanın temel konularından biri, bilgilerin ve verilerin, insanların ve malların, ekonomik, güvenilir ve çevre dostu yöntemlerle taşınmasını sağlayan ve birbirleriyle eşgüdüm içerisinde işleyen sistemlerin oluşturduğu bir iletişim ve ulaştırma altyapısına sahip olmasıdır.

Tutarlı bir iletişim ve ulaştırma politikası, artan talebe yanıt verebilmeli, oluşan yeni koşullara uyum sağlayabilmeli, alt sistemlerin birbirini tamamlayıcı ve destekleyici şekilde işlemesini gerçekleştirebilmeli ve insanlara sistemler arasında seçim yapabilme rahatlığını verebilmelidir. Bu nedenle, 57 nci hükümetin, programına "karayolu ulaşımı ile demiryolu ve deniz taşımacılığı arasında denge kurulması" hedefini almasını olumlu buluyor ve destekliyoruz.

Bu dengenin kurulması için, denizyolu taşımacılığına ve özellikle demiryolu taşımacılığına yönelik yatırımlara hız verme zorunluluğumuz vardır. Ülkemizin üç tarafının denizlerle çevrili olması, deniz taşımacılığı için çok büyük bir avantajdır. Maliyeti çok daha ucuz olan denizyolu taşımacılığının ülkemizde yaygınlaştırılması çok önemlidir. Uluslararası ticaretimizin çok büyük bir bölümü, denizyoluyla yapılmaktadır. Bu nedenlerle, deniz ticaret filomuz bir taraftan yenilenirken, diğer taraftan, var olan kapasite artırılmalıdır. Liman kapasiteleri artırılmalı, yeni limanların yapılması sağlanmalıdır. Bu limanlara iç bölgelerden malzeme nakliyesi için demiryolu ağı projeleri geliştirilmelidir.

İç ve dış ticarete hizmet veren kamu limanlarının sayı, kapasite ve niteliklerinin artırılması gereğinin yanı sıra, bir turizm cenneti olan ülkemizin yat limanlarının da artırılması ve geliştirilmesi gereği ortadadır. Ülkemizin, var olan turizm potansiyelinin ve özellikle Akdeniz’de elinde bulundurduğu avantajlı durumunun çok iyi değerlendirileceğine içtenlikle inanıyoruz.

Ayrıca, balıkçı barınaklarına yapılacak planlı yatırım ve destekle, ülkemiz kıyı ekonomisine ve balıkçılık sektörüne önemli bir hizmet verilmiş olacaktır.

Diğer taraftan, gelişmiş ülkelerde demiryolu taşımacılığı önemli bir yer tutmaktadır. Son yıllarda, dünyada ve özellikle Avrupa'da, mevcut gelişmiş sistemlere ek olarak, yeni, süratli demiryolu hatlarının yapımı ve işletmesi konusunda önemli gelişmeler sağlanmaktadır. Cumhuriyetin ilk yıllarından bu yana, ülkemizde demiryolları, ne yazık ki, ihmal edilmiştir. Birçok önemli merkeze demiryolu bağlantısı kurulamamıştır.

Demiryolu taşımacılığı kapasitesi, sürati ve yaygınlığının artırılması çalışmalarına derhal başlanmalıdır. Hemen her bölge ve önemli merkezler, demiryolu ağlarına kavuşturulmalıdır. Organize sanayi bölgelerine demiryolu bağlantılarının oluşturulması sağlanmalıdır. Trenle yolculuk, nostaljik bir düşünce olmanın ötesine taşınmalıdır.

Sayın milletvekilleri, TÜLOMSAŞ ve TÜVASAŞ, yüksek verimlilik ve kapasiteyle çalıştırılabilir. Gerçi, ne yazık ki, TÜVASAŞ, Marmara depreminde büyük zarar görmüştür; ancak, planlı bir çalışmayla eskisinden daha yüksek verim ve kapasiteyle işletmeye açılabileceğini düşünüyoruz. TÜLOMSAŞ ve TÜVASAŞ, kırk yılı aşkın bilgi ve deneyime sahip kuruluşlar olarak, yeni çağın gereklerine ayak uydurabilecek motor, lokomotif ve vagon gibi araçları üretebilir, bunları, Devlet Demiryolları ve büyük kentlerimizdeki raylı taşımacılık hizmetlerine sunabilir; ayrıca, ihracat olanakları yaratabilir. Bunun gerçekleştirilmesi, ülkenin modern taşımacılık hareketine ve her iki fabrikanın bulunduğu bölgelerin çalışma yaşamı ve ekonomisine büyük katkı sağlayacaktır.

Sayın milletvekilleri, var olan kapasite kullanımı nedeniyle, karayollarıyla ilgili yatırımlar da sürdürülmelidir. Başlamış yatırımlar süratle tamamlanmalı; bozuk yolların onarımına önem verilmelidir. Kara taşıma araçlarının izin verilen yük ağırlıklarının standartlardan fazla olması ve bunun bile yeterince denetlenememesi, karayollarımızın kısa sürede yıpranmasına neden olmaktadır. Uluslararası karayolu taşımacılığında önemli bir yeri olan uluslararası karayolu taşımacılığımızın, gösterdiği gelişme ve büyümeyle dünya piyasasında diğer ülkelerle rekabet edebilecek güce ulaşmış olması sevindiricidir. Karayoluyla şehirlerarası eşya ve yolcu taşıma hizmetlerinin düzenli ve güvenilir hale getirilmesi, bu işi yapan kişi ve kuruluşların yetki ve sorumluluklarının belirlenip, denetimlerinin sağlıklı bir şekilde yapılması konusu, titizlikle takip edilmelidir.

Değerli milletvekilleri, hava ulaşımında da, çağın gereği ve ülkemizin ihtiyaçları göz önünde bulundurularak, yapılmakta olan iyileştirme ve geliştirme yatırımları titizlikle sürdürülmelidir. Hava ulaşım ağı, ülkemizin her yöresine yaygınlaştırılmalı, bölgelerin özelliklerine uygun projeler desteklenmelidir. Türk hava taşımacılığının uluslararası arenada hak ettiği konuma erişeceğine olan inancımız tamdır. Hava ulaşımında çağın gereği teknolojik gelişmeler izlenmeli ve Türk hava taşımacılığının kullanımına sunulmalıdır.

Değerli milletvekilleri, çağımız bilgi ve teknoloji çağıdır. Bilgi ve teknoloji, ekonomik büyümenin sebebi ve ekonomik gücün anahtarıdır. Artık ülkemizde, internet ve benzeri bilgi erişim araçlarını kullanamayan tek bir okul, tek bir ev, tek bir kişi ve kuruluş kalmamalıdır. Baş döndürücü hızla gelişen teknolojiyi yakalamak ve ona ayak uydurabilmek için başlatılan çalışmalar artırılarak sürdürülmelidir. Türkiye'de, bilgi ve teknolojide altyapının oluşturulması, kamu ve özel kesimde kurumsallaşma, işgücünün niteliğinin ve becerilerinin yükseltilmesi, atılması gereken adımların başında gelmektedir.

Sayın milletvekilleri, günümüzde kablosuz ve telsiz haberleşme sistemlerine olan ilgi gittikçe artmaktadır. Avrupa Birliğine aday ülke olarak, telsiz ve kablosuz haberleşme sistemleriyle ilgili mevcut yasa ve yönetmeliklerde gereken ve kamu yararını gözeten bazı değişiklik çalışmalarına bir an önce başlanmasında yarar vardır.

Özellikle tüm kamuyu ilgilendiren, mobil, telsiz veya kablosuz telefon cihazlarının gümrük ve KDV değerleri yeniden gözden geçirilmeli, ithalat, imalat ve ilgili standart ve bürokratik işlemleri kolaylaştırılmalı ve Avrupa Birliğiyle paralel hale getirilmelidir.

Bu arada, son Marmara ve Düzce depreminde zarar gören belediyeler başta olmak üzere, bazı kamu kuruluşları ile gerçek ve tüzelkişilerin, Telsiz Kanununa göre alınması gereken telsiz sistem ücretlerinden, 1999 yılı için muaf tutulması yerinde olacaktır.

Halen, GSM cep telefonları konusunda, mevcut GSM abonelerinin telefon değiştirmelerinde bire bir zorunlu olan 1 SİM kart artı 1 cihaz durumu gözden geçirilmeli ve aynı SİM kartı kullanarak yeni bir cep telefonu cihazı alınırken abonelere zorluk çıkarılmamalı, ruhsatlandırma işlemleriyle ilgili mevzuat gözden geçirilmelidir.

Gelişen teknolojilere bağlı olarak, kablosuz internet, data, telefon görüntü aktaran ve bazı düşük güçlü telsiz sistemleri gibi ortaya konulan yeni telsiz sistemlerinin, Avrupa'yla ortak, tüm kamunun yararına devreye sokulmasında yarar vardır. Tamamen düşük güçlü olan kablosuz telsiz cihaz ve sistemlerinin, ofis otomasyonunda veya evlerde ortak, Avrupa standartlarında kullanılmasının yaygınlaştırılması yerinde olacaktır.

Değerli milletvekilleri, Sayın Bakanın, Plan ve Bütçe Komisyonunda yaptığı konuşmada, 2000 yılında kısa sürede tamamlanıp ekonomiye katkı sağlayacak projelere öncelik verileceğini söylemesi çok olumlu ve yerindedir; bu, gerçekte, Demokratik Sol Partinin ekonomik yatırım programının temelidir ve ülke kaynaklarının verimli kullanılmasının yoludur.

Bu düşüncelerle, 2000 yılı Ulaştırma Bakanlığı bütçesinin ulusumuza hayırlı olmasını diler, Demokratik Sol Parti Grubu adına hepinize saygılar sunarım. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Sezer.

Gruplar adına üçüncü söz, Doğru Yol Partisi Grubunundur.

Şırnak Milletvekili Sayın Sait Değer; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA M. SAİT DEĞER (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Millî Savunma Bakanlığının 2000 malî yılı bütçesi hakkında, Doğru Yol Partisi Grubu adına görüşlerimi arz etmek üzere huzurlarınızdayım; Grubum ve şahsım adına, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Konuşmama başlamadan önce, art arda yaşadığımız deprem felaketlerinde Türk Silahlı Kuvvetlerimizin gösterdiği çabayı hatırlatmak istiyorum. 17 Ağustos ve 12 Kasım depremlerinde olduğu gibi, 3 Aralık 1999 tarihinde Erzurum çevresindeki 25 köyde meydana gelen depremde de, yaraları sarmak için herkesten önce ilkyardıma koşan Türk Silahlı Kuvvetleri olmuştur. Bu nedenle, Türk Silahlı Kuvvetlerine, şahsım adına ve milletimiz adına şükranlarımı arz ediyorum.

Değerli milletvekilleri, birkaç gün sonra yeni bir binyıla gireceğiz. Bu, tarihî an, geçmişi yeniden değerlendirme ve geleceği yeniden planlamak için ortak düşünme fırsatı doğurmaktadır.

Türkiye bugün, Balkanlardan Kafkasya'ya, Ortadoğu'dan Orta Asya'ya kadar uzanan, ihtilaflarla, istikrarsızlıklarla dolu, güç bir coğrafyada, barış, istikrar, denge ve refah unsuru olan bir dünya devletidir. Türkiye, NATO, Avrupa Konseyi, AGİT, OECD gibi kurumların tam üyesidir. Avrupa Birliğiyle tam üyeliğe adım attığımız şu günler de tarihi bir önem taşımaktadır. Ayrıca, Karadeniz Ekonomik İşbirliği ve D-8 gibi bölgesel ve bölgelerarası işbirliği hareketlerinin kurucusu ve öncüsüdür. Böylesine geniş bir uluslararası kurumsal ağ içinde yer alan ülkelerden biridir.

Türkiye, 21 inci Yüzyıla, Türk Silahlı Kuvvetleriyle ülke tarihindeki en güçlü konumuna erişmiş olarak girmektedir. Türkiye, Büyük Atatürk'ün "Yurtta sulh, cihanda sulh" temel kavramından hareketle, barış ve istikrarın çevresine yansıtılmasında doğrudan etkin bir rol oynamaktadır. Nitekim, Türk Silahlı Kuvvetleri, bugün, bölgedeki barışçı rolüne ek olarak, Bosna-Hersek ve Kosova dahil, çeşitli uluslararası barışı koruma görevlerinde, küresel barış ve istikrara başarılı katkılarda bulunmaktadır.

Güçlü demokrasi, güçlü ekonomi ve güçlü savunma altın üçgeni içerisinde, Türk Silahlı Kuvvetlerinin 21 inci Yüzyılın jeostratejik ortamının ihtiyaçlarına cevap verecek şekilde, bölgesinde en iyi eğitilmiş ve en yüksek askerî güç durumunun sürdürülmesi hayatî önemi haizdir.

Değerli arkadaşlar, elbette, barış, bir ülke için istenen temel kavramdır; ancak, bunu sağlamanın yolu da güçlü olmaktan geçiyor. Çevremizdeki ülkelerin silahlanma yarışı içinde olduğu böyle bir dönemde, bizim uzaktan seyretmemizin doğru olmayacağı ortadadır. O nedenle, yapılması gereken şey, yerli savunma sanayiinin kurulmasıdır.

Günümüzde savunma, sadece silahla, mermiyle sınırlı değil; iletişim alanından bilgisayar teknolojisine kadar pek çok sahada çalışmayı kapsamaktadır.

Ayrıca, savunma sanayiinin uluslararası ilişkilerdeki önemi, diğer sektörlerden farklı olarak, yalnızca karşılıklı işbirliği ve ticaret gibi ekonomik faaliyetlerle sınırlı olmayıp, aynı zamanda, ülkenin topyekûn çıkarlarının savunulmasını sağlayan bir güç unsuru olmasıdır.

G-8 ülkeleri dünyanın en zengin ülkeleridir. Bu ülkelerden silah ihraç etmesi yasak olan Japonya hariç, Amerika Birleşik Devletleri, İngiltere, Fransa, Almanya, Kanada, İtalya ve Rusya'nın silah ihracatçısı ülkeler arasında ilk on sıra içerisinde yer alması, bu sektörün, ekonomik açıdan ülkeler için cazip olduğunun da göstergesidir.

Bunun yanında, savunma sanayii ürünü ithal eden ülkelere baktığımızda ise, en fazla ithal eden ülkeler, İran, Irak, Suriye göze çarpmaktadır. Bu ülkeler, bizimle ortak sınırı olan ülkelerdir. Ayrıca, ülkemizle önemli sürtüşme ve sorunları bulunan, bizim için tehdit oluşturan ülkelerdir. Biz de savunma sanayii ürünü ithalinde, maalesef dördüncü sırada yer almaktayız.

Millî olarak tasarlanan ve üretilen savunma sistemlerinin sayısız faydaları bulunmaktadır; bunları ana başlıklar halinde özetlersek; savunma gücüne olan katkısı, ülkemizin bilim, teknoloji ve sanayileşme yeteneğinin yükselmesine olan katkısı, millî tasarımın ulusal ekonomiye ve istihdama katkıları bulunmaktadır.

Bu çerçeve içerisinde, savunma sistemlerini geliştiren ve üreten ülkeler, bunları satın alan ülkeler karşısında önemli bir üstünlüğü ele geçirmiş durumdadırlar. Bu üstünlüğü, uluslararası politikalarını gerçekleştirmek için bir araç olarak kullandıkları malumdur. Bu nedenle, ülkemizin de uluslararası alanda çıkarlarına uygun politikalar belirleyebilmesi ve uygulayabilmesi, bağımsızlığını ve ülke güvenliğini koruyabilmesi için savunma sanayii yeteneklerini geliştirmesine ve bu yetenekleri korumasına ihtiyacı vardır.

Bilim ve teknoloji temeline dayalı olan savunma sanayiinin, ülkenin insan, makine ve teknolojik bilgi altyapısının gelişmesi ile bunların ürünlerinin ortaya çıkmasına yardımcı olduğu ve toplumsal refaha doğrudan katkıda bulunduğu değerlendirilmektedir.

Savunma sistemlerinin güvenilir, emniyetli ve özelliklerinin gizli olabilmesi için, savunma sanayii, ilke olarak millî olmalıdır; ancak, hemen hemen hiçbir ülkenin savunma sistemlerinin tümünü tek başına üretmesi de mümkün değildir. Yabancı şirketlerle ilişkiler, bu ilkenin ihlal edilmeyeceği şekilde değerlendirilmelidir.

Teknoloji denildiğinde, yeni teknolojilerin ve ürünlerin geliştirilmesini sağlayan tasarım ve üretim teknolojilerinin tümü ile Ar-Ge çalışmaları anlaşılmalıdır. Lisans yoluyla yapılan teknoloji transferleri, kuruluşların Ar-Ge birimleri tarafından özümsenerek yeni teknolojilerin üretilmesine, yeni tasarımların yapılmasına olanak vermiyorsa, satın alınan teknolojinin rekabet üstünlüğü sağladığından veya askerî caydırıcılığı artırdığından söz edilemez. Teknolojiye sahip olmanın tek yolu, onu üretmektir.

Bu amaçla, örneğin ASELSAN, kuruluşundan bu yana, bu kısır döngüyü kendi ölçeğinde kırmak için uğraş vermekte ve bilgiye, yüksek teknolojiye, insan kaynaklarında en iyiye ve yeni ürün ve üretim teknolojisi geliştirmek için Ar-Ge'ye yatırım yapmaktadır.

Millî savunma sanayiinin temel amacı, askerî caydırıcılığı en üst düzeye çıkarmaktır. Askerî caydırıcılık, bugün sayıyla değil, etkinlikle ölçülmektedir; yani, kantitatif özelliğinden ziyade kalite çok önemlidir.

Günümüzün savunma sistemleri, yazılım kontrolünde çalışan yüksek teknolojiye sahip sistemler olup, gerek duyulan yer ve zamanda, süratle, esnek ve güvenilir biçimde kullanılabilmektedir.

Bir ülkenin savunma gücü, önemli bir ölçüde ulusal savunma sanayiine, savunma sanayiinin gücü de ülkenin ulusal teknolojik düzeyine bağımlıdır. Ülkelerin savunma gücünün, ulusal teknolojik düzeylerine bağımlı olduğu söyenebilir. Ülkelerin savunma gücünün artırılması için yapılacak çabaların, savunma sistem tedariklerinin ulusal teknolojik düzeyi yükseltmeye odaklanmış olması gerekmektedir.

Hepimizin bildiği gibi, 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı sonrası ülkemize uygulanan silah ambargosu olayı yaşanıncaya kadar, ülkemizde millî savunma sanayiinin geliştirilmesi politikası terk edilmişti. Bir kere, şu bilinmelidir ki, güçlü bir silahlı kuvvetlerin, güçlü bir savunma sanayiine; güçlü bir savunma sanayiinin ise, millî bir teknolojik tabana ihtiyacı vardır. Yabancı ortakta bulunan teknolojiyle, güçlü bir savunma sistemi oluşturulamaz. Bu nedenle, devletimizin politikası, her bağımsız ülkenin olduğu gibi, millî teknolojinin geliştirilmesi olmalıdır.

Bir kere, teknoloji, ona sahip olana büyük üstünlük sağlar. Bu nedenle, kimse, kendine üstünlük sağlayan bir şeyi başkasına vermek istemez. Elbette ki, çok kritik teknolojik alanlardaki bilgiye erişim yine mümkün olmayacak ve yine, bu tip bilgi, uluslararası stratejik bir güç olarak karşımıza çıkacaktır. Ancak, ürettikleri veya erişebildikleri bilgiyi, hızlı ve koordineli bir biçimde kullanarak, yeni ürün ve üretim teknolojilerine, dolayısıyla, toplumsal refaha dönüştürebilen toplumlar, hiç kuşkusuz, 2000'li yıllarda, çağdaş dünya olarak adlandırılan grupta yer alacaktır. Türkiye'nin de bu grup içinde yer alabilmesi için, bilgi üretimi, bilgi yönetimi ve uluslararası alanda rekabet edebilecek yüksek teknolojili yeni ürün ve yeni üretim teknolojileri geliştirme yeteneklerine sahip olması mecburiyeti vardır.

Değerli milletvekilleri, uluslararası ilişkilerde hiçbir zaman tam güven ortamından söz edilememiştir. Bu nedenle, savunma gereçleri, ülkeler için her zaman vazgeçilmez olmuştur. Uluslararası ilişkilerin yaşayan bir kuralı da, güçlünün haklılığıdır. Bu bakımdan, bir ülkenin haklılığını savunmasının en geçerli yolu, güçlü olmasıdır. Buna bağlı olarak, savunma sanayiileri ekonomik bir faaliyet olmaktan öte, ülkenin topyekûn çıkarlarını savunabilmesi ve politikalarını uygulayabilmesini sağlayan bir güç unsurudur. 21 inci Yüzyıla girerken, önümüzdeki yüzyılın sorunlarını göğüslemeye ve uluslararası yarışa, huzur içinde, hazırlıklı olmamız gerekir.

Değerli milletvekilleri, konuşmamı bitirmeden önce, her zaman bahsettiğim bir sıkıntının tekrar altını çizmek istiyorum. Türk Silahlı Kuvvetlerinin her kesiminde çok büyük bir emek ve büyük bir maliyetle yetiştirilen uzman personelin, ekonomik nedenlerle istifa etmeleridir. Örneğin, Türk Hava Kuvvetlerinde, bir yılda 170 000 saat uçuş yapılmaktadır. Askerî havacılıkta bir pilotun eğitim ve tecrübe uçuşlarıyla birlikte maliyeti 804 000 dolardır. F-16’ların fabrikadan çıkış fiyatı, yaklaşık 17 milyon dolardır. İyi bir pilot, savaşta en kıymetli silahtır. Düşmana vereceği zararlarla düşmanın verebileceği zararları önlemekle, ülkeye ne kadar yararlı olabileceği tahmin edilebilir.

Pilotun uçuş emniyeti zincirinin ilk halkası olarak kabul edilmekle birlikte, Türk Silahlı Kuvvetlerinde, bu bilinçle, 1929 yılından bu yana, pilotun, bedensel ve psikolojik sağlığının en yakın takipçisi ve destekçisi olan uçuş doktorlarını, uçuş emniyetinin ayrılmaz bir parçası olarak devrede tutmaktadır.

Bilindiği gibi, hava ve uzay hekimliği, bir insanın sadece sağlık durumunu değerlendiren bir tıp bilimi olmayıp, insanın, hava ve uzay şartlarında fiziksel performansını tayin eden bir top bilimidir. Dünyada eşi ender olan 6 laboratuvarlı tıp merkezi, ülkemizde, merkezi GATA’ya bağlı olmak üzere, Eskişehir’de kurulmuştur. Bu konuda aynı oluşumların ve kurumların yaygınlaştırılması elzemdir. Dolayısıyla, emniyetli bir uçuşun dört mimarı olan, pilot, uçuş doktoru, hava trafik kontrolörü ve bakım personelinin, daha iyi eğitim ve ekonomik olanaklara kavuşturulmaya olan ihtiyaçları gözönüne alınarak, gerekli idarî ve yasal düzenlemelerin yapılması elzemdir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Millî Savunma Bakanlığı tarafından oldukça önem arz eden ve altyapısı oluşturulan bazı projelerden söz etmek istiyorum. Bunlar, tanksavar silah sistemi, dost-düşman tanıma tanıtma sistemi, genel maksat ve yük helikopteri, F-4 modernizasyonu, Rapier MK-2 füzesi, 1 400 tonluk denizaltı, geliştirilmiş preveze sınıfı denizaltı, radarla yaklaşma ve kontrol sistemi ve Popeye füzesi gibi projeler yatırım beklemektedir. Bu projelerden bir kısmının yapımına başlanmıştır. Bunlar, Türkiye’nin, teknolojik altyapısı ve 2000’li yıllarda çağdaş dünyada yerini alması için gerçekleştirmek zorunda olduğu projelerdir.

Biz, Doğru Yol Partisi olarak, bu çalışmaları destekliyoruz. Daha önce belirttiğim; ancak, yine de tekrar etmek istediğim husus, yeni bin yılda, Türk Silahlı Kuvvetlerimizin bu konulardaki eksikliğini gidermiş, teknolojiyi takip eden, kullanan bir durumda olmasıdır. Bizlerin temennisi, bu projelerin bir an önce hayata geçirilmesidir.

Bu çerçeve içerisinde, Millî Savunma Bakanlığının 2000 malî yılı bütçesini incelediğimizde, personele 1,2 trilyon, diğer cari harcamalara 2,8 trilyon ve yatırıma 3 trilyon olarak belirlenmiştir. Bu tabloda yeralan yatırım payının daha da artırılması konusundaki görüş ve temennilerimiz, takdir edersiniz ki, güçlü Türkiye içindir, güçlü Silahlı Kuvvetlerimiz içindir.

Değerli arkadaşlar, sonuç olarak, her devletin mevcut tehditlere karşı sınırlarını, halkını ve rejimini koruması, bir hükümranlık hakkıdır. Türkiye de bu hakkını, hükümetiyle, Silahlı Kuvvetleriyle, Büyük Atatürk’ün kurduğu demokratik ve laik cumhuriyeti ebediyete kadar korumak için kullanacaktır. Bilmeliyiz ki, Türk Silahlı Kuvvetleri Türk Ulusunun ayrılmaz bir parçasıdır; gücü, ulusun gücünü yansıtır.

Bu vesileyle, Millî Savunma Bakanlığı bütçesinin milletimize ve Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarına hayırlı olmasını diler, Grubum ve şahsım adına sizleri saygıyla selamlarım. (Alkışlar)

BAŞKAN — Teşekkür ediyorum Sayın Değer.

Doğru Yol Partisi Grubu adına ikinci söz, Balıkesir Milletvekili Sayın İlyas Yılmazyıldız’ın; buyurun.

DYP GRUBU ADINA İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) — Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2000 yılı Ulaştırma Bakanlığı ve bağlı kuruluşlarının bütçesi üzeride, Doğru Yıl Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, hepinize saygılar sunarım.

Hükümet, 2000 yılı bütçesinin Maliye Bakanı tarafından yapılan sunuş konuşmasında “2000 yılı bütçesi, yeni bir yüzyılın, yeni bir asrın ilk bütçesidir. Ülkemizin kaynakları ve ihtiyaçları, en iyi şekilde bağdaştırılmalıdır. Ulaşım ve iletişim alanındaki gelişmelerin katkısıyla, ekonomik anlamda sınırlar ortadan kalkmış ve dünya, giderek büyük ve rekabete açık bir piyasaya dönüştürülmüştür. Haberleşme ve ulaşım teknolojilerindeki gelişmeler, dünyayı ekonomik, siyasî ve kültürel bir küreselleşmeye doğru itmekte; küresel toplum fikri, somut bir gerçek olarak ortaya çıkmaktadır. Ülkeler birbirine daha bağımlı olmuştur” deyip, pek çok defa iletişim ve ulaşım konularına değinmiştir.

Hakikaten, geçen hafta içinde yapılan bilişim teknolojileri fuarında da, bilişim teknolojisindeki ilerlemelerin ne kadar hızlandığını, bilgiye sahip olmanın ne kadar önemli olduğunu gördük; ama, acaba, bu bütçe, milenyuma, 2000 yılına -özellikle, şu anda üzerinde konuşmakta olduğum Ulaştırma Bakanlığıyla ilgili bütçe- uygun bir bütçe midir diye incelediğimizde, buna “evet” demek çok zordur.

Bakınız, Ulaştırma Bakanlığı, bağlı ve ilgili kuruluşlar dahil 12 genel müdürlük ve 200 000’i aşkın personelle, ülkemizin ulaştırma ve haberleşme hizmetlerini yürütmektedir. 57 nci hükümetin, bu bakanlığa 2000 malî yılı bütçesinden ayırdığı ödenek miktarı, sadece ve sadece 75 trilyon 739 milyar liradır. Yani, bütçeyi düşünün kaç katrilyon lira -yanılmıyorsam 47 katrilyon liraydı- bunun içinde sadece 75 trilyon lira ve bakıyorsunuz, sunuş konuşmasının neredeyse yarısı övgülerle düzülü; ulaştırma şöyle önemli, iletişim, haberleşme böyle önemli... Bunun detaylarına bakıyoruz: Ayrılan bu ödeneğin 17 trilyon 450 milyar Türk Lirası cari giderlere, 49 trilyon 193 milyar Türk Lirası yatırım giderlerine, 7 trilyon 914 milyar Türk Lirası da transfer giderlerine ayrılmıştır. Yine 2,5 katrilyon liralık yatırım bütçesinden, sadece ve sadece 49 trilyon lira bir yatırım payı... Bunu sektör bazında incelediğimizde, Devlet Demiryolları altyapı inşaatı için 13 trilyon lira... Ulaştırma Bakanlığı bütçesine şöyle bir bakarsak, biliyorum ki, Devlet Demiryollarının sadece ve sadece projelerinin bedeli trilyonları bulmaktadır. Örneğin, Bandırma-Bursa-Osmaneli-Ayazma-İnönü demiryolunun etüdü sadece 2 trilyon liradır, yatırımı değil. Siz, eğer, 10 trilyon liralık bir yatırım parası ayırırsanız, bununla ne yapacaksınız; 10 kilometrelik demiryolu yapamazsınız. Halbuki, bugün, Türkiye'nin, yılda, en az, ihtiyacı olan 500 kilometrelik demiryolunu yapması lazım. Trafik kazaları ortada, trafik canavarı kol geziyor. Onlara da biraz sonra değineceğim.

Yine, bakıyoruz, hava meydanları inşaatı ve donanımına 9 trilyon 900 milyar lira... Bununla bir tek havaalanını bitiremezsiniz. Halbuki, Doğru Yol Partisi iktidarları döneminde, her ile bir havaalanı projesiyle, 70 havaalanı inşaatı başlatılmış, 50'si tamamlanmış. Geriye kalanını yapmanız mümkün değil.

Yine, bakıyoruz, turizm sektöründe yer alan yat limanları için 6 trilyon lira... Bu 6 trilyon lirayla nereyi yapacaksınız; sadece Balıkesir İlindeki Marmara, Burhaniye, Edremit yat limanları gibi yat limanlarından bir tanesini yapamazsınız.

Dolayısıyla, turizm konusunda hükümetin beceriksizliği ortada. Turizm gelirleri yüzde 100 düşmüş. 2000 yılı inanç turizmi dolayısıyla, özellikle Hıristiyanlık için çok önemli olan pek çok beldeye sahibiz; Efes'te Meryem Ana gibi, Demre'de Saint Paul gibi... Buraları bile pazarlamayı becerememişiz ve bakıyoruz ki, turizmde çok ciddî kayıplarımız var. 2000 yılında 10 milyar dolarları aşan turizm gelirine sahip olmamız gerekirken, bu turizm gelirleri 5-6 milyar dolarlarda kalmaktadır.

Tarım sektöründe yer alan balıkçı barınakları için ise, 10 trilyon lira. Yine, ben söyleyeyim, bu balıkçı barınaklarıyla -yapabileceğiniz bir iki balıkçı barınağıdır- bir hizmet gelmemektedir. Kamulaştırmalar için 1 trilyon lira ayrılmıştır.

Yukarıda okuduğum bu rakamlarla 2000'li yıllara girmemiz ülkemiz için içler acısıdır. Şimdi, soruyorum : 13 trilyonla demiryollarımızın biriken hangi problemini çözeceğiz? 10 trilyon lirayla kaç tane havaalanı yapacağız? Altyapı hizmetlerini mi çözeceğiz? Yılda 8 milyar dolar gelir getiren turizm sektörünü, yat limanı yapımı için ayırdığımız 6 trilyon Türk Lirasıyla mı destekleyeceğiz? Bu parayla kaç tane yat limanı yapacağız? 10 trilyon Türk Lirasıyla kaç tane balıkçı barınağı yapacağız? Soruyorum sizlere. Bu bütçe tam bir fiyaskodur. Avrupa Birliğiyle tam üyelik müzakereleri sürecinde, 2000'li yılların ilk bütçesinden ulaştırma gibi stratejik bir söktöre bu kadar az ödenek ayrılmış olması fevkalade yanlıştır.

Yine, bakıyoruz, dün yayımlanan bir gazetede diyor ki "sanayi üretimi, on aylık dönemde yüzde 6,3 gerilemiş." Ee, geriler. İhracat düşmüş, düşer; çünkü, rekabet edemezsiniz. Bir hükümet düşünün ki, haberleşmeyi lüks sayıyor, haberleşme gelirlerinden ekstra zam alıyor; yani, yüzde 25 daha fazla ekvergiyle ben vergi alırım diyor, yüzde 25 daha pahalılandırıyorsunuz. Sizin Uzakdoğu'daki, Avrupa'daki Amerika Birleşik Devletlerindeki aynı malı üreten rakipleriniz haberleşmeyi size göre daha az kullanırsa, girdileri daha ucuz olursa nasıl rekabet edeceksiniz? Evet, kaynak yok diyorlar, doğrudur. Yine, bu hükümetin bir kısım ortaklarının ortak olduğu, bundan önceki 55 ve 56 ncı hükümetler döneminde, bakıyoruz, bazı bankalar 2,5 milyar dolar para hortumlayarak batmış. Hani kaynak yoktu?! 1 katrilyon lira... Yine, daha dün açıklandı, beş tane bankaya elkonuldu, içi boşaltıldıktan sonra. Bazı sayın yazarlar da diyor ki "işte, Sayın Cumhurbaşkanının yakınının bankasına da elkonuldu. Bu, çok itibarlı bir şeydir." Bırakın, geçin bunları! O bankanın içi boşaltılmış; paraları, o sayın yakın akrabalar cebe indirmiş; ama, ödemesi de, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonundan milletin sırtına yüklenmiş. Hani kaynak yoktu?! Orayı hortumlatacağınız... Ee, tabiî, şimdi, kardeşe, yeğene, yiyene, bedelsiz olarak, araştırmadan, banka kurma izni verirseniz, bugün de elkoymak zorunda kalırsınız; ama, ne zaman; katrilyonlara varan paralar cebe indirildikten sonra elkoyarsınız. Ulaştırma Bakanlığına gelince de, 10 trilyon lira gibi, yani, orada bir kişinin cebine indirdiği paranın yüzde 1'i gibi komik paralarla yatırım yapacağız diye, milletle alay eder duruma düşersiniz.

Bakınız...

MURAT AKIN (Aksaray) – Çiftçi ağlıyor.

İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) – Çiftçi... Zaten o fecaat. Yeni bir kararname yayımlanmış. Yayımlanan bu kararnamede, Ziraat Bankası, geçen yıl -daha bu sabah uyardılar beni- çiftçi ve esnafa ayırdığı plasmanın yarısı kadar plasmanı, 2000 yılında ayırıyor. Yani, 2000 yılında çiftçi ve esnaf daha mı rahat?! Yapmayın değerli arkadaşlar!.. Sayın hükümet, özellikle istirham ediyorum, bu kararnameden derhal vazgeçin. Çiftçi daha sıkıntıdadır. Mümkünse, bu plasmanları yarıya yarıya indirmek değil, 2 katına çıkarmanız lazım. Bugün, çiftçi, esnaf, borcunu ödeyemiyor.

Ulaştırmamızın ulusal hedeflere yönelik istikrarlı politikalarla geliştirilmemesi, bu politikasızlık ya da yanlış politikalarla, ulaştırma ve haberleşme sistemimizin, özellikle demiryolu ve denizyolunun ihmal edilmesi nedeniyle, enerjide savurgan, dışa bağımlı, can ve mal kaybına sebep olan, çevreyle uyumsuz bir sistem ortaya çıkmıştır. Devletimiz tarafından uzun vadeli bir ulaştırma ve haberleşme politikası oluşturulmamıştır. Ulaştırma bir hizmet sektörüdür. Bu sektörün en önemli özelliği, üretimin stoklanamaması ve diğer bütün sektörleri yatay olarak kesen bir sektör olmasıdır. Ulaştırma sektörü, diğer sektörlerdeki gelişmeleri hızlandıran fonksiyona yükselebildiği gibi, engelleyen veya yavaşlatan faktör olma özelliğine de sahiptir; dolayısıyla, gelişmişliğin göstergesi ve anahtarı durumundadır.

Değerli arkadaşlarım, ulaştırma sektörü, özellikle çok sayıda teknik eleman istihdam eden bir sektör. Bakınız, Türksat uydularımız var. Avrupa'da, uyduya sahip dokuz ülkeden biriyiz. İlki, Türksat 1B, Doğru Yol Partisi iktidarları döneminde atılmış, ondan önce ANAP iktidarları döneminde başlatılmış. Hizmeti geçenleri kutluyorum, doğru bir şeydir; ama, bundan iki yıl önce, Türksat uydusu, az daha yörüngeden çıkıyordu. Niye; yeterli teknik eleman olmadığı için. Olmaz...

Bu hükümet diyor ki "herkese yüzde 15 zam..." Hedefler?.. "Efendim, biz, enflasyonu yüzde 20'ye indireceğiz." Kabul; o zaman gelin, çiftçi ve esnafın kredi faizlerine de bir hedef koyalım, onları da yüzde 20'ye indirelim. İnanmadığınız şeyleri inanıyormuş gibi satmaya kalkarsanız, kimseyi inandıramazsınız; daha çok, milleti mağdur edersiniz.

Yine "haberleşme konusunda kaynak yok" deniliyordu. 400 000 hattan sonra yeni operatörlerin devreye girmesi gerektiği halde; yani, birkaç milyar dolar daha para kazanılabileceği halde, bakıyoruz, cep telefonlarındaki abone sayısı 9 milyona ulaşmış, hâlâ yeni operatörler devrede yok. Bu saatten sonra, normalde 1 milyar dolara satacağınız bir işletme hakkını, abone sayısı 400 000 iken 9 milyona ulaştığında 100 milyon dolara zor satarsınız.

Yine, bakıyoruz, Türk Hava Yolları, ne hikmetse -aynen bankalarda olduğu gibi- yurt dışındaki hizmetlerden dolayı bazı özel hava yollarına kefil oluyor. Bu hava yolları borçlarını ödemiyor, Türk Hava Yolları bu borçları ödemek zorunda kalıyor. Bu, çok ciddî bir yolsuzluktur. Devletin parasını çarçur etmeye, bazı kişilerin cebine doldurmaya hiç kimsenin hakkı yoktur. Bunların üzerine gidilmelidir.

Ben niye söylüyorum?.. Şunu demek kolay: "Efendim, 40 küsur trilyonluk bütçeden ayrılan para, ancak 75 trilyon; ama, kaynak nerede, imkânlar bu kadar... Hayır efendim, imkânlar var. Eğer, siz, GSM ihalelerini, ilave operatörleri bir an önce yapabilseydiniz, şunu biliniz ki, en azından 1 katrilyon lira ilave kaynak vardı. Eğer, siz, Türk Hava Yollarının birkısım gelirlerini, Devlet Hava Meydanlarının garantisinde, bazı özel havayolu şirketlerinin Avrupa'da aldığı hizmetler karşılığına kefil olup ödemek zorunda kalmasaydınız, kaynak vardı.

Ben, kendi yöremle ilgili bir şeyi daha, özellikle belirtmek istiyorum. Balıkesir organize sanayi bölgesinin ulaşımının -yani, demiryolu bağlantısının- yapılması için, sadece 47 milyar lira gibi cüzî bir yatırıma ihtiyaç vardır. Bunun bir an önce Devlet Demiryolları tarafından yapılmasını özellikle rica ediyorum. En azından, bu, demiryollarında doluluk kapasitesini artırır. Devlet Demiryollarının yatırımlarını mutlaka hızlandırmamız lazım. Örneğin, Ankara-İstanbul arasını artık 8 saatte gitmek olmaz. Uçaklar kapasiteye yetmiyor. Bunu, çok hızlı, güvenli ve emin bir şekilde taşıyacak hızlı bir demiryolu bağlantısının yapılması lazım.

Yine, Bandırma-İzmir, İstanbul-İzmit-Bursa, Bandırma-Karacabey-Bursa-Osmaneli-Bilecik-Eskişehir, Ankara-Eskişehir-Afyon-İzmir arasındaki pek çok ana güzergâhtaki demiryollarının tamamlanması lazım.

1950'li yıllarda demiryollarında yük taşıma kapasitesi yüzde 50'lerde iken, bu oran, bugünlerde yüzde 7'ler seviyesine düşmüştür. Bu da, çok sayıda can ve mal kaybına sebep olmaktadır. Bu güzide Meclis de, çok değerli üç üyesini, trafik canavarına teslim etmiştir.

Değerli arkadaşlarım, özellikle telsiz alanında, kaçak telsiz yayınlarının izlenebilmesi için yeterli altyapının olması lazımdır.

Son olarak, Avrupa Birliğine aday ülke olduğumuz bu süreçte, AB ile ulaştırma politikalarında uyum sağlanması, bağımsız Türk devletleriyle gelişen ekonomik...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Yılmazyıldız, lütfen, 2 dakika içerisinde toparlar mısınız.

İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

...ve uluslararası ilişkilerin geliştirdiği ulaştırma altyapısı ülke yararları doğrultusunda ve ülke imkânları ölçüsünde vakit kaybetmeden gerçekleştirilmelidir. Özellikle, Tiflis ile Türkiye arasındaki, yani, Ortaasya'yı Türkiye'ye bağlayan demirden ipek yolunun tamamlanması lazım. Bu, çok kısa, 100 kilometrelik yoldur. Doğru Yol Partisi iktidarları döneminde başlatılmıştır. Hâlâ tamamlanamamış olmasını, Türkiye için bir kayıp olarak düşünüyorum.

AB'yle yapılan uyum sağlama amacına yönelik olarak, standartların yükseltilmesi çalışmalarını sürdürmeli ve Avrupa'ya yönelik ulaştırma bağlantılarını güçlendirmeye önem vermelidir. Ulaştırma sektöründe temel politika olan sosyoekonomik gelişmeyi yakından izleyen, darboğaz oluşturmayan, ülkemizin kalkınmasına destek veren ve uluslararası ticareti kolaylaştıran bir ulaşım sistemi sağlanmalıdır.

Demiryolu, havayolu ve denizyolu ulaştırmasında birbirini tamamlayıcı ve destekleyici bir yapı oluşturulmalıdır.

Ulaştırma ve haberleşme altyapısının ülkemiz ihtiyaçlarına sınırlı da olsa cevap verecek hale getirilmesi konusunda, bu çabaların ve 2000 yılı bütçesinin ülkemize hayırlı olmasını diliyorum.

Bir konuya daha değinmek istiyorum. Telekom kanunu çıkarılırken, buradan, yüzde 5'lik gelirlerinden bir payın TRT'ye aktarılması düşünülüyor. Bu, son derece yanlıştır. Aslında, belediyelere ayrılan pay yüzde 6'dan yüzde 1'e düşürülmüştür; buradan -yüzde 5'lik- arttığı düşünülen pay da TRT'ye verilmek istenmektedir. Niye verilsin?! TRT, doğru dürüst hizmet versin; ona göre, kaynaklarını başka yerden bulsun. Bugün, Telekom pek çok altyapı inşaatında belediyenin yaptığı yolları, çukurlarla, kazarak bozduğu için, eğer ille bu parayı verecekseniz, büyük sıkıntı içinde olan belediyelere, Telekom gelirlerinin yüzde 1'ini değil, yüzde 6'sını verin, biraz rahatlatmış olursunuz. (DYP sıralarından alkışlar)

Ben, teşekkür ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Yılmazyıldız.

Fazilet Partisi Grubu adına, ilk söz, Konya Milletvekili Sayın Hüseyin Arı'da.

Buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

Sayın Arı, eşit mi paylaşacaksınız süreyi?

HÜSEYİN ARI (Konya) – Eşit paylaşacağız.

BAŞKAN – Buyurun efendim.

FP GRUBU ADINA HÜSEYİN ARI (Konya) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan Millî Savunma Bakanlığı bütçesi üzerinde, Fazilet Partisi Grubunun görüşlerini arz etmek üzere huzurlarınızdayım. Grubum ve şahsım adına, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün, burada, yeni bin yıla girerken, Mustafa Kemal Atatürk'ün ve onun aziz arkadaşlarının, 76 yıl önce yüzbinlerce şehit vererek bu topraklar üzerinde kurmuş oldukları Türkiye Cumhuriyeti Devletinin, onların da arzuladıkları gibi, ekonomik yönden bağımsız, güçlü bir Türkiye'nin bütçesinin müzakerisinin yapılmasını gönül isterdi; ama, ne yazık ki, bugünkü manzarada da, tıpkı, yüzyıl önce, Osmanlı'nın, yine aynı Batılı devletlere borcunu ödeyemez duruma gelmesi nedeniyle "hasta adam" sıfatını yakıştırmalarını aynen yaşıyoruz. Geçtiğimiz aylarda, maalesef, yüzyıl sonra, Dünya Bankası Başkan Yardımcısı Fischer, Türkiye Cumhuriyeti Devleti için de aynı "hasta adam" sıfatını kullanmıştır.

Atatürk "millî bağımsızlık benim karekterimdir" diyerek, ekonomik yönden bağımsızlığı işaret ediyordu. O Büyük Lider biliyordu ki, millî bağımsızlık ancak ve ancak güçlü bir ekonomiyle mümkündür. Bugün ise, bu ülkenin boşaltılan hazinesinin ve maliyesinin sevk ve idaresi IMF'ye teslim edilmiştir; aynen, Osmanlı maliyesinin, yüzyıl önce Düyun-i Umumiye idaresiyle Batılılara teslim edildiği gibi. Bu onur kırıcı durumu, ne bu ülke için canını veren aziz şehitlerimiz ve ne de onların evlatları olan bu ülkenin 65 milyon insanı hak etmemiştir. Bunun vebali, bugünkü sömürü düzeninin yıllarca bu ülkede oluşmasında payı olan yöneticilerindir.

Değerli arkadaşlarım, ünlü ve başarılı devlet adamı Veziriazam Sokullu Mehmet Paşayı bilirsiniz. Kendisi, Osmanlının yükselme döneminde üç padişaha veziriazamlık yapmıştır. En son, ölüm halindeyken, Padişah IV. Mehmet'i ısrarla yanına getirtiyor ve ona iki tavsiyede bulunuyor- ben, yalnız, burada, konuyla ilgili olduğundan biri arz edeceğim- diyor ki: "Sultanım, siz siz olun, sakın ola ki boş hazineyle devlet idare etmeye kalkışmayın." Büyük vezir ne kadar da doğru söylemiş. Hükümetin bütçesi de aynen böyle; yüzde 35'i açık, yüzde 45'i faiz borcu. Bu durumda ne yapsın Başbakan; bir Clinton'a koşuyor bir Yeltsin'e koşuyor, aynen denize düşen yılana sarılır misali. Tabiî, bunun bedeli de çok ağır oluyor ve millî bağımsızlığımız tehdit altına giriyor, milletin onuru rencide oluyor.

Değerli milletvekilleri, bütün bu zor koşullara rağmen, ülkemizi ve onun insanlarını hak etmedikleri bu kötü şartlardan kurtarmak için, muhalefet olarak, hükümete ve iktidar partilerine, milletin bu kürsüsünden, doğruları ve çıkış yollarını, halkımız adına, ısrarla bildireceğiz ve bu yönde de, iktidar ve muhalefet olarak, her zeminde uzlaşma yolları arayacağız.

Ülkelerin millî hedeflerini tayin eden en önemli faktör, onun jeopolitik konumudur; yani, coğrafyasıdır. Bu nedenle, bir ülkenin millî güç potansiyelinden olan silahlı gücünün büyüklük ve niteliğinin de tayininde, jeopolitik konum en etken faktördür. İki misal verecek olursak: İngiltere, bir ada devletidir. Buna göre, deniz kuvvetlerinin güçlü olması gerekir; nitekim de öyledir. Kara sınırı yoktur. Uçak gemilerinin de mevcut olduğu güçlü bir deniz gücü vardır. Ancak, bir İsviçre'yi düşünecek olursak, denizle sınırı yok, komşularıyla ihtilafı yok. Buna göre, silahlı gücü yok denilecek kadar azdır -çekirdek bir kuruluş- dolayısıyla, millî savunma bütçesi de hayli hafiftir.

Bizim ülkemize gelince : Denizde ve karada uzun sınırları bulunan, karadan ve denizden birçok komşusuyla ihtilaflı olan... Ayrıca, dünya petrol ve doğalgaz rezervlerinin yüzde 70'e yakın bir kısmının Ortadoğu ve Kafkaslarda bulunması ve bizim de bu bölgeye sınır oluşumuz, bölgenin, Batı Avrupa ülkeleri ve Amerika'nın menfaat alanı durumuna gelmesine neden olmaktadır. Bu durumda, çevremizde sıcak çatışmalar mevcuttur. Ayrıca, bu stratejik hammaddelerin, bizim ülkemiz üzerinden taşınma zorunluluğu vardır. İşte bütün bu faktörler, ister istemez, ülkemizin geniş bir sınır güvenliği de dahil olmak üzere, silahlı gücümüzün, Kara, Hava ve Deniz Kuvvetlerinin, hem dengeli ve hem de sayıca fazla olmasını zorunlu hale getirmektedir. Bu coğrafyada güçlü bir ordumuzun olması, hem devletimizin bekasını sağlayacak ve bununla birlikte, güçlü bir orduyla, aynı zamanda, bu hassas bölgede, caydırıcı özelliği nedeniyle, bölge barışının da teminatı olacaktır.

Değerli milletvekilleri, ihtiyacımız olan böyle bir süper orduya sahip olmamız, ancak güçlü bir ekonomiyle mümkündür. Güçlü bir ekonomiye ise, demokrasinin evrensel kuralları üzerine tesis edilmiş bir yapılanmayı esas alan demokratik sistemle ulaşılabilir. Bugün bakıyoruz, hukukun üstünlüğüne dayalı, çoğulcu, katılımcı parlamenter sistemlerle yönetilen ülkeler, güçlü ekonomileriyle teknolojik çağı yakalamışlar ve insanlarını refah ve mutluluğa kavuşturmuşlardır. Biz niçin bu hedefe ulaşamıyoruz; sebebi gayet açık; bizde, bu tarz bir demokratik sistem, yalnız ve yalnız 1950 ile 1960 arasında on yıllık bir süreyle uygulanmıştır; bu da deneme safhasıdır.

27 Mayıs 1960 tarihinde yapılan ihtilalle, demokrasinin tüm evrensel kuralları kaldırılmış, dolayısıyla, ihtilaller süreci başlamıştır. İşte o günden beri, bizim demokrasimiz, ihtilal tehdidi altındadır.

Arkadaşlar, hiç ihtilal ile demokrasi bir arada yaşar mı; tabiî, bu iki kavram birbirine taban tabana zıt olduğundan, bir arada yaşayamazlar. İşte bu çarpıklığın bedelini, bugün, böyle bir bütçeyle ödüyoruz. İnsanları fakirleşmiş, azınlık bir grubun çoğunluğa hükmettiği bir sömürü düzenine, 65 milyon insan âdeta mahkûm edilmiştir. (FP ve DYP sıralarından alkışlar) Demokratik sistemin bazı kurumları da, bu ara dönemlerde, millî iradeden yoksun çıkarılan antidemokratik kanunlarla kendilerine birtakım statükolar sağlayarak, bu sömürü ve çete düzeninin oluşmasında etkin rol oynamışlardır.

Değerli milletvekilleri, Mustafa Kemal Atatürk, ömrünün yirmibeş yılını, bilfiil harp sahalarında geçirmiştir; üstün yetenekli bir komutan, ileri görüşlü bir lider ve aynı zamanda, tarihten ders çıkararak, gelecek kuşaklara da bunları birer görüş ve direktif olarak aktaran büyük bir devlet adamıdır.

Malumlarınız, 1908'de İttihat Terakkinin ortaya çıkışıyla Abdülhamit tahttan indiriliyor. Bu esnada Mustafa Kemal kurmay binbaşıdır; buradaki olaylarda bir tehlikeyi seziyor; bunu da, 1909'daki İttihat Terakkinin Selanik Kongresinde tüm komutanlara ikaz mahiyetinde bildiriyor: "Bir tehlike; ordu komutanlarının, resmî üniformayla İttihat Terakki Partisine kaydolarak faaliyet göstermeleridir." Maalesef, komutanlar bu ikazı dinlemiyorlar ve karşıt iki gruba ayrılıyorlar: Padişahçılar, İttihatçılar. İşte bu ikilik yüzünden, belki de, Osmanlı ordusu, tarihinin en büyük yenilgisini alıyor; 1911-1913 yıllarında, birbuçuk yılda 900 000 kilometrekare toprak kaybına neden olunuyor; Batı Trakya, Balkanlar, Ortadoğu elden çıkıyor; Mustafa Kemal'in doğduğu şehir olan Selanik de kaybediliyor. Bu bozgun, Büyük Komutan Mustafa Kemal'i çok üzüyor ve cephede gözyaşlarını tutamayarak ağlıyor.

Buradan önemli bir ders çıkaran bu dahi komutan, daha sonraki yıllarda çeşitli vesilelerle katıldığı askerî tatbikat ve toplantılarda görüş ve direktiflerini şu şekilde bildiriyor -bu, Mecliste olan bir doküman, oradan alınmıştır- 1918 ve 1924 yıllarında söylediği sözler şunlardır :

"Şüphe yok ki, tek amacı, vazifesi, düşüncesi ve hazırlığı vatan savunmasıyla sınırlanmış olan bu topluluk -yani ordu- memleketin siyasetini idare edenlerin en nihayet verecekleri kararla faaliyete geçer."

"Bir ordunun cevheri ne olursa olsun, siyasete karışırsa, birlikte hareket ve savaşma yeteneğini de temelinden kaybeder ve vatanın savunma gücünü hiçe indirir. Siyasete karışmış bir ordunun, karışmadan önceki disiplini ve savaşma yeteneğini yeniden kazanabilmesi için çok zaman ister."

"Memleketin genel hayatında orduyu siyasetin dışında tutmak prensibi, cumhuriyetin daima dikkat ettiği bir esas noktadır. Şimdiye kadar takip edilen bu yolda, cumhuriyet orduları, vatanın güvenilir ve sağlam koruyucusu olarak saygınlığını muhafaza etmiştir."

Görüldüğü gibi, Mustafa Kemal Atatürk, ordunun siyasete karışmasının son derece mahzurlu olduğunu, çarpıcı bir şekilde ortaya koyuyor; çünkü, bunun bedelinin son derece ağır olacağını ve faturasının da tüm bir millet tarafından ödeneceğini, kendisi bizzat Balkan bozgununda yaşayarak görmüştür.

Mustafa Kemal Atatürk'ün bu çok önemli direktifine rağmen, maalesef, bizim ordumuz, 1960 ihtilaliyle siyasete girmiş ve o günden beri de siyasetin içindedir. Böylece, Atatürk'ün direktifleri çiğnenmiş; her ihtilal döneminde, meşru olmayan antidemokratik kanunlarla da demokrasiden biraz daha uzaklaşılmış ve bugün, ülkede mevcut olan ve azınlığın çoğunluğa hükmettiği, vurgun, soygun, rüşvete dayalı, çetelerin kontrolünde bir sömürü düzeniyle, sivil inisiyatif yok edilmiştir.

Bunun neticesinde, aslî görevi, dış tehditlere karşı yurt savunması olan Türk Silahlı Kuvvetleri, aslî görevinden uzaklaşarak yıpranmaktadır. Ayrıca, oluşan bu statüko neticesi, bu ülke, gittikçe demokrasiden uzaklaşmaktadır. Bunun bedelini de, 65 milyon vatandaş ödemektedir. Hazinesi boşalmış, dış ve içborç yüküyle muhtaç hale gelmiş bir Türkiye; halkının çoğunluğu fakirleşmiş, sosyal güvenlikten yoksun, temel hak ve hürriyetleri ihlal edilmiş, baskı ve dayatmalarla insanları mutsuz, içbarışı bozulmuş bir Türkiye.

Türkiye, İkinci Dünya Harbi sonunda, aynen bugün Avrupa Birliğinde olduğu gibi, benzer bir olayı, değişik koşullarda, elli yıl önce de Rus tehdidi karşısında yaşamıştır.

Değerli milletvekilleri, Batılıların aynı tehdit karşısında kurmuş oldukları NATO güvenlik şemsiyesine girmek isteyince, bugünkü aynı devletler, bize o zaman da demokrasi kriterlerini önkoşul olarak öne sürmüşlerdi. Bu koşulları, aynen, o zaman da kabul ettik; hatta, o ana kadar Genelkurmay Başkanlığı direkt Başbakana bağlı iken, 1949'da çıkarılan yeni bir kanunla, Genelkurmay Başkanlığı, Millî Savunma Bakanlığının organik kuruluşuna bağlanmıştır. Bu durum, 27 Mayıs 1960'a kadar devam etmiş. Bildiğiniz gibi, bu tarihten itibaren, ülke, ihtilaller dönemine girmiş, aradönemler başlamış ve kırk yıldan beri de, demokrasimiz, ihtilal tehdidi altındadır. Ülke bugün, millî iradeden yoksun aradönem kanunlarıyla idare edilmeye çalışılmaktadır. Tabiî, bu kırk yıl devam eden antidemokratik yapılanma ve statüko neticesinde, hakimiyetin kayıtsız şartsız millette olmasını isteyen Mustafa Kemal Atatürk'ün bu temel ilkesi de, maalesef gerçekleştirilememiştir. Bilhassa onun üzerine titrediği, gözü gibi sevdiği milletinin ordusu da "ordumuz, behemehal siyasetin dışında tutulacaktır" direktifinin hilafına, maalesef, bu süreden beri siyasetin içerisindedir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; keşke, demokrasinin üzerindeki bu tehdidi, dıştan bir baskı ve/veya Avrupa Birliği önşartı, Clinton'un tavsiyesi olmaksızın, kendi millî irademizle kaldırabilseydik; bize yakışan da buydu; ama, biz bunu, denizi bitirdikten ve yanan mumun sönmesinden sonra ancak yapacağız. Tabiî, bu da, bize, bir hayli pahalıya mal olacaktır; çünkü, şu anda Türkiye, ekonomik yönden pazarlık gücü sıfır olarak görüşmelere başlıyor; bu da, karşı ülkelere, bir hayli durum üstünlüğü sağlamış oluyor. Son derece dikkatli olmamız gerekir.

Demokratik sistemlerde, demokrasinin olmazsa olmaz şartı olan yasaları yapma yetkisi, yalnız ve yalnız halkın seçmiş olduğu bu Yüce Meclise aittir. Aslî görevi kanunları yapmak olan Yüce Meclisin bu yetkisi bir başka kuruma devredilemez. Ülkemizde görülen manzaraya bakın ki, 1960 İhtilaliyle birlikte, yüzlerle ifade edebileceğimiz birçok kanun, her ihtilalde yaşanan ara dönemlerde, halkın seçimle işbaşına getirmediği ve kendilerine yetki vermediği yetkisiz birtakım kurumlar, konseyler ve/veya komiteler tarafından yapılarak, yürürlüğe konulmuştur. Garip olan şu ki, ülkemiz, yıllardır, meşru olmayan bu tip antidemokratik kanunlarla idare edilmeye çalışılmaktadır. Bunun içindir ki, bu tip kanunlar neticesinde hantal bir devlet yapılanması ve bugünkü düzen ortaya çıkmıştır. Demokratik sistem bunun için işlemiyor ve tıkanmış; bunun için insan hakları ihlal ediliyor; insanlarımız mutsuz, refah seviyeleri düşük; iç barış ve huzur sağlanamıyor. Bu nedenledir ki, siyasî istikrar sağlanamadığından, hükümetlerin ömrü uzun olmuyor, üçbuçuk yılda dört hükümet kurulabiliyor. Bunun içindir ki, bu ülkede, çoğunluğun iradesi değil, azınlığın gücü hükmediyor. Neticede, ekonomisi güçlü ve tam bağımsız bir Türkiye hedefine bir türlü ulaşamıyoruz.

Ben, burada, bugün ülke ve insanlarımız için büyük sıkıntıya neden olan antidemokratik kanunların başlıca dördünden bahsedeceğim; Anayasa, Millî Güvenlik Kurulu Yasası, YÖK Yasası ve Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu.

Demokratik sistemlerde, yine demokrasinin zorunlu gereği olarak askerler ve siyasîler, barışta ve savaşta çok yakın koordinede bulunmalıdırlar. Çünkü, bu yakınlık olmadığı takdirde, askerlerin yapacağı bir hata, hükümeti, yani siyasîleri, hükümetin, yani siyasi gücün yapacağı bir hata ise, askerleri güç duruma sokar. Maalesef, bizde bu yakın koordine 1960 ihtilaliyle birlikte kopmuş, bu ara dönemde, o güne kadar demokrasinin temel ve evrensel kuralları gereği Millî Savunma Bakanlığının organik bir kuruluşu olan Genelkurmay Başkanlığı, buradan alınarak, âdeta sistemin dışına taşınmıştır.

BAŞKAN – Sayın Arı, süreniz yarılandı efendim; bilgilerinize sunuyorum.

HÜSEYİN ARI (Devamla) – Halen mevcut Anayasanın 117 nci maddesine göre "Genelkurmay Başkanı, bu görev ve yetkilerinden dolayı Başbakana karşı sorumludur" denilmektedir. İşte bu kopukluktan dolayı, siyasî gücü temsil eden Başbakan ve Millî Savunma Bakanı ile Genelkurmay Başkanı, ancak ayda bir defa ve o da Millî Güvenlik Kurulu toplantısında birkaç saat olarak bir araya gelebilmektedirler; ama, buna mukabil, yıllardan beri, yani 1960'tan bu yana kırk yıldır Genelkurmay Başkanları haftalık periyodik görüşmelerini, Başbakanı atlayarak, Cumhurbaşkanıyla yapmaktadırlar. Değerli arkadaşlarım, bu, ne kadar doğrudur, ne kadar demokratiktir!.. Ayrıca, yukarıda belirttiğim sakıncaları da bu durum beraberinde getirmektedir.

Sonuç olarak; bizim hedefimiz, bu ülkeyi ve onun 65 milyon insanını dünya üzerinde hak ettiği mevkie ulaştırmak, bu insanların mutluluk ve refah seviyelerini yükselterek, itibarı yüksek ve Atatürk'ün de ideali olan, ekonomisi güçlü bağımsız bir Türkiye'ye ulaştırmaksa, gelin o zaman, Avrupa üyeliğine de kısa sürede dahil olmak istiyorsak, zaten demokrasinin evrensel kuralları olan, onların Kopenhag kriterlerine de uygun olarak, en başta Anayasamız olmak üzere, YÖK Yasası, Millî Güvenlik Kurulu Yasası, Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanununun ilgili maddeleri olmak üzere, tüm ara dönem yasalarını, öncelik ve ivedilikle, halkın seçtiği ve onun temsilcisi olan bu Yüce Parlamentonun süzgecinden ve onayından geçirerek halkın kanunları haline getirelim, buna paralel olarak da devleti yeniden yapılandırarak, bürokratik ve hantal yapısından kurtaralım; devlet, tüm kurumlarıyla halkının emrinde ve hizmetinde olsun; yani, 65 milyon insanımızın ortak paydası, demokrasi olsun. (FP sıralarından alkışlar)

Bu duygu ve düşüncelerle, Millî Savunma Bakanlığı bütçemizin, kahraman ordumuza ve memleketimize hayırlı olmasını diler, Yüce Heyetinize saygılarımı sunarım. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Arı.

Fazilet Partisi Grubu adına ikinci söz, Ankara Milletvekili Sayın Zeki Çelik'e ait. Buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA MEHMET ZEKİ ÇELİK (Ankara) – Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; Ulaştırma Bakanlığı bütçesi üzerinde Fazilet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Ulaştırma Bakanlığının sahip olduğu hava, deniz, kara ve demiryolu gibi çok yüksek gelir getiren değerler ve bağlı kuruluşlar, akılcı bir yönetimle bu bütçenin kat kat fazlası bir değeri ortaya çıkarabilir. Sadece enerjiyle ilgili kuruluşlar gibi Özelleştirme İdaresi denetimi dışında tutulan ve bir özelleştirme zengini olan Telekomun reel gelirleri ve piyasa değeri bile, Bakanlığın çok büyük yatırımlar yapması için yeterlidir. Bizim meselemiz, bu Bakanlığa ayrılan paranın miktarından çok, bu paraların, bugüne kadar yanlış insanlar elinde nasıl heba edildiğini ortaya koymaktır. Biz, Ulaştırma Bakanlığını değerlendirirken, millî servetin, kötü yönetimler elinde nasıl çarçur edildiğine açıklık getireceğiz.

Değerli milletvekilleri, Türkiye'de yük ve yolcu taşımacılığının yüzde 92'si karayolu üzerinden gerçekleşmektedir. Bu itibarla, karayolları bir geri kalmışlık ölçüsüdür; çünkü, karayolları, her bakımdan petrole dayalı, yüksek maliyetli, sömürülmeye müsait, dışa bağımlı, ödemeler dengesindeki açığı büyüten, her gün artan akaryakıt fiyatlarıyla ekonomideki maliyetleri yükselten, enflasyonu azdıran, çevre kirliliğine sebebiyet veren ve meydana gelen trafik kazalarında da onlarca vatandaşımızın ölümüne, yüzlerce vatandaşımızın sakat kalmasına ve milyonlarca dolarlık maddî hasara yol açan bir taşımacılık sistemidir.

1950 yılına kadar 7 670 kilometrelik demiryolu ağımız varken, o günden bugüne, sadece 1 000 kilometrelik bir demiryolu hattı yapılmıştır; aynı zamanda, 8 000 kilometrelik kıyı şeridimiz var. Toplam yük ve yolcu taşımacılığının yüzde 92'si karayoluyla, yüzde 5'i demiryoluyla, geri kalanı da deniz ve havayoluyla yapılmaktadır.

Demiryolu altyapımız da oldukça yetersizdir; trenler ortalama 45 kilometre hız yapmakta ve genel müdürün ifadesiyle "Devlet Demiryolları yılda 600 milyon dolar zarar etmektedir."

1974'te başlayan Ankara-İstanbul arasını 4 saate indirecek süratli demiryolu projesi ve çok ciddî kaynaklar ayrılan Ayaş tüneli, hâlâ tamamlanamadı; biz, sorduğumuzda "biz bilmiyoruz, DLH bilir" diyorlar, aynı kuruluş çatısı altında olan iki genel müdürlük olmalarına rağmen. O halde, ulaştırma hizmetleri bir bütündür; kara, deniz, hava ve demiryolu taşımacılığının, farklı farklı kurumlar tarafından, birbirinden habersiz bir şekilde yönetilmesi yanlıştır; maliyetin düşürülmesi ve verimlilik için, bir merkezden yönetilmesi uygun olacaktır.

Bir taraftan Karadeniz otoyol ihalelerinde şaibeli bir şekilde milyon dolarlar heba ediliyor, diğer taraftan Türkiye'yi Kafkasya, Orta Asya ve hatta Çin'e bağlayacak olan Türkiye Gürcistan, Kars-Tiflis demiryolu bağlantısı hâlâ yapılamıyor; bunun yanında, Van-İran demiryolu hattına yeniden canlılık kazandırılamıyor. Aynı şekilde, Ankara-Eskişehir, Konya-Antalya süratli demiryolu projelerine de bir an önce hayatiyet kazandırılması lazımdır.

Bizim, burada, Sayın Bakanımızdan bir istirhamımız var: Boğaz'dan tüpgeçit projesini de yakından izlemesinde fayda var.

Değerli milletvekilleri, Türkiye'de hava taşımacılığı yeni gelişmektedir; biz, bütün ulaşım yollarının dikkate alınması kaydıyla, her ile bir havaalanı yapılmasını arzu ediyoruz; ama, arzu edilen hizmet alınamıyor; akıllı tercihler yapılmalıdır.

233 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede "KiT'lerin verimlilik ve kârlılık ilkesine göre müdebbir bir tüccar gibi yönetilmesi amir hükümdür" denilmesine rağmen, yapılan bütün ihalelerde, yetkileri olmadığı halde, bazı üst düzey bürokratların müdahaleleriyle, Bakanlık zarara uğratılmaktadır.

Değerli milletvekilleri, şu görmüş olduğunuz klasör, sadece Devlet Hava Meydanları İşletmesinde yapılan usulsüzlüklerle ilgilidir. Bu klasörün her sayfasında, hatta her satırında bir itiraf var. Düşünebiliyor musunuz, bunların aysbergin su üzerinde olan kısmı olduğu ifade ediliyor; varın gerisini siz hesap edin!

Bize intikal eden bilgilere göz atalım; inşaatı devam eden Tekirdağ-Çorlu, Bursa-Yenişehir, Bodrum-Milas, Nevşehir-Tuzköy havaalanı ihalelerinde, yetkileri olmadığı halde üst düzey bürokratlarca keşif artışları sağlandığı hususunu Sayın Bakanın tahkik etmesini diliyor ve kendisine, yolsuzlukların üzerine gittiği için de teşekkür ediyoruz.

Mesela, Nevşehir Tuzköy Havaalanına, yönetim kurulu kararıyla yüzde 30'a ilaveten yüzde 70 keşif artışı öngörülmüş ve 1998 yılı fiyatlarıyla 1,5 trilyon keşif artışına isabet eden ilave işlerin de, o günün sayın başbakanı tarafından, onun talepleriyle "aynı firmaya yaptırılması uygundur"denmiştir. Bu, ne mantıktır?!.

Diğer işler de aynen öyle. Hiçbir ihale yapılmadan, genel müdür tarafından, 100 milyar liraya kadar istenen sayıda emanet iş, firmalara dağıtılıyor, kimse de hesap sormuyor! Kurum tarafından başlangıçta belirtilen limitler aşılarak, yüzde 4-5 gibi komik indirimlerle, toplam 8 trilyonluk iş, hep aynı firmalara veriliyor.

Bakınız, Antalya yeni dış hatlar terminal binası için yapılan ihalede, iki Tteklif alınıyor; birinci firma altı yıl dokuz ay, ikinci firma dokuz yıl altı ay işletme süresiyle teklifte bulunuyor. İhale komisyonu, birinci teklifi veren, düşük teklifi veren firmayı görüşmeye çağırıyor; ancak, daha sonra Bakanlık bünyesinde, hiçbir kanunî geçerliliği olmayan bir üst komisyon oluşturuluyor ve dokuz yıl altı ay süre veren ikinci firmaya veriliyor ve bu durum yargıya intikal ediyor, savcılık takipsizlik kararı veriyor; ama, ne hikmetse, Başbakanlık da konuya itiraz etmiyor!..

Devlet Hava Meydanları İşletmesi tarafından, kontrol teşkilatı olan Devlet Demiryolları Limanlar Havameydanları İşletmesi Genel Müdürlüğü Antalya terminal binası için de, imtiyaz sözleşmesinde belirtilen hususlara uyulması yönünde müteaddit defalar uyarılmasına rağmen, imtiyaz sözleşmesine aykırı işler yapan firmaya, dönemin yönetimi, herhangi bir müeyyide uygulamıyor.

Bakınız, bu firmanın 1998 net kârı 34 milyon dolar, 1999'da beklenen kârı da 40 milyon dolar olarak ifade ediliyor. Toplam yatırım tutarı 65 milyon dolar olan bu iş, kurumun parası olmadığından, yap-işlet-devret nedeniyle elden çıkarılıyor. Peki, madem paranız yok, niye böyle bir işe giriyorsunuz -ki, bu, istimlakleriyle beraber 200 milyon dolar- Antalya'da ikinci bir havaalanı yapımına neden başladınız? Bu inşaata 60 trilyon lira para harcanmış ve henüz bitirilememiştir. Ayrıca, 6 144 metrekarelik otoparkın kullanımı için, yıllık 600 milyon lira kira alınmaktadır.

Değerli arkadaşlar, bir büfenin aylık kirası milyarlarla ifade edilirken, yıllık 600 milyon liraya koca bir otoparkın kiraya verilmesini takdirlerinize bırakıyorum.

Ayrıca, Atatürk Havalimanı 18-36 diye geçen paralel pist ihalesinde de, keşiflerin kasıtlı olarak düşük tutulduğu, iş bitirme belgesi yetersiz olan bazı müteahhitlerin ihaleye katılmalarına imkân sağlandığı, toprak hafriyat bedellerinin gerçek durumu yansıtmadığı ve bu konuda müteahhitlere usulsüz ödeme yapıldığı, Ulaştırma Bakanlığı müfettişlerince tespit ediliyor. 4,5 milyar keşif bedeliyle başlıyor; ama, yüzde 258 keşif artışı sonucunda, bugün 24 trilyon liraya mal oluyor. DLH elemanları, yanlış keşif hazırladıkları nedeniyle kusurlu bulunuyor; zamanın daire başkanı, sonra genel müdür muavini olan bir zat, yapım müdürü ve bir mühendis; tabiî, bunlar yargılanıyor, aylıktan kesme cezası veriliyor; ama, DLH Genel Müdür Vekili tarafından, maalesef, bu uygulanmıyor ve memur disiplin affı kapsamı içerisinde bu iş de böyle kapatılıyor.

Ayrıca, özel havayolu şirketlerinden Sunways Havacılık, İstanbul Havayolları ve Onur Air'in ertelenen borçları nedeniyle, devlet 100 milyarlarca lira zarara uğratılıyor. Sunways 181 milyar liralık borcunu ödeyemiyor ve ödeme güçlüğü içerisinde bulunan bu şirketin nakde çevrilmek üzere bankaya gönderilen teminat mektubu geri çekiliyor -bakınız- yerine, hiçbir geçerliliği olmayan basit bir çek alınıyor ve neticede bu para da ödenmiyor. Bu, nasıl ticarî anlayıştır?! Yine, İstanbul ve Onur Havayollarının 3,5 trilyon liralık borçlarının, teminat alınmaksızın, faizleriyle birlikte, altışar ay ertelenmesine karar veriliyor.

Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; Devlet Hava Meydanlarının 1998 yılı itibariyle İş Bankasında bulunan 28 trilyon liralık hesabına, banka -şimdi, bakın, sıkı durun- sadece, yıllık yüzde 5 faiz uyguluyor. Türkiye'de, yıllık faiz gelirlerinin ne olduğu ortada; repo, bono ve hisse senedi gelirleri ortada. Peki, bu paralar neden yüzde 5 faizle İş Bankasında tutuluyor; nedeni açık : Yöneticilerle, herhalde, İş Bankası, birtakım hatır-gönül ilişkilerinde bulunuyor ve İş Bankası Genel Müdürlüğüne ait mercedes otomobil, Müsteşar tarafından kullanılıyor. Peki, 100 000 aracı olan devletin buna ihtiyacı mı var?!

Havaalanı terminal işletmeciliğinde yap-işlet-devlet modeli uygulanıyor. Devlet, bu terminalleri iyi çalıştıramadığından, özel sektöre devrediyor. Peki, İstanbul'da yapılan bu terminal, üç yıl sekiz ay sonra bitince ne olacak acaba?

Burada, biraz da Telekom'dan bahsetmek istiyorum. Avrupa'da ve Amerika'da 100 kişiye düşen telefon sayısı 50 ile 70 arasında iken, bizde 100 kişide 27,5'tir. GSM cep telefonları, iki firmaya, 500'er milyon dolar karşılığında ihale edildi ve bunların, altyapılarını iyileştirmek suretiyle, 400 000'den fazla abone almaması kararlaştırılmış olmasına rağmen, şu anda, 6 milyonun üzerinde aboneleri var ve belki de yaptıkları ilave, bir o kadardır; onun fazlasında bir iyileştirme yok; ama, şartname ile sözleşme arasında farklar oluşmuş; ihaleye çıkarıldığında onbeş yıl şartı koşulmuşken, sonra bu, yirmibeş yıla çıkarılmış; brüt gelirleri üzerinden kuruma yüzde 15 kâr verilmesi ifade edilirken, KDV hariç tutulmuş ve burada, Telekom yüzlerce milyon dolar zarara uğramıştır. Bütün bu rakamlar, GSM firmalarıyla yapılan paylaşım sözleşmesi ile lisans sözleşmesi arasındaki farklardan doğuyor.

KİT Komisyonu Başkanlığı tarafından, 24.11.1998 tarihinde, GSM lisanslarının soruşturulması ve Telekomun milyarlarca dolara varan zararının önlenmesiyle ilgili Başbakanlığa yazılı bir talepte bulunuluyor. Başbakanlık, bu yazıya henüz cevap vermiş değildir.

Bugün, özelleştirme kapsamında olan Telekom, minumum 10 milyar dolar civarında bir değere sahiptir. Yeni iki ihale yapılacak, bunların değeri şu anda 650 milyon dolar olarak tespit ediliyor. Sadece TÜRKCELL'in, piyasa değerinin 20 milyar dolar olduğu ifade ediliyor. Bütün ihale şartnamelerini hazırlayan üst düzey Telekom bürokratlarını, kanunlara aykırı olmasına rağmen, bu medya ve birtakım ticarî kuruluşlar kendi bünyelerine transfer ediyorlar; kimse de buna ses çıkarmıyor! Geçtiğimiz günlerde Genel Müdür...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Çelik, lütfen, 2 dakika içerisinde tamamlar mısınız.

Buyurun.

MEHMET ZEKİ ÇELİK (Devamla) – Telekom Genel Müdürü, Telekoma iş yapan birçok firmanın Telekom Spora 400'er bin dolar bağışta bulunduğunu ve bunun karşılığında istedikleri işi istedikleri şart ve fiyatlarda aldığını ifade ediyor. Yani, bunların mutlaka elden geçirilmesi lazım.

Bugün, telefon faturaları tahsilatlarının da, büyük oranda Posta İşletmesinden alınarak bankalara verildiğini ve Telekomun bankalardan 40 trilyon alacağı olduğu ifade ediliyor, bunun mutlaka düzeltilmesi lazım.

Bütün bunlara karşı, 17 Ağustos depreminde de, Cumhurbaşkanının, Başbakanın ve bütün mülkî idare amirlerin, sıradan vatandaşlara kadar herkesin haberleşme imkânını kısıtlayan, sağlayamayan Telekom iyi bir imtihan verememiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, tabiî, Alman Posta İşletmeleri yılda 37 trilyon kâr ederken ve Fransız Postası da bankacılık işlemleriyle yılda 250 milyon doları kasasında tutarken, bizim işletmelerimizin zarar etmesine ve her türlü kontrol ve denetimden uzak, her köşe başında bir kargo ve kurye şirketinin ortaya çıkmasına maalesef bu kurumlar sebep olmaktaır.

Telekom ve Posta İşletmesi, haberleşme hürriyetini kısıtlayıcı her türlü uygulamalardan da vazgeçmelidir; telekulağa kulak asmamalıdır!..

Bu arada şunu ifade edeyim. Hızlı şehirleşme neticesinde posta işletmelerinde dağıtım ağının yeniden düzenlenmesi gerekiyor.

Sonuç olarak şunu söylüyoruz: Bu anlattığımız hususlara Sayın Bakanımızın hassasiyetle el atacağını ümit ediyoruz ve Türkiye'de olan bu olumsuzlukların ortadan kaldırılmasını temenni ediyoruz.

Önce bankaların içini boşaltıp, sonra yükünü, vergiyle, vatandaşın sırtına yıkmaya çalışıyorlar ve ondan sonra da bu anlattığımız usulsüz ve birtakım yolsuz işler sonucunda da, maalesef vatandaşa vergi yüklediğimiz gibi, el kapısına gidip onlara avuç açar hale geliyoruz. Eğer biz bunları öyle değil de, bu usulsüz ve uygunsuz işleri ortadan kaldırırsak, kendi kendimize yeter hale geliriz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Çelik, son cümleniz için mikrofonu tekrar açıyorum.

Buyurun.

MEHMET ZEKİ ÇELİK (Devamla) – Netice; iyi insan, iyi yönetim.

Ulaştırma Bakanlığı bütçesinin hayırlı olmasını diliyor, saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Çelik.

Sayın milletvekilleri, saat 12.59; daha önce aldığımız karar gereğince, saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşime ara veriyorum.

Kapanma Saati : 12.59

 

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 14.00

BAŞKAN : Başkanvekili Mehmet Vecdi GÖNÜL

KÂTİP ÜYELER: Sebahattin KARAKELLE (Erzincan), Mehmet AY (Gaziantep)

 

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 41 inci Birleşiminin ikinci oturumunu açıyorum.

Bütçe görüşmelerine kaldığımız noktadan devam edeceğiz.

III. — KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

l. — 2000 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 1998 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/550; 1/551; 1/509, 3/362; 1/510, 3/363) (S. Sayıları : 211, 212, 209, 210) (Devam)

A) MİLLÎ SAVUNMA BAKANLIĞI (Devam)

1. — Millî Savunma Bakanlığı 2000 Malî Yılı Bütçesi

2. — Millî Savunma Bakanlığı 1998 Malî Yılı Kesinhesabı

B) ULAŞTIRMA BAKANLIĞI (Devam)

1. — Ulaştırma Bakanlığı 2000 Malî Yılı Bütçesi

2. — Ulaştırma Bakanlığı 1998 Malî Yılı Kesinhesabı

a) TELSİZ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)

1. — Telsiz Genel Müdürlüğü 2000 Malî Yılı Bütçesi

2. — Telsiz Genel Müdürlüğü 1998 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN – Komisyon?.. Hazır.

Hükümet?.. Hazır.

Sabahki oturumda, 4 parti grubu adına konuşmalar tamamlanmıştı.

Şimdi, sonuncu olarak, Anavatan Partisi Grubu adına, Bursa Milletvekili Sayın Turhan Tayan; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

Sayın Tayan, süreyi eşit mi paylaşacaksınız?

ANAP GRUBU ADINA TURHAN TAYAN (Bursa) – Evet efendim.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Millî Savunma Bakanlığı 2000 malî yılı bütçesi üzerinde, Anavatan Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bütçe üzerindeki görüşlerime geçmeden evvel bir önemli konuya temas etmek istiyorum; o da, yaşadığımız deprem afetidir. 20 nci Yüzyılın en büyük afetiyle sarsılan ülkemiz, büyük acılar yaşamış ve yaşamaktadır. Bu depremin merkez üssü Gölcük'tür. Deprem, can kaybına ve yıkımlara sebep olmuştur. 500'e yakın değerli vatan evladı, Gölcük donanmasında depreme teslim olmuştur. Gölcük donanma şehitlerimize ayrıca rahmet, Türk Silahlı Kuvvetlerine başsağlığı diliyorum.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Türk Silahlı Kuvvetleri, milletimizin emrindeki bir silahlı güç olarak, her yerde, her zaman milletin emrindedir. Vatanın her köşesinde, vaki her türlü afette, Türk Silahlı Kuvvetleri cankurtarandır. Orman yangınında, sel felaketinde, heyelandan depreme kadar olan doğal afetleri ilk karşılayan, ilk yardıma koşan organize güç, toplu güç Türk Silahlı Kuvvetleri olmaktadır. Bu acılı günlerde, derhal görev başına giderek, bu hizmeti seve seve icra etmektedirler. Son depremde de bu fedakârlığı ve başarıyı kanıtlamışlardır. Türk Silahlı Kuvvetlerine bu hizmetlerden dolayı candan teşekkür ederken, bir hususu hatırlatmakta fayda görüyorum.

Görülmektedir ki, doğal afetlerde görev Türk Silahlı Kuvvetlerine düşmektedir. Bu noktadan hareketle, Kahraman Mehmetçiğimizin temel eğitimlerinde, yangın, sel ve deprem afetinde gereken arama kurtarma eğitiminin geliştirilerek verilmesinde yarar vardır. Mehmetçiğe verilecek bu özel eğitim, sivil hayatta da herkese lazım olmaktadır. Bu afetlere karşı elimizdeki tek organize güç, Türk Silahlı Kuvvetleridir.

Türk Silahlı Kuvvetleri, son deprem sebebiyle, şehit vermek dışında, hayli maddî zarara uğramıştır. Donanma tesislerindeki zararı küçümsenemez; ancak, bu maddî ve manevi zarar, Türk Silahlı Kuvvetlerinin görev ve hizmetini hiç aksatmamıştır. Bunu, takdirle karşılıyoruz.

Depremin açtığı genel yaranın tedavisi için, Türk Silahlı kuvvetleri, bedelli askerlik gibi içine sindirmekte zorlandığı bir uygulamayı, millî yaranın tedavisi için bizzat önerebilmiştir. Bu davranış, millî sevgi ve sorumluluk örneğidir.

Millî Savunma Bakanlığı bütçesi, sadece yurt savunmasının malî veçhesini teşkil etmez; zira, Türkiye, sıradan bir ülke değildir. Türkiye, önemi her geçen gün biraz daha artan jeostratejik ve jeopolitik konumu hassas bir ülkedir. Varşova Paktının dağılmasıyla bir NATO ülkesi olan Türkiye'nin öneminin azaldığı yönünde düşünceler ve görüşler öne sürülmüş, bazı Batılı ülkeler, bunu, açıktan telaffuz edebilmiştir; ancak, geride bıraktığımız son on yıl, gerçeklerin öyle olmadığını göstermiştir. Birinci ve İkinci Dünya Savaşlarının kaynağı Balkanlar'da olup bitenleri, insanlık âlemi yaşamaktadır; Kafkasya'da Çeçenistan'daki vahşeti, insanlık suçunu her gün görüyoruz; Ortadoğu'da olanlar meydandadır. Böyle bir ülkenin savunma bütçesi, silahlı kuvvetlerin normal güvenlik ihtiyaçlarını karşılayan bir bütçe olamaz şüphesiz.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; tahminlerin aksine, Sovyetler Birliğinin dağılması, Türkiye'yi, daha önemli bir ülke haline getirmiştir. Zira, Avrupa'nın uzantısı Orta Asya Türk devletleri gün yüzüne çıkmış, büyük bir piyasa, yeraltı ve yerüstü zenginlikleriyle, Batı'nın ilgi odağı olmuştur. Bölgedeki doğalgaz ve petrolün, zengin tüketici Batı ülkelerine nereden, nasıl götürüleceği tartışmaları gündeme gelmiş ve Ortadoğu petrolü üzerinde yıllardır devam eden kavgaya, yeni bir bölge ve kaynak eklenmiştir.

Boğazlar önemini korumaktadır. Bakû-Ceyhan Boru Hattı Anlaşması, Türkmen doğalgazı Hazar geçişi ve oradan Türkiye'ye gelişi yepyeni gelişmelerdir. Uluslararası plan ve konsept altüst olmuştur.

Özetle, Türkiye bir enerji terminalidir. Türkiye anahtardır. Stratejik konumumuz yeni bir çehre kazanmıştır. Dolayısıyla, Türk Silahlı Kuvvetlerinin ihtiyaçları, donanımı, bu gelişmelere göre öngörülmelidir. İşte, bu anlayışla hazırlanan Millî Savunma Bakanlığı bütçesi, 4 katrilyon 136 trilyon 350 milyar lirayla, geçen yıla oranla yüzde 65'lik bir artış göstermiştir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Türkiye sağlam, enerjik, yüksek teknolojiyi kullanan silahlı kuvvetlere sahip olmak zorundadır. Buna, kendi ülkesi için ve millet için mecburdur; buna, bölgenin barışı için mecburdur. Bir yandan modern silah ve araç ve gereçlere sahip olmak, öte yandan mevcudun yenilenmesi ve bakımı önem arz etmektedir; ancak, yüksek teknolojiyi, ancak yüksek moralli personel başarıyla kullanabilir. Yüksek eğitim ve disiplinle yetiştirilen ve görev yapan Türk Silahlı Kuvvetleri, savunma teknolojisinin ve çağdaş personel politikasının gerisinde asla kalamaz.

Türkiye, uluslararası alanda yalnızlık çekmeyen, dostluğu aranan; ancak, husumetinden korkulan bir ülkedir. Türkiye hasta adam değildir. Demokratik ve laik cumhuriyet sağlam ellerdedir. İçinde bulunduğumuz coğrafyayı değiştirmek niyetinde değiliz; komşularımızı seçme imkânına da sahip değiliz. Bu ortamda, barış içerisinde yaşayacağız. Güçlü olmayı, savunma için istiyoruz, barış için istiyoruz. Zaman zaman, tarihsel nedenlerle bazı komşularımızın rahatsız edici davranışlarını izliyoruz. Bunlar, artık geride kalmalıdır. Savaşın sıcaklığı sürerken, Atatürk ile Venizelos'un gösterdikleri barışçı ve yapıcı davranışlar, bugünümüze örnek olmalıdır.

Ne Kıbrıs'ta, ne Ege’de çözülemeyecek sorun yoktur. Son günlerde Türk-Yunan ilişkilerinde ortaya çıkan pırıltıları önemle değerlendiriyoruz; tarihe karşı ve gelecek nesillere karşı sorumluluğumuz var.

Bölgemiz, dünya medeniyetinin beşiğidir. Dileğimiz, NATO içerisinde başaramadıklarımızı Avrupa Birliği içerisinde başarabilmemizdir. Avrupa güvenlik ve savunma kimliğiyle ilgili Helsinki Zirvesinden çıkan karar, her nedense, Avrupa Birliğine adaylık kararının gölgesinde kalmış ve üzerinde yeteri kadar durulamamıştır. Oysa, üzerinde durulması, tartışılması ve açıklık getirilmesi gereken çok hayatî bir karardır.

Avrupa Birliği, güvenlik ve savunma kimliği için bir güç oluşturmaktadır; bu güç ile NATO arasındaki ilişki nasıl olacaktır? NATO ülkesi ve fakat Avrupa Birliği üyesi olmayan Türkiye, bu ilişkinin neresindedir? Avrupa Birliği güvenlik ve savunma kimliği kurulduğuna göre, Batı Avrupa Birliği ekarte mi edilmiştir? Bu kararla, Avrupa güvenlik ve savunma kimliğinden dışlanmış mı oluyoruz? Bu hayatî konular tartışılmalıdır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Türkiye onbeş yıldır, bölücü terör örgütüyle mücadele etmektedir. Bu mücadeleyi başarıyla sürdüren, başta Türk Silahlı Kuvvetleri olmak üzere, tüm güvenlik güçlerine şükran borçluyuz.

Terörle mücadelede büyük bir başarı elde eden Türk Silahlı Kuvvetleri, bugüne kadar 2 764 şehit vermiş, 1 619 gazi ve 3 013 yaralı olmak üzere, toplam 7 396 kahraman evladımız zarar görmüştür. Şehitlere rahmet, gazilere sağlık, yaralılara şifa dilerim. Ülke bütünlüğü için milletçe ağır bir kayıp verilmiştir; bu bedeli kimse unutamaz, kimse unutturamaz. Terörle mücadelede gelinen nokta ve bundan sonrası çok iyi değerlendirilmelidir. Unutulmamalıdır ki, terör henüz bitmemiştir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi, bu yasama yılı içerisinde Türk Silahlı Kuvvetleriyle ilgili önemli yasalar çıkarmıştır. Bunlardan biri, görev sırasında uzvunu kaybeden gazilerimizin her türlü protez ve sunî aza ihtiyaçlarının Savunma Bakanlığı bütçesinden karşılanması yasasıdır. Diğeri, terörle mücadelede malul olanlar ile ölenlerin dul eşleri ve çocukları ile muhtaç anne ve babalarına Devlet Demir ve deniz yolları ile belediye otobüslerinden ücretsiz istifade edebilmeleri yasasıdır. Ayrıca, İstiklal Madalyası sahipleri ile vatanî hizmet tertibinden şeref aylığı bağlananların aylıkları artırılmış ve dul aylıkları yüzde 75'e çıkarılmıştır. Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin, Türk Silahlı Kuvvetlerinin kahraman mensupları ve yakınları için gösterdikleri bu yakın desteğe milletimiz müteşekkirdir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; savunma ihtiyaçlarımızın karşılanmasında, yabancı ülkelere bağımlı kalınmasının sakıncalarını, Kıbrıs krizlerinde defaatle gördük. Terörle mücadele sırasında, bazı Avrupalı dost ve müttefiklerimizin bile, satın aldığımız silah ve teçhizatın kullanılmasında nasıl sorun çıkardıklarını hatırlatmakta yarar görüyorum.

1985 yılında çıkarılan 3238 sayılı Yasayla, Savunma Sanayi Müsteşarlığının kurulması ve başlayan savunma sanayii hamleleri onbeşinci yılını doldurmuştur. Bugün, savunma sanayii, yeni şartlara göre yapılanmaya, organizasyona ve yeni bir heyecanla desteğe muhtaçtır. Özellikle savunma alanında yatırım yapacak müteşebbislerin geleceği görmek, Savunma Bakanlığının ihtiyaçlarını bilmek ve ona göre bu alana girmek arzuları dikkate alınarak açıklanan on yıllık tedarik planı yararlı olmuştur. Sanayiciler, bu plana güvenerek, bu alana girebilmektedir. OYTEP'in açıklanması ve tanıtılması çabaları süratle devam etmelidir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; kurulduğu günden bu yana Savunma Sanayi Destekleme Fonunda 10,183 milyar dolar kaynak birikmiştir. Bunun yüzde 80'i yurtiçi üretim kaynaklarına, yüzde 16'sı yurt dışından doğrudan alım projelerine ve yüzde 4'ü ise İTEP projesi kamulaştırma harcamalarına sarf edilmiştir. Fonun geliri dikkate alındığında, yıllık 1,1 milyar dolar seviyesinde seyreden gelirler, 2008 yılı sonunda mevcut yürüyen projeleri zor karşılayabilecektir. Acil ve önemli projelere el atabilmek için yeni kaynaklara ihtiyaç bulunmaktadır.

Savunma Sanayi Müsteşarlığınca desteklenen 20 adet ar-ge projesine, bugüne kadar toplam 50 milyon doların üzerinde destek sağlanmış bulunmaktadır. Bunu önemsiyoruz; ancak, yeni kaynaklar geliştirmek suretiyle ar-ge'ye daha çok destek gerektiğine özellikle işaret etmek isterim.

Şu anda yürüyen 18 önemli projeden, İleri Teknoloji Endüstri Parkı ve Havalimanı Projesi çok önemlidir. Finansmanı tamamen Savunma Sanayi Destekleme Fonunca karşılanan bu projeyle, İstanbul Kurtköy'de, yılda 10 milyon yolcu kapasiteli uluslararası havaalanı inşa edilmektedir. 2000 yılı mayıs ayında uçak indirileceğini bildiğimiz bu havalimanı, İstanbul için rahatlama vesilesi olacaktır.

Yıllık bazda 5,5 milyar dolarlık yüksek teknoloji üretiminin gerçekleştirilebileceği teknoparkta, uluslararası havacılık, bakım, onarım, modernizasyon merkezi ve ayrıca bir üniversite bulunmaktadır. Türkiye'nin çok önemli bu projesinin 2010 yılında bitmesi planlanmıştır; ancak, Türkiye, bu projeyi öne çekecek kaynakları mutlaka bulmalıdır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; milletimiz, en büyük bütçeyi, Millî Savunma Bakanlığına vermektedir, vermeye de devam edecektir; ancak, kaynakların verimli kullanılması, mevcudu az, etkinliği yüksek modern silah ve araçlara sahip bir orduya yönelmek zorundayız. Öte yandan, Türk Silahlı Kuvvetlerinin tasarrufundaki, özellikle, meskûn alanlardaki çok değerli gayrimenkullerin, geliri doğrudan doğruya, Türk Silahlı Kuvvetlerinin modernizasyonuna sarf edilmek üzere elden çıkarılması, satılması, takas edilmesi ve ihtiyaçların alternatif çözümlerle karşılanması konusunda yeni bir değerlendirmeye ihtiyaç vardır. Bu konuda geliştirilecek bir program ve proje için, gerekirse, süratle yasal bazı değişiklikler yapılabilir; bu suretle, önemli bir kaynağın elde edilebileceğini düşünmekteyiz.

Bu düşüncelerle, bütçenin, Millî Savunma Bakanlığına, Türk Silahlı Kuvvetlerine ve ülkemize hayırlı, uğurlu olmasını diliyor; Yüce Meclisi, saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tayan.

İkinci konuşma, Anavatan Partisi Grubu adına, Ankara Milletvekili Sayın Birkan Erdal; buyurun efendim. (ANAP ve DSP sıralarından alkışlar)

ANAP GRUBU ADINA BİRKAN ERDAL (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2000 yılı Ulaştırma Bakanlığı bütçesi üzerinde konuşmak üzere, Anavatan Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Grubum ve şahsım adına, hepinizi saygıyla selamlarım.

Sayın milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz bütçe, yurdumuzdaki demiryolları, limanlar, hava meydanları, yat limanları, balıkçı barınakları ve haberleşme sahalarında hem yatırımları yapan ve yönlendiren hem de bu temel altyapıların işletmeciliğini yapan ve denetleyen bir Bakanlığımızın bütçesidir. Ulaştırma Bakanlığı bu saydıklarımıza ilave olarak, sivil havacılık ve kara ulaştırması sahalarında da yetkili otorite olarak düzenleyici ve yönlendirici bir fonksiyona sahiptir.

Bu sahalarda dünya çapında genel gelişme ne yöndedir, kısaca ona değinerek başlamak istiyorum. Günümüzde ekonomik ilişkileri geliştirmek için ülkeler, küresel ve bölgesel bazda serbest ticaret bölgeleri, gümrük birlikleri ve ortak pazarlar oluşturma çabası içerisindedirler. Yaşanan küreselleşme süreci, kişilerin, malların, hizmetlerin, sermayenin dünyada daha serbest dolaşımını öngörmektedir.

Sınırların ortadan kalktığı, rekabetin arttığı dünyamızda yaşanan bu değişimi en fazla etkileyen ve etkileyecek olan sektörler de, ulaşım ve telekomünikasyon sektörleridir. Yani, bizim Ulaştırma Bakanlığımız bünyesinde toplanmış olan sahalardır.

Ekonomik ve toplumsal Avrupa bütünlüğü için kilit sektörler olan ulaştırma ve telekomünikasyon alanlarındaki gelişmeler de, Avrupa Birliği tarafından önemle değerlendirilmekte ve yönlendirilmektedir. Çevreyle uyumlu ekonomik gelişmenin sağlanmasında ulaştırma sektörüyle ilgili Avrupa Birliği politikaları, özellikle, demiryolu altyapısının geliştirilmesine yöneliktir.

Eski Doğu Bloku ülkelerinin gelişmiş Avrupa ülkeleriyle ekonomik ve toplumsal uyumunun ve bütünleşmesinin sağlanmasında, özellikle demiryolu altyapısının geliştirilmesi amacıyla, 10 adet Pan Avrupa çok modlu ulaşım koridoru belirlenmiş olup, çalışmalar devam etmektedir. Söz konusu koridorlar, gelecekteki altyapı çalışmalarına ve finansmanına temel oluşturacağı için, G-24'e dahil Avrupa ülkeleri arasında, bu koridorları kendi ülkelerinden geçirmek için kıyasıya bir mücadele olmuştur.

Türkiye, söz konusu Pan Avrupa ulaşım koridorlarından 4 üncü ve 10 uncu koridorlarda yer almaktadır. Yine, bu maksatla geliştirilen Pan Avrupa ulaşım alanlarından (PETRA) ise, Karadeniz ve Akdeniz alanlarında yer almaktadır.

Bugüne kadar, Türkiye'nin Avrupa Birliğine aday ülke olmaması dolayısıyla birçok sahada olduğu gibi, ulaşım alanında da büyük güçlüklerle karşılaşılmış olunup, güçlükler halen devam etmektedir. Örneğin, Avrupa Birliğinin geliştirdiği Ortaasya ülkelerini Avrupa'ya bağlamayı hedefleyen bir ulaşım projesi olan TRACECA (Avrupa-Kafkasya-Asya Ulaşım Koridoru) Romanya ile Bulgaristan limanlarından doğrudan Gürcistan limanlarına denizyoluyla bağlanarak veya demiryoluyla Ukrayna ve Rusya Federasyonu üzerinden Ortaasya bağlantısının sağlanmasıyla, Türkiye'yi dışlayan bir programdır. Bu program, Karadeniz Ekonomik İşbirliği Platformunda da ana hedef olarak ele alınmaktadır. Sayın Bakanımızın Plan ve Bütçe Komisyonunda vermiş olduğu bilgiler içerisinde, Bakanlıkça bu konular üzerinde hassasiyetle durulduğu anlaşılmaktadır; ancak, sonuç alma yönünde, bu tür çabalarımızın kesintisiz devam ettirilmesi gereği ortadadır.

Türkiye ile Gürcistan arasında demiryolu bağlantısını sağlayacak Kars-Tiflis hattının gerçekleştirilememesi, TRACECA'nın gelişimini desteklemekte, dolayısıyla ülkemizin “by-pass” edilmesine yol açmaktadır. İran, Türkmenistan'daki Sarakhs ile İran'daki Meşhed hattının tamamlanıp hizmete girmesiyle, transit trafiği, Türkiye'yi dışarıda bırakarak, Basra Körfezine indirmiş; ayrıca, iki ayrı hatla, Irak üzerinden Lazkiye Limanına bağlanma çabası içerisindedir. Öte yandan, Ermenistan, TRACECA Programı çerçevesinde, Dünya Bankası kredisiyle Tiflis-Erivan yolunu gerçekleştirecektir. Yunanistan'ın da Volos-Lazkiye bağlantısını gerçekleştirdiği göz önüne alınırsa, Türkiye üzerinden yapılacak transit taşımacılığın ciddî bir tehdit altında olduğu görülmektedir.

Sayın milletvekilleri, bunun yanında, ülkeler, hızlı tren, yatar gövdeli vagonlar, yeni iletişim sistemleri gibi ileri teknolojilerde bir yenilenme çabası içerisindedirler. Örneğin, Avrupa Birliği ülkelerinin ulusal demiryolu şebekelerini bir araya getiren ve orta ve doğu Avrupa ülkelerini de içerisine alan bir Avrupa yüksek hız tren şebekesinin gerçekleştirilmesi yönünde karar alınmıştır. Diğer taraftan, Amerika Birleşik Devletlerinde ise, 1996 yılında, 734 kilometrelik doğu-kuzey hattının hızının saatte 240 kilometreye çıkarılması için çalışmalara başlanılmıştır. Demiryolları, karayolu ve havayoluna kıyasla tercih edilir bir alternatif haline gelmiştir. Avrupa'da hızlı trenlerle yapılan ulusal ve uluslararası taşımalar önemli oranda artış göstermiştir. 1996 yılında faaliyete geçen Fransa, Hollanda, Almanya demiryollarının ortak işlettiği hızlı tren Thalys'in yolcu sayısı 10 milyonu aşmıştır.

Sayın milletvekilleri, yine, yatar gövdeli trenler adıyla anılan yüksek hız trenleri, mevcut konvansiyonel hatlarda da işleyebilmektedir; mevcut hatlarda yapılacak birkısım değişiklik, bunun için yeterli olabilmektedir; bu sebeple, göreceli olarak düşük bir maliyete sahiptir. Eskiden bilinen yüksek hızlı tren teknolojisine kıyasla yedide 1, sekizde 1 maliyeti vardır. Erişilen hız ise pahalı teknolojiye kıyasla üçte 2'dir; yani, kabul edilebilir, makul bir hız ve konfor demektir. Oysa, 300 kilometre hızın üzerine çıkılabilmesini sağlayan eski hızlı tren teknolojisi son derece pahalı olup, artık, kişi başına millî geliri 20 000, 25 000 doları aşkın ülkelerde dahi sorgulanmaktadır. Yatırıma başlama kararı verilmeden önce çok ciddî tartışmalar yapılmaktadır. Bizde de, hepinizin bildiği gibi, böyle bir proje mevcuttur. Ankara–İstanbul arasında yatar gövdeli tren ihalesine çıkıldığı belirtildiğine göre, bu eski projenin akıbeti ne olacaktır? Kamuoyundaki adıyla Arifiye-Sincan projesiyle ilgili olarak Sayın Bakanımızın açıklayıcı bilgi vereceğine inanıyorum.

Sayın milletvekilleri, 1998 yılında, Avrupa Birliği ülkelerinde, Hindistan'da ve Çin'de demiryolunda hem yük trafiği hem de yolcu trafiği artmıştır. Amerika Birleşik Devletlerinde demiryolu yük trafiği önceki yılki seviyesini korumuş; ancak, yüzde 39.2 gibi bir büyük rakamda korumuştur. Avrupa Birliği ülkelerinde uluslararası yük trafiği 1993-1997 arasında yüzde 25 artış göstermiştir. Amerika Birleşik Devletlerinde, kömür, artık konteynerlerde taşınmaktadır. Avrupa'da ise, mamul maddeler ve makineler karayolundan demiryoluna kaymaya başlamıştır. Öte yandan, ulaştırma alt sistemlerinin birbirlerine karşı üstünlüklerini birbirini tamamlayacak şekilde kullanmalarına yol açan kombine taşımacılığın geliştirilmesi önemli bir strateji olarak Avrupa'nın gündemindedir. Ulaşım modları arasındaki mevcut dengesizliğe karşı, demiryolları, kombine ve konteyner taşımacılığına giderek artan bir katkı yapmaktadır. Hedef, küresel bazda müşteriye kesintisiz hizmet sunmaktır.

Bu sahada Avrupa'da atılan adımları şöyle sıralamak mümkündür:

Mevzuatın uyumlaştırılması, bu çerçevede, tüm Avrupa ülkelerindeki ulaşım hizmetleri mevzuatının, evrak formatları da dahil olmak üzere birbiriyle uyumlu, benzer ve hatta aynı hale getirilmesi.

Liberalleştirilme, tüm taşıma ve telekomünikasyon hizmetleri için sınır ve milliyet kısıtlamalarının kaldırılması demektir.

Çok modlu taşımanın geliştirilmesi; yani, denizyolu-demiryolu-karayolu taşımacılığının kombine şekilde geliştirilmesi, hem demiryollarında hem karayollarında hareket edebilen traylerlerin kullanılması ve benzeri teknik gelişmelerdir.

Diğer taraftan, altyapının geliştirilmesi ve uyumlaştırılması. Bu çerçevede, başta demiryolları ray genişliklerinin eşitlenmesi veya bogi aktarma istasyonlarının kurulması olmak üzere sinyalizasyon, elektrifikasyon hizmetlerinin geliştirilmesi, karayolu ve havaalanı hizmetlerinin birbiriyle uyumlu hale getirilmesi.

Sınır geçişlerindeki işlemlerin iyiliştirilerek transit geçişlerin kolaylaştırılması; yani, gümrük ve sınır geçiş işlemlerinde evrak formatlarının eşitlenmesi ve mevzuatın kolaylaştırılması.

Yolcu taşımacılığında toplu taşımanın yaygınlaştırılması, akıllı ulaşım sistemlerinin geliştirilmesi, araştırma ve geliştirmede işbirliği, sınır geçişlerindeki işlemlerin iyileştirilerek transit geçişlerin kolaylaştırılması, uluslararası taşımalarda suç ve dolandırıcılığın azaltılması.

Sayın milletvekilleri, bu gelişmelerin yanı sıra, dünyada deniz taşımacılığına homojen bir nitelik kazandırılması yönündeki çalışmalar da devam etmektedir. Bu çerçevede, gemi inşa sübvansiyonlarının dünya çapında kaldırılması yolundaki OECD Anlaşması, Avrupa Birliği, Kore, Japonya ve Norveç tarafından imzalanmıştır. Maalesef, bununla birlikte, Amerika Birleşik Devletleri, Çin ve Doğu Avrupa ülkelerinde, devlet desteğiyle gemi inşa çalışmaları, bu anlaşmalara rağmen devam etmektedir.

Avrupa Birliği, 1997 yılında, Denizcilik Sektörüne Yönelik Yardımlarla İlgili Avrupa Komisyonu İlkelerini kabul etmiştir. Böylece, daha önce uygulanan nazarî sübvansiyon limitleri terkedilmiştir. Bu çerçevede, hızla büyüyen dünya deniz ticaret filosunun tonajı, 1998 sonu itibariyle yaklaşık 735 milyon dwt'a ulaşmıştır.

Sayın milletvekilleri, bugün için Türkiye'de, devlet elindeki limanların kapasitesi yılda 50 milyon ton yük işlemeye uygundur. Özel sektör liman ve iskeleleriyle, limanlarda yapılan akaryakıt elleşlemesini de dikkate aldığımızda bu rakam 200 milyon tondur. Yapılan tahminler 2015 yılında bu rakamın 400 milyon tona çıkması gereğini ortaya çıkarmaktadır. Burada eğer bir tıkanıklık istenmiyor ise, devlet, elindeki limanların işletme hakkı devri suretiyle modernizasyon ve kapasite artırımını sağlamalıdır. Devletin kaynak yetersizliği ancak bu suretle aşılabilecek gözükmektedir.

Durum böyle iken, artık, devlet eliyle yat limanı inşasıyla uğraşılmaması gerekmektedir. Özel sektör ve devlet elinde bugün için toplam 30 yat limanı mevcuttur. Halen devlet eliyle 11 yat limanı inşası devam etmekte, 6 yat limanı için de ihaleye çıkılmak üzeredir; böylece, 17 ilave devlet yat limanı olacaktır. Yap-işlet-devret modeli ile de 23 adet yat limanı özel sektör eliyle yapılmaktadır. Özel sektörün bu sahaya katkılarını artırabilmek mümkündür. Önümüzdeki dönemde en büyük gelişme beklediğimiz sektörlerden biri turizm sektörüdür. Turizm sektörünün de Türkiye için ufku en açık olan sahası yat turizmidir bizce. Yat turizminden daha fazla pay almak istiyorsak, yat limanlarının inşaatını süratlendirmek zorundayız. Bunun da yolu 2,3 katrilyonluk devlet yatırım bütçesinden yat limanı inşa etmek değildir. Ulaştırma Bakanlığımıza bu konuda önemli görevler düşmektedir.

Yine deniz ulaştırması kapsamında inşası devam eden onlarca balıkçı barınağının bu yatırım ödenekleriyle 15 ilâ 20 yılda bitmesi mümkün değildir. Türkiyemizin kaynakları sınırlıdır, Türkiyemizin ihtiyaçları limitsizdir. Limitsiz gelişme ihtiyaç ve arzumuza cevap verecek yeni yatırım modelleri bulmak zorundayız. Bakanlığın bu konuda da işleyebilecek bir model geliştirebileceğine inanıyorum.

Sayın milletvekilleri, bu memlekette çağı yakalamanın en somut göstergesi olan telekomünikasyon atağında son yıllarda geriye dönüş başladığı hissedilmektedir. Telefon kuyrukları yine günlük hayatımıza girmiştir.

Telekomünikasyon sahasında dar kalıplar içerisinde anlamsız bir bürokratik muhafazakârlığa dönülmesinden, Sayın Bakanın, kurumu uzak tutacağına inanıyorum. Tüm bürokrasi için çok önemli bir tehlike olan bu eğilimin, son yıllarda Türk Telekom içinde yerleşme yönünde mesafe katettiğinin birçok belirtisi mevcuttur. Ancak, Sayın Bakanın yine bu noktalarda, tıkanıklıkları süratle tespit edip aşacağını ve yeni tıkanıklıklara imkân tanımayacağını düşünüyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Erdal, sizin sürenizi 2 dakika uzatacağım, ayrıca, mikrofon arızası sebebiyle 1 dakika daha veriyorum; 3 dakika içerisinde tamamlayınız lütfen.

BİRKAN ERDAL (Devamla) – Avrupa Birliği nezdinde imzalamış olduğumuz anlaşmalar uyarınca, önümüzdeki dönemde birçok sahada devlet tekelleri kalkmaktadır. Telekomünikasyon da bu sahalardan biridir.

2005 yılı sonunda, telekomünikasyonumuzda devlet tekelinin kalkacağını da dikkate aldığımızda, süratle, liberal, çağı yakalamış modern bir telekomünikasyon sektörü oluşturulması yönünde gerekenlerin yapılması dışında bir alternatifimiz yoktur.

Sayın milletvekilleri, hava ulaşımı sahasında, sivil havacılıktaki gelişmeler paralelinde özel sektör katkısı artarak devam edecektir. Stol havaalanlarının her ile bir havaalanı yerine, her ile hava ulaşımı imkânı tanıyacak şekilde ele alınmasında yarar bulunmaktadır. Bu sahada, politik kriterlerin yerine, verimlilik ve ekonomiklik kriterlerinin geçeceğine eminim.

Her yönüyle gelişmiş ulaştırma ve telekomünikasyon sektörlerine sahip olacağımız günlerin çok uzak olmadığına inanıyor, 2000 yılı bütçesinin ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Erdal.

Sayın milletvekilleri, böylece, gruplar adına konuşmalar tamamlanmış oldu.

Şimdi, şahıslara geçiyoruz.

İlk söz, lehinde olmak üzere, Isparta Milletvekili Sayın Mustafa Zorlu'nun.

Buyurun. (MHP, DSP ve ANAP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika efendim.

MUSTAFA ZORLU (Isparta) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Ulaştırma Bakanlığının 2000 malî yılı bütçesi nedeniyle söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Bütün dünyada olduğu gibi, ülkemizde de, ulaştırma ve haberleşme sistemlerinin, sosyal ve ekonomik hayatın önemli etkeni olduğu gerçektir. Bakanlığı, bu önemi daha iyi ortaya koyabilmek için, iki noktada değerlendirebiliriz; birinci nokta ulaştırma, ikinci nokta haberleşmedir. Ulaştırma yönünü incelediğimizde, kara ulaştırması, hava ulaştırması ve altyapılarının geliştirilip hazırlanması yönünden de denizyolu ulaştırması ön plana çıkmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1980'li yıllarda yapılan ulaştırma ana planı, artık, işlevini kaybetmiştir. Zaman geçirmeden, yeni ulaşım master planı yapılarak hayata geçirilmeli, bu suretle, ülkemizde, çarpık ulaştırma politikasına son verilmelidir. Karayolu, havayolu, denizyolu ulaşımının entegre edildiği dengeli bir ulaşım amaç olmalıdır.

1980'li yıllarda başlayan karayolu tercihi, demiryollarını geriletmiş, zamanla, denizyolu ulaşımı da giderek ihmal edilmiştir. Bugün, ulaşıma yapılan yatırımların yüzde 80'i karayoluna yapılmaktadır. Yine, yolcu taşımacılığının yüzde 95'i karayoluyla yapılmaktadır. Yeterli olmayan karayollarımızda yolcu ve yük taşımacılığı, yollarımızı trafik canavarına teslim etmiştir; her gün, 30-40 vatandaşımızı trafik canavarına kurban vermekteyiz.

Son yıllarda, ülkemizde, demiryolu ulaşımı büyük ihmale uğramıştır. Halen, 8 607 kilometre ana hat, 1 901 kilometre tali hat olmak üzere, toplam 10 508 kilometre demiryolu ağımız bulunmaktadır. Bu şebekenin 4 559 kilometresi cumhuriyetten önce inşa edilmiş, 1923-1940 yılları arasında 17 yıllık dönemde 4 000 kilometre yol yapılmıştır. 1940'tan sonra 1 800 kilometre yol yapılması, demiryollarımızın ihmalini göstermektedir. Son derece güvenli ve ucuz taşımacılık özelliğine sahip olan demiryollarımızın geliştirilmesi, yeni hatların ilavesi, çeken ve çekilen demiryolu araçlarının modernize edilerek yeterli düzeye getirilmesi gereklidir. Ray otobüslerinin çoğaltılarak bütün hatlarda çalıştırılması dileğimizdir. Günümüzde, süratli trenlerin, artık, demiryolu işletmeciliğine girmesi zarurettir. Artık, yük taşımacılığını, mutlaka, demiryolu ve denizyoluna kaydırmalıyız. Bunlar, bugüne kadar, hak edilen veya olması gereken bir yatırım noktasında değerlendirilmemiştir. Önümüzdeki yıllarda, daha farklı, daha çağdaş bir demiryolu ulaşımıyla bu dengesizliğin ortadan kaldırılacağına inanıyorum. Bunun ilk örneği olarak, İstanbul Boğaz tüp geçişi konusundaki tavır ve kararlılığından dolayı, Sayın Bakanı, herkesin huzurunda kutluyorum; çünkü, Asya ve Avrupa Kıtaları demiryolu bağlantısını sağlamak ve İstanbul'un doğu-batı istikametindeki kentiçi trafik sorununu çözmek için göreceği işlevle yedi, sekiz köprüye eşdeğerde bir ulaşım getiriyorsa, demiryolu tüp geçişinin ve entegresinin, bir başka modelle, bir başka birleştirmeyle; yani, köprüyle kıyaslanmayacak ölçüde, ölçekte rasyonel olduğu ortaya çıkmaktadır. Saatte, tek yönde, 75 000 yolcu kapasitesiyle, çevre kirliliği, enerji tüketimi, trafik sıkışıklığı ve yoğunluğuyla, mevcut iki köprünün yükünün azaltılmasının panzehiri olarak bu proje alkışlanmalıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; müsaade ederseniz, bana ayrılmış olan sınırlı zaman içerisinde, haberleşme konusuna da değinmek istiyorum.

Haberleşme, insanı insan yapan davranışların başında gelir. Bu nedenle, haberleşme, hiçbir gerekçe öne sürülerek ertelenemeyecek, iptal edilemeyecek ya da yok sayılamayacak zorunlu bir ihtiyaçtır. Haberleşme teknolojisindeki baş döndürücü gelişme ve değişmeler, insanoğlunun, haberleşme ihtiyacına karşı gösterdiği hassasiyetten ileri gelmektedir.

Ülkemizde, haberleşme sektöründe önemli gelişmeler kaydedilmiştir ve kaydedilmeye devam edilmektedir. Bu bağlamda, Ulaştırma Bakanlığımızın, mevcut telekomünikasyon şebekelerindeki gelişmelere uygun olarak, teknolojik yapı ve sistem değişikliklerinin tamamlanmasına ve özel telekomünikasyon hizmetlerinin de yaygınlaştırılmasına yönelik çalışmalara ayrı bir önem verdiğini görüyoruz. Telekomünikasyon hizmetlerinde, haberleşme teknolojisinin çok hızlı değişim ve gelişim gösterdiği günümüz dünyasında, gerek sayısal ve gerekse hizmet itibariyle ileri ülkelerin arasında yer almamızın bilinci içerisinde Ulaştırma Bakanlığımızın çalışmalarını memnuniyetle müşahede ediyoruz.

Türk Telekom, telekomünikasyon alanında yapmış olduğu fedakâr çalışmaları sayesinde, hızlı ve yaygın bir hizmet anlayışıyla, ülkemizi, haberleşme alanında gelişmiş ülkeler arasına dahil etmiştir. Bugün için, gelişmiş ülkelerde telekomünikasyon alanında verilen hizmetlerin birçoğu, ülkemizde de verilmektedir. Otomatik santral hat kapasitesi 20 milyona, telefon abone sayısı da, yaklaşık 18 milyona ulaşmış bulunmaktadır. Avrupa ülkelerinde 100 kişiye düşen telefon abone sayısı 40 civarındayken, ülkemizde bu sayı 28'dir.

Telekomünikasyon hizmetlerinin kırsal kesime de yaygınlaştırılması için gerekli her türlü çabanın sarf edildiğini, bugün, en büyük, en küçük yerleşim birimlerine kadar otomatik telefon hizmeti verildiğini görüyor ve bundan memnuniyet duyuyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye, 2005 yılı sonuna kadar, telekomünikasyon sektöründeki devlet tekeline son vereceği taahhüdünde bulunmuştur. Ancak, huzurunuzda şunu üzülerek belirtmek isterim ki, Türk Telekomun özelleştirilmesinde çok geç kalındı. Bu konuda öncü ülkelerden biri olan Türkiye, telekomünikasyon sektöründe özelleştirmeyi ilk gerçekleştireceği iddiasıyla ortaya çıkmıştı. Ancak, o zamanki kısır siyasî çekişmeler nedeniyle, bu konudaki yasal düzenlemenin de Anayasa Mahkemesince iptal edilmesi sonucunda, 30 milyar dolarlar olarak hesaplanan özelleştirmenin bedeli bugün için 10 milyar dolarlara kadar düşmüştür. Ülkemizin 20 milyar dolar maddî kaybı olmuştur. Verilen taahhüdümüze paralel olarak, Türk Telekom'un süratle özelleştirilmesinin sağlanması için, iktidarı ve muhalefetiyle tüm partilerimizin bir ortak irade göstereceklerini ümit ediyorum.

Telekomünikasyon sektöründe tekelci yapının kaldırılıp, serbestleştirme ve özelleştirmenin gerçekleştirilmesi, gerçek rekabet ortamının sağlanması ve tüketici haklarının gözetilip korunması için, bir an evvel, bağımsız bir düzenleyici kurum oluşturulmalıdır. Bu konuda, Ulaştırma Bakanlığımızın başlatmış olduğu yasal düzenleme çalışmalarını desteklediğimizi özellikle belirtmek istiyorum.

GSM Panavrupa mobil telefon sistemi kurulması ve işletmesiyle ilgili olarak, 900 megahertz bandında hizmet vermek üzere, geçtiğimiz yıl içinde iki özel firmayla sözleşme imzalanarak, cep telefonu sistemi özelleştirilmiştir. Ayrıca, bu iki firmaya ilaveten, 1 800 megahertz bandında hizmet vermek amacıyla, üç yeni şebekenin daha özel sektör işletmeciliğine verileceğini biliyoruz. Ancak, bu yeni üç şebekenin ihale işlemlerinin ve işletme şartlarının belirlenmesinde, ülkemizin menfaatlarının korunması büyük önem arz etmektedir. Bu nedenle, özelleştirmenin, ne pahasına olursa olsun yapılması anlayışından uzak kalınarak, gerek kullanıcılar açısından gerekse ülkemiz menfaatları açısından yapılacak ihalenin şartları iyi belirlenmeli ve bedel, doğru tespit edilmelidir.

Şöyle ki, Türk Telekomünikasyon AŞ ile GSM işletmeci firmalar arasında, Nisan 1998 tarihinde yapılan Çağrı Sonlama Ücretleri Sözleşmesine göre, sayın milletvekilleri, sizlere birtakım değerler vermek istiyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Zorlu, 1 dakika eksüre veriyorum, lütfen tamamlayınız.

MUSTAFA ZORLU (Devamla) – Peki Sayın Başkanım.

Nisan 1998 tarihinde yapılan anlaşmaya göre, yani, Telsim ve Turkcelle yapılan anlaşmaya göre, Telekom şebekelerinden cep telefonu şebekeleri arandığı zaman, gelirin yüzde 74,4'ü cep telefonu şirketlerinin, yüzde 25,6'sı Türk Telekomun; yani, devletin. Yine, cep telefonu şebekelerinden Telekoma ait şebekeler arandığı zaman, gelirin yüzde 94'ü cep telefonu şirketlerinin yüzde 6'sı da Türk Telekomun. Yine, cep telefonu şirketlerinden, Türk Telekomun mobil sistemleri arandığı zaman, gelirin yüzde 87,6'sı cep telefonu şirketlerinin, yüzde 12,325'i de Türk Telekomun; yani, devletin.

İşte, Ulaştırma Bakanlığımızın ve Türk Telekom AŞ'nin yönetim kurullarının, Nisan 1998'de yapılmış olan anlaşmalar gibi anlaşma yapmayacağı inacını taşıyor, Yüce Heyetinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum. (MHP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Zorlu.

Sayın Bakan konuşacak mısınız?..

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI SABAHATTİN ÇAKMAKOĞLU (Kayseri) – Evet efendim.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakan. (MHP, DSP ve ANAP sıralarından alkışlar)

Toplam süreniz 30 dakika, her iki bakanımız nasıl taksim ederlerse, kendi takdirlerine bırakıyorum.

Buyurun efendim.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI SABAHATTİN ÇAKMAKOĞLU (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; huzurlarınıza, Millî Savunma Bakanlığının 2000 malî yılı bütçesinin görüşülmesi münasebetiyle gelmiş bulunuyorum; hepinizi selamlıyor, saygılar sunuyorum.

Millî Savunma Bakanlığı deyince, Millî Savunma Bakanlığının, bir, silahlı kuvvetlerle ilgili kamu hizmet alanı vardır biliyorsunuz, bir de, savunma sanayiinin altyapısını oluşturmakla ilgili bir görev alanı vardır. Biz, inanıyoruz ki, bize verilmiş yasal çerçeveler ve görevler içerisinde, her iki alanda da, başarıyla, verimli bir çalışmayı gerçekleştirmek gibi bir çaba içerisinde bulunuyoruz.

Silahlı Kuvvetlerimizin, bugünden yarına, dünden bugüne gelmiş bulunan durumunu korumak ve geleceğe, teknolojinin de gelişmeleri ışığı altında, daha iyi şekilde hazırlanmasını sağlamak diyebileceğimiz bu görevlerini özetlemek gerekirse, bizim, öteden beri geleneksel hale gelmiş şu cümleyle ifade etmemiz mümkün bulunuyor: Biz, Silahlı Kuvvetlerimizin, barışta caydırıcı bir güç olmasını, savaş hali gerektiğinde de, vurucu ve netice alıcı bir güç oluşturmasını hedefliyoruz.

Şu halde, Millî Savunma Bakanlığı bütçesinin gerekleri ve gerekçeleri nelerdir dediğiniz zaman -konuyu biraz daha açtığımızda- hükümetlerimizin, devletimizin, bu konudaki ekonomik ve sosyal politikalarına uyum sağlamasını, hükümetin, yine, kanunlarımız gereği, savunma politikasına getirdiği ilkeleri, kalkınma planımızı, özetle, uluslararası askerî ve politik ilişkileri dikkate almak mecburiyetinde olduğumuzu ifade ediyoruz.

Değerli arkadaşlarım, yine, bu konuda devam etmemiz gerekirse, büyük Atatürk'ten bize miras kalmış bulunan şu ilkeler, savunma politikalarımızın, daima başında yer almaktadır: "Yurtta sulh cihanda sulh." Bize tehdit oluşturulmadıkça, bizim içimizde tehdit olmadıkça, yurtta sulh ve dışarıda da sulhun devamını, barışın devamını isteyen bir politikanın uygulama aracı olarak Silahlı Kuvvetlerimizi görmek istiyoruz ve bu yolda bir çalışmayı, 76 yıldan bu yana yürüttüğümüzü biliyoruz.

İkinci ilkemiz, demin, biraz söylemeye çalıştığım "caydırıcılık" ilkesidir. Caydırıcılığın ne olduğunu tekrar izah etmeme lüzum yok zannediyorum.

Bir başka savunma politikasında ilkemiz; ileriden savunma politikası. Yani, tehlike yakınınıza gelmeden, zaman ve mekan ölçüsü içerisinde baktığınızda, savunmanızı, önceden olabilecekleri düşünerek planlamak, programlamak ve ona göre hazırlıklarınızı yapmaktır.

Bir başka gerçek, çağımızın gerçeği; artık silahlı kuvvetleri sınırlarda bekletip bir savaş ihtimali karşısında onu savaşta kullanmak, denemek gibi bir yolun çok üzerinde, çok yönlü görevlere hazır tutmak mecburiyetiniz vardır. Türk Silahlı Kuvvetleri de, barıştan, verilecek her türlü göreve kendisini bu şekilde hazırlamaktadır.

Bu çok yönlü görevler deyince; hemen depremdeki Türk Silahlı Kuvvetlerimizin yaptığı çalışmaları; bir ablukada, bir ambargoda, bir güç gösterisinde; mesala, Suriye hududuna doğru yöneldiğinizde Öcalan'ın oradan çıkarılmasını sağlayan manevî güç, oraya yoğunlaştırılan güç; çok rollü; bir sel felaketinde, umumî hayata müessir afetlerde ve ihtiyaç hasıl olduğunda, iç tehdit dediğimiz -güneydoğudaki terörist hareketler dahil- devletin yetkili organlarının talebi üzerine yardımlaşma veya doğrudan görev alma dahil (olağanüstü hal, seferberlik hali ve sıkıyönetim hali gibi) bütün bunlara -çağın ordularının da aynı şekilde yapageldiği- hazırlık içerisinde olma ilkesidir.

Bizim savunmanın bir başka temel politikaları; kolektif savunma paktlarının içerisinde yer almaktır. Bir pakt değildir, ama kuruluşundan itibaren Birleşmiş Milletler Teşkilatının içerisindedir Türkiye; ama, savunma paktı olarak da, biliyorsunuz, 1952'lerden itibaren NATO kolektif savunma paktının içerisinde yer almaktadır.

Bütün bu paktların dışında bir başka ilke de; sizin silahlı kuvvetleriniz, uluslararası size görev tevcih edildiğinde, göreve sizi layık bulabilmeleri için o yetenekte, o kabiliyette olmanız gerekir, hazır olmanız gerekir, uluslararası krizlerde görev almaya hazır halde bir silahlı kuvvetleriniz olması gerekir. İşte, Türk Silahlı Kuvvetleri, bu gerçeği biliyor ve buna göre hazırlıklarını yapmış bir güç olarak hayranlık uyandıran bir tatbikatı gerçekleştirmiş bulunuyor.

Değerli arkadaşlarım, eğer, siz, Türkiye olarak, dünyanın 16 büyük ekonomisine dahilim diyorsanız, (G-20) gelişmiş ülkelerin arasına girdik diyorsanız, dünyada bilimsel araştırmaların 25 inci sıralarını tuttuğumuzu söylüyorsanız ve NATO'da ikinci büyük güç oluşturduğunuzu biliyorsanız; petrol bölgelerine yakın coğrafî konumunuz itibariyle onları kontrol edecek yerde bulunuyorsanız ve petrolün iletim, dağıtım ve borularla sevkinin, ticaretinin yapıldığı ana ağlar, arterler içerisinde bir ülkeniz varsa; dışpolitikada silahlı kuvveterinizle daha etkin bir politika gütmeyi düşünüyorsanız; Türk dünyasına, Kafkasya'ya, Balkanlar'a, Ortadoğu'ya Türk ve İslam ülkelerine örnek ve model olmayı düşünüyorsanız, daha güçlü bir Türkiye'yi gerçekleştirsin arzusundaysanız, savunmanıza, bu ölçüler içerisinde ayrı bir önem vermeniz gerekmektedir. Türk Silahlı Kuvvetleri de, sizin huzurlarınıza, getirdiği bu bütçeyle, bu iddiaları, bu görüşleri, bu bizim arzularımızı gerçekleştirmenin yansımalarıyla gelmiş bulunmaktadır.

Değerli arkadaşlarım, Türk Silahlı Kuvvetleri, mevcudu muhafaza etmeyi yeterli görmemektedir. Süratle değişen çağımızda, silahların yenilendiği bir dünyada yaşıyoruz. Elinizdeki silahları yenilemek, modernizasyonu gerçekleştirmek, yeni teknolojileri ülkenize transfer etmek suretiyle onları kendi silahlı kuvvetlerinize mal etmek gerekmektedir. İşte, Savunma Sanayii Müsteşarlığımız ağırlıklı ve ana bütçemiz Millî Savunma Bakanlığından, gerektiğinde buralara da aktarma yapılmak suretiyle, büyük projelere imza atan bir konumdasınız demektir. Millî Savunma Bakanlığı bunu yerine getirmektedir.

Zaman müsait olsa, bunların hepsini açmamız mümkün. Ben, sizlere, anabaşlıklarıyla bilgiler sunmak istiyorum.

Türkiye'nin coğrafî konumunu, jeostratejik konumunu değerli arkadaşlarımız ifade etti, bunların altını tekrar tekrar çizmek istemiyorum.

Hiçbir dünya ülkesi, sizinki gibi, doğrudan veya denizlerden hemen sonra 14 ülkeyle komşu değildir. Bu ülkelerin hemen hepsiyle zaman zaman dostluk ilişkilerimiz olmasına rağmen, zamanın büyük bir ölçüsü içerisinde de husumetlere maruz kalan bir Türkiye olduğu gerçeğini de bilmemiz gerekmektedir.

İşte böyle bir coğrafi yapı içerisindeki Türkiye'nin savunmasının ne kadar önem arz ettiğini, elbette sizler de takdir ediyorsunuz.

Değerli arkadaşlarım, bütçeyle ilgili rakamlara geldiğimiz takdirde, bildiğiniz gibi, 4 katrilyon 136 trilyon 500 milyar liralık bir bütçeyle huzurlarınızdayız. Konsolide bütçenin yüzde 8,8'ini kullanacağız ve geçen yıla göre yüzde 65'lik bir artış sağlıyoruz. Bunu enflasyonist bir rakam olarak düşündüğünüz takdirde, geçen seneki bütçe rakamlarını aynen muhafaza ettiğimizi söyleyebilirim.

Değerli arkadaşlarım, gayri safî millî hâsılada bizim bütçemizin payı yüzde 3,3'tür. Bütçenin yüzde 30,7'si personel giderlerine, yüzde 68,9'u diğer cari giderlere ayrılmıştır.

Bunun üzerinde durmak istiyorum. Bütçe tekniği bakımından yatırım sayılmayan; ama, görünürde ve gerçekte, ekonomik tablo bakımından yatırım sayılan, mesela, çeşitli gemilerin, uçakların, topların, tankların, füzelerin elde edilmesi, hep bu diğer cari giderlerde görülmektedir. Onun için, birkısım değerli arkadaşlarımız, Millî Savunma Bakanlığı Bütçesi sadece tüketime, personele ayrılıyor veya harcıâlem, günübirlik ihtiyaç malzemelerine harcanıyor gibi görebilirler. Yatırım gibi olan kısımlar aslında bu diğer harcama kalemlerinden ibarettir. Bunu da bilgilerinize sunmak istiyorum.

Klasik manada diğer yatırımlar, bizde 3 trilyon 50 milyar liralık bir bölümü ifade ediyor. Bunlar, genellikle şehitlikler, bazı araçların yenilenmesi gibi askerî olmayan konularda, kamulaştırmalarda kullanılmaktadır.

Bir önemli bölüm de -ki, 13 trilyon 450 milyar liralıktır- NATO dahil, uluslararası kuruluşların üye aidatlarıyla, yabancı ülkelerden, genelde, dost ülkelerden ülkemize çeşitli anlaşmalarla çağırmış bulunduğumuz subay, astsubay ve askerî öğrencilerin eğitim masraflarını karşılamaktadır.

Değerli arkadaşlarım, savunma sanayiiyle ilgili konularda şunları söylememiz mümkün: Savunma sanayiiyle ilgili müsteşarlık, geçmişte, bir onbeş yıla yakın tatbikat içerisindedir; eksiklerinin ne olduğu, daha hız verilmesi için nelere ihtiyaç olduğu, bu tecrübeyi de dikkate almak suretiyle bir reorganize edilmeye ihtiyacı vardır. Özel bir bütçesi vardır; ayrı bir tüzelkişiliği vardır, ayrı bir denetim mekanizması vardır; ciddî, fakat, çok çekirdek 200 civarında uzman bir kadrosuyla hizmet etmektedir. İşte, böyle bir Savunma Sanayii Müsteşarlığını daha verimli hale getirmek, daha arzu ettiğimiz, arkadaşlarımızın da ileri sürdüğü şekilde gerçekleştirmek için bir çalışma yapmaktayız.

Gelirlerinin yıllık 1,1 milyar dolar olduğu bellidir; ama, gelir kaynaklarından bazılarının bizden önceki dönemde sıfırlandığını biliyoruz. Mesela, Akaryakıt Tüketim Fonundan alınan pay kaldırılmıştır; yüzde 17'dir. Bu, az bir rakam değildir; mesela, 238 milyon dolarlık bir yıllık rakamı ifade etmektedir. Bunların takviyesi gerekmektedir; yani, savunma sanayiinin altyapısını oluşturmada daha hızlı olmak, dışa bağımlılığı azaltmak, en azından konvansiyonel silahlar bakımından, Türkiye'nin dışa ihtiyacı olmadan kendisini ayakta tutabilecek imkânları hazırlamak lazım gelir. Hatta, bulunduğumuz coğrafî konum itibariyle de, bugün, TAI uçak fabrikamızda olduğu gibi, zırhlı taşıyıcı sanayiimizde olduğu gibi, dost ve müttefik ülkelere, yaparak satmak gibi ayrı bir politikayı da gerçekleştirmemiz lazım; daha da artırmamız lazım geldiğini düşünüyorum.

Değerli arkadaşlarım, zamanımızda, sizlerin desteğiyle, 13 kanun çıkarıldı; bunlardan bir bölümünü bazı arkadaşlarımız -Sayın Tayan- ifade ettiler; bedelli askerlik, şehit dul ve yetimlerinin hayatlarının biraz daha iyileştirilmesi konusu dahil olmak üzere; ama, bunlarla yetinmiyoruz, sivil-asker her türlü rütbedeki şehitlerimizle ilgili Meclise takdim ettiğimiz bir tasarı vardır, şu anda Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülme sırasını beklemektedir; bu tasarı, şayet, şehitlerimiz yaşamış olsalardı, şehitlerimizin, her yıllarına bir kademe, her üç yılına bir rütbe maaşı vermek suretiyle albaylığa kadar, sivilde de 657'nin yükselebileceği dereceye, kademeye kadar alabilecekleri aylıklarının, şehit ailelerinin dul ve yetimlerine intikalini öngörmektedir. Böyle bir tasarıyı da Meclise takdim etmiş bulunuyoruz.

Millî Savunma Bakanlığının başka problemleri de var. Buna da elbette desteklerinizi dileyeceğiz, istirham edeceğiz. Mesela, sivil memurlarımızın Ankara'da karargâhta olanların aldığı tazminatın, taşrada görev yapan sivil memurlarımızın alamadığı gibi bir farklılık yaşanmaktadır. Bu konuda da, Meclis Plan ve Bütçe Komisyonumuzda bir tasarımız var; bu eşitsizliği gidermek istiyoruz.

Tayın bedeli, aslında, ismi üstünde, iaşe için gerçekten karşılığını vermek suretiyle devletimizin geleneksel bir tasarrufudur; ama, bu, bütçe kanunlarımızda katsayı ve göstergeyle sınırlanmakta, hayat pahalılığının artışları sırasında, iki üç ay içerisinde bu rakam aşılmaktadır; aşıldığı için de, karşılığında rakam olmadığı için de çok düşük kalmaktadır. Tayın bedeli sınırının kaldırılması, gerçekten, hangi maddeler iaşeye tabi ise, onların gerçek bedellerinin ödenmesi lazım geldiğini düşünüyoruz.

BAŞKAN – Sayın Bakanım, 15 dakika oldu efendim.

MİLLİ SAVUNMA BAKANI SABAHATTİN ÇAKMAKOĞLU (Devamla) –  Sayın Başkan, bir dakikanızı rica ediyorum, hemen bitireceğim.

Subay ve astsubaylarımızın aylıkları gerçekten yetersizdir. Bugün bir teğmenimiz 250 milyon lira almaktadır; bunun iyileştirilmesi gerekmektedir.

Ben de, bakan olmadan evvel biliyorum gibi geliyordu; "bütün subay ve astsubaylarımızın lojmanları var, orada yaşıyorlar diye düşünüyordum; halbuki, gördüm ki, şu anda, Silahlı Kuvvetlerimizin lojman hakkı olanlardan, ancak yüzde 62'si lojmana sahiptir. Güç şartlar içerisinde çalışan, görev yapan bu değerli subay ve astsubaylarımızı lojmana kavuşturmak için de çalışma yapmamız lazım gelir.

Yine, bir değerli arkadaşımızın söylediği gibi, özellik arz eden pilotluk gibi, dalgıçlık gibi -denizaltı gibi- sualtında çalışan, görev yapan subay ve astsubaylarımızın piyasaya, serbest kesime geçmemelerini özendirecek iyileştirmeleri de yapmamız lazım geldiğini düşünüyorum.

Vaktimin dolduğunu biliyorum. Sayın Başkana teşekkür ediyorum; sizlere selamlar saygılar sunuyorum. Her türlü görüşlerinizden faydalanacağımızı da, bu vesileyle, ayrıca belirtmek istiyorum. Selamlar, saygılar değerli arkadaşlarım. (Alkışlar)

BAŞKAN – Millî Savunma Bakanımız Sayın Çakmakoğlu'na teşekkür ediyorum.

Ulaştırma Bakanımız Sayın Öksüz; buyursunlar efendim. (MHP ve DSP sıralarından alkışlar)

ULAŞTIRMA BAKANI ENİS ÖKSÜZ (İçel) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ulaştırma Bakanlığının 2000 malî yılı bütçesinin görüşülmesi vesilesiyle, sözlerime başlamadan önce, şahsım ve Bakanlığım çalışanları adına, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Ulaştırma ve haberleşme sektöründe verilen hizmetlerin çağın gereklerine uygun bir şekilde yerine getirilmesi ve ülkemiz ekonomisine yardımcı olacak şekilde geliştirilmesi, hükümetimizin başta gelen hedefleri arasında yer almaktadır. Bakanlığımız, kendisine tahsis edilen bütçe imkânları dahilinde, ulaştırma ve haberleşme iş ve hizmetlerine en iyi şekilde yerine getirme gayreti içerisindedir. Ulaştırma Bakanlığı olarak, uygulamada önemli aşama kaydederek, kısa sürede tamamlanıp ekonomiye katkı sağlayacak projelere 2000 yılında öncelik vermiş bulunmaktayız.

Bakanlığımızın 2000 malî yılı bütçe teklif toplamı 75 trilyon 739 milyar 500 milyon Türk Lirası olup, bunun 17 trilyon 450 milyar Türk Lirası cari giderlere, 49 trilyon 193 milyar 500 milyon Türk Lirası yatırım giderlerine, 7 trilyon 914 milyar Türk Lirası da transfer giderlerine ayrılmıştır.

2000 yılı için genel bütçeye dahil olmayan Bakanlığın Bakanlığın bağlı ve ilgili kuruluşlarıyla toplam yatırım tutarı ise 575 trilyon 343 milyar 500 milyon Türk Lirası olarak planlanmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; önümüzdeki otuz yıl içerisinde, ithalat, ihracat ve turizm potansiyelleri de dikkate alınarak, artan yolcu ve yük trafiğine göre sağlıklı bir ulaştırma altyapısının oluşturulabilmesi amacıyla, yeni bir ulaştırma ana planı hazırlanmasına karar vermiş bulunmaktayız.

Ulaştırma alt sektörlerinin geleceğinin sağlıklı planlanmasına ilişkin temel sorulara bilimsel cevaplar bulmak ve yatırım programlarımızı buna göre realize etmek amacıyla, 2000 yılı içerisinde ulaştırma ana planı çalışmalarını başlatacağız.

Ulaştırma alt sektörleri arasındaki önceliklerin ve ödenek dağılımları ile programa dahil edilecek projelerin etkin bir şekilde belirlenebilmesi açısından, hazırlıklarına önümüzdeki yıl başlanılacak olan bu ana plan büyük önem arz etmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ulaştırma sektörü içerisinde önemli bir yeri olan uluslararası karayolu taşımacılığımız, süratli bir gelişme ve büyüme göstererek dünya piyasasında diğer ülkelerle rekabet edebilecek bir güce ulaşmıştır.

Ulusal ve uluslararası yolcu ve eşya taşımacılığını düzenleyen mevcut yönetmeliklerin de yetersiz kalması, daha geniş kapsamlı bir kanunî düzenlemeyi gerekli kılmıştır. Bu amaçla, sektörde faaliyet göstermekte olan tüm kurum ve kuruluşlardan alınan görüşler sonucunda, Bakanlığımızca, karayolu taşıma kanunu taslağı hazırlanmıştır. Hazırlanan taşıma kanunu taslağı Bakanlar Kurulumuza sunulmuş olup, gelen öneriler de dikkate alınarak taslağa son şekli verilmiştir. İçerisinde bulunduğumuz yasama döneminde, konu, Yüce Meclisimize sunularak, tasarının kanunlaşmasına çalışılacaktır.

Böylece, yetmişaltı yıldır, genelge, yönerge ve benzeri mevzuat hükümlerinden doğan kargaşa ve kazalar önemli ölçüde düzene sokulacak ve cumhuriyetin kendi alanında bir numaralı kanununa kavuşmuş olacağız.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizin nüfusu, yüzölçümü ve ekonomik potansiyeli dikkate alındığında demiryolu ağı yetersiz kalmaktadır. Ayrıca, mevcut hatların geometrik ve fiziksel standartlarının düşük olması, hat kapasitelerini sınırladığından, bu hatlar üzerinde çağdaş bir demiryolu işletmeciliği de yapılamamaktadır.

Bakanlığımızca yürütülmekte olan ve yapılması planlanan projelerin gerçekleştirilmesiyle, yaklaşık 2 000 kilometrelik yeni hat, ulusal demiryolu ağına katılmış olacaktır. Böylece, ülke genelindeki yük ve yolcu taşımacılığının tamamına yakın bir kısmının diğer ulaşım sistemlerine kayması önlenebilecektir.

Ülkemiz üzerinden Asya ile Avrupa'yı birbirine demiryolu geçişiyle bağlayacak olan Boğaz tüp tünel geçişi üzerindeki çalışmalar tamamlanmış, finansman temin edilerek, ikinci ihale aşamasına gelinmiştir; danışmanlık ihalesi yapılmıştır, önümüzdeki aylarda inşaat ihalesi de yapılacaktır.

Boğaz tüp geçişi inşaatının araçlar hariç maliyeti 1 milyar 750 milyon Amerikan Doları olup, inşaat süresi dört yıldır. Projenin birinci aşamasının finansmanı için 870 milyon dolarlık krediye işlerlik kazandıran anlaşma, 17 Eylül 1999 tarihinde Tokyo'da imzalanmıştır.

Yukarıda belirttiğim üzere, proje kapsamındaki 70 milyon dolarlık bedelli mühendislik ve müşavirlik hizmetleri için yeterlilik ilanı yapılmıştır; bunun sonucu alınmak üzeredir; onyedi yıllık rüya bitmiştir, 21 inci Asrın en önemli ilk projesi hayata geçirilmiştir, yürüyüş aksamadan devam edecektir.

Yapılan çalışmalara bir bütünlük sağlanması ve ileride ortaya çıkabilecek aksaklıklara meydan verilmemesi açısından, DLH Genel Müdürlüğümüz bünyesinde Marmara Bölge Müdürlüğü kurulmuştur. Bu kuruluş, ileride, işletmeci bir anonim şirket haline de dönüştürülecektir.

Diğer taraftan, Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları İşletmesi Genel Müdürlüğünce gerçekleştirilecek olan Ankara-İstanbul mevcut demiryolunun iyileştirilmesi projesiyle ilgili olarak ihaleye çıkılmıştır. Ankara-İstanbul mevcut demiryolunun rehabilitasyonu projesinin gerçekleşmesiyle, halen 7,5 saat olan yolculuk süresi, yaklaşık 4,5 saate indirilecektir.

Ülkemiz ekonomisinin lokomotifi konumundaki Marmara Bölgemizde, 17 Ağustos 1999 tarihinde meydana gelen ve yüzyılın felaketi diye adlandırılan depremle, 12 Kasım 1999 tarihinde Düzce'de meydana gelen depremler, milletçe hepimizi derinden yaralamıştır.

Bu elim deprem felaketinde birçok işyeri de yıkılmış veya hasar görmüştür. Adapazarı'nda bulunan Bakanlığımız kuruluşlarından TÜVASAŞ'ta bu depremde, ilk tespitlere göre, yaklaşık 80 milyon dolar tutarında ağır hasar meydana gelmiş ve zorunlu olarak üretime ara verilmiştir. Deprem felaketi TÜVASAŞ'ın yanında, demiryolu çeken ve çekilen araçları ile elektrifikasyon, sinyalizasyon ve telekomünikasyon tesislerinde de hasara yol açmış olup, TÜVASAŞ'ın da hasarı dahil olmak üzere, bu hasarların toplam tutarı, 174 milyon dolara ulaşmıştır.

TÜVASAŞ Genel Müdürlüğünde enkaz kaldırma ve temizleme işleri bitirildikten sonra, sınırlı imkânlarla da olsa, üretim faaliyetleri yeniden başlamıştır.

Gerek TÜLOMSAŞ gerekse TÜVASAŞ Genel Müdürlüklerimizin iş hacmini artırılabilmesi için 1999 yılında yurt içinde ve yurt dışında pazar arayışları sürdürülmüş olup, 2000 yılında da demiryolu sektörüne, çeken ve çekilen araç üretimi faaliyetlerini sürdüren bu kuruluşlarımızın ihracat bağlantıları yapmaları yönünde çalışmalarımız sürdürülmektedir. Dünyanın önemli firmaları ve yerli firmalarla görüşmeler devam etmektedir. Amacımız, fabrikaları bir an evvel kurmaktır. Sermaye ve teknoloji transferi çok önemlidir. Türkiye, vagon ihraç eden bir ülke haline gelsin istiyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; havayolu ulaştırması sektöründe, 2000 yılında DLH Genel Müdürlüğümüzce yapılacak olan 9 trilyon 900 milyar Türk Liralık yatırıma ilaveten, Devlet Hava Meydanları İşletmesi Genel Müdürlüğümüzce de 102 trilyon TL yatırım yapılması planlanmıştır.

Ülkemizin çok yönlü ve entegre bir kalkınma projesi olan GAP kapsamında, Güneydoğu Anadolu Bölgesinin gelişen ekonomisine ve kargo trafiğine hizmet vermek üzere planlanmış olan Şanlıurfa GAP Havaalanında inşaat çalışmaları aralıksız sürdürülmektedir. Yine, bölgeye hizmet verecek olan Mardin Havaalanı da, 19 Aralık 1999 tarihinde hizmete verilmiştir.

Yap-işlet-devret modeliyle ihale edilmiş olan Atatürk Havalimanı yeni dışhatlar terminal binası inşaatı çalışmaları hızla devam etmekte olup, 3 Ocak 2000 tarihinde hizmete verilerek, bu limandaki sıkışıklığın tamamen giderilmesi sağlanacaktır.

Hava ulaşım ağını ülkenin her yöresine yaygınlaştırmak amacıyla, büyük havaalanlarının yanı sıra, işletmesi kolay olan muhtelif boyutlardaki STOL havaalanlarından Bingöl, Çorum, Iğdır, Ordu (Ünye), Niğde, Aksaray ve Edirne (Demirhanlı) havaalanlarının inşaatlarına da Bakanlığımızın maddî katkılarıyla devam edilmektedir.

Bunun yanı sıra, Konya (Karaman), Artvin (Çiritdüzü), Hatay, İçel-(Kumkuyu), Karaman, Kırşehir, Yozgat, Antalya (Kaş), Kütahya, Ardahan, Çanakkale (Bozcaada), Karabük, Şırnak, Bayburt, Bitlis (Tatvan) STOL havaalanlarının projelendirme çalışmaları da sürdürülmektedir.

Ülkemizin en büyük giriş kapıları konumunda bulunan havaalanlarının çağın en son teknolojik imkânları kullanılarak güvenliklerinin sağlanmasına ayrı bir önem verilmektedir. Hava liman ve meydanlarımızdaki uluslararası uçuş güvenliğine sahip cihaz ve sistemlerimiz devamlı modernize edilmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bakanlığımız, denizcilik sektörüne, liman, iskele, yat limanı ve balıkçı barınaklarının yapımıyla hizmet vermektedir. Öncelikle, mevcut limanlarımızın fizikî durumlarının iyileştirilmesi ve tevsiatlarının yapılması, yap-işlet-devret modeliyle ihale edilen Zonguldak-Filyos Limanı, Derince Konteyner Terminali ile yine aynı modelle ihaleleri yapılacak olan Tekirdağ Limanı, İzmir Çandarlı Limanı, Mersin Konteyner Limanı ve İskenderun Konteyner Terminali inşaatlarının bitirilerek, hizmete verilmesiyle ulaşılacaktır.

2000 yılında DLH Genel Müdürlüğümüzce bu sektördeki 27 proje için öngörülen ödenek 9 trilyon 500 milyar Türk Lirasıdır. Ülkemizin en önemli ticarî limanlarını işletmekte olan Devlet Demiryolları Genel Müdürlüğümüzce de, bu sektörde 16 trilyon Türk Lirası yatırım öngörülmüştür. Bu ödenekle, başta Haydarpaşa, İzmir, Mersin, İskenderun ve Derince Limanlarımız olmak üzere, işletilmekte olan limanlarımızın yükleme boşaltma kapasitelerinin yeterli düzeye getirilmesi amaçlanmaktadır.

Ülkemiz zengin tarihî ve doğal değerleriyle hem dünya turizm pazarında hem de Akdeniz bölgesinde rakipsiz bir konuma sahip bulunmaktadır. Bu önemli konumu, yat turizmi açısından da önemli bir potansiyel oluşturmaktadır. Halen ülkemizde, kamu ve özel sektöre ait, işletmeye açık 30 adet yat limanı bulunmakta olup, bunların toplam kapasitesi 10 500 yattır. Yapımları devam eden 11 adet yat limanımız ile ihalesi yapılacak olan 6 adet yat limanımızla birlikte, toplam 17 adet yat limanımızın yapımı, genel bütçe imkânlarıyla gerçekleştirilecektir.

Diğer taraftan, 23 adet yat limanımız ise yap-işlet-devret modeliyle inşa ettirilecektir. Böylece, işletilmekte olan, inşaası devam eden ve ihalesi yapılacak olan yat limanlarımızın sayısı üç dört yıl içerisinde 70'e ulaşacaktır.

1999 yılında, mevcut ödenek dahilinde çalışmalara hız verilmiş olup, Çeşme Balıkçı Barınağının turizm yat limanı olarak geliştirilmesi, Kumburgaz Yat Limanı, Gazipaşa Yat Limanı 1 inci kısım inşaatının bitirilmesine çalışılmaktadır.

Ayrıca, yatırım programımızda yer alan 91 adet balıkçı barınağı projesinden, 47 adedinin ihaleleri yapılarak, inşaatları devam etmekte, 44 adedinin ise ihale hazırlıkları sürdürülmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; haberleşme teknolojisinin çok hızlı değişim gösterdiği dünyamızda, gerek sayısal oran ve gerekse hizmet itibariyle ileri ülkeler arasında yer almamızın bilinci içerisinde, çalışmalarımız, hükümet programı çerçevesinde titizlikle sürdürülmektedir.

Telekomünikasyon alanında, 2000 yılında, 1 400 000 hatlık otomatik telefon santralı ilavesiyle, otomatik telefon santral kapasitesinin 21 210 000 hatta, abone sayısının da 19 510 000'e ulaştırılmasıyla, yıl sonunda, telefon abone yoğunluğunun yüzde 30 olması planlanmıştır.

Ayrıca, yeni nesil modern uydu serisinden olan ve halen yapımı hızla sürdürülen Türksat 2A uydusunun, yörüngesine oturtularak, hizmete verilmesi, santrallararası işaretleşme sistemi olan No:7 projesinin Türkiye geneline yaygınlaştırılması; 18 000 kilometre fiber optik kablo tesisi; paket anahtarlamalı DATA (TURPAK) sistemlerinin ülke sathına yaygınlaştırılacak mevcut sisteme 5 000 portluk ilave yapılması; Kablosuz telefon sistemi yatırımlarının, 2000 yılında ülke genelinde yaygınlaştırılması planlanmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bakanlığımız, haberleşme sektöründe katmadeğerli hizmetlerden başlamak suretiyle, serbest rekabet ortamının tesisi için gerekli düzenlemelere öncelik vermekte ve pazarın tamamen serbestleştirilmesine çalışmaktadır. Pazar koşulları ve teknolojik gelişmeler de dikkate alınarak, GSM 900 mhz bandından faaliyet gösteren iki işletmeciye ilaveten, birisi Türk Telekom A.Ş. tarafından işletilmek üzere 3 adet GSM 1800 mobil telefon şebekelerinin lisans verilmek suretiyle devreye sokulması çalışmalarımız devam etmektedir.

Ayrıca Telekomünikasyon Kurumu kurulmasıyla ilgili olarak, Telgraf ve Telefon Kanunu, Ulaştırma Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkındaki Kanun ve Telsiz Kanununun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi ve Bazı Maddeler Eklenmesine Dair Kanun Tasarısının, Türkiye Büyük Millet Meclisi Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülmesi sonuçlandırılmıştır. Kanun tasarısı, bir süre sonra Yüce Meclisimize intikal edecek ve sekiz yıllık beklemeye son verilmiş olacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Bakanımız, 2 dakika içerisinde tamamlar mısınız efendim; buyurun.

ULAŞTIRMA BAKANI ENİS ÖKSÜZ (Devamla) - Bu tasarıyla, telekomünikasyon hizmetlerinin denetlenmesi ve regülasyon faaliyetlerinin yürütülmesi için, bağımsız bir idarî düzenleyici kurum olarak, mevcut Telsiz Genel Müdürlüğünü de içine alacak, idarî ve malî özerkliğe sahip Telekomünikasyon Kurumu kurulacaktır. Ayrıca, Türk Telekom Şirketimizin de özel hukuk hükümlerine tabi bir şirket haline dönüştürülerek, uluslararası telekomünikasyon sisteminde önemli bir yer alması sağlanacaktır. Böylece, telekomünikasyon sektörümüz, liberal bir karakter kazanacak, serbest rekabet ortamında ucuz ve kaliteli hizmetin vatandaşımıza sunulmasına vesile olunacaktır. Ayrıca, bu istikamet çerçevesinde, Telekom, bir dünya şirketi haline getirilecektir.

Diğer taraftan, Posta İşletmesi Genel Müdürlüğümüzün mevcut yapısından kurtarılıp kâra geçirilmesi, verimliliğin artırılması, işletme hizmetlerinde kalitenin yükseltilmesi, gelişmiş ülkelerde uygulamaya konulan posta hizmetlerinin ülkemize adaptasyonunun sağlanması ve yeniden yapılandırılması hususunda çalışmalarımız hızla devam etmektedir. Posta İşletmesinin adını "PTT" olarak tarihî adına kavuşturulmak için kanunî düzenleme yoldadır. Hedef, Hazineye muhtaç olmamaktır ve ilk defa, inşallah bu sene, posta idaremiz de, bilançosunu zararsız kapatacaktır.

Ayrıca, ülke düzeyinde her türlü telsiz yayınlarının kontrol altına alınması, denizlerimizde ve hava sahalarımızda seyir ve uçuş güvenliğinin sağlanması amacıyla başlatılmış bulunan Millî Monitör Projesinin hayata geçirilmesi için çalışmalarımız aksatılmadan sürdürülmektedir. Proje, 2001 Mayısında tamamlanacaktır.

Finansman sıkıntımız elbette vardır -bütünü için söylüyorum- bütün konuşmacılar, zaten bu konumu dile getirdiler; yapılacak işler ile finansman arasıdaki açıklığın, gerçekten, hepimizi üzdüğünü biliyorum. Yatırım bedellerimiz çok para istemektedir; ancak, ülkemizin içinde bulunduğu şartlar bellidir, yeterli kaynak yoktur...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bakanım, mikrofonu tekrar açıyorum; buyurun efendim.

ULAŞTIRMA BAKANI ENİS ÖKSÜZ (Devamla) – Yap-işlet-devret modeli ve dış finansmanlı projeler için her türlü çalışmaları sonuçlandırma gayretiyle yoksullukları kırmak istiyoruz. Kaynağı bulunmayan hiçbir ihale yapılmayacaktır, yolsuzluk ve şaibelere fırsat verilmeyecektir, aksi olursa, gereken yapılacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bağlı ve ilgili kuruluşlarıyla Ulaştırma Bakanlığı camiası, ulaştırma ve haberleşme alanında büyük milletimizin layık olduğu ve çağın gerektirdiği bütün hizmetleri verebilme arzusu ve gayreti içerisindedir.

Bu duygular içerisinde sözlerime son verirken, en iyi dileklerimle Yüce Heyetinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Ulaştırma Bakanımız Sayın Öksüz'e teşekkür ediyoruz.

Şimdi, son söz, Erzurum Milletvekili Sayın Fahrettin Kukaracı'nın.

Sayın Kukaracı aleyhte konuşacaklar; buyurun.

Süreniz 10 dakika efendim.

FAHRETTİN KUKARACI (Erzurum) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan Millî Savunma Bakanlığının 2000 yılı bütçesi üzerinde görüşlerimi açıklamak üzere şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, Muhterem Heyetinize saygılar sunuyorum.

Sayın milletvekilleri, millî savunma, aramızda en büyük ve en önemli müşterekimizdir. Bu durum, hepimize, millî savunma konusunda ortak görevler ve sorumluluklar yüklemektedir. O nedenle, millî savunmayı, yalnızca askerlerin, bir grubun, yalnızca hükümetin işi olarak kabul etmek mümkün değildir. İktidarı, muhalefetiyle, askeri ve siviliyle, işçisi, işvereni, genci ve yaşlısıyla; velhasıl, topyekûn milletin fertleriyle birlikte sorumluluk alacağımız bir konu olarak görmek gerekir.

Savunmanın millî vasfı onun en önemli özelliğidir. Savunmanın millî olması demek disiplinli, eğitimli, modern techizata sahip ve yerli sanayiyle desteklenen, gücünü millî ve manevî değerlerimizden alan, milletimizin bütünüyle katılacağı ordu millet anlayışı içinde teşkilatlanan, ihtiyaçlarını mümkün olan en yüksek oranda yurtiçi üretimle karşılayan bir savunmayı ifade etmektedir.

Ülkemiz, istikrarsız ve belirsizliklerle dolu bir coğrafyada; yani Ortadoğu, Kafkaslar ve Balkanların ortasında bulunmaktadır. Bu konumumuz itibariyle çevremizde meydana gelen hadiseler, ülkemizi de olumsuz etkilemektedir. Irak sorunu, Kafkaslar ve Çeçenistan meselesi, Kıbrıs ve Türk-Yunan ilişkileri ülkemizin güçlü bir savunmaya olan ihtiyacını daha da artırmaktadır.

Bilindiği üzere, bir ordu, güçlü bir ordu güçlü bir teknolojiyle, güçlü bir teknoloji ise güçlü bir ekonomiye sahip olmakla mümkün olacaktır. Ekonomimizin, maalesef, güçlü olmadığı, olamadığı hepimizce malumdur. Vergi gelirlerinin tamamına yakın bir kısmını faiz ödemelerine ayıran bir bütçeyle, güçlü ekonomiyi kurmak mümkün olmamaktadır. 47 katrilyonluk bütçenin 21,5 katrilyonunu rantiyeye aktaran bir ülke, ordusunu güçlendirebilme konusunda elbette sıkıntı çekecektir.

Bütün bu olumsuzluklara rağmen, ordumuz, dünya orduları arasında, hareket kabiliyeti yüksek, disiplinli, güçlü bir ordudur. Ordumuzu güçlü yapan, sadece silah gücü değildir. Hatta, Türk ordusunun gücüne yaraşır modernizasyonu sağlayamadığımız halde, onun güçlü oluşu, güçlü kalışı, millete dayanmasındandır. Ordu millet kaynaşması bu gücün asıl kaynağıdır. Bu kaynaşmanın devamını sağlamak, milletin her ferdi üzerine düşen en büyük görevdir. Bunu bozmaya çalışmak ise, en büyük ihanet, en büyük düşmanlıktır.

Değerli milletvekilleri, cumhuriyetimizin ilk yıllarında, millî savunma sanayiimizin temelini teşkil eden Kayseri uçak ve motor fabrikası, Gölcük ve Taşkızak Tersaneleri, Ankara Mamak, Kırıkkale'de kurulan fabrikalarla başlayan sanayiimiz, daha sonra Marshall yardımları ve NATO ittifakı çerçevesinde yapılan yardımlarla yavaşlamıştır. 1967 ve 1974 yıllarındaki Kıbrıs harekâtları esnasında çekilen sıkıntılar, hatta, PKK ile yapılan mücadele esnasında "bizim verdiğimiz silahları orada kullanamazsınız" diyen yabancı dostlarımızın tavırları, savunma ihtiyaçlarının yabancı ülkelere bağımlı bulunmasının sakıncalarını ortaya koymaktadır. Bu bakımdan, millî harp sanayiimizin geliştirilmesi, toplumun bütün kesimleri tarafından desteklenmiştir, desteklenmektedir.

rk Silahlı Kuvvetlerinin ihtiyaç duyduğu her türlü silah, araç ve gerecin, mümkün ve ekonomik olduğu ölçüde, ülkemizde üretilmesi için 3238 sayılı Kanun çıkarılmış, Savunma Sanayii Müsteşarlığı kurulmuştur.

Türk Silahlı Kuvvetlerinin modernizasyonuna ilişkin projeler, bu Müsteşarlık tarafından sürdürülmektedir. Kurulduğu günden bugüne kadar, TSK'nin modern ekipmanla teçhiz edilmesi ve Türk Savunma Sanayiinin geliştirilmesi hedefleri yönünde büyük mesafe kaydedilmiştir.

Zırhlı araçta, FMC-Nurol, elektronik harp sistemleri üreten MİKES, radar muharebe sistemleri imalatçası Thomson-Tekfen ve AYESAŞ, Markoni Komünikasyon, Nurol Makine gibi faaliyete geçen belli başlı savunma sanayii tesisleri mevcuttur. Ayrıca, bunlara ilaveten, Makine Kimya, ASELSAN, TAİ, TEİ, TUSAŞ, Roketsan gibi özel sektör tesislerine de iş imkânları açılmıştır. Bu çalışmalar sonucunda tamamlanmış çok sayıda savunma sistemleri Silahlı Kuvvetlerimize teslim edilmiştir.

Ziyaret ettiğimiz TAİ, ASELSAN, Roketsan, Nurol Makine gibi sanayi tesislerindeki üretim ve teknoloji göğsümüzü kabartmış ve onur duymamıza vesile olmuştur. Bu tesislerle ciddî bir savunma sanayii altyapısı oluşmuş bulunmaktadır; ancak, bunların tam kapasiteyle çalışabilmeleri için talep ve kaynağa ihtiyaç vardır.

Muhterem milletvekilleri, bir başka hususa değinmek istiyorum. Son yıllarda mutat olduğu üzere, Yüksek Askerî Şûranın her toplantısı sonunda, ordumuza yıllarca hizmet vermiş, başarılı oldukları takdirname ve teşekkürnamelerle taltif ve teyit edilmiş bulunan birkısım subay ve assubayın, disiplinsizlik gerekçesiyle ordudan atıldığını görmekteyiz. Son toplantıdan sonra da, 30'a yakın kimse ordudan atılmıştır. Basın ve medya kuruluşlarında, bunların, irticacı kimseler olduğu, bu sebepten dolayı ihraç edildikleri ileri sürülmektedir. Birkaç seneden beri devam etmekte olan bu hal, milletimizin dikkatini çekmekte, ihraç sebepleri ve yapılan uygulama şeffaf olamadığı için, sırf inandıklarından dolayı, kişilerin cezalandırıldığı düşüncesi, zihinlere bir tereddüt olarak yerleşmektedir. Medya tarafından da pekiştirilen bu kanaat, yaygınlaşarak bir olgu haline dönüşmüştür. Bununla ilgili zihinlerde oluşan soruların Sayın Bakan tarafından cevaplandırılmasından, milletimiz, ziyadesiyle memnun olacaktır.

Ülkemizde demokrasi, laiklik, çağdaşlık gibi irtica anlayışında da bir birliktelik bulunmadığı malumdur. Bir kısım insanlar, irticadan, Kur'an okumayı, namaz kılıp oruç tutmayı; başörtüsünü, sakalı, tesbih ve takkeyi anlarken; bir kısım insanlar da, baskı ve zulmü, dayatmayı, inanç ve ibadet hürriyetini sınırlamayı, maddî ve manevî işkenceyi irtica saymaktadır. Bu "irtica" denilen şey, kişilerin hayatını karartıp, onları açlığa mahkum ederken, bu fiiller, ceza yargısı tarafından suç sayılmadığı için cezalandırılmamaktadır. Garip bir uygulama değil midir?!

Hukuk devletinde, kişi hak ve hürriyetlerini ilgilendiren, onları sınırlayan, ortadan kaldıran uygulamalar yargı denetimi dışında tutulamaz. AGİT zirvesiyle daha bir gündeme oturan demokratikleşme, insan hakları, hukukun üstünlüğü prensipleri karşısında, Anayasanın 125 inci maddesinin ikinci fıkrasını kaldırmayı veya değiştirmeye düşünmek gerekir.

Cumhurbaşkanının tek başına yaptığı işler ile YAŞ kararlarının yargı denetimine açılması, demokrasi, hukukun üstünlüğü ve insan hakları konusunda büyük bir ilerleme sayılması yanında, işlemi tesis eden makamın kanun ve nizamlara uygun işlem yaptığının da ortaya çıkmasına vesile olacak, devlete olan güvenin daha da artmasına sebep olacaktır.

Kanaatime göre, ihraç edilen kişi, ister irticacı ister bölücü ister ayyaş ister kumarbaz olsun; kendisine, yargıda hak arama imkânı verilmelidir. Bu, hem adalete daha uygun olur hem de yapılacak istismarları önler.

Değerli milletvekilleri, 2000 yılı bütçesinden millî savunmamıza ayrılan 4,3 katrilyon lira belki savunmamızın ihtiyaçlarını karşılamaktan uzaktır; ancak, bütçede onda 1 payla en büyük payı oluşturmaktadır. Milletimiz, var olanın en fazlasını vererek, eğitim, sağlık, bayındırlık ve diğer ihtiyaçlarından fedakârlık yapmaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen, 1 dakika içerisinde tamamlayınız efendim.

Buyurun.

FAHRETTİN KUKARACI (Devamla) – Bu fedakârlık göz önüne alınarak, çok dikkatli ve azamî derecede tasarrufa riayet edilmeli, etkin bir denetimle, her kuruşu, ordumuzun geliştirilmesi ve modernizasyonu için harcanmalıdır.

Bu umut ve temenniyle sözlerimi bitirirken, Millî Savunma Bakanlığı bütçesinin milletimize hayırlı olmasını diler; Yüce Heyetinize saygılar sunarım. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kukaracı.

Sayın milletvekilleri, böylece, her iki bakanlık bütçesi üzerindeki konuşmalar tamamlanmış oldu.

Şimdi, sorulara geçeceğiz.

Hatırlatmak bakımından arz ediyorum. Sorular, gerekçesiz, şahsî fikir beyan etmeden, net bir şekilde sorulmalıdır; çünkü, sorulara ayrılan zaman, cevabıyla beraber 20 dakikadır.

Benim önümde görebildiğim, şu anda, bilgisayar ekranı ancak 12 kişiye müsaade ediyor; demek ki, 12'nin üzerinde soru var. Zamanı en verimli şekilde kullanmak durumundayız; saat 16.00'da da ara vermemiz söz konusu. Lütfen, iki bütçeyi bitirerek ara vermeyi sağlayacak bir yol seçelim.

Teşekkür ederim.

Şimdi, sırasıyla, sorular için mikrofonları açacağım.

Yalnız, hangi bakanlık olduğu hemen başından söylenilmek suretiyle sorulursa iyi olur.

İlk soru Sayın Güner tarafından sorulacaktır.

Buyurun efendim.

ALİ GÜNER (Iğdır) – Sayın Başkan, delaletinizle, Sayın Ulaştırma Bakanından aşağıdaki suallerimi cevaplandırmasını istiyorum.

1. Yıllar önce temeli atılan Iğdır Havaalanı, malumunuz, Türkî cumhuriyetlere en yakın havaalanıdır. Iğdır İli Havaalanı için, 2000 malî yılı içerisinde, ne kadar ödenek ayrılmıştır ve havaalanı ne zaman bitirilecektir?

2. Türkiye ile Nahcivan Özerk Cumhuriyetini birbirine bağlayacak bir demiryolu düşünülüyor mu? Bu konuda, herhangi bir girişiminiz var mıdır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Parlak, buyurun.

EVLİYA PARLAK (Hakkâri) – Sayın Başkanım, izninizle, Ulaştırma Bakanına soru soracağım.

Hakkâri Yüksekova havaalanı inşaatı, 1999 yılında da programdaydı. Geçen bütçeden sonra, Sayın Bakanımızın belirttiğine göre, 1 trilyon liraya yakın kamulaştırma bedeli bütçede mevcut idi; ancak, bu işlemler çok geç başladı ve bugüne kadar bir neticeye vardırılamadı.

Sorum şu: Sayın Bakanımız, acaba, 2000 yılında bir yandan kamulaştırmayı çabuklaştırıp, bir yandan da ihale safhasına geçecek mi? Bunu arz etmek istiyorum; çünkü, Sayın Bakanım, geçen pazar günü, Mardin'de yaptığı konuşmada da, en kısa sürede Yüksekova havaalanının bitirileceğini müjdelemiştir.

Saygılarımla arz ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Tokat Milletvekili Sayın Sobacı, buyurun efendim.

BEKİR SOBACI (Tokat) – Sayın Başkanım, izninizle, sorularıma geçmeden önce, Millî Savunma Bakanımıza, konuşma metnini tasarruf anlayışına uygun şekilde düzenlediği için teşekkür ediyor, bütün bakanlıklarımıza ve kurumlarımıza örnek olmasını temenni ediyorum.

2025 yılına kadar, ülkemiz, 150 milyar dolarlık savunma sanayii ürünü alacağını deklare etti. Dünyadaki en büyük lobinin silah lobisi olduğu gerçeğini göz ardı etmeden, bu tedarik programının -acil alıma dönmeden- yerli üretimle karşılanması konusunda, Bakanlığınızın ilgili kurumlarla bir eşgüdüm ve projeksiyon çalışması var mı?

Bu bağlamda, TAI tesislerinde, lisanslı F - 16 üretimi sona erdi. Ciddî rakamlara ulaşacak olan helikopter alımında ve diğer, uçak modernize çalışmalarında ve diğer donanımlarda bu tesislerin kullanılmasını ve rantabl kullanılmasını düşünüyor musunuz?

Türk Silahlı Kuvvetleri ve Millî Savunma Bakanlığı birimlerinde dijital kıyamete hazırlık tamamlandı mı?

Türk Silahlı Kuvvetlerinin uzman erbaş istihdamı var ve uzman erbaşların özlük hakları konusunda sıkıntıları var. Sadece kademe ilerlemesi veriliyor, derece ilerlemesi yok; ordu pazarları, gazinolar ve orduevleri gibi diğer sosyal haklardan da faydalanamıyorlar. İyileştirme konusunda bir çalışmanız var mı?

Bugün itibariyle, orduevlerinde geceleme ücreti ve askerî lojmanlarda kira ücreti ne kadardır?

Yıllık ihtiyacın çok üstünde, 10 trilyonu aşan, 3 milyon çift askerî bot ihalesinin, hükümet üyesi bir bakanın akrabası olduğu bir firmanın da içinde bulunduğu üç firmaya bölüştürüldüğü konusunda duyumlar var. Sümer Holdingin Sarıkamış Ayakkabı Fabrikası, Millî Savunma Bakanlığının yeni bot şartnamesine uygun üretim yapacak makineyi getirdiği halde, bugün, o tesis kapalıdır. Böyle bir kaynak israfına ve haksız rekabete açık ihale konusunda bir inceleme başlatıldı mı?

Millî Savunma Bakanlığı tedarik ihalelerinde ve özellikle gıda ihalelerinde, en uygun teklifi verdiği halde, bazı firmaların –irticacı sermaye anlayışıyla hareket edilerek– tekliflerinin geri çevrildiği konusunda duyumlar var. Bu konuda bir inceleme başlatacaklar mı?

Deniz Kuvvetleriyle ilgili olarak... Pendik Tersanesi özelleştirme kapsamındaydı; ama, Deniz Kuvvetlerimize devredildi. Son günlerde çıkan bilgilerde, Gölcük'te yeni bir konuşlandırmanın yapılacağı söyleniyor. Bu konuda bir fizibilite çalışması yapıldı mı?

Millî Savunma Bakanımıza son sorum, seçim bölgemle ilgili. Tokat Bağımsız Komanda Taburu oluşturulduğu bilgisi var. Amasya-Erzincan bandında, Kelkit Vadisinde, 400 kilometrelik bu bantta güvenliğin sağlanması konusunda, bunun daimî konuşlandırılmasında, yapılan etütlerde, Niksar İlçesi de bu etüde konuydu. Şu anda bu çalışma hangi noktadadır?

Teşekkür ediyorum; saygılar sunarım.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Konya Milletvekili Sayın Arı, buyurun efendim.

HÜSEYİN ARI (Konya) – Sayın Başkanım, sorularım Millî Savunma Bakanımıza.

Sayın Bakanım "barışta ter dökmeyen, savaşta kan döker" veciz sözü, askerlikte eğitimin çok önemli olduğunu vurgulamaktadır. Mehmetçiğimizi ve ona emir komuta ve öğretmenlik yapmakta olan subay, assubaylarımızı, eğitimin aleyhine olan idarî hizmetlerden mümkün mertebe uzaklaştırarak, onları, aslî görevleri olan harp sanatı öğretme ve öğrenme olan eğitime kazandırmalıyız. Ordumuzun beslenme ve iaşesi, halen, 1934 tarihli Tayinat ve Yem Kanunu gereğince yapılmaktadır. Önce askerî mutfaklardan başlamak üzere idarî hizmetlerin özelleştirilmeleri yönünde reform niteliğinde bir proje çalışmanız var mıdır?

Emekli astsubaylarımızın, özlük haklarıyla ilgili bir sıkıntıları var. 1984 yılından önce emekli olanlar ile sonra emekli olanlar arasında maaşlarında 30 ilâ 80 milyon liraya varan farklı durumlar yaratılmıştır. Sayın Bakanım, kanayan bir yara olan bu mağduriyeti önleme yönünde Bakanlığınızda bir çalışma var mıdır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Akın, buyurun.

MURAT AKIN (Aksaray) – Sayın Başkan, aracılığınızla, Sayın Ulaştırma Bakanımıza aşağıdaki sorularımı tevcih ediyorum.

Sayın Bakanım, yirmi yıldır, politikacılar ve siyasetçiler, her ikisi birden, bilaistisna, Aksaray'a tren getireceklerine söz verdiler. Aynı sözü biz de bu seçimde verdik. Bu çerçevede, kara tren Aksaray'da düdüğünü ne zaman çalacak? Tarih istiyorum Sayın Bakanım. Hep soruyorum, sözlü soru önergesi verdim; "etüt çalışması devam ediyor" diyorsunuz... Kara tren düdüğünü ne zaman çalacak? Çünkü, 1950'ye kadar, altyapısı, Koçhisar'a kadar tamamlandı; yarıda kaldı. Koçhisar ile Aksaray arası 60 kilometre.

Sayın Bakanım, havaalanı inşaatı Aksaray'da devam ediyor. Şimdiye kadar mahallî imkânlarımızla yapıldı; merkezî hükümetin çok az bir katkısı oldu. 2000 yılında, bütçede, havaalanı için ne kadar miktar ayrıldı? Eğer, 100 milyar civarında bir para ayrılırsa, bizim havaalanımız, Aksaray'da uçuşa hazır hale gelecek. Bunun miktarını öğrenmek istiyorum.

Sayın Savunma Bakanımızdan, Kayserili kıymetli hemşerimizden istirham ediyorum; Hasandağı'na bir eğitim komando tugayı konuşlandırılabilir mi, eğitim amaçlı yerleştirilebilir mi? Bunu istirham ediyorum.

Sorularım bu kadar; teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Akın.

Amasya Milletvekili Sayın Gülle, buyurun efendim.

AKİF GÜLLE (Amasya) – Sayın Başkanım, aracılığınızla, Millî Savunma Bakanımıza iki adet soru tevcih etmek istiyorum :

1. Sayın Bakanım, Türk Silahlı Kuvvetleri kadrosunda çalışan, malumunuz, belli sayıda sivil personelimiz var. Bunların merkezde çalışanlarına ödenen ek özel hizmet tazminatı söz konusu; ancak, taşrada çalışanlar için böyle bir ek tazminat söz konusu değil. Bununla ilgili bir çalışmanız var mı; ne durumda? Bunu öğrenmek istiyorum.

2. Malumunuz, Emekli Sandığı Kanunumuzun 32 nci maddesi, fiilî hizmet sürelerini belirlemektedir. Bu maddenin (d) bendinde, belirli alanlarda çalışanlar için artı fiilî altı aylık bir süre uygulanırken, aynı işleri yapan Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesindeki personel için, bu süre, bunun yarısı kadardır, üç ay olarak uygulanmaktadır. Burada, eşit işe eşit ücret karşılığında bir adaletsizlik olduğunu düşünüyorum. Emekli Sandığı Kanununun 32 nci maddesinin (d) bendindeki işi yapanlara uygulanan fiilî hizmet süresinin, aynı işi yapan Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesindeki personel için de uygulanması konusunda herhangi bir çalışmanız var mı? Bunu öğrenmek istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Zonguldak Milletvekili Sayın Baycık, buyurun.

TAHSİN BORAY BAYCIK (Zonguldak) – Sayın Başkan, aracılığınızla, Ulaştırma Bakanımız Sayın Öksüz'ün cevaplamasını istediğim iki adet soruma yazılı olarak cevap verilmesini istiyorum.

Sayın Bakanım, 57 nci hükümetimizin programında demiryolu taşımacılığına ve demiryolu yapımına önem vermeyi hedefliyorduk. Zonguldak'ın -Karadeniz- Ereğli İlçesinde, Türkiye'nin tek yassı mamul üreten Ereğli Demir ve Çelik Fabrikası bulunmaktadır ve üretim kapasitesi 3 milyon ton/yıldır. Kapasite artırım projesi tamamlandığında, bu kapasite 4,5 milyon/ton yıl olacaktır. Karayoluyla nakledilmekte olan bu mamuller, karayollarımızı da aşırı trafik nedeniyle bozmaktadır.

Sayın Bakanım, dünyanın hiçbir ülkesinde böyle önemli bir fabrikanın bulunduğu kentin demiryolu ağı dışında kaldığı vaki değildir. Bu nedenle, Karadeniz Ereğlisinin Adapazarı'ndaki mevcut hatta bağlanması planlanan ve 127 kilometre hat boyu olan ve 1998 yılında projesi tamamlanan demiryolu yapımı ile yine, Zonguldak-Karadeniz Ereğlisi arasında demiryolu olmaması nedeniyle, Ereğli Demir ve Çelik Fabrikasında kullanılan ve Divriği'den Samsun'a demiryoluyla taşınan demir cevheri, denizyoluyla Karadeniz Ereğlisine götürülmektedir. Bu aktarmalı taşımacılığı ortadan kaldırmak ve demiryolu taşımacılığında sürekliliği sağlamak amacıyla Zonguldak-Karadeniz Ereğlisi arasında 42 kilometre hat boyu olan demiryolu yapımı planlanmış ve projeleri de 1992 yılında tamamlanmıştır.

Bakanlığınızın 1999 ve 2000 yılları bütçeleri yatırım programlarında bulunmayan bu iki demiryolunun yapımını 2001 yılı yatırım programına almayı düşünüyor musunuz?

Sayın Bakanım, 1994 ve 1995 yıllarında yapımları devam eden; ancak, 1999 yılında tek bir çivi dahi çakılmayan Zonguldak'ın Hisarönü, Kilimli ve Kozlu Beldeleri ile yine, Alaplı İlçesindeki balıkçı barınakları yarım kalmıştır. Yüzde 50 ila yüzde 80 inşaatları bitmiş durumda olan bu barınakların akıbeti ne olacaktır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Elazığ Milletvekili Sayın Tunç, buyurun efendim.

AHMET CEMİL TUNÇ (Elazığ) – Sayın Başkan, aracılığınızla, Ulaştırma Bakanımıza üç tane soru tevcih etmek istiyorum.

1. Elazığ-Tatvan arasındaki demiryolu, 1991-1992'den beri çalışmamakta, yolcu taşımasını yapmamaktadır. Dolayısıyla, bu demiryolu çevresinde bulunan yerlerin insanları bu şekilde büyük bir mağduriyete düşmüş oluyorlar. Aslında, her yıl bunu konuşuyoruz; ama, bir türlü netice alamıyoruz. Büyük bir problem olduğu kanaatinde de değilim; ufak tefek onarımlar var, yük trenleri de gidip geliyor zaten. Sayın Bakanım, acaba bu hatta yolcu trenini devreye sokmak mümkün olacak mı bu yıl?

2. Yine, havaalanımız, büyük uçakların iniş-kalkışına müsait bir havaalanı değildir. Öteden beri genişletilmesi, uzatılması hususunda çalışmalar var. Bu yıl, bu havaalanını, büyük uçakların iniş ve kalkışına müsait hale getirmeyi düşünüyor musunuz?

3. Bilindiği gibi, trafik kazalarında her yıl 10 000 civarında insanımız ölmekte, 100 000 civarında insanımız yaralanmakta veya sakat kalmakta ve bu da, trilyonlarca lira kaynak israfına neden olmaktadır. Bütün bunlar orta yerdeyken, demiryolu ulaşımı için yeni projeler üretmek, yeni yatırım yapmak gibi, Bakanlığınızın bir politikası var mı? Bu husustaki düşüncenizi öğrenmek istiyor, saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Bingöl Milletvekili Sayın Yöndar, buyurun efendim.

NECATİ YÖNDAR (Bingöl) – Sayın Başkan, delaletinizle, aşağıdaki sözlü sorumun, Sayın Ulaştırma Bakanınca cevaplandırılmasını arz ediyorum.

Bingöl İlinin ekonomik ve sosyal geleceği açısından çok önemli bir konuma sahip olan Bingöl stol tipi havaalanının 27 Aralık 1995 tarihinde ihalesi yapılmıştır. Bugüne kadar tamamlanamayan havaalanı için 2000 yılı bütçesinde ne kadar ödenek ayrılmıştır? Ayrılan bu ödenekle projenin tamamlanabileceğine inanıyorlar mı? Havaalanını ne zaman hizmete açmayı düşünüyorlar?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Yılmazyıldız, buyurun efendim.

İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) – Sayın Başkan, aracılığınızla, Ulaştırma Bakanına aşağıdaki sorularımı sormak istiyorum.

Proje ve şartnameleri hazır, Bandırma sahil, Yeniceköy, Gömeç, Karaağaç, Erdek, Ballıpınar balıkçı barınaklarının ihalesi ne zaman yapılacaktır; yapılması düşünülüyor mu?

Balıkesir-Edremit-Altınoluk Balıkçı Barınağı yıkılmak üzeredir. Onarımı yapılacak mı; yoksa, yıkıldıktan sonra yerine yenisini mi yapmayı düşünüyorlar?

Bandırma-Erdek-Şahinburgaz, Avşa-Yiğitler, Avşa-Türkeli balıkçı barınakları, Erdek feribot iskelesi, Marmara yat limanı ile yolcu vapuru ve deniz otobüsü yanaşma yeri inşaatlarını ne zaman tamamlayacaksınız? Ortalama her biri 1,5-2 trilyon liralık olan bu yatırımların, 1999 yılındaki ödenekleri 95-100 milyar lira civarındaydı. Buna benzer ödeneklerle, tamamlanma yılı olan 2000-2001 yıllarında bunlar nasıl tamamlanacaktır? Ödenekleri artırmayı düşünüyor musunuz?

Edremit ve Burhaniye ikinci kısım yat limanlarının yap-işlet-devret modeliyle ne zaman ihalesini düşünüyorsunuz? Şu andaki durumu nedir?

Projesinin tamamlanması çok geciken Bandırma-Bursa-Osmaneli- Ayazma-İnönü demiryolu projesi 2000 yılında tamamlanacak mıdır? Bu projenin inşaatına ne zaman başlanacaktır?

Çanakkale-Çan-Bandırma demiryolu projesi etüdü ne aşamadadır? Proje ne zaman tamamlanacaktır? İnşaat ne zaman başlayacaktır?

Bandırma Limanı, konteyner yükleme ve boşaltması için hazırlanmıştır; ama, vinçleri eksiktir; bunlar, ne zaman gelecektir? Limanın kullanım oranının yükselmesi için konteyner yüklemesine ne zaman başlanacaktır?

Balıkesir organize sanayi bölgesine hizmet verecek -eski askerî rampanın bulunduğu yere- demiryolu istasyonu ne zaman tamamlanacaktır?

Bandırma askerî havaalanı -Hava Kuvvetlerinden izin alınmıştı, DLH ve Devlet Hava Meydanlarından olumlu raporlar var- apron inşaatını yapıp sivil ulaşıma ne zaman açmayı planlıyorsunuz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Konya Milletvekili Sayın Öksüz, buyurun efendim.

ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) – Sayın Başkanım, delaletinizle, aşağıdaki soruları Ulaştırma Bakanımıza soruyorum.

Biliyorsunuz, cep telefonuyla ilgili iki ihale yapılmış, bir kısmı Telsim'e bir kısmı da Turkcell'e verilmişti. Bunlara 400 bine yakın abone yapılacaktı; fakat, şu anda abone sayısı 6 milyona yaklaşmış durumda ve bunlar 500 000 dolara satılmıştı. Acaba, 400 bin abone ile 6 milyon abone arasındaki abone farkından para alınacak mı?

Şu anda, bu iki şirketin, devlete Katma Değer Vergisinden dolayı 150 milyon dolar borcu olduğu söylenmektedir. Bunu, ne zaman tahsil edeceksiniz?

Son sorumu, Sayın Millî Savunma Bakanıma soruyorum: Depremle ilgili olarak -bedelli askerliği kastediyorum- 1974 doğumlular da dahil olmak üzere, 100 000'e yakın kişi silah altına alınacaktır ve bununla ilgili, 28 günlük bir askerlik süresi planlanmaktadır. Bu 28 gün için herkese, bot, elbise, parka verilecek ve diğer giderler yapılacaktır. Bu giderler, bir hayli rakam tutmaktadır. 28 gün için bu kadar masrafa gerek var mıdır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Kocaeli Milletvekili Sayın Osman Pepe, buyurun.

OSMAN PEPE (Kocaeli) – Sayın Başkanım, aracılığınızla, Sayın Ulaştırma Bakanından sorularımın cevaplandırılmasını arz ederim.

İzmit Cengiz Topel Havaalanının apron inşaatı bitti; fakat, henüz pistinden herhangi bir haber yok. Bu ihaleyi yapıp gerçekleştirenler hakkında herhangi bir işlem yapmayı düşünüyorlar mı?

Ankara-İstanbul arasındaki hızlı tren projesi, yıllardan beri sürüncemededir. Bu projenin bugüne kadar savsaklanmasında, acaba, Türkiye'deki otomotiv sanayicileri ile Ankara-İstanbul arasında yoğun insan ve eşya taşımacılığı yapan özel sektörün bir katkısı var mıdır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

NİDAİ SEVEN (Ağrı) – Sayın Başkan, ben, soru sorma hakkımdan vazgeçiyorum.

BAŞKAN – Sayın Fatsa, buyurun efendim.

EYÜP FATSA (Ordu) – Sayın Başkanım, aracılığınızla aşağıdaki sorularımın Sayın Ulaştırma Bakanımız tarafından cevaplandırılmasını arzu ediyorum.

Ordu ve Giresun İllerimizin iktisadî, ekonomik ve turizm geleceği açısından hayatî önem taşıyan Or-Gi Havaalanı inşaatı Bakanlığınızın 2000 yılı programında var mıdır? Bakanlığınızın 2000 yılı bütçesinden havalimanı inşaatı için ne kadar ödenek ayrılmıştır?

Ordu ve ilçelerinde, 1999 yılı içerisinde kaç köye telefon bağlanmıştır? Halen telefonu olmayan kaç köy mevcuttur? Bakanlığınızın 2000 yılı programında, telefonu olmayan köylerle ilgili bir çalışmanız var mıdır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Güven, buyurun efendim.

TURHAN GÜVEN (İçel) – Sayın Başkanım, aracılığınız vasıtasıyla Sayın Ulaştırma Bakanından aşağıdaki sorularımın cevaplandırılmasını istiyorum.

Devlet Hava Meydanları İşletmesi Genel Müdürlüğü tarafından inşa edilen Nevşehir-Tuzköy Havaalanı inşaatı hangi tarihte ve hangi tenzilatla ihale edilmiştir?

Bu havaalanı için, kaç defa ve yüzde kaç keşif artışı yapılmıştır?

Bugüne kadar, işin müteahhidine ne kadar para ödenmiştir?

Bu keşif artışları yapılırken, ismi bizde saklı olan ve yetkisi ve görevi olmayan bir müsteşar muavini işe müdahale etmiş midir?

Müsteşar muavininin kanunsuz müdahalesi sonucunda, 14.4.1998 tarihinde yüzde 70 oranında bir keşif artışı yapılmış mıdır ve bu, ihale yapılmadan mı aynı müteahhide verilmiştir?

Bu arada, Nevşehir-Tuzköy Havaalanı inşaatında, 1 trilyon 469 milyar liralık taahhüt kapsamı dışındaki işlerin keşif artışının, ihalesiz olarak aynı müteahhide pazarlıkla verilmesi yanında, eski başbakanlardan birinin adının bu yönetim kurulu kararında bulunduğu söylenmektedir; bu, doğru mudur?

Trilyonlarca liraya mal olan bu yolsuzluklar için Sayın Bakanca bir soruşturma başlatılmış mıdır? Başlatılmamışsa, başlatılması düşünülmekte midir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

İstanbul Milletvekili Sayın Nazire Karakuş -iki Karakuş olduğu için ismi tam okuyorum- buyurun efendim.

NAZİRE KARAKUŞ (İstanbul) – Sayın Başkanım, aracılığınızla Ulaştırma Bakanımız Sayın Enis Öksüz'e sormak istiyorum.

İstanbul Pendik-Kurtköy Havaalanı inşaatı halen hangi aşamadadır? Yaklaşık olarak hangi tarihte hizmete girmesi düşünülmektedir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Albayrak, buyurun.

KEMAL ALBAYRAK (Kırıkkale) – Sayın Başkan, aracılığınızla Millî Savunma Bakanımızdan aşağıdaki sorumu cevaplandırmasını arz ediyorum.

Biraz önce, Millî Savunma Bakanlığı bütçesi burada görüşüldü. Millî iradeyi temsil eden bu Meclisin üyeleri, maalesef, orduevleri veya askerî sosyal tesislerden, bazen ihtiyaç olduğu halde, faydalanamıyor. Oysa, Türk Silahlı Kuvvetleri mensubu arkadaşlarımızın, bütün kamu kurumlarının bu tesislerinden yararlanma imkânı olduğuna göre, bu Meclis, Türkiye Cumhuriyetinin Meclisi, bu ordu da Türk Milletinin ordusu olduğuna göre bunun gerekçesi nedir?

Ulaştırma Bakanımızdan sorularım şunlar :

Kırıkkale-Ankara arasında bir ray-bus projesi vardı. Bundan önceki üç bakan da bu konuda olumlu görüş verdiği, Kırıkkale Üniversitesinin bununla ilgili olumlu rapor tuttuğu ve son aşamaya geldiği halde, bugün, halen, bu ray-bus konusu faaliyete geçmedi; bunun sebebini soruyorum.

Ülkemizde trafik kazaları had safhada. Bununla ilgili çeşitli tedbirlerin başında demiryolu gelmektedir. Ulaştırma Bakanlığı, bu yıl ve önümüzdeki yıllarda bu demiryolu projesine önem verecek midir?

44 ilin geçiş kapısı olan Kırıkkale'de, aynı zamanda savunma sanayiinin de belkemiği durumunda olan tesisler vardır. Bu nedenle, Esenboğa Havaalanı trafiğini hafifletmek için ve bu gerekçelerden dolayı, Kırıkkale'ye bir havaalanı etüdü yapılmıştı; ama, şu anda, beklemede; bunun neticesini bekliyorum.

Saygılarımla.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri, 20 dakikalık soru-cevap süresinin 25 dakikası soruyla geçti...

KADİR BOZKURT (Sinop) – Benim de sorum vardı Sayın Başkan...

MEHMET SADRİ YILDIRIM (Eskişehir) – Sayın Başkan, benim de sorularım var.

BAŞKAN – Efendim, müsaade eder misiniz...

Şimdi baktırdım, şu andan itibaren 22 sayın üye daha soru sormak istiyor. Sıradaki 2 arkadaşıma daha soru sorma imkânını verdikten sonra oturumu kapatacağım; çünkü, oturumun kapatılması için beklenti içerisinde olduğunuzu biliyorum.

Efendim, Sayın Lütfi Yalman, soru sormak için birinci sırada olduğu halde, yanlış tuşa basmam sebebiyle neticelendiremedik. Şimdi, kendisine, soru sorması için, söz vereceğim, ondan sonra 2 arkadaşıma daha söz vereceğim.

KADİR BOZKURT (Sinop) – Sayın Başkan, kim onlar; bilelim...

BAŞKAN – Sayın Okudan ve Sayın Ünal.

Buyurun Sayın Yalman.

LÜTFİ YALMAN (Konya) – Sayın Başkanım, aracılığınızla Ulaştırma Bakanımıza şu soruları yöneltmek istiyorum :

Birinci sorum : Konya sivil havaalanıyla ilgili çalışmalar hangi safhadadır? Konya'ya sivil havaalanının yapılması, bölgedeki birçok ilin ve aynı zamanda da ülkenin kalkınmasında büyük yarar sağlayacağından, en yakın -tarih açısından- ne zaman yapılacaktır?

İkinci sorum: 54 üncü hükümet döneminde fizibilite çalışmaları başlatılmış olan ve İstanbul Teknik Üniversitesinden de fizibilite raporları istenmiş olan Ankara-Konya hızlı tren projesiyle ilgili çalışmalar hangi aşamadadır?

Üçüncü sorum: Cep telefonları sözleşmesinde abone sayısı, bildiğimiz kadarıyla 400 bin civarında idi, her iki şirketle yapılan abone sözleşmesi 500'er milyon dolar karşılığında; ancak, şu anda yaklaşık 4 milyonu geçen abone sayısı olduğunu biliyoruz. Cep telefonlarında büyük bir kilitlenme var, görüşmeler konusunda da sıkıntılar çekiliyor. Acaba, 400 bin abone ile 4 milyon abone arasındaki bu farktan herhangi bir tahsilat yapıldı mı bu şirketlerden? Yapılmadı ise niçin yapılmamıştır ve bununla ilgili herhangi bir araştırma, inceleme yapılıyor mu?

Aracılığınızla, Millî Savunma Bakanımızdan da iki sorunun cevabını istirham ediyorum.

Sayın Bakanım, hepimizin bildiği gibi, Türk Ceza Kanununun 175 inci maddesinin birinci fıkrası, dince kutsal sayılan Allah'a, Peygambere ve benzeri kutsal sayılan şeylere hakaret edenlere altı aydan bir yıla kadar cezayı kapsıyor ve yine Anayasamızın 3 üncü maddesinde Millî Marşımızın, İstiklal Marşı olduğu ifade ediliyor. Bunlara rağmen, GATA'da, ders yılı açılışında, diş tabibi olan Tuğgeneral Yalçın Işımer isimli birisi, Yüce Peygamberimize ve seçkin ashabına "çöl bedevisi" diye hakaretlerde bulunmuş, hayatında sanki hiç İstiklal Marşı dinlememiş gibi, Millî Şairimiz için "Arabın adamı"diye küçümsemiş ve hakaret etmiştir.

Bu şahıs hakkında herhangi bir işlem, herhangi bir idarî soruşturma açılmış mıdır ve ne gibi cezalar verilmiştir? Türk Ceza Kanununun 175 inci maddesinin birinci fıkrasına göre, acaba, hukukî dava açılmış mıdır, açılmadıysa niçin açılmamıştır? Peygamberimize ve Millî Şaire hakaret eden bu şahsın, hâlâ orduda kalabilmesi ne ile izah ediliyor? Bu şahsı, kanunlara karşı koruyan iksir nedir?

İkinci sorum: Gazetelerde, Genelkurmay Başkanlığınca, emekli olan general, subay ve assubaylardan bir kısmının listesi yayımlandı. Gazetede çıkan haberlere göre, bu listede adı geçen subayların orduevleri ve subayevlerinden istifade edemeyecekleri ve buralara alınmayacakları ifade edildi, hatta gazetelerde o yazının fotokopisi de yayımlandı.

Birçoğu, otuz yılı aşkın bir süre, şanlı ordumuza hizmet eden bu şerefli insanların, çok sayıda takdir aldığı da bilinmekte; bu talimat, hangi hukukî gerekçelerle, hangi askerî kriterlerle yayımlanmıştır? Orduevlerine girmesi yasaklanan bu zevatın, isimleri ve rütbeleri nelerdir?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Antalya Milletvekili Sayın Okudan.

Buyurun efendim.

MEHMET ZEKİ OKUDAN (Antalya) – Sayın Başkanım, Ulaştırma Bakanımıza bir sorum olacak.

Gazipaşa Havaalanının yüzde 90'ı bitmiş, ayrıca da RJ 100'ler için apron inşaatı da tamamlanmıştır; ancak, inşaatın yüzde 10'luk kısmı yapılırken inşaata ara verilmiş, 500 milyar gibi bir harcama gerektiren, kule, polis karakol binası, akaryakıt tesisleri, giriş kontrol binası, kaza yangın binası, güç merkezi, çevre yolları ve nöbetçi kulübeleri yapımı için 1,8 trilyonluk ihale hazırlıkları yapıldığı bilgisi gelmektedir.

Birincisi, yeni ihaleyle ilgili, ihale bedeline dikkatinizi çekmek istiyoruz.

Bir diğeri de, yüzde 90'ı bitmiş havaalanının, ne zamana kadar bitirileceği ve bu sezon turizme açılıp açılmayacağının bildirilmesini istiyorum.

Saygılarımla.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Son soru, tesadüfen, yine Antalya Milletvekili Sayın Nesrin Ünal'a ait; buyurun efendim.

NESRİN ÜNAL (Antalya) – Sayın Başkan, aracılığınızla, Sayın Ulaştırma Bakanımıza sormak istiyorum.

Ben de, Sayın Mehmet Zeki Okudan gibi, Gazipaşa Havalimanının akıbetini merak ediyorum.

Bir de, Afyon Milletvekili Sayın Mehmet Telek arkadaşımız, Afyon Askerî Havaalanının ne zaman sivil ulaşıma açılmak istendiğini sormamı istedi.

Saygılarımı sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri, geri kalan ve imkân veremediğimiz 22 sayın milletvekilimizin sorularını yazılı olarak sormaları halinde, onlara, eminim, Sayın Bakanlar tarafından cevap verilecektir; isimlerini okuyorum: Sayın Kanber, Sayın Yıldırım, Sayın Çelebi, Sayın Bozkurt, Sayın Seven, Sayın Yıldırım, Sayın Vursavuş, Sayın Esengün, Sayın Bilge, Sayın Günbey, Sayın Çelik, Sayın Ongun, Sayın Çelik, Sayın Bıçakçıoğlu, Sayın Dayanıklı.

Diğer arkadaşlar sorularını çekmişler.

Soruların cevaplarının verilmesi için ve müzakerelere kaldığımız yerden devam edebilmek amacıyla, birleşime saat 18.00'e kadar ara veriyorum.

Teşekkür ederim.

Kapanma Saati : 16.05

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati : 18.00

BAŞKAN : Başkanvekili Mehmet Vecdi GÖNÜL

KÂTİP ÜYELER: Sebahattin KARAKELLE (Erzincan), Mehmet AY (Gaziantep)

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 41 inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

Görüşmelere kaldığımız yerden devam edeceğiz.

III. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

l. – 2000 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 1998 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/550; 1/551; 1/509, 3/362; 1/510, 3/363) (S. Sayıları : 211, 212, 209, 210) (Devam)

A) MİLLÎ SAVUNMA BAKANLIĞI (Devam)

1. – Millî Savunma Bakanlığı 2000 Malî Yılı Bütçesi

2. – Millî Savunma Bakanlığı 1998 Malî Yılı Kesinhesabı

B) ULAŞTIRMA BAKANLIĞI (Devam)

1. – Ulaştırma Bakanlığı 2000 Malî Yılı Bütçesi

2. – Ulaştırma Bakanlığı 1998 Malî Yılı Kesinhesabı

a) TELSİZ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)

1. – Telsiz Genel Müdürlüğü 2000 Malî Yılı Bütçesi

2. – Telsiz Genel Müdürlüğü 1998 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN – Komisyon?.. Hazır.

Hükümet?.. Hazır.

Sayın milletvekilleri, bundan önceki oturumda, milletvekillerimiz, bütçelerini görüşmekte olduğumuz sayın bakanlara sorularını yöneltmişlerdi.

Şimdi, sayın bakanlar, arzu buyurdukları takdirde, sorulara, şifahî veya yazılı olarak cevap verecekler.

Sayın Millî Savunma Bakanımız, sorulara, şifahî mi, yazılı mı cevap vereceksiniz?

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI SABAHATTİN ÇAKMAKOĞLU (Kayseri) – Hemen cevap verebileceklerimiz var Sayın Başkan; müsaade ederseniz, onları arz edeyim. Geri kalanlarda da, araştırmaya ve incelemeye değer gördüklerimiz var; onları, bilahara, kendilerine ayrıca yazılı olarak takdim edeceğiz.

BAŞKAN – Hayhay, buyurun Sayın Bakanım.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI SABAHATTİN ÇAKMAKOĞLU (Kayseri) – Efendim, öncelikle, Sayın Bekir Sobacı arkadaşımızın "bir kısım firmaların irticaî faaliyetlere karıştığı gerekçesiyle ihalelere dahil edilmediği" şeklindeki sorusuna cevap vereyim. Devlet İhale Kanunu hükümlerine uygun olarak ihaleler yapılmakta. İhaleye katılabilme şartlarını haiz her şirket ve şahsa ihaleler açık olup, hiçbir ayırım yapılmamaktadır.

Yine, Bekir Sobacı arkadaşımızın "dijital kıyamete hazırlık tamamlandı mı" sorusuna, cevap vereyim. Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde 2000 yılı problemiyle ilgili hazırlık çalışmaları tamamlanmış, beklenmedik haller dahil, hiçbir sorunla karşılaşılmayacak şekilde tüm tedbirler alınmıştır.

Özkan Öksüz arkadaşımız "28 günlük temel eğitimi kapsayan bedelli askerlik uygulamasında her ere melbusat dağıtımı gereksiz bir maliyet değil midir" diye soruyor. Temel askerlik için asgarî yapılması düşünülen eğitim için lüzumlu 28 günlük bir süredir. Bunun maliyeti düşünülmemiştir; çünkü, askerlik görevi anayasal hak ve görevlerdendir; bunun şerefiyle, yapılacak masrafın kıyaslanmaması gerektiği düşüncesindeyiz.

Sayın Akif Gülle arkadaşımız "merkezde görevli sivil memurların yararlandığı özel hizmet tazminatının taşradaki sivil memurlarımıza da uygulanması hakkında bir çalışma yapılmakta mıdır" diye sordular. Ben, bütçe konuşmamda zaten bu hususa yer vermiştim. Plan ve Bütçe Komisyonuna ulaşmış bulunan ve bu farkı eşitliğe getirecek olan düzenlemeyle ilgili kanun teklifini, Bakanlık olarak biz de tasvip ettiğimizi ifade etmiştik; biz de, bu eşitliğe getirilmesinden yanayız. Milletvekillerimizin bunu destekleyeceklerini ümit ediyoruz.

Uygun görürseniz, diğer sorulara, arz ettiğim gibi yazılı cevap vereceğiz Sayın Başkan.

Soru soran arkadaşlarımıza teşekkür ederim.

BAŞKAN – Millî Savunma Bakanımız Sayın Çakmakoğlu'na teşekkür ediyorum.

Sayın Ulaştırma Bakanımız, buyurun.

ULAŞTIRMA BAKANI ENİS ÖKSÜZ (İçel) – Müsaade ederseniz, ben de, zaman kazanmak bakımından birkaç cevap vereyim; diğerlerini, bilahara, yazılı arz ederim.

Sayın Evliya Parlak Beyfendinin, Hakkâri Yüksekova Havaalanıyla ilgili sorusunun cevabı: Hakkâri ve yöresinin hava ulaşım ihtiyacını karşılamak amacıyla yapımı planlanan Hakkâri Yüksekova Havaalanı, Bakanlığımız DLH İnşaatı Genel Müdürlüğü Yatırım Programında yer almaktadır.

Fizibilite ve ÇED etütleri tamamlanan havaalanının kamulaştırma işlemleri bitme aşamasına gelmiş olup, 2000 yılında ihalesi planlanmaktadır. 2000 yılı yatırım programında 1,2 trilyon Türk Lirası ödenek öngörülmüştür.

Sayın Ali Güner Beyefendinin Kars-Tiflis demiryoluyla ilgili sorusunun cevabı: 1993 Temmuz ayında Türkiye-Gürcistan Karma Ulaştırma Komisyonu Toplantısında, iki ülke arasında doğrudan demiryolu hattı tesis edilmesi için mutabakata varılmıştır.

Bilahara yapılan ortak çalışmalarda, Kars-Tiflis demiryolunun, Türkiye tarafında Mezra-Çıldır-Aktaş, Gürcistan tarafında Ahılkelek-Marabda-Tiflis güzergâhını takip etmesi uygun görülmüştür.

Proje, Türkiye topraklarında 92,5 kilometre, Gürcistan topraklarında 35 kilometre olmak üzere toplam 127,5 kilometre yeni yol yapımı ile Gürcistan tarafında 160 kilometrelik mevcut Ahılkelek-Marabda-Tiflis hattında rehabilitasyon çalışmalarını kapsamaktadır.

Söz konusu proje, 13.5.1999 tarih ve 12869 sayılı Bakanlar Kurulu kararıyla DLH Genel Müdürlüğü 1999 yılı yatırım programına dahil edilmiştir.

Projenin kredili olarak ihalesi için Hazine Müsteşarlığının görüşü beklenmektedir.

Konya Havaalanı üstyapı tesisleriyle ilgili soru... Özür diliyorum, soru sahibinin adını alamadım. Konya ve yöresinin hava ulaşımı ile turizme dönük ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla mevcut askerî havaalanına sivil tesisler ilavesi işi 26.11.1997 tarihinde ihale edilmiştir.

İşin fizikî gerçekleşmesi yüzde 38 mertebesindedir.

2000 yılında 3,5 trilyon Türk Lirası yatırım programında ödenek öngörüldü.

2000 yılına hizmete açılması planlanmaktadır.

Iğdır STOL havaalanı... Iğdır Valiliğince ihale edilen işin teknik kontrollük hizmetleri, Bakanlığımız DLH Genel Müdürlüğünce yürütülmektedir.

Bugüne kadar, Bakanlığımız katkılarıyla, 216 trilyon 80 milyon Türk Lirası ödenek Valilik emrine gönderilmiştir.

Fizikî gerçekleşme yüzde 62 olup, çalışmalar devam etmektedir.

2000 yılında, bütçe imkânları dahilinde ödenek gönderilebilecektir.

Sayın Cemil Tunç'un, Elazığ-Tatvan arasında yolcu treni çalıştırılması meselesiyle ilgili sorusuna cevap veriyorum: Ülkemiz insanı için büyük acılara neden olan terör, maddî açıdan da başta yöre insanımız olmak üzere tüm yurttaşlarımızın önemli bedeller ödemesine sebep olmuştur. Bu paralelde uzun bir süre Elazığ-Tatvan arasında tren işletmeciliği kesintiye uğramıştır.

Hükümetlerimiz ve güvenlik kuvvetlerimizin kararlı tutumlarıyla terör örgütü karşısında verilen başarılı mücadele sonucu, bölgede yaşanan terör olaylarının kökü kazınmaya başlanmış ve bu sayede güvenlik güçlerimizin refakatinde gündüz saatlerinde yük trenleri çalışmaya başlamıştır.

Yolcu trenlerinin yeniden çalıştırılmaya başlanması konusunda, Genelkurmay Başkanlığıyla görüşmeler sürdürülmektedir. Bölgede çalışan personelimizin, üstün gayretleriyle çok kısa zamanda, başta bölgeyle bütünleşmiş Van Gölü Ekspresi olmak üzere tüm yolcu trenlerimiz yeniden işletilmeye başlanacaktır.

Nevşehir - Kapadokya Havalimanıyla ilgili soruya cevap veriyorum.

Turizm potansiyeli açısından büyük önemi haiz olan Nevşehir ile çevresine havayoluyla ulaşım sağlanabilmesini teminen yatırım planlanmıştır.

1994 yılında Nevşehir Valiliği tarafından ihale edilmiştir. 1994 fiyatlarıyla keşif bedeli 60 trilyondur ve yatırım,Yüksek Planlama Kurulunun 25.10.1995 tarih 95/68 sayılı kararıyla, kuruluşumuzun yatırım programına dahil edilmiştir. Bilahara söz konusu yatırım, 18.12.1996 tarihinde NİĞBAŞ–ARPAR ortak girişimine devredilmiş ve 60 trilyon 600 milyon Türk Lirası keşif bedeli üzerinden yüzde 15 tenzilâtla, 51 trilyon 510 milyon Türk Lirasına firmayla ek sözleşme yapılmıştır.

Müsaadenizle son durumunu arz ediyorum: 1999 yılı yatırım programımızda söz konusu yatırımın proje bedeli 14 trilyon 590 milyon Türk Lirası, ödeneği ise, 3 trilyon 790 milyon Türk Lirasıdır ve 1999 tarihi itibariyle fiilî harcama 3 trilyon Türk lirasıdır.

Yatırımın 2000 yılında bütünüyle tamamlanması planlanmış olup, yatırımın başlangıcından itibaren ki, kümülatif harcama toplamı 14 101 741 550 009 Türk Lirasıdır. Havalimanının hizmete verildiği tarih itibariyle, uçak iç ve dış seferleri de burada zikredilmiştir ve halihazırda, 17 milyar 276 milyon Türk Lirası zararla çalışan bir havaalanımızdır.

BAŞKAN – Ulaştırma Bakanımız Sayın Öksüz'e teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz yedinci tur bütçelerinin bölümlerine geçilmesi hususunu ve bölümleri ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım. Yalnız, oylama işlemi uzun süreceği için, Divan Kâtibi üyemizin oturarak okumasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Millî Savunma Bakanlığı 2000 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Bölümlere geçilmesi kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

A) MİLLÎ SAVUNMA BAKANLIĞI

1.– Millî Savunma Bakanlığı 2000 Malî Yılı Bütçesi

A – C E T V E L İ

Program

Kodu A ç ı k l a m a L i r a

101 Genel Yönetim ve Destek Hizmetleri 452 670 864 000 000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

102 Millî Savunma Hizmetleri 3 683 829 136 000 000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

T O P L A M 4 136 500 000 000 000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Millî Savunma Bakanlığı 2000 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

2.– Millî Savunma Bakanlığı 1998 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN– Millî Savunma Bakanlığı 1998 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

Millî Savunma Bakanlığı 1998 Malî Yılı Kesinhesabı

A – C E T V E L İ

L i r a

- Genel Ödenek Toplamı : 1 596 458 030 961 000

- Toplam Harcama : 1 359 025 494 445 000

- İptal Edilen Ödenek : 228 997 807 060 000

- Ödenek Dışı Harcama : 3 928 296 683 000

- 1050 S.K.55 inci Mad.ve Özel

Kanunlar Ger.Ertesi Yıla

Devreden Ödenek : 12 363 026 139 000

- 1050 S.K.83 üncü Mad.ve

Dış Proje Kredilerinden Ertesi

Yıla Devreden : 194 478 250 889 000

BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Millî Savunma Bakanlığı 1998 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Ulaştırma Bakanlığı 2000 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

B) ULAŞTIRMA BAKANLIĞI

1.– Ulaştırma Bakanlığı 2000 Malî Yılı Bütçesi

A – C E T V E L İ

Program

Kodu A ç ı k l a m a L i r a

101 Genel Yönetim ve Destek Hizmetleri 13 521 550 000 000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

111 Ulaştırma Politikasının Düzenlenmesi 2 220 350 000 000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

112 Ulaştırma İnşaatı İşleri 48 733 600 000 000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

900 Hizmet Programlarına Dağıtılamayan Transferler 7 914 000 000 000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

999 Dış Proje Kredileri 3 350 000 000 000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

T O P L A M 75 739 500 000 000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Ulaştırma Bakanlığı 2000 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

2.– Ulaştırma Bakanlığı 1998 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN– Ulaştırma Bakanlığı 1998 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

Ulaştırma Bakanlığı 1998 Malî Yılı Kesinhesabı

A – C E T V E L İ

L i r a

- Genel Ödenek Toplamı : 34 967 997 859 000

- Toplam Harcama : 32 766 017 943 000

- İptal Edilen Ödenek : 2 149 215 175 000

- Ödenek Dışı Harcama : 270 020 000

- 1050 S.K.55 inci Mad.ve Özel

Kanunlar Ger. Ertesi Yıla

Devreden Ödenek : 53 034 761 000

- 1050 S.K.83 üncü Mad.ve

Dış Proje Kredilerinden Ertesi

Yıla Devreden : 92 928 726 000

BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Ulaştırma Bakanlığı 1998 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Telsiz Genel Müdürlüğü 2000 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

a) TELSİZ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.– Telsiz Genel Müdürlüğü 2000 Malî Yılı Bütçesi

A – C E T V E L İ

Program

Kodu A ç ı k l a m a L i r a

101 Genel Yönetim ve Destek Hizmetleri 795 000 000 000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

111 Telsiz ve Monitör Hizmetleri 2 415 000 000 000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

900 Hizmet Programlarına Dağıtılamayan Transferler 105 000 000 000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

T O P L A M 3 315 000 000 000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelini okutuyorum:

B – C E T V E L İ

Gelir

Türü A ç ı k l a m a L i r a

2 Vergi Dışı Normal Gelirler 1 615 000 000 000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3 Özel Gelirler, Hazine Yardımı ve Devlet Katkısı 1 700 000 000 000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

T O P L A M 3 315 000 000 000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Telsiz Genel Müdürlüğü 2000 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

2.– Telsiz Genel Müdürlüğü 1998 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN– Telsiz Genel Müdürlüğü 1998 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

Telsiz Genel Müdürlüğü 1998 Malî Yılı Kesinhesabı

A – C E T V E L İ

L i r a

- Genel Ödenek Toplamı : 3 748 649 064 000

- Toplam Harcama : 910 448 602 000

- İptal Edilen Ödenek : 313 644 645 000

- 1050 S.K.55 inci Mad.ve Özel

Kanunlar Ger.Ertesi Yıla

Devreden Ödenek : 2 524 555 817 000

BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

B – C E T V E L İ

L i r a

- Bütçe tahmini : 981 625 000 000

- Yılı tahsilatı : 2 576 387 600 000

BAŞKAN– (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Telsiz Genel Müdürlüğü 1998 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, Millî Savunma Bakanlığı, Ulaştırma Bakanlığı 2000 Malî Yılı Bütçeleri ve 1998 yılı kesinhesapları Genel Kurulumuz tarafından kabul edilmiştir.

Bütçeler, kurumlarımıza, bakanlıklarımıza hayırlı olsun efendim.

Yedinci tur görüşmeler tamamlanmıştır.

Sekizinci tur görüşmelere başlayacağız.

Sekizinci turda Bayındırlık ve İskân Bakanlığı ile Turizm Bakanlığı bütçeleri görüşülecektir.

C) BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANLIĞI

1. – Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 2000 Malî Yılı Bütçesi

2. – Bayındırlık ve İskan Bakanlığı 1998 Malî Yılı Kesinhesabı

a) KARAYOLLARI GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1. – Karayolları Genel Müdürlüğü 2000 Malî Yılı Bütçesi

2. – Karayolları Genel Müdürlüğü 1998 Malî Yılı Kesinhesabı

D) TURİZM BAKANLIĞI

1. – Turizm Bakanlığı 2000 Malî Yılı Bütçesi

2. – Turizm Bakanlığı 1998 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN – Komisyon ve Hükümet hazır.

Sekizinci turda, grupları adına ve şahısları adına söz alan milletvekillerinin adlarını arz ediyorum: Demokratik Sol Parti Grubu adına Antalya Milletvekili Sayın Sancar Sayın, İstanbul Milletvekili Sayın Hüseyin Mert, Doğru Yol Partisi Grubu adına Muş Milletvekili Sayın Mümtaz Yavuz, Muğla Milletvekili Sayın İbrahim Yazıcı, Fazilet Partisi Grubu adına Muş Milletvekili Sayın Sabahattin Yıldız, Nevşehir Milletvekili Sayın Mehmet Elkatmış, Anavatan Partisi Grubu adına Kırıkkale Milletvekili Sayın Nihat Gökbulut, Muğla Milletvekili Sayın Hasan Özyer, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Antalya Milletvekili Sayın Nesrin Ünal, Şanlıurfa Milletvekili Sayın Muzaffer Çakmaklı, Adana Milletvekili Sayın Metanet Çulhaoğlu, Ordu Milletvekili Sayın Cemal Enginyurt, Ankara Milletvekili Sayın Sedat Çevik; şahısları adına, lehinde, Bursa Milletvekili Sayın Burhan Orhan, İzmir Milletvekili Sayın Mehmet Çümen (Sayın Orhan'ın bulunmaması halinde Sayın Çümen'e söz sırası gelecektir), aleyhinde, Hatay Milletvekili Sayın Mehmet Şandır.

Sayın milletvekilleri, bildiğiniz gibi, grupları adına söz süresi 30 dakikadır ve paylaşım, partinin takdirine göre milletvekillerimiz arasında yapılacaktır.

İlk söz, Demokratik Sol Parti Grubu adına Antalya Milletvekili Sayın Sancar Sayın'ındır.

Buyurun Sayın Sancar Sayın. (DSP sıralarından alkışlar)

DSP GRUBU ADINA AHMET SANCAR SAYIN (Antalya) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Bayındırlık ve İskân Bakanlığının 2000 yılı bütçesi üzerinde Demokratik Sol Parti Grubunun görüşlerini aktarmak amacıyla söz almış bulunuyorum; yüce Meclisi ve değerli halkımızı saygıyla selamlarım.

Sayın milletvekilleri, yeni bir binyılın ilk bütçesini görüşmekte olduğumuz bu günlerde, birbirinden farklı iki duyguyu bir arada yaşıyoruz. Bir yanda bütün ulusumuzu derin acılara boğan Marmara ve Düzce depremlerinin yarattığı psikolojik ortam, diğer yanda Avrupa Birliğine bir adım daha yaklaştığımız Helsinki Zirvesi sonrasında yeşeren yeni umutlar.

Deprem ve Avrupa Birliği adaylığı, önümüzdeki dönemde yaşayacağımız gelişmelerin iki önemli eksenini oluşturuyor. Bu eksenlerin kesişim noktası, yeni bir yüzyılın temel politikalarına işaret ediyor: Tüm kurumsal yapımızın sorgulanması, toplumsal eğitimimiz, sivil toplumun güçlendirilmesi, bilimin tüm siyasal ve toplumsal taleplerin önünde yer alması gereği. Deprem ve Avrupa Birliği adaylığıyla daha belirgin hale gelen bu gerçekler, ülkemizin önümüzdeki dönemde çözmesi gereken sorunların başında gelmektedir.

Sayın milletvekilleri, uzmanlar 21 inci Yüzyılın bilgi çağı olacağı görüşündeler; bilgiye ulaşmak, bilgiyi üretmek, bilgiyi paylaşmak, bu çağın belirleyici özellikleri. Geçmişte, depremin bir doğa olayı olduğu bilgisine sahip olmadığımız dönemlerde, bu afeti Allah'ın takdiri olarak değerlendiriyorduk. Bugün, artık, bilimlerin bize sunduğu yeni bilgilerle, depremin bir doğa olayı olduğunu kavrıyoruz. Depremin değil; ama, depreme dayanıksız yapıların, insanları öldürdüğünü biliyoruz. Yapı üretim teknolojileri, kentleşme politikaları, yerel yönetimlerin kurumsal işleyişi, bu konudaki yasa ve yönetmelikleri sorguluyoruz. Ne acıdır ki "hayatta en gerçek yol gösterici bilimdir" diyen bir Önderin yarattığı ulus, bilimle, ancak, böylesine acı bir olayla tanışabiliyor.

Depremin ardından yaşadıklarımız, akılcı ve bilimci düşünme alışkanlığımız açısından düşündürücüdür. Hemen her gün medyada bu konuda ne kadar çok uzmana sahip olduğumuzu hayretler içinde izledik. Hiçbir seçicilik gözetilmeden ekranlara çıkarılan bazı kişilerin, bilimsel etiğe yakışmayan tartışmalarına tanık olduk. Kimin daha yetkin, kimin yetersiz olduğunun ayırdına varamadık. Sürekli bir suçlu arayışı içine itildik; bu, bazen devlet olarak sunuldu, bazen müteahhit. Suçluyu bir an önce ilan edip, vicdanen rahatlamak istedik. Gerçekte çok boyutlu bir sorunla karşı karşıya olduğumuzu göremedik veya görmek istemedik.

Depremin yol açtığı doğrudan zarar, kimi kaynaklara göre 2,5 ile 4 katrilyon arasında ölçülüyor. Bayındırlık Bakanlığının bütçedışı kaynaklar dahil, toplam 2000 yılı bütçesinin 1,7 katrilyon olduğuna dikkat edilirse, bütçe olanaklarıyla, depremin yaralarını sarmanın yetersiz kaldığı görülür. Ülke ekonomisinin içinden geçtiği sıkıntılara rağmen hükümetimizin ve Bayındırlık Bakanlığının şu ana kadar ortaya koyduğu çabalar dikkat çekicidir, övünç vericidir. Bakanlarımız, belki depremzede çadırlarında iftar açmıyorlar; ama, üç ay gibi kısa bir sürede ortaya koydukları performans, sadece ülkemizde değil, bütün dünyada hayret ve saygı üretiyor. Depremin hemen sonrasında zarar gören, konutsuz kalan ailelere, dış yardımların da desteğiyle, çadır-kentler kurulmuştur. Aynı zamanda ailelerin, kış mevsimini daha rahat geçirebilmeleri için geçici iskân çalışmaları başlatılmış, bu çalışmalar kapsamında Yalova, Kocaeli, Sakarya ve Bolu illerinde toplam, 26 000 adet prefabrike konutun yapılması için geçici iskân alanı belirlenmiştir. 30 Kasım 1999 tarihine kadar ihalesi yapılan 26 000 adet prefabrike konut inşaatı tamamlanmıştır. Ayrıca, 12 Kasım 1999 tarihinde meydana gelen Düzce depremi sonrasında, 4 423 adet geçici prefabrike konutun ihalesi yapılmıştır. Bunlara ilaveten, konutları ağır ve orta hasar gören afetzedelere, aylık 100 milyon lira olmak üzere, yıllık 1,2 milyar lira kira yardımı; konutları az hasar gören afetzedelere ise, bir defaya mahsus, konutlarını onarmak şartıyla, 600 milyon lira Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonundan yardım yapılmaktadır. Bu yardımlar, karşılıksızdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugüne kadar yaşanan bütün deprem afetlerinde, planlama ve yerleşim politikalarımızın eksikleri, yanlışları ortaya çıkmıştır. Nüfus artış hızının hâlâ yüksek olduğu ve kentlere göçün yoğun olarak devam ettiği ülkemizde, bu politikaların gözden geçirilmesi gerekmektedir. Mevcut İmar Kanunu, kentlerin fizik planlamasını teknik bir açıdan ele almakta, ancak, bölgelerarası gelişmişlik farklarını ve ekonomik ve sosyal ilişkileri gözeten ölçekte bir planlama yaklaşımına sahip bulunmamaktadır. Bölgelerarası ekonomik ve sosyal gelişmişlik farkının bir sonucu olarak, altyapı hizmetlerinin büyük bir oranı, bu hizmetleri daha fazla talep eden gelişmiş bölgelere kaymaktadır. Böylelikle, hizmetlerden daha az yararlanan az gelişmiş bölgeler, ekonomilerini geliştirememekte ve giderek yoksullaşmaktadır. Bu yoksullaşmanın sonucu, insanlarımız ekip biçtikleri toprakları bırakıp büyük kentlere göç etmektedir. Gelişmiş bölgelere yapılan altyapı yatırımları, gelişmemiş bölgelere nazaran, ekonomiye giderek daha az katkı sağlamaya başlamıştır.

Bununla birlikte, yeni gelen nüfusu istihdam edecek yeterli iş alanları açılamaması, bir yandan çarpık kentleşmeyi hızlandırırken, bir yandan da sosyal dokunun bozulmasına neden olmaktadır. Bu nedenlerden dolayı, bölgelerarası dengesizlikleri azaltacak, giderek kronik hale gelen çarpık kentleşmeyi hafifletecek yeni planlama ve yerleşim politikaları hızla belirlenmelidir.

Genel Başkanımız Sayın Bülent Ecevit'in, 1960'lı yıllardan beri savunduğu, kimi çevrelerin modası geçmiş bir proje olarak değerlendirdikleri köy-kent projeleri eğer hayata geçirilebilmiş olsaydı, bugün, göçe dayalı çarpık kentleşme ve terör problemimiz olmayacaktı. O yıllarda, köy-kentlere, "sizleri toprağınızdan, evinizden edecekler" diye karşı çıkılıyordu. Bugün ise, köylü, kendi karnını bile doyuramadığı için, tarlasını, traktörünü satıp göç etmek zorunda kalıyor. Sayın Ecevit, bu gerçeği daha o zaman görmüştü, çözüm yolunu göstermişti; haklılığını bugün daha iyi anlıyoruz.

Ancak, günümüzde bile bu projeler geçerliliğini korumaktadır; çünkü, nüfusumuzun, hâlâ, yüzde 45'i kırsal alanda yaşamaktadır. Sulanabilir 8 milyon hektar verimli arazinin yarısını sulayabildiğimiz tarıma son derece uygun bu iklim kuşağında köyden kente göçü kabullenmek olanaksızdır. Biz, kentlerin sunduğu sağlıktan eğitime bütün temel hizmetleri köylüye de verebilirsek eğer, doğru tarım politikalarıyla hayat seviyelerini yükseltebilirsek eğer, göçü de engelleriz, çarpık kentleşmeyi de.

Kent yaşamını tehdit eden bir başka unsur da, yapı sektöründeki denetimsizliktir. Marmara depremi sonrasında yapılan teknik incelemelerin de gösterdiği gibi, pek çok yapı, gerek malzeme gerek işçilik gerek projelendirme açısından, olması gereken standartların çok altındadır. Bu standartları yükseltmenin bir yolu da denetimdir. Bayındırlık ve İskân Bakanlığı, bu amaç doğrultusunda, yapı denetimi yasa tasarısını hazırlamıştır. Bu tasarıda, yapı denetimi, özel, bağımsız denetim kuruluşlarına yaptırılmaktadır. Bu denetim kuruluşları, uzman, mühendis ve mimarlar tarafından oluşturulmaktadır. Denetim bürolarının sicilleri ise il ve ilçelerde oluşturulacak komisyonlar tarafından tutulacaktır; ancak, yasanın istisnalar maddesinde, Devlet İhale Kanununa tabi kurum ve kuruluşların yaptıracakları yapılar kanun kapsamı dışında tutulmaktadır. Oysa, deprem, kamu malı şahıs malı ayrımı yapmıyor. Belki, köprü gibi, baraj gibi, yol gibi özel denetim gerektiren yapılar bu kanun kapsamı dışında tutulabilir; ama, bina türü kamu yapıları da kanun kapsamı içerisinde mutlaka yer almalıdır.

Yapı Denetimi Kanununun bir başka ayağı da yapı sigortasıdır. Yapı sigortasıyla amaçlanan, deprem gibi, sel gibi doğal afetlerden dolayı oluşacak zararların karşılanmasıdır. Yapı sigortasından beklenen bir başka fayda da, yapı denetiminde iç kontrolü sağlayarak denetimin etkinleştirilmesidir; ancak, yapı sigortasının çalışıp çalışmayacağı konusunda tereddütler de oldukça fazladır.

Amerika'da, 1994 yılında meydan gelen Northridge depreminden sonra, sigorta şirketlerinin evleri hasar görenlere paralarını ödeyememiş olmaları ve iflas etmeleri, sigorta şirketlerine karşı duyulan güvensizliği de pekiştirmektedir.

Depreme karşı dayanıklı yapı üretimi bilime, sigorta ise kumara dayanır. Eğer hiç deprem olmazsa, kaybınız ödediğiniz primdir; eğer deprem olursa, sigorta şirketinizin kaybettiklerinizi geri getirmesi söz konusu bile değildir. Bu nedenle, yapı sigortası sisteminin neler getirdiği, ne gibi muafiyetler içerdiği detaylı olarak tartışılmalıdır.

Depreme karşı mevcut yapıların güçlendirilmesi için, konut sahiplerinin düşük faizli krediler ve vergi indirimleriyle teşvik edilmeleri de önerilebilecek bir başka tedbirdir.

3194 sayılı İmar Kanunu ve ilgili yönetmelikleri de yeniden ele alınmalıdır. Özellikle depreme dayanıklı yapı üretimini gerçekleştirebilmek için, imar koşullarının, 1997 yılında yürürlüğe giren Afet Bölgelerinde Yapılacak Yapılar Hakkındaki Yönetmeliğe uyumlu hale getirilmesi gereklidir. Belirli büyüklüğü geçen yapılar için projelendirme ve öncesi zemin etüdü zorunluluğu kanunda mutlaka yer almalıdır.

Özellikle, yerel yönetimlerin plan kararları denetim altına alınmalıdır. İmara açacağı bölgeden fay hattı geçtiğini fark eden belediye meclisinin, fay hattını 25 kilometre ötelemesi gibi bilime aykırı bir karar alınması engellenmelidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bayındırlık ve İskân Bakanlığının önemli kuruluşlarından biri de, Karayolları Genel Müdürlüğüdür. Ülkemizde, 1950'lerden sonra, demiryolu ulaşımı politikaları giderek terk edilmiş ve karayolu ulaşımına ağırlık verilmiştir. 1950'li yıllarda devlet yolları toplamı 9 624 kilometredir; bugün ise, 60 885 kilometreye ulaşmıştır. 1980'den itibaren de, otoyollar önem kazanmaya başlamış; 27 kilometre olan otoyol uzunluğu, bugün, 1 726 kilometreye ulaşmıştır.

Yolcu ve yük taşımacılığının yüzde 95'i karayolu, yüzde 5'i ise demiryoluyla yapılmaktadır. Oysa, demiryolu taşımacılığının payı, Almanya'da yüzde 23, ABD'de ise yüzde 38'dir.

Otoyollar ülkemiz için doğru bir tercih midir; birkaç karşılaştırmayla görelim: 1988 verilerine göre, İngiltere'de toplam binek aracı sayısı 23 milyon dolayındadır, Fransa'da 26 milyon, Türkiye'de ise 4,5 milyondur; yani, gelişmiş Avrupa ülkelerinde binek aracı sayısı Türkiye'nin yaklaşık 5 katıdır. Ticarî araç ve ağır vasıta sayıları ise, İngiltere'de 641 000, Fransa'da ise 2,5 milyondur. Bu sayı, Türkiye'de 4 milyondur; yani, İngiltere ve Fransa'ya göre yaklaşık 2 ilâ 4 kat daha fazladır.

Bu tablodan da, ulaşım tercihlerimizin Avrupa Birliğine üye ülkelerden çok farklı olduğu görülmektedir. Binek otosu sayısının Türkiye'nin 4-5 katı fazla olduğu bu ülkelerde, otoyollar doğru tercihtir; çünkü, otoyollar, girişi ve çıkışı tam kontrollü, sürat ve konfor yollarıdır; yük taşımacılığı için değil, insan ulaşımı içindir.

Yine, karayolu ulaşımına öncelik veren bu politikaların yanlışlığını, ülkemizdeki trafik kazalarının yoğunluğu da göstermektedir. 1992-1999 arası yedi yılda toplam 43 000 yurttaşımız trafik kazaları sonucu hayatını kaybetmiştir. Yine, aynı tarihler arası yaşanan tüm deprem afetlerinde yaklaşık 20 000 yurttaşımız hayatını kaybetmiştir. Trafikte yaşanan ölüm oranı depremlere göre 2 kattan daha fazla olmuştur.

Bu nedenlerle, temel ulaşım politikalarımız gözden geçirilmelidir. Mevcut ihalesi yapılmış otoyollar tamamlanmalı; ancak, demiryolu ulaşımına daha fazla ağırlık verilmelidir.

Değerli Başkan, sayın milletvekilleri; kamu yatırımlarının büyük bir kısmı, 2886 sayılı Devlet İhale Kanununa tabidir. 2886 sayılı Kanun günün şartlarına göre yenilenmeli, davet usulüyle yapılan ihalelerden vazgeçilmeli, karne devirlerinin önüne geçilmeli, ihalelerin açık ve şeffaf olması sağlanmalıdır.

Her yıl bakanlıkça yayınlanan birim fiyatlarla ihaleye çıkma sisteminden vazgeçilmeli, birim fiyatlarının yüklenici tarafından teklif edileceği bir sistem getirilmelidir. Şu ana kadar tutulan müteahhitlik sicilleri, rasyonel ilkelere göre yeniden düzenlenmelidir.

Diğer önemli bir konu da, İller Bankasının belediyelere aktardığı altyapı paylarıdır. Özellikle, küçük belde belediyeler ve köyler için önemli bir katkı anlamına gelen bu payların, adil bir şekilde dağılımı sağlanmalıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bayındırlık Bakanlığının, 2000 yılı bütçesini verimli bir şekilde kullanacağı inancıyla, hayırlı olmasını diler Yüce Meclisi saygılarımla selamlarım. (DSP, MHP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Sayın.

Demokratik Sol Parti Grubu adına ikinci söz, İstanbul Milletvekili Sayın Hüseyin Mert'e ait.

Buyurun Sayın Mert. (DSP sıralarından alkışlar)

DSP GRUBU ADINA HÜSEYİN MERT (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Turizm Bakanlığının 2000 yılı bütçesi hakkında, Demokratik Sol Parti Grubunun görüşlerini belirtmek üzere huzurunuza gelmiş bulmaktayım. Hepinize saygılar sunarım.

Seyahat etmek, insanoğlunun var oluşundan bu yana en temel yaşam gereksinimlerinden biri olmuştur; yeryüzünün çeşitli kaynaklarına ulaşmak, yeni yerler keşfetmek, yeni pazarlar bulmak ya da merak etmek. Gerekçe ne olursa olsun, insanın bu doğal ve sosyal eylemi yüzyıllardan beridir kesintisiz olarak sürdürülmekte. Giderek sosyal yaşam kurallarının yazılı hale getirilmiş olduğu anayasalarda, en temel haklar arasında yerini almış bir davranış biçimi. İnsan topluluklarını, ekonomik, sosyal ve kültürel olarak doğrudan ya da dolaylı etkileyen bu kadar önemli bir potansiyel güç, ancak, 19 uncu Yüzyıl sonlarında organize hale gelmeye başlamış; İkinci Dünya Savaşından sonra ise, sistemli bir turizm endüstrisi oluşturulabilmiştir.

Dünya nüfusu 1953'ten 1998'e 2 kat artarken, uluslararası turizme katılanların sayısı tam 12 kat artmıştır. Şüphesiz ki, bu artış, yalnızca bir sektörün uğraşısının sonucu değil; turizm, ulaşım, iletişim, pazarlama, üretim, hizmet, kültür ve sanat öğelerini içeren bir dizi değer ve sektöre doğrudan bağlıdır. Dünyanın ve bu sektörlerin gelişiminin yanı sıra, dünya nüfusunun artışı, sendikal ve yasal kazanımlarla iş yaşantısında çalışma saatlerinin kısaltılması, senelik tatillerin artırılması, insan yaşam süresinin artması, hayat standartlarının yükselmesi gibi etkenler de dünya turizminin bugünkü konumuna gelmesine yardımcı olmuştur.

Türkiye'de, 1950-1980 yılları arasında ağır bir gelişim gösteren Türk turizmi, 1980'li yılların ortalarından itibaren oldukça hızlı bir gelişim içerisine girdi. 1983 yılında çıkarılan 2634 sayılı Turizmi Teşvik Yasası, girişimcilerin gayreti ve kamunun yönlendirmesi sonucu, Türk turizmi 15 yıllık dönem içerisinde 30 milyar dolarlık bir yatırım kazanmış ve yıllık 15 milyon turiste evsahipliği yapacak kapasiteye ulaşmıştır.

Türkiye, rakiplerinden geç girdiği bu pazarda oldukça önemli ilerlemeler kaydederek, 1998 yılı verileriyle, dünyada 9,7 milyon turist sayısıyla 17 nci, turizm gelirleri açısından 7,2 milyar dolarla 15 inci ülke konumuna gelmiştir. Kısa süre içerisinde yaptığı atılımlarla, uluslararası pazarda rekabete başlayan Türk turizmi, 1997 yılıyla birlikte yeni bir dönem içerisine girdi. Asya'da ve dünyada ortaya çıkan iktisadî kriz zinciri, teröristbaşının yakalanma süreci ve onunla birlikte Türkiye'de ve Avrupa'da ortaya çıkan tehdit, olaylar, aleyhte propagandalar, Kosova Savaşı, yakın çevremizdeki diğer savaşlar ve son darbe, asrın doğal felaketi deprem. Tüm bu olumsuzluklar sonucu, 1998 yılında yüzde 20 artması beklenen 1999 yılı turizmi, yüzde 30'luk bir düşüş göstermiştir.

Türk turizminin kısa geçmişi ve bugünkü görüntüsü budur. Gelinen noktada, sektör sıkıntı içerisinde. Üstelik bu sorun, yalnızca sektörün sorunu değil. Turizm, ülkemizde ticaretten şeker üretimine, tarımdan balıkçılığa, sigortacılıktan kâğıda kadar 34 sektörü doğrudan ilgilendiriyor. Diğer taraftan, istihdam sağlayıcı özelliği ve kazandırdığı dövizle ödemeler dengesini etkilemesi, sektörün ülkemiz açısından ne derece önemli olduğunu tartışmasız göstermekte.

57 nci hükümet programında, sektörün içerisine girdiği darboğaz ortaya konulmakta ve gereken her türlü önlemin süratle alınacağı belirtilmekteydi. Bu düşünce doğrultusunda, hükümet, Turizm Bakanlığının 2000 yılı bütçesini geçen yıla göre yüzde 171,3 gibi önemli bir oranda artırarak 57 trilyon 380 milyar Türk Lirası olarak belirlemiştir. Turizm Bakanlığına ayrılan bu bütçenin ödenek türü itibariyle dağılımında, cari giderler yüzde 116, yatırım harcamaları yüzde 73 oranında, transfer harcamaları ise geçmiş yıllara göre kıyaslanamayacak şekilde, yaklaşık 16 katlık bir artış göstermiştir.

Bu artış, turizm alanları ve turizm merkezlerinde yer alacak yatırımların desteklenmesi ve dış pazarlama imkânlarının geliştirilmesi amacıyla, Turizmi Geliştirme Fonuna ait hizmetler kaleminde görülmektedir.

Bu kalemin, uluslararası fuar ve kongrelere katılım, broşür ve yayın basımı, seyahat ticareti ilgililerinin değerlendirme yapması amacıyla düzenlenecek workshop toplantılarına katılım, reklâm, seyahat acenteleri ve tur operatörleriyle ortak faaliyetlere katılım giderlerini karşılamak ve desteklemek için kullanılacağı belirtilmektedir.

Bu yaklaşım, hükümetin, ülke turizmini tanıtımında anlamlı bir gayret içerisine girdiğini göstermektedir.

Şüphesiz ki, bu bütçe, Türkiye gibi çok çeşitli turizm olanaklarına sahip bir ülkenin tanıtımı için oldukça düşük kalmaktadır.

Etkin bir turizm tanıtımı için, ülke turizm gelirlerinin minumum yüzde 2,5'luk kısmının turizm reklamcılığına harcanması gerektiği düşünülecek olursa, 10 milyar dolarlık bir turizm geliri beklentisinin harcaması 250 milyon dolar veya 125 trilyon Türk Lirası üzerinde bir değerdir ki, bu da teklif edilenin yaklaşık 8 katıdır. Bu değere, ülkenin genel tanıtımı için ve yıllık genel bütçenin binde 2'si seviyesinde olması gereken yaklaşık 100 trilyon Türk Lirası olarak hesaplanabilecek bölüm dahil değildir. Kaldı ki, Türkiye'nin orta vadedeki turizm geliri hedefi, 20 milyar doların altına düşmemelidir. Ülkenin içerisinde bulunduğu genel ekonomik durumu göz önüne getirdiğimiz zaman, bu reklam harcamasının gerçekleştirilebilme olasılığının ne denli az olduğu görülmektedir.

Bugün, Türkiye'nin turizmde yaşadığı sorun, tanıtım ve pazarlamadır. Turizm, tanıtım ve pazarlama politikası, ülkenin genel turizm politikasının bir parçasıdır ve bu politikaları oluşturmak kamunun görevidir; çünkü, turizm, ekonomik ve sosyal boyutuyla, diğer sektörlere bağlı sorunlarıyla, ülkenin altyapı, üstyapı ve sermaye yatırımlarıyla çok kapsamlı bir uğraştır.

Turizm Bakanlığı 2000 malî yılı bütçe kanunu tasarısında, Bakanlığın, ülke turizminin geliştirilmesi ve tanıtılması adına ortaya koyduğu hedefler, bunların gerçekleştirilebilmesi için gerekli ödenek miktarları detaylarıyla gösterilmiştir; ancak, Turizmi Geliştirme Fonuna ait hizmetler kaleminde gösterilen 15 trilyon Türk Lirasının konuluş amacı ve gider yerleri belli olmasına rağmen, hangi faaliyete ne kadar ayrılmış olduğu açıkça belli değildir. Oysa, bu küçük ayrıntı, çok sayıda seyahat acentesini, tur operatörünü, havayolu taşımacılarını, yatırımcıyı, işletmeciyi, pazarlama ve tanıtımcıları yakından ilgilendirmektedir. Teknik olarak mümkünse, bu detaylandırmanın yapılmasının 1999 yılını oldukça sıkıntılı geçiren turizm firmalarının 2000 yılı bütçelerini ve pazarlama politikalarını oluştururken hesaplarını biraz daha sağlıklı yapmalarına yardımcı olacağına inanmaktayım.

Tanıtım ve pazarlama politikalarının oluşturulma ve uygulaması sırasında karşımıza çıkan en önemli sıkıntı, Türkiye'nin imajıdır. İmaj, Türkiye'yi ve Türk Halkını, yalnız turizmde değil, ekonomik ve sosyal her konuda olumsuz olarak etkilemektedir. Yüzyıllar içerisinde oluşan ve halkımız tarafından kabul gören, ancak kültür ya da inanç farklılığından ortaya çıkan düşünce ve yaşam tarzı farklılığı ya da bizim tarafımızdan da kesinlikle kabul edilemeyecek ülkemizi yıpratmaya, gelişimine engel olmaya, parçalamaya ve yok etmeye yönelik olarak yapılan her türlü olumsuz propaganda ve eylem, ne yazık ki, Türkiyemizin imajını bugünkü durumuna getirdi. Ancak, Türkiye, çok kısa bir süre içerisinde, Anayasada cumhuriyetin temel organları olarak tanımlanan yasama, yürütme ve yargı erklerinin başarılı çalışması sonucu, bu engeli önemli ölçüde aşma yolundadır.

AGİT toplantısında gerçekleştirilen kusursuz organizasyon, Türkiye'de neler yapılabileceğini, özellikle kongre turizmcilerine açıklıkla göstermiştir. Böyle bir tanıtıma eşdeğer bir tanıtım uğraşı maliyetinin ne kadar yüksek olacağı, hepimizin rahatlıkla değerlendirebileceği bir konudur.

Ülkemizin, Avrupa Birliğine adaylık başvurusunun kabul edilerek aday ülke konumuna gelmesi, Türk turizmi için bir dönüm noktası olacaktır. Diğer konulardaki getiri ve götürüsü ne kadar tartışılırsa tartışılsın, turizm açısından durum çok farklıdır. Türk turizm pazarının en önemli kısmını oluşturan Avrupa insanı, en azından kendisiyle çelişkiye düşmemek için, önyargılı ve haksız olarak değerlendirdiği Türk insanı ve ülkemiz hakkındaki düşüncelerini yenilemek durumundadır.

Sektörü bekleyen başka potansiyel sorunlar da mevcut. İçinde bulunduğumuz 20 nci Yüzyılın son on yılına damgasını vuran en önemli gelişmelerden biri, elektronik ve telekomünikasyon teknolojilerinin de gelişimine bağlı olarak ortaya çıkan bilgi ve bilgi teknolojilerinde gelinen safhadır.

En etkili tanıtım, yerinde ve görerek yapılan tanıtımdır. Çok yakın bir gelecekte, tanıtım faaliyetleri sanal ortamlarda, hatta daha ileri giderek ısı, özgün koku ve çevresel sesler gibi, konu olan ortamın insan üzerindeki fiziksel etkileri de yaşatılarak gerçekleştirilecektir.

Bugün, 21 inci Yüzyıla damgasını vuracak olan bu teknolojilerin hazırlık aşamalarının son dönemlerindeyiz. Bu fırsatı değerlendirebilmek için, kamu ve özel sektörün gayretlerini artırması gerekmektedir.

Bu teknolojilere bağlı ve sektörün geleceği açısından çok önem taşıyan bir başka konu da elektronik ticarettir. Dünyada internet üzerinden gerçekleştirilen elektronik ticaretin hacminin 2001-2002 yıllarında 330 milyar dolar, 2003-2005 yılları arasında 1 trilyon dolar olacağı tahmin edilmektedir. Bu rakam dünya ticaret hacminin yüzde 20'sidir.

Turizm Bakanlığı ve turizm meslek kuruluşları şayet bu girişimi başlatmadılar ise en kısa süre içerisinde Elektronik Ticaret Koordinasyon Kuruluyla işbirliği içerisine girerek, teknik olarak mümkünse İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi, TÜBİTAK ve Bilkent Üniversitesi tarafından gerçekleştirilen pilot uygulama projesi kapsamına ya da bunun gibi gerçekleştirilecek olan projelere dahil edilmelerini sağlamalıdırlar.

Türk turizminde bir başka sorun, Avrupa turizminin tekelleşmeye yönelmesidir. Buna karşı direnç gösterebilmek için, Türk girişimcilerin de ortak hareket edebilmesi gerekmektedir. Birleşmek ya da ortak faaliyetlere girişmek meslek kuruluşlarının organize edebileceği çözümlerden olabilir.

Ülkenin genel tanıtım ve pazarlama gayretleri yalnızca kamuya bırakılmamalı; buna, Türk turizmcisi de maddî ve manevî desteğini artırarak katkı koymalıdır. Ayrıca, tur operatöründen yatırımcısına tüm Türk turizmcisinin, güçleri oranında ortak olup kuracakları bir sektör bankasının kendi toplayacağı mevduat ve Eximbank kanalıyla bulacağı kredileri yine ihtiyaç sahibine vereceği bir finans çarkı olacağı inancındayım.

Dünyanın dinamik, ekonomik ve sosyal gelişimi, beraberinde birçok sorunu şüphesiz her zaman gündeme getirecektir. Olası her dış olumsuzluğun ardından sektörün anında etkilenmemesinin en önemli koşulu, dış turizm ile iç turizm arasındaki dengenin çok hassas bir şekilde kurulmasıdır.

İç turizm hiçbir zaman gözardı edilmemeli, daima sektöre bir çeşit sigorta görevi görecek şekilde aktif tutulmalıdır. Düşük faizle verilebilecek turizm tüketici kredisi, sektöre moral, dargelirli insanımıza ülkesini gezme, görme ve tanıma olanağı verecektir.

Sayın milletvekilleri, ülkemiz eşsiz güzelliklerle dolu, 8 000 kilometrenin üzerindeki kıyı şeridiyle yaz turizmi, binlerce yıl barındırdığı uygarlıkların oluşturduğu miras ile tarih ve kültür turizmi, bunlara ek olarak raftingten mağara turizmine, yayla turizminden golf turizmine alternatif turizm türleri giderek geliştirilmekte.

Diğer taraftan, kısa zaman sonra başlayacak olan yeni yıl, özellikle inanç turizmi açısından çok önemli. İsa Peygamberin 2 000 inci doğum yılını kutlayacak olan Hıristiyan dünyası için ülkemiz çokça kutsal mekana sahip; İncil'de adı geçen 7 kilise Türkiye'de. Bunlardan 4'ü Efes Antik Kenti, Meryem Ana Kilisesiyle birlikte aynı bölgede. Bunun gibi daha sayısız örnekler var; ancak, elimizdeki malzemeye oranla, inanç turizmi konusunda yeterince etkili olabildiğimiz söylenemez.

Türk turizmini, bir taraftan alternatif turizm şekilleri yoluyla üç yaş grubuna da hitap edecek şekilde çeşitlendirirken, diğer taraftan yeni ürünler sunarak turistin ülkede kalış süresini uzatmalı ya da yeniden gelmesini sağlamalıyız.

Yıllardır Türkiye'nin iliklerini sömüren terör belası nihayet bitirilmiştir ve bunun dünyaya en iyi şekilde anlatılması gerekmektedir.

İç ve dış turist ile turistik yatırımların kıyı bölgelerden iç, doğu ve güneydoğu bölgelerimize yöneltilmesi, o bölgelerimizin ekonomik ve sosyal kalkınmasına yardımcı olacaktır.

21 inci Yüzyılın ilk çeyreğinde, ulaşımın kolaylaşması, hayat standardının artması ve diğer gelişmelerle, dünya turist sayısının 1,6 milyara, turizm gelirlerinin ise 2 trilyon dolara çıkması beklenmektedir.

Ancak, diğer taraftan, uzay turizmi, sualtı ve gökyüzü otelleri gibi çok ileri teknoloji gerektiren ve ülkemizin henüz hazır olmadığı turizm arayışları da ortaya çıkmakta. Bu rekabet içerisinde, dünya turizm gelirinden alacağımız pay, ancak, elimizdeki değerlere sahip çıkmakla mümkün olacaktır Yeni teknolojiler üretmek her zaman mümkündür; ama, çevrenin ve tarihî değerlerin yenisini yaratamayız.

Türk turizmini bulunduğu noktadan çok daha yüksek hedeflere ulaştırabilmek için, Turizm Bakanlığı, özel sektör ve meslek kuruluşlarının gayreti yeterli değildir. Yerel yönetimler de dahil, bütün kamu kurum ve kuruluşları, özellikle turistik yerlerdeki çalışmalarında sektöre yardımcı olmak zorundadırlar.

Turizm Bakanlığı, yatırımlarını, altyapı çalışmalarına değil, turizmi çeşitlendirme çalışmaları kapsamındaki yatırımlara yöneltmelidir.

Yeni binyılda, Türk turizminin, doğal ve kültürel güzelliğine yakışır bir noktaya geleceğine tüm kalbimle inanıyor ve ümit ediyorum.

Turizm Bakanlığının 2000 yılı bütçesinin, halkımıza, sektöre ve Bakanlığa hayırlı olmasını diler; beni dinleme lütfunda bulunan Yüce Kurulunuza, şahsım ve Demokratik Sol Parti Grubum adına saygılar sunarım. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Mert.

Doğru Yol Partisi Grubu adına, ilk söz, Muş Milletvekili Sayın Mümtaz Yavuz'a ait.

Buyurun Sayın Yavuz.

DYP GRUBU ADINA MÜMTAZ YAVUZ (Muş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 2000 yılı bütçesi üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Sözlerime başlamadan önce, Yüce Heyetinizi ve televizyonları başında bizleri seyreden aziz milletimizi saygıyla selamlarım.

Değerli milletvekilleri, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı bütçesi, mevcut bütçe içerisindeki en önemli bakanlık bütçelerinden birini oluşturmaktadır. Sebebi gelişmekte olan ülkelerin yatırımlarının yüzde 60'ını inşaat sektörü oluşturmakta ve yakın tarihte yaşadığımız asrın deprem felaketi ve sonrasında deprem bölgesinde yapılması gerekenlerin çoğu, bu Bakanlığı ilgilendirmekte oluşudur.

Artık, Bayındırlık ve İskân Bakanlığına, her zaman olduğu gibi, sıradan bir bakanlık olarak bakmamız, tarihî bir saflık olur. İleride yaşanma ihtimali olan bir felaketin, milletimiz tarafından bu kadar hoşgörüyle karşılanması imkânsız olacaktır. Hükümet, kuruluşundan ikibuçuk ay gibi kısa bir süre sonra, ülkeyi yasa boğan büyük bir deprem felaketiyle karşı karşıya kaldı. Henüz yaraların sarılmadığı bir ortamda, hükümeti eleştirme yerine, kendilerine yararlı olacağına inandığım bilgi ve fikirlerimi arz edeceğim.

Değerli milletvekilleri, nasıl ki, yargının bir Anayasa Mahkemesi varsa, insan yaşamını bu kadar yakından ilgilendiren tüm inşaat sektörünün de bir yasası olmalı; üst mahkemesi de, bu Bakanlık bünyesindeki Yüksek Fen Kurulu olmalıdır. Ülkemizdeki birçok kurum ve kuruluş, kendisine göre inşaat birimleri kurmuş ve bu birimlerle bağımsız ihale, inşaat, hakediş, kabul ve kesinhesap gibi işlemleri yaptırmaktadır. Hatta, bazı kurumlar, kendilerine göre rayiç ve birim fiyat tarifeleri oluşturmuş, birçoğu da hiçbir yasa ve kaideye bağlı olmaksızın inşaat yaptırmaktadır.

Bu kanunla, ihale şartnameleri, teknik şartnameler, sözleşmeler, rayiçler, birim fiyat ve teklifleri, kontrollük hizmetleri ve müteahhitlik hizmetleri, bir nizam ve intizam içerisinde, birbirleriyle koordineli şekilde, devletin ve hür müteşebbisin yaptıracakları inşaatın can güvenliğine ve ülke yararına uygun bir şekilde yapılmasını sağlamalıdır.

Aynı yerde, aynı insan ve aynı makineyle, aynı zamanda devlete farklı fiyatla iş yapan kurumların, ne kadar büyük bir adaletsizlik yaptıklarını düşünün. Bunun için de, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı bünyesindeki Yüksek Fen Kurulunun kuruluş ve amacı yeniden düzenlenip, kadrosu, sayısal ve nitelik bakımından buna uygun bir şekilde ayarlanarak, kızak yeri olmaktan mutlaka çıkarılmalıdır.

Müteahhitlik hizmetleri ciddiye alınarak, sayıları 100 000'e ulaşan müteahhitlerin oda kurmaları sağlanmalıdır.

Avrupa Birliğine aday olduğumuz bu dönemde, ihale sistemini ve kontrollük hizmetlerini, mutlaka çok rantabl ve etkili bir hale getirerek şeffaflaştırmalıyız.

Yatırım programlarını, hatır gönül meselesinden çıkarıp, aciliyet ve ülke imkânlarına göre planlamalı; zemin etüdü ve projeleri hazırlayarak, anahtar teslimi olarak ihaleye çıkarmalıyız. Aksi halde, birim fiyatla ihaleye çıkan işler, keşiflerin en az birkaç katına kadar bitmeyip, yıllarca sürüncemede kalmaktadır.

Devletin birim fiyatları, maliyetlerin üzerine yüzde 25 müteahhitlik kârı ilave edilerek tespit edilmektedir. Bu yüzde 25 müteahhitlik kârı ve genel gidere ilave edilen işlerden, devlet, müteahhitlerden en az yüzde 10 tenzilat istemektedir; yüzde 10 tenzilatın altındaki tenzilatları da hadde layık bulmamaktadır. Müteahhit yüzde 10 tenzilat yapacak, yüzde 5 stopaj kesilecek, yüzde 3,75 sigorta ve muhtasar ödeyecek, ihaleye girerken yüzde 1 ihale masrafı, yüzde 1 sözleşme masrafı, yüzde 1 geçici ve kati teminat mektupları için masraf edecek; ayrıca, yüzde 5 civarında da şantiye giderleri olacak. Bunları topladığımız vakit, yüzde 25 müteahhit kârı ve genel giderlerin üstünde bir rakam tutmaktadır. Müteahhit, yüzde 10 tenzilat yaptığı vakit, bir işten para kazanmıyor. Şu anda para kazanmayacağı bir iş için, kim, malını, canını ve imkânını zayi eder? Hiç kimse etmediği gibi, tabiî ki, müteahhit de etmez. Onun için, bundan sonra yapacağımız birim fiyatlarla ilgili çalışmalarda mutlaka bu kriterleri de göz önüne almamız gerekiyor.

Müteahhitler, bazen tenzilatlarını yüzde 40'ların üzerinde tutmaktadır. O zaman, müteahhit, kazanmak veya zarar etmemek için gayrimeşru yollara başvurur ve bunun için de, bugün 200 milyon civarında maaş alan teknik elemanı, yanlışa teşvik ederek kazanma yolunu seçer. Bunların önlenmesi için teknik elemanların da müteahhitlerin de hakkını vermek lazım; verilmediği takdirde "az tamah çok zarar verir" atasözünden hareket edersek, bu işten de devlet çok zararlı çıkar.

Kontrollük hizmetlerini devlet kendi yaptığı takdirde... Bir örnek verecek olursak, Muş Bayındırlık Müdürlüğünde şu anda 214 personel çalışmakta. Bu 214 personele ayda 77,5 milyar, yılda 1 trilyon lira maaş ödenmektedir. Bu müdürlüğün 1999 yılı içerisinde denetlediği işlerin ödeneklerinin toplamı 500 milyarın altındadır.

Bir başka örnek olarak, İçel Bayındırlık ve İskân Müdürlüğünü verecek olursak, İçel Bayındırlık ve İskân Müdürlüğünün personel adedi 276, ödenen aylık maaş tutarı 111 milyar, bir yılda ödenen aylık maaş tutarı 1 trilyon 322 milyar. Bunların da denetlemiş oldukları işlerden dolayı müteahhitlere ödedikleri hakedişler, KDV dahil, 973 milyarı bulmaktadır.

Bir başka örneği de özel müşavirlik hizmetlerinden verecek olursak, ilköğretim okullarının işleri özel müşavirlik firmalarına ihale edildi. Üçer Müşavirlik, 20 trilyon keşif bedelli 85 adet okul inşaatının kontrollük hizmetini, 200 personelle, 1 trilyon liraya yapmıştır. Yani, devlet, bir işi kendisi kontrol ettiği takdirde, işin bedelinin yüzde 200 misli ücret ödüyor; özel müşavirlik hizmetlerine yaptırdığı takdirde ise, işin keşif bedelinin yüzde 5'i kadar bir masrafı oluyor.

Sayın milletvekilleri, kamuoyunda Karadeniz otoyolu diye bilinen 715 kilometrelik Karadeniz bölünmüş sahil yolu inşaatı, kısmen genel bütçeden, kısmen Dünya Bankası kredilerinden, 408 kilometrelik kısmı ise dış krediyle yaptırılmaya çalışılmaktadır.

408 kilometrelik, dış krediyle yaptırılan kısmı, 11 parça olarak ihale edilmiştir. Keşif bedellerinin toplamı 1 134 276 943 dolardır. Aradan geçen iki yıl içerisinde bu yolun 7 milyon doları kamulaştırma olmak kaydıyla, 146 milyon dolarlık kısmı gerçekleştirilmiştir; bu da, işin yüzde 7,7'sine tekabül etmektedir. Bu iş, bu hızla, en erken onüç yılda bitecek demektir. Bu 11 parça işin 5 tanesine daha halen başlanmamıştır.

Karadeniz bölünmüş sahil yolunda devlete atılan kazığa ve yaşanan garipliğe bir bakarsak; dış krediyle ihale edilen Trabzon şehir geçişinde bulunan 2 adet köprü, 1 adet viyadük, taahhüt eden firma tarafından "köprü zammı verilmiyor" diye yapılmıyor. Karayolları Genel Müdürlüğü de, bunu, ayrıyeten ihaleye çıkarıyor; bu ihale de, müteahhitler tarafından yüzde 40 tenzilatlarla alınmaya kalkılıyor. Demek ki, adamların işi tıkır!.. Yüzde 40 kâr, bunlar için cazip bir kâr değil; Allah bilir ne kazanıyorlar!.. Bundan önce yapılan otoyol ihaleleri benzeri olan karayolu fiyatlarının 5 katına, birileri, yandaşlarına peşkeş çektiler. O zamanlar, birileri, karayolları fiyatlarına yüzde 40 tenzilatla iş yaparken; birileri de, aynı benzer işleri, 5 katı fiyatına devlete fatura ettiler. Dedik ya, Allah, devlete güç, halka sabır versin!

Sayın milletvekilleri, ülkemiz, yıllardır karayolu ağını -otoyollar hariç- ne yazık ki, geliştirememiştir. Motorlu taşıt adedi 100 000'i bulmaz iken, mevcut yol ağıyla şimdi 8 milyon civarında motorlu vasıtanın seyrettiği yol ağımızın hemen hemen aynı olması, ne kadar düşündürücü ve üzücüdür.

İç ve dışborç faizi yükü altında yatırım için kaynak bulamadığımız bu dönemde, hedefleri ve planları, hissî değil, hesap ve araştırmaya dayalı olarak yapmalı, otoyol projelerini bu kriterlere göre değerlendirmeliyiz.

Ulaşımdan sorumlu kurumları, birbirlerine rakip veya alternatif kuruluşlar olmaktan ziyade, birbirini tamamlayıcı kurumlar olarak görmeliyiz ve planlamamızı da ona göre yapmalıyız.

Ulaşım politikamızı, sadece karayolu olarak sınırlı tutmamalıyız. Makro ulaşım planımızı, limanlarla, demiryollarıyla, havayollarıyla, yeni su yollarıyla entegre bir şekilde ve ana üretim merkezleri arasında, tarım, sanayi, turizm ve diğer sektörleri de dikkate alarak, acilen oluşturmalıyız.

Ülkemizde yol ağları, 8,2 tonluk standart dingil yüküne göre projelendirilmiş ve 20 yıllık bir ömür farz edilmiştir. Şimdi, bir yoldan dingil başına 8,2 ton değil de 12 tonluk bir pratik yük gelirse, bu yolun ömrü 20 yıldan 4,4 yıla; yola 13 tonluk bir dingil yükü gelirse, 20 yıldan 2,6 yıla kadar düşmektedir. Bu kadar zor yapılan yatırımları, böylesine bonkörce harcamaya da hakkımız yoktur.

Sayın milletvekilleri, 17 Ağustosta şiddeti 7,4 büyüklüğündeki Körfez depreminde hükümetin acz içine düşmesinin sebeplerini, birinci derecede, tecrübesizlik ve bilgisizliğine; ikinci derecede de, depremin geniş bir alanı ve yoğun bir nüfusu etkilemesine bağlamaktayım.

Hükümet, 12 Kasım Bolu-Düzce depreminde çok daha çabuk organize olup, Körfez depreminde edindiği tecrübe ve bilgilerini kullanarak, felaketin daha ucuz atlatılmasını sağlamıştır.

Körfez depreminden sonra, hükümet, konut sorununda, çok ciddî bir tartışma ve bilgi alışverişi yapmadan, Sayın Başbakanın üzerinde ısrar ederek kamuoyuna açıkladığı üç kademeli, yani çadır, prefabrike ve kalıcı konutlar formülünü uygulamak için zaman kaybına ve israfa sebep olmuştur.

Herkesin malumu olduğu gibi "var yok", "yazlık-kışlık" gibi tartışmalarla çadır sorunu, büyük bir fiyaskoyla, uzun bir süre sonra çözülmüştür.

Genel müdürlüğün dağıtmış olduğu bilgi notuna göre, bu prefabrikler için 11 milyon metrekareye yakın tarım arazisi tahsis edilmiş, 30 trilyon liraya 36 grup olarak 96 yerleşim yerinde altyapı işi ihale edilmiştir. İhale edilen 11 adet altyapının ilk keşif toplamı 6 trilyon 16 milyar liradır. Yüzde 30 keşif artışıyla 1 trilyon 805 milyar lira ilave gelmiş; bu yüzde 30 keşif artışı yetmeyince, ek sözleşmeyle, aynı işlere 7 trilyon 70 milyar lira ilave edilmiştir. 6 trilyon liralık 11 iş 15 trilyon liraya bittiğine göre, 30 trilyon liralık 36 adet iş, bu hesaba göre, 75 trilyon liraya bitecek demektir.

Prefabrike konutlar için 37,5 trilyon lira, içmesuyu malzemesi için 3,5 trilyon lira, asfalt için 5 trilyon lira, harita ve imar çalışmaları için de 4 trilyon lira ilave edilerek, bu 25 000 konut, 125 trilyon lira harcanarak yapılmıştır. Buradan da, 1 prefabrike konutun 5 milyar liraya, metrekaresinin de 150 milyon liraya mal olduğunu görmekteyiz.

Hükümet "herkese 100 milyon lira kira yardımı, kimine 3 milyar lira, kimine 6 milyar lira konut yardımı dağıtacağım" dedi. Ne bu paralar dağıtıldı ne de 125 trilyon lira harcanarak yaptırılan prefabrikeler bir işe yaradı. "Hesapsız kasap, elinde kalır masat" hesabı, şu ana kadar sadece 7 000 konuta depremzedeler yerleşmiştir.

Sayın milletvekilleri, bir Başbakanın sözü üzerine, olan, 11 milyon metrekare tarım arazisine ve memleketin 125 trilyon lirasına olmuştur. İleride göreceğiz ki, bu prefabrikler de, amaçdışı kullanılacağı gibi, sağına soluna yapılacak tahta ve naylon ilavelerle, birer mezbelelik haline gelecektir.

Şayet hükümet, bunu tartışıp, Başbakanın sözünü yerine getirme yerine, uzman kişilerin görüşlerini alıp, kalıcı konutları, Deprem Yönetmeliğine uygun bir şekilde ihale etmiş olsaydı, şimdiye kadar geçen bu 130 günlük süre içerisinde ikinci bir sefer para harcamadan bitirmiş veya bitirme aşamasında olacaktı. 130 gün gibi kısa bir sürede 25 000 konut biter mi derseniz, tünel kalıp sistemiyle çok rahat biterdi. Yahya Kaptan gibi deprem bölgesinde kalan birçok yerde, tünel kalıp sistemiyle yapılan hiçbir konut yıkılmamıştır. Tünel kalıp sistemiyle, hem depreme dayanıklı hem de çok hızlı konut yapmak mümkündür; çünkü, tünel kalıpla, kış yaz fark etmeksizin, 16 saatte, kalıp kurulup, demir dizilip, beton dökülebiliyor, 8 saatte de buhar kürüyle beton ısıtılarak pürüzü aldırtılıp, bir günde, yani 24 saatte bir katın betonarmesini yapmak mümkün oluyor.

BAŞKAN – Sayın Yavuz, Grubunuzun süresinin yarısını kullanmış oldunuz.

MÜMTAZ YAVUZ (Devamla) – Teşekkür ederim.

Artçı şokların devam ettiği ve her gün deprem beklentisi içerisinde bulunan Körfezdeki halkın selameti için, hasarlı konutların takviyelerinin bir an evvel yaptırılarak güvenli hale getirilmesi ve kalıcı konutların derhal başlatılması gerekmektedir.

Değerli milletvekilleri, devletimiz, bu güne kadar yaşanan deprem felaketlerinde zarara uğrayan vatandaşların yaralarını sarmış, yıkılan konutlarını yapmıştır. Bir deprem vardır ki, bunun yapmış olduğu yıkımın üzerinden otuzüç yıl geçmiş olmasına rağmen, halen, enkazı kaldırılıp, kalıcı konutları yapılmamıştır. Bu depremin adı, 1966 Varto depremidir. Birçok hükümet gelmiş birçok hükümet gitmiş, maalesef, Vartolunun hak sahipliği bitmemiştir. Bu hak sahiplerinin birçoğu Hakkın rahmetine kavuşmuş, vârisleri mahkeme kapılarında, yapılmayan konutları için hak sahipliğiyle uğraşmaktadır. Vartolu düşünüyor "acaba, biz vatandaş değil miyiz?" Devletin, bu ayıbı, bir an evvel, bu konutları yaptırarak ortadan kaldırmasını diliyorum.

Bakanlık bütçesinin hayırlı olmasını diler, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlarım. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Yavuz.

Doğru Yol Partisi adına ikinci söz, Muğla Milletvekili Sayın İbrahim Yazıcı'ya ait.

Buyurun Sayın Yazıcı. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA İBRAHİM YAZICI (Muğla) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Türk ekonomisinin gelişmesinde ve ülkenin kalkınmasında lokomotif sektörlerden biri olan turizm sektörünün zor günler yaşadığı şu günlerde 2000 yılı bütçesi üzerinde DYP Grubu adına görüşlerimi açıklamak üzere söz almış bulunmaktayım.

Mesleğim ve bölgem itibariyle 24 saat turizmin içinde olduğumdan ve kişisel olarak da bu sektörde yaşanan sıkıntıları bildiğimden, Avrupa ülkelerinde Türk turizmiyle ilgili gelişmeleri inceledim ve bu incelemelerimde, turistlerde deprem korkusu olduğunu ve yasta olan ülkeye gidilmemesi gerektiği düşüncesinde olduklarını gördüm; yılbaşı rezervasyonlarının düşüklüğü de bunu doğrulamaktadır.

Oradaki turizm acenteleri soruyorlar: "Türkiye'nin tatil yörelerinde deprem olmadığını neden anlatamıyorsunuz? Marmaris depremini haber yapıp, Gölcük görüntülerini yayınlayan televizyonlara, neden müdahale edemiyorsunuz?"

Ayrıca, Mısırlı bir tur operatörünün bana sorduğu soruyu da sizlerle paylaşmak istiyorum: "Siz, teknoloji olarak Amerika ve Japonya'dan daha mı ilerisiniz?" Cevaplamak için zorlandığımı görünce: "Gazeteleriniz '2000 yılında deprem olacak' diye yazıyor. Bunu Amerika ve Japonya bilemiyor da, siz nasıl biliyorsunuz?"

Deprem olacak ülkeye turist gelir mi? Bunlar, dışarıya yönelik yanlış politikalar değil mi? Maalesef, istemeden, sektörümüze zarar vermekteyiz.

Terör, tabiî afet, kazalar, geçtiğimiz yıllarda ve bugün birçok ülkede yaşanan üzücü olaylardır. Geçtiğimiz sezon öncesi, Mısır'da piramitleri gezen turistler grup halinde öldürülmüş, otobüsler taranmıştır; fakat, nasıl olduysa, 1999 senesinde ve bugünlerde, Mısır, turizmde altın yılını yaşamaktadır. Çok iyi bir tanıtım, dış ülkelerdeki büyük tur operatörleriyle birebir iyi ilişkiler, insanlara Mısır'daki tüm kötü olayları unutturarak, insanları tatil için Mısır'ı tercih etmelerine motive etmiştir; bunu, sihirli bir değnek veya tek başına Ramses bile başaramamıştır.

Değerli milletvekilleri, ülkemizi ve coğrafyamızı maalesef doğru tanıtamadığımız için, bugüne kadar turizmde yeterince sıkıntı çektik. Körfez krizinde, kriz noktaları, turizm bölgelerimize 3 000 kilometre uzakta olmasına rağmen, bunu anlatamadığımız için, ülkemize turist getiremedik.

PKK ile savaştığımız zamanlarda, bu bölgelerin, İran–Irak sınırının, turizm bölgelerimize 1 500 – 2 000 kilometre uzaklıkta olduğunu ve turizm bölgelerimizin yeterli güvenlikte olduğunu, maalesef daha önceleri, yeterince duyuramadık. Bari, bundan sonra aynı hatalara düşerek turizm sektörümüzü sıkıntıya sokmayalım.

Değerli milletvekilleri, dünya turizmi her geçen gün biraz daha gelişmektedir. İletişim sektöründeki gelişmeler, milletler arasındaki kültür alışverişini hızlandırmaktadır. Tüm dünyayı ve başka kültürleri tanıma merakı, dünyada insan hareketlerinin çoğalmasını gerektirmektedir.

21 inci Yüzyıl, getirdiği avantajlarla, turizmi, önemli ana sektörlerden biri haline getirecektir. Öyle ki, Dünya Turizm Örgütü verilerine göre, sektörün dünyadaki büyüme hızı, ortalama yıllık yüzde 3,7 olarak hesaplanmıştır. Dünya turizm gelirleri, dünya toplam ihracatının yüzde 8’ine eşittir. Bu oran, hizmet sektöründe ise, yüzde 35’i yakalamaktadır. Aynı örgütün "turizm vizyon - 2000" konulu araştırmasına göre; 2000 yılında turizm hareketlerine katılan kişi sayısı 692 milyona, 2010 yılında 1 milyara, 2020 yılında ise 1,6 milyara ulaşacağı varsayılmaktadır; 2020 yılı için varsayılan turizm gelirleri ise 2 trilyon dolardır.

Değerli milletvekilleri, dünya turizminin en hareketli olduğu bölge Avrupa Kıtasıdır. Toplam dünya turizm hareketinin yüzde 55’i Avrupa’da gerçekleşmektedir, dünya turizm gelirinden alınan pay ise, yüzde 44,6’dır.

Bu durum, ülkemiz için çok önemli avantajlar sağlamaktadır; çünkü, Türkiye, Avrupa Kıtasının bir üyesidir. Helsinki zirvesiyle, AB adaylığımız tescillenmiştir. Türkiyemizin doğal güzellikleri hiçbir yerde yoktur; çünkü, Türkiye, kaliteli tesislere sahip, âdeta bir turizm cennetidir. Tüm avantajlarına rağmen Türk turizmi, istenilen seviyeye ulaşmış mıdır?.. Turizm sektöründeki rakiplerimizin turizm rakamlarını vererek, takdiri Yüce Heyetinize bırakıyorum:

İtalya'nın pazar payı yüzde 13,8; geliri 30 milyar dolar,

Fransa'nın pazar payı yüzde 13; geliri 28,3 milyar dolar,

İspanya'nın pazar payı ise yüzde 12,2; geliri 26,5 milyar dolar.

Türkiye'nin rakamları ise, kriz dönemindeki düşük rakamları olağanüstü bir gelişme sayıp görmezlikten gelirsek, yüzde 3,2 pazar payı ile geliri 8 milyar dolardır.

Evet, Türk turizminin, rakiplerine oranla ne seviyede olduğu açıktır. Halbuki, İtalya'nın sadece turizmden elde ettiği gelir, Türkiye'nin toplam ihracatına karşılık gelmektedir.

Sayın milletvekilleri, Türk turizminin 1998 yılında geliri 7,2 milyar dolar iken, 1999 yılında 4,5 milyar dolara düşmüştür. Şimdi önemli olan, 2000'li yıllarda Türk turizmini kurtarabilmektir.

Türk turizminin dünya turizm hacmindeki payının 1,6 olması, dünya turizm gelirinden aldığı payın 1,8 olması, Türk turizminin hâlâ emeklediğinin bir göstergesidir.

Turizm sektörünün sorunlarını çözmek, iktidar ve muhalefetiyle herkesin görevidir; çünkü, büyük Türkiye'nin inşasında turizm sektörünün payı yüksek olacaktır.

Türk Milleti, bütün imkânsızlıklara rağmen, bu sektöre yaklaşık 35 milyar dolarlık bir yatırım yapmıştır. Bu rakam, Türkiye ölçeğinde büyük bir rakamdır. Bu yatırımın heba edilmesine kimse izin vermez, veremez. 

Turizmin, ülkemizin ihracat gelirleri arasındaki payı yüzde 30,8'dir; genç nüfusa sahip ülkemizde geniş ölçüde istihdam imkânı yaratmaktadır.

Gizli işsizler dahil, işsizlik oranının yüzde 20'lere dayandığı bir ülkede, turizm sektörünü ihmal etmek, büyük gaf olur. Oysaki, Türk turizminin hedefi, 2020 yılı için 50-60 milyar dolardır; öyle bir gelir beklenmektedir.

Kalkınmakta olan ülkeler arasında yer alan Türkiye'nin, turizm potansiyelini hayata geçirecek bu meblağlara ulaşmaya ihtiyacı vardır.

Türkiye'nin, turizmde bugün karşı karşıya olduğu temel sorunlarından biri de, pazarlamadır. Dolayısıyla, oluşturulacak yeni politikaların her alanında, önceliğin, pazarlamaya verilmesi, kaçınılmaz bir zorunluluktur.

Bugün sektörde arz-talep dengesine yönelik çalışmaların yapılması, çok önem taşımaktadır. Türkiye'nin, şu anda, 10 milyon üzerinde turisti ağırlayabilecek kapasitesi var olmasına rağmen, 1999 yılında gelen turist sayısı 6 milyonda kalmıştır. Yani, yatak kapasitesini değil, var olan yatakların daha rantabl kullanılmasını sağlayacak pazarlama stratejilerini süratle gerçekleştirmek gereklidir.

Saygıdeğer milletvekilleri, ülkemiz açısından bu kadar hassas bir sektörün şu an içerisinde bulunduğu durum, güzel Türkiyemizin hak ettiği bir seviye değildir. Soruyorum, bu duruma seyirci kalan hükümetlere: Bu ihmal neden, bu yanlış politikalar neden? Neden, Türkiye, turizmde hak ettiği payı alamıyor; neden turizme katkı sağlayacak tüm projelere sahip çıkılmıyor? Neden, Fransa, İtalya, İspanya, turizm gelirleriyle, Türkiye'yi üçe, dörte katlıyor?

Değerli milletvekilleri, turizm tanıtımına bütçeden ayrılan pay, 1994'te 26 milyon dolar iken, her geçen yıl azalarak, nihayet 1998'de 12 milyon dolar seviyesine inmiştir. 2000 yılı bütçesinde öngörülen rakam, 35 trilyon TL'ye çıkarılabilmiştir. Bu rakam, yeterli olmamakla birlikte, sevindiricidir. Sayın Turizm Bakanını, tanıtım bütçesine gösterdiği duyarlılıktan ötürü kutluyorum. Milletvekili arkadaşım Sayın Rasim Zaimoğlu'nun 1999 bütçesi görüşmelerinde ortaya koyduğu "her Türk'ten bir turist" projesine gösterdiği yetersiz ilgiden ötürü de serzenişte bulunmak istiyorum. Turizme katkı sağlayacak böyle güzel projelere neden sahip çıkılmıyor; bizi ayrıca düşündürmektedir.

Saygıdeğer milletvekilleri, sebep ne olursa olsun, 1999 yılında turizm gelirlerinin yüzde 27,3 azalarak 4,5 milyar dolar olarak gerçekleşmesini kimse açıklayamaz. Hava ve deniz taşımacılığı, turizm sektörünün gelişmesi için çok önemlidir. Havaalanı yer hizmetlerinin maliyetleri, mümkün olduğunca düşürülmelidir. Rakiplerimiz, bu konuda, Türkiye'ye karşı avantajlı durumdadırlar.

Bunun yanı sıra, karayolları ağında da, taşımacılıkta, önemine binaen, özellikle sahillerden geçen yerlerin süratle iyileştirilmesi ve yapılandırılması gereklidir.

Avrupa Birliğine Türkiye'nin adaylığının tescillenmesinden, turizm sektörü çok iyi yararlanmalıdır. İmaj sorununun giderilmesi için önemli bir gelişme olmuştur; umarım, iyi bir şekilde değerlendirilir.

Türk turizminde, yeşillerin, yaylaların, pınarların, temiz havanın, dostluğun ve kardeşliğin harman olduğu yörelerimiz de vardır. Turizmi bu doğal güzelliklere de yöneltmek akıllıca bir yaklaşım olacaktır.

Vatanımız, çeşitli kültürlerin birleştiği bir noktadadır. Anadolu'da, dünyanın önemli kültürlerinden mutlaka bir iz vardır. Dolayısıyla, inanç turizminin, Türk turizminin çeşitliliğinde yerini alması gerekir.

Türkiye'de yat limanı yatırımlarına ağırlık verilmelidir. Dünya standartlarına göre, her 50 mil arayla bir yat limanı inşaı çok rantabl olmaktadır.

Karadeniz kıyılarının yat turizmine açılması, ülke ekonomisine önemli katkı sağlayacaktır. Tuna üzerinden Kuzey Avrupa'daki yatların sahillerimize indirilmesi için gerekli altyapı yatırımları mutlaka yapılmalıdır.

Sayın milletvekilleri, Türk turizminin geliştirilmesi için yabancı sermayenin yatırım yapması mutlaka özendirilmelidir.

Tur operatörlerinde yerli-yabancı ayırımı yapılmamalı; fakat, tur operatörleri, mutlaka desteklenmelidir. Konuyla ilgili olarak da bir hususu sormak istiyorum: Birkaç yıl önce Türkiye'ye en fazla turist getiren şirketlerden biri olan Tursem seyahat acentesine neden sahip çıkılmamıştır?

Sivil havacılık sektörü, sivil havacılık kapsamına alınmalıdır. Ayrıca, DYP iktidarı döneminde başlatılan her ilde bir havaalanı projesi, mutlaka, tekrar uygulamaya sokulmalıdır; zira, bu proje, turizmin çeşitlenmesinde önemli bir yer tutacaktır.

Sayın Turizm Bakanımızın yanında, Sayın Başbakanımızın da, turizm sektörüne, hassasiyet, önem ve destek vermesi gerekmektedir.

Turizmde zaman çok önemlidir. Avrupa'da, insanlar daha programlı yaşamakta olup, sekiz dokuz ay öncesinden, hatta bazen bir sene öncesinden tatillerini planlamaktadırlar. Gerekli hassasiyet gösterilmediği takdirde, geçtiğimiz senelerde olduğu gibi, maalesef, last minutes, yani son dakika satışı tatil ülkesi olarak kalmaya mahkûm olacağız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen, toparlayınız.

İBRAHİM YAZICI (Devamla) – Önümüzdeki ocak, şubat, mart periyodunu iyi bir şekilde değerlendirip gerekli tanıtımları ve imaj çalışmalarını yapmadığımız takdirde, geç kalınacak ve umutla baktığımız 2000 yılı da, temenni etmesek de, hüsranla sonuçlanacaktır; çünkü, biz, daha iyiye gitmek için, 1999 senesini değil, 1996-1997 senelerini baz almak ve 1996-1997 senelerinden daha iyi olmak istiyoruz.

"Türkiye'nin kalkınması da, turizmin gelişmesinde saklıdır" gerçeğinden hareketle, 2000 yılı Turizm Bakanlığı bütçesinin, turizm sektörüne, dolayısıyla, Türk ekomisine hayırlı ve uğurlu olmasını diler, Yüce Heyetinizi saygılarımla selamlarım. (DYP, ANAP ve FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Yazıcı.

Fazilet Partisi Grubu adına ilk söz, Muş Milletvekili Sayın Sabahattin Yıldız'a aittir. (FP ve DYP sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Yıldız.

FP GRUBU ADINA SABAHATTİN YILDIZ (Muş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bayındırlık ve İskân Bakanlığının 2000 yılı bütçesi üzerinde, Fazilet Grubunun görüşlerini aktarmak üzere huzurlarınızdayım; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Bayındırlık ve İskân Bakanlığı hizmetleri, merkezde, Yapı İşleri Genel Müdürlüğü, Afet İşleri Genel Müdürlüğü, Teknik Araştırma ve Uygulama Genel Müdürlüğü, Karayolları Genel Müdürlüğü ve ilgili kuruluş olarak da, İller Bankası Genel Müdürlüğü tarafından yürütülmektedir.

Ülkemizin en büyük yatırımcı bakanlıklarından biri olan Bayındırlık ve İskân Bakanlığı üzerindeki yük çok ağırdır; çünkü, ülkemizin çok büyük ölçüde altyapıya ihtiyacı var; üstelik, 17 Ağustos ve 12 Kasımda meydana gelen ve hepimizi çok derin bir üzüntüye sevk eden depremden sonra bu yük daha da ağırlaşmıştır. Cenabı Allah, bu gibi afetlerden ülkemizi ve milletimizi bir daha korusun.

Vergi gelirlerinin yüzde 90'ına yakınının faize gittiği, devlet borçlanma faizlerinin yüzde 100'leri aştığı bir dönemde ne kadar yatırım yapabilirsiniz! 47 katrilyonluk 2000 yılı bütçesinde yatırımlara ayrılan pay 2,3 katrilyon; yani, anlayacağınız, bütçenin ancak yüzde 5'i kadar yatırımlara bir pay ayrılmış bulunmaktadır.

Bayındırlık ve İskân Bakanlığının bütçesi geçmiş yıllarda da yetersizdi, bugün daha da yetersiz bir hal almıştır. Bu da, hiç şüphesiz, başta Sayın Bakan olmak üzere, bütün Bakanlık elemanlarını üzmektedir ve sıkıntıya sokmaktadır kanaatini taşıyorum; çünkü, bütün yol, içmesuyu, kanalizasyon gibi hizmet talepleri Bakanlığa gelmekte, maalesef, Bakanlık da, imkânsızlık ve çaresizlik içinde kıvranıp durmaktadır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Afet İşleri Genel Müdürlüğü, doğal afetler nedeniyle ortaya çıkan iskân ve acil yardım faaliyetlerini yürütmektedir. 17Ağustos Gölcük-Arifiye depreminde meydana gelen maddî ve manevî zararların büyüklüğünden de anlaşıldığı gibi, Türk kamu yönetimi, bu depreme hazırlıksız yakalanmıştır.

Yirmialtı yıldır gündemde olan Afet Yönetmeliğine rağmen, can ve mal kaybını en aza indirmek için, afet öncesi ve afet esnası çalışmalarının zamanında yapılamamış olması, afeti, âdeta felakete dönüştürmüştür. Bu deprem sonrası, gerekli organizasyon eksikliği nedeniyle hizmet kargaşasına düşüldüğü açıkça görülmüştür. Halkın hayatını etkileyen afet durumunda, yetki erkinin mülkî amirler tarafından kullanılması gerekirken, yeterli dirayet gösterilememiştir.

Birinci derecede deprem bölgesinde yer alan bu illerin yetkililerince, benzer bir felaket karşısında ne gibi tedbirlerin alınması gerektiği, deprem anında kimlerin, hangi görevleri üstleneceğine ilişkin bir düzenlemeyi öngören afet planlamasına da sahip olmadıkları veya varsa uygulayamadıkları görülmüştür.

İşin organizasyonunu sağlamakla yükümlü olan merkezî hükümet de, âdeta, depremle beraber üç gün enkaz altında kalmıştır.

Depremde organizasyonu, Bayındırlık Bakanlığına bağlı Afet İşleri Genel Müdürlüğü sağlamaktadır. Deprem sonrasında açıkta kalan vatandaşlarımızın barınmalarını sağlamak üzere çadırkentlerin oluşturulması, geçici prefabrikeler için yer seçimi, bunu takiben geçici konutların yapımı, bilahara da kalıcı konutların yapımı, bu kuruluş tarafından gerçekleştirilmektedir.

Ayrıca, depremden zarar gören binalara ait hasar tespitleri de bu kuruluş tarafından yapılmaktadır. 17 Ağustos depremi sonrası hasar tespit çalışmalarına yapılan 106 000 civarındaki itirazdan da anlaşıldığı gibi, bu çalışmalar maalesef sıhhatli olmamıştır.

Deprem sonrasında yıkılan ve ağır hasar gören konutların sayısının çokluğuna bakıldığında, yürürlükte olan imar mevzuatının yetersiz olduğu ve yeniden düzenlenmesi gerektiği ortaya çıkmıştır. Bu doğrultuda, mevcut binaların konumlarının yeniden gözden geçirilmesi ve gerekiyorsa iyileştirme Bütün bunların yanında, bir daha, gerek mal gerek can kaybı bakımından böylesi ağır bir fatura ödememek için, imar alanlarında sıkı ve etkin denetim yollarının araştırılması zorunludur.

Ayrıca, Afet İşleri Genel Müdürlüğü daha fonksiyonel bir hale getirilmeli ve bütçe içerisine alınan Afet Fonu da mutlaka serbest bırakılmalıdır.

Türkiye, depremle beraber yaşamayı artık öğrenmelidir. Ülkemizin yüzde 96'sının, farklı oranlarda deprem tehlikesine sahip bölgeler içerisinde yer aldığı görülmektedir. Bunun için, Bayındırlık Bakanlığı derhal harekete geçmeli ve yapılaşmayla ilgili gerekli yasal düzenlemeyi, zaman geçirmeden, Meclise getirmelidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İller Bankası vasıtasıyla mahallî yönetimlere altyapı hizmetleri götürülüyor. Özellikle, hızlı şehirleşme nedeniyle hizmet sahası daha da genişliyor. Yatırıma ayrılan kaynakların yetersizliği ve adil dağıtılmaması, belediyelerimizin beklenen ihtiyaçlarına cevap verememektedir. Ülke kaynakları, hatta, dışkredi kaynakları zorlanmalı ve İller Bankası finans darboğazından kurtarılmalıdır.

Belediyeler Fonunun bütçeye dahil edilmesi sonucu, belediyelere hibe olarak kullandırılan kaynağın oranı azalmış, kaynak sıkıntısı çeken belediyeler, altından çıkılamaz bir malî külfetle karşı karşıya kalmıştır. Belediyelerimizin hali ortada; yatırım yapamıyor, hatta, birçok belediye, personelinin maaşını bile ödeyemiyor. İktidar ve muhalefet belediyeleri, aynı borç batağı içerisindeler. İller Bankası Genel Müdürlüğünün bundan önceki aylarda, borçlarının hepsini istihkaklardan kesmesi nedeniyle, belediyeler büyük bir sıkıntıya düşmüştür. Belediyelere istihkaklarının, hiç olmazsa, yarısı düzenli şekilde ödenirse, belediyeler, bir nebze de olsa, nefes alabilirler.

Ayrıca belediyelerin malî kaynaklarına köklü çözüm mutlaka bulunmalıdır. Bu nedenle, son yıllarda sıkça sözü edilen ve tüm partilerce benimsenen, mahallî idareleri güçlendirecek mahalli idareler yasası bir an önce çıkarılmalıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizin ulaşım ana planı daha önce hazırlanmış, ancak, çeşitli nedenlerle, plan yapıldıktan sonra, uygulamada amacının tamamen dışına çıkılmıştır. Türkiye'nin çok ciddî bir ulaşım projesi ana planına ihtiyacı vardır. Bu suretle, önceliklerimiz yeniden gözden geçirilmelidir. Üç tarafımız denizlerle çevrili olduğu halde, yeteri kadar değerlendirilemiyor. Kalkınmış bütün ülkelerde toplutaşımacılığın ve yük taşımacılığının omurgasını oluşturan demiryolları, bizde maalesef atıl durumdadır.

Bununla beraber, karayollarımızın durumu da, maalesef, pek iç açıcı değildir. Genel bütçeden karayollarına ayrılan paylara bakıyoruz; 1950'lerde genel bütçenin yüzde 4'ü, 1960'larda yüzde 13'ü, 1980'lerde yüzde 4'ü, 1990'da yüzde 2,5'i, 1996'da 1,2'sidir; 1997'de, yani, Refahyol döneminde yüzde 2'ye çıkarılmış, maalesef, 1998'de tekrar 1,4'e düşürülmüş ve 2000 yılı bütçesine baktığımız zaman, bu, 1,2 olarak görülüyor.

Kalkınmakta olan ülkemizde karayolu ihtiyacı, gün geçtikçe artmakta, yapılan yollar, hızla artan trafik karşısında kısa zamanda yetersiz bir hale gelmektedir. Dolayısıyla da, her gün onlarca insanımızı trafiğe kurban vermekteyiz.

İşte, ülkemizin, yeni bir yüzyıla girerken en acil, ilkel ihtiyacı olan yol, köprü gibi kutsal "olmazsa olmaz" ağırlığındaki hizmetleri gören kurumlarımıza bile bu bütçenin verebileceği bir şey yoksa, gerisine Allah yardım ede.

Karayolları Genel Müdürlüğünün, bölünmüş yollara öncelik vermesinin daha uygun olacağı kanaaatindeyim. Yanlış anlaşılmasın "otoyollar yapılmasın" demiyorum; fakat, bölünmüş yollara öncelik verilsin istiyorum; çünkü, otoyollar, bölünmüş yollardan yedi-sekiz kat daha pahalıya mal olmaktadır. Bugünkü imkânsızlıklarla Türkiye'nin bu lüksü taşıyacak ekonomik gücü de yoktur.

Antalya-Bursa, Antalya-İzmir, Ankara-Adana, Ankara-Antalya yolların da trafik yoğunluğu artık, maksimum seviyeye ulaşmış, bu yollar, bu trafiği kaldıramaycak bir hale gelmiştir. Buralara bir an önce yeterli ödeneğin aktarılması gerekmektedir. Ayrıca, GAP'ta üretilen tarım ürünlerini Orta Asya Türkî cumhuriyetlerine ulaştırabilmemiz için, Güney Anadolu'yu Karadeniz'e bağlayacak yol ağının da mutlaka açılması gerekmektedir.

İlçelerin yol standardının geliştirilmesi gerekmektedir. Beldelerin karayolu ağına bağlandığı yollar var; bu yollar, maalesef, ne Karayolları ağında ne de Köy Hizmetleri ağında görülmektedir, tamamen belde belediyelerinin kendi imkânlarına terk edilmiştir. Belde belediyelerinin imkânları hepinizce malum; bu yollara yapabildikleri ne onarım var ne iyileştirme imkânları var. Bundan dolayı da, Sayın Bakanım, bu yolların, mutlaka, Karayolları ağına alınmasında fayda görüyorum.

Bayındırlık Bakanlığı bütçesi görüşülürken, ihalelere değinmeden geçmek mümkün değildir. Bakanlık üzerindeki şaibelerin kalkması veya bundan sonra şaibelerin önüne geçilmesi için, mutlaka, İhale Yasasında gerekli düzenlemelerin yapılması gerekmektedir. Eşit rekabet şartlarında, yapımda kalite ve güvenliği yakalayacak yeni bir ihale yasasında müteahhidin yapabilirlik gücü esas alınmalıdır. Müteahhitlik karnesi disipline edilmeli, yapı denetim ve yapı sigortası getirilmelidir. Usulsüzlüğün ve yolsuzluğun yaygınlaşmasını önlemek amacıyla, anahtar teslimi veya götürü bedelli ihale sistemine geçilmesinde büyük fayda mülahaza ediyorum.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Bayındırlık Bakanlığının bütçesi görüşülürken, kendi ilimle ilgili bir iki sıkıntıyı da, burada, gündeme getirmek istiyorum.

1966 Varto depreminden dolayı, hak sahibi olup, henüz yapılamayan konutlar var. Daha önceden, burada, gündemdışı bir konuşmada dile getirmiştim ve Sayın Bakanımın yazılı bir cevabı olmuş: 1999 yılı programında 1 004 tane konutun programda olduğunu söylüyor; fakat, Sayın Bakanım şunu biliyorlar mı bilmiyorum; konut başına 1 milyon lira ödenek ayrılmıştı, yanlış anlaşılmasın, 1 milyar lira değil, konut başına 1 milyon lira... Herhalde, yılda 1 milyon lirayla bu konutların bitirilmesi hayatta mümkün değildir.

1997'de temelleri atılmış ve maalesef, yarım bırakılmış birkısım konutlar var; hiç olmazsa, bunların ödeneğinin, 1999'da gönderilmese bile 2000 yılı bütçesine konulup, gönderilmesinde, büyük fayda vardır.

Ayrıca, 1986 yılından beri devam eden Varto-Karlıova yolu var. Erzurum-Muş arasını ve Varto-Bingöl arasını 55 kilomometre kısaltacak olan bu yolun 10-15 kilometrelik bir kısmı kalmış; yıllardır, maalesef, tamamlanamıyor. Malazgirt-Erciş ve Bulanık-Ahlat arasında, karayolları ağında olan, bir kısmı 1997'de programa alınıp tamamlanamayan, bir kısmında ise yazın bile traktörün ancak geçebildiği bu yolları, Sayın Bakanım, lütfeder, 2000 yılı programına alırlarsa, vatandaşımız, ulaşımda, hiç olmazsa bu ilçeler arasında, biraz daha rahatlamış olacaklardır.

Bayındırlık ve İskân Bakanlığının ve diğer yatırımcı bakanlıkların yaptığı yatırımlarda en önemli sorumluluk, bu kurumlarda görevli teknik elemanlara düşmektedir. Milyarlarla, hatta trilyonlarla ifade edilen projelere ve hakedişlere imza atan bu teknik elemanlara, mevcut hükümet, 2000 yılı bütçesinde, aylık olarak 250 milyon lirayı uygun görmektedir.

Bu ana sorunların çözümüne hükümetin çare bulacağı ümidiyle, 2000 yılı bütçesinin Bayındırlık ve İskân Bakanlığı personeline ve tüm ülkemize hayırlı olmasını diler, hepinize saygılar sunarım. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Yıldız.

Fazilet Partisinin görüşlerini, ikinci konuşmacı olarak, Nevşehir Milletvekili Sayın Mehmet Elkatmış ifade edecekler.

Buyurun Sayın Elkatmış. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA MEHMET ELKATMIŞ (Nevşehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Turizm Bakanlığı 2000 yılı bütçesi üzerinde, Fazilet Partisi Grubunun görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum; şahsım ve Grubumuz adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Turizmin, ülkelerin kalkınması için çok önemli bir sektör olmasının yanı sıra, doğal güzelliklerin ve kültürel zenginliklerin tanıtılmasına yardımcı olması, başka ülkelerle ekonomik, kültürel ve siyasî işbirliğinin sağlanmasına vesile olması, hizmet sektörünü geliştirmesi, çevre bilincinin yerleşmesine hizmet etmiş olması ve çok geniş istihdam imkânı sağlayarak işsizliği azaltması gibi birçok fonksiyonu ve faydaları vardır.

Ekonomik getirilerinin yanı sıra, sosyal ve siyasal alandaki etkileri de göz önünde bulundurulduğunda, turizmi, sadece, gelir getiren bir sektör, bacasız bir sanayi olarak algılamanın ne denli yersiz olduğu anlaşılacaktır.

Turizm, dünyada hızla gelişen bir sektördür. Dünya Turizm Örgütü raporlarına göre, 1989 yılında 426 milyon olan turist sayısı, 1998 yılında 635 milyon kişiye, elde edilen turizm geliri de, 221 milyar dolardan 439 milyar dolara ulaşmıştır. Dünyadaki turist sayısı, 2000 yılında 667 milyon, 2010 yılında 1 milyar, 2020 yılında 1 milyar 600 milyon kişiye ulaşacaktır ve turistlerin 2 trilyon dolar harcama yapacağı tahmin edilmektedir.

Bugün, ülkemize gelen turist sayısı, 1999 yılı itibariyle, 7 milyon 163 bin kişi, gelir ise, 4,5 milyar dolar civarındadır; halbuki, 1998 yılında bu miktar, 10 milyon turisttir ve 7 milyar 300 milyon dolar civarında da gelir elde edilmiştir. Turist sayısındaki azalış yüzde 23, gelir miktarındaki azalış da yüzde 28 mertebesindedir. Bu haliyle, ülkemizin dünya turizm pastasındaki payı ise, sadece 1,8'dir; halbuki, ülkemizin sahip olduğu tarihi ve kültürel zenginlikleriyle, doğal güzellikleri ve Doğu ile Batı arasında köprü oluşu dikkate alındığında, dünya turizminden almış bulunduğumuz yüzde 1,8'lik pay; yani, 635 milyon turistten sadece, 7 milyon civarındaki turist sayısı övünülecek bir rakam değildir.

Özellikle, 1999 yılı turizm açısından çok çeşitli nedenlerle sıkıntılı geçmiştir. Birçok turistik tesis kapanmış, birçoğu haraç mezat satılığa çıkarılmıştır. Doluluk oranları da yüzde 20'lere kadar düşmüştür. O halde, giderek artan ve gelişen dünya turizm sektöründen daha fazla pay alabilmemiz için, neler yapabileceğimizi iyice düşünüp, tedbirlerini de acilen almalıyız; zira, zaman aleyhimize işlemektedir. Mevcut sorunların çözümü için, işin kolaycılığına kaçmamak, kusur ve kabahati de başkalarında aramamak gerekir. Ancak, turizmin sorunlarını çözecek Bakanlığın bugünkü yapısına ve imkânlarına bakınca da, maalesef, insan iyimser olamıyor. Zaten, Sayın Bakan da, birkaç gün evvel gazetelere verdiği demeçlerinde, Turizm Bakanlığının kapatılması, yetkilerinin yerel yönetimlere ve sivil örgütlere bırakılması gerektiğini ifade etmektedir. Bu durumu, zaman içerisinde tartışıp, kararlaştırarak, uzun vadeli bir proje olarak ele almak mümkündür. Bugün, turizmin asıl gündemi, sektörü ciddî manada krize sokan ve aciliyet arz eden konular olmalıdır.

Türk turizminde, turist sayısına göre, yatak kapasitesi fazlalığı vardır, bu fazlalık, büyük bir rekabeti de beraberinde getirmektedir. Turizmimiz hem iç hem de dış rekabetle karşı karşıyadır. Türk turizmi, yabancı tur operatörlerine aşırı bir bağımlılık içerisindedir. Zira, istatistiklere göre, 1996 yılında Türkiye'ye tatil amaçlı gelenlerin yüzde 75'i yabancı tur operatörlerinin sattığı paket turlarla gelmektedir. Bunun nedeni de, yine istatistiklere göre, fiyatların düşük tutulmasıdır. Gerçekten de Türkiye'deki turistik işletmeler dünyadaki emsallerine göre ucuzdur.

Türk turizminin darboğazlarından biri de, gelen turistler açısından birkaç ülkeye aşırı bağımlılığının olmasındandır. Yine, istatistiklere göre, Türkiye'ye gelen turistlerin yüzde 55'i OECD ülkelerindendir. Bu aşırı bağımlılığı aşmamız gerekmektedir. Yani, turizmimizi bütün dünyaya yaymalıyız, tanıtmalıyız. Ülkemize gelen turistlerin yüzde 70'i mayıs ve ekim ayları arasında gelmektedir. Bu aylar dışında kalan 6-7 ay turizm işletmeleri atıl kapasitede çalışmaktadır. Önemli olan, atıl kalan bu 6-7 ayı değerlendirmektir. Maalesef, turizmde rekabet ettiğimiz ülkelerden geri kalmaktayız. Devlet olarak netleşmiş bir turizm politikamız yoktur. Turizmde yetkiler ve sorumluluklar çok dağınıktır ve koordineli değildir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; turizm demek, kültür ve tabiat varlıklarının, tabiî güzelliklerin korunması ve bakımı demektir. Turizm demek, altyapı demektir. Turizm demek, tanıtım ve pazarlama demektir. Turizm demek, anlayış demektir, işbirliği demektir. Bunlar olmadan turizmin gelişmesi mümkün değildir.

Ülkemiz, çeşitli medeniyetlerin yaşadığı değişik medeniyetlere başşehirlik yapmış, kültür ve tabiat varlıkları ile tabiî güzelliklerin en bol ve çeşitli olduğu güzel bir coğrafyadadır; ancak, bu güzellikleri layıkı vechile koruduğumuz da söylenemez. Birçok tarihî eserlerimiz ilgisizlikten veya bakımsızlıktan yok olmuş veya yok olma tehlikesiyle karşı karşıyadır. Birçok tarihî eserler yurtdışına kaçırılmıştır. Çevre kirliliği, doğal güzelliklerin tahribi devam etmektedir. Bu eksikliklerimizin giderilmesi gerekir.

Altyapıda da çok büyük eksikliklerimiz vardır. Yollar, limanlar, havaalanları, su arıtma tesisleri, golf oyun alanları vesaire eksik veya bazı bölgelerimizde hiç yoktur. Özellikle, temizlik konusundaki eksikliklerimiz de pek çoktur.

Daha önce de değindiğim gibi, turizm demek tanıtım demektir. Bazı ülkeler ve hatta bazı şirketlerin tanıtım için milyarlarca dolar bütçeleri vardır. Bizim tanıtıma ayırdığımız kaynağa dünya ölçeğinde bakıldığında ise, âdeta hiç yok mertebesindedir. Tanıtımdaki yanlışlıklara ilaveten, mevcut kaynaklar da rasyonel bir şekilde kullanılmamaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2000 yılı, turizmde inanç yılı olarak anılmaktadır. Dünyamız yeni bir bin yıla girmektedir. 2000 yılı Hazreti İsa'nın doğum yıldönümüdür. Dünya Hıristiyan âlemi, bu nedenle 2000 yılına özel bir önem vermektedir. 2000 yılında bir turizm patlaması olacaktır. Ülkemiz ise, bu konuda büyük bir avantaja sahiptir; çünkü, Hıristiyanlarca kutsal sayılan Kapadokya ve Efes bölgeleri ülkemizin bir parçasıdır. Bu avantajlarımızı iyi değerlendirip, şimdiden gereken tedbirleri almamız gerekir. Bunun için, bu bölgelerimizin ihtiyaçlarını, yerel yönetimler ve sivil toplum örgütleri ile turistik tesis işletmecilerinin işbirliğiyle tespit edip, devletimizin bütün birimlerinin imkânlarını seferber etmesiyle, bu bölgelerin sağlıktan ulaşıma, güvenlikten rehberliğe, ibadetlerine kadar bütün ihtiyaçlarının giderilmesi gerekir.

2000 yılı inanç turizminden ve genel olarak dünya turizminden gerekli payı alabilmemiz için neler yapılması gerektiğini kısaca şöyle özetmelemiz mümkündür: Öncelikle, tarihî ve kültürel varlıklarımıza sahip çıkıp, bunların korunması gerekir. Çevre konusuna özel bir önem verilmelidir. Özellikle, atıksu ve kanalizasyon meselesine acil çözüm getirip, çevre kirliliği önlenmelidir. Yol, havaalanı gibi altyapı hizmetleri bir an önce tamamlanmalıdır. Turizm bölgelerindeki hizmetlerin daha iyi yapılabilmesi için, turistik bölgelerdeki belediyelerin ve muhtarlıkların mutlaka desteklenmesi gerekmektedir.

Belediyeler, bütçeden nüfuslarına göre pay almaktadırlar. Halbuki, turistik bölgelerdeki belediyelerin turizm sezonundaki nüfusları, ölü sezondaki nüfuslarının üç beş katı fazlalaşmaktadır. Bu durum dikkate alınarak, hiç değilse turizm sezonundaki payları artırılmak, ilave imkânlar sağlanmak ve büyük altyapı projeleri, mutlaka, karşılıksız olarak desteklenmek suretiyle yardımcı olunmalıdır. Ayrıca, turistik köylere de, bu konuda kaynak aktarılmalıdır.

Ören yerlerinden elde edilen gelirler, ören yerlerinin bakımı, korunması ve güzelleştirilmesi için harcanmalı ve bu gelirlerin elde edildiği belediyeler ile köylere de mutlaka belli bir pay verilmelidir.

Turizm, doğa, kültür ve kongre turizmi gibi değişik dallarda çeşitlendirilmeli ve bu konulardaki girişimler desteklenmelidir. Böylece, 6-7 ay atıl kalan kapasitenin doldurulması için çalışmalar başlatılmalıdır.

Turistik bölgelerdeki küçük el sanatları teşvik edilip, malî yönden desteklenmelidir.

Turizmin gelişmesi, her şeyden önce, iyi bir tanıtımı gerektirir. Tanıtıma özel bir önem verilmeli ve bunun için yeterli ve sürekli bir maddî kaynak temin edilmelidir. Tanıtımda da mutlaka bölgesel tanıtıma gidilmelidir. Tanıtmada, sivil toplum örgütlerinden de yararlanılmalıdır.

Turizmcilere ve küçük girişimcilere gerekli destek verilmelidir. Özellikle, 1999 yılı turizmciler için çok sıkıntılı geçmiştir. Birçok turistik tesis ve işletme zor durumdadır. Bu işletme ve tesisler, yeni sezon hazırlığını yapmakta zorlanmaktadırlar. Söz konusu işletmelerin, mutlaka desteklenmesi gerekir.

Turizmi Teşvik Kanununun aksayan yönleri gözden geçirilmeli, yasal boşluklar doldurulmalı, otelciler birliği, rehberler birliği yasaları gibi yasalar çıkartılmalıdır.

Bakanlık, bütün bölgesel ve uluslararası fuarlara, festivallere katılmalı, bu konuda kaynak sağlanmalı ve işletmeler de katılmaları için desteklenmelidir. Bu tip fuar, festival ve toplantıların ülkemizde ve turistik bölgelerde sık sık yapılması teşvik edilmeli ve desteklenmelidir.

Turizmciler de KOBİ kapsamına alınmalı ve ihracatçı kimliği tanınmalıdır. Çünkü, bunlar da ülkemize büyük döviz kazandırmaktadırlar.

Turistik bölgeler için turizm polisi görevlendirilmelidir.

Yurt dışındaki turizm ataşeliklerimiz güçlendirilmeli ve daha dinamik bir yapıya kavuşturulmalıdır.

Turizm Bakanlığı, sadece ülkemize gelen değil, yurt dışına gidecek turistlerin meseleleriyle de ilgilenmelidir. Bu manada, hac ve umre konusuyla Turizm Bakanlığı da ilgilenmelidir. Özellikle hac ve umre vizelerinde çıkarılan güçlükler ve bu hizmetlerin yürütülmesinin sadece Diyanet İşleri Bakanlığının tekeline verilmesi uygulaması, turizm şirketlerini olumsuz etkilemektedir. Serbest piyasa ekonomisinin bir gereği olarak öncelik, turizm şirketlerine verilmeli, Diyanetin bu konudaki tekeli kaldırılmalıdır; ancak, gerek Diyanet İşleri Başkanlığı gerekse Bakanlığın etkin denetimi mutlaka sağlanmalıdır.

İslam ülkeleri, Latin Amerika ve Uzakdoğu ülkelerinden de daha fazla turist gelmesi için, bu bölgelerde teşkilatlanmaya gidilmeli ve etkin bir tanıtım kampanyası başlatılmalıdır. Bu bölgelerden turist getiren acente ve işletmeler, ayrıca desteklenmelidir.

Özellikle, televizyon haber programlarında rastladığımız ve turizmimizi olumsuz etkileyen sansasyonel haberlerden kaçınılması için gerekli girişimlerin yapılması ve tedbirlerin alınması gerekir.

Ülkemizin imajını bozan, insan hakları ve özgürlükleri zedeleyen davranışlardan kaçınılmalı, insan hakları ve özgürlükleri sağlayıcı yasal ve idarî tedbirler acilen alınmalıdır.

Turizmin bütün ülke sathına yayılması için projeler geliştirilmelidir.

Bizim vatandaşlarımızın da tatil yapmaya ihtiyacı vardır; vatandaşlarımızın tatil yapabilmeleri, maddî durumlarının elverişli olmasına bağlıdır. Bu nedenle, vatandaşlarımıza tatil kredisi verilmesi uygulamasına gidilmeli ve özellikle, ölü sezonda tatil özendirilmelidir. Bir kısım sahiller ve bölgeler, halkımızın istifadesine açılmalıdır.

Yabancı sermayeye, mütekabiliyet esasına göre, turizm yatırımını cazip kılmak için teşvik ve destek verilmeli; aynı destek, tanıtım yapabilmeleri için de sağlanmalıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülke turizmi açısından kendi bölgem olan Kapadokya bölgesinin, yani Nevşehir'in çok özel bir yeri ve önemi vardır. Müsaade ederseniz, biraz da Kapadokya bölgesinin meselelerini size arz etmek istiyorum. Kapadokya bölgesi, maalesef, ihmal edilmekte ve gerekli yatırımlardan istifade edememektedir. Her ne kadar Kapadokya bölgesinin meseleleri diyorsam da, arz edeceğim konular, aynı zamanda, benzer turistik bölgeler için de aynen geçerlidir ve konunun böyle değerlendirilmesi gerekir.

Nevşehir'de yapımına başlanan, ancak yıllardır bitirilemeyen ve inşaatı durdurulan kongre merkezinin mutlaka bitirilmesi gerekir; çünkü, kış aylarında, bölgemiz, gerek konumu gerekse fiyatların çok düşük olması nedeniyle, kongre turizmine çok müsaittir ve son yıllarda, Nevşehir'de, çok miktarda kongre yapılmaktadır.

Tuzköy-Kapadokya Havaalanının birtakım eksiklikleri vardır. Bu havaalanımız, havalimanıdır. Havalimanlarımızda her hizmet ve birim olmalıdır. Yer hizmetleri ve akaryakıt hizmetleri verilemiyor, eksiklikleri giderilmelidir. Türk Hava Yollarının, yurtdışı ve yurtiçi seferleri artırılmalı ve diğer turistik merkezlerden yeni seferler konulmalıdır. Şimdi, sadece İstanbul'dan haftada iki tarifeli sefer vardır ve burada 1 inci sınıf bir gümrük müdürlüğüne ihtiyaç vardır.

Kapadokya Havaalanı ile Hacıbektaş-Kayseri, Avanos-Ürgüp-Kayseri yol bağlantılarının mutlaka yapılması gerekiyor.

Çevre problemlerinin bölgesel planda ele alınarak yapılması. Nevşehir merkezinin arıtma tesisinin mutlaka yapılması ve bu projeye devletin destek vermesi gerekir. Belediyenin kendi imkânlarıyla bunu yapması mümkün değildir. Bu çalışmanın, Çardak, Güvercinlik Köyleriyle Göre, Nar, Uçhisar, Sulusaray ve Kaymaklı Beldelerininin de faydalanmasına imkân verecek şekilde projelendirilmesi gerekir.

Bölgede içmesuyu problemi vardır. Bu durumdan, turizm de olumsuz etkilenmektedir. Bölge belediyeleri, Nevşehir Belediyesinin öncülüğünde, Ürgüp, Avanos ve Acıgöl İlçe Belediyeleri ve birkısım belde belediyeleri Kapadokya belediyeleri olarak müştereken bir içmesuyu projesi geliştirmişlerdir. Bu projenin hükümetçe ve Turizm Bakanlığınca mali ve teknik yönden desteklenmesi gerekmektedir.

Kapadokya bölgesindeki belediyeler malî yönden, teknik yönden ve araç-gereç yönünden mutlaka desteklenmelidir. Çünkü bölgemizdeki belediyeler malî yönden çok zor durumdadır. Halbuki turistik bölgelere öncelikle hizmeti bu belediyelerimiz vermektedir. Malî yönden zayıf olan belediyelerin vermeleri gereken hizmeti aksatmaları tabiîdir. Bu bakımdan belediyelerimize özellikle malî destek istiyoruz.

Kapadokya bölgemizde yetki ve sorumluluklar pek çok kurum ve kuruluş arasında dağıldığı için, bir kargaşa ve kaynak israfı vardır. Buna son vermek için 19 uncu Dönemde Kapadokya Yasa Tasarısı hazırlanmıştı. Kadük olan bu yasa tasarısının değişen şartlara göre yeniden ele alınarak çıkarılması zarureti vardır.

Hacıbektaş'taki yarım kalan tesislerin de ikmali gerekir. Zira Hacı Bektaşı Veliyi ziyaret amacıyla bu ilçemize de yoğun ziyaretçi akımı vardır, bu nedenle bu tesislerin mutlaka yapılması gerekiyor.

SİT alanlarının yeniden ve sağlıklı tespiti gerekir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen toparlayınız.

MEHMET ELKATMIŞ (Devamla) – SİT alanı içerisinde kalan veya korumaya alınan yapıların tamir veya yeniden yapımı için proje ve mali destek sağlanmalıdır.

Nevşehir Devlet Hastanesi çok yetersizdir. Bölgenin turizm merkezi olma özelliği dikkate alınarak Nevşehir Devlet Hastanesi ile Acıgöl Devlet Hastanesinin acilen bitirilip işletmeye açılması gerekir. Ayrıca, Ürgüp, Avanos, Derinkuyu, Hacıbektaş, Göreme, Ortahisar, Kavak, Nar, Mustafa Paşa, Kaymaklı, Göre turistik bölgelerimizdir, bu nedenle buralardaki hastane ve sağlık ocaklarının, yeterli sağlık malzemesi ve sağlık personeliyle takviye edilmesi gerekir.

Her ne kadar Turizm Bakanlığı bütçesi üzerinde konuşuyorsam da, arz ettiğim hususların büyük kısmı Bayındırlık Bakanlığını da ilgilendirmektedir. Bu bakanlığın da, yapması gereken işleri yapmasını talep ediyoruz ve her iki bakanlık bütçesinin de, ülkemize ve bakanlıklarımıza, personeline hayırlı olmasını diliyorum, saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Elkatmış.

Anavatan Partisi Grubunun görüşlerini, ilk olarak Kırıkkale Milletvekili Sayın Nihat Gökbulut ifade edecekler.

Buyurun Sayın Gökbulut. (ANAP sıralarından alkışlar)

ANAP GRUBU ADINA NİHAT GÖKBULUT (Kırıkkale) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yeni bir bin yılın eşiğindeyiz, moda deyimiyle milenyumda, Bayındırlık ve İskân Bakanlığının 2000 yılı bütçesi üzerinde, Anavatan Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yeni bin yılın, tüm insanlığa, ülkemize ve şahsımıza verdiği heyecan ve haz içerisinde, Anavatan Partisi Grubu adına, hepinizi, aziz ve necip Türk Milletini saygıyla selamlıyorum.

Şüphesiz, Bayındırlık ve İskân Bakanlığının bütçesini tezekkür ediyoruz, müzakere ediyoruz; ancak, bütçe görüşmeleri, bakanlıkların ve ülkenin malî portesinin çıkarıldığı, ülke hedeflerinin tespit edildiği önemli Meclis görüşmeleri olmalarına rağmen, aynı zamanda, ülkenin genel sorunlarının belli bir tarih süreci içerisinde değerlendirilmesi, muhasebe edilmesi ve müzakeresidir. O halde, arkamızda kalan ikibin yılın kısa bir muhasebesi ve müzakeresi ile önümüzdeki ilk yüzyılın vizyonu ve hedeflerini tespit etmek zorundayız.

Tarih göstermiştir ki, ilk bin yılın hâkim devleti Roma İmparatorluğudur. Birinci bin yıla damgasını vuran mümtaz şahsiyet Hazreti Muhammed, egemen fikir ise İslamiyettir. İkinci bin yılın hâkim iki devleti vardır; birincisi Osmanlı İmparatorluğu, ikincisi Büyük Britanya İmparatorluğudur. Hâkim zihniyet ve fikir ise, bilimsel bilgi ve bunun oluşturduğu ileri teknolojidir.

Osmanlı İmparatorluğu, sanayi devrimini yakalayamadığı, daha doğrusu, sanayi devrimi sistemine zorla ve bilinçle sokulmadığı için, tarih sahnesinden silinmiştir. Tarih, son Osmanlı hükümdarlarının, yenilikçi olduğunu ve sanayii topluma getirmek için mücadele verdiklerini teyit etmiştir.

Bilimsel bilgi, gelişen teknoloji ve yeterli maddî birikim, sanayi devriminin temel unsurlarıdır. Birinci ve ikinci sanayi devrimleri, insan-dünya ikilisine ağırlık ve önem veren bir değer yargıları sistemi oluşturmuştur. Bu sistem içerisinde, teknoloji olgusu, aktivitesi en yüksek olan ve en çok görülen unsurdur. Teknoloji, yeni sistemin, yeni modelin ve senaryonun başaktörüdür; ancak, asla unutulmamalıdır ki, oyunun yöneticisi değildir. Yönetici, teknolojiye bu görevi veren, planlayan, değer yargılarının en üst basamağına insan-dünya ikilisini koyan ve buna göre yaşayan insandır.

Önümüzdeki yüzyıl, teknolojiyi yaratan, geliştiren ve iyi kullanan egemen toplumların, geride kalan insanları teknolojik köle haline getireceği, küreselleşme masalıyla yeni emperyalist emellerin kamufle edileceği bir yüzyıl olacaktır. Çare, kendi inanç sistemimizi ve değerlerimizi muhafaza ederek, teknolojiyi yaratmayı ve kullanmayı bilmek ve öğrenmektir.

Netice olarak şunu söyleyebiliriz: Yeni yüzyıl, teknoloji ile inanç sistemlerinin çatıştığı bir yüzyıl olacaktır. Geriye dönüp yitirdiğimiz değerleri kazandıkça, insanlığımıza döndükçe, mutlu olacağız.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yeni yüzyıl için bu vizyon ve hedefleri ortaya koyduktan sonra, 2000 yılının Bayındırlık ve İskân Bakanlığı bütçesi hakkında fikirlerimi izah etmeye çalışacağım.

Bayındırlık Bakanlığı, bir ihtisas ve teknik bakanlıktır. 1848 yılında Nafıa Vekâleti olarak kuruluşunun üzerinden yüzellibir yıl geçmiştir. Bakanlık, ülkemize büyük hizmetler yapmıştır, büyük yatırımlara imza atmıştır, teknik birikimin oluşumunda ve gelişmesinde çok büyük rol oynamıştır. Karayolları, Devlet Su İşleri, İller Bankası, DLH, Devlet Demiryolları İnşaat Dairesi, limanlar Daire Başkanlığı gibi tüm yatırımcı kuruluşları bünyesinde barındıran ve nitelikli bir teknik alt kadroya sahip olan Bayındırlık ve İskân Bakanlığı, ilk darbeyi, 1972 yılında, teknik personelin ücretini düzenleyen 10195 sayılı Kanunun mülga edilmesiyle yaşamıştır. Bayındırlık ve İskân Bakanlığı, bu durumda, nitelikli birçok elemanını kaybetmiştir.

İkinci darbeyi ise, 1978 yılında, 11'ler hareketiyle, Bayındırlık ve İskân Bakanı olan şahsın icraatlarıyla, etnik bir tutum içerisinde, bakanlık içinde çalışan müteahhit firmaların, nitelikçe ve kaliteçe düşmesi, nicelikce artmasıyla yaşamıştır. Türkiye'nin, o dönem, en büyük spor salonunun -Abdi İpekçi Spor Salonunun- inşaatını alan müteahhit firmanın, müteahhitlik karnesine ait evrakların tamamının sahte olduğu, sonradan mahkeme kanalıyla ispatlanmıştır.

Bakanlık üçüncü darbeyi, 1980 sonrası bünyesinde bulunan Devlet Demiryolları İnşaat Dairesinin, DLH'nın ve Limanlar Daire Başkanlığının Ulaştırma Bakanlığına bağlanmasıyla yaşamıştır.

Burada şu hususu dikkate çekmek isterim: Ulaştırma Bakanlığı bir işletme bakanlığıdır. Bayındırlık ve İskân Bakanlığı ise, esasta, ulaştırma altyapısını projelendiren, planlayan ve yatırıma dönüştüren bakanlıktır. Ulaştırmayla ilgili tüm yatırımcı kuruluşların tek bir bakanlığa; yani, Bayındırlık ve İskân Bakanlığına bağlı olması zarurettir. Ulaştırmayla ilgili tüm sıkıntılar, ülkemizde ana ulaştırma master planının yapılmamasından kaynaklanmaktadır.

Karayolları, demiryolları, hava meydanları ve limanlar birbirleriyle entegre yatırımlardır. İstanbul Yeşilköy Hava Meydanını, onu besleyen karayollarını düşünmeden, planlamadan yapmak, telafisi mümkün olmayan hataları meydana getirecektir.

İstanbul'a üçüncü boğaz köprüsü veya alternatif tüp geçit yatırımını hangi bakanlık planlayacak ve hayatîyete geçirecektir? Bu hususta şahsî düşüncemi siz değerli milletvekillerine intikal ettirmek isterim. Üçüncü boğaz köprüsü de diğer köprüler gibi, sadece insan naklini sağlayan köprü olacaktır. Köprülerden bugün yüzde 85 özel otolar geçmektedir; trafiği rahatlatacak yerde karmaşayı artırmaktadır. Her köprü kendi güzergâhında trafik yoğunluğunu kendisi artırmaktadır. İdeal çözüm, hem karayolu geçişinin hem raylı geçişin olduğu ve ana arterlere ve metroya bağlı tüp geçittir. Planlama ve etüdün makro düzeyde yapılması gerekir. Nüfus kesafetini artırıcı, rant yaratıcı çözümler İstanbul için ideal değildir. Ana hedef; strateji, trafiğin rahatlaması, ulaşımın kolay sağlanmasıdır.

Ülkemizin en köklü kuruluşlarından birisi de, Karayolları Genel Müdürlüğüdür; tüm çalışanlarına, teknik personeline ve işçilerine, geçmişteki hizmetleriyle devam eden çalışmaları için takdir ve teşekkürlerimi sunuyorum.

Ülkemizde otoyollar için çok münakaşa ve münazara yapıldı. Bu zihniyetin, 1950'li yıllarda yapılan barajlar için "bu kadar çok elektriği toprağa mı vereceğiz" diyen zihniyetten acaba farkı var mıdır? Unutmayalım ki, bu ülkede otoyolları dava konusu yapıp, ilgili bakanı Yüce Divana gönderen siyasî zihniyet, aynı otoyolları şerefle hizmete açarken bu çelişkiyi kamuoyundan saklamış ve Yüce Divanda aklanan siyasîlerden de bir özür nezaketini esirgemişlerdir.

Şüphesiz, otoyollar, yapılması gereken yerlerde yapılacaktır; yapılanlar da, ülkemiz için bir zenginliktir -yaptıranlara da şükran borçluyuz- ancak, kaynaklarımız kıt ve bu kıt kaynaklarımızı da iyi şekilde kullanmamız gerekmektedir. Otoyollar, 35 000 taşıt/gün ölçeğine göre planlanır. Günde 25 000 taşıtın geçtiği yollar 2x2 bölünmüş yol olarak planlanır ve 1 kilometre otoyol maliyeti, 1 kilometre 2x2 bölünmüş yol maliyetinin 6 veya 7 mislidir. Diğer bir çözüm yolu ise, iki şeritli yolların banketlerinin ıslah edilerek ve asfaltlanarak üç şeritli hale getirilmesidir.

Karadeniz Sahil Yolu, yoğunluk düşünülürse, çok geç kalmış bir projedir. Yapılmasında zaruret vardır; ancak, sahil güzergâhıyla, sahile yakın iç mahallerde, mesela, 7 kilometre iç kısımlarda tespit edilecek güzergâhın seçeneklerinin araştırılmasında da fayda olur kanaatindeyim. Artık, Karadeniz sahil yolu başlamıştır ve en kısa zamanda bitirilmesi, bölge ve ülke ekonomisine büyük katkıda bulunacaktır.

Türkiye'nin ihtiyaç ve taleplerine göre karayolu master planı yapılarak, kaynak yetersizliğinden başlanması mümkün olmayan yolların etüt ve projeleri yapılmalıdır. Siyasî ve popülist taleplere göre değil; teknik verilere ve ihtiyaçlara binaen hazır projeler kaynak sağlandıkça gerçekleştirilmelidir.

Türkiye'yi kuzeyden güneye, doğudan batıya çeviren yollar, birbirlerine, doğu-batı ve kuzey-güney istikametinde bağlanarak, tabir caizse, ızgara yolu sistemi oluşturulmalıdır. Karayollarının, mutlaka, proje stoku olmalıdır.

Değerli milletvekilleri, burada önemli olan bir hususta şudur: Her yatırım ve hareketin ana unsuru insandır. Nitelikli ve yetişmiş kadrolarla amaca ulaşılmalıdır. Kamuda çalışan teknik personelin ve mühendislerin maddî durumları felaket derecesindedir. Trilyonluk yatırımların etüt ve projesini yapan, ihale eden, kontrolluğunu üstlenen mühendisler, ifa ettikleri, yerine getirdikleri görevleriyle mütenasip ücret alamadıklarından kurumlarından ayrılmaktadırlar. Bu şekilde yetersiz ve tecrübesiz kadroların elinde kalacak yatırımların, makro projelerinin gerçekleştirilmesi mümkün olmayacaktır. Çözüm, teknik personel yasası çıkarılarak, mühendislerin ve teknik personelin ücret sorunlarını halletmektir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, Yapı İşleri Genel Müdürlüğü eski fonksiyonunu ve ağırlığını kaybetmiştir. Her bakanlık ve her kuruluş kendi binasını kendisi planlayıp ihale etmektedir. Bu hususta büyük israf vardır. Herhalde, her kuruluş kendi ihalesini yaparak, bundan farklı bir şekilde menfaat ummaktadır. Teknik birikimi, teknik personeli olmayan kuruluşların kendi başlarına ihale yapması ve kontrol etmesi il bayındırlık müdürlüklerini atıl vaziyete sokmaktadır. Tüm kuruluşların yapı ve ihale işlemleri il bayındırlık müdürlüğünce yapılmalıdır.

İhale Kanunu, Avrupa Birliği normlarına uygun hale getirilmeli, rekabet şartları yanında, yapabilirlik şartı da aranmalıdır. Ödeneği tam sağlanabilen işler, sabit fiyatla ve götürü bedelle yapılabilir; ancak, ödeneği sağlanmayan ihalelerin bu yöntemde uygulanma şansı yoktur.

2886 sayılı Yasada, en uygun bedel, ortalama bedel olarak başlangıçta kabul edilmiştir. Bu şekilde yapılan ihalelerin en kısa zamanda tamamlandığına şahit oluyoruz. Ülkemizde, enflasyon, yüzde 60'ın altına düşmemiştir. Enflasyonun yüzde 60-70'lerde seyrettiği bir ülkede müteahhit kârının yüzde 25, ortalama tenzilatın yüzde 30-35 olduğunu düşünürsek, bu şekilde yapılan ihale ve inşaatlarda etik olmayan neticelere ulaşmak da mümkündür. Dünyanın hiçbir ülkesinde müteahhitlik karnesi kabak gibi, pırasa gibi alınıp satılmaz; bu hususa mutlaka bir ciddîyet ve yeni kriterler getirilmelidir. İhale sistemimizdeki çarpıklığın temelinde müteahhitlik karnesinin bu menfi yapısı büyük rol oynamaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bayındırlık Bakanlığı bütçesi görüşülürken, 17 Ağustosta Marmara Bölgesinde, 12 Kasımda Düzce'de vuku bulan depreme de değinmek istiyorum. Yüzyılın en büyük felaketidir bu. Sadece Marmara depreminde 244 383 konut ve işyeri yıkılmış, hasar görmüştür. Malî portresi yaklaşık 5,5 milyar dolardır; çok geniş bir alana yayılmıştır. Böylesine devasa bir felaket karşısında, devletimiz ve bakanlığımız, tüm imkânlarını en iyi şekilde kullanma gayreti içinde olmuştur. 30 Kasıma kadar 25 000 prefabrike konutu yetiştiren, 244 000 yapının hasar tespitini 19 günde tamamlayan Bakanlık mensuplarına ve Sayın Bayındırlık Bakanımıza halisane teşekkürlerimi arz ediyor, huzurlarınızda tebrik ediyorum. (ANAP ve MHP sıralarından alkışlar)

Doğal afetler, coğrafyamızın bize bir faturasıdır. Depremin, ne zaman ve nerede olacağını bilemeyiz; ancak, günümüz teknolojisinde depreme dayanıklı yapı yapmak, kurallar koymak mümkündür. Zemin etütleri her bina için değil, bölge bazında yapılmalı ve zemin emniyet gerilmesi 10 ton/metrekare olan yerlere yapı müsaadesi verilmemelidir. Konutlar için iki katlı hafif yapılar tercih edilmelidir; çünkü, depremin yanal yükü, yapı ağırlığıyla orantılı olarak yapıyı etkilemektedir. Fay kırıkları hatlarına ve bölgesine yoğun sanayi kuruluşlarının yapılmasına izin verilmemelidir.

Depremin panzehiri, sağlıklı, düzenli, planlı şehirleşmedir. Bu nedenle, gecekondulaşmaya, kaçak inşaata ve kaçak katlara mâni olmalıyız. İmar affı, bu hususta yapılabilecek en kötü uygulamadır. Artık, Türk Milleti, depremle yaşamaya alışacak; yeter ki, yönetenler ve sorumlular, hafızalarını kiraya vermesinler, beyin kıvrımlarında açılan fay kırıklarını unutmasınlar.

BAŞKAN – Sayın Gökbulut, Grubunuza ayrılan sürenin yarısını kullanmış bulunuyorsunuz, bilgilerinize sunarım.

NİHAT GÖKBULUT (Devamla) – Diğer arkadaşıma da konuşma fırsatı verebilmek için, söyleyebileceğim bazı şeylerden sarfınazar ediyorum. Sözlerimi şöyle bitirmek istiyorum: Karanlıktan korkan bir çocuğu kolaylıkla bağışlayabiliriz; gerçek tradeji, eğitim görmüş yetişkinlerin aydınlıktan korkmasıdır. Bütün dileğim, aydınların, aydınlıktan korkmamasıdır.

Bu duygu ve düşüncelerle, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı bütçemizin ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını temenni eder, saygılar sunarım. (ANAP, DSP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Gökbulut.

Anavatan Partisi Grubunun görüşlerini Muğla Milletvekili Hasan Özyer belirtecekler.

Buyurun Sayın Özyer. (ANAP sıralarından alkışlar)

ANAP GRUBU ADINA HASAN ÖZYER (Muğla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Turizm Bakanlığı bütçesi hakkında Anavatan Partisi Grubunun görüşünü bildirmek üzere söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

21 inci Asırda, 2000'li yılların ilk çeyreğinde 10 dünya devleti arasına girme iddiasında olan, Avrupa Birliğine aday olmuş bir Türkiye, bu hedeflerine ulaşabilmek için ihracatını, sanayiini, turizmde pazar payını artırmak, yabancı sermayenin yurda girişini hızlandırarak, dünyayla entegre olmak zorundadır.

Değerli arkadaşlarım, söz aldığım konu olan turizm, Türkiye ekonomisinin temel dinamiği, istihdamı artırıp, işsizliği azaltan, nakit döviz girdisi sağlayan, ülke ihracatının yaklaşık üçte 1'ine eşit olan, rekabet gücümüzün çok yüksek olduğu, kelimenin tam anlamıyla bacasız bir sanayidir. Aynı zamanda, ulusların kültür ve sosyal yaşamı üzerinde, barışın korunmasında pay sahibi olan bir sektördür.

Uzmanların "turizm endüstrisi henüz gelişme çağındadır, çok daha büyük bir potansiyele sahiptir" ifadelerini takip edince, bu işin üzerine ne kadar çok eğilmemiz gerektiğini daha iyi anlamalıyız.

Ülkemiz, turizm alanında, önümüzdeki yirmi yıl içinde dünyanın en büyükleri içinde yer alabilecek, bölgenin süper gücü olabilecek potansiyele sahiptir. Önümüzdeki 3 yıl zarfında ilk 10 ülkeye girebilmek için memleketimize 20 milyon turist, 10 yıl içinde ilk 5'e girebilmemiz için ise, 30-35 milyon turist getirmemiz gerekir. Bunu başarabilmek için ise, tanıtım, pazarlama, işbirliği, yatırım, planlama çalışmalarını çok yoğun yapmamız gerekmektedir.

1998 yılında ülkemize gelen turist sayısı yaklaşık 10 milyon, turizm gelirleri ise 8 milyar dolar olmuştur. 1999 yılının ilk on aylık tahmini verilerine göre, yaşanan bazı sıkıntıların da etkisiyle, turist sayısında bir azalma olmuş, turist sayısı 7 milyona inmiş, döviz girdisi ise 7 milyar dolara düşmüştür.

1999 yılında oluşan krizden ülkemizin olumsuz yönde etkilenmiş olması, Türkiye'nin geç girdiği uluslararası turizm pazarında hak ettiği payı alamamasının ülkemizde ve uluslararası medyada meydana gelen yanlı ve menfi yayınların sonucu olarak ortaya çıkmıştır; bu, bir istisnadır.

Dünya Ticaret Örgütünün 2020 yılına kadar olan tahminlerinde; 2000 yılında tüm dünyada 670 milyon, 2010 yılında 1 milyar, 2020 yılında ise 1,5 milyar insanın ülkeleri dışında turistik seyahate çıkmaları beklenmektedir. Bu turistlerin ise 2 trilyon dolar harcama yapacağı tahmin edilmektedir.

1998 yılı itibariyle, dünyada, turist çeken ülkeler arasında gelir artış hızında en yüksek gelişmeyi yüzde 14'le Türkiye elde etmiştir. Önümüzdeki bin yılın başında turizmde yaşadığımız olumsuzlukları giderebilirsek ve olağanüstü durumlar çıkmazsa, inanıyorum ki, Dünya Ticaret Örgütünün tahminlerini de aşıp, 2020'de yüzde 20'lik büyüme hızıyla dünyada en çok turist çeken 7 ülkeden biri olabiliriz ve 60 milyar dolar döviz girdisi sağlayabiliriz. Yirmi yıl içerisinde hedefimiz bu olmalı.

Türkiye'nin, geç girdiği uluslararası turizm pazarında, dünya turizm gelirlerinden azamî payı alabilmesi, diğer ülkelerden ayrıcalıklı olarak, sahip olduğu doğal, kültürel ve tarihî zenginliklerin etkin bir biçimde tanıtılmasına bağlıdır. Bu etkinlik, ancak ortak hedefler doğrultusunda oluşturulacak politikalarla sağlanabilecektir. Bu hedefler, Turizm gelirlerimizde dünya pazarındaki payımızın artırılması; turist sayısının ve turist başına yapılan harcamanın artırılması; yüksek gelir gruplarının ülkemize çekilmesi; her yaştan, meslekten turisti getirip hizmet sunmamız; yıl boyu talep yaratabilecek aktivitelere ağırlık verilmesi; yaz kış, yat, inanç ve benzeri turizmdeki var olan potansiyelimize uygun talep yaratılması; turizm açısından menfi propagandaların önlenerek müspet imajlarımızın güçlendirilmesi; gelen turistin memnun kalması için hizmet kalitesinin yükseltilmesi son derece önemlidir. Bu hedeflere ulaşılabilmesi için, dinamik bir profesyonel yaklaşımla, devamlılık ve işbirliği ilkeleri çerçevesinde yürütülen tanıtma faaliyetlerimiz reklam, halkla ilişkiler, iletişim, promosyon gibi tekniklerin planlı ve koordineli olarak kullanılması yoluyla, hedef pazar ülkelerinde belirli bir imaj yaratılmalıdır.

Değerli arkadaşlarım, Türk turizminde hedeflerimiz bu. Peki, hedeflerimize yönelik politikalarımız ne olmalıdır? Bu hedefler için hangi stratejiye ihtiyaç duyulmaktadır? Ülkemiz, turizm politikalarını, Türkiye'nin genel, sosyal, ekonomik ve stratejik hedeflerine entegre edip dünya turizmindeki gelişmeler paralelinde yeniden gözden geçirmeli, geliştirmeye özen gösterilmelidir.

Önümüzdeki yıllarda uluslararası turizm alanındaki rekabet daha da keskinleşecektir. Rakip ülkelerle eşit şartlarda rekabet etmek, pazardan daha büyük pay almak, mevcut potansiyelimizi daha iyi tanıtmak, uluslararası alanda meydana gelen değişmelere ve arayışlara karşılık vermek, yeni pazarlara girmek ve mevcut pazarlardaki payımızı artırmaya devam ettirmek, bunlara yeni ürünlerimizi tanıtmak, turizm gelirlerimizi bu yolla artırmak zorundayız. Bu amaçla, Turizm Bakanlığınca yürütülen reklam kampanyalarının yanı sıra ulusal ve uluslararası düzeyde turizm projelerinin tanıtımında etkinliğimizi artırmak ve potansiyelimizi, en verimli şekilde, pazarda değerlendirmek zorundayız.

Bunca döviz ülkemize gelecek, bu ülke içinde harcanacak, Anadolu'daki çiftçim, hayvancılıkla uğraşan vatandaşım, malını, ürününü, turistin geldiği yerlerdeki tesislere satacak, buradan para kazanacak, gelir düzeyi artacak. Çiftçimiz, artık, turizmin kazanç kapısı olduğunu iyi hesap ederek, iç piyasada kendisine önemli bir pazar oluşturacaktır.

Değerli arkadaşlarım, bu sektörün 1998 yılı verilerine göre ihracattaki payı yüzde 31'dir. Bu sektöre yapılacak yatırımlar, kendisiyle birlikte 32 sektörü doğrudan ve olumlu etkilemektedir. Turizm sektöründe çalışan insanlarımız genç nüfusumuzdur. Bu sektörün güçlendirilmesi, işsizliği azaltacak, gençlerimize iş imkânı sağlayacaktır. Halihazırda, dolaylı veya dolaysız istihdam etkisiyle 2,5 milyon kişiye iş imkânı sağlamaktadır.

Türkiye'nin bu yarıştaki en büyük dezavantajı, turizm tanıtımına tahsis edebildiği kaynakların, halen, rakiplerinin çok gerisinde olmasıdır. Bunun başlıca nedenlerinden biri ise, turizm tanıtımını, rakiplerimizin yaptıkları gibi, yerel ve sivil toplum örgütleri, profesyonel meslek kuruluşlarının maddî katılımlarıyla gerçekleştirememiş olmamızdandır. Her şeyi devletten beklememeliyiz, millet olarak bu tanıtıma katılmalıyız; her yöre, her bölge, kendi tanıtımını kendisi yapabilmelidir.

Değerli arkadaşlarım, 1997 yılından örnek vermek istiyorum: 8 milyar dolar döviz girdisi var; biz ise, böyle gelir getiren bir güce karşı yurtdışı tanıtım payı olarak 16,5 milyon dolar ayırmışız; yani, binde 4. Bu sektördeki büyük rekabeti düşünürsek, tanıtıma ayırdığımız payın ne kadar az olduğunu görürüz.

Bir İstanbulumuzun, Venedik'ten, Paris'ten, Amsterdam'dan ne eksiği var? Bakınız, Fransızlar, sadece Paris'in tanıtımına 200-300 milyon dolar ayırıyor. O muhteşem İstanbul'u bu insanlara pazarlayabilsek, bu bile çok şeyleri değiştirecektir; inanıyorum ki, şu an, Türkiye'ye gelen turist sayısı kadar turist, sadece İstanbul'a gelecektir.

Diğer taraftan, tanıtmada ve özellikle pazarlamada çok etkin bir konumda olan yurt dışında bulunan Türk tur operatörlerinin ve seyahat acentelerinin güçlenmesi için gerekli desteğin sağlanması yararlı olacaktır. Turizm talebini artırmak için, sıkı bir dış tanıtımın olması ve bu tanıtımın çağdaş iletişim teknolojileriyle yapılması gerekmektedir. Yeni pazarlara açılınabilmeli, eski pazarların korunması için faaliyetlere girişilmeli, öncelikle tüketici tercihleri dikkate alınmalıdır. Bütün bir yıl boyunca turist çekecek bir turist portföyü oluşturmalı, her yaştan, zevkten turistin Türkiye’ye getirilmesi için gereken yapılmalıdır. Bilindiği gibi, turizmin gelişmesi geniş ölçüde ülke halkının kendisinin ekonomik ve kültürel olarak turizm olayına katılmasına bağlıdır.

Yerli ve yabancı turistlere sunduğumuz tatil deneyiminin kalitesini, tüketici istek ve ihtiyaçlarına en iyi şekilde cevap verecek hale getirilmesi, geliştirilmesi, yeniden organize edilmesi gerekmektedir. Böylelikle Türkiye’nin uluslararası turizm geliri içindeki payının artırılması hedeflenmelidir.

Değerli arkadaşlarım, turizmin çeşitlendirilerek, tüm yıla yayılması, yeni turizm türlerinin yaratılması, geliştirilmesi gerekmektedir. Ülkemiz, yaz kıyı turizmi yanında, kış turizmini de geliştirmelidir. Kayak, her türlü dağ sporları, göllerimiz, nehirlerimiz, kaplıcalarımız, dinsel etkinliği olan yörelerimiz, kaynak ve yatırım beklemektedir, doğru bir çalışmayla turizme hazır olmayı beklemektedir. Unutmayalım, termal kaynaklar yönünden dünyadaki ilk 7 ülkeden biriyiz; 32 tür sıcaksu kaynağımız var, 1 300 termal kaynak merkezimiz var. İnanç turizminde ise, Şanlıurfa, İçel, Hatay, Konya, İstanbul, İznik ve daha birçok yer yatırım beklemektedir.

Son yıllarda yat turizmine de ilgi artmıştır. Akdeniz’e kıyısı olan diğer Avrupa ülkelerindeki marinalarda yer kalmamıştır, yatlar Doğu Akdenize doğru kayma eğilimi göstermektedir. Yat turizmin Türkiye için önemi burada ortaya çıkmaktadır. Yatçılık sektörünün, halen, ülkemize sağladığı gelir 2 milyar dolar civarındadır. Yat sahipleri harcama düzeyi yüksek turist grubundan oluşmakta, bir yörede yat marinalarının açılmasıyla, kira ücreti alınacak ve bu yatlarda yaşayan insanlar, bu marinaların olduğu merkezlerden alışveriş yapacak. Yatçılıktan elde edilen gelirin önümüzdeki beş yıl sonunda, 10 milyar dolara çıkması mümkündür. Yatçılığın böyle bir ciroyla ekonomimize önemli katkılar sağlayacağı açıktır. Ne yazık ki, yatçılığımızın gelişmesindeki en büyük sorun bürokratik engellerdir.

Yayla ve golf gibi turizm türlerinin geliştirilmesine yönelik faaliyetlere hız verilmeli, Erzurum - Palandöken, Kars - Sarıkamış, Bolu - Köroğlu, Alanya - Akdağ kış sporları ve kayak merkezlerinin bir an önce hizmete sunulması gerekmektedir.

İpekyolu projesi, mağara turizm projesi, rafting ve doğa yürüyüşü projelerinin bir an önce devreye sokulması gerekmektedir. Yaşlı ve emekli turisti çekmek için gerekli donanım sağlanmalı, özellikle, sağlık hizmetlerindeki standartlarımızın yükseltilip, bu yaşlı ve emekli turistlerin yılın büyük bir bölümünü Türkiye'de geçirmeleri sağlanmalıdır.

Turizm alanı ilan edilmeyi, turist çekmeyi bekleyen gizli kalmış öyle turistik yörelerimiz var ki, maalesef, altyapı eksikliği nedeniyle, özellikle yol olmaması, gerekli tanıtım yapılmaması sebebiyle, kendi vatandaşlarımız dahi buraları gezemiyor, göremiyor, hatta, bilmiyor. Bu yörelerimize yapacağımız yatırımlarla, var olan gelirlerimizi rahatlıkla 5-6 kat artırabiliriz. Ancak, bunların hepsi, yatırım, dolayısıyla, daha geniş bütçeyle olacak işlerdir. Ancak, yeterli altyapı yok, yol yok, tesis yok, tanıtım kampanyalarımız yetersiz. Bunların hepsi para harcanarak yapılacak şeyler. Sağlık hizmetleri, elektrik, telekomünikasyon gibi altyapı hizmetlerinin, ilgili kuruluşlarca bir an önce tamamlanması gerekiyor; birçok arıtma tesisinin açılması, yenilerinin projelerinin yapılması gerekiyor. Maalesef, Turizm Bakanlığının yatırım bütçesi, turizm yerleşim merkezlerindeki bu altyapı sorunlarını çözmede yetersiz kalmaktadır.

Değerli arkadaşlarım, Ege ve Akdeniz kıyılarımızın tümünü kapsayan, kısa adı "ATAK" olan Turizm Altyapı Projesi, hayatî öneme sahip projelerimizden biridir. Altyapı yetersizliklerinin turizm aktivitelerini olumsuz yönde etkilememesi ve sürdürülebilir bir turizm gelişimi için, bu proje kapsamında, turizm yörelerimizin eksik olan altyapı sorunları bir an önce giderilmelidir.

Turizm sektörünün, özellikle, konaklama kesimi, lobicilik faaliyetlerine en müsait ortamdır. Ancak, otelciler, henüz kamu kuruluşu niteliğinde bir kuruluşa sahip olmadıkları için, önemli ve etkin bir lobi kuruluşu olan Dünya Otelciler Birliğine dahi üye olamamaktadır.

Türkiye Otelciler Birliği; mesleğe mensup olanların müşterek ihtiyaçlarını karşılama, meslek faaliyetlerini kolaylaştırma ve mesleğin genel menfaatlarına uygun gelişmesini sağlama, sorunların çözümü, ekonomik verimliliği artırma, tanıtma ve eğitimde kendine düşen görevlerle, otokontrolü bizzat saptamalı ve uygulamalıdır.

Otelciler Birliğinin, sektörü yetkiyle temsil eden yasal bir kuruluş olması, faaliyetlerinin kanun çerçevesine alınması gerekmektedir. Sektörün teşvikine yönelik olarak farklı finans modelleri oluşturulup, bu amaçla, bankalar, otelciler, seyahat acentaları, havayolu firmalarıyla koordinasyon kurulup, sektör için yeni yatırımlar yapmaları sağlanmalıdır. Diğer ülkelerle turizm işbirliği anlaşmaları gerçekleştirilmeli; turizmle ilgili olarak, dış ilişkiler yönünde yeni ve olumlu gelişmeleri sağlamak için çalışmalar yapılmalıdır.

Değerli milletvekilleri, Turizm Tanıtma Fonunun havuzdan ayrılarak Bakanlık emrine verilmesinin, Turizm Bakanlığının daha etkin ve yetkin hale getirilmesinin, ihtiyaç duyduğu yasal düzenlemelerin çıkarılmasının imkânlarının artırılmasının, Türk turizminin kısa zamanda daha da gelişmesi ve ekonomi içindeki payının artırılması için bir zorunluluk olduğu inancındayım.

Turizm Bakanlığımızın gayretli çalışmalarını, üstün performansını takdir ve saygıyla karşılıyor, başarılı çalışmalarının devamını diliyor, Partim ve şahsım adına, Bakanlığınıza teşekkür ediyorum.

Önümüzdeki sezonun çok iyi geçmesi dileklerimle, Turizm Bakanlığı bütçesinin, sektöre, ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını diliyor; Partim ve şahsım adına saygılar sunuyorum. (ANAP, DSP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özyer.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına ilk söz, Antalya Milletvekili Sayın Nesrin Ünal'ın.

Buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA NESRİN ÜNAL (Antalya) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Turizm Bakanlığı bütçesi üzerinde konuşmak için söz almış bulunuyorum; Milliyetçi Hareket Partisi ve şahsım adına saygılarımı iletiyorum.

Sanayinin gelişmesi, kişi başına düşen gelirin artması, refah düzeyinin yükselmesi, turizmin gelişmesine yol açmıştır. Turizm sektörü, sadece seyahat ve konaklama hizmetlerinden ibaret olmayıp, bir sektörler kesitinden oluşmaktadır; ulaşım, haberleşme, sağlık, konaklama, eğlence gibi sektörlerle iç içedir.

Turizm, döviz girdisi, istihdam imkânlarıyla diğer sektörler için lokomotif görevi görmektedir. Dünya ticaretinde giderek önemli yer işgal etmektedir. 1998 yılında 635 milyon turist, 439 milyar dolar harcamıştır. 2010 yılında 1 milyar, 2020 yılında 1,6 milyar turist sayısı belirlenmektedir tahmini olarak ve bunların harcaması, 2 trilyon dolar olacaktır. 1998 yılında, ülkemize, 9,8 milyon turist gelmiş ve 7,8 milyar dolar kazanılmıştır. Dünyadaki payımız yüzde 1,8'dir. Amacımız, dünya payımızı yüzde 8,10'a yükseltmek, geliri de 35 milyar dolara ya da 40 milyar dolara yükseltmektir.

Başlangıçta, turizm, güneş, deniz, kum gibi doğal güzelliklerin kullanımı olarak algılanıp, basit bir ekonomik faaliyet olarak görülmüş, ülkenin döviz darboğazı ve işsizlik gibi başlıca ekonomik ve sosyal sorunlarına çözüm getirileceği düşünülmüştür. Sektörde hizmet, artık, sadece yatak kapasitesini artırmak olarak değerlendirilmemelidir.

Önce, Türk turizminin problemlerinden bahsetmek istiyorum. Bazen, dış etkenler, iç etkenlerden daha önemli olmakta, Türkiye'ye yönelik turistik hareketleri kolaylıkla başka hedeflere yönlendirebilmektedir. Turizm sektörü dışında meydana gelen sosyal olaylar, turizmi olumsuz etkilemektedir. İmajımız çok önemlidir; istikrarlı ve güvenli ülke imajını yerleştirmemiz gerekmektedir.

Turizm politikası, turizm olayından sağlanan ekonomik, sosyal ve kültürel kazançların en yüksek düzeye çıkarılmasını, maliyetlerin ise en aza indirilmesini amaçlamalıdır. Bu sektörün ekonomik, sosyal ve fiziksel planlamalarına önem verilmelidir. Gerek makro planlama açısından gerekse dış turizm hareketleri yönünden belirli ilke ve politikalar oluşturulmalıdır.

Turizm politikasında yaşadığımız olumsuzluklar: Bütçeden, şimdiye kadar çok az paralar ayrılmıştır. Hedeflere ulaşmak için kaynaklar, yeterince araştırılmamıştır. Turizmde, para, birinci hedef olmuş, kaynağı oluşturan çevre dikkate alınmamıştır. Turizm modeli belirlenmemiş, potansiyel optimal olarak kullanımı sağlanmamıştır. Psikolojik ve sosyal yapının özellikleri tam anlamıyla kavranamamış, Türk konukseverliği yeterli sayılmış, turizm faaliyetlerinin üzerine oturduğu sosyal yapı dikkate alınmamıştır. Sektörde çalışan elemanların belirli bölümü kalifiyesizdir ve kalifiye elemanları da yaşanan kriz nedeniyle sektörde tutmakta zorlanılmıştır. Ayrıca, eleman eksikliği vardır. Plansız yapılaşma, turistik beldelerimizin cazibesini ve kalitesini devamlı olarak aşağıya çekmiş, sahillerimiz beton yığınlarına dönüşmüştür.

Belediyelerimizin yanlış uygulamaları sonucu, turizme kalıcı tahribatlar verilmiştir. Ülkemizde, ekonomik yönden verimli, sosyal yönden sorumlu, çevre yönünden sorunları olmayan yumuşak turizm kavramını yerleştirmek gerekmektedir ve bu sorumluluk da, biz, yasa koyuculara düşmektedir. Türkiye'de altyapı problemleri üstyapıyla beraber, ona parelel geliştirilemediği için, çevre kirliliği oluşturmaktadır ve turizm sektör yatırımcıları, sadece para ve dövizi düşünerek, çevreye yeterince ilgi göstermemişler, hem çevreyi hem tarihi bozmuşlardır.

Piyasada yeterli turizm pazarlamaları yapılamamıştır.

Demiryolları ve karayollarında, turizme yeterli hizmet verilememiş; karayollarında can ve mal güvenliği sağlanamamıştır.

Yenilenmesi gereken tesislere, düşük faizli yenileme kredileri sağlanamamış; küçük tesisler KOBİ statüsüne geçirilememiştir.

Yurtdışı tanıtımına genelde soğuk bakılmış, gerekli ilgi gösterilememiştir. Hükümetler, yetersiz bütçelerle tanıtım yapmaya çalışmış; otelciler ise, bu işe yeterince değeri vermemişlerdir.

Turizm Bakanlığı, şu andaki yasası ve yapısı itibariyle, ricacı bir bakanlık konumundadır. Turizm Bakanlığı, zamana uygun, yeniden yapılandırılamamış; turizm sektörünü ilgilendiren yasalar çıkarılamamıştır.

Öncelikle, Turizm Bakanlığı teşkilat ve görevleri hakkındaki kanun ile turizm sektörünün ihtiyaç duyduğu Türkiye otelciler yasası, rehberler yasası gibi, turizmin önünü açacak düzen getirecek kanunlar acilen çıkarılmalıdır. 57 nci hükümetle, bu konuda kısa sürede uzun mesafeler alınacağına eminim.

Turizm tesisleri, günümüzde, her beş yılda bir, büyük ölçüde yenilenmesi ve ilave yapılması gereken tesislerdir. Bu hususlar, vergi mevzuatında, teşvik tedbirlerinde, ithalat kararnamelerinde dikkate alınmalıdır. Tüm yasa ve kararnamelerde, turizm için özel kıstaslar getirilmesi gerekmektedir. Turizm, devlet politikası haline getirilmeli, sektör temsilcileriyle koordineli çalışılmalıdır.

Tanıtıma özel yer verilmelidir. Tanıtımda devlet desteği olmalı, yurt dışına ülkeyi tanıtacak lobiler desteklenmeli, roadshowlar desteklenmeli, turizm ataşeleri ve büyükelçiler daha aktif çalışmalıdır. Yurt dışındaki turizm işi yapan pazarlamacılar Türkiye'ye getirilmeli, yurt dışındaki potansiyel müşterilere turizm ve Türkiye kaynakları anlatılmalıdır. Yörelerini yurt dışında tanıtmak için yerel yönetimlere kaynak aktarılmalıdır.

Turizm beldelerinde, imar planı, sadece belediyelere verilmemeli; Boğaziçi Anıtlar Kurulu benzeri bir üst konsey tarafından kıyılarımız denetlenmelidir.

Havaalanlarımızın ücretleri Avrupa'daki fiyat seviyelerine indirilmeli, ayakbastı parası kaldırılmalı; havaalanlarının işlevlerinin ve verdikleri servislerin denetimi periyodik yapılmalıdır.

İç turizmi hareketlendirmek için, bankalar, düşük faizli tüketici turist kredisi imkânları sağlamalı; okul tatilleri öne çekilmelidir.

BAŞKAN – Sayın Ünal, Grubunuzun süresinin beşte 1'ini kullanmış bulunuyorsunuz.

NESRİN ÜNAL (Devamla) – Gemiler için, limanlarımızdaki formalite zorluklarının kaldırılması, limanlarımızdaki ayakbastı, römorkör, kılavuzluk, sıhhiye, fener ve çöp ücretlerinin, diğer Akdeniz ülkeleri fiyat seviyesine indirilmesi, limanlarımızın tanıtılması gerekmektedir.

Avrupa standartlarının Türkiye'deki incoming servislerinde uygulanması, yeni ve modern ulaştırma araçları için teşviklerin verilmesi gerekir.

Alternatif turizm potansiyelini artırmak ve turizmi 12 aya yaymak önemlidir.

Kongre turizmi, golf turizmi, gençlere ve üçüncü yaş grubuna yönelik turizm, yayla turizmi, yat turizmi, kış ve dağ sporları desteklenmelidir.

Kış turizminde havaalanı ücretlerinin kış aylarında alınmaması, charter risklerinin paylaşılması gerekmektedir. Erzurum Palandöken kış ve kayak turizmini de örnek gösterebiliriz.

Termal turizmi, profesyonel eğlence merkezleri ve inanç turizmini değerlendirmeliyiz.

Birçok medeniyete beşiklik etmiş olan, uygarlıklar kavşağı Anadolu, zengin doğa, tarihî ve kültür eserlerine sahiptir. İnanç turizmi için altyapı hazırdır, bize değerlendirmek düşmektedir.

Karayollarındaki sorunlarımız had safhaya ulaşmıştır. Yurtdışı imajımız kötüdür. Acil bitirilmesi gereken yollara öncelik tanınmalıdır. Bu konuda, Sayın Koray Aydın'a, Antalya ve Alanya yolunun bitirilmesi için gösterdiği çabadan dolayı teşekkür ediyorum.

Ayrıca, Turizm Bakanlığının 2000 yılı bütçesine, Uludağ kış sporları altyapı uygulamaları; Antalya ve Manavgat Serik çöp imha tesisleri; Antalya, Alanya, Avsallar kolektör hattı ve arıtma tesisi; Kaş atıksu arıtma tesisi; Side Titreyengöl altyapı uygulamaları alınmıştır.

Turizmin en önemli sorunlarından biri olan, nitelikli elemanların sayısı ve kalitesi artırılmalıdır.

Turizmdeki imajımız, artık, Avrupa Birliğine tam üye adaylığında yol alan ve istikrarlı bir hükümete sahip Türkiye ile düzeleceğine eminim. Bu olumlu imajın 2000 yılı turizmine en büyük katkıyı yapacağına inanıyorum. Temennimiz, 2000 sezonunun iyi geçmesi, sektörün krizden kurtulmasıdır.

Bütçenin hayırlı olmasını diliyorum.

Saygılarımla. (MHP, DSP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Ünal.

İkinci söz, Şanlıurfa Milletvekili Sayın Muzaffer Çakmaklı'ya ait.

Buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

4 arkadaşımız için 21 dakika kaldı; onu da hatırlatıyorum efendim.

MHP GRUBU ADINA MUZAFFER ÇAKMAKLI (Şanlıurfa) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım; Bayındırlık ve İskân Bakanlığı bütçesi üzerinde, şahsım adına görüşlerimi bildireceğim; Yüce Meclisimizi saygıyla selamlarım.

Gelişen ve büyüyen bir Türkiye'de en büyük sorunlarımızın başında konut sorunu gelmektedir. Ülkemizde herkesin bir ev edinme ideali var; bu ideal, maalesef, hepimizin üzerinde bir uhde gibi kalmakta. Ülkede en büyük sorunlarımızdan biri bu konut sorunu ve her yıl nüfusu hızla artan ülkemizde 300 bin kişiye yeni konut ihtiyacı doğmakta.

Bir deprem bölgesi üzerindeyiz. Cenabı Hak, bizi bu bölgede dünyaya getirmiş, bu bölgede yaşıyoruz; o zaman, bu depreme karşı acilen çözümler bulmamız lazım, kanunlar çıkarmamız lazım. Bu, Türkiye'nin şu anda en büyük sorunu.

Deprem bölgesi, Türkiye'nin yüzde 35'ini direkt etkileyen bir alan ve çağımızın en büyük afetini yaşadık. Allah, bir daha böyle bir afet göstermez inşallah. Bu afet sonrasında gösterdikleri başarıdan dolayı, Sayın Bakan başta olmak üzere, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı mensuplarına burada teşekkürlerimi belirtmek isterim.

Türkiye'nin yapılanmasında, imarında en etkili olan Bayındırlık ve İskân Bakanlığının, tabiî, sıkıntıları çok büyük, eksikleri de çok fazla.

Gelişen Türkiye'de köyden kente göç çok fazla ve gelişen ülkelerde köy nüfusunun yüzde 5'lere düşmesi gerekir; maalesef, bizde, bu, hâlâ yüzde 40'larda; bunu yüzde 5'e düşürebilmemiz, bizi, çağdaş ülkeler seviyesine getirecek; ama, kentleşmenin de çarpık şekilden kurtulabilmesi için, bu kentlerimizin altyapısını üstlenen İller Bankasına gerekli ödeneği vermemiz gerekir.

Türkiye, karayollarını, ulaşımda tek silah olarak kendine seçmiş; yani, ülkemiz, cumhuriyetten sonra, ulaşım alanında karayolu üzerinde bir yapılanmaya gitmiş. Maalesef, Devlet Demiryolları yıllarca ihmal edilmiş ve üç tarafı denizlerle çevrili olan ülkemizde deniz ulaşımı diye bir olay yok. Kaderimiz bu, artık, bu yola girmişiz.

Avrupa'dan fazla kamyonu olan, 6 tane kamyon fabrikası halen faaliyette olan bir ülkede bu karayollarıyla bir yere varmamız mümkün değil.

Yılda 8 000-10 000 civarında insanımızı trafik teröründe kaybediyoruz. İşte, Türkiye'de en büyük terör trafik terörü. Bugün doğuda yaşadığımız terörden daha büyük bir terör; yani rakam çok büyük. Ayrıca yılda 100 000 kişi kadar da yaralımız oluyor ve trafik kazalarından dolayı millî gelirdeki kaybımız da yılda 5 milyar dolar.

Türkiye acilen duble yola geçmelidir. Türkiye'nin üç yıl içerisinde 3 000 kilometre duble yol yapması lazım. Nedir: Karadenizden getiriyoruz Samsun'a kadar duble yolu, Samsun'dan Ankaraya, Sıvas'tan Ankara-Erzurum-Sıvas-Ankara, Kayseri-Ankara, Ankara-Antalya, Ankara-İzmir, Ankara-Balıkesir-Bursa, İstanbul-Antalya... Şanlıurfa'ya kadar otoban yapılıyor. Şanlıurfa'dan Habur'a, Şanlıurfa'dan Diyarbakır-Van-İran hududuna, Azerbaycan Türkî cumhuriyetlerine giden hududa kadar Türkiye duble yol yapmak mecburiyetindedir.

Sayın milletvekillerim, duble yolların maliyeti otobanların dörtte 1'idir. Ben, kendim, otoban yapmış bir müteahhit arkadaşınız olarak bunu söylüyorum. Mevcut yollarımızın 50 metre istimlakı yapılmış geçmiştir. Bunların yanına bir duble yol koyarsak, istimlak derdi de olmaz; ama otobanda 100 metre boyunda istimlak yapıyoruz. Bu ne demek biliyor musunuz; bu, her 10 metrede 1 dönüm araziyi heba etmemiz demektir ve yaptığımız otobanların yarısı kadar da istimlaka para ödüyoruz. Bunlar çok büyük rakamlar. Artık, devlet, istimlaklerden dolayı yatırım yapamamaktadır. İşte, bir barajın maliyetinin yüzde 50'si istimlak parası. Otobanlarda da dörtte 1'i istimlak parası. Bu, çok önemli bir husus. Onun için, Türkiye'nin, acilen istimlakı bitmiş, arazisi heba olmayan duble yollara gitmesi gerek.

Buradan Sayın Bakanımdan özellikle rica ediyorum; Orman Bakanlığıyla işbirliğine geçip... Türkiye'de şu anda 2 000 kilometre uzunluğunda otoban yapılmış ve yapılmakta. Buraların 100'er metresi istimlak edilmekte, 44 metresi yol ağına gitmekte, 66 metresi de boş kalmakta. Buraları acilen ağaçlandırıp yeşillendirmemiz lazım. Bu ne demek biliyor musunuz; bu, Türkiye'ye, arazi heba olmadan, erozyon önlenerek, mevcut ormanın yüzde 3'ü kadar orman kazandırmamız demektir.

40 000 tane köyü olan bir ülkeyiz; Avrupa'daki köylerden fazla. Köy yollarımızı vermişiz Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğüne. Köy Hizmetleri, maalesef, geçmişten bugüne kadar, tamamen, partizanlıkla yönetildiği için hiçbir hizmet üretememekte ve yaptıkları yollar da standart dışıdır; bir yılda heba olmakta. Türkiye'nin, acilen, yol ağının tamamını karayollarına verip, köy yollarını da standart hale getirmesi lazım.

Ayrıca, karayollarımızın geçtiği güzergâhlarda, mezralarda, köylerde ve beldelerde, mutlaka, üstgeçit yapmalıyız. Hepimizin, her insanımızın illerinde, ilçelerinde başına gelmiştir; oralarda, her yıl, insan kaybı olmaktadır karayollarının içinden geçtiği köylerimizde; acilen, üstgeçit yapmamız lazım.

BAŞKAN – Sayın Çakmaklı, Grubunuzun size ayırdığı beşte 1 süre tamamlandı efendim.

MUZAFFER ÇAKMAKLI (Devamla) – Hemen bağlıyorum Sayın Başkan.

Bir de, GAP'a 10 milyar dolar para ayrıldı; GAP'ın başkenti olan Şanlıurfa'da yaşıyorum; ama, 10 milyar dolar ayırdığımız GAP'ın yolları yok, Harran-Akçakale'de yol yok. Yani, ayırdığımız 10 milyar doların onbinde 1'ini yola ayırmayı ihmal etmişiz veya unutmuşuz. Sayın Bakanımızdan, özellikle, GAP'ın yollarının yapılmasını diliyorum.

Bu bütçenin milletimize, devletimize hayırlı, uğurlu olmasını diler, hepinizi saygıyla selamlarım. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Çakmaklı.

Üçüncü söz, Adana Milletvekili Sayın Metanet Çulhaoğlu'na ait.

Buyurun Sayın Çulhaoğlu. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA MEHMET METANET ÇULHAOĞLU (Adana) – Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; 2000 malî yılı bütçe görüşmelerinde Bayındırlık ve İskân Bakanlığı bütçesi üzerinde şahsım ve Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Saygıdeğer Heyetinizi ve Yüce Türk Milletini saygıyla selamlıyorum.

Bayındırlık ve İskân Bakanlığı, ülkemizde meydana gelen afetler sebebiyle büyük bir görev üstlenmiş, üstün bir sorumluluk örneği göstererek, bu görevini icra etmiştir. Türk Milletinin fertleri olarak, afete maruz kalan, maddî-manevî çok büyük zarar gören, âdeta, yıkıma uğrayan insanlarımızın yaralarını sarma yönünde gösterdiğimiz gayret, milletimizin kadirşinaslığını bir kez daha dünyanın gözleri önüne sermiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, 21 inci Yüzyıla adım atmak üzere olduğumuz bugüne kadar geçen uzun zaman periyodunda, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı, ülkemizin altyapısı ve üstyapısının imar ve inşaında önemli görevler üstlenmiş ve gerçekleştirdiği yatırımlarla teknik, ekonomik, sosyal ve kültürel kalkınmamıza öncülük faaliyetleriyle de büyük katkılar sağlamıştır.

Bilgi ve teknoloji çağı olacağına inandığımız 21 inci yüzyılda, modern şehirleşmenin gerçekleştirileceği bilinciyle hareket etmek mecburiyetindeyiz. Ne yazık ki, 1999 bütçesinde olduğu gibi, 2000 Malî Yılı Bütçesinde de, Bayındırlık ve İskân Bakanlığının hareketini kısıtlayacak bir pay ayrıldığını görmekten üzüntü duyduğumu ifade etmek istiyorum.

Bünyesinde, Afet İşleri, Yapı İşleri, Teknik Araştırma ve Uygulama ile Karayolları ve İller Bankası Genel Müdürlüklerini bulunduran Bayındırlık ve İskân Bakanlığına, 2000 Malî Yılı Bütçesi Kanun Tasarısında 197 373 006 000 000 Türk Lirası ödenek ayrılmış, bağlı genel müdürlüklerle birlikte, bütçesi, 1 706 614 511 000 000 Türk Lirası olarak bağlanmıştır Yalnızca Marmara depremi nedeniyle Bayındırlık ve İskân Bakanlığının 2,5 katrilyon Türk lirasına acil ihtiyacı olduğunu düşünürsek, sanırım, değerlendirme daha kolay olur.

Sayın başkan, değerli milletvekilleri; "Sizin en hayırlınız insanlığa hizmet edeninizdir" hadisi şerifinden feyz alarak, evleri oturulamaz durumda olan ve çadırkentlerde bulunan vadandaşlarımızın, kış mevsiminde içerisinde oturacağı prefabrike evlerin, arsa temini, projelendirme, ihale edilme ve bitirilmesi için verilen sürede oturululacak hale getirmek için sayın bakanın verdiği mücadele ve üstün gayret, gerçekten takdire şayan olmuştur.

Deprem bölgesinde, 19 gün gibi kısa sürede, önhasar tespiti çalışmaları bitirilmiş, bölgede, yaklaşık 66 441 konut ve 10 901 işyeri ağır hasarlı, yıkık, 67 242 konut ve 9 927 işyerinin orta, 80 160 konutun ve 9 712 işyerinin az hasar gördüğü belirlenmiştir.

26 000 prefabrike evin 30 Kasım 1999 tarihinde bitirilmesi hedeflenmiş, ülkede, bir ilk gerçekleştirilmiş ve altyapı ile üstyapı birlikte bitirilme kararı uygulanarak, 1 Aralık 1999 tarihinde 25 248 prefabrike evin anahtarları il valiliklerine teslim edilmiştir.

Büyük Atatürk'ün "Türk Milleti" diyerek başladığı "Ne mutlu Türküm diyene" diyerek bitirdiği ve Onuncu Yıl Nutkundaki "Bugün aynı inan ve katiyetle söylüyorum ki, millî ülküye tam bir bütünlükle yürümekte olan Türk Milletinin büyük millet olduğunu bütün medenî âlem, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır" sözünü doğrulayan çalışması ve üstün gayretiyle, çok kısa zamanda planlanan 26 000 prefabrike konutun 25 248'inin bitirilmesini sağlayan Sayın Bakanın, yalnız aklıselim vatandaşlarımızın değil, dünya devletlerinin de takdirini aldığını görüyoruz.

26 Eylül 1997 tarihinde "İtalya'nın Umbria bölgesinde meydana gelen 6 şiddetindeki deprem sonucunda 6 500 kişi evsiz kalmış, aradan iki yıl gibi bir süre geçmesine rağmen, prefabrike evler teslim edilememiş, biz de ise Türk mucizesi yaratılmış, 26 000 prefabrike ev bitirilmiştir."

BAŞKAN – Sayın Çulhaoğlu, toparlar mısınız efendim.

MEHMET METANET ÇULHAOĞLU (Devamla) – Evet Başkanım.

Bu, benim değil, Reha Erus'un ifadesidir görüldüğü gibi... (MHP sıralarından alkışlar) Bir parti liderinin bütçe konuşmalarında hatırlattığı, Ziya Paşa'nın:

"Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz;

Şahsın görünür rütbei aklı eserinde"

mısraları, sanki, Bayındırlık Bakanlığının ortaya koyduğu eser için söylenmiş gibi; değil mi arkadaşlar... (MHP sıralarından alkışlar)

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; insanlarımızın daha mutlu, daha müreffeh olarak yaşatılabilmesi için, ülkemizin ve milletimizin menfaatları doğrultusunda, sınırlı olan kaynaklarının etkin, verimli, adil ve ekonomik biçimde kullanılacağına inanıyoruz. Yine, Ziya Paşa’nın:

"İnsana sadakat yaraşır görse de ikrah,

Doğruların yardımcısıdır Hazreti Allah"

mısralarından feyz alarak çalışmalarımıza devam edeceğimizi belirtir; bu duygu ve düşüncelerle, Bayındırlık ve İskân Bakanlığının 2000 yılı bütçesinin, memleketimize ve Yüce Türk Milletine hayırlı olmasını temenni eder, hepinizi saygıyla selamlarım. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Çulhaoğlu.

Dördüncü söz, Ordu Milletvekili Sayın Cemal Enginyurt'a aittir.

Buyurun Sayın Enginyurt. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA CEMAL ENGİNYURT (Ordu) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 21 inci Yüzyıla girdiğimiz 2000 yılının bütçesinin Karayolları Genel Müdürlüğü kısmıyla ilgili olarak, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım.

Karayolları Genel Müdürlüğü, ulaşım sektörünün en önemli parçası olan karayolu ulaşımının, yapım, bakım, onarımıyla belirlenen yollardan, yaz-kış güvenli trafik akışını sağlamakla görevli bir kurumdur; sorumlu olduğu yol ağlarını, organize bir halde Türkiye'ye yakışır duruma getirmelidir.

Ülkemizde yıllık nüfus artışları yüzde 2-2,5 civarında seyrederken, ortalama trafik artışı yüzde 7 civarında olmaktadır. Son 10 yılda ise, trafiğe çıkan araç artış oranı da yüzde 10 ortalamasına çıkmış bulunmaktadır. Tüm ülkelerde olduğu gibi, ülkemizde de, karayolu ihtiyacı giderek artış göstermektedir.

Bugün, ülkemizde, yolcu taşımacılığının yüzde 95'i, yük taşımacılığının yüzde 92'si karayoluyla yapılmaktadır. Karayolunda seyahat eden trafiğin yüzde 50-60'ını kamyon trafiği oluşturmaktadır.

Cumhuriyetin ilanından sonra ve Karayolları Genel Müdürlüğünün kuruluşu olan 1950 yılından sonra, ülkemizde karayolu ağının hızla geliştirilmesi benimsenmiş "gidemediğin yer senin değildir" ilkesi ve "teker dönsün" politikasıyla, ana istikametler, hızla günün şartlarına göre yapılarak, asfaltlanmıştır.

Gelişen şartlara, artan trafiğe, motorlu taşıt teknolojisindeki gelişmelere bağlı olarak, karayolları standartlarının da geliştirilmesi gereklidir.

Karayolu ağı, satıh olarak da yeterli durumda değildir. Yük taşımacılığının yoğun olduğu ana istikametler, 12 000-13 000 kilometre yol ağı, asfalt betonla kaplanmalıdır. 21 inci Yüzyıla girdiğimiz bugünlerde, toprak, geçit vermez, stabilize yoldan ve bu yolda seyahat ederken, kışın çamurdan, yazın tozdan bahsetmek doğru değildir. Vakit geçirilmeden bu yolların asfalt kaplamalı hale getirilmesi gereklidir.

Bayındırlık ve İskân Bakanlığımızın, karayolu ulaşımını ülkemizin istediği şartlara ulaştırması için, Karayolları Genel Müdürlüğüne ayrılan bütçenin yeterli olması gereklidir.

2000 yılı yatırımlarını değerlendirirsek, bütçeye baktığımızda, yine, ödeneklerin çok yetersiz olduğunu, 1999 yılı ödeneğine göre 2000 yılının yüzde 50 gerilediğini görmek mümkündür.

Karayolu ulaşımı yönünden ülkemizin en geri kalmış yörelerinden biri de, Karadenizdir. 1960-1970 yıllarında, o günün şartlarında inşa edilmiş 9-10 metre platform genişliğinde bir karayoluyla ulaşım sağlanmaktadır. Yol sathî kaplamadır. Sürekli yağış alan, ağır taşıt trafiği oldukça zor olan Karadeniz yolunda düzgün bir satıhtan gitmek mümkün olamamakta, çukur ve yamalı yollarda seyahat edilmektedir; yani, Karadeniz yolu, genişlik olarak, satıh olarak yetersizdir ve ülkemizin standardı en düşük yolları buradadır.

Ankara-Samsun-Ordu-Giresun-Trabzon-Rize-Sarp Hudut Kapısına kadar uzanan Karadeniz sahil yolunun vakit geçirilmeden bölünmüş yol haline getirilmesi ve asfalt betonuyla kaplanması hükümetimizin en önemli görevi olmalıdır.

Samsun-Sarp Hudut Kapısı arası 545 kilometre olup, tamamı 16 kesim halinde ihale edilmiştir. Bu ihalelerden 9 adedi kredili olarak yapılmaktadır. Firmaların bulacağı kredilerle yapımı sürdürülen kesimlerde, millî bütçeden alınan ödeneklerle yapımı sürdürülen kesimlerde süregelen sorunların halledilmesi ve yol yapımının hızlandırılarak, bölünmüş yolun en çok üç dört yıl içinde bitirilmesi gerekmektedir.

Karadeniz Sahil Yolu 6 il, 9 liman, birçok ilçe ve beldeyi birbirine bağlayan önemli bir karayolu ulaşım arteridir ve bu sahil yolunun başka bir alternatifi yoktur. Yerleşimin yoğun olduğu bir yöreye hizmet veren bu yol, Sarp Sınır Kapısının açılmasıyla uluslararası nitelik kazanmıştır.

Karadeniz sahil yolundan evvela, Samsun çevreyolu bitirilmeli; Ünye ve Ordu çevreyolları, Trabzon çevreyolu projeleri bitirilmeli ve vakit geçirilmeden ihale edilmelidir.

Bugün sevinerek öğreniyoruz ki, ihalesi yapılan 6 kesim için 160 milyon ABD Doları kredi, bir birbuçuk ay içinde uygulamaya konulacak ve işler hızlanacaktır. Temennimiz, diğer kesimler için de 2000 yılında yeterli kredinin bulunabilmesidir.

Bu vesileyle, 2000 yılı bütçesinin Türk Milletine hayırlara vesile olmasını Cenabı Allah'tan niyaz eder, Yüce Heyetinize saygılar sunarım. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Enginyurt.

Milliyetçi Hareket Partisi adına son söz, Ankara Milletvekili Sayın Sedat Çevik'e ait.

Buyurun Sayın Çevik. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA SEDAT ÇEVİK (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Turizm Bakanlığımızın 2000 yılı bütçesi hakkında, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına huzurlarınızda söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.

Çoğumuz turizm sektörünü, özellikle, istihdam ve kalkınma potansiyeli yönünden daha çok ekonomik ağırlıklı görürüz; ancak, ekolojik, sosyo-ekonomik ve kültürel bileşenler bütünü olan turizm olgusu, bugün, artık, sürdürülebilir turizm, ekolojik turizm, yumuşak turizm, yeşil turizm, doğa turizmi gibi birbirine benzer kavramlar çerçevesinde, hem tartışılır hem de uygulanır olmuştur.

Değerli milletvekilleri, konuşmamın konusunu daha çok, turizm ve çevre ilişkilerinde yoğunlaşmasını tercih etmekteyim. Türkiye'nin ekonomisi açısından yadsınamayacak bir sektör olan turizm endüstrisinin hammaddesinin, tarihsel, sosyokültürel ve ekolojik değerler olduğunu unutmamamız lazımdır. Ekosistemler ve turizm arasındaki bu karşılıklı bağımlılık ve etkileşimin, doğanın zararına işlediği birçok faaliyete yansıdığına ne yazık ki şahit olmaktayız.

Bugün tüm dünyada, artık, ekoturizmden bahsediliyor. Ekoturizmin ekonomik boyutunun ilgili olduğu temel kavram, sürdürülebilir kalkınmadır ve bu kavram ekosistemler ve ekonomi arasında denge kurmayı, büyüme ve kalkınmanın doğal çevreyle uyumluluğunu amaçlamaktadır. Turizmin temel kaynağı olan doğal çevrenin yenilenebilir şekilde planlanması, ekonomik, endüstriyel değişimi, tarihî ve arkeolojik zenginliği, halkın turizme eğilimi de dikkate alınarak, uzun vadeli gerçekleştirilebilirse, sürdürülebilirlikten söz etmek mümkün olur.

Sayın milletvekilleri, ekoturizm konusunu önemle vurgulamaya devam etmek istiyorum; çünkü, turizm sektörü, taleplerini, ekolojik ve çevresel değerlerimizi koruma ve geliştirmeyle ve kıyı kaynaklarımızın akılcı kullanımının sağlanmasıyla karşılayacaktır. Burada, turizm politikalarımız açısından verilmesi gereken önemli mesaj, yerel düzeyde örgütlenmenin önem taşıması, kırsal yörelere ağırlık veren, halkın taleplerine dayanan turizm türleri üzerine gitmek olmalıdır. Yayla turizmi, dağcılık, doğa gezileri, kuş gözleme turizmi, su ve doğa sporları turizmi, sağlık ve kaplıca turizmi, çevreye duyarlı olarak mutlaka geliştirmemiz veyahut da öncelik vermemiz gereken turizm türleridir.

Değerli milletvekilleri, zengin doğal kaynakların ve biyolojik çeşitliliğin var olduğu ülkemizde, hiçbir politika ve planlamayı salt ekonomik değerlere, kaygılara dayandırmamalıyız. Bizler, bu Meclis çatısı altındaki çalışmalarımızla, gerek ulusal ve gerekse uluslararası faaliyetlerimizde bu felsefeden hiçbir zaman taviz vermemeliyiz.

Bugün, Avrupa Birliği, turizmi geliştirme süreci içerisinde, sürdürülebilirlik kavramını turizm etkinliklerine dahil etmekle uğraşmaktadır. Bu manada, Avrupa Birliği Komisyonunun Beşinci Çevre Eylem Planı yeniden gözden geçirilmiş ve kıyı alanlarının korunmasına ve çevreyle uyumlu olarak, turizmin geliştirilmesine özel bir dikkat gösterilmiştir. Avrupa Parlamentosunun da, en son 1998 yılında, Avrupa Birliğinin turizm politikası konusuna önemle eğildiğini ve bu yönde, konseye, ilgili çalışmaların ivedilikle hazırlanması konusunda uyarıda bulunduğunu biliyoruz.

Bu açıdan bakıldığında, Avrupa Birliğine resmen aday olmamızla birlikte, birçok sektörde olduğu gibi, turizm sektörümüzün de mercek altına yatırılması gerekmektedir.

Sayın milletvekilleri, kıyı alanlarından ekonomik açıdan faydalanma örnekleri, dünyada olduğu gibi, Türkiye'de de, genellikle geri dönüşü olmayan büyük kayıplara yol açmaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Çevik, lütfen, 2 dakika içinde tamamlayınız.

Buyurun.

SEDAT ÇEVİK (Devamla) – Bugün, dünya nüfusunun yüzde 70'i kıyı bölgelerinde yaşamakta ve bu nüfusun büyük bir bölümü de yaşamını denizlerden sağlamaktadır. Gelecek yirmi otuz yıl içinde, dünyada kıyılarda yaşayanların sayısının 2 katına çıkacağı varsayılmaktadır. Bu açıdan bakıldığında, kıyıların ekolojik açıdan korunması ve gelişmesini sağlamak, hem doğal dengenin korunması hem de ülke ekonomilerinin gelişmesi için çok önemlidir.

Sayın milletvekilleri, Türkiye'yi uzun süre ucuz bir yer görme imajı ve turizmi geleneksel tanımla, sadece güneş, deniz, kum kabul etmek, kıyı bölgelerimizde kitle turizmini aşırı yoğunlaştırmıştır. Yanlış politikalarla, yatak sayısını taşıma kapasitesinin üzerine çıkararak, sadece kaynak aşınmasına neden olmadık; aynı zamanda, alternatifleri olmayan doğal ortamlarımızı kentsel alanlara çevirdik.

1990'lı yıllarda, turizm ekonomimizde ekoturizmin uygulamalarının öne çıkmaya başladığını görüyoruz; ancak, bu felsefenin çok iyi kavranması ve doğru uygulanması lazımdır. Köklü değişikliklerden bahsediyoruz, talebin yeniden biçimlenmesi gerektiğinden bahsediyoruz, sektörün uzmanlaşması ve çeşitlenmesinden bahsediyoruz; bu, sadece yasal ve yönetsellik ve kurumlar anlamda yeniden yapılanma demek değildir; daha çok, zihinlerde ve anlayışlarda yeniden yapılanma demektir.

Değerli milletvekilleri, turizm yasalarına göre, konuların entegre edilmesi, sürekli gündemimizde olmalıdır. Turizmi Teşvik Kanunu ve Kıyı Kanunu üzerinde, bu manada değişiklikler yapılmalıdır.

Bu nokta da çok önemli: Turizm yatırımlarında, çevresel etki değerlendirmesi uygulamalarından da bahsetmek lazımdır. Kısaca ÇED diye tanımladığımız bu konu, 1993 yılından bu yana 76 yatırım üzerinde uygulanmış, 43 proje onaylanmıştır. Turizm Bakanlığımızın, çevreye duyarlı ve ülke ekonomisi açısından sürdürülebilir turizm politikalarını oluşturma yönündeki çalışmalarına, içtenlikle teşekkür ediyorum...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen toparlayın Sayın Çevik.

SEDAT ÇEVİK (Devamla) – Ancak, turizm konusunda, sürdürülebilir turizm politikası da bu olmalıdır. Turizm Bakanlığının bu felsefe doğrultusunda birçok projesi, hedefleri ve uygulamaları olduğunu biliyoruz; bunlar, sevindiricidir.

Sayın Bakanımızın Plan ve Bütçe Komisyonundaki sunuş konuşmasında değindiği gibi, Türkiye'de, birçok sektörde olduğu üzere, turizm sektörü de, çatışan tercihlerden dolayı istenilen düzeyde gerçekleşememektedir. Eminim ki, 2000'li yıllarda, çevrenin turizmle çatışan değil, dost sektör olduğunun uygulamalarını daha çok görecek ve bunu elbirliğiyle destekleyeceğiz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Turizm Bakanlığımızın 2000 yılı bütçesinin ülkemize hayırlı olmasını diliyor, Yüce Meclisimize saygılarımı sunuyorum. (MHP, DSP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Çevik.

Sayın milletvekilleri, böylece, gruplar adına yapılan konuşmalar tamamlanmış oldu.

Şahıslar adına yapılacak konuşmalara geçiyoruz.

İlk söz, Bursa Milletvekili Sayın Burhan Orhan'a aittir.

Buyurun Sayın Orhan. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika efendim.

BURHAN ORHAN (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bayındırlık ve İskân Bakanlığı Bütçesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunmaktayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

2000'li yıllara gireceğimiz şu günlerde, vereceği teknik, ekonomik, sosyal ve kültürel hizmetler açısından bu bakanlığımızın öncü bakanlık olacağı inancındayım. Bakanımız Sayın Koray Aydın ve maiyetinde çalışan tüm bakanlık personeli, hükümetin kurulduğu ilk günden bugüne kadar başarılı çalışmalarını azimle sürdürmektedirler. Nitekim, son yüzyılın doğal afetleri arasında yer alan 17 Ağustos ve 12 Kasım depremlerinden alacağımız ciddî dersler vardır.

Bu depremlerle birlikte, sadece binalarımızın sağlamlığı değil, aynı zamanda devlet yapımız, idarî sistemimiz, demokrasi ve inanca dayalı değerler sistemlerimiz de test edilmiştir.

Yapılan hasar tespitlerine göre, toplam hasar miktarı, konut artı işyeri olmak üzere 332 530'dur. Afetzedelerin geçici iskânlarını sağlamak amacıyla, prefabrike konut olarak, Bakanlığımızca, toplam 30 470 adet planlanmış, bunlardan 23 498 adedi tamamlanmıştır, yaklaşık olarak 24 000'dir, 5 666 adet prefabrike konutun yapımı halen devam etmektedir. Ayrıca, Bakanlığımız 15 gün olan acil yardım süresini 90 güne uzatmış, hasar tespitlerini 19 günde tamamlamıştır.

Yapı İşleri, Afet İşleri, Teknik Araştırma ve Uygulama, Karayolları ve İller Bankası Genel Müdürlükleri gibi bağlı olan ana hizmet birimlerinin bütün imkânlarını deprem bölgesine seferber etmiş, konutları büyük bir kararlılıkla zamanında teslim etmişlerdir.

Bunlara ek olarak, evleri yıkılan ve ağır hasar gören vatandaşlarımıza; köylerde 3 milyar 500 milyon, şehirlerde 6 milyarlık, 20 yıl vadeli, faizsiz ve 2 yıl ödemesiz kredi imkânı sağlanmış, evlerini kendilerinin yapmaları, yeni bir ev satın almaları veya Adana'da bulunan ihtiyaç fazlası daimî konutları tercih etme alternatifleri sunulmuştur. Bu alternatiflerden hiçbirini tercih etmeyen hak sahiplerine, kalıcı konutların yapımı için başlatılan çalışmalar aralıksız olarak sürdürülmektedir. Bakanımız ve çalışma arkadaşları, gecelerini gündüzlerine katarak, canla başla çalışarak imkânsızı başarmışlardır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bakınız, bütün ekonomik gücüne rağmen, Japonya, Kobe depreminden ancak yedi ay sonra 20 000 prefabrike konutu depremzedelerin hizmetine verebilmiştir ve yine bütün zenginliğine rağmen, İtalya, 6 500 depremzedeye, iki yıldır halen prefabrike evleri teslim edememiştir. Halbuki, Sayın Koray Aydın ve ekibi, mevcut şartlara rağmen, yaklaşık 24 000 prefabrike konutu, depremden üçbuçuk ay sonra depremzede halkımızın hizmetine sunmayı başarmışlardır. Bu olay, gerçek bir Türk mucizesidir. Bu büyük başarı, iyi motive edildiğinde ve doğru yönlendiğinde, idarecisiyle, bürokratıyla, işveren ve işçisiyle, Türk Milletinin, zor zamanda büyük işler başarma kabiliyetinin anlamlı ve muhteşem bir ürünüdür.

Karayolları çalışmalarında, 17 Ağustosta hasar gören Anadolu Otoyolunun Akyazı ayırımı -İzmit-Doğu Kavşağı arası yaklaşık 50 kilometre uzunluğundaki kesim, 18 gün gibi kısa bir sürede tamamlanmıştır, ki, bu zaman, başlı başına bir rekordur. Çadırkent ve özellikle prefabrike konutların bağlantı yolu olarak yapılan yolların toplam uzunluğu, yaklaşık 396 kilometredir. Bu uzunluk, Samsun-Ordu-Giresun-Trabzon karayollarındaki uzunluğu artı 42 kilometre uzunluğu ifade etmektedir.

İller Bankası Genel Müdürlüğü tarafından, 1 Kasım itibariyle, toplam 4 244 262 metreküp dolgu yapılmıştır.

Bolu, Sakarya, Yalova ve Kocaeli'nde, toplam 177 886 metre uzunluğunda su borusu döşenmiştir ki, bu boruların uzunluğu Kayseri-Nevşehir-Aksaray karayolu uzunluğuna eşittir.

Yine, Bolu-Sakarya-Yalova ve Kocaeli'nde toplam 187 037 metre kanalizasyon borusu döşenmiştir ki, yine, bu uzunluk, Ağrı-Erzurum karayolundan daha fazladır.

Altyapı çalışmalarında, 75 000 insan, 3 500 iş makinesi ve 150 000 kişinin yaşayabileceği projenin altından başarıyla kalkılmıştır.

Evet, belirtilen bu çalışmalar, bize, Türk mucizesinin nasıl ve hangi şartlarda başarıldığını açıkça göstermektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; afet bölgesine gerekli acil yardımlar yapılmış, depremde zarar gören belediyeler afet kapsamına alınarak, İller Bankası paylarının artırılması sağlanmıştır. Sağlıklı yapılaşmanın temini amacıyla, belediyelerin imar yetkileri geçici bir süre Bakanlık uhdesine alınmış, daha sonra çıkarılan geniş çaplı imar yönetmeliklerine ve afet genelgelerine titizlikle uymaları kaydıyla, tekrar iade edilmiştir.

Temelden çatıya kadar yapılara denetim getiren yapı denetimi kanun tasarısı komisyonda ele alınmış ve son şekli verilerek, aciliyeti nedeniyle, kanun hükmünde kararname şeklinde çıkması için Başbakanlığa gönderilmiştir. Temennimiz, Afet İşleri Genel Müdürlüğünün, depremle ilgili projelerini en kısa sürede tamamlaması ve halkımızın bu konuda bilinçlendirilmesidir.

Ayrıca, İmar Kanunu ve yönetmelikler titizlikle uygulanmalı, denetimler etkin hale getirilmeli ve ihlal eden devlet veya belediye görevlileri şiddetle cezalandırılmalıdır.

Bakanlığın yapmış olduğu icraatlarla, "devlet" sözüne güvenin yeniden kazanılması sağlanmış "devlet, söz verir; ama, sözünü tutmaz" imajı yıkılmıştır. Söz verilmiş ve yapılmıştır. Devletimiz ve hükümetimiz, halk nezdinde itibar kazanmıştır. Sözün tutulmuş olması, depremzede vatandaşlarımızın geleceğe dönük umutlarının güçlenmesine neden olmuştur. Artık, halkımız "bunun geçicisini yapan devletimiz, kalıcısını da en çabuk ve zamanında yapar" diye geleceğe umutla bakmaktadır.

Sayın Bakanımız Koray Aydın, klasik bakanlık hizmetlerini aşmıştır. Bu çalışma, insana verilen değerin ürünüdür. Bakanımız, insana verdiği değeri, doğru seçim ve sağlam iradeyle başarmıştır.

Sayın Bakanımızdan, biz, Bursalılar olarak ivedilikle beklentimiz, 54 kilometre olan ve iki kısımdan oluşan, Bursa'yı son derece rahatlatacak olan Bursa çevre yolunun -ki, bu yol İstanbul, Bursa, Balıkesir, İzmir otoyolunun bir parçasıdır- bir an önce tamamlanmasını ve kısa sürede bitirilmesini istiyoruz. Sayın Bakanımızın bize söylediği, kredi paketi içerisine alındığı ve kısa sürede çalışmaların başlatılacağıdır. Bu, bizi çok memnun etmiştir; kendilerine teşekkür ediyoruz.

Bunun yanında, devam etmekte olan Bursa-Karacabey devlet yolunun, Bursa-İnegöl ayırımı-Yenişehir-Havaalanı yolunun, Bursa-Yalova yolunun, Bursa-İnegöl-Bozüyük asfalt çalışmalarının, Gemlik köprülü kavşağının, Umurbey kavşağının ve Orhangazi şehiriçi geçişi gibi, sonuna, bitimine gelinmiş olan yol yapımı çalışmalarının bir an önce tamamlanmasını istiyoruz.

Yeni işler içerisinde, Bursa Karacabey ayırımı-Orhaneli-Harmancık-Tavşanlı yolunun, Bursa-İnegöl yolu sol şerit çalışmalarının, İznik çevre yolu, İznik-Karamürsel yolunda Valide Köprüsü ve Bursa-İnegöl-Bozüyük yolunda Hasanpaşa, Çandır Köprüsü ve Çitli Köyü altgeçidinin yapılması çalışmalarının başlatılmasını; ayrıca, İznik-Mekece, İznik-Yenişehir, Yenişehir-İnegöl, Mudanya-Bursa-Gemlik ayırımı, Orhangazi-İznik ve Gemlik-Orhangazi ayırımı-Sölöz kısmında kalan yolun ve Bursa güzergâhlarındaki etüt ve proje çalışmaları devam etmekte olan yolların neticelenmesi için gerekli çalışmalara hız verilmesini kendilerinden diliyor ve bekliyoruz.

Özellikle, son dönemde oluşan kamuoyu hassasiyetini de göz önüne alarak, Milliyetçi Hareket Partisi ve Bakanlığımız, titiz çalışmalarıyla ülkemizin ve milletimizin alternatiflerini daima önplanda tutarak, gelecek seçimleri düşünerek değil, gelecek nesilleri düşünerek hizmetlerine devam edecektir. Partimiz, 2000 yılına girerken, şeffaf, adil yönetim ve gerçekçi politikalarını, hoşgörülü, birlik ve beraberlik içerisinde sunacaktır. Huzurlarınızda, Sayın Bakanımızı ve çalışma arkadaşlarını şahsım, Partim ve milletim adına kutluyor, derin teşekkürlerimi sunuyorum.

Bu duygu ve düşüncelerle 2000 yılı bütçesinin yüce milletimize hayırlı ve uğurlu olması dileklerimle; hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP, ANAP ve RP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Şahsı adına, Bursa Milletvekili Sayın Burhan Orhan, lehte konuştu.

Şimdi, aleyhteki konuşmaya geçeceğiz; yalnız, daha önce, Hükümet söz almak ister mi acaba? Arzu etmiyorlar.

Aleyhte, Trabzon Milletvekili Sayın Orhan Bıçakçıoğlu; buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Trabzon) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bayındırlık ve İskân Bakanlığının 2000 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı üzerinde görüşlerimi arz etmek, sizlerlerle paylaşmak için söz almış bulunuyorum; Yüksek Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle bir konunun altını çizmek gerekiyor. Sayın Başkanın da ifade ettiği gibi, aleyhte konuşmam gerekiyor. İktidarda iken muhalefet yapma nezaketsizliğini yapmadan, isterseniz, gelin, bir özeleştiri yapalım. Gerçekten, yeni bir yüzyıla girerken, geçmişle açıkyüreklilikle hesaplaşarak, yeniyi tanzim ederek işe başlayalım. Ayrıca, Sayın Bakanın hemşerisi de olduğum için, hoşgörüsüne sığınarak sözlerime başlıyorum.

Anlaşılıyor ki, mızrak çuvala sığmaz olmuş. Milletin binbir umutla seçip Parlamentoya gönderdiği vekilleri, iktidarıyla, muhalefetiyle, bugüne kadar, ülkenin temel sorunlarını çözememişler. Gelinen noktada suçlanacak kimse de olmadığı için, samimî itiraflarda bulunanlar çoğalmaktadır.

Bir partimizin sayın genel başkanı, bütçe kanunu tasarısının geneli üzerinde konuşurken "acaba nerede hata yaptık ki, yüzyıl öncesinin sömürge ülkeleri, bugün, kalkınma yarışında önümüze geçtiler" dedi. Acaba, hangi yanlışlarda ısrar ediyoruz ki, cumhuriyetle başlattığımız atılımlarda, hâlâ, istediğimiz noktaya gelemediğimizden bahsetti.

Sayın genel başkan, çarpık, hantal devlet yapısını ve rejimin büyük bir engel olarak toplumun önünü tıkamaya devam ettiğini söylemektedir. Yani, tek suçlu devlettir. Devleti bugüne kadar yönetenler kimlerdi?.. Bu soruyu kendimize sormalıyız. Sayın genel başkanın, diğer siyasetçilerin ve bu konuda düşünen aydınların, bugün geldiği noktayı, devleti sorgulama gerekliliğini, bir kazanım ve aşama olarak kabul ediyorum.

Yeni yüzyıla başlarken, 21 inci Yüzyılda Avrupa Birliği üyesi bir ülkeyi yeniden yaratırken, bu özeleştiriyi gerekli ve faydalı buluyorum; ancak, iki hususun da altını çizmek istiyorum: Özeleştiri, öncelikle, yapanın kendisinden başlaması halinde inandırıcı olur. Kırk yıldır bu ülkeyi yönetenlerin, bugün geriye dönüp devleti suçlamaları, siyaset ve siyasetçiye kızanlara sitem etmeleri, söyledikleri doğruların, maalesef, ağırlığını azaltmaktadır.

Ayrıca, gün, söyleme günü de değildir. Gün, yapma gönüdür. Engelimiz neyse, onları aşalım. Yapılması gereken neyse, buyurun yapalım. Korkarım, büyük hedefler, küçük hesaplara yem yapılmak istenmektedir. Türkiye'nin önünü açacak olan, sayın genel başkanın söylediği gibi, siyasetçilerdir, siyaset kurumudur; ancak, siyasetin kaybettiği itibarı ve güveni tekrar kazanmanın yegâne yolu, samimiyetten geçer. Geliniz, geçmişten korkmadan, tüm komplekslerden arınarak, herkes, önce kendisini samimiyet terazisinde tartsın. Unutmayalım ki, ne milletimizi kandırabilirler ne de Cenabı Allah'ı kandırabilirler.

Prof. Dr. Ahmet Mete Işıkara'nın deyimiyle, Doğu Marmara depremi, geliyorum diyen bir depremdi. Binlerce insanımızın hayatını kaybettiği bu depremde devlet mi sorumlu?! Gereken hukukî ve idarî düzenlemeleri yapmayan, gerekli tedbirleri zamanında almayan siyasî iktidarların ve onları denetlemeyen muhalefetin hiç mi suçu yoktur?! (MHP ve DSP sıralarından alkışlar)

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; üzerinde konuştuğumuz Bayındırlık ve İskân Bakanlığının, hâlâ, bir kuruluş kanunu bile yoktur; kararnamelerle yönetilmektedir. İmar mevzuatı her seçim öncesi değiştirilmiş ve imar affı çıkarılmıştır. Türkiye'nin, hâlâ, bir arazi kullanım planı ve bunu düzenleyen hukukî mevzuatı dahi yoktur.

Bakanlık, ülkemizin altyapısının ve üstyapısının imar ve inşaatıyla görevlidir. Bu kadar önemli ve yaygın hizmeti, 8 657 teknik personelle yerine getirmektedir. Bu, Bakanlık personel sayısının sadece yüzde 20'sine tekabül etmektedir. Bu oran yükseltilerek, hizmet kalitesi de, bir an önce, mutlaka artırılmalıdır.

Bakanlık bütçesinin rakamları üzerinde konuşmak istemiyorum. Benden önce konuşan bütün hatip arkadaşlarım, bu rakamları defaatle burada tekrarladılar. Yalnız, aziz milletimizin şunu bilmesini istiyorum: Bayındırlık ve İskân Bakanlığının bütçesindeki yatırım, 2,5 milyar dolar civarındadır. Bu, tamamen yetersizdir. Marmara depreminin açmış olduğu yaraları sarmaya bile bu rakam yetmemektedir.

Karayollarının genel bütçeden aldığı pay, yıllar itibariyle, her sene itibariyle düşmüştür; yüzde 20'lerden, yüzde 10'lardan, gele gele, bugün, 2000 yılı bütçesinde, maalesef ve maalesef, yüzde 1'lere düşmüştür. Tahsis edilen ödeneklerin bu oranda azalması, dörtbeş yılda bitecek yollarımızı, yirmiyirmibeş yılda bitmeye mahkûm etmiştir.

Ayrıca, Karayollarının, istimlak bedellerinden gelen, 147 trilyon liraya yakın da borcu bulunmaktadır.

İller Bankası... Evet, Bayındırlık ve İskân Bakanlığına bağlı bir kuruluş. İller Bankasının en önemli finans kaynağı Belediyeler Fonudur. Daha bugün, iki üç belediye başkanım beni ziyaret etti; para istiyorlar. Ben "para yok" dedikçe "eskiden vardı" diyorlar. Evet, eskiden bu para vardı; İller Bankasının kaynağı olan Belediyeler Fonu, 1993 yılında genel bütçeye aktarılmıştır.

Elimde, İller Bankasından almış olduğum istatistikî rakamlar var, fazla girmeden söylüyorum; sadece 1999 yılında Belediyeler Fonundaki para 500 trilyon liradır. Bu paradan İller Bankasına tahsis edilen oran yüzde 10'lar mertebesindedir. Halbuki, 1990 yılında bu oran yüzde 70'lerdeydi. Onun için, diyorum ki, Belediyeler Fonunun, bir an önce, Bayındırlık ve İskân Bakanlığının uhdesine tekrar devredilmesi gerekmektedir. Bu acildir, bu, önemlidir. (MHP sıralarından alkışlar) Diyeceksiniz ki: "Parayı nereden bulacak Bayındırlık ve İskân Bakanlığı?" Efendim, eğer, bu yatırımları yapmak istiyorsak, 21 inci Dönemin Parlamentosu, 57 nci Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti, özelleştirmeleri süratle yapmalıdır ve özelleştirmeden gelecek olan kaynağı da, bu ülkenin altyapısı ve üstyapısı için harcamalıdır; bu, şarttır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; umarım, yeterince aleyhte konuşmuşumdur; ancak, müsaade ederseniz, bir iki hususu da ifade ederek sözlerime son vereceğim.

Biliyorsunuz, ülkemiz, asrın belki de en büyük afetini yaşamıştır. Meselenin can kaybından ziyade ekonomik boyutu da önemli ve çok büyüktür. Bu büyüklükte bir tabiî afet karşısında, özellikle, milletimizin, devletimizin ve hükümetimizin davranışı, her türlü övgünün üzerindedir. Öncelikle, Sayın Bakan Koray Aydın ve ekibinin, depremin başından beri gösterdiği insanüstü gayretlerini, prefabrike konutların yapılmasında zor ulaşılan bir hedefi öngörmesi ve başarmasını, özeleştiriyi yapma ihtiyacını duyan siyasetçilerimize hatırlatıyorum. Gün, konuşma günü değil, doğru ve gerekli olanın yapılması zamanıdır. Bu örneği ortaya koyduğu için, Sayın Bakana teşekkür ediyorum. Dilerdim ki, bu ülkede yıllar önce tabiî afete maruz kalmış olan insanlarımızın da mağduriyeti, 2000 yılına şurada bir hafta kala giderilmiş olsaydı.

Size, seçim çevrem Trabzon'dan örnek veriyorum: 1990 yılının 16-17 Haziranında meydana gelen sel felaketinde 1 000'in üzerinde işyeri ve konut yıkılmış ve zarar görenler, hak sahipliği belgelerini almışlardır, 50 vatandaşımız da hayatını kaybetmiştir. Bugün, o sel felaketinden zarar gören, mağdur olan değerli hemşerilerimizin 166'sı, on yıldır, konutlarının yapılmasını beklemektedir. Ayrıca, bu sel felaketi nedeniyle hasar gören Sürmene, Köprübaşı, Of, Hayrat yolları, on yıldır, hâlâ yapılmamıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bıçakçıoğlu, toparlar mısınız lütfen.

ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Devamla) – Bitiriyorum efendim.

Yine, 1998 yılında haritadan silinen Köprübaşı'nın Beşköy beldesinde 47 cana mal olan sel felaketinden dolayı -ki, biz, cesetlerimizi dahi, ölülerimizi dahi denizden alamadık, sadece 5'ini bulduk- 55 kişi, konut sahipliğine hak kazanmış, konutlarını beklemektedir. İnşallah, Sayın Bakanımız, Trabzon'da olduğu gibi, ülkemizin diğer illerinde de, hak sahipliği belgesini kazanmış, depreme, tabiî afete maruz kalmış vatandaşlarımızın mağduriyetini 2000 yılı içerisinde giderecektir. Bunu, kendisinden, burada, yüce milletimizin önünde, bir kere daha istirham ediyorum, istiyorum. Siyaset adamlarının ve yöneticilerinin kararlı, sorumlu ve risk üstlenen bu tavırlarına ve sözlerini tutmalarına toplumun ihtiyacı vardır.

Bakınız, Japonya'daki depremin zararlarının, İtalya'daki depremin zararlarının hâlâ sarılamadığından arkadaşlarımız, bahsetmişlerdir; fakat, biz, Bayındırlık ve İskân Bakanlığının gösterdiği, bu başarıyı...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Devamla) – 1 dakika Sayın Başkanım; son cümlem.

BAŞKAN – Sayın Bıçakçıoğlu, son cümleniz için tekrar açıyorum.

Buyurun efendim.

ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Devamla) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.

Yeni bir yüzyıla girerken, Türkiyemizi ümitsiz ve çaresiz bırakamayız. Ben inanıyorum ki, doğru plan ve programla, geçmişte kusuru olmayan ve en azından samimî itiraflarla dünüyle hesaplaşmasını yapabilecek siyasetçiler, her şeye rağmen, ülkemizi layık olduğu yere taşıyacaklardır; Büyük Türk Milleti, bizden, bunu beklemektedir.

Hepinize saygılar sunuyorum.

Teşekkür ederim. (MHP, DSP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bıçakçıoğlu.

Sayın milletvekilleri, 8 inci turdaki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, milletvekillerimizin sorularına geçiyoruz.

İlk soru, Sayın Mükremin Taşkın'ın.

Buyurun efendim.

MÜKREMİN TAŞKIN (Nevşehir) – Sayın Başkanım, aracılığınızla, aşağıdaki sorularımın Sayın Turizm Bakanımız ve Sayın Bayındırlık ve İskân Bakanımız tarafından cevaplandırılmasını arz ederim.

Önce Turizm Bakanımıza sormak istiyorum:

1- Turizm Fonundan, Bakanlığa geldiğinizden beri, hangi belediyelere, ne kadar yardım yapılmıştır? Yardımda hangi kriterler göz önünde bulundurulmuştur?

2- Partinizden aday olup da seçim kaybeden kaç kişi Bakanlığınızda işe başlamıştır?

Bayındırlık ve İskân Bakanımıza soruyorum:

1- Ankara-Pozantı Otoyolunun son durumu nedir? Dış kredileri temin edilmiş midir? Son günlerde üzerinde spekülasyon yapıldığı gibi, projede değişiklik var mıdır?

2- Türkiye'ye gelen her 100 turistin 96'sının uğradığı Nevşehir'de, doğu-batı ulaşımının yoğun olduğu Nevşehir-Aksaray ve Nevşehir-Kayseri, güney-kuzey ulaşımının yoğun olduğu Nevşehir-Niğde karayollarında bölünmüş yol düşünülüyor mu? Böyle bir çalışmanız var mıdır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

İkinci soru, Sayın Levent'in.

Buyurun efendim.

MÜKERREM LEVENT (Niğde) – Sayın Başkan, aracılığınızla, Turizm Bakanından, aşağıdaki soruma cevap vermesini saygılarımla arz ederim.

Niğde İlimizde, 18 parça antik çağdan kalma kilise, 68 parça Selçuklu ve Osmanlı eserinin bulunduğu vilâyetimizde, 5 milyar gibi bir ödeneği, müdürlüğünüze yollamadığınız ve vilayetimde nasıl bir turizm politikası uyguluyorsunuz da turizm patlaması yaratacaksınız? Kaldı ki, 1999 yılı turizmde kayıp bir yıldır; turizmciler kan ağlamaktadır. Nasıl bir önlemle 2000 yılını kucaklayacaksınız?

Saygılarımla.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Erol Al, buyurun efendim.

EROL AL (İstanbul) – Sayın Başkan, aracılığınızla Bayındırlık ve İskân Bakanımız Sayın Koray Aydın ve Turizm Bakanımız Sayın Erkan Mumcu’ya birer sorum olacak.

Sayın Koray Aydın’a soruyorum; Karadeniz duble yolunun tamamlanması konusundaki çalışmalar ve projeksiyonu öğrenmek istiyorum. Ne zaman kaynak temin edilebilir ve ne zaman tamamlanabilir?

Sayın Mumcu’dan da, 2000 yılına ilişkin turizmdeki beklentilerini ve bugünkü turizm bölgelerindeki durumu öğrenmek istiyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Süleyman Coşkuner, buyurun efendim.

SÜLEYMAN COŞKUNER (Burdur) – Sayın Başkanım, aracılığınızla, sayın bakanlarımdan sorularımın cevaplandırılmasını istirham ediyorum.

Sayın Turizm Bakanıma soruyorum : Burdur İlimizin turizm potansiyeli açısından, büyük önem arz eden, İnsuyu Mağarası ve Salda Gölü için bugüne kadar neler yapılmıştır? Bundan sonra da neler yapılması planlanmaktadır? Ayrıca, Selçuklulardan kalma tarihî özelliği olan İncirdere ve Susuz Kervansaraylarının turizme kazandırılması için neler planlıyorsunuz?

Sayın Bayındırlık Bakanıma sorularım şunlardır: Burdur-Antalya karayolunun duble olması konusunda çalışmalarınız var mıdır? Ayrıca, Burdur-Bucak arasındaki Çeltikçi Belinde bir heyelan onarım inşaatı vardır; uzun süredir tamamlanamamaktadır; ne zaman tamamlanacaktır?

Saygılarımla arz ediyorum, teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Telek, buyurun.

MEHMET TELEK (Afyon) – Sayın Başkan, aracılığınızla, Sayın Bayındırlık Bakanımdan, şu sorularımın cevaplandırılmasını arz ediyorum:

1.- Bakanlığınızın karayolları bütçe yatırımları incelendiğinde, illerin gelişiminde modern kentleşmenin sağlanmasının temeli olan çevre yollarına ve duble yollara önem verdiğiniz, bütçe planlamasında belli olmaktadır. Bu hassasiyetiniz bundan sonra da devam edecek midir?

2.- Deprem bölgesinde geçici konutların yapımı konusunda devletin verdiği sözü tutmasını sağlayarak, milletimizin devlete küskünlüğünün giderilmesindeki başarınızı, acaba, kalıcı konutlarda da tekrarlayacak ve böylece, herkesin, her kesimin takdir ettiği -rahmetli- ikinci Gün Sazak olacak mısınız?

Bunları soruyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Seven, buyurun efendim.

NİDAİ SEVEN (Ağrı) – Sayın Başkanım, aracılığınızla, Bayındırlık Bakanımıza şu soruları sormak istiyorum:

Öncelikle, Sayın Bakanımı, deprem bölgesinde yapmış olduğu başarılı çalışmalarından dolayı kutluyorum.

1.- Ülkemizin, İran İslam Cumhuriyeti ve Türkî cumhuriyetlerle bağlantısını sağlayan Horasan-Diyadin yolu için 2000 yılında ne gibi çalışmalarınız olacaktır?

2.- Yine, devamlı ölümlere sebep olan Hamur, Tutak ve Patnos karayolunu elden geçirip, yeni bir güzergâh yapmayı düşünüyor musunuz?

3 - Kağızman-Cumaçay yolu ve Doğubeyazıt-Suluçem karayolları ne aşamadadır?

Şu anda, Turizm Bakanımıza, aracılığınızla, şu soruları sormak istiyorum Sayın Başkanım.

Sorularım 7-8 tane olduğu için, birleştirerek bir soru olarak sormayı düşünüyorum.

İlimiz Ağrı'da, tarihî ve turistik bakımdan birçok yerler bulunmaktadır. Ağrı İli merkezinde bulunan Harabegöl Kalesi, Pazı Kalesi; Diyadin İlçesinde bulunan Tokluca Kalesi, Maya Antik Kenti, kaplıcalar; Doğubeyazıt İlçemizde bulunan meteor çukuru, İshak Paşa Sarayı, Ahmed-î Hani Baba Türbesi; yine, Eleşkirt İlçemizde, Toprakkale ve Camii; Hamur İlçemizde, Havaran Kalesi, Şoşik Kalesi, Hamur Kümbeti; Patnos İlçemizde, Aznavur Kalesi, kümbetler; yine, Taşlıçay İlçemizde, Balık Gölü gibi turizm yerleri için ne gibi proje geliştirmektesiniz, bu konuları öğrenmek istiyorum; teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Seven.

Sayın Nail Çelebi?.. Yok.

Sayın Dayanıklı, buyurun efendim.

BAYRAM FIRAT DAYANIKLI (Tekirdağ) – Sayın Başkanım, aracılığınızla, Bayındırlık Bakanıma şu soruyu yöneltmek istiyorum:

1- Tekirdağ-Kınalı arası, trafiği çok yoğun olan bir güzergâhtır. Acaba, uzun yıllardan beri programda olan Tekirdağ-Kınalı arası ne zaman bitirilecektir?

2- Tekirdağ çevreyolu Tekirdağımız açısından çok önemlidir. Bu konuda ne gibi çalışmalar yapılmaktadır?

Turizm Bakanıma da şu soruyu yöneltmek istiyorum : Akkuyu nükleer enerji santralı gerçekleşirse, Akdeniz kıyı şeridine, turizm potansiyeli açısından, etkileri ne olacaktır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Aydın Milletvekili Bekir Ongun; buyurun.

BEKİR ONGUN (Aydın) – Sayın Başkanım, aracılığınızla, Turizm Bakanıma şu sorularımı sormak istiyorum:

1.-Türkiye'ye en fazla döviz getiren turizmcilerimizi, KOBİ'ler gibi desteklemeyi düşünüyor musunuz? Çünkü, ihracat yapan işadamları gibi, turizmcilerimiz de -en az onlar kadar- Türkiye'ye döviz getirmektedir.

2.- Yurdumuza gelen turistler, kaldıkları otellerde, konaklama yerlerinde gördüğü olumsuzluklar üzerine tazminat davaları açıp, tur operatörlerinden tazminat almaktadırlar. Ancak, şu anda, hac mevsimine girmekteyiz. TURSAB'a kayıtlı olup, hac turizmi yapanlar, hacılarımızı, taşeron tur operatörlerine devretmektedirler; fakat, hacılarımız, haklarını, yabancı turistler gibi bilmediklerinden, karşılaştıkları olumsuzluklar üzerine tur operatörlerinden tazminat alamamaktadırlar. Hacılarımıza, kurs ve seminerlerle veya yayınlarla, haklarını öğretmeyi düşünüyor musunuz? Bu zamana kadar bu konuda ne yaptınız?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Mesut Türker, buyurun efendim.

MESUT TÜRKER (Yozgat) – Sayın Başkanım, aracılığınızla, Sayın Turizm Bakanımızın cevaplandırması istirhamıyla, Yozgat İlimizle ilgili bir soru sormak istiyorum.

Yozgat İlimiz, işsizliğin en yoğun olduğu illerden biridir. Devlet yatırımları da son derece yetersizdir. Ancak, ilimizin değerlendirilmesi gereken tabiî kaynakları bir hayli fazladır; özellikle, Sorgun, Sarıkaya, Boğazlıyan, Yerköy, Saraykent gibi ilçelerimizde, jeotermal kaynaklarımız vardır.Bu kaynakların gerekli analizleri yapılmıştır; fakat, gerekli yatırımlar yapılmadığı için, maalesef, bu tabiî kaynaklar heba olup gitmektedir. Gerek içturizm açısından gerekse dışturizm açısından, bu tabiî kaynaklarımızın değerlendirilmesiyle ilgili herhangi bir araştırma yaptırdınız mı? Yaptırdıysanız, ne gibi proje ve yatırımlar düşünüyorsunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Çalış, buyurun.

HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Sayın Başkanım, aracılığınızla, Sayın Turizm Bakanımızın, aşağıdaki sorularımı cevaplandırmasını arz ederim.

Soru 1 : Antalya, Alanya, Mersin turizm bölgesi ile Ihlara, Ürgüp, Göreme gibi önemli turizm bölgelerinin kesiştiği bir alanda bulunup, maden şehri, 1001 kilise, Taşkale, Karadağ ve Göksu havzası tabiî, güzelliklerin, Selçuklu ve beylikler dönemi için önemli tarihî ve turistik değerlerin bulunduğu Karaman İlinde, 2000 yılı için herhangi bir yatırımınız var mı?

Soru 2 : Turizm, ülkemiz için, vazgeçilmez ve çok önemli bir sektördür; ancak, bu sektörde, kültürel anlamda bilimsel tedbirler yetersiz olduğu için, kültür alışverişi aleyhimize işlemektedir. Bunu tersine çevirip, Türk kültürünün zenginleşmesi ve yayılması için projeleriniz nedir öğrenmek istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Pamukçu, buyurun.

SUAT PAMUKÇU (Bayburt) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım; aracılığınızla, Sayın Bakanlara sorularımı iletiyorum. Önce, ilk iki sorum Sayın Turizm Bakanına.

Sayın Bakanımızın da malumları olduğu üzere, bundan birkaç yıl öncesine kadar, özellikle Birleşik Arap Emirlikleri, Kuveyt ve Suudî Arabistan'dan önemli miktarda turisti, başta İstanbul ve Bursa İllerimiz olmak üzere, birçok turistik bölgede ağırlıyorduk. Bu turistler, dönüşlerinde de, önemli miktarda bavul ticareti yapmış olarak, on bavulla, yirmi bavulla ülkelerine dönerlerdi; ancak, son birkaç yıldır, bu turistler, özellikle İtalya ve İspanya'yı tercih etmektedirler. Bu Arap turistlerin yeniden turizm potansiyeli olarak ülkemize kazandırılması hususunda bir çalışmaları var mıdır?

Bayburt ilimiz, hem kış turizmi açısından hem de Çoruh Nehrinde yapılan rafting açısından önemli bir turizm potansiyeline sahip . Bu ilimizdeki bu potansiyelin değerlendirilmesi hususunda herhangi bir çalışmaları var mıdır?

Şimdi de Sayın Bayındırlık Bakanımıza sorularımı iletiyorum:

Bayburt-İspir yolu... Bildiğim kadarıyla, orada inşa edilecek bir barajdan dolayı yol güzergâhı da değiştiriliyor, bir proje çalışması vardı; bunun durumunu soruyorum ve bu konuda hangi aşamaya gelinmiştir; bilgi rica ediyorum.

Bayburt-Araklı ve Bayburt-Çaykara yolları, kış aylarında da faal olabilecek bir duruma ne zaman gelecektir? Çünkü, kış aylarında kar yağışı nedeniyle bu yollar kapanmaktadır. Kış aylarında da bu yolların açılacağı tarihi verebilirler mi?

Masat Köyümüzde yer kayması münasebetiyle afete maruz 12 ailemiz var ; bunların konutlarının yapılmasıyla ilgili, programa zaten girmişti, geçtiğimiz yıllarda konulan ödenek vatandaşlar tarafından zannediyorum kullanılamadı, bu konuda önemizdeki 2000 yılı için bir ödenek konmuş mudur?

Bayburt'taki mevcut belediyelere yapılan yardımların kriterlerini... Borçları olup da borçları kesilmeyen belediye var mıdır ve borçlarından dolayı ne kadar kesintiye uğrayan belediyemiz vardır, adlarıyla rica ediyorum.

Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Sobacı, buyurun efendim.

BEKİR SOBACI (Tokat) – Sayın Başkanım, delaletinizle Bayındırlık Bakanımıza aşağıdaki sorularımı arz ediyorum:

Avrupa'yı Türkiye üzerinden Türkî cumhuriyetlere bağlayacak olan ve "TETEK Projesi" diye isimlendirilen yol çalışması şu anda Erbaa-Amasya ve Niksar-Reşadiye arası devam ediyor; bu projenin 2000 yılı ödeneği ne kadardır?

Tokat-Sıvas karayolu Kızıleniş mevkii tırmanma şeritlerinin, geçmiş bütçelerde 5 milyarlık ödenekleri vardı, 2000 yılında bu tırmanma şeritlerine başlanacak mı?

Tokat çevre yolu ve Tokat-Niksar karayolu ödeneği 2000 yılında ne kadardır?

1999 yılında Teknik Uygulama Genel Müdürlüğünüzün proje desteği ne kadar olmuştur?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Enginyurt, buyurun efendim.

CEMAL ENGİNYURT (Ordu) – Sayın Başkan, aracılığınızla, Sayın Bayındırlık ve İskân Bakanımıza sormak istiyorum.

Cumhuriyet tarihi boyunca Ordu, şu anda bile, hâlâ at arabasının bile gitmediği yollara mahkûm. Her ne kadar, sürekli Güneydoğu ve Doğu Anadolu'dan bahsedilse bile, Ordu, bu konuda büyük bir sıkıntı içerisinde.

Korgan-Kumru-Niksar bağlantı yollarının, Aybastı-Kabataş-Çatalpınar-Fatsa, Gölköy-Aybastı, Musediye-Gölköy-Ordu, Ünye-Akkuş-Niksar yollarının yapılmasıyla ilgili bir çalışmanız var mı? Bunlar, Ordu'nun ekonomik kalkınması ve turizm açısından da çok önemli bağlantılar. Bu konuda gerekli çalışmaları yaparsanız memnun olurum.

Sayın Turizm Bakanımıza da bir soru sormak istiyorum.

Turizm Bakanlığı, altyapı projeleri adı altında, Isparta Belediyesi, Isparta İli başta olmak üzere, birçok belediyeye finans sağlamış durumda. Acaba, diğer belediyelere de, hangi oranda bu projeden istifade etme imkânı tanıdınız veyahut da ne kadar tanımayı düşünüyorsunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Zamantılı, buyurun efendim.

AHMET ZAMANTILI (Tekirdağ) – Sayın Başkan, aracılığınızla, aşağıdaki sorumun Sayın Bayındırlık ve İskân Bakanınca cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim.

Yoğun bir sanayi bölgesi olan Çerkezköy'ün Tekirdağ Limanına bağlantısı olan Çerkezköy-Çorlu ve Çorlu-Tekirdağ yollarının genişletilmesi ve daha nitelikli bir hale getirilmesi yolunda çalışmalarınız var mıdır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Keleş, buyurun efendim.

İRFAN KELEŞ (Çankırı) – Sayın Başkanım, aracılığınızla, Bayındırlık ve İskân Bakanımızdan aşağıdaki sorularımın cevaplandırılmasını arz ederim.

1. Çankırı'da bir karayolları şube müdürlüğü açmayı düşünüyor musunuz?

2. Ankara-Çankırı arası karayolunun, karayolları standartlarına uygun hale getirilmesi konusunda bir çalışmanız var mı?

3. Çubuk-Şabanözü karayolu bu sene bitirilebilecek mi; bütçenize bu konuda yeterli ödenek konmuş mudur?

4. Karayolları ağına alınan Korgun-Kurşunlu arası yol yapımı 2000 yılında bitirilebilecek midir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Yıldız, buyurun.

SABAHATTİN YILDIZ (Muş) – Sayın Başkan, delaletinizle, sayın bakanlara aşağıdaki soruları sormak istiyorum.

Birinci sorum her iki bakana: Sayın bakanların her ikisi de bütçeleri görüşülürken söz almamışlardır. Genel Kurulda, ilgili bakanın, bütçesi üzerinde susmayı tercih etmesi, ilk defa gördüğümüz bir olaydır. Acaba sayın bakanlar, bütçelerini takdim etmekten sıkıldılar mı, yoksa Genel Kurul görüşmelerine ilgi mi duymadılar?

İkinci sorumu Sayın Bayındırlık Bakanına sormak istiyorum: 1966 Muş-Varto depreminde hak sahibi oldukları halde, aradan yirmi yıl geçtikten sonra, 1985 tarihinde, çıkarılan bir yasayla 2 279 vatandaşın hak sahipliği iptal edildi. Devlet yirmi yılda yapması icap eden konutları yapmadı; yirmi yıl sonra iki aylık bir borçlanma süresi verdi; bu iki ayda borçlanmaktan haberi olmayan vatandaşın hakkını iptal etti. Acaba Bakanlar Kuruluna kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi veren bu Meclis, Bakanlar Kurulundan Sayın Bakanın bunlar için yeni bir borçlanma süresi tanıyıp, bu haklarını geri iade edebilecek mi?

Üçüncü sorum: Afet İşleri Genel Müdürlüğünde "kendi evini yapana yardım" metodu gereğince Bakanlığın vatandaşa vermesi icap eden birkısım paralar, ödenek yokluğundan dolayı aylardır beklemektedir. Acaba yıl sonundan önce bunlara bu hak ettikleri paraları gönderecekler mi?

Dördüncü sorum : 1997 yılında temeli atılan, bir kısmı subasman seviyesinde, bir kısmı duvar veya çatı seviyesinde bekleyen konutlar var; bunlar, tamamen atıl durumda olup, kış ve kar altında daha da güç durumda kalıp, tamamen yıkılmakla yüzyüzedir. Hiç olmazsa, bunları tamamlayacak kadar ödenek ayırıp, 2000 yılında tamamlamayı düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Gökmen.

AYDIN GÖKMEN (Balıkesir) – Sayın Başkanım, aracılığınızla bakanlarımıza aşağıdaki sorularımı sormak istiyorum.

Sayın Turizm Bakanımıza soruyorum : Balıkesir, hem Marmara Denizine hem de Ege Denizine kıyıları bulunan turizme elverişli bir ilimizdir. Turizmin geliştirilmesi için Balıkesir'e yatırım düşünülüyor mu?

Sayın Bayındırlık Bakanımıza:

Balıkesir-Bursa yolunun yapımı ne zaman bitirilecek?

Susurluk-Bandırma karayolu, Balıkesir-Edremit-Çanakkale karayolu yapılacak mı? Değerli Arkadaşımız Sıtkı Turan'ı kaybettiğimiz yol; buradan tekrar rahmet diliyorum.

Ayrıca, Bozüyük-Mekece-Adapazarı arasında bölünmüş yol yapılacak mı? Bu konularda çalışmalarınız var mı?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Gül.

MUSTAFA GÜL (Elazığ) – Teşekkür ederim Sayın Başkan, aracılığınızla, Sayın Bakanlarımdan şu sorularımın cevaplandırılmasını arz ediyorum:

Birinci sorum: Elazığ güney çevre otoyolunun yapımına ne zaman başlanacak?

İkinci sorum: Avrupa Birliğine girerken, taşıtların teknik muayeneleri konusunda çalışma yapılıyor mu?

Bir diğer soru: Antalya-Alanya bölünmüş yolu ne zaman bitecek?

Bir başka soru: Bursa çevre otoyolu yapımına ne zaman başlanacak?

Yine, güney illerimizden bir soru getiriyorum: Silifke-Anamur arasında yeni yol yapımı düşünülüyor mu?

Sayın Turizm Bakanımdan sorularım şunlar olacak:

Ağrı Dağı ve çevresinin turizm potansiyelini artırmak için 2000 yılında ne gibi önlemler almayı düşünüyorsunuz?

Bir diğer soru: Anadolu'nun tapu senedi hüviyetinde olan Ahlat'ın tanıtımı ve turistlerin buraya yönlendirilmesi hususunda ne gibi çalışmalar yapıyorsunuz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Elkatmış.

MEHMET ELKATMIŞ (Nevşehir) – Sayın Başkanım, aracılığınızla, Sayın Bayındırlık Bakanımıza şu soruları sormak istiyorum:

İller Bankasının belediyelere verdiği kredilerde faiz oranları çok yüksektir; bu faiz oranlarıyla, belediyelerin iflah olması mümkün değildir. Bu nedenle, bu faiz oranlarını düşürmeyi düşünüyor musunuz?

Yine, İller Bankasının yaptırdığı işlerde maliyetler çok yüksektir. Mesela, bir sondaj yapılıyor, 3 milyara yapıldığını farz edelim; ama, özel sektöre aynı belediye yaptırdığı zaman, 1 milyara mal ediyor; bu yüksekliğin nedeni nedir?

Yine, İller Bankasınca yaptırılan işlerde, kontrol gerektiği gibi yapılmadığı inancındayım. Bunun birçok örneğini şahsen biliyorum ve birçok kez de dile getirdim Bu nedenle, İller Bankasınca yaptırılan işlerde, işin asıl sahibi mahallî idarelerin de kontrol işinde söz sahibi olması gerekir. Bu konuda bakanlığınızın görüşü nedir?

Yine, Acıgöl çevre yolunun istimlâki dört yıl evvel yapıldı, parası ödendi; birkaç kilometrelik bu yol bugüne kadar açılmadı, bunun açılmasında zaruret vardır; bu, ne zaman açılacaktır?

Yine, Kapadokya Tuzköy Havalimanının Hacıbektaş-Kırşehir yolları, yine, Avanos-Ürgüp- Acıgöl bağlantıları, Ürgüp-Kayseri arasında karayolu inşaatı devam ediyor; bu, Kayseri arasını çok kısaltacak ve turizme de dönüktür; çok az bir şey kaldı; ama, yıllardır da bitirilemiyor. Bunun için bir takvim verebiliyor mu?

Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Yıldırım buyurun.

MEHMET SADRİ YILDIRIM (Eskişehir)– Sayın Başkan, delaletinizle Bayındırlık Bakanımızdan aşağıdaki sorularımın cevaplandırılmasını istiyorum.

Birinci sorum : İç Anadolu'nun merkezi olan, üç bölgenin birleştiği noktada olan Eskişehir-Bilecik-İstanbul karayolunu, ölümlerin azalması, ekonominin artması için ne zaman çift yol yapmayı düşünüyorsunuz?

İkinci sorum :  Eskişehir-Seyitgazi ve Kırka'yı takiben, Afyon'a giden karayolunu genişletmeyi düşünüyor musunuz?

Üçüncü sorum : Sivrihisar-Çeltik-Yunak ve Akşehir'i takiben Konya'ya bağlanacak bu yolu devlet karayoluna almayı düşünüyor musunuz?

Bir sorum daha var, bu da Sayın Turizm Bakanımızla ilgili; Eskişehir bölgesiyle ilçelerinde görülmeye değer tarihî, turistik yerler vardır. Eskişehir'de turizmi canlandırmak için bu yerleri turistik bölge içine almayı düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Sünnetçioğlu, buyurun.

AHMET SÜNNETÇİOĞLU (Bursa) – Sayın Başkanım, aşağıdaki sorularımın, Bayındırlık ve İskân Bakanı tarafından cevaplandırılmasını delaletinizle arz ediyorum.

Bayındırlık ve İskân Bakanlığının 8.9.1999 tarih ve 10197 sayılı genelge ve 15.10.1999 tarih ve 12297 sayılı genelgesi kapsamına giren yerleşim merkezlerinde, yapılaşmanın büyük oranda tamamlanmış olduğu meskûn alanlarda, parsel maliklerinin talebi üzerine parsel bazında jeolojik etüt ve zemin, etüt raporu hazırlanması, alınan neticeye göre, kat yüksekliğinin yeniden belirlenmesi koşuluyla ruhsat verilip verilemeyeceği...

Mevcut onaylı imar planı dahilinde bulunan, İmar Kanununun ilgili yönetmeliklerine göre inşaat ruhsatı alınan, ruhsat alındığı tarihten itibaren beş yılını doldurmuş bulunan veya ruhsat müddeti içerisinde ruhsat yenilemesi talebinde bulunanlara ruhsat verilip verilemeyeceği; ruhsat süresi içerisinde müracaat edilmesi durumunda, tadilat ruhsatı verilip verilemeyeceği; yapı yoğunluğu ve kat adedini artırmayacak şekilde zorunlu plan değişikliğiyle, karayolu ve enerji yatırımlarıyla ilgili olan plan değişikliklerinin ilgili kişi ya da kurumlarca jeolojik etütleri neticesinde yapılıp yapılamayacağı...

Ayrıca, depremden zarar gören iller arasında yer alan, ancak, tabiî afet nedeniyle gelir kaybı ve altyapı hasarına uğrayan belediyelere yapılacak yardım listesinde yer almayan Gürsu, Gemlik, Küçükkumla, İznik, Elbeyli, Mudanya, Görükle, Orhangazi, Çakırlı, Yeniköy Belediyeleri dışındaki diğer Bursa belediyelerine yardımı düşünüyor musunuz? Bu yardımların ölçüsü ve kriteri nedir?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri, 28 dakika oldu ve 30 arkadaşımız soru sordular. Ben, müsaadenizle, 3 arkadaşıma daha söz vereceğim.

Şimdi, bir hususu izah etmek istiyorum: 10 uncu sırada olduğu halde, Sayın Mümtaz Yavuz'un soyadı kompütürde "Yauz" yazıldığı için düştü kompütürden. Şimdi, kendisine söz veriyorum; çünkü, 10 uncu sıradaydı.

Buyurun.

MÜMTAZ YAVUZ (Muş) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, delaletinizle, Bayındırlık ve İskân Bakanı Sayın Koray Aydın Beye şu soruyu yöneltmek istiyorum :

Sayın Bakan, kar ve buz etkisi altında kalan yollardaki geçitlerde yapılan bakımevleri, yolun trafiğe açık kalması ve kapanan yolların daha çabuk açılması ve de yol kapandığında yolda mahsur kalan vatandaşların barınmaları açısından çok önemli tesislerdi; hemen hemen her geçitte de mevcuttu. Doğuda, terör nedeniyle yakılıp, yıkılan bu bakımevlerinin, terörün bitmesinden dolayı, yeniden yapılmasını veya hasarlı olanların onarılmasını çok önemli görmekteyim. Bu bakımevlerine bir öncelik tanıyacak mısınız?

Teşekkür eder, saygılar sunarım.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Erek, buyurun efendim.

ALİ ŞEVKİ EREK (Tokat) – Sayın Başkanım, Bayındırlık ve İskân Bakanımıza sorularım:

Tokat çevre yoluna 1999'da ne kadar tahsisat ayrıldı? Projenin gerçekleşme yüzdesi ne düzeydedir? 2000 yılında yapılacak sarfiyat, tahsisat miktarı ne kadardır? Bir bitiş tarihi verebiliyor musunuz?

Zile için hayatî önemi haiz olan Zile-Alaca yolu konusunda, 1999'da ne kadar tahsisat harcandı? Projenin gerçekleşme yüzdesi ne kadardır? 2000 yılında ayrılan ödenek ne düzeydedir? Bitiş tarihi verebiliyor musunuz?

Trafik canavarının kol gezdiği Turhal-Zile karayolunun düzenlenmesine başlandı mı? Bu konudaki projede gelinen seviye ne miktardadır? 2000 yılı için bir ödenek ayrılmış mıdır?

Bir diğer sorum: Belediyelerin bugün içinde bulunduğu durumu, en hafif tabiriyle felaket diye adlandırıyoruz. İller Bankasındaki istihkaklarının daha az kesintiye uğraması bakımından, 2000 yılında Maliye Bakanlığından ayrılacak fon miktarı ne kadardır? Ayrılacak fon miktarıyla istihkakların kesilme yüzdesi ne ölçüde azalacaktır?

Sayın Turizm Bakanımıza şu soruyu tevcih etmeme müsaade buyurunuz: 2000 yılı için tanıtmaya ne kadar bir meblağ ayırdınız? Ayırdığınız meblağda önceliklerin sıralamasını lütfeder misiniz?

Orta Karadeniz’in incisi Tokat'ta, 2000 yılında öngördüğünüz turistik projeler var mıdır? 2000 yılı programında Tokat İline ayırdığınız bir tahsisat söz konusu mudur?

Çok teşekkür ederim.

BAŞKAN – Son söz, Sayın Vursavuş'un; buyurun efendim.

İSMET VURSAVUŞ (Adana) – Sayın Başkan, aracılığınızla, Sayın Turizm Bakanımızdan aşağıdaki sorularıma yanıt vermesini arz ediyorum.

Sayın Bayındırlık Bakanlığımıza da bir sorum vardı; onun yanıtını arkadaşların sorusuyla aldığım için tekrarlamayacağım.

Soru 1: Adana-Karataş ve Yumurtalık ilçelerimiz, Akdenizin doğusunda, en güzel kıyılara sahip, turizm potansiyeli olan ilçelerimizdir. Ülkemizde, maalesef, uzun yıllar turizm adı altında bir gelişigüzellik yaşanmış ve kıyılarımız, devletimizin de teşvikiyle, Turizm Bakanlığı izinleriyle beton yığınları haline dönüşmüştür. Bunun sonunda da, altyapı yetersizliğinden kıyılarımız ve denizlerimiz kirlilik deposu haline sokulmuştur.

Bu nedenle, Karataş ve Yumurtalık İlçeleri kıyılarımız nispeten bakir durumdadır. Buralar için, Turizm Bakanlığımızın gelişim projeleri var mıdır? Bu kıyılarımız da elden gitmeden, bir an önce önlem alınmasını diliyorum.

Soru 2 : Adana, Orta Toroslar'da, Demirkazık Tepesinin güneyinde bulunan bir ilimizdir. Aladağlar mıntıkasında -burası Kayseri'ye sınırdır- şelaler diye doğa harikası ve insanlarımızın da maalesef bilmediği bir yer vardır; 12 şelale bir arada akar. Buraya Turizm Bakanlığı hizmet götürecek midir? İç ve dış turizme açılabilecek midir?

Yabancı turistler yerli turistten daha çok gelmek istemekte; ama, ulaşım zorluğu ve kalma sıkıntısı nedeniyle buradan yararlanamamaktadır.

Bu konularda yanıt bekliyorum; saygılar sunarım.

BAŞKAN – Teşekkür ederim arkadaşlar.

Sayın milletvekilleri, soru talep eden arkadaşlarımın adlarını okuyorum: Sayın Genç, Sayın Atahan, Sayın Aydın, Sayın Albayrak, Sayın Akman, Sayın Öztürk, Sayın Güler, Sayın Cengiz, Sayın Vardar, Sayın Tuğmaner, Sayın Korkutata, Sayın Karapaşaoğlu, Sayın Baş, Sayın Gündoğan, Sayın Gökbulut, Sayın Ayrım, Sayın Bilge...

A. TURAN BİLGE (Konya) – Sayın Başkanım...

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Sayın Başkanım, bizim kompütür bozuk.

BAŞKAN — Efendim, söz sırasında bekleyen arkadaşlarımızın sayısı, belki takip edemediniz, 17. Şu anda soru sormaya başlayalı 34 dakika oldu. Siz, 20 dakika olarak karar vermiştiniz, ben, bunu biraz zorladım.

Buyurun efendim.

A. TURAN BİLGE (Konya) – Sayın Başkanım, saat 18.00'de hükümet ve efradı yerini aldığı sırada, o anda söz istemek için butona bastım ve hakkımı kullanmak istedim; ancak, görüyorum ki, 40 ıncı sırada falanım.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Aynı durumdayım efendim.

HÜSAMETTİN KORKUTATA (Bingöl) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Sayın Korkutata, isminizin nerede olduğunu okudum zatıâlinize.

HÜSAMETTİN KORKUTATA (Bingöl) – Sayın Başkanım, bir konuya işaret etmek istiyorum.

Sayın Başkanım, kavasla sordurdum "şu anda 10 kişi var" denildi, 11 inci olarak yazdırdım. Şu anda yeniden açıp konuşmak için yazdırdım. Demek ki, oradaki bilgisayar her nasılsa, birinci sırayı silip, ikinci sırayı mı yazdırıyor... Kavasa sordurmak suretiyle 11 inci olarak yazdırdım. Bilgisayarda bir hata var, hep yanlış oluyor.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, ben bir şeyi arz edeyim müsaade ederseniz. Saat 18.00'de toplantıyı açtığımda tablonun tamamı dolmuştu; yani, saat 18.00'de sisteme girilmişti.

A.TURAN BİLGE (Konya) – Sayın Başkan, o zaman hükümet yerini almadan arkadaşlarımız sisteme giriyorlar; söz isteme hakkı doğuyor arkadaşlara.

BAŞKAN – Evet, girilmişti; buna tedbir alınması gerektiği kanaatindeyim.

A.TURHAN BİLGE (Konya) – Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Yani, hükümet yerini almadan soru sorulmasına imkân verdi kompütür, ona imkân vermememiz lazım; ama, şu anda müdahale etme imkânım yok.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Evet, efendim, bu çok önemli.

BAŞKAN – Sayın Bedük, buyurun efendim.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Sayın Başkan, ben de, gerçekten, biraz önce ifade edildiği gibi, buraya bastım, yandı, söndü, ben, tekrar ve ısrarla, bu cihazla söz talebimi ifade ettim; ama, görünüyor ki, şu saate kadar olmadı.

Uygun görürseniz ben, bir sual sormak istiyorum.

Ankara'da bulunan...

BAŞKAN – Sayın Bedük, soru sormayın lütfen.

Bir şey ifade edeyim...

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Yerimden bir açıklama yapmak istiyorum.

BAŞKAN – Bakın, mikrofonunuz yanıp söndüğü halde, maalesef, kompütür hâlâ adınızı göstermiyor. Demek ki bir bozukluk var.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Demek ki biz haksızlığa uğradık.

BAŞKAN – Zatıâlinize karşı kompütürün bir husumeti olsa gerek.[!]

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Yerimden bir açıklama yapma ihtiyacını duyuyorum. Müsaade eder misiniz efendim.

BAŞKAN – Efendim, yazılı sorabilir misiniz?

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Sayın Başkanım...

BAŞKAN – Sayın Bedük, soru sorma süresi geçsin, size söz vereceğim.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Soru sormayacağım.

BAŞKAN – Soru sormayacaksınız...

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Soru sormayacağım, sadece bilgilerinize sunacağım.

BAŞKAN – Peki, buyurun.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Sayın Başkanım, Ankara'da Mogan ve Eymir Gölleri, şehrin hem yaşayanlarının hem de Ankaralıların çok önemli bir teneffüs merkezidir. Bu merkezin, özellikle, turizm alanı ilan edilmesi suretiyle, aynen Antalya'daki Güney Antalya Projesi çerçevesinde, önemli bir merkez olması, bir turizm alanı haline getirilmesi, gerçekten, hem Ankaralılar için hem Ankara'da yaşayanlar için hem diplomasi için hem de uluslararası ilişkiler bakımından...

BAŞKAN – Sayın Bedük, soru sormuyorsunuz değil mi?

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Sormuyorum efendim, sadece açıklama yapıyorum.

... fevkalade önemli olduğunu değerlendiriyorum. Takdirlerinize sunuyorum.

BAŞKAN – Sayın Bedük, teşekkür ediyorum.

Ben okuduktan sonra, Sayın Güzel, Sayın İyimaya, Sayın Çakan, Sayın Yaman, Sayın Esen, Sayın Erdener arkadaşlarımız yeniden girmişler.

ZEKİ ÇAKAN (Bartın) – Sayın Başkan, soru sormayacağım, müsaade ederseniz bir konuya açıklık getirmek istiyorum.

BAŞKAN – Tabiî efendim, Grup Başkanvekilisiniz.

Buyurun.

ZEKİ ÇAKAN (Bartın) – Danışma Kurulunun almış olduğu karar gereğince soru ve cevap süresi 20 dakika olarak sınırlandırılmıştır. Sizlerin takdiriyle, soru sorma süresi şu anda 38 inci dakikayı gösteriyor. Eğer, mümkünse, sizden, Genel Kurul adına öğrenmek istediğimiz şudur : Cevap süresini ne kadar tanıyacaksınız?

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Çok yerinde bir soru; çünkü, biraz evvel hükümet de konuşma hakkını kullanmadığını, bu hakkını cevap süresinde kullanmak istediğini söyledi.

Bildiğiniz gibi, İçtüzük gereğince bu mümkün değildir; ancak, konuşma hakkını kullanmamak suretiyle, hükümet, bize 30 dakika kazandırmıştır. Ben, cevap için, kendilerine 20 dakika süre veriyorum. Ümit ediyorum...

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, öyle cevap olmaz; Başkanın takdiri var. Danışma Kurulunun aldığı karar önemlidir. Bir defa...

BAŞKAN – Efendim, hükümet konuşma sırasını geçirmiştir.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, bakın, bir şey söyleyeyim. Madem ki, 20 dakikada kesmediniz, birtakım arkadaşlarımıza fazla soru sorma imkânı verdiniz; o zaman, hepsine sordurmak zorundasınız. Yani, takdirinizle, bana sıra geldi, kestiniz. Ben, bunun bir kasıttan kaynaklandığını kabul ediyorum. O zaman niye bende kestiniz; yani, bir sebebi var mı?!

BAŞKAN – Sayın Genç, nasıl olsa birisinde kesilecekti; üç kişi dedim, size denk geldi.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Benim bölgemin sorunlarının dile gelmesinde daha büyük fayda var.

BAŞKAN – Cevap için, hükümete 20 dakika süre veriyorum.

Buyurun efendim.

TURİZM BAKANI ERKAN MUMCU (Isparta) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; her şeyden önce, Bakanlığımın bütçesi üzerinde göstermiş olduğunuz ilgi dolayısıyla, yakın alaka dolayısıyla, şükranlarımı sunarak sözlerime başlamak istiyorum.

Bakanlığıma yöneltilen soruların hemen hemen çok büyük bir kısmı teknik nitelikte ve ayrıntısıyla cevap verilmeyi gerektiren sorular ve bunların pek çoğuna yazılı cevap vereceğim. Ancak, bu sorular arasından seçtiğim iki tanesine, izninizle, buradan cevap vermek istiyorum; çünkü, bu sorular, teknik nitelikli sorular olmaktan çok, siyasî nitelikli sorulardır ve sadece soruyu soran milletvekili arkadaşımı ilgilendirmekten öteye, Genel Kurulun da bilgi sahibi olmak arzusu içinde olacağını düşündüğüm için, müsaadenizle, bu iki hususu Genel Kurula arz etmek istiyorum.

Bunlardan bir tanesi, niçin konuşma yapmadığımız hususudur. Doğrusunu isterseniz, biz, hem müzakerelerde Genel Kurulun sabrını çok fazla zorlamamak için konuşmayı arzu etmedik hem de sadece bundan sonra, bir teşekkür -bunun uzayacağını da öngöremediğimiz için- konuşması faslında, 10 dakika içerisinde düşüncelerimizi ana hatlarıyla ifade edebileceğimizi düşünmüştük. Bu, Genel Kurulun zamanı daha iyi kullanabilmesi bakımından, arkadaşlarımızın Genel Kurula ilgilerini suiistimal etmemek bakımından düşündüğümüz bir şeydi. Dolayısıyla, bu konudaki tutumumuzun Genel Kurula bir saygısızlık olarak alınmamasını özenle istirham ediyorum. Böyle bir yorumun yapılabileceği hiç aklıma gelmemişti. Böyle bir yorumun yapılabilmesi için çok sağlıklı ve doğru gerekçeler olduğu kanaatinde de değilim.

İkinci bir husus, Nevşehir Milletvekili Mükremin Taşkın arkadaşımızın, bakanlığımda partimizden aday olmuş kaç kişinin çalıştığına ilişkin sorusudur. Siyasî nitelikli bir soru olduğu için Genel Kurulun bilgisine arz etmek gereğini duyduğumdan, buna da cevap vermek istiyorum.

Bildiğim kadarıyla, benim irademle, seçimlerde partimizden aday olmuş üç arkadaşımız bakanlığımızda istihdam edilmektedir. Ancak, bunun bir siyasî tercih olmadığının altını çizmek istiyorum, salt bir siyasî tercih olmadığının altını çizmek istiyorum. Bunlardan birisi, şu an yanımda oturan müsteşar arkadaşımızdır. Arkadaşımız uzun yıllar devlet bürokrasisinde çalışmış, devlete hizmet etmiştir. Hazine Müsteşarlığına vekâlet etmiştir, Gelirler Genel Müdürlüğü yapmıştır. Ayrıca, bunun ötesinde Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesinde master programında öğretim görevlisi olarak çalışmaktadır. Belirli bir düzeyde iki yabancı dili konuşabilen ve Türkiye'nin ekonomik meseleleri, Türkiye'nin turizm meseleleri konusunda fevkalade vukufiyet sahibi bir arkadaşımızdır. Kendisiyle birlikte çalışmaktan çok büyük bir memnuniyet duyduğumu burada, huzurlarınızda ifade etmek istiyorum. Ama, madem bu soru sorulmuştur, bir hususun altını çizmekte yarar gördüğümü ifade etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, biz, bir parlamento çatısı altında bulunuyoruz. Bir siyasî partiye mensup olmak, bir siyasî partinin çatısı altında demokratik yarışa katılmak ayıp bir şeymiş gibi takdim edilmemeli ve özellikle devletin yetişmiş insanlarının, özellikle bürokrasideki yetişmiş kaliteli, nitelikli insanların bu demokratik yarışa katılabilmeleri her hal ve şartta özendirilmelidir.

Bu meseleyi, itham edilecek, suçlanacak bir mesele gibi algılamak yeterince demokratik olgunluğa sahip olmamaktan ileri gelir diye düşünüyorum. Bunu böylece arz ederim.

Diğer iki arkadaşımızdan biri, üstün nitelikte yabancı dil bilgisine sahip bir arkadaşımızdır, belediye başkanı olarak aday olmuş, seçilememiştir. Diğer bir arkadaşımız, bana göre, Türkiye'nin hemen hemen en iyi yapılanmış, diyebilirim ki, en iyi yapılanmış turizm beldelerinden birinin belediye başkanıdır, Ürgüp Belediye Başkanımızdır, seçimleri kaybetmiştir; ancak, hem Ürgüp'ü gören arkadaşlarımız hem de bana danışman olarak çalışan bu arkadaşımızı tanıyanlar, tercihte ne kadar isabetli olduğunu da bilirler.

Kaldı ki, siyasî olarak sorumluluğunu taşıdığım bu makamda kimlerle çalışacağım hususu, hiç kuşkusuz, sorumluluğunu taşıdığım için bana aittir. Bu tercih bana ait bir tercihtir. Tercihlerimin hesabını her kertede vermeye hazırım; ama, özellikle burada bunu beyan etmek istemekteki gerekçem şudur: Bu mesele, yani, demokratik yarışa katılma meselesi bir ayıp, bir kusur gibi görülmemelidir. Yaptığım iş doğrudur. Başka arkadaşlarım da böyle şeyler yapıyorlar, yapan arkadaşlarımı tebrik ediyorum; bundan sonra yapacak olanların da cesaretlenmesi bakımından, bunu Genel Kurulun bilgisine arz ediyorum.

Saygılar sunarım.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Sayın Bayındırlık Bakanımız, buyurun.

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI KORAY AYDIN (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Aslında, biz, hazırlık yaparak buraya gelmiştik, konuşma metnimizle Yüce Heyetinizi bilgilendirmeyi düşünüyorduk; ama, değerli arkadaşımın ifade ettiği gibi, Parlamento çalışmalarının sürekliliğini bozmamak için onu ertelemiş ve en sonunda, söyleyeceklerimizi ifade edeceğimizi düşünmüştük. Ayrıca, biz, Bakanlık olarak, Parlamentoya olan saygımız gereği ve bütün konular hakkında, bütün arkadaşlarımızı bilgilendirmek için, hem sunuş konuşmamızı hem de bir yıllık çalışmalarımızı kapsayan çok kalın bir kitapçık hazırlayarak bütün milletvekili arkadaşlarımıza da gönderdik. Bu konuda, Parlamentodaki arkadaşlarımızı yeterince bilgilendirdiğimizi düşünüyorum.

Bu arada, sorulmuş olan soruların hepsine birden burada cevap vermemiz mümkün değil; ama, mümkün olduğu kadar çok arkadaşımın sorusunu burada cevaplandırmaya çalışacağım.

Burada, özellikle Varto depremiyle ilgili olarak arkadaşlarımın sormuş olduğu sorulardan başlamak istiyorum. Değerli arkadaşlar, hakikaten, 1966 yılında meydana gelmiş Varto depremi nedeniyle, bugüne kadar Muş İlinde 5 032 konut ve 121 işyeri bitirilmiş ve teslim edilmiştir; ama, hâlâ, 1999 yılı yatırım programında 72 yerde 1 004 konut yer almaktadır ve kaynak yetersizliği nedeniyle de sadece 22 yerde devam eden 655 konut için 295 milyar liralık bir ödenek ayrılmıştır.

Şimdi, tabiî, Bakan olduğum günden beri, beni en fazla üzen konuların başında, işte, Muş'ta, Varto'da, Bingöl'de, Erzurum'da, Karadeniz'de ve ülkenin diğer birçok yerinde bu şekilde hak sahipliğini kazanarak bugüne kadar konutlarını alamamış olan vatandaşlarımızın bugün içinde bulunduğu sıkıntı gelmektedir. Bununla ilgili olarak, Bakan olduğum günden beri bir planlama yapmaktayım; bu elimizdeki ağır envanteri nasıl eritebiliriz, ileriye dönük ne tür iyileştirmeler yapabiliriz diye bir çalışmanın içerisindeyim. İnşallah, bugüne kadar kangren haline gelmiş ve bitirilememiş bu konuları çözmek de bize nasip olur. Bunun gayreti içerisinde olduğumuzu burada ifade etmek istiyorum.

Özellikle Erol Al arkadaşımızın, Karadeniz duble yoluyla ilgili olarak sorduğu soruya cevap vermek istiyorum. Biliyorsunuz, Karadeniz duble yolu, şu anda, bu yıl itibariyle inkıta uğramış, çalışmaları durmuş bir yolumuzdur; ama, bu Türkiye'nin önemli bir yoludur, doğru bir tercihtir, doğru atılmış bir adımdır. Ben şahsen, bu yolun yapımına öncülük eden, gayreti olan herkese teşekkür ediyorum, minnetlerimi ve şükranlarımı sunuyorum; çünkü, Karadeniz otoyolu yapımını, biz, Bakanlık olarak, büyük bir kararlılık içerisinde sürdürmek istiyoruz. Bununla ilgili olarak da, durmuş kredilerin işletilmesi yönünde, yaklaşık altı aydan beri süren çalışmalarımızın semeresini aldık ve 160 milyon dolarlık anlaşma imzalandı. Şu anda formaliteleri tamamlanmak üzere. Formaliteleri tamamlandığında, bu otoyolumuz, çok hızlı, çok süratli bir şekilde çalışmaya başlayacaktır.

Bu 160 milyon dolara ilaveten, 2000 yılı için, Bakanlık olarak, 295 milyon dolarlık bir ilave paketi de Hazine Müsteşarlığına sunduk. Bu da şu demektir: Bugüne kadar her yıl için bu yola ayrılan paranın 2 katı kadar bir parayı öngören bir çalışmadır. 160 milyon dolar artı 295 milyon-yaklaşık 300 milyon- doları da ilave ettiğimizde, toplam 460 milyon dolarlık bir parayla, 2000 yılında, bu yolda, çok hızlı, çok süratli bir çalışma görülecektir ve bu yol, inşallah, kazandırılan bu büyük hızla, büyük ivmeyle de en kısa zamanda bitirilecektir.

Özellikle, Ankara-Pozantı yoluyla ilgili olarak yaratılmış olan haberler, tamamen spekülasyondan ibarettir, doğru değildir. Bu yolla ilgili olarak, biliyorsunuz, 1999 yılında, özellikle kredili işlerde büyük bir tıkanma yaşandı. Müteahhitlerin kredi bulmak zorunda olduğu bu işlerde meydana gelen tıkanma, son zamanlarda hükümetimizin içte ve dışta ümit vermesi, doğru kararlar alıp doğru adımlar atması neticesinde, Türkiye'nin dışpiyasalarda kredibilitesinin yükselmesiyle bağlantılı olarak, kredilerde bir yumuşama olmuştur ve buna paralel olarak da biz, bu yolun, 2001 yılından başlayarak, programını hızlı bir şekilde sürdürme kararındayız.

Bunun dışında, 2000 yılıyla ilgili olarak, önemli gördüğümüz bu yolun ve büyük trafik sıkışıklığına neden olan Pozantı-Ulukışla arasındaki bölümünü kredi paketinin içerisine dahil ettik ve bu yıl bu kredi paketi içerisinde Pozantı-Ulukışla arasında, trafiğin en çok tıkandığı bu yolda, çalışmalar süratli bir şekilde başlayacaktır.

Bunun dışında, Sayın Süleyman Coşkuner'in, Burdur-Antalya yoluyla ilgili sorduğu soru hakkında da bir iki şey söylemek istiyorum. Bu yol, bölünmüş yol, trafik yoğunluğunun olduğu kesimlerde, biliyorsunuz, tırmanma şeritlidir; kalan kesimlerin de bölünmüş yol yapılmasıyla ilgili proje çalışması da devam etmektedir.

Bahsettiğiniz bu Çeltikçi belindeki heyelan onarımını 2000 yılında tamamen bitirmeyi hedefliyoruz. Zaten, şu an itibariyle de büyük ölçüde bitirilmiştir.

Tekirdağ-Kınalı devlet yolunun bölünmüş yol yapılmasıyla ilgili ihale yapılmıştır; çalışmalara başlanılmıştır. Yeterli ödenek ayrılabildiği takdirde de, dört beş yıl içinde bitebileceğini düşünüyoruz. Yeterli ödenek olmadığı için de, Tekirdağ çevre yolu, programda olmasına rağmen, şu an itibariyle ihale edilememiştir.

Sayın Mükremin Taşkın'ın sorduğu sorularla ilgili olarak şunları söylemek istiyorum: Nevşehir-Ürgüp-Kayseri devlet yolunun, Ürgüp-Boğazköprü arasında çalışma var; kısmen bölünmüş yol olarak yapılıyor. Boğazköprü-Kayseri arası da, bildiğiniz gibi, bölünmüş yoldur. Nevşehir-Aksaray arasındaki yolun projesi yapılıyor, yatırım programına da alındı. Proje bittiğinde yeterli ödenek ayrılarak ihalesi yapılacak ve bu yolda da çalışmalar başlayacaktır.

Nevşehir-Niğde arasında ise, bölünmüş yol yapılması için yeterli trafik yoğunluğu şimdilik yoktur. Bu trafik yoğunluğu oluştuğunda da bu yol ileride bölünmüş yol olarak yapılabilir.

Taşova-Erbaa-Reşadiye yolunun asfalt betonu yapımı, birinci sınıf devlet yolu standardına çıkarılması çalışmasına devam edilmekte olup, devam eden bu iki ihaleye 1,5 trilyon lira ayrılmıştır. Tokat çevre yolu, Tokat-Niksar yollarında da çalışmalara devam edilecektir. Global ödeneklerle ilgili çalışma da devam etmektedir.

Eskişehir-Bozüyük arasında bölünmüş yol proje çalışması devam ediyor. Bozüyük-Bilecik-Adapazarı arasındaki 35 kilometrelik yol ise, bizim önem verdiğimiz yollardan bir tanesidir. Bakanlığımız tarafından bunun 2 çarpı 2 bölünmüş yol olarak yapılması planlanmıştır. Bozüyük çevre yolu ve Bilecik-Mekece arasındaki 85 kilometrelik kısım, Japon kredisiyle yapılacaktır. Bununla ilgili kredi anlaşmaları yapılmıştır. 2000 yılı içerisinde ihalesi yapılarak bu yolun yapımına başlanacaktır. Biz, bu yolun Mekece ile Sakarya arasındaki kısmının yapılmasına da büyük bir titizlikle devam ediyoruz. Bununla ilgili olarak Dünya Bankasıyla görüşmelerimiz devam ediyor. Eğer, Dünya Bankasına ilave olarak, son zamanlarda kredilerin dünya piyasalarında düşmesi, ülkemizin bu konudaki kredibilitesinin yükselmesi nedeniyle, çeşitli finans kurumlarıyla da görüşmelerimiz devam ediyor. Bu, Mekece-Adapazarı arasındaki kısmı da, Bozüyük-Bilecik'in devamı olarak mutlaka kredili olarak yapıp bitirmeyi planlıyoruz; çünkü, bu yol, ana bir arterdir, önemli bir yoldur. Bu yolun çalışmalarını, inşallah, 2000 yılında başlatarak, en kısa süre içerisinde bitirmeyi düşünmekteyiz.

Zile-Alaca yolunun Iğdır-Bazlamabaş arası için 2000 yılında 300 milyar ayrıldı, ihale edilecek. Tokat çevre yolu için de 2001 yılı sonunda bitirilecek şekilde global ödeneklerden ödenek konulacaktır. Yalnız, bu geçişte, sit alanı nedeniyle var olan sorunu henüz aşamadık. Onun aşılmasıyla ilgili olarak, arkadaşlarımız, titiz bir çalışma da yürütmektedirler.

Değerli arkadaşlar, Bakanlık olarak, arkadaşlarımızca, bu konuda bize sorulmuş olan bütün sorulara büyük bir titizlik içerisinde bilgi vereceğiz. Geçen yıl bütçe görüşmelerinde, biz, bu titizliği gösterdik. Bize intikal etmiş olan bütün soruları kapsamlı bir şekilde cevaplandırarak arkadaşlarımıza gönderdik. Aynı hassasiyeti bu bütçede de devam ettirip, burada cevaplandıramadığımız soruların cevaplarını arkadaşlarımıza yazılı olarak ileteceğiz.

Değerli arkadaşlar, Bakanlık olarak arkadaşlarımızın gösterdikleri teveccühe, ilgiye teşekkür ediyor, şükranlarımı sunuyorum ve Yüce Heyetinizi de saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Bedük, İçtüzüğün 60 ıncı maddesinin dördüncü fıkrasına göre yerinden söz istemiştir.

Çok kısa olarak buyurun efendim.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Sayın Başkanım, önce, Sayın Bayındırlık Bakanımızın, fevkalade dolu cevaplarından dolayı kendisine teşekkür ediyorum.

Ben, özellikle bir hususu açıklamak istiyorum: Bütçe görüşmelerinde, bakanların, o yılki bütçeden elde ettikleri ödeneklerle ne işler yapacaklarını Genel Kurula anlatmaları, fevkalade tabiî, aynı zamanda bir görev ve sorumluluktur. Dolayısıyla, milletvekillerimizin konuşmalarından sonra, Doğru Yol Partisi veya diğer gruplar adına yapılan konuşmalardan sonra, sayın bakanların, burada, kendi bütçeleriyle ilgili açıklamaları yapmaları daha uygun olurdu. Bunu, biz zaman alacağız ve süratli geçelim şeklindeki bir anlayış içerisinde geçiştirmek doğru değildir. İyi ki arkadaşlarımız sorular sordu ve iyi ki Sayın Bayındırlık Bakanımız da dolu dolu cevap verdi. Bundan sonraki görüşmelerde, bakanlarımızın, yine böyle bir gerekçeyle, sayın milletvekillerinin zamanlarını almayalım düşüncesiyle ve onlara da saygısızlık yapmıyoruz ama, konuşmaya da gerek yoktur şeklindeki bir anlayışla, burada, kendi faaliyetlerini anlatmama noktasındaki tutumlarının devam etmemesini diliyorum ve teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bedük.

Sayın milletvekilleri, soru sormayla ilgili bilgisayar programındaki bir eksikliği bilgilerinize sunmak istiyorum. Demin, soru sorma heyecanı fazla olduğu için arz edemedim. Bir defa, isimler görünmüyor bilgisayarda. Mesela, Türker ismi çıktı; Masum Türker mi, Mesut Türker mi? Üstelik her ikisi de "M" ile başlıyor. Karakuş ismi çıktı; Nazire Karukuş mu, Seydi Karakuş mu?

SEYDİ KARAKUŞ (Kütahya) – Ben erkeğim Sayın Başkan.(Gülüşmeler)

BAŞKAN – Zatıâliniz için şüphemiz yok da efendim, bilgisayar için şüphemiz var.

Arkadaşlarımı ikaz ettim; mümkün olursa, isimle beraber girecekler ve bir defa girdikten sonra tekrar silinmemesi için... Çünkü içeriden de siliniyordu. Mutlaka buradan silinmesine imkân sağlayacaklar.

Ayrıca, müzakereler başlamadan girilmesini de, bundan sonra kabul etmiyoruz efendim.

NİDAİ SEVEN (Ağrı) – Kompütüre biraz haksızlık yapmıyor muyuz?!

BAŞKAN – Biraz yapalım; peki.

NİDAİ SEVEN (Ağrı) – Aslında bana haksızlık yapmadı; benim ismim vardı.

BAŞKAN – Peki, teşekkür ederim efendim.

TURHAN GÜVEN (İçel) – Kompütür öyle yazıyor da onun için...

BAŞKAN – Program öyle olursa, öyle olur efendim. Programı değiştirmeleri lazım; çünkü, aynı soyadlı var.

Ayrıca, hem içeriden müdahalenin hem buradan müdahalenin yanlış olduğunu düşünüyorum. İçeriden müdahale edilmemesi lazım. Sayın Korkutata'ya da, o yüzden, zannediyorum, haksızlık oldu.

Şimdi, efendim, sırasıyla, sekizinci turda yer alan bütçelerin bölümlerine geçilmesi hususunu ve bölümleri ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım.

Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 2000 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum :

C ) BAYINDIRLIK VE İSKAN BAKANLIĞI

1. – Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 2000 Malî Yılı Bütçesi

A – C E T V E L İ

Program

Kodu A ç ı k l a m a L i r a

101 Genel Yönetim ve Destek Hizmetleri 56 196 700 000 000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

111 Devlet Yapı İşleri 28 757 800 000 000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

113 Doğal Afetlerin Zararlarını Önleme ve Giderme Hizmetleri 3 218 800 000 000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

114 Teknik Araştırma ve Uygulama Hizmetleri 5 692 700 000 000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

900 Hizmet Programlarına Dağıtılamayan Transferler 103 507 006 000 000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

T O P L A M 197 373 006 000 000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir

Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 2000 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

2. – Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 1998 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN– Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 1998 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum :

Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 1998 Malî Yılı Kesinhesabı

A – C E T V E L İ

L i r a

- Genel Ödenek Toplamı : 126 798 524 747 000

- Toplam Harcama : 120 718 588 348 000

- İptal Edilen Ödenek : 5 734 842 781 000

- Ödenek Dışı Harcama : 62 242 975 000

- 1050 S.K.55 inci Mad.ve Özel

Kanunlar Gel.Ertesi Yıla

Devreden Ödenek : 407 336 593 000

- 1050 S.K.83 üncü Mad.ve

Dış Proje Kredilerinden Ertesi

Yıla Devreden : 128 654 877 000

BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 1998 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Karayolları Genel Müdürlüğü 2000 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum : Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum :

a) KARAYOLLARI GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.– Karayolları Genel Müdürlüğü 2000 Malî Yılı Bütçesi

A – C E T V E L İ

Program

Kodu A ç ı k l a m a L i r a

101 Genel Yönetim ve Destek Hizmetleri 239 794 400 000 000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

111 Karayolları Planlama, Proje ve Keşif Hizmetleri 10 610 000 000 000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

112 Karayolları Yatırım Hizmetleri 249 455 000 000 000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

113 Bakım ve İşletme Hizmetleri 68 355 600 000 000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

900 Hizmet Programlarına Dağıtılamayan Transferler 4 053 505 000 000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

999 Dış Proje Kredileri 16 900 000 000 000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

T O P L A M 589 168 505 000 000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelini okutuyorum :

B – C E T V E L İ

Gelir

Türü A ç ı k l a m a L i r a

2 Vergi Dışı Normal Gelirler 3 937 123 000 000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3 Özel Gelirler, Hazine Yardımı

ve Devlet Katkısı 585 231 382 000 000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

T O P L A M 589 168 505 000 000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir

Karayolları Genel Müdürlüğü 2000 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

2. – Karayolları Genel Müdürlüğü 1998 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN– Karayolları Genel Müdürlüğü 1998 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum :

Karayolları Genel Müdürlüğü 1998 Malî Yılı Kesinhesabı

A – C E T V E L İ

L i r a

- Genel Ödenek Toplamı : 318 004 002 826 000

- Toplam Harcama : 312 601 903 973 000

- İptal edilen Ödenek : 4 710 478 732 000

- Ödenek Dışı Harcama : 254 243 672 000

- 1050 S.K.55 inci Mad.ve Özel

Kanunlar Ger. Ertesi Yıla

Devreden Ödenek : 945 863 793 000

- 1050 S.K.83 üncü Mad.ve

Dış Proje Kredilerinden Ertesi

Yıla Devreden : 1 518 036 587 000

BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum :

B – C E T V E L İ

L i r a

- Bütçe tahmini : 213 509 525 000 000

- Yılı tahsilatı : 305 473 772 019 000

BAŞKAN– (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Karayolları Genel Müdürlüğü 1998 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Turizm Bakanlığı 2000 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum :

D) TURİZM BAKANLIĞI

1. – Turizm Bakanlığı 2000 Malî Yılı Bütçesi

A – C E T V E L İ

Program

Kodu A ç ı k l a m a L i ra

101 Genel Yönetim ve Destek Hizmetleri 6 378 820 000 000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

111 Ülke Turizminin Geliştirilmesi ve Tanıtılması Hizmetleri 35 756 680 000 000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler...Kabul edilmiştir.

Program

Kodu A ç ı k l a m a L i ra

900 Hizmet Programlarına Dağıtılamayan Transferler 15 245 000 000 000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler...Kabul edilmiştir.

T O P L A M 57 380 500 000 000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Turizm Bakanlığı 2000 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

2. – Turizm Bakanlığı 1998 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN– Turizm Bakanlığı 1998 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum :

Turizm Bakanlığı 1998 Malî Yılı Kesinhesabı

A – C E T V E L İ

L i r a

- Genel Ödenek Toplamı : 14 783 600 000 000

- Toplam Harcama : 13 984 621 939 000

- İptal Edilen Ödenek : 817 761 993 000

- Ödenek Dışı Harcama : 18 783 932 000

BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Turizm Bakanlığı 1998 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, böylece sekizinci turda görüşmekte olduğumuz Bayındırlık ve İskân Bakanlığı ile Turizm Bakanlığı 2000 malî yılı bütçeleri kabul edilmiştir.

Memleketimize, bakanlıklara hayırlı olmasını diliyorum. (Alkışlar)

Bayındırlık ve İskân Bakanımız teşekkür konuşması yapacaklardır.

Buyurun Sayın Bakan. (MHP sıralarından alkışlar)

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI KORAY AYDIN (Ankara) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; sözlerime başlarken hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Vermiş olduğunuz desteğe, göstermiş olduğunuz güvene teşekkür ediyorum. Vermiş olduğunuz bu destek ve güvenden güç alarak, daha büyük bir azimle, büyük bir gayretle çalışacağımızdan hepinizin emin olmasını istiyorum.

Değerli arkadaşlar, 17 Ağustosta ve 12 Kasımda peş peşe olan depremler neticesinde, toplumumuzda bunun sonuçları ve neden bu noktaya gelindiği noktasında büyük bir sorgulama dönemi başlamıştır; toplumda hassasiyetler artmış ve bu konu, artık, insanlarımız tarafından takip edilen, irdelenen bir konu haline gelmiştir. Bununla birlikte, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı olarak bu işin odak noktasında olmamız nedeniyle de, kamuoyunun dikkati bakanlığımızın üzerine çevrilmiştir. Özellikle, bu büyük felaketin bütün milletimiz üzerinde yarattığı etkiyi de dikkate alarak, biz Bakanlık olarak, ülkemizin bu büyük felaketin üstesinden gelebileceğini, herkese, bütün dünyaya gösterebilmek için, bütün Bakanlık personeli arkadaşlarımızla beraber çok ciddî bir çalışma yaptığımıza inanıyoruz.

Bu çalışmanın başlangıcından bugüne kadar gelen süreç içerisinde her aşamada Bakanlık olarak sahaya inerek bunu başardığımızı söyleyebilirim. Bakanlığımızı rutin çalışma temposundan çıkararak, aramızda yarattığımız birlik ve beraberlik havasıyla yakaladığımız ortak bir şevk ve heyecanla, mühendisinden Müsteşarına ve Bakanına kadar bütün Bakanlık personeli olarak sahaya inip, bütün çalışmaları sahada yaparak, bu büyük felaketin yaralarının sarılmasına gayret ettik. Yer tespit çalışmalarından alın, iskân çalışmalarına ve daimî iskân çalışmalarına kadar olan bütün bu süreçte, bakanlık personelimiz, sahada yapmış olduğu bu çalışmanın semeresini de almıştır.

Bugün gelinmiş olan nokta, milletimiz adına sevindirici bir noktadır. Çünkü, bu işin tansiyonu düşürülmüş, mağduriyetler önemli ölçüde giderilmiş ve deprem bölgesinde vatandaşlarımızın sıkıntılarını ortadan kaldırabilecek önemli bir çalışma yapılmıştır.

Bakın değerli arkadaşlar, bundan iki gün önce büyük bir fırtına oldu, 107 çadır havaya uçtu. Böyle bir olay karşısında bile, basınımızda, medyamızda, bu işin üzerine gidilip, kurcalayıcı, irdeleyici bir tavırla karşılaşmadık. Bunun nedeni, hükümetimizin, devletimizin, üzerine düşeni büyük bir sorumlulukla yaparak, vatandaşlarımızı çadırdan kurtaracak olan alternatifi sunmuş olmasının, olaya herkesin bu şekilde yaklaşmasında çok büyük bir katkısı olmuştur. Devletimiz, vatandaşımızı içine düştüğü bu mağduriyetten kurtaracak çok önemli bir adım atmıştır.

Değerli arkadaşlar, bu, sadece bir ara çözümdür. İşin nihaî çözümü, bu işten mağdur olan yüzbinlerce insanı kalıcı konutlarına yerleştirmektir. Biz, Bakanlık olarak, başından beri eşzamanlı olarak yürüttüğümüz çalışmayla, bugün, bu konutların yapılması startını da verebileceğimiz bir noktaya gelmiş bulunmaktayız. Kamuoyuna başından beri söylediğimiz, mart ayının içinde veya en geç sonuna kadar, bunların ihalelerini yaparak bu süreci başlatıp, yine mümkün olan en kısa sürede de bunları tamamlayıp, vatandaşlarımızın mağduriyetlerini bu noktada tamamen bitirmektir. Bu konuda da büyük bir özveriyle ve büyük bir gayretle çalışacağımızdan, bütün arkadaşlarımızın emin olmasını istiyoruz.

Tabiî, biz bütün bu çalışmaları yaparken, ben burada konuşmacı arkadaşlarımı dinlerken, geriye dönük olarak bu tür afete maruz kalmış olan vatandaşlarımızdan oluşan hak sahipliklerinin bugüne kadar karşılanamamış olması ve bunların bugün büyük bir rakama ulaşmış olmasını, hakikaten, büyük bir üzüntüyle karşılamaktayım.

Burada, Yüce Heyetinizin önünde değil, Bakanlık olarak, bununla ilgili olarak, bütün dokümanları, bu işle ilgili arkadaşlara çıkarttırdım; bununla ilgili ne yapabiliriz, buna nasıl bir çözüm bulabiliriz, bu birikmiş problemleri nasıl ortadan kaldırabiliriz diye, bunların da arayışı içerisindeyiz. İnşallah, bununla ilgili atılabilecek olumlu bir adım olduğunda, her zaman, yaptıklarımızı ve düşündüklerimizi kamuoyuyla ve siz değerli parlamenter arkadaşlarımızla paylaşarak sürdürme inancımızı bundan sonra da devam ettireceğiz; çünkü, bu konuda, bir ve beraber olmak, ortak havayı teneffüs edebilmek ve böyle büyük bir felaket karşısında bütün Parlementonun bir bütün olarak olaya yaklaşması çok önemlidir.

Ben inanıyorum ki, böyle büyük bir felaket karşısında, 21 inci Dönem Türkiye Büyük Millet Meclisi çok güzel de bir imtihan vermiştir. Dolayısıyla, burada olan bütün arkadaşlarıma, bu değerli katkılarından dolayı teşekkürlerimi, şükranlarımı, minnetlerimi sunuyorum ve Yüce Heyetinizi de, tekrar saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Bayındırlık Bakanımız Sayın Aydın'a teşekkür ediyorum.

Şimdi söz sırası, Turizm Bakanımız Sayın Mumcu'da. (ANAP, DSP ve MHP sıralarından alkışlar)

Buyurun efendim.

TURİZM BAKANI ERKAN MUMCU (Isparta) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; sözlerimin en başında, Bakanlığımızın 2000 yılı bütçesi dolayısıyla göstermiş olduğunuz ilgi ve desteğe teşekkür ediyor, Yüce Heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.

Her şeyden önce, grupları ve şahısları adına söz alarak, burada, Türk turizmine olan ilgilerini ve vukufiyetlerini gösteren arkadaşlarıma da teşekkür etmek istiyorum. Gerçekten, onların bu kürsüden ifade ettikleri birçok husus, Türk turizminin aşağı yukarı bütün meselelerinin burada tartışılması ve konuşulması imkânını yaratmıştır; onların üzerine eklenecek çok fazla bir şey yok. Onların ortaya koydukları bakış açısı ve yaklaşım doğrudur ve ülke turizmine duyulan ilginin, Türkiye'nin özellikle ekonomik istikbali bakımından turizmin nerede ve nasıl konumlandığının da belirtilmesi bakımından son derece açıklayıcı ve yeterli olmuştur; ama, ben, izninizle, şöyle kabaca, burada daha önce ifade edilen rakamları tekrar ettikten sonra, bir hususa değinmek istiyorum.

Dünya Turizm Örgütü, turizm sektörünün dünyadaki gidişatını istatistiklerle tespit ediyor; arkadaşlarımız burada ifade ettiler. Dünya Turizm Örgütünün verilerine göre, dünyada turist sayısı her yıl yüzde 4,5 oranında büyüyor; turizm gelirleri ise, bundan daha hızlı bir büyüme kaydediyor; her yıl yüzde 7,9 oranında bir büyüme var. Yine, dünyadaki toplam ihracat gelirlerinin yüzde 8'i,turizm sektöründen elde ediliyor ve hizmet sektöründen elde edilen gelirlerin yüzde 35'i, turizm sektöründen elde edilen gelirler.

1989'da, dünyada, toplam 426 milyon turist hareket ederken, 1998'de bu rakam 635 milyona ulaşmış; gelir, 221 milyar Amerikan Dolarından, 439 milyar Amerikan Dolarına yükselmiş. 2000'de 667 milyon, 2010'da 1 milyar, 2020'de 1,6 milyar kişinin, yeryüzünde turistik amaçlı seyahat edeceği ve bundan oluşacak toplam gelir pastasının 2 trilyon Amerikan Doları düzeyinde olacağı söyleniyor, öngörülüyor.

Şimdi, bütün bu öngörüler gerçekleşirse, Türkiye'nin mevcut payını, dünya turizm gelirleri pastasındaki yaklaşık yüzde 2 düzeyinde olan payını koruması halinde, 2020 projeksiyonu gerçekleştiğinde, Türkiye'nin öngörülebilir geliri yaklaşık 40 milyar Amerikan Doları. Bu, Türkiye'nin diğer sektörleriyle mukayese edildiğinde, turizm sektörünün kendisine nasıl bir rekabet üstünlüğü sağladığını açıkça ortaya koyan bir tablo. Kaldı ki, Türkiye, sahip olduğu potansiyeli doğru bir biçimde yapılandırabilirse, bunu, doğru bir biçimde, doğru bir politikayla ısrarlı bir şekilde sürdürebilirse, bu payı yüzde 3'ler, 4'ler, 5'ler düzeyine getirmesi mümkün; ama, yüzde 3 diye biz bunu planladığımızda, öngördüğümüzde, bunun 60 milyar dolar/yıl gelir demek olduğunun altını çizmek gerekiyor.

Bir negatif rakam önünüze koymak istiyorum. 1999 yılı beklentileri maalesef gerçekleşememiştir. 1999 yılı beklentilerinin gerçekleşemeyişinin arkasında yatan, önce, Türkiye'nin güvenliği konusunda yaratılan kuşkular, sonra, Türkiye'de meydana gelen depremlerin, ardı ardına meydana gelen iki depremin yarattığı etkilerdir. Kaybettiğimiz, 5 milyar Amerikan Dolarıdır; beklentilere göre bu yıl turizm gelirlerinde kaybettiğimiz, 5 milyar Amerikan Dolarıdır.

Şimdi, rakamlar böylece ifade edildiğinde, belki çok fazla bir şey ifade etmiyor; ama, rakamları mukayese ettiğiniz zaman, çeşitli büyüklüklerle yan yana koyduğunuz zaman, ne kadar önemli olduğu açıkça gözükebiliyor. 5 milyar dolar, sözgelimi, IMF'yle imzaladığımız kredi anlaşmasında üç yıl içinde sağlayacağımız kredi miktarından daha büyük bir rakamdır. Basına yansıyan haberler, müzakere edilen rakamlar, üç yıl içerisinde yaklaşık 4 milyar Amerikan Dolarının Türkiye'ye kredi olarak sağlanacağıdır. Bunun da ciddî programlara, taahhütlere, müzakerelere ve stand-by anlaşmalarına bağlı olduğunu düşünürseniz, bir yıl içerisinde turizm gelirlerinden kaybettiğiniz rakamın bundan daha büyük olması, turizm sektörünün, bu ülke ekonomisi açısından, ülke gelirleri bakımından hayatiyetini göstermek için, zannediyorum yeterli.

Negatif açıdan bakalım: 50 000 insan bu yıl işsiz kaldı maalesef. 50 000 dediğiniz zaman, belki çok açıklayıcı olmuyor; siz, sadece birini düşünün, bir insan tasarlayın, o insanın işsiz kalışını tasarlayın, evine ekmek götüremeyişini, çocuklarının, eşinin, yakınlarının taleplerini yerine getiremeyişini ve kendi içinde yaşadığı özgüven bunalımını düşünün; bunu düşündüğünüz zaman, sektörün, Türkiye'nin geleceği, Türk insanının mutluluğu bakımından ne kadar önemli olduğunu tarif etmek ya da tasvir etmek son derece daha kolay olacak.

Değerli arkadaşlar, rakamlara baktığımızda; rakamlar, dünyanın gidişatını, biraz önce söylediğim gibi, ortaya koyuyor; ama, dünyanın gidişatını ortaya koyan başka bir gerçek var; kavramlar:

Biz, geleneksel olarak bir hata yaptık. Önümüzde yer alan ülkelerle, tarihin son dönemlerinde, özellikle 18 inci Yüzyılın ortalarından bu yana, biz Türkler, Türk toplumu, hep birtakım rakamsal büyüklüklerle kendimizi mukayese ettik; önümüzdekilerin niçin önümüzde olduklarının kavramsal analizini yapmakta bazen geç kaldık. Şimdi bazı kavramları doğru kavramamız gerekiyor. Önümüzdeki dönem, yani 2010, 2020 projeksiyonu derken, yeni bir yüzyılın ilk ayağının projeksiyonundan söz ediyoruz ve bu yeni yüzyılın, gerçekten, kendine özgü kavramları var ve bu kavramlar yeni yüzyılda yeni bir dünyayı biçimlendirecek, kuracak kavramlar. Bu kavramlar, hiç kuşkusuz turizmle de doğrudan doğruya ilgili olduğu için burada zikredilmeye değer kavramlardır. Bunlardan birincisi, toplam kalite kavramıdır.

Grupları ve şahısları adına konuşan arkadaşlarımız turizmin sorunlarına değinirlerken, esasında, bir tek cümleyle izah etmek gerekirse, Türkiye'de turizm sektöründe bir toplam kalite yönetiminin var olmadığının altını çizdiler ve neler olması gerektiğine dair önerilerini söylerken de, ben özetle söyleyecek olursam, Türkiye'de bir destinasyon yönetimi anlamında bir toplam kalite yönetiminin eksikliğinin altını çizdiler. Böyle olması halinde, Türkiye'nin rekabet üstünlüğünü sağlayacağını, Türkiye'nin potansiyelini en iyi biçimde, en iyi taleple buluşturabileceğini ifade etmiş oldular ki, yüzde yüz katılıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda, turizm ya da başka her türlü fırsatta konuşulması, tartışılması, bilinmesi gereken son derece önemli bir kavram daha var ki, bu kavramı bilmek, bu kavramın önemini kavramak ve Türkiye'yi bu kavramın ışığı doğrultusunda yeniden yapılandırmak niyetinde olmak, girişiminde olmak; Türkiye'nin, önümüzdeki yüzyılda uluslararası rekabette önde, saygın bir yerde olması bakımından, fevkalade hayatî derecede önemlidir. Bağışlayınız, kavramın orijinali Türkçe olmadığı için önce İngilizcesini söyleyeceğim governance; Türkçeye çok güzel çevrilmiş, Türkçesi yönetişim.

Değerli arkadaşlar, bu vesileyle, basına da yansımış olan, bazı arkadaşlarımız tarafından, bazı politika çevreleri tarafından gayri ciddî ya da samimî olmamakla değerlendirilen bir açıklamama da huzurlarınızda açıklık kazandırmak istiyorum; çünkü, basın, bu meseleyi, tabiî ki, bir haberin ilgi alanı içinde sınırlı tutmuştur. Ben, bu meseleyi, önce hükümette, daha sonra Parlamentoda, Genel Kurulda görüştükten sonra kamuoyu önünde tartışmayı daha uygun bulurdum; ama, turizm sektörünün üst düzey yöneticilerinin katıldığı bir arama konferansı esnasında ifade ettiğim düşüncelerim, basına, benim de arzu etmediğim ölçüde büyütülerek yansıtılmıştır. Mesele, Turizm Bakanlığının kapatılması meselesidir ve meselenin, doğrudan doğruya governance, yani yönetişim kavramıyla bire bir alakası vardır.

Değerli arkadaşlar, işin özü, esprisi, felsefesi şuna dayanmaktadır: Bir şeyi tespit etmek zorundayız; herhangi bir faaliyetin, daha üretken, daha verimli şartlarda sağlanabilmesi, sürdürülebilmesi için, o işin mutlaka bürokratik bir yapıya ihtiyacı yoktur. Tam tersine, artan bürokratik yapı, artan bürokratik prosedürler, o işin, o faaliyetin üretkenliğini ve verimliliğini aşağı çekmektedirler.

Esasında vaktinizi çok fazla almak istemiyorum; ama, Türkiye'nin turizmden elde ettiği gelirlerin katbekat fazlasını elde eden, dünyanın ilk 15 sırasında yer alan ülkelerin hiçbirisinde turizm bakanlığı yoktur; genellikle, sektör örgütleriyle birlikte faaliyet gösteren, eşgüdüm halinde faaliyet gösteren küçük müsteşarlıklar vardır ve bunların hiçbirinde personel sayısı -ki, bunların çoğu yurt dışında görevli personeldir- 250'yi geçmemektedir. Türkiye Cumhuriyeti Turizm Bakanlığının norm kadrosu 2 800'dür, şu anda fiilî olarak kullandığımız kadro aşağı yukarı 2 200'dür; taşra teşkilatımız, genel müdürlüklerimiz vesaireler vesaireler vesaireler...

Bütçeye de dikkatli baktığınız zaman, bu bütçenin önemli bir kısmını bu kurumun kendisi, kendi varlığını idame ettirmek için tüketmektedir ve dürüstçe görmek zorundayız ki, bürokratik kademeleri eksiltmeden, bürokratik prosedürleri eksiltmeden, bu ülkede üretkenliğin önünü açmak, verimliliğin önünü açmak mümkün değildir.

Eğer turizm alanı, tabiatı icabı, dünyayla iletişimi en yoğun sektörlerden birisi ise ve herhangi bir millî güvenlik kaygısına mahal bırakmayacak kadar son derece izole edilmiş bir alansa, yalıtılmış bir alansa, Türkiye'de devlet, turizm sektöründe, kendi iktidarını sivil topluma devretme girişimini, devretme öncülüğünü bu alanda göstermelidir ve benim önerim şudur : Bir sonraki malî yıla kadar, Türkiye Büyük Millet Meclisinin tabiî ki tasvibiyle, Turizm Bakanlığı kaldırılmalıdır ve Turizm Bakanlığının kaldırılması, Türkiye'de prosedürlerin ve kurumların eksiltilmesi, üretkenliğin ve verimliliğin önünün açılması bakımından bir ilk olmalıdır.

Ancak, bu bir şarta bağlıdır; bu şart, olmaması için önerilmiş bir şart değil, turizm gibi hayatî derecede önemli bir sektörün hayatiyetine herhangi bir şekilde halel getirilmemesi için ifade edilmiş bir şarttır. Bu şart, Türkiye'nin idarî sisteminde de bir ilk olmak üzere, sektör gelirlerinden elde edilmiş, sektör gelirlerinden oluşturulmuş bir fonun, kanunla kurulmuş bir sektör örgütüne verilmesi şartıdır. Yani, Türkiye'de sektörün geleceğinin planlanması, sektörün geleceğinin sağlanması, sektörün eline terk edilmelidir. Ancak, bunun ihtiyaç duyacağı fon, bunun ihtiyaç duyacağı kaynak, yine sektörün gelirlerinden sağlanarak sektörün yöneteceği, sektörün sarf edeceği bir biçimde, sektöre emanet edilmelidir, sektöre verilmelidir. Kamunun burada yapacağı şey, devletin burada yapacağı yegâne şey hukukîlik denetimi olmalıdır, performans denetimi de değil. Dolayısıyla, bu husus, Türkiye'de, Türk idarî sisteminde, Türk idare anlayışında bir ilk olmak üzere sınanmalıdır; Türkiye buradan hiçbir şey, kaybetmez. (DSP sıralarından alkışlar)

Türkiye, buradan hiçbir şey kaybetmez; Türkiye, bu testle, bunu deneyerek... Bu, deneme-yanılma konusu olan bir şey değildir; ayrıca, bunun da altını çizmek istiyorum; bu, yeni ortaya atılmış bir şey değildir; dünyada bizim elde ettiğimiz gelirlerin 5 katını, 10 katını elde eden ülkelerin tamamının, uzun yıllardan beri yapmakta olduğu şeydir. Bunu bir fantezi olarak görmek ya da bunu bir fantezi olarak takdim etmek eğiliminde olan özellikle politika çevrelerine, mutlaka gözlerini açıp dünyaya bir bakmalarını tavsiye ediyorum. Eğer bunu yaparlarsa, babaannelerinin kullandığı margarini kullanmaktan, emin olun, vazgeçecekler.

Saygı ve sevgiler sunuyorum. (ANAP, DSP, MHP ve FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Turizm Bakanı Sayın Mumcu'ya teşekkür ediyorum.

Buyurun.

ABDÜLLATİF ŞENER (Sıvas) – Sayın Başkan, bir hususa dikkat çekmek için söz istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun.

ABDÜLLATİF ŞENER (Sıvas) – Müsaade ederseniz, konuyu buradan ifade etmek istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun efendim, oturduğunuz yerden ifade edin.

ABDÜLLATİF ŞENER (Sıvas) – Sayın Başkan, sözlerim sayın bakanlarla ilgili değildir; ama, bu müzakereler sırasında da tekerrür ettiği üzere, İçtüzüğe uygun olmayan bir müzakere stiline girdik.

Bir kere, İçtüzükte, sayın bakanların teşekkür konuşması yapacağıyla ilgili herhangi bir hüküm yok. İkincisi, yine İçtüzükte, söz talep edenlerin hangi sıraya göre söz alacakları, 61 inci maddede ifade edilmiştir; hükümete, komisyona, siyasî parti gruplarına söz verileceği ve diğer sözlerin, istem sırasına göre verileceği ifade edildikten sonra da "son söz milletvekilinindir" ifadesi vardır. Dolayısıyla, bir bütçe oylandıktan, Meclisten geçtikten sonra, tekrar sayın bakanların teşekkür sadedinde söz almalarını doğrulayacak bir İçtüzük hükmü bulunmuyor.

İkincisi, sayın bakanlar yapmış oldukları konuşmalarda, bir teşekkürü de aşmışlardır; âdeta, bir bütçe sunuş konuşması yapmışlardır. Oylama yapıldıktan sonra, bütçe geçip bittikten sonra, bunca malumatı... Gruplar konuşmuş, şahısları adına söz isteyen arkadaşlarımız konuşmuş, arkasından bütçe oylanmış bitmiş ve de sayın bakanlar, bir bütçe sunuş konuşması yaparcasına, uzun uzun, söz alıp bütçelerini takdim ediyorlar; bu da, doğru kabul edilebilecek bir durum değildir.

Üçüncüsü, İçtüzükte "son söz milletvekilinindir" denilirken, bu ifade, bu hüküm, bir mantığa dayanmaktadır, o da, Türkiye Büyük Millet Meclisinin son sözü söyleyen merci olduğunu vurgulamaktır. Dolayısıyla, burada, millî iradeye vurgu vardır, Meclisin gücüne vurgu vardır, Meclisin konuya hâkimiyetine vurgu vardır; onun için milletvekili son sözü söyler. Ama, maalesef, bugünkü bütçe görüşmelerinde, son sözü Meclis söylememiştir; sayın bakanlar, ilk konuşacaklarını, oylamadan sonra konuşmaya kalkmışlardır.

Bir teamül haline gelmemesi için, bu uygulamanın sürdürülmemesi için, Başkanlık Divanında da konunun müzakere edilmesini arz eder; Yüce Meclise saygılarımı sunarım. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Şener, son söz yine sizin oldu!..

KAMER GENÇ (Tunceli) – Meclisi çok tecrübesiz yönetiyorsunuz...

BAŞKAN – Sayın Genç...

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, bu İçtüzük niye var?!

BAŞKAN – Sayın Genç, bütçe müzakereleri bitmiştir...

KAMER GENÇ (Tunceli) – Bitmiştir ama, keyfî yönetiyorsunuz Meclisi... Böyle olmaz yani!

BAŞKAN – Zatıâlinizin kanaatine saygımız var; ama, yeri gelince konuşun lütfen...

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim?..

BAŞKAN – Zatıâlinizin kanaatine saygımız var; ama, yeri gelince, söz alınca konuşun.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ama, yani, bize söz sırası gelince, söz hakkını kesiyorsunuz...

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince, bugünkü bütçe müzakereleri tamamlandıktan sonra, kanun tasarı ve teklifleriyle komisyonlardan gelen diğer işleri saat 24.00'e kadar görüşeceğiz.

Bu sebeple, gündemimizin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına devam ediyoruz.

Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu raporunun müzakeresine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

2. – Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu raporu (1/447) (S. Sayısı : 294) (1)

BAŞKAN – Komisyon?.. Mevcut.

Hükümet?.. Mevcut.

Komisyon ve Hükümet yerlerini aldılar.

Geçen birleşimde, tasarının 1 inci maddesi kabul edilmiş idi; şimdi, 2 nci maddeyi okutuyorum :

MADDE 2. – 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun değişik ek 18 inci maddesine birinci fıkrasından önce gelmek üzere aşağıdaki fıkralar eklenmiş ve mevcut fıkralar teselsül ettirilmiştir.

“Vakıflar tarafından kurulmuş bulunan yükseköğretim kurumlarının eğitim ve öğretim faaliyetlerini sürdürebilmeleri amacıyla Maliye Bakanlığı, ilgili kurum ve kuruluşların olumlu görüşlerini de almak kaydıyla, Hazineye veya diğer kamu tüzelkişilerine ait taşınmaz malların kullanım hakkını BakanlarKurulunca tespit edilecek bedel karşılığında en çok 49 yıl süre ile bu kurumlara devredebilir. Bu suretle bir kullanım hakkı tahsisinin yapılabilmesi için vakıflarca kurulmuş bulunan yükseköğretim kurumunun;

a) En az 2 eğitim-öğretim yılı, eğitim-öğretim yapmış olması,

b) Üniversitelerarası Kurul tarafından görevlendirilecek değerlendirme komisyonunca tespit edilen tanınmış bilimsel dergilerde öğretim üyesi başına düşen yayın sayısı bakımından bu esasa göre sıralanan Devlet üniversitelerinin ilk yarısına girecek durumda olması,

c) Öğrencilerinin en az % 15’ine eğitim-öğretim masraflarını karşılayacak miktarda sürekli olarak burs vermesi,

Gerekir.

Vakıf, Orman Bakanlığının göstereceği arazide, tahsis edilen alan kadar bir bölümü, tahsisten itibaren en geç beş yıl içinde ağaçlandırır ve ilk beş yıllık bakım giderlerini üstlenir.

Yukarıda belirtilen amaçların yanında tahsisi yapılan arazilerde; konut alanı açılamaz, yapılmış veya yapılacak olan lojmanlar üniversitenin tam gün statüsünde görevli akademik personeli ile hizmetin aksamadan yürütülmesi için gerekli idarî personeli dışındaki gerçek ve tüzelkişilere her ne sebeple olursa olsun tahsis edilemez, eğitim ve öğretim hizmetleri ile sosyal, kültürel ve sportif amaçlar dışında bina ve tesis yapılamaz, herhangi bir hak karşılığı bina ve tesis yaptırılamaz, ilgili vakıf üniversitesi öğrencileri dışındaki kurum ve kuruluşların öğrencilerine yurt tahsisi yapılamaz. Vakıf yükseköğretim kurumlarının kullanım hakkı tahsis edilen taşınmaz malları belirtilen şartlara uygun olarak kullanmaları ve öngörülen koşulları yerine getirmeleri esastır. Amaçlara uygun olarak kullanılmaması veya öngörülen koşulların yerine getirilmemesi halinde, tahsis konusu taşınmaz mallar üzerindeki bina ve tesisleriyle birlikte Hazineye veya ilgili kamu tüzelkişilerinin mülkiyetine herhangi bir işleme gerek kalmaksızın intikal eder.”

BAŞKAN –Madde üzerinde gruplar adına ilk söz, Fazilet Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Mustafa Baş'a ait.

(1) 294 S. Sayılı Basmayazı 17.12.1999 tarihli 36 ncı Birleşim tutanağına eklidir.

Buyurun Sayın Baş. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika efendim.

FP GRUBU ADINA MUSTAFA BAŞ (İstanbul)- Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu raporunun 2 nci maddesi hakkında Grubum adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu kanun tasarısını, bugün, üçüncü gündür Genel Kurulda görüşmekteyiz. Kanun tasarısının bir yönü üniversiteler. Muhakkak, Türkiye'de üniversiteler, bilimsel açıdan ve fizikî şartlar itibariyle -tesis, bina itibariyle- çağdaş olmalıdır, en iyi şekilde donatılmalıdır. Bu konuda Parlamento olarak hemfikiriz. Bunu yapabilmeleri için de muhakkak desteklenmelidirler, desteklenme noktasında da, yine, Parlamento olarak hemfikiriz; ama, üç günden beri görüştüğümüz bu tasarıda bir ihtilaf noktamız var, o da, orman arazilerinin tahsisi konusundadır ve bilhassa, bu orman arazilerinin geçmişte yapılan tahsislerinin ek 1 inci maddeyle yasallaştırılması konusudur. Şimdi, bu konunun üzerinde görüşlerimizi serd edeceğiz.

Birincisi, Türkiye, orman zengini bir ülke değildir. Avrupa ülkeleriyle mukayese edildiği zaman, ülkemiz, orman zenginlikleri itibariyle, fakir bir ülke sayılmaktadır.

İkincisi, Türkiye, yıllardan beri büyük bir orman zayiatı vermektedir. Türkiye Mimarlar ve Mühendisler Odası Birliğinin Orman Mühendisleri Odasının raporuna göre, 1950-1991 arasındaki yıllar içerisinde Türkiye, ormanlarının yüzde 56'sını yasal düzenlemelerle yitirmiştir, her sene bağrımızı yakan orman yangınları bunun sadece yüzde 27'sini teşkil etmektedir.

Bir başka husus da, İstanbul ve ormanlar meselesidir. İstanbul'un Sarıyer'de bulunan ormanları, İstanbul'un akciğerleridir. Bugün İstanbul'da kişi başına düşen yeşilalan 3 metrekare civarındadır. 1994'te bu 1,5 metrekare civarındaydı, bugün 3 metrekare civarındadır. Dünya standartları 15 metrekare civarındadır. Yani, İstanbul'da yeşilalana büyük ölçüde ihtiyaç vardır.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi geçen dönem içerisinde 2 milyon ağaç dikmiştir, bu sene 1 milyon ağaç daha dikecektir. Bu çalışmaların yapıldığı İstanbul'da, 193 hektar; yani, 1 milyon 930 bin metrekare yeşilalan Koç Üniversitesine tahsis edilmiştir. İstanbul'da yaklaşık 2,2 milyon konut vardır; yani, İstanbul'da her konuta düşen yaklaşık 1 metrekare yeşilalan bu üniversiteye tahsis edilmiştir. Dikkatinizi çekerim, işin boyutunu iyi anlayabilmek açısından, örnek olarak takdim ediyorum.

Değerli arkadaşlar, vakıf üniversiteleri kurulmalıdır; ama, yasalara, Anayasaya uygun olarak kurulmalıdır. Bakınız, Koç Üniversitesiyle ilgili bu tahsis yapıldığında, Bakanlıkça İstanbul Büyükşehir Belediyesine 2 defa yazı yazılmış ve bu alanın, planlarda üniversite alanı olarak işlenmesi istenmiştir; ama, 1980 ve daha sonra 1995 revizyonlu İstanbul nâzım imar planlarında, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Meclisinin ittifak kararıyla, bu bölge devlet ormanı olarak geçmektedir. Dolayısıyla, Bakanlığa yazılan cevabî yazıda, burasının bir devlet ormanı olduğu ve eğer, üniversite yapılması gerekiyorsa, İstanbul'un imar nâzım planları üzerinde üniversite alanı olarak işlenen yerlerde üniversitelerin yapılması gerektiği belirtilmiştir.

Değerli arkadaşlar, bundan sonra yasalara aykırılık başlıyor. Önce ne yapılıyor; yasalara aykırı olarak bir yer tahsisi yapılıyor, yasalar çiğneniyor; bu birincisi. İkincisi, Büyükşehir Belediyesinin bu cevabî yazısından sonra, Bayındırlık ve İskân Bakanlığının yetkisinde olmamasına rağmen, 1/50 000'lik bir plan yapılıyor, mevzi bir plan yapılıyor. Bayındırlık ve İskân Bakanlığı böyle bir planı ancak resmî bir bina yapmak için yapabilir veya 3030'a dahil olmayan belediyelerin, birkaçını bir araya toplayarak böyle bir plan yapma yetkisi vardır. Burada da, ikinci kez, birilerinin keyfi için, yasalar yeniden çiğneniyor, yasalar yeniden dinlenmiyor.

Üçüncüsü; bu plan yapılarak, İstanbul'un metropoliten nâzım imar planı parçalanıyor, bölünüyor; böylece, üçüncü kez yasalar çiğneniyor, yasalar dinlenmiyor, yasalar gözardı ediliyor.

Dördüncüsü; bu da yetmiyor, sonunda, 8 100 hektar arazi, Sarıyer Belediyesi mücavir alanından, Büyükşehir Belediyesi mücavir alanından alınıyor ve Bahçeköy Belediyesine, keyfî olarak, bir genelgeyle bağlanıyor.

Şimdi, 27 Ocak 1994'te Sarıgazi Belediyesi, 26 Ekim 1994'te Alemdağ Belediyesi, Bakanlıktan, aynı çerçevede, aynı talepte bulunuyor ve bir bölümü kendi sınırları içerisine almak istiyorlar; ama, Bakanlık, bunları reddediyor, Bahçeköy Belediyesinin talebini ise hemen kabul ediyor; çünkü, orada, arkada başka bir mesele var. Hani meşhur sözdür; zengin gemisini dağdan aşırır, fakir Alemdağ Belediyesi ile Sarıgazi Belediyesi düz yolda şaşırıyor.

Değerli arkadaşlar, bakınız, 15.8.1997'de Bahçeköy Belediyesi, burayı talep etmek üzere, Meclisinden karar alıyor; ayın 18'inde kaymakamlık, vilayete yazıyor; Bayındırlık Müdürlüğü İl İdare Kurulu toplanıyor, hemen kararı alıyor; özel bir kuryeyle Ankara'ya gönderiyor ve 27.8.1997'de gerekçeli karar Bakanlık onayından çıkıyor. Arkadaşlar düşünebiliyor musunuz; 12 günde, Bahçeköy Belediyesinden karar alınıyor, İl İdare Kurulundan geçiyor, özel kuryeyle Ankara'ya geliyor, Bakanlıktan onaylanıyor, yayımlanıyor. 12 günde... Niye; 12 günde, Türkiye'de... Şimdi, bunları niye söylüyorum; kanunlar, işte böyle çiğneniyor.

Başka neler yapılıyor; İstanbul Teknik Üniversitesi Orman Fakültesi ve Orman Mühendisler Odasının talebi üzerine, 3 nolu kurul, Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu toplanıyor; İstanbul'un kuzey kesimini, Karadeniz kuşağını, doğal SİT alanı olarak ilan ediyor, daha sonra, gazetelere bakarsanız, bu kurulun üyeleri değiştiriliyor ve bu kuruldan bir uygun karar çıkartılmaya çalışılıyor. Burada yine beşinci kez yasalar çiğnenmektedir.

O zaman, bu olaylar olduğunda, ben Fazilet Partisi Grubu adına Bayındırlık Bakanlığının uygulamalarına gensoru verdim, bu gensoruyu aynen böyle müzakere ettik, aynen iktidar grupları o zaman reddettiler; ama iktidar gruplarının reddettiği gensoru daha sonra yargıdan döndü, yargı, bizim savunmamızı, bizim tezimizi, bizim iddialarımızı haklı gördü.

Şimdi, yeniden burada, aynı, bu meseleyi konuşuyoruz. Belki, biraz sonra siz, belki bunu yine kabul edecekseniz, bizim söylediklerimize kulak vermeyeceksiniz; ama bir tarihî yanlışı hep birlikte yapmış olacağız.

Bir başka yasadışı olay. Burada kaçak binalar yapılıyor. Size soruyorum, bir vatandaş bir kaçak bina yapsa başına neler geliyor. Sarıyer Ormanları içerisinde kaçak binalar yapılıyor, yasa yeniden çiğneniyor, yasalar yeniden gözardı ediliyor ve bütün bu yapılan kaçak işlerin arkasından da bu kaçak binayı Sayın Cumhurbaşkanı gidiyor ve açıyor. Zaten, Sayın Cumhurbaşkanı, Koç'un bu üniversitesini gidip, açtığı gibi, yine Sayın Koç otomobil fabrikası kurmak için İzmit'teki SEKA Fidan Çiftliğini almıştı, Sayın Cumhurbaşkanı "Ben Köşkü bile veririm" demişti. Köşkü vermeye gerek yok, işte Bartın, işte Zonguldak, işte birçok geri kalmış yer; limanı da var, denizi de var, buralarda bu fabrikalar kurulabilir. Ama, ne hikmetse üniversite kurmak için elini atıyor ormanı buluyor, elini atıyor fabrika kurmak için SEKA'nın Fidanlığını buluyor. (FP sıralarından alkışlar)

Şimdi, bunlara bir sözüm yok. Esas, yasalar demin saydığım maddelerle tam sekiz defa çiğneniyor. Arkadaşlar, bu yasaları biz yapmadık mı? Şu yasaları biz yapmadık mı, bu Parlamento yapmadı mı? Şimdi, sekiz defa bir üniversite kurulana kadar sekiz defa çiğnenen yasaları biz yapmadık mı?!.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Baş, 2 dakika içerisinde lütfen toparlayınız.

Buyurun efendim.

MUSTAFA BAŞ (Devamla) – Bir üniversite kurmak için sekiz defa çiğnenen bu yasaları biz yaptık. Bu yasalar bizim onurumuzdur; bu yasalar niye çiğneniyor? Hesabını sormayacak mıyız? Çıkardığımız yasalara sahip olmayacak mıyız ve bu kadar kanundışılığa müsaade mi edeceğiz?! İşte mesele bu; bugün, buna karar vereceğiz değerli arkadaşlar. (FP sıralarından alkışlar)

Bu ek 1 inci maddeyi, önergeyle bu kanun tasarısından çıkaralım. Yoksa, bizim hiçbir problemimiz yok. Bu kanun tasarısının birçok bölümünde hep birlikte anlaştık; ama, işte gerçekler: Sekiz defa yasalar çiğneniyor, kimse dinlenmiyor, zengin gemisini dağlardan aşırıyor ve biz, Parlamento olarak, kendi çıkardığımız yasalara sahip çıkmıyoruz; çiğneniyor ve seyrediyoruz. O zaman, hiçbir şeye sahip olamayız değerli arkadaşlar. Onun için, bu ek 1 inci maddeyle ilgili verdiğimiz önergeyi, gelin, hep beraber destekleyelim.

Nasıl süratli bir şekilde bu olaylar geçirilmişse, dün akşam Dışişleri Bakanlığı bütçesi görüşüldü, Sayın Bakan "Parlamentomuz kanun çıkaracak, ben konuşmuyorum" dedi. Bu akşam, iki bakanımız "Parlamentomuzun çok işi var, biz konuşmuyoruz, söz almıyoruz" dediler; yani, âdeta, buradan da, bunu, hızlı bir şekilde, hemen, acele çıkarmak istiyoruz. Böyle bir kanaat var bizde.

Bunlar yanlıştır değerli arkadaşlar, bunlar yanlıştır. Bu yolu açarsak, yanlış olur, İstanbullunun hakkı var. 2 milyon civarında konut var, her konuta düşen 1 metrekare yeşilalan bu üniversiteye tahsis edilmiştir, bu yanlıştır, buna sahip çıkalım. İstanbul milletvekilleri -bütün partiler içerisinde- Sarıyer ormanlıkları bizim mesire alanımız değil mi, bizim ailelerimizin, çocuklarımızın, hiç olmazsa cumartesi pazar dinlendikleri yer değil mi?! Üniversite yapacak başka yer yok mu?! İşte, biz, birçok arkadaş, her sabah kalkıp, lojmanların arkasında, ağaçların içerisinde, çamların içerisinde spor yapıyoruz. Orası da bir üniversite alanıdır, Orta Doğu Üniversitesine verilmiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Baş, son cümleniz için açıyorum, buyurun efendim.

MUSTAFA BAŞ (Devamla) – Orta Doğu Üniversitesi, o çorak araziyi, o bir tane ağaç olmayan araziyi ağaçlandırmıştır, orman yapmıştır, işte, biz, hep beraber, orada spor yapıyoruz.

MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) – Yeter ya, yeter...

MUSTAFA BAŞ (İstanbul) –Yetmez arkadaş, yeter diyorsun; ama, yetmez, işte gidiyor...

Değerli arkadaşlar, gelin, bu 1 inci maddeyi metinden çıkaralım ve bu yasayı çıkaralım.

Hepinize saygılar sunuyorum, hayırlı günler diliyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Baş.

Doğru Yol Partisi Grubu adına, Van Milletvekili Sayın Hüseyin Çelik; buyurun efendim. (DYP ve FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

DYP GRUBU ADINA HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan yasa tasarısının 2 nci maddesi üzerinde, Doğru Yol Partisinin görüşlerini arz etmek üzere söz almış bulunuyorum; hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, ben, bir ilkokul öğrencisi iken, bize "Türkiye'nin yüzde 23'ü ormanlarla kaplıdır" diye öğretirlerdi. Şu anda "Türkiye'nin kaçta kaçı ormanlarla kaplıdır" diye soruyorum; bu, yüzde 10'un altına düşmüştür, üzülerek belirteyim ki, Türkiye'deki orman varlığı yüzde 10'un altına düşmüştür. Hepimizin dedesi, hatta babası, bize, yaşadıkları yerlerin geçmişte ne kadar ormanlık, ne kadar güzel araziler olduğunu anlatır; "buralarda aslanlar kaplanlar gezerdi" der. Acaba, dünyada, çevresine karşı bizim kadar duyarsız olan, yeşilin olmadığı, âdeta betonların işgal ettiği renksiz ve şiirsiz bir dünyada yaşamayı tercih eden başka millet var mıdır?!

Değerli milletvekilleri, bakın, dün akşamki görüşmeler esnasında, Demokratik Sol Parti Grubunun değerli sözcüsü Sayın Necdet Tekin, konuşmasında "Koç Üniversitesine tahsis edilen alanda çok fazla ağaç tahribatı, yeşil tahribatı olmamıştır; sadece 24 dönüm arazideki ağaçlar tahrip edilmiştir" dedi. Ben, değerli milletvekilimizin, bunu söylerken, belki rakamların abartıldığı kadar olmadığı şeklinde bir açıklama olduğunu düşünüyorum; ama, bakın, atalarımız dememiş midir ki: Yaş kesen baş keser. Bir dal bile olsa, Yüce Meclisin, orman katliamına kesinlikle müsaade etmemesi gerekir. Avrupa'da, yol açmak amacıyla bir ağacın kesilmesi söz konusu olduğu zaman, bütün çevre örgütleri, dernekleri, Yeşiller, doğa dostlarının hepsi ayaklanır ve bir ağacın kesilmemesi, bir ağacın katledilmemesi için elinden gelen gayreti, faaliyeti gösterirler ve sivil tepkilerini ortaya koyarlar. Şimdi, piyasadaki, sokaktaki herhangi bir vatandaşın, yeşilin korunması konusunda bu derece çaba göstermesi söz konusu iken, Batıda bu yapılırken, bizim ülkemizde de insanlarımız bu konuda yavaş yavaş duyarlı olmaya başlamışken, Yüce Meclisin bu konuda duyarsız olmasını, ben şahsen düşünemiyorum ve Yüce Meclisin bu duyarsızlık karşısında gereken tepkiyi ve tavrı ortaya koyacağına inanıyorum değerli milletvekilleri.

Türkiye, yüzölçümü 780 000 kilometrekare olan bir ülke. Çok şükür, bizim arsa sıkıntımız yok. Birileri faaliyet göstermek istedi de, yeri mi dardı? Yer darlığı mı söz konusuydu? Burası Japonya mı? Bizde, gerçekten arsa kıtlığı mı var? Türkiye'de, görüyorsunuz, Arsa Ofisi Genel Müdürlüğü diye bir genel müdürlüğümüz var. Türkiye'deki arazilerin yarısından fazlası hâlâ devlete, Hazineye aittir. Birileri vakıf üniversitesi kuracaksa, birileri sanayi tesisi kuracaksa veya birileri kamu yararına, ekonomimize katkı sağlayacak bir tesis inşa edecekse, devletimizin ona arsa tahsis etmesinden daha mantıklı, daha meşru bir şey düşünemiyorum. Buna mutlaka taraftarız, bunun olması gerektiğini düşünüyoruz; Doğru Yol Partisi olarak da bunu böyle düşünüyoruz, şahsen de, devletin, ülkeye, amme menfaatına katkı sağlayacak bu tür yatırımlara, faaliyetlere destek vermesini ve arsa tahsis etmesini canıgönülden arzuluyoruz.

Değerli milletvekilleri, akciğerlerimiz mesabesinde olan ve her geçen gün biraz daha azalan, gittikçe tükenmeye doğru giden ormanlarımızı, lütfen; ama, lütfen, katletmeyelim. Yüce Meclis üzerinde bir yığın spekülasyon yapılıyor, Meclisle ilgili bir yığın tartışma yapılıyor; biz, bu spekülasyonlara, bu tartışmalara hak verecek bir tavır ve davranış içerisinde olmamalıyız ve Yüce Meclisin bu konuda gerekli sınavı vereceğine inanıyorum.

Değerli milletvekilleri, biz Doğru Yol Partisi olarak huzurunuza bir önerge getiriyoruz. Bu önergede özellikle şunu vurguluyoruz : Bugüne kadar tahsis edilmiş orman arazilerine gerekli tesisler yapılmıştır. Bu tesislerin yıkılması, ortadan kaldırılması söz konusu değil; ama, hiç olmazsa, bundan sonra bu cevazı vererek, bu kanunî müsaadeyi sağlayarak yeni yeni orman katliamlarına yol açmayalım. Onun için, bu kanun tasarısı metnine "orman arazileri hariç" diye bir ibare ilave ediyoruz. Milliyetçi Hareket Partisinin çok değerli grup başkanvekiliyle de bu konuda mutabakata varılmıştır; kendilerinin de buna destek vereceğini umuyoruz. Demokratik Sol Parti Grubundan da arkadaşlarımızın kanaati budur. Belki, grup disiplini, parti disiplini aşılamıyor; ancak, arkadaşların vicdanen böyle düşündüğünü biliyoruz. Bizim söylediğimiz budur, tercih size aittir. "Orman arazileri hariç" dedikten sonra devamında şunu belirtiyoruz ve diyoruz ki: Geçmişte orman arazisi olup da şu anda orman olma vasfını yitirmiş araziler de tahsis edilebilir; ancak, eğer halihazırda ormansa, halihazırda orada kuşlar yuva yapıyorsa, orası cıvıl cıvıl bir cennetse onu beton yığınlarına teslim etmeyelim ve ormanlarımıza karşı duyarlılığımızı Meclis olarak lütfen ortaya koyalım.

Değerli milletvekilleri, bir de, bundan sonra kurulacak vakıf üniversiteleri iki büyük şehrimizin dışında olsun. Devlet, vakıf üniversitelerimizin taşraya yayılmasını lütfen teşvik etsin.

Bakın, 20 tane vakıf üniversitemiz vardır ve bunlar İstanbul ve Ankara'da toplanmıştır. Gerekli teşvikleri de vererek, gerekli devlet yardımını da sağlayarak bunları Anadolu'ya yayalım. Anadolu'da kurulmuş olan kampuslar vardır.

Bakın, benim milletvekili bulunduğum Van İlinde, Van Gölünün kenarında -masmavi gölün kenarında- çok güzel bir üniversite kampusu vardır; ancak, yeterli maddî imkân sağlanamadığı için bu kampusun alanı yeteri kadar yeşillendirilememiştir, çoraktır. Uçakla Anadolu'nun üzerinden uçtuğunuz zaman, gerçekten memleketin o kupkuru olan, o çorak olan görüntüsüne baktığınız zaman -tabiri caizse- içiniz cız ediyor ve Türkiye'nin, bu güzelim ülkenin, dört iklimi birden yaşayan, yedi bölgesi ayrı özelliklere ve güzelliklere sahip olan bu ülkenin, bu kuraklığı, bu bozkır hali hak etmediğini düşünüyorum. Onun için, bizlerin, milletvekilleri olarak, kendi illerimizde de ağaçlandırmayı, orman tesisini, yeni ormanların oluşturulmasını mutlaka teşvik etmemiz lazım; mevcutları da korumamız lazım diye düşünüyorum.

Değerli milletvekilleri, sözlerimi bitirmeden önce, vakıf üniversiteleriyle ilgili bir görüşümü daha arz etmek istiyorum. Biliyorsunuz, Türkiye'de, bir vakıf üniversiteleri vardır, bir de üniversite vakıfları vardır. Devlet üniversiteleri tarafından kurulmuş, özellikle iki büyük şehrimizdeki devlet üniversiteleri tarafından kurulmuş bazı üniversite vakıfları vardır. Özellikle İstanbul Üniversitesinde, bu üniversite vakıflarıyla ilgili yıllardan beri şaibeler duyulmaktadır, şaibeler ortaya çıkmaktadır. Bildiğiniz gibi, Florance Nightingale Hastanesi, Türkiye Kardiyoloji Vakfına aittir ve bu, İstanbul Üniversitesinin geçmişteki rektörü tarafından kurulmuş olan bir vakıftır ve şu anda Florance Nightingale, evet, modern bir hastanedir; Hazine garantisi alınarak temin edilmiş kredilerle kurulmuştur; ancak, bu hastaneler üzerinde devletin çok da tasarruf yetkisi yoktur. Vakıf üniversitelerine karşı, bu üniversite vakıfları, âdeta rekabetçi bir tavır içerisindedirler. Bunun da, aslında, rekabet şartlarına ve rekabetin adil olması prensibine uymadığını huzurunuzda belirtmek istiyorum.

İkinci bir husus: Bildiğiniz gibi, Millî Eğitim Bakanlığı 1416 sayılı Kanuna tabi olarak yurtdışına mastır ve doktora yapmak üzere öğrenci gönderir. Bunlar döndüklerinde mecburi hizmetlerini devlet üniversitelerinde yaparlar. Devlet, üniversitelere ormanlarını tahsis ediyor, her türlü imkânı sağlıyor, bunlara bütçeden pay ayırıyor; ancak, yurt dışından dönen bu gençlerin, vakıf üniversitelerinde çalışarak mecburi hizmetlerini yerine getirmelerine, maalesef, imkân tanımıyor; bu imkânın da tanınması gerektiğini düşünüyorum.

Değerli milletvekilleri, dünyanın birçok yerinde eğitim kuruluşlarına teşvik verme yerine, bir talep patlaması oluşturmak için, o eğitim kuruluşlarına çocuklarını gönderecek velilere teşvik verilir. Öğrenciye ve veliye teşvik verilerek bir talep patlaması yapılır. Dolayısıyla, sermaye sahipleri, bu talep patlaması karşısında, ister istemez, bir arzda bulunma mecburiyeti hissediyorlar ve ilköğretimden, ortaöğretimden başlamak üzere çok ciddî müesseseler kuruyorlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – 2 dakika içerisinde lütfen toparlayınız.

Buyurun efendim.

HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Öğrenciye ve veliye destek verildiği için... Buna, somut bir örnek vermek istiyorum: Şu anda, Türkiye'de özel kolejler vardır, yani, ortaöğretim düzeyinde eğitim yapan kolejler var; ilköğretimde açılmış özel okullar var ve bunların fiyatları astronomiktir. Devlet, devlet okulunda okuttuğu bir öğrenciye yaptığı masraf yerine, veliye "okula 1 milyar para ödemeniz gerekiyor, çocuğunuzu özel okula göndermeniz halinde, bunun yüzde 50 masrafını ben karşılıyorum" dese; çünkü, zaten, devlet, kendi okulunda da okutsa, bir şekilde, o öğrenciye o masrafı yapıyor. Veliye böyle bir şey dediği zaman, birçoğumuz çocuklarımızı devlet okulundan alıp, özel okullara göndereceğiz. Bir talep patlaması olacağı için de, hem özel okulların sayısı artacak hem çok ciddî bir rekabet ortamı doğacak ve böylelikle, okullarımızın kalitesi de artacaktır.

Öğrenciye ve veliye teşvik meselesi, düşünülmesi gereken, Sayın Millî Eğitim Bakanlığımız tarafından düşünülmesi gereken, bizler tarafından düşünülmesi gereken bir olaydır.

Sayın milletvekilleri, önergemize destek vereceğinize inanıyoruz. Eğer, önergemize destek vermezseniz, bize göre, ormanlarımıza karşı, yeşilliğe karşı, çevre duyarlılığına karşı vazifemizi yapmamış olacağız. Bu düşüncelerle, Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum efendim. (DYP ve FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Çelik.

Sayın milletvekilleri, gruplar adına başka söz talebi yok.

Şahıslar adına söz taleplerini, önce, sırasıyla okuyorum: Sakarya Milletvekili Sayın Cevat Ayhan, Erzurum Milletvekili Sayın Aslan Polat, Adıyaman Milletvekili Sayın Mahmut Göksu, Konya Milletvekili Sayın Lütfi Yalman, Ankara Milletvekili Sayın Zeki Çelik, İstanbul Milletvekili Sayın Erol Al, Afyon Milletvekili Sayın Gaffar Yakın.

Şimdi, iki arkadaşımıza ancak söz verebiliyoruz; sırasıyla, kendilerine teklif ediyorum:

Sakarya Milletvekili Sayın Cevat Ayhan...

CEVAT AYHAN (Sakarya) – Bekir Sobacı Beye sıramı veriyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Bekir Bey listede yok efendim; listede olan birisine sıranızı verebilirsiniz.

CEVAT AYHAN (Sakarya) – İsteği halinde, sıranın verilebilmesi lazım.

BAŞKAN – Daha önce talepte bulunmak lazımdı.

Sayın Ayhan, zatıâliniz konuşabilirsiniz arzu ederseniz.

CEVAT AYHAN (Sakarya) – Sözlü talebi halinde, verilebilmesi lazım.

BAŞKAN – Önceden talep edilmesi lazım efendim. Yani, listeyi onun için okuyorum. Mesela, Sayın Aslan Polat'a, Sayın Mahmut Göksu'ya yahut Sayın Lütfi Yalman'a sıranızı verebilirsiniz. Bu arkadaşlarımız daha evvel söz talep etmişlerdi. Yahut, Sayın Zeki Çelik'e, Sayın Erol Al'a, Sayın Gaffar Yakın'a ...

BEKİR SOBACI (Tokat) – Bu uygulama daha önce vardı Sayın Başkan.

CEVAT AYHAN (Sakarya) – Sayın Başkan, teamüllere göre, sıranın verilebilmesi lazım.

BAŞKAN – Listede ismi olan bir arkadaşımıza sıranızı verebilirsiniz, ismi olmayana veremezsiniz efendim.

BEKİR SOBACI (Tokat) – Bu, teamülen daha önce uygulandı Sayın Başkan.

TURHAN GÜVEN (İçel) – Konuşabilir Sayın Başkan.

MUSTAFA BAŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, yerimden bir şey söylemek istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun.

MUSTAFA BAŞ (İstanbul) – Şimdi, bu söz isteyen arkadaşların hepsi konuşmasa, siz, yine, şifahen söz isteyen birisine söz vermek zorundasınız.

BAŞKAN – Tabiî; teklif ederim, eğer konuşmayan olursa, ilk isteyene veririm efendim.

Sayın Ayhan, konuşmayacak mısınız efendim?

CEVAT AYHAN (Sakarya) – Söz sıramı Lütfi Beye veriyorum efendim.

BAŞKAN – Tamam; Lütfi Beyin listede adı var.

Buyurun efendim.

LÜTFİ YALMAN (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 294 sıra sayılı kanun tasarısı üzerinde söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, birkaç gündür, bu kanun tasarısının üzerinde görüşmeler yapıyoruz. Hakikaten, hukukî açıdan değerlendirmeler yapıldı, hukukî süreçler burada ifade edildi, anlatıldı, yargı kararlarına rağmen, imar mevzuatı aykırılığına rağmen, burada, çalışmaların yürütüldüğü hep ifade edildi. Burada bir tespiti yapmamız lazım bizim: Acaba, bütün bu kararlara rağmen; hukukî kararlara rağmen, Danıştayın yürütmeyi durdurması kararına rağmen, belediyenin müdahalesine rağmen, bu inşaat çalışmaları ve orman kıyımı çalışmaları niye devam etti? Bu, bir devlete kafa tutuş değil midir? Birileri, herhangi bir meseleyi, basit bir meseleyi, belki de, insanın düşüncesine, görüşüne göre, yaşam tarzına göre tercih ettiği bir meseleyi, devlete kafa tutma olarak nitelendirdiği halde, burada, devletin ormanlarının kanunlara ve Danıştayın yürütmeyi durdurması kararına rağmen, eğer, devam ettiriyorsa, bu, devlete kafa tutma olarak algılanmamakta mıdır acaba?

Bakınız, Sarıyer Ormanlarının işgali 1992 yılından itibaren başlamış, ilk etap olarak. Tabiî, Danıştayın yürütmeyi durdurma kararı, mahkemelerin yürütmeyi durdurma kararına rağmen devam etmiş işlemler. İlk etapta, müracaat, 2 000 dönüm arazi talebi!.. Maşallah, yani, gözleri de doymuyor! Orman Bakanlığı yetkililerinin, acaba kaç adet ağaç tutar bu 2 000 dönümlük arazi içerisinde, bir hesap yaparak bu millete vermesi gerekir. Bilahara, alt komisyondaki görüşmeler neticesinde 250 dönüme düşürülüyor. Şimdi, bizim aldığımız bilgilere göre, buraya, 1999 yılı aralık ayı içerisinde ödenen para miktarı 354 milyar lira; ama, iddia olabilir bu, net rakamı bilmem mümkün değil benim, piyasa değerlerine göre metrekaresinin 100 milyon lira civarında olduğu ifade ediliyor; yani, 25 trilyon liralık bir değeri var; birincisi bu.

Değerli arkadaşlarım, ikinci mesele, yaptığımız araştırmalara göre, buradaki ormanın yüz yılı aşkın bir süre önce ekimi yapılmış ve bu hale gelmiş. Siz, şimdi, kalkacaksınız, sırf, bir şahsın hırsı uğruna, arzusu uğruna, yüz yılı aşkın bir süre içerisinde yetiştirilebilmiş bir ormanın katliamına göz yumacaksınız, 350 000 civarında ağacı katlettireceksiniz, ondan sonra da "ne olur, 5 000 civarında da siz fidan dikiverin" diyeceksiniz! Bu, ne insafla ne vicdanla bağdaşır değerli arkadaşlar. Bizim, değerlendirmelerimizi bu çerçeve içerisinde yapmamız lazım.

Bakınız, her birimiz, Türkiye'deki erozyondan şikâyet ediyoruz, Kıbrıs Adası büyüklüğünde bir toprak kaybından şikâyet ediyoruz, yeşil katliamından şikâyet ediyoruz, durmadan şikâyetleniyoruz; ama, bunu, kendi ellerimizle hazırlıyoruz biz. Yarın, bu milletin huzuruna çıktığınız zaman, -özellikle her siyasî partiden İstanbul milletvekili olan arkadaşlarıma söylüyorum- sokakta birisi çıksa "şu orman katliamına, Sarıyer Ormanlarındaki çamların kesilmesine gönlünüz nasıl razı oldu" dese, ne diyeceksiniz? "Biz, buraya üniversite yaptıracaktık, ilim yuvası yaptıracaktık" diye mi cevap vereceksiniz? Buyurun, Türkiye'nin her tarafında üniversite kuracak araziler mevcut. Bakın, Sabancı Üniversitesi konusunda biz herhangi bir şey demiyoruz. Neden; çünkü, kurulması müsait olan yerlerdir, uygun olan yerlerdir, orman katliamı gerçekleşmiyor. Anayasanın 169 uncu maddesi, burada, Sarıyer Ormanlarıyla birlikte katlediliyor; çünkü, Anayasanın 169 uncu maddesindeki ifade aynen şu: "Devlet ormanlarının mülkiyeti -her ne şartla olursa olsun- devrolunamaz." Bedeli karşılığında bile devrolunamaz.

Değerli arkadaşlarım, kanunları Türkiye Büyük Millet Meclisi yapar, kanunlar, kamu yararına olmak üzere çıkarılır, kamunun ihtiyaçlarından doğar, dün de ifade etmiştik; ama, biz, bugün, şahısları dikkate alarak, Anayasayı hiç dikkate almadan...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Yalman, 1 dakika içerisinde lütfen toparlayınız.

MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) – Lütfi Bey, Beykoz'dan bahset biraz.

LÜTFİ YALMAN (Devamla) – Sayın Bakan, oradan laf atıp durma. Suiemsal hiçbir zaman misal teşkil etmez, kim yaparsa yapsın.

Değerli arkadaşlarım, bakınız, Anayasanın 169 uncu maddesini çiğniyoruz, kendi ellerimizle orman katliamına cevaz veriyoruz. Hem de bir şahıs için, kalkmışız, buraya şartlar koşmuşuz; iki yıl önce kurulmuş olan üniversitelere bu imkânları tanıyoruz. Bu, üniversitelere, ilim yuvalarına imkân hazırlamak, teşvik etmek, destek sağlamak demek değildir; bu, Türkiye'nin rantını yiyen birilerine imkân sağlamak, onlara destek çıkmak demektir. Bunun göz önünde bulundurulmasını arzu ederim.

Şu fotoğrafları göstermek istiyorum, vicdanlarınıza havale etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, bakınız, şu ilk fotoğraf, katliamdan önceki halidir. Şimdi, bir de şu hale bakınız Allahaşkına... Hangi vicdanla, siz, bu kanunu çıkarıyorsunuz?!

Hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Yalman.

Şahıslar adına son söz, Erzurum Milletvekili Sayın Aslan Polat?.. Yok.

Adıyaman Milletvekili Sayın Mahmut Göksu?..

MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) – Söz hakkımı Bekir Sobacı Beye veriyorum.

BAŞKAN – Peki.

AYDIN TÜMEN (Ankara) – Sayın Başkan, ismi var mı?

BAŞKAN – Evet.

CAHİT SAVAŞ YAZICI (İstanbul) – Yazılı müracaatı var mı?

BAŞKAN – Sonradan yazılı müracaat etti. Demin yoktu, sonradan yazılı müracaat etti.

Buyurun (FP sıralarından alkışlar)

BEKİR SOBACI (Tokat) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Burada, halkın oylarıyla seçilip gelen bütün arkadaşlar olarak, sorumluluğumuzun bilincinde olduğumuza inanıyorum ve öyle düşünüyorum.

Dün akşam, 1 inci madde görüşülürken, Sayın Bakanımızın okuduğu parasal rakamlar söylenilirken, birden, aklıma, çağrışımla, bundan ikiyüz yıl önce, Amerika'da, Kızılderililerin lideri, Şefi Seattle'ın Washington'daki yöneticilere gönderdiği bir mektup aklıma geldi. "Washington'daki başkan toprağımızı almak niyetinde olduğunu belirten mektup göndermiş; ama, gökyüzünü nasıl alıp satabilirsiniz ve toprağı?.. Bu görüş bize yabancıdır. Havanın tazeliğine ve suyun parlaklığına sahip değilseniz, nasıl satabilirsiniz? Yeryüzünün her tarafı bizim insanlarımız için kutsaldır. Çam ağaçlarının parlayan her iğnesi, her kumsal karanlık; ormanlardaki her sis, her çayır, vızıldayan her böcek, tüm bunlar halkımın hafızasında ve deneyimlerinde kutsaldır." Geliniz ikiyüzyıl önce bir çevrecilik örneği gösteren kızılderili şefi kadar bu konuda hassasiyetimizi ortaya koyalım. (FP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlar, şimdi, elbette, burada, kamu yararı kılıfına sokularak, olayı makulleştirmek gayretlerine katılmıyorum. "Vakıf" anlamının tarihsel birikimimizde ne ifade ettiğini, eğer iyi anlamak istersek, bu Mecliste, asırlardır şifa dağıtan, Bezm-i Âlem Valide Sultan Vakfının, Vakıf Gureba Hastanesinin vakıf tüzelkişiliğine üniversite kurma izni verilmedi. Eğer vakıfsa, gerçek vakıf odur.

Değerli arkadaşlar, İşte, bu manada, kamusal fayda açısından baktığımızda, devletin üniversitelerinin kamusal fayda açısından özel şahıs ve vakıf üniversitelerinden daha mı az faydalı olduğuna inanıyoruz ki, böyle bir tahsis yapıyoruz.

İstanbul Üniversitesinin kampusunü Beylikdüzüne, Bursa’da Uludağ Üniversitesini Yörüklü Kampusuna atarken, kamusal faydayı düşünerek hareket etmedik mi? Elbette o düşünceyle hareket edildi; ama, kötü bir emsali başlatıyoruz. Burada tırnak içinde ifade etmek istiyorum "bu, başlangıcında ahlaksız bir tekliftir" ama, bunun başlangıcında (FP sıralarından alkışlar) Demokratik Sol Parti yok, Milliyetçi Hareket Partisi yok, DYP var ve ANAP var sürecin içerisinde.

Değerli kardeşlerim, değerli arkadaşlar; çok ciddî bir olayla karşı karşıyayız. Lütfen, bunun idrakinde olalım. Şimdi, bakın, bu manada, bütün İstanbul milletvekillerine seslenmek istiyorum. Bu Meclisin sekizde 1'ini oluşturan İstanbul milletvekillerine seslenmek istiyorum; ben, Tokat milletvekiliyim; Sarıyer sırtlarından Boğaza inerken, Büyükdere Koyuna inerken, o yol boyunda, Koç Holdingin, Otosan’ın, belki yüzlerce dönümlük alanı kaplayan, çok büyük bir alanı kaplayan ve kullanmadığı tesisler var. Gelin, İstanbul miletvekilleri olarak Koç Holdinge bir ziyaret yapın, oradaki arsasını, kendi arsasını, bu üniversite inşaatına izin verelim -arka plan görünümünde, ön görünüm değildir- oradaki yapılanmayı da, Özürlüler Yılı olarak ilan edilen yılın hatırına, özürlülerimizin hatırına bir rehabilitasyon merkezi haline getirelim. Bu onur ve erdemli tavrın şerefi de DSP ile MHP'ye ve bütün bu Meclisimize olsun diyorum. (FP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlar, şimdi, niye, bir kötü emsal başlatıyoruz dedim. Bunun örnekleri var da, onun için söylüyorum. Daha geçenlerde KİT Komisyonunda Atatürk Orman Çiftliğinin hesaplarını görüştük; Atatürk'ün 52 000 dekarla kurdurduğu ve bağışladığı Atatürk Orman Çiftliği, bugün 32 000 dekara düşmüş. Nasıl düşmüş!.. Gidin bakın şimdi orada; yine, Koç Holdingin Türk Fiat Traktör Fabrikasının arsası, Atatürk Orman Çiftliği arsası. Belediyelere tahsis yapılmış, sendikalara tahsis yapılmış; sendika işçilerinin konutlarına tahsis yapıla yapıla, kırpıla kırpıla, küçüle küçüle, Ankara'nın akciğeri, yarı büyüklüğüne düşmüş. Şimdi, bu emsalle, yarın Uludağ eteklerinde üniversite kurmak isteyen bir vakıf, kalkıp, arazi talep ettiği zaman, veremeyiz diyemeyecekler; bunun bir yolunu bulacaklar.

Şimdi, elimde 94 tane yazışma var. Öyle süratle yazışma yapılmış ki, aynı gün yazılara cevap verilmiş. Bu vatandaşlara, diğer vatandaşlara, sade vatandaşlara, aynı gün yazı verme, cevap verme kabiliyetini gösteremeyen bürokrasimiz, ne hikmetse, bunda çok hızlı davranmış.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BEKİR SOBACI (Devamla) – Sayın Başkanım, toparlıyorum.

Değerli arkadaşlar, ha, olay nereden geliyor. Olay, ta Koç Holdingin Demir Eksport Anonim Şirketinin, orada kil ve kömür arama maksadıyla kapattığı maden alanından başlıyor. (FP sıralarından alkışlar) Olay bu kadar derinlere geliyor değerli arkadaşlar.

Ne olursunuz!.. Biz tarih önünde yarın hesap vereceğiz. Bize bir hüküm verilecek 21 inci Dönem olarak; ama, ondan önce, tarihin hükmüne kalmadan, buna ÇED raporu yazanların, bunu imzalayan bakanların ve buna da, maalesef -ümit etmiyorum, reddedilecek inşallah- "evet" diyen hepimizin kucağımızdaki torunlarımız ve okşadığımız çocuklarımız, daha tarihe geçmeden önce, on sene sonra bizden hesap soracaklar. Gelişen Türkiye'de ve bilgi çağında, gelişen dünyada bu hesabı, önce, bizim çocuklarımız soracak. Bunu, ciddîyetimle, bütün samimiyetimle ifade etmek istiyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BEKİR SOBACI (Devamla) – Geliniz, Büyükdere'deki Otosan tesisi için de bu üniversiteyi kursun. Ne olur, İstanbul'un akciğerlerini koruyalım ve bir kötü örneği başlatmayalım diyorum.

Saygılar sunarım. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Sobacı.

TURHAN GÜVEN (İçel) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Buyurun Sayın Güven.

TURHAN GÜVEN (İçel) – Sayın Başkan, Sayın Sobacı, herhalde, maksadını aşan bir konuşma içinde oldu ve burada, ahlaksız... (DSP sıralarından "Ses... Ses..." sesleri)

BAŞKAN – Müsaade ederseniz, mikrofonu açalım; anlaşılmıyor efendim.

TURHAN GÜVEN (İçel) – Lütfen açın efendim; gerekirse, oradan sataşmaya cevap veririm.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Sayın Başkan, kürsüden izah etsin efendim.

TURHAN GÜVEN (İçel) – Müsaade eder misiniz oradan ifade edeyim; çünkü, burada Sayın Bedük'ün adı var...

BAŞKAN – Tamam, tamam... Açıldı... Sayın Bedük'ün adıyla açıldı da onun için...

Buyurun.

TURHAN GÜVEN (İçel) – Sayın Başkan, Sayın Sobacı, herhalde heyecandan olsa gerek, kendini aşan birtakım ifadelerde bulundular ve aynen cümlesi şu: "Ahlaksız bir teklif" şeklinde bir ifadeleri var.

CEMAL ENGİNYURT (Ordu) – Heyecandan değil, bilerek söyledi.

BAŞKAN – Dinleyelim efendim...

TURHAN GÜVEN (İçel) – Evvela daha siz, bu Meclisin çalışmasına alışamadınız. Biraz, bu Meclisin adabını öğrenin...

ABBAS BOZYEL (Iğdır) – Kafanı başka yere çevir.

TURHAN GÜVEN (İçel) – Sataşan sizsiniz... Bırakın da, biz ona cevabımızı veririz.

ABBAS BOZYEL (Iğdır) – Konuşan başkası!..

BAŞKAN – Karşılıklı konuşmayalım efendim.

Buyurun efendim... Dinliyoruz... Dinliyoruz efendim...

TURHAN GÜVEN (İçel) – Sayın Başkan, karşılıklı konuşma değil; bu Meclisin bir adabı var. Bu Meclis, bugüne kadar hiç görmediği birtakım olaylara muhatap oluyor. Endişem o ki, Meclis düzenini de, açıkçası, Meclis Başkanlık Divanı rahat sağlayamaz duruma girecektir. Ne İçtüzük kaldı ne Anayasa kaldı ve ne de, bu Mecliste, hiç kimsenin, Meclis olmaktan öteye bir tavır da sergilemesine müsaade etmemeniz lazım.

Şimdi, bakınız, ben "maksadını aşan cümle" diyorum. Ben, kibarca davranıyorum; yoksa, daha değişik ifadeler kullanırım. Burada, hiçkimsenin "ahlaksız bir teklif" şeklinde beyanda bulunmasının, Meclis adabına, Meclis terbiyesine ve nezaketine uymadığını ifade etmek için söz aldım. Buna, herkes uyacaktır. Sayın Sobacı, bir gün evvel, bir başka olaydan ötürü burayı yıkanların, bu cümle karşısında ayağa kalkması gerekirdi. Yani, burada, bir başka cümle sarf edildiği zaman, zabıtlardan çıkarılması yerine "Meclisten özür dilesin" diye, İçtüzükte olmayan bir şeyden ötürü teklifte bulunan insanların, bu tip tavırlar karşısında, cümleler karşısında da aynı şeyleri, hassasiyeti göstermeleri gerektiğini ifade etmek istiyorum.

Sayın Sobacı, lütfen, maksadını aşan cümle sarf ettiğini ifade ederlerse, herhalde, burada, daha olgun bir siyasetçi ve milletvekiline yakışır bir tavır içinde olduklarını kabul ederiz; yoksa, bunun üzerine, biz de gereğini yaparız efendim.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

BEKİR SOBACI (Tokat) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Sayın Sobacı, lütfen, yeni bir sataşmaya meydan vermeyecek bir açıklamada bulunun.

BEKİR SOBACI (Tokat) – Tavzih için...

BAŞKAN – Hay hay; buyurun efendim.

BEKİR SOBACI (Tokat) – Benim, burada, tırnak içinde kullandığım "ahlaksız teklif" ifadesi DYP ile ilgili ya da o tahsisi yapanlarla ilgili değil; teklifin merkezi olarak, "burada üniversite kuracağım" deyip, teklif olarak götürenlere aittir. Ben, eğer, bir yanlış anlaşılma olduysa, özür diliyorum; kastım, partiler değil, Parlamento da değildir. (FP, MHP ve DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum efendim. Maksat hâsıl olmuştur.

Sayın milletvekilleri, 294 sıra sayılı tasarının 2 nci maddesi üzerindeki konuşmalar tamamlandı.

Şimdi, eğer, ekrana yanlış girilmediyse, bazı soru talepleri var; önergelerden evvel, soruların sorulmasına başlayacağız.

İlk soru Sayın Yalman'ın.

Buyurun efendim.

LÜTFİ YALMAN (Konya) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Başkanım, delaletinizle, Sayın Bakanımdan şu sorumun cevabını istiyorum: Koç Üniversitesi yetkilileri, Danıştayın yürütmeyi durdurma kararına rağmen, Sarıyer Ormanlarındaki ağaç katliamına ve inşaat yapımına devam etmişler ve etmektedirler kesin netice alınmamış, kanun çıkmamış olmasına rağmen; hem orman kıyımı suçu işlenmiş hem de imar mevzuatına aykırı olarak kaçak inşaat yapılması suçu işlenmiştir; ama, ilgililer hakkında, şu ana kadar, herhangi bir dava açılmamıştır. Sizce, bu davanın ve soruşturmanın açılmama sebebi nedir? Hangi güçten kaynaklanmaktadır?

İkinci soru: Sarıyer ormanlarından, Koç Üniversitesinin yapımı münasebetiyle ve onların çalışmaları neticesinde, kesilen ağaç sayısı ne kadardır, çam ağacı sayısı ne kadardır? Bununla ilgili herhangi bir bedel tahsilatı yapılmış mıdır? Bu ağaç adedinin tespitini kimler yapmıştır? Orman Bakanlığından veya Millî Eğitim Bakanlığından yetkililer mi yapmıştır; yoksa, üniversite yetkilileri ve ilgilileri mi yapmıştır? Bununla ilgili herhangi bir komisyon oluşturulmuş mudur? Ne kadar ağaç kesilmiştir?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

İkinci soru, Sayın Arı'nın.

Buyurun efendim.

HÜSEYİN ARI (Konya) – Sayın Başkanım, benim sualim zatıâlinize; yani, Meclis Başkanlığına.

Sayın Cumhurbaşkanı, bu tür yargı kararlarını devamlı yok saymayı âdeta bir alışkanlık haline getirerek, hukuksuzluk yolunda antidemokratik bir tavır sergiliyor. Bu hukuksuzluğu, millet iradesine rağmen yaptığına göre, milletin iradesinin tecelli ettiği bu Yüce Meclisi, Cumhurbaşkanının kralcı tavrına karşı harekete geçirecek misiniz?

Teşekkür ederim. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI METİN BOSTANCIOĞLU (Sinop) – Cevap vereceğim sorulara. Yüce Meclisin aldığı bir karar var; 20 dakika. 20 dakikada, her soruya cevap vereceğim birer birer, izin verirseniz.

BAŞKAN – Efendim, müsaade ederseniz, sorular bittikten sonra, zatıâlinize fırsat vereceğim.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI METİN BOSTANCIOĞLU (Sinop) – Efendim, süre kalmıyor bana; bana da süre vereceksiniz.

BAŞKAN – Ben size süre vereceğim efendim.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI METİN BOSTANCIOĞLU (Sinop) – Ama, süre kalmıyor.

BAŞKAN – Kalır efendim.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI METİN BOSTANCIOĞLU (Sinop) – Ben, tek tek cevap vermek istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Öztek, buyurun efendim.

LATİF ÖZTEK (Elazığ) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkanım, aşağıdaki sorularımın, kendisi değerli bir hukukçu olan Sayın Bakanımız tarafından, sözlü olarak, altını çizerek söylüyorum bunu, sözlü olarak cevaplandırılmasını delaletinizle arz ederim.

Birinci sorum: Anayasamızın, ormanların korunması ve geliştirilmesiyle ilgili 169 uncu maddesinin ilk cümlesi aynen şöyledir: "Devlet, ormanların korunması ve sahalarının genişletilmesi için gerekli kanunları koyar ve tedbirleri alır."

Şimdi, 294 sıra sayılı Kanun Tasarısıyla bazı üniversitelere arazi tahsis etmekle orman alanları daraltılmıyor mu ya da Anayasanın bu maddesi ihlal edilmiyor mu?

İkinci sorum; bu tasarı kanunlaşırsa, gelecekte benzer isteklere emsal teşkil etmez mi? Buna bağlı olarak, "emsal teşkil eder" deniliyorsa, ormanlarımızı nasıl koruyacağız? İkinci alternatifin sorusu, "emsal teşkil etmez" deniliyorsa, çifte standart olmaz mı?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Buyurun Sayın Güler.

MAHFUZ GÜLER (Bingöl) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Delaletinizle, Sayın Bakandan şu sorularımın cevabını istiyorum:

Birincisi; YÖK'le ilglili sıkıntılar, huzursuzluklar ve yolsuzluklar ayyuka çıkmış olmasına rağmen, bunların hiçbiri gündeme getirilmemektedir. Sanki, çok acele görüşülmesi şartmış gibi, bütçe çalışmalarının yorgunluğunun ardından, her gece, bu tasarı, ısrarla ve aceleyle Genel Kurulun gündemine neden getirilmektedir; bunu açıklar mı?

İkinci sorum da şu : Orman arazilerine göz diken her holdinge, bundan böyle de ormanlar peşkeş çekilecek midir? Yüce Meclis, bu tür yolsuzluklara ve haksızlıklara karşı hür iradesini ortaya koyamayacak mıdır? Millî Eğitim Bakanlığının görevleri arasında bu tür işler de var mıdır?

Bunların cevabını istiyorum, teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Günbey, buyurun efendim.

SACİT GÜNBEY (Diyarbakır) – Sayın Başkanım, delelatinizle, Sayın Bakandan aşağıdaki sorumun cevaplandırılmasını arz ediyorum:

Bu 57 nci hükümet, sosyal demokrasiyle ilgili, sosyal adaletle ilgili hiçbir kanun tasarısını Meclisin önüne getirmediler; hep, sermaye gruplarıyla ilgili kanun getiriyorlar. Acaba, sosyal demokrasi, sosyaldemokrat anlayışlarını değiştirdiler mi; kapitalist bir anlayışa mı sahiptirler, bunu öğrenmek istiyorum?

AYDIN TÜMEN (Ankara) – Ne büyük bir teşhis koydunuz...

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Günbey.

Buyurun Sayın Bedük.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Sayın Başkanım, delaletinizle, Sayın Bakanımızdan şu sorularımın cevaplandırılmasını rica ediyorum:

ODTÜ, Hacettepe ve Başkent Üniversitelerine tahsis edilen arazilerde ağaçlandırmayı kim yaptı? Acaba, onlara tahsis edilen bu araziler üzerindeki ağaçlar, Orman Bakanlığı tarafından mı, yoksa üniversiteler tarafından mı yapıldı; bu uygulamayı devam ettirmek, ülkenin geleceği bakımından daha uygun değil midir?

İkinci sorum: Arazilerini ağaçlandıran üniversitenin özellikle kendileri değil midir? Bunu bilhassa açıklamanızı rica ediyorum; çünkü bu orman alanının tahsisi, gerçekten fevkalade tehlikeli. Orman olmayan yerlerin tahsisi, gerek çevre bakımından gerekse ülkenin geleceği bakımından daha uygun değil midir?

Son sualim: Ülkemizdeki, 1950 ile 1991 yılları arasında -Orman Mühendisleri Odasının bana gönderdiği bilgiye göre söylüyorum- 26 milyon dekar orman alanının yüzde 56'sının, özellikle yasal düzenlemelerle kaybedildiği ifade edilmektedir. Bu kadar fazla orman kaybına rağmen, bu tasarı tekrar buna imkân sağlayacak bir teklif değil midir; bunu doğru buluyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Çelen, buyurun efendim.

SALİH ÇELEN (Antalya) – Sayın Başkanım, Sayın Bakanımızdan cevabını istediğim soru şudur: Acaba biz de bir vakıf kursak; ama soyadımız "Koç" olmasa, Koç Üniversitesinin yanında bize de orman tahsisi yapılır mı; izin verirler mi?! Sorum budur. (DYP ve FP sıralarından alkılar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Dağcıoğlu, buyurun.

MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat) – Sayın Başkan, delaletinizle Sayın Bakana bir soru arz etmek istiyorum.

Dikkat ediyorum, gecenin bu ilerlemiş saatinde Yüce Parlamento, iktidarıyla, muhalefetiyle burada çok büyük bir ekseriyetle, konunun önemine binaen olayı takip ediyor ve katkıda bulunmak istiyor. Dün akşam da arkadaşlarımız sordu; ama, yine aramızda göremiyoruz. YÖK Başkanı, bu kadar önemli bir konuda, ısrarla, bu Salona, bu Yüce Genel Kurul Salonuna gelmemekle bir çekincesi mi var, yoksa yasaklı mı; bunu Sayın Bakandan öğrenmek istiyorum.

Saygılarımla. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, sorular tamamlanmış oldu.

Saat 23.57. Saat 24.00'te çalışmalarımızın bitmesi gerekiyor; ancak, Sayın Bakan, sorulara özellikle cevap vermeyi arzu ediyorlar. Onun için, Sayın Bakanın cevaplarının bitimine kadar...(Gürültüler)

Efendim, affedersiniz, ben, oylarınıza sunacağım; reddetmek sizin... İster kabul edersiniz, ister reddedersiniz...

İSMAİL KÖSE (Erzurum) – Sayın Başkan, izin verir misiniz efendim.

BAŞKAN – Buyurun efendim.

İSMAİL KÖSE (Erzurum) – Sayın Bakanımız, suallere yarın, cevap verirse daha isabetli olur diyorum. Yani, bu saatten sonra, Sayın Bakanımızın vereceği cevaplar tatmin de etmeyebilir; yarın cevapların verilmesi lazım gelir.

BAŞKAN – Ben, bu teklifi, Sayın Bakanın arzusu üzerine getirmiştim; eğer, Sayın Bakan yarın cevap vermeyi arzu ederse, takdir kendilerinindir; ben, o zaman kapatacağım. (DSP ve ANAP sıralarından alkışlar)

MUSTAFA BAŞ (İstanbul) – Hayır efendim, takdir, Genel Kurulundur.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI METİN BOSTANCIOĞLU (Sinop) – Sayın Başkan, çalışmalarımızın sonuçlanmasına kadar, yani, 2 nci maddenin oylanarak sonuçlanmasına kadar süreyi uzatmayı düşünüyor musunuz; oya sunacak mısınız? (FP ve DYP sıralarından "Hayır" sesleri)

BAŞKAN – Hayır efendim; müsaade ederseniz, izah edeyim; 2 nci maddenin sonuçlanmasına kadar çalışmayı uzatmamız mümkün değildir. Çünkü, madde üzerinde 7 önerge vardır; bunların okunması bile yarım saat sürer.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI METİN BOSTANCIOĞLU (Sinop) – O zaman, bir dahaki birleşimde cevap vereceğim.

BAŞKAN – Efendim, çalışma süremiz tamamlanmıştır.

Programa göre, kuruluşların bütçe ve kesinhesapları ile bütçe günlük programları üzerindeki görüşmeler için, saat 24.00'ten önce bittiği takdirde, diğer kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla, görüşmek üzere, 24 Aralık 1999 Cuma günü saat 11.00'de toplanmak üzere birleşimi kapatıyor, hepinize saygılar sunuyorum.

Kapanma Saati: 23.58

 

IV. – SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. – Kayseri Milletvekili Salih Kapusuz’un, Mercedes Benz A.Ş.’nin ürettiği 0403 model otobüslere ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Sadettin Tantan’ın cevabı (7/680)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

TBMM İçtüzüğünün 96 ncı maddesi uyarınca ekte sunulan, 25.10.1999 tarihinde Sanayi Bakanlığına tarafımdan sorulan, ancak İçişleri Bakanlığını ilgilendirdiği gerekçesi ile cevaplandırılmayan sorularımın İçişleri Bakanı tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

Saygılarımla.

Salih Kapusuz

Kayseri

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Mercedes Benz A.Ş’nin ürettiği 0403 model otobüslerinin, ülkemizde trafiğe çıktığı günden bugüne bu araçlarla bir çok kazalar meydana gelmiş ve yüzlerce insanımızın hayatına mal olmuştur. Bu kazalar sonucunda bilirkişi tayin edilen ODTÜ heyetince yapılan inceleme sonucunda da bu model otobüslerin hatalı tasarım ve üretim nedeni ile kazalara sebebiyet verdiği için üretici firmayı 5/8 oranında kusurlu bulmuştur. Bu konuda bugüne kadar neler yapıldığının kamuoyu tarafından öğrenilmesi için aşağıdaki sorularımın Sanayi ve Ticaret Bakanı Sayın Ahmet Kenan Tanrıkulu tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını delaletlerinize arz ederim.

Salih Kapusuz

Kayseri

Sorular :

1. 1997 yılından itibaren kaç tane ölümlü, yaralamalı, maddî hasarlı yolcu kazası olmuştur?

2. Bu kazalarda kaç kişi ölmüştür? Maddî zarar ne kadardır?

3. Bu kazalardan kaçı Mercedes Benz A.Ş.’nin ürettiği 0 403 yolcu otobüslerinde vuku bulmuştur? Mercedes Benz A.Ş.’nin ürettiği otobüs modellerinden 0 403 hariç, diğer model otobüslerden kaç tanesi yanmıştır? 0 403 otobüslerden kaç tanesi yanmıştır?

4. Bu kadar ciddi bir bilirkişi raporu var iken 0 403 otobüslerde ki tasarım ve üretim hatası konusu Bakanlığınızca incelenmiş midir?

5. Bakanlığınızca verilen imalat ve üretim yeterlik belgeleri bu somut olaylar karşısında yeniden değerlendirilmiş midir?

6. Bakanlığınızca çıkarılan Araç İmalat, Montaj, Tadilat Yönetmeliği günün koşullarına cevap veremediği açık olduğu halde bu yönetmelikte gereken düzenleme yapılmış mıdır ve yapılması düşünülüyor mu?

7. Bilirkişilerin raporlarında belirttiği önlemler konusunda Bakanlığınız ne gibi işlem yapmıştır?

8. Olayın ilgililerince Bakanlığınıza başvuru üzerine ne gibi işlemler yapılmıştır?

9. Bu bilirkişi raporunda Bakanlığınıza izafe edilen kusur gerekçeleri hakkında Bakanlığınız herhangi bir araştırma yapmış mıdır?

T.C.

İçişleri Bakanlığı 22.12.1999

Emniyet Genel Müdürlüğü

Sayı : B.05.1.EGM.0.12.01.01/285264

Konu : Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM Başkanlığının 9.12.1999 gün ve A.01.GNS.0.10.00.02-(7/680)-2122/5702 sayılı yazısı.

Kayseri Milletvekili Salih Kapusuz tarafından TBMM Başkanlığına sunulan ve tarafımdan yazılı olarak cevaplandırılması istenilen soru önergesinin cevabı aşağıya çıkarılmıştır.

1. 2. 1997 yılında meydana gelen (387 533) trafik kazasının (3 863) ölümlü, (59 396)’sı yaralamalı, (324 274)’ü maddî hasarlı olup, bu kazalarda (5 181) kişinin öldüğü, (45 851 717 161 TL.) maddî hasarın tespit edildiği,

1998 yılında meydana gelen (440 149) trafik kazasının (3 698) ölümlü, (61 547)’si yaralamalı, (374 904)’ü maddî hasarlı olup, bu kazalarda (4 935) kişinin öldüğü, (179 447 308 698 055 TL.) maddî hasarın tespit edildiği,

1999 yılı Ekim ayı itibariyle meydana gelen (359 311) trafik kazasının (2 729) ölümlü,
(53 892)’si yaralamalı, (302 690)’ı maddî hasarlı olup, bu kazalarda (3 879) kişinin öldüğü,
(110 190 757 960 TL) maddî hasarın tespit edildiği,

3. 1999 yılı Ekim ayı itibariyle Mercedes Benz marka yolcu otobüslerinin karıştığı (111) trafik kazasında (243) kişinin öldüğü, (809) kişinin yaralandığı ve (333 165 000 000 TL.) maddî hasarın tespit edildiği anlaşılmıştır.

Bilgilerinize arz ederim.

Sadettin Tantan

İçişleri Bakanı

2. – Afyon Milletvekili Halil İbrahim Özsoy’un, Tarım-İş’e bağlı iş kolundaki Bağ-Kur emeklilerine ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan’ın cevabı (7/925)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun yazılı olarak Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan tarafından cevaplandırılmasına delaletlerinizi arz ederim.

Dr. H. İbrahim Özsoy

Afyon

Tarım İş’e bağlı iş kolundaki Bağ-Kur emeklileri, emeklilikleri döneminde herhangi bir ticarî işe başladıklarında emeklilikleri kesilmektedir.

Emekli Sandığı, S.S.K. ve diğer Bağ-Kur emeklileri için tatbik edilmeyen bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz, düzeltilmesi için herhangi bir çalışma yapılmakta mıdır?

T.C.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 23.12.1999

Sosyal Güvenlik Kuruluşları Genel Müdürlüğü

Sayı : B.13.0.SGK.0.13.00.01/8061/030982

Konu : Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : 9.12.1999 gün ve A.01.GNS.0.10.00.02-7/925-2835/7180 sayılı yazınız.

Afyon Milletvekili Halil İbrahim Özsoy tarafından hazırlanan “Tarım-İş’e bağlı iş kolundaki Bağ-Kur emeklilerine ilişkin” 7/925 Esas No. lu yazılı soru önergesi Bakanlığımca incelenmiştir.

1479 Sayılı Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu ile 2926 sayılı Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanununun bazı maddelerinin değiştirilmesi ile bu kanunlara ek ve geçici maddeler eklenmesine ilişkin kanun tadili çalışmaları Bakanlığımız koordinesinde sürdürülmektedir.

Kısa bir süre içinde Başbakanlığa ve Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulacak olan sözkonusu Tasarının kanunlaşması halinde, 2926 sayılı Kanunun 20 nci maddesi hükmü de değişitirilerek, bu Kanuna tabi sigortalıların aylıklarının istekleri dışında kesilmesi önlenmiş olacaktır.

Bilgilerinize arz ederim.

Yaşar Okuyan

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı

3. – Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak’ın, T.Ş.O.F. Başkanı hakkında soruşturma açılıp açılmadığına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Sümer Oral’ın cevabı (7/929)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Maliye Bakanı Sayın Sümer Oral tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

24.11.1999

Kemal Albayrak

Kırıkkale

1. Adı Takoğraf, Reflektör ve Plaka vurgunu ile gündeme gelen T.Ş.O.F. Başkanı Derviş Günday hakkında Maliye Bakanlığınızca soruşturma yapılıp yapılmayacağının, yapıldı ise sonucunun ne olduğunun bildirilmesini arz ederim.

T.C.

Maliye Bakanlığı 23.12.1999

Personel Genel Müdürlüğü

Sayı : B.07.0.PER.0.16.KOOR/91363-7/058620

Konu : Soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : Kanunlar ve Kararlar Dairesi Başkanlığının 9.12.1999 tarih ve 3069 sayılı yazısı

Kırıkkale Milletvekili Sayın Kemal Albayrak’ın 7/929 Esas No. lu Türkiye Şoförler ve Otomobilciler Federasyonu Başkanı hakkında soruşturma açılıp açılmadığına dair soru önergesine ilişkin konunu tetkikinde; anılan federasyon nezdinde, İçişleri Bakanlığı Mülkiye Müfettişleri koordinatörlüğünde, Maliye Müfettişleri ve Sanayi ve Ticaret Bakanlığı Müfettişleri ile müştereken yürütülmekte olan inceleme ve denetimler sırasında; anılan federsayon yetkililerinin yaptıkları usulsüz uygulamaları hakkında müşterek düzenlenen raporlar Sanayi ve Ticaret Bakanlığı Müfettişleri tarafından Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına verilmiş olup, konu hakkında vergi yönünden ve diğer hususlarda incelemeler halen devam etmektedir.

Bilgilerinize arz ederim.

Sümer Oral

Maliye Bakanı

4. – Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak’ın, T.Ş.O.F. Başkanı hakkındaki yolsuzluk iddialarına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Sadettin Tantan’ın cevabı (7/931)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın İçişleri Bakanı Sayın Sadettin Tantan tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

24.11.1999

Kemal Albayrak

Kırıkkale

1. T.Ş.O.F. Başkanı Derviş Günday’la ilgili basında çıkan plaka ve basılı kağıt işlemlerinin ihalesiz olarak kendisinin ortak olduğu firmalara yaptırdığı konusunda soruşturma açılıp açılmadığı, açıldı ise sonucunun ne olduğu?

2. Adı Takoğraf, Reflektör ve Plaka vurgunu ile gündeme gelen T.Ş.O.F. Başkanı Derviş Günday hakkında İçişleri Bakanlığınca herhangi bir soruşturmanın olup olmadığının bildirilmesi.

3. T.Ş.O.F. Başkanı Derviş Günday’ın vatandaşlardan haksız yere para toplandığı ve kanun gereği Trafik Hizmetleri Geliştirme Fonuna aktarması gereken parayı aktarmayarak haksız kazanç sağladığı iddialarının doğru olup olmadığının bildirilmesi.

T.C.

İçişleri Bakanlığı 23.12.1999

Emniyet Genel Müdürlüğü

Sayı : B.05.1.EGM.0.12.01.01/286152

Konu : Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM Başkanlığının 9.12.1999 gün ve A.01.GNS.0.10.00.02-3067(7/931)-2859/7225 sayılı yazısı.

Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak tarafından TBMM Başkanlığına sunulan ve tarafımdan yazılı olarak cevaplandırılması istenilen soru önergesinin cevabı aşağıya çıkarılmıştır.

1. Basılı kağıt ve plakaların Basım ve Dağıtım yetkisi 2918 sayılı karayolları Trafik Kanunu ile T.Ş.O.F’na verilmiştir. T.Ş.O.F. tarafından sözkonusu basılı kağıt ve plakaların % 50 hissesi Federasyona % 3.25 hissesi 13 ayrı Odaya ve % 46,75 hissesi de özel bir şahsa ait olan Plaka Otomotiv, Turizm Nakliyat, Mühendislik, Elektronik, İnşaat, Matbaacılık, Eğitim, Sağlık Hizmetleri Ticaret ve Sanayi A.Ş. den ihalesiz olarak temin edildiği,

Konu ile ilgili olarak Ankara Emniyet Müdürlüğünün 9.6.1999 tarih ve 1999/R-198 sayılı yazıları ile; T.Ş.O.F’nun 2918 sayılı Kanununun 131 inci maddesi ve Karayolları Trafik Yönetmeliğinin 55 ve 176 ncı maddelerinin kendisine tanıdığı yetkiyi tek bir firmaya kullandırtarak tekel yarattığı, hakim durumu kötüye kullandığı ve taşıt sahiplerinin mağduriyetlerine sebebiyet verildiği iddialarıyla Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunulduğu, sözkonusu savcılıkça çalışmaların sürdürüldüğü,

2. Bakanlığım koordinesinde, Maliye Bakanlığı, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı ile Bakanlığım Müfettişlerinin, T.Ş.O.F’da müştereken yaptıkları teftiş ve incelemeler sonucunda; kamu kurumu niteliğinde meslek kuruluşu olan T.Ş.O.F. yetkililerinin; plakalarda değişiklik öngören yönetmelik tasarısı çıkmadan önce tasarı hakkında özel bir şahsı bilgilendirip bazı kişilere haksız kazanç sağlayarak, Türk Ceza Kanununun 240 ıncı maddesinde belirtilen görevi kötüye kullanma fiilini işledikleri gerekçesiyle, Genel Başkan, Genel Başkan Vekilleri, Yönetim Kurulu üyeleri ve Genel Sekreter hakkında bakanlığım ve Sanayi ve Ticaret Bakanlığı ile Maliye Bakanlığı Müfettişlerince müştereken hazırlanan 25.10,1999 tarihli inceleme-soruşturma (tevdi) raporu ile Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunulduğu ve her üç Bakanlık Müfettişlerince incelemelerin devam ettirildiği

3. İlgili konunun Maliye Bakanlığı tarafından yasal yollardan takip edilmekte olduğu anlaşılmıştır.

Bilgilerinize arz ederim.

Sadettin Tantan

İçişleri Bakanı

5. – Antalya Milletvekili Mehmet Zeki Okudan’ın, 50 yaşın üzerindeki kamyon ve ticarî otobüs sürücülerine ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Sadettin Tantan’ın cevabı (7/969)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın İçişleri Bakanı Sayın Sadettin Tantan tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

Dr. Mehmet Zeki Okudan

Antalya

Son günlerde sıkça direksiyonda ölüm haberleri alınmaktadır. Bu nedenle;

50 yaşın üzerindeki kamyon ve ticarî otobüs sürücülerinin sağlık kontrollerinin yapılması ile ilgili olarak (kalp, beyin ve kan muayenelerinin, tansiyon kontrollerinin) görüşleri ve nelerin yapıldığının.

T.C.

İçişleri Bakanlığı 22.12.1999

Emniyet Genel Müdürlüğü

Sayı : B.05.1.EGM.0.12.01.01/285265

Konu : Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM Başkanlığının 9.12.1999 gün ve A.01.GNS.0.10.00.02-3080 (7/931)-2946/7442 sayılı yazısı.

Antalya Milletvekili M. Zeki Okudan tarafından TBMM Başkanlığına sunulan ve tarafımdan yazılı olarak cevaplandırılması istenilen soru önergesinin cevabı aşağıya çıkarılmıştır.

Karayolları Trafik Yönetmeliğinin 3 sayılı Cetvelinin Kontrol Muayenesi başlığını taşıyan bölümünde;

“a) Sürücü belgesi alınan yaştan 50 yaşa kadar 10 yılda bir,

b) 50 yaştan 65 yaşa kadar 5 yılda bir,

c) 65 yaştan sonra her 3 yılda bir, genel kontrol muayenesi yaptırmaları gerekir.

Kontrol muayenesinde sürücü belgesi almaya engel bir hastalık veya durum tespit edildiğinde sürücü belgesi iptal edilir.” hükmü yer almaktadır.

Bu konuyla ilgili olarak Sağlık Bakanlığı ile müştereken yapılan çalışmaların sürdürüldüğü anlaşılmıştır.

Bilgilerinize arz ederim.

Sadettin Tantan

İçişleri Bakanı

6. – Hatay Milletvekili Mustafa Geçer’in, bakanlıkça yapılan uzmanlık, denetmenlik, müfettişlik, hesap uzmanlığı ve kontrolörlük sınavlarında imam-hatip lisesi mezunlarının elendiği iddialarına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Sümer Oral’ın cevabı (7/975)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularıma Maliye Bakanı Sayın Sümer Oral’ın yazılı cevap vermesini delâletlerinize arz ederim.

Mustafa Geçer

Hatay

Soru 1. Bakanlığınızca yapılan uzmanlık, denetmenlik, müfettişlik, hesap uzmanlığı ve kontrolörlük ikinci eleme yazılı ve sözlü sınavlarında imam-hatip lisesi mezunlarının elendiği hatta üç yılını başarıyla tamamlamasına rağmen yeterlik sınavlarında haksız yere mağdur edildikleri doğru mudur?

Soru 2. Bu şahısların mağduriyetlerini giderici herhangi bir çalışma yapmayı düşünüyor musunuz?

Soru 3. Adı geçen komisyon üyelerinin siyasî görüş ayrılığı yaptıkları ayrıca ırkçılık ve mezhep ayrılıkları yaptıkları doğru mudur?

Soru 4. Bu durumları araştırıp adı geçen şahıslar hakkında herhangi bir kanunî işlem yapmayı düşünüyor musunuz?

Soru 5. Malî suçları araştırma komisyonunda binbir emekle yetiştirilen uzmanlar tasviye edilerek bu kurumu işlemez hale getirildiği doğru mudur?

Soru 6. Daha önceki hükümetler zamanında mağdur edilen haksızlığa uğrayan bürokratlar hakkında mağduriyetlerini giderici herhangi bir çalışma yapmayı düşünüyor musunuz?

T.C.

Maliye Bakanlığı 23.12.1999

Personel Genel Müdürlüğü

Sayı : B.07.0.PER.0.16-KOOR./91363-07/058619

Konu : Soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : Kanunlar ve Kararlar Dairesi Başkanlığının 9.12.1999 gün ve 3077 sayılı yazısı.

Hatay Milletvekili Sayın Mustafa Geçer’in 7/975 esas no’lu soru önergesine ilişkin cevabımız aşağıda sunulmuştur.

Bakanlığımızca, ilgili yönetmelikleri uyarınca Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığına yaptırılan “Eleme Sınavı”nda başarılı olanlar, Maliye Müfettiş Yardımcılığı, Hesap Uzman Yardımcılığı ve Genel Müdürlük Stajyer Kontrolörlüğü meslek giriş sınavlarına; “Seçme Sınavı”nda başarılı olanlar ise Uzman Yardımcılığı ve Denetmen Yardımcılığı meslek giriş sınavlarına katılma hakkını elde etmektedirler.

Gerek meslek giriş sınavlarının yazılı ve sözlü bölümünde ve gerekse üç yıllık yetişme dönemlerinin sonunda yapılan yeterlik sınavlarında, ilgililerin, daha önce bitirdikleri ortaöğretim kurumlarının nitelikleri dikkate alınmaksızın, değerlendirmeler sadece bu kariyer görevlerin gerektirdiği bilgi ve yeteneği tespit amacıyla sorulan sorulara verilen cevaplara göre yapılmaktadır.

Sınavlara ilişkin teşkil edilen komisyon üyelerinin siyasî düşünce, ırk ve mezhep ayırımı yapmaları da mümkün değildir. Nitekim, bu tür ithamlarla yargı organlarına intikal etmiş herhangi bir dava da bulunmamaktadır.

4208 sayılı “Karaparanın Aklanmasının Önlenmesine, 2313 Sayılı Uyuşturucu Maddelerin Murakabesi Hakkında Kanunda, 657 Sayılı Devlet Memurları Kanununda ve 178 Sayılı Maliye Bakanlığının Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun”un Geçici 2 nci maddesi uyarınca Bakanlığımızın, 657 sayılı Kanunun 213 üncü maddesinden sonra gelen ek maddenin ikinci bölümünün (A) bendinde sayılan uzman ve denetmen kadrolarında en az beş yıl görev yapmış olanlar arasından 12.4.1997 tarihinde yapılan sınavda 9 aday başarılı olmuştur. Malî Suçları Araştırma Uzmanı olarak ataması yapılanlardan 5’i hizmetinden yararlanılamadığı için Vergi Denetmenliğine iade edilmiş; 1’i istifaen Kuruldan ayrılmış; 3’ü ise halen görevlerine devam etmektedirler.

Yine, 11.12.1998 tarihinde yazılısı; 21.12.1998 tarihinde de sözlüsü yapılan sınavda başarılı olan 6 adayın Malî Suçlar Araştırma Uzmanı olarak atamaları yapılmış olup, bunlardan 1 Uzman emekli olmak suretiyle Kuruldan ayrılmış; 5 Uzman ise görevlerine devam etmektedirler.

Daha önceki hükümetler zamanında mağdur edildikleri iddiasıyla dava açan personelimiz hakkında idarî yargı organlarınca verilen kararların gereği yasal süresi içerisinde Bakanlığımızca derhal yerine getirilmektedir.

Bilgilerine arz ederim.

Sümer Oral

Maliye Bakanı

Türkiye Büyük Millet Meclisi Resmi internet Sitesi
© 2009 T.B.M.M.