DÖNEM : 21 YASAMA YILI : 3
T. B. M. M.
TUTANAK
DERGİSİ
CİLT : 43
12 nci
Birleşim
7 . 11 . 2000 Salı
İ Ç İ N D E K İ L E R
Sayfa
I. GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. GELEN KÂĞITLAR
III. YOKLAMA
IV. BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI
A) OTURUM BAŞKANLARININ
KONUŞMALARI
1. TBMM Başkanvekili Murat Sökmenoğlu'nun, son günlerde
kamuoyunda, basında Türkiye Büyük Millet Meclisine vaki eleştirilerin
arttığına; Türkiye Büyük Millet Meclisinin, millî iradenin
ortaya çıkardığı toplumsal hayatımızın
vazgeçilmezleri olarak benimsediği temel asgarî müştereklerimizin
sahibi ve takipçisi olduğuna, yolsuzluk ve yoksullukla mücadelenin
başarıyla yürütülmesi ve bu konuda gerekli her türlü tedbirin
alınmasına hassasiyetle destek verdiğine ve İçtüzükten kaynaklanan
bazı konuların da İçtüzük değişikliğinin
öncelikle görüşülerek düzeltileceğine ilişkin
açıklaması
B) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1. Afyon Milletvekili Halil İbrahim Özsoy'un, hava
kirliliğine ilişkin gündemdışı konuşması
2. Aksaray Milletvekili Murat Akın'ın, çiftçilerin
TEDAŞ'a, Ziraat Bankasına ve tarım kredi kooperatiflerine olan
borçlarına ilişkin gündem-dışı konuşması ve
Devlet Bakanı Mehmet Keçeciler'in cevabı
3. Kırklareli Milletvekili Nural Karagöz'ün, Kırklareli
İli ve ilçelerinin kurtarılış yıldönümüne ilişkin
gündemdışı konuşması
C) TEZKERELER VE ÖNERGELER
1. Fransa Senatosunda "acil görüşme" yöntemiyle gündeme alınmaya
çalışılan sözde Ermeni soykırımı yasa
tasarısının engellenmesi ama-cıyla, Türkiye Büyük Millet
Meclisinde grubu bulunan siyasî partilerden birer milletvekilinin
katılımıyla oluşacak bir Parlamento heyetinin, temaslarda
bulunmak üzere ivedilikle Fransa'ya gitmesinin
kararlaştırıldığına ilişkin
Başkanlık tezkeresi (3/676)
2. Avrupa Parlamentosunun 13-17 Kasım 2000 tarihlerinde
Strazburg'ta yapılacak Genel Kurul gündeminde yer alan ve Türkiye'nin
Avrupa Birliğine üyelik sürecini yakından ilgilendiren raporla ilgili
olarak, görüşmelerde bulunmak üzere Brüksel'e gidecek Parlamento heyetinde
yer alacak milletvekillerine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/677)
3. Balıkesir Milletvekili İlyas
Yılmazyıldız'ın, Vakıflar Kanununun Bir Maddesinde
Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifinin (2/6)
doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/221)
4. İzmir Milletvekilleri Suha Tanık ve Işılay
Saygın'ın, İzmir İlinde Karabağlar Adı ile Yeni
Bir İlçe Kurulması Hakkında Kanun Teklifinin (2/366)
doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergeleri (4/222)
5. Kırşehir Milletvekili Ramazan Mirzaoğlu ve 3 arkadaşının,
Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Hakkında 41
Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne
Dair 2809 Sayılı Kanun ile 78 ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifinin (2/233) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin
önergesi (4/223)
D) ÇEŞİTLİ İŞLER
1. Genel Kurulu ziyaret eden Norveç Petrol ve Enerji Bakanı Olav
Akselsen'e Başkanlıkça "hoş geldiniz" denilmesi
V. AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR
1. FP Grup Başkanvekili Kahramanmaraş Milletvekili Avni
Doğan'ın, kanun teklifinin doğrudan gündeme alınması
görüşmeleri sırasında, İzmir Milletvekili Suha
Tanık'ın Genel Başkanlarına sataştığı iddiasıyla
konuşması
VI. SEÇİMLER
A) KOMİSYONLARA ÜYE SEÇİMİ
1. Plan ve Bütçe Komisyonu üyeliklerine seçim
VII. GENSORU, GENEL GÖRÜŞME,
MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
A) ÖNGÖRÜŞMELER
1. İstanbul Milletvekili Ali Coşkun ve 31
arkadaşının, bankalar ve bankacılık sektörü, DYP Grup
Başkanvekilleri Sakarya Milletvekili Nevzat Ercan, Aydın Milletvekili
Ali Rıza Gönül ve İçel Milletvekili Turhan Gü-ven ile 21
arkadaşının, Mevduat Sigorta Fonuna devredilen bankalar ve
bankacılık sektörü konularında genel görüşme açılmasına
ilişkin önergeleri (8/7,12)
VIII. SORULAR VE CEVAPLAR
A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1. Rize Milletvekili Mehmet Bekaroğlu'nun, Rize İlinde
yürütülen projelere ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mustafa
Yılmaz'ın cevabı (7/2315)
2. Antalya Milletvekili Mehmet Zeki Okudan'ın, Sigorta
Teftiş Kurulu Antalya Grup Başkanlığının
kaldırılmasına ilişkin sorusu ve Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan'ın cevabı (7/2316)
3. İstanbul Milletvekili Erol Al'ın, Atatürk Hava
Limanında verilen sağlık hizmetlerine ilişkin sorusu ve
Devlet Bakanı Yüksel Yalova'nın ceva-bı (7/2318)
4. Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak'ın,
Ankara-Yeğenbey Vergi Dairesince yürütülen işlemlere ilişkin
sorusu ve Maliye Bakanı Sümer Oral'ın cevabı (7/2339)
5. Diyarbakır Milletvekili Ömer Vehbi Hatipoğlu'nun
Bağ-Kur'un üniversite hastaneleri ile olan anlaşmalarının
fesh edilmesinin nedenine ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan'ın ce-vabı (7/2340)
6. Hatay Milletvekili Kemal Atahan'ın, SSK ve Bağ-Kur'un
anjiyo ve by-pass operasyonları için yaptığı ödemelere
ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı
Yaşar Okuyan'ın cevabı (7/2343)
7. Diyarbakır Milletvekili Osman Aslan'ın, Yüksek
İhtisas Hastanesi Başhekimliğine yapılan atamaya
ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Osman Durmuş'un
cevabı (7/2349)
8. Ankara Milletvekili Cemil Çiçek'in, özelleştirilen Orta
Anadolu Linyitleri ve Çayırhan Termik Santrali
çalışanlarının sorunlarına ilişkin sorusu ve
Devlet Bakanı Yüksel Yalova'nın cevabı (7/2350)
9. Sakarya Milletvekili Cevat Ayhan'ın, AB ülkelerinin vize
uygulamasına ilişkin sorusu ve Dışişleri Bakanı
İsmail Cem'in cevabı (7/2351)
10. Sakarya Milletvekili Cevat Ayhan'ın, 1972-1982
yılları arasında isteğe bağlı olarak üye olan
Bağ-Kur mensuplarına ilişkin sorusu ve Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan'ın cevabı (7/2367)
11. Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın, TEDAŞ'ın
elektrik tüketimi ile ilgili olarak aldığı son kararlara
ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Cumhur Ersümer'in
cevabı (7/2382)
12. Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, Didim'de bulunan bir
camiye ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Yüksel Yalova'nın
cevabı (7/2389)
13. Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın, SEKA Dalaman
Kâğıt Fabrikasına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı
Yüksel Yalova'nın cevabı (7/2394)
14. Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, KKTC'ye yapılan
yardımlara ve Kıbrıs görüşmelerine ilişkin sorusu ve
Dışişleri Bakanı İsmail Cem'in cevabı (7/2397)
15. Ankara Milletvekili Oya Akgönenç Mugisuddin'in, günlük bir
gazetede yayınlanan haberde yer alan bazı iddialara ilişkin
sorusu ve Dışişleri Bakanı İsmail Cem'in cevabı
(7/2398)
16. Gaziantep Milletvekili Mehmet Ay'ın, Gaziantep Grup
Başkanlığı kurulup kurulmayacağına ilişkin
sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar
Okuyan'ın cevabı (7/2400)
17. Karabük Milletvekili Mustafa Eren'in, sahte fatura yolsuzluğu
iddialarına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Sadettin
Tantan'ın cevabı (7/2403)
18. Karabük Milletvekili Mustafa Eren'in, sahte fatura yolsuzluğu
iddialarına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Sümer Oral'ın
cevabı (7/2404)
19. Çankırı Milletvekili Hüseyin Karagöz'ün,
Çankırı'da deprem sonrası hasar gören vakıf eserlerine
ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Yüksel Yalova'nın cevabı
(7/2413)
20. Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, terör örgütünün
kullandığı mayınların menşeine ilişkin
sorusu ve İçişleri Bakanı Sadettin Tantan'ın cevabı
(7/2419)
21. Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, SEKA Dalaman Tesislerinin
özelleştirilmesine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Yüksel
Yalova'nın cevabı (7/2433)
22. Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın;
Karaman Merkez-Süleymanhacı Köyünde teknik elemanların
olmaması nedeniyle arazi dağıtımının
yapılamaması,
Karaman-Merkeze bağlı bazı köy yollarının ne
zaman asfaltlanacağına,
Karaman-Merkez -Yukarıakın Köyü yoluna,
Karaman-Merkez-Paşabağı-Gülyaka köyleri arasındaki
yolun ne zaman açılacağına,
Karaman-Merkez-Narlıdere ve Bucakkışla arası bir yol
açılıp açılmaya-cağına,
Karaman-Merkez-Muratdede Köyünün yol sorununa,
Karaman-Merkez-Kızık Köyü yolunun ne zaman asfaltlanacağına,
Karaman-Merkeze bağlı bazı köy yollarına,
Karaman-Merkez-Demiryurt-Gülkaya-İhsaniye köylerinin arası ve
yol çalışmalarına,
Karaman-Merkez ve bazı köylerinin kanalizasyon sorunlarına,
Köylülerin çimento, boru ve demir taleplerine,
Karaman-Merkez-Kurucabel Köyünün pompajla sulama
çalışmala-rının bulunup bulunmadığına,
Karaman'a bağlı bazı köylerin yollarına,
Tarımda modern sulama yöntemlerinin uygulanması konusunda
çalışma yapılıp yapılmadığına,
Karaman'a bağlı bazı köylerin su deposu taleplerine,
Karaman'a bağlı bazı köylerin yol sorunlarına,
Karaman-Merkez-Göktepe ve Bademli köylerinin içme suyu sorunlarına,
Karaman'a bağlı bazı köylerin sulama suyu sorununa,
Karaman İline bağlı bazı köylerin yollarına,
Karaman-Merkez-Göçer ve Güldere köylerinin su sorununa,
Karaman Merkeze bağlı bazı köylerin sulama suyu
sorunlarına,
Karaman-Merkez-İhsaniye, Kozlu-Bucak ve Lale köylerinin sulama
beton kanallarının yapımına,
Karaman'a bağlı bazı köy yollarının
asfaltlanmasına,
Karaman'a bağlı köylerin içme suyu sorunlarına,
Karaman-Merkez-Bayatlıtepe Sulama Kooperatifinin yağmurlama
projesine,
Karaman'a bağlı bazı köylerin su sorunlarına,
Karaman-Merkez Başkışla Köyünün içme suyu sorununa,
Karaman-Merkez-Kalaba Köyünün içme suyu şebekesine,
Karaman-Merkez-Narlıdere Köyünün içme suyu sorununa,
Karaman-Ermenek-Balgusan Köyünün su sorununa,
Karaman'a bağlı bazı köylerin kanalizasyon
sorunlarına,
Karaman-Merkez-Karacaören Sulama Kooperatifinin yağmurlama sistemi
ihtiyacına,
Karaman'a bağlı bazı köylerin su kanalı sorununa,
Karaman-Ayrancı-Çatköy'ün yayla yollarına,
Karaman-Ayrancı-Kayaönü ve Kırman köylerinin sulama
sorunlarına,
Karaman-Ayrancı-Dokuzyol ve Brendi köylerinin su deposu
taleplerine,
Karaman İline bağlı bazı köylerin su
borularının yenilenmesi talebine,
Karaman İline bağlı bazı köy yollarına,
Karaman-Ayrancı-Dokuzyol Köyüne yapılan gölete,
Karaman'a bağlı bazı köy yollarına,
Karaman-Merkeze bağlı köylerin içme suyu sorununa,
Karaman-Merkez-Kızlarağini ve Paşabağı
köylerinin bazı sorunlarına,
Karaman-Merkeze bağlı bazı köylerin içme suyu sorununa,
Karaman-Merkez-Kurucabel Köyünün pompajla sulama sorununa,
Karaman-Ayrancı-Küçükkoraş Köyünün sulama pompası
talebine,
Karaman-Ermenek-Yukarıçağlar arazi yoluna,
Karaman-Ayrancı-Dokuzyol ve Kavuklar köylerinin sulama
sorunlarına,
Karaman-Kazımkarabekir-Karalgazi ve Kızılkuyu köylerinin
içme suyu sorunlarına,
Karaman-Höyükburun ve Dokuzyol köylerinin beton kanal ihtiyacına,
Karaman-Kazımkarabekir-Mecidiye ve Karalgazi köylerinin sulama
sorunlarına,
Karaman-Başyayla-Üzümlü, Bozyaka ve Büyükkarapınar köylerinin
beton kanal talebine,
Karaman-Sarıveliler'e bağlı bazı köylerin yol
sorununa,
Karaman-Sarıveliler-Civler ve Çevrekavak köylerinin sulama suyu
sorununa,
Sarıveliler-Koçaşlı Köyü içme suyu şebekesi
projesine,
Karaman-Sarıveliler'e bağlı bazı köylerin sulama
suyu sorununa,
Karaman-Sarıveliler-Esentepe, Adiller ve Boyalık köylerinin
içme suyu sorununa,
Karaman-Başyayla'ya bağlı bazı köylerin sulama suyu
sorununa,
İlişkin soruları ve Devlet Bakanı Mustafa
Yılmaz'ın cevabı (7/2416, 2418, 2424, 2425, 2427, 2428, 2429,
2434, 2446, 2447, 2448, 2450, 2455, 2468, 2469, 2470, 2471, 2472, 2473, 2477,
2479, 2486, 2487, 2489, 2490, 2492, 2494, 2495, 2497, 2498, 2501, 2502, 2523,
2525, 2526, 2527, 2537, 2538, 2539, 2540, 2541, 2542, 2545, 2551, 2552, 2555,
2556, 2558, 2559, 2567, 2568, 2569, 2570, 2571, 2574, 2575, 2577, 2579, 2580,
2581, 2584)
23. Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın,
Karaman-Merkez-Süleymanhancı Köyü pancar üreticilerinin Bağ-Kur
borçlarına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanı Yaşar Okuyan'ın cevabı (7/2449)
24. Diyarbakır Milletvekili Ömer Vehbi Hatipoğlu'nun,
İncirlik Üssüne ilişkin sorusu ve Dışişleri
Bakanı İsmail Cem'in cevabı (7/2458)
25. Diyarbakır Milletvekili Ömer Vehbi Hatipoğlu'nun,
İncirlik Üssüne ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı
Sabahattin Çakmakoğlu'nun cevabı (7/2459)
26. Kütahya Milletvekili Ahmet Derin'in, Gediz Devlet Hastanesinin
doktor açığına ilişkin sorusu ve Sağlık
Bakanı Osman Durmuş'un cevabı (7/2483)
27. Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın,
Karaman-Ermenek-Yukarıçağlar Köyü Bağ-Kur emeklilerinin
sorunlarına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanı Yaşar Okuyan'ın cevabı (7/2500)
28. İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın,
Nevşehir Kozaklı İlçesindeki SSK Fizik Tedavi ve Rahabilitasyon
Merkezinin açılmamasına ilişkin sorusu ve Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan'ın cevabı (7/2507)
29. İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın,
Kosova'daki tarihî Osmanlı eserlerine ilişkin sorusu ve Dışişleri
Bakanı İsmail Cem'in cevabı (7/2508)
30. Sıvas Milletvekili Abdullatif Şener'in, Sıvas
Kangal Termik Santralinin çevreye verdiği zararlara ilişkin
Başbakandan sorusu ve Çevre Bakanı Fevzi Aytekin'in cevabı
(7/2509)
31. Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, Karaman-Ermenek-Gökçekent,
Sarıvadi ve Pınarönü köylerinin trafo ihtiyacına ilişkin
sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı M.Cumhur Ersümer'in cevabı
(7/2522)
32. Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, Karaman'a bağlı
bazı köylerin sağlık sorunlarına ilişkin sorusu ve
Sağlık Bakanı Osman Durmuş'un cevabı (7/2524)
33. Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın;
Karaman-Ermenek Çavuş Köyündeki baraj inşaaatına,
Karaman İline bağlı bazı köylerin istimlak edilen
arazilerinin bedellerine,
İlişkin soruları ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı
M.Cumhur Ersü-mer'in cevabı (7/2528, 2530)
34. Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, Karaman İline
bağlı bazı köylerin elektrik hattı ve trafo ihtiyacına
ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı M.Cumhur Ersümer'in
cevabı (7/2531)
35. Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın;
Karaman İline bağlı bazı köyleri Ayrancı
Barajına bağlayan isale kana-lının yetersizliğine,
Karaman İline bağlı bazı köylerin sondaj
kuyularına,
İlişkin soruları ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı
M.Cumhur Ersümer'in cevabı (7/2532, 2543)
36. Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın, Karadenizdeki
hidrojen sülfür gazı yataklarına ilişkin sorusu ve Enerji ve
Tabiî Kaynaklar Bakanı M.Cumhur Ersümer'in cevabı (7/2548)
37. Ankara Milletvekili Eyyüp Sanay'ın, Ankara'nın
köylerindeki içme suyu sorunlarına ve yatırım ödeneklerine
ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mustafa Yılmaz'ın
cevabı (7/2562)
38. Ankara Milletvekili Eyyüp Sanay'ın, işsizlik sorununa
ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı
Yaşar Okuyan'ın cevabı (7/2572)
39. Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın,
Yeşilırmağın Taşova için tehlike oluşturduğu
iddialarına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı
M.Cumhur Ersümer'in cevabı (7/2586)
40. Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın,
Karaman-Sarıveliler-Çukurbağ ve Koçaşlı köylerinin ebe
ihtiyacına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Osman
Durmuş'un cevabı (7/2600)
41. Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün'ün,
Bandırma'nın içme suyu ihtiyacının regülatörden
karşılanmasına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar
Bakanı M.Cumhur Ersümer'in cevabı (7/2613)
42. Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük'ün, sözde Ermeni
soykırımı karar tasarısı ile ilgili izlenen politikaya
ilişkin sorusu ve Dışişleri Bakanı İsmail Cem'in
cevabı (7/2623)
43. Muğla Milletvekili Fikret Uzunhasan'ın, Muğla'daki
bal üreticilerinin kredi borçlarının ertelenip ertelenmeyeceğine
ilişkin sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Hüsnü Yusuf
Gökalp'in cevabı (7/2625)
44. İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın,
bakanlık bünyesindeki vakıflara ilişkin sorusu ve
İçişleri Bakanı Sadettin Tantan'ın cevabı (7/2639)
45. İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın,
bakanlıklara bağlı vakıf sayısına ilişkin
Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Yüksel Yalova'nın
cevabı (7/2640)
46. Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak'ın,
Kırıkkale M.K.E.'ne eylül-ekim ayları içinde alınan
personele ilişkin Başbakandan sorusu ve Millî Savunma Bakanı
Sabahattin Çakmakoğlu'nun cevabı (7/2648)
47. Ankara Milletvekili M.Zeki Çelik'in, Düzce-Çilimli İlçesinde
depremden zarar gören Tekel binasına ilişkin sorusu ve Devlet
Bakanı Rüştü Kazım Yücelen'in cevabı (7/2657)
48. Karabük Milletvekili Mustafa Eren'in, bir televizyon
kanalında yayınlanan yarışma programında yöneltilen
soruya ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Rüştü
Kazım Yücelen'in cevabı (7/2705)
49. Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır'ın,
Emekli Sandığı Bursa Çelik Palas Oteli projesine ilişkin
sorusu ve Maliye Bakanı Sümer Oral'ın cevabı (7/2706)
I. GEÇEN
TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 15.00te açılarak iki oturum yaptı.
Osmaniye Milletvekili Şükrü Ünal, Osmaniye İlinde esnaf,
sanatkâr ve sanayicilerin,
Edirne Milletvekili Şadan Şimşek, muhtarların,
Sorunlarına ve alınması gerekli tedbirlere,
Ankara Milletvekili Birkan Erdal da, bilişim teknolojileri ve
Türkiyenin önünde bulunan fırsatlara,
İlişkin gündemdışı birer konuşma
yaptılar.
Çankırı Milletvekili Hüseyin Karagöz ve 22
arkadaşının, ülkemizdeki tuz kaynaklarının
araş-tırılarak tuz üretim kapasitesinin artırılması
için alınması gerekli önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/155) Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergenin, gündemdeki yerini alacağı
ve öngörüşmesinin, sırası geldiğinde
yapılacağı açıklandı.
Gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler kısmındaki :
Malatya Milletvekili Bekir Coşkunun (3/554) (S. Sayısı :
479),
Kırıkkale Milletvekili Osman Durmuşun (3/555) (S.
Sayısı : 480),
Yasama dokunulmazlıklarının kaldırılması
hakkında Başbakanlık tezkereleri ve Anayasa ve Adalet
Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon raporları Genel
Kurulun bilgisine sunuldu; raporların, kovuşturmanın
milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine
dair olduğu ve on gün içinde itiraz edilmediği takdirde
kesinleşeceği açıklandı.
Yükseköğretim Kurumları Teşkilâtı Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarıları
(1/650, 1/679) (S. Sayısı : 517) ile,
Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı
Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname
ve Dışişleri Komisyonu Raporunun (1/53) (S. Sayısı :
433),
Görüşmeleri, komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır
bulunmadıklarından, ertelendi;
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Çin Halk Cumhuriyeti Hong Kong Özel
İdarî Bölgesi Hükümeti Arasında Hava
Taşımacılığı Anlaşmasının
Onaylanmasının UygunBulunduğuna Dair (1/341) (S.
Sayısı : 78),
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Slovakya Cumhuriyeti Hükümeti
Arasında Hava Taşı-macılığı
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair (1/310) (S. Sayısı : 84),
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Federal Almanya Cumhuriyeti Hükümeti
Arasındaki Hava Ulaştırma Anlaşmasında
Değişiklik Yapılmasına Dair Mutabakat Zaptının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında (1/368) (S.
Sayısı : 77),
Kanun tasarılarının görüşmeleri müteakip
yapılan açık oylamalarından sonra kabul edildikleri ve
kanunlaştıkları açıklandı.
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Moğolistan Hükümeti Arasında
Hava Taşımacılığı Anlaş-masının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısının (1/349) (S. Sayısı : 79), üzerindeki
görüşmeler tamamlandı, yapılan açık oylama sonucunda Genel
Kurulda toplantı yetersayısı bulunmadığı
anlaşıldığından,
7 Kasım 2000 Salı günü saat 15.00te toplanmak üzere,
birleşime 18.34te son verildi.
|
Ali
Ilıksoy |
|
|
Başkanvekili |
|
|
Yahya
Akman |
Mehmet
Ay |
|
Şanlıurfa |
Gaziantep |
|
Kâtip Üye |
Kâtip Üye |
No.
: 21
II. GELEN
KÂĞITLAR
3.11.2000
CUMA
Tasarı
1. Ceza İnfaz Kurumları ile Tutukevleri
İş Yurtları Kurumunun Kuruluş ve İdaresine
İlişkin Kanun ile Cezaevleriyle Mahkeme Binaları
İnşası Karşılığı Olarak Alınacak
Harçlar ve Mahkûm-lara Ödettirilecek Yiyecek Bedelleri Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasa-rısı (1/772)
(Adalet ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa
geliş tarihi : 27.10.2000)
Teklifler
1. İstanbul Milletvekili Bülent
Akarcalı'nın; Küçüklerin Bazı Suç ve Cezalarının
Affına Dair Kanun Teklifi (2/602) (Adalet Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi : 25.10.2000)
2. Fazilet Partisi Grup Başkanvekili
Kahramanmaraş Milletvekili Avni Doğan ve 7
Arka-daşının; Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı
Kanunu ile Nakdî Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında
Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun
Teklifi (2/603) (İçişleri ve Millî Savunma ve Plan ve Bütçe
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 27.10.2000)
3. Çanakkale Milletvekili Nevfel Şahin'in; 4562
Sayılı Organize Sanayi Bölgeleri Kanu-nunun 14 üncü Maddesinin Son
Fıkrası ile 28 inci Maddesinin Yürürlük Tarihinin
Değiştirilmesine Dair Kanun Teklifi (2/604) (Sanayi, Ticaret, Enerji,
Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi : 27.10.2000)
4. Anavatan Partisi Grup Başkanvekilleri
Bartın Milletvekili Zeki Çakan, Denizli Milletve-kili Beyhan Aslan,
Eskişehir Milletvekili İ.Yaşar Dedelek ile Antalya Milletvekili
Cengiz Aydo-ğan'ın; Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı
Kanunu ile Nakdî Tazminat ve Aylık Bağlanması Hak-kında
Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun
Teklifi (2/605) (İçişleri ve Millî Savunma ve Plan ve Bütçe
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 30.10.2000)
Sözlü Soru
Önergeleri
1. Konya Milletvekili Özkan Öksüz'ün, Konya
İlindeki okullara ilişkin Millî Eğitim Bakanın-dan sözlü
soru önergesi (6/897) (Başkanlığa geliş tarihi :1.11.2000)
2. Konya Milletvekili Özkan Öksüz'ün, Konya
İlindeki eğitim ve öğretim faaliyetlerine iliş-kin Millî
Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/898)
(Başkanlığa geliş tarihi : 1.11.2000)
3. İstanbul Milletvekili Ayşe Nazlı
Ilıcak'ın, bir bankanın faaliyetinin durdurulmasının
geciktirildiği iddialarına ilişkin Başbakandan sözlü soru
önergesi (6/899) (Başkanlığa geliş tarihi : 1.11.2000)
4. İstanbul Milletvekili Ayşe Nazlı
Ilıcak'ın, faaliyeti durdurulan bankalar hakkındaki
mura-kıp raporlarına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi
(6/900) (Başkanlığa geliş tarihi : 1.11.2000)
5. İstanbul Milletvekili Ayşe Nazlı
Ilıcak'ın, faaliyeti durdurulan bir bankanın murakıp
rapo-runun olup olmadığına ilişkin Başbakandan sözlü
soru önergesi (6/901) (Başkanlığa geliş tarihi : 1.11.2000)
6. İstanbul Milletvekili Ayşe Nazlı
Ilıcak'ın, faaliyeti durdurulan bir bankanın hissedarlarına
ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/902)
(Başkanlığa geliş tarihi : 1.11.2000)
7. İstanbul Milletvekili Ayşe Nazlı
Ilıcak'ın, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu'na devredilen bir
bankanın basınla olan ilişkisine ilişkin Başbakandan
sözlü soru önergesi (6/903) (Başkanlığa geliş tarihi :
1.11.2000)
8. İstanbul Milletvekili Ayşe Nazlı
Ilıcak'ın, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu'na devredilen bir
bankanın kamu bankalarından aldığı kredilere
ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/904)
(Başkanlığa geliş tarihi : 1.11.2000)
9. İstanbul Milletvekili Ayşe Nazlı
Ilıcak'ın, Genelkurmay eski 2. Başkanının bazı
basın mensupları hakkındaki iddialarına ilişkin
Başbakandan sözlü soru önergesi (6/905) (Başkanlığa
geliş tarihi : 1.11.2000)
10. İstanbul Milletvekili Ayşe Nazlı
Ilıcak'ın, Genelkurmay eski 2. Başkanının basın mensupları hakkında
yayınladığı iddia edilen emre ilişkin Başbakandan
sözlü soru önergesi (6/906) (Başkanlığa geliş tarihi :
1.11.2000)
11. İstanbul Milletvekili Ayşe Nazlı
Ilıcak'ın, Genelkurmay eski 2. Başkanının bir siyasî parti ile ilgili
yayınladığı iddia edilen emre ilişkin Başbakandan
sözlü soru önergesi (6/907) (Başkanlığa geliş tarihi : 1.11.2000)
12. İstanbul Milletvekili Ayşe Nazlı
Ilıcak'ın, Genelkurmay eski 2. Başkanının
yayınladığı emre ilişkin Başbakandan sözlü soru
önergesi (6/908) (Başkanlığa geliş tarihi : 1.11.2000)
Yazılı
Soru Önergeleri
1. Konya Milletvekili Mehmet Gölhan'ın, Konya
İlindeki baraj ve gölet projelerine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar
Bakanından yazılı soru önergesi (7/2825)
(Başkanlığa geliş tarihi : 1.11.2000)
2. Konya Milletvekili Mehmet Gölhan'ın, Konya
posta hizmet binalarının inşaatına ilişkin
Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/2826)
(Başkanlığa geliş tarihi : 1.11.2000)
3. Rize Milletvekili Ahmet Kabil'in, belediyelere
yapılan yardımlara ilişkin Çevre Bakanından
yazılı soru önergesi (7/2827) (Başkanlığa geliş
tarihi : 1.11.2000)
4. Rize Milletvekili Mehmet Bekaroğlu'nun,
Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da yaşanan bazı asayiş
olaylarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/2828) (Başkanlığa geliş tarihi
: 1.11.2000)
5. Hatay Milletvekili Mustafa Geçer'in, Türkiye'deki
yabancı okullara ilişkin Millî Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/2829) (Başkanlığa geliş
tarihi : 1.11.2000)
6. Hatay Milletvekili Mustafa Geçer'in, hastanelerde
kurulan vakıf ve derneklere ilişkin Sağ-lık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/2830) (Başkanlığa geliş
tarihi : 1.11.2000)
7. Hatay Milletvekili Mustafa Geçer'in,
Sivas-Divriği maden işletmesinin belediyeye ait payları
ödemediği iddiasına ilişkin Devlet Bakanından (Edip Safder
Gaydalı) yazılı soru önergesi (7/2831) (Başkanlığa
geliş tarihi : 1.11.2000)
8. Konya Milletvekili Özkan Öksüz'ün, cezaevlerindeki
sorunlara ve af çalışmalarına ilişkin Adalet
Bakanından yazılı soru önergesi (7/2832)
(Başkanlığa geliş tarihi : 1.11.2000)
9. Konya Milletvekili Özkan Öksüz'ün, Tuz Gölüne
dökülen derelerin ıslah çalışmalarına ilişkin Enerji
ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/2833)
(Başkanlığa geliş tarihi : 1.11.2000)
10. Konya Milletvekili Özkan Öksüz'ün, Tuz Gölündeki
kirliliğe ilişkin Çevre Bakanından yazılı soru
önergesi (7/2834) (Başkanlığa geliş tarihi : 1.11.2000)
11. Sivas Milletvekili Abdüllatif Şener'in,
Sivas DDY. 4. İşletme Bölge Başmüdürlüğü 42. Şube
şefliğinde çalışan mevsimlik işçilere ilişkin
Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/2835)
(Başkanlığa geliş tarihi : 1.11.2000)
12. Ankara Milletvekili M.Zeki Çelik'in, faaliyetleri
durdurulan bankaların yönetim kurulu üyeleri ve sahiplerine ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2836)
(Başkanlığa geliş tarihi : 1.11.2000)
No. : 22
6.11.2000
PAZARTESİ
Sözlü Soru Önergesi
1. Konya Milletvekili Özkan Öksüz'ün, Konya
İlinde inşaatı devam eden
sağlık kuruluşlarına ilişkin Sağlık
Bakanından sözlü soru önergesi (6/909) (Başkanlığa
geliş tarihi : 2.11.2000)
Yazılı
Soru Önergeleri
1. İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın,
İstanbul'da dağıtım yapan AKTAŞ Elektrik A.Ş.
hakkındaki iddialara ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar
Bakanından yazılı soru önergesi (7/2837)
(Başkanlığa geliş tarihi : 2.11.2000)
2. Kocaeli Milletvekili Mehmet Batuk'un, Çeçenistan'a
yapılmak istenen insanî yardımların engellendiği
iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/2838) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.11.2000)
3. Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın, Merzifon
Havalimanı projesine ilişkin Ulaştırma Bakanından
yazılı soru önergesi (7/2839) (Başkanlığa geliş
tarihi : 2.11.20000)
4. İçel Milletvekili Akif Serin'in, yapılan
genel nüfus sayımına ilişkin Devlet Bakanından (Tunca
Toskay) yazılı soru önergesi (7/2840) (Başkanlığa
geliş tarihi : 2.11.2000)
5. Muğla Milletvekili Nazif Topaloğlu'nun,
Muğla Kemerköy Termik santrali projesine ilişkin Enerji ve Tabiî
Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/2841)
(Başkanlığa geliş tarihi : 2.11.2000)
6. Muğla Milletvekili Nazif Topaloğlu'nun,
Muğla Yatağan Termik santraline ilişkin Enerji ve Tabiî
Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/2842)
(Başkanlığa geliş tarihi : 2.11.2000)
7. Muğla Milletvekili Nazif Topaloğlu'nun,
Muğla Yeniköy Termik santrali projesine ilişkin Enerji ve Tabiî
Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/2843)
(Başkanlığa geliş tarihi :
2.11.2000)
8. Muğla Milletvekili Nazif Topaloğlu'nun, Muğla'daki
bazı termik santrallerin
özelleşti-rilmelerine yönelik çalışmalara ilişkin
Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi
(7/2844) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.11.2000)
9. Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın,
bankalar ve bankacılık sektörüne ilişkin Baş-bakandan
yazılı soru önergesi (7/2845) (Başkanlığa geliş
tarihi : 2.11.2000)
10. Bursa Milletvekili Ahmet Sünnetçioğlu'nun,
Bursa demiryolu ile ilgili çalışmalara ilişkin
Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/2846)
(Başkanlığa geliş tarihi : 2.11.2000)
11. Van Milletvekili Maliki Ejder Arvas'ın, spor
alanlarına ve tesislerine ilişkin Devlet Baka-nından (Fikret
Ünlü) yazılı soru önergesi (7/2847) (Başkanlığa
geliş tarihi : 2.11.2000)
12. Van Milletvekili Maliki Ejder Arvas'ın,
çiftçilerin gübre ve yem ihtiyaçlarına ilişkin Tarım ve
Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2848)
(Başkanlığa geliş tarihi : 2.11.2000)
13. Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, bütçeden
memurlara ayrılan payların silah alımında
kullanılacağı iddialarına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/2849) (Başkanlığa geliş
tarihi : 2.11.2000)
14. Karaman Milletvekili Zeki
Ünal'ın, Adana'daki okulların elektrik borçlarına
ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/2850) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.11.2000)
15. Diyarbakır Milletvekili Ömer Vehbi
Hatipoğlu'nun, Diyarbakır Tüketici Sorunları Hakem Heyeti
Başkanının başka ile atanmasına ilişkin Sanayi ve
Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/2851)
(Başkanlığa geliş tarihi : 2.11.2000)
16. İstanbul Milletvekili Bülent
Akarcalı'nın, DMS'da usulsüzlük yapıldığı iddialarına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2852) (Başkanlığa
geliş tarihi : 2.11.2000)
17. İstanbul Milletvekili Bülent
Akarcalı'nın, Rumeli Türkleri Federasyonu Genel Başkanına
Yunanistan'a giriş vizesi verilmemesine ilişkin
Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2853)
(Başkanlığa geliş tarihi : 2.11.2000)
18. İstanbul Milletvekili Bülent
Akarcalı'nın, deniz kirliliğinin yat turizmine olan etkilerine
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2854)
(Başkanlığa geliş tarihi : 2.11.2000)
19. İstanbul Milletvekili Bülent
Akarcalı'nın, Devlet Memurları Merkezi Sınav
Başkanlığı kadrolarına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/2855) (Başkanlığa geliş
tarihi : 2.11.2000)
20. İstanbul Milletvekili Bülent
Akarcalı'nın, Arap ülkelerine
yönelik dış politikaya ilişkin Dışişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/2856)
(Başkanlığa geliş tarihi : 2.11.2000)
No. : 23
7.11.2000
SALI
Tasarılar
1. Uluslararası Ticarî İşlemlerde
Yabancı Kamu Görevlilerine Rüşvet Verilmesinin Önlenmesi İçin
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı (1/773) (Adalet Komis-yonuna) (Başkanlığa
geliş tarihi : 3.11.2000)
2. Yabancı Sermaye Kanunu Tasarısı
(1/774) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş
tarihi : 6.11.2000)
3. Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası, Türkiye
Halk Bankası Anonim Şirketi ve Türkiye Emlak Bankası Anonim
Şirketi Hakkında Kanun Tasarısı (1/775) (Plan ve Bütçe
Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 6.11.2000)
4. Motorlu Taşıtlar Vergisi Kanunu,
Finansman Kanunu ile 4306 ve 4481 Sayılı Kanunlarda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı
(1/776) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş
tarihi : 7.11.2000)
Yazılı
Soru Önergeleri
1. Balıkesir Milletvekili İlyas
Yılmazyıldız'ın, Balıkesir ve Tekirdağ
Belediyelerine yapılan yardımlara ilişkin Çevre Bakanından
yazılı soru önergesi (7/2857) (Başkanlığa geliş
tarihi : 3.11.2000)
2. Diyarbakır Milletvekili Sebgetullah Seydaoğlu'nun, Genelkurmay
tarafından yayınlandığı iddia edilen bir emre
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2858)
(Başkanlığa geliş tarihi : 3.11.2000)
3. Bursa Milletvekili Ertuğrul
Yalçınbayır'ın, belediyelerin vergi tahsilatlarına
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/2859) (Başkanlığa
geliş tarihi : 3.11.2000)
4. Bursa Milletvekili Ertuğrul
Yalçınbayır'ın, Bursa'da özel bir okul tarafından
açılan iptal davasına ilişkin Millî Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/2860) (Bakanlığa geliş tarihi
: 3.11.2000)
5. Bursa Milletvekili Ertuğrul
Yalçınbayır'ın, 30.12.1940 Tarihli ve 3958 sayılı
Gözlükçülük Kanununun uygulanmasına
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/2861) (Başkanlığa geliş tarihi : 3.11.2000)
6. Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, elektrik
maliyetini yükselten faktörlere ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar
Bakanından yazılı soru önergesi (7/2862) (Başkanlığa
geliş tarihi : 3.11.2000)
7. Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, batık
bankalara ilişkin Devlet Bakanından (Recep Önal) yazılı
soru önergesi (7/2863) (Başkanlığa geliş tarihi :
3.11.2000)
8. Hatay Milletvekili Mustafa Geçer'in,
İSDEMİR'in özelleştirilmesine
ilişkin Devlet Bakanından (Yüksel Yalova) yazılı soru
önergesi (7/2864) (Başkanlığa geliş tarihi : 3.11.2000)
9. Hatay Milletvekili Mustafa Geçer'in,
Hatay-Yayladağ-Topraktutan Köyünün yerinin değiştirilmesine
ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından
yazılı soru önergesi (7/2865) (Başkanlığa geliş
tarihi : 3.11.2000)
10. Hatay Milletvekili Mustafa Geçer'in, görevden
alınan imam-hatip lisesi müdürlerine ilişkin Millî Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/2866)
(Başkanlığa geliş tarihi : 3.11.2000)
11. Erzurum Milletvekili Fahrettin
Kukaracı'nın, pancar üretimine uygulanan kotaya ilişkin Sanayi
ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/2867) (Başkanlığa geliş
tarihi : 3.11.2000)
12. Çanakkale Milletvekili Nevfel Şahin'in, Çanakkale-Gelibolu-Burhanlı
Koyundaki deniz trafiğine ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/2868) (Başkanlığa geliş tarihi :
3.11.2000)
13. Kayseri
Milletvekili Salih Kapusuz'un, batık bankaların
faaliyetlerinin durdurulmasında geç kalındığı
iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/2869) (Başkanlığa geliş tarihi : 3.11.2000)
14. Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, Kafkas
Çeçen Dayanışma Komitesinin
faaliyetlerinin engellendiği iddiasına ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2870)
(Başkanlığa geliş tarihi : 3.11.2000)
15. Afyon Milletvekili İsmet Attila'nın, Afyon-Bolvadin
İlçesine bağlı bazı köylerde yarım kalan tesislere
ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı
soru önergesi (7/2871) (Başkanlığa geliş tarihi : 3.11.2000)
BİRİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 15.00
7 Kasım
2000 Salı
BAŞKAN:
Başkanvekili Murat SÖKMENOĞLU
KÂTİP
ÜYELER: Hüseyin ÇELİK (Van), Cahit Savaş YAZICI (İstanbul)
BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 12 nci
Birleşimini açıyorum.
III.
YOKLAMA
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, elektronik
cihazla yoklama yapacağım.
Yoklama için 5 dakika süre vereceğim. Sayın
milletvekillerinin oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını
bildirmelerini; bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen milletvekillerinin
salonda hazır bulunan teknik personelden yardım istemelerini, buna
rağmen sisteme giremeyen sayın üyelerin, yoklama
pusulalarını, teknik personel aracılığıyla 5
dakika içerisinde Başkanlığımıza bildirmelerini rica
ediyorum.
Yoklamayı başlatıyorum efendim.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı
yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz.
IV.
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) OTURUM
BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1. TBMM
Başkanvekili Murat Sökmenoğlunun, son günlerde kamuoyunda,
basında Türkiye Büyük Millet Meclisine vaki eleştirilerin
arttığına; Türkiye Büyük Millet Meclisinin, millî iradenin
ortaya çıkardığı toplumsal hayatımızın
vazgeçilmezleri olarak benimsediği temel asgarî müştereklerimizin
sahibi ve takipçisi olduğuna, yoksuzluk ve yoksullukla mücadelenin
başarıyla yürütülmesi ve bu konuda gerekli her türlü tedbirin
alınmasına hassasiyetle destek verdiğine ve İçtüzükten
kaynaklanan bazı konuların da İçtüzük
değişikliğinin öncelikle görüşülerek düzeltileceğine
ilişkin açıklaması
BAŞKAN - Muhterem milletvekilleri, son günlerde
Yüce Meclisimize vaki eleştirilerin kamu-oyunda
arttığını, basında arttığını
görmekteyiz. Bunun için, yüksek müsaadelerinize ve müsamahanıza sığınarak
birkaç dakikanızı almak istiyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi, malumunuz olduğu
gibi, 1 Ekimde başladığı yeni yasama
yı-lının başında, Anayasa ve İçtüzükte yer alan
zorunlu seçim sürecinin akabinde fiilen çalışmalara başlamıştır.
Bugüne kadar gündemindeki önemli uluslararası anlaşma tasarılarını
görüşerek neticelendirmiş, denetim konularında da görüşmeyi
sürdürmektedir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi, son zamanlarda ortaya
çıkan ve çıkarılan yolsuzluklarla ilgili mücadeleyi de
hassasiyetle ve yakından takip etmektedir.
Şüphesiz, Türkiye Büyük Millet Meclisi, dün
olduğu gibi bugün de, millî iradenin ortaya çıkardığı
toplumsal hayatımızın vazgeçilmezleri olarak benimsediği
temel asgarî müştereklerimizin sahibidir ve takipçisidir.
Anayasamızda ifadesini bulan şart ve
kuralların tam olarak hayata geçirilerek, milletimizin daha iyi bir
yaşam koşuluna kavuşması hepimizin ortak hedefidir, ortak
gayretidir.
Muhterem milletvekilleri, "Meclis nerede"
diyen şeffaf demokrasinin önderleri değerli kalem sahiplerine,
Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak bir kere daha önemle bazı
hususları hatırlatmak istiyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi, özellikle yolsuzluk ve
yoksullukla mücadelenin başarıyla yürütülmesi ve bu konuda gerekli
her türlü tedbirin alınmasına hassasiyetle destek vermektedir; sonuna
kadar da desteğini sürdürmeye çalışacaktır ve
malumları olduğu gibi, İçtüzükten kaynaklanan bazı
konuları, İçtüzüğümüzü öncelikle görüşerek bu meseleyi de
halletmiş olacağız.
Bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum
efendim. (Alkışlar)
Teşekkür ederim.
Sayın milletvekilleri, gündeme geçmeden önce, üç
arkadaşıma gündemdışı söz vereceğim.
Gündemdışı ilk söz, hava kirliliği
konusunda söz isteyen Afyon Milletvekili Halil İbrahim Özsoy'a aittir.
Buyurun Sayın Özsoy. (DYP sıralarından
alkışlar)
B)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1. Afyon
Milletvekili Halil İbrahim Özsoyun, hava kirliliğine ilişkin
gündemdışı konuşması
HALİL İBRAHİM ÖZSOY (Afyon) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hava kirliliği konusunda
gündemdışı söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Gündemdışı konuşma
fırsatı veren ve bu konuyu sizlerle paylaşmama vesile olan
Sayın Başkana da huzurlarınızda teşekkürlerimi arz
ediyorum.
Değerli milletvekilleri, her sene kış
mevsimi yaklaştığında, yurdumuzun çeşitli il ve ilçelerinden
hava kirliliği feryatları yükselmeye başlar. Galiba, bu
yıl, bu feryat erken başladı. Geçen hafta, bir özel televizyon
kanalının, bir ilçeden saat başı yayın yaparak,
ilgililerin o yöreye ilgisini çekmeye çalıştığını
ibretle seyrettik; fakat, bir bakanımızın
dışında -ki, Sayın
Ersümer'e buradan teşekkür etmek istiyorum- hiçbir ilgiliden ses seda
çıkmadı. Pek çok kurum ve kuruluşun görev ve yetkileri arasında
olan hava kirliliği konusunda, pek çok kurum ve kuruluşun sadece
demeç vererek bu işleri halletmeye kalkmaları mümkün görülmemektedir.
Değerli milletvekilleri, hava kirliliği
nedir, hangi şartlarda teşekkül eder ve nasıl önlem
alınır; bu konuyu bir kez daha sizlerle paylaşmak istedim.
Çeşitli kimyasal süreçlerle açığa çıkan gaz ya da
parçacık halindeki maddelerin, özellikle yakıt
artıklarının atmosferde canlıların yaşamına
zarar verecek miktarda birikmesi, hava kirliliği olarak
tanımlanmaktadır. Hava kirliliğini ilk tanımlayan, 1921'de,
John Evelyn olmuştur.
Tarih boyunca, hava kirliliğinin kitle ölümlerine
sebep olduğu da bilinmektedir. 1 Aralık 1930'da Belçika Meuse
Vadisinde 60, Londra'da 1952'de 4 000, 1956'da 1 000, 1962'de 300 kişinin
ölümüne neden olmuştur. 3 Ekim 1948'de Pennsylvania'da 5 910 kişi
hava kirliliği yüzünden hastaneye yatmış ve 20 kişi
ölmüştür.
Hava kirliliği ülkemizde 1955 yılından
itibaren gündeme gelmeye başlamış, 1980'li yıllarda da,
Ankara başta olmak üzere birçok kentimizde görülmüştür.
Hava kirliliğine sebep olan faktörler olarak, hava
değişikliklerinden çarpık kentleşmeye, kontrolsüz
sanayileşmeden egzoz gazına ve kullanılan yakıtın
kalitesine, yakış şekline ve süresine kadar pek çok sebep
sayılabilir.
Bir bölge veya yörede hava kirliliği vardır
demek için, hava kalitesinin korunması yönetmeliğinde tespit edilen
kalite sınır değerlerinin günlük ortalaması, özellikle
ülkemiz için, kükürtdioksit 400 mikrogram/metreküp, partiküller için 300
mikrogram/metreküp olarak verilmiştir.
Ülkemiz için bu sınırlar böyle
belirlenmişken, diğer ülkeler için de rakamlar şöyledir:
Avrupa Birliği ülkelerinde kükürtdioksit 400,
partikül madde 300; Amerika Birleşik Devletlerinde kükürtdioksit 365,
partikül madde 360; Dünya Sağlık Örgütünün tespit ettiği
sınırlar ise kükürtdioksit için 125, partikül madde için 70 olarak
belirlenmiştir.
Ayrıca, bu yönetmelikte, uyarı kademeleri de
saptanmıştır. Bu kademelerin önemi, alınacak tedbirlerin
kademelere göre sınırlı olmasından kaynaklanmaktadır.
Birinci uyarı kademede kükürtdioksit 700, partikül
madde 400,
İkinci uyarı kademede kükürtdioksit 1 000,
partikül madde 600,
Üçüncü uyarı kademede kükürtdioksit 1 500,
partikül madde 800,
Dördüncü uyarı kademede kükürtdioksit 2 000,
partikül madde 1 000 olarak saptanmıştır.
Bu kademeler, yapılan günlük ölçümlerin
ortalamalarına göre değerlendirilmektedir. Ülke-mizde, şimdiye
kadar pek çok il ve ilçede bu uyarı kademeleri tespit edilmiştir. Bu
illerden bazıları Erzurum, Çorum, Kütahya, Eskişehir, Edirne,
Sakarya, Afyon, Ankara, Kastamonu, Denizli, Elazığ, Tekirdağ,
Isparta, Burdur, Uşak, Bolu, Niğde, Muş ve Manisa'dır.
Değerli milletvekilleri, hava kirliliğine
sebep olan ne kadar faktör varsa, bu konularla ilgili düzenlenmiş o
kadar...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Özsoy, toparlar
mısınız efendim.
HALİL İBRAHİM ÖZSOY (Devamla) - ...çok
da yasa, tüzük ve yönetmelik vardır. Bunun neticesi olarak ortaya yetki
karmaşası çıktığı da bir gerçektir. Bu
düzenlemelerden 81'i kanun, 6'sı kanun hükmünde kararname, 32'si
uluslararası sözleşme, 37'si tüzük, 28'i yönetmelik olarak 184 hukukî
düzenleme vardır. Bunlardan 13 tanesi sadece ve sadece hava
kirliliğiyle direkt bağlantılıdır.
Değerli milletvekilleri, hava kirliliğine
maruz kalan insan, hayvan ve bitki örtüsünde meydana gelen zararlar
küçümsenmeyecek boyutlardadır. Özellikle kalp ve akciğer
hastaları, alerjik bünye-ler, küçük çocuklar ve yaşlılar
fevkalade zarar görmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Efendim, toparlar mısınız
lütfen.
Buyurun.
HALİL İBRAHİM ÖZSOY (Devamla) -
İlgililerin bu konulara daha ciddî eğilerek, Yatağan Termik
Santralında üç günde 5 inversiyon gibi, gerçekten kitle ölümlerine sebep
olacak derecede hava kirliliği sadece üç ünitenin geçici olarak
kapatılmasıyla atlatılmaya çalışılmıştır.
Özellikle bu konuda hassas olan idarecilerimizin sayısı az
değildir. Adı çevreciye çıkan vali, kaymakam ve belediye
başkanlarını bu kürsüden kutlamak istiyorum. Bu arada, sırf
oy endişesiyle hareket ederek vatandaşa kendi parasıyla kendini
zehirleten ve kalitesiz yakıt tüketimini âdeta teşvik eden belediye
başkanlarını da kış gelmeden şimdiden uyarmak,
gerekirse yasal yollara başvurarak her türlü tedbiri almak gerekir diye
düşünüyor; hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Özsoy.
Gündemdışı ikinci söz, çiftçilerimizin
TEDAŞ ve kooperatiflere olan borçları hakkında söz isteyen
Aksaray Milletvekili Murat Akın'a aittir.
Buyurun Sayın Akın. (DYP
sıralarından alkışlar)
Süreniz 5 dakikadır efendim.
2. Aksaray
Milletvekili Murat Akının, çiftçilerin TEDAŞa, Ziraat
Bankasına ve Tarım Kredi kooperatiflerine olan borçlarına
ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet
Bakanı Mehmet Keçeci-lerin cevabı
MURAT AKIN (Aksaray) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; çiftçilerimizin TEDAŞ'a, Ziraat
Bankasına ve tarım kredi kooperatiflerine olan borçlarının
taksitlendirilmesi ve faiz indirimi yapılmasına yönelik
gündemdışı söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle,
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, ülkemizin her yerinde
çiftçilerimizin bu meselesi halledilmiş değildir. 1.10.2000
tarihinde, saat 15.30'da Meclis grup odasında Genel
Başkanımızı ziyaret eden Nevşehir Ticaret Odası
Başkanı Arif Parmaksız, Ticaret Borsası Başkanı
Tuncer Kök, Esnaf ve Sanatkârlar Birliği Başkanı Mehmet Ziya
Bulaner, Ziraat Odası Başkanı Sadi Altıntaş, Esnaf
Kefalet Kooperatif Başkanı Kemal Ay, Turizm Birliği
Başkanı Ahmet Bayram'la birlikte 70'e yakın Nevşehirli
hemşe-rimiz, illerinin problemlerini aktarmışlardır. Daha
önceleri de diğer parti genel başkanlarını ziyaret
ettiklerini ifade ederek, esnaf ve sanatkârın, çiftçilerin çok zor durumda
olduklarını belirtmişlerdir. Bilhassa, tüm parti genel
başkanlarından, çiftçilerin tarım kredi kooperatiflerine, Ziraat
Bankasına ve TEDAŞ'a olan borçlarının ödenebilir bir
seviyeye çekilmesini ve hükümetin bu yönde karar almasını
istemişlerdir.
Değerli milletvekilleri, Nevşehir İli ve
ilçelerinde, yine, Aksaray'ın Güzelyurt ve Gülağaç İlçelerinde
bulunan patates üreticilerinin, 1999 yılında üretmiş
oldukları mahsullerini, üretim maliyetinin yüzde 50 altında, yani, 20
000 liraya yakın bir bedelle sattıkları, bu nedenle de,
tarım kredi kooperatifi, Ziraat Bankası ve TEDAŞ'a olan
borçlarını ödeyemedikleri bu Meclisin ve bilhassa 57 nci hükümetin
bilgileri dahilinde olduğu ve geçen yıl, ramazan ayının
tamamına yakın bir zaman içerisinde, patates müstahsillerinin, bu
Mecliste dertlerine çare bulunması için koşuşturdukları
hafızalarımızdan silinmemiştir. Geçen yıl 15 000
liraya kadar inmiş olan patates depolarda çürümüş ve bunların
depolardan temizlenip, dezenfekte edilmesi için, çiftçi, ayrıca bir de
bedel ödemiştir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bölgemiz toprakları volkanik ve kurudur, organik madde yönünden
zayıf, patates üretimine oldukça yakın bir toprak yapısına
sahiptir; iklim olarak patates üretimine oldukça uygundur. Nevşehir, bu yönüyle, dünyanın
sayılı patates bölgelerindendir. Ancak, toprak
yapısının, karışım itibariyle, ekimde çok
yorulmuş olması dolayısıyla üst üste yapılan ekimlerde
mevcut bulunan inorganik gıda elemanları toprakta
azaldığından, üst üste yapılan ekimlerde verim
düşüklüğü olmaktadır. Bir başka ifadeyle,
toprağın ömrü 10 defa patates ekimine imkân veriyorsa, üst üste
yapılan ekimler, toprağın ömrünü 10 yıl gibi kısa bir
sürede tüketiyor.
Ayrıca, bölgedeki yoğun ekim, çok suya ihtiyaç
duyan patates bitkisinin fazla sulanmasını gerektirmektedir.
Dolayısıyla, yeraltı suyuna aşırı talep ve su
tüketimi, su rezervlerinin daha derinlere kaçmasına sebep olmaktadır.
Enerjinin bu kadar pahalı olduğu ülkemizde, çiftçinin, çok derinden
su çıkarması elektrik sarfiyatını
artırdığı için, bu durum, mahsulün maliyetine
yansımaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
10.11.1999 tarih ve 99/13799 sayılı kararnamenin eki karar
uyarınca, Türkiye Elektrik Dağıtım Anonim Şirketi
(TEDAŞ) ve bağlı ortaklıklarıyla müesse-selerinin
tarımsal sulama statüsündeki abonelerinin 1999 yılında
tükettikleri enerji bedeli, anapara ve borçları 31.10.2000 tarihine kadar
ertelenmiştir. Ancak, kararnamede ihmal edilen ya da düşünülmeyen bir
husus mevcuttur. 1998 yılı beş altı aylık elektrik
sarfiyat borcu 1,5 milyar lira iken borcunu ödeyen bir müstahsil, son endeksten
kalan 5-6 milyon liralık bir elektrik borcu, tebliğ edilmediği
halde, 1998 yılından kalan 3-4 milyon liralık borcundan
dolayı 1999 yılı borcunu yüzde 100 zamlı ödemek
zorundadır. Görüldüğü üzere, burada çiftçi için telafi edilmesi
gereken bir karara ihtiyaç vardır. Bu durumu, TEDAŞ yönetim
kurulunun, icabında, ikaz üzerine, ek bir kararla düzeltmesi mümkündür.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN- Sayın Akın, toparlayın
lütfen.
MURAT AKIN (Devamla)- Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 2000 yılında patates müstahsillerinin
ürettikleri mahsullerde verim yüzde 50-60 civarında düşmüştür.
Sebep ise, 2000 yılında kuraklık, don ve sel felaketi nedeniyle
patates ekimi birkaç sefer tekrarlanmış; hatta, Nevşehir ve
bazı ilçeleri ile Aksaray'ın Güzelyurt ve Gülağaç
İlçelerinde ve Niğde'nin bazı ilçelerinde mayıs ayı
sonuna kadar devam etmiştir. Halbuki, patates ekiminin nisan ayı
itibariyle bitmiş olması gerekir. Patates fiyatları ise halen
1997-1998 yıllarında olan 60 000-70 000 lira civarındadır.
Bilhassa, Nevşehir, Niğde ve Aksaray İllerinde elde edilen
patates hâsılatı, zaman itibariyle, diğer illerden çok sonra
satışa arz edilmektedir. Ege ve Antalya yöresinde patates
hâsılatı piyasayı doyurduktan sonra, belirtilen illerde, çok
sonra patates hâsılatı elde edilmekte; dolayısıyla, bu
illerin patates satışları önceki illerdeki mahsullere göre düşük
olmaktadır.
Diğer yandan, T.C. Ziraat Bankası Genel
Müdürlüğü, 19.9.2000 tarihinde, kanunî takipteki borçlu üreticilerin
mağduriyetlerinin giderilerek üretimlerini sürdürebilmelerini
sağlamak amacıyla kredi borçlarının taksitlendirilmesi ve
faiz indirimi yapılmasına ilişkin 6521 sayılı bir
genelge yayımlamıştır. Söz konusu kredilerin
borçluları veya kefilleri tarafından 31.1.2001 günü mesai saati
bitimine kadar Ziraat Bankasına yazılı müracaat edilmesi ve
koşulların yerine getirilmesi halinde taksitlendirme ve faiz
indirimine gidileceği belirtilmiştir. Burada ihmal edilen husus
şudur, pancar müstahsilinin belirtilen tarih itibariyle ürününün bedelini
alamadığı için taksitlendirme talebinde bulunup, bankanın
tespit ettiği tarihte borcunun onda 1'ini ya da sekizde 1'ini ödemesi
mümkün değildir.
Pancar müstahsili sözleşmeli pancar ekimi
yaptığından, sözleşme gereği olarak ürünün bedelini 30
Nisan tarihi itibariyle almaktadır. Bu bakımdan 500 000 pancar
çiftçisi ve ailesiyle birlikte 6-7 milyon kişinin bu genelgeden
yararlanamayacağı, dolayısıyla, bu genelgede takip edilen
amaca ulaşılamayacaktır. Özellikle pancar üreticilerimizin
mağduriyetine neden olacak bu durumun düzeltilmesi için, kredi
borçlarının ödeme planının 30 Nisan 2000 tarihinden
başlatılması veya ürün bedelleriyle üretici...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Efendim, toparlarsanız teşekkür
edeceğim...
MURAT AKIN (Devamla) - Sayın Başkan, bir
paragrafım kaldı.
BAŞKAN - Teşekkür edin efendim, rica
edeceğim... Hepsini okuyamazsınız. Lütfen... 2,5 dakika müsamaha
ettim efendim.
Buyurun.
MURAT AKIN (Devamla) - ...borçlarının mahsup
edilmesi amacıyla yeni kararın alınması gerekmektedir.
Bu duygu ve düşüncelerle, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (DYP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın
Akın.
Gündemdışı konuşmaya, Enerji ve
Tabiî Kaynaklar Bakanı adına cevap vermek üzere, buyurun Sayın
Bakan. (ANAP sıralarından alkışlar)
DEVLET BAKANI MEHMET KEÇECİLER (Konya) -
Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; Sayın
Akın'ın, çiftçilerimizin sorunlarıyla ilgili olarak gündeme getirdiği hususta
TEDAŞ'ı -Enerji Bakanlığını- ilgilendiren konu
üzerinde bu Bakanlığımızın cevaplarını
kendilerine arz etmek üzere huzurlarınızı işgal ettim; bu
vesileyle Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
TEDAŞ teşekkülümüzün, tarımsal sulama abonelerine
olan satış fiyatının yüzde 38 oranında düşük bir
fiyatla enerji satmakta olduğu hepinizin malumlarıdır.
Ayrıca, bu kurumumuzun yönetim kurulu kararıyla birikmiş enerji
bedeline uygulanan gecikme cezası hiçbir şekil ve surette
anaparayı geçememektedir. Buna rağmen, bu abone grubundan yeterince
tahsilat yapıldığı söylenemez. Yani, tam olarak tahsilat
yapılamamaktadır.
Bu abonelerden alacaklarımızın tahsilini
sağlamak için, TEDAŞ teşekkülümüzün kurulduğu yıldan
beri belirli bir tarihe kadar birikmiş enerji bedeli anapara borcunu
ödeyen tarımsal sulama abonelerimizin bu borçlarına gecikme
cezasının uygulanmamasına ilişkin Yönetim Kurulu
kararları ve kararnameler, tahsilatımızı tam olarak da sağlayamamıştır.
Şöyle ki:
1. TEDAŞ Yönetim Kurulunun 30.9.1997 tarih ve
23510 sayılı kararıyla 1996 yılı sonuna kadar
tüketilen enerji bedellerini 1997 yılı sonuna kadar ödeyen
tarımsal sulama abonelerine, bu borçları için gecikme cezası
uygulanmaması hükme bağlanmıştır.
2. 26.10.1998 tarih ve 98-12032 sayılı Bakanlar
Kurulu kararıyla, tarımsal sulama abonele-rimizin de içinde
bulunduğu bütün abonelerimizin 1997 yılı sonuna kadar
tükettikleri enerji bedeli anapara borçlarını 20.12.1998 tarihine
kadar ödeyen abonelere uygulanması gereken gecikme cezasının
yüzde 10'unun abonelerden tahsil edilmesi hükme
bağlanmıştır.
3. Bakanlar Kurulunun 15.12.1998 tarih ve 98-12167
sayılı kararıyla, tarımsal sulama abonelerinin 1998
yılında tükettikleri enerji bedelini 31.12.1999 tarihi sonuna kadar
ödemeleri halinde, bu borçlara gecikme cezası uygulanmaması hükme
bağlanmıştır.
4. Bakanlar Kurulunun 10.12.1999 tarih ve 99-13799
sayılı kararıyla, 1998 yılında tükettikleri enerji
bedelini 31.12.1999 tarihine kadar ödeyen tarımsal sulama abonelerimizin,
1999 yılında tüketmiş oldukları enerji bedeli anapara
borçlarının 31.10.2000 tarihine kadar ödemeleri halinde, bu borçlara
gecikme cezası uygulanmaması hükme bağlanmıştır.
Yani, çiftçilere verdiğimiz süre dolalı daha
bir hafta olmuştur. Demek ki, 1996'dan beri, tarımsal sulamadan dolayı,
TEDAŞ, çiftçi borçlarını ertelemektedir. Bunun sonucu ne
olmuştur; bunun sonucu, 31.8.2000 tarihi itibariyle bu abone grubundan 40
140 533 332 259 liralık alacak vardır. Yani, bu alacak tahsil
edilememiştir.
Değerli milletvekilleri, aslında, gelmiş
geçmiş hükümetlerimiz, tarımsal abonelerimize karşı,
diğer abonelerimizden farklı olarak, önemli uygulamalar
getirmişlerdir. Bu uygulamaların içerisinde şuna dikkat etmek
lazımdır: Elektrik enerjisi kullanmayan çiftçilerin aleyhine bir
durum söz konusu olmaktadır. Ayrıca, Kayseri, AKTAŞ, ÇEAŞ,
KEPAŞ gibi imtiyazlı şirketlerin görev yaptığı
bölgelerde bu uygulamalar yapılamamaktadır. Bu tür kararlar buradaki
çiftçilerin de aleyhine olmaktadır. O itibarla, bu konularda çok dikkatli
davranılması gerektiğini düşünüyoruz.
Ayrıca, ben, huzurlarınıza, Türkiye
Ziraat Odaları Birliğinin bir yazısını getirdim.
Bakın, Türkiye Ziraat Odaları Birliği Genel Sekreteri, bana
gönderdiği yazıda diyor ki: "Ziraat Bankası Genel
Müdürlüğünce, 19.9.2000 tarihinde, kanunî takipteki borçlu üreticilerin
mağduriyetlerinin giderilerek üretimlerini sürdürebilmelerini
sağlamak amacıyla, kredi borçlarının taksitlendirilmesi ve
faiz indirimi yapılmasına ilişkin 6521 sayılı bir
genelge yayımlanmıştır. Yayımlanmış bu
genelge, çiftçilerimizi çok memnun etmiştir." "Biz
memnunuz" diyor. Kim diyor bunu; Ziraat Odaları Birliği Genel
Sekreteri. "Ama, bunu, 30 Nisan 2001 tarihine kadar pancar üreticileri
için uzatın" diyor. Yani, aramızda diyalog devam ediyor,
münasebetlerimiz iyidir. Muhalefete mensup arkadaşlarımızın
iddia ettiği kadar, bizim, hükümet olarak, çiftçilerimizle aramız
bozuk değildir.
Hepinize saygılar sunuyorum, teşekkür
ediyorum. (ANAP, DSP ve MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Sayın Tarım Bakanı, tabiî, bir
gündemdışı konuşmaya iki bakanın cevap verme
hakkı yok; ama, yerinizden konuşabilirsiniz.
Buyurun.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF
GÖKALP (Sıvas) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Aksaray Milletvekili Sayın Murat Akın'ın, çiftçilerimizin, özellikle
de Aksaray patates üreticisi çiftçilerin meseleleriyle ilgili ileri
sürdüğü bazı hususlara ve çiftçi borçlarıyla ilgili
belirttiği birkısım görüşlere açıklık getirilmesi
açısından söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Özellikle, değerli milletvekillerimiz
hatırlarlar ki, geçen yıl, Meclisin gündemine sık sık gelen
konulardan birisi, Niğde, Nevşehir, Aksaray, Ordu, Erzurum, Erzincan,
Düzce ve Ödemiş'teki patates üreticisinin, ürettiği patatesi
değer fiyatıyla pazarlayamamasıydı. Yine, Sayın
Milletvekilimizin de vurguladığı gibi, geçen yıl, yemeklik
patates fiyatları, bir ara, 20 000 liraya kadar düşmüştü, hatta,
18 000 liraya kadar düşmüştü. 57 nci cumhuriyet hükümetimiz, konuyu
Bakanlar Kurulu gündemine de taşımıştı. Hatta,
bazı basın organları, patatesin Bakanlar Kurulu gündemine
gelmesini yadırgadıklarını da belirtmişlerdi; ama,
biz, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı ve 57 nci cumhuriyet
hükümeti olarak, her vatandaşımızın meselesini...
SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Sayın Başkan,
olur mu; böyle bir usul var mı?
BAŞKAN - Bir dakika Sayın Bakan...
Efendim, Sayın Bakanın hükümet adına 20
dakika cevap verme hakkı var. Diğer Sayın Bakan bu süreyi
kullanmadı...
SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Sayın Başkan,
süresiz olarak böyle bir söz hakkı var mı?
BAŞKAN - Hayır, süresiz vermedim efendim.
SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Bakın, orada süre
yok Sayın Başkan.
BAŞKAN - Efendim, benim elimde kâğıt
var. Sizin milletvekiliniz çok önemli bir konuya...
SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - "Bizim milletvekilimiz"
derseniz...
BAŞKAN - "Bizim milletvekilimiz" dedim.
SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - "Bizim
milletvekilimiz, Aksaray Milletvekilimiz..."
BAŞKAN - Aman efendim!.. Sayın Bedük, yapma
allahaşkına!..
SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - "Aksaray
Milletvekilimiz" der misiniz efendim!..
BAŞKAN - "Aksaray Milletvekilimiz"
efendim; ama, zatıâlileriniz eski bir grup başkanvekili olarak böyle
müdahale edince, bendeniz de, sizin demek ihtiyacını duydum. Bu,
millet meselesi.
Buyurun efendim.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF
GÖKALP (Sıvas) - 57 nci cumhuriyet hükümetimiz, tüm
vatandaşlarımızı ilgilendiren her meseleyi gündemine
almakta ve detaylı bir şekilde görüşmektedir. Nitekim, geçen
yıl, 5,5 milyon ton patatesin belirli bir kısmının ihraç
edilmesi, belirli bir kısmının gıda yardımı
programları doğrultusunda değişik ülkelere gönderilmesi ve
diğer büyük bir kısmının da içtüketimde pazarlanması,
patates üreticimizin mağduriyetini önemli ölçüde önlemişti. Hatta,
benim bu konudaki gayretlerimden dolayı da, basında hakkımda
çıkan olumlu ve bazı tenkit yazılarına da tüm değerli
milletvekillerimiz şahittir. Ancak, bu yıl için söylüyorum...
Önce şunu da ilave edeyim: 57 nci cumhuriyet
hükümetinin göreve geldiği tarih hazirandır. Patatesin ekim tarihi
mart içerisidir, nisan başıdır. Hükümet göreve geldiği
zaman bu patates ekilmişti. Ancak, hükümetimiz, patates söküldükten sonra,
bunun pazarlanması konusunda etkin bir rol oynayabilirdi.
Ancak, bu yıla baktığımız
zaman; bu yıl, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı
olarak aldığımız tedbirlerle, patates üretimi, içpazar ve
dışpazar isteklerine göre regüle edilmiştir. Bugün, yemeklik
patatesin fiyatı -ben, daha da yüksek olmasını arzu ederim- 60
000 Türk Lirasıdır. Sanayi patatesinin fiyatı ise, köyde teslim
90 000 Türk Lirasıdır.
Patates üretimindeki problemimiz şudur: Bizim
patatesi çeşitlendirme mecburiyetimiz var. Buna göre tahumluk
kullanmamız gerekli. Türkiye'de üretilen patatesin yalnız ve
yalnız yüzde 1'i gıda sanayiinde işlenir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Bakan, mikrofon otomatik
olarak kapandı...
Lütfen toparlayınız.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF
GÖKALP (Sıvas) - 1 kilogram patates 60-70 000 lirayken, 1 kilogram cipsin
fiyatı -ki, onun ne kadar randımanla... Girmeyeyim şimdi,
bağışlayın- 4,5 milyon liradır. Bizim sanayi patatesi
üretimini artırmamız gerekli ve göreve geldiğimizden bu tarafa,
özellikle sanayi patatesi ekimini hızlandırmaya
çalışıyoruz, Türkiye'ye giren tohumlukları da bu yönde
kontrol altına alıyoruz. Artık, Türkiye'ye, herkes istediği
şekilde, hastalıklı, kalitesiz ve bizim tüketemeyeceğimiz
cinsteki patates tohumluğunu sokamayacaktır.
Değerli arkadaşlarım, Niğde,
Nevşehir, Aksaray bölgesi de başta olmak üzere, özellikle alternatif
ürün üretimine önem veriyoruz. Bu kadar kısıtlı bütçelerimiz
içerisinde dahi, yem bitkileri ekimi teşvikini çıkardık. Yem
bitkisi eken her üreticimizin masrafının yüzde 25'i verilmektedir ve
bugüne kadar, Türkiye genelinde 4 700 çiftçimiz desteklenmiştir,
desteklenen proje sayısı 150'dir.
Sırf Nevşehir'de, bu sene, ilk defa, 3 000
dekar alanda slajlık mısır ekildi, 40 000 dekar alanda, ilk defa
-Nevşehir'i örnek veriyorum- bir bodur elma tesisi yapıldı.
Yem bitkileri üretiminde 1999 yılına göre
2000 yılındaki artış oranı yüzde 256'dır. Ama, bu
rakam bizi çok fazla sevindirmesin; çünkü, aldığımız
tabloda, yem bitkisi üretimi çok azdı. Aldığımız
tabloda, yem bitkileri üretimi yüzde 2,8'di, bizim hedefimiz, bunu en kısa
zamanda yüzde 15'lerin üzerine çıkarmaktadır.
Değerli milletvekillerim, ayrıca, bu sene
çiftçinin TEDAŞ'a olan borcu, 1998, 1999 ve 2000 yılı TEDAŞ
borçlarının ertelenerek gelmesinden dolayı biriken
etkisindendir; yani, bu borçlar 1998'in borcudur, 1997'nin borcudur, 1999'un
borcudur. Bunun için çiftçimiz ödemede sıkıntı çekiyor; ancak,
yine Tarım ve Köyişleri
Bakanlığı olarak,
ilgili bakanlıklara ve Hazineden sorumlu Bakanlığa bu
konuları yazıyoruz ve Bakanlar Kurulumuz da bu konu üzerinde
hassasiyetle duruyor.
İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) - Sayın
Başkan, bu kısım cevaplandı.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF
GÖKALP (Sıvas) - Ancak, burada hemen hatırlatmak isterim ki, tabiî
afetlerden veya kuraklıktan zarar gören çiftçilerin tarım kredi
kooperatiflerine ve Ziraat Bankasına olan borçları, faizleri
dondurularak bir yıl ertelendiği gibi...
İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) - Sayın
Başkan, cevaplananlar bir daha cevaplanıyor.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF
GÖKALP (Sıvas) - Efendim, çiftçilerimiz bunu özellikle duymak istiyor.
Müsaade ederseniz, Yüce Meclisimize ve televizyondan bizi izleyenlere, çok
önemli olduğu için, çiftçilerimizle ilgili son cümlemi söyleyeyim.
...çayır, mera ve köy tüzelkişiliğindeki
doğal otlaklarında kuraklıktan dolayı zarar gören
çiftçilerimizin de borçları ertelenmiştir.
Tabiî ki, çiftçilerimizin 1990'dan bu tarafa biriken
borçlarının, üç yıla yayılarak, taksitlerle ödenmesi
konusunda da hükümetimiz hassas bir şekilde çalışmaktadır.
Ancak, bu borçlar 1998, 1999, 2000'in borçları değildir. Bu borçlar,
1990, 1991, 1993, 1994 yılının borçlarıdır. Çiftçilerimizi
rahatlatmak konusundaki çalışmalarımıza devam ediyoruz.
Saygılarımı arz ediyorum Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.
Efendim, gündemdışı üçüncü söz,
Kırklareli İlimizin ve ilçelerinin kurtuluş yıldönümü
hakkında söz isteyen, Kırklareli Milletvekili Nural Karagöz'e aittir.
Buyurun Sayın Karagöz. (DSP sıralarından
alkışlar)
3.
Kırklareli Milletvekili Nural Karagözün, Kırklareli İli ve
ilçelerinin kurtarılış yıldönümü-ne ilişkin gündemdışı
konuşması
NURAL KARAGÖZ (Kırklareli) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 1-11 Kasım tarihleri arası
Kırklareli İli ve ilçelerinin kurtuluş günleri olarak
kutlanmaktadır. Bu sebeple gündemdışı söz almış
bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bu yıl Kırklareli İli ve ilçelerinin düşman işgalinden
kurtuluşunun 78 inci yıldönümü kutlanacaktır. Kırklareli
İlimizin coğrafî yapısı ve tarihî geçmişinden
kısaca bahsetmek istiyorum.
İlimiz, bir taraftan Trakya'nın düzlüklerine
sahip bereketli bir tarım beldesi, bir yandan da Yıldız
Dağlarının çok büyük bir orman örtüsüne ve ormanların
güzellikleri ile 52 kilometrekare Karadeniz kıyı şeridine sahip
güzel bir Karadeniz beldesidir. Bu özelliğiyle, hem Trakyalı hem de
Karadenizli olan İlimiz, güzellik ve bereket simgesidir.
Tarihimizi canlarıyla, kanlarıyla yazan, hür
ve bağımsız devleti bizlere emanet eden aziz şehit ve
gazilerimizi rahmet, minnet ve şükranla anıyoruz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
kurtuluş günlerini kutladığımız ilimiz ve ilçelerinin
eko-nomik ve sosyal sıkıntıları ile çözüm önerilerini de
sizlerle paylaşmak isterim.
Öncelikle, ilimizin nüfusu şehir ve kırsal
alanda eşit gibi görünse de, sanayileşme henüz tam anlamıyla il
geneline yayılmamıştır. Tarımla geçinen nüfusumuzun
sorunları, ülke geneline paralellik göstermekte olup, 57 nci hükümet
döneminde alınan kararlar, mevcut sıkıntıları bir
nebze olsun azaltmıştır.
Geçmiş yıllarda birinci sınıf
tarım topraklarında yapılan tesisler ve onların çevreye
verdiği zarar ise, en büyük problemimizdir. Bilhassa Lüleburgaz ve
Babaeski İlçeleri ve Alpullu çevresi, Ergene Nehrimizin son derece kirli
olan suyunun taşıdığı atıkların
kokularıyla yaşamlarını sürdürmek zorunda kalmışlardır.
Çevre Bakanlığımızın, bu
olumsuzluğu gidermek ve Trakya topraklarındaki çevre
sorunlarını çözmek amacıyla başlattığı
projeleri ve Trakya Üniversitesi işbirliği çerçevesinde yapılan
çalışmaları takdirle karşıladığım gibi,
Çevre Komisyonu üyesi olarak da, bu konudaki çalışmalara elimden
gelen desteği vermeye hazır olduğumu bir kez daha vurgulamak
isterim.
Sanayileşmenin getirdiği olumsuzlukları
en aza indirmek için, sanayi tesislerinin organize sanayi bölgelerinde
yoğunlaşması temel hedefimizdir. Bu nedenle, Kırklareli
organize sanayi bölgesine büyük önem vermekteyiz.
Tarıma elverişli uygun alanları bulmak
her zaman mümkündür. Dördüncü kuşak deprem bölgesi olmamız da
avantajdır.
Topraklarının yüzde 37'si orman olan
ilimizde, orman köylümüzün, yılların
ihmalkârlığının getirdiği
sıkıntıları vardır. Bu
sıkıntıların, Orman Bakanlığınca, Or-Köy
kapsamında yapılabilecek gelir artırıcı projelerle
desteklendiğinde bir nebze de olsa azalacağı
inancındayım.
Demirköy, Vize, Kofçaz, Pınarhisar'daki orman köylülerimiz,
gerekli destekleri alacakları inancındadır.
İlimiz ticarî hayatına etki edecek olan
Dereköy sınır kapımızın işlerliğinin
artırılması ve TIR trafiğine açılması,
Bulgaristan ve bu bağlamda Avrupa ülkeleriyle olan ticaretin bölgemizde
yoğunlaşmasına katkı sağlayacaktır.
Kırklareli halkı, ülkenin gelişmesinin
yolunun insana yapılan yatırımdan ve en önemlisi de,
eğitimden geçtiğine inanmaktadır. İlimiz ilçelerinde ve il
merkezinde, Trakya Üniversitesine bağlı Kırklareli Teknik
Eğitim Fakültesi ve çeşitli meslek yüksekokulları mevcut olup,
ilimizde üniversite kurulması, eğitim kalitesinin artması ve
tabana yayılmasında büyük bir fayda sağlayacaktır.
Doğalgaz, ilimiz topraklarından geçerek
ülkemize yayıldığı halde, bu enerjiden hiçbir alanda
yararlanamamak halkımızı üzmektedir. Enerji
Bakanlığımızın gerekli hassasiyeti göstererek, gerek
çevre gerekse sanayi için çok önemli olan doğalgazdan
yararlanmamızı sağlayacağı inancındayız.
Sorunlarımızı daha fazla
sıralayabilirim. Trakya ve Kırklareli, Türkiye genelinde
sorunları en aza indirgenmiş bölge olarak bilinir; ama, bunun böyle
olmadığı, ekonomik göstergelere bakıldığı
zaman çok net görülür.
Halkımızın eğitime verdiği
önem, Atatürk ilke ve devrimlerine bağlılığı ve bu
konudaki hassasiyeti, her şeyden önce gelmektedir. Bunun, tüm Türkiye için
de böyle olması gerektiği inancındayız.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bu kısa zaman içerisinde duygularımı sizlerle paylaşmak ve
ilim ve bölgemle ilgili sorunların çözümünde Yüce Meclisimizin
desteğini göreceğim inancı, beni ve Kırklareli
halkını umutlandırmaktadır. Yolsuzluklarla ve yoksullukla
mücadele eden 57 nci hükümetimiz ve Sayın Başbakanımıza
halkımızın desteği tamdır.
Yüce Meclisi saygıyla selamlarım. (DSP, MHP
ve ANAP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Karagöz, teşekkür ederim
efendim.
Ben de, Kırklareli'nin kurtuluşunu
saygıyla kutluyorum efendim.
Başkanlığın Genel Kurula diğer
sunuşları vardır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının 2 adet tezkeresi vardır; bunlar,
ivedilikli olduğu için, okutup ayrı ayrı bilgilerinize
sunacağım.
İlk tezkereyi okutuyorum :
C) TEZKERELER
VE ÖNERGELER
1. Fransa
Senotosunda acil görüşme yöntemiyle gündeme alınmaya
çalışılan sözde Er-meni soykırımı yasa
tasarısının engellenmesi amacıyla, Türkiye Büyük Millet
Meclisinde grubu bulunan siyasî partilerden birer milletvekilinin
katılımıyla oluşacak bir Parlamento heyetinin, te-maslarda
bulunmak üzere ivedilikle Fransaya gitmesinin
kararlaştırıldığına ilişkin
Başkanlık tez-keresi (3/676)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Fransa Senatosunda "acil görüşme"
yöntemiyle gündeme alınmaya çalışılan sözde Ermeni
soykırımı yasa tasarısının engellenmesi
amacıyla, Türkiye Büyük Millet Meclisinde grubu bulunan siyasî partilerden
birer milletvekilinin katılımıyla oluşacak bir heyetin,
Fransız Senatosundaki siyasî grup başkanları ve senatörlerle
temaslarda bulunmak üzere, ivedilikle Fransa'ya gitmesi, TBMM Dış
İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkındaki 3620 Sayılı
Kanunun 11 inci maddesi uyarınca, TBMM Başkanının
başkanlığında siyasî parti grup temsilcileriyle
yapılan toplantıda kararlaştırılmıştır.
Alınan karar ve heyeti oluşturmak üzere
siyasî parti gruplarının bildirmiş olduğu isimler, söz
konusu kanunun 2 nci maddesi uyarınca Genel Kurulun bilgilerine sunulur.
Ömer
İzgi
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanı
Adı Soyadı : Seçim
İli :
Ertuğrul Kumcuoğlu Aydın
Bülent Akarcalı İstanbul
Seydi Karakuş Kütahya
Abdüllatif Şener Sıvas
Kamer Genç Tunceli
BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.
Diğer tezkereyi okutuyorum :
2. Avrupa
Parlamentosunun 13-17 Kasım 2000 tarihlerinde Strazburgta yapılacak
Genel Kurul gündeminde yeralan ve Türkiyenin Avrupa Birliğine üyelik
sürecini yakından ilgilendiren raporla ilgili olarak, görüşmelerde
bulunmak üzere Brüksele gidecek Parlamento heyetinde yer alacak
milletvekillerine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/677)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Avrupa Parlamentosunun 13-17 Kasım 2000
tarihlerinde Strazburg'da yapılacak Genel Kurul gündeminde yer alan ve
Türkiye'nin Avrupa Birliğine üyelik sürecini yakından ilgilendiren
raporla ilgili olarak, Türkiye Büyük Millet Meclisinden bir heyetin ivedilikle
Brüksel'e giderek, doğrudan muhatapları addettikleri Avrupalı
parlamenterlerle görüşmelerde bulunmaları, Dışişleri
Bakanlı-ğınca uygun görülmüştü.
Anılan ziyarete TBMM'den bir parlamenter heyetin
katılması hususu, Genel Kurulun 1 Kasım 2000 tarihli 10 uncu
Birleşiminde kabul edilmişti.
Buna göre, heyeti oluşturmak üzere siyasî parti
gruplarının bildirmiş olduğu isimler, TBMM'nin
Dış ilişkilerinin Düzenlenmesi Hakkındaki 3620
Sayılı Kanunun 2 nci maddesi uyarınca Genel Kurulun bilgilerine
sunulur.
Ömer
İzgi
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanı
Adı Soyadı : Seçim
İli :
Tayyibe Gülek Adana
Mehmet Arslan Ankara
Turhan Alçelik Giresun
Bülent Akarcalı İstanbul
Cevdet Akçalı Kütahya
BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.
Sayın milletvekilleri, İçtüzüğün 37 nci
maddesine göre verilmiş doğrudan gündeme alınma önergeleri
vardır; ayrı ayrı okutup işleme alacağım ve
oylarınıza sunacağım efendim.
İlk önergeyi okutuyorum :
3.
Balıkesir Milletvekili İlyas Yılmazyıldızın,
Vakıflar Kanununun Bir Maddesinde
DeğişiklikYapılmasına İlişkin Kanun Teklifinin
(2/6) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/221)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
(2/6) esas numaralı Vakıflar Kanununun Bir
Maddesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun
Teklifim, komisyona havale edildiği tarihten itibaren 45 gün geçtiği
halde halen görüşülmemiştir. İçtüzüğün 37 nci maddesi
uyarınca doğrudan Genel Kurul gündemine alınmasını arz
ederim.
Saygılarımla. 24.3.2000
İlyas
Yılmazyıldız
Balıkesir
BAŞKAN - Sayın Yılmazyıldız
söz istemişlerdir.
Buyurun Sayın Yılmazyıldız. (DYP
sıralarından alkışlar)
Süreniz 5 dakikadır.
İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; geçen yasama yılında
verdiğim 2762 sayılı Vakıflar Kanununun 27 nci Maddesinde
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifim, 45 gün
geçtiği halde komisyonlarda görüşülmediği için,
İçtüzüğün 37 nci maddesine göre doğrudan gündeme
alınması amacıyla söz almış bulunuyorum; Yüce
Heyetinizi saygıyla selamlarım.
Sayın milletvekilleri, yıllardır
vatandaşlarımızın koruması altında bulunan ve her
türlü vergi, resim, harç gibi giderleri karşılanan arsa, arazi, konut
gibi bazı gayrimenkullerin, Osmanlı arşivleri tarandığında,
vakıf malı olduğu ortaya çıkmıştır.
Balıkesir İli Susurluk İlçemizden,
Susurluk İlçesi Vakıflar Genel Müdürlüğü mağdurları
olarak tarafıma gönderilen bu yazı, bütün partilere mensup ilçe
başkanları ve yüzlerce vatandaşımız tarafından
imzalanmıştır. Burada görüldüğü üzere, DSP, ANAP, MHP,
Fazilet ve Doğru Yol Partisi ilçe başkanları tarafından
imzalanmış ve ekinde de, çok sayıda vatandaşın
imzası var Susurluk İlçesinin yüzde 80'inin vakıf arazisi
olduğu anlaşılmaktadır.
İlgili yazıda belirtildiği üzere,
vatandaşlarımızın yıllardır öz malı gibi
koruyup kullandığı, dedesinden, ninesinden beri oturduğu
evi, bağı, bahçesi, neyi varsa, bütün gayrimenkullerine,
Vakıflar Genel Müdürlüğünün yıllar sonra bu arazilere sahip
çıkmasıyla vatandaş ile devlet karşı karşıya
getirilmiş, vatandaşlarımızın devlete olan güven
duygusu zaafa uğratılmıştır.
Bu gayrimenkullerin kullanım hakkı ve özel
mülkiyet hususlarında herhangi bir açıklık getirilmemiştir.
Vakıf mallarının, kullanıcılara, rayiç bedelinin yüzde
50'si oranında taviz bedeli ödenerek devrine ilişkin yapılan
düzenleme, sorunu çözmeye yetmemiştir.
Balıkesir ve ilçelerinde vakıf arazileri
çoktur. Balıkesir, Merkez, Susurluk, Kepsut, Sındırgı,
Dursunbey, Bandırma, Edremit, Erdek, Manyas, Gönen, Balya, Gömeç,
Burhaniye, Ayvalık, Bigadiç, Havran, İvrindi, Marmara ve
Savaştepe İlçelerinde, arazilerin büyük bölümünü vakıf arazileri
teşkil etmektedir. Özellikle, Susurluk ve Erdek tatlısu yerleşim
alanını teşkil eden arazilerin hemen hemen tamamının
vakıf arazisi olarak tapu kayıtlarına tescil edildiği
görülmektedir.
Arsa sahipleri, gayrimenkulleri bir başkasına
satarken, yüzde 50 oranında vakıf hissesi ödemek zorunda
kalmaktadırlar. Dolayısıyla, arsa sahipleri, sahibi
oldukları gayrimenkulleri iki defa satın almış gibi
olmaktadırlar. Satın alınan gayrimenkullerde, sonradan
vakıf hissesi olduğu gerekçesiyle, mükerrer işlem ve para ödemek
durumunda kalmaktadırlar.
5.6.1935 Tarih ve 2762 Sayılı Vakıflar
Kanununun 27 nci Maddesinde Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifimle, vakfın türüne göre ayırım
yapılmaksızın, sahih, gayrisahih tahsisat kabilinden ve benzeri
mevcut mukataalı toprakların veya icareteynli gayrimenkullerin
mülkiyetleri, bu gayrimenkul hakkında, illerde defterdarlık,
ilçelerde mal müdürlüğü kıymet takdir komisyonunca takdir edilecek
rayiç bedelinin yüzde 10'u oranında hesap edilecek taviz
karşılığında mutasarrıfına geçirilecek,
taviz bedeli ödenmeden ortaklığın giderilmesi veya cebri icra
yoluyla satışı yapılacak gayrimenkullerin taviz
bedellerinin hesaplanmasında satış bedeli esas
alınacaktır.
Kanunlaştığı takdirde, yapılan
değişiklikle, ülkemizin diğer illerinde ve Balıkesir merkez
ve ilçelerindeki tavize tabi vakıf arazilerinin, Vakıflar Genel
Müdürlüğüne, satış oranı üzerinden ödenmesi gereken taviz
bedeli yüzde 50'den yüzde 10'a düşürülmüş olacaktır.
Öyle ümit ediyorum ki, Vakıflar Genel
Müdürlüğünden sorumlu Devlet Bakanımız Sayın Yüksel Yalova
da, vatandaşlarımızın acil çözüm bekleyen bu problemini
çözmeye yönelik olarak hazırladığım kanun teklifine olumlu
bakmaktadır. Zaten, hazırlanan bu kanun teklifinde, verildiği tarihte
Parlamentoda grubu bulunan bütün partilerden milletvekillerinin imzaları
mevcuttur.
Sayın Bakan
"vatandaşlarımızın ödeme imkânlarına uygun bir
yaklaşım tarzı içerisinde konuyu hukukileştirelim;
değilse, onlarca yıldan bu yana böyle gelmiş olmasının
bir onlarca yıl daha geçecek, gidecek olması için bir sebep
olduğunu düşünmek gibi bir duruma düşmek istemi-yoruz, çözelim;
ama, mevzuatta eksiklerimiz olursa, yine Yüce Parlamentonun huzuruna
getirelim" demektedir. İşte, o, bugündür; bu konudaki sorunun çözülmesi
için Yüce Parlamentonun huzuruna getirilmiştir.
Yine, Sayın Bakan "çağdaş devlet
vatandaşına zulmetmez, çağdaş devlet
vatandaşlarıyla mah-kemelere düşmez" demektedir. Devletle
vatandaşlarımızı kaynaştıracak, vatandaşlarımızın
devlete olan güvenini artıracak olan bu kanun teklifimin doğrudan
gündeme alınması için desteğinizi bekler, sözlerime son verirken
Yüce Heyetinize saygılar sunarım. (DYP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın
Yılmazyıldız.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir efen-dim. (DYP sıralarından
alkışlar)
İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Sayın
Başkan, saymadınız!..
BAŞKAN - Efendim, oylama yaptık.
İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Ama,
saymadınız!..
İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) - Sayın
Başkan, oylama yapılmıştır ve bitmiştir.
Parlamentonun bütün üyelerine teşekkür ediyorum.
AYDIN TÜMEN (Ankara) - Sayın Başkan,
saymadınız; itiraz ediyoruz.
BAŞKAN - Efendim, Divan Üyeleri arasında
ihtilaf var. Divan Üyeleri kabul etmiyor... Önergeyi tekrar oylarınıza
sunacağım.
İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) - Olmaz
Sayın Başkan!
BAŞKAN - Nasıl olmaz efendim?!. Divan Üyeleri
kabul etmiyor...
İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) - Bu,
İçtüzüğe aykırı.
BAŞKAN - Efendim, açıkoylama mı
yaptıralım şimdi?!
Önergeyi tekrar oylarınıza sunuyorum:
Önergeyi kabul edenler...
ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Sayın
Başkan, oylamaya itiraz, İçtüzükte belli. itiraz eden
arkadaşlarımızın...
BAŞKAN - Efendim, Divan Üyelerinin biri
muhalefetten biri de iktidardandır ve ikisinin arasında ihtilaf
var!..
TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın
Başkanım, zabıtları okuyun, öyle karar verin.
BAŞKAN - Sayın Grup Başkanvekili, çok
özür dilerim... Oylamadan sonra, Divanın 2 üyesi, ben sonucu ilan etmeden
evvel söylediler... Ben acele ettim... Kabahat benimdir efendim. Divan Üyeleri
arasında bu kadar sürtüşme, açık fark varken, mecburen, yeniden
oylarınıza sunacağım efendim.
TURHAN GÜVEN (İçel) - Başkanlar da hata
yapar; ama, devamlı hata yapmaz...
BAŞKAN - Efendim, lütfen...
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler....
Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir. (MHP sıralarından
alkışlar)
Sayın milletvekilleri, Sayın Suha Tanık
ve Sayın Işılay Saygın'a ait, kanun tekliflerinin
doğrudan gündeme alınmasına dair aynı mahiyette 2 adet
önerge vardır; önergeleri geliş sırasına göre
okutacağım; ancak, İçtüzüğün 37 nci maddesi gereğince,
önerge sahiplerinden sadece birine söz verileceğinden, önergesi
Başkanlığımıza daha önce gelen Sayın Suha
Tanık'a söz vereceğim.
Önergeleri okutuyorum :
4.
İzmir Milletvekilleri Suha Tanık ve Işılay
Saygının, İzmir İlinde Karabağlar Adı İle
Yeni Bir İlçe Kurulması Hakkında Kanun Teklifinin (2/366)
doğrudan gündeme alınmasına ilişkin öner-geleri (4/222)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
23.11.1999 tarihinde vermiş olduğum
İzmir İlinde Karabağlar Adıyla Yeni
Bir İlçe Kurulması Hakkındaki Kanun Teklifim 45 gün içerisinde
ilgili komisyonda görüşülmediğinden, İçtüzüğün 37 nci
maddesine göre doğrudan gündeme alınmasını saygılarımla
arz ederim.
Suha
Tanık
İzmir
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
25.11.1999 tarihinde verdiğim İzmir
İlinde Karabağlar Adıyla Yeni Bir İlçe Kurulması
Hakkın-da Kanun Teklifim havale edildiği İçişleri ve Plan
ve Bütçe Komisyonlarında bugüne kadar görü-şülememiştir.
Kanun teklifinin İçtüzüğün 37 nci maddesine
göre doğrudan gündeme alınmasını arz ve teklif ederim.
Saygılarımla.
Işılay
Saygın
İzmir
BAŞKAN - Buyurun Sayın Tanık.
SUHA TANIK (İzmir) - Sayın
Başkanım, sayın milletvekilleri; Işılay Saygın
arkadaşımızla, İzmir'de Karabağlar Adıyla Yeni
Bir İlçe Kurulması Hakkındaki Kanun Teklifimizin,
İçtüzüğümüzün 37 nci maddesine göre doğrudan gündeme
alınması için, önergemiz biraz sonra oylarınıza sunulacak;
ama, daha önce kısa bir açıklama yapmak istiyorum.
Bu, yalnız Suha Tanık'ın yahut
Işılay Saygın'ın sorunu değil; bu, 24 İzmir
milletvekilinin müşterek getirdiği bir konu; bu, 57 nci koalisyon
hükümetinin ortaklarının gündeme getirdiği bir konu; bu, 57 nci
hükümetin dışında kalan Doğru Yol Partisindeki İzmir
milletvekili arkadaşlarımın gündeme getirdiği bir konu.
Lütfen, bu konuşmayı yapan beni, burada, Suha Tanık olarak kabul
etmeyiniz. Ben, şimdi televizyonlarının başındaki tüm
İzmirlilere sesleniyorum. Karabağlar'ın ilçe olması
konusunda verilen destek, tüm İzmir milletvekillerinin ve onların
bağlı bulunduğu partilerin desteğidir. Ben sizden bunu
istiyorum.
Ben bir konunun altını daha çizmek istiyorum:
Aslında, konuşmama başlamadan önce buna bir açıklık
getirmek isterdim. Her şeyden evvel, bir İzmirli olarak ve bir
İzmir Milletvekili olarak, kendi seçim bölgeme, kendi seçim ilime
karşı mesuliyetlerimi yerine getirmek mecburiyetindeyim.
Fevkalade büyük bir siyasî partimizin genel
başkanı, geçen hafta sonu İzmir'de bir toplantıda, bir
basının yazdığına göre, doğruysa -tabiî, bunun
doğruluğu fevkalade yanlış; ama, yanlışsa, bunun
tekzip edilmesinde fayda var- "Gâvur İzmir İsyanı..."
Hürriyet Ege Gazetesindeki bu "Gâvur İzmir İsyanı"
ifadesi, maalesef ve maalesef, İzmirlileri fevkalade derinden
üzmüştür. Elhamdülillah, başta milletvekilleri olarak Müslümanız;
İzmir'in hepsi Müslüman, aynen Türkiye'nin yüzde 99'unun Müslüman
olduğu gibi. Müsaade ederseniz, İzmir -Hasan Tahsin- Kurtuluş
Savaşında ilk kurşunu atmış, Atatürkçü,
çağdaş, laik ve inanmış bir şehirdir. (ANAP ve DSP
sıralarından alkışlar)
Ben, eğer bu konuşmayla ilgili bir hata
varsa, basında bunun tekzip edilmesini istiyorum; ama, doğruysa,
İzmir'den bu konuda özür dilenmesini istiyorum. İzmirliler -gâvur
olarak nitelendiriyorsunuz- düşmanı 9 Eylül 1922'de denize dökmüşlerdir;
ama, bu siyasî parti, İzmir'den milletvekili çıkaramadı diye bu
şekilde yorum getiriyorsa -ki, böyle olmadığını da
tahmin ediyorum, böyle olmamasını da diliyorum- o zaman söyleyecek
bir şeyim yok, tekzip etsinler.
Şimdi, İzmir'in bu nüfus sayımı
sonuçları, İzmir Valisi tarafından bize gönderildi.
İzmir'in büyükşehirdeki, merkezdeki nüfusu 2 283 000, toplam nüfusu
da 3 378 000. Şimdi, sayın milletvekili arkadaşlarım, bu
sayıma göre yalnız Konak İlçesinde, yani, benim ve benim gibi Konak
İlçesinden seçimle gelmiş DSP'li ve MHP'li milletvekili
arkadaşlarımın seçim bölgesinde 779 486
vatandaşımız var; yani, nüfus 780 000. Bunun en azından 100
000'i Karabağlar'da. Karabağlar dediğimiz yerde 15 mahalle
muhtarlığı var; bunlar Âşık Veysel, İhsan
Alyanak, Osman Aksüner, Peker, Selvili, Sarıyer, Aydın,
Karabağlar, Uğur Mumcu, Yunus Emre, Cennetoğlu, Abdi
İpekçi, Tahsin Yazıcı, Barış ve Uğur
Mahalleleridir. Şimdi, her biri
fevkalade güzel ve ismiyle güzel bu 15 mahalle muhtarlığı,
Karabağlar'da bir ilçe oluşturacak.
Bu konuda, bana, şahsıma, Suha Tanık'a
destek istemiyorum; bu konuda, İzmir'e, İzmirliye karşı 57
nci hükümetin ve 57 nci hükümetin dışında da olsa Doğru Yol
Partili milletvekili arkadaşlarımın desteğini istiyorum ve
eğer, bu konuda bir hatamız olduysa, bir sürçülisan ettiysek yahut
bunu diğer arkadaşlarımıza danışmadan getirdiysek
-kendilerinden de- özür diliyorum.
Çok teşekkür ederim, sağ olun. (ANAP, DSP ve
MHP sıralarından alkışlar)
AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Sayın
Başkanım...
YILDIRIM ULUPINAR (İzmir) - Sayın
Başkanım...
BAŞKAN - Buyurun efendim, yerinizden... Bir
şey mi var? (Gürültüler)
Efendim, susarsanız hatibi dinleyeceğim. Bir dakika...
YILDIRIM ULUPINAR (İzmir)- Sayın Başkan...
BAŞKAN - Efendim, mikrofonu açar
mısınız. Şu şifreyi bir geçseniz, hiç olmazsa sayenizde
bu cihazlar çalışmış olur
Efendim, oturursanız size de... Bir dakika... Oturun efendim.
AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş)- Tamam.
YILDIRIM ULUPINAR (İzmir) - Sayın
Başkan, oradan bir dakikada...
BAŞKAN - Hayır efendim, yerinden verebilme
hakkımız var.
Açıyor musunuz efendim?
TURHAN GÜVEN (İçel) - Açtı da
açılmıyor efendim.
BAŞKAN - Başka birini açın,
arkadaşım geçsin oraya.
Efendim, buyurun.
YILDIRIM ULUPINAR (İzmir)- Sayın
Başkanım, değerli arkadaşlarım; İzmir
Milletvekili olarak Suha Tanık Beyin ve Işılay Saygın
Hanımefendinin vermiş olduğu önergeye, ben de, bir İzmir
Milletvekili olarak hem katkıda bulunmak istiyorum hem de Doğru Yol
Partisi Grubundaki arkadaşlarımdan bu
önergeye destek vermelerini rica ediyorum.
Saygılar sunuyorum hepinize. (DYP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın
Ulupınar.
Buyurun efendim, siz de yerinizden...
AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş)- Sayın
Başkan, yerimden konuşmayayım...
BAŞKAN - Hayır efendim...
AVNİ DOĞAN ( Kahramanmaraş) - Yerimden
konuşunca...(FP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Efendim lütfen...
MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Sataşma var Sayın
Başkan.
AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Sayın
Başkan, bize sataşma var.
BAŞKAN - Bir dakika efendim, ne olduğunu
anlayalım, ne istediğini...(FP sıralarından gürültüler)
AVNİ DOĞAN ( Kahramanmaraş) - Sayın
Başkan, Genel Başkanımıza bir sataşma var; benim
içerisinde olduğum toplantıda...
Oradan konuşmak istiyorum.
BAŞKAN - Buyurun efendim. Tamam, anladık ne
konuşacağını, ondan
sonra vereceğiz. (Gürültüler)
Bir dakika efendim, sataşmaya cevap veriyorlar.
Buyurun Başkanım, buyurun efendim.
V.
AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1. FP Grup
Başkanvekili Kahramanmaraş Milletvekili Avni Doğanın,
kanun teklifinin doğ-rudan gündeme alınması görüşmeleri
sırasında, İzmir Milletvekili Suha Tanıkın
GenelBaşkan-larına sataştığı iddiasıyla
konuşması
AVNİ DOĞAN ( Kahramanmaraş) - Sayın
Başkan, değerli
arkadaşlar; geçtiğimiz hafta Cuma günü, Fazilet Partisi İzmir
Teşkilatımız, İzmir'de "Cumhuriyet ve Demokrasi
Şöleni" diye bir şölen düzenledi. Fazilet Partisi Genel
Başkanımız Sayın Recai Kutan, Genel Başkan
Yardımcımız Mehmet Bekâroğlu, Grup Başkanvekilimiz
Bülent Arınç ve ben, o şölende bulunduk, dördümüz de birer konuşma
yaptık. Genel Başkanımız yaptığı
konuşmada, cumhuriyeti, demokrasiyi övücü, İzmir'i övücü laflar
söyledi.
Konuşmanın özetinde sadece şu var:
İzmir ile İstanbul'un yapısı aynıdır. Neden
İstanbul'da birinci partiyiz, İzmir'de birinci parti değiliz.
Teşkilatlarımıza düşen görev, bizi İzmir'de birinci
parti haline getirmektir. Eğer, güzel İzmir'de birinci parti olursak,
Türkiye'de iktidara geliriz. Konuşmanın İzmir'i ilgilendiren
bölümü bundan ibaret.
Bir gün sonra, gazetelerden birinde, büyük bir gazetede
"Gâvur İzmir İsyanı" diye bir başlık
çıktı. Bir siyasî parti genel başkanı, takdir edersiniz ki,
bu lafı söylemez, bir siyasetçi bunu söylemez, aklı başında
olan hiçbir kimse bunu söylemez. Değil bunu söylemek, bunu düşünmek
bile şerefsizliktir; aslı olmayan böyle bir haberi gazeteye koymak da
şerefsizliktir. (Alkışlar)
Bu konuyla ilgili, Genel Başkanımız,
Grubumuza açıklama yaptı. Gerekli tekzip gönderilmiştir; gazete
hakkında da gerekli dava açılacaktır.
Bu ülkenin, Anadolu'nun, Türkiye'nin bütün illeri
şereflidir, bütün illeri bizim inancımızla
yoğrulmuştur. Şair Mehmet Âkif'in "Evliya yurdu bu toprak/
Enbiya burcu bu yer/ Bir kırık mabedinin üstüne Mevla titrer"
dediği bir ülkedir burası. (FP sıralarından
alkışlar)
Buranın hiçbir yerini biz gâvurlukla itham
etmeyiz, itham edenlerin de Fazilet Partisi olarak karşısındayız.
Teşekkür ediyorum. (FP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın
Doğan.
Mesele açıklığa kavuşmuştur.
IV.
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
C) TEZKERELER
VE ÖNERGELER (Devam)
4.
İzmir Milletvekilleri Suha Tanık ve Işılay Saygının,
İzmir İlinde Karabağlar Adı İle Yeni Bir İlçe
Kurulması Hakkında Kanun Teklifinin (2/366) doğrudan gündeme
alınmasına ilişkin önergesi (4/222) (Devam)
BAŞKAN - Şimdi önergeyi oylarınıza
sunacağım; geçen seferki gibi olmasın efendim.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Teşekkür ederim,
hayırlı olsun efendim.
Üçüncü önergeyi okutuyorum :
5.
Kırşehir Milletvekili Ramazan Mirzaoğlu ve 3
arkadaşının, Yükseköğretim Kurumları
Teşkilâtı Hakkında 41 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair 2809 Sayılı Kanun
ile 78 ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılması Hak-kında Kanun Teklifinin
(2/233) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi
(4/223)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
23 Temmuz 1999 tarihinde vermiş olduğumuz
(2/233) esas numaralı Kırşehir'e Ahi Evran Üni-versitesi
kurulmasına ilişkin kanun teklifi, havale edildiği komisyonlarda
bugüne kadar görüşülememiştir.
Meclis İçtüzüğünün 37 nci maddesine göre
doğrudan gündeme alınmasını arz ederiz.
|
|
Ramazan
Mirzaoğlu |
|
|
|
Devlet
Bakanı |
|
|
Mustafa
Haykır |
Fikret
Tecer |
Hayrettin
Özdemir |
|
Kırşehir |
Kırşehir |
Ankara |
BAŞKAN - Önerge üzerinde konuşmak üzere,
Sayın Mirzaoğlu?.. Yok.
İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Sayın Başkanım,
Sayın Bakanın, bu teklifini geri alacağına dair sözlü
beyanı vardı ve dilekçesini de gönderecekti. Acaba, memur
arkadaşlarımda kalmış olabilir mi?
BAŞKAN - Hayır efendim...
İSMAİL KÖSE (Erzurum) - O zaman oylayın
Sayın Başkan.
BAŞKAN - Kimse konuşmayacaksa, önergeyi
oylayacağım efendim
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Gündemin "Seçim" kısmına geçiyoruz.
VI.
SEÇİMLER
A)
KOMİSYONLARA ÜYE SEÇİMİ
1. Plan ve
Bütçe Komisyonu üyeliklerine seçim
BAŞKAN - Plan ve Bütçe Komisyonuna siyasî parti
gruplarınca aday gösterme işlemi tamamlanmıştır.
Şimdi, İçtüzüğün 21 inci maddesine göre
bu komisyon üyeliklerine gösterilen adayların listesini okutup,
oylarınıza sunacağım efendim:
Plan ve Bütçe Komisyonu
Üyelikleri Aday Listesi (40)
DSP (10)
Gaffar Yakın (Afyon)
M. Zeki Sezer (Ankara)
Metin Şahin (Antalya)
M. Güven Karahan (Balıkesir)
Cafer Tufan Yazıcıoğlu (Bartın)
Hayati Korkmaz (Bursa)
Masum Türker (İstanbul)
Necdet Tekin (Kırklareli)
Ş. Ramis Savaş (Sakarya)
Bekir Gündoğan (Tunceli)
MHP (9)
Hayrettin Özdemir (Ankara)
Hüseyin Arabacı (Bilecik)
Hakkı Duran (Çankırı)
Hasan Çalış (Karaman)
Arslan Aydar (Kars)
Mehmet Serdaroğlu (Kastamonu)
Kemal Köse (Kocaeli)
Metin Ergun (Muğla)
Lütfi Ceylan (Tokat)
FP (8)
Dengir Mir Mehmet Fırat (Adıyaman)
Sait Açba (Afyon)
Zeki Ergezen (Bitlis)
Hüseyin Karagöz (Çankırı)
Aslan Polat (Erzurum)
Metin Kalkan (Hatay)
Ahmet Derin (Kütahya)
Cevat Ayhan (Sakarya)
ANAP (6)
Cengiz Aydoğan (Antalya)
Ali Er (İçel)
Nesrin Nas (İstanbul)
Nihat Gökbulut (Kırıkkale)
Süleyman Çelebi (Mardin)
Mehmet Çakar (Samsun)
DYP (6)
Necati Yöndar (Bingöl)
Oğuz Tezmen (Bursa)
Mehmet Sadri Yıldırım (Eskişehir)
Mehmet Dönen (Hatay)
Celal Adan (İstanbul)
Kemal Kabataş (Samsun)
Bağımsızlar (1)
Evliya Parlak (Hakkâri)
BAŞKAN - Okunan listeyi oylarınıza
sunuyorum : Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, Plan ve Bütçe Komisyonuna
seçilen üyelerin, bugün saat 16.30'da komisyon salonunda toplanarak,
İçtüzüğün 24 üncü maddesine göre başkan, başkanvekili,
sözcü ve kâtip seçimi yapmalarını rica ediyorum.
Diğer komisyonlara aday gösterme işlemleri de
tamamlanmış, siyasî parti gruplarınca
Başkanlığımıza gönderilmiştir; ancak, listeler
bastırılamadığından seçimleri yarın yapacağız.
Arz ederim.
Sayın milletvekilleri, alınan karar
gereğince sözlü soruları görüşmüyor ve gündemin "Genel
Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair
Öngörüşmeler" kısmına geçiyoruz.
VII. GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS
SORUŞTURMASI VE MECLİS
ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
A) ÖNGÖRÜŞMELER
1. İstanbul Milletvekili Ali Coşkun ve 31
arkadaşının, bankalar ve bankacılık sektörü, DYP Grup
Başkanvekilleri Sakarya Milletvekili Nevzat Ercan, Aydın Milletvekili
Ali Rıza Gönül ve İçel Milletvekili Turhan Güven ile 21
arkadaşının, Mevduat Sigorta Fonuna devredilen bankalar ve
bankacılık sektörü konularında genel görüşme
açılmasına ilişkin önergeleri (8/7,12)
BAŞKAN - Şimdi, Genel Kurulun 9.6.2000
tarihli 108 inci Birleşiminde okunan ve bu kısmın 114 üncü
sırasında yer alan, İstanbul Milletvekili Ali Coşkun ve 31
arkadaşının, bankalar ve bankacılık sektörü konusunda
Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 102 ve 103 üncü maddeleri
uyarınca bir genel görüşme açılmasına ilişkin
önergesinin öngörüşmesine başlıyoruz.
Sayın milletvekilleri, 1.11.2000 tarihli 10 uncu
Birleşimde okunan ve gündemin 136 ncı sırasında yer alan,
Doğru Yol Partisi Grup Başkanvekilleri Sakarya Milletvekili
Sayın Nevzat Ercan, Aydın Milletvekili Ali Rıza Gönül ve İçel
Milletvekili Turhan Güven ve 21 arkadaşının önergesi de
şimdi görüşeceğimiz genel görüşme önergesiyle aynı
mahiyettedir.
Bu nedenle, her
iki önergenin birlikte görüşülmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler...
Sayın başkanlar, iki önergenin
birleştirilmesi hususunu oyluyorum; kabul edenler diyorum. Çok
teşekkür ederim.
Kabul
etmeyenler....
YASİN HATİBOĞLU (Çorum)- Diğer
önerge kimin Sayın Başkan?
BAŞKAN- Doğru Yol Partisinin efendim; okudum.
ŞEREF MALKOÇ (Trabzon)- Sayın Başkan,
diğer önerge kimin bu anlaşılmadı.
BAŞKAN- Aynı mahiyette olduğu için
birleştireceğiz. Bunu oylarınıza sundum, kabul edenler
dedim.
Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Muhterem milletvekilleri, İstanbul Milletvekilleri
Celal Adan ile İzmir Milletvekili Ufuk Söylemez,
Başkanlığımıza verdikleri önergelerle, Doğru Yol
Partisi Grup Başkanvekilleri Sakarya Milletvekili Nevzat Ercan, Aydın
Milletvekili Ali Rıza Gönül ve İçel Milletvekili Turhan Güven ile 21
arkadaşının genel görüşme önergesine
katıldıklarını bildirmişlerdir. Bilgilerinize sunulur.
Hükümet?.. Buyurun.
İçtüzüğümüze göre, genel görüşme
açılıp açılmaması hususunda, sırasıyla, hükümete,
siyasî parti gruplarına ve önergelerdeki birinci imza sahiplerine veya
onların göstereceği bir diğer imza sahibine söz verilecektir.
Konuşma süreleri, hükümet ve gruplar için
20'şer dakika, önerge sahipleri için 10 dakikadır efendim.
Şimdi, söz alan sayın üyelerin isimlerini
okuyorum: Fazilet Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili
Sayın Ali Coşkun.
Önerge sahibi, Bursa Milletvekili Sayın Altan
Karapaşaoğlu.
Hükümet konuşacak mı efendim?
DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Bursa) - Evet.
BAŞKAN - O zaman, önceliği hükümete
vereceğiz.
İlk söz, hükümet adına Devlet
Bakanımız Sayın Recep Önal'ın; buyurun efendim. (DSP
sıralarından alkışlar)
DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Bursa) - Değerli
Başkan, değerli milletvekilleri; Fazilet Partisi İstanbul
Milletvekili Sayın Ali Coşkun ve 31 arkadaşı
tarafından verilen, bankacılık alanında
alınmış önlemlerin gözden geçirilmesi ile yeni önlemlerin ve
politikaların belirlenmesi amacıyla genel görüşme
açılması konusundaki önergenin gündeme alınıp
alınmamasının görüşülmesi nedeniyle, hükümetim adına
söz almış bulunuyorum. Yüce Heyetinizi, şahsım ve 57 nci
cumhuriyet hükümeti adına en içten saygılarımla
selamlıyorum.
Bankacılık sistemimizin bugün geldiği
noktaya hangi yollardan ve hangi nedenlerle
ulaştığını, Yüce Meclisimize ve kamuoyuna gerekli
bilgiyi sunarak açıklama fırsatı verdiği için, önerge
sahiplerine huzurunuzda teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
konuşmamın hemen başında belirtmek isterim ki, hükümetimiz
döneminde banka sistemimizle ilgili olarak yapılan işlemler, tümüyle
yasalara ve diğer ilgili mevzuata uygun olarak, büyük bir
duyarlılık, ciddiyet ve özenle gerçekleştirilmiştir.
Dolayısıyla, hükümetimizin bu konuda veremeyeceği herhangi bir
hesap bulunmamaktadır. Hükümetimiz işbaşına
geldiğinde, bankacılık sektöründeki sorunları önünde
bulmuştur; ancak, bunun sorumlusu, kesinlikle bizim hükümetimiz de
değildir.
Sorun, 1990'lı yılların başına
kadar dayanmaktadır. Bankacılık sektöründe bozulmalar, 1993
yılında çıkarılan 512 sayılı Kanun Hükmünde
Kararnameyle başlamıştır. 3182 sayılı Bankalar
Yasası, o günün koşullarına göre, bankalarla ilgili yeterli
hükümleri içerdiği halde, 512 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle
bu yasada önemli değişiklikler yapılmıştır;
ancak, bu değişikliklerin çoğu olumlu değil, olumsuz yönde
olmuştur.
Yasaya aykırı karar ve işlemleriyle
bankanın iflasına veya yasanın 64 üncü maddesi kapsamına
alınmasına neden olanların kişisel sorumlulukları
kaldırılmıştır.
Off-shore bankacılığı, Bankalar
Yasasının çeşitli hükümleri dışına
çıkarılmıştır.
Bankaların açacakları veya nakledecekleri her
şube için ilgili bakanlıktan izin alma zorunluluğu
kaldırılmış ve bir takvim yılı içerisinde ancak
10'un üzerinde şube açılması durumunda Hazine
Müsteşarlığından izin alınması hükme
bağlanmıştır.
Bankalar Yasası hükümlerine aykırı
hareket edenlerin işlerine derhal son verilmesi zorunluluğu
kaldırılarak, bu kişilerin sadece imza yetkilerinin
kaldırılması yükümlülüğü getirilmiştir.
Bir bankanın sermayesinin yüzde 5 ve daha
fazlasına sahip olan ortaklarına ve bunlarla dolaylı kredi
kapsamına giren gerçek ve tüzelkişilere vereceği kredilerin,
toplam kredilerin yüzde 5'ini aşamaması sınırlaması
kaldırılmıştır.
Bankanın kuruluşu için gerekli olan 100
ortağın bulunma zorunluluğu kaldırılarak, anonim
şirketlerin kurulması için gerekli olan 5 ortak şartı
yeterli görülmüştür. Böylelikle, aile şirketlerinin banka satın
almaları mümkün hale getirilmiştir.
Bankacılık sistemini temelden bozan bu yasal
düzenlemeler, bazı bankaların batmasına zemin
hazırlamıştır. Bunu yapan DYP ve SHP -yani, bugünkü CHP-
hükümetidir. Bakınız, imzalardan birkaçını
söyleyeceğim: 512 sayılı KHK; Prof. Dr. Sayın Tansu Çiller
Başbakan, Erdal İnönü Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı. 538 sayılı KHK; Başbakan, Prof. Dr.
Tansu Çiller ve Başbakan Yardımcısı, Murat Karayalçın.
1994 yılında TYT Bank, Impexbank, Marmarabank
batmıştır. Böylece, binlerce mevduat sahibi mağdur
edildiği gibi, kamuya ait milyonlarca dolar da bu bankalarla birlikte
batmıştır. Daha sonra, sistemin böylesine çökmesine neden olan
mevduata yüzde yüz devlet güvencesi getirilmiştir.
Bilindiği gibi, 55 inci cumhuriyet hükümeti, bir
azınlık hükümetiydi. Bu nedenle, büyük önem verilmesine ve gerekli
hazırlığın yapılmasına rağmen, bankalarla
ilgili tasarı yasalaştırılamamıştır. 56
ncı cumhuriyet hükümeti kurulurken, Başbakanımız Sayın
Bülent Ecevit, Türkiye Büyük Millet Meclisinden tek yasanın
çıkarılmasını istemiştir; o da, bankalar kanunudur.
Sayın Başbakan, hükümet programının görüşülmesi
sırasında, 15 Ocak 1999 tarihinde, Türkiye Büyük Millet Mec-lisinde
yaptığı konuşmada aynen şunları söylemiştir:
"Hükümet programında da vurguladığım gibi, Yüce
Meclisten süratle bir bankalar kanunu çıkarmasını istiyorum. Bu
yasa tasarısı, zaten Meclisin gündemindedir. Bir an önce, bu konuda,
giderilebilecek olan anlaşmazlıkların giderilmesini ve bütçe
görüşmelerinin hemen ardından bankalar yasasının
görüşülüp çıkarılmasını Yüce Meclisten ve Yüce
Meclisin değerli üyelerinden rica ediyorum, diliyorum." (DSP
sıralarından alkışlar)
28 Mayıs 1999 tarihinde göreve başlayan 57
nci cumhuriyet hükümeti ise, güvenoyu almayı dahi beklemeden, 3 Haziran
1999 tarihinde, bankalar yasa tasarısının görüşülmesi
istemini, İçtüzük uyarınca Türkiye Büyük Millet Meclisine
bildirmiştir. Tasarı, hükümetin kuruluşunun üçüncü
haftasında, 18 Haziran 1999 tarihinde Meclisimizde kabul edilerek
yasalaşmıştır. 4389 sayılı bu Yasa, 23 Haziran
1999 tarihinde Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Bankalar
Yasasının çıkarılmasıyla, bu alanda
yıllardır yaşanan boşluk doldurulmuş ve çok önemli
düzenlemeler gerçekleştirilmiştir.
Daha önceki, 3182 sayılı Yasayla,
bankaların yüzde 10 hissesinden fazlasına sahip ortaklar için
getirilen önlemler, 538 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle yüzde 5
hissesinden fazlasına sahip ortaklara indirilmiştir. Bu oranlar, yeni
yasayla kaldırılmıştır. Böylece, bir bankanın yönetim
ve denetimini doğrudan, yani, gerçek veya tüzel bir kişi olarak ya da
dolaylı olarak tek başına veya birlikte elinde bulunduran
ortakların sorumluluğu öngörülmüştür. Bu yolla, eski yasaya
göre, çok daha ileri bir hüküm getirilmiştir.
Yeni yasayla öngörülen en önemli
değişikliklerden biri de, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme
Kurulunun kurulmasıdır. Böylece, bankacılık sektörü, her
türlü düzenleme ve denetleme yetkisine sahip, tam bağımsız bir
üst otoriteye kavuşmuştur. Yasayla, hükümet, bankalar üzerindeki
yetkilerini bağımsız kuruma bırakmıştır. Aslında,
bunun çok daha önce yapılması gerekmekteydi.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hiç
kuşku yok ki, böyle bir düzenleme 1990'lı yılların
başında yapılmış olsaydı, 1994 yılında
yaşanan büyük finansal kriz de olmazdı, bankacılık
sektöründe bugünlere uzanan sorunlar da yaşanmazdı. Yeni yasayla,
Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun yönetimi ve temsili,
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kuruluna verilmiştir.
Bankalar Yasasından sonra, hükümetin ikinci
ayında, 4422 sayılı Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle
Mücadele Yasası çıkarılmıştır. Bu yasa
olmasaydı, bugün bankaların içini boşaltanların adalet
önünde hesap vermeleri tam olarak sağlanamayacaktı. Daha sonra,
Aralık 1999'da, 4491 sayılı Yasayla Bankalar Yasasında yeni
değişiklikler yapılarak, kişisel sorumluluk ilkesi
getirilmiştir.
Ayrıca, banka kaynaklarını istismar eden
ya da bankasının malî yapısını düzeltme gücü
bulunmayan ortakların bankayla ortaklık bağının
kesilerek mülkiyetinin fona devri, fondan ancak bundan sonra gerekli
desteğin verilmesinin hakkaniyete daha uygun olduğu
düşüncesinden, Bankalar Yasasında, bu yönde de değişiklik
gerçekleştirilmiştir. Fon tarafından devralınacak bankalara
uygulanacak esaslar yeni düzenlemede ayrıntılı olarak belirlenmiş,
olası sorunların ve haksızlıkların önlenmesi amaçlanmıştır.
Bu arada, malî yapısında problem bulunan bankalarda denetimler
yoğunlaştırılmış ve bankaların malî
durumlarının izlenmesinde yeni bulgulara
rastlanmıştır.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
bankacılık sistemimiz, bugün bulunduğu duruma bir günde
gelmemiştir. Bu sorunlar, geçmişte ortaya çıkan; ancak, yüzeysel
önlemlerle üstü örtülmeye çalışılarak gizlenen temel
bozukluklardan kaynaklanmaktadır. Bu nedenle, Türk finans kesiminde
yapısal bozukluklara yol açan temel nedenleri ortaya koyabilmek için, son
yirmi yılda dünya ekonomisinde ve Türkiye'de yaşananlara
hızlı bir göz atmamızda yarar bulunmaktadır.
"Küreselleşme" adı da verilen bu
yeni süreçte, uluslararası ekonomik ilişkilerin artması ve bunun
dünya ticaretine olumlu etkisi, malî sisteme de olumlu olarak
yansımıştır. Sermaye hareketlerinde yaşanan
gelişmeler, teknolojik alandaki yenilikler, iletişim sektörünün
bilginin üretilmesi ve yayılmasında olan katkısı,
şehirleşme ve sanayileşme, finansal piyasaların
gelişmesine, finansal araçlara olan talebin artmasına ortam
hazırlamıştır.
Bununla birlikte, makroekonomik dengelerini
sağlıklı kuramamış birçok gelişmekte olan ülkede,
bu gelişime koşut olarak önemli sorunlar
yaşanmıştır. Bu sorunların ana nedeni, yüksek düzeyli kamu
kesimi açıkları, yüksek enflasyon, rekabetçi olmayan geleneksel
üretim yapısı, gelişmiş teknolojilerin etkin olarak
kullanılamaması ve finansal sistemin denetim ve düzenlenmesindeki
eksiklikler olmuştur.
Değerli Başkan, değerli milletvekilleri;
uluslararası sermayenin büyük miktarlarda ve hızlı bir biçimde
ülkeye girmesi yanında, hızla ve yine büyük miktarlarda ülkeyi terk
etme eğilimi, bu ülkeleri spekülatif ataklara açık hale
getirmiştir. Bir yandan makro dengelerin kurulması yönünde uygulamaya
çalışılan istikrar tedbirleri, bir yandan büyüme ve
işsizliği azaltma çabaları, uzun dönemli ve dengeli bir
politikanın uygulanmasını güçleştirmiştir. Öte yandan,
bir ülkede yaşanan krizin diğer ülkelere de hızla bulaşması,
krizlerin öngörülebilirliğini ve dolayısıyla önlem
alınmasını güçleştirmiştir. Bu nedenle, makro
dengelerin kurulması ve sürekliliğinin sağlanması, her
zamankinden daha fazla önem kazanmıştır.
1980'li yıllarda, dünya ekonomisinde yaşanan
hızlı değişime paralel olarak, Türkiye ekonomisinde de
benzer bir yapılanma çabası görülmüştür. Ne var ki, serbest
piyasa ekonomisine geçişi sağlayacak düzenlemeler tam olarak
yapılamamış, Türkiye'nin uluslararası ekonomilere olan
entegrasyonu sağlıklı bir biçimde tamamlanamamıştır.
Kamu kesimi açığının küçültülmesini sağlayacak önlemler
alınamamıştır. Finansal piyasaların, uluslararası
piyasaların da zorlamasıyla artan rekabet ve etkinlik
koşulları altında çalışmasını
sağlayacak düzenlemeler yapılamamıştır. Enflasyonun
düşürülmesinde başarılı olunamamıştır. Makro
dengelerin sağlıklı olarak kurulamadığı bir
ortamda, sermaye hareketlerinin serbest bırakılmasıyla, Türkiye,
ödemeler dengesinde dış tehditlere açık hale gelmiştir.
Nitekim, bundan sonra iç dengesizlikler, dışticaret ve sermaye
hareketleri yoluyla dış dengesizliklere dönüşmüş, ekonomi,
hem iç hem de dış siyasî ve ekonomik gelişmelerin olumsuz
etkilerine açık hale getirilmiştir.
Bu gelişmeleri anlamanın ve ekonominin
sağlığı için gerekli kararları almanın çok
gerekli olduğu bir dönemde, 1990'lı yılların
başında, Türkiye, ekonomik dengelerinin daha da bozulmasına yol
açacak politikalar uygulamaya başlamıştır. Türkiye
ekonomisinin hızla bozulan dengelerinin en açık göstergesi, Körfez
krizi ve bu krizin ekonomiye olan etkileri olmuştur. Buna rağmen,
1991 ve 1992 yıllarında kurulan hükümetler, bu gerçeği
görememişlerdir; Türkiye'nin dengesizliklerini büyütme pahasına,
siyasî beklentilerini gerçekleştirmenin hırsına
kapılmışlardır.
1990'lı yılların ilk yarısı,
ekonomide istikrarsızlığın arttığı, kamu
kesimi açığının büyüdüğü, enflasyonun yükselmeye ve
kronik bir hal almaya başladığı, Türk Lirasına olan
güvenin azaldığı, dış dengenin bozulduğu bir
dönem olmuştur. Kuşkusuz, bu yılların hatıralarda
kalan en önemli olayı, dünyanın hiçbir yerinde kriz yokken,
Türkiye'de, ev yapımı finansal kriz yaratılması
olmuştur. Cumhuriyet tarihinin en kötü sonuçlarının
alındığı bu yılda, enflasyon yüzde 150'ye, kısa
vadeli faiz oranları yüzde 400'e ulaşmış, Türk Lirası
dolar karşısında yüzde 162 oranında devalüe edilmiş,
malî sistem hızla küçülmüştür; yüksek reel faizlere rağmen, Türk
Lirasından kaçış hızlanmış, yabancı para
cinsinden mevduatın toplam mevduat içerisindeki payı yüzde 50'ye
ulaşmıştır; mev-duat, çok kısa vadelerde
yoğunlaşmıştır.
Değerli Başkan, değerli milletvekilleri;
açıklıkla söylemek gerekirse, Türkiye, tohumu 1980'li
yılların sonunda atılan bu krizi, 1994 yılında
ustalıkla yeşertmiş ve hatta
palazlandırmıştır. Bu kriz, sadece makro dengeleri altüst
etmekle kalmamış, Türk malî sektörü ve bankacılık sistemini
önemli ölçüde tahrip etmiştir. Bu dönemde, üç banka
kapatılmış ve bu bankaların mevduat sahipleri peri-şan
hale getirilmiştir. Krizin yaratıcıları, çökmekte olan malî
sistemde güveni yeniden sağlayabil-mek için, dünyanın en pahalı
yöntemi olan "mevduata yüzde 100 güvence" sistemini
getirmişlerdir. Hükümetin, kaybolan kredibilitesi, devletin güvencesiyle
ikame edilmiştir.
1998 yılına kadar geçen dönemde Türkiye, maalesef
hızla büyüyen sorunlarını çözüme kavuşturacak
zorunlu önlemleri alamamıştır,
alma yürekliliğini gösterememiştir. Yüksek enflasyon, yüksek
düzeyli kamu kesimi açıkları,
bir daralan bir genişleyen iş hacmi, reel
faizlerin yüksekliği,
tasarruf mevduatına
süregelen tam güvence, Türkiye
ekonomisinin makro dengesizliklerinin en yalın ifadesidir. Mevduata tam güvencenin bulunduğu bu dönemde,
yaratılmış olan mevzuat boşluğu nedeniyle,
maalesef, bankacılık sistemi
etkinlikle denetime tabi
tutulamamış, denetim
sonuçları etkinlikle karara dönüştürülememiştir.
IV. BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI (Devam)
D) ÇEŞİTLİ İŞLER
1. Genel Kurulu ziyaret eden Norveç
Petrol ve Enerji Bakanı Olav Akselsene Başkanlıkça hoş
geldiniz denilmesi
BAŞKAN - Muhterem
Bakanım, bir dakika
efendim...
Sayın milletvekilleri, Norveç Petrol ve Enerji
Bakanı Sayın Olav Akselsen ve
beraberindeki heyet şu anda
Genel Kurulumuzu teşrif etmişlerdir; kendilerine Yüce Heyetimiz adına hoş geldiniz diyorum efendim. (Alkışlar)
Teşekkür ederim.
VII. GENSORU, GENEL GÖRÜŞME,
MECLİS SORUŞTURMASI VE
MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ (Devam)
A) ÖNGÖRÜŞMELER (Devam)
1. İstanbul Milletvekili Ali
Coşkun ve 31 arkadaşının, bankalar ve bankacılık
sektörü, DYP Grup Başkanvekilleri Sakarya Milletvekili Nevzat Ercan,
Aydın Milletvekili Ali Rıza Gönül ve İçel Milletvekili Turhan
Güven ile 21 arkadaşının, Mevduat Sigorta Fonuna devredilen
bankalar ve bankacılık sektörü konularında genel görüşme
açılmasına ilişkin önergeleri (8/7,12) (Devam)
BAŞKAN - Sayın Bakanım, buyurun.
DEVLET BAKANI
RECEP ÖNAL (Devamla) - Mevduata
süregelen tam güvence, Türkiye ekonomisinin makro dengesizliklerinin
en yalın ifadesidir. Mevduata tam güvencenin bulunduğu bu dönemde,
yaratılmış olan mevzuat boşluğu nedeniyle, maalesef,
bankacılık sistemi denetlenememiştir; son derece riskli bir
ortamda çalışan bankaların riskleri sağlıklı
olarak kontrol edilememiştir. Daha da kötüsü, intihara gidercesine,
maalesef, yeni banka izinleri ve hatta, mevduat top-lamaya yetkili olmayanlara,
mevduat toplama izni verilmeye devam edilmiştir. Mevduata tam gü-vencenin sürdüğü bir ortamda bir bankaya
mevduat toplama izni verilmesi, bir ekonomiye, ban-kacılık sistemine
ve tasarruf sahiplerine yapılabilecek kötülüklerin en büyüğüdür,
en büyük haksızlıktır.
Hükümetimiz, bu haksızlığı yok etmek, malî sisteme olan
güveni yeniden sağlıklı olarak
tesis etmek, finans kesimine politik müdahaleyi ortadan kaldırmak
amacıyla yoğun bir çaba içine girmiştir. Yılların
birikimi olan sorunların sadece ortaya konulmasında değil,
çözümünün bulunmasında da tutarlı, şeffaf ve
kararlılık içinde olan hükümetimiz, çözümün makro dengelerin tesis
edilmesi olduğunun bilinciyle işe koyulmuştur. Bir ekonomide
makro dengeleri kurmadan, 1994 yılında yapıldığı
gibi, sadece fiyatları değiştirerek kalıcı bir istikrarın
sağlanamayacağını, Türkiye, maalesef, çok pahalı bir
bedel ödeyerek öğrenmiştir.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
Türkiye, son iki yıldır çok önemli kararlar almıştır;
bu kararları uygulamaktadır. Enflasyonla mücadelede, bugüne kadar
açıklanan en kapsamlı ve en ciddî program kararlılıkla
sürdürülmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan, devam edin siz,
istirham ederim.
DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Devamla) - Bu program, Türk
Milletinden, onun temsilcisi olan Türkiye Büyük Millet Meclisinden güven ve
destek almıştır; bu güven iç ve dış piyasalar
tarafından da teyit edilmiştir.
Uygulanmakta olan programın en önemli
ayağını, malî sektör ve bankacılık sistemi için
sağlıklı bir ekonomik atmosferin yaratılması
oluşturmaktadır. Makro dengelerin kalıcı olarak sağlanamadığı
bir ortamda, malî sistemin sağlıklı olarak
yapılanamayacağı ortadadır. Bir yandan makro dengeleri
kurarken, bir yandan da malî sektörde ve bankacılık sisteminde
düzenlemelerin uluslararası standartlara paralel hale getirilmesi, gözetim
ve denetimde etkinliğin sağlanması, malî kurumların
bünyelerinin güçlendirilmesi yönünde çok radikal kararlar
alınmıştır. Mevzuatsız bir ortama düşmüş
olan malî piyasada, yıllarca çıkarılamayan Sermaye Piyasası
Kanunu ve Bankalar Kanunu yasalaştırılarak mevzuat düzeni
sağlanmıştır. Sistemin riskinin azaltılması
amacıyla, malî durumu sağlıklı olmayan bankalar Fona
devredilmiştir. Tasarruf mevduatına güvence
sınırlandırılmıştır. Hükümetimizin malî
sektöre ve bankacılık sistemine bakışının en
ciddî yansıması, geçmişten alınan acı dersler
nedeniyle finans kurumlarına olan siyasî müdahalenin ortadan
kaldırılmasını sağlayacak düzenlemelerin
yapılması ve hızla uygulamaya konulmasıdır. Bunun
içindir ki, bankaların düzenlenmesi ve denetimi, çağdaş
normlarda, bağımsız bir kurum olarak yapılandırılan
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumuna bütün altyapısı
hazırlanarak devredilmiştir. Bizler, daha önceki hükümetler gibi malî
sisteme siyasî müdahaleyi istiyor olsaydık, o zaman Bankalar Kanunundaki
değişiklikleri huzurunuza getirmezdik.
Kanunda yapılan düzenleme, sadece denetimle de
ilgili değildir. Kanunda yapılan düzenlemeyle bankaların iç
denetim ve risk yönetim sistemlerini kurmaları ve raporlamaları da
zorunlu hale getirilmiştir. Bu düzenleme, bankaların risklerinin daha iyi izlenmesini ve yönetilmesini
kolaylaştıracaktır. Bir yandan risklerin izlenmesi
sağlanırken, bir yandan da mevcut risklerin azaltılması ve
bankaların sermayelerinin güçlendirilmesi hedeflenmektedir. Bu amaçla, net
döviz pozisyonu sınırlandırılmış, bankaların
kredi kalitesindeki bozulmanın kolay anlaşılması ve
çözülebilmesi amacıyla, karşılık kararnamesi
uluslararası düzenlemelere paralel hale getirilmiştir.
Bankaların malî tablolarını konsolide bazda hazırlamaları
zorunlu kılınmıştır.
Denetimin konsolide malî tablolar üzerinden yapılması
sağlanmıştır. Bu çabamız, bankacılıkta BIS
kurallarının tümüyle yerleşmesine kadar sürdürülecektir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
uzun yıllar bankacılık sisteminin en önemli
konularının başında yer alan grup kredilerinden doğan
risklere ciddî bir sınırlama getirilmiştir. Getirilen düzenleme,
Avrupa Birliği düzenlemelerinin hemen hemen aynısıdır.
Böylece, bankaların kendi gruplarına kredi kullandırmaları
önemli ölçüde sınırlandırılmış olmaktadır.
Yapılanlarla ilgili olarak, bugün bizi eleştirenlerin görüşleri,
grup içine açılan kredilerin
sınırlandırılmasından rahatsız olanların
görüşleriyle örtüşmektedir. Bu görüşleri içtenlikle
savunduklarına ihtimal dahi vermek istemiyorum. Biz, grupları
değil, banka sistemini ve vatandaşın haklarını,
menfaatlarını korumak zorundayız. Yapılan düzenlemeler,
bankacılık sektörünün genel yapısını güçlendirmek
amacıyla daha sıkı uygulamaları gündeme getirecektir.
Değerli Başkan, değerli milletvekilleri;
Türk bankacılık sisteminde şu anda 80 banka faaliyet
göstermektedir. Mevduat bankalarının 4'ü kamusal sermayeli, 29'u özel
sermayeli, 10'u ise Fon tarafından yönetilen bankadır. 1999 sonu
itibariyle toplam şube sayısı 7 691, çalışan
sayısıysa 174 bindir. Türk bankacılık sisteminde 40 milyon
adet hesap vardır. Ekonomik birimlerin Türk finans sektörüne ve
bankacılık sistemine olan güvenlerinin en önemli göstergesi de bu
hesap sayısıdır.
Haziran 2000 sonuçlarına göre, Türk
bankacılık sistemi, 86,9 katrilyon (yaklaşık 141 milyar
dolar) aktif büyüklüğüne sahiptir. Toplam aktiflerin ulusal gelire
oranı yüzde 90 civarındadır. Gelişmiş Batı
ülkeleri ve Avrupa Birliği ülkeleriyle
karşılaştırıldığında, Türk
bankacılık sisteminin küçük bir boyutta olduğu görülecektir;
ancak, küçük olan, bankacılık sistemi değil, finans sisteminin
tümüdür. Finans sisteminin küçük olmasının nedeni ise,
tasarrufların yeterli olmaması, geçmişteki yüksek enflasyon ve
yüksek risklerle ilgili kuşkuların henüz tümüyle
dağılamamış olmasıdır. Bunları yukarıda
arz etmeye çalıştığım için burada
tekrarlamayacağım.
Ne var ki, burada, üstüne basarak bir gerçeği
hatırlatmak istiyorum: Bankacılık sistemi, bir ülkenin
aynasıdır. Dikkatli bakanlar için, bankacılık, o ekonomide
olup biten her olayı anlatmaktadır. Türkiye ekonomisinde
yaşanmış olan tüm makro dengesizlikler, bankacılık
sistemine de yansımıştır ve yansımaktadır. Yüksek
enflasyon, bankaların bilançolarını olumsuz yönde
etkilemiş, risklerin büyümesine yol açmıştır. Tasarrufların
çok kısa vadelerde toplanması nedeniyle faiz riski, yabancı paranın
bilanço içindeki yüksek payı nedeniyle döviz ve kur riski büyümüştür.
Ekonomideki ani dalgalanmalar, kredi portföyünü, dolayısıyla kredi
kalitesini olumsuz yönde etki-lemiştir. Kârlılık, birçok bankada
enflasyonun gerisinde kalmıştır. Sermaye, artan risklerin
karşılanmasına yeterli olabilecek düzeyde
güçlendirilememiştir.
BAŞKAN - Toparlar mısınız efendim.
DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Devamla) - Toparlıyorum
efendim.
Değerli Başkan, değerli milletvekilleri;
20 nci Dönemde DSP milletvekillerinin Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesinin 21.1.1997 tarihinde Türkiye Büyük
Millet Meclisinde görüşülmesi sırasında, iktidarı
oluşturan Doğru Yol Partisi ve Fazilet Partisi Grupları
adına yapılmış olan konuşmaların yeniden dikkatle
okunmasında yarar görüyorum. O gün söz konusu önergenin reddedilmesi için
"ticarî sır" ve "banka sırrı"
kavramlarının arkasına gizlenerek hesap vermekten
kaçınanlar, bugün, Türk Halkının refah ve mutluluğu için
bizim kararlılıkla çözmeye çalıştığımız
sorunların gerçek yaratıcıları olduklarını, bu
sorunların ortaya çıkmasında büyük katkıları
olduğunu unutmuş görünmektedirler. (DSP, MHP ve ANAP
sıralarından alkışlar) Bunların hiçbirinin içinde
benim partimin mensupları olmamıştır, olmayacaktır.
(DSP sıralarından alkışlar)
ŞEREF MALKOÇ (Trabzon) - Suçunuzu örtemezsiniz!..
DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Devamla) -
Bankacılık sektörüyle ilgili olarak geçmişte yapılanlar da,
bu hükümetin yaptıkları da ortadadır. 57 nci hükümetin
sicilinde, bu konuda tek bir leke bulmak olanaklı değildir.
Bankacılık sektöründeki sorunların
çözüme kavuşturulması, sektörün günümüz koşullarına uygun
bir biçimde yeniden yapılandırılarak geliştirilmesi ve
güçlendirilmesi için gerekli düzenlemeler yapılmış, önlemler
alınmıştır, alınmaktadır. Böyle bir dönemde,
öngörüşmeleri yapılan genel görüşme önergesinin gündeme
alınmasının yersizliği ve zamansızlığı
açıktır.
Bu düşüncelerle, Yüce Meclise en derin
saygılarımı sunuyorum. (DSP, MHP ve ANAP sıra-larından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Gruplar adına ilk söz, Fazilet Partisi Grubu
adına, İstanbul Milletvekili Sayın Ali Coşkun'da.
Buyurun efendim. (FP sıralarından
alkışlar)
FP GRUBU ADINA ALİ COŞKUN (İstanbul) -
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; vermiş olduğumuz
önerge hakkında Fazilet Partisi Grubunun görüşlerini bildirmek için
huzurunuza çıkmış bulunuyorum, Grubumuz ve şahsım
adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, son yıllarda,
ekonomik hayatımıza güvensizlik, bilgisizlik,
istikrarsızlık ve yolsuzluklar hâkim olmuştur. Ülkemiz,
dışpolitikada, içpolitikada ve ekonomik yönden çeşitli
sıkıntılarla karşı karşıya
bulunmaktadır. Sunî gündemler oluşturularak, millet, devletine,
siyasete ve geleceğe kuşkuyla bakar hale gelmiş olup, toplum
huzursuzdur. Memur, işçi, çiftçi, esnaf, tüccar, sanayici, dul, yetim,
emekli, kısaca halk perişan olup, OECD raporuna göre nüfusun yüzde
25'i açlık sınırındadır. Halkımız, zaman
zaman devleti ve milleti kurtaracaklar havasını yayarak dayatmacı
ideolojiler arkasına sığınanları, devletin üst
kademelerinde görev yapanları, emekli olduktan sonra birkaç kuruş
dünyalık için bu kirlilik içinde görmenin
şaşkınlığı içindedir. (FP sıralarından
"Bravo" sesleri, alkışlar)
Yolsuzluk, hırsızlık ve soygunlar,
birkısım medya, bürokrat, siyaset ve mafya dörtgeninde ülke için en
önemli sorun haline gelmiştir. Bu sorunlardan biri de görüşmekte
olduğumuz bankalar soygunudur. İzninizle önce, bankaları bu
kirliliğe, yozlaşmaya sürükleyen üç temel soruna kısaca
değinmek istiyorum.
Malî sektörün lokomotifi durumundaki bankacılığımız,
genelde, özkaynak, aktiflerindeki sağlıksız gelişmeler,
özellikle kredi borç batakları ve yanlış usulsüz uygulamalar
açısından güven verici bir yapıya kavuşamamıştır.
Birinci sebep: Devletin toplumumuzda yadırganan
tefeciliği teşvik ederek kamu açıklarını kapatmak için
bankalar aracılığıyla yüksek faizlerle tasarrufları
emmesi sonucu malî piyasalar ile üretim sektörü arasındaki dengeler
bozulmuş, siyasî irade âdeta rant sektörünün baskısı altına
sürüklenmiştir. Bu konuda çarpıcı örnek, İstanbul Sanayi
Odasının yapmış olduğu 500 büyük Türk kuruluşunun
bilançolarının incelenmesidir. 1997 yılında net kârlar
içinde üretimdışı gelirler yüzde 55 iken, 1998 yılında
yüzde 87,7'ye, 1999 yılında ise ibret verici bir rakama, yüzde 219'a
yükselmiştir. Anlaşılıyor ki, sermaye, yatırım ve
üretimden kaçarak, risksiz, yüksek gelir sağlayan ranta yönelmektedir.
İkinci sebep, 5 Nisan 1994 ekonomik krizidir. Bu
kararlar çerçevesinde mevduatlara yüzde 100 devlet garantisi getirilmiş ve
bu şok kararlar bugüne kadar revize edilmemiştir. Bazı sermaye
çevrelerini ve gece yarısı zenginlerini tahrik eden bu kararlar,
gecekondu bankacılığına yönlendirmiş, kimileri birkaç
şubeli bankaları, kimileri de özelleştirilen kamu
bankalarını yok pahasına satın alarak malî piyasalara girmişlerdir.
Bu gelişmede medya patronlarının banka sahibi olmalarıysa,
yarayı daha da derinleştirmiştir.
Üçüncü sebep ise, bankaların durumudur. Güven ve
itibar sağlayan müesseseler olması gereken bankaların üzerinde
etkin bir denetim sağlanamaması, yapılan denetimlerin ise
dikkate alınmaması sonucu hem sektöre hem de ekonomimize olan olumsuz
etkileri, şimdiki müdahalelere rağmen devam etmektedir.
1999 sonu itibariyle, 81 banka 7 691 şubede hizmet
vermektedir. Bunların 62'si ticarî banka, 19'u kalkınma ve yatırım
bankasıdır. Bankaların toplam bilanço olarak ölçek
küçüklüğü mevcuttur. Konsolide banka bilançolarının millî gelire
oranı yüzde 58 civarındadır; bu oran, Avrupa Birliği
ülkelerinde yüzde 200'ün üzerindedir. Bütün bankalarımızın
özkaynaklarının toplamı, Avrupa Birliğinde 37 nci
sırada yer alan bir İspanyol bankasının
özkaynağına eşittir. 1999 itibariyle, 81 banka içinde ilk 10
bankanın sektördeki aktif payları yüzde 67 olup, geri kalan 71 banka zayıf
durumdadır.
Diğer taraftan, bankaların takipteki batık
kredileri kaygı verici seviyede olup, 1999 sonunda, yani bankaların
bazılarına müdahale edildiğinde, o günkü değere göre yüzde
540 artarak, bugün, bütün kredi değerleri yüzde 11 seviyesine
ulaşmıştır ki, bunlar, resmî rakamlardır; gayriresmî
beklenti yüzde 20 seviyesinin üzerindedir. Hatta, bazı kamu
bankalarında, bu batık kredilerin oranlarının yüzde 40'a
vardığı söylenmektedir.
Yıllardır ihmale uğrayan bu ortamda,
yargıya intikal eden olaylardan anlaşıldığına
göre, çeşitli reklamlarla halk aldatılarak toplanan tasarruflar, ya
Hazine kâğıtlarına yatırılarak yüksek faizlerle
devlete borç verilip büyük rantlar elde edilmiş ya da toplanan mevduatlar
çeşitli yöntemlerle kendi kuruluşlarına ya da yandaşlarına
aktarılmıştır. Şöyle ki, bankacılıkta back
to back diye adlandırılan al gülüm ver gülüm metoduyla,
karşılıklı anlaşıp teminatsız ve usulsüz
olarak birbirlerine yüksek krediler sağlamışlardır.
Çoğunu kendilerinin kurdurdukları off-shore bankalar -ki,
bunların 37 tanesi Kıbrıs'tadır-
aracılığıyla, halka daha fazla faiz vaat ederek, mevduat
toplayıp parayı özel işlerinde kullanmışlardır.
Vergi cenneti olarak bilinen Virgin, Seylan gibi adalarda posta kutusu
adresleriyle kurdurdukları sözde şirketler aracılığıyla
paraları dışarıya kaçırmışlardır.
Toplanan mevduatı, Bankalar Kanununda belirlenen limitleri hiçe sayarak,
usulsüz olarak kendi şirketlerine aktarmışlar veya
kurdurdukları paravan şirketlere
kullandırmışlardır. En kötüsü de, kendilerine devletin içindeki
köstebeklerin verdiği bilgiyle, bir gece ansızın bankayı
basarak, değerli eşyalarla beraber kasaları
boşaltmışlardır.
Değerli milletvekilleri, bütün bu olumsuz
gelişmeler cereyan ederken, üzülerek belirtelim ki, konuyla ilgili olarak,
ilgili bakanlar ve diğer yetkililer, gizlilik perdesi arkasına
sığınıp, kamuoyunu şaşırtan, birbirini
tutmayan beyanlarda bulunmuşlardır. Bu yanıltmalar, gerek Plan
ve Bütçe Komisyonunda gerekse Genel Kurulda bu kürsüden verilen cevaplarla
devam ettirilmiş, ayrıca, arkadaşlarımızın
yazılı ve sözlü suallerine de tatmin edici cevaplar bugüne kadar
verilmemiştir. Âdeta, milletvekillerinden ve halktan olaylar
gizlenmiştir. Bu nedenle sağlıklı teşhis
konulamamaktadır. Oysaki, halen, IMF yetkilileri, bankaları
denetlemekte, bankalar yeminli murakıp raporlarını
inceleyebilmektedirler. En son öğrendiğimize göre, Tasarruf
Mevduatı Sigorta Fonunda, bankalara el konulmadan önce 2,5 milyar dolar
karşılığı Türk Lirası fon varken, bunun 1,8
milyar doları bu bankalara aktarılıp 700 milyon doları
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kuruluna devredilmiştir. Son
müdahaleyle, Fonda banka zararlarını karşılayacak yeterli
kaynak olmadığından, 6,1 milyar dolar hazineden fon tahsisi
yapıldığı öğrenilmiştir. Oysaki, sadece, el konulan
10 bankada fiilî zararın 10 milyar doları geçtiği, diğer
zor durumda olanlar ile kamu bankalarının görev zararlarıyla
birlikte ekonomimizde yarattığı tahribatın 40 milyar
doları aşacağı söylenmektedir. Bu durum
karşısında, bankaların zararlarıyla birlikte,
doğan riskler karşılığı aktarılan
katrilyonların faturasının sonuçta halkımıza
ödettirileceği endişesindeyiz, bunu üzüntü ve nefretle
karşılıyoruz. Zira, 2001 yılı bütçe
tasarısındaki belirsizliklerin yanı sıra, hükümette
görüşülen vergi kanunu tasarısında
devamlılığı istenen geçici vergiler, yüzde 56'lara varan
artışlar ve yeni vergiler, bu endişemizi doğrular
mahiyettedir.
Değerli milletvekilleri, bakınız, el
konulan bankalara aktarılan 10 milyar dolar civarındaki bu
meblağ, 2001 yılında öngörülen bütçe
açığının üzerindedir; yaklaşık olarak, bir
yıllık faiz ödeme-sinin yüzde 30'u, bir yıllık personel
giderlerinin yüzde 60'ı, bir yıllık devlet
yatırımlarının yüzde 200'üdür. Bu parayla, depremle
sarsılan ülkemizde, kışla birlikte barınma sıkıntısı,
ıstırabı içerisinde olan vatandaşlarımızla
birlikte, 2 milyon kişinin barınabileceği 400 000 daimî konut
yapılabilir, 4 defa Bakü-Ceyhan hattı döşenebilir, 1 milyon
aileye otomobil alınabilirdi. Örnekler çoğaltılabilirse de,
düşündürücü bir örnek vermek istiyorum. Bu para, 4325 sayılı
Kanunla davul zurna eşliğinde hükümetin ilan ettiği
güneydoğuya tahsis edilen 40 trilyon lira ekonomik yardımın 150
katından fazladır. Şimdi, vicdanlarınıza sesleniyorum,
yazık değil mi bu çilekeş millete!
Değerli milletvekilleri, olayın
gelişmesine bir başka açıdan göz atacak olursak,
bellibaşlı ihmallerle, yanlışlarla, kayırmalarla,
siyasî ve ticarî ahlaksızlıklarla karşı karşıya
kalırız.
Birinci ihmal -Sayın Bakanın
açıklamalarına ilaveten söylüyorum, onları tekrar etmiyorum-
1998 yılında, Sayın Mesut Yılmaz azınlık hükümeti
ile hükümete dışarıdan destek veren CHP arasında, erken
seçim başta olmak üzere, içinde Bankalar Yasasının da
bulunduğu bir paket programın üzerinde pazarlık
yapıldığı malumlarınızdır; ancak, Sayın
Mesut Yılmaz tarafından Sayın Kutlu Savaş'a
hazırlatılan ve bazı bölümleri devlet sırrı olarak
gizlenen Susurluk raporunda bankaların düştüğü feci durum dile
getirildiği halde Bankalar Yasası
çıkarılmamıştır.
İkinci ihmal: Hükümetin bir diğer ihmali de,
IMF niyet mektubunda verilen taahhüde ve 4046 sayılı Kanunla
tanınan iki yıllık süreye rağmen, ortaklar arasında
her koalisyonda pazarlıkla paylaşarak siyasî rant aracı olarak
kullanılan kamu bankalarını özerkleştirmemişlerdir,
özelleştirmemişlerdir, özelleştirdiklerini de ucuza satıp,
sonra Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonundan fahiş fiyatlarla
devletleştirmişlerdir. Ne yazık ki, hükümet, bu
ayıbına kısmen kanun hükmünde kararnameler çerçevesinde çözüm
aramış ve Sayın Cumhurbaşkanının reddetmesi,
partimizin konuyu Anayasa Mahkemesine götürmesi sonucu mahkemece iptali,
hükümetin gayrî ciddîliğini ve beceriksizliğini de açıkça ortaya
koymuştur.
Üçüncü ihmal: Hatırlanacağı üzere,
Egebank ve diğer bankalara, 21.12.1999 tarihinde imzalanan kararnameyle
22.12.1999 günü el konulmuştur. Yargıya bir operasyon sonucu intikal
eden Egebank hakkında, bankalar yeminli murakıplarınca, önce 27
Nisan 1999 tarihinde ve muhtelif zamanlarda verildiği öğrenilen
raporlarda bütün çirkinlikler, usulsüzlükler tespit edilerek ilgililer
uyarılmış, Türk Ceza Kanununun 508 ve 510 uncu maddeleri
uyarınca suç duyurusunda bulunulmuştur. Müdahalenin bu tarihten
itibaren sekiz ay sonra, yargıya intikalinin ise onaltı ay sonra
gerçekleştirilmesini de anlamak mümkün değildir.
Ayrıca, içleri boşaltılarak, daha önce
fona devredilen 8 banka, uzun bir süredir, rehabilite edilip
satılamamıştır. Şimdi, bunlara, bir de Etibank ve Bank
Kapital ilave edilmiştir. Kaldı ki, devredilen bu bankaların
-devirden sonra da- hepsinin zararları maalesef artarak devam etmektedir.
Bu durum gösteriyor ki, 10 bankaya yapılan operasyon ne ilktir ne de son.
Zira, zorda olan bankaların 16 ilâ 20 civarında olduğu
çeşitli zamanlarda dile getirilmiştir. Bu konuda da belirsizlikler ve
dedikodular devam etmekte, piyasalar olumsuz yönde etkilenmektedir.
Korkarız ki, bu gidişle, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme
Kurulu, yeni bir dev bankalar KİT'i haline gelecektir.
Muhterem milletvekilleri, burada bir tespit yaparak
devam etmek istiyorum. 55, 56 ve 57 nci hükümetler birbirini tamamlayan
aynı programın devamı hükümetlerdir. Şimdi soruyorum:
Gözlerini maddî hırs bürümüş, kalplerinde Allah korkusu, yasa
korkusu, millet sevgisi olmayan, bu yolsuzlukları yapanlar suçlu da,
sizlerin, iktidar kanadı olarak suçunuz yok mu? Evet, suçunuz yok mu? (FP
sıralarından alkışlar) Etibank'ın ve benzerlerinin
özelleştirilme kararında imzası olan ekonomiden sorumlu bir
bakanın, bakanlıktan düştükten sonra, Etibank'ın sahibi
olan medya grubu yönetiminde görev aldığını
öğrendiğiniz halde, konularla ilgili soruşturma
komisyonları raporu Yüce Meclise sunulduğunda, hür iradeleri yerine
lider talimatları ve sayısal çoğunluğa
sığınarak, sorumluların Yüce Divana gitmesini reddedenler,
şimdi vicdan azabı çekmiyorlar mı? (FP sıralarından
"Bravo" sesleri, alkışlar)
Bu bankaların kurulması, satılması,
satın alınması, sermaye artırımı, hisselerinin
devri, şube açma yetkileri tamamen Hazine
Müsteşarlığının iznine bağlı olduğu
halde, neden bu çirkinliklere müsaade edilmiştir?
Sadece Hazine mi; Merkez Bankası, Bankalar
Birliği, Sermaye Piyasası Kurulu şimdiye kadar ne yaptı; bu
ihmallerin müsebbibi kimlerdir?
Siz değil misiniz, siyasî tarihimizde
görülmemiş biçimde, Cumhurbaşkanlığına aday olmuş
değerli bir bakanı azleden? Hükümetiniz, şimdi Emlak
Bankası vurgununa mani olduğu için yapıldığı
iddia edilen bu olayın hesabını verebilecek mi? (FP sıralarından
alkışlar)
VAHİT KAYRICI (Çorum) - Doğru değil...
ALİ COŞKUN (Devamla) - Doğru
değilse, burada açıklarsınız. (MHP sıralarından
gürültüler)
Dinlemeyi öğrenin beyefendi.
Siz değil misiniz, 23.6.1999 tarihinde
yasalaşan Bankalar Kanununu yürürlüğe koymayıp, Kurul üyelerini
23 Eylül 1999 tarihine kadar atamayıp, vurguna göz yumulmasına
fırsat verenler?
Siz değil misiniz, bütün
uyarılarımıza, muhalefet şerhlerimize rağmen,
19.12.1999 tarihinde, yine sizin talep ve dayatmalarınız
doğrultusunda değişen yasayla, bankaların bu duruma
gelmesinde baş sorumlu olan Hazineye, sekiz ay daha fırsat verip,
Kurulu derhal atamayarak, vurgunun, soygunun seyircisi olanlar? (FP
sıralarından alkışlar)
Siz değil misiniz, iki yıl gibi kısa
sürede, bankaların patronu durumundaki Hazine
Müsteşarlığı gibi önemli bir makamdan dört
müsteşarı değiştirenler? Şimdi, onların da
onurlarını korumak için size soruyorum:
Müsteşarlarınız mı bu vurguna ayak uydurmadılar, yoksa
sizin isteklerinize mi uymadılar? (FP sıralarından
alkışlar)
Siz değil misiniz, programınızı
alkışlayıp, kamuoyunu etkileyen bazı sivil inisiyatiflere,
sunî gündemlerle halkı yanıltan bir kısım medya
patronlarına, yandaş sermayedarlara devletçe menfaat
sağlanmasına göz yumanlar?
Kendileri de zorda olan kamu bankalarından,
batık bankalara ve sahiplerinin holdinglerine fon aktarılmasına
seyirci kalanlar siz değil misiniz?
Şimdi, soruyoruz: Usulsüz, teminatsız
kredileri bunlara kimler verdirtti? Kaç kişiye banka hediye ettiniz? Banka
sahipleri hangi siyasîlerin ve güç odaklarının
yakınlarıydılar; neden korundular? Siz değil misiniz
cumhuriyet tarihinde ilk defa özelleştirme ve ihalelere fesat
karıştırıldığı için bu Yüce Meclisçe
hükümetin düşürülmesinden ders almayanlar? (FP sıralarından
alkışlar) Bu soygunun siyasî ayağında kimler var?
Şimdi bunları dürüstçe açıklamaya yüreğiniz yetiyor mu;
yoksa, sayısal çoğunluğunuza sığınarak
bunları da örtbas edecek misiniz? Biliniz ki, bunların hesabını
soracağız; milletin elleri iki yakanızdadır. Hiç olmazsa,
şimdi, hükümetten dürüst, açık davranış bekliyoruz.
Suçluları daha fazla gizleyemezsiniz.
Şimdi, Sayın İçişleri
Bakanının tarihî açıklamasında cesaretle belirttiği,
sunî gündem oluşturan, sözde seçkin
nüfuzlu kişilerin medyada çıkardığı "tam
tam"sesleriyle değil, Tantan sesleriyle devletin temiz eli bu
gidişin görünen çirkin yüzüne şamarı vurdu. (FP
sıralarından alkışlar) Şimdi, iktidar
kanadının bu davranışın ne kadar arkasında
olacağını merakla takip ediyoruz. Eğer, samimîyseniz genel
görüşme ve araştırma önergesine destek verirsiniz; yoksa,
samimîliğinizi inkâr etmiş olacaksınız.
Fazilet Partisi olarak, her doğruda olduğu
gibi, sonuna kadar alınan tedbirlerin yanındayız ve
destekleyeceğiz. Bu sebeple, adaletin hızla tecellisi için Adalet
Bakanımızı göreve davet ediyoruz. Böylece, suçlular
cezasını çekerken suçlu olmayanlar bir an önce bu töhmetten
kurtulacak ve ekonomik hayatımızdan bu gölge kalkacaktır. Aksi
takdirde, sektörde panik tehlikesiyle karşılaşabiliriz.
Endişemiz odur ki, eski alışkanlıklar devam ederse,
çaldığı çalanın yanına kâr kalacaktır. Bu
sebeple, bankacılık alanında alınmış tedbirlerin
gözden geçirilmesini talep ettik, ne yazık ki, bu talebimiz altı ay
sonra gündeme alındı. Oysaki, müracaatımızda yeni
müdahalelerin yapılacağı söylentilerinden bahisle acilen ele
alınmasını önemle belirtmiştik.
Sonuç olarak, bu bir ekonomik depremdir ve hükümet bu
depremin altında kalmıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ALİ COŞKUN (Devamla) - Sayın
Başkan, 1 dakika daha rica ediyorum.
BAŞKAN - Buyurun efendim.
ALİ COŞKUN (Devamla) - Vakit yetmiyor; ama,
sevgili Karadenizlilerin hoşgörüsüne sığınarak bir
fıkrayla bitirmek istiyorum. Efendim, Temel idam ediliyor "son arzun
nedir" diye sormuşlar "bu bana ibret olsun" demiş.
Şimdi, ibretle son olması dileklerimizle,
Grubum ve şahsım adına Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
İnşallah ibret olur! (FP ve DYP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Efendim, ikinci söz, Doğru Yol
Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Celal Adan'a
ait.
Buyurun efendim. (DYP sıralarından
alkışlar)
DYP GRUBU ADINA CELAL ADAN (İstanbul) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlarken hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Bildiğiniz gibi, son nüfus sayımına göre
nüfusumuz 70 milyon ve en iyimser tahminlerle yüzde 15 işsizimiz var.
Yüzbinlerce aile -dikkat ediniz fert demiyorum- 100 ile 200 dolar arası
bir gelirle geçinmeye çalışıyor; ekonomiyi yönlendirenler, bu
gelirin de daha aşağı çekilmesini öngören paketler
hazırlıyorlar.
Madalyonun bir yüzünde millî ekonomimiz
açısından tam bir iflas hali; halkımız açısından
tam bir ümitsizlik vardır. Peki, öbür yüzünde ne var; öbür yüzünde,
Egebanklar, Etibanklar, Türkbank-lar, Sümerbanklar, tek tek isimlerini
hatırlamakta zorlandığımız bir yığın
batık banka var. Hepsin-den daha kahredici olanı, son günlerde her
birinin nasıl batırıldığı bir bir ortaya
çıkan bu bankaların kasasına, son 3 yılda aktarılan
tam 10 milyar dolar var. Bir yanda milyonlarca gencine iş veremez-ken, yüzbinlerce
aileye ayda 100 ile 200 dolar arası bir gelir bile çok görülürken, 10
milyar doları 10 aile şirketine kaptıran bir devlet var, devlet
yönetimi var, ekonomik sistem var. Mensubiyet şuurunu kökünden kurutan bir
çelişkidir bu. Bir millete mensubiyeti, bir ülkeye mensubiyeti, bir
devlete vatandaşlık bağıyla bağlanmayı
anlamsız hale getiren bir çelişkidir. Bütün
çalışanların hayat standartlarını yüzde 50 yükseltecek
miktarda bir kaynağı topu topu 10 aileye devletten
hortumlayabiliyorsa, hiç kimseden, hiçbir şey için en ufak bir
fedakârlık bekleyemezsiniz.
Değerli milletvekilleri, yolsuzluk ve suiistimal
her ülkede oluyor diyerek bu işin içinden çıkamayız. Keza,
aynı gerekçeyle, sistem de kendisini bundan aklayamaz. Ortaya çıkan
yolsuzluklar henüz buzdağının görünen kısmıdır.
Yolsuzluğun oranı, devlet bütçesinin yüzde 10'una tekabül etmektedir.
Ortaya çıkan tablo tek bir gerçeği ifade ediyor; ekonomimiz, bir
yolsuzluk ekonomisine dönüşmüştür, bir mafya ekonomisine
dönüşmüştür, bir suiistimal ekonomisine dönüşmüştür.
Birilerinin kaş göz işaretiyle oradan oraya savrulup duruyor. 30
yaşında birisi, hiçbir reel iktisadî faaliyette
bulunmaksızın, milyar dolarların üzerinde bir meblağı
devlete fatura edebilmişse, işçiye, memura, kepengini açamayan
esnafa, tüyü bitmemiş yetime fatura edebilmişse, bunu, bireysel
sahtekârlıkla izah edip geçiştiremeyiz. Geçiştiremeyiz, çünkü,
biz, bir dilim baklava çalan aç bir çocuğu yirmi yıla mahkûm
etmiş bir ülkeyiz. Peki, devleti milyarlarca dolar hortumlayanlar hangi
cezayı alacaklar? Ben söyleyeyim: Selim Edesler, Halil Bezmenler, Gülay
Aslıtürkler, Engin Civanlar hangi cezayı almışlarsa, onlar
da aynı cezayı alacaklar!.. Bu, utanç verici bir durumdur,
dünyayı kendimize güldürten bir durumdur. Açık yüreklilikle kabul
edelim ki, bu utancın baş sorumlusu siyaset kurumunun ta kendisidir.
Değerli milletvekilleri, yıllardan beri bu
tür olgulara sövüp duruyoruz; sonuç değişmiyor. Neden
değişsin? Siyaset sızlanma yeri değildir; siyaset,
işin gereğine teşebbüs yeridir. Nedir işin gereği? İşin
gereği, dört tane işadamıyla dört tane bürokratı yarım
yamalak bir sorgulamaya çıkararak bu işi kapatmak değildir.
Bugüne kadar hep bunu yaptık ve kendimizi aldattık. Kendimizi
aldattık ama, artık halk aldanmıyor. Bu ülkede ben siyasetçiyim,
ben milletvekiliyim diyen herkesin, bu olup bitenlerden ben sorumluyum diyebilecek
bir sorumluluk çizgisine gelmesi gerekiyor.
Sormamız gereken soru şudur: Bir devlet üç
yılda 10 milyar dolar hortumlanırken, bu ülkeyi yönetenler
neredeydiler? (DYP sıralarından alkışlar) Hiç kimse,
yapılan operasyonları küçüm-sediğimizi zannetmesin. Bu
operasyonları yürüten herkese, huzurlarınızda, teşekkür
ediyorum. Tantan'ı çok seviyoruz, kararlılığının
da arkasındayız ve kendilerine yürekten destek veriyoruz.
Meseleye, politik mülahazalarla da
yaklaşmıyorum. Kim, hangi suiistimali yaparsa yapsın, sonuçta,
faturayı hep beraber ödüyoruz. Meclisteki en büyük partinin oy oranı
yüzde 21; bu, bize bir şey söylemelidir. Gelin, bu operasyonların
üçüncü ayağını da hep birlikte açığa
çıkaralım. O ayak, siyasî ayaktır. Eğer, bu çaptaki
işlerin bir siyasî himaye görmeden, bir siyasî destek görmeden
olupbittiğine inanmamız bekleniyorsa, haberiniz olsun ki, kimse buna
inanmıyor. (DYP sıralarından alkışlar) İşin
içinde hiçbir şey yoksa, ağır bir görev kusuru vardır.
Memlekette 10 milyar dolara mal olmuş bir görev kusurununsa siyasetteki
karşılığı, siyaseti bırakmaktır. Şayet
bu hadiselerin onda biri Japonya'da olsaydı, bu soygun düzenini inşa
ve ihya edenler, harakiri yaparlardı; bizdeyse, olupbitenleri pişkin
pişkin seyrediyorlar.
Geliniz, bu meseleye, bir kere, farklı bir
açıdan bakalım. Mademki, sistem, özündeki
çarpıklığı böylesine açık bir şekilde ortaya
koymuştur; gelin, bu açık hakikati, ortaklık hukukuna ve
nezaketine kurban vermeyelim. Neden mi bahsediyorum: İlk banka
operasyonundan ve 10 bankaya Hazinece el konuluşundan bir yıl önce,
yani, 1998 yılında, 6 yeni banka izninin siyasî rüşvet olarak
dağıtılışından söz ediyorum. (DYP
sıralarından alkışlar) Ekonomiyle ilgili belli başlı
bakanlıkların, müsteşarlıkların, üst düzey bürokratik
görevlerin birtakım holdinglere tahsis edildiği dönemlerden
bahsediyorum. Kendisi, banka yolsuzluğu üzerinde suçüstü
yakalanmış, gensoru yemiş; ama, bugün, hâlâ makbul ve muteber
bir politikacı sıfatıyla aramızda barındırdığımız,
Türkiye'nin, Avru-pa ile entegrasyonu sorumluluğunu verdiğimiz eski
bir başbakandan bahsediyorum. (DYP sıralarından
alkışlar) Siyaset kurumu olarak, bütün bunları kolaylıkla
sineye çekişimizden bahsediyorum. Bugün, bir bankaya el konuluyor; ama, bir
bakıyorsunuz ki, devletin, Hazineden sorumlu eski bakanı, ilgili
holdingte üst düzey yönetici eski bakan, nereden almışsa
istihbaratı almış, el konulmadan bir gün önce şirketten
kaçmış. Devlete verilen 1,5 milyar dolarlık zarardan daha
acı olanı şudur: Hortumcunun maaşlı adamı,
devletin Hazineden sorumlu bakanı olabilmiş. Acaba, buna benzer daha
kaç kişi var?
İlgili fertler açısından ortada bir
ahlak sorunu olduğu doğru; ama, bugün, bizim, bu ilişkiyi bir
sistem sorunu olarak algılamamız gerekiyor; çünkü, yolsuzluk
ekonomisi denilen model böyle oluşuyor. Demokratik ahlak, halka
karşı sorumluluk, hakka ve hukuka riayet gibi konularda refleksini
yitiren her siyasî ve iktisadî sistemin bir yolsuzluk ekonomisi üretmesi
kaçınılmazdır.
Değerli milletvekilleri, koskoca Türkiye,
sermaye-siyaset-bürokrasi, sermaye-medya-siyaset, sermaye-mafya-siyaset gibi
karanlık üçgenler karşısında adım adım
gerilerken, bu kirli ilişkiler meşru kamu düzeninin yerini
alırken, bu olguya direnen tek siyasî hareketi, onun liderini boğan
refleks, işte budur. Doğru Yol Partisinin o tarihlerde
karşı karşıya kaldığı asıl mesele
buydu.
Hakikat karşısında daha fazla
direnemezsiniz. Perdenin önünde oynanan cumhuriyeti kurtarma oyunu ile perdenin
arkasında cereyan eden cumhuriyetin bütün prestijini sarsan,
sıfıra indiren yağmalama oyunu arasındaki paradoksal
ilişkiyi, artık, görmek zorundayız. Demokrasi, demokrasi, daha
fazla demokrasi; açıklık, açıklık, daha fazla
açıklık; bütün dertlerin gerçek ilacı budur.
Halkın seçtiği bir iktidara karşı
ışıkları söndürenler şimdi neredeler?! (DYP sıralarından
alkışlar) "Aydınlık için bir dakika
karanlık" diyordunuz, sizin o bir dakikalık
karanlığınızda ne dolapların döndüğünü hâlâ
görmeyecek misiniz?! (DYP sıralarından alkışlar)
Bugünlerde, karşımızdaki öncelikli
tehdidin yolsuzluklar olduğu söyleniyor; doğru bir tespittir,
yürekten katılıyorum. Ancak, herkesin gözden kaçırmaması
gereken bir husus daha var; gelinen sonuç, sistemdeki arızaların
tehdit değerlendirmeleriyle perdelenmesinin bir ürünüdür; burası çok
önemli.
Bu yağma düzenini sorgulayanlar, bakınız,
cumhuriyet tarihinde bu sistemi sorgulayanlar, 30 000 kişinin ölümüne
sebep olmuş, Türkiye'nin bayrağına, toprağına
saldırmış Apo'dan daha çok bedel ödediler. Menderes'in
başına gelenler Apo'nun başına gelmedi. Özal'ı
anasından doğduğuna pişman ettik. Otuz yıldır,
körpe yaşımızda, vatan, millet sevgisini yüreğimize
işledik, yüreğime işledim. Ben "20 vilayet verilsin de
Türkiye rahatlasın" denildiği günlerde, Şırnak'ın
eteklerinde bir başbakan gördüm. (DYP ve FP sıralarından
alkışlar) Genelkurmay başkanıyla ve o dönemin değerli
emniyet genel müdürüyle Şırnak'ın eteklerinde gördüm. Mermiler
yağmur gibi yağarken Bosna'da bir başbakan gördük. Bu sistemi
sorgulayan başbakan, Türkiye'nin en büyük gazetesinde CIA ajanı diye
damgalandı, eroin ticareti yapıyor diye yargılandı. (DYP ve
FP sıralarından alkışlar)
Gelinen sonuç : Rahmetli Özal büyük bedel ödedi ve
bundan sonra sistemi sorgulayanların hepsi büyük bedel ödeyecek. Ama,
görüyorsunuz, sonuç itibariyle, Türkiye tıkandı, ekonomi
tıkandı, siyaset tıkandı, dışpolitika
tıkandı, devlet tıkandı. Türk siyaset sistemini cesaretle
sorgulayan yeni bir süreç başlamadıkça, bu
tıkanıklığı aşmanın bir yolu yoktur. Türk
siyaseti, az evvel sözünü ettiğim eski başbakanın, bir döneme
damgasını vurmuş bazı kuvvet komutanlarının,
bazı şaibeli patronların bordrosunda ne aradığı
sorgulanmadıkça... Yine, körpe yaşımızda bildik, bu
coğ-rafyada, bu tarihî sorumlulukta Türk Silahlı Kuvvetlerine
dokunmak, onu incitmek açısından bir değerlendirme
yapmıyorum. Bu kutsal müesseselere de hiç kimse hatalarını mal
edemeyecektir bundan sonra; ben bunu sorguluyorum. Eski bir Hazine
bakanının, ödeyemeyeceği biline biline, devletten en fazla borç
almış bir batakçının bordrosunda ne aradığını
sorgulamadıkça, bu tür bera-berliklerin, artık, her tarafından
pis kokular yayılan ekonomik sistemle ilişkisini sorgulamadıkça,
daha çok Etibanklar, Egebanklar, Sümerbanklar, Türkbanklar
çıkacaktır. Hukukun gereği, ortaklık hukukuna feda
edildikçe, bugün yapılan ve gerçekten önemli bulduğumuz operasyonlar havada
kalacaktır.
Değerli milletvekilleri, huzurunuzda sesleniyorum:
Siyaset, insana her gün tarih yapma şansı tanımaz. Önümüzde
böyle bir şans var; lütfen, bu şansı sonuna kadar; ama,
gerçekten sonuna kadar kullanınız. Tarihe de aynı isimle geçecek
olan bu yolsuzluk ekonomisi devrine bütün unsurlarıyla birlikte son
verelim. Türkiye'yi gerçekten sıkıntılı günler bekliyor;
ancak, halkın desteğiyle aşabileceğimiz bu
darboğazı başka türlü aşma şansının
bulunmadığını da gözardı etmemeliyiz.
Beni sabırla dinlediğiniz için teşekkür
ediyor, hepinize saygılarımı sunuyorum. (DYP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Adan.
Efendim, şimdi, söz sırası, Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına, Ankara Milletvekili Sayın Hayrettin
Özdemir'de.
Sayın Özdemir, buyurun efendim. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA HAYRETTİN ÖZDEMİR (Ankara) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Fazilet Partisi
İstanbul Milletvekili Sayın Ali Coşkun ve 31
arkadaşının vermiş oldukları bankalar ve bankacılık
sektörüyle ilgili genel görüşme istemi hakkında MHP Grubu adına
söz almış bulunuyorum; hepinizi sevgi ve saygıyla
selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hükümetimiz, her konuda olduğu gibi, ekonomi politikaları ve
enflasyonla mücadele konusunda da kararlılığını ortaya
koyarak, bir istikrar programı başlatmıştır.
Uygulamaya konulan istikrar programının başarılı
olabilmesi için, malî sistemin sağlıklı işlemesi ve
güvenilir olması gerekmektedir; çünkü, para ve maliye
politikalarının etkin bir şekilde uygulanabilmesi için
önşart, malî sistemin istikrarlı olmasıdır.
57 nci cumhuriyet hükümetimizin aldığı
kararlar neticesi, enflasyon son yılların en düşük oranına
çekilmiş, faizler son on yılın en düşük oranlarına
indirilmiştir. Bu da şunu gösteriyor ki, alınan kararlar,
ülkemiz için, alınması gereken radikal ve doğru
kararlardır, bu kararlar da piyasalara olumlu
yansımıştır. Faizlerin aşağıya çekilmesi,
Hazine kağıtlarının düşük faizle tedavül edilmesi,
mevduat toplayarak Hazineye satan bankacılık sektöründe de bir
daralmaya sebep olduğu malumlarınızdır. Bu daralmada, güçlü
özkaynağa sahip, güçlü ve güvenilir tabana sahip bankaların, mevcut
konumlarını yeniden değerlendirilerek, fiilî
yapılarını düzenlemeleri gereğini duymuşlar. Kamuoyuna
da yansıdığı gibi bankacılık ve finans sektöründe
geçen yıl ve bu yıl kârlılıkta önemli düşüşler
bulunmaktadır.
Türkiye'de 19'u yabancı, 80 tane banka mevcuttur.
Bu bankaların büyük kısmı, özkaynak, sermaye ve bilanço
yapılarıyla Avrupa Topluluğu ülkelerindeki özkaynakları
güçlü bankalarla rekabet imkânı bulamayacaktır. Avrupa Topluluğu
ve dünya bankacılığında artık banka birleşmeleri
gündemdedir ve daha güçlü bir yapı için gereklidir.
Türkiye'deki bankaların aktif büyüklüğü ilk
altı aylık verilere göre 141,7 milyar dolardır. Bu büyüklük
Avrupa Topluluğu ve dünya bankalarıyla
karşılandığında çok düşüktür. Deutshebank'ın
502 milyar dolar, Creaditlyone'un 357 milyar dolar aktif büyüklüğüne sahip
olduğunu belirtirsek, aktif büyüklüklerin farkı ortaya
çıkmaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
ülkemizde güçlü sermaye yapısına ulaşacak, rekabete açık ve
serbest piyasa şartlarına dayanıklı banka birleşmeleri
artık ciddî olarak değerlendirilmelidir.
Bildiğiniz üzere 3182 sayılı Bankalar
Kanununun sektör üzerindeki yaptırımlarının kifayet
etmemesi üzerine, önceki cumhuriyet hükümetleri döneminde gündeme gelen kanun
değişikliği, 57 nci cumhuriyet hükümetimiz zamanında
yapılmıştır. 4389 sayılı Bankalar Kanunu
18.6.1999 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabul edilmiş ve 23.6.1999
tarihinde Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Söz
konusu kanun ile konuya ilişkin uluslararası uygulamalara paralel
olarak, banka denetim ve gözetim yetkisinin daha etkin bir şekilde
kullanılabilmesini teminen, siyasî otoriteden bağımsız
karar alma yetkisine, idarî ve malî özerkliğe sahip bir kurul ve kurum
oluşturulmuştur. Bankalarla ilgili olarak kuruluştan tasfiyeye
kadar olan süreçte alınması gereken kararların tamamı, sözü
edilen kurumun karar organı olan Bankacılık Düzenleme ve Denetleme
Kurulunun yetkisine bırakılmıştır. 31.8.2000 tarihi
itibariyle de, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu fiilî olarak
yapılanmasını tamamlayarak sektöre yol göstermeye ve 4389
sayılı Yasayı uygulamaya başlamıştır. Gerek
kurul başkanı ve üyelerine gerekse kuruma kamuoyunun güveninin de tam
olduğu anlaşılmaktadır.
Anılan kanunla, bankaların
bankacılık yapma ve mevduat kabul etme izinlerinin
kaldırılmasına ilişkin yetki Bakanlar Kurulundan
alınarak Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kuruluna
veril-miştir ve bu üst kurul geçen hafta banka sahibi olma
şartlarını belirlemiştir.
31.8.2000 tarihine kadar, malî yapısı bozulan
bankalarla ilgili olarak bankaların yönetim ve denetim
kurullarının Mevduat Sigorta Fonuna devrine Bakanlar Kurulu
kararıyla karar veril-mesinde 57 nci hükümete kadar 3 bankanın, 57
nci cumhuriyet hükümeti tarafından da, 22.12.1999 tarihinde 5
bankanın yönetim ve denetim kurulları Mevduat Sigorta Fonuna intikal
ettirilmiştir.
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu,
faaliyete geçmesiyle, yasadan doğan yetkilerini kullanarak Etibank ve Bank
Kapital'in yönetim ve denetim kurullarına el koymuş
bulunmaktadır. El konulan banka sahiplerinin kimlikleri ne olursa olsun,
57 nci cumhuriyet hükümetinin bu konuda ne kadar kararlı olduğu
kamuoyuna gösterilmiştir.
Yukarıda özetlemiş olduğum
Bankacılık Yasasının gündeme alınması ve
kararlılıkla arkasında durulması sonucu,
bankacılık sektöründeki art niyetli banka sahipleri ve yöneticileri,
sektöre daha fazla zarar vermemeleri amacıyla, sektörden, bir anlamda,
uzaklaştırılmaya başlanmıştır.
Türk Ceza Kanununun emniyeti suiistimal ve
dolandırıcılıkla ilgili hükümlerini düzenleyen maddelerde
belirtilen fiillerin, kamu fonuna emanet edilen bankaların yönetim kurulu,
başkan veya üyeleri veya diğer personeli veya bankanın
sermayesinin doğrudan veya dolaylı olarak yüzde 10'undan
fazlasına sahip olan ortaklarınca işlenmesi halinde daha
ağır bir cezaya çarptırılarak
caydırıcılığın sağlanması, nitekim, bir
bankanın faaliyetlerini etkileyecek şekilde zarara uğratılması
veya kamu fonlarından oluşan banka kaynaklarının menfaat
temini amacıyla gerçekte ehil ve dürüst kişiler olması gereken
bu kişilerce kullanılması veya kullandırılması
halinde genel hükümlere göre daha ağır cezalara
çarptırılması, birçok devlet tarafından öngörülen
caydırıcı niteliği yüksek bir tedbir olarak
karşımıza çıkmaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
kamuoyunun vicdanında derin yaralar açan ve ilgilileri, öncelikle kamuoyu
vicdanında yargılanan suiniyetli, yolsuzluklara açık bu kara
sermaye sahiplerinin, gerçek yatırımcı ve köklü sermaye
sahiplerinden ayrılması, yasanın verdiği tüm yetkilerden
yargılanmaları gerekmektedir. Bu konuda herkes üzerine düşeni
yapmalı, toplumun üzerine kâbus gibi çöken bu insanlara saygı ve
itibar gösterilmemelidir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
kamuoyunun bankalar konusunda neden bilgilendirilmediği, resmî
açıklamalarının yapılmadığı
sorgulanmaktadır. Sadece yazılı ve görsel basının
aktardığı bilgilerle kamuoyunun bilgilendirildiği
sıkça dile getirilmektedir. 4389 sayılı Yasayla getirilen
müeyyidelerle, itibar ve itimat müesseseleri olan bankaların çıkacak
haberlerle yıpratılmaması, tasarrufçuyu endişelendirmemesi
ve sektöre zarar vermemesi amaçlanmıştır. Bu konuda gerekli
görülen bilgileri, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu
toplantılarında vermektedir.
Kamuoyunda, bazı bilgiler mevcut değil diye
hiçbir çalışma yapılmadığı gibi bir sonuç
çıkarılmaması gerekir. Bu konuda bilgilerin
sınırlı verilmesinin amacının, sektöre zarar vermemek
ve itimat ve itibar kurumları olan bankaların korunmasını
sağlamak olduğu kanaatindeyiz.
Bugünkü haliyle ülkemizde faaliyet gösteren 80 banka
içerisinde hiçbirisine, 57 nci cumhuriyet hükümetimiz tarafından
kuruluş izni verilmemiştir. Yine, hükümetimiz zamanında, bu
konuda bir özelleştirme de yapılmamıştır.
57 nci cumhuriyet hükümetimizin, 22.12.1999 tarihinde 5
bankayla ilgili olarak almış olduğu karar, milletimizin
esenliği ve menfaatlarına göre olmuştur.
Aynı şekilde, 27.10.2000 tarihli
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulunun kararıyla, 2
bankanın Fona devri de aynı amaçlar gereğince yapılan
işlemlerdir; kararlılıkla uygulamaya konulan kanun ve istikrar
programlarının bir gereği olarak uygulanmış, bazı
çevrelere menfaat temin edilmesine
çalışılmamıştır. Hiçbir kimseyi ya da
kuruluşu kayırmak amacıyla değil, partizanlıktan ve
siyasal hesaplardan uzak bir anlayışla, ekonominin ve kanunların
gerekleri çerçevesinde rasyonel ve cesur bir karar alınmıştır.
Bankacılık sektörü ve malî sektörle ilgili
eskiden beri yapılagelen birkısım yanlışlara hep
birlikte dikkat edip, özellikle, mevzuattan kaynaklanan sorunları
nasıl bertaraf ederiz diye düşünmeye ve çalışmaya bir bütün
olarak başlamış olmamız memnuniyet vericidir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Fona intikal eden bankaların özkaynaklarındaki erime, 57 nci
cumhuriyet hükümetimizin almış olduğu kararlar neticesi
değildir;1994 yılından beri devam eden malî sektördeki
sıkıntı, Uzakdoğu ve ardından Rusya kriziyle
tırmanmıştır. Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna
devredilen bankaların özkaynaklarındaki erimeyi, sadece malî
sektördeki sıkıntı, Uzakdoğu veya Rusya kriziyle izah etmek
de doğru değildir. Bu bankaların yönetimlerinin
başarılı ve dürüst olarak çalışıp
çalışmadıkları, büyük kredilerini kimlere ve hangi gruplara
kullandırdıkları, bu kredilerin dönüp dönmediği önemlidir.
Fondaki bankalarla ilgili yapılan incelemeler ve soruşturmalar sonucu
belirlenen kirlilik de kamuoyunun malumlarıdır. Kamuoyunda, özellikle
Interbankın devrinden sonra yakinen bilgi sahibi olunan ve bankaların
içinin boşaltılması olarak tabir edilen husus bu bankalarda
araştırılmakta ve gerekleri yapılmaktadır.
Bilindiği gibi, bankaların malî bünyesinin
ciddî bir şekilde zayıflamakta olduğunun tespiti halinde,
bankaya bir süre verilerek, banka yönetim kurulundan sermayenin
artırılması veya sermayenin ödenmeyen kısmının
tahsili veya sermaye benzeri kredi temin edilmesi, kâr
dağıtılmaması, tahsilinde tehlike görülen alacaklar için
karşılık ayrılması, birkısım şubelerin
kapatılması, yeni personel alımının durdurulması,
masrafların kısılması, iştirak veya sabit
değerlerin kısmen veya tamamen elden çıkarılması,
kredilerin sınırlandırılması, durdurulması,
verimsiz veya donuk kredilerin takibiyle ilgili önlemlerin
artırılması, mevzuata aykırı fiilleriyle bankanın
malî bünyesini zayıflattığı tespit edilen personelin
bankayı temsil yetkilerinin kaldırılması, malî bünyenin
güçlendirilmesi için gerekli görülecek diğer tedbirlerin
alınması istenir.
Bu açıdan bakıldığında,
Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna bağlanan bankaların malî
yapılarındaki olumsuzlukların tespiti yapılmış ve
gerekli tedbirlerin alınmış olduğu görülmüştür.
Bankacılık, takdir edersiniz ki, bir güven müessesesidir. Bu
müesseselere duyulan güvensizliğin piyasalarda yaratacağı
tedirginlik ve olumsuzluk bütün sektörleri sıkıntıya sokar.
Dolayısıyla, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna devredilen
bankalarla ilgili devirler, devirden evvel alınan tedbirler sonucu gerekli
iyileştirme sağlanamadığı için gerekmiştir.
Bu operasyonların amacı, istikrar
programının başarılı olması ve enflasyonun
önlenmesinin önşartı olan malî sektörün sağlıklı bir
şekilde çalışmasını sağlamaktır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna devredilen ilk bankalardan sonra
mevduatta garantinin yüzde 100'e çıkarılmasıyla, küçük
grupların banka sahibi olma hevesinin nasıl arttığı
kamuoyunun malumlarıdır. Köklü grupların bu sektör içerisinde
yeri ve çabası inkâr edilemez bir hadisedir.
Burada bir hususun üzerinde durmakta fayda vardır.
4389 sayılı Bankalar Kanununda, kamuoyunda off-shore tabir edilen
kıyı bankacılığına ilişkin uygulamalar
konusunda düzenleme yapılmamış ve bu, kurulun yetkisine
bırakılmıştır. Bugün off-shore
bankacılığı yapan bankaların, tasarruf sahiplerine,
vergi, fon gibi avantajları değerlendirerek verdikleri yüksek faizler
ve topladıkları mevduatları Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu
kapsamında bulunmadığı için tasarruf sahipleri mağdur
olmuştur. 57 nci cumhuriyet hükümeti, bu mağduriyetin tasarrufçu
açısından bir nebze giderilmesi için çalışmalarına da
hız vermiştir.
Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna devredilen
bankalar iflas etmemiş, sadece ortaklık hakları, yönetim ve
denetimleriyle hisse senetleri fona devredilmiştir. Rehabilitasyon
çerçevesinde sözkonusu bankaların üst yönetimleri
değişmiştir. Bankaların Tasarruf Mevduat Sigorta Fonuna
devrinin tüm kesimlerce olumlu karşılanması, alınan
kararların yerinde olduğunu göstermektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hükümetlerin aldığı kararlar ve bunları uygulamaktaki kararlılığı
hükümetlerin başarı ve
başarısızlığını ortaya çıkarır. 57
nci cumhuriyet hükümetinin ilk günden itibaren aldığı kararlar
ve izlediği politikalar sonucu, 1999 yılından önce yüksek
enflasyon ve yüksek faizle içiçe yaşayan halkımız, 1999
yılı başında yüzde 100'lerde olan faizlerin yıl
sonunda yüzde 40-50'lere, gecelik faizlerin yüzde 20-30'lara çekilmesiyle bir
nebze rahatlamıştır.
Yıllardır üretim yapmayan, elindeki nakdini
faizle değerlendiren sanayici, tüccar ve serbest meslek erbabıyla,
elindeki fonlarla, sadece, devletin ihraç ettiği yüksek faizli bono ve
tahvilleri alarak kâr eden banka ve finans sektörü ilk kez bu dönemde, devletin
ihraç ettiği düşük faizli, uzun vadeli borçlanmayla, artık kâr
etmek istiyorlarsa, devlete para satarak bunu yapamayacaklarını
anlamış olmaktadırlar.
Rantiyecilerin gelir kaynakları olan faizin
düşürülmesi ekonominin bir gereği, yatırım ve üretim
yapacakların vazgeçemeyeceği bir enstrüman olarak kabul edilmiş,
maliyetlerinin indirilmesi için 57 nci hükümetin almış olduğu ve
tüm çevrelerde kabul gören kararların etkisiyle faizler
düşürülmüştür.
Bilindiği gibi, banka kurmaya, yabancı
ülkelerde, özellikle banka sahiplerinin geçmişi ve mal
varlıklarıyla ilgili çok sıkı bir araştırma
yapılıp ondan sonra izin verilmektedir.
4389 sayılı Yasanın 7 nci maddesinin
ikinci fıkrasıyla ülkemizde de banka kuracaklarda aranacak
şartlar belirlenmiştir. Geçmişte ise eski 3182 sayılı
Bankalar Kanununun 5 inci maddesi gereğince kuruluş izni verilmekte
ve aranılan şartlar yine bu maddede belirtilmişti. Ancak,
mevzuatın, her nedense, sıhhatli uygulanmadığı
görülmüştür.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
banka sahipliğinin, alelade bir yatırım değil, bir
ayrıcalık olduğunun bilinmesi gerekmektedir. Fonda olan
bankaların büyük bir kısmında, firma sahibi veya
ortakların, bankaların kaynaklarını, emin bir şekilde
çalışmasını tehlikeye düşürecek biçimde kendi
lehlerine kullandıkları veya hissedarların oluşturduğu
sermaye grubuna aktardığı görülmektedir. Geçmişte banka
sahibi olan birkısım sermaye sahiplerinin sermayelerinin durumu
araştırıldığı bir ortamda, banka sahibi
olmalarına izin verilmesi, devlet içerisinde nasıl etkinlik
sağladıklarının da bir göstergesidir.
Sümerbankın ve Etibankın
özelleştirilmesi, İnterbankın Cavit Çağlar'a
satışı, Murat Demirel'in Egebankı alması, Ali Balkaner
tarafından Yurtbankın kurulmasına izin verilmesi, hep birlikte
değerlendirilmesi gereken hususlardır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
geçenlerde basına yansıyan bir haber dikkatlerinizden
kaçmamıştır. Dünyanın en büyük 12 bankası, toplanarak,
bankaların "sadece mal varlıklarının
kaynağının yasal olduğunu açıklayabilen ve kimlikleri
net olarak teyit edilebilen müşteriler kabul edilecektir"
şeklinde bir karar almışlardır.
Karaparayla etkin mücadele için bankalar çok önemlidir.
Karaparayla mücadele edecek bankanın patronunun ve yönetim kuruluna
girecek, bankalarda yöneticilik yapacakların, bir işe
bulaşmamış olması
araştırılmalıdır. Yapılacak olan rehabilite
çalışmalarında bu hususlara dikkat edileceğini umuyorum.
Geçmişte bir kamu bankasında da görev yapan
ve kendisini profesyonel bankacı olarak gören, kamuoyunun kendisini çok
iyi tanıdığı şahıs, her gittiği bankayı
-kamu bankası hariç- Fona teslimi başarmıştır. Bu tür
yöneticiler sektördeki bu sıkıntıların sebebidir.
İsmi kamuoyu tarafından bilinen bankacı,
Yaşarbankta genel müdür yardımcısı, Emlakbankta genel müdür
-Bako olayıyla görevinden ayrılmış- Tuncabankta, daha sonra
Kıbrıs Yurtbankta yönetici, Sümerbankta genel müdür, Etibankta genel
Müdür...
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
eski bankalar kanununun 64 üncü maddesi uyarınca, sahibi bulunduğu
Interbank gözetim altındayken, bu bankanın sahibi Etibankın
özelleştirme ihalesine girerek pay almıştır.
Sümerbankın satışı şaibelidir.
Görünüşte işadamı Hayyam Garipoğlu tarafından
alındığı halde, bu bankanın Nesim Malki tarafında
aldırıldığı konusunda yaygın iddialar
vardır...
Sayın Başkan...
BAŞKAN - Buyurun efendim, devam edin... Süreyi ben
veriyorum... Buyurun... Önemli bir konu bu...
HAYRETTİN ÖZDEMİR (Devamla)- Etibankın
özelleştirilme çalışması sırasında
Özelleş-tirme İdaresinin üst yöneticileri, daha sonra
özelleştirilen anılan bankanın murahhas üyeliğine
geti-rilmişlerdir, bilahara genel müdürlüğünü üstlenmişlerdir.
Bu, son derece sakıncalı bir örnektir.
Bir kamu görevlisinin, ayrıldığı
kuruma karşı görev alma yasağı kamu personel rejiminin
teme-li olmalıdır. Nitekim bu konuda 2.10.1981 tarihli 2531
numaralı Kamu Görevlerinden Ayrılanların Yapamayacakları
İşler Hakkında Kanun yürürlükte bulunmaktadır.
Bu kanunun 2 nci maddesi "Kamu görevlileri
ayrıldıkları tarihten önceki iki yıl içerisinde hiz-metinde
bulundukları kurum ve kuruluşlara karşı,
ayrıldıkları tarihten başlayarak, üç yıl süreyle
doğ-rudan ve dolaylı olarak görev ve iş alamazlar, taahhüde giremezler,
komisyonculuk ve temsilcilik yapamazlar" hükmünü içermektedir.
Yapılan incelemeler sonucunda, önce Yurtbank,
sonra da Egebank, Esbank, Sümerbank, Eti-bank ve Bank Kapitalin sahiplerine ve
yakınlarının mal varlıklarına, Bankalar Kanununun 14
üncü maddesinin beşinci fıkrası uyarınca, mahkeme
kararıyla, ihtiyatî tedbir konulmaya başlanmıştır.
Geçmişte Fona devredilen bankaların sahibi ve
yöneticileri için yapılmayan işlemler, bugün, çok kısa sürede
yapılmaktadır. Birkısım banka sahibi ve üstyönetici
hakkında devlet güvenlik mahkemelerinde ceza davaları
açılmış, birçoğu da tutuklanmıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bu bankalardaki batık kredi ve alacakların, İcra ve İflas
Kanununa göre değil de, kurum tarafından, 6183 sayılı Âmme
Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanuna göre tahsili için
gerekli yasal düzenlemeler yapıldığında, gerekli kanun
maddeleri düzenlendiğinde kurula büyük bir avantaj
sağlanacaktır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Fona devredilen bankalar, bankacılık işlemleri yapmaya devam
etmektedir; mevduat kabul edip, kredi vermekte, tüm bankacılık
işlemlerini yapmaktadırlar. Fona devredilmeden evvel, yüksek faiz
verilerek toplanan mevduatlar bu bankalar için risk oluşturmaya devam
etmektedir. Bu mevduatların tutulması için, yine yüksek faiz
verilmekte, faiz dü-şürüldüğü zaman bu mevduatların
çıkışını karşılayacak nakit
aranmaktadır. Bu parayı ya Fondan veya yine yüksek faizle piyasadan
bulmak gibi bir mecburiyet vardır. Fondaki tüm bankalar bu durumda
değil, doğal olarak, kötü durumlarını düzeltmek,
bankaları, gerektiğinde, yaşatmaya uğraşmak yerine
tasfiye etmek, birleştirmek de Fon için, sektör için ve ekonomi için orta
vadede kârlı gözükmektedir. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme
Kurulunun bu hususu dikkate alacağını da ümit ediyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
fondaki 10 bankanın rehabilitesi için, Bankacılık Düzenleme ve
Denetleme Kurulunun önerileri doğrultusunda, Devlet
Bakanlığı, Maliye Bakanlığı ve Hazine
Müsteşarlığının çalışmaları devam
etmektedir. Bu bankaların
özkaynakları, kârlılıklarının
artırılması ve takipli
kredilerinin azaltılması için alınan tedbirler radikal bir
şekilde uygulanmaktadır. Fona devredildikten sonra, halen, yüksek
faiz veren bu bankaların, yüksek faiz vermeleri, kurulun tavsiyeleri
doğrultusunda, engellenmiştir.
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu
uygulamalarından da görüleceği üzere, kimseye ayrıcalık
tanımadan, kanuna aykırı işlemlerde bulunanlar
hakkında gerekenin yapıldığına herkesin itimat etmesi
gerekir.
Yaşanan olaylarda bankacılık sektörünün
ve bankacıların itibar ve itimat kaybettikleri yaygın bir
kanaattir. Halbuki, itimada en çok ihtiyaç duyulan sektör, bankacılık
sektörüdür. Bu alandaki tahribat, zaman
kaybedilmeden elbirliği içerisinde giderilmelidir ve giderileceğine
de inanıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bu düşüncelerle, Yüce Heyetinize şahsım ve Grubum adına
saygılarımı sunarım. (MHP ve DSP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Özdemir.
Söz sırası, Demokratik Sol Parti Grubu
adına İstanbul Milletvekili Sayın Masum Türker'de.
Buyurun Sayın Türker. (DSP ve MHP
sıralarından kalkışlar)
DSP GRUBU ADINA MASUM TÜRKER(İstanbul) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlamadan
önce, Yüce Meclise şahsım ve Demokratik Sol Parti Grubu adına
içten saygılarımı sunuyorum.
Değerli milletvekilleri, bugün burada,
aslında demokrasi açısından tarihî bir gün yaşıyoruz.
Gündemimizin 114 üncü sırasında yer alan, iktidar grubu olarak
günümüzde çok hassas bir şekilde ele alınan ve kamuoyunda çok
tartışılan bankacılık sektörüyle ilgili bir genel
görüşmenin öngö-rüşmesinin yapılması gündeme
gelmiştir. Bu, tarihî bir süreçtir; çünkü, iktidar, muhalefetin
geç-mişte verdiği önergelerin bu dönemde duyarlı olarak erkene
alınmasında mutabık kalmıştır.
Bu noktadan baktığımız zaman,
bu öngörüşmede varmamız
gereken sonuç veya bu tartışmaların bizi götüreceği yön,
acaba çok hassas olunan, kamuoyunda herkesin büyük bir ilgiyle izlediği,
gazetelerde, özellikle bankacılık sektöründe çeşitli söylentilerin,
çeşitli satır aralarında yer aldığı bir dönemde,
bankacılık sektörünün bu hali, bu durumu nasıl oluştu?
Yani, başka bir tabirle, bankacılık sektöründe biz, bugüne
nasıl geldik?
"Bugüne nasıl geldik" sorusunu
sorduğumuz zaman, ne 57 nci hükümeti, ne 56 ncı hükümeti ne 55 inci
hükümeti, salt, tek başına tenkit etmek, eleştirmek mümkün
değildir. Bu sorun yılların birikimidir. 1960'lı
yıllarda tasfiyeye giren Sağlık Bankası, Tutum Bankasının
sonuçları hakkında kamuoyunun hâlâ bilgisi yoktur. 1980'li yılların
başında, o tarihte Ziraat Bankasına ilhak edilen Odibank,
Bağbank, İstanbul Bankası, Hisarbank ve benzeri diğer
bankalar Ziraat Bankasına yük olurken, bu konudaki yolsuzluklar, bu
birleşmeye neden olanların akıbeti konusunda hâlâ
tartışma yapılmaktadır.
Bankacılık sektörünün bu denli, bu kadar
özenli olarak ele alınmasının nedeni, bankacılık
sektörünün özellikle liberal ekonomilerde, serbest piyasa ekonomilerinde,
hatta, karma ekonomilerde, ekonomiyi belirleyen ciddî bir sektör
olmasından kaynaklanıyor. Çünkü, bankacılık sektöründe
gerekli güven sağlanamamışsa, gerekli istikrar
sağlanamamışsa, o ülkenin ekonomisinin gelişmesini
beklemek, o ülke ekonomisinde atılımlar beklemek mümkün değildir.
Nitekim, ülkemizde, burada sık sık kürsülerde
dile getirildiği şekilde, 1994 yılında yaratılan sunî
kriz sırasında kapatılan üç bankanın, aradan altı
yıl geçmesine rağmen halen tasfiyesi tamamlanmamıştır,
tasfiye işlemleri devam etmektedir.
İşte, böylesine bir tarihî gelişiminde,
daima belirli bir yerlerde olumsuzluklarla karşılaşılan
bankacılık sektöründe, üzülerek söylemeliyiz ki, biraz önce tüm
hatiplerin üzerinde mutabık kaldığı bir yasal düzenleme
yapılmıştır. Bu yasal düzenlemede, mevduat, yüzde 100
oranında garanti edilmiş ve onu izleyen işlemlerde,
kapatılan bankaların nelere sebep olduğu göz önüne
alınmaksızın ya da yine, bilinerek, bir saadet zincirinin
kurulmasının temel taşları atılmıştır.
Nedir bu temel taşları saadet zincirinin, o tarihlerde atılan;
bankacılık sektörü, yalnız mevduat sahiplerini tedirgin
etmemiştir, o üç bankaya zamanında kredi-line açmış,
akredite etmiş, bazı akreditiflere karşı muhabir banka
olmuş ya da ciddî bir şekilde kredi vermiş olan
dışkredi kaynaklarının, kurumlarının, bu ülkenin
kredi değerine şüpheyle bakmasına, Türkiye'nin dışborçlanma
olanaklarının kısıtlanmasına ve çok pahalı
olmasına neden olmuştur. İşte, bu gelinen nokta,
çıkış noktası, Türkiye'de, içborçlanma yoluyla
çözümlenmiş ve ciddî bir şekilde kamu kâğıtları
piyasaya veril-meye başlanmıştır. İşte, böylesine
bir düzenin temel taşları ortaya atıldığı zaman
ne olmuştur; bankalar, az faizle elde ettikleri kaynakları, risksiz,
yüksek faizle devlete plase etmişlerdir.
Bu saadet zinciri, bir taraftan vatandaş,
verdiği mevduatın garantisinin rahatlığı içinde devam
ederken, diğer taraftan da büyük paralar kazanan bazı bankaların
sahiplerinin, görülmeyecek şekil-de kendi gruplarına, kendilerine
doğru, kamuoyundaki bilinmiş şekliyle, banka boşaltma
yöntemiyle kendilerine aktarmışlardır ve bu aktarmalarda
kullanılan faizlerin yüksek olmaması gerekiyordu; çünkü, devletin,
kamu kâğıtlarına verdiği faiz kat be kat fazlaydı;
ama, bu saadet zinciri, zaman içinde bozulmuştur. Ne zaman
bozulmuştur; Bankalar Kanununun yetersiz olduğu anlaşılmıştır.
55 inci hükümet döneminde, hükümette bulunan partileri dışarıdan
destekleyen partiyle yapılan özel protokolün 7 nci maddesinde bile
öncelikli işler arasında Bankalar Kanununun
çıkarılması yer almıştır; ama, bu kanun bir türlü
çıkarılamamıştır; çünkü, lobiler, çünkü, saadet
zincirinden yararlanan ve bu yararlanma anında bankaları
boşaltanlar, bu kanunun çıkmasını çeşitli
şekillerde engellemişlerdir.
MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Hükümeti etkilemişlerdir.
MASUM TÜRKER (Devamla) - 56 ncı hükümetin, seçimi
güvenli ortamda sağlama dışında getirdiği tek konu
Bankalar Kanununun çıkarılmasıdır. Dönemin Başbakan
Yardımcılarının, Hazineden sorumlu Devlet
Bakanının, Maliye Bakanının çalmadığı
kapı, görüşmediği milletvekili kalmamıştır;
çünkü, bu kanun çıkarılmadığı takdirde banka
boşaltmalarının devam edeceği, yasal boşlukların
olduğu açıkça anlatılmaya
çalışılmıştır.
Şimdi, denilebilir ki, bankaların içi
boşalıyordu, denetim mekanizmaları devleti yönetenlerin
elindeydi, neden bir şey yapılamadı? Bunu, ne 53 üncü hükümet
yapabildi, ne 54 ne 55 ne 56; 57'ye gelene kadar...Çünkü, mevcut olan kanun
hükmündeki kararname, çeşitli nedenlerle boşluktaydı,
kurulmuş saadet zincirini destekliyordu ve bu kanun hükmündeki
kararnamenin dayandığı kanun ve bu kanun hükmündeki
kararnamenin, aklına estikçe, sıkıştıkça
başvuranların, mahkeme aracılığıyla Anayasa
Mahkemesinden maddelerini iptal ettirmesinin rahatlığı
vardı.
İşte, değerli milletvekilleri, biraz
önce hükümet adına konuşan Devlet Bakanımızın
belirttiği gibi, bu Meclis, 57 nci hükümetin daha güvenoyu almadan
getirdiği Bankalar Kanununu çıkarmıştır; Bankalar
Kanunu çıktı.
Şimdi, denilebilir ki, haziran ayının
18'inde çıkarılan bu kanuna rağmen, neden içi
boşaltılan, usulsüz davranan bankalara el
konulmamıştır? O çerçevede çıkarılan kanunun,
incelendiği zaman, bugünkü sonuçlara ulaşabilecek bir
yaptırım gücü olmadığı görüldü. Eğer incelenirse,
eğer bakılırsa, 19 Aralıkta çıkarılan
düzenlemelerle, eksik olan yaptırımların bu Meclisin oylarıyla
getirildiği görülecektir. Burada, muhalefeti, iktidarı önemli
değil, 21 inci Dönem Meclisi, bundan sonra, bankaları soyacak, içini
boşaltacak, bankaları kişisel bankası olarak göreceklere
karşı gerekli düzenlemeleri yapmıştır, gerekli
rasyoları getirmiştir. Grup içi kullanılan kredilerin, istenilen
kişilere devredilen kredilerin, artık, banka rasyoları içinde
dikkate alınacağı kabul edilmiştir ve dikkat edilirse,
Bankalar Kanunundaki o değişiklik, aralık ayında kabul
edildikten iki gün sonra, 5 banka Mevduat Sigorta Fonu kapsamına alınmıştır.
Şimdi, bu bankalar kapsama
alındığı zaman ne oldu? Birçok arkadaşımız,
içeride ve dışarıda bankalarla ilgili boşaltmalar
olduğunu, devlete yük olduğunu haklı olarak söyledi; ama, o
bankaların gelişi, o bankalarda olan biteni dengeleyebilecek bir
yasal mevzuatın yeterli olmadığını hepimiz biliyoruz.
HACI FİLİZ (Kırıkkale)- Kim
çıkardı?!.
TURHAN GÜVEN (İçel)- Doğru gelseydi!..
MASUM TÜRKER (Devamla)- Şimdi, bankalar konusunda,
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu altmış gün önce
göreve başlamıştır, kuruluşunu
tamamlamıştır. Bu Kurulun oluşmasında, 57 nci hükümet,
devlet olarak, siyasal olarak elinde mevcut olan bir yetkiyi özerk bir kuruma
devretmeyi kabul etmiştir. Kim ne derse desin, siyasal gölge
bankacılık sektörü üzerinden kaldırılmıştır.
(DSP ve MHP sıralarından alkışlar) Bu gerçek, bu konuda
elde edilen başarı, 57 nci hükümetin programına
aldığı, burada özenle savunduğu, bankalardan siyasetin
elini çekip, bankacılığın kirlenmesini engellemekti.
Değerli milletvekilleri, bankacılık
sektörü çok dikkat isteyen, özen isteyen, geleceği şekillendirmeye
yönelik çeşitli kararların alınabileceği bir sektördür.
Bankacılık sektöründe meydana gelecek her
değişikliğin, dünya finans kamuoyunda Türkiye'yi zor durumda
bırakacağı gerçeğini her zaman bilmek, düşünmek ve
üzerinde değerlendirme yapmak konumundayız. Bu, siyasetçi olarak
bizim, medya olarak yönlendirenlerin ve en önemlisi, bankacılık
sektörünün sahibi konumunda olan özel sektörün...
Bugün, bankacılık sektörünün, önemli
boyutlarda, kamuoyumuzda ön sıralarda yer almasının bir tek
sonucunu söyleyeceğim; bazı bankaların yurt
dışında akredite olma ölçüleri düşmüştür, o bankalar
akreditiflerini kabul ettirememektedirler. Neden; çünkü, Türkiye'de
bankacılık sektörünün kötü amaçlarla kullanıldığı
anda, o kişilerin görülmeleri, yakalanmaları
olasılığını veren bir yasal düzenlememiz vardır.
Bu yasal düzenlemenin olmadığı bundan önceki dönemde,
Türkiye'nin tüm bankacılık sektörüne bu kapı
kapanmıştı; ama, şimdi, yalnız güçlü olamayan,
yalnız olaya uzun vadede bakamayanlar için geçerli olan bir düzenlemedir.
Değerli milletvekilleri, kamuoyunda, sanki,
hükümetin içinde, bu konudaki düzenlemelere duyarlılık
gösterilmemiş gibi, yapılan operasyonlarda yalnız ve yalnız
bir bakanımız ve Düzenleme Kurulu Başkanımız
gösterilmektedir. Bir kere, bunu gösterenlere teşekkür ediyoruz. Niye
teşekkür ediyoruz; bu bakan 57 nci hükümetin bakanıdır, bu
başkan 57 nci hükümetin döneminde atanmış bir
başkandır ve tabiî ki, dürüst yönetim anlayışını
benimsemiş olan, özellikle mensubu olduğum Demokratik Sol Partinin
dayandığı anlayış olan, Genel Başkanı
Sayın Bülent Ecevit tarafından özellikle hassasiyetle benimsenen bu
anlayışın, bugün, bankacılık sektöründe de var
olmasını görmek ve bu konuda hükümet adına görevlendirilenlerin
alkışlanmasını görmek, bizi kıskandırmaz, mutlu
eder, kıvançlı kılar, sevindirir. Bunun bilinmesinde fayda
vardır. (DSP sıralarından alkışlar) Çünkü, bir bakan,
bir kurum başkanı, bu konuda siyasî desteği arkasında
bulduğu sürece üstüne gidecektir.
Değerli milletvekilleri, 56 ncı hükümette
başlayan, 57 nci hükümette ciddî bir şekilde, oya işler gibi
örülen bir husus var: MİT'in, polisin ve bankacılık sektörünün
üzerindeki siyasal gölge kaldırılmıştır. Onun için,
bugün, sonuca ulaşılabilmektedir, tabu diye bilinenler
sorgulanabilmektedir; bu konuda "ben, medya sektörünün hâkimiyim"
diyebilenler bile hesap vermeleri gerekiyorsa, hesap verme noktasına
gelmektedirler.
Bu konuda çok sevinebiliriz; birileri
yargılanıyor, birileri kötü duruma geliyor, ne güzel diye iş
aleminde alkış tutabiliriz; ama, bu, doğru değil. Bankacılık
sektörünün zor durumda kaldığı, sürekli dile pelesenk
edildiği bir dönemde, bu sektörün kaynak aktardığı reel
sektörü de düşünmek zorundayız; eğer, bu bankaların kaynak
aktardığı, ilgili olduğu reel sektörü düşünmezsek,
birdenbire, karşımızda, bu akşam iş sahibiyken,
yarın kocaman bir işsiz ordusu bulabiliriz.
Değerli milletvekilleri, işte,
bankacılık sektörüyle ilgili bir söz söylerken, bir
tartışma yaparken, bir fikri oluşturup geliştirirken, iç ve
dış kamuoyunu dikkate alarak; ama, doğruyu bularak, asgarî
müşterekte uzlaşmak zorundayız. Eğer uzlaşamazsak,
eğer bankacılık sektörü üzerinde bir gölgenin, bir bulutun
dolaşmasına izin verirsek, iyi-niyetli, milletini seven,
varlığını bu ülke uğruna veren işadamlarımızı,
esnafımızı, sanatkârımızı, bu konuda
çalışan insanımızı zor durumda bırakmış
oluruz.
Bilinmelidir ki, bu Meclis, Bankalar Kanununda
verdiği yetkiyle, hükümet, bugüne kadarki uygulamalarıyla,
bankaların içini boşaltan, soyan, hâlâ bilemediğimiz yasal
boşlukları kullanıp boşaltmaya ve soymaya devam edenlerin
üzerine gidecek tüm kamu görevlilerinin arkasında, siyasî
kararlılıkla, üç partinin -Demokratik Sol Partinin, Milliyetçi
Hareket Partisinin ve ANAP'ın- ortaklığında kurulan 57 nci
Hükümet, kararlılığında devam edecektir. (DYP sıralarından
"belli oluyor" sesleri)
Değerli milletvekilleri, Türkiye, şifresiz,
şeffaf bir toplum özlemi içindedir. Türkiye'de şifrelerle dönen
paraların, şifrelerle çeşitli hesaplara
yatırılmışların sona erdiği bir dönemi yaşıyoruz.
Temel sıkıntı burada. Geçmişte, çeşitli
şifrelerle, şeffaf olmayan ve kirliliğe neden olan bu
işlemlerin artık, yapılamayacağı bir günü, bir dönemi
yaşıyoruz. İşte, bu noktadan bakıldığı
zaman, değerli milletvekilleri, bu hükümet, mafya ekonomisine dur
demiştir; suiistimal ekonomisini durdurmuştur; yolsuzluk yapan ve
kamu fonu olan paraların birilerinin hesabına gidip, reel ekonomi
içinde katmadeğer yaratmasına engel olanların önüne set
çekmiştir ve bunlar, ciddî bir şekilde yargıya intikal
etmiştir.
Değerli milletvekilleri, şu anda konu
yargıdadır. Yargının, bu konuda vereceği kararlar,
eğer yeniden yasal düzenleme gerektiriyorsa; bizler, tekrar tekrar bu
yasaları ve bunları daima dikkate alarak, kamuoyunun
haklarını ihlal etmeyecek, tasarrufçunun mevduatını kendi
cebine geçirtmeyecek; bankacılığı, şahıs
bankasından, toplumsal bankacılık anlayışıyla
yönetecek, sahiplenecek bir düzenin temelini atmak konumundayız.
Değerli milletvekilleri, işte, buradan
baktığımız zaman, mevduata verilen güvence yavaş
yavaş azaltılıyor. Biz siyasilerin, kamuoyu oluşturan
medyanın, bu konuda, vatandaşı ciddî bir şekilde
aydınlatması gerekmektedir ve özellikle bankalarda çalışan
şube müdürlerinin bile, banka sahibi kadar sorumlu olduklarını,
bu yasaya göre kendisine mevduat yatırmaya gelen kişiyi offshore
hesaplarına yönelttiği zaman, sorumlu olduğunun
uyarılması gerektiğinin bilincini birlikte yerleştirmek
zorundayız.
Değerli milletvekilleri, bankacılık
sektörü, bugün ülkemizde servet transferinde kullanılması hedeflenen,
amaçlanan bir sektördür. Bu konuda iyiniyetli olmayan, reel ekonomi yerine
soygun ekonomisini kendine edinenler, nasıl bankalardan imkân alabilirim
diye düşünürler ve bu konuda ilk hedef seçtikleri şey de kamu
bankalarıdır. Bakınız, şu anda kamuoyunda el
konulmuş, Tasarruf Mevduat Sigorta Fonuna geçmiş 10 banka özel
bankadır; ama, gazetelerimizde genellikle işlenen konu kamu
bankalarıdır. Sanki, kamu bankaları bu 10 bankanın bu hale
gelmesine neden olmuştur.
Değerli milletvekilleri, neden yapılıyor
bu: Kamu bankalarımız şanssız. Yakında yapılacak
İçtüzük değişikliğinde bunu dikkate almak lazım. Halka
açılmamış bir bankanın genel kuruluna girip, ortaklar
arasında, yöneticilerle birlikte, konuşulanı, herhangi bir
kişi, gazeteci, dışarıdan bir kişi izleyebilir mi,
bilebilir mi ne olup bittiğini? Ama, gelin görün ki, kamu
bankaları Türkiye Büyük Millet
Meclisi KİT Komisyonunda tartışılırken, siyasî
mülahazalar araya girer, siyaset nedeniyle, hangi bakan, hangi siyasî otorite
hedef alınmışsa, ona bağlı olan bankayla ilgili
konular, temcit pilavı gibi gündeme getirilir.
Değerli milletvekilleri, bu bankalar ne
iktidarın ne muhalefetin; kamu bankaları, halkın
bankasıdır, kamunun bankasıdır. Devlet bankası demek,
sahibi kamu olan banka demektir.
Şimdi, bu bankalar üzerinde, bugünlerde oynanan
bir oyun bugünlerde sahnelenirken, buna izin vermemeliyiz. Yakında -dün
Türkiye Büyük Millet Meclisine hükümet tarafından gönderilen-
bankaların özelleştirilmesi gündeme gelirken, birçok kişi bu
konuyu tartışacaktır; neden; bu bankaların
özelleştirilmesinde acaba bana da bir şey düşebilir mi diye
düşünenler, bu konuyu sürekli tartışılır, değer
düşürür hale getireceklerdir.
Biz, kamu bankalarına sahip çıkmak
zorundayız, kamu bankaları yöneticilerine sahip çıkmak
zorundayız; ancak, aralarında usulsüzlük yapan varsa, aralarında
saptanan kişiler varsa, zaten gere-ken yapılacaktır,
yapılıyor da.
Değerli milletvekilleri, biz, siyaseten,
karşımızdaki kişiye doğru atılan bir okun
sevincini yaşama duygusunu içimizde tutarsak, o okun bir gün bize de
isabet edeceğini düşünmek zorundayız; çünkü, o okun isabet
ettiği herkes, yarınlara taşınacak bir yeni yükün
başlangıcıdır, tıpkı, geçmişte
yapılanların bugüne taşınması gibi; ama, bu bankacılık
sektörü öylesine bir sektör ki, bunun önemli olduğunu Türkiye
Cumhuriyetini kuranlar çok iyi anlamış. Dönemin bölge bankaları,
Adapazar'ında kurulanı, diğer şehirlerde kurulanı
desteklemişlerdir. Dünya buhranında, para politikalarının
önemli olduğu dönemde, Türkiye Cumhuriyetinin çıkarları
dışında hareket edilince, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası
kurulması gündeme gelmiştir. Bugün, bankacılık sektöründe,
Atatürk'ün kurduğu, Atatürkçü bir bankacılık
anlayışını, milliyetçi bir bankacılık
anlayışını taşıyan Türkiye İş
Bankasını, bankacılık sektörümüzde örnek almaktan
kaçınmışızdır, kaçınılmıştır.
Bunun sorumlusunun kim olduğu önemli değildir. Bu olgu bile,
bankacılık sektöründe, kişilerin banka sahibi değil;
toplumun banka sahibi olduğu anlayışının
yerleşmesi gerekir.
Değerli milletvekilleri, bankacılıkla
ilgili çok şey söylemek mümkün; ama, bankacılık sistemi, tüm
müşterilerine -ister mevduat veren, ister kredi kullanan- gerekli
korumayı sağlamayı, bu konuda saydam, yani, kısaca
şeffaf olmayı sağlayan bir bankacılık anlayışı
getirilmek zorundadır.
İşte, bu bağlamda, bir konuyu daha dile
getirmek istiyorum. Yüce Heyet, kabul ettiği Bankalar Kanununda,
bankaların kredi verdiği zaman, kredi kullananların, krediyi
kullanmadan önce ve kullandığı sürece denetlenmesi,
denetletmesini yapmayan bankalara da cezaî müeyyide uygulanması hükmünü
getirmiştir. Eğer bu hüküm, Bankacılık Düzenleme ve
Denetleme Kurulu tarafından önümüzdeki yıl içinde uygulanmaya
başlanırsa, çaycının, şoförün, garsonun ortak
olduğu hayalî şirketlere kredi verme dönemi de sona erecektir.
Değerli milletvekilleri, bankacılık hukukuyla
ilgili yapılan düzenlemeler, bundan sonra bankaları soymayı
düşünenler için, bilinen yöntemlerle mümkün değildir; ama, bir gün,
birileri çıkar, yenilikler getirebilir. İşte, bunun tek
garantisi, bugün bu öngörüşmeyi yapan, burada görüşen Türkiye Büyük
Millet Meclisi, getirilen her yeniliğe karşılık, yeni
soymaya karşılık duyarlı olduğunu, tedbirli
olduğunu göstermiş oluyor.
Aslında, bu öngörüşmeyle, bugün, 21 inci
Dönem milletvekilleri olarak, başkalarının, bizim
adımıza, bazen çıkarları için, bazen de partiler
arasında acaba bir problem yaratabilir miyiz diye getirdiği
tartışmalara son verme günüdür ve diliyoruz ki, bankacılık
sektörü iyi yönetilsin.
Buradan, Demokratik Sol Parti olarak, şunu,
özellikle kamuoyuna, bizi televizyonları başında dinleyen
vatandaşlara duyurmak istiyorum: Dürüst olan, iyiniyetli olan, bu ülke
için çalışan için, bankacılık sektörünün en iyi hizmeti
vermesinden yanayız. Bu konuda, bankacılık sektöründe
yarınlara yönelik düzgün çalışanların korkmaması
gerektiğini söylüyorum.
Değerli milletvekilleri, bizler, bugün, burada
tartıştık. Bu konuda, bu görüşme olanağını
veren, zamanında önerge veren Sayın Ali Coşkun ve
arkadaşlarına ve diğer partili arkadaşlara teşekkür
ediyoruz. 21 inci Dönem olarak, bankaların eliyle bu ülkenin soyulmasına
izin vermeyeceğimizi duyuruyor; hepinize saygılar sunuyorum. (DSP,
MHP, FP ve ANAP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.
Şimdi, söz sırası, Anavatan Partisi
Grubu adına, Manisa Milletvekili Sayın Ekrem Pakdemir-li'de.
Buyurun efendim. (ANAP sıralarından
alkışlar)
ANAP GRUBU ADINA EKREM PAKDEMİRLİ (Manisa) -
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; bankacılık
sektörüyle ilgili genel görüşme isteğinin öngörüşmeleri
dolayısıyla partim adına söz aldım; hepinize saygılar
sunuyorum.
Değerli arkadaşlar, sözlerime başlarken,
kısa bir ufuk turu yapmak
istiyorum.
Ülkemiz, geçmişte, ekonominin yürütülmesinde
oldukça zikzaklar çizmiştir. Cumhuriyetin kuruluşuyla beraber piyasa
ekonomisi sekiz yıl yürürlükte kalmış, bilahara iktidar,
beş yıllık sanayi planı yaparak, devleti sanayi sektörüne
fiilen sokmuştu. O gün için, eğitilmiş personel devlette
vardı. Para yine devlette idi. Kalkınmamızı daha da
hızlandırmak için, geçici bir süre zarfında fabrikalar
kurularak, çalıştırılıp, kâra geçtiğinde, bunlar
halka satılacaktı. Bu işletmeler kuruldukça, yönetim
kadroları, güç kullanmanın zevkiyle, kuruluşların devrine
karşı çıkmışlar ve özelleştirme
yapılamamıştır. 1950 yılında iktidara gelen
Demokrat Parti, seçim bildirgesinde, kamu iktisadî teşebbüslerini
özelleştireceğini açıklamasına rağmen, bürokrasi bunu
da engelleyebilmiştir.
1960 ihtilaliyle birlikte, ülke, karma ekonomi
modeliyle yönetilmeye başlanmıştır. Karma ekonomi, merkezî
planlama; yani, devletin ekonomiye mutlak hâkim olduğu bir model ile
serbest piyasa ekonomisinin bir karışımından
oluşacaktı. 1960-1980 yılları arasında, bu iki modelin
muhtelif ağırlıklarda
karıştırıldığını ve uygulandığını
gördük. 1959 yılında, ülkemizin fert başına düşen
millî geliri 583 dolar iken, İtalya'da 650 dolar, Japonya'da 420 dolar,
İspanya'da 320 dolar, Yunanistan'da 400 dolar, Portekiz'de 280 dolar idi;
yani, İtalya haricinde, ülkemiz, diğerlerinden çok daha iyi idi.
Yirmi yıllık bir uygulamadan sonra; yani, bu karma ekonomi uygulamasından
sonra, saydığımız bütün ülkelerden geride kaldık. Bu
geri kalmışlığı, o günkü iktidarların
yanlış model seçimi ve içerisine düştüğümüz siyasî
istikrarsızlığa bağlamak mümkündür.
1980 ihtilaliyle beraber karma ekonomik modelden
ayrılma emareleri görülmüş, 1983 yılında da, ülkemizde
serbest piyasa ekonomisi uygulaması tercihi
yapılmıştı. O günden bugüne kadar, serbest piyasa
ekonomisine geçişi, maalesef tamamlayamadık; zaman zaman geriye
dönüşleri yaşadık. Mesela, 1994 ekonomik kriziyle bankalardaki
mevduata sınırsız güvence getirdik. Tasarruf Mevduatı
Sigorta Fonu bu güvenceyi veriyordu. Böyle bir güvencenin, serbest piyasa
ekonomisiyle bağdaşması mümkün değildir. Bu geriye
gidişten kısa bir süre sonra dönüleceği sözleri askıda kaldı
ve bu güvence, sınırlanmış olmasına rağmen, günümüze
kadar geldi.
Günümüzün banka ve bankacılık probleminin
kökü, kökeni, o yanlış geriye dönüş kararı ile 512
sayılı Kanun Hükmünde Kararnamedir. Enflasyonun düşüşünün
de, bu problemin çözümsüz-lüğüne katkıda bulunduğunu da ilave
etmek lazım.
Değerli arkadaşlar, bugün, 10 banka, Tasarruf
Mevduatı Sigorta Fonuna aktarılmıştır. Bu bankalardaki
tasarruf mevduatı sigortalıdır; vatandaş zarar
görmeyecektir, zararı görecek olan devlettir, kamu maliyesidir.
Türkiye Bankalar Birliğinin, her yıl, bir
önceki yılı kapsayan "Bankalarımız" adlı bir
yayını vardır. Bu yayın iyi incelemeye tabi
tutulduğunda, hangi bankanın zorla ayakta tutulduğu ve suni
teneffüste bulunduğunu görmek mümkündür. Son beş yıldır
bünyesi zayıflayan bankalar sıkı bir takibe alınsaydı,
yama bu kadar büyük olmayabilirdi. Batık bankalara fon aktaran bir kamu
bankasının genel müdürünün değiştirilmesine, niye
Cumhurbaşkanı karşı çıkıyordu; bunun, kamuoyuna
açıklanması şarttır.
Bankaların batık duruma gelmesine iki önemli
model var: Birinci modelde, banka sahibi ile üst yönetim anlaşarak
bankayı boşaltıyorlar. İkinci modelde de, mevduatın
sigortalı oluşundan ötürü, sahiplerinin -yabancıların miss
management dedikleri- iyi bir yönetim kurma gereği
duymayışları gerçeği vardır. Öyle ya, iyi bir yönetim
kadrosunun kurulması, iyi bir ücret politikası uygulamasını
gerektiriyordu; iyi yönetilen ile iyi yönetilmeyenin birbirinden farkı da
yoktu. Son yıllarda Hazinenin, banka devirlerinde ve
kuruluşlarında iyi bir denetim mekanizmasını
işletmediği ortaya çıkmıştır. Bu gerçekten
hareketle, 57 nci hükümet, bağımsız Bankacılık
Düzenleme ve Denetleme Kurulunu oluşturdu.
Bankalar konusunda siyaseten de çok yanlış
yapıldı. Bu yanlışların önemli ikisi, 512
sayılı Kanun Hükmünde Kararname çıkarılarak, banka talan etme
çok kolay hale getirildi. Yani, hep iyiniyete dayandırıldı;
bunlar iyiniyetlidir, bankaları alacak insanlar iyi niyetlidir, onun için,
biz önlerini tıkamayalım, önleri açık olsun denildi.
Geçmişte Ziraat Bankasına olan borcunu ödeyemeyen bir kişinin banka
almasına göz yumuldu; sen ziraate borcunu ödeyemedin, nasıl oluyor da
şimdi banka almaya kalkıyorsun denilmedi. Bazı bankalar el
değiştirdiğinde, halkın büyük bir kısmı, o
bankaların içinin boşaltılacağını söylüyordu;
nitekim öyle oldu. Bunu sıradan vatandaş gördüğü halde,
bürokrasi niye tedbir alamadı? "100 markınıza dahi faiz
veriyoruz" reklamında, bir bankanın son
çırpınışı ayan beyan değil miydi?
Değerli arkadaşlar, 1983 yılında,
serbest seçimler yapılmadan evvel, İstanbul Bankası Hisarbank,
Odibank gibi bankalar, tasfiye edilmek üzere Ziraat Bankasına devredildi.
1985 yılında da, Bağcılar Bankası,
bankacılık işlemleri yapma yetkisi kaldırılarak
tasfiyeye sokuldu. Sistemin gereği, iflas etme noktasına gelen
bankanın iflas kararının verilebilmesidir. Bu banka
devirlerinden mevduat sahipleri de zarar gördü. Önce banker faciası,
ardından da bankaların devrinden ıstırap duyan
halkımız, bankalar arasında, sağlam banka, sağlam
olmayan banka ayırımı yapar olmuştur. Bu
alışkanlık elde edildiği bir zamanda, tasarruf
mevduatına sınırsız güvence getirildi ve böylelikle tekrar
eskiye dönülmüş oldu.
Değerli arkadaşlar, ABD'de 30 000'den fazla
banka vardır; her gün, ortalama 2-3 tanesi batar. Amerikalının
çok küçük montanlı tasarruf mevduatı güvence altındadır.
Hükümet, batan iki üç banka için, serbest piyasa ekonomisinin gereğinin
dışına çıkmamaktadır. Serbest piyasa ekonomisi
uygulamak iddiasında iseniz, garantinin, mevcut tasarruf
mevduatının 1-2 milyar TL'sini kapsayacak bir düzenlemeye geçmek
durumundasınız. Bu tür tasarruf mevduatı sigortası
dolayısıyla, iyi organize olmuş, iyi idare edilen bankayla,
organize olamamış ve iyi bir idare kuramamış banka
arasındaki fark ortadan kalkmıştır. İyi organize olmak
veya iyi yönetmek, yönetilmek bir prim getirmemektedir.
Değerli arkadaşlar, bankaların
çalışmalarını düzenleyen kanunları, batı
standartlarına mukayeseyle çok sık değiştirdik. 1958
tarihli 7 129 sayılı Kanunu, önce 28 sayılı Kanun Hükmünde
Kararnameyle, sonra da 70 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle
değiştirdik. Ardından, 3 182 sayılı Kanunu getirerek,
bu kararnameleri de değiştirerek kabul ettik. Ardından, en
tehlikelisini yaptık; 512 sayılı kanun hükmünde kararnameyi
çıkardık; bunda da aksaklıklar oldu, bazı maddeler iptal
edildi, 538 sayılı Kanun Hükmünde Kararname yayınlandı.
Bundan sonra 4 389 sayılı Bankalar Kanununu çıkardık, hemen
akabinde de 4 491 sayılı Kanunla bunu da değiştirdik.
Bu kanunlarla ilgili çıkarılan kararname,
yönetmelik ve tebliğlerin sayısı da çok fazla. Bu kadar fazla
düzenlemeyi takip etmek de bir ihtisas işi oldu. Bankalarla ilgili ihtisas
mahkemeleri kurulması tartışması var bugünlerde.
Yargıtay Başkanının söylediği gibi, vicdan ile cüzdan
arasında sıkışmış olan yargıyı ne kadar
bölüp, ihtisaslaştırsanız faydasızdır. Güçlü bir el,
bu sektördeki sıkışıklığı, radikal, idarî,
malî düzenleme yaparak ortadan kaldırmalıdır. Aksi halde,
Meclis, yasama organı, devamlı olarak yasa yapar, ihtisas mahkemeleri
kurar, yine netice alınmaz. Kanaatimce, 1958 tarihli 7129 sayılı
Bankalar Kanunu, fevkalade yeterli ve serbest piyasa ekonomisinin gereğini
yansıtan bir kanundur. Belki, günümüze uyarlaması yönünden birkaç
maddesi yenileştirilebilirdi; ama, bunu, böyle yapmadık ve çok
sayıda müdahalelerde bulunduk. Birçok olayda kanun boşluğu var
diye değiştirdik. Bürokrasiden gelen baskıya, siyasîler olarak
"hayır, genel hükümler vardır, bu genel hükümlerle
yürünecektir" demedik. Arkasından da "yargı
bağımsızlığı var, yargı böyle istiyorsa,
bunu da böyle yapalım" demişizdir. Birçok olayda kanun
boşluğu var diye böyle baskı altında kalıyorduk.
Bir anımı sizlerle paylaşmak istiyorum.
1985 yılında görülen bir davada, hâkim "Bankalar Kanununda,
sahibi ile genel müdürünün birleşerek bankayı
boşaltabileceğiı öngörülmemiş efendim, bunu tıkamamız
lazım" diyordu. Bu boşluğu doldurmak gerekir diyordu da,
sanki genel hükümler yoktu!.. Genel hükümler vardı ve genel hükümlerle
de, bu, mutlaka yapılabilirdi; ama,
biz, tuttuk, kanunda, hakikaten, o boşluk denilen yerleri doldurduk
1985'te. Her kim ki, bana göre "yasal boşluk var, bunu
doldurmamız gerekiyor" derse, ona kuşkuyla bakmak lazım;
çünkü, Türkiye, çok sayıda kanunu olan bir ülkedir; hastalık,
yasamanın az yapılmasında değil, yargının ta
kendisindedir.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar;
Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu, kendisine devredilmiş bulunan
bankaları rehabilite edip, derhal satmalıdır; çünkü,
korkarım ki, özelleştirmeye
çalıştığımız sektörü, yarın
devletleştireceğiz. Bu, böyle giderse, maalesef, devletin eline
geçmiş olan yüzde 20'ler -şu anda 50 ticarî bankanın yüzde 10'u
devletin elindedir- korkarım yüzde 30'lara, 40'lara tırmanır.
Rehabilitasyon, bunların birleştirilmeleri,
sermaye yapılarının güçlendirilmesi gibi tedbirlerle
yapılmalıdır. Bu yapılmadığı takdirde,
sektörde daha büyük problemler çıkacak diye endişe ederim.
Bu arada, kamu bankalarının
özelleştirilmesi şarttır. Zaten, kanunu da vardır. Kanun
çıktığında, iki yıl içinde bu bankalar
özelleştirilecek diye bir maddesi de vardı. Ziraat Bankası, Halk
Bankası gibi büyük bankalar ikiye, üçe bölgesel olarak ayrılabilir ve
bunlar özelleştirilebilir. Özelleştirme dediğimizde, mutlaka,
sermayesinin tümü, hisselerinin tümü halka satılmalıdır veya
Halk Bankasında esnafa satılmalıdır diye bir iddiamız
yok; ama, yönetimle birlikte, bunların kararlarının, kendi yönetim
kurullarının dışında, halktan gelen bir ekipte
olmasında yarar görmekteyiz.
Şimdi, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna
aktarılmış olan bankaların bir kısmının
hisse senetleri sermaye siyasasında işlem görmekteydi.
Yanlış bir uygulamaya parmak basmak istiyorum. Bu devirle tahtalar
kapatıldı. Açılması ve işlem görmesi, sistemin
gereğidir. Sistem, eğer serbest piyasa ekonomisiyse, bunlar da
batmadı diyorsanız, bu tahtayı çalıştırmak
durumundasınız. Şimdi, bir vatandaş düşünün,
bankanın sermayesine iştirak etmiş, sermaye piyasasından,
yani borsadan hisse almış; o miktarda da parayı götürmüş
mevduata yatırmış. Mevduatı güvence altında; ama,
borsadan satın aldığı hissesi pul olmuş. Bu,
yanlış bir uygulamadır; çünkü, banka batmış
değildir, bankayı batırmadık. Tasarruf Mevduatı
Sigorta Fonuna devraldık. Bu uygulamada haksızlık vardır,
düzel-tilmesinde yarar vardır diyorum.
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu,
bankalar yeminli murakıp sayısını çok süratle
katlamalıdır, üçe, dörde katlamalıdır; banka denetimlerini
periyodik olarak yapmasını sağlamalıdır. 80 tane banka
varsa, ondan daha az bankalar yeminli murakıbı var. Böyle bir
şey olur mu?! Senede bir tane bankayı denetlemesi mümkün değil.
Kaldı ki, bankanın genel müdürlüğü var, bir de büyük
şubeleri var; yani, o şubeleri de denetleyeceksiniz. Genel müdürlük
gibi önemli şubeleri var. Ben hatırlıyorum, Emlak Bankası
bir zat tarafından soyulduğunda, bir şubeden soydu; onu, gidip
genel merkezden soymadı; genel merkezin haberi olmadan, Ankara
Şubesinden soydular. Onun için, bankalar yeminli
murakıplarının sayısını çok süratli
artırmalıyız. Bu da, onlara fevkalade iyi, tatminkâr ücret
vermekten geçer.
Bakın, bu tür elemanların
maaşlarını ikiye katlasaydık, üçe katlasaydık -benim
yaptığım hesaba göre- 1,5 milyon dolar bir kaybımız
olacaktı; ama, şu anda, belki 9 milyar dolar değil de, daha
küçük montanlı rakamlarla uğraşıyor olacaktık.
Bilhassa mismanagement dediğimiz, yani kötü idareden dolayı zor
duruma düşmüş bankaları belki kurtarmış
olacaktık, zamanında bize bankalar yeminli murakıpları bu
raporları getirebileceklerdi.
Tabiatıyla, bankalar yeminli
murakıpların sayısını artırmak tek
başına bir çare değildir. Onların verdiği raporu
ciddiye alıp değerlendirecek yöneticilere ve siyasîlere de ihtiyaç
vardır.
Bankaların işleyişinde, yeminli malî
müşavirlerin üçer aylık aralarla denetim raporları vermesi
yolunda bir düzenleme de yapılabilir.
Değerli arkadaşlar, bankalar güven
müesseseleridir. Bunların hakkında uluorta konuşmamak gerekir.
Ölçüsüz bir konuşmayla en güçlü dediğimiz bankayı çok zor duruma
sokabiliriz. Yüksek enflasyon aşağı çekilirken reel sektörün
fiyat artışları faizlerin çok altında
kalacağından dolayı, böyle bir dönemde bankaların şüpheli
alacakları artacaktır. Bu durumda da bankaların bünyeleri
zayıflayacaktır. Enflasyonu düşürmede iddialı iseniz,
bazı bankaların zora gireceğini kabullenip ona göre tedbir almak
gereği vardır. Bankaların malî bünyelerinin güçlendirilmesi,
asgarî özvarlık kriterlerinin gözden geçirilmesi ve bu limitlerin
yükseltilmesi şarttır. Rasyoları bozuk olan bankaların,
yeni ortaklarla, taze para girişiyle düzeltilmesi tedbirlerini uygulamaya
koymasını dili-yoruz, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme
Kurulunda da bunu bekliyoruz.
1992 yılında 80 milyar dolar olan bu
bankaların toplam aktifleri, 1999 yılında -yani sekiz yıl
sonra- 170 milyar dolara çıkmıştır. Sisteme dahil olan bu
kadar yeni bankaya rağmen normal aktif artış hızına
ulaşamamışlardır.Yıllık dolar bazında en az
yüzde 20 aktif artış hızı olsaydı, bu bankaların
aktifleri, dolar bazında 350 milyar dolar olurdu. Dolar bazında yüzde
10 gibi aktif artış, bu sektörde sermaye birikim
hızının düşük olduğunu göstermektedir. Bu sektörde 170
000'i aşkın personel çalışmakta, çalışma
şartları ve metotları bakımından Batı
standartlarına ulaşılmış bulunmaktadır. Bundan
dolayı, bankalarımızı, banka sektörünü ben kutluyorum;
yani, yanlış yapanlar vardır; ama yanlış yapmayanlar
da çoğunluktadır. Bugün, sektörde 83 milyar dolar mevduat, 10 milyar
dolar tutarında da repo var. 1990 yılında toplam mevduatın
26 milyar dolar olduğu hatırlanırsa, o mevduat
artışının yıllık ortalamasının yüzde
13,5 olduğu görülür. Sektörün güçlendirilmesi gereği bu iki
artışa bakarak da söylenilebilir.
Değerli arkadaşlar, biraz önce burada
konuşan arkadaşlarımızın "bilhassa, bir dönemde
-yanıl-mıyorsam, ANAP'ın da iktidar olduğu dönemi
zikrettiler- 6 tane bankaya kuruluş müsaadesi verdiniz, bu tabelalar
altın kıymetindeydi, altın ağırlığına
sahipti; bunu yapmamanız lazımdı" diye tenkitleri
vardı. Arkadaşlarımız, galiba, yatırım
bankası ile mevduat bankasını karıştırdı. Bu
6 bankanın hepsi yatırım bankasıdır, mevduat
bankası değildir. Halktan mevduat toplamaz; ancak,
dışarıdan, büyük kaynak bulduğu zaman alır,
yatırımlara aktarır; dolayısıyla,
tabelalarının önemli bir ağırlığı yoktur,
tabelalarının bir değeri yoktur; yani, taksi plakası gibi
alınıp satılan cinsten değildir. Bu yanlışı
düzeltme gereğini duydum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
EKREM PAKDEMİRLİ (Devamla) - Sayın
Başkan, toparlamak için 1 dakika müsaade eder-seniz memnun olurum.
Değerli arkadaşlar, bu bankaların, 1992
seçimlerinden sonra böyle zor bir duruma gireceği belliydi, ayan
beyandı; benim kaç tane makalem vardır, kaç tane beyanım
vardır. Siz, tutuyorsunuz, bankaları, bankaya borcunu ödeyemeyen
kişiye bağlıyorsunuz; sonra, götürüp, o zatı muhtereme
banka satıyorsunuz, ondan sonra 512 sayılı kararnameyi
çıkarıyorsunuz, daha da rahatlıyor "oh, yani bu kararname
de çıktı, şimdi beni kimse elleyemez" diyor. Bu zihniyetle,
yani, verdiysem ben verdim zihniyetiyle gideceksiniz, ondan sonra
tökezlemememiz mümkün değil. Yani, aslında, bu kötü neticenin
altında yatan zihniyet "verdiysem ben verdim" zihniyetidir. Bu
böyle devam ederse, daha çok problemle karşı karşıya
kalırız.
Beni dinlediğiniz için, sabrınız için
teşekkür eder, saygılar sunarım efendim. (ANAP, DSP, MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın
Pakdemirli.
Efendim, gruplar adına konuşmalar
bitmiştir.
Şimdi, önerge sahipleri adına, iki önerge
olduğu için iki sayın milletvekiline söz vereceğim. Biri Bursa
Milletvekili Sayın Mehmet Altan Karapaşaoğlu, diğeri
İzmir Milletvekili Sayın Ufuk Söylemez.
Önce, Bursa Milletvekili Mehmet Altan
Karapaşaoğlu; buyurun efendim. (FP sıralarından
alkışlar)
MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Sayın
Başkanım, değerli milletvekili arka-daşlarım; şu
anda, burada, milletimizin hayretle izlediği, hatta belki de nefretle
izleyeceği, kendi vergileriyle ödenmiş bütçemizden içi
boşaltılan bankalara aktarılanların macerasını
dile getirmeye çalıştığımız bankalar konusunu
görüşüyoruz.
Değerli arkadaşlar, ben, sözlerime
başlarken, ünlü bir ekonomistin şu sözüyle başlamak istiyo-rum:
"Her ekonomik sistem, kendi felaketini de beraberinde getirir diyor
ekonomist.
Değerli arkadaşlar,
hatırlayacaksınız, biraz hafızalarımızı
geriye doğru alalım, bu ülkede, Susurluk skandalıyla
başlayan çete-mafya-soygun ilişkileri, soygunların devam
ettirilmesi pahasına, irtica gürültüleri altında soygunlar maalesef
gerçekleştirildi. Şimdi, milletimiz bu gerçekleri, artık, üst
üste kayarak, alt alta koyarak, bir sentez yapmak durumunda. Biz de, burada, bu
tartışmalara yaparak, şu neticeye varmak için mücadele ediyoruz,
diyoruz ki: Bu konuları bir araştıralım, bu konuların
siyasî boyutu nereye varırsa varsın çıkaralım, bu
konuların bürokrat boyutu nereye varırsa varsın
çıkaralım. Bu çalışmayı yaparken de, yasalardaki
boşlukları tespit edelim ve bu boşlukların
doldurulması istikametinde gayret sarf edelim. Biraz sonra yapacağımız
oylamalar, bu gayretin, bu iyi niyet gösterisinin bir göstergesi olacak.
Değerli arkadaşlar, bankaların içinin
boşaltılması konusunda birtakım teknik bilgileri duyurmak
lazım, bildirmek lazım. Uzun süre, devlet bankalarındaki
tasarruf mevduatının yüzde 100'ünü garanti ederdi sistemimiz.
Şimdilerde bu, 100 milyar Türk Lirasına indirilmiş bulunuyor;
100 milyar Türk Lirasını garanti ediyor. Önümüzdeki günlerde de bu,
50 milyar liraya indirilecek. Her bir bankadaki, her bir hesaptaki tasarruf
mevduatının sadece 50 milyar liralık kısmı devlet
garantisinde olacak.
Değerli arkadaşlar, dikkatinizi çekmek
istiyorum. Garanti edilen, sadece, tasarruf mevduatıdır; ticarî
mevduat, bankaların diğer borçları, devlet garantisi
altında değildir; fakat, bizim devletimiz, milletine olamadığı
kadar, maalesef, banka sahiplerine âlicenap davranıyor; batacak
bankaları batırmıyor, bankayı alacağıyla,
borcuyla üzerine geçiriyor. İşte, o zaman, karşımıza
şu manzara çıkıyor: Devletin mevduat üzerindeki garanti sınırı
diye bir şey kalmıyor, tasarruf mevduatının tamamı
devlet garantisine giriyor, bankadaki ticarî mevduat, bankanın içeride,
dışarıda, cümle âleme olan borcu da devlet garantisine giriyor.
Banka batmadan, içerideki ve yurt dışındaki tefeciden
alınan yüksek faizli kredileri de, devlet, maalesef, üretmiş
bulunuyor. Tekrar dikkat edelim. Mevduat sigor-tası garanti sistemi
içerisinde, batan bankalarda tasarruf mevduatı bulunanların sadece
100 milyar liraya kadar olan alacaklarının sadece banka
tarafından ödenmeyen kısmından sorumlu olan devlet,
sınırsız bir borcu, bilmeden, sormadan üzerine alıyor.
Birini, ikisini değil, devlet, 10 bankayı kucağına bu
şartlarla aldı maalesef. Türk Ticaret Kanununa göre hiçbirinin
iflası istenmiyor, Bankalar Kanununa göre, devir, birleşme veya
tasfiyelerine karar da verilmedi, mevduat kabul, bankacılık yapma
işlemleri maalesef kaldırılmadı. Bu tip uygulamanın
çok zararlı yanları var. Nedir bu zararlı yanları; devlet,
sadece tasarruf mevduatı garantisiyle ilgili sınırlı
sorumluluğunu aşıp, büyük yükler altına girdi. Devlet,
battığını iddia ettiği bankaları devralarak
batıkları kurtarma, düze çıkarma sorumluluğunu üstlendi.
Batan bir bankada, tasarruf mevduatının eksik kısmını
tamamlamakla sınırlı olan ve yapıldığında
sona eren sorumluluğun, hem sınırı hem süresi
sınırsız bir hale getirildi. Bu uygulamalar, batan
bankaların sahip ve yöneticilerinin sorumluluğunu hukuken ortadan
kaldırıyor.
Değerli arkadaşlar, sahip ve yöneticilerin
tüm mal varlıklarıyla sorumlu olabilmeleri için, bankanın
tasfiye olup, alacak ve borçlar arasındaki zararın belli olması
gerekiyor. Halbuki, devlet, batmakta olan bankayı yaşatıp, eski
sağlığına kavuşturma iddiasıyla devralıyor.
Yaşayan bir müessesede eski sahip ve yöneticilerin sorumlulukları
rakam bazından çıkarılıyor, olsa olsa üç beş ay hapis
cezası verecekler ve iş bitmiş olacak; neticede, devlet, bütün
bu külfetin altına sokulmuş olacak.
Değerli arkadaşlar, işin kötüsü
şurada; devlet, batan bankanın yönetimini bir defa devraldı
mı, artık, o bankayı iflas ettirmesi de maalesef mümkün
değildir ve bu durum böylece sürüp gidecektir. Bu yapılan
operasyonlarda birtakım rakamların da bilinmesi lazım. Mesela,
devlet bankalarıyla ilgili olarak yapılan bir araştırmada,
devlet bankalarının teminatlarıyla kullandırılmış
olan kredilerin miktarı 1,4 katrilyon lira. Bu 1,4 katrilyon liranın
teminatını, mektubunu veren devlet bankası, ödemelerin
yapılmaması dolayısıyla, yaklaşık yüzde 80'ini
öder duruma gelmiştir; yani, şu anda devlet, kendi bankalarından
bu mektupları ödemek durumundadır. Dolayısıyla, devlet
bankalarının içi de bu yolla boşaltılmış
bulunuyor. Bu yol, vatandaşımızın bilmesi gereken bir yol.
Biraz önce buradaki konuşmacı arkadaşlarımız, devlet
bankalarına çatıldığını ifade ettiler.
Değerli arkadaşlar, biz, devlet
bankalarına çatmıyoruz; devlet bankalarının bu
uygulamalarının hangi baskılar altında, hangi metotlarla
geliştirildiğinin araştırılmasının,
soruşturulmasının yapılmasını talep ediyoruz.
Değerli arkadaşlar, bankalardaki gizlilik
konusuna gelince... Bugün, teknoloji çok ilerledi, fiberoptik kabloların
hâkim olduğu günümüzde, bankalar, maalesef, bir günde
boşaltılıyor; belki de daha az bir sürede
boşaltılıyor.
Değerli arkadaşlar, banka faaliyetleri
gizlilik arz etmemektedir. Neden arz etmemektedir.
Değerli arkadaşlar, bizim bir sermaye
piyasamız var; hisse senetlerimiz orada değer bulur, orada
değerlendirilir, orada kriterleri tespit edilir. Siz bir şeyleri
gizlerseniz, bu değerleri, gerçeği biz nasıl
bulacağız, nereden bulacağız, kim bulacak, kim
açıklayacak bunu; dolayısıyla, gizlilik diye bir konuyu
tanımıyoruz.
Bakınız, çok değerli bir
arkadaşımız, Grubumuzdan Azmi Ateş Bey soru önergesi
veriyor bir zamanlar -hangi zamanlar, 1997 yılında- soru önergesinde,
bir medya grubunun sahip olduğu bankayla ilgili sorular soruyor; yani,
bugün patlayan işi soruyor 1997'de "söylentileri var, buna cevap
verin diyor. Zamanın devlet bakanı, cevap veriyor, diyor ki:
"İlgili kanunun 83 üncü maddesi uyarınca açıklama
yapamam." Ama, aynı sayın bakan, bugün, bir gazete
yazarının köşesinde, çeşitli bankaların,
müşterilerinin, firmalarının aldıkları kredilerin
açıklamasını yapmasında bir beis görmüyor. Demek ki, biraz
önce, savunduğumuz gizlilik yok arkadaşlar; ancak, durum idare etmek
var. Nedir o durum idare etmek; onu da izah edeyim size.
Bakınız, 55 inci hükümeti
hatırlayın; 55 inci hükümet döneminde birtakım yolsuzluklar
bahis konusuydu, medyaya intikal etmişti. O günün Başbakanı
Sayın Mesut Yılmaz teftiş kuruluna talimat veriyor ve
"şu Egebank'ı bir araştırın bakalım; bize
bir rapor verin" diyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Toparlayın lütfen.
MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Devamla) - Fakat,
55 inci hükümet döneminden sonraya denk geliyor bu raporların hükümete
intikal ettirilmesi; yani, 56 ncı hükümetin başbakanına bu
raporlar veriliyor. Şimdi, ben sormak istiyorum: Sene bindokuzyüz bilmem
kaç, bu araştırmalar yapılmış, bu raporlar
verilmiş, banka murakıpları neticeyi bulmuş. Sayın
Başbakan o zaman niye bunu o zaman gündeme getirmemiş, gerekli
tedbiri niye almamış diye sormak lazım? Acaba, kendisini
rahatsız eden birtakım konular mı var diye de ister istemez
-basındaki konular- halkımızın da aklına gelir, bizim
de aklımıza gelir.
Değerli arkadaşlar, iki üç satır da
olanlardan bahsetmek lazım, milletimizin de bunu bilmesi lazım.
Bakın, bu batırılan paralarla neler olur, daha doğrusu
milletimiz için neler yapılabilir.
Değerli arkadaşlar, bu batık paralar
milletin menfaatı istikametinde kullanılsa, VAVEK
Başkanımızın açıkladığı gibi, 15
doğalgaz santralı yapılabilir, 11 termik santral yapılabilir,
8 hidroelektrik santral yapılabilir, bunların hepsi 1000'er
megavatlıktır; Adalet Bakanlığımızın, Millî
Eğitim Bakanlığımızın bugünkü bütçeleri ikiye
katlanabilir; okul ihtiyaçlarımızın tamamı
karşılanabilir; sağlık problemlerimiz kökünden
halledilebilir, ikiye katlanabilir,
hatta ve hatta, 100 yataklı tam teşekküllü olmak kaydıyla 800
ilçemizde -ilimizde demiyorum- tam teşekküllü hastane yapılabilir, tüm Türkiye
öğrencilerinin yurt sorunu çözülebilir. 40 haberleşme uydusunu uzaya
atabiliriz. Düzgün arazide.8 880, engebeli arazide 4 054 kilometre
uzunluğunda demiryolu yapabiliriz; her şeyden önemlisi, Bursa
İlimiz gibi yatırıma ihtiyacı olan 80 ilimizin tüm
yatırım ihtiyaçlarını karşılayabiliriz.
Değerli arkadaşlar, tabiî, bu soruları
sormakta hakkımız var diye düşünüyorum. Vatandaşların
hakları, raporları hasıraltı etmekle korunamaz maalesef.
Olumsuzlukları, 1993'teki 512 sayılı Kanun Hükmündeki
Kararnameye yüklemek insafsızlık olur. Mademki böyle bir olumsuzluk
var, kurumun başında bulunan yetkililerin görevi bu olumsuzlukları
ortadan kaldırmaktır.
Geçmiş dönemde verilen önerge konusunda hata
yapıldığını ifade ediyor Sayın
Bakanımız. Olabilir; ama, maalesef, üç yıldır
iktidardadırlar, o hatanın telafi edilmesi mümkündü; bu yapılmadı,
gündeme getirilemedi; ama, şimdi yapılacak oylamada, samimîyetlerinin
ifadesi olarak bu soruşturmaların, bu araştırmaların
yapılması istikametinde oy kullanmalarını bekliyorum.
Değerli arkadaşlar, şu son günlerde
batan bankaların sahipleri, hepinizin de malumu olduğu gibi, son iki
üç yıl içerisinde oluşan sahiplerdir.
BAŞKAN - Efendim, sizden sonra bir sayın üye
daha var, toparlar mısınız.
MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Devamla)-
İzninizle toparlıyorum.
Parlamentomuz, geçtiğimiz dönemde çok yoğun
çalışmalar yaptı; 250 maddelik gibi bir Güm-rük Kanununu buradan
bir günde geçirme başarısını sergiledi ve gösterdi. Önümüze
yeni düzenlemeleri gününde ve zamanında getirseydiler, elbette bu
düzenlemeler de buradan süratle geçecekti. Bugün Parlamentomuzda batık
bankaların akıbetlerinin araştırılmaması istikametinde
düşünen hiçbir arkadaşımız yok.
Değerli arkadaşlar, o zaman bize düşen
görev şu: Bakın, Parlamentoya girememiş, muhalefette olan bir
partimizin başkan ve yöneticileri burada; konuya duydukları ilgiden
dolayı buradalar. Kendilerine teşekkür ediyorum; ama, milletimiz bunu
bizden bekliyor. Dolayısıyla, bu konuda göstereceğiniz
hassasiyet, millet tarafından tartışılması, millet
tarafından olumlu değerlendirilmesi sizin vereceğiniz oylara
bağlı.
Siz değerli milletvekili
arkadaşlarımı saygıyla selamlıyor, Sayın
Başkanıma da anlayışlarından dolayı teşekkür
ediyorum. (FP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN- Ben teşekkür ederim efendim.
Efendim, son söz, İzmir Milletvekili Sayın
Ufuk Söylemez'de.
Sayın Söylemez, buyurun. (DYP
sıralarından alkışlar)
Sayın Söylemez, sizin Grubunuz, her ne kadar 8
dakika erken bitirdiyse de, Genel Kurulun çalışmaları bitecek;
10 dakikayı biraz geçseniz de, toparlarsanız memnun olurum.
Teşekkür ederim efendim.
MEHMET SADRİ YILDIRIM (Eskişehir) - 18
dakika...
BAŞKAN - Efendim, siz niye
karışıyorsunuz? Canınız sıkıldı
herhalde!..
TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkan,
bitinceye kadar diye karar alırsanız...
BAŞKAN - Efendim, ben, 55 inci maddeye göre de bir
karar alayım.
Bitinciye kadar sürenin uzatılmasını
oylarınıza sunuyorum efendim: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Buyurun efendim.
M. UFUK SÖYLEMEZ (İzmir) - Teşekkür ederim
Sayın Başkanım.
Sayın Başkan, Yüce Meclisin
saygıdeğer üyeleri; bankalarla ilgili genel görüşme önergemizin
öngörüşmeleri nedeniyle söz almış bulunuyorum.
Konuşmamın başlangıcında, Sayın Başkanı
ve Yüce Heyetinizi şahsım ve Doğru Yol Partisi Grubu adına
en derin saygılarımla selamlıyorum efendim.
Değerli milletvekilleri, hepinizin de bildiği
üzere, Türk bankacılık sistemi ve sektörü, tarihinin en kötü
günlerini yaşamaktadır. Geçen iki yıl içerisinde toplam 10 tane
özel ticarî banka batma veya batırılma noktasına gelerek
devletleştirilmek zorunda kalmış ve Tasarruf Mevduatı
Sigorta Fonuna 10 milyar doları aşkın bir yükle şu
aşamada devredilmiş bulunmaktadır. Bu riskin gelecekte çok daha
büyük noktalara gelmesinden de ciddî bir şekilde endişe etmekteyiz.
Değerli milletvekilleri, bankacılık
sistemi, reel sektörün aynasıdır. Bankacılık sisteminde 10
tane bankanın batma noktasına gelmesi, gerçekten, üzerinde, Yüce
Meclisin de, kamuoyunun da hassasiyetle durması gereken bir durumu
göstermektedir, işaret etmektedir. 175 000 çalışanı, 81
bankasıyla, nitelikli personeli, modern bilgisayar altyapısıyla,
rekabet gücü yüksek olan Türk bankacılık sektörünün bu duruma
düşmüş olması bize hüzün vermektedir, bizi üzmektedir. Özellikle
Doğru Yol Partisi olarak, ne bir bankanın batmasından ne tek bir
firmanın iflas etmesinden mutluluk duymayız. Bir ülke ekonomisinde
işler kötü gittiği takdirde, reel sektörün aynası olan
bankacılık sektöründe de işlerin hiç de iyi gitmediğinin
bilincindeyiz.
Değerli milletvekilleri, bir bankanın batma
veya batırılma noktasına gelebilmesi için üç unsurun
eşzamanlı, aynı anda cereyan etmesi gerekir. Bunlardan
birincisi, sahip ve yöneticilerinin kanun ve usul dışı
işlemlerle bankanın kaynak ve kredilerini usulsüz bir şekilde
kullanıp geri ödemeyerek zarara yol açmaları; yani, art niyetli, kötü
yönetimlerdir. Ama, hiçbir banka sahibi, bankasını, kötü amaçlarla da
olsa batma ve batırma noktasına tek başına getirmeye
muktedir ve ehil değildir. Bir bankanın batma veya
batırılma noktasına gelmesi için siyasî iradenin ve ekonomi üst
yönetiminin ve bürokrasisinin de kastı, ihmali, kayırması,
korumasına ihtiyacı vardır. Türkiye'de banka kurmaktan şube
açmaya kadar hemen her konu ekonomi otoritesinin, kamu otoritesinin izin ve
gözetimine tabidir. Bankalar yeminli murakıpları her üç ayda bir malî
bünye raporlarını, aynen bir fotoğraf netliğinde, ilgili
siyasî iradenin ve ekonomi yönetiminin önüne koyarlar. Dolayısıyla,
sahip ve yöneticilerinin günlük, haftalık, aylık hesap hareketleri
dahi bu raporlarda aynen olur.
İşin üçüncü ayağı, ülkedeki
ekonomik politikaların o ülkeyi küçülten, ihracatını gerileten,
tarımı çökerten, üretimi durduran ve tarihin en büyük
daralmalarından birini yaşatan bir mak-roekonomik politika
olmasıdır. Uygulanmakta olan program, kâğıt üzerinde bile
olsa enflasyonu düşürememiş, geniş halk
yığınları, özellikle memur, emekli ve dargelirlilere
verilen sefalet ücreti sayılabilecek ücretler, kurlara koyulan yasaklar,
KİT ürün fiyatlarına yapılan baskılara rağmen
enflasyon ortalama bazda TEFE'de yüzde 56'nın altına
inememiştir. Maliye Bakanlığı, yeniden değerleme
oranlarını saptarken de bu yüzde 56 oranını kullanmakta ve
bir nevi enflasyonun düşmediğini ilan etmektedir.
İşte, bir ülkede ekonomik kriz var ise, o
ülkede ihracat bugün olduğu gibi geriliyor ise, o ülkenin tarım
sektörü, çiftçisi çökmüş ise, o ülkede dargelirliler ay sonunu
getiremiyor, evkadını aş yerine taş pişiriyorsa tenceresinde,
o ülkede bankacılık sisteminde donuk ve batık kredilerin
artması da kaçınılmazdır.
Sahip ve yöneticilerinin usulsüz işlemleri, siyasî
iradenin ve ekonomi bürokrasisinin kastı, ihmali, kayırması veya
gecikmesi ve hükümetin uyguladığı hatalı makro ekonomik
politikalarla küçülen bir ekonomin sebep olduğu nedenler, Türk
bankacılık sistemini, tarihinin yaşamadığı bir
darboğaza itmiş, 10 tane özel ticarî banka devletleştirilmek ve
Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu üzerine, yıl sonu itibariyle, 10,5 milyar
dolara yaklaşan bir zarar ve risk ihtimaliyle bırakılmak zorunda
kalmıştır. Bu rakamın büyüklüğü, olayın
vahametini yeterince gözler önüne sermelidir.
Değerli milletvekilleri, Türkiye'deki 58 ticarî
bankanın 10 tanesinin bu noktaya gelmesi ve bu 10 bankanın
faaliyetlerinin tüm aktif ve pasifleriyle Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu
tarafından devralınması büyük bir hatadır. Bu
bankaların iyileştirilebilecek, rehabilite edilebilecek gibi olan
birkaç tanesi dışındakilerin tamamı derhal
kapatılmalıydı. Operasyonel zararlar ikiye
katlamıştır; devralımında 4-5 milyar dolar olan zarar
ve risklerin, bugün, 10 milyar doları aşmış olma ihtimali
hepimizi endişelendirmektedir.
Kamuoyu, bankacılıkta yaprak dökümü sürecek
mi diye bizlere soruyor. Kamuoyu, bugün, sırada hangi banka var
endişesiyle yaşamak istemiyor. Türkiye'de, yaşanan ekonomik kaos
ve derinleşen bankacılık krizi nedeniyle, iç ve dış
kredilerin ve piyasaların kesildiği bir ortamda; yabancı sermaye,
son yılların en kötü seviyesinde. Türk ekonomisinde yaşanan bu
sıkıntıları görmezden gelmemiz mümkün değildir.
Şimdi, biz, bu genel görüşme önergesiyle
bazı soruları siyasî otoriteye de sormak zorundayız. Bu
araştırma ve soruşturmayı, mutlaka, Yüce Meclis
yapmalıdır; çünkü, az önce Sayın Bakanın ve bazı iktidar
sözcülerinin konuşmalarında, âdeta, geçen yüzyılı
anlatmaları, 1980'li, 1990'lı yıllara referans vermeleri,
mevzuat yetersizliğinden bahsetmeleri, yaşanan bu krizin ve 10
bankanın çökü-şünün ve ekonomide yaşanan bu daralmanın ve
küçülmenin asla mazereti olamaz, izah edilemez. (DYP ve FP
sıralarından alkışlar)
Şimdi soruyoruz: Haziran 1999'da Egebankın
malî bünyesi hakkında murakıp raporlarıyla ilgili ne gibi
işlem yapılmıştır?
Bir sayın bakanımızın hepimizi üzen
intihar girişimi sırasına denk gelen bu açıklama mutlaka
yapılmalı ve haziranda battığı söylenen bankaya 1999
Aralığına kadar niçin müdahale edilmemiştir? (DYP
sıralarından alkışlar)
Off-shore hesaplarda cumhuriyet tarihinin en büyük
rekoru son bir yılda kırılmıştır. Off-shore
hesaplara para yatıran vatandaşlar, bu paraların güvence
altında olmadığı konusunda Hazine otoritesi tarafından
bilgilendirilmemiş, bankaların, çılgınca, sorumsuz
off-shore bankalar açmalarına denetim getirilmemiş, düzenleme
yapılmamıştır. Neden yapmadınız diye soruyoruz? (DYP
ve FP sıralarından alkışlar)
Zayıf sermaye yapıları nedeniyle,
Batı'daki bir bankanın toplam aktifleri kadar bile olmayan toplam 80
Türk bankasının yabancı sermaye yapıları bu kadar
küçükken, 1998 yılında, seçimden az önce, altı küçük bankaya
niçin izin verilmiştir? (DYP sıralarından alkışlar)
Sayın Pakdemirli Hocam beni
bağışlasınlar, az önce dediler ki: "Siz bunu
bilmiyorsunuz; bu, yatırım bankasıdır." Sayın
Hocam, biz bunu çok iyi biliyoruz; yatırım bankaları, bir bakanlar
kurulu kararıyla tasarruf mevduatı toplamaya yetkili
kılınabilirler. Bu, bir hiledir, hile! Onun için veril-miştir bu
banka izinleri ve milyonlarca dolarlık banka lisanslarına
kavuşurlar. (DYP sıralarından alkışlar) Dolayısıyla,
iktidara yakın kişi ve gruplara, her biri 50-100 milyon dolar eden
banka lisanslarını, yatırım bankası da olsa, bedava
veremezsiniz, bunu izah edemezsiniz.
Bir yandan 10 tane bankayı
batıracaksınız, ardından, sadece sizin
iktidarınıza yakın kişi ve grup-lara, seçilmiş
kişi ve gruplara bedava banka izni vereceksiniz... (DYP ve FP
sıralarından alkışlar) Bakınız, biz,
iktidarımızda, İzmir'de, 400 ortaklı, gerçekten ihracat
yapan, sektörel bir dışticaret şirketi olan EGS grubu
dışında hiçbir yeni banka izni vermedik; doğru da
yaptık. (DYP sıralarından alkışlar)
Egebank, İnterbank gibi bankalarda tehlike varken, zarar varken, koyduğumuz
şube açma yasaklarını kim, niçin
kaldırmıştır? Hazineden sorumlu olduğu söylenen
bakanlar, bu bankaların sıkıntılı ve
sıkışık durumlarını bilmelerine rağmen, can
çekişen bu bankalarda, hangi vicdanla, hangi izanla para
karşılığı iş ilişkisine,
danışmanlık ilişkisine girebilmişlerdir? Bu sorunun
cevabını arıyoruz. (DYP sıralarından alkışlar)
1998 Mayıs ayında, Egebankın Murat
Demirel ve şirketlerine satışına, Anasol-D döneminde, tartışmalı
bir biçimde, Hazine tarafından izin verilmiştir. Bu bankanın
battığı, bir yıl geçmeden, murakıp raporlarıyla,
haziran 1999'da tescil edilmiştir. Bu süreç içerisinde, bu bankaya niçin
müdahale edilmemiştir? Haziran 1999'da gelen rapor üzerine, niçin gerekli
önlemler alınmamış ve bu bankanın, yoğun reklam
kampanyalarıyla, küçük çocukların harçlıklarına
varıncaya kadar, 250 marka kadar varan kampanyalarla, milyonlarca
doları toplayarak off-shore'da batırmasına ve
kaçırmasına göz yumulmuş ve izin verilmiştir? (DYP ve FP
sıralarından alkışlar)
1994 yılında faaliyetleri durdurulan 3
bankaya devamlı vurgu yapılıyor; doğrudur. 1994
yılında, 3 küçük bankanın, bügün batanlardan bir tanesiyle bile
kıyaslanmayacak kadar küçük 3 bankanın faaliyetlerine dönemin
hükümeti tarafından müdahale edilmiş ve faaliyetleri
durdurulmuştur. Bunların zararları, borçları, riskleri,
yurtdışı kredileri, garantileri üstlenilmemiş, sahiplerinin
iflasına gidilmiştir! (DYP sıralarından
alkışlar) Bugün ne
yapılmıştır; bugün, bu 10 banka
kurtarılmıştır, yüzdürülmüştür, bütün dış
borçlarıyla, garantileriyle. Nasıl denilir ki, siz 1994'de bunu
yaptınız da 2000'de yapılan budur?! Bugün 2000'dir, geçen
yüzyılı değil, bu yüzyılı konuşu-yoruz. Gelin,
eğer ortak bir uzlaşma noktası bulacaksak, burada bulalım.
Değerli milletvekilleri, kamu bankalarına
ilişkin yüklenmelerde de haklılık payı olmakla beraber,
KİT denetimine tabi ve gerçekten, ülkenin büyük yükünü çeken esnafa,
ziraatçiye kredi vermesi gereken ve ticarî kurallara göre
çalışması gereken bu bankaları niçin hâlâ
özelleştirmi-yoruz, niçin onları günah keçisi yapıyoruz, niçin
onları bu baskı altında tutuyoruz?! Bunların hepsinin
hesabının mutlaka verilmesi gerekmektedir.
Değerli milletvekilleri, mafyaya, teröre,
kumarhanelere karşı mücadele eden bir hükümetin üyesiydim. Bugün,
değerli bir konuşmacımız "mafyaya meydanı
bırakmadık" diyor. Açın televiz-yonları da, mafyaya
cezaevlerini nasıl teslim ettiğimizi, nasıl toplu katliamlar
olduğunu görün! (DYP ve FP sıralarından alkışlar)
Mafya cezaevinde olmuş, dışarıda olmuş, ne fark eder?!
Değerli milletvekilleri, Karaparayla Mücadele
Yasasını, benim de içinde bulunduğum 54 üncü Refahyol Hükümeti
çıkarmıştır. Bundan gururluyuz. Eğer, o kanun
çıkmasaydı, Türkiye'de, karaparanın hesabını, bugün "hesap
soruyoruz" diyenler de soramazlardı. (DYP ve FP
sıralarından alkışlar)
Değerli milletvekilleri, Etibankın
özelleştirilmesinden bahsetmek istiyorum. Özelleştirme doğru,
gerekli ve yapılması gereken bir hadisedir. Özelleştirmeden
banka, şirket veya firma alanların, kendi kusur ve kabahatleri,
yanlış yönetimleri veya konjonktürden kaynaklanan nedenlerle
batmaları, zarar etmeleri, hata işlemeleri asla özelleştirmenin
kusuru değildir; ama, özelleştirme, eğer, kanunen yasaklı
bir kişiye yapılırsa, hukuken ve ahlaken yapılmaması
gereken yapılırsa, o, işte o zaman sorgulanmalıdır.
Etibankın 13 Ocak tarihli Özelleştirme Yüksek
Kurulu kararı elimdedir. Bu kararda, İpek Girişim Grubuna, bu
bankanın, 13 Ocak tarihinde özelleştirilmesi öngörülmüştür.
İmzalara baktığımız zaman, tanıdık birçok
saygın ismi de görüyoruz: Sayın Güneş Taner, Sayın Zekeriya
Temizel... (DYP ve FP sıralarından alkışlar) Ama, burada
bir eksiklik var; bu eksiklik şudur: Etibankı İpek Girişim
Grubuna veriyorsunuz; ama, İpek Girişim Grubunun yüzde 50 hissesine
sahip kişinin bir bankası can çekişiyor, 64 üncü madde
kapsamında, yakın takipte, batmak üzere... Kanunen batmak üzere
olduğu bilinen bir banka sahibine, devlet, nasıl yeni bir banka daha
verir ve bunun hesabını nasıl burada vermez?! (DYP ve FP
sıralarından alkışlar)
Değerli milletvekilleri,
"Bankacılık Denetleme Üst Kurulu yeni kuruldu, o nedenle
müdahale edemedik" deniliyor; ama, hatırlayın, ben, bu kürsüden,
haziran ayında, ilk kanun geldiğinde "gelin, şunu enine
boyuna yapalım, bu kanun hepimize lazım olacak" dediğimde,
bizi dinlemediniz, konuşmadınız, konuşturmadınız
ve "pardon, yanlış oldu" diyerek, altı ay sonra
aynı kanunu bu kürsüye bir daha getirdiniz. Burada siyasî iktidarın
hiç mi hatası yok, hiç mi sorumluluğunuz yok?! (DYP ve FP
sıralarından alkışlar)
Değerli milletvekilleri, bu Kurul kuruluna kadar,
tüm yetkiler Sayın Bakan tarafından kullanılabilirdi; çünkü,
kanun buna müsaitti. Öyle mi Sayın Bakan?.. Bu yetkileri
kullanabilirdiniz... (DYP ve FP sıralarından alkışlar)
Değerli milletvekilleri, yabancı sermaye
Türkiye'ye gelmiyor. Yabancı Sermaye Derneği Baş-kanı,
yabancı sermayeli firmalar arasında yaptığı
araştırma ve ankette "niye Türkiye'ye yatırım
yapmıyorsunuz, niye yeni yatırımlar, yabancı sermaye
akışı sağlanmıyor, hani IMF ile anlaşınca,
IMF ne derse, Cottarelli ne derse, Türkiye'ye para ve kredi
yağacaktı" diye soruyor ve yabancı sermaye şirketleri
şu cevapları veriyorlar:
1. "Biz gelmeyiz! Hukuk devletinden uzak
görüntünüz var" diyorlar. Maalesef, üzülerek oku-yorum.
2. "Tahkimin çıkarılmasına
rağmen, yap-işlet konusunda bir tane bile proje gerçekleşmedi
bile" diyorlar,
3. "Politik istikrar
sağlanamamıştır" diyorlar,
4. "Her gün ortaya çıkan yeni banka ve
yolsuzluklardan ürküyoruz" diyorlar,
5. "Enflasyon sıkıntısı var"
diyorlar.
Ve bu liste uzayıp gidiyor.
Değerli arkadaşlarım, hani, enflasyon
20'li rakamlara düşecekti?.. Hani, 40 olmayıp da 20 olacaktı?..
Hani, milletin bu fakirleşmesi ve çilesi sonunda, gerçekten enflasyon
düşecekti?.. Siz, akaryakıt fiyatlarını yansıtmıyorsunuz,
KİT'lerin zararları pahasına KİT ürünlerinin
fiyatlarına baskı yapıyorsunuz.
BAŞKAN - Sayın Söylemez, lütfen
toparlayınız.
H. UFUK SÖYLEMEZ (Devamla) - Toparlıyorum
Sayın Başkan.
Çiftçiye ve tarıma üvey evlat muamelesi yaparak,
çiftçinin yoksulluğu pahasına bu programda inat ediyorsunuz.(DYP
sıralarından alkışlar) Ve kiralara baskı
yapıyorsunuz ve ücretlere baskı yapıyorsunuz ve döviz kuruna
baskı yaparak, Türkiye'yi bir ithal cennetine çevirdiniz. Bir heves
ekonomisi yaşanıyor. Geliri yeten yetmeyen, gelecekteki gelirini
ipotek ederek, ithal arabalara koşuyor. Ekonomi üretmiyor, ekonomi
moralini kaybetmiş. Türkiye, ekonomide bir küme düşme psikolojisinde.
Gelin, programınızı da
bankacılık sisteminizi de gözden geçirin; gelin, muhalefetin size
uzattığı bu eli tutun ve bu 10 milyar doları, bu milletin
sırtına binmekten kurtaracak, yeni 10 milyar dolarlara sebep
olmayacak doğru adımları atalım; şu genel
görüşmeyle de Türk kamu vicdanına karşı da görevimizi tam
yapalım diyoruz.
Türkiye, ekonomide de siyasette de, tam ve eksiksiz bir
demokrasiyi kurduğu, şeffaflaştığı, rekabetçi bir
büyümeye kavuştuğu takdirde olur. Bugünkü gibi, Türkiye'yi Afrika
ülkeleri standartlarına indiren bir anlayışı reddediyoruz.
Eğer, siz daraltırsanız, ekonomiyi küçültürseniz, ancak
bankalarınız batar, yazık olur bu güzelim bankacılık
sektörüne, yazık olur bu güzelim ülkenin müteşebbislerine.
Ben, şahsım ve Doğru Yol Partisi Grubu
adına, beni nezaketle, sabırla dinlediğiniz için teşekkür
ediyorum; genel görüşmeyi destekleyeceğinizi umuyor, saygı ve
sevgilerimi sunuyorum.
Sağ olun efendim. (DYP ve FP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Söylemez.
Sayın milletvekilleri, genel görüşme
önergeleri üzerindeki öngörüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi, genel görüşme açılıp
açılmaması hususunu oylarınıza sunacağım efendim.
Genel görüş-me açılmasını kabul edenler... (FP ve DYP
sıralarından gürültüler) Bir dakika efendim,
karışmayın. Elinizi kaldırın dedim efendim, ses
vermeyin. Sesli oylama olmaz ki. Bırakın sayalım. Sayacağız
efendim. (FP ve DYP sıralarından gürültüler)
TURHAN GÜVEN (İçel) - Bankaların içini
boşaltanları ibretle seyretsinler istiyoruz.
BAŞKAN - Efendim, müsaade buyurur musunuz...
Sessizlik hâkim olsun, sayalım.
TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın efendim, sayın!..
(FP ve DYP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, susar
mısınız efendim. (FP sıralarından "Ayıp...
Ayıp..." sesleri)
TURHAN GÜVEN (İçel) - Neden bankalar batıyor,
daha iyi anlaşılıyor.
HACI FİLİZ (Kırıkkale) - Sebep
anlaşılıyor Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri... Bir dakika
efendim... Niye bağırıyorsunuz... Nasıl sayacağız
biz? (FP ve DYP sıralarından gürültüler)
Efendim, bağırmayın, sayalım, ondan
sonra...
TURHAN GÜVEN (İçel) - Biraz daha soysunlar
bankaları! Amaç bu. (FP sıralarından "Yazık...
Yazık..." sesleri)
BAŞKAN - Efendim, bu vaziyette Kâtip Üyeler. Niye yapıyorsunuz bunu?!
Kabul etmeyenler efendim... (FP ve DYP
sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar [!])
HASAN EKİNCİ (Artvin) - Bravo!.. Millet
görsün...
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, indirir
misiniz lütfen...
Sayın milletvekilleri, Kâtip Üyelerimiz
arasında ihtilaf var. Sesli oylama olmayacağına göre, gelin,
medenî olalım. Elektronik cihazla oylama yapacağım efendim. (FP
ve DYP sıralarından alkışlar)
HASAN EKİNCİ (Artvin) - Kabul etmeyenler
belli olsun, hiç değilse...
BAŞKAN - Oylama için 3 dakika süre veriyorum
efendim. (FP sıralarından "3 dakika yetmez" sesleri)
Efendim, yeter...
AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Sayın
Başkan, açık oylama istiyoruz.
BAŞKAN - Olmaz efendim... Böyle bir şey
İçtüzüğe aykırı. Oturun allahaşkınıza!.
Nereden çıkarıyorsunuz bunları?!. İstirham ederim yani...
(FP ve DYP sıralarından gürültüler)
Belli efendim; bu partinin milletvekili belli, siz de
bellisiniz. Rica ederim... 102 nci maddeye göre oylama yapıyoruz, yeni
yeni usuller çıkarmayın. İşaret oylaması efendim bu.
TURHAN GÜVEN (içel) - Tamam Sayın Başkan,
belki isimler belli olmayacağı için doğruyu görebilirler.
BAŞKAN - Hayır, bu kadar sesli oylama olmaz
ki yani, aşkolsun! Allah Allah!..
Oylamayı başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
pusulaları okumuyorum efendim; pusulalar hariç kabul edilmemiştir
efendim. (DSP, MHP ve ANAP sıralarından alkışlar)
ASLAN POLAT (Erzurum) - Kaça kaç; onu öğrenelim.
TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayıyı
alalım.
BAŞKAN - İtimat buyurun efendim; böyle bir
usul yok ki. Sonra kulağınıza söylerim.
TURHAN GÜVEN (İçel) - Yakında 10 banka daha
batacak demektir.
BAŞKAN - Efendim, genel görüşme
açılması kabul edilmemiştir. (DYP ve FP sıralarından
alkışlar [!])
SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Soyguna evet dememek
lazımdı; soygunun üzerine gitmek lazımdı!
BAŞKAN - Bir dakika... Meclisi
kapatacağız efendim; ne şamata yapıyorsunuz?!
Sayın milletvekilleri, komisyonlara üye seçimini
yapmak, sözlü sorular ile kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla
görüşmek için, 8 Kasım 2000 Çarşamba günü saat 15.00'te
toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati
: 19.18