DÖNEM : 21                                  YASAMA YILI : 3

 

 

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

 

CİLT : 44

 

15 inci Birleşim

14 . 11 . 2000 Salı

 

 

                                      İ Ç İ N D E K İ L E R         Sayfa      

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- YOKLAMA

IV.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI  KONUŞMALAR

1.- Ardahan Milletvekili Saffet Kaya'nın, Ardahan İlinin sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması

2.- İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın, Fransa Senatosunda kabul edilen sözde Ermeni soykırımı tasarısına ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı Şükrü Sina Gürel'in cevabı

3.- Sakarya Milletvekili Cevat Ayhan'ın, deprem bölgesindeki bazı sıkıntılara ilişkin gündemdışı konuşması ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Koray Aydın'ın cevabı

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1.- Erzurum Milletvekili Zeki Ertugay'ın, Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/232)

2.- Muğla Milletvekili Hasan Özyer'in (6/877) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/233)

3.- Almanya Federal Cumhuriyeti Parlamentosu himayesinde Berlin'de düzenlenecek Kadın Erkek İçin Eşit Fırsatlar Parlamenter Komiteleri Ağı 2000 Yılı Konferansına, vaki davet üzerine, TBMM'yi temsilen katılacak heyete ilişkin Başkanlık Tezkeresi (3/696)

4.- Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş'ın vaki davetine icabetle KKTC'nin 17 nci kuruluş yıldönümü kutlamalarına TBMM Başkanı Vekili Murat Sökmenoğlu'nun katılmasına ilişkin Başkanlık Tezkeresi (3/697)

5.- Bazı milletvekillerinin izinli sayılmalarına ilişkin Başkanlık Tezkeresi (3/698)

6.- Kahramanmaraş Milletvekili Metin Kocabaş'a ödenek ve yolluğunun verilebilmesine ilişkin Başkanlık Tezkeresi (3/699)

7.- Balıkesir Milletvekili İlyas Yılmazyıldız'ın, Muhtar Ödenek ve Sosyal Güvenlik Yasasının Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin (2/306) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/234)

8.- Çorum Milletvekili Melek Denli Karaca'nın, Yükseköğretim Kurumları Teşkilâtı Hakkında 41 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair Kanun ile 78 ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifinin (2/260) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/235)

9.- Hakkâri Milletvekili Evliya Parlak'ın, Yükseköğretim Kurumları Teşkilâtı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin (2/450) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/236)

C) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1.- Doğru Yol Partisi Grubu adına Grup Başkanvekilleri Sakarya Milletvekili Nevzat Ercan, Aydın Milletvekili Ali Rıza Gönül ve İçel Milletvekili Turhan Güven'in, cezaevlerinin içinde bulunduğu genel durum konusunda genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi (8/14)

V.- ÖNERİLER

A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ

1.- (8/14) esas numaralı genel görüşme önergesinin gündemdeki yeri ve görüşme gününe ilişkin Danışma Kurulu önerisi

B) SİYASÎ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ

1.-  Genel Kurulun çalışma gün ve saatleri ile gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin DSP, MHP ve ANAP Gruplarının müşterek önerisi

VI.- AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Hatay Milletvekili Mehmet Dönen'in, Ankara Milletvekili Aydın Tümen'in, konuşmasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

VII.- SEÇİMLER

A) KOMİSYONLARDA AÇIK BULUNAN ÜYELİKLERE SEÇİM

1.- Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonunda boş bulunan üyeliğe seçim

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYON-LARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Ukrayna Bakanlar Kabinesi Arasında Savunma Sanayii Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Millî Savunma ve Dışişleri Komisyonları Raporları (1/357) (S.Sayısı : 97)

2. - Yükseköğretim Kurumları Teşkilâtı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarıları ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/650, 1/679) (S.Sayısı : 517)

3.- Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/53) (S. Sayısı : 433)

4.- Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası, Türkiye Halk Bankası Anonim Şirketi ve Türkiye Emlak Bankası Anonim Şirketi Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/775) (S.Sayısı: 537)

IX.- SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, TEFE ve TÜFE hesaplamalarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Tunca Toskay'ın cevabı (7/2262)

2.- Konya Milletvekili Veysel Candan'ın, Talim ve Terbiye Kurulunun yabancı dil öğretimi konusunda alınan bir karara ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu'nun cevabı (7/2320)

3.- Batman Milletvekili Burhan İsen'in, Talim ve Terbiye Kurulunca yabancı dil öğretimi konusunda alınan bir karara ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu'nun cevabı (7/2321)

4.- Diyarbakır Milletvekili Ömer Vehbi Hatipoğlu'nun, Talim ve Terbiye Kurulunca yabancı dil öğretimi konusunda alınan bir karara ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu'nun cevabı (7/2322)

5.-  Ağrı Milletvekili Musa Konyar'ın, Talim ve Terbiye Kurulunca yabancı dil öğretimi konusunda alınan bir karara ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu'nun cevabı (7/2323)

6.- Bitlis Milletvekili Yahya Çevik'in, Talim ve Terbiye Kurulunca yabancı dil öğretimi konusunda alınan bir karara ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu'nun cevabı (7/2324)

7.- Antalya Milletvekili Salih Çelen'in, Talim ve Terbiye Kurulunca yabancı dil öğretimi konusunda alınan bir karara ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu'nun cevabı (7/2325)

8.- Van Milletvekili Maliki Ejder Arvas'ın, Talim ve Terbiye Kurulunca yabancı dil öğretimi konusunda alınan bir karara ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu'nun cevabı (7/2328)

9.- Tekirdağ Milletvekili Bayram Fırat Dayanıklı'nın, Anadolu Liseleri Yönetmeliğinde yıl sonu ortalamasının yükseltilmesi ile ilgili olarak yapılan değişikliğe ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu'nun cevabı (7/2352)

10.- Balıkesir Milletvekili Agâh Oktay Güner'in, Talim ve Terbiye Kurulunca yabancı dil öğretim etkinlikleri programı ile ilgili olarak aldığı karara ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu'nun cevabı (7/2356)

11.- Tokat Milletvekili M.Ergün Dağcıoğlu'nun, Anadolu Liselerindeki ders geçme notunun değiştirilmesine ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu'nun cevabı (7/2359)

12.- İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın, Uzaktan Eğitim Vakfına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu'nun cevabı (7/2360)

13.- Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, özelleştirilen kurum ve kuruluşlara ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Yüksel Yalova'nın cevabı (7/2370)

14.- Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya'nın, din kültür ve ahlak bilgisi derslerinin Çıraklık Eğitimi ders programından çıkarıldığı iddiasına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu'nun cevabı (7/2386)

15.- Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın;

Elektriğe yapılan zamma,

Karaman'a bağlı bazı köylerin kuyu ihtiyacına,

Karaman'a bağlı bazı köylerin enerji sorunlarına,

Karaman'a bağlı bazı köylerin trafo sorunlarına

Karaman-Merkez-Bölükyazı ve Çiğdemli köylerinin su ücreti sorununa,

İlişkin soruları ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı M.Cumhur Ersümer'in cevabı (7/2391, 2476, 2478, 2480, 2496)

16.- Diyarbakır Milletvekili Ömer Vehbi Hatipoğlu'nun, üniversiteye giriş sınavı sistemine ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu'nun cevabı (7/2411)

17.- Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya'nın, ders kitaplarına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu'nun cevabı (7/2435)

18.- Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, Karaman-Merkez-Kızılyaka Köyünün ilköğretim okuluna ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu'nun cevabı (7/2452)

19.- Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, Karaman-Merkez-Eğilmez Köyünün ilköğretim okulu ihtiyacına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu'nun cevabı (7/2456)

20.- Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, Karaman-Merkez-Burhan Köyü İlkokulunun bakım ve onarımına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu'nun cevabı (7/2488)

21.- Sivas Milletvekili Abdüllatif Şener'in, Sivas-Kangal Termik Santralinin çevreye verdiği zararlara ilişkin Başbakandan sorusu ve Çevre Bakanı Fevzi Aytekin'in cevabı (7/2509)

22.- Mardin Milletvekili Metin Musaoğlu'nun, Mardin-Nusaybin İlçesine yeni bir lise açılıp açılmayacağına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu'nun cevabı (7/2512)

23.- İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın, deprem bölgesindeki ihtiyacı karşılamak üzere ücretsiz bastırılan kitapların dağıtımına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu'nun cevabı (7/2546)

24.- Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın, Selçuk Üniversitesi Rektörlüğünce öğrenci affının hukuka aykırı uygulandığı iddiasına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu'nun cevabı (7/2587)

25.- Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak'ın, öğrenci yurtları ile yüksek öğretim kurumlarındaki öğrenci sayısına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu'nun cevabı (7/2601)

26.- Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak'ın, Gülnar ve Anamur İlçeleri arasında bulunan karayoluna ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Koray Aydın'ın cevabı (7/2603)

27.- Gaziantep Milletvekili Ali Özdemir'in, merkez ve taşra teşkilâtı yönetici seçme sınavına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu'nun cevabı (7/2605)

28.- Afyon Milletvekili İsmet Attila'nın;

Afyon-Sandıklı-Karadirek Kasabasının sağlık sorunlarına,

Afyon-Sandıklı-Kusura Kasabasının sağlık sorunlarına,

Afyon-Sandıklı-Yavaşlar Kasabasının sağlık sorunlarına,

Afyon-Evciler-Gökçek Kasabasının sağlık sorunlarına,

Afyon-Sinanpaşa-Güney Kasabasının sağlık sorunlarına,

İlişkin soruları ve Sağlık Bakanı Osman Durmuş'un cevabı (7/2607, 2608, 2610, 2621, 2622)

29.- Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük'ün, Ankara Eryaman 4 üncü Etap sakinlerinin bazı sorunlarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Faruk Bal'ın cevabı (7/2611)

30.- Karabük Milletvekili Mustafa Eren'in, Karabük'te sağlık yüksek okulu açılıp açılmayacağına ilişkin Başbakandan sorusu ve Sağlık Bakanı Osman Durmuş'un cevabı (7/2626)

31.- Bursa Milletvekili Faruk Çelik'in, sokakta yaşayan kişilere ve ailelere ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Hasan Gemici'nin cevabı (7/2636)

32.- Afyon Milletvekili İsmet Attila'nın, Afyon-İhsaniye-Yaylabağı Kasabası Sağlık Ocağının personel ihtiyacına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Osman Durmuş'un cevabı (7/2637)

33.- Ankara Milletvekili M.Zeki Çelik'in, Bolu İlindeki Bayazıt Camiinin tamirine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Yüksel Yalova'nın ce-vabı (7/2682)

34.- İstanbul Milletvekili Aydın Ayaydın'ın, Bakırköy Devlet Hastanesinin eğitim hastanesine dönüştürüleceği iddialarına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Osman Durmuş'un cevabı (7/2683)

35.- Afyon Milletvekili İsmet Attila'nın, Afyon-İhsaniye-Kayıhan Kasabasının sağlık personelinin başka yerde görevlendirilmesine ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Osman Durmuş'un cevabı (7/2691)

36.- Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, TRT Kurumuna ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Rüştü Kâzım Yücelen'in cevabı (7/2708)

37.- Gaziantep Milletvekili Mustafa Taşar'ın, Gaziantep'te Tapu Kadastro Genel Müdürlüğünün yürüttüğü projelere ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Şuayip Üşenmez'in cevabı (7/2783)

X.- KAMU İKTİSADİ TEŞEBBÜSLERİNİN DENETİMİNE AİT 1997 YILI KOMİSYON RAPORU

1.- Kamu İktisadî Teşebbüslerinin Denetimine Ait 1997 Yılı Komisyon Raporu (1)

(1) Kamu İktisadî Teşebbüslerinin Denetimine Ait 1997 Yılı Komisyon Raporu Zaptın Sonuna Eklidir

 

5

I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açılarak üç oturum yaptı.

Kültür Bakanı M. İstemihan Talay, Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu Büyük Önder Atatürk'ün ölümünün 62 nci yıldönümü nedeniyle gündemdışı konuşma yaptı; ANAP İstanbul Milletvekili Ediz Hun, MHP Hatay Milletvekili Mehmet Şandır, FP İstanbul Milletvekili Mehmet Ali Şahin, DYP Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Sağlam ve DSP Ankara Milletvekili Ayşe Gürocak grupları adına, Eskişehir Milletvekili Mehmet Mail Büyükerman da şahsı adına birer konuşma yaptılar;

Mardin Milletvekili Mustafa Kemal Tuğmaner, Mardin İlinin ihtiyaçları ve sorunlarına,

Bursa Milletvekili Ahmet Sünnetçioğlu, üretimde marka ve patentlerin önemine,

İlişkin gündemdışı birer konuşma yaptılar;

Adıyaman Milletvekili Mahmut Nedim Bilgiç'in, Güneydoğu Anadolu Bölgesi ve Adıyaman'da tütün üreticilerinin ekonomik ve sosyal sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşmasına, Çevre Bakanı Fevzi Aytekin cevap verdi.

Anayasa,

Adalet,

Millî Savunma,

İçişleri,

Dışişleri,

Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor,

Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm,

Çevre,

Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler,

Tarım, Orman ve Köyişleri,

Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji,

Türkiye Büyük Millet Meclisi Hesaplarını İnceleme,

Dilekçe,

Kamu İktisadî Teşebbüsleri,

İnsan Haklarını İnceleme,

Komisyonları Geçici Başkanlıklarının, Komisyonların başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip üye seçimlerine ilişkin tezkereleri ile

Diyarbakır Milletvekili Osman Aslan,

Konya Milletvekili Hüseyin Arı ve

Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış'ın,

Dilekçe;

Tokat Milletvekili Bekir Sobacı'nın, Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler;

İstanbul Milletvekili Azmi Ateş ve

Bursa Milletvekili Mehmet Altan Karapaşaoğlu'nun,

Sanayi, Ticaret, Enerji ve Tabiî Kaynaklar ve Bilgi;

Adıyaman Milletvekili Mehmet Özyol ve

Yozgat Milletvekili Mehmet Çiçek'in,

Türkiye Büyük Millet Meclisi Hesaplarını İnceleme;

Komisyonları üyeliklerinden çekildiklerine ilişkin önergeleri,

Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

Çocuk sağlığı önplanda olmak üzere koruyucu sağlık hizmetlerinin boyutlarını yerinde incelemek ve tıbbî malzeme götürmek için, çocuk sağlığı hizmetlerinde deneyimli doktorlardan oluşacak bir Parlamento heyetinin Irak'a ziyaret gerçekleştirmesine ve

İçinde bulunduğu siyasî ve askerî koşulların ulusal güvenliğimiz, bölgesel barış ve istikrar bakımından olası sonuçları konusunda istişarelerde bulunmak ve temaslar yapmak üzere, ziyaret takviminin diplomatik kanallar yoluyla belirlenmesini müteakip, beş milletvekilinden oluşacak bir Parlamento heyetinin Irak'a resmî ziyarette bulunmasına,

İlişkin Başkanlık tezkereleri kabul edildi.

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının:

1 inci sırasında bulunan, Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilatı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili (1/53) (S. Sayısı : 433),

2 nci sırasında bulunan, Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair (1/650, 1/679) (S. Sayısı : 517),

Kanun Tasarıları, Komisyon yetkilileri ve Hükümet temsilcisi Genel Kurul salonunda hazır bulunmadıklarından, ertelendi;

3 üncü sırasında bulunan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Ukrayna Bakanlar Kabinesi Arasında Savunma Sanayii İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının (1/357) (S. Sayısı : 97) görüşmelerinden sonra yapılan açık oylamalarında toplantı yetersayısı bulunmadığı anlaşıldığından,

14 Kasım 2000 Salı günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşime 18.17'de son verildi.

 

                                       Murat Sökmenoğlu

                                            Başkanvekili

           Hüseyin Çelik                                             Melda Bayer

                   Van                                                         Ankara

              Kâtip Üye                                                  Kâtip Üye


                                                                                  No. : 26

II. - GELEN KÂĞITLAR

10.11.2000 CUMA

Tasarı

1.- Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/777) (Plan ve Bütçe ve Anayasa Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi :  7.11.2000)

Teklifler

1.- Bursa Milletvekili Turhan Tayan'ın; 02.09.1983 Tarih ve 78 Sayılı Yükseköğretim Kurumları Öğretim Elemanlarının Kadroları Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye Bir Ek Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi (2/606) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi :  2.11.2000)

2.- İstanbul Milletvekili Mehmet Ali Şahin'in; 2547 Sayılı Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/607) (Anayasa ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi :  2.11.2000)

3.- Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Kaya ve 12 Arkadaşının; 5 İlçe ve Elbistanafşin Adıyla Bir İl Kurulması Hakkında Kanun Teklifi (2/608) (İçişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi :  3.11.2000)

4.- Eskişehir Milletvekili M.Sadri Yıldırım'ın; Muhtar Ödenek ve Sosyal Güvenlik Yasasının Bir Maddesinin Değiştirilmesine Dair Kanun Teklifi (2/609) (İçişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi :  3.11.2000)

5.- Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin İçtüzük Teklifi (2/610) (Anayasa Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi :  7.11.2000)

6.-  Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın; Bankalar Kanununa İki Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (2/611) (Plan ve Bütçe  Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi :  7.11.2000)

7.- Tekirdağ Milletvekili Nihan İlgün'ün;  Yükseköğretim Kurumları Teşkilâtı Hakkında 41 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair Kanun ile 78 ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik  Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/612) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi :  8.11.2000)

Sözlü Soru Önergeleri

1.- İstanbul Milletvekili Ayşe Nazlı Ilıcak'ın, Genelkurmay Başkanlığı bünyesinde EMİM adlı bir birim olup olmadığına ilişkin  Maliye Bakanından sözlü soru önergesi (6/922) (Başkanlığa geliş tarihi :  8.11.2000)

2.- İstanbul Milletvekili Ayşe Nazlı Ilıcak'ın, Genelkurmay Başkanlığınca hazırlandığı ileri sürülen "ANDIÇ" lara ilişkin  Başbakandan sözlü soru önergesi (6/923) (Başkanlığa geliş tarihi :  8.11.2000)

3.- Sakarya Milletvekili Nevzat Ercan'ın,  kamu bankalarından kredi  kullandırılan  firma ve kişilere ilişkin   Başbakandan sözlü soru önergesi (6/924) (Başkanlığa geliş tarihi :  9.11.2000)

4.- Hakkâri Milletvekili Hakkı Töre'nin,  hayvan sayımı ve küpelenmesine ilişkin  Tarım ve Köyişleri  Bakanından sözlü soru önergesi (6/925) (Başkanlığa geliş tarihi :  9.11.2000)

5.-  Hakkâri Milletvekili Hakkı Töre'nin,   Hakkâri Barajı Projesine ilişkin Devlet Bakanından (Recep Önal) sözlü soru önergesi (6/926) (Başkanlığa geliş tarihi :  9.11.2000)

6. - Hakkâri Milletvekili Hakkı Töre'nin,  Hakkâri - Şemdinli - Derecik beldesi arasında yapılacak karayolu ihalesine ilişkin Devlet Bakanından (Mustafa Yılmaz) sözlü soru önergesi (6/927) (Başkanlığa geliş tarihi :  9.11.2000)

7.- Van Milletvekili Fethullah Erbaş'ın, köy okullarının sorunlarına ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/928) (Başkanlığa geliş tarihi :  9.11.2000)

8.- Van Milletvekili Fethullah Erbaş'ın, ilköğretimde önerilen ders kitaplarına ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/929) (Başkanlığa geliş tarihi :  9.11.2000)

9.- Van Milletvekili Fethullah Erbaş'ın, ilköğretim masraflarının devlet tarafından karşılanmasına ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/930) (Başkanlığa geliş tarihi :  9.11.2000)

10.- Van Milletvekili Fethullah Erbaş'ın, zorunlu eğitim uygulamasına uymayan velilerin cezalandırılmalarına ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/931) (Başkanlığa geliş ta-rihi :  9.11.2000)

Yazılı Soru Önergeleri

1.- Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük'ün, DMS sonuçları hakkındaki iddialara ve Görevde Yükselme Yönetmeliğinin uygulanmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2908) (Başkanlığa geliş tarihi :  8.11.2000)

2.- Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük'ün, 19.9.2000 tarihli ve 6521 sayılı Genelgeden pancar üreticilerinin faydalanmama nedenine ilişkin Devlet Bakanından (Recep Önal) yazılı soru önergesi (7/2909) (Başkanlığa geliş tarihi :  8.11.2000)

3.- Çanakkale Milletvekili Sadık Kırbaş'ın, özelleştirme kapsamına alınan KİT'lerde çalışan personele ilişkin Devlet Bakanından (Yüksel Yalova) yazılı soru önergesi (7/2910) (Başkanlığa geliş tarihi :  8.11.2000)

4.- Ankara Milletvekili Cemil Çiçek'in, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu'na devredilen bankalara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2911) (Başkanlığa geliş tarihi :  8.11.2000)

5.- Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa'nın, Ordu İlindeki belediyelere yapılan yardımlara ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/2912) (Başkanlığa geliş tarihi :  8.11.2000)

6.- Afyon Milletvekili İsmet Attila'nın, Afyon Yavaşlar Barajı ihalesine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/2913) (Başkanlığa geliş tarihi :  8.11.2000)

7.- Şanlıurfa Milletvekili Mustafa Niyazi Yanmaz'ın, Şanlıurfa'da anıtsal koruma kapsamında bulunan Hızmalı Köprü'ye ilişkin Kültür Bakanından yazılı soru önergesi (7/2914) (Başkanlığa geliş tarihi :  8.11.2000)

8.- Aksaray Milletvekili Ramazan Toprak'ın, dış ticaret açığına ilişkin Devlet Bakanından (Tunca Toskay) yazılı soru önergesi (7/2915) (Başkanlığa geliş tarihi :  8.11.2000)

9.- Aksaray Milletvekili Ramazan Toprak'ın, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu'na devredilen bankalara ilişkin Devlet Bakanından (Recep Önal) yazılı soru önergesi (7/2916) (Başkanlığa geliş tarihi :  8.11.2000)

10.- Adana Milletvekili Ali Gören'in, ders kitaplarında evrim teorisine yer verilmesine ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/2917) (Başkanlığa geliş tarihi :  8.11.2000)

11.- Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya'nın, 19.9.2000 tarihli ve 6521 sayılı Genelgeden pancar üreticilerinin yararlanıp yararlanmadığına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2918) (Başkanlığa geliş tarihi :  8.11.2000)

12.- Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, Osmanlı arşivlerine ilişkin Kültür Bakanından yazılı soru önergesi (7/2919) (Başkanlığa geliş tarihi :  8.11.2000)

13.- Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, Trabzon'da yakalanan tarihi eser kaçakçılarına ilişkin Kültür Bakanından yazılı soru önergesi (7/2920) (Başkanlığa geliş tarihi :  8.11.2000)

14.- Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, müze ve saraylardaki yazma eserlerin envanterine ilişkin Kültür Bakanından yazılı soru önergesi (7/2921) (Başkanlığa geliş tarihi :  8.11.2000)

15.- Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, taşınır kültür varlığı kolleksiyonerlerine ilişkin Kültür Bakanından yazılı soru önergesi (7/2922) (Başkanlığa geliş tarihi :  8.11.2000)

16.- Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, kolleksiyonerlik belgesi iptal edilen bir işadamına ilişkin Kültür Bakanından yazılı soru önergesi (7/2923) (Başkanlığa geliş tarihi :  8.11.2000)

17.- Erzincan  Milletvekili Tevhit Karakaya'nın,  Türk- İş ile yapılan protokole ve Şeker-İş ko-lunda çalışan işçilere ilişkin  Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/2924) (Başkanlığa geliş tarihi :  9.11.2000)

18.- Manisa Milletvekili Bülent Arınç'ın, Gediz Ovasındaki Demirköprü Barajına  ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/2925) (Başkanlığa geliş tarihi :  9.11.2000)

19.- Manisa Milletvekili  Bülent Arınç'ın,  Ege'yi Trakya, Marmara ve Karadeniz'e bağlayan yolların proje ve ödeneğine  ilişkin  Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/2926) (Başkanlığa geliş tarihi :  9.11.2000)

20.- Manisa  Milletvekili  Bülent Arınç'ın, özürlü vatandaşların gelir vergisi muafiyetine ilişkin  Maliye Bakanından  yazılı soru önergesi (7/2927) (Başkanlığa geliş tarihi :  9.11.2000)

21.-  Manisa  Milletvekili  Bülent Arınç'ın,  Manisa-Akhisar Rehabilitasyon Merkezi projesine  ilişkin  Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2928) (Başkanlığa geliş tarihi :  9.11.2000)

22.- Aksaray Milletvekili  Ramazan Toprak'ın,  faaliyetlerini durduran şirketlere ilişkin Sanayi ve Ticaret  Bakanından yazılı soru önergesi (7/2929) (Başkanlığa geliş tarihi :  9.11.2000)

23.- Aksaray Milletvekili  Ramazan Toprak'ın,   eğitime katkı payı adı altında toplanan paralara  ilişkin  Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/2930) (Başkanlığa geliş tarihi :  9.11.2000)

24.- Manisa Milletvekili Rıza Akçalı'nın,  Batı Trakya Türkleri Dayanışma Derneği Başkanına vize verilmemesinin nedenine  ilişkin Devlet Bakanından (Rüştü Kâzım Yücelen) yazılı soru önergesi (7/2931) (Başkanlığa geliş tarihi :  9.11.2000)

25.- Osmaniye Milletvekili Şükrü Ünal'ın, Osmaniye ve Kadirli organize  sanayi bölgesi projelerine  ilişkin  Sanayi ve Ticaret Bakanından  yazılı soru önergesi (7/2932) (Başkanlığa geliş ta-rihi :  9.11.2000)

26.- Osmaniye Milletvekili  Şükrü Ünal'ın, Osmaniye SSK Hastanesi projesine   ilişkin  Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/2933) (Başkanlığa geliş tarihi :  9.11.2000)

27.- Osmaniye Milletvekili  Şükrü Ünal'ın,  Osmaniye İli ile çevresinde yürütülecek çalışmalara  ilişkin  Turizm  Bakanından yazılı soru önergesi (7/2934) (Başkanlığa geliş tarihi :  9.11.2000)

28.- Osmaniye Milletvekili  Şükrü Ünal'ın,   Osmaniye İli ve ilçeleri arasında ulaşımı sağlayan yollara ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/2935) (Başkanlığa geliş ta-rihi :  9.11.2000)

29.- Osmaniye Milletvekili Şükrü Ünal'ın, Osmaniye-Yarpuz Vilayet Konağı ve Kadirli-Karatepe Açık Hava Müzesine  ilişkin Kültür Bakanından yazılı soru önergesi (7/2936) (Başkanlığa geliş tarihi :  9.11.2000)

 

 

                                                                                  No. : 27

13.11.2000 PAZARTESİ

Raporlar

1.- Türkiye Vakıflar Bankası Türk Anonim Ortaklığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına  İlişkin  Kanun  Tasarısı ve  Plan ve  Bütçe  Komisyonu Raporu (1/709) (S. Sayısı: 536) (Dağıtma tarihi : 13.11.2000) (GÜNDEME)

2.- Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası, Türkiye Halk Bankası Anonim Şirketi ve Türkiye Emlak Bankası Anonim Şirketi Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/775) (S. Sayısı: 537) (Dağıtma tarihi:  13.11.2000) (GÜNDEME)

Sözlü Soru Önergesi

1.- Balıkesir Milletvekili İlyas Yılmazyıldız'ın, pancar üreticilerinin kredi borçlarına ilişkin Devlet Bakanından (Recep Önal) sözlü soru önergesi(6/932) (Başkanlığa geliş tarihi:10.11.2000)

Yazılı Soru Önergeleri

1.- Diyarbakır Milletvekili Seyyit Haşim Haşimi'nin, Kırıkkale Üniversitesi'nde bir öğretim üyesinin kamu görevinden çıkarılmasına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/2937) (Başkanlığa geliş tarihi:10.11.2000)

2.-Erzincan Milletvekili Sebahattin Karakelle'nin, kamu kurum ve kuruluşlarında çalışan geçici işçilere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2938) (Başkanlığa geliş tarihi:10.11.2000)

3.- Aksaray Milletvekili Murat Akın'ın, Aksaray İlindeki imam hatip ihtiyacına ilişkin Devlet Bakanı  ve Başbakan Yardımcısından (H.Hüsamettin Özkan) yazılı soru önergesi  (7/2939) (Başkanlığa geliş tarihi:10.11.2000)

4.- Aksaray Milletvekili Murat  Akın'ın, Aksaray Havaalanı Projesine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı  soru önergesi (7/2940) (Başkanlığa geliş tarihi:10.11.2000)

5.- Aksaray Milletvekili Murat  Akın'ın, şeker pancarı üretiminde uygulanan kotaya  ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı  soru önergesi (7/2941) (Başkanlığa geliş tarihi:10.11.2000)

6.- Aksaray Milletvekili Murat  Akın'ın, Aksaray İlinin bazı sağlık sorunlarına  ilişkin Sağlık  Bakanından yazılı  soru önergesi (7/2942) (Başkanlığa geliş tarihi:10.11.2000)

7.- Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün'ün, pancar üreticilerinin kredi borçlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2943) (Başkanlığa geliş tarihi:10.11.2000)

8.- Aksaray Milletvekili Ramazan Toprak'ın, üreticilerin Ziraat Bankasına  olan kredi borçlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2944) (Başkanlığa geliş tarihi:10.11.2000)

9.- Adana Milletvekili Yakup Budak'ın, Ziraat Bankası'nca kredi verilen küçük ve orta ölçekli işletmelere ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2945) (Başkanlığa geliş tarihi:10.11.2000)

10.- Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış'ın, Sayıştay denetimine ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından yazılı soru önergesi (7/2946) (Başkanlığa geliş tarihi:10.11.2000)

11.- Konya Milletvekili Özkan Öksüz'ün, üniversite kampüslerindeki başörtüsü yasağına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2947) (Başkanlığa geliş tarihi:10.11.2000)

Genel Görüşme önergesi

1.- Doğru Yol Partisi Grubu adına, Grup başkanvekilleri Sakarya Milletvekli Nevzat Ercan, Aydın Milletvekili Ali Rıza Gönül  ve   İçel Milletvekili Turhan Güven'in  cezaevlerinin içinde bulunduğu genel durum konusunda Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 102 ve 103 üncü maddeleri uyarınca bir genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi (8/14) (Başkanlığa geliş tarihi:10.11.2000)

Süresi İçinde Cevaplandırılmayan Yazılı Soru Önergeleri

1.- Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya'nın, Bolu Dağı Tüneline ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi  (7/2177)

2.- Konya Milletvekili Veysel Candan'ın, deprem nedeniyle Bolu Tüneli inşaatında meydana gelen hasara ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi  (7/2183)

3.- Şanlıurfa Milletvekili Mustafa Niyazi Yanmaz'ın, bazı belediyelerin böbrek hastalarına verdiği hizmetlere ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi  (7/2185)

4.-Tekirdağ Milletvekili Bayram Fırat Dayanıklı'nın, Tekirdağ Konteyner Limanı yapımına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi  (7/2205)

5.- Erzurum Milletvekili Aslan Polat'ın, Bolu Tüneli ile ilgili Bütçe Komisyonunda yaptığı konuşmaya ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi  (7/2206)

6.- Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, Bolu Tüneli inşaatına ilişkin Bayındırlık ve İskân  Bakanından yazılı soru önergesi  (7/2235)

7.- Sakarya Milletvekili Cevat Ayhan'ın, deprem felaketinden sonra çeşitli kuruluşlarca düzenlenen yardım kampanyalarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi  (7/2243)

8.- Erzurum Milletvekili Aslan Polat'ın, afet konutları ihalesinin Sayıştay  denetimine tâbi tutulmadığı iddiasına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi  (7/2246)

9.- Afyon Milletvekili Halil İbrahim Özsoy'un, belediyelere yapılan yardımlara ilişkin Çevre Bakanından  yazılı soru önergesi  (7/2250)

10.- Afyon Milletvekili Halil İbrahim Özsoy'un, belediyelere proje karşılığı yapılan yardımlara ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi  (7/2251)

11.- Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış'ın, İller Bankası'nca uygulanan faiz oranlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2254)

12.- Hatay Milletvekili Mustafa Geçer'in, deprem bölgesinde verilen ihalelere ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/2267)

13.- Sinop Milletvekili Kadir Bozkurt'un, deprem bölgesinde yaptırılacak konutlarda kullanılacak malzemeye ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi  (7/2278)

14.- Erzurum Milletvekili Aslan  Polat'ın, açık ve davet usulüne göre  yapılan ihalelere ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi  (7/2326)

15.- Kırıkkale Milletvekili Hacı Filiz'in, Kırıkkale Delice İlçesi Büyükyağlı Belediyesinin  açık pazar yeri proje ödeneğine ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi  (7/2333)

16.- Kırıkkale Milletvekili Hacı Filiz'in, Kırıkkale  İline bağlı ilçe belediyelerinin borçlarına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi  (7/2334)

17.- Elazığ Milletvekili Latif Öztek'in,  dış kredilere bağlı projelere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi  (7/2336)

18.- Erzurum  Milletvekili Aslan Polat'ın, teknik personelin ücretlerinde  iyileştirme yapılıp yapılmayacağına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi  (7/2337)

19.- Balıkesir Milletvekili İlhan Aytekin'in, LPG ve araç muayene ücretlerine yapılan zamlara ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi  (7/2341)

20.- Karaman Milletvekili  Zeki Ünal'ın, LPG ve araç muayene ücretlerine yapılan zamlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi  (7/2347)

21.- Burdur Milletvekili Hasan Macit'in, Burdur Bayındırlık ve İskân Müdürlüğüne yapılan atamaya ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi  (7/2355)

22.- Balıkesir  Milletvekili İlyas Yılmazyıldız'ın, bağlı ve ilgili genel müdürlüklerin Türkiye genelindeki ihalelerine  ve Balıkesir - Gömeç ilçesindeki afet çalışmalarına ilişkin Bayındırlık ve  İskân Bakanından yazılı soru önergesi  (7/2358)

23.- Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın, Cumhurbaşkanınca imzalanmayan KHK'ye ilişkin Devlet  Bakanı ve Başbakan Yardımcısından  (A. Mesut Yılmaz) yazılı soru önergesi  (7/2366)

24.- Kocaeli  Milletvekili Mehmet Batuk'un, zorunlu kesintisiz eğitim uygulamasına ilişkin  Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi  (7/2368)

25.- Ankara Milletvekili Uluç Gürkan'ın, afet bölgesi kapsamına alınan Belediyelere   İller Bankasınca, yapılan yardımlara ilişkin Bayındırlık ve İskân  Bakanından yazılı soru  önergesi  (7/2369)

26.- Diyarbakır Milletvekili Ömer Vehbi Hatipoğlu'nun, Marmara depreminden sonra yapılan çalışmalara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi  (7/2373)

27.- Diyarbakır Milletvekili Ömer Vehbi Hatipoğlu'nun, misyoner kuruluşların ülkemizdeki faaliyetlerine ilişkin  Başbakandan yazılı soru önergesi  (7/2374)

28.- Erzurum Milletvekili Aslan Polat'ın, deprem konutları için yapılan ihalelere ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi  (7/2376)

29.- .Sivas  Milletvekili Musa Demirci'nin, ABD Büyükelçisinin ülkemizde büro açma talebine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi  (7/2385)

30.- Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın,  üniversite giriş sınavı tercihlerinde uygulanan  alan sınırlamasına ilişkin Millî Eğitim Bakanından  yazılı soru önergesi  (7/2392)

31.- Siirt Milletvekili Ahmet Nurettin Aydın'ın, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerimizdeki illerimizin eğitim sorunlarına ilişkin Millî Eğitim  Bakanından yazılı soru önergesi  (7/2401)

32.- Çankırı  Milletvekili Hüseyin Karagöz'ün, Çankırı'da depremden zarar gören bazı ibadet yerlerine ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (H. Hüsamettin Özkan) yazılı soru önergesi  (7/2409)

33.- Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, Osmanlı belge ve arşivlerinin korunmasına ilişkin Başbakandan  yazılı soru önergesi  (7/2415)

34.- Karaman  Milletvekili Zeki Ünal'ın, Batı Çalışma  Grubu ve Başbakanlık Takip Kurulu'na ilişkin Başbakandan  yazılı soru önergesi  (7/2420)

35.- Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, Karaman-Merkez-Yılangömü Köyünün içme suyu sorununa ilişkin Devlet Bakanından (Mustafa Yılmaz) yazılı soru önergesi  (7/2423)

36.- Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, Karaman-Merkez-Yılangömü ve Yuvatepe köyleri içme suyu depolarına ilişkin  Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi  (7/2426)

37.- İstanbul  Milletvekili Bülent  Akarcalı'nın, öğretmenlik sınavı sonrasında Talim Terbiye Kurulu'nun aldığı kararla mağdur edilen adayların durumuna ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi  (7/2440)

38.- İstanbul  Milletvekili  Bülent Akarcalı'nın, İstanbul'da bulunan köprü ve viyadüklerin depreme dayanıklı olup olmadığına ilişkin Bayındırlık ve İskân  Bakanından  yazılı soru önergesi  (7/2441)

39.- İstanbul  Milletvekili  Bülent Akarcalı'nın, deprem araştırmalarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi  (7/2442)

40.- İstanbul  Milletvekili Mehmet Ali Şahin'in, İstanbul'daki camilerin ihtiyaçlarına ilişkin Devlet  Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (H. Hüsamettin Özkan) yazılı soru önergesi  (7/2445)

41.- Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın, irticai faaliyette bulunan kamu görevlilerinin işten çıkarılmasına yönelik hazırlanan KHK'ye ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi  (7/2460)

42.- Amasya  Milletvekili Ahmet İyimaya'nın, Amasya'nın bazı beldelerinde yaşanan  afet sebebiyle çıkarılan 2000/1042 sayılı Kararnamenin objektif uygulanmamasına ilişkin Bayındırlık ve  İskân Bakanından yazılı soru önergesi  (7/2462)

43.- Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın, Amasya'da  afet kapsamına alınan belediyelere ilişkin  Başbakandan yazılı soru  önergesi  (7/2463)

44.- Karabük Milletvekili Mustafa Eren'in, Karabük-Yenice  İlçesinin afet  bölgesi kapsamına alınıp alınmayacağına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru  önergesi  (7/2464)

45.- Karabük Milletvekili Mustafa Eren'in, Karabük'ün afet bölgesi kapsamına alınıp alınma-yacağına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi  (7/2465)

46.- Karabük  Milletvekili Mustafa Eren'in, Karabük-Yenice İlçesinin afet bölgesi kapsamına alınıp alınmayacağına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi  (7/2466)

47.- Karabük  Milletvekili Mustafa  Eren'in,  Karabük'ün afet bölgesi kapsamına alınıp alınmayacağına ilişkin Bayındırlık ve İskân  Bakanından yazılı soru önergesi  (7/2467)

48.- Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, özel dersane ve sürücü kurslarında uygulanan başörtüsü yasağına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi  (7/2474)

49.- Kütahya Milletvekili Ahmet Derin'in, Kütahya İlinin afet kapsamına ne zaman alınacağına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi  (7/2481)

50.- İstanbul Milletvekili Mehmet Ali Şahin'in, eğitim sistemine ve sorunlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi  (7/2484)

51.- İstanbul  Milletvekili Mehmet Ali Şahin'in, bir okul müdürü hakkındaki iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi  (7/2485)

52.- Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, Karaman-Merkez-Çiğdemli, Üçbaş, Demiryurt ve Salur köylerinin köy konağı ihtiyacına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi  (7/2491)

53.- Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, Karaman'a bağlı bazı köylerin eğitim sorunlarına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi  (7/2499)

54.- Rize Milletvekili Mehmet Bekaroğlu'nun, Milletvekillerinin Hükümeti denetleme faaliyetine ve gazetecilerin MİT ile ilişkilerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi  (7/2504)

55.- Nevşehir Milletvekili  Mehmet Elkatmış'ın, 12 Eylül 1980 harekatıyla ilgili iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi  (7/2505)

56.- Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, Karaman'a bağlı bazı köylerin içme suyu sorunlarına ilişkin Devlet Bakanından (Mustafa Yılmaz) yazılı soru önergesi (7/2510)

57.- Mardin Milletvekili Metin Musaoğlu'nun, Mardin-Ömerli çevre yolu projesine ilişkin Bayındırlık ve ıskân Bakanından yazılı soru önergesi  (7/2517)

58.- Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın, özelleştirilen bankalara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi  (7/2519)

59.- Karaman  Milletvekili Zeki Ünal'ın, Karaman İli'ne bağlı bazı köylerin okul, lojman ve öğretmen ihtiyacına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi  (7/2534)

60.- Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, Karaman-Ayrancı-Kayaönü Köyünün elektrik trafo-suna  ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar  Bakanından yazılı soru önergesi  (7/2553)

61.- Ankara  Milletvekili Eyyüp Sanay'ın, eğitimdeki sorunlara ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi  (7/2563)

62.- Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, Karaman Merkez'e bağlı bazı köylerin imam ve cami taleplerine ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (H. Hüsamettin Özkan) yazılı soru  önergesi  (7/2566)

63.- Ankara Milletvekili Eyyüp Sanay'ın, bağış adı altında toplanan paralara ve görevine son verilen öğretmenlere ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi  (7/2573)

64.- Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, Karaman- Sarıveliler -Civler ve Çukurbağ köylerinin okul sorununa ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi  (7/2576) 

65.- Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, Karaman- Sarıveliler-Çevrekavak Köyünün içinden geçen karayoluna ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi  (7/2582)

66.- Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, Karaman-Başyayla-Üzümlü Köyünün imam ihtiyacına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (H. Hüsamettin Özkan) yazılı soru önergesi  (7/2599)

67.- Sivas Milletvekili Abdüllatif Şener'in, Halkbank ve Ziraat  Bankasının görev zararına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi  (7/2604)

 

                                                                                          No. : 28

14 . 11 . 2000 SALI

Raporlar

1.- Motorlu Taşıtlar Vergisi Kanunu, Finansman Kanunu ile 4306 ve 4481 Sayılı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve  Plan   ve  Bütçe  Komisyonu  Raporu      (1/776)  (S. Sayısı: 539) (Dağıtma tarihi: 14.11.2000) (GÜNDEME)

2.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Kamu İktisadi Teşebbüsleri Komisyonunun, kamu iktisadi teşebbüslerinin 1994, 1995, 1996, 1997 ve 1998 yıllarına ait bilanço ve netice hesapları ile faaliyet raporlarından denetimleri tamamlananlara dair raporu (Sayı 1-114) (Dağıtma tarihi: 14.11.2000) (Rapor, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 14.11.2000 tarihli 15 inci Birleşim Tutanak Dergisine eklenmiştir.)

Süresi İçinde Cevaplandırılmayan Yazılı Soru Önergeleri

1.- İstanbul  Milletvekili Bülent Akarcalı'nın , Bankaların kredi kartlarını usul dışı kullandırdıkları yönündeki şikayetlere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi  (7/2443)

2.- Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın, bazı bankaların faaliyetlerini durduran Bakanlar Kurulu kararının  sızdırılmasına  ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2606)

3.- İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın, ders kitaplarına ilişkin  Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/2612)

4.- Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, ilköğretim ve ortaöğretimde öğrencilerin devamsızlıklarına  ve eğitimin diğer sorunlarına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/2614)

5.- Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, Karaman-Kazımkarabekir-Özyurt Köyüne ne zaman elektrik hattı çekileceğine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/2617)

6.- Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın,  Karaman-Kazımkarabekir-Özyurt Köyünün imam talebine ilişkin Devlet  Bakanı ve Başbakan Yardımcısında (H. Hüsamettin Özkan) yazılı soru önergesi (7/2619)

7.- Ankara  Milletvekili Saffet Arıkan Bedük'ün, elektrik enerjisi üretimine ilişkin  Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2624)

8.- İstanbul Milletvekili Tansu Çiller'in, ABD Kongresindeki sözde Ermeni soykırımı karar tasarısı konusunda hükümetin izlediği politikaya ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2627)

9.- Trabzon Milletvekili Şeref Malkoç'un, yayın yapmak için başvuruda bulunan TV. ve radyo kuruluşlarından istenen belgelere ilişkin  Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2631)

10.- Trabzon Milletvekili Şeref Malkoç'un, 2000 yılı birinci atama döneminde branş öğretmenlerine getirilen taban puanına ilişkin Millî  Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/2632)

11.- Konya Milletvekili Teoman Rıza Güneri'nin, başörtüsü yasağına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2635)

12.- Hatay  Milletvekili Metin Kalkan'ın, enerji krizinin demir çelik sektörünü ve İsdemir'i nasıl etkileyeceğine ilişkin  Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2646)

13.- Van Milletvekili  Maliki Ejder Arvas'ın, Van-Bahçesaray İlçesinin karayolu ihtiyacına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/2647)

14.- Sivas Milletvekili  Musa Demirci'nin, imam-hatip liselerinde ve özel dersaneler ile sürücü kurslarında başörtüsü yasağı getirildiği iddialarına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/2650)

 


BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.00

14 Kasım 2000 Salı

BAŞKAN : Başkanvekili Mehmet Vecdi GÖNÜL

KÂTİP ÜYELER:Levent MISTIKOĞLU (Hatay), Cahit Savaş YAZICI(İstanbul)

 

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 15 inci Birleşimini en iyi dileklerimle açıyor, saygılar sunuyorum.

Sayın milletvekilleri, yoklama yapacağız; ancak, yoklama yapmadan evvel, yoklama hakkında küçük bir bilgi sunmak istiyorum:

Başkanlık Divanının 3 Kasım 2000 günkü toplantısında, birleşimlerin açılmasından sonra, tereddüt halinde, mutlaka, yoklama yapılmasında mutabık kalınmıştır.

Bilindiği gibi, İçtüzüğün 57 nci maddesine göre, yoklamanın ad okunarak yapılması mümkündür; ancak, bilgisayar, elektronik cihaza girerek yoklamaya katılanların isim listesini, yoklamanın hemen akabinde Başkanlığa ulaştırabilmektedir. Nihaî yoklama listesi, anılan bu liste ile elektronik cihaza giremeyen sayın milletvekillerinin yoklamaya katılma amacıyla doldurdukları yoklama pusulalarının karşılaştırılması sonucu elde edilmektedir.

Yoklama sonrası ve oturumun devamında Genel Kurula katılan sayın milletvekillerinin de, bu iştiraklerini, yoklama pusulası doldurmak suretiyle belgelendirmelerini engelleyen herhangi bir İçtüzük hükmü mevcut değildir. Nitekim, bugüne kadar uygulama da bu istikamette cereyan etmiştir. Ancak, bu pusulaların, sayın milletvekilleri tarafından, Başkanlık kürsüsüne veya görevli kavaslara Genel Kurul Salonunda ve bizzat vermeleri, tabiîdir.

İçtüzüğümüzün 135 inci maddesi gereğince "Meclis çalışmalarına özürsüz veya izinsiz olarak, bir ay içerisinde beş birleşim günü katılmayan sayın üyelerin milletvekilliklerinin düşebileceğini" ve yine 138 inci maddesi gereğince "bir yasama yılı içinde izinsiz veya özürsüz kırkbeş birleşimden fazla yok sayılan milletvekilinin yolluklarının üç aylığının kesileceğini" yeri gelmişken hatırlatmama müsaadelerinizi istirham ediyorum.

III.- Y O K L A M A

BAŞKAN - Şimdi, elektronik cihazla yoklama yapacağız.

Yoklama için 5 dakika süre veriyorum ve süreyi başlatıyorum

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce, üç sayın milletvekiline gündemdışı söz vereceğim.

Gündemdışı ilk söz, Ardahan İlinin sorunları hakkında söz isteyen, Ardahan Milletvekili Sayın Saffet Kaya'ya aittir.

Buyurun Sayın Kaya.(DYP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika efendim.

IV.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI  KONUŞMALAR

1.- Ardahan Milletvekili Saffet Kaya'nın, Ardahan İlinin sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması

SAFFET KAYA (Ardahan) - Sayın Başkan, çok değerli arkadaşlarım; Ardahan İlimizle ilgili sorunların içeriği noktasında gündemdışı söz almış bulunmaktayım; Yüce Heyetinizi, en derin sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, 2001 yılı bütçesine baktığımızda, 2000 yılındaki bütçeyle eşdeğer olduğunu görüyoruz ve bütçede -bizi ilgilendiren boyutuyla- doğuya, Doğu Anadolu'ya ve Türkiye'ye yapılan yatırımlar noktasında meseleyi irdelediğimizde, yalnız ve yalnız yatırım için ayrılan ödeneğin 3,5 katrilyon olduğunu görüyoruz. Bu bütçenin, yani 2001 yılı bütçesinin kesinleşmesi halinde, yine benim doğum, Doğu Anadolum, görüyoruz ki, yatırımlardan payını almıyor ve birinci öncelikli yatırımlardan nasibini almıyor. Maalesef, 57 nci hükümet olarak, Anasol-M hükümeti olarak, hizmette, sınıfta kaldığınız çok çok açık. Bütçe ortada, yapılanlar ortada ve bölgemizin makûs talihiyle, kaderiyle başbaşa kaldığı, son derece açık ve net olarak rakamlarıyla ortada.

Tabiî, benim bölgemde, Ardahan İlimde, serhat ilimizde ciddî problemler var. Çıldır İlçemiz, Ardahanımızın en şirin ilçelerinden biri olmakla birlikte, uzun yıllardan beri, Aktaş kapısının açılması noktasında büyük bir beklenti içerisinde ve defalarca, Sayın Başbakana, Sayın Dışişleri Bakanımıza, sayın bakanlarımıza ve hükümete seslendik; gelin, bu Aktaş kapısını açalım, bölgenin makûs kaderinin değişmesinde, gerçekten büyük bir umuttur, büyük bir gelecektir; bu geleceğe, bu insanlara ve bölgenin daha da okozyon hali gelmesine vesile kılsın diye buradan seslendik; fakat, Aktaş kapımız, halen, daha açılmadı ve faaliyet yok.

Ben, Sayın Dışişleri Bakanımıza ve Sayın Başbakanımıza, buradan, tekrar sesleniyorum, hükümete tekrar sesleniyorum. Çıldırımızın ve Ardahanımızın umudu olan Aktaş kapısının altyapısı gerçekleşmiştir. 1996 yılında altyapıyı gerçekleştirdik. Gürcistan yolumuzu, hemen hemen tamamladık. Şu anda, kapılarımız da tamam haldedir. Bir an önce bu kapının açılmasının öneminin altını, özellikle bölge adına, tekrar tekrar çiziyorum.

Tabiî, 1996-1997 yıllarında, bölgemiz için çok önemli olan Tiflis-Kars demiryolumuzun mutlaka ihaleye verilmesi gibi bir güncel vardı; fakat, zaman içerisinde, üç dört yıllık süre içerisinde, Tiflis-Kars demiryolunun da gündemden çıkarıldığını, yatırıma konulmadığını görüyoruz; bundan dolayı da, hükümetin, tekrar, bu ciddî eksiğini gündeme getirmeyi bir borç biliyorum, bölgem adına, Çıldırım adına ve Ardahanım adına.

Tabiî, yine, 1996 yılında, Doğru Yol Partisinin hükümet olduğu dönem içerisinde, stol tarzı havalimanımız vardı. Bu kürsüden Ulaştırma Bakanımıza defaatle söyledim, 2001 yılı bütçesi oluşmadan önce de havalimanımızın yapılması noktasında kendisine bilgi arz ettim. Görüyorum ki, yine havalimanımıza ödenek konulmamış ve yine görüyoruz ki, organize sanayi sitemizin, 1996 yılında, tekrar Doğru Yol Partisinin iktidarı döneminde gerçekleşmiş olan ve bölgenin kaderiyle çok eşdeğerde olan organize sanayi sitemizin, maalesef, ödeneği 1 milyon lira olarak konulmuş.

Bu, açık ve net olarak, benim Ardahanımla ve Doğu politikalarıyla, maalesef sınıfta kaldığınızın çok açık işaretidir.

Yine, 1996 yılında -bakın, onu da açık olarak ifade ediyorum- 4 barajımızı, bizzat Plan ve Bütçe Komisyonundan geçirdiğimiz Durançam, Köroğlu, Beşikkaya ve Burmadere barajlarımız, hem enerji olarak hem tarımın gelişmesi noktasında çok büyük katkıda bulunacak bu barajlarımız, şu anda, ödenek noktasında, hükümetin samimî bakmamasından dolayı, görüyoruz ki, maalesef ödenekleri yeterli değil.

Tekrar, buradan hükümete seslenmek istediğim şey, bölgemizde uluslararası kayak merkezi olan Yalnızçam Nahiyemizde, fizibilite çalışmaları bitirilmiş olan kayak merkezimize de şu anda ödenek konulmamış durumdadır. Ben, buradan, tekrar hükümete sesleniyorum; aciliyet teşkil eden bu yatırımlara mutlaka ve mutlaka, bölgenin kalkınması adına ödenek konulması mecbur hale gelmiştir.

Ardahan, Türkiye'de en çok göç veren illerden biri iken, 1996-1997 yıllarında sınır ticaretinden mazot ithaliyle ilgili çok ciddî bir gelişme sağlamıştı ve göç veren bir il değil, göç alan bir il haline gelmesine rağmen, 55, 56 ve 57 nci hükümetler döneminde mazot ithali tamamiyle durdurulmuş, bölgenin gelişmesine çok ciddî manada engel olunmuştur. Bu da, maalesef hükümetinizin en ciddî yanlışlarından biri olmuştur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kaya, lütfen tamamlayınız.

SAFFET KAYA (Devamla) - Ve tabii, yine, 2005 yılında bitecek olan Bakû - Ceyhan Boru Hattımızın rafinerisinin Ardahan'da kurulması, hiç şüphesiz ki, olmazsa olmaz şartıdır. Yine, doğalgazla ilgili enerji çevrim santralımızın Ardahan'da kurulması, olmazsa olmaz şartı; çünkü, aynı gü-zergâhtır.

Tabiî, burada görülen tablo şudur ki, bölgemizi, Doğu Anadolumuzu hiçe sayan bu anlayışınızı, gerçekten, bölge halkımız yadırgamaktadır ve çok açık söylüyorum, bu hükümetin istifası, halkımızın, bir anlamda düğün ve bayramı olacaktır; çünkü, halkımıza verilen hiçbir şey yoktur. Halka sırtını dönen bir hükümetin, maalesef, ülkeyi sefalete ve yokluğa ittiği de çok açıktır; çünkü, bölgemizde, her iki çiftçiden birisi icralıktır, her iki esnaftan birisi icralıktır ve memurumuzun yüzde 46'sı icralık duruma gelmiştir. Tablo budur. Bana göre, bu, cumhuriyet tarihinin en basiretsiz uygulaması olmuştur. Bundan geri dönmeniz, vatandaşa eğilmeniz, Türkiye'nin sorunlarına eğilmeniz, olmazsa olmaz şartınızdır, hükümet olarak anlayışınızdır. Bunların hiçbiri, maalesef yerine gelmemiştir.

Bölgemizin sorunlarıyla ilgili olarak, yine, esnaflarımızın kredi faizlerinin ertelenmesi, olmazsa olmaz şartıdır.

Kuraklıkla ilgili bir mücadele vermiştik; bu mücadelede, ancak beş ay sonra netice alabildik.

Hükümete, tekrar, bu sorunlara dikkat çekerek, konuları arz etmek istiyorum. Doğumuza, Ardahanımıza, serhat ilimize daha da çok sahip çıkmasını arz ediyorum.

Saygı sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim.

Hükümetten cevap?.. Yok.

Sayın milletvekilleri, gündemdışı ikinci söz, Fransa Senatosunda kabul edilen sözde Ermeni soykırımı tasarısı hakkında söz isteyen İstanbul Milletvekili Sayın Bülent Akarcalı'ya aittir.

Buyurun Sayın Akarcalı. (ANAP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika efendim.

2.- İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın, Fransa Senatosunda kabul edilen sözde Ermeni soykırımı tasarısına ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı Şükrü Sina Gürel'in cevabı

BÜLENT AKARCALI (İstanbul) - Sayın Başkanım, çok değerli arkadaşlarım; hepinizi, sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, geçen hafta, Fransız Senatosu, olmamış bir soykırımı  olmuş gibi kabul etti. Daha önce, aynı teklif, iki kez, aynı  Senato tarafından  reddedilmişti. Peki, iki oylama arasında ne gibi gelişme olmuştu da Fransız Senatosu  "hayır" dediğine "evet"  demişti; yeni büyük bulgular,  tarihî belgeler mi ele geçmişti;  tabiî ki hayır. Olmayanın, zaten  nesini bulabilirsiniz ki; ama, aradaki temel fark "bu teklife karşıyız" diyen Fransız sosyalist Başbakanı Jospin ile Fransız Cumhurbaşkanı Chirac'ın içpolitika gerekçesiyle tavır değiştirmelerinden kaynaklanmaktadır. Bu teklifin Senatoda oylanmasına, Fransız Cumhurbaşkanı ve Başbakanı açık bir şekilde göz yummuşlardır. Onların da göz yummaları, temsil ettikleri, edildikleri gruplar tarafından bir destek olarak yorumlanmış ve bu sonuç ortaya çıkmıştır.

Değerli arkadaşlarım, Senato İçtüzüğüne göre, Başbakan Jospin isteseydi, bu  konunun gündeme alınmasını engelleyebiliyordu, hükümetin buna yetkisi  vardı; ancak, hükümet bu yetkiyi kullanmadı. Cumhurbaşkanı Jacques Chirac da,  etkileyebileceği  merkez  sağ partileri etkilemedi.

Bunları bildirmemdeki neden şudur:  Hükümetimizin Fransa'ya yönelik politikalarında neye dikkat etmesi gerektiğidir. Yani,  mesele  "biz elimizden  geleni yaptık, Fransız Senatosuna hâkim olamadık" meselesi değildir. Olay,  doğrudan doğruya,  Fransız Devletini temsil eden Cumhurbaşkanı ve  hükümetini temsil eden Başbakanın tavırlarından kaynaklanmıştır; en azından, duyarsızlıklarından kaynaklanmıştır.

Değerli arkadaşlarım,  işin önemi şudur:  Eğer bugün, şu anda Mecliste bulunan arkadaşlarımız kendi aralarında konuşmayı bir an için kesip,  burada, bu Ermeni meselesinde az da  olsa konuşulacak konuya dikkat ederlerse, bugün, Türkiye'de, şu anda, İstanbul'da nasıl hakaret edildiğini duyabilirler. Tabiî,  Türkiye'ye yapılan bu  hakaretler  hepimizi aynı ölçüde ilgilendirmektedir; ama, buna rağmen, hâlâ, aralarında konuşan arkadaşlarımız devam ediyorlar.

Değerli arkadaşlarım, Fransız Senatosunun aldığı bu karara karşı, eğer, devletimiz çok ciddî bir tutum içine girmezse, takınacağı tutum, alacağı kararlar ve uygulamalar çok ciddî bir emsali aleyhimize oluşturacaktır. Fransa'nın aldığı bu karardan sonra, biz, hızlı ve ciddî yaptırımlara gitmediğimiz takdirde, diğer bütün parlamentolarda "Türkiye nasıl olsa hiçbir tepki vermiyor, birkaç klasik beyanat dışında Türkiye hiçbir şey yapmıyor" denilerek çok kısa sürede aleyhimize diğer kararlar çıkacaktır. Ben, bunu, maalesef, yıllardır söylüyorum, Fransız Senatosuyla ilgili olarak bundan önce iki defa da belirtmiştim; ancak, ne yazık ki, kendi kendime konuşup, kendi kendime dinler durumda da oluyorum.

Değerli arkadaşlarım, Fransa'da alınmış olan Fransız Senatosundaki karar, bir emsal karardır; bununla, Türkiye ölçülmek istenmektedir. Şu anda, benzer öneriler, benzer teklifler Alman Meclisi Bundestag'da vardır. Bugün, Strasbourg'da, Avrupa Parlamentosunda görüşülmekte olan Türkiye raporuna konulmak istenmektedir. Geçen hafta İtalya'da zar zor önlediğimiz, tekrar önümüze konulacaktır; ama, Fransız Senatosunun bu kararı almasından bu yana, bir iki tepki dışında, ben, maalesef, ne yapılacağı konusunda hiçbir şey duymadım. Gönlüm dilerdi ki, bu gibi önemli konular tartışılırken, burada, hükümet daha geniş bir şekilde temsil edilsin, Dışişleri Bakanlığı, bu konuya, mektup yazmanın ötesinde bir duyarlılık göstersin. Aksi takdirde, ortaya çıkacak vahametli durumu geriye döndürme imkânı, maalesef, olmayacaktır.

Değerli arkadaşlarım, bakınız, küstahlık hangi ölçüye varıyor... Buraya girmeden önce, Fransa'dan, yüreği Türkiye ateşiyle dolu bir vatandaşımız telefon etti. Şu anda Fransız televizyonlarında İstanbul'daki Fransız millî takımının küstah oyuncularının Türkiye'ye yönelik küstah ve hakaret dolu beyanatları verilmektedir. Emmanuel Petit adındaki bir oyuncu, Türkiye'ye gelmiş ve kaldığı otelden, Fransız televizyonlarına, spora siyaseti karıştırarak ....

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Bülent Bey, biraz müsaade eder misiniz...

Sayın milletvekilleri, Sayın Akarcalı, sizler adına ve bir heyet başkanı olarak gittiği Fransa'dan yaptığı temasların sonucunu, zannediyorum, sizlere naklediyor. Bu sebeple, süresini bir miktar daha uzatacağım.

Buyurun efendim.

BÜLENT AKARCALI (Devamla) - Sağ olun Sayın Başkanım; saygılar sunarım.

Şu anda, Emmanuel Petit adındaki oyuncunun Fransız televizyonlarına geçmiş olan beyanatı şudur: "Biz, buraya Senato kararını benimseyerek geldik." Bunlar, diplomat veya  siyasetçi değil,   sporculardır.   Küstahlığa bakınız!.. Ermeni asıllı Youri Djorkaeff'in de Türkiye'ye gelmesini engelledik; çünkü, Türkiye'ye gelseydi, öldüreceğinizden korkuyorduk."

Bunlar, biraz önce, İstanbul'daki bir otelde söylenmiş ve Fransız kanalları aracılığında Fransa'ya iletilmiştir.

Şimdi, karşımızdaki küstahlığı gösteriyorum, spora siyasetin nasıl karıştırılma cüretine erişildiğini gösteriyorum. Bunlara karşı tavır almadığımız takdirde, tabii ki, bunlar, devam edecektir.

Fakat, bizi ayrıca üzen bir nokta şu olmuştur değerli arkadaşlarım: Fransız Senatosu, olmamışı olmuş gibi kabul ederken, maalesef, Türk basını da, özellikle bir gazete de, olmamışı olmuş gibi göstermede Fransa'dan geri kalmamıştır. 9 Kasım Perşembe günkü Milliyet Gazetesi "Fransız kaldılar" diye şu manşeti vermiştir değerli arkadaşlarım. Aslında, Fransız kalan gazetenin kendisi oldu ya da gazete yönetiminin kendisi oldu; bunu da birazdan açıklayacağım.

Gazete, buradaki, birinci sayfadaki yazısında şunu demektedir: "Türkiye'den gönderilen heyetteki 5 milletvekili ise Paris'e üç gün önce gittikleri için kimseyle görüşemedi, senatoya bile uğramadılar; hatta, Ermeniler olay çıkarabilir korkusuyla oylamayı Büyükelçilikten izlemeyi tercih etti-ler."

Bu manşeti attıktan sonra, iç sayfalarda benim ve diğer arkadaşlarımın görüşünü veriyor; ama, tabiî, vatandaş bu manşeti okuduğu için, içerideki ayrıntı kendi aklında kalmayabiliyor.

Değerli arkadaşlarım, bu haber, arkadaşlarımı ve beni gerçekten üzmüş ve derinden yaralamıştır. Böyle bir haberi okuduktan sonra, böyle bir heyete katılmış olan milletvekillerinin ve onların yakınlarının büyük bir teessür içinde olmaması imkânsızdır ve diliyorum ki, bu gazetenin sorumluları, sahibi de dahil olmak üzere, bu 5 milletvekili arkadaşımın bu derin teessürünü ve temsil ettikleri Türkiye Büyük Millet Meclisine yönelik bu haksız ithamı, meslek ahlaklarına olan saygıları gereği düzelteceklerdir. (Alkışlar) Düzeltmedikleri takdirde de, biz, buradan, bunu, vatandaşımıza aktarmış oluyor.

Değerli arkadaşlarım, bu haberdeki tek doğru nokta, beş milletvekilinin Paris'e gitmiş olmasıdır. Ne zaman gittikleri yanlıştır ve gerisi tümüyle gerçek dışıdır, hayaldir, senaryodur. Milletvekilleri bütün günlerini Senatoda geçirmiştir; senatörlerle ve uzmanlarla görüşmüşlerdir; öğle yemeğini dahi senatörler ve uzmanlarla yemişlerdir ve onlarla birlikte kanun teklifinin karşısına nasıl çıkılacağını, bu kanuna karşı çıkan senatörlerin bilgilerini ve yapacakları çalışmaların nasıl olacağını, o senatörlerle birlikte bir çalışma şeklinde yapmışlardır.

Değerli arkadaşlarım, bu heyeti oluşturanlar kimlerdir: DSP'den Ertuğrul Kumcuoğlu arkadaşımız, eski müsteşar, büyükelçi; Fazilet'ten Abdüllatif Şener arkadaşımız, grup başkanvekili, Maliye Bakanı; DYP'den Kamer Genç arkadaşım, yıllarca Meclis Başkanvekilliği yapmış; ben Bülent Akarcalı, Anavatan Partisinden; MHP'den Seydi Karakuş arkadaşımız, daha siyasette, Mecliste yeni olduğu için görevlerde bulunamadı; ama, en az bizim kadar bu duyarlılıkla çalıştı. Böylesi geçmişi olmuş olan arkadaşları, acaba, bir gazetenin yöneticilerinin bu kadar ucuz, bu kadar kolay harcamaya hakları var mıdır arkadaşlarım! (Alkışlar) Biz, milletvekilliğini yaparken, bu gibi yerlerde arkamızda Türk basınını görmeyeceksek, kimleri göreceğiz?! Onun için, bunları, yalnız ve yalnız, teessürümüzü, tekrarının olmamasını temenni etmek için dile getiriyoruz değerli arkadaşlarım. Bütün yaptığımız görüşmeler, kimlerle konuştuğumuz, nerede olduğumuzda yalnız da değildik. Olayın gereğinden dolayı, Büyükelçilik diplomatları bizimle olmuşlardır ve bütün görüşmeleri tutanaklara geçirmişlerdir.

Değerli arkadaşlarım, şöyle özetleyeyim: Bu gibi seyahatler, Meclisin kendi iradesiyle de olmuyor; Dışişleri Bakanlığının talebi üzerine yapılmaktadır. Dışişleri Bakanlığı talep etmiştir, Meclis Başkanlığı her gruptan bir milletvekili almıştır. Bu seyahatimiz, tümüyle, Dışişleri Bakanlığının ve konunun büyük bir bilgiyle sahibi olan Paris Büyükelçiliğimizin yaptığı program çerçevesinde yürütülmüştür. Bütün bunları bilmezlikten gelerek, âdeta Fransa'daki Ermenilere destek çıkar gibi, Türkler bu konuyla ilgilenmiyor, Türk milletvekillerinin bu konuya duyarlılığı yokmuş gibi mesajları vermenin gerçekten harksızlığını, vebalini, meslekî açıdan taşımak da kolay olmasa gerektir.

Değerli arkadaşlarım, akşam saat 7-7.30'da Senatodan ayrıldıktan sonra, topluca, büyükelçi-liğe gidilmiştir. Büyükelçiyle birlikte kısa bir yemekten sonra, Büyükelçinin evinde, rezidansında değil -Fransa'daki Büyükelçimizin evi ile çalışma mekânları ayrı ayrıdır- bürosuna geçilmiştir ve bürosundan, yalnız olaylar takip edilmemiş, bu konuya destek vereceklerle temas yürütülmüştür.

Nedenine gelince: Sabahleyin ilk yaptığımız görüşmede, Fransız-Türk Dostluk Grubu Başkanı Senatör De Long'a Senatoya gidip görüşmeleri izlemeyi bizzat biz teklif ettik ve Senatör buna destek vereceğini, kendisinin yardımcı olacağını belirtti; ancak, öğleden sonra görüştüğümüz Senato Başkanının diplomatik danışmanı ve diğer teknik kişiler bunu duydukları zaman bembeyaz kesildiler. Söyledikleri aynen şu oldu: "Siz karşınızdaki provakatörlerin, ajitatörlerin, buraya gelmiş olanların neler yapacağını bilmiyorsunuz. Bunlar, bizim kendi senatörlerimize; yani, Türkiye'ye destek vermiş senatörlerimize olmadık hakaretleri yaptılar, yapıyorlar. Sizin orada bulunmanızı, Türkiye'ye yönelik çok büyük hakaretlere vesile kılacaklardır. Lütfen gelmeyiniz." Bunları diyerek, bizden gelmememizi rica etmişlerdir. Biz de, Elçiliğimizle yaptığımız görüşme sonunda, karşımızda olan bu eşkıya çetesine, bu çapulculara fırsat vermemek için oraya gitmemişizdir.

Değerli arkadaşlarım, burada, içinizde, bu 550 milletvekilinden, onsekiz yıldır içinde olduğum bu Türkiye Büyük Millet Meclisinde, bu konulardan korkacak bir tane milletvekili görmedim ben. (Alkışlar) Ama, yazanların kendisi korkabilir; çünkü, korkmasalardı gazetelerinde en azından derlerdi ki: Ey Fransa'da yaşayan Türkler, siz de ayağa kalkın. Hiçbir görevi yapmadılar; yalnız, en ucuz yol olarak, milletvekillerini ve Türkiye Büyük Millet Meclisini bu duruma düşürmeye çalıştılar.

BAŞKAN - Sayın Akarcalı, lütfen toparlayın.

BÜLENT AKARCALI (Devamla) - 1 dakika içinde bitiriyorum Sayın Başkanım.

Değerli arkadaşlarım, bütün bu temaslar esnasında, Milliyet Gazetesinden hiç kimse bizimle orada temasa geçmemiştir. Kim olduğunu dahi bilmiyoruz; ancak, uzaktan, gazeteci olduğunu belirten birkaç kişi fotoğraflarımızı çekmiştir, o kadar; ama, ertesi gün, Türkiye'den bir hanım gazeteci arayarak bunlar hakkında bilgi istemiştir.

Konumu şöyle bitiriyorum: Yalanı, uydurma haberleri televoleci gazetecilik anlayışıyla Türk kamuoyuna yansıtanlar ile hiçbir gerçeği yansıtmayan haberleri yaratarak kullananları kınıyor ve Türk kamuoyunu, işlerin olduğu gibi değil, kendi işlerine geldiği gibi yönlendirmeye kalkanları üzüntüyle karşılıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bu konuya gerekli duyarlılığı göstererek, meslek ahlakı ve hukukî açıdan bu konuyu da ele alacağına inancımı burada tazeliyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Akarcalı.

Sayın Akarcalı'nın, bu asılsız Ermeni iddialarıyla ilgili konuşmasına hükümet adına, Devlet Bakanı Sayın Şükrü Sina Gürel cevap verecekler.

Buyurun Sayın Bakan. (DSP, MHP ve ANAP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 20 dakika efendim.

DEVLET BAKANI ŞÜKRÜ SİNA GÜREL (İzmir) - Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin sayın üyeleri; Sayın Akarcalı'nın biraz önce yaptığı konuşmayla değindiği konu, bizim de, hükümet olarak son derece önem verdiğimiz bir konudur ve bunu Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine getirdiği için, Sayın Milletvekiline, hükümet adına, çok teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepimizin de bildiği gibi, Türkiye, aslında çok büyük bir haksızlık ve insafsızlıkla, kimi Batılı parlamentoların, siyasal çevrelerin her zaman saldırısına uğramıştır.  Özellikle bu konu, sözde Ermeni soykırımı konusu, kimi Batılı siyasal çevrelerin, her zaman, Türkiye'yle ikili ilişkilerine vereceği zararı bile düşünmeden gündeme getirebildikleri bir konu olmuştur.

Ne yazık ki, aynı konuda bir girişim, Fransız Senatosunda da 8 Kasım günü gerçekleşmiştir. Elimde, Dışişleri Bakanlığı tarafından hazırlanan ve bu konunun Fransa'dan nasıl geliştiğini ayrıntılarıyla belirten bir not var; ama, ona hiç değinmeyeceğim ve sadece hükümetimizin bu konudaki genel görüşlerini, hem de Fransız dostlarımızın da duyması dileğiyle, burada, huzurunuzda dile getireceğim.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Osmanlı Hükümeti, hepimizin de bildiği gibi, savaş devam ederken, yurdun bir kısmını da işgal altına almaya çalışan düşmanla işbirliği yapan kimi unsurları barındıran bir nüfusu, yine Osmanlı Devletinin bir başka bölgesine zorunlu göçe tabi tutmuştur ve bu zorunlu göç sırasında da, bu zorunlu göçe tabi tutulan nüfustan bir bölümü, yolda, çeşitli nedenlerle, hem doğa koşulları hem de çevre koşulları ve çevreden kendilerine, zaten savaş hali içerisindeki asayişsiz ortam içerisinde yapılan saldırılarla zarar görmüşlerdir; ancak, bu, hiçbir şekilde, hiçbir zaman, Osmanlı Devletinin kimi ülkelerin 19 uncu Yüzyılda kendi toprak genişlemelerini sağlamak için, kimi ülkelerin de 20 nci Yüzyılda insanlığın yüzkarası olarak giriştikleri soykırım çabalarına benzer bir soykırım çabası olmamıştır ve üstelik, müttefikler, Birinci Dünya Savaşının sonunda Osmanlı Devletinin pek çok bölgesini işgal ettiklerinde, İstanbul'u işgal altında tutabildiklerinde, İstanbul'daki Osmanlı resmî arşivlerine elkoyup istedikleri incelemeleri yapabildikleri halde ve yine, sözde Ermeni soykırımı iddialarıyla sorumlu tuttukları Osmanlı görevlilerini Malta'ya sürgün edip yargılamaya kalkıştıkları halde, bir soykırıma ilişkin herhangi bir kanıt bulamamışlardır ve yine, bu husus, yabancı ilgililerce ve Osmanlı Devletini işgalden sorumlu Batılı yetkililerce çok açıkça da ifade edilmiş, tarihin belleğine yazılmıştır.

Dolayısıyla, şimdi Fransız Senatosunda, şimdi İtalyan Parlamentosunda, şimdi Amerika Birleşik Devletleri Kongresinde, yeniden, bu kanıtlanmamış, kanıtlanmasına imkân olmayan iddiaları gündeme getirip güncelleştirmek ne amaç taşıyabilir? Şimdi, daha önce Fransa Meclisinin de kabul etmiş olduğu bir kararı, Fransız Senatosu da, tarihi yorumlamaya kalkışarak, haksızca ve insafsızca kabul etmiş, vermiştir. Bunun dostça bir davranış olduğunu kimse ileri süremez; ancak, tarihten düşmanlık çıkarmak da, değerli milletvekilleri, bizim işimiz değildir. Biz de, şimdi, İtalyanların Kuzey Afrika'da ne yaptığını, Fransızların Afrika'da, Ruanda'da, hatta Madagaskar'da ne yaptıklarını, Amerika Birleşik Devletlerinin kendi kıtasında kimlere karşı soykırıma giriştiğini belgeleyip, araştırıp, ortaya dökmeye mi kalkışalım Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak?! (DSP, MHP ve ANAP sıralarından alkışlar)  Bizim Türkiye Büyük Millet Meclisimiz de tarihçi rolüne soyunup, bu konularda araştırmalara mı girişsin?!

Değerli milletvekilleri, bizim, bu alanda, tarihten, insanlıktan, insanlığın belleğinden saklayabileceğimiz, saklamak isteyeceğimiz herhangi bir suçumuz, kusurumuz yoktur. Biz, başkaları gibi, insanlığa karşı suç işlemiş bir ulus değiliz. (DSP, MHP ve ANAP sıralarından alkışlar) Fransız dostlarımız da bilsin ki, Senatonun bu haksız ve insafsız kararı, zaten dostluğumuza büyük zarar vermiştir; ancak, şimdi, Fransa'nın Sayın Cumhurbaşkanının, Fransa'nın sayın hükümet üyelerinin ve dost Fransız Meclis ve Senato üyelerinin, artık, üzerlerine düşen bir görev vardır. İkili ilişkileri-mize daha çok zarar verilmesini engellemek, Fransız sorumlularının üzerine düşen bir görevdir. Biz, Fransa'nın ve başkalarının dostluğuna çok önem veriyoruz; ama, iyiniyetten yoksun davranışları da görünce, tepkimizi aynıyla göstermek kararlılığında olduğumuzun da bilinmesi isteriz. Eminim, bizim dostluğumuza da Fransız dostlarımız aynı değeri verdiklerini bundan sonra göstereceklerdir.

Bu dilek ve düşüncelerle, tekrar, Sayın Akarcalı'ya, bu konuyu gündeme getirdiği için teşekkür ediyorum ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin ve Türkiye Cumhuriyeti Hükümetinin bu konuda üzerine düşen bütün görevleri gereği gibi yerine getireceğinden herkesin emin olmasını diliyorum.

Saygılar sunuyorum. (DSP, MHP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Bakana teşekkür ediyorum.

Gündemdışı üçüncü söz...

SAFFET KAYA (Ardahan) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Kısa bir söz talebiniz mi var efendim?

SAFFET KAYA (Ardahan) - Evet efendim. Araya girip...

BAŞKAN - Çok kısa olmak kaydıyla, buyurun efendim.

SAFFET KAYA (Ardahan) - Sayın Başkan, bölgemizin meseleleriyle ilgili, az önce Yüce Parlamentoya ve sayın hükümete sorunları arz ettim; ancak, görüyorum ki, bölge sorunlarımızla ilgili, daha doğrusu Ardahan değil, Doğu Anadolu'yla ilgili sorunlara hükümet yetkililerinden yanıt veren olmadı. Bu konuda, hükümetin sorunlara karşı hassasiyet göstermemesi noktasını kamu vicdanına bırakıyorum.

Arz ediyorum. 

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Sayın Büyükerman söz istiyorlar.

Yerinizden, çok kısa olmak kaydıyla... Yerinizden efendim... Yerinizden...

MEHMET MAİL BÜYÜKERMAN (Eskişehir) - Fark eder mi efendim?..

BAŞKAN - Sayın Büyükerman, mikrofonu açmayacağım.

MEHMET MAİL BÜYÜKERMAN (Eskişehir) - Başaramıyorum efendim.

BAŞKAN - Sayın Büyükerman, mikrofonu açmayacağım.

MEHMET MAİL BÜYÜKERMAN (Eskişehir) - Türkiye Büyük Millet Meclisi Sayın Başkanını ve sayın milletvekillerini saygılarımla selamlıyorum.

Ermeni soykırımı konusunda...

BAŞKAN - Sayın Büyükerman, zatıâliniz, 60 ıncı maddeye göre yerinizden, çok kısa olmak kaydıyla söz istediniz; ben de, yerinizden, söz verdim, Sayın Kaya'ya verdiğim gibi. Ya yerinizden oturur konuşursunuz yahut da ikinci arkadaşa rica ederim.

İBRAHİM YAŞAR DEDELEK (Eskişehir) - Sayın Büyükerman, buyurun, benim sıramdan konuşun.

BAŞKAN - Buyurun efendim.

MEHMET MAİL BÜYÜKERMAN (Eskişehir) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Ermeni soykırımı konusunda konuşmak için söz istemiştim; ancak, şimdi verilebildi.

Ben, ailece Ermeni zulmünden zarar görmüş bir kimseyim. Şebinkarahisar, Ermenilerin ekseriyetli olduğu, kalabalık olduğu bir ortamdı 1915 yıllarında ve orada, Ermeniler, zulüm yapı-yorlardı ve kan döküyorlardı, insanları sebepli sebepsiz öldürüyorlardı ve pek çok aileyle birlikte benim ailem de Şebinkarahisar'dan bağını bahçesini, toprağını, evini barkını, tezgâhını bırakıp Türklerin fazla olduğu Suşehri'ne göç etmek zorunda kalmışlardır. Bu bir gerçektir; ama, şimdi, olaylar tersine döndürülüyor ve Türklerin zulüm yaptığı şeklinde tecelli ediyor.

Yine, Yozgat'ın Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Beyin başına gelenleri hatırlatmak isterim: Orada, Ermeniler Türklere zulüm yaptığı için bunun cevabını vermek durumunda kalan mülkî amir Kaymakam Kemal Bey -Rusların Ortodoksların devamlı hamisi kesilmelerinden dolayı- bir mahkeme kararıyla, divanıharbin verdiği kararla, siyasî bir kararla idama mahkûm edildi ve Beyazıt meydanında idam edildi. Yıllar sonra, Kaymakam Kemal Beyin Boğazlıyan'da heykelini yaptılar. Bunlar, gerçek tarihlerdir.

Yine, o günlerin Talat Paşası Berlin'de, Cemal Paşası Tiflis'te Ermeniler tarafından katledildi-ler ve son yıllarda, bizim, Türk Devletinin, Türk Milletinin temsilcileri, büyükelçileri, memurları, Ermeniler tarafından kurşunlandılar.

Bu çok yakın hadiseler unutuluyor; fakat, küllenmiş, âdeta tarihin derinliklerine gömülmüş olaylar çarpıtılmak suretiyle ortaya çıkarılıyor. Bunlar, gerçek olmayan, siyasî olaylardır.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Büyükerman.

MEHMET MAİL BÜYÜKERMAN (Eskişehir) - Ben de teşekkür ediyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, gündemdışı son söz, deprem bölgesindeki gelişmeler hakkında söz isteyen Sakarya Milletvekili Sayın Cevat Ayhan'a aittir.

Buyurun Sayın Ayhan. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakikadır.

3.- Sakarya Milletvekili Cevat Ayhan'ın, deprem bölgesindeki bazı sıkıntılara ilişkin gündemdışı konuşması ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Koray Aydın'ın cevabı

CEVAT AYHAN (Sakarya) - Muhterem Başkan, muhterem üyeler; deprem bölgesi milletve-kili olarak, 17 Ağustos ve 12 Kasım'da meydana gelen depremlerde hasar gören 5 ildeki (Yalova, Kocaeli, Sakarya, Düzce ve Bolu) son durum hakkında bilgi arz etmek ve sıkıntıları ifade etmek için söz almış bulunuyorum. Hepinizi hürmetle selamlarım.

Muhterem arkadaşlar, depremden bugüne 15 ay geçti; ama, maalesef, deprem bölgesinin sıkıntıları da devam ediyor. Depremin boyutları büyük;17 000 ölü, 23 000 yaralı, 284 000 ev ve 42 000 işyeri hasar görmüş... Tabiî, bu boyuttaki bir depremin yaralarının sarılması için çok daha büyük bir azimle, kararlılıkla çalışılması gerekirdi; ama, bir yıldan fazla zaman geçmiş olmasına rağmen, bölge milletvekili olarak, bölgede sıkıntıların had safhada devam ettiğini görüyorum. Nitekim, 12 Kasım Düzce depreminin yıldönümü münasebetiyle -Düzce, Bolu, Adapazarı bölgesinde yine yaşanan- halkın, insanların televizyonlardaki haykırışlarını gördünüz, dinlediniz.

Afet anında zorluklar yaşadık, doğrudur. Kamu kurumları gerekli refleksi gösteremediler, bu büyüklükteki bir afet için hazır değildiler; ama, ondan sonraki hizmetlerde de, maalesef, gerekli olan şeyleri yapamadık değerli arkadaşlar.

Bugün durum nedir diye baktığınız zaman -tek kelimeyle söyleyeyim- bu bölgenin insanı, depremdezeler, ikinci bir kışı da çadırlarda ve barakalarda geçirmek durumundadırlar. Kalıcı konutlar, maalesef, yetişmeyecek. Kalıcı konutlar, ancak 2001 yılının baharında hizmete girerse, bunu da memnuniyetle karşılamak lazım.

Gezdim, gördüm; Yalova'dan başlayıp bütün bölgedeki kalıcı konut inşaatlarını da yerinde gördüm,.mahallinde ziyaretler yaptım. Maalesef, bunlar yetişmedi; onu da ifade edeyim. Bunların yetişmeyeceği belli idi. 1999 yılının ekim ayında, Dünya Bankası Başkan Yardımcısı geldiğinde burada feryat etti; "size ev yapacağız, arsa veremiyorsunuz" dedi. Türkiye Odalar Birliği Başkanı Fuat Miras (TOBB) "5 000 ev yapacağım, arsa verin" dedi, bir türlü arsa gösterilemedi ve bugün, TOBB' da bundan vazgeçmiş vaziyette; çünkü, artık, iş  çevrelerinde de  yardım  duygusu yavaş  yavaş,  afetten  sonra, tabiîdir, insanîdir, zayıflamaktadır. Şimdi, baktığınız zaman, tabiî, bölgede, büyük ölçüde konut açığı var. Orta ve ağır hasarlı binaları esas alırsanız, bölgede aşağı yukarı 200 000'e yakın konut ihtiyacı var ve bölgede, konut meselesinin başka boyutları da var, hak sahipliğinin ötesinde çok katlı binalar var. Bir bölgede, Adapazarı'nda veya bir başka yerleşim yerinde, jeolojik etütlerle, çalışmalarla, demişsiniz ki, burada iki katlı binaya müsaade edilir. Bölgede beş katlı binalar var, orta hasarlılar var, hasarsızlar var. Bunlar ne olacak? Bölgeyi gezer-seniz göreceksiniz. Bu binalar boştur, bu binalarda kimse oturamamaktadır. Onun için, burada yapılması gereken şey -ben, geçmiş dönemde defaatle buradan arz ettim- mutlaka yüksek katların indirilip, bunların hak sahibi yapılması ve güvenli konutlar haline getirilmesidir.. Hükümetin meseleyi bu boyutta görmesi gerekir; ama, maalesef, bugüne kadar bu yapılmadı.

Değerli arkadaşlar, bakın, Gölcük'te, özel sektöre ait bir firma, beş ayda yüzlerce evi yaptı ve teslim etti. Yani, teknik olarak bunları yapmak mümkündür; ama, para koyacaksınız ve yönetim iradesini, siyasî iradeyi koyacaksınız. Başlangıçtan beri benim ifadem, arzım, talebim, bölgeyle ilgili bir deprem bakanı tayin edin, kabinede en güçlü arkadaşı -dışarıdan birini getirerek gerekirse- deprem bakanı olarak tayin edin, bu bölgeye yirmidört saat görevi olan bir arkadaş verin idi. Tabiî, uzun uzun konuşacak vaktim yok şimdi; ama, bu yapılmadı. Bugün dahi bu ihtiyaçtır değerli arkadaşlar. Maalesef, bölge halkı bu ıstırabı çekiyor. Bölge perişandır. Şehirlerde ve kasabalarda kanalizasyonlar yapılmamış, bir çok yerde sular akmıyor, sokaklar harabe halinde; yani, kanalizas-yon gölcükleri sokaklara hâkim... Bölge bu kadar feci bir manzara içindedir, vaziyet içindedir. İnsanlarımız sabırlıdır, gayret ediyor. Yollarıyla, her şeyiyle bölge haraptır.

Hak sahipliği bina inşaatlarını dahi başlatamamış. Mesela, sadece Sakarya'da 7 200 hak sahibi var, 6 200'ü başlamış, 1 000 tane konut açığı var, doğrudan doğruya hak sahipleriyle ilgili. Ayrıca, diğer genel konut açığı da bütün deprem bölgesinin genel meselesidir. Kiralık ev bulmak mümkün değil; çalışacak insan ev bulamıyor, doktor bulamıyor, öğretmen bulamıyor, polis bulamıyor, memur bulamıyor, sanayici bulamıyor. Bölgede kalmak zor. Onun için, bölgede hizmetler de yürümüyor değerli arkadaşlarım.

 (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Lütfen toparlayınız efendim.

CEVAT AYHAN (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkan.

Evet, çok katlı binalar ne olacak dedim. Kooperatif binalarının durumu ne olacak! Yarım, bunlar bitirilmemiş vaziyettedir. İşyerleri ne zaman yapılacak? İşyerlerinin kredi talepleri var, ekonomi çökmüş bölgede. Sadece Sakarya'ya 100 trilyon lira kredi talebi var; verilen 15 trilyon liradır. Esnaf başına 750 milyon verilmiş, bir 750 milyon daha verilecek. Bu, zaten harçlık olarak harcandı; şimdi bunlar geri isteniyor. Bu kredilerin ertelenmesi lazım, ilave kredi talebinin karşılanması lazım. Bölgenin ayağa kalkması için de, tekrar ifade ediyorum, burada çok söyledim, bölgede en az üç yıl vergi, SSK primleri ve Bağ-Kur primlerini muaf hale getireceksiniz. Biz, bunu, Erzincan'da yaptık, doğuda yaptık. Bu bölgede de bunu yapmak gerekir.

Bölgede kamu hizmeti açığı var; zira, memurlar ev bulamıyor, bölgeye kimse gelmiyor. Yurt yok, talebeler çadırlarda farelerle boğuşuyorlar. Bunları, talebelerin şikâyeti olarak siz televizyonlarda hep beraber seyrediyorsunuz.

Bölgedeki memurlara tazminat vermek lazım. Hükümet, maalesef, bunu, baştan beri çok dar tuttu ve bitirdi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Ayhan, lütfen... Son cümleniz için açıyorum.

CEVAT AYHAN (Devamla) - Son cümlemi söyleyeyim efendim.

Hükümetin bölgeyi dikkate alıp, gerekirse bölgede Bakanlar Kurulu toplantısı yapıp, bölgenin yaralarını acele sarması lazım. Bölge hep artısı olan, devlete veren; ama, bu felakette, devletten hizmet bekleyen bir bölgedir.

Hepinizi hürmetle selamlıyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ayhan.

Gündemdışı konuşmaya, hükümet adına, Bayındırlık ve İskân Bakanı Sayın Koray Aydın cevap verecekler.

Buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

Sayın Bakan, süreniz 20 dakika.

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI KORAY AYDIN (Ankara) - Sayın Başkan, çok değerli milletvekili arkadaşlarım; Sakarya Milletvekilimiz Sayın Cevat Ayhan'ın yaptığı gündemdışı konuşmaya cevap vermek üzere huzurlarınızdayım.

Değerli arkadaşlar, Pazar günü 12 Kasımdı. Bolu ve Düzce'de yaşadığımız ikinci deprem felaketinin birinci yılı için ben ve Bakanlığıma mensup arkadaşlarımız, beraber, deprem bölgesinde bulunduk. Her zaman olduğu gibi, yine vatandaşlarımızın arasında, onların problemlerini yerinde, birinci ağızdan dinleyerek, kendilerine yardımcı olabilecek bir anlayışımızı, yine bu felaket dolayısıyla, o bölgede vatandaşlarımızla beraber olarak sürdürdük.

Değerli arkadaşlar, bu büyük felaketin boyutlarını zaman zaman hatırlayarak, yapılanları buna göre değerlendirmekte fayda olduğuna inanıyorum. Şu anda bölgede kalıcı konut için tam 56 000 adet hak sahibi vardır. Bu 56 000 hak sahibinin 3 000 adedi devletin verdiği, vereceği 6 milyar lirayla hazır konut alma seçeneğine müracaat etmiş, 16 000 adedi yine devletin verdiği 6 milyar lirayla evini yapana yardım metoduyla kendi evini kendi yapma yolunu seçmiş, geriye kalanın 23 000 adedi Bakanlığımız tarafından yürütülen konut projesi, 11 500'ü ve daha sonra ilave olan 3 000 ile beraber de 14 500'ü Başbakanlık Proje Uygulama Birimi tarafından yürütülen konutlar olmak üzere, tam 56 000 konutluk dev bir proje yürüyor. Söylerken dile kolay! 56 000 rakamı zikredilirken ağızdan çok kolay çıkıyor; ama, bunun karşılığı, yaklaşık 300 000 insanın barınacağı yeni yerleşim yerlerinin inşa edilmesi demektir.

Değerli arkadaşlar, bu 3 000 kişinin, ben konut alacağım diye yaptığı seçeneğe karşılık, Bakanlık olarak, bugüne kadar bunlara tam 18 trilyon 650 milyar lira para ödenerek, bunların bugüne kadar konut sahibi olmaları sağlanmıştır ve bu, aşağı yukarı, sıfırlanmış vaziyettedir ve bu konuda da vatandaşlarımız büyük bir memnuniyet içerisindedir. Geri kalan 16 000 konutluk EYY (evini yapana yardım) metoduyla yapılacak evlerle ilgili olarak, başlangıçta, kırsal alanda 3,5 milyar lira, şehir merkezinde 6 milyar lira olarak belirlenmiş olan rakamı, daha sonra, vatandaşların arasında sürekli dolaşarak, onlardan aldığımız talebe uygun olarak, hepsini 6 milyar liraya çıkararak vatandaşlarımızın bu konudaki istekleri de yerine getirilmiş ve şu anda da bu 16 000 konutluk EYY metoduyla yapılacak evlerin inşaı bölgede devam etmektedir. Bununla ilgili olarak da hiçbir parasal sıkıntımız yoktur, günübirlik ödeme yapabilmekteyiz.

Bakanlığın üstlenmiş olduğu ve Başbakanlık uygulama biriminin yürütmüş olduğu diğer konut hamleleriyle ilgili olarak, şunu, her zaman burada ifade ettik, söyledik: Biz, bugüne kadar yapılan hataları tekrarlamayacağız, popülist olmayacağız, günü kurtarma içerisinde olmayacağız; geleceği düşüneceğiz, vatandaşlarımıza olan sorumluluğumuzu müdrik insanlar olarak, sürekli deprem felaketi ve psikolojisi altında olan vatandaşlarımıza gelecek korkusu yaşatmayacak bir planlama yapacağız dedik ve ona uygun hareket ettik. Bilimin ışığında, bütün bölgede aylarca süren jeolojik ve jeoteknik çalışmalarla, şehirlerin büyüme istikametlerini, geleceklerini taşıyabileceğimiz alanları belirleyerek ve oralarda şehirlerin geleceğini kurtaracak bir planlama yaparak, topyekûn bir planlama sürdürdük. Alanlar belirlendi, imar çalışmaları tamamlandı. Bu alanlarda yaşayan insanların şehir merkezlerine olan ulaşım problemleri de dahil olmak üzere, peyzaj da dahil olmak üzere, hepsi bir bütün halinde düşünülerek, geniş bir planlama içerisinde hareket edildi.

Buna paralel olarak, bölgede, uluslararası kuruluşlardan temin edilen kredilerin kullanılabilir hale gelmesinden itibaren de -Sayın Bakanımız biraz önce özel sektörün tamamladığını söyledi; onun hepsi 110 konuttur- biz, bütününü aynen o özel sektörün bitirdiği süreye de dahil ederek, 150 günlük bir takvimi esas alarak, bölgede o büyük inşa hareketini başlattık ve bugün, zamana uygun olarak, hiçbir aksaklık meydana gelmeden projemiz yürümekte, devam etmektedir.

Uluslararası kuruluşların paraları çantada hazır değildir. Bunu, Sayın Bakanımızın benden daha iyi bildiğini biliyorum. Bunlar, ancak müzakerelerle, takip edilerek, belli bir süreç işletilerek alınabilen kredilerdir. Bu süreç de -aynen demin söylediğim gibi- işletilmiş, uluslararası kuruluşların "kredi kullanabilir, ihaleye çıkın" talimatını verdikleri andan itibaren de ihaleye çıkılmıştır. Dolayısıyla, bir gecikme söz konusu değildir; kredilere uygun olarak, iş, zamanında yürütülmektedir ve hiçbir aksama da meydana gelmemiştir.

Değerli arkadaşlar, bugün, güzel bir tesadüf, ben buraya gelmeden evvel, saat 13.00'te, Avrupa Konseyi Kalkınma Bankasının Genel Guvernörü ve Kredi Kuruluşunun Genel Müdürüyle Bakanlıkta bir toplantı yaptık. Kendileri üç gündür Türkiye'deler. Bugüne kadar verdikleri en büyük kredi dilimi olduğu için, bugüne kadar gönderilen iş ilerleme takvimleri ve her ay gönderdikleri temsilcilerin kendilerine aktardıkları bilgilerin etkisinde kalarak, Avrupa Konseyi Kalkınma Bankasının en üst düzey yöneticileri, dünyada yürüttükleri bu en büyük projeyi yerinde incelemek üzere Türkiye'ye geldiler; Sakarya'ya uğradılar, Bolu'da inceleme yaptılar, bugün de Bakanlığıma geldiler. Kendilerinin söyledikleri enteresandır. Burada, bunları size aktarmakta fayda görüyorum. Birinci olarak "bizim, dünyada yürüttüğümüz en büyük toplukonut projesidir bu. Dolayısıyla, bir model oluşması bakımından yakından takip ediyoruz. Bölgeye gittiğimizde bir yardımcınızı gördük" dediler. Bahsettikleri kişi, bizim Müsteşar Muavinimizdir; projenin başından beri bölgede kalmaktadır, bölgede yatıp kalkmaktadır, üç genel müdür yardımcımızla beraber bölgede görev yapmaktadır. "Yerinden yönetim anlayışınız fevkalade güzel, olayı merkeze taşımamışsınız" dedi-ler. İkinci olarak "bölgedeki müteahhitlerle, kontrol kuruluşlarıyla yaptığımız toplantılarda bir şey tespit ettik.  Yaptıkları ve yürüttükleri projeden heyecan duyan, istekli, arzulu bir toplulukla karşılaştık. Bu da, projenin başarılı yürütülmesindeki en önemli etkenlerden bir diğeri" dediler. Başkan "bir konuya daha temas edeceğim; zaman ve kalite mevhumunu bu kadar iç içe mezcederek, hem hızlı proje hem de kaliteli proje yapıldığı için de, proje yüklenicilerini ve yürütücülerini tebrik ediyorum" dedi ve bu projenin de dünyaya örnek bir numune olarak gösterilmesi için merkezlerine bilgi vereceklerini söyledi.

Evet arkadaşlar, biz, hiçbir zaman, yaptıklarımızla ilgili aşağılık kompleksine kapılmamalıyız. Biz, Türk Milleti olarak, bu büyük deprem felaketinin üstesinden geldik; bunu kabul edelim. Eksiklikler olabilir, sıkıntılar olabilir; ama, bölgede yürüyen büyük bir inşa hareketi vardır ve bu büyük inşa hareketinin arkasında da 57 nci cumhuriyet hükümetinin kararlılığı ve halkın yanındaki tutumu vardır.

Bakın, her depremden sonra en kronik problem orta hasarlılardır. Bugüne kadar Türkiye'nin yaşadığı bütün deprem felaketlerinin ardından, orta hasarlıların problemi, kimi üç sene sonra, kimi dört sene sonra, kimi de beş sene sonra çözümlenebilmiştir. Bakın, Adana depreminin orta hasarlılarının ihalesini, yine, Bakan olarak  ben yaptım, şimdi sürüyor, bitme noktasına geldi. Erzincan depremi de aynı; orta hasarlıların onarım projesi yıllarca sürdü. Bugün, bölgede, tam 54 000 adet orta hasarlı binanın onarımı için karşımızda hak sahibi var. Bakın, 56 000 adet kalıcı konut hak sahibi, tam 54 000 adet de orta hasarlı konut hak sahibi var.

Değerli arkadaşlar, bizim, seri bir şekilde, depremin hemen arkasından oluşturduğumuz model, kurmuş olduğumuz koordinasyon ve işleyişteki çabukluk sayesinde, bugün, orta hasarlıların yapımında, şu anda, bölgede, tam yüzde 50 seviyesine yaklaştık; bu, müthiş bir başarıdır. Şu ana kadar, tam 44 trilyon lira para ödedik orta hasarlı konutların yapımı için. Banka sistematiği içerisinde çalışıyoruz. Gelen hakediş günlük ödenmektedir. Bununla ilgili, Maliye Bakanlığı ve Hazine Müsteşarlığımızla oluşturduğumuz koordinasyonla, nakit para akışında günlük çalışıyoruz, istihkaklar günlük ödeniyor ve şu an, bölgede, orta hasarlıların onarımı da dahil olmak üzere, gelen hakedişler günlük ödeniyor.

Bunlar, kurulan organizasyonun ve işleyişindeki başarının önemli göstergeleridir. Şu an yüzde 50 seviyesine gelmiş olan orta hasarlıların onarımını, bu işin yürütülmesi vatandaşlara ait olduğu için, onların sürati ölçüsünde, kısa sürede tamamlayabileceğimizi ümit ediyorum. Herhalde, önümüzdeki yılın ortalarında, vatandaşlarımız bu konudaki gayretlerini sürdürdükleri takdirde, orta hasarlı gibi, kronik, çözümlenemez, halledilemez gibi bir temel problemi inşallah kökünden çözmüş olacağız.

Biraz önce sayın bakanımın burada ifade etmiş olduğu, bölgede iki kat üstü binaların tıraşlanarak, ilgililerin hak sahibi yapılması, öyle kolay bir iş değildir. Laf olarak söylenince, herkese sevimli gelir, vatandaşa sevimli gelir; ama, bunun uygulanabilirliği noktasında da daha gerçekçi düşünmek gerektiğine inanıyorum.

Değerli arkadaşlar, bunu uyguladığınız takdirde, bölgede, tahmin ediyorum, 100 000'e yakın yeni hak sahibi çıkar; yani, şu ana kadar yapılmış olandan fazla hak sahibi çıkar. Burası bir köy değildir, burası bir mahalle değildir, burası bir belde, bucak, ilçe değildir, burası bir il de değildir; burası, Türkiye nüfusunun çok yoğun olarak yaşadığı bölgedir ve geçmişten kaynaklanan hatalarla, kat sayısının, neredeyse binaların tamamının iki kat üzerinde olması dolayısıyla, bu talebi şu aşamada uygulanabilir görmediğimi burada ifade etmek istiyorum. Bunun yerine, oradaki konutların, kurulmuş sistem içerisinde, bütün sivil toplum örgütlerinin, bütün belediyelerin katılımıyla, ortak denetleme oluşturmak suretiyle, iyi ve kaliteli bir şekilde yapılması için gayretlerimizi birleştirmenin daha doğru bir yol olacağını düşünüyorum.

Değerli arkadaşlar, bakın, şu geride bırakılan süre içerisinde, 57 nci cumhuriyet hükümeti olarak, alınan bütün kararların arkasında olduk; yerine getirilmeyen tek söz, tek vaat yoktur. Barınma yardımı, sakatlık, ölüm yardımı vesaire olmak üzere, vatandaşa ödeneceği söylenen yükümlülüklerin hükümet olarak arkasında durduk. Bir banka sistematiği içerisinde, aylık, belli günler içerisinde, bu söylediğim kalemlerden, vatandaşa bugüne kadar tam 235 trilyon lira nakit para ödenmiştir. İşte bu para bölge ekonomisine girmiştir; bu para bölgede kullanılmıştır, bölgede ticarî hayatın canlanmasına, hayat akışının hızlanmasına çok büyük katkı sağlamıştır ve biliyorsunuz, bu aralık ayının sonuna kadar, bu aylık 100 milyon liralık ödemelerin devamı yönünde bir karar aldık, aralık ayı sonuna kadar da bu ödemelere devam edeceğiz, sürdüreceğiz.

Şimdi, sayın bakanımızın biraz önce söylemiş olduğu "kanalizasyon gölcükleri yolları doldurdu" lafı doğrudur; ama, bölgede başlayan o büyük inşa hareketinin bir ürünüdür. Kendisinin milletvekili olduğu Sakarya İlinin kanalizasyon ve su şebekesini, tam 130 trilyon lira harcayarak yeniliyoruz. Her tarafı kazdık, her taraf delik deşik; doğrudur; ama, ben, hep Sakaryalı vatandaşlarımıza söyledim: Bir şehrin geleceğini kurtarıyoruz, bir şehrin geleceğini kurtarma faaliyetinde şu çektiğimiz sıkıntıları çekmeye hazır mıyız diye sorduğumda, bütün vatandaşlarımız "biz bunu çekmeye hazırız, tünelin ucunu da görüyoruz..." Zaten yüzde 60 seviyesinde bitirilmiş olan o büyük kanalizasyon ve su projesi bitmiş olduğunda, inşallah, Sakarya'nın mevcut bulunduğu yerin de çok temel bir problemi çözülmüş olacaktır.

Bu, sadece Sakarya'da yürütülen bir proje değildir. Gölcük'ü de aynı şekilde, hem kanalizas-yonuyla hem suyuyla yeniden inşa ediyoruz; bu sadece Gölcük'te yürütülen bir proje de değildir, bölgede yer alan 27 belediyeyi içerisine alan çok kapsamlı bir projedir ve 57 nci cumhuriyet hükümetinin bölge insanına olan yaklaşımının tabiî bir sonucudur.

Değerli arkadaşlar, bütün bu çalışmaları bir bütün içerisinde ele alarak değerlendirmek lazım. Ben, sürekli deprem bölgesindeyim, orada vatandaşların içerisindeyim, yerel televizyonlara çıkıyorum, vatandaşlarla bire bir temastayım. Vatandaş bağırdığında bizi yanında bulabiliyor, varsa bir sıkıntısı bize söyleyebiliyor. Bütün temel problemleri yerinde tespit ederek, çözümünü yerinde üreterek, oradaki insanlara kalbimizi, gönlümüzü açarak, çok kapsamlı ve güzel bir projeyi o insanlarla birlikte yürütüyoruz.

Bugüne kadar 57 nci cumhuriyet hükümeti olarak bu işte sağlanmış olan başarıda halkımızın bize duyduğu büyük güvenin rolü vardır. Onun için, halkımızın bize güveniyle, bizimle gayretlerini birleştirmesiyle yürüttüğümüz o bölgedeki o büyük inşa hareketini inşallah önümüzdeki yılın ortalarında bitirmiş olduğumuzda, hepimizin yüzünü güldüren, Türk Milleti olarak o büyük deprem felaketini yaşadığımızda, belki de, düşmanlarımızın, acaba Türkler bunun altında mı kalır diye beklemelerine karşılık, Türk Milletinin, böyle zor anlarda kabiliyetini, cesaretini ve organizasyon kabiliyetini devreye sokarak bu işlerin nasıl üstesinden gelebildiğini, inşallah, dost-düşman herkese göstereceğiz.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum değerli arkadaşlar. (MHP, DSP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Sayın milletvekilleri, Başkanlığın Genel Kurula diğer sunuşları vardır.

Komisyondan istifa önergesi vardır; okutup, bilgilerinize sunacağım:

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1.- Erzurum Milletvekili Zeki Ertugay'ın, Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/232)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Üyesi bulunduğum Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonundan istifa ediyorum.

Gereğini arz ederim.

Saygılarımla. 10.11.2000

                                                                              Zeki Ertugay

                                                                                  Erzurum

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Sözlü soru önergesinin geri alınmasına dair bir önerge vardır; okutuyorum:

2.- Muğla Milletvekili Hasan Özyer'in (6/877) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/233)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Gündemin "Sözlü Sorular" kısmının 365 inci sırasında yer (6/877) esas numaralı sözlü soru önergemi geri alıyorum.

Gereğini saygılarımla arz ederim.

                                                                              Hasan Özyer

                                                                                    Muğla

BAŞKAN - Sözlü soru önergesi geri verilmiştir.

Bir genel görüşme önergesi vardır; okutuyorum:

C) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1.- Doğru Yol Partisi Grubu adına Grup Başkanvekilleri Sakarya Milletvekili Nevzat Ercan, Aydın Milletvekili Ali Rıza Gönül ve İçel Milletvekili Turhan Güven'in, cezaevlerinin içinde bulunduğu genel durum konusunda genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi (8/14)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Adalet, bir devletin temel direğidir. Toplum, hukuk ve ahlak kurallarının en üst seviyede uygulandığı ölçüde sosyal barışı ve mutluluğu yakalar. Suç, toplum düzenini bozan bir aykırı davranıştır. Hukuku çiğneyenleri ölçülü şekilde cezalandırmak, sürekli düzenin bir sağlık şartıdır.

Suçlu, ceza uygulandığı zaman ancak yaptığının karşılığını bulmuş olur. Öte yandan, suçluyu topluma kazandıracak iyileştirici önlemler, infaz rejiminin ana hedeflerinden biridir.

Türkiye, evrensel standartlarda ceza infaz kurumlarını oluşturamamış ender ülkelerden birisidir.

Ecevit Hükümetleri, bu konuda başarılı sınav veremeyen ve Başbakanın kendi deyimiyle "devleti acz içinde" gösteren talihsiz bir iktidar serüveninin ortak adıdır.

Yaşanan, cezaevlerinde birkaç kişinin öldürülmesi hadisesi değildir. Hükümetin zamanında ve etkili önlemler almaması sebebiyle, cezaevlerinin suç işleme özgürlüğünün odağı haline getirildiği bir dehşeti, milletçe yaşıyoruz.

Hiçbir suçlunun ve yakınlarının yaşam güvencesinin olmadığı, dışarıdaki çetelere veya mafyaya telefonla komutların yağdırıldığı, mahkûmların akıl almaz işkencelere maruz bırakıldığı, müdürlerin kimi suçlularla dışarıda yemek yiyebildiği, burada ifade edilmesini beklediğimiz devlet otoritesi açısından kaçındığımız olayların meydana geldiği bir mekanın adına ceza infaz kurumu diyemeyiz.

Kavramları zorlayan bu dehşetin yeni adını, sorunun aslî faili olan Başbakanımızın keşfetmesini merakla bekliyoruz.

KİT'lere binlerce kişi alınırken cezaevine eğitilmiş personel almayı hatırına getirmeyen, imtiyazlı ailelere bankalar yoluyla milyonlarca dolar hortumlanırken yeni cezaevlerine kaynak düşünmeyen, yıllarca sözünü edip koğuş sisteminden oda sistemine geçmek gibi bir yapay tedbiri alamayan, kimi cezaevlerinde hükümlüleri sayıp arayamayan bir hükümeti, elbette ki, tebrik edemeyiz.

Gücünü, hasta tutukluların giderlerini ödetmek için kullanabilen bu iktidardan, ancak bu kadarı beklenebilir.

Zamanı, zemini ve şartları yokken bir af beklentisinin yaratılması ve gerçekleştirilememesi, bu noktada, özel şekilde değerlendirilmelidir.

Yüce Meclisimizin konuya el koyması gerekir. Sorunun bütün uzantılarıyla tartışılması gerekir. Başbakanın itiraf ettiği devlet aczinin, bizce hükümet aczinin açılması gerekir.

Hükümetin ortak sorumluluğunun belirlenmesi gerekir.

Cezaevlerinde cezalarını çeken vatandaşlarımızın, başta yaşama hakkı olmak üzere, tüm insanî haklarının nasıl çiğnendiğinin ve dehşet tablosunun ortaya konması gerekir.

Bu düşüncelerle, konunun, Anayasa ve İçtüzük hukuku çerçevesinde ve siyasal denetim kapsamında ele alınmasını dilemekteyiz.

Bu itibarla, cezaevlerinin içinde bulunduğu genel durumunun ve bu konuda alınması gereken önlemlerin tartışılması için, Anayasanın 98, TBMM İçtüzüğünün 101, 102 ve 103 üncü maddeleri gereğince bir genel görüşme açılmasını, Grubumuz adına arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

           Nevzat Ercan            Ali Rıza Gönül          Turhan Güven

                Sakarya                        Aydın                          İçel

   DYP Grup Başkanvekili DYP Grup Başkanvekili DYP Grup Başkanvekili

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge, gündemde yerini alacak ve genel görüşme açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Danışma Kurulunun bir önerisi vardır; okutup oylarınıza sunacağım :

V. - ÖNERİLER

A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ

1.- (8/14) esas numaralı genel görüşme önergesinin gündemdeki yeri ve görüşme gününe ilişkin Danışma Kurulu önerisi

Danışma Kurulu Önerisi

No. : 53                                                              Tarihi:13.11.2000

13.11.2000 tarihli gelen kâğıtlarda yayımlanan ve okunmuş bulunan (8/14) esas numaralı "Cezaevlerinin İçinde Bulunduğu Genel Durum ve Bu Konuda Alınması Gereken Önlemler Konusundaki" genel görüşme önergesinin öngörüşmelerinin 21.11.2000 Salı günkü birleşimde yapılmasının, genel görüşme açılması kabul edildiği takdirde, genel görüşmenin, gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmında yer almasının ve görüşmelerinin 28.11.2000 Salı günkü birleşimde yapılmasının, 21.11.2000 Salı günkü birleşimde sözlü soruların görüşülmemesinin Genel Kurulun onayına sunulması, Danışma Kurulunca uygun görülmüştür.

                                         Murat Sökmenoğlu

                                Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                            Başkanı Vekili

           Aydın Tümen                                              İsmail Köse

  DSP Grubu Başkanvekili                         MHP Grubu Başkanvekili

         Yasin Hatiboğlu                                          Beyhan Aslan

   FP Grubu Başkanvekili                          ANAP Grubu Başkanvekili

                                             Ali Rıza Gönül

                                     DYP Grubu Başkanvekili

BAŞKAN - Söz isteyen?.. Yok.

Danışma Kurulu önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Demokratik Sol Parti, Milliyetçi Hareket Partisi ve Anavatan Partisi Gruplarının, İçtüzüğün 19 uncu maddesine göre verilmiş müşterek önerileri vardır; okutup işleme alacağım; sonra, ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 14.11.2000 Salı günü yaptığı toplantıda, siyasî parti grupları arasında oybirliği sağlanamadığından, gruplarımızın ekteki müşterek önerilerinin, Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

           Aydın Tümen              İsmail Köse               Beyhan Aslan

   DSP Grup Başkanvekili MHP Grup Başkanvekili ANAP Grup Başkanvekili

Öneriler:

1-13 Kasım 2000 tarihli gelen kâğıtlarda yayımlanan ve aynı tarihte dağıtılan 537 sıra sayılı kanun tasarısının, 48 saat geçmeden gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 3 üncü sırasına, aynı tarihli gelen kâğıtlarda yayımlanan ve aynı tarihte dağıtılan 536 sıra sayılı kanun tasarısının 48 saat geçmeden 4 üncü sırasına, 14 Kasım 2000 tarihli gelen kâğıtlarda yayımlanan ve aynı tarihte dağıtılan 539 sıra sayılı kanun tasarısının, 48 saat geçmeden bu kısmın 5 inci sırasına, 143 üncü sırasında yer alan 416 sıra sayılı kanun tasarısının 6 ncı sırasına, 199 uncu sırasında yer alan 531 sıra sayılı kanun tasarısının 7 nci sırasına, 195 inci sırasında yer alan 527 sıra sayılı kanun teklifinin 8 inci sırasına, 68 inci sırasında yer alan 257 sıra sayılı karma komisyon raporunun 9 uncu sırasına, 69 uncu sırasında yer alan 271 sıra sayılı karma komisyon raporunun 10 uncu sırasına, 70 inci sırasında yer alan 290 sıra sayılı karma komisyon raporunun 11 inci sırasına, 71 inci sırasında yer alan 291 sıra sayılı karma komisyon raporunun 12 nci sırasına, 78 inci sırasında yer alan 322 sıra sayılı karma komisyon raporunun 13 üncü sırasına, 79 uncu sırasında yer alan 323 sıra sayılı karma komisyon raporunun 14 üncü sırasına, 80 inci sırasında yer alan 324 sıra sayılı karma komisyon raporunun 15 inci sırasına, 81 inci sırasında yer alan 325 sıra sayılı karma komisyon raporunun 16 ncı sırasına, 82 nci sırasında yer alan 326 sıra sayılı karma komisyon raporunun 17 nci sırasına, 83 üncü sırasında yer alan 327 sıra sayılı karma komisyon raporunun 18 inci sırasına alınması önerilmiştir.

2- 14 Kasım 2000 Salı günü sözlü sorular ile diğer denetim konularının, 15 Kasım 2000 Çarşamba günü de sözlü soruların görüşülmemesi; 14 Kasım 2000 Salı günü de kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesi; Genel Kurulun 14 Kasım 2000 Salı günü 15.00-19.00, 20.00-24.00 saatleri arasında çalışması, 15 Kasım 2000 Çarşamba ve 16 Kasım 2000 Perşembe günleri de 14.00-19.00, 20.00-24.00 saatleri arasında çalışması ve 16 Kasım 2000 Perşembe günü, gündemin 8 inci sırasına kadar olan tasarıların görüşmelerinin saat 24.00'e kadar tamamlanamaması halinde 24.00'ten sonra da çalışmalara devam edilerek görüşmelerin bitirilmesine kadar çalışma süresinin uzatılması, tasarı ve tekliflerin görüşülmesinde soru-cevap işleminin 10 dakikayla sınırlandırılması öne-rilmiştir.

BAŞKAN - Söz talebi?..

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Buyurun Sayın Yasin Hatiboğlu. (FP sıralarından alkışlar)

Sayın Hatiboğlu, lehte mi aleyhte mi konuşacaksınız efendim? Vazifeten soruyorum.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Önerinin aleyhinde; ama, Yüce Parlamentonun lehinde konuşacağım.

BAŞKAN - Süreniz 10 dakika efendim; buyurun.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan, Yüce Heyetin değerli üyeleri; saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, üzülerek ifade edeyim, gündemsizlik gündem haline geldi; yani, bu, ne yönetim anlayışıdır ki, istisnalar kural, kurallar istisnaya dönüştürüldü. Doğrudur, İçtüzüğümüzün 19 uncu maddesi... İhtiyaç halinde çok önemli bir mesele gelebilir. Diyelim ki, gündemde, sıralanmıştır, 300 tane kanun teklif ve tasarısı vardır; ama, ülkenin öyle ihtiyacı olan bir mesele, bugün komisyondan çıkar gelir ki, bunu 391 inci sıraya koymaya, orada bekletmeye gönlünüz ve ülke çıkarları izin vermeyebilir. İşte o zaman Danışma Kurulu toplanır, 391 inci sıradaki o çok önemli konuyu alır 1 inci sıraya getirir. Bu, istisnadır; ama, görüyoruz ki, bu üçlü çok değerli, her birine şahsen saygı duyduğum grupların yöneticileri, her gün bir Danışma Kuruluyla hem bizi hem sizi meşgul ediyor.

Dün bir Danışma Kurulu yaptık, Sayın Gönül, değil mi efendim?  Sayın Köse, dün bir Danışma Kurulu yaptık ve ben, yani başına geleceği önceden kestirmiş gibi de dedim ki: Yahu, değerli dostum, alnından öptüğüm kardeşim, yarın da bir Danışma Kurulu yaparsınız diye endişe duyuyorum; gelin, gelmişken, yarını da bugün konuşalım... "Hayır..." İşte, dün Doğru Yol Partisi Grubunun verdiği genel görüşmeyi konuştuk, olur dedik, muvafakat ettik -çok önemli bir konudur- ve kalktık geldik, bu sabah çağırdılar "buyurun, gelin." Neye?.. Danışma Kuruluna...

Değerli milletvekilleri, gündem, bir kurulun -bırakın, böyle parlamento gibi yüce bir kurulu bir kenara koyun- bir ailenin bile planlamasıdır, programlamasıdır. Sabah hangi çocuk hangi okula gidecek, sabah hangi delikanlı hangi dükkânı açacak, sabah hangi evlat hangi tarlaya çift sürmeye gidecek; bunlar bir gün öncesinden, üç gün öncesinden belirlenir. Planlı ve programlı giderseniz, ülkeyi bir yere götürürsünüz. Planlı ve programlı olmaz, akşam gördüğünüz rüyaya göre ya da iyi saatte olsunların işaretine göre düzenleme yapmaya kalkarsanız, bu yürümez.

Bakınız, niye böyle yapılıyor?.. Ben, değerli grupların yöneticilerine saygı duyuyorum, onların şahıslarına, kişiliklerine bir şey demiyorum; ama, çok yanlış olduğunu söylüyorum.

Niye yapılır bu? Aklıma geleni söylüyorum... İnşallah, lehinde konuşurken "hayır, öyle değildir" derler, hem bizi hem Yüce Heyetinizi hem de bizi buraya gönderip aş, ekmek, iş, huzur, refah, saadet bekleyen insanlarımızın gönüllerini rahatlatırlar.

Bendenize göre, ikide bir gündem değişikliği, denetimden kaçmaktır. Niye denetimden kaçmaktır? Bakınız, bugünü (salı gününü) heba ettik. Denetim vardı, ne oldu?.. Hatta arkadaşlarım hatırlayacaklardır, dün kendilerine rica ettim, dedim ki: Yapmayın; ben sizi biliyorum, biz kırk kişiyiz, birbirimizi tanırız; siz yarın bir Danışma Kurulu diyeceksiniz; ama, şu başladığımız kömür işletmesiyle ilgili genel görüşmeyi bir bitirelim dedim, "peki" dediler. Öyle değil mi efendim?! Ee, şimdi kaldırıyoruz...

Sayınız çok olabilir beyefendiler, beyler... Milletvekili hanımefendiler, beyefendiler, sayınız çok olabilir; ama, çok haklı olmazsınız sayınız çoktur diye.  Denetimden kaçıyorsunuz.

Ben size rakam vereyim; 384 tane sözlü soru var; ne zaman görüşeceğiz bunları?! 138 tane araştırma önergesi, genel görüşme var; ne zaman görüşeceğiz bunları?! Gerek Anayasaya gerekse İçtüzüğe bakınız lütfen, denetim, Parlamentonun kanun yapma sorumluluğundan, yetkisinden önce gelir. Kanun yapmak her iktidarın görevidir; ama, denetime boyun eğmek, faziletli iktidarın göre-vidir. (FP ve DYP sıralarından alkışlar) Bunu yapın istiyoruz biz; siz denetimden kaçıyorsunuz...

Başka ne vardır; baskın kanunları geçirmek.  Ee, şimdi, biz, buna hazırlanabildik mi?! Gruplar, teklif sahipleri, siz buna hazır mısınız, bunlara hazır mısınız; hayır. Ben söyleyeyim, çıkacak buraya; hatta, çıkmıyorsunuz da kürsüye... Bakalım bir, ne çemberde pehlivansınız bu konuda bir görelim; şu kürsüye gelin, getirdiğiniz tasarı ve teklifleri anlatın, bu ülkeye ne getiriyor, bize ne kazandıracak, niye gece sabahlara kadar çalışıyoruz, bunu getirin. Yollarda perişan olan ellibin memurumuzun derdine ne devadır bu; bunu anlatın. Soyulan, vurulan bankaların önüne ne engeldir; anlatın. Henüz fiyatları belirlenmemiş, pancar ekicimizin hangi derdine devadır; bunu söyleyin. Gelin lütfen... Yok bunların hiçbirisi, yapmayın...

Bakın, İçtüzük... Ben başta söyledim, gündem değişmez mi; değişir; ama, bakın bir şey var değerli milletvekilleri, 49 uncu maddeyi birlikte okuyalım:"Danışma Kurulunun teklifi ve Genel Kurulun onayıyla 6 ncı ve 7 nci kısımların her biri için haftanın belli bir gününde belli bir süre ayrılabilir." Bakınız, nedir bu 6 ncı, 7 nci; 6 ncı, genel görüşme ve Meclis araştırması; 7 nci bölüm ise sözlü sorular. Deniyor ki, Danışma Kurulunun teklifi, Genel Kurulun kararıyla haftada belli bir gün ayrılır. Dikkat buyurunuz, haftadan kaldırılır demiyor; bundan kaçarsınız demiyor, bundan vazgeçersiniz demiyor; yanlış anlamayalım  bunu lütfen.

Şu olur; salı günü görüşmezsiniz de, perşembe görüşürsünüz; çarşamba günü sözlü sorular olmaz da, cuma olur; Tüzüğün anlamı bu; bundan kaçamazsınız;çok açık ve net.

Bir kere daha okuyorum: " Danışma Kurulunun teklifi ve Genel Kurulun onayı ile 6 ncı ve 7 nci kısımların her biri için haftanın belli bir gününde belli bir süre ayrılabilir." Yapmayın!..

AYDIN TÜMEN (Ankara) - Ayrılır demiyor; ayrılabilir...

YASİN HATİBOĞLU (Devamla) - Efendim, var olanı söylüyor; değiştirecekseniz, ayırarak değiştireceksiniz.

Bir başka şey; değerli kardeşlerim, bakınız, gerçekten hatırlayacaksınız; biz, bu sene, 29 Haziran 2000 tarihinde tatile girerken, Fazilet Partisi olarak  bir önerge verdik; dedik ki: Yapmayın; geliniz, 21 gün, 3 hafta çalışalım, çok önemli konular var, bunları görüşüp tatile öyle gidelim; siz, kanun çıkarmak istemiyor musunuz?! Ee, biz de bunu söyledik.

Neyi çıkaracaktık biz; çok önemli, trafikle ilgili Meclis araştırması; az mı önemli bu?!. Anapara ve nemaların hak sahiplerine ödenmesi... Memurlarımız perişan; yollarda aç, susuz, biilaç; bunu çözelim, bu problemi ortadan kaldıralım dedik; rıza göstermediniz.

Bir başka şey daha; tekstil sektörü; bizim can damarımız; açsızlıktan, işsizlikten perişanız; bizi biraz da, omurgamızı ayakta tutabilecek olan, tekstil sektörüdür; gelin bu meseleleri görüşelim dedik, gelmediniz. Şimdi kalkmışsınız "banka... Efendim, para yok." Ne yapacaksın parayı? Vardı 12 milyar dolar, ne oldu? Ne oldu? Ne yapacaksın bu parayı ? Keşke bu parayı bu milletin ihtiyacı-na kullanabilsek, bir diyeceğimiz yok.

ŞEREF MALKOÇ (Trabzon) - Yasin Bey, o tarafa konuşun.

YASİN HATİBOĞLU (Devamla) - Ben, Genel Kurula konuşurum, herkes payını alır.

MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Konuşmacıya sataşmayın.

YASİN HATİBOĞLU (Devamla) - Doğru söylüyor.

Değerli milletvekilleri, bakınız, denetimden kaçma kimseye bir şey kazandırmadı. Şu siyasî tarihimize, geriye doğru lütfen bir bakın, geriye doğru bir bakın; bize bir şey kazandırmadı denetimden kaçmak.

Bugünkü Danışma Kurulu önerisinde, soruları 10 dakikayla tahdit ediyoruz. Ee, insaf etmek lazım ya! Bunun neresinde, Danışma Kuruluna bu hakkı, bu yetkiyi kim verdi, bana söyler misiniz?! Danışma Kurulunun el atabileceği konu, 29 ayrı maddede düzenlenmiştir; Danışma Kurulu şöyle olur, Danışma Kuruluna müracaat edilir, Danışma Kurulu görüş bildirir gibi, 29 ayrı yerde. Bunun içerisinde soruyla ilgili bir husus yok. Siz, soruları kısıtlar, kısarsanız, soru da sormayın demektir. Eh, o zaman, muhalefet, iktidar milletvekilleri, bence, sayın hükümet ne arzu ederse ona uysun gitsin ve böylece de, parlamenter hükümet yerine, hükümet parlamentosu modelini uygulayalım gitsin!..

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Hatiboğlu, lütfen tamamlayınız.

YASİN HATİBOĞLU (Devamla) - Benim kısaca ifadem şudur, maruzatım şudur: Teşekkür ediyorum; yani, bilesiniz ki, kimseyi kırmak için falan söylüyor değiliz, ama, bu ülke bizim ülke-miz, bu insanlar bizim insanlarımız, acılı, ıstıraplı insanlar, yapmayın! Bir meseleyi görüştüğümüz zaman, demeli ki göğsünü gere gere kahvedeki adam, o  taş oynarken, taşı bırakıp dönüp:  "Hey ceddine rahmet ya; parlamento böyle olur işte. Bak, ben de bunu bekliyordum." Şunu dedirtelim istiyorum. Bu Danışma Kurulu önerisi buna müsait değil, buna uygun değil; onun için, biz, aleyhinde oy kullanacağız. Bizi anlayışla karşılarsınız diye düşünüyorum.

Saygı sunuyorum Sayın Başkanım. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Hatiboğlu.

Buyurun Sayın Gönül.

Lehte mi, aleyhte mi efendim?

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Aleyhte...

BAŞKAN - Süreniz 10 dakika efendim.

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli konuşmacının biraz evvel bu kürsüden ifade ettiği gibi, gerçekten hiç alışık olmadığımız ve son, 57 nci hükümetin kuruluşundan bu yana Meclis çalışmalarında takip edilen yeni usul ve esaslar, bizi, fevkalade, üzmekte ve hayretlere düşürmektedir.

Yürekten katılıyorum, gerçekten, bu Mecliste, kurallar istisna, istisnalar da kural haline geldi. Sözlü soruların görüşülmesini erteliyorsunuz, genel görüşmeyi, gündemden çıktıktan on gün sonra Meclis gündemine alınmasını lütfen kabul ediyorsunuz. Meclis araştırmalarını, bırakınız gündeme alıp konuşmayı, yarım kalanların tamamlanmasına da izin vermiyorsunuz. Siz, buradan açıkça deyin ki, biz, Meclisin ve Mecliste muhalefet partilerinin getirecekleri denetim yollarını kapatı-yoruz ve denetim de yaptırmıyoruz; açıkça bunu söyleyin, daha samimî bir ifade olur.

Dün, Doğru Yol Partisi Grubu olarak, Danışma Kurulunu toplantıya çağırdık. Cezaevlerinin halini, siz, değerli milletvekili arkadaşlarıma bu kürsüden tekrar ifade etmeme gerek var mı; yanı-yor, yıkılıyor, devlet acze düşürülüyor; bırakınız, dışarıdaki insanların can güvenliğini sağlamayı, devletin mutlak teminatında olması gereken içerideki tutuklu ve mahkûmların can emniyeti ortadan kalkmış; toplum günlerdir ayaküstünde tedirgin ve endişeli, yarın bu genel görüşmeyi yapalım diye Danışma Kurulunu toplantıya çağırıyoruz; yetiştiremeyiz, hazırlanamayız gerekçesiyle, bir hafta sonra, 8-9 gün sonra görüşülmesi yolunda iradenizi izhar ediyorsunuz; ama, görüşülmesi daha dün akşam bitmiş ve bu gece baskıya girmiş olan kanun tasarıları için saat 11.00'de Danışma Kurulunu toplantıya çağırıyorsunuz, 15.00'ten itibaren görüşülmek üzere önerinizi getiriyorsunuz.

Sizin mazeretinizi, biz, muhalefet olarak yerinde buluyoruz, hoşgörüyle karşılıyoruz, peki di-yoruz; ama, bizim en tabiî hakkımız olan bu yasaların çıkmasında olumlu katkılarımızı ifade etmek, ortaya koymak için hazırlanma gayretlerimize ve talebimize ret cevabı veriyorsunuz; yani, bize gelince başka türlü, size gelince başka türlü.

Değerli arkadaşlarım, gerçekten, burada mutlak bir çoğunluğa sahip olabilirsiniz; ama, biz, bu Parlamentonun geçmişinde ve geleceğinde, burada oturanların, günü geldiğinde bu tarafa geçtiğini çok gördük. (DYP ve FP sıralarından alkışlar) Bir gün oradan buraya geçersiniz; ama, biliriz ki, biz, sizin yaptığınız bu yanlışı tekrar etmeyiz; çünkü, yanlış emsal olmaz.

İHSAN ÇABUK (Ordu) - Sizi de görürüz.

ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla) - Bizi, sizin görüp görmemeniz önemli değil...

İHSAN ÇABUK (Ordu) - Halk da görüyor...

ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla) - ...millet sizi görüyor, millet.

İHSAN ÇABUK (Ordu) - Millet sizi gördüğü için oradasınız.

MAHMUT ERDİR (Eskişehir) - Gördüğünden oradasınız işte.

BAŞKAN - Karşılıklı konuşmayalım.

ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla) - Şimdi, Meclisin gündeminde ne var; bankalarla ilgili yasa tasarıları var. Siz, önce şu batık bankaların paralarını tahsil etmekle ilgili gerekli işlemleri yapın, halkın, milletin kör kuruşunun hesabını vermek için üzerinize düşeni yapın, öncelikle milletin gündeminde olan konuları buraya getirin.

MAHMUT ERDİR (Eskişehir) - Kararnameyi siz çıkardınız.

ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla) - Ne var milletin gündeminde; milletin gündeminde, evvela yolsuzluklar var, rüşvet olayları var, banka soygunları var, cezaevleri meselesi var. Memur ve işçi, yollara dökülmüş, emekli, sokaklara ve caddelere dökülmüş; geçinemiyorum diye durmadan bağırıyor. Türk Halkının gündeminde, bugün ekonomi var ve mutfakta aş yerine pişen taş var. Önce, bu meseleleri çözüme kavuşturacak konuları bu Meclisin gündemine getiriniz. Çiftçi ne yapıyor?!. Esnaf ne yapıyor?!. Memur, emekli ne yapıyor?!.

Değerli arkadaşlarım, siz ve biz, hepimiz, başımızı kaldırıp, öncelikle, buna bakmalıyız ve kulak vermeliyiz. Esnaf, siftah etmeden dükkânını kapatıyor, vergisini ödeyemez hale gelmiş; Halk Bankasından kredi alabilmesi için, Bağ-Kur'a borcunun olmadığına dair belge getirmeye mecbur ediliyor. Siz söyler misiniz, bu ekonomik paketin getirdiği noktada, borcu olmayan esnafın olduğunu iddia edebilir misiniz?!. Bunu çözün!..

Çiftçiye olan destek kalktı, sübvansiyonları sıfıra indirdiniz. Üreten insanların üretmesinin yolunu kapatıyorsunuz; ürettiğinin de alınterinin karşılığında satmasını sağlayamadınız. Yokluk ve yoksulluk, Anadolu'da kol geziyor. Onun için, sizlerden istirhamımız, öncelikle, milletin gündemiyle Meclisin gündemini birleştiriniz, onları çakıştırınız. (DYP sıralarından alkışlar) Biz isterdik ki, şu ifade ettiklerimizin Meclis gündemine alınmak suretiyle, daha verimli, halk için, millet için daha faydalı olacak yasalar görüşülsün. Bir eğitim reformu getirilsin, bir adalet reformu geti-rilsin, bir tarım reformu getirilsin.

MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir)- Gelecek... Gelecek...

ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla)- Yoksulu, fakir fukarayı ezen değil, onun cebine bir kuruş daha fazla para koyacak, onun sofrasındaki bir dilim ekmeği artıracak yasa tasarılarını getirin isterdik; ama, getirdiğiniz bu ilk iki tasarının arkasına üçüncü bir tasarıyı eklemekte hiç beis görmüyorsunuz. Motorlu Kara Taşıtlar Vergisiyle ilgili tasarı kabul edilecek; tabiî ki, bu çoğunluğunuzla kabul edeceksiniz. Bu kanun tasarılarıyla halktan yine para toplamayı, daha çok almayı getiriyorsunuz.

İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Olandan alacağız...

ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla) - Bu memlekette bugüne kadar çıkardığınız yasalar hep ace-leye geldi Sayın Köse. Olandan, olmayandan diye ayırmadınız, olandan da aldınız; ama, olmayandan da aldınız. Şimdi, şu kanun tasarısıyla da siz, yine, birçok vergiyi devam ettiriyorsunuz. Bakalım olmayan insanlardan neyi alacaksınız.

ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Trabzon) - Siz, 5 Nisanda aldınız onu!..

ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla) - Olmayanlardan, olmayan neyi alacaksınız, onu merakla bekliyoruz.

İHSAN ÇABUK (Ordu) - Alınacak, rahat ol.

ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla) - Onun için, değerli milletvekilleri, baskın şeklinde Meclisin gündemiyle her gün oynamak, fayda değil zarar getirir. Yanlış yaptığınızı bu kürsüden geçmişte söyledik, bundan sonra da söylemeye devam edeceğiz; çünkü, biz bundan yorulmayacak ve yorgunluk da duymayacağız. Aceleye getirip çıkarıyorsunuz, sonra da geliyorsunuz buraya "bu eksikti, bunu yanlış yaptık" diyerek tekrar Meclis gündeminde görüşmeye açıyorsunuz. Eğer, siz bu konuyu bilmiyorsanız, o zaman, bizim yapıcı olan katkılarımıza ve uyarılarımıza kulak vermelisiniz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Lütfen toparlayınız.

ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla) - Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum. Toparlıyorum tabiî ki.

Biz bu sözleri söylemeye devam edeceğiz. Niçin; siz  bu yanlışı yaptığınız sürece... Aceleye getireceksiniz, çıkaracaksınız; yanlış yaptığınızı, eksik yaptığınızı göreceksiniz; ama, biz, ülkemiz, milletimiz ve halkımız için olumlu katkılarımızı yine sizin yanınıza koyacağız.

Meclisin hızlı çalışması önem taşır; ama, verimli ve faydalı çalışması da esastır. O nedenle, bu getirmiş olduğunuz öneriyi özünde kabul etmek mümkün değil. Grup olarak hayır diyeceğimizi Yüce Heyetinize saygıyla arz ederim. (DYP ve FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Ali Rıza Gönül'e teşekkür ediyorum.

Başka söz talebi?..

AYDIN TÜMEN (Ankara) - Söz istiyorum.

BAŞKAN - Buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar)

Aleyhte konuşmalar bittiğine göre, lehte konuşacaksınız herhalde.

Süreniz 10 dakika efendim.

AYDIN TÜMEN (Ankara) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; iktidarı oluşturan 3 siyasî partinin grupları olarak huzurunuza getirmiş olduğumuz öneri hakkında kısa bir açıklamada bulunmak istiyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Muhalefet partilerinin temsilcileri Sayın Hatiboğlu ve Sayın Gönül, Danışma Kurulunda ifade ettikleri konuları burada da ifade etmeye çalıştılar. Tabiî, muhalefetin en doğal hakkının eleştirme olduğunu biliyoruz ve bu haklarını en iyi şekilde kullanmaları için, biz iktidar partisi grupları olarak, elimizden gelen gayreti de sarf ettiğimizi ifade etmek istiyorum.

ŞEREF MALKOÇ (Trabzon) - Onu da kaldırın!..

AYDIN TÜMEN (Devamla) - Sayın milletvekilleri, Demokratik Sol Parti olarak, birtakım siyasî partilerimizin komisyon üyelerini bildirmediği dönem içerisinde, Parlamentonun daha fazla aç kapa yapmaması amacıyla, 15 gün önce Danışma Kurulunu topladık. Bu Danışma Kurulunda, eski komisyon başkanının nezaretinde, 18 tane uluslararası anlaşmayı gündemin ön sırasına alma önerisi getirdik ve bu esnada da eleştirildik. Niye eleştirildik; gündemde daha farklı konular var, halkın konularını getirmiyorsunuz dediler; ama, bizim, Parlamentoyu çalıştırma niyetimiz olduğu halde, bizi eleştiren siyasî partili arkadaşlarımız ve gruplarımız, daha komisyon üyelerini bildirmediklerinin farkında bile değillerdi.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Koalisyon ortağınız bildirmedi.

AYDIN TÜMEN (Devamla) - Şimdi, Parlamentoyu çalıştırmak istiyoruz; artık, gündemi doldurmaya çalışıyoruz; yıllardır siz muhalefet partili milletvekili arkadaşlarımızın da ifade etmeye çalıştığı konuları, Parlamentonun gündemine getiriyoruz; ama, yine de gündemi bir türlü sizlere beğendiremiyoruz. Biz, bu gündemimizin, vatandaşın gündemi olduğunu gayet iyi biliyoruz. (DSP, MHP ve ANAP sıralarından alkışlar)

Sürekli Danışma Kurulunun toplandığı ifade ediliyor. Danışma Kurulu, en son 15 gün önce toplandı. İkinci Danışma Kurulu önerisi de, Doğru Yol Partisinden gelmişti, o da dün toplandı. Danışma Kuruluna getirilen bu önergede, cezaevleriyle ilgili konularda bir genel görüşme yapılması isteniyordu. Bu konuda da, iktidarı oluşturan siyasî partiler olarak bizler, katkıda bulunabileceğimizi ifade ettik ve genel görüşme önerisinin de, önümüzdeki hafta yer alması konusunda anlaşmaya vardık. Bu konuda, aramızda, çok fazla bir sorun çıkmadı. Doğal olarak, muhalefetin de denetim hakkını kullanması konusunda biz elimizden gelen gayreti ve çabayı gösteriyoruz.

Tabiî, dün gelen Danışma Kurulu önerisinde, gündemi oluşturmak maddesi olmadığı için, bir ikinci toplantı önerisi bizden geldi ve bununla ilgili bugün toplandık.

Değerli arkadaşlarım, 1995 yılından beri Parlamentodayım. Bu dönem içerisinde sanıyorum 6 hükümet oluştu ve her oluşan hükümetin programında, kamu bankalarının özelleştirilmesi gündemdeydi. Bunu, her hükümet de kendi programına aldı; ama, bugüne kadar bu gerçekleştirilemedi; işte, şu anda, Parlamentonun önünde. Yaz tatiline girmeden önce, hükümete vermiş olduğumuz yetki yasası, eğer Anayasa Mahkemesinde iptal edilmemiş olsaydı, bu, kanun hükmünde kararname olarak çıkacaktı ve zaman kazanılmış olunacaktı; ama, olmadı, şu an önümüzde. Yıllardır sürekli olarak eleştirdiğimiz kamu bankaları, hükümetlerin veya siyasîlerin inisiyatifinden çıksın dediğimiz kamu bankalarının özelleştirilmesi, bugün önümüzde ve inanıyorum ki, bu konuda muhalefet partilerinin de çok iyi ve olumlu katkıları olacak.

Değerli arkadaşlarım, Sayın Gönül, özellikle, bu kamu bankalarının özelleştirilmesi konusunda ve bankacılık sektörü konusunda, iktidarı çok ciddî bir şekilde itham altında bırakacak sözler sarf etti. Ben, kendisine bir noktayı hatırlatmak istiyorum: 1994 yılında, pamuk üreticilerinin primlerini, o zamanki hükümeti oluşturan siyasî partiler, Ziraat Bankasının kasasından ödediler ve Ziraat Bankası, o günlerin vebalini üstünden bir türlü atamadı ve hâlâ kendini toparlayamadı.

MEHMET DÖNEN (Hatay) - Ondan evvel olmadı mı?

AYDIN TÜMEN (Devamla) - Evet, o dönem içerisinde...

TURHAN GÜVEN (İçel) - Siz niye devam ediyorsunuz?!

MEHMET DÖNEN (Hatay) - Size yanlış bilgi vermişler.

AYDIN TÜMEN (Devamla) - O dönem içerisinde, Ziraat Bankasını, Hazinenin bir kasası gibi kullanmaya kalkarsanız, işte bankacılık sektörünün gelebileceği nokta da budur. (DSP sıralarından alkışlar)

MEHMET DÖNEN (Hatay) - Ne kadar ödenmiş o zaman Ziraat Bankasından?

BAŞKAN - Karşılıklı konuşmayalım.

AYDIN TÜMEN (Devamla) - Memurların ciddî anlamda sıkıntısı olduğunu biliyoruz. Aslında, toplum kesiminin birçok sıkıntısı var. Bunu gidermenin en önemli yolu da, enflasyonu düşürebilmektir. Biz, enflasyonun yüzde 150 olduğu zamanlarda, işçiye ve memura sıfır zam önerildiğini de biliyoruz; ama, biz, bunu yapmadık ve biz, bütün sıkıntıyı hakça paylaştırmak için çaba sarf ediyoruz. (DSP sıralarından alkışlar)

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Halka çektiriyorsunuz halka... Vatandaşa çektiriyorsunuz!

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Memurlar yollarda, meydanlarda...

AYDIN TÜMEN (Devamla) - Bu tasarıların görüşülmesi için zaman yetmediğini ifade etti Sayın Gönül; ama, bu tasarılar komisyonda görüşülürken, muhalefet partilerinin sayın milletvekilleri de oradaydı; bunlar, enine boyuna tartışıldı ve oradan çıktı. Sanıyorum, kendilerinin de bilgisi vardır ve gruplarının da bilgisi vardır.

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Muhalefetleri var Sayın Tümen.

AYDIN TÜMEN (Devamla) - Sayın Gönül, bundan sonraki Parlamento çalışmaları da, yine, aynı hızda, aynı süratle yapılacaktır ve bunu, tekrar, buradan hatırlatma ihtiyacı duyuyorum.

Teşekkür ederim. (DSP sıralarından alkışlar)

TURHAN GÜVEN (İçel) - Fazla hız trafik kazası doğurur, çok hızlı gidiyorsunuz!

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Tümen.

Sayın Köse, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

Herhalde lehte konuşacaksınız; çünkü, son konuşma.

Evet, buyurun.

Süreniz 10 dakika.

İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öneri üzerinde, ben de, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak, düşüncelerimi arz etmek için huzurunuzdayım; Yüce Heyetinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; değerli muhalefet sözcülerimiz, önerilen süre uzatılmasının yararı olmadığını, görüşeceğimiz yasaların ülkemize, milletimize yararlı olmayacağını ifade ettiler; ancak, hangi konuların görüşüleceğinden bahsetmediler. İzin verirseniz, bendeniz de, bu görüşeceğimiz tasarılar ve konularla ilgili bilgi arz etmek istiyorum.

Değerli DSP Grup Sözcümüzün de ifade ettiği gibi, birinci derecede önemli olan, kamu bankalarının özelleştirilmeleriyle ilgili kanun tasarısıdır. Yıllardan bu yana ve şu anda da ülkemizin en önemli gündemini işgal eden banka soygunlarıyla ilgili konuları yakinen ve üzüntüyle takip ediyoruz. Her konuşmacı, özellikle kamu bankalarında suiistimallerin olduğunu ve müteşebbisin önünü kestiğini, hür teşebbüs kaidelerinin tam anlamıyla uygulanmasına engel olan, rekabeti ortadan kaldıran bir sistem oluşturduğunu ifade etmesine rağmen... Bugün, kamuoyumuzun önüne, Yüce Meclisimizin önüne, çok geç kalmış bir konuyu yasalaştırmak üzere getirmiş bulunuyoruz.

Bir başka konu da bununla beraber gündeme gelmiş oluyor; o da şu: Ülkemiz, tabiî, dünyanın ekonomik kurumlarıyla işbirliği içerisinde ve ekonomik yardım alabilmesi için bazı sistematik çalışmaları da yapmak mecburiyetindedir. Geçmiş hükümetlerden, bu talep edilen kredilerin alı-nabilmesi için bazı kuralların, bazı konuların yerine getirilmesi istenmiş, yerine getirilmediği için de bu kredilerden istifade edilememiştir.

Şimdi, hükümetimiz önümüze bir imkân getiriyor. Bir taraftan kamu bankalarının özelleşti-rilmesi sağlanıyor, işte hepimizin şikâyetçi olduğu ve siyasetçinin elinin içerisinde olduğu, haksız, yanlış uygulamalar sonucunda hâlâ raflarda bekleyen dosyaların hesabı sorulmamasına rağmen, bugün hükümetimiz cesaretle bir olayı gündeme getiriyor ve muhalefet olarak daha çok destekle-meniz gerekirken, daha çok üzerinde titizlikle davranmanız gerekirken buna karşı çıkıyorsunuz, bunu anlamak çok zor.

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Biz, size anlatamıyoruz herhalde.

İSMAİL KÖSE (Devamla) - Kamuoyuna, vatandaşa duyduğum saygıdan dolayı bunu açıklamak mecburiyetindeyim. Çünkü, burada kanundan bahsedilmiyor, getirilenden bahsedilmiyor, yalnız gece 12.00'ye kadar burada oturacağız!.. Bu milletvekillerine, hükümetin, desteği olan bu üç siyasî partinin insan haklarına aykırı hareketinin cevabını nasıl bulacağız; yani bizim zorumuz nedir ki; bu milletvekillerini gece saat 12.00'ye kadar burada oturtmak için, boşu boşuna böyle bir öneri getirelim?..

Değerli milletvekilleri, getirdiğimiz öneriye çok iyi bakmamız lazım. Önerinin içeriğini okumamız lazım. Ülkeye, vatandaşa ne getiriyor, çiftçiye ne vereceğiz, nereden vereceğiz? Hangi kasamızda ne kadar dolarımız var?

Değerli milletvekilleri, işte, karşılığı burada, 2,5-3 milyar dolar dışarıdan gelecek olan destek, işte bugün çıkaracağımız bu yasa tasarısında mevcut.

Bir başka şeyi daha arz edeceğim...

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Hangi tasarıda var bu Sayın Köse?

İSMAİL KÖSE (Devamla) - Biraz sonra Sayın Bakanı dinlediğiniz zaman, hangi kaynaktan, nereden ne geleceğini öğreneceksiniz.

İkinci konu... (FP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Karşılıklı konuşmayalım efendim.

MUSA UZUNKAYA (Samsun) - 11 milyar dolar bankalara gitti, ne yaptınız?!.

ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - Kime peşkeş çekeceksiniz?

İSMAİL KÖSE (Devamla) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bakın Türkiye Vakıflar Bankasının hisselerinin devri konusunda bir kanun tasarısı getiriyoruz. Bu ne demektir... (FP sıralarından gürültüler) İzin verir misiniz, bakın, ben dinledim sizi.

Eyüp Sultanı bilirsiniz, ben her İstanbul'a gittiğimde yüreğim sızlar, on senedir Eyüp Sultanı onarım için iskeleyi kurar vakıflar, para olmadığı için bir sonraki seneye kalır. Şehzadebaşı'nı bilenler bilir, İstanbul Şehzadebaşı Camiinde, iskele, tam onbeş sene camiin duvarlarında kaldı; vakıfların parası yok. İşte, bugün çıkaracağımız bu yasa tasarısıyla, o ecdadın bize bırakmış olduğu miras yerde kalmayacak, onarılacak ve bizden sonraki nesillere devredilecek.

ALİ RIZA GÖNÜL(Aydın) - Hiç alakası yok söylediklerinizin...

İSMAİL KÖSE (Devamla) - Buna mı karşı çıkıyorsunuz?! Yani, vakıfların eserine, hem Fazilet Partisi hem de Doğru Yol Partisi, bu eserlerin yapılmasına ve onarılmasına karşı çıkıyor. Bunun mantığı nerede değerli milletvekilleri... (MHP sıralarından alkışlar)

TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkan, takıyye yapıyorlar.

T. RIZA GÜNERİ (Konya) - Cami istismarı yapıyorsunuz...

İSMAİL KÖSE (Devamla) - Sayın milletvekilleri, bir başka önemli konu: Geçtiğimiz ay içerisinde Ulaştırma Bakanımız Fransa'ya gitti, bir uydu fırlattık "Türk Uydusu" adını da verdiler biliyorsunuz, inşallah, o uyduyu fırlatma noktasına geleceğiz, Allah nasip edecektir.

Şimdi, bu uydularla ilgili bir sözleşme yapılacak; yani, uluslararası kurallar neyse, neyi gerektiriyorsa onu yapmak mecburiyetindeyiz. Ne yapmışız, uydularla ilgili iki tane sözleşmeyi gündemimize almışız.

Bir başka konu: İçtüzüğümüzde değişiklik yapmamız gerekiyor; beş grubun temsilcisinin iştirak ettiği, Anayasa Komisyonundan çıkıp önümüze gelen İçtüzük, tam 30 senedir konuşulur bu Mecliste, kesinlikle bir değişiklik yapılmamıştır.

TURHAN GÜVEN (İçel) - 1996'da yaptık...

İSMAİL KÖSE (Devamla) - 21 inci Döneme nasip oldu, kapsamlı ve çok iyi bir uzlaşma ne-ticesinde, İçtüzüğün 51 maddesi üzerinde anlaşılmış ve gündemimize getirilmiştir.  Bu konu üzerinde görüşlerimizi ortaya koyacağız ve inşallah, İçtüzükteki değişiklikler yapılacak.

T. RIZA GÜNERİ (Konya) - Hafızanızı kontrol edin Sayın Köse.

İSMAİL KÖSE (Devamla) - Netice itibariyle, milletvekillerimizin her gün onur ve haysiyetleriyle uğraşan, az önce de Fazilet Partisi Grup Başkanvekilimizin ve Anavatan Partisinden çok değerli bir milletvekilimizin Fransa'daki çalışmaları sonucunda, milletvekillerimizle ilgili, basında yanlış ortaya konulan konular var.

Ne yapmışız; diyoruz ki biz Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak, bu mukaddes çatının altında olan değerli milletvekillerimizin haysiyetini koruyacağız. Size haysiyetli bir hareketin örneğini veriyorum. Sayın Aydın Ayaydın, Meclis Başkanlığına müracaat ediyor "benim 11 tane dokunulmazlıkla ilgili dosyam var, Genel Kurula getirin, bu dokunulmazlık dosyalarım görüşülsün, Genel Kurul bir kanaate varsın" diyor. Biz de, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu ve diğer DSP ve ANAP Grubu olarak diyoruz ki: Milletvekili, milletvekilliğini engelleyen herhangi bir suç işlemişse ve dokunulmazlık dosyası da komisyondan çıkmışsa, bu Meclisin gündeminde niçin beklesin?! Niçin, hem milletvekilimiz hem Meclisimiz töhmet altında kalsın?! İşte, onları getirdik.

Değerli milletvekilleri, getirmiş olduğumuz konular, Meclisin itibarını koruyacak ve Türk Milletini ve devletimizi ekonomik yönüyle güçlendirecek yasa tasarılarıdır. Bu bakımdan, biz bu önerilerimizin doğru olduğunu, süre itibariyle bunların çıkmasının gerektiğini söylüyoruz; çünkü, arkasından bütçe gelecektir, onun süresi tahditlidir, yani onun dışında bir çalışma imkânımız olma-yacaktır.

Bir de, şimdiden muhalefet partilerine şu müjdeyi veriyorum: Allah nasip ederse, bu yasama yılı sonuna kadar, gece ve gündüz çalışmak durumunda olacağız. Şimdiden sizi bilgilendiriyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Köse.

MEHMET DÖNEN (Hatay) - Sayın Başkan, izninizle Sayın Tümen, az önce bir konuşması içerisinde, 1994 yılında Ziraat Bankasının ödediği pamuk primlerinin, Ziraat Bankasının bu duruma gelmesine, çökmesine neden olduğunu bildirdi. O dönemde ben bakandım...

BAŞKAN - Efendim, grup başkanvekilleriniz uygun görüyorsa...

MEHMET DÖNEN (Hatay) - Ben bakandım...

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Evet efendim, o dönemde kendileri bakandı.

BAŞKAN - Evet, o zaman bakandınız.

Çok kısa olmak üzere, buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

VI.- AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Hatay Milletvekili Mehmet Dönen'in, Ankara Milletvekili Aydın Tümen'in, konuşmasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

MEHMET DÖNEN (Hatay) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; burada, tabiî, biraz sonra çok önemli yasa tasarılarını görüşeceğiz; Ziraat Bankası, Halk Bankası, Vakıflar Bankası ve Emlak Bankasının özelleştirilmesine ilişkin yasa tasarılarını enine boyuna tartışacağız; ama, Demokratik Sol Parti Grup Başkanvekili Sayın Aydın Tümen, az önce burada dedi ki: "Ziraat Bankasının bugünkü zararı..." Ne kadar zarar? Kimilerine göre, bugün, özellikle görev zararı olarak belirlenen 20 milyar dolar, kimine göre 25 milyar dolar... Bu rakamlarda bir zararı var Ziraat Bankasının. Bunu, 1994 yılında 3 000 lira olan pamuk primine bağlamak, ya olayı bilmemek... 3 000 lira, pamuk primi 3 000 lira o zaman. 6 000 lira pamuk fiyatı...

AYDIN TÜMEN (Ankara) - Toplamı ne kadar?..

MEHMET DÖNEN (Devamla) - Toplamı ne yapar? Türkiye'nin toplam pamuk üretimi ne kadar; o yılı kesin, net bilmiyorum; ama, Türkiye'nin 850 ila 1 milyon ton arasında -1 milyon tonu çok az bulmuştur ama, 850 bin ton civarında- bir pamuk üretimi var. Çarptığınızda rakamı bulursunuz. Bu para 3,5 trilyon civarındadır.

Şimdi, sizin söylediğiniz para 20 milyar dolar... 20 milyar dolar neresi?.. Şimdi de pamuk primleri ödeniyor. Primleri nereden ödüyorsunuz?

AYDIN TÜMEN (Ankara) - Hazineden...

MEHMET DÖNEN (Devamla) -Hazineden mi?

BAŞKAN - Karşılıklı konuşmayalım efendim.

MEHMET DÖNEN (Devamla) - Şimdi, ödenen primler, görev zararı olarak, yani, çiftçiyi desteklemeye yönelikse, bunu...

AYDIN TÜMEN (Ankara) - Ziraat Bankasının görevi değildir. Sayın Dönen, Ziraat Bankasının görevi değildir.

MEHMET DÖNEN (Devamla) - Bakın, o zaman da biz, Destekleme Fonundan ödedik. Destekleme Fonunda para olmadığı dönemlerde, bu, çeşitli bankalardan alınmış olabilir, alınır. Bu, Merkez Bankasından, Hazineden de alınabilir; ama, bu, esas olarak Destekleme Fonundan ödendi, oradan ödenir ve burada, esas olarak oradan ödendi.

Demek istediğim şu: Şimdi, bu konuyu, eğer, enine boyuna konuşmak istiyorsanız, sizin kendi grubunuzda olan, o dönem bakanlık yapan Sayın Tahir Köse'ye sorabilirsiniz. Tahir Köse, bu konuyu iyi bilir; çünkü, o primin yarısını ben uyguladım, yarısını da o uyguladı, ikimiz uyguladık. Ona sorarsanız, ne kadar ve nereden harcadığını bilir.

Teşekkür ederim. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Dönen.

AYDIN TÜMEN (Ankara) - Sayın Başkan, ben Ziraat Bankasının bugünkü durumunu sadece buna bağlamadım, bir örnek olarak verdim. Ziraat Bankasının bu duruma düşmesinin bir önreği olarak verdim. Örnektir sadece. Yani, siyasî bir karar olarak...

BAŞKAN - Anlaşıldı efendim.

Konumuz, bugün, o değil; ama, müşterek önerge, bankalar konusunu ihtiva ettiği için buna da girmiş olduk.

V.- ÖNERİLER (Devam)

B) SİYASÎ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ (Devam)

1.-  Genel Kurulun çalışma gün ve saatleri ile gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin DSP, MHP ve ANAP Gruplarının müşterek önerisi

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lehte ve aleyhte ikişer konuşma yapılmış oldu. Şimdi, öne-rileri ayrı ayrı okutacağım. Öneriler 2 maddeden müteşekkildir; her maddeyi, okunması bittikten sonra tartışmasız, söz vermeksizin, ayrı ayrı oylatacağım.

Şimdi, 1 inci maddeyi, oylatmak üzere okutuyorum:

Öneriler:

1 - 13 Kasım 2000 tarihli gelen kâğıtlarda yayımlanan ve aynı tarihte dağıtılan 537 sıra sayılı kanun tasarısının, 48 saat geçmeden, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 3 üncü sırasına, aynı tarihli gelen kâğıtlarda yayımlanan ve aynı tarihte dağıtılan 536 sıra sayılı kanun tasarısının, 48 saat geçmeden 4 üncü sırasına, 14 Kasım 2000 tarihli gelen kâğıtlarda yayımlanan ve aynı tarihte dağıtılan 539 sıra sayılı kanun tasarısının, 48 saat geçmeden bu kısmın 5 inci sırasına, 143 üncü sırasında yer alan 416 sıra sayılı kanun tasarısının 6 ncı sırasına, 199 uncu sırasında yer alan 531 sıra sayılı kanun tasarısının 7 nci sırasına, 195 inci sırasında yer alan 527 sıra sayılı kanun teklifinin 8 inci sırasına, 68 inci sırasında yer alan 257 sıra sayılı karma komisyon raporunun 9 uncu sırasına, 69 uncu sırasında yer alan 271 sıra sayılı karma komisyon raporunun 10 uncu sırasına, 70 inci sırasında yer alan 290 sıra sayılı karma komisyon raporunun 11 inci sırasına, 71 inci sırasında yer alan 291 sıra sayılı karma komisyon raporunun 12 nci sırasına, 78 inci sırasında yer alan 322 sıra sayılı karma komisyon raporunun 13 üncü sırasına, 79 uncu sırasında yer alan 323 sıra sayılı karma komisyon raporunun 14 üncü sırasına, 80 inci sırasında yer alan 324 sıra sayılı karma komisyon raporunun 15 inci sırasına, 81 inci sırasında yer alan 325 sıra sayılı karma komisyon raporunun 16 ncı sırasına, 82 nci sırasında yer alan 326 sıra sayılı karma komisyon raporunun 17 nci sırasına, 83 üncü sırasında yer alan 327 sıra sayılı karma komisyon raporunun 18 inci sırasına alınması önerilmiştir.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, önerinin 1 inci maddesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Öneri kabul edilmiştir.

2 nci öneriyi okutuyorum :

2- 14 Kasım 2000 Salı günü sözlü sorular ile diğer denetim konularının, 15 Kasım 2000 Çarşamba günü de sözlü soruların görüşülmemesi; 14 Kasım 2000 Salı günü de kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesi; Genel Kurulun 14 Kasım 2000 Salı günü 15.00-19.00, 20.00-24.00 saatleri arasında çalışması, 15 Kasım 2000 Çarşamba ve 16 Kasım 2000 Perşembe günleri de 14.00-19.00, 20.00 - 24.00 saatleri arasında çalışması ve 16 Kasım 2000 Perşembe günü, gündemin 8 inci sırasına kadar olan tasarıların görüşmelerinin saat 24.00'e kadar tamamlanamaması halinde 24.00'ten sonra da çalışmalara devam edilerek görüşmelerin bitirilmesine kadar çalışma süresinin uzatılması, tasarı ve tekliflerin görüşülmesinde soru-cevap işleminin 10 dakikayla sınırlandırılması öne-rilmiştir.

BAŞKAN - Önerinin 2 nci maddesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının iki tezkeresi vardır; okutup, oylarınıza sunacağım.

Sırasıyla okutuyorum :

IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER (Devam)

3.- Almanya Federal Cumhuriyeti Parlamentosu himayesinde Berlin'de düzenlenecek Kadın Erkek İçin Eşit Fırsatlar Parlamenter Komiteleri Ağı 2000 Yılı Konferansına, vaki davet üzerine, TBMM'ni temsilen katılacak heyete ilişkin Başkanlık Tezkeresi (3/696)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Almanya Federal Cumhuriyeti Parlamentosu himayesinde 17 - 18 Kasım 2000 tarihlerinde Berlin'de düzenlenecek olan "Kadın Erkek İçin Eşit Fırsatlar" Parlamenter Komiteleri Ağı 2000 Yılı Konferansına TBMM Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Başkanı Aydın Milletvekili Ertuğrul Kumcuoğlu Almanya Federal Cumhuriyeti Parlamentosu ilgili komisyon başkanı Christel Hanewinckel tarafından 14 Haziran 2000 tarihli yazıyla ismen davet edilmektedir.

Söz konusu davete Türkiye Büyük Millet Meclisini temsilen Aydın Milletvekili Ertuğrul  Kumcuoğlu'nun icabet etmesi hususu, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi  Hakkındaki 3620 Sayılı Kanunun

6  ncı  maddesi uyarınca Genel Kurulun tasviplerine  sunulur.

                                                                         Murat Sökmenoğlu

                                                                 Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                             Başkanı Vekili

BAŞKAN - Tezkereyi kabul edenler... Kabul etmeyenler... Tezkere kabul edilmiştir.

İkinci tezkereyi okutuyorum :

4.- Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş'ın vaki davetine icabetle KKTC'nin 17 nci kuruluş yıldönümü kutlamalarına TBMM Başkan Vekili Murat Sökmenoğlu'nun katılmasına ilişkin Başkanlık Tezkeresi (3/697)

                                                                                13.11.2000

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sayın Rauf Denktaş'ın  vaki davetine icabetle, KKTC'nin 17 nci Kuruluş Yıldönümü kutlamalarına, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Vekili M.  Murat Sökmenoğlu'nun katılması hususu,  Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkındaki 3620 Sayılı Kanunun 6 ncı maddesi uyarınca Genel Kurulun tasviplerine sunulur.

                                                                                 Ömer İzgi

                                                                 Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                                  Başkanı

BAŞKAN - Kabul  edenler... Kabul  etmeyenler...  Kabul edilmiştir.

Türkiye Büyük  Millet Meclisi Başkanlığının, bazı sayın milletvekillerinin izinli  sayılmalarına dair bir tezkeresi vardır;  okutup, ayrı ayrı oylarınıza  sunacağım:

5. - Bazı milletvekillerinin izinli sayılmalarına ilişkin Başkanlık Tezkeresi (3/698)

                                                                                13.11.2000

Türkiye Büyük Millet Meclisi  Genel Kuruluna

Aşağıda adları yazılı sayın milletvekillerinin,  hizalarında gösterilen süre ve nedenlerle izinli sayılmaları Başkanlık Divanının 3.11.2000 tarihli  toplantısında uygun görülmüştür.

Genel Kurulun onayına  sunulur.

                                                                                 Ömer İzgi

                                                                 Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                                  Başkanı

"Aydın Milletvekili Ali Rıza Gönül, hastalığı nedeniyle 3.6.2000 tarihinden geçerli olmak üzere 21 gün"

BAŞKAN - Kabul  edenler...  Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

"İstanbul Milletvekili Aydın Menderes, hastalığı nedeniyle 6.6.2000  tarihinden geçerli olmak üzere 21 gün"

BAŞKAN - Kabul  edenler...  Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

"Kahramanmaraş Milletvekili Metin Kocabaş, hastalığı nedeniyle 1.10.2000 tarihinden geçerli olmak üzere 61 gün"

BAŞKAN - Kabul  edenler...  Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

"Malatya Milletvekili Namık  Hakan  Durhan,  hastalığı nedeniyle 19.6.2000 tarihinden geçerli olmak üzere 12 gün"

BAŞKAN - Kabul  edenler...  Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

"Samsun Milletvekili Yekta Açıkgöz, hastalığı nedeniyle  9.6.2000  tarihinden geçerli olmak üzere 19 gün"

BAŞKAN -Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

"Trabzon Milletvekili Ali Kemal Başaran, hastalığı nedeniyle 25.10.2000 tarihinden geçerli olmak üzere 12 gün"

BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

"Şanlıurfa Milletvekili Necmettin Cevheri, mazereti nedeniyle 15.6.2000 tarihinden geçerli olmak üzere 25 gün"

BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, bir milletvekiline ödenek ve yolluğunun verilebilmesi için bir tezkeresi daha vardır; okutup oylarınıza sunacağım:

6. - Kahramanmaraş Milletvekili Metin Kocabaş’a ödenek ve yolluğun verilebilmesine ilişkin Başkanlık Tezkeresi (3/699)

                                                                             3 Kasım 2000

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Hastalığı nedeniyle bu yasama yılında aralıksız olarak iki aydan fazla izin alan Kahramanmaraş Milletvekili Metin Kocabaş'a İçtüzüğün 154 üncü maddesi gereğince ödenek ve yolluğunun verilebilmesi Başkanlık Divanının 3.11.2000 tarihli toplantısında uygun görülmüştür.

Genel Kurulun onayına sunulur.

                                                                                 Ömer İzgi

                                                          Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı

BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, İçtüzüğün 37 nci maddesine göre verilmiş doğrudan gündeme alınma önergeleri vardır. 3 adet olan bu önergeleri ayrı ayrı okutup, işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

İlk önergeyi okutuyorum :

7.- Balıkesir Milletvekili İlyas Yılmazyıldız'ın, Muhtar Ödenek ve Sosyal Güvenlik Yasasının Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin (2/306) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/234)

                                                                                 24.3.2000

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

(2/306) esas nolu, Muhtar Ödenek ve Sosyal Güvenlik Yasasının Bir Maddesinin Değiştirilmesine Dair Kanun Teklifim komisyona havale edildiği tarihten itibaren 45 gün geçtiği halde görüşülmemiştir. İçtüzüğün 37 nci maddesi uyarınca doğrudan Genel Kurul gündemine alınmasını arz ederim.

Saygılarımla.

                                                                          İlyas Yılmazyıldız

                                                                                  Balıkesir

BAŞKAN - Görüşmeyi arzu ediyor musunuz Sayın Yılmazyıldız?

İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) - Evet.

BAŞKAN - Buyurun efendim.

Sayın Yılmazyıldız, süreniz 5 dakikadır.

İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; geçen yasama yılında verdiğim 29.8.1977 tarihli ve 2108 Sayılı Muhtar Ödenek ve Sosyal Güvenlik Yasasının 1 inci Maddesinin Birinci Fıkrasında Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifim 45 gün geçtiği halde komisyonlarda görüşülmediği için, İçtüzüğün 37 nci maddesine göre doğrudan gündeme alınması için söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlarım.

Sayın milletvekilleri, ülke genelinde sayıları 50 000'e ulaşan muhtarlarımız, demokratik sistem içerisinde seçimle işbaşına gelen kamu görevlilerimizdir. Vatandaşlarımızın başvurduğu ilk devlet kapısı muhtarlıklarımızdır. Muhtarlarımız, vatandaşlarımızla sürekli iç içe yaşayarak devlet ile vatandaş arasında köprü vazifesini görmektedirler.

Verdiğim kanun teklifi, ülkemizde 36 000 köy muhtarı, 14 000'den fazla mahalle muhtarını ilgilendirmektedir. Bugün, nüfusumuzun yüzde 46'sını teşkil eden insanların, kırsal kesimde, köyde yaşadığı ve idaresinin de muhtarlara verildiği dikkate alınırsa, kanun teklifimin önemi ortaya çıkacaktır.

Köy muhtarlarının iki önemli görevi bulunmaktadır; birincisi, devlet işleri, ikincisi, köy işleridir. Bu görevler arasında, hükümet tarafından bildirilecek kanunları, nizamları köy içinde anlatan, asker toplayan, bakaya ve kaçakları hükümete haber veren, doğan ve ölenleri, nikâhlananları, boşananları kaydetmeye kadar yaklaşık yüzelli görev ve sorumlulukları vardır.

Muhtarlarımız, kamu adına vatandaşların sorunlarıyla direkt muhatap durumundadır; ancak, muhtarlarımızın bugün aldığı 47 280 000 liralık düşük maaşları, yerine getirdikleri vazife ve taşıdıkları sorumluluklarla orantılı değildir. Bu maaş, özellikle köy muhtarlarımızın yol paralarını bile karşılayamamaktadır.

Yaz tatilinde, Balıkesir İlinde, 19 ilçe, 34 belde ve 1 000'e yakın köyümüzde 1 350 muhtarımız-la yaptığımız toplantılarda, muhtarlarımız, son derece mustarip olduklarını, özellikle muhtarların yetki ve salahiyetleriyle ilgili yasanın çok yetersiz olduğunu, acilen değişmesi gerektiğini ifade etmişlerdir.

Bildiğiniz üzere, muhtarlarla ilgili, özellikle mahalle muhtarlıklarıyla ilgili... Mahalle muhtarlıkları, 1913 ve 1934 yıllarında iki defa lağvedilmiş; ancak, doğan boşluğun yeri bir türlü doldurulamayınca, tekrar 1944 yılında ihdas edilmiştir.

Bütün bunları dikkate aldığımızda,  büyük sıkıntılar içerisinde hizmet veren muhtarlarımızın maaşları, verdiğim kanun teklifinin kabul edilmesi halinde, yapılacak değişiklikle, gösterge rakamı 3 000'den 9 000'e yükseltilerek, alacakları maaş da 141 184 000 lira olacaktır.

Muhtarlarımızın diğer çözülmesi gereken problemleri şunlardır: Çalışacakları doğru düzgün büroları yoktur. Ayrıca, özellikle şehirlerde mahalle muhtarları, belediye başkanlarından âdeta hizmet dilenmektedirler. Şehirlerde belediye meclislerinde mutlaka temsil edilmeleri gerekir. İl genel meclisinde köy muhtarlarının temsil edilebilmeleri gerekmektedir. Bütün ilgili kanunlarda bu düzenlemeler yapılmalıdır diyorum.

Açık ve demokrat bir toplum olmanın temel koşulu, demokratik ve yasal süreci tabandan başlatmaktır. Bu sebeple, muhtarlara görev ve sorumluluklarına paralel ve günün şartlarına uygun bir maaş verilmesi için kanun teklifimizin doğrudan gündeme alınması için desteklerinizi beklemekteyim. Özellikle iktidara mensup arkadaşlarımız, muhalefete mensup bir milletvekili olmam hasebiyle...

AYDIN TÜMEN (Ankara) - Desteklediğimizi ifade ederseniz...

İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) - Tabiî. Eğer, kabul ederseniz, siz de desteklediğinizi göstermiş olacaksınız. Çünkü, Muhittin Büyükaslan diyor ki: "Biz, köy ve mahalle muhtarları olarak sokağa dökülmek istemiyoruz, sorumlu insanlarız." Görüyorsunuz, memurların hali ortada; aynı sorunların hiç olmazsa bunda olmaması için, ben, destekleyeceğinizi ifade etmenizden memnuniyet duydum. Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Yılmazyıldız.

İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Sayın Başkan, bir şey söyleyebilir miyim?

BAŞKAN - Milletvekili olarak 5 dakika konuşma hakkınız var, arzu ederseniz kürsüye gelin.

Buyurun Sayın Köse.

İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Sayın Başkanım, çok teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; değerli milletvekilimiz Sayın Yılmazyıldız Beyin önerisine müspet olarak yaklaştığımı ifade etmek istiyorum; ancak, mahallî idarelerle ilgili çok kapsamlı bir kanun tasarısı şu anda hükümetin önündedir ve kanun hükmünde kararname çıkarmak üzere bir hazırlığı olmasına rağmen, yetki kanunu iptal edildiği için, o, gündemden kalkmıştır. Çok kısa süre içerisinde mahallî idarelerin tümünü, yalnız muhtarlarımız değil, belediyelerimiz, il özel idarelerimiz olmak kaydıyla, tüm mahallî idarelerimizi ilgilendiren çok kapsamlı bir kanun tasarısı Yüce Meclisin önüne gelecektir.

Değerli arkadaşımızın vermiş olduğu bu öneri tabiî gündemde yerini alacaktır; ancak, inanı-yorum ki, onun teklifini de içeren, çok daha kapsamlı, muhtarlarımızın sosyal haklarını içeren, ödenekleriyle ilgili ve diğer taraftan il genel meclis üyelerimizin, belediye meclis üyelerimizin, belediye başkanlarımızın, il özel idaresiyle, belediyelerle olan ekonomik ve malî desteklerin neler olması gerektiğini ve hangi ölçülerde, hangi imkânların mahallî idarelerimize aktarılacağı konusunda çok tafsilatlı ve kapsamlı bir kanun tasarısı Yüce Meclisimizin önüne gelecektir.

Buradan değerli muhtarlarımıza şunu ifade etmek istiyorum: Gerçekten hizmetlerin götürülmesinde, yine, her ne kadar 36 000 gözüküyorsa da, mezrasıyla, yaylasıyla, meskûn sahası itibariyle 40 000'in üzerinde kırsal kesimde yerleşim merkezi olan ülkemizdeki muhtarın sorumluluğu, yapmış olduğu görevi gözardı etmemiz mümkün değildir. O itibarla, hem Milliyetçi Hareket Partisi olarak hem hükümet olarak bu işe müspet yaklaştığımızı ve arkadaşımızın bu önerisine de müspet oylarımızla katkıda bulunacağımızı ifade ediyor; saygılar sunuyorum. (MHP ve DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Köse.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkan, Sayın Köse hükümet adına mı konuşuyor, grubu adına mı konuşuyor?

İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Şahsım adına...

BAŞKAN - Efendim, milletvekili olarak konuşuyor; şahsı adına...

TURHAN GÜVEN (İçel) - O zaman müsaade buyurun...

Bir teklifin üzerine böyle bir konuşma hangi usulde var, bana söyler misiniz?..

BAŞKAN - Efendim, öneri sahibi, daha doğrusu 37 nci maddeye göre talep sahibi ve bir milletvekili...

TURHAN GÜVEN (İçel) - Katıldığını beyan ettiler, tamam da...

BAŞKAN - Hatırlarsanız, bir milletvekili olarak, milletvekili sıfatıyla söz veriyorum dedim. Konuşmanın içeriğine müdahale etme imkânım yoktur.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Hükümet ve Grubum adına diyor da, onun için müdahale ediyorum... Hükümet ve Grubum adına diyor efendim...

BAŞKAN - Evet efendim, konuşmanın içeriğine müdahale imkânım yok.

TURHAN GÜVEN (İçel) - O zaman biz de katılıyoruz, biz de söyleyelim...

MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Efendim, yerimden bir iki cümleyle görüşlerimi açıklayabilir miyim?..

BAŞKAN - Yerinizden efendim...

60 ncı maddeye göre; çok kısa lütfen...

MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Ben de, Sayın Yılmazyıldız'a bu teklifi ve doğrudan gündeme alınma önergesi sebebiyle teşekkür ediyorum.

Gerçekten, muhtarlarımız, devleti temsil ediyorlar. Belki de, devletimizin en uç noktadaki temsilcileridir, büyük sorumlulukları var; ama, "aslan yattığı yerden belli olur" derler. Muhtarlarımıza ve muhtarlık müessesesine devlet olarak gerekli desteği veremediğimizi de belirtmek istiyorum. Mahalle veya köy muhtarımızın eğer bir muhtarlık binası varsa ve eğer imkânı  varsa  telefon parasını kendi öder, elektrik parasını kendi öder. O bakımdan, muhtarlarımızın ekonomik durumlarının, devlet desteklerinin artırılması teklifi, muhtarlarımıza bir yardım değil, doğrudan doğruya devletin temsiline bir yardımdır;  o bakımdan, ben kişisel olarak bu öneriyi destekliyorum. Fazilet Partisindeki arkadaşlarımız da -Grup Başkanvekilimiz de burada- biz de bu öneriye olumlu oy vereceğiz.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

SÜLEYMAN YAĞIZ (İstanbul) - Sayın Başkan, ben de söz alabilir miyim?

BAŞKAN - Oturduğunuz yerden efendim, çok kısa...

SÜLEYMAN YAĞIZ (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın İlyas Yılmazyıldız'ın önerisine ben de destek veriyorum. Sanıyorum, Grubumuz da bu konuda gereken desteği verecektir.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

MEHMET SADRİ YILDIRIM (Eskişehir) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Sayın Yıldırım, çok kısa efendim...

MEHMET SADRİ YILDIRIM (Eskişehir) - Sayın Yılmazyıldız'ın verdiği önergeyi destekli-yorum. Ben de bu şekilde bir kanun teklifi verdim. Hakikaten, hem şehirlerdeki muhtarlarımız hem de köy muhtarlarımız  sıkıntı içindedir. Biraz evvel de arkadaşımın izah ettiği gibi, mesela, Eskişehir'de muhtarlar birliğinin binası yok; kendi ceplerinden verdiği paralarla oturuyorlar... İsabetli bir öneridir; Doğru Yol Partisi olarak hepimiz destekliyoruz.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... İttifakla kabul edilmiştir.

İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) - Sayın Başkan, desteklediği için Yüce Parlamentoya teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Biz de teşekkür ediyoruz.

İkinci doğrudan gündeme alınma önergesini okutuyorum :

8.- Çorum Milletvekili Melek Karaca'nın, Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Hakkında 41 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair Kanun ile 78 ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifinin (2/260) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/235)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

(2/260) esas numaralı, Çorum'da Çorum Üniversitesi adıyla bir üniversite kurulmasına dair kanun teklifim, komisyona havale edildiği tarihten itibaren 45 gün geçtiği halde halen görüşülmemiştir. İçtüzüğün 37 nci maddesi gereğince teklifimin doğrudan Genel Kurul gündemine alınmasını arz ederim.

                                                                        Melek Denli Karaca

                                                                                   Çorum

BAŞKAN - Önerge sahibi Sayın Karaca; buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika efendim.

MELEK DENLİ KARACA (Çorum) - Sayın Başkan, Yüce Meclisimizin değerli üyeleri; bugün Orta Karadenizin İçanadolu'ya açılan kapısı konumunda olan Çorum ilimizin en önemli meselelerinden birini teşkil eden Çorum Üniversitesinin kurulmasının zarureti ve bu konuyla ilgili kanun teklifimin doğrudan gündeme alınması hakkında konuşmak üzere huzurlarınıza gelmiş bulunuyorum; hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Sözlerime başlamadan evvel, iddialı olarak ifade ediyorum ki, her türlü iktisadî ve sosyal imkânlara sahip, ülkemizin en çağdaş kentlerinden biri olan Çorum İlimiz, bağımsız bir üniversiteyi fazlasıyla hak etmiş durumdadır. Zira, 12 820 kilometrekare genişliğindeki toprakları, 81 vilayetimiz içerisinde 20 nci sırada olması ve 14 ilçe, 743 köyüyle neredeyse büyük bir şehir statüsüne yaklaşmakta olan Çorum İlindeki bu potansiyel, elbette ki, beraberinde hızlı bir sana-yileşme sürecinin başlamasına da sebebiyet vermiştir. Şu anda, özel teşebbüse ait 182 fabrika faaliyet göstermektedir ve sadece toprak sanayiine ait 57 fabrikasıyla Türkiye ortalamasında yüzde 15'lik bir paya sahiptir. Ayrıca, devlete ait şeker fabrikaları ile 1992'de özelleştirilen çimento fabrikası da anılmaya değerdir.

Çorum, böylesine bir potansiyel güce sahip olmasına karşılık, cumhuriyet döneminin en çok ihmal edilen bir kenti durumunda kalmıştır. Çorum, devletine bağlılığı, yasalarına saygısı ve vatandaşlık bilinciyle hiçbir zaman tahriklere kapılmamış, devletin bekası, milletin birliği ve beraberliği için, son onbeş yılda, 124 evladını da şehit olarak vermiştir. Böyle bir ilimizin artık ihmal edilmişlikten kurtulması gerekmektedir. Devletimizin vefa borcu ve aslî görevleri arasında olarak Çorum'a getirilecek hizmetlerin 57 nci hükümetimiz tarafından ele alınması ve icra edilmesi, aynı zamanda, koalisyon protokolünün muhtevasına da uygun düşecektir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; arz ettiğim bu genel gerekçelerin yanı sıra, bir de madal-yonun diğer yüzü vardır ki, o da, Çorum'daki ortaöğretim kurumlarının durumu ve öğrenci kapasitesidir. Çorum'un merkez ve ilçelerinde, 18 genel lise, 4 Anadolu lisesi, 1 fen lisesi, 28 meslek li-sesi ve 1 de özel lise olmak üzere, 52 ortaöğretim kurumu mevcuttur. Bütün bu kurumlarda, toplam 97 150 öğrenci eğitim görmektedir. Ayrıca, Kredi ve Yurtlar Kurumuna ait 750 öğrenci kapasiteli yurt mevcut olup, 1 000 öğrenci kapasiteli yurdun da inşaatı halen devam etmektedir.

Çorum, ayrıca, sağlık açısından da bölgeye hizmet veren bir il durumundadır. Bölge hastanesi konumundaki Devlet Hastanesi ve diğer hastanelerdeki toplam 2 000 yatak kapasitesiyle, Yozgat, Amasya, Merzifon ve ilçelere de hitap eder durumdadır.

İşte, bu aktivitelerin yükseköğretime taşınması durumunda, İç Anadolu ve Orta Karadeniz Bölgelerinin öğrenci potansiyeli, Ankara, Samsun'dan sonra, Çorum'da toplanacak ve Çorum, bir eğitim ve kültür merkezi haline gelecektir. Çorum'da, halen, Gazi Üniversitesine bağlı 4 fakültede eğitim ve öğretim devam etmektedir. Bunlardan, yalnız Mühendislik Fakültesinin 1 000'in üzerinde öğrencisi mevcuttur.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Çorum İlini, İç Anadolu, Orta ve Doğu Karadeniz Bölgelerine hitap eden bir kültür merkezi haline getirecek üniversitenin açılması için gerekli olan altyapı da mevcuttur. İlimize 8 kilometre mesafede, Çorum-Ankara karayolu bitişiğinde, 2 000 dönümlük Hazine arazisi, Çorum Üniversitesine tahsis edilmiştir. Çorum'da üniversite kurulduğu takdirde, yeni tesisler yapılmasına kadar, üniversite öğretim üyelerini, personelini ve öğrencileri barındıracak yeterince imkân vardır. Başta vilayet olmak üzere, kamu kurumları, sivil toplum kuruluşları ve tümüyle Çorum halkı, üniversite için her türlü fedakârlığı yapmaya hazırdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yüksek Öğretim Kurumları Teşkilatı Hakkında 41 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair Kanun ile 78 ve 190 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifimizin öne alınması ve kabulüyle, Çorum ve çevresinin, yükseköğrenim gençliğine imkân hazırlanarak, orta ve doğu Karadeniz'e açılan Çorum'daki potansiyel aktivite eğitim hizmetleriyle desteklenmiş olacaktır. Çorum, Yozgat, Amasya, Merzifon ve çevresinin ekonomik, sosyal ve kültürel kalkınmasına katkı sağlanacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Karaca, lütfen, tamamlayınız.

MELEK DENLİ KARACA (Devamla) - Peki efendim.

Sanayileşme atılımları yapan Çorumlu işadamları ve mahallî kuruluşlar teşvik edilecektir. Kanun teklifinin kabulü ve kesinleşmesiyle, kadro alamayan birçok akademisyen ve bilim adamımıza kadro imkânı sağlanacaktır ve en nihayet, 1983'ten beri askıda kalmış olan Çorum üniversitesi hayata geçirilmiş olacaktır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; buraya kadar sıraladığım gerekçe ve zaruretler doğrultusunda, devletimiz, gençlerimizin okumaları ve ilim irfan sahibi olmaları için her türlü imkânı seferber etmek mecburiyetindedir. Ülkesine ve milletine faydalı olmak isteyen gençlerimizi görmezden gelemeyiz. Bu itibarla, YÖK tarafından yapılan altyapı sıralamasında Türkiye genelinde ikinci sırada olan ilimizin bir an önce üniversiteye kavuşturulmasını özlemle bekliyoruz.

Biz istiyoruz ki, Atatürk'ün yaktığı ilim meşalesi, Çorum üniversitesi adıyla kurulacak olan bu ilim ve irfan ocaklarında, Çorum toprak ve semalarında ebet müebbet yansın.

Sözlerime son verirken, kanun teklifinin öne alınmasını ve kabulünü, yüksek takdir, tasvip ve tensiplerinize arz ediyorum. Yüce Meclisi bir defa daha saygılarımla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Karaca.

Şahsı adına, Sayın Yasin Hatiboğlu, buyurun efendim.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Çorum üniversitesi bugünün meselesi değildir, hemen her yeni dönemde, Çorum üniversitesini biz gündeme getiririz, hatta 20 nci Dönemdeydi, üniversite kurulması kararına ramak kalmışken, bazı milletvekili arkadaşlarımızın, belki de kendi bölgelerini çok aşırı sevdiklerinden dolayı -Çorum'u kıskandıklarından demiyorum- bazı dayatmalar yaptılar "ya bize de olur, ya oraya da olmaz" diye, maalesef, bunun kadrine uğradı Çorum.

Değerli milletvekilleri, artık, üniversiteler sıradan kuruluşlar değildir, onların neyi hedeflediği, hedefini nasıl gerçekleştireceği, bunun için hangi imkânlara ihtiyaç olduğu çok enine boyuna konuşulur ve tartışılır olmalıdır. Biz, başka bölgelere üniversite kurulmasın demiyoruz; eğer şartları varsa, hani mümkünse her köye kuralım; ama, şartlar olmalıdır. Şimdi, öyle talepler var ki -ben, o illeri ifade edecek değilim- yani, orada gerçekten iyi yerleşmiş bir lise kurmak uygundur; ama, bir üniversite kurmaya imkân yoktur, ihtiyaç da yoktur. Çorum, bu değildir. Çorum'a hangi açıdan bakarsanız bakın, gerçekten, Devlet Planlamanın sıralamasında, Yüksek Öğretim Kurulunun sıralamasında birinci sıradadır. Coğrafî yapı itibariyle, maddî katkıları itibariyle Çorum'u artık bekletmek haksızlıktır. Bir havaalanımız inşallah bitmek üzeredir, Devlet Demiryollarımızın Çorum'u gü-zergâh seçtiğini hepimiz biliyoruz. Öğrenci potansiyelimiz, kapasitemiz ortadadır. Sanayileşme; Türkiye'deki sanayileşmiş bölgeler ve beldeler sayılırken eskiden Gaziantep, Kayseri, Denizli diye sayılırdı, şimdi değiştirdik onu Çorum, Denizli, Gaziantep, Kayseri diye sayar olduk. Yani, Çorum'un bu kadar gelişmişliğine karşı, Çorum'un ülke ekonomisine bu kadar katkısına karşı, biz bir üniversiteyi esirgersek, Çorum'u ve Çorumluyu üzeriz, kırarız, yazık ederiz. Onun için, ben, arkadaşlarımdan, doğrudan gündeme alınması konusunda destek bekliyorum.

Bilmiyorum başka bölgelerdeki imkânlar nedir; arkadaşımızın da ifade ettiği gibi, 2 000 dönüm -sıfırlarını sıralarsanız İstanbul'a tren yolu olur- yerimiz hazır merkez için; Alaca'da yüksekokul için çok büyük bir yer var, İskilibimizde var, Sungurlumuzda var, Osmancığımızda var. Yani, ilçeleri-mizde de, kurulacak yüksekokullar için yeteri kadar arazimiz tahsis edilmiştir. Bu kadar teşne ve bu kadar hazır bir ili geri çevirirsek, korkarım ki, dualarımız kabul olmaz, geri çevrilir. Onun için, benim istirhamım şudur: Çorum'a bir üniversite kurulması konusunda, Yüce Heyetiniz, lütfen, yalnız bugün değil, bundan sonraki her ihtiyaç halinde bize destek veriniz.

Bakınız, halen faaliyette olan fakültelerimiz var, Gazi Üniversitesine bağlı. Buradan, Plan ve Bütçe Komisyonundan yalvar yakar para alıyoruz. Kime alıyoruz; üniversiteye alıyoruz. Hangi üniversite bu; Gazi Üniversitesi. Taksimatı kim yapıyor, harcamayı kim yapıyor; Gazi Üniversitesi yapıyor. Kime harcıyor önce; öz evlat deyip, kendi fakültelerine harcıyor ve yazık oluyor bize. Onun için, benim istirhamım, lütfen, desteğinizi esirgemeyiniz. Bir milletvekili olarak konuşuyorum; ama, yani, grup başkanvekilliği sıfatımı da orada bırakamadım, onu da beraber getirdim, böylece rica ediyorum, saygı sunuyorum efendim.

Yüce Heyeti selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Hatiboğlu.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... İttifakla kabul edilmiştir.

Üçüncü önergeyi okutuyorum :

9.- Hakkâri Milletvekili Evliya Parlak'ın, Yükseköğretim Kurumları Teşkilâtı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin (2/450) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/236)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

12.2.2000 tarihinde verdiğimiz, Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifimiz, havale edildiği Plan ve Bütçe Komisyonunda bugüne kadar görüşülmemiştir.

Kanun teklifimizin, İçtüzüğün 37 nci maddesine göre doğrudan Genel Kurul Gündemine alınmasını arz ederim.

Saygılarımla.

                                                                              Evliya Parlak

                                                                                  Hakkâri

BAŞKAN - Sayın Parlak, söz istiyor musunuz?

EVLİYA PARLAK (Hakkâri) - Evet Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Parlak, önerge sahibi olarak konuşacaklar.

Buyurun.

Süreniz 5 dakika efendim.

EVLİYA PARLAK (Hakkâri) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin saygıdeğer üyeleri; sözlerime başlarken hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, Hakkâri milletvekilleri olarak, kavuştuğumuz huzur ve güven ortamı içerisinde, Hakkâri'de, eğitim ve öğretimini yıllardan beri başarıyla sürdüren meslek yüksekokulu yanında, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesine bağlı olarak yeni bir eğitim fakültesinin kurulmasını, geçtiğimiz yasama yılında teklif etmiş idik.

Valiliğimiz, gerçekten, bütçe olanaklarımızı da çok iyi bildikleri için, birlikte düşündük ve eğitim fakültesinin uzun yıllar tedrisatını, yurtlarını karşılayacak binalarını da, il imkânları içerisinde temin ettikten sonra bu kanun teklifini verdik ve gerekçemizde de arz etmiştik.

Bu arada, Yüzüncü Yıl Üniversite Senatosu, YÖK Genel Kurulu, değerli bakanımız, Başbakanımızın da talimatlarıyla, bakanlık olarak, aynı konuda bir tasarı hazırlığına girdiler, Devlet Planlama Teşkilatından, Devlet Personel Dairesinden, Maliye Bakanlığından gerekli olumlu görüşler alındıktan sonra, haziran ayının sonunda -Bakanlar Kurulunca tasarı halinde Meclise sunulma çalışması da sürdürülürken- hükümetimize, hepimizin bildiği gibi, bir kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisini verdik. Gerçekten, 57 nci hükümet, bu kanun hükmünde kararname yetkisini kullanırken çıkarmış olduğu 17 kararnameden biri olan ve 12 Eylül 2000 tarihli Resmî Gazetede yayımlanan 612 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle, birçok ilde olduğu gibi Hakkari'de de Van Yüzüncü Yıl Üniversitesine bağlı olarak bir eğitim fakültesi kurulması kararlaştırılmıştı; ama, hepimizin bilgisi dahilinde olduğu gibi, Anamuhalefet Partisinin başvurusu üze-rine önce yetki kanunu, bilahara bütün bu 17 kanun hükmünde kararname iptal edildi. İptal edilen 612 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili, 10 Kasım 2000 tarihli Resmî Gazetede yayımlanan Anayasa Mahkemesi kararında da, zaten yürürlüğe girebilmesi için hükümete bu boşluğu doldurma imkânını tanıyabilmek açısından altı aylık bir süre verilmiştir.

Yüce Genel Kuruldan istirhamımız şudur: Bu kanun hükmünde kararname iptal olmasaydı zaten biz kanun teklifimizi geri çekecektik; ama, şu anda bir boşluk doğmuştur ki, tahmin ediyorum, değerli hükümet üyeleri ve Bakanlar Kurulunun, daha önce kanun hükmünde kararnameyle karara bağladığı bu ve buna benzer eğitim ve öğretim kurumlarını kısa sürede, yine yasa tasarısı halinde veya böyle, milletvekilleri tarafından verilen tekliflere sahip çıkmak suretiyle, yine bu altı ay dolmadan kanunlaştırma yoluna gireceğine olan inancımı taşıyorum. Yüce Genel Kurula, özellikle hükümeti oluşturan partilere, Anamuhalefet Partisine, hiç olmazsa bu mağduriyetimizi gidermesi açısından ve diğer muhalefet partisine mensup arkadaşlara da sesleniyorum; bizim bu teklifimizin de oybirliğiyle gündeme alınmasını istirham ediyor; Yüce Meclise saygılarımı sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN- Teşekkür ediyorum Sayın Parlak.

MECİT PİRUZBEYOĞLU (Hakkâri)- Sayın Başkan, ben de konuşmak istiyorum.

BAŞKAN- Peki, buyurun efendim.

Sayın Piruzbeyoğlu, süreniz  5 dakika.

MECİT PİRUZBEYOĞLU (Hakkâri) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Hakkâri İlimizde bir eğitim fakültesinin kurulmasıyla alakalı teklifin gündeme alınması konusunda söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. 

Değerli milletvekilleri, bilindiği gibi Hakkâri, Türkiye'nin en geri kalmış ve çok sorunlu bir ilidir. Öncelikli sorunlarımızdan birisi de eğitim sorunudur. Hakkâri İlimizde ilkokul, ortaokul ve lise bulunmaktadır. Bütün Hakkârililer, çocuklarını okutmak için hiçbir fedakârlıktan kaçınmamaktadırlar; ancak, 20 yıldır tarım ve hayvancılığa dayalı ekonomisi, terör nedeniyle bitmiştir, işsizlik had safhadadır. Üniversite çağına gelen Hakkârili gençlerimiz, üniversite imtihanlarını kazansalar bile, maalesef, maddî imkânsızlıklar nedeniyle diğer illere gönderilmemektedir. Hakkârililerin yüzde 85'i acıklı durum içerisindedir.

Değerli milletvekilleri, biz, sizden Türkçe eğitim istiyoruz. Bunu bizden esirgemeyeceğinize inanıyorum. Hakkâri İlimizde bir eğitim fakültesinin açılmasıyla ilgili teklifimizin gündeme alınmasını takdirlerinize sunar, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlarım. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Mecit Piruzbeyoğlu.

HAKKI TÖRE (Hakkâri) - Söz istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Çok kısa olmak kaydıyla buyurun Sayın Töre.

HAKKI TÖRE (Hakkâri) - Sayın Başkan, Hakkâri İlinde Yüzüncü Yıl Üniversitesine bağlı eğitim fakültesinin kurulmasını destekliyorum.

Bütün arkadaşlara teşekkür ediyorum. (Alkışlar)

İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Sayın Başkan, biz de destekliyoruz.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, gündemin "Seçim" kısmına geçiyoruz.

VII.- SEÇİMLER

A) KOMİSYONLARDA AÇIK BULUNAN ÜYELİKLERE SEÇİM

1.- Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonunda boş bulunan üyeliğe seçim

BAŞKAN - Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonunda boş bulunan ve Doğru Yol Partisi Grubuna düşen bir üyelik için Siirt Milletvekili Sayın Takiddin Yarayan aday gösterilmiştir.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, gündemin "Oylaması Yapılacak İşler" kısmında yer alan Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Ukrayna Bakanlar Kabinesi Arasında Savunma Sanayii Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının açık oylamasına başlıyoruz.

VIII. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Ukrayna Bakanlar Kabinesi Arasında Savunma Sanayii Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Millî Savunma ve Dışişleri Komisyonları raporları (1/357) (S.Sayısı: 97) (1)

                                                    

(1) 97 S. Sayılı Basmayazı 9.11.2000 tarihli 14 üncü Birleşim Tutanağına eklidir.

BAŞKAN - Daha önce yaptığımız oylamada, açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılması tarafınızdan kabul edilmişti.

Şimdi, oylamayı tekrarlayacağız.

5 dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, açık oylama şu şekilde cereyan etti:

Katılan üye        : 242

Çekimser  :       1

Ret            :       3

Kabul        :   235

Mükerrer   :       3

Böylece, tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır; hayırlı olsun.

Alınan karar gereğince, sözlü sorular ve diğer denetim konularını görüşmüyor ve gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına devam ediyoruz.

Önce, yarım kalan işlerden başlayacağız.

Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarıları ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe Komisyonları raporlarının müzakerele-rine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

2.- Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarıları ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe Komisyonları raporları (1/650, 1/679) (S.Sayısı: 517)

BAŞKAN - Komisyon?.. Mevcut değil.

Hükümet?.. Mevcut değil.

Ertelenmiştir.

Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilatı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Dışişleri Komisyonu raporunun müzakerelerine başlayacağız.

Hükümet, 6.6.2000 tarihli 105 inci Birleşimde temsil edilmediğinden, 62 nci madde gereğince, hükümetin varlığını aramayacağım; ancak, komisyonun varlığı şart.

3.- Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilatı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/53) (S.Sayısı: 433)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası, Türkiye Halk Bankası Anonim Şirketi ve Türkiye Emlak Bankası Anonim Şirketi Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu raporunun müza-kerelerine başlıyoruz.

4.- Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası, Türkiye Halk Bankası Anonim Şirketi ve Türkiye Emlak Bankası Anonim Şirketi Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/775) (S.Sayısı: 537) (1)

                                          

(1) 537 S. Sayılı Basmayazı Tutanağa eklidir.

BAŞKAN - Komisyon?.. Mevcut.

Hükümet?.. Mevcut.

Komisyon raporunun okunup okunmaması hususunu oylarınıza sunuyorum: Komisyon raporunun okunmasını kabul edenler...

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Karar yetersayısının aranılmasını istiyorum Sayın Başkan.

İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Oylamaya geçildi...

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Hayır, geçilmemiştir.

BAŞKAN - ... Komisyon raporunun okunmasını kabul etmeyenler... Raporun okunması kabul edilmemiştir. Karar yetersayısı vardır.

Efendim, karar yetersayısı istenilmiştir. Bildiğiniz gibi, tek bir milletvekilinin, oylamaya geçerken karar yetersayısı istemesi, bunu aramamız için yeterlidir. Tüzükteki ifade "oylamaya geçerken" şeklindedir.

Sayın milletvekilleri, raporu okumadık; ancak, bir basım hatasını düzeltmek istiyorum.

Muhalefet şerhi yazan milletvekillerimizden Sayın Kemal Kabataş'ın adı Kemal, soyadı Atahan olarak yazılmıştır. Kabataş olarak düzeltilmesi gerektiğini hususunu, zabıtlara geçmesi bakımından ve raporun düzeltilmesi bakımından arz ediyorum.

Sayın milletvekilleri, 537 sıra sayılı tasarının tümü üzerinde söz isteyenler: Doğru Yol Partisi Grubu adına, Sayın Kemal Kabataş, Fazilet Partisi Grubu adına, Sayın Veysel Candan; şahısları adına, Sayın Aslan Polat, Sayın Cevat Ayhan, Sayın Masum Türker ve Sayın Aydın Ayaydın.

Şimdi, ilk sözü, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Doğru Yol Partisinin görüşlerini ifade edecek olan Samsun Milletvekili Sayın Kemal Kabataş'a veriyorum.

Buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakika.

DYP GRUBU ADINA KEMAL KABATAŞ (Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 537 sıra sayılı tasarı üzerinde Doğru Yol Partisi Grubunun görüşlerini ifade etmek üzere söz almış bulunuyorum; sözlerime başlamadan, hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Gerçekten, önümüzde yer alan ve çok kısa bir metin olarak gözüken tasarı, düzenlediği konu ve içeriği itibariyle fevkalade önemli, belki de Türk finans kesiminin içerisinde bulunduğu tabloyu ortaya koyma açısından en büyük fırsatı yaratan bir tasarı olma özelliği taşıyor.

Tasarının, sadece satır aralarına ve iktidar partisine mensup değerli arkadaşlarımızın birer slogan olarak ifade ettiği görüşlere bakılırsa, doğru, haklı, yerinde düzenlemeler içermektedir. Buradaki ilkeleri tartışmayalım. Biz, kamu bankalarının özelleştirilmesi konusundaki ilkeye, görüşe, ihtiyaca canı gönülden katılıyoruz ve destekliyoruz. Özelleştirme, bizim her zaman arkasında durduğumuz, desteklediğimiz, devleti yeniden yapılandırma, küçültme, devleti ticarî faaliyetler dışına taşıma anlayışının çok verimli ve çok çağdaş bir yöntemidir;ama, lütfen, kamu bankaları açısından, nasıl bir tabloyla karşı karşıya kaldığımızı "özerkleştirme ve özelleştirme" başlığı altında getirilen düzenlemenin içeriğinin ne olduğunu ve özelleştirmeye yaklaşım ve sonuç alma açısından ne anlama geldiğini, lütfen, tüm üye arkadaşlarım dikkatle dinlesin ve incelesin; çünkü, konu çok önemli değerli arkadaşlarım; yani, amaç hâsıl oluyor mu, olmuyor mu, gerçekten bunlara bakmak, Türkiye Büyük Millet Meclisinin ve teker teker, bu yüce çatı altında görev yapan üye arkadaşlarımızın görevi haline gelmiştir. Sağda solda, bu konuda çeşitli görüşler, yorumlar ve değerlendirmeler yapılmaktadır. Ben, size, bana ulaşan bilgilere ve kendi değerlendirmelerime göre, kamu bankaları konusundaki gerçek tabloyu ve bu tabloyu ortadan kaldırmak için önerilen model hakkındaki gerçek değerlendirmeleri sunmak istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye'de kamu bankalarının tüm bankacılık sektörü içindeki payı, 30 Haziran 2000 tarihi itibariyle yüzde 40 düzeyinde. Yani, bütün bankacılık sektörünün toplam 59,6 katrilyonluk mevduatı var. Bu mevduatın 23,1 katrilyonu 3 kamu bankası üzerinde; yani, 65 mil-yon, yeni sayıma göre 70 milyon insanın, çeşitli şekillerde tasarruf ederek bankacılık sistemine aktardığı 100 liranın, yaklaşık 40 lirası kamu bankaları tarafından kullanılıyor.

Kamu bankaları mevduatının sadece ve sadece 7,3 katrilyonu, yani, yüzde 32'si, bu ülkede ekonomiye katkı sağlayacak faaliyetlerde kullanılmak üzere krediye dönüştürülüyor; yani, yüzde 68'i vatandaştan ve sistemden toplanan kaynak, sistem dışında kalıyor. Bu oran, Türkiye'nin bankacılıkta duayen kurumu olan Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankasında, yani, yaklaşık 11 katril-yon mevduat toplayan Ziraat Bankasında, sadece 3,2 katrilyonluk krediye dönüşüyor. Halk Bankasından, bu ülkede yaşayan vatandaşın 6,6 katrilyon kaynağını toplayan ve yöneten Halk Bankasından, kredi olarak 1,3 katrilyon ekonomiye yansıyor; sadece yüzde 20 oranında... Aynı oran, özel bankalarda, yüzde 60 ilâ 70 oranına kadar çıkıyor.

Peki, Türkiye'nin millî kurumları, Türkiye'nin millî ekonomisine neden hizmet veremez hale gelmiş? Bunu, çok açık ölçülerde ortaya koymak zorundayız.

Değerli arkadaşlarım, neden, 3 banka, 23 katrilyon kaynak topluyor, 23 katrilyon kaynağa el koyuyor; sadece, karşılığında, 7 katrilyon kredi açıyor? Aradaki fark nereye gidiyor; aradaki fark, maalesef, kamu işletmeciliğinin ve kamu finans yönetiminin siyasî yönetimlerle birlikte yarattığı büyük verimsizliği, büyük kayıpları finanse etmek için kullanılıyor.

Elimizdeki rakamlara bakıyoruz değerli arkadaşlarım -bunlar bilanço rakamları, gerçeği fazla ifade etmiyor olabilir, onlara da değineceğim- bu 3 bankanın, bugüne kadar, çeşitli adlarla verilmiş görevler ya da bu görevler gerekçe gösterilerek, gerçekdışı düzenlemeler ve uygulamalar nedeniyle yaklaşık 11,5 katrilyonluk birikmiş zararı var.

Sonuçta, 11,5 katrilyon; yani, 20 milyar dolarlık bir birikmiş zarardan söz ediyoruz. Bu birikmiş zarar, bu 3 bankanın alacağı, Türkiye Cumhuriyeti Hazinesinin de borcudur. Peki, bu borcu her sene erteleyen, bu borcu her sene tahsil edemeyen banka yönetimleri ne yapacaktır; gayet tabiî ki, bu borcun ticarî şartlarda gerektirdiği maliyetler kadar, Hazine adına borç yazmak zorunda kalacaklardır. Yapılan da bu olmuştur. Bugün, Hazinenin, sadece bu 3 bankaya 11,5 katrilyon borcu vardır ve bu 11,5 katrilyonluk borcu finanse etmek için, ülkeden, vatandaştan 23 katrilyon toplayan bankalar, bu ülkeye hizmet anlamında, sadece 7 katrilyon kredi verebilmektedir değerli arkadaşlarım.

Tabiî ki, tablo vahimleşiyor. Bu vahim tabloya değinmeden, bir hususa işaret etmek istiyorum. Burada tartışma konusu oldu; Sayın Tümen'in de ifadeleriyle, gerçek rakamlar şunlar: 1993'ten ya da 1994'ten, pamuk desteklemesi için Ziraat Bankasından verilen kredi ya da sağlanan destek 4,6 trilyon, yanlış ifade etmiyorum, trilyon. Bugünkü değeri 6,4 katrilyon. Faiz nasıl hesaplanıyor; ticarî esaslara göre faiz, artı, 20 puan; sonra da bileşik. Herhalde, aritmetik dilinde yüzdelerle ifade edilemeyecek bir getiri sağlamış 4,6 katrilyonla Ziraat Bankası.

Değerli arkadaşlarım, bunların hiçbirisi yanlış değil; çünkü, sizin operasyonel zararlarınız, büyük zararlarınız, bilanço tekniği içinde bir yerde gösterilmek zorunda. İşte, devlet de o parantezi açmış, demiş ki, ticarî kredi faizleri, artı, 20 puan, artı, compounded, bileşik faiz. Yani, Türkiye'de ve dünyada eşi görülmemiş bir alacak büyüklüğüne ulaşmış. Dolayısıyla, burada siyasete yer yok, siyasetin konuşulacağı bir konu değil; sistemin yarattığı bir tablo. Bu tabloya başka ilaveler yapı-yoruz son günlerde değerli arkadaşlarım; 11,5 rakamına 7,4 daha eklemek zorundayız. Hazine, Türkiye'nin en büyük tasfiye kurumu haline dönüşüyor; yani, 19,6 katrilyon. 19,6 katrilyonun bir yıl ertelenmesinin ticarî şartlarda maliyeti 7,6 katrilyon yüzde 40 faizle değerli arkadaşlarım. Bunu, siz, isteseniz de istemeseniz de, kabul etseniz de etmeseniz de, ticarî olarak, banka bilançolarında göstermek, bu dengeyi tutturmak zorundasınız. İstediğiniz kadar kanun yapın, istediğiniz kadar kararname çıkarın, bu tablo, ekonomiyi felç eden tablodur, kamu finans dengelerini felç eden tablodur.

Bugün, Ziraat Bankası, çiftçiye hizmet etmek üzere kurulmuş duayen kuruluş, küçük çiftçiyle gerçekten mahkemeliktir; 8 milyona yakın icra dosyası olduğundan söz ediliyor. Bu tabloyu çözemeyen devlet, kıyısında köşesinde oturan, çalışan, ekmeğinin peşinde koşan insanlara hapsen tazyikin ne olduğunu öğretmiştir değerli arkadaşlarım. Bugün, hepinizin çevresinde var; küçücük, kendi geçimi derdinde koşan insanlar, çiftçilerimiz, vatandaşlarımız hapsen tazyikin ne olduğunu herkes kadar öğrenmişlerdir. Mal bildirimi ve icra takipleriyle karşı karşıyadır. Bu kurumlar bu ke-simi cezalandırmak için yaratılmamıştır; ama, bugün geldiğimiz nokta maalesef budur.

Değerli arkadaşlarım, tablo bu. Tablodan çıkış için önümüze konulan tasarı ne getiriyor? Buna, doğru bakmak ve çözüm olup olmadığı konusunu da doğru teşhis etmek zorundayız. Ne yapıyoruz; TC Ziraat Bankasını ve diğer iki bankamızı AŞ'ye dönüştürüyoruz; Türk ticaret hukukuna tabi ve daha ilginci, yeni bankalar kanununa tabi, özel hukuk hükümlerine tabi bir banka haline getiriyoruz. Önce özerkleştiriyoruz. Özerkleştirme ve özelleştirmeye hazırlama süremiz 3 artı 1,5; 4,5 yıla kadar gidiyor.

Değerli arkadaşlarım, ortada oluşmuş 10,5 katrilyonluk zarar var. Bu zararı ticarî faizlerle büyütürsek bu rakam zaten 30-40 katrilyonu bulur. Maksimum dörtbuçuk  yıl sonra, özelleştirme için, Özelleştirme İdaresi hisse satışına yetkili hale gelecek. Sonra, bu dönemde ne olacak?.. Banka, işte, anasözleşmesi olacak, genel kurulu olacak, genel kurulunda, hazineden sorumlu sayın bakanın görevlendirdiği bir kişi, bankanın, yaklaşık 13 katrilyonluk aktifleri hakkında ya da özkaynakları hakkında, mal sahibi olarak, hisseder olarak oy kullanacak. Bütün bunlar yeni değil, bütün bunların hepsini biliyoruz, Türkiye'nin KİT yönetiminde bunların hepsi yaşanmıştır. Burada çok ciddî bir erteleme yaratıldığını ve sorunun büyütülmekte olduğunu lütfen kabul edin. Türkiye'nin bu ağır yükü, bu işe doğrudan ve gerçekçi anlamda neşter vurmadan taşınma kabiliyeti kalmamıştır. Türkiye'nin yıllık bütçe açığı 11,5 katrilyon, Türkiye'nin bu sistemde oluşmuş stok açığı 11,5 katrilyon; bunun, diğer fona devreden bankalarla birlikte yarattığı açık ve maliyetle beraber baktığınızda 8 katrilyon. 11,5 katrilyon bütçe açığınız varsa, 8 katrilyon da burada varsa, siz, millî gelire oran olarak, hiçbir zaman, yüzde 18-20'nin altında bir kamu sektörü borçlanma büyüklüğüne ulaşamazsınız. Bununla da hayal ettiğiniz enflasyon düzeyine inemezsiniz; iniyor gibi görünse de, bu, kalıcı olamaz.

O zaman, ben, şunu öneriyorum: Burası, bu sorunların çözüleceği mekân, zemin. Türkiye Büyük Millet Meclisi, olaya doğru anlamda ve şimdi müdahale etmek durumundadır. Bu, bir sorumluluktur. Bakın, acelesi olduğunu biliyorum, olayın IMF programıyla bağlantısını biliyorum, malî sektör reform kredisiyle ilişkisini biliyorum. Sonuçta, biz, 20 milyar doları konuşuyoruz, buradan gelecek kredi -ne zaman geleceğini de çok iyi bilemiyoruz- 750 milyon dolar Dünya Bankasından ve cofinansman olarak da, benim bildiğime göre, 750 milyon dolar Japonya'dan gelecek.

Değerli arkadaşlarım, bunların gelmesine itirazımız yok; ama, biz, olayı, taşıdığı ağırlık ve bütünlük içinde değerlendirip değerlendirmediğimizi doğruca ortaya koymak zorundayız.

Şu tablo, yani dörtbuçuk yıl süreyle Bankacılık Denetleme ve Düzenleme Kurulu, kendi kanunundan doğan yetkilerle, teorik olarak, Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası, Bankalar Kanununda belirtilen rasyoları tutturamıyorsa ve objektif uygulama içinde olacaksa, Ziraat Bankasını, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna taşıyacaktır. Peki, sonuçta, bence Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu da yetmiyor. Hazine, kendisi, bütün bu dolaylı bağlantılarla, bizzat bir tasfiye fonu haline dönüşmüş vaziyette değerli arkadaşlarım. Her şey yönetiliyor, sonuçlar ortada kalıyor; bu sonuçları, son nokta olarak, Hazine, kendi üstlenmek zorunda kalıyor.

Başka bir noktaya özenle işaret etmek istiyorum değerli arkadaşlarım: Kamu bankalarının 11,5 katrilyon lira olan bugünkü düzeydeki açığı finanse edilmek için, bankalar, faiz maliyeti ne olursa olsun, piyasalardan TL mevduat toplamak zorundadır. O nedenle, faizleri, kabul edilebilir, enflas-yonla uyumlu düzeyde kalıcı bir yapıda -bu bankacılık yapısı devam ettiği sürece- sürdürmek  ve bu seviyelere çekmek mümkün değildir. Yani, kamu bankalarındaki bu aşırı finansman ihtiyacı, fon ihtiyacı, özel sektör bankalarının faiz maliyetlerini -çünkü onlar da bu rekabetin içindedirler- maalesef yükseltiyor, onların da malî dengelerini bozmaya devam ediyor.

Tekrar vurgulamak istiyorum: Böylesine önemli bir konuyu "yeniden yapılandırıyor ve özerkleştiriyoruz" diye... Biz bu sloganları çok dinledik; 1980 sonrası dönemde, 1990 sonrası dönemde çok konuştuk; ama, bunların çözüm olmadığı, sorunu daha da büyüttüğü, bu tasarının, bu yönde atılmış yasal bir ilk adım, ilk düzenleme olmasına rağmen, sorunu çözmeyeceğini düşünüyorum.

11,5 katrilyonu ne zaman ve ne şekilde kim ödeyecek; gelin, bunu takvime bağlayalım.

Bu  bankaların özelleştirilmesiyle ilgili esaslar neler olacaksa Bakanlar Kurulu Belirleyecekmiş. Buraya yazalım bu ilkeleri. Türkiye Büyük Millet Meclisinin bu ilkeleri bilmeye, herkesin ve her kesimin, tüm sektörü bu kadar yakından ilgilendiren konularla ilgili ilkeleri bilmeye hakkı vardır diye düşünüyorum.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye yeni bir noktaya geldi. Bütçe alanında, bütçenin çok daraltılmış alanında Maliye Bakanlığının ve değerli bürokrasisinin gösterdiği olağanüstü çaba, sadece kısmî iyileştirmelerle belli bir noktaya ulaşmıştır. Burada herkesi canından bezdiren ve artık, adını bile hatırlayamadığımız salgın, daha doğrusu, salma niteliğindeki vergiler sürekli yürürlükte olamaz. Dolayısıyla, bütçedeki iyileşmenin, gözüken iyileşmenin sürdürülebilirliği tartışmalıdır; ama, Türkiye artık bütçesini unutup, kamu bankalarında ve bankacılık sektöründe karşı karşıya bulunduğu bu çok ağır tabloyu doğru görmek, doğru teşhis etmek ve çözümleri de bu sağlıklı  yaklaşım içinde aramak zorundadır. Aksi halde, korkarım ki, bu ülkeyi ve hepimizi yakından ilgilendiren program konusunda, istikrar programının başarısı konusunda çok gecikmiş ve hepimizi de üzecek olumsuz sonuçlarla karşı karşıya kalma riskimiz vardır.

Bu ayrıntılarla sizi yormak istemiyorum; ama, bu tabloyu, her birimizin, milletvekili olarak, bu ülkede yaşayan ve sorumluluk taşıyan her birimizin ayrı ayrı bilmesi ve çözümler üzerinde düşünmesi gerekir diye düşünüyorum. Bunu, sadece, bir tasarıya muhalefet anlamında değil, bir gerçeği tespit, bir çözüm  arayışının yolunu açma çabası olarak değerlendiriyorum.

Her şeye rağmen, tasarının -burada iyileştirelim, düzeltelim, uygulanabilir hale getirelim temennim gerçekleşmese bile- bu yöndeki düşüncelerin bir ilk adımı olması nedeniyle, sektöre ve Türkiye'ye hayırlı  olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DYP, DSP ve FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kabataş.

Fazilet Partisi Grubunun görüşlerini Konya Milletvekili Sayın Veysel Candan ifade edecekler. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakika efendim.

FP GRUBU ADINA VEYSEL CANDAN (Konya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 537 sıra sayılı Kanun Tasarısıyla ilgili Plan ve Bütçe Komisyonu raporu üzerinde Fazilet Partisinin görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum; muhterem heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Görüşmeleri dikkatle izliyorum.  Grup sözcülerinin açıklamaları, gerek önümüzdeki kanun tasarısının muhteviyatı açısından gerekse amacı açısından söylenenler, sözcülerin konuya gereği kadar vâkıf olmadıklarını göstermektedir.

Evvela, biz, burada kamu bankalarını özerkleştirip veya özelleştiriyor muyuz?..

Bu bankalar zaten özerktir, anonim şirket statüsündedir. Yani, biz, burada yeni bir özerkleştirme veya özelleştirme yapmıyoruz, yeniden birtakım yapılanma yapıyoruz; bu, bir.

DSP sözcüsü arkadaşım "efendim, yıllardır bekliyordu, biz yeni getirdik" diyor.  Halbuki, kanun 1994'te çıkmış ve o  metnin içerisinde "iki yıl içerisinde kamu bankaları özelleştirilmelidir"diyor; yani -biraz sonra ifade edeceğim-  bu yapılan çalışma da özelleştirme değil, siyasallaştırmadır.

MHP sözcüsü arkadaşım da, Vakıflar Bankasıyla ilgili aynı yanlışa düşüyor; "vakıfların gayrimenkullerini tahmil edeceğiz,  bakın, işte, Sultanahmet'te, Eyüpsultan'da hep binalar yıkılıyor" diyor. Burada yapılan iş, aslında, doğru olan, vakıf mallarını devletten ayırmak, ayrı bir müessese haline getirmek, onları kendi başına serbest bırakmak ve amaçları doğrultusunda hizmet etmektir.  Halbuki, biz biliyoruz ki, bugüne kadar vakıf gayrimenkulleri, tapuları bile satılarak amacı dışına getirilmiştir.

Yani, konuya burada yanlış bakmamak lazım. Belki, bir yerde de Vakıflar Bankasına sahip çıktığınız zaman -ki, en son batan Etibankın Vakıflar Bankası parasıyla alındığını da, raporlara baktığımız zaman onu da görüyoruz- demek ki, mevcut Vakıflar Bankasına da iki yıldır hiç sahip olmamışsınız ve birisi malı götürmüş.

Şimdi, efendim, hakikaten biz burada ne yapıyoruz; konuya iyi eğilmemiz lazım. Bir kere, biraz sonra ifade edeceğim kanun metnini, tasarıyı tam okudum. Şimdi, orada itirazlarımı ortaya koyacağım.

Bizim burada yaptığımız, aslında, siyasetin, siyasî iradenin bankalara daha fazla müdahale imkânını ortaya koyuyoruz. Neden diyeceksiniz; şimdi, Hazine hisselerini bakanlar temsil edecek, yani, yüzde 99'unu bakan temsil edecek. Ziraat Bankası Sayın Recep Önal'a ait olacak, bütün yetki ve sorumluluk onda, Halk Bankası Sayın Özkan, Emlak Bankası Sayın Faruk Bal. Hükümet değiştiği zaman, tekrar oturulacak, pazarlıklar yapılacak, bölüşülecek; çünkü, yönetim kurulunda Hazineyi tek temsil eden kişi bakan; dikkat edin arkadaşlar. Yani, o zaman, siyaset ne kadar müdahil oluyor içine; tamamen içine giriyor.

Hatırlarsınız, bir bakanımız ifade etmişti, diyordu ki "Emlak Bankasının yönetim kurulu toplantısını parti il binasında yapıyorduk." Bundan sonra, herhalde, genel merkeze taşınacak demektir!

Şimdi, peki, doğrusu ne olmalıydı; bu özerkleştirmenin doğrusu ne olmalıydı: SPK, Rekabet Kurulu, Bankacılık Düzenleme Kurulu ve Hazine Müsteşarlığından oluşan bir heyete, siyasî müdahale olmadan bu heyete teslim edilmeliydi. Öyle bir teklif olsaydı, daha akılcı, daha mantıklı olabilirdi.

Değerli arkadaşlar, tasarının içerisinde neler var: Bakın, hükümet bu tasarıyı getirirken bir gerekçe ortaya koymuş; kamu bankaları, banka sektörünün yüzde 40'ını temsil etmektedir, hacim olarak, parasal olarak; dolayısıyla, bu kamu bankalarında bir arıza varsa, olursa, bankacılık sektörünü etkilemektedir -bu doğrudur- dolayısıyla, burada, bir yeniden yapılanmaya gitmek lazım diyor. Tespit doğru, teşhis doğru, hükümetin yaptığı uygulama yanlış.

Şimdi, bir kere, diyor ki, biz kamu bankalarını malî ve idarî yapıdan güçlendireceğiz. Şimdi, şurada sorsak, Komisyon adına oturan arkadaşımıza sorsak "Bu kamu bankalarının dışborçları, dış şubelerin açtığı kredilerin toplamı nedir?" diye, Sayın Bakan bize cevap veremez; bankayı yönetenler de bilmiyor. Dört yıl, KİT Komisyonunda, bu üç bankanın hesaplarını denetleyen komisyonun içinde bulundum; hesapları ibra edilmedi. Denildi ki, bu Ziraat Bankası devleti temsil ediyor, aman ha, ibra etmez, savcılığa gönderirsek, devletin itibarı sarsılır. Peki, şimdi soruyorum hükümete, şartlı ibra edilen Emlak Bankası hesapları hakkında ne yaptınız; hiçbir şey yapmadınız. İki yıl önce KİT Komisyonundaki üye arkadaşlar "işte, şu dört tane maddeyi şart koşuyoruz, bunlar düzeltilmeden hesapları ibra etmiyoruz" dediler. Ben, buraya gelmeden önce baktım, bu maddelerle ilgili en ufak bir işlem yapmamışsınız; hükümetin kabahati ve suçu budur işte.

Yine burada deniliyor ki, biz, kamu bankalarını rehabilite eder, iyileştirirsek, tüm sektör de iyileşir. Siz, alacağınızı bilmeden, borcunuzu bilmeden, dış şubelerdeki hesapların ne olduğunu tam olarak ortaya koymadan, nasıl olacak da, aldığınız sağlıklı kararlar da ortaya çıkacak!

Şimdi, değerli arkadaşlar, kamu bankalarının özel bankalarla rekabet edebilmesi için, biz, özel hukuk hükümleri getireceğiz; bu, doğrudur, bunu getireceksiniz. Ayrıntılı hükümlerini de anasöz-leşmede yazacağız, bu da doğru; peki, burada deniliyor ki, yıllık faaliyet raporları da, yine özel bağımsız firmalarla denetlenecek. Peki denetledik, onlar da Bankalar Yüksek Kurulunun önüne konuldu; o da tamam. Peki, siyasî irade, Etibankta olduğu gibi, Bankkapitalde olduğu gibi, 16 ay bekletir de müdahale etmezse, yargıya gitmesiyle murakıp raporu arasında birbuçuk yıl olursa, siz buna nasıl müdahale ediyorsunuz; nasıl müdahale edeceksiniz? Murakıp raporlarının verildiği tarih-te müdahale edilmiş olsaydı, bu bankalardaki zarar yüzde 50 az olacaktı değerli arkadaşlar.

O açıdan, bence bu tasarı, aslında, siyasetin ve hükümetin bankaların içine daha fazla sızması... Belki milletvekilleri veyahut ilgililere kredi aracılığı için gelen insanlar, bundan sonra daha başka yöntemler geliştirecekler diye düşünüyorum.

Şimdi, yine maddenin bir yerinde deniliyor ki, biz bunu 4046 sayılı Yasaya göre özelleştirerek satacağız, bankayı iyileştirdik, yeniden yapılandırma yaptıktan sonra. Peki, size iki tane örnek vereceğim: Siz, Etibankı -özelleştirmeyi bilmediğinizi, yanlış yaptığınızı söyleyeceğim- kaça sattınız; 155 milyon dolara. Kime sattınız; bir girişim grubu deniliyor. Kim bu girişim grubu; o dönemde ticarî hayatı tehlikede olan Cavit Çağlar, Dinç Bilgin grubu deniliyor. Kişiler bizi ilgilendirmiyor. O günkü murakıp raporlarında, bunlara vermeyin, bunlar batıktır deniliyor. Siz, buna rağmen, şu anda hükümet ortağı olan bir partinin, o grupta ekonomi danışmanlığı yaptığı dönemde ve onun da imzasıyla 155 milyon dolara batık firmaya sattınız ve o firma birkaç ay sonra diğer ortağına devretti. O da, bu bankayı, el konulmadan bir hafta önce başka bir gruba sattı. Siz, buna özelleştirme mi diyorsunuz?

Şimdi, burada, genel görüşme açılmasının öngörüşmesinde dedik ki, bankaların siyaset ayağını açıklayalım. Peki, niye karşı çıktınız? Eğer, siyaset ayağı açıklansaydı, o milletvekilinin ismi burada okunacaktı, partisi de okunacaktı, ona destek veren siyasî irade de burada konuşulacaktı. Bir şeye ya sahip çıkarsınız ya göz yumarsınız; ikisi de suçtur. Onun için, hükümet ortaklarından hiçbirinin diğerine göre daha özel bir durumu yoktur arkadaşlar.

Diğer, eksik gördüğümüz, yanlış gördüğümüz konulardan bir tanesi. Deniliyor ki "geçmiş görev zararları belirli esas ve sürelerce ödenecek." Biraz önce, milletvekili arkadaşımız ifade etti; o süre nedir, evvela onu bir bilelim? Yani, bir grubun dediği gibi yirmi yılda mı ödeyeceksiniz? O zaman, siz, eğer öyle bir program getiriyorsanız, zaten, baştan, çıkardığınız tasarı batıktır ve bir işe yaramayacaktır.

Deniliyor ki arkadaşlar, yeni görevlendirme yapılırsa, bedeli önceden ödenip, sonra görev ve-rilecek. Bu, doğrudur. Peki, siz üç yıldır hükümettesiniz, neden "görev zararı" adı altında birsürü paralara göz yumdunuz, usulsüzlüklere göz yumdunuz? Geçmişte yaptıklarınız, geleceğin örneğidir. O açıdan da, burada olumlu olmasına rağmen, inandırıcı değildir.

Değerli arkadaşlar, biz, bu tasarıya olumlu oy vermeyeceğiz. Gerekçesini ifade edeceğim: Bir kere, burada ciddî bir yenilik yoktur. Eğer, siz, bu tasarıda ciddîyseniz, samimîyseniz, kamu bankalarını siyasetten ayıralım diyorsanız, Rekabet Kurulu, Hazine, Sermaye Piyasasına teslim edeceksiniz ve siyaset, bu işten çıkacak. Eğer, siz, samimiyseniz, bunu yapmak mecburiyetindesiniz.

Şimdi, bize göre, bu tasarıyla, eğer kanunlaşırsa ki, bize gelen bilgilerde, sayın bakanların buna müdahale ettiği ve tasarının da, Hazineden sorumlu tek yetkili bakanın olması yönünde değiştiril-diğidir; bu da çok tehlikelidir. Ne kadar dürüst bir insan idareye gelirse gelsin, şaibe altından kurtulamaz.

Şimdi, değerli arkadaşlar, aslında, bankalarda soygun, bilimsel bir faaliyettir bana göre!..  Bakın, şimdi, evvela, bir gazete açacaksınız, ulusal bir televizyon kuracaksınız; sonra, o programla, hükümeti destekleyeceksiniz, hükümetin bütün icraatlarına müspet diyeceksiniz; sonra, o hükümet, bu yaptığınıza karşı size bir banka kurma izni verecek; sonra, o izinle, yüksek faizle para toplayacaksınız; sonra, şirketlerinize o paraları aktaracaksınız; sonra, bankalar murakıplar raporuna göre, bankanıza el konulacak ve sonra da, çıkıp diyeceksiniz ki, bütün borçlarımı ödemek istiyorum...

Bakın, en son el koyduğunuz banka Etibankın borcunu ödeyebilmesi için, masaya 500 milyon dolar koyması lazım. Öyle, yirmi yıl ödeyeceğimle olmaz bu iş... "Ödeyeceğim" diyor ve herkes de altını okumuyor. Ne zaman ödeyecek? Yirmi yıl sonra ödeyecek. Peki, 6,1 milyar doların devlete getirdiği yük nedir, faiz nedir bunu hesapladınız mı?..

Değerli arkadaşlar, bakın, acı bir rapordan örnek okuyacağım: Bir hükümet kuruluyor, bir kişi bakan oluyor. O bakanın Ziraat Bankasına borcu vardır. O bakan, Ziraat Bankasından sorumlu Devlet Bakanı oluyor ve kendi borcunu kendi imzasıyla yirmi yıl uzatıyor, on yıl uzatıyor. Siz de buna "bankalar operasyonu" diyorsunuz!.. Böyle şey olmaz. Bu işin siyaset ayağı açıklanmadan bir yere varmak mümkün değildir değerli arkadaşlar. (FP sıralarından alkışlar)

Ben, burada, hiç kimseyi suçlamıyorum, yanlış yapan fatura ödesin diyorum. Hiçbir partiye de suçlamıyorum. Her partide kendine göre insanlar olabilir.

Değerli arkadaşlar, şimdi,  bakın, buraya çıkan arkadaşları anlamak mümkün değil. Öyle önemli şeyler söylüyorlar ki, efendim, biz, özerkleştiriyoruz... Kardeşim, zaten, anonim şirket. Zaten, bu bankaların ikisi; yani, Emlak ve Halk Bankası, Türkiye Büyük Millet Meclisi KİT Komisyonunda Yüksek Denetleme Kurulunun raporlarıyla getiriliyor. Siz, bundan sonra Meclisi de by-pass edeceksiniz. Demin sordum, tekrar soruyorum, Sayın Bakan cevap versin; bankalarla ilgili şartlı ibralarda ne yaptınız; hiçbir şey yapmadınız. Sordum, hiçbir şey yapılmadığını öğrendim.

Şimdi diyor ki "efendim, zaman üç yıl, üç yılda özelleştireceğiz." Sizden öncekiler de zaten "iki yıl" demiş, ama, altı yıl olmuş, onlar bir şey yapmamış. Bir de artı yüzde 50 koyduk, o artı yüzde 50 hangi akla ve mantığa göre, bu da belli değil, yani, dörtbuçuk yıl. Arkadaşlar, dörtbuçuk yılda dünyada ekonominin normları değişir, bankacılık değişir, hesaplar değişir, kitaplar değişir. Bu, işi zamana yaymaktır ve beceriksizliktir.

Değerli arkadaşlar, bakın, size enteresan bir misal vereceğim, Meclis zabıtlarında vardır. 25 Haziran 1999'da "kamu bankalarını ve usulsüz kredileri araştıralım" diye bir araştırma önergesi vermişiz, aradan 16 ay geçmiş, şimdi 22 nci sırasında bekliyor. Bu önergeyi verdikten sonra 7 bankaya el konulmuş.

Şimdi ben, grup sözcülerine soruyorum, neden buraya çıkıp da "efendim, biz, milletin lehine madde getiriyoruz, siz hâlâ bunu istemiyorsunuz; Eyüpsultan Camiini tamir edeceğiz..." Mantığa bakın, hiç anlamadım. Yani, Eyüpsulan Camiinin tamiratıyla Vakıflar Bankasının hisse senedi satışını anlamak mümkün değil, olsa olsa bu iyi bir yaklaşım, çok hüsnüniyetli bir yaklaşımdır.

Değerli arkadaşlar, aradan 16 ay geçiyor ve "kamu bankalarını ve usulsüz kredileri araştıralım" diye vermiş olduğumuz araştırma önergesini Genel Kurulda hâlâ müzakere edemiyoruz.

Değerli arkadaşlar, demin de ifade ettim, banka mı alacaksınız; bir bankayı almak için öbür devlet bankasından kredi alarak bu bankayı  alıyorsunuz, yani, devletin malıyla devleti satın alıyor-sunuz; buna kim razı olabilir, söyler misiniz?

Değerli arkadaşlar "geçmiş görev zararları belli esas ve usullerle ödenecek" deniliyor; bu esas ve usulleri de bilmemiz lazım; yani, hangi şartlarda, hangi şekilde, nasıl ödeneceği, kaynağının nereden bulunacağı... Bana söyler misiniz, buradaki kaynağı nereden bulacaksınız? İşçi ve memurdan kestiğiniz 6 katrilyonu ödemek için bütçede para yok; nereden bulacaksınız bunları? Bunların karşılığının gösterilmesi lazım. Yarın, siyasî irade kendine göre bir yönetmelik hazırlar, kendine göre bir esas getirir ve onlar da yolsuzluğa ve usulsüzlüğe açılırsa, o kapı açılırsa, bunun sorumlusu kim olacak? Bizim memleketimizde, batıranlara, para götürenlere, banka soyanlara zaten bir şey olduğu filan yok. Siz, o bağıranlara, gürültü edenlere hiç bakmayın; göreceksiniz, yarın, 6 ay sonra hepsi çıkacak, belki de toplum acıyacak, Sayın Bakanın dediği gibi, belki de herkes karşısında saygı duracak.

Burada, önemli konulardan bir tanesi personel. Öyle enteresan personel mevzuatı getiriliyor ki; burada, evvela, yönetim kurulu karar verecek, ondan sonra Başbakan, Bakanlar Kurulu karar verecek. Bakın, yukarıdan beri saymaya çalıştığım müteaddit maddelerin hepsinde siyasî irade vardır, hepsinde siyasî tercih vardır. O açıdan, hem hükümetin başı ağrıyacak hem ilgili bakanın başı ağrı-yacak ve hem de bu bankanın, bu şartlarda, özerkleştirilmesi ve sonra özelleştirilmesi hiçbir zaman mümkün olmayacak.

Bakın, tekrar tekrar söylüyorum, altını çiziyorum; bu, sizin getirdiğiniz tasarı fiyaskodur. Ben bunu bir muhalefet olarak söylemiyorum; buna inanarak söylüyorum, konuyu uzmanlarıyla tartışarak, konu hakkında detaylı bilgi alarak geldim, onun için söylüyorum; bu işin sonunda hiçbir şey çıkmayacak. KİT Komisyonunda da çok bağırdık "Ziraat Bankasını batırıyorsunuz, Emlak Bankasını batırıyorsunuz" diye söyledik; o zaman da hiç kimse seslenmedi; ama, ne zamanki zarar 10 milyar dolar olunca herkesin sesi çıktı.

Bakın arkadaşlar; elimde Yüksek Denetleme Kurulunun raporu var. 1998 bilançosuna göre, zararı 32 505 293 000 000 lira, KİT Komisyonuna verilen rapora göre zarar bu, 1998 raporunu söylüyorum.

Değerli arkadaşlar, orada müzakere edilmiş, Komisyondaki sözcüler söz almış, tartışmalar büyümüş ve en sonunda, oturmuşlar demişler ki... Kaldı ki, hemen parantez açıp söyleyelim, birbuçuk yıldır bu bankalarla görüşülmüyor, komisyona da getirilmiyor arkadaşlar. Efendim, biz yoğun çalışıyoruz ne yapalım, sıra gelmiyor... Hayır, akçeli işler önce görüşülür, irade koyarsınız, öne getirirsiniz. Türkiye'nin, bugün, 40 milyar dolara varan banka batıkları, Türkiye'nin, önümüzdeki on, belki de yirmi yıllık ekonomik hayatını felç etti, belki de ekonomimiz yirmi yıl düzelme şansına sahip değil, bir sürü sıkıntı çekiyoruz.

Bakın, orada denilmiş ki, "soruşturma sonuçları saklı kalmak kaydıyla şartlı ibra ediyoruz." Peki, şimdi, başa dönüyorum ve tekrar soruyorum: Bununla ilgili ne yapıldı; hiçbir şey yapılmadı.

Değerli arkadaşlar, ben baktım, kamu bankalarının kredilerden dolayı uğratıldıkları zararlara baktım. Çok enteresan bir misal veriyorum -firma adını vermeyeceğim, bende saklı- bir adam, Emlak Bankasından A ve B firmalarına dolar bazında kredi alıyor; beş yıl, on yıl ödeyemiyor; dolar, 60 000, 80 000, 100 000 veya 200 000 lira iken.

Aynı adam, üçüncü bir firma kuruyor, o firmaya yirmi yıl vadeli 5 milyon dolar kredi alıyor ve önceki borçlarını ödüyor. Banka genel müdürü de bize diyor ki "batık kredileri kurtardık." Böyle memleket olur mu, böyle yönetim olur mu?.. Eğer, bakan, oradaki genel müdürü, bu şartlarda tutabiliyorsa, tabiî ki, kamuoyunda, herkes, her şeyi söyler. Ona niye hesap sormuyoruz?.. Üç firma da aynı adamın ve bu adam, on yıldır kredi borcunu ödemiyor.

Arkadaşlar, dahasını söyleyeyim... Vakıflar Bankası haczetmiş, haciz devam ederken Halk Bankasından kredi almış; Halk Bankasına iflas belgesi, beyannamesi vermişken, Emlak Bankasından kredi almış... Böyle şey olur mu arkadaşlar?..

İSMAİL KÖSE (Erzurum) - İsimleri DGM savcılığına verin efendim!

VEYSEL CANDAN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, ben, konuyu burada ajite etmiyorum, gerçekleri söylüyorum.

Şimdi, bankacılık sektöründeki arızaya baktığımız zaman -Türkiye'de 80 banka var- evvela, burada, hesap vermesi gerekenler kimler biliyor musunuz; banka kurma izni verenlerdir. Evvela, onlar niye izin verdiler, bu hesabın verilmesi lazım.

Şimdi, bu bankaların aktif büyüklüğüne baktığımız zaman...

Sayın Başkan, 1 dakika ek süre verirseniz, tamamlayacağım.

O konuya girmeyelim, 1 dakikamızı normal kullanalım...

Şimdi, hep merak etmişimdir; işsizlik artıyor, asgarî ücret 80 milyon, sokakta memurlar yürüyor...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Candan, lütfen toparlayınız.

VEYSEL CANDAN (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkan.

...batık bankalar gidiyor, KDV'ler gidiyor, hayalî ihracatlar gidiyor, her gün bir operasyon devam ediyor; her gün, toplum rahatsız, bizler de rahatsızız, milletvekili olarak rahatsızız; zorunlu tasarruf ortada, her şey ortada; ama, ben bakıyorum ki, medyada, ekonomi, güllük gülistanlık gösteriliyor. Anladım ki, geri planda, o medya patronlarının kredi alışverişleri var.

Değerli arkadaşlar, ben, şuna inanıyorum ki; bu makamı işgal eden, oturan, seçilerek gelmiş değerli milletvekili arkadaşlarımızın her birisi, benim şu söylediğim görüşlere katılıyorlar; ben, onu gayet iyi biliyorum. Herkes de iyi niyetle memleketine hizmet ediyor; ama, lütfen, söylediklerimi dikkate alarak bir kere daha düşünmenizi istirham ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Candan.

İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Grup adına konuşma hakkınız var Sayın Başkan...

İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Buradan bir şey ifade edeceğim efendim.

BAŞKAN - Yerinizden söyleyeceksiniz; peki, buyurun efendim. Sataşma mı var?

İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Hayır efendim, sataşma yok.

BAŞKAN - Yok; kısa olarak bir fikir... Evet, buyurun efendim.

İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Sayın Başkan, teşekkür ederim.

Sayın Candan'ı dikkatle dinledim, kendisine teşekkür ediyorum; gerçekten çok önemli şeyler söyledi. Sizin aracılığınızla, Sayın Başkanımızın aracılığıyla, Sayın Candan'dan, bu banka soyanlar, bu hırsızlığı yapanlar kimlerse, bunların isimlerinin DGM savcılığına bildirilmesi gerekir. Özellikle Sayın Candan'dan istirham ediyorum, çok önemli, millî bir görev yaptı; ama, bu isimlerin açıklanmasını ve Meclis Başkanlığımız vasıtasıyla DGM savcılığına bildirilmesini istirham ediyorum.

Teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

VEYSEL CANDAN (Konya) - Sayın Başkan, müsaade eder misiniz...

BAŞKAN - Sayın Candan, efendim, oturduğunuz yerden, mikrofondan...

Yalnız, çok kısa olmak kaydıyla; çünkü, vaktimiz daraldı, hiç olmazsa grup adına bir konuşmacıyı daha dinleyelim.

TURHAN GÜVEN (İçel) - O zaman, Sayın Köse gitsin savcılığa efendim... O da vatandaş olarak gitsin ihbarda bulunsun; engel mi var yani! Savcılığa suç ihbarını herkes yapar.

BAŞKAN - Sayın Candan, kürsüye gelin hemen, vakit geçirmeyelim... Çok kısa...

VEYSEL CANDAN (Konya) - Değerli Grup Başkanvekilimizin hassasiyetine teşekkür ediyorum.

Bu söylediğim konular, ilgili banka raporları, Başbakanlığa bağlı Yüksek Denetleme Kurulunun 1996, 1997, 1998 yılları raporlarında vardır, firma adları orada yazılıdır, o şirketlerin sahipleri de bellidir. Bankacılık Kanununa göre de daha fazla açıklama olmaz denilmektir ve benim görev yaptığım süre içerisinde de, bunların birçok bölümü için savcılığa suç duyurusunda bulunulmuştur sayın milletvekilim; konu budur.

Teşekkür ediyorum, sağ olun. (FP sıralarından alkışlar)

İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Candan.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - İktidarın elinde var bu bilgiler... Şayet, iktidar olmak, bunlardan mahrum olmak anlamına geliyorsa, o başka...

MUSA UZUNKAYA (Samsun) - İktidarın bilgisi var da ilgisi yok efendim.

DEVLET BAKANI FARUK BAL (Konya) - Sayın Başkan, söz istiyorum...

BAŞKAN - Çok kısa olmak kaydıyla, yerinizden Sayın Bakanım; buyurun efendim.

DEVLET BAKANI FARUK BAL (Konya) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Sayın Veysel Candan Beyefendiye de teşekkür ediyorum. Emlakbankın  ve ismimi zikrederek ifadede bulunduğu için cevap verme ihtiyacını hissediyorum. Bizim göreve başladığımız tarih itibariyle zamanaşımına uğramamış, KİT Komisyonunda görüşülüp de şarta bağlı tüm şirketler hakkında, yöneticileri hakkında tahkikat izni verilmiştir.

Teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bal.

Tasarının tümü üzerinde, Anavatan Partisi Grubunun görüşlerini, İzmir Milletvekili Sayın Işın Çelebi ifade edecekler.

Buyurun efendim. (ANAP sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakika.

ANAP GRUBU ADINA IŞIN ÇELEBİ (İzmir) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; bankacılık sektörü ve malî sektörün tümü, burada da hassasiyetle durulduğu gibi, açıklığın, dürüstlüğün ve şeffaflığın geçerli olması gereken çok önemli bir sektör ve burada, üç kamu bankasının performansı ve özellikle mevduatların yüzde 40'ı toplanan bu üç bankadaki gelişmeler malî sektördeki yapıyı da belirlemektedir. Ancak, ben, geçmişi de bir parça tartışacağım; ama, bizim buradaki temel görevimiz, bu yasada ileriye bakmamızın gerekli olduğunu bana göstermektedir.

Eğer, biz bu ülkede istikrarı sağlayacaksak, öncelikle malî sektörde bu istikrarı sağlayacağız. Dünyada, 1990'dan sonraki uygulamalara bakıyorum, Arjantin'de, Meksika'da, Brezilya'da, İsrail'de ve son Asya krizinde Kore'de, malî sektördeki problemler krizi daha çok büyütmüş. Onun için, bu getirilen yasa çok gerekli bir yasa ve malî sektörün sağlıklı yapıya kavuşturulmasını, rekabetin uluslararası şartlara uyum sağlayacak şekilde yeniden düzenlenmesini ve kamu bankalarının, özel bankalarla aynı yasal çerçeve içinde hareket etmesini temin edecek bir yasa.

Bu anlamda, bu yasanın gerekliliği çok açık ve enflasyonun yüzde 100 olduğu dönemden yüzde 35'lere ve daha sonra tek haneli rakamlara yöneldiğimiz bir istikrar programı uygulanırken, faizlerin -ki, yıllarca bu yüksek faizden şikâyet ettik, rant ekonomisi dedik- yüzde 120'lerden yüzde 40'lara, yüzde 30'lara düştüğü bir dönemde, düşük enflasyon ortamında yeni bir bankacılık anlayışına gerek olduğu çok açık.

Bu bankacılık anlayışının temeli ise, artık, kamu kesimi finansman açığını, yani bütçe açıklarını finanse eden bir bankacılık değil, büyümeyi finanse eden bir bankacılığa geçişi şart koşmaktadır. Bu nedenle, biz, Bankalar Kanununu 1999 yılının aralık ayında çıkardık; bu nedenle, biz, Kore'de şeffaflığın sağlanması, İngiltere'de şeffaflığın sağlanmasına dönük piyasalardaki denetim kuruluşlarının benzerini, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kuruluyla 1 Eylül 2000 de hayata geçirdik ve şimdi bunun üçüncü aşaması olan kamu bankalarının mevduatının yüzde 40'ını oluşturan üç bankanın özerk hale getirilip özelleştirilmesini ve piyasa koşullarında işlem yapmasını sağlayacak bir yasal düzenleme getiriyoruz. Tabiî, bence, bunun dördüncü ayağı, Merkez Bankasının özerk ve bağımsız olmasıdır. Bu da, mutlaka yapılması gereken önemli bir adımdır.

Şimdi, burada, bugün, bu yasayı getirmeseydik, bu yasayı getirmediğimiz takdirde, 1999 Aralığında çıkardığımız Bankacılık Yasasıyla, -ki, bugün, birçok yanlış işi ortaya çıkarmaktadır, zayıf işlemleri ortaya çıkarmaktadır- şeffaflığı ve açıklığı getiren, denetimi getiren mekanizma, 1 Eylülde özerk bir kurum olarak Bankacılık Denetleme ve Düzenleme Kurulu devreye girmiştir. Bu yasa gelmeseydi, bu kamu bankaları, bu gelişen yeni ortama uyum sağlayamazlardı.

Bu nedenle, kamu bankalarının yenilenmesi ve özel bir yapıda görev yapar hale gelmeleri şarttır. Aksini düşünebiliyor musunuz... 20 milyar dolar görev zararından söz ediyorsunuz. Bu 20 milyar dolar görev zararı nereden geliyor?.. 1993'de kütlü pamuktan, o 4,5 trilyon dediğiniz ödeme, katlanarak, stoktaki faizin faizi oluşarak işte 4,5 katrilyona gelmiş, faizin faizi tahakkuk ederek. Halk Bankasındaki esnaf kredilerine verilen faiz farkının görev zararı kapsamındaki 4-5 katrilyonluk ödeme, TÖBANK'ın ve diğer bankaların özelleştirilmesinden doğan görev zararları birikmiş; yani, ne olmuş; hükümetlerin talimatıyla bu kamu bankaları işlem yapmış ve bu bankaların borçları, alacakları, ticarî banka kurallarına göre işlemesi, sözde kâğıt üzerinde gerekli, faizin faizi, bugün, 20 milyar dolarlık bir görev zararı getirmiş.

Şimdi, değerli arkadaşlar, bu yapı sürebilir mi sizce?.. Hükümetler karar verecek, uygulayacakları politikayı, kaynak bulamayacaklar, kamu bankalarına ödetecekler, faizler yükselecek, kamunun açığı olacak, o kamu bankaları kanalıyla daha yüksek faiz ödeyerek borçlanacaklar ve o açıklarını kapatacaklar... Böyle bir mekanizmada, faiz yarışını sürdüren bir kısır döngüde, "kütlü pamuğa bu parayı ödeteceğim" deyip, Ziraat Bankasına "sen öde, ben sana öderim" denilmiş, hâlâ ödenmemiş. Rusya'ya buğday satacaksınız, Toprak Mahsulleri Ofisine parayı ödemeyeceksiniz, bir başka kamu bankasına ödeteceksiniz, o parayı ödemeyeceksiniz. "Bak, ben ne kadar iyiyim, esnafı düşünürüm" deyip, bankaya, "esnafa bu krediyi ver" diyeceksiniz; ama, o bankanın parasını ödemeyeceksiniz. O bankaya faizin faizi çalışacak; böyle bir görev zararı oluşacak ve piyasalar çarpılacak ve böyle bir faiz yarışında... Bir de, 1994 yılında tasarruf mevduatına sınırsız güvence getireceksiniz, inanılmaz bir yarış ve kötü bankacılığı teşvik edeceksiniz... Böyle bir yapı olamaz. Kötü bankacılık, sonuçta böyle yolsuzluğu, böyle düzensizliği, böyle anlamsız bir yapıyı getirir.

Bu yapıda kim sorumlu; bu yapıda, Türkiye'deki bu yapıyı isteyen, teşvik eden herkes sorumlu. Bunu, tarih tarih de anlatabilirim.

Değerli arkadaşlar, bu kanun gerekli. Neden gerekli?... Şimdi, dünyadaki gelişmelere bakı-yoruz... Maalesef, meseleleri, burada, dünyadaki bu gelişmelerden soyut olarak tartışıyoruz. Bence, dünyadaki gelişmeleri de doğru analiz etmek lazım. Yeni teknoloji ve bilgi ve iletişim teknolojisindeki gelişmeler, girişimciliği ve rekabeti artırıyor, piyasaların etkinliğini artırıyor. Bu da, her sektörde iyileşmeyi, bir devrim niteliğindeki reformları beraberinde getiriyor; çünkü, internet altyapısındaki gelişme, üstyapı kurumlarında hızlı bir değişikliğe yol açıyor. Bundan da en çok et-kilenen finans sektörü.

Şimdi, Morgan Stanley ile Chase yakın bir tarihte birleştiler; 660 milyar dolarlık kuvvetli bir yapı oluştu. Uluslararası alanda rekabet gücünü artırmak için Manufacture Hannover Trust ile Chemical Bank birleşti ve güçlü bir yapı oluştu. Şimdi, düşünebiliyor musunuz, bir bankanın yapısı 660 milyar dolar, Türkiye'deki bankaların aktif toplamı 140 milyar dolar... Bunun, acele 300 milyar dolara çıkması lazım ve en azından, buraya, 40-50 milyar dolarlık bir taze kaynak girişi olması lazım; çünkü, özkaynakları son derece yetersiz. Bu bankacılık sisteminde, özkaynakların gayri safi millî hâsılaya oranı yüzde 2,5-3 oranında, kredilerin ve mevduatın gayri safi millî hâsılaya oranı yüzde 50 oranında. Küçük ve orta ölçekli işletmelere verilen krediler ise, yüzde 5 düzeyinde. Yani, özkaynağı olmadan bankacılık sektörü yürümeye çalışıyor. Bu yeni şartlarda, malî verimlilik dediğimiz, reel sektöre de kaynak aktarmayı gerekli kılan bir yapıyı, Türkiye'de görmezlikten gelemeyiz, sırtımızı dönemeyiz. Yüksek enflasyon döneminde, yüksek faizle devlet kâğıtları alıp satıp kârlılık olabiliyordu; ama, bu kötü bankacılığı teşvik eden bir sistemi, kötü ekonomik koşulların kredilerin kötü kullanımına yol açan bir sistemi beraberinde getirdiğini söyledim. Nitekim, tasarruf mevduatı üzerindeki sınırsız güvence, böyle bir kötü yapıyı da beraberinde teşvik etti.

Şimdi, biz, bazı kararlar aldık. Bu sınırsız mevduat güvencesini 100 milyara indirdik, 50 milyara indiriyoruz. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu devreye girdi, Bankalar Kanunu devreye girdi ve bugün, en önemli nokta, makroekonomik istikrarı sağlamaya dönük atılan adımlar. Bu yapı, düşük enflasyon ortamı, iyi risk yönetim sistemini de beraberinde getiriyor, iyi ve sağlıklı kredi mekanizmasını ve bankacılığını da beraberinde getiriyor. Bankaların kaynak mevduat maliyetinin etkisini gayet iyi ölçecek yeni yapılanmalara ihtiyaç var ve bankacılıkta kaynak kullanımı etkinliğini ve gider kontrolünü artırmaya dönük yeni yapılanmalar gerekli hale geldi ve böyle bir yapılanma şart. O nedenle bu yasaya ihtiyaç var. Kamu bankalarında bunu yapmak lazım. Bu, yeniden yapılanma (rehabilitasyon) dediğimiz işlemlerle ilgili, tasarıda bir madde var. Bu tasarıyı hazırlayan arkadaşlara, o anlamda teşekkür ediyorum.

Bu maliyet ve gelir oranlarının ve verimliliğin, mutlaka dikkate alınan bir yapıya ihtiyaç olduğunu belirttim.

Şimdi, burada, eğer, Ziraat Bankasının ve Halk Bankasının, biraz önce söylediğim gibi, görev zararlarını tasfiye edip yeni bir yapılanmaya geçmediğimiz zaman, bu, inanılmaz ölçüde katlanan acayip bir yapıyı beraberinde sürdürmeyi zorunlu kılıyor. O nedenle de, bu, kökleşmiş kötü yapıyı, kanserleşmiş hücreleri de kökünden alacak şekilde tasfiye etmeyi gerekli kılmaktadır. Bu kararların detayına girmeyeceğim, Resmî Gazetede ilan edildiği tarihleri söyleyebilirim; 21 Mayıs 1993, 12 Eylül 1993, Ekim 1993; bütün bu kararların kökü oralarda.

Şimdi, bu kararla, hem Avrupa Birliği sürecinde hem makro ekonomik istikrarın uygulandığı bir süreçte, kamu bankalarıyla özel bankaların aynı şartlarda çalışma ortamı oluşturulmaya çalışılı-yor; ama, burada, çok haklı bir uyarı oldu. 1994 yılındaki Özelleştirme Kanununda, kamu bankalarının özelleştirilmesiyle ilgili bir madde var; iki yıl içerisinde özelleştirilmesi. Olmadı. Neden olmadı -bugün, geriye dönüp bakıyorum- çünkü, o günkü enflasyon ortamı yüzde 150, faiz-ler inanılmaz artmış, reel faizler yüzde 30'a, 40'a varmış, inanılmaz bir kaotik ortam, mevduata yüzde 100 güvence getirilmiş, inanılmaz bir faiz yarışı başlamış. Bugün batan 10 bankanın 6'sının izni o dönemde verilmiş arkadaşlar. 2'si eskiden verilmiş, 6'sı o dönemde verilmiş. Her şeyi, isterse-niz burada araştıralım, tartışalım;  biz, her şeye hazırız, hodri meydan.

H. UFUK SÖYLEMEZ (İzmir) - Geçen yüzyılı bırak, bu yüzyıla bak.

IŞIN ÇELEBİ (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, şimdi, burada, malî sektörde bozulmayı açan bu yapı, 20 milyar dolarlık görev zararı, kütlü pamukta, 1993 yılının ekiminde kasımında verilmiş ve bugüne kadar ödenmemiş. 1993 yılında, Halk Bankasına, esnaf kredilerine verilen farkı, hâlâ bugüne kadar ödenmemiş, TÖBANK'la olan işlemler bugüne kadar ödenmemiş. Bu bankalara bu yük getirildiği zaman, halkın sırtına biniyor bunlar, vergilerine biniyor. Bugün 20 milyar dolar dediğiniz, o günkü hatalardan, o TÖBANK'ın, Sümerbankın kime devrinden; Halk Bankasına devrinden. Sümerbankın yükü, o günkü parayla 15 trilyon lira, TÖBANK'ın yükü 5 trilyon lira. Sonra, siz, o Sümerbankı, özelleştirme adı altında, 1995 yılında götürdünüz, verdiniz. Ne oldu; bugünkü problemlerin kaynağı oradan geldi.

H. UFUK SÖYLEMEZ (İzmir) - Bilmediğin konuyu konuşma, açıklarız...

IŞIN ÇELEBİ (Devamla) - Hodri meydan; burada, her şeyi açıkça tartışalım.

Malî sektörde, bugün, kötü bankacılığı teşvik eden politik tercihlere, artık, çıkaracağımız bu kanunla dur deme zamanı geldi.

Değerli arkadaşlarım, düşük enflasyon sürecinin, rekabete uyumu ve verimliliği beraberinde getirdiğini biraz önce belirttim. Şunu çok açık söylüyorum: Kore'de de gördüğümüz gibi, uluslararası bankacılık şartlarını, mutlaka Türkiye'de de oluşturmak zorundayız; açıklığı, şeffaflığı ve denetimi oluşturmak zorundayız. Bunu oluşturmazsak, bu düşük enflasyon sürecinde, bankacılık sektörünün büyümeyi finanse etmesini sağlayamayız. Malî yapıyı güçlendirmemiz ve rekabete bu anlamda uyum sağlanması kesin olarak gerekli.

Burada belirttim, istikrar programı uygulanıyor ve makroekonomik dengelerde belli bir istikrar oluşturulmaya çalışılıyor. Hatırlarsınız, enflasyon, yüzde 100'lerdeydi iki üç sene önce, bugün yüzde 50'lere indi, oradan yüzde 35'e inecek, gelecek sene yüzde 20'nin altına inecek, tek haneli rakama inecek. Bu yapıda, bankacılık, artık sadece kamunun açığını finanse eden bir kurum değil; bankacılık, kurumsal bankacılığıyla, yatırım bankacılığıyla, bireysel bankacılığıyla, küçük ve orta ölçekli işletmeleri, yatırımları, büyümeyi finanse eden bir kurum haline gelecek; yani, risk yönetimi iyi olan, verimliliği dikkate alan bankacılık haline gelecek. Bu uygulama, bu kanun, ona da ışık tutan, ona da yol gösteren bir uygulama. Bunu yapmak zorundayız. Merkez Bankasını da, bu sürede, özerkleştirmek, bağımsız hale getirmek zorundayız.

Asya krizi ve Rusya krizi bize çok şey öğretti; 1997'nin ikinci yarısında başlayan Asya krizi ve 1998'in ikinci yarısında başlayan Asya  krizi bize çok şey öğretti. Reel ekonomi ile malî sistemin uyumlu olmasının şart olduğunu gösterdi. Kore'de, 1997 ve 1998'de batan bankaların, sigorta şirketlerinin, leasing kuruluşlarının durumunu biliyoruz ve Güney Kore'de, 1998 yılında kurulan malî denetim komisyonunun ve sonra da İngiltere'deki malî hizmetler otoritesinin yararlı olduğuna ve Bankacılık Denetleme ve Düzenleme Kurulunun Türkiye'ye  çok önemli yenilikler getireceğine inanıyorum.

Bu yapının devreye girmesi, malî sektörün açıklığını, şeffaflığını ve dürüst insanların rekabette güçlü olmasını sağlayacak mekanizmaları beraberinde getirecektir; bu yapı, uluslararası şartlara uyumu beraberinde getirecektir. Bu yapının oluşmasında imzası olan bizler, bundan büyük mutluluk duyuyoruz.

Ben, artık şunu çok net söylüyorum: Hükümetlerin talimatlarıyla, kamunun borçlarını ödemek için veya politikacıların dediklerini yapmak için, kamu bankalarının yüksek faizlerle borç alarak bu borçları ödeyeceği bir yapının, bu fasit dairenin kırılması gerektiğine inanıyorum. Bu yapının kırılmasında, aldığımız birçok kararın yanında, bu da çok temel taşlardan biri. Bu piyasalarda bozulmayı sona erdirmek zorundayız. Bu nedenle, piyasalarda kamu-özel banka farkı kalmamalıdır. Herkes aynı şartta, aynı  statüde,  kim daha iyi çalışıyorsa,  kim daha rekabete uyum sağlıyorsa, kim kendini bu şartlara, uluslararası rekabet şartlarına uyduruyor ve buna adapte ediyorsa, onların başarılı olma şansı vardır.

Ben bir kez daha açıkça söylüyorum; bugün, açıklık, şeffaflık ve denetim ve dürüstlük, bu ülkenin çok arzu ettiği ve özlediği tanımlar, kavramlardır. Bunun, bankacılık sektöründe, 1999 Aralığında çıkardığımız yasayla,  1  Eylülde devreye giren Bankacılık Denetleme ve Düzenleme Kuruluyla gerçekleşmekte olduğunu görmek beni memnun etmektedir ve Anavatan Partisi Grubunu memnun etmektedir. Biz, Türkiye Büyük Millet Meclisinin her  türlü denetimi yapmasına  saygı duyuyoruz, bunun  da gerekli olduğuna inanıyoruz. Bu anlamda, bu tasarıyı getiren arkadaşlara teşekkür ediyoruz. Bu konudaki çalışmalara burada yapacağımız katkılarla,  bu yasanın daha gelişmesini de sağlayacağız.

Hepinize saygılar sunuyorum. (ANAP, DSP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Çelebi.

Sayın milletvekilleri, çalışma süremizin tamamlanmasına 5 dakika kalmıştır. Grupları adına konuşma 20 dakika sürdüğü için, bir yeni konuşma imkânımız yoktur. Bu sebeple, birleşime, saat 20.00'de tekrar toplanmak üzere ara veriyorum.

Kapanma Saati: 18.55

 

 

 

 

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 20.00

BAŞKAN: Başkanvekili Mehmet Vecdi GÖNÜL

KÂTİP ÜYELER: Levent MISTIKOĞLU (Hatay), Melda BAYER (Ankara)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 15 inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

VIII. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

4.- Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası, Türkiye Halk Bankası  Anonim Şirketi ve Türkiye Emlak Bankası Anonim Şirketi Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/775) (S. Sayısı : 537) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Sayın milletvekilleri, hatırlanacağı üzere, 537 sıra sayılı kanun tasarısının tümü üzerindeki görüşmelere başlamış ve üç parti sayın sözcülerini dinlemiştik.

Şimdi, sıra, Demokratik Sol Parti Grubu adına, Kırklareli Milletvekili Sayın Necdet Tekin'de.

Buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakika.

DSP GRUBU ADINA NECDET TEKİN (Kırklareli) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası, Türkiye Halk Bankası Anonim Şirketi ve Türkiye Emlak Bankası Anonim Şirketi Hakkında Kanun Tasarısı üzerinde Demokratik Sol Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisimizi en derin saygılarımla selamlıyorum.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bu yasa tasarısı, gerçekten, Türk bankacılık sistemi için çok önemli bir yasa tasarısıdır. Bu nedenle, önce, diğer arkadaşlarımın yaptığı gibi ben de bir tespit yapmak istiyorum. Ziraat Bankası, Halk Bankası ve Emlak Bankası, Türk bankacılık sisteminin yaklaşık yüzde 40'ına hükmetmektedir. Açıkçası bu üç banka, tüm bankacılık sisteminin temel direğidir, belirleyicisidir. Şimdi, buna, bir anlamda, devletin elinde bulunan Vakıfbankı da dahil edersek, Türk bankacılık sisteminde, aktif, mevduat ve kredi büyüklüğü değerleri yönünden baktığımızda, bu sektörün yaklaşık yüzde 50'sine hükmettiğini görürüz. Durum böyle olunca, bankacılık sistemi açısından bu durum, Türkiye Cumhuriyetinin bankacılık sisteminde çok sağlıklı bir durum değildir. Yani, kamu, mevcut bankacılık sisteminin yarısına hâkim. Bu durum, sağlıklı bir durum değildir. Bu bankaların, adını saydığım bu üç bankanın hapşırmasıyla bankacılığın ve bankacılık sisteminin hastalanması da kaçınılmazdır. Bunlar, bilindiği gibi, kamu bankalarıdır. Bu tablo, bize, adı geçen kamu bankalarıyla ilgili karar alırken, iktidarıyla muhalefetiyle son derece dikkatli davranmamızın gerektiğini de göstermektedir.

Gerek Plan ve Bütçe Komisyonunda gerekse burada konuşma yapan arkadaşlarım, özerkleştirme değil ille de hemen özelleştirme diyorlar. Ülkemizde kamu bankalarının verimsiz çalıştığı doğrudur, zaman zaman siyasî baskılarla bankacılık işlevlerinin yozlaştırıldığı da olmuştur; ancak, devlet güvencesi, mevduat güvencesi, mevcut bankacılık yasaları ve son yaşanan banka kriz-leri doğrultusunda bu kamu bankalarını rehabilite etmeden, yani, önce özerk yapıya kavuşturmadan özel sektöre devretmek, bizce, kuzuyu kurda teslim etmeye benzeyecektir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; daha ayrıntılı açıklamalara girmeden, bu ve benzeri konularda, KİT'lerin özelleştirilmelerinde veya bankaların özelleştirilmelerinde bilim dünyasının bu konuya nasıl baktığını bir örnekle saptamak istiyorum. 24-27 Aralık 1997 tarihinde yapılan Türkiye Sorunlarına Çözüm Konferansında Prof. Dr. Ruşen Gezici, bakınız, ne diyor: "Özelleştirmede model arayışı bildirisinde, bugün, artık, özelleştirmenin gereğine inanmayan, uygulamalara esastan karşı çıkan hiçbir siyasal görüş yoktur." Bu Meclisimizde de hiçbir karşı siyasal görüş, bankaların da KİT'lerin de özelleştirilmesi konusunda, yok; ancak, yöntemde bazı şeyler var. Sayın Gezici devam ediyor... "Türkiye gibi uzun yıllar süren başarılı karma ekonomik tecrübesi bulunan bir ülkede, KİT'lerin, artık, ekonomiye yük olup olmadığının tespitinden önce, büyük hizmet vermiş bu kuruluşların özerk bir yönetimle ıslah edilmeleri gerekmektedir." Bu, bilim adamlarından bir tanesinin görüşü; zamanınızı almamak için diğerlerini söylemek istemiyorum.

Mensubu bulunduğum ve mensubu bulunmaktan şeref duyduğum partimin, Demokratik Sol Partinin Genel Başkanı, Başbakanımız Sayın Bülent Ecevit ve 1995 ve 1999 seçim bildirgelerinde partim bu konuya nasıl bakmış, ona da değinmek istiyorum.

Partim, seçim bildirgelerinde, KİT'lerin ve kamu bankalarının iyileştirilmesi için, önce özerkleştirilmesini, sonra da özelleştirilmesinin -ve hatta- kendi kendilerine yapılacağını vurgulu-yor; ayrıca "Demokratik Sol Parti iktidarında ulusun birlikte sermayedarı olduğu KİT'ler siyasî arpalık olmaktan kurtarılacak, ulusa yeniden etkin ve verimli bir biçimde mal ve hizmet üreten kuruluşlar haline gelmeleri sağlanacaktır. Bu amaçla, her şeyden önce bu kurumlar özerkleştirilecek ve yetenekli ve profesyonel yöneticileriyle yönetimleri güvence altına alınacaktır. Demokratik Sol Parti, ticaret bankacılığı yapan kamu bankalarının özelleştirilmesine yol açacak özel görevi bulunan kamu bankalarının ise yönetimlerini özerkleştirecek, bu kurumların siyasî iktidarların değil, gerçek sahibi olan halkın hizmetinde ve ülkemiz yararına görev yapmalarını, böylece yönetimlerinin karar ve işlevlerinin kamusallaştırılmasını gerçekleştirecektir" diyor ve devamla "sigorta -ki, bu önemli, daha Türkiye'nin gündemine gelmedi- leasing, factoring gibi malî kesimin diğer kurumları ise geliştirilecek, desteklenecek, izlenmeye ve gözetilmeye, bankacılık sisteminin bütünü içerisinde devam edilecektir. Öncelikle, bankacılık kesiminin lokomotifi durumundaki kamu bankalarının uluslararası bankacılık normlarına göre çalışabilir hale gelmesi amaçlanmaktadır" diyor ve bu ilkeleri sayıyor. İşte, bugün, yapılmak istenen, yapmak istediğimiz şeyde budur.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; diğer yandan, adı geçen üç bankayı kendi özkaynaklarıyla ve gerçek değerleriyle alabilecek güçte özel sektör kuruluşu var mıdır?! Akıl ve mantık, bu bankaların öncelikle politik müdahalelerden kurtarılmasını emretmekte değil midir?! Son yıllarda bankacılık sektöründe meydana gelen olumsuz gelişmeler, sistemin kırılganlığını göstermiştir. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulunun anında ve yerinde yaptığı gözetim ve müdahaleler, kamuoyuna ve bankacılık sektörüne, sistemin yeniden yapılandırılmasının bir gereklilik olduğunu da göstermiştir. Peki, bu yapılandırmada Türk bankacılık sisteminin yüzde 50'sini oluşturan kamu bankalarının yeri ne olmalıdır. Bu, cevabı araştırılması ve bulunması gereken önemli bir sorudur. İşte, görüşmekte olduğumuz bu yasa tasarısı, bu sorunun cevabını veren ve yasa haline getirmede öncülük eden kuralları ve prensipleri koymaktadır; çünkü, tüm Türk bankacılık sektörünün rehabilitasyonunun, bu üç bankanın rehabilitasyonundan geçeceği artık bir gerçektir. Ziraat Bankası, Halk Bankası, Emlak Bankasının içinde yer almadığı bir yeniden yapılandırma programı, Türk bankacılık sistemini düzlüğe çıkaramayacaktır. İşte, bu kanun tasarısıyla bu yapılmak istenmektedir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; arkadaşlarımız, tasarıda yeniden yapılandırma konusunda pek çok kayda değer ilke yer almıyor şeklinde bazı eleştirilerde bulundular. Tasarı incelendiğinde, bu ilkelerin son derece sağlıklı olarak yer aldığı görülmektedir. Bu ilkelerin ilki şudur: Banka personelinin emeklilik, ölüm gibi hallerinde özlük hakları korunarak boşalan kadroları iptal edilmiş olacak, emekli olanlar aynı bankalarda üç yıl içinde istihdam edilemeyeceklerdir. Bu, temel bir ilkedir.

Bu yasa tasarısıyla ikinci olarak, bu üç bankada çalışan personelimize, en yüksek devlet memuru maaşının -ekgösterge dahil- yüzde 180'i oranında bankacılık tazminatı getirilerek, kamu bankalarında çalışan personelin beklentileri de yerine getirilmektedir.

Üçüncü olarak, bankaların, bu kanun yürürlüğe girdiği tarihte, Hazinede birikmiş olan görev zararı alacakları, yeniden yapılandırma programında belirtilen esas ve süreler dahilinde itfa edilecektir.

Dördüncü olarak, devlet, yeniden yapılandırma döneminde, bankalara -ki, bu çok önemlidir- bedelini önceden ödemeden hiçbir malî görev veremeyecektir. Yani, bundan sonra, görev zararları giderek azalacaktır.

Özetlersek, kamu bankaları, bu yasayla yeniden yapılandırılmaktadır; idarî yapıları siyasî et-kilerden arındırılmış kişi ve yöntemlerle güçlendirilmektedir; malî yapıları, uygulanacak reel bankacılık kurallarıyla kuvvetlendirilecektir. Bu sayede, tüm sektörün rehabilitasyonu sağlanacağı gibi, bankacılık sistemi bütünüyle kuvvetlenecek; sektör, rekabete açık ve Türk bankacılığının Avrupa Birliği normlarında bankacılık yapmasına doğru gidecektir. Bunun da, öncelikle, bu üç bankanın yönetimlerinin ve onların işlevlerinin özerkleştirilmesinden geçtiği unutulmamalıdır.

Getirilen düzenleme, Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası, Türkiye Halk Bankası ve Türkiye Emlak Bankasının, çağdaş bankacılığın ve uluslararası rekabetin gereklerine göre çalışmalarını ve özelleştirmeye hazırlanmalarını sağlayacak şekilde idarî ve malî yönden yeniden yapılandırılmasıdır.

Satırbaşlarıyla, bu yasanın diğer önemli konularına değinirsek: Hisse satışlarına ilişkin düzenlemelerin yapılması ve hisselerinin yüzde 100'üne kadarının özel sektöre satılabilmesine olanak tanınmaktadır. Bankacılık sektöründeki diğer özel bankalar gibi, bu üç kamu bankasının özel hukuk hükümlerine ve Bankalar Kanunu hükümlerine tabi kılınması ile bankacılık faaliyetlerine ilişkin diğer ayrıntılı hususların anasözleşmelerinde düzenlenebilmesi hükme bağlanmaktadır. Tüm bankacılık sistemindeki bankaların yıllık faaliyetlerinin bağımsız denetim kuruluşlarınca izlenerek rapora bağlanmasına ve bu raporların söz konusu bankaların genel kurullarına sunulabilmesine olanak tanınmaktadır. Kamu bankası olmaları nedeniyle bu bankaların mevzuat açısından tabi oldukları kısıtlamalar kaldırılarak diğer özel bankalarla rekabet edebilme olanakları da getirilmektedir.

Açıkçası, öncelikle özerkleştirilerek özelleştirilmesi programlanan, planlanan bu üç kamu bankasının, üç yıllık yeniden yapılandırma sürecinde, hükümetin takip ettiği ekonomik istikrar programına paralel olarak bankacılık sisteminde meydana gelebilecek -ki, son günlerde olduğu gibi- olumsuz gelişmelerden etkilenmemesi amaçlanmıştır. Bu yasa tasarısının adı geçen üç kamu bankasının özelleştirilmesi için öngörülen üç yıllık süre sonunda görev zararlarının tasfiye edilmesi, yönetimlerinin ıslahı, bankacılık rasyolarının Avrupa Birliği bankacılık sistemindeki rasyolarla aynı düzeye getirilebilmesiyle yeniden yapılandırmanın Türk bankacılık sisteminde yer alan tüm kamu ve özel bankaların bankacılık ilke ve kurallarına uygun hale getireceği, tüm bankaların özerk ve evrensel yönetim ilkelerine uygun ve ülkenin sınırlı kaynaklarının etkin ve verimli şekilde kullanılabileceği rekabete açık bir bankacılık sistemini amaçladığı da dikkatli incelenirse görülecektir.

Sonuç olarak, sayın milletvekilleri, Demokratik Sol Partinin seçim bildirgelerinde vaat ettiği soyulmayan, soydurulmayan hakça bir düzene bankacılık sistemini getirmeyi amaçladığı bu kanun tasarısını getirmenin mutluluğunu yaşadığımı belirterek, şahsım ve partim Demokratik Sol Parti olarak bu kanun tasarısına olumlu oy vereceğimizi bildirir, Yüce Meclisinizi en derin saygılarımla selamlarım. (DSP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Tekin.

Gruplar adına son söz, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Uşak Milletvekili Sayın Armağan Yılmaz'a ait.

Buyurun Sayın Yılmaz. (MHP ve DSP sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakikadır.

MHP GRUBU ADINA ARMAĞAN YILMAZ (Uşak) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası, Türkiye Halk Bankası Anonim Şirketi ve Türkiye Emlak Bankası Anonim Şirketinin özerkleşmesi ve özelleştirilmesiyle ilgili kanun tasarısı hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisinizi, sevgi ve saygılarımla selamlarım.

Söz konusu bankalar, kurulduğundan itibaren Türkiye ekonomisine önemli katkıları olmuş; özellikle de diğer, kâr amaçlı özel bankaların vermekte imtina ettiği ihtisas kredileri, orta ve uzun vadeli yatırım kredilerini kullandırarak, ekonomide üretim ve istihdam artışında başrolü oynamışlardır.

Bunun yanı sıra, bu bankalar devlet kasası gibi kullanılmış, tüm ödeme ve tahsilat gibi kamu hizmetleri bunların üzerinden yerine getirilmiştir. Zaman içerisinde, bu bankalar, çeşitli nedenlerden dolayı, özellikle de banka yöneticilerinin tayin ve terfilerinin siyasî mülahazalarla yapılır hale gelmesi, dolayısıyla da, bağımsız idarî ve ekonomik kararlar alınamaması, içinde bulundukları finans sektöründe gelişen teknolojiye ayak uyduramamaları, sektörde rekabet gücünden yoksun kalmaları, ekonomik ve insan kaynaklarını rantabl şekilde kullanamamaları, yeni fonların yaratılamaması, öz kaynaklarının erozyona uğraması gibi nedenlerle Hazineyle cari hesap şeklinde çalışır hale gelmiş; yıllardır oluşan zararlar kamufle edilerek, dolaylı olarak Hazineye mal edilir duruma getirilmiştir.

Diğer taraftan, kamu bankaları, ekonomiye yük haline gelmiştir dedik.

Peki, bu duruma nasıl gelmiştir veya getirilmiştir? Günümüzde özel bankaların içinin nasıl boşaltıldığı, kamuoyu gözü önünde yeterince tartışılmaktadır ve görülmektedir; ancak, kamu bankalarının zararları görülmemekte ve tartışılmamaktadır.

Kamu bankalarında "görev zararı" denilen bir kavram vardır. Yılsonu bilançosu çıkarıldığında gerçek zarar tespit edilmekte, Hazineyle mutabakata varılarak, yine devlet tarafından bu bankalarca kullandırılan kredilere -örneğin, Ziraat Bankası tarafından kütlü pamuğa verilen, Halk Bankası tarafından esnaf ve sanatkârlara kullandırılan kredilere- zararı telafi edecek ilave faiz oranı üzerinden tahakkuk yapmak ve Hazinenin hesabına borç yazılmak suretiyle zarar telafi edilmektedir.

Ayrıca, bazı özel sektör firmalarına kullandırılan kredilerin vadesinde ödenmediğinde faiz tahakkuk ettirilmemesi sebebiyle gelir kaybına sebebiyet verilmekte; bu durum, netice hesaplarını, yani kârı, doğrudan etkilemektedir.

Diğer taraftan, daha önce batmış olan özel bankalardan İstanbul Bankası, Hisarbank ve Öğretmenler Bankası gibi bankaların külfeti de kamu bankalarına bindirilmiştir. Bu gibi durumlar da, yıllarca kamu bankalarının durumunun bozulmasına yol açmıştır.

Bankacılık sektörü, kaynak yetersizliği gibi bazı eksiklikleri olmasına rağmen, Avrupa Birliğine entegre olmuş önde gelen sektörlerimizden bir tanesidir. Son haliyle kamu bankaları, sektörün yaklaşık yüzde 40'ını oluşturmaktadır ve bu hantal ve verimsiz haliyle millî ekonomiye yük olduğu gibi, sektörün dinamizmini de bozmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu nedenle, söz konusu yasa tasarısının Meclis gündemi-ne getirilmesi, büyük bir cesaret işi olup, ekonomi için reform niteliğindedir. Bu tasarı, bankaların yeniden düzenlenmesiyle ilgili yapılan çalışmaların devamı niteliğinde olup, kamu bankalarının sektördeki yeri ve önemi dikkate alındığında, bu bankaların içinde yer almadığı bir yeniden yapılandırma programının amacına ve başarıya ulaşması mümkün değildir.

Tasarıda, kamu bankalarının kendilerini rehabilite edebilmeleri için üç yıllık bir süre ve-rilmektedir. Bu süreyi çok iyi şekilde değerlendirmek gerekir. Bugüne kadar devlet statüsünde çalışan bu bankalar, diğer özel bankaların uymakta olduğu kanunlara tabi olacaktır. Bu nedenle, anasözleşme dahil tüm yönetmelikler tekrar gözden geçirilerek norm kadroların yapılması, ücret sisteminin tespit edilmesi, aktif bankacılıktan uzak kalan personelin rekabet ortamında yeni sisteme uyum sağlaması amacıyla yapılacak eğitimler, gelir kalemlerini artırarak bankacılık enstrümanlarının uygulamaya geçirilmesi, personelin motive edilmesi gibi teknik çalışmalar önemli hale gelecektir. Burada banka yönetimi ve özellikle de Bakanlar Kuruluna da önemli görevler düşmektedir. Zira, kanunun 2 nci maddesinin birinci fıkrasında "etkin, verimli ve özerk bir şekilde çalışmalarının sağlanması amacıyla yeniden yapılandırılmalarına ilişkin usul ve esaslar Bakanlar Kurulunca belirlenir", yine aynı maddenin üçüncü fıkrasında "yeniden yapılandırma sürecinde, bankaların özel hukuk hükümlerine göre, yeni istihdam edilecek personele ilişkin usul ve esaslar Bakanlar Kurulunca belirlenir" denilerek, Bakanlar Kuruluna yetki ve sorumluluk verilmektedir. Kanun yürürlüğe girdiğinde, tabiî ki, Bakanlar Kurulumuzun, bu hususta gereken hassasiyeti göstererek modern işletmecilik esasları doğrultusunda belirtilen hususlarda kriterler belirleyeceğinden hiçbir şüphemiz yoktur.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bu çerçevede bankaların bugüne kadar oluşan ve tahsil edemediği alacaklarını daha etkin ve daha çabuk tahsil edebilmeleri, bu bankaların yeniden yapılandırılmaları bakımından çok önem taşımaktadır. Bunu teminen bu bankalara, alacaklarını 6183 sayılı Âmme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanuna göre takip edebilme yetkisinin de verilmesi gerektiği kanaatindeyim.

Bugüne kadar Ziraat Bankası ile Halk Bankası, yaptıkları görevler nedeniyle uğradıkları zararlarını Hazine adına bilançolarına alacak olarak yansıtmışlardır. Emlak Bankası da, ülkemizin şehirleşmesi adına çok önemli bir görev ifa etmiş; ancak, bu görevden doğan zararları sinesine çekmiştir. Kanuna göre, Ziraat ve Halk Bankasının mevcut zararları ödenecek, böylelikle bu bankalar rehabilite edilecektir; ancak, Emlak Bankası için böyle bir hüküm yoktur.

Bu kanunla yeniden yapılandırılması istenilen bankalarda, çalışan ve emekliliğini hak etmiş personelin emekli olması, yeniden yapılandırmanın ilk ayağıdır. Her üç bankanın personelinin oluşturduğu sosyal yardım ve güvenlik vakıfları vardır. Yoğun emeklilik, bu vakıf ve sandıkları kaynak bakımından zora sokacaktır. Eğer bu vakıf ve sandıklar emekli olanlara ödemelerini yapamaz ise, arzu edilen emeklilik yeter sayıda olmayacaktır. Bu konuda da, gerekli dikkatin gösterileceği kanaatindeyim.

Bunların, bu hususların yerine getirilmesinin, ileride doğabilecek tereddüt ve sorunların gide-rilmesinde önemli katkı sağlayacağı kanaatindeyim. Yasanın ekonomimize, milletimize hayırlara vesile olmasını temenni eder, hepinize saygılar sunarım. (MHP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Yılmaz.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü üzerinde gruplar adına yapılan konuşmalar tamamlanmış bulunuyor.

Şimdi, şahıslar adına ilk söz, Erzurum Milletvekili Sayın Aslan Polat'a ait.

Buyurun Sayın Polat.

Süreniz 10 dakika. (FP sıralarından alkışlar)

ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlarım.

Bugün, 537 sıra sayılı, üç bankanın, Ziraat Bankası, Halk Bankası ve Emlak Bankasının özelleştirilmesiyle ilgili kanun tasarısını görüşüyoruz. İktidar mensubu arkadaşlar, bilhassa gündemin yeniden düzenlenmesiyle ilgili konuşan arkadaşlar diyorlar ki, çok önemli kanun tasarıları getirdik, bu çok önemli kanun tasarılarını getirdiğimiz için de Meclisi günlerce çalıştıracağız. Şunu açık ve net söyleyeyim. Burada, Meclisin çalışması mı, yoksa  by-pass edilmesi mi... Bunu halkın dikkatine sunacağım.

Türkiye'de finans sektörünün yüzde 40'ını- dikkat edin, yüzde 40'ını oluşturan bu 3 bankanın özelleştirilmesi için kanun tasarısı getiriyoruz. Getirdiğimiz kanun tasarısının gerekçesi yalnız şu kadar, iki satır, Meclise verilen bilgi sadece şu iki satır; deniliyor ki: Bu 3 banka, finans sektörümüzün yüzde 40'ını karşılar, bunları özelleştireceğiz. Başka bir bilgi yok. Şimdi, şu kadar bilgiyle -Allah'ını seven söylesin- ilkokuldaki çocuğunuz öğretmeninin karşısına gitse, hoca ona fırça atar, bu ne biçim bilgi der. Siz, Meclise bilgi vermiyorsunuz. Bakın, ben, bunu anlatmak istiyorum; bu, Meclise verdiğiniz ciddiyettir, ciddiyet! Finans sektörünün yüzde 40'ını özelleştireceğim, Türkiye'nin bu sektördeki en önemli bankaları olan Ziraat Bankasını, Halk Bankasını özelleştireceğim diyorsunuz; ama, gerekçesinde bilgi yok. Şu gerekçede ne var; Allah'ını seven söylesin. Bu neyi gösteriyor; bu, biz, bu kanun tasarısını iş olsun diye getirdik bu Meclise ve bu gece saat 12'ye kadar da bunu tutacağız, bir an evvel bunu bitireceğiz, halkın gözünün önünden bu konuları kaçıracağız demektir. Biz bunu defalarca söyledik; Plan ve Bütçe Komisyonunda da söyledik, burada da söyledik. Dedik ki, getirdiğiniz kanunlardaki gerekçeleri bilelim. Plan ve Bütçe Komisyonunda, bakan sadece bunun üzerinde bir bilgi verdi, dedi ki "3 bankanın görev zararı 11 katrilyonun da biraz üzerindedir." O da ne kadar, onu da söylememiştir; o kadar, global bir laf, 11 katrilyonun biraz üzerindedir.

Bakın, şimdi, bizi halk da dinliyor; bunun için, böyle özelleştirmeler yaptığınızdan dolayı da... Bir taraftan özelleştiriyorsunuz, öbür taraftan da, özelleştirdiğiniz bankaları, tekrar, kamunun, bankacılık fon denetimine alıyorsunuz. Bunun da bütün sebebi, bu ciddiyetsiz çalışmalardır.

Şimdi, bunu söyledikten sonra, birkaç konuyu daha söylemek istiyorum. Burada en önemli gerekçelerden bir tanesi şudur: Diyorsunuz ki "bundan sonra, biz, hiçbir kamu bankasına, ödeneğini önceden vermeden görev yüklemeyeceğiz." Bunun maksadı nedir; sizin getirdiğiniz bütçede de, sizden evvel gelen bütçelerde de, kamu açıkları gayri safî millî hâsılanın yüzde 10'u civarında gezdiği müddetçe, siz bu bankalara önceden para veremeyeceğiniz için, bu bankaların kuruluş gerekçeleri olan işlevlerinde görev vermeyeceksiniz demektir. Nedir bunlar; Halk Bankasının esnaf ve sanatkâra vereceği kredi desteğini, Ziraat Bankasının ziraatçılara, çiftçilere vereceği çiftçi desteğini doğru dürüst vermeyeceksiniz demektir. Şimdi, orada, gerekçede, biz, bundan sonra, doğrudan gelir desteğine döneceğiz diyorsunuz; ama, dünkü gazeteleri açın -sizin Bakanınız, MHP'li arkadaşlarım- Tarım ve Köyişleri Bakanı diyor ki: "Bu bütçeden bana verilen bu ödenekle, ben, doğrudan gelir desteğini uygulayamam." Gazetelerde var, açın, bakın. "IMF'ye... Benim bu desteği sağlamam için istediğim kredinin onda 1'ine yakın miktar verilmiş, ben, bu krediyle doğrudan gelir desteğini uygulayamam" diye, Tarım Bakanının gazetelerde beyanatı var; yanlışsa, düzeltsin.

Şimdi, bakın, size yine bazı şeyler söyleyeceğim. Şimdi, getirmişsiniz, bu hesabı özelleştiri-yoruz. Şurada bizi dinleyen bütün halk bilir ki, en ufak bir bakkal bile hesabında tasfiyeye gitse, oturur, bütün borçlarını, geleceklerini açar, bakar. Siz getirin bakalım, şu 3 tane bankanın bu görev zararları içerisinde, henüz kredi zamanı gelmediği için zarar gösterilmeyen ne kadar kredi var, onu da bir öğrenelim. Bunları kime vermişsiniz; batan bankalara mı vermişsiniz, yoksa, direkt, birinci derecede, layık olan esnaf veya çiftçiye mi vermişsiniz; bunu da bir öğrenelim, hiçbir bilgi yok. Yani, bu 11 katrilyon liralık paranın ne kadarı batan bankalara kredi olarak verilmiş, ne kadarı çiftçilere, ne kadarı esnafa veya ne kadarı çiftçi veya esnaf olmayan bireysel vatandaşlara verilmiş; bu da yok. Mesela, gazetelerde bir beyanat var, deniliyor ki: "Sadece Halk Bankasının iki şubesi, İstanbul Levent ve Bursa Şubesi, batan iki bankanın -birisi şu anda nezarette olan, birisi de fon desteğine alınan iki bankanın sahiplerine- birine 100 küsur milyon dolar, birine 150 milyon dolar kredi açmış ve bu kredileri, üç yıldan beri, yapılan bütün sözleşmelere rağmen ödeyememişler, faiz-leriyle beraber 500 milyon dolara çıkmış." Bütün Gazetelerde beyanat var. Şimdi, bunlar nedir, kimlere verilmiş, bunları bir öğrenelim; yanlışsa, yanlışını öğrenelim. Biz, bunları Plan ve Bütçe Komisyonunda da sorduk, Bakandan net bir cevap alamadık. Sadece "bakarız, o kadar değil" gibi ifadeler kullandı; net bir cevap vermedi. Burada da beklerim, varsa, alalım.

Şimdi, bakın, ben size yine bazı rakamlar vereyim. Şimdi, Halk Bankası diyor ki: Ben, bu sene 1,7 katrilyon lira kredi verdim, bunun 1,2 katrilyon lirasını esnaf ve KOBİ'lere, 400 küsur trilyon lira da bireysel verdim. Zaten, bireysellerin iki tanesini ben size söyledim; fakat, burada benim dikkatimi çeken bir şey var: Doğu Anadolu'ya ne kadar verdiniz diye sorduğumuz zaman "37 tril-yon lira esnafa, 100 küsur trilyon lira da KOBİ'lere verdik" diyorlar. Dolayısıyla, Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da Halk Bankasının toplam verdiği kredi, toplam dağıttığı kredinin yüzde 8'i civarında; ama, Halk Bankası yüzde 8 verirken, ticarî bankalar bu bölgeye yüzde 3 vermiş.

Şimdi, bakın, bir şey anlatalım; bir taraftan diyoruz ki, doğu ile batı bölgelerimiz arasında büyük bir gelişmişlik farkı var. Bunu önlemek için, Halk Bankası gibi, Yatırım Bankası gibi bankalar kuruyoruz. Bunların verdiği kredi bile -ki, normal, diğer bankaların 3 katı olmasına rağmen- yüzde 8'le son derece az. Şimdi, bir de, bu bankaları, biz, o görevlerinden alıp da özelleştirdiğimiz zaman, Doğu ve Güneydoğu Anadolu'yu unuttunuz mu diye size sorarlar sayın milletvekilim, benden çok size sorarlar. Bütün bu iktidar grubunun mesuliyetini siz taşıyorsunuz, size sorarlar. Bunu her yerde sorarlar; Erzurum'da da sorarlar, İspir'de de sorarlar, Aşkale'de de sorarlar... Şimdi, bunu böyle dediğimiz zaman, bunu öğrenmek, düşünmek zorundayız.

Bakın, Ziraat Bankası var. Ziraat Bankası da kredi dağıtmış. Ziraat Bankası kredi dağıttığı zaman, 3,5 katrilyon kredi dağıtmış, 2,5 katrilyon lirasını çiftçiye verdim diyor, 900 katrilyon lirasını bireysel dağıttım diyor. Demek ki, bu bankaların görev zararları, sadece dağıtılan kredilerden kaynaklanan zararlar, buradan anladığım kadarıyla, sadece bu esnafa ve çiftçiye verdiği kredi-lerden dolayı değil; yani, bireysel sektörlere de verilmiş krediler. Bunlardan ne kadar zarar etti, bunu da öğrenmek istiyoruz.

Şimdi, bir şey daha söylemek istiyorum. Tabiî, bu bankalar batarken rapor verilmiyor mu; ve-riliyor. Mesela, Egebank ile ilgili, 27.4.1999 tarihinde, 25.5.1999 tarihinde, bundan tam birbuçuk yıl önce, bankalar yeminli murakıplarının iki tane raporu var; deniliyor ki: Bu bankalar hem mevduatları topluyor hem haksız yere kredi veriyor, batmak durumundadır, kötü durumdadır, birbuçuk yıl evvel krediyi vermiş... Hem de ceza maddesi de yazılmış "510 uncu maddeye aykırı kredi veri-yor" deniliyor.

Şimdi, birbuçuk yıl önce bu rapor size veriliyor, ancak birbuçuk yıl sonra bunlar işleme konulduğu için, tutuklanmaları veya hapse falan girmeleri meydana geliyor. O birbuçuk yılda da devlet ne kadar zarar etti; ben bunu öğrenmek isterim, bunun da bilgisini alalım; yani, şu birbuçuk yılda, o raporun verilişinden fona devredildiği müddete kadar geçen zaman içerisinde, bu bankalara halktan ne kadar mevduat topladılar veya ne kadar daha zarar ettiler; bunu da öğrenmek isteriz.

Şimdi, deniliyor ki: Efendim, birbuçuk yıl, çok vakit geçmemiştir, biz bunu aldık, inceledik, mahkemeye verdik, mahkemede bunu duydunuz. Yahu, birbuçuk yıl... Ben, o gün Mecliste de söyledim, sizin elinize, işinize gelen bir rapor geçtiği zaman, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanına, sabahı beklemediniz, gece gittiniz evinde tebliğ ettiniz, sabahtan işe gidemesin diye; o kadar acele ettiniz. İşinize geldi mi, bir raporu birbuçuk senede fondan dışarı çıkarırsınız; işinize geldi mi, bir genel başkanın, başbakanın altı yıl evvel konuştuğu bantları, onbeş dakikalık bantları kırkbeş dakika olarak çoğaltıp mahkûm ettirmeye de uğraşıyorsunuz; ama, işinize geldiği zaman, yeminli murakıplar "devlet, bu bankalar batıyor, mevduata aykırı para topluyor" dediği zaman, bunu birbuçuk senede bile işleme sokmuyorsunuz. Ee, bunu halk biliyor tabiî, herkes görüyor bunları... Bunları herkes görüyor ve dinliyor.

Şimdi, bakın, siz, yine, gelmişsiniz, burada diyorsunuz ki, bu hükümet döneminde Bankalar Üst Kurulu diyor ki: "Hazineden bana 6,1 milyar dolar para ver, bu batan bankaları revize edeyim." 6,1 milyar dolar... Nedir bu 6,1 milyar dolar; bu sene sizin bütün yatırımlara ayırdığınız paranın 1,5 katı; 1,5 katı... Şimdi 1,5 katı kadar parayı, o 6,1 milyar doları verseniz, bizim Doğu ve Güneydoğu Anadolu'yu ben batının seviyesine getiririm. Ama, bakın, Doğu Anadolu'ya, Güneydoğu Anadolu'ya veya tüm Türkiye'deki yatırımlara ayrılan paranın 1,5 katını fondaki dört veya beş bankanın revize edilmesi için alıyorsunuz; bunu normal karşılıyorsunuz. Peki, o normalse, o parayı bize verin, biz Doğu ve Güneydoğu Anadolu'yu kalkındıralım. Onlara niye vermiyorsunuz?! Yani, şimdi, millet sizin bu verdiklerinizi görüyor yahu... İki kişiye gelince var, milletin çoğunluğuna gelince yok.

Ha, bunları niye söylüyorum, biliyor musunuz; şunun için söylüyorum: İsterseniz, sabaha kadar çalışalım, biz çalışmaktan korkan insanlar değiliz; ama, çalıştığımız şey bir şeye yarasın. Otomatiğe bağlıyorsunuz burada milletvekillerini, biz ne önerge versek, ne konuşsak, hiçbir şey yok; nasıl olsa oy çoğunluğumuz var, "kabul edenler", "etmeyenler", "kabul edilmiştir" deyin, ondan sonra da bu bankaları bir taraftan özelleştirin, bir taraftan devletleştirin; tam bir devridaim var.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Polat, lütfen toparlayınız.

ASLAN POLAT (Devamla) - Sayın Başkan, hemen bitireceğim.

Hem de her devletleştirildiğinde, yuvarlanarak, yükü daha da çok olarak yüklersiniz.

Şimdi, ben size bir şey soruyorum: Şu gerekçeden, şu üç satırlık gerekçeden, şimdiye kadar özelleştirdiği bankalardan sekiz on tanesini kamu denetimine alan bu hükümetin -ki, bu kadar yanlış yapan şeyin- Türkiye'nin en büyük 3 tane bankasını -ki, bunlar taa Osmanlı döneminde kurulan, Ziraat Bankası gibi bankaları- nasıl özelleştireceği hakkında bir bilgimiz var mı? Sonra geldi dedi-ler ki, biz, bunları, her şeyi konuşalım. Beni bırak, gazeteciler bile şurada... Bugün bile, bakın Milliyet Gazetesinde var "Interbank 64 üncü madde kapsamındayken mi Etibanka verildi" diye soru soruyor ve bir takvim veriyor. Bu takvime baktığınız zaman son derece insanı şüpheye düşüren ifadeler oluyor. Bunlar için araştırma önergesi veririz, araştırmayı konuşmayız, efendime söyleye-yim, getirip, dört satırlık bir maddeyle bu bankaları özelleştirirsiniz; ondan sonra da "biz çok çalışıyoruz" dersiniz. Çok çalıştığınızı da, beraber saçım ak mı kara mı diye, bu seçim sandıklarında önünüze konulur, o zaman görürüz.

Hepinize saygılar sunarım.  (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Polat.

Tasarının tümü üzerinde, Hükümet adına, Devlet Bakanı Sayın Recep Önal konuşacaklar.

Buyurun Sayın Bakan. (DSP, MHP ve ANAP sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakika efendim.

DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Bursa) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bildiğiniz gibi, Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası, Türkiye Halk Bankası ve Türkiye Emlak Bankası,Türk bankacılık sisteminin -hepiniz söylediniz- yüzde 40'ını oluşturmaktadır. Bu nedenle, söz konusu 3 kamu bankasının performansı, tüm banka sistemini yakından ilgilendirmektedir ve sistemin belirleyicisi olmaktadır. Bu bankaların malî yapılarındaki değişimler, sektöre de aynen yansımaktadır.

Son yıllarda bankacılık sektöründe meydana gelen olaylar, sistemin kırılganlığını ortaya koymuş, sektörün yeniden yapılandırılması bir zorunluluk olarak ortaya çıkmıştır. Bu çerçevede ilk aşamada sektörün düzenlenmesinden ve denetiminden sorumlu olmak üzere, bildiğiniz gibi, bağımsız bir yapıya sahip Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu oluşturulmuş ve söz konusu kurum faaliyetlerine başlamıştır.

Bu bağlamda, kamu bankalarının sektördeki yeri ve önemi dikkate alındığında, malî sektörde, kamu bankalarının içerisinde yer almadığı yeniden yapılandırma programının amaca ulaşamayacağı açıktır. Bu kanun tasarısının amacı, kamu bankalarının yeniden yapılandırılması yoluyla, gerek idarî gerekse malî yapılarının güçlendirilmesi ve nihaî olarak, özelleştirilmelerinin sağlanmasıdır. Bu suretle tüm sektörün rehabilitasyonu mümkün olabileceği gibi, Avrupa Birliğiyle gerçekleşecek üyelik öncesinde sistemin bütünüyle sağlıklı bir yapıya kavuşması ve ulusal rekabet gücümüzün artması sağlanacaktır.

Bu tasarı, yürütülmekte olan enflasyonla mücadele ve yeniden yapılandırma programı ve bu çerçevede uluslararası kuruluşlara verilen taahhütlerle de tam bir uyum göstermektedir.

Amaç, kamu bankalarının da özel sektör bankalarıyla aynı yasal çerçeve içerisinde hareket etmesi olduğundan, kanun tasarısında genel hükümlere yer verilmiş, detay hükümlerin ise bu bankalar için yapılacak ana sözleşmelerde düzenlenmesi öngörülmüş ve bu şekilde tasarı, ileride yeni bir yasal düzenleme yapılmasına gerek kalmayacak bir biçimde hazırlanmıştır.

Tasarının yürürlüğe girmesiyle, kamu bankalarına, malî yapılarını bütünüyle bozan görevler, kaynak tahsisi yapılmaksızın verilmeyecektir. Şimdi arkadaşlar "ne yapıyorsunuz" diye soruyorlar. Pamuk primlerini nereden verdik; hazineden ödedik; Ziraat Bankası, sırayla bilgisayardan takip etti, pamuk primlerini ödedi. Yani, parayı bizden aldı. Hiç, kendi kaynaklarından kullan, daha sonra ben sana, yazarım tahtaya, alırsın haftaya demedik, anında ödedik.

Buna ek olarak, mevcut durumda, 30 Haziran 2000 tarihi itibariyle 11 katrilyon lirayı aşan stok görev zararlarının tasfiyesine ilişkin bir programın hazırlanmasına da olanak sağlanmaktadır. Böylece, uzun süredir gündemi işgal eden önemli bir sorun da ortadan kaldırılmış olacaktır.

KİT statüsündeki bankalarımızın, bu yasa tasarısıyla, özel hukuk hükümlerine tabi olmaları sağlanacaktır. Amacımız, kamu bankalarını özelleştirerek, devletin finans kesiminden tümüyle çe-kilmesidir.

Özelleştirme işlemleriyle ilgili gerekli  süreyi asgarîye indirebilmek için, bu bankalarımızın, özelleştirilmeden önce yeniden yapılandırılmaları öngörülmektedir. Yeniden yapılandırma döneminde özel hukuk hükümlerinin geçerli olması, hükümetimizin bu konudaki kararlılığının somut bir göstergesidir.

Sonuç olarak, tasarının uygulamaya konulmasıyla, Türk bankacılık sistemindeki reformun tamamlanması mümkün olacak ve bu suretle, sistem, çağdaş ve bağımsız bir yapıya kavuşacaktır.

Bu yasa tasarısıyla, kamu iktisadî teşebbüslerine ilişkin 233 sayılı Kanun Hükmünde Kararname çerçevesinde faaliyet gösteren Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası, Türkiye Halk Bankası ve Emlak Bankasının yeniden yapılandırılması ve özelleştirilmelerinin önündeki engellerin kaldırılması amaçlanmaktadır. Bankalar, 233 sayılı KHK dışına çıkarılarak, özel kanuna tabi olacaklar; yeniden yapılandırma süresince de bu özel kanunlara tabi olma hükmü devam edecektir.

Bankaların, özelleştirilmelerinden önce yeniden yapılandırılmaları öngörülmektedir; özelleştirme işlemleri için gerekli süre, böylece asgarîye indirilmektedir. Yeniden yapılandırma için, Bakanlar Kurulu kararıyla düzenleme yetkisi verilmektedir. Hazinece Dünya Bankasından sağlanacak malî sektör kredisi dışındaki 500 milyon dolar krediyle, yeniden yapılandırmanın finansman boyutu da sağlanmış olacaktır.

Yapılacak planlara bağlı olarak, bankaların Hazineden olan görev zararlarının Hazinece tasfiyesi de öngörülmektedir. Bütçe kanunuyla, özel tertip devlet tahvili ihraç yetkisi alınmaktadır; bu tahvillerle görev zararı tasfiye edilecektir.

Yeniden yapılandırma süresince, emekliliğini kazanmış personelin emekliliğinin cazip hale getirilmesi için, yüzde 30 daha fazla ödeme öngörülmektedir. Ayrıca, mevcut çalışanların hakları korunmakta, yönetimlerin uygun görmesi halinde, özel hükümlere göre, emeklilikleri saklı kalmak üzere çalışabilmelerine olanak sağlanmaktadır. Bunlar, talepleri halinde ise, diğer kamu kurum ve kuruluşlarına nakledileceklerdir.

Yeniden yapılandırma süresince, sınırlı sayıda nitelikli yeni personel istihdamı da öngörülmektedir. Yeniden yapılandırma sonucunda öngörülen yapıya gelen bankalar, 4046 sayılı Yasa çerçevesinde, Özelleştirme Yüksek Kurulu kararıyla, özelleştirme kapsamına ve programına alınarak özelleştirileceklerdir.

Yeniden yapılandırma ve özelleştirme süresi üç yıl olarak planlanmıştır. Sadece Ziraat Bankası için, bizim beklentimize göre, bu süre, birbuçuk yıl daha uzatılabilecektir.

Genellikle arkadaşlarımızın konuştuğu görev zararı stoku... Biz, şeffaf bir hükümetiz. Sayın Fazilet Partisi yetkililerine, görev zararı stokunun 3 banka için dökümünü az evvel verdim; ellerinde tarih tarih var. Hükümetlerce uygulanan politikalar çerçevesinde, kamu bankalarına yıllardır verilen görevler nedeniyle oluşan görev zararları, bütçe kısıntıları ve ekonomimizin içinde bulunduğu darboğaz nedeniyle, bugüne kadar ödenememiştir. Bildiğiniz gibi, ilk ödemeyi, bu sene biz yaptık ve mevcut stok görev zararının yüzde 15'ini, özel tertip devlet tahvilleriyle tasfiye ettik.

Ödenemeyen, yıllarca yürütülen faizler nedeniyle, özellikle piyasa faizlerinin yüksekliği sonucu önemli boyutlara ulaşan görev zararları, bu kanun tasarısının yasalaşmasıyla birlikte tasfiye edilebilecek ve yılların biriktirdiği bu önemli sorun ortadan kaldırılmış olacaktır.

Ziraat Bankasının tarımsal destekleme politikaları, doğal afetler sonucu yapılan borç ertelemeleri nedeniyle görev zararları tutarı 1995 yılında 92 trilyon lirayken, 2000 yılı sonu itibariyle yaklaşık 8 katrilyon lira düzeyine ulaşacaktır. Hazine tarafından, 1997-2000 döneminde, bankaya, görev zararları için, nakit ya da tahvil şeklinde ödenebilen miktar ise toplam 1,4 katrilyon lira düzeyinde olabilmiştir.

Halk Bankasının ise, esnafın, KOBİ'lerin, genç, kadın ve girişimcinin ucuz kredi imkânlarıyla desteklenmesi amacıyla, hükümetlerin bankaya verdiği görevler çerçevesinde oluşan görev zararları 1995 yılında 76 trilyon lirayken 2000 yılı sonu itibariyle 6,2 katrilyon lira düzeyine ulaşmaktadır. Bu dönemde Hazine imkânlarıyla ödenebilen tutar sadece 983 trilyon lira düzeyinde olabilmiştir.

Her iki bankanın görev zararlarının, 2000 yılı sonu itibariyle, Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası için 11,4 milyar dolar, Halk Bankası için 8,8 milyar dolar olmak üzere toplam 20,2 milyar dolar düzeyinde olacağı öngörülmektedir.

Emlak Bankasına 92/3744 sayılı Bakanlar Kurulu kararıyla Denizcilik Bankasının devri nedeniyle ve tabiî afetlere ilişkin mevcut borçlarının ertelenmesi sonucu, verilen görevlere ilişkin olarak bankanın doğan görev zararı alacağı, 31.12.1999 tarihi itibariyle, sadece 5 trilyon liradır. Söz konusu meblağ, nakit olarak ödenebilecek boyuttadır. Bu nedenle, Emlak Bankası için tahville ödeme öngörülmemektedir.

Bankaların görev zararları ezbere de ödenmemektedir. Bankaların görev zararlarının Hazine tarafından karşılanabilmesi için, öncelikle, bankalar yeminli murakıplarının bu hesapların doğruluğunu belirlemesi gerekmektedir ve ödeme bundan sonra yapılmaktadır. Bizim beklentimize göre, bu yeniden yapılandırma dönemi sırasında, belirttiğim rakamlardaki görev zararı stokunun tümü temizlenmiş ve bu bankalarımızın malî yapıları güçlü hale getirilmiş olacaktır.

Hepinize saygılar sunuyorum. (DSP, MHP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Tasarının tümü üzerindeki son konuşma, şahsı adına, Sakarya Milletvekili Sayın Cevat Ayhan'a ait.

Buyurun Sayın Ayhan. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika efendim.

CEVAT AYHAN (Sakarya) - Muhterem Başkan, muhterem üyeler; 537 sıra sayılı, Ziraat Bankası, Halk Bankası ve Emlak Bankasının önce özerkleştirilmesi, bilahara özelleştirilmesiyle ilgili kanun tasarısının geneli üzerinde şahsen söz almış bulunuyorum.

Değerli arkadaşlar, bankalar, hepimizin bildiği gibi, genel fonksiyonu itibariyle, tasarrufları toplayıp ticaret ve yatırıma yöneltmek, piyasanın nakit ihtiyacını karşılamak ve bu şekilde tasarruf-ların yatırıma yönelmesiyle ekonominin büyümesine, iktisadî hayatın gelişmesine hizmet etmek için kurulur ve çalıştırılırlar. Ziraat Bankası da 1870'li yıllarda, o zaman, Emanet Sandıkları adı altında, tarımın desteklenmesi için, Rumeli'de başlayan, geliştirilen, bilahara Ziraat Bankasına dönüştürülen, bugün, beldelere kadar teşkilatı olan Türkiye'nin en büyük bankası. Halk Bankası da esnafın desteklenmesi için kurulmuş olan bir bankadır.

Tabiî, özerkleştirme ve özelleştirme, bu bankaların verimli çalışması için gereklidir. Yani, Türkiye'nin bugün geldiği noktada, devletin küçülmesi, devletin üretimden, sanayiden, ticaretten, malî sektör dahil, çekilmesi, bunları hep özel sektöre bırakması, ama bunları, toplum, amme menfaatına, kamu yararına denetlemesi, temel bir yaklaşımdır. Hakikaten, uzun yıllar tartıştıktan sonra, bugün, Türkiye'de herkesin geldiği nokta budur. Bu bir zarurettir. Üstelik, uluslararası toplumun bir parçası olarak ve Avrupa Birliğine üyelik yolunda ilerleyen bir Türkiye olarak da küresel rekabete açık hale geliyoruz, yani bütün kurumlarımızla, malî sektörde, hizmet sektöründe, sanayi ve ticarette olduğu gibi, uluslararası rekabete açılıyoruz. Avrupa Topluluğuna girsek de girmesek de, aşağı yukarı, bugünkü taahhütlerimiz Türkiye'yi bu noktaya getirmiş bulunmaktadır. Yani, korumalı ekonomi, iktisadî hayat, bundan sonra yok; sanayide de yok, ticarette de yok, malî sektörde de yok, hizmet sektöründe de yok, hiçbir yerde yok...

Türkiye'nin kendi kendine çekidüzen verme ihtiyacı... Niye bu kanun acele? Tabiî, bu istikrar tedbirlerinin ana gayesine bakmak lazım. İstikrar tedbirlerinin,  enflasyonun düşürülmesi, iktisadî hayatın, ekonominin sağlıklı bir yapıya kavuşturulması için fevkalade acı bir ilaç halinde uygulandığı bir dönemdeyiz. Bunun sıkıntısı, çiftçide, emeklide, memurda, esnafta, her vatandaş topluluğunda hissediliyor, yaşanıyor. Temennimiz, bir an önce, bu sıkıntılı dönemden çıkıp, sıhhatli bir ekonominin nimetlerinden de bu sıkıntıyı çeken vatandaş kitlesinin faydalanacağı noktaya gelmemizdir.

Bu istikrar tedbirleri çerçevesinde Türkiye'nin yoluna devam edebilmesi için -gelip duvara dayandıktan sonra- İçborçlarını, süratle, dışborçlara çevirmesi lazım, maliyeti düşük olan dışborçlara çevirmesi lazım. Halen, aşağı yukarı 32 katrilyon mertebesinde, 47 milyar dolar içborç var ve çok yüksek faizlerle alınan içborçlardır bunlar.

Bir bilgi olsun diye arz edeyim: 2000 yılında 9 aylık dönemde 47 milyar dolarlık içborç stokuna ödediğimiz faiz, 27,3 milyar dolardır, tam söylüyorum; yani, 9 ayda ödenen içborç faizi 27 milyar 300 milyon dolardır, 47 milyar dolarlık borç için ödenen. Haziran sonu itibariyle, 106 milyar dolarlık dışborç için ise, yine 2000 yılında ödenen faiz 1,7 milyar dolardır. Yani, mukayese edilmeyecek derecede, fevkalade fahiş bir faiz yükü altında Türkiye bunalmaktadır. Yani, rakamlar bunlar.

Tabiî, süratle, Türkiye'nin bu yüksek faizli içborçlardan kurtulup, düşük faizli dışborca dönmesi birinci hedeftir. Tabiî, asıl kurtuluş da, bu içborç stokunun anaparalarını da ödeyip, bu yükün altından kurtulmaktır. Çünkü, önümüzdeki dönem, hükümetin bütçesinde de aşağı yukarı 16 katril-yon liralık faiz görünüyor. Bunun da yine yüzde 90'ına yakın kısmı, 90 küsuru içborç faizidir.

Sözü oralara dağıtmak istemiyorum da, söylemek istediğim, yani, bu banka özelleştirilmesi, bildiğiniz gibi, malî sektör reformuyla ilgili Dünya Bankasının vereceği aşağı yukarı 1,5 milyar dolar mertebesindeki bir kredinin önşartıdır. Hükümet de bunu acele yapmak istiyor. Tabiî, 1,5 milyar dolar, Türkiye'nin işini halledecek mi; etmeyecek; ama, referans kredisi olacağı için, bunun arkasından hükümetin de beklediği, uluslararası piyasalardan içborcu işte  dışborca tahvil edecek olan düşük faizli uzun vadeli krediler bulabilmesidir. Tabiî, bu krediler sadece içborcu ikame  için gerekli değil, dışticarette de büyük açıklar var; yani, sekiz aylık dönemde, ocak-ağustos döneminde dışticaretteki açık 17 milyar dolardır. Türkiye'nin dışticaretinin finansmanda geçmişte yaşadığı sıkıntılar dikkate alınırsa, tabiî, bunun finansmanına devam etmesi de yine kolay dışkredi bulabilmesine bağlıdır.

Bütün bu şartlar tabiî, bu reformu yahut da çıkarılacak bu kanunla bu bankaların önce özerkleştirmesini  sonra özelleştirilmesini gündeme getirdi. Biz, buna itiraz etmiyoruz esas itibariyle, bunun yapılması lazım; ama, bu süre, uzundur. Bunu biz, itiraz gerekçemizde, muhalefet şerhimizde zikrettik. 3 sene, yüzde 50'si 1,5 sene eder, dolayısıyla, toplam,  4,5 sene uzun bir süredir. Hatırlıyorum, bunu daha önce "2 senede yapılacak"diye Özelleştirme Kanununa koymuştuk; ama, maalesef, geçmişte yapılmadı. Yani, bunu daha kısa zamana önergeyle getirmek lazım. 

Şimdi, bütün bunları yaparken tabiî, bir şeyi de dikkatten kaçırmamak lazım; yani"zaruretler memnuyu mübah kılar" diyor Mecellede; yani, bu bir zaruret demin ifade ettiğim şartlarla. İçborç yükü, dışborç zarureti, dışticaretin finansmanı vesaire; ama, şimdi, burada bir büyük sual kalıyor kafamızda; biz, muhalefet şerhinde onu da zikrettik. Nedir o sual; takımın desteklenme meselesi var ve esnaf ve sanatkârın desteklenme meselesi var. Bildiğimiz gibi bu destekler, fiyat destekleriyle oluyor, gübre desteğiyle oluyor, kredi desteğiyle oluyor. Esnafta da bu, kredi desteğidir esas itibariyle; ama, tarımda, gübreyle, alımda destekleme fuyatıyla, krediyle destekliyoruz. Şimdi, bunlar özerkleşip özelleşir ise, bizim tabiî, bunlara, yine hazineye para koyup tarıma da, sanayiye de kredi desteklerini vermek mümkün, bunu yapmak da gerekir. Türkiye'de tarım modernize oluncaya kadar, gelişmiş ülkelerin tarımıyla kalitede, verimlilikte rekabet edebilir duruma gelinceye kadar bu desteklerin mutlaka devam etmesi lazım. Yani, tarım da serbest rekabete açılacak; ayakta duramayız, Allah korusun, sonra felaket olur.

Şimdi, burada, bir açık nokta var; onu, ben, hükümete hatırlatıyorum tabiî. Değerli Tarım Bakanlığı camiasının da bunu not etmesi lazım. Proje kredileri meselesini nasıl düzenleyeceksiniz; yani, sektöre para verebilirsiniz, üretim miktarına göre, şuna göre, buna göre veya üretim desteği dersiniz, yeni bir politika getirirsiniz; yani, sektöre girdi desteği verebilirsiniz veya üretimini desteklersiniz; ama, bir de sektörün modernizasyonu için, hem esnafta, KOBİ'lerde hem de tarımda projeleri tanıyan, ekspertiz eden, değerlendiren, ekonomisini tartan ve bu proje faydalıdır, bu proje teknoloji getirir, bu proje üretimi artırır, kaliteyi geliştirir diye karar verecek birimlere ihtiyaç var; yani, bu birimlere, buna göre proje desteği vereceksiniz. Halen Ziraat Bankası, kendi bünyesinde bu hizmetleri yapıyor; ama, Ziraat Bankasını özelleştirdiğiniz zaman, artık bundan çıkacak, ticarî bir banka haline gelecek, yani, bunu devletin...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Ayhan, lütfen toparlayınız.

CEVAT AYHAN (Devamla) - Bitiriyorum.

... hangi kamu kurumu yapacak veya bunu birtakım özel kurumlara, birtakım vakıflara yahut da sektör kurumlarına mı havale edeceksiniz, süratle bunların düzenlemesini yapmak lazım; bu ortada kalır sonra, boşlukta kalır. Yani, biz, acele bir fırtınadan kurtulalım derken, bir başka fırtınaya gelir dalarız; çünkü, tarım sektörü Türkiye nüfusunun yarısıdır. Esnaf dediğiniz zaman, KOBi'ler dediğiniz zaman, üretim yapan çok büyük bir nüfus kesimidir ve bunları da bir tarafa bırakamayız hakikaten. Bugün İtalya'da KOBİ'ler, ihracatın yüzde 30'unu, 40'ını teşkil etmektedir. Yani, bunlara da bilgili, şuurlu bir destek vermeye ve devam etmeye mecburuz. Bu boşluklar var; bu tasarıya bakarken bunları gördüm. Bunları hatırlatma meyanında da burada zikredeyim dedim.

Hayırlı olmasını diliyorum; hepinizi hürmetle selamlıyorum.(Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ayhan.

Tasarının tümü üzerindeki müzakereler tamamlanmış bulunuyor.

Şimdi sorulara geçiyoruz.

Sayın Demirci, buyurun efendim.

MUSA DEMİRCİ (Sıvas) - Sayın Başkanım, aracılığınızla Sayın Bakana sorularımı arz etmek istiyorum.

Ziraat Bankası, kuruluş gayesine uygun olarak, çiftçilerimize bitkisel ve hayvansal kredi vermektedir; bu banka özelleştirildiğine göre sorumu arz ediyorum:

1- Çiftçilerimize bundan böyle hangi banka veya kurum kredi verecektir?

2- Çiftçilerimizi, yine kredi olarak, tarım kredi kooperatifleri, Ziraat Bankalarından aldıkları kaynaklara bir iki puan ilave etmek suretiyle bitkisel üretimde ve hayvancılıkta desteklemektedir. Bundan böyle tarım kredi kooperatifleri, kaynağını, hangi bankadan, hangi kurumdan alacaktır?

3- Dünyada bütün çiftçiler desteklenir; ama, şimdi çiftçilerimizi destekleyen bu kurum özelleştirildiğine göre, açık olarak öğrenmek istiyoruz ki, çiftçilerimiz bundan sonra desteklenmeyecek midir, hükümet olarak bundan vaz mı geçiyorlar veya bilmediğimiz bir mekanizmayı harekete geçirmek suretiyle mi çiftçilerimiz desteklenecektir, bu mekanizma nedir?

Bunları öğrenmek istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Sayın Uzunkaya, buyurun efendim.

MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Sayın Başkan, delaletinizle Sayın Bakandan suallerimin cevaplandırılmasını arz ediyorum.

Evvela, tabiî bu bankaların özerkleştirilmesine ve özelleştirilmesine ilişkin tasarının bankaların içlerinin boşaltıldığı, sahiplerinin adliye koridorlarında koşuşturduğu bir dönemde tartışılıyor olması, Türk toplumunun oldukça dikkatini çeken bir durumdur.

Ben, Sayın Bakandan -hükümet üyesi olan bir başka özelleştirmeden sorumlu bakanı da ilgilendirdiği; ama, hükümet adına oturduğu için- soruyorum: Şu ana kadar özelleşen devlet bankalarının sayısı kaçtır?

Temin edilen gelir ve bilahara, özelleştikten sonra tekrar devletleştirilen bankalara ödenen paranın miktarı nedir?

Esasen, şahsen, bu bankaların özelleşmesi ve özerkleşmesinden yanayım; ancak, endişe edi-yoruz, yarın bu bankaların tekrar geri alınmayacağı konusunda, bir şekilde içleri boşaltılarak, yaşanan örneklerde olduğu gibi geri alınmayacağı konusunda Sayın Bakanımız güvence verebilirler mi?

Daha önce, haziran ayında, yetki yasası görüşülürken, kendilerinin oturduğu makamda bir değerli bakanımız oturuyordu "off-shore'zedelere devlet tarafından para ödenmeyecektir" dedi ve Meclis zabıtlarına kaydoldu; ama, geçenlerde Sayın Başbakan ve ilgili bakanlar "her birine 20'şer milyar ödenecek" dedi; 6 ay sonra, bakanların sözleri birbirlerini inkâr ediyor, nakzediyor.

BAŞKAN - Sorunuzu lütfen...

MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Hükümet içerisindeki bu tutarsızlık çerçevesinde, bakanın verebileceği söz ne kadar güvenli olur bilemiyorum; ama, yarın bu bankaların içi boşaltılacak mı veya tekrar alınacaksa, hükümet böyle bir zararı ödemeyi taahhüt eder mi?

Bir diğer husus da, bu bankaların şu anda çalışanlarının sayısı ne kadardır? Daha önceki özelleşen kurumlarda olduğu gibi, özelleşme yasasına rağmen... Çünkü, bakana sordum, aldığım cevaplar var; işçiler, mutlaka mağdur edilmemesi şartına rağmen, kapı önüne konulmuştur. Yanılmıyorsam, bu bankaların binlerce çalışanı var. Biraz açıklama yaptı; ama, net bir açıklaması yok, çalışanların ne olacağı konusunda net bir bilgi verebilir; çalışanları, bu özelleşme sonucu düştükleri endişeden, korkulu handikaptan kurtarabilir mi?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Sayın Ayhan, buyurun.

CEVAT AYHAN (Sakarya) - Muhterem Başkanım, delaletinizle, Muhterem Bakana tevcih etmek istediğim soru şudur: Yanlış anlamadıysam, Ziraat Bankasının görev zararı 11 katrilyon dediler; eğer doğru hatırlıyorsam -doğru bilgileri alacağım- Halk Bankasının da aşağı yukarı 6,5-7 katrilyon. Bu bankaların bugünkü değerleri nedir; yani, bunların kıymetleri nedir, borçları nedir, alacakları nedir, sabit kıymetleri nedir? Bu yola çıkarken bunların ekspertiz edilmiş olması lazım. Halk Bankasının, Ziraat Bankasının ve Emlak Bankasının bugünkü değerleri nedir, varlıklarının değeri nedir? Yani, aktifleri, pasifleri, farkı nedir onu soruyorum bir başka lisanla.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN- Teşekkür ediyorum.

Sayın Akın, buyurun.

MURAT AKIN (Aksaray)- Sayın Başkan, aracılığınızla, Sayın Bakanıma aşağıdaki soruları tevcih ediyorum.

Sayın Bakanım, Sayın Başkan, Ziraat Bankasının 30.9.2000 tarihi itibariyle oluşan kârı, 104 trilyon 733 milyar lira. 1999 yılında, aynı dokuz aylık dönem için oluşan kâr ise, 40 trilyon 168 milyar lira. Yani, geçen yılın dokuz aylığına nispeten bu yıl yüzde 209,7'lik gelir artışına sebep nedir?

Acaba, buna bankanın İstanbul Şubesinin ticarî amaçla verdiği ve uzun yıllardır tahsil edemediği ticarî kredilerden tahsil edeceği, takipteki alacaklarının temerrüt faizleri mi dahil, yoksa, küçük çiftçilere verilmiş de, üç gün, beş gün veya üç ay, doksan gün süreyle tahsili gecikmiş, takibe alınmış o fukara çiftçilerin tahsil edilmeyen borç faizleri mi gözüküyor?

BAŞKAN- Sayın Akın, lütfen, çabuk sorun; çünkü, zamanımız daralıyor.

MURAT AKIN (Aksaray)- İkinci sorum: 19.9.2000 tarihi itibariyle Ziraat Bankası Genel Müdürlüğü 6521 sayılı bir genelge çıkardı. Bu genelgede, Ziraat Bankasına olan borçlarla, yine, tarım kredi kooperatiflerine olan borçların; yani, çiftçilerin borçlarının 31.1.2001 tarihine kadar taksitlendirme veya tecil, buna benzer talepte bulunmaları şartıyla geriye dönük kanunî takibe alınan süreden itibaren ödenecek süreye kadar defaten ödenirse yüzde 55, bir yıl süreyle ödenirse yüzde 65, iki yıl süreyle ödenirse yüzde 65 gibi bir taksitlendirme faiziyle tahsil edileceği belirtilmişti; ancak, 31.1.2001 tarihinde pancar müstahsili pancar bedellerini tahsil etmediği için bu taksitlendirmeyi ve faiz indirimini -mahsulünün bedelini almadığı için- ödemesi mümkün olmayacaktır. Bu süreyi pancar müstahsilinin pancar bedelini alma tarihi olan 31.04.2001 tarihine kadar uzatacak mısınız?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Son soru Zeki Ertugay Beyin, buyurun.

ZEKİ ERTUGAY (Erzurum) - Sayın Başkan, aracılığınızla Sayın Bakanın cevaplaması dileğiyle sorumu soruyorum.

Bilindiği gibi, tarımsal desteklemenin en önemli yollarından biri tarımsal kredi desteğidir. 2000 yılı bütçesinde öngörülen tarımsal kredi desteği bir önceki yıla göre yüzde 50 oranında azaltılmıştı ve ülkemizde özellikle tarım nüfusunun fazlalığı ve üreticinin durumu göz önünde bulundurulduğu zaman 2001-2002 yılları için bu destekleme, kredi desteği daha büyük bir önem arz etmektedir. Bu getirilen yeni düzenlemeyle, Ziraat Bankasının kuruluş esprisi  ve amacı doğrultusunda, zaten son yıllarda üreticinin bankası olma özelliğini büyük ölçüde kaybetmiş olan bu bankanın, yeni düzenlemeyle, desteklemelere esas olmak üzere, yeni bir destekleme politikası öngörülüyor mu; bunun cevaplandırılmasını istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Sayın Bakanım, 2 dakikamız var.

DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Bursa) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Arkadaşlarımın sorduğu soruları hızlı bir şekilde cevaplandırmaya çalışayım.

Sayın Uzunkaya "özelleştirilen devlet bankası sayısı kaçtır" dediler. Benim bildiğim kadarıyla, son yıllarda özelleştirilen 2 tanedir; birisi Sümerbank, diğeri Etibank. "Bunlar tekrar devletleştirilmiştir..." Hayır, öyle bir şey yok; bunlar fona alınmıştır, fonun bir tüzelkişiliği vardır, devletle ilgisi yoktur, kamunundur, Türkiye'nindir.

"Off-shore'zedeye para ödenecek-ödenmeyecek..." Bildiğiniz gibi, Bakanlar Kurulumuzun bir tasarısı vardır, Meclise sunulmuştur; Yüce Meclis gerekli kararı verecektir.

Kamu bankalarındaki personel sayısına gelince. İzin verirseniz, yuvarlak olarak söyleyeyim; Ziraat Bankasında 38 000 veya 40 000'e yakın personel vardır. Eğer, bu bankalarda çalışan arkadaşlarımızın sayısı yarıya veya üçte bire indirilse bile, bu bankalar çok rantabl çalışabilecek durumdadır; ama, istihdam olanaklarımızı düşündüğümüzde, bunun önemli fonksiyon gördüğünü düşünüyoruz.

Halk Bankasında 12 000 civarında, Emlak Bankasında ise 7 600 civarında personel var. Bu personelimiz için öngördüğümüz durum şudur: İsteyen mevcut statüsüyle devam edecektir, isteyen özel hukuk statüsüne geçip, daha yüksek ücret alacaktır, isteyen de yüzde 30 fazlasını alıp -eğer emeklilik hakkını elde etmişse- ayrılabilecektir. "Ben özel sektörde, özel hukuk hükümlerine göre çalışmak istemiyorum" diyen personelimizi de, öbür kamu kurumlarına veya diğer yerlere nakletme imkânımız vardır, eğer tasarımız burada kanunlaşırsa.

Sayın Ayhan, görev zararlarıyla ilgili soruya tekrar değindiler. Görev zararlarıyla ilgili -dikkat ettinizse- kesin rakamlar vermekten kaçındım; "yaklaşık şu kadardır" demeye çalıştım. Elinizdeki rakamlar, bankalardan alınmış, bilançolarından alınmış rakamlar yanında; yani, T harfiyle gösterdiğimiz tahminî rakamlar yanında, murakıp incelemesi yapılmış, rapora bağlanmış, kesinleşmiş rakamlar da ayrıca gösterilmektedir. Yani, bankanın kendi bilançosuna yazdığı rakam muhakkak ödenecektir diye bir kural yoktur, murakıp incelemesi yapılacaktır. Gerçekten, verilen bu zarar, kamu göreviyle ilgili midir değil midir, uygulanan faiz oranı doğru mudur değil midir bunlar belirlendikten sonra ödeme yapılacaktır. Onun için, görev zararı rakamlarında aşağıya yukarıya doğru değişimler olabilecektir, elinizdeki tablo bunu göstermektedir.

Bankaların aktifi pasifi böyle ezbere bilinebilecek bir şey değildir. Bildiğiniz gibi, malî yapı, belirli kesitler itibariyle hesaplanmaktadır. Hatta, bunun için özel incelemeler yapıp, bütün aktifler pasifler değerlendirilip, bankanın gerçek durumunun saptanması gerekmektedir. Onun için, görev zararının, bankaların bilançolarının yüzde 30'unu, yüzde 40'ını bulduğu ve bu görev zararının da henüz kesinleşmediği bir ortamda, kesin rakamlar vermek mümkün değildir.

Sayın Akın "bir bankamızda yüzde 200 gelir artışı var; bu, temerrüt faizlerinden mi" diyorlar. Bilemiyorum, ben incelemiş değilim. Yalnız, özellikle şunu söylemek istiyorum: Aşağı yukarı 18 Nisan Seçimlerinden sonra kurulmuş olan 57 nci cumhuriyet hükümeti döneminde, kamu bankalarına ne personel alımı konusunda ne kayırmalı kredi verilmesi konusunda ne de karşılıksız görev zararı konusunda hiçbir popülist talimat verilmemiştir. Onun için, bunların, gerçek faaliyetlerini yürütecek bir ortam içinde olduklarını söyleyebilirim.

Taksitlendirmeyle ilgili uygulanan faizler tamamen hesap işi. Bankanın kendi mensupları yanında, hazinemiz, birlikte çalışarak bu taksitlendirme bedellerini belirlemektedirler.

Gene, bir arkadaşımız "pancar müstahsili parasını alamadı, o tarihe kadar uzatılabilir mi?" dediler. Bununla ilgili müracaatlar bize geldi, Ziraat Bankasına gönderdik, inceleniyor.

Son konuşan arkadaşımız da, tarımsal destek, küçük esnaf ve sanatkârın desteği ne olacak diye bir genel soru sordular. Dünyanın her yerinde tarım desteklenmektedir. Amerika Birleşik Devletlerinde de, Avrupa Birliğinde de en büyük destekler tarıma verilmektedir. Bizim de amacımız, tarımsal desteği sonuna kadar sürdürmektir. Yalnız, bugüne kadar olduğu gibi, aracılara gitmeyecektir destek, gerçek hak sahibine gidecektir. (DSP sıralarından alkışlar)  Dikkat ettiyseniz, ilan ettiğimiz fiyatlar ve ödeme takvimimiz, buğdayda yaptığımız, şekerpancarında yaptığımız, pamukta ve diğer kalemlerde, primlerde yaptığımız ödemelere baktığınızda, hepsi düzgündür; hakkaniyete uygun ödeme yapılmıştır, bilgisayardaki kayıt  numarasına göre ödeme yapılmaktadır, kimsenin sırası öne alınmamaktadır ve bu tutumumuz devam edecektir.

Dolayısıyla, parasını, gerekirse bütçeden vererek, gerekirse kredi desteği vererek, yine doğrudan gelir desteği sistemini bir senede değil,  program döneminde, iki senede yaygınlaştırarak, tarımsal desteğimizi, küçük esnaf ve sanatkâr desteğimizi sonuna kadar sürdürmek kararlılığındayız.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Ben teşekkür ediyorum, süremizi biraz aştık.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler ve sorular tamamlanmıştır.

SÜLEYMAN METİN KALKAN (Hatay) - Karar yetersayısının aranmasını istiyoruz.

BAŞKAN - Maddelere geçilmesini oylarınıza sunacağım ve karar yetersayısını arayacağım.

Maddelere geçilmesini kabul edenler...

KAMER GENÇ (Tunceli) - Divan'da hep iktidar var Sayın Başkan, biraz da muhalefet olsun.

BAŞKAN - Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkanım, Bakanlar Kurulu tek bakanla temsil edildiği için karar yetersayısı yoktur efendim.

BAŞKAN - Maddelere geçilmesi kabul edilmiştir; karar yetersayısı vardır.

1 inci maddeyi okutuyorum:

TÜRKİYE CUMHURİYETİ ZİRAAT BANKASI, TÜRKİYE HALK BANKASI ANONİM ŞİRKETİ VE TÜRKİYE EMLAK BANKASI ANONİM

ŞİRKETİ HAKKINDA KANUN TASARISI

MADDE 1. - 1. Bu Kanunun amacı, Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası, Türkiye Halk Bankası Anonim Şirketi ve Türkiye Emlak Bankası Anonim Şirketinin (bankalar) çağdaş bankacılığın ve uluslararası rekabetin gereklerine göre çalışmalarını ve özelleştirmeye hazırlanmalarını sağlayacak şekilde yeniden yapılandırılmaları ile hisse satışlarına ilişkin düzenlemelerin ve hisselerin tamamına kadarının özel hukuk hükümlerine tabî gerçek ve tüzel kişilere satışının gerçekleştirilmesidir.

2. Bankalar, anonim şirket statüsündedirler. Bu Kanunda yer alan hükümler dışında 4389 sayılı Bankalar Kanunu ile genel hükümlere tabidirler.

3. Bankaların çalışma konuları ve amaçları, merkezleri, sermaye miktarları, hisseleri, genel kurulları, yönetim ve denetim organları, hesapları ve kârlarının dağıtımı ile faaliyetlerine devir, birleşme, fesih ve tasfiyelerine ilişkin diğer esaslar, ana sözleşmelerinde gösterilir.

4. Bankaların yıllık faaliyetleri 4389 sayılı Bankalar Kanununun 13 üncü maddesinin 2 numaralı fıkrasında belirtilen bağımsız denetim kuruluşlarınca incelenerek rapora bağlanır. Bu raporlar bankaların genel kurullarına sunulur.

5. 233 sayılı Kamu İktisadî Teşebbüsleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname, 399 sayılı Kamu İktisadî Teşebbüsleri Personel Rejiminin Düzenlenmesi ve 233 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Bazı Maddelerinin Yürürlükten Kaldırılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararname, 3346 sayılı Kamu İktisadî Teşebbüsleri ile Fonların Türkiye Büyük Millet Meclisince Denetlenmesinin Düzenlenmesi Hakkında Kanun, 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu, 6245 sayılı Harcırah Kanunu ve 237 sayılı Taşıt Kanunu ile bunların ek ve değişikliklerine ilişkin hükümler ile 4046 sayılı Özelleştirme Uygulamalarının Düzenlenmesine ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 13 üncü maddesi bankalar hakkında uygulanmaz.

BAŞKAN - 1 inci madde üzerinde ilk söz, Doğru Yol Partisi Grubu adına Hatay Milletvekili Sayın Mehmet Dönen'e ait. (DYP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

Buyurun efendim.

DYP GRUBU ADINA MEHMET DÖNEN (Hatay) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; görüşülmekte olan tasarının 1 inci maddesi üzerinde Doğru Yol Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum, Grubum ve şahsım adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, burada, az önce konuşan arkadaşların konuşmalarını, özellikle iktidar gruplarına mensup arkadaşların konuşmalarını dinlediğim de, gördüm ki, bu yasa tasarısı üzerinde konuşan yok, olması gereken üzerinde; yani çağdaş bankacılık, özel bankacılık, kamunun bankacılık sektöründen artık çıkması üzerine konuşuyorlar; ama ben yasaya baktığımda böyle bir şey yok. Bir defa tasarının şablon olarak hazırlanmasına iyi bakarsanız, tasarı gibi hazırlanmamış; yani bir kuruma sunulacak mektup gibi hazırlanmış; az sonra da bu konuya değineceğim niye böyle hazırlanmış.

Plan ve Bütçe Komisyonunda Sayın Bakanla konuşurken, bunların dili üzerinde belirli konuları dile getirdiğimizde, bunun tercüme edilip, belirli kuruluşlara sunulacağını, yani Dünya Bankasına sunulacağını ve kredi alınacağını söyledi. Onun için de, çok fazla, hatta dili üzerinde bile oynayamadık. Demek ki, çıkacak bu yasayla, burada söylenilen, amaç kapsamı içerisindeki faaliyetleri yerine getirilemeyecek.

Şimdi diyoruz ki, biz, bu bankaları önce özerkleştireceğiz, sonra da özelleştireceğiz. Değerli arkadaşlarım, biz bu bankaları ne yapıyoruz, bir bakana bağlıyoruz. Şimdi, bakana bağlı bir bankanın özerk olması mümkün mü, böyle bir şey olur mu... Yani, genel kurulun yöneticilerini atama kararı burada zikrediliyor. Değerli arkadaşlarım, genel kurula zaten bakan hâkim değil mi, bağlı bakan; hâkim. O zaman, bunu biz özerkleştirmiyoruz, bir bakana, siyasî bir vasfı olan yürütme organının üyesine bağlıyoruz. Birincisi bu, özerk falan olduğu yok.

İkincisi, biz bunu özelleştirmeye gerçekten niyetli miyiz diye ona bakıyorum. Süre olarak, 3 yıl artı yüzde 50 kadar artırma süresi koyuyoruz, bakıyoruz ki 4,5 yıl. 4,5 yılda, bu Parlamento, 21 inci Dönemi bırakın, 22 nci Dönem de kendi süresini yarılıyor; yani, demek ki, bu hükümeti teşkil eden, bu yürütmeyi içinden çıkaran bu Parlamento seçime gidene kadar, yine bu bankalar, bu siyasî erkin elinde olacaktır, sistem devam edecektir. (DYP sıralarından alkışlar)

Az önce burada, Sayın Işın Çelebi'nin söylediği, diğer konuşmacı sayın arkadaşlarımızın söylediği bir amaç, doğru bir amaç; çağdaş bir bankacılığa yönelmek, gerçekten, dünyadaki var olan finans sektörüne uyum sağlayacak yeni kriterlere bunları kavuşturmak hepimizin amacı, doğru amaç; ama, bu yasa o doğru amaca hizmet eden bir yasa mı; hayır. O zaman, biz bunu ne özerkleştiriyoruz ne de özelleştireceğiz.

Peki, bu bankaları özelleştireceksek, 4046'ya göre kurulan Özelleştirme Kuruluna devredin bakalım; yeniden yapılanmalarını Özelleştirme İdaresi sağlasın. Hayır... Bakın, az önce arkadaşlarımız, bizi, bu bankaları siyasî amaçlarla kullanmakla suçladı. Halbuki, şu hükümetin koalisyon yapısına bakarsanız, koalisyonun her üyesine bir banka verildi; öyle olmadı mı?! Niye bu bankalar, tek elde toplanmadı da, her biri koalisyonun bir başka ortağına verildi?! Bir pazarlık konusu! Tabiî ki, biz buna hoşgörüyle yaklaşıyoruz. Şimdi, bu yeniden yapılandırma sürecinde de, bu bankalar, yine o partinin bakanlarına bağlı kalacak. Görülen bu, amaç bu.

Değerli arkadaşlarım, bir başka konuya değinmek istiyorum. Az önce burada konuşan arkadaşlarımız, bu iktisat politikasının, yani bu izlediğiniz ekonomik politikanın özellikle Güney Amerika'da  -İsrail dahil- birçok ülkede uygulandığını söyledi. Değerli arkadaşlarım, bu uygulanan ülkelerin hepsinde, bankacılık konusunda, özellikle finans alanında çok önemli sorunlar çıktı. Özellikle bu iktisat politikasını izleyen ülkeler, ulusal gelirinin yüzde 20'sine yakınını bankacılık sektörünün rehabilitasyonu için harcamak zorunda kaldılar. Şimdi düşünün, sizin izlediğiniz bu ekonomik politika gereği, bu bankaların rehabilitasyonu için size gerekli olan para 50 milyar dolar. Bu parayı bulup, bu bankaların işler hale getirilmesi gerekir. Zaten ortada görev zararı diye söylenilen 20 milyar dolar var. Özellikle, 10 milyar dolar civarında, bu batan bankaların karşılanması gereken zararları var.

Sonuç olarak, baktığınızda, bu var olan, şu anda ayakta duruyormuş gibi gözüken bankaların da yeniden rehabilitasyonu için size kaynak gerekir. Bu bankaların birçoğunun içi boşaltıldı, doğru; ama, birçoğu da izlediğiniz ekonomik politikanın sonucu olarak battı. (DYP sıralarından alkışlar) Bunu da görmek zorundasınız. Bu izlediğiniz politikanın sonucu olan yapıyı yeniden rehabilite edebilmeniz için de size çok önemli kaynaklar gerekmektedir.

Değerli arkadaşlarım, az önce burada konuşan arkadaşlarımızın birisi, bu bankaların -doğrudur siyasîler tarafından kullanıldığı- şimdi, bizim, 1974 yılında, pamuk desteleme primi olarak verdiğimiz...

ORHAN BIÇAKÇOĞLU (Trabzon) - 1994...

MEHMET DÖNEN (Devamla) - 1993, 1994 yıllarında  verdiğimiz destekleme priminden kaynaklanan zarar olduğunu; yani, bugün var olan bu Ziraat Bankasının üzerindeki 5 katrilyona yakın görev zararının o dönemden kaldığını;yani, suçu, o günkü iktidara atarak...

ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Trabzon) - Bir kısmı...

MEHMET DÖNEN (Devamla) - Bir kısmı değil ama, burada, aşağı yukarı bütünü olarak ifade etti arkadaş. Siz "bir kısmı" diyorsunuz, belki bir kısmı...

Değerli arkadaşlarım, biz, tabiî ki, bu paraları üreticiye verdik, biz yemedik. Sonuçta, üreticiye verdik. Soydurmadık da kimseye...

AYDIN TÜMEN (Ankara) - Kaynak yaratacaksınız, öyle vereceksiniz. Yoksa, ödeyeceksiniz Ziraat Bankasına. O, çiftçinin parası...

MEHMET DÖNEN (Devamla) - Siz söyleyin, ben karşılık vereyim; buyurun.

BAŞKAN - Karşılıklı konuşmayalım efendim. Karşılıklı değil...

AYDIN TÜMEN (Ankara) - O, çiftçinin parası...

MEHMET DÖNEN (Devamla) - İşte, onu söyleyeceğim. Şimdi, anlatacağım ne olduğunu...

Değerli arkadaşlarım, biz, bu paraları gerçekten çiftçiye verdik ve çiftçiye verdiğimiz bu kaynaklarla da ciddî üretim artışı sağladık, ciddî ihracat sağladık. Türkiye'nin özellikle tekstil alanında ihracat patlaması yaptığı bir dönemi yaşattık. (DYP sıralarından alkışlar) Şimdi, o zaman verdiğimiz para, topu topu 4,6 trilyon lira.

Peki, 4,6 trilyon lira olan bu kaynak, 2000 yılında; yani, altı yıl içerisinde -ki, birçoğu da sizin iktidarınız döneminde, sizin ertelediğiniz bir kaynak bu kaynak- 5 katrilyon lira nasıl oldu?

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - 6,4 katrilyon lira.

MEHMET DÖNEN (Devamla) - Yani, bunun olmasının temelinde yatan neden, uyguladığınız en yüksek ticarî faizin 20 puan üzerinde faiz uygulayarak ve diğer operasyonlardan olan zararları da onun içerisine katarak, bilançoda bunları balans etmeye yönelik operasyonlardır. Yoksa, bunların hepsi çiftçiye verilmiş değil, buradan...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Lütfen toparlayalım.

MEHMET DÖNEN (Devamla) - Bitiriyorum efendim.

Son günlerde, özellikle çok büyük oranda bir çiftçi ve esnaf düşmanlığı var; bu kesim, bu kaynakların hepsinin onlara gittiği gibi çok önemli bir suçlamayla karşı karşıya; ama, iyi hesap ettiğinizde görülüyor ki, çiftçinin de cebine giren bir şey yok; buradaki, diğer operasyonlardan kaynaklanan zararları da balans etmek için yapılan bir sistem hatası.

Elbette ki, bu sistem düzelmeli, bu sistem gerçekten yeniden yapılanmaya muhtaç bir sistem; ama, az önce de söylediğim gibi, bu yasa tasarısı yeniden yapılandırma yasası değil. Burada, önemli olan bir tek şey yapılıyor; bu bankalar, özellikle kamu hukukundan çıkarılarak özel hukuka geçi-riliyor. Burada yapılan bu.

Değerli arkadaşlarım, bu görüş ve düşüncelerle, biz, bunun için bu yasa tasarısına -aslında ilke olarak, biz, kamunun elinde banka kalmamasını istiyoruz, ilke olarak bunların özelleştirilmesinden yanayız; ama- bu amaca yönelik olmadığı için karşı olduğumuzu, bu maddeye karşı olduğumuzu söylüyor, hepinize saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Dönen.

Fazilet Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Ali Coşkun; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakikadır.

FP GRUBU ADINA ALİ COŞKUN (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; sözlerime başlarken hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Aslında, bu yasa tasarısıyla, kamu bankalarını, önce güzelleştirme, sonra da özelleştirme amacı güdüldüğü gerekçesinde yazıyor; ama, Değerli Mehmet Dönen'in de belirttiği gibi, bu tasarı, bu gerekçeye uygun değil.

Değerli arkadaşlarım, güven ve itibarı sağlayan müesseseler olan bankaların ekserisi, rehabilite edilme durumuna gelmiştir; üzülerek belirtiyorum, bunların da başında kamu bankaları gelmektedir. Özellikle, defalarca bu kürsüden arz ettiğim gibi, mevcut 81 bankadan bu 4 bankanın, toplam bankalar varlığının yüzde 40'ını teşkil etmesi, hakikaten, bu sektörü ve -ekonominin lokomotifi olan bankaların ekonomiye olan olumsuz etkileri dolayısıyla da- ülkemizdeki ekonomik sorunları daha da içinden çıkılmaz hale getirmiş durumdadır.

Bu bakımdan, prensip olarak, biz, daha önceki konuşmalarımızda da belirttiğimiz gibi, bankaların, kamu bankalarının özelleştirilmesinden yanayız.

Kamu bankalarının görev zararlarının, bu olayda, hakikaten fevkalade etken olduğunu vurgulayarak sözlerime devam etmek istiyorum. Bu bakımdan, yapılacak özelleştirmeye karşı değiliz.

Konuşmama, bir sitem, bir de soruyla devam etmek istiyorum. Sitemim: Bütün bu bankalar hakkında yapılan yorumların, kamuoyundaki endişelerin kalkması bakımından iyi  niyetle vermiş  olduğumuz genel görüşmeyi, iktidar kanadının, sayısal  çoğunluğuna sığınarak  reddetmesini, hakikaten,  kınayarak belirtmek istiyorum. Aslında, sosyal demokrat anlayışı da, milliyetçilik anlayışı da, halkın ya da milletin menfaatlarını korumakla olur.  Siz, bu tutumunuzla,  maalesef, kendinize zarar getirdiniz. Bunu, halkın arasından bir arkadaşınız olarak, son gezilerimde halkın gösterdiği  tepki olarak bilgilerinize sunmak istiyorum.

Sorum ise  şudur: 1994  yılında 27 Kasım  tarihinde çıkarılan 4046 sayılı Yasaya göre, iki yıl içinde kamu bankalarının özelleştirilmesi  kanunlaşmıştı.  İki yıl geçti; fakat, gerçekleştirilemedi.  4232 sayılı Yasayla, tekrar iki yıl süre tanındı ve 1998 yılının 27 Kasımında bu süre de doldu.  Ondan sonra da iki yıl geçti. IMF ile Dünya Bankasıyla yapılan anlaşmaların üzerinden neredeyse bir yıl geçiyor. IMF  iyi niyetinde, kamu bankalarının özerkleştirilmesi ya da özelleştirilmesi taahhüdünde bulunduğumuz halde, bunun neden yapılmadığını, şimdiye kadar, Değerli Bakanımız da,  başka yetkililer de açıklayamamıştır. Bu ayıbı kapatmak için, bilindiği gibi, kanun hükmünde kararname çıkarıldı. Sayın Cumhurbaşkanımızın bunu  reddetmesi ve Fazilet Partisinin Anayasa Mahkemesine götürmesiyle, Anayasa Mahkemesinin iptal etmesiyle, bu meseleyi gündeme taşıdık.

Şimdi, buradan samimiyetle  soruyorum Sayın Bakana: Amaç, hakikaten bunları özelleştirme midir, yoksa, Dünya Bankasının malî  sektör uyum kredisinden  yararlanmak için bir göz boyamacılık,  kendimizi aldatmacılık mı yapıyoruz; 1,5 milyar doları alabilmek için mi bunu yapıyoruz? Bu yasa tasarısını incelediğimizde, ben, inanıyorum ki, Sayın Bakanın da içine sinmemiştir; çünkü, değerli Bütçe Komisyonundan geçişinde de Bütçe Komisyonu üyelerinin içine sinmediği ortadadır.

Değerli arkadaşlarım, özerkleştirmeye gelince... Tabiî ki, önce güzelleştirip, sonra özelleştirmek lazım; ama, hatırlıyorum, 1964 yılında KİT'leri de özerkleştirdik; ama, KİT'lerin bugün ne hale geldiğini görüyoruz; çünkü, orada da KİT'ler ne kadar özerkleştirilse de siyasî otoritenin emrine verilmişti ve yıllar yılı, koalisyonlarda pazarlık konuları yapılmış ve KİT'ler bir rant kaynağı olarak kullanılmıştı. Şimdi de kamu bankalarını görüyoruz, koalisyondaki her partiden bir partiye bu bankalar tamamen teslim edilmiş durumda.

Şimdi, üç ay içinde bu yasa çıktıktan sonra anasözleşmesi hazırlanacak ve genel kurulu yapılacak. Genel kurulda anasözleşme oylanacak, yeni yönetim teşekkül edecek, o güne kadar da mevcut yönetimler devam edecek. Şimdi, bu genel kuruldaki delegeleri kim tayin edecek, yönetim kurulu üyeleri nasıl seçilecek; yani, bu nasıl özerkleşme, yani, siyasî otoritenin emrinden çıkmıyor ki bunlar. Yine rant aracı olarak bunların kullanılacağından eminiz.

Şimdi, arkadaşlarım, alınmazsanız bir şey söylemek istiyorum. 1940'lı yılların sonunda, bir değerli politikacı "hamam eski hamam, tellaklar değişti" demiş. Ben, şimdi, bu yasaya göre yorumluyorum. Hamam eski hamam; tellaklar da eski tellaklar. Bunları nasıl temizleyecek, bu bankaları bu hale getirenler?! (FP sıralarından alkışlar) Bunları söylediğimiz zaman, belki, arkadaşlarımız darılıyorlar; kendilerine büyük saygı duyuyoruz; ama, bu yaptıkları doğru değildir. Dayatmacı zihniyetle, bir, iki, üç, hep böyle sayısal çoğunlukla bunları geçirirsiniz, ama, bu millet, sizden bu hesabı sorar. Dost acı söyler. Bunu, tekrar hatırlatmak istiyorum iktidar kanadındaki arkadaşlara.

Arkadaşlarım, Ziraat Bankası, tarım politikaları için kurulmuş bir banka. Arkadaşımız söyledi; sual sordular, tam cevabı alamadık. Evet, Ziraat Bankasını özelleştirelim; ama, IMF'de de niyet mektubunda olan, Dünya Bankasının da şart koştuğu hususlar var. Bu tarım politikalarını değiştirmeden, sağlıklı bir yapıya kavuşturmadan Avrupa Birliğinin kapısında beklerken, Avrupa Birliğinde bütün tarım ürünleri sübvanse edilirken bu politikaların nasıl uygulanacağını, bize, Sayın Bakanın açıklaması, bizi ikna etmesi gerekirdi. Bu konuda da bir şey görmüyoruz.

Süre 3 yıl; 1,5 yıl da hükümetin uzatma süresi var. Dolayısıyla, arkadaşlar, endişemiz odur ki, bu, mevcut hükümetin yönetiminden dışarıya çıkmayacaktır. Bu, özerkleştirme değildir. Kendimizi de aldatmayalım.

Şimdi, IMF programına göre kredi sübvansiyonlarının gayri safî millî hâsılada yüzde 0,6; yani, binde 6'ya düşmesi lazım. Şu anda, batık kredileri bilemiyoruz; ama, görev zararlarını yaklaşık olarak biliyoruz -Sayın Bakanın verdiği notlara baktık, ayrıca, KİT Komisyonunun raporundan aldım- 20 milyar dolar civarında; batık bankalar 10 milyar dolar; bilemediğimiz batık krediler de var. Bütün bunlar 40 milyar dolar. 40 milyar dolar, gayri safî millî hâsılanın yüzde 20'sidir. Dolayısıyla, yüzde 20'lik gayri safî millî hâsıla içindeki bir pay, bu ekonomiyi değil, milleti mahveder, perişan eder; çünkü -bütçe huzurunuza gelecek- bütçenin ilgili maddelerinde de güvenilir açıklamalar göremedik. Vergi gelirlerinin artırıldığı görülüyor. Evet, şu anda, vergi yasaları Meclise sevk edildi; ama, bunlarla da bu açığı kapatmamız mümkün değildir.

Arkadaşlar, sadece, Ziraat Bankasının görev zararına bakarsak 1997 yılında 925 trilyon lira, 1998 yılında 2 katrilyon 365 trilyon lira, 1999 yılında 5 katrilyon 978 trilyon lira. Bütçe kanunundaki maddeye istinaden 918 trilyon lira kütlü pamuk için sübvansiyon karşılığı ödeme yapılmış. Esas kritik nokta bu. Sayın Bakan da açıkladı, teşekkür ederiz. Bu ödeme, hazinenin devlet içborç senetleri verilerek yapılmıştır; yani, bunlar bir içborçtur. Şimdi, hazine bunları içborçla karşılamaya kalkarsa, geçen sene alınan kararlar doğrultusunda, 2000 yılındaki politikalarda, bu hazine politikalarında, içborçların azaltılması dışborçların artırılması şeklinde bir yola gidilmişti...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Coşkun, lütfen, toparlayınız...

ALİ COŞKUN (Devamla) - Bitiriyorum...

2000 yılında içborcun azaltılma politikasına rağmen 1999 yılında bütün borçlar içinde dışborç yüzde 10,6 iken, 2000 yılında yüzde 17'ye çıkmıştır, 2001 yılında yüzde 17,6 hedeflenmiştir, 2001 yılında 34,5 katrilyon lira borç ödenecektir; faizler hariç, ana borç ödenecektir. Dolayısıyla bütçe politikaları tamamen altüst olacaktır; çünkü, bütçe kendi içinde dengeli değildir ve güven vermemektedir.

Bu bakımdan, son olarak şunu belirtmek istiyorum: Bu kanun tasarısı iki ayaklıdır. Hem bir taraftan -demin arz ettiğim kanuna göre- özelleştirme kanunu var, oraya bu bankaları devretmiyoruz hem bir taraftan Bankalar Düzenleme Denetleme Üst Kurulu var, oraya yetki vermiyoruz. Yine, bu işin otoritesi hükümetin emrinde. Dolayısıyla, bu, üç ayaklı bir sisteme doğru gidiyor. En azından iki ayak var: Biri Bankalar Üst Kurulu; çünkü, bu yasanın dışındaki hususlarda orası yetkili deni-yor, diğer hususlarda Sayın Bakan yetkili... Anadolu'da bir tabir vardır: "Çatal kazık yere batmaz." Bundan sonuç alamazsınız. Tekrar söylüyorum, millet bunun hesabını sorar.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Coşkun.

Anavatan Partisi Grubunun görüşlerini İzmir Milletvekili Sayın Işın Çelebi ifade edecekler.

Buyurun Sayın Çelebi. (ANAP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 10 dakika.

ANAP GRUBU ADINA IŞIN ÇELEBİ (İzmir) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; burada, daha önce de belirttiğimiz gibi, toplam mevduatın yüzde 40'ını oluşturan üç bankanın, özelleşti-rilmesi, özerkleştirilmesi gibi ciddî konuları konuşuyoruz; ama, ne yazık ki, çok özür diliyorum, hükümet sıralarında bu konuya yeterince ilgi gösterilmediğini görüyorum. Bunu, milletvekilleri, arkadaşlar adına, hükümete ciddî bir eleştiri olarak yöneltiyorum. (FP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Bu kadar önemli bir konu konuşulurken, bu konuda burada arkadaşların olmamasını bir eksiklik olarak görüyorum.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Bizim bu şeyleri söyleyeceğimizi farkettiler de önceliği alıyorlar.

IŞIN ÇELEBİ (Devamla) - Bunu, şahsım adına söylüyorum aynı zamanda.

Bu kamu bankalarının genel müdürlerini burada görmemek de beni ayrıca üzmüştür, onu da antrparantez belirtmek istiyorum. Bu Parlamento Türk Halkını temsil etmektedir ve burada, bir topluma ait, kamuya ait, cumhuriyetin kuruluşundan bu yana var olan önemli bankaların konusu tartışılmaktadır. Bu Parlamentonun ciddiye alınması, her şeyden önce, bizim bu halka duyduğumuz saygının bir gereğidir.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Güneş Bey de yok!.. Güneş Taner Bey nerede?!.

IŞIN ÇELEBİ (Devamla) - Çünkü, sonuçta, memurlara yapılan yüzde 10 ücret ayarlamaları var. Bu ücret ayarlamaları karşısında Türkiye'de gelir dağılımı bozulurken ve 20 milyar dolarlara varan çok ciddî görev zararları konuşulurken, burada, ne yazık ki, bu konunun daha ciddiye alınmasını beklerdim.

Bu yasada görüyorum ki, özelleştirme gerçekleşecek mi diye endişem var. Burada şunu da belirteyim, üç yıl çok uzun bir vade; bunun altını çok çizerek vurgulamak istiyorum. Hiçbir müeyyidesi yok. Üç yıl sonra özelleştirme yapılmadı mı ne olacak, sorumlular hakkında ne yapılacak? Çünkü, 4046 sayılı Yasada iki yıl içinde özelleştirilecek denildi; hiçbir şey olmadı, kimseye de bir şey olmadı, lafta kaldı, havada kaldı; oysa -2 nci maddeye ilişkin; ama, bunu bu vesileyle belirtmek istiyorum- 4046 sayılı yasada da, bugünkü yasa tasarısında da hiçbir yaptırım hükmü yok. Yani, ben, bu nedenle, yasa tasarısında, maddelerde, bu anlamda bir takviye yapılması gerektiğine inanıyorum.

İkincisi, bankaların bakan temsiliyle ilgili 3 üncü maddede mutlaka değişiklik yapılması lazım ve bakanlar temsil etmemeli. Siyasetten arındırılmalı bu bankalar, politikacılardan arındırılmalı. Temelinde, siyasetin artık karışmayacağı bir bankacılık düzenine, sistemine ihtiyaç var. Bu hedefi gütmeli bu bankalar.

Evet, çağdaş bankacılık amaç olarak belirlenmelidir, amaç olmalıdır ve oradan geriye gelerek bugün düzenlemeler yapılmalıdır; o hedefe ulaşabilmek için bugünden atılacak adımlar belirlenmelidir. Bu yasa tasarısı buna hizmet etmelidir, burada yapacağımız düzenlemelerle bu yasa tasarısını bu hale sokmamız gerekiyor.

Burada, mutlaka şunu belirtmek lazım: Faizler, enflasyonun düşüşüyle beraber tek haneli rakamlara inecektir, o zaman özel sübvansiyonlu kredilere ihtiyaç olmadığı için hem bireysel bankacılık hem gelişen kurumsal bankacılık tarım sektöründen esnafa kadar çok çeşitli alanda kredi kaynaklarını tahsis etmek durumdadır. Bankacılığın bu anlamda yeniden yapılanması ve Türkiye'nin büyümesine hizmet eden bir bankacılık anlayışının doğması önemlidir ve bu çerçevede vadeli işlem piyasalarını geliştirmek çok önem taşır. Örneğin, İzmir vadeli işlem piyasasını yıl sonunda mutlaka devreye sokmak gerekir, ki 6 aylık, 1 yıllık kontratların satışıyla finansman imkânları sağlanıp, tarımın kaynak bulmasında yardımcı birtakım piyasalar oluşturmak gerekir; bu kararları da beraberinde getirmek gerekir.

O nedenle, benim düşüncem şudur: Bu kanunun paralelinde, bu kanunu takviye edecek, esnafın, küçük ve orta ölçekli sanayicinin yatırım yapma gücünü artıracak, risk sermayesi gibi yeni kavramları devreye sokacak yasal düzenlemelere ihtiyaç var. Bu yasal düzenlemeleri devreye sokmak lazım, vadeli işlem piyasalarını devreye sokmak lazım tarım sektörü için. Bunları takviye ederek bu yasa tasarısını güçlendirmek lazım. Bu anlamda, bu madde nedeniyle de düşüncelerimizi aktarmayı yararlı buldum.

Teşekkür ederim efendim. (ANAP, MHP ve FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Çelebi.

Gruplar adına başka söz talebi?.. Yok.

Şahıslar adına ilk söz, Bursa Milletvekili Sayın Altan Karapaşaoğlu'na ait.

Buyurun Sayın Karapaşaoğlu. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika efendim.

MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşmekte olduğumuz, kamu bankalarının özelleştirilmesiyle ilgili yasa tasarısının 1 inci maddesiyle ilgili olarak kişisel söz almış bulunuyorum, kişisel görüşlerimi belirteceğim.

Değerli arkadaşlar, biraz önceki arkadaşlarımızın ifadelerine ben de katılmak istiyorum; zira, bu düzenleme, arkasından gelen diğer maddeleri de incelediğiniz zaman, süratli bir şekilde bankaların konumlarının iyileştirilmesi ve özelleştirme işlemlerine bir an önce geçilmesiyle ilgili olarak ters orantılı birtakım maddeler içeriyor. Mesela, biraz sonra yine konuşacağız, 2 nci maddede, üç yıl içinde -Bakanlar Kurulunun gerek gördüğü halde de yarısı kadar uzatılır deniliyor; dörtbuçuk yıl içinde- sermayesinin yüzde 50'den fazlasının özelleştirilmiş olması gerekiyor ifadesi kullanılıyor burada; ama, yasa tasarısının 4 üncü maddesine baktığımız zaman, 4 üncü maddede de deniliyor ki: "Bu Kanun, bankalar hakkında sermayelerindeki kamu payı yüzde 50'nin altına düşünceye kadar uygulanmak üzere yayımı tarihinde yürürlüğe girer." Demek oluyor ki, arkadaşlar, burada, bu bankanın sermayesindeki kamu payının yüzde 50'nin altına düşünceye kadar bu banka devletin elinde kalacak ve burada herhangi bir süre sınırlaması da yok. Dolayısıyla, burada bir meçhul var; yani, burada da, bir önceki, 2 nci maddeye paralel bir düzenleme yapılması lazım. Kaldı ki, dörtbuçuk yıl gibi bir süre çok uzun bir süredir.

Tabiî, ülkemizde, şimdi, bankalarla ilgili çok yoğun tartışmalar var. Bu yoğun tartışmaların ışığı altında, şimdi bizi burada izleyen vatandaşlarımız   -inanın, samimî söylüyorum- ne konuştuğumuzu anlayamıyorlar, bir açmazın içerisine düşmüşler. Şu yasa tasarısının görüşülmeye başlanmasından bu tarafa, birkaç telefon geldi; ne konuşuyorsunuz orada, neden bahsediyorsunuz, devletin bankalarına ne yapmayı tasarlıyorsunuz, meramınızı düzgünce anlatın da biz de anlayalım diyorlar.

Değerli arkadaşlar, bizim bu yasadan amacımız, devletin elindeki kamu bankalarının özelleşti-rilmesi; ama, bu özelleştirmeyi yaparken, evvela, şu bankalara bir iyileştirme işlemi yapalım, düzene girsinler, ondan sonra vatandaşa satalım yahut sermayedara satalım veyahut da yabancı sermayeye satalım gibi bir gayret içerisindeyiz. Ama, kamudan sesler geliyor; olur mu böyle şey diyorlar. Neden olur mu böyle şey diyorlar, onu söyleyeyim size: Mesela, Ziraat Bankasıyla ilgili vatandaşlarımız, hani, bu Ziraat Bankası, tarım kesimiyle ilgili olarak birtakım işlemler yapacaktı, tarım kesimine hizmet edecekti; siz, şimdi, anladığımız kadarıyla, bu bankayı elimizden almak suretiyle, herhangi bir sermaye grubuna satacaksınız, ne olacak ve nereden destekleneceğiz diyorlar. Burada gerekmez miydi, bu yasanın içerisinde gerekmez miydi, bu banka özelleştirildiği zaman, çiftçimizin ihtiyaçları şu şekilde giderilecek, sübvansiyonlar şu şekilde yapılacak veya yapılmayacak veya altyapı yatırımları desteklenecek gibi, kamuoyunu da tatmin edici birtakım hükümler içermesi gerekmez miydi?

Ayrıca, esnafımızdan sesler geliyor; biz, yaklaşık 3,5 milyon esnaf, Türkiye'nin ekonomisine katkıda bulunuyoruz diyorlar. KOBİ niteliğindeki işletmelerden sesler geliyor; bizler, Halk Bankası vasıtasıyla bu ihtiyaçlarımızı, yeterli olmasa da belli ölçüde gideriyorduk; ama, siz, şimdi bunu özerkleştiriyorsunuz, özelleştiriyorsunuz, bir sermaye grubuna satma gayreti içine giriyorsunuz, neden bu bankayı esnaf teşekküllerine satma gibi bir tasarınız yok, neden böyle bir düşünceniz yok diye soruyorlar.

Değerli arkadaşlar, özelleştirme güzel bir şey; yalnız, dünyanın ekonomik gidişini, dünyanın ekonomi konusundaki aldığı tavrı takip etmek mecburiyetindeyiz. Burada birkaç defa belirtildi. Şimdi, artık, insanların en tabiî haklarından biri olarak, iktisadî kalkınmaları; yani, ekonomik kalkınmaları bir insan hakkı olarak görülüyor. Dolayısıyla...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Karapaşaoğlu, lütfen toparlayınız.

MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Devamla) - ...sosyal düzen daha ağırlıklı olarak kamuoyunda tartışılmaya başlamıştır. Evet, bu bankaları özelleştirelim, özelleştirelim ama, işlevlerini nasıl bırakacaklar, nasıl bir başka kurum ve kuruluş tarafından yerine getirilecektir gibi tedbirleri de arkasından getirip buraya monte etmek lazım; yani, amacına uygun şekilde özerkleşti-rilmesi, özelleştirilmesi lazım.

Tabiî, bizim tuhafımıza giden bir konu da şu: Bir tarafta Özelleştirme İdaresi var, özelleştirme işlemlerini yürütüyor, devlete ait kurum ve kuruluşları satıyor, pazarlıyor; bir tarafta da bankaların özelleştirilmesi özel bir biçimde bakanlıklara yahut da hükümete bırakılıyor.

Değerli arkadaşlar, bu da, vatandaşımızın aklına, bu bankaların, daha istismar edilmeye devam edileceği mesajını veriyor. Böyle yapıyorsunuz demiyorum; ama, bu mesajı vatandaşa veriyor. Bunun da giderilmesi lazım, bu konuda da biraz daha hassas davranılması lazım diyor, saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Karapaşaoğlu.

Madde üzerindeki son söz, Sakarya Milletvekili Sayın Cevat Ayhan'a ait.

CEVAT AYHAN (Sakarya) - Konuşmayacağım Sayın Başkan. Söz hakkımı Kamer Genç'e veriyorum.

BAŞKAN - Sizin talebiniz yok efendim.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Şimdi istiyorum...

BAŞKAN - Sayın Masum Türker konuşmazsa...

KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, ben şimdi istiyorum... Arkadaş söz sırasını bana veriyor; yani, İçtüzük böyle...

BAŞKAN - Efendim, sırada Masum Türker var, zatıâlinizin müracaatı yok. Siz de soru sorarsınız.

Buyurun Sayın Türker. (DSP sıralarından alkışlar)

MASUM TÜRKER (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüştüğümüz tasarı üzerinde çok tartışmalar yapılıyor. Buradaki özerkleştirme, eğer dikkat edilirse, bu maddede, Meclis denetiminin dışına çıkarılarak, bankaların serbest rekabet edebilme ölçülerine getirilmesi ilk etapta planlanıyor; biraz evvel söylendiği gibi, bir bakanın yetkisinde bırakılmıyor. Şu anda bir bakanın kontrolündedir; yine, bir bakan değil, bakan adına herhangi birisi Genel Kurulda temsil edecektir. Bu bir süreçtir; yeniden yapılandırmayla ilgili yetkiyi, biz, burada, ciddî bir şekilde hükümete devrediyoruz ve burada yapılacak çalışmaların olumlu olup olmaması... Türkiye'de öteden beri söylenen "kamu bankalarının üzerinde siyasetin eli var, siyaset yönlendiriyor, siyaset nedeniyle boşaltıldı gibi" düşüncelere son verilecek. Orada, direkt kendisinden bireysel olarak, siyasî sorumlu olacak kişiler belirlenmiş oluyor; olaya bu şekilde bakmak gerekir.

Ciddî bir konuyu da şurada dile getirmek istiyorum: Özelleştirme İdaresine verseydik farklı mı olacaktı? Özelleştirme İdaresi de yine bir bakanın denetimindedir, ha orada, ha şu anda bir bankada sorumlu bakan denetiminde olsun, aynı değerlendirmek gerekir.

Burada bazı maddeler tekrar gibi gözüküyor, bunun temel nedeni, Türkiye'de yeniden yapılandırmanın yapılmayacağına dair geçmiş dönemdeki siyasî düşüncelerin hiç yürürlüğe konulmamasından kaynaklanıyor; yoksa, bağımsız denetimi buraya koymak gereksiz. Bankalar Kanununda var, ona da atıfta bulunmuştur. Eğer, bu yapılan düzenlemeden sonra hayırlı sonuçlar alınırsa, sanı-yorum ki, ülke için, bu siyasî kadro, 21 inci Dönem, kendisindeki mevcut bir yetkiyi özelleştirme adına devretmiş olacaktır.

Saygılar sunarım. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

1 inci madde üzerindeki müzakereler tamamlanmış oldu.

Şimdi sorulara geçiyoruz.

İlk soru, Sayın Genç'in.

Buyurun efendim.

Soruları, lütfen, kısa tutalım; çünkü, 10 dakikayla sınırlı.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, bu iktidarın en büyük özelliği muhalefeti susturmaktır. Kendilerini tebrik edi-yoruz. Gerçekten, bu susturma eylemlerine devam etsinler; ama, millet de, bir gün bunları susturacaktır. Çünkü, bu kadar pislikler üzerine iktidar olmak mümkün değildir.

Birinci sorum: Bankalardan sorumlu sayın devlet bakanına soruyorum. Bankalardan sorumlu olan devlet bakanının istifa etmesi için nasıl bir olay olması lazım, bunu öğrenmek istiyorum. Yani, bir memleketin, bütçesinin üçte birine yakın bir parası bankalarda batırılmışsa, bu bankalardan sorumlu bakan yerinde oturuyorsa, ben kendilerini çok büyük şevkle tebrik ediyorum.

İkinci sorum: Türkiye Emlak Bankasının, Türkiye Halk Bankasının, yabancı kredi sağlanması konusunda Türkiye'de hangi firmalara, holdinglere teminat mektubu vermiştir ve bu teminat mektuplarının, firmalar ve holdingler itibariyle miktarı şu anda kaç liradır? Yabancı bankalara verilen teminat mektuplarından hangi holdingler paralarını ödememiştir? Türkiye Halk Bankası ve Emlak Bankası bunların ne kadarını ödemiştir?

Üçüncü sorum Sayın Başkan: Etibank, devlet tarafından fona devredilmeden önce, Etibanka, Halk Bankası tarafından 187 000 000 dolar  kredi verilmiş midir?

Sayın Başkan, ayrıca, kendi ilimle ilgili ufak bir husus söyleyeceğim. Tabiî, benim ilim olağanüstü hal bölgesinde olduğu için, oraya doğru dürüst memur gönderilmemiştir. Oraya gönde-rilen banka müdürleri, oraya gönderilen 150 milyar veya 60 milyarlık zirai kredi finansmanı üzerinde, bazı kamu görevlileriyle anlaşarak, muhtarlar adına hileli imza atmak suretiyle para ve-rilmiştir. Fakat, Ziraat Bankası Genel Müdürüne soruyorum "biz, ziraî kredi için her ilçeye belli bir para ayırdık" diyor. İşte, Hozat İlçesi, özellikle vurgulamak istiyorum, oraya giden banka müdürü birtakım insanlarla anlaşmış, muhtarların da sahte imzasını atarak Ziraat Bankasından para çekmiş; ama, esas hak sahibi çiftçiye de kredi vermiyor. Bu olur mu? Ziraat Bankası yöneticileri... Burada vatandaşın bir günahı var mıdır, yok mudur? Oraya gönderilen ve suiistimal yapan bir kamu görevlisinin suçu, muhtaç çiftçiye veya arıcılıktan kredi almak isteyen, işte, çiftçilikten kredi almak isteyen...

BAŞKAN- Sayın Genç...

KAMER GENÇ (Tunceli)- Efendim; ama, önemli yani... Bu da çok önemli; benim ilimin önemli bir sorunu.

BAŞKAN- Üç dakika oldu...

KAMER GENÇ (Tunceli)- Sayın Başkan, bir dakika yani, şimdi...

BAŞKAN- Üç dakika oldu... Evet, çabuk bitirelim lütfen...

KAMER GENÇ (Tunceli)- Yani, başka soru soracak olan da belki yoktur...

BAŞKAN- Var efendim, dört kişi var.

KAMER GENÇ (Tunceli)- Peki, yani, ben başka arkadaşlarımın hakkını da almak istemiyorum...

BAŞKAN- Arkadaşlarımızın hakkına tecavüz ediyorsunuz da onun için...

KAMER GENÇ (Tunceli)- Başka maddelerde konuşayım, peki efendim; ama, sorularımıza cevap verirlerse tabiî...

Teşekkür ederim.

BAŞKAN- Oldu, teşekkür ederim.

Sayın Coşkun, buyurun efendim.

ALİ COŞKUN (İstanbul)- Sayın Başkan, delaletinizle Sayın Bakanın şu hususu açıklamasını arz ediyorum: Konuşmamda da belirttim; ama, genel görüşmede, konuşmada kürsüden sorduğum hiçbir sual cevaplanmadığı için burada tekrarlamak istiyorum. Sayın Bakana şahsî saygım sonsuz; ama, biz burada bankacılık sistemini tartışıyoruz.

BAŞKAN- Hemen soruyu soralım, vakit geçiyor efendim.

ALİ COŞKUN (İstanbul)- Birinci sorum: Özelleştirme neden 4046 sayılı Yasaya göre yapılmıyor?

İkinci sorum: Sayın Masum Türker, hakikaten, bu konuyu içimizde en iyi bilen arkadaşlardan birisidir, dedi ki "bir bankanın inisiyatifinde değil" 5 inci maddeye gelmedik; ama, okuyorum, Sayın Bakan bunu nasıl yorumlayacak "bankalardaki kamu hisseleri, bankanın ilgili olduğu bakan tarafından temsil edilir." Yani, koalisyon hükümetlerinde hangi bakan o bankadan sorumluysa orada temsil edilir. Bu bakımdan, aşağıda geçici maddede de zaten "bütün personel aynı şekilde görevlendirilmiş olur" diyor. Değişen hiçbir şey yoktur.

Üçüncü sorum: Hakikaten, esnafın ve ziraatçının tabiî hakkı olan desteklemeler, hangi kaynaktan sağlanacaktır? Çünkü, IMF niyet mektubunda da, tarım politikasının prim esasına göre düzenlenmesi taahhüdü vardır. Bu konuda Dünya Bankasından yardım alınacaktır, kredi alınacaktır; ama, böyle bir düzenleme yapılmadan bu bankalar nasıl devreden çıkacak? Bunu açıklarsa memnun olacağım.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Sayın Akın, buyurun.

MURAT AKIN (Aksaray) - Sayın Başkan, aracılığınızla Sayın Bakanımıza aşağıdaki sorularımı tevcih ediyorum.

Döviz ihracat kredilerinde aksama olan firmalardan İstanbul şubesinin 3983 sabit sayılı müşterisi firmaya, Rusya Federasyonunda gerçekleştireceği 5 adet benzin pompası tesis ve montajı işi için talep ettiği 3 milyon dolar kredi tahsis edilmiştir. Bu tahsil edildi mi halen?

İkinci sorum: Yine, İstanbul bireysel bankacılık şubesinin 172 sabit sayılı müşterisi firmaya tahsis edilen 3,5 milyon dolarlık kredi tahsil edildi mi?

Üçüncü sorum: İzmir şubesinin 86 sabit sayılı yeni müşterisi firmaya, yönetim kurulunun 98 sayılı kararıyla 5,5 milyon dolar (A) grubu kısa vadeli TL ve dövize endeksli işletme kredisi, 4,5 milyon dolar (D) grubu döviz ihracat kredisi, 4 milyon dolar (E) grubu dış kredi veya kabul kredisi tahsis edilmiştir. Bu tahsil edildi mi?

BAŞKAN - Sayın Akın, iki kişi daha var.

MURAT AKIN (Aksaray) - Son sorum: Alanya şubesinin 692 sabit sayılı yeni müşterisi firmaya, yönetim kurulunun 98 sayılı kararıyla (D) grubu 500 000 dolar tutarında ihracat kredisi tahsis edilmiş, yine 6 ay vadeli 425 000 dolar tutarında döviz kredisi tahsis edilmiştir. Bunlar tahsil edildi mi?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Sayın Yıldırım, buyurun efendim.

MEHMET SADRİ YILDIRIM (Eskişehir) - Sayın Başkanım, delaletinizle Sayın Bakandan bir soru sormak istiyorum. Biraz evvelki cevabında, Sayın Bakanımız, çiftçiyi desteklediklerini, tarım çiftçisine, pancar çiftçisine desteğin devam edeceğini söyledi. Herhalde Sayın Bakanımız bilmiyor, halen pancar fiyatları açıklanmamıştır. Pancar sökümünün yüzde 80'i bitmiştir. Bu nedenle...

BAŞKAN - Sorunuz... Soru soracaksınız ya efendim!..

MEHMET SADRİ YILDIRIM (Eskişehir) - Soru işte efendim; bunu soruyorum. Ben, bu pancar fiyatının ne zaman açıklanacağının Bakan tarafından açıklanmasını istiyorum.

BAŞKAN - Sayın Ertugay, buyurun efendim.

ZEKİ ERTUGAY (Erzurum) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Biraz önce, kanunun tasarısının tümü üzerindeki görüşmeler sırasında Sayın Bakana sorduğum sorunun cevabını alamadım. Müsaadenizle, bir kısa açıklama yapıp, sonra, tekrar sorumu yöneltmek istiyorum.

BAŞKAN - Çok kısa lütfen.

ZEKİ ERTUGAY (Erzurum) - Dünyanın her yerinde tarımsal desteklemelerin, özellikle gelişmiş ülkelerde artarak devam ettiği bilinmektedir, bunu Sayın Bakan da teyiden ifade etmiştir; ama, bir gerçek var ki, 2000 yılı bütçesiyle birlikte, stand-by anlaşmasıyla da öngörüldüğü şekilde, Türkiye'deki tarımsal desteklemeler planlı, programlı bir şekilde azaltılmakta ve sonuçta kaldırılmaktadır; kredi desteği de böyledir, girdi desteği de böyledir, ürün destekleme fiyatlarının açıklanması şekliyle verilen destekleme de böyledir. Bu politika 2001 yılında da aynı şekilde devam edecek mi? Bunun için, Ziraat Bankası, sadece kâr-zarar hesabı olarak, yani, bir tüccar zihniyetiyle meseleye yaklaşan bir kurum olarak çalışmasına devam mı edecek, yoksa, gerçekten, Türk çiftçisinin emrinde, dünyadaki gelişmiş ülkelere paralel olarak kredi desteğine devam mı edecek? Bunun net cevabını rica ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Buyurun Sayın Bakanım.

1 dakikamız kaldı maalesef.

DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Bursa) - Efendim, teşekkür ediyorum.

Tarımsal destek devam edecektir, kuşkunuz olmasın ve bütçemize konularak devam edecektir; ama, söylediğim şu: Hiçbir zaman aracıya, tüccarlaşmış çiftçiye destek verilmeyecektir, gerçek, ihtiyaç sahibi köylümüze, çiftçimize verilecektir. (DSP sıralarından alkışlar)

Bizim, bütçede öngördüğümüz, ödenek olarak, sadece 1 katrilyondur; bunu göreceksiniz. Bu, yerli yerine kullanılacaktır.

MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Sayın Bakan, bunlarda mı devlet sırrı oldu?!

DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Bursa) - Pancar taban fiyatıyla ilgili kararname imzada dolaşmaktadır, her şey belirlenmiştir ve önümüzdeki günlerde açıklanacaktır.

Sayın Akın, gitti, bize, Yüksek Denetleme Kurulu raporundan bir şeyler okumaya çalıştı. Yüksek Denetleme Kurulu raporları, zaten, başka bir komisyonumuzda Meclis adına değerlendirilmektedir. İstiyorlarsa, onlarla ilgili konuları yazılı olarak kendisine cevaplayabilirim.

Sayın Coşkun "özelleştirme neden 4046'ya göre yapılmıyor" dedi. Herhalde, bu yasayı okumamışlar. Bizim, yeniden yapılandırma bittikten sonra, 4046'ya göre, Özelleştirme İdaresine devredeceğimiz, buradaki önerimizde açık açık yazılı.

Bakan temsili olayı... Belki biraz sonra önerge gelecek; onu çıkaracağız, hiç sorun değil bizim için. Öyle, sizin düşündüğünüz gibi amacımız yok hükümet olarak. Bankaları elimizde tutalım, onları, oyuncağımız gibi elimizden bırakmayalım düşüncemiz yok. Nasıl, bankacılığın düzenlemesini, denetlemesini bağımsız bir kuruma devretme cesaretini biz göstermişsek, bu bankaların özerkleştirilmesini ve özelleştirmesini de yapacağımızı göreceksiniz. (DSP sıralarından alkışlar)

ALİ COŞKUN (İstanbul) - Genel kurulu nasıl yapacaksınız?!

DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Bursa) - Göreceksiniz...

ALİ COŞKUN (İstanbul) - Tek başınıza mı genel kurul yapacaksınız?!

DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Bursa) - Sayın Genç'inkilere yazılı cevap vereyim müsaade edersiniz; çünkü, hiç ilgisi yok olayla.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Bakın, bankaları batıran, bazı holdinglere verilen hatır teminat mektuplarıdır. Bankaları alan kişiler, gitmişler, Emlak Bankasından, Halk Bankasından teminat mektupları yazmışlar, yabancı bankalara vermişler ve iflas etmişler. Bunu söylesinler efendim.

BAŞKAN - Sayın Genç, yazılı olarak alırsınız, elinizde delil olur.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Yazılı değil... Kaçıyorlar efendim...

DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Bursa) - Efendim, nereden öğrendiniz?.. Onların, hepsi, Yüksek Denetleme Kurulu raporlarında var, benim, mahkemeye verdiğim raporlarda var; gidip oradan öğrenip, gelip bana söylüyorsunuz.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Yüreğiniz varsa, söyleyin.

MURAT AKIN (Aksaray) - Sayın Bakan, raporların neticesi ne oldu?

KAMER GENÇ (Tunceli) - Devlet bankalarını böyle batırdınız.

BAŞKAN - Sayın Genç, Sayın Bakanın takdiri o istikamette ise, yapacak bir şey yoktur.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Efendim, bu, takdire dayanmaz. Bu, hırsızlıkları gizlemek demektir.

MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) - Bağırma!

DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Bursa) - Sayın Başkanım, izin verirseniz şunu söyleyeyim; bizim mahkemeye sevk ettiğimiz, aleniyete düşmüş raporlardan alıp, buraya getirip bize söylüyorlar, Yüksek Denetleme Kurulunun yayınladığı raporlardan, burada numara vererek söylüyorlar; hepsinin gereği yapılacaktır, içiniz rahat olsun.

MURAT AKIN (Aksaray) - Sayın Bakan, paralar ne oldu, paralar?!.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, Etibanka 187 milyon dolar kredi vermiş mi, vermemiş mi; söylesin işte.

BAŞKAN - Sayın Genç, Sayın Bakan arzu ederse söyler, arzu etmezse söylemez.

Sayın Bakanım, tamam mı efendim?

DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Bursa) - Efendim, söylenebilecek her şeyi burada söylü-yorum, söylenemeyecek şeyler varsa, özel olarak yazılı da vereceğim kendilerine. (DYP ve FP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri...

MUZA UZUNKAYA (Samsun) - Sayın Bakan tüm sorulara cevap versin efendim.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri...

RAMAZAN GÜL (Isparta) - Sayın Başbakan Yardımcınızın almış olduğu kredi 79 milyar mı, değil mi?..

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, soru için ayrılan zamanı doldurmuş olduk.

Şimdi, görüşmekte olduğumuz madde üzerinde bir önerge vardır; okutup, bilgilerinize sunacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan, Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası, Türkiye Halk Bankası Anonim Şirketi ve Türkiye Emlak Bankası Anonim Şirketi Hakkında Kanun Tasarısının 1 inci maddesinin beşinci fıkrasına "bankalar hakkında uygulanmaz" ibaresinden önce gelmek üzere, aşağıdaki ibarenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

"ve 6762 sayılı Türk Ticaret Kanununun 277 nci maddesi."

           Aydın Tümen            İsmail Köse              Yaşar Dedelek

                Ankara                    Erzurum                     Eskişehir

                              Oktay Vural           Süleyman Yağız

                                    İzmir                       İstanbul

BAŞKAN - Sayın Komisyon katılıyor mu efendim?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) - Çoğunluğumuz hazır değil, takdire sunuyoruz efendim.

BAŞKAN - Sayın hükümet katılıyor mu efendim?

MUSTAFA ÖRS (Burdur) - Onlar "evet" demeye hazırlar zaten.

DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Bursa) - Katılıyoruz efendim.

BAŞKAN - Komisyonun takdire bıraktığı, hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

Şimdi, görüşmekte olduğumuz 1 inci maddeyi, biraz önce kabul edilen önerge istikametinde değiştirilmiş şeklini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 1 inci madde kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2. - 1. 4059 sayılı Hazine Müsteşarlığı ile Dış Ticaret Müsteşarlığı Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanunun 2 nci maddesinin (b) fıkrası uyarınca bankaların (bağlı ortaklık ve iştiraklerindeki payları dahil) etkin, verimli ve özerk bir şekilde çalışmalarının sağlanması amacıyla yeniden yapılandırılmalarına ilişkin usul ve esaslar Bankalar Kurulunca belirlenir.

2. Yeniden yapılandırma işlemlerinin tamamlanmasını müteakiben bankaların hisse satış işlemleri 4046 sayılı Özelleştirme Uygulamalarının Düzenlenmesine ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Hükümleri çerçevesinde sonuçlandırılır. Yeniden yapılandırma ve hisse satış işlemleri bu Kanunun yürürlüğe girmesinden itibaren 3 yıl içinde tamamlanır.  Bakanlar Kurulu  bu süreyi bir  defaya mahsus  olmak  üzere yarısı kadar uzatılır.

3. Bankaların bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte mevcut personeli hakkında aylık, özlük ve emeklilikleri yönünden tabi oldukları mevzuatın uygulanmasına devam olunur. Bunlardan uygun görülenler istekleri halinde, emeklilik statüleri devam etmek üzere özel hukuk hükümlerine göre çalıştırılabilir. 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile ilgileri devam eden personelin özel hukuk hükümlerine göre çalışacakları süreler kazanılmış hak aylıklarında değerlendirilir ve emeklilik işlemlerinde söz konusu kanunun ek 48 inci maddesinin (b) fıkrası ile ek 68 inci maddesi hükümleri uygulanır. Bu kadro ve pozisyonlar emeklilik, istifa, ölüm ve sair nedenlerle boşaldıkları takdirde hiçbir işleme gerek kalmaksızın iptal edilmiş sayılır. Özel hukuk hükümlerine göre çalıştırılacak personelin kadro sayısı ve unvanları ile ücret ve sair malî hakları bankaların genel kurullarınca tespit olunur. Yeniden yapılandırma sürecinde bankalarca özel hukuk hükümlerine göre yeni istihdam edilecek personele ilişkin usul ve esaslar Bakanlar Kurulunca belirlenir.

BAŞKAN - 2 nci madde hakkında ilk söz, Doğru Yol Partisi Grubu adına, İzmir Milletvekili Sayın Ufuk Söylemez'e ait.

Buyurun Sayın Söylemez. (DYP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika efendim.

DYP GRUBU ADINA H. UFUK SÖYLEMEZ (İzmir) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, Yüce Meclisin saygıdeğer üyeleri; görüşülmekte olan kamu bankalarının özelleşmesine ilişkin kanun tasarısının 2 nci maddesi üzerinde Doğru Yol Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; konuşmamın başında, Yüce Heyetinizi saygılarımla selamlıyorum efendim.

Değerli milletvekilleri, kamu bankalarının özelleşmesi, yıllardır gündemde olmasına rağmen, aslında, kolektif bir sorumlulukla, arzu edilen bir noktaya, maalesef, getirilememişti.

Kamu bankalarının özelleşmesi konusunda yasal çerçevede ilk adım, hepinizin bildiği gibi, 1994 yılında, Doğru Yol Partisinin içinde bulunduğu koalisyon tarafından çıkarılan Özelleştirme Kanununa eklenen bir maddeyle ilk yasal çerçeve konulmuştur. Burada, Ziraat Bankası ve Halk Bankası dışında kalan bankaların iki yıl içinde özelleşmeye hazırlanmaları önkoşul olarak getirilmişti. Ancak, o konuda da, erken seçimler, siyasal istikrarsızlık nedeniyle istenilen bir noktaya gelinemedi.

Bugün getirilen kanun tasarısında, yine bir hataya düştüğümüzü maalesef görüyorum. Aynı, geçen yıl Bankalar Kanunu çıkarken, bir panik nedeniyle getirilen o Bankalar Kanununda, aceleye getirilen, iyi tartışılmayan kanunda yapılan hatayı, korkarım, bugün, kamu bankalarının özelleşmesiyle ilgili, son derece önemli, yapısal, bankacılık sisteminin yeniden yapılandırılmasının temel taşı olan bir hadiseyi, yine, bir telaş içinde; yani, 10 bankanın battığı ve bankacılıkta derinleşen bir krizin olduğu bir günde, birazcık da Dünya Bankası malî uyum kredisini alabilmek, IMF'ye "işte, bu işi yapıyoruz" diyebilmek için olsa gerek, aceleye getirerek, detayları üzerinde hiç konuşmayarak, bir çerçeve kanunla geçiştirmeye çalışıyoruz.

İnşallah, yanılırız. İnanın, bu konuda yanılmak istiyorum; inanın, Bankalar Kanununda yaptığımız ikazların, gerçeklerin altı ay sonra ortaya çıkmış olmasından mutlu değiliz. Kamu bankalarında, maalesef, aynı sıkıntıyı yaşamanın endişesi ve sıkıntısı içindeyiz.

Ben, meslek yaşamıma, Ziraat Bankasında müfettiş muavini olarak başladım. Yedi sene Ziraat Bankası müfettişliği yaptım Türkiye'nin her yerinde ve Ziraat Bankası mensuplarının, Türk tarımına ve çiftçiye yaptıkları; yani, Ziraat Bankasının yaptığı katkıyı bizzat yaşadım; en ücra köşede, en büyük mahrumiyet koşullarında, o personelin, o çiftçiye yaptığı desteği bugün şükranla anmak zorundayım.

Çok kısa bir süre, altı-yedi ay kadar da Halk Bankası Genel Müdürlüğünde de bulundum. O bankanın da, milyonu aşan esnaf ve sanatkâr kooperatiflerine yaptığı desteğin, tek destek olduğunu, tek finansman desteği olduğunu gördük, küçük ve orta boy işletmelere yapılmış en büyük desteği veren bankalar olduğunu gördük.

Esnaf ve sanatkâr ile çiftçi ve tarım kesiminin tek finansörü olan Ziraat Bankası ve Halk Bankasının özelleştirilmesi, kâğıt üzerinde de olsa, öyle kolay gözükmüyor. Bunların tek bir kişi veya gruba satılabilmesi mümkün değildir. Esnaf ve sanatkârın ve bunların üst örgütlerinin, odalar ve borsalar birliğinin, küçük ve orta boy işletmelerin temsilcilerinin, esnaf merkez birliklerinin bu özelleşmede mutlaka aktif rol ve pay almaları gerekir. Ne kadar miktarın, bu banka çalışanlarının vakıflarına aktarılacağının çerçeve kanunda belirtilmesi gerekmektedir. Ne kadarının halka arz edileceğinin ve ne kadarının da yurt dışından bir ortak grubun bulunması... Yani, özellikle halk bankaları vardır, halk bankacılığı dünyada yaygındır, bunların Dünya Halk Bankaları Birliğine katılımının sağlanacağının, mutlaka burada çerçeve olarak konması lazımdır; aynı Telekomda yaptığımız gibi; yani, yüzde 5'i Telekom çalışanlarına, yüzde şu kadarı kamuya arz, yüzde şu kadarı blok satış olacak diye burada konuşmalıydık. Aksi takdirde, bu kanun çok havada, çok muğlak, günü kurtarmaya yönelik bir kanun olur.

Bakın, bu kanun Türk esnaf ve sanatkârını, Türk tarımını ve çiftçisini derinden etkileyecektir. Türk tarımında kapsamlı bir reform yapılmadan, kamu bankasını özelleştiriyorum derseniz, bir ayağı eksik ve sakat olur; dolayısıyla, yanlış doğar. Gelin, Halk Bankasının, Ziraat Bankasının, sabahtan akşama, kâğıt üzerinde bir kişiye veya gruba satılmasının mümkün olmadığını bilerek, bunların, önce yönetim özelleşmesiyle başlattığımız modelini devam ettirelim.

Hatırlayın, 1996 yılında ilk kez yönetimin özelleşmesi modelini, biz, Halk Bankasında uyguladık. Türkiye Esnaf ve Sanatkârlar Konfederasyonunun bir temsilcisini ve Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğinin bir değerli temsilcisini Halk Bankası yönetimine alarak, yönetimin özelleşmesi modelini ilk kez. hayata geçirdik. Bu, Ziraat Bankası için de yapılabilir. Bunların vakıfları vardır.

Bakınız, bu kamu sermayeli 4 bankada yaklaşık 75 000'e yakın personel çalışıyor. 7 000 küsur banka şubesinin 3 000'e yakını, 2 900 küsuru bu 4 bankada. Yani, bankacılık sisteminin bütün yükünü, sıkıntısını bu kamu bankaları taşıyor. Elbette, Türkiye'de, bankacılığın, kredinin, mevduatın yüzde 50'sinden fazlasını taşıyan bu bankaların, Türkiye'nin sorunlarının da, bankacılıkta yaşanan krizlerin, sıkıntıların da yarısından fazlasını taşıması kaçınılmazdır. Kamu bankalarının özelleşmesi, o anlamda, hem siyasetçiyi hem banka çalışanlarını bir günah keçisi olmaktan çıkaracak ve bu bankaların da gerçek rekabet koşullarında; ama, hedef kitlelerine uygun hizmet üretmesine, kredi dağıtmasına da imkân verecektir diye düşünüyorum.

Bu bankaların kendine özgü yapısına uygun yeni bir bankacılık düzenlemesine ihtiyaç vardır; ama, bu kanun tasarısı, bu haliyle, inanın, bu imkânı bize vermeyecektir.

Bakınız, bu bankaların, 20 milyar dolara yakın görev zararı var. Bu bankaların görev zararı, aslında, esnaf ve sanatkârla, çiftçimize verilen düşük faizli kredilerin faiz farklarından ve bunlara yürütülen faizlerden gelmektedir. 20 milyar dolar gerçekten büyük bir rakamdır; ama, bütçeye bunlarla ilgili ne kadar para ayıracağız? "3 yıl" diyorsunuz. 20 milyar dolar Sayın Bakan... 20 milyar doların sadece finansman masrafları 2-3 milyar dolar eder senede. Yani, basit bir faizle, 20 milyar dolar artı 2-3 milyar dolarlık finansman giderini koyun bunun, 22-23 milyar dolar eder. Seneye 2001 bütçesine ne kadar koyuyoruz, kamu bankalarının açıklarını kapatabilmek için? 2 yıl, 3 yıl içinde bu 20-25 milyar doları kapatabilecek miyiz? Ne kadarını halka arz edeceğiz? Tahminî değeri nedir? Auditing, rating işleri konusunda ne tür maddeler getirmiştir? Bu sürelere uyulmadığı takdirde hangi önlemler ve hangi yaptırımlar vardır?.. Bunların hepsi muğlaktır. Bu, tamamen IMF ve Dünya Bankasının gözünü boyamaya yönelik bir kurnazlıktır.

Kamu bankalarının özelleşmesi gibi ciddî bir konuda, hassas bir konuda, bana göre, hiçbir siyasal iktidarın da, ben bunu yaptım, ben başarılıyım demesine gerek yok. Bu -tekrar ediyorum- aynı Bankalar Kanunu gibi, ortak sorumluluğumuzdur. Yoksa, sen banka izni verdin, ben banka izni verdim dersek, burada çok başka yerlere gideriz.

1991 seçimlerinden önce 6 bankaya izin verildi, bunların 3 tanesi, 1994 krizinde kepenklerini kapatmak zorunda kaldı. 1999 seçimlerinden önce, 6 tane küçük yatırım bankasına izin verildi; bugün, bu bankalar, birer tabela bankası olarak kaldı.

Şimdi, bunları tartışmaya girersek, bunun altından kimse çıkamaz.

Gelin, kamu bankalarının gerçek niteliklerini, sorumluluklarını ve hedef kitlelere yönelik hizmetlerini doğru koyalım ve amacı doğru olan, ama, yöntemi yanlış olan bu özelleştirme kanununa da çekidüzen verelim; ilgili bakan da bu sorumluluktan kurtulsun. Özelleştirme Yüksek Kurulu, hiç olmazsa bir kuruldur. Her partinin bir bakanı vardır ve Sayın Bakan da böyle ağır bir yükten kurtulur. Ben diyorum ki, Özelleştirme Yüksek Kuruluna verelim bunu. Bu bankaların genel kurullarına atanacak kişileri Yüce Meclis seçsin. Ben, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu oluşturulurken de, bunu, siyasal iktidar seçmesin, tarafsız, objektif, meslekî bilgi ve ihtisası olan güvenilir kişilerden Yüce Meclis seçsin ve bu kurumlar ve kurullar, Yüce Meclise hesap versin diye teklifte bulunmuştum; bu teklifimi tekrar ediyorum. Parlamento, her şeyi, birtakım kurullara havale ederek, bu sorumluluktan kurtulamaz, kurtulmamalıdır. Sorumluluk, milletin vekili olarak bizlerdedir. Kurullara ve kurumlara havale edilen işlemlerin tüm denetiminin bu Parlamentoda olması, demokrasinin kaçınılmaz adımıdır ve bana göre alfabesidir. Gelin, bu bankalara atanacak yönetimlerin, bu bankaların genel kurullarını oluşturacak kişilerin atamalarında Meclisi de yetkili kılalım; denetimini Meclisimiz yapsın. İlgili meslek kuruluşlarını; esnaf odalarını, ziraat odalarını, çiftçi ve esnaf temsilcilerini de, gelin, bu yönetim kurullarında, genel kurullarda alalım. Bu kamu bankalarının, sabahtan akşama, kâğıt üzerinde satılmasının imkânsız  olduğunu biz de biliyoruz. Yani, bu tasarıyla, IMF'yi falan kandıracağımızı sanıyorsak, bana göre, biz, olsa olsa, kendimizi kandırırız. IMF, Dünya Bankası, dünyadaki birçok bankacılık krizine, benzer metotlarla müdahale etmiştir. Bunların, nasıl bir gözboyama olduğunu, bu işin nasıl bir aysberg olduğunu en az bizim kadar, onlar da iyi biliyor. Bu, böyle, bankacılık krizi çıktığı zaman, bankalar kanununu getirin, bankalar battığı zaman, kamu bankalarıyla ilgili eleştiriler yoğunlaştığı zaman, hemen kamu bankalarını şeklen özelleştirelim... Bu, günü kurtarmaktır. Bunlar, temel yasalardır, yapısal değişikliklerdir. Yapısal değişiklikler, böyle, el çabukluğuna veya üstünkörü geçmeye gelmez. Ortak sorumluluk, kolektif sorumluluğumuz vardır. IMF'ye verilen ek niyet mektubunda, ben bunu yapmazsam şu saate kadar, sen de bana 750 milyon dolar krediyi verme diyemezsiniz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Lütfen, toparlayınız Sayın Söylemez.

H. UFUK SÖYLEMEZ (Devamla) - Tamamlıyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; tarımda kapsamlı bir tarım reformu yapmazsanız, küçük ve orta boy işletmeleri ihmal ederseniz, ekonominizi daraltır, ihracatınızı ihmal ederseniz, kamu bankalarını da kredi veremeyecek duruma getirir ve sadece görev zararları nedeniyle günah keçisi haline getirirseniz ve çok geciktikten sonra, yıllarca bekledikten sonra, böyle bir çerçeve kanunuyla hiçbir detaya girmeden, hiçbir taahhütte bulunmadan, hiçbir yaptırımı olmayan böyle bir kanun çıkarırsanız, bunun adı, maalesef, ne özelleştirme olur ne özerkleştirme olur. Keşke yanılsak; keşke, özelleştirme, kamu bankalarında yürüse; çünkü, biz, özelleştirmenin en önemli malî reform olduğunu biliyoruz; çünkü, devletin, ticaret, üretim ve bankacılıktan mümkün olduğu hızla ve süratle çekilmesinin doğru olduğuna inanıyoruz; ama, regülasyonun altyapısının doğru kurulmasını düşünüyoruz. Çiftçi ne olacak? Esnaf ne olacak? Bunların finansmanını kim sağlayacak? Kamu bankalarının açıkları için, bütçeye, ne kadar, kim fon koyacak? Bunları kim yönetecek? Bunların yönetiminden Meclise hesap verilecek mi? Zaman ve süresi içinde gerçekleşmeyen işlemler için, bu Meclis hesap sorabilecek mi? Bunların hepsi ve bir düzine soru daha sorulabilir; ama, maalesef, kanun alelacele hazırlanmış; böylesi önemli, kapsamlı ve ciddî bir konunun üç dört maddeyle geçiştirileceği, gerçekten, çalakalem bir yasa tasarısı haline gelmiştir.

Ben, yine de, Meclisimizin, bu görüşmeler sırasında vereceği önergeler ve yapacağı düzeltmelerle, kanunun, mümkün olan en iyi şekilde çıkmasına gayret göstereceğine inanıyorum.

Tekrar ediyorum, bu, hükümetin özelleştirme kanunu değildir. Bu kamu bankalarının özelleşmesi, hepimizin ortak sorumluluğudur.

Ben, diğer maddelerde de konuşmak üzere, hepinize, nezaket ve sabırla dinlediğiniz için teşekkür ediyor, Doğru Yol Partisi Grubu adına saygılarımı sunuyorum efendim.

Sağ olun. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Söylemez.

Fazilet Partisi Grubu adına, Bursa Milletvekili Sayın Altan Karapaşaoğlu; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakikadır.

FP GRUBU ADINA MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; devletin elinde bulunan bankaların özelleştirilmesiyle ilgili 537 sıra sayılı kanun tasarısının 2 nci maddesiyle alakalı olarak Grubum adına söz almış bulunuyorum.

Evela bu tasarıyla, 2 nci maddeyle ilgili olarak bir tenakuzu tekrar burada belirtmekte yarar var. 2 nci maddenin ikinci pragrafının son satırında "yeniden yapılandırma ve hisse satış işlemleri bu Kanunun yürürlüğe girmesinden itibaren 3 yıl içinde tamamlanır. Bakanlar Kurulu bu süreyi bir defaya mahsus olmak üzere yarısı kadar uzatır" deniyor; ama, aynı tasarının 4 üncü maddesinde de "Bu Kanun, bankalar hakkında sermayelerindeki kamu payı yüzde 50'nin altına düşünceye kadar uygulanmak üzere yayımı tarihinde yürürlüğe girer" diyor.

Değerli arkadaşlar, burada bu iki ifadeyi yan yana getirip bir arada tetkik ettiğiniz zaman her iki maddenin birbirini engelleyici özellikler taşıdığını göreceksiniz.

Sayın Bakanım, belki bir önergeyle bu iki ifadeyi birbirine adapte etmek lazım; öyle zannediyorum.

Bir de bu 2 nci maddenin son pragrafında "ilişkin usul ve esaslar Bankalar Kurulunca belirlenir" diyor. Bu, "Bakanlar Kurulunca" mıdır acaba? Çünkü, ifadenin gelişi bakanları hatırlatıyor.

Bir başkası da, üçüncü paragrafın ikinci satırında, personelle ilgili olarak "bunlardan uygun görülenler" ifadesi. Bankanın yönetimini ilgilendiriyor herhalde. Arkasından hemen "istekleri halinde" diyor. Personeli ilgilendiriyor. Buradaki ifadenin "uygun görenler istekleri halinde" olması şeklinde.düzenlenmesi gerekecek kanaatini taşıyorum. Bunun da bir tetkik edilmesi lazım.

BAŞKAN - Sayın Karapaşaoğlu, dördüncü sıradaki "Bankalar Kurulu" "Bakanlar Kurulu" olacak.

MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Devamla) - Evet; burada bir yanlış ifade var, baskı hatası var.

BAŞKAN - Evet; baskı hatası var; onu böyle okuduk ve oylarken de öyle oylayacağım efendim.

Buyurun efendim.

MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Devamla) - Teşekkür ederim efendim.

Bir diğeri de, dediğim gibi, çalışanlar ile yönetimi ilgilendirdiği için cümlenin bir akış içerisinde düzenlenmesi lazım.

Değerli arkadaşlar, bu tasarının geneliyle ilgili görüşmeler yapılırken, Veysel Candan arkadaşımız burada bazı konuları dile getirdiğinde, Sayın İsmail Köse arkadaşımız da "müşahhas deliller verin de üzerine gidelim, isimleri söyleyin" demişlerdi. Ben, hem tutanaklara geçmesi bakımından hem de değerli arkadaşımız İsmail Köse'nin bir araştırma yapmasını temin etmek açısından, bir raporu, isimsiz olarak, burada okuyacağım müsaadenizle; kendileri bilahara ilgilenirler.

"Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulunca hazırlanmış 1998 yılı denetim raporunda yer alan Türkiye Halk Bankasınca kullandırılmış batık ve tahsili mümkün olmayan kredileri haiz liste raporumuza ek yapılmıştır.

Halk Bankasınca yayınlanan 1999 yılı bilançosunda, takipteki krediler brüt 143 trilyon, ayrılan karşılıkların düşülmesinden sonra ise net 66 trilyon olarak gözükmektedir. Oysa, bankaya ilişkin 1998 yılı Yüksek Denetleme Kurulu raporu incelenecek olursa, durumun hiç de böyle olmadığı görülecektir. Yapılan bilanço makyajlarıyla rakam oldukça düşük gösterilmiştir. Rapor ekinde yer alan tablodan da görüleceği üzere, Halk Bankasının gerçek takibi 747 785 330 Amerikan Doları, 231 681 942 Alman Markı ve 28 milyar 726 milyon Türk Lirasıdır; yani, yaklaşık olarak 608 trilyon düzeyindedir. Bu rakamlar 1998 yılı itibariyle takibe intikal etmiş anapara tutarlarıdır, yani faizler hariçtir. 1999 ve 2000 yılında usulsüz olarak verilen krediler ile daha önceki yıllarda verilmiş ödenmeyen, ancak, çeşitli hileli yollarla takibe alınmayarak bekletilen krediler ve temerrüt faizi rakamları dikkate alındığında, bu meblağın 1 katrilyona yaklaşacağı tahmin edilmektedir.

Batık bankalardan Egebank, İnterbank, Bank Ekspres, Etibank ve Bankkapital'in sahiplerine veya bunların sahip olduğu holdinglerin diğer şirketlerine Halk Bankasınca yüksek montanlı krediler verilmiştir. Tabloda görülen batık firma sayısı 134 olup, bu firmalardan kredilendirilmelerinde usulsüzlük görülerek Bankalar Yeminli Murakıplar Kurulunca hakkında soruşturma yapılması istenen firma sayısı 58'dir. Hakkında soruşturma yapılması istenen 58 firmadan sadece 11'i hakkında soruşturma yapılmış, yapılan soruşturma sonucunda banka genel müdürü ile yönetim kurulu üyeleri ve diğer personel Ceza Kanunu açısından suçlu görülerek, hazırlanan raporlar suç duyurusu olarak savcılıklara intikal ettirilmiştir.

Banka genel müdürü ve yönetim kurulu üyelerinin yargılanabilmesi için, savcılar tarafından bankanın bağlı olduğu bakandan izin istenmiş; fakat, bu dosyalardan sadece ikisi hakkında, gazete-lerde konunun gündeme gelmesi nedeniyle, zorunlu olarak izin verilmiştir. Diğerleri hakkında nedendir bilinmez, halen izin verilmemiştir. Bu, ister istemez değişik düşünceye sebep olmaktadır. Örnek olarak vermek gerekirse, 1998/65477, 1998/75674, 1998/78507, 1998/87242, 1998/89503 nolu hazırlık soruşturması yapılmış dosyalar bu şekilde izin için beklemektedir.

İki dosya için ise kamuoyunu uyutmak ve baskıyı hafifleterek olayı zamana yayıp unutturmak için izin verildiği kanısı hâkimdir.

Anılan dosyalar nedeniyle, genel müdür ve yönetim kurulu üyeleri, izin verilmediği için yargılanamazken, müdür düzeyinde olan yetkililerin, halen, yargılanması devam etmektedir. Beyoğlu Şubesi Müdürü Mehmet Çalışkan, Garibaldi Firmasına verilen usulsüz kredi nedeniyle, 11  ay hapis cezasına mahkûm edilmiştir.

Hakkında soruşturma yapılması istenen 58 işlemden 47'si hakkında ise, Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu bakan talimatıyla herhangi bir işlem yapılmamıştır. Dosyalar, soruşturma talimatı için beklemektedir. Devlet Bakanı tarafından Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu Başkanlığına hitaben yazılan yazıda, raporlarda Ceza Kanunu açısından değerlendirme yapılmaması, raporların yeniden gözden geçirilmesi istenmiştir. Bu şekilde, yolsuzluklar örtbas edilmeye çalışılmıştır." denilmektedir.

Sayın İsmail Köse'ye bu notu da, kürsüden indikten sonra takdim edeceğim efendim. Gerekli araştırmaları yapacaktır inşallah, kendisinden bekliyoruz ve kamuoyuna da duyurulması gerekiyor.

Değerli arkadaşlar, burada, genel görüşmeyle ilgili tartışmaları yaptığımız zaman, bunu ifade etmeye çalışmıştık. Bu işin bir siyasî boyutu  vardır, bir bürokrat boyutu vardır, bir de üçüncü tarafı olan işveren tarafı vardır, iş sahibi tarafı vardır. Bizler, daima iş sahiplerinin üzerine yürüdük, gittik veyahut da o istikamete doğru gidiliyor. Bürokrasi tarafı ne oluyor; siyasetçi tarafı ne oluyor; bunların da üzerine gidilmesi lazım. Bizleri izleyen vatandaşlarımıza bu mesajları verebilmemiz lazım.

Değerli arkadaşlarım, vatandaşlarımız, gerçekten, bizden, bu konunun sonuna kadar araştırılmasını bekliyorlar, istiyorlar. Ben, bu tasarı vesilesiyle bu konuyu gündeme getirdim, zira, bir cevap vermek gerekiyordu.

Sabrınıza teşekkür ediyorum, Değerli Başkanıma da saygılar sunuyorum efendim. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Karapaşaoğlu.

Gruplar adına başka söz talebi?.. Yok.

Şahıslar adına yapılan söz taleplerini sırasıyla okuyorum: Sayın Budak, Sayın Ayhan, Sayın Türker, Sayın Polat, Sayın Genç.

İlk söz, Adana Milletvekili Sayın Yakup Budak'a ait.

Buyurun efendim.

Süreniz 5 dakikadır.

YAKUP BUDAK (Adana) - Sayın Başkan, değerli üyeler; Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası, Türkiye Halk Bankası Anonim Şirketi, Emlak Kredi Bankası Anonim Şirketi Hakkındaki Kanun Tasarısı üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

537 sıra sayılı bu kanun tasarısı, bir çerçeve kanun tasarısıdır ve Halk Bankası, Emlak Bankası, Ziraat Bankası özerkleştirilmekte ve bunların  yeniden yapılandırılması için de, yönetimi, Bakanlar Kurulunla devredilmektedir; belirli bir süre sonra da Özelleştirme İdaresine devredileceği bu maddede ifade edilmektedir.

Göründüğü kadarıyla, bu kadar zarar etmiş, bu kadar bataklıkların içerisine saplanmış kamu bankalarının, böyle, üç dört maddelik kanunlarla, tasarılarla düzeltilmesi, iyileştirilmesi de mümkün değildir.

Burada bizi izleyen vatandaşlarımız -durmadan "görev zararı" deniliyor- zannedecekler ki, 20 milyar dolar civarındaki zarar, çiftçilere verilmiş, çiftçilere verilen zarar da, hazinece de ödenmediği için, bu bankalar zarar etmiş diye düşünecekler. Eğer, biz, 20 milyar dolar civarındaki parayı çiftçimize aktarabilmiş olsaydık, onların ihtiyaçlarını giderebilmiş, ürün desteklemelerini yapabilmiş olsaydık, çiftçilerimizin durumlarının çok iyi olması lazım gelirdi. Gördüğümüz kadarıyla, bu görev zararları arttıkça, bizim çiftçimizin durumu da her gün daha kötüleşmiş, daha zora ve dara girmiştir.

Dolayısıyla, buna "görev zararı" dememek lazım; buna "görev zararı" demeden önce "yanlış uygulamaların, hukukî boşlukların ve aynı zamanda iktidarların, özellikle de bu hükümetin yanlış uygulamalarının neticesi" demek gerekir.

Niye; çünkü, Ziraat Bankası, Halk Bankası, Emlak Bankasının bu zararları içerisinde, TÖBANK'ın da zararı var, Denizcilik Bankasının da zararı var, Sümerbank'ın da zararı var. Yani, birtakım bankalar batırılmış, içi boşaltılmış, kamuya devredilmiş; onlara da, sanki, çiftçiye ödenen, desteklemeye ödenen görev zararı gibi telakki ettiriliyor ve 20  milyar dolar civarında da "görev zararı" var deniliyor. Hazineyle ilgili sorumlu bakanlar, hükümetler, Ziraat Bankasının ve diğer bankalarının borçlarını ödemedikleri için, Ziraat Bankası, elbette, piyasadan, Interbank'tan repo yapmak suretiyle borçlanıyor; dolayısıyla da, bu borçlar katlanmak suretiyle günümüze geliyor. Şimdi, burada, üç yıl içerisinde Bakanlar Kurulunca belirlenecek usul ve esaslar dahilinde, bu bankaların özerkleştirileceği ifade ediliyor.

Türkiye'de bunun bir ilk uygulaması olacak zannediyorum. Şimdiye kadar da, onlarca kamu iktisadî teşekkülü Özelleştirme İdaresine devredildi. Acaba, Özelleştirme İdaresine devredilen kamu iktisadî teşebbüslerinin durumları iyileşmiş midir, kötüleşmiş midir, ne durumda bulunmaktadır? Benim korkum, Bakanlar Kurulunun idaresine verilen bu bankalarımız da, tıpkı Özelleştirme İdaresinde olduğu gibi -üç yıl sonra, dörtbuçuk yıla kadar süresi var, ondan sonra daha da uzatılabilecek- ve bundan sonra da, eğer gerçekleştirilebilirse, belirlenebilirse, bu hususlar dahilinde Özelleştirme İdaresine devredilecek.

Özelleştirme İdaresine devredilecek de ne olacak; Özelleştirme İdaresi de, bir süre önce olduğu gibi, birtakım insanlara satacak, ondan sonra da, bu hükümetin yaptığı gibi, özelleştir, sonra devletleştir politikası takip edilecek. Onun için, bu bir kısır döngüdür. Dünya Bankasından alınacak kredi limitine IMF'nin rapor verebilmesi için, alelacele, üç beş maddelik bir kanun tasarısı getirilmiştir ve milletimiz de, IMF de uyutulmaya çalışılmaktadır. Bununla bu konunun halledilmesi ve problemin çözülmesi de mümkün değildir.

Bir de yadırgadığım bir husus vardır: Maalesef, özelleştirmeye ve özerkleştirilmeye dahil olan kurumlarda çalışan personel çok mağdur edilmiştir. Aynı kaygıları, Ziraat Bankası, Emlak Bankası, Halk Bankası personeli için de taşıdığımızı ifade etmek istiyorum. Ayrıca, bu bankaların hizmetlerinden faydalanan emeklilerimiz ne olacak, işçilerimiz ne olacak, memurlarımız ne olacak, aynı zamanda, bu kredilerden istifade eden esnaf ve sanatkârımızın durumu ne olacak ve tarım sektöründe tarım işletmelerimiz bundan nasıl etkilenecek, maalesef, bu konularda hiçbir ifade yer almamaktadır. Dolayısıyla, buna çerçeve tasarısı da denilebilir; ama, bu haliyle de oldukça yetersiz, muğlak, anlaşılmaz ve gelecekte problemleri daha da artıracak bir mahiyet arz etmektedir.

Sayın Bakanımın bir hususunu da yadırgadığımı ifade etmek istiyorum. Birtakım arkadaşlarımız Sayın Bakana sorular yöneltiyorlar; Sayın Bakan, efendim bunu, Yüksek Denetleme Kurulunun raporlarından aldığınızı söylüyorsunuz diyorlar. Önemli olan, raporlarda yazılanların doğru veya yanlış olduğunun Sayın Bakan tarafından ifade edilmesi gerekir. Elbette, milletvekili arkadaşlarımız bu bankaların içerisine girecekler, kendileri bu araştırmaları yapacak değiller...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Budak lütfen toparlayınız.

YAKUP BUDAK (Devamla) - Elbette, Devlet Denetleme Kurulunun raporlarına istinaden birtakım iddialarda bulunacak; iddialar değil bunlar, müfettiş raporlarıdır. Sayın Bakanım, Devlet Denetleme Kurulunun raporlarından söylüyorsunuz diyorlar; elbette oradan söyleyecekler. Sayın Bakana sormak istiyorum, bu söylenilenler, müfettiş raporlarında olanlar doğru mudur, yanlış mıdır? Sayın Bakanımız, eğer, doğruysa "doğrudur" der, yanlışsa yanlış olduğunu ifade eder ve bunun belgelerini de Meclise sunar. Yoksa, sayın milletvekillerinin sorularını -bilmiyorum Sayın Bakanın, böyle bir istihzayla karşılayacağını zannetmiyorum; ama, ben ifadelerinden ve üslubundan onu anladım- efendim, Devlet Denetleme Kurulunun raporlarından okuyorsunuz, söylüyorsunuz diyor; bu raporlar hakkında ne yapılmıştır, bu müfettiş raporlarının neticesi ne olmuştur, ilgililer hakkında hangi işlemler yapılmıştır, Sayın Bakanın bunlara cevap vermesi gerekir; bunlara cevap verilmediği sürece de, bu iddialar söylenilecektir, müfettiş raporları da elbette halkın ve Meclisimizin gündeminde olacaktır.

Ben, bu vesileyle, bu yasanın eksik haliyle de, yine, bankacılık sektörümüze, bankacılık sistemimize bir adım teşkil ettiğini düşünüyor, saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Budak.

İkinci söz, Sakarya Milletvekili Sayın Cevat Ayhan'a ait.

CEVAT AYHAN (Sakarya) - Kamer Bey konuşacak.

BAŞKAN - Sıranızı Sayın Genç'e veriyorsunuz.

Buyurun Sayın Kamer Genç. (DYP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika efendim.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Devleti bizim devletimizdir, bizim, bu devletin ve bu milletin kişiliğine, niteliğine uygun, yaraşır bir yönetim, bir davranış biçiminde olmamız lazımdır. Bizim burada konuşmalarımız, kimseye husumet beslemekten kaynaklanmıyor. Burada hangi dürüst adama sen hırsızsın dedik; diyemeyiz de, bizim vicdanımız buna elvermiyor; ama, çok önemli bir meseleyi burada tartışıyoruz, Türkiye ekonomisi batırılmış, batmış...

Bakın, geçen hafta 5 grubun temsilcileri olarak Fransa'ya gittik, Fransız Senatosu Başkanı bize randevu vermedi, Fransa Senatosunda grup başkanları bize randevu vermedi. Bu, nereden kaynaklanıyor? Bu, önemli bir olay. Bu, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin itibarıdır. Neden randevu vermedi; çünkü, adamların, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin iyi yönetilmediğinin ve öteden beri, Osmanlı Devletinden kaynaklanan hasta devlet gibi görmeye başladıklarının bir delilidir. Bunları çok önemsemek lazım.

Arkadaşlar, bakın, bu devlet bizim. Burada memleketimize kim haksızlık yapıyorsa, kim bu memleketin 1 kuruşunu çalıyorsa, onun yakasına yapışmak zorundayız. Manşetleri parayla almayın, parayla satın alarak kendinizi yüceltemezsiniz.

Bu halk, sefaletten, açlıktan kırılıyor. Ben, bugün Tunceli'den geliyorum. Dün, Ovacık İlçesinde, on senedir, tek gözlü barakada çamur içinde yaşayan insanlar için, işte, burada defalarca söylediğim bir temel ancak atıldı; 580 milyar lira!

Şimdi, bunları niye söylüyorum:

Değerli milletvekilleri, bakın, bankalar batırılmış...

EROL AL (İstanbul) - Yirmi yıldır milletvekilisin, sen ne yaptın?!

KAMER GENÇ (Devamla) - Şimdi, sen kimden yanasın kardeşim?! Şimdi, sen, anlamazsın bunları!..

EROL AL (İstanbul) - Neyi anlamam?!

BAŞKAN - Karşılıklı konuşmayalım.

KAMER GENÇ (Devamla) - Değerli milletvekilleri, şimdi, bakın, bu bankaların... (DSP sıralarından gürültüler) Yani, çok gülüyorsunuz, utanılacak vaziyete gülüyorsunuz. Bu bankaların önemli bir şeyi var; yurtdışı kredilerini, çıksın, bu bakan açıklasın burada. Bankaların, Türkiye Büyük Millet Meclisinin denetiminden kaçırılması için, yurtdışı kredileri Başbakanlık Denetleme Kurulunun denetiminden kaçırılıyor. Bakın, Halk Bankasının Levent Şubesinde batırılan kredi 150 trilyon liradır; çıksın, desin ki, hayır...

Efendim, burada, bazı bankalar alınıyor...

YEKTA AÇIKGÖZ (Samsun) - Kim soymuş?

KAMER GENÇ (Devamla) - Efendim, kim soymuşsa çıksın; kim soyuyorsa Allah belasını versin! Yahu, siz iktidarsınız, siz gelip de insanların yakasına yapışmıyorsanız...Hırsızların ortağı sizsiniz, sizsiniz... (DSP sıralarından gürültüler, DYP sıralarından alkışlar) Yani, daha geçen, yani on onbeş...

M. ZEKİ SEZER (Ankara)- Densizlik etme!...

KAMER GENÇ (Devamla)- Bir dakika efendim... Bir dakika... Şimdi, bakın... Bir dakika efendim...

M. ZEKİ SEZER (Ankara)- Densizlik etme!..

KAMER GENÇ (Devamla)- Şimdi, bakın... Efendim, bir dakika...

M. ZEKİ SEZER (Ankara)- Niye yakalamadınız şimdiye kadar?.. Biz yakalıyoruz, sen uyuyordun Mecliste...

KAMER GENÇ (Devamla)- Daha geçen, bu kısa zamanda, bir holdingin, bir banka patronuna, Vakıflar Bankasından 150 milyon, İş Bankasından, bir başbakan yardımcısının desteğiyle 75 milyon kredi verdiniz mi vermediniz mi; çıksın, burada bir söylesinler... Vakıflar Bankasından sorumlu olan bakan şimdi burada; 150 milyon dolar kredi verildi mi verilmedi mi?... Ama, burada, çıkıp da "verilmedi" dediği zaman ve biz onu ispatladığımız zaman da, sizin Grup olarak bu hükümetten çekilmeniz lazım.

İHSAN ÇABUK (Ordu)- Açıkla!..

KAMER GENÇ (Devamla)- Değerli milletvekilleri, aslında zamanımız çok dar tabiî. Bakın, Işın Çelebi şimdi burada çıkıyor, yiğitlik yapıyor. Şimdi, Cavit Çağlar'ın sahip olduğu İnterbank, 64 üncü maddeye göre el konulan bir banka ve buna rağmen, tutuyor işte, kararnameyle, Etibankı kendisine veriyor. Bu suç değil midir?!.. Bu suç değil midir arkadaşlar?!.

Şimdi, keşke, aslında zaman tahdit edilmesin, burada biz bu meseleleri tartışalım.

Değerli milletvekillerimiz, bakın, halkımız çok zor durumda. Devletimiz çok zor durumda. Ekonomi batmış... Gitmişiz IMF'ye teslim olmuşuz. Memura 10 kuruşluk zam vermiyoruz; ama, devletten katrilyonlar gidiyor... Bu bankaların görev zararlarını kim almış? Ziraat Bankası, çiftçiye kredi vermek üzere kurulmuş bir bankadır. Kime para veriyor; hangi holdinglere kredi vermiş; hangi holdingler batırmış bu kredileri? Bunları çıkaralım; bunlar devlet sırrı değil; ekonomik sır da değil. Bunları niye saklıyoruz? Kimin menfaatına saklıyoruz? Sayın Bakana sordum; yahu siz, bir devlet bankasından sorumlu olan bakan hangi olay olursa istifa eder?.. Arkadaşlar, şimdi, dünyadaki devletlerin büyümesinin tek nedeni, o devleti yöneten insanların yüz kızartıcı olmasa bile, şaibe kabilinde, söylenti kabilinde bir olay çıktığı zaman, o makamı terk ederler. (DYP sıralarından alkışlar) Çünkü, bilirler ki, o devletin kusursuz insanlar tarafından yönetilmesi lazım. Hani hükümetiniz?.. Hani hükümetiniz?.. Biz, burada bunları söylüyoruz. Hani Başbakan?...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN- Sayın Genç, lütfen toparlayınız.

KAMER GENÇ (Devamla)- Efendim, hani Başbakan?.. Başbakan gelecek, burada oturacak...

M. ZEKİ SEZER (Ankara)- Seni mi dinleyecek Başbakan burada?...

KAMER GENÇ (Devamla)- Meclisin saygınlığı gereği gelip, oturacak...

M. ZEKİ SEZER (Ankara)- Biz yakalıyoruz da, senin haberin yok!..

BAŞKAN- Sayın Genç, lütfen toparlayınız.

KAMER GENÇ (Devamla)- Şimdi, biz, buradan söylüyoruz ve bu, tutanaklarda kalıyor.

Değerli milletvekilleri, bakın, gidin, dışarıdaki ülkelerin parlamentolarını seyredin. Bakanlar Kurulu, Parlamentoya duyduğu saygının gereği, başta, Başbakan olmak üzere, bütün kadrolarıyla buradadır. (DSP sıralarından gürültüler)

Bana laf atabilirsiniz, ama, laf atmakla bazı şeyleri örtemezsiniz. Bakana soru soruyoruz "efendim, bunu yazılı cevaplayacağım" diyor.

İnanmanızı istiyorum ki, banka satın alan birçok holding bu bankaları satın almak için ya Emlak Bankasından ya Ziraat Bankasından ya da Halk Bankasından teminat almış, o teminat mektuplarını getirip yabancı bankalara vermişler, o teminat mektuplarını bu özel holdingler, bu özel kişiler zamanında ödememiş ve devlet bankaları bu paraları ödemiş. İşte, bu zararlar buradan kaynaklanıyor.

Soruyorum, Etibanka el konulmadan önce 187 milyon dolar verdiniz mi vermediniz mi? Yahu, bir rakam...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Genç, süreniz bitti, iki defa eksüre verdim, yine bitti; lütfen...

KAMER GENÇ (Devamla) - Tamam Sayın Başkan.

Şimdi, bizi susturmak kolay arkadaşlar. Siz, bir partinin genel sekreterisiniz. Bir milletvekili çıkıyor halkın hakkını savunuyorsa niye karşı çıkıyorsunuz.

BAŞKAN - Sayın Genç, karşılıklı konuşmayın efendim, kuliste karşılıklı konuşursunuz.

KAMER GENÇ (Devamla) - Ben, burada, halkın menfaatlarını konuşuyorum;siz, susturmaya kalkıyorsunuz. 

M.ZEKİ SEZER (Ankara) - Sen halkın menfaatı için konuşmuyorsun, hakaret ediyorsun.

KAMER GENÇ (Devamla) - Beni susturmaya kalkıyorsanız, arkanızda büyük ayıplar var demektir; ayıbınız yoksa, gelin, tartışalım. (DSP sıralarından gürültüler, DYP ve RP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Genç, yeter artık!

KAMER GENÇ (Devamla) - Bu halkın hakkına el uzatan adamların burnundan fitil fitil çıkaracağız. (DYP ve RP sıralarından alkışlar, DSP sıralarından gürültüler)

M.ZEKİ SEZER (Ankara) - Getiriyoruz biz zaten...

HASAN GÜLAY (Manisa) - Biz, yakalıyoruz; biz yakalayıp, biz, hesabını soruyoruz.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, madde üzerindeki müzakereler tamamlanmış bulunuyor.

Sorular var. Soruların 10 dakikayla sınırlandırıldığını tekrar hatırlatarak, soru sahiplerinin sorularını çok kısa ve net sormalarını istirham ediyorum.

MUSTAFA BAŞ (İstanbul) - Kimse cevap vermiyor ki  Sayın Başkan!

BAŞKAN -Sayın Saffet Arıkan Bedük, buyurun efendim.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Sayın Başkan, delaletinizle Sayın Bakanıma iki soru sormak istiyorum.

Birinci sorum: Türk çiftçisinin en büyük destekçisi olan Ziraat Bankasının özelleştirilmesi halinde çiftçilerimizin Ziraat Bankasından, bugüne kadar yapmış olduğu desteği, hangi kaynaklardan ve hangi usulle yapma imkânı olacaktır? Çiftçimiz desteksiz mi bırakılacaktır?

Avrupa Birliğine girmemiz söz konusu olduğu bir dönemde, Avrupa Birliğine dahil olan ülkeler, 2006 yılına kadar çiftçisini destekleme kararı aldı. Türkiye Cumhuriyeti Devleti olarak, biz, çiftçimizi desteklemeyecek miyiz? IMF'nin sunmuş olduğu program çerçevesinde, bu destekten vaz mı geçilmektedir? Birinci sorum bu.

İkinci sorum: Ziraat Bankasının özelleştirilmesi söz konusu olduğunda, çiftçilerimizi temsil edecek bir kişinin yönetimde olup olmayacağı hususunda herhangi bir tedbiriniz var mıdır?

Üçüncü sorum: Türkiye Halk Bankası da, esnaf ve sanatkârlarımızın desteklenmesi hususunda üzerine düşen görevi yapmıştır. Esnaf ve sanatkârın, küçük ve orta boy işletmelerin desteklenmesi hususunda, Halk Bankasının özelleştirilmesinden sonra yapılacak olan işlemler nedir ve yönetimde, esnafın, sanatkârın veya küçük ve orta boy işletmelerin temsilcisinin olması hususunda bir tedbir düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Sayın Ali Uzunırmak, buyurun.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) - Sayın Başkan; aracılığınızla Sayın Bakandan sormak istediğim iki konu var.

1- Bugün batık hale gelen kredilerin asıl veriliş tarihleri hangi hükümetler zamanındadır ve miktarları nelerdir?

2- Görev zararlarının, hükümetlere göre, dolar bazındaki, bugüne intikalleri nelerdir? Hangi hükümetler zamanında, görev zararlarının miktarları nelerdir? Bunların açıklanmasını rica ediyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Sayın Yıldırım, buyurun efendim.

MEHMET SADRİ YILDIRIM (Eskişehir) - Sayın Başkan, Sayın Bakandan şu hususu sormak istiyorum: Ziraat Bankası özelleştirildiği takdirde, çiftçi için ne düşünüyorsunuz?

İkinci sorum: Ziraat Bankası, Halk Bankası ve Emlak Bankasını özelleştirdiğiniz takdirde, satışları ne şekilde yapmayı düşünüyorsunuz?

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Sayın Nidai Seven, buyurun efendim.

NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Sayın Başkanım, aracılığınızla Sayın Bakanıma şu soruyu sormak istiyorum: 2000 yılında 2 kararname çıkarıldı ve vadesi, 1999 yılına ve 2000 yılına sarkan ziraî krediler ile hayvansal kredilerin ödeme süresinin 1 yıl faizsiz ertelenmesi kabul edildi.

1999 yılından beri - 93, 94, 95 ve 96 yıllarında- özellikle Ağrı çiftçisi borç altına girmiş ve borçlar affedilecek diye parasını ödeyememiştir. Bunlarla ilgili borç affı söz konusu olacak mı? Bu konuda bilgi rica ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Sayın Bakanımız, 6,5 dakikamız var; bu defa rahat cevap verebileceksiniz.

Buyurun efendim.

DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Bursa) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Efendim, öncelikle, izin verirseniz, maddenin geneli hakkında konuşan arkadaşlarımızın söylediği bir iki nokta var, o konuda cevap vermek istiyorum.

Bu bankalarla ilgili olarak, Yüksek Denetleme Kurulu raporlarında prosedür şöyle işlemektedir: Yüksek Denetleme Kurulu, raporlarını, bu bankaların kamu adına sahibi olan Hazineye göndermektedir, raporlar Hazineye gelmektedir. Hazineye geldikten sonra, eğer, cezaî bir işlem gerektiriyorsa, bu bankaların ilgili olduğu bakana gönderilip, ondan, 233 sayılı KHK'ye göre, yönetim kurulu üyeleri ve genel müdürün eylemleri dolayısıyla yargıya intikal ettirilip ettirilmemesi konusunda görüşü sorulmaktadır.

Hazine Müsteşarlığı Kamu İktisadî Kuruluşları Genel Müdürlüğüne, Yüksek Denetleme Kurulundan ve Bankalar Yeminli Murakıplarından, KİT statüsündeki kamu bankalarıyla ilgili olarak, bu türden gelmiş olan bütün raporlar hakkında işlem yapılmıştır. KİT Genel Müdürlüğünde bekleyen hiçbir rapor yoktur.

Bu raporlardan, Bakanlığıma bağlı olan bankalarla ilgili olanlarının tümü, ilgili bakan olarak tarafımdan yargıya sevk edilmiştir. Halk Bankasıyla ilgili olanlar, ilgili bakanlığa gönderilmiş ve onların da tamamı sevk edilmiştir; bekleyen rapor yoktur. Bu konuda da, Hazine Müsteşarlığı Kamu İktisadî Kuruluşları Genel Müdürlüğü, Yüksek Denetleme Kurulu raporlarıyla ilgili yapılan işlemler hakkında, dönemler itibariyle, Kamu İktisadî Kuruluşları Komisyonuna yazılı bilgi sunmaktadır; yapılan bütün işlemlerin ayrıntısı açıklıkla verilmektedir.

Bu nedenle, gazetelerdeki uydurma haberlere bakıp da, Sayın Karapaşaoğlu'nun dediği gibi, yok Ceza Kanununa göre buna bakmayın denilmiş, yok 1998 hazırlık soruşturması beklemektedir... Bunlar, kesinlikle yalandır, böyle bir şey yoktur; varsa, getirsinler, birlikte işlem yapalım.

KAMER GENÇ (Tunceli) - O yazı nereden çıktı Sayın Bakan?

DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Bursa) - Uydurma gazete haberleriyle işlem yapamayız, kusura bakmayın.

MUSTAFA ÖRS (Burdur) - Gazete haberlerinin hepsi uydurma mı Sayın Bakan?!

DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Bursa) - Bu konudakiler uydurma.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Gazetelerde sizin aleyhinize hiç yazı yazılmıyor...

BAŞKAN - Sayın Bakan sizi dinledi, siz de lütfen Sayın Bakanı dinleyin efendim.

MUSTAFA ÖRS (Burdur) - Tabiî, doğru...

DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Bursa) - Sayın Genç, yurtdışı krediler açıklansın diyor. Bir bankanın normal işleyen kredilerini kim açıklayabilir! Varsa bir kabahati, bir suçu...

KAMER GENÇ (Tunceli) - Hayır, batan krediler...

DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Bursa) - Bakan da açıklayamaz efendim.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Bakan değil, batan krediler...

DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Bursa) - Mevzuatı bilmeniz lazım. Bir kanuna aykırılık varsa, kredide aşım varsa, bir sahtekârlık varsa, bunlar, gayet tabiî yargıya intikal ettirilecektir, yargıya intikal ettirildiğinde de aleniyete gelecektir.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, kim yargıya intikal ettirecek! Bakanın intikal ettirmesi lazım.

DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Bursa) - Bunlar keyfî değildir, Türkiye'deki mevzuatın gereğidir.

Şimdi, Sayın Bedük'ün sorduğu sorulara geliyorum. Ziraat Bankası özelleştirildiğinde ne olacak, Halk Bankası özelleştirildiğinde ne olacak; bu yeni yapılandırmada, bu kurumların yönetim kurullarına, tarımdan ya da esnaf ve sanatkârlardan, KOBİ'lerden temsilci koyabilecek miyiz diye soruyorlar. Gayet haklı bir soru.

Şimdi, Ziraat Bankası veya Halk Bankası, bu sektörlerin desteklenmesi, kamuca gözetilmesiyle ilgili, aracı kurumlara devlet görev vermektedir, gerektiğinde kaynağını sağlamaktadır ve bu aracı kurumlarla destekleme yapılmaktadır; ama, bunların yaptıkları destekleme, sadece kredi desteklemesidir. Halbuki, köylünün, KOBİ'nin, küçük esnaf ve sanatkârın desteği sadece bunlarla ilgili değildir. Dolayısıyla, zaten faiz hadleri tek haneli rakamlara geldiğinde, bu, faizle, krediyle yapılan desteklemenin bir anlamı kalmayacaktır.

Ayrıca, tarımın yeniden yapılandırılması, küçük esnaf ve sanatkâr kesiminin yeniden yapılandırılmasıyla ilgili olarak önemli çalışmalar yürütülmektedir. Bildiğiniz gibi, üretici birlikleriyle ilgili kurullar oluşmaktadır ve kurullar içinde de, bu üretici birliklerimiz yeniden yapılandırılacaktır, tarım satış kooperatiflerinin yeniden yapılandırılması söz konusu olacaktır ve diğer birliklerin, satıcı birliklerinin de örgütlenmesi söz konusu olacaktır. Asıl destek, girdi desteği, gübre desteği, başka destekler, devletçe tahsis edilecek kaynaklardan, bütçeden, bu organizasyon içinde dağıtılmaya devam edilecektir.

Şunu tekrar söylemek istiyorum: Avrupa Birliğinde, Amerika'da tarımsal destekler sürmektedir, hiçbir zaman azalmadan sürmektedir. Onların, bütün dünyada yapılan bir işlemin Türkiye'de terk edilmesi gibi bir şey söz konusu değildir.

Bu bankalarımız -yine, statülerine baktığınızda göreceksiniz- ana statüleri yapıldığında, tarım alanıyla, küçük esnaf ve sanatkâr, KOBİ'ler alanıyla ilgilenmeye devam edecek bir amaçlar dizisi içinde karşınıza gelecektir.

Sayın Uzunırmak, söylediği bu görev zararlarıyla ilgili, veriliş tarihlerine göre ayrıntılı bilgi istiyorlar. Bunları tarihsel olarak söyleyebilirim; 1991-1994 döneminde, 1995'te, 1996'da, 1997'de, 1998'de, 1999'da ve 2000 yılında yapılmış olan görev zararı tahakkuk rakamları elimizde vardır; yalnız, kendileri diyorlar ki, hükümetler itibariyle, ayrı ayrı ve Amerikan Doları bazında bunları döker misiniz... Bunu, izin verirlerse, hazırlatalım, yazılı olarak kendilerine sunalım; çünkü, şu anda, bunu verebilecek durumda değiliz.

Sayın Yıldırım, bu bankaların satış sistemleriyle ilgili ne düşünüyorsunuz dediler. Biz daha çok finansal kaynak sağlayan bir kurumla ilgili olduğumuz için, bu bankalarımızın yeniden yapılandırılmasıyla büyük ölçüde ilgiliyiz. Özelleştirme, yani satış işlemi ise Özelleştirme İdaresinin ihtisası konusundaki bir alan. Dolayısıyla, biz, yeniden yapılandırmayı, finansal zafiyeti ortadan kaldırdıktan sonra, bunların, bütün finansal rasyolar bakımından, malî bünyeleri uygun hale geldikten sonra, özelleştirmeyle ilgili işlemlerin gerçekleştirilmesi için Özelleştirme İdaresine devretmek kararındayız. Satışla ilgili, şu anda bizim söyleyeceğimiz bir şey yok.

Yalnız, şunu söylemek istiyorum: Yeniden yapılandırma döneminin azamî üç sene içinde bitirilmesi kararlılığındayız. Yani, bu bankalarımızdan en hızlı yapılandırılabilecek olanlardan başlayarak ve bizim, yine, beklentimize göre, Ziraat Bankasında biraz işler uzayabilecektir; ama onun da yeniden yapılandırılmasını üç yıl içinde tamamlama gayreti içindeyiz.

Arkadaşlarıma teşekkür ediyorum; birçok notlar aldım. Burada, dövizle, görev zararlarıyla, kredilerle ve diğer konularla ilgili cevap veremediğim birtakım bilgileri alıp, size yazılı olarak vermeye çalışacağım.

Teşekkür ederim efendim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, ben Sayın Işın Çelebi'ye sataştım efendim, bana cevap vermek istemiyor mu? (Gülüşmeler)

64 üncü madde kapsamına alınan bir banka patronuna banka satmıştır dedim. Bu, eleştiridir, suçtur hem de. Sayın Çelebi'nin bana cevap vermesi... Sataşmadan söz verin efendim (Gülüşmeler)

BAŞKAN - Sataşmak serbest, cevap vermek takdirlerine maruzdur.

MUSTAFA ÖRS (Burdur) - Sükût ikrardan gelir.

BAŞKAN - Efendim, madde üzerinde 1 adet önerge var, önergeyi okutuyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası, Türkiye Halk Bankası Anonim Şirketi ve Türkiye Emlak Bankası Anonim Şirketi Hakkında Kanun Tasarısının 2 nci maddesinin 1 inci fıkrasının aşağıdaki şekilde yeniden düzenlenmesini arz ve teklif ederiz.

"Madde 2. 1- Bankaların (bağlı ortaklık ve iştiraklerindeki payları dahil) etkin, verimli ve özerk bir şekilde çalışmalarının sağlanması amacıyla yeniden yapılandırılmalarına ilişkin usul ve esaslar, 4059 sayılı Hazine Müsteşarlığı ile Dış Ticaret Müsteşarlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunun 2 nci maddesinin (b) fıkrası uyarınca ve mevcut yönetim düzenlemeleri dikkate alınarak, Bakanlar Kurulunca belirlenir."

            Aydın Tümen             İsmail Köse              Oktay Vural

                 Ankara                     Erzurum                       İzmir

                          Süleyman Yağız          İ. Yaşar Dedelek

                                 İstanbul                       Eskişehir

BAŞKAN -.Sayın Komisyon katılıyor mu efendim?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) - Sayın Başkanım, çoğunluğumuz hazır değil, takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN - Sayın Hükümet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Bursa) - Katılıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkan, bir şey arz edebilir miyim müsaade ederseniz...

BAŞKAN - Buyurun efendim.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkan, şimdi bakın, her maddede, hükümet ortaklarının imzasıyla, grup başkanvekillerinin imzasıyla bir önerge veriliyor. Bu, işin ne kadar aceleye getirildiğinin en güzel örneğidir.

Şimdi, benim bir teklifim var. Bundan sonraki maddelerde yine böyle önergeler geleceği anlaşılıyor; uygulama hariç. Komisyon bu tasarıyı geri çekse de, şu önergelerin ışığı altında yeni bir düzenleme getirse olmaz mı? Biz de bundan kurtuluruz hiç değilse, önergeleri işleme koymaktan kurtuluruz.

BAŞKAN - Efendim, Tüzüğümüzün bir imkânını hatırlattı, bütün tecrübesiyle, Sayın Güven. Takdir, tabiî, kendilerinindir.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Tabiî kendilerinin... Ben hatırlatayım da, onlar yapmasın.

BAŞKAN - Komisyon Başkanı Sayın Şahin söz istemişlerdir.

Buyurun efendim.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) - Sayın Başkanım, bu 2 nci maddenin 2 nci bendinin son cümlesindeki bir ifade "uzatılır" şeklinde tamamlanmaktadır. Bunun, redaksiyonla "uzatılabilir" şeklinde düzenlenmesini öneriyoruz; çünkü, tasarının aslı böyleydi. "Uzatılır" şeklinde, yazılı olarak geçmiş efendim.

BAŞKAN - Hükümet buna katılıyor mu efendim?

TURHAN GÜVEN (İçel) - Bu, redaksiyon değil.

DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Bursa) - Katılıyoruz efendim; çünkü, bizim teklifimizde, zaten "uzatılabilir" diye buradaki metinde görülüyor.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Bu, redaksiyon değildir efendim. "Yapılabilir" ile "yapılır" aynı şey değil. "Uzatılır" emirdir "uzatılabilir" takdire bağlıdır.

BAŞKAN - Aslı nasıl, ona bakıyorum... Efendim, hükümetten gelen şekli "uzatılabilir." Binaenaleyh, burada bir maddî hata olduğu anlaşılıyor; çünkü, diğer sayfaya bakarsanız "uzatılabilir" şeklinde.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Öyle kalır o... Yani, neresi doğru ki.

BAŞKAN - Evet "uzatabilir" şeklinde. Yani, emir sıygasından ihtimal sıgasına geçmesi düşünülmüş. Şimdi de o tekrar gündeme getiriliyor.

Efendim, bir başka düzeltme vardı, o, önergeyle tekrar düzelmiş oldu: "Bankalar Kurulu" "Bakanlar Kurulu" olarak düzeltilmiş oldu.

 4 üncü satırın sonundaki "uzatılır"ı da "uzatılabilir" şeklinde bir tashihatla,  bu şekliyle...

MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - "Uzatabilir..."

BAŞKAN - "Uzatabilir" şekliyle; yani, ilk geldiği şekliyle bu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde, değişik şekliyle kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3. - 1. Bankaların bu Kanun yürürlüğe girdiği tarihte Hazineden olan birikmiş görev zararı alacakları yeniden yapılandırma programında belirtilen esas ve süreler dahilinde itfa olunur. Çeşitli kanun ve kararnamelerle bankalara verilmiş olan görevler program dönemi sonunda yürürlükten kalkar. Devlet yeniden yapılandırma döneminde bankalara bedelini önceden ödemeden görev veremez.

2. Bankaların bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte çalışmakta olan personeline en yüksek Devlet memuru aylığının (ek gösterge dahil) brüt tutarının % 180'ini geçmemek üzere görev ve unvanlarına göre yönetim kurullarınca belirlenecek miktarda bankacılık tazminatı ödenir. Bu personele bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihe kadar bankalarca kendi iç mevzuatına göre yol parası, geçici görevlendirme ve ikâmet gideri olarak yapılmış olan ödemeler bu Kanuna göre yapılmış sayılır. Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihe kadar yapılmış olan bu tür ödemeler, damga vergisi hariç herhangi bir vergiye tabi tutulmaz ve bundan sonra her ne ad altında olursa olsun, bu mahiyette ödeme yapılmaz.

3. Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası teşkilâtı, bu Kanun yürürlüğe girdiği tarihte hiçbir hukukî merasime tabi olmaksızın anonim şirket olarak ticaret siciline resen tescil olunur. Bankanın mevcut sağlık yardım sandığı da bu Kanunla tüzel kişilik kazanır. Sandığın organları, kaynakları ile çalışma usul ve esaslarını düzenleyen ana statüsü Banka yönetim kurulunun onayı ile yürürlüğe girer.

4. Bu Kanun çerçevesinde yapılacak işlemler ve bu işlemlere ilişkin olarak düzenlenecek kağıtlar, her türlü vergi, resim ve harçtan müstesnadır. Ticaret siciline tescil ve Sermaye Piyasası Kurulu kayıt işlemlerinden ücret alınmaz. Bankalar hakkında 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun 29 uncu maddesi, 3572 sayılı İşyeri Açma ve Çalıştırma Ruhsatlarına Dair Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair Kanunun 3 üncü maddesi ve 2464 sayılı Belediye Gelirleri Kanununun 81 inci maddesi hükümleri uygulanmaz.

5. Bankalardaki kamu hisseleri, Bankanın ilgili olduğu Bakan tarafından temsil edilir.

BAŞKAN - 3 üncü madde üzerinde ilk söz,  Doğru Yol Partisi Grubu adına, Eskişehir Milletvekili Mehmet Sadri Yıldırım'a ait.

Buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakikadır.

DYP GRUBU ADINA MEHMET SADRİ YILDIRIM (Eskişehir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası, Türkiye Halk Bankası Anonim Şirketi ve Türkiye Emlak Bankası Anonim Şirketi Hakkındaki Kanun Tasarısının 3 üncü maddesi üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinize ve aziz milletime saygılarımı sunu-yorum.

Değerli milletvekilleri, Türk ekonomisi için çok önemli olan Türk bankacılık sisteminin yaklaşık yüzde 40'ını teşkil eden üç kamu bankasının özelleştirilmesine ilişkin yasa tasarısını görüşü-yoruz.

Son yıllarda, bankacılık sektöründe meydana gelen olumsuz gelişmeler, bu sektörün de diğer kurum ve kuruluşlar gibi yeniden yapılandırılması gereğini ortaya çıkarmıştır. Ancak, ne var ki, benim endişem, önce özelleştiriyorsunuz, sonradan tekrar devletleştiriyorsunuz. Burada, zararını vatandaşa yüklüyorsunuz. Onun için, çok dikkatli olmalısınız. Bunun sorumlusu hükümettir, iktidar partileridir; çünkü, vatandaşın bu yükü çekecek gücü kalmamıştır.

Değerli milletvekilleri, her üç bankanın ülkemize faydalı olarak özelleştirilmesi için, önce özerklik, sonra özelleştirme yapılmalıdır; çünkü, yukarıda da beyan ettiğim gibi, önce özelleştirir, sonra devletleştirirseniz, bu yanlış olur. Yani, zararı, devlete ve vatandaşa yüklersiniz. Öyleyse, bu üç bankanın özelleştirilmesi durumunu iyi temellere oturtmak gerekir.

Bunu yapabilmek için bankaların durumunu çok iyi bilmemiz gerekir. Yani, bu bankaların kaynakları nedir, nerelere kullanmışlardır, ne kadar batık parası vardır, batma ihtimali olan ne vardır, batan bankalara buralardan ne kadar plasman ayrılmıştır, görev zararlarının boyutu ne ölçüye varmıştır, bu görev zararlarından tahakkuk eden ve etmeyen ne kadardır; hükümet, bu hususlarda, açıkça, hem millete hem de Yüce Meclise bilgi vermeliydi; ama, maalesef, hiçbir bilgi ve-rilmemiştir.

Değerli milletvekilleri, ülkemizde son iki yıldır büyük ekonomik sıkıntı var, finans sıkıntısı var. Biz, iki senedir, bu kürsüden milletin sıkıntısını, esnafın, çiftçinin, tüccarın ve sanayicinin sıkıntısını söylüyoruz; ama, dinleyen kim?! Hükümet, ne bizi dinliyor ne milleti ne memuru ne işçiyi ne de emekliyi dinliyor.

Yine soruyorum; acaba, sayın hükümet, bu sıkıntıları giderecek ne tedbir almıştır? Kamunun kaynak israfını önleyecek hangi tedbirleri almıştır? Bunu, milletin öğrenmesi ve Meclisin bilmesi gerekir.

Değerli milletvekilleri, Doğru Yol Partisi özelleştirmeye karşı değildir, olamaz da; çünkü, Türkiye'nin selameti özelleştirmededir; ancak, böyle özelleştirmede değil; çünkü, bu özelleştirme, acele olarak, IMF'nin emriyle getirilmiş bir özelleştirmedir.

Hükümetin, bu özelleştirmenin gerekçesini, teferruatlı ve bankaların görev ve fonksiyonlarını açıkça belirtmesi gerekirdi; ama, gelin görün ki, ülkenin temelini, toplumun bütün kesimlerini, yani 70 milyonu ilgilendiren tasarının gerekçesini, sayın hükümet, 12 satırla, 122 kelimeyle izah etmiştir. İşte, tasarının gerekçesi budur. Hükümetin, bu bankalara verdiği değer budur.

Değerli milletvekilleri, hükümet, bu bankaları özelleştirmek için dörtbuçuk senelik zaman istiyor. Ben, hükümetin, bu hususta samimî olmadığını söylüyorum. Bu, bir aldatmacadır; sıkıntıyı atlatmak için yapılmıştır. 

Tekrar soruyorum, Halk Bankasının özelleştirilmesi halinde esnafın durumu ne olacak? KOBİ'ler nereden kredi alacak? Esnaf nereden kredi alacaktır? Hükümetin bu husustaki kararı ve düşüncesi nedir; cevabını bekliyorum; hükümet açıklamalıdır.

 Eğer, Halk Bankası özelleştirilecekse, bu bankanın esnafa verilmesi gerekir; yani, esnaf birliklerine satılmalıdır. Böyle olursa, biz, Halk Bankasının özelleştirilmesinden yanayız, değilse karşıyız; çünkü, esnaf perişan olur. Şu anda, esnaf, krediyle ayakta duruyor. Esnaf olmazsa vergiyi nereden toplayacaksınız?.. Onun için, bunları iyi düşünmek gerekir.

Değerli milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankasının durumu ise, daha değişiktir, daha kötüdür; çünkü, çiftçinin bu bankayı satın alacak maddî durumu yoktur. Öyleyse, Ziraat Bankasını özelleştirdiğiniz takdirde, görevi ve fonksiyonları nedeniyle üç önemli soru gündeme gelecektir: Birincisi, çiftçinin durumu ne olacaktır? İkincisi, her ilçede olan ve açılan Ziraat Bankası şubelerinin durumu ne olacaktır? Üçüncüsü, binlerce personelin durumu ne olacaktır? Yani, çiftçi nereden kredi alacaktır? Yoksa, hükümet, çiftçiyi gözden çıkarmış mıdır? Hükümet, bu hususu da açıklamalıdır ve bu sorulara cevap vermelidir. Bunu iyi düşünmek gerekir; çünkü, Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankasının sahibi çiftçidir; çiftçinin sahibi de Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankasıdır. Eğer çiftçiyi düşünmeden bankayı özelleştirirseniz, çiftçiyi yok etmiş sayılırsınız.

Yine, yukarıda beyan ettiğim gibi, binbir güçlükle,  devlet imkânlarını zorlayarak her ilçede açılan Ziraat Bankası şubelerinin durumu ne olacak? Bu ilçeler bankasız  mı kalacak? Eskişehir'in Günyüzü İlçesine Ziraat Bankası şubesi  açtırmak için iki sene uğraştık; Mihalgazi İlçesine, keza, iki sene uğraştık; Han İlçesine de halen açtıramadık.  Onun için,  bunlar çok hassas  konulardır; hükümet bu hususları yeniden gözden geçirmelidir.

Değerli milletvekilleri, ülkenin ekonomisi gün geçtikçe kötüye gidiyor; bunu herkes biliyor, siz de biliyorsunuz. 1999 yılında ülkeyi yüzde 6,4 küçülttünüz. Keza, 2000 yılında da büyümeyi gösterecek, esnafta, çiftçide ve  sanayicide hiçbir gelişme yoktur.

Eğer özelleştireceğiniz bu bankaları altı ay sonra tekrar devletleştirecekseniz, gelin vazgeçin, bu tasarıyı çekin. Bizim  endişelerimiz  bunadır; yoksa,  biz, Doğru Yol Partisi olarak  -yine söylü-yoruz- özelleştirmeye karşı değiliz; ancak,  her üç bankanın görev ve fonksiyonları nedeniyle, altyapısı yeniden hazırlanarak, sağlam gerekçelerle yasa tasarısı hazırlanarak yeniden getirilmelidir diyor,  Doğru Yol Partisi  Grubu ve şahsım adına, Yüce Heyetinize saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Yıldırım.

İkinci  söz, Fazilet Partisi Grubu adına, Erzurum Milletvekili Sayın Aslan Polat'a ait.

Buyurun Sayın Polat.

Süreniz 10 dakika.

FP GRUBU ADINA ASLAN  POLAT (Erzurum) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; he-pinizi saygıyla selamlıyorum.

537 sıra sayılı kanun tasarısının 3  üncü   maddesi üzerinde Fazilet Partisi  Grubu adına söz almış  bulunuyorum; tekrar,  hepinize  saygılar sunuyorum.

Tasarının bu maddesi,  bence özelleştirmenin en önemli maddesi. Ne diyor: "Bankaların bu Kanun yürürlüğe girdiği tarihte Hazineden olan birikmiş borçları ve görev zararları yeniden yapılandırma programında  belirtilen esas ve  süreler dahilinde ödenir. Çeşitli kanun ve kararnamelerle bankalara  verilmiş olan görev  zararları  program  dönemi sonunda yürürlükten kalkar. Devlet, yeniden yapılandırma döneminde bankalara bedelini önceden ödemeden görev veremez." Bu ne demektir; bundan sonra, sayın çiftçiler, sayın esnaf ve KOBİ'ler, siz, artık, bir daha, Halk Bankası veya Ziraat Bankasından aldığınız kredileri unutun; bu hükümet sizi orada da unuttu; Akbanktan, İş Bankasından, özel bankalardan şimdi nasıl kredi alabiliyorsanız, bundan sonra da ancak öyle kredi alabilirsiniz; çünkü, bu bankalar, artık, birer anonim şirket olacaklar, aynı o yapıya dönecekler demektir.

Burada esasında bir konu var ki, o, çok önemli bir konu, onu anlatmak istiyorum biraz. Bu bankalar kurulurken, Türkiye'de, çiftçiler, esnaf ve sanatkârlar gibi, Türkiye'nin en mağdur olan kesiminin desteklenmesi için kurulmuştu. Hep, özelleştirme özelleştirme deniyor. Ben, özelleştir-meye karşı olduğumdan söylemiyorum. Özelleştirirken, bu bankaların bu kesim için tespit edilen görevlerini de nasıl uygulayacaklarını burada belirtmek gerekirdi. Şimdi, çok net bir şey söyleyeceğim; birincisi, diyorsunuz ki "biz, bu görev zararlarını kapatacağız." Nasıl kapatacaksınız? 20 milyar dolar görev zararı var; bunları siz neyle ödeyeceksiniz?.. Paranız var da, niye, o zaman, yatırıma 4 milyar dolardan fazla para koymuyorsunuz da 4 milyar dolarla kesiyorsunuz... Bu 20 milyar doları nereden bulup da bunlara ödeyeceksiniz?.. "Yok, biz, bunlara kâğıt vereceğiz; onlar repoda bunları kullanacaklar, işte böyle ödeyeceğiz..." Yani, böyle, o kadar basit değil.

Birincisi, bu bankalarda, eğer, bir görev zararı varsa -ki, var, 11,5 katrilyon- bu parayı da bulacağınızı söylüyorsanız -ki, faizleri reele getirmek için, bu, baskı yapmasın diye diyorsanız, doğrudur- o zaman, bu paraları nereden bulacağınızı söyleyeceksiniz. Bunu Plan ve Bütçe Komisyonunda da defalarca söyledik. Sayın Bakanın verdiği cevap ancak şu kadar: "Müfettiş göndereceğiz, bakacaklar; eğer, o görev zararları doğruysa ödeyeceğiz." Bu kadar... Nasıl ödeyeceksiniz, o belli değil. Niye? İşte, hükümet burada mı? En önemli kanun tasarısı; Türk finansmanının yüzde 40'ını taşıyan bankalar özelleştirilecek; bir tane bakan var mı burada?! Şu milletvekillerini televizyon bir gösterse de halk sizi bir görse! Hepiniz dışarıda oturmuş çay içiyorsunuz. Şuraya bak, 30 kişi yoksunuz. Verdiğiniz önem bu sizin. (MHP sıralarından "sizin sıralarda kaç kişi var" sesleri)

Çiftçinin, esnafın, köylünün kanunu görüşülürken, onların problemini çözmek için konuşanları dinlemek lütfunda bile bulunmuyorsunuz. Bulunmuyorsunuz işte... Bakın, akşama kadar, oturmuşsunuz, orada, dışarıda çay içmeyi, bu bankaların özelleştirilmesini konuşmaktan daha önemli görüyorsunuz. Bakın, ben burada gerçekleri konuşuyorum; bunlar, acı da olsa gerçekler; işte, bunu anlatıyorum ben size.

Bakın, yine ben size bir şey söyleyeyim. Biz, bunu, Plan ve Bütçe Komisyonunda da Bakana sorduk. Sayın Faruk Beye değil, Recep Beye söyledik. Recep Beyin söylediği sadece iki kelime: "Müfettiş göndereceğiz, borçlar tamamsa ödeyeceğiz." Bu kadar; gerisi belli değil. Tutanaklar var bizde; açın, bakın.

MUSTAFA BAŞ (İstanbul) - Orada oturuyor.

ASLAN POLAT (Devamla) - Pardon, yan tarafta... (Gülüşmeler) Olabilir, iki bakan olsun.

Şimdi, meseleyi değiştirmeden beni dinleyin; işi değiştirmeyin.

Şimdi, bakın, bir şey daha söyleyeceğim. Şu anda, Türkiye'de bu batan bankaları bırakın. İşte, Ziraat Bankası, Halk Bankasının 11,5 katrilyon borcu var; kamu bankası... Fona da 10 tane banka almışsınız; 6,1 milyar dolar da bunlar için para istiyorsunuz; bunlar da kritik bankalar. Peki, sağlam bankalarınızın durumu ne? Hadi, bir de ona bakalım. Araştırmalar var; deniliyor ki: "1999'un altıncı ayında bu bankaların -şu anda- reel olarak dövizleri ve alacakları 45 milyar 293 milyon dolar." Peki, bu bankaların döviz borcu ne kadar;. 55,3 milyar dolar. Yani, bu bankaların -Türk bankaları- 1999'un altıncı ayında 10 milyar dolar döviz borcu var. Siz, şimdi tutuyorsunuz, biz tasarruf tedbirleri yapıyoruz diye finansı kısıyorsunuz, sözümona finans kesimini küçültüyorsunuz; fakat, bir de bakıyorsunuz ki, araştırmalara göre, 2000 yılının altıncı ayında, yani bir sene sonra, bankaların döviz alacağı -6,6 milyar dolar artıyor- 51,933 milyar dolar olurken, bankaların döviz borcu bu sefer 71,085 milyar dolara çıkıyor; yani, döviz borcu 15,731 milyon dolar artıyor ve ikisinin farkı 9 milyar dolar. Bankalar bir senede hemen hemen 10 milyar dolara yakın döviz olarak borçlanmışlar. Şimdi, siz, bir taraftan diyorsunuz ki, biz borç ödeyeceğiz. Bakın, dikkat edin. Sağlam bankalarınız bile 9 küsur milyar dolar borçlanmış; Fondaki bankalar için 6 milyar dolar istemişsiniz; bu özelleştireceğiniz bankaların görev zararı için de "20 milyar dolar borcu var, ödeyeceğiz..." Peki, bunlar nasıl olacak dediğimiz zaman, üç satırlık bir gerekçe: "Ödeyeceğiz." Sadece bu; başka bir şey yok. Niye?.. Çünkü, ödeyemeyeceğiniz belli. Sizin, bu kanunu çıkarmadaki bütün gayeniz, belki IMF'den bir 3 milyar dolar para alır mıyız... Yoksa, bakın, bu gerekçelerle ödeyemezsiniz. Size bir şey söylüyoruz. Bunlara bakmanın manası yok ki! Alın, bakın; işte!.. Rakamları görüyoruz, rakamlar size gösteriyor.

Bakın, size, yine, bir iki şey söyleyeyim. Bu ticaretle bir şey olmaz. Şurada, Devlet İstatistik Enstitüsünün rakamları var. Ne diyor Devlet İstatistik Enstitüsü; diyor ki: Ağustos ayında ihracat, geçen sene deprem olduğu için, Türkiye'nin yüzde 6,4 gerileyen ekonomisindeki ihracata göre bile yüzde 2,2 küçüldü. Yani, 1999 yılının ağustos ayında deprem olmuş, ihracat falan küçülmüş, Türk ekonomisi elli yıllık cumhuriyet tarihinin en büyük küçülmesini yaşamış; fakat, ağustos ayındaki ihracat, ona göre bile yüzde 2,2 küçülmüş, ithalatınız ise yüzde 53 artmış. Niye yüzde 53 artmış? İthalatın ihracat dengesi de yüzde 140,9 artmış. Niye artmış; çünkü, paranız artık aşırı değerlen-meye başlamış, devalüasyon kapıda bekliyor, aşırı değerlenmiş. İşte, bu rakamlar sizin... Bu bakan da, MHP'ye bağlı devlet bakanı. Onun gönderdiği Devlet İstatistik raporları...

Bu, şimdi, burada neyi gösteriyor; bu çok net bir şeyi gösteriyor. Türkiye'de durum kötüye gidiyor. İhracat yapamıyorsun, ithalat yapıyorsun. Niye; çünkü, Almanya'dan veya Avrupa'dan bir malı ithal etmek, Türkiye'de o malı üretmekten çok daha ekonomik oluyor, çok daha ucuz oluyor. Halk da, onun için, bunları, kalkıyor, bu sefer ithal ediyor. İthal etmesi ne demek; Türkiye'de sanayiin çalışmaması, eldeki tüketimin Türk sanayiciye değil, Avrupalılara ödenmesi demektir. Bu gidiş, gidiş değil. Bu gidişin gidiş olmadığını rakamlar gösteriyor.

Bakın, şimdi, Ziraat Bankasını özelleştiriyorsunuz; özelleştirin. O karar sizin. Onu halkla konuşacağız. Peki çiftçiye destek vermezseniz, çiftçinin durumu kötüyü gidiyor. İşte rakamlar!.. Yine, Devlet İstatistik rakamları; bakın... Bunu artık herkes biliyor. Diyor ki bu istatistik rakamları -en son ay, ekim ayı- 2000 Ekim ayında gelen en son bildiride...

ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Trabzon) - Eylül ayını söyle...

ASLAN POLAT (Devamla) - Efendim, ekim ayını göndermişsiniz, daha kasım ayı değil. Efendim, en son ekim ayını konuşuyorum. Biz geçtik, çok geride kalmayın.

Ekim ayında diyorsunuz ki, yüzde 59,6 oniki ayda TÜFE'deki artış. Ortalama artış 59,6. İşte, burada yazıyor. Peki, aynı dönemde, çiftçinin eline geçen fiyatlarda oniki ayda ortalama artış ne; yüzde 42. Aradaki fark nedir; yüzde 17. Sizin de rakamlarınıza göre, çiftçi fakirleşmiş. Demek ki, bu çiftçiye bir destek lazım. Siz ne kadar iyiye gidiyor deseniz de, işte, devletin rakamları yahu bunlar! Sizin bakanlığınız bütün millete... Siz de alın, bir okuyun; akşama kadar kulislerde çay içmeyin de bunlara bakın.(MHP ve ANAP sıralarından gülüşmeler) İşte görürsünüz o zaman bunları; görürsünüz! (FP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Trabzon) - Sizinkiler de evde yatıyor.

ASLAN POLAT (Devamla) - İşte, bu da gösteriyor ki, çiftçi de fakirleşiyor. Peki, siz Ziraat Bankasını da özelleştirmediğiniz zaman, çiftçiye, kredini git de Akbank'tan, İş Bankası'ndan, Yapı Kredi'den al denildiği zaman, nasıl alacak?!

Bakın, yine ben size bir şey söyleyeyim. Şimdi, siz, burada, görev zararları diyorsunuz ya, bunların da gerçeğini açıklayın. Bakın, anlatayım: Sizin Tarım Bakanınız Erzurum'a geliyor; diyor ki: "Ben, 1998 yılındaki, güneydoğudaki pamuk alımlarını araştırdım, 106 trilyon lira civarında fazladan, haksız yere ödeme yapılmış."

ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Trabzon) - Açıkladı da, hangi hükümet vardı?!

ASLAN POLAT (Devamla) - Kim 1998 yılında iktidarda? Seninle ortağın, ikinizden biri; biz değil yani; ya siz ya siz.

Şimdi "bunlara 106 trilyon lira fazla ödenmiş" diyor. İşte, görev zararı bunlar. Şimdi, bunları, gelip, çiftçiye verdim diye... Yine, Tarım Bakanı ne diyor biliyor musunuz?.. Yine bu yıllarda hayvancılık kredisi olarak Doğu Anadolu'da -bilhassa Erzurum'da, sizin vilayetten veriyorum diyor- verilen krediler, çiftçiye değil, kuyumculara verilmiş. Yani, çiftçiler, bilmeden banker veya kuyumcu olmuş, kredi almışlar. Bunları sizin bakan açıkladı. Listeyi bana ver, kime verilmişse onu takip edeceğim dedim, vermedi. Yine de istiyorum; versin, takip edeceğim.

Şimdi, burada neyi söylüyorum. Bu verdiğiniz görev zararları, esas çiftçilere verilen değil... Şimdi, siz... Çiftçiler fakirleştikçe bankayı özelleştir, onları destekleme... Türkiye market zengini oldu, süpermarket, hipermarket zengini oldu. Bu marketlere teşvik indiriminden teşvik verin, yatırım indiriminden 50-100 milyon dolar civarında yatırım düşmelerini sağlayın, bütün çiftçileri  -ellerini açın- mahcup edin, ondan sonra da, kalkın, biz bunları özelleştirdik deyin...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Lütfen toparlayınız.

ASLAN POLAT (Devamla) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bakın, bunlar acı rakamlar; ama, Türkiye'nin gerçekleri.

Şimdi size ben en son bir şey daha söyleyeyim, bırakayım. Araştırmalar var. Türkiye sizin de bizim de... 1991 yılından 2000 yılına kadar, on yılda Türkiye'de 156 milyar dolar faiz ödenmiş. Bu ödenen faizlere karşılık, aynı on yılda yapılan kamu yatırımlarının tümü 28 milyar dolar. Türkiye'de, demek ki hemen hemen bütün yatırımların 5 mislinden fazla faize para gitmiş. Ne kadar zamanda; on yılda.

Peki, sizin bu faizleri çok indirdim diye övündüğünüz bu yılda ne olmuş? Şu anda, siz, 12 ayda 4 milyar dolar yatırım yapacağım demişsiniz; fakat, eylül ayına göre, yaptığınız yatırım daha bunun yarısı miktarında. Yarısının yapılacağı da şüpheli, ben ona da inanmıyorum; ama, o 9 ayda ödediğiniz faiz, 29 milyar dolar, 7 katından fazla; yani, faize ayırdığınız para, yatırıma ayırdığınızın 7 katından fazla.

Şimdi, ben neyi söylüyorum, sadece benim veya sizin, hepimizin... Neyse... Bir rakam daha vereyim. Siz, on yılda -siz derken, tabiî, bu on yıldaki hükümetler, 1991'den 2000'e kadarki bütün hükümetleri söylüyorum- 47 milyar içborç için tam 137 milyar dolar faiz ödenmiş. İşte, o faiz alanlar, televolelerde akşama kadar eğleniyorlar; onlar, o bankalar, o televizyonlara hep reklam verdikleri için, onlara bu dünya, düzen iyi gösteriliyor. Esasında, iyi gösterildiğinden değil; o reklam veren insanlar, o büyük şirketler, radyo ve televizyonlar onların elinde, dünyayı tozpembe gösteriyor; ama, bir Kızılay'da 50 000 memur açım diye günlerce yatıyor, Türk tarihinde ilk defa çiftçiler greve gidiyor, işçiler greve gidiyorlar; ama, o gazeteleri açtığın zaman, en büyük sorun irtica! Sanki, o bankaları o irticalar soymuş; sanki, o bankaları soyanlar o irticalar.

Bir şey daha söyleyeceğim. Bu bankalar özelleştirildiği zaman, bunların doğudaki şubeleri ne olacak? Mesela, Erzurum'daki Halk Bankası ile Ziraat Bankası şubeleri ne olacak? (MHP sıralarından "İspir'deki ne olacak?" sesleri) İspir'dekini de kapatırsınız. O zaman, İspir'e gelir, sizinle görüşürüz.

Hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Polat.

ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Trabzon) - Dışarıda çay içiyorlar dediler, burada kendilerinden kimse yok. Zabıtlara geçmesi için söylüyorum.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Siz oturmalısınız, siz hükümetsiniz.

BAŞKAN - Çay içme sataşma sayılmaz efendim.

Gruplar adına başka söz talebi?.. Yok.

Şahıslar adına yapılan talepleri sırasıyla okuyorum: Sayın Polat, Sayın Derin, Sayın Türker, Sayın Genç, Sayın Ayhan, Sayın Uzunkaya, Sayın Akın.

Sayın Polat, konuşacak mısınız?

ASLAN POLAT (Erzurum) - Konuşma hakkımı Musa Beye devrediyorum.

BAŞKAN - Peki efendim.

Samsun Milletvekili Sayın Musa Uzunkaya şahsı adına konuşacak.(FP sıralarından alkışlar)

Buyurun efendim.

Süreniz 5 dakika.

MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ilgili yasa tasarısının 3 üncü maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabiî, bugün görüşülmekte olan, tek bu yasa tasarısı. Milletimiz, haftanın bu ilk yasa görüşmesinde, muhtemeldir ki, şu saatlerde, eğer televizyonların diğer programlarından TRT 3'e yönelmişlerse, dikkat, ibret ve hayretle bu Meclisi izliyorlardır. Niye?.. Türkiye'nin birçok meydanında, işsizler, çalıştığı halde ücretini alamayanlar, 6 katrilyondan fazla kesintileri devletin kasasında, kesesinde bekleyenler ve bütün bu paraları özelleşen bankalarla hortumlayıp götürenler, Ankara'daki cezaevlerinden İstanbul'daki cezaevlerine kadar banka batıranların -âdeta, dramatize edilen değil, ama- üzücü senaryolarını bu millet ibretle izlerken, şimdi, zannediyorum, bu Meclise bakarken şöyle diyordur: Eyvah, yine yandık!.. Her birimiz, gözümüzü açtığımızda, Anadolu'da, her sokakta veya her ilde, ilçede bir Ziraat Bankası tabelası görüyorduk. Neticede, iyidir, kötüdür, ama devletin bankasıdır diye umutla ona bakıyordu insanlar. Şimdi, şöyle bakıyor: Halkbank, esnafın, KOBİ'lerin ve benzeri Anadolu sermayesinin biraz daha teraküm edeceği, Anadolu sermayesinin canlanabileceği, desteklerin alınabileceği bir banka. Ziraat Bankası, öteden beri bahis konusu edildi. Sayın Bakana sorular soruluyor. Hatta, bendeniz de demin sordum; dedim ki: Bu devletleşen bankaları sonradan özelleştiriyoruz, sonra tekrar devlet alıyor... "Hayır, devlet almıyor" dedi Bakanımız. Peki, geçtiğimiz hafta, Sayın Bakan, Zekeriya Temizel Bey başta olmak üzere, siz, Başbakanla bir araya geldiniz, Hazineden 6,1 milyar doları niçin istediniz? Acaba, Kızılay'da bekleyen işçilere para ödemek için mi istediniz bunları?! Batırdınız bankaları, batırttınız; tekrar, dönüyorsunuz, onların borcunu ödemek için Hazineden para istiyoruz, milleti vergi... Bakın, bu yasaların ardından -millete müjdeliyorum hükümet adına-  acil görüşülecek, bu hafta görüşülecek yasalardan biri de, vergi yasası, taşıt alım vergilerinin artırılması yasası.

Bunların, bu hükümetin iki tane kantarı var; biri ver kantarı, biri al kantarı. Vaktiyle, böyle bir vatandaş varmış, oğluna iki tane terazi kullandırıyormuş. Buğdayı satın alırken az ölçen bir terazisi var; satarken de çok ölçüyor. "Oğlum, ver kantarı" diyor... Ver kantarı, satma kantarı, fazla tartıyor. Al kantarını da alırken... Az tartıyor. Şimdi, millete verirken az veren, milletten alırken çok toplayan bir hükümet. Şimdi, bu bankaları özelleştirmek suretiyle, hakikaten, milletimizin bu bankalara olan umudu ve güveni de tamamen gidiyor. Temelde, özelleşmesine elbette taraftarız; ama, Türkiye'deki zenginlerin, zengin zannettiğimiz, bir bakanımızın çok güzel ifadesiyle, karşılarında yaka iliklediğimiz, adam zannettiğimiz insanların ne menem soyguncu çıktıklarını bu millet gördü. Peki, yarın, bunları alacakların ne olacağını nereden bileceğiz? Aşağı yukarı, belki 50 milyar, 60 milyar dolardan fazla -kesin bir rakam söyleyemedi Sayın Bakan- kıymet ifade eden bu bankaları Türkiye'de kimler alacak? Ne kadar peşin parayla vereceksiniz? Yurtdışı konsorsiyumlarla, ortaklıklar mı alacak? Yeni hortumlamalar çıkarsa, bu bankalar yeniden soyulursa, bu milletin sırtına yeni yeni banka vergileri yükleyecekseniz, bu milletin ahından ve ilahi adaletin hakkınızda bu zulmünüzden dolayı tecellisinden korkmayacak mısınız?

Aziz kardeşlerim, bakın, şu memleketin -hele hele bugünlerde- sayısız bankaların soygununa şahit olduğu bir zeminde, böyle bir özelleştirmenin hükümeti biraz daha dikkatli hareket etmeye zorlaması gerektiğini düşünüyorum.

Bakın, yine bu maddede de değişiklik önergesi hemen önümüze geldi. Satışlar peşin olacak... Devlet, yeniden yapılandırma döneminde, bankalara bedelini önceden ödemeden görev veremez. Peki, Sayın Bakan, bu satışları peşin mi yapacaksınız, on yıl vadeli mi satacaksınız? Evet, merak ediyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Uzunkaya, lütfen toparlayınız; 1 dakika eksüre veriyorum.

Buyurun.

MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Sayın Başkanım, bitiriyorum.

Mademki tek bir işi... Yani, ona devlet olarak hiçbir görev tahmil edemeyeceksiniz. Peki, soruyorum: Bu bankaları özelleştirirken, bankaları satarken, her birini peşin parayla mı vereceksiniz ve gerçek kıymetine ne derece yakın bir ölçeği yakalamayı hedefliyorsunuz? Biz temenni ediyoruz ki, bu yasalar -yani, özelleştirme yasaları- çok sağlıklı bir şekilde, IMF'in dayatmalarıyla değil, ifade edildiği gibi 3-4 milyarlık gelebilirse -geleceğine de ihtimal vermiyoruz, hâlâ birkısım yeni şartlar bize koşuyorlar- birkısım dış şartlara bağlı değil... İşte, Doğu Almanya'yı üç, dört senede özelleştiren bir Batı Almanya örneği var; ama, tek bir tane yolsuzluk ve ahlaksızlık yok. Özelleşmenin başladığı 1984 yılından beri devletin özelleştirmeden sağladığı gelir 6 milyar dolar civarında -rakamı yanlış söylüyor olabilirim- giderleri, Sayın Keçili de dahil yapılan reklamlara ödenen paralar, özelleşmeden gelenlerden daha fazla. Şimdi, soruyorum Sayın Bakana: Nail Keçili'ye, bunlardan, bugüne kadar özelleşen kurumlardan, devlet, ne kadar para ödemiştir?

Saygılar sunuyor, yasanın hayırlı olmasını diliyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Madde üzerinde son konuşma, Kütahya Milletvekili Sayın Ahmet Derin'e ait.

Buyurun Sayın Derin.

Süreniz 5 dakikadır efendim.

AHMET DERİN (Kütahya) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; görüşülmekte olan 537 sıra sayılı yasa tasarısının 3 üncü maddesi üzerinde söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle, he-pinizi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, bu tasarıyla, kurumu yeniden yapılandırabilecek bir özerk yapı oluşturmak; bunun için de, özel hukukun geçerli olabileceği bir yasayı burada görüşüyoruz. Önce özerkleştireceğiz, sonra da özelleştireceğiz.

Şimdi, önce şunu bir sormamız lazım: Bu ülkede özel banka kaç tane? Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu oluşturulmuş ve mevduatı yüzde 100 devlet garantisinde olan hangi banka özeldir? Şu özel banka dediğimiz batan 10 bankanın durumu nasıldır? Mevduatlar yüzde 100 devlet garantisinde; ancak, bankanın veznesinde ve kasasında duran ve yetkili imza kim; bir şahıs. Bu nasıl oluyor da özel banka oluyor; önce bunu bir değerlendirmemiz lazım, özel bankalara bir sistem getirmemiz lazım. Türkiye'deki özel bankaların yüzde 99'u holding bankası. Tüketici kredisi ve kredi kartlarının dışında, kendi holding ortakları veya şahısları dışında hangi yatırımcıya, reel ekonomiye kredi vermişler de fabrika, tesis kurmuşlar, hangi projeyi desteklemişler? Bu açıdan, mevduatlarda yüzde 100 devlet güvencesi olan bir ülkede özel bankacılık sistemi yok demektir. Bir bu açıdan bakıyorum.

Diğer bir yönden, bankacılık niçin kurulmuştur; yastık altındaki veya tasarruf edilen paraların yatırıma dönüşebilmesi için uygulanan bir argüman. Ülkemizde -borsa, henüz yerine oturamamış, kapasitesi veya ekonomiye katkısı çok cüzî- hâlâ daha en büyük argüman bankalar. Bankalar; ama, bankalar krediyi reel... Holdinglerin dışında...

Holding bankaları, sadece tüketici kredilerinin dışındaki tüm mevduatları topluyor, bunları hayalî şirketlerine pompalıyor, belli bir dönem sonra da diyor ki "bu banka battı." Yani, birilerine kredi verip de tahsilatını yapamadığından dolayı mı battı; hayır, kendisi içini boşalttı da onun için battı. Gösteremezler ki, reel ekonomiye kredi verdik de tahsilini gerçekleştiremedik. Devlet bankası olan Halk Bankasının, Ziraat Bankasının, Kalkınma Bankasının ve Eximbankın dışında hangi özel banka, kendi holdinginin dışındaki kişilere veya firmalara, uzun dönemli, orta vadeli veya uzun vadeli bir kredi vermiştir? Bu açıdan, ülkemizde henüz özel bankacılık sistemi oturmamıştır, yoktur, hâlâ daha kamunun sırtındadır. Önce, bunun hukukî altyapısını oluşturmamız lazım ki, bankaları özelleştirelim diyelim. 

Şu anda özelleştirme demek, belli bir holdinge, holdingin kuruluşlarına finansmanın tamamını vermekten başka hiçbir anlam ifade etmiyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Derin, lütfen toparlayınız.

AHMET DERİN (Devamla) - Diğer bir yönü daha: Bu bankalar, paralarını biriktirdikleri ve kendi kullanamadıkları veya diğer -holding değil de; yani, gayrimeşru bir düşünceyle değil de- bankacılık hizmetlerini yapmak isteyen bankalar ne yapıyor; kamuya para satıyor, reel ekonomiye kredi vermiyor; yani, banka kuruluş fonksiyonunu yerine getiremiyor. Bu açıdan, öncelikle, bu bankaları özelleştirmeden önce, mademki özel hukuk biçimine getiriyoruz, özel bankaların ücret noktasına orada çalışanları getiriyoruz, öyleyse, şu bankacılık sisteminin hukukî altyapısını oluşturduktan sonra bu bankaları satarsak veya birilerine verirsek, devletin elinden çıkarırsak, belki özel bankacılık sistemini kurmuş oluruz diye düşünüyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AHMET DERİN (Devamla)- Sayın Başkanım, teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN- Teşekkür ediyorum efendim.

Sayın Mahmut Göksu, soru soracaksınız zannediyorum.

Buyurun.

MAHMUT GÖKSU (Adıyaman)- Sayın Başkanım, delaletinizle aşağıdaki suallerimin Sayın Bakanım tarafından cevaplandırılmasını arz ederim.

Bugün, burada bankalar mevzuunu konuşmaktayız Sayın Bakanım. Vatandaş bize hep bu soruları soruyor, onlar adına da biz size iletmeye çalışıyoruz.

Birinci sorum: Bir bakkal dükkânı bile kasası açık verirse kapanır ve tasfiye edilir; ancak, içi boşaltılan, kasası açık veren bankalar, Hazineden para pompalanarak sistem içinde yerini koruyor. Bu bir haksız rekabet değil midir? Batırılmış bankaları yaşatmaya çalışmak yerine hemen tasfiyeye gitmek daha akılcı bir çözüm değil midir?

İkinci sorum: İki yıldır uygulanan istikrar programının piyasalara menfi etkisiyle binlerce esnaf, işçi işini kaybetti, halk yoksullaştı. Bu yolsuzluklar halkı daha da yoksullaştırırken, esnaf, işçi ve çiftçi büyük sıkıntı içerisindeyken, soyguncuların boşalttığı paraların karşılanması Anayasamızdaki eşitlik ilkesine ters değil midir?

Üçüncü sorum: Daha önce devralınan Türk Ticaret Bankası ve diğer sekiz bankadan sadece Egebank ve Sümerbank hakkındaki şahıslar hakkında cezaî soruşturma devam etmekte, diğerleri piyasada gözükmemektedir.

Biliyorsunuz, batık bankaların, sermaye, siyaset ve bürokrat uzantıları vardır. Sadece sermaye uzantıları gözüküyor; ama, arkadaşlarımızın da konuşmalarında dile getirdikleri gibi, siyaset ve bürokrat uzantılarından ses seda yoktur. Bunların ortaya çıkarılması için bir çalışmanız var mı?

Diğer bir sorum: Batık bankaların raporlarının tanzim edildiği ve operasyonların yapıldığı tarihlerde, Hazine Müsteşarı Yener Diçmen 4 Mayıs 1999 tarihinde istifa etti. Hazineden sorumlu Devlet Bakanı Hikmet Uluğbay, 6 Temmuz 1999'da intihara teşebbüs etti. Bu istifanın ve intihar gi-rişiminin içi boşaltılan bankalarla alakası var mıdır?

Diğer bir sorum: Özelleştirilen bazı kamu bankaları, soyulduktan sonra tekrar devletin kucağına, yani Tasarruf Mevduat Sigorta Fonuna terk edilmektedir. İçi doldurulmak için hangi kaynaklar kullanılacaktır? Daha açık ifadeyle, kimin parasını kime veriyorsunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Sayın Kamer Genç, buyurun efendim.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Aracılığınızla Sayın Bakana birkaç soru sormak istiyorum.

Sayın Bakan biraz önce yaptığı açıklamada, kendisinin denetim elemanlarına bir yazı yazıp da, denetim elemanlarının, yalnız Bankalar Kanununa göre denetim yapmaları, Türk Ceza Kanununa göre denetim yapmamaları konusunda bir yazısının olmadığını iddia ettiler. Halbuki, ben, daha önce katıldığım bir televizyon programında, Vatandaşın Vergisini Koruma Derneğinin Başkanı olan bir arkadaşımız, Sayın Bakanın imzasını taşıyan bir yazı gösterdi. Bu yazıda, banka denetim elemanlarının, Türk Ceza Kanununa göre inceleme yapmamaları konusunda açıkça talimat verildiği görülüyordu. Eğer, bu yazı sahte ise, Sayın Bakan, bu sahte belgeyi kamuoyuna açıklayan ilgili bu kişi hakkında niye mahkemeye başvurmuyor, hakkını aramıyor?

2- Bilindiği üzere, bir banka vardı "Isparta'nın nesi meşhurdur? Bilmem şusu meşhurdur" diye sürekli reklam yapıyor, 250 markınıza, dolarınıza faiz veriyordu. Ben, o banka Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna devredilmeden iki ay önce bu kürsüden Bakana bir soru sordum, dedim ki: Sayın Bakan, haksız bir para toplanıyor; bu paralar batırılıyor mu, batırılmıyor mu? Tutanaklarda vardır. Sayın Bakan "biz takip ediyoruz, batırılmıyor" dedi; ama, arkasından banka battı, Sayın Bakan da yerinde oturuyor. Peki, ne olacak yani, bunun bir sorumluluğu yok mudur? Sayın Bakan, o zaman, bir milletvekiline gerçekdışı beyanatta bulunmanın bir sorumluluğunu taşıyor mu, taşımıyor mu?

BAŞKAN - Bana sormuyorsunuz değil mi?

KAMER GENÇ (Tunceli) - Siz iletin oraya, siz oraya iletin, tamam mı efendim.

Üçüncü olarak, teknik bir soru soruyorum maddeyle ilgili. Maddede deniliyor ki: "Bankaların bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte Hazineden olan birikmiş görev zararı alacakları yeniden yapılandırma programında belirtilen esas ve süreler dahilinde itfa olunur."

Bu yeniden yapılandırma programı ve süreleri kaç yıldır? Hangi yılda ne kadar görev zararı ödenecek? Yani, eşit mi itfa olunacak, yoksa, birinci, ikinci, üçüncü yıllarda?... Kendilerine göre üç yıl, bir de yüzde 50 uzatılıyor, dörtbuçuk yıl. Yani, dörtbuçuk yıla eşit görev zararı mı taksim edecek, yoksa, son yıla mı bırakılacak? Yani, şimdi, kanun yapma tekniğine aykırı, yasa yapmanın bir anlamı... Yasama meclisi kendi yetkisini belirler ve yürütmeye direktif verir. Yoksa, eğer, yürütmenin takdirine bırakırsa, yürütme, bana böyle takdir verilmiştir, birinci, ikinci, üçüncü yılda yapmam, sonuncu yılda da ben hükümetten düştüm, başkası gelsin yapsın der. Böyle bir sakıncası olur. Bu konuda açıklama yapmasını istiyorum.

Bir de, bu kanunda geçen "en yüksek devlet memuru aylığı" kavramı çok müphem bir kavramdır. Biliyorsunuz, işte, milletvekilleri de en yüksek devlet memuru maaşına göre maaş alır der; ama, bu, en yüksek devlet memuru kimdir, Genelkurmay Başkanı mıdır, Başbakanlık Müsteşarı mıdır?.. Onu diyeceğine "falancanın maaşının yüzde 180'i verilir" şeklinde bir belirtme yapmalarını düşünüyorlar mı?

Saygılar sunarım efendim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Sayın Korkutata, buyurun efendim.

HÜSAMETTİN KORKUTATA (Bingöl) - Sayın Başkanım, aracılığınızla Sayın Bakana sormak istiyorum. Bankaların bugün gerçekten sıkıntı içerisinde olduğu ve bankaların içinde, bazı bilinmezlerin veya karanlıkların döndüğü söyleniyor. Elbette ki, bunlar özel banka olduğu zaman, hemen onlara el koyma yetkimiz var hükümet olarak; fakat, devlet bankaları olunca, bunlara kim ne yapacak, acaba ne yapmayı düşünürler? İnsanın aklına geliyor; acaba, bir madde koyup da, muhalefet de iktidara el koysa olur mu diye, insanın aklından geçiyor.

MUSTAFA ÖRS (Burdur) - Millet, iktidara el koyacak, sen merak etme.

HÜSAMETTİN KORKUTATA (Bingöl) - Tabiî, millet adına.

Şimdi, Sayın Bakanıma şunu sormak istiyorum: Bu bankaların, bilhassa devlet bankalarının 10 milyon dolardan daha fazla verdikleri kredilerin, bir sefere mahsus olmak üzere, açıklanması ve bu 10 milyon dolardan daha fazla kredi alan kişilerin de, bu kredi karşılığında nasıl bir teminat verdiklerinin açıklanmasıyla, bankacılık sektörünün daha güçlü olacağı sanılıyor ve böyle söyleniyor bu işi bilenler tarafından. Acaba, böyle bir teklif getirmeyi düşünüyorlar mı?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri, soru sorma işlemi tamamlandı.

Sayın Bakanın sorulara cevap verebilmesi için, cevap süresi kadar, çalışma müddetimizin uzatılması hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) - Maddeyi bitirelim Sayın Başkan.

BAŞKAN - Daha 3 önerge var; o zaman, saat yarımı buluruz.

Buyurun Sayın Bakanım.

DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Bursa) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Efendim, ben, soruları birkaç grupta toplayabiliyorum. Birincisi, bu 8 bankayla ilgili operasyon sonucu, Bankacılık Denetleme ve Düzenleme Kurulunun, Bankalar Kanunundaki bir hükme dayanarak, Hazine Müsteşarlığından istediği borç konusu. Bankacılığı bilmeyenler için, tabiî, burada, bu kadar nakit mi veriliyor gibi bir yanlış anlama oluyor; bunu verecek bir imkân hiçbir yerde yok. Onun için, bankacılıkta, bildiğiniz gibi, olay, iki kademelidir. Yani, bir kredi, önce tahsis edilir, line açılır, ondan sonra o line içinde kredi kullanılır veya kullanılmaz. Bankacılık Denetleme ve Düzenleme Kuruluna tahsis edilmiş olan 6,1 milyar dolarlık line, bu kapsamdadır, bir kredi tahsisi anlamındadır Bankalar Kanunu bakımından. Bunun ne kadarının kullanılacağı, zaman içinde, bankaların ihtiyacına göre ortaya çıkacaktır.

İkincisi, bu bankalarımızın hiçbir likidite ihtiyacı yoktur, para ihtiyacı yoktur; bunların malî yapılarının düzgün hale getirilmeye ihtiyacı vardır. Onun için, bunların aktiflerine, belirli çürük alacaklarının çıkarılıp, onun yerine birtakım kağıtların konulması lazımdır. Bu kağıtlar özel kâğıtlardır, nasıl ki, bizim görev zararı karşılığı kamu bankalarına verdiğimiz özel kâğıt gibi; bunlar, sadece bilançoda görülürler ve belli yerlerde kullanılabilirler; yani, nakde dönüşmeleri çok ender hallerdedir. Onun için, kimseye 6,1 milyar dolar filan ne kimsenin verme imkânı vardır ne de verilmiştir; böyle bir para söz konusu değildir; bunların hepsi, bankacılık usulleri çerçevesinde bir line tesisidir şu anda.

MUSTAFA ÖRS (Burdur) - Bıraksaydınız o zaman devam etselerdi, niye el koydunuz Sayın Bakan?

DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Bursa) - Bir başka konu, deniliyor ki: "Bu görev zararı teknik olarak dörtbuçuk yılda nasıl tasfiye edilecek?" Aynı şekilde, Hazine, özel tertip tahvil ihraç edecektir ve bu bankaları yeniden yapılandırma kurullarının göstereceği ihtiyaca göre, o bankaların malî yapılarının geldiği duruma göre ihtiyacı olan özel tertip devlet tahvilleri, bu üç senelik yeniden yapılandırma döneminde verilecektir. Eğer, bankanın yeniden yapılandırılması bir senede bitmişse, bir senede verilecektir; iki senede bitiyorsa, iki senede verilecektir, üç senede bitiyorsa, üç senede verilecektir. Her 3 bankamız için ayrı ayrı değerleme ve operasyon yapılacaktır.

Sayın Korkutata dedi ki: "İşte, bir defaya mahsus, şu kadar doları aşan krediler açıklanabilir mi?" Kanun çıkarırsanız açıklanabilir.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Getirin, 5 dakikada çıkaralım.

DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Bursa) - Şu andaki mevzuata göre bunu kimse açıklayamaz; ama, bankaların denetim ve düzenlemesi ve kredi verme usulleri, nasıl teminat alacakları ve nasıl verecekleri, hepsi, Yüce Meclisimizden çıkmış olan Bankalar Kanununda açık açık gösterilmiştir.

Şimdi, Sayın Genç dedi ki, Yüksek Denetleme Kuruluna ben bir talimat vermişim; böyle bir talimat verme imkânım yok.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Bakan, şu imza sizin mi?!

DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Bursa) - Yapılan işlem şudur; basına açıkladım, okusaydınız görecektiniz; açıklayayım, size bir daha anlatayım da bilin: Yeminli Murakıplar Kurulu hazine müsteşarının da parafını alarak müracaat etmiştir, demiştir ki; benim iş yüküm çok ağır; ben, bankaların denetleme işini yapmak durumundayım; ama, bana, herkesin bakabileceği, bir müfettişin bakabileceği ceza hukukuyla ilgili konular da gelmektedir. Halbuki, bizim Ceza Kanununa baktığınızda, ceza hukukuyla ilgili bir konuyu kim görürse, hangi devlet memuru görürse, bunu rapora bağlayıp üstüne vermek durumundadır, bu, hemen, yargıya intikal ettirilmek durumundadır. Yani, ille de bunun yeminli murakıp tarafından yapılmasına gerek yoktur; ama, Yüksek Denetleme Kurulu, böyle bir mesuliyete girmek istemediği için veya bilemem hangi nedenle, her şeyi yeminli murakıplara gönderir hale gelmiştir. Onun için de, yeminli murakıpların bu müracaatını kabul ettim, Sayın Başbakana arz ettim; bunlar, Bankalar Kanunu çerçevesinde olmayan önerileri kendileri incelesinler ve mahkemeye sevk etsinler...

KAMER GENÇ (Tunceli) - Ceza Kanununu değiştirmeye hakkınız var mı?

DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Bursa) - Bankalar Kanununa göre incelemeyi başkası yapamadığına göre, bankalar yeminli murakıpları Bankalar Kanununa göre incelemeyi yapsın ve daha etkin çalışsın, başka işlerle meşgul edilmesin dedik ve bu onay Sayın Başbakan tarafından uygun görüldü ve yine, Başbakanlık aracılığıyla Yüksek Denetleme Kuruluna tebliğ edildi.

Bizim yaptığımız işlem yeni bir işlem de değildir; şimdi dağıtacağım... Bakınız, 11.1.1995 tarih, Başbakanlık Müsteşarlığı, 146 sayılı onay. İlgililer de burada; Sayın Ali Naci Tuncer müsteşarvekili, onay almış, aynı şekilde, çok net ve doğrudur.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Yanlış yapmışlar...

DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Bursa) - Okuyayım, okuyayım; vereceğim size.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Ceza Kanununu yürürlükten kaldıramazsınız Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Bursa) - Çok kısa, okuyayım... Bakın, bilmediğiniz şeyleri konuşuyorsunuz.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Ben biliyorum. Siz benden bir şeyler öğrenin...

DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Bursa) - "Türkiye Emlak Bankasının 1993 yılı faaliyetleri hakkında Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulunca hazırlanan raporda belirtilen hususlardan Bankalar Kanunu kapsamına giren faaliyetlere ilişkin olanların Hazine Müsteşarlığı Bankalar Yeminli Murakıpları Kurulu Başkanlığınca -benim söylediğim gibi- Bankalar Kanunu kapsamı dışındaki faaliyetlere ilişkin bulunan 18, 19 ve 27 nci maddelerdeki hususların ise Banka Teftiş Kurulunca incelenmesini -YDK tarafından da değil, bankanın kendi teftiş kurulu yapsın diyor; daha alt bir organ- 72 sayılı Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 30 uncu maddesine göre, olurlarınıza arz ederim."

Ondan sonra, olur, Sayın Tansu Çiller. Dağıtıyorum huzurunuzda...

Onun için, insanlara çamur atmayınız lütfen.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Çamur değil canım...

DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Bursa) - Bilerek yapınız ve elinizdeki belgeyi tümüyle ortaya koyunuz.

Başbakanlık onayını da açıkladım, basına verdim, yazdığım yazıların metnini de verdim. Buna rağmen, bunu konuşuyorsunuz; ayıplıyorum sizi... (DSP ve MHP sıralarından alkışlar)

Teşekkür ederim Sayın Başkan.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri, zannediyorum, Sayın Tuncer 69 uncu maddeye göre söz istiyor.

Aynı oturum içinde söz verilmek mecburiyeti olduğu için, kendisine söz veriyorum.

Buyurun efendim.

ALİ NACİ TUNCER (Trabzon) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Sayın Bakanın okuduğu onay, doğrudur, bizden çıktı.

Olay şöyleydi: Yüksek Denetleme Kurulu Emlak Bankasının denetimini yaparken, Bankalar Kanununa aykırı bazı işlemlerin olduğunu, bir de bazı projelerin kârlı ve rantabl olmadığını... Bir usulsüzlük yok; ancak, bu proje yapıldığı zaman kârlı olmadığını ifade etmişti. Bunun üzerine, Bankalar Kanununa aykırı bir işlemin olup olmadığını Hazine Müsteşarlığına gönderdik, "inceleyin, bankalar mevzuatına aykırı olarak bir işlem yapılmış mıdır" dedik. Bu işlem, tazminî mahiyette de olabileceği gibi, cezaî mahiyette de olabilirdi; yani, bankalar yeminli murakıpları, eğer, Bankalar Kanununa aykırı bir işlemi buldularsa ve bu suç teşkil ediyorsa, bunu da bildireceklerdi ve bu kısım yargıya intikal edecekti.

Diğer ikinci husus neydi; şu proje kârlı değildir... Bankaya gönderdik, bunu tetkik et, teftiş kuruluna gönder, bu işle ilgili ihtisas sahibi olanlarla bu projeye bak, eğer zarara gidecek bir proje ise, bu projeden vazgeç, değilse, yapmaya devam et.

Şimdi, anlayamadım, Sayın Bakanım, burada ne gibi bir aksaklık gördü de, Genel Kurula bunu getirdi?! Ortada... (DSP sıralarından "öyle bir şey demedi" sesleri) Efendim, Sayın Bakan diyor ki: "Cezaî kovuşturmaları bankalar yeminli murakıpları yapmasın." Bir tahkikatı yürütürken, eğer bir kasıt, eğer bir ihmal varsa, eğer bir suiistimal varsa, cezaî müeyyideyi de gerektirir. Sen bunu ayırıp da, yalnız, Bankalar Kanununun şu maddesi gereğince şu kadar zarara uğramıştır diyemezsin. Tahkikat bir bütündür. Tahkikatın bütünlüğünde cezaî soruşturma varsa, ilgili mercilere intikal etti-rilir, eğer cezaî sorumluluk yoksa, tazminatı ilgilendirir; yani, Sayın Bakanımın ne ifade ettiğini -özür dileyerek ifade ediyorum- anlayamadım. Tabiî başta söyledi "doğruyu yaptılar" dedi; ama, biz doğruyu yaparken, yalnız Bankalar Kanununa aykırı işlemi tespit edin de, cezaî yöne dokunmayın demedik. Sayın Kamer Genç diyor ki: "Siz şöyle bir talimat verdiniz. Siz bunun cezaî kısmına hiç dokunmayın." Bir tahkikatı cezaîsi ayrı, hukukîsi, yani maddî durumu ayrı olabilir mi?! Eğer suçun içerisinde cezayı ilgilendiren bir kısım varsa, o mercilere ihbar edilir, yoksa, ihmal yoksa, tedbirsiz-likten meydana gelmiş bir şey varsa, düzeltilebilecek bir hataysa, o da düzeltilir; ama "cezaî kovuşturma yapma" diye bir emir verilebileceğini tahmin etmiyorum; zaten Sayın Bakan da "ben vermedim" diyor.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Tuncer.

DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Bursa) - Sayın Başkan, bir tek kelime efendim.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan.

Lütfen son olsun.

DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Bursa) - Ben daha evvel yapılan işlemin aynı işlem olduğunu ve tamamen katıldığımı söyledim. Bu işin muhatabı Sayın Genç'tir. Yani, doğrudur. Bankalar yeminli murakıpları, bankacılıkla ilgili... Gayet tabiî, cezaî işlemdir; Bankalar Kanunu baştan aşağıya ceza hukukuyla ilgilidir. Kimse, bunu yapmayın diyemez. Mademki bilmiyor Sayın Genç, yarın ona, Başbakanlık onayının metnini, tasdikli suretini, yazdığım yazıların tam metnini vereceğim, herkes vicdanını ona göre ayarlayacak ve burada konuşacak. Yarın getireceğim; çünkü, kanun tasarısı görüşülmeye devam ediliyor. Hepinize dağıtacağım. Şu onaydan hiç farkı yoktur.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, ben bugün Sayın Bakana cevap vermeyeceğim, yarın cevap vereceğim.

BAŞKAN -Peki efendim, yarın gelince ona göre davranırsınız.

Sayın milletvekilleri, bugün aldığımız karar gereğince, kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 15 Kasım 2000 Çarşamba günü saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyor, hepinize hayırlı akşamlar diliyorum.

 

Kapanma Saati: 00.15