DÖNEM : 21 YASAMA YILI : 3
T. B. M. M.
TUTANAK
DERGİSİ
CİLT : 45
16 ncı
Birleşim
15 . 11 . 2000 Çarşamba
İ Ç İ N D E K İ L E R
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. - YOKLAMALAR
IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI
A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1. - Rize Milletvekili Ahmet Kabilin, Rize İli ve Doğu
Karadeniz Bölgesinde bugüne kadar değerlendirilmeyen turizm potansiyeline
ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet
Bakanı Rüştü Kâzım Yücelenin cevabı
2. - Siirt Milletvekili Takiddin Yarayanın, Siirt
Havaalanında 22 Mart 2000de meydana gelen uçak kazası
sonrasında yaşanan sorunlara ilişkin gündemdışı
konuşması ve Devlet Bakanı Faruk Balın cevabı
3. - Konya Milletvekili Veysel Candanın, hükümetin mahallî
idarelerdeki bazı uygulamalarına itirazlarına ilişkin
gündemdışı konuşması
V. - KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
1. - Yükseköğretim Kurumları Teşkilâtı Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarıları ve
Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe Komisyonları
Raporları (1/650, 1/679), (S. Sayısı : 517)
2. - Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası, Türkiye Halk Bankası
Anonim Şirketi ve Türkiye Emlak Bankası Anonim Şirketi
Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/775) (S. Sayısı : 537)
3. - Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurt
Dışı Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararname ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/53)
(S. Sayısı : 433)
4. - Türkiye Vakıflar Bankası Türk Anonim
Ortaklığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/709) (S. Sayısı : 536)
VI. - SORULAR VE CEVAPLAR
A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1. - Karaman Milletvekili Zeki Ünalın, Karaman-Merkez ve
diğer ilçelere bağlı köylerde yeşil hat projesi
uygulamasına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı
Cumhur Ersümerin cevabı (7/2668)
2. - Bursa Milletvekili Oğuz Tezmenin, günlük bir gazetede yer
alan Öteki Türkiye başlıklı habere ilişkin
Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Hasan Gemicinin cevabı
(7/2678)
3. - Afyon Milletvekili Sait Açbanın, Karayolları Genel
Müdürlüğü tarafından yapılan asfaltlama
çalışmalarına ilişkin sorusu ve Bayındırlık
ve İskân Bakanı Koray Aydının cevabı (7/2680)
4. - Kütahya Milletvekili Ahmet Derinin, Kütahyada sağlık
personeli atamaları için anons yapıldığı
iddialarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Sağlık
Bakanı Osman Durmuşun cevabı (7/2686)
5. - Aksaray Milletvekili Ramazan Toprakın, Dünya Bankası
veya Uluslararası Para Fonundan alınan kredilere
karşılık gösterilen teminatlara ilişkin Başbakandan
sorusu ve Devlet Bakanı Recep Önalın cevabı (7/2696)
6. - İstanbul Milletvekili Ediz Hunun, İstanbul Tarım ve
Köyişleri İl Müdürlüğünün sahipsiz hayvanlarla ilgili bir
yazısına ilişkin sorusu ve Tarım ve Köyişleri
Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalpin cevabı (7/2721)
7. - Gaziantep Milletvekili Mustafa Taşarın, Gaziantepteki
kooperatiflere ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Faruk Balın
cevabı (7/2820)
VII. - KOMİSYONLAR BÜLTENİ
1.- 31 Mart 2000 tarihinde komisyonlarda bulunan işler ile 1 Ekim
2000 tarihine kadar komisyonlara gelen, neticelenen ve kalan işler (1)
(1) Türkiye Büyük Millet Meclisi Komisyonlar Bülteni III,
zaptın sonuna eklidir.
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açılarak iki oturum yaptı.
Ardahan Milletvekili Saffet Kaya, Ardahan İlinin sorunlarına
ilişkin gündemdışı bir konuşma yaptı.
İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın, Fransa
Senatosunda kabul edilen sözde Ermeni soykırımı
tasarısına ilişkin gündemdışı
konuşmasına Devlet Bakanı Şükrü Sina Gürel,
Sakarya Milletvekili Cevat Ayhan'ın, deprem bölgesindeki bazı
sıkıntılara ilişkin gündemdışı
konuşmasına da, Bayındırlık ve İskân Bakanı
Koray Aydın;
Cevap verdiler.
Erzurum Milletvekili Zeki Ertugay'ın, Millî Eğitim, Kültür,
Gençlik ve Spor Komisyonu üyeliğinden çekildiğine,
Muğla Milletvekili Hasan Özyer'in, (6/877) esas numaralı sözlü
sorusunu geri aldığına;
İlişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; sözlü
sorunun geri alındığı açıklandı.
Doğru Yol Partisi Grubu adına Grup Başkanvekilleri
Sakarya Milletvekili Nevzat Ercan, Aydın Milletvekili Ali Rıza Gönül
ve İçel Milletvekili Turhan Güven'in, cezaevlerinin içinde bulunduğu
genel durum konusunda genel görüşme açılmasına ilişkin
önergesi (8/14) okundu; önergenin gündemde yerini alacağı,
öngörüşmesinin, sırası geldiğinde yapılacağı
bildirildi.
13.11.2000 tarihli gelen kâğıtlarda yayımlanan ve
okunmuş bulunan (8/14) esas numaralı genel görüşme önergesinin
öngörüşmelerinin 21.11.2000 Salı günkü birleşimde
yapılmasına, genel görüşme açılması kabul
edildiği takdirde genel görüşmenin, gündemin "Özel Gündemde Yer
Alacak İşler" kısmında yer almasına ve
görüşmelerinin 28.11.2000 Salı günkü birleşimde
yapılmasına, 21.11.2000 Salı günkü birleşimde sözlü
soruların görüşülmemesine ilişkin Danışma Kurulu
önerisi, üzerinde görüşme yapılmadan,
13 Kasım 2000 tarihli gelen kâğıtlarda yayımlanan ve
aynı tarihte dağıtılan 537 sıra sayılı kanun
tasarısının, 48 saat geçmeden gündemin "Kanun Tasarı
ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler"
kısmının 3 üncü sırasına, aynı tarihli gelen
kâğıtlarda yayımlanan ve aynı tarihte
dağıtılan 536 sıra sayılı kanun
tasarısının 48 saat geçmeden 4 üncü sırasına, 14
Kasım 2000 tarihli gelen kâğıtlarda yayımlanan ve aynı
tarihte dağıtılan 539 sıra sayılı kanun
tasarısının 48 saat geçmeden 5 inci sırasına, 143 üncü
sırasında yer alan 416 sıra sayılı kanun
tasarısının 6 ncı sırasına, 199 uncu
sırasında yer alan 531 sıra sayılı kanun
tasarısının 7 nci sırasına, 195 inci
sırasında yer alan 527 sıra sayılı kanun teklifinin 8
inci sırasına, 68 inci sırasında yer alan 257 sıra
sayılı karma komisyon raporunun 9 uncu sırasına, 69 uncu
sırasında yer alan 271 sıra sayılı karma komisyon
raporunun 10 uncu sırasına, 70 inci sırasında yer alan 290
sıra sayılı karma komisyon raporunun 11 inci sırasına,
71 inci sırasında yer alan 291 sıra sayılı karma
komisyon raporunun 12 nci sırasına, 78 inci sırasında yer
alan 322 sıra sayılı karma komisyon raporunun 13 üncü
sırasına, 79 uncu sırasında yer alan 323 sıra
sayılı karma komisyon raporunun 14 üncü sırasına, 80 inci
sırasında yer alan 324 sıra sayılı karma komisyon
raporunun 15 inci sırasına, 81 inci sırasında yer alan 325
sıra sayılı karma komisyon raporunun 16 ncı
sırasına, 82 nci sırasında yer alan 326 sıra
sayılı karma komisyon raporunun 17 nci sırasına, 83 üncü
sırasında yer alan 327 sıra sayılı karma komisyon
raporunun 18 inci sırasına alınmasına,
14 Kasım 2000 Salı günü sözlü sorular ile diğer denetim
konularının, 15 Kasım 2000 Çarşamba günü sözlü
soruların görüşülmemesine, 14 Kasım 2000 Salı günü kanun
tasarı ve tekliflerinin görüşülmesine, Genel Kurulun 14 Kasım
2000 Salı günü 15.00-19.00, 20.00-24.00 saatleri arasında çalışmasına,
15 Kasım 2000 Çarşamba ve 16 Kasım 2000 Perşembe günleri de
14.00-19.00, 20.00-24.00 saatleri arasında çalışmasına ve
16 Kasım 2000 Perşembe günü, gündemin 8 inci sırasına kadar
olan tasarıların görüşmelerinin saat 24.00'e kadar
tamamlanamaması halinde 24.00'ten sonra da çalışmalara devam
edilerek görüşmelerin bitirilmesine kadar çalışma süresinin
uzatılmasına, tasarı ve tekliflerin görüşülmesinde
soru-cevap işleminin 10 dakikayla sınırlandırılmasına
ilişkin DSP, MHP ve ANAP Gruplarının müşterek önerileri
yapılan görüşmelerden sonra;
Kabul edildi.
Hatay Milletvekili Mehmet Dönen, Ankara Milletvekili Aydın Tümen'in
konuşmasında şahsına sataşması nedeniyle bir
konuşma yaptı.
Almanya Federal Cumhuriyeti Parlamentosu himayesinde Berlin'de
düzenlenecek Kadın Erkek İçin Eşit Fırsatlar Parlamenter
Komiteleri Ağı 2000 Yılı Konferansına TBMM
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu
Başkanı Aydın Milletvekili Ertuğrul Kumcuoğlu'nun
Almanya Federal Cumhuriyeti Parlamentosu ilgili Komisyon Başkanı
Christel Hanewinckel tarafından davet edildiğine ve bu davete TBMM'yi
temsilen Aydın Milletvekili Ertuğrul Kumcuoğlu'nun icabet
etmesine,
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Rauf
Denktaş'ın vaki davetine icabetle KKTC'nin 17 nci kuruluş
yıldönümü kutlamalarına TBMM Başkanı Vekili Murat
Sökmenoğlu'nun katılmasına,
Bazı milletvekillerinin izinli sayılmalarına ve
Kahramanmaraş Milletvekili Metin Kocabaş'a ödenek ve
yolluğunun verilebilmesine;
İlişkin Başkanlık tezkereleri kabul edildi.
Balıkesir Milletvekili İlyas
Yılmazyıldız'ın, Muhtar Ödenek ve Sosyal Güvenlik
Yasasının Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına
Dair (2/306),
Çorum Milletvekili Melek Karaca'nın, Yükseköğretim
Kurumları Teşkilâtı Hakkında 41 Sayılı Kanun
Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair Kanun ile 78 ve
190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına İlişkin (2/260),
Hakkâri Milletvekili Evliya Parlak'ın, Yükseköğretim
Kurumları Teşkilâtı Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında (2/450);
Kanun tekliflerinin doğrudan gündeme alınmasına
ilişkin önergelerinin, yapılan görüşmelerden sonra kabul
edildikleri açıklandı.
Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonunda boş bulunan
ve DYP Grubuna düşen bir üyeliğe, Grubunca aday gösterilen Siirt
Milletvekili Takiddin Yarayan seçildi.
Gündemin "Oylaması Yapılacak İşler"
kısmında yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Ukrayna Bakanlar
Kabinesi Arasında Savunma Sanayii Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısının (1/357) (S. Sayısı : 97) yapılan
açık oylama sonucunda kabul edildiği ve
kanunlaştığı bildirildi.
Yükseköğretim Kurumları Teşkilâtı Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarıları ve
Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe Komisyonları
Raporlarının (1/650, 1/679) (S. Sayısı : 517),
Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı
Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname
ve Dışişleri Komisyonu Raporunun (1/53) (S. Sayısı :
433);
Görüşmeleri, komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır
bulunmadıklarından ertelendi.
Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası, Türkiye Halk Bankası
Anonim Şirketi ve Türkiye Emlak Bankası Anonim Şirketi
Hakkında Kanun Tasarısının (1/775) (S. Sayısı :
537) tümü üzerindeki görüşmeler tamamlandı, 1 inci ve 2 nci maddeleri
kabul edildi, 3 üncü maddesi üzerinde bir süre görüşüldü.
Alınan karar gereğince, 15 Kasım 2000 Çarşamba günü
saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşime 00.15'te son verildi.
Mehmet Vecdi Gönül |
|
|
Başkanvekili |
|
|
|
Levent Mıstıkoğlu |
Cahit Savaş Yazıcı |
|
Hatay |
İstanbul |
|
Kâtip Üye |
Kâtip Üye |
Melda Bayer |
|
|
Ankara |
|
|
Kâtip
Üye |
|
|
No. : 29
II. - GELEN
KÂĞITLAR
15.11.2000
ÇARŞAMBA
Rapor
1. - İzmir Milletvekilleri Suha Tanık ve Işılay
Saygın'ın, İzmir İlinde Karabağlar Adı ile Yeni
Bir İlçe Kurulması Hakkında Kanun Teklifi ve İçtüzüğün
37 nci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınmasına
İlişkin Önergeleri (2/366) (S. Sayısı : 538)
(Dağıtma tarihi : 15.11.2000) (GÜNDEME)
BİRİNCİ
OTURUM
Açılma Saati: 14.00
15 Kasım 2000 Çarşamba
BAŞKAN: Başkanvekili Mehmet
Vecdi GÖNÜL
KÂTİP ÜYELER: Melda BAYER (Ankara),
Levent MISTIKOĞLU (Hatay)
BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 16 ncı
Birleşimini en iyi dileklerimle açıyor, saygılar sunuyorum.
III. - Y O K L A M A
BAŞKAN - Elektronik cihazla yoklama yapacağız.
Yoklama için 5 dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı
yetersayısı yoktur.
İçtüzüğün 57 nci maddesi gereğince bir defaya mahsus
olmak üzere birleşime ara verme imkânımız var. Birleşime 15
dakika ara verelim; ama, ondan sonra, tekrar ara verme imkânımız
olmadığını arz etmek istiyorum.
Birleşime 14.25'e kadar ara veriyorum.
Kapanma Saati : 14.10
İKİNCİ
OTURUM
Açılma Saati: 14.25
BAŞKAN : Başkanvekili Mehmet
Vecdi GÖNÜL
KÂTİP ÜYELER:Melda BAYER (Ankara),
Levent MISTIKOĞLU (Hatay)
BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 16 ncı
Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
III. - Y O K
L A M A
BAŞKAN - Birinci Oturumda yapılan yoklamada toplantı
yetersayısı elde edilememişti; şimdi, tekrar, elektronik
cihazla yoklama yapacağız.
Yoklama süresi 5 dakikadır.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı
yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden evvel, üç sayın milletvekiline
gündemdışı söz vereceğim.
İlk söz, Rize ve Doğu Karadeniz Bölgesinde bugüne kadar
değerlendirilemeyen turizm potansiyeli hakkında söz isteyen Rize
Milletvekili Sayın Ahmet Kabil'e aittir.
Buyurun Sayın Kabil. (ANAP sıralarından
alkışlar)
Süreniz 5 dakika efendim.
IV. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1. - Rize Milletvekili Ahmet Kabilin,
Rize İli ve Doğu Karadeniz Bölgesinde bugüne kadar
değerlendirilmeyen turizm potansiyeline ilişkin
gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı Rüştü
Kâzım Yücelenin cevabı
AHMET KABİL (Rize) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Rize'ye gelip, Rize'yi tanıma imkânı bulan herkes
bilir ki, Rize, 1 000'in üzerinde bitki türüyle, yeşilin her tonunun dört
mevsim eksik olmadığı, dünyadaki ender yerlerden biridir.
Eşsiz güzellikleriyle donanmış Doğu Karadeniz
Bölgesinin bu şirin ili, bin bir çeşit çiçekli yaylaları, Kaçkar
Dağlarından çıkan, gür, berrak akışlı
ırmaklarıyla, tarihî kemer köprüleri, konaklarıyla, denizi ve
çok sayıdaki termalleri ve içmeleriyle, doğal kayak merkezleri ve gür
ormanlarındaki yaban hayatının zenginliğiyle, Türkiye'nin
en etkin turizm bölgelerinden biri olabilecek doğa ve kültür
zenginliğine sahiptir.
Fakat, bugüne kadar, bölgenin bu üstün özellikleri
değerlendirilememiş ve turizm hizmetine
sunulamamıştır. Rize'nin ve bölgenin turizm potansiyelini
değerlendirme hususunda, Yüce Heyetinize ve ilgililere bilgi sunmak için
söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri, turizm, bölgede, ulaşım,
konaklama, yeme-içme, eğlence, alışveriş ve seyahat
organizasyonu gibi daha birçok hizmetlerin tümünü içeren çok yönlü bir faaliyet
alanıdır.
Dünya turizmi özellikle 20 nci Yüzyılın ikinci
yarısında hızlı bir gelişim sürecine girmiştir.
1999 yılında dünyada uluslararası turist sayısı 657
milyona, turizm geliriyse 455 milyar dolara ulaşmıştır.
Günümüzde, dünyada 262 milyon kişi doğrudan veya dolaylı
şekilde turizm sektöründe istihdam edilmektedir.
Yapılan araştırmalara göre, Türkiye'nin dünya turizminden
aldığı yüzde 1,6'lık pay sabit kalsa bile, 2020
yılında, Türkiye'ye 26 milyon turist, 32 milyar dolar turizm geliri
gelecektir; bu, niçin 60 milyar dolar olmasın. Ayrıca, doğrudan
veya dolaylı Türkiye'ye sağladığı istihdam 6 milyon
kişi olacaktır; bu şekilde, işsizliğe de çare
bulunmuş olacaktır.
Bilhassa, Karadeniz sahil yolunun bitirilmesinden sonra, Avrupa ve
Uzakdoğu ülkelerine ilaveten, Karadeniz ülkeleri ve Türk Cumhuriyetlerinin
turizm merkezi niçin Rize, niçin Karadeniz olmasın.
Diğer taraftan, Diyarbakır-Bingöl- Erzurum-Rize duble yolu
yapılırsa, sabah saat 7'de Erzurum'dan hareket eden insanlar, saat
9.30'da Rize'de olacaktır. Bu şekilde, Anadolu'nun Karadenize
açılması sağlanacak, bölgelerarası ekonomik, sosyal ve
kültürel farklılıklar da ortadan kalkacaktır.
Ayrıca, Doğu Karadeniz ve Rize'nin ekonomik beklentisi turizm
geliridir. Bölgede çay ve fındık geliri yöre halkını
beslemekten çok uzaklaşmıştır. Bu ürünlerin alım gücü
her yıl daha da azalmaktadır.
Bölgeden göç devam etmektedir. Son otuz yılda, ilk defa, 2000
yılı sayımında deprem bölgesindeki hemşerilerimizin -aç
kalma pahasına- bölgeye dönmüş olması nedeniyle nüfus
artışı görülmektedir; bu, geçici ve sunî bir
artıştır; Rize'nin ve Karadenizin ekonomik göstergeleri
değişmemiştir.
DPT'nin 1995 raporlarına göre, Rize'nin ve ilçelerinin gayri safî
millî hâsıladan aldığı paylara göre, Merkez İlçe
dışındaki bütün ilçelerinin geliri, Diyarbakır'ın
Çüngüş, Adıyaman'ın Kâhta, Şanlıurfa'nın Suruç
İlçelerinden daha azdır. Bu örnekleri çoğaltabiliriz. Diğer
Karadeniz illeri de Rize'den farksızdır.
Bölgede istihdamı sağlamak, bölge halkına iş,
aş ve gelecek vermek için, bu zengin turizm altyapısını
artık hizmete açmalıyız.
Türkiye'de turizm gelirleri, bugün dahi ihracat gelirlerinin yüzde
30'udur.
Bir kısmı millî parklar statüsüne alınan 50'den fazla
yaylamızın birçoğu, yamaç paraşütü, trekking, av turizmi ve
her türlü kış sporlarına müsaittir.
Akarsularımızdan İyidere, Fırtına ve Güneysu
Dereleri, rafting için bulunmaz pistlerdir.
Andon ve İkizdere İçmeleri, her türlü mide, böbrek ve
bağırsak hastalıklarına şifadır.
Termal turizmini arayanlar için, 900 metre rakımda, yeşil çam
ormanları arasında Ayder Kaplıca Tesisleri ve İkizdere'nin
Cimil yolunda 66 derecelik sıcaksu kaplıcaları, emsallerinden
farklı, bol mineralli şifa kaplıcalarıdır.
Bölgenin ve Rize'nin geleceği için, bütün bu turizm
kaynaklarını harekete geçirmenin zamanı gelmiştir. Bu
nedenle, önce, turizm alanlarımızın tanıtılmasına
daha çok önem vermeliyiz. Yaylalarımızın turizm master
planları yapılmalı, yayla yollarımızın ıslah
çalışmaları başlatılmalıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Lütfen toparlayınız.
AHMET KABİL (Devamla) - Konaklama ve turizm tesislerine teşvik
kredileri verilmeli, turizm elemanı yetiştirmek için bölgede
eğitim merkezleri açılmalıdır.
Sayın milletvekilleri, dünyada, artık, yayla turizmi
hızla önem kazanmaktadır. Doğu Karadenizde
keşfedilmemiş bir turizm potansiyeli vardır. Gerekli
altyapı hizmetlerini yaparak, bu gelişen sektörden biz de
payımızı alalım diyor, Sayın Başkan ve bakanlar
dahil herkesi, önce Doğu Karadeniz ve doğa harikası
yemyeşil Rize'yi tanımaya davet ediyorum. İnanıyorum ki,
daha sonra, her yıl gruplar halinde davetsiz geleceksiniz. Dinleyen
herkesi Rize'ye bekliyor, Sayın Başkan ve Yüce Meclisi, tekrar saygıyla
selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kabil.
Gündemdışı ikinci söz, Siirt Havaalanı hakkında
söz isteyen, Siirt Milletvekili Sayın Takiddin Yarayan'a aittir.
Buyurun Sayın Yarayan. (DYP sıralarından
alkışlar)
Süreniz 5 dakikadır.
2. - Siirt Milletvekili Takiddin
Yarayanın, Siirt Havaalanında 22 Mart 2000de meydana gelen uçak
kazası sonrasında yaşanan sorunlara ilişkin
gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı Faruk
Balın cevabı
TAKİDDİN YARAYAN (Siirt)- Sayın Başkan, Yüce
Meclisin saygıdeğer üyeleri; Siirt Havaalanı konusunda
gündemdışı söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle,
Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Siirt İlimizin dünyaya açılan tek penceresi Siirt
Havaalanıdır. Bu alan, 1988 yılında, çok zor şartlarda
ve zamanın valisi tarafından yıllarca özel emek sarf edilerek
yapılmıştır. Bu havaalanının
yapılışında, Siirt'teki her bürokratın emeği
geçtiği gibi, her Siirtli vatandaşın da bir şekilde
katkısı olmuştur.
1994 yılında biten havaalanında ilk sefer, 13 Eylül 1994
tarihinde gerçekleştirilmiştir. Siirtimizin bu tek penceresi
yıllardır dünyaya açık kaldı. Hastası olan, acil
işi olan vatandaşlar bu nimetten yıllar boyu istifade ettiler.
Ben bizzat şahidim, her uçağa binişimde vatandaşlar,
devletimize, bu alanların yapılmasına sebep olanlara hep
hayır dua etmişlerdir. Yıllarca bu böyle devam etmiştir.
Yedi yıldır, yaz kış demeden uçak seferleri
aralıksız devam etmiştir. Daha önce, haftada 2 gün olan
seferler, son yıllarda, haftada 7 güne
çıkarılmıştır. Bu süre içinde uçak, pist ıslakken
indi, hava sıcaklığı 45 dereceyken de indirildi. Bu sayede,
dışarıdan işadamları günübirlik Siirt'e gelmeye
başladılar. Futbol takımları sıkıntı
çekmeden takım olarak geldiler, bakanlar geldi, başbakanlar geldi,
cumhurbaşkanları geldi. Bunlar olurken Siirtli vatandaşın
yüzü güldü, iftihar etti, göğsü kabardı. Yolcu potansiyeli had
safhaya gelmişti; öyle ki, 15 gün önceden yer ayırmak gerekiyordu. Bu
potansiyel görülünce, havaalanı ek bir çalışmayla daha da
uzatıldı. Artık, daha büyük uçaklar da inebilecekti. Pist, 1 600
metreden 1 860 metreye kadar uzatıldı. Kısaca, her şey çok
güzeldi.
Değerli milletvekilleri, bütün bu güzellikler 22 Mart 2000 tarihine
kadar sürdü. Bu tarihte, Türk Hava Yollarının TK-774 sefer
sayılı uçağı pilotaj hatası yüzünden pistten
çıkmıştır. Niye pilotaj hatası diyoruz; çünkü, kaza
günü, uçak, pistin tam ortasına teker koyarak pistin sadece
yarısını kullanmış ve kazaya sebep olunmuştur;
ancak, her ne sebeptense bugüne kadar bunu Türk Hava Yollarına kabul
ettirmek mümkün olmamıştır. Bütün bunlar yetmiyormuş gibi,
kaza tarihinden beri Siirt'e gelen seferler keyfî hale getirilmiştir.
Sanki, isteyen pilot iniş yapmakta, istemeyen pilot ise, hava muhalefetini
bahane ederek inmemekte, Batman'a dönüş yapmaktadır. Halbuki, Siirt
ile Batman'ın hava şartları hemen hemen aynıdır.
Ayrıca, Siirt Havaalanı pisti daha yenidir ve daha
sağlamdır.
Değerli milletvekilleri, bu keyfîliğin sebebi de, maalesef,
Türk Hava Yolları Genel Müdürlüğünün yazılı
talimatıdır. Son derece acımasız tedbirlerle ilimizi ve
halkımızı âdeta cezalandıran Türk Hava Yolları, yedi
yıldır hiçbir sorun yaşanmadan iniş kalkış
yapılan Siirt Havaalanını kapatmak mı istemektedir?
Ayrıca, Türk Hava Yolları, hava şartları ne olursa olsun
yedi yıldır aksatmadan yapılan düzenli iniş
kalkışları nasıl izah edecektir?
Değerli milletvekilleri, geri kalmış ve ihmal
edilmiş olan doğunun şirin ili Siirt'in her şeyi durumuna
gelen havaalanı buraya fazla görülmemelidir. Milenyum çağında,
dünyanın çok geliştiği bir zamanda, AB'ye giriş
hazırlıklarının yapıldığı bir süreçte
Siirt'in dünyaya açıldığı tek kapı olan
havaalanına uçak seferlerinin, bir kişinin hatasından
dolayı aksatılmaması gerekmektedir. Bugüne kadar devletimizin
Siirt'e yaptığı en ciddî yatırım olan
havaalanının bu meselesinin aynı ciddiyette ele
alınması herkesi memnun edecektir.
Türk Hava Yollarının talimatlarından biri de pist
ıslak oldu mu iniş yapılmamasıdır. Soruyorum,
Türkiye'nin hangi pisti kışın ıslak değil? Bu konuda
bizi haklı çıkaran en çarpıcı misal, 27.9.2000'de Siirt'e
gelen Sayın Başbakan Bülent Ecevit'in Türk Hava Yollarına ait
uçağının hiçbir problem olmadan Siirt Havaalanına
inmesidir. Denecek ki, burada anormal olan nedir? Evet, doğru.
İddialarımızı doğrulayacak husus şudur:
Sayın Başbakanın uçağının indiği gün 2 saat
sonra Siirt'e gelen tarifeli yolcu uçağı her nedense Siirt
Havaalanına indirilmemiş, Batman'a geri gitmiştir. Vatandaş
soruyor; Siirt Havaalanı pisti iniş için riskliyse, Sayın
Başkanın uçağı indirilerek niye riske edilmiştir?
Başbakanın uçağı riske atılmadı deniliyorsa,
Siirt yolcularını taşıyan diğer uçak neden
inmemiştir? Vatandaş, haklı olarak şu soruların
cevabını arıyor: Yedi yıl aralıksız iniş
kalkış yapılan Siirt Havaalanı, ne oldu da riskli hale
geldi?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Lütfen toparlayınız.
TAKİDDİN YARAYAN (Devamla) - Kaza bahane ediliyorsa,
uçakların kaza yaptığı ilk havaalanı Siirt
Havaalanı değil ki. Kaza sebebinin pilotaj hatası olduğu
yaygın kanaat iken, bunun kapatılarak, Siirt'te
yaşayanların cezalandırılması doğru mudur? Yoksa,
seferlerin düzensizliğinden, ileride meydana gelecek yolcu kapasitesinin
düşüşü bahane edilerek, Siirt Havaalanı kapatılmak mı
isteniyor?
Değerli milletvekilleri, şifahî yaptığım bütün
girişimlere rağmen, şu ana kadar bir uçağı
havaalanına indiremeyen iktidarın, maalesef, bu ülkeyi idare etmesi
mümkün değildir.
Ayrıca Siirt'in sorunlarını görüşmek üzere, 15
gündür randevu talep ettiğim Bayındırlık Bakanı
Sayın Koray Aydın'ı, randevuma müspet veya menfi cevap
vermediği için huzurlarınızda istifaya davet ediyor, Yüce
Heyetinizi saygılarla selamlıyorum. (DYP sıralarından
alkışlar)
ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Trabzon) - Ne alakası var!.. Hayret bir
şey...
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Yarayan.
Sayın Yarayan'ın konuşmalarına, hükümet adına,
Devlet Bakanı Sayın Faruk Bal cevap verecekler.
Buyurun Sayın Bakan.
Süreniz 20 dakika.
DEVLET BAKANI FARUK BAL (Konya) - Sayın Başkan, Genel
Kurulumuzun muhterem üyeleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Siirt Milletvekilimiz Takiddin Yarayan Beye, Siirt Havaalanını
ve orada yaşanan sorunları dile getirmek suretiyle, Yüce Heyetinize
cevap verme ve bu sorunları burada tartışabilme
imkânını sağladığı için teşekkür ediyorum.
Ancak, sözlerinin sonunda, Sayın Bayındırlık
Bakanımıza yaptığı sitemin yeri burası
değildir. Sayın Bayındırlık Bakanımız,
Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin hepsine eşit saygıyı
göstermekte, eşit değer vermekte ve muhtemelen kendi talep
ettiği tarih ve saatlerde bir uyumsuzluk olduğu için, randevu
gerçekleştirilememektedir. Bu sitemin yeri de burası değildir.
Ben, Siirt'te, Pervarisinde, Beşirisinde, Kurtalanında ve
merkezinde görev yapmış ve oralarda kamunun gücünü eşit ve adil
olarak kullanma şansına sahip olan bir
arkadaşınızım.
O bakımdan, Siirt Havaalanının, eğer mevcutsa
birtakım sıkıntılarının giderilmesi ve o
sıkıntılara da, değerli bölge milletvekillerimizin konuyu
gündeme taşımak suretiyle katkıda bulunması gerekir.
Bu açıklamalardan sonra, teknik
arkadaşlarımızın hazırlamış olduğu
bilgiyi arz ediyorum.
Siirt Havaalanı, 1998 yılında hizmete
açılmış olup, sivil amaçlı kullanılmaktadır.
Şehre uzaklığı 14 kilometre olan Siirt Havaalanında 1
660x30 metre ebatlarında beton pist, 30x60 metre ebadında apron ve
30x18 metre ebadında taksirut bulunmaktadır.
400 metrekarelik ve yıllık 100 000 yolcu kapasiteli terminal binası
ve 10 araç kapasiteli otoparkı bulunan havaalanı, yaklaşma ışıklarında
kategori 1 standardında, itfaiye hizmetlerinde kategori 6
standartlarında hizmet vermektedir. Söz konusu havaalanında
seyrüsefer yardımcı cihazlardan birer adet VOR, DME ve NDB cihazı
bulunmaktadır.
10 personelin görev yaptığı Siirt Havaalanı iç hat
seferlerine açıktır. Türk Havayolları, her gün buraya sefer
yapmaktadır.
Havaalanında, 1999 yılı sonu itibariyle 22 254 adet yolcu
taşınmış ve 420 uçak inip kalkmıştır. 2000
yılı ağustos ayı sonu itibariyle yolcu adedi 19 817 ve
sefer yapan uçak sayısı ise 429 olarak gerçekleşmiştir.
1999 yılı için meydana gelen yolcu kapasitesi kullanım
oranı yüzde 22, uçak kapasitesi kullanım oranı ise yüzde 5
olarak gerçekleşmiştir.
Siirt Havaalanına, idame yatırımları
kapsamında, 1998 yılında,
pist uzatımı ve apron genişletilmesi için 200 milyar lira
keşif bedeli üzerinden ihaleye çıkılmıştır.
İşin kapsamında çevre tel örgüsü ve nöbetçi kulübelerinin
aydınlatılması işi ilave edilerek, yüzde 660'lık bir
keşif artışı verilmiştir; işin yıl sonu
itibariyle tamamlanması planlanmaktadır. Siirt Havaalanına
terminal binasında kullanılmak üzere, 2 adet elektronik baskül temini
ve 3 adet split klima alımı için çalışmalar devam
etmektedir. Havaalanının 2001 yılı idame ve yenileme
yatırımları için 1 trilyon 200 milyar lira ödenek
konulmuştur. İnşallah, önümüzdeki yıl bütçe
çalışmaları içerisinde bu ödenek gerçekleşir, sayın
milletvekilimizin şikâyetlerine konu olan hususlar giderilir ve biz de,
Siirt gibi ülkemizin güzel bir yöresinde hava ulaşımına iyi bir
hizmet vermenin mutluluğunu yaşarız.
Hepinize teşekkür ediyorum.
Saygılarımla. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Sayın Ahmet Kabil'in konuşmalarına da, Devlet Bakanı
Sayın Rüştü Kâzım Yücelen cevap verecekler.
Buyurun efendim.
Süreniz 20 dakika.
1. - Devlet Bakanı Rüştü
Kâzım Yücelenin, Rize Milletvekili Ahmet Kabilin, Rize İli ve
Doğu Karadeniz Bölgesinde bugüne kadar değerlendirilmeyen turizm
potansiyeline ilişkin gündemdışı konuşmasına cevabı
(Devam)
DEVLET BAKANI RÜŞTÜ KÂZIM YÜCELEN (İçel) - Teşekkür
ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; Rize Milletvekili Sayın Ahmet Kabil'in, Rize ve
Doğu Karadeniz Bölgesinde bugüne kadar değerlendirilmeyen turizm potansiyelinin
değerlendirilmesi konusunda yapmış olduğu
gündemdışı konuşmaya, Turizm Bakanı
yurtdışı seyahatinde olduğu için, Turizm Bakanı
adına cevap vermek üzere, huzurlarınızdayım.
Turizm Bakanlığınca yaptırılan Rize İl
Turizm Envanteri ve Geliştirme Planı, Karadeniz Teknik Üniversitesine
yaptırılan ve Rize İlini içerisine alan Çoruh Havzası
Turizm ve Rekreasyonel Geliştirme Planı ile Turizm
Bakanlığınca yörede yapılan incelemeler sonucunda, il bazında
geliştirilmesinde yarar görülen turizm çeşitleri, yayla turizmi,
dağdoğa yürüyüşü, akarsu turizmi, biyolojik çeşitlilik yani
bitki inceleme fotosafari, av turizmi, kuş gözetleme olmak üzere, yedi
bölümde mütalaa edilmiştir.
Rize İlinde geliştirilmesinde yarar görülen yayla turizmi,
Turizm Bakanlığınca bir proje halinde ele
alınmıştır. Turizm Bakanlığının teklifi
ve Bakanlar Kurulu kararıyla, Ayder, Anzer ve Kaçkar
Dağlarının bir bölümünü içerisine alan yöre, Kaçkar Turizm
Merkezi ilan edilmiştir. Kaçkar Dağlarında trekking
rotaları belirleme ve bu rotaları 1/100 000 ölçekli haritalara,
çevresindeki doğal ve kültürel değerlerle işlenme
çalışmaları sürdürülmektedir.
Fırtına Deresi ve İkizdere'de akarsu turizmi aktiviteleri
yapılmaktadır.
Kaçkar Dağlarında, çengel boynuzlu dağ keçisi av
turizmine sunulmuştur.
Yayla ve akarsu turizmiyle ilgili olarak hazırlanan yurtiçi ve
yurtdışı dağıtımı yapılan rehber
kitapçıkta, Rize ile ilçelerindeki yaylalara ve akarsu turizmine
elverişli nehirlere yer verilmiştir.
Karadeniz Bölgesinde alternatif
turizm olarak da, turizmde çevre boyutunun gittikçe önem
kazanmasıyla, kitlesel karakterde yapılan klasik turizm
anlayışı artık geçerliliğini kaybetmektedir.
Turistlerin gittikleri ülkelerin doğa koruma ve çevre sorunlarına
duyarlı oldukları gözlenmekte, bu durumda ise, turizmin kitlesel
karakterden uzaklaşıp bireysel bir nitelik kazanmakta olduğunu
göstermektedir; böylece, çevreye duyarlı yumuşak turizm formu olan
eko-turizm olgusu gündeme gelmektedir. Ülkemizde son yıllarda yapılan
turizm yatırımlarının genellikle kırsal kesimde ve
yeşil doku içerisinde yoğunlaşması da bunu
doğrulamaktadır. Eko-turizm türleri, Karadeniz Bölgesi için en uygun
turizm formlarını oluşturmaktadır.
Turizm Bakanlığınca, bu yeni eğilimlere cevap
verebilmek, böylece, dünya turizm hareketlerinden sahip olduğu potansiyel
oranında daha fazla pay alabilmek, ülkesel ve bölgesel sosyoekonomik
gelişmeyi sağlayabilecek katkılardan azamî ölçüde
yararlanabilmek, yoğun insan faaliyetlerinden oluşan baskıdan
kaynaklanan çevre sorunlarının da önüne geçebilmek amacıyla,
çeşitlendirme politikası benimsenmiş ve değişik tür
turizm aktivitelerinin (yayla, dağ-doğa yürüyüşü, av,
mağara, termal, akarsu turizmi, kış turizmi, turizm amaçlı
sportif olta balıkçılığı, ornitoloji, fotosafari,
kültür turizmi, atlı doğa yürüyüşü, kamp karavan turizmi, yat
turizmi, arkeolojik turlar gibi) geliştirilmesi yönünde
çalışmalar başlatılmıştır.
Turizmin çeşitlendirilmesi, tüm yıla ve ülke sathına
yaygınlaştırılması, değişik yörelerin mevcut
turizm potansiyelinin geliştirilerek harekete geçirilmesi yönünde
başlatılmış olan bu çalışmaların önemli bir
bölümünü, yaylaların turizme kazandırılması amacıyla,
1990'da başlatılın Yayla Turizmi Projesi kapsamındaki araştırma,
planlama ve altyapı uygulamaları oluşturmaktadır.
Projeyle, yaylalarımızın doğal güzellikleri,
etnolojik ve diğer çekicilik yaratan özellikleriyle eko-turizme yönelik
sundukları çok çeşitli ve eşsiz olanakların koruma-kullanma
dengesi içerisinde turizm amaçlı değerlendirilmesi hedeflenmektedir.
Bu kapsamdaki çalışmalarımız uzun yıllar öncesinden
devam etmekte olan yayla geleneğine bağlı birçok sosyal
etkinliğin yoğunlaştığı, değişik
özellikli yayla şenliklerinin tertiplendiği Doğu Karadeniz
Yaylalarından başlatılmış olup, Batı Karadeniz,
Orta Anadolu Bölgeleriyle, Batı, Orta ve Doğu Toroslarda belirgin
özellikleri olan yaylalarda halen sürdürülmektedir.
Çalışma bütünü içinde bugüne kadar Sinop'ta
Ayancık-Akgöl, Gerze-Kozfındık-Bozarmut, Türkeli Kurugöl
Yaylaları; Ordu'da Çambaşı, Akkuş-Argın, Aybastı
Perşembe, Mesudiye Keyfalan, Mesudiye Topçam-Yeşilce Yaylaları;
Giresun'da Bektaş, Kümbet, Yavuzkemal Yaylaları; Trabzon'da
Çaykara-Uzungöl, Akçaabat Karadağ, Tonya-Erikbeli, Maçka-Solma,
Araklı-Pazarcık Yaylaları; Rize'de Anzer, Ayder Yaylaları;
Artvin'de Kafkasör, Kaçkar Yaylaları; Gümüşhane'de Zigana Kayak
Merkezi; Bayburt'ta Kop Dağı Kayak Merkezi olmak üzere toplam 26
yayla turizm merkezi ilan edilmiştir.
Turizm merkezi ilan edilen yaylaların eksik
altyapılarının tamamlanabilmesi için "Gerçekleşme
Programı" hazırlanarak ilgili valiliklerde toplantılar
yapılmış, bu toplantılarda, Turizm
Bakanlığınca bütçe olanakları ölçüsünde yapılacak
katkılara ek olarak, diğer yatırımcı
Bakanlıkların ve kuruluşların olanaklarının da bu
yöne kanalize edilmesine çalışılmıştır.
Rekreaktif amaçlı kullanımın giderek artmasına
bağlı olarak yoğun bir yapılaşma baskısı
altında bulunan yaylalarda, yapılaşmayı kontrol
altında tutmak ve planlı bir gelişmeyi sağlamak amacıyla
hazırlanan gerçekleşme programlarıyla, Turizm
Bakanlığınca bir görev olarak verilen planlama
çalışmalarına başlanılmıştır.
Bu çerçevede ise, Ordu'da Çambaşı, Giresun'da Kümbet ve
Bektaş, Trabzon'da Solma, Karadağ ve Erikmeli, Rize'de Ayder,
Yukarı Kavron ve Anzer, Artvin'de Kaçkar, Gümüşhane'de Zigana,
Bayburt'ta Kop Dağı olmak üzere öncelikli 12 yaylanın 1/25 000
ölçekli Çevre Düzeni Planı, İller Bankasıyla Turizm
Bakanlığı arasında imzalanan bir protokol çerçevesinde
birlikte hazırlanarak 25.3.1992 tarihinde onay için
Bayındırlık ve İskân Bakanlığına
iletilmiştir.
Arz ederim. (ANAP, DSP ve MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Bakana teşekkür ediyorum.
Yalnız, konuşmacıyı dinledikten sonra cevap
vermeniz, tabiî, tercihe şayan efendim.
DEVLET BAKANI RÜŞTÜ KÂZIM YÜCELEN (İçel) - Metni okudum
Sayın Başkan.
BAŞKAN - Peki efendim. Grup başkanvekilleri tarafından
ikaz edildi Başkanlık Divanı.
Gündemdışı üçüncü söz, mahallî idareler hakkında söz
isteyen, Konya Milletvekili Sayın Veysel Candan'a aittir.
Buyurun Sayın Candan. (FP sıralarından
alkışlar)
Süreniz 5 dakika efendim.
3. - Konya Milletvekili Veysel
Candanın, hükümetin mahallî idarelerdeki bazı uygulamalarına
itirazlarına ilişkin gündemdışı konuşması
VEYSEL CANDAN (Konya) - Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; konuşmama başlarken, hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Gündemdışı söz almamın sebebi, mahallî idarelerde
hükümetin uyguladığı bazı uygulamalarla ilgili
itirazlarımızı gündeme getirme noktasındadır.
Bilindiği gibi, mahallî idarelerde belediyeler, genel bütçe
gelirlerinden yüzde 6 pay alır ve buna müdahale etmek imkânı yoktur;
ancak, 57 nci hükümetin Bayındırlık Bakanlığı,
çıkardığı 3 afet genelgesiyle bu payı delmiştir
ve bu genelge içerisinde, maalesef, partizanlık
yapılmıştır. Belediyelere baktığımız
zaman, bir kısmı afet kapsamına alınmış,
alınmaması gerekirken; bir kısmı afet kapsamına
alınmış, katsayı değerlendirmelerinde birtakım
değişiklikler yapılmış ve bunun neticesinde, bazı
belediyelerde, yüzde 50'ye varan gelir kesintisiyle karşı
karşıya kalınmıştır. Halbuki, devlet yönetiminde,
devlet, adil olmalıdır.
Bu bakımdan, Sayın Bayındırlık
Bakanının bu hazırladığı genelgelerde,
belediyelerin katsayı değerlendirmelerini yaparken, bir kere daha,
yaptığı uygulamayı gözden geçirmesinin doğru
olacağı kanaatindeyim. Eğer siyasî olarak birtakım
belediyeler cezalandırılmaya kalkılıyor ise, o belediye
başkanlarının bulunduğu yerde, her türlü siyasî partiye oy
veren insan vardır.
İkinci olarak, Başbakanlık ve İçişleri
Bakanlığının genelgeleriyle, belediye
memurlarının nakilleri önlenmiştir. Bunun yanında, memur
ihtiyacı olmayan belediyelere devlet memurluğu imtihanıyla
personel gönderilmiştir. İşçisinin, memurunun,
çalışanının parasını ödeyemeyen belediyeye memur
atamanın mantığı yoktur. Ümit ediyoruz ki,
Başbakanlık ve İçişleri Bakanlığı bu konuyla
ilgilenir.
Bir diğer çok önemli, üzerinde durulması gereken konu da,
belediyelerde denetimle ilgilidir. Aslında, sayın bakanları
Bakanlar Kurulu sıralarında görmek isterdik ki, şikâyetimizi,
itirazımızı karşılıklı müzakere edebilelim.
Değerli arkadaşlar, mahallî idarelerde denetim, âdeta
sulandırıldı; denetim, âdeta, belediye
başkanlarının önünü kesme noktasında bir mekanizma olarak
kullanılmaya başlandı. Bazı belediyelere gönderilen mahallî
idareler kontrolörlerinin, aynı konu üzerinde daha önce verilen müspet
raporlara rağmen, mutlaka belediye başkanlarının
suçlandırılarak yargıya gönderildiğini görüyoruz.
Aslında, büyük belediyelerde teftiş kurulları vardır,
üniteler kendi içinde denetlenir; mutlaka dışarıdan da
denetlenmelidir ve yolsuzluk yapanlar, hatta yurt dışına
kaçanlar da zamanında müdahaleyle önlenmelidir; ancak, bir belediyeyi
siyasî ve ideolojik olarak denetlediğiniz zaman bu işin sonu gelmez,
bu yanlıştır. Ben, burada Sayın İçişleri
Bakanımızdan bir kere daha rica ediyorum, en azından denetleme
memurları bünyesinde bir iç hizmet eğitimi mutlaka
yapılmalıdır.
Şimdi, mahallî idarelerde sorun bunlarla da bitmiyor. Mesela,
Sayın Çevre Bakanı araç tahsisi yapıyor; şimdi Çevre
Bakanı DSP'li, DSP'li belediyelere; Maliye Bakanı ANAP'lı,
fonları ANAP'lı belediyelere, Bayındırlık Bakanı
da MHP'li, MHP'li belediyelere...
BEYHAN ASLAN (Denizli) - Hayır, hayır...
VEYSEL CANDAN (Devamla) - Müsaade edin, elimde...
BEYHAN ASLAN (Denizli) - Yapılan yardımlarla ilgili listeyi
Grubunuza da verdik.
VEYSEL CANDAN (Devamla) - Sayın Başkanım, inşallah
dediğiniz doğrudur... (ANAP sıralarından gürültüler)
Müsaade eder misiniz...
BAŞKAN - Karşılıklı konuşmayalım
efendim.
VEYSEL CANDAN (Devamla) - Müsaade eder misiniz, süre 5 dakika, çok
şey söylemek mecburiyetindeyiz. Notlarımda bilgiler var, deprem
olmayan yer deprem kapsamına alınmış, para ödenmektedir;
onu söylüyorum. Depremde bir tek taş düşmemiş belediyeye para
ödenmektedir. O zaman, yarın seçimlerde herkes "Deprem olsun"
diye dua etmesi lazım. Burada bir yanlışlık var, onu
söylemeye çalışıyorum. (MHP sıralarından gürültüler)
Bu işin nezaketi, kuralı, İçtüzüğü var
kardeşim, gelirsin, burada konuşursun, derdin varsa burada anlatırsın. (FP
sıralarından alkışlar)
Sayın Başkan, arkadaşların rahatı iyi; onun
için, fazla konuşuyorlar, oturdukları yerde usulsüzlük
yapıyorlar.
Şimdi, bakın, Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanı, faiz oranları düştüğü halde, belediye
alacaklarına aylık yüzde 10 faiz uyguluyor. İşte, bu da
ANAP'ın sorunu... Şimdi, itirazınız varsa onu söyleyin.
Belediyenin 1 milyar borcu, üç yıl sonra 10 milyar olmuş. Nasıl,
MHP'li Bayındırlık Bakanı, deprem olmayan yeri afet
kapsamına alıp, usulsüzlük yapıyorsa...
İBRAHİM HALİL ORAL (Bitlis) - Doğru söyle...
İsmini söyle...
VAHİT KAYRICI (Çorum) - Düzgün konuş..
VEYSEL CANDAN (Devamla) - Var burada, var... İtiraz etmene lüzum
yok.
BAŞKAN - Karşılıklı konuşmayalım
efendim.
VEYSEL CANDAN (Devamla) - Bakın, siz, buradan, oturduğunuz
yerden bağırınca, netice ...
VAHİT KAYRICI (Çorum) - Bağırmıyoruz "ismi
ne" diyoruz. Söyleyin de biz de Bakanımızı uyaralım.
AHMET DERİN (Kütahya) - İnkıtaları da dahil edin.
BAŞKAN - Efendim,
inkıtaları da dahil edeceğim. Evet, buyurun.
VEYSEL CANDAN (Devamla) - Bakın, hoşunuza gidecek bir şey
söyleyeceğim. MHP'li belediyeler de bizim belediyemizdir. Bizim ona
itirazımız falan yok. "Adil olun" diyoruz. Onu söylüyoruz,
hepsi bu kadar. Niye itiraz ediyorsunuz? (FP sıralarından
alkışlar)
Değerli arkadaşlar, netice itibariyle, mahallî idareler zor
durumdadır, personel maaşları ödenmemektedir,
sıkıntıları çoktur.
Dün, Grup Başkanınız ifade ediyordu "bizim Meclis,
bizim Grubumuz çok hayırlı hizmetler yapardı..." Gelin, bir
hayırlı hizmet daha yapın, şu mahallî idareler yasa
tasarısını getirin; ama, seçilmişleri,
atanmışların vesayetinden de kurtararak ve doğru dürüst bir
kanun çıkaralım.
Bu duygularla, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (FP ve DYP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Candan.
Cevap verecek Sayın Bakan?.. Yok.
MÜJDAT KAYAYERLİ (Afyon) - Sayın Başkan...
BAŞKAN - Buyurun efendim, bir şey mi söyleyeceksiniz?
MÜJDAT KAYAYERLİ (Afyon) - Sayın Başkan, bir konu
hakkında söz istemiştim efendim.
BAŞKAN - Sayın Kayayerli, yerinizden ve çok kısa...
Buyurun efendim.
MÜJDAT KAYAYERLİ (Afyon) - Sayın Başkanım, bugün,
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin kuruluşunun 17 nci
yıldönümüdür. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin 17 nci
kuruluş yıldönümünü kutluyorum ve Avrupa Birliği
Katılım Ortaklık Belgesinde, ülkemize önşart olarak sunulan
ve kısa vadede çözüme kavuşturulmak istenilen bu şartı
kınıyor; Avrupa Birliği komisyonlarını,
Kıbrıs'ta, iki toplumlu, iki devletli ve konfederasyon tezine destek
vermeye davet ediyor; bu vesileyle Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde
yaşayan soydaşlarımıza sevgi ve saygılarımı,
selamlarımı sunuyorum efendim. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.
Genel Kurul olarak ve Başkanlık Divanı olarak, biz de bu
tebriklerinize katılıyoruz.
Sayın milletvekilleri, gündeme geçiyoruz.
Aldığımız karar gereğince sözlü soruları
görüşmüyor ve gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına
geçiyoruz.
Önce, yarım kalan işlerden başlıyoruz.
Yükseköğretim Kurumları Teşkilâtı Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarıları ve
Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe Komisyonları
raporlarının görüşmelerine kaldığımız yerden
devam edeceğiz.
V. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER
1. - Yükseköğretim Kurumları
Teşkilâtı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarıları ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve
Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/650, 1/679) (S.
Sayısı : 517)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.
Hükümet?.. Yok.
Tasarı ertelenmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası, Türkiye Halk Bankası
Anonim Şirketi ve Türkiye Emlak Bankası Anonim Şirketi
Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu raporunun
görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.
2. - Türkiye Cumhuriyeti Ziraat
Bankası, Türkiye Halk Bankası Anonim Şirketi ve Türkiye Emlak
Bankası Anonim Şirketi Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan
ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/775) (S. Sayısı : 537) (1)
BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet hazır.
Tasarının 3 üncü maddesi üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştı. Şimdi, maddeyle ilgili önergelerin
işlemlerine başlıyoruz.
Madde üzerine verilmiş 4 önerge vardır; sırasıyla
okutup işleme alacağım.
İlk önergeyi okutuyorum:
(1) 537 S. Sayılı Basmayazı 14.11.2000
tarihli ve 15 inci Birleşim Tutanağına eklidir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası, Türkiye
Halk Bankası Anonim Şirketi ve Türkiye Emlak Bankası Anonim
Şirketi Hakkında Kanun Tasarısının 3 üncü maddesinin
beşinci fıkrasının anılan madde metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Aydın
Tümen |
İsmail
Köse |
Oktay
Vural |
|
|
Ankara |
Erzurum |
İzmir |
|
Süleyman
Yağız |
İbrahim
Yaşar Dedelek |
|
|
İstanbul |
Eskişehir |
|
BAŞKAN - İkinci önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 537 sıra sayılı
Kanun Tasarısının 3 üncü maddesinin beşinci bendinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Saygılarımızla.
Ali
Coşkun |
Musa
Demirci |
Osman
Yumakoğulları |
|
|
İstanbul |
Sıvas |
İstanbul |
|
Cevat
Ayhan |
Mehmet
Batuk |
|
|
Sakarya |
Kocaeli |
|
MADDE 3/5.- Bankalardaki kamu hisseleri, genel
kurullarında, ilgili bakanın teklifi ile,
Özelleştirme
İdaresinden |
(2) iki |
BDD
Kurulundan |
(2) iki |
Hazine
Müsteşarlığından |
(2) iki |
DPT'den |
(2) iki |
Maliye
Bakanlığından |
(2) iki |
Bankalar
Birliğinden |
(2) iki |
Ziraat
Odaları Birliğinden |
(2) iki |
TESK'dan |
(2) iki |
TOBB'den |
(2) iki
kişi |
tarafından temsil edilir.
BAŞKAN - Üçüncü önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun tasarısının
3 üncü maddesinin ikinci fıkrasındaki, personele devlet
memurları aylığının brüt tutarının yüzde 180
oranını geçmemek üzere görev ve unvanlarına göre yönetim
kurullarınca ödenecek olan bankacılık tazminatının
yüzde 250 olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Cihan
Paçacı |
Turhan
Güven |
Saffet
Arıkan Bedük |
|
|
Ankara |
İçel |
Ankara |
|
Ali
Rıza Gönül |
Ramazan
Gül |
Mustafa
Örs |
|
Aydın |
Isparta |
Burdur |
|
H. Ufuk
Söylemez |
Kamer Genç |
|
|
İzmir |
Tunceli |
|
BAŞKAN - Son önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 537 sıra
sayılı Kanun Tasarısının 3
üncü maddesinin ikinci
fıkrasına "bankaların" kelimesinden sonra "İller Bankası dahil" ibaresin eklenmesini saygılarımızla arz ederiz.
Emrehan Halıcı |
Oktay
Vural |
İ. Yaşar Dedelek |
|
|
Konya |
İzmir |
Eskişehir |
İsmail
Köse |
Orhan Bıçakçıoğlu |
|
|
Erzurum |
Trabzon |
BAŞKAN -
Sayın milletvekilleri, bildiğiniz gibi, işleme, 4 önergenin en
aykırısından başlamamız gerekiyor; ancak, son
okunan önergenin konumuzla
alakası olmaması sebebiyle, 87 nci maddenin üçüncü fıkrası
gereğince işleme almama kararındayım.
Tekrar, bilgileriniz olması için önergeyi
okutacağım. 3 üncü maddenin ikinci
fıkrasında bir ödemeyle ilgili hüküm var. Bu ödemeyle ilgili hüküm, görüşmekte olduğumuz Ziraat
Bankası, Halk Bankası, Emlak
Bankası kanunlarıyla ilgilidir ve
personeliyle ilgilidir.
İller Bankası bu
kanunların arasında ve bu
bankaların arasında yoktur.
Dikkatinizi
bu noktaya çekerek, işleme
almayacağım önergeyi tekrar okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 537 sıra sayılı
Kanun Tasarısının 3 üncü
maddesinin ikinci fıkrasına
"bankaların" kelimesinden sonra "İller Bankası
dahil" ibaresinin eklenmesini saygılarımızla arz ederiz.
Emrehan Halıcı |
Oktay
Vural |
İ. Yaşar Dedelek |
|
|
Konya |
İzmir |
Eskişehir |
|
İsmail
Köse |
Orhan Bıçakçıoğlu |
|
|
Erzurum |
Trabzon |
|
BAŞKAN - Bu önerge, 87 nci maddenin üçüncü fıkrasına
göre işleme alınmamıştır.
Buyurun Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI FARUK BAL (Konya) - Sayın
Başkanım, Meclisimizin değerli üyeleri; bu önerge şu amaçla
verilmiştir: Bilindiği gibi, kamu bankalarında görev yapan kamu
personeline, yol parası adı altında, 20-30 yıldır
belirli bir miktarda para ödenmektedir. Ödenen paranın tamamı
aylık 235 milyon lira civarındadır. Kamu bankaları bu
paraları ödedikleri için, değişik denetim organları
tarafından denetlendiklerinde, alan kişiler adına zimmet, ödeyen
kişiler adına da vazifei suiistimal veya sair kanunî maddeler isnat
edilmek suretiyle tahkikatlar açılmaktadır. Görüşmekte
olduğumuz kanun tasarısının bu maddesi bu derde deva olmak
üzere getirilmiş bir maddedir. Bu kanunun özü ise özerkleştirme ve
özelleştirme amacına yönelik olarak
hazırlanmıştır. Aslında, önerge verilerek
değiştirilmesi istenilen kanun maddesinin bu
fıkrasının kanunun özüyle bir alakası yoktur. Dolayısıyla,
İçtüzüğün 87 nci maddesinin üçüncü fıkrası, Sayın
Başkanın yorumladığı şekilde mütalaa edilemez.
Sonuç şu olacaktır: Bu kanunla
-değişmediği takdirde- Emlakbank, Ziraat Bankası ve Halk
Bankasında çalışan memurlar, aylık 235 milyon lira yol
parası aldıklarında takibata uğramayacaklar; ama,
İller Bankasında çalışan memurlar, bu ücreti
aldıkları takdirde ya zimmet veya vazifei suiistimal veya sair
şekilde, devlet denetleme organları tarafından tahkikata tabi
tutulacaklardır. Dolayısıyla, Sayın Başkandan,
verdiği kararı bir daha gözden geçirerek, aslında, bu maddenin,
kanunun özüyle alakalı olmadığını, özüyle alakalı
olmaması sebebiyle bu maddeyle ilişkili olarak İller Bankasını
da madde kapsamına alacak önergenin görüşmeye alınması ve
tezekkür edilerek neticenin önergeye göre tanzim edilmesini talep ediyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Bu önergenin işleme alınabilmesi için,
kanunun, ismi dahil, diğer ilgili maddelerinde de İller
Bankasının dahil edilmesinin komisyon tarafından çekildikten
sonra ve öylece Genel Kurula gelmesinin gerekli olduğunu düşünüyorum
ben de; bu fikrimi, lütfen, kabul buyurunuz.
Diğer önergeye, en aykırı önergeye
geçiyoruz efendim.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Türkiye Cumhuriyeti Ziraat
Bankası, Türkiye Halk Bankası Anonim Şirketi ve Türkiye Emlak
Bankası Anonim Şirketi Hakkında Kanun Tasarısının
3 üncü maddesinin beşinci fıkrasının anılan madde
metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Aydın
Tümen |
İsmail
Köse |
Oktay
Vural |
|
|
Ankara |
Erzurum |
İzmir |
|
Süleyman
Yağız |
İ.
Yaşar Dedelek |
|
|
İstanbul |
Eskişehir |
|
BAŞKAN - Sayın Komisyon, katılıyor
mu efendim?..
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANVEKİLİ HAYRETTİN ÖZDEMİR (Ankara) - Genel
Kurulun takdirine bırakıyoruz.
BAŞKAN - Sayın Hükümet katılıyor
mu?..
DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Bursa) -
Katılıyoruz efendim.
BAŞKAN - Komisyonun takdire
bıraktığı, hükümetin katıldığı önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge
kabul edilmiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 537 sıra sayılı
Kanun Tasarısının 3 üncü maddesinin beşinci bendinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Saygılarımızla.
Ali
Coşkun |
Musa
Demirci |
Osman
Yumakoğulları |
|
|
İstanbul |
Sıvas |
İstanbul |
|
Cevat
Ayhan |
Mehmet
Batuk |
|
|
Sakarya |
Kocaeli |
|
Madde 3/5.- Bankalardaki kamu hisseleri Genel
Kurullarında, ilgili Bakanın teklifi ile,
Özelleştirme
İdaresinden |
2 (iki) |
BDD
Kurulundan |
2 (iki) |
Hazine
Müsteşarlığından |
2 (iki) |
DPT'den |
2 (iki) |
Maliye
Bakanlığından |
2 (iki) |
Bankalar
Birliğinden |
2 (iki) |
Ziraat
Odaları Birliğinden |
2 (iki) |
TESK'ten |
2 (iki) |
TOBB'dan |
2 (iki) |
kişi tarafından temsil edilir.
BAŞKAN - Komisyon katılıyor mu
efendim?..
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANVEKİLİ HAYRETTİN ÖZDEMİR (Ankara) -
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?..
DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Bursa) -
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN -
Önerge sahibi önergesini izah etmeyi arzu eder mi; yoksa, gerekçeyi mi
okutalım efendim?
ALİ COŞKUN (İstanbul) -
Konuşacağım Sayın Başkan.
BAŞKAN - İstanbul Milletvekili Sayın Ali
Coşkun önerge sahibi sıfatıyla konuşacaklar.
Buyurun efendim. (FP sıralarından
alkışlar)
Süreniz 5 dakika.
ALİ COŞKUN (İstanbul) - Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; bu önergede
bizim amacımız, Ziraat Bankası, Halk Bankası ve Emlak
Bankası gibi, hakikaten bankacılık sektöründe fevkalade önemli
olan bu bankaların yeniden yapılandırılmasının,
tamamen katılımcı demokratik anlayışla -bu
yapılandırma kurulunun- hukuk usullerine uygun ve demokratik kaideler
içinde yapılmasıdır.
İkinci amacımız, bu zor görevde,
hükümeti şaibe altından kurtarmaktır; çünkü, fevkalade
sorumluluk isteyen bir görevdir. Biz, Türkiye'de -bir milliyetçi
kardeşiniz olarak söylüyorum- "katılımcı
demokrasi" sözünü önce sosyaldemokratlardan duyduk ve bu slogana, o zaman
biz tepki gösterdik; ama, şimdi anlıyoruz ki, gerçekmiş bu.
Fakat, ne gariptir ki, şimdi sosyaldemokratlar, katılımcı
demokrasi yerine, dayatmacı demokrasiyi benimsediler. (FP
sıralarından alkışlar) Gelin, şu 1940'lı
yılların tekparti dönemindeki zihniyetten kurtulun artık!
Arkadaşlar, meslek odalarını, yani sivil
toplum teşekküllerini, eğer bu konuda yanınıza
almazsanız fevkalade yanlışlıklar çıkar. Biz, Bankalar
Denetleme ve Düzenleme Kurulu için de dedik ki, Maliye
Bakanlığından, Devlet Planlamadan, Sermaye Piyasası
Kurulundan, Özelleştirme İdaresinden, Hazineden 3'er kişi
temsilciler verilsin; bunu, Sayın Bakan, Bakanlar Kurulunda 2'ye indirsin
ve Yüce Meclis de 1'e indirerek kurulu teşekkül ettirsin.
Çıkardıkları kanunu, 23 Haziran 1999'da dayatmacı
zihniyetle çıkarılan kanunu -bunu hep vurguluyorum; çünkü, cumhuriyet
tarihinde fevkalade yanlış şeydir bu dayatmacılık-
uygulamadılar; 23 Eylüle kadar atamayı yapmadılar. Çok sebebi
var; ama, bir sebebi de, koalisyon üyeleri arasında siyasî pazarlık
meselesi olmasıdır; ama, Plan ve Bütçe Komisyonunda yapılan
tartışmalarda, Hazineci arkadaşlar, maalesef, meslek taassubu
içinde, Maliyecilere karşı çıkmıştır ve Maliyeci
istememişlerdir; ısrarla, Maliyeciler bankacılığı
bilmez demişlerdir.
Arkadaşlar, ne oldu biliyor musunuz; 19
Aralıkta tadil edilen kanundan sonra, Bankalar Denetleme ve Düzenleme Üst Kuruluna,
çok değerli, saygı duyduğum iki maliyeci arkadaş,
başkan ve başkanvekili olarak getirildiler. Bunlar, bizim
aramızdan çıkmış, siyasete girmiş; fakat, son
seçimlerde kazanamamış arkadaşlardır. Şimdi, iddialar
nedir, uygulama nedir...
Bankalar Denetleme ve Düzenleme Üst Kurulu şu ana
kadar bir hatanın içinde değildir, çalışmaları devam
ediyor. Doğru olanı da biz destekliyoruz; ama, bu kamu
bankalarının yeniden yapılandırılması ve
özelleştirilmesi konusunda, 3 üncü maddenin beşinci bendi
"bankalardaki kamu hisseleri, bankanın ilgili olduğu bakan
tarafından temsil edilir" diyor. Dolayısıyla bir genel
kurulun sağlıklı olması için, çeşitli kesimlerden
emir-kumanda zinciri içinde karar vermeyen arkadaşların temsil etmesi
lazım. Bu amaçla önergeyi verdik; takdirlerinize arz ediyorum.
Saygılarımla. (FP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın
Coşkun.
Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı
önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
KAMER GENÇ (Tunceli) - Karar
yetersayısının aranılmasını istiyoruz.
AHMET DERİN (Kütahya) - Sayın Başkan,
karar yetersayısının aranılmasını istiyoruz.
BAŞKAN - ...Kabul etmeyenler...
Daha önce isteyecektiniz efendim...
AHMET DERİN (Kütahya) - Daha önce istedik efendim.
NEVFEL ŞAHİN (Çanakkale) - Daha evvel
müracaatımız var efendim.
BAŞKAN - ...Önerge kabul edilmemiştir.
Sonuncu önergeyi okutuyorum :
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun tasarısının
3 üncü maddesinin ikinci fıkrasındaki, personele devlet
memurları aylığının brüt tutarının yüzde 180
oranını geçmemek üzere görev ve unvanlarına göre yönetim
kurullarınca ödenecek olan bankacılık tazminatının
yüzde 250 olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Cihan
Paşacı |
Turhan
Güven |
Saffet
Arıkan Bedük |
|
|
Ankara |
İçel |
Ankara |
|
Ali
Rıza Gönül |
Ramazan
Gül |
Mustafa
Örs |
|
Aydın |
Isparta |
Burdur |
|
H. Ufuk
Söylemez |
Kamer Genç |
|
|
İzmir |
Tunceli |
|
BAŞKAN - Sayın Komisyon, katılıyor
musunuz efendim?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANVEKİLİ HAYRETTİN ÖZDEMİR (Ankara) -
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın Hükümet?..
DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Bursa) -
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Sayın Paçacı, konuşacak
mısınız; yoksa...
MUSTAFA CİHAN PAÇACI (Ankara) -
Konuşacağım efendim.
BAŞKAN - Buyurun efendim. (DYP
sıralarından alkışlar)
MUSTAFA CİHAN PAÇACI (Ankara) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bilindiği üzere,
bankacılık sektörü, bir hizmet sektörüdür. Bu sektörde, kaliteyi,
verimliliği ve etkinliği belirleyen en önemli unsur insan kaynağıdır.
Kurum, çalıştırdığı
personelin niteliğini ve motivasyonunu yükselttiği ölçüde ondan azamî
verim alabilir ;bu ise, tabiî ki, personele ödenen ücretle doğru
orantılıdır.
Bugün, Ziraat Bankasında, Emlak Bankasında ve
Halk Bankasında yaklaşık 60 000 personel
çalışmaktadır. Bu personel, bankacılık konusunda son
derece nitelikli; ama, bunun yanında, devletin kendilerine yüklediği
bankacılıkla ilgisi olmayan 30'a yakın görevi de
başarıyla ifa etmektedirler. Peki, bu personelin aldıkları
ücret yeterli mi?
Değerli milletvekilleri, bu personel,
yıllardır çok düşük ücretlerle görev yapmak zorundadır.
Bugün, bankacılık sektörü ortalamasına
baktığımızda, 81 bankanın sıralamasında,
personel başına düşen gideri hesapladığımızda,
Emlak Bankası 75 inci sırada, Ziraat Bankası 77 nci sırada
ve Halk Bankası da 78 inci sıradadır.
Biz, bir yasa tasarısı görüşüyoruz ve bu
yasa tasarısında, bu bankaların özerkleştirerek
özelleştirilmesini temin etmeye çalışıyoruz. O zaman,
burada çalışan personelin ücretlerinde de, en azında biraz
iyileştirme yapmamız gereklidir; çünkü, ancak bu şekilde
diğer bankalarla rekabet edebilirsiniz.
Bugün yüzde 180 olarak tespit edilen rakam, zaten, bu
personele ödenmektedir; önergemizde, bunu yüzde 250'ye
çıkarılması önerilmiştir. Bu öneriyi dikkate alarak, bu
konuda, personele duyarlı davranacağınızı ümit ediyor,
hepinize saygılar sunuyorum. (DYP ve FP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.
ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Oylamada karar
yetersayısının aranmasını istiyorum.
BAŞKAN - Karar yetersayısının
aranmasını istiyorsunuz.
Efendim, karar yetersayısının
aranması istenmiştir; sayım sıkıntısı
sebebiyle oylamayı elektronik cihazla yapacağım.
Okunan ve önerge sahibi tarafından açıklanan
önergeyi oylarınıza sunuyorum, karar yetersayısını
arayacağım.
Oylama için 5 dakika süre veriyorum.
Oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Sayın
Cihan Paçacı tarafından verilen ve oyladığımız
önerge kabul edilmemiştir; karar yetersayısı vardır.
Şimdi, 3 üncü maddeyi üç sayın grup
başkanvekilinin verdiği ve kabul ettiğiniz önerge
doğrultusundaki değişik şekliyle oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
Diğer maddeyi okutuyorum:
GEÇİCİ MADDE 1. - 1. Bankaların ana
sözleşmeleri bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren 3 ay
içinde yapılacak ilk genel kurullarının onayı ile
yürürlüğe girer. Mevcut yönetim kurulu üyelerinin görevleri genel
kurullarca yenileri seçilinceye kadar devam eder. Bankaların tüm
diğer personeli bu Kanunla bulundukları kadro ve pozisyonlara
atanmış sayılır.
2. Bankaların bu Kanunun yürürlüğe
girdiği tarihte çalışan personelinden 5434 sayılı
Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununa göre emeklilik
hakkını kazanmış olanlara Kanunun yürürlüğe
girdiği tarihten itibaren 6 ay, bu hakkı 2002 yılı sonuna
kadar kazanacak olanlara da kazandıkları tarihten itibaren 3 ay içinde emeklilik başvurusunda bulunmaları halinde
emekli ikramiyeleri % 30 fazlasıyla ödenir. Ancak, bu kapsamda emekli olan
personel, emekli oldukları tarihten itibaren 3 yıl içinde bu
bankalarda yeniden istihdam edilemez.
3. - Bankaların mevcut personeli, yeniden
yapılandırma süresince istekleri halinde 4046 sayılı
Kanunun 22 nci maddesine göre diğer kamu kurum ve kuruluşlarına
nakledilir. Bu halde söz konusu Kanuna göre yapılması gereken
ödemeler ilgili bankalarca karşılanır.
BAŞKAN - Görüşmekte olduğumuz 537
sıra sayılı kanun tasarısının geçici 1 inci
maddesi üzerinde, gruplar adına ilk söz, Doğru Yol Partisi Grubu
adına, Isparta Milletvekili Sayın Ramazan Gül'e ait.
Buyurun efendim. (DYP sıralarından
alkışlar)
Süreniz 10 dakikadır.
DYP GRUBU ADINA RAMAZAN GÜL (Isparta) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 537 sıra
sayılı Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası, Türkiye Halk
Bankası Anonim Şirketi ve Türkiye Emlak Bankası Anonim
Şirketi Hakkında Kanun Tasarısının geçici 1 inci
maddesi nedeniyle söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Meclisi
saygıyla selamlarım.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Türk bankacılık sisteminin ciddî sorunlarla karşı
karşıya olduğunu biliyoruz. Kaldı ki, bu sorunun, özellikle
son birkaç yıl içinde daha da derinleştiğini ve hükümetin bu
sorunlar karşısında yeterince duyarlı davranmaması
nedeniyle de büyüdüğünü biliyoruz. Hazineden sorumlu bakanların
olayların ciddîyetini kavrayamamaları, bizi, bugün içinde
bulunduğumuz noktaya getirmiştir.
Değerli milletvekilleri, bugün, üzerinde
sıkça durulan konu, özellikle özel banka olmuştur. Bu bankalar
tarafından batırılan paralar ve halka fatura edilen trilyonlar,
bankacılık sisteminin yeniden sorgulanmasını gündeme
getirmiştir; ama, bu arada, üzerinde durulması gereken bir diğer
alan da, kamu bankacılığıdır. Bu konuda hükümetin
yeterince saydam olmadığı; konuları, Parlamentodan ve
halkın gözünden kaçırmak için âdeta özel bir çaba
harcadığı gözlenmektedir. Örneğin, geçen haftaki oturumda
genel görüşme istenilmiş, maalesef, iktidar oylarıyla
reddedilmiştir. Oysa, batık banka olaylarının geniş
bir şekilde görüşülmesinde herhangi bir sakınca yoktur.
Bakınız, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunca el konulan bankalar
ile kamu bankalarının ilişkisi yeterince
aydınlatılamamıştır. Bu konuda, sayın hükümet,
sessizliğini korumaktadır. Sayın Zekeriya Temizel ise, bu konuda
açıklama yapanları tehdit etmekte ve Bankalar Yasasının, bu
tür açıklamalar yapmaya engel olduğunu ifade etmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
şimdiye kadar, batan ve içleri boşaltılan bankaların
sahipleri kadar, bu bankaların üst düzey yöneticileri de suçludur. Çünkü,
bankacılık, deneyim isteyen, ekonomiyle ilişkisi olan bir
sektördür.
Sizler izin verirseniz sormak istiyorum.
Değerli milletvekilleri, holding
bankalarının sahipleri sanayicidir, tüccardır; bunlar,
bankacılıktan çok anlamazlar; onları yönlendiren, üst kademe
yöneticileridir; yani, genel müdür, genel müdür yardımcılarıdır.
Kısacası, suçlu olanlar da, bu patronları yönlendiren
kişilerdir. Düşünelim -ismini vermekte beis yok- bir Şükrü
Karahasanoğlu dışarıdadır, aranılmaktadır.
Ekibiyle gelmiştir, altı değişik bankada görev
almıştır; bu bankalardan trilyonlara varan ücretler
almaktadır; kârdan pay almaktadır; âdeta bir sporcu gibi transfer
ücreti almaktadır.
Değerli milletvekilleri, örneğin, bir banka
patronu Hayyam Garipoğlu, bankacılıktan ne anlar.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
biz, Doğru Yol Partisi olarak, kamu bankalarının
özelleştirilmesine karşı değiliz; bilakis, taraftarız;
canı gönülden de istiyoruz ve destekliyoruz. Mevcut tasarıda,
bankaların özerkleştirilmesinin nasıl olacağı belli
değildir. Bugün, Ziraat Bankası, çiftçiye hizmet eden bir kuruluştur.
Ülke nüfusunun yüzde 45'i tarımla uğraşmaktadır. Maalesef,
hükümetin almış olduğu son kararlarla, tarımın millî
gelirden almış olduğu pay azalmıştır. Bugün,
ülkemizin en ücra köşelerinde Ziraat Bankalarını görmekteyiz ve
Ziraat Bankalarını görünce de "Ziraat Bankası, çiftçinin
karagün dostu" denilmektedir. Acaba, getirilen bu tasarıyla, Ziraat
Bankası Türk tarımına olan işlevlerinden vaz mı
geçmektedir?
Değerli milletvekilleri, bu özerkleşme
değildir; bu, bir oyalamadır; meselenin bir süre askıya alınmasıdır;
tasarıdan anladığımız kadarıyla, günü
kurtarmaktır; sadece, bankalara, bir "A.Ş" eklemekten
ibarettir ve bir de sayın hükümetin IMF'ye vermiş olduğu niyet
doğrultusunda bir hareket olup, IMF'nin
takdirleriyle gelecek olan 3,5 milyar doların gelmesinden
ibarettir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bankacılık sisteminin duyarlı bir alan olduğunu elbette
biliyoruz. Dürüst işadamının çalışmasına ve
ticarî sırlarına saygı gösterilmesi gerektiğini de
biliyoruz; ama, bizim bildiğimiz bir başka gerçek daha var; hiçbir
yasa, yolsuzluk olaylarının açıklanmasına engel olamaz;
çünkü, böyle bir yasa bilgi edinme hakkını engeller ve
yolsuzluğa prim verir. Bu açıdan, olaylara daha soğukkanlı
bakmak ve daha soğukkanlı değerlendirmek gerekmektedir. Ancak,
hükümetin yıpranmayı göze alamadığı için, kamu
bankalarındaki usulsüzlüklerin üzerine yattığını,
adı yolsuzluğa karışan bazı banka yöneticilerinin,
özellikle bir Başbakan Yardımcısı tarafından
korunduğunu da biliyoruz.
Şimdi, burada, Sayın Başbakana sormak istiyorum.
Sayın Başbakanım, böyle bir durumda, siz, gerçekten
yolsuzlukların üzerine kararlılıkla gidebilecek misiniz? Yoksa,
bazı kişileri koruyarak, bazı kişileri de
yargının önüne çıkararak çifte standart mı
uygulayacaksınız?
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
kamu bankalarının halkın malı olduğunu asla
unutmayalım. Çünkü, bu bir ticarî kuruluştur, halktan alınan
vergilerle oluşturulmaktadır. Bu nedenle, bu bankaların
özelleştirilmesi aşamasında son derece dikkatli olmak ve
duyarlı davranmak gerekmektedir. Geçmişte
yapıldığı gibi, geceyarıları
bazılarını eve çağırarak pazarlık yapan
politikacılara prim verilmemeli ve sorun sağlıklı
mecrasında çözümlenmelidir. Kuşkusuz, bu arada, bu bankaların
malî yapılarıyla ilgili olarak da kamuoyuna yansımış
sağlıklı bilgiler bulunmamaktadır.
Bu bankaların görev zararları ne
kadardır? Bu bankalar özerkleştikten sonra, hükümet, yine, her türlü
siyasî gücünü kullanarak, banka yöneticilerini baskı altına alarak,
yolsuzluklara açık pencere bırakacak mıdır? Şimdi,
bunu hükümete sorsak "hayır yapmayacağız" diyecektir;
ama, gerçek ise bunun tam tersi olacaktır. Çünkü, bu tasarı,
bankaları gerçek anlamda özerk kılmamaktadır. Bankalar, sözde
özerk kuruluşlar olarak kalacak; ama, gerçek yapıları
değişmeyecektir. Sadece ve sadece tabelalar üzerinde bir
"A.Ş" olarak kalacaktır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bakınız, bu tasarının geçici 1 inci maddesiyle, kamu
bankalarının eleman erozyonuna tabi tutulması istenmektedir.
Yüce Meclisin de bileceği gibi, kamu bankaları eleman yetiştiren
birer okul gibidir.
Bu maddeyle, personel tasfiyesine gidilecektir;
yeniden, siyasî amaçlı personel alımına kapı
aralanmaktadır. Bunun adı da, sözde, bankaların özerk
kılınmasıdır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
önümüze gelen tasarı, iyi hazırlanmış bir tasarı
değildir. Aceleye getirilen bu tasarıyla, başarılı bir
uygulamanın yapılması da mümkün değildir. Bu tasarı,
IMF'nin istemi üzerine, alelacele hazırlanıp Parlamentoya
sunulmuştur. Dolayısıyla, sağlıklı bir
altyapısının olmadığı anlaşılmaktadır...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Gül, toparlar
mısınız lütfen.
RAMAZAN GÜL (Devamla) - Bitiriyorum efendim.
Biz, Doğru Yol Partisi olarak,
özelleştirmeden yanayız ve ekonomik politikamız içinde,
özelleştirme, önemli bir politika olarak belirlenmektedir; ancak,
özelleştirmeyle ilgili duyarlı bir alanda, daha
sağlıklı ve iyi işleyen mekanizmalara da zemin
hazırlayan tasarılar gerekmektedir. Böyle gecekondu tasarılarıyla
sonuç alınamayacağı açıktır.
Bu nedenle, maddeye olumsuz
yaklaştığımızı Yüce Parlamentoya arz etmek
isterken, bu yasanın ülkemize hayırlı ve uğurlu
olmasını diler; hepinize saygılar sunarım. (DYP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Gül.
İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Sayın
Başkan, bir istirhamım var efendim.
BAŞKAN - Soru mu soracaksınız;
yerinizden mi söz istiyorsunuz?
İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Bir husus var,
yerimden, onu arz edeceğim.
BAŞKAN - Çok kısa olmak kaydıyla, 60
ıncı maddeye göre, buyurun efendim.
İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Sayın
Başkanım, teşekkür ediyorum.
Sayın konuşmacı, konuşması
arasında, bir kamu bankasında yanlışlıkların
yapıldığını ve bu yanlışlıklardan
dolayı da bir Başbakan Yardımcısının
koruduğunu ifade ettiler. Bu Başbakan Yardımcısı
kimdir?
Sayın Başkanım, malumunuz, üç tane
Başbakan Yardımcısı vardır. İsim zikredilmeden
konuşulması, tabiî, grupları da rahatsız etmektedir. Hangi
Başbakan Yardımcısı, hangi yanlışlıkla
ilgili, bir kamu bankasındaki bu yolsuzlukları koruyor; onun, lütfen,
açıklığa kavuşturulmasını, zatıâlinizin
aracılığıyla öğrenmek istiyorum.
Teşekkür ederim.
TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkan,
milletvekilinin, milletvekiline bir soru sorma hakkı var mı?!
Sayın Grup Başkanvekili, önündeki
İçtüzüğü şimdiden değiştirdi!
MUSTAFA ÖRS (Burdur) - Böyle bir usul var mı
Sayın Başkan?
BAŞKAN - Şimdi, ben, 60 ıncı
maddeye göre söz istediğinizi düşündüm; 69 uncu maddeye göre
alınganlık gösterdiğiniz
bir konu olduğu anlaşılıyor; ama, sayın
milletvekilimizi isim zikretmeye zorlayamayız; yani, böyle bir yetkimiz yok;
ama, herhangi bir şekilde, kendisi, kısa olarak konuşabilir.
İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Söylesin de kim
olduğu belli olsun.
TURHAN GÜVEN (İçel) - Sen biliyorsun bunu.
İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Kim olduğunu
söylesin.
BAŞKAN -
Karşılıklı konuşmayalım efendim.
Sayın Gül, arzu ederse isim zikreder; arzu
etmediğine göre, mesele yok efendim.
Teşekkür ediyorum.
Gruplar adına, ikinci konuşma, Fazilet
Partisi Grubu adına, Kütahya Milletvekili Sayın Ahmet Derin.
Buyurun efendim. (FP sıralarından
alkışlar)
Süreniz 10 dakika.
FP GRUBU ADINA AHMET DERİN (Kütahya) - Sayın
Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Görüşmekte olduğumuz kanun
tasarısının geçici 1 inci maddesi üzerinde Fazilet Partisi Grubu
adına söz almış bulunmaktayım; yasa tasarısının,
ülkemizin menfaatına olacak bir tarzda çıkması temennisiyle
konuşmama başlamak istiyorum.
Bir milletvekili arkadaşımın yerinden
ilettiği bir mesajı ben de tekrarlamak istiyorum. Kuzey
Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin kuruluş yıldönümü; aslında,
bugün, gündemdışı bir konuşma yapılması
gerekirdi; hatta, bir genel görüşme yapılmasında büyük fayda
vardı. Bunun çözümü için de, Dışişleri Bakanının
bu konuda en son katılım sözleşmesindeki Kıbrıs'la
ilgili meseleyi de Parlamentoya duyurması lazımdı bu vesileyle
diye düşünüyorum. Ben de Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetindeki tüm
kardeşlerimizin bu kuruluş günlerini kutluyorum, ebediyen devam
etmesi temennilerimi de burada ifade etmek istiyorum.
Sayın Başkan, saygıdeğer
milletvekilleri; geçici madde 1... Bundan sonra yürütme maddeleri geliyor.
Yani, iktidarın, muhalefetin verdiği önergeleri de reddederek,
hazırlıksız olarak, tüm çalışmaları yapıp,
en son şekliyle getirmediği kendi önergeleriyle de belli olan bu kanun
tasarısı, birazdan, oy çokluğuyla geçecek ve kabul edilecek,
uygulanmaya başlanacak.
Bu yasa neyi getiriyor; her şeyden önce, özel
hukuk hükümlerinin geçerli olabilmesi için, özerk hale getirilmesi, 233
sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin, yani, KİT'lerle ilgili kanun
hükmünde kararnamenin dışına çıkarılması;
ayrıca, çalışanlara ücret artışı, ücretlerinde
iyileştirme, yeniden yapılandırılmaya hazırlık
olabilsin, özelleştirmeye hazırlık olabilsin diye de,
çalışan personelin, emekliliğini doldurmuş veya
emekliliği yakın, emekliliğine iki sene kalmış olan
personelin de emekli olabilmesi için tazminatlarında bir iyileştirme
yapılarak kadro iyileştirmesi planlanmış.
Dün gece yaptığım konuşmaya,
öncelikle, ülkemizde özel bankacılık var mıdır sorusuyla
girmiştim. Bir bankanın özel olabilmesi için, artık, kamunun
sırtından atılması, özel mülkiyete konu olan şirkete
veya kuruluşa aktarılması anlamını ifade eder; ama,
ülkemizdeki özelleştirme, özel bankalar, kurulan Tasarruf Mevduatı
Sigorta Fonu ve mevduata yüzde 100 verilen güvenceyle, kamunun
sırtında yük -yük kamuda; ama, veznedarı bir özel
şahıs, bir özel holdingtir dedik- yani, gerçek manada bir özel
bankacılık, henüz, ülkemizde, oluşmamıştır bu
hukukî ortam devam ettiği müddetçe dedik.
Ayrıca, devletin borçlanma gereği, kamunun
borçlanma gereği azaltılmadığı müddetçe, özel
bankaların fonksiyonu ne oluyor reel ekonomiye kredi
hazırlamanın ötesinde? İncelendiğinde devlet borçları,
aşağı yukarı, bazı dönemlerde yüzde 87'si, bazı
dönemlerde de devlet borçlarının, içborçların yüzde 94'ü özel
bankalardan... Yani, devlet, kendi borcunu halktan veya sermaye, mevduat
sahiplerinden toplamak yerine, özel bankalara, âdeta, belli bir pay veya
komisyon vererek, kendisine lazım olan kaynağı elde etmek için
aracı bir kurum noktasında değerlendirmiş ve tatbikat böyle
olduğuna göre, henüz, daha, biz, özel bankaları bile
özelleştirememişiz. Önce yapılması gereken, öncelikle,
Türkiye'deki özel bankacılığın altyapısını
oluşturmak ve mevcut "özel banka" dediğimiz holding
bankalarının özelleştirilmesini sağlamamız lazım
ki, Türkiye'nin finansman noktasından yüzde 40'ını
taşıyan bu 3 bankayı özel sektöre tevdi edelim.
Gelelim özerkleştirmeye... Nasıl
özerkleştiriyoruz? Bakın, hiç hazırlıksız
gelmişiz. Dün gördüm; hükümet tarafından verilen bir önergede
deniliyor ki "Türk Ticaret Kanununa göre, anonim şirketlerde, kurucu
ortak sayısı en az 5'tir." Ne yapalım? Bu kanun
tasarısı hazırlanırken bu hiç düşünülmemiş. Bir
önerge verilmiş, Türk Ticaret Kanununun bu hükmüne uymasın, 1 kişilik
yönetim kurulu; 1 ortaklı şirket... Hani biz özerkleştiriyorduk
bunu? Özerk kurumlar haline getirdiğimiz Sermaye Piyasası Kurulu,
Bankacılık Denetleme ve Düzenleme Kurulu, Rekabet Kurulu, hatta,
KİT'lerden özel hukuk biçimine dönüştürdüğümüz Türk Telekomda ne
yaptık; tek kişilik bir şirket olmasın; yönetim, tek kişiden
oluşmasın. Şimdiye kadar, genel kurula kadar, seçilinceye kadar
yönetim kurulu devam edecek ya... Hayır "yönetim kurulunu da
aşan üç ay sonra" diyor. Yaptığı anasözleşmeyi
getirir, burada Genel Kuruldan geçirir üç ay sonra. Kimlerden oluşacak,
özelleştirmeye başlamalıysak ortaklar kim olacak; sadece, bir
tek, Hazineden sorumlu Devlet Bakanı. Bu, ne biçim özerkleştirme?! Ne
biçim, kamunun sırtından bunu özerk alana aktarma?! Bu,
özerkleştirme değil, siyasallaştırma.
3 tane özel banka var; şimdi, 3 anonim şirket
oluşacak. Her banka, hiçbir ülkede görülmeyen bir bakan sahibi!.. Allah
Allah!.. Ne vergi hukukumuzda var ne örneği var ne ticaret hukukunda var.
Bir tek ortaklı bir tek yönetim, biz atayacağız. Bakın,
arkadaşlarımız tarafından bu açmaza çözüm getirmek için
-bugüne kadar özerkleştirdiğimiz kuruluşlardaki yönetimler
nasıl oluşuyorsa- denilmiş ki, hem özelleştirme
altyapısını oluşturabilsin hem kamuoyunu
oluşturabilsin. Niçin, ülkemizde, tüm partiler özelleştirmeye evet
dedikleri halde, özelleştirmeyi gerçekleştiremiyoruz; çünkü, kötü
tecrübeler var, peşkeşler var, yanlışlar var. Bakın,
Aktaş Elektrik önümüzde; yıllardan beri çözemediğimiz birçok
şeyler yapmış. Dağıtım ihalelerini bir türlü
yapamadık, gerçekleştiremedik; neden; kötü örnekleri var. Kötü
örnekler, kamuoyunda infiale sebep olmuş, sendikaları, kamuoyunu,
muhalefeti harekete geçirmiş.
Bu açıdan, özerkleştirmeyi de
gerçekleştirmiş olmuyoruz, sadece,
siyasallaştırıyoruz. Tek sahipli, dünyada sayılı
patronların içerisine girecek bu şirketlerin Ziraat Bankasından
sorumlu bakan; sahibi tek.
Şimdi, yeniden yapılandırma
yapacağız; arkasından, özelleştireceğiz. Yeniden
yapılandırma, özelleştirmeye zemin hazırlama ve
altyapıyı oluşturma...
Pekâlâ, Türkiye'de yeterli sermaye birikimi var
mıdır? 100, 150 milyon dolara sattığımız
bankaları yönetemeyen veyahut 100, 150, 200 milyon dolarlık
bankaları satamadığımız bir ülkede, sadece, 1994
yılında yapılmış bir tahmine göre,
araştırmaya göre, o günün rakamlarıyla Ziraat
Bankasının aktif toplamı 9,5 milyar dolar, Halk
Bankasının 4 milyar dolar, Türkiye Emlak Bankasının 3,5-4
milyar dolar...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Derin, lütfen
toparlayınız.
AHMET DERİN (Devamla) - O gün gayri safî millî
hâsılamız 100 milyar dolar civarında, toplam
ihracatımız 18 milyar dolar civarında olduğu 1994
yılındaki aktifler toplamı.
Bugün, yabancı sermayeye blok olarak
satarız... Hayır; Türkiye'de yabancı sermayenin kurduğu
bankaların sermayelerine bakın, 500 milyon doları, 1 milyar
doları geçmiyor. Hangi sermaye?.. Dünyada yabancı sermayenin
geldiği ülkeler sıralamasında 72 nci sıraya
düşmüş bir ülkede 9,5 milyar dolar aktif toplamı olan, binlerce
şubesi olan, devletin birçok görevini yüklediği ve birçok görevi
deruhte eden ve en küçük birimlere kadar hizmet götüren bu
kuruluşları nasıl olacak da bir şahsa, bir kişiye
yüzde 100'üne kadar blok satışla yabancıya veya yerliye
verebileceksiniz?.. "İşte, belirli bir noktaya getirdikten sonra
4046 sayılı Özelleştirme Yasasına göre biz bunu
özelleştireceğiz..." O zaman, hükümet, bize, yani muhalefete
demeli ki, bizim özelleştirme yöntemimiz şöyle şöyle olacak;
yüzde 20'lik bölümünü altın hisse olarak tutacağız.
Siirt'in Çopurlar Kazasına hangi özel sektör gider
de bir şubesini açar?! Biz, işte, tarımı, birlikler
vasıtasıyla destekleyeceğiz! Pekâlâ, Çopurlar Kazasında,
Tavşanlı'nın Balı Köyünde, eğer, siz, Ziraat
Bankasını özelleştirirseniz, hangi işadamı, zarar eden
bir işletmeyi, bir kuruluşu şube olarak Balı Köyünde
tutar?! Oradaki Bağ-Kur primini ödeyecek insan, 60 kilometre, 100
kilometre Kütahya'ya gidip de Bağ-Kur primi ödemek mecburiyetinde mi
kalacak?!
Bu yasa tasarısı çok
sınırlıdır, aslında, özelleştirmenin
altyapısını hazırlayacak bir kapsamı da
taşımamaktadır; ancak, işte, bize 500 milyon finansman
kredisi verecek, Cottarelli, burada bir iyi not versin kabilinden
getirilmiş bir yasa tasarısının, bu Parlamentoyla,
milletvekilleriyle alay etmek olduğunu ifade ederek, hayırlı
olmasını diliyorum.
Mümkün olursa şahsım adına söz
alacağım.
Hepinize saygılar sunuyorum. (FP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Derin.
Grupları adına başka söz talebi yok.
Şahısları adına, şu ana kadar
Başkanlık Divanına ulaşmış olan söz taleplerini
arz ediyorum: Sayın Polat, Sayın Derin, Sayın Türker, Sayın
Ayhan, Sayın Uzunkaya.
İlk söz, şahsı adına, Erzurum
Milletvekili Sayın Aslan Polat'a ait.
Sayın Polat?.. Yoklar.
Kütahya Milletvekili Sayın Ahmet Derin; buyurun
efendim.
Süreniz 5 dakika.
AHMET DERİN (Kütahya) - Sayın Başkan,
saygıdeğer milletvekilleri; tekraren saygıyla selamlıyorum.
Evet, finans sektörünün yüzde 40'ını
sırtında taşıyan 3 tane bankayı
özerkleştiriyoruz, sonra da özelleştireceğiz.
Sözlerime kaldığım yerden devam etmek
istiyorum.
Tüm parti grupları çıkıyor "biz, bu
bankaların özelleştirilmesine karşı değiliz"...
Ama, birçok tenkit geliyor. Neden; endişeler neden; çünkü, biz, bu
özelleştirmeye bir vasıta olarak başlamadık, bir ideoloji
olarak başladık. "Batı doğru yapar, öyleyse biz de
yapalım..." Ve birileri tarafından talimatla başladık...
Dünya Bankasından, IMF'den, uluslararası kuruluşlardan
yıllarca aldığımız borç paraları, rantabl ölçüde
kârlı sektörlere yatırıp üretimi artırıcı yerlere
harcayamadık. Aldığımız borçları
ödeyemediğimiz bir noktaya geldiğimizde, Dünya Bankası ve IMF dedi
ki: "Bakın, sizin birçok KİT'iniz var; bu KİT'leri yok
ederseniz, devleti küçültürseniz, borçlarınızı ödeyebilecek bir
duruma gelirsiniz." Zaten özelleştirme, özelleştirmeden elde
edilen gelirlerin devletin borçlarına ödenmesiyle başladı.
Son yüzyılda oluşmuş olan bu milletin
sermaye birikimleri satıldı, bunların birçoğu
peşkeş çekildi, özelleştirmedeki kötü örnekler sebebiyle âdeta
milletin özelleştirmeye bakışı değişti.
Özelleştirmenin, her şeyden önce hukukî
altyapısı yoktu; şu anda da mevcut değil. Bakın,
özelleştirme ihalesini
yaptığımız birçok kuruluşun teslimini
gerçekleştiremiyoruz. Dağıtım ihalelerinde öyle, enerji
santrallarında öyle; çünkü, altyapısı yok.
Zorluklarımızın bir başka yönü:
Özelleştirmenin gerekçesi neydi; sermayenin tabana yayılması,
verimliliğin artırılması, serbest rekabetin
yaygınlaştırılması, devletin küçültülmesi ve devletin
tekel olmaktan çıkarılması... Pekâlâ, bugüne kadar yapılan
özelleştirmeler nasıl gerçekleştirildi, kuruluşları
kimler aldı? Şöyle bir
gözümüzün önüne getirecek olursak, devlet tekeli özel tekel haline
dönüştü. 10-15 tane holding...
Sermaye tabana yayıldı mı;
yayılmadı. Neden; yıllardan beri enflasyonist bir yönetim, bir
ekonomik yapı, sermayeyi belli
ellerde topladı. Geçimini zor sağlayan insanlar... Esnaf,
vergisini zor ödüyor; çiftçi, Ziraat Bankasından aldığı
kredi borcunu ödeyemiyor; işçi, zor geçiniyor; memur, çocuğunun
servis taksitini ödeyemiyor, okul masraflarını
karşılayamıyor. Ne oluyor; Türkiye'de yıllardan beri,
üretime değil, ranta dayalı
bir ekonomik politika uygulandığı için, sermaye, belli
ellerde toplanmış. İşte 300 tane holding diyoruz...
Bankayı özelleştirdiğimiz zaman satın alanlar bunlar,
KİT'leri özelleştirdiğimizde satın alanlar bunlar, borsada
oynayanlar bunlar... Türkiye'de gerekli olan sermaye birikimi de
oluşmamış.
Bir de, özelleştirme modelini de kendi bünyemize
uygun seçememişiz; blok satış demişiz birçoğunda,
Menkul Kıymetler Borsasında hisse senetleri şekliyle
satış... Kârlı işletmelerimizi... Devleti zarara
sokanları özel sektöre satarak kârlı hale getirmek yerine, ne kadar
kârlı kuruluşumuz varsa, ne kadar devlete gelir getiren
kuruluşumuz varsa, bunları özel sektöre vermişiz, özel
holdinglere vermişiz, 30 tane holdinge vermişiz. O açıdan, bu
kadar büyük olan bu kuruluşlara, yeterli yerli sermaye
olmadığı için...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Derin, lütfen
toparlayınız.
AHMET DERİN (Devamla) - 1 dakikada
bağlıyorum Sayın Başkanım.
Yapılması gereken... Hem devlet, ihtisas
bankası fonksiyonunu taşıyan bu bankaların üzerlerine
yüklenmiş olan görevleri kimlere yükleyecek, nasıl yükleyecek,
nasıl organize edecek; bunun altyapısını hazırlamadan
yapılacak bir özelleştirme, blok satış, içinden
çıkılmaz büyük sorunlar oluşturacaktır. Bu açıdan, bölgeler
bazında alarak, bu bankaların bölge müdürlüklerini, bu bankaları
bölerek, 3'e, 4'e ayırarak, bölge müdürlüklerini de genel müdürlük
düzeyinde planlayarak, yapılandırarak özelleştirmenin
gerçekleştirilebileceğine ben inanıyorum. Ayrıca,
özelleşinceye kadar veya bu kuruluşlar ülkemizdeki altyapı
oluşup, banka sistemindeki bu...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Derin, son cümleniz için...
AHMET DERİN (Devamla) - Cümlemi tamamlayayım
Sayın Başkanım...
BAŞKAN - Hay hay.
AHMET DERİN (Devamla) - Ekonomi rayına
girinceye kadar, en azından, bu büyük bankalarda, devlet -altın hisse
yüzde 20 mi olur, yüzde 25 mi olur- altın hisseyi kendi bünyesinde
tutarak, fonksiyonları itibariyle, Halk Bankası esnaf odalarına,
Ziraat Bankası da ziraat odalarına belli hisseler vererek sermayenin
tabana yayılmasının böylece gerçekleştirilebileceğine
inanıyorum. Bu noktada bir hazırlık yapılması, hem
ülkemiz açısından hem ekonomi açısından hem de ümidini
bağlamış esnafın ve çiftçinin bu ümidini canlı tutmak
açısından faydalı olacağı kanaatini taşıyor,
hepinizi tekraren saygıyla selamlıyorum, hayırlı
olmasını diliyorum. (FP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Derin.
Şahıslar adına son konuşma
sırası İstanbul Milletvekili Sayın Masum Türker'in.
Buyurun.(DSP ve MHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz 5 dakikadır.
MASUM TÜRKER (İstanbul) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; sözlerime başlamadan evvel Yüce Heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Burada görüşmekte olduğumuz üç bankanın
özerkleştirilmesi ve sonra özelleştirilmesiyle ilgili kanun
tasarısında, ister istemez, son günlerin konusu olan bankalardaki
yolsuzluk konularını dile getiriyor. Ancak, kamuoyuna yansıyan
bankadaki yolsuzluk konularının, daha çok, bazı özel
bankaların içinin boşaltılması şeklinde olduğunu
ve bunların, yine, bizim heyetimiz tarafından kabul edilmiş yasa
gereği, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu tarafından
kontrol altına alındığını biliyoruz.
Bu bağlamda, özerkleşmesi ve özelleşmesi
söz konusu olan kamu bankalarının gelecekte değerlerini
azaltmak, bunları şaibeli hale getirmek açısından, bu
konuların gündeme geldiği gün, kamuoyuna çeşitli söylentiler
yayıldı. Bu söylentilerin yayılması nedeniyle, biz de,
siyasiler, farkında olmadan, eleştirmek adına, bu bilgilerin
doğruluğunu araştırmadan burada dile getiriyoruz.
Bunlardan bir tanesi, dün, Türkiye Halk Bankasıyla
ilgili dile getirildi ve çok dikkatle izlenmesi, görülmesi gereken
konulardı. Ben, dile getiren arkadaşıma çok
inandığım ve güvendiğim için, söylediklerinin
doğruluğunu araştırmak üzere, KİT Komisyonundaki
tutanaklara ve bu konudaki Denetleme Kurulu raporlarına baktım. Dile
getirilen konular, o raporlarda yer alan konular değil; bu konuyu iddia
eden ve bu konuda bir iki müfettiş aracılığıyla
bizlere de gönderilmiş çeşitli fakslar içinden alınan
bilgilerdir. Bu bankaların sahibi, devlettir; devlet adına, toplum
adına da sahibi biziz. Yalnız o kurumları değil, o
kurumlarda çalışan vatandaşlarımızı da, farkında olmadan
yaraladığımızı, burada dile getirmek istiyorum.
Böylesi söylentiler, ister istemez, yine, kamuoyuna
yanlış yansıtılan ve burada, Başbakan
Yardımcılarını bile suçlayarak, belirsizliğe
soktuğumuz konularda da şu anda gerekli işlemlerin yapıldığını...
Herhalde, bu haberlerin devamı olan haberleri izlemiyoruz.
Bazılarının, Başbakanlık müfettişlerince,
verilerinin olmaması gerektiği nedeniyle verilmediği; ama,
bazıları dolayısıyla gerekli işlemlerinin
yapıldığının burada tutanaklara geçilmesi ve hiçbir
siyasinin de bu nedenle suçlanmaması gerektiğini dile getirmek
istiyorum.
Değerli milletvekilleri, biraz evvel, değerli
dostum, aynı zamanda meslektaşım Sayın Ahmet Derin bir
konuyu eleştirdi. Ben, bu konuyu dile getirdiği için kendisine
teşekkür ediyorum. Bilgilendirmek adına da, Yüce Meclise
açıklama yapmak istiyorum. Dediler ki: "Tek patronlu bir anonim
şirket kuruluyor; dünyanın neresinde oluyor..." 1995
yılında -şu anda söyleyeceğim yayın Devlet Planlama
Teşkilatında mevcut- Avrupa Birliğine şirketler hukuku
açısından uyum yasalarıyla ilgili çalışma
yapılırken ben de katılmıştım;
hatırımda yanlış kalmadıysa -numarayı
yanlış söyleyebilirim- 11 inci direktif, Avrupa Birliğinde tek
ortaklı anonim şirketler düzenini düzenliyor.
AHMET DERİN (Kütahya) - Bizim hukukumuzda böyle
bir şey yok.
MASUM TÜRKER (Devamla) - Biz, Avrupa Birliğine
uyum açısından, her konuda, insan haklarında, demokraside,
ekonomide dile getirirken, bu direktifi de dikkate alarak, Sayın Derin'in
bu söylediğini ben bir uyarı olarak kabul ediyorum. Avrupa
Birliğine uyum açısından yapılan çalışmalarda,
demek ki, o düzenlemenin, öncelikli olarak, tasarısı bile
hazırlanmış durumda olan o incelemenin, artık, Türkiye
Büyük Millet Meclisi çatısı altında ele alınması ve en
azından Avrupa Birliğiyle bütünleşme söz konusu olduğu
takdirde, böylesine de bir uygulama devreye girmiş olur. Kendileri, bu
konunun burada gündeme getirilmesine yardımcı oldukları için,
iş hukuku, işletme hukuku açısından da, sanıyorum ki
teşekkür etmemiz gerekiyor.
Saygılar sunuyorum. (DSP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Türker.
Geçici madde üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Şimdi sorulara geçiyoruz.
Görebildiğim kadarıyla tek bir soru var,
Sayın Demirci'den.
Buyurun efendim.
MUSA DEMİRCİ (Sıvas) - Sayın
Başkanım, aracılığınızla Sayın Bakana
sorularımı arz etmek istiyorum.
Ziraat Bankası, çiftçi bankası
olmasının ötesinde, sosyal hizmeti olan bankadır. Doğu ve
Güneydoğu Anadolu Bölgelerimizde 2 000, 3 000 nüfuslu ilçelerimiz
vardır. Ziraat Bankası özelleştirildiği takdirde, yeni
banka sahipleri, yeni patronlar, bu gibi yerlerde şube açmazlar,
şubeleri de kapatırlarsa; bu takdirde hükümetin aldığı
tedbirler var mıdır? Bu tedbirleri açıklayabilirler mi?
Tarım Bakanlığı kaynaklarında,
tarıma yapılan destek 2,9 milyar dolar, yani, yaklaşık
olarak 2 katrilyon Türk Lirası. Sayın Bakan, dünkü
açıklamalarında, yalnızca Ziraat Bankasının 6
katrilyona varan görev zararından bahsettiler. OECD de bu rakamları
esas alarak, IMF de buna göre dayatmada bulundu, tarım desteklerinin
kaldırılması yönünde. Acaba, Tarım Bakanlığının
kaynakları 2 katrilyon olduğunu yazdığına göre,
Sayın Bakan, IMF ve OECD nezdinde bu yanlışlığı
düzeltip, tarımın üzerindeki dayatmayı kaldıracak mı?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.
İkinci soru, Sayın Şükrü Ünal'ın.
Buyurun.
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Sayın
Başkanım, aracılığınızla, Değerli
Bakanımıza şu soruyu yöneltmek istiyorum: Bildiğiniz gibi,
Türk çiftçisi, Ziraat Bankasına olan borçlarından dolayı şu
anda icra takibine uğramakta ve bilhassa kendi seçim bölgem Osmaniye
İlinde, pek çok köylümüz, Ziraat Bankasına borçlu olduğu için
hapse girmektedir. Bu köylülerimizin arzusu, isteği, borçlarının
taksitlendirilerek ertelenmesi, faizlerinin ise silinmesi yönündedir.
Ben, Değerli Bakanımıza, geçtiğimiz
dönemde, yazılı soru önergesiyle bu problemi iletmiştim ve
verdikleri cevapta da, Ziraat Bankasına icra takibatının
durdurulması talimatı verildiğini belirtmişti. Ancak, yine,
geçtiğimiz günlerde, köylülerimizden, çiftçilerimizden gelen haberler ve
kendilerinin bize duyurmalarına göre, hapse girme olayları yeniden
başlamış ve devam etmektedir.
Çiftçilerimizin bu borçları taksitlendirilecek
midir ve bu borçlarının faizleri affedilecek midir? Bu konuda bir
çalışmanız var mı?
Bunları öğrenmek istiyorum; teşekkür
ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.
Son soru, Sayın Nidai Seven'e ait.
Buyurun efendim.
NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Sayın
Başkanım, dün aracılığınızla bir soru
sormuştum; yalnız, Sayın Bakanım, cevabı
yazılı veya sözlü verme konusunda herhangi bir şey söylemedi.
Sorumu tekrarlıyorum: Gerçi, demin ki
arkadaşımız aynı soruyu sordu; bu, Ağrı'daki 580
muhtarı ilgilendiren ve çiftçileri ilgilendiren bir konudur. Dünkü soruma
ne şekilde cevap vereceklerini merak ediyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN- Teşekkür ediyorum.
Bir soru talebi daha görülüyor.
Sayın Akın, buyurun efendim.
MURAT AKIN (Aksaray)- Sayın Başkan,
aracılığınızla, Sayın Bakana aşağıdaki sorumu tevcih
ediyorum.
Aksaray İli Taşpınar Kasabası ve
Yeşilova Kasabası Ziraat Bankalarının kâr ettiği halde
kapatılacağı korkusu vardır veya kasaba halkında bu
şekilde bir düşünce vardır. Yönetim Kurulu tarafından karar
alınıp, ileriki bir tarihte kapatılacağı
söylenmektedir. Halbuki, kâr eden şubelerdir.
Diğer yandan, yine, Aksaray Balcı
Kasabasındaki şube kapatılmıştır; yüzlerce köylü
ve kasabalı perişan olmuştur. Bu şubeler kâr ettiği
halde kapatılıyor da, İstanbul'un belirli şubeleri
trilyonlarca lira zarar ettiği halde, niçin kapatılmıyor;
eğer, şubeler kâr-zarar esasına göre çalışıyorsa?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN- Teşekkür ediyorum.
Başka soru yok.
Buyurun Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Bursa)- Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Arkadaşımız Sayın Demirci'nin de
dediği gibi, Ziraat Bankası, sosyal hizmetleri de olan bir
bankamız; doğrudur. Bu önünüze getirdiğimiz yasa
tasarısı, çerçeve bir yasa tasarısıdır ve bu
bankaların ana statüleri yapılırken, onların sosyal
içerikli tarafları da, hem küçük esnaf, sanatkâr bakımından, hem
tarım erbabı bakımından, göz önünde bulundurulacaktır.
Yeniden yapılandırma döneminde, zaten, amacımız bu.
Bir yandan, tarımın yeniden
yapılandırılmasıyla ilgili çalışmalar ayrıca
devam etmektedir. Yeniden Yapılandırma Üst Kurulu diye bir kurul
oluşturulmuştur ve bu kurul çalışmaktadır ve hatta,
daha evvel hükümetin kullandığı birçok yetki de o kurul
tarafından kullanılmaya başlanmıştır. Onun için,
biz, söylediğimiz gibi, tarımı, küçük esnaf ve sanatkâr kesimini
hükümet olarak desteklememeyi hiçbir zaman düşünmedik; destekler, artarak
devam edecektir; yalnız, söylediğim gibi, bir tek farkla; ki, o da,
yerli yerine gidecektir, aracılara veya tüccarlaşmış
ziraatçıya teşvikimiz olmayacaktır. Tarımsal sanayi, gayet
tabiî gelişecektir; ama, gerçek köylü, doğrudan, desteklerden
istifade edecektir.
Yine bir arkadaşımız, "Osmaniye'de
Türk çiftçisi icra takibiyle karşı karşıya" dedi.
Bildiğiniz gibi, bu kurumlarımızın görevlerini
sürdürebilmeleri için, verdikleri kredileri geri alabilmeleri gerekmektedir.
Biz, en son yaptığımız düzenlemeyle afetler kararnamesini
genişletmiş bulunuyoruz. Sadece depremle ilgili doğal afetler
değil, kuraklık da bunun içine girmiştir, diğer doğal
afetler de bunun içine girmiştir. Bu tip afetler olduğunda, hemen,
erteleme gündeme gelmektedir, ödemesiz dönemli krediler gündeme gelmektedir ve
normal faizlerin yarısı dolayında faizler gündeme gelmektedir,
bu düzenleme yapılmıştır.
Tabiî, bu arada, bizim, ödeme gücü olanları
ödememeye teşvik etmememiz lazım. Maalesef, zaman zaman bu
yapılıyor, nasıl olsa devlet babadır, ödemeseniz de
taksitlendirilir ve siz bir şey ödemezsiniz... Bu, doğru
değildir. Bunu yapamadığımız takdirde, kaynaklar geri
dönmedikçe, bizim bütçeden ayırdığımız kaynaklar buna
yetmeyebilir. Onun için, bu bankalarımızca verilen kredilerin
zamanında geri dönmesi gerekmektedir.
Şube kapatma olayı, dün de söyledim,
kesinlikle söz konusu değildir. Modern bankacılık giderek
gelişmektedir. Rantabl olmayan şubeler şu anda da
kapatılabilmektedir. Buraya, bankamatik sisteminin veya gezici
bankacılık -özellikle deprem sırasında Ziraat Bankamız,
Halk Bankamız bunu gayet güzel uygulamıştır- hizmetlerinin,
hatta PTT'nin, bankacılık hizmetlerinin bir kısmını
yapabilir hale getirilmesiyle bu açık kapatılacaktır.
MURAT AKIN (Aksaray) - Aksaray Balcı şubesi
kapatıldı Sayın Bakan...
DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Bursa) - Onlar da rantabl
değilse, gayet tabiî... Büyük şehirlerdekilerin de
kapatılması lazımdır.
MURAT AKIN (Aksaray) - Şube kapalı...
DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Bursa) - Sayın Genel
Müdür burada, diyor ki "aralarında 7 kilometre uzaklık
vardı; onları birleştirdik, aynı yerde hizmete tabi
tuttuk."
Çiftçilerin borçlarının ertelenmesi veya
taksitlendirilmesi konusunda belirlenmiş kriterler esas
alınmaktadır. Ziraat Bankası mevzuatına göre,
taksitlendirme işlemini kendisi yapmaktadır. Genel olarak, borçların
ertelenmesi ise, doğal afet kavramı içerisine girmesi halinde
mümkündür.
Benim notlarıma göre sorular bunlar. Ayrıca,
konu hakkında konuşan arkadaşlarımızın
konuşmalarından aldığım notlar var. Mesela, Sayın
Derin diyor ki "bu bankaları bölerek ancak
özelleştirebiliriz." Hayır, bizim amacımız
bankaları bölmek değil, teşvik unsurları da getirerek,
bankaları birleştirip, büyütmektir. Birçok arkadaşımız
söyledi; Türk banka sistemi, Batı'daki orta büyüklükteki bir banka kadar
bile değil şu anda. Bir de, bunu, bölüp, parçalayıp, 80
bankayı daha fazla sayıya çıkarmak gibi bir niyetimiz yok. O
zaman, bugün sizin de şikâyet ettiğiniz birçok problem tekrar gündeme
gelebilecektir. Onun için, bankaları bölmek gibi bir niyetimiz yok.
Yine, bir arkadaşımız "bunları
kaça satarsınız" dediler. Treuhand usulü özelleştirme
yaptığınızda, bu bankaların görev zararını
sermaye diye koyabilecek olanlara bedava bile vermek mümkündür. Bunun
hesabı kitabı yapılacaktır, ezbere konuşmaya gerek
yok. Bunlardan kesinlikle bir gelir amacı beklenmemektedir; bunların
sağlıklı olarak sektöre hizmet etmesi bizim için önem
taşımaktadır.
Tabiî, bu, çerçeve yasa olması nedeniyle
"işte, bu göstermelik bir yasadır, IMF'ye verilen taahhütler
gereğidir" filan denildi. Buna kesinlikle katılmıyoruz; bu
çerçeve yasa, esneklik sağlanması için bu şekilde
getirilmiştir. Biz, yeniden yapılandırmayı en kısa
sürede yaptığımızda, bunların statülerini
yayınladığımızda zaten göreceksiniz olayın ne
kadar ciddî olduğunu.
Ben, özellikle uyarılara ve
arkadaşlarımızın bize konuyu takviye için verdikleri
fikirlere teşekkür ediyorum, hepinize saygılar sunuyorum.
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Soru cevap kısmını 10
dakikalık süre içerisinde tamamladığınız için, ben de
sayın milletvekillerine ve Sayın Bakana teşekkür ediyorum.
KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, oylamada
karar yetersayısının aranmasını istiyorum.
BAŞKAN - Oylamadan önce karar
yetersayısı istediniz; ama, bir değişiklik önergesi var;
önce onu okutup, tek önerge olduğu için hemen işleme
alacağım.
Önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
537 sıra sayılı tasarının
geçici 1 inci maddesinin 3 üncü fıkrasından sonra gelmek üzere 4 üncü
fıkra eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Ek 4 üncü fıkra: Bu maddenin uygulanması
sebebiyle bankaların personeli tarafından sosyal güvenliklerine yardımcı
olmak amacıyla tesis edilmiş bulunan kuruluşlara,
bankaların bütçesinden kaynak aktarılır.
Bülent
Arınç |
Mehmet Ali
Şahin |
Veysel
Candan |
|
|
Manisa |
İstanbul |
Konya |
|
M.Zeki
Çelik |
Hüseyin
Arı |
Ali
Coşkun |
|
Ankara |
Konya |
İstanbul |
BAŞKAN - Sayın Komisyon önergeye
katılıyor mu efendim?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANVEKİLİ HAYRETTİN ÖZDEMİR (Ankara) -
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın Hükümet katılıyor
mu?
DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Bursa) -
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Önergeye, Komisyon ve Hükümet
katılmamaktadır.
Sayın Arınç, konuşacak
mısınız efendim?
BÜLENT ARINÇ (Manisa) - Gerekçe okunsun efendim.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe: Üç kamu bankası bünyesinde, bugün,
yaklaşık 60 000 çalışan bulunmaktadır.
Tasarının kanunlaşması halinde,
vakıflara, bankalardan emekli olacaklara ödenecek emekli
aylığı yükü bineceği gibi, emekli olanlardan kesilmekte
olan üyelik aidatları tahsilatı da yapılamayacaktır.
Dolayısıyla, vakıflar, bu yükün
altından kalkamayacaktır. Ayrıca, bu durum, yeni üye
kaydını da zorlaştıracaktır.
Bu itibarla, vakıf üyelerinin haklarının
korunması için böyle bir düzenlemeye ihtiyaç vardır.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, gerekçesini
dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir; karar yetersayısı vardır.
Geçici maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Geçici madde kabul edilmiştir.
4 üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 4. - Bu Kanun, bankalar hakkında
sermayelerindeki kamu payı % 50'nin altına düşünceye kadar
uygulanmak üzere yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Gruplar adına ilk söz, Doğru
Yol Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Sayın Cihan
Paçacı'da.
Buyurun efendim. (DYP sıralarından
alkışlar)
Süreniz 10 dakika.
DYP GRUBU ADINA MUSTAFA CİHAN PAÇACI (Ankara) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; birkaç gündür, gerek Plan
ve Bütçe Komisyonunda gerekse Genel Kurulda, çok değerli
arkadaşlarımız, çok önemli konulara değindiler. Ben, bugün,
bankacılığımızın bugünkü konumunu biraz daha
makro seviyeden alıp, çözüm önerilerini arz etmeye
çalışacağım.
Değerli milletvekilleri, Türk bankacılık
sistemi, ekonomik faaliyetlerin çeşitlenmesi ve hızla artan finansman
ihtiyacına paralel olarak belli aşamalardan geçmiş ve kendini
sürekli yenilemiştir. Türkiye ekonomisi büyümesinde ve
kalkınmasında, her zaman, ileriye yönelik itici bir güç
olmuştur. Bunun yanında, ekonominin genel dengelerinin bozuk
olması, Türkiye'de gerçek anlamda bankacılık faaliyetlerinin
yapılmasına da engel olmuştur.
Değerli milletvekilleri, 1980 yılı
sonrasında, kapalı bir yapıdan açık bir yapıya ve
planlı ekonomiden rekabete dayalı serbest piyasa ekonomisine
geçilmesine rağmen, bugüne kadar, maalesef, devletin ekonomideki
ağırlığı azaltılamamıştır. Bu
bağlamda, bankacılık sektöründe de devletin
ağırlığı halen sürmektedir. Nitekim, sektörün aktif
toplamının yüzde 40'ı, kredi toplamının yüzde 30'u ve
mevduatın yüzde 40'ı, yine, kamu bankalarımıza aittir.
Devlet, hem kural koyan hem oyuncu hem de müşteri konumundadır. Bu
durum, sektörde, haklı rekabeti ortadan kaldırmakta ve sektörün
dinamik yapısı, devletin hantal yapısıyla çelişki
yaratmakta ve haklı rekabete dayalı gelişmeyi de
engellemektedir.
Bugün, bankacılık sektörü içinde devletin
varlığını ve ağırlığını belli
bir süre sonunda ortadan kaldıracak yasal düzenlemeyi görüşüyoruz. Bu
düzenlemenin, ekonominin rasyonel kuralları çerçevesinde
yapılması gerekir; ancak, görünen o ki, bu yasal düzenleme, âdeta,
yasak savma anlayışı içinde, IMF'ye dönük görevlerini yerine
getiriyor izlenimini vermek için düzenlenmiştir. Bu yasayla
özelleştirme 4,5 yıllık bir süreye yayılmakta ve günü
kurtarma amacı taşımaktadır. En azından, bu bankalar,
bir sonraki seçime kadar iktidarı oluşturan partilerin elinde siyasî
istismara açık tutulmuştur. Ayrıca, bu üç bankanın Meclis
denetiminin dışına çıkarılması, Anayasanın
165 inci maddesine aykırıdır. Hükümeti bu konuda uyarıyorum
Değerli milletvekilleri, bugün
bankacılık sektöründe önemli problemler mevcuttur. Şurası
iyi bilinmelidir ki, bankacılık sektöründe yaşanan problemler,
aslında, ekonominin dengelerinin bozuk olmasının ve
sağlıksız malî sistemin bir neticesidir. Her şeyden önce,
sektörde özkaynaklar yetersizdir. Bugün sektörün özkaynakları, aktif
toplamının yüzde 5,6'sına tekabül etmektedir. 1998
yılında bu oranın yüzde 6,4 olduğu dikkate alınır
ise, sektörün özkaynaklarında giderek erime olduğu açıkça
görülmektedir.
Ayrıca, sektörde oligopol bir yapı mevcuttur.
Gerçekten, sektörde faaliyet gösteren en büyük beş bankanın, sektörün
aktif toplamının yüzde 43'üne, toplam mevduatın ise yüzde
40'ına sahip olduğu dikkate alınırsa, bu yapı
kendiliğinden ortaya çıkmaktadır.
Yine, sektörün aktif büyüklüğünün -daha önceki
konuşmacı arkadaşlarımız da ifade etti- diğer
bankalarla ve diğer ülkelerle karşılaştırıldığında,
çok küçük kaldığı görülmektedir. Bugün, sektörün aktif
büyüklüğü, toplam 117 milyar dolardır; ancak, mesela, bir
İtalya'da tek bir bankanın aktif büyüklüğü 185 milyar dolardır.
Bu rakamlardan da görüleceği üzere, Türk bankacılık sektörünün
toplam aktifleri diğer bazı ülkelerdeki tek bir bankanın aktif
toplamından bile çok küçük kalmaktadır.
Türk bankacılık sektörünün bir diğer
problemi ise, fon maliyetleri ile kredi fiyatları arasındaki
farktır. Gerçekten, bankaların topladıkları mevduatla
ilgili yasal yükümlülükleri yüksektir. Bu durum kaynak maliyetini
artırmakta; dolayısıyla, kredi fiyatlarını da
yükseltmektedir.
Değerli milletvekilleri, bankacılık
sektörünün sorunlarının biri de, giderek artan takipteki kredilerdir.
Nitekim, bugün, bankaların sorunlu kredileri, resmî olmayan rakamlarla
yüzde 20'lere ulaşmıştır.
Bugün, Türkiye'nin gündemini bankacılık
operasyonları oluşturmaktadır. Bankacılık sektörünün
problemleri, sorunları, polisiye tedbirlerle değil; ancak,
akılcı, kalıcı ve sürdürülebilir rasyonel ekonomik
tedbirlerle çözülür.
Suç işleyenler, tabiî ki, yasalarımızda
belirtilen cezalara çarptırılacaklardır; ancak, sayın
milletvekilleri, bu suçların işlenmesine zemin
hazırlayanların ve göz yumanların hiç mi suçu, hiç mi
günahı yoktur?!
Bankalar çok iyi denetlenirler. Burada esas suçlu, bu
denetim raporlarının öngördüğü tedbirleri zamanında almayan
bürokrat ve siyasî otoritedir. Bankaların içini boşaltanların
yakalanarak cezalandırılması, tabiî ki, önemlidir ve gereklidir;
ancak, bundan daha önemlisi, soyulmasına engel olunmasıdır.
Siz, devletin kefaleti olan bankaları
istediğiniz kişilere satın veya eşe dosta banka açma izni
verin, sonra da, bu bankaları soyanları yakaladık diye
halkın karşısında itibar kazanmaya çalışın.
(DYP ve FP sıralarından alkışlar) Bu bankaların
içlerinin boşaltıldığı bilinmiyor muydu, bu ortam
hazırlanmamış mıydı?! Belki, onlardan daha da fazla,
içinin boşaltılmasına zemin hazırlayanlar ve seyredenler
suçludur.
Değerli milletvekilleri, bu gelişmelerden
sonra, bazı konulardaki endişelerimi arz etmek istiyorum. Finans
sektörü, son derece hassas ve duyarlı bir sektördür. Bankacılık
sektörü ise güven esasına dayanır. Eğer bu sektörde güven ve
itibar kaybı topluma yerleşir ve güvensizlik ortamı oluşur
ise sistem çöker ki, bunun maliyeti tahminlerin çok ötesinde olur.
Burada, hükümeti ve yetkilileri uyarıyorum.
Bankacılık sektöründe güven unsuru azalmaya
başlamıştır. Derhal, güven artırıcı
tedbirlere, beyan ve açıklamalara ihtiyaç vardır. Aksi halde, eldeki
mevcut, yani, fondaki 10 bankanın satışı çok güç olur ve
bankacılık sistemi kilitlenir.
Gerçekten, bugün, hiçbir banka yetkilisi, kredi vermek
veya krediye girmek istememektedir. İhtiyaç sahibi işadamı ise,
bırakın kredi talebinde bulunmayı, banka şubelerine girmeye
çekinir hale gelmiştir.
Peki, çözüm nedir; çözüm, biraz önce de ifade
ettiğim üzere, akılcı, rasyonel ekonomik tedbirler
almaktır. Nedir bu tedbirler:
1- Bankaların özkaynaklarını,
aktiflerini, özetle malî bünyelerini güçlendirecek tedbirler
alınmalıdır. Bankaların birleşmeleri teşvik
edilmeli, teşvik yeterli ve gerekli neticeyi vermez ise, zorunlu
kılınmalıdır.
2- Bankaların sermaye yapıları
holdinglere değil, küçük tasarrufçulara açılmalı, sermayenin
tabana yayılması sağlanmalıdır.
3- Devlet güvencesi tedrici olarak
kaldırılmalı, malî durumunu düzeltemeyen bankaların fona
devri yerine, bankacılık yapma işlemi
kaldırılmalıdır.
4- Firma risk ölçme ve izleme merkezi kurulmalı,
şeffaflık sağlanmalıdır.
Bunun ötesinde, bankaların yasal yükümlülükleri de
düşürülmelidir.
Sayın milletvekilleri, bugün
görüştüğümüz yasak savma tarzındaki yasalarla problemi
çözemeyiz. Yapılması gereken, malî sektörün tamamını
kapsayan yeni, köklü bir düzenlemeye gidilmesidir. Aksi halde, gelecek günlerde
yeni problemlerle karşılaşmamız sürpriz olmayacaktır.
Bu vesileyle, bu yasanın hayırlara vesile
olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (DYP ve FP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın
Paçacı.
Gruplar adına ikinci söz, Fazilet Partisi Grubu
adına, İstanbul Milletvekili Sayın Ali Coşkun'a aittir.
Buyurun Sayın Coşkun. (FP
sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakika efendim.
FP GRUBU ADINA ALİ COŞKUN (İstanbul) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi tekrar
selamlıyorum. Sık sık huzurunuza çıktığım
için engin toleransınıza sığınıyorum; fakat,
ekonominin temelini teşkil eden en önemli bir konuyu görüşüyoruz.
Şimdi, Plan ve Bütçe Komisyonundan hızla
geçirilen ve bu Yüce Mecliste de bütün maddeleri dayatmacı bir
zihniyetle, emir-kumanda zinciriyle
oylanan tasarının
geçici maddelerini görüşüyoruz.
Arkadaşlar, 4 üncü maddede "bu kanun,
bankalar hakkında, sermayelerindeki kamu payı yüzde 50'nin
altına düşünceye kadar uygulanmak üzere yayımı tarihinde
yürürlüğe girer" buyurulmuş.
Daha önceki konuşmalarımızda arz ettik,
sual sorduk; fakat, Değerli Bakanımızın verdiği
cevaplar tatmin edici olmadı.
Şimdi, bu kamu bankalarının
borçlarının 20 milyar dolar karşılığı Türk
Lirası olduğu, aşağı yukarı herkes
tarafından kabul edilmiş durumda ve bu, Hazinenin borcu olup, içborç
durumundadır. Nitekim, dünkü konuşmamda da belirttim. Ziraat
Bankasına olan görev zararlarından 9 trilyon liralık kütlü pamuk
için Hazine, bütçe kanunundaki maddeye istinaden, içborç senetleriyle
borçlanmıştır. Bundan sonra da bu borçları tasfiye,
anlaşılıyor ki, iç borçlanmayla yapılacaktır. Oysaki,
enflasyonu kontrol altında tutabilmek için 2000 yılı borçlanma
politikalarında, dün de arz ettim, iç borçlanmanın
kısıtlanması, dışborçların
artırılması yönünde bir politika uygulanmıştı.
Endişemiz odur ki, kaynak yetersizliği dolayısıyla ve 2001
yılının bütçesinin kendi içerisinde dengelerinin
sağlanmadığı ve güven verici bir durum arz etmediği
için, bu borçlanmalar neticesinde, tekrar içborç, fevkalade, büyük
ölçüde... Çünkü, şu
anda, içborç 35 milyar
dolar civarında, dışborç 105 milyar dolar
dolayında. Hazinenin, 20 milyar dolar gibi bir görev zararını
karşılayabilmek için, ne kadar zamanda bunu yapacağı,
şu ana kadar açıklanmamıştır. Dolayısıyla,
tekrar kamunun borçlanma gereği artacağı için, gayri safî millî
hâsıla içerisindeki oranının -2001 yılında, sırf
Avrupa Birliğinin Maastricht kriterlerine yaklaşabilmek için yüzde 3
civarında gösterilmiştir- tekrar yüzde 11'lere, 12'lere çıkacağı
görüntüsünü vermektedir.
Bakınız, IMF temsilcileri şu anda
Ankara'dalar. İşte, dünkü gazetelerde çıkan özet yazı:
"IMF'nin gözü arkada kaldı; çünkü, cari açık fevkalade
büyümüş, enerji KİT'lerinin zararları artmış, 2001
yılı bütçesinin gelirine ilişkin endişeler artarak devam
etmektedir." Detayını okuyamıyorum.
Bazı rakamlar vermek istiyorum. 1997
yılında 5,2 katrilyon lira hedeflenmiş, 4,7 katrilyon lira
tahsilat yapılmış, gerçekleşme yüzde 90. 1998
yılında -rakamları geçiyorum- gerçekleşme yüzde 89; 1
katrilyon lira, tahakkuka rağmen tahsil edilememiş. 1999
yılında yüzde 86 gerçekleşme olmuş -küsuratı da var-
2,4 katrilyon lira tahsil edilememiş. 2000 yılına
geldiğimizde, eylül ayı sonu itibariyle 22,7 katrilyon lira hedef
olduğu halde, 19,7 katrilyon lira tahsil edilmiş; yüzde 87
gerçekleşme var, 3 katrilyon lira açık var. Yani, son üç yılda,
7 katrilyon lira, tahakkuka rağmen, tahsilat
yapılamamıştır.
Değerli arkadaşlarım, 2001
yılı konsolide bütçesinde, toplam gelirlerde yüzde 23,9
artış öngörülmektedir. Burada, vergilerde yüzde 19,7, diğer
gelirlerde yüzde 37,3 artış öngörülüyor; fakat, tabiî, bütçeyi
incelediğimizde, bu gelirlerdeki artışların
sağlıklı verilere dayanmadığı
anlaşılıyor. Dolayısıyla, bütçe açığı,
2000 yılında 14 katrilyon lirayken, 2001 yılı için 5,2
katrilyon lira hedef alınmıştır. Burada, tamamen, Avrupa
Birliği kriterlerinin esas alındığı gözleniyor. O
bakımdan, 2001 yılı bütçesi, gerçekçi ve
inandırıcı değil.
Hal böyle olunca, Sayın Bakan, kamu
bankalarının yeniden yapılanmasında, gerek görev
zararlarının gerek bilinmeyen kredi bataklarının ne ölçüde
olduğu, bunların nasıl karşılanacağı, kaç
yılda karşılanacağı konularında lütfen bizleri
bilgilendirsin; çünkü, bu yasa tasarısında üç yıllık bir süre tanınmıştır;
Bakanlar Kuruluna, bu süreyi, bir defaya mahsus olmak üzere, yüzde 50'si kadar,
birbuçuk yıl uzatma hakkı tanınmıştır; dörtbuçuk
yıllık sürede, bu işlemlerin nasıl
yapılacağı, eski tabirle, meşkûktur. O bakımdan, 2001
yılı, fevkalade sıkıntılı bir yıl olarak
karşımıza çıkmaktadır. Bu hususlarda, Sayın
Bakanın, mutlak surette -dün, Sayın Işın Çelebi'nin de
belirttiği gibi- Yüce Meclisi bilgilendirmek görevidir ve bu bilgileri
bekliyoruz.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (FP ve DYP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Coşkun'a teşekkür
ediyorum.
Gruplar adına başka söz talebi?.. Yok.
Şahısları adına yapılan
konuşma taleplerini sırasıyla okuyorum: Sayın Polat,
Sayın Derin, Sayın Türker, Sayın Ayhan, Sayın Uzunkaya,
Sayın Genç, Sayın Erek ve Sayın Bedük.
İlk söz, Erzurum Milletvekili Sayın Aslan
Polat'a ait.
Sayın Polat?.. Yoklar.
Kütahya Milletvekili Sayın Ahmet Derin?.. Yoklar.
İstanbul Milletvekili Sayın Masum Türker;
buyurun efendim. (DSP ve MHP sıralarından alkışlar)
Süreniz 5 dakikadır.
MASUM TÜRKER (İstanbul) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bu madde,
kanunun yürürlük maddesini düzenliyor;
ama, her zaman bildiğimiz süreden
farklı olarak, bu kanunla biz, üç bankanın özerkleştirilmesi için 3 yıl;
dolaylı olarak, hükümete, bu 3 yılı, yüzde 50 süresinde, yani, 4,5 yıla kadar
uzatabileceğine dair yetki vermişiz.
Ben, bu açıklamayı, bu 4,5 yıldan sonra, herhangi bir, yüzde 50'lik
özerkleştirme gerçekleştirilmediği takdirde,
yine bugünkü durumuna
döneceğini not olarak tutanaklara geçsin diye söz aldım.
Saygılar sunuyorum. (DSP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.
İkinci söz, Sayın Cevat Ayhan'a ait.
Sayın Ayhan?.. Yoklar.
Sayın Musa Uzunkaya, Samsun Milletvekili... Görüşecek
misiniz efendim?
MUSA UZUNKAYA
(Samsun) - Hayır, Sayın
Başkan.
BAŞKAN - Tunceli Milletvekili Sayın Kamer
Genç... (DYP ve FP
sıralarından alkışlar)
KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, üç bankanın önce özerkleştirilmesi, sonra da
özelleştirilmesi konusunda,
hükümetçe, IMF'nin isteği
doğrultusunda karşımıza bir tasarı getirilmiştir. Bu
tasarının görüşülmesi sırasında, dün bazı
fikirlerimizi beyan ettik. Aslında, bu fikirlerimizin hepsi
belgeye ve bilgiye
dayanmasına rağmen, maalesef, burada, hükümet adına oturan Bakan
cevap vermiyor. Hükümet de bu işe ilgi
göstermiyor. İşte, bakanların sıraları
bomboş; çünkü, bakanlar şimdi ne yapıyorlar; her birisi
dışarıdaki bir ülkeye gidiyor, gezinti yapıyor,
yanında da hatırlı gönüllü milletvekillerini götürüyor,
kendilerine de harcırah ödeniyor. Her gün de, getiriyorlar, burada, Anayasanın 82 nci maddesine
göre oyluyorlar, biz de oyluyoruz. Neyse... Türkiye bu şekilde yönetiliyor.
Bakın, dün, burada, bir şey dile getirdim.
Bankalar Kanununun 64 üncü maddesine göre, İnterbank -tehlikeli bir banka-
gözetim altına alınıyor. O zaman sizin koalisyonunuzun bir
milletvekili Sayın Işın Çelebi'nin de imzası var,
Sayın Güneş Taner'in de imzası var. Getiriyorlar, Etibank'ı
önce İnterbank'ın sahibine veriyorlar -yasalara aykırı-
arkasından da Dinç Bilgin'e, Sabah grubuna veriyorlar. Bunu veren
Güneş Taner, kişi, milletvekili, gidiyor, medya grubunda
aylıklı çalışıyor. Ben, bunun ne anlama geldiğini
hepinize sormak istiyorum. Yani, siz, devletin bir milletvekilisiniz,
bakanısınız, bir bankayı getirip, usulsüz, bir gruba
veriyorsunuz ve arkasından da gidiyorsunuz, o bankanın ilgisi
bulunduğu medya grubunun yönetim kurulunda
çalışıyorsunuz... İşte, siz, iktidar olarak busunuz.
(DYP ve FP sıralarından alkışlar) Yani "bizi
ilgilendirmez" diyemezsiniz. Diyorlar ki: "Arkadaşını
söyle, ben senin niteliğini söyleyeyim." Bunun başka bir
şeyi yok.
İkincisi, değerli milletvekilleri, dün burada
bir söz söylendi. Sayın Bakan, müfettişlere, yeminli murakıplara
diyor ki: "Siz, Türk Ceza Kanununa göre bu bankaların durumunu
incelemeyin." Önce inkâr etti, "benim böyle bir şeyim yok"
dedi. Sonra, ben imzalı yazısını gösterince, efendim, beni
ayıpladı. Yahu, siz beni ayıplayacağınıza,
ayıplı işler yapmayınız! (DYP ve FP
sıralarından alkışlar) Şimdi, siz doğru dürüst
işler yaptınız da ben mi sizi ayıpladım?!
Kesinlikle... Benim görevim doğruları söylemek.
Aslında, bankanın yeminli
murakıpları ve müfettişleri, eğer, Türk Ceza Kanununa
aykırı olarak bir şey tespit edilmiş de bunu
bildirmiyorlarsa, Türk Ceza Kanununun 235 inci maddesine göre suç. Kanunen suç
olan bir şeyi öğrenenlerin bildirmemeleri suç; ama, nedense, Bakan
buna cüret edebiliyor. Dün, burada, ben, bazı bankalarla ilgili şu
kadar kredi verilmiş midir verilmemiş midir diye soru sordum; bir
arkadaşımız çıktı, dedi ki "bilmem, böyle, Yüksek
Denetleme Kurulu raporlarında yok..." Arkadaşımız,
tabiî, iktidar partisi milletvekili olduğu için soruyor...
Bakın, soruyorum: Halk Bankası Levent
Şubesinde 30.9.1999'da Egebanka 120 milyon dolar kredi verilmiş
midir, verilmemiş midir? Hem bu kredi verilirken, yani, çok
şişirmelerine rağmen, verilen teminat miktarı 12
trilyonken, bunun karşılığında 28 trilyonluk teminat
varmış gibi işlem yapılmış mı, yapılmamış
mı?! Doğru değilse, çıksın, burada söylesinler. Halk
Bankasının Merkez Şubesinde Mehmet Uncular adına 3 trilyon
286 milyar ve 32 milyon dolar sahte ipotek
karşılığında para verilmiş mi, verilmemiş
mi? Bu para, devletin parası, bizim paramız arkadaşlar; bu,
halkın parası. Yani, bunları, biz...
Burada, bu kürsünün bir
ağırlığı olması lazım. Eskiden, bizden önce
bu kürsüde konuşulan şeyler, eğer, hakikaten doğru
olmadığı veyahut da bir suiistimal iddiası koktuğu
zaman, dünyanın bütün demokratik parlamentolarında, orada, o
bakanlar, o hükümetler oturmazlardı; ama, ben, dün, bu bakana sordum, bu
arkadaşımıza sordum. Bankalardan sorumlu bakanlar veya
hükümetler, hangi şartlar oluşursa istifa eder? Ben, bunu öğrenmek istiyorum. Hakikaten, ben, Türkiye'de zorlanıyorum.
Şimdi, bugün, hakkında kanun
çıkardığınız bankaların takibe -bugün itibariyle-
alınan rakamı nedir; onu bir söyleyin. Bakın, bizim
aldığımız bilgilere göre, Halk Bankasının bugün
takibe alınan miktarı 608 trilyon liradır. Ziraat
Bankasının ne kadardır; Emlak Bankasının ne
kadardır?
Yine, birtakım bankalar, Türkiye'deki bankalar
gidiyorlar, bazı holdinglerin yurtdışı şubelerinden,
sırf inceleme dışına çıkmak için, anormal miktarlarda
kredi alıyorlar ve bunlar Yüksek Denetleme Kurulu raporlarında yok.
Bu devlet bizim arkadaşlar! Bunları böyle yağmalarsak, bu
devleti kim korur?! Ondan sonra, biz de gideriz, Fransız Parlamentosu,
bizim parlamentoyu...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Genç, lütfen,
toparlayınız.
KAMER GENÇ (Devamla) - Ondan sonra, bizim parlamento
mensuplarını muhatap kabul etmez, randevu da vermezler.
İşte, bunlar nereden kaynaklanıyor?!. O zaman, evvela, biz, hiç
kimsenin gözünün yaşına bakmamamız lazım.
Ben, hakikaten, bu kadar olgunluğun, bu kadar
pişkinliğin olduğu bir hükümet ve bir parlamentonun dünyada var
olduğuna inanmıyorum. Yani, o kadar şey ki, düşünün,
bankalara el konuluyor, ondan sonra köstebeklik yapılıyor ve ondan
sonra, çuvallarla para taşınıyor. Ee, bundan daha kötü bir
şey var mı?!
Şimdi, ben, dün dedim ki: Efendim, Etibanka kredi
verilmiş midir, verilmemiş midir... Bakın, Mecidiyeköy
Şubesinden 187 milyon dolar para verildiği söyleniyor. Sayın
Bakan vermedim desin. Teminat ne kadar alınmış, söylemiyor.
Vermedim desin efendim. Arkadaşlar, biz de, o zaman deriz ki: İşte,
bu hükümete ve bunlara iftira atılıyor. Biz de bu hükümeti, sizin
hükümetinizi savunuyoruz; ama, Güneş Taner ve bu hükümet, size
hayırlı ve uğurlu olsun.
Teşekkür ederim efendim. (DYP ve FP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Genç.
Madde üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Şimdi, soru talepleri var.
İlk talep, Sayın Sünnetçioğlu'ndan.
Buyurun Sayın Sünnetçioğlu.
AHMET SÜNNETÇİOĞLU (Bursa) - Sayın
Başkanım, aracılığınızla, Sayın
Bakanıma şu sorularımı yöneltmek istiyorum:
İki gündür, burada, Türkiye Cumhuriyeti Ziraat
Bankası, Halk Bankası, Emlak Bankasının, önce
özerkleştirilip sonra da özelleştirilmesini konuşuyoruz. Anonim
şirket kurulup ilgili bakan bu konuda tek söz sahibi olacak. Bir yerde de,
biraz evvel belirtildiği gibi, konu siyasallaştırılıyor.
Anlayabildiğimiz kadarıyla, usul ve esaslar, Bakanlar Kurulu
tarafından belirlenecek.
Şimdi, benim elimde, Esnaf ve Sanatkârlar
Odaları Birliği Genel Merkezinden yayınlanmış olan bir
yazı var. Burada deniliyor ki: "8 Ocak 2000 günü, Hazineden sorumlu
Devlet Bakanı tarafından, Türkiye Cumhuriyeti Ziraat
Bankasının, Halk Bankasının, Emlak Bankasının
özelleştirileceği; Ziraat Bankasının çiftçilere, Halk
Bankasının esnaf ve sanatkârlara verileceği müjdelenmiştir."
Böyle bir müjde verdiniz mi Sayın Bakanım? Eğer verdiyseniz ki,
o yazıda devamla Mart sonuna kadar, Türkiye'de kurulu kooperatiflerin
genel kurullarında Halk Bankasının esnaf ve sanatkârlara devri
için yönetim kurullarına yetki işlemleri tamamlanacaktır
-deniliyor ve bu da tamamlanmış- Şu an, kooperatiflerde bloke
sermayede 30 trilyon, güçlendirme fonunda 25 trilyon ve mevduat hesabında
175 trilyon olmak üzere, toplam 230 trilyon nakit mevcuttur. Buna,
taşınmaz mallar dahil edilmemiştir. Halk Bankasının
sermayesi 25 trilyondan 250 trilyona çıkarılmış
olmasına rağmen, bu taahhüt edilen sermaye bankaya ödenmemiştir.
Şimdi, esnaf ve sanatkârların istedikleri, Halk Bankasının
250 trilyon sermayesinin bankaya ödenerek, bunun 1 katrilyona yükseltilmesi;
Halk Bankasının, kısmen ortaklığı kalmak
şartıyla, özelleştirilerek gerçek sahipleri olan esnaf ve
sanatkârlara verilmesi, şaibesiz ve dedikodusuz gerçek
özelleştirilmenin örneği olacaktır" denilmiş ve bu
çalışmalar, sizin, 8 Ocakta vermiş olduğunuz müjdeye
karşılık yapılmış, bu talep de
yapılıyor.
Şimdi, bizim, bu tasarıdan anlayabildiğimiz
kadarıyla verdiğiniz söz -eğer verilmişse- dörtbuçuk
yıl ertelenmiş mi oluyor; yani, bu sözünüzü dörtbuçuk yıl
ertelemiş mi oluyorsunuz? Eğer öyle bir şey varsa, dörtbuçuk
yıl ertelenmişse, kim öle kim kala... İnşallah devam
edersiniz; ama, bunu nasıl yerine getireceksiniz diye soruyorum.
Çok teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Sayın Coşkun, buyurun efendim.
ALİ COŞKUN (İstanbul) - Sayın
Başkan, delaletinizle, şu suallerin
cevaplandırılmasını takdirlerinize arz ediyorum:
1- Ziraat Bankası hesaplarında
toplandığı bilinen zorunlu tasarruf mevduatının
miktarı ne kadardır, halen ne kadar faiz veya nema tahakkuk
ettirilmektedir ve bu paralar, bu özelleştirme, yeniden
yapılandırma sürecinde ne zaman ödenecektir?
2- Bilindiği gibi, konut edindirme
yardımı, 3320 sayılı Yasayla, memur ve 10 kişiden
fazla işçi çalıştıran kuruluşlardaki
çalışanlardan, yani, dargelirlilerden kesilip, yine dargelirlilere
konut yapılması için ihdas edilmiştir. Toplanan paralara, Ziraat
Bankasındaki zorunlu tasarruf mevduatına günlük rayicin çok
altında faiz uygulandığı gibi, aynen, Türkiye Emlak
Bankası hesaplarında da çok düşük faizler
uygulandığı bilinmektedir. Bu faiz miktarı bugün ne
kadardır? 29.2.1999 tarihinde, Emlak Bankası zararlarının
karşılanması için, toplanan bu konut tasarruflarının
Emlak Bankasına devredildiği bilinmektedir. Bunun miktarı ne
kadardır?
Ayrıca, batık alacaklara
karşılık verilen ipotek dolayısıyla çoğu
ihtilaflı olduğu söylenilen gayrimenkullerin yüzde 40'ının
Emlak Bankasına, yüzde 60'ının da Başbakanlık Toplu
Konut İdaresine veya onun bünyesinde kurulan Emlak Gayrimenkul
Yatırım Ortaklığı Anonim Şirketine
devredildiği söylenilmektedir. Bu arsaların, devredildiği
tarihteki gerçek değerleri ne kadardır? İpotek
karşılığı olduğuna göre, alınan kredilerin
ne kadarını karşılayabilme durumundadır? Bu devirde
emlak alım satım, damga vergisi uygulanmış mıdır;
uygulanmadığı söylentileri iş dünyasında
konuşulmaktadır ve böylece, Maliyenin, büyük miktarda vergi
kaybına uğratıldığı iddiası vardır.
Hangi kanuna ve yetkiye göre bu vergi zayiatına sebebiyet
verilmiştir?
Konut edindirme hesabından ne kadar kredi, kimlere
borç verilmiştir ve ne kadarı tahsil edilebilmiştir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Sayın Budak, buyurun efendim.
YAKUP BUDAK (Adana) - Sayın Başkan,
delaletinizle, Sayın Bakanıma bir soru yöneltmek istiyorum.
Sayın Bakanımın da malumları
olduğu üzere, uygulanan ekonomik politikalar esnaf ve
sanatkârımızı oldukça zor durumda
bırakmıştır. Esnaf ve sanatkârımız da Halk
Bankasından kredi almaktadır; fakat, bu kredilendirmede BağKur'dan borcu olup
olmadığına dair belge istenilmektedir. Bugünkü ekonomik
şartlarda, BağKur'a borcu olmayan esnafımız hemen hemen yok
gibidir. Bu yeniden yapılandırma sürecinde, özerkleştirme
sürecinde de bu uygulama devam edecek mi? Esnafımızın belini
kıran bu uygulamalara karşı Halk Bankasının
desteği ne olacak? Öğrenmek istiyorum.
Saygılar sunarım.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Son soru, Sayın Genç'in; buyurun.
KAMER GENÇ (Tunceli) - Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sayın Başkan,
aracılığınızla, birkaç tane sorumun Sayın Bakan
tarafından cevaplandırılmasını rica ediyorum.
Birincisi, dün sorduğum soruda, Tunceli'nin Hozat
İlçesinde kredi yolsuzlukları nedeniyle bir müdür hakkında
soruşturma -açıldığını biliyorum bana, şimdi
cevap verildi de- ancak, banka yetkilileri, genel müdürlük diyor ki
"efendim, biz her şubeye belli bir plasman tahsis etmişiz, o
plasman dışında kredi vermiyoruz." Ama, o plasmanda,
oradaki müdür suiistimal yapmış; şimd,i oradaki çiftçinin bir günahı
yok ki; yani, bunlara dikkat edilerek o şubenin plasman
miktarının artırılması... Ayrıca, Tunceli'nin
bütün ilçelerinde ziraî kredi olarak verilen paranın miktarı çok
komik; yani, bizim o holdinglerin patronlarının garsonlara
verdiği bahşiş kabilinden sayılabilecek bir nitelikte, bir
şubeye 5 milyar, 10 milyar plasman verilir mi efendim?
İkincisi, ben, dün Sayın Bakana sorular
sordum, şu anda, bu yasa tasarısının konusu olan Emlak
Bankası, Halk Bankası ve Ziraat Bankasına aşağı
yukarı 500 milyarın üzerinde borçlu olan ve borcu tehlikeye giren
firmalar hangileridir, kimlere ne kredi verilmiştir diye sordum.
Sayın Bakan, tam böyle demedi, ama, bu meale gelecek "efendim, bunlar
ticarî sırlardır, açıklayamayız" dedi; ama, Sayın
Emin Çölaşan'a 7.10.2000 tarihinde Devlet Bakanı Sayın
Hüsamettin Özkan bir cevap veriyor, diyor ki "biz, şu firmalara
şu kredileri verdik; mesela, Şevket Demirel'e, Yahya Demirel'e 88,2
milyon dolar ve 4,5 trilyon şu şu firmalara verdik." Peki,
eğer bu ticarî sırsa, gizleniyorsa, Sayın Hüsamettin Özkan
bunları bildiriyor da, Sayın Bakan niye bildirmiyor? Yani, bunlar
ticarî sır olduğu için değil, bilakis bankalar, bu belirli,
hatırlı kişilere hak etmedikleri kredileri vermişler, bunlar
da açıklanmasını istemiyorlar; ticarî sır olur mu
canım, devletin...
BAŞKAN - Sayın Genç, sorunuzu
tamamladınız mı; süremiz tamamlanıyor çünkü.
KAMER GENÇ (Tunceli) - Daha sorularım var; ama,
peki, ben sizi de kırmayayım.
Teşekkür ederim efendim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Buyurun Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Bursa) - Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Şimdi, efendim, sorulardan hızlıca cevap
verebileceklerime hemen cevap vereyim.
8 Ocaktaki bir sözümden bahsettiler. Zannederim, Halk
Bankasının krediler kuruluna ben vekâleten gitmiştim; orada, esnaf
kuruluşlarıyla konuştuk ve kendilerine böyle bir şey
söyledim; hazırlık yapınız, eğer bu kamu
bankalarımız özelleştirilme safhasına girerse, özellikle,
küçük esnaf, sanatkârımızın ve bu çerçevedeki sivil toplum
örgütlerimizin bunlara talip olması lazım; biz, bunların büyük
kısmını onların yönetimine vermekten büyük bir mutluluk
duyarız diye bunu söyledim. Eğer buysa, 8 Ocağı ben
şimdi tam hatırlamıyorum; ama, böyle bir şey söyledim ve bayağı
büyük de bir grup vardı. Bu fikrimiz devam etmektedir, hiç bunda tereddüt
olmasın; çünkü, zaten bu kuruluşları eğer bu tip sivil
toplum örgütleri idare etmeye başlarsa, belki sektöre daha büyük hizmet
etme imkânı olacaktır. Her türlü kolaylığı
sağlamak niyetindeyiz.
Yalnız, şunu tekrar söylüyorum:
İşin özelleştirme tarafıyla, şu anda, hiç oraya
gelmemeye niyetimiz var. Yalnız, dörtbuçuk yıla uzattık filan
gibi bir düşünce kesinlikle doğru değildir. Bunlardan, yeniden
yapılandırılmasını, yani malî yapısını
düzgün hale getirdiğimizi hemen devredeceğiz Özelleştirme
İdaresine. Burada da, bizim mevcut duruma göre değerlendirmemize
bakılırsa, Emlak Bankası en hızlı devreye
girebilecektir, arkadan Halk Bankası gelecektir, Ziraat Bankasında
biraz daha zamanın uzayabileceğini düşünüyoruz; ama, bütün
hedefimiz, tümünü üç yıl içinde bitirmek olacaktır.
AHMET SÜNNETÇİOĞLU (Bursa) - Yani, o
verdiğiniz sözü dörtbuçuk yıl erteliyor musunuz?
DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Bursa) - Hayır,
hayır... Üç yılda bitireceğiz merak etmeyin.
AHMET SÜNNETÇİOĞLU (Bursa) - Üç yıl ama,
dörtbuçuk yıla çıkarma yetkiniz var.
DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Bursa) - Şimdi,
Sayın Kamer Genç'in, tabiî, belli krediler, açıklanan krediler
şeydir; yargıya intikal ettiği zaman, ilk tahkikat
safhasını geçtikten sonra, yargıya intikal etmiş
raporlardaki bütün krediler de alenî hale gelmektedir. Bu, ticarî sır
filan değildir, Bankalar Kanununun sırla ilgili hükümleridir.
Bunlardan da, sizin söylediklerinizden de, yargıya intikal edenler
oldukça, bunlar açıklanacaktır. Onun dışında,
insanların bankayla ilişkilerine devletin karışması
söz konusu bile değildir. Ne bileyim, 500 milyar liranın üzerinde
kredi alan firmaları kimsenin bilmesi mümkün değil, bankanın
kendi yetkilileri dışında.
Şimdi, KEY hesaplarıyla ilgili bir düzenleme
yapıldı ve bunların bir yatırım
ortaklığı, gayrimenkul yatırım
ortaklığı şeklinde tasfiyesiyle ilgili çalışmalar
Emlak Bankası bünyesinde ve Toplu Konut bünyesinde yürütülmektedir.
Böylece, bankanın gayrimenkulleri de devreye konulmaktadır. Onunla
ilgili daha ayrıntılı bilgiyi yazılı verebilirim.
Bağ-Kur borcu olup olmadığının
belgesi isteniyormuş bazı kredilerde. "Türkiye Halk
Bankasınca esnaf ve sanatkârlara kullandırılan kredilerde
Bağ-Kur borcu olup olmadığının araştırılması,
Türkiye Halk Bankası tarafından getirilen bir uygulama
değildir" diyor Halk Bankası yetkilileri. Söz konusu uygulama,
4.10.2000 tarih ve 24190 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan 619
sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin bir gereğidir. Ayrıca,
Bağ-Kur'un açığı sürekli artma eğilimindedir,
üyelerinden tahsilat oranı yüzde 50'ler düzeyinde bulunmaktadır. 2001
yılında, Bağ-Kur üyelerinin primlerini ödemeleri nedeniyle,
bütçeden 1,4 katrilyon lira ödenecektir. Bu nedenle, Bağ-Kurun
tahsilatının artırılması da büyük önem
taşımaktadır.
Yine Halk Bankasıyla ilgili bir başka soru da
şuydu: Halk Bankasının 31.12.1999 tarihi itibariyle takipteki
alacaklarının net tutarı 66 trilyon liradır; 628 trilyon
denilen rakam, hayalî bir rakamdır.
Yine "Halk Bankası Merkez Şubesinden
Mehmet Uncular adına 20 milyon DM, usulüne uygun açılmış
kredidir. Teminatlarındaki sahte işlemler, banka tarafından
gerçekleştirilen bir işlem olmayıp, tapu idaresince
yapılmıştır; konu yargıdadır" diyor
arkadaşlarımız.
Türkiye Halk Bankasınca, Etibank ve Egebanka
açılmış halen herhangi bir kredi bulunmamaktadır. Bunlar, Halk
Bankası yetkililerinden aldığım notlar.
Yine, Ziraat Bankasının tasfiye olunacak
alacaklar ve karşılıklarını gösteren listeye
baktığımızda, Ziraat Bankasının 15 katrilyonluk
bilanço toplamı içinde ziraî krediler 130,8, ticarî krediler 8,1
trilyondur net olarak; yani, tasfiye olacak alacaklar net bakiyesi, 130 trilyon
ziraî krediden, ticarî kredilerden de 8 trilyon liradır. Bunların,
tabiî, netliği ve brütlüğü, ayrılan karşılıklarla
ilgilidir; bu tablo da elimdedir.
Bankaların sermaye ödemeleri bütçeden
yapılmaktadır; bu bankalara yönelik sermaye ödemeleri 2001
yılında da yapılacaktır. Bütçe imkânları çerçevesinde
değerlendirilmektedir. Gayet tabiî, özkaynaklara çok önem vermekteyiz ve
özkaynakların güçlendirilmesi bankacılıkta öncelikle aranan
konuların başındadır.
"Hozat Şubesinde soruşturma nedeniyle
kısa bir süre ara verilen tarımsal krediler bugün için normal
koşullarda kullandırılmaktadır" diyor Ziraat
Bankası Genel Müdürü; Sayın Genç'e söylemek istiyorum.
Şimdi, tabiî, Sayın Genç, dün burada
konuştuğumuz konu tekrar gündeme geldi. Kendileri geç geldiği
için, ona daha evvel verme fırsatını bulamadım, az evvel
gönderdim; buraya ilk geldiğimde, KİT Komisyonu Başkanına
bir set verdim ve daha sonra da Sayın Arınç'a bir set verdim; bu
Yüksek Denetleme Kuruluna "yok, inceleme yapma" denilmiş veya
"bankalar yeminli murakıpları şunları yapsın,
bunları yapsın" diye... Size de tam bir set, bütün belgelerin
asıllarından verdim, eğer zaman bulup inceleyebilirseniz, bu
söylediklerinizin hiçbirinin doğru olmadığını
göreceksiniz.
KAMER GENÇ (Tunceli) - Bir tek bunu gönderdiniz, bunlar
onu içermiyor, o başka bir olay; yani, Sayın Tansu Çiller
zamanında...
DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Bursa) - O değil,
öbürlerine bakın.
Öbürlerine bakın siz...
KAMER GENÇ (Tunceli) - Benim size sorduklarımla
ilgisi yok. Yazdığınız yazıda diyorsunuz ki; Ceza
Kanununa göre siz inceleme yapmayın...
DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Bursa) - Kardeşim,
verdim elinize; yazıyı okuyun lütfen.
BAŞKAN - Sayın Genç,
karşılıklı konuşmayın.
KAMER GENÇ (Tunceli) - Bana cevap veriyor. O zaman,
müsaade ederseniz; yanlış bilgi veriyor Sayın Bakan.
BAŞKAN - Bittiği zaman konuşursunuz
efendim; lütfen, dinleyelim Sayın Bakanı.
KAMER GENÇ (Tunceli) - Tamam, siz cevap verin de, ben
size cevap vereyim.
DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Bursa) - Şimdi, bir
başka soruya baktığımızda...
ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Trabzon) - Yazılı
verin, daha iyi olur.
DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Bursa) - Bunun kalanına
yazılı cevap vereyim; çünkü, çok karıştı notlar;
söylediklerimin dışındakilere yazılı cevap
vereceğim.
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Efendim, süreniz de bitti zaten.
Teşekkür ediyorum.
KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan,
Sayın Bakanın bana gönderdiği şey, Sayın Tansu
Çiller'in başbakanlığı zamanında verdiği olurla
çok farklı.
BAŞKAN - Sayın Genç, inceleyin, ondan sonra
görüşün.
KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Tansu Çiller'in
verdiği şeyde "eğer Türk Ceza Kanununu ilgilendiren bir
şey varsa, onları ayrıca müfettişlere inceletin"
deniliyor; ama, kendisi diyor ki "siz, hiç, Türk Ceza Kanunuyla ilgili
inceleme yapmayın." Bu, Türk Ceza Kanununun 235 inci maddesine
aykırıdır.
BAŞKAN - Sayın Genç, kimse kimseyi ikna etmek
zorunda değil tabiî, o şekilde cevap vermiş.
Sayın milletvekilleri, soru ve cevap bölümü de
tamamlanmış oldu.
Görüşmekte olduğumuz 4 üncü madde üzerinde
önerge yok.
Maddeyi komisyondan geldiği şekliyle
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde
kabul edilmiştir.
5 inci maddeyi okutuyorum:
MADDE 5.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Doğru Yol Partisi
Grubunun görüşlerini, Aksaray Milletvekili Sayın Murat Akın
ifade edecekler.
Buyurun efendim. (DYP sıralarından
alkışlar)
Süreniz 10 dakikadır.
DYP GRUBU ADINA MURAT AKIN (Aksaray) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Ziraat
Bankası, Halk Bankası ve Emlak Bankası Anonim Şirketi
hakkında 537 sıra sayılı kanun tasarısının 5
inci maddesi üzerinde, Grubum adına söz almış bulunmaktayım;
bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, 5 inci madde "Bu
Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür" denilmek suretiyle
düzenlenmiştir. 5 inci madde, bilhassa 2 nci maddeyle
irtibatlıdır; çünkü, Bakanlar Kurulu, yeniden yapılandırma
işlemlerinin tamamlanmasını müteakiben bankanın hisse
satış işlemlerini 4046 sayılı Özelleştirme
Uygulamalarının Düzenlenmesine ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun hükümleri
çerçevesinde sonuçlandıracağı için, bununla ilgili söz konusu
maddede üç yıl karar kılmıştır; ancak, bu üç yıl
içerisinde neticelendirilemezse, tekrar bu üç yılın yarısı,
yani birbuçuk yıl daha uzatmak suretiyle dörtbuçuk yıl sonra, kamu
hissesinin yüzde 50'den fazlasının özel kişilere geçmesini
sağlamış olacaktır.
Değerli milletvekilleri, bilhassa, görüşülmekte
olan bu 3 bankadan Ziraat Bankasının temelini oluşturduğu
kabul edilen ilk Memleket Sandığı, 1863 yılında Pirot
Kasabasında devlete ait araziler üzerinde imece usulüyle yapılan
üretimden elde edilen gelirlerle, bölge çiftçilerine hayvan tedavileri ve tohum
ıslahları için gerekli olan krediyi düşük faizle sağlamak
üzere kurulmuştur. Daha sonra yapılan değişikliklerle, 1883
yılında Menafi Sandıkları, 1888 yılında Ziraat
Bankası, Ticaret ve Nafıa Nezaretinin kontrolü altında bir
devlet müessesesi olarak kurulmuştur.
Yine, 19.3.1924 gün ve 444 sayılı Kanunla,
banka, devlet müessesesi olmaktan çıkarılarak, Ziraat Bankası
Anonim Şirketi halini almıştır. Faaliyet alanı, ziraî
kredi işlemleri dışında diğer bankacılık
işleriyle de genişletilmiştir.
Değerli milletvekilleri, birçok
değişikliklerden sonra, en son 1984 yılında, banka, 233
sayılı Kanun Hükmünde Kararnamece düzenlenen şekliyle bugünkü
haline gelmiştir. Bankanın özgeçmişine baktığımızda,
ifade edildiği gibi, bugün getirilmek istenilen statüsüne 1924
yılında kavuşmuş, yani, anonim şirket haline
gelmiş. Demek ki, daha sonraki uygulamalarda çiftçi ve diğer kesim,
A.Ş statüsünde olan Ziraat Bankasından yeteri kadar istifade
edemediği için, tekrar kamu iktisadî teşekkülü haline
dönüştürülmüştür. Bu tasarı kanunlaştığı
takdirde, aradan geçen neredeyse yetmişaltı sene sonra, geri, 1924
yılına geçilecektir.
Değerli milletvekilleri, bu bankanın
özelleştirilmesini, Hazineden sorumlu Sayın Devlet
Bakanımız yapacaktır. Bankanın 30 Eylül 2000 tarihi
itibariyle, içinde bulunduğumuz yılın 9 aylık bilançosuna
baktığımızda, taahhüt edilen sermaye 350 trilyon
liradır; bunun 100 trilyon lirası ödenmiş, 250 trilyon
lirası ödenmemiştir. Yani, ödenmeyen 250 trilyon... Herhalde, bugün
bu özelleştirmeyi yürütecek olan Sayın Bakanın mesul olduğu
Hazine, mutlaka taahhütünü yerine getirmemiştir. Bu ödenmeyen 250 trilyon
lira sermayenin yüzde 99'u Hazineye aittir. Yalnız, Hazine, 6 katrilyon
liraya yakın, destekleme çerçevesinde bankaya borçlanmış; bu 7
katrilyon lirayken, 1 katrilyona yakını, bundan bir yıl öncesi,
özel tertipli devlet tahviliyle ödenmiştir; ki, bu özel tertipli devlet
tahvili de, neredeyse hiçbir hükmî kıymeti, geçerliliği olmayan bir
ödeme şeklidir.
Değerli milletvekilleri, dün Sayın Bakana,
bilhassa İstanbul şubesinden ve İzmir şubesinden
açılan dış kredilerden ödenmeyen paralar sorulduğunda
"bunlar, Yüksek Denetleme Kurulunca takibe alınmış,
soruşturmaya alınmış paralardır" denildi.
Bankanın 30 Eylül tarihi itibariyle kambiyo giderlerine şöyle bir
baktığımız zaman, Eylül 1999 itibariyle 262 trilyon 231
milyar lira olan kambiyo zararı, Eylül 2000'de yüzde 33,7 artmak suretiyle
350 trilyon 473 milyar lira olmuştur Sayın Bakanım.
Şimdi, bundan bir müddet önce batan 6 bankada
takribî hesaplamalara göre batan para ise, yine Hazinenin mudilere
ödeyeceği para ise, 415 trilyon civarında. Yani Ziraat Bankası,
belirli şubelerinden, 6 bankanın batırdığı para
kadar, ödenmeyecek şekilde, yurtdışı kredileri
açmıştır.
Sayın Bakanım, şimdi, normal bir küçük
çiftçiye 6 milyar veya 12 milyar traktör kredisi verirken, 2 misli, 3 misli
teminat alıyorsunuz -alınıyor, bu malum- peki, 50 trilyon, 100
trilyon, 5 trilyon veya 500 milyar kredi alan kişilerden bu teminatlar
alınmıyor mu; mutlaka alınıyordur.
Değerli milletvekilleri, şimdi, bir
karşılık ayırabilmek için, o bankanın kârından
bir kısmını zarar olarak düşmeniz lazım. O teminat
gösterilen meta, nakde çevrildikten sonra tahsil edilir; ödenmeyen bir miktar
varsa, ona karşılık ayrılır. Peki, gönderilen
eksperlerce 50 liralık, 100 liralık yerler böyle çok fazla
değerde gösterilmek suretiyle, bunun ileride ödenmeyeceği ve kamu
bankasına zarar olacağı şekilde mi hesaplandı, bu
hesaplamalar ona göre mi yapıldı Sayın Bakanım?
Evet, bir bankanın aynası, bilançosudur.
Bunu, 30 Eylül 2000 tarihî itibariyle bilançosundan ve kâr-zarar tablosundan
okuyorum; bir nevi kesinleşmiştir. Bu bankaya ilave son üç aylık
bir hesap daha dahil edilecek, belki bu zarar, bu üç ay içerisinde ayrılan
karşılıklarla daha da fazla olacaktır.
Sayın Bakan diyecek ki: Kambiyo gelirlerine
bakın; kambiyo zararları var ya, kambiyo gelirleri nedir; tek
taraflı irdeliyorsunuz. Toplam gelirler içinde yüzde 9,2'lik bir paya
sahip olan kambiyo gelirleri, Eylül 1999 itibariyle 232 trilyon 742 milyar Türk
Lirasıyken, Eylül 2000 itibariyle yüzde 43'lük bir artışla 332
trilyon 930 milyar Türk Lirası olarak gerçekleşmiş, kambiyo
gelirleri içinde -bakın, çok mühim; açılan kredilerden gelen gelirler
değil- en büyük paya sahip olan efektif döviz alım-satım ve
devalüasyon kârları hesabının bu grup içindeki
kârlılığı yüzde 98'dir. Yani, verilen dövizli kredilerden,
dışkredilerden bir gelir elde edilmiş değildir; yani, bu
banka, bilhassa Ziraat Bankası, bir nevi, belirli kişilere
peşkeş çekilmiştir.
Sayın Bakanım, burada bunun hesabının
verilmesi lazım. Şimdi "şu zamanda oldu, bu zamanda
oldu" demek, bir şey ifade etmez. Elbette ki, burada
çalışan insanlarımız vardır; genel müdür, genel müdür
yardımcıları... Bunlara hiçbir şey verilmiyor,
aldıkları ücretler cüzi ücretler. Bunlara verilen ücretle de, bu
bankanın kâr-zarar tablosu, bilançosu ve batık paraları ancak bu
kadar olur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Lütfen toparlayınız Sayın
Akın.
MURAT AKIN (Devamla) - Değerli milletvekilleri,
eğer, 350 trilyon bu zarara karşılık
ayrılmasaydı, bunun 150 trilyonu gelirdi; yani, Hazineye, Maliyeye
Kurumlar Vergisi olarak aktarılacaktı. Bu 150 trilyon, geri
kalmış yörelerde, bilhassa gecekondularda, mağaralarda yaşayan
insanlara ve afet bölgelerinde yaşayan insanlara verilmiş olsa,
Türkiye'nin hiçbir köşesinde, afet bölgesinde ya da derme çatma yerde
yaşayan kişi kalmayacaktı. Biz, milyonların
hakkını, diyebiliriz ki, 50-100 kişiye, burada, bu banka
vasıtasıyla peşkeş çekmiş oluyoruz.
İşte, bunun, burada düzeltilmesi lazım.
Bu düzeltme sağlandıktan sonra, gerekli özelleştirme,
özerkleştirme yapılmalıdır. Zaten banka özerktir. Bu
tasarı bir makyajdır, banka özerktir.
Bu duygu ve düşüncelerle hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (DYP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın
Akın.
Gruplar adına ikinci söz, Fazilet Partisi Grubu
adına, Bursa Milletvekili Sayın Altan Karapaşaoğlu'na ait.
Buyurun Sayın Karapaşaoğlu. (FP
sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakika.
FP GRUBU ADINA MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU
(Bursa) - Sayın Başkanım, değerli milletvekili
arkadaşlarım; hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Görüşmekte olduğumuz 537 sıra
sayılı yasa tasarısının yürütmeyle ilgili maddesine
geldik. Söylenememiş birtakım şeyler vardı veya
iletilememiş birtakım şeyler vardı; dolayısıyla,
bu maddede, bunları size iletmek, bunları size anlatmak için söz
almış bulunuyorum.
Değerli arkadaşlar, ben sözlerime, Amerika
Birleşik Devletleri Başkanlarından Abraham Lincoln'ün bir
sözüyle başlamak istiyorum. Bu söz, siyaset tarihine mal olmuş bir
söz. Abraham Lincoln diyor ki:"Herkesi bazen yanıltabilirsiniz,
bazı insanları ise her zaman yanıltabilirsiniz; ama, herkesi
sürekli olarak yanıltamazsınız." Bunu niye ifade ettim?..
Değerli arkadaşlar, bizim buradaki
tartışmalarımızı, görüşmelerimizi,
araştırmayla ilgili, genel görüşmeyle ilgili
tartışmalarımızı, vatandaşlarımız
izliyorlar. Bunlardan, bu izlemelerden çıkardıkları sonuçlar
-tabiî, kendilerine mahsus birtakım sonuçlar- var. Kamu
bankalarının özerkleştirilmesi ve bilahara özelleştirmesiyle
ilgili olarak da, bu tartışmaları izliyorlar. Ziraatla
uğraşan köylü vatandaşlarımızdan,
ziraatçılık yapan vatandaşlarımızdan,
esnaflarımızdan bazı arkadaşlar telefon ettiler; dediler
ki: "Sayın milletvekilim, siz neyi görüştüğünüzün
farkında mısınız?" Hayretle karşıladım
soruyu. Birtakım cevaplar vermeye gayret ettim; ama, çok enteresan bir
şey söyledi. Size bunu intikal ettirmem lazım. Diyor ki
vatandaşımız: "Değerli milletvekilim, bu yasadan
önceki sistemde, yani şu anda yürürlükte olan sistemde, birtakım
kredileri çiftçiye düşük faizle veriyordunuz; bunu veren merci de -banka-
bize ucuz faiz uygulandığı için, aradaki farkı 'görev
zararı' diye bilançosuna yazıyordu. Yani, bu aşikâr olarak
meydandaydı; bunu kamuoyu biliyordu, devlet de biliyordu, yöneticiler de
biliyordu. Şimdi siz yeni bir sistem getiriyorsunuz; diyorsunuz ki:
'Özelleştirilmiş bankaya anapara ve faizi bir defa peşin olarak
verilecek, çiftçi yine desteklenmeye devam edilecek.' Güzel, biz yine
desteklenmeye devam edeceğiz; ama, vereceğiniz bu parayı,
mesela, bir özel bankadan faizli olarak alacaksınız; yani, faiziyle
alınacak bu krediler, bu büyük paralar. Şu anda devletin
kasasında, kesesinde, bütçesinde böyle bir imkân olmadığına
göre, bir yerlerden faizle borç alacaksınız ve bize de faizi
ucuzlatılmış olarak kredi vereceksiniz; arada bir fark
doğacak. Çiftçiye verdiğiniz kredi faizi ucuz olduğu için,
aradaki fark banka bünyesinde kalmış olacak" diyor. Yani, ifade
etmek istediği şey şu: "Özel bankadan yüksek faizle kredi
alınacak, düşük faizli kredilerle çiftçiye verilecek; aradaki faiz ne
olacak? Şimdi 'görev zararı' yazamayacaksınız ve bu
paraları ya bir bankadan alacaksınız veyahut da devlet yine
birtakım kâğıtları yüksek faizlerle satacak, o
kâğıtlardan elde ettiği paraları bize vereceksiniz. Bizim
anladığımız şu: Devlet, eskiden, görev zararları
yoluyla veya bu bankalar yoluyla, içi boşaltılıyordu,
onların tabiriyle, hortumlanıyordu. Şimdi, bu hortumlama
işi, bir özel bankaya, bir özel kişiye veya bir özel kuruluşa
doğru yönlendirilmiş olacak, hükümetler bu işin içerisinden
sıyrılmış olacak; dolayısıyla, yine, devlet
eliyle, özel birtakım kuruluşlar, zenginleştirilmiş
olacak" diyor vatandaş.
Değerli arkadaşlar, bunu, enine boyuna, bir
şekil üzerine döküp, oturdum bütün gece inceledim; acaba doğru mu
söylüyor, bir yanlışlık var mı... Evet arkadaşlar, bu
yasa tasarısının içerisine konulması gereken birkaç madde
daha vardı; o birkaç maddeyle, bu yasa tasarısını sağlama
alabilecek, işte o faiz farklarının hangi ellere
gideceğinin önünü kesecek birtakım düzenlemelere ihtiyaç vardı.
Biraz önce de, DSP'li milletvekili arkadaşım
Masum Türker, bu yasa tasarısının 4 üncü maddesinin, yani süre
uzatma maddesinin, dörtbuçuk yılı aşmak için konulmuş
olduğunu, böyle bir ifade taşıdığını
söyledi. Dün akşamki konuşmamda ben de aynı şey üzerinde
durmuştum. Bu iki konunun birbirine denkleştirilmesi lazım.
Değerli arkadaşlar, bu konularda,
bankaların özelleştirilmesi konusunda, taraflar çok hassas; esnaf
teşkilatları çok hassas, Halk Bankası için; tarım kesimi
çok hassas, Ziraat Bankası için; Türkiye'de konut edinme gayreti içinde
olan vatandaşlar hassas, Emlak Kredi Bankası için... Demek oluyor ki,
bu bankalar özerkleştirilirken veya özelleştirilirken,
altyapılarının, menfaatına sunduğumuz kitlelere dönük
olması lazım diye düşünüyorlar; yani, bu bankaların
özelleştirilmesinden, özerkleştirilmesinden sonra, bazı
kişi ve kurumlar değil, bugüne kadar hitap ettiği tabanın
yararlanması lazım diye düşünüyorlar. Bu, tabiî, çeşitli
yollarla olabilir. Bu düzenlemenin içine birtakım maddeler koymakla
olabilirdi veyahut da Sayın Bakanımızın biraz önce ifade
ettiği gibi "özelleştirilirken bu konu üzerinde hassasiyetle
duracağız" ifadesini, şimdi bu vatandaşlarımızın
ifadeleri karşısında, ciddî bir teminat olarak almak gerekiyor;
özelleştirilirken buna çok dikkat edilmesi gerekiyor.
Mutlaka ve mutlaka, tarım kesimiyle ilgili
görüşmeler yapmak lazım, hazırlıklar yapmak lazım. Bu
banka özelleştirilirken, Ziraat Bankası özelleştirilirken,
tarım kesiminin elinin içinde olmasını temin etmek lazım.
Mutlaka, yine, esnafla, sanatkârla, küçük sanayicilerle işbirliği
içinde olmak lazım. Halk Bankasının özelleştirilmesinde,
sermaye bakımından ellerinin içinde olması lazım. Hakeza,
Emlak Kredi Bankası için de durum böyledir.
Bakın, size, haklılıklarını
tespit etmek için çok küçük bir örnek vermek istiyorum. Küçük
işletmelerin, Türkiye'deki bütün toplam işletmeler içerisindeki
payı yüzde 98,8; bu, diğer dünya ülkelerinde, gelişmiş
ülkelerde de, aşağı yukarı aynı oranda; mesela, Amerika'da
yüzde 97,2. Demek ki, halkımız, müteşebbisimiz, dünyayı
takip etmiş, duruma hâkim olmuş; bu güzel. Küçük işletmelerde
istihdam oranı ise yüzde 45,6. Bunun yanına, esnaf ve sanatkârın
kendisini ve yanında çalıştırdıklarını da
kattığınız zaman, çok önemli bir miktarda istihdamı da
temin ediyor; ama, küçük işletmelerin yatırımdaki payı,
dikkat ederseniz, yüzde 6,5 civarında. Yani, bizim müteşebbisimiz,
yatırımlarını o kadar ucuza mal etmiş ki, üretime o
kadar büyük katkılar temin etmiş ki, o kadar büyük katmadeğer
temin etmiş ki, ancak takdire layıktır.
Küçük işletmelere verilen kredilere
geldiğimizde, manzara çok kötü. Küçük işletmelere Türkiye'de verilen
kredilerin payı, daha hâlâ yüzde 4'ler seviyesinde; belki bugün yüzde
5'tir belki yüzde 6'dır; ama, diğer ülkelere
baktığımız zaman bu Amerika'da 42,7, Almanya'da 35,
Hindistan'da dahi yüzde 15'in üzerindedir.
Değerli arkadaşlar, küçük işletmelerin,
esnafın istihdamda ülkeye yarattığı katma değerin
değerlendirilmesi lazım ve kredi verecek olan müesseselerin kredi
verme imkânlarını yönlendirmek lazım. Bu yönlendirmeyi bu
düzenleme içerisinde göremedik; ama, temenni ediyorum ki, Sayın
Bakanımızın ifadesinden güç alarak söylüyorum ki, bu
özelleştirmeler yapılırken bu konulara dikkat edilecek ve bu
bankaların üzerine oturmuş olduğu kesimler ihmal edilmeyecektir.
Değerli arkadaşlarımı ve Sayın
Başkanımı saygıyla selamlıyor; tasarının
hayırlara vesile olmasını diliyorum efendim.
(Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın
Karapaşaoğlu.
Anavatan Partisi Grubu adına İzmir
Milletvekili Sayın Işın Çelebi konuşacaklar.
Buyurun efendim.
Süreniz 10 dakika.
ANAP GRUBU ADINA IŞIN ÇELEBİ (İzmir) -
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; üç bankanın
özelleştirilmesiyle ilgili yasa tasarısının son bölümüne
geldik; çıkacak yasanın bütün ülkeye hayırlı
olmasını diliyorum.
Bankacılık sektörünün, artık, yüksek
enflasyon döneminde olduğu gibi sadece yüksek faizlerden yararlanan ve
kamu açıklarını kapatmaya dönük olarak piyasalardan kaynak
toplamaya ve buradan kâr elde etmeye dönük bir anlayıştan
çıkıp, tamamen, Türkiye'nin büyümesine hizmet edecek ve Türkiye'nin
mevduatlarını, tasarruflarını ve kaynaklarını
Türkiye'nin kalkınmasında kullanacak önemli bir sektör haline gelmesinin
de başlangıcı olduğuna inanıyorum. Biz bu inançla bu yolu
açmak için Aralık 1999'da Bankalar Kanununu çıkardık ve
Bankacılık Denetleme ve Düzenleme Kurulunu 1 Eylül 2000'de devreye
soktuk. Özellikle bankacılık sektöründe ve malî sektörün tümünde
açıklık, dürüstlük ve şeffaflığın temel ilke
olmasını önplanda tuttuk; bu, hem malî sektör için geçerli hem de
özelleştirme çalışmaları için geçerli. Özelleştirme de
aynı şekilde açık ve şeffaf olmalı ve imza atan
insanlar, karar alan insanlar, her an, her zaman topluma hesap vermeli ve bu
hesabı da toplumun önünde, ömür boyunca, yaşamı sona erinceye
kadar da yapabilmeli.
Bu rahatlıkla, dün ve bugün, Etibank konusunda,
Özelleştirme Yüksek Kurulunca alınan kararın gerekçeleri çok
ilginç bir tarzda soruluyor. Bu toplum kavga istemiyor, bu toplum anlamsız
tartışmalar istemiyor. Benim görevim, o imzayı atmış
altı kişiden biri olarak -Özelleştirme Yüksek Kurulu
kararında, Sayın Bülent Ecevit, Sayın Mesut Yılmaz,
Sayın Zekeriya Temizel, Sayın Yalım Erez, Sayın Güneş
Taner ve benim imzam var- bana sorulduğu zaman bu hesabı vermek bizim
görevimiz. En doğal bir sorudur; saygı duyuyorum; sordukları
için teşekkür ediyorum. 1983 yılından bugüne kadar her
yaptığımız işin hesabını verdik, bugün de
vermeye devam edeceğiz.
KAMER GENÇ (Tunceli) - Hesabı nerede vereceksiniz,
öteki dünyada mı?!
IŞIN ÇELEBİ (Devamla) - Şu anda,
Etibankın, Özelleştirme Yüksek Kurulu kararıyla oluşan
hesabını vereceğim. Etibankla ilgili birinci işlem, birinci
ihale 1996 yılında yapılmıştır ve Doğan
Kumaşçılık bu ihaleyi almıştır; ama, para
ödenmemiştir. Eğer, o gün, ikinci firma isim vermek istemiyorum; ama,
çok isterseniz söyleyeyim, Diler Grubu karara konmuş olsaydı ikinci
gruba verilir ve bu iş orada biterdi; ama, ikinci firma da karara konmadığı için, birinci
gelen Doğan Kumaşçılık da parayı ödemediği için
ihale iptal edilmiştir.
Daha sonra, 1997 yılının ikinci
yarısında ihale yapılmış ve Nergis Grubu veya
İpek Grubu ihaleyi almış. 1996 yılında Interbank bu
gruba verildiği için, bir banka sahibi ihaleye girmiş; ancak, Hazine,
burada, İnterbank'ın rehabilitasyona ihtiyacı olduğunu
belirterek, bu konuda durumun tartışılmasını
istemiş ve bu süreçte ihale İnterbank Grubuna verilmemiş. Daha
sonra İnterbank yanına diğer bazı ortaklar alarak ve
teminatlar ve taahhütler göstererek Hazinenin bu teminat ve taahhütleri
alması üzerine ve bir banka sahibi olarak -1996 yılında
kendilerine bir banka verilmiş- yanına yeni ortaklar alarak ve
artı, taahhütler ve teminat vererek, bu şartları yerine
getireceğini taahhüt ederek...
KAMER GENÇ (Tunceli) - Teminatları
açıklarsanız memnun olurum, yazılı bildirirseniz bana...
Yok öyle teminat...
IŞIN ÇELEBİ (Devamla) - Gerekli
teminatların alınması ve Özelleştirme Yüksek Kurulu bu
ihale sonucunun -yeni ortaklarla birlikte- bu teminatların
alınması ve şartların yerine getirilmesi koşuluyla
Bankalar Kanuna göre işlem yapan bu bankanın ve Özelleştirme
Kanununa uygun bulunmuş devir şartları içerisinde, Sayın
Bülent Ecevit'in, Sayın Zekeriya Temizel'in, Sayın Mesut
Yılmaz'ın, Sayın Yalım Erez'in, benim ve Sayın
Güneş Taner'in imzasıyla bu devir yapılmıştır.
Bu devir yapıldıktan sonra, teminatların
ve şartların yerine gelip gelmediği Hazineden sorumlu Bakan
arkadaşımızın bilgisi içerisindedir. Ondan sonraki
işlemler 1999 ve 2000 yılındaki işlemler ki, bugüne kadar
geçen birbuçuk yıl içerisinde bu teminatlar, şartlar yerine geldi mi
gelmedi mi; bunun bilgisini, ancak Hazineden sorumlu Bakan
arkadaşımız veya Bankacılık Denetleme ve Düzenleme
Kurulu verebilir. Bu konudaki bilgiler, devletin arşivindedir. Bu konuda
verilecek bilgi, hükümet tarafından verilmelidir. Hükümet, bu konuda,
kanaatimce, sorulan soruları aydınlatacaktır; ama, şu
kadarını söyleyeyim: Ben, bu imzayı atarken -6 kişiden biri
olarak- yasalara uygun, kurallara uygun bir imza attığımı
belirtir, hepinize saygılar sunarım. (ANAP, DSP ve MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Çelebi
KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, Bankalar
Kanunun 64 üncü maddesine aykırı bir devri yapan bu
arkadaşımız, sayın eski bakan, kanuna nasıl riayet
etmiş, benim aklım ermiyor. Galiba, biz biraz bu konuları
anlamıyoruz (!)
BAŞKAN - Gruplar adına başka söz
talebi?.. Yok.
Şahıslar adına yapılan talepleri
sırasıyla arz ediyorum: Sayın Polat, Sayın Derin,
Sayın Ayhan, Sayın Uzunkaya, Sayın Gönül, Sayın Genç,
Sayın Erek ve Sayın Bedük.
Sırasıyla davet edeceğim: Erzurum
Milletvekili Sayın Aslan Polat?.. Yoklar.
Kütahya Milletvekili Sayın Ahmet Derin?.. Yoklar.
Sakarya Milletvekili Sayın Cevat Ayhan?.. Yoklar.
Samsun Milletvekili Sayın Musa Uzunkaya?..
Buyurun efendim. (FP sıralarından
alkışlar)
Süreniz 5 dakikadır.
MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bankaları özerkleştirme ve
özelleştirme tasarısının son maddesine geldik; yani,
yürütmeyi yapacak hükümete geldik. Tabiî, akşam da söyledim, millet
çıkarılan bu yasaları
kimin yürüttüğünü değil, bankaların içindeki paraları kimin
yürüttüğünü soruyor. Bu yasayla,
içi boşaltılması muhtemel veya belki bugünkü şartlarda içi
boşaltılan bu bankalar çarnaçar satılırken, devredilirken,
içi boşaltılmış bir surette devredilen daha önceki
bankalarda olduğu gibi, bilahara devralınan bankalardan devletin
yaptığı zararları hükümet ne şekilde yürütüyor,
nasıl yürütüyor?
Değerli arkadaşlar, bakın, ben, öteden
beri tüm yasalarda "...yayımlandığı tarihte
yürürlüğe girer ve bu yasayı Bakanlar Kurulu yürütür" hükmünü,
doğrusu pek fazla da anlayabilmiş değilim. Mesela, YÖK'le ilgili
kanun çıkarırız "bu kanunu Bakanlar Kurulu
yürütür"deniliyor; Allahaşkına, üniversitenin içerisine hükümet
girebiliyor mu? Kemal Gürüz'ün elindeki sopası sizin içeriye girmenize
müsaade ediyor mu?
Değerli arkadaşlar, bu Meclisten çıkan
yasaları gerçekten hükümetler uygulayabiliyorsa, önce kendi uygulayabilme
imkânlarını bir denetleyiversin.
Bakın, şimdi, geriye doğru
bakanları burada sorguluyoruz; eski bir devlet bakanı burada ifade
verme, savunma verme durumunda. Tabiî, hâkim de kendisi, savunmacı da
kendisi; daha önceki icraatları bize doğru, eğri,
yanlış, güzel anlatıyor. Ben, kişilik olarak saygı
duyuyorum; ama, değerli arkadaşlar, neticede, bu bankalar soyuldu,
içleri boşaltıldı. Hani
"suç, kürk olsa; kabahat, kürk olsa kimse sırtına
almaz"derler ya, kimse sırtına almak istemiyor bu günahı;
ama, ortada bir günahlı olay var, bir ayıplı hadise var.
Kızılay Meydanında açlık feryatları atan, bu
çığlıkları duymayan, ama, dörtbuçuk sene vadeyle bu
yasayı yürüteceğini...O gün ne olacak bilmiyoruz, dörtbuçuk sene
sonra kim öle kim kala; hani, Hoca Nasrettin'in- affedersiniz- bir evcil
hayvana güzel Türkçe öğretme arzusu varmış; daha açığı,
devrin sultanlarından meşhur bilinen filin sahibi "eğer,
benim bu merkebime güzel Türkçe öğreten olursa ona iki teneke altın
vereceğim"demiş, kimse cesaret edememiş; ama, Hoca bunu
kabullenmiş. "Yahu, Hoca, ne yapıyorsun" demişler;
Hoca "vallahi iki sene mühleti var, iki teneke de altın; iki sene
sonra ya Hoca ölür ya Timur bir tarafa göçer veya merkep ölür; ama altın
ne olur; o da bize kalır"demiş.
Şimdi, dörtbuçuk sene vadeli bir yasa
çıkarılıyor; böyle uzun vadeli, ne yapılacağı
belli değil, bu dörtbuçuk senede bankaların ne olacağı
belli değil, ortada imarla, inşayla uğraşan Emlak
Bankasının, KOBİ'lerle, esnafla ilgilenen Halk
Bankasının, Ziraat Bankasının -akşam söyledi
Sayın Bakan 38 000 çalışanı var- ne olacağı belli
değil, herkes tedirgin...
Değerli arkadaşlar, seçim arifelerinde bile,
biz doğru dürüst bürokratlardan hizmet göremiyoruz, onları
çalıştıramıyor, izleyemiyoruz. Böyle bir tedirginlik
döneminde, dörtbuçuk yıl vadeyle bu personelden nasıl verim
alacaksınız? Hangi güvenle bunlar takip edilecek?
Sayın Genç, akşamdan beri soruyor,
doğrusu ben de merak ediyorum: Yani, bu hükümet, ne yapar da istifa eder?!
Geçenlerde, Yeni
Zelandalı bir bayan bakan, alkollü araç kullanıyor yolda seyir
ederken, polisler tarafından durduruluyor, alkol testinden geçiyor,
enteresan, alkollü çıkıyor ve onuruna
yakıştıramıyor, bu bayan bakan derhal istifa ediyor.
Alkollü araç kullandığını, onur kırıcı bir
hareket olarak, kendisini aşağılayan bir olay olarak telakki
ediyor, istifa ediyor.
Şimdi, samimî söylüyorum: Bu hükümet, bir onur
belgesi çıkarsın ortaya; şu olaylar
karşılığında ben istifa ederim. Bankalar
boşaltılır "istifa" sözcüğünü bırakın,
sorgulamasından kaçıyorsunuz burada. Parlamentodaki partilerin gruplarının
gücüne göre 15 kişilik bir komisyon kurulsun; bu hadisenin siyasî
ayağı da bulunsun, diğer temiz insanlar aklansınlar,
temizlensinler. Ama, durup dururken, hükümetin 30 küsur Bakanını veya
geçmiş bakanların hepsini töhmet altında tutacak bir
yaklaşıma vesile olacak tavırdan gelin sakınalım.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Uzunkaya, lütfen
toparlayınız.
MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Toparlıyorum Sayın
Başkan.
Yani, niye bundan kaçındınız?
Şimdi, ben de merak ediyorum: Trilyonlarla,
katrilyonlarla paralar gider... Resul Akay, yirmi küsur gündür aç bitap düştü
yollarda, işçinin feryadını dile getiriyor,
duymazsınız! Yani, memur kıyım yasasını
getiriyorsunuz, memur sendika yasasını getiremiyorsunuz; niye
getiremiyorsunuz? Toplu sözleşmeli, grevli bu hakkı niye
getiremiyorsunuz? Anayasa değişikliğinizde getirin onu da, memur
da söke söke hakkını alsın; ama, buna da
yaklaşamıyorsunuz. Peki, niye? Sizin gücünüz, hakikaten gücü
olmayanlara yetti. Resul Akay orada yürüyecek, Kızılay'da aç biilaç
insanlar feryat edecek; siz, yeni bir satış senaryosuyla...
Bakın, burada tarih, bu tutanakların şahididir ve gelecek
parlamento bunun şahidi olacak; eğer bu bankalar yarın iç
edilir, yok edilirse, bu dünyada olmasa bile ahirette
tırnaklarımız yakanızdadır. Bu milletin, haklı
olarak yakanıza sarılacağını hepimiz biliyoruz.
Saygılar sunuyorum. (FP sıralarından
alkışlar)
MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Ahirette
görüşürüz, ahirette...
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın
Uzunkaya.
Son söz, şahsı adına, Aydın
Milletvekili Sayın Ali Rıza Gönül'e ait; buyurun efendim. (DYP
sıralarından alkışlar)
Süreniz 5 dakika.
ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Dünden bu yana, ilgili kanun tasarısının
maddelerini görüştük, artık sonuna geldik, inşallah,
memleketimize, milletimize hayırlı ve uğurlu olur; bütün
temennimiz odur.
Dünkü görüşmelerden itibaren, burada çok
açık, çok net cevabı verilemeyen; ama, bizi
televizyonlarının başında izleyen
vatandaşlarımızın, mutlaka açıklanmasını,
faksla, telefonla tarafımıza bildirdikleri bir konunun
altını çizerek ve bu kürsüden de açıkça ifade ederek
aydınlığa kavuşturmak istiyoruz.
Şimdi, Ziraat Bankasının malî bünyesi
bozulmuş, neden bozulmuş; 1994 yılında, Doğru Yol
Partisinin Genel Başkanı ve o tarihteki hükümetin başbakanı
Sayın Çiller, pamuk üreticisine 4 trilyon lira civarında destek
vermiş. O 4 trilyon, katlana katlana bugün 6-7 katrilyona
ulaşmış. Merakımı çekti; tabiî ki, kesin rakamlar
değil; ama, 1997 yılı haziran ortasına kadar o 4-4,5
trilyonluk borç, 928 trilyon olmuş.
Buradan konuşan bazı sözcüler, 6 katrilyon
borç olduğunu, malî bünyeyi bozduğunu ifade ediyorlar ve bunun
yanlış bir uygulamadan kaynaklandığını
söylüyorlar; ama, 1997 Haziranından sonra 55, 56, 57 nci hükümetler olarak
Sayın Yılmaz, Sayın Ecevit ve tekrar Sayın Ecevit, niye
tedbirlerini almadıklarını, bunu niye düzeltemediklerini de
açıklamaktan özenle kaçınıyorlar.
Eğer, 928 trilyon, 1997 Haziranından sonra
1998, 1999, 2000 yıllarında 6 katrilyona; yani, 11 milyar dolara
geldiyse ve bizim yaptığımız yanlışsa,
yanlışın emsal olmayacağı o kadar açık ki, o
yanlışı yaparken siz, o yanlışı devam ettirirken
siz sorumlu değil misiniz?! Bunun cevabını nasıl
vereceksiniz?!
Sayın Çiller, 4 trilyon lirayı, o gün için,
en az 300 bin pamuk üreticisine vermiştir. Vatandaş, bugünün
anaparasıyla 67 katrilyon, devletin, milletin parası, bankaların
içini boşaltanlara veriliyorsa, peşkeş çekiliyorsa, Allah bin
kere razı olsun Sayın Çiller'e, bari milletin parasını, 300
bin pamuk üreticisine verdi diyor. (DSP sıralarından "Vay vay
vay" sesleri, gülüşmeler; DYP sıralarından
alkışlar)
Eğer, bizim yaptığımız
yanlışsa, biz, alınteriyle yaşayan, topraktan
karnını doyuran bu milletin 300 bin çiftçisine verdik, esnafına
verdik esnafına, KOBİ'lere verdik; üretimi artırmak için,
ihracat yapmak için... Bakın bir halinize, ihracatınız
düşmüş yüzde 40'a yakın, yüzde 50'ye yakın
ithalatınız artmış. Dışarıya elinizdeki
paraları peşkeş çekerken, dışarıdan para dilenir
hale getirmişsiniz bu ülkeyi. (DSP sıralarından gürültüler)
MAHMUT ERDİR (Eskişehir)- Siz
yaptınız!...
ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla)- Bunun hesabını
verin evvela, bunun...
MAHMUT ERDİR (Eskişehir)- Siz
yaptınız!.. Siz yaptınız, siz!..
ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla)- Vatandaş diyor ki:
"Kırk yıllık tapular gün gördü." Sayın Çiller 3
000 lira verdiği zaman, tartı çekisiyle gitti Ziraat
Bankasından, evet, parasını aldı. Şimdi,
vatandaş, 1 kilo gübre alacak, elinde tapusu, ilçe ziraat odasına,
oradan çıkıyor, yine, elinde tapusu, ziraat odasına...
Şimdi, geçen dönemde, 10 sent, 12 sent para
verdiniz. Yine, elde tapular, ziraat odalarının, ziraat
mühendisliklerinin kapılarında kuyruk oldu vatandaş. (DSP
sıralarından gürültüler)
MAHMUT ERDİR (Eskişehir)- Sizin
zamanınızdaydı...
ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla)- Bırakın
bunları da, siz, bunları bırakın da, pamukçuya bir 20 sent para verip,
bakın...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN- Sayın Gönül, toparlar
mısınız; 1 dakika uzatıyorum.
MEHMET EMREHAN HALICI (Konya)- İstanbul
Bankasını merak ediyoruz...
BAŞKAN- Lütfen, karşılıklı
konuşmayalım efendim; lütfen...
MAHMUT ERDİR (Eskişehir)- Yalan söylüyor!..
ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla)- Ülkede kuraklık
var, zeytin üreticisi perişan hale
gelecek. "28-29 sent vereceğiz" diyorsunuz. Zeytin üreticisi,
sizden en az 60 sent destek istiyor. Bırakın da, birilerine bu
memleketin paraları, böyle bu kadar kolay peşkeş çekiliyorsa,
soyguncuya gidiyorsa, bari, milletin parasını hakkın sahibi
olan, üreten insanlara verin, çiftçiye verin...
MAHMUT ERDİR (Eskişehir)- Çiftçi
hayatından memnun, senin haberin yok!..
ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla)- Pancarın ilk
avansında pancar fiyatı açıklanır. Haziranın
ortasıdır beyler, kasım ayına geldiniz, pancar
fiyatlarını açıklayamadınız.
MAHMUT ERDİR (Eskişehir)- Ben, pancar
bölgesinden geldim. Haberin yok senin; çiftçi memnun...
ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla)- Değerli
arkadaşlarım, onun için, eğer, bir yanlışlık
varsa -sizin kalbiniz de bunu tasdik ediyor da- şöyle biraz daha yürekli
olarak bu kürsüden dile getirip gereğini yapın. (DSP sıralarından
gürültüler)
Saygılar sunarım. (DYP sıralarından
alkışlar)
MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Bu konuda
konuşacak en son parti sizsiniz.
BAŞKAN - Sayın Gönül teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri, madde üzerindeki
konuşmalar tamamlanmıştır.
Şimdi, sorulara geçiyoruz. İlk soru
Sayın Ali Şevki Erek'in.
Buyurun.
ALİ ŞEVKİ EREK (Tokat) - Sayın
Başkanım, Sayın Bakana sorularımı arz ediyorum.
Bu tasarıyla çiftçinin ve esnafın ortada
bırakıldığı kanaatini taşıyorum. Böyle bir
tasarı yerine, çiftçiye ve esnafa bu bankalar
özelleştirildiğinde çok daha geniş destek imkânlarını
sağlayacak 4046 sayılı kanuna eklenecek bir madde yoluyla bir
çözümün niçin düşünülmediğini merak ediyorum.
Kamu hissesi yüzde 50'nin altına
düştüğünde bu tasarı uygulamadan kalkacak, madde 4. Kamu hissesi
yüzde 50'nin altına düşmediği takdirde özelleştirme
ilânihaye sürebilir mi? Madde 4'te böyle bir tehlike var. Sayın Bakan,
böyle bir ortada kalmayı nasıl cevaplandırır?
Bir arkadaşım, Bağ-Kur prim borcu olan
esnafa Halk Bankasından kredi tahsis edilmediğini ifade etti.
Sayın Bakan da, Bağ-Kur'un 2000 yılı içinde 1,5 katrilyon
liraya ulaşan bir zararından bahisle bu uygulamanın devam
edeceği doğrultusunda bir imaj verdiler, kesin bir ifade
söylemediler. Şunu soruyorum: Şu anda prim borcu olan esnafa,
kesinlikle, Halk Bankasından kredi imkânı kalktı mı,
kalkmadı mı?
Son soru: Dün bu konuda da soru soruldu; ama, tam bir
bilgiye sahip olamadık, Sayın Bakan açıklarsa mutlu
olacağız. Ziraat Bankasının, borçların ertelenmesi
konusunda yayımladığı son genelgede, çiftçinin müracaat
tarihi olarak belirtilen tarih itibariyle, özellikle pancar çiftçisinin pancar
paralarını alacağı nisan ayı sonuna kadar
uzatılması, bu genelgeden pancar çiftçisinin yararlanması
imkânını sağlayacak mı? Şu andaki, çiftçinin müracaat
tarihi olan ocak sonu tarihinin, pancar çiftçisinin istifade edebilmesi için, 31 Nisan ve belki 31 Mayıs 2000'e kadar uzatılması düşünülüyor mu?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Efendim, soru soracak 10 kadar sayın milletvekili
var; lütfen, soruları 1'er dakikayla sınırlandırmaya
çalışalım.
Sayın Özkan Öksüz, buyurun efendim.
ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - Sayın Başkan,
delaletinizle, aşağıdaki soruları tevcih ediyorum:
1- Mevcut düzenlemede, 4'lü kararla yapılan atama
işlemleri dışında, hiçbir yetkisi olmayan ilgili bakan,
bundan sonra, yüzde 99'luk Hazine hisselerini temsil eden kişi olarak
"olağanüstü genel kurul
kararı aldım" diyerek ve koltuğunda oturarak,
tek başına genel kurulu
gerçekleştirebilecek mi?
2- Bankacılık
sektörünün yüzde 40'ına hâkim olan
kamu bankalarının, 2 partiye
mensup 3 bakana teslim edilerek, dünyada sadece aile şirketlerinde
görülen tek kişilik genel kurul usulüyle, iktidar partileri yararına
kullanılmaları için yasal bir kılıf mı
hazırlanıyor?
3- Kamu bankaları Yüce Meclisin denetiminden
kaçırılmaktadır. Bugüne kadar, yapılan usulsüzlükler,
Yüksek Denetleme Kurulunun incelemeleri sonucunda düzenlenen raporlarla Türkiye
Büyük Millet Meclisinin bilgi ve denetimine sunulmaktaydı. Bundan böyle,
Yüksek Denetleme Kurulunca denetlenmeyecek ve Bankalar Kanunundaki sır
müessesesi ardına sığınarak, usulsüzlükler kamuoyundan
gizlenecek mi?
Son sorum: Usulsüzlük yapan banka yöneticileri devlet
memuru sayıldığından, bugüne kadar, Türk Ceza Kanununun,
devlet idaresi aleyhinde işlenen cürümler hükümleri gereğince
yargılanıyordu. Bu tasarının kanunlaşması
halinde, bugüne kadar haklarında zimmet, görevi suiistimal, görevi ihmal
gibi suçlardan dava açılan yöneticiler, bu kanunun, suçun
vasfını değiştirdiği iddiasında bulunarak, daha
düşük ceza ihtiva eden hükümlerden yargılanma talebinde
bulunabilecekler ve daha düşük cezalar mı alacaklardır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Ben teşekkür ederim.
Sayın Bedük, buyurun.
SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Sayın
Başkanım, delaletinizle Sayın Bakana şu
sorularımı sunuyorum:
Güven ve itibar müessesesi olan bankalarda, özellikle
son zamanlarda yaşanan olay, Türk kamuoyu tarafından hayretle ve
ibretle takip edilmekte ve bu arada da siyasetçiye karşı büyük bir
güvensizlik duyulmaktadır. Onun için, gerek siyasetçiye ve gerekse devlete
karşı güvensizliği ortadan kaldırabilmek için,
vatandaşın sorularını, vatandaşın özellikle
üzerinde durduğu bir kısım konuları mutlaka açıklamak
mecburiyetindeyiz ve bunu da açıklayacak olan merci, bakandır ve
hükümettir.
Etibankın özelleştirilmesiyle ilgili olarak,
Interbank eski Bankalar Kanununun 64 üncü maddesine göre denetim
altındayken, ikinci bir bankanın,
Etibankın doğrudan doğruya aynı şahsa ihalesini
doğru buluyor musunuz?
Bugün, Hürriyet Gazetesinden Sayın Cüneyt Ülsever,
yapmış olduğu açıklamada "o zamanki bir değerli
bakan 'bu imza nedeniyle bir gün hepimizi Yüce Divana verecekler. Dilerim,
orada, bizi Güneş Taner savunabilir' demiş" diyor ve yine
aynı yazıda, yine eski bir bakan "bizim
aldığımız tedbirler uygulanmadı; çünkü, biz,
şirketlere, ancak 15 milyon dolar civarında aktarma
yapılmasını öngörürken, 350 milyon dolar aktarma
yapılmış " diyor. Bunu kim sağlamış; bunu,
şu andaki Başbakan Sayın Bülent Ecevit, DSP'nin bakanları
Sayın Hikmet Uluğbay, Sayın Hüsamettin Özkan ve Sayın Recep
Önal'dan bahsediyorlar. Sayın Bakan, bu sorulara cevap verme ihtiyacı
duyuyor mu? Eğer, gerçekten, bu bankanın bu şekilde
batmasına neden olan kontrol tedbirlerini almamışsa, buna
rağmen bu görevde durmayı, acaba siyasî bakımdan ve bürokratik
bakımdan doğru buluyorlar mı?
Yine, "eski bakan 'Etibank yüzünden hepimiz Yüce
Divana gitmeliyiz' diyor" diye
Milliyet Gazetesinde sürmanşet olan bir haber var. Eski bakan,
Sanayi ve Ticaret eski Bakanı, Etibankın özelleştirilmesine
karar veren Özelleştirme Yüksek Kurulu üyesi Yalım Erez "devlet,
eğer devletse, bu satışı onaylayan Özelleştirme Yüksek
Kurulu üyelerinin hepsini Yüce Divana sevk etmelidir" diyor. Sayın
Bakan, bu kadar iddialı konuşan bir eski bakanın bu
açıklamasına rağmen, halen konuyu Yüce Divana sevk etmek için
veya özellikle devletin burada tarafsızlığını ortaya
koymak bakımından, memur olduğu takdirde tahkikatın
selameti için görevden ayrılmasına imkân verilen bir sistemde, halen
göreve devam etmeyi düşünüyor musunuz?
Sayın Bakan, son sorumu soruyorum...
BAŞKAN - Saffet Bey, başkasının
zamanına tecavüz ediyorsunuz.
Lütfen çabuk olun.
SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Sayın Başkan,
konuşma talep ettim, konuşamadım; üç maddede de söz istedim,
konuşma hakkı vermediniz. Müsaade edin de sorularımı
sorayım.
BAŞKAN - Sırasında talep etseydiniz.
SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Ben sırasında
istedim...
Bürokratlar ve siyasetçiler, özellikle
birkısım özelleştirmelerden sonra, özelleştirilmiş
olan o kurumlarda yönetimde görev alıyorlar; yani, bankalar
murakıbı olarak rapor düzenlemiş olan bir murakıp
arkadaşımız veya bankada, kamuda görevli olan bir
arkadaşımız, özelleştirmeden sonra, özelleştirilen o
kurumun yönetiminde, genel müdür olarak, genel müdür muavini olarak veya
murahhas üye olarak görev alıyor. Acaba, bu, o müesseseler ve devletin
müesseselerinin itibar ve güven kaybetmesi bakımından fevkalade
tehlikeli, üzerinde durulması gereken, çözümlenmesi gereken ve
engellenmesi gereken bir konu değil midir?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Diğer sorulara geçme
imkânımız yok; cevap için 1 dakika süre kaldı. Sayın Bakan,
lütfen cevap verin efendim.
KAMER GENÇ (Tunceli) - Bu süreyi biraz uzatalım
Sayın Başkan, eskiden 20 dakikaydı.
BAŞKAN - Öyle oylamasaydınız, ne
yapalım.
Buyurun efendim.
DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Bursa) - Sayın
Başkan, 1 dakikada, bu kadar soruya, bu kadar önemli soruya cevap vermem
mümkün değil ve hepsi de, cevap verilebilir nitelikte; bizim,
göğsümüzü gere gere konuşabileceğimiz şeyler. (DSP ve MHP
sıralarından alkışlar) Ya süremizi uzatın veya biz,
bunların hepsine yazılı cevap verelim.
BAŞKAN - Evet, dinliyoruz efendim; buyurun.
DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Bursa) - Şimdi,
baştan başladığımız zaman, bankamızın,
Ziraat Bankasının özkaynaklarıyla ilgili, bir
arkadaşımız dedi ki -onun söylediği rakamın tam tersi
bana getirilen- Ziraat Bankasının nominal sermayesi 350 trilyon,
ödenmemiş sermayesi 128,6 trilyon, ödenmiş sermayesi ise 221,305
trilyon. Bu, ödenmemiş ile ödenmiş kısım için de,
arkadaşımız bir farklı şey söyledi. Tabiî, bir
bankanın, sadece ödenmiş sermayesi değil, onun diğer
kaynakları ile özkaynakları önemli. Ziraat Bankasının
toplam özkaynakları, Eylül 2000 tarihi itibariyle 397,9 trilyondur.
Şimdi, bir başka konu "pancar
üreticisinin borçlarının ödeme planına bağlanması
yolunda bir uzatma yapılabilecek mi" denildi. Ziraat Bankası
Yönetim Kurulu önümüzdeki günlerde toplanacak ve burada, özel bir düzenleme
yaparak, bu arkadaşlarımızın problemlerine çözüm getirecek.
Şimdi, bir arkadaşımız, yine,
Ziraat Bankasının bu gelir-gider hesaplarını analiz etmeye
çalıştı. Tabiî, bankacılık...
MUSA DEMİRCİ (Sıvas) - Sayın
Başkan, Sayın Bakan isim vermeden cevap veriyor; bir
arkadaşımız, bir arkaşımız...
MURAT AKIN (Aksaray) - Kim bu bir arkadaş.
MUSA DEMİRCİ (Sıvas) - Böyle, soruya
cevap olmaz.
DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Bursa) - Hayır,
Sayın Başkan 1 dakika deyince, ben, şey yapamadım.
BAŞKAN - Efendim, rahat olun; buyurun.
DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Bursa) - Şimdi, o zaman
şunu söyleyeyim: Sayın Öksüz "ilgili bakan, olağanüstü
genel kurul yapacak mı" demişler. "Kamu hisseleri, tüm
KİT'lerde, Hazine tarafından temsil edilmektedir" zaten temsil
edilmektedir, Telekom'da olduğu gibi. Genel kurulu olan kuruluşlarda,
bu gibi kurul toplantılarında ilgili bakan ve Hazinenin ilgili
bakanı müştereken temsil edilmektedir. Bu genel kurullara, Hazinenin
KİT bölümünden ilgili bakandan onay alınarak gidilmektedir ve orada
temsil hakkı kullanılmaktadır, aynı işler burada da
yapılacaktır.
Sayın Ali Şevki Erek, amacımız
programladığımız gibi özelleştirmeyi
gerçekleştirmektir. Bu sürede yetiştirilemeyecek diye
tasarının düzenlenmemesi söz konusu olamaz. Çiftçi, esnaf
devletimizin bütçesinden şeffaf bir şekilde desteklenecektir bundan
sonra, bankalar bu konuda aracı banka olarak, kendilerine komisyon
ödenerek görev alacaklardır.
Şimdi, Sayın Akın, ödenmeyen sermaye ile
ilgili sormuşlardı, onu söyledim.
MURAT AKIN (Aksaray) - Sayın Bakanım,
yanlış söylediniz bendeki bilançoya göre; biraz önce dediniz ki,
ödenmiş sermaye 100 trilyon veya 141, ödenmemiş 250...
DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Bursa) - Hayır,
ödenmemiş 128 efendim.
MURAT AKIN (Aksaray) - O zaman bu bilançoyu ben
yetkililerden aldım, niye yanlış?
DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Bursa) - Bu elimdeki, size vereyim.
MURAT AKIN (Aksaray) - Yeni aldım ben.
BAŞKAN - Efendim, bu evrak teatisini sonra
yaparsınız.
Sayın Bakanım devam buyurun efendim.
DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Bursa) - Sayın Gönül
dedi ki, "Ziraat Bankasının malî bünyesi..." Ziraat
Bankasının malî bünyesi; bir bankanın malî bünyesi her gün
değişir, oradaki kullanımlara ve kaynaklarının
yapısına göre, kaynakların vadesine göre, o kaynakların
geri çekilme, yani exigibilite durumuna göre...
MURAT AKIN (Aksaray) - Sermaye Hazinenin taahhüdünde,
bir ay içinde mi değişmiş, yani bir bakar
mısınız?.. Yeni aldım ben.
SÜLEYMAN YAĞIZ (İstanbul) - Dinle be
kardeşim.
BAŞKAN - Sayın Bakan cevap vermesin, ne
yapayım.
DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Bursa) - Sizin elinizdeki
1999 diyor arkadaşlarım.
MURAT AKIN (Aksaray) - Sayın Başkan,
anlamadığım şey, ne oldu yani?..
DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Bursa) - "Çiftçi, esnafa
destek için, 4046'ya ek bir şey yapabilir misiniz" dedi Sayın
Erek, ondan başlayayım.
Söylediğimiz şu; biz, bu dönemde, öncelikle,
bankaların yapısal uyumunu sağlayacağız, malî
yapılarını güçlendireceğiz ve Özelleştirme
İdaresine devredeceğiz. Bu satış operasyonunda ne bizim
ihtisasımız var ne de böyle bir iddiamız var. Biz, bu
bankaların malî yapılarını belli bir noktaya getirip,
özelleştirilmek üzere Özelleştirme İdaresine devredeceğiz.
"Madde 4'te tehlike var" diyor, uzayabilir
bu... Hayır, hiçbir tehlike yok. Bu bir çerçeve hükümdür. O sürelerin
içinde ve daha erken bitirmeye çalışacağız.
"Kamu bankaları Yüksek Denetleme denetiminden..."
Hayır, böyle bir şey yok, Meclisin denetimi her zaman söz konusudur.
Zaten, baktığınızda, Meclisin denetimi de gecikmeli olarak
gelmektedir; yani, özellikle bankalarda 1997, 1998 seviyelerindedir denetim. Bu
kadar gecikme zaten pek anlamlı da değildir. Onun için, bankalarla
ilgili, hükümetin uygulaması her zaman Yüce Meclisin denetiminde devam
edecektir.
Şimdi "usulsüzlük yapan banka yetkilileri ne
olacaktır" diye haklı olarak sordu. Biz, bu
bankalarımızı, 233 sayılı KHK kapsamından
çıkardığımıza göre ve genel müdür ile yönetim kurulu
üyelerinin ilgili bakanın iznine bağlanan soruşturmalarıyla
ilgili hüküm 233'te olduğuna göre, bundan sonra, öbür personelden hiçbir
ayırımları kalmayacaktır. Yönetim kurulu başkanı
ve yönetim kurulu üyeleri hakkında da, diğer personel için
yargıya başvurma usulü ne ise, ilgili bakandan izin almaya gerek
olmaksızın, o yapılacaktır.
ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) -Daha öncekileri sordum, daha önce
rüşvet alanlar... Özelleştirildi, daha önce rüşvetten ve
şeyden ceza alanlar?..
DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Bursa) - Eskiden olanlar...
Tabiî, şu anda ilgili bakanın izniyle sevk edilmektedir; ama, benim
bildiğim kadarıyla ceza takibatı istenip de sevk edilmemiş
rapor yoktur. En azından, bize intikal eden raporlar bakımından
bunu açıkça söyleyebilirim.
BAŞKAN - Sayın Bakanım, toparlar
mısınız efendim.
DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Bursa) - Tabiî efendim.
Tabiî, Sayın Bedük'ün söylediklerinin
birçoğuna da aynı düşüncelerle katılabiliriz;
bankacılıkta güven esastır. Hem bütün insanımız, kredi
müşterisiyle, bankalara mevduat yatıranıyla hem de
Parlamentosuyla, hükümetiyle bu güveni duymamız lazımdır.
Bankalarımız, malî sistemimiz üzerinde çok hassas durmamız
lazım. Böyle uluorta, siyasî amaçlarla polemiğe gidecek
şeylerden kaçınıp, gerçek hatalar varsa veya gerçek
iyileştirme önerileri varsa, konuşmamız lazım. Bu konuda
kendilerine tamamen katılıyorum.
"Kontrol tedbirleri, önleyici tedbirler
alınmalıdır" denildi. Evet, bankacılıkta erken
uyarı sistemleri BDDK tarafından kurulmaktadır. Bundan sonra
böyle olayların meydana gelmesi söz konusu değildir.
Sayın Erek'in sorusuna cevabımız ise:
"Halk Bankasınca, kredi kullanan esnaf ve sanatkârlardan Bağ-Kur
borcu olup olmadığına dair belge istenmesi, 619 sayılı
KHK'nin 15 inci maddesinin bir gereğidir.
Aynı mükellefiyet, esnaf kefalet kooperatiflerine de getirilmiştir"
diyor arkadaşlarım. Dolayısıyla burada görebildiğim
kadarıyla...
SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Sayın Başkan,
Sayın Bakana benim sorduğum soru: Bir eski bakanın
yapmış olduğu açıklamanın fevkalade önemli
olduğunu ifade ederek, bir bakan, doğrudan doğruya, kendisini de
muhatap almak suretiyle, sorumlu gösterdikten sonra, eski kurum üyelerinin de
Yüce Divana sevk edilmesinden bahsediyor. Acaba, Sayın Bakan, eski kurum
üyeleri veya kendisiyle ilgili bir tasarruf düşünür mü? Çünkü, bu ciddî
bir iddia ve bir eski bakan söylüyor, imzası bulunan bir bakan söylüyor.
BAŞKAN - Efendim, sorunuz soruldu, Sayın Bakan da cevabını uygun
gördüğü şekilde veriyor.
Buyurun, lütfen toparlayın efendim.
SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - "Uygun gördüğü
şekilde" diye bir şey olamaz efendim.
DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Bursa) - Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Buradaki katkıları dolayısıyla
bütün arkadaşlarıma da teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Sayın milletvekilleri, 5 inci madde üzerinde
herhangi bir önerge yoktur...
KAMER GENÇ (Tunceli) - Karar
yetersayısının aranılmasını istiyorum.
BAŞKAN - Karar yetersayısının
aranılmasını istediniz.
Maddeyi, komisyondan geldiği şekliyle
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Karar
yetersayısı vardır, madde kabul edilmiştir.
Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.
Yalnız, daha evvel, oyunun rengini belli etmek bakımından, lehte
bir söz talebi vardır; aleyhte söz talebi yoktur; tabiî, talepte
bulunulabilir.
KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, aleyhte
sözü ben talep ediyorum.
BAŞKAN - Siz talepte bulunuyorsunuz.
Lehte, İstanbul Milletvekili Sayın Masum Türker konuşacaklar.
Sayın Türker, yok mu efendim?
MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Yok Sayın
Başkan.
BAŞKAN - Aleyhte Sayın Genç
konuşacaklar.
Tabiî, lehte, başka bir arkadaşımız
da talepte bulunabilir.
Çok kısa olmak üzere, buyurun Sayın Genç.
KAMER GENÇ (Tunceli) - Ama, normal süre 10 dakika
Sayın Başkan.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
tabiî, iki gündür, bu Emlak Bankası, Halk Bankası ve Ziraat
Bankasıyla ilgili yeni bir statüyü müzakere ediyoruz.
Biraz önce, iktidar partisinden bir milletvekili
çıktı, dedi ki: "Ben hesap vermeye hazırım."
Hesap nasıl verilir, ben anlamıyorum. Yani, şimdi, Bankalar
Kanununun 64 üncü maddesine göre, hükümetin tehlikeli gördüğü bir banka
gözetim altına alınıyor -İnterbank- ondan sonra, buna
şube açma yetkisini siz veriyorsunuz. Arkasından da, kanunen suç olan
bu bankaya ikinci bir banka veriyorsunuz. Diyor ki "teminat
aldık." Söyleyin, hangi teminat mektubunu aldınız, hangi
parayı aldınız, hangi gayrimenkulü aldınız? Kesinlikle
böyle bir teminat yok, varsa çıksın söylesin, işte Bakan burada.
Sırf manşetleri aldınız teminat, gazetelerin
manşetlerini aldınız; sizin yaptığınız bütün
hatalar, kabahatler, suiistimaller, hepsi size birer kabahat olarak değil,
büyük başarılar olarak ortaya konuluyor ve dolayısıyla,
bugün, basın, halkı aydınlatma görevini yapmıyor.
Bankalar batmış. Bakın, el konulan 10
bankanın bugünkü zararı 7 milyar 600 küsur milyon dolar. Gittikçe
zararları artıyor. Ayrıca, birçok hatırlı
kişilere, özellikle medya gruplarına, hak etmedikleri halde, devletin
kaynaklarını aktarıyorsunuz. Sordum bakana, dedim ki,
bakın, siz, hangi holdinge ve hangi kişilere, yeni yeni banka
satın almak için, hangi resmî bankadan, devletin bankasından teminat
mektubunu verdiniz? Ben inanıyorum ki, Etibankta da teminat olarak
verdikleri, yine bir Halk Bankasının veya bir Emlak
Bankasının veya bir Ziraat Bankasının teminat
mektuplarını vermişlerdir, onlar da borcunu ödemeden bu paralar
yine devletin eline gelmiştir; yani, sistem bu şekilde yürütülüyor.
Yine, biliyorsunuz, 7 banka kurma izni verildi. Özel
bir banka kurma izni verilmesi için, en azından 70-80 milyon dolar para
alınması lazım; ama, sizin ortaklarınız -ki, o zaman
ANAP iktidardaydı- hiç böyle,
devletin 600-700 milyon dolarını almadan, bunlara
bedava banka kurma yetkisini
verdiler.
Şimdi, yine, sizin ortağınız,
Güneş Taner, bu bankayı, usulsüz olarak, bakın, bu Etibankı
usulsüz olarak bir medya grubuna veriyor; arkasından da gidiyor, onun
yönetim kurulunda, maaşlı olarak... Ama, kaç lira alıyor; 1
milyon dolar mı alıyor, 500 milyon dolar mı alıyor;
çıkın, burada söyleyin. Bu arkadaş nerede
Allah'ınızı severseniz?! Bu arkadaş maaş alıyor
mu buradan; hangi gün bu kürsüye geldi; yani, hangi gün buraya geldi? (DYP
sıralarından alkışlar) Şimdi, gelsin, bize cevap
versin; bu hükümet cevap versin. Arkadaşlar, bu, doğrudan
doğruya görevi suiistimaldir, milletvekilliği sıfatını
suiistimal etmektir. Ee, bu sizin ortağınız olduğuna göre,
yani siz bununla ortaklık kurduğunuza göre, herhalde siz de aynı
suça iştirak ediyorsunuz. (DYP sıralarından alkışlar)
Siz diyebilir misiniz "yahu, bizim kabahatimiz yok..." Ee,
kabahatiniz yoksa, aynı kişiyle nasıl ortaklık
yapıyorsunuz?! (DYP sıralarından alkışlar)
HASAN AKGÜN (Giresun) - Sayın Başkan,
sataşma var.
KAMER GENÇ (Devamla) - Efendim, sataşmaysa, gelip,
burada konuşursunuz.
HASAN AKGÜN (Giresun) - İstanbul Bankasında,
onların da iştiraki...
KAMER GENÇ (Devamla) - Efendim, şimdi, böyle bir
iktidar grubuyla, biz, getirilen bir kanunu müzakere ediyoruz; bakan,
devamlı kaçamak cevap veriyor. Bakana diyorum "yahu, Sayın
Bakan, bakın, 5 tane bankaya el koydunuz; içinizden köstebek
çıktı; banka sahiplerine haber verdi, bankanın içini
boşalttılar." Peki...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Genç "çok kısa"
diyor... Size, 1 dakika daha eksüre veriyorum.
Yalnız, müsaade ederseniz, bir şeyi
hatırlatayım -çok iyi biliyorsunuz siz maddeyi- deniliyor ki
"kısa, açık ve gerekçeli olacak." Gerekçenizi...
KAMER GENÇ (Devamla) - Gerekçeyi
açıklayacağım da, sonra oyumun rengini belirteceğim.
BAŞKAN - Peki, oyunuzun rengini de söyleyin
lütfen; ama, 1 dakikadan fazla eksüre vermem ona göre.
KAMER GENÇ (Devamla) - Memlekette bankacılık
sistemi o kadar arapsaçına benzetilmiş ki, bu bankalar o kadar
hortumlanmış ki, bunları, kısa ve öz olarak açıklamak
biraz zor; bir de, anlayacak adamlara kısa anlatmak çok zor, onların
da anlayışının kısayı anlayacak kadar olması
lazım.
BAŞKAN - Yalnız kanunu görüşüyoruz,
yalnız kanunu...
KAMER GENÇ (Devamla) - Ben, bu kanuna karşıyım.
Bu kanuna niye karşıyım; çünkü, bu kanunla devletin çalınan
paraları ne kadardır; burada, hükümet bize hesap vermiyor, her
şey gizleniyor; devlet sırrı olarak veyahut da ticaret
sırrı olarak karşımıza çıkıyor.
İşte, 7 Ekim tarihli gazetede, Emin Çölaşan'ın
köşesinde, Sayın Hüsamettin Özkan, verdiği cevapta, Demirel
ailesinin şirketlerinin aldığı kredileri sayıyor; işte, "100
milyon dolar şuraya verdik, 4,5 trilyon şu şirkete verdik..." Eğer onlar
sırsa, niye o bakan açıklıyor;
eğer sır değilse, niye bu
Bakan hangi özel şirketlere
ve yandaş şirketlere kredi verdiğini açıklamıyor?
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
KAMER GENÇ
(Devamla) - Bu itibarla, her şeyi gizli kapaklı
yaptığınız için,
sizin getirdiğiniz her tasarıya da karşıyım,
kanuna da karşıyım. (DYP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Genç.
Başka söz talebi yok.
NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Var, var...
BAŞKAN - Açık oylamanın...
HASAN AKGÜN (Giresun) - Sayın Başkan,
aleyhinde söz isteyebilir miyiz?
BAŞKAN - Lehte konuşabilirsiniz. Lehte bir arkadaşımız konuşabilir.
AHMET İYİMAYA (Amasya) - Sayın
Başkan, oylamaya geçtiniz; usule lütfen riayet ediniz. Bu İçtüzük sizi de bağlar bizi de
bağlar. Lütfen efendim... Oylamaya
geçtiniz.
BAŞKAN -
Çok kısa olarak söz veriyorum.
Buyurun Sayın Seven.
NİDAİ
SEVEN (Ağrı) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bankacı olmam
sebebiyle ve zabıtlara geçmesi açısından bazı konulara
değinmek istiyorum.
Etibank, 1996 senesinde, 30 trilyon lira civarında zarar
ettirilerek, aktif ve pasifleriyle birlikte Türkiye Halk Bankasına
devredilmiştir ve 185 milyon dolar civarında, Doğan Kumaşçılığa
satılıp, satılmadığı takdirde ikinci olan kişiye
satılması gerekirken,
Özelleştirme Yüksek Kurulu bu kararını yerine
getirmemiştir. Etibankın o zamanki Genel Müdürü de şu anda
aramızda bulunmaktadır. Etibank
o zaman zarara sokulmuştur, bir sene sonra da 155 milyon dolara
satılmak zorunda kalmıştır.
Bana göre, sebepler üzerinde durmamız gerekir,
sonuçlar üzerinde değil. Artı,
1994 yılında, Marmara Bank,
İmpexbank ve TYT Bank batırılmıştır, o
günkü tarihlerde yüzde 50-250, üç
aylık faiz ödenmiştir. Şimdi, eğer, kamu bankalarında,
bugün, devletin malını peşkeş çekmek isteyen
birkısım siyasî veya bürokratlar varsa, bütün Parlamentoyu ve Türk
Milletini bunlarla mücadeleye davet ediyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP, DSP, FP ve DYP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
tasarının tümü açık oylamaya tabidir.
Açık oylamanın şekli konusunda
oylarınıza müracaat edeceğim.
Açık oylamanın elektronik cihazla
yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
5 dakika süre veriyorum ve oylama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, görüşmekte
olduğumuz tasarının tümü üzerinde yapılan açık
oylamanın sonuçlarını arz ediyorum:
Katılan
milletvekili sayısı |
: 301 |
Kabul |
: 219 |
Ret |
: 79 |
Çekimser |
: 1 |
Mükerrer |
: 2 |
Böylece, tasarı kabul edilmiş ve
kanunlaşmıştır. (DSP ve MHP sıralarından
alkışlar) Ülkemize, milletimize, ekonomimize ve bu kurumlarda
çalışanlara hayırlı olsun diyor; tebrik ediyoruz efendim.
Sayın milletvekilleri, Kamu Kurum ve
Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilâtı
Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve
Dışişleri Komisyonu raporunun müzakerelerine
başlayacağız.
3. - Kamu Kurum ve
Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilâtı
Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (1/53) (S. Sayısı : 433)
BAŞKAN - Hükümet 6.6.2000 tarihli 105 inci
Birleşimde de temsil edilmediğinden hükümeti aramayacağım;
ancak, 62 nci maddenin ikinci fıkrası gereğince komisyonun
bulunması şart.
Komisyon?.. Yok.
Böylece, bu gündem maddesini geçiyoruz.
Türkiye Vakıflar Bankası Türk Anonim
Ortaklığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu raporunun
müzakerelerine başlıyoruz.
4. - Türkiye
Vakıflar Bankası Türk Anonim Ortaklığı Kanununda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun
Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/709) (S.
Sayısı : 536) (1)
BAŞKAN - Komisyon?.. Hazır.
Hükümet?.. Hazır.
Sayın milletvekilleri, komisyon raporunun okunup
okunmaması hususunu oylarınıza sunacağım...
ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkan, karar
yetersayısının aranılmasını istiyoruz.
HALİL ÇALIK (Kocaeli) - Bir taraftan da
gidiyorsun!..
BAŞKAN - Karar yetersayısının
aranılmasını istiyorsunuz...
BOZKURT YAŞAR ÖZTÜRK (İstanbul) - Aslan Bey,
nereye gidiyorsun?!
MAHMUT ERDİR (Eskişehir) - Samimî
değil...
(1) 536 S.
Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
BAŞKAN - Raporun okunmasını kabul
edenler... Raporun okunmasını kabul etmeyenler... Raporun
okunması kabul edilmemiştir.
Karar yetersayısı vardır.
Tasarının tümü üzerinde ilk söz, Fazilet
Partisi Grubu adına, Bursa Milletvekili Sayın Altan Karapaşaoğlu'na
aittir; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)
Konuşma süreniz 20 dakika.
FP GRUBU ADINA MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU
(Bursa) - Sayın Başkanım, değerli arkadaşlarım;
sizleri saygıyla selamlıyorum. Şu anda, 536 sıra
sayılı Türkiye Vakıflar Bankası Türk Anonim
Ortaklığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Kanun Tasarıyla ilgili, Grubumuz adına
görüşlerimi bildirmek üzere söz almış bulunuyorum.
Değerli arkadaşlar, evvela, görüşmekte
olduğumuz müessesenin neyin üzerine kurulmuş olduğunu, asıl
kuruluş amacının ne olduğunu gözden geçirmemiz lazım.
Hepinizin malumları olduğu üzere, 11 Ocak 1954 tarih ve 6219
sayılı Kanunun 1 inci maddesine göre kurulmuş olan Türkiye
Vakıflar Bankası, aslında özel bir bankadır; zira, özel
yasalarla kurulmuştur. Türkiye Vakıflar Bankası Türk Anonim
Ortaklığı adıyla, hususî hukuk hükümlerine tabi olmak üzere
bir banka kurulması için Vakıflar Umum Müdürlüğüne yetki
verilmiştir.
Vakıflar Bankasında devletin, yani Hazinenin
hiçbir şekilde payı ve hissesi yoktur. Hisse senetleri (A, B, C)
grupları olarak tefrik edilmiş, (A) grubu hisse senedi yüzde 55, (B)
grubu hisse senedi yüzde 20, (C) grubu hisse senedi de yüzde 25 olacak
şekilde tanzim edilmiş. Sermaye artırımları tamamen
vakıf imkânlarına dayanılarak yapılmış, başka
bir deyişle, Vakıflar Bankasının sermayesine devletin tek
bir kuruşluk katkısı olmamış.
Anayasa Mahkemesinin bir kararında
"vakıf mallarının maliki hiçbir zaman devlet değil,
vakıfların kendileridir" deniliyor. Yine bir başka
kararında "yukarıda da söylendiği gibi, vakıf
mallarının mülkiyetinin devlete değil, vakıf
tüzelkişiliğine ait olduğu, bugünkü Vakıflar Kanunuyla
kabul edilmiş bulunmaktadır" deniliyor ve daha sonraki ifadeleri
de aynen şöyle: "Vakıf, kökü İslam Hukukuna dayanan bir
sosyal yardım kurumudur. Bu kurumun temeli vakfeden denilen kimsenin
malını vakfetmek, yani, belli bir işe süresiz olarak
bağlamak iradesidir. İslam Hukuku açısından vakıf, bir
özel hukuk kurumu ve ondan doğan ilişkiler, özel hukuk
ilişkileridir ve böylece vakıf malı, vakfın özel
mülkiyetinde bulunan malıdır."
2762 sayılı Vakıflar Kanunu, eski
vakıfları düzenlerken, vakıf kurumunun ve ondan doğan
ilişkilerin hukukî niteliğinde ve bu arada, vakıf
mallarının, özel mülkiyet konusu mallar olmasında herhangi bir
değişiklik yapmış değildir. Bu durum, sözü edilen
yasanın düzenlediği bütün eski vakıfların malları için
böyledir. Bu düzenlemenin, yasa koyucusunun, eski vakıfları
kuranların iradelerine olabildiğince saygı gösterme ilkesine
dayandığı ve sözleşme özgürlüğüne, Anayasamızda
temel bulan yasanın 40 ıncı maddesinin doğrultusunda
olduğu açıkça ifade edilmiştir. Nitekim, Anayasa Mahkemesinin
daha önceki verilmiş bir kararında da, vakıf
mallarının vakıf özel mülkiyetinde olduğu ve 6762
sayılı Vakıflar Kanununun bu durumda bir değişiklik
yapmadığı belirtilmiş bulunmaktadır.
Vakıflar idaresine ait mal denilince, genellikle,
Medenî Yasadan önce kurulmuş bulunan ve hukukî durumları 2762
sayılı Vakıflar Kanununda düzenlenmiş olan mallardan söz
edildiği, herkesçe benimsenen bir gerçektir. Vakfa ait malların
vakıf tüzelkişiliğinin özel mülkiyetindeki mallar olması
karşısında, Anayasanın 38 inci maddesinin açık hükmü
gereğince, malın gerçek karşılığı peşin
olarak ödenmedikçe, bu malların vakıf tüzelkişiliğinin
elinden alınması, Anayasaya uygun değildir. Yine,
Anayasamızın 2 nci maddesinde, Türkiye Cumhuriyetinin demokratik,
laik ve sosyal bir hukuk devleti olduğu belirtilmiş, hukuk devleti
eylem ve işlemleri, hukuka uygun, insan haklarına saygılı,
bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, her alanda adaletli bir hukuk
düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, Anayasaya aykırı durum
ve tutumlardan kaçınan, hukukun üstün kurallarıyla kendini
bağlı sayan, yasaların üstünde, yasa koyucunun da uyması
gereken temel hukuk ilkeleri ve Anayasa bulunduğu bilincinde olan bir
devlettir. Hiç kimse, kendi hakkından fazlasını devredemez;
Anayasamızın hükmüdür. Aynı zamanda da, evrensel bir hukuk
kaidesidir.
Vakıflar Bankasının, satılmak
amacıyla özerkleştirilerek daha sonra özelleştirilmesi, bir bakıma,
Vakıflar Bankasının satışı anlamına
gelmektedir ki, bankanın kuruluş amacına
aykırıdır.
Vakıflar Bankası, 1954 yılında,
aslında şu gerekçelerle kurulmuştur: Asırlar boyunca,
cemiyet hayatımızda büyük hizmetler ifa eden
vakıflarımız, yurdumuzun her tarafına serpilmiş abide
ve camilerimizin tamir ve bakımıyla, çeşitli sosyal yardım
işleri başta olmak üzere, bugün de vareste kılınmayacak
vazife ve hizmetlerini, kendi varlığından temin ettiği
gelirle ifa etmektedir. Evvelce sahip bulunduğu zengin kaynaklardan
muhtelif sebeplerle mahrum kalmış olan bu tarihî müessesenin, halen
başlıca varidatı, elindeki çeşitli gayrimenkullerin icar
bedelleri ve hâsılatı ile taviz, akar ve toprak satış
bedelleri ve nukudu vakfeden, meydana gelen nakit mevcudun tenmiyesi neticesinde
elde edilen paralardan ibarettir. Faiz hadlerinin inmesinden sonra,
şimdiye kadar elde edilen hâsılatın bundan böyle temini mümkün
olmayacağı gibi, daha verimli ve istifadeli bir faaliyet arzı
takibine, bugünkü teşekkülün kuruluş ve bünyesi müsait olmadığı
gerekçesiyle, böyle bir düzenlemeye gidildiği ifade ediliyor.
Değerli arkadaşlar, böyle bir müessesenin
elindeki mal varlığının, evvela özerkleştirilme, sonra
da özelleştirilme yoluyla el değiştirmesinin mümkün
olamayacağı kanaati, biraz önce size ifade etmiş olduğum
anayasal gerekçelerde de mümkün değil.
Burada
görüşmek için gündeme getirdiğimiz bu tasarının maddelerini
tetkik ettiğimiz zaman "bankanın işleri genel müdür
tarafından tedvir olunur" denilmekte "genel müdür, başbakan
tarafından atanır" ifadesi kullanılmakta.
Değerli arkadaşlar, genel müdürün
başbakan tarafından atanması, siyasî bir düşüncenin
temsilcisi olan insanlar tarafından atanması anlamına gelir.
Halbuki, vakıfların kuruluş amacının, vakıf
mallarının idaresi ve kuruluş amacı istikametinde
yönlendirilmesi olduğuna göre ve bu işlemlerin yapılması
için finansal düzenlemeyi tanzim etmek üzere, düzenlemek üzere,
parasını değerlendirmek üzere bankanın kurulmuş
olduğunu da düşünürsek, böyle bir atamanın başbakan
tarafından yapılmasının ne kadar doğru
olacağını kamuoyunun insafına bırakmak lazım,
kamuoyunun bu noktada hassas davrandığını da belirtmekte
yarar var.
Genel müdür, burada dört yıllık bir süre ile
görevlendiriliyor ve "genel müdürün herhangi bir şekilde görev
süresine son verilemez" deniliyor; ancak, birtakım yanlış
yönetim uygulamalarından dolayı, elbette ki, genel müdürün görevine
de son verilme imkânı bulunuyor. "Vakıflar Bankasına ait
(B) grubu hisseler halka arz suretiyle satılabilir" ifadesi var.
"Bu hisselerin satışı yapılmadan (A) grubu hisselerin
satışına karar alınamaz" ifadesi de bulunuyor.
Değerli arkadaşlar, şimdi, bizim
toplumumuzun inancından gelen bir özellik var, vakıf
malını, hiç kimse, gidip de, parasını verip de satın
almaz. Neden almaz; çünkü, vakıf malı, belli bir amaca hizmet etsin
diye vakfedilmiştir ve vakfiyeleri de okuduğunuz zaman, vakfiyenin
altında bir de dinimizin öngördüğü birtakım taahhütler
konulmuş, birtakım da tehditler konulmuş vakfiyenin altına,
işte "bu malı alan, amacı dışında kullanan
şöyle olsun, şöyle olsun, şöyle olsun..." diye de
ifadelerde bulunulmuş.
Siz, bunun hisselerini, bir müddet sonra
satışa arz edeceksiniz. Satışa arz ettiğinizde, bu
konuda inancı gereği hassasiyeti olan insanlar, bu vakıf
hisselerini almayacaklar, alamayacaklar, inançları buna engel olacak. Kim
alacak dersiniz; bu noktada herhangi bir şekilde, daha doğrusu inanç
noktasında bu tip ifadelere itibar etmeyen birtakım kurum ve
kuruluşlar talep edebilir veya birtakım kimseler talep edebilir
veyahut da İslamın gereği olan bu vakıfları,
İslamın prensiplerine göre kurulmuş olan bu vakıfları,
İslamî hassasiyeti olmayan birtakım kurum ve kuruluşlar
alabilir; çünkü, tasarıda bunu alamaz diye bir engelleme yok; hisse
senetlerini piyasaya çıkaracaksınız, satacaksınız,
birileri alacak.
İşte, burada meydana gelecek bu olaydan
dolayı, kamuoyu, bu işlemleri yapanlarla ilgili olarak bir
değerlendirme yapacak, bu Parlamento için bir değerlendirme yapacak
ve inanın, hiçbirimizi ayırt etmeksizin, efendim, bu yasayı (A)
grubu çıkardı, (B) grubu çıkardı, (C) grubu
çıkardı diye düşünmeden, bu Parlamento, bu 21 inci Dönem
Parlamentosu çıkardı diye yargılayacak. Dolayısıyla,
bu düzenlemenin içerisine, vakıfların, maksadını aşan
ellere geçmemesini temin edecek birtakım düzenlemelerin konulması
lazım. Belki, Sayın Bakanımız şunu diyebilir "hiç
kimsenin endişesi olmasın; özelleştirilirken biz bu işi
tanzim edeceğiz" diye buradan ifade edebilir; saygı
duyarım, verdiği her sözü de yerine getirir ve tutar,
inanırım kendisine; ama, ne kadar süre sonra olacak bu iş, ne
zaman olacak bu iş? Bunun ne süresi belli ne vakti belli şu anda.
Olabilir, bir iktidar değişikliği olabilir, bir başka
zihniyet iktidara gelebilir veya Parlamento değişebilir, seçimler
olabilir, bir başka grup buraya gelebilir ve amacına hizmet etmeyen
birtakım olayları da gündeme getirebilir.
Değerli arkadaşlar, bu konuda, özellikle,
bankaların yolsuzluklarının konuşulduğu, özel
bankaların yolsuzluklarının konuşulduğu, devlet
bankalarının özelleştirilmesinin konuşulduğu,
şaibenin doruk noktaya çıktığı şu günlerde, en
azından şunu teklif etmek isterim: Şu anda, hiç olmazsa,
Vakıflar Bankasına dokunmayın da, daha sonraki bir günde, daha
sonraki bir zamanda, daha salim bir kafayla, şu tasarı daha
geliştirilmiş olarak konunun üzerine gidelim.
Bu özerkleştirildiği ve
özelleştirildiği takdirde, vakıfların malları
satılacak. Kendi kanaatimi söylüyorum, hem de nasıl satılacak;
inanın, bütün gayretlerimize rağmen, Sayın Bakanımızın
bütün iyiniyetlerine rağmen, belki de yöneticilerimizin bütün
iyiniyetlerine rağmen, haraç mezat satılacak ve yok pahasına
gidecek, bu vakıf malları elden gidecek, değerlendirilemeyecek.
Belki, üç beş vakfın imarını gerçekleştirebiliriz,
belki Eyüp Sultan Hazretlerinin bulunduğu camiin ve
müştemilatının düzenlenmesini temin etmiş olabiliriz, buna
benzer birkaç büyük eserimizi de tamir etmiş, düzenlemiş olabiliriz,
camilerimizin çatısını kurşundan da yapabiliriz; ama,
inanın değerli arkadaşlar, bu vakıf malları elden
gidecek. En çok övündüğümüz ve kıvanç duyduğumuz"
vakıf medeniyetidir" dediğimiz ve devletimizin, vakıf
medeniyeti üzerine kurulmuş olduğunu bildiğimiz vakıf
mallarımız tarumar edilecek, elden kaçırılacak ve gelecek
nesillere gereğince intikal ettirilemeyecek.
Evvela şunu da bilmemiz gerekiyor: Bu vakıf
mallarımızın üzerinde, yalnız bizim değil, gelecek
nesillerimizin ve çocuklarımızın da hakkı var. Gelecek
nesillerimizin ve çocuklarımızın hakkını korumak
zorunluluğunu hissetmemiz gerekir diye düşünüyorum.
Değerli arkadaşlar, bu özerkleştirmenin,
özelleştirmenin, aslında, Özelleştirme Kurumunun da elinde
bulunduğu Sayın Bakan tarafından yapılması daha
akılcı olurdu. Burada en tehlikeli unsurlardan işte bir tanesi
bu. Bu işler yapılana kadar, kotarılana kadar, Sayın
Bakanımız, temenni ediyoruz iktidarda kalsınlar, inşallah
bir değişiklik olmasın ve bu işlerin içerisine yaban eller
uzanmasın.
Değerli arkadaşlar, bugün yeryüzünde
vakıf zenginliği bakımından Türkiye'nin önünde bir ülke
yok; bin yıllık geçmiş tarihinin arkasında vakıf
kültürü yatıyor. Dolayısıyla, bu kültürü korumak, kollamak, özel
kanunlarla kurulmuş olan bu bankayı, kendi kurumlarının
yönetimine terk etmek en akılcı şekil olacaktır.
Bu duygu ve düşüncelerimi sizlerle paylaşmak
için ve Grubumuzun bu duygu ve düşünceler içinde bulunduğunu belirtmek
için söz aldım. İnşallah, bu tasarının tamamı
görüşülüp, bu şekilde bitmeden önce birtakım ilavelerin
gerektiği hissedilir ve her şeyden önce, bu tasarı bu
şekilde çıkarsa, Anayasa Mahkemesine gitmenin, bizim bir görevimiz
olduğunu belirtiyorum. Anayasa Mahkemesinin bu konuda vermiş
olduğu kararları da mehaz ittihaz ederek, bu tasarının
iptali istikametinde talep de bulunacağımızı, ben üzülerek
bildirmek isterim. İnşallah, bu yanlıştan da düzeltmeler
yapılarak dönüleceğini bekliyor; hepinize saygılar sunuyorum.
(FP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN- Teşekkür ediyorum Sayın
Karapaşaoğlu.
Sayın milletvekilleri, 15 inci Birleşimde
aldığımız karara göre çalışma saatinin
dolmasına beş dakika kalmıştır. Yeni bir
arkadaşımıza söz verme imkânımız yoktur. Bu sebeple,
birleşime, saat 20.00'de tekrar toplanmak üzere ara veriyorum.
Kapanma Saati : 18.54
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma
Saati: 20.00
BAŞKAN :
Başkanvekili Mehmet Vecdi GÖNÜL
KÂTİP
ÜYELER: Melda BAYER (Ankara), Levent MISTIKOĞLU (Hatay)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 16 ncı
Birleşimin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
536 sıra sayılı kanun
tasarısının görüşmelerine kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
V. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
4. - Türkiye
Vakıflar Bankası Türk Anonim Ortaklığı Kanununda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun
Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/709) (S.
Sayısı : 536) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerlerini
almışlardır.
Tasarının tümü üzerinde, Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına, Burdur Milletvekili Sayın Süleyman
Coşkuner; buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
Sayın Coşkuner, süreniz 20 dakika efendim.
MHP GRUBU ADINA SÜLEYMAN COŞKUNER (Burdur) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Vakıflar
Bankası Türk Anonim Ortaklığı Kanununda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun
Tasarısı üzerinde, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz
almış bulunmaktayım. Bu vesileyle, Yüce Heyetinizi
saygılarımla selamlıyorum.
6219 sayılı Türkiye Vakıflar
Bankası Türk Anonim Ortaklığı Kanununun 1 inci maddesinde,
bankanın özel hukuk hükümlerine tabi olarak kurulduğu
belirtilmektedir. Aynı Kanunun 17 nci maddesinde de, banka ve
kuracağı ortakların personelinin özel hukuk hükümlerine tabi
olacağı ifade edilmektedir. Dolayısıyla, Vakıflar
Bankası, bu bakımdan, ticarî anlamda, tam olarak özel banka
şartları altında çalışmak ve rekabet etmek
durumundadır. Ancak, bu zorunluluğun yerine getirilebilmesi için,
bankanın, serbest piyasa şartları ve rekabet ortamında daha
etkin, verimli ve rasyonel çalışabilmesi, süratli karar alabilmesi,
orta ve uzun vadeli planlar yaparak uygulamaya koyabilmesi gerekmektedir. Bu
da, bankanın, her türlü siyasî etkilerden uzak, özerk bir ticarî ve
yönetsel yapıya kavuşturulmasıyla, yani, yönetimde istikrar ve yönetici
teminatıyla sağlanabilecektir.
Ayrıca, 6219 sayılı Kanunun 6 ncı
maddesinde, bankanın sermayesinin yüzde 55'inin, yani (A) grubu
Vakıflar Genel Müdürlüğüne; yüzde 20'sinin, (B) grubu, mülhak
vakıflara ait olduğu; yüzde 25'inin, banka çalışanları
tarafından kurulan Emekli Sandığı başta olmak üzere,
gerçek ve tüzelkişilere ait olduğu, (A) grubu hisse senetlerinin
satılamayacağı, (B) grubu hisse senetlerinin ise, ancak,
Vakıflar Genel Müdürlüğünün izniyle aynı gruba dahil hissedarlar
arasında alınıp satılabileceği veya bu gruptan istekli
çıktığında satılmak üzere Vakıflar Genel
Müdürlüğünce de satın alınabileceği hükme
bağlanmıştır.
Kanunun söz konusu hükmü nedeniyle, banka sermayesinin
yüzde 75'ini teşkil eden hisse senetleri serbest piyasada alınıp
satılamamakta ve gerçek değeri üzerinden
değerlendirilememektedir. Söz konusu kanun tasarısıyla, bu
hisselerin satışını kısıtlayan hüküm ortadan
kaldırılarak, alım ve satımı serbest hale gelen hisse senetlerinin
serbest piyasa şartlarında gerçek değerlerine
ulaşmasını sağlamak suretiyle, sermaye tabana
yaygınlaştırılarak daha geniş halk kitlelerinin
bankaya hissedar olmaları sağlanacaktır. Böylece, üzerinde
toplumsal uzlaşma sağlanmış olan halka açılma işlemi
gerçekleştirilmiş olacak; hissedarlar da, elde ettikleri nakdi,
çeşitli yatırım araçlarıyla değerlendirmek suretiyle
en yüksek geliri elde etme imkânına kavuşacaklardır. Bu
şekilde yapılacak sermaye artışlarıyla, bankanın
malî bünyesi daha da güçlenecektir.
Ayrıca, bankanın ve ortaklarının
kendi kaynaklarından yapacakları sermaye
artışının, Hazineyle hiçbir ilişkisi
olmadığı halde Bakanlar Kuruluna gitmesi, bankanın
faaliyetinin belirli bir süreyle sınırlandırılmış
olması gibi hükümler de ticarî yapıyı zedelemekte ve karar alma
mekanizmasını yavaşlatmaktadır. Bu sebeple de, kanunda,
genel müdürün atanması, süresi, görevleri, görevden alınması
gibi hususların özerk bir yapılanma çerçevesinde hukukî
altyapısı düzenlenmiştir. Buna paralel olarak, (A) ve (B) grubu
hisse senetlerinin satışındaki kısıtlamalar ortadan
kaldırılmış ve diğer bazı hükümlerde yapılan
değişikliklerle de bankanın kârlılığını
ve verimliliğini etkileyen ve karar alma mekanizmasını
yavaşlatan hükümlerin yürürlükten kaldırılması veya
değiştirilmesi yoluna gidilmiştir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
tasarının 1 inci maddesiyle, 6219 sayılı Kanunun 4 üncü
maddesi hükmü gereği, doksandokuz yıllık bir süre için kurulan
bankanın, emsal kuruluşlarda olduğu gibi, süresiz faaliyette
bulunacağı hükmü getirilmiştir.
Tasarının 2 nci maddesiyle, para
değerindeki hızlı değişimler nedeniyle, zaman içinde
sermaye artırılmakta ve bu nedenle de, kanun hükmünde yer alan
sermaye miktarıyla, fiilî sermaye miktarı birbirine
uymamaktadır. Kanun metnine sermaye miktarı yazmanın pratik bir
faydası bulunmadığı gibi, hukukî gereklilik de
olmadığından, banka sermayesinin miktarıyla, her payın
itibarî değerinin banka anasözleşmesinde belirtilmesi
öngörülmektedir.
Tasarının 3 üncü maddesiyle, bankanın
sermayesinin yüzde 75'ini teşkil eden hisse senetlerinin
satışını kısıtlayan hükümler
kaldırılarak, hisse senetlerinin serbestçe alınıp
satılmasından sonra, hisselerin değer kazanmasını
sağlamak suretiyle, bankanın malî yapısını daha da
güçlendirecek idarî özerk yapı, malî yönden de
sağlamlaştırılmış olacaktır.
Tasarının 4 üncü maddesiyle
"bankanın yönetim kurulu, 4 tanesi (A) grubu, 1 tanesi (B) grubu, 3
tanesi de (C) grubu hisse senedi sahiplerini temsil etmek üzere, 8 üyeden
oluşur" denilerek, yönetim kurulu üyeliği
dağılımı, grupların hisse oranları dikkate
alınarak yapılmış olacaktır.
Tasarının 5 inci maddesiyle, mevcut
düzenlemede, banka genel müdürü, Vakıflar Genel Müdürlüğünün
teklifiyle, Başbakan tarafından atanmaktayken, uygulamada herhangi
bir kolaylığı ve yararı bulunmadığından,
genel müdürün doğrudan Başbakan tarafından atanması
öngörülmektedir. Mevcut düzenlemede, banka genel müdürünün görev süresi
bulunmamaktadır. Bu durum, bankanın, uzun ve orta vadeli tedbirler
almasını mümkün kılmamakta ve serbest piyasa
şartlarında diğer bankalarla rekabetini
zorlaştırmaktadır. Banka genel müdürünün belirli bir süre
görevde kalmasına imkân tanıyan ve aynı zamanda, görevle ilgili
suç işlemeleri halinde görevlerinin sona ereceğine ilişkin
düzenleme getirilmiştir. Bu düzenlemeyle, bankada, ticarî, malî ve idarî
özerkliğin sağlanması ve yöneticinin her türlü siyasî
müdahaleden uzak çalışmasının temin edilmesi
amaçlanmıştır.
Bankanın sermaye artırımı
bankanın kendi kaynaklarından yapıldığından veya
ortaklarca sağlandığından, Hazine ile herhangi bir ilgisi
bulunmamaktadır. Buna rağmen, sermaye artırımı
kararının Bakanlar Kurulunda alınması, karar alma
mekanizmasını geciktirmekte ve rekabet gücünü
zayıflatmaktadır. Bu nedenle, banka sermayesinin Bankalar Kanunu ve
Türk Ticaret Kanunu hükümlerine göre artırılmasını
sağlamak üzere, sermaye artışının Bakanlar Kurulu
kararıyla yapılacağına ilişkin 5 inci maddenin ikinci
fıkrası ile kanun metninde yer alması gerekli olmayan üçüncü
fıkrası, (A) ve (B) grubu hisse senetlerinin satışını
engelleyen hükmün kaldırılmış olması nedeniyle, bu
grup hisse bedellerinin ne şekilde ödeneceğine dair düzenlemenin
uygulama imkânı kalmadığından, buna ilişkin 7 nci
madde yürürlükten kaldırılmıştır.
Tasarının 7 nci maddesiyle, 6219
sayılı Kanuna eklenen ek 1 inci maddeyle hisse senetlerinin gerek
blok satışı ve gerekse sermaye piyasası hükümleri
çerçevesinde halka arz edilmesini teminen hisse senetlerinin
satışında 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu ve 1050
sayılı Muhasebei Umumiye Kanunu hükümlerinin uygulanmaması
öngörülmüştür.
6219 sayılı Kanuna eklenen ek 2 nci maddeyle,
ilk aşamada (B) grubu hisselerin satışı
gerçekleştirilerek, hisselerin gerçek değerlerine
ulaşmasının sağlanması ve bilahara, (A) grubu
hisselerin satış şekli ve şartları belirlenerek, en
yüksek getiriyi elde etme imkânının temini konusunda Bakanlar Kurulunun
yetkili kılınması amaçlanmaktadır.
Tasarının geçici 1 inci maddesinde "bu
Kanun yürürlüğe girdiği tarihte görevde olan Genel Müdür, Kanunun
yürürlük tarihinden itibaren 4 yıl süreyle yeniden atanmış
sayılır" denilerek, mevcut Genel Müdürün görev süresine
açıklık getirilmiştir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
tasarı yasalaştığı takdirde, ilgili banka, ticarî
anlamda, tam olarak özel banka şartlarında çalışacak ve
rekabet edebilecektir. Alım-satımı serbest hale gelen hisse
senetleri serbest piyasa şartlarında gerçek değerlerine
ulaşarak, sermaye tabana yayılacaktır. Yapılacak sermaye
artışlarıyla, bankanın malî bünyesi daha da güçlenecek,
büyük bir kısmı harap durumda olan değerli vakıf
eserlerinin bakım-onarımı için kaynak aktarımı
imkânı doğacaktır. Ticarî yapıyı zedeleyici ve karar
alma mekanizmasını
yavaşlatıcı
engeller ortadan kalkmış
olacaktır.
Bu duygularla, kanun tasarısının
ülkemize ve bankacılık sektörüne hayırlı ve uğurlu
olmasını diler; Yüce Heyetinizi saygılarımla
selamlarım. (MHP ve DSP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın
Coşkuner.
Anavatan Partisi Grubu adına, Kırıkkale
Milletvekili Sayın Nihat Gökbulut; buyurun efendim. (ANAP
sıralarından alkışlar)
Süreniz 20 dakika.
ANAP GRUBU ADINA NİHAT GÖKBULUT (Kırıkkale)
- Sayın Başkan, değerli üyeler; Türkiye Vakıflar
Bankası Türk Anonim Ortaklığı Kanununda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun
Tasarısı üzerinde Anavatan Partisi Grubu adına söz
almış bulunmaktayım; bu vesileyle, sizleri ve aziz milletimi
saygıyla selamlıyorum.
Hepimizin malumu olduğu üzere, 57 nci hükümet,
üzerinde toplumsal uzlaşma sağlanmış olan,
özelleştirme felsefesine tam olarak inanmış olup, bu konuda
yoğun çabalar harcamaktadır. Nitekim, 57 nci hükümet döneminde,
yıllardır üzerinde konuşulan; ama, bir türlü
sonuçlandırılamayan ve pek çok özelleştirme işlemi
tamamlanmış ve bedelleri Hazine kasasına girmiştir.
Kamu bankalarının özelleştirilmesi ise,
yıllardır, kamuoyunun gündeminde olmasına
karşılık, bir türlü gerçekleştirilememiştir.
Yıllardır el atılamayan kamu bankalarının
özelleştirilmesi konusunda, somut adımlar atılmasını
ve hazırlanan kanun tasarısını, bugün Türkiye Büyük Millet
Meclisi gündemine getirilmesini ve tartışılmasını
müspet olarak algılıyoruz ve getirenleri de takdirde anıyoruz.
Bugün gündemimizde olan Türkiye Vakıflar
Bankası Türk Anonim Ortaklığı, özel hukuk hükümlerine göre
faaliyet gösteren bir ticarî banka niteliğinde ise de, hisse
yapısı ve yöneticilerinin atanması yönüyle, kamu bankaları
arasında sayılmaktadır.
Bilindiği gibi, bugün gündemimizde olan 6219
sayılı Türkiye Vakıflar Bankası Türk Anonim
Ortaklığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı; evvelce aynı hükümlerle kanun hükmünde
kararname olarak çıkarılmış, Sayın
Cumhurbaşkanımızın onayı ile yürürlüğe girmişti;ancak
dayanağını teşkil eden Yetki Kanununun Anayasa Mahkemesince
iptali nedeniyle, Vakıfbank kanun hükmünde kararnamesi de bu nedenle iptal
edilmiş; ancak, yürürlülüğünün durdurulması istemi de reddedilmiştir.
Değerli milletvekilleri, Türkiye Vakıflar
Bankası, vakıf paraları ile gelirlerini en iyi şekilde
değerlendirilmesi ve çağdaş bankacılığın
gerektirdiği yönetim ve çalışma anlayışıyla
ülkenin tasarruf birikimine katkıda bulunması, toplanan
tasarrufların korunarak, ekonomik kalkınmanın gereklerine uygun
olarak kullanılması amacıyla 1954 tarihinde 6219
sayılı özel kanunla 50 milyon lira sermayeyle anonim ortaklık
olarak kurulmuş ve 1954 yılında da faaliyete geçmiştir. Bu
tarihten itibaren, ülke ekonomisinin büyümesine, gelişmesine, dünya
ekonomisiyle bütünleşmesine yönelik çalışmalarını
sürdüren banka, özel hukuk hükümlerine tabidir.
Değerli milletvekilleri, toplam aktifleri,
kredileri, mevduatları ve öz sermayesi bakımından sektörün en
önde gelen bankalarından birisi olan Vakıflar Bankasıyla ilgili
bazı bilgiler aktarmak istiyorum. 31.12.1999 itibariyle bankanın
aktif toplamı 3 katrilyon 390 trilyon lira, özkaynak toplamı 275
trilyon 825 milyar lira, kârı 85 trilyon 736 milyar lira, kredileri 2
katrilyon 232 trilyon lira, mevduatı 2 katrilyon 225 trilyon lira, menkul
değerleri ise 1 katrilyon 198 trilyon liradır.
1954 yılında 50 milyon lira sermayeyle
kurulan bankanın sermayesi, Nisan 2000 itibariyle 220 trilyon liraya
ulaşmıştır. Sermayesinin yüzde 55'i (A) grubu mazbut
vakıflara, yüzde 20'si (B) grubu mülhak vakıflara, yüzde 25'i de (C)
grubu olarak diğer gerçek ve tüzelkişileri haizdir.
Bilindiği gibi, mazbut vakıflar, ayrı
ayrı tüzelkişiliği haiz olmakla birlikte, mütevellisi bulunmayan
ve doğrudan devlet tarafından yönetilen vakıflardır. Mazbut
vakıflar ise, 2762 sayılı Vakıflar Kanununun 1 inci maddesi
uyarınca, Vakıflar Genel Müdürlüğünce idare olunmaktadır.
Bankanın (B) grubu hisseleri mülhak vakıflara
tahsis edilmiş ise de, zaman içerisinde yapılan sermaye
artışları sırasında rüçhan haklarını
kullanmamaları nedeniyle bu hisseler 6219 sayılı Kanunun 6
ncı maddesi uyarınca Vakıflar Genel Müdürlüğünce satın
alınmıştır.
Değerli milletvekilleri, Vakıflar
Bankası, yukarıda açıkladığım rakamlardan da
görüleceği üzere, ticarî ve kârlı bir banka olarak faaliyet
göstermekle birlikte, Bankalar Kanunu uyarınca, özellikle kredi
arzının sermaye tavanıyla
sınırlandırılması ve diğer bankacılık
faaliyetlerinin sermayeyle yakından ilişkili olması nedeniyle,
bankanın, rakip bankalarla rekabet edebilmesi, tüm bankalar gibi
Vakıflar Bankasının da düzenli olarak sermaye
artırımını zorlamakta, sermaye yeterliliği
kriterlerinin uygulanması, sermaye yapısının düzenli ve
sağlıklı bir rejime dayandırılmasını
gerektirmektedir. Bu nedenle, bankadan elde edilen temettülerin büyük bölümü,
gerek mazbut gerekse mülhak vakıflar tarafından sermaye
artırımında kullanılmakta, bu gelirden yeterince
yararlanılmaması nedeniyle, vakıf amaçları
gerçekleştirilmemektedir.
Bu sebeple, Vakıfbankın
özelleştirilmesi, kamunun bankacılık sektöründen
ayrılması dışında, vakıfların kendi
gelirlerinden doğrudan yararlanma imkânını
sağlayacağından, aynı zamanda, ecdat yadigârı
vakıflara da bir hizmet niteliğini taşıyacaktır.
Bu tasarıyla, aynı zamanda, bankanın
yönetiminde idarî özerklik de sağlanarak, üzerinde toplumsal uzlaşma
sağlanan kamu bankalarını siyasetin etkisinden
arındırma politikası da tam olarak gerçekleştirilecektir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bu kanun değişikliğinin ticarî ve ekonomik boyutunun
yanında, diğer bir önemli boyutu da (A) ve (B) grubu hisselerinin
satışıyla elde edilecek kaynakla, ecdat yadigârı vakıf
eserlerinin bakım ve onarımının yapılmasına imkân
sağlaması olacaktır.
Her milletin var olmasında, tarihî süreç
içerisinde belli bir nüfusa sahip olması ve uzun yıllar
varlıklarını sürdürmesinde etkin rol oynayan bazı
değerler vardır. Bu değerlerin başında, tarihî ve
kültürel varlıklar gelir. Gerek Selçuklu gerek Osmanlı ve gerekse
cumhuriyet dönemlerinde, kişilere, zümrelere veya millete vakfedilen çok
sayıda muhteşem örneklerin bugüne ulaştığı, cami,
türbe, mescit, medrese, okul, kütüphane, hastane, hamam, çeşme, sebil,
köprü ve sair gibi, tarihî İpek Yolu üzerindeki kervansaraylar gibi,
vakıf eserlerimizin birçoğunun, maalesef, maddî
imkânsızlıklar nedeniyle bakımı yapılamamaktadır
ve çürümeye terk edilmiştir. Bu eserlerle birlikte, ülkemizin tarihî ve
kültürel kimliği de göz önünden yok olmaktadır.
Vakıflar Genel Müdürlüğünce, vakıf
eserlerinin bakım ve onarımı için ayrılan tahsisat,
maalesef, bu yıl için, sadece 228 milyar liradır. Bu parayla, az önce
saydığım ecdat yadigârı eserlerin bakımının
ve onarımının hangi boyutta yapılacağını
sizin insaflarınıza bırakıyoruz. Oysa, sadece deprem
bölgesindeki vakıf eserlerinin onarımı için 10 ve 15 trilyon
lira gerektiğini, çarpıcı bir örnek olarak bilgilerinize
aktarmak istiyorum.
Değerli milletvekilleri, bankanın yüzde
20'sini teşkil eden (B) grubu hisselerinin satışıyla elde
edilecek gelirle, bir ülkenin en önemli zenginliği olan kültür ve tarih
mirasımızın dünden bugüne getirilmesi ve gelecek kuşaklara
aktarılması sağlanacaktır. Bu husus, mimarî ve estetik
zenginliklerimizin günümüze aktarılmasını
sağlayacağı gibi, her biri toplumsal ve hayrî bir amaca vakfedilmiş
olan bu eserlerin topluma kazandırılması, vakıf amacının
temelinde yatan dayanışma ve yardımlaşma ruhunun
canlandırılmasına ve kuşaklar arasında toplum
bağının güçlendirilmesine yardımcı olmak gibi çok
önemli bir fonksiyonu da yerine getirecektir.
Bu tasarıyla, ayrıca, Vakıflar
Bankasındaki Vakıflar Genel Müdürlüğü hisseleri yüzde 50'nin
altına ininceye kadar geçerli olmak üzere, yönetimsel özerklik de
sağlanmış olacaktır. Özerk yönetim, her türlü siyasî
etkiden uzak, banka hisselerinin satılması işlemini gerçekleştirecektir.
Bu hükümler, bankanın Yüksek Denetleme Kurulunca denetleneceğine
ilişkin 14 üncü madde, yönetim kurulu üyelerinin birisinin Başbakan
tarafından atanacağına ve yönetim kurulu üyeleri ücretlerinin
Başbakanca onanacağına dair 15 inci madde hükmü, genel müdürün
görev süresinin dört yıldan önce sona ermeyeceğine ilişkin hüküm
olup, bu hükümler, kamu hissesi yüzde 50'nin altına ininceye kadar devam
edecektir.
Bu düzenlemeyle, uygulanmakta olan ekonomik
politikalara uygun olarak, bankada, kamu sermayeli, kamu tarafından
yönetilen hisselerin halka açılması ve satışı
sağlanarak banka sağlam bir idarî ve malî yapıya
kavuşacaktır. Diğer yandan, üzerinde toplumsal uzlaşma
sağlanan, kamu bankalarını siyasetin etkisinden arındırma
politikası tam olarak gerçekleşecektir.
Bu tasarının banka yönünden sağlayacağı
yararlara gelince:
Bugün için aktif büyüklüğü 6 milyar dolar olan
bankanın gerçek değerinin serbest piyasa şartlarında tespit
edilmesi sağlanarak bankanın sermayesi tabana
yaygınlaştırılacaktır.
Banka hisse senetlerinin alınıp
satılması ve serbest piyasada değerlendirilmesi sonucunda
bankanın sermaye artırımlarında bir rahatlama olacak,
dışarıdan taze kaynak girişi sağlanarak bankanın
malî bünyesi güçlenecektir.
Sayın Başkan, değerli üyeler; sonuç
olarak, genelde batık bankalar sorununu yaratan ve ekonomik dengeleri
altüst eden dört temel neden yok edilmeden bankacılıkla ilgili
hastalığın kalıcı bir biçimde tedavisi ve çözümlenmesi
mümkün değildir. Bunun için, devlet bankaları hemen
özelleştirilmelidir. Aslında, devlet (kamu) bankalarının
özelleştirilmesi konusunda hiçbir partinin aykırı bir fikri
yoktur. Bütün seçim beyannamelerinde de hastalığın en büyük kamu
bankalarında olduğunu bütün partiler iddia etmiştir.
Özelleştirmenin, devlet işletmelerini en
yüksek fiyatla satarak devlete gelir yaratma olmadığı kamuoyuna
anlatılmalıdır. Amacın, ekonominin verimini artıracak
yeni bir yapılanmaya geçmek olduğu konusunda kamuoyu ikna
edilmelidir.
Banka batması denilen olay, esasında,
bankanın kredi verdiği şirketlerin batmasıdır.
Açtığı kredileri faiziyle birlikte geri alamayan banka batar.
Sebep, kredi borçlusu şirketlerin çoğunun iktisaden kâr etmemesidir.
Bunun da nedeni, yüksek kamu açıklarının
sahip olduğu yüksek faizdir ve devletin, malî piyasalardaki
daraltıcı etkisidir.
Kredi kullanan müteşebbisle halktan mevduat
toplayan bankacının aynı kişi olmayacağı
artık kabul edilmeli ve sistem ona göre yapılanmalıdır;
çünkü, bankacılık da bir üretim birimidir. Girdisi, sermayesi,
toplanan mevduatlar ve diğer borçlanmaları; çıktısı
da, verilen krediler ve diğer bankacılık hizmetleridir. Bir
deyimle, nasıl, sattığı helvayı kendi yiyen bir bakkal
batarsa, topladığı mevduatların büyük bir bölümüyle kendini
kredilendiren bir banka patronu da batar.
Değerli milletvekilleri, sözlerime son verirken,
Vakıfbankın özelleştirilmesi neticesinde elde edilecek
gelirlerin, ecdat yadigârı eserlerimizin onarılmasında ve
bakımında kullanılmasını temenni eder, yasanın,
milletimize ve ülkemize hayırlı olmasını diler, sizi
saygıyla selamlarım. (ANAP, MHP, DSP ve DYP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın
Gökbulut.
Grupları adına dördüncü söz, Demokratik Sol
Parti Grubu adına, Bartın Milletvekili Sayın Cafer Tufan
Yazıcıoğlu'nda.
Buyurun Sayın Yazıcıoğlu. (DSP
sıralarından alkışlar)
Süreniz 20 dakika.
DSP GRUBU ADINA CAFER TUFAN YAZICIOĞLU
(Bartın) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
şahsım ve Demokratik Sol Parti Grubu adına hepinize
saygılar sunuyorum.
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin kuruluş
yıldönümü, Kıbrıslı Türklere ve ulusumuza kutlu olsun. (DSP
sıralarından alkışlar)
Hükümetimizin kararlılıkla
uyguladığı yeniden yapılanma ve enflasyonla mücadele
programı, ülke ekonomisinin yapısal dönüşüm süreciyle ülkemizin
21. Yüzyılda ihtiyaç duyduğu yapısal değişim sürecinin
altyapısını sağlamaktadır. Hedef, makro ekonomik
dengelerin kalıcı bir şekilde tesisi ve toplumun tüm
kesimlerinin daha yüksek yaşam standardına
ulaşmasıdır. Kaynaklar, ekonomik birimler arasında daha
adil ve etkin dağılacak, ekonomi dinamizm kazanacaktır.
Ekonomimiz sağlıklı büyüyecek, dış rekabet gücümüz
artacaktır. Bu ekonomik ve sosyal politikalar sonucu, istihdam
olanakları artacak, sosyal barış güçlenecek, çalışma
ve yaşama koşulları iyileşecektir.
Ülkemiz, unuttuğu üretmeye yeniden
başlamıştır. Üretimde verimlilik ve kaynak
kullanımında etkinlik sağlanmaktadır.
Avrupa Birliğine giden yolda, hükümet, önemli
mesafe katetmiştir.
Sermaye, rant ekonomisine yönelmesine son vermekte,
üretken alanlara kaymaktadır.
Gelir dağılımında sabit kesimler
aleyhine bozulan dengeye neden enflasyonun düşürülmesi konusunda hükümetin
kararlılığı takdire şayandır. Kronik enflasyonun
ortadan kaldırılması, ekonomik istikrarın
sağlanması ve gerçek anlamda rekabetçi serbest piyasa ekonomisinin
yerleşmesiyle, gelir dağılımı adaletli bir yapıya
kavuşacaktır.
Devletin ekonomideki işlev ve
ağırlığının azaltılması, kaynak
dağılımının, üretimde verimliliğin ve üretim
teknolojisinde etkinliğin artmasına katkıda bulunacaktır.
Devlet, düzenleme ve denetim rolünü etkin şekilde yapabilecektir.
Son yıllardaki kötü
alışkanlıklardan, olumsuz gelişmelerden etkilenen
sektörlerden birisi de bankacılıktır. Bu sektörün yeniden
yapılandırılması ve sağlıklı bir yapıya
kavuşturulması gereklidir.
Kamu bankalarının özelleştirilmesinin,
makroekonomik istikrarın sağlanmasına büyük katkıları
olacaktır.
Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma
Planında "malî sistemde kaynakların etkin
dağılımının temini ve malî kurumların daha
rekabetçi ve etkin bir yapıya kavuşabilmesi için gerekli ortam oluşturulacaktır.
Bu çerçevede, malî sistemde şeffaflık ve etkinliğin sağlanmasına
yönelik adımlar atılacak, kamu bankalarının yapısal
sorunları çözülecek, öncelikle özerkleştirilecek ve kamu kesimi
kademeli olarak bankacılık kesiminden çekilecektir"
denilmektedir.
Özelleştirmeye giden yolda öncelikle
özerkleştirme, kamu yönetimindeki hisselerin satışının
özerk bir yönetimle yapılmasını sağlayacaktır.
Özerk yönetim, hukukî, ticarî ve teknik
altyapıyı hazırlayıp bankayı özelleştirmeye
taşıyacaktır. Bu nedenle, hükümetin getirdiği bu
tasarı, ülkenin kronikleşmiş sorunlarına karşı sergiledikleri
anlayışların bir diğer göstergesidir.
Sermaye tabana yayılmakta, geniş halk
kitlelerinin bankaya hissedar olmaları sağlanarak, halka açılma
işlemi gerçekleştirilmektedir.
Ayrıca, bu çerçevede yapılacak sermaye
artışlarıyla, Vakıfbank malî bünyesi daha da güçlenecektir.
Alımı ve satımı serbest hale
gelecek hisse senetleri, serbest piyasa şartlarında gerçek
değerine ulaşacak, bankanın gerçek değeri
belirlenemediğinden, fiilen alım satım yapılamayan (C)
grubu hisse senetleri de, rayiçleri belli olacağından, piyasada
alınıp satılabilecektir.
Banka hisse senetlerinin alınıp
satılması ve serbest piyasada değerlenmesi sonucunda,
bankanın sermaye artırımlarında bir rahatlama olacak,
dışarıdan taze kaynak girişi sağlanarak, malî bünye
güçlenecektir.
Mülhak vakıfların zaman içinde yapılan
sermaye artışlarında rüçhan haklarını
kullanamamaları nedeniyle Vakıflar Genel Müdürlüğünce satın
alınmış hisseleri değerlenecek, satışından
sağlanacak kaynakla, maddî yetersizlik nedeniyle yıkılmaya ve
çürümeye terk edilmiş kültür ve tarih zenginliklerimizin dünden bugüne
getirilmesi ve gelecek kuşaklara aktarılması temin edilecektir.
Böylece, vakfedenlerin, kurdukları vakıflarla ilgili amaçları da
gerçekleşecektir.
Bankacılık faaliyetleri nedeniyle
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulunun denetimine tabi olacak
banka, hisse senetleri halka arz edildiğinde, Sermaye Piyasası
Kurulunun ve bağımsız denetim kuruluşlarının
denetimine de tabi olacaktır.
Kurulduğu günden bugüne kadar çağdaş
bankacılığın gerektirdiği yönetim ve çalışma
anlayışıyla her geçen gün hızla büyüyen, çok iyi bir teknik
altyapı ile çok sağlam bir aktif yapıya sahip olan
Vakıfbankın ekonomimize daha büyük katkılar
sağlayacağına yürekten inanıyor, hükümetimizi bir kere daha
kutluyor, başarılar diliyor, ülkem insanları adına
teşekkür ediyor, Genel Kurula saygılar sunuyorum. (DSP, MHP ve ANAP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın
Yazıcıoğlu.
Gruplar adına son konuşma, Doğru Yol
Partisi Grubu adına, Trabzon Milletvekili Sayın Ali Naci Tuncer'e
ait. (DYP sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın Tuncer.
Süreniz 20 dakikadır.
DYP GRUBU ADINA ALİ NACİ TUNCER (Trabzon) -
Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekili
arkadaşlarım; Türkiye Vakıflar Bankası Türk Anonim Ortaklığı Kanunundaki
değişiklik nedeniyle Grubum adına söz almış
bulunuyorum; hepinizi, şahsım ve Grubum adına selamlıyorum.
Saygıdeğer milletvekilleri, son birbuçuk
aydır Türkiye'nin gündemini bankalar almıştır. Bankalar
batmış veya batırılmış, bankalara el
konulmuş, kamu bankaları özelleştirilmeye
çalışılıyor; ama, her ortamda bankalar gündemde.
Zamanında devlet bankaları olup da özelleştirdiğimiz
bankaların bir kısmı batmış vaziyette.
Biz, Doğru Yol Partisi Grubu olarak,
özelleştirmeyi kendisine şiar edinmiş bir partiyiz; getirilecek
her özelleştirmenin baş destekçisi biz oluruz. 4046 sayılı
Kanun çıkarılırken, o
dönemde Parlamentoda görev yapan arkadaşlarım, partimin ne kadar
büyük çaba sarf ettiğine, bu kanunun çıkarılması için gece
gündüz çalıştığına şahit olmuşlardır.
İlk şeffaf özelleştirme, Doğru Yol
hükümetleri döneminde yapılmıştır. Televizyonlarla
yayınlar yaptık ve bunları, bizden sonrakilere de örnek
teşkil ettik.
Biz "bankacılık sistemine bir
itimatsızlık geldi, bankacılık sisteminde bir
sarsıntı var" dedik, Anayasanın verdiği denetleme
yetkisini kullanarak genel görüşmeyi Meclise getirdik. "Şu
iktidar böyle yapmıştır, bu iktidar böyle yapmıştır
suçlamalarını bir yana bırakalım. Milletin paraları
gidiyor, bankacılık sistemine itimat sarsılıyor; gelin,
araştıralım; sistemde mi bir değişiklik gerekiyor,
yönetimde mi bir hata var, denetimde mi bir hata var, meydana
çıkaralım "dedik; ama, maalesef, çoğunluk oylarıyla
reddedildi.
Cumhuriyet döneminde kurulan müesseselerden Batı
ile entegrasyonda en başarılı olan kurum, bankacılık
kurumudur. Büyük bir imparatorluk olarak tarihe mal olmuş Sovyet Sosyalist
Cumhuriyetler Birliğinde, bankaların vereceği teminatların
çoğunda, Türk bankalarının garantörlüğü isteniyordu Batı'da.
Peki, ne oldu da bu duruma düştük? Hâlâ,
kamuoyunda endişe var, dedikodu geziyor, üç banka, beş banka daha
batacak diye. Gelin, irdeleyelim dedik bunları. Eğer, denetimlerde
hatası varsa, denetimleri sıklaştıralım, o sistemi
bulalım; bankacılık sistemimiz eskidi ve bu çağa cevap
veremiyorsa, onları düzeltelim dedik; ama, bize görüşme
imkânını sağlamadınız.
Şimdi, kamuoyunun bu kadar tereddütlü olduğu
bir dönemde, alelacele kanunlar getiriliyor. Tabiî, kamu bankalarının
özelleştirilmesinden yanayız; ama, yapacağımız
özelleştirme, bizi pişman edecek bir durumda olmasın; ciddî
tedbirler alarak getirelim ve bir daha da dönüşü olmasın dedik;ama,
Ziraat Bankası, Halk Bankası ve Emlak Bankası, biraz önce
oylarınızla kabul edildi. İnşallah hayırlı olur;
ümit ediyoruz, pişman olmayız.
Şimdi, önümüze Vakıflar Bankası getiriliyor.
Saygıdeğer milletvekilleri, bu tasarı ve
buna benzer tasarı üçüncü defadır hazırlanıyor. Bir kere
geldi, komisyonlarda kaldı. Anayol döneminde -o dönemde bakanlık
yapan arkadaşlar var mı bilmiyorum ANAP sıralarında-
Sayın Saracoğlu, o zaman, o bankaya bakıyordu, bu kanunu
hazırlattı; Bakanlar Kurulunun imzasına gönderildi ve sonradan
-çoğunluk da imzalamıştı- bir hukukî mütalaa almak
durumunda kaldılar ve bunun özelleştirilmesinin Anayasaya aykırı
olduğuna karar verildi.
Şimdi, biraz sonra irdeleyeceğim, neden
Anayasaya aykırıdır.
Vakıflar Bankası, malumunuz olduğu gibi,
6219 sayılı Kanunla 1954 yılında kuruldu. Özel hukuk
hükümlerine tabi, özel bir bankadır. Özel banka olduğuna dair,
Yargıtayın 10'un üzerinde kararı var; yargı kararıyla
da, bir özel banka olduğu ifade edilmiş. Kanunda bir tek yerde,
"bunun şubelerinin faaliyet,i kamu bankası
niteliğindedir" diyor, aynen ifade bu. Yani, şubelerinin
faaliyetleri kamu niteliğindedir. Bunun konulmasının amacı
da, devletin paralarının çoğu, zamanındaki genelgelerle,
devlet bankalarına yatırılsın deniyordu. Bu da,
ecdadımızın bize miras bıraktığı çok önemli
müesseselerden olan vakıfların devamı için kurulduğu için,
bu nemalardan da onlar istifade etsin diye, şubelerinin faaliyeti
nedeniyle kamu niteliğinde kabul edilmiş. Kendisi kamu bankası
değildir.
Şimdi, nasıl teşekkül etmiş, bir de
onu irdeleyelim. Sermayesinin yüzde 55'i mazbut vakıfların. Mazbut
vakıf ne demek arkadaşlar; yıllar önce malını
vakfetmiş insanların, artık sahneden silinmiş, isimleri
bilinmeyen ve idarecisi kalmayan vakıflardır. İkiyüz yıl,
Üçyüz yıl önce kurulmuş bir vakıf, bugün, kimin tarafından
kurulduğu belli olmadığı için, 6762 sayılı
Kanunla kurulan Vakıflar Genel Müdürlüğüne, bu vakıflardan
intikal eden malları ve iratları sen yönet demişler. Ona verdik
dememişler, sen yönet demişler. Bunun hissesi yüzde 55.
Ondan sonra, mülhak vakıfların bir hissesi
var. Mülhak vakıf ne demek arkadaşlar; sahibi belli, kimin
tarafından vakfedildiği belli olan vakıf. Örneğin,
Hacı Ömer Sabancı'nın vakfettiği bir olay; kendisi
ölmüş olabilir, mütevelli heyetleri vasıtasıyla halen
yaşayan vakıfların hissesidir bu.
Yüzde 25'i de, çalışanların kurduğu
sandık ve özel şahıslara ait hisselerdir.
Şimdi, getirdikleri hükümle, kanuna konulan
satış yasakları veya kısıtlamalar
kaldırılıyor. İlk önce hangisi kaldırılıyor;
yüzde 20 olan mülhak vakıfların; yani, sahibi belli olan
vakıfların hisseleri satılacak.
Anayasa Mahkemesi kararlarında çok açık
olarak belirlenmiş "vakıf malları, kamu malı
değil, özel hukuk hükümlerine tabi şahıs malıdır"
deniliyor. Demek ki, mülhak vakıflarda olan hisse; ki, bunların bir
kısmı, doğru, rüçhan hakkını kullanmadıkları
için mazbut hisseleri idare eden Vakıflar Genel Müdürlüğünün
kapsamına girmiştir; ama, halen mülhak vakıfların hissesi
vardır.
Şimdi, mülhak vakıfların hissesini;
yani, sahibi belli olan bir hisseyi, burada çıkaracağımız
bir yasayla nasıl satabiliriz arkadaşlar?.. Soruyorum
saygıdeğer milletvekilleri, bugün, Koçbankı, ben, burada bir
kanun çıkararak satabilir miyim?! Ben, Demirbankı, Yapı Kredi
Bankasını, burada bir kanun çıkararak satabilir miyim?! Bunun,
ondan hiçbir farkı yok arkadaşlar; çünkü, bu husus çok tetkik edildi.
Hasbelkader, bu bankanın Yönetim Kurulu
üyeliğini ve Yönetim Kurulu Başkanlığını
yaptım. Banka, bugün, Türk bankacılık sisteminde en önde gelen
bankalardan biridir; bankacılık sistemimizin bu kadar
sarsıldığı bir dönemde, Batı bankacılık
sistemiyle entegre olabilen nadir bankalarımızdan biridir. Bugün,
kendi iştiraki olan, Fransa'da Bosfor Bank vardır. Eğer,
Fransız banka sistemi bunlara itimat etmeseydi, bunlarla ortak banka
kurmazdı. New York gibi bir yerde şube açma şansına sahip
olmuş. Bu, bünyesinin sağlamlığını göstermektedir.
Şimdi, ne yapmaya çalışıyoruz?..
Sıkıntıları yok muydu; vardı. Vakıflar
Bankası, Vakıflar Genel Müdürlüğünün Başbakanlığa
bağlı olması nedeniyle, bu yönden siyasî bir baskı
altındaydı. Vakıflar Genel Müdürlüğünün
çalışması çok ulvî duygulara dayanarak
yapılmıştı; ama, zaman içerisinde, bazı hükümetler
döneminde siyasî arena olarak kullanıldı. Anayasamıza göre,
danışma mercii olan ve kararları istişari mahiyette
olan -ki, son zamanlarda biraz daha
ileri gidildi; Avrupa Birliği de onu şart koşuyor bize- Millî
Güvenlik Kurulunda, Vakıflar Genel Müdürlüğü irdelendi. Deniliyor ki
"bazı ideolojik fikirler oraya yerleşmiştir." Getirin
buraya, bu Vakıflar Genel Müdürlüğünü özerk hale getirelim. Zaten,
bankanın başka bir sıkıntısı yok. Bankanın
sermaye sıkıntısı da yok; istediği zaman da
sermayesini yükseltebildi; ama, Bakanlar Kuruluna tabi idi. Onu da
kaldıralım, özerk hale getirelim. Vakıflar Genel
Müdürlüğünü özerk hale getirelim; çünkü, hisselerin çoğunluğuna
o hükmediyor, onun malı değil ama. Yine, vakfedenlerin, atalarımızın
iradesini yerine getiriyor. Biz, atalarımızın bize
gösterdiği iradeyi selp edeceğiz, onların iradesinin
dışında burayı satacağız... Bunun hukuken mümkün
olmadığı görüşündeyim. Acizane, yargıda uzun
yıllar hizmet etmiş bir arkadaşınız olarak fikrimi
söylüyorum ve eğer, bu çıkarsa bu vaziyette ve yarın Anayasa
Mahkemesine gider ve iptal edilip dönerse; yazık olur bu kuruma.
Başka ne yapıyoruz bununla; efendim, genel
müdürü, hisselerin çoğunluğu Vakıflar Genel Müdürlüğünde
olduğu için Vakıflar Genel Müdürlüğünün teklifiyle Başbakan
tarafından atanıyordu. Şimdi, Vakıflar Genel
Müdürlüğünün teklifini kaldırıyoruz; ama, Başbakanın
ataması duruyor. Madem özerk hale getireceğiz, bırakın,
kendi yönetimi atasın genel müdürü, siyasî iradeyi çekelim buradan.
Bankacılık sisteminde büyük bir
sıkıntı daha var. Bankacılıkta en yetkili kurul genel
kuruldur, ondan sonra gelen yönetim kuruludur. Genel müdürleri
atayacağımız zaman kanunlara hükümler koyuyoruz ve genel müdürün
vasıfları şöyle şöyle olacak, böyle böyle olacak diyoruz.
Bazı yerlerde yönetim kurulu başkanı genel müdürdür.
Vakıflar Bankası sonradan bir değişiklik yaptı;
Vakıflar Bankasında Genel Müdür, Yönetim Kurulu Başkanı
olamazdı, bu, üç dört sene önce değiştirildi. O, bir üye orada;
geride 8 Yönetim Kurulu üyesi var. Bunların vasıflarını hiç
saymıyoruz; ama, bunlar en yetkili organ. Bankacılıktan hiç
anlamayan birçok insan -ki, ben kendimi dahi oraya layık görmüyordum,
üstelik ben bankacılık konusunda mastırını
yapmış bir insanım, bankada da çalışmış bir
insanım, buna rağmen kendimi oraya layık görmüyordum-
yıllarca çok kıymetli hizmetler vermiş komutanlarımız
bankaya gidiyorlar, çok halisane duygularla gidiyorlar, orada da bir hizmet
yapalım diyorlar; ama, işte, bugün başlarına gelenler
görülüyor. Arkadaşlar, gelin, Yönetim Kuruluna atanacak olanların da asgarî
şartlarını belirleyelim. Bir kredinin nasıl
verileceğini bilmeyen, bırakın kredi vermeyi, bir tasarruf
hesabının nasıl açılacağını bilmeyen
insanlar bankada Yönetim Kurulu üyesi.
Gelin, bunları değiştirelim ve bu şeref de bu
Meclise ait olsun; ama "ben yaptım, oldu"
mantığıyla gitmeyelim.
Dün akşam bir olay oldu, çok da hoşuma gitti,
Sayın Bakana teşekkür ediyorum. Sayın Kamer Genç, Sayın
Bakan Recep Önal'a bir soru sordu ve dedi ki, "sen bir yazı
yazdın, tahkikat yapılırken cezaî tarafına bakmayın;
ama, bankacılığa aykırı olan hususlara
bakın." Öyle bilgi geldi, elinde yoktu, öyle ifade etti. Sayın
Bakan bir belge çıkardı, benim imzamı havi bir belgeyi
çıkardı ve dedi ki "zamanında müsteşar olan, şu
anda da içimizde olan bir milletvekili hazırladı, o zamanki
Başbakan Tansu Çiller de imzaladı ve doğruydu; ben de
aynısını yaptım."
Bu, bana mutluluk verdi; ama, ben gururlanmadım.
Doğru olanı yaptıysak ve bizden sonrakiler de bizim doğru
yaptığımızı, bizi örnek alarak devam ettirdiyse, bu,
bir devlet adamlığı örneğidir. Arzu ederim ki, bundan
sonraki bütün olaylarda da aynısı olsun; ama, bugün getirdi,
çıkardı. Gizli damgası olduğu için tam
okumayacağım. Esasında gizliliği de yoktur bunun. Çünkü,
bir genelgede diyor ki "şu hususlara sen bak, bunları bana
gönderme." Bizimkiyle hiç ilgisi yok; ama, en azından, Sayın
Bakan bir özveri gösterdi, bizim yaptığımızın
doğru olduğunu söyledi "ben de bunu örnek aldım" dedi.
Devlet süreklidir, yarın sizler gideceksiniz, başkaları gelecek.
Her geçeni, eski dönemi karalamakla bir noktaya varamayız arkadaşlar.
Önemli olan doğruyu bulmak, bize vekâlet verenlerin hakkını en
iyi şekilde savunmaktır.
Sayın Bakan bunu getirirken çok hassas
davrandığını biliyorum; çünkü, bir uçakta beraber seyahat
ettik; anlattı bunu; çok iyi duygularla getirdi. Özelleştirme
üzerinde ne kadar hassas davrandığını biliyordum; ama, o
gün çok daha yakın konuştuğumuz için, ben inandım; o
heyecanı yaşıyor; ama, bir bakan her şeyi çok ince
teferruatına kadar tetkik edemez. Eğer, bu, Anayasaya
aykırıysa, lütfedin, çıkarmayalım; ama, özerk hale
getirelim.
Bunun 1954'te kuruluş amacı neydi?..
Vakıflar kurulduğunda büyük gelirlere sahipti, zaman içerisinde
gelirler azaldı, vakıf eserlerimizin tamiri için devlet bütçesinden
de yeterli para ayrılamadığı için bunları daha iyi
nemalandıralım dediler, banka kuralım dediler ve çok iyi
yapmışlar- sağ iseler Allah selamet versin, ölmüşlerse
Allah rahmet eylesin- şahane bir müessese kurdular. Bugün, bankacılık
sisteminde en önde gelen bir banka oldu.
Buradan gelen gelirler, bizim ata yadigârı olan
vakıfların tamirine verilecekti. Bugün, Türk bankacılık sisteminde,
kârlılık oranında da en önde gelen müesseselerden birisi,
Vakıflar Bankası. Ne yapıyorlar, sıkıntıları
nerede bunların?.. Ben, bir yerde, özel banka olmama rağmen, siyasî
baskı altındayım; onun için özel bankalarla rekabet edemiyorum
diyor. O zaman, gelin, bunu özerk hale getirelim.
Buradan, ikide bir kanun çıkarıp da,
yargı merciinden, tersyüz yüzümüze gelmesin. Biz, doğruyu
yapalım, yargı da bizim doğrumuzu tasdik etsin.
Şimdi, göz göre göre... Üç defa Meclise
gelmiş. Hele, ANAP Grubu çıktı, savundu; bunu, kendileri geri
çektiler. Sayın Saracoğlu tetkik ettirdi, Anayasaya
aykırıdır dedi, geri çekti bunu. Şimdi, hiçbir değişiklik
olmadan nasıl Anayasaya uygun oldu.(DSP sıralarından
anlaşılamayan bir müdahale)
Efendim, Saracoğlu'dur, Hasanoğlu'dur; ama,
bir bakandı, tetkik ettirdi. Şimdi, herhalde bu yönünü bilseydi
Sayın Bakanım da getirmezdi bunu. Anayasa Mahkemesinin kararları
ortada iken, Yargıtayın kararları ortada iken ısrar etmenin
bir anlamı yok ki arkadaşlar. Bu bankayı daha faal
çalıştıracak, Türk ekonomisine daha yararlı olacak
hükümleri getirelim, biz de destekleyelim; ama, lütfen, hukuka uygun olmayan, Anayasaya uygun olmayan maddeleri getirmeyelim
diye düşünüyorum.
Eğer, buna rağmen, çoğunluğunuz
bunu çıkaracaksa -ki, ben Anayasa Mahkemesinden döneceğine
inanıyorum- gene de hayırlı olsun diyorum, hepinize
saygılar sunuyorum.(Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Tuncer.
Sayın milletvekilleri, gruplar adına
konuşmalar tamamlanmıştır.
Şahıslar adına konuşma taleplerini
sırayla arz ediyorum: Sayın Polat, Sayın Ayhan, Sayın
Yumakoğulları.
İlk konuşma, Erzurum Milletvekili Sayın
Aslan Polat'a ait.
Buyurun efendim. (FP sıralarından
alkışlar)
Süreniz 10 dakika.
ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
536 sıra sayılı Türkiye Vakıflar
Bankası Türk Anonim Ortaklığı Kanununda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun
Tasarısı üzerinde, şahsım adına görüşlerimi ifade
edeceğim.
Şimdi, bu kanun tasarısına, biraz önce,
Sayın DYP temsilcisi hukukî yönden itirazlarını belirtti,
ilahiyatçı arkadaşlar da manevî yönden itirazlarını
belirtti. Ben, hukukî yönüne ve ilahî yönüne karışmadan, sadece Plan
Bütçe Komisyonunda görüşülen konular üzerinde bilgi vereceğim;
diğer görüşleri de ihtisas sahiplerine bırakacağım.
Şimdi, bu kanun tasarısı Plan Bütçe
Komisyonuna geldiği zaman, genel gerekçesi, bütün kanun
tasarılarında olduğu gibi kısıtlı olmasına
rağmen, Sayın Bakan, Plan Bütçe Komisyonunda, bu gerekçeye göre,
yeterli sayılabilecek kadar açıklamalar yaptı ve bizlere
birtakım bilgiler verdi. Yani, o bilgilerle, kendimize göre, birtakım
konuları anlayabildik.
Şimdi, bu kanun tasarısının
getirilmesindeki ana gaye şu: Ortada özel bir kanuna göre kurulmuş
bir banka var. Bu bankanın gerek personeli gerek işleyişi, özel
kanuna göre işliyor; ama, hisse senetlerinin satışında bir
yasaklama olduğu için,
dolayısıyla bankanın gerçek değeri ortaya
çıkmıyor. Bu hisse senetlerinin yüzde 55'i (A) grubu hisse senedidir
ve Vakıflar Genel Müdürlüğüne aittir,
yüzde 20 hisse senedi mülhak vakıflara aittir, yüzde 25'i de, banka
çalışanları başta olmak üzere, Emekli
Sandığı falan gibi birtakım sandıkların üzerinde
bulunan senetlerdir. Şimdi, burada, satılamaz denen (A) grubundaki
hisse senetlerindeki satış yasağı
kaldırılıyor, (B) grubundaki hisse senetleri de ilk önce
satışa sevk ediliyor. Yalnız, yine Sayın Bakanın Plan
Bütçe Komisyonunda da söylediği gibi, şu anda, (B) grubu mülhak hisse
senetlerinin 19,7'si zaten (A) grubu hisse senedi sahiplerince, yani Genel
Müdürlükçe alınmış. (B) grubunun elinde, zaten, binde 27
civarında, çok kısıntılı bir hisse senedi
kalmış durumda.
Şimdi, burada, yapılacak yol, bu hükümetin
takdir ettiği yol ise, bankanın 6 milyar dolar olarak kabul edilen,
varsayılan aktif büyüklüklerinin gerçek piyasa değerinin ne
olduğunu anlayabilmek için -gerçi, (C) grubu hisse senetlerinin
satışında bir yasaklama yok; ama, bankanın genel
değeri bilinmediği için, onlarda da pek satış olmuyor- ilk
önce, Bakanlar Kurulunca bu (B) grubu hisse senetleri satışa
sunulacak, (B) grubu hisse senedi satışlarının gerçek
değeri anlaşıldıktan sonra, Bakanlar Kurulu, üç ay
içerisinde bir karar verip, (A) grubundaki bu yüzde 55 hisseleri de
satışa sunacak ve bu (A) grubundaki hisse senetleri, yani,
Vakıflar Genel Müdürlüğünün elindeki hisse senetleri yüzde 50
nispetin altına düşünceye kadar bu kanun yürürlükte olacak; yüzde
50'nin altına düştüğü zaman, bu kanun, otomatikman yürürlükten
kalkacak. O zaman da, şöyle bir konu oluyor: Zaten (B) grubu hisse
senetler yüzde 20, (A) grubu yüzde 55, yarısı 27,5 eder, toplam yüzde
47,5'lik bir hisse senedi satıldığı zaman, yani, yüzde
50'yi bulmadan, bu kanun, bu durumda, yürürlükten kalkmış olacak.
Yalnız, şimdi, burada, Plan ve Bütçe
Komisyonda da yapılan bazı itirazlara, ben de aynen
katılıyorum. Onlardan birkaç tanesi şunlar: Şimdi, bu
kanunun müspet olan bir tarafı, diyor ki, süreyi kaldırdım. 100
yıl süresi vardı, 47 yıl falan geçti, 50 küsur yıl
kaldı. 50 sene sonra yürürlükten kalkacak olan bir banka için
vatandaş niye para yatırsın da hisse senedi alsın. Süreyi
kaldırmak doğru; onu kabul ediyorum. Yalnız, burada, benim,
hâlâ, kafamda netleşmeyen konu şu: Deniliyor ki, bu kanun
yürürlüğe girdiği zaman, işte, Başbakan, bankanın
genel müdürünü atayacak... Şimdi, özerk bir kurum yapıyorum diyorsun,
özel hukuk işleyecek diyorsun,
siyasî bir başbakan tarafından atıyorsun; bir. Bunun genel
kurulu var, yönetim kurulu var, onlar atasınlar. Daha ciddî ve
bankaların kuruluşuna daha uygun olmaz mı?
İtiraz edilen ikinci bir konu daha var; ben, ona
da çok katılıyorum. Şimdi, bir genel müdür dört seneliğine
buraya geldi, dört seneliğine. Şimdi, dört seneliğine
geldiği zaman, kendisi de biliyor ki, (A) grubu hisse senetleri yüzde
50'nin altına düştüğü an, kanun, otomatikman yürürlükten
kalkacak, kendisinin de orada kalma süresindeki garantisi ortadan kalkacak. O
zaman -olamaz mı yani, bir düşünelim- o banka genel müdürü, hisse senetlerinin
yüzde 50'nin altına düşmemesi için bir faaliyette bulunma ve bunu
engelleme yoluna gidemez mi?
Bir başka sebep söyleyeyim. Mademki, bu
bankayı özel kanuna göre çalıştıracağız... Bir
banka, özel bankalarla rekabet edecek ve o banka genel müdürü de, bu işi
çok da iyi bilen ve kabiliyetli birisi değil. Sen buna kanun zoruyla
"yok, dört sene burada kal" dediğin zaman, peki,
çalıştıramayan, kabiliyetsiz bir adamsa... Daha şimdi
kuruluş sermayesini 6 milyar dolar kabul ettiğiniz piyasada, belki
bunun çok daha üzerine çıkacak böyle bir kurumu dört sene, bu konuyu iyi
idare edemeyen bir insanın kabiliyetine, yönetimine bırakmanın
bence bir yanlışlığı var. Fakat, burada önemli bir
nokta daha var. Bunu bilhassa iktidar mensuplarına yavaşça
okuyacağım ve çok önemli gördüğüm için, kendilerinin dikkatine
sunacağım.
Şimdi, yavaş okuyayım, dinleyin; sonra
hiç itiraz etmeyin hızlı konuştu diye. Şimdi, diyor ki:
"Bankalar Kanunu hükümleri gereğince atanması için gerekli
şartları kaybettiği tespit edilen veya görevleriyle ilgili
olarak işlediği suçlardan dolayı hakkında verilen
mahkûmiyet kararı kesinleşen genel müdürün görevi sona erer."
Peki, Vakıflar Genel Müdürlüğünün mahkûmiyet kararı
kesinleşinceye kadar görevde kalacağını kabul ediyorsunuz
da, daha dün Plan ve Bütçe Komisyonunda hiçbir mahkeme kararı kabul
etmeyen, iki müfettişin kararıyla bütün kamu görevlilerinin, emniyet
görevlilerinin, adalet görevlilerinin kamudan atılmasını
nasıl kabul edeceksiniz? Nasıl çifte standart yapıyorsunuz?
Şimdi, bakın, bunu iyi dinleyin
milletvekilleri. Çifte standart olmaz. Bir taraftan, bakın, bugün
getirdiğiniz kanunda doğrusunu yapıyorsunuz, bir bankanın
genel müdürü ancak ve ancak hakkında kesinleşmiş bir mahkeme
kararı olursa görevden alırım diyorsunuz, "dört yıl
zorladır" diyorsunuz.
Diğer taraftan da, şimdi belki de bir hafta
sonra getireceğiniz bir kanunla gerek kamu görevlilerini, gerek
İçişleri Bakanlığı görevlilerini, gerek Adalet
Bakanlığı görevlilerini hiçbir mahkeme kararı olmadan, iki
müfettişin raporuyla hayat boyu, ömür boyu işten atmayı kabul
edeceksiniz. İyi düşünün. İkisinin arasında büyük bir tezat
var ve bana kalırsa, işte, burada çok büyük hata edersiniz. Bunu
iyice düşünün.
Sayın milletvekilleri, bu kanunun böyle
özelleştirmeye getirilmesindeki en önemli sebep, deniyor ki, bir mülhak
vakıf senetlerini elinde bulunduranlar, senetleri
değerlendirilemediği için mevcut vakıflara gerekli
yatırım yapamıyorlar; bu durum karşısında,
bunların hisse senetleri satılıp da ellerindeki senetler
değerlenirse, o mülhak vakıflara isterlerse yatırım
yapabilecekler; ama, bir yerden de deniliyor ki, zaten ellerinde binde 27 hisse
kalmış. Demek ki, burada, mülhak hisse senetleri sahiplerinin elinde
önemli bir şey kalmamış; esası Vakıflar Genel
Müdürlüğünün elinde kalmış.
Şimdi, Vakıflar Genel Müdürlüğü, bu
hisse senetlerini piyasaya arz ettiği zaman, yeterli bir sermaye elde
ettiği zaman, elde ettiği parayı, acaba, hakikaten bu
vakıfların tamirinde kullanacak mı?
Şimdi, bakın, burada da sizin hükümetinizin
sicili çok da sağlam değil. Niye?.. Geçen sene bir deprem oldu; çok daha önemli... Binlerce insan öldü.
Türkiye'nin en önemli bir bölgesi, büyük bir afete tabi oldu.
HASAN GÜLAY (Manisa) - Kabahat bizim mi?
ASLAN POLAT (Devamla) - Bir dakika... Arz ediyorum,
dikkat edin.
Burada bir kanun çıkardınız; ek vergi
kanunu, deprem vergisi. Niye bu kanunu çıkardınız; depremden
zarar gören insanlara yardım etmek için kanun çıkarttık dediniz.
O kanun gereği 1,9 katrilyon lira topladınız; fakat, 1,5
katrilyonu deprem bölgesinde harcadınız, 400 trilyonunu yine içborç
faizi veya memur maaşına harcadınız. Yani, siz, daha
şu anda, 20 000 kişinin ölüsünün üzerine, bir deprem üzerine
getirdiğiniz kanunla elde ettiğiniz parayı dahi tümüyle o deprem
bölgesine harcamadığınız için, biz diyoruz ki...
Maliye Bakanı açık söyledi; "1,9
katrilyon düşündük, 1,5 katrilyon harcadık" dedi. Rakamlar çok
açık.
Şimdi, siz, bu sicilinizle, yani bizde şüphe
uyandıran bu yardım sicilinizle, Vakıflar Bankası hisse
senetlerini satıp, buradan önemli bir meblağ elde ettiğiniz
zaman, bu meblağı, hakikaten, ecdat yadigârı olan camilerin,
hanların, kervansarayların tamirinde mi kullanacaksınız,
yoksa, yine içborç faizlerinde, memur maaşlarında mı
kullanacaksınız?!
HASAN GÜLAY (Manisa) - Yanlış...
Yanlış...
ASLAN POLAT (Devamla) - Bilmiyorum. İnşallah
ben mahcup olayım. Siz, yeterki, onları alın, ecdat
yadigârlarının hayrında kullanın da, biz ondan dolayı
çok büyük gurur duyarız.
Yalnız, Plan ve Bütçe Komisyonunda da Sayın
Bakana "bu paralar vakıf eserlerinin tamirinde mi
kullanılacak" diye sorulduğu zaman, bakan "banka sermaye
artırımına gidecek ve orada kullanacağız" dedi;
ama, o konuda çok da - ikna edici demeyeyim ama- detaylı bilgi vermedi.
İnşallah burada verir ve biz de rahatlarız.
Netice olarak, bu bankaların hisse senetlerini
kamuya dağıttığımız zaman ve bu hisse senetleri
piyasada, piyasa kurallarına göre çalıştığı
zaman, inşallah, gerçek değerini bulur.
Yalnız, bir şey daha var. Şimdi, burada,
özelleştirme yapacağız diyoruz. Şimdi, bir sürü
bankayı özelleştiriyoruz. Hepsini Özelleştirme Yüksek Kurulu
özelleştiriyor; bunu ise, bankanın kendi özel kurulu
özelleştiriyor. Burada da bir ikilem var. Acaba, bu bankanın
özelleştirmesini Özelleştirme Yüksek Kuruluna versek daha iyi yapamaz
mı diye de şahsen endişem var.
Netice olarak, şunu söylemek istiyoruz...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Polat, lütfen
toparlayınız.
ASLAN POLAT (Devamla) - 1 dakika verirseniz yeterli
Sayın Başkan.
BAŞKAN - Buyurun.
ASLAN POLAT (Devamla) - Sayın Başkanım,
Vakıflar Bankası, bu topraklar üzerinde bizim gururla
yaşamamızı bize tahmil eden, Türkiye'nin mührü olan
vakıflarımızın ve ecdat yadigârı eserlerimizin
onarımı ve bakımı için kurulmuş bir bankadır.
Gönlüm arzu ediyor ki, bu özelleştirme esnasında, sakın, şu
anda fona alınan 10 tane banka gibi bu da çarçur edilmesin; çünkü,burada
ecdadın vebali de vardır. Bunlar, çok daha titiz bir şekilde
özelleştirilsin ve bu özelleştirmede hakikaten bunun senetleri gerçek
değerini bulsun ve bu gerçek değerler sonucunda, inşallah,
şu anda aktifler; toplamı 6 milyar dolar olan bu bankanın
sermayesi çok daha büyük rakamlara gelir. Satılan hisse senetlerinin
değerlerinden dolayı, değerlenmesinden ele geçecek paralarla bu
ecdat yadigârı eserler çok daha iyi bir şekilde tamir edilir,
bakılır ve onlara layık bir şekilde, bizden sonra gelen
nesillere emanet edilir diye temenni ediyor, hepinize saygılar sunuyorum.
(FP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Polat.
Hükümet adına, Devlet Bakanı Sayın
Yüksel Yalova konuşacaklar.
Buyurun Sayın Yalova.
Süreniz 20 dakika efendim.
DEVLET BAKANI YÜKSEL YALOVA (Aydın) - Sayın
Başkanım, muhterem milletvekilleri; siyaset kurumunu haksız ve
bazen insafsız itham ve töhmetlerden kurtarmak, tarihî, kültürel ve kutsal
eserlerimize karşı ulusal görevimizi yerine getirebilme yolunda o
eserlere hizmet verebilmenin şerefini sizlerle paylaşmak
amacıyla bu kanun tasarısını yüksek huzurlarınıza
getirmiş bulunuyoruz.
Bugüne kadar emek veren, başta Plan ve Bütçe
Komisyonu Başkan ve üyeleri olmak üzere, biraz önce burada katkı
yapan tüm değerli grup sözcülerine şükranlarımı sunuyorum.
57 nci cumhuriyet hükümeti olarak, yıllardır çözüm bekleyen bir
hususta, bir anayasa hukukçusu titizliğiyle ve güveniyle Anayasa
Mahkememizin de bütün konuya ilişkin kararlarını
taramış olmanın gönül huzuru içerisinde yüksek
huzurlarınıza getirdiğimiz bu kanun tasarısını,
sizlerin vicdanlarına emanet ediyor; hepinize saygılar sunuyorum.
(ANAP, DSP ve MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN -Teşekkür ediyorum Sayın
Bakanım.
Son söz, Sakarya Milletvekili Sayın Cevat Ayhan'a
ait.
CEVAT AYHAN (Sakarya) - Osman Yumakoğulları
konuşacak Sayın Başkan.
BAŞKAN - İstanbul Milletvekili Osman
Yumakoğulları, buyurun efendim. (FP sıralarından
alkışlar)
Süreniz 10 dakikadır.
OSMAN YUMAKOĞULLARI (istanbul) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan, 536
sıra sayısıyla gündemimize gelen 6219 sayılı Türkiye
Vakıflar Bankası Türk Anonim Ortaklığı Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
üzerinde, şahsım adına söz almış bulunmaktayım;
bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, 6219 sayılı
Yasayla yüzde 55 (A) grubu, yüzde 20 mülhak vakıflara ait hisselerden
oluşan bu müessese, zaten, özel bir yapıda olup,
Başbakanlığa bağlıdır.
Değerli milletvekilleri, vakıflar, belli bir
gayeye hizmet etmek için kurulmuştur. Bu hizmetler yapılırken,
vakfedenlerin vakıf senetlerinde belirttikleri gayeler doğrultusunda
ve bu gayeler nazarı dikkate alınarak kullanılması bir
zorunluluktur.
Gerçekten, biz, vakıf medeniyetiyle bugünlere
gelmiş olan bir milletiz.
Şairin "Donanma ve ordu muzafferen giderken
ileri/Üzengi öpmeye hasretti, Garbın elçileri" dediği o günleri
şöyle bir ele aldığımız vakit görüyoruz ki, Viyana
kapılarından, Saraybosna'dan, Arnavutluk'tan, Kosova'dan
Balkanların tamamına, Kafkaslara, ta Kuzey Afrika'ya varıncaya
kadar yüzbinlerce eseri gerimizde bırakmışız. Bu eserlerin
yaşayabilmesi için vakıflar kurulmuş. Mesela, bunlardan bir
tanesi Süleymaniye Camiidir ki, onun akarları 250 000'in üzerindedir; bunlardan
bir tane olarak geçen Macaristan Ovası da aralarında
bulunmaktadır.
Heyhat ki, zaman içerisinde, bu eserlere de, bu
müesseselere de, bu topraklara da sahip çıkamadık.
Yanlışlıklar oldu. Her şeyden önce toplumsal
barışa, iç huzura ihtiyacımız var. Bunu sağlamaya, bu
konsensüsü hep beraber oluşturmaya mecburuz diyorum.
Bu millet, çok zeki bir millet, gittiği yerde
medeniyetleri ortaya koyan bir millet; Avrupa'ya işçi olarak gitti,
şimdi orada medeniyetler kuruyor. Bir zamanlar sürünen insanlar, şimdi,
orada, sadece Almanya'da 57 000'in üzerinde işverene sahip oluverdi.
Değerli milletvekilleri, yapılacak olan
işlem vakfın ruhuna uygun olacak olursa, biz, onun
yanındayız, destek olmaya devam edeceğiz; ama, vakıf hukuku
korunmayacak olursa, bu yanlışlığın da düzeltilmesi
hususunda, Sayın Bakan başta olmak üzere, bütün hükümet yetkililerini
de buradan uyarmak istiyoruz.
Ben, size bir vakfiye örneği sunmak istiyorum. Bu
vakfiye, Umur Beyin vakfiyesidir.
Diyor ki, Umur Bey:
"Besmele, hamdü sena şol Allah'a ki, bizi
kurtarır rahmetiyle oddan." Yani, ateşten. Arkasından ilave
ediyor "Bu tarihe nazar edene şöyle malum olsun ki: Ben ki,
Timurtaş oğlu Umur'um. Bu yerde hasbetenlillah bir cami vakfı
bina ettim. O camiin mesalihi için yanına bir hamam yaptırdım;
insanların temizlenebilmesi için. Onun yanına bir imarethane
yaptırdım; insanların açlıktan kurtulabilmesi için. Onun
yanına bir medrese yaptırdım; insanların
aydınlanabilmesi için. Onların da ayakta kalabilmeleri için,
aşağı Bursa Elindeki bağlarımı, bahçelerimi ve
mezralarımı ve ekin yerlerimi, içindeki kâfilleriyle beraber
vakfettim.
Bursa Yukarıhisar'daki evimden gayri ne ki mülküm
var ise, bağlarım, bostanlarım ve kestaneliklerim, onları
da vakfeyledim. Kitaplarımı da vakfeyledim; ama, tafsille vakfeyledim;
camimden dışarı çıkarılmamaya.
Engürücük Nahiyesinde, Destarlı, Akbey, Umurbey
Köylerimi de vakfettim. İnegöl İsaveren'deki değirmenim, iki
değirmenim ki Beguşova'dadır, Ayvazoğlu'ndan
almış olduğum çiftliğim, onları da vakfeyledim.
Bergama'da da, hasbetenlillah, bir cami, bir medrese,
bir hamam yaptırdım. Onlar için de icareteynli yerlerim vardır
ki, 15 000 dönüm, onları da vakfeyledim.
Bergama'da da, hasbetenlillah, bir cami, bir medrese
yaptırdım. Onun için de mukataalı yerlerim vardır, onları
vakfeyledim.
Edirne'de de bir mescit vakfı bina ettim. Hodbin
Deresi üzerinde çeltik tarlalarım vardır. Onları da
vakfeyledim."
Devam ediyor "Küllüsü lillal billah olsun, Allah
rahmet eylesin ol kişiye ki, vâkıf ruhuna dua kıla. Her kim de
ki, bu vakıfların tağyirine, tebdiline, kastına ve
fesadına mübaşir olacak olur ise, yeryüzündeki insanların,
gökyüzündeki meleklerin, Allah'ın ve peygamberlerin laneti onların
üzerine olsun, iki yakaları bir araya gelmesin" diyor.
Değerli kardeşlerim, bu zatın vakıflarında
ne kalmış diye tetkik ettim -vakıflar bölge müdürüydüm- cami ile
yıkık hamamdan başka hiçbir şey kalmamış, hepsi
gitmiş.
Yapılan yanlış işler var. Bu
yanlış işlerden vazgeçmek durumundayız. Bugün, vakıf
demek, medeniyet demektir; vakıf demek, düşkünlerin elinden tutan
müessese demektir; vakıf demek, ilim demektir, irfan demektir, yükselmek
demektir, yücelmek demektir.
Değerli arkadaşlar, maalesef, Gülbakyan
vakıfları bile Osmanlı vakıfları örnek alınarak
kurulmuştur, Ford vakıfları aynı şekilde kurulmuştur.
Bu müesseseleri modern hale getirecek yerde, maalesef, bu vakıf
müesseselerini kuran insanlara hayat hakkı tanımamak için elden gelen
gayreti sarf ediyoruz. Yanlışlık yapıyoruz.
İnşallah, bu yanlışlığı düzeltiriz.
Mevlana'nın güzel bir sözü var; diyor ki: "Ey
hakikat yolcusu, niyetin gül ise sen gülistansın; niyetin çakır
dikeni ise, sen külhan kütüğüsün." Hepimizin niyeti gül, bunda
şek ve şüphe yoktur. Gelin, el ele, omuz omuza verelim, şu ülkeyi kalkındırabilmek için,
yanlışlıklar yapılıyor, bu
yanlışlıkları hep beraber düzeltelim.
Şimdi Sayın Bakan uğraşıyor;
diyor ki: "Şu kadar vakıf müessesesi ağlıyor."
Gerçekten ağlıyor. Bursa, vakıf şehridir arkadaşlar.
Öyle bir şehircilik örneği,
öyle bir mimari tarz, öyle bir üslup verilmiş ki, hilal şeklinde
Bursa imar edilmiş. Hilalin
bir ucunda Muradı
Hüdavendigâr'ın camii, camiin duvarları üzerinde medrese... Dünyada
böyle bir eser yok. Batısında imarethanesi, doğusunda
hamamı, altında kervansarayı... Devam ediyor; biraz sonra Hamza Bey müesseseleri, Muradiye müesseseleri;
aynı şekilde, imarethaneleriyle, hamamlarıyla... Ama, gidin, bu müesseselerin hamamları
satılmış, imarethaneleri tamamen gayesinin dışında
kullanılıyor. Bunu, burada bir polemik olsun diye söylemiyorum; sadece
Bursa Şehrinde satılan
camilerin adedi 105'tir. Bunlardan
bir tanesi -çok
affedersiniz- Bursa umumhanesinin
içerisindeki Hatice İsfendiyarî Camiiydi. Bunu kurtarabilmek için
epeyce mücadele verdik ve muvaffak
olduk.
Şimdi,
netice olarak, bu mabetler ağlıyor; Sayın Bakan da diyor ki "bu ağlayan
mabetleri bir an önce güldürelim."
Kendisine yardımcı
olmak istiyoruz, güldürmek istiyoruz.
Dahası var; bugün bir Hüdavendigâr
Camiinin mihrabına gidin, boyalar dökülmüş, yazılar perişan
durumda; ama, biz, gelen turistlere, bu
eserlerimizi, tapu mesabesinde olan bu müesseselerimizi gösteriyoruz.
Onların çiçek gibi olması mümkün iken, bu gayretlerin
sarf edilmesi gerekirken bunu
yapmazsak, indallah mesul oluruz.
Sözü daha fazla uzatmaya gerek yok. Niyet güldür,
gülistan mutlaka bulunacaktır. Biz,
bu hayırlı hizmetler yapılırken, yüzde 55'i mazbut
vakıf, yüzde 20'si mülhak, belli bir kısmı mazbut vakıflara
geçmiş olan bu miktarın nispetinde, bu vakıf müesseselerine, bu
hayrat müesseselere yardım yapılmasını teklif ediyoruz.
Sayın Bakanın bunu nazarı itibara almasını hassaten
rica ediyor, beni dinlemek lütfunda bulunduğunuzdan dolayı Yüce
Heyetinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın
Yumakoğulları.
Tasarının tümü üzerindeki konuşmalar
tamamlanmış bulunuyor.
Şimdi, iki sayın milletvekili soru sorma
arzusunda.
Birincisi, Sayın Mahmut Göksu; buyurun.
MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - Sayın
Başkanım, Sayın Bakanıma aşağıdaki
sorularımı tevdi etmek istiyorum izninizle. Son konuşmacı
Osman Yumakoğulları Beyi tebrik ediyorum; gerçekten, bizleri
duygulandırmıştır.
Değerli Bakanım, bankalar deyince,
artık, temkinli davranmak gerekiyor; çünkü, bankaların
boşaltıldığı şu günlerde herkes burnundan
soluyor. İşçi, memur yollara dökülmüş, esnaf perişan. Dolayısıyla,
siz de bu tasarıyı bizim vicdanımıza terk ettiniz.
Vicdanımızın da rahatlayabilmesi için birtakım suallerin
açığa kavuşturulması gerekir.
Bunlardan en önemlisi, 1954 yılında
ecdadın kurmuş olduğu vakıf eserlerinin gelirlerinin
nemalandırılarak onları ihya ve inşada kullanılmak
üzere kurulan bu bankanın, yarın, özelleştirildiği zaman,
gelirleri nerede kullanılacaktır? Bu, konuşmacılar
tarafından da dile getirildi; ama, geneli üzerinde konuşan
ANAP'lı arkadaş da sözünü "temenni ederim ki, bu banka
özelleştirildikten sonra, gelirleri, ecdadın kurduğu vakıf
eserlerinde kullanılır" diye bitirdi. Bu işler temenniyle
olmaz. Acaba, özelleştirme geliri ne şekilde
kullanılacaktır? Bunun çok açık ve seçik bir şekilde
tarafımızdan ifade edilmesini arzu etmekteyiz.
Sayın Bakanım, vakıf gayrimenkullerinin
kira indirimiyle ilgili bir kanun tasarısı, yine bu Mecliste geçen
dönemde geçmişti. Orada, Vakıflar Genel Müdürlüğünün kendi
kiracılarıyla mahkemelik olduğunu biliyorduk; ama, ne var ki, o
kanun çıktıktan sonra da, yine, özellikle Kapalı
Çarşı, Mısır Çarşısı gibi yerlerde oturan
kiracıların şikâyetçi olduklarını biliyorum. Hâlâ bu
şikâyetlerin giderilememesinin sebebi nelerdir? Açıklarsanız
memnun olurum.
Yine, ecdadın bize bırakmış
olduğu bu tarihî eserleri ayağa kaldıran görevliler vardı,
cami görevlileri. Bunlar da, yine, geçen dönemde o kanun tasarısı
görüşüldüğü sırada gündeme geldi. Bu
arkadaşlarımız "işgalci" gözüyle vakıflar tarafından
değerlendirilmekte ve yüklü miktarda para istenmekte. Siz "bunu hallettim"
dediniz; ama, ne var ki, sadece vakıflar nezdinde lojman olarak, lojman
statüsünde olanlar için bu indirim söz konusu; onun dışında,
cami yanında yapılmış vakıf eserlerinde oturanlar
"kiracı" gözüyle mütalaa edilmekte ve onların, yani,
Vakıflar Genel Müdürlüğünün istediği kirayı veremeyenler
işgalci gözüyle mütalaa edilmektedir.
BAŞKAN - Sayın Göksu, sorunuzu lütfen...
MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - Şimdi, burada,
sormak istediğim şudur: Şimdi, bu arkadaşları
işgalci statüsünden çıkaracak bir düzenleme niçin
yapılmıyor? Eğer bunlara kiracı gözüyle bakarsak,
yarın o arkadaş emekli olduktan sonra da orada oturmaya devam edecek
mi?
Bu suallerimin cevabını istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.
Sayın Arınç, buyurun efendim.
BÜLENT ARINÇ (Manisa) - Sayın Başkanım,
aracılığınızla, Sayın Bakandan iki sorum var.
Kanunun çıkarılmasındaki amaçlardan
birisinde, vakıf eserlerin büyük bir kısmının harap durumda
olduğu, bu nedenle düzenli bir kaynak aktarımına ihtiyaç
olduğu söylenmiştir. Kanun metni içerisinde, bu konuya ne miktar
kaynak aktarılacağı gösterilmemiştir. Belki de kanunun
mahiyeti bunu gerektirmektedir. Ancak, öğrenmek istediğim konu,
vakıflarla ilgili Sayın Bakanlığın elindeki envanterlere
dayanarak, tamirat ve restorasyona ihtiyaç gösteren kaç vakıf eserimiz
var; bunların cinsleri ve evsafları nedir; bu restorasyonlar için
takriben ne miktar ödeneğe ihtiyaç vardır? Bunlara bu şekilde
aktarılabilecek ne miktar ödeneğimiz mümkün olabilecektir?
İkincisi de, özel banka sistemine geçişten
sonra vakıfların korunması amacıyla Devlet İhale
Kanununda özel düzenleme yapılacağı da ifade edilmektedir.
Devlet İhale Kanununda nasıl bir düzenleme yapılması
düşünülmektedir?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.
Sayın Akın, buyurun efendim.
MURAT AKIN (Aksaray) - Sayın Başkan,
aracılığınızla, aşağıdaki sorumu
Sayın Bakanımıza tevcih ediyorum.
Sayın Bakanımız, Aksaray'a vakıf
eserleriyle alakalı olarak birkaç kez geldi; sağ olsun, teşekkür
ediyoruz Genel Kurul huzurunda; ancak, merkezde Ulu Camiin, dünyanın en
büyük hanı olan Sultanhanın, yine İpekyolu üzerinde olan
Ağzıkarahanın ve diğer han ve hamamların
onarımıyla alakalı bir ödeneğin ya da bir paranın
ayrıldığı ifade edildi. Bilhassa, merkezde çok büyük bir
eser olan, Selçuklu eseri olan Ulu Camiin onarımına en kısa
zamanda başlanılacağı ifade edildi. Bugüne kadar herhangi
bir çalışma olmadı. Acaba, bu özelleştirme mi bekleniyor;
bu özelleştirmeden sonra mı bir kaynak aktarılacak? Bunu
öğrenmek istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Buyurun Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI YÜKSEL YALOVA (Aydın) - Sayın
Başkanım, Sayın Mahmut Göksu arkadaşımızın
sorusu, direkt kanun tasarısıyla ilgilidir, gelirleri nerede
kullanacağımıza ilişkin bir sorudur. Ben, kanun
tasarısı son derece açık ve net olduğu için, ayrı bir
açıklamayı gerekli görmemiştim. Onun için, konuşmamı
kısa tuttum.
Vakıflar Genel Müdürlüğünün bugün için elinde
bulunan bu (B) grubu... Bir yanlış anlama var; mülhak
vakıfların satılacığı da söylendi, vakıf
mallarının satılacağı da söylendi. Biz, istesek de
satamayız. Vakıflar Genel Müdürlüğünün elindeki bir hisse
satışına ilişkin yasağın
kaldırılmasıdır. O yüzde 20'yi de halka arz yoluyla
satacağımızı söyledik. Bu geliri, eğer Yüce Parlamento
ayrı bir madde halinde kanunî düzenleme şekline getirmezse, biz
istesek de başka bir amaç için kullanamayız. Dolayısıyla,
halka arz yoluyla ne miktarda bir gelir elde edilecekse, o, Vakıflar Genel
Müdürlüğüne ait olacaktır. Vakıflar Genel Müdürlüğüne,
geçen yıl, Türkiye Büyük Millet Meclisi 228 milyar verebilmişti. Ben,
burada, Bülent Arınç Beyefendinin sorusuyla bağdaştırarak
yanıtlamış olayım izninizle. Sadece İstanbul'da 10
trilyon 853 milyar idi; ama, bu doğru değildi. Ben Bakanlar Kurulunda
da arz ettim, bu yanıltıcıydı; çünkü, dıştan
görünen hasardı bu miktar. Oysa, örneğin, Eyüpsultan Camii gibi her
yıl acaba denize doğru bir kayma var mı şeklinde
endişe taşıdığımız, taşımamız
gereken kutsal mekânlarımıza ilişkin yeraltı
çalışması gerekiyordu. Daha önce de arz ettim. TÜPRAŞ
yangını ve deprem sonrasındaki hasarı tespit için gelen
Amerikalı deprem mühendislerine, biz, bizzat kendi ilişkimizle,
başka başka imkânları devreye sokarak, ancak yaptırabildik,
yapabildik. Dolayısıyla, bugün, yüzde 20'nin halka arzı yoluyla
elde edeceğimiz gelirin, Vakıflar Genel Müdürlüğüne ait
olduğu kesin; ama, hasar ne kadar, restorasyon için ne kadar
harcayacağız derseniz, ben, somut bir rakam vermenin yanlış
olacağını düşünürüm; ama, bir şeyi biliyorum; bu
kutsal mekânların, tarihî mekânların hemen çoğunu ya yerinde
incelediğim için ya da kâğıt üstünde gördüğüm için
biliyorum.
Sayın Murat Akın Milletvekilimiz Ulucamii
dedi. Vakıflar Genel Müdürlüğü önünde iki tane rapor var; ikisi de
üniversite raporu. Birisi 110 milyara yaparız, birisi 600 milyara
yaparız... Ama, bir şeyi biliyoruz, yerinde de birlikte gördük;
dıştaki hasarı yapsak, duvardaki çatlağı onarsak, bu
sefer çevre düzenlemesi böyle kutsal bir eser için acaba müstahak
sayılır mı sayılmaz mı... Bana göre sayılır.
Selçuklu eserleri. Baktığınız
zaman, ne bileyim, Selçuktaki İsabey Camii için, iki yıl öncesinin
rakamıyla, 163 milyar ödenek yeter diyorlar; ama, ben mekânda enine boyuna
bir araştırma yaptığımda görüyorum ki, 500 milyar
harcasanız yetmez, yetmemesi de gerekir.
Şunu söyleyeyim ki, dünya yüzünde hiçbir ülke yok
ki, Türkiye kadar, bu açıdan nimete sahip olabilsin; ama, bir şeyi de
dürüstçe söyleyeyim ki, hiçbir ülke yok ki, tarihî eserlerine, kültürel
eserlerine, miraslarına bu kadar sırtını dönebilmiş
olsun. O zaman -bütün milletvekillerimiz de yakındılar- bir
İstanbul, bir Bursa, hangi yer diyorsanız, birebir alalım
bakalım.
Benim arzum şu; bu kanun tasarısı
hazırlanırken hükümetin bana direktifi de o: İnşallah,
şu halka arzda, birtakım maksatlı spekülasyonları, bu Yüce
Parlamento dirayet gösterir -buna çok ihtiyacımız var-
Vakıfbankı âdeta bayramlığını giyecek bir çocuk
gibi giydirerek halka arz ederiz de rakam yüksek olur. O yüksek rakamla da,
Türkiye haritasını önümüze koyarız, gerek hükümet programında
açıkladığımız hususlar gerekse her bir yörenin temsilcisi
milletvekili arkadaşlarımızla, o para nerede
kullanılmalı ve hiçbir ayrıcalığa gitmeden, hiçbir
bölge ayrımına kaçmadan, Türkiye haritası üzerindeki, ama,
süreyle mutlaka... Demin Devlet İhale Kanunu denildi. Çöplüğe
dönmüş, ihale çöplüğüne dönmüş. 15 milyar, 20 milyar ödenek
vererek o inşaatlar bitebilir mi? Bitmemiş işte, bitmiyor. Ben
de diyorum ki: Bir süre koyalım, o inşaat ne kadar sürede
bitebilecekse o kadar...
Veysel Karani Hazretleriyle ilgili, hepiniz
hatırlayacaksınız, işte, şimdi üç ay geçti, bir
aylık bir süremiz kaldı; ama, Vakıflar Genel Müdürlüğü
imkânlarıyla bulamadık o parayı. Eyüpsultan Hazretlerinin
ışıklandırmasını, açıkça söyleyeyim, bir
hayırsever mi diyeyim, bir kültürsever mi diyeyim, bir sorumlu kişi
vakfetti de öylesine ışıklandırabildik. Şimdi, 80
milyar bir para -o civardadır- için
Eyüpsultan, bunca zaman, 2000 yılını bekliyorsa, bu zihniyet
yüzünden, bu örgüt modeli yüzünden bekliyor. Ben de o zaman diyorum ki: Bu
halka arza yoluyla, inşallah, yüksek bir rakama ulaşalım ve
Türkiye olarak, hep ecdat yadigârı kavramını kullanıyoruz;
ama, ecdadımızın karşısında boynumuz bükük.
Selçukluyla ilgili, İpek Yoluyla ilgili bütün o eserler,
yap-işlet-devret modelini öngördüğümüz halde, kâr unsuru
olmadığı için... Soruyorum; hangi milletvekilinin ilinde, bir
değil, iki değil, üç değil, on onbeş, gösteremeyeceği
eser vardır dersem, hepimiz, daha fazlasının olduğunu
söyleriz sayın milletvekilleri.
Mahmut Göksu arkadaşımın diğer
soruları vardı; onlar, Vakıflar Genel Müdürlüğüyle ilgili
olduğu için, bu kanun tasarısının dışında
olduğu için, ama, mutlaka yanıtlamam gerektiğini bildiğim
için, uygun görürlerse, yazılı olarak sunayım efendim.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.
Sayın Budak da soru soracak; yalnız, 10
dakikamız doldu, bundan sonraki maddelerde lütfen, sorarsanız...
III. - YOKLAMA
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
tasarının maddelerine geçilmesini oylama noktasındayken, 20
sayın milletvekilimiz yoklama talebinde bulunmuştur. Şimdi,
yoklama önergesini bilgilerinize sunacağım ve imza sahiplerinin
burada bulunup bulunmadığını arayacağım.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Toplantı yetersayısı
olmadığından, gereğini arz ederiz.
Musa Uzankaya?.. Burada.
Mustafa Geçer?.. Burada.
Ali Oğuz?.. Burada.
Niyazi Yanmaz?.. Burada.
Bülent Arınç?.. Burada.
Osman Yumakoğulları?.. Burada.
Ali Gören?.. Burada.
Yakup Budak?.. Burada.
İsmail Alptekin?.. Burada.
Yahya Akman?.. Burada.
Fahrettin Kukaracı?.. Burada.
Mehmet Batuk?.. Burada.
İsmail Özgün?.. Burada.
Eyüp Sanay?.. Burada.
Cevat Ayhan?.. Burada.
Altan Karapaşaoğlu?..
ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - Tekabbül ediyorum.
BAŞKAN - Tekabbül ediyorsunuz.
Ahmet Sünnetçioğlu?.. Burada.
Musa Demirci?.. Burada.
Rıza Ulucak?.. Burada.
Hüseyin Karagöz?.. Burada.
Özkan Öksüz?..
MEHMET ZEKİ ÇELİK (Ankara) - Tekabbül ediyorum
Sayın Başkan.
BAŞKAN - Aslan Polat?.. Burada.
Yoklamayı elektronik cihazla yapacağız.
5 dakika süre vereceğim.
Yoklama için isimlerini kontrol ettiğimiz
sayın milletvekillerini otomatikman ilave ediyoruz; onun için, 20
arkadaşımızın mükerrer olarak sayıma girmemesi
bakımından, oy kullanıp kullanmamalarını takdirlerine
sunuyorum.
5 dakikalık süreyi başlatıyorum.
Buyurun efendim.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı
yetersayısı vardır.
V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE
KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
4. - Türkiye
Vakıflar Bankası Türk Anonim Ortaklığı Kanununda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun
Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/709) (S.
Sayısı : 536) (Devam)
BAŞKAN - Tasarının maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Maddelere geçilmesi kabul edilmiştir.
1 inci maddeyi okutuyorum:
TÜRKİYE
VAKIFLAR BANKASI TÜRK ANONİM ORTAKLIĞI KANUNUNDA
DEĞİŞİKLİK
YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1. - 11.1.1954 tarihli ve 6219 sayılı
Türkiye Vakıflar Bankası Türk Anonim Ortaklığı
Kanununun 4 üncü maddesi başlığı ile birlikte
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Süre
Madde 4. - Banka süresiz olarak faaliyette
bulunur."
BAŞKAN - Gruplar adına ilk söz, Doğru
Yol Partisi adına, Bursa milletvekili Oğuz Tezmen'e ait.
Buyurun Sayın Tezmen. (DYP sıralarından
alkışlar)
Süreniz 10 dakikadır.
DYP GRUBU ADINA OĞUZ TEZMEN (Bursa) -
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli
milletvekilleri; Vakıflar Bankası hisselerinin
satışına ilişkin düzenlenen bu kanun
tasarısının 1 inci maddesiyle ilgili olarak Grubumun
görüşlerini belirtmek üzere söz almış bulunuyorum.
Vakıflar Bankası, gerçekten de, Türkiye'de
önde gelen bankalar arasına girmeyi başarmış, başarılı
bir banka olarak görev yapmaktadır. Aslında, benden önce konuşan
konuşmacılar, bu bankanın satışına ilişkin
olarak ortaya çıkan, özellikle konunun vakfiyeler olması nedeniyle
satışına ilişkin olarak hukukî sorunları geniş
boyutlarıyla irdelediler. Gerçekten de, bu hisselerin vakfedenin iradesi
dışında satılıp satılamayacağı konusu,
ciddî hukukî bir ihtilaf olarak ortada durmakta; mükerrerlik olmaması
için, bu konuya fazlasıyla girmek istemiyorum; ancak, bu
özelleştirme, daha doğrusu hisse senedi satışına
ilişkin olarak bazı teknik düzenleme ihtiyacı var, bunlara
değinmek istiyorum.
Doğrudur; özellikle 1 inci madde, 99
yıllık süreyle belirlenmiş olan Vakıflar Bankası
faaliyet süresinin süresiz hale çevrilmesine ilişkin bir düzenlemedir.
Buna kimsenin itiraz etmesi mümkün değil, ilke olarak doğru
düzenlemedir; çünkü, 53 yıl kalmış, yıllar süratle geçiyor,
madem özelleştirilecektir ya da hisse satışı söz konusu
olacaktır; bunun için alıcılar açısından bir güvence
verilebilmesi bakımından bu doğru bir tercihtir. Ancak, daha
çok, bu satışın ne şekilde yapılacağına
ilişkin konu ortada durmakta; yani, bugünkü haliyle hisselerin yüzde 55'i
Vakıflar Genel Müdürlüğünün elindedir. Peki, Vakıflar Genel
Müdürlüğü bu hisseleri satacaktır, yüzde 55 hisseyi. Nasıl
satacak? Hangi hukukî çerçevede satacak? Bu konu, aslında önemli bir konu;
çünkü, tasarıya konulan hükümlerle, getirilen hükümlerle -ileride geçici
maddeler geldiğinde göreceksiniz- Vakıflar Genel Müdürlüğü, bu
hisselerin satışına ilişkin olarak, 2886 sayılı
İhale Kanununa tabi olmayacak. Peki, Vakıflar Genel Müdürlüğü,
Muhasebeî Umumiye Kanununa da tabi olmayacak. Peki, hangi rejimle satacak?
Nasıl satacak? Bunun ilke ve esasları nasıl belirlenecek? Yani,
bir bankanın yüzde 55 hissesini satıyorsunuz. Peki, satarken
nasıl satacağız? Hangi çerçeveyle satacağız?
Aslında, daha kolay bir mekanizma vardı, bunu
Plan ve Bütçe Komisyonundaki görüşmeler sırasında da dile
getirdik. Türkiye'de, aslında, kamu envanterinin tasfiye edilmesi için,
daha doğrusu likidasyona tabi tutulması için iki mekanizma var.
Birincisi, Maliye Bakanlığı rejimine göre, kamunun elindeki
aktiflerin, mal varlıklarının satılması rejimidir;
2886 sayılı Kanuna göre bunu yaparsınız. Bir diğer
düzenleme de, Özelleştirme Kanunu kapsamında bunun tasfiye edilmesi.
Peki, şimdi, buradaki düzenleme, 2886 sayılı Kanun
kapsamından çıkarmış bu vakıf hisselerinin
satışına ilişkin düzenlemeyi. Peki, yerine ne koymuş;
yerine hiçbir şey koymamış, tamamen idarî takdirlere açık
bir düzenleme ortada. Bir banka gibi, hele Vakıflar Bankası gibi
Türkiye'nin önde gelen bankasının yüzde 55 hissesini
satacaksınız ve bunun tabi olacağı rejim burada
düzenlenmemiş olacak. Bu fevkalade sakıncalıdır.
Diğer taraftan "politik etkilerden
arındıralım diye özerkleştiriyoruz, bankayı yeniden
yapılanmaya tabi tutacağız" diyoruz. Gerekçeyi
okuduğunuz zaman, bu yönde bazı hükümler var; ama, getirilen
düzenlemeyi okuyorsunuz, eskiden bu hisseleri elinde tutan Vakıflar Genel
Müdürlüğünün inha ettiği genel müdürü Başbakan atarken,
şimdi hisselerin yüzde 55'ini elinde tutan Vakıflar Genel
Müdürlüğünü devreden çıkarıyoruz ve Başbakan tek
başına bunu atamaya yetkili hale geliyor; üstelik, yönetim kurulu
üyesini de Başbakan tayin edebiliyor.
Tamam, belki geçiş dönemi için olabilecek bir
düzenleme; ama, düzenlemede, bakıyorsunuz, bu hisselerin ne kadar süre
içerisinde elden çıkarılacağına ilişkin bir hüküm de
getirilmemiş; ne zaman satılacak, belli değil; kaç senede
satılacak?.. Üstelik "mevcut genel müdür 4 yıl süreyle tekrar
atanır" diye bir düzenleme getirilmiş. Genel müdürün yerinde siz
olsanız; özel statüyle kurulan bir bankanın genel müdürüsünüz ve
idarî tasarrufla değil de, kanunla atanmış oluyorsunuz; peki,
özelleştirmek için niçin çaba göstereceksiniz? Yani, burada, bunlar
şu kadar süre içerisinde satılır diye bir düzenleme varsa,
getirelim, hemen yapalım; ama, önü fevkalade açık bir düzenleme. Bu,
ihtiyacı karşılamadığı gibi, insanların
aklına, acaba, bu gerçekten özelleştirilmek isteniyor mu, yoksa
başka düşüceler mi var sorusunu getiriyor.
Ben, kesinlikle böyle bir olayın veya art niyetin
olduğu iddiasında bulunmuyorum; ama, düzenlemelere objektif olarak
baktığınız anda, başka sonuçla
karşılaşamıyorsunuz. O zaman yapılması gereken,
yangından mal kaçırır gibi, kanun çıkarmış olmak
için bu kanunu çıkarmak yerine, buradaki açıkları, yani kanun
düzenlenmesinde oluşan açıkları gözden geçirelim ve
kapatalım.
Bu, niçin Özelleştirme İdaresi marifetiyle
özelleştirilmesin? Çünkü, Özelleştirme İdaresi marifetiyle
özelleştirdiğiniz anda, Özelleştirme Yüksek Kurulunun
kararına tabi oluyor ve Özelleştirme Yüksek Kurulunda, Başbakan
dahil çeşitli bakanların bu satışa ilişkin onay
vermesi mekanizması var. Bu mekanizmayı ortadan
kaldırdığınız anda, o zaman Vakıflar Genel
Müdürlüğü istediği gibi satışa ehil hale geliyor. Bir
bankayı satacaksınız; bir genel müdür bunda yetkili olacak ve
Vakıflar Genel Müdürü herhangi bir hukukî çerçevede sınırlı
olmaksızın satış yapacak. Blok mu satacak, parça parça mı
satacak, hisseleri halka arz mı edecek, yurt içinde mi satacak, yurt
dışında mı satacak, yabancıya mı satacak; bunlar
düzenlenmemiş. Onun için, benim tavsiyem, bir kere, bu konuda ne
yapılacaksa, ne düşünülüyorsa, düzenlemeyi getirin. Bakanlar Kurulu
mu yetkili olacak, Özelleştirme İdaresi mi yetkili olacak bunların
satışında, bunun mutlaka açığa
kavuşturulması lazım.
Ayrıca, madem bunun özelleştirilmesini samimî
olarak istiyoruz; o zaman, getirin bir düzenleme, bu hisseler şu kadar
süre zarfında elden çıkarılır deyin. İlânihaye...
Yani, bir taraftan ihtiyaç vardır diyoruz... Tamam, gerçekten de
Türkiye'nin her tarafında vakfiyeler onarıma ciddî ölçüde
muhtaçtır; bunlar için kaynağa ihtiyaç vardır; bu kaynaklar
ciddî ölçüde bu konuyu telafi edecek durumdadır; aslında ilke olarak
doğru bir yaklaşımdır; elde hiçbir işe yaramayan
hisseler ya da fiktif değeri olan hisseler yerine, belki bunların
süratle paraya çevrilmesiyle oluşacak büyük fonlarla, vakfiyelerin, ata
yadigârlarının süratle ayağa kaldırılması mümkün
olabilecektir; ama, yapacağımız işin de çerçevesini, hukukî
altyapısına uygun olarak düzenleyelim, getirelim. Yapacaksak, ne
kadar süre içinde yapılacağını düzenleyelim; bu hisseleri
nasıl düzenleyeceğimizi, nasıl satacağımızı;
toptan mı, yabancıya mı, yurtiçi mi, yurtdışı
mı, blok mu, Özelleştirme İdaresi marifetiyle mi yapılacak;
yoksa, özel bir ihale rejimi mi düzenlenecek? Bunlar düzenlenmeden bu
satışı yapmaya kalkarsak, o zaman, satışı
zedeleriz, kuşku yaratırız, insanlar tartışmaya
başlarlar. Bir taraftan hayırlı bir iş yapalım derken,
vakıfları ayağa kaldıralım derken, aslında
Vakıflar Bankasının özelleştirilmesini yetersiz düzenleme
dolayısıyla askıya alırız, kamuoyunda
tartışılır hale getiririz, sonra da beceremeyiz. Arkadaşlar,
ciddî olaylardır.
Bakın, Türk Telekomda Türkiye'nin gecikmesi, en
az, milletin 20 milyar dolarına mal olmuştur. Hâlâ satamıyoruz.
Gerçekten, üzerinde tartışma olan bu konularda özelleştirme
yapmak fevkalade zor. Üstelik, tartışılmayan işleri bile,
biz, kolaylıkla özelleştiremiyoruz. Onun için, önyargısız
bir şekilde bunu düzenleyelim. Burada teknik arkadaşlar var;
gerekirse, bizler de katkıda bulunalım; ama, bu çerçeveyi, elini
ayağını toparlayalım.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Tezmen, lütfen
toparlayınız.
OĞUZ TEZMEN (Devamla) - Toparlıyorum Sayın
Başkan.
Benim söyleyeceklerim, bu işin çerçevesini, elini
ayağını toparlayalım; daha düzgün, üzerinde
tartışma yaratmayan, kuşku yaratmayan, herkesin bildiği
objektif, açık esaslar içerisinde gerçekleştirilsin bu
satış ve bu fonlar da, gerektiği yerde, gerektiği
şekilde kullanılsın; belki, bu eserlerin ayağa
kaldırılması için bizim de bir katkımız olabilir diye
düşünüyorum.
Bu düşüncelerle, hepinize saygılar sunuyorum,
teşekkür ediyorum, sağ olun. (DYP ve FP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Tezmen.
Gruplar adına ikinci konuşma, Fazilet Partisi
Grubu adına, Bolu Milletvekili Sayın İsmail Alptekin'e ait.
Buyurun Sayın Alptekin (FP sıralarından
alkışlar)
Süreniz 10 dakika.
FP GRUBU ADINA İSMAİL ALPTEKİN (Bolu) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Türkiye Vakıflar Bankası Türk Anonim
Ortaklığı Kanununda yapılmak istenen
değişikliklerle ilgili, 1 inci maddeyle ilgili Fazilet Partisi
Grubunun görüş ve düşüncelerini arz etmek üzere huzurunuzdayım.
Değerli arkadaşlar, görülmektedir ki, bu yasa
fevkalade önemli; önemi, Yüce Heyetinizin gösterdiği ilgiden ve bunun
yanında, Vakıflar Bankasının genç yöneticilerinin
tamamına yakınının bu Genel Kurula da gelmek suretiyle
meseleye gösterdikleri hassasiyet ve heyecandan anlaşılmaktadır.
Mesele iki yönden önemlidir. Birincisi, bir banka
üzerinde konuşuyoruz, bankalar üzerinde konuşuyoruz; bankaların
en fazla tartışıldığı bir anda, Vakıflar
Bankasıyla ilgili önemli değişiklikler var. Meselenin bu yönü
düşünüldüğü zaman fevkalade önemli; ama, meselenin bir başka
yönü ise, bu banka, farklı bir banka; Vakıflar Bankası özel
statüye tabi, özel yasası olan bir bankadır. Bir devlet bankası
mıdır; değil; buradaki değerli konuşmacılar ve
yasadaki gerekçe de ortaya koydu. Bu bir devlet bankası mıdır;
bu yönüyle, o da değil.
Beni de fevkalade heyecanlandıran, üzerinde
ehemmiyetle ve titizlikle durmaya gönülden beni zorlayan bir yön: Bu
milletimizin önemli müessesesinin, geçmişte avukat olarak, daha sonra
değişik zamanlarda da yönetim kurulu üyesi olarak hizmet
verdiğim bu kurumun, en güzel, en iyi, en güçlü ve günün
şartlarına en uygun noktaya getirilmesi konusundaki her gayreti, her
çalışmayı, her teklifi burada desteklemek hepimizin görevi; ben,
bundan ayrı bir mutluluk duymaktayım.
Değerli arkadaşlar, Vakıflar
Bankası, hakikaten, genel müdüründen, en alt kademedeki yöneticisine
kadar, bir devlet bankası anlayışı içerisinde değil,
bankam diye heyecanla sarılan, iyi çalışan, en iyi olma gayreti
içerisinde olan ve Türkiye'nin neresinde olursa olsun, hangi şubesine
giderseniz gidin, güler yüzle karşılayan, mesai mefhumu
tanımayan bir kadronun, çalışanlarının sayesinde,
kısa sürede, Türkiye'nin en büyük, en güçlü, en iyi hizmet veren bankalarının
arasına giren bankalardan biridir. Bu yönüyle, hizmet verenlere,
ayrıca, burada teşekkürlerimi arz etmeyi görev addediyorum.
Değerli arkadaşlar, şimdi, meselenin
öbür yönüne geldiğimiz zaman, Vakıflar Bankası
parasını nereden elde etmiştir; benden önce konuşan
değerli arkadaşlarımız bu konuya girdiler, vakıf
müessesesini özet olarak Yüce Heyetinize arz ettiler; DYP sözcüsü değerli
arkadaşım bu konuda fevkalade güzel izahatta bulundu.
Şimdi, Vakıflar Bankasının
sermayesi, tamamına yakını itibariyle, şu veya bu
şekilde, vakıfların mallarından, paralarından,
nemasından kaynaklanmaktadır. Kaldı ki, yanılmıyorsam,
zaten, Vakıflar Bankası, ilk başta, Türkiye'deki tüm
vakıfların bir kasası olarak düşünülmüş, faaliyete
geçmiş; ama, sonradan banka haline getirilmiştir.
Bankacılığın bütün şartları yerine
getirilecektir; 21 inci yüzyılda, rekabet şartlarına uygun bir
çalışma içerisine girecek ve rekabet edecektir,
başarılı olacaktır. Bu noktada, gerçekten, bazı
değişikliklere ihtiyaç vardır. Bugüne kadarki
çalışmalarında, politik müdahaleler olmadığı zamanlarda
-bunu yakinen takip etmiş bir arkadaşınız olarak ifade
ediyorum- Vakıflar Bankası çok büyük atılımlar
yapmıştır.
Vakıf deyince bizim halkımız çok hassas,
bunun üzerinde hepimiz hassas duruyoruz. Şimdi, Anadolu'daki insanlara,
dışarıdaki insanlara bir soralım; Vakıflar
Bankası ile Vakıflar Genel Müdürlüğünü ciddî manada
ayırıyorlar mı; hayır, Vakıflar Genel
Müdürlüğünün âdeta bir parçası olarak görüyorlar; onu, tarihinin,
ecdadının bir müessesi, kurumu olarak görüyorlar.
Ben, çok görmüşümdür ki, parası olup da
Türkiye'de bankalara para yatırmayan, faiz almayı düşünmeyen
insanlar, tercihlerinde Vakıflar Bankasını seçmişlerdir.
1970'lerden sonra, Vakıflar Bankası, çok ileri noktada değilken,
on onbeş yılda çok büyük atılımlar yapmış. Neyle;
halkın desteğiyle atılımlar yapmış ve devlet
bankaları arasında en önde bir noktaya gelmiştir. Bu
bakımdan, elbette ki, günün şartlarına göre yapılması
gereken değişiklikleri yapmak, gerek Sayın Bakanımıza
gerek Vakıflar Genel Müdürlüğünün çalışma
şartlarına ve bankaya gerekli rahatlığı ve
atılımı sağlamak bizim görevimizdir.
Ancak, burada bir mesele var -bu noktaya fazla
girmeden, kısmen arkadaşlarımız değindiler- onun
halledilmesi gerektiği kanaatindeyim. Evet, birçok değişiklik
yapılacak; ama, bu özelleştirmede, Anayasa Mahkemesinin iptal
kararından sonra, yanılmıyorsam, henüz gerekçe
açıklanmadı. Bu gerekçe açıklanmalıydı; nasıl,
neden ve niçinleri burada daha iyi tartışılmalı ve
doğru, yerinde bir yasa çıkarılmalıydı. Ben, bu
noktada acele edildiği kanaatini taşıyorum.
Bir diğer husus, hassasiyetimiz ise;
özelleştirmeler, Türkiye'de, maalesef, geçmiş on yıl içerisinde
iyi not almamıştır. Ecdat mallarının
özelleştirilmesi neticesinde ortaya çıkacak paranın nasıl
ve ne şekilde kullanılacağı noktasında Sayın
Bakanımızın verdiği sözü, teminatı, hükümetimizin bu
noktadaki hassasiyetini saygıyla karşılıyoruz; ama,
şahsen, bu noktada endişelerimi de ayrıca ifade ediyorum.
Değerli arkadaşlar, işin özü, 1 inci
madde üzerinde, elbette ki, gerekli dediğim için, uygundur, bu süre
kaldırılmalıdır, başka değişiklikler de
yapılmalıdır; ama, işi özetleyecek olursak, Anayasa
Mahkemesi kararı çerçevesinde bu özelleştirmenin yapılıp
yapılamayacağı noktasında hukukî tartışma burada
da devam ettiğine göre, bir yanlışlık
yapılmamasını diliyoruz. Biz, ecdat malı
vakıfların ve vakıf mallarından oluşan
Vakıfbankın, elbette ki, başta da ifade ettiğim gibi,
istenilen değişikliklerin ve mevzuatta bankanın önünün
açılması için gerekli çalışmanın yapılması
noktasında hükümete gerekli desteği veririz; ama, biraz önce ifade
ettiğim gibi, henüz açıklığa kavuşmamış olan
Anayasa Mahkemesi görüş ve gerekçesi belirlenmeden çıkacak bu kanun,
eğer, Anayasa Mahkemesinden geri dönerse, buna hepimiz üzülürüz. Bu
noktanın Yüce Heyetinizce değerlendirilmesini ve buna göre bir
neticede karar verilmesini, herkesin vicdanî kanaatini buna göre belirlemesini
ümit ediyorum, diliyorum.
Hepinize teşekkür ediyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın
Alptekin.
Gruplar adına başka söz talebi?... Yok.
Şahısları adına söz taleplerinden
ilki, Erzurum Milletvekili Sayın Aslan Polat'a ait.
Sayın Polat?... Yok.
Sakarya Milletvekili Sayın Cevat Ayhan?.. Burada.
Buyurun efendim.
Sayın Ayhan, süreniz 5 dakika.
CEVAT AYHAN (Sakarya) - Muhterem Başkan, muhterem
üyeler; 536 sıra sayılı Vakıflar Bankasının özelleştirilmesiyle ilgili kanun
tasarısının 1 inci
maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum.
Bu, 1 inci madde "banka süresiz olarak faaliyette
bulunur" şeklinde değiştirilmiştir. Daha önceki
maddede 99 yıl idi, herhangi bir süre tahdidi bulunmaması lazım,
özelleşiyor nasıl olsa diye, bu istikamette getirilmiş bir
hükümdür.
Değerli arkadaşlar, tabiî özelleşirse
süre tahdidini kaldırmak lazım, tasarı kanunlaşırsa,
özelleşirse; ancak, bu vesileyle tabiî, vakıflarla ilgili bazı
şeyleri söylemek istiyorum, arkadaşlar da söylediler,
Yumakoğulları'na da teşekkür ederiz, hakikaten fevkalade güzel
bir vakfiyeyi tekrar burada bize dinletmiş oldu.
Vakıf eserler, memleketimizin her yerine
yayılmış, Selçuklu, Osmanlı mülkü olarak, geçmişte
ecdadımızın bulunduğu bütün Ortadoğu'da, Avrupa'da,
Asya'da çok geniş bir bölgede yayılmıştır. Cumhuriyet
hükümetlerinin ve Türkiye Cumhuriyeti Devletinin, gücü yettikçe, bu vakıf
eserlerin ihyasıyla ilgili hizmet etmesi gerekir ve bu gayret de her zaman
için şüphesiz vardır ve olacaktır imkân ölçüsünde.
Tabiî, önce, Türkiye'deki vakıfları harap
vaziyetten kurtarmak lazım. 1992'de milletvekili olarak Trakya illerine
bir gezim vardı, Edirne'ye gittim. Tabiî, Selimiye Camii yanında
Mimar Sinan'ın inşa etmiş olduğu hamamın
yıkık duvarlarını ve üzerlerinde incir
ağaçlarını görünce üzüldüm. Gelince, vakıflardan sorumlu
devlet bakanına meseleyi arz etmiştim. İnşallah yapılmıştır;
ama, bu, Türkiye'nin her yerinde böyledir. Tabiî, vakıf eserlere sahip
olmak, bunları kullanılır hale getirmek lazım.
Yine, Malatya'ya yaptığım bir
seyahatimde gördüm; . Malatya'nın hemen yakınında bir
yerleşim yerinde Selçuklular zamanından kalmış, o
zamanın mimarî tarzıyla inşa edilmiş muhteşem büyük
bir cami var. Yani, onu da gezip görmüştüm. Hükümette olduğumuz
dönemdeydi.
Tabiî, bu kanun tasarısını
konuşurken, vakıflarla ilgili burada benim gelmek istediğim bir
nokta var. Vakıfları hükümetin korumaya çalışması,
cumhuriyet hükümetlerinin bunlara imkân, kaynak ayırması, şüphesiz,
görevdir; ancak, vakıfları sadece hükümete bırakmamak
lazım. Yani, illerde, ilçelerde, vakıfların bulunduğu
yerlerde, mahallî idarelerin, il özel idarelerinin, vakıflarla ilgili
kurulmuş olan; yani, o bölgedeki kültür ve sanat değerlerini koruma
maksadıyla kurulmuş olan, kurulması gereken derneklerin ve
vakıfların; yani, bunları korumak ve bunları aslî haline
getirip muhafaza etmek üzere vakıfların olması lazım. Yani,
sivil toplumun vakıflara sahip çıkması lazım.
Altını çizmek istediğim husus budur. Tabiî, zenginlerin,
kazananların, geçiminin üzerinde kaynağı olan insanların,
topluma da bu bir vediasıdır, bunu yapmaları lazım; yani,
bu kültürün, bu davranışın geliştirilmesi lazım. Her şeyi
de hükümetten beklemek doğru değil; yani, vakıfların
sahibinin, mahallî idareler ve sivil toplum kurumlarının olması
lazım.
Bir adım daha atarak, tabiî, vakıf
eserlerinin de kullanılır hale getirilmesi lazım; yani,
vakıf senedindeki maksada uygun, neyse, o istikamette veya o maksatla
kullanılması mümkün değilse şartlar gereği, onun
sınırları içinde, yine senedin sınırları içinde,
toplumun kültürünün muhafazası ve yine, topluma hizmet verecek
birtakım hizmetlerin yapılması için kullanılması
gerekir. Bu, tabiî, bir genel davranıştır, bir üsluptur; yani,
bu istikamete doğru yönelmemiz lazım. Her şeyi merkezî
hükümetten beklemek doğru bir şey değildir; yani, merkezî
hükümetin, mümkün olduğu kadar sahasının daralması...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Lütfen toparlayınız.
CEVAT AYHAN (Devamla) - Bir cümleyle bitiriyorum.
... ve genel yükümlülüklerinin, savunma gibi, güvenlik
gibi, dışpolitika gibi, adalet gibi, ana meselelerde daralarak, bu
meselelere doğru mesaisini hasrederek ve bu meseleleri de mümkün
olduğu kadar mahalline bırakmak lazım. Bunu ifade edeyim diye
söz aldım.
Teşekkür ederim. (FP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ayhan.
Madde üzerinde, şahsı adına başka
söz talebi?.. Yok.
Önerge yok.
1 inci maddeyi, komisyondan geldiği şekliyle
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde
kabul edilmiştir.
2 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2. - 6219 sayılı Kanunun 5 inci maddesi
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Madde 5.- Bankanın sermayesinin miktarı
ile her payın itibari kıymeti Banka ana sözleşmesinde belirtilir."
BAŞKAN - Doğru Yol Partisi Grubu adına,
Isparta Milletvekili Sayın Ramazan Gül; buyurun efendim. (DYP
sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakikadır.
DYP GRUBU ADINA RAMAZAN GÜL (Isparta) - Sayın
Başkan, Yüce Parlamentonun değerli üyeleri; görüşülmekte olan
Türkiye Vakıflar Bankası Anonim Ortaklığıyla ilgili
kanun tasarısının 2 nci maddesi üzerinde, Doğru Yol Partisi
Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi
saygıyla selamlarım.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
malumunuz olduğu üzere, Vakıflar Bankası, diğer kamu
bankalarından daha farklı bir statüye sahip bulunmaktadır.
Dolayısıyla, bu bankanın, Türkiye Halk Bankası ve Ziraat
Bankasından farklı bir statüye sahip olduğunu, yüksek
bilgilerinize sunmak isterim. Bu vesileyle, konu hakkında kısa bir
bilgi arz etmek istiyorum.
Gerçi, daha evvel, değerli konuşmacı
arkadaşlarım da konuyu ifade ettiler; bu bankanın sermaye
yapısı üç gruptan müteşekkildir: (A) grubu, (B) grubu, (C)
grubu. (A) grubu, sahipsiz olan sermaye grubudur, yüzde 55'ine tekabül
etmektedir ve bunların sahipleri de belli değildir; yüzde 20'si
mülhak, bunların sahipleri bellidir; geriye kalan yüzde 25'i de, yine,
bankanın kendi vakfının kurmuş olduğu bir sandık
ve diğer sandıklardan müteşekkildir.
Bu bankanın özerkleşmesi, kuruluş
amacına aykırıdır; kaldı ki, Anayasa Mahkemesi, bu
konuda müteaddit görüşler serdetmiştir.
Değerli milletvekilleri, bu bankanın aktif
kalemleri zengindir. Bilançolarını incelediğimizde usulsüz
krediler verilmiş gözükmektedir ve bu verilen kredilerin büyük bir
kısmının da geri dönme imkânı zayıftır. Özellikle
turizm kredilerinde büyük verimler vardır, fakat bunlar geri
dönmemiştir. 50 küsur iştiraki vardır; aktif değerleri
yüksektir. Umarım ki, bu banka özelleştirilirken siyasî esintilerden
uzak ve ülke menfaatları doğrultusunda özelleştirilir. Aynı
zamanda şimdiye kadar bu vakıf malları Medeni Kanunun genel
hükümleri prensipleri çerçevesinde idare edilmiştir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Türkiye Vakıflar Bankası aslında özerk statüye sahip bir banka,
ancak diğer özerk kurumlarda olduğu gibi bu bankanın
özerkliğinin de pek uygulama alanı bulmadığı bir
gerçektir.
Türkiye Vakıflar Bankasının da malî
yapısı hakkında yeterli bilgi Yüce Meclise
sunulmamıştır. Bu durum, burada bankanın daha
sağlıklı bir yapıya kavuşması için çaba harcayan
biz parlamenterler açısından hiç de iç açıcı
olmadığını göstermektedir. Çünkü, biz toplum olarak halen
tüm dikkatlerimizi şöyle veyahut da böyle özel bankalar üzerine
yoğunlaştırmış bulunuyoruz, ancak, bununla, hükümetin
kamu bankalarıyla ilgili sorgulama hakkımızı elimizden
alamayacağı açıktır.
Burada ben açıkça şu gerçeği vurgulamak
istiyorum: Mevcut hükümet döneminde kamu bankalarının da içi maalesef
boşaltılmıştır. Bu gerçeği bilen IMF zorunlu olarak
bu bankalara siyasî müdahalenin önünü kesmek için böyle bir tasarıyı
hükümete hazırlattırmıştır. Bu, bir iddia
değildir, tümüyle gerçeğin ta kendisidir.
Bir devlet bakanı, Başbakanlık Yüksek
Denetleme Kuruluna bir yazı yazarak, kamu bankalarında yapılan
denetime açıkça müdahale etmiş ve yapılan yolsuzluklara
karşı Türk Ceza Kanununun ilgili maddelerinin
çalıştırılmamasını istemiştir. Böyle bir
yazı, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ve altmışiki
yıllık geleneğe sahip olan Başbakanlık Yüksek
Denetleme Kurulu tarihinde ilk kez yaşanmıştır. Acaba, bu
hükümet, niçin Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulundan rahatsız
olmaktadır?
Sayın Başbakan, siz muhalefetteyken,
Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulunun tümüyle özerk bir statüye
kavuşmasını istemiştiniz. Bu isteğinizde samimi
olduğunuzu belirtmiştiniz. Sayın Başbakan, siz iktidar
olunca, acaba ne değişti, niçin Başbakanlık Yüksek
Denetleme Kurulu raporlarından rahatsız oluyorsunuz?
Acaba şu konuyu araştırdınız
mı: Bu onayı size kim imzalattı, hangi bakan imzalattı? Bu
onayla bir kamu bankasının genel müdürü kurtarılmak mı
isteniyor? Sayın Başbakanım, bu sorunun yanıtını
sizden bekleyeceğiz. Sayın Recep Önal'ın, bu belgeyle ilgili
olarak yaptığı açıklama kamuoyunu tatmin etmemiştir.
Niçin tatmin etmediği de bellidir; çünkü, açıklama, bir suçu örtme
telaşı içerisinde yapılmıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bir başka gerçeği daha siz değerli milletvekillerine sunmak
istiyorum ve açıkça şunu söylüyorum: Bu hükümet, banka
yolsuzluklarının ortaya çıkarılması açısından
asla samimi değildir. Elinden gelse, olayların tümünün üzerine bir
şal örtecektir; ama, artık, mızrak çuvala
sığmamaktadır; çünkü, bu hükümet, kamu bankalarındaki
yolsuzlukların kamuoyuna yansımasından ciddî derecede
rahatsızlıklar duymaktadır; acaba niçin?..
Hükümetin rahatsızlığı bu boyutlara
varmıştır ki, bu tasarıyla, kamu bankaları, tümüyle,
Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulunun denetimi
dışında tutulmuştur.
Şimdi hükümete sormak gerekiyor: Siz denetimden
niçin korkuyorsunuz? Dürüst bir insan denetimden korkmaz ;çünkü, denetimle,
ancak sağlıklı sistemler oluşturulur. Siz hükümet olarak bu
tasarıyla kamu bankalarını denetimsiz hale getirerek
iktidarın çiftliği haline getireceksiniz. Bu gerçek bu tasarılarla
ortaya çıkmıştır.
Değerli milletvekilleri, hatırlarsanız
Vakıflar Bankasından sorumlu ilgili bakana soruldu. Denildi ki:
"Size bağlı olan Vakıflar Bankası, batan bankalara
kredi açtı mı?" Sayın Bakan, Bankalar Kanununun ilgili
maddesinin ardına sığınarak dedi ki... Yürekli, temiz bir
bakan ortaya çıkar, gerçekleri açıklardı. Oysa, hükümetin
yaptığı, yolsuzlukları örtmek için yasa maddesinin
arkasına sığınmak olmuştur. Bu
yanlıştır; hükümet açısından ciddî bir talihsizliktir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri,
bu tasarı, diğer kamu bankalarında olduğu gibi, denetimsiz
bir alan yaratmakta ve yolsuzluklara bir ortam hazırlamaktadır. Bunu
hazırlayan hükümet, sanıyor ki, bu değişikliklerden sonra
bu bankalar özelleştirilecek. Hemen belirtelim ki, bu kadrolarla bu
bankalar asla özelleştirilemez; çünkü, içi boşaltılmış
bankaları kim alacak, şaşıyorum. Herhalde hükümetin
beklentisi, bu bankaları karaparacılara satmaktır; ama, bunu
bile başaracağından şüphemiz vardır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bu tasarıyla, kamu bankaları tümüyle siyasal etkilere açık,
denetimsiz bir yapı haline getirilmektedir. Bu yapıyla, bu
bankaların özelleştirilemeyeceği açıktır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Gül, lütfen
toparlayınız.
RAMAZAN GÜL (Devamla) - Bu tasarıyla yapılmak
istenen, kamu bankalarının dilediğince kullanılacak
denetimsiz bir alan yaratmaktır. Bu nedenle, yolsuzluklara sonuna kadar
açık bir sistem yaratacak olan bu tasarıya bizim oy vermemiz
düşünülemez.
Sözlerime son verirken, Yüce Meclisi saygıyla selamlar, bu tasarıya oy verilmemesi
yönündeki kanaatimi bir kez daha bilgilerinize arz ederim.
Saygılarımla. (DYP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Gül.
DEVLET BAKANI YÜKSEL YALOVA (Aydın) - Sayın
Başkan, müsaade eder misiniz.
BAŞKAN - Hükümet adına her an söz alma
hakkınız var.
DEVLET BAKANI YÜKSEL YALOVA (Aydın) -
Lütfederseniz...
BAŞKAN - Estağfurullah, buyurun, tabiî,
Tüzüğümüzde komisyona ve hükümete öncelikle söz
verilir deniyor.
Süreniz 10 dakika efendim.
DEVLET BAKANI YÜKSEL YALOVA (Aydın) - Sayın
Başkanım, muhterem milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Sayın Ramazan Gül'ün eleştiri hakkına,
elbette, sonuna kadar saygılıyız; ama, kamuoyunda banka
tüzelkişiliğiyle ilgili ve hükümetimize ilişkin haksız
açıklamalarının yanlış anlamalara yol
açabileceğini düşünerek, ceza hukukunun bize
tanıdığı yasal yetkileri de şu anda kale almadan,
açıklama yapmak üzere huzurlarınıza geldim.
Vakıflar Bankasına ilişkin "Usulsüz
kredi verilmiştir" dedi ve daha sonra da "bir devlet
bakanı" tabirini kullandı, sonrasında bu bir devlet
bakanının Sayın Recep Önal olduğunu ifade buyurdu.
"Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu raporlarına niçin
güvenmiyorsunuz" sorusunu yönelttiler. Benimle ilgili, benim
yaptığım açıklamayla ilgili hususu, doğrusu tam
anlayabilmiş değilim; ben, ne demişim de yürekli
olmamışım?!..
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
Sayın Gül gibi, Yüksek Denetleme Kurulu raporlarına inanmak ve
güvenmek gerektiğine ben katılırım Şimdi, Yüksek
Denetleme Kurulu raporlarına dayanarak bilgi sunayım ki,
Vakıflar Bankasının toplam kredilerinin yüzde 97'si maddî
teminat altındadır, yüzde 3'ü de kefalet altındadır.
Takipteki alacaklarının nakit ve gayri nakdî kredilere oranı
yüzde 1,5'tir; Batı ülkelerinde bu standart, yüzde 5'tir. Biraz önce de
söylediğimiz gibi, bu alacakların yüzde 97'si maddî
teminatlıdır, yüzde 3'e
yakını da, ki, bir kısmı da hazine garantilidir...
Tasarruf Sigorta Fonuna geçen bankaların
hiçbirinde Vakıfbank olarak kredi alacağımız yoktur. Bu
tasarıda, kamu payı yüzde 50'nin altına düşünceye kadar,
Bankacılık Üst Kurulunun denetiminin yanı sıra,
Başbakanlık Yüksek
Denetlemenin denetimini de biz öngördük. Dolayısıyla, çifte bir denetimi
öngördük. Yüzde 50'nin altına indiği vakit de, kabul edersiniz ki,
Başbakanlık Yüksek Denetleme yetkisi, otomatik olarak, doğal
sonucu itibariyle burada yer almaz.
Hükümetin herhangi bir suçu örtbas etmek
telaşı ve not almaktan vazgeçtiğim diğer suçlamalara
ilişkin söyleyeceğim, Nihal Adsız'ın bir sözüdür;
"Belagatı iyi olmayanın lisanı küfürdür" der. Ben, bankayla ilgili açıklamada,
Bankalar Kanununun 22 nci maddesinin sekizinci fıkrasını
andım. Burası Parlamento, yasama organında bir yasaya
bağlı olarak bir davranışın suçlanması
beklenmemelidir; tam tersine, yasama organında, o çatı altında
beklenen, yürütme organı mensuplarının yasalara uygun
davranması, yasalara aykırı davranmamasıdır.
Bankalar Kanununun 22 nci maddesinin sekizinci
fıkrası, bankadan kredi alan, ister hakiki şahıs olsun
ister tüzelkişilik olsun, onlarla ilgili verilen kredilerin
açıklanamayacağı hükmünü amirdir; ancak, müşteri isterse
kendisi açıklayabilir der. Böylesi bir amir hüküm mevcutken, 4 katrilyonun
üzerinde kredi vermiş, demin andığım kompozisyonda
vermiş bir bankadan sorumlu Bakan sıfatıyla, şu kişiye
şu kadar verdik, şu tüzelkişiliğe bu kadar verdik demem,
suç işlemek anlamını taşırdı. Yüce Parlamento o
yasayı değiştirmeye muktedirdir; değiştirdiği
zaman da, amir hükmü yerine getirmek bizim görevimizdir.
Bunları açıklamak istedim;hepinize
saygılar sunarım. (ANAP, DSP ve MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Fazilet Partisi Grubu adına, Samsun Milletvekili
Sayın Musa Uzunkaya; buyurun. (FP sıralarından
alkışlar)
Süreniz 10 dakika efendim.
FP GRUBU ADINA MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 536 sıra sayılı,
Vakıflar Bankasının özelleştirilmesine dair
tasarının 2 nci maddesi üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına
söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
İsterseniz, sözüme, Sayın Bakanın son
temennisiyle gireyim. Sayın Bakan dediler ki, gelin önce, şu
bankaların kimlere kredi verdiğini gizleyen, setreden yasayı
değiştirelim.
DEVLET BAKANI YÜKSEL YALOVA (Aydın) - Öyle
demedim...
MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Sayın Bakan, bu
yasaları kimler getirir? Bunun gelmesi lazım esasen; açıkça,
ben, şimdi diyorum. Diyorum ki, gelin, hakikaten, şu ana kadar içleri
boşaltılan, satılan, perişan edilen...
Şurada, Parlamento bir endişeyi
taşıyor. Sayın Bakan, bu konuda alınganlık
göstermeyin. Ben, sayın arkadaşımın konuşması
açısından meseleye bakarak demiyorum; ama, bir gerçeği görmek
lazım, bu milletin çorbadan dili yandı, yoğurdu üflüyor.
Zatıâliniz, özelleştirmeden de sorumlu bakansınız,
vakıflar size bağlı olduğu gibi, size müteaddit defalar sual
tevcih eden bir arkadaşınızım, aldığım
cevaplar çok açık, çok net, çok samimî cevaplar verdiniz, bunun için de
teşekkür ediyorum. Özelleştirmede yaşanan handikapları
kendiniz itiraf ve ifade ediyorsunuz. Şu ana kadar özelleştirmeden
gelenler, yani devletin hazinesine gelenlerden, batanlar bir tarafa, daha çok
gideri olmuş, bunlar sizin açıklamalarınızda olan
şeyler.
Şimdi burada, tabiî, milletin en büyük tereddüdü,
iki gündür görüştüğümüz bankalar yasaları ki, bu da bir
diğer banka, Vakıfbankın özel bir statüsü vardır;
yapısı itibariyle 1954'te özel bir banka olarak kurulmuş.
Dolayısıyla, bu bankalar zemininde, insanlarımızın
bugünlerde zihnini allak bullak eden perişan bir yaşantı var,
millet hakikaten bu sıkıntıyı içinde duyuyor. Gelin,
hükümet olarak, bu millete burada açıkça bir taahhütte bulunun, deyin ki,
şu, şahıslara, sektörlere, holdinglere, gazetecilere, medyaya
verilen paraları söylenmez hükmünü getiren bu yasayı bu parlamento
çıkardıysa, değiştirmek hakkına da sahiptir. Kime
verdiler, nerede battı, nerede kaldı bu paralar, bunu bilelim. Bunu
muhalefet getirir diyorsanız, biz yarın hemen getirelim bu yasa
teklifini, gündeme alın iktidar olarak, bunda samimiyseniz;ama, bu konuda
şimdi bu aziz millet sizden bir samimî açıklama veya Bakanlar Kurulundan
bir açıklama, bir itiraf, bir beyan bekliyor. Yani, biz
sığınıyoruz, efendim ne yapayım böyle bir yasa var. Ne
yapacaksınız; siz hükümetsiniz. Bakın yoklama istediğimiz
anda 200 parlamenter birden salona gecenin saat 22.00'sinde doluyor, demek ki
güçlü bir iktidarsınız, 350 milletvekiliniz var, bu yönde de
kutluyoruz sizi, güzel bir gücünüz var, gelin bu gücünüzü koyun yarın bu
yasayı çıkaralım önce; ama, bunu yapmıyorsunuz.
Şimdi gelelim, tabiî, bu Vakıflar
Bankasından, Vakıflar Kurumuna... Tabiî, Türkiye bu konuda,
aslında, medeniyet deneyimi, tarih tecrübesi, bilgi birikimi,
tatbikatıyla, dünyada en engin kültüre sahip bir millet; bu yönde çok
şanslı bir milletiz. Hatta, hiç unutmuyorum, üniversite
yıllarında, bir asistan -şu anda bir üniversitede profesör olan
bir arkadaşımız- Amerika'da vakıflar üzerinde doktora
çalışmasına gittiğinde, ona, orada aynen şu
söylenmiş: "Çok yanlış yaptınız. Biz,
vakıflar üzerindeki çalışmaları Süleymaniye Kütüphanesinde,
Millet Kütüphanesinde, Anadolu'daki sizin eserlerinizde görüyoruz. Buraya niye
geldiniz?! Her şeyi Batı'dan arama illetinden ve
hastalığından kurtulun." "Eğitim adına, ilim
adına duyduğum utançtan, hakikaten perişan oldum ve ondan sonra,
geldim, aylarca İstanbul'daki kütüphanelerde vakıfları
inceledim" dedi.
Değerli arkadaşlar, vakıf, önemli
hükümler ihtiva eder. Şimdi, bu yasanın getirdiği bazı
şeyler var. Açık olarak söylüyorum: Devlet yıllarca
-bağışlayınız- haralarda, çiftliklerde tavuk üretti,
inek sağdı, koyun besledi, ayran sattı. Çağdaş bir
devlet bunları yapmaz, çağdaş bir devlet bankacılık
yapmaz, çağdaş bir devlet ticaretin içerisinde devlet
yapısıyla kendisini koymaz; ama, Türkiye Cumhuriyeti Devleti,
maşallah, her şeyde var, her yerde var. O kadar var ki, artık,
özel hayatlarımıza her alanda girmeye başlayan bir mantalite;
çünkü, ideolojik devlet, maalesef, toplumun önüne bu tip değerleri
getirmiş. Filhakika, vakıflar, dediğim gibi, tarih itibariyle
bizim engin tarihimizde ve mazimizde var olduğu için, bunu ekonomik yönden
de teyit etsin amaçlı daha önceki konuşmacı
arkadaşlarımın da itiraf ve beyan ettikleri gibi, 1954
yılında, genel müdürlüğü özel bir vakıf statüsünde,
şubeleri devlet bankası; ama, kendi yapısı itibariyle özel
konumda olan Vakıflar Bankasının nihaî süreci 99
yıllıktı. Belki 55 sene sonraya, bugünkü konjonktürden de
yararlanarak, özerkleştirilmesi konusunda hükümetin güzel niyetli bir
çalışması olabilir. Bunu, iyi niyetli bir çalışma
olarak düşünüyor olabiliriz; ama, şu ana kadar yapılan
özelleştirmelerde yaşadığımız
sıkıntılarla, özellikle, vakıfların sahip olduğu
özel statüyü gözardı edemezsiniz. Nedir bu; mesela, vakıfların vakıfnamesi
var. Siz, (A) grubu senetleri, hisseleri, Vakıflar Umum Müdürlüğüne
ait olan bu hisseleri, belli menkul ve gayrimenkullerin
karşılığı olan bu senetleri satarken,
haddizatında, vakıfların vakıfnamesindeki "velâ yuheb,
velâ yuşder, velâ yuba" yani "satılmaz, hibe edilmez,
müşteri olunmaz" hükmünü nereye kaldırıp koyacaksınız
ve bu paralar, yarın, Hazineye irat mı kaydedilecek? Yani, daha önce,
burada, iki akşam önce, bir sayın grup başkanvekili
arkadaşımız dedi k:i "Efendim, siz, buna niye
karşı çıkıyorsunuz? Biz, bu paralarla, yıkılan,
onarıma muhtaç, deprem bölgesindeki camileri, tarihî eserleri, ata
yadigârlarını onaracağız." Bakın, bu yasa tasarısında
böyle bir şey yok. Demin, yine, bir grup başkanvekili
arkadaşımız geldi, iktidar grubundan birisi, bizleri
bilgilendirdi. Efendim, işte, genel müdüre talimat verilecek de, para
gelirse, o paralardan bir miktar onarım için kullanabilecek... Sayın
Bakanımız da, açıkça burada, eğer lütuf buyururlarsa,
hakikaten, özelleşirse... Mesela, burada, ben, gördüğüm iki
farklılığı sormak istiyorum Sayın Bakana: Kendi
imzalarını taşıyan 26 Nisan 2000 tarihli bir yazıda,
tüm vekillere gönderdikleri yazıda "sayın milletvekilim,
bankanın yüzde 20'sini teşkil eden (B) grubu hisselerin
satışıyla, 400 milyon Amerikan Doları gelir
sağlayacağız" deniliyor ve bu, bankanın tam
malının, mülkünün yüzde 20'sine tekabül ediyor. Yüzde 20'si 400
milyon dolar olursa, yüzde 100'ü 2 milyar dolar eder herhalde bu tarife göre.
Oysaki, bir başka yazınız, yine, imzanızı
taşıyan bir yazınızda, hemen ikinci sahifesinde "banka
yönünden bakılınca, bugün için aktif büyüklüğü 6 milyar USD olan
bankanın gerçek değerinin serbest piyasa şartlarında tespit
edilmesi sağlanarak, bankanın sermayesi tabana
yaygınlaştırılacaktır" diyorsunuz.
Şimdi, bir önceki beyanınıza göre, banka
2 milyar dolarlık takribi bir değer taşıyor kıymetleri
itibariyle; oysaki, burada, 6 milyar dolardan bahsediyorsunuz. Ben mi
yanlış anladım, yoksa, zatı âliniz... Burada farklı
bir; yani, o günkü tarihle ki, bunun tarihi de pek farklı değil; o 13
Haziran 2000, diğeri de 26 Nisan 2000 arada bu kadar bir kıymet
farkı olamaz; yanlış bir algılama mı var, yoksa
bankanın gerçek değerleri tam tespit edilebilmiş değil mi?
Yarın piyasaya çıktığı zaman, iki yazı
arasında Sayın Bakanım beni bağışlasın bu
kadar tezat varsa, özsermayesi, kıymetleri, menkulleri, gayrimenkulleri
açısından bu bankaya reel olarak bakıldığı zaman,
muhalefet partileri olarak, özellikle Anamuhalefet Partisi olarak, size, bu 6
milyara göre mi çok ucuz sattınız diyeceğiz, 2 milyara göre mi
çok yüksek fiyatla sattınız diyeceğiz? Bunu da bu millete, daha
da açığı Yüce Heyete açıklamanızda zaruret var.
Bir diğer hususu arz edeyim: Anayasa Mahkemesinin
iptaline rağmen, kanun hükmünde kararnamenin iptaline rağmen,
alelacele bu yasayı getirdiniz, özelleştirmeyi arzu ediyorsunuz, az
önce söyledim, devlet ne bankacılık yapmalı ne de, af buyurun,
sığır, inek sağmalı; ama, bunları da sağmal
malı olarak millet malını heba etmeye hakkı yoktur diye
düşünüyoruz.
Şimdi, benim bir tavsiyem ve bir temennim var,
daha açığı, sayın hükümetten bir ricam var. Diyorum ki,
eğer bu bankalar gerçekten satılacak, özellikle Vakıfbankın
mülkü satılarak kıymete, paraya çevrilecekse, geliniz, şu
yasalarınızı biraz ıslah edin. Mesela, vakıflara ait
eserler -bakın, zatıâlinize de az önce arz ettim-. İstanbul'da
Valide Atik Sultan Camii... Dün bir heyet geldi, bendenizle ve
arkadaşlarla görüştü.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Uzunkaya, lütfen
tamamlayın.
MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Toparlıyorum Sayın
Başkanım.
Şimdi, camiin onarımı
yapılıyor, dokuz yıldır onarım devam ediyor; olmaz
böyle bir şey. Yani, Allah vermesin, deprem 7,4 değil de 7,6
olsaydı, ecdat yadigârı binalar tamamen gidecek olsaydı, sittin
sene siz bu eserleri imar edemezdiniz. Yazık, günah değil mi? Peki,
dokuz yıldır onarımı yapılamayan bu eser, üstüne
üstlük bir de Anıtlar Yüksek Kurulu tarafından her işe müdahale
ediliyor. Sayın Bakanım, allahaşkına, bu eserleri şu
Anıtlar Yüksek Kurulunun müdahalesinden kurtarın. Vakıflar
olarak eserlerinize sahip çıkamıyorsanız, eserleri devredin
Anıtlar Yüksek Kuruluna. Anıtlar Yüksek Kuruluyla alakalı olarak
çok çirkin iddialar, şaibeler kulaklarımıza kadar geliyor, hemen
hemen her bölgeyle ilgili geliyor. En basit bir onarım için Anıtlar
Yüksek Kurulu devreye giriyor, iğne çakamıyorsunuz. Tabanına
kalorifer yapılacak; yirmibeş yıl önce tabanı
döşenmiş olan bu binaya, onarım için kimse giremiyor. Gelin, bu
eserleri Anıtlar Yüksek Kurulunun müdahalesinden kurtarın, vakıf
eserlerinize kurum olarak doğrudan sahip çıkılsın;
mevzuatı nasıl düzenleyecekseniz, bunu Parlamentoya getirin.
İkincisi; lütfen, burada açıklıkla
söyleyin "buradan temin edilecek gelirler, Vakıfbankın
özelleşmesi halinde gelecek paralar Hazineye irat kaydedilmeyecek,
Vakıflar Umum Müdürlüğüne verilecektir; camilerin onarımı,
bakımı, tarihî eserler, köprüler, hanlar, kervansaraylar, tümüyle
bunlar imar ve muhafaza edilecektir" deyin.
Bakın, onbinlerce, yüzbinlerce eser perişan
olmuştur. Zaten, bunları korumak için vaktiyle bu banka
kurulmuştu; ama, banka bunları koruyamıyor. Esasen,
bankanın kendisi de âdeta korunmaya muhtaç bir müessese haline
gelmiştir.
Dolayısıyla, Sayın
Bakanımızın, bu konuda da, hem himmetlerini hem de hükümete yön
kazandırıcı gayretlerini bekliyor, şayet tasarı
yasalaşırsa ülkemize hayırlı olmasını diliyor,
saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın
Uzunkaya.
Parti grupları adına başka söz talebi?..
Yoktur.
Şahısları adına ilk söz, Erzurum
Milletvekili Sayın Aslan Polat'a ait. Sayın Polat?.. Yok.
Sakarya Milletvekili Sayın Cevat Ayhan?..
Konuşmuyorlar.
Başka söz talebi?.. Yok.
Önerge yok.
2 nci maddeyi, Komisyondan geldiği şekliyle
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde
kabul edilmiştir.
3 üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3. - 6219 sayılı Kanunun 6 ncı
maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiş, 7
nci maddesi ve 14 üncü maddesinin birinci fıkrası ile ikinci
fıkrasının ikinci cümlesi yürürlükten
kaldırılmıştır.
"Madde 6. - Hisse senetleri (A), (B) ve (C)
gruplarına ayrılmış olup, nama
yazılıdır."
BAŞKAN - İlk söz, Doğru Yol Partisi
Grubu adına, Aksaray Milletvekili Sayın Murat Akın'a ait;
buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakika.
DYP GRUBU ADINA MURAT AKIN (Aksaray) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 3 üncü madde üzerinde Grubum
adına söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle, Grubum ve
şahsım adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, 3 üncü madde, 6219
sayılı Kanunun 6 ncı maddesinde değişiklik yaparken, 7
nci maddesini ve 14 üncü maddesinin birinci fıkrasının ikinci
cümlesini de meriyetten kaldırmaktadır.
Madde 6'da, bankanın hisse senetleri (A), (B) ve
(C) gruplarına ayrılmakta olup, (A) grubu hisse senetleri, hepinizce
malum olduğu üzere, mazbut vakıflara aittir; yani, bugün bu mazbut
vakıfları, Vakıflar Genel Müdürlüğü tüzelkişilik
olarak temsil etmektedir ki, Vakıflar Bankasının yüzde 50'den
fazla sermayesi de bu mazbut vakıflara aittir.
(C) grubu hisseleri ise "mülhak vakıf"
olarak tabir edilen ve her biri ayrı ayrı mütevelliler
tarafından idare olunmakta olan çok sayıdaki vakıflara aittir.
Bu vakıfların, Vakıflar Genel Müdürlüğü ile olan
irtibatı, sadece, Vakıflar Umum Müdürlüğüne teftiş ve
denetime katılma payı ödenmek suretiyle, yine bazı düzenlemeleri
Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından, yani mazbut vakıflar
tarafından yapılmaktadır.
Değerli milletvekilleri, gerek (A) grubu gerek (B)
grubu ve gerekse (C) grubu hisse senetlerinin halka arz edilmek suretiyle,
serbest ekonomi içerisinde hakiki değerlerini bularak, bankanın
sermaye ihtiyacını daha iyi bir şekilde karşılamak ve
ekonomi içerisinde aktif bir rol almasını sağlamak üzere bu
malum yeni düzenlemeler getirilmiş bulunmaktadır.
Sayın Bakanımızın mutlaka
şahsî gayretleri vardır; ancak, Sayın Bakanımız,
geçmişte, dergide yazdığı şekilde eğer
özelleştirmeden beklediği ya da tahkimden beklediği gelirlerin,
bu bankadan da elde edileceğini tahmin ediyorsa yanılıyor;
çünkü, Sayın Bakanımız, özelleştirmeyle ilgili
yazmış olduğu yazıda, aynen şu ifadeleri
kullanmaktadır: "Yasal alanda yapılan düzenlemeler, tabiî ki
bununla da sınırlı değildir. Genel hatlarıyla
özelleştirme portföyümüzde 100 milyar dolarlık bir varlık
olduğunu, sadece önümüzdeki beş yılda 50 milyar dolarlık
bir özelleştirme gelirini hedeflediğimiz gerçeğinden hareketle,
mutlaka yabancı sermaye ihtiyacımızın olduğunu
vurgulamamız gerekir. Bu bağlamda, uluslararası finansman tahmininde
zaten en büyük problemlerden olan uluslararası tahkim sorununun çözümü
için, Anayasamızda gerekli düzenlemeler yapılmıştır.
Değerli milletvekilleri, bu Tahkim Yasası
çıkmadan önce, ülkemize giren yabancı sermaye 1 milyar dolar
civarındaydı; bu yasa değişikliği yapılmak
suretiyle, 5 milyar dolar gireceği tahmin edilmişti. İşte,
2000 yılının bitimine şurada 45 gün kaldı, ülkemize
giren yabancı sermaye daha 1-1,5 milyar dolar arasındadır. Peki,
Sayın Bakanım, ülkenin 1997 yılına kadar içborçlanması,
cumhuriyet döneminde, 4,5 katrilyon iken -1997 yılını
saymayalım- 1998, 1999, 2000 yıllarında, parmak hesabıyla
üç yılda, içborç stoku 34 katrilyon olmuş; yabancı sermaye gelir
mi?! Yani, bir şeye tek taraflı bakmak, değerlendirmek, acaba
sıhhatli bir değerlendirme mi oluyor?! Onun için, çok
yanılıyorsunuz; ama, diyeceksiniz ki, bu düzenlemeler, Asya Rusya
krizinin olduğu dönemlerde meydana geldi. Bakınız, 1997 ve 1998
yıllarında, sizlerin ifadesiyle yaşanan krizlerin olduğu
ülkelerde büyüme, 1998 yılında yüzde 2 veya 3 olarak beklenirken
yüzde 4'lerde gerçekleşmiştir; 1999 yılında ise, krizin
olduğu ülkede yüzde 8'in üzerinde büyüme olmuştur. Yine, dünya
hâsılasına baktığımızda, 1998 yılı
hesaplamalarına göre, 1999 yılında dünya hâsılası 2,2
oranında büyüyeceği öngörülmekte iken, 2000 yılının
nisan ayı hesaplamalarına göre dünya hâsılası 3,3
oranında büyümüştür. Yine, dünya ticaret hacmine
baktığımızda, ilgili yıllarda, 3,8 ve 4,9 nispetinde
büyüme olmuş ve 2000 yılı için ise öngörülen dünya ticaret hacmi
büyümesi 8,4 civarında olmaktadır.
Şimdi, krize yakalanan ülkelerde büyümeler
başlamış, krizin olduğu ülkelerle o kadar ekonomik anlamda
alışverişi olmayan, ticaret ilişkisi olmayan Türkiye,
halen, büyüme noktasına gelememiştir. 1998 yılına
bakıyoruz, reel manada -bakın cari demiyorum- 3,9 oranında
küçülme olmuştur. 1999 yılında, yine, reel manada 6,4 küçülme
olmuştur. 2000 yılı, şurada tamamlanmak üzere, yine, eksi
çıkacaktır.
Peki, siz, bu özelleştirmeyi nasıl
yapacaksınız? Yaptığınızda ne olacak veya özelleştirmenin
konuşulduğu şu günlerde, 6 tane bankanın, 8,5 milyar dolar
bir parasının battığı ifade edilmektedir. Batan
bankaların kuruluşlarına, devlet bankalarından -buna,
Vakıflar Bankası, Ziraat Bankası, bugün görüşülen ve geçen
Özelleştirme Kanunundaki diğer bankalar dahil- batan bankaların
sahiplerine ne kadar para verildi, bunu açıklar mısınız?
(DYP sıralarından alkışlar) Şimdi, diyeceksiniz ki,
bu, bir ticarî sırdır, müşterinin bilgileri aktarılmaz. Bu
sırrı izale edecek, yasağı kaldıracak kanunî düzenlemeleri
getirin, onu geçirelim, ondan sonra, bu bankaları kimler
dolandırmış?..
Şimdi, Egebank konuşuluyor, Hazineden sorumlu
Sayın Bakan cevap veriyor "Egebankı Yahya Demirel direkt ele
geçirmedi, onun hisse senetlerini toplamak suretiyle bankayı ele
geçirdi" diyor. Peki, siz bu bankanın bu şekilde ele
geçirileceğini biliyorsunuz, takip ediyorsunuz niçin mâni olmuyorsunuz? O
daha büyük suç. Şüphelendiğiniz bir insan, bir bankayı ele
geçirmek üzere onun hisse senetlerini dolaylı yoldan topluyor ve bankanın
büyük bir kısmına sahip olmaya çalışıyor ve
bankanın içini boşaltıyor. Yani bu şekilde, ülkede
soygunun, vurgunun devam ettiği bir dönemde burada ifade edilen
hususların tahakkuk etmesi mümkün değildir.
Şimdi, bakıyoruz, Sayın
Bakanımız da Bakanlar Kurulunun üyesidir, daha pancar fiyatları
belli olmamıştır; ama pancardan olan şekerin fiyatı
yeni mahsul olarak satılıyor, şekerin fiyatı belli,
şekerin hammaddesi olan pancarın fiyatı belli değil...
Peki, bu serbest ticaret esasına göre, liberal ekonomide böyle bir ticarî
düzenleme olabilir mi?
Dolayısıyla, Sayın Bakanım, siz
ekonomi idaresini münferit olarak bilebilirsiniz; ama bu hükümet bu ekonomi
idaresini, ekonomi yönetimini bilemiyor. Yapacağınız iş,
bir an evvel bu işin, daha ehil insanlar tarafından düzenlenmesini
sağlamak suretiyle, aç ve açıkta olan insanların
feryadının en kısa zamanda sükût etmesini
sağlamanızdır. Yoksa, hakikaten bu Meclisin, bu
milletvekillerinin saygınlığı taşrada çok asgarî
noktalara inmiştir. Bu Meclisin saygınlığını muhafaza
açısından da mutlaka ve mutlaka bu vurgunlara ve yolsuzluklara dur
demek gerekir; ama bu, bu hükümetle devam etmez.
Bu duygu ve düşüncelerle hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (DYP ve FP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın
Akın.
Fazilet Partisinin görüşlerini Sayın Bülent
Arınç ifade edecektir.
Buyurun efendim. (FP sıralarından
alkışlar)
Süreniz 10 dakika.
FP GRUBU ADINA BÜLENT ARINÇ (Manisa) - Muhterem
Başkan, değerli arkadaşlarım; hepinize hayırlı
akşamlar diliyor, hürmetle selamlıyorum.
Türkiye Vakıflar Bankası Türk Anonim
Ortaklığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Kanun Tasarısı üzerinde görüşmeler devam
ediyor. Gerçekten, önemli bir konuyu görüşüyoruz. Şu ana kadar
konuşan bütün sözcü arkadaşlarımız, işin hem ekonomik
ve malî yönünden bilgiler veriyorlar hem de vakıf denildiği zaman,
inancımızda, tarihimizde, kültürümüzde ifade ettiği manayı
çok güzel bir biçimde ortaya koyuyorlar ve eğer elde edilecek bir gelir
olacaksa, bu gelirin, Türkiyemizde çok da zengin bulunan vakıf eserlerinin
ihyası için, restoresi, onarımı için harcanması
gerektiğini ifade ediyorlar. Bütün bunlara katılmamak mümkün
değil.
Benim söz almamın şöyle bir özel sebebi var:
Bugün görüştüğümüz kanun tasarısı, bundan bir müddet evvel
kanun hükmünde kararname olarak tanzim edilmişti. 6.7.2000 günlü ve 606
sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile bugün huzurlarınıza
getirilen 536 sıra sayılı kanun tasarısı
tıpatıp aynıdır.
Bildiğiniz gibi, 606 sayılı Kanun
Hükmünde Kararname, Fazilet Partimizin Anayasa Mahkemesine müracaatı
üzerine iptal edilmiştir. Süreç
şöyle işledi: Bildiğiniz gibi, bununla birlikte 20
civarındaki kanun hükmünde kararname, 29 Haziranda çıkarılan
4588 sayılı Yetki Kanununa dayandırılmıştı.
Daha sonra, Yetki Kanunu için de, bu kararnameler için de iptal davaları
açıldı. Bildiğiniz gibi, Yetki Kanunu öncelikle iptal edildi,
5.10.2000 tarihinde. Buna dayanılarak çıkarılmış olan
kararnameler de sırasıyla iptal edildi. Vakıflar Bankası
Türk Anonim Ortaklığı Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararname de, bildiğiniz gibi
17.10.2000 tarihli kararla iptal edildi ve 31 Ekim tarihinde Resmî Gazetede bu
karar yayımlandı.
Bütün bunları şunun için söylüyorum; Fazilet
Partisi ciddî ve tutarlı bir partidir. Anayasa Mahkemesine müracaat ettik
ve bunun neticesinde, kanun hükmünde kararname iptal edildi. Şüphesiz,
bunun yasa yoluyla Meclisten geçirilmesi gerekiyordu. Sayın Bakanlık
da bunu hazırladı ve huzurlarımıza getirdi. Şimdi,
muhtevası birbirinin tıpatıp aynısı olan bir konu
üzerinde görüşürken, Anayasa Mahkemesine yaptığımız
müracaatın belki de yenilenebileceği düşüncesiyle bazı
konuları dikkatlerinize arz etmek istiyorum. Bu, bizim için bir vecibedir.
Olabilir ki kanun, özellikleriyle, bütün
arkadaşlarımız tarafından, zaman itibariyle çok fazla
incelenmemiştir. Bu konuda bazı hususların, hem tutanaklara
geçmesi açısından hem de konu üzerinde bilgilendirmek
açısından tekrarlanmasında yarar görüyorum.
Öncelikle yapılmak istenen şey, Vakıflar
Bankasını özelleştirmek amacıyla satışa
çıkarmak ise, bu, bizzat kendi dayandığı kanun
bakımından mümkün değildir. Dava dilekçemizdeki önemli birkaç
konuyu arz etmek için sözlerime başladığımı ifade
etmiştim. Niçin; çünkü, Türkiye Vakıflar Bankası, zaten bir özel
bankadır. Kendi kanununa baktığımız zaman, 11 Ocak
1954 tarihli ve 6219 sayılı Kanunun 1 inci maddesine göre,
"Türkiye Vakıflar Bankası Türk Anonim Ortaklığı
adıyla, hususî hukuk hükümlerine tabi olmak üzere bir banka kurmak için,
Vakıflar Umum Müdürlüğüne salahiyet verilmiştir." Kanunun
17 nci maddesi gereğince de, "banka, kuracağı
ortaklıkların personeli, hususi hukuk hükümlerine tabidir. 3659
sayılı Kanun, banka ve kuracağı ortaklıklar
hakkında uygulanmaz" hükmünü taşımaktadır.
Yine, Vakıflar Bankasında devletin, yani
Hazinenin hiçbir payı, yani hissesi yoktur. 1954 tarih ve 6219
sayılı bu Vakıflar Bankası Kanunu ile ilgili kanunun 6
ncı maddesine göre, hisse senetleri (A), (B) ve (C) gruplarına
ayrılmıştır. Bunlardan (A) grubu sermayenin yüzde 55'ini,
(B) grubu yüzde 20'sini, (C)
grubu da yüzde 25'ini teşkil
eder. (A) grubu Vakıflar Umum
Müdürlüğüne, (B) grubu mülhak vakıflara, (C) grubu da sair hakiki ve
hükmî şahıslara tahsis edilmiştir. Görüleceği üzere,
sahipleri arasında Hazine, yani, devlet bulunmamaktadır.
Vakıflar Bankası Genel Müdürlüğünün
sermayesi, ilk kuruluşta 50 milyon liradır. Daha sonra, muhtelif
tarihlerde çıkarılmış olan
Bakanlar Kurulu kararlarıyla,
bu sermaye sürekli
artırılmıştır -vaktinizi almayacağım-
1988'de, ilk Bakanlar Kurulu kararıyla, 250 milyar liraya, daha sonra
sürekli olarak artırılmak suretiyle, en son, 18.9.1999 tarih ve
99/13241 sayılı Bakanlar Kurulu kararıyla da 140 trilyon liraya
çıkarılmıştır. Sermaye artırımları
tamamen vakıf imkânlarına dayanılarak
yapılmıştır. Başka bir deyişle,
tekrarlıyorum, Vakıflar Bankasının sermayesinde devletin
bir kuruşluk katkısı yoktur.
Anayasa Mahkemesinin pek çok kararlarında da
şu hükümler açıkça yazılmaktadır: "Vakıf
mallarının maliki hiçbir zaman devlet değil, vakıfların kendileridir. Yukarıda da söylendiği gibi
-karardan alıyorum- vakıf mallarının mülkiyetinin devlete
değil, vakıf tüzelkişiliğine ait olduğu, bugünkü
Vakıflar Kanunuyla kabul edilmiş bulunmaktadır." Anayasa
Mahkemesinin 1969'da verdiği bir karardan...
Yine, hem vakfın mahiyetini hem de
tartıştığımız konuları içerisine alan,
Anayasa Mahkemesinin, 30 Ocak 1969 günlü, esas ve karar numaraları belirli
bir kararında şunlar yazılmaktadır: "Vakıf, kökü
İslam hukukuna dayanan bir sosyal yardım kurumudur. Bu kurumun
temeli, vakfeden denilen kimsenin malını vakfetmek; yani, belli bir
işe süresiz olarak bağlamak iradesidir. İslam hukuku
açısından vakıf, bir özel hukuk kurumu ve ondan doğan
ilişkiler özel hukuk ilişkileridir ve böylece, vakıf malı,
vakfın özel mülkiyetinde bulunan malıdır. 6762 sayılı
Vakıflar Kanunu, eski vakıfları düzenlerken, vakıf
kurumunun ve ondan doğan ilişkilerin hukukî niteliğinde ve bu
arada vakıf mallarının özel mülkiyet konusu mallar
olmasında herhangi bir değişiklik yapmış
değildir. Bu durum, sözü edilen yasanın düzenlediği bütün eski
vakıfların malları için de böyledir.
Bu düzenlemenin yasa koyucusunun eski
vakıfları kuranların iradelerine olabildiğince saygı
gösterme ilkesine dayandığı ve sözleşme özgürlüğüne
anayasal temel bulunan, Anayasanın 40 ıncı maddesinin
doğrultusunda olduğu açıktır."
Anayasa Mahkemesinin pek çok, müteaddit
kararlarında, vakıf mallarının vakıf özel mülkiyetinde
olduğu ve 6762 sayılı Vakıflar Kanununun bu durumda bir
değişiklik yapmadığı da belirtilmiş
bulunmaktadır. Pek çok karar daha var, onları okumadan takdim
edeceğim.
Kısaca, vakıf mallarının sahibi
devlet olmadığı gibi, Vakıflar Bankasının sahibi
de devlet değildir. Bu durumda, devletin kendisinin olmayan bir
bankayı satışa çıkarması, hem Anayasanın 2 nci maddesinde
ifadesini bulan hukuk devleti ilkesine hem de evrensel hukuk kurallarına
aykırı düşer. Anayasa Mahkemesinin pek çok kararında
vurgulandığı gibi, "Türkiye Cumhuriyetinin demokratik, laik
ve sosyal bir hukuk devleti olduğu belirtilmiştir. Hukuk devleti,
eylem ve işlemleri hukuka uygun, insan haklarına saygılı,
bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, her alanda adaletli bir hukuk
düzeni kurup, bunu geliştirerek sürdüren -ve devam ediyor- bir
devlettir."
Elbette, bütün evrensel hukuk kurallarında, hiç
kimse kendi hakkından fazlasını devredemez, satamaz ilkesi
vardır. Burada, bunun aksini görmek bizleri üzmektedir.
Türkiye Vakıflar Bankasının
satılması, hem bu bankanın kuruluş gerekçesine hem de 4588
sayılı -daha önce ifade ettiğim- Yetki Kanununa
aykırıydı.
Biz, burada, kanun tasarısıyla ilgili olarak
şunu söylemek istiyoruz: Bugün, Vakıflar Bankası 329
şubesi, 24 özel işlem merkezi, 104 ödeme bürosu, çeşitli
sektörlerde faaliyet gösteren 40 iştiraki, muazzam bir teknolojik
altyapısı, dünyada kullanılan tüm ileri teknolojileri
barındıran alternatif dağıtım kanalları,
sağlam bünyesi ve bizatihi "Vakıfbank" adıyla bir
marka olan, en önemli bankalarımızdan birisidir. Kamuoyu, daha önce
içi boşaltılan birçok bankamız gibi, şimdi de
Vakıfbankın içinin boşaltılıp çökertileceği
endişesini taşımaktadır.
Sürem bitti, bir ayrılık olmasın diye
burada sözlerimi kesiyor; bir madde üzerinde daha konuşarak
söyleyeceklerimi toparlamak istiyorum.
Hepinize saygılar sunarım. (FP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın
Arınç.
Gruplar adına başka söz talebi?.. Yok.
Şahsı adına, Erzurum Milletvekili
Sayın Aslan Polat?.. Yok.
Sakarya Milletvekili Sayın Cevat Ayhan?..
Görüşmüyorlar.
Sayın Bedük, soru soracaksınız; buyurun.
SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Sayın Başkan,
delaletinizle, Sayın Bakana şu sualimi tevcih ediyorum:
Vakıfbankın, yurtdışı iştirak veya off-shore
bankalarından, batan bankalara veya onların ortaklıklarına
veya firmalarına ödenmiş bir kredi var mıdır; varsa, ne
kadardır ve batan bankalarla birlikte, Vakıfbankın, bu konuda
zararı ne kadar olmuştur? Bunu öğrenmek istiyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Buyurun Sayın İyimaya.
AHMET İYİMAYA (Amasya) - Değerli
Başkanım, Komisyon Başkanına bu soruyu yöneltmek istiyorum.
Bu maddede, bir madde değiştiriliyor, bir
madde yürürlükten kaldırılıyor, bir başka maddenin bir
cümlesi yürürlükten kaldırılıyor. İçtüzüğümüze ve
yasama tekniğine göre, değiştirilen tek maddeyle, bir başka
yasanın 3 maddesiyle ilgili hüküm kurulabilir mi? Bu mümkün değil.
Ayrıca, teknik olarak, yürürlükten kaldırma maddelerinin, yürütme ve
yürürlük maddelerine takaddüm eden bir fasılda yer alması lazım.
Plan ve Bütçe Komisyonunun, Parlamento hukukunu ve İçtüzük hukukunu
çiğneyen bu tavrını acaba nasıl izah ediyorlar; ona göre
bir kaleme alacaklar mı?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.
Başka soru?.. Yok.
Sayın Bakan, buyurun efendim.
DEVLET BAKANI YÜKSEL YALOVA (Aydın) - Sayın
Başkanım, esasen ben, Musa Uzunkaya arkadaşım ve Murat
Akın arkadaşımın sonra, onların açıklamamı
gerektiren birtakım değerlendirmeleri vardı, daha sonra söz
alacağım. Sayın Bülent Arınç Beyin görüşleriyle ilgili
değerlendirmemi de sonra yapacağım. Şimdi, Sayın Saffet Arıkan Bedük'ün sorusu var.
Ben, demin, Yüksek Denetleme Kurulu raporlarından
bahsetmiştim. Bankanın toplam kredileriyle ilgili bilgi
sunmuştum ve Tasarruf Sigorta Fonuna geçen bankaların hiçbirinde
kredi alacağımızın
olmadığını ifade etmiştim. İlave olarak,
off-shore banktan diğer bankalara
verilmiş kredinin olmadığını da söyleyeceğim. Tüm
sorduğu kapsam için vereceğim cevap "yoktur"
cevabıdır. Bilmiyorum, yeterli açıklıkta olacak mı?
SAFFET ARIKAN
BEDÜK (Ankara) - Vakıfbanktan off-shore hesabına herhangi bir
ödeme yapılmamıştır diyorsunuz.
DEVLET BAKANI YÜKSEL YALOVA (Aydın) - Yoktur.
Tasarruf Sigorta Mevduat fonundaki bankaların hiçbirinden kredi
alacağımız da yoktur.
SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Sadece banka değil, yan
kuruluşlarına da verildi mi acaba?
DEVLET BAKANI YÜKSEL YALOVA (Aydın) - Onlara da
yoktur. Onun için "yoktur"
kelimesiyle, sorunuzun kapsamındaki her soruya tek bir yanıt
verdiğimi söyleyerek, "acaba yeterli açıklama oldu mu?"
demiştim Sayın Bedük.
SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Gazetelerde başka
şeyler var; daha sonra konuşacağım.
DEVLET BAKANI YÜKSEL YALOVA (Aydın) -
İşte "yoktur" cümlesi hepsi için geçerlidir.
BAŞKAN - Diğer bir maddede tekrar
sorarsınız Sayın Bedük.
Sayın Komisyon Başkanımız
açıklayacaklar mı?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN
ŞAHİN (Antalya) - Sayın Başkanım, buradaki 3 üncü
madde, bir çerçeve madde anlayışı içinde düzenlenmiştir. O
nedenle, üç madde üzerinde bir çerçeve anlayışı içinde bazı
fıkralar yürürlükten kaldırılmış, bir maddede de
yeniden düzenleme yapılmıştır.
AHMET İYİMAYA (Amasya) - Sayın
Başkan, bir şey beyan edeceğim.
BAŞKAN - Karşılıklı
tartışma şeklinde olmasın.
AHMET İYİMAYA (Amasya) -Değil...
Değil...
BAŞKAN - Sorunuzu açıklıyorsunuz;
buyurun efendim, vaktimiz var.
AHMET İYİMAYA (Amasya) - Değerli
Başkanım, gözlemsel olarak, gerçekten, Plan ve Bütçe Komisyonunun, iç
hukukumuzu ihlal anlayışı içerisinde olduğunu görüyorum ve
Değerli Komisyon Başkanımızı, iç hukuku uygulama
noktasında duyarlılığa ve titizliğe davet ediyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim.
3 üncü madde üzerinde herhangi bir önerge yok.
KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, karar
yetersayısının aranılmasını istiyorum.
BAŞKAN - Karar yetersayısı
aranacaktır.
3 üncü maddeyi, komisyondan geldiği şekliyle
oylarınıza sunacağım; ancak, sayım
kolaylığı bakımından oylamayı elektronik cihazla
yapacağız.
5 dakikalık süre veriyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 3 üncü madde
kabul edilmiştir; karar yetersayısı vardır.
4 üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 4. - 6219 sayılı Kanunun
değişik 15 inci maddesinin birinci fıkrası
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Bankanın İdare Meclisi; dördü (A), biri
(B), üçü (C) grubu hisse senedi sahiplerini temsil etmek üzere sekiz üyeden
oluşur."
BAŞKAN - Gruplar adına ilk söz, Doğru
Yol Partisi Grubu adına, Tunceli Milletvekili Sayın Kamer Genç'e ait.
Buyurun Sayın Genç.
Süreniz 10 dakika efendim.
DYP GRUBU ADINA KAMER GENÇ (Tunceli) - Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
Doğru Yol Partisi Grubu adına, 536 sıra sayılı yasa
tasarısının 4 üncü maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum;
hepinize saygılar sunuyorum.
Yasanın yürürlükte olan hükmüne göre, burada ufak bir değişiklik
getiriliyor: (B) grubu ile (C)
grubundaki üye sayısı eskiden iki iki imiş. Şimdi, (B)
grubunda bir, (C) grubunda üç yapılıyor ve bunlar yine, bankanın
genel kurulu tarafından seçilen üyelerdir. Yani, bunun için niye bu kadar
değişiklik öngörülmüştür ben bunu anlayamadım. Ancak,
tabiî, buraya girmeden önce, bir meseleyi de anlamak lazım. Şimdi,
Sayın Bakan "bu banka hiç kimseye kredi vermemiş" diyor.
Yani, işte, bu Tasarruf Mevduat Sigorta Fonuna alınan batık
bankalara kredi vermemiş diyor. İşte, şuna kredi
vermemiştir, buna vermemiştir... Bu, anonim şirket halinde
kurulan bir banka ve Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulunun
denetimine tabi olmayan bir banka. Âdeta, her şeyiyle gizli olan bir
banka. Tabiî, gizli olunca, burada, bizim de, bu banka işlemlerini
inceleme imkânımız olmayınca, hakikaten, doğru mudur,
yanlış mıdır diye bir kanaate varmak çok zor bir olay.
Bizim, çok emin kaynaklardan
aldığımız bilgilere göre, mesela, Petrol Ofisini satın
alan Doğan Grubuna, bu banka, çok yakın tarihte 150 milyon dolar
kredi vermiş; doğru mu yanlış mı? Yani, Petrol Ofisini
1 milyar 250 milyon dolara verdiniz, daha önce de -yani, rakamlar, tabiî,
kusura bakmayın, tam gerçek haliyle aklımda kalmamış
olabilir- 1 milyar 150 milyon dolara, iki sene önce başkasına
verildi; sonradan o iptal edildi, birinciye verilmedi, ikinciye verilmedi,
üçüncüye verildi. Niye verildi onu da bilmiyoruz. Arkasından, işte,
bu sene bir medya grubuna verildi. O da nasıl verildi; 1 milyar 250 milyon
dolara verildi; fakat, verilirken, tabiî, bu iki sene içinde çok ciddî bir
yatırım da yapıldı burada. Ayrıca da, satın alan
kişi ne kadar para ödedi bilmiyorum, ama, Petrol Ofisinin kasasında
da 400 milyon dolar civarında nakit parası vardı.
İşte, yine söylendiğine göre -siz koalisyon
ortağısınız-
bir başbakan
yardımcısının da
büyük bir gayretiyle, İşbankasından 75 milyon dolar,
Vakıflar Bankasından 150 milyon dolar olmak üzere, 225 milyon dolar,
böyle büyük bir kredi de verildi. Ayrıca, Petrol Ofisinin, çok
kıymetli bir arsasının satılması... Aldılar ya, 1
milyon dolar da oradan aldılar, işte, devletin malı, böyle yok
pahasına, manşetler uğruna, birtakım insanlara verildi.
Şimdi, peki, biz, o zaman şöyle bir yol
seçelim: Meclisin içinden bir kurul seçelim arkadaşlar; gidelim, bu
bankaların hesaplarını inceleyelim. Şimdi, burada, bankalar
batıyor... Bu bankalar batmıyorsa, kâr ediyorsa, niye, böyle gecenin
12'sine kadar, Türkiye Büyük Millet Meclisinin bu kadar işi varken, biz,
bunlara özel bir statü getirelim, bunlar battılar, bunları
kurtaralım, ekonomiye yük olmasınlar niye diyoruz? Yani, kredi verip
batmamışsa, işte, el konulan bankalara kredi vermemişse,
onların sahip oldukları holdinglerin yan kuruluşlarına
eğer kredi vermemişlerse niye bu kanun tasarısı gelmiş
buraya; onu bir öğrenmek istiyorum.
Şimdi, tabiî, iktidar olmak, siyasetle
uğraşmak çok önemli bir olay. Bu Parlamento kürsüsünde her söylenen
sözün çok doğru ve en ufak bir yalandan bile arı olması
lazım, çok doğru olması lazım.
Şimdi, tabiî, bize, dışarıdan,
bazı banka çalışanlarından gelen, bilgiler var, çok
değişik şeyler geliyor; ama, burada bakanlar "nasıl
olsa bizim hesaplarımız gizli; nasılsa, biz, kimseye de hesap
vermek durumunda değiliz" diyorlar, bize doğruları
söylemiyorlar. Ben, bu kanaatteyim.
Ben, size şunu söylüyorum sayın
milletvekilleri: Bakın, bir araştırma komisyonu kuralım.
İçtüzük değişikliğini yapalım ve o komisyonları
kuralım. Araştırmanın, soruşturmanın, tabiî, Anayasada
bir tarifi vardır; ama, komisyon üyelerine de, araştırma
komisyonuna getirilecek kişiyi soruşturma yetkisini verelim, bunlar
her şeyi incelesinler. Bakın, bana bir yetki verin,
inanınız ki, hangi ihalede, kime, ne rüşvet verildiğini
tespit edeceğim, size de söz veriyorum. (DYP ve FP sıralarından
alkışlar) Hangi ihaleden, hangi özelleştirmeden kime, ne para
verildiğini tespit etmezsem, size şeref ve namus sözü veriyorum,
milletvekilliğinden istifa edeceğim; ama, bana o yetkiyi
vereceksiniz; çünkü, ben, Maliyeciyim, kimin, nerde... Hani, bir banka
özelleştirildi ya, adamın özel kameraları var -Allah,
devletin ve milletin malını
çalanların bir yerde ayağını sürtüyor- işte, o kamerayı
açık bırakmış ya, ben, onların, inanınız ki,
hesaplarını incelediğim zaman, muhakkak ki, eğer
rüşvet verilmişse, onu tespit ederim, kesinlikle tespit ederim.
İhalelerde, biliyorsunuz, yüzde 10 peşin
avans veriliyor. Niye veriliyor; ihale verilirken "yahu, işte, bu
ihaleyi sana vereceğiz, ama, bizi de gör" diyorlar; "yahu, ama,
param yok" diyor; "yahu, niye, para ne lazım, işte sana
yüzde 15 avans vereyim" diyorlar.
AHMET KABİL (Rize) - Kim diyor?!
KAMER GENÇ (Devamla) - Yahu, neyse... Var... Mesela,
siz, olmayan gazın borularının ihalesi için, 1998'de, 9 tane
holdinge 170 milyon dolar verdiniz mi, vermediniz mi; yüzde 15 avans ve bugünkü
parayla 140 trilyon, hatta 150 trilyon lira?.. İşte, verin bakın
bize yetkiyi, biz bunları sağlayalım.
Bir de şunu söylüyorum: Değerli
milletvekilleri, şimdi, bu bankaların bir kısmı battı
değil mi; battıysa, bu patronlarının uçakları,
yatları, efendim, özel villaları niye duruyor?.. Niye duruyor?..
Onlara el koyun yahu, siz hükümetsiniz kardeşim. Peki, bunlar bu
parayı nereye götürdü, babasının evine mi götürdü.?!. Alın
bunları, el koyun... Arkadaşlar, Türkiye'ye bu kadar büyük zulmeden,
bu insanları, bu halkı, açlığa, sefalete mahkûm eden,
işçinin parasını vermeyen... Bugün bir polis alıyor 200-250
milyon lira. Bir öğretmen alıyor 100-150 milyon lira veya 200 milyon
lira. Alt kademedeki bir memur, açlık sınırları içerisinde
yaşıyor, çocuğunu okutamıyor. Bunun bütün maliyeti, bunun
bütün faturası, işte, size manşetler satan veyahut da size
yandaş olan holdinglerin devletin kaynaklarını
hortumlamasından kaynaklanan bir sonuçtur. Yoksa, Türkiye, zengin bir
ülkedir. Türkiye vergi alan bir ülke, vergileri hakkıyla
aldığınız zaman, bunları pekâlâ telafi etmek
mümkündür.
Biz, şimdi, teferruatla
uğraşıyoruz. Getirin, işte, bankaları
batıranların hemen malına mülküne el koyalım. Niye bu
hükümet el koymuyor? Neden çekiniyor? Demek ki, bu hükümetin arkasında
ayıplar var; gücü ve cesareti yok; gücü var, Türkiye Büyük Millet Meclisi
ve Türk Milleti bunun arkasında; ama, cesareti yok; çünkü,
ayıpları var. Ayıpları olduğu için, devletin bu kadar
parasını batıran, devleti bu kadar hortumlayan insanların
malına mülküne el koymuyorlar. Bugün, banka batıranlar, onların
yan kuruluşlarına kredi verenlerin... O alınan krediler,
İsviçre'de, Avrupa'da, Amerika'da yeniliyor.
Olur mu değerli milletvekilleri? Bu insanlar, bu
memleketi, Türkiye Cumhuriyetinin devletini kurmak için, en kutsal
varlığı olan hayatlarını verdiler. Gittiler, harpte,
düşmanla savaşarak, canlarını vererek bu memleketi
kurtardılar; ama, şimdi olur mu? Sayın Bakan burada "fona
alınan holdinglere ve yan kuruluşlarına kredi vermedik diyor.
Gidelim, bunu araştıralım. Var mı, yok mu?
Özellikle, kendi iktidar grubunun bir
arpalığı gibi kullandı. Mesela, iki sene önce, biliyorum,
buraya, aşağı yukarı 1 500 personel aldı. En fazla,
rahat personel alınan da Vakıflar Bankası; imtihan yok, bir
şey yok, milletvekillerinin istekleri doğrultusunda, kendi
bakanlarının istekleri doğrultusunda kadrolar dolduruluyor.
Açalım, bakalım... Bunlar bir bankaysa, niye, diğer kamu
hizmetlerine alınmakta öngörülen imtihan şartı, nitelikler
aranmıyor?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Genç, lütfen,
toparlayınız.
KAMER GENÇ (Devamla) - Değerli
arkadaşlarım, şimdi, ben, burada gerçekten ciddî bir şüphe
içindeyim. Burada hükümet adına konuşan bakanlar, Türkiye Büyük
Millet Meclisine doğru bilgi vermiyor, vermiyor, vermiyor; bunu biz
önlemek zorundayız. Aksi takdirde, batırılan, yok edilen bir
ekonomi üzerine bir devleti yaşatamayız, bunu herkesin bilmesi
lazım. Hakikaten, sokağa çıkalım, bu insanların
ıstıraplarını, açlıklarını,
sıkıntılarını görelim, görüyoruz. Belki sizler iktidar
partisisiniz görmeyebilirsiniz; ama, bize günlerce çok
sıkıntılı insanlar gelebiliyor ve bunu, artık, her
şeyi kapatalım sırdır, yok efendim ticarî sırdır,
yok kanun değiştirelim... Yahu kanunu değiştirmeye ne gerek
var kardeşim. Senin, eğer vicdanında, gönlünde, içinde dürüstlük
varsa, doğrular varsa söyle canım; yani, doğru olan şeyleri
söylemekte kim zarar etmiş? Gizleyeceksin, kanunî himayeye gireceksin,
sıkıntıları, hırsızlıkları
gizleyeceksin... Böyle bir şey olur mu arkadaşlar?.. Olmaz böyle bir
şey, böyle bir devlet, komünist ülkelerde bile görülmemiştir; böyle
bir yönetim, komünizmlerde görülmemiştir, faşizmde görülmemiştir.
NURETTİN AKTAŞ (Gaziantep) - Sistem bozuk,
sistem...
KAMER GENÇ (Devamla) - Değerli
arkadaşlarım, çıkıp bunları açıkça söylemek
lazım. Kanunun himayesine sığınarak birtakım olaylar
gizlenemez. Her bakan, çıkmalıdır, burada "arkadaşlar,
benim hesaplarım açıktır, gelin inceleyin" demelidir. Ben
bunu açıklayamam... Niye açıklamıyorsun?.. Hesabınıza
geldiği zaman açıklıyorsunuz, hesabınıza geldiği
zaman, sizin siyasî menfaatınıza, siyasî rakiplerinize bir darbe
olacağı zaman, onun görüntüsünü bozduğunu izlenimi
aldığınız olayları pekâla açıklıyorsunuz.
Ondan sonra, kendinizi geldiği zaman açıklamıyorsunuz. Maalesef,
Türkiye çok kötü yönetiliyor; çok kötü yönetiliyor ve çok kötü yönetiliyor,
bunun zararlarını ileride çok göreceğiz.
Sayın Başkan da bize çok fazla müsamaha
göstermek istemiyor. Bir başka maddede konuşurum. (DYP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Genç, teşekkür ediyorum.
Gruplar adına başka söz talebi yok...
BÜLENT ARINÇ (Manisa) - Söz istiyorum Sayın
Başkan.
BAŞKAN -Zatıâliniz mi
konuşacaksınız, buyurun.
Fazilet Partisi Grubu adına Sayın Bülent
Arınç konuşacaklardır.
Süreniz 10 dakikadır.
FP GRUBU ADINA BÜLENT ARINÇ (Manisa) - Sayın
Başkan, değerli arkadaşlarım; tekrar, hepinize
saygılar sunuyorum.
Biraz evvel, görüştüğümüz tasarının
daha önce kanun hükmünde kararname olarak düzenlenmiş olduğunu ve bu
maksatla Anayasa Mahkemesinde iptal davası
açtığımızı ifade etmiştim. Bugün görüşürken,
yine, bu konudaki itirazlarımızın ve dava dilekçemizdeki
konuların bilgilerinize sunulmasında yarar gördüğümü ifade
etmiştim. Söylediklerime, şunları tekrar ilave etmek istiyorum:
Vakıflar Bankasının satılması,
aynı zamanda, bankanın kuruluş amacına aykırı;
çünkü, Vakıflar Bankası 1954 yılında şu gerekçelerle
kuruldu:
"Asırlar boyunca cemiyet
hayatımızda büyük hizmetler ifa eden vakıflarımız,
yurdumuzun her tarafına serpilmiş abide ve camilerimizin tamiri ve
bakımı ile çeşitli sosyal yardım işleri başta
olmak üzere, bugün de vareste kalınamayacak vazife ve hizmetlerini, kendi
varlığından temin ettiği gelirle ifa etmektedir.
Evvelce sahip bulunduğu zengin kaynaklardan
muhtelif sebeplerle mahrum kalmış olan bu tarihî müessesenin, halen
başlıca varidatı, elindeki çeşitli gayrimenkullerin icar
bedelleri ve hâsılatı ile taviz, akar ve toprak satış
bedelleri ve nukudu mevkufeden meydana gelen nakit mevcudunun tenmiyesi
neticesinde elde edilen paradan ibarettir.
Faiz hadlerinin inmesinden sonra, şimdiye kadar
elde edilen hâsılatın bundan böyle temini mümkün olmayacağı
gibi, daha verimli ve istifadeli bir faaliyet tarzı takibine, bugünkü
teşekkülün kuruluş ve bünyesi müsait bulunmadığından,
bürokratik devlet dairesi hüviyeti dışında kalınarak,
iktisadî icaplara uyulmak suretiyle, eldeki varlıktan azamî istifadeyi
temin için anonim ortaklık şeklinde bir vakıflar bankası
kurulması uygun görülmüş ve bu maksada ilişkin kanun
tasarısı tanzim olunmuştur.
Teklif yüksek tasviplerine mazhar olduğu takdirde,
mühim bir sermayeyle kurulacak bu banka, mazbut ve mülhak vakıfların
nakit varlığını, çeşitli bankacılık
faaliyeti içinde en verimli bir şekilde tenmiyeyi temin edeceği gibi,
halkımızın vakıflar müessesesine karşı
beslediği itimat ve inanıştan da faydalanılarak geniş
mikyasta toplanacağı umulan mevduatın işletilmesi suretiyle
de ayrıca büyük menfaat sağlayacaktır. Böyle bir müessesenin
şiddetle hissedilen kredi ihtiyacının
karşılanması bakımından da hayırlı hizmetler
ifa ederek, memlekete bu sahada büyük faydalar temin edeceği
şüphesizdir.
Diğer taraftan, vakıflar, sahip
bulunduğu çeşitli gayrimenkullerle işletmelerin lüzum
görülenlerinin idaresinin de bankaya tevdi suretiyle, bunların ticarî ve
iktisadî icaplara uygun olarak en rantab bir şekilde idaresi mümkün olacak
ve bu suretle kurulacak banka, ayniyle intifa edilen hayrat nevinden binlerce
gayrimenkulün bakım ve idamesi, çeşitli hayır hizmetlerinin
ifası ve mülhak vakıfların nezaret ve murakabesi gibi idarî
hizmetleri ifa edecek olan Vakıflar Genel Müdürlüğünün finansman
müessesesi vazifesini de görecektir." Bu gerekçeden de
anlaşılacağı gibi, Vakıflar Bankasının
kuruluş amacı, vakıf eserlerinin muhafazası ve vakıfların
sahip oldukları mal varlıklarının en kârlı bir biçimde
yönetilmesidir.
Değerli arkadaşlarım, iptal gerekçeleri
üzerinde de kısaca durmak istiyorum. Kanun hükmünde kararname ve bugün
önümüze getirilen tasarı, hemen hemen aynı olduğu için,
öncelikle 1 inci maddede, görev süresi 2053 yılının bitimiyle
sona erecek olan bankanın faaliyet süresi, bildiğiniz gibi, süresiz
hale getirilmektedir. Ancak, 53 yıl sonra gündeme gelebilecek bir konunun
bugünden tanzim edilmiş olması kanuna aykırı görülmektedir.
2 nci maddede, 6219 sayılı Kanunun 5 inci
maddesi değiştirilerek, banka sermayesinin miktarıyla her
payın itibari kıymetinin banka anasözleşmesinde
belirtileceği hükme bağlanmıştır. Böyle bir düzenleme
de, yasaya açıkça aykırıdır, Anayasanın 91 inci
maddesine de düzenleniş biçimiyle aykırıdır.
6 ncı madde değiştirilerek, yine, hisse
senetlerinin nama yazılı olacağı belirtilmiştir. 46
yıldan beri özel hukuk kurallarına göre çalışan bir
bankanın hisse senetlerinin nama yazılı
olacağının belirtilmesi de uygun görülmemektedir.
Aynı zamanda, kanunun 15 inci maddesinin birinci
fıkrası da değiştirilerek, bankanın idare meclisinin
yapısında küçük bir değişiklik
yapılmıştır. Değişiklikten önce, bankanın
idare meclisi 4'ü (A), 2'si (B), 2'si (C) grubu hisse senedi sahiplerini temsil
etmek üzere 8 üyeden oluşurken, şimdi (B) grubunun 1 temsilcisi (C)
grubuna verilmiştir. Bu maddede de kendi kuruluş kanununa
aykırılık bulunmaktadır.
Yine, 6219 sayılı Kanunun 16 ncı maddesi
değiştirilmiştir. Kanunun 16 ncı maddesi daha önce
"umum müdür" başlığını taşırken,
şimdi "genel müdür" başlığını
taşıyacaktır. Aynı değişiklik içinde banka genel
müdürünün Başbakan tarafından atanacağı hükme
bağlanmıştır. Bu unsurlar tamamen özel hukuk hükümlerine
göre faaliyet gösteren ve üzerinde devletin hiçbir hakkı bulunmayan bir
bankanın genel müdürünün doğrudan doğruya Başbakan
tarafından atanması, özelleştirmeye değil, olsa olsa
devletleştirmeye yönelik bir değişiklik sayılabilir. Genel
Müdürün niteliklerini ve görev süresini belirleyen hükümler de aynı
kategori içerisindedir. Aynı zamanda, 6 ncı maddeyle 6219
sayılı Kanunun bazı hükümleri yürürlükten
kaldırılmaktadır; ayrıca, eklenen maddeler de
bulunmaktadır.
Bakanlar Kurulu (A) grubu hisse senetlerinin
satışına yetkili kılınmıştır; mülkiyet
hakkına tecavüz edilmektedir. Böyle bir düzenleme, bankayı
devletleştirmeyle aynı anlama gelebilecektir.
Genel müdür, geçici maddelerle 4 yıllık bir
süre için yeniden atanmaktadır. Böyle bir atama, Anayasamızın 2
nci maddesinde ifadesini bulan, demokratik hukuk devleti ilkesine
aykırıdır. 46 yıldan beri özel hukuk kurallarına göre
çalışan muazzam bir kuruluşun yönetimine, ortada haklı
hiçbir sebep yokken keyfî bir şekilde müdahale yapılması uygun
görülmemektedir.
Değerli arkadaşlarım, buna benzer
birtakım itirazlarımız var. Bunlar, Bakanlığın da
bilgileri dahilindedir. Gönül isterdi ki, kanun hükmünde kararnamenin iptali
amacıyla müracaat ettiğimizde ileri sürdüğümüz bu hususlar
yeterince değerlendirilmeli, Anayasa ve kanuna açıkça
aykırı hükümler taşıyan bu düzenleme
değiştirilerek önümüze gelmeliydi. Görüyoruz ki, bundan
kaçınılmıştır. Bu kaçınılmanın hukukî
sonuçlarını hep beraber göreceğiz. Şüphesiz, Anayasa
Mahkemesi yetki kanununu esastan iptal etmiş, bu yetki kanununa
dayanılarak çıkarılmış bulunan kanun hükmünde
kararnamelerde işin esasına girmeden, dayanağı kalmayan
kararnamelerin iptaline karar vermiştir. Doğrusunu söylemek
gerekirse, kanun hükmünde kararnamede, bu ileri sürdüğümüz kendi içindeki
itirazlarımıza yönelik hususlar dikkate alınmadan, öncelikle,
yetki kanunu iptal edildiği için, anayasal dayanağı kalmayan
kararnameler peşi peşine iptal edilmiş bulunmaktadır.
Ancak, biraz evvel kısaca ve özetle
saydığım bu sebeplerin de Anayasa Mahkemesi tarafından
dikkate alınması ve düzenlenecek tasarı kanunlaşırsa
bunun da iptal edilmesi mümkündür. Halbuki, hepimizin amacı, bu
düzenlemenin, önce Anayasaya, sonra hukuk prensiplerine uygun
olmasıdır.
Bu kanunda özelleştirme görüşülürken,
arkadaşlarımızın bir kısmı, hepimizin
endişelerini dile getirmişlerdir. Bu endişeler de,
şüphesiz, her arkadaşımızın sahip olduğu üsluba
göre farklılıklar göstermektedir. Batık bankalar, bu
bankaların zararlarının millete yüklenmesi, yolsuzluklar
yapılması, usulsüzlükler yapılması 65 milyon insanı,
siyasî düşüncesi ne olursa olsun gerçekten üzmektedir, rencide etmektedir.
Konu banka olduğu zaman da Vakıflar Bankası için de aynı
hassasiyet Emlak Bankası için, şüphesiz, Halk Bankası için de
aynı duyarlılık gösterilmektedir.
Hele hele özelleştirme konusu Türkiye'de, maalesef,
yıllardan beri birtakım peşkeş çekilmelerin ve
yağmaların da adresi olmuştur. 1985'ten bu yana, Türkiye'de
özelleştirmeden elde edilen gelirin takriben 7,5 milyar dolar seviyesinde
olduğu, oysa, son yıllarda, bankaların batması suretiyle
Hazineye olan zararlarının 11,5 milyar doları bulduğu
bilinmektedir. Her şeyimizi satıp savarak
kazandığımız gelir, maalesef, yolsuzluklarla elimizden
alınmaktadır. Bu konu, bütün siyasî partilerimizin ve hepimizin en
öncelikli meselesi olmak gerekir.
Dolayısıyla, bankaların yönetimi,
denetletmesi ve hele hele böyle haksız iktisaplar ve yolsuzluklarla
örselenmesi hiçbirimizin arzusu değildir. Vakıflar Bankası
Kanununda değişiklik yapılırken de bunlara dikkat
edileceği düşüncesindeyiz. Birtakım değişiklik
önergeleriyle veya bunu hazırlayan bakanlığın bu
itirazlarımızı dikkate alarak yeniden tanzim edeceği bir
tasarıyı önümüze getirebileceği düşüncesindeyiz. Ben, yapacağımız
çalışmaların
hayırlı olmasını diliyor, saygılar sunuyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın
Arınç.
Şahıslar adına, Erzurum Milletvekili
Sayın Aslan Polat?.. Yok.
Sakarya Milletvekili Sayın Cevat Ayhan?..
Görüşmüyorlar.
Adana Milletvekili Sayın Yakup Budak?..
Görüşmüyorlar.
Oylamaya geçmeden evvel, soru sormayı arzu eden
bazı milletvekillerimiz var.
İlk soruyu, Ankara Milletvekili Sayın Saffet
Arıkan Bedük soracaklar.
Buyurun Sayın Bedük.
SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Sayın
Başkanım, delaletinizle, Sayın Bakanımıza şu
sualimi tevcih etmek istiyorum.
Bazı firmalara off-shore
aracılığıyla krediler verildiği hususunda bilgiler
gelmeye devam ediyor Sayın Bakan. Dempa, Sumo ile ilişkiler, Black
Diamont şirketiyle ilişkiler; bunların hepsi hem gazetelere
yansımış durumda hem de daha sonra da bilgiler intikal edecek.
Sorum şu: Yüksek Denetleme Kurulu raporlarında
ve banka murakıpları raporlarında birkısım
işlemlerle ilgili olarak soruşturma açılması istendi. Bu
raporlar elinize geçti mi? Bu raporlarla ilgili herhangi bir işlem
yaptınız mı? Özellikle bunu öğrenmek istiyorum.
Yine, ayrıca, Devlet Güvenlik Mahkemesine de
zannediyorum intikal etmiş bu Black Diamont şirketiyle ilgili
ilişkilerdeki sıkıntı. Devlet Güvenlik Mahkemesine
yansımış olan raporda da yer alıyor; acaba bundan haberiniz
var mı?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.
Samsun Milletvekili Sayın Musa Uzunkaya.
Buyurun efendim.
MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Sayın Başkan,
delaletinizle, Sayın Bakandan suallerimin
cevaplandırılmasını arz ediyorum.
Birinci sorum, Vakıflar Bankası
kaynaklarından bugüne kadar kuruluş amacına uygun olarak
vakıf eserlerinin onarımına ne kadar kaynak
aktarılmış, para harcanmıştır?
İkinci sorum, bugünkü şartlarınız
ve teknik donanımınız itibarıyla, ecdat yadigârı
eserleri onarabilecek bir imkâna Vakıflar Umum Müdürlüğümüz halen
malik midir; böyle bir teknik donanımı ve imkânı var
mıdır?
Üçüncü sorum: Özel vakıf senetlerine
rağmen... Vakıf senetlerine ve vakfiyelere rağmen,
kıymetlerinin satılmasını, vakıf ruhu ve kuruluş
amacıyla telfik etmek, birleştirmek mümkün müdür?
Dördüncü sorum: Hükümet olarak, özellikle deprem bölgesindeki
vakıf eserler ile uzun yıllardır onarımı devam eden,
başta ibadethaneler olmak üzere, birçok vakıf eserin
onarımı için 2000 ve 2001 yılı bütçelerinde ne kadar kaynak
aktarılmış, ayrılmıştır?
Bankaları kurtarma operasyonundaki hassasiyeti,
ecdadına saygı açısından, ecdat eserlerine göstermenize
mâni bir başka hal var mıdır?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.
Aksaray Milletvekili Sayın Murat Akın,
buyurun efendim.
MURAT AKIN (Aksaray) - Sayın Başkanım,
delaletinizle, Sayın Bakanımızdan, aşağıdaki
sorumu cevaplandırmasını istiyorum.
1998 yılında, Aksaray İlinde, temeli
Cumhurbaşkanı ve Başbakanın iştirakiyle atılan
şeker fabrikasının birbuçuk yılda yapılacağı
planlanmıştı. Bu çerçevede, arazisi -Sultanhanı
Kasabası hudutları dahilinde- hazineden 10,5 milyar liraya satın
alınmıştı. Grubu bulunan bir partiye mensup eski bir
milletvekili, bu 10,5 milyar Türk Lirasına hazineden aldığı
yeri, bir ay sonra, ipotek vermek suretiyle, 2 milyon dolar veya 10 milyon mark
Vakıflar Bankasından para aldığı doğru mudur ve
bundan Sayın Bakanımızın haberi var mıdır; ki,
biz bunu değişik yollardan araştırdık, 2-2,5 milyon
mark civarında olduğunu biliyoruz. Bu şahsın, daha önce de,
muhtelif illerde batık ve müflis bir müteşebbis olduğu
bilindiği halde, bu kredi nasıl verildi?
İSMAİL KÖSE (Erzurum) - İsmi neydi
Sayın Akın?
MURAT AKIN (Aksaray) - Çankırı'da, muhtelif
yerlerde, Aytaç gibi, buna benzer firmalar yapıp da, müflis duruma
düşüp, satan kişi.
İSMAİL KÖSE (Erzurum) - İsmini söyle,
bir sürü eski milletvekili arkadaşımız var, töhmet altında
kalmasınlar.
MURAT AKIN (Aksaray) - Peki; Mete Bülgün.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.
Buyurun Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI YÜKSEL YALOVA (Aydın) - Sayın
Başkanım, Sayın Saffet Arıkan Bedük Beyin sorusu
vardı, biraz muğlaktı; ama, ben, kastettiğini anladım.
Bu konuda Başbakanlık Teftiş Kurulunun
Başkanlığında, Yüksek Denetleme ve Hazine
murakıplarınca yapılan inceleme, araştırma
sonrasında banka yönetiminin suç işlediği kanaatine
varılmadığı için herhangi bir soruşturma açılmamıştır;
tam tersine, banka yönetiminin bu konuda kusurunun olmadığı
ortaya konulmuştur. Ayrıca, son yıllarda da, bankayla ilgili
olarak, Yüksek Denetlemenin, hiçbir olayda soruşturma açılmasını
istemediğini de söyleyeyim ilave olarak.
SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Birkısım
raporlar var.
DEVLET BAKANI YÜKSEL YALOVA (Aydın) - Sayın
Musa Uzunkaya ve Sayın Murat Akın'ın soruları, daha ziyade,
Vakıflar Genel Müdürlüğünün uygulamalarına ilişkin, onlara,
ilgili olmamasına rağmen, yazılı cevap vereceğim.
Sayın Murat Akın'ın son sorusu... Bir
kere, ben, demin, 22 nci maddenin sekizinci fıkrası dediğim
zaman... Konuyu başka başka boyutlara çekmek istediklerini biliyorum
arkadaşların; ama, eğer, hukuk devleti diyorsanız, var olan
bir kural işlerlik kazanmışsa, o kural yürürlükte olduğu
müddetçe benim ona uyma mecburiyetim var. O nedenle, yasanın amir hükmü
karşısında herhangi bir şey yapmam mümkün değil.
Arz ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri, 4 üncü maddeyi, komisyondan
geldiği şekliyle oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
5 inci maddeyi okutuyorum:
MADDE 5. - 6219 sayılı Kanunun 16 ncı
maddesi başlığı ile birlikte aşağıdaki
şekilde değiştirilmiştir.
"Genel Müdür
Madde 16. - Bankanın işleri Genel Müdür
tarafından tedvir olunur. Genel Müdür Başbakan tarafından
atanır.
Banka Genel Müdürlüğüne atanacakların hukuk,
iktisat, işletme, maliye, bankacılık, kamu yönetimi ve dengi
dallarda veya bu dallarla ilgili mühendislik alanlarında en az lisans düzeyinde
öğrenim görmüş olması ve bankacılık veya
işletmecilik alanında en az 10 yıllık mesleki deneyime
sahip olması zorunludur.
Genel Müdürün görev süresi 4 yıldır. Süresi
biten Genel Müdür yeniden atanabilir.
Genel Müdürün süresi dolmadan herhangi bir şekilde
görevine son verilemez. Ancak bu Kanun ve 4389 sayılı Bankalar Kanunu
hükümleri gereğince, atanması için gerekli şartları
kaybettiği tespit edilen veya görevleriyle ilgili olarak
işlediği suçlardan dolayı hakkında verilen mahkûmiyet
kararı kesinleşen Genel Müdürün görevi sona erer."
BAŞKAN - Doğru Yol Partisi Grubu adına,
Trabzon Milletvekili Sayın Ali Naci Tuncer; buyurun efendim. (DYP
sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakika.
DYP GRUBU ADINA ALİ NACİ TUNCER (Trabzon) -
Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; görüşülmekte
olan tasarının 5 inci maddesi; yani, eski kanunun 16 ncı
maddesini tadil eden madde üzerinde, Grubum adına söz almış
bulunuyorum; hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Saygıdeğer milletvekilleri,
tasarının geneli üzerindeki konuşmamda geniş
açıklamalar yapmıştım. Oradaki tereddütleri halen muhafaza
ettiğimi ifade etmekle beraber, 16 ncı maddede, bankanın genel
müdürünün atanma şekli, nitelikleri, görev süresi ve görevden alınma
şekilleri belirlenmektedir.
Bugünkü mevzuata göre, genel müdür, çoğunluk
hissesine sahip olan Vakıflar Genel Müdürlüğünün inhası ve
Başbakanın onayıyla atanmaktadır. Getirilen hükümle, bir
tek Vakıflar Genel Müdürlüğünün inhası hükmü kaldırılıyor,
yine Başbakanın onayıyla atanıyor.
Bir ilave daha getiriliyor; genel müdürün nitelikleri,
atanabilmek için lüzumlu olan şartlar getiriliyor. Bu, bir tekrarın
ifadesidir; çünkü, Bankalar Kanununda, bankalar genel müdürü olabilmenin
nitelikleri sayılmış; burada tekrar edilmiş. Çok önemli bir
faktör değildir, sayılabilir, niteliklerinin belirlenmesinde yarar
vardır; ancak, genelindeki konuşmamda da ifade ettiğim gibi,
bundan çok önemli olan, yönetim kurulu üyelerinin de niteliklerinin
belirlenmesi lazım. Bankanın projelerini, planlarını yönetim
kurulu belirler, genel müdür yürütür. O nedenle, bunun yanında, yönetim
kurulu üyelerinin de niteliklerinin sayılması gerekirdi.
Yapılmak istenilen iş, bankayı özerk
hale getirip, özelleştirmek. Anlayamadığım bir nokta,
aynı felsefeyle, bundan önce, Ziraat Bankasını, Emlak
Bankasını, Halk Bankasını da hazırlamak için kanun
geçirdik, orada genel müdürler için bir süre koymadık; burada nereden
zaruret görüldü de, genel müdürün süresi dört yılla tahdit ediliyor ve bir
daha da seçilebileceğine karar veriliyor? Sayın Bakanı
tanımasaydım ve şu anda Genel Müdürlük görevini yapan benim eski
mesai arkadaşımı tanımasaydım, burada bir artniyet
arardım; ama, her iki şahıs da, mümtaz şahıs
olduğu için, burada bir artniyet aramıyorum, bir
yanlışlığın ifadesidir diye düşünüyorum. Neden
yanlışlığın ifadesidir; ek geçici 2 nci maddede,
mazbut vakıfların hisseleri yüzde 50'nin altına
düştüğünde, bu maddenin birinci fıkrasının yürürlükten
kalkacağını belirtmektedir. Nedir bu? Başbakanın atama
hükmü ortadan kalkacak; onunla beraber "genel müdür bankayı tedvir
eder" hükmü de kalkıyor. Bu, kanun tekniğine aykırı
olan bir şeydir. Yürürlükten kalktıktan sonra bankayı genel
müdür tedvir etmeyecek de, kim edecek? Buna aksi olarak, üçüncü
fıkrası yürürlükte kalıyor. Biz, burayı özelleştirdik,
halka arz ettik ve halka gideceğine inanmıyorum; bu blok
satışlarda, bu banka, yine bir holdingin eline geçecek. Üçüncü
fıkrada, özelleşmiş olan bir bankaya, ben diyeceğim ki, sen
genel müdürünü dört yıl müddetle atayacaksın. O, onun kendi
bileceği iş. Onu dört yıl tutar, beş yıl tutar, on
yıl tutar, bir yılda da alır. Bu hüküm kalkmıyor; genel
müdürü atama şekli kalkıyor, dördüncü fıkradaki genel müdürün
görevden alınma şekilleri kalkıyor. Bu, kanunun tedvininde bir
hata olarak gözüküyor. Bunun
düzeltilmesi gerekir. Eğer,
özelleştirme gerçekleşir de,
Vakıflar Genel Müdürlüğünün hissesi yüzde 50'nin altına
düşerse, o zaman, üçüncü fıkradaki "genel müdür dört yıl
süreyle atanır" hükmünün de yürürlükten kalkması gerekir. Hiçbir
bankanın genel müdürünün süreli atandığı yok. Buraya özel
bir hüküm olarak getirilmiş. Belki iyi niyetle hazırlanmış;
bankayı hazırlaması için bir zamana ihtiyacı var genel
müdürün. Daha doğrusu, siyasî iktidar kendine güvenememiş, yarın
bir baskı gelir, koalisyonuz, genel müdürü görevden alma durumunda
kalırız, onu önleyelim, hiç olmazsa bir dört yıl kalsın
diye düşünülmüş. İyi niyetle yorumlamak istiyorum bunu, bu
niyetle getirildiğini düşünmek istiyorum; ama, mutlaka, üçüncü
fıkranın da, yani dört yıl müddetle atanır
fıkrasının da, yüzde 50'nin altına hisseler
düştüğünde, kaldırılması gerekir; bu
düşüncedeyim.
Ayrıca (A), (B) ve (C) hisselerini satarken,
mülhak vakıfların hisselerinin satışı bitmeden (A)
hisselerinin satılmayacağını belirttik. Mülhak
vakıfların hisseleri -aldığım bilgiye göre- kanunda
her ne kadar yüzde 20 gözüküyorsa da, sermaye artışlarında
rüçhan haklarını kullanmadıkları için, binde 6
mertebesinde. Şimdi, bankanın binde 6 hissesi olan bir şeyi
satışa çıkarırsanız kim talip olacak buna? Bunu
satmadan da (A) hisselerine geçilemez diye hüküm koydunuz. Binde 6
kalmış bir hisseyi ilk önce satışa
çıkaracağım, buna talip çıkacak ve ben bunu
satacağım, ondan sonra, geride kalan (A) hisselerini satma
hakkım doğacak; o da, Bakanlar Kurulu kararıyla. Bu da bir
yanlışlık arkadaşlar, tatbikatta mümkün olmayan bir
şey. Yüzde 100 hissenin içerisinde binde 6 -ki, banka personelinin bana
ifadesi, belki de daha aşağı düşmüştür- hisseyi
satılığa çıkaracaksınız, bir tane müşteri
bulamazsınız buna; ama, bunu yapamadığınız için
de (A) hisselerini satamayacaksınız. Şu kanun
tasarısının getiriliş amacına aykırı bir
durum meydana geliyor; bu durumun da düzeltilmesi gerekir.
Bundan anlaşılıyor ki, gelen
kanunlarımız iyi irdelenmiyor, tatbikatta ne
sıkıntılar çıkaracağı düşünülmeden
getiriliyor. İşte, bizim, bütün ifade ettiğimiz nokta bu. Biz,
birbirimizi tamamlayalım. İktidar, muhalefet önemli değil.
Hepimiz, bu Meclisin üyeleriyiz. Buradan çıkacak olan kanunlar, bu
dönemde, Türkiye Büyük Millet Meclisinden çıktı denecek. Muhalefet
partisi buna muhalifti, iktidar bunu çıkardı diye bir kanun yok.
Yıllar sonra okuyoruz, Türkiye Büyük Millet Meclisinin şu tarihinde
kabul edilen kararı diyor. Orada da muhalifler vardı. Bundan sonraki
kanunlarda, inşallah, bu konsensüsü sağlarız, daha güzel, daha
ciddî ve memlekete daha yararlı kanunları çıkarırız.
Hepinize saygılarımı sunuyorum. (DYP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Tuncer.
Sayın milletvekilleri, mesaimizin bitmesine 9
dakika kaldı; konuşma süresi ise 10 dakika. Bu sebeple, 5 inci
maddenin bitirilişine kadar mesai süremizin uzatılmasını
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Fazilet Partisi Grubunun görüşlerini
açıklamak üzere, Adıyaman Milletvekili Sayın Dengir
Fırat'ı davet ediyorum.
Buyurun efendim. (FP sıralarından
alkışlar)
Süreniz 10 dakika.
FP GRUBU ADINA DENGİR MİR MEHMET FIRAT
(Adıyaman) - Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; 536 sıra sayılı yasa
tasarısının 5 inci maddesi üzerinde, partimin görüşlerini
aktarmak üzere huzurlarınıza gelmiş bulunuyorum.
Özellikle son günlerde oluşan olayları,
özellikle Meclis içerisinde oluşan olayları takip ettiğimde,
hayret etmemek mümkün değil. Bir zamanlar, hatırlıyorum,
Türkiye'de, Zati Sungur diye bir zat vardı. Bu zatın yapmış
olduğu işlem, var olan bir şeyi yok etmek veya yok olan bir
şeyi varmış gibi gösterebilmekti ve buna da bir ad
takmışlardı "illüzyonizm" diyorlardı. Ben, Zati
Sungur'un bu dünyadan ayrılışıyla, bu mesleğin uzun
bir süre ortadan kalktığı kanısındaydım; ancak,
şu arada, biz, herhalde, o mesleği biraz daha ilerlettik.
Anlayamadığım bir şey var; iki
gündür veya üç gündür, burada, 3 tane devlet bankasının
özelleştirilmesi için uzun müzakereler yaptık ve bundan önce de, bu
konuyu Plan ve Bütçe Komisyonunda görüştük. Hakikaten, doğru bir
karar; yani, devletin, artık, iktisadî faaliyetlerden çekilmesi, bunu özel
teşebbüse açması en doğru olan olay; bunun aksini savunabilmek
mümkün değil. Bu 3 bankanın, önce özerkleştirilmesi, sonra özelleştirilmesi
-ki, ne demekse ona da biraz sonra geleceğim- o da bence bir illüzyon. Bu banka sektörü içerisinde de, bu 3
bankanın, yüzde 40 kadar bir ağırlığı olduğu
ifade edilmişti gerekçesinde de.
Şimdi, bir yasa daha getiriyoruz, şu anda
görüştüğümüz yasa; bu da Vakıflar Bankası yasası.
Vakıflar Bankasını özelleştirmek istiyoruz; demek ki,
Vakıflar Bankası özel bir banka statüsünde değilmiş ve
demektir ki, bankacılık sektöründe yüzde 40'ını kontrol
eden 3 bankanın yanında bir bankamız daha varmış;
eğer bunu da koyarsak, demek ki, yüzde 50'nin üstünde, banka sektöründe
devlet egemenliği hâkimmiş. Bu da doğru; bir yerde öyle kabul
edelim.
Şimdi, bir yandan, bu bankaları
özelleştirme çabası içerisindeyken ve bunları belli bir süreç
içerisinde elimizle çıkarmaya çalışırken, 10 tane özel
bankayı devletleştirerek, 4 bankayı 14 bankaya
çıkarıyoruz. Çok enteresan, o 10 banka özel statüde olan
bankalardı ve Türk Ticaret Kanunu ve Bankalar Kanununa tabiydi ve o
bankalar battığı takdirde de bir sürecin işlemesi
lazımdı, bunun adı da iflastı veya tasfiye idi.
Şimdi, 4 bankayı elden çıkarmanın
faziletlerinden bahsederken bir gün kalkıyoruz, Türkiye Cumhuriyeti
Devletinin 14 tane bankası var ve bunları özelleştirmeye
çalışacağız bir süre sonra ve çok enteresan olan, şu
anda devletleşmiş olan bankalar daha evvel de devletindi ve
özelleştirme süreci içerisinde özelleştirilmişlerdi.
Şimdi, bunun mantığını
anlayabilmek bence mümkün değil, ancak Zati Sungur'un illüzyon ilmiyle bir
yerde izah edebilme imkânına sahibiz. Bunun yanında yine bir
illüzyonizm hastalığı hakim olmuş. Nedir bu illüzyonizm
hastalığı?.. Türkiye Büyük Millet Meclisinin birçok
komisyonları var, ihtisas komisyonları var ve asıl yasama
faaliyeti de bu ihtisas komisyonlarında başlar. İşte, Çevre
Komisyonumuz var, Adalet Komisyonumuz var, vesaire komisyonlarımız
var. Gazetelerde bir haber: "Adalet Komisyonunda hukukçu sayısı
fazla; hukuktan çok fazla bahsedildiği için bu üyelerin bir
kısmının değiştirilmesi gerekir, sürgüne tabi
tutulması gerekir" deniliyor. Bu bir resmî beyanat ve hakikaten de,
bu acaba şaka mıdır derken, bakıyoruz ki, hakikaten, Adalet
Komisyonunda bazı sürgünler oluyor. İnsan Hakları Komisyonunda
insan haklarının konuşulmasından şikâyet ediliyor,
komisyon el değiştiriliyor, başkanlıklar el
değiştiriliyor ve birileri yine sürgüne gönderiliyor. Bunları da
bir yerde anlamak mümkün, ancak...
AYDIN TÜMEN (Ankara) - Sizden de istifa edenler oldu...
DENGİR MİR MEHMET FIRAT (Devamla) - Tabii
bizden de istifa etti...
AYDIN TÜMEN (Ankara) - Bizden olmadı.
DENGİR MİR MEHMET FIRAT (Devamla)- Ama,
bizimkiler hiç olmazsa, iradeleriyle istifa ettiler, sürgüne tabi
olmadılar.
AYDIN TÜMEN (Ankara) - Bizde istifa olmadı.
DENGİR MİR MEHMET FIRAT (Devamla) -
Doğru; haklısınız.
AYDIN TÜMEN (Ankara) - Sürülenler istifa etti.
DENGİR MİR MEHMET FIRAT (Devamla) - Bu kadar
kızmayın; ben, sizin için söylememiştim; niye üstünüze
alındınız hemen? Anladığım kadarıyla,
herhalde sizden oldu bu.
AYDIN TÜMEN (Ankara) - İnsan Hakları
Komisyonundan bahsediyorsunuz!..
DENGİR MİR MEHMET FIRAT (Devamla) - Neden
üstünüze alındınız? Bakın, başkaları üstüne
alınmadı.
BAŞKAN - Karşılıklı
konuşmayalım lütfen.
DENGİR MİR MEHMET FIRAT (Devamla) -
Şimdi, ayrı bir olay; temel insan haklarıyla ilgili bir
yasanın nerede görüşüleceğinin bilinmesi için hukukçu olmaya
gerek yoktur. Komisyon isimlerine baktığınız zaman bunu
bilebilirsiniz; bu, ya Anayasa Komisyonudur veya Adalet Komisyonudur. Ancak,
dünyanın hiçbir yerinde, temel hak ve özgürlüklerle ilgili olan Devlet
Personel Yasasının disiplin maddesinin değiştirilmesi,
Anayasada belirtilmiş olan ve görevleri de tadat edilmiş olan,
Anayasadaki o maddenin gerekçelerine baktığınız zaman,
görevleri de tadat edilmiş olan Plan ve Bütçe Komisyonu değildir.
Şimdi, size, yeni bir haber daha vereyim, belki
hayret edersiniz; biliyorsunuz, gündemde olan bir ombudsman yasası var.
Nerede görüşülmesi gerekir sizce?
MEHMET EMRAHAN HALICI (Konya) - Bankalar Kanununda!..
DENGİR MİR MEHMET FIRAT (Devamla) -
Ombudsmanın?!. Doğru!.. "Ombudsmanın Bankalar Kanunu
içerisinde görüşülmesi lazım" diyor arkadaşlarımız!
Doğru!..
MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Siz anlatıyorsunuz
da o yüzden...
DENGİR MİR MEHMET FIRAT (Devamla) - Aynı
kafayla gittiğimiz zaman, bu da asıl komisyon olarak Plan ve Bütçe
Komisyonuna havale edilmiş, tali komisyon olarak da Adalet Komisyonu
gözüküyor. Doğru yapılmış tabiî, o şeye bir yerde
saygı göstermek lazım; yani, bir yerde cehalete de saygı
gösterilir!
Gelelim 5 inci maddeye. Özelleştirilmesi istenilen
bu maddede, genel müdürün atanması kime veriliyor; Başbakana
veriliyor. Hani bu özel bir bankaydı, devletle ilgisi yoktu bunun, statüsü
öyleydi?! Peki, genel müdürü Başbakana atatmakla, siz, bir yerde,
temelde devletleştirmiyor
musunuz?.. Çünkü, bundan evvelki yasada, Vakıflar Genel Müdürünün
inhasıyla Başbakanın tasdikine tabiydi. Biraz daha
devletleştirmediniz mi?.. Ben, mantığını sormak
istiyorum... Eğer mantığını izah edebilirseniz, ben de
anlamaya çalışacağım ve yine aynı maddede, genel
müdürün hangi şartları haiz olması gerektiği
belirtilmiş; doğru bir olay. Dört yıl süreyle atanacağını
da belirtmişsiniz; o da bir yerde kabul; ama, hangi şartlarla
gideceğini, ancak orada belirtmiş olduğunuz sıfatlardan
birini kaybederse, bu dört yıllık süreye bakılmadan görevden
alınır diyorsunuz. Nedir bu sıfatlar: "Banka genel
müdürlüğüne atanacakların hukuk, iktisat, işletme, maliye,
bankacılık, kamu yönetimi ve dengi dallarda veya bu dallarla ilgili
mühendislik alanlarında en az lisans düzeyinde öğrenim görmüş
olması ve bankacılık veya işletmecilik alanında en az
on yıllık meslekî deneyime sahip olması zorunludur. -Doğru-
Genel müdürün süresi dolmadan herhangi bir şekilde görevine son verilemez.
Atanması için gerekli şartları kaybettiği tespit edilen
veya görevleriyle ilgili olarak işlediği suçlardan dolayı
hakkında verilen mahkûmiyet kararı kesinleşen genel müdürün
görevi sona erer."
Siz, hangi sektöre böyle bir hüküm getirebilirsiniz?..
Yani, ya şu şartları kabul edeceksiniz...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Fırat, toparlar
mısınız...
MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) -
Anlayamıyoruz...
DENGİR MİR MEHMET FIRAT (Devamla) -
Anlarsınız, anlarsınız... Biraz düşünürseniz
anlarsınız veya balık yiyin, düşünme kabiliyetinizi
artırır.
BAŞKAN - Karşılıklı
konuşmayalım efendim.
DENGİR MİR MEHMET FIRAT (Devamla) -
Sayın milletvekilleri, hiçbir özel sektörde böyle bir şartla genel
müdür atanmaz. Genel müdür, performansına göre değerlendirilir;
eğer o performansı göstermiyorsa görevine son verilir. Özel sektörün
temel kuralı, performansıdır. Suç işlemek
ayrıdır, o, ayrı bir olaydır; suç işlemişse, bu
suç kesinleşmişse, zaten hapse gidecektir; ama, siz, dört yılda,
bu şartla devamı şartını getirdiğiniz zaman,
birilerine genel müdürlüğü garanti etme şartı veriyorsunuz
demektir. Bunun mantığını bana izah edemezsiniz. Bu da
illüzyondur. Beyler, lütfen, hukukun yerine illüzyonu hâkim kılarak bir
yere varabilmek mümkün değildir, sizin olmayan bir malı satabilmek
mümkün değildir; özelleştiremezsiniz veya bunun açık
adını koymamız lazım.
Dolayısıyla, ümit ediyorum ki, şu
sıralamış olduğum şeyler, bizim için, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin mensupları için, bu kurum için doğru olmayan
şeylerdir. Doğru yaptığımızda inanıyorum ki,
doğruyu mutlak surette bulacağız. Eğri yoldan doğruya
varabilmenin mümkün olduğu kanısında değilim.
Saygılar sunuyorum; teşekkür ediyorum. (FP ve
DYP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın
Fırat.
Gruplar adına başka söz talebi?.. Yok.
Şahsı adına, Erzurum Milletvekili
Sayın Aslan Polat?.. Yok.
Sakarya Milletvekili Sayın Cevat Ayhan?.. Yok.
Soru talebi?.. Yok.
Önerge yok.
5 inci maddeyi, komisyondan geldiği şekliyle
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde
kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, kanun tasarı ve
tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 16 Kasım
Perşembe günü saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşimi
kapatıyor, hepinizi hayırlı geceler diliyorum.
Kapanma Saati
: 00.05