DÖNEM : 21 CİLT : 47 YASAMA YILI : 3
T. B. M. M.
TUTANAK
DERGİSİ
27 nci
Birleşim
8 . 12 . 2000 Cuma
İ Ç İ N D E K İ L E R
Sayfa
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI
A) TEZKERELER VE ÖNERGELER
1. - (10/8) esas numaralı Meclis Araştırması
Komisyonu Başkanlığının, Komisyonun görev süresinin
uzatılmasına ilişkin tezkeresi (3/716)
B) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME,
MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1. - DYP Grubu adına Grup Başkanvekilleri Sakarya Milletvekili
Nevzat Ercan, Aydın Milletvekili Ali Rıza Gönül ve İçel
Milletvekili Turhan Güvenin, yanlış ekonomi politikaları
izleyerek ülkeyi kriz ortamına sürükledikleri iddiasıyla Başbakan
Bülent Ecevit ve Bakanlar Kurulu üyeleri hakkında gensoru
açılmasına ilişkin önergesi (11/5)
IV. - ÖNERİLER
A) DANIŞMA KURULU
ÖNERİLERİ
1. - Genel Kurulun çalışma gün ve saatleriyle gündemdeki
sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin Danışma
Kurulu önerileri
V. KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
1. - Yükseköğretim Kurumları Teşkilâtı Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarıları ve
Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe Komisyonları
Raporları (1/650, 1/679) (S. Sayısı : 517)
2. - İzmirMilletvekili Rifat Serdaroğlunun; İstanbul
Milletvekili Bülent Akarcalının; Amasya Milletvekili Ahmet
İyimayanın; Ankara Milletvekili Yıldırım Akbulutun;
Şırnak Milletvekili Mehmet Salih Yıldırımın;
Gaziantep Milletvekili Ali Ilıksoy, Konya Milletvekili Ömer İzgi ve
Ankara Milletvekili Nejat Arsevenin; İstanbul Milletvekili Ziya
Aktaş ve 42 Arkadaşının; Zonguldak Milletvekili Hasan
Gemicinin ve İzmir Milletvekili Işılay Saygının;
Türkiye BüyükMillet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik
Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu Raporu
(2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S.
Sayısı : 527)
3. - Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı
Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname
ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/53) (S. Sayısı : 433)
4. - 23 Nisan 1999 Tarihine Kadar İşlenen Suçlardan
Dolayı Şartla Salıverilmeye, Dava ve Cezaların Ertelenmesine
Dair Kanun Tasarısı ve Anayasa ve Adalet Komisyonları
Raporları (1/780) (S. Sayısı : 564)
VI. - SORULAR VE CEVAPLAR
A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1. - Amasya Milletvekili Ahmet İyimayanın, Merzifon
Havalimanı projesine ve Amasyanın kara ve demiryolu sorunlarına
ilişkin soruları ve Bayındırlık ve İskân
Bakanı Koray Aydının cevabı (7/2765, 2766)
2. - Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmışın,
Nevşehir-Derinkuyu ve Kaymaklıdaki kanalizasyon
çalışmalarına ilişkin sorusu ve Bayındırlık
ve İskân Bakanı Koray Aydının cevabı (7/2894)
I. GEÇEN
TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 13.00'te açılarak yedi oturum yaptı.
İstanbul Milletvekili İsmail Aydınlı'nın, son
günlerde kamuoyunun ve basının gündemine çok sık gelen
cezaevlerine ve cezaevlerinde başlatılan açlık grevleri ve ölüm
oruçlarına ilişkin gündemdışı konuşmasına,
Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk, cevap verdi;
Tokat Milletvekili Reşat Doğru, 18 incisi kutlanmakta olan
Vakıf Haftasına,
Gümüşhane Milletvekili Lütfi Doğan da eğitim
kurumlarımızın içinde bulunduğu duruma,
İlişkin gündemdışı birer konuşma
yaptılar.
"Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler" kısmında
bulunan:
Yükseköğretim Kurumları Teşkilâtı Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının (1/650, 1/679) (S.Sayısı: 517) görüşmeleri,
komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından,
ertelendi;
Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bazı
Maddelerinin Değiştirilmesine Dair İçtüzük Teklifinin (2/94,
2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S.Sayısı:
527) görüşmele-rine devam edilerek, 9 uncu maddesi üzerindeki bir
önergenin oylanması sırasında istem üzerine yapılan
yoklamalar sonucunda Genel Kurulda toplantı yetersayısı bulunmadığı
anlaşıldığından;
Alınan karar gereğince, 8 Aralık 2000 Cuma günü saat
13.00'te toplanmak üzere, birleşime 21.09'da son verildi.
Nejat Arseven
Başkanvekili
|
Hüseyin Çelik |
Yahya Akman |
|
Van |
Şanlıurfa |
|
Kâtip
Üye |
Kâtip
Üye |
II. GELEN KÂĞITLAR
8.12.2000 CUMA No. : 45
Raporlar
1.- 2001 Malî Yılı Bütçe Kanunu
Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/764) (S.
Sayısı : 552) (Dağıtma tarihi : 8.12.2000) (GÜNDEME)
2.- 1999 Malî Yılı Genel Bütçeye Dahil
Kuruluşların Kesinhesaplarına Ait Genel Uygunluk Bildiriminin
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi ile 1999 Malî Yılı Kesinhesap
Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/740, 3/642) (S.
Sayısı : 554) (Dağıtma ta-rihi : 8.12.2000) (GÜNDEME)
3.- 2001 Malî Yılı Katma Bütçeli
İdareler Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/765) (S. Sayısı: 553) (Dağıtma tarihi : 8.12.2000)
(GÜNDEME)
4.- 1999 Malî Yılı Katma Bütçeye Dahil Kuruluşların
Kesinhesaplarına Ait Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna
İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi
ile 1999 Malî Yılı Katma Bütçeli İdareler Kesinhesap Kanunu
Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/741, 3/643) (S. Sayı-sı : 555)
(Dağıtma tarihi : 8.12.2000) (GÜNDEME)
5.- 23 Nisan 1999 Tarihine Kadar İşlenen Suçlardan Dolayı Şartla Salıverilmeye, Dava ve Cezaların Ertelenmesine Dair Kanun Tasarısı ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Raporları (1/780) (S. Sayısı : 564) (Dağıtma tarihi : 8.12.2000) (GÜNDEME)
Sözlü Soru Önergeleri
1.- İstanbul Milletvekili Ahmet Güzel'in, TEDAŞ ve TEAŞ bünyesindeki termik
santrallere ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından sözlü soru
önergesi (6/1112) (Başkanlığa geliş tarihi : 7.12.2000)
2.- İstanbul Milletvekili Ahmet Güzel'in, Çanakkale Assos Küçükkuyu sahil yolu
projesine ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından
sözlü soru önergesi (6/1113) (Başkanlığa geliş tarihi :
7.12.2000)
Yazılı Soru Önergeleri
1.- Konya Milletvekili Veysel Candan'ın,
Bakanlık bünyesinde kurulduğu iddia edilen Bilişim
Derneğine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı
soru önergesi (7/3163) (Başkanlığa geliş tarihi :
7.12.2000)
2.- Siirt Milletvekili Ahmet Nurettin
Aydın'ın, Galatasaray Spor
Kulübüne ödül verilmesiyle ilgili Bakanlar Kurulu Kararı
hazırlandığı iddiasına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/3164) (Başkanlığa geliş
tarihi : 7.12.2000)
3.-Kocaeli Milletvekili Osman Pepe'nin, bazı
milletvekillerinin Küba'ya yaptığı ziyarete, Meclis
Doktorluğunda görevli sağlık personeline ve lojmanlara
ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından
yazılı soru önergesi (7/3165) (Başkanlığa geliş
tarihi : 7.12.2000)
4.- Bursa Milletvekili Ertuğrul
Yalçınbayır'ın, İnönü Üniversitesi Turgut Özal Tıp
Merkezi projesine ilişkin Millî Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/3166) (Başkanlığa geliş
tarihi : 7.12.2000)
5.- Bursa Milletvekili Ertuğrul
Yalçınbayır'ın, Karayolları Genel Müdürlüğünün Samsun
Şehir Geçişi projesine ilişkin Bayındırlık ve
İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/3167)
(Başkanlığa geliş tarihi : 7.12.2000)
6.- Bursa Milletvekili Ertuğrul
Yalçınbayır'ın, Karayolları Genel Müdürlüğünün
Sakarya-Kazancı-Hendek-Bolu-Ankara Otoyolu projesine ilişkin
Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru
önergesi (7/3168) (Başkanlığa geliş tarihi : 7.12.2000)
7.- Bursa Milletvekili Ertuğrul
Yalçınbayır'ın, Karayolları Genel Müdürlüğünün
İzmir-Torbalı-Aydın-Denizli projesine ilişkin
Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi
(7/3169) (Başkanlığa geliş tarihi : 7.12.2000)
8.- Bursa Milletvekili Ertuğrul
Yalçınbayır'ın, Karayolları Genel Müdürlüğünün
Gaziantep-Şanlıurfa projesine ilişkin Bayındırlık
ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/3170)
(Başkanlığa geliş tarihi : 7.12.2000)
9.- Bursa Milletvekili Ertuğrul
Yalçınbayır'ın, Karayolları Genel Müdürlüğünün
Bozüyük-Bilecik-Adapazarı projesine ilişkin
Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru
önergesi (7/3171) (Başkanlığa geliş tarihi : 7.12.2000)
10.- Bursa Milletvekili Ertuğrul
Yalçınbayır'ın, Karayolları Genel Müdürlüğünün
Antalya-Alanya projesine ilişkin Bayındırlık ve İskân
Bakanından yazılı soru önergesi (7/3172)
(Başkanlığa geliş tarihi : 7.12.2000)
11.- Bursa Milletvekili Ertuğrul
Yalçınbayır'ın, Karayolları Genel Müdürlüğünün
Konya-Karaman projesine ilişkin Bayındırlık ve İskân
Bakanından yazılı soru önergesi (7/3173)
(Başkanlığa geliş tarihi : 7.12.2000)
12.- Bursa Milletvekili Ertuğrul
Yalçınbayır'ın, Karayolları Genel Müdürlüğünün
Bolaman-Perşembe projesine ilişkin Bayındırlık ve
İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/3174)
(Başkanlığa geliş tarihi : 7.12.2000)
13.- Bursa Milletvekili Ertuğrul
Yalçınbayır'ın, Karayolları Genel Müdürlüğünün
Karayolu İyileştirme ve Trafik Güvenliği ve
Ankara-Polatlı-Sivrihisar ile Samsun-Çorum-Sungurlu projele-rine ilişkin
Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru
önergesi (7/3175) (Başkanlığa geliş tarihi : 7.12.2000)
14.- Bursa Milletvekili Ertuğrul
Yalçınbayır'ın, Karayolları Genel Müdürlüğünün
D.Karadeniz Sahil Yolu projesine
ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından
yazılı soru önergesi (7/3176) (Başkanlığa geliş
tarihi : 7.12.2000)
15.- Bursa Milletvekili Ertuğrul
Yalçınbayır'ın, Karayolları Genel Müdürlüğünün
Diyarbakır-Siverek-Şanlıurfa projesine ilişkin
Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru
önergesi (7/3177) (Başkanlığa geliş tarihi : 7.12.2000)
16.- Bursa Milletvekili Ertuğrul
Yalçınbayır'ın, Karayolları Genel Müdürlüğünün Bitümlü
Sıcak
Karışımı-Çarşıbaşı-Trabzon-Araklı
projesine ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından
yazılı soru önergesi (7/3178) (Başkanlığa geliş
tarihi : 7.12.2000)
17.- Bursa Milletvekili Ertuğrul
Yalçınbayır'ın, Karayolları Genel Müdürlüğünün
İzmir-Manisa ve Bornova-Turgutlu-Salihli projelerine ilişkin
Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru
önergesi (7/3179) (Başkanlığa geliş tarihi: 7.12.2000)
18.- Bursa Milletvekili Ertuğrul
Yalçınbayır'ın, Karayolları Genel Müdürlüğünün
Karayolu İyileştirme Projesi Samsun-Ünye ve Ünye-Piraziz,
Espiye-Çarşıbaşı, Uşak-Kula, Kula-Alaşehir Ayrımı,
Bursa-İnegöl-Bozüyük projesine ilişkin Bayındırlık ve
İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/3180)
(Başkanlığa geliş tarihi : 7.12.2000)
19.-Bursa Milletvekili Ertuğrul
Yalçınbayır'ın, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Park
projesine ilişkin Orman
Bakanından yazılı soru önergesi (7/3181) (Başkanlığa
geliş tarihi : 7.12.2000)
20.-Bursa Milletvekili Ertuğrul
Yalçınbayır'ın, Hopa-Kemalpaşa Sarp projesine ilişkin
Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru
önergesi (7/3182) (Başkanlığa geliş tarihi : 7.12.2000)
21.- Tekirdağ Milletvekili Nihan İlgün'ün,
Tekirdağ İlinde yapılan F Tipi cezaevlerine ilişkin Adalet
Bakanından yazılı soru önergesi (7/3183)
(Başkanlığa geliş tarihi : 7.12.2000)
22.- Samsun Milletvekili Vedat Çınaroğlu'nun,
Samsun-Tekkeköy'deki fabrikaların çevreye verdiği zararlara
ilişkin Devlet Bakanından (Yüksel Yalova) yazılı soru
önergesi (7/3184) (Başkanlığa geliş tarihi : 7.12.2000)
23.- Sivas Milletvekili Abdüllatif Şener'in,
uyuşturucu, kaçakçılık, terör ve faili meçhul cinayetlere
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/3185) (Başkanlığa geliş tarihi : 7.12.2000)
24.- Hatay Milletvekili Mustafa Geçer'in, promosyon
cezası alan gazetelere ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından
yazılı soru önergesi (7/3186) (Başkanlığa geliş
tarihi : 7.12.2000)
25.- Hatay Milletvekili Mustafa Geçer'in, Vakıflar
Genel Müdürlüğüne bağlı kurum ve kuruluşların
başka kurumlara devrine ilişkin Devlet Bakanından (Yüksel
Yalova) yazılı soru önergesi (7/3187) (Başkanlığa
geliş tarihi : 7.12.2000)
26.- Tokat Milletvekili M.Ergün
Dağcıoğlu'nun, Bakanlığın Tokat İlindeki
yatırım projelerine ilişkin Ulaştırma Bakanından
yazılı soru önergesi (7/3188) (Başkanlığa geliş
tarihi : 7.12.2000)
27.- Tokat Milletvekili M.Ergün
Dağcıoğlu'nun, Bakanlığın Tokat İlindeki
yatırım projelerine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı
soru önergesi (7/3189) (Başkanlığa geliş tarihi :
7.12.2000)
28.- Tokat
Milletvekili M.Ergün Dağcıoğlu'nun, Bakanlığın
Tokat İlindeki yatırım projelerine ilişkin Turizm
Bakanından yazılı soru önergesi (7/3190)
(Başkanlığa geliş tarihi : 7.12.2000)
29.- Sivas Milletvekili Abdüllatif Şener'in,
Andıç ve JİTEM'e ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/3191) (Başkanlığa geliş tarihi : 7.12.2000)
30.- İstanbul Milletvekili Osman
Yumakoğulları'nın, Beypazarı TRONA maden
yataklarının ihalesine ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/3192) (Başkanlığa geliş tarihi :
7.12.2000)
Gensoru Önergesi
1. - DYP Grubu adına Grup başkanvekilleri
Sakarya Milletvekili Nevzat Ercan, Aydın Milletvekili Ali Rıza Gönül
ve İçel Milletvekili Turhan Güven'in, yanlış ekonomi
politikaları izle-yerek ülkeyi kriz ortamına sürükledikleri
iddiasıyla Başbakan Bülent Ecevit ve Bakanlar Kurulu üyeleri
hakkında Anayasanın 99 uncu ve İçtüzüğün 106 ncı
maddeleri uyarınca bir gensoru
açılmasına ilişkin önergesi (11/5)
(Başkanlığa geliş tarihi : 7.12.2000)
BİRİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati : 13.00
8 Aralık
2000 Cuma
BAŞKAN :
Başkanvekili Nejat ARSEVEN
KÂTİP
ÜYELER : Yahya AKMAN (Şanlıurfa), Hüseyin ÇELİK (Van)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 27 nci Birleşimini açıyorum.
Toplantı yetersayısı vardır;
görüşmelere başlıyor ve gündeme geçiyoruz.
Kâtip Üyenin, sunuşları oturarak okuması
konusunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Yumurta üreticilerinin sorunlarının
araştırılması amacıyla kurulan (10/8) esas
numaralı Meclis Araştırması Komisyonu
Başkanlığının, Komisyonun görev süresinin
uzatılmasına dair bir tezkeresi vardır; okutuyorum:
III. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) TEZKERELER VE ÖNERGELER
1. - (10/8) esas numaralı Meclis
Araştırması Komisyonu Başkanlığının,
Komisyonun görev süresinin uzatılmasına ilişkin tezkeresi
(3/716)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Yumurta üreticilerinin sorunlarının
araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi
amacıyla kurulan (10/8) esas numaralı Komisyonumuz, üç aylık
süre içinde çalışmalarını tamamlayamamış
olduğundan, 8.12.2000 tarihi itibariyle bir aylık eksürenin, Genel
Kurulca uzatılmasına dair 7.12.2000 tarihli 9 uncu
toplantısında karar almıştır.
Karar ilişikte sunulmuştur.
Gereğini bilgilerinize saygılarımla arz
ederim.
Ahmet
Derin
Kütahya
Komisyon
Sözcüsü
BAŞKAN - İçtüzüğün 105 inci maddesinin
ikinci fıkrasında yer alan "araştırmasını üç
ay içinde bitiremeyen komisyona bir aylık kesin süre verilir" hükmü
gereğince, komisyona bir aylık eksüre verilmiştir.
Sayın milletvekilleri, bir gensoru önergesi
vardır.
Önerge, daha önce bastırılıp sayın
üyelere dağıtılmıştır.
Şimdi, önergeyi tekraren okutuyorum:
B) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME,
MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1. - DYP Grubu adına Grup
Başkanvekilleri Sakarya Milletvekili Nevzat Ercan, Aydın Milletvekili
Ali Rıza Gönül ve İçel Milletvekili Turhan Güvenin, yanlış
ekonomi politikaları izleyerek ülkeyi kriz ortamına sürükledikleri
iddiasıyla Başbakan Bülent Ecevit ve Bakanlar Kurulu üyeleri
hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/5)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Türkiye giderek derinleşen büyük bir ekonomik
krize sürükleniyor. Hükümetin tutarsız, hatalı ekonomik
politikaları ülke ekonomisini tam bir çıkmaza sokmuştur.
1999 yılı sonu itibariyle eksi yüzde 6,4
oranında küçülen Türkiye ekonomisi, son 50 yılın en büyük
ekonomik daralmasını yaşadı.
Önce IMF ile yapılan ve
başarısızlıkla neticelenen "Yakın İzleme
Anlaşması" ve bilahara da 2000 yılı başında
millete dayatılan "stand-by" anlaşması
yoksullaşmaya yol açmıştır. Tarımda ancak savaş
yıllarında görülebilecek bir fakirleşme yaşanmakta olup,
çiftçinin; çifti çubuğu, traktörü icra ve haciz tehdidi altında
bulunmaktadır. Esnaf ve sanatkârlar ne Bağ-Kura borçlarını
ödeyebiliyorlar ne de siftah yapabiliyorlar. KOBİ'ler kaderlerine terk
edilmiş, ihracat son 5 yılın en büyük ge-rilemesini
yaşıyor. İçinde "insan" olmayan IMF
programının dayattığı yüzde 25'lik çeyrek yıl
sonu hedeflerinin tutmayacağı son 11 aylık verilerle ortaya
çıkmaktadır.
Liberal piyasa ekonomisinin terk edilerek, emir komuta
ekonomisinin uygulanması, tam bir yasak ve narh düzeninin ortaya
çıkmasına neden oldu. Ücretlere, döviz kurlarına, kiralara,
çiftçinin ürün bedellerine, KİT'lerin fiyatlarına, ekonominin
gerçeklerine ve yüksek maliyetlere rağmen yasak ve narh koyan
anlayış, yıl sonunda yüzde 20-25 olarak ilan ettiği
enflasyon hedeflerinde en az yüzde 50 oranında bir sapma veya
yanılmaya yol açtı. Gerçek çarşı pazar enflasyonu ise yüzde
56 oldu. Kura baskı yapan politikalarla ülke tam bir "ithal
cennetine" dönüştürülürken, dışticaret açığı
25 milyar dolara yaklaştı.
Cari açığın, gayri safî millî
hâsılanın yüzde 5'ini de aşarak 10 milyar doların üzerine
çıkmasından endişe ediliyor. Enerjide politikasızlık
ve ihmal yüzünden, Türkiye 21 inci Yüzyılda hâlâ elektrik kesintileri, vitrin ve sokak
lambalarının söndürülmesi gibi ilkel tedbirlerle karanlığa
sürükleniyor.
Türk bankacılık sisteminin,
yaşadığı en büyük malî kriz giderek derinleşiyor. Son
birbuçuk yıl içerisinde batma ve batırılma noktasına
gelerek Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna devredilen 10 bankanın
yıl sonu itibariyle toplam zarar ve risklerinin toplamı 10 milyar
doları aşacağı sanılmaktadır.
İstanbul Menkul Kıymetler Borsası,
dünyanın en istikrarsız 5 borsasından biri haline getirildi.
Borsada yatırım yapan küçük ve orta ölçekli onbinlerce vatandaş
servetlerinin önemli bir bölümünü yitirdiler.
Yabancı sermaye girişleri son
yılların en düşük düzeyine inmiş ve bunun sonucunda
maalesef sermaye
kaçışları gündeme gelmiştir.
Telekom başta olmak üzere özelleştirmede
hükümet ortakları arasındaki çekişme ve söz düelloları hem
gecikmeye hem de itibar kaybına yol açtı.
"Öteki Türkiye" denilen dar ve sabit
gelirliler, esnaf ve sanatkârlar, KOBİ'ler, çiftçiler, emekli-ler,
işçi ve memurlar, emsali görülmemiş gelir
dağılımı bozuklukları altında yoksullaşmaya
ve ezilmeye mahkûm edildiler.
Hükümet bu haliyle, IMF ve Dünya Bankasının
üçüncü derecede memurlarından talimat alır bir görüntüde,
şaşkın, inisiyatiften uzak, güven vermeyen bir tavır
sergilemekte ve millî onur rencide edilmektedir.
Bilgi, beceri ve kararlılık eksikliği,
Türkiye'yi, iç ve dış piyasalarda son derece zor bir duruma sokmaktadır.
Gecelik faizler yüzde 400'lere çıkmış,
borsa çökmüş, dövize hücum başlamış, TC Merkez
Bankasından on gün içerisinde 6 milyar dolar döviz
çıkışı olmuştur.
Dövize olan bu talebin ve yüzde 400'lere varan faizin
bir iki hafta daha sürmesinin ekonomiyi geri dönülemez tarihî bir çöküşe
götürmesinden endişe etmekteyiz.
Bankalara el koyma hareketi hâlâ devam etmektedir. Son
olarak, Demirbank Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna devredilirken, Park
Yatırım Bankasının da bankacılık işlemleri
yapma izni kaldırılmıştır.
İşte bu şartlar altında Dünya
Bankası Başkanının gönderdiği âdeta talimat
niteliğindeki mektubunu Başbakanın kamuoyuna
açıklaması, bardağı taşıran damla olmuştur.
İktidar o kadar çaresiz, şaşkın ve
panik içerisindedir ki, Dünya Bankası Başkanının "hemen
bir açıklama yapın, telekom ve elektrik zammını da
yapın" tarzındaki direktifleriyle, uzaktan kumanda edilen bir
acz görüntüsü sergilemektedir.
Yukarıda belirtilen nedenlerle Başbakan
Bülent Ecevit ve Bakanlar Kurulu üyeleri hakkında Anayasanın 99, İçtüzüğün
106 ncı maddeleri gereğince gensoru açılmasını
Grubumuz adına arz ve teklif ederiz.
Saygılarımızla.
|
Nevzat
Ercan |
Ali
Rıza Gönül |
|
Doğru
Yol Partisi Grup Başkanvekili |
Doğru
Yol Partisi Grup Başkanvekili |
Turhan Güven
Doğru Yol Partisi
Grup Başkanvekili
BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergenin görüşme günüyle ilgili Danışma
Kurulu önerisi az sonra oylarınıza sunulacaktır.
Danışma Kurulunun önerileri vardır; önce
tümünü okutacağım ve sonra da ayrı ayrı okutup,
oylarınıza sunacağım :
IV. -
ÖNERİLER
A) DANIŞMA KURULU
ÖNERİLERİ
1. - Genel Kurulun çalışma gün
ve saatleriyle gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine
ilişkin Danışma Kurulu önerileri
Danışma Kurulu Önerisi
No.
: 57 Tarihi
: 8.12.2000
Danışma Kurulunca aşağıdaki
önerilerin Genel Kurulun onayına sunulması uygun görülmüştür.
|
|
Ömer
İzgi |
|
|
Türkiye
Büyük Millet Meclisi |
|
|
Başkanı |
|
M.
Emrehan Halıcı |
Oktay
Vural |
|
DSP
Grubu Başkanvekili |
MHP
Grubu Başkanvekili |
|
Avni
Doğan |
İ.
Yaşar Dedelek |
|
FP
Grubu Başkanvekili |
ANAP
Grubu Başkanvekili |
Turhan Güven
DYP Grubu
Başkanvekili
Öneriler :
1. 8.12.2000 tarihli gelen kâğıtlarda
yayımlanan ve dağıtılan 564 sıra sayılı
kanun tasarısının, 48 saat geçmeden gündemin "Kanun
Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler" kısmının 4 üncü sırasına
alınması, gündemin 5 inci sırasına kadar olan tasarı
ve tekliflerin görüşmelerinin bitimine kadar çalışma süresinin
uzatılması, tasarı ve tekliflerin görüşülmesinde soru-cevap
işleminin 10 dakikayla sınırlandırılması
önerilmiştir.
2. 8.12.2000 tarihli gelen kâğıtlarda
yayımlanan ve bastırılıp dağıtılan (11/5)
esas numaralı gensoru önergesinin gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak
İşler" kısmının 5 inci sırasında yer
alması ve Anayasanın 99 uncu maddesi gereğince gündeme
alınıp alınmaması hususundaki görüşmelerin Genel
Kurulun 11.12.2000 Pazartesi günkü birleşiminde Bütçe
Programının bitiminden sonra yapılması ve görüşmelerin
tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılması
öne-rilmiştir.
BAŞKAN - Efendim, şimdi, Danışma
Kurulu önerilerini ayrı ayrı okutacağım ve
oylarınıza sunacağım.
Birinci öneriyi okutuyorum :
Öneriler:
1. 8.12.2000 tarihli gelen kâğıtlarda
yayımlanan ve dağıtılan 564 sıra sayılı
kanun tasarısının, 48 saat geçmeden gündemin "Kanun
Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler"
kısmının 4 üncü sırasına alınması, gündemin
5 inci sırasına kadar olan tasarı ve tekliflerin
görüşmelerinin bitimine kadar çalışma süresinin
uzatılması, tasarı ve tekliflerin görüşülmesinde soru-cevap
işleminin 10 dakikayla sınırlandırılması önerilmiştir.
BAŞKAN - Oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Danışma Kurul önerisi kabul edilmiştir.
İkinci öneriyi okutuyorum:
2. 8.12.2000 tarihli gelen kâğıtlarda
yayımlanan ve bastırılıp dağıtılan (11/5)
esas numaralı gensoru önergesinin gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak
İşler" kısmının 5 inci sırasında yer
alması ve Anayasanın 99 uncu maddesi gereğince gündeme
alınıp alınmaması hususundaki görüşmelerin Genel
Kurulun 11.12. 2000 Pazartesi günkü birleşiminde bütçe
programının bitiminden sonra yapılması ve görüşmelerin
tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılması
öne-rilmiştir.
BAŞKAN - Okunan Danışma Kurulu önerisini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Değerli milletvekilleri, 2001 Malî Yılı
Bütçe Kanunu Tasarıları ile 1999 Malî Yılı Kesinhesap
Kanunu Tasarılarının Genel Kuruldaki görüşme programı
bastırılıp dağıtılmıştır; ancak,
bakanların mutabakatları üzerine, İçişleri
Bakanlığı ile Turizm Bakanlığının ve Gençlik
ve Spor Genel Müdürlüğü ile Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu
Genel Müdürlüğü bütçelerinin görüşme günleri
karşılıklı olarak yer değiştirmiştir. Buna
göre, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü Bütçesi 12.12.2000 Salı günü
ikinci turda; Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü
Bütçesi 13.12.2000 Çarşamba günü üçüncü turda; İçişleri
Bakanlığı Bütçesi 16.12.2000 Cumartesi günü dokuzuncu turda;
Turizm Bakanlığı Bütçesi 17.12.2000 Pazar günü onbirinci turda
görüşülecektir.
Bilgilerinize sunulur.
Gündemin "Kanun tasarı ve Teklifleriyle
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına
geçi-yoruz.
Önce yarım kalan işlerden
başlıyoruz :
Yükseköğrenim Kurumları Teşkilâtı
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarılarının müzakerelerine kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
V. KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
1. Yükseköğretim Kurumları
Teşkilâtı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarıları ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve
Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/650, 1/679) (S.
Sayısı : 517)
BAŞKAN - Komisyon ve hükümet?... Yok.
Ertelenmiştir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde
Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Tekliflerinin
müzakeresine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2. - İzmirMilletvekili Rifat
Serdaroğlunun; İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalının;
Amasya Milletvekili Ahmet İyimayanın; Ankara Milletvekili
Yıldırım Akbulutun; Şırnak Milletvekili Mehmet Salih
Yıldırımın; Gaziantep Milletvekili Ali Ilıksoy, Konya
Milletvekili Ömer İzgi ve Ankara Milletvekili Nejat Arsevenin;
İstanbul Milletvekili Ziya Aktaş ve 42 Arkadaşının;
Zonguldak Milletvekili Hasan Gemicinin ve İzmir Milletvekili
Işılay Saygının; Türkiye BüyükMillet Meclisi
İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair
İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/94, 2/232, 2/286, 2/307,
2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S. Sayısı : 527)
BAŞKAN- Komisyon?.. Yok.
Başkanlık temsilcisi?.. Yok.
Ertelenmiştir.
Kamu Kurum ve Kuruluşlarının
Yurtdışı Teşkilatı Hakkında 189 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili tasarının müzakeresine
başlayacağız.
3. - Kamu Kurum ve
Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilâtı
Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (1/53) (S. Sayısı : 433)
BAŞKAN- Komisyon?.. Yok.
Hükümet?.. Yok.
Ertelenmiştir.
Değerli milletvekilleri, alınan karar
gereğince, 23 Nisan 1999 Tarihine Kadar İşlenen Suçlardan
Dolayı Şartla Salıverilmeye, Dava ve Cezaların
Ertelenmesine Dair Kanun Tasarısı ve Anayasa ve Adalet
Komisyonları raporlarının müzakeresine başlıyoruz.
4. - 23 Nisan 1999 Tarihine Kadar
İşlenen Suçlardan Dolayı Şartla Salıverilmeye, Dava ve
Cezaların Ertelenmesine Dair Kanun Tasarısı ve Anayasa ve Adalet
Komisyonları Raporları (1/780) (S. Sayısı : 564) (1)
BAŞKAN- Komisyon?.. Burada.
Hükümet?.. Burada.
Değerli milletvekilleri, komisyon raporunun okunup
okunmaması hususunu oylarınıza sunacağım : Raporun
okunmasını kabul edenler... Etmeyenler... Raporun okunması kabul
edilmemiştir.
Tasarının tümü üzerinde gruplar adına
şu ana kadar Divana intikal etmiş bir söz talebi yok. Herhalde
şahıslara söz vermekle başlayacağım.
Efendim, konuşmuyor mu gruplar?
AHMET İYİMAYA (Amasya)- Var... Var...
YASİN HATİBOĞLU (Çorum)- Sayın
İyimaya konuşacaklar.
BAŞKAN- O zaman niçin bildirmiyorsunuz efendim
Divana?
Doğru Yol Partisi Grubu adına, Amasya
Milletvekili Sayın Ahmet İyimaya.
Buyurun efendim.
DYP GRUBU ADINA AHMET İYİMAYA (Amasya) -
Değerli Başkan, Yüce Parlamentonun muhterem üyeleri;
görüşülmekte olan tasarı hakkında, Doğru Yol Partisinin
görüş ve düşüncelerini ifade ederken, hepinizi, saygıyla
selamlıyorum.
Aziz arkadaşlar, kimilerinin huzur ve
saltanatları için, milletin huzurunu bozacak bir kanun
tasarısının müzakeresine başlıyoruz. Yirmialtı
yıl evvel aynı Parlamentomuzda sahnelenen bir oyunu, aynı şahsın
öncülüğünde, yirmialtı yıl sonra, yine tekrarlıyoruz.
Cumhurbaşkanımızın vetosuyla bereli, Anayasa Mahkememizin
iptaliyle yaralı affı şahaneyi diriltmeye
çalışıyoruz.
Değerli arkadaşlar, bir kavram
istismarını izah ederek konuşmama başlamak istiyorum. Kanun
tasarısının adı "şartla salıverme."
Sayın Başbakan, Değerli Başbakanımız ilk
açıklamasında "af değil şartla salıverme"
demişlerdi. Yüce Türk Milletinin, hukukçuların tereddütü olmayan bir
gerçeği bilmesini istiyorum. Değerli arkadaşlar, kurulu düzene
göre, yürürlükteki hukuka göre, yargı organlarının kurduğu
ceza hükümleri veya kuracağı ceza ve infaz üzerinde, yasama
organı, geçici bir kanunla tasarrufta bulunuyorsa, bunun adı
aftır. Cezayı azaltabilirsiniz, başka cezaya dönüştürebilirsiniz
veya tümüyle sonuçlarını kaldırabilirsiniz; ama, bu, bir
aftır. Onun için, şartla salıverme adını bu
şekilde okumak lazımdır. Önümüzdeki tasarı, şarta
bağlı, bozucu şarta bağlı bir aftır. Şu
andaki tasarının kimi hükümlerini, 1 inci maddenin 6 ncı bendini
de, bu açıklama içerisinde değerlendirmek gerekir.
Aziz arkadaşlar, affın telaffuzu zor ve
tehlikeli; ama, zamanında gereğinin yerine getirilmemesi daha da
tehlikeli. Birbuçuk yıldır, Türk insanının, yüce milletin
huzurunu işgal eden bu mesele, bizatihi, huzursuzluğun ve
birtakım sosyal hareketlerin asıl faktörü olarak önümüzde
durmaktadır.
Söylenir; af bir atıfettir denilir; değil
arkadaşlar. Savaş toplumlarında, yerleşmemiş
yapılarda belki; ama, 20 nci Asrın bilincinde "af
atıfettir" bir doğru hüküm değil, bir tekerlemedir. Af,
mutlaka, bazı sosyal şartların varlığını
gerekli kılan, o şartlar yok ise, Parlamentonun hiçbir şekilde
çıkaramayacağı tehlikeli bir tasarruftur.
Savaş var, iç savaş var. Kahraman kim; belli
değil. Vatan haini kim; belli değil. Bitiminde, sosyal psikolojiyi ve
sosyal düzeni korumak için, affı ilana mecbursunuz. affı ilana
mecbursunuz. Lozan Barış Antlaşmasının eki olan af,
öyle bir aftır. Önemli bir dönüşüm, sosyal dönüşüm
gerçekleştirilmiş, yeni bir sayfa açılmıştır; o
zaman af zorunludur. Devrim yapılmış. Takriri Sükûn Kanunu
çıkarılmış, 1933 yılında, İzmir
suikastı failleri dahi kısmen, kısmen vatan hainleri dahi,
affedilebilmiştir, bir dönüşüm affıdır.
Arkadaşlar, Türkiye'de 1923 yılından bu
yana bir dönüşüm mü gerçekleşti ki af tasarrufunda bulunuyoruz?!
Sermaye egemenliği, sermayenin siyasete hükmü sona erdi mi de af
tasarrufunda bulunuyoruz?! Dün Nice'de Başbakanın ensesinde
hissedilen, bürokrasinin seçilmişler üzerine hükümranlığı
sona erdi de mi af tasarrufunda bulunuyoruz?! (DYP ve FP sıralarından
alkışlar) Vehim devletinden insan hakları devletine ve
insanı öne alan küçültülmüş ama etkili devlete geçiş
sağlandı da mı afta bulunuyoruz?! İtalyan Milletinin ve
milliyetinin ürünü olan Ceza Kanunu -ki, eskimiştir, İtalya'da
değiştirilmiştir, suç tarifleri değiştirilmiştir-
eskimiştir; yeni bir ceza veya adalet reformu yapıldı da mı
af tasarrufunda bulunuyoruz?!
Değerli arkadaşlar, af, parlamentonun kendi
hukukunu, yarattığı hukuku geçici olarak rafa
kaldırmasıdır, yargı kararlarını rafa
kaldırmasıdır, infazı rafa kaldırmasıdır.
Şartları olmadığı zaman bu af, sadece suçları
besler; şartları olmadığı zaman bu af, sadece milletin
devletiyle yabancılaşmasına yol açar.
Bugün, depremin neticesi böyle olmayacak şekilde
önlem almayan müteahhidini cezalandıramayan; bugün, belki yarın iptal
kararıyla banka hortumlamalarını dahi af kapsamının
içerisine alabilecek olan; bugün, kendi evinde 40 darbeyle çocuğunu
hançerleyen katili affeden bir sistemde, milletin Parlamentoya, milletin
devlete güveni erimez mi arkadaşlar?!
Değerli arkadaşlarım, bu af kanunu
tasarısı, ayrıca, kusurludur. Düşük yoğunluklu bir
tahlil dahi, affın, bir parşömen kâğıdıyla
savrulabilir çelişkilerle dolu olduğunu rahat rahat gözleyebiliriz.
Bakınız, altyapısı olmayan bir af;
yarın suçlular, hükümlüler dışarı çıkacaklar, aş
nerede, iş nerede! Keyfî istisnalar var arkadaşlar. Gerçekten, af
kapsamı dışında bırakılan ve içine alınan
suçlar bakımından, hukukun kriterleri değil, tamamen keyfîlik
esasıyla düzenleme yapılmıştır. Kötüye kullanma
dışarıda, daha ağır kötüye kullanmalar içeride; hafif
tehdit dışarıda, daha ağır tehditler içeride; banka
hortumlamasına göz yuman, raporlara göz yuman kamu görevlilerini
suçlandıracak veya yargılatacak ceza maddeleri af kapsamında.
Ret hakkı yok... Parlamento "suç isnadı
doğru değildir, ben yargılanmak istiyorum, mahkûm olursam ben bu
cezayı çekeceğim" diyenlere hak tanımak zorundadır.
Siyasîler, kendi suçları için bu affı hükmen reddetmek
zorundadırlar; bu yok.
Mağdurlar yok... Halbuki, 19 uncu maddedeki
şartla salıvermede mağdura tazminat şartı vardır;
ihtiyarîdir; ama, mecburî afta bu olmalı; bu yok.
Gözyaşlarına göz yok; ama, suçlulara iltifat
var, taltif var.
Değerli arkadaşlar, bu affı kim istiyor,
kim istemiyor, niçin istiyor suallerinin, parmaklarınızın
doğru kalkması için cevaplandırılması ve doğru
cevaplandırılması gereğine inanıyorum.
Değerli arkadaşlar, bu affın en tabiî
taliplileri, isteklileri, suçlular ve yakınlarıdır; en
doğaldır; içeridedir, kendi psikolojilerinin gereğidir; ama,
toplum ve millet suçlulardan ibaret değildir. Suçlunun da kendi ruhundaki
kiri, cezanın tertip ettiği müeyyideyi çekmek yoluyla temizlemek gibi
bir hakkı olmalıdır; saygıyla karşılıyoruz.
Başka kim istiyor: Bir partimiz ve o partimizin
peşine takılanlar istiyor; bu isteği aşağıda
zaten tahlil edeceğim.
Başka kim istiyor arkadaşlar, bu çok önemli:
Henüz suçları keşfedilmemiş, kendilerini gizleyebilmiş,
mevcut, fakat, bilinmeyen failler istiyor; en büyük istekliler onlar. Affı
destekleyen, affı şırınga eden, af çıksın diyen
samimî iradenin esas adresi, esas odağı, gizli suçlular ve gizli
suçlardır.
Aziz arkadaşlar, affı kim istemiyor:
Mağdurlar istemiyor; suçlardan zarar görenler, gözü yaşlılar,
kalbi yaralılar istemiyor. Hatıralarında ve
hafızalarında her saniye o acıyı hatırlamak azabını
yaşayanlar istemiyor. Bunlar bizim vatandaşlarımız
değil mi?! Bunlar bizim insanımız değil mi?!
Affı başka kim istemiyor: Siyaset, sosyal
zemin üzerinde yapılır; siyaset, sosyal taban üzerinde
yapılır. Affı millet istemiyor, kendisi istemiyor, çünkü millet
"siz, beni cezalandırıyorsunuz, suçluyu affederek" diyor...
Çok önemli arkadaşlar. (DYP sıralarından alkışlar)
Affı tabiî, geçende de, şimdi de biz
istemiyoruz. Neden bu kadar ısrar; neden mutlaka af çıksın
ısrarı var? Arkadaşlar, bu soruyu, Değerli Başbakanımızın
muhterem eşinin bir demecine indirgeme yaparak
cevaplandıramayız. Bir kişinin iradesi, bu kadar yoğun bir
sonucu asla doğuramaz; buna inanamıyorum; aksi takdirde, bu tür
izahlar, bir romantizmden başka bir şey değildir.
Af ısrarının iki önemli sebebinin
dışında çok çok sebepleri var; önemliyi ikinci sıraya
alıyorum. Birinci sebep, bugün cezaevleri,suç planlarının
yapıldığı, komutların verildiği iç karargâh
haline dönmüştür. Cezaevlerinde devlet egemenliği değil, çete
egemenliği vardır. Kronik olmayan ama, kronikleşme istidadı
taşıyan bu problemi, ancak, mahkûmları ve tutukluları
boşaltma yoluyla geçici olarak çözebiliriz anlayışı, af
ısrarının temel nedenlerinden birisidir. Gerekçede bunun yer
almaması tamamen yasamadaki bir maniplasyondur.
İkincisi önemli, arkadaşlar;
bakınız, Türkiye çok önemli bir süreç yaşıyor. Tarihin
aklıyla olayları okuyun; Türkiye, şu süreci hiçbir zaman
yaşamadı; bürokratının, siyasetçinin, sermayenin, medyanın
âdeta, kirlilikte kısmen buluştuğu ve temizleme, tafraları atma
süreci yeni yaşanıyor.
Ben, yıllarca savunma mesleğinde
çalıştım, avukatlık yaptım. Bir kısım
kişiler hakkında davalar açıldı; orada her dosyada her bir
delil meteor görevini görebilecektir. Şimdi adları belli olmayan
failler, şimdi suçları gizlenen kişiler, o meteor delillerle
ortaya çıkarılabilecek ve eğer, af duvarıyla, Bizans
duvarıyla öne geçme olmasa, bu temizlik operasyonu akim kalabilecektir.
Bugün affı isteyen en büyük odak, en büyük adres budur arkadaşlar.
Değerli arkadaşlar, affın zamanı mı?
Ne birinci kanun tasarısının görüşülmesinde zamanlama
vardı -deprem afetini yaşadık- ne bugün. Bakın
"hesaplaşma günü" demiştim. Kime uzanırsa uzansın
-bana, ona, şuna- yolsuzlukların uzandığı haritalara
ve adrese hareket günü" demiştim. İtalya'yı düşünün;
aynı süreci yaşadılar, 5 000 kişi suçlandı
arkadaşlar. Gazeteci suçlandı, işadamı suçlandı,
bürokrat suçlandı, akademisyen suçlandı... 1 800 kişinin odadan
kaydı silindi. Siyasilerin, Meclisin üçte 1'i sorguya alındı ve
bir temizlik operasyonu yapıldı.
Arkadaşlar, yapacağımız iş, bu
yasayı durdurmak ve temiz Türkiye, temiz siyaset, seçilenlere emir
vermeyen sermaye, seçilmişlerin üzerinde giyotin gibi durmayan bürokrasi,
kirli bürokrasi gibi sorunları çözmek zamanıdır. O konudaki
altyapıları, o konudaki kanunları, o konudaki gizliliği
kısmen kaldıracak kanunları, her zaman girişimlerimizle
desteklemeye hazırız; getirin, imzaya hazırız.
Arkadaşlar, çıkacak bu kanunla, kirlerin
siyasal uzantılarının açığa çıkmasının
önüne geçili-yor; bu kanunla, sermayenin hortum sahnesinin açığa
çıkmasının önüne geçiliyor; bu kanunla, siyasete hükmeden kirli
bürokrasinin, ortak bürokrasinin açığa çıkmasının
önüne geçiliyor. Geliniz hâlâ acısını birlikte yaşadığımız
28 Şubat sürecinin ortaya koyduğu, beslediği, büyüttüğü türedi
zenginleri ortaya çıkarmak için bu af kanununu durduralım, reformu
yapalım. (DYP sıralarından alkışlar) Geliniz, Parlamentoya aritmetik düzen
müdahalesi yaparak kendi iktidarını gerçekleştirmeye
çalışan, şu kara havuzların damgasını
bildiğimiz siyah ellerinin ortaya çıkması için bir reform
yapalım, mevzuat altyapısını yapalım. Arkadaşlar,
buna evet demek, korkuya hayır demektir; buna evet demek, diyete
hayır demektir.
Sevgili arkadaşlar,
Cumhurbaşkanımızın, Anayasa Mahkememizin, bu kanunda önemli
rolünün olduğunu düşünüyorum. Anayasanın en birinci bekçisi
Parlamentodur, 104 üncü maddeye göre, Cumhurbaşkanıdır ve ilgili
maddelere göre Anayasa Mahkemesidir. Bugüne kadar Anayasa Mahkemesi, sadece
eşitlik ilkesi veya diğer yan ilkeler bakımından bu kanunu
bozmuştur.
Dikkatlerinize arz ediyorum; Anayasanın 2 nci
maddesi, cumhuriyetin değişmezlerini sıralı-yor; bunlardan
birisi hukuk devletidir, hukuk devleti de laiklik gibi, hukuk devleti de
sosyallik gibi, hukuk devleti de diğer ilkeler gibi değişmez bir
ilkedir. Bir asırda yüz, yarım asırda elli af çıkaran bir
devletin, bir sistemin hukuku tahrip edilmiş demektir. Bugün
yapılmakta olan, cumhuriyetin değiştirilemez olan bu ilkesinin
içinin boşaltılmasıdır. Anayasanın 87 nci maddesinde
millete tanınan bu af yetkisi, Parlamentoca keyfî olarak hiçbir zaman
kullanılamaz. Onun için, Anayasa Mahkemesinin, denetim
sırasında, cumhuriyetin değişmez ilkeleri
bakımından, bu affı sorgulaması gerekir, Cumhurbaşkanımızın
veto etmesi gerekir ve yürürlüğü durdurarak, Türk'ün ve Türk hukukunun
kara lekesi olan bu girişime dur demesi gerekir.
Arkadaşlar, yine yapmamız gerekenler var,
yine şu anda aftan evvel yapmamız gerekenler var: Geliniz, siyasî
organların ve siyaseti etkileyen organların elinde bir simit olan bu
af hükmünü anayasal bir düzene getirelim, bir disipline edelim.
1. Af sebebe bağlı olur diyelim, bunu karara
bağlayalım.
2. Afta mutlaka referanduma gidilmeli,
halkoylaması yapılmalı diyelim, bunu karara
bağla-yalım.
Devlete karşı olan suçlar affedilmez. Hiçbir
devlet, insanının üzerinde ve insanının hakkının
üzerinde tepinemez arkadaşlar. Benim malıma ve canıma yönelen
suçu devlet affedecek, kendisine yönelen suçu affetmeyecek;
eşitsizliğin anası, herhangi bir ana değil,
Anayasadır, Anayasanın bu hükmünü değiştirelim. Geliniz
-siyasetten ders almıyoruz- bir tecrübeden yararlanalım, 1974
affını ilmen inceleyelim, bir parlamento enstitüsü kuralım,
hukuk fakültelerinden, sosyoloji enstitülerinden yararlanalım...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın İyimaya, mikrofonunuzu
açıyorum; makul bir süre içinde lütfen tamamlayın.
Buyurun.
AHMET İYİMAYA (Devamla) - Sağ olun.
Niçin kurtarılmış bölgeler üretti 1974
affı; bunu soralım. Niçin kutuplaşmalar yaratıldı ve
12 Eylüle gelindi, affın bundaki etkisi nedir; onu sorgulayalım.
Sayın Başbakanımızı Ardahan'a sokmayan iradeyi,
anarşiyi sorgulayalım ve o dönemin af kahramanı olan partilerin
sandıktaki müeyyidelerini sorgulayalım...
Ha, illa af mı çıkaracağız...
Popülizmi sevmeyen bir arkadaşınızım, popülizme bir santim
yaklaşmak istemeyen bir arkadaşınızım, illa af
çıkaracaksanız; hortumlanan bankalarda, banka hortumları yoluyla
Hazineye verdirdiğiniz zararın yüzde 1'ini çiftçiye transfer edin,
esnafa transfer edin, köylüye transfer edin, faizlerini bozun, faizlerini
ortadan kaldırın; af bu. (DYP sıralarından
alkışlar)
SALİH SÜMER (Diyarbakır) - Çiftçiye yok!
AHMET İYİMAYA (Devamla) - Sevgili
Başkanım, 2 dakika içerisinde bitireceğim.
Değerli arkadaşlar, bugünlerde Cemal
Paşa'nın Meşrutiyet dönemindeki o ilginç
hatırasını, 1913-1922 Türkiyesini okuyorum: "Almanya ile
savaş kararını gizli aldık; Enver Paşa, ben ve Talat
Paşa birlikte aldık; Sadrazama dahi bildirmedik ve bütün gizli
kararları böyle alıyoruz" deniliyordu.
Şimdi, enteresan bir olay yaşıyor Türkiye.
Anayasal olmayan bir organ ortaya çıkıyor, bir li-derler
toplantısı; hükümet de by-pass ediliyor, Parlamento da by-pass
ediliyor ve bayramda mutlaka af çıkacak deniliyor.
Sevgili arkadaşlarım, ben, eleştiriyi
kişi bazında katiyen sevmem; ama, demokrat bir ruh, Parlamentoya
saygı göstermek zorundadır. Bu Parlamento bu affı reddedebilir
de, kabul edebilir de. Reddettiği zaman bayramda çıkmaz; ama,
bayramda çıktığı zaman da, Parlamento üzerindeki çeşitli
yorumların akıbetini bizler paylaşmakla karşı karşıya
kalırız diye düşünüyorum.
Değerli arkadaşlar, bu kanun
tasarısı, suçluyu ve hükümlüyü ödüllendirme kanun
tasarısıdır. Bu kanun tasarısı, milleti
cezalandırma kanun tasarısıdır ve bu kanun
tasarısı, Türk siyasî merkezinin, millî irade merkezinin temsil
kabiliyetinin zaafa uğratıldığının teşhirini
sağlayan siyasal bir belgedir.
Saygılar sunuyorum, hürmetler ediyorum;
kırmızı oy kullanıyorum. (DYP ve FP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN- Teşekkür ediyorum Sayın
İyimaya.
Gruplar adına ikinci söz, Fazilet Partisi Grubu
adına, Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Mustafa Kamalak'a
aittir.
Sayın Kamalak'ın mikrofonunu açmadan önce,
tasarının tümü üzerinde şahısları adına vaki söz
taleplerinin hepsi aynı anda yapılmıştır Divana;
dolayısıyla, Divan olarak, sayın milletvekili
arkadaşlarımız arasında bir tefrik yapmamız maddeten
mümkün olmamaktadır.
Şimdi, şahsı adına söz talebinde
bulunan değerli arkadaşlarımın isimlerini Yüce Heyetinize
arz edeceğim ve müsaade buyurursanız, Divan kâtipleriyle beraber bir
kura çekeceğim Sayın Kamalak konuşurken ve daha sonra, bu kura
sonucuna göre çıkan iki arkadaşlarıma da sırasıyla söz
vereceğim ve aynı zamanda, şahsı adına söz talebinde
bulunan arkadaşlarım konusunda Yüce Heyetinizi de bilgilendirmiş
olacağım.
Tasarının tümü üzerinde şahsı
adına söz talebinde bulunan arkadaşlarımın isimlerini Yüce
Heyetinize arz ediyorum :
Sayın Yasin Hatiboğlu, Sayın Bülent
Arınç, Sayın Turhan Güven, Sayın Nevzat Ercan, Sayın Ali
Rıza Gönül, Sayın Mustafa Örs, Sayın Mehmet Gölhan, Sayın
Mehmet Sadri Yıldırım.
Evet, buraya kadar olan arkadaşlarım
öncelikle ve aynı anda söz talep etmişlerdir. Şimdi, bu
arkadaşlarım arasında Divan kâtibi
arkadaşlarımızla beraber kura çekeceğim.
Fazilet Partisi Grubunun görüşlerini ifade etmek
üzere Sayın Kamalak; buyurun. (FP sıralarından
alkışlar)
FP GRUBU ADINA MUSTAFA KAMALAK (Kahramanmaraş) -
Sayın Başkan, Sayın Divan, değerli milletvekilleri;
konuşmama başlarken, hepinizi hürmetle selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, şu an, çok
önemli, Türkiye için önemli, Meclisimiz için önemli olan bir tasarıyı
görüşmek üzere toplanmış bulunuyoruz. Bütün eleştirilere,
engellemelere rağmen, biraz sonra, bu tasarının
kanunlaşacağı anlaşılıyor. Netice itibariyle
tasarı, siz değerli milletvekillerinin, yani, Yüce Meclisimizin ve
Türkiye Cumhuriyetinin eseri olacak, kanunu olacaktır. Bu münasebet-le,
tasarının, mümkün mertebe düzgün bir şekilde
kanunlaşabilmesi için, bazı hususları, teknik ve hukukî
açıdan takdirlerinize arz edeceğim.
1. Tasarının başlığı.
Değerli arkadaşlarım, her şeyden
önce tasarının başlığı, muhtevasına uygun
değildir; çünkü, tasarı "23 Nisan 1999 Tarihine Kadar
İşlenen Suçlardan Dolayı Şartla Salıverilmeye, Dava ve
Cezaların Ertelenmesine Dair Kanun Tasarısı"
başlığını taşıdığı halde,
kısaca, Basın Af Kanunu diye bilinen, 28.8.1999 tarih ve 4454
sayılı Kanunda da değişiklik yapmaktadır. Bu
münasebetle, başlık, muhtevaya uymamaktadır,
başlığın muhtevaya uygun biçimde değiştirilmesi
gerekir.
2. Tasarının niteliği.
Değerli arkadaşlarım, tasarı,
niteliği itibariyle, hukuken bir af tasarısı değil, bir
şartlı tahliye tasarısıdır. Anayasa Mahkemesi, birçok
kararında, şartlı tahliye kanunlarının birer af kanunu
olmadığını vurgulamıştır.
3. Tasarının mahiyeti.
Değerli arkadaşlarım, tasarı,
elinizdeki metinden de anlaşılacağı gibi, yürürlük ve
yürütme maddeleri dışında 2 temel maddeden
oluşmaktadır. 2 nci madde, Anayasa Mahkemesinin 19.9.2000 tarihli,
2000/23 karar ve 1999/39 esas sayılı kararı gereğince, 4454
Sayılı Kanunda değişiklik yapan bir maddedir. Bu
münasebetle, 2 nci madde için söylenecek fazla bir şey yoktur.
Tasarının 1 inci maddesine gelince; bu
maddenin birçok bakımdan düzeltilmesi gerekir.
Değerli arkadaşlarım, tasarı, biraz
önce arz ettiğim gibi, hepimizin eseri olacaktır, Türkiye Cumhuriyeti
Devletinin bir kanunu olacaktır. O münasebetle, 1 inci maddede yer alan
bazı hususların, hem teknik bakımdan hem de Anayasa
açısından mutlaka düzeltilmesi gerekir. Şöyle ki:
1. Maddenin kapsadığı dönem, her
şeyden önce, amaca uygun değildir; çünkü, tasarı 23 Nisan 1999
tarihine kadar işlenmiş olan bazı suçları
kapsamaktadır. Halbuki, o tarihten bu yana birbuçuk yılı
aşkın bir zaman geçmiştir. Bu münasebetle, kapsam döneminin
biraz daha berilere çekilmesi gerektiği kanaatindeyim.
Tasarının 1 inci maddesi, birçok
bakımdan Anayasaya aykırıdır. Mesela, 1 inci maddenin
ikinci bendinde yer alan "on yıl" ifadesi ve içtima hükümlerinin
uygulanmış bulunması, eşitlik ilkesine
aykırıdır; çünkü, bu Meclis, 4454 sayılı Kanunu
çıkarırken, içtima hükümlerini uygulamamıştır ve
ayrıca, süre olarak da on yılı değil, oniki yılı
baz olarak almıştır.
Değerli arkadaşlarım,
tasarının 1 inci maddesinin beşinci bendi de, yine birçok
bakımdan Anayasaya, eşitlik ilkesine, hukuk devleti kavramına
aykırıdır. Şöyle ki, bilindiği gibi, hem hukukun temel
kavramlarına hem de Anayasamıza göre herkes masumdur, masundur.
Eğer, bir kimse, bu ilkeyi; yani, masumiyet ve masuniyet
kuralını ihlal edecek olursa, bunlar için devlet, ihlalin derecesine
göre çeşitli ceza normları öngörebilir. Bu normları ihlal eden
kimseye, malumlarınız olduğu üzere "sanık" denir.
Sanıklar için normda farklılık olabilir; ama, sanıklar için
hüküm verildiği zaman, artık sanık yeni bir statüye geçer;
mahkûm yahut hükümlü statüsüne geçer; artık orada, hepsi bu statüyü,
mahkûm yahut hükümlü statüsünü taşır.
Devlet, aynı statüde bulunan bütün mahkûmlara
eşit muamele yapmak mecburiyetindedir. Aksi takdirde, hem hukuk devleti
ilkesini hem de Anayasanın 10 uncu maddesinde ifadesini bulan eşitlik
kuralını ihlal etmiş olur.
Değerli arkadaşlarım, şimdi, bakalım
ne gibi farklılıklar var : Burada, yani 1 inci maddenin beşinci
bendinde, devlet kendisine karşı son derece hassas, son derece
duyarlıdır; tabiri caizse, kendisine söz söyletmemektedir; ama,
vatandaşlar üzerinden, maalesef, bol bol indirim yapabilmektedir. Mesela,
TCK'nın 125 ilâ 157 nci maddeleri arasında yer alan 143 üncü maddeye
göre, yabancı bir derneğin şubesini Türkiye'de izinsiz olarak
açan bir kimseye onbeş güne kadar hapis cezası ve-rilebilir. Bu,
kapsam dışıdır; yani, onbeş günlük ceza, bu tasarının
kapsamı dışındadır; şartla tahliyeden, sanık
yahut mahkûm istifade edemeyecektir. Buna karşılık, adam öldüren
kapsam içindedir; o istifade edebilecektir.
Değerli arkadaşlarım, Türk Ceza
Kanununun 191 inci maddesi, basit tehdidi düzenler ve altı aya kadar
cezayı öngörür. Bu tasarıya göre, 191 inci madde, yani tehdit suçu
kapsam dışıdır. Buna karşılık, öldürmek
kapsam içidir.
Değerli arkadaşlarım, yani, devlet,
sakın tehdit etme, vur, öldür mü diyor?! Elinizdeki tasarı açık.
Tehdit, tekraren arz ediyorum, kapsam dışı, adam öldürmek kapsam
içidir. Yine, bunun gibi, onbeş yaşından küçükleri
kandırarak fuhşa teşvik edenler, -misalen arz ediyorum- yani,
435 inci madde kapsam içidir. Böyle hukuk olmaz... Bu maddelerin, kanaatimce,
yeniden düzenlenmesi lazım.
Yine, Türk Ceza Kanununun 146 ncı maddesine göre,
devleti tehdit ettiği, şu veya bu sebeple, ama, gerekçe ne olursa
olsun, 146 ncı maddeye göre bir kez idam cezası alan kapsam
dışıdır. Buna karşılık, Türk Ceza Kanununun
450 nci maddesine göre, planlayarak, tasarlayarak, yani, taammüden 4-5
kişiyi öldüren, bu sebeple de 4-5 defa idama mahkûm olan kapsam içindedir.
Değerli arkadaşlarım, elimizi
vicdanımıza koyalım. Bunu, hukuk bakımından, Anayasa
açısından doğru buluyor muyuz?! Doğru bulmuyorsak, ne olur
düzeltelim. Bu tasarı, hepimizin eseri olacaktır. Tekraren arz
ediyorum, düzeltelim. Biliyorum, biraz sonra kanunlaşacaktır; ama, ne
olur, düzgün bir kanun olsun, Anayasaya aykırı düşmeyen bir
kanun olsun, eşitlik prensiplerine, adalet ilkelerine uygun bir kanun
olsun. Bakın, Anayasanın değiştirilmesi dahi teklif
edilemeyen, edilemeyecek olan hukuk devletine, hukuk devleti ilkesine
açıkça aykırı olan bir kanunun akıbetini, sanıyorum,
tahmin etmek fazla zor değildir.
Değerli arkadaşlarım, eşitlik
ilkesiyle ilgili olarak, Anayasa Mahkemesi kararından bir iki cümleyi
yüksek takdirlerinize arz etmek istiyorum: "Eşitlik ilkesinin
amacı, aynı durumda bulunan kişilerin yasalar
karşısında aynı işleme bağlı
tutulmalarını sağlamak, ayırım
yapılmasını ve ayrıcalık tanınmasını
önlemektir."
Değerli arkadaşlarım, 1 inci madde
birçok bentleriyle ayırım yapmıyor mu? Böylece, eşitlik
kuralını ihlal etmiyor mu?
Devam ediyor yüksek mahkeme: "Eşitlik
temeline dayanan adil bir hukuk düzeni kurmak, hukuk devletinin en önemli
işlevlerinden biri olduğundan, hukuksal eşitlik sağlanmadan
hukuk devleti ilkesinin gerçekleşmeyeceği açıktır. Yasa
koyucu, kuşkusuz Anayasanın ve ceza hukukunun temel ilkelerine
bağlı kalmak koşuluyla, cezalandırmada güdülen amacı
da gözeterek, hangi eylemlerin suç sayılacağını ve bunlara
verilecek cezanın türü ve miktarıyla artırım ve indirim
nedenlerini saptayabileceği gibi -yani Türk Ceza Kanununda olduğu
gibi- kimi suçları işleyenler için erteleme adı altında bir
düzenleme de öngörebilir. Ancak, böyle bir düzenleme yapılması
durumunda, eşitlik ilkesi, bundan aynı durumda bulunan herkesin
eşit olarak yararlandırılması gerekir."
Değerli arkadaşlarım, bir kanun
çıkarıyoruz, adı şartlı tahliye ve bu kanunu da
sanık yahut mahkûm statüsündeki insanlar için çıkarıyoruz -yani
aynı statüdeki- ama, tasarı ortada.
Şunu kabullenebiliyor muyuz:
İdamlığı kapsama alırken, tehdidi kapsam
dışı tutmayı gerçekten hukuken kabullenebiliyor muyuz;
hayır. O halde düzeltelim, elbirliğiyle düzeltelim. Tekraren ve tekraren
arz ediyorum: İktidarıyla muhalefetiyle, bu kanun yüce milletin eseri
olacaktır, ricam odur; düzgün bir kanun olsun.
Değerli arkadaşlarım, sonra,
tasarının 1 inci maddesinin 6, 7 ve 8 inci bentlerinin de metinden
çıkarılması lazım; çünkü, bu bentler de hem hukuk devleti
ilkesine hem de eşitlik kuralına aykırıdır. Neden;
bakın, 6 ncı bent diyor ki: "Daha önce şartla
salıverilme hükümlerinden yararlandığı halde yeniden suç
işleyerek hüküm giyenler ile daha önce çıkarılmış bir
aftan yararlananlar, bu madde hükümlerinden yararlanamazlar" Niçin?! Niçin
yararlanamayacak?! Ha, daha önce şartlı tahliyeden istifade
ettiği için, o kuralı ihlal ettiğinden dolayı, cezaevine
dönmüşse yeniden suç işlemiştir; o indirim imkânını
kaybetmiştir, o hakkı kaybetmiştir; mükerrerlik yoktur. Ee,
şu an, diğer suç işleyenlere aynı hakkı veriyoruz,
ondan niçin esirgiyoruz?!
Ayrıca, aynı bendin ikinci kısmında
"daha önce çıkarılmış bir aftan yararlananlar, bu
madde hükümlerinden yararlanamazlar" deniliyor; niçin?! Daha önce
gayrimeşru bir haktan mı istifade etmiş ki?! Şartlar
oluşmuş, ortam müsait hale gelmiş, Yüce Meclis de durumu
değerlendirmiş, mahkûm yahut sanıklar için böyle bir af
kanununun yahut erteleme kanununun çıkarılmasını uygun
bulmuş... O sanık yahut mahkûm da, Yüce Meclisin iradesine uygun
olarak o hakkı kullanmış. Aradan zaman geçmiş, o
insanımız cezaevinde -demek ki, o günün şartlarında indirim
miktarı yetmemiş- şu an yeni koşullar oluşmuş,
Yüce Meclis, Türkiye'deki gelişmeleri, ortamı
değerlendirmiş, yeni bir kanun çıkarıyor. Bu kanundan niye
istifade etmesin? Hangi hukuk kuralını ihlal etmiş ki, biz, siz,
o vatandaşı, o sanık yahut mahkûmu kapsam dışında
tutuyoruz?
Değerli arkadaşlarım, 7 nci bentte
deniliyor ki: "Bu maddeden yararlanacaklar hakkında 647
sayılı Cezaların İnfazı Hakkında Kanunun Ek 2 nci
maddesindeki indirim hükümleri uygulanmaz." Ek 2 nci maddede, devlet, mahkûm olan vatandaşına demiş
ki: "Eğer, sen cezaevinde rahat durursan, yaramazlık yapmazsan,
buranın disiplinini bozmazsan, senin mahkûmiyet sürenden, her bir ay
itibariyle 6 günlük indirim yaparım, bu sana özel." O vatandaş
da devletin sesine, Meclisin çıkardığı kanunu uygun
davranmış. Yani, özel bir hak vermişsiniz. Şu anda, herkese
teşmil edebileceğiniz bir kanun çıkarıyorsunuz. Peki, o
insandan, özel olarak verdiğiniz bu hakkı niye esirgiyorsunuz? Bu
hakkı esirgemek, hukuk devleti ilkesine aykırı düşmez mi?
Takdirlerinize bırakıyorum.
8 inci bentte, bu kanunun yayımı tarihinden
sonra, cezaevinin disiplinini bozucu hareketlerinden dolayı disiplin cezası
alanlar, o ceza kalkmadan bu madde hükümlerinden istifade edemez deniliyor.
Değerli arkadaşlarım, maddî anlamda,
ceza, ceza kanunlarında öngörülür ve bağımsız mahkemelerce
verilir. Halbuki, disiplin suçları, idarenin
cezalandırdığı fiillerdir. Bunlar, yargının
cezalandırdığı fiiller değil. Şimdi, idare,
cezaevinde disiplini bozdu diye bir kimseye disiplin cezası verdiği
takdirde -kendisi verecek- kendisi kaldırmadığı takdirde, o
vatandaş, o mahkûm, on yıl daha cezaevinde kalacaktır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun efendim, açıyorum
mikrofonunuzu. Lütfen tamamlayın.
MUSTAFA KAMALAK (Devamla) - Teşekkür ederim
Değerli Başkanım.
Sebep, idarenin bizzat verip de
kaldırmadığı disiplin cezasıdır.
Değerli arkadaşlarım, kanaatimce, böyle
bir uygulamayı, hem hukuk devleti bakımından hem de
Anayasanın 38 inci maddesinde ifadesini bulan suç ve cezaların
kanunîliği ilkesine uygun bulmak, herhalde doğru değildir.
Değerli arkadaşlarım, söylenecek çok söz
var; ama, sürem doldu. Burada, öyle sanıyorum, hiçbir polemiğe
girmeden, bütünüyle teknik konuları dikkatlerinize arz ettim. Takdir Yüce
Meclisimizindir.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (FP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın
Kamalak.
Efendim, tasarının tümü üzerinde,
şahsı adına, biraz önce ifade etmiş olduğum husustan
dolayı çekmiş olduğum kura sonunda, birinci söz, Aydın
Milletvekili Sayın Ali Rıza Gönül'e aittir.
Buyurun efendim.
ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Sayın
Başkan, ben, söz hakkımı Sayın Salih Çelen
arkadaşıma vermek istiyorum.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Çelen.
SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Diğer partilerin
görüşü yok mu Sayın Başkan?
BAŞKAN - Efendim, diğer gruplar
konuşacaklar mı?
Şu anda Başkanlığa intikal eden bir
söz talebi var.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun görüşlerini,
Sayın Mehmet Şandır ifade edecekler.
Buyurun efendim. (MHP sıralarından
alkışlar)
MHP GRUBU ADINA MEHMET ŞANDIR (Hatay) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz kanun
tasarısı üzerinde, Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun
görüşlerini sunmak üzere söz aldım; Muhterem Heyetinizi, saygı
ve sevgiyle selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, görüşmekte
olduğumuz kanun tasarısı, benden önce konuşan değerli
hatiplerin de ifade ettikleri gibi, gerçekten, ülkemizi ve toplumu çok yakından
ilgilendiren, çok önemli bir konuda verilmiş bir kanun
tasarısıdır.
Bu kanun tasarısıyla ilgili söylenebilecek
birçok şey vardır. Bu tasarının, mutlaka detayı
vardır. Bu detayda katılamayacağımız, bu detayda
farklı düşüneceğimiz hususlar olabilir. Bu kanun
tasarısının bir hikâyesi vardır; bu konuyu irdeleyebiliriz,
tartışabiliriz; buradan hareketle, birtakım tenkitler ortaya
koyabiliriz. Bu kanun tasarısının bir gerçeği vardır,
bir gerekliliği vardır; bunlarda da farklı şeyler
söyleyebiliriz. Çok sevdiğiniz -bir anlamda- sahibi vardır; bunu da
istismar edebi-liriz; bu da istismar edilebilir. İfade ettiğiniz,
etmediğiniz, eksiklikleri, yanlışlıkları,
doğruları olabilir, vardır. Hatta, birazdan ifade edeceğim,
bu Parlamentoyu çok sıkıntıya sokan cümlelerle, beyanlarla ifade
ettiğiniz ihtimaller de vardır. Bu soruların, bu hususların
her birine verilecek farklı cevaplar, farklı izahlar da vardır,
değerlendirmeler vardır.
Tabiî ki, söylediklerimizde doğrular olabilir,
eksiklikler, yanlışlıklar olabilir. Her birimiz, kendi
bakış açılarımıza göre, kendi
programlarımıza göre, kendi hesaplarımıza göre, bu kanun
tasarısını, demin söylediğim kriterlerde farklı
değerlendirebiliriz; bazen beraber, bazen örtüşür, bazen
karşı karşıya gelebiliriz. Bu konularda uzun uzun
konuşabiliriz; televizyonlarda konuşabiliriz, panellerde
konuşabiliriz; ama, bunun bir sonu olmalı değil mi; bir nokta
konulmalı değil mi? Meselenin bütünü nedir diye sorulmalı
değil mi? Meselenin bugün ulaştığı boyut, şu son
noktadaki tahlili yapılmalı değil mi? Bu Parlamento, burada
konuşan herkes, şu soruyu sormalı değil mi: Biz ne
yapmalıyız? Bu meselenin bugün ulaştığı bu son
noktada, bu Parlamento, bu milletvekilleri ne yapmalı? Bu soruları
sormayacak mıyız veya ne zaman soracağız? Bu meseleyi konuşarak,
problemi çözdüğümüzü mü zannediyoruz? Görevimizi yapmış
olabiliyor muyuz böyle; bu meselede yanlışları ifade ederek,
arkasında birtakım niyetler, birtakım senaryolar arayarak, bu
meselede eksiklikleri, yanlışlıkları, çok da, belki,
doğru cümlelerle ifade ederek, bu meseledeki görevimizi yapmış
olabiliyor muyuz?
MUSTAFA ÖRS (Burdur) - Affın neresi görev?!
MEHMET ŞANDIR (Devamla) -
Sorumluluklarımız nedir diye sormayacak mıyız? Değerli
milletvekilleri, siyaset, çözüm mü üretmeli, sorun mu üretmeli; bu soruyu
sormayacak mıyız? Ulaşmak istediğim nokta şu: Af
meselesi, bu toplumun önünde bir problem haline gelmiş midir gelmemiş
midir, bu problemi kim çözecektir?
MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Kim
getirdi?
MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Kim getirdiyse getirdi;
ama, siyaset...
MUSTAFA ÖRS (Burdur) - Milletin gündeminde af yok; yok
öyle bir şey.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Değerli
arkadaşlarım, siyasetin, toplumun önünde, nereden kaynaklanırsa
kaynaklansın, oluşmuş sorunları çözmek sorumluluğu
bulunmuyor mu? Siz, doğruları söyleyerek, doğruları
söylediğinizi zannederek toplumu rahatlattığınızı
mı zannediyorsunuz? Bu mudur siyaset, bu mudur görev yapmak? Biz diyoruz
ki, bu problem, bu mesele, Türk toplumunun önünde sorun haline gelmişse,
bu, mutlaka çözülmelidir; mesele budur.
Yine, bir şeye dikkatinizi çekmek istiyorum.
Belki, toplumun çok küçük bir kesimini ilgilendiriyordu bu problem; ama, bugün,
maalesef, üzerinde tartışa tartışa, konuşa konuşa
-tabiî, ifade etmem gerekir- bugüne kadar da bekleterek, meseleyi, toplumun tüm
kesimleri için bir problem haline getirdik. Bu Parlamentonun görevi bu
değildir. Siyasetin görevi, sorunları çözmektir; sorunları
kartopu gibi büyütüp, kangren haline getirmek, toplumun
ayrışmasını, cepheleşmesini sağlamak
değildir. Maalesef, bu meselede durum bu noktaya gelmiştir. Bu
meselede, ben doğruları söyledim diye sorumluluktan kaçamayız.
Değerli milletvekilleri, maalesef, bu konuda tüm
kesimler gerekli sorumluluğu da göstermi-yorlar. Anketler
yapılıyor toplumda "katılanlar, katılmayanlar"
diye. Hatta, fallar açılıyor "iptal edilir mi, edilmez mi"
diye. Senaryolar yazılıyor "arkasında kimler var"
diye. Bu bakış açısıyla toplumu huzura
kavuşturamayız.
Şimdi ulaştığımız bir
nokta var, bir ortak payda var; bu sorunu çözelim. İnşallah, bugün,
bu sorunu çözeceğiz. Biz, Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu
hassasiyetlerle; yani, toplumun önünde problem haline gelmiş, ertelenmesi,
bir gün bile ertelenmesi yanlış olacak bu sorunu ertelemeden çözelim;
bu hassasiyetle, bu kanun tasarısını destekliyoruz ve bugün,
buradan çıkmasını, inşallah sağlayacağız.
Değerli milletvekilleri, Türkiye'nin gündemi,
hepinizin de malumu, çok sıkışık. Bu
sıkışık gündemi geçebilmek için toplumun desteğine
ihtiyacımız var. Toplumun önüne problem koyarak, şu sebep, bu
sebep, onları ayrıştırarak, onların gelecekten
umudunu, güvenini kırarak, ülkemizin, hükümetimizin, devletimizin, çok
acil, hayatî düzeyde ihtiyacı olan toplum desteğini engelleme-miz çok
yanlış olacaktır. O sebeple, bu konuya son nokta konulmalı,
siyaset görevini yapmalıdır.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak, biz, baştan bu
yana, bu tasarıya, bu af konusuna şu hassasiyetlerle
yaklaştık. Af, topluma söz verilmiştir; şu şekilde
verilmiştir, bu şekilde verilmiştir; ama, siyaset topluma angaje
olmuştur af vereceğim diye. Bize düşen hadise, bunu, en adil
şekilde tan-zim etmek ve bu beklentiyi karşılamaktır.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak, biz, geçen dönemde
de bu meseleye bu hassasiyetle yaklaştık. Yoksa, af kanunu, af
meselesi, Milliyetçi Hareket Partisinin topluma bir sözü, bir taahhüdü
değildi; ama, madem taahhüt edildi, siyaset, sorumlu siyaset, birbirimizin
eksiğini öne çıkararak değil, gerekirse birbirimizin
eksiğini tamamlayarak topluma huzur vermelidir hassasiyetimizle, verilmiş
olan bu sözün arkasında durduk ve geçen dönem, af kanununu her kurulda
destekledik ve buradan çıktı.
MEHMET ÖZYOL (Adıyaman) - Eksiği
tamamlamadınız ki!
MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Onun için, şimdi
de, bu af kanunu bir an önce çıkmalıdır; bi-rinci hassasiyetimiz
budur; ülkenin gündeminden düşmelidir.
İkinci hassasiyetimiz, ister şartlı
salıverilme ister erteleme olsun ister af kanunu olsun, her halükârda,
afla ilgili mevzuatımızdaki, kanunlarımızdaki
kısıtlamalara uyularak çıkmalıdır. Şartlı
salıverilme de olsa, Anayasada Türkiye Büyük Millet Meclisinin
görevlerinin tarif edildiği maddelerdeki ve Türkiye Cumhuriyeti Devletinin
varlığının koruyucusu olan 14 üncü maddedeki hassasiyetlere
bağlı kalınarak tanzim edilmelidir. Milliyetçi Hareket Partisi
olarak, biz, baştan bu yana bu hassasiyetimizi ifade ettik, yine aynı
hassasiyetteyiz.
Bir diğer husus, af kanunu toplum
vicdanını da yaralamamalıdır. Af, bir atıfettir. Af,
toplum huzuruna, sosyal huzura katkıda bulunmalıdır. Bizim
insanımız affetmeyi sever. Gönül arzular ki, devletimiz de affetsin.
Bu da tanzim edilsin; ama, bugünkü kanunlara göre yapılamayanı,
arzunun ötesinde bir iddiayla ortaya koymak çok doğru değil. Ama,
yapılabilen nedir; bu kanunlara bağlı kalarak,
kısıtlayıcı kanunlara bağlı kalarak, toplumun
vicdanını yaralamadan, adalet duygusunu zayıflatmadan af kanunu
tanzim edilmelidir. Milliyetçi Hareket Partisinin bir diğer hassasiyeti
budur.
Tabiî, bir şeyi daha söylemek lazım. Bu
toplum onbeş yıl süren bir gergin ortamdan geliyor. Artık toplum
barışmalı, artık kucaklaşmalı, artık
birbirimizi affetmeliyiz; devlet, siyaset, buna öncülük yapmalı. Biz
toplumda insanlarımıza demeliyiz ki, lütfen, birbirinizi affediniz.
Biz, buna, öncülük etmeliyiz; ama, her halükârda toplumu, kamu
vicdanını yaralayıcı, bilinen, üzerinde mutabık kalınmış
birtakım suçlar da affedilmemelidir. Buna da bağlı kalarak bu af
kanunu tanzim edilsin istedik, şimdi de öyle istiyoruz.
Tabiî ki, bir hususu daha belirtmem gerekiyor. Af
çıkarma yetkisi, kanunlarımızda bellidir. Kanun koyucunun takdir
yetkisine bir başka kurumun veya kişinin müdahale etmesine açık
kapı bırakılmadan tanzim edilmelidir. Buna dikkat etmeliyiz.
Siyaset kendi görevini başkasına plase etmemeli, başkasına
havale etmemeli, böyle bir şey yapılmamalıdır.
Geçmişte bunun örnekleri oluğu için ifade ediyorum. Tekrar ifade
ediyorum, kanun koyucunun takdir yetkisine müdahale kapısı açık
bırakılmamalıdır af kanunu tanzim edilirken.
Tabiî, buradan, hemen bir şey ifade etmek
lazım. Burada, birtakım beyanlar oluyor. Maalesef, temsil yetkisi
olan değerli milletvekillerimizin beyanları oluyor Bu af kanununu
Anayasa Mahkemesi iptal eder. Böyle bir şeyi söylemek, böyle bir
şeyi kabul etmek, gerçekten, zaaftır, siyaset için zaaftır.
AHMET İYİMAYA (Amasya) - Niye zaaf olsun?!
MUSTAFA ÖRS (Burdur) - Anayasadan bahsediyoruz...
TURHAN GÜVEN (İçel) - Siz yanlış
biliyorsunuz...
MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Değerli
arkadaşlarım, siyaset görevini yapmalıdır, görevini bir
başkasına havale etmemelidir. Siyaset, hassasiyetlerini ortaya
koymuştur. Bu hassasiyetleri, bu toplumun tüm kişileri ve
kurumları göstermek durumundadır. Siz, bir başka kurumu ilzam
edecek şekilde bu hassasiyetleri göstermeyeceğini nasıl
söylersiniz; böyle bir şey söylemek size ne kazandırır? Biz iddia
ediyoruz, siyasî irade, bu kanunu tanzim eden irade, hassasiyetlerini,
kanunlara bağlı kalarak kamu vicdanına hassasiyet göstererek
tanzim etmiştir, inisiyatiflerini koymuştur ve bu inisiyatife, bu
hassasiyete diğer kurumlar da katılacaktır; bunu, böyle ifade
etmek, böyle beklemek gerekmektedir.
Değerli milletvekilleri, bir hassasiyetimi daha
ifade etmek istiyorum: Af kanunları tanzim edilirken, toplumun veya bu
konunun muhatabı olan mümkün olabilen en geniş ölçekte insanı
kapsayacak insanın ıstırabına cevap verecek şekilde
tanzim edilmeliydi. Yanlış bilmiyorsam, geçen dönem tanzim edilen af
kanunu, 60 000'e yakın insanın affını kapsıyordu; bu
defa bunu daralttık.
TURHAN GÜVEN (İçel) - 30 000'i zaten
çıktı.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Buradan bir şey
söylemek istiyorum: Özellikle, af kanunu gibi meselelerde, tanzim ederken,
hassasiyetlerimizi korkularımız sınırlamamalıdır.
Birtakım korkularımızla, toplumun veya bu konunun
muhataplarının tamamına sunmamız gereken bu af denilen
hadiseyi, atıfeti, birinden kıskanıp bir diğerine vermek,
toplum içerisinde beklenilen huzuru, endişe ederim ki sağlamaz.
İSMET ATTİLA (Afyon) - Mağdurlar ne
olacak?..
MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Onun için, bu metinde,
maalesef, bu endişeleri
taşımaktayız.
Bir diğer şeyi daha söylemem gerekiyor: Af
kanunu, birikmiş birtakım problemleri de, çözmeliydi, daha önce
yapılan birtakım yanlışları da telafi etmeliydi;
maalesef, yapmamıştır. 1991 yılında
çıkarılan Terörle Mücadele Yasasının infazla ilgili
kısımlarındaki uygulamaların
yanlışlıklarını aynen muhafaza ederek devam
etmektedir. Böylelikle, toplumda bir kesim insan, bu tanzimden dolayı
kırgın kalacaktır. Bu, bir kayıp olmuştur. Bu
Parlamento, bu hükümet, bu yanlışı düzeltmelidir diye
düşünüyorum. Bu konudan dolayı, bu toplum içerisinde bir kişi
bile muğber kalmamalıdır diye düşünüyorum.
İSMET ATTİLA (Afyon) - Önerge verin o zaman.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Değerli
milletvekilleri, tabiî ki, bu metin, bu tasarı bir yerlerde
hazırlanmıştır. Biz arzu ederiz ki, bu tasarıda
birtakım eksik gördüğümüz hatta yanlış bildiğimiz
hususlar, burada önergelerle düzeltilsin, tamamlansın. Bu yol
açılmalıdır. Bunu, biz de istiyoruz.
TURHAN GÜVEN (İçel) - Niye önerge vermediniz dün
akşam?!
MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Değerli
milletvekilleri, bu kanun metninde -tabiî ki söylemem lazım- bizim de
tatmin olmadığımız hususlar vardır. Beni
bağışlayın, topluma söz veren biz değiliz; bu
yanlışlıklardan, bu meselenin bu noktaya gelmesinden Milliyetçi
Hareket Partisi olarak biz sorumlu değiliz. Tanzim eden biz değiliz,
tanzim noktasında bizim katkılarımız çok fazla talep
edilmemiştir. Bundan biz sorumlu değiliz. Daha iyi olsun diye
tartışmalar çok fazla yapılamamıştır, bunlar
üzüntülerimiz.
İSMET ATTİLA (Afyon) - Oy verme, önerge ver o
zaman.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Tabiî ki,
bulunduğumuz noktadan meseleyi değerlendiri-yoruz. Diyoruz ki,
toplumun önünde aciliyet kesp eden, ertelenmemesi gereken, topluma problem
olan, toplumun ayrışmasına, hatta cepheleşmesine,
Türkiye'nin gündemini tıkama istidadı gösteren bu problem bir
şekilde ve hemen çözülmelidir. İşte, bu zorunluluktan
dolayı, biz, tüm endişeleri-miz, tüm itirazlarımıza
rağmen bu metni destekleyeceğiz.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak, bu bayramda,
önümüzdeki bayramda, bir tek çocuğun bile, içeriden, hapishaneden gelecek
babasına kavuşmanın sevincini yaşamasını kazanımımız
olarak, kazanç olarak görmekteyiz. (DYP sıralarından gürültüler)
NEVZAT ERCAN (Sakarya) - Mezardakiler ne olacak?!
BAŞKAN - Müdahale etmeyin efendim....
NEVZAT ERCAN (Sakarya) - Bayramda mezar ziyaretleri
olacak; onlar ne olacak, ne diyeceksiniz yani onlara?!
BAŞKAN - Sayın hatip, siz buyurun efendim...
Siz, Genel Kurula hitap edin...
MEHMET ŞANDIR (Devamla) -Sayın
milletvekilleri...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MUSTAFA ÖRS (Burdur) - Millet de dinliyor sizi!..
Millet de dinliyor!..
BAŞKAN - Lütfen... Efendim, lütfen...
İSMET ATTİLA (Afyon) - Mağdurlar ne
olacak?!
BAŞKAN - Açacağım mikrofonunuzu, lütfen,
tamamlayınız Sayın Şandır.
Buyurun efendim.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Sayın
milletvekilleri, siz de biliyorsunuz, siz de inanıyorsunuz; bu milletin
gönlü, tüm bunları kaldıracak kadar geniştir, sevgiyle doludur,
kendilerine yanlış yapanları da affedecek kadar ganidir. Siz,
ondan endişelenmeyiniz lütfen. Siz de gönlünüzü hoş tutun, insanlarımızı
affedin, affedelim ki, yeni yanlışlıklar yapılmasın;
biz, bunu istiyoruz.
TURHAN GÜVEN (İçel) - Cenabı Hak affeder...
MEHMET ŞANDIR (Devamla) - ...ve bu duygularla...
TURHAN GÜVEN (İçel) - Siz nasıl
affediyorsunuz?!
MEHMET ŞANDIR (Devamla) - ...yine
tekrarlıyorum; bayramda, mübarek bayramda, bir tek çocuğun yüzünün
gülmesi bile bir kazanımdır; bunu, bu milletten
kıskanmayınız. (FP ve DYP sıralarından gürültüler)
ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) -
Ağlayanları ne yapacaksınız?!
İSMET ATTİLA (Afyon) - Mağdurlar ne
olacak?!
MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Bunu kıskanmayınız,
size de tavsiye ederim, insanları sevindiriniz.
OĞUZ TEZMEN (Bursa) - Zorlama kendini...
MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Size de tavsiye ederim,
insanları sevindiriniz.
BAŞKAN - Sayın Şandır, lütfen, siz,
Genel Kurula dönerek hitap edin efendim.
Buyurun.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) -Değerli
milletvekilleri...
TEVHİT KARAKAYA (Erzincan) - Apo ne olacak, Apo?!
MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Değerli
milletvekilleri, gelin, şu mübarek günde hep beraber dua edelim. Bu af
kanunu tasarısı, ülkemize faydalı olsun, hayırlı
sonuçlar getirsin, sevgiyi, mutluluğu, barışı getirsin.
Gelin, buna dua edelim, beddua etmek size bir şey kazandırmaz. (FP ve
DYP sıralarından gürültüler) Menfisini söylemek size bir şey kazandırmaz.
Adına konuşmaya çalıştığınız o
vatandaşlar sizi ibretle seyrediyorlar.
MEHMET ÖZYOL (Adıyaman) - Vatandaş sözünü
söyleyecek size.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Biz, affedelim diyoruz;
siz, affetmeyin diyorsunuz; bunu, size yakıştıramıyorum.
Hepinize saygılar sunarım; sağ olun.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın
Şandır.
Efendim, Demokratik Sol Parti Grubu adına,
İzmir Milletvekili Sayın Hayri Diri; buyurun. (DSP
sıralarından alkışlar)
DSP GRUBU ADINA HAYRİ DİRİ (İzmir)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 23 Nisan 1999 Tarihine
Kadar İşlenen Suçlardan Dolayı Şartla Salıverilmeye,
Dava ve Cezaların Ertelenmesine Dair Kanun Tasarısı
hakkında Demokratik Sol Parti Grubu adına söz almış
buluyorum. Sözlerime başlarken, Yüce Meclisi ve izleyenleri saygıyla
selamlıyorum.
Bilindiği gibi, af, Türkiye'nin gündemine ilk
defa, Demokratik Sol Parti Genel Başkan Yardımcısı ve Örgüt
Kurulu Başkanı Sayın Rahşan Ecevit'in önerisinin Demokratik
Sol Partinin Parti Meclisinde oybirliğiyle kabul edilmesi sonucu, 18
Temmuz 1998 tarihinde girmişti. (DSP sıralarından
alkışlar; FP ve DYP sıralarından "Bravo" sesleri,
alkışlar [!]) O günkü koalisyonu oluşturan liderler
arasında ise, ilk defa 25 Temmuz 1998 tarihinde görüşülmüştür. O
günden bu yana, iki yılı aşkın bir zaman geçti;
çeşitli görüşler ortaya atıldı, yazıldı, çizildi,
konuşuldu, üzerinden bir de seçim geçti. Seçimlerden sonra, bir af
tasarısı da Mecliste kabul edildi; ama, Cumhurbaşkanı
tarafından onaylanmayarak Meclise iade edildi.
Peki, neydi Demokratik Sol Partinin gündeme
getirdiği affın kapsamı? Kimler içindi af?
MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Hırsızlar için!..
HAYRİ DİRİ (Devamla) - Adaletsiz gelir
dağılımının yol açtığı yoksulluk ve
işsizlik, ahlakî değerlerdeki aşınma...
ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Sizin eseriniz...
HAYRİ DİRİ (Devamla) -
...sağlıksız kentleşme, aşırı tüketimin
körüklenmesi, evlere kadar giren şiddet filmleri ve silahlanmanın
yaygınlaşması sonucu suç eğilimi artmış, sonuç
olarak da, yoksulluğun verdiği çaresizlik yüzünden, düzen
bozukluğu yüzünden, birçok kimse suça sürüklenmiş ve hapse
atılmıştı. Demokratik Sol Parti, kısaca kader
kurbanları olarak nitelendirilenler için af istiyordu. Yoksa, af
karşıtı olan kişilerin kasıtlı olarak kamuoyunu
rahatsız etmek için yaymaya kalkıştıkları, kamu
vicdanını rahatsız edecek, cebren ırza geçme gibi, zimmet
gibi, uyuşturucu ticareti gibi, devleti dolandırma gibi hiçbir suçun
affını, hiçbir DSP'li düşünemez. Yıllardan bu yana, Türk
siyasî tarihinde, doğruluk ve dürüstlük abidesi olmuş Sayın
Ecevitler ise asla düşünemezler. (DSP sıralarından alkışlar)
Bugün, bazı kişiler, tasarıyı
tartışırken bilerek veya bilmeyerek önüne gelenin bu yasadan
yararlanacağını söylüyorlar; ama, bunu söylerken de, tasarı
metnini açıp okuma zahmetine dahi katlanamıyorlar. Ne getiriyor peki
sayın üç liderin uzlaşısı sonucu önümüze gelen tasarı?
Öncelikle, yasadan faydalanma şartı, suç tarihinin 23 Nisan 1999
tarihinden önce olmasını gerektiriyor; yani, gerek suç tarihi
itibariyle gerekse birazdan ele alacağım istisnalar nedeniyle, son
günlerde, hükümetimizin kararlı adımlarla son vermeye
çalıştığı devleti soyanlar bu tasarı
yasalaşırsa yararlanama-yacaklardır. Tasarıda ölüm
cezalarının yerine getirilmeyeceği hükmü getirilmiştir.
Zaten, Türkiye'de uzun yıllardan beri ölüm cezaları yerine
getirilmiyor. Efendim, ondan falanca da yararlanabilirmiş...
Sayın milletvekilleri, bunu söyleyenler, önce
tasarının 1 inci maddesinin beşinci fıkrasına
baksınlar, sonra da hafızalarını yenilesinler. Bu konuda,
Anayasa Mahkemesinin 1991 yılında çıkan bir yasayla ilgili
kararı çok net ve açık değil mi? O gün, bu suçları kapsam
dışı bırakan yüksek mahkeme, niçin, bugün dahil edecek?
Hukukta eşitlik ilkesinin, ancak eşit statüde olanlar için geçerli
olduğu genel prensip değil mi? Yoksa, Anayasa Mahkemesi üyeleri, bu
ülkenin birliğini, bütünlüğünü, menfaatlarını bizden az
mı düşündüğü yönünde şüphe var? Asla... Tasarı,
istisnalar dışındaki diğer suçlara da on yıllık
bir indirim getiriyor; ancak, şartlı salıverme şeklinde
olduğundan, aynı zamanda bu kişilerin suçlardan uzak
kalmalarını da sağlıyor; yani, cezadaki aslî unsurlardan
biri olan ıslah edilmeye de katkıda bulunuyor.
Şimdi, bazı çevreler diyor ki "efendim,
af dediniz, şartlı tahliye getirdiniz, bu, af değil ki."
Soruyorum size sayın milletvekilleri, cezaevlerindeki onbinlerce mahkûm
aftan ne anlıyor; demir parmaklıklar arkasından kurtulmak,
çoluğuna çocuğuna kavuşmak, sıcak yuvasında çoluk
çocuğuyla birlikte bir tas yemeği paylaşmak. Peki, mahkûm
yakınları aftan ne anlıyor; hasretin bitmesi, yeni bir hayat
mücadelesinin başlaması. (FP ve DYP sıralarından
"mağdur olanlar ne anlıyor" sesleri)
MEHMET ÖZYOL (Adıyaman) - Anası babası
öldürülenler ne anlıyor?.. Mağdurlar ne anlı-yor?..
HAYRi DİRİ (Devamla) - Hiçbir mahkûm veya
mahkûm yakını, af deyince bundan başka bir şey
düşünmüyor. İşte bu tasarı da, onbinlerce mahkûma,
yüzbinlere varan mahkûm yakınlarına bu olanağı
sağlıyor; üstüne üstlük, onların ıslah olmasına da
katkıda bulunuyor, suçtan uzak tutuyor.
Tasarının 1 inci maddesinin beşinci
fıkrasında ise, tasarı yasalaştığı takdirde
bu yasadan yararlanmayacak olan kişiler sayılmış durumda.
Devletimizi bölmeye kalkan, banka hortumlayan, devletimizi soyan, kamu
vicdanını rahatsız edecek suç işleyenler kapsam
dışında bırakılmış; ama, en önemlisi ise,
geçtiğimiz gün, bir büyük gazetenin başyazarının
söylediğinin aksine, 1 inci maddenin altıncı
fıkrasıyla, suç işlemeyi alışkanlık haline
getirmiş olanlar; yani, daha önce şartlı salıverme
hükümlerinden yararlandığı halde yeniden suç işleyenler ile
bir aftan yararlananlar bu yasa hükümlerinden yararlanmıyor. Yani, bir
defa ıslah olmamış kişiler yeniden ödüllendirilmiyor.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; son
günlerde, bilhassa trafik suçu mağdurlarının haklı
feryatları vardır; ancak, bu feryatları sona erdirmenin çözümü
affa karşı çıkmak değil, yasal düzenlemeyle, trafik
suçlarının ve de Türk Ceza Kanununun tamamında suç ve ceza
dengesinin daha adaletli bir yapıya kavuşturulmasıdır.
Hiçbir trafik suçuna, yasalarımız gereği, bir iki yıldan
fazla ceza verilmemektedir. Bu tasarı 23 Nisan 1999 tarihine kadar
işlenen suçları kapsadığından, o gün dört yıl
ceza alan birisi, infaz yasasına göre, 7.12.2000 tarihinde, yani dün
akşam saat 17.00'de tahliye olmuştur. Özetle, trafik suçundan, bu
yasayla serbest kalacak olan yok denilecek kadar azdır; çünkü, çoğu,
cezalarını çekip tahliye olmuşlardır.
Yine, iddia edilenin aksine, bu tasarı
yasalaştığı takdirde, 15 yaşından küçük, suç
işleyen hiçbir kimse cezaevinde kalmayacaktır; çünkü, zaten, onlara,
Türk Ceza Kanunu gereği, çok düşük cezalar verilmektedir.
Ayrıca, Türk Ceza Kanununun 169 uncu maddesi af
kapsamına alınarak, doğu ve güneydoğudaki birçok
mağdur vatandaşımız, bu tasarıdan yararlanacak, bir
sosyal yara sarılmış olacaktır. Çünkü, bu insanların
tamamı, can korkusuyla, çoluk çocuklarının namusunu korumak amacıyla
bu suçu işlemeye itilmişlerdir. O ortamla karşı
karşıya kalan birçok kişi, aynı şeyi yapmak zorunda
kalır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bu tasarı yasalaştıktan sonra üzerimize düşen,
çağdaş bir ceza yasası ve ceza infaz yasası
çıkarmaktır. Umuyorum ki, hükümetimiz, en kısa zamanda, bu
konudaki çalışmayı da Yüce Meclise sunacak ve hep birlikte
yasalaştıracağız.
Tasarının 2 nci maddesi ise, 28.8.1999
tarihli 4454 sayılı Yasanın bir bölümü, Anayasa Mahkemesince
iptal edildiği için, birinci fıkrasının yeniden
düzenlenmesi şeklindedir.
Yasanın tüm ulusumuza hayırlı
olması dileğiyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DSP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Diri.
Tasarının tümü üzerinde son söz, Anavatan
Partisi Grubu adına, Denizli Milletvekili Sayın Beyhan Aslan'a
aittir.
Buyurun Sayın Aslan. (ANAP sıralarından
alkışlar)
ANAP GRUBU ADINA BEYHAN ASLAN (Denizli) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 23 Nisan 1999 Tarihine Kadar
İşlenen Suçlardan Dolayı Şartla Salıvermeye, Dava ve
Cezaların Ertelenmesine Dair Kanun Tasarısı üzerinde Anavatan
Partisi Grubu adına söz aldım; şahsım ve Grubum adına,
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, ceza
hukukçularının, anayasa hukukçularının, sosyologların
en çok tartıştıkları konu aftır. Tarihin her döneminde
tartışılmıştır. Af öncesi ve sonrası, bu
tartışmaların dozu, özellikle artmıştır. Affa
karşı olanlar demişler ki "af, cezaların
caydırıcılığını, etkinliğini kökünden
yok eder, yargının vermiş olduğu kararları zayıflatır,
zedeler; suç kışkırtıcılığı yapar;
cezaların kesinliğine ilişkin güveni sarsar; ceza verme ve bunun
infazı ahlakî bir amaç taşır, af, bu amacı ortadan kaldırır;
mahkeme kararlarının itibarını düşürür; af, yarardan
çok zarar getirir; af, affa layık olanla olmayanı ayırt etmekte
zorluk çıkarır. Affa taraftar olanlar da, affetmenin, toplumdaki kin
duygularını ortadan kaldırdığını,
haksızlık ve adlî hataları yok ettiğini, suçluları
birer günahkâr, birer hain, kendilerinden intikam alınmaları gereken
birer varlık olarak görmek yerine, bunların topluma
kazandırılmalarında toplumun menfaatı olduğunu
söylerler. Af, geçmişin unutulması ve geleceğe
bakılmasıdır derler. Af, bir huzur ve barış
aracıdır. Af, dünün yaralarını kapatıp, geleceğe
dönük bir hayatın başlama noktasıdır diye ifade ederler.
Tarihe baktığımız zaman af, daha
çok hareketli toplumlarda tartışılmış,
sağlıklı toplumlarda çok az
tartışılmış. 21 nci Yüzyılda, bana göre,
affı tartışan ülke de kalmamış. İşte, bu
nedenledir ki, tartıştığımız bu af,
konuştuğumuz bu af, en büyük dileğimdir ki, son af olsun.
Değerli milletvekilleri, ülkemizdeki af
uygulamalarına baktığımızda, af, çok sık
uygulanmıştır. Af yasası çıkaran ülkelerin
başında Fransa ve Türkiye geliyor. Fransa, ortalama 7 yılda bir,
hemen hemen her cumhurbaşkanı seçiminden sonra af
çıkarmış, Türkiye ise, 1921'den bu yana 45 kez af
çıkarmış. Bu afların az kısmı genel, büyük
kısmı da özeldir; ama, ne yazık ki, bugün görüştüğümüz
af, maalesef, 45 inci aftır. Bu, sağlıklı bir
yapıyı bize göstermiyor; ama, buna mukabil, İsviçre,
İskandinavya ve İngiltere mevzuatlarında af yoktur; affa hiç
başvurmayan ülkelerdir. Bazı ülkelerin mevzuatlarında af varsa
bile, bunlar, çok yıllar sonrası, çok önemli toplumsal
değişimlerde affa başvurmaktadırlar.
Af kanunu, çok düşünülmesi, çok irdelenmesi
gereken bir konudur. Biz, maalesef, çok sık başvurduk, bu
noktayı tercih ettik. Sık sık af yasaları çıkararak,
sık sık bu yola başvurarak af mües-sesesini eskittik.
Affın, bu müessesenin yeniden gözden geçirilmesinde, hem Anayasamız
açısından hem Türk Ceza Yasası açısından fayda
mülahaza ediyorum.
Toplum düzeninin eksikliklerini,
aksaklıklarını, bozukluklarını, eğer, af yok
edecekse, af, fevkalade faydalı bir iştir. Affın, o zaman
fevkalade önemli yararı olur. Devlet, suç işlemeyi önleyici, aftan
yararlananların tekrar cezaevine dönmesini engelleyici tedbirleri almak
zorundadır. Önemli olan affetmek değil; suçu ortadan
kaldırmaktır. Sosyal, siyasal ve ekonomik koşulları suç işlemeyi
engelleyici şekilde oluşturmadıkça, sosyal ve
caydırıcı tedbirleri almadıkça, insanları suça iten
yapının koşullarını ortadan kaldırtmadıkça,
af çıkarsak da yararı olmaz. Bize düşen görev bu
koşulları ortadan kaldırmaktır.
Demokratik ülkeler mevzuatlarında affı çok
çeşitli şekillerde düzenlemişlerdir. Bizde ise af, ceza ve
anayasa hukukunda yer almıştır. Anayasamızın 87 nci
maddesi affetme yetkisini yasama organına bırakmış; yine
Anayasamızın 87 nci maddesinin 14 üncü maddeye yollamasıyla da,
yine Anayasamızın 169 uncu maddesi gereği, orman suçlarının
affı da mümkün olmayan suçlardandır.
Af yasalarının bir özelliği vardır.
Toplumlarda dalgalanmalara sebebiyet vermemesi, suça teşvik unsuru
olmaması için gizlilik içerisinde görüşülür. Acilen
çıkarılması gereken yasalardandır. Halbuki, biz, affı,
birbuçuk yıldır ağızlarda sakız gibi çiğnedik.
Küçük bir kartopu iken yuvarlana yuvarlana karşımıza dağ
gibi bir problem çıktı, bir kar dağı çıktı. Bu
problemler oluştu; ama, bu kâr dağını aşmak, bu
problemleri çözmek, bu problemler yumağını çözmek, yine, bu
Parlamentonun işidir. Artık, ok, yaydan
çıkmıştır. Af çıksın mı çıkmasın
mı diye tartışmak yerine, topluma, bu meseleyi kestirip atmak
noktasında cevap vermek durumundayız. Affı çıkarmak ve
affı, gündemden çıkarıp, Türkiye'nin gerçek gündemini bu Mecliste
konuşmak durumundayız.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüştüğümüz tasarı nedir? Adı Şartla
Salıverilmeye, Dava ve Cezaların Ertelenmesine Dair Kanun
Tasarısı da olsa, istisna dışında kalan suçlar
dışında örtülü bir aftır; şarta bağlı örtülü
bir aftır. Hukukî sonuçları itibariyle aftan farklıdır. Af,
bütün sonuçlarıyla birlikte cezayı kaldırır,
sanığı suç işlemeden önceki haline getirir. Elimizdeki
tasarıda, sabıka kayıtları devam edecektir. Sanık
takiptedir. Erteleme konusu suç, aynı cinsten ya da bir başka suç
işlendiği takdirde, cezası ertelenmemiş
sayılacaktır. Yani, bir noktada, bu yasadan faydalananlar için bir
otokontrol sistemi mevcuttur. Burada, suçu önleyici bir tedbir olarak bu
şartın konulması fevkalade isabetlidir.
Ayrıca, daha önce şartla salıverilme
hükümlerinden yararlandığı halde, yeniden hüküm giyenlerle, daha
önce çıkarılmış aftan yararlananlar, bu madde hükümlerinden
yararlanamayacaklardır. Şartla salıverilmede kesin hüküm söz
konusudur. Bize göre, kesin hüküm almamış olup da, aftan
yararlananlar, yine, bu yasadan faydalanmalıdırlar. Çünkü, iddia
makamı henüz dava açmışken bir af çıkarsa, onun berat etme
ihtimali yok mudur? Berat etmesi muhtemel bir kişiye "sen daha önce
bir aftan faydalandın" diyebilir miyiz? Bu nedenle, Sayın
Bakanıma da arz ettim, Adalet Komisyonunda da arz ettim, mutlaka, aftan
yararlanmış olma şartının "kesin hükümle"
şeklinde ifade edilmesinin, teknik bir düzenleme açısından
gerekli olduğunu tahmin ediyorum. Ayrıca, bu, hâkimlerimize
uygulamada kolaylık sağlayacaktır.
Kesin hüküm aramak kolaydır; ama, yıllar
öncesinin çıkmış bir affından yararlanmış bir
sanığın iddianamelerini, dosyalarını nereden
bulacağız; ben zannediyorum ki, adliyedeki bu dosyaların bir
kısmı belki de kâğıt fabrikalarına bile gitmiş olabilir.
Bu nedenle, bu kesin hüküm ifadesi fevkalade önemlidir; çünkü,
savcının verdiği karar, yargı kararı değildir,
ulaştığı bir sonuçtur; savcı isteyecek, hâkim karar
verecektir. Henüz savcı istemiş; ama, hâkim karar vermemişse, bu
safhada çıkan af yasasından da adam faydalanmışsa,
şimdi, biz, bunu aftan yararlandırmazsak, bu, büyük bir
yanlışlık olur diye düşünüyorum ve bunu Sayın
Bakanımın da takdirine arz ediyorum.
Yasa tasarısında, Türk Ceza Kanununun 93 adet
maddesi istisna dışıdır. Toplumumuzun hassas olduğu
bazı suçlar ve kamu düzeni ile kamu güvenliğini ilgilendiren
bazı suçlar bu yasadan faydalanamıyor. Peki, bu suçlar
sayılırken, objektiflik yapılmış mıdır,
objektif kriterler, hukukî değerlendirmeler, teknik yaklaşım
olmuş mudur noktasına geldiğimiz zaman, ben, şahsî
kanaatimi söylüyorum olmamıştır; ama, bu istisnalar
yapılmıştır. Bazı çok küçük, bazı çok basit
suçlar da af kapsamına alınabilirdi, bazı çok ağır suçlar
da istisna dışında bırakılabilirdi.
Tasarıda istisna dışında
bırakılan suçlarda 10 yıl indirilmekte; bu indirim her bir
cezadan değil, aynı zamanda ya da ayrı ayrı zamanlarda bile
olsa, toplam cezadan indirilmektedir. Dosyanın aşamasına göre,
bu işlem, ya savcılıklarca ya hâkimliklerce ya da
Yargıtayca yapılacaktır. Cezanın üst sınırı
10 yılın üstündeyse, konu, yine davası görülecek, karar
verilecek, bilahara bu yasadan faydalandırılacak; ama, 10
yılın altındaysa, azamî haddi 10 yıl ise, o zaman,
davası görülmeden bu sanıkların tahliye imkânı da
sağlanacaktır.
Türkiye Büyük Millet Meclisinin en önemli işleri
arasında gördüğüm ve bu Af Yasa Tasarısıyla da, bana göre,
en önemli konu, 14 üncü maddede kapsam dışı olan 312 nci ve 169
uncu madde-lerdir; bunlara erteleme gelmektedir. Ben, burada seslenmek
istiyorum, bir mesaj vermek istiyorum: Türkün tarihinde ırk
ayrımı yoktur. Türkler, hiçbir zaman, tarihinin hiçbir döneminde
etnik milliyetçilik yapmamışlardır; ama, kendisine
karşı etnik milliyetçilik yapanları da affetmemişlerdir.
Tarihi çevir, hoşgörü, saygı ve sevgi
bulursun. Üniter bir devlette, bölünmez bir ülkede yaşamak isteyen
herkese, bu ülkede yer vardır. Ayyıldızlı
Bayrağın gölgesine sığınmak isteyen, birlikte
yaşama arzusu içinde olan herkes kardeştir. Barış
adına, kardeşlik adına, yeni hayatlar, yeni ümitler adına,
bu Yüce Meclis, yardım ve yataklık suçlarını
ertelemiştir. Bu fırsat, müspet yönde değerlendirilmelidir,
barışa katkı sağlamalıdır. Güneydoğu
halkının, bundan böyle, bırakın yardım ve
yataklığı, bir destanî dirençle, terör örgütünün yok
olmasına katkı sağlayacağına inancımız
tamdır. Demokrasi, insan hakları, özgürlükler, hukukun üstünlüğü
üzerine kurulmuş mamur ve müreffeh Türkiye'yi birlikte inşa
edeceğiz. Batı'ya yürüyüşümüze birlikte hız vereceğiz.
Küresel değerlere birlikte ulaşacağız.
Değerli milletvekilleri, cezaevlerimiz tıka
basa doludur. Cezaevlerimizin, fizikî şartlar açısından yeterli
olmadığı malumunuzdur. Maalesef, cezaevlerimizin, kişiye
müteselsil suç işlemeye itici bir ortamı mevcuttur. Bırakın
ıslahı, cezaevi, âdeta, suçlu üretir bir mekanizma haline
gelmiştir. Hele, siyasî tutuklu ve hükümlülerin kaldığı
cezaevleri ve koğuşlar örgüt kampları niteliğindedir.
Buralarda, maalesef, otorite boşluğu vardır; son cezaevleri
isyanları da bunu göstermiştir.
Cezaevleri hakkındaki genel görüşmede, bu
konu, detayıyla Meclisimizde tartışıldı. Ancak,
şunu ifade etmek istiyorum ki, F tipi cezaevine karşı
çıkanlar, yemekleri protesto edenler, açlık grevine gidenler,
cezaevlerinin yeniden örgüt kampı olmasını isteyenlerdir; oraya,
yeniden, silah sokmak isteyen, esrar sokmak isteyen, eroin sokmak isteyen,
Türkiye'yi kaosa sürüklemek isteyen hain güçlerdir; bunu açıkça ifade
etmeyi de kendime bir borç biliyorum.
Adalet Bakanlığımızın, yeni
cezaevi yapılması ve yapılan cezaevlerinin fizikî
şartlarını iyileştirici yöndeki gayretlerini takdirle
karşılıyorum ve Adalet Bakanlığı bütçesi için,
arkadaşlarımızın cömert olmalarını, diğer
bütçelerden farklı olarak, bu kanayan yaraya parmak basmalarını
özellikle istirham ediyorum.
Cezaevlerindeki fizikî mekân, cezaevlerindeki mahkûm ve
hükümlülerin sosyal ve psikolojik şartları, onların ıslah
olması, topluma yeniden kazandırılması amacını
gerçekleştirmek noktasında, mutlaka, iyileştirilmelidir ki, bu
da, yapılıyor.
Değerli milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin en önemli işlerinden biri de, hukuk mevzuatımızı
çağdaş normlara ulaştırmaktır. Hukuk dünyamız,
üniversitelerimiz, mahkemelerimiz, bizden, bir aftan ziyade,
mevzuatımızın çağdaş düzeye ulaşmasını
da bekliyor, bu noktada tedbirler alınmasını bekliyor. Hantal
değil, dinamik bir mevzuata ihtiyacımız olduğunun idraki
içerisinde olmalıyız.
İnsanoğlunun vicdanında, şuurunda
en köklü ve içten duygu, adalet duygusudur. Bir ülkede, adaletten,
yargıdan kaygı duyulmamalıdır; çünkü, yargı, son çözüm
yeridir. Ne var ki, ülkemizde yargı yorgundur, yargı
bunalmıştır; yargıya para gerekli, fizikî yapı,
personel gerekli; özlük hakları ve güvencede maddî kaygı duymayan
yargıçlar ve adliye memurları gerekli.
Değerli milletvekilleri, demokrasi kervanına
geç katıldık, ağır aksak ilerliyoruz. Bize düşen,
demokrasimizin standardını yükseltmektir.
Çağımızın insan hakları çağı olduğunun
idraki içerisinde, fikrî suçlar konusunda, demokrasi ve cumhuriyeti yok etmek
kastı hariç, yeni düzenlemeler getirmeliyiz. Fikir suçlarının
affını tartışacağımıza,
mevzuatımızı tartışmalıyız,
iyileştirmeliyiz; bütün bu iyileştirmeden sonra, hiç ama hiç,
affı tartışmamalıyız.
Biz, belki, bu yolu katederken, daha çok çileler,
ıstıraplar, acılar çekebiliriz; ama, demokrasimizin
ağır aksak olduğunu kabul edelim, standardımızın
düşük olduğunu kabul edelim, mevzuatımızın gerek
Avrupa Birliği standartları açısından ve gerekse insan
hakları standardı açısından düşük olduğunu kabul
edelim ve bu konuda adımlar atmaktan da yılmadan, korkmadan üzerine
gidelim.
Değerli milletvekilleri, ceza hukukumuzda yeni ve
çağdaş müesseseleri görmek istiyoruz, ceza hukukumuza yeni ve
çağdaş müesseseleri taşımak zorundayız. Ceza
hukukumuzun en önemli eksiği -ki, diğer ülkelerin ceza hukuklarında
vardır, bizde yoktur- suç mağdurları himayesiz
kalmıştır. Bizim ceza hukukumuzda bu müesseseye ihtiyaç
vardır. Uygulamada, suç mağdurları tamamen himayesizdir. Hele,
sanık yakalanmamışsa, suç delilleri toplanmamışsa,
mağduriyet iyice artar. Faili meçhul cinayetlerin sanıkları
yakalanmadığı zaman, bu mağduriyetler kat kat artıyor,
acı ve ıstırap veriyor. İşte, ceza davaları
görülürken, suç mağdurlarının mutlak suretle tazminatla
desteklenmesi ve ancak tazminat ödendiği takdirde cezaların indirim
maddelerinden yararlanması gerekeceği konusu, mutlaka Ceza Kanunumuza
taşınmalıdır ve yeni Ceza Kanunu
çalışmalarında da bu konuların dikkate
alınacağını, yeni müesseselerin ceza hukukumuza
getirileceğine dair inancım tamdır.
Ben, bu tasarının, hayırlı
olmasını diliyorum; ancak, mevzuatı tümüyle yenileyip, demokrasi
standartlarımızı yükseltip, insan hakları çağına
ulaşmanın idraki içerisinde olmanın şuuruyla, önümüzdeki
dönemde her açıdan kendimizi yenileyelim. Cezaevlerinin, adliyelerin
fizikî şartlarını oluşturalım ve bir daha, ama bir
daha, gelin, şu affı konuşmayalım. Bu, son af olsun diyorum
ve diyorum ki, gelin Anayasanın 87 nci maddesini hep beraber
değiştirelim. Af yetkisini Türkiye Büyük Millet Meclisinin üzerinden
alalım, sadece diğer ülkelerde olduğu gibi, Cumhurbaşkanının
özel af yetkisi kalsın. Gelin, bu Anayasa değişikliğini
yapalım ve bu tartışmalara son verelim; ama, bunu yapmak için de
hukukî mevzuatımızı da düzeltmemiz gerekiyor. Modern
mevzuatımızın arkasından, gelin, Anayasamızın 87
nci maddesini düzeltelim ve af yetkisini alalım ya da eğer mutlaka
kalması isteniyorsa, Anayasanın 87 nci maddesi kalacaksa, af yetkisi,
bu Meclisin bünyesinde olacaksa, gelin, o zaman, Meclis karar alır, ama,
referanduma gidilir diyelim ve buna millet karar versin.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Aslan.
BEYHAN ASLAN (Devamla) - Ben, tekrar ifade ediyorum ki,
şu noktadan itibaren bu af çıkmalıdır, çözüm yoktur, çare
yoktur; çünkü, problem büyümüştür, bu problemi çözmek bizlerin
işidir.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (ANAP, DSP ve
MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Aslan.
Değerli milletvekilleri, gruplar adına,
yapılan görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi, şahsı adına, Antalya
Milletvekili Sayın Salih Çelen; buyurun efendim. (DYP
sıralarından alkışlar)
SALİH ÇELEN (Antalya) - Sayın Başkan,
değerli milletvekillerim; 23 Nisan 1999 Tarihine Kadar İşlenen
Suçlardan Dolayı Şartla Salıverilmeye, Dava ve Cezaların
Ertelenmesine Dair Kanun Tasarısının tümü üzerinde
şahsım adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, öncelikle ifade etmek
isterim ki, adı, ister şartla salıverilme olsun ister erteleme,
tecil olsun isterse de kamuoyunun bildiği gibi, af kanunu olsun, adı
her ne ise, biz bu kanuna, Doğru Yol Partisi olarak başından
sonuna kadar karşıyız. (DYP sıralarından
alkışlar)
Değerli milletvekilleri, komisyon
çalışmalarında, ben ve değerli Doğru Yol Partili
milletvekili arkadaşlarım, af kanunu tasarısının
getirildiği ilk günden itibaren çizgimizde hiçbir kırıklık
olmaksızın affa karşı olduğumuzu bildirdik ve bu durum
tutanaklarla sabittir. Savaş, ihtilal gibi fevkalade önemli hiçbir
hadisenin ertesi olmayan bu dönemde af çıkarılmasının
yersiz olduğunu; kaldı ki, milletimizin tamamına yakın bir
bölümünün de bu kanuna icazet vermediğini, tasvip etmediğini
bildiğimizden, affa karşı olduğumuzu, her fırsatta,
Doğru Yol Partisi olarak dile getirdik.
Değerli milletvekilleri, af çıkarmak için
hiçbir sebep olmadığı gibi, şu an çıkarılacak af
kanununun bir yararı da yoktur. 1974 yılında çıkarılan
af, bu ülkeye yarar değil zarar getirmiştir. 1974 yılında
da, 1991 yılında da çıkarılan af kanunlarının
istisna hükümleri, bir başka deyişle, af kapsamı dışında
bırakılan suçlara ilişkin hükümler, Anayasa Mahkemesince,
Anayasanın eşitlik ilkesine aykırı bulunarak iptal
edilmiştir.
1982 Anayasası halen yürürlüktedir. 1991
yılında çıkarılan af yasasını, 1982
Anayasasının eşitlik ilkesine aykırı bulan Anayasa
Mahkemesinin, şu an çıkarılacak olan af kanununu da, yine
aynı ilkeye, Anayasanın eşitlik ilkesine aykırı
bularak af kapsamını genişletmesi pekala mümkündür.
Sayın Bakana, Anayasa Komisyonunda sordum. Dedim
ki, Anayasamız hâlâ aynı Anayasadır, 1982 Anayasası, hâlâ
aynı şekilde durmaktadır. 1991 yılında
çıkarılan Af Kanunu, Anayasa Mahkemesince, 1982 Anayasasına
aykırı bulunduğuna göre, Anayasanın eşitlik ilkesine
aykırı bulunduğuna göre, bugün dahi
çıkaracağınız af kanununun, yine aynı Anayasaya
aykırı olması pekâlâ mümkündür. Bu şartlarda, Anayasa
Mahkemesinin, af kanununu genişletmesi halinde; yani, 5 inci maddede
anılan istisna hükümleri iptal etmesi halinde, bundan kimlerin
yararlanacağını değerlendirdiniz mi, incelediniz mi diye
sordum. Sayın Bakan da, bana cevaben, Anayasa Mahkemesinin kararlarının
sürekli olarak aynı kalmayacağını, zaman içerisinde
değişebileceğini, Anayasa Mahkemesinin görüşünü
değiştirebileceğini ifade etmişlerdir.
Şimdi, ben, burada sorarım sizlere -bunun
sonuçları fevkalade ağır olacaktır- Anayasa Mahkemesinin
görüş değiştirmesi ihtimaline binaen, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin kanun çıkarması kadar yanlış bir şey
olabilir mi? Bir başka deyişle, mahkemenin eski görüşünü devam
ettirmesi halinde, bunun sonuçlarının neler olacağı
değerlendirilmiş midir? Ben söyleyeyim size değerli
milletvekilleri; bölücübaşına ve PKK'ya af çıkarıyoruz
demektir.
Değerli arkadaşlar, kimse kendini
kandırmasın; bu kanun tasarısı, üstü örtülü bir
şekilde, PKK'nın affedilmesine dair kanun tasarısıdır;
bu kanun tasarısı, 30 000 kişinin katili bölücübaşının
affedilmesine dair kanun tasarısıdır. Doğru Yol Partisi,
işte, bu nedenlerle, çıkarılmak istenen bu af kanununa
karşıdır ve af kanun tasarısına kırmızı
oy kullanacaktır.
Değerli milletvekilleri, Doğru Yol Partisi ve
Doğru Yol Partisinin temsil etmiş olduğu misyon, milletimizi
böylesine yaralayan bir siyasî hareket içerisinde hiçbir zaman
olmamıştır; basit siyasî hesaplar içerisine de asla
girmemiştir. Milletimizin istemediği, içine sindirmediği bir
kanunu, asla, pazarlık konusu yapmamıştır Doğru Yol
Partisi.
Demin de ifade ettiğim üzere, Sayın
Başbakan, 1974'te çıkardığı afla, sokakları
açık cezaevine, ülkeyi kan gölüne çevirmiş; Anavatan Partisi de, 1991
yılında, benzer bir şekilde af çıkarmıştır.
Bu iki partimiz, zaten, af çıkarmaya alışkındır,
meyyaldir. Şimdi de, yanlarına, bir başka partimizi de
aldılar; el ele vererek, milletimize rağmen, milletimizin hiç
istemediği, hiçbir zaman istemediği bu uğursuz kanunu
çıkarmaya çalışmaktadırlar.
Bir kez daha uyarıyorum; hatadan dönmek erdemdir.
Gelin, bu kanun tasarısını geri çekin; gelin, milletimizin
sesine kulak verin; gelin, milletimizden aldığınız vekâlete
sadık kalın ve milletimizin istemediği bu kanunu
çıkarmayın, milletimizden aldığınız oylara ihanet
etmeyin.
Değerli milletvekilleri, burada suçluları
affediyorsunuz; peki, bu suçluların zarar verdiği
mağdurları hiç mi düşünmüyorsunuz? Mütecavizi affederken,
ırzına geçileni hiç mi düşünmüyorsunuz? (DSP
sıralarından "onlar yok" sesleri) Hırsızı
affederken canın yongası malı çalınanı hiç mi
düşünmüyorsunuz? Katili affederken, katilin bıraktığı
yetimi, gözü yaşlı anneyi, dul eşi hiç mi düşünmüyorsunuz?
Yatı, katı, özel uçağı olduğu halde borcunu ödemeyeni,
kestiği çekleri karşılıksız bırakanı
affederken, alacağını tahsil edemeyen mağduru hiç mi
düşünmüyorsunuz? Kamu vicdanında oluşan bu haklı kaygıları
hiç mi düşünmüyorsunuz?
MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Onlar affedilmiyor,
onlar yok.
SALİH ÇELEN (Devamla) - Şimdi hükümete
sesleniyorum; başarılı ekonomik programınızla
uğraşırken, gecelik faizleri yüzde binlere çıkarırken,
bunlarla meşgulken ya da bankanın içinin bi-rilerine
hortumlanmasını seyrederken herhalde bunları düşünmeye
imkân bulamadınız! Onun için, yangından mal
kaçırırcasına çıkarmaya çalıştığınız
bu af kanunuyla suçluları affedip işin içinden
sıyrılacağınızı düşünüyorsunuz.
Siz, bankaların içi boşaltılırken
gözcülük yapmakla görevli olanları, bankaların içini boşaltmama
görevi olanları, bankaları boşalttıranları
affedeceksiniz; ama, bu millet sizi asla affetmeyecektir. (DYP ve FP
sıralarından alkışlar)
Nasıl ki, mahkûmların cezaevinden
kaçmasını engellemek için cezaevinin kapısında gardiyan
varsa, bankaların da içinin boşaltılmaması için
görevlendirilmiş kişiler vardır; devlet memurları,
bürokratlar vardır; siyasiler, bakanlar vardır.
Şimdi Türk Ceza Kanununun 230 uncu maddesini af kapsamına
almakla, yani, istisnaya almamakla siz bankaların içini
boşalttıranları affediyorsunuz, kendinizi affediyorsunuz,
bürokratları affediyorsunuz. Buna ne hakkınız var? (DYP
sıralarından alkışlar)
EROL AL (İstanbul) - Doğru konuş!..
SALİH ÇELEN (Devamla) - Türk Ceza Kanununun 230
uncu maddesine giren suçları af kapsamına almıyor musunuz? (DSP
sıralarından gürültüler)
EROL AL (İstanbul) - Ne alakası var?
SALİH ÇELEN (Devamla) - 230 uncu madde, görevi
ihmal suçudur. Bankaların içini boşaltanları affetmiyor musunuz?
Boşaltanlara göz yumuyorsunuz. Türk Ceza Kanununun 230 uncu maddesini
istisna dışında tutarak, bankaların içini
boşaltanları engelleme görevi olanları, yani görevini ihmal
edenleri affediyorsunuz. Buna ne hakkınız var (DYP ve FP
sıralarından alkışlar, DSP sıralarından
gürültüler)
Çok açık söylüyorum: Türk Ceza Kanununun 230 uncu
maddesine giren suçları af kapsamına aldınız,
affediyorsunuz. Buna hakkınız yok, millet sizi affetmeyecektir!
EROL AL (İstanbul) - Bilmediğin konuları
konuşma...
SALİH ÇELEN (Devamla) - Millet sizi
affetmeyecektir!..
MAHMUT ERDİR (Eskişehir) - Seni...
SALİH ÇELEN (Devamla) - Buna hiçbir
hakkınız yok!
Değerli milletvekilleri, şayet bu af kanunu
çıkarsa, şayet bankacıları ve banka
boşalttıranları affederseniz, bu gece rahat uyuyamazsınız.
MAHMUT ERDİR (Eskişehir) - Yok öyle bir
şey!
SALİH ÇELEN (Devamla) - Bu gece rahat
uyuyamazsınız.(DYP sıralarından alkışlar)
Geliniz, bu vebali almayın; geliniz, bu kanun
tasarısını geri çekiniz.(DYP sıralarından
alkışlar)
Burada, özellikle MHP'li milletvekili
arkadaşlarıma sesleniyorum: Amacım, milletvekili
arkadaşlarımı üzmek, tahrik etmek veya onlara sataşmak
değildir; ancak, Anayasa Mahkemesi affı genişletecek mahiyette
bir iptal kararı verirse, bu aftan PKK'lılar ve bölücübaşı
istifade ederse, ne yapacaksınız?
İSMAİL AYDINLI (İstanbul) -
Kışkırtma!.. Kışkırtma!..
SALİH ÇELEN (Devamla) - "Affeden biz Anayasa
Mahkemesidir" diyebilecek misiniz ya da bunu dışarıya
söyleseniz, vicdanınız rahat, gönlünüz ferah olabilecek mi ya da bunu
yarın çocuklarınıza nasıl izah edebileceksiniz ya da 8
askerimizi şehit edenler, Ümraniye'de 5 işçimizi gözünü
kırpmadan, sırf siyasî görüşleri nedeniyle işkence yaparak
vahşice öldürenler ya da Adana'da 6 öğretmeni katledenler, devletin
bir bakanını dahi öldürenler, on yıl yatıp
çıktıkları halde, kamuoyunun büyük tepkisine rağmen,
affın, Meclis gündemine girmesini sağlayan "her suç için
ayrı ayrı ceza indirimi yapılır" ilkesine, sırf
malum bir şahıs da yararlanacak diye karşı
çıkmış ve dediğini yaptırmış
olmasını nasıl izah edeceksiniz; adalet bu mudur?! (DYP
sıralarından "bravo" sesleri, alkışlar)
Değerli milletvekilleri, Doğru Yol Partisinin
görüşü, af kanunu kesinlikle çıkmamalıdır. Doğru Yol
Partisi, affa, kesinlikle karşıdır; ama, af
çıkaracaksanız bile, affın da bir adaleti olmalıdır.
Adaleti olmayan bu affı çıkaranlar, bilsinler ki, tarih önünde hesap
vereceklerdir.
Değerli arkadaşlar, adaleti olmayan bu af
kanunu tasarısı, kendi içerisinde de çelişkilerle doludur.
Milletin muhalefetine rağmen, çıkarılmaya çalışıldığı
için olacak ki, kamuoyunda tartışılmasından korkan
Sayın Başbakan, Sayın Başbakan Yardımcılarım
ve değerli bakanların rüzgar gibi getirip rüzgar gibi geçirmeye
çalıştıkları bu af kanunu, örneğin ırza geçen
mütecavizi...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN -Sayın Çelen, mikrofonu açıyorum,
lütfen konuşmanızı tamamlayın efendim.
Buyurun.
SALİH ÇELEN (Devamla) - Irza geçen mütecavizi,
"vahim suçtur" deyip af kapsamına almazken, ırzına
geçtikten sonra mağduru öldüreni af kapsamına almamaktadır.
Buradan diyebilir miyiz acaba, aceleye getirilen bu af kanunuyla, asıl
suça değil, suçun ağırlaştırılmış
şekline af getiriyoruz. Siz getiriyorsunuz tabiî ki, Doğru Yol
Partisi karşı çıkıyor.
Ya da bir başka örnek; Türk Ceza Kanununun 243 üncü
maddesi, vahim bir suç olarak görülüp,
af kapsamına alınmadığı halde, hatta, Sayın Bakan
"polislerimize af getirilirse, 243
üncü madde af kapsamına alınırsa, istifa ederim" derken,
Türk Ceza Kanunun 450/3 üncü maddesinde ifade edilen öldürmek fiili, eğer,
işkence sonucu yapılmışsa, işte, bu öldürenleri
affediyoruz. Burada adalet nerededir sorarım size!
Değerli milletvekilleri, ben, burada sözlerimi
daha fazla uzatmıyorum; bundan sonraki maddelerde daha
görüşeceğiz, laf atmanızı bekliyoruz; hepinize saygılarımı
sunuyorum. (DYP ve FP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Çelen.
Efendim, hükümet adına Adalet Bakanı
Sayın Hikmet Sami Türk... (DSP sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın Türk.
ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 29 Nisan 1999 Tarihine
Kadar İşlenen Suçlardan Dolayı Şartla Salıverilmeye,
Dava Ve Cezaların Ertelenmesine Dair Kanun Tasarısı üzerinde
gerek grupları adına gerek şahsı adına söz alan bütün
arkadaşlarıma katkıları için teşekkür ediyorum.
Türkiye'de cumhuriyetin ilanından itibaren
çeşitli vesilelerle, af kanunları çıkarılmış ya
da şartla salıverilme veya erteleme
uygulamaları yapılmıştır. Şimdi,
görüşmekte olduğumuz kanun tasarısı, doğrudan
doğruya bir af kanunu değil, fakat, 1991'de Terörle Mücadele
Kanununun geçici maddeleriyle yapıldığı gibi, bir
şartla salıverilme, aynı zamanda, 1997 ve 1999
yıllarında basın ve
yayın yoluyla işlenmiş olan suçlar dolayısıyla dava ve
cezaların ertelenmesinde olduğu gibi, bir erteleme kanun
niteliğindedir.
Yüce Meclis, 1999 yılında, bir af paketi
olarak adlandırabileceğimiz dört kanun kabul etmişti. Bunlardan
birincisi, 4450 sayılı Bazı Suç Failleri Hakkında
Uygulanacak Hükümlere Dair Kanunda Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Kanundur. Kamuoyunda bu kanun "pişmanlık
yasası" olarak bilinmektedir. Kanun, daha önce terör örgütlerinde yer
almış olduğu halde sonradan faal nedamet duyarak, örgütleri
hakkında bilgi veren kişilere, ya cezadan tamamen kurtulmak ya da cezasında indirim yapılmak
olanağını sağlamaktaydı.
İkinci kanun, 4453 sayılı Bazı Suç
ve Cezaların Affına İlişkin Kanundur. Bu kanun, Sayın
Cumhurbaşkanı tarafından bir kez daha görüşülmek üzere
Türkiye Büyük Millet Meclisine geri gönderilmişti. Bugün görüşmekte
olduğumuz tasarı, bu geri gönderilen kanunun yerini tutan bir kanun
tasarısıdır.
Üçüncü kanun, 4457 sayılı Basın ve
Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve
Cezaların Ertelenmesine Dair Kanundu. Bu kanun da bir maddesi, bir süre
önce Anayasa Mahkemesi tarafından bir ibaresiyle iptal edilmişti.
Şimdi görüşmekte olduğumuz kanun tasarısının bir
maddesi de bu iptal sonucunda ortaya çıkan boşluğun
giderilmesini amaçlamaktadır.
Dördüncü kanun, 4455 sayılı Memurlar ile
Diğer Kamu Görevlilerinin Disiplin Cezalarının Affı
Hakkında Kanundu.
Bütün bu kanunlar, Türkiye'de, son yirmibeş
yılda, özellikle son onaltı yılda yaşanmış olan
olayların bir sonucu olarak, toplumda, bu olaylar sonucunda ortaya
çıkan dengesizlikler içinde işlenmiş olan suçlarla ilgili olarak
çıkarılmıştı.
Gerçekten, Türkiye, son yirmibeş yıl içinde,
çok büyük bir toplumsal değişimden geçmiştir. Bu süre içinde,
ülkemizde kentleşme, çoğu kez sağlıksız bir biçimde
hızlanmıştır. Son onaltı yıl içinde, ülkemiz,
ayrılıkçı teröre karşı büyük bir mücadele
vermiştir. Terör olaylarının sonucu olarak, ülkemizde yoğun
içgöçler yaşanmıştır. Yine, bu son yirmibeş yıl,
olanakları kıt olan ülkemizde, tüketimin aşırı ölçüde
kamçılandığı bir dönem olmuştur. İşte, bu
ortamda, çeşitli suçlar işlenmiştir.
Halen, cezaevlerimiz, cumhuriyet tarihinin en yüksek
doluluk rakamını yaşamaktadır. Bu çeşit ortamlarda,
başka ülkelerde olduğu gibi, bizde de, zaman zaman, af ya da
şartla salıverilme gibi uygulamalara gidilmiştir.
İşte, şimdi, burada yapılan da budur.
Terminoloji konusunda, aslında, çok dikkatli olan
bir arkadaşımız, burada, şartla salıverilme
değil, af söz konusu olduğunu ifade etti. Başka bir
arkadaşımız da, bu tasarının adında olduğu
gibi, getirilenin, bir şartla salıverilme olduğunu belirtti.
Aslında, af ve şartla salıverilme, bazı yönleri itibariyle
birbirine yaklaşan kurumlardır. Bilindiği gibi, genel af, bir
suçla ilgili kamu davasını ve cezayı, bütün hüküm ve
sonuçlarıyla ortadan kaldırır; özel af ise, sadece cezada
indirim sağlar veya cezayı değiştirir. Oysa, şartla
salıverilmede, iyi hal gösteren hükümlüye bir fırsat
tanınır; cezasının geri kalan kısmını, ceza
infaz kurumunda geçirmek yerine, salıverilerek, yeni bir
başlangıç yapma fırsatı verilir.
Yargı kararıyla gerçekleşen şartla
salıverilmede, iyi hal gösterme koşulu aranır; ama, yasama
organınca çıkarılan kanunlarla uygulamaya konulan şartla
salıverilmedeyse, tıpkı 1991'de Terörle Mücadele Kanununda
yapıldığı gibi, iyi hal gösterme koşulu
aranmamaktadır. Ayrıca, bu çeşit kanunlarda, tutuklulara da bu
haktan yararlanma olanağı sağlanmaktadır.
Anayasa Mahkememiz de, geçmişte, şartla
salıvermeyle, affı karşılaştıran
kararlarında, afla, şartla salıverilme arasındaki bu ortak
noktayı, yani, iyi hal gösterme koşulunun aranılmaması ve
tutukluların da bu olanaktan yararlanmasını belirtmiştir.
İster af olsun, ister şartla salıverme
olsun, bunları çıkardığınız zaman, bazı
dengeleri çok dikkatli bir biçimde gerçekleştirmek
durumundasınız. Her şeyden önce, gerek afla gerek şartla
salıverilmeyle, insanlara, bir yeni başlangıç yapma fırsatı
verilmektedir; bu, şartla salıverilmede çok açık bir biçimde
görülmektedir; çünkü, eğer, salıverilen kişi, yeniden suç
işleyecek olursa, şartla salıverilme kararı geri
alınacaktır.
İkincisi, işlenmiş olan suçlardan
dolayı toplumda mağdur olanlar vardır. Öyleyse, mağdur
olanları rencide etmeyecek, kamu vicdanını rencide etmeyecek bir
uygulama gerçekleştirilmelidir. Nihayet, bu, Anayasanın koyduğu
ilkelere uygun olmalıdır.
Şartla salıverme biçiminde de olsa, herhalde,
Anayasadaki af yetkisini kısıtlayan hükümlerin göz önünde
bulundurulmasında yarar vardır; yani, Anayasanın 87 nci maddesi,
169 uncu maddesi gibi af konusunda kısıtlayıcı hükümler
getiren maddeler de göz önünde bulundurulmalıdır. Ayrıca, af,
hakkaniyete, adalete uygun olmalıdır; şartla salıverme,
hakkaniyet ve adalet ilkelerine uygun olmalıdır. Görüşmekte
olduğumuz tasarı, bütün bunları sağlamayı
amaçlamaktadır.
Şüphesiz, her kanun tasarısında
olduğu gibi, bu kanun tasarısında da eleştirilebilecek
noktalar bulunabilir; ancak, bu eleştirileri bir ölçü içinde yapmakta
yarar vardır. Oysa, söz alan bazı arkadaşlarımız,
Doğru Yol Partisinin sayın sözcüsü, bu noktalara özen
göstermemiştir. Aslında, hitabetiyle, Mecliste edebiyat örnekleri
veren bu arkadaşımız (DSP sıralarından
alkışlar) bugünkü konuşmasında, ne yazık ki, ölçülü,
dikkatli ifadeler yerine, abartmalı ifadeleri tercih etmiştir; ama,
bu, kendi takdiridir. Arkadaşımız, bunu, o kadar ileriye
götürmüştür ki, Meclis kürsüsünden, Anayasa Mahkemesinin nasıl
hareket etmesi gerektiğini...
AHMET İYİMAYA (Amasya)- Siz söylediniz
Hocam!..
ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Devamla)-
Cumhurbaşkanının ne yapması gerektiğini dahi
söyleyebilmiştir; yani, bu kürsüden, Anayasa Mahkemesine ve Sayın
Cumhurbaşkanına talimat verilmiştir. Bunu
yadırgıyorum; çünkü, bu çok değerli arkadaşımız
da bilirler ki, Anayasamızın 138 inci maddesine göre, yargı
yetkisinin kullanılmasında, hiçbir makam, hiçbir merci, hiçbir kimse
mahkemelere emir ve talimat veremez, genelge gönderemez, telkinde dahi
bulunamaz.
MUSTAFA ÖRS (Burdur)- Mahkemelerin verdiği
cezayı niye affediyorsunuz o zaman!..
ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Devamla)-
Burada, bir arkadaşımız, getirilen tasarılarda infaz
rejimine tabi olanlarla ilgili bir düzenleme
yapıldığını, oysa, infaz rejiminde, herkesin eşit
olduğunu belirtmiştir. Bu görüş, 1991 yılında
çıkarılan Terörle Mücadele Kanununun geçici maddelerindeki
şartla salıverilme bakımından, Anayasa Mahkememizce de,
bazı kararlarında ifade edilmiştir. Ancak, şunu göz önünde
bulundurmakta yarar vardır: Doğrudan doğruya,
yasalarımız, hürriyeti bağlayıcı cezaların
türlerine göre farklı hükümler koymuştur. Örneğin, Türk Ceza
Kanununun 13 üncü maddesinde, 15 inci maddesinde, 21 inci, 22 nci ve 23 üncü
maddelerinde, 70 inci maddesinde, ağır hapis, hapis ve hafif hapis
cezalarının yerine getirilmesiyle ilgili özel hükümler
koymuştur. Müebbet, ağır hapis cezasının yerine
getirilmesi özel hükümlere konu olmuştur. Bunlarla ilgili farklı
infaz rejimleri vardır.
Ayrıca, Cezaların İnfazı
Hakkında Kanunda çeşitli hükümlerinde, bu arada, 8 inci ve 9 uncu
maddelerinde yine, kısa süreli hürriyeti bağlayıcı
cezaların yerine getirilmesi hakkında farklı hükümler
koymuştur, müşahedeyle ilgili hükümler koymuştur. 11 inci
maddesinde, çocuk, kadın ve diğer hükümlülere ait cezaların çektirilmesiyle
ilgili hüküm koymuştur. Ayrıca, bilindiği gibi, ülkemizde
kadınların ve çocukların, cezalarını çekmeleri için,
özel ceza infaz kurumları vardır ve yine, ülkemizde, ceza infaz
kurumları; açık, yarı açık ve kapalı ceza infaz
kurumları olarak sınıflandırılmaktadır. Bütün
bunlarda, cezaların infaz biçimi arasında farklılıklar söz
konusudur.
Bundan başka, Terörle Mücadele Kanununun 16
ncı maddesi ve Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanununun
13 üncü maddesi, bu kanunlardan dolayı hüküm giyenlerin, özel tip
cezaevlerinde barındırılmalarını öngörmüştür.
Türk mevzuatı böyle iken, cezalar türlerine göre,
farklı biçimde infaz edilirken, infaz rejiminde eşitlikten söz
edilebilir mi?
Anayasa Mahkememiz, çeşitli kararlarında
eşitliğin, ancak, eşit konumda bulunanlar arasında söz
konusu olabileceğini, farklı durumda olanlar arasında,
farklı hükümler getirilebileceğini vurgulamıştır.
Şimdi, burada, bazı suçlar
bakımından istisnalar getirilmiştir. Onların, bu kanundaki
şartla salıverilme veya ertelemeden yararlanmamaları
öngörülmüştür. Aslında, Anayasamız, doğrudan doğruya
kendisi, bazı suçlar arasında ayırım
yapmıştır. İşte, bazı suçlardan dolayı,
örneğin, Anayasanın 14 üncü maddesi kapsamına giren fiillerden
dolayı ya da Anayasanın 169 uncu maddesinde sözü edilen orman yakma,
ormanı yok etme fiillerinden dolayı af yetkisinin
olmadığını belirtmiştir. Bu, suçlar arasında,
doğrudan doğruya Anayasa tarafından bir ayırım
yapılması demektir.
Böyle olunca, yasa koyucunun, bir af kanununda veya bir
şartla salıverilme veya erteleme kanununda, suçların
niteliğine göre, onların toplum bakımından
taşıdıkları tehlikeye ya da onların ahlakî
kötülüğüne göre bir ayırım yapılmasında Anayasaya
aykırı herhangi bir durum söz konusu değildir.
Burada, ayrıntılarla ilgili bazı
eleştiriler de yapılmıştır. Örneğin, bu
tasarıda, Cezaların İnfazı Hakkında Kanunun ek 2 nci
maddesinin uygulanmayacağının belirtilmesi eleştiri konusu
olmuştur. Bilindiği gibi, o maddede, iyi hal gösteren hükümlüler
hakkında, ayda 6 günlük bir indirim yapılması öngörülmektedir;
ama, gerek 1991'de çıkarılan Terörle Mücadele Kanununun geçici 1 inci
ve 4 üncü maddesinde gerek bu kanunda, ek 2 nci maddenin uygulama alanı
bulmayacağı belirtilmiştir. Bunun nedeni açıktır; bir
defa indirim yapılmaktadır, ikinci bir indirime gerek
görülmemektedir.
Bir arkadaşımız, bu tasarı
yasalaştığında, Anayasa Mahkemesinin iptal etme
olasılığından söz etti. Hiç kimsenin, Anayasa Mahkemesinin
takdirine müdahalesi söz konusu olamaz. Şüphesiz, bu konuda iptal
davaları açıldığında, Anayasa Mahkemesi en isabetli
kararını verecektir; ancak, Anayasa Mahkemesinin geçmişteki
kararlarına baktığımız zaman, aralarında Türk
Ceza Kanununun 125 inci maddesi de bulunan bazı suçlardan dolayı
iptal istemlerini reddettiğini görü-yoruz. Burada da, özellikle,
bölücübaşı bakımından iptal edilme
olasılığı dile getirilen 125 inci madde de istisna edilen
maddeler arasındadır.
Ayrıca, hukuk, sürekli bir evrim halindedir.
Anayasa Mahkemesi de, zaman içinde, çeşitli konularda farklı kararlar
vermiştir. Bu konu da, Anayasa Mahkemesinin önüne gittiği zaman,
Anayasa Mahkemesi, şüphesiz, kendi sorumluluğu içinde, Anayasa
hükümleri çerçevesinde en uygun kararı verecektir...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Bakan, süreniz tamamlandı
efendim; mikrofonunuzu açıyorum, lütfen tamamlayın.
ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Devamla) -
Son olarak, şahsı adına konuşan bir
arkadaşımız, Türk Ceza Kanununun, 240 ıncı maddesinin,
şartla salıverilme ve erteleme kapsamı dışında
bırakılırken, 450 nci maddesinin üçüncü bendine göre,
işkenceyle adam öldürmenin, bu kanundan
yararlandırıldığını söylemiştir.
Şimdi, burada dikkatinizi çekmek isterim: Türk
Ceza Kanununun 450 nci maddesinde sıralanan, adam öldürme türlerinin
hepsi, bunlar arasında işkenceyle adam öldürme de sadece bir cezayla
cezalandırılır; bu da, idam cezasıdır.
Şimdi, bu kanunla, idam cezaları
hakkında getirilen hüküm, sadece idam cezalarının
uygulanmayacağıdır. 1991 yılında da böyle bir hüküm
getirilmişti; ama, o zaman, idam cezaları on yıllık
ağır hapse dönüştürülmüştü. Oysa, burada, bu durumda
bulunanların; yani, idam cezası almış olanların tabi
oldukları kanun hükümlerinin uygulanacağı ifade edilmiştir.
243 üncü maddede yer alan ve günümüzde artık,
insanlığa karşı bir suç olarak nitelendirilen işkence,
af kapsamı dışında bırakılmıştır.
Türk toplumu, münferit olaylar biçiminde de olsa, zaman zaman işkence
olaylarını yaşamıştır; ama, Türk toplumu, bu imajını
silmek durumundadır; çünkü, Türk toplumu, işkencenin bir
yüzkarası olduğu inancındadır. Dolayısıyla, bu
hükmün, af kapsamı, şartla salıverilme kapsamı
dışında bırakılması kadar doğal ve
milletimizin iradesine uygun bir şey olamaz.
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (DSP, MHP
ve ANAP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Efendim, şahsı adına ikinci söz,
Eskişehir Milletvekili...
AHMET İYİMAYA (Amasya) - Sayın
Başkan, Sayın Bakanım, bizzat ismimden bahsetmedi; ama, talimat
verme yönünde bana bir isnatta bulundu. Sataşma değil. O konuda, çok
kısa, 2 dakika...
BAŞKAN - Efendim, Sayın Bakan, sizin de ifade
etmiş olduğunuz gibi, isminizden bahsetmedi; çok genel manada,
konuşan bütün arkadaşlarımla ilgili bir...
AHMET İYİMAYA (Amasya) - Ama, isnat var; çok
açık.
BAŞKAN - Müsaade buyurur musunuz efendim...
AHMET İYİMAYA (Amasya) - Buradan bir cümle...
HASAN EKİNCİ (Artvin) - Sayın
İyimaya'nın olduğu belli ama... İma etti.
BAŞKAN - Sayın İyimaya, Sayın
Bakanın ifadesinde geçen talimatın, sizin konuşmanızın
içinde yer almamış olduğunu zapta geçirirsem, herhalde, mesele
hallolmuş olacak. Çok teşekkür ediyorum.
Evet, şahsı adına ikinci söz,
Eskişehir Milletvekili Sayın Mehmet Sadri Yıldırım'a
aittir.
Buyurun efendim.
MEHMET SADRİ YILDIRIM (Eskişehir) -
Sayın Başkan, Sayın Arınç'a devrediyorum.
BAŞKAN - Peki efendim.
Şahsı adına, Sayın Bülent
Arınç konuşacaklar.
Buyurun efendim. (FP sıralarından
alkışlar)
BÜLENT ARINÇ (Manisa) - Sayın Başkan,
değerli arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlı-yorum,
çalışmalarımızın hayırlı olmasını
diliyorum.
Toplumun uzun süredir beklediği, üzerinde çok
tartışılan bir konu, bugün kanunlaşmak üzere. 564 sıra
sayılı şartla salıverilme ve cezaların ertelenmesiyle
ilgili kanun tasarısının tümü üzerinde, şahsım
adına söz aldım.
Değerli arkadaşlarım, bu konu, iki
yıldan beri Türkiye'nin gündemini işgal ediyor. Bugün de önümüze
getirildi, üzerinde tartışıyoruz, değerli
arkadaşlarımız katkıda bulunuyorlar.
Affın bir sosyal zaruret haline geldiğini
kabul ettik; konuşmalarımızda bunları ifade ettik, Fazilet
Partili arkadaşlarımız da bu konuya temas ettiler; çünkü, af,
sosyal bir olaydır; çünkü, suçların ekonomik, ahlakî ve sosyal
sebepleri var. Bütün ülkelerde olduğu gibi, zaman zaman af müessesesi
çalışıyor. 1998'den bu yana, bu kanunun çıkması için,
hem milletvekili arkadaşlarımız hem sosyologlar hem hukukçular
katkılarda bulundular.
Geçtiğimiz yıl, birbiri arkasına üç
kanun çıktı: Bazı suç ve cezaların affı,
memurların disiplin cezaları, basın-yayın yoluyla
işlenen suçlara getirilen ceza ertelemesi. Bunlardan birisini Anayasa
Mahkemesi bu yıl iptal etti; birisi, geçen yıl Sayın
Cumhurbaşkanınca veto edildi; tekrar çıkması gündemde
kaldı; çünkü, iktidar, bunu çıkarmaktan vazgeçmedi. O zaman
şartlarımızı ortaya koyduk: Eğer, bir af çıkacaksa,
adil olmalıdır, eşit olmalıdır, objektif
olmalıdır. Af, toplumsal barışa katkı
sağlamalıdır; halk kesimlerini, kamu vicdanını tatmin
etmelidir; mağdurları, haksızlığa ve zulme
uğrayanları, kişilik haklarına, mallarına, canlarına
zarar verilenleri üzmemelidir. Düşünce ve fikir suçluları mutlaka
affedilmelidir. Demokrasinin standardı yükseltilmelidir ve böylesine bir
af, Parlamentoda bulunan bütün siyasî partilerin uzlaşmasıyla
çıkarılmalı, sorumluluk paylaşılmalıdır.
Geçen yıldan bu yana, hükümet ortakları,
zaman zaman bunu unuttular, zaman zaman gündeme geldi; fakat, ne var ki, ne
kendi aralarında temel prensipler üzerinde konuşup
anlaştılar ne muhalefetin katkısını istediler ne de
düne kadar, önümüze bir yazılı metin gelip, bunun üzerinde bir
tartışma açıldı. Maalesef, uzun süren
tartışmalar, sadece, belli isimlere odaklandı.
Kırcı'dan bahsedildi, Abdullah Öcalan'dan bahsedildi, Sayın
Erbakan zaman zaman hatıra geldi. Birbirinden çok farklı konumlarda
olmalarına rağmen, belli isimler üzerinde münakaşaları
odaklandırıp, dikkatleri
başka taraflara çektiler.
Bundan bir ay önce, bayramdan önce bu çıkacak diye
söz verdiler. Çok az bir zaman kaldı; iki güne
sığdırıldı, jet hızıyla Anayasa ve Adalet
Komisyonlarından geçti, tehditler, baskılar, şantajlar...
Affedersiniz, maksadımı aşmış olabilirim; ama, buna
yol açabilecek birkısım davranışlarla, bugün yine önümüze
geldi.
Değerli milletvekilleri, üzülerek söylüyorum,
üzerinde tartışılmış ve uzlaşma
sağlanmış bir tasarıyı görüşmüyoruz; âdeta,
Anadolu tabiriyle, defi bela kabilinden, çıksın da, bir an evvel
kurtulalım, ne olursa olsun, nasıl çıkarsa çıksın
kabilinden bir tasarı karşımızda bulunuyor.
Değerli arkadaşlarım, bu, üzüntü
vericidir. Çünkü, bu, kamu vicdanlarını tatmin etmeyecekse, sadece
çıkmış olması için bu gayretler gösteriliyorsa, bundan
hiçbir fayda görmemiz mümkün değildir.
Bakınız, muhalefetin uzlaşması veya
bu konu üzerinde fikir beyan etmesi ihmal edildi. Oysa, bu getirilen
tasarının 2 nci maddesinde, düşünce ve ifade özgürlüğünün
önündeki engeller ceza ertelemesi içerisine alınıyor. Geçtiğimiz
yıl bu kanun çıkarken, değişik önergelerle, bugün
yazılı olan maddenin çıkarılması gerektiği
üzerinde durmuştuk; ancak, ısrar ettikleri, inat ettikleri için, çok
haklı olan bu taleplerimiz dikkate alınmamıştı. Bugün,
2 nci maddede yazılı olan önergeyi, bakınız,
geçtiğimiz yıl, sadece Bülent Arınç, Mehmet Ali Şahin,
Dengir Fırat, Yahya Akman ve arkadaşları vermemişler;
aynı zamanda, Anavatan Partisi Grubumuzdan Sayın Yalçın
Bayır, Sayın Şamil Ayrım, Sayın Pakdemirli, Sayın
Sühan Özkan ve Sayın Miraç Akdoğan da vermişler. Kelimesiyle,
cümlesiyle aynı olan bu önerge, geçtiğimiz yıl, hükümet, sadece
belli bir sabit fikir etrafında durduğu için kabul görmemişti,
bir yıl sonra bugün önümüze getiriyorlar. Bundan Meclis kaybetmiştir,
bundan hükümet kaybetmiştir, bundan bir yıl içerisinde mağdur
olan pek çok insan kaybetmiştir ki, bugün telafi etmek durumundayız.
Değerli arkadaşlarım, bu af
tartışmalarının kimlerle olduğunu ve hangi eksende
olduğunu gazete haberlerinden öğrendik. Sağda solda uçuşan
laflar var; ama, ortada bir yazılı metin yok, sorumlu kişiler
bulunmuyorlar görüşmelerde; ama, yetkisi olmayan, çok fazla
sorumluluğu olan bazı isimler, belli kesimlerin direktifleriyle böyle
bir tasarıyı hazırlıyorlar.
Biraz evvel, Demokratik Sol Parti temsilcisi çok önemli
bir gerçeği ifade etti -kendisinin ifade etmiş olması önemlidir-
"bu af bize aittir" dedi; kendilerine teşekkür ediyorum. Bütün
bu partiler masumdurlar. Milliyetçi Hareket Partisinden, ANAP'tan, Faziletten,
DYP'ye kadar, iki yıldan bu yana, affı, ne programlarına
almışlardır ne konuşmuşlardır ne de
çıkması için vaatte bulunmuşlardır; ama, DSP, böyle bir
affı -Sayın Genel Başkan Yardımcılarının
ifadesiyle- gündemine almış, hükümet ortaklarını kerhen
mecbur etmiş, bugün de yine bir dayatmayla önümüze getirmiştir.
O yüzden, bütün bu işin sonucu -biraz evvel
iktidar grubu partilerin sözcülerinin ifade ettiği gibi- duygusal sözlerle
affın faziletlerinden dem vurmak değil, önümüzdeki tasarıyı
tartışmaktır. Bunun içinde ne var, dışında ne
var, içinde ne olması gerekirdi, dışına hangisinin
çıkması gerekirdi?.. Bütün bunları gözardı ederek,
kulakardı ederek, sadece zaman doldurmak için affın faziletlerinden
duygusal biçimde dem vurmanın, önümüzde
tartıştığımız tasarıyla hiçbir ilgisi yok.
Bugün görüştüğümüz tasarının özeti
şudur: İşte!.. Memnun edilen bunlardır!.. Sayın
Başbakan Ecevit, Sayın Refikası Hanımefendiye: "Müjde,
istediğin oldu" diyor. Biz de bunu çıkarmak üzere
buradayız!.. (FP ve DYP sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlarım, ben bundan üzüntü
duyuyorum, böyle olmamalıydı. İktidar grubu parti-ler, temel
prensipler üzerinde, kamu vicdanını esas alarak
çalışmalı, muhalefet partilerinin düşüncelerine ortak
olmalıydılar. Bunu yapmadılar, ne hükümet ortakları ne
Sayın Adalet Bakanı, işin hukukî veçhesi bir tarafa,
birtakım sipariş edilen istekler üzerinde çalışma
yaptı ve önümüze bir ucube geldi. Bugün
tartıştığımız bir hukuk ucubesidir.
Dolayısıyla, Sayın Diri'ye tekrar teşekkür ediyorum;
televizyonlarda milyonlarca insan bunu duymuştur; bu af, önümüze getirilen
şekliyle, DSP'ye aittir. Varsa şerefi onlarındır, varsa
vebali de onlara ait olacaktır; bunu kabul edenlerle birlikte. (FP
sıralarından alkışlar)
Bu yüzden, bütün kamuoyuna şunu söylüyorum: Bu
aftan dolayı, cezaevindeki indirimlerden istifade ederek,
dışarıya çıkacak olan ne kadar 450 mağduru varsa,
mutlaka idam cezası almak gerekmez, müebbet ağır hapse mahkum
olmuşsa, indirimden istifade edecektir, 10 kişiyi kesip
doğrayan, derisini yüzen, vahşiyane, caniyane bir biçimde öldüren
insanlar, kime teşekkür edeceklerini iyi bilsinler, Sayın Diri'nin
konuşmasından sonra. Kız kaçıranlar, cebren ırza
geçenler, 510'daki bankaları soymakla bugün gazetelerde sütun sütun
yazılanlar, 169, 435, 436, fuhşa tahrik edenler, kadın pazarlayanlar,
bu maddelerden kim istifade edecekse, kime teşekkür edeceğini çok iyi
bilmeli! (FP ve DYP sıralarından "Bravo" sesleri,
alkışlar)
Değerli arkadaşlarım, bakınız,
bugün yapılan şey, hepimizi üzmektedir. Komisyondaki görüşmeleri
izledim; siz de televizyonlardan takip ettiniz.
Sayın Bakan, Adalet Komisyonu Başkanıyla
görüşüyor -fısıltıyla değil, belki de duyulması
istendiği için- "eğer, bunda ısrar ederlerse, istifa
edeceğim" diyor. Nedir Sayın Bakanı duygulandıran,
istifanın eşiğine getiren? Cezaevlerinde adamlar öldürülüyor;
bağırsakları dışarıda, 12 metre yukarıdan
atılıyorlar; cezaevleri barut fıçısı gibi, Sayın
Bakanın aklına istifa gelmiyor! (FP ve DYP sıralarından
alkışlar) Bir taraftan, geçtiğimiz yıl çıkarılan
af kanunlarının birisi veto edildi, birisi iptal edildi, hiç umrunda
değil, istifa aklına gelmiyor! 450 mağdurları, 10
adamı kesenler, annesinin önünde çocuğunu, babasının önünde
kızını kirletenler istifade edecek, istifa aklına gelmiyor!
(FP ve DYP sıralarından alkışlar)
İSMAİL AYDINLI (İstanbul) - Yalan
söylüyorsun! Sapıtma!
BÜLENT ARINÇ (Devamla) - 243 üncü maddeden dolayı
"işkence, insanlık suçudur" deyip, duygusallık
gösteriyor.
İSMAİL AYDINLI (İstanbul) - Sen de mi
işkencecilerden yanasın! (FP sıralarından "otur
yerine" sesleri)
BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Otur yerine!.. Otur, dinle
beni! Sıkılmaz adam!
BAŞKAN - Sayın Aydınlı!..
BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Yüreğin yetiyorsa burada
konuş!..
İSMAİL AYDINLI (İstanbul) -
Terbiyesizlik yapma, adam gibi konuş!.. (FP sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN - Buyurun Sayıp Hatip, siz Genel
Kurula hitap edin efendim.
BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Değerli
arkadaşlarım...
İSMAİL AYDINLI (İstanbul) - Doğru
konuş!..
BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Sana vakit harcayacak
değilim.
İSMAİL AYDINLI (İstanbul) - Siz de mi
işkencecilerden yanasınız?!.
MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Söyleyemezsin öyle bir
şeyi!.. Otur da dinle!
BAŞKAN- Lütfen karşılıklı
konuşmayın.
İSMAİL AYDINLI (İstanbul) - Siz de
işkencecilerden yanasınız!..
BAŞKAN - Sayın Aydınlı, Genel
Kurulun nezahetini bozmayın efendim.
BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Sayın Başkanım,
ben, Sayın Aydınlı'ya cevap vermeyi çok iyi bilirim; ama, 10
dakikayla sınırlıyım burada.
İSMAİL AYDINLI (İstanbul) - Ben daha iyi
cevap veririm sana!..
BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Otur oturduğun yerde,
görevini yap!
BAŞKAN - Sayın Arınç, lütfen...
İSMAİL AYDINLI (İstanbul) -
İşkence tezgâhçısı!..
BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Saygısız olma!..
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
İSMAİL AYDINLI (İstanbul) -
İşkencecisiniz!..
BAŞKAN - Sayın Aydınlı!..
Sayın Arınç, mikrofonunuzu açıyorum;
buyurun efendim.
BÜLENT ARINÇ (Devamla) - İşkence,
insanlık suçudur; işkence, insanlık onuruna karşı
işlenmiş bir suçtur; ben, onu müdafaa etmiyorum, senin
kısır aklın bunu anlamaz! (FP ve DYP sıralarından
"Bravo" sesleri, alkışlar)
Ben, 243 üncü maddeyi af kapsamı dışında
bırakırken, 448'i, annesini öldüreni, çocuğunu öldüreni af
kapsamı içerisine alan zihniyeti ortaya koyuyorum! 448'e, 449'a, 450'ye
tepki göstermeyip, 243 ile burada zaman kaybettirenlere sesleniyorum!
Burada, af kapsamı, indirim içerisine alınan
öyle suçlar vardır ki, hiçbir vicdan bunu kabul etmez, hiçbir akıl
bunu kabul etmez, hiçbir hukuk bunu kabul etmez! (FP ve DYP
sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Allah'tan
korkun! Biraz da insanlardan utanın! Yapacağımız şey,
bunu değiştirmektir...
BAŞKAN - Sayın Arınç, lütfen
tamamlayın efendim.
BÜLENT ARINÇ (Devamla) - ...önergelerle bunun üzerinde
tartışmaktır. Sayın Bakan, dayatmacı olmasın.
Eğer önergelerle değişikliğe gidilmezse ve bu, bu
şekliyle çıkarsa, bu Meclisin bir ayıbı olur. Vicdanlar tatmin
olmaz. Hukukun dediğini yapalım; Kırcı'da da hukukun
dediği olsun, işkencede de hukukun dediği olsun; ama, hukukun
dediği bir kenara, sadece belli isimler üzerinde tepkiler göstermekle,
vicdanları tatmin edecek bir af değil, daha çok kanatacak bir yanlışlık
yapmış oluruz.
Değerli arkadaşlarım, vereceğimiz
önergelerle, dikkatimizi çekmek istediğim konular şunlar...
Sayın Başkan sözümü kesecek tabiî olarak. 429, 431, 435, 436 ve
emniyeti hizmet sebebiyle suiistimal suçları, mutlaka kapsam
dışına çıkarılmalıdır.
Değerli arkadaşlarım, 240 ıncı
madde; yani, memurların görevi suiistimal maddesi, belediye
başkanlarının, çalışan memurların potansiyel
suçudur. Bu Meclis, daha üç dört ay evvel 15 tane soruşturma
dosyasıyla önümüze gelen ve hepsinde Türk Ceza Kanununun 240
ıncı maddesi iddiasıyla gelen dosyaları
aklamıştır. Belli partilerin doğrudan ve dolaylı
olarak...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Arınç, çok teşekkür
ediyorum efendim... 2 dakika sürenizden fazla kullandırdım...
BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Mikrofonu açarsanız...
Son cümle...
BAŞKAN - Açayım efendim; ama, lütfen, Genel
Kurula teşekkür edin.
Buyurun.
BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Şimdi, bugün, 240
ıncı maddeyi siyasetçiler hakkında uygun görüp,
dışarıdaki mağdur ve mazlum memurlar için bunu
dışarıya atmak, vicdanen doğru değildir. 230'u kabul
edip 240'ı dışarıda tutmak eşitlik ilkesine de
aykırıdır.
BAŞKAN - Sayın Arınç...
BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Değerli
arkadaşlarım, diğerlerini belki önergeler üzerinde
konuşacağız.
İstirhamım şudur: Yıllarca
beklendi, istendi; dağ fare doğurmasın. Şu
tasarıyı mükemmel hale getirelim. Baskılardan, dayatmalardan
uzak, grup başkanvekilleriyle bir saat bir araya gelsek, biz bu işi
düzeltiriz. Buna ihtimal tanıyınız. Zorlamayla bir yere varamayız.
Millet bizden bunu bekliyor.
Vicdanlarınıza sesleniyorum; hepinize
başarılar diliyor, saygılar sunuyorum. (FP
sıralarından "Bravo" sesleri alkışlar, MHP ve DYP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın
Arınç.
AYDIN TÜMEN (Ankara) - Sayın Başkan...
BAŞKAN - Buyurun Sayın Tümen.
AYDIN TÜMEN (Ankara) - Sayın Başkan,
Sayın Arınç -konuşmasının büyük bir bölümünde- tamamen
bir ajitasyon ve duygu sömürüsüne yönelik bir girişten sonra,
konuşmasının son bölümünde, gerçek niyetini ve düşüncesini
ortaya koymuştur. (FP
sıralarından gürültüler)
BÜLENT ARINÇ (Manisa) - Hayır, hayır...
BAŞKAN - Bir dakika efendim.. Bir dakika...
AYDIN TÜMEN (Ankara) - Affa karşı
olduğunu söyleyerek ve bu maddeyi, bu tasarıyı ka-ralayarak...
Ama, en sonunda geldiği noktada, birtakım çevrelere, af
kapsamına alınabilmesı için nasıl çaba sarf ettiğini,
burada, açıkça ortaya koymuştur. (DSP sıralarından
alkışlar, FP sıralarından gürültüler) Önergelerde de bunu göreceğiz ve gerçek
yürek, gerçek niyet burada ortaya çıkacak.
BAŞKAN -
Efendim, teşekkür ediyorum.
BÜLENT ARINÇ (Manisa) - Sayın Başkan, ben
ajitasyon yapmadım, görüşlerimi ifade ettim.
HALİL ÇALIK (Kocaeli) - Yaptın işte,
fevkalade yaptın.
BÜLENT ARINÇ (Manisa) - Hazımsız
olmayın!... Yüreğiniz yetiyorsa oradan değil kürsüden
konuşun; millet dinlesin.
BAŞKAN - Sayın Arınç, bir grup
başkanvekili bir açıklama yaptı; lütfen, siz de biraz
toleranslı olun.
Çok teşekkür ederim.
EROL AL (İstanbul) - Yürek sadece sizde mi var?
(FP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen
karşılıklı konuşmayalım. Bakın, çok önemli
bir kanun tasarısını görüşüyoruz. Çok rica ediyorum...
Sayın Ilıcak, sorunuzu Hükümete mi, yoksa
Komisyona mı soracaksınız; onu öğrenmek zorundayım.
AYŞE NAZLI ILICAK (İstanbul) - Hükümete soracağım
Sayın Başkan.
BAŞKAN - O zaman sorabilirsiniz efendim.
Buyurun.
AYŞE NAZLI ILICAK (İstanbul) - Sayın
Başkan, delaletinizle, Sayın Bakana aşağıdaki
soruları sormak istiyorum:
4453 sayılı Af Kanunu kapsamında yer alan bazı suçlar,
bugün görüştüğümüz 564 sıra sayılı tasarının
kapsamı dışında bırakılmıştır.
Sözgelimi, Türk Ceza Kanununun 240 ıncı maddesi "görevi
suiistimal" acaba, o dönemde, Sayın Mesut Yılmaz hakkındaki
dosyalar 240 ıncı maddeyle ilgili olduğu için mi af
kapsamına alınmıştı? Şimdi, niçin af
kapsamından çıkarıldı?
AYDIN TÜMEN (Ankara) - Sayın Başkan, 240 ile
ne istiyorlar sorar mısınız! Kimler var 240'ta, söyleyin,
açık konuşun!..
AYŞE NAZLI ILICAK (İstanbul) - Sadece 240
ıncı madde değil, 4453 sayılı Af Kanunu
kapsamında yer almakla birlikte, bugün görüştüğümüz tasarı
kapsamında...
BAŞKAN - Sayın Ilıcak, lütfen, kısa
ve özlü olarak sorularınızı yöneltin
AYŞE NAZLI ILICAK (İstanbul) - Efendim,
kısa soruyorum, müsaade ederseniz...
BAŞKAN - Çünkü, soru sorma talebinde bulunan çok
arkadaşımız var.
Buyurun.
AYŞE NAZLI ILICAK (İstanbul) - Tamam,
kısa soruyorum.
Sadece 240 ıncı madde değil; mesela,
geçen af kapsamında bulunan 191, 192 nci madde gibi, tehditle menfaat
sağlama, bu defa af kapsamı dışında. Buna mukabil,
korkutarak faydalanma (498) veyahut fuhşa teşvik veya
anasını babasını öldüren, ceza indirimi içinde mütalaa
edilmektedir.
Şimdi, ben şunu soruyorum; bu örnekleri
vermeden, bu soruyu soramam: Acaba, hangi objektif kıstaslar
uygulanmıştır? Objektif kıstasa
dayanmadığına göre, Anayasa Mahkemesinin kapsamı
genişleteceği endişesini taşıyor musunuz? Eğer,
Anayasa Mahkemesi bu kapsamı genişletir ve ırza geçenlere,
uyuşturuculara da teşmil ederse, bölücülere de teşmil ederse, bu
yaptığınız icraatın siyasî sorumluluğunu
taşıyarak istifa edecek misiniz?
Teşekkür ederim. (FP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan, cevap
verebilirsiniz efendim.
ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 4453 sayılı
Kanun, bildiğiniz gibi, Sayın Cumhurbaşkanı tarafından,
bir kez daha görüşülmek üzere Meclise geri gönderilmişti. Şimdi
görüşmekte olduğumuz tasarı, farklı bir modele dayalı,
yeni bir kanun tasarısıdır. O nedenle, burada, bazı
noktalarda örtüşme, bazı noktalarda farklı hükümler
bulunması doğaldır. Türk Ceza Kanununun 240 ıncı
maddesi, bundan önceki kanunda af kapsamı içinde olduğu halde, yeni
tasarıda af kapsamı dışında
bırakılmıştır. O zaman, Sayın Ilıcak'ın
da hatırlayacakları gibi, kendileri, bu maddenin af kapsamı
içinde olmasını eleştirmişlerdi. Hatta, burada bana yine
yönelttikleri bir soruda, acaba, 240 ıncı maddenin af kapsamı
içinde olmasının eski Başbakan Sayın Yılmaz'ı
kayırmak anlamına mı geldiğini sormuşlardı. Ben,
o zaman bunu cevaplandırmıştım; fakat, şimdi
yapılan, Sayın Ilıcak'ın o zamanki görüşleri
doğrultusunda, o zamanki eleştirileri doğrultusunda, o
eleştiriler değerlendirilerek 240 ıncı maddenin af
kapsamı dışında bırakılmasıdır.
AYŞE NAZLI ILICAK (İstanbul) - O zaman
Sayın Yılmaz'ın dosyaları vardı; onun için
koymuştunuz.
BAŞKAN - Sayın Ilıcak, lütfen...
ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Bu
kez, Fazilet Partisi, 240 ıncı maddenin af kapsamı içine
alınması konusunda özel bir çaba içinde görülmektedir. (DSP
sıralarından alkışlar) Gerek Komisyondaki sözcüleri gerek
bugün konuşanlar gerek soruyu soran, böyle bir çaba içinde görülmektedir;
bu da, Fazilet Partisinin zaman içindeki tutumunda ortaya çıkan
çelişkiyi ifade etmektedir.
Anayasa Mahkemesinin bu konuda önüne gelecek davalarda
nasıl bir karar vereceğini kestirmek, o konuda herhangi bir şey
söylemek bizim görevimiz değildir, bizim yetkimiz de değildir. Biraz
önce kürsüden de ifade ettiğim gibi, hiç kimse, yargı yetkisinin
görülmesinde mahkemelere talimat veremez, genelge gönderemez, tavsiye ve telkinlerde
bulunamaz.
AHMET İYİMAYA (Amasya) - Görülen davalarda...
TURHAN GÜVEN (İçel) - Ama, azledebilir.
ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) -
Yargı yetkisinin kullanılması bakımından...
AHMET İYİMAYA (Amasya) - Anayasa Mahkemesinin
kararı var o konuda; görülen davalarda...
TURHAN GÜVEN (İçel) - Ama, hâkimi işten atmak
kolay.
ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) -
Evet, o zaman, Sayın İyimaya da müdahale ettiğine göre, demin,
benim, sizin sözünüzü...
BAŞKAN - Efendim, siz, Sayın
Ilıcak'ın sorusunu cevaplayın; buyurun.
ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) -
...yanlış yorumladığım iddianız
karşısında, tutanaklardaki sözlerinizin tamamen beni haklı
kıldığını söylemek isterim.
Şimdi, konu, Anayasa Mahkemesinın önüne
geldiği zaman, onu Anayasa hükümlerine uygun olarak karar bağlamak,
yüce mahkemenin yetkisindedir. Biz, ancak, geçmişteki içtihatlarına
bakarak, Anayasa Mahkemesinin şimdiye kadarki tutumunu söyleyebiliriz.
Biraz önce ifade ettiğim gibi, Anayasa Mahkemesi, bazı suçlar
bakımından -bunlar arasında özellikle Türk Ceza Kanununun 125
inci maddesi, 202 nci maddesi ve Kaçakçılığın Men ve
Takibine Dair Kanun bakımından- bu kanunların veya hükümlerin,
şartlı salıverme kapsamında farklı bir işleme
tabi tutulmasının eşitlik ilkesine aykırı
olmayacağını; çünkü, bunlarda durumun farklı olduğunu
belirtmiştir. Öyle olunca, Anayasa Mahkemesinin, geçmişteki
içtihadını, bugün de yine değerlendireceği
düşüncesindeyim. Diğer konularda, Anayasa Mahkemesi, sanıyorum,
infaz rejiminin bütün özelliklerini dikkate alarak -eğer konu önüne gelirse-
Anayasaya uygun kararı verecektir; bundan hiç kimsenin şüphesi
olmasın.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.
İkinci soru, Sayın Erbaş'ın.
Efendim, size de sormak zorundayım; çünkü, bir
İçtüzük hükmünü uygulamak zorundayım; sorunuzu Hükümete mi Komisyona
mı yönelteceksiniz?
FETHULLAH ERBAŞ (Van) - Hükümete
soracağım.
BAŞKAN - Mikrofonunuzu açıyorum; buyurun
efendim.
FETHULLAH ERBAŞ (Van) - Sayın
Başkanım, aracılığınızla, Sayın
Bakanımdan...
BAŞKAN - Lütfen, çok kısa... Eğer
sorunuz uzun olursa, Sayın Bakanın cevabı da, biraz önce
görüldüğü gibi uzun oluyor. Süremiz de, yine sizlerin almış
olduğu kararla 10 dakikayla sınırlı efendim.
Buyurun.
FETHULLAH ERBAŞ (Van) - İçtüzük
kurallarına uyacağım efendim.
Sayın Bakanım, bu kanun, 23 Nisan 1999
tarihine kadar geçerli olduğuna göre, aradan yirmi ay geçmiş, bu
arada birçoğu tahliye edilmiştir. Bu süreyi, öne çekmeyi düşünür
müsünüz? Soru bir.
İkincisi, Doğu ve Güneydoğu Anadolu'daki
cezaevlerinin tamamında, şu anda, teşekkül halindeki suçlar,
1918 Sayılı Kaçakçılığın Men ve Takibine Dair
Kanundaki suçlar ve 6136 sayılı Kanunla ilgili suçlardır ve
şu anda, Van Cezaevinde 850 kişi yatmaktadır; bunlardan ,ancak
50 kişi bu kanun kapsamına girmektedir. Bu saydığım
kanunları da kapsam dahiline almayı düşünür müsünüz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın
Erbaş.
Buyurun Sayın Bakan; Sayın Erbaş'ın
sorularını cevaplayabilirsiniz efendim.
ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kanunu kabul etmek, Yüce
Meclisin yetkisindedir. Biz, sadece, Yüce Meclise bir tasarı sunmuş
bulunuyoruz. 23 Nisan 1999 tarihi, bundan önce çıkmış olan 4453
sayılı Kanunda da benimsenen tarihti. Ayrıca, yine, bundan önce
çıkarılan, Memurlar ile Diğer Kamu Görevlilerinin Disiplin
Cezalarının Affı Hakkında Kanun ve 4454 sayılı
Basın ve Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin
Dava ve Cezaların Ertelenmesine Dair Kanunda da benimsenen tarih, bu
tarihti; yani, 23 Nisan 1999 tarihine kadar işlenmiş olan suçlar, af
veya şartla salıverilme kapsamına alınmaktadır.
Bu tarih, daha önce belirtilmiştir. Bunda
değişiklik yapılması, daha yakın bir tarihe çekilmesi,
bu çeşit uygulamaların, af veya şartla salıverilme
uygulamalarının, toplumda suça teşvik edici bir faktör olarak
ortaya çıkmasına neden olabilir. O bakımdan, konulan tarihin
-daha önce geri çevrilen, Türkiye Büyük Millet Meclisine geri gönderilen bir
kanun da olduğu dikkate alınırsa- korunmasında, aynı
tarihin bu kanunda da sürdürülmesinde yarar gördüğümü ifade etmek isterim.
Kaçakçılığın Men ve Takibi Hakkında
Kanun, biraz önce de ifade ettiğim gibi, bu tasarıda da, af
kapsamı dışında bırakılmıştır.
Bunda değişiklik yapılmasını gerektirecek bir durum
görmüyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim.
Sayın Yıldırım, Sayın
Arınç, Sayın Çiçek, Sayın Seven, Sayın Ünal, Sayın
Aydınlı ve Sayın Aslan da, Sayın Bakandan soru sormak için
talepte bulundular; fakat, Genel Kurulumuzun almış olduğu karar
gereğince bu soruları sordurma imkânım yok.
Değerli milletvekilleri, tasarının tümü
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır. Maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunacağım; ancak, oylamaya geçmeden
önce bir açık oylama talebi var; şimdi, bu talebi
okutacağım ve önergede imzası bulunan
arkadaşlarımın Genel Kurul salonunda bulunup
bulunmadıklarını arayacağım ve daha sonra da
gereğini yapacağım efendim:
Sayın
Başkanlığa
Kanun tasarısının maddelerine geçilmesi
oylamasının açık oylama şeklinde yapılmasını
arz ederiz.
BAŞKAN - Turhan Güven?.. Burada.
Nevzat Ercan?.. Burada.
Ali Rıza Gönül?.. Burada.
Ahmet İyimaya?.. Burada.
Mehmet Sadri Yıldırım?.. Burada.
Sebahattin Karakelle?.. Burada.
Hacı Filiz?...Yok.
SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Tekabbül ediyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Tekabbül ediyorsunuz.
Erdoğan Sezgin?.. Burada.
Ayfer Yılmaz?.. Burada.
Salih Çelen?.. Burada.
İsmet Attila?.. Burada.
İlyas Yılmazyıldız?.. Burada.
Necati Yöndar?.. Burada.
Oğuz Tezmen?.. Burada.
Hakkı Töre?.. Burada.
M. Sait Değer?.. Burada.
İlhan Aytekin?.. Burada.
İbrahim Konukoğlu?.. Burada.
Nurettin Atik?.. Burada.
Yahya Çevik?.. Burada.
Fetullah Gültepe?.. Burada.
Değerli milletvekilleri, açık oylamanın
şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.
Açık oylamanın elektronik oylama
cihazıyla yapılması hususunu oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Oylama için 2 dakika süre veriyorum ve oylama
işlemini başlatıyorum.
BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, 23 Nisan
1999 Tarihine Kadar İşlenen Suçlardan Dolayı Şartla
Salıverilmeye, Dava ve Cezaların Ertelenmesine Dair Kanun
Tasarısının maddelerine geçilmesinin yapılan
açıkoylaması sonucunda, oylamaya 304 sayın milletvekili
katılmış, 246 kabul, 53 ret, 5 çekimser oy
kullanılmıştır. Bu sonuçla, maddelerine geçilmesi kabul
edilmiştir.
Saat 18.00de toplanmak üzere, birleşime ara
veriyorum efendim.
Kapanma Saati : 16.04
İKİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati : 18.00
BAŞKAN :
Başkanvekili Nejat ARSEVEN
KÂTİP
ÜYELER : Yahya AKMAN (Şanlıurfa), Hüseyin ÇELİK (Van)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 27 nci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
Görüşmekte olduğumuz 564 sıra
sayılı kanun tasarısının maddelerine geçilmesi Yüce
Heyetinizce kabul edilmişti.
Çalışmalarımıza
kaldığımız yerden devam ediyoruz.
V. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
4. - 23 Nisan 1999 Tarihine Kadar
İşlenen Suçlardan Dolayı Şartla Salıverilmeye, Dava ve
Cezaların Ertelenmesine Dair Kanun Tasarısı ve Anayasa ve Adalet
Komisyonları Raporları (1/780) (S. Sayısı : 564) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon ve hükümet yerinde.
Şimdi, tasarının 1 inci maddesini
okutuyorum:
23 NİSAN 1999 TARİHİNE KADAR
İŞLENEN SUÇLARDAN DOLAYI ŞARTLA SALIVERİLMEYE, DAVA VE
CEZALARIN ERTELENMESİNE DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1. - 23 Nisan 1999 tarihine kadar işlenen
suçlar nedeniyle;
1. Verilen ölüm cezaları yerine getirilmez. Bu
durumda olanlar hakkında tâbi oldukları kanunlardaki infaz hükümleri
aynen uygulanır.
2. Müebbet ağır hapis cezasına hükümlü
olanların çekmeleri gereken toplam cezalarından; şahsî hürriyeti
bağlayıcı cezaya mahkûm edilenler ile aldıkları ceza
herhangi bir nedenle şahsî hürriyeti bağlayıcı cezaya
dönüştürülenlerin toplam hükümlülük süresinden on yıl indirilir.
İndirim, verilen her bir ceza için ayrı ayrı değil, toplam
ceza üzerinden bir defaya mahsus yapılır. Ancak bir kişinin
muhtelif suçlarından dolayı cezaları ayrı ayrı tarihlerde
verilmiş olsa bile, bu cezalarının toplamı üzerinden
yapılacak indirim on yılı geçemez.
Tâbi oldukları infaz hükümlerine göre çekmeleri
gereken toplam cezalarından veya toplam hükümlülük sürelerinden on
yıllık indirim yapıldıktan sonra ceza süresi veya
hükümlülük süresi dolmuş olanlar, iyi hâlli olup olmadıklarına
bakılmaksızın ve istemleri olmaksızın derhal; toplam
cezaları on yıldan fazla
olanlar ise tâbi oldukları infaz hükümlerine göre fazla olan
cezalarını çektikten sonra şartla salıverilirler.
3. 23 Nisan 1999 tarihine kadar işlenen suçlar
nedeniyle tutuklu olan sanıklardan;
a) Hazırlık soruşturmasında,
iddianameye esas olan suçun niteliğine,
b) Son soruşturmada, iddianamede yazılı
suça veya değişen suç niteliğine
göre kanunda belirtilen cezanın asgâri haddi esas
alınmak suretiyle, tâbi oldukları infaz hükümlerine göre on
yıllık indirim göz önüne alınarak, bu Kanunun yürürlüğe
girmesinden itibaren otuz gün içinde, kamu davası
açılmamışlar için savcılıklarca, kamu davası
açılan tutuklu sanıklar için mahkemelerce, dosyaları
Yargıtayda veya Askerî Yargıtayda bulunanlar ilgili dairesince veya
başsavcılıklarınca bu Kanuna göre hesaplamalar
yapılarak; tutukluluk halinin devamı veya kaldırılması
hakkında karar verilir.
23 Nisan 1999 tarihine kadar işlenmiş ve
ilgili kanun maddesinde ölüm, müebbet ağır hapis ve üst
sınırı on yılı aşan şahsî hürriyeti
bağlayıcı ceza öngörülen suçlardan dolayı haklarında
henüz takibata geçilmemiş veya hazırlık soruşturmasına
girişilmiş olmakla beraber dava açılmamış olan
sanıkların yargılamaları yapılır. Yapılan
yargılama sonunda mahkûmiyetine karar verilenlere de hükmün
kesinleşmesinden sonra bu maddedeki şartla salıverilme hükümleri
uygulanır.
4. 23 Nisan 1999 tarihine kadar işlenmiş ve
ilgili kanun maddesinde öngörülen şahsî hürriyeti bağlayıcı
cezanın üst sınırı on yılı geçmeyen suçlardan
dolayı haklarında henüz takibata geçilmemiş veya
hazırlık soruşturmasına girişilmiş olmakla
beraber dava açılmamış veya son soruşturma
aşamasına geçilmiş olmakla beraber henüz hüküm verilmemiş
veya verilen hüküm kesinleşmemiş ise, davanın açılması
veya kesin hükme bağlanması ertelenir; varsa tutukluluk halinin
kaldırılmasına karar verilir. Bu suçlarla ilgili dosya ve
deliller, bu bentte öngörülen sürelerin sonuna kadar muhafaza edilir.
Erteleme konusu suç kabahat ise bir yıl, cürüm ise
beş yıl içinde bu kabahat veya cürüm ile aynı cins veya daha
ağır şahsî hürriyeti bağlayıcı cezayı
gerektiren bir suç işlendiğinde, erteleme konusu suçtan dolayı
da dava açılır veya daha önce açılmış bulunan davaya
devam edilerek hüküm verilir. Öngörülen süreler, erteleme konusu kabahat veya
cürüm ile aynı cins veya daha ağır şahsî hürriyeti
bağlayıcı cezayı gerektiren bir suç işlenmeksizin
geçirildiğinde, ertelemeden yararlanan hakkında kamu davası
açılmaz, açılmış olan davanın ortadan
kaldırılmasına karar verilir.
5. Ancak;
a) Türk Ceza Kanununun 125 ilâ 157, 161, 162, 168, 171,
172, 188, 191, 192, 202, 205, 208, 209, 211 ilâ 214, 216 ilâ 219, 240, 243,264,
298, 301 ilâ 303, 305 inci maddelerinde, 312 nci maddenin ikinci
fıkrasında, 313 üncü maddesinde, 314 üncü maddesinin birinci
fıkrasında, 339 ilâ 349, 366, 367, 383, 394, 403 ilâ 408, 414 ilâ 418
ve 503 ilâ 506 ncı maddelerinde,
b) Askerî Ceza Kanununun 54 ilâ 62, 69, 76, 78, 79 ilâ
82, 85, 87 ilâ 102, 118, 121 ilâ 129, 131, 134, 135, 140, 148, 153, 159 ve 160
ıncı maddelerinde,
c) Kaçakçılığın Men ve Takibine
Dair Kanunun 26 ila 30, 33 ve 36 ncı maddelerinde,
d) Atatürk Aleyhine İşlenen Suçlar
Hakkında Kanunda,
e) Ateşli Silâhlar ve Bıçaklar ile Diğer
Aletler Hakkında Kanunun 12 nci maddesinde,
f) Orman Kanununun 91 ila 94, 104 ila 114 üncü
maddelerinde,
g) Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma
Kanununun 68 inci maddesinde,
h) Mal Bildiriminde Bulunulması, Rüşvet ve
Yolsuzluklarla Mücadele Kanununda,
ı) Karaparanın Aklanmasının
Önlenmesine, 2313 Sayılı Uyuşturucu Maddelerin Murakabesi
Hakkında Kanunda, 657 Sayılı Devlet Memurları Kanununda ve
178 Sayılı Maliye Bakanlığının Teşkilât ve
Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanunun 7 nci maddesinde,
i) Bankalar Kanununda,
j) Vergi, resim ve harçlara ilişkin kanunlarda
yer alan suçları işleyenler hakkında bu
madde hükümleri uygulanmaz.
6. Daha önce şartla salıverilme hükümlerinden
yararlandığı halde yeniden suç işleyerek hüküm giyenler ile
daha önce çıkarılmış bir aftan yararlananlar, bu madde
hükümlerinden yararlanamazlar.
7. Bu maddeden yararlanacaklar hakkında 647
sayılı Cezaların İnfazı Hakkında Kanunun Ek 2 nci
maddesindeki indirim hükümleri uygulanmaz.
8. Bu Kanunun yayımı tarihinden sonra,
cezaevinin disiplinini bozucu hareketlerinden dolayı disiplin cezası
alanlar, Ceza İnfaz Kurumları ile Tevkifevlerinin Yönetimine Dair
Tüzük hükümle-rine göre disiplin cezaları kaldırılmadığı
sürece, bu madde hükümlerinden yararlanamazlar.
9. Haklarında yakalama, tutuklama veya mahkûmiyet
kararı bulunup da firar halinde olanlar bu Kanunun yürürlüğe
girmesinden itibaren bir ay içinde resmî mercilere başvurup teslim
olmadıkları takdirde bu madde hükümlerinden yararlanamazlar.
ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) -
Sayın Başkan...
BAŞKAN - Buyurun efendim.
ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) -
Sekizinci bentte sözü edilen tüzüğün adı eksik
yazılmıştır. Acaba, onu düzeltebilir miyiz?
BAŞKAN - Redaksiyon yapalım diyorsunuz.
ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) -
Evet.
BAŞKAN - Efendim, lütfen ifade eder misiniz.
ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) -
Sekizinci bentte sözü edilen tüzüğün adı "Ceza İnfaz
Kurumları ile Tevkifevlerinin Yönetimine ve Cezaların
İnfazına Dair Tüzük" olacaktır.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum. Oylamaya geçmeden
önce tekrar ifade ederim efendim.
Madde üzerinde Fazilet Partisinin görüşlerini
İstanbul Milletvekili Sayın Mehmet Ali Şahin ifade edecekler.
(FP sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın Şahin.
FP GRUBU ADINA MEHMET ALİ ŞAHİN
(İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; görüşmekte olduğumuz 564 sıra
sayılı kanun tasarısının 1 inci maddesi üzerinde Fazilet
Partisi Grubunun görüşlerini arz etmek için huzurunuzdayım.
Şahsım ve Partim adına he-pinizi en derin saygılarımla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, bir halk
deyişi vardır "gelen gideni aratır" derler.
Aslında, gelenin gideni aratmaması lazım. Ortaya koyduğumuz
ve koyacağımız her yeni ürün, bir öncekinden daha iyi
olmalıdır, daha üstün olmalıdır ve daha kabul edilebilir
olmalıdır. Benden önce konuşan arkadaşlarım
kısmen değindiler; ben de, değinerek mevzua girmek istiyorum.
Hatırlayacaksınız, bu hükümetin af
tasarısı, bundan tam 16 ay önce, 20 Ağustos 1999 tarihinde
Türkiye Büyük Millet Meclisine gelmişti. Marmara depremi üç gün önce
cereyan etmiş, insanlarımız enkazların altından
çıkarılmayı beklerken, biz, burada, bir af kanun
tasarısını görüşüyorduk. Hükümet için çok acil ve çok ivedi
olmuş olacak ki, bir tarafta deprem sıkıntısı, biz
burada af çalışmaları yapmıştık ve 28
Ağustosta da Türkiye Büyük Millet Meclisi bazı suç ve cezaların
affıyla ilgili 4453 sayılı Kanunu hemen arkasından 4454
sayılı "basın affı" dediğimiz af
tasarısını kanunlaştırmıştı.
Hatırlayacaksınız, muhalefet olarak
hiçbir uyarımız dikkate alınmamıştı. Sonra ne
oldu; Bazı Suç ve Cezaların Affına Dair 4453 sayılı
Kanun, Anayasaya aykırı bulunarak Çankaya'dan geri döndü. Dönemin
Cumhurbaşkanı, mevcut kanunu hukuka, hukuk devleti ilkesine
aykırı buldu, eşitlik ilkesine aykırı buldu ve belki
de en önemlisi, kamu vicdanını zedeler buldu, hatta, yerindelik
açısından da, kanun yapma tekniği açısından da
hatalı buldu ve veto etti.
Arkadaşlar, bu kanun veto edileli
aşağı yukarı onbeşbuçuk ay oldu. Depremin o
şaşaalı döneminde dahi çıkarmayı düşündükleri bir
düzenleme için, neden hükümet onaltı ay beklemiş, şimdi bunu
önümüze getirmiştir?
Ne görüyoruz şu anda görüşmekte
olduğumuz bu kanun tasarısında? Nasrettin Hocanın
hikâyesinde bahsettiği bir yemek vardır. Demiş ki Hoca: Bir
yemek keşfettim; ama, tadını ben de beğenmedim.
Keşfettiği de, karla ekmek yemekmiş.
Şimdi, öylesine bir hilkat garibesiyle
karşı karşıyayız ki, 4453 sayılı Kanun,
yürürlük maddesiyle birlikte 15 maddeden oluşuyordu. Bu 15 maddede ifade
edilen tüm düzenlemeleri şimdi bir tek maddeye
sığdırmışsınız. Acaba, bunu bu şekilde
yapan hükümet, toplumun ihtiyacı olan bir yasal düzenlemeyi mi
amaçlamıştır, yoksa, yasak savma kabilinden bir düzenlemeyi mi
Meclise sevk etmiştir; Yüce Heyetinizin takdirlerine bırakıyorum.
Acaba, yahu, nereden çıktı bu iş, şu işten bir an önce
kurtulalım mantığıyla gönderilmiş olan bir tasarı
mıdır?
Değerli arkadaşlarım, şunu,
altını çizerek belirtmek zorundayım ki, Anayasaya
aykırı bulunarak, bundan onbeşbuçuk ay önce veto edilmiş olan
o düzenlemeden, o kanundan çok daha kötü bir düzenlemeyle karşı
karşıyayız.
Biraz önce, değerli dostum -şu anda yok-
Sayın Şandır, dediler ki biz, Milliyetçi Hareket Partisi
olarak, bu gecikmeden, işte, bu afla ilgili şikâyetlerden sorumlu
değiliz ama, onaltı ay kadar önce, bu kanun
tasarısını Parlamentoya sevk eden hükümette siz de
vardınız. Dolayısıyla, bu düzenlemenin, hem geçmişi
hem bugünü, diğer ortaklarınızı ilgilendirdiği kadar
sizi de ilgilendirir.
Değerli arkadaşlarım, bu tasarı
nedir -affedersiniz- deve midir, kuş mudur; bir genel af mıdır,
bir genel af metni olabilir mi?.. Bize göre, bu, bir genel af metni olamaz;
çünkü, genel af, kamu davasını ve verilen cezayı bütün
sonuçlarıyla ortadan kaldıran bir düzenlemedir. Bir özel af olabilir
mi; pek özel affa da benzemiyor, Sayın Bakan da buradaki
konuşmasında ona da benzemediğini ifade ettiler; çünkü, bir özel
afta, ceza, ortadan kalkar ya da azalır veya değişir; ama, bir
sonucu daha vardır; memnu haklar iade edilir, Türk Ceza Kanununun ilgili maddesi.
Bazı suçlar nedeniyle ceza azalmasına rağmen memnu hakların
iade edilmemiş olması, bu düzenlemeyi özel af statüsüne de sokmuyor.
O halde nedir? Şu cümleyi kullanabiliriz: Bu düzenleme, adına
şartla salıverme denilen, hükümetin, daha doğrusu, hükümeti
oluşturan siyasî partilerin üç sayın liderinin resen tayin ve tespit
ettiği bazı suçlar için, hükümlünün, tutuklunun veya
sanığın hapishanede yatacağı sürenin
azaltılması işlemidir.
Değerli arkadaşlarım, niçin, bazı
ceza maddeleri için şartla salıverme hükümleri uygulanmakta,
diğerleri için uygulanmamaktadır? Bunun ölçüsü nedir; hangi kritere
göre bu tercihi, bu ayırımı yapıyorsunuz? Şu iddia
edilirse, asla, kabul etmemiz mümkün değildir: "Efendim, ne yapalım,
Anayasanın 87 nci maddesi, Türkiye Büyük Millet Meclisine af konusunda bir
sınır getirmiş, 14 üncü maddeye atıfta bulunmuştur.
Ama, bu, afla ilgilidir; bunu bir af sayamazsınız, bu şartla
salıvermedir. Dolayısıyla, Anayasaya sığınmak da
mümkün değildir bu konuda.
Hükümet -tabirimi hoş görünüz- millete
dönmüş, halka dönmüş diyor ki: Senin bir yakının
öldürülmüş olabilir, bir suçtan zarar görmüş olabilirsin; ey
halkım, bunları unut, affet; çünkü, ben, senin adına
bunları affediyorum; ey halkım, lütfen, fedakârlık göster.
Değerli arkadaşlarım, başkalarından
fedakârlık bekleyenlerin, fedakârlığı önce kendilerinin
göstermesi gerekmez mi? Vatandaşından kendisine veya
yakınlarına karşı işlenen suçları affetmesini
isteyenlerin, hükümetin ve devlet erkinin, önce, kendisine karşı
işlenen suçlar için bu fedakârlığı göstermesi lazım.
Şimdi, burada da, hemen demin söylediğim Anayasa maddesine
sığınabilirsiniz. Devlet ve hükümet, daha doğrusu, devlet,
kendisine karşı işlenen suçlara affı asla düşünmezken,
halkına karşı işlenen suçlarla ilgili af yetkisini
kullanınca, bir affın, bir şartla salıvermenin amacına
ulaşması, toplumda huzuru ve barışı
sağlaması mümkün değildir değerli arkadaşlar.
Bu konuda yapılması gereken nedir?
Aslında yapabilirdik, bu konuda anayasa değişikliği
yapabilirdik. Türkiye Büyük Millet Meclisinin, af konusunda önüne getirilen bu
sınırları kaldırabilir... Sayın Beyhan Aslan
konuşmasında ifade ettiler "bu af konusunu Türkiye'nin
gündeminden ebediyen çıkaralım" dediler; kendisine katılıyorum.
Gerçekten, çok sık şekilde af Türkiye'nin günde-mine gelmemelidir,
hep bunlarla meşgul olmamalıyız. Şimdi, cumhuriyetin 100
üncü yılı dolayısıyla bir af beklentisi içerisine giren
insanlar olacaktır. Bunu, ne yapıp yapıp, mutlaka, Türkiye'nin
gündeminden çıkarmak mecburiyetindeyiz.
Değerli arkadaşlarım, bu tasarı bu
şekilde yasalaşırsa, yani, üzerinde konuştuğum 1 inci
madde bu şekilde geçerse, korkarım ki, yeni kargaşalar ve yeni
huzursuzluklar olacaktır.
Bu tasarı -benden önce konuşan
arkadaşlarım değişik misaller verdiler- hangi
çarpıklıkları içerisinde topluyor? Bir orman köylüsü bir
ağaç kesse...
Sayın Başkan, sürem doluyor, biraz daha
müsaade ederseniz, konuşmamı tamamlayacağım.
BAŞKAN - Efendim, bitince mikrofonunuzu tekrar
açacağım.
MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Peki
efendim, teşekkür ederim.
Bir orman köylüsü...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Şahin;
mikrofonunuzu açıyorum, lütfen tamamlayın efendim.
MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) -
Teşekkür ederim.
...bir ağaç kesse, bu şartla salıverme
imkânından yararlanamıyor; ama, dağ gibi bir adam, biri
tarafından devrilse, öldürülse, o dağ gibi adamı deviren, bu
şartla salıvermeden yararlanabiliyor. Bunu içimize sindirebiliyor
muyuz?!
Bu istisnalar maddeye konulurken, ölçünün ne kadar
mantıksız olduğu gerçeğini, herhalde, görüyoruz, biliyoruz
ve o nedenle, bu tasarının, toplum vicdanında yeni yaralar
açacağı gerçeğini de görmek mecburiyetindeyiz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Şahin, mikrofonunuzu
açıyorum; lütfen, tamamlayın efendim.
MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) -
Düşüncesini açıklamış, fikrini söylemiş, bu nedenle
suçlu bulunarak ceza almış kimseler bu düzenlemeden
yararlanamıyor; ama, yalancı şahitler, nüfus cüzdanı gibi,
pasaport gibi, diploma gibi resmî evrakta sahtekârlık yapanlar yararlanıyor;
uçak kaçıranlar, otobüs kaçıranlar -arkadaşlarım
söylediler- fuhşa teşvik edenler yararlanabiliyor -bunları
uzatabiliriz- hırsızlar yararlanabiliyor, yağmacılar, yol
kesenler, adam kaldıranlar yararlanabiliyor...
Gönlümüz arzu ederdi ki, toplumda, toplum
vicdanının kabul edebileceği bir yasal düzenlemeyle hükümet
buraya gelsin, iktidar muhalefet, üzerinde gerçekten uzlaşılabilecek
bir metin burada görüşülebilsin ve burada, iktidar muhalefet
işbirliğiyle, bir yasal düzenleme yapalım ve bir de şunu
ilan edelim kamuoyuna: Bu son aftır, bundan sonra asla af
çıkmayacaktır. Bu gerçeği Türkiye'ye haykırabilelim; ama,
bunu yapamadık. Asıl, hükümetin, bu Meclisten af dilemeye
ihti-yacı var, bu milletten af dilemeye ihtiyacı var böyle bir
tasarı sebebiyle.
Sürem doldu; hepinize saygılar sunuyorum. (FP,
ANAP ve DYP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın
Şahin.
Efendim, madde üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu
adına, İçel Milletvekili Sayın Turhan Güven... (DYP
sıralarından alkışlar)
Efendim, Sayın Güven'in mikrofonunu açmadan önce,
bu madde üzerinde şahsı adına söz almak için aynı anda
müracaat etmiş olan değerli milletvekili
arkadaşlarımın isimlerini ifade edeceğim ve biraz önce,
tümü üzerindeki görüşmeler sırasında yapmış
olduğum uygulamada olduğu gibi, bu arkadaşlarım
arasından, Divan Kâtipleriyle beraber kura çekmek suretiyle, iki
arkadaşıma söz vereceğim.
Sayın Arınç, Sayın Hatiboğlu,
Sayın Güven, Sayın Gönül, Sayın Ercan, Sayın Ertugay,
Sayın Sağlam, Sayın Yıldırım ve Sayın Örs
aynı anda müracaat eden arkadaşlarımdır.
Bunların dışında, Sayın Çelen,
Sayın Candan, Sayın Kukaracı ve Sayın Al da bu madde
üzerinde şahısları adına söz talep etmişlerdir; ancak,
bu son isimlerini okuduğum arkadaşlarıma söz vermem mümkün
değil.
Buyurun Sayın Güven.
DYP GRUBU ADINA TURHAN GÜVEN (İçel) -
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Doğru Yol Partisi Grubu adına hepinizi sevgi ve saygıyla
selamlıyorum.
Türkiye, onbeş aydan daha fazla bir süredir, bu
"af" lafı üzerinde epeyce durdu. En nihayet, bugün
görüşmelere başladık; fakat, bir ekspres sürati içinde
görüşmelere başlıyoruz. Geçen defa huzurlarınızdan
gelip geçen 4453 sayılı Kanunda, bayağı uzun
görüşmeler, tartışmalar yaşama imkânı hâsıl
olmuştu; çünkü, oldukça çok maddeyi kapsıyordu. Oysa, bu defa,
işi biraz da hafife alma babında diyelim, iki maddeyle hükümet
huzurunuza gelmiştir. Bu iki maddenin içinde şartlı tahliye de
vardır, erteleme de vardır, af da vardır. Hepsini bir paket
halinde önünüze getiriyorlar ki, bir çırpıda iş bitsin. Bu
yanlış... Bu yanlış... Bu yanlışın
uygulamada sıkıntısını çekecek olanlar, hükümet
değil, uygulamayı yapacak olanlardır; mahkemelerdir,
savcılardır. Siz, alelacele bir şey hazırlayıp yüksek
huzurunuza getireceksiniz; ama, bunun arkasından ne geleceğini
bilmeyeceksiniz.
Değerli arkadaşlarım, bakın, her
zaman söylemeye
çalışıyorum. Bir şey getiriyorsanız, bunun evvela
uygulayıcısı olan kimlerdir, lütfedip de bunlardan bir görüş
alın, bir istişarede bulunun. Kanun çıkarmak önemli değil;
kanunu uygulayabilmek önemlidir. Siz, bu kanunun hangi maddesini, nerede
uygulayacaksınız? Ben hükümete soruyorum, biliyor mu acaba? Birden
ziyade idam cezası verildiği ahvalde, ortaya çıkan yıl
sorununun nasıl çözüleceğini acaba biliyorlar mı? Kimse
bilmiyor. Neden; çünkü, bu memlekette uygulayıcıya itibar etmezseniz,
sonuçta, öyle acayip bir tavır ve durum içerisinde
kalırsınız ki, yargı, bunun hesabını sizden
sorar.
Değerli arkadaşlarım, bir
yanlış var. Geçen defa af kapsamı içerisinde olan bazı
maddeler, bu defa çıkarılmıştır. Sayın
Bakanı, ben, burada dikkatle dinledim ve aklıma başka bir fikir
geldi. Örnek veriyorum; Türk Ceza Kanununun 240 ncı maddesi, geçen defa
vardı, bu defa yok. Geçen defa var da doğruysa, bu defa niye yok,
niye yanlış? Geçen defa yanlışsa, niye bu
yanlışı yaptınız? Eğer, bu kanun,
Cumhurbaşkanından geri dönmeseydi, uygulamaya girmeyecek miydi?
Yanlışı uygulamaya sokmayacak mıydınız?
Eğer, o doğruysa, niye çıkardınız; o
yanlışsa niye bu defa tersini yapıyorsunuz? Bu kadar
tutarsızlık içerisinde, böyle acelecilikle bir şeylere
varmanız mümkün olmaz.
Bakınız, kanun yapma tekniği
vardır. Bu Meclis binlerce kanun yapmış Yüce Meclistir. Bir
kanun nasıl yapılır; aceleye gelmeden, itinayla, özenle,
titizlikle kelimeler, cümleler seçilir. Şimdi, geçen defaki kanuna
bakıyorsunuz; en azından lütfetmişlerdi, bir kanunda
bulunması lazım gelen kanun numaralarını sayma
gereğini hissetmişlerdi; 5816, 6136, 6831, 2863 gibi numara
sayıyorlardı. Bir de lütfedip, bugünkü metne bir bakar
mısınız; sadece kanunun adı var. O da doğru mu,
eğri mi, nereden bulacaksınız, nereden arayacaksınız?
Değerli arkadaşlarım, bu, aceleciliğin en güzel örneği
değil mi? Yani, şimdi bakacaksınız, kanunun adı var,
numarası yok. Kaçakçılığın Men ve Takibine Dair
Kanunun 26 ila 30, 33 ve 36 ncı maddeleri... Niye 1918 sayılı
Kanun deme gereğini hissetmiyorsunuz? Bu tembelliktense, felaket;
bilmemekten kaynaklanıyorsa, o zaman siz burada durmayın; bilmeyen
gider, bilenler gelir. (DYP sıralarından alkışlar)
NEVFEL ŞAHİN (Çanakkale)- Öğrenecekler...
Öğrenecekler...
TURHAN GÜVEN (Devamla)- Bunun aslını
esasını bilenler yapar değerli arkadaşlar. Olmaz böyle bir
şey. Bu, olsa olsa, tipik bir lâkaydî örneğidir. Devletin, hükümetin
getirdiği tasarılar, ciddiyet ister.
Bir başka olay. Burada, benim değerli bir
kardeşime -şu anda hatırlamıyorum, ama- Sayın Bakan
cevap verirken 138 inci maddeden bahsettiler; dediler ki: Hiç kimse, Anayasa
Mahkemesine, yani mahkemelere emir ve talimat veremez, genelge yayımlayamaz
Çok doğru, elhak. Peki, Anayasanın 140 ıncı maddesi ne
diyor Sayın Bakanım; hâkimler azlolunamaz diyor. Siz kanun hükmünde
kararnameye imza atmış bakansınız; siz hâkimleri azletmiyor
musunuz; iki müfettiş raporuyla hâkimi işten çıkarmayacak
mısınız?!. (DYP sıralarından alkışlar) Hani
Anayasanın bu maddesi, hani 140, hani 141?!. Ve Plan ve Bütçe Komisyonunda
bu madde tekrar geldi girdi. Şimdi, siz, hem bir taraftan, mahkemelere
talimat verilemeyeceği noktasında bir fikir serdedeceksiniz -ki,
doğrudur- ama, öbür taraftan da, hâkimleri, yargı
bağımsızlığını zaafa uğratacak, felç
edecek bir şeye de rahatlıkla imza atabiliyorsunuz. Bundan sonra
böyle yapılmasında uygunluk yoktur değerli
arkadaşlarım.
Şimdi, zaten bu kanun hiç kimsenin malı
değil; ama, bugün değerli bir arkadaşımı dinlemek imkânı
hâsıl oldu; bu eserin kime ait olduğu, müellifinin kim olduğu
anlaşıldı. Bakın değerli arkadaşlarım, çok
önemli kanunlar çıkarıldığı zaman, müelliflerinin
adlarıyla, hazırlayanların adlarıyla anılır; o
zaman, gelin, şu kanunun başlığını da
değiştiriverin de, daha uygun bir isim bulalım buna. (DYP
sıralarından "Söyle... Söyle..." sesleri,
alkışlar) Çünkü, bu kanun, ne için
çıkarıldığı ve hangi amaca matuf olduğu
bilinmeyen bir kanun hüviyetindedir.
Şimdi Sayın Bakan bir nebze ifade buyurdular;
yani, işkence yapan insanlar, insanlık suçu işliyordur;
doğrudur; ama, Türk Ceza Kanununda "işkence"
lafını duyduğunuz zaman ürperiyor musunuz? Ürpermemiz
lazım; doğru, insanlık suçu. Peki, Türk Ceza Kanununda
"işkence" kelimesinin geçtiği yerlerde "siz, niye onu
affın içine sokuyorsunuz" diye sormazlar mı adama?! Hem ürperti
geçireceksiniz hem de böyle bir kelimenin geçtiği 450 nci maddenin üçüncü
fıkrasını affın içine sokacaksınız, onun
idamından vazgeçeceksiniz. Değerli arkadaşlar, böyle bir
şey olmaz. Bir kanun, 1 inci maddesinden sonuna kadar değişiklik
getiriyorsa, zaman zaman af, zaman zaman şartlı tahliye, zaman zaman
erteleme getiriyorsa, bir bütünlük arz eder. Bu bütünlüğün
olmadığı zaman da, sizin insaf ölçüleriniz içinde af olur, sizin
anlayışınız içinde af olur; o da objektif kıstaslardan
âri bir af olur. Eğer, bir af, objektif, umumî kıstasları
taşımıyorsa, onun adına, af denilemez, şartlı
tahliye de denilemez.
Şimdi bakınız, özellikle hükümet, tabiî,
af kanunundan kaçıyor; ama, Anayasa Mahkemesinin 3713 sayılı
Kanunla ilgili olarak, özellikle İnfaz Kanunu hükmü babında
bakın neler diyor: "Cezanın infazı, suçlunun topluma uyum
sağlamasını ve topluma yeniden
kazandırılmasını amaçlar. Bu amacın
gerçekleştirilmesi, suça bağlı kalmadan ayrı bir
programın uygulanmasını gerektirir. Tüm çabalar, suçlunun
uyumsuzluğuna neden olan psikolojik, çevresel, sosyal ve kişisel
etkenlerin belli bir infaz programı içerisinde giderilerek suça yeniden
yönelmesini önlemektir. Bu program, suça göre değil, suçlunun infaz süresi
içerisinde gösterdiği davranışlarına ve gözlenen iyi
durumuna göre düzenlenecektir. Bu da, infazın, mahkûmların
işledikleri suçlara göre bir ayırıma gidilmeden aynı
esaslara ve belli bir programa göre yapılmasını ve
sonuçlarının gözlenmesini gerektirir. Aynı miktar cezayı
alan iki hükümlüden birinin, sırf suçunun türü nedeniyle -dikkat buyurun-
daha uzun bir süre ceza çektikten sonra şartla salıverilmesi,
cezaların farklı çektirilmesi sonucunu doğurur ki, bu, iki mahkûm
arasında eşitsizliğe neden olur." Yani, Sayın Bakan
"talimat vermeyin" falan filan diyor; ama, Anayasa Mahkemesinin,
elimizde, 3713 ile ilgili bir yığın kararı, 1803 ile ilgili
4 kararı var. Yani, görünen köye kılavuz istemez değerli arkadaşlarım.
Hiç kimseye emir ve talimat verme durumunda zaten değiliz; biz, Anayasa
Mahkemesinin varlığına inanan, ona saygılı bir
kurumuz, bir partiyiz. (DYPsıralarından alkışlar) Bu
itibarla, kimseye talimat vermiyoruz; ama, Anayasa Mahkemesinin de ne yapacağı
şimdiden bellidir; perşembenin geleceği çarşambadan
bellidir değerli arkadaşlarım. Onun için, zaten -televizyonlarda
izlediniz- bu nasıl olsa iptal görür diyen de ben değilim, ben
demedim bunu; konuşma arasında, nasıl olsa iptal görür diyen de
ben değilim değerli arkadaşlarım.
SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Kim söyledi sayın
başkan, kim söyledi?
NECMİ HOŞVER (Bolu) - Sayın
konuşmacı, bilmeceli konuşma; söyle, biz de bilelim.
TURHAN GÜVEN (Devamla) - Değerli
arkadaşlarım, içinize sinmeye sinmeye bir af kanunu
çıkarıyorsunuz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Güven, mikrofonunuzu
açıyorum efendim; lütfen, tamamlayın.
Buyurun.
TURHAN GÜVEN (Devamla) - Sayın Başkan, tabiî,
çok uzun bir maddeyi, bu kadar kısa süre içerisinde anlatmak mümkün
değil; ama, bir iki örnekle, müsaade ederseniz bağlayayım.
Bakın, idam cezasını Millet Meclisi
onaylamadı. Ne gelir önünüze; Türk Ceza Kanununun 17 nci maddesi gelir,
647 sayılı Kanunun 19 uncu maddesi gelir. İdam cezası 40
yıl ağır cezaya çevrilir mi; çevrilir. 30 yıl cezavinde
kalma şartı var mıdır, idamda; vardır. 30 yıl
ceza çektikten sonra salıverilir mi; salıverilir. Peki, infaz
hükümleri getirdiniz, tamam -öyle diyorsunuz- siz infaz hükümleri
uygulanır diyorsunuz- bu kişi ikiden fazla idam cezasına
çarptırılmışsa ne getireceksiniz? Daha önemlisi, daha evvel
bir şartlı tahliye veya af yasasından yararlanmışsa...
Değerli arkadaşlarım, çok önerge verdiniz, niye geri çektiniz?!
Hakkınızı neden aramıyorsunuz canım?! Arayın...
Arayın hakkınızı... Eğer, bir kişi birden ziyade
cezaya çarptırılmış, bir de şartlı tahliye veya
affa girmişse yararlanmaz hükmü var burada; siz buna ne diyorsunuz?!
İçinize sindirebiliyor musunuz bu maddeyi?! (DSP sıralarından
"Sindiriyoruz" sesleri) Sindirebiliyorsanız, sindirin o zaman...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Güven, mikrofonu açıyorum
efendim; lütfen, tamamlayın.
TURHAN GÜVEN (Devamla) - Saygılar sunuyorum
efendim; daha sonraki konuşmalarda ifade etmeye
çalışırız. (DYP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim.
Madde üzerinde, şahısları adına,
Sayın Bülent Arınç; buyurun efendim. (FP sıralarından
alkışlar)
BÜLENT ARINÇ (Manisa) - Sayın Başkan,
değerli arkadaşlarım; tekrar saygıyla selamlıyorum
hepinizi.
Biraz evvel tasarının tümü üzerindeki
konuşmalar sırasında görüşlerimi ifade etmiştim.
Şüphesiz bu konu üzerinde söylenecek çok şey var; ama, sadece bir iki
meseleyi bütün arkadaşlarımın dikkatlerine sunmak, onların
da hassasiyet gösterdiği bu konular üzerinde dikkatlerini çekmek arzu
etmiştim; yanlış anlamalar olmasın. O bakımdan, bu
vesileyle tekrar sözlerimi şöyle toparlamak istiyorum.
Sayın Başbakana da değerli
hanımefendiye de elbette saygımız var ve bu saygımızda
bugüne kadar da kusurda bulunmadık; ancak, bugün çıkarılmak
istenen tasarı, milletin meselesidir; sadece bundan istifade edecek olan
içerideki mahkûmların veya tutukluların değil, onların
yakınlarının değil, hepimizin meselesidir; sokağa
çıkan, bu ülkede yaşayan, huzur ve saadet içerisinde yaşamak
isteyen herkesin meselesidir. Kanunu bu anlayış içerisinde buradan
çıkarmamız lazım. Biz muhalefet partisi olarak olumlu
katkılarda bulunmayı arzu ettik: yanlış
bulduklarımızı değiştirmek isti-yoruz, doğru
bulduklarımızı desteklemek istiyoruz. Bu sebeple, ben
konuşmalarımı bu çerçeve içerisinde ortaya koymak arzusundayım.
Bakınız, çok uzun sayılan bu madde
içerisinde, gerçekten kamu vicdanının kabul etmeyeceği pek çok
suçlar kapsam içerisine alınmış, bir kısmı ise
dışarı çıkarılmıştır. Geçen yıl
çıkarılan Bazı Suç ve Cezaların Affı Hakkındaki
Kanuna baktığımızda, o gün kapsam dışında
tutulan pek çok fiilin bugün şartlı tahliyeden istifade
ettirildiğinin, tam aksinin de olduğunu görüyoruz. Eğer geçen
sene doğru yapılmışsa, bu sene niye böyle farklılıklar
görülmüştür; bunların izah edilmesi gerekir.
Sayın Bakan tümü üzerindeki görüşmeler
sırasında konuşmalara cevap verirken şu cümleyi sarf etti:
"Fazilet Partisi, Türk Ceza Kanununun 240 ıncı maddesini bu af
kapsamı içerisine koymak için özel bir çaba sarf ediyor" dedi. Bu söz
yanlış bir sözdür. Her ne kadar 240 ıncı maddenin bu kapsam
içerisinde olmasını arzu ediyorsak da, bu, bizimle, bizim
toplumumuzla ilgili bir mesele değil, hukukun bir gereğidir.
Geçtiğimiz yıl çıkarılan af kanunu içerisinde, hem görevi
ihmal hem de kötüye kullanma, kapsam içerisindeydi; çünkü, bu iki maddenin
birbiri arasında çok ince bir zar kadar fark vardır. Bazen ihmal
olarak nitelendirilen vasıf, sonunda, görevi kötüye kullanmaya gidebilir.
Bütün memurların, bürokratların, zaman zaman belediye
başkanlarının, görevlerini ifa ederken, bu tür suçlamalara
muhatap olmaları mümkündür; onların, hiç olmazsa, böyle kapsamlı
bir indirim ve erteleme içerisine alınmalarında sosyal bir zaruret
görmüştük. Bu bakımdan, 240 ıncı maddenin üzerinde durdum.
Yine, 243 üncü madde -ki, bugün işkence suçu
olarak tavsif ediliyor- bunu savunmak veya alkışlamak adına
değil, burada gösterilen hassasiyetin, asıl hassasiyet gösterilmesi
gereken daha ağır yerlerde niçin ortaya
konulmadığını sormak için cümlelerimi ifade etmiştim.
Değerli arkadaşlarım, o yüzden,
bakınız, 240 ıncı maddenin buradan
çıkarılmasını sağlamalıyız ve bunun yerine,
mesela 449, 450 gibi, yani usul ve fürua karşı işlenen
cinayetler ile canavarca his saikiyle işlenen cinayetleri bu kapsam
içerisine koymalıyız.
Yine, silahlı gasptan başlayan 496 ve devamı
maddeleri bunun içerisinde değerlendirmeliyiz.
Fuhşa teşvik, kadın alıp satmak
gibi suçları, kapsam dışına mutlaka çıkarmalıyız ve biraz sonra
önergelerimizde göreceğimiz gibi, hepimiz, vicdanen, ahlaken ve
mantıken af içerisinde olması veya dışında olması
gereken konularda, kesenkes bir sabit fikirle değil, uzlaşarak ve
tartışarak en doğruyu bulma gayreti içerisinde
olmalıyız.
1 inci maddenin 6 ncı bendinde, daha önce
şartla salıverilme hükümlerinden yararlanan kişilerin, bu sefer,
bundan, indirimden istifade etmeyecekleri ve daha önce çıkarılan bir
aftan yararlananların yine bundan yararlanmayacakları söyleniyor.
Ceza hukukunda en uzun dava ve ceza
zamanaşımı, hemen hemen yirmi yıldır. Halbuki bundan
önce çıkarılan aftan bu yana yirmialtı yıl geçti. 1974'ten
bu yana herhangi bir şekilde suç işlemiş kimsenin böyle bir
indirimden istifade etmemesi veya ertelemeye girmemesi, ceza adaleti
prensiplerine de uygun değildir. Kaldı ki, 17 nci maddenin tadili,
hem hükümet tasarısı olarak geçmişte gelmişti hem de bugün
yeni Türk Ceza Kanunu taslağı içerisinde de değiştirilmek
isteni-yor. Burada da bir haksızlık var; yıllarca
cezasını çekip de, bir fiilden
dolayı yeniden mahkûm olan
insanların geriye kalan şartla tahliye süresinin tekrar çektirilmesi,
hakikaten...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Arınç, açıyorum
mikrofonunuzu lütfen tamamlayın efendim.
Buyurun.
BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
...vicdanları yaralamaktadır. Bu sadece
Eşber Yağmurdereli'nin maddesi olarak da bilinmemelidir.
Aldığımız mektuplar, duyumlar ve haberler, yine 17 nci
madde dolayısıyla yüzlerce insanın mağdur
olacağını göstermektedir. Burada bütün amacımız, bu
konulardaki kamu sesini dinlemek ve bu vicdanlara tercüman olmaktır.
Yoksa, çıkaracağımız şeyin şu veya bu
kişileri memnun etmesiyle, Parlamento, görevini yapmış
sayılamaz.
Diğer konulara vaktim müsaade etmiyor, Sayın
Başkanın müsamahasıyla; ama, lütfen değişiklik
önergeleri üzerindeki görüşlerimizi sağduyuyla dinleyip takip edelim
ve hep beraber bu kanunun mükemmel olarak çıkması için gayret sarf
edelim.
Hepinizin ilgisini istirham ediyor, saygılar
sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın
Arınç.
Efendim, şahsı adına ikinci söz, kura
çekimi sonucunda Sayın Zeki Ertugay'a çıkmıştı...
Kim konuşacak efendim?..
TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın İlyas
Yılmazyıldız...
BAŞKAN - Yerine Sayın İlyas
Yılmazyıldız konuşacak.
Buyurun Sayın Yılmazyıldız. (DYP
sıralarından alkışlar)
İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 23 Nisan 1999
Tarihine Kadar İşlenen Suçlardan Dolayı Şartla
Salıverilmeye, Dava ve Cezaların Ertelenmesine Dair Kanun
Tasarısı hakkında kişisel söz almış
bulunmaktayım; hepinizi saygıyla selamlarım.
Değerli milletvekilleri, bu tasarı
hakkında şu ana kadar değişik partilere mensup hatipler
konuştular. Bir şey çok net ve
açık ortaya çıkıyor ki, Sayın Başbakanın,
ilgili bakanların, genel başkan yardımcılarının
beyanlarından çok net ve açık bir şekilde ortaya
çıkıyor ki, bu tasarıyı adaletin hangi terazisine
vurursanız vurun, adaletsiz bir kanun tasarısıdır. Bu kanun
tasarısının sahibi yoktur. Bu kanun tasarısı, sadece
ve sadece, ortaya atılan bir söz ortada kalmasın diye
çıkarılmaya çalışılan bir kanun tasarısıdır.
Gerçi, bu hükümetin çıkardığı
kanunların hangisi doğru dürüst çıktı ki?!. Bir vergi
kanunu, üç defa değiştirildi; bankalar kanunu, iki defa
değiştirildi; tahkim yasası öyle; en son, üç kamu
bankasının özelleştirilmesine yol açacak kanuna baktığımızda,
o bile, Sayın Cumhurbaşkanı tarafından, Anayasaya
aykırı olduğu için, şartlı olarak imzalandı.
Şimdi, bu kanun tasarısına
baktığımız zaman da, konuşan hatipler defalarca
uyarıyor; diyorlar ki: Bu kanunu, Anayasa Mahkemesi, eğer
şunları da içine alacak şekilde bozarsa, ne
yapacaksınız?!" Sayın Bakanın öyle ummamaktan
başka bir tedbiri yok.
Efendim, Anayasa Mahkemesi hukuka göre karar verir;
ama, yorumu daha vahim; diyor ki: "Anayasa Mahkemesi, zaman içinde yorumlarını
değiştirebilir." Peki,
Anayasa Mahkemesi, zaman içinde yorumlarını değiştirip, 30
000 kişinin katili, bölücübaşını da "affettim"
derse, ne yapacaksınız?!
HASAN GÜLAY (Manisa) - Yok öyle bir şey.
İLYAS YILMAZYILDIZ(Devamla) - "Biz affetmedik
de bunu Anayasa Mahkemesi affetti" diye bu suçu, sorumluluğu
üzerinizden atmaya mı çalışacaksınız?!
HASAN GÜLAY (Manisa) - Hayal kurma... Hayal kurma...
BAŞKAN - Lütfen müdahale etmeyin.
İLYAS YILMAZYILDIZ
(Devamla)- Değerli arkadaşlarım, bakınız,
şu kadarını söyleyeyim. Sorumluluğunuzu taşıyamayacağınız
konuları başka birilerinin üzerine atmaya gerek yok; bu, sizi
sorumluluktan kurtarmaz. Ben, şahıs olarak ve Doğru Yol Partisi
olarak, bu kanuna tümüyle karşı olduğumuzu, reddettiğimizi bildirmek istiyorum; niye:
Sayın Boray Uras Ankara'ya kadar yürüdü; iki
evladını trafik kazasında kaybetti. Yine, Meclis, trafikle
ilgili araştırma komisyonu kurdu, komisyon böyle kalın bir rapor
hazırladı ve "2001 yılını da bu konuda yıl
ilan edin" dedi. Burada önlemleri okuyorum; hiçbirinde, trafik
cezalarından dolayı sarhoş bir şoförün
çarptığı otobüste ölen 26 kişinin suçlusunu affedin"
demiyor, tam aksine, "bunun cezasını artırın diyor.
Ama, gelin görün ki, zaten bir yıl bile yatmayacak, altı ay bile
yatmayacak bu insanları -çoğu zaman para cezasına çevrilir- bunu
bile affediyorsunuz.
Yine bakıyoruz, bu hükümetin
uyguladığı ekonomik önlemlerden dolayı kepenk kapatmak
zorunda kalmış, kredi borcunu ödeyememiş, kredinin faizlerini
ödeyememiş, vergi borcunu ödeyememiş, vergi faizlerini ödeyememiş
olanların, hatta SSK primlerini ödemediği için yine bu hükümetin
bakanı tarafından haciz getirilmiş belediyelerimizin bu
borçları bu af kapsamında değil. Gelin, bunları affedin,
eğer affedecekseniz... Bunlar, ekonomik yönden, kendiliğinden bu
duruma düşmediler ki. Bunlar, sizin uyguladığınız
kötü, bozuk ekonomiden dolayı bu duruma düştüler. İşte, bu
konularda verilen önergelerimiz var; çiftçilerin, esnaf ve sanatkârların
faizleriyle birlikte kredi borçlarının, belediyelerin prim ve vergi
borçlarının affedilmesiyle ilgili; gelin, bunu kabul edelim. Trafik
suçları da, yine 1 inci maddedeki kapsama dahil edilmeyen suçlar içine
alınsın, hiç olmazsa. Bakınız, sadece beş yılda
30 000 vatandaşımız ölmüş, her yıl katrilyonlarca lira
zarar ve onbinlerce vatandaşımız yaralanıyor; şu anda
her şeyden önemli. Gelin...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Evet, Sayın
Yılmazyıldız, mikrofonunuzu açıyorum; lütfen
tamamlayın efendim.
İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) - Değerli
arkadaşlarım, gönül bir şeyi arzu ederdi; herkesin içine sinen
bir yasa çıksın. Bakıyorum, bir partinin genel başkan
yardımcısı bu benim içime sinmiyor diyor. Sayın MHP'li
milletvekili arkadaşlarımızın, maddelerine geçilmesi
oylanırken, yüzde 90'ı burada yoktu; anlaşılıyor ki,
içlerine sinmiyor. Bakıyoruz, DSP'de de yine içine sinmeyenler var.
Sayın Bakan da diyor ki affı ben mi istedim; getirdiler,
kucağımda buldum. Böyle yasa çıkar mı arkadaşlar?!
Bu, açıktan açığa, bu millete saygısızlıktır,
bu milletin taleplerini dikkate almamaktır.
Dün akşam, keşke televizyondaki
programları izleseydiniz; yüreği yanık insanlar... İyilik
olsun diye arabasına iki kişiyi almış, işkenceyle
öldürülmüş; böyle bir katili serbest bırakıyorsunuz; ne hakla?!Buna
hiç hakkınız yok!
Değerli arkadaşlarım, bu yasaya
karşı olduğumuzu ifade eder, hepinize saygılar
sunarım. (DYP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın
Yılmazyıldız.
Sayın Yıldırım, buyurun efendim,
sorunuzu yöneltebilirsiniz Sayın Bakana.
MEHMET SADRİ YILDIRIM (Eskişehir) -
Sayın Başkan, delaletinizle, aşağıdaki
sorularımı Sayın Bakandan sormak istiyorum.
Halkın çoğunluğunun istemediği,
ülke şartlarının müsait olmadığı affı,
sadece ceza bakımından mı çıkarıyorsunuz; yoksa, hayat
pahalılığı ve ekonomik sıkıntı çeken, yok
olma noktasına gelen çiftçi, esnaf ve sanayici için af düşünüyor
musunuz? Bu duruma göre sorularıma geçiyorum:
1. Esnaf ve çiftçinin yatıramadığı
sigorta, Bağ-Kur primleriyle, cezaların affını
düşünüyor musunuz?
2. Yine, çiftçi, Türkiye Cumhuriyeti Ziraat
Bankasına ve tarım kredi kooperatiflerine olan borçlarını
ödeyememiştir; bu nedenle, anaborç dışındaki faizleri
affetmeyi düşünüyor musunuz?
3. Devlete vergisini veren esnafı, sanayiciyi,
ekonomik durumu nedeniyle vergisini ödeyemeyen esnafı kurtarmak için
asıl borçları ödemek şartıyla, gecikme zamları ile
vergi cezalarını affetmeyi düşünüyor musunuz?
4. Belediyeler, borçlu olmaları nedeniyle, hizmet
yapamadıkları gibi, hacze muhatap olmaktadırlar. Bu sebeple,
kamuya olan borçları ve gecikme faizleri nedeniyle zorluk
içerisindedirler. Bu duruma göre, Sosyal Sigortalar Kurumu, Emekli
Sandığı, TEDAŞ ve İller Bankasına olan
borçlarını affetmeyi düşünüyor musunuz?
Saygılarımla efendim.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim.
Buyurun Sayın Bakan, cevaplayabilirsiniz
soruları efendim.
ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan
tasarı, sadece işlenmiş olan suçlar dolayısıyla bir
şartla salıverilme ve erteleme uygulaması getirmektedir.
Sayın milletvekilimizin sorduğu konular, suç konusu olan hususlar
değildir.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim.
Sayın Ilıcak, buyurun efendim, sorunuzu
yöneltebilirsiniz.
AYŞE NAZLI ILICAK (İstanbul) - Sayın
Başkan, delaletinizle, Sayın Bakana şu soruları sormak
istiyorum:
564 sıra sayılı kanun
tasarısının, bir ihtisas kuruluşu olan Adalet Komisyonunda
serbestçe müzakere edilip oylandığı, vicdanlar üzerinde bir
baskı olmadığı kanaatinde misiniz? Adalet Komisyonunun
kabul ettiği metin sütununa baktığımızda "1 inci
madde aynen kabul edilmiştir, 2 nci madde aynen kabul edilmiştir, 3
üncü madde aynen kabul edilmiştir, 4 üncü madde aynen kabul
edilmiştir" denilmektedir. Hiçbir önerge kabul edilmemiştir.
Acaba, sizce, vicdanlar üzerinde baskı olmasaydı, DSP Grubu,
Eşber Yağmurdereli, MHP Grubu ise, Haluk Kırcı'nın
uğradığı adaletsizliği gidermeyecek miydi?
İkinci sorum, yine size Sayın Bakanım:
Eşber Yağmurdereli'nin uğradığı mağduriyeti
gidermek için, geçtiğimiz yasama döneminde Türk Ceza Kanununun 17 nci
maddesiyle ilgili bir değişiklik teklifini siz
hazırlamamış mıydınız? O zaman, niçin, dün,
Adalet Komisyonunda, sizin hazırladığınız teklif
paralelindeki önergemize katılmadığınızı beyan
ettiniz?
Çok teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan, Sayın
Ilıcak'ın sorularını cevaplayabilirsiniz efendim.
ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Adalet Komisyonu, dün,
564 sıra sayılı tasarıyı görüşmüş ve
yapılan oylama sonucunda, hükümetten gelen şekliyle kabul etmiştir.
Vicdanlar üzerinde bir baskı olduğunu iddia edebilmek için, siz neye
dayanıyorsunuz. Ben, böyle bir olasılık görmüyorum.
Eşber Yağmurdereli'nin de
yararlanabileceği bir kanun tasarısını, geçen dönemde
Türkiye Büyük Millet Meclisine sunduğumuz doğrudur. O tasarı,
şimdi bir milletvekilimiz tarafından yenilenmiş bulunmaktadır.
Tasarının kabulü, Türkiye Büyük Millet Meclisinin takdirindedir.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Çevik.
YAHYA ÇEVİK (Bitlis) - Sayın Başkan,
görüşülmekte olan 564 sıra sayılı, 23 Nisan 1999 Tarihine
Kadar İşlenen Suçlardan Dolayı Şartla Salıverilmeye,
Dava ve Cezaların Ertelenmesine Dair Kanun Tasarısıyla ilgili
olarak aşağıdaki sorularımın Sayın Bakan
tarafından cevaplandırılması hususunda delaletinizi arz
ederim.
1. Suçun şahsiliği, hukukun en temel
ilkelerinden biriyken, belli kesimlerin memnun olacağı, belli
kesimlerin ise üzüleceği yapıda, sadece kişi ya da grupları
esas alan bir şartla salıverme tasarısı, toplumsal huzura
ne ölçüde zarar ya da yarar sağlar? Eşitlik ilkesini
kasıtlı olarak tahrip eden bu uygulamadan ne bekliyorsunuz?
2. Ölmeyi ve öldürmeyi düşünür hale getirilen
acılı baba Boray Uras gibi binlerce mağdur
yakınının duygu ve düşünceleri, sizi, gerçekten doğru
mu yapıyoruz diye bir kerecik olsun düşünmeye sevk etmedi mi?
Yarın bu insanların, bu tasarının yasalaşması
sonucu neden olabilecekleri muhtemel olayların sorumluluğunu
üstleniyor musunuz? Acaba, ailenize -ki, en yakın kişi olan
Rahşan Ecevit'e- karşı affettiğiniz suçlardan birisi
işlenseydi, onu da affeder miydiniz?
3. Mağdur olan belli kesimlerin
Bakanlığınız adına gönüllerini almayı veya
hükümetinizce, mağdur olan kişilerden af dilemeyi düşünüyor
musunuz?
Arz ederim, saygılarımla.
BAŞKAN- Teşekkür ediyorum.
Buyurun Sayın Bakan.
ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon)-
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hukuk normları,
genel, soyut herkes için geçerli kurallardır. Burada, belli kişiler
göz önünde bulundurularak kanun tasarısı
hazırlanmamıştır.
Ayrıca, tasarımızda, cezaların
şahsiliği ilkesiyle bağdaşmayan herhangi bir yön
bulunmamaktadır.
BAŞKAN- Teşekkür ediyorum.
Sayın Bedük, sorunuzu alabilirim; buyurun.
SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara)- Sayın
Başkanım, delaletinizle, Sayın Bakanıma şu
sorularımı arz ediyorum:
Sayın Bakanın ifade ettiği gibi,
işkence bir insanlık suçudur. Türkiye'de ve şu Mecliste hiç
kimsenin işkenceyi ve efrada suimuameleyi desteklemeyeceği
muhakkaktır.
450 nci maddenin üçüncü fıkrasında,
özellikle, canavarca bir his sevkiyle veya işkence veya azap vermek
suretiyle bir insanı öldürmenin suç olduğunu biliyorum. 243 üncü
maddenin af kapsamına alınmaması hususunda tavrını
koyan Sayın Bakan, 450 nci maddenin üçüncü fıkrası için niye
koymuyor? Aradaki fark, sadece, polisler midir, yoksa başka bir
maksadı mı vardır; eşitlik ilkelerine uygun mudur?
İkinci sorum: Daha önce af kanunundan
yararlanmış olan bir suçlu, davası derdest iken istifade
etmiş; bu suretle, özellikle şu andaki 1 inci maddede ifadesini bulan
daha önce çıkan af kanunlarından yararlananlar, bu aftan istifade
edemezler" şeklindeki ifadeye dayalı olarak, eğer derdest
bir dava ise, hüküm yoksa, buna rağmen, bu af kanunundan yararlanmayacak
mıdır; yoksa, hüküm verilmiş olanlar mı bu af kapsamı
içerisine girmektedir veya dışına
çıkarılmaktadır? Bunların açıklanmasını
istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan.
ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ceza Kanununun 450 nci
maddesinin 3 üncü bendinde, canavarca bir his sevkiyle veya işkence ve
tazib ile ika edilen adam öldürme fiilinin cezası idam olarak
öngörülmüştür. Bu tasarıda, idam cezası için getirilen hüküm,
sadece, idam cezasının infaz edilmeyeceği şeklindedir. Bu
hüküm, yeni bir hüküm değildir. 1991 yılında çıkarılan
Terörle Mücadele Kanununun geçici 1 inci maddesinde de benzeri bir hüküm yer
almıştı; üstelik, o zaman, o durumda bulunanların 10
yıl ağır hapis cezalarını gördükten sonra, istekleri
aranmaksızın, iyi hal göstermeksizin, şartla
salıverilecekleri öngörülmüştü. Bu tasarıda ise, onların
tabi oldukları kanun hükümlerinin uygulanacağı belirtilmektedir.
Ayrıca, bu hüküm, Türkiye'de 1984
yılından beri olan bir uygulamaya paralel bir düzenlemedir. 1984
yılından beri Türkiye'de herhangi bir idam cezası infaz
edilmemektedir. Şu anda da, Türkiye Büyük Millet Meclisi Adalet
Komisyonunda 67 idam cezası dosyası beklemektedir; ama, Türkiye Büyük
Millet Meclisi, bunlardan hiçbiri hakkında infaz kararı
vermemiştir, o yolda bir kanun çıkarmamıştır.
Getirilen hüküm, sadece, idam cezasının infaz edilmemesi yönündedir;
yoksa, başka bir indirim getirilmemiştir.
İşkence, günümüzün anlayışına
göre insanlığa karşı en büyük suçtur. Nitekim, Türkiye
Büyük Millet Meclisi de, geçen yıl, Türk Ceza Kanununun 243 üncü maddesini
değiştirerek, işkenceye verilen cezayı 5 yıldan 8
yıla yükseltmişti. O nedenle, Türkiye Büyük Millet Meclisinin bu
iradesi de dikkate alındığında ve milletimizin
işkenceyi hiçbir biçimde artık, ülkemizde bir uygulama olarak görmeme
isteği de dikkate alınarak, işkencenin kesin olarak af
kapsamı dışında bırakılması uygundur,
yerindedir.
Tasarıda, hüküm giymiş olanların veya
daha önce bir aftan yararlananların, bu şartlı
salıve-rilmeden yararlanamayacakları hükme
bağlanmıştır. Altıncı bentte, daha önce
şartla salıverilme hükümlerinden yararlandığı halde,
yeniden suç işleyerek hüküm giyenler ile daha önce
çıkarılmış bir aftan yararlananların bu madde hükümlerinden
yararlanamayacakları belirtilmiş bulunmaktadır. Daha önce
çıkarılmış bir aftan yararlananların kapsam
dışında kalabilmesi için, burada, bu düzenlemede, hükmün
kesinleşmiş olması aranmamıştır; aftan
yararlanmış olmak yeterli görülmüştür.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim.
SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Sayın Başkan,
müsaade ederseniz, bir cümle ilave edebilir miyim?..
BAŞKAN - Buyurun efendim.
SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Daha evvelki af
kanunundan yararlanmış olan kişi hakkında bir hüküm yok. Eğer,
o, şartla salıverme veyahut da af kanunundan yararlanmamış
olsaydı, mahkeme sırasında belki aklanacaktı, beraat
edecekti; ama, beraat etmedi, af kanunundan yararlanmış oldu.
Dolayısıyla, acaba, sizin adalet ilkeniz, buna uygun bir şekilde
cevap vermeyi nasıl karşılayabiliyor veya nasıl cevap
verebiliyorsunuz?
BAŞKAN - Peki Sayın Bedük, teşekkür
ediyorum efendim.
Değerli milletvekilleri...
SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Sayın Bakan bu
konuda cevap verecekti, müsaade ederseniz...
BAŞKAN - Efendim, soru cevap süremiz bitti,
Sayın Bakan arzu ediyorsa, sorunuza yazılı olarak cevap
verebilir.
TURHAN GÜVEN (İçel) - Bu kadar katı
olmayın efendim.
BAŞKAN - Sayın Konukoğlu, Sayın
Geçer, Sayın Güven, Sayın Göksu, Sayın
Yılmazyıldız, Sayın Çelen, Sayın Çiçek ve Sayın
Aytekin'in sorularını, yine Yüce Heyetinizin almış
olduğu karar gereği değerlendiremiyorum efendim.
Değerli milletvekilleri, madde üzerinde 4 adet
önerge vardır. Önergeleri önce geliş sırasına göre
okutacağım, daha sonra da aykırılıklarına göre
işleme alacağım.
BÜLENT ARINÇ (Manisa) - Sayın Başkan...
BAŞKAN - Buyurun efendim.
BÜLENT ARINÇ (Manisa) - Affedersiniz... Zannediyorum
ki, bu madde üzerinde sadece 4 önergeyi işleme alacaksınız; öyle
duymuştum.
BAŞKAN - Öyle yapacağım efendim.
BÜLENT ARINÇ (Manisa) - Bu, 87 nci maddeye
aykırı. Eğer, bu tutumunuzda ısrar edecekseniz, 63 üncü
maddeye göre, usul hakkında konuşmak istiyorum.
BAŞKAN - Efendim, bu konu -biliyorsunuz- Yüce
Heyetimizde çok tartışıldı.
Ben, böyle bir tartışma
açılacağını tahmin ettiğim için, Türk Hukuk Kurumunun
bastırmış olduğu Türk Hukuk Lügatını
getirttirdim. Şimdi, size buradan bir pasaj okuyacağım ve
zannediyorum ki, siz de tatmin olacaksınız.
Ayrıca, Başkanlığın, bu
konudaki uygulamaları da, bugüne kadar bu yönde olmuştur. Okuyorum
efendim: "Maddeler, fıkra, cümle veya bentlerden mürekkeptir. Bir
maddenin satırbaşı olarak başlayan
kısımlarına "fıkra" ve bu
kısımların nokta ile ayrılan parçalarına "cümle"
denir. Bir fıkrada harf ve rakam ile ayrılmış
kısımlara da "bent" denir."
Bu açık tarif karşısında arzunuzu
yerine getiremiyorum. Bugüne kadarki uygulamalarımız da hep bu yönde
oldu. Müsaade buyurursanız çalışmalarımıza devam
edelim.
BÜLENT ARINÇ (Manisa) - Sayın Başkan, birkaç
çümle ifade etmem lazım.
BAŞKAN - Buyurun efendim.
BÜLENT ARINÇ (Manisa) -Şimdi, o okuduğunuz
metne hayır diyemem; ama, Meclisin çalışmalarını
İçtüzük yönlendiriyor. Bu 1 inci maddede, birbirinden farklı tam 11
tane düzenleme var; 11 maddeyi bir madde içerisine koymuşlar...
BAŞKAN - Efendim, bu açık tarif
karşısında, bunları, sizin ifade etmiş olduğunuz
şekilde değerlendiremiyorum.
BÜLENT ARINÇ (Manisa) -Sayın Başkanım,
ben ifade ederim, 63 üncü maddeye girersiniz girmezsiniz, uygulamanız
böyle olur olmaz; ama, tutanaklara geçmesi açısından...
BAŞKAN - Geçti efendim...
BÜLENT ARINÇ (Manisa) - ... ben meramımı
ifade etmek istiyorum.
BAŞKAN - Peki, çok teşekkür ediyorum
Sayın Arınç.
Efendim, tekraren ifade ediyorum, madde üzerinde 4 adet
önerge vardır. Önergeleri, önce geliş sıralarına göre
okutacağım, sonra da aykırılıklarına göre
işleme alacağım.
İlk önergeyi okutuyorum efendim:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 564 sıra sayılı
Kanun Tasarısının 1 inci maddesinin 5 inci bendinin son
cümlesine aşağıdaki hükmün eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Saygılarımızla.
|
Nevzat
Ercan |
Ali
Rıza Gönül |
|
Sakarya |
Aydın |
|
Turhan
Güven |
Ahmet
İyimaya |
|
İçel |
Amasya |
|
Sevgi
Esen |
Ali
Naci Tuncer |
|
Kayseri |
Trabzon |
|
İlyas
Yılmazyıldız |
Necati
Yöndar |
|
Balıkesir |
Bingöl |
"Çiftçilerin, esnaf ve sanatkârların faizleriyle
birlikte kredi borçları, belediyelerin ise prim ve vergi
borçlarının faizleri affedilmiştir."
BAŞKAN - Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan tasarının 1 inci
maddesinin birinci fıkrasının
5 inci bendinin (a) alt bendinde yer alan 219'dan sonra 230'un ilave
edilmesini arz ve teklif ederim.
Saygılarımla.
Uluç
Gürkan
Ankara
BAŞKAN - Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
564 sıra sayılı tasarının 1
inci maddesinin 5 inci bendinin (a) fıkrasından TCK'nın 240
ıncı maddesinin çıkarılmasını ve
fıkranın aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Bülent
Arınç |
Cemil
Çiçek |
|
Manisa |
Ankara |
|
Abdullah
Gül |
Abdülkadir
Aksu |
|
Kayseri |
İstanbul |
|
Akif
Gülle |
Azmi
Ateş |
|
Amasya |
İstanbul |
|
Eyyüp
Sanay |
İsmail
Kahraman |
|
Ankara |
İstanbul |
|
Mehmet
Ali Şahin |
Salih
Kapusuz |
|
İstanbul |
Kayseri |
Teklif :
1 inci maddenin 5 inci bendinin (a)
fıkrasından TCK'nın 240 ıncı maddesi
çıkarılmıştır.
BAŞKAN - En son önerge aynı zamanda en
aykırı önerge olduğu için, önce okutup, sonra işleme
alacağım:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 564 sıra sayılı
kanun tasarısının 1 inci maddesine 10 uncu bent olarak
aşağıdaki hükmün eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Saygılarımızla.
|
Nevzat
Ercan |
Ali
Rıza Gönül |
|
Sakarya |
Aydın |
|
Turhan
Güven |
Ahmet
İyimaya |
|
İçel |
Amasya |
"10. Her sanığın, bu kanundan
yararlanmayı reddetme hakkı vardır. Ret, en geç, yasanın
yürürlüğe girdiği tarihten itibaren onbeş gün içinde herhangi
bir cumhuriyet savcılığına veya yargılama
makamına başvuru suretiyle olur. Süresinde kullanılmayan ret
hakkı düşer. Milletvekili ve bakan statüsünde bulunanlar, reddetme
hakkını kullanmış sayılırlar."
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI EMİN KARAA
(Kütahya) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Hükümet?..
ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) -
Katılmıyoruz.
BAŞKAN - Komisyonun ve hükümetin
katılmamış olduğu önerge üzerinde konuşacak
mısınız efendim?
TURHAN GÜVEN (İçel) - Evet...
BAŞKAN - Sayın Güven, siz mi
konuşacaksınız?..
TURHAN GÜVEN (İçel) - Evet...
BAŞKAN - Buyurun Sayın Güven.
Süreniz 5 dakika Sayın Güven.
TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkan, 1974
yılında çıkarılan 1803 sayılı Af Yasasında
böyle bir hüküm vardı. Bu, kendinin suçlu olmadığına inanan
kişinin, kendine olan güvenin bir sonucu olarak, hakkında devam eden
dava üzerinde af isteminin reddi mahiyetindeydi; fakat, ne hikmetse, geçen defa
da, bu defa da böyle bir husus gündeme gelmedi. Hatırlanacağı
üzere, bundan evvelki kanun, 4453 sayılı Kanun görüşülürken,
bendeniz, yine, huzurlarınızda, bunu gündeme getirmiş ve
vatandaşın, bu hakkını kullanmasının uygun
olacağını ifade etmiştim; çünkü, siz, bir kişiyi,
peşinen suçlamış gibi bir durumda olursunuz... Halbuki, o
kişi, kendinin suçlu olmadığı, mevcut iddiaların
hiçbirinin gerekli ve yeterli olmadığı, delillerin
olmadığı noktasındaki bir fikre sahipse, sonucunu
alması, ama, sonucunda, eğer mahkûmiyete gidiyorsa, o zaman, bu
hakkın kullanılıp kullanılmayacağı hususunu ona
vermek lazımdır; bu birinci şey.
İkincisinde "bu reddetme hakkını
kullanmış sayılırlar" demek suretiyle, gerek
milletvekillerine gerek bakanlara bir itibar kazandırma
amaçlanmıştır.
Bu nedenle, bu önergemizin kabulü hususunda
oylarınıza ihtiyacımız vardır. Bu, evvela,
kişinin kendine olan, delil yetersizliğinden olan
saygısını kazandıracaktır ve kişi hakkındaki
haksız suçlamaların da, sonuçlanması noktasına doğru
götürecektir.
Teşekkür eder, saygılar sunuyorum. (DYP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Efendim, gerekçesi Yüce Heyetinize ifade
edilmiş bulunan önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Müteakip önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 564 sıra sayılı
kanun tasarısının 1 inci maddesinin 5 inci bendinin son
cümlesine aşağıdaki hükmün eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Saygılarımızla.
Nevzat
Ercan
(Sakarya)
ve
arkadaşları
Çiftçilerin, esnaf ve sanatkârların faizleriyle
birlikte kredi borçları, belediyelerin ise prim ve vergi
borçlarının faizleri affedilmiştir.
BAŞKAN - Önergeye Komisyon katılıyor mu
efendim?..
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI EMİN KARAA
(Kütahya) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet?..
ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) -
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Komisyonun ve Hükümetin
katılmadığı önerge üzerinde kim konuşacak efendim?
TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Yöndar
konuşacaklar.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Yöndar. (DYP
sıralarından alkışlar)
NECATİ YÖNDAR (Bingöl) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 564 sıra
sayılı kanun tasarısının 1 inci maddesinin 5 inci
fıkrasının son bendine bir fıkra eklemek istedik. Bu da,
çiftçilerimizin, esnaf ve sanatkârların almış oldukları
kredilerin faizleri, zor durumda bulunan belediyelerimizin prim ve vergi
borçlarının affedilmesiyle ilgilidir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
getirmiş olduğunuz bu tasarı adaletsizliklerle doludur. Toplumda
suç işlemiş ve toplum vicdanının affedemediği
suçluları bu tasarı af kapsamına almaktadır.
Dolayısıyla, bu tasarı, genel olarak toplumda huzuru değil,
huzursuzluğu getirmektedir. Af, sözde, kader mahkûmları için
çıkacaktı; ama görüyoruz ki, ceza indirimi söz konusu
olduğundan; bundan, vurguncular ve soyguncular yararlanabileceklerdir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bugün gelir dağılımındaki adaletsizliği, yüksek faiz
baskısını en çok çiftçilerin, esnaf ve sanatkârların
hissettiği hepimiz tarafından kabul edilen bir gerçektir. Parti
ayırımı olmaksızın, tüm partilerimizin
programlarında çiftçilerle, esnaf ve sanatkârlarla ilgili önlemler
sıralanmıştır, bu vatandaşlarımızın
gelir dağılımından yeterli pay almalarına, enflasyon
altında ezilmemelerine, yüksek faiz ödememelerine yönelik tedbirlere yer
verilmiştir. Bu önerilerin kitap sayfalarında ve nutuklarda
kalmaması için, siftah yapmadan dükkân kapatan esnaf ve geçim
sıkıntısı çeken çiftçilerimiz için, ekonomik kriz nedeniyle
borçlarını ödeyemeyen bu vatandaşlarımız için, böyle
bir affı çok görmek, vicdanla bağdaşmaz. Bu açılardan,
suçluların affedildiği, indirimlerden yararlandığı bu
tasarıda, mağdurların da, sistemden kaynaklanan bu
mağduriyetlerini gidermeyi çok görmeyiniz.
Gazetelerde hemen hemen her gün okuyoruz; seçimle
gelmiş belediye başkanlarımız haciz kıskacı
altında bunalmış durumdalar. Malumlarınız olduğu
üzere, belediyeler birer hizmet kuruluşlarıdır. Bu
kuruluşların, hangi partiden olursa olsun, vatandaşlara
sağlıklı hizmet sunabilmesi için malî kaynağa
ihtiyaçları vardır. Parası olmayan bir belediyenin hizmet üretme
şansı, maalesef yoktur. Doğal olarak, belki akla şu
gelebilir: Her belediye kendi kaynağını yaratsın.
Değerli milletvekilleri, bir belediyenin, yasalara
dayanmaksızın, kendi kendine kaynak yaratma olanağı yoktur.
Kaynak, ancak kanunlarla yaratılır. Aslında, bu hükümetin
öncelik vermesi gereken konuların başında, Belediye Gelirleri
Kanunu olması gerekmez miydi?! Bu kanun çıkmadığı
sürece, belediyelerin malî açıdan güçlenmeleri de imkânsızdır.
Şimdi diyoruz ki: Mademki bir af
çıkaracağız, o halde, bu affın, kısmen de olsa,
toplumun vicdanını tatmin etmesi için, geliniz belediyelerin SSK ve
birikmiş vergi borçlarını da af kapsamına alalım.
Böylece, belediyelerimiz haciz kıskacından kurtulur ve hizmet üretir
hale gelmiş olurlar.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
biz, bu afla belediyelerin durumunun düzelmeyeceğini biliyoruz; ancak, bu
değişiklik önergesinin kabulüyle birlikte, belediyeler, kısmen
de olsa, nefes almış olacaklardır. Bu konudaki kesin çözüm,
Belediye Gelirleri Kanununun köklü bir değişikliğe tabi
tutulmasıdır. Bu konudaki talepler yıllardır vardır;
sayın belediye başkanlarımız, hemen hemen her ortamda
dilediklerini yerine getirmek için bizlere başvuruyorlar. Ancak, maalesef,
hükümet, hemen hemen her hayırlı konuya kulaklarını
tıkadığı gibi bu konuya da
duyarsız kalmaya devam etmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bu değişiklik önergesi kabul edilmediği takdirde şöyle bir
tablo ortaya çıkacaktır...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
NECATİ YÖNDAR (Devamla) - Bitiriyorum Sayın
Başkan.
BAŞKAN - Sayın Yöndar, çok teşekkür
ediyorum.
Mikrofonunuzu açıyorum; lütfen, siz de
teşekkür edin.
Buyurun.
NECATİ YÖNDAR (Devamla) - Bir dakika efendim.
Bankaları kurtarmak için 16 milyar dolarlık
bir yükü omuzlamaktan kaçınmamakta olan hükümetin belediyelerin çok daha
küçük borçlarını af kapsamına almamakla kimden yana olduğu
açıkça ortaya çıkacaktır. Biz, hükümete açıkça
sesleniyoruz. Lütfen, tercihlerinizi halktan yana koyunuz. Halkın
seçtiği belediye başkanının maaşına el koymak ya
da haciz uygulamak size bir şey kazandırmaz. Bu işi yaparken,
belediye başkanını değil, o beldede yaşayanları
cezalandırmış olu-yorsunuz.
Az önce arz ettiğim çerçevede olay
değerlendirildiğinde, belediyelerin birikmiş SSK primi ve vergi
borçlarının af kapsamına alınması makul bir öneridir
ve bu önerinin, Yüce Meclisin kabulüyle onaylanacağına
inanıyoruz.
Sizlerden talebim şudur: Suçluların af
edildiği ve cezaların indirildiği bir tasarıda, sistemden
dolayı mağdur olan çiftçilerimizin, esnaf ve
sanatkârlarımızın kredi borçlarını faizleriyle
birlikte affedilerek, belediyelerin ise...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Yöndar.
NECATİ YÖNDAR (Devamla) - Teşekkür ederim
Sayın Başkan. (DYP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Gerekçesi de açıklanmış
olan önergeyi Yüce Heyetinizin oylarına sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Müteakip önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan tasarının 1 inci
maddesinin birinci fıkrasının 5 inci bendinin (a) alt bendinde
yer alan 219'dan sonra 230'un ilave edilmesini arz ve teklif ederim.
Saygılarımla.
Uluç
Gürkan
Ankara
BAŞKAN - Komisyon katılıyor mu efendim?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI EMİN KARAA
(Kütahya) - Katılmıyoruz.
BAŞKAN - Hükümet?..
ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) -
Katılmıyoruz.
BAŞKAN - Komisyonun ve hükümetin
katılmadığı önerge konusunda Sayın Gürkan
konuşacaklar.
Buyurun.
H. ULUÇ GÜRKAN (Ankara) - Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; yolsuzluklar ve usul-süzlüklerin siyasî ve
bürokratik ayakları, bir başka deyişle devletin
yağmalanması, zarara uğratılmasının siyasî ve
bürokratik ayakları, Türk Ceza Yasasının iki maddesiyle
yargı sürecine sokulu-yor. Bunlardan bir tanesi Türk Ceza
Yasasının 240 ıncı maddesi, bir tanesi de 230 uncu maddesi.
Haklı olarak, Türk Ceza Yasasının 240
ıncı maddesi; görevi ihmal veya suiistimal, af kapsamı
dışına bırakılmış; ancak, çoğu kez bir
arada yargılama yapılan, çoğu kez birbiri arasında
geçiş yapılan ve bizim de, Türkiye Büyük Millet Meclisinde, bakanlar
hakkında Meclis soruşturmasına başvurduğumuz zaman bir
arada kullandığımız Türk Ceza Yasasının 230 uncu
maddesi; görevi ihmal, af kapsamı içine alınmış.
Bu noktada çok ciddî bir sorunla karşı
karşıya kalabiliriz. 240 ıncı maddeden yapılan
yargılamalarda da, eğer 230 uncu madde af kapsamı içinde
kalırsa, otomatik olarak, yargıda, hemen her şey 230'a dönüp, af
kapsamı içinde değerlendirilebilecek. Bu eşit olmayacak, adil
olmayacak.
Tipik bir örnek vereyim. Şu an, Türkiye Büyük
Millet Meclisi Genel Kurul salonunun yol-suzluk ve usulsüzlük iddialarıyla
ilgili olarak bir yargılama sürüyor. Son bilirkişi raporuna göre
sorumlu sayılan sanık konumundaki siyasiler 230 uncu madde
kapsamındalar, onların emrindeki görevliler 240 ıncı madde
kapsamındalar. Bu tür çelişkilere, bir af yasasıyla yol
açmamamız gerektiğini düşünüyorum. Hükümetin
yarattığı yolsuzluklarda, kimsenin yanına
yaptıklarının kâr kalmayacağı umudunun devam
edebilmesi için, eşitliği ve adilliği sağlayabilmek için,
yolsuzlukların gerçekten cezalandırılma umudunu sürdürebilmemiz
için, bu önergenin desteklenmesini sizlerden diliyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (FP ve DYP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Gürkan.
Efendim, Sayın Gürkan'ın gerekçesini ifade etmiş
olduğu önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... (FP ve DYP sıralarından "sayın,
sayın..." sesleri) Önerge kabul edilmemiştir efendim. (DYP ve
FPsıralarından gürültüler)
ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Sayın
Başkan, sayılmadı...
BAŞKAN - Efendim, ben saydım.
AHMET İYİMAYA (Amasya) - Nasıl
saydınız Sayın Başkan?!.
TURHAN GÜVEN (İçel) - Kompütür hızıyla
sayıyorsunuz; bravo vallahi!..
BAŞKAN - Son önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
564 sıra sayılı tasarının 1
inci maddesinin 5 inci bendinin (a) fıkrasından TCK'nın 240
ıncı maddesinin çıkarılmasını ve
fıkranın aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz:
Teklif :
1 inci maddenin 5 inci bendinin (a)
fıkrasından TCK'nın 240 ıncı maddesi
çıkarılmıştır.
Bülent
Arınç
(Manisa)
ve
arkadaşları
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu
efendim?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI EMİN KARAA
(Kütahya) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet?..
ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) -
Katılmıyoruz.
BAŞKAN - Komisyonun ve hükümetin
katılmamış olduğu önerge üzerinde Sayın Şahin;
buyurun.
MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) -
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım;
yapacağım değerlendirme, tamamen hukukî çerçevede yapılacak
olan bir değerlendirmedir.
Türk Ceza Kanununun 240 ıncı maddesi,
şartla salıvermenin istisnaları arasında yer
almaktadır. Biliyorsunuz; ama, bir kez daha, bu yasanın birinci
cümlesini okumak istiyorum: "Yasada yazılı hallerden başka
hangi nedenle olursa olsun görevini kötüye kullanan memur, derecesine göre, bir
yıldan üç yıla kadar hapsolunur." İçinizde hukukçu
arkadaşlarımız var. "Yasada yazılı hallerden
başka" tabirinin, Türk Ceza Kanununun 1 inci maddesiyle çelişip
çelişmediğini takdirlerinize sunuyorum. O ne; kanunun sarih olarak
suç saymadığı bir fiil için kimseye ceza verilemez. Madde diyor
ki, yasada yazılı hallerden başka bir sebeple bu maddeden
dolayı ceza verilir. Anayasanın 38 inci maddesinin birinci
fıkrasını hatırlıyorsunuz: "Kimse, işlendiği
zaman yürürlükte bulunan kanunun suç saymadığı bir fiilden
dolayı cezalandırılamaz."
Bir hukukçu olarak, 240 ıncı maddenin, hem
Ceza Kanununun 1 inci maddesiyle hem Anayasanın 38 inci maddesiyle
çeliştiği görüşündeyim. Burada, kanunda açıkça
sayılmamış haller için memurlara ceza verilmektedir. Devlet
memurları suç işleyebilir arkadaşlar. Hangi suçları
işleyebilir; zimmet suçunu işleyebilir. Zimmet suçunu işleyen,
devlet alım ve satımlarından menfaat sağlayan bir memur
için 240 ıncı madde uygulanmıyor ki, 202 nci madde
uygulanıyor, 6 ilâ 12 yıl cezası var. Bunu uygulasanız, 1
yıl cezası var. Bir devlet memuru, irtikap suçunu da
işleyebilir; bu maddeyi uygulayamazsınız, zaten
uygulanmıyor. Hangi madde uygulanıyor; Türk Ceza Kanunun 209 uncu
maddesi uygulanıyor, taban cezası 6 yıldır. Rüşvet de
almış olabilir bir devlet memuru; 240 uygulanmıyor
hakkında, 211 inci madde uygulanıyor, 4 ilâ 10 yıl arasında
ağır hapis istemiyle yargılanır. Memuriyet ve mevki
nüfuzunu da suiistimal edebilir bir devlet memuru; 240 uygulanmıyor, bunun
için de 228 inci madde uygulanıyor, 3 yıla kadar hapistir. Evrakta
sahtekârlık yapabilir bir memur; onun için de 240 uygulanmaz, 339
uygulanır, 10 yıla kadar hapis cezası vardır.
Şimdi, biraz önce, 240 ıncı maddenin
şu tanzim tarzının, Anayasaya ve Türk Ceza Yasasının 1
inci maddesine aykırı olduğunu ifade ettim. Maalesef, uygulamada
da, özellikle devlet memurlarıyla ilgili müfettiş raporlarında,
âdeta, memurlar için yeni suçlar arayan bir mekanizmaya dönüşmüştür.
Şimdi, bakın, elimde bir mahkeme kararı
var. Bir belediye başkanı, imar planlarında okul için
ayrılmış yerin dar olması sebebiyle, yolun bir
kısmını da okul arsasına katmış, imar
planlarında değişiklik yapmış. Okul bitmiş, 1
000'e yakın öğrenci içinde okuyor; ama, belediye başkanı bu
sebep-le 240'tan hüküm giymiş; işte karar...
Ankara'da bir belediye başkanı... Mülkiye
başmüfettişi diyor ki: "Şu seyyar satıcıları
sokaktan kaldıracaksınız." Kaldırıyor; ama, bir
süre sonra tekrar geliyorlar. Şimdi, bu belediye başkanının
hakkında 240'tan dolayı soruşturma var.
Bir belde belediye başkanı... Bir belde
sakini doğum yapmak üzere, doğum sancıları içerisinde.
Ambulans yok; makam arabasına alarak hastaneye götürüyor. Bu belediye
başkanı hakkında şimdi 240'tan soruşturma
açılıyor.
Değerli arkadaşlarım, 240 ıncı
madde, Anayasaya aykırılık açısından belki bir mahkeme
kanalıyla Anayasa Mahkemesine götürülebilir; ama, şu anda yürürlükte
olan bir maddedir. Devlet memurları suç işlerlerse, hiç şüphesiz
ki, cezasız kalmamalılar; ama, bunlarla ilgili, biraz önce saydım,
onların bu suçlarını cezalandıracak Türk Ceza Kanununda
maddeler vardır. 240 ıncı maddenin şu haliyle
uygulaması birtakım haksızlıklara neden olmaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Şahin, mikrofonu
açıyorum efendim; buyurun.
MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - O bakımdan,
mutlaka, şu safhada, 240 ıncı maddenin şartla
salıvermeden yararlandırılacak hale getirilmesinin elzem
olduğu kanaatindeyim. Bu önergeyi bunun için verdik. Desteklerinizi
esirgemeyeceğiniz kanaatiyle hepinize şimdiden teşekkür ediyor,
saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Efendim, gerekçesini dinlemiş
olduğunuz önergeyi oylarınıza sunuyorum.
YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın
Başkan, efendim, oylamada tereddütler oluyor. İzin verirseniz -uzun
zaman da almıyor- cihazla yaparsak...
BAŞKAN - Eğer, tereddüt edersem yaparım
efendim; endişe buyurmayın.
Önergeyi kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul
edilmemiştir.
Efendim, bir kere daha ifade etmekte zaruret
hissediyorum. Sayın Bakanın düzenlenmesini ifade etmiş
olduğu sekizinci kısmı "Tevkifevlerinin Yönetimine ve
Cezaların İnfazına" ilavesinden sonra... Madde bu
şekilde düzenlenmiş oluyor; bir redaksiyon yapmıştık;
onu da bilgilerinize sunayım.
Şimdi, maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir...
2 nci maddeyi okutuyorum...
NECMİ HOŞVER (Bolu) - Daha bizimkiler
ellerini kaldırmadan Sayın Başkan... Böyle bir şey
minibüste cemiyet seçimlerine benziyor... Hayret bir şey!
BAŞKAN - Buyurun efendim, siz, 2 nci maddeyi
okuyun:
MADDE 2. - 28.8.1999 tarihli ve 4454 sayılı
Basın ve Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların
Ertelenmesine Dair Kanunun 1 inci maddesinin Anayasa Mahkemesince bir bölümü
iptal edilen birinci fıkrası aşağıdaki şekilde
yeniden düzenlenmiştir.
"23 Nisan 1999 tarihine kadar sorumlu müdür
sıfatı ile işlenmiş suçlar dahil, basın yoluyla veya
sözlü veya görüntülü yayın araçlarıyla yahut miting, kongre,
konferans, seminer, sempozyum, açık oturum veya panel gibi her türlü
toplantılarda yapılan konuşmalarla işlenmiş olup; ilgili
kanun maddesinde öngörülen şahsî hürriyeti bağlayıcı
cezanın üst sınırı oniki yılı geçmeyen suçlardan
dolayı oniki yıl veya daha az şahsî hürriyeti
bağlayıcı bir cezaya mahkûm edilmiş bulunan kimselerin
cezalarının infazı ertelenmiştir."
BAŞKAN - Madde üzerinde Fazilet Partisi Grubunun
görüşlerini Trabzon Milletvekili Sayın Şeref Malkoç ifade
edecekler.
Buyurun Sayın Malkoç. (FP sıralarından
alkışlar)
FP GRUBU ADINA ŞEREF MALKOÇ (Trabzon) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 564 sıra sayılı
tasarının 2 nci maddesi üzerinde, Fazilet Partisi Grubunun
görüşlerini arz etmek üzere huzurunuzdayım; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, bu tasarıya, ister
şartla salıverilme diyelim ister cezaların veya davaların
ertelenmesi diyelim, vatandaşın nezdinde bu tasarının
adı, af kanun tasarısıdır. Dolayısıyla,
vatandaş, öyle, karışık veyahut da teknik, hukukî
deyimlerden anlamaz. Bu tasarının, neleri getirdiğini, kimleri
af kapsamına aldığını, kimleri af kapsamına
almadığını, burada, değerli sözcüler, özellikle
Fazilet Partisine mensup arkadaşlarımız geniş olarak,
detaylı olarak izah ettiler.
Değerli arkadaşlarım, bu 2 nci maddeyle
ilgili olarak, yine, geçen sene -yani, 1999 yılının ağustos
ayında- Meclise sevk edilen ve sonra kanunlaşan iki tane af
tasarısı vardı. Bunlardan bir tanesi, 4453 sayılı
Kanun; bir diğeri de, 4454 sayılı basın suçlarıyla
ilgili kanundu. Geçen yıl, bu kürsüden, Türkiye Büyük Millet Meclisine
bunların sevk edilmesinden sonra, değerli hatipler, özellikle
muhalefet partilerine mensup hatipler konu üzerinde çok geniş olarak
durdular; saatlerce, bu iki tasarının eksikliğinden,
hatalarından, yanlışlıklarından bahsettiler; ancak,
iktidar partilerine mensup arkadaşlar, iktidarı oluşturan
arkadaşlar, muhalefetin bu taleplerine, sözlerine, verdikleri önergelere
kulaklarını tıkadılar. Anayasaya aykırıdır
dendi, Anayasaya uygun hale getirilmesi için verilen önergeler reddedildi.
Milletin hassasiyetine ve muhalefetin sesine kulak verilmedi; yani, Türkçemizde
güzel bir deyimle, iktidar partileri "vurdumduymaz, Kel Ayvaz"
rolünde oyun oynadılar.
İşte, bugünkü mevcut olan iktidarın en
büyük yanlışlığı da, Mecliste var olan 350
kişisine güvenip, hukuku, Anayasayı ciddiye almamasıdır.
Hükümetin bu vurdumduymaz tavrını sadece af konusunda görmüyoruz,
dışpolitikaya baktığımızda aynı
anlayış, Türkiye'yi mahcup etmekte ve mağdur etmektedir.
Ekonomik konulara bakıyoruz, hükümetin 350 kişisine güvenen bu
anlayış, ekonomiyi perişan etmiş, esnafı
mahvetmiş, memur ve işçiyi sokağa dökmüştür.
Değerli arkadaşlar, iktidar partilerine
mensup olan arkadaşlar, 350 kişilik çoğunluğa sahip
olabilirsiniz; ancak, her şeyi parmak hesabıyla çözemezsiniz, her
şeyi parmak sayısıyla halledemezsiniz; çünkü, bu memlekette,
hukukun üstünlüğünü kabul eden, kısmen de olsa kabul eden,
-sınırlamalar getirse de- bir Anayasa var. Yine, bu memlekette,
Anayasa Mahkemesi var ve hepsinden önemlisi, milletin vicdanı var. Siz,
kendi parmak sayınıza güvenseniz, Anayasayı çiğneseniz de,
Anayasa Mahkemesinden kurtulamazsınız, milletin vicdanından
kaçamazsınız.
Aynı şekilde, çıkarmış
olduğunuz 4454 sayılı Kanun, Anayasa Mahkemesinin duvarına
çarptı, oradan döndü. Yine, 4453 sayılı Af Kanunu, o zamanki
Cumhurbaşkanı Sayın Süleyman Demirel'in vetosuyla Çankaya
Köşkünün duvarına tosladı. Şimdi de, bakıyoruz, mevcut
iktidar, geçmişteki bu hatalardan, bu olup bitenlerden ders almamış, âdeta bunlar hiç
olmamış gibi, âdeta cezaevlerinde iki yıldan beri hiçbir
şey olmuyormuş gibi, mahkûm yakınlarının iki
yıldır heyecanla ve tedirginlikle beklemeleri yokmuş gibi,
suçtan zarar görenlerin, mağdur olanların af denilince nasıl
tedirgin olduklarını hiç hissetmiyormuş gibi; yine, toplumun
sesine kulak vermeden, toplumda uzlaşma aramadan, muhalefet partileriyle gerekli
görüşmeleri yapmadan, şu tasarıyla, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin huzuruna geldi.
Değerli arkadaşlarım, bu tasarı
üzerinde gerek komisyonlarda gerekse burada çok güzel konuşmalar
yapıldı. Bu tasarı, Nasreddin Hocanın leyleğine
benziyor. Nasreddin Hoca bir gün pazara gitmiş, bir leylek almış;
eve gelince hanımı sormuş "Hoca, bu nedir?" Hoca
"bu kuş" demiş. Hanımı "bu nasıl
kuş, gagası uzun, kuyruğu uzun, bacakları uzun"
demiş. Nasreddin Hoca makası eline almış, biraz
gagasından kesmiş, biraz kuyruğundan kesmiş, biraz
bacaklarından kesmiş, hanımına getirmiş demiş ki:
"Bak hanım, işte kuşa benzedi." İşte, siz de
bu tasarıyı kuşa benzeterek buraya getirdiniz; ama, milletin
vicdanı kanıyor, milletin vicdanı rahatsız. Aynı
zamanda, iktidar partile-rine mensup arkadaşlarımıza
baktığımızda, onların çoğu da bu tasarıdan
rahatsız.
Değerli arkadaşlar, yapmış
olduğunuz yanlışlar çok fazla; ama, faziletli olan, zararın
neresinden dönerseniz dönün kârdır. Bu prensipten hareketle, gelin,
yanlışta ısrar etmeyin. Özellikle, muhalefet partilerinin
vermiş olduğu önergeleri dikkate alalım ve Anayasaya
aykırı olan, milletin vicdanını rahatsız eden bu
tasarıyı, daha düzenli, daha güzel hale getirelim.
Değerli arkadaşlarım, bu 2 nci madde,
4454 sayılı Kanunun Anayasa Mahkemesince bozulmasından sonra,
biraz zorunluluktan dolayı bu tasarı kapsamına alınan
maddedir; ama, 4454 sayılı Kanunun Anayasa Mahkemesi tarafından
bozulma gerekçesi incelendiğinde, şu haliyle bu düzenleme de, hem
Anayasaya aykırıdır hem adalete aykırıdır hem de
Türkiye'nin altına imza koyduğu uluslararası sözleşmelere
aykırıdır; Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine
aykırıdır, Kopenhag kriterlerine aykırıdır, yeni
imzalanan, Türkiye'nin önüne konulan Katılım Ortaklığı
Belgesine aykırıdır ve milletin vicdanına
aykırıdır.
Siz, fikir ve düşüncesini açıklayan
insanları hapse koyacaksınız, ceza vereceksiniz, ondan sonra bu
tasarıyla geleceksiniz diyeceksiniz ki, biz yanlış yaptık,
bunları hapse koymayacağız. Eğer, 1999
yılının ağustos ayında 4454 sayılı Kanun
burada görüşülürken, muhalefetin sözüne kulak verseydiniz, muhalefetin
önergelerine kulak verseydiniz, Anayasa Mahkemesinden bunun dönmesinin
mahcubiyetini yaşamayacaktınız. Şimdi, aynı
eksikliği yapıyorsunuz, cezaların veya davaların
ertelenmesini düzenliyorsunuz; ama, siyasî hakların iadesini düzenlememeniz
ayrı bir Anayasaya aykırılıktır, ayrı bir
eksikliktir. Gelin, önergelerimize, arkadaşlarımızın
vereceği önergelere destek verelim, bu yanlışlığı
da düzeltelim.
Ayrıca, bir husus üzerinde daha durmak istiyorum.
Özellikle, geçen seneki bu Anayasaya aykırılık burada
yapılmamış olsaydı, 4454 sayılı Yasa 3 Eylül 1999
tarihinde yürürlüğe girmişti. Dolayısıyla, bu
yanlışlığı yapanlar, o yasadan faydalanacak olan bazı
insanların haklarından dolayı onları mağdur ettiler.
Eğer, bu haliyle, bu tasarı yasalaşırsa, kanaatimce, bunun,
özellikle 2 nci maddesinin yürürlüğe gireceği tarih, 3 Eylül
1999'dur; çünkü, burada...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Malkoç, açıyorum efendim;
lütfen, tamamlayın.
ŞEREF MALKOÇ (Devamla) - ...İktidar partilerine
mensup olan arkadaşların Anayasaya aykırı olarak
yapmış oldukları bu işlemin, mağdur olan insanlara
yeni mağduriyet getirmemesi gerekir. O açıdan, 2 nci maddenin
yürürlük tarihinin, hassaten, 3 Eylül 1999 olacağı kanaati,
he-pimizce açıktır, malumdur; Anayasanın hak, adalet ve nasafet
kuralları gereğince uygulanması gereken bir hükümdür.
Bizim gönlümüz şunu arzu ediyor: özellikle, bu 2
nci maddeyi görüşürken ifade etmek istiyorum. Türkiye, fikir ve ifade
hürriyeti açısından, üzerinde yük olan, kambur olan, Ceza Kanunundaki
ilgili maddeleri bir an önce değiştirmesi gerekir. Eğer,
Türkiye'nin, dünya hukuk standartlarına kavuşması gerekiyorsa,
bunları düzeltmesi gerekir ve bunların hem Siyasî Partiler Kanununa
hem de Milletvekili Seçimi Kanununa yansımalarını düzeltmesi
gerekir diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (FP ve DYP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Malkoç.
Madde üzerinde Doğru Yol Partisi Grubunun
görüşlerini Kayseri Milletvekili Sayın Sevgi Esen
açıklayacaklar.
Buyurun Sayın Esen. (DYP sıralarından
alkışlar)
DYP GRUBU ADINA SEVGİ ESEN (Kayseri) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan talihsiz
tasarının 2 nci maddesi üzerinde Grubumun görüşlerini bildirmek
üzere söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle, hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Sözlerime başlarken, Grubumun görüşlerini
bildirmek üzere dedim. Hiç şüpheniz olmasın ki, bu görüş, sadece
Doğru Yol Partisi Grubunun görüşleri değil, çok uzun zaman alan
çalışmalar sonucunda tespit ettiğimiz milletimizin
görüşleri olacaktır. Madem bu kürsü milletin kürsüsüdür, bu ses de
milletin sesi olacaktır.
Milleti yok farz ederek politikalar
yapıldığı, gündem belirlendiği, kanunlar
çıkarıldığı, feryatların
duyulmadığı, meydanlardaki vatandaşlarımıza kulak
verilmediği günümüzde, Doğru Yol Partisi olarak, bize bir tek yol
kalıyor; bu kürsüden doğruları millete anlatmak.
Değerli milletvekilleri, gerçekten, tüm iyi
niyetli düşüncelerimize rağmen, görüşülmekte olan
tasarıyı takdimde zorlanıyoruz. Bugün, burada, konuşmakta
olan her konuşmacının bu konuda ciddî olarak
zorlandığını da açıkça gözlemledim. Biz neyi
görüşüyoruz; İnfaz Kanununda bir değişikliği mi,
affı mı, tasarının içeriğine bakıyoruz, genel
affı mı? Yoksa, burada, genel affı, baskılı bir
şe-kilde çağırıyor muyuz? Yoksa, birtakım
pazarlıkların yapıldığı kesin olan, bunu da sayfa
sayfa basından öğrendiğimiz, birilerinin kimilerini
affını mı? O halde, gelin, bunun adına özel bir af diyelim,
üzerindeki masum örtüyü kaldıralım; inanın ki daha saygın
olur.
Değerli üyeler, bugün
tartıştığımız, hatta tartışma
değil, sadece İçtüzük hükümlerini yerine getirdiğimiz,
Doğru Yol Partisinin ta başından beri tavır koyduğu
tasarının yolculuğuna bir bakalım, ve
hatırlayalım. Milletimizce büyük bir acının
yaşandığı Ağustos 1999 depreminde acılar bir
tarafa bırakılmış, Meclisimizin mesaisi, bugün itibariyle,
neden değiştirildiğine anlam veremediğimiz bir af
tasarısıyla harcanmış idi. Ne tesadüftür ki, bugün de büyük
bir ekonomik depremin yaşandığı, milletimizin
meydanları doldurduğu günlerde, yine, bir talihsiz, hukuk devletine
yakışmayan af kanunu tasarısını
tartışıyoruz maalesef. Maalesef diyorum, niye maalesef diyorum;
o günlerde, aynen bugün olduğu gibi, neden muhalefetin sesine kulak
verilmedi, neden basında yapılan uyarılara, köşe
yazarlarının açık görüşlerine rağmen, o hukukî
ayıplı, vicdanlarda yer bulmamış tasarıda ısrar
edildi? Daha doğrular dünden belli değil miydi? Ancak, açık olan
bir şey var, lite-ratürümüz yeni bir kelime kazandı "af
mağduru." Affa uğramış, bir başkasını
mağdur etmiş, af dışında kalmış, yine
mağdur olmuş... Arayın, bakın her yerde bunları
bulabilirsiniz. Şimdi, bazı kelimelerde türedi "af mı, gaf
mı" başlıklarda görüyoruz, "affedersiniz, af",
"içime sinmiyor ama..." Bunlar, işte, böyle uzar gider.
Tekrar günümüze gelelim. Alelacele, komisyon
toplantıları, gece yarısı pazarlıklar, baskılar,
nihayet, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Genel Kurulu ve böylece de, affın
mucitlerinin, yandaşlarının kim olduğunun sorusunun
cevabı bulunmuş oldu.
Değerli milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisi, kuruluşundan beri 200e yakın af çıkarmış,
şimdi, birçoğu hatırlanmıyor bile; ama, öyle aflar var ki,
çeyrek asır geçmiş, hâlâ isim bulu-yor, hafızalardan silinmiyor,
anarşinin başlangıcı gösteriliyor; ancak, hukuk
reformlarının yapıldığı, zamanın
getirdiği olaylara karşı barış
adımlarının atıldığı aflar, bugün, hiç
tartışılmıyor. Bunlar bize bir ders değil mi? Vetolar,
Anayasa Mahkemesinin bozmaları, gerekçeleri bize neden ders olmu-yor?!
Tarih önünde, gelecek kuşakların bizi yargılayacakları bu
hukukî ayıplı afta hangi gerekçeyle ısrar ediyoruz?!
Şunu söylemem asla kehanet olmayacaktır:
Komisyonlara bakılırsa, bu af bu haliyle bugün çıkacaktır
ve kanunî prosedür içinde yoluna devam edecektir, sonraki prosedürü de inşallah
hep beraber takip edeceğiz; ancak, söyleyeceğimiz bir şey var.
Anayasamızı okuyoruz, kanunlarımızı okuyoruz,
içtihatları inceliyoruz, milletin sesine kulak veriyoruz, bunlara
dayanarak, Doğru Yol Partisi olarak görüşlerimizi belirtiyoruz: Bu
tasarı, yasal prosedürünü tamamlasa dahi, emin olun ki, uzun yıllar
vicdanları kanatacaktır ve karartacaktır. (DYP
sıralarından alkışlar) Belki de; belki de değil
mutlaka, yeni bir isim bulacak ve tarihteki, ibret belgesi olarak, yerini
alacaktır.
Değerli milletvekilleri, bu kadar sözden sonra
niçin karşıyız, neden karşıyız, gerekçelerimiz
nedir, bunlara bir göz atalım. Gerekçe deyince, lütfen,
tasarının gerekçe kısmına bir bakın, önceki
tasarıda bulunan "cumhuriyetin 75 inci yılı" gibi
büyük bir olay unutulmuş -unutulmuş mu, kasıtlı mı
bilemiyorum- onun yerine, sosyal ve ekonomik değişimler yer
almış. Sayın hükümet, dört yıldır
iktidardasınız, şimdi sormazlar mı, ekonomik ve sosyal değişimler
nasıl yaratıldı? Madem, ekonomide ve sosyal hayatta
değişimler iyiydi, affa neden ihtiyaç duyuldu? Burada bir ikilem
yaşanmı-yor mu? Affa gerekçeyi bulduk, suçluyu bulduk diyelim; peki,
her türlü eşitlikten yoksun, ahlakî değerlerin yok edildiği,
hukukun yok farz edildiği, vatandaşların, mahkûmların isyan
duygularının kabartıldığı bir tasarıyı
hangi ölçüyle kaleme aldınız? Basın çarşaf çarşaf
yazıyor "şuna af var, buna af yok" sizler de bunların
hepsini biliyor, okuyorsunuz.
Değerli milletvekilleri, benim sözüm, özüm,
altmış, 60 000 - 70 000 mahkûma değil, kader kurbanlarına hiç
değil. Adil yargılamaya evet, yargının
sorunlarının çözülmesine evet, adalet reformuna evet, insan
haklarına evet, cezaevlerinin iyileştirilmesine evet. Şimdi,
sormak lazım: İki günde böyle bir yasayı çıkaran bir
Meclis, hangi gerekçeyle adalet reformunu
başlatamadığını söyleyecek, muhalefet, elimi kolumu
bağladı diyebilir mi?!
Daha dün, cezaevlerindeki eğitimle ilgili bir
tasarıya, konuşmaksızın oy verdik. Doğru Yol Partisi
olarak, demokrasinin, demokratikleşmenin, birey haklarının
karşısında hiç olmadık. Doğru Yol Partisi olarak,
sadece ve kararlılıkla, baştan beri, gerekçesiz affa
karşı olduğumuz çizgide yürüdük, ikinci demokrasi projesini
uyguladık. Tasarının 2 nci maddesine de bakış
açımız aynı çizgidedir; 2 nci madde, bir nevi, düşünce
özgürlüğü, konuşma özgürlüğüdür. Doğru Yol Partisi olarak,
basın özgürlüğü, bizim, basına verdiğimiz taahhüdümüzdür.
Demokrasi ve demokratikleşme, bizim, parti olarak, varlık
sebebimizdir. Siyasetçilere yasakçı anlayışı hiçbir zaman
uygun bulamayız. Düşünce özgürlüğü, Türkiye Büyük Millet
Meclisine sunduğumuz kanun teklifidir; davamız ise, yeni
mağdurların yaratılmamasıdır; geçici
iyileştirmeler değil, sorunun kökten çözümü ve uluslararası
sözleşmelere attığımız imzaları yerine
getirmektir.
Değerli milletvekilleri, adalete güven, toplumsal
barışın tek güvencesidir; bunu sağlamanın yolu da
demokratikleşmedir. Devleti bağlayan, önünde eğilmesi gereken
yegâne kuvvet ise hukuktur, hukukun üstünlüğüdür.
Hükmedenlerin; yani, sayılarına güvenenlerin
milletten aldıkları yetkiyi, nasıl olsa çoğunluğum
var, Anayasaya göre de yetkim var mantığından çıkıp,
bir an önce milletin sesine kulak vermelerini, yeni mağdurlar
yaratmamalarını diler; masum bir çocukla yola çıkan yasada,
unutulan ve bayramlarını, kabristanda geçirecek yetim ve öksüz
çocukların haklarının ne olduğunu sorarak,
hatırlatarak, hepinize saygılar sunarım. (DYP ve FP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Esen.
Madde üzerinde şahsı adına Sayın
Yasin Hatiboğlu, söz hakklarını Sayın Akgönenç'e devrettiler.
Buyurun Sayın Akgönenç. (FP sıralarından
alkışlar)
OYA AKGÖNENÇ MUĞİSUDDİN (Ankara)-
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; hepinizi saygıyla
hem kendi adıma hem Partim adına selamlıyorum.
Efendim, burada görüşmekte olduğumuz af
yasası; yani, amiyane tabirle, basında bilindiği gibi, af
yasası ve bunun düşündürdükleri. Ben olaya biraz daha farklı
olarak yaklaşmak istiyorum; yani, biz, bu afla ilgili bu kadar çok
konuşurken ne kastediyoruz yahut ne kastetmek istiyoruz yahut da netice
olarak ortaya ne çıkıyor? Şimdi, bütün bunları
düşündükten sonra, diyeceksiniz ki, yani, felsefenin sırası
mı; ama, madem hukuktan bahsediyoruz, bu sosyolojik bir olgudur ve bunun
da felsefesi vardır; yani, bir toplumun hukuk anlayışının
da bir düşünce tarzı vardır. Şimdi, bütün bunları göz
önüne alırsak, mekanik bir olay değildir. Biz burada mekanik bir
oylama yapmıyoruz, bir hukuk düzeni üstünde konuşuyoruz yahut
konuşmuyoruz. İşte bunu tartışmak istiyorum.
Şimdi, her şeyden önce şunu
soralım: Niçin Türkiye gibi ülkelerde af hiç gündemden düşmü-yor?
Düşmez efendim; çünkü, gelişim, değişim, hukuk düzeni
diyoruz; fakat, bunları galiba sadece söz olarak konuşuyoruz,
aslına, ruhuna inemiyoruz. Hangi değişimden bahsediyoruz, hangi
düzenin olmasından bahsediyoruz, bunu kimse tarif etmiyor, sadece
klişeleşmiş bir şekilde, gelişim ve değişim
sonucunda şu oldu, bu oldu... O zaman, bizim burada durup
konuşmamız lazım. Tabiî ki biz konuşacağız,
milleti temsil eden 550 insan olarak bunu konuşacağız. Sadece
oylama için burada değiliz, biz burada düşüncelerimizi, biz burada
fikirlerimizi, heyecanlarımızı, inançlarımızı bir
karma yaparak ortaya bir sistem çıkarmalıyız.
Arkadaşlar, adlî hatalar baştan sona dolu.
Biraz önce birçok arkadaşım, yapılan hataları ve bu
hataların sonunda kullanılan yanlış maddeleri
anlattılar. Biz hepimiz başımızı salladık; çünkü,
he-pimiz bunu biliyoruz. Peki, sonra ne yaptık; sonra parti çizgilerine
göre ya elimizi kaldırdık ya kaldırmadık. Peki, ne oldu? O
halde, bunları tekrarladık da, ne gibi netice elde ettik? O zaman,
insanın aklına şöyle bir şey geliyor: Değişim
nedir -oradan tekrar başlayayım- değişmekse, demek ki, biz,
bir kötüye doğru gitmişiz, yani, bir iyileşmeye doğru
değil.
İkincisi: Hangi şeyi affediyoruz; kader
kurbanlarını... Peki "kader kurbanı" dediğimiz
kavram nedir, o kurban kimdir? O insanların kurban ettiği ve şu
anda konuşamayan, mezarlarında olan, yahut imkânı olmayan
insanların kaderini kim konuşacak; siz konuşacaksınız,
biz konuşacağız, yani, biz, bunu dile getireceğiz. Biz
bundan bahsediyor muyuz; hayır. Birtakım ölçüler var, o ölçüleri kim
belirliyor? Peki, niçin bu insanlar kader kurbanı da, onların
mahvettiği insanlar kader kurbanı değil, onların
hakkını nasıl koruyacağız? O zaman, diyeceksiniz ki
"onlar, ölmüş, gitmiş; onlar için mesele yok, onları
unutalım, biz yaşayana bakalım." Öyle bir düzen içerisinde
mi yaşamak istiyoruz; hakikaten, biz, bunu mu yapmak istiyoruz?
Şimdi, öbür tarafa gelelim. Şu gün, burada,
bir aftan bahsediliyor; aftan bahsediliyor; ama, Sayın
Bakanımın, mesela, ölüm oruçlarından bahsettiğini, buna
nasıl bir çare düşündüğünü anlattığını hiç
görmedim. Peki, ne oluyor; yani, birtakım insanlar ölüyor; ölecek, ondan
sonra birtakım tavizler verilecek, verilmeyecek... Peki, biz, bunları
konuşuyor muyuz arkadaşlar; bunları da konuşmuyoruz. Peki,
biz, ne konuşuyoruz, gece yarılarına kadar burada kalıp
neyi tartışıyoruz? Onu konuşmuyoruz bunu konuşmuyoruz;
onu incelemiyoruz ötekini anlatmıyoruz, o halde ne yapı-yoruz?
Bana öyle geliyor ki, bir yerlerde bazı taslaklar
hazırlanıyor; az sayıda insan, buna, tamam, bu, böyle olsun
diyor; niçin diyor; belki konjonktür öyle icap ediyor. Ondan sonra, bu,
komisyona geliyor, biraz çekişme oluyor, komisyon sonunda kabul ediyor
-bunun içerisinde de birçok siyasî baskının olduğu sonradan duyuluyor-
derken Meclise geliyor. Gördüğünüz gibi, her şey konuşuluyor;
ama, hiçbir şey konuşulmuyor ve ondan sonra, bu, oylanıyor. O
halde, biz, bir bürokrasi cumhuriyeti miyiz; bizi, birileri mi idare ediyor;
biz, burada, göstermelik olarak mı bulunuyoruz; yoksa, bu konuyu,
hakikaten, halk için, halk adına, bilgilerimizi ortaya koyarak,
birbirimizi dinle-yerek, anlayarak bir yerlere varmak mı istiyoruz?..
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Akgönenç.
OYA AKGÖNENÇ MUĞİSUDDİN (Devamla) -
Bakın, dikkatle izledim, birçok teklif vardı. Teklif neydi; en
azından, görüşülsün, düzeltilsin dendi -öyle radikal bir şey de
istenmedi- o bile reddedildi. Peki, arkadaşlar, o zaman, bu işi biz
nasıl çözeceğiz?!
İşte, bu düşünceleri sizinle
paylaşmak istedim. Dinlediğiniz için teşekkür ederim,
saygıyla selamlarım. (FP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim.
Şahsı adına ikinci söz, Sayın
Nevzat Ercan'ın.
NEVZAT ERCAN (Sakarya) -Hüseyin Çelik konuşacak
efendim.
BAŞKAN - Sayın Çelik'e devrediyorsunuz.
Buyurun Sayın Çelik. (DYP sıralarından
alkışlar)
HÜSEYİN ÇELİK (Van)- Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 2001'e çok az bir zaman kalmışken, biz,
Türk Parlamentosu olarak, düşünce suçlarından ve bunların
affedilmesinden söz ediyoruz. Bu, kendi başına, affedilmez bir
şeydir. Aslında, bazı insanları düşüncelerinden
dolayı suçlu kabul etmek ve onları cezalandırmak, ardından
da, onları affetmekten söz etmek, gerçekten, demokrat ve medenî bir ülkeye
yakışmayan bir şeydir. Aslında, bundan dolayı,
onların bizi affetmesi lazım.
Değerli milletvekilleri, eğer, düşünce
suçlarından kastedilen şey, insanların duyguları,
düşünceleri ve memleket meseleleriyle ilgili olarak ifade ettikleri
fikirleri ise, bunu suç saymak mümkün müdür. Ama, kaba, bayağı,
müstehcen, onur ve haysiyet kırıcı, tahkir edici, gerçekten,
iftira mahiyetinde söylenen sözlerden eğer biz düşünce
suçlarını anlıyorsak, bu, son derece yanlış bir
yaklaşım olur. Onlar, zaten, Türk Ceza Kanununda tahkir ve tezyif
olarak ayrıca hükme bağlanmıştır.
Değerli milletvekilleri, 4454 sayılı
Kanun, bu Mecliste, 28 Ağustos 1999 tarihinde görüşülürken, o zaman,
Sayın Hükümet, şöyle bir düzenleme yapmıştı:
Basın ve yayın yoluyla işlenen suçlar af kapsamına
alınmıştı ve af getirilmişti. Bu, niçin
yapılmıştı? Bazı insanların bundan
yararlanması veya bazılarının yararlanmaması söz
konusuydu. Bu sefer, konferanslarda, panellerde, meydanlarda, mitinglerde
yapılan konuşmalar da buna dahil edilmiş; yine birilerinin
istifade etmesi veya birilerinin istifade etmemesi için, bu sefer, af
getirilmiyor, erteleme getiriliyor. Değerli milletvekilleri, biz,
kişileri gözeterek, kişilere göre kanun yapamayız; bu, hukukun
ruhuna son derece aykırıdır.
Değerli arkadaşlarım, Anayasanın 26
ncı maddesi, düşünce hürriyeti getirmiştir ve biz, hukukumuzu,
kesinlikle hukukun evrensel prensiplerine göre yeniden tanzim etmek
durumundayız. Bakınız, Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesinin 10 uncu maddesinin ikinci fıkrasında, düşüncelerle
ilgili olarak şöyle bir hüküm yer alıyor: Orada "sadece
muvafık olan fikirler değil, muhalif olan fikirler de düşünce
hürriyeti kapsamındadır -hatta, daha ileri gidilmiş- aynı
zamanda, rahatsız edici, sarsıcı ve altüst edici muhalif fikirler
de düşünce hürriyeti kapsamındadır" denilmiş.
İnsanlar şiddete başvurmadığı sürece, insanlar,
düşüncelerini başkaları üzerinde hegemonya kurarak empoze etmeye
çalışmadığı sürece, siz, düşünce hürriyeti önüne
set çekemezsiniz.
Değerli milletvekilleri, bir ülkedeki
aydınların en vazgeçilmez görevlerinden biri, tenkit, eleştiri
hakkıdır. İnsanlar, devletin ve hükümetin ekonomik
politikalarını tenkit ettiği gibi, sosyal
politikalarını, kültürel politikalarını, dinî
politikalarını, hatta askerî politikalarını da tenkit
edebilir. Şimdi, bunlar tenkit edildi diye, bu, birisi için rahatsız
edici oldu diye veya sarsıcı oldu diye, biz, bunları yasak
kapsamına alamayız; dünyadaki evrensel hukuk prensipleri buna
engeldir ve biz, kesinlikle bu ayıptan kurtulmak zorundayız
değerli arkadaşlarım.
Bakınız, suyu, önüne bent çekerek durdurmak
gibi bir iddiada bulunmak eşyanın tabiatına
aykırıdır. Akıllı insanlar, suyun önüne bent çekerek
onu durdurmak gibi bir iddiada bulunmaz; çünkü, su, doldumu, yandan, kenardan,
üstten, alttan, bir taraflardan mutlaka taşar. Akıllı insan,
suyun önüne baraj yapar, onu kanallara kanalize eder sulamada kullanır,
türbinlere gönderir elektrik elde eder, sporda kullanır,
taşımada kullanır, balıkçılıkta kullanır.
Ülkemizdeki farklılıkları, farklı görüşleri bu manada
bir potansiyel kabul ederek, biz, onları, hayra ve iyiye kanalize edici
durumda olmak zorundayız. Aksi takdirde... Bakınız, eskiden
düşünce cereyanları deniliyordu, bugün, akımları
deniliyor... Düşüncenin cereyan etmek, akmak, sirayet etmek gibi bir
özelliği vardır; siz, önüne set çekerek, polis bariyerleri çekerek, o
insanları coplayarak veya onları suçlu kabul ederek, hapishanelere
göndererek düşüncenin önünü kesemezsiniz; buna gerek de yok; sosyal
barış için, millî birlik, bütünlük için de, buna gerek yok.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Çelik; açıyorum
mikrofonunuzu, lütfen tamamlayın.
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Değerli
arkadaşlarım, dünyanın her tarafında, sol, daha çok
özgürlükçü geçinir en azından, daha çok özgürlükçü olur. Ben, özellikle,
Demokratik Sol Partideki arkadaşlarıma seslenmek istiyorum: Ya
Demokratik Sol Parti, sol bir parti değil veyahut da Türkiye'deki sol
tamamen değişti, hüviyetini, mahiyetini kaybetti. (DYP
sıralarından alkışlar)
HASAN GÜLAY (Manisa) - Onu sen bilmezsin.
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Özgürlükleri
kısıtlayıcı, özgürlükler üzerinde, özellikle...
İSMAİL AYDINLI (İstanbul) - Biz
sabıkalı değiliz, sabıkalı...
BAŞKAN - Efendim, lütfen, hatibe müdahale etmeyin.
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Buyurun, buradan
konuşun sayın milletvekilleri...
İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) - Yerinden laf
atma, kürsüyü kullan.
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Değerli
milletvekilleri, bugün, Avrupa Birliğine girmekten söz ediyoruz, Avrupa
Topluluğuna girmekten söz ediyoruz. Biz, kendi insanımız buna
layık olduğu için, kendi insanımız bunu hak ettiği
için, bütün düşünce suçları önündeki engelleri
kaldırmalıyız. Aslında, düşünmek bir suç değil,
düşünebilirsiniz istediğiniz
kadar. Siz, eğer, bu düşüncelerinizi hür bir ortamda ifade
edemezseniz, eğer, bunları, basın yoluyla, konferanslarla,
panellerle dost meclislerinde, kahvehanelerde istediğiniz şekilde
ifade edemezseniz, o ülkede hürriyetten, özgürlükten söz etmek mümkün olmaz.
Değerli milletvekilleri, mühim olan, sizin gibi
düşünmeyen, sizin gibi hissetmeyen, sizin gibi giyinmeyen, sizin gibi
yiyip içmeyen insanlar, bu anlamda engellemelerle
karşılaştıkları zamanlar, onların
hakkını savunmak, onların önündeki engelleri
kaldırmaktır, demokratik erdem budur. Aksi takdirde, herkes, kendi
düşüncesindekileri, kendisi gibi düşünen, tıpatıp kendi
dünya görüşünü paylaşan insanları savunmaya
kalkışırsa, bu, sadece tabiî (doğal) bir insiyak olur. Biz,
birbirimizin önüne engeller konulduğu zaman birbirimizi savunmakla
mükellefiz; Türk Parlamentosuna yakışan budur.
BAŞKAN - Sayın Çelik, lütfen, tamamlar
mısınız efendim.
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - 2001
yılına girerken, düşünce suçlarından söz etmenin,
düşünce suçlularını cezalandırmanın ve daha sonra
onları affetmenin bir anlamı olmadığını
düşünüyorum.
Saygılar sunuyorum efendim. (DYP ve FP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.
Sayın Candan, Sayın Bakana sorunuzu
yöneltebilirsiniz efendim.
Buyurun.
VEYSEL CANDAN (Konya) - Sayın Başkanım,
delaletinizle, Sayın Bakandan cevaplanmasını istediğim bir
sorum var efendim.
Tasarının bu maddesi şartlı
tahliyeyi içermektedir. Ülkenin içerisinde bulunduğu ekonomik kriz
malumlarıdır. Halbuki, esnaf, çiftçi ve sanayicilerin, vergi
borçları, kredi borçları ve faizleri vardır. Bunların
anapara tahsilatı; hazırlanan raporlara göre, 2,5 katrilyon tahsilat
yapma imkânımız vardı...
BAŞKAN - Sayın Candan, Sayın Bakan,
biraz önce, bu konudaki bir soruyu cevaplandırdı. Tekraren bir soru
sormanın manası yok; aynı soruydu, Sayın Bakan da aynı
şekilde cevap verdi. Eğer başka bir sorunuz varsa almaya
hazırım; ama, bu sorunun cevabından Yüce Heyet bilgilendi
efendim.
Başka sorunuz varsa, alayım.
VEYSEL CANDAN (Konya) - Efendim, ben devam ediyorum,
sorumu bitireyim.
Ekonomik krize göre hükümetin bütçede borçlanması
5,5 katrilyon. Dış borçlanma yerine, bu şartlı tahliye
tasarısının içine bir madde ilave ederek, bu krizi hafifletmek
mümkün değil midir diye soruyorum.
BAŞKAN - Sayın Bakan, buyurun efendim, soruyu
cevaplandırabilirsiniz.
ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; soru konusu olan vergi
borçları ile görüşülmekte olan tasarı arasında herhangi bir
ilgi bulunmamaktadır. Bunu daha önce de
cevaplandırmıştım; o nedenle, önceki sözlerime ekleyecek
yeni bir şey yoktur.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim.
Sayın Canbay, buyurun.
YAŞAR CANBAY (Malatya) - Sayın Başkan,
aracılığınızla, Sayın Bakana
aşağıdaki sorumu arz ediyorum.
Belediyelerin birikmiş SSK ve vergi
borçlarından dolayı hizmet etme imkânları
kalmamıştır.
BAŞKAN - Efendim, demin ifade etmiş olduğum
gibi, aynı mahiyette bir soru da biraz önce sorulmuş ve
cevabını almıştı. Daha değişik bir sorunuz
varsa, alalım; ama, zannediyorum ki, Sayın Bakan biraz önceki
cevabıyla yine yanıtlayacak. Onun için, başka bir soru
sorarsanız, hem siz hem Yüce Heyet istifade etmiş olur efendim.
Buyurun.
YAŞAR CANBAY (Malatya) - Mahallî idareciler
olarak, büyük şehirlerimizin, illerimizin, ilçelerimizin ve beldelerimizin
her türlü hizmetlerini yürütmek gibi çok önemli sorumlulukları olan
belediyelerimizin birikmiş SSK ve vergi borçlarını affetmeyi
düşünüyor musunuz?
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim.
Sayın Bakan, buyurun.
ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biraz önce de
söylediğim gibi, bu soru da daha önce sorulmuştu ve görüşülmekte
olan tasarı ile soru konusu arasında herhangi bir ilgi
bulunmamaktadır.
BAŞKAN - Efendim, teşekkür ediyorum.
Sayın Bedük, buyurun efendim, sorunuzu
alayım.
SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Sayın Başkan,
delaletinizle, Sayın Bakanımdan sorularımın
cevaplandırılmasını arz ediyorum.
Biraz evvel ifade etti, esnaf borçları, köylü,
çiftçi borçları affedilmedi; dolayısıyla, bu kapsama
alınmadı; bu üzüntümüz. Öldürenler, gasp suçu işleyenler, trafik
suçu işleyenler, trafik sebebiyle adam öldürenler, bankaların içinin
boşaltılmasına neden olanlar affediliyor; yolsuzluğa,
hırsızlığa neden olanlar affediliyor; Terörle Mücadele
Kanunu kapsamındaki suçlar da af kapsamına alınıyor.
Şimdi, ben, affa karşıyım. Neden
karşıyım; bu mağdurların haklarının ihlal
edildiği, haklarının düşünülmediği nedeniyle vicdanen
buna evet diyemiyorum, itiraz ediyorum...
BAŞKAN - Tamam da efendim, soruyu alalım...
SAFFET ARIKAN BEDÜK (Devamla) - Soruyorum efendim:
Vatan ve milletin huzur ve güvenliğini sağlamak için, kamu görevi ifa
eden ve icabında devriye gezdiği sırada kahpece şehit
edilen güvenlik güçlerimizin, yakalanan faillerle ilgili eylemlerinden ötürü,
Türk Ceza Kanununun 243 ncü maddesiyle hizmet veren polis, jandarma birimlerini
af kapsamı dışında tutmanın, son derece eşitsiz
bir davranış olduğunu Sayın Bakanın kabul etmesi
gerekmez mi? Bir taraftan adamlar öldürülüyor, bir taraftan terörle mücadele
kapsamına giren suçları ifa edenler affediliyor; ama, buna
karşılık, sorgulananlar affediliyor, sorgulayanlar ise
affedilmiyor. Ben -özellikle altını çizerek belirtmek istiyorum-
insanlık suçu olarak görüyorum işkenceyi, kötü muameleyi, efrada
suimuameleyi; ama, bir tarafı affediyorsunuz, bir tarafı
affetmiyorsunuz. Sosyal barış bunun neresinde?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan.
ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) -
Sayın Başkan, adam öldürme cürümü dolayısıyla yapılan
işlemi, daha önce, Türk Ceza Kanununun 450 nci maddesi
dolayısıyla yaptığım açıklamalarda
belirtmiştim. Burada, 450 nci madde açısından sadece idam
cezasının infaz edilmemesi söz konusudur. Diğer suçlar
bakımından kanunda eşit olarak on yıllık bir indirim
yapılmaktadır.
Bankalar Kanununa aykırı eylemlerden
doğan suçlar ise, bu kanunda kapsamdışı
bırakılmıştır.
Terörle Mücadele Kanununa gelince; Terörle Mücadele
Kanununda terör suçu olarak belirtilen suçların çoğu, zaten, istisna
hükümleri arasında, Türk Ceza Kanunu hükümleri olarak yer almaktadır,
o nedenle, ayrıca, Terörle Mücadele Kanununun belirtilmesine gerek görülmemiştir.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim.
Sayın Yıldırım, sorunuzu
alayım efendim.
MEHMET SADRİ YILDIRIM (Eskişehir) -
Sayın Başkan, delaletinizle Bakanımızdan
aşağıdaki sorularımı soruyorum.
1. Ülkemizde esas suçlular banka soyanlar affediliyor
da, devlete hizmet eden, ömrünü ve istikbalini devlete adayan ve evine, çoluk
çocuğuna ekmek götürmek için demokratik hakkını kullanan ve
1.12.2000 günü meydanlara inen ve haklarında tahkikat başlatılan
devlet memurları, tüm çalışanlar için af düşünüyor musunuz?
2. Devletin malına karşı işlenen
suçları, vatandaşın canına karşı işlenen
suçlardan daha tehlikeli bulmanızın, ülkemizi içine
sürüklediğiniz ekonomik felaketle bir ilgisi var mı? Eğer varsa,
bundan ne gibi bir katkı umuyorsunuz?
3. Çıkaracağınız af kanunuyla,
cezaevlerini boşaltıp, borcunu ödeyemeyen, mal beyanında
bulunamayan esnafla, sanayiciyle ve çiftçiyle mi doldurmak istiyorsunuz? Bu
husustaki düşünceniz nedir?
Saygılarımla efendim.
BAŞKAN- Peki, teşekkür ediyorum efendim.
Buyurun Sayın Bakan.
ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon)-
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu soruların ikisi,
başka sorular çerçevesinde daha önce
cevaplandırılmıştı. Devlete karşı
işlenen suçların af kapsamı dışında
bırakılması ise, burada istisnalar arasında yer alan
bazı suçlar bakımından söz konusudur. Burada, Anayasanın 87
nci maddesinde 14 üncü maddeye yapılan yollama göz önünde
bulundurulmuştur.
BAŞKAN- Peki, teşekkür ediyorum efendim.
Sayın Aytekin, sorunuzu alabilirim; buyurun
efendim.
İLHAN AYTEKİN (Balıkesir)- Sayın
Başkan, sorularımın, delaletinizle Sayın Bakan
tarafından cevaplandırılması hususunu saygıyla arz
ederim.
1. Avrupa Birliğiyle ilişkilerimizde
Katılım Ortaklığı Belgesi ve ulusal plan
aşamalarının geçilmekte olduğu bir dönemde, Kopenhag
Kriterlerini de dikkate alarak, 312 nci maddeyle siyasî yasaklı haline
getirilen düşünce suçlularının yasa kapsamında
düşünülmemesini nasıl izah ediyorsunuz?
2. Milletimizin umumî kanaati, görüşmekte
olduğumuz af tasarısında, bölücübaşı katil Abdullah
Öcalan'ın affının saklı olduğu şeklindedir.
Doğru mudur?
3. Demokratikleşme ve
şeffaflaşmanın gerektiği ve sizden talep edildiği bir
dönemde, düşüncelerini açıklayarak siyasî yasaklı hale gelmeyi
nasıl içinize sindirebiliyorsunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN- Teşekkür ediyorum efendim.
Buyurun Sayın Bakan.
ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon)-
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye, hem kendi
gelişmesinin doğal sonucu olarak hem de içinde yer almak
istediği dünyanın ortak değerlerinin bir gereği olarak,
özgürlükleri, her gün daha çok genişletmek, bu arada, düşünce ve
ifade özgürlüğünü de genişletmek kararındadır. Üzerinde
görüşülen 2 nci madde, zaten bu amaçla konulmuştur. Daha önce
düzenlenen, ancak, Anayasa Mahkemesince bir ibaresi iptal edilen madde, Anayasa
Mahkemesi kararı doğrultusunda, kapsamı
genişletilerek, yeni bir
düzenlemeye kavuşturulmuştur. Bu madde çerçevesinde, 312 nci maddeden
dolayı suç işlemiş olanlar da, geti-rilen ertelemeden
yararlanacaklardır.
Bölücübaşının, bu kanundan
yararlanması söz konusu değildir. Onun mahkûmiyetine esas olan Türk
Ceza Kanununun 125 inci maddesi, burada, istisnaların en başında
sayılmıştır. Anayasa Mahkemesinin, daha önce, 125 inci
maddeyle ilgili olarak verdiği kararda, o madde bakımından
eşitlik ilkesinin söz konusu olmayacağı, 125 inci maddede
farklı bir durum olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla,
bölücübaşının bu kanundan yararlanması, herhangi bir
biçimde söz konusu değildir.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim.
Sayın Baran, Sayın
Yılmazyıldız, Sayın Ertugay, Sayın Göksu, Sayın
Tan, Sayın Çelen, Sayın Çiçek, Sayın Seven, Sayın Aksu,
Sayın Güven ve Sayın Alçelik'in sorularını alamıyorum
efendim.
Değerli milletvekilleri, madde üzerinde
verilmiş iki önerge vardır.
Önergeleri, önce, geliş sırasına göre okutacağım ve
daha sonra da, aykırılık derecesine göre işleme
alacağım.
Birinci önergeyi okutuyorum efendim:
8.12.2000
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan, 23 Nisan 1999 Tarihine Kadar
İşlenen Suçlardan Dolayı Şartla Salıverilmeye Dava ve
Cezaların Ertelenmesine Dair Kanun Tasarısının 2 nci
maddesinin sonuna aşağıdaki cümlenin eklenmesini arz ve teklif
ederim.
Ayşe
Nazlı Ilıcak
İstanbul
Teklif Edilen Metin :
"Cezalarını çekmiş olanların
kamu hakları iade olunur."
BAŞKAN - İkinci önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
564 sıra sayılı tasarının 2
nci maddesindeki "23 Nisan 1999" tarihinin, "1 Ocak 2000"
olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. 8.12.2000
|
Bülent
Arınç |
Cemil
Çiçek |
|
Manisa |
Ankara |
|
Salih
Kapusuz |
Abdullah
Gül |
|
Kayseri |
Kayseri |
|
İsmail
Kahraman |
Abdülkadir
Aksu |
|
İstanbul |
İstanbul |
|
Azmi
Ateş |
Ali
Coşkun |
|
İstanbul |
İstanbul |
BAŞKAN - Efendim, aynı zamanda en
aykırı önerge olan bu önergeyi işleme alıyorum.
Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI EMİN KARAA
(Kütahya) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet?..
ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) -
Katılmıyoruz.
BAŞKAN - Komisyonun ve Hükümetin
katılmadığı önerge üzerinde, Sayın Arınç
görüşlerini ifade edecek.
Buyurun efendim. (FP sıralarından
alkışlar)
BÜLENT ARINÇ (Manisa) - Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; saygılar sunuyorum.
Aslında, bu önergemi, tasarının 1 inci ve 2 nci maddeleri için vermiştim; çünkü, ikisinde de, suç işleme tarihi 23 Nisan 1999 olarak görünüyordu. Ancak, 1 inci madde üzerinde, biraz evvel usulen de söylediğim gibi, dört önerge, maddenin tamamı için kabul edildiğinden, bu önergemi 2 nci madde için vermiş oldum.
Değerli arkadaşlarım, tasarıda,
geçen yıl da olduğu gibi, 23 Nisan 1999 tarihine kadar işlenen
suçlar dikkate alınıyor. Şüphesiz, bu tür kanunlar
çıkarken, özellikli bir günün seçilmesi, belli bir tarihin belirlenmesi
mümkündür. Ben hatırlıyorum, ilk defa af tartışmaları
başladığında, cumhuriyetin 75 inci yılı
dolayısıyla bir af çıkarılması söz konusu edilmişti;
bu, 1998 yılına tekabül ediyordu. Daha sonra, 1999 yılı
içerisinde bu düşünülürken, tarih olarak ne koyalım denildi; 18 Nisan
seçimleri akla geldi, olmaz denildi; 23 Nisan üzerinde mutabık
kalındı.
Şimdi, bir yılı aşkın bir süre
sonra, yeni bir düzenleme yapıyoruz. Şüphesiz, bir anlamı tekrar
ortaya koymak lazım. 1 Ocak 2000 tarihini şu açıdan
düşündüm: 21 inci Yüzyıla giriyoruz, yeni bir yüzyıl
başlangıcıdır, yeni bir bin yıldır, dünyada pek
çok ülke, bugünle ilgili olarak, farklı şekilde, farklı biçimlerde
anmalar yapıyorlar, kanunlar ve düzenlemeler yapıyorlar. 1 Ocak 2000
tarihi, Türkiye'de sosyal barışa atılan adımın da bir
tarihi olabilir, iyi bir başlangıç olabilir diye düşündüm;
ancak, birkısım hukukçu arkadaşlarımız "daha önce
23 Nisan 1999 tarihi telaffuz edilmişken, bunun biraz daha beriye
çekilmiş olması, daha sonra suç işleyenlere prim vermek
anlamına gelir" şeklinde de endişelerini beyan ettiler. Bu
endişelere katılmak da mümkün, bunlara saygı duyuyorum; ancak,
bildiğiniz gibi, bir af kanununu görüşmüyoruz, şartla
salıverilme ve cezaların ertelenmesini görüşüyoruz. Bu bir af
olsaydı, belki bu karşı düşüncenin
tartışılabilir bir yönü olabilirdi; ama, şartla
salıverilmenin, dava ve cezaların ertelenmesinin, böyle bir
endişeye yol açmaması gerektiği kanaatindeyim.
Bir de, Adalet Komisyonunda tartışılan
bir konuyu dikkatlerinize arz etmek istiyorum. Birkısım
arkadaşlarımız, özellikle 2 nci maddeyle ilgili olarak
"geçen yıl çıkarılan 4454 sayılı Kanunla
basın yayın yoluyla işlenen suçlara getirilen ertelemenin
Anayasa Mahkemesi kararıyla iptal edildiğini ve Anayasa Mahkemesi
kararının da bundan bir süre önce
yayımlandığını, dolayısıyla, burada tarihin
değiştirilmesi de mümkündür" şeklinde konuşmalar
yaptılar. Gerçi, Sayın Bakan, buna karşılık da, Anayasa
Mahkemesi kararlarının ancak Resmî Gazetede yayımlanmakla
yürürlüğe gireceğini, geçmişe yürümeyeceğini ifade ediyor;
ama, bütün bu tartışmalar bir noktada kesilebilir. Ben, 1 Ocak 2000
tarihinin, bugün çıkmak üzere olduğunu hemen hemen gördüğümüz bu
tasarı için, yeni bin yılın, yüzyılın
başında Türkiye'de sosyal barışa katkıda
bulunacağını ümit ediyor, desteklerinizi istirham ediyor,
saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın
Arınç.
Efendim, gerekçesini Sayın Arınç'ın
ifade etmiş olduğu önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 23 Nisan 1999 Tarihine Kadar
İşlenen Suçlardan Dolayı Şartla Salıverilmeye, Dava ve
Cezaların Ertelenmesine Dair Kanun Tasarısının 2 nci
maddesinin sonuna aşağıdaki cümlenin eklenmesini arz ve teklif
ederim.
Ayşe
Nazlı Ilıcak
İstanbul
Teklif edilen metin:
Cezalarını çekmiş olanların kamu
hakları iade olunur.
BAŞKAN - Önergeye Komisyon katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI EMİN KARAA
(Kütahya) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet?..
ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) -
Katılmıyoruz.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Ilıcak.
AYŞE NAZLI ILICAK (İstanbul) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri, 564 sıra sayılı
Kanunun 2 nci maddesi, bir hatayı düzeltmek, adaleti yeniden tesis etmek
üzere, Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edildi. Böylece, basın
yoluyla işlenen düşünce suçlarına verilen erteleme imkânı,
başka yollardan da- tırnak içinde- bu suçu işleyenlere
tanındı. Bu ertelemeden yararlanmayıp da cezalarını
çekenlere hiç değilse bir imkân getirelim, onlar da memnu haklarına
tekrar kavuşsun diye ben bu önergeyi vermiş bulunuyorum.
Şimdi, 28 Şubat Türkiyesinde, 312 nci madde,
sürekli gündeme geliyor. Bu 312 nci maddenin, 12 Eylül öncesinde, siyasî
yasağı yoktu. Dolayısıyla, 12 Eylül sonrasında, askerî
yönetim zamanında, hem Siyasî Partiler Yasasına hem de Milletvekilleri
Kanununa siyasî yasaklar bir madde şeklinde ilave edilmiştir. O
zaman, diyoruz ki sizlere; gelin, bu 12 Eylül rejimi zamanında Türkiye'nin
üzerine geçirilen deli gömleğinden kurtulalım, bunlardan
sıyrılalım. Gerçi, Türk Ceza Kanununun 121 ve 124 üncü
maddeleri, üç yıl içerisinde memnu hakların iadesine imkân; veriyor;
ama, bunu bir an önce gerçekleştirelim diyoruz. Çünkü, Türkiye,
artık, giderek marjinal bir ülke haline geli-yor, giderek ikinci ligde
oynayan bir ülke haline geliyor. Düşünüp de düşüncesini ifade eden
kişiyi hapse atmakla yetinilmiyor, bir de ona siyasî yasak getiriliyor.
Değerli arkadaşlar, Avrupa Birliği
Türkiye'yi izleme raporunda 312 nci madde ele alınıyor; İnsan
Hakları Derneği Başkanı Akın Birdal'ın ve
Necmettin Erbakan'ın mahkûmiyetleri eleştirili-yor.
Bir de psikolojik baskı yaratılmaya
çalışılıyor bizlerin üstünde. Yani, biz, mesela 312 nci
madde, siyasî yasaklar kalksın dedikçe, sizler diyorsunuz ki, bakın,
Necmettin Erbakan'ın yasağını kaldırmaya çalışıyorlar,
bakın, Tayyip Erdoğan'ın yasağını kaldırmaya
çalışıyorlar. (DSP sıralarından "doğru"
sesleri) Elbette... Elbette, demokratik bir ülkede, hem Erbakan yasaksız
olacak hem Tayyip Erdoğan hem de
Hasan Celal Güzel siyasete dönecek. (FP sıralarından
alkışlar)
Biz, sadece onların değil, bakın
Eşber Yağmurdereli'yi de biz savunuyoruz; ama, siz verdiğiniz
önergelerin, sözlerin arkasında duramıyorsunuz. Ben, Sayın
Bakana sordum; niçin 17 nci maddeyle ilgili getirdiğiniz
değişikliğin arkasında durmuyorsunuz; o, gündemdedir dedi,
getirin bu teklife sahip çıkın, oylayın. Bunun mümkün
olmadığı, bugünkü şartlarda bilinmekte. Ben, Adalet
Komisyonuna böyle bir önerge verdiğimde, o zaman niçin reddettiniz
Sayın Bakanım? Getirseydik, bir an önce, bugün, hiç değilse,
Eşber Yağmurdereli bu ayıplı, bu zor durumdan kurtulurdu;
çünkü, onun da sorumlusu sizlersiniz. Eğer, Basın Kanunu
çıkarken, basın mensuplarının basın yoluyla
işledikleri suçlara erteleme getirilirken, siz eğer bu ertelemeyi, o
zaman mitinglerde yapılan konuşmalara da tanısaydınız,
Eşber Yağmurdereli'nin cezası ertelenecekti ve on ay
aldığı cezadan dolayı yirmibir yıllık bir
cezayı yüklenmek zorunda kalmayacaktı. Bunun da sorumlusu
sizlersiniz.
Bakın, siyasî yasaklar ayıp; bunu Sayın
Ecevit de çok iyi biliyor; o da bir zaman siyasî yasaklıydı. Ona
"Bay Ecevit" diye hitap edip, konuşmasını,
yazmasını men edenler, dergisini toplatanlar, şu anda kim bilir
nerede, hiç kimse bilmiyor; ama, bugün Sayın Ecevit, Başbakan
koltuğunda. Bir zamanlar bana şiirini ithaf etmişti;
"demokrasi mücadelesini takdir ettiğim Nazlı Ilıcak'a
diyordu "Özgürlüğün Ardından Bir Ağıt Söylev"
şiirinde. Perikles'in demokrasisinden 2000 yıl sonra hâlâ
ayıplı bir demokrasiyi yaşadığımız için
utanıyorum" diyordu. Ben, bugün de, o utancı
paylaştığımı ifade etmek istiyorum. (FP
sıralarından alkışlar) Çok arzu ederdim; ben de bugün
kendisine "demokrasi mücadelesini takdir ettiğim Sayın
Ecevit"diye hitap etmeyi; ama, maalesef, edemiyorum. Kim derdi ki, 12
Mart'a karşı direnen, 12 Eylüllere karşı direnip iki kere
hapse giren Ecevit'in, 28 Şubat rejimiyle böylesine sarmaş dolaş
olacağını ?!. (FP sıralarından alkışlar)
Hayal kırıklığımı ifade
edip hepinize saygılar sunuyorum. (FP ve DYP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın
Ilıcak.
Gerekçesini Sayın Ilıcak'ın ifade
etmiş olduğu önergeyi oylarınıza sunuyorum : Önergeyi kabul
edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum : Kabul
edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir. (DSP
sıralarından alkışlar)
Sayın milletvekilleri, bir geçici madde
eklenmesine dair önerge vardır, okutuyorum :
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan, 23 Nisan 1999 Tarihine Kadar
İşlenen Suçlardan Dolayı Şartla Salıverilmeye, Dava ve
Cezaların Ertelenmesine Dair Kanun Tasarısına, 2 nci maddesinden sonra gelmek üzere
aşağıdaki geçici maddenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
|
Ali
Rıza Gönül |
Nevzat
Ercan |
|
Aydın |
Sakarya |
|
Turhan
Güven |
Oğuz
Tezmen |
|
İçel |
Bursa |
|
Necati
Yöndar |
Zeki
Ertugay |
|
Bingöl |
Erzurum |
|
Mustafa
Cihan Paçacı |
Yahya
Çevik |
|
Ankara |
Bitlis |
|
Nurettin
Atik |
İlyas
Yılmazyıldız |
|
Diyarbakır |
Balıkesir |
|
Musa
Konyar |
Saffet
Kaya |
|
Ağrı |
Ardahan |
Hakkı Töre
Hakkâri
"Geçici Madde 1- 21.7.1953 tarihli, 6183
sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun
kapsamına giren amme alacakları ile 4.1.1961 tarihli, 213
sayılı Vergi Usul Kanunu kapsamına giren ve 31.12.1999
tarihinden önceki dönemlere ait veya bu tarihe kadar beyan edilmesi gereken
vergi, resim ve harçlara ilişkin olarak;
a) Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarih itibariyle vadesi geldiği halde ödenmemiş bulunan amme alacakları asıllarının tamamı ile bunlara bağlı gecikme zammı, gecikme faizi ve vergi cezaları ile diğer ceza mahiyetindeki amme alacaklarının yüzde 20'sinin; ilk taksiti bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihi izleyen aydan başlamak üzere, 24 ayda ve üçer aylık dönemler itibariyle eşit taksitler halinde ödenmesi, ilk taksit ödeme süresinin son gününe kadar yazılı başvuruda bulunulması ve bu alacaklar için ihtilafa gidilmemesi veya ihtilaftan vazgeçilmesi şartıyla, gecikme zammı, gecikme faizi ve vergi cezaları ile diğer ceza mahiyetindeki amme alacaklarının kalan kısmının tahsilinden vazgeçilir. Borçlarını 6183 sayılı Kanunun 48 inci maddesi hükmüne göre ödemekle olan mükellefler de diledikleri takdirde bu madde hükmünden yararlanabilirler.
b)Vergi Usul Kanunu hükümlerine göre ikmalen, re'sen
veya idarece tarh edilmiş olup, bu maddenin yürürlüğe girdiği
tarih itibariyle yargı mercileri nezdinde ihtilaflı hale
getirilmiş ya da dava açma süresi geçmemiş bulunan vergi, resim ve
harçların tamamı ile bunlara bağlı gecikme zammı,
gecikme faizi ve vergi cezalarının yüzde 20'sinin; bu bentte
belirtilen süre ve şekilde ödenmesi halinde, gecikme zammı, gecikme
faizi ve vergi cezalarının kalan kısmının tahsilinden
vazgeçilir. Bu takdirde, dava açılmaması ve açılmış
bulunan davalardan vazgeçilmesi, buna ilişkin talebin başvuru süresi
içinde yazılı olarak yapılması şarttır. Bu
şekilde ödenen alacaklara maddenin yürürlüğe girdiği tarihten sonra
herhangi bir zam veya faiz uygulanmaz. Tarhiyata ilişkin ihtilaflarda
alacak asılları, tarhiyatın bulunduğu en son safhadaki
tutar, ancak bu safhada bozma ya da terkin kararı bulunması halinde
ilk tarhiyat tutarı esas alınarak belirlenir. Bu hüküm, maddenin
yürürlüğe girdiği tarihe kadar uzlaşma talebinde bulunulmuş
olup, uzlaşma günü verilmemiş veya uzlaşma günü ve-rilmekle
birlikte uzlaşma görüşmesi henüz yapılmamış alacaklar
için de geçerlidir. Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarih itibariyle
tahakkuk etmemiş vergi, resim ve harç asıllarına ilişkin
tarhiyatta, gecikme faizleri maddenin yürürlüğe girdiği tarihe kadar
geçen süre için hesaplanır. Asılları kısmen veya tamamen
ödenmiş bulunan fer'i alacaklar ile bir asla bağlı olsun veya
olmasın ceza mahiyetindeki alacaklar için de bu bent hükümleri
uygulanır. Vergi Usul Kanunu kapsamı dışındaki
diğer amme alacaklarının tahsilat işlemlerinden dolayı
meydana gelen ihtilaflarda da bu bentte belirtilen şekilde işlem
yapılır.
c) Bu maddeye göre ödenmesi gereken taksitlerin ödeme
süresi içerisinde hiç ödenmemesi ya da eksik ödenmesi halinde,
alacağın tamamı muaccel olur ve cebren tahsil olunur; ancak,
amme borçlularının alacağın tamamını muaccel
kılan taksit tutarını, taksit ödeme süresinin son gününden
itibaren geçen süre için tecil faizi oranında hesaplanacak bir faiz ile
birlikte rızaen ödemeleri şartıyla, madde hükümlerinden
yararlanılmaya devam olunur ve ödeme süresi geçmemiş taksitler
sürelerinde ödenir. Bu madde kapsamına giren alacakların maddede
belirtilen şekillerde tamamen ödenmemiş olması halinde, ödenen
tutar kadar madde hükümlerinden yararlanılır.
d) Devlete ait olup, vergi dairelerince tahsil olunan
ve miktarı 5 milyon lirayı aşmayan asılları
ödenmiş fer'i alacaklar ve cezalar ile aslı bu miktarı
aşmayan amme alacaklarının, fer'ilerinin miktarına
bakılmaksızın fer'ileri ile birlikte tahsilinden vazgeçilir.
Tahsilinden vazgeçilecek amme alacakları nevi ve dönemleri itibariyle
ayrı ayrı dikkate alınır. Bu maddenin yürürlüğe
girdiği tarihten önce yapılan ödemeler, her ne suretle olursa olsun
ret, iade ve mahsup edilemez. Bu maddenin uygulanmasına ilişkin usul
ve esasları belirlemeye, maddede belirtilen başvuru süresini
gerektiğinde bir aya kadar uzatmaya Maliye Bakanlığı
yetkilidir.
e) 17.7.1964 tarihli, 506 sayılı Sosyal
Sigortalar Kanunu ve 2.9.1971 tarihli, 1479 sayılı Esnaf ve
Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal
Sigortalar Kurumu Kanunu ile 17.10.1983 ta-rihli, 2926 sayılı
Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal
Sigortalar Kanununa göre prim, sosyal yardım zammı, idarî para
cezası, gecikme zammı ve faiz borcu bulunan işverenler ile
topluluk sigortasına ve isteğe bağlı sigortaya devam
edenler ve sigortalılar ile ölen borçlu sigortalıların hak
sahipleri; 31.12.1999 tarihine kadar tahakkuk etmiş olan prim ve sosyal
yardım zammı borçlarının tamamı ile idarî para
cezalarının ve bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihe kadarki
gecikme zammı ve faizlerinin yüzde 20'sini, bu Kanunun yürürlüğe
girdiği tarihi izleyen aybaşından itibaren 24 ay içinde üçer
aylık dönemler itibariyle eşit taksitler halinde ödedikleri takdirde,
ilgili kurumların alacaklarından her birine ait kalan gecikme
zammı ve faizleri ile idarî para cezalarının bakiyesi terkin
edilir. Bu madde hükmünden yararlanmak üzere başvuranlardan taksitlerini
süresi içinde ödemeyenlerin, süresinde ödenmeyen her bir taksiti bu Kanunun
uygulanma süresinde rızaen tecil faizi ile birlikte ödemeleri halinde bu
Kanundan yararlanma hakları saklıdır.
f) Bu madde kapsamına girenlerden 31.12.1999
tarihine kadar tahakkuk etmiş prim, sosyal yardım zammı ve idarî
para cezası bulunmayıp, sadece gecikme zammı ve faiz borcu
bulunanlar, bu borçların yüzde 20'sini bu maddede belirtilen süre ve
şekilde ödemeleri halinde kalan borçları terkin edilir. Bu Kanunun
yürürlüğe girdiği tarihten önce tahsil edilmiş gecikme
zammı ve faizleri iade ve mahsup edilmez.
g) Bu madde kapsamına girenlerden prim, sosyal
yardım zammı ve idarî para cezası ile gecikme zammı ve faiz
borçları için aleyhine icra takibi yapılanlar, yukarıdaki
fıkralar hükümlerine göre hesaplanacak borçlarını bu Kanunun
yürürlüğe girdiği tarihi takip eden aybaşından itibaren 24
aylık süre içinde ve üçer aylık dönemler itibariyle eşit
taksitler halinde icra masrafları ile birlikte icra müdürlüklerine veya
kurumlara ödemeleri şartıyla, bu madde hükümlerinden
yararlanabilirler. İcra takibine konu olan borcun yirmidörtte 1ini bu
Kanunun yürürlüğe girdiği tarihi izleyen aybaşından
itibaren bir ay içinde ödeyenlerin hacizleri kaldırılır. Bu
süreler içerisinde icra takipleri ile, ceza ve hukuk davalarına devam
edilmez, bu davalara ilişkin kanunî süreler işlemez."
BAŞKAN- Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI EMİN KARAA
(Kütahya)- Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN- Hükümet?..
ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon)-
Katılmıyoruz.
BAŞKAN- Önerge üzerinde konuşacak
mısınız, gerekçeyi mi okutayım?
NEVZAT ERCAN (Sakarya)- Gerekçe okunsun.
BAŞKAN- Gerekçeyi okutuyorum; buyurun.
Gerekçe: Bilindiği gibi, son yıllarda ciddî
ekonomik sorunlar yaşanmakta, ülkemizin sanayi ve ticaret hayatı
olumsuz etkilenmektedir. Özellikle geçtiğimiz yıl Türk ekonomisinde
yaşanan durgunluk ve daralma sonucunda millî gelir büyümeyip, aksine,
küçülmüştür. Toplumda gelir dağılımı bozulmuş ve
işsizlik artmıştır. Yaşanan ekonomik
sıkıntılardan dolayı sanayici, ticaret ve meslek
erbabı, esnaf ve sanatkârlar, çiftçiler, dar ve sabit gelirliler
başta olmak üzere, toplumun bütün ke-simleri ciddî sorunlarla
karşı karşıya kalmıştır.
Bunun sonucunda vergi mükellefleri, tahakkuk eden
vergilerini zamanında ödeyemez duruma düşmüşlerdir. Aynı
şekilde, Sosyal Sigortalar Kurumu, Bağ-Kur ve tarım kesimi
sosyal güvenlik kurumuna tabi işverenler ve sigortalılar da, prim
ödeme yükümlülüklerini aksatmak zorunda kalmışlardır.
Öte yandan, ekonomik sıkıntılardan
dolayı ödeme zorluğu çeken söz konusu kesimler, fiskal ve parafiskal
yükümlülüklerini yerine getirememekten dolayı, aylık yüzde 12'ye,
yıllık yüzde 144'e varan gecikme zammına maruz
kalmışlardır. Böylece, milyonlarla ifade edilebilecek
vatandaşımız ağır bir vergi ve sigorta primi ve
cezasından kaynaklanan borç yükü altına girmişler ve haciz
uygulamaları sonucu ticarî faaliyetlerini idame ettiremez hale
gelmişlerdir.
İşte, bu çarpık durumun giderilerek,
vatandaşın devlete karşı ihtilaflı olmaktan
çıkarılması, sosyal barışın temini ve bunlara,
tekrar ödeme kabiliyeti kazandırılarak, yükümlülüklerini yerine
getirebilmeleri ve böylece, ekonomik ve ticarî faaliyetlerini devam
ettirebilmeleri imkânı sağlanmaktadır.
Getirilen bu kolaylıklar sayesinde, gerek vergi
mükellefleri ve gerekse prim borcu olanlar, bir yandan birikmiş vergi ve
sigorta primlerini taksitler halinde kolaylıkla ödeme imkânına ödeme
imkânına kavuşarak, birikmiş gecikme zammı ve faizleri ile
cezaların yüzde 80'inden kurtulmuş olacaklar. Diğer yandan da, hazine,
birikmiş alacaklarını tahsil etme ve donmuş alacaklarını
nakte dönüştürerek gelir elde etme imkânı sağlayacaktır.
Söz konusu önerge, bu amaçlara yöneliktir.
BAŞKAN - Efendim, gerekçesini okuttuğum
önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge
reddedilmiştir. (DYP sıralarından alkışlar [!])
Müteakip maddeyi okutuyorum:
MADDE 3.- Bu Kanun yayımı tarihinde
yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu
adına, Çorum Milletvekili Sayın Yasin Hatiboğlu; buyurun
efendim. (FP sıralarından alkışlar)
FP GRUBU ADINA YASİN HATİBOĞLU (Çorum) -
Sayın Başkan, Yüce Heyetin değerli üyeleri; müzakereye konu
tasarının 3 üncü maddesi üzerinde, Fazilet Partimizin
görüşlerini arz ve ifade etmek üzere huzurunuzda bulunuyorum; Başkanlığı,
Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri, beni
bağışlayınız; neyi tartışıyoruz?
İSMAİL AYDINLI (İstanbul) - Sizi hep
affediyoruz.
YASİN HATİBOĞLU (Devamla) - Efendim,
izin veriniz ve insaf ediniz, lütfen... Bir af kanunu görüşüyoruz,
bağış kanunu görüşüyoruz; yani, beni
bağışlamıyorsanız, beni affetmiyorsanız, siz bu
insanları nasıl affedeceksiniz?! (FP sıralarından
alkışlar) Sizin affınızdaki samimiyeti nereden
anlayacağım ben? İzin veriniz lütfen.
İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Sizin suçunuz yok ki
efendim.
YASİN HATİBOĞLU (Devamla) - Müsaade
buyurun Sayın Köse.
Değerli milletvekilleri, gerçekten, tekrar
edeceğim, anlayışla
karşılayacağınızı umuyorum; bu, af kanunu mudur?
Eğer, af kanunu idiyse, Cumhurbaşkanlığından iade
edilen kanunun başlığı ve dibacesiyle, bu
tasarının başlık ve dibacesi birbirinden niye farklı?
İSMAİL AYDINLI (İstanbul) - Siz
hukukçusunuz, bilirsiniz.
YASİN HATİBOĞLU (Devamla) - Ben
hayatımda -yani, hukukla meşgul olduğum süre içerisindeki
hayatımdan söz ediyorum- hiç böyle bir düzenleme görmedim. Bu nedir,
bakıyorum; deve mi -yine affedersiniz, deve mi kuş mu; yani, bu, bir
af kanunu mu; bu, bir infaz yasası düzenlemesi mi; yoksa, bu, bir söz
vermiştik, ne gelirse gelsin bahtımıza, bunun gereğini
yerine getirmiş olalım diye, Anadolu deyimiyle, benim çok
sevdiğim, saygı duyduğum halkımın deyimiyle sokra
savma mıdır bunu anlamak mümkün değildir.
Değerli milletvekilleri, gayet tabiî hep söyler
dururuz -ben söylemiyorum, ben tekrar ediyorum, tırnak içi
konuşuyorum-.zannediyorum Ziya Paşa'nındır, eğer
şairini yanlış ifade ediyorsam, düzeltiniz, şöyle diyor:
"Erişir menzili maksuduna aheste giden,
Tizi reftâr olanın pâyına dâmen
dolaşır."
Evet, işte dolaşmış, ortada... Niye
acele ediyorsunuz, aranızda istişare edemez misiniz; Cumhuriyetin
temel niteliğini oluşturan niteliklerden bir tanesi demokrasi
değil midir; çağdaş demokrasilerin en özel ve en güzel
niteliği katılımcılık değil midir?.. Siz
ortaklar, kendi aranızda katılımcılığı
gerçekleştiremedinizse... Muhalefete, zaten ihtiyaç duymuyorsunuz; ama,
muhalefet ne derse o oluyor, sonradan dövünüyorsunuz! İşte
örneği, açın...
Bu kanunları, biz, evvelce burada görüştük,
geçen yasama yılı konuştuk. Hatırlayacaksınız, bu
kardeşiniz çıktı, yana yakıla dedi ki "Değerli
milletvekilleri, kardeşlerim; yapmayın, zaman öldürüyoruz. Bu kanunu
böyle çıkarırsanız, bu yanlış hesap Bağdat'tan
dönmez, Bağdat'a gerek yok, şuradan, hemen ya bir birinci Çankaya'dan
döner ya da şöyle biraz daha doğuya doğru ikinci Çankaya'dan;
yani, Anayasa Mahkemesinden döner."
Zabıtlar burada, sözlerim burada; beni dinlemediniz.
Ne oldu; zaman yitirdik. Bir arkadaşım çok güzel ve isabetle ifade
buyurdular. O günden bugüne şu hakkı kullanacak, daha doğrusu
şu imkânı kullanacak tutuklu ve hükümlülerin çektiği acı ve
ıstıraptan size ve bize pay düşmeyeceğini mi zannediyorsunuz?!
Değerli milletvekilleri, bakınız,
Anayasa Mahkemesi, elbette yerindeliği denetlemez,
aykırılığı denetler. Peki, bu vardır ve bir
anayasal kurumdur; ona bir itirazım falan yok ha! Bizim zaafımızı
ortaya koymaya ya da bizim zaafa düşmemize imkân vermeye yahut bizi oraya
çekmeye hiçbiri-mizin ve hiçbirinizin hakkı yoktur.
Hep şunu söyledim: Değerli milletvekilleri,
elbette, biz yasa yaparız, Anayasa Mahkemesi de denetler; doğrudur,
gerekirse iptal eder; ama, o istisna olmalıdır. 37 tane kanun hükmünde
kararname, kanun çıkardınız; 27 tanesini iptal ettirdik! Bunun
övünülecek bir tarafı var mı; bunun, hukuk yapmayla bir alakası
var mı; bunun, Parlamentonun ağırlığını
hissettirmeyle alakası var mı?! Yapmayınız... Eğer,
Parlamento olarak, en tabiî hakkımız, en kolay hakkımız, en
güçsüz, meşakkatsiz hakkımız yasa yapmada bile bu
varlığımızı, bu
ağırlığımızı hissedemezsek, ettiremezsek,
burada otururken herkes bir yerden mektup yazmaya başlar; bu, doğru
değildir. Ağırlığımızı hissettirmek
zorundayız. Biz, Parlamentoyuz; biz, millet adına buradayız.
Benim milletim, dünyaya ağırlığını
hissettirmiş bir millettir; ama, biz, temsilcilerine bakınız:
Biz yazıyoruz, Anayasa Mahkemesi iptal ediyor. Efendim ne yapalım, o
imkânı var... O imkânı vermeyelim. Anayasa Mahkemesi de bundan çok
bahtiyar değil, bundan çok memnun değil.
İşte, bir tane daha yapıyoruz.
Bakın, çok tipik bir şey; 2 nci madde, erteleme düzenlemesinin 2 nci
maddesi. Daha önce iptal edilen yasada, bundan yararlanabilmek için yahut
mahkûm olmamış, hüküm giymemiş sayılmak için üç
yıllık sürenin geçmesi lazım diyor. Nereden başlıyor
bu üç yıllık süre; 3 Eylül 1999'dan başlıyor. Öyle
değil mi efendim; oradan başlıyor. Peki, Anayasa Mahkemesi iptal
etti. Şimdi, biz, bir düzenleme yapıyoruz ve bu düzenlemeyle, bundan
sonra yararlanacak olanların mahkûm olmamış sayılabilmeleri
için beklemeleri lazım gelen üç yıllık süre nereden
başlayacak; bu kanunun yayıma girdiği tarihte başlayacak.
Yani, basın yoluyla işlenen suçların affından istifade
edenlerin süreleri başlayalı birbuçuk sene olmuş olacak, bugün
bundan istifade edecek olanlarınsa birbuçuk sene sonra başlayacak.
Peki, eşitlik bunun neresinde?!
Sayın Bakan -saygı duyuyorum kendisine- beni
dinlemedi; dinlemediği için de, Anayasa Mahkemesi iptal etti. Bu iptalde,
Adalet Bakanının, bizlerin her birinden çok daha büyük vebali
vardır. Siyasal vebali vardır, sosyal vebali vardır, manevî
vebali vardır; çünkü, kanunların yapımında, her partiye -muhalefet-iktidar- servis yapmak, hizmet
vermek Adalet Bakanlığının birinci görevidir; eksik
yapmıştır. Şimdi, bize, gerekçe getiriyor: "Efendim,
Anayasa Mahkemesi kararları geriye yürümez; yürümediği için,
şimdi istifade edeceklerin o üç yıllık süreleri bugünden
başlar, öbürlerini geriye doğru götüremeyiz" diyor. Beyefendi;
Sayın Bakan; biz, Anayasa Mahkemesinin kararının
yürürlüğünü konuşmuyoruz; biz, yeni bir düzenleme yapıyoruz; hem
de nasıl bir düzenleme... Öğlene kadar, maşallah, iki
tasarı; öğlene kadar... Her birinin arkasında da Bakanlar
Kurulunun listesi var, imza listesi, öğlene kadar... Öğleden sonra ne
oluyor bilemiyoruz tabiî -eskiden, buna "hikmeti hükümet" derlerdi;
galiba, bu da hikmeti hükümettir; yani, hikmetinden sual olunmazın
başka bir ifade tarzıdır bu- bu iki kanun tasarısı bir
araya geldi, tek tasarı oldu. Yani, tabir caizse, bir organ naklidir; ama,
bu organla o organ uyuşur mu, uyuşmaz mı, hekim bunun
farkına varmadı. Hekim, hazık değil bu konuda,
hazık... (FP sıralarından alkışlar) Hazık
değil bu konuda ve göreceksiniz, iptal sebeplerinden bir tanesi bu
olacaktır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Hatiboğlu, mikrofonunuzu
açıyorum.
YASİN HATİBOĞLU (Devamla) - Sayın
Başkan, hemen toparlıyorum.
Bakınız, o kadar çok ki; yani hangisini
anlatayım... Tabir caizse, tut kelin perçeminden; tutacak teli yok ki,
tutup gösteresiniz; hangisini söyleyeyim!.. 228 inci maddeyi af kapsamına
aldınız Sayın Bakan, Ceza Kanununun 228 inci maddesi; 240'dan
farkı ne?!. O da, hakkın, görevin, yetkinin, suiistimalidir; o da
görevin, yetkinin suiistimalidir ve ikisi de aynı bab içerisindedir; niye
siz, 228'i affın içerisine alıyorsunuz da 240'ı
almıyorsunuz? Yolda ölmek üzere olan, doğum yapmakta olan genç bir
evladımızı binek arabasıyla hastaneye götüren belediye
başkanı mahkûm olsun diye mi?! Yapmayın bunu, yapmayın!..
Değerli milletvekilleri, 312 nci maddeye
girmiyorum. Çünkü, oraya girersek oradan çıkabilmemiz zor olacak;
Sayın Bakan, hemen, efendim, Anayasanın 87 nci maddesi, oradan
atfen, 14 üncü maddesi" diyecek.
Değerli milletvekilleri, bakınız, bu
kanun iptal edilirse, bunun her türlü vebali...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Hatiboğlu...
YASİN HATİBOĞLU (Devamla) - Hemen
saygı sunacağım efendim.
BAŞKAN - Buyurun efendim.
YASİN HATİBOĞLU (Devamla) - ... bu
düzenlemeyi, böyle, tabir caizse, eciş bücüş halde getirip takdim
edenlerin boynunadır. Kimse suçlu aramasın. Bunun iptali; çünkü,
anamuhalefet, iktidar, cumhurbaşkanlığı iptale gitmese biri
mahkeme yoluyla, defî yoluyla buna gidecektir ve iptal edilir de, hiç beklemediğimiz,
hiç birinizin ummadığı insanlar sokaklara dökülürse, bunun
hesabını millete veremezsiniz.
Saygılar sunuyorum.
Bu, yürürlüğün, inşallah ülkemize
hayırlar getirmesini temenni ediyorum,
Başkanlığınıza ve Heyetinize saygı sunuyorum
efendim. (FP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim.
Madde üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubunun
görüşlerini Aydın Milletvekili Sayın Ali Rıza Gönül ifade
edecekler. (DYP sıralarından alkışlar)
Buyurun efendim.
DYP GRUBU ADINA ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yüce Heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. Merakla, heyecanla, bu yasa
tasarısının görüşülmesini ekranları başında
izleyen değerli vatandaşlarımızı da saygıyla,
sevgiyle, muhabbetle selamlıyorum. Onların sesi, onların sözü,
onların hissîyatının tercümanı olmaktan da büyük bir
kıvanç duyduğumuzu, Grubum adına burada ifade etmekten onur
duyuyorum. (DYP sıralarından alkışlar)
Şu ana kadar, muhalefet milletvekilleri olarak
bizler, çok şeyler söyledik; ama, dinlemediniz, dinlemek de istemediniz;
fakat, ben, Sayın Başbakanı ve Bakanlar Kurulu
sıralarının yarısını dolduran değerli
bakanları burada görünce, şu ana kadar konuşmacı
arkadaşların söyledikleri sözlerin dışında iki konunun
üzerine basa basa vurgulamak istiyorum ve Sayın Başbakan ve
sayın bakanların da bunu yürekten dinleyerek, gereğini, şu
andan itibaren yapmasını bekliyorum.
Suçüstü yakalandınız; 1997 yılı 1
Temmuz tarihinden itibaren, 55, 56, 57 nci hükümetler olarak, tevali eden
hükümetler olarak, ülkenin kaderine el koydunuz. Bu dönem içerisinde, bu
güzelim ülkenin ekonomisini berbat ettiniz, perişan ettiniz. (DYP
sıralarından alkışlar) Bu, benim bir iddiam ve suçlamam
değil, bu, af yasa tasarısının -Sayın Ecevit'in
sayın bakanlarının imzalarının bulunduğu- genel gerekçesini
dikkatlice okursanız, orada bunu tespit edersiniz. İnanıyorum,
sizler okudunuz; ama, ben de, vatandaşlarımız buradan duysun, bu
af yasası niye çıkarılıyormuş, gerçek mahiyetini,
gerçek niyetinizi öğrensinler diye okumak istiyorum.
"Genel gerekçe : Toplumda meydana gelen sosyal ve
ekonomik değişimlerin, suçların çeşitli-liğinin ve
miktarının artmasında etken olduğu görülmektedir."
Burada yanlış kullanılan bir kelime var. "Toplumda meydana
gelen sosyal ve ekonomik değişim" değil "çöküntünün,
berbat ettiğimizin, fakirleştiğimizin" denilmesi lazım
burada. (DYP sıralarından alkışlar)
Bu ülkeyi, siz, nasıl aldınız, ne hale
getirdiniz; bunu, bir defa, yüreklerinizde, beyinlerinizde, lütfen inceleyiniz.
Üretmeyen bir ekonomi, çaresiz bir çiftçi, rafları boşalmış,
Bağ-Kur primini ödeyemediği için mahkeme kapılarında
sürünen esnaf, her gün caddeleri, meydanları dolduran, ellerindeki
pankartlarla "açız" diye bağıran memur ve emekliler,
ödemeler dengesindeki felaket, ihracat yapamayan bir ekonomi, kapanan KOBİ'ler...
İşte, eseriniz bu! (DYP sıralarından alkışlar)
İşte, eseriniz bu sizin! Tabiî ki, siz, bu ülkeyi bu hale
getirirseniz, bu ülkede suç oranı da artacaktır, suç çeşitleri
de artacaktır. Siz, kendi yanlışınızı,
eksiğinizi beceriksizliğinizi örtmek için getiriyorsunuz bu af
yasasını. Onun için getiriyorsunuz. (DYP sıralarından
alkışlar)
ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Trabzon) - Aynaya bak aynaya...
ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla) - Sayın
Başkanım, değerli milletvekilleri; size bir pasaj
oku-yacağım.
"Değerli milletvekilleri, tabiî ki, bu metin,
bu tasarı bir yerlerde hazırlanmıştır. Bizim de tatmin
olmadığımız bazı hususlar vardır. Beni
bağışlayın, topluma söz veren biz değiliz." Sanki,
biz verdik, Doğru Yol Partisi verdi, Sayın Çiller verdi sanki! Veren
belli...
FARUK DEMİR (Ardahan) - Sayın Çiller, 2
anahtar verdi.
ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla) - Şimdi de kalkıyorsunuz
"topluma söz veren biz değiliz, bu yanlışlardan, bu
meselenin bu noktaya gelmesinden, Milliyetçi Hareket Partisi olarak, biz sorumlu
değiliz; tanzim noktasında bizim katkılarımız çok
fazla talep edilmemiştir" diyorsunuz. Bu, tam bir itiraftır,
aczdir! (DYP sıralarından alkışlar) Aczdir! Yani, bu
affı, kim söz verdi? Biz mi, yoksa siz mi?
HASAN GÜLAY (Manisa) - Biz verdik.
ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla) - Bu tasarıyı
buraya getiren biz miyiz, siz misiniz?
HASAN GÜLAY (Manisa) - Biziz.
ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla) - Ama, sizsiniz de, 18
Nisan seçimlerinde, şunu yakaladık, getirdik,
bölücübaşını tuttuk kulağından ülkeye
taşıdık diye, böyle dolaşan sizdiniz!
HASAN GÜLAY (Manisa) - Biz demedik onu; uydurma!
ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla) - O zaman, siz af
çıkaracağız dediniz mi?
HASAN GÜLAY (Manisa) - Yalan söylemeyin.
(DYP sıralarından "otur yerine"
sesleri)
BAŞKAN - Sayın Gülay, lütfen, hatibe müdahale
etmeyin efendim.
ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla) - Halkı
aldattınız, halkı!.. (DYP sıralarından "Bravo
sesleri, alkışlar) Evet, halkı aldattınız.
Almadığınız yetkiyi kullanıyorsunuz.
ERDOĞAN TOPRAK (İstanbul) - Biz, halka
söyledik 18 Nisandan önce.
ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla) - Bir komisyonda, çok
değerli bir eski bakan, bir milletvekili arkadaşım şu
soruyu soruyordu... (DSP sıralarından "kim o" sesleri)
Biz değiliz diyorsunuz sahibi. Ee, biz de
değiliz; biz de değiliz; ama, Sayın Bakan "bu af
yasasının anası belli de, babası kim!" diye soruyordu.
(DYP sıralarından alkışlar)
HASAN GÜLAY (Manisa) - Doğru konuş!..
ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla) - Sayın
Bakanım, bu af yasası sizin kucağınızda kaldı
efendim!
İktidar partilerinin değerli sözcüleri,
oradan laf atacaklarına, gelsinler, bu kürsüden desinler ki "biz, bu
affı çıkarıyoruz." Niçin çıkarıyormuşsunuz?
Hükümetin genel gerekçesinde, yine, şöyle yazıyor: "Buna
karşılık bazı suçlar, kamu düzeni ve kamu güvenliğiyle
yakın ilgileri nedeniyle kapsam dışı
bırakılmıştır." Yani, siz, bu af
yasasını getirmekle kamu düzenini kuracağınızı
mı zannediyorsunuz?
Soruşturmaya uğrayanlar, eski
başbakanları, milletvekilleri, bakanları 230 ile
dışarıda bırakmaya çalışıyorsunuz; çiftçiyi,
esnafı, işadamını kulağından tutup "gel
bakalım içeriye" diyorsunuz. Bu mu adaletiniz?! (DYP
sıralarından alkışlar) Bu mu adaletiniz sizin?
Değerli milletvekilleri, bu af yasasına,
Doğru Yol Partisi, başından beri "hayır"
demiştir; yine, yüreklice "hayır" diyor; bu yasanın,
ülkede, sosyal barışı, kamu düzenini, bırakınız
kurmayı, kurulu düzeni bozan en önemli bir etken olacağını
savunuyor. Siz, daha bunu bilmiyor musunuz değerli arkadaşlarım?
(DSP ve MHP sıralarından gürültüler)
TURHAN GÜVEN (İçel) - Biliyor, biliyor; hepsi
biliyor.
ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla) - Yani, şimdi, bu af
yasasına karşı, bizim uyarılarımıza,
parmaklarınızı kaldırıp "ret" diyorsunuz.
(DSP sıralarından "Eee" sesleri) Sizin eksiklerinizi
topla-yalım, sizin eksiklerinizi giderelim diye gayret ediyoruz; ama, ona
da itibar ettiğiniz yok. Ama, bir zaman dedim ki, bu sıralar, iktidar
sıraları size baki değildir. (DSP sıralarından
gürültüler)
Evet, oradan kalkar, bir gün, ta oraya geçersiniz. (DSP
sıralarından gülüşmeler)
BEKİR GÜNDOĞAN (Tunceli) - Orası da size
fazla!.. Daha sonra dışarı çıkacaksınız.
ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla) - Gülün, gülün...
Teşekkür ediyorum... (DSP sıralarından anlaşılamayan
bir müdahale)
Sevgili kardeşim, siz, bana akıl vermeye
falan kalkmayın, akılsız falan da demeyin; biz,
aklımızın zekâtını versek, siz dahi olursunuz, dahi!..
(DYP sıralarından alkışlar, DSP sıralarından
gürültüler) Yani, oradan laf atmak mesele değildir. Millet, sizi, şu
kürsüye gelin de benim dertlerimi dile getirin diye gönderdi. Niye oradan laf atıyorsunuz?!
İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) -O kürsüye
çıkacak yürek yok, yürek! Hepsi dut yemiş bülbül gibi.
ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla) - Gelin buraya, ne
söyleyecekseniz onu söylersiniz, ifade edersiniz; ama, biraz evvel siz güldünüz
de, son gülenin kim olacağını millet gösterecektir. (DYP
sıralarından alkışlar) O çiftçi, o esnaf, o memur, o dul, o
yetim ve bayram günü... (DSP sıralarından gürültüler)
O çiftçi çok mu para alıyor, o emekli çok mu para
alıyor...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Gönül, süreniz bitti;
mikrofonunuzu açıyorum, lütfen, tamamlayın efendim.
ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla) - Şimdi, ben sizin
söylediklerinizi buradan ifade ediyorum, milletim duyuyor. Emekliye çok para
verdiğinizi söylediniz; memura, işçiye, esnafa, çiftçiye çok para
mı verdiniz; onu mu söylüyorsunuz?! Gelin buraya, söyleyin bunu
vatandaşa. (DSP sıralarından gürültüler)
Değerli milletvekilleri, onun için, bu
yasanın, milletimize hayır getireceğine inanmıyoruz.
Yanlışları koydunuz, yanlışları savunuyorsunuz;
fakat, yine de, bütün kalbimizle... Görüyoruz ki, çıkaracaksınız
bu yasayı. Kimlere müjde vereceksiniz; ama, kimleri
ağlatacaksınız, o da görülecek.
Millet sizi affetsin diyorum. Millet sizin
hesabınızı, mutlaka, günü geldiğinde demokratik olarak
soracaktır. (DSP sıralarından gürültüler)
Saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Gönül, teşekkür ediyorum
efendim.
Sayın milletvekilleri, daha önceki maddelerde de
ifade etmiş olduğum gibi, Sayın Ercan, Sayın Güven,
Sayın Gönül, Sayın Hatiboğlu, Sayın Arınç, Sayın
Yıldırım, Sayın Örs ve Sayın Sağlam,
şahısları adına, aynı anda söz talebinde
bulunmuşlardır. Divanda çekmiş olduğumuz kura sonucunda,
Sayın Güven ve Sayın Ercan şahısları adına
konuşacaklar.
Buyurun Sayın Güven. (DYP sıralarından
alkışlar)
TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkan,
değerli üyeler; biraz sonra, parmaklarınızla, bu kanun
tasarısı kanunlaşacak. Peki, ne olacak; bu kanun,
yayımı tarihinde yürürlüğe girecek. O zaman ne olacak? Siz, eli
kanlı katilleri dışarı bırakacaksınız;
çiftçiyi, esnafı cezaevinden içeri sokacaksınız. (DYP
sıralarından alkışlar) Evvela bunu bilin, bilin... Ne
getirdiğimizi iyice bilelim. İyice incelemeden,
araştırmadan ve hem bilimsel hem uygulama bakımından
bilmeden bir şey getiriyorsanız, sonuçlarının ne olacağına
katlanırsınız. Biraz evvel değerli arkadaşım dedi
ki, "bugün buradasınız, yarın burada." Demokrasinin
gereği budur; ama, siz, bir dahaki seçimde herhalde
dışarıda olursunuz; bu tempoyla giderseniz
dışarıda olursunuz. (DYP sıralarından alkışlar,
DSP sıralarından gürültüler)
Bakın, sayın milletvekilleri, bu kanunda
hapis cezasına şartlı tahliye getiriyorsunuz, tecil
getiriyorsunuz, her şey getiriyorsunuz da para cezasına ne
getiriyorsunuz?.. Sayın Bakan cevap versin. Para cezası olan hükümler
yok mu bu kanunda?.. Türk Ceza Kanununda münhasıran para cezası yok
mu?.. Nerede bu?.. Ona ne getireceksiniz? Para cezasına şartlı
tahliye mi getireceksiniz?.. Bir işi iyi bilmek lazım. İşi
bilmeden, uygulayıcıya sormadan getirirseniz, akıbetine
katlanırsınız.
Şimdi, ben soruyorum; bir kişinin birden
fazla müebbet ağır hapse mahkûm olması halinde, Türk Ceza
Kanununun 70 inci maddesine göre ne getirilir Sayın Bakan; hücre hapsi
getirilmez mi? Nerede bu hücre hapsi, nerede uygulayacaksınız bunu?
Şimdi, bir kanun çıkarıyorsunuz
değerli arkadaşlarım; bunun manasını anlamak yetmez,
uygulamasını yalnız yargıya bırakmak da yetmez.
Yargı, sizi seyrediyor; telaş içinde seyrediyor. Sizin de belki
bazı telaşlarınız var. Neden; gerçekten affedilmeyi hak
eden insanları affın dışında bırakıyorsunuz.
Önergeler hazırlıyorsunuz, getiriyorsunuz; ondan sonra, ne hikmetse,
önergelerin hiçbiri işleme konulmadan masaların üstünde kalıyor.
MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) - Sana mı
soracağız?!
TURHAN GÜVEN (Devamla) - Değerli arkadaşlar,
bu, hak mıdır; bu, adalet midir?! Bunun hesabını, sizden,
birileri gelir, sorar. O değerli, zamanında çok yakın
arkadaşlarınız sizden bunun hesabını sormayacak
mı? "Beni bu affın dışında niye
bıraktınız" demeyecekler mi size; diyecekler, diyecekler...
Siz, bir sandalye uğruna,
arkadaşlığı, sevgiyi, uyumu, anlaşmayı,
sağduyuyu terk etmiş görünüyorsunuz. Onun için, sizden, hassaten rica
ediyorum; bir kere daha düşünün, bu affın getireceği
sonuçları bir kere daha düşünün. Birkaç gün sonra, onbeş gün
sonra, bir bayramda, eli böğründe, gözü yaşlı anaları
düşünün, evlatları düşünün. Birkaç kişiyi
sevindireceğiz derken veya bir heves uğruna bir af kanunu
çıkarırken, birilerinin isteği üzerine af kanunu
çıkarırken, topluma açacağınız yaraları
düşünün. Siz, bu kanunla, barış mı getireceksiniz, yoksa
bir kaos mu yaratacaksınız, onu düşünün.
Değerli arkadaşlarım, o bakımdan,
bir kanun çıkarılır; ama, bir kanun yanlış
çıkarılırsa, işte, böyle, döner gelir tekrar önünüze. Geçen
defa da söyledik, on defa söyledik, her kanunda söyle-meye
çalışıyoruz ki, aman, aceleye gerek yok; kaza
yaparsınız diyoruz ve yapıyorsunuz. Arkadan da, kaza
yapanların affedilmesine ilişkin 455 inci maddeyi de affediyorsunuz
tabiî! Niye; çünkü, siz de kaza yapıyorsunuz; dolayısıyla
kendinizi affediyorsunuz.
Hepinize saygılar sunarım. (DYP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Güven.
Şahsı adına ikinci söz, Sayın
Ercan'ın.
Buyurun efendim. (DYP sıralarından
alkışlar)
NEVZAT ERCAN (Sakarya) - Çok teşekkür ediyorum.
Sayın Başkanım, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, af meselesini
konuşuyoruz. Aslında, Türkiye'nin gündeminde milletimizin çok önemli
sorunları var. Ülkemiz, ağır problemlerle karşı
karşıya. Ülkede, giderek bir yoksullaşma yaşanmakta.
Toplumun bütün kesimleri fakirleşmiş. Türkiye'de, son günlerde,
dünyanın çok az ülkesinde rastlanan önemli gelişmeler var; bir büyük
soygun var, talan var, bankaların içi boşaltılmış,
borsa dibe vurmuş, faizler tavan yapmış, Merkez Bankası 7,5
milyar dolar civarında para çıkışı yapmış.
Hal böyleyken, bir büyük ekonomik krizin, ekonomik depremin
yaşandığı günlerde, Türkiye, bunları konuşmuyor,
Türkiye Büyük Millet Meclisinde, milletin temsilcileri, halk adına,
halkın sorunlarını tartışmıyor, çözüm üretmiyor;
ama, halkın gündeminde olmayan, halkın arzusunu, isteğini
içermeyen bir konu, af konusu, Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine
taşınıyor. (DYP sıralarından alkışlar)
Değerli milletvekilleri, 17 Ağustos
depreminde, Marmara Bölgesinde, binlerce yurttaşımızın
enkaz altında kaldığı günde, henüz herkesin feryat
ettiği, hükümetten yardım beklediği saatlerde, siz, o tarihte, o
insanları unuttunuz, onları enkazın altında
bıraktınız (DYP sıralarından alkışlar) ve
Türkiye Büyük Millet Meclisine af konusunu getirdiniz! Unutmadık! Hele
hele o bölgenin bir insanı olarak, asla unutmadık! Siz, o gün,
umursamadınız o insanları ve o bölgeye gözünüzü çevirmediniz,
devletin şefkat elini uzatmadınız; ama, af meselesini getirdiniz
buraya. (DYP sıralarından alkışlar; DSP
sıralarından gürültüler) Bugün de benzer şeyler yapıyorsunuz.
Bugün de, bir büyük ekonomik deprem yaşıyor Türkiye; ama, siz,
olayı saptırıyorsunuz, sanal bir gündem yaratıyorsunuz ve
af konusunu getiriyorsunuz. Kim istedi bunu sizden? Af meselesini sizden talep
eden kim? Millet mi, halk mı? Halk ibretle izliyor sizi değerli
milletvekilleri.
Sayın Bakanlar, gittiğiniz bölgelerde,
halkın arasına bilmiyorum girebiliyor musunuz? Buna yüreğiniz
yetiyor mu, cesaretiniz var mı? (DYP sıralarından
alkışlar)
Değerli milletvekilleri, seçim bölgelerinizde,
halk, sizden, iş, aş, ekmek istiyor, sorunlarına çözüm istiyor.
Sizden bir af talebi yok, af isteği yok. Peki, kim istiyor bunu?
Bakınız, bir büyük soygun, bir büyük talan
yaşandı. Bu soygunun... Soygunu yapanlar var; ama, soygunu
yaptıranlar da var, göz yumanlar da var. (DYP sıralarından
alkışlar)
Değerli arkadaşlar, evet, bu soygunun bir
siyasî ayağı var; evet, bu soygunun bir de bürokrasi ayağı
var. Siz, şimdi, getirdiğiniz bu af tasarısıyla asıl
amacınız, bu siyasî ayağı, bu bürokratik ayağı af
kapsamına almaktır. Asıl amacınız budur (DYP
sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) asıl
hedefiniz de budur.
Değerli milletvekilleri, bakın, elimdeki
-geçtiğimiz hafta gittim Adapazarı'na- deprem bölgesindeki bir
depremzedeye icra dairesinden giden bir icra emri. Kullandığı kredi
30 milyon, işleyen faizlerle birlikte borç yekûnunu söylüyorum size; 1
milyar 947 milyon lira.
NECATİ ALBAY (Eskişehir) - Hangi sene
almış?..
NEVZAT ERCAN (Devamla) - 2 milyar lira...
Bakınız, icra emri gidiyor, bu icra emrinin altında da hapisle
tazyik edileceği yazılıyor. Bu insanların hepsini, mal
beyanında bulunmamaktan; jandarma gitti kapısını çaldı
-bir yandan da icra memuru traktörünü, çiftini çubuğunu haczetti, evinden
kilimini, dolabını kaldırdı- aldı, cezaevine koydu.
NECATİ ALBAY (Eskişehir) - Hangi
yılda?!.
NEVZAT ERCAN (Devamla) - Değerli milletvekilleri,
Trakya'ya gidin,seçim bölgemde değil sadece...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Ercan, süreniz bitti; eksüre
için mikrofonunuzu açıyorum efendim, lütfen tamamlayın.
NEVZAT ERCAN (Devamla) - Ama, bakınız, gerek
esnaf olsun, gerek çiftçi olsun, bana dedi-ler ki "Sayın Ercan, bu
hükümet, hapishanelerde çiftçiler için zaten ayrı bölümler oluşturdu;
esnaflar için de ayrı ayrı bölümler, hücreler oluşturdu."
Siz, şimdi, suç işlemiş insanları toplumun içine
salacaksınız, affedeceksiniz; tabiî, merhamet hisleriniz dorukta;
ama, iş esnafa gelince, çiftçiye gelince, fakir, yoksul millete gelince, o
zaman, merhamet hisleriniz yok ortada... (DYP sıralarından
"Bravo" sesleri, alkışlar) Bunu, milletimizin idrakine,
vicdanına tevdi ediyorum.
Saygılar sunarım hepinize. (DYP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ercan.
Sayın Tan, Sayın Bakana sorunuzu
yöneltebilirsiniz efendim.
Buyurun.
AHMET TAN (İstanbul) - Sayın Başkan,
izninizle Sayın Bakana soru yöneltirken, daha önce sayın muhalefet
sözcülerinin ifade ettikleri bir tereddütü de, yine gidermek istiyorum.
Sayın muhalefet sözcüleri...
BAŞKAN - Sayın Tan, lütfen sorunuzu
alayım efendim.
İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) - Soru mu
soruyor, konuşma mı yapıyor?.. Kürsüye çıksın
konuşsun.
BAŞKAN - Sayın Yılmazyıldız,
siz mi yönetiyorsunuz ben mi yönetiyorum Meclisi?..
İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) - Biz soru
sorarken müdahale ediyorsunuz... Onlara niye müdahale etmiyorsunuz?..
BAŞKAN - Lütfen sorunuzu yöneltin Sayın Tan.
AHMET TAN (İstanbul) - Efendim, bu tasarıyla,
trafik suçlularının affedileceği ilan edildi ve bizim, Trafik
Komisyonunun hazırladığı rapora bazı atıflarda
bulunuldu. Bu rapor, sanıyorum, Sayın Bakana ulaşmadı,
sadece Sayın Meclis Başkanında var. Ona rağmen, sayın
sözcülerin rapora atfen söyledikleri hususlar gerçekleşecek mi? Yani, af,
trafik suçlularına getirilecek mi? Bunu sormak istiyorum. (DYP sıralarından
alkışlar)
İzninizle, raporla ilgili olarak da bir hususu
belirtmek istiyorum. Raporda, kesinlikle, af söz konusu edilmedi, aksine,
Türkiye'de affın olamayacağını da belirtti bu rapor; çünkü,
trafik suçlularına, trafik canilerine bugünkü ceza sistemimiz bir ceza verememektedir,
Ceza Kanunumuza göre, şu anda serbest bırakılacak olan herhangi
bir trafik canisi bulunmamaktadır. Bizdeki kayıtlar bunu gösteriyor.
Sayın Bakanın, bu, benim, yorumla
karışık soruma vereceği cevap, alkış sahibi
sayın muhalefet temsilcilerine de yanıt olacaktır sanıyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Buyurun Sayın Bakan.
İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) - Biz de onun
için af olmasın diyoruz, trafik suçluları affedilmesin diyoruz.
Önerge verdik işleme konulmadı. Bunların hepsi
dışarıya çıkacak, 20 kişiyi öldüren sarhoş bir
şoför dışarı çıkacak; bu, yanlıştır
diyoruz. Raporunuza sahip çıkın Sayın Tan.
BAŞKAN - Sayın Yılmazyıldız...
AHMET TAN (İstanbul) - Efendim, içeride trafik
suçlusu yok. Trafik suçlularının hepsi serbest
bırakılmış durumda; çünkü, 20 kişiyi öldüren birisine
bile, bu ceza sistemi, ancak 2,5 yıl ceza veri-yor. Onlar da hapsoldu ve
tahliye oldular zaten. Bunu söylüyorum.
BAŞKAN - Efendim, Sayın Bakan cevaplayacak
sorunuzu, çok teşekkür ediyorum.
AHMET TAN (İstanbul) - Sağ olun.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan.
ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu kanun
tasarısında öngörülen sınırlar içerisinde, istisna
kapsamına girmeyen bütün suçlarda belirli indirimler yapılacaktır.
Trafik Kanununda yer alan suçlar ve trafik suçlarına da uygulanan,
aslında, meslekte acemilik ve beceriksizlikle ilgili olan Türk Ceza
Kanununun 455 inci maddesi, bu istisnalar arasında yer almamaktadır.
İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) - Yani,
affedilecek mi?
ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) -
Ancak, bu kanun, önemle hatırlatmak isterim ki, 23 Nisan 1999 tarihine
kadar işlenmiş olan suçlar bakımından uygulanacaktır.
İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) - Affa gel
Sayın Bakan... Affediyoruz deyin...
BAŞKAN - Sayın Yılmazyıldız!..
Buyurun Sayın Göksu; Sayın Bakana sorunuzu
yöneltebilirsiniz efendim.
MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - Sorularımı,
müsaadenizle, Sayın Bakanıma arz ediyorum.
Sayın Bakanım, bu tasarının,
memnunları, mutlu olanları ve mağdurları olacak. Bana gelen
bir faksta "babam, silahla tarandı; ben, milletvekillerine böyle bir
yetki vermiyorum, onları affetmek gibi bir yetki vermiyorum ve şunu
söylüyorum : Katillerin bundan sonra yapacaklarından siz
sorumlusunuz." Bir Bakan olarak, bu sorumluluğu alıyor musunuz?
İkinci sorum :Cezaevlerinde olan olaylar hâlâ
zihinlerimizde ve hâlâ da devam ediyor. İçeride hâkim
olamadığımız bu insanlara dışarıda
nasıl hâkim olacağız? Bakanlığınızın bu
konuda çalışması var mı?
Diğer bir soru: Affın sosyal boyutu...
Biliyorsunuz, ülkemizde kanayan bir yara vardır; işsizlik. Millet,
açlık sınırında. Dışarıdakiler iş
bulamazken, çıkan bu insanlarımızı topluma
kazandırabilmek için, iş ve aş konusunda bir çalışma var
mı? Bunları topluma nasıl kazandıracağız?
Diğer bir soru: Bankaya olan borcunu
ödeyemediğinden dolayı, Anadolu'daki esnafımız,
çiftçilerimiz, sırasıyla hapse giriyor. Belli ki, bu yasa hayata
geçirildiği zaman, cezaevleri biraz boşaltılacak. O zaman,
çiftçilerimiz ve esnafımız, sıra beklemeden cezaevine girip,
hemen bu suçtan kurtulmuş olacaklar mı?
Diğer bir soru: Bu kanun
tasarısını, başta, Yüce Meclise takdim ederken "biz
tasarıyı Yüce Meclise getirdik, dilerse kabul eder, dilerse
etmez" dediniz; ancak, akşam, komisyon toplantısında ve bugün
de Genel Kurulda, hem iktidar kanadına mensup milletvekillerinin hem de
muhalefet milletvekillerinin verdiği önergeler bir bir reddedildi.
Sayın Rahşan Ecevit "genel olarak, af,
benim istediğim gibi oldu" diyor. Yani, burada, sadece Rahşan
Hanımın dediklerine hizmet mi ediyor Türkiye Büyük Millet Meclisi?!
Değerli Bakanım, ayrıca, iktidar
kanadına mensup milletvekillerinin de bu affı içine
sindiremediğini biliyoruz. Niçin değiştirmiyorsunuz
dediğimiz zaman, üç lider imzalamış, ne yapalım diyorlar.
Yani, demokrasi anlayışınız bu mu?! Bu bağlamda, bütün
bunları içinize nasıl sindiriyorsunuz?!
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim.
Buyurun Sayın Bakan.
ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; af, benim Bakan olarak
kişisel yetkimde olan bir şey değil, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin yet-kisindedir. Şartla salıverilme kanunu çıkarmak da
Türkiye Büyük Millet Meclisinin yetkisindedir.
İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) - Sayın
Bakan, o zaman, belli madde ekleneceği zaman, niye istifayla tehdit
ediyorsunuz?!
ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Bu
tasarıyla, daha önce suç işlemiş olanlara bir yeni
başlangıç yapmak için fırsat verilmektedir.
İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) Yani, deprem
müteahhitlerini affediyorsunuz, kendinizi affediyorsunuz, banka soyguncularını
affediyorsunuz, sonra da Türkiye Büyük Millet Meclisinin yetkisinde
diyorsunuz!.. Buna hakkınız yok! (DYP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan; siz, soruyu
cevaplamaya devam edin efendim.
ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Bu
tasarıyla, daha önce suç işlemiş olanlara yeni bir fırsat
verilmektedir dedim. Evet, bununla, insanlarımız yeni bir
başlangıç yapacaktır. Onlardan bu fırsatı esirgemenin
gerekçesi, dışarıdakiler iş bulamıyor olamaz; o
ayrı bir konudur, bu ayrı bir konudur. Şüphesiz, tam
istihdamı gerçekleştirici politikalar uygulamak devletin göre-vidir,
bunu sağlamak hepimizin görevidir; ama, bunlar, birbirinden ayrı
konulardır. Eski hükümlülere belirli oranlarda iş vermek konusunda
yasalarımızda hükümler vardır; belirli büyüklükteki
işletmelerin yüzde 3 oranında eski hükümlü çalıştırma
zorunluluğu vardır. Hiç kimse, borcunu ödeyemediğinden
dolayı hapsedilmez, sadece, İcra ve İflas Kanununa göre,
zamanında mal beyanında bulunmama durumunda bir tazyik hapsi söz
konusudur. Bir de, karşılıksız çek verme, bizde, şeklî
bir suç haline getirilmiştir, ondan dolayı bir hapis cezası söz
konusu olabilir; ama, bu da, af kapsamında bulunmaktadır.
Kanun tasarısının hazırlanma
şekli hakkında söylenilenler sadece demagojiden ibarettir, onlara,
burada, benim cevap vermemi gerektiren bir durum da görmüyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.
Sayın Çiçek, buyurun efendim, sorunuzu alabilirim.
MEHMET ÇİÇEK (Yozgat) - Sayın
Başkanım, aracılığınızla Sayın
Bakanıma sorularımı yöneltmek istiyorum.
Sayın Bakan, hükümetiniz affı
çıkarmayı planlarken, sadece cezaevindekilerle, onları
yakınlarıyla ilgilendi, hapishane edebiyatları
yapıldı, cezaevleri isyanları, ölüm orucu tehditleriyle
yattık kalktık. Hücreler ve cezaevi işkenceleri her gün gündemde
tutuldu, mahkûmların namüsait şartta oldukları
anlatıldı durdu, toplum mühendisleri kitleleri etkileyip affa
hazır hale getirilmeye çalışıldı. Mahkûmların
verdiği zararlardan hiç bahsedilmedi. Mahkûm, hem suç işledi hem de
beş yıldızlı otel kalitesinde cezaevi istedi. Devlet
vermedi, Bakan olarak siz vermediniz diye suçlandınız.
Sayın Bakan, sizler, kamuoyu
araştırması yaptınız mı bu afla ilgili?
Mahkûmların işlediği suçların mağdurlarına
sordunuz mu, onlar ne diyor? Mağdur bırakılan dul kalmış
kadınlara, boynu bükük çocuklara, evin direğini, babasını
annesini kaybedenlere, namusu kirletildikten sonra öldürülen
kadınların yakınlarına, trafik canavarlarının
sebep olduğu akıl almaz kazaların mağdurlarına,
malları çalınanlara, canlarına kıyılanlara sordunuz
mu? Bir kamuoyu araştırmanız oldu mu? Onlar bu suçluları
affediyorlar mı ki, siz affediyorsunuz?
İkinci sorum: Mağdur olan bu insanlar size oy
verirken, buraya gönderirken, size, bu insanları affedin diye herhangi bir
vekâlet verdiler mi?
Olayların mağduru siz değilsiniz, ne
hakkınız var bunları affetmeye diyor toplum. Ne
hakkınız var, 30 bin kişiyi Türk-Kürt demeden şehit eden
katilleri affetmeye?! Bayrağına sarılıp toprağın
kara bağrına şehit düşen o evlatlarımız size ne
diyecekler?
BAŞKAN - Sayın Çiçek, sorunuzu yöneltir
misiniz lütfen.
MEHMET ÇİÇEK (Yozgat) - Üçüncü sorum...
BAŞKAN - Süremiz bitti de onun için söylüyorum.
MEHMET ÇİÇEK (Yozgat) - Üçüncü sorum efendim...
BAŞKAN - Cevap alamayacaksınız sorulara
da onun için söylüyorum.
MEHMET ÇİÇEK (Yozgat) - Üçüncü sorum: Mağdur
olanlar sizler olsanız, Sayın Bakan ve sayın hükümet, bu kadar
rahat oy verebilir misiniz? Bu affın mimarı Rahşan Hanım,
onu memnun ettiniz, Rahşan Hanımın söz verdiği çocuğu
da memnun ettiniz, onun anasını, babasını memnun ettiniz;
dolayısıyla, mahkûmları memnun ettiniz, salıverdiniz;
takriben 40 bin mahkûm ve onların yakınlarını memnun
ettiniz... Ya mağdur ettiğiniz 50-60 bin kişiye ne diyeceksiniz?
BAŞKAN - Peki Sayın Çiçek, teşekkür
ediyorum.
Evet Sayın Bakan, buyurun efendim.
ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye'de af kanunu veya
şartlı salıverme kanunu ilk kez çıkarılmıyor;
Türkiye Cumhuriyetinde şimdiye kadar 50'ye yakın benzeri kanun
çıkarılmıştır. Şimdi de, hangi nedenlerle böyle
bir zorunluluk duyulduğu, gerek tasarının gerekçesinde gerek
benim sunuş konuşmamda gerek bazı arkadaşların
konuşmalarında ifade edilmiş bulunmaktadır. Bu kanun
tasarısı hazırlanırken, bir yandan, daha önce suç
işlemiş insanlara yeni bir başlangıç yapma
fırsatı vermek; ama, aynı zamanda, mağdurları rencide
etmemek, kamu vicdanını rencide etmemek ölçüleri özenle dikkate
alınmıştır; tasarının bunu
gerçekleştirdiğini düşünüyoruz.
Burada, bölücülerin, katillerin affedildiği
şeklinde çok ucuz demagojiler yapıldı, bunlara katılmak
mümkün değil. Tasarıya baktığınız zaman, bölücü
olarak nitelendirdiğiniz kişilerin işlediği fiillerin, kesinlikle şartlı
salıverilme kapsamı dışında
bırakıldığını görürsünüz.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
MEHMET ÇİÇEK (Yozgat) - Dolaylı olarak
salıveriliyorlar Sayın Bakan.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, soru
talebinde bulunan Sayın Yılmazyıldız'ın, Sayın
Kaya'nın, Sayın Örs'ün, Sayın Fatsa'nın, Sayın
Akçalı'nın, Sayın Paçacı'nın, Sayın
Ertugay'ın, Sayın Seven'in, Sayın Uzunkaya'nın, Sayın
Çelen'in, Sayın Esen'in ve Sayın Karakelle'nin sorularını
alamıyorum efendim.
Sayın milletvekilleri, madde üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
Son maddeyi okutuyorum efendim.
MADDE 4.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Madde üzerinde Fazilet Partisi Grubu
adına, İstanbul Milletvekili Sayın Nazlı Ilıcak;
buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)
FP GRUBU ADINA AYŞE NAZLI ILICAK (İstanbul) -
Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; 564 sıra
sayılı Şartlı Salıverme Tasarısının 4
üncü maddesi üzerinde Fazilet Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
4 üncü madde, yürütme maddesi, "Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür" denilmektedir. Şahsen, bu
kanunun Meclisten çıktığı biçimiyle
kalmayacağını ve Anayasa Mahkemesinin, birçok hükmü, birçok
cezayı, eşitlik gerekçesiyle, bugün istisna kapsamına alınan
cezaları da, şartlı salıverme imkânından
yararlandıracağını düşünüyorum.
Gerçi, Anayasa Mahkemesi, bazı kararlarında,
kamu yararını ve toplum hassasiyetini göz önünde bulundurarak, yasa
koyucunun, suç nevilerinde olduğu gibi, infaz şartlarında da
farklılık gözetebileceği kararlarını vermiştir;
ama, bugün gördüğümüz tasarıda, hiçbir şekilde objektif
kriterler uygulanmamıştır. Bu düşüncemi bir iki örnekle
açmak istiyorum. Mesela, daha önce 4453 sayılı Af Yasası
kapsamına giren firar edenler, tedbirsizlikle firara sebebiyet verenler,
tehdit kullanarak muhatabını bilgi vermeye zorlayanlar, şahsî
yarar sağlamak için tehdide başvuranlar bugün şartla
salıvermeden yararlandırılmıyor; neden? Bunun izahı
yok ortada. Buna mukabil, hırsızlar, anasını babasını
öldürenler, kadın satanlar, fuhşa teşvik edenler şartla
salıverme kapsamı içinde. Ortada hiçbir objektif kriter yok.
Ben, Sayın Bakana yerimden yönelttiğim bir
soruyla "240 niçin af kapsamı içindeyken bugün
çıkarıldı" diye sorduğumda kendisi bana bir mukabil
soru tevcih etti "siz, o af müzakereleri sırasında 240'ın
af kapsamı içinde olmamasını istiyordunuz" dedi. Elbette
ki, o zaman af kapsamı içinde olmamasını istiyorduk; çünkü, bir
hükümetin düşmesine sebebiyet veren Türkbank dosyası da dahil 8
yolsuzluk dosyası, bir siyasî genel başkan hakkında 240'la
Meclisin gündemine geliyordu da, o yüzden biz o zaman 240'ın af
kapsamı içine alınmamasını istemiştik; ama, ben,
mukabil bir soru sormak istiyorum Sayın Bakana: O zaman, acaba, Sayın
Bakan niçin 240'ı af kapsamı içine aldı da bugün almıyor?
Esas, bence, kendisinin cevap vermesi lazım bu soruya. Acaba o zaman bir
sayın lideri bu yolsuzluk dosyalarından kurtarmak için mi 240 af
kapsamı içine alındı, bugün af kapsamı
dışında? Kaldı ki, Sayın Hatiboğlu'nun da biraz
önce ifade ettiği gibi, 228 ve 240 arasında bir nispetsizlik mevcuttur.
Esas itibariyle, 228 de keyfî muameleyle, devlet memurlarından her kim,
bir şahıs veya memur hakkında memuriyetine ait bir vazifeyi
suiistimal ederse" diye sürüp giden bir maddeyle alakalıdır.
228, esasında, aslî hükmü içermektedir; 240 ise, yardımcı hükümdür.
Siz, aslî hüküm olan 228'i af kapsamı içerisine alıyorsunuz, daha
doğrusu, şartlı salıvermenin içerisine alı-yorsunuz;
buna mukabil, bir yardımcı olan, yardımcı hüküm ihtiva eden
240'ı, şartlı salıvermenin dışında
bırakıyorsunuz.
Bu tasarı, objektif kriterlere göre değil,
insanlara göre, şahıslara göre tanzim edilmiştir. 1 inci madde
"ölüm cezaları yerine getirilmez" dedikten sonra, bir istisna
125 inci maddeyle... Yani, burada "Apo idam edilmeyecek" mesajı
verilmek isteniyor; daha doğrusu, Apo'nun idam edilip edilmeyeceği
belli değil, yani "Apo'ya af yok" mesajı verilmek
isteniyor. Oysa, kamuoyuna doğruyu itiraf etmek lazım. Siz, Abdullah
Öcalan'ı idam edemezsiniz; gerçekler niçin kamuoyundan saklanıyor?!
Katılım Ortaklığı Belgesinin
siyasî kriterleri içerisinde idam cezasının
kaldırılması şartı mevcuttur. Dolayısıyla,
gelin, kamuoyunu aldatmayalım. Hem Avrupa Birliğine gireceğiz
hem de idam cezasını uygulayacağız; bu mümkün değil.
Avrupa Birliğine, biz, zorla davet edilmedik; biz, kendi arzumuzla Avrupa
Birliğine girmeyi arzu ediyorsak eğer, Avrupa Birliğine kendi
şartlarımızı empoze edemeyiz; bizim ayıplı
demokrasimizi, bizim militarist demokrasimizi makbul addetmelerini isteyemeyiz;
olmaz böyle şey. Eğer, Avrupa Birliğine gireceksek, idam
cezasından da, siyasî yasaklardan da, partileri kapatmaktan da, 312 nci
madde gibi din ve vicdan hürriyetine aykırı düşen, düşünce
hürriyetinin canına okuyan maddelerden de vazgeçeceğiz ve kültürel
kimlikleri tanıyacağız.
Kürtçe televizyon yayınına gelince: Bunu
müzakere edeceğiz. Siyasetçilerin kimi bunun lehinde olabilir, kimi
aleyhinde olabilir; ama, bizler tartışacağız. Son sözü
siyasetçiler söyleyecek, birileri bize birtakım görüşlerini empoze
edemeyecek, eğer, biz, Avrupa Birliğine samimiyetle girmeyi arzu ediyorsak.
Bugünkü uygulamasıyla laiklik
anlayışını da değiştireceğiz değerli
arkadaşlar. Laiklik, devleti dinden değil, dini ve dindarı
devletten koruyan bir ilkedir. Bireyi, devletten korumak zorundayız.
Bireylere veyahut dindarlara potansiyel suçlu gözüyle bakamayız.
Şimdi, ben, yürütme maddesi üzerinde
konuşuyorum. Zannediyorum, Milliyetçi Hareket Partisi Genel
Başkanı Sayın Devlet Bahçeli, gönülsüzce bu kanunu yürütecek.
Zira, Milliyetçi Hareket Partisi, arzu ettiği hiçbir düzenlemeyi gerçekleştiremedi.
Mesela, bir Haluk Kırcı olayını çözemedi. Geçen
konuşmamda nasıl Eşber Yağmurdereli'yi savunduysam, bugün
de, üzerimizde bizim hiçbir baskı ve ipotek olmadığı için,
Haluk Kırcı'nın haksız bir durumda, adaletsiz bir durumda
kaldığını bu kürsüden ifade etmek isterim. Solcular, 125,
146 ncı maddeye göre yargılanarak idam cezaları müebbede
çevrilmiş, müebbetler de on yıla indirilmiş, on yıl sonunda
çıkmışlardır. 7 kişiyi öldürdüğü için Haluk
Kırcı, yetmiş yıllık bir ceza almış ve
oradan, on yıl toplu cezadan ayrı ayrı indirilmek suretiyle daha
altmış yıl yatması gerektiği ifade edilmektedir ki,
bu, bence haksız bir hadisedir.
Evet, Milliyetçi Hareket Partisi, arzu ettiği
hiçbir düzenlemeyi gerçekleştiremedi. Mesela "katiller hapisten
çıkıyor; ama, polisler içeride kalıyor" dediler veya 169
uncu maddenin kapsam içine alınmasını eleştirdiler,
çeşitli önergeler de hazırladılar; ama, sonradan, işe
Rufaîler karıştı, önergeler geri çekildi, hiçbir önerge kabul
edilmedi; aynen, hükümetten geldiği gibi, Komisyonda teklif benimsendi.
Biraz önce, ben, acaba vicdanlar üzerinde bir baskı oldu mu diye
Sayın Bakana sorduğumda, Sayın Bakan, tecahülü arifaneden geldi,
bir baskı var mı hakikaten diye bana sordu. Oysa, komisyona ara
verildiği, ne gibi toplantılar ve ne gibi telkinler
yapıldığı hepimizin malumudur. Denildi ki
"tasarıyı deldirmeyeceğiz" ama, görüyoruz ki, postu
deldirmişler. (FP ve DYP sıralarından alkışlar)
Ben, şahsen, muskayla ağızları
bağlanmış kurt hikâyesini burada anlatmak istemiyorum; ama,
gerçekten, canı gönülden, Ecevit hocayı maharetinden dolayı
kutlamayı arzu ediyorum ve değerli Milliyetçi Hareket Partili
arkadaşlarıma şunu sormak istiyorum: Bu muskalar, acaba, ne
zaman çözülecek?! (FP ve DYP sıralarından alkışlar)
Çok teşekkürler eder, saygılar sunarım.
(FP ve DYP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim.
Efendim, madde üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu
adına, Denizli Milletvekili Sayın Mehmet Gözlükaya; buyurun. (DYP
sıralarından alkışlar)
DYP GRUBU ADINA MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan
tasarının yürütme maddesi üzerinde Doğru Yol Partisi Grubu
adına söz aldım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, bu tasarı
hakkında çok şey söylendi. Ben, bu tasarının bu Meclisin
eseri olmayacağı kanaatini ifade etmek istiyorum. Bunu niçin
söylüyorum; çünkü, DSP sözcüsü Sayın Diri, konuşmasında
"Genel Başkan Yardımcımız Sayın Rahşan
Ecevit'in önerisi üzerine, Demokratik Sol Parti Meclis Grubu toplandı. Bu
toplantıda, oybirliğiyle, af tasarısını gündeme
getirmeye karar verdik" dedi.
OĞUZ AYGÜN (Ankara) - Parti Meclisi,
yanlış söylüyorsunuz.
MEHMET GÖZLÜKAYA (Devamla) - Parti Meclisi, fark
etmiyor.
MAHMUT ERDİR (Eskişehir) - Fark ediyor, çok
önemli.
MEHMET GÖZLÜKAYA (Devamla) - Sonra gruba intikal
etmiş.
MAHMUT ERDİR (Eskişehir) - Devamını
da okuyun.
MEHMET GÖZLÜKAYA (Devamla) - Şimdi, bu
tasarı, 1974 yılında Sayın Ecevit'in adını
taşıyan af tasarısı gibi, bugün, Ecevitler
affıdır ve tarihe böyle geçecektir. (DYP sıralarından alkışlar)
Bu tasarının altına imza koyan diğer ortaklar ise,
anılmayacaklardır. Bunu, yaşarsak inşallah, 20 yıl
sonra da söyleriz. O bakımdan, burada, bu tasarının vebali
Sayın DSP'ye aittir; iştirakçileri de, Sayın Milliyetçi Hareket
Partisi ile Anavatan Partisidir; liderleri, kerhen
imzalamışlardır, içlerine sindiremeyerek
imzalamışlardır. Bu tasarı, dün komisyonda
görüşülürken, televizyonlarda da bütün Türkiye'nin izlediği gibi, iki
saat ara verilerek... Çok değişik şeyler olmuştur;
koalisyonun bir kanadı terk etmiştir "önergeleri geri
çekin" diye, Sayın Genel Başkanları komisyondaki üyeleri
Grup Başkanlığı odasına
çağırmışlardır ve nitekim, üzülerek, Milliyetçi
Hareket Partisine mensup arkadaşlarımız, önergeleri, sinirli
şekilde ceplerine katmak zorunda kalmışlardır.
Şimdi, bu Meclise soruyorum: Bu Mecliste bu
yasayı isteyerek, bazıları da... İsteyerek derken, biraz
önce Sayın Ahmet Tan'ın da ifade ettiği gibi "455 bunun
içinde mi, trafik suçları" diyor, bazılarının da
bundan haberi yok; ama, verilen talimat gereği buna oy veriyorlar. (DYP
sıralarından alkışlar) Diğer partilerin ise, kerhen oy
verdikleri gayet açık ve seçiktir. Burada, sol hâkimiyeti bu hükümette
bugün tescil edilmiştir, bu yasayla tescil edilmiştir. (DYP
sıralarından alkışlar)
Milliyetçi Hareket Partisinin sayın sözcüsü, grup
başkanvekili arkadaşım, tam altı defa "amanın, bu
tasarıya oy verin" demiştir; dikkatinizi çekti mi, bilmiyorum.
Biz içimize tam sindiremiyoruz; ama, öyle problem oldu ki bu tasarı, bu af
yasası öyle problem oldu ki, amanın, bir an önce çıkaralım
diye, altı yedi defa burada ifade etmişlerdir. Kendilerini tatmin
etmemiştir; ANAP Grubunu da tatmin etmemiştir.
Sevgili arkadaşlarım, milletin yüzde 93'ü de
bu af tasarısına karşıdır, onları da tatmin
etmemiştir. (DYP sıralarından alkışlar) Yapılan
anketlerde, bunu, açık ve seçik olarak görüyoruz. Yüzde 7'lik bir evet
oyuyla, bu tasarıyı nasıl çıkaracaksınız?!
Türkiye bir ekonomik deprem yaşarken, Türkiye'de esnaf... OSTİM'e
gideniniz var mı, bilmiyorum; binlerce dükkân kapanmış. Biraz
önce Sayın Ercan söyledi; binlerce insan, Bağ-Kur sebebiyle, mal
beyanında bulunmadı diye hapishanelerde. Çiftçiler için ayrı
hapishaneler yaratılmış. Şimdi nasıl
vicdanınız sızlamıyor?!. Türkiye ekonomik deprem
yaşamış, malî krizler yaşamış. Malî kriz
sebebiyle, ekonomik bunalım sebebiyle vergisini ödeyemeyen,
cezalandırılma durumunda kalan insanları niçin affetmeyi
düşünmüyorsunuz da, geliyorsunuz, bankacılarla pazarlık ederek,
icabında, yani, Türkiye'de yargıla-nabilecek olanları, onlarla
pazarlık eden insanları affetmeye kalkıyorsunuz?! Buna
vicdanınız razı mı? (DYP sıralarından
alkışlar)
Sevgili arkadaşlarım, değerli
milletvekilleri; hatırlayacak mısınız, bundan iki, üç
yıl önce, Konya Kırkpınar'da bir trafik kazası oldu. (DYP
sıralarından "Karapınar" sesleri) 20
yaşlarındaki üniversite gençleri cayır cayır yandılar.
Bu olaya sebebiyet verenleri affediyorsunuz... (DYP sıralarından
alkışlar)
Boray Uraslar Ankara'ya kadar yürüdüler. Bu
insanların gözyaşları sizleri boğacaktır. Binlerce
mağdur ve bu mağdurların yakınları, sizleri hiçbir
zaman affetmeyecektir.
Doğru Yol Partisi, tek ses olarak, bu affın
adil olmadığını, objektif olmadığını,
vicdanî olmadığını bilerek, inatla hayır demektedir ve
en sonunda da hayır diyecektir. (DYP sıralarından alkışlar)
Sevgili arkadaşlarım, bu Af Yasası
eşit değil. Biraz önce muhalefet mensubu
arkadaşlarımız çok güzel şeyler söylediler.
Düşünebiliyor musunuz, adam öldürenler, bir taksiciyi, emeğiyle
geçinmeye çalışan bir taksiciyi götürüp öldürenler affedilecek -24
yıl- ama, bir belediye başkanını veya herhangi bir küçük
memuru, büyüklerini 230'lardan mahkûm ederken, 240'lardan mahkûm olan binlerce
memuru, emriniz altındaki, devletin emri altındaki memurları
affetmeyeceksiniz. 240 ıncı maddeyi af kapsamına sokmamakta
Sayın Bakan direniyor. Dün de, komisyonda bunun üzerinde çok duruldu; ama,
maalesef, kabul etmediler. Buna vicdanınız razı olacak mı?
Sevgili arkadaşlarım, gasp, 10 yıldan
aşağı olmayan -495 inci madde- bir cezayı müstelzimdir. Onu
affediyorsunuz; ama, "adi tehdit" olarak cezada tanımlanan 188
ve 192 nci maddeleri altı aydan başlıyor, bunu
affetmiyorsunuz... Bu çelişkiyi nasıl izah edersiniz, bunu kime
anlatırsınız? Bu millete anlatamazsınız,
anlatamayacaksınız.
Sevgili arkadaşlarım, gelin, bu tasarıyı
geri çekin. (DYP sıralarından alkışlar; DSP
sıralarından "Geçmiş olsun" sesleri)
Bu tasarıyı geri çekin ve bu topluma
karşı olan vicdan borcunuzu ödeyin. Hayatınız boyunca, bu
tasarıdan doğan ve yüzbinlerce mağdurun, mazlumun, dulun,
yetimin ve yakınlarının acısı sizlerin
vicdanlarında duracaktır. Buna gönlünüz, herhalde, razı
olmayacaktır.
Sevgili arkadaşlarım, Doğru Yol Partisi
olarak, biz, malî suçların yanında olduk, önergemizi verdik; ama,
reddettiniz. Onları affediniz dedik, Sayın Bakan da "bu sadece
ceza indirimidir, o bakımdan buna gerek yoktur" dedi. Biz, inatla
bunun üzerinde duruyoruz ve inşallah yakında bununla ilgili olarak
Meclise tekrar bir yasa teklifi vereceğimizi ifade ediyorum.
Son olarak şunu söylüyorum:
1. Bu tasarı kamu vicdanında makes
bulmamıştır. Bu tasarıyı Türk Milleti hiçbir
şekilde be-nimsememiştir.
2. Bu tasarının 1 inci maddesinin birinci
fıkrasında aynen şöyle... Yani, 1 inci maddesinin bi-rinci
fıkrası çok söylendi; ama, ben de dün Sayın Bakana sorduğum
için tekrar edeyim. Avrupa Birliğine söz verildi diye veya yakalanıp
teslim edildiği zaman asılmayacağına dair söz verildi diye,
buraya Apo'nun asılmayacağı yönünde, gereksiz bir şekilde
"ölüm cezaları yerine getirilmez" diye bir cümle konulmuş.
Ne gereği vardı; bu cümleye ne gerek vardı? Çünkü, bugün
Başbakanlıkta bu ölüm cezası duruyor mu?..
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Gözlükaya, mikrofonunuzu
açıyorum, lütfen tamamlayın efendim.
Buyurun:
TURHAN GÜVEN (İçel) - Tutuyorlar...
MEHMET GÖZLÜKAYA (Devamla) - ... duruyor mu, duruyor.
Bu yasa geçici bir yasa; yürürlüğe girip, infazlar başladıktan
sonra bitecek. Ne gereği vardı?
Değerli arkadaşlarım, Türkiye çok büyük
bir devlettir. Türkiye'yi dışarıda kimsenin küçült-meye
hakkı yok.(DYP sıralarından alkışlar) Avrupa
Birliğine hoş görüneceğiz diye, onlara söz verdik diye, bu
yasanın başında lüzumsuz yere "ölüm cezaları yerine
getirilmez" diyemezsiniz. Getirirsiniz buraya mertçe, Türk Ceza Kanununun
11 inci maddesindeki birinci fıkrayı, yani idam hükmünü beraber
ortadan kaldırırız gerekiyorsa. Buna var mısınız;
yok; ama, bugün zevahiri kurtaralım diyorsunuz. Bu büyük devlete
yakışmaz. Söz verdiyseniz, sözlü olarak bu sözün arkasında
durmak zorundasınız.
Hepinize saygılar sunuyorum. (DYP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın
Gözlükaya.
Efendim, biraz önce ifade etmiş olduğum
usulle, madde üzerinde şahısları adına söz vereceğim.
Birinci sırada, Burdur Milletvekili Sayın
Mustafa Örs.
MUSTAFA ÖRS (Burdur) - Sayın Çelik
konuşacaklar efendim.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Çelik. (DYP
sıralarından alkışlar)
HÜSEYİN ÇELİK (Van)- Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; düşünce hürriyetiyle ilgili olarak biraz
önce yaptığım konuşmaya bazı ilaveler yapmak
istiyorum.
Değerli arkadaşlar, siz, insanlara kendi
ülkelerinde ve legal zeminlerde kendilerini ifade etme hakkı vermezseniz
iki şey olur: Bu insanlar ya illegal hale gelerek yeraltına iner veya
yurtdışına çıkarlar. Üniversitede öğrenci
olduğumuz yıllarda biz de "Komünistler Moskova'ya" diye çok
bağırdık. Ben, şu anda bir yetkili olsam, etkili bir
konumda olsam, bütün komünistlere maaş bağlatıp bizim
komünistimiz olarak burada kalmalarını sağlarım; çünkü,
Avrupa başkentlerine gittiğiniz zaman görüyorsunuz ki, gerçekten,
şu veya bu şekilde düşüncesinden dolayı ülkeyi terk etmek
zorunda kalmış veya hapishaneye girme tehlikesiyle karşı
karşıya gelerek yurtdışına gitmiş insanlar, orada
kendi ülkelerinin aleyhine çalışıyorlar, Türkiye'nin
imajını altüst ediyorlar. Bu insanlara kesinlikle mazeret falan bulma
niyetinde değilim değerli arkadaşlar; ancak, eğer
meşruiyetin ve legalitenin sınırlarını
genişletirseniz, siz illegalitenin önünü almış olursunuz ve
radikal unsurları da törpülemiş olursunuz değerli
arkadaşlarım.
Değerli arkadaşlar, biz, Parlamento olarak,
21 inci Dönem milletvekilleri olarak 1 inci ve 2 nci Yasama
yıllarında 204 kanun çıkardık bu Meclisten; ancak,
dikkatinizi çekiyor mu, bunun 196'sı hükümet tasarısı olarak
buraya geldi. Değerli arkadaşlar, bunun 8'i de, iktidar kanadına
mensup milletvekili arkadaşların kendi genel
başkanlarının rızasını alarak getirdikleri
tekliflerdi. Bugün, yasama organı olan Türkiye Büyük Millet Meclisi,
iradesini büsbütün yürütme organına kaptırmış vaziyettedir.
Bu Parlamentoyu, kimsenin tabi bir parlamento haline getirmeye hakkı
yoktur. (DYP sıralarından alkışlar) Bu Parlamentoyu,
kimsenin noter olarak kullanmaya hakkı yoktur değerli
arkadaşlarım.
Peki, hükümet ne durumdadır; Türkiye Cumhuriyeti
hükümetlerinden hiçbirisi, bu hükümet kadar, sahnenin dışından
gelen seslere kulak veren bir hükümet olmamıştır. (DYP
sıralarından alkışlar)
Sevgili arkadaşlarım, bakınız, (A)
partisinin görüşlerini (X) bürokrat ifade ediyor; (Y) partisinin
görüşlerini falan bürokrat ifade ediyor... Hükümet, özellikle bürokrasi,
sermaye ve medya tarafından idare ediliyormuş gibi bir görüntü arz
etmektedir. (DYP sıralarından alkışlar)
Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak, yasama görevimizle
birlikte, bizim, bir de denetim görevimiz vardır. Türkiye Büyük Millet
Meclisi, millet adına denetim yapmakla mükelleftir. Bakınız
"egemenlik kayıtsız şartsız milletindir" vecizesi
altında çalışıyoruz. Gerçekten, değerli
milletvekilleri, elimizi vicdanımıza bastığımız
zaman, bunun böyle olduğuna, bu egemenliğin, millet adına,
Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından kullanıldığına
yüzde kaçımız inanıyor?
Şu getirilen yasa tasarısına
bakınız. Sayın Bakan, tek bir kelimesini bile
değiştirtmemiştir. Komisyonlar, gece yarılarına kadar
çalışmıştır; ancak, bakınız, tek bir cümlesi
demiyorum, tek bir kelimesi bile değiştirilmemiştir. (DYP
sıralarından alkışlar) Bugün, bakınız, altı
yedi saatten beri, Mecliste mesai yapıyoruz; Genel Kurul, millî iradeyi
temsil eden Genel Kurul da tek bir satırını değiştirtememiştir.
Değerli arkadaşlarım, Türkiye Büyük
Millet Meclisi, hükümeti denetlemekle mükelleftir; ama, ne yazık ki, ne
gariptir ki, hükümet, Türkiye Büyük Millet Meclisini denetliyor ve hükümet,
gerçekten, özellikle komisyonları -bunun birçoğuna şahit olduk-
telefonlarla idare ediyor. Böyle şey olabilir mi?!
Onun için, arkadaşlar, derim ki, biz, tabi bir
parlamento olmayı hak etmiyoruz. Derim ki, arkadaşlar, kendimize
gelelim ve milletin bize vermiş olduğu vekâleti, gerçekten millet
adına kullanalım.
Ben, daha önceki bir konuşmamda da söyledim. Bu
Parlamentoyu dizayn eden mühendislik bile bu denetimin
olmadığının farkında olmalı ki,
bakınız, hatip milletvekillerine hitap ediyor, biz, birbirimizi
denetliyoruz; ne komisyona hitap edebiliyorsunuz ne hükümete hitap
edebiliyorsunuz. Onlar bizim arkamıza alınmış; çünkü, bize
diyorlar ki, siz, burada kanunculuk oynayın. Kimsenin, bize deve cüce
oyunu yaptırmaya hakkı yoktur değerli arkadaşlarım.
(DYP sıralarından alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Sayın
Başkan, selamlayacağım...
BAŞKAN - Mikrofonu açtım efendim.
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Bu duygu ve
düşüncelerle, Parlamentomuzun, üzerine düşen görevi hakkıyla
yapan bir parlamento olmasını temenni ediyorum; tıpkı,
Türkiye Cumhuriyetini kuran o Birinci Meclis gibi, millet adına, gerçekten,
ortaya irade ve kararlılık koyan bir parlamento olmasını
diliyorum.
Bu düşüncelerle, hepinizi, en derin
saygılarımla selamlıyorum efendim. (DYP ve FP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Çelik.
Şahsı adına, madde üzerinde ikinci söz,
Manisa Milletvekili Sayın Bülent Arınç'a aittir.
BÜLENT ARINÇ (Manisa) - Vazgeçtim.
BAŞKAN - Vazgeçiyorsunuz.
Sayın Örs, sorunuzu yöneltebilirsiniz efendim.
MUSTAFA ÖRS (Burdur) - Sayın Başkan,
delaletinizle, aşağıdaki sorumun Sayın Bakan
tarafından cevaplandırılmasını istiyorum.
Görüşmekte olduğumuz af tasarısıyla
serbest kalacak olan mahkûmlar, maalesef, içeride hiçbir eğitime tabi
tutulmadan, dışarıya çıkmış olacaklardır.
Şu anda da, görüldüğü kadarıyla, dışarıda da
herhangi bir tedbir alındığı yoktur. 1974
yılındaki aftan sonra da, bu tür aftan sonra da, bu tür
mahkûmların büyük bir kısmı geriye dönmüştür. Bu
kişilerin, kötü işler ve yeni suçlar işlememesi için ne tedbir
aldınız ve hangi yola kanalize etmeyi düşünüyorsunuz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan.
ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1974 affından sonra
geri dönenlerle ilgili, zaman zaman çok abartmalı rakamlar verilmektedir.
Bu fırsattan yararlanarak, şunu açıklamak isterim ki, 1974
affından sonra, yeniden suç işleyen; yani, mükerrir olanların
oranı yüzde 20'dir. Bunlar, daha çok, mala karşı işlenen
suçlarda söz konusudur. Ayrıca, şunu da eklemekte yarar var: Bu oran,
yaklaşık olarak, cezasını çekip dışarı
çıktıktan sonra yeniden suç işleyenlerin oranına yakın
bir orandır. Şimdi bu kanunla verilen fırsattan yararlananlardan
da tekrar suç işleyenler olabilir; ama, burada, özellikle yeniden suç
işlemeyi önlemek düşüncesiyle şartla salıverilme modeli
veya erteleme modeli benimsenmiştir. Yani, geri kalan süre içinde yeniden
kasıtlı bir cürümden dolayı mahkûm olanlara ilişkin
şartla salıverilme geri alınacaktır. Aynı biçimde,
şimdi davası ertelenenler daha ağır ya da aynı cinsten
hürriyeti bağlayıcı bir ceza işledikleri takdirde, kabahatlerde
1 yıl, cürümlerde ise 5 yıl içinde bu gerçekleştiği
takdirde hem yeni suçtan dolayı hem de önceki davası ertelenmiş
olan suçtan dolayı ceza göreceklerdir. O nedenle, bu kanunun, her
şeyden önce, yararlananlar üzerinde çok uyarıcı bir etkisinin
olacağını düşünü-yoruz.
Şimdiye kadar, bu çeşit uygulamalardan önce,
cezaevlerinde özel bir eğitim verilmesi söz konusu
olmamıştır, şimdi de böyle bir
hazırlığımız yoktur. Bunu açıkça söylemek
isterim; ama, Eski Hükümlülerin Çalıştırılması
Hakkındaki Kanun yürürlüktedir. Bu çerçeve içerisinde, belirli
işletmelerin, daha önce de ifade ettiğim gibi, yüzde 3 oranında
eski hükümlü çalıştırma yükümlülüğü vardır, bu
işleyecektir.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim.
MUSTAFA ÖRS (Burdur) - İçeride bir tedbir
almadınız; ama, dışarıda bir tedbir aldınız
mı Sayın Bakan?
BAŞKAN - Sayın Akçalı, sorunuzu
alabilirim efendim; buyurun.
RIZA AKÇALI (Manisa) - Sayın Başkan,
delaletinizle, Sayın Bakan tarafından aşağıdaki
sorumun cevaplandırılmasını arz ediyorum.
Cezaî kovuşturması ve yargılanması
yapılmamış ya da bitmemiş suçlar ile hükmü
kesinleşmiş suçlar arasında bir ayırım
yapılmadan, daha önce bir aftan ya da şartlı salıvermeden
yararlananların, bu yasadan yararlanmaması sizce hakkaniyete uygun
mudur?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan.
ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) -
Sayın Başkan, tasarının 1 inci maddesinin 6 ncı
bendinde, daha önce şartla salıverilme hükümlerinden
yararlandığı halde yeniden suç işleyerek hüküm giyenler ile
daha önce çıkarılmış bir aftan yararlananların, bu
madde hükümlerinden yararlanamayacakları belirtilmiştir. Benzeri
hükümler, daha önceki bazı af kanunlarında da yer
almıştır.
Burada, daha önce çıkarılmış bir
aftan yararlanmak için hükmün kesinleşmiş olması koşulu
aranmamıştır; bu aranabilirdi; ama, bu hükmün
kesinleşmemiş olması, o kişiyi de, vaktiyle, bu davaya
devam etmekten kurtarmıştır; o nedenle bu, 6 ncı bentte bir
ikinci olasılık olarak göz önünde bulundurulmuştur. Böylece,
daha önce şartla salıverme hükümlerinden yararlanıp yeniden suç
işleyip hüküm giyenler ve daha önce çıkarılmış bir
aftan yararlananlar madde kapsamı dışında
bırakılmıştır.
BAŞKAN - Sayın Uzunkaya, buyurun efendim.
MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Sayın Başkan,
delaletinizle Sayın Bakana suallerimi arz edi-yorum.
Bir kere, Sayın Bakanımız, saygın
bir ilim adamı ve hukuk profesörüdür. Kendilerine, bu yasa tasarısının son maddesine
geldiğimiz noktada, bu yasa tasarısını, gerçekten adil,
hukuka uygun, vicdanınızı rahatlatan bir yasa tasarısı
olarak kabul ediyor musunuz?
Bu cümleden olarak, yasayla tahliye edileceklerin,
dışarıya çıkacak olanların işleyecekleri muhtemel
suçlar ile, şahıslara yönelik işlenmiş suçlardan
dolayı yatan bu insanların dışarıda katledilmesi,
öldürülmesi ve yaralanması halinde, yine hükümet olarak kendinizi vicdanen
muazzep addedebilecek misiniz?
Bir başka konu; bu yasa tasarısı,
şu ana kadar Parlamentoda tartışılırken, tek bir
noktası ve virgülüne dahi dokunulmamıştır,
dokunulamamıştır. Bir milletvekili olarak, milleti temsil eden bir vekil olarak bende şöyle
bir kanaat hâsıl oldu, bunu gidermenizi ve millette de olmuşsa bunu
gidermeniz arzusuyla soruyorum: Bu yasa öyle bir zeminde hazırlandı
ki, 550 parlamenter dahi dokunamaz gibi bir mantık hâkim oldu; bunu giderici
bir anlayışı bize nasıl izah edeceksiniz? Yani, acaba yasa
gerçekten size, hükümete bir yerden hazırlanıp da verildi,
noktasına, virgülüne dahi dokunulmasın diye bir istem mi vardı
ki, verilen hiçbir önergeye "evet" demediniz? Fikir ve düşüncelerinden
dolayı suçlanan, suçlu addedilen insanların bu kapsama dahil
edilmemesini, Avrupa Birliği eşiğindeki Türkiye
açısından nasıl yorumluyorsunuz diyor, saygılar
sunuyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın
Uzunkaya.
Buyurun Sayın Bakan, cevaplayabilirsiniz efendim
soruyu.
ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; son maddesine
geldiğimiz bu yasa tasarısı, sizlerin oylarıyla kabul
edilmektedir. Meclisin kabul etmek üzere olduğu bu kanun tasarısının
hukuka, Anayasamıza uygun olduğu kanısındayım.
Burada, kanundan yararlanacakların
dışarıda katledilebileceğinden söz edildi, eğer
yanlış anlamıyorsam; bu, bir hedef gösterme sayılabilir;
bunu da milletvekilimizin kastetmediğini düşünüyorum.
Bu Meclisten daha önce geçen birçok yasada da,
tasarı geldiği gibi benimsenmiştir. Bu, sadece bu yasaya özgü
bir durum değildir. Bu yasa sadece 4 maddelik bir yasadır. O nedenle,
herhangi bir değişiklik olmadan kabul edilmesinde yadırganacak
bir durum görmüyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.
Sayın Yılmazyıldız, buyurun efendim.
İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) - Sayın
Başkan, aracılığınızla, aşağıdaki
sorularımı Bakan tarafından cevaplandırılmak üzere
sormak istiyorum.
En temel insan hakkı olan yaşama
hakkı başta olmak üzere,
ırz, namus masuniyeti hakkı ve mülkiyet hakkı gibi hakları
ihlal edenleri, hakkın gerçek sahiplerinin düşüncelerinin ne
olduğunu hiç merak etmeden affetmenin, ülkede huzur ve sükûna mı
yoksa anarşi ve huzursuzluğa mı yol açacağına
inanıyorsunuz?
İkinci sorum; bu içi boşaltılan
bankaların boşaltılmasına sebep olan siyasîleri de
affetmeyi düşünüyor musunuz; bu yasa içinde bu var mı; 230'un
konulmasının amacı bu mu; özelikle hükümetin düşmesine
sebep olan rüşvet pazarlıklarının da ortaya çıktığı
bu tür suçları dahil mi ettiniz?
Bir diğer konu; trafik suçları af
kapsamında mıdır? Sayın Tan, az önceki
konuşmasında, komisyon başkanı olarak "biz, affı
önermiyoruz; daha fazla cezalandırılmasını istiyoruz."
dedi; ancak, anlaşılıyor ki, milletvekilleri trafik
suçlarının da affedilip affedilmediğini bilmiyor; onun için,
doğru karar verebilmeleri için soruyorum : 30-40 insanı öldüren bu katil, sarhoş şoförleri de
affetmeyi düşünüyor musunuz bu yasayla?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın
Yılmazyıldız.
Buyurun Sayın Bakan, soruyu cevaplayabilirsiniz.
ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon)-
Sayın milletvekilimiz, yasa tasarısını incelediği
takdirde bu soruların cevaplarının hepsini bulacaktır. (DSP
sıralarından alkışlar)
İLYAS YILMAZYILDIZ
(Balıkesir) - Sayın Bakandan da duymak istiyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri, süre gereği,
Sayın Kaya, Sayın Çiçek, Sayın Paçacı, Sayın Esen,
Sayın Ertugay, Sayın Yıldız, Sayın Çelen ve Sayın
Güven'in sorularını alamıyorum efendim.
Madde üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
Değerli milletvekilleri, tasarının
tümünü oylamadan önce oylarının rengini ifade etmek için, lehte olmak
üzere, Sayın Hatiboğlu;buyurun.
YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan,
Sayın Arınç konuşacak.
BAŞKAN - Sayın Arınç olabilir efendim,
onun da talebi var.
Lehte olmak üzere buyurun, Sayın Arınç. (FP
sıralarından alkışlar)
SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Sayın Başkan,
aleyhte söz istiyorum.
BAŞKAN -Efendim, aleyhte talepler var,
alamayacağım talebinizi.
YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Efendim,
bendeniz, hakkımı devrettim. Zannediyorum, Sayın Arınç, bir
başka arkadaşa devretti kendi hakkını.
BAŞKAN - Hayır efendim, mümkün değil;
çünkü, 2 tane lehte söz talebi var; birisi size ait, birisi de Sayın
Arınç'a ait; dolayısıyla, ikinizden birine söz vermek
durumundayım.
Buyurun Sayın Arınç.
BÜLENT ARINÇ (Manisa) - Sayın Başkan,
değerli arkadaşlarım; tasarının sonuna geldik. Lehte
söz istedim; kendi söz hakkım aleyhteydi, onu bir başka arkadaşıma
devrettim. Tabiî, lehte söz alıp aleyhte konuşmak, bir milletvekiline
yakışmaz; bana da yakışmaz. O bakımdan, önce, lehte
düşündüğüm kısmını söyleyeyim müsaade ederseniz.
Aradım taradım, bu tasarının
içerisinde 2 nci madde, oy verilebilir nitelikte; fakat, bunun için size
teşekkür etmiyorum; çünkü, bunu yapmak zorundasınız, Anayasa
Mahkemesinin gerekçeli kararı size bunu emrediyor. Bunu önümüze
getirenler, bu mecburiyetle getirdiler; bunun için ayrıca teşekküre
gerek yok.
Esas teşekkürü, düşünce ve ifade
özgürlüğünün önündeki engelleri kaldırdığınız
zaman, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinden ve ondan daha önce
aziz milletimizin layık olduğu düzenlemeleri yaptıktan sonra
size fazlasıyla yapacağım. Ama, şu anda
yaptığınız şey, sadece, geçen yıl yapmadığınızı,
bu yıl mecbur kalarak yaptığınızdır. O
bakımdan, biraz evvel 2 nci maddeye olumlu oy verirken DSP'li
arkadaşlarımızın hayretlerine cevap olsun diye bunları
söylüyorum.
İşin aleyhte yönüne gelince, onu herhalde bir
cümleyle söyleyeyim; çünkü, söz aldım. Değerli
arkadaşlarım, 1 inci maddede, kapsam dışında tutulan,
kapsam içerisinde alınan maddeler tek tek göz önüne
alındığında, hukuken de, vicdanen de, böyle bir düzenlemeyi
uygun bulmuyorum. Kamu vicdanının hiçbir zaman kabul etmeyeceği
birtakım fiiller, maalesef, indirime ve ertelemeye tabi tutulmuş,
ama, birkısım fiiller de dışarı
bırakılmıştır.
Tasarının gerekçesinde, bazı
suçların kamu güvenliği ve düzeniyle yakın ilgisi sebebiyle,
kapsam dışı bırakıldığı
belirtilmiştir. Bu gerekçe açık ve yeterli değildir, hiçbir
zaman da haklı bir şe-kilde izah edilmemiştir.
Ben, ilkeli siyaset yapmayı prensip edinmiş
bir insanım; içime sinmiyorsa, ona olumlu oy vermem mümkün değildir
-başkalarının yaptığının aksine-
vicdanım buna hayır demeyi emrediyor; oyumun rengi
kırmızıdır, ret oyu vereceğim.
Saygılar sunarım. (FP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın
Arınç.
Efendim, oyunun rengini belli etmek için, aleyhte olmak
üzere, İçel Milletvekili Sayın Ali Güngör; buyurun efendim.
ALİ GÜNGÖR (İçel) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz af
tasarısı, Meclisimize art niyetli olarak getirilmiştir... (DYP
sıralarından alkışlar) ...çirkin ve tehlikeli bir
hesabın ürünüdür. Amaç, Anayasamızın 14 üncü maddesini delerek,
Meclisin yetkisinde bulunmayan, vatan hainlerini, PKK'lı canileri ve onun
terörist başını affetmek ve bu büyük vebale bu büyük Meclisi
alet etmektir. (DYP sıralarından "Bravo" sesleri,
alkışlar)
Değerli milletvekilleri, bunları söylerken,
tasarıyı hazırlayıp Meclise gönderen hükümete
haksızlık yaptığımı düşünmüyorum, bir
kehanette de bulunmuyorum; çünkü, bu hükümet, kuruluşunun hemen akabinde,
ilk iş olarak, pişman olduğunu söyleyen PKK'lılara af
çıkarmıştır; takiben, yine, basın suçlarına
verilen cezaların ertelenmesi adı altında, adı basın
olan paçavralarda kalem oynatan PKK'lıları affetmiştir.
Şimdi, bu tasarıyla, 169 uncu madde
kapsamında, PKK canilerine bilerek yardım ve yataklık edenlere
af getirilmektedir.
Yine, hepinizin malumudur ki, bu hükümet, Abdullah Öcalan'a
bağımsız yargının verdiği idam cezasını
Meclise göndermemiştir. (DYP ve FP sıralarından
"Bravo" sesleri, alkışlar)
Şu hususu, tasarıyı hazırlayanlar
dahil, Türkiye'de herkes biliyor; tasarı yasalaşırsa, Anayasa
Mahkemesine gidecek ve PKK'lı canileri de şamil hale
dönüşecektir. (DYP sıralarından alkışlar)
Şimdi, DSP'li sayın üyelere fazla bir
şey söylemek istemiyorum; çünkü, Sayın Ecevit'in geleneğine
vatan hainlerini affetmek fazla yabancı gelen bir husus değildir.
(DYP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar; DSP
sıralarından "Yuh" sesleri, gürültüler)
BAŞKAN - Sayın Güngör, bakın, lütfen,
konuşma üslubunuzu daha dikkatli seçin. Türkiye Cumhuriyetinin hiçbir
başbakanı, vatan hainlerini Türkiye'de affetmez...
TURHAN GÜVEN (İçel) - Müdahale etmeyin Sayın
Başkan.
ALİ GÜNGÖR (Devamla) - Sayın Başkan...
BAŞKAN - ...böyle bir konu için de
çalışmaz. Lütfen, daha dikkatli konuşun, kelimelerinizi de daha
dikkatli seçin lütfen.
ALİ GÜNGÖR (Devamla) - Sayın Başkan,
teşekkür ediyorum.
125 inci madde, 146 ncı madde ve bunlarla birlikte
anılan maddeler, Türkiye'de Türkiye Cumhuriyeti Devletini
yıkmayı hedef alan, Türkiye Cumhuriyeti Devletini sınıf ve
etnik farklılıklara dayalı bir devlet haline getirmeyi
düşünen kalkışma hareketleridir. 1974'te, bu maddelerden suçlu
bulunan kişiler affedilmiştir. (DYP sıralarından
"Bravo" sesleri, alkışlar)
Değerli arkadaşlarım, sayın
milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partili, Doğru Yol Partili ve Anavatan
Partili değerli arkadaşlarıma hatırlatmak istiyorum: Bu
derece çirkin ve tehlikeli bir af yasasını, MHP teşkilatı
ve ülkücülerin kabul etmesi hiçbir şartta mümkün değildir. (DYP
sıralarından alkışlar) Doğru Yol Partisi ve Anavatan
Partisi teşkilatlarının da rıza göstermeyeceğini
biliyorum.
HASAN EKİNCİ (Artvin) - Ret veriyoruz zaten.
ALİ GÜNGÖR (Devamla) - Öyleyse, bu partilerin
Meclis grupları, şimdi, niçin bu af tasarısını kabul
etsinler?!
HASAN EKİNCİ (Artvin) - Biz reddediyoruz.
ALİ GÜNGÖR (Devamla) - Bu ağır vebali,
Milliyetçi Hareket Partisi, Doğru Yol Partisi ve Anavatan Partisi
taşıyamaz. Umuyorum ki, Fazilet Partisi de, geçmişte Millî
Selamet Partisinin yaptığı hatanın farkına
varmış olsun.
Değerli milletvekilleri, bu çirkin ve tehlikeli af
tasarısını geldiği yere, Sayın Başbakana ve onun
bakanlarına, yakıştığı yere göndermek, bu
Meclisin yapacağı en hayırlı iş olacaktır. (DYP
ve FP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)
Bırakalım bu çirkin tasarı, geldiği yerde ve
yakıştığı yerde kalsın.
Ben, bu gerekçelerle bu af tasarısına
"hayır" diyorum ve Muhterem Heyetinize saygılarımı
sunuyorum. (DYP ve FP sıralarından "Bravo" sesleri,
alkışlar)
BAŞKAN- Değerli milletvekilleri,
tasarının tümünü oylarınıza sunacağım; ancak,
oylamanın açık oylama şeklinde yapılmasına dair bir
önerge vardır.
Şimdi, önergeyi önce okutacağım, imza
sahiplerini arayacağım ve sonra da gereğini yapacağım.
Buyurun efendim:
Sayın
Başkanlığa
Görüşülmekte olan kanun tasarısının
tümünün oylamasının açık olarak yapılmasını arz
ederiz.
Turhan Güven?.. Burada.
Nevzat Ercan?.. Burada.
Hakkı Töre?.. Burada.
Ahmet İyimaya?.. Burada.
Mehmet Sadri Yıldırım?..Burada.
İlhan Aytekin?.. Burada.
Nihan İlgün?.. Burada.
M. Fevzi Şıhanlıoğlu?.. Burada.
İsmet Attila?.. Burada.
Kemal Kabataş?.. Burada.
Nurhan Tekinel?.. Burada.
Doğan Baran?.. Burada.
Hacı Filiz?.. Burada.
Celal Adan?.. Burada.
Yahya Çevik?.. Burada.
Cihan Paçacı?.. Burada.
Mustafa Örs?... Burada.
Hayri Kozakçıoğlu?...
SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Sayın Başkan,
Sayın Hayri Kozakçıoğlu'nun yerine tekabbül ediyorum.
BAŞKAN - Peki efendim.
İbrahim Konukoğlu?.. Burada.
Fetullah Gültepe?.. Burada.
Değerli milletvekilleri, açık oylamanın
şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.
Açık oylamanın, elektronik oylama
cihazıyla yapılması hususunu oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Oylamayı başlatıyorum ve 2 dakika süre
veriyorum efendim.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN - Saygıdeğer milletvekilleri, 23
Nisan 1999 Tarihine Kadar İşlenen Suçlardan Dolayı Şartla
Salıverilmeye, Dava ve Cezaların Ertelenmesine Dair Kanun
Tasarısının yapılan açık oylamasının
sonucunu arz ediyorum :Oylamaya katılan sayın milletvekili
sayısı 388, kabul 302, ret 74;
çekimser 7, mükerrer 5... (DYP sıralarınadan sıra
kapaklarına vurmalar; DSP sıralarından alkışlar)
ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Hayırlı
olsun!. Hayırlı olsun size!..
BAŞKAN- Böylece,tasarı kabul edilmiş ve
kanunlaşmıştır; hayırlı ve uğurlu
olmasını temenni ediyorum.
Alınan karar gereğince, 2001 Malî
Yılı Bütçe Kanunu Tasarıları ile 1999 Malî Yılı
Kesinhesap Kanunu Tasarıları ve (11/5) esas numaralı gensoru
önergesini görüşmek için, 11 Aralık 2000 Pazartesi günü saat 11.00de
toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati : 22.24