DÖNEM : 21 YASAMA YILI : 3
T. B. M. M.
TUTANAK
DERGİSİ
29
uncu Birleşim
12 .
12 . 2000 Salı
İ Ç
İ N D E K İ L E R
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI
A) TEZKERELER VE ÖNERGELER
1. - Ticaret ve Sanayi Odaları, Ticaret Odaları, Sanayi
Odaları, Deniz Ticaret Odaları, Ticaret Borsaları ve Türkiye
Ticaret, Sanayi, Deniz Ticaret Odaları ve Ticaret Borsaları
Birliği Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının geri
verilmesine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/717)
2. - Medenî ve Siyasî Haklar Konusunda Uluslararası Sözleşmeye
Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısının geri verilmesine ilişkin Başbakanlık
tezkeresi (3/718)
III. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE
KOMİSYON-LARDAN GELEN DİĞER İŞLER
l. - 2001 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe
Kanunu Tasarıları ile 1999 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli
İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/764;
1/765; 1/740, 3/642; 1/741, 3/643) (S.Sayıları: 552, 553, 554, 555)
A)
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞI
1. - Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığı 2001
Malî Yılı Bütçesi
2. - Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı 1999
Malî Yılı Kesin-hesabı
B)
CUMHURBAŞKANLIĞI
1. - Cumhurbaşkanlığı 2001 Malî
Yılı Bütçesi
2. - Cumhurbaşkanlığı 1999 Malî Yılı Kesinhesabı
C)
SAYIŞTAY BAŞKANLIĞI
1. - Sayıştay Başkanlığı 2001 Malî
Yılı Bütçesi
2.- Sayıştay
Başkanlığı 1999 Malî
Yılı Kesinhesabı
D)
ANAYASA MAHKEMESİ
BAŞKANLIĞI
1. - Anayasa Mahkemesi
Başkanlığı 2001
Malî Yılı Bütçesi
2. - Anayasa Mahkemesi
Başkanlığı 1999 Malî
Yılı Kesinhesabı
E) BAŞBAKANLIK
1. - Başbakanlık 2001 Malî Yılı Bütçesi
2. - Başbakanlık 1999 Malî Yılı Kesinhesabı
F) HAZİNE MÜSTEŞARLIĞI
1. - Hazine Müsteşarlığı 2001 Malî Yılı
Bütçesi
2. - Hazine Müsteşarlığı 1999 Malî Yılı
Kesinhesabı
G) GENÇLİK VE SPOR GENEL
MÜDÜRLÜĞÜ
1. - Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 2001 Malî Yılı
Bütçesi
2.- Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 1999 Malî Yılı
Kesinhesabı
IV. - SEÇİMLER
A) KOMİSYONLARDA AÇIK BULUNAN
ÜYELİKLERE SEÇİM
1. - Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve
Turizm Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim
V. - SORULAR VE CEVAPLAR
A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1. - Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük'ün, DMS sonuçları
hakkındaki iddialara ve görevde yükselme yönetmeliğinin
uygulanmasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı
Şükrü Sina Gürel'in cevabı (7/2908)
2. - Hatay Milletvekili Metin Kalkan'ın, kamu kurum ve
kuruluşlarından emekli olan bazı kişilerin ticari kuruluşlara
yönetici olarak göreve getirilmelerine ilişkin Başbakandan sorusu ve
Devlet Bakanı Şükrü Sina Gürel'in cevabı (7/2881)
3. - İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın, Arap
ülkeleri konusundaki dış politikaya ilişkin sorusu ve
Dışişleri Bakanı İsmail Cem'in cevabı (7/2856)
4. - İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın, Rumeli
Türkleri Federasyonu Genel Başkanına, Yunanistan'a giriş vizesi
verilmemesine ilişkin sorusu ve Dışişleri Bakanı
İsmail Cem'in cevabı (7/2853)
5. - Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır'ın, SSK
Genel Müdürlüğünün Bursa İlindeki yatırım projelerine
ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı
Yaşar Okuyan'ın cevabı (7/3028)
6. - Manisa Milletvekili Bülent Arınç'ın, Gediz
Ovasındaki Demirköprü Barajına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî
Kaynaklar Bakanı Mustafa Cumhur Ersümer'in cevabı (7/2925)
7. - Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın, Eğitime Katkı
Payı adı altında toplanan paralara ve taşımalı
eğitime ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Metin
Bostancıoğlu'nun cevabı (7/2886)
8. - Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır'ın,
Bursa'da özel bir okul tarafından açılan iptal davasının
uygulanmamasına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Metin
Bostancıoğlu'nun cevabı (7/2860)
9. - Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, Adana'daki okulların
elektrik borçlarına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı
Metin Bostancıoğlu'nun cevabı (7/2850)
I. GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 11.00da açılarak beş oturum
yaptı.
Birinci, İkinci, Üçüncü ve Dördüncü
Oturumlar
2001 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve
Kuruluşlar Bütçe Kanunu Tasarıları ile 1999 Malî Yılı
Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu
Tasarılarının (1/764; 1/765; 1/740, 3/642; 1/741, 3/643)
(S.Sayıları : 552, 553, 554, 555) tümü üzerindeki görüş-meleri
tamamlanarak, maddelerine geçilmesi kabul edildi ve tasarıların 1
inci maddeleri okundu.
Ömer İzgi
Başkan
Mehmet Batuk Melda
Bayer
Kocaeli Ankara
Kâtip
Üye Kâtip
Üye
Beşinci
Oturum
DYP Grubu adına Grup Başkanvekilleri Sakarya
Milletvekili Nevzat Ercan, Aydın Milletvekili Ali Rıza Gönül ve
İçel Milletvekili Turhan Güvenin, yanlış ekonomi
politikaları izleyerek ülkeyi kriz ortamına sürükledikleri
iddiasıyla Başbakan Bülent Ecevit ve BakanlarKurulu üyeleri
hakkında Anayasanın 99 uncu ve İçtüzüğün 106 ncı
maddeleri uyarınca gensoru açılmasına ilişkin önergesinin
(11/5) gündeme alınıp alınmamasına dair görüşmeler
tamamlandı; yapılan oylama sonucunda, önergenin gündeme alınmasının
kabul edilmediği açıklandı;
İzmir Milletvekili Oktay Vural, DYP Grubu sözcüsü
İzmir Milletvekili H. Ufuk Söylemezin konuşmasında,
şahsına sataşması,
İzmir Milletvekili Işın Çelebi, DYP
Grubu sözcüsü İzmirMilletvekili H. Ufuk Söylemezin
konuşmasında, partilerine sataşması,
İzmir Milletvekili H. Ufuk Söylemez de, İzmir
Milletvekili Oktay Vuralın konuşmasında, ileri sürmüş
olduğu görüşlerden farklı görüşleri kendisine atfetmesi,
Nedenleriyle birer konuşma yaptılar.
Alınan karar gereğince, 12 Aralık 2000
Salı günü saat 11.00de toplanmak üzere, birleşime 00.23te son verildi.
Murat Sökmenoğlu
Başkanvekili
Hüseyin Çelik Melda
Bayer
Van Ankara
Kâtip
Üye Kâtip
Üye
BİRİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 11.00
12
Aralık 2000 Salı
BAŞKAN:
Başkanvekili Ali ILIKSOY
KÂTİP
ÜYELER: Burhan ORHAN (Bursa), Sebahattin KARAKELLE (Erzincan)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 29 uncu Birleşimini açı-yorum.
2001 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçe Kanunu
Tasarıları ile 1999 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçe
Kesinhesap Kanunu Tasarıları üzerindeki görüşmelere
başlayacağız; ancak, bu görüşmelere başlamadan önce,
Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.
Başbakanlığın, İçtüzüğün
75 inci maddesine göre verilmiş 2 adet tezkeresi vardır; okutu-yorum:
II. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) TEZKERELER
VE ÖNERGELER
1. - Ticaret
ve Sanayi Odaları, Ticaret Odaları, Sanayi odaları, Deniz
Ticaret Odaları, Ticaret Borsaları ve Türkiye Ticaret,Sanayi, Deniz
Ticaret Odaları ve Ticaret Borsaları Birliği Kanununun Bazı
Maddelerinde DeğişiklikYapılması Hakkında Kanun
Tasarısının geri verilmesine ilişkin Başbakanlık
tezkeresi (3/717) 11.12.2000
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
İLGİ : 21.5.1996 tarihli ve
B.02.0.KKG/101-1014/2169 sayılı yazımız.
İlgi yazımızla
Başkanlığınıza sunulan Ticaret ve Sanayi Odaları,
Ticaret odaları, Sanayi Odaları, Deniz Ticaret Odaları, Ticaret
Borsaları ve Türkiye Ticaret, Sanayi, Deniz Ticaret Odaları ve
Ticaret Borsaları Birliği Kanununun Bazı Maddelerinde
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Tasarısının, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün
75 inci maddesi gereğince geri gönde-rilmesini arz ederim.
Bülent
Ecevit
Başbakan
BAŞKAN - Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar,
Bilgi ve Teknoloji Komisyonunda bulunan tasarı, hükümete geri
verilmiştir.
İkinci tezkereyi okutuyorum:
2. - Medenî ve
Siyasî Haklar Konusunda Uluslararası Sözleşmeye
Katılmamızın UygunBulunduğuna Dair Kanun
Tasarısının geri verilmesine ilişkin Başbakanlık
tezkeresi (3/718)
11.12.2000
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
İLGİ: 3/6/1999 tarihli ve B.02.0.KKG.0.11/196-342/2504
sayılı yazımız.
İlgi yazımızla İçtüzüğün 77
nci maddesine göre yenilenen Medenî ve Siyasî Haklar Konusunda
Uluslararası Sözleşmeye Katılmamızın Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının, İçtüzüğün
75 inci maddesi gereğince geri gönderilmesini arz ederim.
Bülent
Ecevit
Başbakan
BAŞKAN - Dışişleri Komisyonunda
bulunan tasarı hükümete geri verilmiştir.
Şimdi, bütçe görüşmelerine
başlıyoruz.
Program uyarınca, bugün iki tur görüşme
yapacağız.
Birinci tur görüşmelere başlıyoruz.
Birinci turda, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığı bütçesi, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu
bütçesiyle birlikte görüşülecektir. Bu turda,
Cumhurbaşkanlığı, Sayıştay
Başkanlığı, Anayasa Mahkemesi
Başkanlığı bütçeleri yer almaktadır.
III. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER
1. - 2001 Malî
Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu
Tasarıları ile 1999 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli
İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/764;
1/765; 1/740, 3/642; 1/741, 3/643) (S.Sayıları: 552, 553, 554, 555) (1)
A) TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ BAŞKANLIĞI
1. - Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığı 2001
Malî Yılı Bütçesi
2. - Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığı 1999 Malî
Yılı Kesinhesabı
B) CUMHURBAŞKANLIĞI
1. - Cumhurbaşkanlığı 2001 Malî
Yılı Bütçesi
2. - Cumhurbaşkanlığı 1999 Malî Yılı Kesinhesabı
C) SAYIŞTAY BAŞKANLIĞI
1. - Sayıştay
Başkanlığı 2001
Malî Yılı Bütçesi
2. - Sayıştay
Başkanlığı 1999 Malî
Yılı Kesinhesabı
D) ANAYASA MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI
1. - Anayasa Mahkemesi
Başkanlığı 2001
Malî Yılı Bütçesi
2. - Anayasa Mahkemesi
Başkanlığı 1999 Malî
Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN - Komisyon?.. Hazır.
Hükümet?.. Hazır.
Sayın milletvekilleri, 30.11.2000 tarihli 23 üncü
Birleşimde, bütçe görüşmelerinde, soruların gerekçesiz olarak
yerinden sorulması ve her tur için soru-cevap işleminin 20 dakikayla
sınırlandırılması
kararlaştırılmıştı.
Buna göre, turda yer alan bütçelerle ilgili olarak soru
sormak isteyen sayın milletvekillerinin, görüşmelerin bitimine kadar
sorularını sorabilmeleri için, kişisel şifrelerini
yazıp, parmak izlerini tanıttıktan sonra, ekrandaki söz isteme
butonuna basmaları gerekmektedir. Mikrofonlardaki kırmızı
ışıklar yanıp sönmeye başlayınca,
milletvekillerimizin söz talepleri kabul edilmiş olacaktır.
Tur üzerindeki görüşmeler bittikten sonra, soru
sahipleri, ekrandaki sıraya göre, sorularını yerinden
soracaklardır. Soru sorma işlemi 10 dakika içerisinde
tamamlanacaktır. Cevap işlemi de 10 dakikalık süreye tabidir. Bu
süre, cevap işlemi 10 dakikadan önce tamamlandığı takdirde,
kalan bö-lüm içerisinde soru sorma işlemi yapılabilecektir. Bu hususu
özellikle bilgilerinize sunmak istedim.
Birinci turda, grupları ve
şahısları adına söz isteyen sayın üyelerin isimlerini
okuyorum:
Birinci turda:
Grupları adına; Fazilet Partisi Grubu
adına, Rize Milletvekili Mehmet Bekâroğlu, İstanbul Milletvekili
Bahri Zengin, Kahramanmaraş Milletvekili Mustafa Kamalak; Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına, Burdur Milletvekili Süleyman Coşkuner,
İçel Milletvekili Cahit Tekelioğlu, Van Milletvekili Ayhan Çevik,
Kahramanmaraş Milletvekili Edip Özbaş; Demokratik Sol Parti Grubu
adına, İstanbul Milletvekili Erol Al, İzmir Milletvekili Salih
Dayıoğlu, Hatay Milletvekili Namık Kemal Atahan, Samsun
Milletvekili Yekta Açıkgöz; ANAP Grubu adına, Kırklareli
Milletvekili Cemal Özbilen, Bursa Milletvekili Turhan Tayan; Doğru Yol
Partisi Grubu adına, Hatay Milletvekili Mehmet Dönen, Amasya Milletvekili
Ahmet İyimaya.
Şahısları adına; lehinde,
Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu; aleyhinde, Tekirdağ Milletvekili
Nihan İlgün.
Fazilet Partisi Grubu adına süreyi eşit mi
kullanacak arkadaşlar Sayın Başkan.
BÜLENT ARINÇ (Manisa) - 10'ar dakika, eşit olarak
kullanacaklar efendim.
BAŞKAN - İlk konuşmacı, Fazilet Partisi
Grubu adına Sayın Bekâroğlu.
Efendim, ben sürenizin bitimine 1 dakika kala sizi ikaz
edeceğim; tabiî, süreyi kullanırsanız,
arkadaşlarınız adına kullanmış oluyorsunuz. O hususu, öncelikle belirteyim.
Buyurun Sayın Bekâroğlu. (FP
sıralarından alkışlar)
FP GRUBU ADINA MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Büyük Millet
Meclisi bütçesi üzerinde Grubumun görüşlerini
açıklayacağım; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, 23 Nisan 1920 tarihinde açılan
Birinci Meclis, hem işgalci güçlere karşı Kurtuluş
Savaşını başarıyla yönetmiş hem de
yaptığı yasal düzenlemelerle Türkiye Cumhuriyetinin temelini
atmıştır. Tarihçiler, Birinci Meclisin, hem oluşması
hem de işleyişi bakımından, Türkiye'nin en demokratik
meclisi olduğunu, dünyanın da en demokratik meclislerinden biri
olduğunu açık ve net bir şekilde yazıyorlar.
Aradan geçen seksen yıla rağmen, birinci
Meclisten almamız gereken çok ders olduğuna inanıyorum. Seksen
yılda yaşanan olayları şöyle bir gözden
geçirdiğimizde, elli yılı aşan demokratik deneyimimize
rağmen, şu acı gerçekle karşılaşıyoruz:
Birinci Meclisten bu yana, bu yüce çatının, yani, Atatürk'ün "en
önemli eserim" dediği Türkiye Büyük Millet Meclisinin sistem içindeki
yeri ve siyasî süreçteki rolü sürekli olarak azalmaktadır.
Değerli arkadaşlarım, demokrasilerde
parlamento, milletin temsilcilerinden oluşan ve millet adına, ülkenin
temel siyasetlerinin karara bağlandığı platformdur.
Elbette, bu heyetin oluşmasında, Anayasa, Siyasî Partiler Kanunu ve
Seçim Kanunu birinci dereceden etkendir; ama, bir parlamentonun temsil
fonksiyonunda asıl etken, ancak zaman ve tarihî süreç içinde
kıvamını bulan geleneklerdir. Maalesef, Türk Parlamento tarihi,
defalarca gelenek kırılmalarına uğramıştır
ve talihsiz bir tarihî süreç içinde bugünlere gelinmiştir. 1876'da
açılan ilk Osmanlı Meclisi, bildiğiniz gibi, senesini
doldurmadan kapatılmıştır. 1909'da yeniden açılan
Meclisi Mebusan, 1920'de İngiliz işgal kuvvetleri tarafından
ablukaya alınmasından sonra kapatılmıştır; ancak,
bu Mecliste, İttihat ve Terakki Cemiyetinin, muhalefete tahammülsüzlük
geleneğini ve baskıcı bir geleneği yerleştirmesi
nedeniyle, bugünler, iyi anılan günler değildir.
Değerli arkadaşlarım, biraz evvel
belirttiğim gibi, birinci Türkiye Büyük Millet Meclisi, savaş
şartlarında, muhalefetiyle birlikte önemli görevler icra ettikten
sonra, ikinci Meclis, muhalefetten arındırılmış; ama,
yine de, devletin ve rejimin stabilizasyonu görevini icra etmişti. 1946'ya
kadar tek partiyle avunan Meclisimiz, devletin ve iktidarın noterlik
görevini yapmıştır. 1960 yılında, Demokrat Partinin
şahsında, Meclis ağır bir darbe almış ve
milletvekillerinin temsil görevi, darbecilerin kararıyla sona erdirilmiştir.
1971'de kısmen müdahaleye uğrayan Meclis, 12 Eylül 1980'de, yine,
darbecilerin kararıyla tatil edilmiştir.
Değerli arkadaşlarım, çok acı bir
gerçektir, 1980'de darbeciler tarafından, milletin verdiği temsil
görevi elinden alınan, o tarihte bu duruma direnen Sayın Ecevit'in,
18 Nisan 1999 seçimlerinden sonraki yemin töreninde "burası devletin
en yüce organıdır" demesi ve biz milletvekillerinin bunu sineye
çekmesiyle, yeni de facto bir durum yaratılmıştır.
Şimdi, maalesef, 21 inci Dönem milletvekilleri olarak, bizler, bu sözün
baskısı altındayız. Sayın Ecevit'in bu sözleri, zaten
eksik olan anayasal demokrasimizi ciddî bir şekilde zedelemiştir.
Değerli arkadaşlarım, esas sorun,
Türkiye'de temel kararları kim alıyor sorusuna verilecek
cevaptır. Şimdi, manzaraya şöyle bir bakalım. Dünü
bırakalım; bugün, bu ülkede temel siyasetler nasıl belirleniyor?
Evet, yasal düzenleme gerektiğinde burada bizler el
kaldırıyoruz; ama, bunları biz düşünmüyoruz, biz
tartışmıyoruz, biz karara bağlamıyoruz. Bunun böyle
olduğuna dair yüzlerce örnek verebiliriz. Bakınız, bu dönem
çıkardığımız temel yasalara; hangisini biz
düşündük, hangisini tartıştık?! Bürokratik devlet
çarkında hazırlanan yasa tasarılarının hangisinin
noktasına, virgülüne dokunabildik?! Geçen hafta "ceza
ertelemesi" adı altında bir af kanunu çıkardık. Hangi
milletvekilinin ne katkısı oldu bu yasada?! Kendisi de bir
milletvekili olan, oturumu yöneten Sayın Başkanvekili,
milletvekillerinin yasayla ilgili önerge vermelerini bile engelledi. Kendisine
sorarsanız haklıydı; İçtüzüğün gereğini
yapmıştı. Ben, zaten kendisini suçlamıyorum. Sadece,
Meclisin yapı ve işleyişinin, anayasal demokrasiyle ne kadar
örtüştüğünü göstermek için örnek veriyorum.
Demokratik olmadığı herkesin malumu olan
1982 Anayasasının 87 nci maddesi, biz milletin temsilcilerini, af
yasası çıkarma konusunda sınırlıyor. 87 nci madde,
Anayasanın 14 üncü maddesindeki fiillerden dolayı hüküm giyenler için
af yasası çıkarmayı, milletin temsilcilerine yasaklıyor;
yani, "devlete karşı işlenen suçlara af getirilemez"
diyor. Halbuki, ben, milletvekili olarak, affın, ancak toplumsal
barışa yardımcı olması koşuluyla
gerekliliğine inanıyorum. 14 üncü madde çok geniş; buna
dayanılarak çıkarılan kanunlar, örneğin, Türk Ceza
Kanununun 168 inci maddesinin ikinci bendi, duvara yazı yazan lise
öğrencilerine 15 yıl ceza veriyor. Türk Ceza Kanununun 312 nci
maddesi, düşünceyi açıklayana 3 yıl, 5 yıl ceza veriyor.
Türkiye, 15 yılda ciddî toplumsal sorunlar
yaşadı; çok önemli terör olaylarından geçti, büyük bedeller
ödedi. Şimdi, nispî bir güvenlik ortamı tesis edilmiştir.
Siyasal suçları kapsayan bir affın
çıkarılmasının, toplumsal barışın tesis
edilmesi için zorunlu olduğuna inanıyorum; ama, Anayasa beni
engelliyor; yani, Türk Milletinin temsilcisi olan ben milletvekilini engelliyor.
Yine, ben, bir milletvekili olarak, adam öldürmenin
affedilemeyeceğine inanıyorum. İnsanların diğer
insanlara verdikleri zararın benim affedemeyeceğimi düşünüyorum.
Elbette, buna Meclis karar verecek; ama, ben, bir milletvekili olarak, bunu,
bir önergeyle arkadaşlarımla tartışmak isti-yorum;
İçtüzük karşıma çıkıyor. Genel Kurulu yöneten
Sayın Başkanvekili, yine bir 87 nci maddeye, İçtüzüğün 87
nci maddesine dayanarak, üstelik "fıkra" kelimesini ince
zekâsıyla aleyhime yorumlayarak "madde tek fıkra, her
fıkraya dört önergeden fazlası verilemez" diyerek beni bir daha
engelliyor. Kim bilir "cinayetler af kapsamı dışına
alınsın" yönündeki önergem arkadaşlarım
tarafından tartışılacak, Genel Kurul tarafından kabul
edilecek ve katiller dışarı çıkamayacaktı.
Değerli arkadaşlarım, bu, bir örnek. Bu
örneği şunun için verdim. 1982 Anayasası, yasalar, uygulamalar,
biz milletvekillerinin, milletin iradesini Meclise
taşımamızı engelliyor; yani, temel siyasetlerin
belirlenmesine, milletvekilleri olarak biz karar veremiyoruz. Şimdi, 57 nci
hükümet bunlarla yetinmiyor. Şu anda Genel Kurulun gündeminde olan
İçtüzük değişikliğiyle, milletvekilleri, yasama konusunda
bütünüyle devredışı bırakılmaya
çalışılıyor. Maalesef, 57 nci hükümetin, bırakın
muhalefet partilerinin mensuplarına, kendi milletvekillerine bile söz
hakkı tanımadığı, tahammül edemediğini görüyoruz.
Değerli arkadaşlarım, örnekleri
çoğaltabiliriz. Geçtiğimiz yıl bu Meclisten bir Bankalar
Yasası çıktı. Biz, Fazilet Partisi olarak, bu yasanın
yanlış olduğunu söyledik; ama, hükümet kulak vermedi. Daha sonra
bu yasa çıkarıldı; fakat, hükümleri uygulanamadı, beklendi.
Sonra, IMF geldi "bu yanlıştır, şöyle yapın"
dedi. Bu Mecliste, hükümet, 350 kişilik çoğunluğuyla yeni bir
kanun çıkardı; ama, bu arada, bu millet, bir yıl zaman kaybetti,
milletin milyarlarca doları hortumlandı, çalındı. Bunun
siyasî sorumlularını araştırmak için bu Meclise
görüşme, soruşturma istedik; gensoru verdik; ancak, 57 nci hükümet,
millet adına hükümeti denetleyen Meclise bu yetkiyi vermedi.
Değerli arkadaşlarım, bu Meclis
denetleme görevini de yapamıyor. 57 nci hükümet, maalesef, bu yetkimizi
elimizden almıştır. 57 nci hükümetin bakanları,
milletvekillerinin yazılı soru önergelerine, ya cevap vermiyorlar ya
da bir bürokrat aracılığıyla iki satırla
geçiştiriyorlar.
Değerli arkadaşlarım, şu anda,
Meclisin gündeminde yüzlerce soru önergesi, yüzlerce araştırma
önergesi bulunmaktadır. Meclisin denetim günleri, 57 nci hükümet
tarafından, maalesef, milletvekillerinin elinden
alınmıştır. Şimdi, bunlarla yetinilmiyor;
getirmiş oldukları içtüzük tasarısıyla, sadece muhalefeti
değil, tüm milletvekillerini, yani Meclisi, bütünüyle, denetleme konusunda
devredışı bırakmak istiyorlar.
Değerli arkadaşlarım, özellikle 1960
Anayasasıyla Türkiye Büyük Millet Meclisinin görev ve yetkilerini
bazı kurum ve kuruluşlara devreden süreç, bu dönemde
hızlanmıştır...
BAŞKAN - Sayın Bekâroğlu, son 1
dakikanız; takdir sizin...
Buyurun.
MEHMET BEKÂROĞLU (Devamla) - ... Onlarca kurum,
kuruluş, üst kurul oluşturarak yetkimizi devrediyoruz. Hükümetin,
RTÜK'le ilgili hazırlamış olduğu yeni tasarı, bunun
açık bir göstergesidir. RTÜK'ün seçiminde Meclisin denetimi ortadan
kaldırılmaya çalışılmaktadır.
Bakınız, 1980'li yıllarda onlarca fon
oluşturulmuştu ve bu fonlar aracılığıyla,
milletin parası, Meclisin denetiminden
uzaklaştırılmıştır. Sayıştay, bunu
rapor etti; milletin 116 milyarının, Meclis denetimi
dışında kullanıldığını, bunun nerede,
kimin tarafından kullanıldığının belli
olmadığını söyledi. Neticede ne oldu değerli
arkadaşlarım; neticede ekonomi battı. Şimdi, bunu
nasıl düzelteceğiz diye uğraşıyoruz.
Aynı şekilde, şu anda, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin yetkilerini, çıkarmış olduğumuz
birtakım yasalarla kurum ve kuruluşlara devrediyoruz. Bunların
hepsi, anayasal olan bu kurum ve kuruluşlar, neticede sistemimizi,
anayasal demokratik sistem olmaktan çıkaracak; Parlamentomuzu
işlevsiz bir meşrulaştırma aracına
dönüştürecektir. Aynen ekonomide olduğu gibi, siyasal sistemimiz de,
anayasal demokratik sistem olmaktan çıkacaktır, çökecektir. Belki,
şu anda, ekonomiyi kurtarmak için bir şeyler yapmak
durumundayız; ama, anayasal demokratik sistemi kurtarmak için, o zaman,
iş işten geçmiş olacaktır.
Bu duygu ve düşüncelerle, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (FP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkürler Sayın
Bekâroğlu.
Sayın Zengin, buyurun. (FP sıralarından
alkışlar)
FP GRUBU ADINA BAHRİ ZENGİN (İstanbul) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Cumhurbaşkanlığı ve Sayıştay bütçesi üzerinde
Grubumun görüşlerini açıklamak için huzurunuzdayım; bu
vesileyle, en derin sevgi ve saygılarımı sunuyorum.
Tabiî, Cumhurbaşkanlığı bütçesinin
rakamsal büyüklükleri üzerinde durmayacağım; çünkü, Türkiye bütçesi
karşısında Cumhurbaşkanlığının bütçesi
son derece mütevazıdır. Ayrıca, önemli bir değişiklik
yoktur, hatta, küçük bir gerileme söz konusudur.
Sayın Cumhurbaşkanımızın tutum
ve davranışları üzerinde de fazla durmaya gerek görmüyorum.
Sayın Cumhurbaşkanımız seçildiği günden bugüne kadar
hukukun üstünlüğüne ve demokratik ilkelere karşı
duyarlılığını değişik vesilelerle ortaya
koymuştur. Bu duyarlılık, bazı kesimleri rahatsız etse
dahi, Sayın Cumhurbaşkanımız bu konuda ısrarlı olduğunu da
ortaya koymuştur ve bu tutumu, milletimiz tarafından da takdir
toplamıştır. Biz de, bu vesileyle, Sayın
Cumhurbaşkanımıza, bu duyarlılığından
dolayı takdirlerimizi ve teşekkürlerimizi arz ediyoruz ve bu
tutumunun, bütün zorluklara rağmen
devam etmesini diliyoruz.
Ancak, burada,
Cumhurbaşkanlığının kurumsal yapısı üzerinde
ve statüsü üzerinde durmakta fayda görüyorum. Cumhuriyetimizin temel
kurumlarından birisidir Cumhurbaşkanlığı, devletin
başıdır; aynı zamanda, 1982 Anayasasıyla, yürütmenin
başı olarak da görev
yapmaktadır. O halde, bu kurumun kurumsal statüsünü gerçekten incelemekte,
analiz etmekte fayda vardır.
1921 Anayasasına gitmeye gerek yok. 1924 Anayasasında,
gerçekten, cumhurî bir ilke getirilmiştir; yani, 1924 Anayasasında,
Parlamento, Türkiye Büyük Millet Meclisi, milletin hakikî ve tek temsilcisi
olarak tanımlanmış ve millet adına egemenliği kullanma
yetkisi bu Meclise verilmiştir; ancak, 1961 Anayasasıyla ve 1982
Anayasasıyla bu ilke değiştirilmiştir. 1961 ve 1982
Anayasasında, Türkiye Büyük Millet Meclisine, daha doğrusu millî
iradeye, bürokratik kurumlar ortak edilmiştir. Böylece, cumhuriyetin bir
temel ilkesi, yani, millî iradeyi, Parlamento kanalıyla uygulamaya koyan
bir temel ilkesi zedelenmiştir, hatta, ortadan
kaldırılmıştır. Bu bakımdan, 1961 ve 1982
Anayasaları gözden geçirilmeli, irdelenmeli ve sorgulanmalıdır.
Bir anayasaya demokratik demekle, o anayasa demokratik
olmaz. O anayasanın getirmiş olduğu sisteme bakmak lazım.
Eğer, siz, bürokratik kurumları, millet egemenliğinin temsil
edildiği meclise, hükümete, seçilmiş organlara ortak
ediyorsanız, orada, cumhuriyetten söz etmek mümkün değildir,
demokrasiden söz etmek mümkün değildir. Cumhurbaşkanlığı
makamı da, aynen, bu gelişmeye paralel olarak düzenlenmiştir,
dizayn edilmiştir.
Bakınız, Cumhurbaşkanlığı
makamında neler vardır? Cumhurbaşkanlığı
makamı için Anayasaya konulan ilkeler şunlardır:
1. - Cumhurbaşkanlığını
siyasal bakımdan sorumsuz hale getirmektedir.
2. - Yedi senelik çok uzun bir süre koymuştur.
3. - Tek seçim ilkesini getirmiştir.
Böylece, cumhurbaşkanı, seçildikten sonra,
âdeta parlamentoya karşı, millet iradesine karşı
müstağni hale getirilmiştir; Parlamentoyla, bir bakıma siyasal
bağları koparılmıştır. Bunun yanı sıra,
Cumhurbaşkanlığı makamı, bürokratik kuşatma
altına alınmıştır, bürokrasinin çemberi içerisine
alınmıştır. Bu durum karşısında da,
Cumhurbaşkanlığı makamı, zaman zaman, Parlamentonun
eğilimlerini değil, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
eğilimlerini, milletin eğilimlerini değil, bürokrasinin,
Türkiye'deki bazı güç odaklarının eğilimlerini dikkate
almıştır, alagelmiştir. Böyle bir durum, böyle bir
yapılanma, tabiatıyla, demokratik değildir; millî irade,
Parlamento kanalıyla Cumhurbaşkanlığı makamına
yansıtılamamaktadır, arada bir kopukluk meydana gelmiştir.
Bu, 1982 Anayasasının dizaynıdır,
Cumhurbaşkanlığının 1982 Anayasasında yetkileri
artırılmıştır. Bu doğrudur; ancak,
Cumhurbaşkanlığı, bu yetkilerini kullanırken, ne
yazık ki, tek başına kullanamaz hale getirilmiştir. Bu
yetkilerini kullanırken, yine bürokrasi, tıpkı, Meclise ortak
edildiği gibi, Cumhurbaşkanlığı ve
Cumhurbaşkanına da ortak edilmiştir.
Bu konuda, izin verirseniz sadece iki örnek vermek
istiyorum: Şimdi bakınız, Yüksek Hâkimler Kurulunun -1961
Anayasasında- 18 asil üyesi vardır. Bu asil üyenin 3 tanesi Senato
tarafından, 3 tanesi Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından, 6
tanesi Yargıtay tarafından ve diğer 6 tanesi de birinci
sınıf hâkimler arasından seçiliyor idi. 1982 Anayasasında
ne olmuştur; 1982 Anayasasında Parlamento devredışı
bırakılmıştır; yani, Senato ve Türkiye Büyük Millet
Meclisi, artık, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna üye veremez hale
gelmiştir. Bunun yerine, Cumhurbaşkanlığı devreye
sokulmuştur; ama, Cumhurbaşkanlığı da bu yetkisini
doğrudan doğruya kullanamamaktadır. Yargıtay, her boş
üyelik için 3 kişi öneriyor ve Cumhurbaşkanı,
Yargıtayın ve Danıştayın getirdiği bu üyeler
arasından seçme mecburiyetinde bırakılıyor. Aslında,
Cumhurbaşkanı, görüntüde yetkilidir; ama, asıl yetkili olan
bürokratik güçlerdir, bürokratik organlardır.
Yine, aynı şekilde Anayasa Mahkemesine
bakıyoruz. Orada tam bir çember kurulmuştur. Bakın, Anayasa
Mahkemesi, 1961 Anayasasında 15 üyeden oluşmaktadır, 2'si asil,
Cumhurbaşkanı tarafından, 2'si Senato tarafından, 3'ü
Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından, 1'si Sayıştay, 4'ü
Yargıtay ve 3'ü de asil olmak üzere Danıştay tarafından
seçilmektedir.
BAŞKAN - Sayın Zengin, son bir
dakikanız; takdir sizin.
BAHRİ ZENGİN (Devamla) - Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Ancak, 1982 Anayasasında, bakın, yine, Senato
ve Parlamento devre dışı bırakılmıştır
ve Cumhurbaşkanlığı devreye sokulmuştur; ancak,
Cumhurbaşkanlığına servis yapan, yani, önüne fiks mönü
getiren birtakım bürokratik kuruluşlar vardır. YÖK 1 üye
veriyor, avukatlar ve üst kademe devlet görevlerinde çalışanlar 3 üye
veriyor, Askerî İdare Mahkemesi 1 üye veriyor, Askerî Yargıtay 1 üye
veriyor, Danıştay 2 üye veriyor, Yargıtay 2 üye ve
Sayıştay 1 üye veriyor. Yani, görülüyor ki,
Cumhurbaşkanlığının yetkileri artırılmakla
birlikte, Cumhurbaşkanının bu yetkilerini resen, tek
başına kullanması önlenmiş, bu yetkilere bürokratik
kurumlar ortak edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, bu tablo
değişmeden, Türkiye'nin önünü açmak mümkün değildir. (FP
sıralarından alkışlar) Türkiye'de bürokratik cumhuriyet
dönemine geçilmiştir, bürokratik oligarşi kurulmuştur. Bu
bürokratik oligarşiyi ortadan kaldırmadan, millî egemenliği
tesis etmeden, asker ve sivil bürokrasi üzerinde, milleti ve onun Meclisini tam
hâkim hale getirmeden, Türkiye'nin önünü açmak mümkün değildir. (FP
sıralarından alkışlar) Bu Meclisin, bir an evvel, bunu, bu
kuşatmaları, bürokratik kuşatmaları kaldırmasını,
millî egemenliği, 1924 Anayasasında olduğu gibi yeniden tesis
etmesini diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Mustafa Kamalak, buyurun.
FP GRUBU ADINA MUSTAFA KAMALAK (Kahramanmaraş) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmama
başlarken, hepinizi hürmetle selamlıyorum. Anayasa Mahkemesi
bütçe-mizin, hem Anayasa Mahkememize hem de yüce milletimize hayırlı
olmasını diliyorum.
Değerli arkadaşlarım, Anayasa Mahkemesi,
bildiğiniz gibi, Türkiyemizde, ilk defa, 1961 Anayasasıyla
kurulmuş, 1982 Anayasasıyla da varlığı aynen
benimsenmiştir. Anayasa Mahkemesinin aslî görevi, bilindiği gibi,
norm denetimi yapmaktır; ancak, bunlara ilaveten, birtakım daha
görevleri de vardır. Yüce Divan sıfatıyla görev yapmak, siyasî
partilerin malî denetimlerini yapmak, siyasî partileri kapatma davalarına
bakmak, uyuşmazlık mahkemesine kendi üyeleri arasından
başkan seçmek gibi.
Değerli arkadaşlarım, üzerinde asıl
olarak durulması gereken hususlar, zamanımızın
darlığı itibariyle, başlıklar halinde şöyle
sıralanabilir:
1. - Her şeyden önce, Anayasa Mahkemesinin
üyelerini, Cumhurbaşkanı seçmemelidir; çünkü, icabında,
Cumhurbaşkanını da yargılama yetki ve görevi, Anayasa
Mahkemesine aittir. Böyle olunca, bir kimse, gerektiğinde kendisini de
yargılayacak olan mahkemenin üyelerini atayamamalıdır.
2. - Yedek üyelikler kaldırılmalı, bütün
üyeler asıl olarak atanmalıdır.
3. - Üye sayısı
artırılmalıdır.
4. - Anayasa Mahkemesi yeniden
yapılanmalıdır.
Bu münasebetle, kanaatimce, en azından, Anayasa
Mahkemesi 2 daireden oluşmalıdır. Bu daireler: 1. - Kanunlar
dairesi, yani norm denetimi yapan daire. 2. - İnsan hakları
dairesidir.
Değerli arkadaşlarım, bugün, Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesinde dava arayan
vatandaşımızın sayısı 3 000
civarındadır. Bunlar, niye Avrupa kapılarında kendi
haklarını arasın?! Benim insanım, benim
vatandaşım, niye başka yerlerde adalet arasın;
hakkını niye orada arasın?! Bunu, ilk etapta, kendi bünyemizde,
kendi ülkemizde, misal olarak Anayasa Mahkemesi nezdinde
gerçekleştirmeliyiz diye düşünüyorum.
5. - Genel Kurul, temyiz dairesi olmalıdır;
Anayasa Mahkemesi kararlarına karşı temyiz dairesi
olmalıdır. Hiçbir kişi veya kurum, layüsel
olmamalıdır. Dolayısıyla, en azından, Anayasa
Mahkemesi de, kendi kararlarını kendi içerisinde bir denetime temyiz
yoluyla tabi tutabilmelidir.
6. - Anayasa Mahkemesi, kendi nezdinde dava
açamamalıdır.
Değerli arkadaşlarım, zaman zaman,
Anayasa Mahkemesinin, davaya bakan mahkeme sıfatıyla dava
açtığını görüyoruz. Soruyoruz: Davayı açan kim;
Anayasa Mahkemesi. Davayı nerede açı-yor; Anayasa Mahkemesinde. Peki,
açılan davayı karara bağlayacak olan merci neresi; yine Anayasa
Mahkemesi.
Değerli arkadaşlarım, dünyanın
hiçbir yerinde, bir kişi veya kurum, kendi açtığı
davayı dönüp de karara bağlayamaz. Bunun yegâne örneği
Türkiye'de vardır. Bu yanlış mutlaka düzeltilmelidir.
7. - İptal edilen kanun, kanun hükmünde kararname
yahut tüzük hükümleri, gerekçeli karar Resmî Gazetede yayımlanır
yayımlanmaz yürürlükten kalkmalıdır. Aksi halde, Anayasanın
üstünlüğü ve bağlayıcılığı ilkesine ters
düşer. Bir de, karar verme durumunda olan yerel mahkemeler, Anayasa
Mahkemesince, Anayasaya aykırılığı hükmen tescil
edilmiş olan kanuna mı uysun; yoksa, vicdanına ve hukukun genel
prensiplerine mi uysun? Böyle de bir çelişki var.
Bugünkü Anayasamıza göre, Anayasa Mahkemesi, iptal
ettiği kanun yahut kanun hükmünde kararnamelerin hükümlerinin ortadan
kalkması için bir yıllık süre verebiliyor.
Değerli arkadaşlarım, öbür taraftan da,
yine aynı yüksek mahkeme, Anayasaya aykırı bulduğu
bazı kanunlar için yürürlüğün durdurulması kararı
verebiliyor. Bu, açık bir çelişkidir, bu çelişkinin mutlaka
giderilmesi lazımdır.
8. - Anayasanın geçici 15 inci maddesi mutlaka
yürürlükten kaldırılmalıdır. Hukuk devleti olduğunu
iddia eden bir devlet, Anayasaya aykırı gördüğü bazı
hususları, bazı kanunları, kararnameleri Anayasayla koruma
altına alamaz; alıyorsa, bu devlete hukuk devleti denemez
değerli arkadaşlarım. Bugün, yaklaşık 1 000
civarında kanun, kanun hükmünde kararname yahut 12 Eylül rejimi ürünü olan
tasarruf denetim dışıdır, bunu kabul etmek mümkün
değildir.
9. - Olağanüstü kanun hükmünde kararnameler mutlak
surette anayasal denetime tabi olmalıdır.
10. - Dava açacakların sayısı
artırılmalıdır.
11. - Dava açma süresi arasındaki çelişkiler
giderilmelidir.
Ayrıntıya girecek değilim. Bugün,
kanunlara karşı şekil yönünden, usul açısından dava
açma süresi 10 gündür. Kanun hükmünde kararnamelere ve Meclis
İçtüzüğüne karşı ise, yine, şekil bakımından
dava açma süresi 60 gündür. Bu, açık bir çelişkidir, bunun
giderilmesi lazım.
12. - Bütün idarî işlemlere karşı mutlak
surette yargı yolu açılmalıdır.
Değerli arkadaşlarım, bugünkü
Anayasamıza göre, Cumhurbaşkanının yaptığı
işlemlere karşı yargı yolu kapalıdır, Yüksek
Askerî Şûra kararlarına karşı yargı yolu
kapalıdır, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu kararlarına
karşı yargı yolu kapalıdır.
Değerli arkadaşlarım, bir devlet
düşünün ki, kendi kurduğu mahkemeler nezdinde, kendisinin
yetiştirdiği hâkimler huzurunda, kendisinin tesis ettiği
işlemlere karşı, kendisinin çıkardığı
kanunlara göre, kendi vatandaşının hak aramasını
engelliyor, kendisini savunmasına mâni oluyor. Bu devlete hukuk devleti
denilir mi?! (FP sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlarım, savunma
hakkı, hepinizin bildiği gibi, kutsal bir haktır. Bu hakkı
engelleyen devlete hukuk devleti denilebilir mi; elbette denilemez. Şu
halde, bu engeller mutlak suretle kaldırılmalıdır.
13. - Kabul ettiğimiz uluslararası
anlaşmalar ile millî kanunlar arasında çatışma olduğu
zaman, akdimize sadık kalarak, mutlak surette, uluslararası
anlaşmalar esas alınmalıdır.
14. - Yargı yetkisini kabul ettiğimiz Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesi kararları ile yerel mahkeme
kararları çatıştığı zaman, yine, Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesinin kararları esas alınmalıdır.
Esasen, yaptığımız anlaşmalarla,
attığımız imzalarla bu hususu taahhüt etmişiz; ama,
ye-rine getirmiyoruz, ondan sonra da diyoruz ki, Avrupa bizi üyeliğe niye
almıyor?..
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kamalak, size 2 dakika eksüre
veriyorum; lütfen, toparlayınız.
MUSTAFA KAMALAK (Devamla) - Teşekkür ederim
Değerli Başkanım.
Değerli arkadaşlarım, bakın,
Avusturya Devleti, bir dava münasebetiyle, Avrupa İnsan Hakları
Komisyonu kendisini haksız görünce, dosya Divana ulaşmadan önce,
sadece Komisyon kararına dayanarak "kabul" diyor "mademki,
vatandaşım benim işlemimden dolayı mağdur
olmuştur, onun tüm mağduriyetini gideriyorum, bunu taahhüt
ediyorum" diyor. İkinci olarak da "yasama işlemleri zaman
alacağı için, komisyonun kararını, derhal, bütün
mahkemelerime tebliğ ediyorum; kanunlarıma göre değil,
komisyonun kararına göre hükmedecektir" diyor ve bunu yapıyor
değerli arkadaşlarım.
Biz ise, millete zulmeden, halkına,
vatandaşına haksızlık eden işlemleri, hukuka
aykırı olduğu için, Avrupa İnsan Haklarından dönen
kararlara, yine, millet kesesinden tazminat ödemekle yetini-yoruz.
Değerli arkadaşlarım, bunu, hukuk
devleti adına, yüce milletimiz adına, Türk Ulusu adına, Meclis
adına, millî idare adına, sanıyorum kabul etmemiz mümkün
değildir. Şu halde, hukuk ne diyorsa, adalet ne diyorsa, onu yerine
getirelim.
Unutmayalım ki, bir ülke, bir devlet, bir millet,
kendi vatandaşına zulmederek, onun hakkını gasp ederek,
onun kutsal olan savunma hakkını engelleyerek çağdaş
medeniyeti yakalayamaz.
Hepinize saygılar sunuyorum efendim, sağ
olun. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Kamalak.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, 4 sözcü
arkadaşımız var.
Süreleri nasıl paylaşacaklar?..
MEHMET ŞANDIR (Hatay) - Eşit olarak
paylaşacaklar.
BAŞKAN - Konuşmacı arkadaşları
hatip arkadaşları, konuşma sürelerinin bitimine 1 dakika kala
uyaracağım; uyup uymamakta serbesttirler, sonuç itibariyle, grubun
süresini kullanacaklardır.
Buyurun Sayın Coşkuner. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA SÜLEYMAN COŞKUNER (Burdur) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; mensubu olmakla
şeref duyduğum Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığımızın ve Radyo ve Televizyon Üst
Kurulunun 2001 yılı bütçesiyle ilgili Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinize
ve bizleri televizyonları başında izleyen aziz
vatandaşlarımıza saygılarımı sunuyorum.
Geçmiş dönemlerde toplanamayan ve
çalışamayan Yüce Meclisimiz, 21 inci Dönemde, uyumlu, verimli ve
yoğun bir çalışma ortamı içerisinde yasama görevini yerine
getirmektedir. Geçmiş dönemlerle kıyaslanamayacak bu
verimliliğin sağlanmasında, yıllardır birikmiş
ülke meselelerini çözme gayreti içerisindeki Milliyetçi Hareket Partisi
Grubunun payı oldukça büyüktür. Meclisimizin bu çalışma
temposunun daha da artırılması için, Genel Kurulumuzda,
İçtüzükte değişiklik yapılmasına dair teklif
görüşülmektedir. Yapılacak değişiklikle, Yüce Meclisimizin
zaman zaman tıkanan görüşmelerinin önü açılacak,
çalışma performansı ve etkinliği büyük ölçüde
artacaktır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
İçtüzüğümüze göre hazırlanan Türkiye Büyük Millet Meclisinin
2001 yılı bütçe teklifi 106 trilyon 800 milyar lira olarak
düzenlenmiştir. 2001 yılı bütçe rakamları 2000
yılı bütçesine göre yüzde 8'lik bir azalma göstermiştir. 2001
yılı bütçe teklifi, esas itibariyle dört ayrı bölümden
oluşmaktadır. Bunlar genel yönetim ve destek hizmetleri, yasama
hizmetleri, millî sarayların idare ve korunması ile transferlerden
oluşmaktadır.
Yatırım harcamalarında, Meclisimizin
muhtelif proje ve müşavirlik hizmetleri, bilgisayar ana sistemlerinin
güncelleştirilmesi, makine, teçhizat ve büyük onarımlar ile ecdat
yadigârı millî saraylarımızın bakım, onarım ve
restorasyon çalışmalarıyla ilgili ödenekler yer almaktadır.
Diğer yatırım teklifleri, Başkent
İlköğretim Okuluna ilave derslik yapımı, merkezdeki
ısı santralının yenilenmesi, arşiv binası,
sağlık birimi ve otopark inşaatlarıdır. Diğer
cari harcamalar ise, aydınlatma, ısıtma, temizlik,
ulaştırma, haberleşme ve akaryakıt gibi zorunlu giderleri
kapsamaktadır.
Transferlerle ilgili ödenekler ise, yasama organı
eski üyelerinin tedavi ve ilaç ödemelerinden oluşmaktadır. Yüce
Meclisimizde tasarruf tedbirlerine azami riayet edilmelidir. Bu konuda,
Meclisimiz, diğer kamu kurumlarına örnek olmalıdır. Bu
yönde, milletimizin, 21 inci Dönem Meclisinden çok büyük beklentileri
vardır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
öncelikle kendi yetki ve sorumluluğumuzun bilinciyle milletvekilliği
müessesesinin, dolayısıyla Büyük Atatürk'ün kurduğu ve "en
büyük eserim" dediği Türkiye Büyük Millet Meclisinin onurunu ve
itibarını yıpratmamak ve korumak zorundayız. Milliyetçi
Hareket Partisi milletvekilleri, daha Meclise girmeden önce Yüce Meclisin
zedelenen saygınlık ve itibarını yeniden kazandırmak
konusundaki verdikleri sözlerini, her platformda yerine getirmektedirler. Yüce
Meclis çatısı altında görülecek en küçük aksaklık ve hata
kamuoyuna abartılı bir şekilde yansıtılmaktadır.
Milletimizin gözü, Türkiye'nin en şeffaf ve örnek kurumu olan Türkiye
Büyük Millet Meclisi üzerindedir. Bu sebeple, personel istihdamı, cari
harcamalar, milletimizi temsil, yasama ve denetim görevleri, ziyaretçi
akını ve iş takibi gibi konularda oldukça hassas olmak
zorundayız.
Teferruata boğulan milletvekillerimizin asıl
vazifeleri olan yasama görevlerini tam anlamıyla yerine getirebildikleri
söylenemez. Meclisimizde kurulan bilgisayar sistemi ve İnternet
ağı sayesinde, artık, birçok bilgiye ulaşabiliyoruz.
İstenen bilgi ve belgelere seri bir şekilde ulaşılabilmesi
için, bilgi bankasının kapsamı daha da genişletilmelidir.
Meclis Televizyonu, özellikle Genel Kurul faaliyetleri
ve ihtisas komisyonlarının çalışmalarını büyük
bir hassasiyetle tüm kamuoyuna canlı yayınla
ulaştırmaktadır. Takdire şayan bu hizmetiyle, Meclis
Televizyonu, halkımızca en çok ve ilgiyle takip edilen kanallardan
biri haline gelmiştir. Bu vesileyle, Meclis Televizyonunun yedinci
kuruluş yıldönümünü kutluyor, çalışanlarına
başarılar diliyorum.
Sayın Başkan, değerli üyeler; Radyo ve
Televizyon Üst Kurulunun 2001 yılı bütçesi, huzurunuza 38 742 709 000
000 lira olarak gelmiştir. Üst Kurul, radyo ve televizyon
yayınlarını teknik ve içerik olarak düzenlemek,
yayınların kamu hizmeti anlayışı içerisinde
yapılmasını sağlamak amacıyla özerk ve tarafsız
bir statüde faaliyet gösteren bir kamu kuruluşudur.
Radyo ve Televizyon Üst Kurulu, tüm giderlerini kendi
gelirleriyle karşılamaktadır. En önemli gelir kaynağı
radyo, televizyon reklam gelirlerinden alınan yüzde 5'lik paydır. Bu
paydan, 2000 yılı ekim ayı sonuna kadar genel bütçeye 10 trilyon
lira gelir fazlası aktarılmıştır. Üstkurul,
yayında olan 1 295 radyo ile 260 televizyon kanalının kontrol ve
denetimini sağlamak durumundadır. Yıllardır çeşitli
sebeplerle yapılamayan kanal ve frekans ihaleleri, 2001 yılı
ocak ayında gerçekleştirilecektir. Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun,
2001 yılındaki en önemli projelerinden biri, tüm radyo ve televizyon
yayınlarının Ankara'daki merkezden izlenebilmesini
sağlamaya yöneliktir. 2001 yılında yeni bölge müdürlükleri
kurulması da planlanmaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bugün, ulusal düzeydeki medya kuruluşlarının büyük bölümü birkaç
holdingin elindedir. Bu sebeple, medyada tekelleşme sorunu
yaşanmaktadır. Gazeteci kökenli patronların yerini müteahhit,
banka sahibi, ithalatçı, enerji yatırımcısı ve turizmci
gibi basın, yayın sektörü dışındaki patronlar
almış durumdadır. Böyle olunca, medya, patronun devletle
ilişkilerinde kullandığı güçlü bir silah haline
gelmiştir.
BAŞKAN - Sayın Coşkuner, son
dakikanız...
SÜLEYMAN COŞKUNER (Devamla) - Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Bugün, bazı televizyon kanalları şiddete
yönelik ve müstehcen yayınlar yapmakta; başta,
çocuklarımızla, geleneksel aile yapımızın temeline
âdeta dinamit koymaktadırlar. Bazı televizyon haberlerinde,
yargı kararıyla suçluluğu kesinleşmemiş kişiler
yargısız infaza uğramaktadırlar. Televizyon
programlarında güzel Türkçemiz özensiz bir şekilde
kullanılmaktadır. Televizyon ha-berlerinde bazı suç örgütlerinin
propagandası "habercilik" adı altında rahatlıkla
yapılabilmektedir.
Radyo ve Televizyon Üst Kurulu, halkın
yararını gözeten, sağlıklı bir radyo ve televizyon
yayıncılığını sağlamak için, gücünü ve
desteğini Yüce Meclisimizden almaktadır. Yayıncılık alanındaki
sorumsuzluklara son verilebilmesi için, Üst Kurula olan desteğimizi sonuna
kadar devam ettirmeliyiz. Gerek Yüce Meclisimizin manevî şahsiyetine
gerekse milletvekillerinin şahıslarına karşı
haksız olarak yapılan aşağılayıcı
saldırılar ile itibarını zedeleyici yayınların
önüne geçilmelidir.
Tüm bu duygu ve düşüncelerle, Türkiye Büyük Millet
Meclisimizin ve Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun 2001 yılı
bütçelerinin, ülkemize, milletimize ve ilgili kurumlara hayırlı
olması temennisiyle, Yüce Heyetinizi ve büyük Türk Milletini
saygılarımla selamlıyorum. (MHP, DSP ve ANAP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkürler Sayın
Coşkuner.
Sayın Tekelioğlu, buyurun. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA CAHİT TEKELİOĞLU
(İçel) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2001
yılı Cumhurbaşkanlığı bütçesi üzerinde Milliyetçi
Hareket Partisi Grubunun görüşlerini arz etmek üzere
huzurlarınızdayım; Grubum ve şahsım adına, Yüce
Meclisi ve bizi izleyen halkımızı saygıyla
selamlıyorum.
2001 malî yılı
Cumhurbaşkanlığı bütçe görüşmelerinin önceki
yıllara göre önemli bir farkı var. Bu fark, bu yıl
Cumhurbaşkanlığı makamında yeni bir insanın
oturmasıdır. Cumhurbaşkanlığı bütçelerine
cumhurbaşkanlarının kişiliklerini
yansıttıkları düşünülürse, içinde bulunduğumuz durum
daha iyi görülür. Beklenen bu yansıma, beklenildiği gibi müspet
olmuştur, bu durum, kendisini, rakamlarda da göstermiştir.
Cumhurbaşkanlığı 2001 malî
yılı bütçesi 13 trilyon 690 milyar Türk Lirası olarak
hesaplanmış, Plan ve Bütçe Komisyonunda bu şekilde kabul
edilmiştir. Bu rakam, Cumhurbaşkanlığı 2001 malî
yılı bütçesinin, 2000 malî yılı bütçesine göre
artış göstermediğini gözler önüne sermektedir. 2001 malî
yılı Cumhurbaşkanlığı bütçesinin, 2000 malî
yılı bütçesine göre toplamda 3 trilyon 455 milyar Türk Lirası küçüldüğü
görülmektedir. Bunun sonucunda, 2001 malî yılı
Cumhurbaşkanlığı bütçesinde yüzde 25 azalma
gerçekleşmiştir. Bu durum, kamu harcamalarını azaltma
politikaları için örnek alınacak müspet bir gelişmedir.
Cumhurbaşkanlığı 2001 bütçesi
hazırlanırken, tasarruf ve verimlilik ilkelerine gerçek anlamda
dikkat edildiği hemen görülüyor. Personel giderlerinde 2001 yılı
ile 2000 yılı bütçesi, sonradan ve-rilen ek ödenekler de hesaba
katılınca, hemen hemen aynıdır. Burada, 2000 yılı
içinde yapılan ve bu olumlu sonucu hazırlayan norm kadro
çalışmalarını ve bu çalışmalar sonucu,
Cumhurbaşkanlığı kadrolarından 100, güvenlikle ilgili
kadrolardan ise 120 olmak üzere, 220 kişilik personel tasarrufunu mutlaka
görmek ve örnek almak gerektir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Sayın Cumhurbaşkanımızın,
Cumhurbaşkanlığı bütçesi için gösterdiği
yapıcı özeni, görevleriyle ilgili olarak da kendisinden bekliyoruz.
Bilindiği gibi, Cumhurbaşkanı, Anayasamıza göre seçilen,
tarafsız bir kişidir ve bu özelliğiyle, seçildiği
makamı da tarafsızlaştırır. Yine, Anayasamıza
göre, Cumhurbaşkanı, devletin başıdır; Türkiye
Cumhuriyetinin ve Türk Milletinin birliğini temsil eder.
Cumhurbaşkanı, Anayasada tanımı yapılan Atatürk
ilkelerine ve devrimlerine bağlı kalmayı, laik cumhuriyeti,
milletin bağımsızlığını ve
egemenliğini, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü korumak
ve kollamakla yükümlüdür; yasama, yürütme ve yargıyla ilgili çeşitli
görevleri vardır. Kendisinden önceki bazı
cumhurbaşkanlarımızda gördüğümüz gibi, yasama ve yürütmeye
dolaylı yollarla katılma anlayışı ve gayreti
içerisinde olmamalı, bu güçleri paylaşma isteğinden yüce
makamı uzak tutmalı; böyle bir anlayışla,
Cumhurbaşkanlığı makamını, alternatif bir hükümet
makamı haline getirmemeli ya da dışpolitika benim, gerisi sizin
görüntüsü yaratan bir görev anlayışına
Cumhurbaşkanlığı makamını
bulaştırmamalı; böyle davranışlarla, yürütmenin zaafa
düşmesine müsaade etmemeli; böylece, temsil ettiği yüce makamın,
siyasallaşarak tartışılmasını ve
etkisizleşmesini önlemeli.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bütün bunların yerine, bu yüce makam, Türk Devletinin çağdaş
normlara uymasını; böylece, Türk Milletinin, 2000'li yıllarda
birlik ve beraberlik içerisinde var olmasını sağlayıcı
bir araç, bir otorite olmalı; demokrasimizin gelişmesini teşvik
eden, yönlendiren bir otorite olmalı; hukukun üstünlüğünü hâkim
kılan bir otorite olmalı; insan hakları
anlayışını geliştiren ve yerleştiren bir otorite
olmalı; üniter devlet yapısını koruyan ve güçlendiren bir
otorite olmalı; Türk Devletinin, içine girdiğimiz yüzyıldaki
hedefleri olan bu esasların teminini sağlayan, denetleyen bir otorite
olmalı.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
şimdiki şekliyle oluşmasına, Grubumuzun destekleriyle
katkıda bulunduğu Cumhurbaşkanlığı
makamından, Milliyetçi Hareket Partisi olarak beklentile-rimiz
bunlardır.
Yine, Milliyetçi Hareket Partisi olarak,
özlediğimiz Türk Devleti ve onu, içeride, dışarıda temsil
eden Cumhurbaşkanı budur.
BAŞKAN - Sayın Tekelioğlu, son
dakikanız.
Buyurun.
CAHİT TEKELİOĞLU (Devamla) -
Teşekkürler Sayın Başkanım.
Anayasamızın verdiği görev de budur,
güçlü cumhurbaşkanı anlayışı da budur. Sayın
Cumhurbaşkanımızın göreve geldiğinden beri
yürüdüğü çizgi, bu hedeflere ulaşma açısından bize ümit
vermektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bu duygu ve düşüncelerle, 2001 yılı bütçesinin, ülke-mize,
devletimize, ilgili kurumlara hayırlı olmasını diliyor;
şahsım ve Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Yüce
Heyetinizi ve Yüce Milletimi saygıyla selamlıyorum. (MHP, ANAP ve FP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkürler Sayın
Tekelioğlu.
Buyurun Sayın Ayhan Çevik. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA AYHAN ÇEVİK (Van) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Sayıştayın 2001
yılı bütçesi hakkında MHP Grubu adına söz almış
bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Tarihsel süreç içinde parlamentoların ortaya
çıkışıyla başlayan demokratik yönetim
anlayışı, büyük ölçüde, yönetenlerin her türlü işlem ve
faaliyetlerinin halkın denetimine açık olması ilkele-rine
dayanmaktadır. Demokratik yönetimlerde millet adına hareket etme
yetkisi verilen parlamentolar, bu yetkileri dolayısıyla, millet
adına denetim yapma yetkisini de haizdirler.
Ancak, zaman içerisinde parlamentoların
işlevlerinin genişlemesi ve denetim faaliyetlerinin
karmaşıklaşması üzerine, parlamentoların bizzat
denetim yapabilmesi imkânı ortadan kalkmıştır. Bunun
sonucunda ise, parlamento adına denetim yapan ve hemen her ülkenin devlet
yapısının önemli ve vazgeçilmez organları arasında yer
alan bağımsız uzman yüksek kurumları oluşturulmuştur.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Tanzimatla başlayan Batılılaşma hareketleri çerçevesinde
1862 yılında kurulan Sayıştayımız, hem
Osmanlı İmparatorluğundan miras kalan hem de demokratik
cumhuriyetimiz açısından güzide ve vazgeçilmez bir kurumumuzdur.
Sayıştayın, geride
bıraktığımız yıl içerisinde hazırladığı
2000-2004 yıllarını kapsayan kurumsal strateji bildirimi ile bu
bildirim çerçevesinde oluşturduğu 2001 yılı eylem
planı, diğer kurumlara örnek teşkil etmesi gereken önemli belgelerdendir.
Sayıştay, bu belgelerle, faaliyetlerini,
belirlenmiş stratejiler çerçevesinde daha hızlı, verimli ve
etkin yürütmek üzere bir taahhütte bulunmuştur. Bu taahhüdün ne derece
yerine getirildiğini izlemek ve denetlemek de Yüce Heyetimize
düşmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Sayıştay, Anayasa ve yasalarla kendisine verilen görevleri en üst
düzeyde yerine getirme ve ürettiği hizmetlerin kalitesini artırma
yönündeki arzu ve kararlılığını bu şekilde ortaya
koymasına rağmen, hiç kuşkusuz, etkili bir denetimin önündeki
engellerle uğraşmak durumunda kalmaktadır. Bu engellere
satırbaşlarıyla değinmek istiyorum.
Parlamentonun bütçe hakkını
layıkıyla kullanabilmesinin bir aracı olan Sayıştay
denetiminin kapsamı giderek daraltılmaktadır. Çağdaş
dünyada, Sayıştay denetimi, kamu fonunun bulunduğu her alana
uzanmaktadır. Oysa, ülkemizde, kamu fonlarının önemli bir
kısmının, fon, vakıf, vakıf şirketi ve benzerleri
gibi değişik adlar altında oluşturulan birimler
aracılığıyla Sayıştay denetiminden istisna
tutulduğu, dahası, bu eylemin sürdüğü görülmektedir.
Sayıştay - Türkiye Büyük Millet Meclisi
ilişkilerine gelince: Maalesef, ülkemizde bu ilişkinin yeterince
güçlü ve etkin olduğunu söylemek mümkün değildir.
Sayıştayın, Türkiye Büyük Millet Meclisine yönelik raporlama
faaliyetlerinin artırılabilmesi, bir ölçüde, kurumun performans
denetimi üzerinde yoğunlaşmasına bağlı
bulunmaktadır; çünkü, performans denetimi, kamu kaynaklarının
verimli, etkin ve tutumlu kullanılıp
kullanılmadığı hakkında Türkiye Büyük Millet Meclisine
tarafsız ve bağımsız bilgi, görüş ve tavsiyeler sunarak,
yasamanın yürütme üzerindeki denetiminin eksiksiz yapılmasına
yardımcı olmak; denetimine giren idarelerin performans denetimini
geliştirmelerini teşvik etmek; iyi uygulama örneklerinin ortaya
çıkarılarak tüm kamu kurumlarına
yaygınlaştırılmasına imkân sağlamak; kamu
yönetiminde kaynakların rasyonel yönetimi sorumluluğunun, gerek
kurumsal gerekse yöneticiler düzeyinde yerleşmesine ve derinleşmesine
katkıda bulunmak suretiyle Yüce Milletimizin refahının artırılmasını
hedeflemektedir.
Kuşkusuz, performans denetimlerinin
yapılması, sadece Sayıştayın omuzlarına
yüklenemeyecek ağırlık ve kapsamdadır. Bu bakımdan,
kamu kurumlarımızın bünyelerindeki iç denetim birimlerine önemli
görevler düşmektedir. Öte yandan, performans rejimlerinin
oluşturulması ve bu bağlamda performans ölçümlerinin
gerçekleştirilmesi işi, kamu kurumlarımıza aittir.
Sayıştayımız, yapacağı denetimlerle buna yardımcı olmalıdır.
Ayrıca, burada önemle vurgulamam gereken
konulardan biri de, bütün dünyada, parlamento komisyonlarının,
sayıştay raporlarının görüşüldüğü ve karara
bağlandığı esas zemin olduğudur. 4149 sayılı
Kanunla Plan ve Bütçe Komisyonuna Sayıştay raporlarını
müzakere etme görevi ve-rilmiş ise de, bu komisyonumuz, gerek iş yükü
ve gerekse çalışma temposunun yoğunluğu nedeniyle gerekli
ehemmiyeti verememektedir.
Mecliste bir Sayıştay komisyonunun
kurulması ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde buna imkân
veren bir düzenlemenin yapılması gerekmektedir. Bu şekilde,
Sayıştayca üretilen raporların Türkiye Büyük Millet Meclisinde
gerektiği gibi değerlendirilebilmesi mümkün olabilecektir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
çalışanların verimliliğinin artırılması ile
çalışma koşullarının iyileştirilmesi
arasında mevcut olan doğrudan ilişki hepimizin malumudur. Bu
meyanda, Sayıştayın hizmet binası ihtiyacının ne
kadar önemli ve acil olduğu açıktır. Yaşanan talihsiz
yangın, ne yazık ki, Sayıştayın bu sorununu çözmesini
ertelemiştir. Biz, MHP Grubu olarak, Sayıştayın hizmet
binasına en kısa zamanda taşınabilmesi için, her türlü desteği
vermeye hazırız.
Bu görüşlerle, Sayıştayın 2001
yılı bütçesinin ülkemize hayırlı uğurlu
olmasını diliyor, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Çevik.
Sayın Özbaş, buyurun efendim. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA EDİP ÖZBAŞ
(Kahramanmaraş) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Anayasa Mahkemesinin 2001 yılı bütçesiyle ilgili, Milliyetçi Hareket
Partisi Grubunun görüşlerini sizlere aktarmak maksadıyla söz
almış bulunuyorum. Konuşmamın başlangıcında,
bu mübarek ramazan gününde, sizleri ve televizyonları başında
müzakereleri takip eden aziz vatandaşlarımı saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Anayasa Mahkemesi, devletin temel nizamını koruyan, Yüce Meclisin
çıkarmış olduğu yasaların, Türkiye Cumhuriyetinin
temeli olan Anayasamıza aykırı olup
olmadığını kontrol eden, dolayısıyla, anayasal demokrasimizi
muhafaza eden, kendi tüzel-kişiliği, yetki ve sorumlulukları
Anayasamızca belirlenmiş çok önemli bir kuruluşumuzdur. Anayasa
Mahkemesinin, kurumlarına ayrılan mütevazı bir bütçeyle, teamüle
bağlı olarak, kutsal misyonunu ifa edeceğine inancım
tamdır.
Malumunuz olduğu üzere, Anayasa Mahkemesinin
görevleri arasında, kanunların, kanun hükmündeki kararnamelerin,
içtüzüklerin, gerek şekil ve gerekse muhteva yönünden Anayasaya uygun olup
olmadığını denetleme, milletvekili
dokunulmazlığının kaldırılması sonrasında
yapılacak iti-razları karara bağlama, siyasî partilerin malî
denetimini Sayıştay elemanlarından istifade etmek suretiyle
yapma vardır. Keza, Cumhurbaşkanını, Bakanlar Kurulu
üyelerini, bir kısım yüksek yargı organlarının hâkim
ve savcılarını yüce divan olarak yargılama, bu yüce
mahkememizin görevleri arasındadır.
Çok önemli görevler ifa eden mahkememizin
Kuruluşu, Anayasamızın 146 ncı maddesinde
açıklanmıştır. Cumhurbaşkanı, 11 asıl ve 4
yedek üyeyi, bu maddede belirtilen mahkeme üyelerinden ve üst kademe yöneticileri
ve avukatlardan seçeceği hüküm altına alınırken; Cumhurbaşkanının
oluşturduğu bir mahkemenin, ileride, gerekirse,
Cumhurbaşkanını da yargıla-yacak olması, hukukun temel
ilkesi olan hâkimlerin bağımsızlığına uygun
düşmeyeceği kanaatini taşıyoruz. Gerektiğinde,
Cumhurbaşkanını dahi Yüce Divan sıfatıyla
yargılayabilecek bu mahkemenin üye seçiminin Türkiye Büyük Millet
Meclisine bırakılmasını, en isabetli yol olarak görü-yoruz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Anayasa Mahkememizin kuruluş, görev ve yetkileri konusunda arz
ettiğim kısa malumata nokta koyup, konuyla ilgili ehemmiyetli
gördüğüm hususlara parmak basmak istiyorum.
Anayasa Mahkememiz, yukarıda da
değinildiği gibi, demokrasimizin, üniter devlet
yapımızın, vatanımızın bölünmez
bütünlüğünün, insan hak ve özgürlüklerinin teminatı olan yüce bir
kurumumuzdur. Cumhuriyetimizin bütün kurumları gibi,
Anayasamızın "Genel Esaslar" bölümünde çerçevesi çizilen
temel esaslara uyulup uyulmadığının denetimini,
hassasiyetle yapma durumundadır.
"Bir kere Anayasaya aykırı davranmakla
bir şey olmaz" diyen siyasilerimizi yıllar önce dinleme
bahtsızlığına uğramışken, çok yakın bir
tarihte, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin bazılarının da,
anayasa değişiklikleri görüşülürken, oy kullanma şekli
hususunda, tekrar, Anayasamızı ihlal etmelerine şahit olduk.
Anayasayı bir kere ihlal etmekle, bu işi bin defa tekrar etmenin
arasında hiçbir fark yoktur. Kurallara, baştan ayağa kadar,
herkes uymak zorundadır. Eğer, bir ülkede, idareciler "kurallara
ben uymayayım; ama, vatandaş, benim koyduğum kurallara
uysun" diyorsa, o ülkede, demokrasinin varlığı
tartışma konusu olur.
Değerli milletvekilleri, takdir edersiniz ki,
sıkıntılı günler yaşıyoruz. Millet olarak, belki,
tarihimizin en tehlikeli dönemeçlerini bin meşakkatle geçmeye
çalışırken, içten ve dıştan atılan zehirli ihanet
oklarının hedefi yine büyük milletimiz oluyor. Ülkemize binlerce
kilometre uzaklıktaki ülkelerin parlamentolarında Türk Milleti
yargılanıyor, Türk tarihi yargılanıyor. Mazlum cani
koltuğuna oturtulup Türke kefen biçilirken, maalesef, biz hâlâ gündelik
işlerin telaşındayız.
Globalleşen dünyada milletler ailesi içerisinde
şerefli bir yere sahip olmaya çalışmak, onlarla birlikte yürümek
hepimizin müşterek arzusudur, hayalidir; ancak, bu hayal arkasında,
çölde susuz kalmış seyyahın suya kavuşmak istemesi gibi,
yüzelli seneyi aşkın bir zamandan beri durmaksızın
koşuyoruz. Tamam, yakaladık, bulduk dediğimiz anda sukutu hayale
uğruyoruz. Ya sırtımızda bir bıçak ya
ayağımızda çelme. "Şunları şunları
vermedikten sonra benimle birlikte olma" diyenlere karşı millî
duruşumuzu göstermemizin zamanı gelmiştir, hatta geçmiştir
de.
Değerli Başkan, değerli milletvekilleri;
bu millî tavrı ortaya koyma zorunda olan, başta Türkiye Büyük Millet
Meclisi olmak üzere, cumhuriyetimizin bütün kurumlarıdır.
"Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez
bir bütündür. Dili Türkçedir.
Bayrağı, şekli kanunda belirtilen, beyaz
ay yıldızlı al bayraktır.
Millî marşı 'İstiklal
Marşı'dır.
Başkenti Ankara'dır." (Anayasa madde 3.)
İşbu Anayasa hükmüne göre, Kürtçe eğitim
ve televizyon yayınından bahsedenler, kim olursa olsun, terörü
kullanmadan bölücülük yapanlardır. (MHP sıralarından
alkışlar)
Bu milletin tek dili vardır, o da Türkçedir.
Dilimizi çatallaştırmaya çalışanlar, en azından,
Mustafa Kemal Atatürk'ün gençliğe hitabesinde tasviri yapılan
gafillerdir. Gafiller veya gafletlerini ihanet derecesine
çıkartmış hainlere, bu millet, büyük Atatürk'ün
önderliğinde yapılan Kurtuluş Harbinde gereken cevabı
vermiştir, bugün de verecek güç ve cesarettedir.
Anayasamızda bahsi geçen bağımsız
Türk mahkemelerinin yetkilerinin kısıtlanması için içte ve
dışta çabalar görüyoruz. Mahkemelerimizce yargılanmış
suçluların infazlarını beklerken, maalesef, yeniden yabancı
mahkemelerde yargılanmalarına şahit oluyoruz. Türkiye Büyük
Millet Meclisince çıkarılan af kanununun, bölücülere ve onların
başına teşmili için gayret içerisinde olanlar, anılan aftan
istifade edemeyeceklerle ilgili hükmü iptal ettirmenin hayaline
kapılmışlardır; ancak, hainleri, kimse, layık oldukları
sondan kurtaramayacaktır.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Özbaş, 2 dakika
içerisinde toparlayınız.
EDİP ÖZBAŞ (Devamla) - Teşekkür ederim
Sayın Başkanım.
Yakın tarihimizde
yaşadıklarımız, cezaevlerinin kapılarının
ardına kadar açılması, hırsızın, uğrunun,
eşkıyanın caddelere, sokaklara doluşması
karşısında, ülke olarak, millet olarak çektiğimiz
sıkıntıların izleri henüz hafızalardan
silinmemişken, hiçbir izan sahibi, bu milleti, aynı sıkıntılarla
karşı karşıya bırakamaz; bunun sorumluluğunu
kimse, ama hiç kimse taşıyamaz.
Bütçesinden söz ettiğimiz yüce mahkemenin görev ve
yetki sahasına girmesi sebebiyle, tarihe kayıt düşmek
amacıyla bir hususun altını çizmek istiyorum.
Hafızaların, 1974 ve 1991 senelerine çevrilmesi ve belirtilen
tarihler arasında çıkarılan af ve infaz kanunlarının,
sonradan açılan davalarla sınırlarının nasıl
genişletildiğini, idrak sahibi hafızalara sunuyorum.
Unutulmamalıdır ki, tarihin tekerrürü,
tarihten ders alınmamasından dolayıdır. Aksi takdirde,
millet ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti olarak, terörle mücadelede
katettiğimiz yolu bir anda kaybedip, emeğimizin boşa
gittiğini, dehşete kapılarak görebiliriz. Bu halde, kimsenin,
arkasına sığı-nabileceği bir mazereti olamaz;
kandırılmak, aldatılmak gibi sığ özürler, vebalin
ağırlığını ortadan kaldıramaz.
Değerli milletvekilleri, dün gece,
İstanbul'un Gazi Mahallesinde ve Sakaryamızda polis
teşkilatımıza karşı yapılan iki menfur
saldırıyla karşı karşıya kaldık. 2 polisimiz
şehit oldu 13 polisimiz yaralandı. Bu menfur saldırıyı
şiddetle kınıyorum; ama, bu saldırıyı
yapanların, tetiği çekenlerin yanında, onlara cesaret verenlerin
de bu sorumluluğu paylaşmaları gerektiğine inanıyorum.
Bu duygu ve düşüncelerle, hepinizi
saygılarımla selamlıyorum. (MHP ve ANAP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN -Demokratik Sol Parti Grubu adına 4
sayın milletvekili konuşacaktır.
Sayın Başkan, konuşmacılar süreleri
eşit mi kullanacaklar?
AYDIN TÜMEN (Ankara) - Eşit kullanacaklar.
BAŞKAN - İlk söz, İstanbul Milletvekili
Sayın Erol Al'a ait.
Buyurun Sayın Al.
DSP GRUBU ADINA EROL AL (İstanbul) - Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi ile Radyo
ve Televizyon Üst Kurulunun 2001 malî yılı bütçeleri hakkında
Demokratik Sol Partinin görüşlerini arz etmek üzere söz aldım;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, Türkiye Büyük
Millet Meclisi, yurdumuzu parçalamak, Türk Ulusunu yok etmek isteyen
emperyalist güçlere karşı başlatılan direniş
hareketini yönetmek ve Türk Ulusunun geleceğine sahip çıkmak üzere, Büyük
Atatürk'ün önderliğinde seksen yıl önce kuruldu.
Türkiye Büyük Millet Meclisinin kuruluşunun
yarattığı sinerji, Kurtuluş Savaşımızın
başarıya ulaştırılmasına büyük katkı
sağladı.
Büyük Millet Meclisi, bir yandan Kurtuluş
Savaşını yürütürken, diğer yandan da işgalci
İngiliz kuvvetlerinin emriyle Damat Ferit Hükümeti tarafından
Malta'ya sürgün edilen Ziya Gökalp, Süleyman Nazif, Ahmet Emin Yalman,
Abdulhalik Renda, Rauf Orbay, Ahmet Ağaoğlu, Hüseyin Cahit, Yunus
Nadi gibi çok sayıda Türk milliyetçisinin kurtarılması için,
Büyük Atatürk'ün direk-tifleriyle yoğun çaba harcadı.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi, ateş altındaki günlerinde bile, Türk Ulusunun
çıkarlarını, yurt içinde ve yurt dışında, içinde
bulunulan ortamın elverişsizliğine bakmaksızın
savunmasını bildi.
Türkiye Büyük Millet Meclisi, bugün de, sadece
Türkiye'deki değil, Kıbrıs'ta, Bosna'da, Kosova'da, Irak'ta,
Kafkaslar'da, Ortaasya'da, dünyanın dört bir köşesindeki Türk
varlığının simgesidir, temsilcisidir.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri, 21
inci Dönem milletvekilleri de, ilk Meclisimiz gibi, geceli gündüzlü
çalışarak, halkımızın güvenine layık olabilmek
için tüm güçlerini ortaya koydular.
21 inci Dönem çalışmalarına 2 Mayıs
1999'da başlayan Genel Kurulumuz Birinci Yasama Yılında 59, İkinci Yasama
Yılında 123, Üçüncü Yasama Yılında ise, şu ana kadar
28 birleşim olmak üzere, toplam 210 birleşim yaptı. 2
birleşim hariç, Genel Kurul birleşimlerinin hepsinde toplantı
yetersayısı sağlandı. Yüzde 1'den daha düşük olan bu
rakam, çokpartili parlamento tarihimizde bir rekordur ve 21 inci Dönem milletvekillerinin,
yasama görevlerini ne kadar ciddiye aldıklarının bir kanıtıdır. Bu, aynı
zamanda, Türk Ulusunun tek ve değişmez temsilcisi olan Türkiye Büyük
Millet Meclisine yönelik cehalet, kıskançlık ve
hazımsızlık kokan hakaret kampanyalarına verilen en güzel
yanıttır.
Değerli arkadaşlarım, RTÜK bütçesi
üzerinde de görüşlerimizi sizlerle paylaşmak istiyorum.
Hepimizin ağzından düşmeyen bir söz,
çağımızın bilgi çağı olduğudur. Bilgi
çağının en önemli aracı ise, bilgi iletişiminin en
etkili ve en hızlı şekilde kullanılabildiği radyo ve
televizyonlardır. Radyo ve televizyonların ana işlevleri, tüm
gelişmiş demokrasilerde olduğu gibi, topluma doğru haber
sunmak, eğitim, kültür düzeyinin yükselmesine katkıda bulunmak,
nitelikli programlarla eğlenme ve dinlenme gereksinimini
karşılamak; bunlardan daha önemlisi, toplumsal kalkınmayı,
barış ve huzurun sağlanmasını desteklemektir.
Radyo ve televizyonların kendilerinden beklenen bu
kamusal yayıncılık anlayışıyla hizmet
verebilmeleri, öncelikle, bu kuruluşları ellerinde tutanların ve
onunla birlikte çalışanların
bağım-sızlıklarıyla yakından ilgilidir.
Ellerindeki radyo ve televizyon gücünü, rakiplerini sindirmek, ekonomik veya
siyasî güç elde etmek, siyasî görüşlerini topluma dayatmak amacıyla
kullananlar, geçmişte olduğu gibi bugün de vardır, yarın da
var olacaktır. İşte, RTÜK'ün varlık nedeni de budur.
Vermemiz gereken yanıt, RTÜK'ün, kurulduğu 1994 yılından bu
yana, radyo - televizyon yayınlarının kamusal bir
anlayışla düzenlenmesine ne ölçüde katkıda bulunduğudur. Bu
sorunun yanıtını RTÜK Başkanı Sayın Nuri
Kayış, 24 Kasım 2000 tarihinde Plan ve Bütçe Komisyonunda
yaptığı konuşmada şöyle veriyor: "Televizyonlar, daha çok izlenmenin
yolunu seviyesizliğe prim vererek buldu. Ekranlardan, evlerin içine
şiddet ve müstehcenlik püskürtüldü. Birkaç yüz kişinin yoz
iliş-kileri, gece âlemleri, sanki toplumun genelinin
yaşantısıymış gibi, her gün, saatlerce ballandıra
ballandıra anlatıldı. Gazeteciliğin en temel
kurallarından biri, suçlu olduğu yargı kararlarıyla kesinleşmedikçe
kimsenin suçlu ilan edilemeyeceğidir; ama, bu kural, televizyon
haberlerinde sık sık çiğnenmekte, sadece bir iddiayla
karşı karşıya olan kişiler, azılı suçlular
olarak tanıtılabilmektedir. Ünlü kişilerin yaşamları
âdeta didik didik edilmekte, en mahrem sırları
açıklanmaktadır. Televizyon haberlerinde suç örgütlerinin
propagandası yapılmaktadır." Sayın RTÜK
Başkanımız bunları söylüyor.
Demek ki, RTÜK'ün altıbuçuk yılı
aşkın sürelik varlığıyla geldiğimiz nokta,
Sayın RTÜK Başkanının ifadesiyle bir felakettir. O zaman,
burada sorgulanacak olan, sadece radyo ve televiz-yonların yöneticileri
olmasa gerektir.
Sayın Başkan, kişilik
haklarının ihlali konusundaki hassasiyetini ifade ettikten birkaç gün
sonra, önüne gelen, İzmir'deki bir radyonun, bölücülük ve bir bakana
ağır hakaret içeren dosyalarına sadece uyarı işlemi
yapabilmiştir. Bu durum, tabiî olarak, "ayinesi iştir
kişinin, lafa bakılmaz" özdeyişini anımsatıyor.
Değerli arkadaşlarım, ülkemizin en acil
sorunlarından biri de, radyo ve televizyonların yasal bir
altyapıya kavuşturulmasıdır. Frekans ve kanal ihalelerinin
yapılmaması, devletimizi ağır zarara
uğratmıştır. RTÜK'ün 2001'in ilk aylarında bu
ihaleleri gerçekleştireceği söylenmektedir; ancak, RTÜK'ün 2001
bütçesinde ihaleler için öngörülen rakam, 15 trilyon lira gibi çok komik bir
tutardır. Öte yandan, RTÜK'ün, ERE enerjiyle ilgili hazırlanan
usulsüzlük dosyasında sanık olarak yer alan bir kişinin, tam da
frekans ve kanal ihaleleri öncesinde, bu işle ilgili dairelerden birinin
başına asaleten, birinin başına da vekâleten atanması,
son derece şüphelerimizi artırmıştır.
Değerli arkadaşlarım, RTÜK'ün ciddî bir
teftiş mekanizmasınca denetlenmesi, acil ihtiyaçtır. Denetimin
özerkliği zedeleyeceği iddiaları tamamen masaldır.
Hırsızlık, yolsuzluk, soygun yapmayan, tarafsız
olduğunu iddia eden, yasalara saygılı bir teşkilatın denetimden korkması
mümkün değildir. Buna karşılık, denetimden kaçmak için her
türlü yolun denenmesi, şüphelerin yoğunlaşmasına yol
açmaktadır.
Son olarak şunu söylemek isterim ki, Türkiye'de
radyo ve televizyon yayıncılığındaki anarşinin
önlenilebilmesi için üç ana şartın yerine getirilmesi zorunludur.
Bunlardan birincisi, RTÜK'ün, siyasî kaygılarla hareket etmesinin
önlenmesi ve tarafsızlığının sağlanması;
ikincisi, bu teşkilatın ciddî şekilde denetlenmesi; üçüncüsü de,
yine bu teşkilatın, radyo ve televizyon
yayıncılığını, sadece sopa kullanarak bir noktaya
getiremeyeceğini anlayabilmesidir.
Bu düşüncelerle, Türkiye Büyük Millet Meclisi ve
Radyo ve Televizyon Üst Kurulu bütçelerinin milletimize hayırlı
olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DSP ve
MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Al.
Sayın Dayıoğlu, buyurun. (DSP
sıralarından alkışlar)
DSP GRUBU ADINA SALİH DAYIOĞLU (İzmir) -
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 2001 yılı
Cumhurbaşkanlığı bütçesi üzerinde Demokratik Sol Parti
Grubu adına görüşlerimi sunmak üzere söz almış bulunuyorum;
Grubum ve şahsım adına, Yüce Meclisimizi ve bizi izleyen
yurttaşlarımızı saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
Anayasamızın Üçüncü Kısmının İkinci Bölümünde,
101 inci madde ve devamında belirtildiği üzere,
"Cumhurbaşkanı, devletin başıdır."
İlgili maddelerde, Cumhurbaşkanımıza önemli görev ve
sorumluluklar verilmiştir. Cumhurbaşkanı "...Türkiye Cumhuriyetini
ve Türk Milletinin birliğini temsil eder. Anayasanın
uygulanmasını, devlet organlarının düzenli ve uyumlu
çalışmasını gözetir." Bu görevleri çerçevesinde,
Cumhurbaşkanı, milletin birlik ve bütünlüğünü temsilen,
devletimize, yurttaşlarımıza, tüm siyasî partilere, her türlü
sosyal örgütlenmelere ve eğitimden sağlığa çok
değişik alanlarda, davranışlarıyla yol gösterici ve
örnek olma durumundadır.
Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; hepimizin bildiği gibi,
ülkemizde, 2000 yılı başından bu yana, bir ekonomik
istikrar ve enflasyonla mücadele programı uygulanmaktadır. Bu
program, son birkaç haftadır, uluslararası
yatırımcıların, gelişmekte olan piyasalardan çekilmeye
yönelmesi ve ülkemizdeki kimi yatırımcıların spekülatif
hareketleri sonucu oluşan sıkıntıları gözardı
edersek, son derece başarılı bir şekilde yürütülmektedir.
Ortaya çıkan bu geçici sıkıntı da, hükümetimizin ve ekonomi
yönetiminde görev alan bürokratlarımızın gayretleriyle çözüme
kavuşmaktadır. Hükümetimizin aldığı tedbirlere ve
Sayın Başbakanımızın açıklamalarına,
Uluslararası Para Fonu Başkanı ve Avrupa sorumlusunun
açıklamaları da eklenince, oluşan geçici
sıkıntılar da çözülme yoluna girmiş, istikrar programına
olan güven tazelenmiştir.
Uygulanmakta olan bu program sayesinde, 2000 yılında,
enflasyon, son onbeş yılın en düşük düzeyine
gerilemiştir. Aynı zamanda, bu programla, kamu maliyesi üzerindeki
faiz yükü çarpıcı bir biçimde azalmış, faiz
dışı bütçe fazlası, beklentileri de aşarak önemli bir
rahatlama sağlanmıştır. 2000 yılı bütçesinde 7
katrilyon olarak öngörülen faiz dışı bütçe fazlası,
rahatlıkla aşılmıştır. 2001 bütçesinde ise, faiz
dışı bütçe fazlası, yaklaşık 11,5 katrilyon
olarak öngörülmüştür. Bu beklentinin de rahatlıkla
sağlanacağı konusunda, ekonomi yönetimimize güvenimiz
tamdır.
Aynı amaca yönelik olarak, vergi gelirlerinin de
24 katrilyon liradan 31,4 katrilyon liraya yükselmesi hedeflenmektedir. Bu
yüzde 32,4'lük artış hedefine yönelik gerekli tedbirler
alınmış ve Sayın Maliye Bakanımızca
açıklanmıştır.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
uygulanmakta olan ekonomik istikrar ve enflasyonla mücadele
programının bir diğer önemli unsuru da, kamu harcamalarında
tasarruftur. Program he-deflerine uygun olarak, kamu harcamalarının,
sağlam kaynaklarla finanse edilen, ekonominin ve-rimliliğini
artırıcı niteliklere sahip olması şarttır. Bu
amaca uygun olarak, Cumhurbaşkanlığı Genel
Sekreterliği, 2000 yılı içerisinde, Millî Prodüktivite
Merkeziyle birlikte bir norm kadro analizi yapmış, bu analiz
sonucunda, Cumhurbaşkanlığı personel sayısında
önemli bir tasarruf, personel ve-rimliliğinde de kayda değer
artışlar sağlanmıştır.
Ekonomik istikrar programına uygun hareket
edildiğinin bir diğer göstergesi de,
Cumhurbaşkanlığı bütçesinin yıllar içerisinde
gösterdiği artış oranlarıdır. Yaptığım
araştırmalara göre, Cumhurbaşkanlığı bütçesi,
1996'da, 1995 bütçesindeki tutara oranla yüzde 4,5'lik bir artış
gösterirken, bu oran, 1997 ve 1998 yıllarında, bir önceki yıl
tutarına oranla, ek ödeneklerle birlikte, yüzde 200 ve yüzde 300'e varan
oranlarda artmıştır. Bu artış, 1999 bütçesinde yüzde
25'le sınırlı kalırken, 2000 yılı bütçesinde reel
bir artış gerçekleşmemiştir. 2001 yılı bütçesinde
ise, ek ödenekler dikkate alındığında, 2000 yılı
bütçe ödenek toplamında yüzde 25'lik bir azalma olduğu söylenebilir.
Sayın Cumhurbaşkanımızın
tasarrufa azamî riayet gösteren kişiliğinin
Cumhurbaşkanlığı bütçesine de
yansıdığını görmekteyiz. Sayın
Cumhurbaşkanımızın, devletin başı olarak,
hükümetimizce uygulanmakta olan harcamalarda tasarruf çabalarına
katkıda bulunduğunu görmek, son derece sevindiricidir. Bu
davranışın, tüm kurum ve kuruluşlarımıza örnek
olacağını umuyorum.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
unutulmaması gereken bir diğer husus da,
Cumhurbaşkanlığı bütçesinin, sadece Sayın
Cumhurbaşkanımızın emrine verilen bir ödenek
olmadığıdır.
Özellikle, ekonomik suçlarla ve yolsuzluklarla
mücadelenin yoğunlaştığı şu günlerde,
Cumhurbaşkanlığı bünyesinde bağımsız bir
kamu denetim organı olan Devlet Denetleme Kurulunun da, bu mücadele daha
aktif görevler üstlenmesini umut etmekteyiz.
BAŞKAN - Son dakikanız Sayın
Dayıoğlu.
SALİH DAYIOĞLU(Devamla) - Teşekkür
ediyorum sayın Başkanım.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
Anayasamız, Cumhurbaşkanımıza tarafsızlık
niteliği vermektedir; ancak, unutulmaması gereken,
Anayasamızın Cumhurbaşkanlığı makamına,
Atatürk ilke ve devrimlerine bağlı kalma, laik cumhuriyeti, milletin
bağımsızlığını ve egemenliğini,
ülkemizin bölünmez bütünlüğünü koruma ve devlet organlarının
düzenli ve uyum içerisinde çalışması çerçevesinde yürütme ile de
ilgili önemli görevler verdiğidir. Bu görevler
ışığında, Cumhurbaşkanının
tarafsızlığı, hiçbir sürece karışmamak, herkese
aynı mesafede durmak biçiminde algılanmamalıdır.
Cumhurbaşkanı, laikliği, demokrasiyi, milletin
egemenliğini, kısaca, Anayasamızda belirtilen cumhuriyetimizin
temel niteliklerinden yana taraf olmak ve bu nitelikleri korumak
zorundadır. Demokratik Sol Parti olarak, bu doğrultuda adım atan
herkesi desteklediğimiz gibi, Sayın Cumhurbaşkanımızın
da, bu konuda destekçisiyiz.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
hükümetimizce teklif edilen Cumhurbaşkanlığı bütçesini,
Plan ve Bütçe Komisyonunda kabul edilen şekliyle, Demokratik Sol Parti
Grubu olarak uygun bulduğumuzu ifade ederken, 2001 yılı
bütçesinin, Sayın Cumhurbaşkanımıza ve ulusumuza
hayırlı olmasını diliyor, Yüce Meclisimizi ve bizi izleyen
yurttaşlarımızı saygıyla selamlıyorum. (DSP ve
MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Namık Kemal Atahan. (DSP
sıralarından alkışlar)
DSP GRUBU ADINA NAMIK KEMAL ATAHAN (Hatay) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Sayıştayın 2001
yılı bütçesi hakkında, Demokratik Sol Parti Grubu adına söz
almış bulunuyorum. Hepinizi, sevgi ve saygıyla
selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
demokrasilerde, parlamentolar, yürütmenin malî işlerini ve faaliyetlerini,
birer ihtisas kurumu olan sayıştaylar
aracılığıyla denetlemekte, aklama ve izin işlemlerini
tarafsız ve bağımsız olan bu yüksek denetim
kurumlarının raporlarına dayandırmaktadırlar.
Sayıştay, bizim hukukumuzda, Anayasamızın 160 ncı
maddesinde düzenlenmiştir.
İkinci Dünya Savaşını izleyen
yıllarda, kamu yönetim anlayışında meydana gelen
yeniliğe ve hesap verme sorumluluğundaki gelişmelere paralel
olarak, sayıştaylardan beklentiler artmış;
sayıştaylar da, klasik denetim anlayışlarının bu
gelişmelere yanıt vermediğinin farkına vararak, yeni
arayışlara yönelmişlerdir. Bu yeni denetim araçlarından
birisi, performans denetimi olarak adlandırılmaktadır. Amerika
Birleşik Devletleri, İngiltere, Kanada ve Avustralya gibi Anglosakson
geleneğindeki ülke sayıştaylarının öncülüğünü
yaptığı performans denetimini; Fransa, İtalya ve Belçika
sayıştayları gibi, örnek aldığımız,
yargı yetkisiyle donatılmış kıta Avrupası
sayıştaylarının da uzunca bir süredir yürüttükleri
bilinmektedir.
1996 yılında 4149 sayılı Yasayla
Sayıştay Kanununa eklenen ek 10 uncu madde, performans denetimi
yetkisini ve görevini, hiçbir tereddüte yer vermeyecek biçimde
Sayıştayımıza vermiş bulunmaktadır. Performans
denetiminin klasik denetim yanında yer alması, hem
Sayıştayımız açısından hem de kamu kesiminde
denetim yapan birim ve kuruluşlar açısından sevindiricidir.
Sayıştayımız, performans denetiminin
yaygınlaşmasına, kökleşmesine katkıda bulunmaktadır.
Performans denetim raporlarının Sayıştay tarafından
Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulması, Yüce Meclisimizin kamu
harcamalarının verimli, etkin ve rasyonel
kullanılmasını izleme, kontrol ve değerlendirme rolünü de
elbette ki, artıracaktır.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
performans denetimi, sabırlı, yaratıcı, analitik
düşünen ekip çalışmasına ve işbirliğine
yatkın, performans denetim kültürünü özümsemiş denetçilere ihtiyaç
göstermektedir. Bu bakımdan, başta performans denetimine ilişkin
hizmetiçi eğitim çalışmaları olmak üzere, çağdaş
denetim metot tekniklerinin öğretilmesine ve özümsetilmesine yönelik
çabaları Sayıştayımız aralıksız sürdürmek
durumundadır.
Son yıllarda,
Sayıştayımızın hizmetiçi eğitim
çalışmalarında bir hareketlilik ve çeşitlilik
gözlenmektedir. Bu durum, sevindirici olmakla birlikte,
Sayıştayımız, hizmetiçi eğitim faaliyetlerini
stratejik plana ve yıllık faaliyet programlarına
bağlamalı; eğitim ile denetim arasındaki
karşılıklı etkileşimi dikkate almalı;
eğitilen ve bu yolla belli bir birikime ulaşan denetim personelinin
deneyimlerini diğer meslektaşlarıyla paylaşması için
gerekli sistematik araçları ve ortamları geliştirmelidir.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
kamu kuruluşlarının, yönetim ve malî sistemlerinde giderek artan
ölçüde bilişim teknolojisi kullanımı, Sayıştayın
denetim konusundaki yaklaşımında önemli değişiklikleri
zorunlu hale getirmektedir. Gelişmeler, bilgisayar destekli denetim
teknikleri ve bilgisayarlı ortamların denetimi gibi son derece yeni
denetim yaklaşımı, metot ve tekniklerini gündeme
getirmiştir.
Sayıştayımızın, bu yeni teknikler
konusunda gerekli çalışmaları kısa bir zaman içinde
uygulamaya geçirmesini gerekli gördüğümü belirtmek istiyorum.
Sayın milletvekilleri,
Sayıştayımızın, son birkaç yıl içinde, performans
denetimine ilişkin olanlar başta olmak üzere, çağdaş
denetim metot ve tekniklerine yönelik rehber ve el kitaplarını
Türkçemize kazandırarak, kendi mensuplarının ve diğer
ilgili uzmanlarla akademisyenlerin istifadesine sunmuş bulunması, son
derece takdirle karşılanacak bir girişimdir. Denetimin
çağdaşlaştırılmasına ve etkinleştirilmesine
yönelik bu hizmetin, hızını kaybetmeksizin sürdürülmesini ve
yoğunlaştırılmasını diliyorum.
Sayın milletvekilleri, Sayıştay
Başkanı Sayın Profesör Doktor Kâmil Mutluer'in, Plan ve Bütçe
Komisyonunda yaptığı sunuşta vurguladığı
gibi, Sayıştay açısından bina konusu yalnızca bir
mekân sorunu olmanın ötesinde, denetimi çağdaş ölçüler
içerisinde yapmanın önkoşuludur. Sayıştayın mevcut
yerleşim düzeni, bilişim teknolojisi olanaklarından özlenen bir
şekilde yararlanılmasını engellemektedir. Bu nedenle,
yangın gibi talihsiz bir olay dolayısıyla geciken yeni hizmet
binasına taşınma konusunun en kısa zamanda çözümlenmesini
bekliyoruz...
BAŞKAN - Sayın Atahan, son dakikanız.
NAMIK KEMAL ATAHAN (Devamla) - Tamam Sayın
Başkanım.
Yeni hizmet binasının kısa bir zaman
içinde hizmete açılacak olmasını, denetimi çağdaş
ölçüde yürütmenin bir gereği olarak değerlendirdiğimi belirtmek
istiyorum.
Bu görüş ve düşüncelerle, hepinizi,
şahsım ve Grubum Demokratik Sol Parti adına selamlıyor,
Sayıştayın 2001 yılı bütçesinin ülkemize
hayırlı olmasını diliyorum.
Süremi aşmadım Sayın Başkanım.
(Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Sayın Açıkgöz, buyurun. (DSP
sıralarından alkışlar)
DSP GRUBU ADINA YEKTA AÇIKGÖZ (Samsun) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Anayasa Mahkemesi
Başkanlığı bütçesi üzerinde, Demokratik Sol Parti Grubunun
görüşlerini açıklamak üzere, söz almış bulunuyorum. Yüce
Heyeti saygıyla selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri, Anayasa Mahkemesi
kurumları için ayrılan bütçenin yeterli olduğu söylenemez;
ancak, bu yüce organın, geçmişte olduğu gibi 2001
yılında da anayasal denetimi en iyi şekilde yapacaklarına
inancımız tamdır.
Anayasa Mahkemesi, Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasıyla verilen görevleri yapmak ve yetkileri kullanmak üzere
kurulmuş, hiçbir makama bağlı olmayan bir yüksek mahkemedir. Bu
yüce mahkeme, hepinizin bildiği gibi, yasaların, kanun hükmünde
kararnamelerin, içtüzüklerin gerek biçim gerekse muhteva bakımından
Anayasaya uygun olup olmadıklarını denetler. Bunun yanı
sıra, milletvekillerinin dokunulmazlığının Türkiye
Büyük Millet Meclisi tarafından kaldırılmasından sonra
yapılan itirazlara da, Anayasa Mahkemesi bakar. Anayasa Mahkemesinin bir
önemli görevi de, partilerin denetimini yapmaktır.
Sayın milletvekilleri, Demokratik Sol Parti,
ulusal uzlaşmayı sağlayacak bir anayasa
hazırlanmasını öncelikli görevleri arasında
saymış ve bu konunun, Mecliste süratle ele alınması için
gerekli çabayı göstermiştir. Anayasamızda yapılması
gereken değişiklikler gerçek ve katılımcı demokrasiyi
hayata geçirirken, hukuk devletini, ülke bütünlüğünü ve ulusal
birliğimizi ve bunun gereği olan inançlara saygılı bir laik
düzeni, insan hak ve özgürlüklerini sağlam güvencelere
bağlamalıdır.
Hukuk devleti kavramına, ilk kez, 1961
Anayasasında yer verilmiştir. 1961 ve 1982 Anayasalarının 2
nci maddelerine göre, Türkiye Cumhuriyeti, demokratik bir hukuk devletidir.
1961 Anayasasının genel gerekçesinde de belirtildiği gibi,
Anayasada, hukuk devleti ilkesi, egemenliğin ulusa geçişinin bir
sonucu olan demokratiklik ilkesine bir güvence olarak getirilmiştir.
Anayasanın üstünlüğü ve
bağlayıcılığının ve devlet şeklinin
değişmezliği kuralının da güvencesi, hukuk devleti
ilkesidir. Bu ilkenin içeriğini ise, başta Anayasa Mahkemesi olmak
üzere, diğer yargı yerleri belirler. Laiklik de, Türkiye
Cumhuriyetinin kuruluş felsefesinden gelen bir ilkedir. Bu ilkenin,
anayasalarda, cumhuriyetin nitelikleri arasında sayılması, her
şeyden önce, demokratik hukuk devletinin varlığını
koruması yönünden zorunludur. Yine, Anayasanın 11 inci maddesinde,
Anayasanın bağlayıcılığı ve üstünlüğü
öngörülmüştür. Hukuk devleti, Anayasanın üstünlüğü ve
bağımsızlığının aracı, hatta,
güvencesidir.
Kişilerden ulusa geçen egemenlik, hukuk
devletinde, erkler, organlar tarafından paylaşılır. Hukuk
devletinde, egemenliğin paylaşıldığı organlardan
birinin diğerine üstünlüğünden söz edilemez; ancak, demokratik hukuk
devletinde anayasanın bağlayıcılığı ve
üstünlüğü asıl olduğundan, onun koruyucusu ve gözeticisi olan
yargının, yasama ve yürütme erklerine karşı eşitler
arasında önde gelen konumda olduğu ileri sürülmüştür.
Değerli milletvekilleri, 21 inci Dönem Meclisi,
Türkiye'yi 21 inci Yüzyıla taşıyacak Meclistir. Bu Meclis,
geceli gündüzlü çalışarak birçok önemli tasarı ve teklifleri
kanunlaştırırken, Anayasamızda birçok
değişiklikler yaparak büyük bir performans göstermiş ve
halkımızın Parlamentoya olan güvenini artırma yolunda
önemli mesafe katetmiştir. Örnek olarak, Anayasanın 47, 125 ve 155
inci maddelerinde yapılan değişikliklerle özelleştirme ilk
kez anayasal bir dayanağa kavuşturulmuştur. Yapılan Anayasa
değişikliklerine şimdi yenilerinin süratle eklenmesi gerekiyor.
Bu meyanda, öncelikle sendika ve meslek odası
yöneticisi, denetçisi ve avukatlarının aynı zamanda milletvekili
olabilmelerini yasaklayan Anayasanın 82 nci maddesine, Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulunda Adalet Bakanlığının
yetkileriyle ilgili 159 uncu maddesine, siyasî partilerle ilgili 69 uncu
maddesi ve yine geçici 15 inci maddede belirtilen ve o dönemde çıkarılan
yasa ve kanun hükmünde kararnamelerin Anayasaya
aykırılığının öne sürülemeyeceğine
ilişkin hükümlerin değiştirilme zamanı gelmiştir.
Milletvekili olabilme yaşının 25'e indirilmesi
kaçınılmaz olmuştur. Zira, nüfusumuzun yüzde 65'ten fazlası
genç olan insanlarımız, Türkiye Büyük Millet Meclisinde temsil
edilememektedir. Onlar, sorunlarını meydanlarda, pastanelerde ve
kahvehane-lerde tartışmakta ve konuşmaktadırlar. Böylece,
ülke yönetimi gençliğin dinamizminden ve idealizminden faydalanmalıdır.
YÖK ile ilgili Anayasada değişiklik yapılmalı,
üniversite özerkliği daha çağdaş normlara
kavuşturulmalıdır.
Sayın milletvekilleri, özetleyecek olursak, 21
inci dönem Meclisin, temel hak ve özgürlüklerin kısıtlanmasına
yol açan hükümleri kaldıran, onların yerine, insan onurunu her
durumda ve her koşulda korunması gereken bir değer olarak kabul
eden, temel hak ve özgürlükleri genişleten, insan haklarına
ilişkin evrensel ve uluslararası bildiri ve sözleşmelerde
benimsenmiş, çağdaş normlara uygun kurallar koyan bir Meclis
olduğunu söylemekten kıvanç duymaktayız. Meclisimizin
bunları hayata geçireceğine inancımız tamdır.
Değerli milletvekilleri, bu duygu ve
düşüncelerle, Anayasa Mahkemesi Başkanlığı bütçesinin
hayırlı olmasını diler, Yüce Heyete saygılar
sunarım. (DSP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın
Açıkgöz.
Anavatan Partisi Grubu adına iki
konuşmacı var; kalan süre bir konuşmacı için yeterli
oluyor.
Süreyi eşit paylaşacaklar değil mi
Sayın Başkan?
İBRAHİM YAŞAR DEDELEK (Eskişehir) -
Evet efendim.
BAŞKAN - ANAP Grubu adına, Kırklareli
Milletvekili Sayın Cemal Özbilen; buyurun.
Süreniz 15 dakika efendim.
ANAP GRUBU ADINA CEMAL ÖZBİLEN (Kırklareli) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2001 Malî Yılı
Bütçe Kanunu Tasarısı üzerinde Anavatan Partisinin görüşlerini
sunmak üzere söz almış bulunuyorum. Bu bütçede Türkiye Büyük Millet
Meclisi, Radyo Televizyon Üst Kurumu ve Sayıştay
Başkanlığı bütçeleri görüşülmektedir. Bu vesileyle,
Grubum ve şahsım adına Yüce Heyeti saygıyla
selamlıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 2001 malî yılı
bütçe teklifi 106 trilyon 800 milyar lira olarak düzenlenmiştir. 2000 malî
yılı bütçesinin 116 trilyon olduğunu düşünürsek, takriben
yüzde 8'lik bir azalma görülmektedir. Hazırlanan bütçe teklifinde, bir
önceki yıla göre, cari harcamalarda yüzde 5, yatırımlarda yüzde
60 artış olmuş, transferlerde ise yüzde 54 azalma meydana
gelmiştir.
Hükümetimiz, kurulduğu günden itibaren, büyük halk
kitlelerini ezen enflasyon canavarını yenmek için büyük bir istikrar
programı uygulamaktadır. Türkiye Büyük Millet Meclisimiz de, buna
paralel olarak, harcamalarda azamî tasarrufa riayet etmeli ve bu suretle,
diğer kuruluşlara örnek olmalıdır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi, cumhuriyetimizin ve
demokratik hayatımızın en temel kurumlarının
başında gelmektedir. Demokratik parlamenter rejim, açıklık
ve netliğin, hoşgörü ve eleşti-rinin bir arada olduğu
rejimin adıdır. Türkiye Büyük Millet Meclisinin önemini,
değerini ve saygınlığını korumak ve kollamak, bizlere,
yani Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerine düşmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Türkiye Büyük Millet Meclisinin itibarının yükseltilmesi,
demokratikleşme, anayasa değişiklikleri, Siyasî Partiler
Kanunundaki değişiklikler, Seçim Kanunundaki değişiklikler,
Meclisin yeniden yapılandırılması, insan haklarına
saygı, sosyal ve ekonomik hakların güvence altına
alınması ve mahallî idarelerin
güçlendirilmesi gibi yasaların çıkarılmasıyla mümkün
olabilir. Meclisin itibar ve saygı görmesi, ülkede huzurun
sağlanması, ekonomik istikrarın yakalanması, kamu
açıklarının azaltılması, kamu mallarına
haksız el uzatmaların önlenmesi, enflasyonun tek haneli rakamlara
indirilmesi, işsizliğin önlenmesi ve yatırımlara yeterli
payın ayrılmasıyla, çok daha önem kazanacaktır.
21 inci Dönem Meclisi, Türkiye'yi 21 inci Yüzyıla
taşıyacak Meclistir. Bu yüzyıl, yarışma, kalite ve
rekabetin önplana çıkacağı bir dönem olacaktır. Devletin
hantallaştığı, merkeziyetçiliğin, hizmetlerin
görülmesini zorlaştırdığı
malumlarınızdır. Devlet yönetiminde yeni bir
anlayışın yerleştirilmesi ve bu hususta gereğinin
yapılmasında herkesin hemfikir olduğuna inanmaktayız.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Türkiye Büyük Millet Meclisinin çalışmaları -gerek Genel Kurul
gerekse komisyonlarda- halkımız tarafından ilgiyle takip
edilmektedir. Meclisimizin daha verimli ve süratle
çalışmasını temin edeceğine
inandığımız İçtüzük değişikliklerini içeren
tekliflerin Genel Kurulda görüşülmeye başlaması, önemli bir
gelişmedir. Bütçe görüşmelerinden hemen sonra
kanunlaşacağına inandığımız bu
değişiklikler sayesinde çalışmalarımızın
daha verimli olacağına inanmaktayız.
Türkiye Büyük Millet Meclisi, yasama görevini yaparken
gerekli her türlü imkâna sahiptir. Danışman ve sekreterler, her türlü
bilgi, doküman ve araştırmayı en kısa sürede temin
edebilirler. Meclis kütüphanemiz, Türkiye'nin en büyük arşiv dokümantasyon
merkezleri niteliğindedir.
Türkiye'de merkeziyetçi sistemin bir neticesi olarak,
Meclise, ülkenin dört bir yanından binlerce vatandaş gelmekte,
odalar, koridorlar, kulis ve lokantalar dolup taşmaktadır. İllerinde
sorunlarına çare bulamayanlar, iş arayanlar, hastaları
bulunanlar, hakları çiğnenenler, belediye başkanları,
muhtarlar, vatandaşlar, çözüm bulmak için Meclise gelmektedir. Bu soruna
bir çözüm bulunmalıdır ve Türkiye Büyük Millet Meclisi bu sorunu çözmelidir.
Bu konuda iki önerimiz olacak:
Birincisi, mahallî idareler güçlendirilecek ve
sorunların mahallinde çözümünü kolaylaştıracak mahallî
idarelerin güçlendirilmesiyle ilgili yasaların, bir an evvel Meclisten
geçirilmesi.
İkincisi ise, çalışma saatlerinin
artırılarak, Meclisin her ayın üç haftasında
çalışması, bir hafta da seçim bölgesine gidip çalışma
olanağını sağlayacak düzenlemenin yapılması.
Halen Meclis gündeminde olan ve görüşmelerine
başladığımız, bütçeden sonra da
yasalaşacağına inandığımız İçtüzük
değişikliği teklifinde, bu konunun halledilmesini dilemekteyiz.
Meclisimizde hizmet ve kalitenin
artırılması temel hedef olmalıdır. Halkla
ilişkiler binalarında, milletvekillerimiz, çok küçük odalarda
çalışmak zorunda kalmaktadır. Bu konu ele alınarak, yeni
düzenlemelerle soruna çözüm aranmalı, milletvekillerimizin daha iyi
koşullarda çalışması temin edilmelidir.
Ayrıca, daha önce çeşitli vesilelerle gündeme
gelen seçim bölgelerinde çalışma yeri ihtiyacı ele
alınmalı; vilayet bünyesinde bu konunun çözümlenmesi için, Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanı bu konuda
çalışma başlatmalıdır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi personeli ve
istihdamı konusu yeniden gözden geçirilmeli, personelin hizmetiçi
eğitimine önem verilmeli, norm kadro uygulamasına geçilerek, her
fırsatta, fazlalık olduğu ve KİT durumundan
çıkarılması önerildiği halde yapılamayan bu
düzenlemenin yapılarak, kadroların azaltılması, personelin
kalitesinin kuruma yakışır hale getirilmesi ve terfilerde
liyakatin sağlanması mutlaka sağlanmalıdır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Türkiye Büyük Millet Meclisine bağlı olarak çalışan ata
yadigârı millî saraylarımızın bakım, onarım ve
restorasyon çalışmaları, makine, techizat ve özellikle
Dolmabahçe Sarayında kurulacak kamera kontrol sistemi, ısıtma ve
aydınlatma, soğutma, havalandırma, pis ve temiz su
tesisatı, su perdesi tesisatı yapılması ve ahşap
zararlılarına karşı ilaçlamayla ilgili ödeneklerin bütçede
ayrılması memnuniyet vericidir. Bu ata yadigârı emanetlerin
korunması ve gelecek nesillere en iyi şekilde devredilmesi, hepimize
düşen en önemli görevlerden biridir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Sayıştay Başkanlığı bütçesine gelince: 2001 malî
yılı bütçe ödeneği 22 trilyon 90 milyar lira olarak
öngörülmüştür. Geçen yıl, aynı ödeneğin 17 trilyon 535
milyar lira olduğu göz önünde tutulursa, bu yılki
artışın yüzde 26 olduğu görülecektir.
Tarihe bakıldığında,
parlamentoların, halkın kamu maliyesini kontrol ihtiyacı sonucu
doğduğu ve ilk yetkilerini malî alanda kazandıkları görülmektedir.
Önce, vergiler konusunda söz sahibi olan halk, bilahara, kamu harcamaları
konusunda da söz sahibi olmak istemekte, halkın temsilcilerinin
oluşturduğu parlamentoların onayına bu konular
bağlanmaktadır.
Devletin kamu maliyesiyle ilgisi, yetkileri, ulusal
egemenliğin malî yönüne ilişkin bulunmaktadır. Kamu maliyesinin
parlamenter kontrolünün sınırları ve ölçüsü, ülkelerin anayasal
düzenlerine göre değişiklik göstermekle birlikte, demokratik
ülkelerin anayasalarında, genel olarak, bütçeye ve vergilere ilişkin
hükümler yer almaktadır. Bu durum, kamu maliyesinin, parlamenter
kontrolüne verilen önemin kesin bir kanıtıdır.
Bu tespit, Türk anayasal düzeni için de geçerlidir.
Gerçekten, ilk anayasamız olan 1976 tarihli Kanuni Esasiden 1982
Anayasasına kadar tüm anayasalarımızda, bütçeye, vergilere ve
Sayıştaya ilişkin hükümler bulunmaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Sayıştayın Anayasa ve 832 sayılı Yasadaki görevlerine
gelince: Genel ve katma bütçeli dairelerin bütün gelir, gider ve mallarını
Türkiye Büyük Millet Meclisi adına denetlemek ve sorumluların hesap
ve işlemlerini kesin hükme bağlamak; yasalarla verilen inceleme,
denetleme ve hükme bağlama işlerini yapmak; kesin hesap kanun
tasarıları hakkında genel uygunluk bildirimi düzenlemek suretiyle,
bütçenin son denetimini yapacak olan yasama organına yardımcı
olmak.
Başlangıçta klasik bütçeyi denetleyerek
sonuçlarını Parlamentoya bildiren Sayıştayın görev
alanı, bütçenin dışına çıkarak, kamu fonu
kullanılan tüm alanlara yayılmıştır. 1980'li yıllardan
sonra, dünyada ekonomik, sosyal ve siyasal alanda önemli değişimler
yaşanmıştır. Bunların sonucu, ekonomik ilişkiler
daha karmaşık hale gelmekte, devletin yapısı, rolü ve
fonksiyonları âdeta yeniden tanımlanmaktadır. Böylesine
kapsamlı bir değişim, genelde kamu yönetimini, özelde de kamu
malî yönetimini derinden etkilemekte, hatta, yeniden biçimlendirmektedir. Bu
konuda üç unsurun öne çıktığı görülmektedir: Bilgiye
dayalı kamusal karar alma sürecinin oluşturulması, kamu
hizmetlerinin sunumunda sorumlulukların net bir şekilde tespit
edilmesi, hızlı ve verimli çalışan bir sistemin
kurulması.
Kamu malî sistemimizin hayata geçirilmesi, malî
işlemlerde şeffaflığın sağlanması ve her
düzeyde hesap verme sorumluluğunun sağlanmasıyla mümkün
olabilir. Dünyadaki gelişmeler, ülkemizi de, şüphesiz,
etkilemektedir. Kamu malî yönetiminde şeffaflaşma eğitimi, iç ve
dış borç yükü ile bütçe açıklarında görülen
artışlar, bilişim teknolojisinden daha fazla yararlandırılmasının
getirdiği sonuçlar, ülkemizin bu kapsamlı değişim
ihtiyacını hazırlayan iç ve dış gelişmeler olarak
sıralanabilir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Türkiye'de konsolide bütçe olarak kamu harcamalarının gayri safî
millî hâsıla içindeki yeri, 2001 yılı için yüzde 32 olması
öngörülmüştür. Yabancı ülkelere baktığımızda, bu
oran, gelişmiş ülkelerde yüzde 40'ın üzerinde, gelişmekte
olan ülkelerde yüzde 40 ve yüzde 20 arasında, gelişmemiş
ülkelerde ise yüzde 20'nin altındadır. Bu oranlar gösteriyor ki,
ülkemizde kamu harcamalarının miktar olarak fazlalığından
söz etmek doğru değildir. Batı ülkelerinde kamu
harcamalarının büyük kısmı eğitim, sağlık,
adalet, sosyal güvenlik ve bayındırlık gibi alanlara
yayılmaktadır. Ülkemizde ise, örnek olarak 2001 bütçesinden,
eğitime, gayri safî millî hâsılanın yüzde 2,8'i;
sağlığa binde 6'sı; adalet ve emniyete yüzde 2,8'i gibi
oranlarda paylar ayrılmıştır. Başka bir deyişle,
kalkınmış ülkelerde kamu harcamalarının büyük bir
kısmı devletin aslî görevleri için ayrıldığı
halde, ülkemizde bu alanlara ayrılan ödenekler çok
sınırlıdır.
Sayıştayın başarısı, bir
yerde, kamu malî yönetiminin yeniden yapılandırılmasıyla
yakından ilgilidir. Malî yapıyla birlikte, 1050 sayılı
Kanun başta olmak üzere, malî mevzuatın köklü
değişikliklere tabi tutulması gerekmektedir. 1996
yılında 832 sayılı Sayıştay Kanununa ek maddeyle
geti-rilen, performans denetimi olarak adlandırılan çağdaş
denetim, hedef tayini ve planlaması yapılan, tamamen teknik ve
objektif olmasına azamî özen gösterilen siyasî kararların
eleştiri konusu yapılmadığı, ancak, verimliliğin,
tutumluluğun ya da etkinliğin
araştırıldığı bir çalışma biçimidir;
ancak, Sayıştaya sadece böyle bir görev vermek, diğer kurumlara
bir mükellefiyet getirmemek, etkin, ve-rimli, ekonomik bir denetim
yapılmasını zorlaştırmaktadır. Bu bakımdan,
her kurumun, kamu malî yönetimi yeniden yapılırken, stratejik
planlarını yapması, hedeflerini göstermesi gerekir.
Demokrasilerde esas olan, vatandaşın
devletini denetleyebilmesidir. Vatandaşın bu görevini doğru
dürüst yapabilmesi için, hükümetlerin ne yaptığını
doğru dürüst bilmesi ve görmesi lazım. Bunu yapmanın tek yolu,
saydamlık ve hesap verme sorumluluğudur. Bu konuda
Sayıştayımıza görev düşmektedir. Uzun süredir devam
eden hizmet binasının tamamlanması ve modern bir hizmet
binasına kavuşması, Sayıştayımızın
verimini artıracaktır.
BAŞKAN - Sayın Özbilen, bir
dakikanızı rica edeyim.
Sayın milletvekilleri, Sayın Özbilen'in
konuşmasının tamamlanmasına kadar sürenin
uzatılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Buyurun Sayın Özbilen.
CEMAL ÖZBİLEN (Devamla) - Bilgisayarla denetime
geçilmesi projesi süratle tamamlanmalıdır.
Denetçi yardımcılıklarının
nitelikli elemanlardan kurulması mutlaka sağlanmalıdır;
ancak, memnuniyetle ifade etmeliyim ki, güç ve titizlik isteyen bu denetim
için, Sayıştayımızda eğitim çalışmaları
ve yabancı dil öğrenme programları, son derece
başarılı sonuçlarla devam etmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
konuşmamın son bölümünde, kısa adı RTÜK olan Radyo ve
Televizyon Üst Kurulundan bahsedeceğim. 3984 sayılı Radyo ve
Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanunun
5 inci maddesiyle kurulan, özerk ve tarafsız, kamu
tüzelkişiliğini haiz bir kurumdur. 2001 yılı bütçesi, 38
trilyon 742 milyar olarak tespit edilmiştir. Sadece kurulduğu
yıl bütçeden ödenek almış; onun dışında tüm
giderleri kendi gelirleriyle karşıladığı gibi, genel
bütçeye de önemli miktarlarda gelir fazlası aktarmıştır.
Örneğin, bu yıl aktarılan miktar, ekim ayı itibariyle 10
trilyon liradır. En önemli gelir kaynağı ise, radyo ve
televizyon reklam gelirlerinden alınan yüzde 5'lik paydır.
Memnuniyetle öğrendiğimize göre,
yıllardır yapılamayan kanal ve frekans ihaleleri 2001
yılında yapılacaktır.
1 295 radyo ve 260 televizyonu daha sıkı
kontrol altına almak...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Özbilen, 1 dakika ek süre
veriyorum, lütfen toparlayınız.
CEMAL ÖZBİLEN (Devamla) -
...yıkıcı, bölücü, irticaî yayınlara karşı etkili
mücadele sürdürebilmek için, Ankara'da merkezden incelenmesi projesine 12
trilyon 700 milyar ödenek konulması sevindiricidir.
Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun, halkın
egemenliğini temsil eden Türkiye Büyük Millet Meclisi
çalışmasıyla ilgili haber ve yorumları, kurumun
saygınlığını ve vazgeçilmezliğini zedeleyen yayınları
özenle izlemesi ve gerekli duyarlılığı göstermesi
dileğimizdir.
Medyada tekelleşmenin önlenmesi, aile
yapımıza uygun olmayan yayınların önlenmesi, millî birlik
ve bütünlüğe aykırı yayınların izlenmesi için azamî
gayret sarf edilmelidir.
Bu duygu ve düşüncelerle, Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığı, Sayıştay
Başkanlığı ve RTÜK 2001 malî yılı bütçelerinin
hayırlı olmasını diliyor; Anavatan Partisi Grubu olarak bütçeye
olumlu oy vereceğimizi ifade ediyor; hepinize saygılar sunuyorum.
(ANAP ve DSP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Özbilen.
Sayın milletvekilleri, alınan karar
gereğince, saat 14.00'te toplanmak üzere birleşime ara veri-yorum.
Kapanma
Saati: 13.02
İKİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 14.00
BAŞKAN:
Başkanvekili Ali ILIKSOY
KÂTİP
ÜYELER: Burhan ORHAN (Bursa), Sebahattin KARAKELLE (Erzincan)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 29 uncu Birleşiminin İkinci Oturumunu
açıyorum.
Çalışmalarımıza
kaldığımız yerden devam ediyoruz.
III . - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
(Devam)
1. - 2001 Malî
Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu
Tasarıları ile 1999 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli
İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/764;
1/765; 1/740, 3/642; 1/741, 3/643) (S.Sayıları: 552, 553, 554, 555) (Devam)
A)
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞI (Devam)
1. - Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığı 2001 Malî
Yılı Bütçesi
2. - Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığı 1999 Malî Yılı Kesinhesabı
B) CUMHURBAŞKANLIĞI (Devam)
1. -
Cumhurbaşkanlığı
2001 Malî Yılı Bütçesi
2. -
Cumhurbaşkanlığı
1999 Malî Yılı Kesinhesabı
C) SAYIŞTAY BAŞKANLIĞI (Devam)
1. -
Sayıştay Başkanlığı 2001 Malî
Yılı Bütçesi
2. -
Sayıştay Başkanlığı 1999 Malî Yılı Kesinhesabı
D) ANAYASA MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI (Devam)
1. - Anayasa
Mahkemesi Başkanlığı
2001 Malî Yılı Bütçesi
2. - Anayasa
Mahkemesi Başkanlığı
1999 Malî Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN - Komisyon ve ilgili temsilciler yerinde.
Birinci tur üzerinde Anavatan Partisi Grubunun birinci
sözcüsü görüşlerini ifade etmişti.
Şimdi söz sırası, yine Anavatan Partisi
Grubu adına, ikinci sözcü Bursa Milletvekili Sayın Turhan
Tayan'dadır.
Buyurun Sayın Tayan. (Alkışlar)
Süreniz 15 dakika efendim.
ANAP GRUBU ADINA TURHAN TAYAN (Bursa) - Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; 2001 malî yılı
Cumhurbaşkanlığı ve Anayasa Mahkemesi
Başkanlığı bütçeleri üzerinde Anavatan Partisi Grubunun
görüşlerini, zamanın müsaadesi ölçüsünde, arz etmek üzere söz
almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri, 2000 yılı,
Cumhurbaşkanlığı seçimini yaptığımız,
Çankaya'da nöbet değişiminin olduğu bir yıl olmuştur.
Bu süreci, Yüce Meclis olarak hep birlikte yaşadık.
Aşağı yukarı 1998 yılında başlayan sistem
tartışmalarıyla geçen iki yıl sonunda konu,
Cumhurbaşkanlığı seçimini düzenleyen Anayasanın 101
inci maddesinde değişiklik yapılmasına gelmiş, Türkiye
Büyük Millet Meclisi zeminlerinde ve siyasî partilerin lider kadroları
arasında yapılan görüşmeler bir uzlaşmayla sonuçlanmıştı;
ancak, buna rağmen, Cumhurbaşkanlığı görev süresini
beş yıla indirecek ve iki defa seçilmesini sağlayacak
değişiklik teklifi, Türkiye Büyük Millet Meclisinden
geçi-rilememiştir. En sonunda, yürürlükteki 101 inci maddeye göre ve yedi
yıllığına, Sayın Ahmet Necdet Sezer
Cumhurbaşkanı seçilmiştir. Ülke, son iki yılı
başkanlık sistemi, beş ayı da "beş artı
beş mi; yoksa, yedi yıllığına mı seçilsin"
tartışmalarıyla geçirmiş, konu bir krize dönüşmeden
atlatılmıştır. Bu yüce makam, seçimden itibaren her türlü
tartışmadan uzak tutulabilmelidir.
Sayın milletvekilleri, Türkiye, 21 inci
Yüzyılda, 20 nci Yüzyılda yaşadığı krizleri
yaşamamalıdır. Zira, geçen yüzyılda 1960'lı
yıllardan itibaren her Cumhurbaşkanlığı seçiminde
önemli sıkıntılar yaşanmıştır. Bu
sıkıntılar bazen krizlere, bazen müdahalelere sebep
olmuştur. Öncelikle sistem tartışmalarına bir nokta
koymalıyız. Ellidört yaşındaki çokpartili
hayatımızın türlü arıza ve duraklamalara rağmen süreci
ibret doludur. Kansız ve kavgasız elde ettiğimiz demokratik hak
ve özgürlüklerimizin değerini bilmekte zaman zaman düştüğümüz
hatalar yüzünden, kolay elde edilen demokratik hak ve özürlüklerimizi korumakta
zorlanmışızdır. Her şeye rağmen, demokratik
parlamenter sistem yerleşmektedir. Görüşümüz odur ki, Türkiye tarihî
gelişimi, sosyal yapısı, demokrasi kültürü ve siyasî
yapısı bakımından, başkanlık sistemine halen
uygun ve müsait değildir. Şüphesiz, bu sistem
tartışmalarının tamamen bitmesini bekleyemeyiz; ancak, biz
Yüce Parlamento olarak, bu tartışmaların
ışığı altında, parlamenter demokrasinin
eleştirilen yönleri üzerinde durmalı, aksayan yönlerini düzeltmek
için arayış içerisinde olmalıyız.
Türkiye zor bir ülkedir. Ciddî sorunlarımız
var; ama, bu sorunların çözümü için de önemli imkânlarımız var.
İhtiyacımız olan, sadece ve sadece siyasî istikrar ve ona
bağlı ekonomik istikrardır. Süratli düşünen, süratli karar
alan ve süratli uygulayan güçlü
idarelere ihtiyacımız var. Siyasetteki bölünmüşlük, Türkiye
Büyük Millet Meclisindeki sandalye dağılımları, ülkeyi
kısır koalisyon yönetimlerine mahkûm bırakmakta, sorunları
çözmek zorlaşmakta, sistem zaman zaman tıkanmakta ve krizler
yaşanmaktadır. Her kriz, parlamenter sistemdeki kuvvetler dengesini
şu veya bu yönde değiştirmekte ve yeni birtakım
sıkıntılara sebep olmaktadır. Türkiye'deki siyaset olgusu,
kendi sorunlarını, doğrudan kendisi, gelişim süreci içinde
bugüne kadar bizatihi çözme imkânı bulamamıştır; çünkü,
demokrasi süreci, partiler demokrasisi, sık sık müdahalelerle
kırılmıştır. Türkiye, oturmuş anayasalar yerine,
konjonktürel anayasalarla yönetilmek zorunda
bırakılmıştır.
Bütün bunlar, sistemde bazı olumsuzlukları
beraberinde getirmiştir. Şüphesiz, bu olumsuzluklar, sistemi
değiştirmeyi gerektirmez; çünkü, parlamenter sistem yerine önerilen
başkanlık sisteminin mahzurları da sayılamayacak kadar
fazladır. Başkanlık sisteminin avantajlarını,
parlamenter sistemde yapacağımız değişikliklerle
sağlayabiliriz. Bu konuda güçlü yürütme gözden uzak tutulmamalıdır.
Bugün, Anayasada yürütmenin başı durumundaki
Cumhurbaşkanının görev ve yetkileri, yarı
başkanlık sistemine yakın ölçülerdedir ve fazladır. Hiçbir
sorumluluğu olmayan bir cumhurbaşkanına, parlamenter sistemlerde
bu denli yetkiler düşünülemez. Nitekim, Cumhurbaşkanı Sayın
Ahmet Necdet Sezer'de, bu yetkilerin fazlalığından zaman zaman
bahsetmiş ve değişikliklerin gereğini ifade
edebilmiştir.
Türkiye Büyük Millet Meclisinde grubu bulunan
partilerin temsilcilerinden kurulu Anayasa Uzlaşma Komisyonunun
çalışmalarına hız ve ağırlık vermek
gerekmektedir. Sistemi takviye edecek anayasa değişiklikleri
üzerindeki beklentiler önemlidir ve ihmal edilemez. Konu üzerinde mevcut
mutabakat ortamını iyi değerlendirmek gerekir.
Son günlerde, Anayasanın 69, 86, 101 inci
maddeleri ve geçici 15 inci maddesinin son fıkrasının
kaldırılmasıyla ilgili değişiklik tekliflerinin
gündeme geliyor olmasını, demokratik açılımlar
açısından ümitli bir işaret olarak kabul ediyoruz.
Cumhurbaşkanının görev süresini beş yıla indiren ve
iki defa seçilmesine imkân veren değişiklik, bu defa Türkiye Büyük Millet
Meclisinden geçebilmelidir.
Cumhurbaşkanımızın seçilmesiyle
ortaya çıkan yeni beklenti ve yaklaşımlar üzerinde de
kısaca durmak isteriz. Pek tabiî ki, her cumhurbaşkanının
kendi takdirlerinde bulunan konularda, kendi üsluplarını
sergilemesini saygıyla karşılarız. Zaman içinde bazı
gerçekler ve zaruretler, bu takdir ve üslupta değişiklikler
yaratabilir. Kırmızı ışıkta durmak, daha
kapalı bir hizmet anlayışı sergilemek, tasarrufa gitmek,
gösterişten uzak kalmak, dar bir kadroyla çalışmak gibi
tutumlar, milletimiz tarafından ilgiyle izleniyor.
Yine, Sayın Cumhurbaşkanımızın
gerek hükümet gerekse kendisinin atadığı kurumlarla
ilişkilerindeki -mesela YÖK gibi- kapanıklık ve
kapalılık dikkat çekicidir. Ülkenin hayatî önemi haiz ekonomik ve
malî kararnamelerinin, kriz dönemlerinde bile onaylanmasının sorun
haline dönüşmesiyse endişe vericidir. Sayın
Cumhurbaşkanı, yetkilerinin fazlalığından şikâyet
ederken, seçildikten sonra, eldeki yetkilerini katı ve uzlaşmaz bir
üslupla kullanmasını anlamakta zorluk çektiğimi ifade etmek
istiyorum. Kanunların Anayasa Mahkemesine götürülmesi yetkisini
kullanmayarak, bizatihi kendisini Anayasa Mahkemesi yerine koyarak, Yüksek
Mahkeme açısından da düşündürücü tavırları ortaya
koymasını ayrıca dikkate sunmak istiyorum.
Bu hükümet, bir demokrasi kültürünün, bir
uzlaşı kültürünün ürünüdür. Bu uzlaşı kültürü,
Cumhurbaşkanı Sayın Ahmet Necdet Sezer'in seçim
ortamını sağlamıştır. Yürütme organının
tepesinde, ülke gerçeklerinin değerlendirilmesinde ortaya çıkan
farklı yaklaşımlar, diyalog ve karşılıklı
ilişkiyle çözülür. Bu ahengi sağlamak ve gözetmek, Sayın
Cumhurbaşkanının görevidir; ancak, bu değerlendirmenin
yeteri kadar olmadığını, yaşanan ekonomik ve malî
krizden anlıyoruz. Diyalogun yetersiz olduğunu görüyoruz. Ahengi
sağlamak bir yana, mevcut olan ahengin bozulduğunu görüyoruz.
Anayasayı bilmek, Anayasaya saygılı olmak, anayasal hukuk
devleti anlayışını benimsemek, çok güzel bir şey;
ancak, devlet içerisinde onu yaşatmak, yaşatabilmek de ayrıca
önemli bir konudur. Ümidimiz, zamanın çok şeyi
değiştireceği ve çözeceğidir.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
konuşmamın son bölümünde de, Anayasa Mahkemesi bütçesine kısaca
temas edeceğim. Anayasal demokrasimizin temel ve vazgeçilmez kurumu,
Anayasa Mahkemesidir. Anayasa Mahkemesi, ilk defa 1961 Anayasasıyla
kurulmuş yüksek bir mahkemedir; 11 asıl ve 4 yedek üyeden
oluşur. Anayasa Mahkememiz, özellikle, Avrupa ülkelerindeki anayasa
mahkemelerinden, iş yoğunluğu bakımından daha
yüklüdür. Yüksek Mahkemenin iş yoğunluğu
karşısında, Yüce Parlamento, iki şeye dikkat etmelidir:
Bunlardan biri, yasa yaparken Anayasaya uygunluk konusunda daha titiz davranmak
ve düşünmek; bir diğeri de, Yüksek Mahkemenin çalışma
ortamını ve imkânlarını her yönden desteklemek ve
artırmaktır.
21 inci Yüzyılın yükselen değerleri,
insan hakları, demokratik hak ve özgürlükler ve hukukun üstünlüğü
kavram ve anlayışlarının temel belgesi anayasa ve onun
güvencesi de yüksek mahkeme olarak anayasa mahkemesidir. Kişi hak ve
özgürlüklerinin gelişmesi, çağdaş devletin ayakta kalabilmesi,
hukuka riayetle mümkündür. Yaşam kalitesi, hukukun üstünlüğüne riayet
ölçüsünde olacaktır. Bu sistemin iki ucu vardır; biri yasama, bir
diğeri de yüksek mahkemedir. Hukukla yaşamayı
kaçınılmaz kılmalıyız; zira, en saygın
yaşam, en güvenceli yaşam budur.
Öte yandan, Anayasa Mahkemesi üyelerinin seçim
şekli ve nitelikleri üzerinde yeniden bir değerlendirmeye
ihtiyacımız vardır. İşlevi bakımından idarî
yargıdan farklı bir yüksek mahkeme olan Anayasa Mahkemesinin,
giderek, idareci ve idarî yargı kökenli hâkimlerden oluşmaya
dönüştüğünü söylemeliyiz. Bu, olumsuz bir gelişmedir; zira,
Yüksek Mahkemenin oluşumundaki hassas denge gözden uzak
tutulmamalıdır.
Son yıllarda, Anayasa Mahkemesi
kararlarının alınmasında ortaya çıkan görüş
farklılıklarının, mahkemenin âdeta ideolojik
bloklaşmaya dönüştüğü yolundaki şüphe ve yorumları
dikkatle izli-yoruz. Yüce Mahkemenin bu endişelerden uzak kalması, en
büyük dileğimizdir. Bu yorumların nedenleri üzerinde Mahkemenin
durması, Yüksek Mahkemenin geleceği ve saygınlığı
için önemlidir.
Anayasa Mahkememiz, geçen hafta, İçtüzüğünü
değiştirmiştir. Yeni İçtüzükte getirilen
değişiklikler, gerçekten kayda değerdir. Son yıllarda,
yüksek mahkemenin yasamanın yerine geçme veya yasa yapmaktan
uzaklaşan, kaçan yorum ve kararlarını önemle ifade ediyor ve bir
aşama olarak kabul ediyoruz. Yeni İçtüzüğün getirdiği
gerekçeli kararların yazımının
çabuklaştırılmasını hedefleyen, davaların
yakından takibini ve sonuçlanmasını müteakip gerekçeli
kararının kısa zamanda yazılmasını teminen,
raportörlerin devreye sokulması şüphesiz yararlı olacaktır.
Böylelikle, Yüksek Mahkeme, gelişme sürecini sürdürecektir diyebiliriz.
Bu düşüncelerle,
Cumhurbaşkanlığı bütçesiyle, yüksek mahkememiz Anayasa
Mahkemesi bütçesinin bu yüce kurumlara ve milletimize hayırlı
olmasını diliyor, Sayın Başkanı ve Yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. (ANAP, DSP ve MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Tayan.
Doğru Yol Partisi Grubu adına iki
konuşmacı var.
Süreleri eşit mi kullanacaksınız?
MEHMET DÖNEN (Hatay) - Evet.
BAŞKAN - İlk söz, Hatay milletvekili
Sayın Mehmet Dönen'e aittir.
Buyurun Sayın Dönen. (DYP sıralarından
alkışlar)
DYP GRUBU ADINA MEHMET DÖNEN (Hatay) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan bütçelerin
Türkiye Büyük Millet Meclisi, Cumhurbaşkanlığı ve RTÜK'le
ilgili kısmında Grubumun görüşlerini burada sizlerle ben
paylaşacağım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, kuşkusuz ki,
Türkiye Büyük Millet Meclisi, dünyada bir başka benzeri olmayan bir meclis
niteliğindedir; çünkü, Türkiye Büyük Millet Meclisi, ulusal Kurtuluş
Savaşını örgütlemiş, başarmış ve bugünkü
misakımilli sınırları içerisinde Türkiye Cumhuriyetini
kurmuş ve özellikle ulusal Kurtuluş Savaşı vermiş,
yönetmiş tek meclistir. Bu özelliğinden dolayı Türkiye Büyük
Millet Meclisi, gerçekten, çok önemli bir niteliğe sahiptir.
Değerli arkadaşlarım, cumhuriyetin
kurulmasından bu yana, özellikle seksen yıllık tarihinde Türkiye
Büyük Millet Meclisi, çok önemli dönüşümleri, çok önemli
değişimleri gerçekleştirmiş ve Türk toplumuna her zaman
önderlik etmiştir, bu önderlik vasfını hiçbir zaman elinden
bırakmamıştır; ancak, geldiğimiz günlerde görüyoruz ve
izliyoruz ki, Türkiye Büyük Millet Meclisi ve dolayısıyla siyaset,
dünyayı çok iyi algılayamadığı, dünyadaki
değişimleri çok iyi göremediği için olayların
arkasından sürüklenmekte ve dolayısıyla Türkiye Büyük Millet
Meclisi de, siyaset gibi, olayların arkasından sürüklenmektedir. (DYP
sıralarından alkışlar)
Bugün, Türkiye, bir değişim sancısı
içerisinde; ama, Türkiye'nin değişim sorunlarını,
değişim problemlerini, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
dışında bütün kurumlar tartışıyor. Devletin bir
kurumu çıkıyor bir demeç veriyor, devletin bir başka kurumu
çıkıyor bir başka demeç veriyor; ama, ortada, buna el koyacak
olan, ulusal Kurtuluş Savaşının sürdüğü günlerde,
sıralarda, her anını, her mertebesini günü gününe, saati saatine
izleyen bu Türkiye Büyük Millet Meclisi, bugün, olanın bitenin ya
farkında değil ya da olayların ehemmiyetini, olayların
ciddiyetini gereği kadar anımsamıyor.
Değerli arkadaşlarım, Türkiye Büyük
Millet Meclisi, Türkiye Cumhuriyetinin bu kadar önemli bir kurumu olarak,
Türkiye'yi dönüştürmek durumunda. Türkiye Büyük Millet Meclisi, statükoyu
temsil edemez (DYP sıralarından alkışlar) Türkiye Büyük
Millet Meclisi, dönüşümü temsil etmek zorunda, eğer dönüşümü
temsil edecekse, dünyayı da iyi algılamak durumunda. Türkiye Büyük
Millet Meclisi, hiç vakit geçirmeden, toplum ile devlet arasındaki temel
belgeyi oluşturan Anayasayı, bireyin hak ve özgürlüklerine
dayalı, devleti koruma yerine bireyi koruma anlayışına
dayalı yeni bir anayasayı gündeme getirmelidir. Artık, askerî
darbelerden sonra, konjonktürel olarak önümüze konulan, dayatılan
anayasalarla, bu milleti yönetmeye hakkımız olmadığı
kanısındayım.
Değerli arkadaşlarım, eğer biz,
gerçekten, dönüşümü iyi algılayabilirsek, dünyadaki gelişmeleri
iyi algılayabilirsek, buna göre yeni politikaları
oluşturabilirsek,Türkiye'yi, bugün içinde bulunduğu durumdan çok
kısa sürede çıkarabiliriz. Yoksa, daha uzunca bir süre, bu konseptin,
bugünkü, özellikle üstümüze çullanmış ve geçmişten beri
birikmiş olan sorunlarını, bu sistem içerisinde çözmeye
hiçbirimizin gücü yetmez.
Bakın, Türkiye Büyük Millet Meclisini
eleştiren kurumların başında bulunanların birçoğu
Türkiye Büyük Millet Meclisine geldi, eleştiride bulunan birçok gazeteci
Türkiye Büyük Millet Meclisine geldi; ama, aynı statüko içerisinde eridi
ve bir çarkın dişlisi haline geldi. Gelin, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin bu işlevini yeniden ele alarak, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin, Türkiye'nin bütün konularının
tartışıldığı, konuşulduğu ve
öncülüğünün yapıldığı bir meclis durumuna getirilmesi
için elimizden geleni yapalım.
Değerli arkadaşlarım, bunun için de,
önce, Türkiye Büyük Millet Meclisi kendinden başlamak suretiyle yeni bir
değişim sürecini gerçekleştirmek durumundadır.
Değerli arkadaşlarım, bugün, devlet
yönetiminde ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin yönetiminde de hâkim olan temel
düşünce, 1945'lerden sonra, yani İkinci Dünya Savaşından sonra
gündeme gelen güvenlik konseptine dayalı bir anlayışı
temsil etmektedir. Eğer siz, bu konsepti kabul ederseniz, Türkiye'de
bireye güvenemezsiniz; bireyi, hep potansiyel suçlu olarak görürsünüz ve bunun
sonucu olarak da, kent mimariniz dahil, bütçeniz dahil ve Meclisiniz dahil,
buna göre organize edersiniz.
Sayın milletvekilleri, dikkat edin, bugün, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin yönetimi bile, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
sayın üyelerine güvenmemektedir.
Bakın, Türkiye Büyük Millet Meclisinin değerli
yöneticileri diyor ki "sizin oturacağınız ofisleri, yönetim
olarak biz tayin ederiz; oturacağınız evleri de biz tayin
ederiz; çalışacağınız kişileri de biz tayin
ederiz." Böyle yaptığınız zaman, işte, böyle
koskocaman, devletin organize ettiği hantal bir kurumu
oluşturursunuz. Bireye güvenmeden bu sorunları çözemezsiniz, çözmeniz
mümkün değil. Halbuki, milletvekiline güvenseniz, oturduğu evini
kendi seçse, oturacağı ofisini kendi kursa, orada çalışacak
insanları kendi seçse, hem daha kaliteli ve daha çok yararlı bir
işlevi yerine getirmiş olur, görevini daha iyi yerine getirmiş
olur hem de devlet bu kadar yükten kurtulur. Daha ucuza daha kaliteli bir
çalışma anlayışını gündeme getirmek
zorundasınız. Hâlâ "ben milletvekiline güvenmiyorum, onun
oturacağı evi ben tanzim edeceğim" diyorsanız, bu
anlayışın artık çok geride kaldığını
bilmek zorundasınız.
Değerli arkadaşlarım, bakın, yine,
Türkiye Büyük Millet Meclisi çok farklı konulara el atmış
"ben hastanecilik yapacağım" diyor.
Değerli arkadaşlarım, bu başka bir
iş, başka bir işletmecilik; ama, bakın, az önce
söylediğim konsept içerisinde kalırsanız, mecbursunuz, yapmak
zorundasınız. Bazı arkadaşlarımız çıkıp
"gereklidir" diyecek. Şimdi, duyuyoruz; yeni yeni kafeteryalar,
lokantalar yapılıyor; yetmiyor çünkü. Evet, az önce söylediğim
konseptten hareket ederseniz, bireye güvenmezseniz, herkesi buraya
doldurursanız, sonuçta, günde onbin kişiye varan
lokantacılık hizmeti vermek zorundasınız; bugün,
Türkiye'nin, bu kadar insana lokantacılık hizmeti veren başka
bir kurumu var mı Allahaşkına?! Şimdi, artık,
bunların yeniden düşünülmesinin gerektiği bir süreç vardır.
Değerli arkadaşlarım, işin bir
başka boyutu da şu: Şimdi, siz eğer, güvenlik konseptini
temel ilke kabul ederseniz, bütçenizi de buna göre dizayn etmek durumundasınız.
Bakınız, bugünlerde bütçeyi görüşüyoruz. Adalet
Bakanlığının bütçesi sanıyorum 400 küsur trilyon lira.
Yalnızca içgüvenlik hizmetlerinde görev alan Jandarma Genel
Komutanlığının bütçesi bunun tam 2 katı. Millî Savunma
demiyorum, Emniyet Genel Müdürlüğü demiyorum, Sahil Güvenlik
Komutanlığı demiyorum; hepsi farklı; ama, değerli
arkadaşlarım, adalet sistemi gibi devletin temel görevleri
arasında olan bir temel sistemi düzenleyebilmek, düzeltebilmek için, her
gün Adalet Bakanının istifalarını gündeme getirdiği
bir süreçte, eğer siz, Jandarma Genel Komutanlığının
bütçesinin yarısı kadar bir bütçeyi, kalkar, adalet sistemine tahsis
ederseniz, bu sistemi nasıl düzelteceksiniz?! Çünkü, bu sistem, bir konsepte
göre, bütün dizaynlar buna göre yapılmış.
Bakınız, demokrasi, öyle, yalnızca tek
bir alanda uygulanan bir olgu değildir. Demokrasi, mimaride, sanatta,
kültürün her alanında uygulanan bir anlayışı temsil eder.
Eğer siz, demokrasiyi çok kuru bir olay olarak algılarsanız,
bunun üstesinden gelemezsiniz.
Şimdi, dünyanın en büyük ülkesi Amerika
Birleşik Devletlerinde, Beyaz Saraya bir gidin. Beyaz Sarayın
alanının kaç metrekare olduğunu bilmiyorum; ama, bildiğim
bir şey var, Beyaz Sarayın, her zaman, oradan geçen insanlarla yüz
yüze kaldığı. Yani, bugün, Clinton, sabah
kalktığında, eğer, kendi derdini, sorunlarını
anlatmak isteyen bir gösterici grup varsa, onlarla karşı
karşıya geliyor; hemen karşısında.
İBRAHİM YAŞAR DEDELEK (Eskişehir) -
Burada da, 1 000 - 1 500 kişiyle korundu; 1 500 polisiyle geldi.
MEHMET DÖNEN (Devamla) - Ha, ben başka bir
şey anlatıyorum.
BAŞKAN - Sayın başkan, lütfen...
İBRAHİM YAŞAR DEDELEK (Eskişehir) -
Bizden daha halkla iç içe meclis var mı, günde 13 000 kişiyi kabul
eden?!
BAŞKAN - Sayın Dönen, devam edelim.
İBRAHİM YAŞAR DEDELEK (Eskişehir) -
Ben, bunları söylemek istedim tutanaklara geçmesi için.
Teşekkür ederim.
MEHMET DÖNEN (Devamla) - Zaten, bu
anlayışınız sorunları çözmeye yetmiyor. Yetmediği
için, dönüştürmek lazım geldiğini söylüyorum. (DYP
sıralarından alkışlar) Bu anlayış yetmiyor zaten;
mesele bu, sorun bu.
VAHİT KAYRICI (Çorum) - Siz yaptınız ne
yaptıysanız!.. Elli senedir bu memleketi ben mi idare ettim?!
MEHMET DÖNEN (Devamla) - Burası sokak kahvesi
değil, burası Meclis! El sallayarak oradan laf atamazsın, gel
buradan konuş!
BAŞKAN - Sayın Milletvekilleri, lütfen...
MEHMET DÖNEN (Devamla) - Konuş; gel, buradan
konuş!
BAŞKAN - Sayın Dönen, siz, lütfen devam edin.
MEHMET DÖNEN (Devamla) - Biraz sonra siz de
konuşacaksınız.
VAHİT KAYRICI (Çorum) - Oradan da konuşurum.
MEHMET DÖNEN (Devamla) - Bırakın!..
Burası Meclis... Siz, Meclisi herhalde başka bir yerle
karıştırdınız!..
VAHİT KAYRICI (Çorum) - Hayır, sen
karıştırıyorsun!..
MEHMET DÖNEN (Devamla) - Siz
karıştırıyorsunuz.
VAHİT KAYRICI (Çorum) - Sabahtan beri sen
beğenmiyorsun bu Meclisi. Hakaret ediyorsun aynı Mecliste oturup,
aynı Meclise!..
BAŞKAN - Sayın Dönen, buyurun, siz devam edin
efendim.
MEHMET DÖNEN (Devamla) - Sayın Başkan,
kesilen süremi istiyorum.
Belli oluyor ki, tıpkı 1945 sonrasında
uygulanan, daha öncesinde de birçok ülkede uygulanan, bugün, komünist ülkelerde
gezdiğinizde çok somut olarak gördüğünüz, faşist Almanya
mimarisinde çok somut gördüğünüz olguları burada savunan adamlar var;
bunu görüyoruz. Bireyin hak ve özgürlüklerine dayalı bir
anlayışı burada reddeden anlayışlar var; bunları
görüyoruz. Ama, bunların hepsinin üstesinden geleceğiz; ya
değişeceğiz ya değişeceğiz; değişerek,
dünyanın en büyükleri arasına girmek zorundayız. Statükoyu
savunamayız. Statükoyu savunanların, Türkiye'de alacakları yol
çok uzun değildir; bunu buradan bildirmek istiyorum.
BAŞKAN - Sayın Dönen, son 1 dakikanız...
MEHMET DÖNEN (Devamla) - Değerli
arkadaşlarım, bir başka konuya daha değinmek isti-yorum.
Benim söylediğim temel olgu şu: Türkiye, artık, belirli bir
konseptten, demokrasi konseptine geçmek zorundadır. Türkiye, eğer
demokratik bir konsepti algılayamaz ve bunun gereğini yapamazsa,
korkarım ki, önümüzdeki süreçte, insanlık tarihinin son yüzyılda
en büyük projesi olan Avrupa Birliği projesini de kaçırırız
ve Ortadoğu'nın geri kalmış ülkeleri arasında
debelenir
kalırız.
Bu anlayışların onu temsil ettiğini
bir kez daha huzurunuzda belirtip, bütçemizin herkese hayırlı
olmasını diliyorum. (DYP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Dönen.
Doğru Yol Partisi Grubu adına ikinci sözcü
Amasya Milletvekili Sayın Ahmet İyimaya'dır.
Buyurun Sayın İyimaya. (DYP
sıralarından alkışlar)
DYP GRUBU ADINA AHMET İYİMAYA (Amasya) -
Değerli Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; Anayasa Mahkemesi
ve Sayıştay bütçeleri vesilesiyle Doğru Yol Partisi Grubunun
görüşlerini ifade ederken, hepinizi hürmetle, saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
çağımızın en önemli kurumlarından biri Anayasa
Mahkemesidir. Yasama organı ile Anayasa arasında belirecek
çatışmaları ortadan kaldıracak, bu konudaki
uyuşmazlıkları çözecek yegâne güç Anayasa Mahkemesidir;
doğrusu, geleneksel olarak, bütçe görüşmelerinde seslendirilen bir
tarihî hikâyeyi veya günün yapısını ortaya koymaktır.
Aslında, Anayasa Mahkemesi, her birimizin, Meclisimizin yasama
iktidarını, yasama gücünü olumsuz şekilde sınırladığı
için, bu iktidar üzerinde, Parlamentonun, derinliğine durması
lazımdır.
Ben, bugünkü kısa konuşmamda, bir genel
anayasa reformu içerisinde, anayasa denetiminde parlamentonun
geliştireceği anlayış tarzları ve reformlar üzerinde
durmak istiyorum.
Değerli arkadaşlar, kuşkusuz, hukukumuzu
ve demokratik kültürü geliştiren bu kurumun, şu anda, önemli
problemlerle karşı karşıya olduğu ifade edilmelidir.
Bir defa, yapısal sorunları var, kararlarında beliren,
Anayasayla örtüşmeyen, çatışan değerlendirmeleri var,
nihayet, onu, tam anayasal çizgide mükemmelleştirmenin bir ölçüsünü
geliştirme borcu olarak Parlamentonun yapacakları var.
Çoğu arkadaşlarımız ifade ettiler,
Anayasa Mahkememizin üyelik yapısı, yasalarımızın
Anayasaya uygunluğu denetiminde verimi etkileyen önemli nedenlerden bir
tanesidir. Bugün, üyelerin oluşum tarzından, niteliğinden,
seçimine ve görevlerine kadar bir reform ihtiyacı vardır.
Şöhreti ve otoritesi tartışılmaz birkaç
Anayasacının, mutlaka, bu kurumda görev almasını
sağlayacak bir yeniden yapılanma oluşturulmalıdır.
Anayasa Mahkememizin mevcut veya düşünülecek üye
yapısı içerisinde, Yüce Divan yet-kisinin gözden geçirilmesi
lazımdır. En azından, ihtisas noktasında, kararların
temyizinin imkân-sızlığı noktasında, burada bir
problemin var olduğu kaçınılmazdır. Bizce, burada, Anayasa
Mahkemesi, üç daireden oluşmalı, bir de genel kurul olmalı. Bu
dairelerden birisi, kamusal alana ilişkin yasama tasarruflarını
denetlemeli, öbürü, Yüce Divanla ilgili hükümleri uygulamalı, üçüncü daire
de -aşağıda anlatacağım- insan hakları dairesi olmalı;
bu, aşağı yukarı iki sene evvel, Anayasa Komisyonunda,
tarafımdan dile getirilmişti.
Anayasa Mahkememizin, hukukumuza büyük
katkısı olan Anayasa Mahkememizin kararlarını bilimsel
olarak incelediğimizde, Türkiye gerçeğini, Türk ekonomisini ve Türk sistemini
etkileyen birkaç tane uygulaması var. Değerli arkadaşlarım,
bunlardan en önemli uygulamaları, özelleştirmeyle ilgili
uygulamalarıdır. Devletçi ve karma ekonomiden liberal ekonomiye
geçişte, yasama organının özelleştirme tasarrufları,
Anayasaya aykırı bulunurken, bilhassa, geliştirilen kriterler,
bir hukuka uygunluk veya Anayasaya uygunluk kriterleri değil, tamamen
başka kriterlerdir, yerindelik kriterleridir. Oysa, Anayasa Mahkememiz,
Anayasanın metnini ve ruhunu konuşan bir ağızdır, bir
mikrofondur. Amerikan hukukunun terminolojisiyle -patates teorisi diyorlar- sıcak
siyasetin içerisine girdiği zaman, işte, bugün, Türkiye'nin
bulunduğu duruma gelinmiş olur. Orada, yerindelik denetimini
yapmasaydı, Türkiye, bugünkü ekonomik sorunlarla karşı
karşıya olmayacaktı.
Yine, Yüksek Mahkememizin, ararejimlerde
takınması gereken rolü takınmadığını ibretle
izliyoruz. Bakın, Amerika'da, on yıl, Mc Carthy dönemi
yaşandı ve o dönemden çıkaran, sadece sivil toplum örgütleri,
düşünürler değil, yüksek mahkemeleri olmuştur; çünkü, özgürlükçü
bir yorum getirmiştir ve somut mevcut tehlike kriterini getirmiştir
ve Amerika'yı Mc Carthy döneminden çıkarmıştır.
Anayasa Mahkememizin ararejim dönemlerinde verdiği
kararların bilimsel bir kritiği henüz
yapılmamıştır, birkaç bilimadamı
yapmıştır. Anayasa Mahkememizin bu açıdan da
değerlendirilmesi ve reformasyona tabi tutulması gerekir.
Değerli arkadaşlar, Anayasa Mahkememizin
Meclis tasarrufları üzerindeki denetimini istatistik verilerle
değerlendirdiğimiz zaman, iptallerin, daha çok, hukuk devleti ve
eşitlik nedenine da-yalı olduğunu görürüz. Bundan da görülüyor
ki, Anayasayı uygulamak ve kuralları Anayasaya uygun olmak
kaydıyla yürürlüğe koymak durumunda olan yasama organımız,
Anayasaya uygunluk duyarlığını gereği gibi yerine getirmemektedir.
Bunu, bilhassa son dönemlerde "tabi parlamento" dediğimiz,
süreçleri, süreçlerden alınacak verim ölçüsünde kullanmak değil,
parmak sayısıyla zamanı ve süreci geçirmek yöntemiyle de rahat
rahat görebiliyoruz.
Değerli arkadaşlar, Anayasa Mahkememiz ile
Yüksek Meclis arasında, belki Meclisin henüz farkında
olmadığı, farkında olmadığımız örtülü
bir kriz var. Bunu size açmak isterim.
Gerçekten, Anayasamızın 153 üncü maddesinin
son fıkrası, Anayasa Mahkemesinin kararlarının Yüce Meclisi
bağladığı hükmünü amirdir; yargı organlarını
bağlar, kişileri bağlar, idareyi bağlar; fakat, kararlarda,
gerekçelerin de yasama organını bağladığı
belirtilmektedir.
Değerli arkadaşlar, bu doğru
değildir. Anayasa Mahkememizin kararlarıyla bağlı
olduğumuzun anlamı, Türkçesi veya buradan çıkarsamak zorunda
olduğumuz önerme şudur: Yüksek Mahkememiz bir kanunu mu iptal etti; o
yürürlükten kalktı, artık onu uygulayamayız demektir. Yüksek
Mahkememiz bir İçtüzük hükmünü mü iptal etti; o yürürlükten kalktı,
uygulayamayız demektir ve diğer, anayasayı şekil denetleme
aynen böyle... Gerekçesiyle bağlı olmak mümkün değil.
Bunu nasıl çıkarabiliyoruz: Bir defa,
Anayasamızın 153 üncü maddesinin birinci fıkrası, zaten,
gerekçeyi karardan ayırmıştır. İkincisi, Yüksek
Mahkememizin kararlarının gerekçeleri o kadar uzun ki, ortalama 30-40
sayfa; 100 sayfalık gerekçe var. Siz o gerekçeyle bağlı
olduğunuz zaman, yasamayı tamamen bağlamış ve o
gerekçeyi, 100 sayfalık bir anayasa metni yerine koymuş olursunuz ki,
bu mümkün değil.
Mukayeseli hukukta da onu görüyoruz. Almanya'da öyle,
İsviçre'de öyle, diğer Kara Avrupası hukukundaki çoğu
ülkelerde, anayasa mahkemesi kararlarının gerekçelerinin yasama
organını bağlamadığı yönündedir. İşte
yorumlu ret kararları var, diğer kararlar var. O anlamda, o
kararların bağlamadığı yönündeki değerlere göre,
biz, o kararları okuyup, ona göre yasama tasarrufunda
bulunmalıyız diye düşünüyorum.
Arkadaşlar, Sayıştay bütçesine geçmeden
önce birkaç önerim var. Bugün, Yasama Organı ile Anayasa Mahkemesi,
Hükümet ile Cumhurbaşkanı, Yasama Organı ile
Cumhurbaşkanı makamları arasındaki gereksiz
sürtüşmeleri ortadan kaldıracak ve başka sakıncaları
da bertaraf edecek bir formül var. Türkiye'de bu dillendirilmiyor; yani,
Anayasa Mahkemesinin bazı tasarruflar bakımından yürürlükten
önce denetiminin, devreye girmesi zarureti, yürürlük öncesi denetimi. Bu neyi
sağlıyor; hem Resmî Gazetede yayımdan önce Anayasa Mahkemesi
ürettiğimiz kuralı denetlerse, iptalden önce iptalden sonra uygulama
sorunlarını kaldırıyor hem de yürürlüğü durdurma
sorunlarını kaldırıyor ve kararların geriye etki
sorunlarını kaldırıyor. Bu, tabiî, bazı alanlarda
tanınmalı, Fransa'da bu uygulanıyor, bazı ülkelerde bu
uygulanıyor. Mesela Parlamentonun yürütme organına delege
ettiği, devrettiği alanlarda, yürürlük öncesi denetim getirilmeli,
kanun hükmündeki kararnameler Anayasa Mahkemesinin ön denetiminden ve
denetiminden geçtikten sonra yürürlüğe girmeli, oyunun kuralları
böyle olmalı, İçtüzük, seçim, siyasal partiler ve nihayet kamusal
alandaki yapılanmalar ve kamusal alandaki yasalar yürürlük öncesi denetime
girmeli. Türk hukukunun, insan haklarının ve demokrasi kriterlerinin
Türkiye'deki en büyük sorunu kamusal alanın tarif edilmemiş
olması sorunudur ve bir de Anayasa Mahkememize kriz çözme ödevi verilmelidir.
Bakınız, bugün Parlamento ile
Cumhurbaşkanı, Yürütme Organı ile Cumhurbaşkanı veya
devletin yüksek organları arasında doğabilecek krizi çözebilecek
anayasal bir organımız -seçimin dışında- yok.
İtalya'da ve diğer gelişmiş ülkelerde var. Anayasa Mahkemesinin
yapısal reformunu gerçekleştirdikten sonra böyle bir yapılanmaya
gitmenin zorunluluğuna inanıyoruz.
Değerli arkadaşlar, sizlere birkaç cümle de
Sayıştay konusunda iletmek istiyorum. Bugün iktidar ile
parlamentodaki iktidar çoğunluğunun bütünleştiği
yapılarda denetim kaçınılmaz bir sorundur; çünkü, hükümetle
uyumun ötesinde bütünleşen parlamento koalisyon birimleri, kendi
karakterleri, yapıları, doğası gereği -bir
eleştiri anlamında demiyorum- tabiatı gereği, denetimi,
gereği gibi icra edemezler. Sayıştayın denetim
fonksiyonunu, bu anlamda kurumsal şekilde geliştirmemiz lazım.
En son dönemlerde regülasyon kurumlarını geliştirdik.
İşte Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu, Rekabet
Kurulu; bunlar da belli ölçüde denetim alanı dışında.
Anayasa değişikliği yaparak şeffaflığı
sağlamak için regülasyon kurumlarını da
Sayıştayın denetimi içerisine almanın gereğine
inanıyoruz.
Ayrıca, sevgili arkadaşlar, vakıf
üniversiteleri, bugün, yükseköğrenim sorununu çözen temel
kurumlarımızdan birisi. Vakıf üniversitelerinin hazineden
desteklenmesine belli ölçüde elbette ki biz de taraftarız, destekliyoruz;
fakat, Sayıştayın buradaki denetim normlarını, Anayasa
ve hukuk kriterleri içerisinde, öğretimi, yükseköğretimi yaygınlaştırıcı
bir yapı ve anlayış içerisinde yerine getirmesinin faydalı
olacağını düşünüyoruz ve Türkiye Büyük Millet Meclisi
olarak, aslında, burada millete ait yüksek kürsüde saatlerce
konuşabileceğimiz Sayıştay yangınının
derinindeki sebeplerin bir araştırmayla behemehal ortaya
çıkarılmasını ve bürokratik devlet ile plütokratik sermaye
devleti arasındaki bağların bu yolla deşifre edilmesini
temenni ediyoruz.
Bir de, bu düşünce yükü yoğun olan
konuşma içerisinde, Sayıştay denetimi vesilesiyle, Parlamentonun
yaşadığı önemli bir olayı, tarihî bir olayı
görüşlerinize sunarak konuşmamı bitir-meye
çalışacağım.
Değerli arkadaşlar, cumhuriyet döneminde,
Yüce Meclis, Sayıştay raporları üzerinde denetim yaparken,
Türkiye'de ilk defa iki milletvekili kavgaya tutuşmuş; biri, öbürünü
şehit etmiştir; istiklal mahkemeleri azası Karahisar Mebusu ünlü
Ali Çetinkaya, Sayıştay denetim raporu vesilesiyle,
tabancasını çekerek, denetime karşı
çıktığını, Sarıkamış Mebusu Halit
Paşa'nın canına kıyma eylemiyle ortaya koymuştur; bunu
da bilgilerinize sunmak istiyorum.
Ayrıca, Sayıştayın son
yayımlarında -ki imrendirici yayımları var- büyük maliyeci
Cavit Bey konusunda da bir yayımı ortaya koymasını
diliyorum.
Bu vesileyle, Yüce Parlamentoyu, gönülden saygıyla
selamlıyorum. (DYP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın
İyimaya.
Gruplar adına konuşmalar
tamamlanmıştır.
Şahsı adına, lehinde olmak üzere,
Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu, buyurun.
Süreniz 10 dakika Sayın Göksu.
MAHMUT GÖKSU (Adıyaman)- Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan kurumlar hakkında,
şahsî söz almış bulunmaktayım; Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, Türkiye Büyük Millet
Meclisi, millî iradenin merkezi, siyasetin de kalbidir. Bu Meclis,
Kurtuluş Savaşını yönetmiş, her dönemde, milletin
derdine çare üreten, sorunlarını çözmeye çalışan bir Meclis
olmuştur. Atatürk'ün "Meclisin üstünde hiçbir güç yoktur"
sözünü, Meclisin önem ve önceliğini ortaya koyması
bakımından önemli addediyoruz.
Değerli arkadaşlar, bu dönemde, 2001
yılı bütçesi içerisinde Türkiye Büyük Millet Meclisinin bütçesi,
geçen yıla göre yüzde 8 bir azalma göstermiştir. Ülkemizin içinde
bulunduğu ekonomik zorluklar göz önünde bulundurulduğunda, böyle bir
tasarrufun yerinde olduğu kanaatindeyim. Sağlık giderleri,
yatırım harcamaları, iç hizmetler ve diğer cari
harcamalarda da, daha dikkatli ve kârlı bir şekilde harcama
yapılmalıdır.
Yıllardan beri, devlete yük olan KİT'leri
özelleştirirken, Türkiye Büyük Millet Meclisini, tekrar, bir KİT
haline getirmememiz lazım ki, kamuoyunda da en çok eleştiri alan
hususlardan bir tanesi, 5 000 personelin çalışma hususiyetidir.
Değerli arkadaşlar, Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanının yapacağı en önemli görevlerden
birisi, milletvekillerinin çalışma odalarının daha verimli
ve geniş olmasını sağlamasıdır. Bürokratlar ile
seçilenler arasındaki farkı görmek için, Meclisin bürokratları
ile milletvekilleri odasını görmek yeterli olmaktadır.
Bürokratların odaları, güzel makam koltukları, çalışma
masaları ve geniş alanlarıyla yer alırken,
milletvekillerinin 2 metrekarelik odacıkları, hiçbir zaman, verimli
bir çalışmaya fırsat vermemektedir.
Değerli arkadaşlar, 21 inci Dönemde büyük bir
performans gösterilerek, 200'ü aşkın birleşim
yapılmış, 217 tasarıdan 206'sı
kanunlaştırılmış, 955 adet sözlü soru önergesinden 217'sine
cevap verilmiştir. Burada şunu görmekteyiz; hükümetten gelen
tasarıların, neredeyse, yüzde 100'ü Meclisten geçmekte; ama, Meclisin
temel görevlerinden biri olan denetim görevinin yerine geti-rilmesi için
milletvekillerinin sorduğu sorular, maalesef, gündeme alınmamakta,
geçiştirilmeye çalışılmaktadır. Oysaki, bu temel
görevi Meclis yapmalıdır ve buna, hükümet partisinin yetkilileri de
fırsat vermelidir.
Değerli arkadaşlar, ayrıca, Meclisin
yapmış olduğu araştırmaların gereği, mutlaka
yerine geti-rilmelidir. Geçen dönemde, Yüksek Öğretim Kurulunu
araştırmak üzere, Mecliste, bir YÖK Araştırma Komisyonu
kuruldu; 400 sayfaya yakın bir rapor hazırladı. Bu raporun
sonunda, neredeyse 10 ayrı hususta, YÖK Başkanı Kemal Gürüz ve
İstanbul Üniversitesi Rektörü hakkında soruşturma
açılması kanaati hâsıl olduğu ifade edildi. Ne var ki,
Millî Eğitim Bakanının Başkanlığında YÖK
üyeleri toplandı ve YÖK Başkanının suçsuz olduğunu
ilan ettiler.
Şimdi ben buradan sormak istiyorum; eğer
atanmışların aldığı kararlar seçilmişlerin
kararlarının üstündeyse o zaman aylarca büyük bir fedakârlıkla
çalışan bu YÖK Araştırma Komisyonu üyelerinin
yorgunluklarını nereye koyacağız?! Dolayısıyla,
Meclis, yapmış olduğu araştırmaların
gereğini mutlaka yapmalıdır.
Değerli arkadaşlar, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin alnında "egemenlik kayıtsız şartsız
milletindir" ibaresi yazılıdır. "Egemenlik
kayıtsız şartsız milletindir" ilkesiyle üyesi olmaya
çalıştığımız Avrupa Birliği arasındaki
dengenin mutlaka kurulması lazım.
Biliyorsunuz, üyesi olmaya
çalıştığımız Avrupa Birliği sürecinde en çok
tartışılan kurullardan bir tanesi de Millî Güvenlik Kuruludur.
Elbette her ülkenin, kendisine has, güvenliğini koruyacak bir kurulu
vardır; ama, Türkiye'deki Millî Güvenlik Kurulunun konumu, kompozisyonu ve
müdahale ettiği alan itibariyle daima tartışma konusudur.
Dolayısıyla, bu süreçte, bu irdelenmeli ve bu kurulun millî iradenin
neresinde olduğu gayet açık bir şekilde ifade edilmelidir. Zira,
son dönemlerde "Millî Güvenlik Kurulunun tavsiye kararı"
adı altında alınan kararlar tek tek
kanunlaştırılmakta ve topluma yansıtılmaktadır.
Ne var ki değerli milletvekilleri, bu kanunların, temel hak ve
hürriyetlerin bir çoğunu ihlal
ettiği de ortadadır.
Değerli arkadaşlar, kısacası,
Türkiye Büyük Millet Meclisi millî iradenin tecelligâhı olarak daima
milletten gelen sese kulak vermek durumundadır. Yoksa, birtakım
odaklardan gelen birtakım telkinlere kulak verirse o zaman Millet Meclisi
"hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir" ilkesini
gözardı etmiş olur.
Kısacası, Türkiye, çoğulcu,
katılımcı, farklılıkları tehdit olarak
algılamayan bir siyasal ve toplumsal düzene geçmek zorundadır. Türk
usulü demokrasi anlayışının ömrünü tamamlamış
olmasıdır. Devleti kutsal addeden anlayışın terk
edilmesi gerekmektedir. Kutsal olan devlet değil, insandır.
Değerli arkadaşlar, RTÜK'ün yapmış
olduğu çalışmaları izliyoruz. Sayın Başkanın
komisyonda yapmış olduğu konuşmadan da
anlaşılıyor ki, son dönemlerde, radyo ve televizyon
patronları, genellikle müteahhit, banka sahibi, ithalatçı, sigortacı,
enerji yatırımcısı, turizmcidir. Böyle olunca da, medya,
patronunun, devletle ilişkilerinde kullandığı bir silah
haline gelmiş; bu silahla, kimi zaman iktidarlara övgü, kimi zaman da
tehdit ve şantaj yapmışlardır.
İşte, 1997 yılında "rejimi kurtaralım"
manşeti atanların, arkasında bir banka batırarak ceketini
alıp gittiğini gördüğümüz zaman, nasıl kendi gazete ve
televizyonlarını silah olarak kullandıklarını daha net
görmekteyiz. Onlar, rejimi kurtarmak yerine, kendilerini kurtarma çabası
içerisindeydi; ama, bu milletin alınteri ve gözyaşından kurulan
saltanat çok fazla sürmedi ve bitmek durumunda kaldı.
Değerli arkadaşlar, ekranlardan evlerin içine
şiddet ile müstehcenlik püskürtülmekte, birkaç yüz kişinin yoz
ilişkileri, gece âlemleri, sanki toplumun genelinde
yaşanmış gibi her gün saatlerce anlatılmaktadır.
Özellikle yaz aylarında sahillerde tabakları kıranlar,
sırtını yırtanlar!.. Bu insanları izleyen gariban,
fakir Anadolu insanı, âdeta çılgına dönmektedir. Eğer,
onlar da bir dilim ekmeğe muhtaç olsa, alınteriyle ekmek kazansa
elbette bunu yapmayacaklar. Demek ki, banka soyguncularının
yakınları ki, bunu yapmakta bir beis görmüyorlar. İşte,
RTÜK, mutlaka bu olumsuz görüntülere dur demelidir değerli arkadaşlar.
Cumhurbaşkanlığının malî
bütçesi geçen yıla göre daha tasarruflu bir şekilde çıkmıştır. Yeni
Cumhurbaşkanımız, bir hukuk adamı olarak herkesin takdirini
toplamış, Türkiyemizin, çağdaş, demokratik ve Avrupa
normlarına uygun bir hukuk devleti yönünde ilerlemesinde
Cumhurbaşkanımızın büyük katkısı
olacağına inancım vardır.
Cumhurbaşkanımızın tutarlı ve
mütevazı tavırlarıyla Cumhurbaşkanlığı
prestij kazanmıştır. Meclis Başkanımızın da,
aynı şekilde, Türkiye Büyük Millet Meclisine prestij
kazandıracak birtakım atılımlarda bulunması
gerekmektedir.
Değerli arkadaşlar, geçen yılın
yarısı, Cumhurbaşkanlığı seçimiyle geçti, yani bu
olay meşgul etti. Yine, o zaman, 5+5 dayatması getirildi ve
"çıkmazsa istikrar bozulur" denildi. Bugün daha net ortada ki,
evet, birilerinin istikrarı bozuldu; ama, ülkeme ve insanıma yeni
Cumhurbaşkanıyla bir umut ve heyecan geldi. Eski
Cumhurbaşkanına, hemen herkes "şu dayatma ve
hukuksuzluğun simgesi haline gelen Kemal Gürüz'ü YÖK Başkanı
olarak atama" dediği halde "ben takdir hakkımı
kullanıyorum ve atıyorum" dedi. O zaman, milletvekilleri de
kendi takdir haklarını kullanınca, ülke yeni bir
Cumhurbaşkanına kavuşmuş oldu.
Değerli arkadaşlar, Türkiye, 1993-1999
döneminde, maalesef, demokrasi, insan hakları, özgürlükler ve hukuk
devleti alanlarında alabildiğine geri gitmiştir.
Biliyorsunuz, toplum, aylarca, çok pahalıya mal
olan bir fotoğrafı tartıştı, hâlâ tartışmaya
devam etmektedir. Evet, meşhur fotoğrafta, batmadık ve içeri
girmedik kimse kaldı mı kalmadı mı bilmiyorum; ama,
bildiğim bir şey var ki, o aile fotoğrafı, banka
soygunlarını, ihale yolsuzluklarını ve devletin arsa ve
orman talanını yapanlarla hep birlikte anıldı.
İşte, yeni Cumhurbaşkanıyla
birlikte, o fotoğraflar, artık, çok geride kaldı ve millet
kendinden birinin o makama seçilmesinden dolayı mutlu olmuştur; bu da
Yüce Meclisimizin bir başarısıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - 1 dakika içerisinde
toparlayınız Sayın Göksu.
MAHMUT GÖKSU (Devamla) - Bitiriyorum.
Değerli arkadaşlar, 5+5'in, bir anayasa
paketi içerisinde tekrar geldiğini görmekteyiz. Eğer, bu 5+5 formülü
çıkarılacaksa "Sayın Sezer'den sonrası"
kaydı mutlaka konulmalıdır.
Bir cümleyle de Sayıştay hakkında
görüşümü bildirip sözlerimi bitiriyorum Sayın Başkanım.
Sayıştay köklü bir müessesemizdir. Türkiye
Cumhuriyeti Sayıştayı Avrupa Sayıştaylar
Birliğine üyedir. Avrupa ülkeleri, özelleştirme işlemlerinin
tamamını Sayıştay denetimine tabi tutmaktadır.
Anayasanın 160 ıncı maddesi, devlet mallarının
denetimini Sayıştaya vermiştir.
Avrupa, özelleştirme işlemlerini
Sayıştay denetimine tabi tutarken, sadece ülkemizde,
özelleştirmeler Sayıştay denetimine tabi değildir; bunun da
mutlaka Sayıştay denetimine tabi tutulması gerekmektedir.
Bu bütçelerin, ilgili kurumlara hayırlı
olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (FP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz.
Aleyhinde, Tekirdağ Milletvekili Sayın Nihan
İlgün; buyurun.(DYP sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakikadır Sayın İlgün.
NİHAN İLGÜN (Tekirdağ) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan Cumhurbaşkanlığı,
Türkiye Büyük Millet Meclisi, Radyo Televizyon Üst Kurulu ve Sayıştay
bütçeleri üzerinde şahsî görüşlerimi belirtmek üzere söz
almış bulunuyorum. Bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sizlere konuşmamda hep güzel şeylerden
bahsetmek isterdim; yapılanlara, yaptıklarımıza övgüler
düzmek isterdim; ama, ne yazık ki, öyle yapmayacağım. Sizlere ve
Divana, halkın oturduğu dinleyiciler koltuğundan,
televizyonları başında bizleri dinleyen yurttaşların
gözüyle bakacağım. "Egemenlik kayıtsız şartsız
milletindir" sözünü, nihai karar merciinin Yüce Parlamentoya ait
olduğunu ne kadar geçerli kıldık? Halkın gözünde ve de vicdanında
itibar kaybetmeye başlayan Parlamentoyu ve parlamenteri, layık
olduğu o yüce yere oturtmak için ne yaptık, ne yapıyoruz?
Her şeyden evvel, bütün milletvekili
arkadaşlarımız, gerek Meclis çalışmalarında
gerekse Meclis dışında, parlamentere yakışan üslup ve
tavrı göstermek mecburiyetindedir. 27 sene evvel şu yüce salona genç
bir milletvekili olarak geldiğimde, hep büyüklerimin tavır ve
davranışlarını takip etmişimdir. 13 gün sonra,
ölümünün 27 nci yılını anacağımız büyük devlet
adamı İsmet İnönü'nün, şu salona girerken ceketinin bütün
düğmelerini yeniden iliklediğini ve Başkanlık
Divanını selamlamadan yerine oturmadığını, salonu
terk ederken de, kapıdan geri geri çıktığını ve o
yaşına ve kişi-liğine rağmen, bunu, bütün titizlikle
yaptığını yaşamışımdır. (DYP
sıralarından alkışlar)
İçtüzük çalışmaları
yaptığımız şu günlerde, Başkanlık
Divanı önünde, gerek grup başkanvekillerinin gerekse
milletvekillerinin Divanla yaptıkları sohbetler ve gayri ciddî
tavırlar, herhalde Parlamentoya saygınlık
kazandırmamaktadır. Aynı görüntülerden cesaret alan bazı
Meclis perso-nelinin, halkla ilişkiler binasındaki tavır ve
davranışları ziyaretçilerin çoğunluğuyla
birleşince tablo daha da çirkinleşiyor.
Parlamento ve parlamentere güven ve saygıyı
tazelemek, herkesten evvel bizlere düşer. Millî irade düşmanı
güçler, menfaat odakları, iç ve dış düşmanlar, ne
yaparlarsa yapsınlar, bizler, onların oyunlarına gelmemeliyiz.
Şu yüce salonu yenileme çalışmaları
sırasında, Parlamentonun aldığı yarayı hak
etmediğimiz kanaatindeyim. Olay, mahkemeye intikal ettiği için
teferruatına girmeyeceğim. Araştırma komis-yonunda görev
yapmış bir arkadaşınız olarak, rapordan bir tek
satır okuyacağım; aynen: "Ödeme-lerde 2 katı ile 50
katı arasında gerçekdışı fiyatlar
görülmüştür" deniyor.
Şu salonun elektro akustik oylama ve yoklama
sistemlerine 6 478 960 dolar ödenmiştir, yalnız şu sistemlere ve
tüm salona, şu salona 30 milyon dolar, 30 milyon dolar...
KAMER GENÇ (Tunceli) - 40 canım, 40...
ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - 38 milyon dolar...
NİHAN İLGÜN (Devamla) - Evet değerli
arkadaşlar.
Değerli milletvekilleri, banka hortumlama, soygun,
vurgun, her türlü çirkin olayda siyasetçiyi, mafya-bürokrat birleşmesinden
arındırmak istiyorsak, 3628 sayılı Yolsuzluk ve
Rüşvetle Mücadele Kanununa göre, mal beyannamesi vermekle mükellef olan
bizler, gelin, mal beyanımızı kapalı zarfla değil,
seçim bölgelerimizdeki ilçe seçim kurulu ilan tahtalarına asalım.
Bunu, seçimle göreve gelen herkese, medya sahip ve yazarlarına, kanunla
tasnifini yapacağımız bürokrat ve görevlilerine de
yaptıralım. Türkiye Büyük Millet Meclisi, 80 yıllık
tarihinde, ulusal Kurtuluş Savaşına önderlik ederek, büyük Türkiye
sevdasıyla, bu güzel vatanı, bu güzel günlere getirmiştir; daha
da ileriye götüreceğinden hiç kimsenin kuşkusu olmasın. (DYP
sıralarından alkışlar)
Ülkemizde yayın yapan 1 295 radyo, 260 televizyon
kanalı, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu tarafından denetlenip kontrol
edilmektedir. Genel ahlaka aykırı, bölücü, kişilik
haklarına saldırı yapan yayınlara, Türkiye Büyük Millet
Meclisi işleyiş ve çalışmalarına ilişkin haber,
yorum ve eleştirilere, bu kurumun saygınlığını ve
vazgeçilmezliğini zedeleyen yayınlara kesinlikle müsaade
edilmemelidir.
RTÜK Başkanı Sayın Nuri
Kayış'ın, Plan ve Bütçe Komisyonunda yaptığı
konuşmadan, sizlere pasajlar naklederken, buradan kendilerine takdirlerimi
iletiyorum: "1980'li yıllarda gazeteci kökenli patronlar, ekonomik
zorlamalarla köşelerine çekildi. Onların yerini, müteahhit, banka
sahibi, ithalatçı, sigortacı, enerji yatırımcısı,
turizm patronları aldı. Böyle olunca, medya, patronun, devlet
ilişkilerinde kullandığı bir silah haline geldi. Bu silah,
kimi zaman iktidarları övdü, kimi zaman tehdide, şantaja
başladı. Özel kredi ve teşviklerle, devlet ihalelerini kapmak
için büyük bir yarışa girildi. Gazeteler, promosyon
yarışına soyundu. Sayfaların hışırtıları
kayboldu, onun yerini, tencere, tava sesleri aldı.
Televizyonlar sessizliğe, seviyesizliğe prim
vererek, ekranlardan, evlerin içine şiddet ve müstehcenlik püskürtüldü.
Yazarlar, gazete ve televizyon
çalışanları, fikirleriyle yarattıkları ürünleri
değil, yaptıkları iş takipleriyle, patronlarına
kazandırdıkları ihalelerle konuşulur oldular" diyor
Sayın Kayış.
Medya patronları, kanunları açıkça
çiğneyerek "bir kişinin, bir yayın kuruluşunda hisse
miktarı yüzde 20'yi aşamaz"; yine "bir kişi, radyo ve
televizyon kuruluşunda yüzde 10'dan fazla hisse sahibiyse, devlet
ihalelerine giremez, borsada işlem yapamaz" kesin hükmüne
rağmen, hileyle tüm yasakları aştılar.
Televizyon ekranlarıyla, mafya
babalarının birbirlerine meydan okuduğu, vole
programlarıyla, ahlaksızlığın ve iffetsizliğin
meziyet ve üstünlükmüş gibi sunulduğu bir yayın sistemine,
dünyanın hiçbir yerinde rastlayamazsınız. (DYP, MHP ve FP
sıralarından alkışlar) Böyle yayınlara devam
edildiği müddetçe, açlığın, yokluğun, görüp de
alamamanın, çoluk çocuğuna götürememenin yıkamayacağı
rejim, karartmayacağı ekran yoktur.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
Cumhurbaşkanlığı bütçesi üzerinde, zamanın
azlığı sebebiyle kısa konuşacağım.
Mayıs 2000'de yenilenen Cumhurbaşkanlığı seçiminde,
görev süresiyle ilgili tartışmaların yerine
oturmadığı ve bu kanunun, bütün partilerin his ve
saplantılardan uzak, ülke menfaat ve geleceğini en iyi kapsar
şekilde yeni esaslara bağlanması gerektiği kanaatini
taşı-yorum. Şahsî düşünceme göre, 4 artı 4, Türkiye
için en gerçek yapılanma şeklidir. Başarılı, güven
veren, ülkesini ve milletini kucaklayan, dürüstlüğünden şüphe
edilmeyen başkanın bir dönem daha göreve devam etmesi...
BAŞKAN- Sayın İlgün, 1 dakika daha
sürenizi uzatıyorum.
Buyurun.
NİHAN İLGÜN (Devamla)-
Saydığım bu değerleri kaybeden başkanın ise, ülke
için daha fazla bu makamda kalmaması gerektiği kanaatindeyim.
Sayın Cumhurbaşkanımızın,
kısa zamanda, o Yüce Makama getirdiği saygınlık ve güveni
takdirle karşılıyor, verdiği hukuk savaşı ve
kuruma getirdiği harcama disiplininin bütün kurum ve kuruluşlara
örnek olmasını diliyorum.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
Sayıştay bütçesi hakkındaki görüşlerimi de çok kısa
arz edeceğim: Sayıştayın Plan ve Bütçe Komisyonunda her
yıl görüşülen Hazine İşlemleri Raporu, Hazine
İşlemleri İzleme Raporu ve bu yıl ilk defa hazırlanan
2000 Yılı Malî Raporu, ülkemizin ekonomik olarak hiç de iç
açıcı olmayan durumunu belirtmekle kalmamakta, aynı zamanda, bu
duruma düşülmesinin sebeplerini ve bu durumdan çıkış
yollarının neler olduğunu da açıklamaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
NİHAN İLGÜN (Devamla)- Bu raporlar, bir
gazete makalesi değildir. Türkiye Büyük Millet Meclisi adına denetim
yapan, ülkenin en üst ve gerçek anlamda bağımsız bir
organının tespitleridir.
Herhalde... (DYP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN- Süremiz tamamlandı Sayın
İlgün.
NİHAN İLGÜN (Devamla)- Sayın
Başkan, hepinize saygılarımı sunarken, 2001 yılı
bütçesinin, ülkemiz ve ulusumuz için hayırlara vesile olmasını
dilerim.
Saygılarımla. (DYP, MHP ve FP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN- Teşekkürler Sayın İlgün.
Sayın milletvekilleri, birinci tur üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi, sorular bölümüne geçiyoruz.
Sayın Fırat Dayanıklı.
BAYRAM FIRAT DAYANIKLI (Tekirdağ) - Sayın Başkan,
aracılığınızla, Heyete şu soruları yöneltmek
istiyorum:
1- Türkiye Büyük Millet Meclisi Bilgi ve Bilgi
Teknolojileri Daire Başkanlığı kurulması bu yıl
bu bütçe yılı içinde gerçekleşecek midir?
2- Yazılı soru önergelerinin soru ve
cevaplarını, Meclis tutanakları gibi, internette, herkesin
öğrenebilmesi amacıyla, yayımlamayı düşünür müsünüz?
3- Türkiye Büyük Millet Meclisi Vakfının
gelirleri hangi kalemlerden sağlanıyor? 1999 ve 2000 yılı
gelirleri nedir? Harcamalar nerelere yapılmaktadır? Vakfın gelir
ve giderlerinin denetimi nasıl sağlanmaktadır?
4- Türkiye Büyük Millet Meclisinin bir deprem felaketi
karşısında hiç acil eylem planı var mıdır?
5- Türkiye Büyük Millet Meclisinin 10 trilyona varan
sağlık harcamalarını kontrol altına almak için ne gibi
çalışmalar yapılmaktadır?
6- Türkiye Büyük Millet Meclisinde ne kadar makam otosu
vardır? Arabaların 1999 ve 2000 yılında carî giderleri
nedir? Şoförlerin Meclise maliyeti nedir?
Sayıştay hakkında 2 sorum var:
1- Sayıştay 2001 raporunda, 1971 ve 1999
yılları arasında 116 milyar dolar bütçedışı
harcama yapıldığı ifade ediliyor. Bunu
değerlendirebilir misiniz?
2- Sayıştay vizelerini elektronik ortamda
yapıp, bunları halkın bilgisine internette sunabilir misiniz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederiz.
Sayın Kırbaş.
SADIK KIRBAŞ (Çanakkale) - Sayın
Başkanım, aracılığınızla,
Sayıştayın görev ve sorumluluklarına ilişkin
sorularımı Heyete yöneltmek istiyorum.
Bilindiği gibi, Sayıştaya,
Anayasanın 160 ıncı maddesinde, genel katma bütçeli idarelerin
tüm gelir ve giderleri ile mallarını, Türkiye Büyük Millet Meclisi
adına denetleme gibi çok önemli görevler verilmiştir.
Birinci sorum: Sayıştay, uygulamadaki denetim
kapsamı dikkate alındığında, bu anayasal görevini ne
derece yerine getirebilmektedir?
İkinci sorum: Sayıştay, kamu
mallarını, özellikle kamu taşınmaz mallarını
denetleyebilmekte midir? 1969'dan bu yana, bir taşınmaz mal
hesabı verilmesi konusundaki çabalardan sonuç alı-nabilmiş
midir?
Üçüncü sorum: 4149 sayılı Kanunla
Sayıştayın, çağdaş bir denetim biçimi olan performans
denetimi yapabilmesine ilişkin açık bir hüküm konmuştur. Bu
denetimi Sayıştay ne derece yapabilmektedir?
Sayıştay bütçesinin şimdiden
hayırlı olmasını diliyor, saygılar sunuyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederiz.
Sayın Enginyurt, buyurun.
CEMAL ENGİNYURT (Ordu) - Sayın Başkan,
aracılığınızla, Sayın Meclis
Başkanlığının cevaplandırmasını
istediğim iki sorum var:
Birincisi; Türkiye'de önüne gelen, milletvekillerine ve
Türkiye Büyük Millet Meclisine hakaret etme noktasında hiç sınır
tanımıyor. Geçen hafta içerisinde bir sayın
bakanımızın, özürlülerle ilgili, Parlamentoda çektiği kura
neticesinde beş milletvekili arkadaşımız özürlülerle
birlikte o duyguları yaşamak istedikleri için, onlarla bir süre
beraber oldular. Akşam, bir televizyon kanalında, adına doktor
bilmem ne diyen bir zat, bu milletvekili arkadaşlarımıza
"soytarı" diyebilecek kadar seviyesizleşti. Bu,
örneğin sadece bir tanesi. Her sahada ve her alanda, Türkiye Büyük Millet
Meclisine ve milletvekillerine hakaret edilirken, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin daha önceki Başkanından bu konuda bir çalışma
yapmasını ve milletvekillerinin hükmî şahsiyetlerinin
korunması noktasında, tazminat davaları açılma
noktasında bir birim oluşturulmasını istemiştik. Bunu
tekrar burada bir kere daha dile getiriyorum. Bu konuda bir çalışmanız
varsa, çalışmalarınız nelerdir?
Diğer bir mesele ise; Türkiye Büyük Millet
Meclisinde yaklaşık 5 500
çalışanınız var. Bu çalışanlar farklı
statülerde çalışmaktadırlar; kimileri ücret noktasında
geçici, mevsimlik ve kadrolu olmak üzere, birbirleriyle orantılı
olmayan ücretler almaktalar. Bu noktada, Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak,
2001 yılında, bu çalışanlar arasındaki ücret
dengesizliğini gidermek... Örnek vermek gerekirse, şu anda bizim
konuşmamıza vesile olan bu teknik düzenlemeleri yapan arkadaşlarımızın
birçoğu, Türkiye Büyük Millet Meclisindeki sağlık hizmetleri de
dahil olmak üzere, istifade edememekteler. Bu çalışan
arkadaşlarımızın, siyasîlerin kapılarında kadro
için veya maaş için artık dolaşmalarını engelleyip,
2001 yılında bu insanlara bir düzenleme getirmeyi düşünüyor
musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın
Enginyurt.
Sayın Yıldırım, buyurun.
MEHMET SADRİ YILDIRIM (Eskişehir) -
Sayın Başkan, aracılığınızla
aşağıdaki sorularımı Sayın Başkana
yöneltiyorum:
Sayın Meclis Başkanımızın,
Başkan seçildikten hemen sonra, norm kadro uygulamasına
geçileceğine dair beyanatları basında yer
almıştır. Bu itibarla, Türkiye Büyük Millet Meclisinde norm
kadro çalışması yapılmakta mıdır;
yapılmamışsa, ne zaman yapılması düşünülmektedir?
Türkiye Büyük Millet Meclisinde, halen, hangi
statülerde personel istihdam edilmektedir?
Kadrolu personel ile kadro
karşılığı sözleşmeli olarak çalışan
personel arasında yüksek ücret farklılığı devam edecek
mi, yoksa bu konuda yeni ve adil bir düzenleme yapmayı düşünüyor
musunuz?
Saygılarımla.
BAŞKAN - Teşekkür ederiz.
Sayın Ilıcak, buyurun.
AYŞE NAZLI ILICAK (İstanbul) - Sayın
Başkan, delaletinizle RTÜK Başkanına şu soruları
sormak istiyorum:
1 - Radyo Televizyon Kanununun 29 uncu maddesi, medya
patronlarının devlet ihalesine girmesini sağlayacak şekilde
değiştirilecekti. Acaba, son banka soygunlarından sonra bunun
sakıncaları anlaşıldı mı?
2 - Radyo Televizyon Kanununun 29 uncu maddesine göre
gazete ve dergi sahipleri birden fazla televizyon kanalında hisse sahibi
olamazlar. Sizce Kanal D ve CNN Türk bu kurala uyuyor mu?
3 - Aynı çerçevede Shov TV'nin sahibi olan bir
sermaye sahibinin ATV ve Kanal 6'nın da hissedarı olma
teşebbüsünü nasıl karşılıyorsunuz?
4 - Radyo Televizyon Kanununa göre, bir televizyonda
yüzde 10'dan fazla hisse sahibi olanlar borsada işlem yapamazlar, acaba
yapıyorlar mı; yapıyorlarsa ne gibi bir tedbir
düşünüyorsunuz?
Son sorum Sayın Meclis Başkanına:
Meclisin, Muhafız Alayının bir taburu tarafından
korunması sizce demokrasinin özüne uyuyor mu?
Bu Muhafız Alayı tarafından korunun
bölümdeki çay bahçesine, başörtülü hanımların
alınmaması, devlet ve millet ilişkisini zedeler mahiyette mi?
Çok teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkürler.
Sayın Ateş, buyurun.
AZMİ ATEŞ (İstanbul) - Sayın
Başkan, delaletinizle Sayın Meclis Başkanına
sorularımı soru-yorum.
Sayın Başbakana veya ilgili devlet
bakanlarına, batık bankaların veya bu banka sahiplerine ait olan
firmaların kamu bankalarından kullandıkları kredilerle
ilgili olarak yazılı soru önergelerime "4389 sayılı
Bankalar Kanununun 22 nci maddesi 7 nci bendine göre, yetkili mercilerden
başkasına açıklanması mümkün bulunmamaktadır"
diye cevap verilmektedir.
Birinci sorumu soruyorum: Bir kanunun, kanun koyucuya
karşı uygulanmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
İkinci sorum: Sizce, millet adına görev
yapan, denetim mekanizmasının başı olan kanun koyucu
konumundaki Türkiye Büyük Millet Meclisi, yetkili merci değil midir?
Üçüncü sorum: Demokrasilerde gücün kaynağı
millet olduğuna ve sorulan sorular da milletin kaynaklarının
nasıl kullanıldığıyla ilgili olduğuna göre, bu
durumda, millet adına görev yapan milletvekiline konan bu gizlilik
ilkesini, demokrasilerin olmazsa olmazı olan şeffaflık ilkesiyle
nasıl bağdaştırıyorsunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın
Ateş.
Sayın Arınç, buyurun.
BÜLENT ARINÇ (Manisa) - Sayın Başkan,
aracılığınızla, aşağıdaki
sorularımı soruyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisinin
tüzelkişiliğine ve milletvekillerine karşı haksız
saldırılar ve yıpratma kampanyaları sürmektedir. Yeni
İçtüzüğümüze getirilmek istenen düzenlemenin dışında,
geçtiğimiz yıl, Meclis içerisinde düzenlendiğini bildiğimiz
bir kurum oluştu. Meclis Başkanlığı, 2000
yılı içerisinde, suç duyurusunda bulunmak, dava açmak, tekzip
göndermek ve açıklama yapmak gibi eylemlerde bulunmuş mudur; kaç
adettir, sonuçları ne olmuştur, açılan ve devam eden dava var
mıdır?
Bir başka sorum: 2000 yılı içinde Meclis
Başkanlık Divanında oluşturulan Meclis içi perso-nelin
durumuyla ilgili komisyonun çalışmaları bitmiş midir;
sonucu alınmış mıdır; bu sonuçlara göre ne gibi
işlem yapılmıştır?
Sayıştayla ilgili bir sorum var;
Sayıştayda meydana gelen yangınla ilgili soruşturmanın
sonuçları bitmiş midir? Yangının sebebi nedir;
sorumluları var mıdır? Yangında zayi olan belgelerin
envanteri yapılmış mıdır? Bundan böyle,
çıkabilecek bir yangın veya sabotaja karşı yeni tedbirler
alınmış mıdır? Bundan böyle, inceleme konusu
belgelerin nasıl muhafaza edileceği konusunda bir tespit var
mıdır?
RTÜK'le ilgili bir sorum var; televizyon sahiplerinden
ulusal güvenlik belgesi istenmekte ve bu konu ısrarla takip edilmektedir.
Ulusal güvenlik belgesinin yasal dayanağı nedir? Kaç televiz-yon
ulusal güvenlik belgesi almıştır? Bu belgeyi almanın
sağladığı haklar veya bu belgeyi alamamanın
getireceği eksiklikler nelerdir?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Soru sorma işlemi tamamlanmıştır.
KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, belki,
idaredeki arkadaşlar cevap vermezler...
BAŞKAN - Sayın Genç, bakın, her
şeye...
KAMER GENÇ (Tunceli) - Soru ve cevaplara eşit süre
diye burada geçmiyor ki... O zaman tek tek cevaplasınlar. Olur mu
canım böyle?!
BAŞKAN - Sayın Genç, bakın,
okuduğumuz bölüm burada: Tur üzerindeki görüşmeler bittikten sonra,
soru sahipleri, ekrandaki sıraya göre, sorularını yerinden
soracaklardır.
KAMER GENÇ (Tunceli) - Tamam canım, yerimizden soruyoruz.
BAŞKAN - Soru sorma işlemi 10 dakika içinde
tamamlanacaktır. Cevap işlemi de 10 dakikalık süre içerisinde
bitirilecektir. Cevap işlemi 10 dakikadan önce bitirildiği takdirde,
geri kalan süre için, sıradaki soru sahiplerine söz verilecektir.
KAMER GENÇ (Tunceli) - Aslında, bu Divanın,
soru sorma sırasına güvenimiz yoktur. Lütfen, bundan sonra, her soru
sormadan önce, bütün üyelerin sırayla ismi okunsun efendim...
BAŞKAN - Sayın Başkan, buyurun.
KAMER GENÇ (Tunceli) - Çünkü, gerçekten, özellikle istenilen
kişilere soru sorduruluyor.
BAŞKAN - Bakın, burada, sizin partiye mensup
Başkanlık Divanı Üyesi arkadaşımız var. Bizim,
kimsenin sırasını gasp etmek gibi, yok etmek gibi bir
hakkımız yok, öyle bir ahlakî anlayışımız da yok
Sayın Genç. (DSP sıralarından alkışlar)
KAMER GENÇ (Tunceli) - Buradaki uygulamaları
görüyoruz.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Başkanım.
TBMM BAŞKANVEKİLİ MEHMET VECDİ
GÖNÜL (Kocaeli) - Sayın Başkanım, sırasıyla sorulara
cevap arz ediyorum:
Sayın Dayanıklı'nın sorularına
cevaben, Bilgi İşlem ve Teknoloji Kanun Tasarısı
komisyondadır; ümit ediyoruz, bu sene neticelendirilir.
Yazılı önergenin cevaplarının
internete ulaştırılması incelenecek bir konu. Bugüne kadar
üzerinde durmadığımız bir konu, inceleyelim efendim.
Vakıf gelir ve giderlerini kendilerine
yazılı olarak bildireceğiz.
Deprem acil servisi, sivil savunmanın kendi
görevleri arasındadır; Sivil Savunma Müdürlüğümüz var ve
bunları yapmaktadır.
Araba sayısı 209'dur, geçen seneki
sarfiyatın ne olduğunu kendilerine yazılı olarak bildireceğiz.
10 trilyonluk sağlık ödeneğinin
harcanmasında azamî titizlik gösterilmektedir. Bütün faturalar önceden
sağlık tetkikinden, sonra da, malî tetkikten geçmekte, ondan sonra,
bizim Hesapları İnceleme Komisyonumuza ve denetçimize
gönderilmektedir.
Sayın Enginyurt'un sorusuna cevap arz ediyorum.
Milletvekillerine hakaret edilmesi halinde veya benzeri durumlarda, Sayın
Akbulut'un döneminde kurulmuş dört kişiden müteşekkil
komis-yonumuz var, bunlar, milletvekillerimize hukukî teknik yardımda
bulunabilmekte; ancak, mahkemelerde kendilerini, hukuk sistemimiz gereği,
temsil edememektedirler.
Sayın Yıldırım ve Sayın
Enginyurt'un müşterek bir soruları var; 5 500 kişi
çalışıyor deni-
yor; toplam 4 565 kişi çalışıyor ve bunlar
değişik statüdedirler; doğrudur. Çünkü, devletimizin diğer
birimlerinde de statüler değişiktir; kadrolu çalışanlar
var, kadrosu dışarıda olduğu halde geçici olarak Mecliste
çalışanlar var, 657'nin 4 (b)'sine göre çalışanlar var ve
geçici işçiler var. Devletimizin personel sistemi bu şekilde düzenlendiği
müddetçe, onun bir birimi olan, genel bütçenin bir parçası olan Meclis de
bunları bu şekilde çalıştırmaya devam edecektir. Bu,
genel bir sistem sorunudur.
Sayın Ilıcak'ın sorusuna cevap arz
ediyorum. Muhafız Alayına bağlı olan Meclis Muhafız
Taburunun, burada, bildiğiniz gibi lojmanları vardır,
oturduğu yer vardır. Aslında, işgal ettiği alan yeni
halkla ilişkiler binası yapılmak üzere
planlanmıştır, projesi tamamdır; ancak, bu sene de tasarruf
tedbirleri sebebiyle yeni halkla ilişkiler binasının yapımı
için bütçeye para konulamamıştır maalesef; konulması
halinde, o binalar, yeni binalarla, halkla ilişkiler binalarıyla
değiştirilecektir. Şu anda tabur tarafından fizikî koruma
yapılmaktadır; ayrıca, tatilde de koruma tamamen onlara
geçmektedir.
Bahçenin gazino kısmının
işleyişi kendi kurallarına tabi olarak yapılmaktadır;
bu, Başkanlık Divanına götürülecektir.
Sayın Arınç'ın sorusu, biraz evvelki
soruyla çok paralel; 4 kişilik komisyon neler
yaptığını bize bildirmiştir; bundan size de gönderildi
zannediyorum, değilse size tekrar gönderelim.
Mevzuat değişmedikçe temsil işini
buradan halletmemizin mümkün olmadığı sizlerin de malumudur.
VET Komisyonu raporunu vermiştir; ancak,
incelemelerinin tamamı Divanda müzakere edilememiştir. Sayın
yeni Başkan uygun görürse, Verimlilik Etkinlik Komisyonunun raporunun
müza-keresine devam edilecektir.
Sayın Ateş'in, 4389 sayılı Kanunun
22/7 nci bendi... Doğrudur; bırakın sözlü soruya,
yazılı soruya cevabı, araştırma komisyonu kursak dahi,
buna müspet cevap almamız, bugünkü mevzuat çerçevesinde, mümkün
değildir; mutlaka mevzuatın değişmesi lazım. Elbette,
şeffaflıkla bağdaşması mümkün olmadığı
gibi, kanun yapıcının ve hâkimiyeti temsil eden kurumun
bireylerinin bilgiye ulaşmasındaki sınırların yeniden
gözden geçirilmesine katılmamak mümkün değildir.
Arzım bundan ibaret efendim.
BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın Sayıştay Başkanı?..
MEHMET KAMİL MUTLUER (Sayıştay
Başkanı) - Sayın Dayanıklı, Sayın
Kırbaş ve Sayın Arınç, Sayıştayla ilgili sorular
sormuşlardır. Kendilerine ayrıntılı bir şekilde
yazılı cevap vereceğiz efendim.
BAŞKAN - Sayın RTÜK Başkanı, ulusal
güvenlikle ilgili size yöneltilen sorular vardı, cevap verecek misiniz?
SEDAT NURİ KAYIŞ (RTÜK Başkanı) -
Cevap vereceğim efendim.
BAŞKAN - Buyurun.
SEDAT NURİ KAYIŞ (RTÜK Başkanı) -
Efendim, Sayın Nazlı Ilıcak, radyo ve televizyonlarda hisse
miktarı yüzde 10'dan fazla olanların da devlet ihalelerine
girdiklerini söylediler;
çok haklılar. Medya patronları, bunu, kanuna karşı hile
yaparak aşıyorlar. Bunu, medya kuruluşlarının
yöneticilerine çeşitli defalar sordum, nasıl
yaptıklarını anlatmalarını istedim. Bana söyledikleri
şu: "Devlet ihalelerine katılabilmek için bir taktik
uyguluyoruz. Patronumuz, his-
selerini emrinde çalıştırdığı çeşitli
kişilere devrediyor, sonra da onlardan hisselerini patrona
devrettiklerine ilişkin belgeler alıp, kasasına kilitliyor ve
böylece, işler, tıkır tıkır yürüyor." Evet, aynen
böyle diyorlar. Devletin diğer kurumlarıyla işbirliği
yaparak, ancak, bu hilenin önüne geçebiliriz.
Sayın Arınç, ulusal güvenlik belgeleriyle
ilgili bir soru yönelttiler.
RTÜK, 1997 yılında, frekans ihalelerini
yapacaktı; ama, başlatılan ihale süreci,
Başbakanlığın talebi üzerine durduruldu.
Başbakanlık, ihale için ulusal güvenlik belgesinin şart
koşulmasını istedi. O dönemde görev alan üye
arkadaşlarımız, Başbakanlığın bu talebine
uydular ve ihaleleri iptal ettiler. Söz konusu belgeler,
Başbakanlıktan Üst Kurula, yaklaşık iki ay kadar önce
geldi. Bu bakımdan, şu anda, ulusal kanalların ihalesi için bir
engel kalmadı. Muhtemelen ocak ayında bu ihaleleri
gerçekleştireceğiz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Ben, teşekkür ederim.
Soru sorma ve cevaplama işlemi
tamamlanmıştır.
Sayın milletvekilleri, şimdi,
sırasıyla, birinci turda yer alan bütçelerin bölümlerine geçilmesi hususunu
ve bölümlerini ayrı ayrı okutup, oylarınıza
sunacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi 2001 malî yılı
bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
A)
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞI
1.- Türkiye
Büyük Millet Meclisi 2001 Malî Yılı Bütçesi
A - C E T V E L İ
|
Program |
|
|
|
|
Kodu |
A ç ı k l a m a
L i r a |
|
|
|
101 |
Genel Yönetim ve Destek Hizmetleri |
46 586 538 000 000 |
|
|
|
BAŞKAN - Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
|
111 |
Yasama Hizmetleri |
27 834 900 000 000 |
|
|
|
BAŞKAN - Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
|
112 |
Millî Sarayların İdare ve
Korunması |
17 818 775 000 000 |
|
|
|
BAŞKAN - Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
|
900 |
Hizmet Programlarına
Dağıtılamayan Transferler |
14 559 787 000 000 |
|
|
|
BAŞKAN - Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
T O P L A M |
106 800 000 000 000 |
|
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi 2001 malî yılı
bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Böylece, Türkiye Büyük Millet Meclisi bütçesinin
sonunda yer alan Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun, toplam 38 742 709 000 000
lira gider ve 38 742 709 000 000 lira gelirle bağlanan 2001 malî
yılı bütçesi ve ekleri ile kurumun kadro cetvelleri, 13.4.1994
tarihli ve 3984 numaralı Kanunun 12 nci maddesi gereğince karara
bağlanmış bulunmaktadır.
Bilgilerinize sunuyorum.
2.- Türkiye
Büyük Millet Meclisi 1999 Malî Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN- Türkiye Büyük Millet Meclisi 1999 malî
yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
(A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi 1999 Malî Yılı
Kesinhesabı
A - C E T V E L İ
|
|
L
i r a
|
|
- Genel Ödenek Toplamı |
: |
|
73 148 035 750 000 |
- Toplam Harcama |
: |
|
62 410 197 146 000 |
- İptal Edilen Ödenek |
: |
|
10 737 838 604 000 |
BAŞKAN- (A) cetvelini kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi 1999 malî yılı
kesinhesabının bölümleri kabul
edilmiştir.
Cumhurbaşkanlığı 2001 malî
yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
B) CUMHURBAŞKANLIĞI
1.-
Cumhurbaşkanlığı 2001 Malî Yılı Bütçesi
A - C E T V E L İ
|
Program |
|
|
|
Kodu |
A ç ı k l a m a
L i r a |
|
|
101 |
Genel Yönetim ve Destek Hizmetleri |
13 491 167 000 000 |
|
|
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
900 |
Hizmet Programlarına
Dağıtılamayan Transferler |
199 014 000 000 |
|
|
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
|
|
|
|
|
T O P L A M |
13 690 181 000 000 |
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Cumhurbaşkanlığı 2001 malî
yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
2.-
Cumhurbaşkanlığı 1999 Malî Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN- Cumhurbaşkanlığı 1999
malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
(A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
Cumhurbaşkanlığı 1999 Malî Yılı Kesinhesabı
A - C E T V E L İ
|
|
L i
r a |
|
- Genel Ödenek Toplamı |
: |
|
7 842 100 000 000 |
- Toplam Harcama |
: |
|
6 419 670 114 000 |
- İptal Edilen Ödenek |
: |
|
1 422 429 886 000 |
BAŞKAN- (A) cetvelini kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Cumhurbaşkanlığı 1999 malî yılı
kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Sayıştay Başkanlığı 2001
malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
C)
SAYIŞTAY BAŞKANLIĞI
1.-
Sayıştay Başkanlığı 2001 Malî Yılı
Bütçesi
A - C E T V E L İ
|
Program |
|
|
|
|
Kodu |
A ç ı k l a m a
L i r a |
|
|
|
101 |
Genel Yönetim ve Destek Hizmetleri |
9 947 000 000 000 |
|
|
|
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. |
|
|
|
111 |
İnceleme, Yargı ve Karar Hizmetleri |
11 923 660 000 000 |
|
|
|
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. |
|
|
|
900 |
Hizmet Programlarına
Dağıtılamayan Transferler |
353 500 000 000 |
|
|
|
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
T O P L A M |
22 224 160 000 000 |
|
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Sayıştay Başkanlığı 2001
malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
2.-
Sayıştay Başkanlığı 1999 Malî Yılı
Kesinhesabı
BAŞKAN- Sayıştay
Başkanlığı 1999 malî yılı
kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
Sayıştay Başkanlığı 1999
Malî Yılı Kesinhesabı
A - C E T V E L İ
|
|
L i
r a |
|
- Genel Ödenek Toplamı |
: |
|
12 260 357 500 000 |
- Toplam Harcama |
: |
|
10 924 310 499 000 |
- İptal Edilen Ödenek |
: |
|
1 336 047 001 000 |
BAŞKAN- (A) cetvelini kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayıştay Başkanlığı 1999
malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 2001
malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
D) ANAYASA
MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI
1.- Anayasa
Mahkemesi Başkanlığı 2001 Malî Yılı Bütçesi
A - C E T V E L İ
|
Program |
|
|
|
Kodu |
A ç ı k l a m a
L i r a |
|
|
101 |
Genel Yönetim ve Destek Hizmetleri |
1 112 850 000 000 |
|
|
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
111 |
İnceleme ve Yargı Hizmetleri |
351 600 000 000 |
|
|
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
900 |
Hizmet Programlarına
Dağıtılamayan Transferler |
17 000 000 000 |
|
|
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
|
|
|
|
|
T O P L A M |
1 481 450 000 000 |
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 2001
malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
2.- Anayasa
Mahkemesi Başkanlığı 1999 Malî Yılı
Kesinhesabı
BAŞKAN- Anayasa Mahkemesi
Başkanlığı 1999 malî yılı
kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 1999
Malî Yılı Kesinhesabı
A - C E T V E L İ
|
|
L
i r a |
|
- Genel Ödenek Toplamı |
: |
|
850 945 000 000 |
- Toplam Harcama |
: |
|
675 417 256 000 |
- İptal Edilen Ödenek |
: |
|
178 527 744 000 |
BAŞKAN- (A) cetvelini kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 1999
malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Böylece, birinci tur görüşmeleri
tamamlamış oluyoruz.
İkinci tur görüşmelere başlıyoruz.
İkinci turda Başbakanlık, Hazine
Müsteşarlığı, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü
bütçeleri yer almaktadır.
E)
BAŞBAKANLIK
1.-
Başbakanlık 2001 Malî Yılı Bütçesi
2.-
Başbakanlık 1999 Malî Yılı Kesinhesabı
F) HAZİNE
MÜSTEŞARLIĞI
1.- Hazine
Müsteşarlığı 2001 Malî Yılı Bütçesi
2.- Hazine
Müsteşarlığı 1999 Malî Yılı Kesinhesabı
G)
GENÇLİK VE SPOR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Gençlik ve
Spor Genel Müdürlüğü 2001 Malî Yılı Bütçesi
2.- Gençlik ve
Spor Genel Müdürlüğü 1999 Malî Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN - Sayın Komisyon ve Sayın Hükümet
hazır.
Sayın milletvekilleri, 30.11.2000 tarihli 23 üncü
Birleşimde, bütçe görüşmelerinde, soruların, gerekçesiz olarak
yerinden sorulması ve her tur için soru-cevap işleminin 20 dakikayla
sınırlandırılması
kararlaştırılmıştır. Buna göre, bu turda yer alan
bütçelerle ilgili olarak soru sormak isteyen milletvekillerinin, görüşmelerin
bitimine kadar sorularını sorabilmeleri için, şifrelerini
yazıp, parmak izlerini tanıttıktan sonra ekrandaki söz isteme
butonuna basmaları gerekmektedir. Mikrofonlarındaki
kırmızı ışıklar yanıp sönmeye başlayan
milletvekillerimizin söz talepleri kabul edilmiş olacaktır. Tur
üzerindeki görüşmeler bittikten sonra, soru sahipleri, ekrandaki
sıraya göre, sorularını yerinden soracaklardır.
Soru sorma işlemi 10 dakika içerisinde
tamamlanacaktır. Cevap işlemi de, 10 dakikalık süre içerisinde
verilecektir. Cevap işlemi 10 dakikadan önce bitirildiği takdirde,
geri kalan süre için, sıradaki soru sahiplerine söz verilecektir.
Bu hususu bilgilerinize sunuyorum.
İkinci turda grupları ve
şahısları adına söz alan sayın üyelerin isimlerini
okuyorum:
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Bursa
Milletvekili Orhan Şen, Uşak Milletvekili Armağan Yılmaz,
Kütahya Milletvekili Seydi Karakuş; Demokratik Sol Parti Grubu adına,
İzmir Milletvekili Saffet Başaran, Adana Milletvekili Ali Tekin,
Samsun Milletvekili Tarık Cengiz; Anavatan Partisi Grubu adına,
Ankara Milletvekili Birkan Erdal, İstanbul Milletvekili Nesrin Nas;
Doğru Yol Partisi Grubu adına, Antalya Milletvekili Kemal Çelik,
İzmir Milletvekili Ufuk Söylemez; Fazilet Partisi Grubu adına, Ordu
Milletvekili Eyüp Fatsa, Konya Milletvekili Veysel Candan ve Konya Milletvekili
Lütfi Yalman.
Şahısları adına; lehinde,
Ağrı Milletvekili Nidai Seven, aleyhinde, Tokat Milletvekili Bekir
Sobacı.
Şimdi, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına, Bursa Milletvekili Sayın Orhan Şen konuşacak.
Sayın Başkan, süreleri eşit mi
kullanacaklar?
OKTAY VURAL (izmir) - Evet efendim.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Şen. (MHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakika arkadaşların bildirimine
göre.
MHP GRUBU ADINA ORHAN ŞEN (Bursa) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Başbakanlık bütçesiyle
ilgili, Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini açıklamak üzere söz
almış bulunuyorum. Konuşmama başlamadan önce, hepinizi,
Grubum ve şahsım adına saygıyla selamlıyorum.
Bu konuşmamda, Başbakanlığa
bağlı Devlet Personel Başkanlığını,
dolayısıyla da Başbakanlığı ilgilendiren kamu
personel rejimiyle ilgili görüşlerimizi Yüce Heyetinize arz etmeye
çalışacağım.
Değerli milletvekilleri, personel rejimi, kamu
görevlilerinin görevlerini yerine getirmeleri sırasında devletle olan
ilişkilerini düzenler. Bu ilişki, işe girmekten başlamak üzere
hak, ödev, görev ve sorumluluk, ilerleme ve yükselme, sicil, disiplin, malî ve
sosyal haklar ile göreve son verme şeklinde devam eder.
Kamu personelini, temel olarak devlet memurları,
Türk Silahlı Kuvvetleri personeli, hâkim ve savcılar, akademik personel,
KİT'lerdeki sözleşmeli personel ve işçiler
oluşturmaktadır.
Ülkemizdeki tüm kamu personelinin genel
ayırımı bu şekildeyken, kamu personeli içerisinde en büyük
çoğunluğu, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa tabi
personel oluşturmaktadır. 657 sayılı Devlet Memurları
Kanunu, personel rejimini düzenleyen temel yasadır. Bu yasa, devlet
memurlarının hukukî ve malî esaslarını düzenlemektedir;
yaklaşık 2 milyon memuru kapsamaktadır. Bunların da üçte
1'ini öğretmenler oluşturmaktadır. Diğer kamu görevlileri
dediğimiz, askerî personel, 926 sayılı Türk Silahlı
Kuvvetleri Personel Kanununa; hâkim ve savcılar, 2802 sayılı
Hâkimler ve Savcılar Kanununa; akademik personel de, 2914 sayılı
Yükseköğretim Personel Kanununa tabi olarak
çalışmaktadırlar. Bunların dışında,
KİT'lerdeki personel ise, 399 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname
hükümlerine tabidir. Ayrıca, personel rejimleri, özel teşkilât
kanunlarıyla düzenlenmiş kamu kuruluşları da vardır.
Kamu kurum ve kuruluşlarında
çalışan işçi statüsündeki personelin tamamı ise, 1475
sayılı İş Kanununa tabidirler.
Bilindiği gibi, 657 sayılı Devlet
Memurları Kanunu 1965 yılında çıkarılırken,
personel rejiminin bütün kamu personelini içine alacak şekilde
düzenlenmesi ve çalışanların tek bir ücret politikasına
tabi olması fikrinden hareket edilmiştir; ancak, 1965
yılından bu yana, personel rejiminde, çoğunlukla teşkilat
kanunlarında yer alan çok çeşitli istisnaî hükümlerle
başlangıçtaki birlik anlayışından uzaklaşılmış;
istihdam, değerlendirme, atama ve özellikle de ücret konusunda, kamu
görevlileri arasında önemli farklılıklar ortaya
çıkmıştır. 657 sayılı Devlet Memurları
Kanununun ana madde sayısı 237 iken, ek ve geçici maddeler ile
kanunun bazı maddeleri defalarca değişti-rilmiştir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
yıllardan beri uygulanan yanlış ve çarpık ekonomik ve
sosyal politikaların sonucunda sorunları her geçen yıl bir
çığ yumağı gibi büyüyen kamu görevlile-rimizin
sorunlarının başında özlük, ekonomik ve sosyal haklarda,
hakkaniyet ölçüleri ile liyakatı esas alan bir sistemin bulunmaması
ve ücretlerin insanca yaşanabilir ölçüler içerisinde olmaması
gelmektedir. Nasıl, ülkemizde gelir dağılımında
dengesizlik ve adaletsizlik varsa, çalışanlar arasında da
ücretlerde dengesizlik ve adaletsizlik bulunmaktadır.
Memur ücretlerinin, asgarî geçim seviyesini esas alacak
bir belirleme sonucu tespit edilmemesi ve yapılan zamların hep mevcut
maaşların üzerine ilave yapılması şeklinde olması
sebebiyle, maaş artışları enflasyon oranında
gerçekleşse bile, kamu görevlilerinin hayat standardı bir türlü
yükselememektedir. Esasen, maaşlar tatminkâr bir düzeyde bulunsa bile,
başka bir kurumda veya statüde çalışan, kıdem, tahsil ve
unvan olarak aynı düzeydeki kamu görevlilerinin farklı ücret almaları,
yani, eşit işe eşit ücretin uygulanmaması, aynı odada
çalışan iki kişinin farklı ücret almasına,
şoförün ve sekreterin, genel müdürden; işçinin, emrinde
çalıştığı mühendisten fazla maaş almasına
yol açarak, görev, yetki ve sorumluluklara dayalı olmayan adaletsiz bir
ücret uygulaması sonucunu doğurmaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
devletimizin olmazsa olmaz unsurları olan ve ülkemizin en ücra
köşelerinde dahi devlet ve millet arasında hizmet köprüsü
oluşturan kamu görevlilerinin özlük, ekonomik ve sosyal haklarla ilgili
sorunları pek çoktur; ancak, zaman darlığı sebebiyle bu
kürsüden hepsini dile getirmemiz mümkün olamamaktadır.
Özet olarak; artık, günümüzün ihtiyaçlarına
cevap veremeyen, yetersiz kalan, bir yamalı bohça görünümü arz eden, kamu
görevlilerinin sıkıntılarını çözmek yerine bizatihi
kendisi kamu görevlilerinin en büyük problemi haline gelen, kamu görevlileri
arasında yeknesaklığı sağlayamayan; artık,
kangren haline gelen mevcut kamu personel rejimine bir neşter
vurulmalıdır. 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu,
günümüzün şartlarına uygun olarak mutlaka yeniden ele
alınmalı ve eklemeler ya da değişiklikler yapmak yerine,
daha kapsamlı personel rejimi reformu gerçekleştirilmelidir.
Ayrıca, mevcut personel rejimi bütünüyle ele
alınarak, görev, yetki ve sorumluluklara dayalı statülerin yeniden
belirlenmesi, işçi ve memur tanımlamalarının yeniden
yapılması, aynı işi yapan personel arasında
farklı ücret uygulamalarının ve statü
farklılıklarının giderilmesi gerekmektedir. Yapılan
yanlış uygulamalar sonucunda kamuda kargaşa yaşanmasına
sebep olan farklı statü uygulamasına son verilerek, kamu görevlileri
tek bir statü çatısı altında toplanmalıdır.
Kamuda, her şeyden önce,
çalışanların verimliliğinin artırılmasına
yönelik tedbirler alınmalıdır. Kamu görevlilerinin hayat
standartlarını yükseltebilmek için, asgarî memur ücreti tespit
edilmeli; maaşlar, önce bu seviyeye yükseltilip, maaş zamları,
asgarî memur ücreti üzerine yapılmalıdır. Eşit işe
eşit ücret mutlaka uygulanmalıdır.
Emekliliğin maddî ve manevî açıdan en çok
desteğe ihtiyaç duyulan bir dönem olduğu unutulmadan, insanca
yaşanabilir ölçülerin emeklilere de sağlanması gerekmektedir.
Anayasamızın eşitlik ilkesini hayata
geçirebilmek için, 15.10.1991 tarihinden sonra işe başlayan kamu
görevlilerine bir derece ilerlemesi verilmeli, ilk defa memuriyete
başlayacak olanların da bu haktan faydalanabilmelerini
sağlayacak düzenlemeler acilen yapılmalıdır.
Emeklilik yaşının yukarıya
çekilmesi sebebiyle daha uzun süre çalışma zorunluluğunun
yaratılmış olması, üst unvan ve kadroda birikme
yaratacağından dolayı, derece ve kademe ilerlemelerini
engelleyen mevcut hükümler gözden geçirilerek yeniden düzenlenmelidir.
1475 sayılı İş Kanununa tabi
işçilerimiz, sendikal haklarını kullanabilirken ve kendi
haklarını hukuklarını arayabilirken, kamu görevlileri,
sendikal haklarını kullanmaktan mahrumdurlar. Dolayısıyla,
Anayasamızın 53 üncü maddesi ve ILO sözleşmeleri
doğrultusunda kamu görevlile-rimizin de sendikal haklarını
kullanabilmeleri için, kamu görevlileri sendikaları uyum yasası bir
an önce çıkarılmalıdır.
Bu vesileyle, necip Türk Milletinin, idrak etmekte
olduğu mübarek ramazan şerifini ve ardından, hep beraber idrak
edeceğimiz mübarek Ramazan Bayramını şimdiden tebrik
ediyor; 2001 yılı bütçesinin, ülkemize ve milletimize
hayırlı olmasını dileyerek, Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlı-yorum. (MHP ve DSP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Şen.
İkinci sözcü, Uşak Milletvekili Armağan
Yılmaz; Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA ARMAĞAN YILMAZ (Uşak) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına, Hazine Müsteşarlığı bütçesi
üzerindeki görüşlerimi açıklamak üzere söz almış
bulunuyorum. Sözlerime başlamadan önce, Partim ve şahsım
adına Yüce Meclisinizi saygıyla selamlarım.
Türkiye'de, bütçe uygulamalarında veya finansman
tekniklerinde maalesef, vergi dışında borçlanmaya yoğun bir
şekilde başvurulması ve borçlanmanın, bilhassa
olağanüstü şartlarda gerçekleşmesi, çok yüksek faiz
oranlarıyla, yıllarca, Türkiye'nin borçlanma politikalarının
sürdürülmesi, bir bakıma kamu krizinin en önemli nedenlerindendir.
Yüksek faiz politikalarının, ülkede gelir
dağılımını bozduğunu, fakir ve zengin kitleler
arasında çok büyük uçurumlar yarattığını görmekteyiz.
Geçen yıl, Hazine Müsteşarlığına 26,1 katrilyonluk
bütçe verilmiş olup, bunun 21,6 katrilyonunun iç ve dış borç
faizlerine gideceğini öngörmüşüz. Bu yıl ise, Hazinemize, 2001
yılı bütçesinin yüzde 45'ini oluşturan 21,6 katrilyonluk bütçe
vermişiz; bunun 16,6 katrilyonluk bölümü, iç ve dış borç faizlerinin
karşılanmasında kullanılacaktır.
Dolayısıyla, devleti faiz batağından kurtarmanın,
kısa vadeli yüksek faizli borçları, uzun vadeli düşük faizli
borçlarla takas etmenin yollarını araştırarak bulmak
mecburiyetindeyiz.
Uzun yıllardır, ilk defa 2000 yılında
vergi gelirlerinin yüzde 76'sı faize giderken, 2001 yılında bu
oran yüzde 52'ye gerileyecek olup, kamu harcamalarının yarıya
yakın bir bölümü yatırımlara dönüşecektir.
Hazine bütçesi, enflasyonla mücadele doğrultusunda
IMF ve Dünya Bankası destekli uygulanan ekonomik istikrar programı,
bozulan makro iktisadî dengelerin yeniden tesisini hedeflemektedir.
2000 yılı, enflasyonist bekleyişin
azaldığı bir yıl olmuştur. Dış dünyada
meydana gelen bazı gelişmelerin etkisiyle, hedeflenen enflasyon
bakımından istenilen düzeyden bir miktar sapma olmasına
rağmen, 1986 yılından beri elde edilen en düşük enflasyon
seviyesine ulaşmıştır.
2001 yılı enflasyon hedefimiz, TÜFE'de yüzde
12 ve TEFE'de yüzde 10 olarak ifade edilmektedir. Programın nihai hedefi,
bilindiği gibi, 2002 yılında enflasyonun tek haneli rakam
indirilmesidir.
Ayrıca, uygulanan sıkı para
politikası sayesinde, bütçe azınsanmayacak bir büyüklükte faiz
fazlası vermiş olup, bu uygulamalar sayesinde, kamu kesimi borçlanma
maliyeti düşürülmüş ve aynı zamanda, ciddî kamusal harcama
tasarrufu gerçekleştirilmiştir. Bütçe finansmanında
içborçlanmanın payının nispeten azaltılarak, faiz
oranlarının aşağıya çekilmesi ve kamu kesimi faiz
dışı fazlasının artırılması
hedeflenmiştir. Bu hedefler doğrultusunda, 1999 yılı sonu
itibariyle, yüzde 108'ler civarında olan içborç ortalama bileşik faiz
oranı, 2000 yılında yüzde 38 seviyesine kadar gerilemiş
bulunmaktadır. Tüm bu uygulamalar, şüphesiz, 57 nci hükümetin başarısı
olarak tarihimizdeki haklı yerini alacaktır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Türkiye ekonomisi, ciddî bir dönemeçten geçiyor. IMF'yle yapılan 17 nci
stand-by anlaşmasında kararlaştırılan yapısal
reformların hayata geçi-rilmesinin gerektiği kanaatindeyim; ancak, bu
reformlar yapılırken, ceremesini vatandaşa yüklememenin
yollarını bulmak mecburiyetindeyiz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
üretmeyen ve giderek de üretimden uzaklaşan bir ekonominin
kalkınması, gelişmesi mümkün değildir. Türk ekonomisi,
maalesef, parayla para kazanılan, parası olana devlet kesesinden
tatlı kârlar dağıtılan bir noktaya getirilmiştir. 57
nci hükümetin hedefi, ekonomiyi, girdiği bu çıkmazdan çıkararak,
yine, yatırıma, üretime ve dışsatıma dayalı çizgiye
çekmektir; ancak, bu noktada, piyasalarda ciddî bir sermaye erozyonu
vardır. Gerçek sanayici ve yatırımcılar, artık,
giderek bu piyasadan çekiliyorlar. Bu insanları piyasalara geri
kazanmanın yolu bulunmalıdır. Aynı şekilde,
yatırım sermayesi ve teknolojik gelişme
açığının kapatılması için, yabancı
yatırımcı ve yatırıma dönük doğrudan sermayenin
ülkeye çekilmesi kaçınılmaz bir zorunluluktur.
Değerli arkadaşlarım, gerek yerli
gerekse yabancı yatırımcı ve sermayenin Türkiye ekonomisine
kazanılması, şüphesiz, piyasalara giriş önündeki engellerin
kaldırılması, hatta daha cazip hale getirilmesiyle birebir ilişkidir. Bugün, doğrudan
yabancı sermaye ve portföy yatırımı olarak, dünyada serbest
olarak dolaşan kaynakların toplamı 1,5 trilyon dolardır.
Türkiye'nin, bu büyüklükteki kaynaktan mevcut koşullarda
aldığı yıllık pay ise yüzde 1 düzeyinde bile
değildir; öncelikle, doğrudan yabancı sermaye içerisindeki
payının yılda yüzde 5'lere çıkarılması
gerektiğine inanıyorum. Türkiye, yabancı
yatırımcıyı ülkemize çekme hedefine ulaşmak için ne
gerekiyorsa yapmak zorundadır. Öncelikle, bürokratik işlemleri
azaltmalıyız. Yatırımı cazip kılacak
kolaylıkları sağlamalıyız. Her şeyden de önemlisi
ve en önemlisi, ekonomik güven ortamını oluşturmak
mecburiyetindeyiz. Bu konuda, Hazine Müsteşarlığı
bünyesindeki Teşvik Uygulama Genel Müdürlüğü ve Yabancı Sermaye
Genel Müdürlüğü, yerli ve yabancı sektör girişimcileri için önem
taşımaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
kamu maliyesinde 5 karadelik arasında sayılan kamu iktisadî
teşekküllerinin denetim ve gözetiminden de, bir noktada Hazine sorumludur.
Hazine bünyesinde bulunan KİT Genel Müdürlüğü marifetiyle,
KİT'lerin yönetim kurullarına atanan ve görev yapan
şahıslar, en üst organda oturmak suretiyle, devletin çıkar ve
menfaatlarını korumakla görevlendirilmiştir. Buna rağmen,
KİT'ler zarar ediyor, bütçeye ciddî yük bindiriyor. Bu uygulamanın
doğruluğu bence tartışılır. Daha doğrusu,
hazine bürokratları, yönetim kurulu üyeliklerini, salt ekgelir getiren bir
işlev olarak görmemelidir, bu kişilerin seçimi ve atanmasında
geçerli olan değerlendirme ve yeterlilik kıstasları yeniden
gözden geçirilmeli veya değiştirilmelidir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
dikkatinizi önemli bir noktaya çekmek istiyorum. Ekonomik krizleri çözmek
kadar, krizin olacağının önceden algılanması önem
kazanmıştır. Kriz sırasında önlem almanın
maliyeti, kriz öncesi tedbirlerin maliyetinden daha fazla olabilmektedir. Bu ve
benzeri gelişmeler ışığında
düşünüldüğünde de, bunu temin edecek kurumsal ve fonksiyonel
yapı gözden geçirilerek, yeniden yapılandırmanın kaçınılmaz
bir gereklilik olduğu inancındayım. Kamu yönetiminde sorumlu
olan kişilerin sorumluluklarını büyük bir duyarlılıkla
yerine getirmesi gerektiği kanaatindeyim.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bu duygu ve düşüncelerle, 2001 yılı Hazine Müsteşarlığı
bütçesinin milletimize hayırlara vesile olmasını Cenabı
Allah'tan niyaz eder, bizleri televizyondan izleyen
vatandaşlarımızın mübarek ramazan ayını tebrik
eder, Milliyetçi Hareket Partisi ve şahsım adına Yüce
Meclisinizi saygıyla selamlarım. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Yılmaz.
Sayın milletvekilleri, çalışma süremizin
sonuna geldik.
Alınan karar gereğince, saat 18.00'de
toplanmak üzere birleşime ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 16.02
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma
Saati: 18.00
BAŞKAN: Başkanvekili
Ali ILIKSOY
KÂTİP
ÜYELER: Sebahattin KARAKELLE (Erzincan), Burhan ORHAN (Bursa)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 29 uncu Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
Görüşmelere kaldığımız yerden
devam ediyoruz.
III . - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
1.- 2001 Malî
Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu
Tasarıları ile 1999 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli
İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/764;
1/765; 1/740, 3/642; 1/741, 3/643) (S.Sayıları: 552, 553, 554, 555) (Devam)
E) BAŞBAKANLIK (Devam)
1.- Başbakanlık 2001 Malî
Yılı Bütçesi
2.- Başbakanlık 1999 Malî
Yılı Kesinhesabı
F) HAZİNE MÜSTEŞARLIĞI (Devam)
1.- Hazine
Müsteşarlığı 2001
Malî Yılı Bütçesi
2.- Hazine
Müsteşarlığı1999 Malî Yılı Kesinhesabı
G) GENÇLİK VE SPOR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1.- Gençlik ve
Spor Genel Müdürlüğü 2001 Malî Yılı Bütçesi
2.- Gençlik ve
Spor Genel Müdürlüğü1999 Malî Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.
İkinci tur için, Milliyetçi Hareket Partisi
Grubundan iki arkadaşımız görüşlerini ifade etmişti.
Şimdi, söz sırası, MHP Grubu adına Kütahya Milletvekili
Sayın Seydi Karakuş'ta; buyurun Sayın Karakuş. (MHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakikadır Sayın Karakuş.
MHP GRUBU ADINA
SEYDİ KARAKUŞ (Kütahya) - Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; görüşülecek olan Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü
bütçesi hakkında Milliyetçi Hareket partisi Grubu adına söz
almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Ayrıca, dün, İstanbul'da şehit edilen
polislerimize, Cenabı Allah'tan rahmet, ailelerine ve emniyet
teşkilatına başsağlığı diliyorum.
Sayın milletvekilleri, öncelikle, Türk sporunun
yükünü fiilen yüklenen ve yeni göreve başlayan federasyon
başkanlarına da, ayrı ayrı başarılar diliyorum.
Sayın milletvekilleri, spor, insanlık tarihi
ile başlayıp gelişen ve hayatın bir parçası olan
hareketin kurallar çerçevesinde ortaya konulduğu sosyal bir olgudur.
Yaşamak için öldürmek gerektiği felsefesinden ortaya
çıktığı da söylenilebilen sporun, bugün, ülkeler
arasındaki mücadelelerdeki fonksiyonu küçümsenemeyecek boyutlardadır.
Sosyal, ekonomik ve siyasal boyutlarıyla toplumları etkileyen spor
olgusu, ülkemizi, tabiî olarak ciddî şekilde ilgilendirmektedir. Türk
tarihinin farklı dönemlerinde, toplumu oluşturan kadın ve
erkekler tarafından yapılan spor, milletler mücadelesinde büyük rol
oynamıştır. O dönemlerde daha çok fizik gücüne dayalı
savaşların olması insan gücünün önemini
artırmıştır. Dolayısıyla, devletler, kendi
insanını güçlü kılmak için yoğun çaba sarf
etmişlerdir. Osmanlı öncesi dönemde de, Türklerde, çoğunlukla at
ile ilgili binicilik, cirit, gökbörü, çögen, güreş, okçuluk gibi oyunlar
oynanırken, hem eğlenilmiş hem de her an savaşa hazır
olunmuştur. Osmanlıdan itibaren spor, eğlence aracı olarak
da gündeme gelmeye devam etmiştir.
Spora ve sporcuya sahip çıkma, bizzat padişah
tarafından garanti altına alınmıştır.
Cumhuriyetimizin kuruluşuyla beraber, Gazi Mustafa Kemal Atatürk, bizzat
sporla ilgilenmiş, spora ve sporcuya büyük önem vermiştir. Atatürk,
1938'de spor kurumunu yasallaştırarak, spora verdiği önemi
ortaya koymuştur. 1938'de çıkarılan 3530 sayılı Beden
Terbiyesi Kanunu, hâlâ sporumuzun yasal boyutuyla ana istikametini
oluşturmaktadır. Bugün, 3289 sayılı Yasayla yürütülen
gençlik ve spor faaliyetlerinin, o günden bugüne kendini
geliştirebildiğini ya da kanunların emrettiğini devletin
müeyyidelerle yerine getirdiğini söyleyemeyiz.
Bütçesini görüştüğümüz Gençlik ve Spor Genel
Müdürlüğü, hem gençliği hem de sporu himayesi altına
almış görülmektedir. 30 milyon gencimizin bulunduğu ülkemizde,
üretken bir neslin, 21 inci Yüzyılda gelişmiş ülkelerle dengeyi
sağlayacak, bilgili, eğitimli ve en önemlisi sağlıklı
bir gençliği yetiştirebiliyor muyuz?
İlköğretimden başlayan sınav
yarışması, okul ile dershane dışına
çıkamayan bir hengâme içerisinde sıkıştırarak, ekmek
parası kazanmaktan başka bir şey düşünemeyen gençliğin
görüntüsü içerisindeyiz. Test çözmekten pek serbest zaman bulamayan
öğrenci gençliğimiz, bulduğu boş zamanlarda da vakitlerini
değişik zararlı ortamlarda geçirmekte, ruh ve beden
sağlıkları bozulmaktadır.
Üretken olmanın temel şartı
sağlıklı olmaktan geçer; sağlıklı olabilmenin
temel şartı ise, bi-linçli sporu alışkanlık haline getirmektir.
Ekonomik ve sosyal ihtiyaçlarını yeterince
karşılayamadığımız insanlarımız,
sağlığını kaybetmekte, bunun sonucunda kendisine,
ailesine, çevresine ve ülkesine değişik zararlar vermektedir.
Böylece, bugün istemeye istemeye de olsa affettiğimiz insanlarımız,
tekrar hapishaneleri doldurmakta, buralarda rehabilite edilememenin
yanında, illegal işler için yetişmiş eleman durumuna
gelmektedirler.
Sporu, sadece basit bir hareket ya da değişik
branşlardaki etkinlikler bazında ele alırsak, gerçekleri tam
manasıyla görmemiş oluruz. Gelişmiş dünya
toplumlarında sporun, hem eğitim aracı olarak
değerlendirilmesi hem de ülkelerarası mücadelelerde üstünlük
işareti olarak görülmesi, dünya ve olimpiyat şampiyonlarında
olduğu gibi zor değildir. Bu bakımdan, Amerika Birleşik
Devletleri, Almanya, Fransa, Kanada, Japonya, İngiltere, İspanya,
İtalya ve değişik ülkelerde ülke-mizdeki toplam spor tesisleri
ve sporcu sayısının 500-1000 katını bile geçen fark
bulunmaktadır.
Sayın milletvekilleri, bu olay, yerine getirilmiş
olmak için olmamalıdır. Her yaştaki insanımızın
ruh ve beden sağlığı için, üretken bir nesil
yetiştirebilmek, böylece dünya devletleri arasında kendine güçlü yer
edinecek bir imkân sağlaması için, gençliğe, spora ve sporcuya
ciddî önem verilmesine inanmaktayız. Her ne kadar, 1982
Anayasamızın 58 ve 59 uncu maddeleri, gençliğin kötü
alışkanlıklara sahip olmaması spor ve sporcunun
korunmasını esas alıyorsa da, gerçekte, bunu, ne derece yerine
getirdiğimizi iyi değerlendirmeliyiz.
Ayrıca, spor denilince sadece futbol akla
gelmemeli; başta, medya olmak üzere, diğer sporları tanıtma
ve yayma konusunda yardımcı olunmalıdır.
Hangi spor olursa olsun, insanımız
tarafından yapılıyor olması
arzuladığımız durumdur.
Sporu alışkanlık haline getirecek temel
çalışmalara ilköğretimden başlayarak üniversite bitimine
kadar, hatta bir hayat boyu yapılması sağlanmalıdır.
Bugün kâğıt üzerinde okullarımızda
beden eğitimi ve spor dersleri bulunmaktadır; ancak, çoğu
eğitim kurumlarımızda ya tesis yok veya yetersiz ya da beden
eğitimi veya spor uzmanları bulunmamaktadır. 40 dakikalık
beden eğitimi derslerinin 20 dakikası öğrencinin giyinmesi ve
bir sonraki derse geç kalınmaması için yapılan telkin, beden
eğitimi dersini göstermelik hale getirmiştir. Bunun sonucunda da
kulüplerin altyapısı oluşmamakta, sporda
alışkanlığın kazanılacağı çağda,
öğrenci, gereken ilgiyi görememektedir.
Bu bakımdan, sporun gelişmesi ve
yaygınlaştırılması için:
Altyapıya önem verilmeli ve tesisler
yaygınlaştırılmalıdır.
Bakanlığın desteklediği özel ve tüzelkişilere
tesis yaptırılarak, isimlerinin verilmesi çalışmaları
yoğunlaştırılmalıdır.
Bakanlığımıza bu konuda destek
sağlanmalıdır.
Mahallî idarelerce spor uzmanı bulundurma zorunlu
hale getirilmelidir.
Başarılı sporculara burs, barınma
gibi değişik imkânlar sağlanmalıdır.
Sponsorluğun desteklenmesi konusunda yasal
çalışmalar yapılmalıdır.
Yabancı sporcu transferinin daha dikkatli
yapılması özel ihtimam gerektirmektedir.
Spor etkinliklerinin yapılması, tesis, araç,
gereç ihtiyacının karşılanması sadece Gençlik ve Spor
Genel Müdürlüğünden beklenmemelidir. Yolsuzlukların önlenerek,
buralara giden paraların bir kısmının bile spora kanalize
edilmesi, bu yönde büyük mesafeler kat ettirecektir. Hapishanelere harcanacak
para, eğitim yuvalarına harcanırsa, hapishanelere insan
göndermenin yolları engellenmiş olacaktır.
Okullarda beden eğitimi ders saatleri
artırılmalıdır. Başarılı sporculara itici
güç yardımları yapılmalıdır. Kızların,
okuliçi ve okuldışı spor faaliyetlerde bulunmaları
teşvik edilmelidir. Kulüplerde beden eğitimi öğretmenlerinden
yararlanmalı, beden eğitimi öğretmenliği cazip hale
getirilmelidir. İlkokul öğretmenleri, millî sporcular ve yetenekli
öğrencilerden yardımcı öğretmen yetiştirilmelidir.
Sporcu öğrencilere tahsil hayatı boyunca burs sağlanmalıdır.
Amatör spor desteklenmelidir. Bu konuda, profesyonel sporcuların
transferlerinden belirli yüzdeler alınarak, amatör spora
aktarılmalıdır. Trilyonları alan profesyonel
sporcularımız yukarıdan düşmüyorlar, mutlaka,
altyapıdan geliyorlar; o bakımdan, amatör spora özellikle bu konuda
yardım sağlanmalıdır.
Sayın milletvekilleri, sporun
yaygınlaştırılması, gençliğin korunması,
öncelikle, onu ciddîye almakla ve yasal yapılanmalarla
sağlanacaktır. Yetenekli sporcuların tespiti noktasında
yeni yapılanmaya gidilmelidir. Ana sınıfından
başlayacak yetenek seçimi, geleceğin şampiyonlarını
ortaya çıkacaktır. Bu konuda, Sayın Bakanımızın,
özel gayretleriyle organize edilen beden eğitimi ve spor yüksek
okullarıyla işbirliği halindeki yetenek seçiminin ve onların
spora katkıları konusundaki çalışmaların
devamını ve daha iyi noktalara çekilmesini arzu ediyoruz.
Bunun yanında, gençliğimize sosyal, kültürel,
ekonomik faydaların sağlanacağı gençlik
müsteşarlığı gibi bir yapılanmaya da ihtiyaç
olduğuna inanmaktayız. Yetenekli sporcuların tespiti, yeterli
düzeydeki antrenör ve spor uzmanlarının pedagojik eğitim
almış olmalarına dikkat ederek, altyapıda görev
almaları özendirilmelidir.
BAŞKAN - Sayın Karakuş, sürenizi 1
dakika uzatıyorum; lütfen tamamlayınız.
SEYDİ KARAKUŞ (Devamla) - Teşekkür
ederim.
Aksi halde, 2000 Sidney Olimpiyatlarında
olduğu gibi, millî takımlarımız, antrenör ve
sporcuların büyük çoğunluğunu yurtdışında getirme
gibi bir durumla karşı karşıya gelecektir.
Federasyonlarımız özerkleştirilerek
desteklenmelidir.
Kitlelerin spor yapması noktasında da,
işyerlerinde, toplukonutlarda, mahallî idarelerde spor tesisi
yapımı zorunlu hale getirilerek, ciddî müeyyideler
konulmalıdır. Bu yerlerde, ailelerin, serbest zamanlarını
topluca değerlendirebileceği ortamlar mutlaka
sağlanmalıdır.
Ülke içi, Avrupa, kıtalararası, dünya ve
olimpiyat oyunları gibi spor organizasyonlarında onbinlerden
milyarlara varan seyirciyi, bunların iletişiminde -sadece Sidney
Olimpiyatlarındaki
15 000 televizyoncuyu dikkate alırsak- harcanan milyar dolarları
dikkate aldığımızda, olayın, ekonomik, siyasal ve
kültürel fonksiyonlarının hangi boyutta olduğunu daha iyi
anlarız. Buna, geçen haftaki Galatasaray maçında ve daha önceki haftalarda
yapılan millî maçlarda Meclisin tatil edildiğini de eklersek,
herhalde, sporun fonksiyonunu biraz daha iyi anlamış oluruz.
Bu kadar önem arz eden, sosyal bir olgu olan sporun ve
gençliğin, sadece Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğüne bu bütçeyle
yüklenmesi, gençliğe ve spora fazla önem veremediğimizin bir göstergesidir.
Yine de, hem olimpiyatlarda hem diğer şampiyonalarda Gençlik ve Spor
Genel Müdürlüğümüzün başarıları küçümsenemeyecek kadar
ciddîdir.
Yine, bunun yanında, 2001 bütçesinde 6 trilyon
liralık bir yatırımla, 2008 olimpiyatlarına hazırlanan
Türkiye Cumhuriyeti Devletinin iki saha bile yapamayacak bu parayla, hem
gençliğe hem de spora hizmet etmesi gerçekten zor görünmektedir.
Mesleği de spor olan Sayın Bakanımızın ve Gençlik ve
Spor Genel Müdürlüğünün bu konudaki gayreti yetmemektedir.
Bu vesileyle, hepinizi saygılarımla
selamlarım. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın
Karakuş.
Demokratik Sol Parti Grubu adına üç
arkadaşımız konuşacaklar.
Sayın Başkan, süreyi eşit mi
kullanacaklar?
AYDIN TÜMEN (Ankara) - Evet.
BAŞKAN - Demokratik Sol Parti Grubu adına ilk
söz, İzmir Milletvekili Saffet Başaran'a
aittir.
Buyurun Sayın Başaran. (DSP
sıralarından alkışlar)
DSP GRUBU ADINA SAFFET BAŞARAN (İzmir) -
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Başbakanlık
bütçesi üzerinde, Demokratik Sol Parti Grubu adına söz almış
bulunuyorum; hepinizi, şahsım ve grubum adına saygıyla
selamlıyorum.
Başbakanlık Teşkilatı, 3056
sayılı Kanunla kendisine verilen bakanlıklar arasında
işbirliğini sağlamak, hükümetin genel siyasetinin yürütülmesini
gözetmek, devlet teşkilatının düzenli ve etkin bir şekilde
işlemesini temin etmek, Anayasa ve kanunlarla Başbakana verilen
görevlerin yerine getirilmesinde Başbakana yardımcı olmak gibi
görevleri yerine getiren, merkez teşkilatı ile buna bağlı
ilgili kuruluşlardan meydana gelen, doğrudan Başbakana
bağlı bir teşkilattır.
Bu teşkilatın bütçesi
hazırlanırken, bir yandan, ilgili kanunda ayrıntıları
belirtilen görevleri bütün bir yıl boyunca yerine getirebilmek,
hizmetlerin zorunlu kıldığı mal ve hizmetleri alabilmek,
diğer yandan, ülke kaynakları, bütçe standartları ve azamî
tasarruf ilkesine uyularak hazırlandığını görmekteyiz.
Başbakanlık Teşkilatı içinde yer
alan merkez teşkilatı ve buna bağlı kuruluşların
2001 malî yılı için öngörülen ödeneklerin toplamı; yani,
Başbakanlık 2001 malî yılı bütçesi 400 601 001 000 000
olarak öngörülmüştür. Bir önceki yıla göre yüzde 9,1 oranında
artış gösteren bu bütçenin,
101 388 001 000 000 lirası Başbakanlık Merkez
Teşkilatına, geri kalan 299 213 000 000 000 Türk Lirası da
merkez teşkilatına bağlı diğer kuruluşlar
arasında bütçe standartlarına göre bütçe standartlarına göre
dağıtılmıştır.
Yine, bu bütçede yer alan ve Başbakanlık
merkez teşkilatına bağlı Türkiye Bilimsel ve Teknik
Araştırma Kurumuna ayrılan ödenek 55 trilyon 470 milyar Türk
Lirası, Türkiye Bilimler Akademisinin ödeneği de 1 trilyon 100 milyar
Türk Lirasıdır.
Bilimsel araştırma ve geliştirme
politikalarının çağımızın en stratejik
politikaları olduğu düşünüldüğünde, hem bu
kurumlarımıza hem de üniversitelerimize tahsis edilen ödeneklerin
yetersiz olduğunu görürüz. Önümüzdeki bütçelerde, ar-ge
çalışmalarına ayrılacak ödeneklerin
artırılması en büyük dileğimizdir.
Sayın milletvekilleri, bütçeler üzerinde
yıllardır yapılan değerlendirmelerde,
Başbakanlığa bağlı kuruluşların sayısının
çokluğundan şikâyet edilmiştir. Bu değerlendirmelerde
haklılık payı olduğuna katılıyoruz. Bugün,
sayıları 50'yi geçen bunca kurum ve kuruluş, hiç şüphesiz,
bir ihtiyaçtan ve iyi niyetle, çeşitli zamanlarda kurulmuş ve
bunların öneminden olsa gerek, en yüksek ve en güçlü organ olan
Başbakanlığa bağlanmak suretiyle, bugünlere
gelinmiştir.
Gerek Başbakanlıkta gerekse diğer
kurumlarımızdaki hantal yapının düzeltilmesi ve devletin
yeniden yapılandırılmasıyla ilgili olarak, hükümetimize
verilen yetki yasasıyla, hükümetimizce bir erken çözüm aranmış;
ancak, yetki yasasının iptaliyle bu süreç uzamıştır.
Sayın milletvekilleri, hükümetimizin iş
başına geldiği günden bugüne kadar geçen 19-20 aylık
dönemde yaptığı icraatların, sağduyulu her
vatandaşımız tarafından takdir ve destek gördüğünü
biliyoruz. Yapılan icraatlar, halkımızda, bu hükümete olan
güveni artırmaktadır.
Bu kısa dönemde, devlete ciddîyet ve
tutarlılık getirilmiştir. Her hafta düzenli olarak toplanan ve
kamuoyunu bilgilendiren hükümetimiz, koalisyon hükümeti olmasına
karşın, kendi içerisinde uyumlu, kararlı ve ilkeli tutumuyla,
tüm sorunların üzerine giderek, ülkeye hizmet iradesini ve arzusunu
göstermektedir.
57 nci hükümetimiz ve 21 inci Dönem Meclisimiz, bu
dönemde pek çok iş üretti, çok ciddî ve çok somut sonuçlar aldı ve
almakta; bunları burada sayarak vaktinizi almak istemiyorum. Hükümetimizin
ve Meclisimizin çalışma performansı, hükümetimizin sorunlara
koyduğu teşhisler, çözüm önerileri ve yaklaşımları
bizleri umutlandırıyor.
18 Nisan 1999 seçimlerinden sonra, 57 nci hükümetle
yakalanan siyasî istikrar ve halk desteği sayesinde, bu dönemde,
programın, rutin devlet işleri -ki, bunlar arasında,
geçmişin istikrarsız ve yanlış uygulamaları sonucunda
oluşan yozlaşmalardan devletin ve toplumun arındırılması
var- ülkenin ulusal ve uluslararası yeni açılımlara
hazırlanması ve ekonominin düzeltilmesi gibi başlıklar
altında toplandığını ifade edebiliriz.
Bu kısa dönemde yapılan hizmetler, bundan
sonra yapılacakların güvencesini vermektedir. Hükümetimiz,
geçmişten devraldığı ağır ve bunalımlı
dönemi, bir yandan, kendi kararlı politikaları, bir yandan da
halkımızın desteğiyle aşma mücadelesi vermektedir.
Yine, hükümetimiz, bir hukuk devletinde olması
gereken duyarlılığı göstererek, her türlü kirlenmişliğin
ve yozlaşmanın üzerine gitmekte, bunu yaparken, yasal eksiklikler ve
yapılanmalar, Meclisimizin desteği ve katkısıyla
giderilmektedir.
Ulusal ve uluslararası sorunlarımız,
hükümetimizin ve Meclisimizin büyük bir gayret ve çabasıyla çözüme
ulaştırılmaya çalışılmaktadır.
Bilindiği gibi, 57 nci hükümetimizin gündeminde,
ekonominin düzeltilmesi, önemli ve öncelikli bir yer tutmaktadır.
Yirmibeş otuz yıldır, toplumumuzda, her
gün daha çok, daha büyük ve daha kolay sorun yaratan, toplumsal dengeleri altüst
edecek, ülkemizde neredeyse çok ciddî zafiyetler oluşturacak kadar
güçlenmiş çıkar ve şer odakları, hemen her yerde, merkezde
ve merkezden uzak çevrede oluşmuş, siyasî istikrarsızlıktan
yararlanıp, ulusal ekonomiden hak etmedikleri ölçüde pay alarak, bazen
doğrudan kendileri, bazen de birbirlerine destek vererek, toplumu
temelinden sarsacak duruma gelmişlerdir. Bırakın gelir
dağılımındaki adaletsizliği, neredeyse, halka
verilecek malî kaynak kalmamıştır. Gelinen noktanın özü,
hükümetimizin bugün uğraştığı sorunların
fotoğrafı budur.
Hükümetimizin bu haksız ve adaletsiz
yapıyı kırmak ve bir zaman diliminde halkımızın
beklentilerini yerine getirebilmek için siyasî ve tarihî sorumluluğu
üzerine alarak sergilediği gayret ve çabalar, toplumumuzun, başta
bütün dinamikleri ve halkımız tarafından bilinçli olarak
desteklenmelidir diye düşünüyoruz.
Sayın milletvekilleri, Başbakanımız
Sayın Bülent Ecevit, Türk siyasî hayatına, bazı siyasilerimizin
pek itibar etmediği, çok önemli, çağdaş, kalıcı ve
evrensel ölçütler içeren değerler kazandırmış ve
kazandırmaya devam etmektedir.
Geçtiğimiz yıllarda yapılan seçimler
sonucunda, siyasî istikrar adına çok istenen, salt çoğunluklu tek
parti iktidarları kurulamayınca, Başbakanımız
Sayın Bülent Ecevit, daha o yıllarda, demokrasiye olan
inancının ve ulusal iradeye olan saygısının
gereği olarak, ülkenin koalisyon hükümetleriyle de idare
edilebileceği inancını dile getirmiş ve bunu savunarak
bugünlere gelinmiştir.
Başbakanımızın bu inancı ve
kararlı çabaları sayesinde, bugün, ülkemiz çok önemli bir gücünü ve
dinamiğini; yani, siyasî istikrarını, ulusal iradeye ve
demokratik kriterlere uygun olarak elde edebilmiştir. Böylece, Türk
siyaseti önemli bir dönemeci geride bırakarak, siyasî istikrarı üretir
olmuştur; bunu, çok önemli bir aşama olarak görüyoruz ve bugün 57 nci
hükümete katılan üç siyasî partimiz tarafından olgunlukla
kullanılabilmektedir.
Sayın milletvekilleri, koalisyon olgusu hiç
şüphesiz millî iradeye saygı, demokrasiye inanç ve sorumluluk
duygusuna dayanır. Koalisyonu kurmak ve yaşatmak ise, siyasî etik,
siyasî üslup, güven, diyalog, ülkeye hizmet inancı, dayanışma,
paylaşımcılık ruhu, beceri ve hiç şüphesiz ki, genel
ahlak kurallarına uymayı gerektirir.
Ülkemizde yıllardır özlemini çektiğimiz,
olmasını istediğimiz siyasî etik ve siyasî kültür, bugün, 57 nci
hükümetle birlikte hayata geçirilmektedir. Bu siyasî etik ve kültür, toplumda
gelişip yerleştikçe, demokrasimiz etkinlik ve işlerlik
kazanacak, demokrasi bir yaşam biçimi olacaktır. Toplumsal
barış olumlu etkilenecek, böylece, Büyük Önder Atatürk'ün
"Yurtta Barış, Dünyada Barış" sözünün birinci
ayağı olan yurtta barış, güç kazanacaktır.
İnsanlarımız arasında
dayanışma ve paylaşımcılık ruhu gelişecek,
bir yandan, ulusal birliğimiz ve ulusal bütünlüğümüz güç kazanacak,
diğer yandan, insanlarımız, bugün olduğundan daha ileri
düzeyde varlıklarını, bilgilerini ve emeklerini
birleştirerek; ekonomik, sosyal ve kültürel alanlarda, birlikte
girişimlerde bulunarak, halkımızın girişimcilik
potansiyeli güç kazanacak, sağlıklı üretim, hakça paylaşan
refah toplumuna ulaşmamız hiç de zor olmayacaktır diye
düşünüyorum.
Sayın milletvekilleri, son olarak bir hususu
sizlerle paylaşarak sözlerime son vermek istiyorum.
BAŞKAN- Sayın Başaran, son 1
dakikanız efendim.
Buyurun.
SAFFET BAŞARAN (Devamla)- Bizim Ulusal
Kurtuluş Savaşımız, bilindiği gibi, savunma
amaçlıdır; 1974 Barış Harekâtı da savunmaya
yöneliktir. Türkiye Cumhuriyetinin
kurucusu Büyük Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk'le beraber yeni devlet
yapımızda ve toplum yaşantımızda; "yurtta
barış, dünyada barış" ilkesi, savunma amacı
taşımayan tüm savaşlara karşı olma ilkesi, muasır
medeniyet seviyesinin de üstünü hedef seçen uygarlaşma ilkesi vazgeçilmez
politikalarımızdandır.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti, kurulduğundan bu yana
barıştan ve uygarlaşmaktan yana tavrını ortaya
koymuş, çağdaşlaşma iddiası olan bir devlettir.
Bugün, gelişmiş Batı devletlerinden
bazıları, geçtiğimiz aylarda, sözde Ermeni
soykırımı iddiasıyla tarihin o dönemindeki gerçeklerini
çarpıtarak, ülkemize haksızlık ettiler. Dünyanın
çeşitli bölgelerinde sunî anlaşmazlıklar yaratarak savaş
ekonomilerini ayakta tutmak ve geliştirmek ve bu yolla zenginleşmek,
uygarlığın hangi kriterleriyle bağdaşır? Bugün
dünya barışı, çoğu sunî olarak yaratılan bölgesel
anlaşmazlık ve gerginliklerle sürekli tehdit altındadır.
Çağımızda gelişen bunca değerlere rağmen, dünya
barışına ve dünyadaki açlığa ilgisiz kalan, hatta,
dünya barışını tehdit eden yaklaşımları
sergileyenlerin, tarihin derinliklerinden siyasî ve ekonomik çıkar
sağlamaya hakları yoktur.
Sayın milletvekilleri, ülkemiz 20 nci Yüzyıla
savaşlarla girmiş, Büyük Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk'ün
"yurtta barış, dünyada barış" ilkesiyle bu
yüzyılı tamamlamak üzeredir.
21 inci Yüzyıla da, Başbakanımız
Sayın Bülent Ecevit'in siyasî üslubunun ve siyasî kültürünün bütün
zamanlarda yaşayabilecek objektif ve evrensel değerlerinin etkisinde
ve aydınlığında, sevgiyi, barışı ve
demokrasiyi el ele büyüterek girecektir.
Bu inanç ve düşüncelerle, tüm bütçelerimizin
ülkemize yararlı olmasını diler, hepinize saygılar sunar,
Başkanıma teşekkürler ederim. (DSP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN- Teşekkürler Sayın Başaran.
Sayın Ali Tekin; buyurun. (DSP
sıralarından alkışlar)
DSP GRUBU ADINA ALİ TEKİN (Adana) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Hazine
Müsteşarlığı bütçesi üzerinde, Demokratik Sol Parti
adına konuşacağım; hepinize saygılar sunarım.
Hazine Müsteşarlığı bütçesini ele
alırken, konuyu üç başlık altında incelemek mümkündür;
bunlar, dış borçlar, iç borçlar ve bankacılık sektörü olarak
düşünülebilir.
Öncelikle, dış borçlardan bahsetmek
istiyorum. Türk Hazinesinin, dışborç -anapara ve faiz- ödemeleri
bakımından dış dünyada gerçekten güvenilir olduğunu
görüyoruz. Son likidite sorununa rağmen -örneğin, dünkü Frankfurt
zirvesinde- uluslararası bankalar, Türk ekonomisine olan güvenin,
gerçekten devam ettiğini gösterdiler. Geçen günlerde de, uluslararası
reyting kuruluşları, Türk ekonomisinin notunda önemli bir sorun
olmadığını ifade ettiler.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
ikinci konumuz, iç borçlar. Türkiye, 1990'lı yıllarda, kamu
harcamalarını, önemli ölçüde iç borçlarla yürüttü. Bu dönemde, yüksek
getirili ve göreceli olarak risksiz bir yatırım aracı olarak
görülen devlet tahvili olgusu, ekonomiye damgasını vurdu; hatta,
sık sık "faiz lobisi, rantiye" diye adlandırılan
birtakım kesimlerden de bahsedildi. 57 nci hükümet, bu borçlanma-faiz
sarmalını ortadan kaldırmaya yönelik ciddî adımlar
attı. Malumunuz, 1990 Aralık ayında uygulamaya konulan ekonomik
istikrar ve yapısal reform programı bağlamında, kamu
harcamalarının kısılması ve döviz kurlarının
önceden ilan edilerek, faizle ilgili beklentilerin çerçevesinin çizilmesi
amaçlanmıştı. Peki, bu programın sonuçları, içborçlar
konusunda nasıl oldu? Ortaya, şöyle bir resim çıktı:
Faizler, 1999 yılındaki ortalama yüzde 108 düzeyinden, 2000
yılında yüzde 38'lere kadar düştü. Böylece, devletin
taşımak zorunda olduğu faiz yükünde, 2000 yılı için,
yaklaşık olarak 20 milyar dolarlık bir azalma olduğunu
görüyoruz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri,
şimdi, gelelim bankacılık sektörüne. Bu alanda da üç
değişik olaydan bahsetmemiz mümkün; bunlardan bir tanesi, yeni
kurumsal yapılanmalar; ikincisi, devlet bankalarının durumu ve
üçüncü olarak da, bankalardaki likidite sorunundan bahsetmek olası.
Tanınmış, uluslararası ekonomi
politik uzmanlarından Robert Gilpin'e göre, geri kalmış
ülkelerin geri kalmışlıktan kurtulabilmeleri için, ellerindeki
en önemli politik araçlardan birisi, piyasa kurallarını denetleyecek,
gözetleyecek, gerektiği zaman piyasanın aksaklıklarını
tamir edebilecek bir devlet yapısına, devlet kapasitesine sahip
olmak.
Ülkemizde de, finans piyasalarının önündeki
başıbozukluğu, haksızlıkları ve
hukuksuzlukları ortadan kaldırmak için kurulan Bankacılık
Denetleme ve Düzenleme Kurulu, ülkemizde, sözü edilen bu piyasa
onarıcı devlet aygıtının önemli bir parçası
haline gelmiştir. Böylece, hükümetimiz, finans kesimini modernize etmek
için, çok önemli bir adım atmıştır. Ne yazık ki,
ülkemizde, zaman zaman beliren negatif siyaset anlayışı yüzünden,
bu düzenlemelerin çok daha önce yapılması gerektiği halde,
yapılması mümkün olmamıştı.
Bir diğer önemli gelişme, geçen aylarda, daha
doğrusu geçen ay, Ziraat Bankası, Halk Bankası, Vakıflar
Bankası ve Emlak Bankasının; yani, en önemli kamu bankalarının,
önce özerkleştirilmesi, daha sonra da özelleştirilmesi yönünde
atılmış olan birtakım düzenlemeler. Bu girişim, bir
taraftan, ekonomide kaynakların etkin kullanılmasını
sağlarken, diğer taraftan, Türk siyasetinin üzerinde dolaşan en
önemli ahlakî gölgelerden birinin de ortadan kalkmasına yol
açacaktır. Geçmişte, birtakım siyasî ya da kişisel
amaçlarla, hoyratça kullanılmış olan kamu bankalarını,
bütün siyasî çekiciliğine rağmen ve geçmişin reflekslerinin tam
tersine, kontrolünden çıkarmayı kabul eden bu koa-lisyon hükümetinin
ortağı olan partileri kutluyorum. Böylece, vatanseverliğin güzel
bir örneğini vermiş oldunuz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
son haftalarda, bankacılık sektöründe bazı sorunlar
yaşandı. Bu sorun, hükümetimizin, ABD gibi dost ülkelerin ve IMF gibi
uluslararası finans kuruluşlarının ortak çaba ve
katkılarıyla aşılmış durumda. Bu sorunun
nedenleri konusunda çok değişik teoriler var; ama, görünen o ki,
şöyle bir mekanizma işledi: Yabancı yatırımcılar,
ellerindeki dövizi Türk Lirasına çevirmeye çalıştılar. Türk
Lirasıyla döviz alma taleplerini karşılarlarken, bir taraftan,
piyasadan Türk Lirasını çekmek durumunda kaldılar; çünkü,
karşılığında döviz satın alıyorlardı ve
bu, piyasada, bir likidite daralmasına yol açtı.
Merkez Bankasının uyguladığı,
piyasaya ancak döviz karşılığı TL sürme ilkesi
gereğince -ki, bu ilke enflasyonla mücadele programının bir
parçası- piyasada azalan TL miktarından dolayı faiz-lerde bir
miktar sıçrama söz konusu oldu. Bu konunun tartışması,
önümüzdeki günlerde daha çok verinin ortaya çıkmasıyla daha
sağlıklı bir şekilde yapılabilecektir; ancak,
birtakım genel değerlendirmeler yapılması ve sonuçlar
çıkarılması mümkündür.
Değerlendirmelerden bir tanesi; 1980'lerin sonunda
uygulamaya konulan konvertibilite uygulamasının, yani dış
finansal ilişkilerin liberalizasyonunun, ülkeye para giriş
çıkışında kamu otoritesinin etki alanını
daralttığıdır. Küresel ekonomide konvertibilite kaçınılmaz
olduğuna göre, burada söylememiz gereken şey, ekonomi
politikalarının çok özenli olarak yürütülmesi gerektiğidir.
İkinci değerlendirme; bu sorunun, hükümetin
sorumsuz politikaları sonucu ortaya çıkmadığıdır.
Geçmişteki krizler, hükümetlerin, popülist, göz boyamaya yönelik
enflasyonist politikaları sonucu ortaya çıkarken, bu seferki sorun,
tam tersine, hükümetin enflasyonla mücadele programı çerçevesinde ortaya
çıkmıştır.
Biliyorsunuz ki, 1970'lerden beri Türkiye'de en
düşük enflasyon, 1982 yılında, yani 12 Eylül yönetimi
altında yüzde 27 olarak gerçekleşti. O günlerden bu yana hükümetler,
ne yazık ki, enflas-yonu düşüremedi. Geçenlerde açıklanan
rakamlara göre, enflasyon, uzun yıllar sonra ilk defa yüzde 30
bandına çekilebildi. 2001 yılı için ise, enflasyon hedeflerinin
yüzde 10 bandına ayarlanmış olduğunu görüyoruz. Bu hedef
gerçekleştiği takdirde, Türkiye için gerçekten tarihî bir
başarı olacaktır. Bu hükümet, başka hiçbir şey yapmasa
ya da yapamasa dahi, yalnızca, ama yalnızca enflas-yonu yenmesi,
gelecek kuşaklara, yani bugünün gençlerine ve çocuklarına
verdiği tarihî bir hediye olacaktır.
Sayın milletvekilleri, son olaylarla ilgili üçüncü
değerlendirme şudur: Türkiye'nin, belki de soğuk savaş
döneminde olduğundan bile daha değerli, prestijli bir ülke haline
geldiğini gözlemli-yoruz. Zaman zaman pürüzler ortaya çıksa da,
dış dünyayla eklemlenmiş, yani entegre olmuş bir Türkiye,
yarattığı "karşılıklı
bağımlılık" nedeniyle, hem dünya politikasında
önemli yer işgal eden devletlerin hem de uluslararası kamu
kuruluşlarının üzerinde önemle durdukları, hakkında
politik ve ekonomik risk almaktan çekinmedikleri bir konuma gelmiştir.
Amerika Birleşik Devletlerinin, Avrupa
Birliğinin, Japon Hükümetinin, IMF ve Dünya Bankasının,
ülkemizin ekonomik dirliğiyle bu kadar yakından ilgilenmesi ve
gerektiği zaman yardım elini uzatması, boşuna değildir.
Çünkü, bu ülkeler, Türkiye'ye ve onun geleceğine pek çoğumuzdan daha
iyimser bir gözle bakmaktadırlar.
Dördüncü değerlendirme, teknokratların
ekonomi politikası oluşumundaki rolleri hakkında. Ülkemizde,
demokrasiyi dar bir çerçevede algılayan bazı kesimler, her konuyu
siyasetçilere havale etmeyi bir marifet sayıyorlar. Oysa,
başarılı politikaların arkasında siyasetçilerle
teknokratların çoğu zaman sağlam bir işbirliği
olduğunu görmek durumundayız.
Dolayısıyla, Hazine
Müsteşarının, Merkez Bankası Başkanının ya
da Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu Başkanının
ekonomi politikasına yaptığı etkin katkıları
eleştirmek, gerçekten büyük bir haksızlıktır. Oysa, gelişmiş
ülkelerde, ekonomi, siyasetin dar ve çatışmalı ortamından
göreceli olarak yalıtılmıştır. Amerika Birleşik
Devletlerinde, Merkez Bankası Başkanı Alan Greenspan'in hareket
özgürlüğünü herkes bilir. Japonya ve Güney Kore gibi demokrasilerde de
ekonominin "teknokratik özerklik" ilkesi çerçevesinde yönetilerek ne
türlü başarılar elde edilebileceğini hep birlikte gördük.
Seçim ekonomisi uygulamayan, popülizme kaymayan
politikaları, elbette, herkesin anlaması mümkün değil; ama,
dileriz ki, herkes bunu zamanla öğrenir.
BAŞKAN - Sayın Tekin, son 1 dakikanız
efendim.
ALİ TEKİN (Devamla) - Teşekkür ederim.
Son olarak şu değerlendirmeyi yapabiliriz:
Son parasal dalgalanmalar, hükümete, şevk vermiştir, reformist bir
enerji enjekte etmiştir. Kimilerinin beklediği gibi, hükümette bir
reform yorgunluğu yoktur. Hükümetin reform çabalarını sürdürmeye
kararlı olduğunu, hem iç piyasa hem de dış piyasa,
gerçekten, çok iyi bir şekilde algılamıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
biz, hükümetin, ekonomide başarılı olduğu ve
olacağı yönündeki özgüvenini anlayabiliyoruz; çünkü, Atatürk'ün
belirttiği gibi, Türk toplumu, eğer, kendine güvenip çok
çalışırsa, çağdaş uygarlık düzeyini
yakalamaması için hiçbir sebep yoktur.
2001 yılı bütçesinin, Hazine
Müsteşarlığımız ve ulusumuz için hayırlı
olmasını diliyor, he-pinizi saygıyla selamlıyorum. (DSP,
MHP ve ANAP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Tekin.
Samsun Milletvekili Sayın Tarık Cengiz,
buyurun. (DSP sıralarından alkışlar)
DSP GRUBU ADINA TARIK CENGİZ (Samsun) - Sayın
Bakan, sayın milletvekilleri, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü bütçesi
üzerinde Demokratik Sol Parti Grubu adına konuşmama başlamadan
önce hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Hızlı teknolojik gelişmelerle birlikte
insan yaşamındaki önemi ve yeri gün geçtikçe artmakta olan beden
eğitimi ve spor, aynı zamanda temel eğitimin amaç ve hedeflerinin
çoğunluğunun bir arada kazandırılabildiği tek ve
önemli disiplin ve sosyal bir olgudur.
Beden eğitimi ve sporun, bireyler ve de toplum
için bu işlevi yerine getirebilmesi de, ancak nitelikli,
araştırıcı, üretken, yetiştirilmiş insangücü ve
çağdaş örgütlenmesiyle mümkün olacaktır.
Günümüzde, pek çok ülkede, insanların spora olan
gereksiniminin henüz tam olarak farkında oldukları söylenemez. Oysa,
teknolojideki önemli gelişme sonrası çalışma hayatında
gittikçe artan oranda hareketsizlik ya da tek yönlü yüklenmelere
bağlı olarak kalp-dolaşım ve kas-iskelet sistemi
problemleri, diyabet, şişmanlık ve stres gibi
rahatsızlıkların artmasına yol açmıştır.
Halbuki, bilimsel araştırmalar ve çalışmalar, bu
rahatsızlıkların önlenmesinde ve iyileştirilmesinde, sporun
en uygun ve maliyeti en düşük tedavi edici araç olduğunu ortaya
koymaktadır.
Sporu geniş halk kitlelerinin yaşam biçimi
haline getirmiş ülkelerdeki birey başına düşen ilaç ve
tedavi giderlerinin düşüklüğü ve dengeli toplum görüntüsü, kitle
sporu, bir başka deyişle, herkes için spora yapılan
yatırımın doğal bir sonucu olarak görülmekte ve
değerlendirilmektedir.
Dünyada ve ülkemizde spor alanındaki mevcut
anlayış ve uygulamaları bir ölçüde değerlendirip
irdeledikten sonra, hükümetimiz döneminde sporda hak edilen gelişmelerin
hızlı bir şekilde sürdüğünü de memnuniyetle ifade etmek
isterim.
Sporda başarılı olmanın ve spor
bilincinin geniş kitlelere yayılmasının sağlanabilmesi
için gerekli olan spor eğitiminin, istisnasız bütün
insanlarımıza en iyi şekilde verilmesi, spor
teşkilatının temel hedefleri arasında bulunmaktadır.
Bu anlayışa uygun olarak, toplumu bilinçlendirmenin yanında,
spor eğitiminde, başta sporcular olmak üzere, antrenör, hakem ve
diğer spor elemanlarının yetiştirilmesi yönündeki
çalışmalar, hızlı bir şekilde sürdürülmekte ve
üniversitelerle de yoğun bir işbirliği yapılmaktadır.
Ülkemizde, cumhuriyet tarihinden günümüze kadar
yapılmış olan sentetik, müstakil atletizm sahasının
sayısı, Ankara, İstanbul ve İzmir'de olmak üzere sadece 3
adetti. Bütün spor dallarının temeli
ve olimpiyatların en popüler spor dalı olan atletizmde, Sydney
Olimpiyat Oyunlarından sonra başlatılan Atletizmde
Atılım Projesiyle, öncelikli belirlenen 10 ilde sentetik, müstakil
atletizm sahası yapılması çalışmalarına
başlanmış olup, 2001 yılında da bitirilmesi ve hizmete
sunulması planlanmıştır. Spor teşkilatının
en önemli hizmet projelerinden birisi olan bu çalışma sonucunda,
Türkiye, atletizmi ülke geneline yaygınlaştırırken,
geleceğin Avrupa, dünya ve olimpiyat şampi-yonu
sporcularını yetiştirecek tesisleşmeyi de
gerçekleştirmiş olacaktır.
Sydney Olimpiyatlarında alınan sonuçlar
neticesinde, spor kamuoyumuzun hassasiyeti beni fazlasıyla memnun
etmiştir. Artık, halter, güreş, boks, judo gibi dallar
dışında da kürsüde olma isteğimiz, olimpiyat
başarısının dinamiği olacaktır. Tüm
branşların temeli olan atletizm dalında yapılacak olan
yatırım kararı, spor alanında gerçekten bir devrimdir ve
buradan iddia ediyorum ki, bu büyük proje sayesinde, 2004 ve 2008
olimpiyatları, ulusumuz için çok büyük başarılar getirecektir.
Bu kararı alan ve uygulayan Sayın Bakanıma ve Genel
Müdürlüğümüze teşekkür ediyorum.
Sydney'de, Güney Kore'nin, sadece okçulukta
aldığı madalya sayısının bizim toplam madalya
sayımızdan fazla olması ve komşumuz Yunanistan'ın,
atletizmde, 200 metre erkeklerde ve bayanlar ciritte olimpiyat
şampiyonları çıkardığı gerçeği
karşısında, bu projenin önemi daha da belirginleşmektedir.
2001 yılında İstanbul, Ankara ve
Antalya'da yapılacak olan erkekler basketbol Avrupa şampi-yonası
finalleri ile yine 2001 yılında Samsun'da yapılacak olan
bayanlar hentbol Avrupa şampi-yonası finalleri organizasyonları,
ülkemiz açısından çok önemlidir. Bu önemli organizasyonlara Gençlik
ve Spor Genel Müdürlüğümüzün, gereken desteği vereceğine olan
inancım tamdır.
Olimpiyat oyunlarına talip bir ülke olarak,
artık, basınımızın da, futbol dışında
da bu ülkede spor branşları olduğunu, sadece olimpiyatlar
esnasında değil, sürekli olarak hatırlaması ve öneriler
sunmasını beklemekteyiz. Televizyonlarımızda spor
programlarının, artık, yalnızca futbolu değil, tüm
branşları içermesini de arzu etmekteyiz.
Avrupa Birliğini hedef seçen ülkemizde,
ilköğretim okulları ve liselerde beden eğitimi dersleri 1 saat
değil, Avrupa Birliğinin standardı olan ve Erasmus kriterleri
arasında sayıldığı gibi, 3 saat olmalıdır.
İthal etmek yerine, sporcu yetiştirmenin gerektiği gerçeği
artık görülmelidir. Duyarlı, tutarlı, spor kültürü olan bir halk
kitlesi oluşturalım. Futbol dışında neredeyse tüm
dallara insanımızın yabancılaştığı
gerçeğini kabullenerek, diğer branşları da gereken
seviyelere çıkaralım ve neticede, Ulu Önder Atatürk'ün dediği
gibi, zeki, çevik ve iyi ahlaklı sporcular yetiştirelim.
Sonuç olarak, Genel Müdürlüğün, gençlik ve spor
sektöründe, bilimsel ve teknolojik
gelişmelerin ışığında, toplumsal
değişme hızının ortaya çıkardığı
gereksinimleri karşılamak için, demokratik, katılımcı,
dinamik, etkinliği ve verimliliği gözeten, özerk, hizmetlerde ve
yönetimde kaliteyi temel alan bir anlayış içinde, bundan sonra da
başarılı çalışmalarını sürdürmesini diliyor,
hepinize saygılarımı sunuyorum. (DSP ve ANAP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Cengiz.
Anavatan Partisi Grubu adına iki
konuşmacı var Sayın Başkan, eşit mi
kullanıyorlar?
BEYHAN ASLAN (Denizli)
- Evet.
BAŞKAN - Peki.
İlk söz, Ankara Milletvekili Birkan Erdal'ın.
Buyurun Sayın Erdal. (ANAP sıralarından
alkışlar)
Sayın Erdal, süreniz 15 dakikadır.
ANAP GRUBU ADINA BİRKAN ERDAL (Ankara) -
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Başbakanlık bütçesi
üzerinde Anavatan Partisi Grubunun görüşlerini belirtmek üzere söz
almış bulunuyorum; hepinizi, şahsım ve Grubum adına
saygıyla selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri,
Başbakanlığın en önemli görevi, bakanlıklar
arasında işbirliğini ve koordinasyonu sağlamak, hükümet
programı ve kalkınma planları ile yıllık
programların uygulanmasını takip etmek, devletin tüm
mekanizmalarının ahenk içerisinde işlemesini
sağlamaktır.
Türkiye, 1999 yılında içeride ve
dışarıda karşı karşıya bulunduğumuz
sıkıntıların neredeyse tamamını unutturacak
ölçüde büyük iki felaketi yaşadı. Tüm birimlerin, her zaman
olduğundan daha verimli, dinamik ve kesintisiz
çalışmasını gerektiren bir süreci de beraber getirdi.
Tarihin en ağır doğal afetleri arasında yer alan Marmara ve Düzce depremleri, tüm
acı sonuçlarıyla beraber, alınması gereken önlemleri
değerlendirmek ve uygulamak açısından büyük önem
taşımaktadır. Bu tür felaketlerin bir daha asla
yaşanmaması, en büyük dileğimizdir.
Öte yandan, bir deprem ülkesi olduğumuz da bir
gerçektir. Bu sebeple, depremlere karşı tedbirlerin önceden
alınabilmesi ve deprem olduğunda, çalışmaların
hızlı ve kesintisiz sürdürülebilmesi için, Türkiye Acil Durum
Yönetimi Genel Müdürlüğünün kurulmuş olmasını, Sivil
Savunma Teşkilatında ve Kızılayda yeniden yapılanma
çalışmalarının başlatılmasını
memnuniyetle karşılı-yoruz.
Tüm bu yeni oluşumlar, kamuoyunun, her zamankinden
daha verimli, dinamik ve kesintisiz çalışan bir sisteme duyduğu
özlemin karşılanması açısından da ayrı bir önem
taşımaktadır. Uzun yıllardır, kadro
şişkinliği ve verim düşüklüğünün yanı sıra,
kaynak israfı sorunlarıyla iç içe yaşamakta olan kamu sistemi
yönetim anlayışı, yerini, yalnızca depremle ilgili
çalışmalarda değil, diğer sorunların çözümünde de,
kararlı, iç ve dış problemlere çözüm getiren, çağın
teknoloji ve bilgisine uygun hareket edebilen etkin bir anlayışa
devretmelidir. Bu anlayış çerçevesinde, 55 inci hükümet döneminde
oluşturulan İnsan Hakları Koordinatör Üst Kurulunun
Başbakanlığa bağlı başkanlığa
dönüştürülerek yetkilerinin artırılması, insan hakları
bilincinin ülke çapında yaygınlaştırılması ve
insan hakları ihlallerine meydan verilmemesi için, hukukî ve idarî
altyapının oluşturulması açılarından önem
taşımaktadır.
Bildiğiniz üzere, 2001 yılı, Sekizinci
Beş Yıllık Planın da ilk uygulama yılıdır.
Planın önde gelen hedefi, Türkiye ekonomisinin parametrelerini, Avrupa
Birliği standartlarına yükseltmektir. Bu anlamda, ekonomik istikrar
programı ve Kalkınma Planının bir arada uygulanması,
bu konuda önemli bir aşamayı ifade etmektedir.
Sayın milletvekilleri, takdir edeceğiniz
üzere, başlatılan bu sürecin geri dönüşü yoktur ve
kararlılıkla sonuna kadar sürdürülecektir. Tüm istikrar
programlarının uygulanmasında olduğu gibi, maalesef, bu kez
de, çalışan kesimlerin beklentilerini karşılayacak oranda
iyileştirmeler yapılamadığı açıktır.
Bilindiği üzere, işgücünün tam ve etkin
olarak kullanılabilmesi, ancak, yapılacak norm kadro
çalışmalarıyla sağlanabilir.
Başbakanlığın, merkez teşkilatı için
yaptığı çalışmaların, diğer kamu kurum ve
kuruluşlarında da uygulama bulabilmesi gerekmektedir. Diğer
taraftan, yıllardır konuşulan, kamu personeli rejimiyle ilgili
çalışmaların ne zaman sonuçlanacağını da merakla
beklediğimizi ifade etmek isterim.
Bugün, kamu personeli arasında, ücret
bakımından, hizmetin niteliğinden kaynaklanmayan ciddî
farklılıklar bulunmaktadır. Başbakanlık merkez
teşkilatı ile Başbakanlığa bağlı
kuruluşlar arasında bile ücret farklılığı
görülmekte. Örneğin,
bağlı kuruluşların şube müdürleri kadro
karşılığı sözleşmeli olarak çalışırken,
merkez teşkilatında uzman kadrosunda çalışanlara
tanınan bu hak, şube müdürlerine tanınmamaktadır.
İşçi ve memur kadroları arasında, KİT'ler ve
bakanlık personeli arasında da aynı sorunlar görülmektedir.
Kamu personelinin göstergelerinde de çarpıklıklara
rastlanmaktadır. Örneğin, her ikisi de genel idarî hizmetler
sınıfında yer almasına karşılık, idarî daire
başkanlıklarına 3 000, teknik daire
başkanlıklarına 3 600 ekgösterge verilmektedir. Bir KİT'in
APK daire başkanı, teknik personel olduğu için 3 600 ekgösterge
alırken, diğer bir KİT'in APK daire başkanı, idarî
personel olarak
3 000 ekgösterge almaktadır. Bu farklılığın, işin
niteliğinden kaynaklandığını kabul edebilmek mümkün
değildir.
Diğer taraftan, genel müdür
yardımcıları da, teknik daire başkanları gibi 3 600
ekgöstergeyle çalışmaktadırlar. Ayrıca, genel müdür ve
genel müdür yardımcısı arasında ekgösterge
bakımından görülen uçurum, başka hiçbir makam kademesinde
görülmemektedir.
Kamu personeli arasında ücret dengesizliklerinin
giderilmesine yönelik çalışmalar sırasında, diğer
hususların yanı sıra, yukarıda örnekleme ihtiyacı
duyulan hususların özellikle dikkate alınması gerekmektedir.
Başbakanlık merkez teşkilatındaki şube müdürlerinin
kadro karşılığı sözleşmeli personel olması,
idarî daire başkanlarına da 3 600 ekgösterge verilmesi, genel müdür
yardımcılarının ekgöstergesinin 4 800'e yükseltilmesi
sağlanmalıdır. Benzer farklar, yıllar boyu getirilen
istisnalar ve küçük küçük değişiklikler sonucunda, devlet personel
rejimini karmakarışık bir yapıya sokmuştur. Uzun
süredir de, Başbakanlıkta, devlet personel rejimi
çalışması yapıldığı bildirilmektedir.
Umarız, bu çalışmalar, artık, bir sonuca ulaşır
ve bu karmaşaya bir nihayet verilir.
Değerli milletvekilleri, kamu yönetiminin yeniden
yapılandırılması amacıyla 1999 yılında,
Başbakanlıkça "Kamunet" adı altında bir proje
başlatılmıştır. Kamuda verimliliği, hizmetlerin
kalitesini ve hızını artıracak, malzeme ve zaman tasarrufu
sağlayacak olan bu projenin, en kısa sürede tamamlanmasını
temenni ediyoruz.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
Başbakanlığın esas fonksiyonu olan
bakanlıklararası koordinasyon görevini tam ve eksiksiz olarak yerine
getirmesi açısından, Başbakanlık merkez teşkilatının
nitelik ve teknik kabiliyeti de büyük önem taşımaktadır.
Çağımız, hızlı karar alma ve
bu kararları süratle uygulamaya koyma çağıdır. Düşünce
hızında çalışma üzerine kitaplar yazılmaktadır.
Hızlı karar almanın ve hızlı aksiyona geçmenin
şartı, yetkilerin dağıtılması ve yerinden
yönetimdir. Merkezî karar mekanizmalarının tarihin derinliklerine
ışınlandığı günümüzde,
Başbakanlığın da, yetkileri tek merkezde toplayan
uygulamalardan, daha fazla geç kalmadan uzaklaşacağına inanmak
istiyoruz.
Örnek olsun diye söylüyorum; halen, herhangi bir kamu
kuruluşunda çalışan bir memurun, bir mühendisin veya herhangi
bir personelin yurtdışına gitmesi için, önce, o kuruluştaki
ilgili amirin uygun görüşü, kuruluş genel müdürüyle beraber
kuruluş yönetim kurulunun kararı gerekmekte; bu karar, ilgili
bakanlığın bağlı ilgili kuruluşlar daire
başkanlığına gönderilmekte; bu daire uygun bulursa,
bağlı olduğu genel müdür muavinliği kararıyla genel
müdür oluruna gitmekte; oranın da uygun bulması halinde,
müsteşar muavininin takdimiyle, yazı, müsteşar tarafından
Başbakanlık onayına sunulmaktadır.
Başbakanlıktaki Dış İlişkiler Daire
Başkanlığında çalışan uzmanlar da, bu talebin
uygun olup olmadığını inceleyerek, görüş
bildirmektedirler. Bu görüş, aynı sırayla, ilgili kuruluşa
geri döndüğünde, gidilecek olan seyahatin süresi geçmediyse, toplantının
tarihi geride kalmadıysa, ilgili, bu seyahate gidebilmektedir. Bu
belirttiğim prosedür, herhangi bir abartma değildir, ayniyle vakidir;
bilginin serbest dolaşımı çağında, düşünce
hızında çalışma çağında bizim memleketimizde
uygulanmaktadır.
İnanıyoruz ki, Başbakanlık
kadrolarının çok daha önemli ve öncelik taşıyan görevleri
vardır. Yurtdışı geçici görevlendirmeler, bu amaçla tespit
edilmiş bütçe ödenekleri aşılmamak ve ödeneklere aktarma
yapılmamak kaydıyla, bakanlıklar ile bağlı ve ilgili
kuruluşlarda bakan veya yetki vermesi halinde müsteşarlar,
üniversitede rektörler, diğer kurum ve kuruluşlarda ise, birinci
derecede yetkili ita amirlerinin onayıyla rahatlıkla
yapılabilir.
Başbakanlıkta, çağımıza uygun
olarak başlatılmış olan personel hareketlerinin e-mail'le
internet üzerinden talep edilmesi ve cevaplandırılması
uygulamalarının, uygulamada çıkan tereddütler giderilerek tekrar
başlatılacağına ve bu uygulamanın diğer sahalarda
da yaygınlaştırılacağına inanıyoruz.
Çağımız hız çağı; dünya
çok daha küçüldü, eskisinden çok daha hızlı dönüyor. Buna uygun
olarak, hiç olmazsa, artık, rutin işlerde, ilgili bakanlara,
bakanlık personeline, hemen hemen hepsi üçlü veya dörtlü kararnamelerle;
yani, bakanın, başbakan yardımcılarının ve
başbakanın imzalarıyla atanmış kamu
kuruluşları yöneticilerine hak ettikleri itimadın gösterilerek
yetkilerin delege edileceği ve Başbakanlık merkez
teşkilatının çok daha hızlı ve verimli
çalışacağına inanıyoruz.
Devletin daha verimli çalışmasını
temin edecek şekilde, koordinasyonu kuvvetlendirici, Yüksek Planlama
Kurulu, Özelleştirme Yüksek Kurulu ve benzeri Başbakanlık
kurullarının daha sık toplanarak, kamuoyuna ve piyasalara
"işlerin sahibi var" kanaatini verecek çalışmaların
artacağına inanmak istiyoruz.
Son olarak, çağımızda "olmazsa
olmaz" olan şeffaflığın tüm devlet kademelerine
yerleşti-rilmesi çalışmalarına
Başbakanlığın büyük katkıları olabileceğini
biliyoruz. Bu amaçla, artık, birçok Avrupa ülkesinde uygulamaya
başlanmış örneklerden yararlanılabilir. Bu çerçevede,
öncelikle, tüm devlet ihalelerinin internette yapılmasının iyi
bir adım olacağını düşünüyoruz. Başbakanlık,
öncelikle merkez teşkilatı ve devlet bakanlıklarında
başlatacağı bu uygulamayı, kısa sürede tüm kamu
kuruluşlarına yaygınlaştırabilir.
Sayın Başbakanlık Müsteşarından,
biraz önce, dışarıda öğrendiğim bir husus, beni bu
konuda oldukça ümitlendirdi. Son deprem konutlarının, Dünya
Bankası kredisiyle yapılan ihalesinin ilk bölümünde bu sistem
uygulanmış ve ihale internetten yapılmış. Sayın
Müsteşar, son derece başarılı sonuç
alındığını, her türlü tenkitin bu sistem sayesinde
ortadan kalktığını söylediler. İnanıyorum ki, bu
uygulamalar, 2001 yılı içerisinde, Başbakanlıktan başlayarak,
dalga dalga tüm kamu kuruluşlarına, tüm
bakanlıklarımıza yayılacak ve şeffaflık yönünde
çok çok önemli bir adım atmış olacağız.
Başbakanlık bütçesinin, her türlü iç ve
dış olumsuz şartlara rağmen, yapılabileceğinin en
iyisi olarak ve aşırılıktan kaçınan bir bütçe olmak
üzere hazırlandığına inanmaktayım.
Sayın milletvekilleri, sözlerime burada son
verirken, bu yasama döneminde, hepimizin, üze-rimize düşen büyük
sorumlulukların bilincinde olduğumuzu ifade ederek, saygılar
sunuyorum. (ANAP ve DSP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - İkinci söz, Nesrin Nas'a ait.
Buyurun Sayın Nas. (ANAP sıralarından
alkışlar)
ANAP GRUBU ADINA NESRİN NAS (İstanbul) -
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Anavatan Partisi Grubu ve
şahsım adına, Hazine bütçesi üzerindeki görüşlerimi
belirtmek için yüksek huzurlarınızdayım; bu vesileyle, bütçenin,
tüm ülkeye hayırlı olmasını diler, Yüce Heyetinize
saygılarımı arz ederim.
Sayın milletvekilleri, uygulamakta olduğumuz
ekonomik programın ve IMF ile yapılan üç yıllık stand-by
düzenlemesinin birinci senesi, neredeyse, bitiyor; ancak, henüz programın
bir yılı bile dolmadan, program, başarısız olmakla
itham ediliyor. Bu, açıkçası, biraz haksız bir eleştiri.
Evet, belki, programda ilk yıl hedeflerinin, özellikle enflasyon
hedeflerinin gerisinde kalındı; ancak, yıllarca yüzde 70'ler
bandında seyreden enflasyon, bu programla, yıllar sonra ilk kez
30'lar bandına indirildi. Bu, ciddî ve önemsenmesi gereken bir
başarıdır.
Son yirmibeş yılını yüksek ve
yapışkan bir enflasyonla yaşayan bizim gibi ülkelerde,
insanların, satın aldıkları mal ve hizmetlerin
fiyatlarının arttığını gözlediği sürece
enflasyonun düşmediğini düşünmeleri, son derece normaldir.
Çünkü, bizim gibi alım gücü düşük ülkelerde, mal ve hizmetlerin
fiyatlarından çok, elde edilen gelirin alım gücü enflasyonun olup
olmadığını gösterir. Yani, insanlar için enflasyon ya var
ya da yoktur. Yani, enflasyon kavramı, reel gelir kavramıyla
ilişkilendirilir. Bu nedenle, ekonomik kararlar, gerçeğin
beklentilere yansıtılmasıyla değil, ekonomik aktörlerin
hissiyatlarının; yani, beklentilerinin kararlara
yansıtılmasıyla alınır. Bu da, enflasyonun tek haneli
rakamlara düşürülmesinin önündeki en büyük engeli oluşturur.
Doğal olarak, bu çelişkiyi çözemeyen programların
başarılı olması çok zordur. Çelişkiyi giderebilmenin
yolu ise, teknik değil, siyasî platformdaki ikna gücüdür.
Sayın milletvekilleri, 2001 bütçesine
bakınca, enflasyonla mücadele programının uygulamasında bir
gevşemeden söz etmek mümkün değildir. Bütçede, enflasyon hedefi
toptan eşyada yüzde 10, tüketici fiyatlarında yüzde 12'dir. Bu hedefleri
çok iddialı bulabilirsiniz; ancak, bu hedef-ler, programın 3
yıllık olduğu düşünülerek değerlendirilmelidir.
Dolayısıyla, çıtanın aşağı
düşürülmemesi son derece önemlidir. Çünkü, globalleşen dünyada,
rekabet, kesinlikle ekonomik işletmeler düzeyindeki gerçek
kârlılıktan ve verimlilikten geçiyor. Enflasyon nedeniyle kısa
vadeye tutsak olmamız ise, bu focus'un sürekli olarak arka plana
itilmesine, yapısal ve kurumsal etkinlik arayışının
bir türlü ana gündemimize girmemesine yol açıyor.
Sayın milletvekilleri, enflasyon düştükçe,
top, yavaş yavaş özel kesime geçecek. Düşen enflasyon ve
faizler, normal işletme ekonomisini ve faaliyet
kârlılığını yeniden gereken önemine kavuşturacak.
Ancak, özel kesimin, kendi inisiyatifindeki alanda da çok zorlu bir dönemde
olduğu kesin. Giderek yoğunlaşan global rekabet ve teknolojik
devrim, işletmelerin, hem mevcut operas-yonlarını daha verimli
hale getirmelerini ve fiyattan çok maliyete odaklanmalarını, hem de
yeniden yapılanma, ortaklık arayışı gibi stratejik çabalarını
sürdürmelerini zorunlu kılıyor. Fert başına millî gelirin 3
000 dolar eşiğinden kurtarılması da -son tahlilde- buna
bağlı, başımızı ağrıtan diğer pek
çok sorunun çözümlenmesi de buna bağlı.
Evet, uygulamakta olduğumuz programın en
başarılı yönlerinden birisini de iç ve dışborçlanma
oluşturuyor. 2000 yılını 1999 yılının
içborçlanma uygulamalarıyla
karşılaştırdığımızda, bu
başarı açıkça görülüyor. 1999 yılında
borçlanmanın vadesi bir yıldan kısa iken, 2000 yılında
vade ortalaması bir yıla uzamıştır.
En çarpıcı husus ise, faiz
ortalamasıdır. 1999 yılında, iç borçlanma faiz
ortalaması yüzde 105,5 iken, 2000 yılının ilk on ayı
itibariyle bu oran, yaklaşık yüzde 36'ya gerilemiş
bulunmaktadır. Dolayısıyla, 2000 yılı faiz giderleri,
bir önceki yılın yüksek faizlerini taşıyordu; 2001
yılı faiz giderleri ise bu yılın düşük faizlerini
yansıtıyor.
Kısaca, devletin, 2001 yılında
ödeyeceği faizler, 2000 yılında ödenen faizlerin hemen hemen 20
milyar dolar altında; yani, bütçedeki faiz giderleri, nominal olarak yüzde
21 azalmış. Dolar cinsinden bunu hesaplarsak, yüzde 30'a yakın
bir oranda azalmış. Bu yılın fiyatlarıyla
alırsak, yüzde 33 gerilemiş. Türkiye'nin, kronik enflasyonunda kamu
kesimi açığının en önemli etken olduğunu dikkate
alırsak, bu azalma oldukça önemli.
Evet, başta enflasyon ve borçlanma olmak üzere ekonomik
göstergelerde sağlanan tüm bu olumlu gelişmelere rağmen; ancak,
belirtmek zorundayım ki, halen kaygı verici hususlar da var; çünkü,
ekonomi büyüdüğü halde, malî sektör 2000 yılında reel olarak
büyümedi. Daha kötüsü, hazinenin borçlanma ihtiyacı göreli olarak
azaldığı halde, malî sektörden aldığı pay
arttı. Örneğin, geçen yıl sonunda büyüyen malî sektörün yüzde
47'si hazine borçlanmasında kullanılırken, bu oran, eylül
ayı sonu itibariyle yüzde 53 olmuş; yani, küçülen malî piyasada
hazinenin borçluluğu artmış.
Devlet, toplam Türk Lirası kaynaklarının
daha fazlasına talep yaratmış. Türk Lirası kaynak
yaratamayan bankalar, döviz üzerinden kaynak yaratmaya
çalışmışlar. Bankaların, geçen yıl ortasından
bu yıl ortasına kadar döviz cinsinden varlıkları yüzde 15
artarken, döviz üzerinden yükümlülükleri yüzde 28 artmış.
Kısaca, bankaların aldığı kur riski büyümüş.
Öte yandan, tasarruf eğilimine
baktığımızda, tasarruf eğiliminin dövize kayması
ve Türk Lirası mevduat artışının enflasyonun
altında kalması da bir başka sorun olarak ortaya
çıkmış. Yurt içindeki Türk Lirası mevduatları
yılın ilk sekiz ayında reel olarak yüzde 6,9 gerilemiş.
Kısacası, Türk Lirası piyasası, biraz önce de belirttiğim
gibi, küçülmüş. İstikrar programının
uygulandığı ve enflasyonun çok hızlı olmasa da
düştüğü bir ortamda, yatırımcıların halen Türk
Lirasına rağbet etmemeleri de, güven sorununun birinci sorun olmaya
devam ettiğini bize gösteriyor.
Sayın milletvekilleri, son yaşanan kriz de,
maalesef, kaygıları biraz daha artırmıştır. Evet,
krizin yol açtığı hasar, maalesef, büyük; ancak, bu hasar,
sanıldığı ya da ileri sürüldüğü gibi re-
zervlerin 7 milyar dolar azalması değil; çünkü, rezervler, bu ve
benzeri kriz ihtimali nedeniyle tutulur. Bu krizde kaybedenlerin
başında, Türkiye ekonomisi geliyor. Enflasyonla mücadele
programına duyulan güven, ne yazık ki,
sarsılmıştır. Oysa, yıl başından sonra çok
olumlu bir konjonktür yakalanmıştı; Türkiye'nin yeni bir reform
ve değişim çağına girdiği düşünülüyordu. Ne
yazık ki, likidite krizi, programın büyüsün bozmuştur; gerek
içeride gerek dışarıda, Türkiye'nin riskini
artırmıştır. Kısmen yavaş tepki vermemiz
kısmen de saydamlığı, daha önce de hep
vurgulandığı gibi, dedikodu ve gammazlamayla
karıştırmamızın bedeli ağır olmuştur.
Sayın milletvekilleri, saydamlık eksiği
nedeniyle -bunun altını çizmek istiyorum- özel ya da kamu,
borçlanırken daha yüksek risk primi öder. Daha da önemlisi, saydam olmayan
bir sisteme malî disiplin getirmeye çalıştığınız
zaman, bunu çok maliyetli yapmak zorunda kalırsınız; tıpkı,
bugün olduğu gibi.
Sonuç olarak, hükümet, iç ve dış
piyasaları programa güven duymaları konusunda tekrar ikna edinceye
kadar, dışkaynak girişi azalır, faizler yükselir, tüketim
ve yatırım harcamaları kısılır,
canlılık yerini durgunluğa bırakır. Bütün bunlar, kriz
sonrasının senaryolarıdır. Bu nedenle, bütçe he-deflerini
tutturmak, artık, bizim için çok daha hayatîdir; çünkü, bütçeye konulan
faiz ödenekleri, kaba bir hesapla, Hazinenin iç borçlanma maliyetinin 2001
yılında ortalama yüzde 23-24 olacağını gösteriyor ki,
son kriz, bu faiz oranını tutturmamızı bir ölçüde
güçleştirmiştir.
Sayın milletvekilleri, Türk ekonomi tarihine
"kara çarşamba" olarak geçecek 22 Kasım krizi, bize, global
bir dünyada yaşadığımızı bir kez daha
hatırlattı. Üzülerek belirtmeliyim ki, bu kriz, aynı zamanda,
bize, 1994 krizinden ve 1997 global malî krizinden iyi ders
alamadığımızı ve bankacılık sistemi düzgün
işlemeyen bir ülkenin ekonomisinin düzgün işlemeyeceği gerçeğini
artık görmezden gelemeyeceğimizi de hatırlattı. Üstelik,
biz, bizim şu anda uyguladığımız programa oldukça
benzeyen Brezilya'nın reel planını uygularken, yüzde 1'lere
kadar gerilettiği enflasyonun niçin yeniden fırlayıp
gittiğini de pek dikkate almadık. Eğer, enflasyon
artmadığı halde faizler artıyorsa, güven ortamının
azaldığı, risklerin büyüdüğü bir ortam söz konusu demektir.
Hele bu gelişme, enflasyon düşerken görülüyorsa -ki, Türkiye'de
olduğu gibi- durum daha da ciddî
demektir. Bu gerçeği kabullenmemek ve çözümü ertelemek, sadece, sorunu
büyütür.
Öte yandan, faiz giderlerinde sağlanan tasarruf
her ne kadar önemliyse de, programda, uygulamanın ilk altı
ayında yüzde 40-45 bandında olması öngörülen faizlerin yüzde
30'lara oturması ve bunun programın başarı göstergesi
olarak algılanması, son üç haftadır yaşadığımız
sorunun da ateşleyicisi olmuştur. Faizlerin hızla gerilemesi
cari açık sorununu yaratırken, aynı zamanda, reformların da
yavaşlamasına neden olmuş ve böylece, bir kısır döngüye
girilmiştir. Söz gelişi, başta Telekom özelleştirmesi olmak
üzere, yapısal reformlar konusunda yaşananlar, uluslararası
kuruluşların, Türkiye'nin inanılırlığı ve
kararlılığı konusunda kuşkularının
artmasına yol açmıştır. Daha da önemlisi -son yaşanan
krizin de açıkça ortaya koyduğu gibi- stand-by programı, tüm
koşulların normal seyredeceği varsayımıyla, yani,
hiçbir olağandışı gelişmenin -iç ya da dış-
yaşanmayacağı varsayılarak oluşturulmuş.
Kısaca, teknik deyimiyle, bu programın contingency'si yok.
Bu durumun, mevcut programın en önemli
zayıflığını oluşturduğunu son yaşanan krizde
gördük; yani, ek rezerv kolaylığı gibi bir imkânın varlığı ve
bunun kriz halinde kullanılabileceği bu işin başında
otomatikleştirilmediği için, piyasaların ateşinin
düşürülmesi için iki haftanın geçmesi, birçok bankanın
milyonlarca dolar zarar etmesi, borsanın çökmesi ve 7 milyar doların
Merkez Bankasından çekilmesi gerekmiştir. Dolayısıyla, Türk
ekonomisi bankacılık sistemi zayıf olduğu bilindiği
halde spekülatif saldırılara karşı korumasız
bırakılmış, bu nedenle krizin maliyetinin
ağırlaşmasında IMF yönetiminin de ciddî bir kusuru
olduğunu, maalesef, belirtmek zorundayım.
Değerli milletvekilleri, şu anda
olağandışı bir dönemden geçiyoruz. Bu nedenle, bir süre
önce önemli dediğimiz enflasyon, cari açık, ekonomik büyüme gibi
göstergeler bir süre için anlamını, maalesef, yitirmiştir,
bundan iki hafta önce varlığı bile bilinmeyen göstergeler
önplana çıkmıştır. Bunlar şunlardır: Ekonomide
günlük fonlama 500 - 600 milyon doların altına düşüp orada
kalmadığı sürece, piyasalarda stres devam ediyor demektir. İkinci
önemli gösterge ise, piyasaya gelen günlük döviz talebidir. Bu talep, zaman
zaman sıfıra yaklaşabilir, ama, sonra yine yükselebilir; ancak,
baz almamız gereken miktar ortalama 200 milyon dolardır. Günlük döviz
talebi ortalama 200 milyon doların altına inmedikçe, stres yaratmaya
devam eder. Şimdi, böyle olağandışı bir dönemden
geçiyoruz.
Evet, bildiğiniz gibi, üç hafta önce malî
piyasalarda başlayan krizin ateşi önce malî piyasalara likidite
verilmesi, ardından IMF'den 7,5 milyar dolarlık ek rezerv kolaylığının
sağlanacağı açıklamasıyla düşürüldü. Umarım,
bundan sonra atılacak adımlara dikkat edilir. Ancak, bu arada
yaşanan bir iki gelişmeye işaret etmek istiyorum.
Bilindiği gibi, Merkez Bankası likidite
krizini aşmak için, net iç varlıklar hedefinden geçici olarak
çıktı, piyasaların ateşi düşürülünce, kısa bir
süre sonra da yeniden bu hedefe döndü; çünkü bu programın ana
ayaklarından birisi net iç varlıklar hedefinin tutturulması idi;
ancak, Merkez Bankası, geçtiğimiz salı günü piyasalara
açıklamasının aksine, 700 trilyon lira daha ek likidite verdi.
Bu tür uygulamalar, ne iç ne dış piyasaların gözünden
kaçmıyor ve güvensizlik oluş-
turuyor.
İkincisi, bankaların mevduatlarına ve
mevduatdışı borçlanmalarına devlet garantisi
getirildiği yolunda bir havanın yaratılmasıydı. Oysa,
bu garanti, sadece banka bilançolarının pasiflerindeki kredilere
getirilen bir garanti idi.
Sayın milletvekilleri, bu tür açıklamalar
konusunda daha dikkatli olmak gerekiyor; çünkü, bu kriz, bize, global bir
dünyada yaşadığımızı açıkça gösterdi.
Eğer güveni tesis edemezsek, bu
programı uygulayamayız. Güveni tesis etmek ise çok zor, yıkmak
çok kolaydır.
Türkiye, artık açık bir ekonomi;
hataları uzun süre saklamak ve laflarla idare etmek mümkün değil.
Güven kaybolunca bedelini Türk halkı, hep beraber ödüyoruz. (ANAP, FP ve
DYP sıralarından alkışlar) Kaosla yaşanan son üç
hafta, bize mutlaka ders olmalı. Eğer, siyasetçisiyle,
bürokratıyla, işadamıyla ve bankacısıyla buradan bir
ders çıkarabilirsek, Türkiye yolunda ilerler.
Sayın milletvekilleri, Hazine bütçesiyle ilgili
görüşlerimi belirttikten sonra, yüksek müsaadelerinizle, birkaç cümle de
Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü bütçesiyle ilgili bir şeyler söylemek
istiyorum.
Sayın milletvekilleri, yeni yüzyıl, dünyada
bilgi ve teknolojinin egemen olduğu; dolayısıyla,
kaçınılmaz olarak, insanın her şeyin merkezinde olduğu
bir yüzyıl olacak. Nüfusumuzun neredeyse üçte 1'i gençlerden
oluşuyor; 18 yaşın altındaki nüfusun toplamı 28
milyon. Bu nedenle, bu yeni çağda, gençlik ve gençlerle ilgili
politikalarımızı daha sağlam temeller üzerine
oturtmamız gereki-yor; çünkü, iyi yetişmiş genç bir nüfusla
ülkemizin dünyadaki gücü büyük ölçüde artacaktır.
Sayın milletvekilleri, sporda kazanılan
zaferler, toplumsal, siyasal ve ekonomik alandaki başarıları da
tetiklemektedir; çünkü, bu başarılar, özgüveni beraberinde
getirmektedir.
Spor, en etkin eğitim aracı
olmasının yanı sıra, ülkeler açısından da çok
etkili bir tanıtım ve propaganda aracıdır. Spor, aynı
zamanda, dostluk, adil bir yarış ve rekabet ortamı ve en
önemlisi, dil, din, cinsiyet ve ırk ayrımının
önemsizleşmesi demektir. Bu nedenle, gençliğe ve spora gereken önemi
vermek durumundayız. Dünyanın saygın ve ileri ülkelerinden biri
olma iddiamızı tüm dünyaya taşımamızın ve kabul ettirmemizin önemli
araçlarından biri olacak Olimpiyat oyunlarının, en geç 2008'de
Türkiye'de yapılmasını sağlamak için, milletçe seferber
olmalıyız. Artık, Galatasaray'ın
başarılarıyla yetinemeyiz; Naim Süleymanoğlu'nun
başarılarıyla avunamayız. Sürekli başarı üreten
yapıyı ve sistemi, vakit geçirmeden, kurmak zorundayız.
Unutmayalım ki, gençliğe yapılan yatırım geleceğe
yapılan yatırımdır.
Bu duygularla, Grubum ve şahsım adına,
Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü bütçesinin ülke-mize hayırlı
olmasını diler; Yüce Meclise saygılarımı arz ederim.
(Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Nas.
Doğru Yol Partisi Grubu adına iki
konuşmacı var.
Sayın Başkan, konuşmacılar süreyi
eşit mi kullanacaklar?
TURHAN GÜVEN (İçel) - Evet efendim, eşit
kullanacaklar.
BAŞKAN -
Peki.
İlk söz, Antalya Milletvekili Sayın Kemal
Çelik'e aittir.
Buyurun Sayın Çelik. (DYP sıralarından
alkışlar)
DYP GRUBU ADINA KEMAL ÇELİK (Antalya) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Başbakanlık bütçesi
üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum;
bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Dünya, hızlı bir değişim
yaşıyor. Çağımızın itici gücü, artık,
değişim. Değişime ayak uyduran ülkeler, dünyada lider
konumunda. Uluslararası arenada, çok hızlı değişen
pazarlar, sivil toplum örgütleri ve küresel güçler, devletleri
değişim yoluyla güçlü ve etkili kılma konusunda mücadele
etmektedirler. İşte, bu kapsamda, yarım asra yakın bir süre
devam eden soğuk savaş döneminin kansız bir şekilde sona
ermesiyle, uluslararası ekonomik ve siyasî ilişkilerde
yoğunlaşma ve küreselleşme yeni bir boyut
kazanmıştır. Bu
değişim sonucunda, uzun süreden beri iki süper güç
etrafında toplanan dünya çok kutupluluğa doğru gidiyor, yeni
yeni bloklaşmalar, kutuplaşmalar oluyor. Amerika Birleşik
Devletleri, Kanada ve Meksika'nın meydana getirdikleri NAFTA, diğer
alanda Avrupa Birliği, Japonya, Güney Kore ve Singapur'un meydana
getirdikleri Pasifik Kaplanlarıyla, dünya yeni bir kutuplaşmaya
doğru gidiyor.
Yeni bir Avrupa için, Paris Şartına göre,
yeni yüzyılda çağdaş bir devletin en önemli özelliği,
demokratik bir devlet olmaktır. Demokrasiyi kurmak, geliştirmek,
sağlamlaştırmak ve güçlendirmek, bireyin hak ve
çıkarlarını gözetmek, düşünce, inanç ve ifade
özgürlüğünü sağlamak ve özel sektörün önünü açmak gibi en temel ve en
önde gelen devlet ödevleri, artık, günümüzde sıkça
konuşulmaktadır.
Kısacası, bugün, dünya, bu hedefe, yüksek
standartlı demokrasi, insan haklarına saygı, hukukun
üstünlüğü gibi evrensel değerler içerisinde, yeni ekonomiyle
sürdürülebilir kalkınmanın sağlanması ve bunun sonucunda da
küçük, fakat, etkin devleti oluşturmak için proje üzerine proje, kavram
üzerine kavram geliştirmekte, yeni planlar hazırlamakta, yeni
planı olan, yeni programı olan yeni liderleri işbaşına
getirmektedir.
Değerli milletvekilleri, Türkiye'nin durumuna
bakacak olursak, Türkiye, değişime direnmeye devam ediyor, sorunlar
yumağıyla boğuşarak yerinde saymaya devam ediyor.
Türkiye'de, özel sektör bilgi çağını yaşarken, devlet
sektörü sanayi toplumunun normlarını bile
yakalayamamıştır. Gerçi, bugünlerde, özel sektörün de aynı
şekilde geri kalması isteniyor; ama, bu hizmetin önünde, bu
gelişimin önünde, bu değişimin önünde hiç kimse
duramayacaktır.
Türkiye'ye baktığımız zaman,
ayrıntılar arasında kaybolan bir merkezî idare görüyoruz, yapması
gerekenleri yapmayan bir merkezi idare görüyoruz, hizmet maliyetinin
arttığı bir sistem görüyoruz.
Bir örnek vermek
gerekirse, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün 2000 yılı bütçesi
500 tril-yon liradır. Bu tutarın 375 trilyon lirası personel ve
cari harcamalar için ayrılmış, 125 trilyon lirası da 40 000
köyün yatırımı için tahsis edilmiştir. Yani, 1 liralık
hizmet için 2 liralık harcama yapılmaktadır. Bu nedir; bu,
merkezî idarenin, Ankara'nın her şeyi üstlenmesinin bir sonucudur;
Hakkari'nin yolunun Ankara'dan planlanması, Hakkari'nin içmesuyunun
Ankara'dan ihale edilmesinin bir sonucudur.
Buradan görülüyor ki, Başbakanlık,
koordinasyonu sağlama, planlamayı yapma, hedef gösterme, vizyon çizme
ve politika oluşturma fonksiyonunun dışına çıkıp,
icrai bir makam olarak karşımıza gelmektedir. Bugün, devlet bakanlıklarının
sayısı, her dönemde artarak devam ediyor. Bunlar,
Başbakanın siyasî danışmanı olmaktan
çıkmış, Başbakanlığın bağlı ve
ilgili kuruluşlarının başına getirilerek, âdeta genel
müdür seviyesinde, gereksiz fonksiyonlarla donatılmıştır.
Devlet bakanlarıyla, maalesef, bugün, ikinci bir Bakanlar Kurulu
oluşturulmuştur. Başbakanlık teşkilatındaki
genişlemeye paralel olarak, Başbakanlığın
bağlı ve ilgili kuruluşları da giderek çoğalmakta ve
çeşitlenmektedir.
Değerli milletvekilleri, Başbakanlık,
icra makamı değildir; Başbakanlık, plan program
hazırlama, vizyon çizme, ufuk gösterme, hedef gösterme yeridir; ama,
maalesef, bugün böyle olmamaktadır.
Parlamenter demokrasilerde Başbakan çok önemlidir,
özellikle Türkiye gibi geri kalmış ülke-lerde Başbakan çok
önemlidir; ama, bugün, görüyoruz ki, Başbakanlığın
icraatları, Türkiye'yi, maalesef, bunalımlara sokabilmekte,
Türkiye'yi içinden çıkılmaz hale getirebilmektedir.
Bugün, bakınız, bir Avrupa Birliği olayı
var. Avrupa Birliği olayı, bize, bazı olayları dayatı-
yor, bazı hadiseleri önümüze koyuyor, bazı gruplara diyor ki
"siz Türkiye'den şunu isteyin" Türkiye'ye diyor ki "sen
şunu ver" ve bu pazarlık sonucunda, Türkiye'nin hayatî
sorunları, maalesef, Türkiye'nin önüne getiriliyor. Bugün,
Kıbrıs ve güneydoğu sorunu, Avrupa Birliğinin bir sorunu
olarak karşımıza çıkıyor. Bu sorunlar, Türkiye'nin
sorunlarıdır. Maalesef, Başbakanlık yönetimi bütün bunlara
kayıtsız kalıyor. Yunanistan Avrupa Birliğine girerken,
Türkiye ile sorunlarını çöz, Ege sorununu çöz, kıta
sahanlığı sorununu çöz, Kıbrıs sorununu çöz diye
Yunanistan'a söylenmedi; ama, Türkiye'ye, bütün bu sorunlarını çöz
denildi, hem de bir yıl içerisinde çöz denildi. Bunun bir anlamı var.
Bunun anlamı şudur: Bir Başbakanlık yapabilme, bir
Başbakanlık icraatına hakkını verebilme
olayıdır; geleceği görebilme, bir vizyon olayıdır.
Değerli arkadaşlarım, maalesef, bugün,
Başbakanlığın icraatları o hale geldi ki, ülkemizin
bölünmez bütünlüğü konusunda endişelere neden oluyor. Bugün,
devletimizin iki güzide kurumu, birbirine zıt açıklamalar
yapıyor. Açıklama yapmaması gerekenler, tarihin hiçbir döneminde
Türkiye'nin hayatî sorunlarıyla ilgili hiçbir açıklamada bulunmayan
devletimizin bir güzide kuruluşu, maalesef, açıklama yapmaya
zorlanıyor veya açıklama yapmak zorunda kalıyor; ama, ne
olu-yor; açıklama yaptıktan sonra, maalesef, Sayın Başbakan
"ben izin verdim" diyor. Bu bir Başbakanlık
boşluğunu gösteriyor, bu bir idarî zafiyeti gösteriyor, bu bir
yönetim zafiyetini gösteriyor. Başbakan eğer bürokratlara işi
havale ettiyse, bunun sonu gelmez. Zaten, eğer bir yerde boşluk
varsa, bunu mutlaka doldururlar. Evet; görülüyor ki, Avrupa Birliğiyle
ilişkilerde bir boşluk var, Avrupa Birliğiyle yürütülen
ilişkilerde bir sorun var, bunu bazı kurumlarımız
doldurmaya çalışıyor; ama, ne oluyor?.. Farklı
görüşlere sahipler. Koordinasyon makamı olan Başbakanlık ve
Sayın Başbakan, acaba, burada ne iş yapıyor?!
Değerli arkadaşlarım, bunlar, maalesef,
hiçbir dönemde yaşanmadı; ama, şu anda, bütün bunlar olmakta ve
Türkiye, maalesef, çok büyük sıkıntılar çekmektedir.
Bakınız, Başbakan, bugün, ufuk çizecek.
MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Hep Başbakandan
konuşuyorsunuz, başka bir şeyden konuşun.
KEMAL ÇELİK (Devamla) - Dinleyin... Başbakanlık
bütçesinden konuşuyoruz. Başbakanı konuşacağız;
onun için buraya geldik. Başbakan ufuk çizecek, vizyon gösterecek, iş
dünyasına ufuk çizecek. Bu Başbakanın döneminde, maalesef,
iş dünyası, teker teker, yurt dışında rekabet
ortamında kaybolmuştur. Rahmetli Özal'ı hatırlarsanız;
ikiyüz işadamını uçakla götürür ve rekabet oluşturur,
işbirliği yaptırır, dünyayla iş
yaptırırdı. Diğer liderler de böyleydi; ama, bugün böyle mi?
Maalesef, üç beş tane yolsuz vardır. Kendi dönemlerinde yolsuzluk
yapan üç dört tane işadamı yüzünden, bugün, bütün
işadamlarımız hırsız hüviyetinde, bütün
işadamlarımız yolsuz hüviyetinde. Bunlara hiç kimsenin
hakkı yok. İşadamlarını daha da geliştirmediğimiz
sürece, bu ekonomik olayda, dünyada etkin ve saygın konuma gelemeyiz. Dünyada
bizim zenginimiz, bizim işadamımız olmadığı
sürece, bunlar Başbakan tarafından desteklenmediği sürece bizim
yapacağımız hiçbir şey yoktur. Değerli
arkadaşlarım, ama, bunlara Başbakanın ayıracak
zamanı yok.
Değerli arkadaşlarım, bakın,
yönetim zafiyetine bakın. Hiç geriye gitmeye gerek yok. Bugün
İstanbul'da olanlara bakın, bugün Kızılay'da olanlara
bakın. Doğru Yol Partisi Genel Merkezinde, biz yıllar sonra
silah sesleri duyduk. Türk polisi ayaklanmış. (DYP
sıralarından alkışlar) Kim bu Türk polisi; Türk polisi,
Hakkâri'de şehit olan polistir, İstanbul'da şehit olan polistir;
Türk polisi, mayının üstünde bilmeden uyuyup da sabah kalktıktan
sonra bir ayağını kaybeden ve benim de şahit olduğum
polistir; Türk polisi, işkence gördükten sonra PKK tarafından öldürülen...
Bir polisi bugün gördüm, daha bugün geldi. "Ben işkence gördüm, beni
öldü diye bıraktılar; bana işkence yapanlar affediliyor; ama,
bizim terör mücadelesindeki ufak tefek suçumuz affedilmiyor" dedi. Ne
diyorsunuz buna?! (DYP sıralarından alkışlar)
Bugün, bu polis, maalesef, ülkenin teminatı olan
polis, hükümeti protesto etmiştir, Adalet Bakanını protesto
etmiştir; daha da önemlisi İçişleri Bakanını protesto
etmiştir. Bu nedir; bu, icraatların sonucudur, Sayın Ecevit
Hükümetinin icraatlarının sonucudur bu. (DYP sıralarından
alkışlar) Olaylar, maalesef, bu icraatların sonucudur. Ne
dediniz; geldiniz "biz, personel rejimi yapacağız; eşit
işe eşit ücret vereceğiz" dediniz; ama, dünya polislerine
gecekonduda oturmak yasakken, Türk polisi gecekonduda bile yer bulamıyor;
gecekonduda bile kendisinden kefil isteniyor ve maalesef, sizin
çıkardığınız bu afla bu polis suçlu duruma
düşürülüyor...
İSMAİL AYDINLI (İstanbul) - Senin ne
ayrıcalığın var?!
KEMAL ÇELİK (Devamla) - O affedilmesin! Evet,
tamam, polis sizin affınıza muhtaç değil; ama, bunu affetmemekle
onu suçlu görüyorsunuz; siz, Türkiye'nin güvenliğinden sorumlu polisi
suçlu görüyorsunuz. Bunun da elbette bir karşılığı
olacaktır.
MELDA BAYER (Ankara) -
Kışkırtıyorsunuz.
KEMAL ÇELİK (Devamla) - Bakınız, Clinton
ilk göreve geldiği zaman dedi ki: "Güvenli sokaklar, güvenli caddeler
istiyorum; onun için, 100 000 polis alıyorum ve maaşını iki
kat artırıyorum." Ama, nerede?! Bizim bütün
yaptığımız, bu iktidarın bütün yaptığı,
daha 56 ncı hükümet, 55 inci hükümet döneminden beri, hemen polisi
suçluyor, hemen polisi suçluyor. Türk polisi bunu biliyor. Türk polisi, bunu,
bugünkü tepkisiyle dile getirmiştir.
SALİH DAYIOĞLU (İzmir) - Yapan
düşünsün onu!
KEMAL ÇELİK (Devamla) - Değerli
arkadaşlarım, bakınız, başka bir konuya gelelim.
Dünya, bilgi toplumuna geçiyor. Bakınız, olayın bir başka
cephesine bakalım. Amerika'nın geliştirdiği bilgi
teknolojisiyle meydana gelen yeni ekonomi sonucu, yani sürdürülebilir
kalkınmanın sağlandığı yeni ekonomiye uyum
sağlayamadıkları için, Avrupa Birliği, hemen
toplanıyor ve orada, bilgisayarlı sisteme geçmeye, internetli sisteme
geçmeye karar alıyor ve iki yıl içerisinde, bütün Avrupa'da
internetli eğitimi dile getiriyor. Bunu Türkiye yapabilir mi, Türkiye'nin
Başbakanı yapabilir mi, Türkiye'nin Başbakanının buna
ufku var mı; Türkiye'nin Başbakanının böyle bir vizyonu var
mı? Soruyorum size.
NECDET SARUHAN (İstanbul) - O Başbakanı
anlayamazsın sen.
KEMAL ÇELİK (Devamla) - Değerli
arkadaşlarım, arkadaşlarımız, hep "hiç
değilse hırsız değil" diyorlar...
MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) -
Kışkırtıcısın,
kışkırtıcı!
KEMAL ÇELİK (Devamla) -
Hırsızlıklara göz yumanlar, gece yarısı banka
pazarlığı yapanlara göz yumanlar hırsızdır.
Hırsızlığa göz yumanlar, onlara ortak olmuş sayılır.
(DSP sıralarından gürültüler)
NECDET SARUHAN (İstanbul) - Başbakanı
anlayamazsın sen...
MELDA BAYER (Ankara) - Ne yapmak istiyorsun sen?!..
KEMAL ÇELİK (Devamla) - Değerli
arkadaşlarım, iyi dinleyin, Parlamento...
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri... Sayın
milletvekilleri, lütfen...
KEMAL ÇELİK (Devamla) - Demokrasilerde
Cumhurbaşkanlığı makamının sembolik olması
doğaldır; ama, Başbakanlık sembolik değildir. Bugün
Başbakanlık da sembolik hale gelmiştir. (DYP
sıralarından alkışlar) Gönül isterdi ki,
Başbakanlığımız sembolik olmasın,
Başbakanımız projeler üretsin, Başbakanımız
yapısal reformlar yapsın, Başbakanımız ufuk çizsin, 21
inci Yüzyıl demokrasisini yapsın; ama, hiçbirisi yok. Maalesef...
MELDA BAYER (Ankara) - Ne biçim konuşuyorsun
sen!..
KEMAL ÇELİK (Devamla) - Maalesef, günlük mesaiinin
zaman zaman iki saate kadar düştüğü yazılıyor. Bu demektir
ki, Başbakanlık makamı boştur.
İkinci bir husus da, Başbakanlık
makamı boşsa, yerini mutlaka dolduran olur; çünkü, bu makam
boşluk kabul etmez.
İSMAİL AYDINLI (İstanbul) - Beyniniz
yetmez sizin...
KEMAL ÇELİK (Devamla) - Başbakanlık
makamında bu sıfatı taşıyan kişiyi göremeyen
kamuoyu, uzun zamandan beri bir başka fiilî başbakandan söz etmeye
başladı. (DSP sıralarından gürültüler) Bunu da dikkatinize
sunuyorum. Bu durumun, toplum ve devlet hayatımızı da tahrip
ettiği sorunlar elbette olacaktır.
Değerli arkadaşlarım, kısacası
şunu söylemek istiyorum: Bugün, Başbakanlık millî bir sorun
haline gelmiştir. Sayın Ecevit'ten beklenen ve kendisine
yakışan, onurlu bir şekilde bu görevi iade etmektir. (DYP
sıralarından alkışlar)
MELDA BAYER (Ankara) - Siz, öpün de
başınıza koyun bu Başbakanı...
KEMAL ÇELİK (Devamla) - Eğer bu olmayacaksa,
o zaman da yapılacak şeyin, Yüce Meclisin Sayın Ecevit'e
verdiği güvenoyunu tekrar gözden geçirmesinin ülke ve millet
menfaatına olduğunu belirtir, hepinize saygılar sunarım.
(DYP ve FP sıralarından alkışlar; DSP
sıralarından gürültüler)
AYDIN TÜMEN (Ankara) - Sayın Başkan...
MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Sayın
Başkan...
BAŞKAN - Bir dakika, Sayın
Halıcı...
İkinci söz, İzmir Milletvekili Ufuk
Söylemez...
Buyurun Sayın Söylemez. (DYP
sıralarından alkışlar)
AYDIN TÜMEN (Ankara) - Sayın Başkan...
BAŞKAN - Tutanakları getirtip
baktıracağım...
AYDIN TÜMEN (Ankara) - Sayın Başkan,
tutanaklar falan değil, apaçık, burada, her türlü hakareti
yaptı.
BAŞKAN - Konuşmanın bütünlüğü
bozulmasın sayın başkan...
MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Bozulsun!..
AYDIN TÜMEN (Ankara) - Hayır efendim, nasıl
bütünlüğü bozulmasın?! Bütünlüğü mü kaldı Sayın
Başkan?! Ne bütünlüğü?!
MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Sayın Başkan,
aynı şeyi tekrar ediyor...
BAŞKAN - Tutanakları...
AYDIN TÜMEN (Ankara) - Burada hadiseleri istismar
ediyorlar, devletin güvenliğini hiçe sayarak konuşuyorlar...
BAŞKAN - Sayın Tümen, Sayın Söylemez'den
sonra...
AYDIN TÜMEN (Ankara) - Bakın Sayın
Başkan, bu kadar istismar olmaz.
BAŞKAN - Sayın Tümen, istismar değil...
Söz vereceğim, konuşursunuz... Açıklama hakkı
vereceğim; vermeyeceğim demiyorum, vereceğim.
Buyurun Sayın Söylemez.
DYP GRUBU ADINA H. UFUK SÖYLEMEZ (İzmir) -
Sayın Başkan...
BAŞKAN - Siz buyurun efendim; siz devam edin.
NEVZAT ERCAN (Sakarya) - Sayın Başkan, 2
dakikalık süre ilave edin...
BAŞKAN - Hayır efendim; ne 2 dakikası
allahaşkına?!
NEVZAT ERCAN (Sakarya) - Efendim, süresi
başladı...
BAŞKAN - Hayır efendim; devam etsin o; siz
buyurun...
NEVZAT ERCAN (Sakarya) - Olur mu böyle bir şey
Sayın Başkan?!
H. UFUK SÖYLEMEZ (Devamla) - Evet, herhalde ilave
edecektir Sayın Başkan.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Efendim, siz devam ediyor musunuz etmiyor
musunuz?! Süreniz işliyor...
NEVZAT ERCAN (Sakarya) - Bir dakika efendim... Bir
dakika... Efendim, ben haksızsam...
BAŞKAN - 14 dakika vardı Sayın Çelik
indiğinde.
NEVZAT ERCAN (Sakarya) - Lütfen, süreyi
kullandırın arkadaşımıza!
BAŞKAN - Efendim, siz devam edin...
H. UFUK SÖYLEMEZ (Devamla) - Peki...
Herhalde muhalefeti Meclis kürsüsünde de susturmaya
çalışmayacaktır Sayın Başkan; ona inanıyoruz.
MUSTAFA ÖRS (Burdur) - Beceremez zaten...
H. UFUK SÖYLEMEZ (Devamla) - Bizi kimse susturamaz
zaten... (DYP sıralarından alkışlar)
Değerli Başkan, sayın milletvekilleri;
Hazine ve Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü bütçesi üzerinde Doğru Yol
Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi
saygılarımla selamlıyorum.
Şimdi, Türk hazinesinin bugün içinde bulunduğu
durum, uygulanan ekonomik programdan maalesef soyutlanamaz. Biz,
yılbaşında büyük iddialarla, büyük propagandalarla
yürürlüğe konulan programın, bu ülkede başta ekonomik krize,
daha sonra da sosyal ve siyasal karmaşaya yol açacağını
söyledik, endişelerimizi bu kürsüden defalarca dile getirdik,
ikazlarımızı, revizyon önerile-rimizi ve çözüm önerilerimizi de
ardı ardına sıraladık. Ancak, maalesef, hükümet, Güney
Amerika ve Güneydoğu Asya ülkelerinde felaketlere, demokratik
istikrarı bozmaya kadar giden kaoslara yol açan bu tablita
programında, IMF'yle gerekli pazarlıkları, gerekli
görüşmeleri hakkıyla yürütmeden, ülke gerçeklerine aykırı
yaptığı programla, üç yıllık denilen programın
daha birinci yılı dolmadan, Türk ekonomisini tarihinin en büyük
ekonomik krizine sürüklemiş bulunuyordu; dünkü gensoru görüşmelerinde
ve bütçe görüşmeleri sırasında da arz etmeye
çalıştık.
Bugün, The Wall Street Journal isimli dünyaca
tanınmış büyük bir gazetede çıkan makalede, Türkiye
ekonomisi hakkında şunu söylüyorlar: "Türkiye, onbir aylık
çabalarını, geçtiğimiz iki haftada tüketti."
Yazıktır, günahtır; bu, ülkenin emeğidir, ülkenin
enerjisidir, ülkenin birikimidir. Elimde benim, Chasbank, ki, uluslararası
çok büyük bankacılık grubu, dünyaya, ülkelere kredi açan bir gruptur
"Türkiye'ye ilişkin ekonomik tahminlerimizi revize ediyoruz, 2001
enflasyon hedefi zor. Biz, Türkiye'nin yüzde 10 dediği hedefi, yüzde 25
yapıyoruz" dedi ve bu dünyaya internetten de yayınlandı.
Şimdi, bakınız, burada, her şey iyi
gidiyor derseniz; birtakım hükümet yanlısı çevrelerin de
manşetlerini bildik gerekçelerle ve ilişkilerle yanınıza
alırsanız, her şey iyi gidiyor olmaz. Keşke, demeçlerle,
Türkiye iyi gitseydi; keşke, bugün, biz, Doğru Yol Partisi Genel
İdare Kurulunu yaparken, Kızılay'da silah sesleri
duyulmasaydı; keşke, karşıt görüşlü gruplar, 12 Eylül
öncesini anımsatan biçimde Kızılay'da büyük bir kavgaya ve
çatışmaya girmeselerdi ve keşke, binlerce polisimiz, hak aramak
uğruna, bugün, Başbakanı, hükümeti, Adalet Bakanını ve
İçişleri Bakanını protesto etmeselerdi ve keşke,
Türkiye'de insanlar sokaklarda bu kadar rahatsız olmasalardı.
Değerli milletvekilleri, bakınız,
ekonomi kötü giderse, yönetimi de elinizden kaçırırsınız;
demokraside istikrarı bozarsınız. Demokratik bir hukuk devleti
olmanın erdemi, muhalefetten gelen eleştiri ve önerilere de
tahammüllü olmaktır. Eğer bir ülkede faizler yüzde 2 000 olmuş,
onbeş günde 7 milyar dolar çıkmış, borsa tarihi bir
çöküş yaşamışsa, yanlış giden bir şeyler
vardır; bunu örtbas etmek, olmamış gibi göstermek kimseye bir
şey kazandırmaz.
Ben buradan şimdi, Hazineden sorumlu Sayın
Bakanımıza bazı sorular sormak istiyorum: Sayın
Bakanım, 2001 yılı bütçesinde Hazinenin faiz giderlerini
hesaplarken hangi ortalama faizi baz aldınız; yüzde 23'ü mü
aldınız? Bunu bize açıklarsanız memnun oluruz.
Değerli arkadaşlarım, şunu biliniz
ki, bugün, faizler yüzde 114'tü, yaklaşık yirmi gündür, yüzde 114'ün
altına düşen bir faiz yok. Bankalararası piyasada, maalesef,
faaliyetlerini sürdüren bankaların portföyleri de, Hazineden
yılbaşında aldıkları yüzde 30 faizli bir birbuçuk
yıllık bonolarla zarar yazmaya devam ediyor. Bankacılık
sektörü, özkaynaklarının, neredeyse 3-4 milyar dolarını
kaybetmiş durumda.
Değerli milletvekilleri, bu hadise, IMF'den
birbuçuk yıllığına alınan 7,5 milyar dolar,
Türkiye'nin meselesini elbette çözmeyecektir. Bu faizlerle gittiği
takdirde, 2001 bütçesinde faiz giderlerinin bugünden çok daha yüksek
olacağını, Maliyenin ve Hazinenin faiz gideri yükünün çok daha
fazla olacağını söylemeye, bilmem gerek var mı?!
Artık, Hazine, birbuçuk yıl vadeyle yüzde 30 faizle kime bono
satabilecektir?! Bir Demirbank vardı, o da gitti. Kime
satacaksınız; nereden para bulacaksınız?..
Enflasyonda konulan hedefler, acilen revize
edilmelidir. Sayın Bakana soruyorum; Yirmi gündür yüzde 100'ün altına
düşmeyen, bir dönem yüzde 2 000'lere çıkan gecelik faizlerle,
enflas-yonun, önümüzdeki yıl sonu itibariyle yüzde 10 olacağına
inanıyor musunuz?!. Evet, enflasyon yüzde 10 olacaktır; ama, üç ay
için. Üç ayın ya da dört ayın sonunda, bu enflasyon hedefleri,
maalesef aşılır.
Kendimizi aldatmayalım, program ağır bir
yara almıştır. Kriz, sadece malî sektörde değildir, reel
sektöre de sıçramıştır. Bankalar, kredileri durdurmuş,
mevcut kredileri geri çağırmıştır. Bütçede, son ondört
yılın en iyisi denilen enflasyon rakamları, bu kriz
yaşanmasaydı, belki haklı olabilirdi.
Bakınız, kura baskı yaparsanız,
kiraya yasak koyarsanız, ücretlere baskı yaparsanız, tarım
fi-yatlarına baskı yaparsanız, KİT ürünlerinin
zararlarını gizleyip onların fiyatlarını dondurur ve
biriktirirseniz, devalüasyonu biriktirirseniz, enflasyonu bugün olduğu
gibi belki yüzde 40'a kadar düşürebilirsiniz; ama, bu düşüş
belli bir noktada kalır ve kalıcı olamaz.
Artık, şişenin kapağı
açılmış, cin şişeden çıkmıştır. Gelin,
yol yakınken, henüz yılbaşındayken ciddî, büyük bir hedef
revizyonuna gidelim. Yüzde 10'luk enflasyon hedefi ve yüzde 23'le
borçlanacağını söyleyen Hazinenin önümüzdeki yıl hedefi,
daha bugünden bozulmuştur. Reel sektöre sıçrayan bu rakamların,
ihracatı daha da kötüye götürmesinden, ciddî biçimde endişe ediyoruz.
Yabancı sermaye girişleri ne kadar
olmuştur Sayın Bakan; verilen izinleri sormuyorum, net yabancı
sermaye girişleri, bu sene ne kadar olmuştur? IMF'nin bir
dediğini iki etmeyen, itirazsız her dediğini uygulayan
Türkiye'ye, hani, yabancı sermaye akın akın gelecekti?! Hani
gelecekti?!. Yabancı sermaye nerede?!
Yurtdışı kredilere garanti veriyorsunuz,
sıkışınca, panik içerisinde. Bu garantinin fiktif ve
hukuksuz olduğunu söyledik. Türkiye'deki bankaların yurt
dışından aldıkları, fiktif mi doğru mu
oldukları, hesaplı mı hesapsız mı oldukları,
gerçek mi yanlış mı oldukları bilinmeyen milyarlarca
dolarlık kredilere nasıl garanti verirsiniz siz?!
İnsanların ikili ticarî anlaşmalarındaki
borçlarını nasıl garanti edersiniz?! Garanti edilecek tek
şey, mevduat sahiplerinin mevduatlarıdır.
Şimdi, Sayın Bakana soruyorum:
1-IMF'yle yapılan anlaşmanın
açıklandığı gün, Sayın Başbakan,
yurtdışı kredilere garanti verdi. Bunun hukuksal
altyapısı var mıdır; hangi kanunda bunun yeri vardır;
nasıl yapmayı düşünüyorsunuz?
2- Mevduatlara garanti verildiğini söyledi.
Mevduatlara garanti, bugünkü gibi, 100 milyarla sınırlı ve
yılbaşından itibaren 50 milyara düşecek midir; yoksa,
sınırsız garanti mi vardır; bunu, lütfen,
açıklığa kavuşturun bu bütçede.
Değerli milletvekilleri, Türkiye'de gelir
dağılımındaki bozulma, bugün
yaşadığımız sosyal ve siyasal çalkantıyı da
beraberinde getirmektedir. Türkiye'de daha geçen hafta, onbinlerin, emeklinin, kamu
çalışanının sokağa dökülmesinin ardından,
öğretim üyesinden yargı mensuplarına kadar, geçim
sıkıntısı çeken memurların sokağa dökülmesinden
sonra, bugün, İstanbul'da yaşanan olaylardan büyük endişe
duymaktayız, kaygı duymaktayız. Hükümeti, toplumun sesine,
milletin sesine kulak vermeye ve onların buradaki temsilcileri olan
muhalefetin vekillerinin öneri ve ikazlarına da bu gözle bakmaya davet
ediyorum; ülke, hepimizin. Ülkeyi, 12 Eylül öncesi kardeş kavgasına,
anarşiye ve demokrasinin askıya alınmasına kadar götüren
bir süreci hatırlatan olaylardan büyük endişe duyduk bugün.
Doğru Yol Partisinin Genel İdare Kurulunun
yapıldığı salonun dışında, silah sesleri,
kırılan cam ve çerçeveler, çatışan karşıt
görüşlü gruplar ve bugün, televizyonlardan bunun yayını,
hepimizin tüylerini ürpertti. İstanbul'da yürüyen 5 000 polisimizin hak
arayışları, hükümeti, İçişleri Bakanını ve
Adalet Bakanını istifaya davet etmeleri, Türkiye tarihinde kolay
rastlanabilecek tepkilerden değildir. Bunları görmezden gelmemiz,
bunlara münferit olaylar diye bakmamız, bunları örtbas etmeye
çalışmamız, toplumun rahatsızlıklarını
gizlemeye çalışmamız, bize bir şey ifade etmez,
kazandırmaz. Gelin, burada, bunların, bu huzursuzlukların temeli
olan ve bu huzursuzlukların olacağını sizlere gösteren
muhalefetin önerilerine kulak verin. Gelin, tahrip olmuş programı
onaralım. Gelin, IMF'yle yeniden müzakere sürecini başlatalım.
Gelin, Türkiye'nin hedeflerini doğru koyalım. Gelin, Türk
insanını yok sayan bu programda, Türk insanının
ihtiyaçlarını, esnafın, köylünün, dargelirlinin
hakkını beraberce arayalım. Gelin, bu konularda çekincede
bulunmayın. Piyasalarla inatlaşmadan, ülke gerçeklerine, ekonomi
gerçeklerine uyalım; antiliberalizm denilen emir-komuta ekonomisinden,
gerçekten rekabetçi bir piyasa ekonomisine geçişin yollarını
açalım.
Değerli milletvekilleri, sorumlu muhalefet
anlayışımızla, aylardan beri, bu programın Türkiye'yi
bir çıkmaz sokağa sokacağını söylerken, asla karamsar
olmak, sadece muhalefet yapmak değildi amacımız; işte,
bugünleri, olmasını ve yaşanmasını istemediğimiz
bu olayları kastediyorduk. Sosyal ve siyasal huzursuzluk çıkar,
karmaşa çıkar, ülkeyi tahrip edersiniz, bu programı bu bünye
kaldırmaz derken, bunu söyledik. Elbette, sözümüz IMF'ye ve Dünya
Bankasına değil. Onların da, gelişmekte olan ülkelere
uyguladıkları programlarda büyük eksiklikler ve
yanlışlıklar var. Türkiye, bugün, bunları itirazsız
uyguladığı için bu duruma düşmüştür. IMF 7,5 milyar
dolarlık bu rezerv garantisini verirken, Türkiye'ye henüz dış
bankalardan 1 dolar kredi gelmemiştir. Gelen bu rezervler, sadece rezervde
duran, harcanamayan, yatırıma, borç ödemesine harcanamayan bir fiktif
paradır. Dolayısıyla, bu rezervle, Türkiye'nin yatırım
yapması, üretim yapması, arz yanlısı ekonomiyi
canlandırması mümkün değildir. Gelin, talebi kısan,
insanların alım gücünü yok eden bu politikaları terk edin.
Gelin, bizim, Doğru Yol Partisi olarak önerdiğimiz, arzı
artıran, ihracata destek veren, küçük ve orta boy işletmeleri öne
çıkaran ve vergi oranlarını basitleştirerek tabana yayan
anlayışı, arz yanlısı ekonomiyi geri getirelim. Gelin,
bu programı elbirliğiyle revize edelim. Aksi takdirde, bunun
altında kalacak olan sadece bugünkü iktidar değil, Türk ekonomisidir
ve fa-turayı da ödeyecek olan Türk Milletidir. Bu bakımdan, bu
olaylar hepimize bir ikaz olmalıdır.
Türk ekonomisinde yaşanan şeyler münferit,
sıradan, dedikoduyla olmuş, iki bankanın birbirini kötülemesiyle
olmuş şeyler değildir; bunlar, olsa olsa yan etkileri olur, olay
temelindedir, mantalitesindedir, zihniyetindedir, yönetimindedir. O
bakımdan, hazine bütçesinin görüşüldüğü bugün de, böyle
olayları yaşamak ve bunları dile getirmekten gerçekten üzüntü
duyduğumu belirtir; bütçemizin ülkemize hayırlı
olmasını diler, nezaket ve sabırla dinlediğiniz için Yüce
Heyetinizi saygılarımla selamlarım efendim. (DYP
sıralarından alkışlar)
Sağ olun.
BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Söylemez.
MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Sayın
Başkan...
BAŞKAN - Buyurun Sayın Halıcı.
MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Sayın Başkan,
son günlerde, Doğru Yol Partisi sözcülerinin kürsüde yaptıkları
konuşmalarda, özellikle Partimize ve Sayın Genel
Başkanımıza yönelik olarak kullandıkları sözcüklerde,
söylemlerde, maalesef, gerçekleri yansıtmayan, nezaketle
bağdaşmayan ve hakaret içeren unsurlar bulunmaktadır. Bunu,
sadece yadırgadığımı ifade etmek istiyorum. Gecesini
ve gündüzünü Türkiye için harcayan bir Başbakana biraz önce söylenen
sözleri şiddetle, şiddetle kınıyorum. Maalesef, sadece
kınıyorum; çünkü, Yüce Meclise duyduğum saygı daha fazla
bir şey söylememe mani. O yüzden, bu tür konuşmaları yapan bütün
milletvekillerini, hangi partiden olursa olsun, sadece
kınadığımı ifade etmek istiyorum.
Yalnız, size söylemek istediğim bir husus
var, bu kürsüden yapılacak konuşmaları, Meclisteki
davranışları belirleyen bir İçtüzüğümüz var. Kürsüde
konuşanları mantıkdışı hareket etmeye,
konuşmalarındaki mantıkdışı
davranışları ortaya çıkarmaya yahut onlara engel olmaya
yarayacak bir madde, maalesef, İçtüzükte yok; ama,
saygıdışı konuşanları sizin
önleyebileceğiniz bir madde var; madde 67, konuşma üslubunu
belirtiyor. Bundan sonra, sizin de ve diğer başkanvekillerinin de,
yönetimleri sırasında bu maddeye özen göstermelerini özellikle rica
ediyorum.
Teşekkürler. (DSP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkürler sayın başkan.
MUSTAFA ÖRS (Burdur) - Sayın Başkan, el kol
hareketleri yapıp kürsüdeki konuşmacıya hakaret edenleri de
öncelikle uyarmak lazım.
SALİH DAYIOĞLU (İzmir) - Sus be!..
MUSTAFA ÖRS (Burdur) - Bak.. Bak... Sizleri de
kınıyor mu başkan?..
SALİH DAYIOĞLU (İzmir) - Sus!..
Konuşma!..
MUSTAFA ÖRS (Burdur) - Saygılı ol!.. Ben
size...
SALİH DAYIOĞLU (İzmir) - Otur yerine!..
Söz al da konuş.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
bakınız, burada, Doğru Yol Partisi Grubu adına konuşan
Sayın Çelik'in konuşma üslubunu, gerçekten, Başkanlık
olarak biz de yadırgadık; ancak, Sayın Çelik'in sözünü kesmek
istemedim. Bir Başbakana, bir Başbakan Yardımcısına
"hırsızdır" ifadesi, bu kürsüye ve bu Meclisin
saygınlığına pek yakışmıyor. Eğer,
ifade ve kastınız buysa, bir açıklama gereği
duyuyorsanız... Çünkü, bakın Sayın Çelik, ifadeniz aynen
şöyle: "Bir gece vakti banka pazarlığı yapanlara göz
yumanlar da hırsızdır" Bu, çok çirkin bir ifadedir. Bu
ifadenizi geri alıyorsanız, lütfen, açıklama yapın;
buyurun.
KEMAL ÇELİK (Antalya) - Kürsüye gelebilir miyim.
BAŞKAN - Oradan açıklayınız
efendim.
KEMAL ÇELİK (Antalya) - Sayın Başkan,
ben "hırsızdır" demedim.
BAŞKAN - Dediniz efendim... Hayır...
KEMAL ÇELİK (Antalya) - Ağzımdan
çıktıysa, düzeltiyorum. Dedim ki "hırsızlara göz
yuman, hırsızlığa ortaktır."
BAŞKAN - "Hırsızdır"
dediniz.
KEMAL ÇELİK (Antalya) - Hayır; o ifadem
varsa, düzeltiyorum; ama, "hırsızlara göz yuman,
hırsızlığa ortaktır" dedim, ifadem budur.
BAŞKAN - Aynı anlamda efendim...
MELDA BAYER (Ankara) - Aynı şey...
KEMAL ÇELİK (Antalya) - Eğer
"hırsızdır" gibi bir sözüm geçtiyse, düzeltiyorum,
geri alı-yorum.
BAŞKAN - Fazilet Partisi Grubu adına üç
konuşmacı var. Sayın başkan, süreleri eşit mi?..
AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Eşit
efendim.
BAŞKAN - İlk söz, Ordu Milletvekili Eyüp
Fatsa'nın. (FP sıralarından alkışlar)
FP GRUBU ADINA EYÜP FATSA (Ordu) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Başbakanlık bütçesi
üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu
vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sözlerime başlamadan önce, bugün, menfur bir
saldırı sonucunda kaybetmiş olduğumuz iki polisimize
Allah'tan rahmet diliyor, yaralı polislerimize de geçmiş olsun
diyorum. Ayrıca, polis teşkilatımıza ve Türk Milletimize de
başsağlığı diliyorum.
Sayın milletvekilleri, her ne kadar
Başbakanlık ve bağlı kuruluşların bütçesi
üzerinde konuşu-yorsak da, yürütmenin başı olarak Sayın
Başbakan, Bakanlar Kurulunun faaliyetlerinin tümünden sorumludur.
Değerli milletvekilleri,Türkiye'nin gündemini
aylardır işgal eden operasyonlardan, soyulan ve hortumlanan
bankalardan, tabana vuran ekonomiden, sözde istikrar programıyla
ağır vergi yükü altında ezilen esnaftan, ürettiğinin ve
alınterinin karşılığını alamayan
çiftçilerden, sokaklara dökülen ve zekâta muhtaç edilen memurlardan, ömrünün
sonunda bir simite muhtaç edilen emekliden, açlığa ve sefalete mahkûm
edilmiş milyonlarca işsizler ordusundan, kısaca ezilenlerden,
horlananlardan ve sömürülenlerden bahsetmek suretiyle,
huzurlarınızı işgal etmek istemiyorum.
Sayın milletvekilleri, İnsan Hakları
Evrensel Beyannamesinin kabul edilişinin 52 nci yılı
münasebetiyle, ayrıca içinde bulunduğumuz haftanın da İnsan
Hakları Haftası olması hasebiyle, bugünkü konuşmamda, insan
hakları ihlallerinden bahsetmek istiyorum.
Değerli arkadaşlar, son yirmi
yıldır gündemimizden hiç düşmeyen, yakın bir gelecekte de
düşecek gibi görülmeyen insan hakları meselesi, hem ulusal hem de
uluslararası platformda sürekli önümüze geliyor. Türkiye, hem İnsan
Hakları Evrensel Beyannamesini hem de Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesine bireysel başvuru hakkını ve İnsan Hakları
Mahkemesinin yargı yetkisini kabul etmiş bir ülkedir. İçeride
ise, Türkiye Büyük Millet Meclisi İnsan Haklarını İnceleme
Komisyonunu kurmuş; 1991'den itibaren kurulan her hükümette, insan
haklarından sorumlu bir devlet bakanı görev almış; 1997'den
bu yana da, insan haklarından sorumlu Devlet Bakanının
başkanlığında Başbakanlığa bağlı
İnsan Hakları Koordinasyon Üst Kurulunu oluşturmuştur. İçte
ve dışta, insan haklarıyla ilgili bu oluşumlara
katılan ve öncülük eden Türkiye'nin gündeminden hiç düşmeyen insan
hakları, ihlalleri, aksine her geçen gün artarak devam etmektedir.
Değerli arkadaşlar, insanların
doğuştan getirdiği ve sonradan kazandığı
vazgeçilmez ve devredilemez birtakım hakları vardır. Bunlar
düşünce özgürlüğü, inanç özgürlüğü, ifade özgürlüğü,
eğitim ve öğretim özgürlüğü, barınma ve seyahat
özgürlüğü, teşebbüs özgürlüğü, örgütlenme özgürlüğü ve
savunma haklarıdır. Bu temel insan hakları konusunda yönetimler
çok titiz davranmak mecburiyetindedir.
Saydığımız bütün bu haklar, Anayasa
teminatı altındadır; ama, uygulamada, yasa ihlalleri, hak
ihlalleri yaşanmaktadır. Türkiye'de hak ihlali denildiğinde akla
cezaevleri gelmektedir. Halbuki, cezaevlerinde 70 000, cezaevleri
dışında 70 milyon insanımız yaşamaktadır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi İnsan Haklarını İnceleme
Komisyonu, maalesef, çalışmalarını cezaevlerinin
dışına taşıyamamıştır. Halbuki, cezaevi
dışında hak ihlallerine maruz kalmış yüzbinler
vardır. Sadece 2000 yılı içerisinde Meclis İnsan
Haklarını İnceleme Komisyonuna 1 100'ün üzerinde bireysel
başvuru olmuş; ama, maalesef, İnsan Haklarını
İnceleme Komisyonu bu bireysel başvuruları gündemine
alamamıştır. Türkiye'de yoğun olarak yaşanan insan
hakları ihlallerinin başında, düşünce ve düşünceyi
ifade özgürlüğü gelmektedir.
Değerli arkadaşlar, özgür düşüncenin
olmadığı bir yerde demokrasiden bahsetmek mümkün değildir.
Geçtiğimiz günlerde, sosyal barışa hizmet eder düşüncesiyle
bu Meclis bir şartlı af yasası çıkarmıştır;
ama, gördük ki, bu şartlı af yasası, sosyal
barışı temin etmenin ötesinde, kamu vicdanını
kanatmıştır. Bu yasada birtakım adi suçlular
affedilmiş, katiller, zânîler, caniler affedilmiş; ama, bu ülkenin
düşünen insanları, aydın insanları, siyasî insanları,
sadece düşüncelerini ve fikirlerini ifade etmiş olmalarından
dolayı bu kapsamın dışında tutulmuştur. Bu da,
kamu vicdanını kanatmış, dolayısıyla yapılan
bu çifte standartlı uygulama toplumsal barışa hizmet
etmemiştir. Bir Tayyip Erdoğan'ın, bir Hasan Celal Güzel'in, bir
Eşber Yağmurdereli'nin, kamuoyu önünde işlemiş olduğu
suçlar, affedilen insanların suçlarından daha mı büyüktü; bunun
takdirini kamuoyuna bırakıyorum.
İnanç özgürlüğü, en tabiî insan
hakkıdır.
Değerli arkadaşlar, bu ülkenin inançlı,
mütedeyyin, mazbut insanları, maalesef, uygulayıcıların
bile ne manaya geldiğinin tarifini yapamadıkları bir irtica
mefhumuyla sürekli taciz edilmektedir. Buradan açıkça ifade ediyorum ki,
eğer irticadan kasıt, bu milletin inancı ise, eğer
mürteciden kasıt, bu milletin kendisi ise, hiç kimse boşuna zahmet ve
gayret etmesin, bu insanlar, mahşer sabahına kadar bu ülkede
olacaktır.
Değerli arkadaşlar, yine, inanç
özgürlüğü çerçevesinde, son günlerde çıkarılmak için büyük
gayret gösterilen memur kıyım yasasını zikretmek mümkündür.
Devletimiz ve hükümetimizin yet-kilileri, memurlarının evlerinde
kimlerle oturup konuştuklarını, neler
konuştuklarını, nasıl oturduklarını, hangi
müziği dinlediklerini, hangi kıyafetlerle oturduklarını,
neler yediklerini, tespit edebilecek kadar çok ayrıntılı
takibatı yapabilmekte; ama, şu kutlu iftar akşamlarında bu
insanların sofralarında içmiş oldukları
gözyaşlarını görmezlikten gelmektedir.
Eğitimde fırsat eşitliği
hakkı:
Değerli arkadaşlar, millî eğitimimize
bir bakacak olursak baştan sona bir fecaat arz etmektedir. Özellikle sekiz
yıllık kesintisiz temel eğitim dayatmasıyla, Anadolu'daki
okullar, âdeta, bir koyun ahırına çevrilmiştir.
Yükseköğretimdeki durum ise, çok daha içler acısıdır. Fikri
hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller yetiştirmesi gereken
yükseköğretim kurumlarımız, maalesef, tekdüze insan
yetiştirmenin gayreti içerisine girmiştir.
Sivil örgütlenme hakkı: Demokrasinin kılcal
damarları sayılan dernek ve vakıflar üzerindeki baskılar,
sindirme ve kapatma tehditleri, yine, demokrasinin vazgeçilmez unsuru olarak
kabul edilen siyasî partilerin kapatma tehdidi altında tutulduğu bir
ortamda demokrasiden ve insan haklarından bahsetmek mümkün değildir.
Teşebbüs özgürlüğüne gelince; sermayenin
renklere ayrılması, bu ülkede müteşebbis insanlarımıza
yapılabilecek en büyük haksızlıktır.
Değerli arkadaşlar, teşebbüs
özgürlüğünün olmadığı bir yerde kalkınmadan da
bahsetmek mümkün değildir. Bütün bunların temelinde, devleti
kutsayan, halkı tebaa gören, bireysel hakları yok sayan, toplumu bir
ideolojik çizgide dizayn eden anlayışlar yatmaktadır. Bilinmelidir
ki, demokrasi ve insan hakları gibi evrensel değerler, ideolojik
dayatmalarla gerçekleştirilemez.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
insan hakları, özgürlükler, demokratikleşme, ülkenin birlik ve
bütünlüğüne bir tehdit olarak algılanmaya devam ettiği müddetçe,
sağlıklı bir devlet-toplum ilişkisi kurmak, toplumsal
barışı sağlamak mümkün değildir. Temel hak ve
özgürlükleri devlet tarafından güvenceye alınmayan
vatandaşlardan oluşan bir toplumda, devletin kendisini de güvende
hissetmesi mümkün değildir.
Aslında, insan hakları, bireyin, bir nevi
güvenlik arayışıdır; kendini güvende hissetme, temel hak ve
özgürlüklerini güvenceye alma arayışıdır. Devlet kendi
güvenliğini, vatandaşlarının güvensizliği üzerine
kurmamalıdır, kuramaz. Bir devletin, kendi vatandaşına
yönelik hak ihlali tutumu, uluslararası hukukun alanına girmiş
ve uluslararası takibe konu olmuştur.
BAŞKAN - Sayın Fatsa, süreniz geçiyor; takdir
sizin, arkadaşınızın süresini de kullanıyorsunuz.
Buyurun.
EYÜP FATSA (Devamla) - Toparlıyorum Sayın
Başkanım.
Eylül ayı itibariyle, Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesine ülkemizden 2 661 başvuru yapılmış;
bu rakamla, başvuru yapan ülkeler arasında ülkemiz birinci
sırayı almaktadır. Birleşmiş Milletler, insan
hakları ihlalleri ile uluslararası barış ve güvenlik
arasında ciddî bir ilişki kurma eğilimindedir. İnsan
hakları ve demokratikleşme, Türk dışpolitikasının
önünde, özellikle Batı ile ilişkilerimizde ciddî bir set
oluşturmaktadır.
Katılım Ortaklığı Belgesi
tartışmalarıyla şimdi bir kez daha gündeme gelen ve
önümüzdeki yılların gündeminden de, öyle görülüyor ki,
düşmeyecek olan bu konularda daha ciddî adımlar atmanın
zamanı gelmiştir. Maalesef, kamuoyumuzda, Kıbrıs ve Ege
sorunları ile Kürtçe televizyon, Millî Güvenlik Kurulunun rolü ve idam
gibi netameli konulardan başka yönleri yeterince
tartışılmayan, görmezlikten gelinen Katılım
Ortaklığı Belgesi taslağının "Kısa
Vadeli Siyasî Kriterler" başlığının büyük bir
kısmı, insan hakları ve özgürlüklerini geliştirilmesi
konusuna hasredilmiştir.
Değerli milletvekilleri, demokrasi ve insan
haklarının önündeki engelleri -Avrupa istediği için değil,
her millet kadar bizim insanımızın da demokrasi ve insan
haklarına layık olduğu için- bir an önce kaldırmak ve
gerçekleştirmek hepimizin görevidir.
Bu düşüncelerle, görüşülmekte olan
Başbakanlık bütçesinin hayırlı olmasını temenni
ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (FP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Sayın Candan, buyurun.
FP GRUBU ADINA VEYSEL CANDAN (Konya) - Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Hazine
Müsteşarlığı 2001 yılı bütçesi üzerinde Fazilet
Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Muhterem Heyetinizi
saygıyla selamlıyorum
2001 yılı bütçe görüşmelerini
sıkıntılı bir dönemde yapıyoruz. Bir tarafta, bütçede
5,5 katril-yon açık; diğer tarafta, 17 katrilyon faiz gideri; her gün
yeni vergi ve zam... Milletten toplanan paralar hep faize gidiyor;
yatırım yok; sağlık ve eğitim
sıkıntıda; ekonomi, IMF kontrolünde... Hükümet, hükümet
değil, âdeta, kriz merkezî gibi çalışıyor. Bankalar
batıyor, ülke durmadan soyuluyor. Soygun yapanlar revaçta. Memura,
işçiye, emekliye ücret yok. Sosyal güvenlik sistemi bozuk. Harp
yıllarından sonra en dar bütçeyle karşı
karşıyayız; hepsinden kötüsü, şeffaf olmayan bir bütçe,
kaydı iyi tutulmayan bir bütçe. Konu, artık, hükümet muhalefet
olayını çoktan aşmıştır; toplumda
sıkıntı büyük boyuttadır. Borçlanarak yaşıyoruz;
endişemiz, bu ekonomik sıkıntının, toplumsal patlamaya
doğru gidişidir. Dışborçlar,
dışpolitikamızı da doğrudan etkilemektedir.
Hazine Müsteşarlığında cevap
bekleyen sorular şunlardır kanaatimce:
Hazine Müsteşarlığının görevi
nedir, neyle uğraşıyor? Görevini doğru dürüst yapıyor
mu? Faaliyetlerini denetleyen Sayıştay, Hazine
Müsteşarlığı için ne diyor? Dış ve
içborçların durumu nedir? Özel sektör dışborçlarının
ekonomiye tehdidi nasıl olmaktadır? Hazine, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin denetimi dışında iş yapar mı? Bütçede
gösterilmeden harcanan para var mı? Bütçe açıkları nelerdir?
Hazinenin borçlanma yöntemi ve yanlışları... Hazine, IMF
ilişkileri...
Bu soruların sağlıklı bir
fotoğrafını çektiğimiz zaman, bu sorulara cevap
bulduğumuz zaman, Hazinenin nasıl
yağmalandığını, beceriksizliğin boyutunu, bugünkü
sıkıntılara neden geldiğimizi gayet kolay anlamak
mümkündür.
Değerli arkadaşlar, Hazine
Müsteşarlığı, ülkenin ekonomik politikalarını
tespit eder, kamu finansmanını düzenler, KİT'ler, devlet
iştirakleri, uluslararası malî kuruluşlarla ilişkiler, IMF
ve Dünya Bankası münasebetlerini düzenler, bankacılık, Sermaye
Piyasası Kurulu, sigorta şirketleri, yatırım, teşvik,
teşvik uygulama... Özetle, Hazine Müsteşarlığı,
kaynak, para ve yatırım demektir.
Hazine Müsteşarlığı görevini
doğru dürüst yapıyor mu dedik; sorunun hemen cevabı, hayır.
Hazineyi inceleyen kurum Sayıştay. Çok değerli milletvekilleri,
takdirlerinize arz ediyorum, Sayıştay
Başkanlığının 2000 Malî Yılı Raporu sayfa
61, aynen şöyle: "Dışborçlar hesabı, ilk olarak,
1995'te tespit edilen hatalar yüzünden Türkiye Büyük Millet Meclisi Plan ve
Bütçe Komisyonunda reddedilmiştir." Ayrıca, Hazine, 1996, 1997,
1998, 1999 yılları dışborçları hesabını
Sayıştaya ibraz edememiştir. Dolayısıyla, bu
yıllara ait hesaplar, Sayıştay Genel Kurulunca reddedilmiştir.
Değerli arkadaşlar, demek ki, burada,
nasıl bir kurumun bütçesini müzakere ediyoruz; hesabını
vermeyen, veremeyen; daha doğrusu, genel kurulda hesapları reddedilen
bir kurumun bütçesini müzakere ediyoruz.
Hazine ve dışborçlar... İşin boyutu
nedir; vahim noktadadır. Yine, Sayıştay raporunun 136 ve 138
inci sayfasında "dışborçları özel sektör
yapmaktadır. Devlet işe kefil olmaktadır; bu, yanlış
bir usuldür. Bu işlem, borçlanma maliyetini artırmaktadır"
denilmektedir. Değerli arkadaşlar, devletin, nasıl ve nereden
soyulduğu bu cümleler içerisinde gizlidir.
Yine dikkat çekiyor Sayıştay: "Özel
sektör borçları için verilen teminat mektupları hacmine dikkat
ediniz; yani, ciddî tehdit boyutundadır. Yabancı sermayenin,
kısa sürede, büyük miktarlarla çıkışına izin
verilmemelidir." Bundan on gün önce Hazinede yaşanan
sıkıntı, aslında, Sayıştayın bu önerisine
uyulmamaktan gelmektedir. Peki, bu öneriler dinlenmedi de ne oldu; özel sektör
dışborçları süratle artıyor. Bu borçların faizi
yüksek, vadesi kısa ve risklidir. 1999 itibariyle kısa vadeli
dışborçlar 25 milyar dolar, toplam 50 milyar dolar özel sektörün
devlet garantisinde borcu vardır. Yani, özel sektör bunları
ödemediği zaman, devlet ödeyecek anlamına gelmektedir.
Peki, Hazine söz dinler mi; dinlemez; yetkililer
burada. Peki, bütçede göstermeden Hazine para harcar mı; harcar; yine,
yetkililer burada, itiraz edebilirler, raporlar böyle yazıyor.
1997 Sayıştay Hazine raporundan aynen şu
cümlelere dikkatinizi çekiyorum: 1971-1999 arasında bütçede gösterilmeden
harcanan toplam para 116 milyar dolardır arkadaşlar. Yine, aynı
dönemde bütçe açıkları 109 milyar dolardır.
Sayıştay, Hazinenin kanun tanımaz
halini, raporunun 17 nci sayfasında şöyle ifade ediyor:
"Hazinece, Türkiye Büyük Millet Meclisi iradesi ve denetimi
dışında harcama yapılmaktadır." Şimdi, ben,
buradan, Hazine yetkililerine soruyorum: Siz, yetkiniz olmayan konumda
nasıl harcama yapmaktasınız?
Aynı raporda, devamla, sayfa 40 ve 42'de deniliyor
ki: "Bütçe açıkları devamlı hale geldi, açık giderek
artıyor, bunlar uyarıdır. Borçları borçla ödemeyin, daha
çok vergi koyarsınız -ki, hükümet bunu yapıyor- doğru olan,
kamu giderlerini kısmaktır."
Sayıştayın raporu bu.
Peki, Hazinenin borçlanmalarında takip ettiği
usulde yanlışlıklar var mı; elbette vardır. Çok
şekil hatası yapılmakta ve Hazineye çok pahalıya mal
olmaktadır. Mesela, Dünya Bankası kredileri... Örnek vermiş,
"havuz sistemi birimi" denilmektedir. Burada, Dünya Bankasından
dolar bazında kredi alıyoruz, ödeme yaparken, havuz sistemi birimiyle
ödeme yapıyoruz.
Değerli arkadaşlar, 1997 itibariyle, 89 proje
için, Dünya Bankasından 3,6 milyar dolar kredi almışız. Bu,
sistem bozukluğundan, yanlış sisteme imza atan
bürokratların veya siyasî iradenin suçu, hatası yüzünden, anapara
olarak 4,7 milyar dolar üzerinden ödenmiştir. Hem 1,1 milyar dolar fazla
ödeme yapıldı hem bir de bunların faizleri ödendi; kredi
maliyeti yüzde 31.
Bu bilgiler nerede yazılı; Sayıştay
2000 Malî Yılı Raporunda yazılı.
Peki, Hazine-IMF ilişkileri sağlam mı;
çürük ve bozuk. Bakın, şimdi, 14 Aralıkta IMF bizden ne istiyor:
14 Aralıkta Türk Telekomun yüzde 33,5'ini
satacaksınız; Türk Hava Yollarını
özelleştireceksiniz; enerji yasası çıkaracaksınız;
KİT ürünlerine zam yapacaksınız; ekvergiler
ko-yacaksınız; memura, işçiye düşük ücret vereceksiniz;
çiftçiye destek vermeyeceksiniz; batık bankalara el
koyacaksınız, zararını üstleneceksiniz; bankaların
buldukları yurtdışı kredilere kefil
olacaksınız... Halbuki, Sayıştay bunun tam tersini
söylüyor. Başkaca?.. Başkaca çok önemli bir şey daha söylüyor;
program için ne gerekiyorsa onu yapacaksınız...
Dünyanın hiçbir yerinde, böyle bir
anlaşmanın bir örneği daha yoktur.
Değerli arkadaşlar, bu son haftada, IMF, bize
7,5 milyar dolar ek destek kredisi verecek; 2,9 milyar dolar da stand-by
anlaşmasından, toplam 10,4 milyar dolar kredi veriyor. Bir
yılda, 7 eşit taksitte verilecek; geri ödemesi 18 ay, faiz oranı
yüzde 6. Halbuki, normal şartlarda kredi de oran yüzde 2-3'tür ve 20
yıl vadelidir.
BAŞKAN - Sayın Candan, sürenizi
aştınız; takdir sizin...
VEYSEL CANDAN (Devamla) - Hemen tamamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, Hazine normal
şartlarda yüzde 2 ve 3 dolar bazında borçlanması lazımken,
20 yıl borçlanması lazımken, faiz yüksek ve süre
kısadır. Yapılan hesaplarda, Türk Telekom ve Türk Hava
Yolları özelleştirildiği zaman, satıldığı
zaman, bu krizi karşılamamaktadır; yani, başka bir ifadeyle
büyük bir beceriksizlik örneği verilmiştir.
Konuşmamı şöyle tamamlıyorum: Peki,
neden bu hale geldik: Sorumsuz davrandınız; özellikle son üç
yıllık hükümet için söylüyorum. Özelleştirme dediniz, milletin
malını, yine milletin pa-rasıyla alıp satanlara verdiniz.
Medya patronlarına teşvik verdiniz; yetmedi, kredi verdiniz; yetmedi,
banka kurma izni verdiniz; yetmedi, enerji ihalesi verdiniz; yetmedi, devlet
arazileri verdiniz.
Medya patronları, buna karşılık,
gazetelerini, tv'lerini size açtılar, her gün "ekonomi iyi
gidi-yor" diye manşet attılar. Partili milletvekilleri ve
bakanlar, bu medyanın ekonomik danışmanı oldular,
onların işlerini ve ihalelerini bağladılar. Şimdi,
hükümet bunları açıklarken "olay psikolojiktir, olay
sosyolojiktir..." diyor. Kanaatime göre, olay, aslında ne sosyolojik
ne psikolojik; olay şizofrenik delirme vakasıdır, ekonominin
iflas etme vakasıdır.
Saygılar sunuyorum. (FP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - FP Grubu adına Konya Milletvekili
Sayın Lütfi Yalman; buyurun. (FP sıralarından alkışlar)
FP GRUBU ADINA LÜTFİ YALMAN (Konya) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü
bütçesi üzerinde Fazilet Partisinin görüşlerini açıklamak üzere
huzurlarınızdayım: hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sözlerimin başında, dün, hunharca ve
kalleşçe saldırıya uğrayarak şehit olan iki polisimize
Allah'tan rahmet diliyorum, yaralılara şifalar temenni ediyorum ve
yakınlarına başsağlığı diliyorum.
İnşallah, bu insanlıktan yoksun, şerefsizler en kısa
zamanda yakalanırlar. (Alkışlar)
Değerli arkadaşlarım, bunun basit bir
saldırı olmadığı, birtakım mahfillerden ve
merkezlerden yine düğmelere basıldığı kanaatimi de
ifade etmek istiyorum.
Hepimizin bildiği gibi, dünyanın
gıptayla baktığı genç bir nüfusumuz var. Bir milletin
kalkınması, üretken olması, enerji ve heyecan dolu, dinamik, her
yönden iyi yetiştirilmiş ve eğitilmiş genç potansiyellerle
mümkündür.
Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünü, sadece sportif
faaliyetleri organize eden ve takip eden bir kurum olarak algılamak
oldukça yanlıştır. Genelde konuşmacı
arkadaşlarımızın sportif faaliyetlere
ağırlık verdiğini gördük. Oysa, burada asıl hedef
gençliktir, her yönüyle gençlik. Spor, bu hedef kitlesinin ihtiyaçlarından
sadece bir tanesidir. Anayasamızın 59 uncu maddesi "devlet,
vatandaşlarının beden ve ruh sağlığını
geliştirecek tedbirleri alır, sporu her kitleye yayar ve devlet,
başarılı sporcuyu korur" der. O halde, devlet, hedef kitle
olan gençliğin, hem bedenen hem de ruhen gelişimini ve eğitimini
sağlamakla yükümlüdür. Gençlik, Allah'ın herkese eşit olarak
verdiği; ama, kıymetinin bilinmeyip genelde har vurulup harman
savrulduğu bir nimettir.
Bugün dünyada kötü alışkanlıkların
ve buna bağlı hastalıkların hızla
yaygınlaştığı bir çağ yaşıyoruz.
Uyuşturucu alışkanlığının orta dereceli okul
seviyelerine kadar inmesi, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün
sorumluluğunu ve önemini bir kat daha artırıyor. Gençlik, hem
bedenen hem de ruhen eğitilmelidir. Millî ve manevî değerlerle yüklü,
hem bedenen hem de ruhen eğitilmiş genç, daha dengeli, daha disiplinli
ve daha ahlaklıdır. Sokaktaki tinerci gençlerden, sokak
çocuklarından ve barlarda sabahlara kadar, dertsiz, gamsız ve ülke
meselelerine kaygısız, tabak kırıp ceket yakan güruhun
mutlaka ele alınması, takip edilmesi ve eğitilmesi gerekir. Bu
eğitim, onların ülke meselelerine karşı sorumlu, kaygı
duyan insanlar olmasını sağlayacaktır. Bana göre, kurumun
en önemli görevi de bu olsa gerektir. Devlet ve toplum, gençliğin içine
düştüğü maddî ve manevî bunalımı, çöküntüyü görmezden
gelemez, gelmemelidir.
Toplumun katmanları arasında eğitimden
işsizliğe kadar problemlerle en çok iç içe yaşayan kitle, genç
kitledir. Birkısım gençlerimiz okuma imkânı
bulamadığı gibi, bir kısmının da okuma
imkânları ellerinden alınmaktadır; bir kısmı
işsizlik problemleriyle de karşı karşıyadır.
Gençlik ve spordan sorumlu bakanlığın, bu yıl, farklı
kesimlerden yaklaşık 30 000 gencimizin katılımıyla
gerçekleştirdiği problemsiz kamp ve organizeyi de takdir ve
şükranla karşıladığımızı ifade etmek
istiyorum.
Spor konusuna gelince; şu bir gerçek ki, spor,
bugün, tüm dünyada, en iyi tanıtım aracıdır; devletlerin,
kendi varlıklarını dünyaya duyurma ve kabul ettirme
araçlarından birisidir. Bu yüzdendir ki, sporun her dalında isim yapacak
kurum ve şahısların, mutlaka yetiştirilmesi ve
desteklenmesi gerekir.
Gençlik ve spordan sorumlu bakanlığın
başında, işin içinden gelmiş, meseleleri bilen bir
insanın olması, elbette ki, bir şanstır. Sporculuk,
centilmenlik ve kesin objektiflik ister; politik manevralarla yürümez ve sporda
başarı sağlanamaz.
Son yıllarda, gençlik ve spor kurumlarında,
hemen hemen hiç politik tayinin yapılmadığını ve
bağlı kurumların da bile personel alımının
yapılmadığını, şahsen tespit ettim. Bu
anlayış, gönül isterdi ki, her kurumda ve bakanlıkta
yaygınlaşsın.
Ayrıca, son yıllarda semt sahalarına
verilen önem, gerçekten ümit vericidir; zira, özel sektörle ve işadamlarıyla da diyalog
kurularak, 1 000 civarında -özellikle
beldelerde- semt sahasının yapıldığını
müşahede ettik. Bu, amatör sporun da gelişmesini ve yaygınlaşmasını
sağlayacaktır.
Değerli arkadaşlar, amatör sporun yeterince
düzenli yapılamadığı ve disipline edilemediği bir
gerçektir. Çok sayıda amatör spor kulübü ve amatör sporcu olduğu
halde, yeterince takip edilemediğini ve bütçelerin kıt imkânları
yüzünden yeterince desteklenemediğini düşünüyorum. 1979'dan itibaren,
devlet bütçesindeki Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü bütçesine
ayırılan pay, sürekli düşme göstermiştir maalesef. Halbuki,
12-24 yaş arası, ülke nüfusunun yaklaşık olarak yüzde
32'sini oluşturduğu halde, genel bütçeden, gençliğe ve spora
ayırılan payın bu kadar düşük olması, elbette ki,
üzücüdür. Geleceğin,
gençliğimize teslim edileceğini düşünürsek, bu kitlenin
eğitiminde, aktivitesinde ve sportif faaliyetlerinde, devletimizin, daha
büyük desteklerle, mutlak manada yanında olması gerekir.
Değerli arkadaşlarım, bakınız,
bugün itibariyle, 350 000 futbolda, 176 000 de diğer branşlarda
lisanslı sporcumuz var; halbuki, sadece Almanya'da ve yine, sadece tenis
sporu dalında lisanslı sporcu sayısı, yaklaşık
400 000 civarındadır. Yine, Türkiye'deki spor kulüplerinin toplam
sayısı
6 400 civarında; Almanya, Fransa ve İtalya gibi nüfusu bize
yakın ülkelerde kulüp sayısı 70 000-80 000
civarındadır. O halde, bütçeden daha çok pay ayrılarak,
gençlerimizin, sokaklardan, kahve köşelerinden kurtarılması
gerekir. Dünya çapında alınmış başarıların,
milyon dolarlarla yapılama-yacak propaganda ve tanıtım
yaptığını, hep birlikte gördük.
Yalnız, bir şeyi söylemeden de
geçemeyeceğim. Değerli arkadaşlarım, son dönemlerde moda
haline gelen irtica yaygaralarının spora bile
bulaştırılmak istenmesini, geçtiğimiz günlerde üzüntüyle
gördük. Ayık gezmeye alışamamış insanların, bu
tür, irtica yaygaraları var diyerek, spora bunu bulaştırmak
istemeye kalkması, maalesef, endişeyle
karşılanmıştır; ama, bu konuda, hem spor ca-miası
hem de spor kamuoyu gereken cevabı vermiş ve Sayın Bakan,
Sayın Genel Müdür de mantıklı yaklaşarak, olayın
istismar edilmesini önlemişlerdir. Kendilerine, huzurunuzda teşekkür
edi-yor ve tebrik ediyorum.
2001 yılı bütçesinin hayırlı
olmasını temenni ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
(FP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Yalman.
Sayın Akgül, Komisyon Başkanı olarak,
Sayın Fatsa'nın açıklamalarında bir
yanlışlık mı var dediniz efendim?
HÜSEYİN AKGÜL (Manisa) - Bir tavzih var efendim.
Bir konuyu tavzih etmem lazım, açıklamam lazım.
BAŞKAN - Yerinizden konuşabilir misiniz
efendim?
HÜSEYİN AKGÜL (Manisa) - Tabiî efendim.
Sayın Başkan, değerli Eyüp
Fatsa'nın, insan haklarına duyarlı konuşmasına,
öncelikle teşekkür ediyorum. Ancak, konuşma içinde geçen bir
cümleciği var ki, bireysel başvuruların
sonuçlanamadığını ifade etti. Halbuki, rakam olarak ifadesi
şöyle: 5.5.1999 tarihinden 30.11.2000 tarihine kadar, Meclis İnsan
Hakları Komisyonuna 1 040 başvuru olmuştur. Bunlardan 663'ü -ki,
yüzde 64'üne tekabül etmektedir- sonuçlanmıştır. 349'unun
kurumlarla yazışmaları devam etmektedir, işlemdedir. Sadece
28 tanesi işlem beklemektedir.
Yüce Meclisin bilgilerine arz ediyorum efendim.
BAŞKAN - Teşekkür ederiz, sağolun.
EYÜP FATSA (Ordu) - Sayın Başkan, müsaade
ederseniz ben bir düzeltme yapmak istiyorum.
BAŞKAN - Düzeltmeyi Komisyon
Başkanımız yaptı.
EYÜP FATSA (Ordu) - Müsaade ederseniz konuya bir
açıklık getirmek istiyorum.
BAŞKAN - Ne konusunda?..
EYÜP FATSA (Ordu) - Sayın İnsan Hakları
Komisyonu Başkanımızın yapmış olduğu
açıklamayla ilgili bir düzeltme yapmak istiyorum.
BAŞKAN - Buyurun yerinizden söyleyiniz.
EYÜP FATSA (Ordu) - Sayın
Başkanımız, zannederim, ifade ettiğim bu meseleyi kendi
üze-rine aldı. Biz iki dönemden beri İnsan Hakları Komisyonunda
çalışıyoruz, Sayın Başkanımız da daha bizim
yeni Komisyon Başkanımızdır. Dolayısıyla, bu
konuşmuş olduklarım veya ifade ettiklerim Sayın
Başkanımın Başkanlık yaptığı dönemle
alakalı değil, geçen dönemden ve özellikle 2000 yılında
bireysel başvuru yapıp da İnsan Hakları Komisyonunun
gündemine gelmeyen, getirilmeyen başvurularla ilgilidir, Sayın
Başkanım bunun dışındadır.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederiz.
Gruplar adına konuşmalar tamamlanmıştır.
Şahısları adına, lehinde olmak
üzere, Ağrı Milletvekili Sayın Nidai Seven, buyurun. (MHP
sıralarından alkışlar)
Sayın Seven, süreniz 10 dakikadır.
NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Başbakanlık, Hazine
Müsteşarlığı ve Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü
bütçelerine ait oy rengimi ve kişisel görüşlerimi belirtmek üzere söz
almış bulunuyorum.
Bu arada, İstanbul'da şehit edilen
polislerimize Allah'tan rahmet, yakınlarına
başsağlığı diliyorum.
Ayrıca, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Başbakanlık bütçesinin tetkikinde, 2000
yılı bütçesi 370 trilyon 292 milyar iken, 2001 yılında
yüzde 7,5'lik artışla 400 trilyon 601 milyar olarak tespit
edildiği; 2000 yılında 26 katrilyon
11 trilyon olarak belirlenen Hazine Müsteşarlığı bütçesinin,
2001 yılında yüzde 20,6 oranında, yani 4 katrilyon 390
trilyonluk düşüşle 21 katrilyon 621 trilyon Türk Lirası olarak
tespit edilmesi çok önemli bir olaydır.
Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğümüzün 2001
yılı bütçesine ayrılan 50 trilyon, gençliğimizin, ekonomik
ve sosyal ihtiyaçlarını yeterince karşılamayacaktır ve
sonraki yıllarda da bu ödeneğin mutlaka artırılması
gerekecektir.
2001 yılı bütçesi hazırlanırken,
kronik hale gelmiş yüksek enflasyon ve kamu açıklarının
düşürülmesi temel hedef alınmış, yapısal
reformların yapılması, sağlıklı ve kamu
maliyesine dayalı istikrarlı bir iktisadî politikayla, 2000
yılı bütçesinde olduğu gibi, üç yıllık bir enflasyonla
mücadele takvimi ortaya konulmuştur.
Çeyrek asırdan beri üç haneli enflasyon
rakamıyla yaşama alışkanlığı içinde bulunan
insanımızın önüne getirilen bütçeler, Meclise sunulurken,
başlangıç ödeneğiyle yıl sonu ödeneği arasındaki
tutarsızlıklardan dolayı ek bütçelerle bugüne kadar Türkiye'yi
idare etmişlerdir.
Para ve sermaye piyasalarındaki yanlış
uygulamalarla onbeş yıllık bir süreç içerisinde
özelleştirmede uygulanan yanlış politikalar sonucu, günü
kurtarma, yarına yük olma düşüncesi, Türkiye'nin makro dengelerinde
olumsuzluklara neden olmuştur. On yıllık bir dönem içerisinde
137 milyar dolar bir içborç faizi ödenmek zorunda
kalınmıştır.
Yapılan bütçeler, faiz ve transfer
harcamaları bütçesinden öteye gidememiştir. Bir taraftan, iç ve
dışborçlara ödenen milyonlarca dolar, diğer taraftan, 1984
yılından beri terör belasına harcanan 100 milyarlarca dolar, en
önemlisi de siyasî istikrarsızlığın Türkiye'ye
yüklemiş olduğu faturalar.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri,
son yirmi yılda devlet içborçlanma tahvilleri, hazine bonoları, repo
ve mevduata verilen yüksek faiz hadleri, bir rant sınıfının
doğmasına neden olmuştur. Küçük bir azınlık, gayri
sâfi millî hâsıladan en büyük payı almış, bu rant
sınıfı üretime ve yatırıma katkı yapmadan,
ellerindeki nakit paraları hiçbir risk almadan, yüksek gelirlerle saadet
zincirini yakalamışlardır. Bu saadet zincirinde gününü gün
edenler, yatırıma yönelmedikleri için de istihdam yok olmuş,
işsizlik gittikçe büyümüş, yoksulluk Türkiye'nin en büyük problemi
haline gelmiştir.
Interbank ve diğer piyasalardan yüksek faizle
toplanan paralar, kamu bankalarının görev zararlarını içinden
çıkılmaz bir hale getirmiş, çiftçiye bir siyasî rant olarak
takdim edilen krediler "nasıl olsa affa uğrayacak"
mesajlarıyla çiftçiyle icra dairelerini karşı karşıya
getirmiş, köylü vatandaş ürünlerini yeterince
değerlendirememiş, tarım ve hayvancılıkta günü
kurtarma politikalarından dolayı tarım ağır darbe
almıştır.
Kaçak hayvanın ülkeye girmesine göz yumulmuş;
bunun sonucu, yerli üreticiler günden güne yok olurken, yayla ve meralar
boş kalmıştır.
Diğer taraftan, 1989 yılından itibaren
bütçe dışında tutulan fonlardan yapılan harcamalar bütçe
disiplinini kaybettirmiştir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri,
Türkiye ekonomisinin geldiği noktayı özetlerken, son günlerde batan
bankalardan ve ekonomide meydana gelen dalgalanmalardan bahsetmek istiyorum: Bu
bankaları üç aşamada ele almak gerekir. Bunlardan ilki, 1994
yılı öncesi batan Hisarbank, Türkiye Öğretmenler Bankası,
İstanbul Bankası; 1994
kriziyle başlayan bankalar bataklığı, Marmarabank, TYT
Bank, İmpexbank; 1994 yılı sonrası batan bankalar ise Türk
Ticaret Bankası, Sümerbank, İnterbank, Bankekspres, Egebank, Esbank,
Yaşarbank, Yurtbank, Etibank, Bankkapital, Demirbank ve Park
Yatırım Bankasıdır. Bunların hangi dönemlerde ne
şekilde el değiştirdiği veya peşkeş
çekildiği tüm kamuoyu tarafından bilinmektedir. Burada üzerinde
durulması gereken önemli husus, sonuçlar üzerinde değil, sebepler
üzerinde durma gereğidir. 1999 ve 2000 yıllarında Tasarruf
Mevduatı Sigorta Fonuna devredilen bankalar durup dururken fona devredilmemiştir.
Bankacılığın bir anayasası var, kredi verilirken
batar; yani, istihbaratını iyi yapmazsanız, emniyet ve risk
kavramlarını ölçü olarak tutmazsanız, o kredileri
batırırsınız ve Türkiye'yi bu duruma getirirsiniz.
Yine, 57 nci hükümet döneminde 4442 sayılı
Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanununun
çıkarılması ve Bankacılık Düzenleme ve Denetleme
Kurulunun oluşturulması, Türkiye'de yolsuzluk yapan ve çete
oluşturan tüm insanların üzerine gidilerek... Bugün, ekonomimizde
rahatsızlık meydana getirildi. Olacaktır... Tabiî ki, bu neye
benzer, bir vücudu eğer bazı mikroplar sardıysa, oradaki
mikropları temizleyip, o mikropları dışarıya atmak
için ameliyat edeceksiniz; tabiî ki, bu nedenle vücutta
rahatsızlıklar meydana getirilecektir.
Yine, kâr, rant ve faiz ilişkilerinden dolayı
bu memleketi bir devalüasyon lobisine itmeye çalışan
insanlarımız bugün ortaya çıkmışlar, sanki 57 nci
Hükümet bu memlekette yolsuzlukların önünü açmış, sanki, bu
memlekete, devletin paraları, bu hükümet tarafından
hortumlanmış gibi göstermeye çalışmaktadırlar. Sizler,
önce kendinize bakın, önce aynaya bakın, sonra bu 57 nci Hükümeti
suçlamaya çalışın. [MHP sıralarından
"Bravo"sesleri; MHP, DSP ve ANAP sıralarından
alkışlar; DYP ve FP sıralarından alkışlar(!)]
LÜTFİ YALMAN (Konya) - Sen bunları bize mi söylüyorsun?!.
NİDAİ SEVEN (Devamla) - Değerli
arkadaşlar, bakın, ben, KİT Komisyonunda görevliyim; ben, burada
şahısların isimlerini tek tek verebilirim, belgelerle ispat
edebilirim. (DYP sıralarından "ver,ver"sesleri) 1996
yılında Egebankla ilgili Hazine Müsteşarlığı
tarafından...
NEVFEL ŞAHİN (Çanakkale) -
Savcılığa ver...
NİDAİ SEVEN (Devamla) - Bir saniye...
..yazılan bir yazıda...
NEVFEL ŞAHİN (Çanakkale) -
Savcılığa ver; vermiyorsan, görevini yapmıyorsun.
NİDAİ SEVEN ( Devamla) - Veriliyor,
veriliyor.
...deniliyor ki "Egebankın riski
vardır... Malî durumunuzu düzeltiniz." Daha sonra Sadettin
Yağış isminde bir yeminli murakıp daha gidiyor, orayı
denetliyor ve bir ay sonra oraya genel müdür muavini oluyor. Peki, o gün genel
müdür muavini olan insandan neden hesap sormadınız ? (MHP
sıralarından "Bravo"sesleri, alkışlar; DYP ve FP
sıralarından gürültüler)
İLYAS YILMAZYILDIZ
(Balıkesir) - Dört yıl, bir yıl değil!..
NİDAİ SEVEN (Devamla) - KİT Komisyonunda
35 üye vardır; Milliyetçi Hareket Partisi adına muhalefet şerhi
koyduğumuz zaman, Doğru Yol ve Fazilet Partisinde görev yapan
muhalefetteki arkadaşlar neden KİT 1997 yılı raporuna imza
attılar? Haydi, buyurun cevap verin.
LÜTFİ YALMAN (Konya) - İmza atmadık.
MURAT AKIN (Aksaray) - Ne zaman imza attık ?
BEKİR SOBACI (Tokat) - KİT Komisyonundan niye aldılar seni?
NEVFEL ŞAHİN (Çanakkale)
-İktidarsın, konuşacağına gerekeni yap.
NİDAİ SEVEN (Devamla) - İşte, öyle
şey yok! Türkiye'de, Türk Milleti sizden doğruları bekliyor.
Sizler bu halkı aldatmakla, sizler bu halkı yanlış yollara
sürüklemekle, kamuoyunu yanlış bilgilendirmekle bir yere
varamazsınız.
İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir)- Kamuoyunu
yanlış bilgilendiriyorsunuz; iki yıldır
iktidardasınız.
NİDAİ SEVEN (Devamla) - Ne yapmanız
gerekir; gelin, hepimiz el ele verelim...
NEVFEL ŞAHİN (Çanakkale) - Memleketi
batırdınız...
NİDAİ SEVEN (Devamla) - Bakın, geçen
sene, 9 katrilyon bir açık vardı, bugün bütçede 5 katrilyona
düşüyor. İşte Halep, işte arşın! [MHP
sıralarından "Bravo"sesleri, MHP, DSP, ANAP
sıralarından alkışlar; FP ve DYP sıralarından
alkışlar(!)]
Onun için, değerli arkadaşlar...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Seven, 1 dakika içinde
toparlayınız efendim.
NİDAİ SEVEN (Devamla) - Ben, burada,
polemiğe girmek istemiyorum; ekonomik rakamları ortaya koyarak
konuşuyorum.
NEVFEL ŞAHİN (Çanakkale) - Memleketi
batırdınız, daha ne konuşuyorsun!
NİDAİ SEVEN (Devamla) - Onun için,
Türkiye'de, her zaman bu memleketin geleceğini düşünen, bu
memleketin... Temel sebep... Yolsuzlukların ayyuka
çıktığını kamuoyuna anlatmamız gerekir.
Meclisimizi...
İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) -
Konuşuyor... Konuşuyor...
NİDAİ SEVEN (Devamla) - Gel, burada
konuş! Gel...
İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) - Cuma günü
konuşacağız.
NİDAİ SEVEN (Devamla) - Burada konuş!..
Burada konuş!.. Burada konuşamazsın. Burada, biz -Türkiye'de-
elimizi taşın altına sokmaya gelmişiz; ama, bu, yeterli
değil.
İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) - Sokaklar...
NİDAİ SEVEN (Devamla) - Gerekirse,
kafamızı da Türk Milleti için taşın altına sokacağız.
(MHP ve DSP sıralarından "Bravo" sesleri,
alkışlar; DYP sıralarından alkışlar[!])
Ben, hepinizi saygıyla selamlıyorum ve bu
konuda olumlu oy vereceğimi belirtiyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP ve DSP
sıralarından alkışlar)
LÜTFİ
YALMAN (Konya) - Sayın Başkan...
BAŞKAN - Sayın Seven, gecenin bu güzel
saatindeki coşkulu konuşmanız için sizi kutluyorum. (FP ve DYP
sıralarından "Ooo" sesleri)
LÜTFİ YALMAN (Konya) - Sayın Başkan,
KİT Komisyonuyla ilgili, Fazilet Partisi milletvekilleri hakkında bir
sataşma yapıldı ve yanlış bilgi verildi; izin
verirseniz, mikrofondan izah edeyim.
BAŞKAN - Neyi?
LÜTFİ YALMAN (Konya) - Ben, Fazilet Partisinin
KİT Komisyonu üyesi bir milletvekiliyim. Verdiği bilgi
yanlıştır, izah etmek istiyorum. Lütfen...
BAŞKAN - Efendim, onun izahı olmaz yani...
İmza attınız mı efendim?
LÜTFİ YALMAN (Konya) - Hayır efendim.
BAŞKAN -Tamam, teşekkür ederim. İmza
atmamış Fazilet Partili arkadaşım.
NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Muhalefet
şerhi var mı, yok mu?!
LÜTFİ YALMAN (Konya) - Sayın Başkan,
istirham ediyorum... Müsaade eder misiniz?.. Bir dakika sürmez Sayın
Başkan, bir dakika sürmez yapacağım izah; konuyu izah etmem
lazım.
BAŞKAN - Açın mikrofonu.
Buyurun Sayın Yalman.
LÜTFİ YALMAN (Konya) - Sayın
Başkanım, 2000 yılında, Sayın Nidai Seven'le birlikte,
KİT Komisyonu üyesiydik.
Bahsetmiş olduğu konularda, KİT
Komisyonu raporuna imza atmadım; muhalefet şerhi de
hazırlamış bir arkadaşınızım. Sayın
Nidai Seven'le de bu konuyu konuştuk; ancak, ben, muhalefet şerhini
teslim etmeden önce, KİT Komisyonu raporu
basıldığından dolayı, muhalefet şerhim rapora
dahil olamadı, bu yüzden imza atmadım. (MHP sıralarından
gürültüler)
Müsaade eder misiniz arkadaşlar.
Ben, imza atmadım; ama, bir şeyi sormak
istiyorum: Acaba, Nidai Seven, KİT Komisyonundan niye alındı,
bunu izah etsin? (FP sıralarından alkışlar, MHP
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Anlaşıldı.
Sayın Hükümet...
MURAT AKIN (Aksaray) - Sayın Başkan,
muhalefet olarak bize de sataşmada bulundu; KİT Komisyonu üyesi
olarak bize de sataştı.
BAŞKAN - Siz imza attınız mı
efendim?
MURAT AKIN (Aksaray) - Attım tabiî.
BAŞKAN - Tamam, bitti.
MURAT AKIN (Aksaray) - Sataşma var Sayın
Başkan.
BAŞKAN - Alakası yok efendim ve imza
atmışsınız.
Buyurun Sayın Bakanım.
MURAT AKIN (Aksaray) -Bildiğini yapıyorsun!..
DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Bursa) - Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; Hazine
Müsteşarlığının 2001 yılı bütçesi üzerinde
bilgi sunmak üzere söz almış bulunuyorum; hepinizi en içten
saygılarımla selamlıyorum.
Bildiğiniz gibi, hükümetimiz, Türk
insanının yaşam düzeyini yükselterek, halkımızın
refah ve mutluluğunu artırmak amacıyla bir ekonomik program
uygulamaktadır. Bu amaçla, ekonomimizin, istenilen gelişmişlik
düzeyine ulaşması açısından önemli bir engel oluşturan
kronik yüksek enflas-yonun tek haneli rakamlara çekilmesi ve sürdürülebilir bir
ekonomik büyüme için gerekli olan makroekonomik dengelerin sağlanması
gerekmektedir. Program, malî disiplinin sağlanması, yapısal
reformların hayata geçirilmesiyle, para arzını ve kur
değerlendirmelerini kontrol altına alan, kur-para
politikalarının uygulanması üzerine oturtulmuştur. Bu
program, 1999 yılı sonunda IMF ile üzerinde anlaşmaya
varılan bir stand-by düzenlemesiyle de desteklenmektedir. Bu çerçevede,
ülkemizin büyüme performansında yaşanan olumsuzlukların geride
kaldığını ve ekonominin, istikrarlı bir büyüme trendi
yakaladığını belirtmek istiyorum.
Ekonomideki canlanmanın yanı sıra,
petrol fiyatlarındaki artış, izlenen kur politikası ve euronun dolar
karşısındaki değer kaybının etkisiyle ithalatın
ihracata göre daha hızlı artması, dışticaret
açığının beklenenden daha fazla büyümesine ve cari
işlemler açığının da artmasına yol
açmıştır.
Uygulanan program sonucunda sağlanan ekonomik
istikrar ve ülkenin dış finansal piyasalar önündeki
güvenilirliğinin artması, cari işlemler
açığının finansmanında bugüne kadar herhangi bir
sorunla karşılaşılmamasını
sağlamıştır.
2001 yılı bütçesinin temel hedefi, kamu
gelirlerinin artırılması, harcamaların kontrol altına
alınması ve bütçe açığının
azaltılmasıdır. Kamu sektörünün disiplin altına
alınmasında, bütçe açığının
daraltılmasının tek başına yeterli
olamayacağının bilincinde olarak, 2001 yılında, kamu
sektörü borçlanma gereğinin azaltılması çabaları
sürdürülecektir.
Bütçe finansmanında iç borçlanmanın
payının azaltılarak faiz oranlarının
aşağıya çekilmesi ve kamu kesimi faizdışı
fazlasının artırılması hedeflenmiştir. 2000
yılı içinde, bugüne kadar içborç
faizlerinin bütçe üzerindeki baskısının azaltılabilmesi
amacıyla, iç finansmandan dış finansmana yönelinmiştir. Bu
çerçevede, uluslararası sermaye piyasalarından tahvil ihracı
yoluyla 8,3 milyar dolar borçlanılmıştır. Bu miktara ek
olarak, proje finansmanı amacıyla da 2,7 milyar dolar kaynak
sağlanmıştır.
2001 yılı bütçesinde, sıkı
finansman politikasının uygulanması, vergi önlemleri ve
özelleştirme gelirleri yoluyla yüksek seviyede bir faizdışı
dengeye ulaşılması ve harcamaların beklenen enflas-yona
paralel olarak artırılması hedeflenmektedir. Bunun sonucunda,
2001 yılında, iç borçlanma üzerindeki yük azalacaktır.
Ayrıca, 2001 yılı için iç borçlanma stratejilerinde önemli
herhangi bir değişiklik planlanmamaktadır.
Değerli Başkan, değerli milletvekilleri;
son gelişmelere yönelik olarak, yurtiçi talep baskısının
kontrol altına alınması, yurtiçi tasarrufların
artırılması ve cari açığın azaltılması
yönünde yerinde adımlar atılmış bulunmaktadır. Bu
nedenle, son günlerde malî piyasalarda yaşanan dalgalanmaların,
uyguladığımız programın sürdürülmesi konusunda
herhangi bir tereddüt yaratmaması gerektiğini, özellikle, vurgulamak
istiyorum.
Ülkemizde malî sektörün etkinleştirilmesi için,
bankacılık sektörünün mevzuat, denetim ve malî yapı
bakımından uluslararası standartlara uyumlu ve uluslararası
düzeyde rekabet edebilir bir konuma getirilmesi amacıyla, yeni bir
Bankalar Kanunu hayata geçirilmiştir. Söz konusu kanun gereğince,
Hazine Müsteşarlığının bankacılıkla ilgili
yetkileri, tümüyle Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kuruluna intikal
ettirilmiştir.
Değerli Başkan, değerli milletvekilleri;
konuşmamın bu bölümünde, kamu malî yönetimi içinde
ağırlıklı paya sahip olan kamu iktisadî teşebbüsleri,
tarımsal destekleme ve sosyal güvenlik sistemi hakkında bilgi sunmak
istiyorum.
KİT'lerle ilgili olarak 2001 yılında
finansman maliyetlerini azaltıcı, verimliliği
artırıcı tedbirler alınmasına ve tasarruf
tedbirlerinin uygulanmasına özen gösterilecektir. Üretilen mal ve hizmet
fiyatlarının program hedeflerine paralel olarak gelişmesine
yönelik önlemler sürdürülecektir. Bu çerçevede, özellikle, hampetrol
fiyatlarının yüksek seyretmesinin beklendiği 2001
yılında, program hedeflerine uygun fiyatlandırma
politikasına devam edilmesi planlanmaktadır.
Bu noktada, programımızın en önemli
amaçlarından biri olan, ileriye dönük enflasyon hedeflemesinden de
kısaca söz etmek istiyorum. Enflasyon konusundaki direnci kırmak
açısından, ücretler, kiralar ve tarımsal fiyatlar konusunda
geçmiş enflasyon rakamına endeksli belirlemelerden uzak
durulması son derece önem
taşımaktadır. Buradaki amaç, sabit gelirli bu kesimleri
enflasyon altında ezdirmek değildir. Enflasyonun düşürülmesi,
söz konusu kesimlerin çıkarına olup, özellikle, ücretlilerde,
enflasyonla arada doğabilecek farklar gecikmeksizin
karşılanmakta, ayrıca, refah payı da verilmektedir.
Bugüne kadar başarıyla sürdürülmekte olan
özelleştirme çalışmalarının en önemli
unsurlarını oluşturan Türk Telekomun ve Türk Hava
Yollarının özelleştirilmesi için, 14 Aralık 2000 tarihine
kadar ihaleye çıkılacak ve aynı dönemde elektrik sektörünün
özelleştirilmesi çalışmaları çerçevesinde yeni bir yasa
tasarısı Yüce Meclisimize sunulacaktır.
Yürütülmekte olan çalışmalarla, Avrupa
Birliğinin tarım politikalarına uyumlu bir yapıda,
tarım reformunun gerçekleştirilecek olması ülkemiz
açısından ayrı bir önem taşımaktadır. Bu
itibarla, etkinliğini kaybetmiş destekleme politikaları 2002
yılına kadar geçiş dönemi tedbirleriyle birlikte uygulanacak ve
doğrudan gelir desteği yöntemiyle değiştirilecektir. Bu
sayede, hedef kitleye doğrudan ulaşılabilmesi, verimlilik ve
etkinliğin artırılması sağlanabilecektir.
2001 yılının ikinci yarısında,
ülke çapında, doğrudan gelir desteği sistemine geçilmesi
hedeflenmiştir. Hükümetimizce, tarımsal desteklemeye büyük önem
verilmektedir. Bu amaçla, tarım kesimine, bütçeden 2000 yılında
997 trilyon lira, 2001 yılında ise 1,1 katrilyon lira ödenek
ayrılmıştır. Bunun yanında, tarımsal ürün
alımı yapan kuruluşlarımıza kredi imkânı da
sağlanmaya devam edilecektir.
Ayrıca, sürdürmekte olduğumuz yapısal
reformlardan biri de, sosyal güvenlik reformu konusunda, sosyal sigorta
kuruluşlarının çağdaş, aktuaryel dengeleri gözeten,
malî olarak sürdürülebilir bir yapıya kavuşturulmaları
hedeflenmiştir. 1999 yılı eylül ayında çıkarılan
yasayla, sosyal güvenlik sistemimizin, malî anlamda iyileştirilmesi
amaçlanmıştır.
Reformun ikinci aşamasında ise, söz konusu
kuruluşların idarî ve kurumsal anlamda daha etkin ve daha şeffaf
bir yapıya kavuşturulması amacıyla, sosyal güvenlik kurumu
oluşturulmuştur. Reformun uygulamaya geçtiği 6 ncı aydan
itibaren, Sosyal Sigortalar Kurumu, açık veren bir kuruluş olmaktan
kurtulmuş, haziran ayından bu yana Sosyal Sigortalar Kurumu
açıklarının finansmanı için bütçeden kaynak
aktarılmamıştır. Emekli Sandığı
dışında, 2000 yılında sistemde öngörülen belirgin iyileşmenin
2001 yılında da sürmesi beklenmektedir.
Değerli Başkan, değerli milletvekilleri;
uygulamakta olduğumuz önlemlerin başarıyla sürdürülebilmesi ve
sürdürülebilir büyümenin yakalanması, doğrudan yatırımlara
yönelmiş yabancı sermayenin ülkemize olan ilgisinin artmasıyla
desteklenmek zorundadır. Bugüne kadar doğrudan yabancı sermaye yatırımları,
Türkiye'nin kapasitesi ve imkânları göz önünde bulundurulduğunda,
genel olarak düşük seyretmiştir; ancak, 2000 yılında, geçen
yıllara göre, yabancı sermaye yatırımlarında bir
artış görülmektedir. Türkiye'ye doğrudan sermaye
akışının sağlanması amacıyla, yeni bir
yabancı sermaye kanun taslağının yanı sıra,
bürokrasinin azaltılması için de gerekli çalışmalar
sürdürülmektedir.
Öte yandan, sanayiin ve hizmetlerin gelişmesi için
teşvik mekanizması da etkin bir biçimde kullanılmaktadır.
Ekim 2000 tarihine kadar, yatırımlara yönelik düzenlenen teşvik
belgeleri çerçevesinde, toplam 5,8 katrilyon lira tutarında
yatırım ve bunun sonucunda da yaklaşık 155 000 kişilik
bir istihdam yaratılması öngörülmektedir.
Bu kapsamda, Güneydoğu ve Doğu Anadolu
Bölgelerimizde son yıllarda yeniden tesis edilen huzur ve güven
ortamı sonucunda, bu bölgeye olan yatırımların
artış kaydettiği de görülmektedir. 2000 yılı
içerisinde verilen teşvik belgelerinin yüzde 11'inin söz konusu bölgeye
verilmiş olması sevindirici bir gelişme olmakla birlikte, bu
oranın gelecek yıllarda daha da yükselmesini hedeflemekteyiz.
Ekonomimizin temel direği olan KOBİ'lere de
hükümetimizce büyük önem verilmekte olup, KOBİ teşvik belgesi
kapsamında, bugüne kadar 42 000 kişiye yeni iş imkânı
sağlanması hedeflenmiştir.
Değerli Başkan, değerli milletvekilleri;
yürütmekte olduğumuz dezenflasyon ve yeniden yapılanma
programının uygulanması ve ekonomik politikaların
belirlenmesi sürecinde en önemli kurumlardan biri olan Hazine Müsteşarlığının
2001 yılı bütçesinin, ülkemiz için hayırlı ve uğurlu
olması dileğiyle arkadaşlarımızın sorduğu
sorulara geçiyorum.
Sayın Armağan Yılmaz
arkadaşımız, Hazine mensuplarının, KİT'lerdeki
yönetim kurullarına atanması konusuna değindiler. Hazine
mensupları, KİT yönetim kurullarına atanmak istememektedirler.
Burada, ikinci iş olarak öngörülen bu hizmet nedeniyle ödenen para,
yaklaşık 86 milyon liradır. Arkadaşlarımız,
işlerini bırakıp, buralara gitmemektedirler; ancak, kurum
içinden atama yapılması zorunluluğu olan durumlarda
görevlendirme yapılmakta ve bu görevleri de layıkıyla yerine
getirmektedirler. Kaldı ki, bu KİT'ler, hangi
bakanlığımıza bağlıysa, atama da, yetki sahibi de
sadece Hazine değil, aynı zamanda o
bakanlıklarımızdır.
Sayın Nas, ekrezerv kolaylığıyla
ilgili görüşlerini söylediler ve dediler ki: "Bu ekrezerv
kolaylığı, daha IMF ile stand-by düzenlemesi
yapılırken öngörülmeliydi." Yalnız, şunu bilmekte
yarar var, bu ekrezerv kolaylığı, dünyada ilk defa
uygulanmaktadır, 1997 yılında oluşturulmuş yeni bir
imkândır. Stand-by programının başında, otomatik
olarak kullandırılması yönünde hiçbir ülke tecrübesi
bulunmamaktadır; zira, böyle bir durum, IMF'nin koşulluluk ilkesine
aykırı bir durum arz etmektedir.
Geçen haftalarda, ülkemizde yaşanan piyasa
dalgalanmaları karşısında, hiçbir ülkede örneği
görülmemiş biçimde hızla hareket edilmiş, gerekli tedbirler
zamanında alınmıştır. Fon yetkilileriyle, son derece
kısa bir süre içerisinde ülkemize kullandırılacak fon
kaynağı üzerinde gerekli mutabakat sağlanmış ve ilan
edilmiştir.
Sayın Veysel Candan, Sayıştayla ilgili
olarak iki şey söyledi; "özel sektörün borçlanmasında verilen
devlet teminatları önemli boyutlara ulaşmıştır"
dedi. Hazine tarafından özel sektörün dışborçlanmasına
herhangi bir şekilde teminat verilmesi, mevcut yasal düzenlemeler
çerçevesinde, mümkün değildir. Bütçe Kanununun 34 üncü maddesi
uyarınca, Hazine garantisinin, sermayesinin yüzde 50'den fazlası
kamuya ait olan kurum ve kuruluşlara verilmesi hüküm altına
alınmıştır.
Yine, Sayın Candan "Sayıştay, 1995'ten
bu yana dışborçlar hesabını alamıyor" dedi; bu
da, bir haksızlık. Bu, bütçe görüşmeleri sırasında,
geçen seneden beri tartışılıyor. 1995 yılında kur
farklarından kaynaklanan bir hesap yorumu nedeniyle ortaya çıkan
sorun, 1996 ve sonrası yıllar için düzeltilmiştir; ancak, 1995
yılının stok rakamı henüz geriye dönük olarak
düzeltilemediği için, hesaplara uygunluk verilememektedir. Bu sorunun
bilincinde olan Hazine Müsteşarlığında, çözüm amacıyla
başlatılan bilgiişlem projesi tamamlanmak üzeredir; bu proje
üzerinde, Sayıştay ilgilileriyle birlikte
çalışılmaktadır.
Sayın Söylemez'in değindiği konulara
gelmek istiyorum. Bunlardan bir tanesinde, yabancı sermaye
rakamlarının açıklanmasını istediler. Bizdeki en son
rakamlara göre, 1998, 1999 ve 2000 yılının yabancı sermaye
izinleri; 1998'de 1,3, 1999'da 1,5, 2000 yılının ilk onbir
ayında 2,4'tür, milyon dolar olarak.
Fiilî girişler; 1998'de 760 milyon dolar, 1999'da
682 milyon dolar, 2000 yılının ilk onbir ayında 1 milyar
182 milyon dolardır.
Şimdi, bir başka şey sordular, dediler
ki: "2001 bütçesi ortalama faizi yüzde 23 olarak alınmış;
aslında, yüzde 114'tür." Bu, tabiî, eskiden, 1993 yılından
kalma bir düşünce tarzı. Piyasada oluşacak faizlere müdahale etmek
gibi bir politikamız yoktur ve bu politikamız da olmayacaktır;
faizler piyasada oluşacaktır. 2001 yılı içerisinde,
faizlerde bir miktar yükselme beklenmesi olağandır; ancak, çok
kısa bir süre sonunda, uygulanacak politikalarla, faizler, olumlu
düzeylerde oluşacaktır. Burada, arkadaşımız, kasten
bir saptırma yapmaktadır. Bizim, bütçeye koyduğumuz faiz
ödemeleri, daha evvel halka satılmış, piyasaya verilmiş
tahvillerle ilgilidir, hazine bonolarıyla ilgilidir.
Dolayısıyla, bizim, 2001 yılında yapacağımız
borçlanmanın faizleri, onların vade tarihindeki bütçelere girecektir.
Bu saptırmayı, sürekli, kendileri yapmaktadır.
H. UFUK SÖYLEMEZ (İzmir) - Hayır, siz,
yanlış anlamışsınız. Biz saptırma
yapmıyoruz... Soruyu anlamamışsın...
DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Devamla) -
"Bankaların kullanmış oldukları yabancı kredilere
garanti vermelerinin hukukî altyapısı var mıdır"
demişler. Bankalar Kanununun 14 üncü ve 15 inci maddeleri,
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kuruluna, Tasarruf Mevduatı
Sigorta Fonu kapsamına alınmış bankaların
sağlamış oldukları kredilere garanti verme yetki ve
sorumluluğunu vermektedir.
Sayın Söylemez diyor ki: Önümüzdeki yıl
Hazine kime bono satacak?" Hazine, gayet tabiî Türk piyasalarına bono
satacak. Şimdi, eskiye baktığınızda rakamları
saptırıyorlar şu faiz bu faiz diye; bunlar piyasada oluşan
faizlerdir, kendileri, hazine borçlanmasında 1994 yılında yüzde
400'le bono ihraç edip satmak durumunda kalmışladır.
H.UFUK SÖYLEMEZ (İzmir) - Şimdi sizi
göreceğiz.
DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Devamla) - Yine diyor ki:
"Enflasyon yüzde 10 olacak mı?" Bizim itikadımız tam,
inanmadığımız bir şeyi yapmayız hiçbir zaman.
H. UFUK SÖYLEMEZ (İzmir) - Bu iş inançla olur
mu Sayın Bakan, bu iş akılla olur.
DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Devamla) - Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; iki gensoru geçirdik ve bütçenin
sunuşuyla ilgili toplantılar yaptık. Burada 57 nci cumhuriyet
hükümetinin mensupları çok sakin, Yüce Meclisin
saygınlığına uygun konuşmaya özen gösterdiler; fakat,
bazı arkadaşlarımız, maalesef, heyecanla,
vatandaşın gözüne farklı görünmek çabası içinde,
telaşı içinde Yüce Mecliste kürsüye çıkmaktadırlar. Bu
telaşı ve heyecanı anlamamız mümkündür, amacı
farklıdır; kendileri şu günlerde, benim kanaatimce felaket
tellallığı yapma içindedirler. (DSP sıralarından
alkışlar)
İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) - Sayın
Bakan, sokakta yürüyor polisler, felaket tellallığı değil,
felakete gidiyor.
H. UFUK SÖYLEMEZ (İzmir) - Siz, bir
Kızılay'a gidin bakın. Bir Kızılay'a gidin...
DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Devamla) - Yalnız,
şunu söylemek istiyorum Yüce Meclisin huzurunda; ekonomi, dürüst ve emin
ellerdedir.
NEVZAT ERCAN (Sakarya) - O, size has bir şeydir,
felaket tellallığı yapan yok. Siz gelince felaket geliyor.
DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Devamla) - Bundan
şüpheniz olmasın.
Saygılar sunuyorum. (DSP sıralarından
alkışlar)
NEVZAT ERCAN (Sakarya) - Siz gelince felaket geliyor,
felaket geliyor.
BAŞKAN - Sayın Gemici, buyurun. (DSP
sıralarından alkışlar)
NEVZAT ERCAN (Sakarya) - Biz, memlekete bir çivi
çakalım derken, felaket tellallığını siz
yapıyorsunuz, siz!
RAMAZAN GÜL (Isparta) - Kulak tıkıyorsunuz
sessiz milyonlara.
NEVZAT ERCAN (Sakarya) - O, solculara has bir şey,
o, sağcılara has bir şey değil!
BAŞKAN - Hükümet adına ikinci konuşma,
Devlet Bakanı Sayın Gemici'ye aittir. (DSP sıralarından
alkışlar)
Buyurun Sayın Gemici.
TURHAN GÜVEN (İçel) - Siz gelince felaket geliyor,
tellallığa ne gerek var canım.
NEVZAT ERCAN (Sakarya) - 50 senedir Türkiye'de
solcuların felaket tellallığını kim inkar edebilir,
herkes biliyor. (DSP sıralarından "tellallığı siz
yapıyorsunuz" sesleri) Fakir fukara edebi-yatı
yaptınız yıllarca, bir çivi çakmadınız ülkeye.
İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) - Şehit
ailelerine karşı konuşmaya çıkamadı Başbakan,
utandı!
BAŞKAN - Sayın Bakanım, siz devam edin;
buyurun.
DEVLET BAKANI HASAN GEMİCİ (Zonguldak) -
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Başbakanlık
teşkilatı bütçesiyle ilgili söz almış bulunuyorum. Bugün
yapılan görüşmelerde, Başbakanlık teşkilatı
bütçesiyle ilgili, milletvekili arkadaşlarımızın görüş
ve önerilerinden yararlanacağız; yapıcı eleştirileri
ve katkıları için kendilerine teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
sorumlu muhalefetin gereği, eleştirilerde yapıcı ve yol
gösterici olmaktır. Dünden bu yana görüşmeleri çok dikkatle
izliyoruz, ne yazık ki, bazı muhalefet sözcülerinin
yaklaşımları, bu amacı ve nezaket
sınırlarını aşmış, biraz önce Sayın
Önal'ın da söylediği gibi, felaket tellallığı
noktasına gelmiştir. Bu üslubun, söyleyenlere, söylemezlere ve
Türkiye'ye hiçbir yararı yoktur!.. (DSP sıralarından
alkışlar)
H. UFUK SÖYLEMEZ (İzmir) - Sayın Bakan,
üslubu siz mi öğreteceksiniz; siz Ankara'nın, İstanbul'un haline
bakın. Muhalefet sussun mu?!
İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) - Sayın
Bakan, siz Başbakanlık bütçesini sunun, muhalefetin
söylediğinden size ne!
RAMAZAN GÜL (Isparta) - Sayın Bakan, Kızılay'da
kan gövdeyi götürüyor!
DEVLET BAKANI HASAN GEMİCİ (Devamla) - Bu
sözcüler, dünden bu yana, burada, ekonomiyle ilgili, bugün İstanbul'da ve
Ankara'da yaşanan olaylarla ilgili endişelerini dile getiri-yorlar,
toplumsal patlamadan söz ediyorlar. Bazen ölçü o kadar kaçıyor ki,
söylenenler timsahların gözyaşları gibi duruyor. (DSP
sıralarından alkışlar) Hatta, dün bir sayın
milletvekili, bu durumdan çıkış için, 1 Aralıktaki
eylemlerle Kızılay'da, Sultanahmet'te şafağın
söktüğünü ifade etti. Hiçbir milletvekilinin
ışığı, çıkışı sokakta aramaya
hakkı yoktur; ışık da, çıkış da Türkiye
Büyük Millet Meclisindedir. (DSP sıralarından alkışlar)
Türkiye, onyedi yıldır pençesinde
kıvrandığı yüksek enflasyondan kurtulmak, bütçe
açıklarını kapatmak için bir ekonomik program uyguluyor.
Türkiye, bunu bu sefer başarmak zorunda. Bu konuda herkese sorumluluk
düşüyor. Bazen burada öyle konuşuluyor, öyle ifadelerde bulunuluyor
ki, bir hafta on gün önce yaşanan ekonomik kriz, sıkıntı, sanki,
bugün yaşanıyor gibi, televizyondan seyreden insanlar tarafından
algılanabilir. Bugün çektiğimiz sıkıntıların
geçmişteki sorumluları daha dikkatli konuşmalı. Uygulanan
üç yıllık bir programdır; sabırlı olacağız,
sonucu birlikte alacağız. 57 nci hükümet, Türkiye'nin ve
dünyanın en deneyimli siyaset adamlarının başında
gelen Sayın Bülent Ecevit'in Başbakanlığında, üç
siyasî partinin, Demokratik Sol Partinin, Milliyetçi Hareket Partisinin ve
Anavatan Partisinin desteğinde yaşadığımız bütün
bu sorunları aşacak güce ve iradeye sahiptir.
Başbakanlık teşkilatının 2001
yılı bütçesinin ülkemize hayırlı, uğurlu
olmasını diliyor; katkıları için bütün milletvekili
arkadaşlarıma teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (DSP ve
MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz.
Devlet Bakanı Sayın Fikret Ünlü; buyurun.
(DSP ve MHP sıralarından alkışlar)
DEVLET BAKANI FİKRET ÜNLÜ (Karaman) - Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Sözlerimin başında, bütçemize katkı
yapan konuşmacı milletvekili arkadaşlarıma ve dinleyici
olarak salonda bulunan tüm milletvekili arkadaşlarıma çok
teşekkür ediyor, şükranlarımı sunuyorum.
Zamanımız kalmadı. Konuşma
metnimizi de bir kitapçık halinde sizlere sunduk. Umarım, zaman
bulur, okursunuz. O ayrıntılara girme şansım yok. Biz de
hükümet olarak, zamanımızı doğru kullanmak istiyoruz.
Ancak, şu anda, tahmin ediyorum, televizyonları başında
bizleri izleyen binlerce, hatta, yüzbinlerce öğrenciyi, beden eğitimi
öğretmenlerini, ödül bekleyen, uluslararası platformlarda dereceye
girmiş klüplerimizi ve sporcularımızı sevindirmek için,
sizlere de müjde niteliğinde, dört konu üzerinde durmak istiyorum.
Birincisi, Sayın Millî Eğitim
Bakanlığımızın yaptığı
çalışmalar sonucunda, hepiniz için büyük eleştiri konusu olan,
ilk ve ortaöğretim kurumlarımızın tümünde, önümüzdeki
öğretim yılından itibaren, beden eğitimi derslerinin
sayısı artırılacaktır. Bu karar
alınmıştır. Tüm öğrencilerimize ve beden eğitimi
öğretmenlerimize müjdeliyorum. (DSP sıralarından
alkışlar)
İkincisi, hepinizin bildiği gibi, daha önce
Ödül Kanununu çıkarmıştık. Bu kanuna dayalı olarak
Bakanlar Kurulu tarafından çıkarılan Ödül Yönetmeliği, bir
saat önce, Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından
onaylanmıştır. Böylece, uluslararası alanda ve Türkiye'de
dereceye giren, ulusumuzu onurla, şerefle, her yerde büyük
başarıyla temsil eden sporcularımız, kulüplerimiz,
antrenörleri ödüllendirilecektir.
Dünyada belki ilklerden birisidir, spor
müşavirliği unvanı getirilmiştir. Olimpiyat
şampiyonlarımızı ve olimpik spor dallarında birden
fazla dünya şampiyonu olan sporcularımızı, bundan böyle,
spordan sorumlu bakanlar yanlarına müşavir olarak atama durumunda
kalacaklardır.
Bir diğer müjdemiz, Türkiye profesyonel birinci ve
ikinci futbol liginde yer alan takımların kadrolarında bulunan
profesyonel futbolcular ile üç ve daha fazla ligi bulunan diğer spor
dallarında en üst iki ligde yer alan takımlar ile en az iki ligi
bulunan spor dallarının en üst liginde yer alan takımların
uluslararası kuralların öngördüğü sayıdaki sporcuları,
bundan böyle, 33 yaşına kadar askerliklerini tecil
ettirebileceklerdir. Yoklama kaçağı durumuna düşen
sporcularımız da, kanun yayımlandıktan sonra üç ay
içerisinde başvurdukları takdirde, bu haklardan yararlanacaklardır.
Tabiî ki, bu kanun tasarısı Bakanlar Kurulundan geçti. Sayın
Millî Savunma Bakanımız sundular, Yüce Meclisin takdirine aittir;
ama, bir müjde olarak veriyorum izninizle.
Son müjdem de şu: Biliyorsunuz, Spor Toto
konusunda, geçen yıl, Yüce Meclis bir kanun
çıkarmıştı. Bu kanun çıkmadan önce, Spor Toto personelinin
maaşını bile ödeyemez durumdaydık. Bunun geçmişine
değinmek istemiyorum; ama, geldiğimiz nokta oydu. Yüce Meclisin
çıkardığı kanunla, bugün, Spor Toto, yeniden, tabiri
hoşgörün, altın yumurtlayan tavuk durumuna gelmiştir ve tabiî
ki, devletimizin diğer kurumlarına katkı payları da o
oranda yükselmiştir.
Son dedim; ama, zamanım var, izninizle birkaç
hususa daha değinmek istiyorum. Bu yıl, 2000 yılında, il
spor merkezlerinde 130 000 gencimiz spor okullarından geçmiştir;
bunlar yaz okulları uygulamalarıydı. Bunları, yıl
içerisinde de devam ettiriyoruz.
Bazı sözcülerimiz de tekrarladılar; semt
sahaları projelerimizi çok yoğun ve hızlı bir şekilde
sürdürüyoruz. Bu yıl, 692 köy ve kasabamıza semt sahası
yapılmıştır. Bütün milletvekillerimizin önerilerine açığız;
köy ve kasabalarımıza semt sahaları yaparak, kısa sürede,
bir ayda, iki ayda gençliğimizin hizmetine sunmayı hedefliyoruz.
Diğer yarım kalan tesisler, ne yazık ki,
otuz yılda bitirilebilecek bir konumdadır. Ben, spordan sorumlu
Devlet Bakanı olarak görevde bulunduğum iki yılı
aşkın süredir bir tek tesis ihalesi yapmadığımı
itiraf etmek zorundayım; geçmişte yapılan yanlış
uygulamaların ve yanlış tesisleşme politikasının
açığını kapatmak için. Bunu da üzülerek söylemek istiyorum.
BAŞKAN - Sayın Ünlü, 2 dakika içerisinde
tamamlayın efendim.
DEVLET BAKANI FİKRET ÜNLÜ (Devamla) - Efendim,
sözlerimi tamamlıyorum.
Tesis politikasının da böyle bir zemine
oturduğunu, gerçekten, bir müjde olarak da söylemek istiyorum.
Son olarak şunu söyleyeyim: Bir arkadaşımız
övgü anlamında söylediği için ben de yinelemek ihtiyacını
duyuyorum. Bu iki yıllık süre içerisinde, bana bağlı -Millî
Piyango İdaresi ve Spor Toto da olmasına karşın- spor
teşkilatına bir tek personel alınmamıştır
değerli arkadaşlarım ve hiçbir yönetici, siyasî amaçlarla
yerinden oynatılmamıştır. Bunu, şunun için söylüyorum:
Spor, siyasetten uzak tutulmalıdır diye düşünüyorum. Buna özen
gösteriyorum.
Bu hassasiyetinize güvenerek, birkaç ay içerisinde,
sizlerin huzuruna, spor yüksek konseyi
modelini getiriyoruz. Spor teşkilatını baştan sona
yeniliyoruz. Bu spor yüksek konseyi modelini gerçekleştirdiğimiz
takdirde, umuyorum ve tahmin ediyorum ki, Türkiye'de, bir daha, o tür
şikâyetler olmayacaktır ve spor politikaları, tesisleşmeden
personel atamalarına varıncaya kadar, bir yüksek kurulun
inisiyatifine ve iradesine bırakılmış olacaktır. Bu
da, Türk sporu için, sanıyorum en büyük reform sayılacaktır.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ediyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN -
Teşekkürler Sayın Bakan.
Aleyhinde olmak üzere, şahsı adına,
Tokat Milletvekili Bekir Sobacı...
Buyurun Sayın Sobacı. (FP
sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakika.
BEKİR SOBACI (Tokat) - Sayın Başkan,
değerli arkadaşlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
İkinci tur bütçe görüşmelerinde kişisel görüşlerimi arz
etmek üzere karşınızdayım.
Bir ufuk turu çizmek istiyorum; çünkü, bugün ülkemizin
içinde bulunduğu durumu anlamanın, 28 Şubatı anlamakla
eşanlamlı olduğunu, eşdeğer olduğunu ifade etmek
istiyorum.
Ne oldu 28 Şubat sürecinde; kendilerine başbakanlık
hediye edilenlerin kurduğu 55 ve 56 ncı hükümetlerden sonra, 18 Nisan
seçimlerinden önce, illegaliteler ilan edilerek yapılan parti
kongrelerinde genel başkanlar tayin edilerek gelinen bugünkü 21 inci Dönem
Parlamentosunda, 28 Şubat sürecinin mimarları,
uygulayıcıları hükümetlerde eksik kalan kutsal devlet
ayağı da MHP tarafından tamamlanmıştır. (MHP
sıralarından gürültüler)
Şimdi, Avrupa Birliğiyle ilgili gelişme
sürecinde kimlerin takoz attığını, hangi odakların bu
direnci gösterdiğini ifade etme noktasında, bu sözlerimi daha iyi
anlayacaksınız gelecek günlerde.
Değerli arkadaşlar, çocuklarımıza,
Damat Ferit Paşa Hükümetinin aczini anlatırken hepimiz üzüldük,
okuduk; ama, Damat Ferit Paşa hükümeti mazurdu; İngiliz
zırhlıları, toplarını Dolmabahçe'ye çevirmişti. O
şartlar altında, bu ülke evlatları, Mustafa Kemal Paşa ve
silah arkadaşlarıyla, aydınlarıyla, sivil toplum
önderleriyle Anadolu'ya geçebilip, 1920 Meclisini kurabildiler; ama,
şimdi, o fotoğraftaki karşılıkları aramak
istiyorum, bugünkü, acz içindeki 57 nci hükümette ve 28 Şubat sürecinde...
Aydınlar hapiste, özgürlük gayreti yapanlar cezalandırılmakta,
Meclis dışındaki güçlerin emirleriyle, demokratikleşme rafa
kaldırılmakta ve menajerliğini, silah tüccarları Rus
firmalarının distribütörleri olan işadamlarının
yaptığı emekli generaller, Bankaların yönetim kurulunda
görev alan emekli generaller, 1920 Meclisinin fotoğrafının
karşılıklarıdır. Evet; Türkiye, bu sancıyı,
bu sebeple yaşamaktadır. (FP sıralarından
alkışlar)
Değerli arkadaşlar, konuya geliyorum;
Başbakanlık Takip Kurulu, ihbar mektuplarının ve
cezalandırılmalarının görev alındığı
bir kurum. Ne yapıyorlar; uzmanları, daktilograf yapıyorlar.
Şimdi, bu hükümetin DSP ayağını ben hiç
yadırgamıyorum; 1978'de İzmir-Çeşme'de Bilderberg toplantısına
ev sahipliği yapan o günkü Başbakan Ecevit'in polis ve kurt
köpekleriyle koruduğu o toplantıya Türk gazetecileri bile
girememişti; onu biz iyi tanıyoruz...
Şimdi, bugüne geldiğimizde, bir program deyip
tutturduk. Sayın Bakanı, ben üç defa dinledim Plan ve Bütçede,
gensoru konuşmalarında. Hazırlanmış klişe
konuşmalarının tekrarı var. Şimdi, Sayın Bakan
diyor ki: "Bu, bizim sebep olduğumuz bir olay değil."
Kimin? "56 ncı hükümet, azınlık hükümetiydi; 55 inci
hükümet, kendi partisinin de ortak olduğu hükümetti; bizim görevimiz
değil, biz sebep olmadık" diyor. Sayın Bakanım, sizin,
Meclis albümündeki biyografinizde SPK tecrübeniz var, yeminli banka
murakıplığınız var ve hazine bilginiz var, yeteneğiniz
var. Ben, şurada açıkça söylüyorum; Refahyol döneminde
yazılmış yeminli banka murakıplarının bir raporu
varsa, herhangi bir banka hakkında verilmiş, lütfen, kalkın,
burada bunu açıklayın; bunu istirham ediyorum; sizi
alkışlayacağım; yani, eğer, bu raporlar
yazıldı da sumenaltı edildiyse -aynı sizin döneminizde
olduğu gibi- ben sizi alkışlarım; onları da aynı
şekilde eleştiririm; varsa, bunu, gelin açıklayın.
Şimdi açıklayamazsınız. (FP sıralarından
alkışlar) Bu manada, 57 nci hükümetin...
Bakın, ben size bazı rakamlar vereceğim,
Maliyenin 2000 raporundan. Toplam döviz gelirle-rinin, toplam
dışborçlara oranı 1997'de yüzde 69'du, yüzde 70'di. Siz,
2000'de, bunu, 1999 sonu itibariyle yüzde 52'ye düşürdünüz. Siz, ilk üç
aylık o cicim ayı programının açıklama kitapçığında
da söylemişsiniz. Tüm bu programınızın oturduğu üç
ayak var; hepsi de parasal tedbirler. Reel sektör nerede? Şimdi, elimde
bir telgraf var. Metin Emiroğlu'nun ve Halit Narin'in çektiği tekstil
sektö-rüyle ilgili; yüzde 30 işyeri kapanmış, ihracat durmuş.
Siz, Plan ve Bütçedeki konuşmanızda ve gensoruda diyorsunuz ki:
"İhracatın düşmesinin, bizim kur politikasıyla
alakası yok." Ne demek bu: İhraç fiyatları düşmüş
de ondan!.. Elbette... Tariş'in Başkanıyla, bir aç da konuş
Sayın Bakanım sen...
İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) - Alakası
yok... Haberi yok, haberi...
BEKİR SOBACI (Devamla) - Kuruüzümü 1 200 dolardan
satarken, siz, Tarım Satış Birlikleri Kanununu
çıkardınız; 700 dolara düştü; sebebi sizsiniz...
Ayrıca, Uzakdoğu'daki krizden sonra devalüe
edilen Uzakdoğu paraları ihracatlarını cazip hale getirdi.
Siz direniyorsunuz kuru baskı altında tutarak. Hayır.. Eğer
dengeli bir kur artışını başlatsaydınız,
bugün sıkışmayacaktınız. İhracattaki sebep de
sizsiniz.
Yine, bakıyoruz, o Maliyenin 2000 raporunda,
mevduat toplamıyla verilen kredilerin orantıları var. 1997'de
kredi-mevduat oranı yüzde 63'tü; yani, 100 liranın 63 lirası
reel sektöre kredi oluyordu. Siz geldiniz, 2000 Eylül ayında bu
oranı, yüzde 38-39'lara düşürdünüz. Artı, 2000 Eylül itibariyle,
bakın, 24 katrilyon kredi verilmiş; ama, bunun 15 milyar dolar, batan
bankalardaki hortumlama kredileri, naylon krediler var burada; onu da
düştüğünüz zaman yüzde 20'ye düşer bu oran. Siz, işte, reel
sektörde, bu faciayı yaşatıyorsunuz bu ülkeye.
Size soruyorum: 2001 yılında, 31 milyar
dolarlık ihracata, Allahaşkına, nasıl
ulaşacaksınız, 20 milyar doları zor yakalamış
ihracattan?! Hayır, yanılmayın, yanılmayın! Kimseyi de
itham etmeyin burada. Buna da hakkınız yok.
Yine, verilen rakamlarla, anapara ödemelerinin içborç
servisindeki oranı, 1999'da yüzde 61, 2000 Eylülde yüzde 49.
Faizler... Faizler... Anapara ödemeleri
düşmüş, faizler yükselmiş. 2000'e gelindiğinde, eylülde,
anaparayla faiz eşitlenmiş. Yüzde 38'lerden
aldığınız faiz ödemelerini, içborç servisinde yüzde 50'lere
çıkarmışsınız, faizi çoğaltmışsınız.
Biz yapmadık bunu. 1997, 1998, 1999; sizin eseriniz. Onun için, enkaz
edebiyatıyla bu işin altından kalkamazsınız...
Sayın Bakanım, yine
konuşmalarınızdan örneklerle yola çıkarak şunu ifade
etmek istiyorum: Siz, bankaları kurtarma operasyonunda yanlış
yöntem seçtiniz. Uzakdoğu'da daha sağlıklı yöntemler
seçilmiştir. Endonezya, 16 milyar dolarlık rehin alarak
bankaları iyileştirme ve satışa koymuştur. Siz kaça
satacaksınız bu bankaları nisanda; 100 milyon dolardan elinize
geçecek 1 milyar dolar, en iyimser tahminle. Bunu da beceremeyeceksiniz; çünkü,
reel faizdeki düşmeler, sizi zor durumda bırakmıştır;
aslında, faizdeki şok düşüşün sebepleridir. Size inanan da
yandı, size inanmayıp, sizin tahvillerinizi fonlamayan bankalar da
yandı. Bunu, kalkın da, Allahaşkına, bir
açıklayın!
Sürem kısalıyor; Hazineyi 10 dakikada
konuşmak mümkün değil.
Teşviklere gelince... Sayın Bakanım,
siz, niye teşvikleri vermiyorsunuz; Kombassan, Petlas teşviki?..
KİT Komisyonundan yazı yazdık Başbakanlığa ve
Hazine Müsteşarlığına, hâlâ Petlasın yatırım
teşviki verilmemiş. Yabancı sermaye... Demokrasinin
olmadığı, özgürlüklerin kısıtlandığı
bir ülkeye yabancı sermaye gelmez; hayal görmeyin... Pirelli büyük
yatırımını Kahire'ye kaçırdı; Toyota, Polonya'ya
kaçırdı. Buyurun, hadi getirin bakalım. Türkiye'ye yabancı
sermaye gelmeyi bırakın, sermaye çıkışı
vardır. Bunu inkâr edemezsiniz. Türkiye eriyor...
Size soruyorum -SPK bilginiz var- Anadolu'da küçük
tasarrufçuları, Reuters'in ekranlarına esir ederek, ellerini
böğüründe bırakan bir borsacılığa niye tedbir
almadınız dört sene içinde?
Her maniplasyonda 5 milyar doları alıp
götürenler kimler? En az 40 milyar dolar borsa yoluyla kaçtı; bu, millî
kaynaktır. Bunu açıklamak zorundasınız. SPK neyle
uğraştı; Kombassanı mahke-meye vermekle ve ihtiyati
tedbirle uğraştı; ama, SPK'nın, gelişmiş
ülkelerde uygulanan hisse senetleri üzerinde vadeli işlem, yani,
sözleşme, opsiyon işlemlerini getirip de, bir gazino kumarhanesine
dönmekten kurtarma gibi bir gayreti olmadı. Bunları da burada protesto
ediyorum, bu çalışmalarda...
Değerli arkadaşlar, şunu ifade etmek
istiyorum ki, operasyonlar, Sayın İçişleri Bakanının
gayretleriyle devam etti. İçişleri Bakanının sesi
soluğu çıkmıyor. Siz, gensoruda verdiğiniz cevapta
"adlî makamlara teslimleri devam ediyor sorumluların"
diyorsunuz; Dinç Bilgin nerede, Cavit Çağlar nerede? Allahaşkına
nerede bunlar? (FP sıralarından alkışlar) Nerede bunlar,
soruyorum size? Ha, asıl operasyon size lazım, sizin hükümetinize...
Sizlere lazım... Sizlere lazım... Doyumsuz... Çalışandan,
işçiden, emekliden gasp ettiğinizi rantiyeye aktaran doyumsuzsunuz...
Düşündüm günlerce nasıl bir isim bulabilirim
diye; buldum, bir jaws operasyonu, köpekbalığı operasyonu size
lazım; çünkü, aynı zamanda küstah ve saldırgansınız bu
milletin kültür, tarih ve inancına... Asıl operasyon size... Onu da
millet yapacak... Millet yapacak... (MHP sıralarından gürültüler)
MUSTAFA ZORLU (Isparta) - Burada böyle laf söylenir
mi?!.
BAŞKAN - Sayın Sobacı, lütfen...
Sayın Sobacı, biraz daha...
NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Sayın
Başkan...
BEKİR SOBACI (Devamla) - Dinleyin... Dinleyin...
NİDAİ SEVEN (Ağrı) -
Milletvekillerine küstah denir mi?
BEKİR SOBACI (Devamla) - Değerli
arkadaşlar...
BAŞKAN - Sayın Sobacı, o
"küstah" kelimesini alır mısınız geri...
BEKİR SOBACI (Devamla) - Şimdi, bankalarla
ilgili...
NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Sayın
Başkan, sözünü geri alsın...
BAŞKAN - Sayın Sobacı "küstah"
ifadesi çirkin kaçtı, Meclis saygınlığına uygun
düşmedi...
BEKİR SOBACI (Devamla) - Bence, yumuşak bir
ifade Sayın Başkanım... Bence, yumuşak bir ifade...
BAŞKAN - Buyurun devam edin...
NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Sayın
Başkan!.. Sayın Başkan!..
BEKİR SOBACI (Devamla) - Sayın
Başkanım, süreme, lütfen... (MHP sıralarından gürültüler)
NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Sayın
Başkanım, sözünü geri alsın!..
MUSTAFA ZORLU (Isparta) - Sözünü geri alsın!..
BEKİR SOBACI (Devamla) - ... ilave ederseniz,
memnun olacağım.
Şimdi, Sayın Bakan diyor ki...
NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Sözünü geri
alsın!.. Milletvekilleri küstah değildir..
BEKİR SOBACI (Devamla) - ..."programımızın
sosyal kesimler üzerindeki etkisini ölçmek için Hazine
Müsteşarlığı araştırma yapıyor."
Sayın Bakanım, buna gerek yok, 1 Aralık 2000 tarihinde, cuma
günü, Plan ve Bütçe Komisyonunda Hazine
Müsteşarlığının bütçesi görüşülürken, pencereyi
açsaydınız, en büyük memur mitinginin sloganları, Plan ve Bütçe
Komisyonunun odasına, salona geliyordu. (MHP sıralarından
gürültüler)
(Mikrofon otamatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Sobacı, 1 dakika içinde
toparlayınız...
MÜKERREM LEVENT (Niğde) - Sayın Başkan,
sözünü geri alsın..
BEKİR SOBACI (Devamla) - Dinleyin... Dinlemeyi
öğrenin...
Değerli arkadaşlar, Zekeriya Temizel'i
kahraman yapmakla bu işin içinden çıkamazsınız. Zekeriya
Temizel'in görev yaptığı o yıllarda aynı olaylar aynen
devam ediyordu.
BEKİR ONGUN (Aydın) - Kendi
küstahlığını burada söyleme..
BEKİR SOBACI (Devamla) - 20 nci Dönemde
kurduğumuz iç ve dışborç komisyonunda, Yıldırım
Aktürk Başkanlığındaki o komisyonda, Hazineden, kamu
finansmanından bütün genel müdürler oradaydı. Yıldırım
Bey dedi ki "on tane bankanın zorda olduğu söyleniyor"
hiçbirinden çıt çıkmadı, itiraz etmediler; o zaman, Zekeriya
Temizel Maliye Bakanıydı.
BEKİR ONGUN (Aydın) - Cavit Çağlar da
sizin bakanınızdı...
BEKİR SOBACI (Devamla) - Şimdi, siz, Bakanlar
Kurulunda geyik muhabbeti mi yaparsınız allahaşkına?! Bu
ülkenin bankalarını, ekonomisini, ihracatını neyi
konuşursunuz siz?! Bunları konuşmaz mısınız?!..
BEKİR ONGUN (Aydın) - Mercümeği anlat...
Mercümeği...
BEKİR SOBACI (Devamla) - İşte, bu
manada, ben, bunu protesto ediyorum. Böyle bir hükümetin de, 28 Şubat
ürünü ve onların yönlendirmesine devam eden bu hükümetin de, artık,
bu ülkeye vereceği hiçbir şey yoktur.
BEKİR ONGUN (Aydın) - Mercümeği anlat...
BEKİR SOBACI (Devamla) - Son krizlerle beraber
geldiğiniz nokta, ülkenin iflasıdır diyorum; Allah, bu
bereketsiz hükümetten bu milleti bir an önce kurtarsın diyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (FP
sıralarından alkışlar; MHP sıralarından
gürültüler)
NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Sayın
Başkan, sözünü geri alsın!..
YUSUF KIRKPINAR (İzmir) - Sözünü geri
alsın!..
NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Sayın
Başkan, sözünü geri alsın!.. Bu Meclis küstah mıdır?!.
MEHMET ŞANDIR (Hatay) - Bu Meclis küstah
mıdır Sayın Başkan? Küstah kelimesine niye cevap
vermiyorsunuz?
BAŞKAN - Sayın Şandır...
MEHMET ŞANDIR (Hatay) - Sayın Başkan,
bize hitap etmiyor, Meclise hitap ediyor. Bu Meclisin Başkanı da
sizsiniz, küstah mısınız; niye cevap vermiyorsunuz?!.
BAŞKAN - Sayın Şandır, bir
dakika...
FETHULLAH ERBAŞ (Van) - Öyle bir şey
söylemedi... (MHP sıralarından gürültüler)
MEHMET ŞANDIR (Hatay) - Ne demek söylemedi?!.
MUSTAFA ZORLU (Isparta) - Niye geri almıyor?!.
MEHMET ŞANDIR (Hatay) - Sözünü geri alacak!..(MHP
ve FP sıralarından karşılıklı
bağrışmalar)
YUSUF KIRKPINAR (İzmir) - Ne dedi bu terbiyesiz
herif?!
MEHMET ŞANDIR (Hatay) - Size de küstah diyor!
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri...
MEHMET ŞANDIR (Hatay) - Sözünü geri alacak
burada!..
YUSUF KIRKPINAR (İzmir) - Küstah diyor!..
MEHMET ŞANDIR (Hatay) - Küstahsınız
diyor!.. O lafını geri alacak!..
YUSUF KIRKPINAR (İzmir) - Küstah sensin!..
BAŞKAN - Sayın Kırkpınar...
MEHMET ŞANDIR (Hatay) - Küstahsınız
diyor!..
MUSTAFA ZORLU (Isparta) - Niye geri almıyor?!.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen...
Sayın milletvekilleri, lütfen...
(MHP ve FP
sıralarından gürültüler)
YUSUF KIRKPINAR (İzmir) - Küstah kim, bu küstah?!
Küstahı göstersin bakayım bana!..
BAŞKAN - Sayın Kırkpınar...
FETHULLAH ERBAŞ (Van) - Arkadaşımız
öyle bir şey söylemedi...
(MHP ve FP sıralarında ayağa kalkmalar;
FP sıraları önünde toplanmalar)
BAŞKAN - Sayın İdare Amirleri...
Sayın İdare Amirleri... Sayın Çakar... (Gürültüler)
Sayın milletvekilleri, birleşime ara vermek
zorunda kalacağız.
Sayın milletvekilleri... Sayın
milletvekilleri... (MHP sıralarından "Fethullah...
PKK'lı..." sesi, gürültüler)
Sayın milletvekilleri, yerinize oturmazsanız
birleşime ara vermek zorunda kalacağım.
Sayın milletvekilleri, saat 21.30'da toplanmak
üzere, birleşime ara veriyorum.
Kapanma
Saati : 21.18
DÖRDÜNCÜ
OTURUM
Açılma
Saati: 21.40
BAŞKAN:
Başkanvekili Ali ILIKSOY
KÂTİP
ÜYE: Sebahattin KARAKELLE (Erzincan), Burhan ORHAN (Bursa)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 29 uncu Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
Görüşmelere kaldığımız yerden
devam ediyoruz.
III .- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER
İŞLER (Devam)
1. - 2001 Malî
Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu
Tasarıları ile 1999 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli
İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/764;
1/765; 1/740, 3/642; 1/741, 3/643) (S.Sayısı: 552, 553, 554, 555) (Devam)
E) BAŞBAKANLIK (Devam)
1.- Başbakanlık 2001 Malî
Yılı Bütçesi
2.- Başbakanlık 1999 Malî
Yılı Kesinhesabı
F) HAZİNE MÜSTEŞARLIĞI (Devam)
1.- Hazine Müsteşarlığı 2001 Malî
Yılı Bütçesi
2.- Hazine Müsteşarlığı1999
Malî Yılı Kesinhesabı
G) GENÇLİK VE SPOR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
(Devam)
1.- Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 2001 Malî
Yılı Bütçesi
2.- Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü1999
Malî Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, az önce
şahsı adına konuşan Sayın Sobacı'yla ilgili
tutanağı getirttim. Sayın Sobacı'nın, bu konuda bir
düzeltme isteği mi var?
SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Evet.
BAŞKAN - Sayın Sobacı'ya, ben, o hususu
hatırlattım; ama, burada "çünkü, aynı zamanda küstah ve
saldırgansınız bu milletin kültür, tarih ve inancına...
Asıl operasyon size; onu da millet yapacak" demişsiniz. Burada,
sayın milletvekillerine yönelik olarak "küstah ve
saldırgan" ifadesi, çok ağır bir ifadedir,
yaralayıcı bir ifadedir. Bu ifadenizi geri
aldığınızı veyahut da anlamını açıklar
mısınız Sayın Sobacı.
Buyurun Sayın Sobacı.
BEKİR SOBACI (Tokat) - Sayın Başkan,
değerli arkadaşlar; ben konuşmamın giriş bölümünde,
ülkemizin, üçbuçuk dört yıldır içinden geçmekte olduğu bir 28
Şubat sürecinden bahsediyorum. Bu süreç, bütün
arkadaşlarımızın malumudur -ki, hassasiyeti olan
arkadaşlarımızın ve bu milletin- bu milletin, gerçekten
kültür, tarih ve inancıyla çatışan bir süreçtir. Bunu, kabul
eden ya da etmeyen olabilir; ama, benim buradaki kastım, bu kültür, tarih
ve değerleriyle çatışan ve âdeta televizyonlarda, medyada
saldırgan ve küstahça yaklaşımlara işarettir. Yoksa,
burada, biz, Parlamentoya dönük, hatta hükümetlerin kendisine dönük bile,
siyasete dönük bile bir ifade değildir; kaldı ki, siyasetin
etkisizleştirildiğini ve vesayet altına girdiğini de,
konuşmamın bütünü okunduğunda anlaşılacaktır.
Teşekkür eder, saygılar sunarım.
BAŞKAN - Sayın Sobacı, bakınız
"düşündüm" diyorsunuz operasyonları kastederek.
"Düşündüm günlerce, nasıl bir isim bulabilirim diye; buldum. Bir
Jaws operasyonu, köpekbalığı operasyonu size lazım; çünkü,
siz, aynı zamanda küstah ve saldırgansınız."
SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Düzeltiyor efendim.
BAŞKAN - Düzeltmiyor Sayın Kapusuz.
Düzelttiğini kabul etse, geri alsa ifadesini, kabul edeceğim.
İfadesini geri alıyorsa amenna, yoksa...
BEKİR SOBACI (Tokat) - Sayın Başkan,
ben, gerekli açıklamayı yaptığıma inanıyorum.
Burada, hiçbir milletvekilinin ve Parlamentonun üzerine
alınmaması gerekir. Ben, burada, hükümeti bile zikretmemişim
Sayın Başkan. (MHP sıralarından "geri al"
sesleri)
SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Tamam, geri aldı
işte...
BAŞKAN - Evet, sayın milletvekili...
OKTAY VURAL (İzmir) - Sayın Başkan...
BAŞKAN - Buyurun Sayın Başkan.
OKTAY VURAL (İzmir) - Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Tabiî, hatip, Yüce Meclise ve milletvekillerine
"küstah ve saldırgan" şeklinde isnatta bulundu. Bu
Mecliste, hatibi dinleyen küstah ve saldırgan milletvekili
olmadığına göre, sadece, kürsüdeki hatip kalmaktadır. Bunu,
kendisi için değilse, düzeltmesi gerektiğini ifade ediyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
İkincisi, hatip "28 Şubat sürecinin
kutsal devlet ayağını MHP tanımladı" diye bir
isnatta bulunmuştur. Evet, Türkiye, devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez
bir bütündür; bu, bizim için kutsaldır. Dili Türkçedir; bu da
kutsaldır. Bayrağı, şekli kanunda belirtilen beyaz
ayyıldızlı albayraktır; bu da kutsaldır. Millî
marşı İstiklal Marşıdır; bu da kutsaldır.
(MHP ve DSP sıralarından alkışlar) Bunlar kendilerine
kutsal değilse, buralarda bulunmalarına gerek yoktur.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
TURHAN GÜVEN (İçel) - Tutumunuz hakkında
Sayın Başkan...
BEKİR SOBACI (Tokat) - Sayın Başkan, bu
ülkenin kutsallarını korumak sadece bir partiye görev değildir;
bütün Parlamentoyadır, bütün milletedir; arz ederim. Yoksa, bu
tartışmanın sonu gelmez. (MHP sıralarından gürültüler)
TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkan,
tutumunuz hakkında söz istiyorum.
REMZİ ÇETİN (Konya) - Türk Milletine ait olan
değerler hepimize aittir Sayın Başkan.
BAŞKAN - Efendim, değerler hepimize aittir.
AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) -
Başkanım, kısaca bir açıklama yapabilir miyim. (MHP
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Buyurun.
TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkan, ben,
tutumunuz hakkında söz istiyorum; siz, başkalarına söz veriyorsunuz.
Sayın Başkan, madde 63'e göre söz istiyorum efendim.
BAŞKAN - Buyurun.
TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın
Başkanım, değerli arkadaşlarım; lütfen, biraz sakin
olur musunuz.
Sayın Başkan, siyaset, olgunluktur; siyaset,
birbirini dinlemeye tahammüldür. Bugün, burada, gerçekten, bir hatip
arkadaşımız, kastını aşan bir manada, belki de,
daha değişik bir manada, bazı elfazda bulunmuştur.
Haklı olarak da, tabiî, gecenin bu saatinde, bütün Parlamento, bu işi
doğru algılamış olabilir, yanlış
algılamış olabilir; çünkü, kendisinin de değişik
beyanı var.
Değerli arkadaşlarım, bakın,
burada, İçtüzüğümüzde çok açık hükümler var. Eğer, bir
hatip, yaralayıcı, incitici beyanda bulunursa, burada görev, evvela,
Sayın Başkan, size düşmektedir. Derhal mikrofonu kapatın,
düzgün konuşmaya davet edin diyor İçtüzük. Siz, bunu
yapmadınız. Eğer bunu yapsaydınız, şu
olayların hiçbiri cereyan etmezdi Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Sayın Güven, siz, o zaman, Genel
Kurulda değildiniz.
TURHAN GÜVEN (İçel) - Ben mi değildim?!
BAŞKAN - "Sayın Sobacı, sözünüzü
geri alır mısınız" dedim.
TURHAN GÜVEN (İçel) - Efendim, bakın, onu
demek yetmiyor. Bir kere daha tekrarlayın; çünkü, hatip kürsüde, siz
oradasınız...
BAŞKAN - Zaten, kürsüden indi, gitti...
TURHAN GÜVEN (İçel) - Siz, İçtüzük
hükümlerini uygulasanız, hiçbir sertlik olmaz, hiçbir arkadaş da
birbirinin kalbini kırma derecesine gelmezdi. Olay budur.
O nedenle, müsaade ederseniz, yanlış
anlaşılabilecek cümleler geldiği zaman, lütfedin de, müsamaha
göstermeyin. Siz görevinizi yaparsanız, bütün arkadaşlarımız
da buna riayet eder ve hiç de, karşılıklı
çatışmaya, sürtüşmeye ve birbirini kırmaya gerek kalmaz.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Sayın Sobacı'ya ikazım
olmuştu Sayın Güven; ama, konuşmasının sonuydu...
Efendim, tamam...
Sayın Başkan, buyurun efendim.
AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Sayın
Başkan, değerli arkadaşlar; Türkiye kritik bir dönemden geçiyor.
Bu kritik dönemde, iktidar-muhalefet, hepimiz, olgunlukla bu dönemi aşmak
için bir mücadele vermek zorundayız. Birbirimizi incitmek, birbirimizi
üzmek, birbirimizi itham etmek hakkına da sahip değiliz.
Demokrasilerde, hükümetler vardır, muhalefetler
vardır; hükümetler yanlış yapar, yanlış yapabilir;
muhalefetlerin, elbette bunu eleştirmesi lazımdır; ama,
eleştirirken, özellikle nezaket ölçüle-rine uyması gereğine,
biz, Fazilet Partisi olarak inanıyoruz. Eleştiri ölçülü
olmalıdır; eleştiri, eleştirene de
yakışmalıdır, eleştirilene de
yakışmalıdır. Bu, Fazilet Partisinin, öteden beri
görüşüdür. Bütçe görüşmelerinin de olgunluk içerisinde geçtiğini
görüyoruz; ancak, bugün, şahsı adına söz alan bir
arkadaşımızın ifadelerinin, maksadını gerçekten
aştığını, Fazilet Partisi olarak biz de kabul
ediyoruz. Kendi anlayışına göre kendisi düzeltti bunu; ama,
şunu söyleyeyim, bu ülkenin Meclisini, bu ülkenin parlamenterlerini, bu
ülkenin Meclisine yakışmayan bir ithamla itham etmeyi, Fazilet
Partisi olarak biz de kesinlikle kabul etmeyiz, bunu kesinlikle kabul etmeyiz.
(DSP ve MHP sıralarından alkışlar)
Türk Milleti büyük millettir. Türk Bayrağı,
yeryüzünün en aşina olduğu bayraktır. Onu gönderde
dalgalandırma görevi her Türk vatandaşına düşer. Onun için
canını vermeye her Türk vatandaşı hazırdır. Bunun
geçmişte de, günümüzde de her Türk vatandaşı ispat
etmiştir. MHP'li grup başkanvekili arkadaşımızın
bu konudaki hassasiyetine teşekkür ediyoruz parti olarak, MHP'nin bu
konudaki hassasiyetini de biliyoruz.
Hepinize saygılar sunuyorum, teşekkür
ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Başkan.
Evet, fayda hâsıl olmuştur.
Sayın milletvekilleri, şimdi, sorular
bölümüne geçiyoruz.
Soru cevap işlemi için 20 dakikalık süremiz
vardır. Soru sormak için 10 dakikalık süremiz vardır.
Söz alan, daha doğrusu ekranımızda
gözüken isimleri okuyorum: Sayın Dayanıklı, Sayın Nesrin
Ünal, Sayın Enginyurt, Sayın Orhan Şen, Sayın Arslan,
Sayın Osman Aslan, Sayın Sobacı, Sayın Uzunkaya ve
Sayın Akif Gülle.
Soru sorma işlemini başlatıyorum.
Sayın Dayanıklı...
FETHULLAH ERBAŞ (Van) - Sayın Başkan...
BAŞKAN - Efendim, ekranda gözükmüyor,
gözüktüğü zaman okurum. Ekranda 10 kişi gözüküyor.
Buyurun Sayın Dayanıklı.
BAYRAM FIRAT DAYANIKLI (Tekirdağ) - Sayın
Başkan, aracılığınızla, Sayın
Bakanlarımıza aşağıdaki iki soruyu yöneltmek
istiyorum.
Birincisi, Başbakanlığa bağlı
Türkiye Atom Enerjisi Kurumunun; yani, TAEK'in bağlı olduğu,
Bakan arkadaşımız yok; ancak, ona bağlı TAEK, nükleer
santral ihalesi iptal edilmeden önce nükleer santralları savunan ve
nükleer santralların önemini, vazgeçilmezliğini anlatan ve içinde
nükleer enerji filmi olan, CD'li bir kitap yayımladı. TAEK, nükleer
santral yapan şirketlerin veya nükleer enerji lobilerinin ortaya
koyduğu argümanları "niçin nükleer santral" ihalesi için
gündeme getirdi ve acaba, bu kitabı basmak, TAEK'in mi, yoksa, nükleer
enerji lobilerinin mi görevidir ve TAEK, bu promosyon için ne kadar para
harcadı?
Değerli bakanlarımıza ikinci sorum:
Millî piyango ve loto gibi şans oyunlarından elde edilen aylık
ve yıllık gelirleri merak ediyorum. Millî piyango, loto gibi
şans oyunlarından elde edilen gelirin yüzde kaçı bilet alanlara
veya oynayanlara geri dönüyor? Elde edilen gelirler, hangi oranlarda -Savunma
Sanayii dahil- hangi kurumlara dağıtılıyor? 1999 ve 2000
yılında bu miktarlar ne olmuştur ve Millî Piyango İdaresi,
değişik illerde, 1999 ve 2000 yılları için, hangi
yatırımlara, ne kadar ödenek aktarmıştır?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın
Dayanıklı.
Sayın Nesrin Ünal, buyurun.
NESRİN ÜNAL (Antalya) - Sayın Başkan,
aracılığınızla, Sayın Bakanımıza sormak
istiyorum.
Antalya-Alanya yolu inşaatı onbir
yıldır devam etmektedir ve bu yol, Türkiye'nin dünyaya açılan
penceresidir. On yıl önce gelen turist, yolun bitmediğini görüyor, üç
yıl sonra yine bitmemiş, beş yıl sonra, on yıl sonra
yol yine bitmemiş ve turist, Türkiye'nin gücü hakkında şüpheye
düşüyor; ayrıca, çok yoğun can ve mal kaybı da meydana
geliyor. 57 nci hükümet, Bayındırlık
Bakanlığıyla, bu yolu öncelikle bitirilecek yol kapsamına
almış ve yapımı iki yıldır hızla
sürmektedir. Yine de, bu yolun bitirilmesi, dolayısıyla, Türkiye'nin
gücünü göstermek, turizme, yöre halkına hizmet etmek için,
Başbakanlığa ait, yatırımları
hızlandırma amacıyla kullanılan acil fondan yardım
yapabilir misiniz?
Saygılarımı sunuyorum yeniden.
BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Ünal.
Sayın Enginyurt, buyurun.
CEMAL ENGİNYURT (Ordu) - Sayın Başkan, aracılığınızla,
Hazineden sorumlu Sayın Devlet Bakanımıza sormak istiyorum.
Türkiye Cumhuriyeti Devletinin ve hükümetlerinin, her
ile bir havaalanı kampanyası vardı, sonra atıl hale geldi;
çünkü, birçok havaalanının bir işe yaramadığı,
uçakların inip kalkmadığı görülünce, bundan vazgeçildi;
fakat, bizim "Or-Gi Havaalanı" diye -Ordu-Giresun- iki vilayetin
ortak bir havaalanı ihtiyacı vardır. Bu iki vilayetin
insanları, aralarında para toplayarak, bu havaalanının
inşaatını başlatmış durumdalar. Bizim
yaptığımız araştırmalar ve tespitler neticesinde,
bu havaalanının inşaatınin devam edebilmesi için,
Hazinenin, dış krediye garanti vermesi gereki-yor. Devlet Planlama
Teşkilatından gelen yazılara, Hazine, bu zamana kadar hep
olumsuz cevap vermiştir. Sayın Bakan, 2 milyon nüfusu teşkil
eden ve gerek Samsun Havaalanının, gerekse Trabzon Havaalanına,
yolcu kapasitesi açısından her ikisine de büyük yolcu
taşıyacak olan bu Or-Gi Havaalanının, 2001
yılında, dış kredisini Hazine garantisine almayı
düşünüyor musunuz? Düşünürseniz çok memnun olurum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın
Enginyurt.
Sayın Orhan Şen.
ORHAN ŞEN (Bursa) - Sayın Başkanım,
aracılığınızla, Sayın Bakanlarımıza,
aşağıdaki sorularımın
cevaplandırılmasını istirham ediyorum; ancak, sorularıma
geçmeden önce, dün İstanbul'da şehit edilen polis
memurlarımıza, Cenabı Allah'tan rahmet, kederli ailelerine,
emniyet camiasına ve necip milletimize başsağlığı
diliyorum. Mensubu bulunmaktan gurur duyduğum kutsal Türk Devletinin
bekası uğruna şehit olan polislerimizin kanlarının
yerde kalmayacağına ve katillerinin en kısa zamanda yakalanarak
adalet önünde hesap vereceklerine inanıyorum.
Sayın Başkanım, sorularıma geçmek
istiyorum.
Birinci sorum:
Malumlarınız olduğu üzere, mevcut personel rejiminin yetersizliği,
hepimizin malumu. Bu manada, 1991 yılından beri yeni bir personel
kanunu çıkarılacağı ifade edildiği halde, bugüne kadar
böyle bir kanun, ne yazık ki, çıkarılamadı. 57 nci
hükümetin, yeni bir personel kanunu hazırlığı var
mıdır; varsa, ne aşamadadır?
İkinci sorum: Kadrosuzluk sebebiyle müktesep
hakları olan kadrolara terfi edemeyen memurlarımızın durumu
ortadadır. Bunun yanında, sosyal güvenlik reformundan sonra
çalışma yaşının uzatılması, bu manada da,
daha derin problemlerin meydana gelmesine sebep olmuş vaziyettedir. Bu
itibarla, kadrosuzluk sebebiyle terfi edemeyen memurların
mağduriyetini önleyecek bir çalışma mevcut mudur?
Son sorum: 57 nci hükümetin programında da yer
aldığı üzere, eşit işe eşit ücret
uygulamasıyla ilgili bir çalışma var mıdır?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Şen.
Sayın Arslan, buyurun.
İLYAS ARSLAN (Yozgat) - Sayın Başkan,
spordan sorumlu Sayın Devlet Bakanıma aşağıdaki sorumu
yöneltmek istiyorum.
Sayın Bakanım, malumunuz olduğu üzere,
Birinci Ligde takımları olan vilayetlerin sahaları
ışıklandırılıyor. Bu, Gençlik ve Spor Genel
Müdürlüğünün uhdesinde; ama, Yozgat, Birinci Ligde takımı olan
bir il olmasına rağmen, hâlâ şehir stadı
ışıklandırılamamıştır. Biz de Yozgat
olarak isti-yoruz ki, bizim maçlarımız da
ışıklandırılmış ve televizyonda
yayınlanan bir hüviyete bürünsün. Onun için, benim sizden sormak
istediğim ve cevabını öğrenmek istediğim konu şu:
Acaba, Yozgat Şehir Stadının
ışıklandırılması için ne gibi bir
çalışma yapıyorsunuz? Şayet bu çalışmalarınız
başlamışsa, acaba -birinci yarısı bitmekte olan
Türkiye Birinci Ligi müsabakalarının ikinci yarısı
şubat ayında tekrar başlayacak- şubat ayına bu
çalışma yetiştirilecek mi? Yozgat Şehir Stadında da
ışıklandırılmış bir halde maç seyretme
imkânı bulabilecek miyiz diyor, teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Sayın Osman Aslan, buyurun.
OSMAN ASLAN (Diyarbakır) - Sayın
Başkanım, aşağıdaki sorularımın Hazineden
sorumlu Devlet Bakanı tarafından cevaplandırılması
hususunda delaletlerinizi arz ederim.
1- IMF'nin
dayatmalarıyla uygulanmakta olan istikrar programının, kemer ve
boğaz sıkma
programının başarıya ulaşması halinde,
vatandaşların, özellikle memur, işçi, çiftçi ve emeklilerle
ilgili bu fedakârlıkları telafi edici politika ve önlemleriniz var
mıdır?
2- Neredeyse sosyal bir afete dönüşen gelir
dağılımındaki uçurumu giderici ve sefaletle mücadele
hususunda belli bir programınız var mıdır?
3- IMF'den alınan 10 milyar dolarlık krediyi
nerede ve ne amaçla kullanacaksınız?
4- Bankalardan hortumlanan para yerine Hazineden destek
sağlandı. Hazineden aktarılan pa-raları hangi kaynaklardan
karşılayacaksınız?
Açıklık getirirseniz memnun olurum.
Arz ederim.
BAŞKAN - Teşekkürler.
Sayın Sobacı, buyurun son soru sizin.
BEKİR SOBACI (Tokat) - Sayın Başkan,
aracılığınızla Hazineden sorumlu Devlet
Bakanının cevaplandırmasını istediğim sorumu arz
ediyorum.
1990'lı yıllarda, Bedrettin Dalan'ın
Mütevelli Heyeti Başkanı olduğu İstek Vakfına, Avrupa
İskân Fonundan mark bazında, faiziyle alınıp
kullandırılan devirli kredi, Türk parası üzerinden, mark
faiziyle, geri ödenmiş midir? Bu yanlış işlem konusunda
Hazinemizce herhangi bir takibat yapılmış mıdır?
Arz eder; teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın
Sobacı.
Sayın Uzunkaya?.. Yok.
Soru sorma işlemi tamamlanmıştır;
bu arada şunu belirteyim:
Sayın Büyüköztürk, Sayın Seven, Sayın
Ilıcak, Sayın Arı, Sayın Göksu, Sayın Açba, Sayın
Erbaş, Sayın Arvas, Sayın Ercan, Sayın
Yıldırım, Sayın Bilgiç, Sayın levent, Sayın
Demir, Sayın Güzel, Sayın Uzunırmak, Sayın Seyda,
Sayın Eker, Sayın Çakar da soru sorma isteminde
bulunmuşlardır; ancak, süremiz yeterli değildir.
Buyurun Sayın Bakanım.
DEVLET BAKANI HASAN GEMİCİ (Zonguldak) -
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Başbakanlıkla
ilgili soru soran arkadaşlarımızdan Sayın Bayram
Dayanıklı'ya yazılı cevap verilecektir.
Sayın Ünal, Antalya-Alanya yolu için
Başbakanlık Acil Destek Programından yardım
yapılması, bu Fonun mevzuatı gereği, mümkün değildir;
Yatırımları Hızlandırma Fonundan verilebilir. Bunun
için, konuyu, Bayındırlık Bakanlığına ve Devlet Planlama
Teşkilatına intikal ettireceğim.
Sayın Şener, personel rejimi
çalışmaları, Devlet Personel Başkanlığında
devam etmektedir. Kadrosuzluk nedeniyle terfi edemeyenlerin durumlarına
çözüm getirmek üzere bir düzenleme yapılmış ve Türkiye Büyük
Millet Meclisinin gündemine getirilmiştir.
Diğer soru soran
arkadaşlarımızın sorularına yazılı cevap
verilecektir.
Arz ederim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Bakan.
Buyurun Sayın Ünlü.
DEVLET BAKANI FİKRET ÜNLÜ (Karaman) - Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; Yozgat Milletvekilimiz İlyas
Arslan'ın sorusunu yanıtlıyorum: Yozgat Stadyumunu
ışıklandırmayı çok istiyoruz. Bu konudaki
çalışmalarımız devam ediyor. Değerli milletvekillerimiz,
bakan arkadaşlarımız da yakından ilgililer. Türkiye Futbol
Federasyonu, Özel İdare Kaynakları ve fon kaynaklarıyla
kısa sürede tamamlamayı amaçlıyoruz.
Diğer yandan, bir milletvekili
arkadaşımızın Spor Toto ve Millî Piyangoyla ilgili
sordukları soruya kısaca -daha ayrıntılı bilgi için
yazılı cevaba ihtiyaç var- şöyle cevap verebilirim:
Bildiğiniz gibi, Spor Toto ve Millî Piyangonun gelirleri, eğitim
payı olarak, Savunma Sanayii, İstanbul Olimpiyatları ve
ayrıca, sosyal kurumlarımız için
dağıtılmaktadır. İştirakçi payları da
yeterli düzeydedir; ancak, tam rakamlar şu anda önümde yok.
Yazılı yanıt verebiliriz.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Buyurun Sayın Önal.
DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Bursa) -Sayın
Başkan, bana üç arkadaşımız soru sordu; Sayın
Enginyurt, Sayın Aslan, Sayın Sobacı.
Sayın Enginyurt "Ordu-Giresun (Or-Gi)
Havaalanı için bütün işlemler tamamlanmış; sadece
dışfinansman için Hazine garantisi kalmış" dediler.
Bildiğiniz gibi, Hazine, 2000 yılında sadece yarım
kalmış projelerin tamamlanması için dışfinansman
teminine garanti verdi. Önümüzdeki 2001 yılında, bu tip projelerden
gerçekten yapılması gerekenlere, işlemi tamamlanmış
olanlara dışfinansman sağlamak niyetindeyiz. Bu projeye
ilişkin olarak, Avrupa Yatırım Bankasına sunulmak üzere,
gerekli başvuru hazırlanmaktadır ve bunu, inşallah, 2001 yılında
sonuçlandırmamız mümkün olacaktır; gerekli desteği
sağlamak niyetindeyiz.
Sayın Nesrin Ünal "Antalya-Alanya karayolu
için Acil Fondan yardım yapılabilir mi" diye sordu. Bu Fon,
bildiğiniz gibi, DPT bünyesindedir; DPT bütçesinde gündeme getirilebilir
ve orada konuşulabilir.
Sayın Sobacı'nın söylediği çok
spesifik bir konu ve bununla ilgili bilgi bizde yok. Söyledikleri şu:
"1990'lı yıllarda İstek Vakfına Avrupa İskân Fonu
kredisi tahsis edilmiş; bu kredi geri dönmüş müdür?" Bunu
araştırıp, hemen yazılı cevap sunacağız
kendilerine.
Sayın Aslan, ilk olarak "IMF
dayatmalarıyla uygulanan istikrar programının başarıya
ulaşmaması halinde, telafi edici politika önlemleri var
mıdır" diye sordular. Bu birinci sorunun hemen ce-vabı
şu: Bu program, Türkiye'nin tek kurtuluş yoludur. Bunun
başarıya ulaşmaması diye bir konu düşünemiyoruz. Bütün
vatandaşlarımız destek verdiğinde, bu program
başarıya ulaşacaktır.
"Gelir dağılımıyla ilgili
olarak belli bir programınız var mı" demektedir
arkadaşımız. Bildiğiniz gibi, gelir
dağılımın en büyük bozucusu enflasyondur. Enflasyondan
kurtulamadığımız takdirde, gelir
dağılımındaki bugün yaşadığımız
bozukluğun ileriye gitmesi kaçınılmazdır. Onun için,
öncelikle enflasyonu ortadan kaldırmalıyız. Bunu
kaldırdığımız takdirde, yeni iş
olanaklarını da açtığımızda, herkese daha fazla
üretim imkânı sağladığımızda, daha fazla yeni
üretim alanları açtığımızda da, gelir
dağılımını sağlayacağız. Özellikle,
vergi kanunlarında da buna özen göste-rilmektedir. Dargelirliden daha az
vergi alınmasına, daha fazla kazanandan daha çok vergi
alınmasına özen gösterilmektedir. Bildiğiniz gibi, geçen sene
çıkardığımız bir kanunla, faiz gelirleri üzerinden de,
yüksek oranda, bir defaya mahsus vergiler alınmıştır
ayrıca.
"IMF'ten sağlanan 10 milyar doları ne
yaptınız, nasıl kullanacaksınız" demektedirler.
IMF, bildiğiniz gibi, iç piyasada kullanılacak bir para
vermemektedir, sadece, ödemeler dengesinde kullanılabilir bir imkân
sağlamaktadır. Dolayısıyla, uluslararası
kuruluşlardan gelen kaynaklara, Merkez Bankası uluslararası
rezervlerine mi giriyor, yoksa, Hazineye mi geliyor diye ayırım
olarak bakmak lazım. Dünya Bankası kaynakları genellikle
Hazineye gelmektedir, içeride kullanılabilmektedir; IMF'in sağladığı
tüm kaynaklar da Merkez Bankası rezervlerine girip, uluslararası
ödemeler için kullanılabilmektedir; Türk Lirasına çevrilip, içeride
kullanılması mümkün olmayan bir kaynaktır. Yalnız, bu rakam
şunun için önemlidir: Türkiye'ye, bildiğiniz gibi, finans sağlayan
yabancı finans kuruluşlarına bir güvence oluşturmaktadır
ve onların, rahatça, Türkiye'de yatırım yapmasını, fon
getirmesini sağlamaktadır.
"Hazineden bankalara sağlanan kaynak nereden
karşılanacaktır" demektedir arkadaşımız.
Hazineden BDDK'daki Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna 6,1 milyar dolar dolayında
özel tertip tahvil alma imkânı sağlanmıştır. Bu bir
line'dır, bankacılık sistemini bilenler bunu bilmektedirler. Bir
kredi açılmıştır. Bu kredinin ne kadarını
kullanacağını, BDDK, ihtiyacına göre belirleyecektir. Bu
tahviller, ilgili bankaların bünyelerine konulup, onların malî
tablolarını düzeltmek amacıyla ve-rilmiş menkul
kıymetlerdir. Bu tahvillerin bedelini, banka sisteminde, Tasarruf
Mevduatı Sigorta Fonu ödeyecektir; yani, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu
bunun borçlusudur; iki kuruluş arasında bir ikraz anlaşması
yapılmıştır -Hazine ile BDDK Tasarruf Mevduatı Sigorta
Fonu arasında- va-deye bağlanmıştır, belli bir faizi
vardır; bunu, sistem ödeyecektir; çünkü, Tasarruf Mevduatı Sigorta
Fonunun sürekli gelirleri vardır, her üç ayda bir Fona girmektedir.
Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum
Sayın Başkan.
BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Bakan.
Sayın milletvekilleri, şimdi,
sırasıyla, ikinci turda yer alan bütçelerin bölümlerine geçilmesi
hususunu ve bölümlerini ayrı ayrı okutup, oylarınıza
sunacağım.
Başbakanlık 2001 malî yılı
bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
E)
BAŞBAKANLIK
1.-
Başbakanlık 2001 Malî Yılı Bütçesi
A - C E T V E L İ
Program |
|
|
|
Kodu |
A ç ı k l a m a
L i r a |
|
|
|
101 |
Genel Yönetim ve Destek Hizmetleri |
150 157 000 000 000 |
|
|
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
111 |
Bakanlıklararası
İşbirliğini Sağlamak ve Hükümetin Genel |
|
|
|
Siyasetini İzlemek |
15 523 000 000 000 |
|
|
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
112 |
Millî Güvenlik Hizmetlerinin
Yürütülmesi |
15 389 000 000 000 |
|
|
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
113 |
Devlet Personel Rejiminin Düzenlenmesi
ve Geliştirilmesi |
2 355 000 000 000 |
|
|
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
114 |
Enformasyon Kamuoyu Oluşturma ve
Halkla İlişkiler Hizmetleri |
15 073 000 000 000 |
|
|
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
115 |
Özürlülere Yönelik Hizmetler |
1 038 000 000 000 |
|
|
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
116 |
Kadın ve Aile Hizmetleri |
1 550 000 000 000 |
|
|
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
117 |
Avrupa Birliği Hizmetleri |
1 148 000 000 000 |
|
|
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
900 |
Hizmet Programlarına
Dağıtılamayan Transferler |
197 661 001 000 000 |
|
|
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
999 |
Dış Proje Kredileri |
707 000 000 000 |
|
|
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
|
|
|
|
|
T O P L A M |
400 601 001 000 000 |
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Başbakanlık 2001 malî yılı
bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
2.-
Başbakanlık 1999 Malî Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN- Başbakanlık 1999 malî
yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
(A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
Başbakanlık 1999 Malî Yılı
Kesinhesabı
A - C E T V E L İ
L
i r a
|
|
|
|
- Genel Ödenek Toplamı |
: |
|
257 418 351 676 000 |
- Toplam Harcama |
: |
|
230 928 378 799 000 |
- İptal Edilen Ödenek |
: |
|
28 926 556 362 000 |
- Ödenek Dışı Harcama |
: |
|
2 436 583 485 000 |
- 1050 S.K.83 üncü Mad. ve |
|
|
|
Dış Proje Kredilerinden Ertesi |
|
|
|
Yıla Devreden |
: |
|
16 417 045 873 000 |
BAŞKAN- (A) cetvelini kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Başbakanlık 1999 malî yılı
kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Hazine
Müsteşarlığı 2001 malî yılı bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
F) HAZİNE
MÜSTEŞARLIĞI
1.-
Hazine Müsteşarlığı
2001 Malî Yılı Bütçesi
A - C E T V E L İ
Program
Kodu A ç
ı k l a m a
L i r a
|
101 |
Genel Yönetim ve Destek Hizmetleri |
6 948 600 000 000 |
|
|
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
111 |
Hazine Politikalarının
Düzenlenmesi ve Uygulanması |
15 065 400 000 000 |
|
|
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
910 |
Kurumlara Katılma Payları ve
Sermaye Teşkilleri |
752 300 000 000 000 |
|
|
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
920 |
İktisadî Transferler ve
Yardımlar |
1 400 000 000 000 000 |
|
|
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
930 |
Malî Transferler |
570 475 001 000 000 |
|
|
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
940 |
Sosyal Transferler |
2 195 432 000 000 |
|
|
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
950 |
Borç Ödemeleri |
16 680 190 000 000 000 |
|
|
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
999 |
Dış Proje Kredileri |
970 000 000 000 |
|
|
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. |
|
|
|
|
|
|
|
T O P L A M |
21 621 381 001 000 000 |
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Hazine Müsteşarlığı 2001 malî
yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
2.- Hazine
Müsteşarlığı 1999 Malî Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN- Hazine Müsteşarlığı
1999 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
(A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
Hazine Müsteşarlığı 1999 Malî
Yılı Kesinhesabı
A - C E T V E L İ
L i r a
- Genel Ödenek Toplamı : 14
090 431 494 950 000
- Toplam Harcama : 14 063 391 960 841 000
- İptal Edilen Ödenek : 27
039 582 149 000
- Ödenek Dışı Harcama : 48 040 000
- 1050 S.K.83 üncü Mad. ve
Dış
Proje Kredilerinden Ertesi
Yıla
Devreden : 28 500 000 000
BAŞKAN- (A) cetvelini kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Hazine Müsteşarlığı 1999 malî
yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 2001 malî
yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
G)
GENÇLİK VE SPOR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Gençlik ve
Spor Genel Müdürlüğü 2001 Malî Yılı Bütçesi
A - C E T V E L İ
Program
Kodu A ç ı k l a m a
L i r a
|
101 |
Genel Yönetim ve Destek Hizmetleri |
35 499 100 000 000 |
|
|
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. |
|
|
111 |
Türk Sporunun İdamesi ve
Geliştirilmesi Hizmetleri |
14 540 900 000 000 |
|
|
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
900 |
Hizmet Programlarına
Dağıtılamayan Transferler |
367 000 000 000 |
|
|
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
|
|
|
|
|
T O P L A M |
50 407 000 000 000 |
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
(B) cetvelini okutuyorum:
B - C E T V E L İ
Gelir
Türü A ç
ı k l a m a
L i r a
2 Vergi Dışı Normal Gelirler 199 999 000 000
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
3 Özel Gelirler, Hazine Yardımı ve
Devlet Katkısı 50 207 001 000 000
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
T
O P L A M 50 407 000 000 000
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 2001 malî
yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
2.- Gençlik ve
Spor Genel Müdürlüğü 1999 Malî Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN- Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 1999
malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 1999 Malî
Yılı Kesinhesabı
A - C E T V E L İ
L i
r a
- Genel Ödenek Toplamı : 36
141 402 978 000
- Toplam Harcama : 35 333 617 674 000
- İptal edilen Ödenek : 186
004 269 000
- 1050 S.K.55 inci Mad.ve Özel
Kanunlar
Ger.Ertesi Yıla
Devreden Ödenek : 621 781 035 000
BAŞKAN- (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
B - C E T V E L İ
L i r a
- Bütçe tahmini : 22 343 501 000 000
- Yılı tahsilatı : 33
758 398 153 000
BAŞKAN- (B)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 1999 malî
yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Böylece, Başbakanlık, Hazine
Müsteşarlığı, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 2001
malî yılı bütçeleri ile 1999 malî yılı kesinhesapları
kabul edilmiştir. Her üç kurumumuza da hayırlı
olmasını temenni ediyorum.
Sayın milletvekilleri, bu şekliyle de ikinci
tur görüşmelerini tamamlamış bulunuyoruz.
Gündemin "Seçim" kısmına geçiyoruz.
IV. -
SEÇİMLER
A) KOMİSYONLARDA AÇIK BULUNAN ÜYELİKLERE
SEÇİM
1. -
Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm
Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim
BAŞKAN - Bayındırlık, İmar,
Ulaştırma ve Turizm Komisyonunda boş bulunan ve Fazilet Partisi
Grubuna düşen 1 üyelik için, Kahramanmaraş Milletvekili Ali Sezal
aday gösterilmiştir. Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Programa göre, kuruluşların bütçe ve kesin
hesaplarını sırasıyla görüşmek için, 13 Aralık
2000 Çarşamba günü saat 11.00'de toplanmak üzere, birleşimi
kapatıyorum.
Kapanma Saati: 22.20