DÖNEM : 21 CİLT : 49 YASAMA YILI : 3
T. B. M. M.
TUTANAK
DERGİSİ
32 nci
Birleşim
15 . 12 . 2000 Cuma
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI
A) TEZKERELER VE ÖNERGELER
1. - Hakkâri Milletvekili Hakkı Törenin (6/926) esas numaralı
sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/260)
2. - 29 Mayıs - 15 Haziran 2000 tarihleri arasında Cenevrede
yapılan 88 inci Uluslararası Çalışma Teşkilâtı
(ILO) Genel Konferansında kabul edilen 183 sayılı
Çalışan Kadınların Analığının
Korunması Sözleşmesinin Yenilenmesine İlişkin
Sözleşme ile aynı adla anılan 191 sayılı Tavsiye
Kararıyla ilgili olarak Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı
tarafından bütçe müzakereleri sırasında Türkiye Büyük Millet
Meclisine bilgi sunulacağına ilişkin Başbakanlık
tezkeresi (3/719)
IV. - KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
1. - 2001 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve
Kuruluşlar Bütçe Kanunu Tasarıları ile 1999 Malî Yılı
Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu
Tasarıları (1/764; 1/765; 1/740, 3/642; 1/741, 3/643)
(S.Sayısı: 552, 553, 554, 555)
A) MİLLÎ SAVUNMA BAKANLIĞI
1. - Millî Savunma Bakanlığı 2001 Malî
Yılı Bütçesi
2. - Millî Savunma Bakanlığı 1999 Malî Yılı Kesinhesabı
B) ULAŞTIRMA BAKANLIĞI
1. - Ulaştırma Bakanlığı 2001 Malî Yılı Bütçesi
2. - Ulaştırma Bakanlığı 1999 Malî
Yılı Kesinhesabı
a) TELSİZ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1. - Telsiz Genel Müdürlüğü 1999 Malî Yılı
Kesinhesabı
C) ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANLIĞI
1. - Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2001
Malî Yılı Bütçesi
2. - Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 1999
Malî Yılı Kesinhesabı
D) ORMAN BAKANLIĞI
1. - Orman Bakanlığı 2001 Malî Yılı Bütçesi
2. - Orman Bakanlığı 1999 Malî Yılı
Kesinhesabı
a) ORMAN
GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1. - Orman Genel Müdürlüğü 2001 Malî Yılı Bütçesi
2. - Orman Genel Müdürlüğü 1999 Malî Yılı Kesinhesabı
I. GEÇEN
TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 11.00'de açılarak üç oturum yaptı.
Bursa Milletvekili Faruk Çelik'in, (6/982), (6/985) ve (6/999) esas
numaralı sözlü sorularını geri
aldığına ilişkin önergeleri okundu; soruların
geri verildiği bildirildi.
Ankara Milletvekili Mehmet Arslan'ın, İnsan
Haklarını İnceleme Komisyonu üyeliğinden çekildiğine
ilişkin önergesi Genel Kurulun
bilgisine sunuldu.
2001 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve
Kuruluşlar Bütçe Kanunu Tasarıları ile 1999 Malî Yılı
Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu
Tasarılarının (1/764,
1/765, 1/740, 3/642 ,
1/741, 3/643) (S.Sayısı: 552, 553,
554, 555) görüşmelerine
devam olunarak;
Dış Ticaret Müsteşarlığı,
Devlet İstatistik Enstitüsü Başkanlığı,
Tapu ve Kadastro Genel
Müdürlüğü,
Danıştay Başkanlığı,
Sanayi ve Ticaret Bakanlığı,
Çevre Bakanlığı,
2001 Malî Yılı Bütçe
Kanunu Tasarıları ile 1999 Malî Yılı Kesinhesap Kanunu Tasarıları kabul
edildi.
Alınan karar gereğince, 15 Aralık 2000 Cuma günü saat
11.00'de toplanmak üzere, birleşime 22.50'de son verildi.
Mehmet Vecdi Gönül
Başkanvekili
|
Levent Mıstıkoğlu |
Cahit Savaş Yazıcı |
|
Hatay |
İstanbul |
|
Kâtip
Üye |
Kâtip Üye |
II. GELEN
KÂĞITLAR
15.12.2000 CUMA No. : 49
Tasarılar
1. - Memurlar ve Diğer Kamu Görevlileri Hakkındaki Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Yetki Kanunu
Tasarısı (1/790) (Anayasa ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi : 15.12.2000)
2.- Elektrik Piyasası Kanunu Tasarısı (1/791) (Adalet ve
Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ve Plan ve Bütçe
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 14.12.2000)
Yazılı
Soru Önergeleri
1. - Bursa Milletvekili Orhan
Şen'in, Bursa Merinos Yünlü Sanayi
İşletmesinin kapatılacağı iddialarına ilişkin
Devlet Bakanından (Yüksel Yalova) yazılı soru önergesi
(7/3201) (Başkanlığa geliş tarihi : 14.12.2000)
2. - Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak'ın,
Kırıkkale'de serbest ticaret bölgesi kurulup
kurulmayacağına ilişkin Devlet Bakanından (Recep Önal)
yazılı soru önergesi (7/3202) (Başkanlığa geliş
tarihi : 14.12.2000)
3. - Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak'ın,
Kırıkkale Üniversitesinde okuyan öğrencilerin yurt sorununa ilişkin Millî Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/3203)
(Başkanlığa geliş ta-rihi : 14.12.2000)
4. - Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak'ın,
Ankara-Kırıkkale-Kayseri otoyoluna ilişkin
Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru
önergesi (7/3204) (Başkanlığa geliş tarihi : 14.12.2000)
5. - Kocaeli Milletvekili Osman Pepe'nin, basına yansıyan son
açıklamalarına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/3205) (Başkanlığa geliş tarihi : 14.12.2000)
6. - Şanlıurfa Milletvekili Mustafa Niyazi Yanmaz'ın,
Türkiye-Suriye sınırına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/3206) (Başkanlığa geliş
tarihi : 14.12.2000)
7. - Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu'nun, Milletvekillerinin ve
üst düzey bürokratların sabıka kayıtlarına ilişkin
Adalet Bakanından yazılı soru
önergesi (7/3207) (Başkanlığa geliş tarihi :
14.12.2000)
8. - Tokat Milletvekili M.Ergün Dağcıoğlu'nun, Tokat
İlindeki belediyelere yapılan
yardımlara ve Turhal Şeker Fabrikasının çevreye etkilerine
ilişkin Çevre Bakanından yazılı soru önergesi (7/3208)
(Başkanlığa geliş tarihi : 14.12.2000)
9. - Tokat Milletvekili M.Ergün Dağcıoğlu'nun, Bakanlığın Tokat İlindeki
projelerine ilişkin Kültür Bakanından yazılı soru önergesi
(7/3209) (Başkanlığa geliş tarihi : 14.12.2000)
10. - Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak'ın, mühendis
ve teknikerlerin ek gösterge ve özel hizmet tazminatlarına ilişkin
Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/3210)
(Başkanlığa geliş tarihi : 14.12.2000)
11. - Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak'ın,
Kırıkkale'deki hastanelerin tıbbi cihaz sorununa ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/3211)
(Başkanlığa geliş tarihi : 14.12.2000)
12. - Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak'ın, Kırıkkale İlinin imam
ihtiyacına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından
(H.Hüsamettin Özkan) yazılı soru önergesi (7/3212)
(Başkanlığa geliş tarihi : 14.12.2000)
13. - Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak'ın,
Kırıkkale'deki hava kirliliğine ve Yeşil Vadi projesine
ilişkin Çevre Bakanından yazılı soru önergesi (7/3213)
(Başkanlığa geliş tarihi : 14.12.2000)
14. - Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak'ın,
Ankara-Kırıkkale arasında hızlı tren ve
Kırıkkale havaalanı projesiyle ilgili çalışma olup
olmadığına ilişkin Ulaştırma Bakanından
yazılı soru önergesi (7/3214) (Başkanlığa geliş
tarihi : 14.12.2000)
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 11.00
15 Aralık 2000 Cuma
BAŞKAN: Başkanvekili Nejat
ARSEVEN
KÂTİP ÜYELER: Mehmet AY (Gaziantep),
Hüseyin ÇELİK (Van)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 32 nci Birleşimini açıyorum.
2001 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçe Kanunu
Tasarıları ile 1999 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçe
Kesinhesap Kanunu Tasarıları üzerindeki görüşmelere devam
edeceğiz; ancak, görüşmelere başlamadan önce,
Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.
Değerli milletvekilleri, çalışma süremizin uzun
oluşu nedeniyle, Kâtip Üyemizin, sunuşları oturarak yapması
hususunu değerli oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sözlü soru önergesinin geri alınmasına dair önerge
vardır; okutuyorum :
III. BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI
A) TEZKERELER
VE ÖNERGELER
1. Hakkâri
Milletvekili Hakkı Törenin (6/926) esas numaralı sözlü sorusunu geri
aldığına ilişkin önergesi (4/260)
15.12.2000
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Gündemin "Sözlü Sorular"
kısmının 412 nci sırasında yer alan (6/926) esas
numaralı sözlü soru önergemi geri alıyorum.
Gereğini saygılarımla, arz ederim.
Hakkı
Töre
Hakkâri
BAŞKAN - Soru önergesi geri verilmiştir.
Şimdi, bütçe görüşmelerine
başlıyoruz.
Program uyarınca, bugün iki tur görüşme
yapacağız.
Yedinci tur görüşmelere başlıyoruz.
Yedinci turda, Millî Savunma Bakanlığı,
Ulaştırma Bakanlığı, bütçe ve kesinhesaplarıyla,
Telsiz Genel Müdürlüğü kesinhesabı yer almaktadır.
IV. KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE
KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
1. - 2001 Malî Yılı Genel ve
Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Bütçe Kanunu
Tasarıları ile 1999 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli
İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/764;
1/765; 1/740, 3/642; 1/741, 3/643) (S.Sayısı: 552, 553, 554, 555) (1)
A) MİLLÎ SAVUNMA BAKANLIĞI
1. - Millî Savunma
Bakanlığı 2001 Malî Yılı Bütçesi
2. - Millî Savunma
Bakanlığı 1999 Malî
Yılı Kesinhesabı
B) ULAŞTIRMA BAKANLIĞI
1. - Ulaştırma Bakanlığı
2001 Malî Yılı Bütçesi
2. - Ulaştırma
Bakanlığı 1999 Malî Yılı Kesinhesabı
a) TELSİZ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1. - Telsiz Genel Müdürlüğü 1999
Malî Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN- Komisyon ve Hükümet yerinde.
Sayın milletvekilleri, 30.11.2000 tarihli 23 üncü Birleşimde
bütçe görüşmelerinde soruların gerekçesiz olarak yerinden
sorulması ve her tur için soru-cevap işleminin 20 dakikayla
sınırlandırılması
kararlaştırılmıştır.
Buna göre, turda yer alan bütçelerle ilgili soru sormak isteyen
sayın milletvekillerinin, görüşmelerin bitimine kadar
sorularını sorabilmeleri için şifrelerini yazıp, parmak
içlerini tanıttıktan sonra ekrandaki söz isteme butonuna
basmaları gerekmektedir. Mikrofonlarındaki kırmızı ışıkları
yanıp sönmeye başlayan sayın milletvekillerinin söz talepleri
kabul edilmiş olacaktır.
Tur üzerindeki görüşmeler bittikten sonra, soru sahipleri ekrandaki
sıraya göre sorularını yerlerinden soracaklardır.
Soru sorma işlemi 10 dakika içinde tamamlanacaktır; cevap
işlemi için de 10 dakika süre verilecektir. Cevap işlemi 10 dakikadan
önce bittiği takdirde, geri kalan süre için sıradaki soru sahiplerine
söz verilecektir.
Bilgilerinize sunuyorum.
7 nci turda, grupları ve şahısları adına söz
alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum :
Grupları adına; Milliyetçi Hareket Partisi adına, Mehmet
Kaya, Vedat Çınaroğlu, Mustafa
Enöz, Mustafa Zorlu; Demokratik Sol Parti Grubu adına, İsmail
Aydınlı, Mustafa Kemal Tuğmaner, Fadlı Ağaoğlu,
Mehmet Çümen; Anavatan Partisi Grubu adına, Rifat Serdaroğlu, Ekrem
Pakdemirli; Doğru Yol Partisi Grubu adına, Mehmet Sait Değer,
İlyas Yılmazyıldız; Fazilet Partisi Grubu adına,
Mukadder Başeğmez, Zeki Ergezen, Zeki Çelik. Şahısları
adına: Lehinde, Birol Büyüköztürk; aleyhinde, Ahmet Sünnetçioğlu.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına önce Kahramanmaraş
Milletvekili Sayın Mehmet Kaya; buyurun. (MHP, DSP ve ANAP
sıralarından alkışlar)
Buyurun efendim, açıyorum mikrofonunuzu; süreniz malumunuz.
MHP GRUBU ADINA MEHMET KAYA (Kahramanmaraş) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Millî Savunma Bakanlığının
2001 yılı bütçesi hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına konuşmamı yapmak üzere huzurlarınızda söz
almış bulunuyorum. Hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Önce, içinde bulunduğumuz ramazan ayının,
yaklaşmakta olduğumuz ramazan bayramının ve 2001
yılının, Türk Milletine, İslam alemine ve tüm
insanlığa hayırlara vesile olmasını diliyorum. Yine,
geçtiğimiz günlerde yaşanan üzücü olaylarda şehit olan iki
polisimizin ailesine ve emniyet teşkilatımıza
başsağlığı diliyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk Ordusu,
yeryüzünde mazisi ve tarihi, insanlık tarihiyle başlayan, her zaman
zaferle birlikte medeniyet nurları taşıyan, eşi ve bir
benzeri olmayan bir ordudur. Aziz Türk Milleti, bağrından ve öz
evlatlarından çıkardığı ve oluşturduğu yüce
Türk Ordusuyla, tarihte birçoğu dünya imparatorlukları olan, yüzlerce
Türk devleti kurmuştur. Türk Ordusunun temeli, milattan önce 2009'da Büyük
Hun İmparatoru Mete Han tarafından atılmıştır.
İlk Türk Ordusu olan Mete Han'ın ordusu, 12 000 atlıdan ve 24
komutanlıktan oluşan bir ordu olarak kurulmuştur. 2209
yılından bu yana Türk Ordusu, tarihte yüzlerce Türk devleti kurarak
Türk Milletinin ve dünyanın da hizmetinde olmuştur.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; esas gücünü Türk
Milletinden ve mazisinden alan şanlı Türk ordusu, en son olarak da,
vatanın doğulusundan, batılısından,
güneydoğulusundan, kuzeylisinden, güneylisinden oluşan tüm vatan
evlatlarıyla, Büyük Atatürk'ün önderliğinde, Çanakkale zaferinden
sonra el ele vererek, Türk Kurtuluş Savaşını kazanarak,
Türkiye Cumhuriyetini kurmuştur.
Türk Ordusu, tarihin her safhasında, âdeta, Türk Milletiyle
özdeşleşmiş, Türk Ordusu denince Türk Milleti, Türk Milleti
denince Türk Ordusu akla gelmiştir. Bu ordu-millet kavramı, Mustafa
Kemal Atatürk tarafından "Türk Ordusu, Türk birliğinin, Türk
kudret ve kabiliyetinin, Türk vatanseverliğinin çelikleşmiş bir
ifadesidir" diye kısa ve veciz açıklamalarıyla tarif
edilmiştir. Haklı olarak da, bu şanlı ordunun adına,
erinden mareşaline kadar, tek bir isim olan "Mehmetçik" ismi
verilmiştir.
Türk Ordusu, Türk Milletini tarih boyunca, iç ve dış
tehditlere karşı koruma ve kollama görevini başarıyla
sürdürmüş, Türk Milletinin de birlik ve beraberlik simgesi olmuştur.
Her zaman olduğu gibi, Türk Ordusu, Kara, Deniz, Hava, Jandarma Kuvvetleri
ve Gülhane Askerî Tıp Akademisi gibi kurumlarıyla, Atatürk ve
cumhuriyet ilkelerine bağlı, siyaset dışı kalmaya
özenli yönetim anlayışı ve çağdaş bilim ve teknolojiye
açık eğitim sistemiyle, tarihte olduğu gibi, günümüzde de dünyanın
en güçlü ordularından biri durumundadır. Türkiye'nin, dünya
coğrafyasındaki stratejik konumu da bunu gerektirmektedir.
Değerli milletvekilleri, Türk Ordusu, tüm kuvvetleriyle beraberce,
Yüce Atatürk'ün "yurtta barış, dünyada barış" ilkesi doğrultusunda,
öncelikle vatanın, vatan topraklarının ve cumhuriyet rejiminin
korunmasını düşünmekte ve tüm ülkenin ve ülkelerin toprak
bütünlüğüne saygı göstermektedir. Bugün de, Türk Ordusu,
Kıbrıs'ta, Bosna-Hersek'te, Somali'de, Arnavutluk'ta, Kosova'da,
dünya barışının korunmasında en önemli görevleri
başarıyla gerçekleştirmekte ve bütün insanlığın
takdir ve hayranlığını kazanarak, bir dünya ordusu
olduğunu göstermektedir.
Dün olduğu gibi, bugün de, Türk Silahlı Kuvvetleri, ülkemizin
bağımsızlığının, Türk vatanının
bölünmez bütünlüğünün, millî birlik ve beraberliğimizin güvencesidir.
Türk Ordusu, dünyanın, en disiplinli, en fedakâr ve en kahraman ordusudur.
Kahramanlık, vatanseverlik ve fedakârlık, günümüzde tek isim olan
"Mehmetçik" ismiyle de simgeleşmiştir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu
anlattığımız Türk Silahlı Kuvvetlerinin bütçesini,
bugün, Millî Savunma Bakanlığı bütçesi olarak Genel Kurulda
görüşmekteyiz. Elde edilen bilgi ve programlara göre, Millî Savunma
Bakanlığının 2001 yılı bütçesi, 5 katrilyon 126
trilyon 585 milyar Türk Lirası olarak hazırlanmış
bulunmaktadır. Bu bütçeyi, 1999'u, 2000 yılına göre
kıyasladığımız zaman, 2000 yılı bütçesinde,
1999'a göre yüzde 65 artış yapılmışken, 2001
yılında bu artış yüzde 23,9'a düşmüştür. 5
katrilyonluk bütçeninse, yüzde 31,29'u personel giderlerine, yüzde 68,27'si
carî giderlere, binde 8'i yatırımlara, binde 36'sı da transfer
harcamalarına ayrılmıştır.
Türkiye'nin, gayri safî millî hâsılası bakımından
savunma harcamaları, NATO içinde dokuzuncu sırada, fert
başına savunma harcamaları sırasındaysa sonuncu
sıradadır. Buradan da anlaşılıyor ki, Millî Savunma
Bakanlığı bütçesinin, günümüz şartlarına göre,
yetersiz olduğunu söyleyebiliriz.
Değerli milletvekilleri, bildiğimiz gibi, Türkiye, bir NATO
ülkesidir. Buna bağlı olarak, Millî Savunma Bakanlığı
bütçesinin transfer harcamaları 18 trilyon 275 milyardır. Bu miktar,
NATO ve uluslararası çeşitli kuruluşların üye
aidatlarına, buradan Türk cumhuriyetlerine, dost ve müttefik ülkelerin
ülkemizdeki subaylarına, assubaylarına ve diğer personel
eğitim masraflarına harcanmaktadır; bu durum da, Türk
Silahlı Kuvvetlerinin amacına yönelik bir durumdur.
Millî Savunma bütçesinde diğer önemli bir durum da, Savunma Sanayi
Destekleme Fonunun değerlendirilmesidir. Savunma Sanayi Destekleme Fonu,
Millî Piyangodan, sayısal lotodan, spor müsabakalarından, at
yarışlarından, alkollü içeceklerden, sigara
satışlarından ayrılan paylardan oluşmakta olup, Millî
Savunma Bakanlığının genel uygulamaları içinde
değerlendirilmektedir.
Millî Savunma Bakanlığının malî ve sanayi
çalışmalarında yer alan diğer bir boyut da savunma sanayii
çalışmalarıdır. Bunların başında gelen
kuruluşlar da, ASELSAN ve Makine Kimya Endüstrisi Kurumudur. Bu her iki
kuruluşun da, bugün, Türk Silahlı Kuvvetlerinin alet edevat, silah ve
mühimmat ihtiyaçlarının temininde büyük boşlukları
doldurmaları, hepimizin övünçle ve gururla şahit olduğumuz bir
olgudur. Ancak, adı geçen bu iki kuruluşun bilimde, ilimde,
teknolojide, üretimde, ihracatta daha da ileriye gitmeleri, hepimizin takdirle
karşılayacağı bir olgudur.
Değerli milletvekilleri, Millî Savunma Bakanlığı
alımlarının tamamı, Devlet İhale Kanununa,
Sayıştaya ve Muhasebei Umumiye Kanununun esaslarına göre
yapılmakta, denetimi ise, özel bir denetim organıyla denetlenmektedir.
BAŞKAN - Sayın Kaya, müsaade eder misiniz efendim, bir
açıklama yapmak istiyorum:
Değerli arkadaşlarım, uygulamada, gruplarımıza
verilen süre 30 dakikadır. Gruplarımız, bu süreyi, uygun
gördükleri arkadaşlarına bölmüşler. Ben, süreyi 30 dakika olarak
çalıştıracağım, süreyi kullanma konusu tamamen hatip
arkadaşımızın takdirindedir; ama, şunu bilmesini arzu
edi-yorum ki, sonunda grubun kullanacağı nihai süre 30 dakikayla,
kesin 30 dakikayla sınırlıdır. Hatip
arkadaşımıza, sadece, süresinin bitmiş olduğu hususunu
hatırlatacağım.
Süreniz bitti, dilediğiniz kadar konuşabilirsiniz.
Buyurun efendim.
MEHMET KAYA (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
Türkiye, maliyesiyle, Parlamentosuyla, Türk Silahlı Kuvvetlerine
elinden geldiği ölçüde gerekli her türlü desteği yapmaktadır.
Türkiye, bazı çevre ve kişilerin dediği gibi, gücünün üstünde
harcamalar yapan ve büyük kaynaklar israf eden bir ülke değildir. Türkiye
Cumhuriyetinin, bulunduğu coğrafya itibariyle güçlü bir silahlı
kuvvetlerine her zamankinden daha fazla ihtiyacı vardır. Bu
bağlamda, 2001 yılı bütçesi, önceki yıllara göre
imkânları kısılmış bir bütçedir. İleriki
yıllarda daha iyi bir Millî Savunma Bakanlığı bütçesine
ihtiyaç duyulacağını düşünmekteyiz.
Bu duygu ve düşüncelerle konuşmama son verirken, tüm aziz
şehitlerimizi ve cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ü
saygıyla anıyor, cumhuriyetimizi kurup ve kollayan Türk Silahlı
Kuvvetlerine 21 inci Yüzyıl ve yeni binyılda üstün
başarılar diliyorum. Millî Savunma
Bakanlığımızın 2001 yılı bütçesinin Türk
Silahlı Kuvvetlerine ve ülkemize hayırlı ve uğurlu
olmasını diliyor, Aziz Türk Milletini ve onun Yüce Meclisini
saygılarımla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kaya.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, ikinci söz, Samsun
Milletvekili Sayın Vedat Çınaroğlu'na aittir.
Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
İSMAİL KÖSE (Erzurum)- Sayın Başkan, süre konusunda
bir sıkıntı var...
BAŞKAN- Ben onu dikkate alacağım.
Bir kere daha ifade ediyorum, süreyi 30 dakika olarak açacağım
ve sözü uzatmayacağım. Bunu, gruplarımız takdir edecekler,
konuşan hatip arkadaşlarımız değerlendirecekler.
Buyurun.
MHP GRUBU ADINA VEDAT ÇINAROĞLU (Samsun)- Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; Millî Savunma Bakanlığının 2001
malî yılı bütçesi hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına söz almış bulunuyorum; Grubum ve şahsım
adına Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Millî Savunma Bakanlığının bütçesi üzerinde
yapılan konuşmaların, ifade edilen görüşlerin ortak
paydalarından birini, Türkiye'nin jeostratejik ve jeopolitik konumundan
hareketle, millî savunmanın önemi oluşturmaktadır.
İktidarı muhalefetiyle kabul edilen bu gerçek, dolayısıyla,
Türk Milletinin de ortak görüşünü ifade etmektedir. Bunun içindir ki,
milletimiz, şanlı tarihinin her döneminde, savunma gücünü
oluşturan kurumlarına; yani, ordusuna sadakat duymuş, ordusu da
bu sadakat ve güvene layık olmuştur.Türk Ordusunun yapısı
ve disiplininin bozulduğu tarihî dönemlerde, Türk Milleti de bölünme ve
yok olma tehlikesiyle karşı karşıya
kalmıştır. Bu tarihî gerçek, Türk Silahlı Kuvvetlerinin her
dönemde hiyerarşisinin korunması, modernizasyonun
sağlanması, millî yapısının muhafazası
hususlarının da ortak payda olmasını gerektirmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye'nin
jeostratejik konumunun önemi üzerinde ortak bir görüş var olduğuna
göre, bütçe görüşmelerinden faydalanarak, oluşturulması gereken
konsept hakkındaki düşüncelerimizi sizlerle paylaşmak istiyorum:
20 nci Yüzyılın ikinci yarısından sonra meydana
gelen iki kutuplu dünya, savunma alanında da, NATO ve Varşova olarak
şekillenmiştir. 20 nci Yüzyılın sonlarına doğru
dağılan Varşova Paktı, zahiri olarak, tek kutuplu bir dünya
ve savunma görüntüsü vermişse de, gerçeğin böyle
olmadığı ve olmayacağı anlaşılmaktadır.
21 inci Yüzyıla girilirken gelişmeye başlayan NAFTA, Avrupa
Birliği, Birleşik Devletler Topluluğu, Arap ve Asya Pasifik
Birliği gibi bölgesel entegrasyonların, bu yüzyılda da
gelişmesine devam ederek, savunma alanında da işbirliğine
gideceklerine şüphe yoktur.
İşte, böylesi çok kutuplu bir dünya düzeninde Türkiye, bir
yandan NATO içindeki konumu üzerinde alternatif duruşlar planlarken, bir
yandan da Avrupa Birliği savunma sistemi içindeki ko-numuna haklı bir
etkinlik kazandırmaya çalışmaktadır. Avrupa Birliğine
tam üye bir Türkiye'nin, NATO içinde veya dışındaki Avrupa
savunma sisteminde, NATO'daki gibi, karar mekanizması dahil güçlü ve etkin
bir savunma aktörü olma zorunluluğu vardır. Böyle bir yapısal
düzenlemenin dışındaki gelişmelerin, bölgemizdeki
barışa vereceği zararların yanında, Türkiye'yi mahkûm
ülke statüsüne götüreceği unutulmamalıdır.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak, uzun yıllardır, Balkanlar,
Ortadoğu, Kafkasya ve Orta Asya'da bulunan ve bugün 6'sı
bağımsız cumhuriyet haline gelmiş, tarihimiz, kültürümüz
bir, kardeş ve akraba Türk topluluklarıyla
yakınlaşmamız gereğini savuna gelmişizdir. Türk
milliyetçilerinin bu yaklaşımı, Mustafa Kemal Atatürk'ün de,
1933 yılında yaptığı bir konuşmasındaki tespitidir.
Şayet, Türkiye bölgesel bir organizasyonun sade bir aktörü değil de,
lideri, belirleyicisi, zühre yıldızı olacaksa, ki
olmalıdır, o takdirde stratejimizin sıklet merkezini çok kutuplu
bir dünya düzeninde Türk kutbuna yönlendirmemiz mecburiyeti vardır.
Avrasya coğrafyasının siyasî, iktisadî ve sosyokültürel
dinamikleri, Türk Dünyası entegrasyonuna ve bu entegrasyon içinde Türk
savunma sisteminin oluşturulmasına son derece müsaittir. Bu
açıdan sevindirici olan husus, Türk Silahlı Kuvvetlerinin, bu
sistemin altyapısını oluşturacak ortak askerî eğitim
yönünü 1990'lı yılların başından itibaren uygulamaya
koymuş olmasıdır. Öngörülen veya öngörülecek bu savunma
stratejisinin etkinliğini ise, bilgi ve teknolojideki gelişmelerinin
belirleyici ve pazarlayıcısı bir Türkiye'nin
sağlayacağı unutulmamalıdır. Muharebe
araçlarının, geçmiş yıllara oranla, millî sanayide giderek
artan bir oranda üretilmesi ve ihracı sevindiricidir; ancak, yeterli değildir.
Silah sistemleri ile elektronik harp sanayiimizin dışa bağımlılıktan
kurtulması millî hedefimiz olmalıdır.
İçinde bulunduğumuz yüzyılın muharebe
unsurlarının, hareket kabiliyeti ve ateş gücü yüksek, süratli
karar verip uygulayabilen, teknolojik donanımlı birlikler olması
gereği açıktır. Ayrıca, mevcut konjonktürde Türk
Silahlı Kuvvetlerinin savunma görevini, bugünkü sayısal mevcudundan
daha az mevcutla yapabilmesi mümkün görülmemektedir.
BAŞKAN - Sayın Çınaroğlu, Grubunuza ait sürenin
yarısı -15 dakikası- tamamlanmıştır efendim.
Buyurun.
VEDAT ÇINAROĞLU (Devamla) - Teşekkür ediyorum.
Son zamanlarda ileri sürülen küçülme görüşlerinin, muharebe gücünün
azaltılması olarak anlaşılması gerekmemektedir.
Biz, Silahlı Kuvvetlerimizin barışta
caydırıcı, savaşta ise vurucu ve netice alıcı bir
güç oluşturmasını hedeflemeliyiz. Türk Silahlı
Kuvvetlerinin güçlü ve caydırıcı gücünü temin etmek
amacıyla, silah ve teçhizat ithalatı ve yerli üretim arasında,
orta ve uzun vadeli stratejik planlama yöntemiyle koordinasyon sağlanarak,
yerli silah sanayiinin daha hızlı gelişmesi ve özel sektörün de
silah ve teçhizat üretimine yatırım yapması için gerekli destek
ve teşvik sağlanmalıdır.
Türkiye gibi, hızlı kalkınmak, ekonomik, siyasî, sosyal
ve askerî alanlarda küresel bir güç olarak, dünya milletler topluluğu
içinde etkin yer almak hedefi olan bir ülkenin, sorunları için alternatif
çözümler üretmek mecburiyeti vardır. Bu amaçla, üst düzeyde ve konusunda
uzman kişilerden oluşan Stratejik Araştırmalar Kurumu
kurulmasının zaruret olduğu inancındayız.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün Savunma
Sanayi Müsteşarlığının finans kaynağını
oluşturan Savunma Sanayi Destekleme Fonundan, özellikle silah projelerinin
finansmanı yapılmaktadır; ancak, fona verilen destek yıllar
itibariyle azalma göstermiştir. Fona olan destek sürdürülmeli ve millî
silah sanayiimize katkısı sağlanmalıdır.
Makine Kimya Endüstrisinin, ilgili kuruluş olarak Millî Savunma
Bakanlığına devrinin, savunma sanayimizin bürokrasi
işleyişine rahatlık kazandıracağı
inancındayım.
TAİ, ASELSAN gibi kuruluşlar güçlenmeli ve hatta yeni
kuruluşlarla rekabet ortamına sevk edilmelidirler. POAŞ
bünyesinde bulunan ANT'ın, Millî Savunma Bakanlığı
bünyesine NATO-POL olarak katılması hakkındaki kanun
tasarısı, kısa bir süre sonra Genel Kurula gelecektir. Bu
teşkilat da, özellikle, savaş hali durumları için çok önemlidir.
Teknolojik yenilenmesi yapılmalı, 900 kilometre civarındaki boru
hatları özenle korunmaya devam edilmelidir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Millî Savunma
Bakanlığına 2001 yılı için ekonomik imkânlar içinde
tahsis edilen 5 katrilyon 126 trilyon 585 milyar Türk liralık bütçenin,
jeostratejik ko-numumuz düşünüldüğünde yetersiz olduğu
açıktır. 57 nci cumhuriyet hükümetinin ekonomik istikrar
programının hedefine ulaşmasıyla, bu payın
artacağını ümit ediyorum; çünkü, Türk Ordusu, dünyanın en
modern, en güçlü ordularından biri olma özelliğini geliştirerek
devam ettirmelidir.
Bir ordunun aslî unsurunu insan oluşturduğuna göre, Türk
Silahlı Kuvvetleri personelinin sosyal açıdan rahat olması,
moral motivasyonunu artıracak ve bu unsur, doğrudan Silahlı
Kuvvetlerimizin gücüne olumlu katkı sağlayacaktır...
BAŞKAN - Sayın Çınaroğlu, Grubunuza mensup sizden
sonraki diğer 2 üyenin üç dakikasını da şu anda
kullanmış bulunuyorsunuz...
VEDAT ÇINAROĞLU (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Dilediğiniz kadar konuşun!
VEDAT ÇINAROĞLU (Devamla) - Bitiriyorum efendim.
Bu vesileyle, cismen ayrı olsam da, gönlümün bir olduğu eski
meslektaşlarımı, her hal ve şarttaki kutsal ve üstün görev
anlayışından dolayı yürekten kutluyor, ebediyete intikal
eden binlerce üsteğmen İzzettin Polat'a, jandarma çavuş Bersan
Doğantekin'e, er Şaban Özer'e ve bütün şehitlerimize Cenabı
Allah'tan rahmet, gazilerimize sağlık ve mutluluk niyaz ediyorum.
(MHP sıralarından alkışlar)
Bu duygu ve düşüncelerle, Millî Savunma
Bakanlığının 2001 yılı bütçesinin milletimize,
bakanlığımıza ve Türk Silahlı Kuvvetlerine
hayırlı olmasını temenni eder, Yüce Heyetinizi, Partim ve
şahsım adına tekrar saygıyla selamlarım.
(Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Çınaroğlu.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Manisa Milletvekili
Sayın Mustafa Enöz; buyurun.
Sayın Enöz, Grubunuzun, sadece 11 dakikası var; lütfen
konuşmanızı ona göre ayırlayın.
MHP GRUBU ADINA MUSTAFA ENÖZ (Manisa) - Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; Ulaştırma
Bakanlığının 2001 malî yılı bütçesiyle ilgili
olarak, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, söz almış
bulunmaktayım; bu vesileyle, Yüce Heyeti saygıyla selamlıyorum.
Ulaşım ve haberleşme, insan hayatının
vazgeçemeyeceği zorunlu bir ihtiyacıdır. İnsanlar, sosyal
ilişkileri yanında, mallarını ve hizmetlerini talep edilen
yerlere ulaştırmak için en uygun yollar ve vasıtaları
aramaktadırlar. Kaynakların etkin ve verimli şekilde
kullanılması, ülkenin bölgeler arasındaki gelişmişlik
farkının en aza indirilerek ekonomik bütünleşmenin
sağlanması; bütünlüğün korunması için, ulaştırma
ve haberleşme hizmetlerinin en iyi şekilde yerine getirilmesi
gerekmektedir. Ulaştırma sektörü, ülkelerin, ithalat, ihracat,
sanayi, tarım gibi diğer sektörlerinin de altyapısını
oluşturmaktadır; çünkü, mal ve hizmetlerin ilgili yerlere
zamanında iletilmesi, bu sistem sayesinde yerine getirilmektedir.
Ulaştırma Bakanlığımız, tahsis edilen
sınırlı bütçe imkânlarıyla ulaştırma ve
haberleşme hizmetlerini en iyi şekilde verme gayreti içerisindedir;
ancak, hizmet bakanlıklarımızdan olan Ulaştırma
Bakanlığına 2001 yılı için genel bütçeden ayrılan
payın yeterli olduğunu söylemek mümkün değildir.
Ulaştırma alt sektörlerinin geleceğinin daha
sağlıklı planlanabilmesi için kurulması düşünülen
ulaştırma ana planı çalışmasının
hızlandırılmasının gerektiğine inanmaktayız.
Ayrıca, Bakanlıkça titiz araştırmalar sonucu
hazırlanan karayolu taşıma kanunu taslağının, bir
an önce yasalaşarak hayata geçirilmesini bekliyoruz.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bugün, ülkemizde,
yük ve yolcu taşımalarında karayolu birinci sırada yer
almaktadır. Karayoluna dayalı olarak yürütülen yanlış ve
çarpık ulaşım politikaları nedeniyle, her yıl, binlerce
insanımız ölmekte, yine binlerce insanımız
yaralanmaktadır. Buna bağlı olarak, miktarı katrilyonlarla
ifade edebileceğimiz hasarlar meydana gelmektedir. Yük ve yolcu
nakliyatında, karayoluna göre çok daha güvenli ve ucuz olan demiryoluna
ağırlık verilmesi gerekmektedir. Bu sayede, nakliyat daha ucuz
ve güvenli bir şekilde yapılmış olacaktır. Ülkemizde
bulunan mevcut demiryolu hatlarının geometrik ve fiziksel
standartları düşük olup, hat kapasiteleri
sınırlıdır. Bu hatlar üzerinden çağdaş bir
demiryolu işletmeciliği yapmak da mümkün değildir.
Yapılması planlanan yeni demiryolu ağlarının, bir an
önce hayata geçirilmesini bekliyoruz.
Ülkemizin ekonomisine sağlayacağı
katkılarının yanı sıra, siyasî özellikleri de bulunan
92,5 kilometrelik kısmı ülkemiz, 35 kilometrelik kısmı ise
Gürcistan sınırları içerisinde kalan toplam 127,5 kilometre
uzunluğundaki, Türkiye'yi Kafkasya üzerinden Ortaasya'ya oradan da Çin'e
bağlayacak olan Türkiye-Gürcistan demiryolu bağlantı projesinin,
mutlaka, gerçekleşmesini istiyoruz. Yine, Asya ve Avrupa kıtalarını
birbirine demiryoluyla bağlayacak olan demiryolu boğaz tüp
geçişi projesini desteklediğimizi ve bu projenin de
başarıyla hayata geçirileceğine inanmaktayız.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; ülkemizin üç
tarafı denizlerle çevrili olmasına rağmen, denizlerimizden
gerektiği şekilde faydalandığımız söylenemez.
Bunun için, limanlarımızın geliştirilmesi, deniz
yollarının canlanması, limanlarla demiryolları
bağının artırılması şarttır. İç
bölgelerimizin, en kısa yollarla limanlara bağlanması ve
limanlarımızın altyapı imkânlarının
geliştirilmesi sayesinde önemli bir aşama kaydedilecektir. 8 300
kilometre uzunluğundaki kıyı şeridimizden, denizin bize sunduğu avantajları en
iyi şekilde değerlendirmek zorundayız.
Ülkemizin etrafının denizlerle çevrili olması nedeniyle,
limanlarımız, çok önem taşımaktadır. Bir taraftan,
mevcut limanlarımızın kapasiteleri artırılırken,
bir taraftan da yeni limanların yapılması zorunlu görülmektedir.
Bugün için, ülkemizde, iç ve dışticarette hizmet veren 21 adet kamu
limanı bulunmaktadır. Bunların yıllık kapasitesi 50
milyon ton civarındadır. Bu kapasite, özel sektör liman ve iskeleleri
ile akaryakıt da dikkate alındığında, toplam kapasite,
yıllık 200 milyon tona ulaşmaktadır. Mevcut bu kapasitenin
yetersiz kalacağı dikkate alınarak, kapasitenin
artırılması yönünde alınan kararlar için
Bakanlığımıza desteğimiz tamdır.
Ülkemiz, zengin tarihî ve doğal değerleriyle, dünya turizm
pazarında ve Akdeniz Bölgesinde rakipsiz bir konuma sahip
bulunmaktadır. Bu önemli durum, yat turizmi açısından çok önem
arz etmektedir. Gerek genel bütçe imkânları gerekse yap-işlet-devret
modeliyle yapımı tasarlanan yat limanlarının bir an önce
hayata geçirilmesini bekliyoruz.
Özellikle, turizm ve ihracat potansiyeli yüksek bölgelerimizdeki
havaalanları yatırımlarına öncelik verilerek, mevcut
havaalanlarımızın hizmet kapasitelerinin ve
standartlarının yükseltilmesine yönelik çalışmaları
memnuniyetle karşıladığımızı belirtmek
isterim.
BAŞKAN - Sayın Enöz, sizden sonraki konuşmacıya,
grubunuza ait, sadece 6 dakika kaldı. Dilediğiniz kadar konuşun.
MUSTAFA ENÖZ (Devamla) - Tamam Sayın Başkanım.
Buna bağlı olarak, ülkemizin çok yönlü kalkınma projesi
olan GAP kapsamında yapılması düşünülen uluslararası
havaalanı yapımı planının hayata geçirilmesi
gerektiği düşüncesindeyiz. Yine, Şanlıurfa GAP uluslararası
havaalanı inşaatının bir an önce bitirilmesi gerekmektedir.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; PTT Genel
Müdürlüğümüzün yeni projelerini takdirle
karşıladığımızı da belirtmek isterim. Posta
idaresi, bankacılık hizmetlerini verebilecek finansal servis
sektörünün taleplerini karşılayabilecek bir yapıya
yönelmiştir. 406 posta merkezinde otomasyon sistemi mevcuttur. Bu
merkezler, post cihazları, kredi kartı okuma makineleriyle
donatılmıştır. En kısa zaman dilimi içerisinde
bankacılık hizmeti verilmeye başlanmalıdır. Bu
çalışmaları dikkatle izliyor ve destekliyoruz.
Tüm bu duygu ve düşüncelerle, Ulaştırma
Bakanlığımızın 2001 malî yılı bütçesinin
yüce milletimize, ülkemize hayırlı olmasını diliyor,
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Enöz.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına son konuşmacı,
Isparta Milletvekili Sayın Mustafa Zorlu.
Efendim, grubunuzun 4, 44 dakika süresi var.
Buyurun.
İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Sayın Başkan,
zatıâlinizin müdahaleleri en azından 2 dakika sürmüştür.
BAŞKAN - Dikkate alacağım efendim.
Siz buyurun.
MHP GRUBU ADINA MUSTAFA ZORLU (Isparta) - Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; Ulaştırma
Bakanlığımızın 2001 malî yılı bütçesi
nedeniyle Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
1980'li yıllarda yapılan Ulaştırma Anaplanı
artık işlevini kaybetmiştir. Ulaştırma
Bakanlığımızın yeni ulaşım master planı
hazırlamakta olduğu ve hayata geçirmek için kararlı
olduğunu, bu suretle ülkemizdeki çarpık ulaştırma
politikasına son vermek için çalıştığını
görmekteyiz. Karayolu, havayolu, denizyolu ulaşımının
entegre edildiği dengeli bir ulaşım amaç olmalıdır.
1980'li yıllarda başlayan karayolu tercihi
demiryollarını geriletmiş, zamanla denizyolu
ulaşımı da giderek ihmal edilmiştir. Bugün,
ulaşıma yapılan yatırımların yüzde 80'i
karayoluna yapılmaktadır. Yine yolcu
taşımacılığının yüzde 95'i karayoluyla
yapılmaktadır. Yeterli olmayan karayollarımızda bunca yolcu
ve yük taşımacılığı, yollarımızı
trafik canavarına teslim etmiştir. Her gün 30 - 40
vatandaşımızı trafik canavarına kurban vermekteyiz.
Son yıllarda ülkemizde demiryolu ulaşımı büyük
ihmale uğramıştır. Halen 8 607 kilometre anahat, 1 901
kilometre tali hat olmak üzere toplam 10 508 kilometre demiryolu
ağımız bulunmaktadır. Bu şebekenin 4 559 kilometresi
cumhuriyetten önce inşa edilmiş, 1923-1940 yılları
arasında, 17 yıllık dönemde 4 000 kilometre yol
yapılmıştır; 1940'tan sonra ise, 1 800 kilometre yol
yapılması, demiryollarımızın ihmalini göstermektedir.
Bu konularda Ulaştırma Bakanlığımızın
yaptığı bazı çalışmalar hakkında bilgi
vermek istiyorum. Kara taşımacılığı kanunu
tasarısı, ilgili komisyondan Genel Kurula sevk edilecek olup,
genelgeler arasında boğulan kara
taşımacılığı, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk
defa kanunlaşacaktır.
92,5 kilometrelik kısmı ülkemiz, 35 kilometrelik
kısmı ise Gürcistan sınırları içerisinde kalan, toplam
127,5 kilometre uzunluğundaki, Türkiye'yi Kafkasya üzerinden Ortaasya'ya,
oradan da Çin'e bağlayacak olan Kars-Tiflis Demiryolu Projesine, 2000
yılı içerisinde başlanılacak olmasından dolayı,
Bakanlığımızı ve çalışanları tebrik
ediyorum.
Güneydoğu Anadolu'yu Mersin, İskenderun ve Taşucu
limanlarına bağlayacak olan GAP Demiryolu Projesinin dünyanın
gündemine girdiğini ve önemli bir mesafe
alındığını biliyoruz.
Bakanlığımızdan, bu önemli proje hakkında Türk Milleti
adına sevindirici haberler bekliyoruz.
Ayrıca, Adapazarı Vagon Fabrikası öncelikli olmak üzere,
yabancı sermaye ortaklığına imkân verecek kanun
tasarıları hakkında sevindirici haberler bekliyoruz.
21 inci Asrın mühendislik harikası olan İstanbul
Boğazı tüp geçişi konusundaki tavır ve
kararlılığından dolayı, Sayın Bakanı, Yüce
Meclisin ve Türk Milletinin huzurunda kutluyorum; çünkü, Asya ve Avrupa
kıtalarının demiryolu bağlantısını
sağlamak ve İstanbul'un doğu-batı istikametindeki kentiçi
trafik sorununu çözmek için göreceği işlevle 7-8 köprüye
eşdeğerde bir ulaşım getiriyorsa, demiryolu tüp
geçişinin ve entegresinin, bir başka modelle, bir başka
birleştirmeyle -yani, köprüyle- kıyaslanmayacak ölçüde rasyonel
olduğu ortaya çıkmaktadır. Saatte, tek yönde, 75 000 yolcu
kapasitesiyle, çevre kirliliği, enerji tüketimi, trafik
sıkışıklığı ve yoğunluğuyla,
mevcut 2 köprünün yükünün azaltılmasının panzeri olarak, bu
proje alkışlanmaktadır. Bu projenin birinci geçiş safha
ihalesi tamamlanmış olup, muhtemelen, 2001 yılı mayıs
ayında tünel kazılmaya başlanacaktır.
Yıllardan beri, ciddî riskler altında yapılan sivil
havacılık çözüme kavuşmak üzeredir. Ulaştırma
Bakanlığınca hazırlanan Sivil Havacılık Kurumu
Kanunu Tasarısı, Bakanlar Kurulunun imzasına
açılmış olup, 15 Ocağa kadar kanunlaşması
beklenmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Zorlu, size, 2 dakika ilave süre veriyorum;
bunun 1 dakikası benim yapmış olduğum uyarılar
içindir, diğer 1 dakikayı da bütün gruplar için
kullanacağım. Bu konuda da, bir daha uyarı
yapmayacağım ve bu uygulamayı bugünkü programın sonuna
kadar da sürdüreceğim.
Buyurun efendim.
MUSTAFA ZORLU (Devamla) - Teşekkür ederim Başkanım.
Böylece, kanun devleti olma yönünde ve kanunların hâkimiyeti esas
alınmak suretiyle, Ulaştırma Bakanlığımız,
yeni bir süreç başlatmış bulunmaktadır.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; haberleşme
konusuna da kısaca değinmek istiyorum. Haberleşme deyince, akla,
posta, telgraf ve telefon hizmetleri gelmektedir. PTT hizmetleri, 1840
yılında, Posta Nezaretiyle başlamış ve ülkemize büyük
hizmetler vermiştir. Haberleşme hizmetlerinin ikiye ayrılarak,
Posta İşletmesi ve Telekom olarak hizmet vermesi son derece olumlu
olmuştur. Bu hizmetlerin aksamadan devam etmesi en büyük arzumuzdur.
Haberleşme konusunda gelişmiş ülkelerin arkasında
değil, onlarla beraber yürümenin mutluluğunu, Türk Milleti olarak
bizlere yaşatan Telekom ve Posta İşletmesi yöneticilerine ve
cefakeş çalışanlarına, huzurlarınızda
teşekkür ediyorum.
TÜRKSAT-2 uydusunun başka bir ülkeye satılmasına
karşı çıkan Ulaştırma
Bakanlığımıza, Türk Milleti adına teşekkür
ediyorum; çünkü, uydu fırlatılmadan, vericilerin yüzde
96'sının kiralanması dünyada bir rekordur. Dünya Bankası
tarafından hiçbir garanti istenmeden alınan kredi ve son taksiti olan
150 milyon dolarlık kısmın alınması takdire
şayandır.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Ulaştırma
Bakanlığımıza tahsis edilen sınırlı bütçe
imkânlarıyla yapılan başarılı çalışmalar
neticesinde, pek çok kurum geride kalmıştır. Bu yoğun
temponun ve hızın kesilebilmesi için bin bir türlü engel
çıkarılmış; ancak, kararlılık, azim ve
işbilirlikle bunların hepsi bir bir geride bırakılarak, yol
haritası, necip milletimizin menfaatları doğrultusunda
çizilmektedir.
Ulaştırma Bakanlığımız bütçesinin Türk
Milletine, bakanlık çalışanlarına hayırlı
olmasını diliyor; Yüce Heyetinize saygılar sunuyorum.
(Alkışlar)
BAŞKAN - Çok teşekkür ediyorum Sayın Zorlu.
İkinci grup, Demokratik Sol Parti Grubu.
Demokratik Sol Parti Grubu adına, İstanbul Milletvekili
Sayın İsmail Aydınlı; buyurun efendim. (DSP
sıralarından alkışlar)
Sizin grubunuzun da toplam konuşma süresi 30 dakikadır
efendim.
DSP GRUBU ADINA İSMAİL AYDINLI (İstanbul) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 2001 malî yılı Millî
Savunma Bakanlığı bütçesi üzerinde, DSP Grubu adına söz
almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlarım.
Türkiye'nin coğrafî yerleşimi ve bunun gerektirdiği
jeostratejik ve jeopolitik konumu, ulusal savunma politikalarımıza,
Millî Savunma Bakanlığı bütçemize ve bu bütçenin Türkiye Büyük
Millet Meclisi Genel Kurulundaki görüşmelerine özel bir önem vermemizi
gerekli kılıyor.
Özellikle son on yıldır, ülkemizi de savunmamızı da
çok yakından etkileyen dünya ve bölge ölçeğinde meydana gelen
baş döndürücü değişimler ve dönüşümler, Türkiye'nin önemini
düne göre daha da artırmıştır.
Türkiye'nin siyasî, stratejik ve askerî önemi, hem tarihinden hem de
coğrafyasından kaynaklanıyor. Bölgemizin içerisinde yer
aldığı ülkeler, komşularımız,
komşularımızın birbirleriyle, dünyayla ve bizimle olan
ilişkileri, çelişkileri, çatışmaları, Türkiye'nin,
bölgede, her bakımdan güçlü, dengeli, güvenli olmasını
gerektiriyor.
Özetle, Türkiye, Atatürk'ün temelini attığı "yurtta
barış, dünyada barış" politikasının bir
gereği olarak, sosyal, ekonomik ve siyasal bakımlardan olduğu
kadar, askerî bakımdan da her zamankinden daha güçlü olmak
zorundadır.
Hepimizin bildiği gibi, Türkiye'nin, kimi komşularıyla,
dünden gelen yarına da sarkacak ciddî sorunları vardır.
Bunları tek tek açıklamayacağım; ancak, Türkiye'nin
varlığını, birliğini sürdürebilmesi, laik, demokratik
cumhuriyet rejimini geliştirerek yaşatabilmesi için,
dışarıdan ve içeriden gelebilecek tehditlere ve
saldırılara hazırlıklı olması, bunun için de
ulusal savunmasına, silahlı kuvvetlerine gereken önemi vermesi,
çağdaş savaş bilim ve sanatının, teknolojinin
gerisinde kalmaması kaçınılmaz bir görevdir.
Ulusal savunma ilkelerimizin en başında, büyük önder, büyük
asker, devletimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün "yurtta sulh,
cihanda sulh" ilkesi gelmektedir. Bu ilkenin de bir gereği olarak,
Türkiye, geçmişte, komşularıyla ve yakın ülkelerle, Avrupa
ve Amerika'yla ortak savunma paktlarında, örneğin NATO içerisinde
yerini almış, üzerine düşen görev ve sorumlulukları onurla
yerine getirerek, hem kendi güvenliğine hem de dünya ve bölge
barışına değerli katkılar yapmıştır.
Ancak, bugün gördüğümüz nedir; Avrupa Birliğini oluşturan
kimi ülkeler bir yandan NATO'da kalmayı sürdürürken, bir yandan da Avrupa
güvenlik ve savunma kimliğini oluşturma, Türkiye'yi ve Türk
Silahlı Kuvvetlerimizi de bunun dışında tutmayı
öngören anlayış ve çabalar içerisine girmek istemektedirler.
Genelkurmayımızın bunlardan rahatsız olduğunu
görüyoruz. Bu konuda, Türkiye'nin yüksek çıkarlarının ve
haklarının savunulması için gereken çabaların
gösterileceğine, gereken doğru kararların alınacağına
inanıyoruz.
Millî Savunma Bakanlığımızın 2001
yılı bütçesi, 5 katrilyon 126 trilyon 585 milyar liradır. Bu
bütçe rakamı, 2000 yılı bütçesine göre yüzde 23,9'luk bir
artışı ifade ediyor. Böylece, Türk Silahlı Kuvvetleri,
Millî Savunma Bakanlığı bütçemiz de, hükümetimizin izlediği
tasarruf politikasına uygun olarak belirlenmiştir. Millî Savunma
Bakanlığı bütçemizin, yaklaşık üçte 1'i (yüzde 31,29)
personel giderlerine ayrılıyor. Cari giderler ise yüzde 68,27'lik bir
oranı oluşturuyor. Yatırımlara bütçenin binde 8'i, transfer
harcamalarına ise binde 36'sı gidiyor. Yatırımlara daha
fazla pay ayrılması dileğimizi, konuşmamızın ilk
bölümünde sergilemeye çalıştığımız
anlayışlar ve durumlar ışığında gerekli
görüyoruz.
Türkiye'nin yakın geçmişte silahlı kuvvetlerine genel
bütçeden ayırdığı payın üçte 1'ler civarında
olduğu, bu payın son yıllarda azalarak yüzde 10'lara
düştüğü bilinmektedir. Türkiye, NATO'ya üye 19 devlet içinde, gayri
safî millî hâsılasından savunmaya ayırdığı pay
sıralamasında 9 uncu sıradadır, savunma harcamalarında
ise 6 ncı sıradadır ve Yunanistan'dan geridedir. Kişi
başına, Türkiye, savunma harcamalarına 123, Yunanistan 680,
Güney Kıbrıs Rum kesimi ise 600 dolar ayırmaktadır.
Türkiye'nin 13 komşusu içinde, savunmaya yalnızca Bulgaristan ve
Gürcistan kişi başına bizden daha az pay ayırmaktadır.
Görülüyor ki, Türkiye, sanılanın ve iddia edilenin tersine, savunmaya
bütçeden çok fazla pay ayırmamaktadır.
Sayın milletvekilleri, Millî Savunma bütçemizi Türkiye Büyük Millet
Meclisinde görüşürken, bir iki hususa daha kısaca değinmek
istiyorum. Türk Silahlı Kuvvetlerimizin, Genelkurmayımızın,
Türkiye'nin iç ve dış güvenliğini de çok yakından
ilgilendiren temel konularda, Anayasadan, kendilerini bağlayan yasa ve
yönetmeliklerden ve bunlardan da önce, bu toplumun bağrından çıkan
Atatürk ilke ve devrimlerine ve laik cumhuriyet rejimine yürekten
bağlı bir kurum olarak, sırası geldiğinde
görüşlerini açıklamalarını, dileklerini hükümete
bildirmelerini normal karşılıyor ve buna karşı
çıkanları doğru bulmuyoruz. Silahlı Kuvvetlerimiz ile
hükümet arasında sağlıklı bir diyaloğun kurulması,
rejim açısından sağlık ve güven işaretidir. Bu
bağlamda, 11 Aralık günü Başbakanımız ile Genelkurmay
Başkanımızın Ankara'da, Başbakanlıkta
görüşmelerini eleştiren, bundan, olmayacak anlamlar
çıkaranları yadırgıyorum. Tarihimizin uzak ve yakın
geçmişinde, ülkemizin kurtarılması, laik cumhuriyet rejiminin
kurulması konularında, kollanması konusunda tarihsel görevler
üstlenmiş bir ulusal, anayasal kuruluşumuzun da görüşlerinin
alınmasından ve bunun açıklanmasından daha normal ne
olabilir?!
YAŞ kararlarının yargı denetimine açık
olması taleplerine ve bu konudaki eleştirilere de değinmek
istiyorum. Türk Silahlı Kuvvetleri, kendi içinde, kendi disiplinine
uymayanları, rejim karşıtlığı yapanları
barındırırsa, o, hepimizin onur duyduğu üstün disiplinini
koruyabilir, üstlendiği ağır görev ve sorumlulukları yerine
getirebilir, cumhuriyeti koruyup kollama ödevini yapabilir mi?! Ancak, yine de,
kişisel olarak ve yılların bir hukukçusu sıfatıyla,
Anayasamızın 125 inci maddesi çerçevesinde, YAŞ
kararlarının yargı denetimine açılıp
açılmamasının tartışılması gerektiğine
de inanıyorum.
BAŞKAN - Size ait süre tamamlandı efendim.
İSMAİL AYDINLI (Devamla) - Ayrıca, 2001
yılının ve Ramazan Bayramının ulusumuza, Türkiye
Halkına ve tüm insanlığa mutluluk, başarı,
barış getirmesini içtenlikle diliyorum. Bu duygu ve
düşüncelerle, Millî Savunma Bakanlığı 2001 yılı
bütçesinin ulusumuza ve ulusal savunmamızı üstlenen kahraman ve
özverili Türk Silahlı Kuvvetlerimiz mensuplarına hayırlı
olmasını diler, hepinizi saygıyla selamlarım. (DSP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim.
Demokratik Sol Parti Grubu adına ikinci konuşmacı, Mardin
Milletvekili Sayın Kemal Tuğmaner; buyurun. (DSP
sıralarından alkışlar)
DSP GRUBU ADINA MUSTAFA KEMAL TUĞMANER (Mardin) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Yüce Meclisi şahsım ve
Demokratik Sol Parti Grubu adına sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Sözlerime başlarken, Türkiye Cumhuriyetini ve
vatanımızın savunmasını en zor koşullarda
fedakârca yapmakta olan Türk Silahlı Kuvvetlerine, onun değerli
komutanlarına, subay, astsubay ve kahraman Mehmetçiklerimize Partim ve
şahsım adına şükranlarımı sunuyorum; Türkiye
Cumhuriyeti ve vatanın bağımsızlığı ve
güvenliği uğruna hayatlarını vermiş olan
şehitlerimizi ve bu uğurda yaralanmış, sakat kalmış
gazilerimizi şükranla anıyorum.
Bildiğiniz gibi, ülkemiz, dünyanın en buhranlı,
sıcak çatışmaların sıkça
yaşandığı, uluslararası dengelerin her an
değişebildiği kriz merkezlerinin ortasındadır. Bu
coğrafyada ulusal çıkarlarımızı korumak ve
barışı tesis etmek amacıyla, caydırıcı gücü
yüksek, muktedir bir silahlı kuvvetlere sahip olmak zorundayız.
Ulusal savunmamızın güçlü olması için, güçlü bir orduya
sahip olmak kaçınılmaz bir zorunluluktur. Güçlü bir silahlı
kuvvetlere sahip olmak için, eğitimli ve disiplinli ordumuzu, yüksek
teknoloji ürünü silah, araç ve gereçlerle donatmamız gerekmektedir. En
ağır ekonomik koşullarda bile gerekli fedakârlığı
yapıp, ordumuzu zafiyete düşürmeyecek tedbirler almalıyız.
2001 yılı Millî Savunma Bakanlığı bütçesinin bu düşünceler
içinde hazırlandığı hepimizin malumudur.
Uzun yılların
çabaları neticesinde, bugün, önemli addedilebilecek bir savunma
sanayimizin varlığından bahsedilebilir; ama, maalesef, hâlâ,
Türk Silahlı Kuvvetlerimizin, silah, araç gereç ihtiyacının
yüzde 80'lere varan kısmını yabancı kaynaklardan tedarik
etmekteyiz. Bu oranı tersine çevirmeyi bir hükümet hedefi değil,
millî hedef olarak almalı ve gerekli tedbirleri acilen
uygulamalıyız.
Yüksek teknoloji ürünü silah, araç ve gereçler için, doğal olarak
önemli miktarlarda kaynak ayrılmaktadır. Bu kaynakların ülke
içinde kalması, ulusal ekonomiye katkıda bulunması ve
istihdamı artırması için de ulusal savunma sanayimizin güçlü
olması gerekir. Yüksek teknoloji, bir ülkede kendiliğinden
oluşmaz. Hatta, söylenebilir ki, bir ülkede yüksek teknolojinin
gelişmesinde savunma sanayileri önemli bir rol de oynamaktadır.
Silahlı kuvvetlerimizin ihtiyaçları belirlenirken, ilk olarak,
bu ihtiyaçları ulusal savunma sanayiinde nasıl üretebileceğimizi
araştırmalıyız. Savunma ihtiyaçlarımızı
karşılamak için, üniversite, sanayi ve devlet işbirliğini
geliştirmeliyiz, araştırma ve geliştirmeye dayalı
ulusal tedarik programları uygulamalıyız. Unutulmamalıdır
ki, eğer, kendimiz ar-ge yapmazsak ve hazır alımlara yönelirsek
başka ülkelerin ar-ge faaliyetlerini desteklemiş oluruz. Yabancı
firmalar, bize sattıkları ürünlerin maliyetlerine, hiç şüphesiz,
ar-ge bedellerini de yansıtmaktadırlar. Bu kapsamda, bazı
mevzuat düzenlemeleri de yapmalıyız. Maalesef, hâlâ, ordumuza, 2886
sayılı Devlet İhale Kanunuyla, hem patates hem de silah
almaktayız. Savunma tedarikleri için, esnek ve ulusal
kaynaklarımızı daha iyi kullanabilecek bir sistem
geliştirmeliyiz.
Savunma ihtiyaçlarımızın büyük oranda
dışarıdan karşılanması, maalesef, dışa
bağımlılık yaratmakta, yabancı ülkeler tarafından
ambargolarla şantaj malzemesi olarak kullanılmaktadır. Tabiî ki,
Türkiye Cumhuriyeti, güçlü bir devlettir ve bu tür şantajlara boyun
eğmez ve gerekli ce-vabı vermeye muktedirdir; fakat,
ordularımızı millî kaynaklarımızla üreteceğimiz
silahlarla donatmak, bugünlerde pek konuşulmayan, fakat, Yüce Önder
Atatürk'ün bize gösterdiği tam bağımsızlık hedefinin
de ayrılmaz bir parçasıdır.
Değerli milletvekilleri, savunma ilkelerimizden biri, mütecaviz
hareketleri engellemek için kolektif savunma paktları içerisinde yer
almaktır. NATO üyesiyiz. İkili ve çok taraflı savunma
işbirliği anlaşmalarımız var. Savunma
ihtiyaçlarımızın önemli bir bölümünü de, bu paktlarda işbirliği
içinde olduğumuz ülkelerden bedeli karşılığı
almaktayız; fakat, maalesef, bugün, üyesi olmayı hedeflediğimiz
Avrupa Birliği, Türkiye Cumhuriyetini, kurmakta olduğu Avrupa savunma
kimliğinin karar mekanizmalarının dışında
bırakmaya çalışmaktadır. Oysa, Türkiye, Avrupa
Birliğinin olası müdahale bölgelerinin ya merkezinde ya da
komşusu durumundadır.
Sormak istediğim konu, bizim ulusal çıkarlarımızla
söz konusu paktlarda müttefikimiz olan ülkelerin çıkarları
uyuşmadığı durumlarda ne olacağıdır. 1974
Kıbrıs Barış Harekâtında olduğu gibi, yine,
ambargolarla karşı karşıya kalacağız. Bugün bile
birçok ülke, bize açık veya örtülü ambargo ve kısıtlamalar
uygulamaktadır. Bu cihetle, Türkiye Cumhuriyeti Devleti, silahlı
kuvvetlerinin ihtiyaç duyduğu bütün ana silah, ekipman ve malzemeyi üretir
hale gelmelidir.
Değerli milletvekilleri, asker, doğal olarak, şuna
ihtiyacım var der ve bizler de, tabiî, askerlerimizin ihtiyaç duyduğu
silah, araç gereçleri temin edip vermek durumundayız; ama, askerlerimiz,
aynı zamanda, OYTEP denilen tedarik planlarını
hazırlamaktadır. Askerimizin bu kadar geniş perspektifte
çizdiği ihtiyaçlarını, neden, zamanında alınacak
tedbirlerle, ülkemizin üniversiteleri, savunma sanayi kuruluşları,
TÜBİTAK ve devletin diğer organlarıyla birlikte yürütecek ar-ge
projeleriyle karşılama yoluna gitmiyoruz.
Millî Savunma Bakanlığının bütçesine
baktığımızda -ki, toplam 5 katrilyon 126 trilyon 585
milyardır- bunun yüzde 31,29'u personel harcamalarından, yüzde
68,27'si cari giderlerden, binde 8'i yatırımlardan, binde 36'sı
ise transfer harcamalarından oluşmaktadır.
Değerli milletvekilleri, teknoloji transferiyle teknoloji
üretemezsiniz. Teknoloji transferi bir tedarik yöntemidir; ama, teknolojiyi
özümseyip, üretmek için araştırma-geliştirmeye önem vermek ve
yapmak gerekmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Tuğmaner, size ait süre de bitmiştir
efendim.
MUSTAFA KEMAL TUĞMANER (Devamla) - Bitiriyorum efendim.
Gelişmiş ülkeler, ar-ge harcamaları için, gayri safî
millî hâsılalarının yüzde 3'ünü ayırmaktadırlar, bizim
ise, hâlâ bindelerle ifade edilen rakamlar düzeyindedir. Burada, tercih yapmak
durumundayız. Hayatî önemi haiz olmayan konuları öteleyip, ar-ge'ye
kaynak yaratmak durumundayız.
Ulusal kaynaklardan tedarik edemeyip, yabancı kaynaklardan tedarik
etme durumda ise, yine millî sanayimizi geliştirecek tedbirler
uygulamalıyız. Bilindiği gibi, yabancı kaynaklardan savunma
teçhizatı alımlarında uzun yıllardır offset
programları uygulanmaya çalışılmıştır.
Bugüne kadar faydalı çalışmalar yapılmakla beraber,
offsetten yeterince yararlanabildiğimiz söylenemez. Bu dönem, Millî
Savunma Bakanlığının, savunma alanlarında offset
konusuna özel önem verdiğini memnuniyetle izlemekteyiz.
Bir diğer değinmek istediğim husus da, geleneksel olarak
savunma ihtiyaçlarımızı tedarik ettiğimiz ülkeler
dışında alternatif ülkeler bulunmaktadır. Bu ülkelerle de
işbirliği olanakları araştırmalı ve
geliştirmeliyiz.
2001 yılı Millî Savunma Bakanlığı bütçesinin
vatanımıza ve milletimize hayırlı olmasını
dili-yor; Yüce Heyetinize, Demokratik Sol Parti Grubu ve şahsım
adına saygılarımı sunuyorum. (DSP ve MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.
Demokratik Sol Parti Grubu adına üçüncü konuşmacı,
İstanbul Milletvekili Sayın Fadlı Ağaoğlu; buyurun
efendim. (DSP sıralarından alkışlar)
DSP GRUBU ADINA FADLI AĞAOĞLU (İstanbul) - Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; Ulaştırma
Bakanlığının 2001 yılı bütçesi üzerinde
Demokratik Sol Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum; Grubum
ve şahsım adına, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Karayolu, demiryolu, hava ulaşımı ve deniz
ulaşımı, yani, ulaştırma ve hızla gelişen
iletişim sektörü, eğitim, sanayi, sağlık, turizm gibi
diğer tüm sektörlerdeki gelişmeleri hızlandıran bir
fonksiyona sahip olduğu için ekonominin temelinde yer alarak,
gelişmişliğin göstergesi durumunda bulunmaktadır.
Ülkemizin bulunduğu konum, sektörün ulusal boyutunun yanı
sıra uluslararası boyutunu da önemli kılmaktadır.
Ulaştırma ve iletişim sektöründeki gelişmeler ve
Türkiye'nin bu gelişmelere açık bir politika izlemesi, ülkemizle
diğer ülkeler arasındaki ekonomik, kültürel, siyasal ve sosyal
ilişkileri de önemli ölçüde etkilemektedir.
Ülkemizin coğrafî konumu da dikkate alınarak,
ulaştırma türleri arasında gereken denge mutlaka kurulmalı
ve çağdaş, güvenli, ucuz taşımacılık
ağı ülke çapında örülmelidir. Bu dengenin kurulamaması,
karayolu taşımacılığını önplana
çıkarmakta, bu da, Türkiye'de, her yıl 10 000 - 12 000 bin
dolayında insanın trafik kazasında can vermesi gibi hepimizi son
derece üzen ve ulusal ekonomimize de 8 ilâ 9 milyar dolar civarında kayıp
yükleyen bir tabloyu ortaya koymaktadır.
Karayollarımızdaki bu yoğun ve mevcut düzenlemenin
yetersiz kalması, karayolu taşıma kanununun bir an önce
çıkmasını gerektirmektedir. Güvensiz olması ve ülkemiz
kaynaklarına ters düşmesine rağmen, karayolu altyapısındaki
gelişme diğer ulaşım türlerine ait altyapıların
gelişmesinden hızlı ve tercih edilen bir politika olduğu
için, karayolu taşımacılığının ezici bir ağırlığı
olmuştur. Daha güvenli, çağdaş ve ucuz olması, ayrıca,
ülkemiz coğrafî koşullarının da uygun olması nedeniyle
demiryolu taşımacılığına ağırlık
verilmesi ve mevcut demiryolu şebekesinin modernize edilmesi, dengenin
kurulmasına ve karayollarındaki yükün demiryollarına kaydırılarak
can kaybının ve ulusal ekonomik kaybın azalmasına neden
olacaktır.
Sayın milletvekilleri, Bakanlık bütçesinde yer alan 65 trilyon
140 milyar lira yatırım ödeneğinin, alt sektörler bazındaki
dağılımında, 24 trilyon liranın demiryolları
altyapı inşaatlarına
ayrılarak birinci sırada yer alması,
Bakanlığın da bu husustaki hassasiyetini ortaya koyması
açısından umut vericidir.
Ankara-İstanbul arasındaki seyahat süresini daha aza indirecek
yüksek standartlı demiryolu hattının yapımına da özel
bir önem verilmesi gerektiğine inanıyoruz.
Üç tarafı denizlerle çevrili olan ülkemizde, denizyolu
taşımacılığına ve yatırımlarına da
ağırlık vermek suretiyle, ulaştırmada tercih sebebi
haline getirmemiz gereklidir. Limanlarımız ve deniz ticaret filomuzda
da, öncelikle, var olanların fizikî şartlarının
iyileştirilmesi ve ülkemizin uluslararası standartlarda limanlara
kavuşturulması son derece önem arz etmektedir. Ayrıca,
demiryollarımızın limanlarımızla
bağlantıları sağlanmalıdır.
Ülkemizdeki tarihî ve doğal zenginlikler; yani, turizm potansiyeli
de dikkate alınarak, diğer türlere göre daha pahalı olan
havayolu taşımacılığına, var olan
havaalanlarının uluslararası standartlarda modernizasyonu ve
yeni havaalanları yapımı doğrultusunda hız verilmesi
ulaştırma türleri arasındaki dengenin sağlanması için
zorunludur.
Tüm bunların yanı sıra, yat limanları ve
balıkçı barınaklarıyla ilgili çalışma ve
yatırımların sürdürülmesi de ülkemiz ekonomisine
katkıları açısından önem arz etmektedir. Ülkemize özgü
koşullar göz önünde bulundurularak, ulaştırma sektöründe
stratejik hedefimizi belirlemede yardımcı olacak ulaştırma
anaplanının bir an önce tamamlanmasına özen gösterilmesi
gereklidir.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; günümüzde,
Ulaştırma Bakanlığının, serbest pazar
ekonomisinin hâkim olduğu, global dünyadaki tüm gelişmelerden
yararlanabilmek için, ulaştırma ve iletişim
yatırımlarına titizlikle eğilmek gerekliliğinin
bilinci içerisinde çalışmalarına devam ettireceğine
inandığımızı belirterek, Ulaştırma
Bakanlığı bütçesinin hayırlı olmasını diler,
saygıları sunarım. (DSP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ağaoğlu.
Demokratik Sol Parti Grubunun son konuşmacısı ,İzmir
Milletvekili Sayın Mehmet Çümen; buyurun efendim. (DSP
sıralarından alkışlar)
DSP GRUBU ADINA MEHMET ÇÜMEN (İzmir) - Sayın Başkan, Yüce
Meclisin değerli üyeleri; Ulaştırma
Bakanlığımıza bağlı Telsiz Genel
Müdürlüğünün 2001 yılı bütçesi üzerinde görüşlerimi
belirtmek üzere, Demokratik Sol Parti Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Sözlerime başlamadan önce, Yüce Meclisi ve
televizyonları başında bizleri izleyen değerli
vatandaşlarımızı, şahsım ve Demokratik Sol Parti
Grubu adına sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Sayın üyeler, görüşmekte olduğumuz Ulaştırma
Bakanlığı bütçesi, ekonomik alanda olduğu kadar, sosyal
alanda da yaşamsal öneme sahip bir bütçedir. Ülkelerarası sınırların
ortadan kalktığı, yatırımların
boyutlarının genişlediği, sermaye hareketlerinin ivmesini
artırdığı bir dünyada, iletişimin rolü son derece
önemlidir.
Bilgi çağı olarak adlandırdığımız ve
teknolojinin akıl almaz bir hızla geliştiği yeni bir bin
yılın eşiğindeyiz. Günümüzde bilgiye sahip olmak kadar,
bilginin hızlı, güvenilir ve doğru bir şekilde iletilmesi
büyük önem taşımaktadır. Haberleşmenin ve bilgi
aktarmanın hayatımızdaki önemi, yeri ve vazgeçilmezliğini
düşündüğümüzde, bu çağa "iletişim çağı"
dememizin pek de yanlış olmayacağı bir gerçektir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizde
haberleşmeyle ilgili ilk düzenleme, telsiz faaliyetlerini koordine etmek
amacıyla, 1937 yılında, 3222 sayılı Yasayla
çıkarılmıştır. 46 yıl yürürlükte kalan bu kanun,
5 Nisan 1983 tarihinde, 2813 sayılı Yasayla
değiştirilmiş, bu alana ilişkin faaliyetler,
Haberleşme Yüksek Kurulu ile Ulaştırma Bakanlığı
bünyesinde görev yapan Telsiz İşleri Genel Müdürlüğünün
kapsamına alınmıştır. Ayrıca, bu düzenlemeyle,
tüm elektromanyetik yayınların denetim altına
alınmasına imkân verecek yasal şartların
oluşturulması da sağlanmıştır.
Buna rağmen, yukarıda belirttiğimiz yasal düzenlemeler,
dünyada ve ülkemizde baş döndürücü bir hızla gelişen ve büyüyen
haberleşme sektöründeki gelişmeleri taşıyamaz hale
gelmiştir. Yapılan düzenlemelere rağmen, sektördeki
gelişmeler, hukuksal ve idarî yetersizliğin kıskacından bir
türlü kurtulamamıştır.
Yine de, bir telefon hattına sahip olabilmek için yıllarca
beklenildiği dönemleri hatırladığımızda,
ulaştığımız bu noktaya gelmemizde emeği geçen
herkese, buradan, teşekkürlerimi ve şükranlarımı sunuyorum.
Haberleşme teknolojisindeki hızlı gelişmeler ile
sektörü, gerek sayısal gerekse hizmet itibariyle ileri ülkeler
arasına taşıma bilinci, 57 nci cumhuriyet hükümetini harekete
geçirmiş ve bu yönde yeni yasal düzenlemeler
gerçekleştirilmiştir.
Hükümetimiz döneminde atılan ciddî adımlarla, sektöre, hem
hukuksal hem idarî hem de ekonomik anlamda çeki düzen verilmiştir.
Yapılan düzenlemelerle, Telsiz Genel Müdürlüğünün
faaliyetlerine son verilerek, bunun ye-rine, 4502 sayılı Kanunla,
Telekomünikasyon Kurumu oluşturulmuş, ilgili Yasa, 15 Ağustos
2000 tarihli Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
Telekomünikasyon Kurumunun oluşturulmasıyla, haberleşme
sektörüne, adil, serbest, rekabete dayalı, teknolojik gelişmeyi
hızlandıran ve tüketiciyi koruyan bir düzenleme getirilmiştir.
Kamu tüzelkişiliğine, idarî ve malî özerkliğe sahip olarak
düzenlenen Telekomünikasyon Kurumu, ülkemizin geleceği açısından
da çok önemli görevleri yüklenmiştir. Gerçekleştirilen bu yeni
düzenlemelerle neler yapılmaya
çalışılmıştır, şimdi onları
açıklıyorum:
Öncelikli olarak, telekomünikasyon kapsamına giren konuların
planlaması yapılmıştır.
Üniversiteler ve sektördeki imalatçı kuruluşlarla
işbirliği yapılarak, teknolojik gelişmelerin takip edilmesi
sağlanmıştır. Telekomünikasyon alanında faaliyet
gösteren firmalarımızın üretim ve hizmetlerinin ve bu sektörde
yer alan firmaların uluslararası faaliyetlere
katılımının desteklenmesi görevi de ilgili kuruma
verilmiştir.
Haberleşme hizmetleri ve altyapısıyla ilgili
işletmelerin, hizmet ve faaliyetlerinin teknik kriterlere ve standartlara
göre değerlendirilmesi, izlenmesi ve bununla birlikte, teşvik edici
tedbirlerin alınması gerçekleştirilmiştir.
Telekomünikasyon alanında çıkarılan yönetmeliklerle,
işletmeler, kullanıcılar ve Türk telekomünikasyon sektörünü
etkileyen gerçek ve tüzelkişilerin ilgili mevzuatlara uymaları;
gerekli hallerde, ilgili mevzuatlarda yer alan yaptırımların
uygulanmasının önü açılmıştır.
Son olarak da, işletmelerin veya telekomünikasyon sektöründe yer
alan gerçek ve tüzelkişilerin, sektörle ilgili uluslararası
kuruluşlara üye olmaları, ülkemizi ilgilendiren uluslararası
sözleşmelere imza atmaları durumunda, bu sözleşmelerden
doğacak hak ve yükümlülükler konusunda, Bakanlığa görüş
bildirilmesi sağlanmıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; her türlü
iletişim sisteminin kurulması, telekomünikasyonla ilgili
altyapıların oluşturulması ve işletilmesi, bu kapsamda
yer alan her türlü hizmetin sunulması da kurumun yetki ve görevleri
arasında yer almaktadır. Yapılan düzenlemeler ve teknolojide
gerçekleştirilen yeniliklerin amacına ulaşabilmesi,
devamlılık, kurum personelinin, abonelerin ve ilgili tarafların eğitimi
kadar, hukuksal normların günümüze uyarlanmasıyla mümkün
olacaktır. Teknolojiye sahip olmak; fakat, onu kullanmayı
bilmiyorsak, hiçbir anlam ifade etmeyecektir. Bu bakımdan,
Telekomünikasyon Kurumu, işletmelerle aboneler arasında
oluşabilecek her türlü hak ve uyuşmazlıkların denetlenmesi
görevini üstlendiği gibi, teknoloji alanındaki yeniliklerin
uygulayıcısı olacaktır.
Sayın Başkan, değerli üyeler; telekomünikasyon
alanında baş döndürücü gelişmeler yaşanmaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Çümen, bütün gruplara tanımayı ifade
etmiş olduğum 1 dakikalık eksürenizi veriyorum, Grubunuz
adına.
Buyurun, 1 dakika içinde lütfen, tamamlayın.
MEHMET ÇÜMEN (Devamla) - 1994'te, Türkiye'deki GSM kullanıcı
sayısı 80 000 civarındayken, 2000 yılında bu sayı
8 milyonu bulmuştur; yani, sektör, altı yıl içerisinde 100
katın üzerinde bir büyümeyle en dinamik pazardan birisi haline gelmiş
ve Türkiye ekonomisine ciddî katkılar sağlamıştır.
Türkiye'de her 100 kişiden 12'si cep telefonu kullanmakta ve bu
oran büyük bir hızla artmaktadır. Mobil iletişim sisteminde
GSM-900'lerden, wap'tan sonra veri iletişimindeki en son teknoloji olan
GRPS (General Packet Radio Service) yani, radyo dalgalarıyla daha
hızlı iletişim de hizmete sunulmaya başlanmıştır.
GRPS'yle internet hızı çok yüksek seviyelere ulaşacak,
kullanıcılara hem zaman ve hem de ekonomik alanda büyük
kolaylıklar sağlayacaktır.
GSM şebekeleriyle ilgili olarak halen tartışılan
konulardan birisi de sabit ücret sorunudur. Yargı kurumlarının
verdiği kararlara rağmen, Telsim ve Türkcell tarafından
"sabit ücret" adı altında tahsil edilen paralar tüketiciye
geri dönmemektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Çümen.
Sayın Çümen.
MEHMET ÇÜMEN (Devamla) - Konuşmamı bu vesileyle bitiriyor;
sizleri, saygı ve sevgiyle selamlıyorum. (DSP, MHP ve ANAP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim.
Anavatan Partisi Grubu adına, İzmir Milletvekili Sayın
Rifat Serdaroğlu; buyurun Sayın Serdaroğlu. (ANAP
sıralarından alkışlar)
Grubunuzun süresini iki kişi kullanacaksınız efendim,
buyurun.
ANAP GRUBU ADINA RİFAT SERDAROĞLU (İzmir) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Millî Savunma
Bakanlığının 2001 malî yılı bütçesi hakkında
Anavatan Partisi Grubu adına görüşlerimizi arz etmek üzere söz
almış bulunuyorum; Grubum ve şahsım adına, Yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum.
2001 malî yılı bütçesinde Savunma Bakanlığı bütçesinin 5
katrilyon 126 trilyon 585 milyar lira olarak yer aldığını
görüyoruz.
Türkiye, jeostratejik ve jeopolitik konumu hassas bir ülkedir. Avrupa
ile Asya arasında bir köprü olan bu topraklar, tarihin ilk
çağlarından itibaren jeopolitik bir önem
taşımıştır. Değişen siyasî yapılar, bu
önemi azaltmamakta, sadece, sorunların adını değiştirmektedir.
Geçtiğimiz son on, onbir yıl göstermiştir ki,
Varşova Paktının dağılmasıyla Türkiye
rahatlamamıştır.
Balkanlarda yaşanan her iki sıcak sorun da, ancak, Türkiye'nin
katılımıyla çözülebilmiştir.
Kafkaslardaki gelişmeler, Türkiye'yi yakından değil,
doğrudan ilgilendirmektedir.
Ortadoğu'daki sorunlar 700 yıllık bir imparatorluğun
şanlı; fakat, bir o kadar da karmaşık mirasını
taşıyan Türkiye Cumhuriyetine sadece ekonomik değil, aynı
zamanda, siyasî sıkıntılar da getirmektedir.
Öte yandan, dünya petrol ve doğalgaz rezervlerinin yüzde 70'ine
sahip Ortadoğu ve Kafkasların bu zenginliğini Batı'ya
taşıyacak en rantabl yolun topraklarımızdan geçmesi, kuzey
komşumuzun sıcak denizlere ulaşımının tek yolunun
hâlâ boğazlar olması, ülkemizin stratejik ko-numunda bir
değişiklik olmadığını göstermektedir.
Millî Savunma Bakanlığının, hükümetimizin
yürüttüğü ekonomik istikrar programıyla uyumlu bir tasarruf
politikası uygulayarak, 2000 yılı bütçesine nazaran, sadece
yüzde 23,9'luk bir artış gösteren 2001 yılı bütçesinin bu
yönü üzerinde durmamız gerektiğini düşünüyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye, savunma
harcamalarında kişi başına 123 dolarla dünyada 50 nci
sıradadır. Türkiye'nin savunma giderlerini değerlendirirken,
Yunanistan'ın, kişi başına 521 dolarla dünyada 21 inci
sırada olduğunu, Türkiye'nin sınırlarının
genişliği, sınır komşusu sayısının
fazlalığı, bulunduğu bölgenin sorunları ve 17
yıldır mücadele ettiği terörün boyutları mutlaka göz önüne
alınmalıdır.
Türkiye, ekonomik istikrar programları uygulayabilir, bazı
konularda ciddî tasarruf politikaları yürütebilir; ancak, Millî Savunma
Bakanlığı bütçesinin, özellikle son yıllarda Savunma
Sanayii Destekleme Fonu gelirlerinde meydana gelen düşüşlerden sonra,
bu tasarruf politikaları dışında tutulması
gerektiği düşüncesindeyim. Türkiye, her konuda tasarruf yapabilir;
ama, jeopolitik konumu nedeniyle savunmasından tasarruf yapamaz ve
yapmamalıdır.
Yukarıda da değindiğimiz üzere, ciddî bir tasarruf
politikasıyla hazırlanan 2001 malî yılı Millî Savunma
Bakanlığı bütçesinin yüzde 31,29'u personel giderlerine, yüzde
68,27'si cari giderler başlığı altında; barınma,
beslenme, giyim, kuşam, akaryakıt, yakacak, ulaşım,
taşınma gibi tüketim mal ve hizmetleriyle, bu meblâğın
yüzde 56'sı oranında yatırım nitelikli giderlere
ayrılmış bulunmaktadır. Bütçenin binde 8'i
yatırım, Ar-Ge projeleri ve araç yenilenmelerine, binde 36'sı da
transfer harcamalarına kanalize edilmiştir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkelerin savunma
bütçelerinin büyüklüğünü, bu bütçelerin kendi içinde
dağılımlarını ve yatırım
politikalarını tayin eden faktör, o ülkenin jeopolitik konumudur.
Ülkemizin çok geniş olan sınırlarının güvenliği
de dahil olmak üzere, jeopolitik konumu nedeniyle kara, hava ve deniz
kuvvetlerinin, hem dengeli hem de sayıca üstün olması
zorunluluğu vardır. Bu coğrafyada Türkiye, ancak çok güçlü bir
orduyla caydırıcı, bölge ve dünya barışını
koruyucu bir rol oynayabilir. İki blok arasında dengelere dayanan
dünya düzeni, 1989'dan bu yana, yerini tek süper güce ve çok taraflı
karmaşık yapılı bir dünya düzenine
bırakmıştır. Bu yapı da, Balkanlarda, Kafkaslarda,
Ortadoğu'da, Afrika'da ve Asya'da ortaya çıkan çatışma ve
bunalımlar yeni yaklaşım ve değerlendirmeleri
gerektirmektedir.
Türkiye, dengelerin henüz oluşturulamadığı,
istikrarsızlık ve belirsizlik dolu Balkanlar, Kafkaslar ve
Ortadoğu üçgeninin ortasında yer alıyorsa, Türk Silahlı
Kuvvetlerinin her zamankinden güçlü olması gerekmektedir. Kısaca
yineliyorum; Türkiye'nin tasarruf politikasını uygulayamayacağı
tek alan Millî Savunma Bakanlığı bütçesidir. Bu konudaki
görüşlerimin, Millî Savunma Bakanlığı bütçesinin
hazırlanışı sırasında uygulanan yanlış
tasarruf politikasına, kişisel eleştirim olarak
değerlendirilmesini arz ederim.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Millî Savunma
Bakanlığı bütçesiyle ilgili görüşlerimi arz ederken, Millî
Savunma Bakanlığının, Silahlı Kuvvetlerle ilgili kamu
hizmeti alanı ile savunma sanayiinin altyapısını
oluşturmakla ilgili görev alanını ayrı olarak ele almak
istiyorum.
Türk Silahlı Kuvvetleri, içte ve dışta gösterdiği
üstün başarıyla bölgenin en güçlü, en iyi eğitilmiş,
hareket kabiliyeti yüksek en dinamik ordusu konumundadır. Büyük Atatürk'ün
eseri, demokratik ve laik Türkiye Cumhuriyetinin bekçisi ve Türk ulusunun en
değerli varlığı olan Türk Silahlı Kuvvetleri, anayasal
sınırları içinde görevini başarıyla yürütmektedir.
İstikrarsızlık ve belirsizliklerin
yaşandığı bir bölgede, Türkiyemiz, laik, demokratik
yapısı ve hukukun üstünlüğünü esas alan yönetim biçimi, güçlü
devlet geleneği, pazar ekonomisi, sosyal ve kültürel yapısıyla
bir istikrar adası ise, bölgesinde barış ve istikrarın
sağlanması ve sürdürülmesinde etkin görevler yüklenebiliyorsa, destek
aldığı en önemli güç, Türk Silahlı Kuvvetlerinin
caydırıcı nitelikleridir; ancak, Türk Silahlı Kuvvetlerinin
mevcut durumuyla yetinemeyiz. Teknolojik gelişmelerin inanılmaz bir
ivme kazandığı çağımızda, Silahlı
Kuvvetlerimizin elindeki silahların sürekli yenilenmesi, modernizasyonu,
yeni teknolojilerin ülkemize transfer edilmesi gerekmektedir. Kısaca, Türk
Silahlı Kuvvetlerinin, kısa, orta ve uzun vadeli, tehdit
değerlendirmeleri ışığında sürekli
geliştirilerek, yüksek teknolojiye sahip daha modern, üstün bir güce ulaştırılması
gerekmektedir. Ancak bu gereklilik yerine getirilirken, dışa
bağımlılığın da asgarî düzeye indirilmesinin
sağlanması lazımdır.
Millî Savunma Bakanlığımızın, Türk Silahlı
Kuvvetlerinin ihtiyaçlarını karşılarken; yurt içinde
üretilmesi düşünülen öncelikle, kritik silah sistemlerinin tespiti
çalışmalarını hızla sürdürmekte olduğu, yurt
dışından alımında zorunluluk bulunan silah, araç ve
gereçlerin doğrudan alımı yerine ise, yerli firmaların da
katılımıyla, konsorsiyumlar yoluyla tedarik edilmesini tercih
ettiği memnuniyetle görülmektedir.
Teknoloji denildiğinde, yeni teknolojilerin ve ürünlerin
geliştirilmesini sağlayan tasarım ve üretim teknolojilerinin
tümüyle ar-ge çalışmaları anlaşılmalıdır.
Lisans yoluyla yapılan teknoloji transferleri, kuruluşların
ar-ge birimleri tarafından özümsenerek yeni teknolojilerin üretilmesine,
yeni tasarımların yapılmasına olanak vermelidir.
Teknolojiye sahip olmanın tek yolu, onu üretebilmektir.
Türk Silahlı Kuvvetleri ihtiyaç duyduğu harp silah, araç ve
gereçlerinin yurtiçi imkânlarıyla karşılanması
amacıyla gerekli olan araştırma-geliştirme faaliyetlerini,
Millî Savunma Bakanlığına bağlı ar-ge ve Teknoloji
Dairesi Başkanlığıyla yürütmektedir. Bu Dairece 51 adet
ar-ge projesi, TÜBİTAK, üniversiteler ve sanayi kuruluşlarıyla
müştereken yürütülmektedir. Bu projelerden 30 adedinin yurtiçi ar-ge
projesi, 18 adedinin Batı Avrupa Silahlanma Grubu, 3 adedinin ise, NATO
Millî Silahlanma Direktörleri Konferansı bünyesinde yürütülen
yurtdışı ar-ge projeleri olduğu tespit edilmektedir.
Savunma Sanayii Müsteşarlığı tarafından halen yürütülmekte
olan projeler çerçevesinde üretilen yerli katkı payı yüzde 80'lere
varan zırhlı muharebe araçları ve F-16 savaş
uçaklarına karşı koyma kabiliyeti sağlayan, elektronik harp
sistemleri hepimize gurur vermektedir
Millî Savunma Bakanlığının ileri teknoloji içeren
savunma ihtiyaçlarının sağlanmasında, yurtiçi
katmadeğerin artırılması hususunda gösterdiği özeni de
takdirle karşılıyoruz.
Bu bağlamda, topyekün savunma, topyekün kalkınma düsturuyla
yürütülen, ülke kaynaklarını etkin bir biçimde kullanarak, millî
savunmayı, millî kalkınmayla birlikte gerçekleştirmek
amacıyla hazırlanan ileri teknoloji endüstri parkı ve hava
limanı projesi, yani, İTEP'le de bir ilke daha imza
atılmıştır.
Öte yandan, savunma teçhizatı ürünlerimizin ihracatındaki
gelişmeler de, fevkalade önemlidir. Bu gelişmeler, Türk savunma
sanayi ürünlerinin uluslararası pazarlarda rekabet şansı
olduğunu göstermektedir.
Ayrıca, Savunma Sanayi Müsteşarlığı
tarafından uygulamaya aktarılan projeler sayesinde TAİ,
TEİ, Roketsan, ASELSAN/Akyurt, FNSS, Otokar, MİKES, AYESAŞ,
Nurol Makine, Morkoni Komünikasyon ve Thomson-Tekfen Radar gibi temel savunma
sanayi tesisleri, yan sanayie aktardıkları işlerle, son
teknolojilerin yurdumuza gelmesini sağladıkları gibi,
doğrudan ya da dolaylı olarak ülkemizin istihdam sorununa olumlu
katkıda bulunmaktadırlar.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; askere alma
faaliyetlerine ilişkin olarak gerçekleştirilen otomasyon projesi de
önemli bir gelişmedir. Türkiye çapındaki 20 askerlik dairesiyle,
bunlara bağlı 627 askerlik şubesinin birbirleriyle bilgisayar
ortamında irtibatlandırılmalarıyla, askere alma
faaliyetlerinin 21 inci Yüzyıla yakışır bir görünüm
kazandığı düşüncesindeyiz.
Değerli milletvekilleri, Türk Silahlı Kuvvetlerinin
çağdaş ve yeniliklere açık yapısının en
çarpıcı örneklerinden biri de, bazı hizmetlerin
özelleştirilerek satın alınması yolunda gösterdikleri
gayretlerdir. Bu konudan olarak, sıcak yemek hizmeti kiralanması
yolundaki çalışmaları fevkalade olumlu ve yararlı sonuçlar
vermekte ve diğer kamu kuruluşlarına örnek olacak nitelikte bir
önçalışmayla gerçekleştirilmektedir.
Bu çağdaş yaklaşımlarından ötürü, Genelkurmay
Başkanlığını kutlarız. Bu tür hizmet
özelleştirme çalışmalarının artırılması
ve yerli firmalara öncelik tanınmasıyla ekonomimize ciddî
katkılar sağlanacağı inancındayız.
Değerli milletvekilleri, 20 nci Yüzyılın ikinci
yarısında yaşanan teknolojik gelişmeler, yepyeni bir dünya
düzeni yaratmış, insanlık, sanayi toplumundan bilgi toplumuna
atlamıştır. Değişen bu dünya düzeni, her yerde ve her
konuda bir yeniden yapılanma ihtiyacını getirmiştir.
Devletimizin her kurumu gibi, Millî Savunma
Bakanlığının da, bu konuda bazı yeniden yapılanma
çalışmaları vardır. Bunlardan bir kısmı 2000
yılı içerisinde kanun hükmünde kararnamelerle düzenlenmiştir;
ancak, halen Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu gündeminde 11 adet kanun
tasarısı bulunmaktadır. Yüce Meclisimiz, inanıyorum ki,
önümüzdeki dönemde, ocak ayından itibaren bunların süratle
yasalaşması yönünde gayret
gösterecektir.
2001 yılı Millî Savunma Bakanlığı bütçesinin,
ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını temenni ediyor;
terörle mücadelede hayatlarını kaybeden şehitlerimize
Tanrı'dan rahmet, sevgili gazile-rimize acil şifalar diliyor,
onları minnet ve şükranla anıyorum.
Teşekkür ederim. (ANAP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Serdaroğlu.
Anavatan Partisi Grubu adına, ikinci söz, Manisa Milletvekili
Sayın Ekrem Pakdemirli'ye aittir.
Buyurun Sayın Pakdemirli. (ANAP sıralarından
alkışlar)
ANAP GRUBU ADINA EKREM PAKDEMİRLİ (Manisa) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 2001 yılı
Ulaştırma Bakanlığı bütçesi üzerinde, Grubum
adına söz almış bulunuyorum; sözlerime, sizlere saygı
sunarak başlamak istiyorum.
Değerli arkadaşlar, 2001 yılı konsolide bütçenin
harcama toplamı 48,3 katrilyondur; geçen yıla göre yüzde 3,5'luk bir
artış demektir. Gider bütçesinin artışı, gelir
bütçesinin yüzde 23,9'luk artışının çok altında
kalmıştır. Bu eğilimde iki yıl üst üste kalabilirsek,
malî yapımızda büyük bir iyileşme görülecektir; bu trendin
devamını diliyoruz.
Son yıllarda, bütçe gider kalemlerimiz, millî gelirin yüzde 31'i
civarında bağlanmaktadır; oysa, on yıl evvel, bu oran,
sadece yüzde 17 idi. Demek oluyor ki, her geçen gün, devlet, hizmetleri daha
pahalıya gördürmektedir. Devleti, yapı olarak, küçültme yerine, son
on yılda, neredeyse, ikiye katlamışız; bu eğilim
sürdürülmemelidir.
Özel sektör elinde, kaynakların daha iyi
değerlendirildiği gerçeği karşısında, artık,
vergileri artırma yerine, vergileri azaltma yoluna gitmeliyiz.
Değerli arkadaşlar, en eski bakanlıklarımızdan
biri olan Ulaştırma Bakanlığı, yıllara
bağlı olarak giderek küçülmüş ve bugün, gerek personel olarak ve
gerekse de bütçe yönünden, âdeta, ihmal edilir bir konuma gelmiştir. 1983
yılında bütçenin yüzde 1,6'sı Ulaştırma
Bakanlığına aitken, bugün, maalesef, binde 4'e gerilemiş
görülmektedir. Bağlı kuruluşlarıyla oldukça büyük ve önemli
bakanlıklarımız arasında olmasına rağmen, merkez teşkilatın
bütçesi çok küçülmüştür.
2001 yılı Bakanlık bütçesi 107,9 trilyon lira olup, 22
trilyon lirası cari giderlere, 65 trilyon lirası yatırım
giderlerine, 10,4 trilyon lirası da transfer giderlerine
ayrılmıştır.
Yatırım giderleri içindeki en büyük pay, sadece, 24 trilyon
lirayla demiryolu altyapı inşaatlarına, 13 trilyon Türk Lirası
balıkçı barınaklarının inşaatlarına, 11,3
trilyon Türk Lirası da hava meydanları inşaatı ve
donanımlarına, 10 trilyon 349 milyar lira da kamulaştırmaya
ayrılmış görülmektedir. Liman altyapı
inşaatlarına 8,5 trilyon Türk Lirası, yat limanları için de
7,2 trilyon lira harcanması öngörülmüş bütçede. Transfer harcama
kalemi olan 10 trilyon Türk Lirası da, Demiryolları Genel
Müdürlüğüne aktarılarak, demiryollarının bakım ve
onarım giderine harcanması öngörülmüştür.
Bakanlığa bağlı kurumlardan Demiryolları Genel
Müdürlüğü, ulaştırmanın karakteri,
insanımızın demiryolu ulaşımının önemini
kavramamış olması dolayısıyla, talep
düşüklüğünden, sürekli zarar eden bir kurum olmuştur.
Yatırımlar portföyündeki önemli projelerden birisi,
Kars-Tiflis Demiryolu Projesidir. Bu proje gerçekleştiğinde, Türkiye,
Kafkaslar, Ortaasya ve Uzakdoğu bağlantısı daha kolay
olacaktır. Ankara-Eskişehir
demiryolunun altyapısının iyileştirilmesi projesi, hem
Ankara-İstanbul ve hem de Ankara-İzmir arasındaki yolculuk
süresini kısaltacaktır. Bu kısalma, yolun yük taşıma
kapasitesini artırarak, demiryollarının zararını
göreceli olarak küçültecektir.
Çekilen araçlarda da yeniliklere gidilmesi halinde, kurplardan daha
yüksek süratle geçmek mümkün olacak; bu suretle, yolculuk süresi daha da kısaltılabilecektir.
Değerli arkadaşlar, demiryolları işletmesi ile
demiryollarının altyapısının yapım ve
onarımının birbirinden ayrılması, işletmenin
verimliliği üzerinde olumlu bir görüntü verecektir. Demiryollarına
bağlı TÜLOMSAŞ, manevra ve hat lokomotifleri çeken araçları
üreten bir kurum olup, verimli çalıştırılarak yapısal
değişikliğe götürülmelidir düşüncesindeyiz. TÜVASAŞ,
çekilen araçları, Avrupa standartlarına uygun bir kalitede üretim
yapmaktayken, son zamanlarda, bu kuruluşa kaynak aktaramamaktan ve deprem
tahribatı dolayısıyla, üretim oldukça düşmüştür. Her
iki bağlı kuruluş özelleştirildiği takdirde, ellerinde
bulunan makine parkı ve bilgi birikimiyle, ekonomimize bugünkünden çok
daha büyük katkı yapacağına inanıyoruz.
Boğaz geçişi -tüp veya köprü fizibilitesine bakılarak
karar verilecektir- planlanmalı ve kısa sürede hayata geçirilmelidir.
Tüp geçişi asrın projesi olarak düşünülmekle beraber,
fizibilitesiyle ilgili, henüz, dört dörtlük bir bilgi demeti, maalesef, mevcut
değildir.
İzmir-Aliağa çift hat demiryolu projesi
hızlandırılmalı, Aliağa'da gelişen sanayi
bölgesine yolcu ve yük taşıması karayolundan demiryoluna
geçirilmelidir.
Daha önce Bakanlığa bağlı olan Telsiz Genel
Müdürlüğünün kaldırılarak, yerine kurulan Telekomünikasyon
Kurumu, sektörde düzenleyici, kural koyucu, denetim işlevi yapan her türlü
verici, alıcı, telsiz cihazlarını kurma, kullanma ile
ithalat müsaadelerini verme yetkileriyle donatılmıştır. Bu
kurum tarafından yürütülen en önemli proje, ASELSAN AŞ'nin müteahhidi
olduğu Millî Monitör Projesidir; bunun da süratle bitirileceğine
inancımız tamdır.
Bakanlığa bağlı olan PTT'nin, telefon işletmesi
ayrıldıktan sonra, posta idaresi, zarar eden bir kurum haline
dönüşmüştür. Sürdürülen yeniden yapılanma ve fiyat
ayarlamalarıyla, bu yıl kâr edeceği tahmin edilmektedir.
Telefon idaresi, Türk Telekom A.Ş. olarak kurulmuş, akabinde,
özelleştirmesi gündeme gelmiştir. Özelleştirme, ülkemizde hep
talihsizlikler yaşamıştır; özelleştirme fikri,
içpolitik çekişmelerin malzemesi haline getirilmiştir.
Hatırlayın, 1989 yılında çimento fabrikalarını
özelleştiren idare kararını Danıştaya götürüp iptal
ettirenler, iktidara geldikten sonra, yapılan işin; yani, bir önceki
iktidarın yaptığı işin doğru olduğunu
Danıştaya bildirmek mecburiyetinde kalmıştır. O
yıldan sonra, özelleştirme olgusu, hep, içpolitika malzemesi olmaya
devam etmiştir ve her özelleştirmeden sonra da, maalesef, bir
yolsuzluk hikâyesi veya senaryosu üretilmiştir.
Türk Telekomun özelleştirilmesi için iki defa kanun
çıkarılmış; ama, hâlâ, bunda başarı
sağlanamamıştır. Dün yapılan açıklamaya göre,
inşallah, mayıs ayında toplanılacak olan son tekliflerle,
2001 yılının ilk yarısında Telekomun yüzde 33,5'i özelleşecektir.
İnşallah diyorum, tekrar bir aksilik çıkmaması
dileğinde olduğum için.
Değerli arkadaşlar, 1992 yılında Türk Telekomun
özelleştirilmesi gündeme geldiğinde, Batı dünyasında, bu
tip yatırımlar için, hat başına 3 000 dolar bir bedel
düşünülmekteydi. Bugün bu rakam çok düşmüştür. Teknolojik
gelişmeler, telsiz telefonların; yani, GSM'lerin süratle
yaygınlaşması, telli telefona olan ilgiyi
azaltmıştır. Önümüzdeki yıllarda da telli telefona olan
talep azalacak, önemi düşecektir. Bugün hat başına
düşünülen değer, maalesef, 500 dolar civarına gerilemiştir;
bu düşüş devam etmektedir. Bunun içindir ki, Türk Telekomu mutlaka
özelleştirmek lazım.
Bugünkü mevcut yasaya göre yüzde 49'u satılabiliyor ve dünkü
açıklamaya göre de yüzde 33,5'i özelleştirilecektir. Ben derim ki,
bunu satalım, gelecek yıl bir maddelik kanunla, çoğunluk
hisselerini özelleştirerek, Türk Telekomu daha verimli
çalıştırma yoluna girelim.
Önümüzdeki on yıl içerisinde telli telefon yerine telsiz telefonlar
daha çok kullanılır hale gelecektir. O takdirde, gizlilik, ülkenin
yüksek menfaatları gibi düşünceler zaten anlamsızlaşacaktır.
Bu gizlilik düşünceleriyle Telekomu tamamen özelleştirmemek
yanlış olacaktır kanaatindeyiz.
Türk Telekom, GSM operatörlüğü konusunda hızla
yatırımlarını yaparak, piyasada bulunan oligopolü ortadan
kaldırmalıdır, piyasada mevcut oligopol, İş Bankası
- İtalyan konsorsiyumuyla birlikte devreye girmekle birlikte, Türk
Telekomun da çok süratle bu yatırımları yaparak, kendi öz
varlığını büyütmelidir. Şurası bir gerçektir ki,
GSM operatörleri fevkalade iyi para kazanmakta ve bu pastadan Türk Telekom da
yararlanarak kendi öz varlıklarını artırması gerekir
diye düşünmekteyim.
Değerli arkadaşlar, başarılı ve kârlı
çalışmasıyla, yurdun her tarafına yayılmış
büyüklü, küçüklü havaalanlarını işleten DHM, iki noktada tenkite
açıktır. Bu tenkitlerimi yaparak, bunların düzeltilmesini
bekliyorum. Bir tanesi, çeşitli stol havaalanlarını, kendisini
işletmesinin çok pahalıya mal olacağı belli, biliniyor ve
onun için de işletmiyor. Bu gibi havaalanlarının belediye veya
özel idare-ler tarafından işletilmesini sağlayacak süratli bir
yeniden düzenlemeyi yapmalıdır.
İkincisi, küçük uçaklara hizmet veren havaalanlarına iniş
kakışta ödenen ücretlerin çok farklılık gösterdiğini
biliyorum. Bu farklılığı ortadan
kaldırmalıyız. Bir örnek olarak; küçük bir uçakla Atatürk
Havaalanına iner kalkarsınız 10 dolar verirsiniz; ama, Bursa
Havaalanına inip kalkarsanız 440 dolar verirsiniz! Bu, hizmetle hiç
ilgili değildir; yani, hizmet verdim, hizmetin büyüğüydü,
küçüğüydü değil. Bundaki yapıyı tamamen
değiştirmemiz ve bir üniformite, belli prensiplere dayanan bir ücret
politikası koymamız gerekir diye düşünüyorum.
Öyle ümit ediyorum ki, bu tenkitleri DHMİ süratle ortadan
kaldıracaktır.
Değerli arkadaşlar, bütün ülkeyi ve milletimizi derinden
sarsan son olaylara da değinmeden geçemeyeceğim. Polisin
gösterilerini tasvip etmiyoruz. Söylem doğru; ama, eylem
yanlıştı. O gösterilerde gözüme ve kulağıma
ilişen pankartlardan ve sloganlardan çok haklı gördüğüm bir
şeyi söylemek istiyorum. Diyor ki: "Devlet, hainlerle pazarlık
etmez." Acaba, bizim, daha önce, geçen hafta içerisindeki
davranışlarımız -bir milletvekili
arkadaşımız arabuluculuk yaptı- böyle bir görüntü mü
sergiliyor? Yani, devlet, hainlerle pazarlık masasına oturdu ve sonuç
almaya mı çalışıyor diye, bir görüntü mü verdi diye
endişe ettim ve hakikaten o slogan ve pankartı gördükten sonra da çok
huzurum kaçtı. Bu huzursuzluğumu sizlerle paylaşmak istedim.
Değerli arkadaşlar, bir milletvekili
arkadaşımız, herhalde nezaket olsun diye, bir sıfat
bulamadı, ağzından "içerideki arkadaşlarımız
şöyle düşünüyor" veya "içerideki
arkadaşlarımızla şöyle konuştuk" gibi, beni
ürperten bir cümle sarf etmiştir. İçerideki insandır tabiî; ama,
içerideki, mahkûm olmuş bir kimsedir. Yasalara göre mahkûm olmuş ve
ihanetten dolayı, insanları gözünü kırpmadan öldüren bir fiilden
dolayı mahkûm olmuş olan insanlar, bizim milletvekili
arkadaşlarımızın arkadaşları olamaz.
Değerli arkadaşlar, ben, özür diliyorum, bu kısmın
Ulaştırma Bakanlığıyla ilgisi yok; ama, mikrofonu
yakalayınca da bu endişelerimi sizlerle paylaşmak istedim.
Değerli arkadaşlar, yaklaşmakta olan Ramazan
Bayramını ve yeni yılı, bütün Türk Ulusunun mutluluk içinde
geçirmesi, yeni yılın, bütün insanlığa iyilikler getirmesi,
saadetler getirmesi dileğiyle, Ulaştırma
Bakanlığı bütçemizin, ülkemize ve sonra da Bakanlığa
hayırlı, uğurlu olmasını temenni ediyor, hepinize
saygılar sunuyorum efendim. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Pakdemirli.
Doğru Yol Partisi Grubu adına, Şırnak Milletvekili
Sayın Sait Değer. (DYP sıralarından alkışlar)
Siz de, sürenizi, bir sayın milletvekili
arkadaşınızla paylaşacaksınız.
Sayın Değer, buyurun.
DYP GRUBU ADINA M. SAİT DEĞER (Şırnak) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Millî Savunma
Bakanlığının 2001 Mali Yılı Bütçesi üzerinde,
Doğru Yol Partisi Grubu adına, görüşlerimi arz etmek için
huzurlarınızdayım; Grubum ve şahsım adına, Yüce
Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Bu vesileyle, bizleri
televizyonları başında izleyen vatandaşlarımızın
ve Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarımızın da yaklaşan
Ramazan Bayramını ve yeni yılını kutluyorum.
Değerli milletvekilleri, Türkiye'nin çevresine
bakıldığında, Kafkaslar, Balkanlar ve Ortadoğu'dan
oluşan bir şeytan üçgenini görmek mümkündür. Balkanlar'da Yunanistan
ve Sırbistan, Kafkaslar'da Ermenistan, Ortaasya'da bir rakip olarak Rusya
Federasyonu ve İran, Ortadoğu'da Suriye ve Irak gibi birinci
kuşak komşu ülkelerin Türkiye'ye karşı olumsuz
tavırlar içinde oldukları, hepiniz tarafından malumdur.
İran ve Rusya hariç, toplam nüfusları Türkiye nüfusunun altında
olan bu ülkelerin Türkiye'ye hasım olmalarını, Türkiye'ye
karşı birtakım isteklerinin bulunması nasıl izah
edilebilir? Özellikle iddia edildiği gibi, Türkiye bir bölgesel güçse, bu
hususun izahı, bu devletlerin arkasında, dolaylı ve
dolaysız olarak, bazı güçlerin bulunduğuna işarettir.
Günümüzde, globalleşme, bloklaşma olguları birlikte
yaşanmaktadır. Bir yandan, uluslararası serbest ticaret
anlaşmaları imzalanırken, diğer yandan, bloklar içi
dayanışma ve blokların, kendilerini dış dünyaya
karşı koruma için aldıkları önlemlere, devamlı
tanık olmaktayız. Ancak, değişmeyen bir şey var; o da,
savunma sanayii ve savunma ürünleri tedarikinin, devletler tarafından,
millî egemenliği önplanda tutacak şekilde yapılma gereğidir.
Ülkemiz, son derece gerilimli, hassas bir dönemden geçmektedir. Son
günlerde, dış politikamız açısından son derece önemli
bazı gelişmeler yaşadık. Avrupa Birliği
Katılım Ortaklığı Belgesinde yer alan Ege ve
Kıbrıs sorunlarıyla AB üyeliğimizin ilişkilendirilmesi
ve bunun, yakın zamanda çözümlenmesi gereği vurgulanan raporda,
sadece başlık değiştirilerek Türkiye'yi kandırmaya
yönelik Yunan oyununa gelen bir hadisedir, bir hesaptır.
Biz, Katılım Ortaklığı Belgesindeki
Kıbrıs ve Ege şartlarıyla uğraşırken, AB,
bizi, Avrupa güvenlik ve savunma kimliğinin karar mekanizmalarından
dışlama çabası içerisindedir.
Netice itibariyle, Avrupa Birliğinde yokuz; bundan sonra, 2010
yılına kadar bir genişleme süreci içerisinde, aday
adaylarından bir tek Türkiye yok. Bu, Türkiye'nin hak ettiği bir
şey değildir; ama, Türkiye, bir büyük devlet gibi, Avrupa
Birliğine girecektir; bunu da, ancak, güçlü demokrasisi, güçlü
ekonomisiyle yapacaktır. Zaten, Avrupalı olmanın gereği,
hakkını savunmaktır.
Yaşamakta olduğumuz yeni dünya düzeninde, barış için
istikrarı sağlamak çok büyük önem arz etmektedir. Özellikle NATO ve
Avrupa Güvenlik ve Savunma Kimliği gibi güvenlik örgütleri, Avrupa
Birliği ve barış içinde ortaklık bu amacın
gerçekleşmesinde daha büyük önem kazanmıştır.
Yeni dünya sürecinde, NATO, yeni
bir oluşum içerisine girmiştir. NATO bir tür şekil
değiştiriyor. Türkiye de, bu oluşum içerisinde, zarar almadan,
yeniden yapılanmaya giderek yerini almak durumundadır. Eğer,
oluşturulacak Avrupa ordusu gerektiğinde NATO kuvvetlerini kullanacaksa
ve biz NATO'nun en önemli müttefikiysek, mutlaka, harekât ve karar
aşamasında söz sahibi olmamız gereğini ve önemini bilhassa
vurgulamak isterim.
Ayrıca, son gelişmeler göstermiştir ki, G-8'lerin, yani
Amerika, Kanada, Japonya, Fransa, Almanya, İtalya, Rusya ve
İngiltere'nin siyasî ve ekonomik alandaki gelişmeleri ve
açılımlarını yakından takip ederek bu grubun lehimizde
yer alması hususunda gerekli politikanın oluşturulması
gerekmektedir.
G-20 ülkeleri arasında durumumuzu sağlamlaştırmak
durumundayız. Böylelikle, siyasî ve ekonomik alanda istikrar ve güven
ülkesi olduğumuzu göstermek durumundayız.
İçeride ve dışarıda oluşan tehdit
unsurlarına karşı Türk Ulusunun bölünmez parçası olan Türk
Silahlı Kuvvetleri, yasalarla kendisine verilmiş olan
sorumluluğun gereklerini, ülkenin coğrafik, jeopolitik, jeostratejik,
siyasî, askerî, politik ve ekonomik durumunu da dikkate alarak, en iyi ve
dengeli bir biçimde, ulu önder Atatürk'ün çizgisinde yerine getirme
çabasındadır. Oysa, yeni dünya düzeninde jeostratejiden beklentiler,
askerî olmaktan çok ekonomiktir. İki kutuplu dünya kavramının
ortadan kalkmasıyla, hemen hemen, eşzamanlı olarak, dünya,
ekonomik ağırlıklı 3 merkeze ayrılmış olup,
bunlar -Kuzey Amerika, Batı Avrupa ve Pasifik Havzası- arasında
kıyasıya bir rekabet sürmektedir. Bu rekabetin unsurları,
düşük maliyet, ileri teknoloji ve pazarlara ulaşımdır. Bu
sistemin önündeki ortak engel de yeni tehdit kavramını teşkil
eder. Diğer bir deyişle, hassas sosyal ve ekonomik dengeleri
etkileyen terörizm, etnik çatışmalar ve büyük mülteci hareketleri
gibi faktörleri içeren riskler ve belirsizlikler ortamıdır.
Bu perspektiften baktığımızda, hem potansiyel
riskler ve belirsizlikler ortamının merkezinde hem de enerji
kaynakları ve yeni pazarların kesişme yolları üzerinde bir
istikrar adası gibi duran Türkiye'ye, Avrasya stratejisinde emsalsiz bir
konum kazanmıştır. Kısa vadede Türkiye'yi tam olarak içine
almaktan imtina eden büyük güç merkezlerinden hiçbirisi, Türkiye'yi tamamen
dışlamayı göze almamakta, herhangi bir şekilde kendilerine
bağımlı tutmayı tercih etmektedirler.
Değerli milletvekilleri, sanayileşme, ülke içinde üretim
artışı, iş bulma ve döviz getirisi gibi ekonomik ve sosyal
kazançlar sağlamanın yanı sıra, bilimsel ve teknolojik
çalışmalar nedeniyle insan gücünün niteliksel olarak gelişimine
ve vatandaşlık onurunun yükselmesine de katkıda
bulunmaktadır.
Kendi teknolojisini üretmeye yönelik bir sanayileşme hareketi,
nitelikli işgücünün gelişmiş ülkelere göçünü ve ülkenin
yapmış olduğu eğitim yatırımlarından kayba
uğramasını önleyecektir.
Sanayileşmenin de en belirgin öğesi teknoloji üretebilmektir.
Teknoloji, üretebildiğiniz bilgiyi, ürün tasarlamada
kullanabildiğimiz takdirde, ticarette rekabet üstünlüğünü, savunma
sisteminde de caydırıcılığı sağlayabilirsiniz.
Kimse, kendisine üstünlük sağlayan bir şeyi
başkasına vermeyeceğine göre, salt teknoloji transferi yaparak
sanayileşmemiz ve kalkınmamız, savunma sistemlerinde de
caydırıcılığı sağlamamız olası
değildir.
Bu nedenle, amacımız, kendi teknolojimizi kendimizin üretmesi
olmalıdır. Elbette, teknoloji, ülkelerin gelişmişlik
düzeyini belirlemekte ve uluslararası yarışta sahibine büyük
ticarî bir üstünlük sağlamaktadır. Dünya ulusları
"teknoloji üretenler ve üretmeyenler" olmak üzere ikiye ayrılmakta,
teknoloji üretemeyen uluslar "azgelişmiş uluslar" olarak
sınıflandırılmaktadır.
Savunma sanayiinde ise, teknoloji ve özellikle tasarım teknolojisi,
savunma sisteminin gizliliğini, güvenirliliğini ve idamesinde
dışa bağımlılığı belirleyen bir
unsurdur. Böyle olunca da, ülkenin savunma gücüne, silahlı kuvvetlerin
caydırıcılığına doğrudan doğruya
katkıda bulunmaktadır.
Sonuç olarak; her ülkenin ulusal savunma yeteneğiyle ülkenin
savunma sanayiinin düzeni arasındaki yakın ilişkisi
aşikârdır. Savunma sanayiinin ise, yüksek teknolojilerin geçerli
olduğu bir sektör olmasından dolayı, ulusal savunma gücü,
ülkenin teknolojik düzeyine bağımlıdır. O halde, ulusal
savunma gücünün artırılması için hedef, ülkenin ulusal
teknolojik düzeyini yükseltmek olmalıdır.
Bunun için, savunma sanayi ve özel sektör teknoloji geliştirirken,
sıkı ve yakın işbirliği içerisinde
olmalıdır. Dünyada bunu gerçekleştiren ülke misalleri çoktur.
Savunma sanayii, ekonomik ve sosyal katkının yanı
sıra, devletin en önemli varlık sebebinin, en önemli görevinin
teminatı, millî egemenliğin bir şartıdır. Devlet;
toprağını, bütünlüğünü,
bağımsızlığını, halkının
canını koruyacaksa, bunu, kendi savunma sanayiine dayanarak
yapacaktır. Çünkü, Silahlı Kuvvetlerin caydırıcı
olabilmesi için güçlü savunma sanayiine dayanması şarttır.
Ülkemizin engebeli coğrafî koşulları nedeniyle, füze
savunma sistemlerindeki zaafın giderilmesi için erken uyarı
uçaklarına büyük ihtiyaç vardır. Geçtiğimiz günlerde ülkemizin
savunma projelerinden erken uyarı ve kontrol uçaklarının alınmasının
kararlaştırılması, savunma zaafımızın giderilmesi
açısından çok sevindiricidir. Bu projenin maliyeti 1,5 milyar dolar, yani, yaklaşık 1
katrilyondur. Yani, 2001 yılı bütçesine
baktığımız zaman -5 katrilyon 126 trilyon 585 milyar Türk
Liralık ödenek- biraz önce bahsettiğim projenin maliyeti, bu bütçenin
beşte 1'ine denk gelmektedir. Millî Savunma Bakanlığı
bütçesinin yüksek olmasının nedeni yatırım ve modernizasyon
maliyetleridir. Önümüzdeki yıllarda daha düşük oranda Millî Savunma
Bakanlığı bütçesi yaptığımızda, bugün
teknolojik gelişmeye, yatırıma
ve millî savunma sanayiin yenileştirilmesine, millîleşmesine
vermiş olduğumuz destek ve bütçe payının önemi de o
nispette belli olacak ve düşecektir.
Bir şeyi belirtmeden geçemeyeceğim: Türk Silahlı
Kuvvetleri, bütçesini, sadece savunmaya dönük harcamıyor. Bunun
yanında, güneydoğuda PKK'yla yapılan mücadeleden zarar gören
vatandaşlarımıza da devletin sıcak elini uzatıyor.
Gençlerimize verilen üniversite hazırlık, yabancı dil,
bilgisayar kursları, kültür gezileri, elektrik, sualtı, yapı
çalışmalarında askerin yardımcı olması, gezici
sağlık hizmetlerinin verilmesi, ağaçlandırma
çalışmaları ve Mehmetçiğin vatandaşımızla iç
içe, güneydoğu bölgemizde sosyal hayatın içinde yer alması,
ilave harcama yaptığının göstergeleridir ve bu durum,
kamuoyunun bilgisi dahilindedir. Ayrıca, doğu ve güneydoğuya en
kıdemli personelini göndererek, her türlü hizmeti veren Türk Silahlı
Kuvvetlerine, bölge halkı adına, bölgenin milletvekili olarak
şükranlarımı sunmak istiyorum.
Değerli milletvekilleri, Türk Silahlı Kuvvetleri, 21 inci
yüzyılda, taktik ve stratejik öncelikleri ile operasyonel kabiliyetini
artırma konseptleri çerçevesinde mevcut yapısında bir dizi
değişiklikler yapmaktadır. Türk Silahlı Kuvvetlerinin
hedefi küçülerek etkinleşmektedir; yani, Türk Silahlı Kuvvetleri,
savunma sanayiinin geliştirilmesiyle uzmanlık, personele beceri ve
kabiliyet kazandıracak hedefleri
gerçekleştirmektir.
BAŞKAN - Sayın Değer, Grubunuzun size tahsis etmiş
olduğu süre tamamlanmıştır.
M. SAİT DEĞER ( Devamla) - Teşekkür ederim; bitiriyorum.
Hiç durmayan teknolojik gelişmeler, her sahada olduğu gibi,
askerî sahada da mevcut sistemleri süratle demode hale getirmektedir. Bu
nedenle, modernizasyon çalışmaları bitmeyen senfoni gibidir.
Değerli milletvekilleri, eğer, güçlü bir Türkiye istiyorsak,
önce güçlü bir ekonomimiz olmalı; Millî Savunma
Bakanlığımızın, bunun gibi hayata geçirilmesi gereken
projeleri için bütçeden ayrılmış en büyük payı bile
yetersiz kalmaktadır. Bu durumu da, ekonomik istikrar programına
mutlaka bağlamak gerekir.
Bu duygularımla, Millî
Savunma Bakanlığının bütçesinin milletimize ve Türk
Silahlı Kuvvetleri mensuplarına hayırlı olmasını
diler, Grubum ve şahsım adına saygılarımı sunarım.
(Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Değer.
Doğru Yol Partisi Grubu adına ikinci konuşmacı,
Balıkesir Milletvekili Sayın İlyas Yılmazyıldız;
buyurun.(DYP sıralarından alkışlar)
DYP GRUBU ADINA İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir)- Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Ulaştırma
Bakanlığı ve bağlı kuruluşların 2001 malî
yılı bütçesi üzerinde Doğru Yol Partisi Grubu adına söz
almış bulunmaktayım. Şahsım ve Grubum adına Yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Küresel bilgi toplumunda gelişmiş ülkelerin
kalkınmışlık seviyesine ulaşabilmemiz için, yeni bir
bin yılın başında çağın
ulaştığı bilim ve teknolojiyi özümseyip,
insanımızın faydasına sunmadan, toplumumuza çağın
gereklerine uygun iletişim, ulaşım ve çağdaş
yaşama imkânını sağlamamız mümkün değildir. Yeni
bir bin yılda, tüm ekonomik, sosyal, kültürel ve turistik faaliyetler,
hızlı, güvenli ve yeterli ulaşım ve haberleşme
sistemleriyle mümkün olmaktadır. Bu sebeple de, ulaştırma ve
iletişim hizmetlerindeki gelişmeler, tüm ülke ekonomisini ve
kalkınmasını etkileyecek bir gelişmeyi de beraberinde
getirmektedir.
Büyük bir kuruluş
olmasına rağmen, Anasol-M Hükümetinin iktidara geldiği günden
bugüne kadar hazırladığı bütçelerde, ülkemiz
açısından stratejik öneme sahip Ulaştırma
Bakanlığına tahsis edilen ödeneğin ne kadar az olduğunu
görmek için, yıllara göre bir kıyaslama yapmak gerekirse, 1999
yılında 49 trilyon, 2000 yılında 75 trilyon, 2001
yılında ise 107 trilyon 793 milyar TL'dir. 2001 yılında,
bunun, sadece 65 trilyon 140 milyar Türk Lirasının yatırım
giderlerine ayrılması, bu hizmetlerin yeterince
yapılamadığının, yerine getirilemediğinin
açık bir göstergesidir. Genel bütçeye dahil olmayan bağlı ilgili
kuruluşların toplam yatırımı ise 351 trilyon
liradır. Yani, Ulaştırma Bakanlığının 2001
yılında yapacağı toplam yatırım 100 milyar dolar
civarında, bağlı kuruluşların da 500 milyar dolar
civarındadır. Pardon, 100 milyon dolardır Ulaştırma
Bakanlığının, 500 milyon dolar da bağlı
kuruluşların. Oysa, bir tek Etibankın
batırılmasıyla götürülen para 432 milyon dolardır. Bir bankayla
götürülen, bunun 4 katıdır, 5 katıdır.
1997 yılında, dünyada ilk defa Telekomun özelleşmesi
gündemdeyken, o gün iktidarda olan Doğru Yol Partisi ilk kanunu
çıkarmış, bugün, Telekomun özelleştirilmesine
"evet" diyen iktidardaki DSP zihniyeti Anayasa Mahkemesine
gitmiş ve yasa iptal edilmiştir. O tarihte uluslararası
piyasalarda büyük rağbet gören bu hisselere, artık, bugün gösterilen
ilgi ve değer azalmıştır. O gün, Türk Telekomun gerçek
değeriyle satılması durumunda elde edilecek gelir 20 milyar ABD
Dolarıydı -13 katrilyon liradır- bugün ise, yüzde 34'ünü
özelleştirelim denilmektedir; 3 milyar dolar civarında değer
biçilmektedir, ülkeye bunun maliyeti tam 10 katrilyon liradır.
Özelleştirme de, ele yüze
bulaştırılmıştır. Zaten, bu hükümetin
yapabildiği doğru düzgün bir şey de yoktur. Bugün gelinen
noktada, Telekom, bir program çerçevesinde değil de, bir kriz
esnasında ve Dünya Bankası Başkanı Wollfenssohn'un, âdeta
emir veren mektubu neticesinde alınan acil kararlarla
özelleştirilmeye çalışılmaktadır. Bu, hükümet içindeki
uyumun, eşgüdümün olmaması sonucunda, bu ülkenin milyarlarca dolar
kaybetmesine neden olunmuştur. Bu hükümetin, tutarsız,
yanlış politikaları sonucunda, Telekom, maalesef, olması
gereken değerde satılamayacaktır.
Daha dün haberleri izlerken, baktık, Bakanlar Kurulunda -eğer,
haberlerde yanlış söylenilmi-yorsa- Sayın Gürel ile Sayın
Yalova arasında tartışma çıktığı, Eti
Holdingin, kendisinden izin alınmadan nasıl
özelleştirilebileceği ve bunun geri çekildiği söylenilmektedir.
Benzer tartışmaların, geçmişte, Sayın
Ulaştırma Bakanı ve ilgili bakan ve bürokratlarla yaşandığını
biliyoruz. Hatta, Sayın Bakan, bunun peşkeş çekileceğini,
Plan ve Bütçe Komisyonunda bütçeyi sunuş konuşmasında
söylemişti, tutanaklarda da var. Müsteşarın beyanat vermesinden
şikayetçi olmuştur ve bu beyanatların da, Telekomun
değerini düşürdüğünü söylemiştir.
Burada görüşülen uluslararası bir telekom yasa
tasarısında, bunlarla ilgili ne yapıldı diye
sormuştum. Bakan, sadece, ilgili arkadaş, bu konuda, inşallah, o
bürokratı görevden alır, gereğini yapar demişti; ne
olduğunu ben de merak ediyorum.
Şimdi, son zamanlarda, gazetelerde, bakıyoruz
"artık, adını koyalım, bu iktidar aciz" diyor,
bakınız, değerli arkadaşlarım. Yazar devam ediyor
"bu hükümetin başbakanı, sevk ve idare melekelerini büyük çapta
yitirmiş; ancak, ortaklardan ne haber?!"
Başbakan Yardımcısını da...
MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Yapmayın... Ayıp bunlar...
İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) - Arkadaşım, ona girmiyorum.
Bakın, başka...
MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Herkes yazıyor...
İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) - Hayır, ona girmiyorum sevgili
arkadaşım; yazıyı oku-yorum.
BAŞKAN - Sayın Halıcı...
İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) - Müsaade edin,
aldığım, Telekomla ilgili kısmı okuyorum.
MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Bunları, neden hergün sürekli hale
getiriyorsunuz?
İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) - Başbakan
Yardımcısıyla, Sağlık Bakanıyla, Telekomu
peşkeş çektirmeyen; ama, içine..."
MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Sayın Başkan, lütfen mâni
olun.
İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) - Paragrafın
başlığı öyle; yani, özel bir niyetim yok...
"...3 000 geçici işçi yerleştirmekten imtina
etmeyen..." (DSP sıralarından gürültüler)
MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Sayın Başkan, müsaade etmeyin.
Yoksa, biz mâni olmak zorunda kalacağız! Lütfen!..
BAŞKAN - Bakın, Sayın Yılmazyıldız :
Türkiye Büyük Millet Meclisinin bu kürsüsünde, siz ve sizin gibi çok
değerli hatipler konuştu; ama, bakın, çok açık söylüyorum;
insanların yaşı ve sağlığı, hiçbir zaman bu
kürsüde eleştiri konusu olmadı. Ayrıca,
konuşmalarını bu türlü yapan hatipler de, bunlardan netice
alamadılar; ama, sizin gibi birçok hatip, burada çok nazik, çok güzel
üsluplarla, gerek hükümeti gerek sayın bakanları diledikleri gibi
eleştirdiler ve bu yapmış olduğunuz gibi çirkin
eleştiriler yapmadılar. Çok rica ediyorum...
İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) - Sayın Başkan...
BAŞKAN - Bakın, müsaade etmem; onu söyleyeyim...
İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) - Hayır, müsaade etmeyin de...
İddia ettiğiniz gibi...
BAŞKAN - Lütfen, konuşmanıza...
İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) - Söylüyorum Sayın Başkan...
Bir dakika...
BAŞKAN - ...ölçülü bir şekilde devam edin.
Buyurun.
İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) - Söylüyorum... Bir dakika...
Bakın, iddia ettiğiniz gibi, ne Sayın
Başbakanın yaşıyla ne sağlığıyla ilgili
bir tek cümle etme-dim. Ettim mi?!
NEVFEL ŞAHİN (Çanakkale) - Hayret!.. Hayret yahu!..
Bırakın konuşsun!..
BAŞKAN - Buyurun.
İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) - Burada "bu hükümetin sevk ve
idare melekelerini büyük çapta yitiren" deyince... Genç bir insan da
yitirebilir, trafik kazası olur, şu olur, bu olur... Şu cümlede,
Sayın Başbakanın sağlığıyla ilgili,
yaşıyla ilgili en ufak bir şey var mı?!.
MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Sayın Başkan...
BAŞKAN - Sayın Yılmazyıldız, buyurun efendim.
MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Sayın Başkan, lütfen
kapatın.
BAŞKAN - Sayın Halıcı...
İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) - Bir dakika, değerli
arkadaşım... Yani, bir şey söylüyorum; daha önceki
tartışmalarla bunu birleştirmeyin.
BAŞKAN - Peki, birleştirmiyorum da, öyle bir şeye yol
açmamak için müdahale ettim.
Buyurun efendim.
İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) - Başbakan, bu ülkenin
başbakanıdır; dolayısıyla, onun
sağlıklı olmasını en çok ben isterim.
BAŞKAN - Tamam, çok doğru... Devam edin efendim.
İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) - Bu ülke için gerekli olması, bu
ülkenin sağlıklı bir başbakanla yönetilmesi, en çok bizi
mutlu eder.
MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Zaten öyle...
İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) - Değerli arkadaşım,
onunla ilgili bir ima yok; gereksiz alınganlık göstermeyin!
BAŞKAN - Sayın Halıcı, lütfen müdahale etmeyin;
sayın hatip, siz de konuşmanıza devam edin.
İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) - Bakın, bunun birinci cümlesinde
bunu diyor; ama, asıl amacım bunu söylemek değil. Geri kalan
uzun bir paragraf Telekomla ilgili. Bırakmıyorsunuz... Yani,
alınganlığa gerek yok. Ben, niye bunu söyleyeyim!
NEVFEL ŞAHİN (Çanakkale) - Sağlıksız bir
özelleştirmeden bahsediyor; hayret yani!
İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) - Şimdi, bakınız, devam
ediyorum: "Başbakan yardımcısıyla, Sağlık
Bakanıyla, Telekomu peşkeş çektirmeyen; ama, içine 3 000 geçici
işçi yerleştirmekten imtina etmeyen, Telekomu kendi
yandaşlarına peşkeş çeken Ulaştırma
Bakanıyla, deprem evlerinin bitiş tarihiyle ilgili olarak
verdiği sözlerin hangisinin geçerli olduğunu, artık, takip dahi
edemediğimiz Bayındırlık Bakanıyla, MHP, ideolojisi ne
olursa olsun, ortaya bu ülkeyi yönetecek bir idareyi koyabiliyor mu?" Soru
soruyor...
MURAT SÖKMENOĞLU (İstanbul)- Bırakın gazete
haberlerini, konuşacağınızı konuşun!..
İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla)- "Aranızda bütün
inandırıcılığını yitirmiş, işte,
ANAP'ı ciddiye alan var mı" diye... Sonuçta "bu iktidar,
artık, acizdir" diyor,"Türkiye'nin sorunlarıyla...
HAMDİ BAKTIR (Kayseri)- Gazeteci söylüyor!..
İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla)- Gazeteci söylüyor
arkadaşım. Şimdi...
MEHMET EMREHAN HALICI (Konya)- Sizin Genel Başkanınız
medyadan şikâyet ediyor... Siz, örnek göstererek, gazete haberleriyle
Meclisin çalışma düzenini bozuyorsunuz!..
BAŞKAN- Efendim, lütfen, hatibe müdahale etmeyin...
Buyurun Sayın Yılmazyıldız, siz
konuşmanıza devam edin; çünkü, sürenizi katiyen
uzatmayacağım.
İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla)- Değerli arkadaşlarım,
bu konuda...
HAMDİ BAKTIR (Kayseri)- Gazeteci bu konuda nasıl
konuşuyor... Sen niye konuşmuyorsun!..
İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla)- Fark etmiyor... Gazetenin, zaten,
iddia ettiği şu: Ben, 1 000 000, 955 000 basıyorum diyor;
dolayısıyla, bastığı bu rakamla, ulaşıyor...
HAMDİ BAKTIR (Kayseri)- Size de çok şey söylüyor o
gazeteler!..
İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla)- Bakınız, bakanlıkta
çalışan bir arkadaş rapor hazırlamış; burada tek
tek yapılan şeyleri bildirmiş. Bu arkadaşımız da,
DSP'den milletvekili aday adayı ve diyor ki "bu insanların daha
fazla mağdur edilmemeleri için önlem alma ve bu olaylara müdahale etme görevi, tek umutları iktidar
ortağı olan Demokratik Sol Partiye düşmektedir." "Ben,
Malatya'dan, DSP'den aday adayı oldum, bunu da bir sayın başkana
götürdüm; ancak, sayın başkan 'biz, bunu alamayız; çünkü, her
parti, kendinden sorumlu olduğu bakanlığın
icraatlarını yapmakta özgürdür' dedi" diyor. Kendi partisinden
milletvekili aday adayı olmuş bir yetkilinin, bir başmühendisin
kıyımına göz yumuyor. Olay bu; bunu söylemek istiyoruz; yani,
gelmek istediğimiz nokta bu. Yakınan sizin... Ben aldım...
Tabiî, ben aldım... Arkadaşa da sordum "bundan bahsetmemizde
endişe var mı" diye, "yok" dedi. "İsmimi
bile verebilirsin" dedi. Sayın Şahin'i ziyaret ettiler,
Sayın Şahin biliyor kendisini.
Dolayısıyla, ben, şunu söylemek istiyorum: Bu kadar
uyumsuzlukla bir yere varmak mümkün değil. Bakınız, Keniichi
Ohmae diyor ki "görünmeyen bir kıta var." Yani, bütün
kıtalar keşfedildi; ama, Sayın Başkanvekilinin de
uzmanı olduğu bir konu, görünmeyen kıta, internet ekonomisi,
yeni ekonomidir. Sadece, bir Microsoft, 575 milyar dolarlık bir servete
sahip oluyor.
Şimdi, bakıyoruz, görünmeyen kıtanın keşfinde
-daha önce burada dijital misakla ilgili konuşmuştum- dünya yeni bir
anlaşma yapıyor, frekanslar, bant yayınları, şunlar,
bunlar... Ulaştırma Bakanının haberi var mı; yok.
Görünmeyen kıtanın keşfine, Ulaştırma
Bakanlığının yapabildiği yatırım, bütçeden
okuduğum kadarıyla, 35 milyon dolar. 35 milyon dolarla, katrilyon
dolarları bulan bir ekonominin, yeni ekonominin keşfi nasıl
olacak; mümkün değil. Dolayısıyla, bunları okumak
gerekiyor.
Sayın Bakana, Keniichi Ohmae'nin Görünmeyen Kıta: Yeni
Ekonominin Dört Stratejik Boyutu adlı bu kitabına, özellikle,
bakmasını öneriyorum ve bundan mutlaka istifade edeceğini
düşünüyorum. 35 milyon dolar çok az. Bugün, Amerika'da
satışların yüzde 25'i internet üzerinden. Türkiye'de ise, bu,
maalesef, gelişemiyor.
BAŞKAN - Sayın Yılmazyıldız, bir dakikanızı
rica ediyorum.
Değerli arkadaşlarım, sayın hatibin konuşma
süresinin sonuna kadar çalışma süremizin uzatılması
hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Buyurun.
İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) - Şimdi, Devlet Demiryollarıyla
ilgili şu kadarını söyleyeyim. : Bilecik-Bursa-Bandırma
demiryolunun etüt projesi bitmiş; Eskişehir-Bursa sanayiini, bu
önemli sanayi bandını limana bağlayacak olan bu projeyle ilgili
olarak, 2001 yılı bütçesine bakı-yoruz; hiçbir şey yok.
Trafik kazalarına gelince: Bu hükümete bakıyoruz, ortada
kaldı. Önce "tam benim istediğim gibi bir af" denildi,
ardından da "bu af benim de istediğim af değil" dendi
ve af ortada kaldı. Af yasası görüşülürken, trafik kazaları
hariç tutulsun diye önerge verdik, sıraya giremedi. Milletin tepkisi var.
Dün bir otobüs uçuruma uçuyor, 10 kişi ölüyor. Yine, bakıyoruz,
başka bir trafik kazasında; burada, görüyorsunuz: "Öldüren
sorumsuzluk... 5 kişi ölü." Bir aile yok olmuş.
Değerli arkadaşlarım, böyle, milletin istemediği bu
yasaları getirmek yerine... Sayın Bakan, trafikle ilgili
yasaları niye getirmiyor?.. Yani, ölümlü kazaların, artık, kaza
olmaktan çıkıp, cinayet olduğunu, bunların gereği gibi
cezalandırılması için... Amerika'da da örneği vardır;
müebbet hapse mahkûm olmuştur. Alkollü ve hızlı araç kullanmak,
bir silah kullanmak denmektedir. Hatta, İngiltere'de, Avrupa'nın
birçok ülkesinde hız yapıldığı zaman, alkollü araç
kullanıldığı zaman, bir riskten dolayı iki yıl
hapis cezası vardır. Bundan iki üç ay önce Singapur'a gittik; orada,
eğer polis cep telefonuyla otomobil kullanırken yakalarsa, sorgusuz
sualsiz bir yıl hapse atmaktadır, içeri atmaktadır. Bunları
yapmazsanız, bu, kaza değil, cinayettir; beş yılda 30 000'e
yakın vatandaşımızı kaybederiz, katrilyonlarca lira
zarar olur. Bunu önlemenin bir yolu, Trafik Kanunuyla ilgili
tasarının Sayın Bakan tarafından getirilmesi, bir an önce
geçirilmesidir. Diğer yolu, ulaşımı sağlayan, devlet
demiryolları gibi, yat limanları gibi, feribot iskeleleri gibi
yatırımların bir an önce bitirilmesidir.
Ben bakıyorum, seçim bölgemde; örneğin Marmara
Adasının denizden başka ulaşımı yok; yat
limanına, deniz otobüsüne yatırım yok. Geçen yıl 123 milyar
konulmuştu, bu yıl o da yok.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Yılmazyıldız, size de, bütün
gruplara vermiş olduğum gibi 1 dakika eksüre veriyorum.
İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) - 2 dakika fazla istiyorum.
BAŞKAN - Buyurun efendim, siz devam edin.
İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) - Bakıyoruz, Gömeç-Karaağaç,
Erdek-Ballıpınar, Bandırma-Sahilyenice,
Marmara-Çınarlı balıkçı barınaklarına 1 milyon
lira. Daha da vahimi, yıkılmak üzere, trilyonlarca lira para
harcanmış olan Altınoluk balıkçı
barınağının onarımına para yok.
Yıkıldıktan sonra, bunu, tekrar, trilyonlarca lira harcayarak
mı yapacaksınız?.. Asmalıdere balıkçı
barınağının onarımı için bir kuruş para yok.
Değerli arkadaşlarım, bu konularda, gerçekten, 100 milyon
dolarlık Ulaştırma Bakanlığı bütçesiyle bir
şey yapabilmek mümkün değil.
Türk cumhuriyetlerine ulaşabilmek için, Bakü-Tiflis-Kars demiryolu
acilen yapılmalı.
Olumlu yönleri de var; örneğin, bir GAP demiryolu gibi, bir
Aliağa-Menemen demiryolu gibi, bir Gebze tüpgeçidi gibi; bunlar
yapılmalı; ama, bunlara ilaveten, daha fazla yatırımın
yapılabilmesi lazım. Yoksa, bu sıkıntılar devam eder.
Dahası, bakıyoruz, Balıkesir Havaalanı dahil, pek
çok ilimizi ilgilendiren havaalanlarına uçuşlar durduruluyor...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın
Yılmazyıldız.
İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) - Mardin, Sinop, Isparta, Uşak
havaalanları...
BAŞKAN - Çok teşekkür ederim efendim.
İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) - Biraz daha süre verin.
BAŞKAN - Hayır efendim... Çok rica ediyorum...
İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) - Ama, vaktimi aldınız.
BAŞKAN - Çok rica ediyorum. Sabahtan beri bütün gruplara aynı
uygulamayı yapacağımı ifade ettim. (DYP
sıralarından gürültüler)
TURHAN GÜVEN (İçel) - Bütün gruplara verdiniz, bizim hatibin sözünü
kestiniz ve müdahale ettiniz.
NEVFEL ŞAHİN (Çanakkale) - Böyle kepazelik olmaz!
ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkan, siz müdahale ettiniz...
BAŞKAN - Çok teşekkür ediyorum.
İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) - Sayın Başkan...
BAŞKAN - Hayır efendim, açmayacağım. Çok
teşekkür ediyorum.
TURHAN GÜVEN (İçel) - Yani, Mecliste, yeni birtakım
şeyler geliştiriyorsunuz. Meclis Başkanvekilleri
tarafsızlıklarını yitiriyor gibi geliyor bana.
BAŞKAN - Bu uygulamayı sabah başlattım, bugünün
sonuna kadar da devam ettireceğim.
Size de çok teşekkür ediyorum; lütfen...
İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) - Sayın Başkan,
aldınız vaktimi; lütfen...
TURHAN GÜVEN (İçel) - Biraz süre verin; bu, yeni bir usul mü
efendim...
NEVFEL ŞAHİN (Çanakkale) - Sayın Başkan, siz
müdahale ettiniz, siz konuştunuz!
BAŞKAN - Hayır efendim, ben zatıâlinizin vaktini
almadım...
İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) - Toparlayacağım Sayın
Başkan
TURHAN GÜVEN (İçel) - Aldınız Sayın Başkan.
(DYP sıralarından "Aldınız, aldınız"
sesleri)
İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) - Aldınız efendim...
BAŞKAN - Bu tartışmaları da ben yaratmadım;
ben, bu tartışmalara mâni olmak için müdahale ettim.
TURHAN GÜVEN (İçel) - Bir konuşmacının sözünü,
böyle, küt diye kesmek olur mu efendim.
İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) - İyi de, benim müdahalelerde
geçen sürem ne olacak?..
BAŞKAN - Lütfen, benimle tartışmayın efendim,
mikrofonu açmayacağım.
İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) - Müdahale ettiler, ben ne
yapayım...
BAŞKAN - Size çok teşekkür ediyorum...
NEVFEL ŞAHİN (Çanakkale) - Söyle... Söyle, sen konuşmana
devam et; böyle Başkana böyle muamele!..
BAŞKAN - Lütfen Genel Kurulu selamlayın efendim...
İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) - Ulaştırma
Bakanlığının yatırım bütçesi mutlaka
artırılmalı ve ana ulaştırma planı mutlaka
yapılmalıdır. İptal edilen Balıkesir-Manisa ekspresi
tekrar konulmalıdır; adıyla değil, Balıkesir'den
hareket edecek şekilde konulmalıdır.
Ulaştırma Bakanlığı bütçesinin
hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum.
(DYP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın
Yılmazyıldız.
Efendim, saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşime ara veriyorum.
Kapanma Saati
: 13.11
İKİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 14.00
BAŞKAN:
Başkanvekili Nejat ARSEVEN
KÂTİP
ÜYELER: Mehmet AY (Gaziantep), Hüseyin ÇELİK (Van)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 32 nci Birleşimin
İkinci Oturumunu açıyorum.
Bütçe görüşmelerine kaldığımız yerden devam
ediyoruz.
IV. KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
1. - 2001 Malî Yılı Genel ve
Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Bütçe Kanunu
Tasarıları ile 1999 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli
İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/764;
1/765; 1/740, 3/642; 1/741, 3/643) (S. Sayısı: 552, 553, 554, 555) (Devam)
A) MİLLÎ SAVUNMA BAKANLIĞI (Devam)
1. - Millî Savunma
Bakanlığı 2001 Malî Yılı Bütçesi
2. - Millî Savunma
Bakanlığı 1999 Malî
Yılı Kesinhesabı
B) ULAŞTIRMA BAKANLIĞI (Devam)
1. - Ulaştırma
Bakanlığı 2001 Malî
Yılı Bütçesi
2. - Ulaştırma
Bakanlığı 1999 Malî Yılı Kesinhesabı
a) TELSİZ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
(Devam)
1. - Telsiz Genel Müdürlüğü 1999
Malî Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.
Söz sırası, Fazilet Partisi Grubunda.
Fazilet Partisi Grubu adına, ilk konuşmacı, İstanbul
Milletvekili Sayın Mukadder Başeğmez.
BÜLENT ARINÇ (Manisa) - Sayın Başkan, Sayın Zeki Çelik
önce konuşacaklar.
BAŞKAN - Sayın Zeki Çelik konuşacaklar.
Buyurun efendim.
Sürenizi başlatıyorum. Grubunuzun toplam konuşma süresi
30 dakikadır.
FP GRUBU ADINA MEHMET ZEKİ ÇELİK (Ankara) - Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; Ulaştırma
Bakanlığı bütçesi üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına söz
almış bulunuyorum; Yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.
Hemen, konuşmamın başında belirtmeliyim ki, mesele,
insan meselesidir. Milletin malı olan çok değerli kurumları,
birtakım insanlara emanet ediyorsunuz ve bu emanet layıkıyla
yönetilmiyor, kaynaklar heba ediliyor. Biz, Ulaştırma
Bakanlığını değerlendirirken, millî servetin kötü
yönetimler elinde nasıl çarçur edildiğine de açıklık
getireceğiz.
Değerli arkadaşlar, her şey planlı programlı
olsun diye kalkınma planları yapılmaktadır; ancak,
Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planında
ulaştırmayla ilgili hususlara bir göz atalım.
Bakınız, sistemi bir bütün olarak ele alacak bir
ulaştırma ana planı bulunmamaktadır.
İkincisi, ulaştırma alt sektörleri arasında gerekli
işbirliği ve koordinasyonun temini gibi temel konularda beklenen
gelişmeler sağlanamamıştır.
Bir başka husus, yatırımcı ve işletmeci
kuruluşların ayrı bakanlıklar ve müsteşarlıklar
altında örgütlenmiş olması, önemli eşgüdüm sorunları
ile sektörde verimsiz bir yatırım ve işletme düzeni ortaya
çıkarmıştır.
Ulaştırma alt sektörlerinin niteliklerine uygun
özelleştirme stratejilerinin geliştirilememesi ve sektörde
düzenleyici kurulların oluşturulamaması, özelleştirme
uygulamalarının kamu yararına uygun ve istenilen düzeyde
yapılamamasına neden olmaktadır.
Şimdi, bu olumsuzluklar içerisinde, Sekizinci Beş
Yıllık Kalkınma Planında böyle deniliyorsa, siz neyi
çözeceksiniz?!.
Değerli arkadaşlar, yanlış ekonomi kararları,
halkı, esnafı, tüccarı çileden çıkaran deprem, özel
iletişim, eğitime katkı, hayat standardı gibi vergilerle,
çiftçiyi, köylüyü yokluğa mahkûm eden taban fiyatlarla, toplumsal
barışı dinamitleyen Af Kanunuyla, memur ve emekliye yapılan
komik zamlarla, maalesef, alay ediyorsunuz. "Zayıf atın
kıblesi olmaz" diye bir atasözü var; bu yüzden, sağa sola yalpa
yapar. Bu hükümet de, kara tren hantallığı veya trafik
canavarı süratiyle, ülkeyi başaşağı götürüyor.
Değerli milletvekilleri, Telekomun özelleştirilmesi, 4502
sayılı Kanun hükümlerine uygun olarak yapılmıyor. Telekomun
stratejik önemi ve kamu hizmeti özelliği gözardı edilmiştir. 20
milyon telli telefon, 3 milyar dolar değerinde, bir adet 1 800 cep
telefonu lisansı, binaları, arsaları, telefon santralları,
şebekesi, kablo TV'si, internet ve lisansları gibi değerlerin
toplamı 100 milyar dolara yaklaşmaktadır. Kâr oranı yüksek
ve stratejik önemi olan Telekomu, 10 milyar doların yüzde 33'ü olan 3
milyar dolara yabancıya satmak, ülke menfaatlerine uygun değildir.
Ayrıca, bu kanun, Telekoma nasıl genel müdür
atanacağını da göstermiştir. Ulaştırma
Bakanının göstereceği aday, 657 sayılı Kanundaki
şartları taşıyorsa atanabilir. Halbuki, Özelleştirme
Yüksek Kurulu 8.12.2000 tarih ve 88 sayılı kararıyla genel müdür
olarak stratejik ortak, yani, yabancı ortak tarafından gösterilecek
adayın atanmasını öngörmüştür. Bu haliyle, bir
özelleştirmeyle, azınlık hissesine sahip yabancı
ortağa, çoğunluk hissesine sahip kamuya tahakküm etme imkânı
vermektesiniz. Burada yapılan özelleştirme değil,
yabancılaşmadır. Yoksa, IMF'ye ve Cottarelli'ye verilen
taahhütlerin içerisinde bunlar da mı var?!
Bakınız, elimde Özelleştirme Yüksek Kurulunun kararı
var. Burada Sayın Ecevit, Bahçeli, Yalova, Önal ve Tanrıkulu
tarafından ve Ulaştırma Bakanını
devredışı bırakarak imzalanan bu kararı nasıl
içinize sindiriyorsunuz Sayın Bakan? Ama, sizler, sindirilemeyenleri
sindiren bir hükümet olarak tarihe geçeceksiniz; bunu da bilin. Eğer
gerçekten özelleştirme isteniyorsa, Telekom, yurt dışındaki
vatandaşlarımıza döviz karşılığı satılabilir.
Değerli milletvekilleri, kanuna göre, Ulaştırma
Bakanlığının inşaatlarını DLHİ
yapmaktadır; yani Demiryollar, Limanlar ve Hava Meydanları
İnşaatı Genel Müdürlüğü yapmaktadır. Devlet Hava
Meydanları İşletmesi ise, işletme işini
bırakmış, ihaleye ve inşaatçılığa
soyunmuş. Sayıştay raporuna göre "DLHİ'nin 1 liraya
mal ettiğini Devlet Hava Meydanları İşletmesi 10 liraya mal
edi-yor" deniyor. O halde, kanuna uyarak, herkes kendi işini
yapmalıdır.
Geçen yılki bütçede Devlet Hava Meydanlarıyla ilgili yolsuzluk
ve usulsüzlüklere dikkat çekmiş, Sayın Bakandan bunların soruşturulmasını
talep etmiştim. Tekrarda fayda görüyorum. Aile fotoğrafında yer
alan müteahhide verilen, Antalya Hava Limanı yeni dışhatlar
terminali, 4,5 trilyona ihale edilen, sivil havacılık standartlarına
uygun olmayan ve 40 trilyona yakın para ödendiği halde bitmeyen
İstanbul 18/36 ikinci pist inşaatı; faizlerin yüzde 200'lerde
seyrettiği 1998 yılında yıllık yüzde 5 faizle
İş Bankasına yatırılan 28 trilyon lira; uçakların
inmesi mümkün olmayan bir dağın dibine inşa edilen
Antalya-Alanya-Gazipaşa Havaalanının usulsüz ihalesi... Bu ve
buna benzer gündeme getirdiğimiz konularla ilgili ne
yapıldığını merak ediyorum. Sayın Bakanın bu
hususlarda bize bir cevap vermesi, bizleri sevindirecektir.
Değerli milletvekilleri, DLHİ'nin bir başka
karadeliği, balıkçı barınaklarıdır. Bu, cüzî
ödeneklerle yıllarca süren ve hizmet alınamayan, sadece belli kesimi
yıllarca besleyen bir uygulamadır.
Millî bayrağımızı taşıyan Türk Hava
Yollarının özelleştirilmesini de, millî
menfaatlarımıza uygun bulmuyorum. Millî bayrak taşıyan bir
havayolumuzun yabancılara satılmasını, doğrusu, ben de
içime sindiremiyorum. Türk Hava Yolları iyi idare edilirse zarar
etmeyecektir. Türk Hava yolları, gereksiz yerlere sefer
yapılması, çok yüksek ücretler ödenmesi, akıl almaz israflar,
lüzumsuz stoklar yapılması, abartılı temsil giderleriyle
yönetilmektedir. Mesela, en basiti, daha ucuz fiyattan ikram servisi teklif
edilmesine rağmen, USAŞ tarafından yapılması neyin
ısrarıdır, anlaşılamıyor. Türk Hava
Yollarının, ayrıca, savaş ve olağanüstü hal durumlarında
Silahlı Kuvvetlerin emrine gireceği de unutulmamalı ve buna göre
yabancılara satışına dikkat edilmeli diye düşünüyorum;
ama, son yaşanan ekonomik istikrarsızlıklar sebebiyle, hem Telekomun
hem Türk Hava Yollarının, verilmiş sözler arasında
olacağı endişesini taşıyorum.
Değerli milletvekilleri, Milletlerarası Sivil
Havacılık Teşkilatı kurallarına uygun olarak bir sivil
havacılık teşkilatının yapılanması da
yararlı olacaktır.
Telsiz Genel Müdürlüğüyle ilgili birkaç söz söylemek istiyorum.
Hatırlarsanız, bir zamanlar, telsiz kullanımı sivil
vatandaşlar için yasaktı. 12 Eylül şartlarında
oluşturulan düzenlemenin, çağın gelişmelerinden
vatandaşları yararlandırmaktan ziyade, güvenlik öncelikli
olduğu, Haberleşme Yüksek Kurulunun yapısına
bakıldığı zaman çok rahat görülecektir. İşte, 6
ncı madde: "Haberleşme Yüksek Kurulu, Başbakanın veya
görevlendireceği bir devlet bakanının
başkanlığında, İçişleri, Ulaştırma
Bakanlığı ile Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri,
İstihbarat Teşkilatı Müsteşarı ve Genelkurmay Muhabere
Elektronik Başkanından oluşur." Bu Kurulun yapısı
ve görevi itibariyle bakılırsa, haberleşme sektörünü denetleyen
RTÜK ve diğer kurulların görevleriyle
çakıştığı görülür. Bu yönüyle daha
bağımsız bir kurul olan RTÜK için bir by-pass bile söz konusudur.
Bu kurulun, sivil, katılımcı ve demokratik bir düzenleme yerine,
güvenlik öncelikli ve resmî bir çerçevede düzenlenmesi gerekmektedir.
Değerli milletvekilleri, demiryoluyla yolcu ve yük
taşımalarının Yedinci Beş Yıllık Plan
döneminde, yıllık yüzde 10,9 artması hedeflenmiş; ancak,
bunun, azalarak, yüzde 4,7 olarak gerçekleştiğini görüyoruz.
Demiryolu altyapısı oldukça yetersiz, trenler ortalama 45 kilometre
hız yapıyor. Genel Müdürün ifadesiyle, Devlet Demiryolları,
yılda 600 milyon dolar zarar ediyor.
1974'te başlayan Ankara-İstanbul arasını dört saate
indirecek sürat demiryolu projesi ve çok ciddî kaynaklar ayrılan Ayaş
Tüneli, hâlâ tamamlanamadı.
Sayın Bakan, bu işin gerçeğini, lütfen, bize
açıklayın, biz de bilelim. Basında çıkan fay riski ve benzeri
zorluklarla yapının mümkün olamayacağı ve o tünelin hayvan
barınağı olarak kullanılabileceği ve sadece aile
fotoğrafındaki müteahhit firmaya para ödendiği ifadeleri ne
kadar doğrudur?
Toplutaşımacılığın önemli olduğu
dünyamızda, gerek trafik kazaları gerek çevre kirliliği ve
gerekse ekonomik açıdan demiryollarına ciddî manada önem
verilmelidir.
Birçok kuruluşuyla büyük bir bakanlık olan Ulaştırma
Bakanlığının daha güzel hizmetler vermesini diliyor;
hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Fazilet Partisi Grubu adına ikinci
konuşmacı, Muş Milletvekili Sayın Sabahattin
Yıldız; buyurun efendim. (FP sıralarından
alkışlar)
FP GRUBU ADINA SABAHATTİN YILDIZ (Muş) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Ulaştırma
Bakanlığı 2001 malî yılı bütçesi üzerinde Fazilet
Partisi Grubu adına söz almış bulunu-yorum; Grubum ve
şahsım adına, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Gelişmekte olan bir ülke olarak, ulaştırma,
dolayısıyla, onun alt sektörleri olan haberleşme,
taşımacılık gibi alanlarda ihtiyaçlarımızın
gerisinde kaldığımızı ve çağdaş kriterleri
yakalayamadığımızı söylemeliyiz. Bir taraftan,
yetmiş milyonluk nüfusun artarak devam eden gereksinimleri, diğer
taraftan, Türkiye'nin coğrafî konumundan kaynaklanan stratejik önemi ve
bunların ortaya çıkardığı ihtiyaçlar, ulaşım
sektörünün önemini artırmaktadır.
Ülkemiz, Ortadoğu'dan Asya'ya, Avrupa'dan Rusya'ya ve Afrika'ya
kadar birçok bölgeye kara ve deniz yoluyla bağlantı avantajına
sahip olmasına rağmen, bu üstünlüklerini, ne yazık ki,
gereği gibi değerlendirememektedir.
Ulaştırma sektöründe taşımacılık, önemli
oranda karayolları üzerinden yapılmaktadır. Yurtiçi yolcu
taşımacılığının yüzde 96'sı, yük
taşımacılığının da yüzde 89'u
karayollarımızdan yapılıyor. Türkiye gerçekleri dikkate
alındığında, alternatif ulaşım
yollarının geliştirilmesi zarureti ortaya çıkmaktadır.
Özellikle, ticarî açıdan taşımacılık önemli
maliyet unsurudur. Bu bakımdan, karayollarına alternatif olarak, daha
ekonomik olan demiryolu taşımacılığına süratle
yatırım yapılmalıdır. Osmanlı'nın Hicaz'a
kadar ulaştırdığı demiryolu
ağımızın bugün içerisinde bulunduğu durum içler
acısıdır. Demiryollarımız, altyapı, araç gereç ve
teçhizat bakımından çağın gerisinde kalmış,
çürümeye terk edilmiştir.
Hal böyle iken, sorumlu kuruluş Devlet Demir Yolları sürekli
zararla bu çürümeyi pekiştirmektedir. Aslında, ekonomik bir
alternatif olmasına karşın, demiryolları, teknolojik
yetersizlik ve verimsiz idare sonucunda tercih edilebilirlikten uzak kalmıştır.
Yıllardır konuşulan İstanbul-Ankara hızlı tren
projesi bir türlü hayata geçirilememiştir.
1960'lı yıllardan itibaren, dünyada demiryolları yeniden
yapılandırılmaya başlanmıştır. Avrupa
Birliğinde de demiryollarıyla ilgili yeni stratejiler
oluşturulmuştur. Ülkemizde de, 1996 yılında yeniden yapılanma
süreci başlatılmışsa da, gayriciddî sunî gündemler
sebebiyle başarıya ulaşılamamıştır. 1997'de,
demiryollarıyla yapılan taşımacılığın
oranı yüzde 6,3 iken, 2000'e gelindiğinde yüzde 4,7'ye
gerilemiştir. Yedinci Beş Yıllık Kalkınma
Planındaki altyapı modernizasyon hedeflerine
ulaşılamamıştır. Ortaasya'yla ilişkilerimizde
büyük öneme sahip Kars - Tiflis Demiryolu Projesi hayata geçirilememiştir.
Ulaştırma sektörüyle ilgili rakamlara baktım. 1999
yılında, yurt içinde taşınan yolcu, kilometre
başına, karayollarında 190 milyon, demiryollarında 4
milyon, havayollarında 3 milyon, denizyollarında ise 34 000'dir.
Buradan da görüldüğü gibi, yurt içinde yolcu
taşımacılığının, maalesef, yüzde 96'sından
fazlası karayoluyla yapılmaktadır. 8 300 kilometre
kıyısı olan, 8 000 kilometre civarında da demiryolu olan
bir ülke için, bu rakamlar, çok anormal rakamlardır.
Yurtiçi yük taşımacılığında da, maalesef,
durum fazla farklı değildir. Yurtiçi yük
taşımacılığında, 1990 - 2000 döneminde,
denizyolu, demiryolu ve boru hattıyla taşımanın, toplam
taşıma içerisindeki payı azalırken, karayolu
taşıma payının arttığı görülmektedir. 1990
yılında, toplam yurt içi yük taşımasında yüzde 75,6
düzeyinde olan karayolunun payının, 1999'da yüzde 89'a
ulaşması, yolcu taşıması gibi, yük taşımasının
da, tek sektör tarafından sağlandığını ortaya
koymaktadır.
Yurtiçi ve yurt dışındaki ihtiyaçlar ve piyasa
koşulları dikkate alınarak, demiryollarında yenileme,
altyapı yatırımları ivedilikle tamamlanmalı, etkinlik
ve verimlilik sağlanmalı, demiryolu
taşımacılığı cazip hale getirilmelidir.
Artık, herkesin, ama herkesin, demiryollarına veya toplu
taşımacılığa yönelme yönünde ittifak haline
geldiği bir gerçekken, yarım asırdır, sanki, Türkiye'de
bazı eller, demiryollarına kayda değer bir yatırım yapmaktan
hükümetleri alıkoymaktadır.
Türkiye'de, denizyollarına da gerekli önemin verilmediği
kanaatini taşıyorum.
Havayolu taşımacılığında da, önemli
altyapı, üstyapı eksikliklerimiz vardır. 1996 yılında
33,8 milyon yolcu trafiği, 1997'de 34,5 milyona ulaşmış;
ancak, 1998'de 34,2 milyona, 1999'da da 29,9 milyona gerilemiştir.
Havayolu taşımacılığında devlete
sırtını dayayan Türk Hava Yolları, etkin
çalışamaması ve istihdam yapısındaki bozukluk
nedeniyle yıllardır zarar etmektedir. Özel havayolu işletmeciliği
yeterince gelişememiş, Türk Hava Yolları
karşısında, Türkiye'nin ilk özel havayolu şirketi olan
İstanbul Hava Yolları, faaliyetlerine son vermek zorunda
kalmıştır.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Türk Telekom,
haberleşme alanında yapmış olduğu fedakâr
çalışmaları sayesinde, yaygın, verimli ve kaliteli hizmet
anlayışıyla, ülkemizi, haberleşme alanında
gelişmiş ülkeler seviyesine ulaştırmaktadır.
Gelişmiş ülkelerde telekomünikasyon alanında verilen hizmetlerin
birçoğu ülkemizde de verilmektedir. Türk Telekom AŞ'nin
özelleşme süreci henüz tamamlanamamıştır. Hükümet, IMF'nin
direktifleriyle, bu özelleştirmeyi oldubittiye geti-rerek ihaleye
çıkarmıştır. Sayın Ulaştırma Bakanı,
her fırsatta, Telekomu kimseye peşkeş çektirmeyeceğini
vurgulamaktadır. Telekom üzerinde çıkar sağlamak üzere
baskı oluşturan güçlerin kimler olduğunu, bugün, burada,
Sayın Bakanın açıklamasını bekliyorum.
Bir başka önemli sorun da, haberleşme
altyapısının kurulması ve araç gereç bakımından
dışa bağımlı olunmamasıdır. Bakanlık,
çok büyük rakamlara ulaşan altyapı, araç gereç teknolojisi
bakımından yerli üretimi teşvik etmelidir. Aslında, Türkiye
bu konuda kendi ihtiyaçlarıyla beraber, yanıbaşında
haberleşme teknolojisine ihtiyaç duyan Ortadoğu ve Türkî
cumhuriyetleri de dikkate almalı, bu pazarı değerlendirmelidir.
Posta hizmetlerinde de devlet tekeli devam etmektedir. Posta
İşletmesi, Telekomdan
ayrıldıktan sonra sahipsiz bırakılmış, modernize
edilmemiştir. Oysa, ağır aksak yürüyen ve sürekli zarar eden bir
işletme çıkmıştır. Tarihî geçmişi ve stratejik
önemine karşın, posta hizmetleri, günün gereklerinden, verimlilikten
çok uzak kalmıştır. Öyle ki, bu alanda yeterli altyapıya
sahip olamayan özel sektör kuruluşları önemli bir pazar payı
elde etmişlerdir. Bu konuda boşluk giderilmeli, posta işletmesi
zarar etmekten kurtarılarak verimli ve modern bir yapıya
kavuşturulmalıdır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; burada, kendi
ilimle ilgili bir iki sıkıntıyı da Sayın Bakanıma
aktarmak istiyorum. Ağustos ayında açılışını
yaptığınız Muş terminal binası ısı
merkezi çalışmamakta ve yolcular, tamamen, bu kar kış
altında soğuk havada beklemektedir. Ayrıca, 1999 yılı
sonunda hizmete açılması icap ettiği halde apron inşaatı
da henüz hizmete açılmamıştır.
BAŞKAN - Sayın Yıldız, süreniz tamamlandı
efendim.
Buyurun, devam edin.
SABAHATTİN YILDIZ (Devamla) - Sayın Bakanımdan, 1992
yılında terör dolayısıyla seferleri iptal edilen Van Gölü
ekspresinin Bingöl-Muş-Tatvan seferlerine bayramdan önce
başlayacağı müjdesini bugün burada vermesini ister, bütçenin
ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını diler,
saygılar sunarım. (FP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Yıldız.
Fazilet Partisi Grubu adına son konuşmacı, İstanbul
Milletvekili Sayın Mukadder Başeğmez; buyurun. (FP
sıralarından alkışlar)
FP GRUBU ADINA MUKADDER BAŞEĞMEZ (İstanbul) - Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri, Millî Savunma
Bakanlığının ve Türk Silahlı Kuvvetlerinin
değerli mensupları; sözlerime başlarken hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
2001 yılı Millî Savunma Bakanlığı bütçesi
üzerinde Fazilet Partisi Grubunun görüşlerini arz etmek üzere huzurunuza
gelmiş bulunuyorum.
Sayın Başkan, saygıdeğer misafirler...(DSP ve MHP
sıralarından gülüşmeler) Milletvekilleri... Affedersiniz.
Efendim, çok yerlerde misafirlere de hitap ettiğimiz için, hepiniz takdir
edersiniz... Bu dünyada hepimiz misafiriz, buralarda da...
Türkiye'nin coğrafî konumunun son derece önemli olduğu
herkesin malumları. Gerçekten, kültürel değerleri itibariyle tarihin
orta yerinde, coğrafî değeri itibariyle de dünyanın orta yerinde
çok önemli bir yerde duran bir ülkenin, büyük bir ülkenin, 70 milyon nüfusa
varan bir ülkenin, üç tarafı denizlerle çevrili bir ülkenin, elbette,
savunması da büyük olacak, güçlü olacaktır. Bölge
ülkelerine, Avrupa'nın pek çok ülkelerine nazaran da
-Allah'a şükürler olsun- en iyi, en vurucu güce sahip
olduğumuzu, en teknolojik üstünlüğe sahip olduğumuzu da
görmekteyiz.
Yıllardan beri en ciddî müesseselerimizden biri olan Türk
Silahlı Kuvvetleri, gerekli teknolojik yatırımları
yapmış, araştırma geliştirmeleri yapmış
milletimiz de hiçbir fedakârlıktan, hiçbir feragattan çekinmeyerek,
ekmeğinden aşından keserek ordusuna tahsis etmiş; ordumuz
da, bunu, en iyi şekilde değerlendirerek, en tehlikeli zamanlarda, en
işe yarayacak şekilde ortaya koymuştur.
Şimdi, bugün, sayı itibariyle fazla olduğu söylenebilir.
Ben de bunu buradan ifade etmek istiyorum. Çetin Altan "Osmanlı'dan
kalma bir anlayışla, köylü taburlarıyla artık savunma
yürütülmez" diyor. Bunu, bugüne hasretmesek de, bugün için söylemesek de,
bu sayısal çoğunluğun, bir an önce, teknolojik üstünlüğe
terk edilmesi gerektiğini, burada, Millî Savunma Bakanlığı
bütçesinde vurgulamak zorundayız; çünkü, bir ordunun, bir silahlı
gücün üstünlüğü, artık sayısal çoğunlukla ifade edilmiyor;
ateş gücünün, teknolojinin, bilimin yüksekliğiyle ifade ediliyor.
Dünya, her gün, hızla teknolojide önemli mesafeler katediyor. Bizim de, bu
teknolojinin peşinde koşma, en ön sıralarında yer alma ve
Türk Silahlı Kuvvetlerini de buna göre teçhiz etme mecburiyetimiz
vardır.
Türkiye, NATO'nun yıllardan beri saygın bir üyesidir.
Uluslararası güvenlik kuruluşlarında yerini almaktadır.
Daha başka kuruluşlarda da önemli yerimiz vardır; D-8'i
kurmuştur, Karadeniz ülkeleri işbirliğinin önündedir, Avrupa
Birliğinin kapısındadır, Avrupa güvenlik
teşkilatının biraz pazarlığını
sürdürmektedir -yani, kararlara katılacak mı, sadece görev mi alacak;
bu konuda da ciddî çalışmaları vardır- ama, Türkiye, bir
dünya devleti olarak, ordusunu da dünya orduları içinde şerefli bir
noktada tutmanın gayreti içindedir. Ama, 70 milyonluk Türkiye'ye, bizim bu
gelişmemiz, ordumuzun bugünkü seviyesi, elindeki aracı gereci yeter
mi, yeterli mi; siyasî mantalite açısından, politikaları
belirleme açısından bakmak istiyorum.
Değerli arkadaşlar, dünyada, ekonomik potansiyeli ne olursa
olsun, isterse altından petrol fışkırsın, para
fışkırsın, zengin hazinelere sahip olsun, ithal ikamesiyle,
başkasından almak suretiyle her tarafı zırhlarla, tanklarla
doldurmuş olsa bile, gün geliyor, bu işe yaramıyor. Bunu, zaman
içinde gördük. İşte, Irak'ta gördük, İran'da gördük. Çünkü,
halkımızın bir sözü var: "Elden gelen öğün olmaz, olsa
da vaktinde bulunmaz." Bu anlamda, teknolojik seviyeniz yüksekse, en azından
onu yapmıyorsanız da yapacak seviyedeyseniz, ihtiyacınız
olduğunda, sıkıştığınızda yapabilecek
durumdaysanız, ne yapıp edip, bir millet, kendi ordusunun
ihtiyaçlarını bütünüyle olmasa bile bütününe yakınını,
kendi teknolojik imkânlarından, kendi yerli sanayiinden, kendi serbest
piyasasından, KOBİ'lerinden yararlandırmasını
sağlamalıdır.
Yaptığım araştırmalara, incelemelere göre,
Başbakanlık da, 1998 yılında, bu konuda bir karar
almıştır; Millî Savunma da, bu konuda hassasiyetle duruyor;
hatta, yabancı şirketlerin bile Türk ortak bulmasını, Türk
partner bulmasını şart koşuyor. Bu bakımdan
sevindirici, geliştirici bir olaydır.
Ekonomi kuvvetli olursa, savunmanız kuvvetli olur. Ekonominin
kuvvetli olabilmesi için, demokrasinizin kuvvetli olması lazım. Bu
üçü birbirinden ayrılmaz bir parçadır. Savunmasız -yani güçlü,
vurucu bir gücünüz yoksa, güçlü değilseniz- hiçbir
haklılığınızı, hiçbir masada
anlatamazsınız, derdinizi anlatamazsınız; sizi saygın
bir millet yerine koymazlar. Bunun olması için de ekonominizin güçlü
olması lazım. Ekonomi krizdeyse... Kalp krizine girmiş bir
adamın sol bacağı kuvvetliymiş, hiçbir anlam ifade etmez.
Ekonomi krizdeyse...
Şimdi, ekonominin kuvvetli olması lazım. Sadece herhangi
bir kurumun değil, bütün öğretmenlerimizin,
doktorlarımızın, köylerimizin, kentlerimizin, her şeyin, yani,
imarın, altyapının, ulaştırmanın her tarafta iyi
olması lazım. Bunun da, bütçeye ayıracağı, millî
savunmaya da, millî eğitime de ayıracağı çok çok pay
olması lazım.
Türkiye gibi bir ülke, 7 milyar dolar ayırıyor millî
savunmasına. Bu, Amerika'da herhangi bir orta ölçekli firmanın
yıllık cirosundan da çok az. Kesinlikle çok görmemek lazım;
çünkü, savunmadan daha pahalı bir sektör yok. Geçenlerde bir gezi
sırasında öğrendik, denizaltında kullanılan bir mermi
1 milyon pound. Bunu, zaman oluyor ki, tatbikat için üç beş tane
atıyorsunuz. Allan vermesin, başınıza bir iş
geldiği zaman, bir sürü kullanmak
zorunda kalacaksınız. 1 milyon pound 1 mermi... Uçakların bir
inişi kalkışı... Sürekli, saatlerce uçuş yapmak
zorunda hava üslerinde... Yani, bu kadar, yüzbinlerce askerimizin her an
hareket halinde oluşu; tankların, füzelerin, gemilerin...
Bunların son derece pahalı bir iş olduğunu biliyoruz; ama,
para lazım. Para var mı; yok. Niye yok?.. (MHP sıralarından
"var" sesi)
Maliye Bakanı "yok" diyor, sen ne kadar "var"
dersen de...
Topladığımız her 100 liranın 88 lirası
faize gidiyor; kalıyor 12 lira.
MEHMET TELEK (Afyon) - Geçen seneki o; bu sene yüzde 56.
MUKADDER BAŞEĞMEZ (Devamla) - Hayırlı olsun... O da
gitti batık bankalara. Geriye ne kaldı? Sanal bir bütçeyle
karşı karşıyayız. Allah'tan bütçe dışı
kalemler var da, oradan ihtiyaçlarımızı gideriyoruz.
Şimdi, dünya silahtan ve ordudan vazgeçmediğine göre, yani,
bütün dünya, uygar ülkeler, demokratik ülkeler "işte, ne güzel,
barışalım, insan hakları, hukuk, adalet; bunları tesis
edelim, ordularımızı da terhis edelim" dese, iyi, hoş,
bir şey değil; ama, en güçlüsü, en demokratik olanı da bundan
vazgeçmediğine göre, harıl harıl silah sanayii, silah sektörü
devam ettiğine göre, biz de bundan vazgeçemeyeceğiz. Öyleyse, en
iyisini, en kuvvetlesini kurmak zorundayız; çünkü, ikide bir maraza
çıkıyor etrafımızda, kimin nerede, ne patlak vereceği
belli değil, ikide bir dalaşıyorlar. Ortadoğu
karmaşık. İşte, İsrail-Filistin... Orada bir
barış önderi olmak ve Ortadoğu barışına en önde
katkıda bulunmak görevi belki bize düşüyor. Kafkaslar
karmakarışık, Balkanlar karmakarışık... Dünya
belki bir yerde işin arkasından yetişiyor; ama, yetişene
kadar da canı çıkıyor. İşte, Kosova'da, Bosna'da bunu
gördük. Öyleyse ne yapıp edip kendi savunmamızı, bunun
dışında, dış dünyaya karşı
caydırıcılığımızı orta yere
koymamız lazım. Bu, bugün var mı; var Allah'a şükür, var.
Peki, var da, niye konuşuyoruz; daha iyiye, daha ileriye nasıl
gideriz. Daha iyiye, daha ileriye gelişmiş bir teknolojiyle,
gelişmiş bir ekonomiyle, kuvvetli bir ekonomiyle gideriz. Kuvvetli
bir ekonominin, kuvvetli bir savunmanın kapısı nerden geçer;
kuvvetli bir demokrasiden geçer. (FP sıralarından alkışlar)
Demokrasisi örselenmiş bir ülkenin ya da demokrasiden yoksun, mahrum bir
ülkenin, sokakları zırhlarla dolu olsa hiçbir anlam ifade etmez.
İşte, Sovyetler Birliği... Tanktan geçilmiyordu Moskova
sokakları; ama, demokrasi yoktu, nefesi tıkandı, her şeyi
berbat oldu; sonuç, malum... Amerika'da da demokratik değerler önplandadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Başeğmez, sizin de Grubunuza 1 dakika
süre veriyorum. Lütfen, bu 1 dakika içinde tamamlayın efendim.
MUKADDER BAŞEĞMEZ (Devamla) - Hatta o kadar ki, size
söyleyeyim, işte Genelkurmay Başkanı Savunma Bakan
yardımcılarından birine bağlıdır, bütün
subayların rütbeleri parlamentodan geçer, parlamento orada her
şeydir. Gerçekten insan hakları, dünyada önplanda onların
savunması altındadır. Ordusu da en öndedir. Kimse
saygınlığından bir şey kaybetmez.
Eğer ekonominin güçlü olmasını istiyorsanız,
demokrasi güçlü olacak; demokrasi güçlü olunca ekonomi, ekonomi güçlü olunca
savunma güçlü olur. Yok, eğer, demokrasiye balans ayarı
yapacağım derseniz, ekonominin rotilleri çıkar, eliniz
açıkta kalır.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (FP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Başeğmez.
Efendim, gruplar adına konuşmalar
tamamlanmıştır.
Şahsı adına, Osmaniye Milletvekili Sayın Birol
Büyüköztürk'e söz vereceğim. Daha sonra konuşma sırası
hükümetin ve "son söz milletvekilinindir" kuralına uygun olarak,
son konuşmacımız, yine şahsı adına, Bursa
Milletvekili Sayın Ahmet Sünnetçioğlu'nun olacak.
Buyurun Sayın Büyüköztürk. (MHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz 10 dakikadır efendim.
BİROL BÜYÜKÖZTÜRK (Osmaniye) - Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Ulaştırma Bakanlığı bütçesiyle ilgili
olarak şahsım adına söz almış bulunuyorum; hepinizi
saygıyla selamlarım.
Baş döndürücü hızla ilerleyen teknoloji ve onun ürünü olan
ulaşım ve iletişim, ülkeler arasındaki ilişkiyi
inanılmaz ölçülerde artırmıştır. Var olan ekonomik
ilişkileri daha geliştirmek için ülkeler, küresel ve bölgesel bazda
liberalleşme çabası içinde serbest ticaret bölgeleri, gümrük birlikleri
ve ortak pazarlar oluşturma çabası içerisindedirler.
Sanayileşmenin hızla gelişmesine, nüfus
artışına ve yerleşim merkezlerinin
yaygınlaşmasına paralel olarak ulaştırma sistemleri
de, konfor, hız ve güvenirlilik yönünden devamlı gelişmeler
kaydetmiş ve bu sistemler içinde toplutaşımadaki üstünlükleri ve
enerji kullanımındaki tasarrufu dolayısıyla genellikle
gelişmiş ülkelerde demiryolu sektörüne ayrı bir önem ve yer
verilmiştir.
Küreselleşme ve bölgeselleşme bağlamında
uluslararası arenada, ulaştırma sektörünün liberalizasyonu,
ulusal altyapı şebekelerinin entegresyonu, daha etkin, rekabetçi ve
güvenilir bir hizmet sunumu için ortak politikalar belirlenmektedir. Bu
politikalarda, ulaştırma alt sistemlerinin koordineli ve kombine
yapıda faaliyet göstermesi temel alınmakta, özellikle demiryolu
sektörünün gelişimi üzerinde durulmaktadır. Bu bağlamda, pekçok
ülke, kendi demiryollarının malî ve pazar performanslarını
yenide gözden geçirme yoluna gitmiş, demiryolu yönetiminin
iyileştirilmesi arayışları yeniden yapılanma
gereğini doğurmuştur.
Ülkemizde cumhuriyetin ilk yıllarında benimsenen kendi kendine
yeterli bir ekonomi oluşturulması politikası doğrultusunda,
ülkenin temel ulaştırma sistemi konumunda olan demiryolları,
millî ekonominin yaratılmasına hizmet eden bir araç olarak
değerlendirilmiştir. 1950 yılına kadar, demiryolu, 7 671
kilometreye ulaşmış; ancak, 1950 yılından sonra,
ulaştırma sektörünün birbirini tamamlayan iki ana ulaştırma
sistemi olan demiryolu ve karayolu ulaştırma sistemleri arasında
o zamanki şartların ve ülkenin ekonomik imkânlarının bir
sonucu olarak dengeli bir kaynak dağılımı
sağlanamamıştır.
Genel ulaştırma sistemleri içerisinde demiryolunun payı,
1950 yılında yolcu taşımacılığında
yüzde 42, yük taşımacılığında yüzde 78 iken, 1999
yılında bu paylar yüzde 3'e ve yüzde 4,6'ya düşmüştür.
Türkiye'de sürekli artma eğilimi gösteren taşıma
talebinin karayoluyla karşılanması, sürdürülebilir bir politika
değildir. Artan taşıma talebinin karşılanabilmesi
için, demiryolu ağının genişletilmesi gerekmektedir.
Demiryollarının pazar payının yıllar itibariyle önemli
düşüş göstermesinin arkasında, uygulanan ulaştırma
politikalarındaki yanlışlıklar ve farklılaşmalar
yatmaktadır. 1950'li yıllardan sonra ülkedeki gelişmelere paralel
olarak yeterli demiryolu inşa edilememiş, mevcut
demiryollarının düşük olan fizikî ve geometrik standartları
yeterince düzeltilememiş ve pazardaki gelişmelere uyum
sağlayabilen bir işletmecilik gerçekleştirilememiştir.
Karayolu-demiryolu yatırım payları, giderek karayolu
lehine artış göstermiştir. Söz konusu payları plan dönemleri
itibariyle incelediğimizde, en son planda, demiryollarının
payı yüzde 7,5'a kadar gerilemiştir. Bir yandan 20 nci Yüzyıl
başlarındaki teknolojiyle inşa edilen mevcut demiryolu
ağının geometrik ve fizikî standartlarının düşük
olması ve tek hat işletmeciliği, modern işletmeciliği
imkânsız kılan sorunlar yaratmakta, bir yandan da 1950'li
yıllardan sonraki ulaştırma politikaları nedeniyle yeterli
demiryolu inşa edilemediği için, mevcut demiryolları
ağıyla ülke boyutlarına ve nüfus yoğunluğuna göre hizmet
üretilememektedir.
1999 yılı fiyatlarıyla zararın 220 trilyona, 2000
yılı için beklenen zararın ise yaklaşık 350 trilyona
ulaşılacağı düşünüldüğünde, TCDD
açısından ağır bir malî darboğazdan söz etmek
yanlış olmayacaktır. 1959 yılında yüzde 100'e kadar ulaşan
gelirin gideri karşılama oranı, maalesef, 1999 yılında
ancak yarısını karşılayabilmektedir.
TCDD'nin işletmesi, yaklaşık 8 607 kilometresi ana hat, 1
901 kilometresi tali hat olmak üzere, 10 508 kilometrelik demiryolu
hattında ulaştırma faaliyetlerini sürdürmektedir. Mevcut araç
parkı olarak, 571 adet dizel lokomotif, 80 adet elektrikli lokomotif, 93
adet elektrikli dizi, 55 adet dizelli dizi, 1 040 yolcu ve 666 551 ton
kapasiteli 17 200 adet yük vagonundan oluşmaktadır.
Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları İşletmesi, 1988
yılında, 52 848 personelle hizmet yürütürken, 1999 yılında
bu sayı 42 721'e düşmüştür. Son yıllarda, emekli olan
personelin yerine yenisinin atanması mümkün olmadığından,
özellikle faal personel mevcudunun ihtiyaç duyulan seviyenin çok altında
kalması sebebiyle, yük trenlerinin personel yokluğu nedeniyle iptali
de dikkat çekmektedir.
Dünyadaki gelişmeler ne olmaktadır: Dünyada, küresel ticaretin
gelişmesine paralel olarak, küresel ulaştırma koridorları
oluşturulmaya çalışılmaktadır. Demiryolları da,
küreselleşmenin yarattığı düzene ayak uydurabilmek için,
önemli yapısal ve teknik değişim sürecinden geçmektedir. Gelecek
yıllarda, demiryolu taşımasının gelişmeye devam
etmesi ve kamuoyunun çevresel konulara duyarlılığının
artması sonucu, trafiğin, karayolundan demiryoluna kayması
beklenmektedir.
Dünya nüfusunun büyük bir kısmının
yaşadığı Güney ve Doğu Asya'nın, gelecekte dünya
ekonomisinin gelişiminde önemli bir rol oynayacağı
öngörülmektedir. Bu bağlamda, Avrupa ile Asya arasındaki
ulaştırma koridorları da, özellikle demiryolu koridorları,
önümüzdeki yıllarda kritik bir rol üstlenecektir. Batı Avrupa
ülkeleri, Asya pazarlarına ulaşmak için, güvenli, hızlı ve
ucuz taşımacılığa olanak sağlayacak
ulaştırma güzergâhları arayışı içerisine
girmiş, yeni programlar geliştirmişlerdir. Bu çerçevede, AB'nin,
Avrupa-Kafkasya-Asya ulaştırma koridoru, Romanya ile Bulgaristan
limanlarından direkt Gürcistan limanlarına denizyoluyla
bağlanarak Ortaasya bağlantısını sağlayan ve
Türkiye'yi dışlayan bir programdır. Türkiye ile Gürcistan
arasında demiryolu bağlantısını sağlayacak
Kars-Tiflis hattının gerçekleştirilememesi, yukarıda
bahsettiğim Avrupa Birliğinin gelişimini desteklemekte ve
ülkemizin by-pass edilmesine yol açmaktadır.
Söz konusu doğu-batı demiryolu transit koridorundan kesintisiz
bir demiryolu ulaşımının sağlanabilmesi için,
Boğaz demiryolu tüp geçişi ve Kars-Tiflis demiryolu
bağlantılarının mutlaka kurulması gerekmektedir. Bu bağlantıların
kurulmasıyla, Avrupa'dan, Türkiye üzerinden, demiryolu ve
demiryolu-denizyolu kullanılarak, Ortaasya'ya ve Çin'e bağlanmak
mümkün olacak ve böylelikle, tarihî İpek Yolu yeniden
canlandırılabilecektir.
Sanayi devrimine yol açan ulaştırma sistemlerindeki
gelişmelerin, önümüzdeki yeni dönemde de lokomotif rolü üstleneceği
açıktır. Hava koridorlarının tıkanmaya
başladığı, otoyolların doyuma
ulaştığı günümüzde, ülkeler, toplu
taşımacılığı tekrar keşfetmekte ve yeniden
demiryollarına yönelmektedir.
Ulaştırma sistemimizi hangi boyutuyla incelersek inceleyelim, varacağımız
sonuç, tek sistemli bir ulaştırma sistemiyle Türkiye'nin 2000'li
yıllara taşınamayacağıdır. Uzun
yıllardır uygulanan yanlış ulaştırma
politikalarının semeresini, trafik canavarları, petrol
bağımlısı bir ulaştırma gibi acı bir
şekilde almaya başlayan ülkemiz için, yalın gerçekleri de görme
zamanı artık gelmiştir.
Çevre, enerji etkinliği ve güvenlik açısından
avantajları yanında, demiryolu
taşımacılığı hayatî öneme de sahiptir.
Hızlı tren hizmetleri, yolcu
taşımacılığında demiryollarına önemli bir
pazar imkânı yaratmıştır. Bu pazarda, demiryolları,
karayolu ve havayoluna göre tercih edilir bir alternatif haline gelmiştir.
Tüm dünyada olduğu gibi, ulaştırma sistemlerinin ülke
çıkarlarına denk düşecek şekilde birbirini tamamlaması
gerektiği gerçeği kabullenilmeli, dengeli bir gelişmeyi
sağlayacak şekilde, ulaştırma master plan
çalışması vakit geçirilmeden başlatılmalı ve plan
sonuçları, bir devlet politikası haline getirilmelidir.
Acilen, Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryollarıyla ilgili projelere
hız verilmeli ve gerçekleştirilmelidir.
Demiryolu sistemindeki finans darboğazının
aşılmasına, yeni örgütsel yapı ve işleyişe imkân
tanıyan demiryolu kanunu çıkarılmalıdır.
Kombine taşımacılık teşvik edilerek,
kapıdan kapıya taşımacılık
artırılmalıdır. Kombine
taşımacılığın en ekonomik şeklinin
denizyolu- demiryolu olduğu ve halen, liman hinterlandına
yapılan çalışmaların yaklaşık yüzde 95'inin
karayoluyla gerçekleştirildiği dikkate alınarak,
denizyolu-demiryolu kombine taşıma sisteminin geliştirilmesi yönünde
gerekli önlemler alınmalıdır.
Sayın milletvekilleri, ayrıca, şehir içlerinde raylı
sisteme geçilerek, belediyelere, Türkiye ekonomisine tasarrufla katkı
sağlayan, çevre kirliliğini azaltan, trafiği rahatlatan, toplu
taşımacılığa büyük kolaylık sağlayan
raylı sistemin teşvik ve destek görmesi yanında,
şehirlerarası yolcu ve yük
taşımacılığında da esprisi aynı olan
raylı sisteme, yani demiryollarına geçişte gösterilen negatif
mantığın gerekçesini anlamakta zorluk çekiyor, hepinize
saygılar sunuyorum. (MHP ve DSP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Büyüköztürk.
Söz sırası hükümetin.
Sayın Çakmakoğlu, siz mi konuşacaksınız?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI SABAHATTİN ÇAKMAKOĞLU (Kayseri) -
Evet.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan. (MHP ve DSP sıralarından
alkışlar)
Hükümetin süresi de, Danışma Kurulunun almış
olduğu karar gereği 30 dakikadır; bunu, iki Sayın Bakan
paylaşmak suretiyle kullanacaksınız.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI SABAHATTİN ÇAKMAKOĞLU (Kayseri) -
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Millî
Savunma Bakanlığı 2001 malî yılı bütçesiyle ilgili söz
almış bulunuyorum; öncelikle, Sayın Başkan ve siz
değerli arkadaşlarımı sevgilerle, saygılarla
selamlamak istiyorum.
Savunma deyince akla hemen güvenlik ihtiyacı geliyor. Türkiye'nin
özellikle dış savunmasından sorumlu Türk Silahlı
Kuvvetlerinin bütçesini görüşüyoruz. Tabiî, gerektiğinde iç
güvenlikte de görev alan bir kuruluştan bahsediyoruz. Hayatın
içerisinde baktığınız zaman, güvenlik ihtiyacı ve
savunma ihtiyacı, dün olduğu gibi bugün ve bundan sonra da olacak
görünüyor. Savunmanın güçlü olabilmesi, sizin oraya
ayırdığınız kaynaklarla orantılıdır.
Neden, Türkiye, savunmasına çok önem vermektedir? Değerli
arkadaşlarım çok güzel noktalara temas ettiler. Türkiye'nin
coğrafî konumu vardır, Türkiye'nin tarihten bugüne tevarüs
ettiği bazı değerleri koruma ihtiyacı vardır.
Coğrafî ko-numu tekrarlamak istemiyorum; ama, sözün insicamı
bakımından bazılarına temas etmekte yarar görüyorum:
Bir Ortadoğu; sıcak çatışmaları eksik olmayan,
genelde huzur ve güvene ihtiyacı daima olan bir bölge. Bir Kafkasya;
Yukarı Karabağ, Dağlık Karabağ meselesi, Ermenistan,
Çeçenistan, Osedyalar, Abhazyalar ve orası da daima risk, tehdit ve
çatışmalara açık bir bölge. Balkanlar; birlikte hâlâ
yaşıyoruz; Arnavutluk'tan, Kosova'dan, Bosna-Hersek'ten bahsetmeyi
lüzumsuz addediyorum. Böyle bir coğrafyada, üstelik çeşitli enerji
kaynaklarını kontrol eden durumda bir Türkiye. Gerek kaynaklara
yakınlığı bakımından gerek Hazar ve Kafkas
petrollerini, gidebilecekleri yerlere daha sağlıklı götürecek
hatları kontrol etme bakımından, zemin teşkil etme
bakımından; böyle bir Türkiye, coğrafyası itibariyle,
elbette, savunmasına daha çok kaynak ayıracaktır.
Tarihten bazı misaller vermek istiyorum: Türkiye Cumhuriyeti,
Osmanlı Devleti üzerine, onun tevarüs ettiği miras yapısı
üzerine kurulmuş bir yeni devlet; ama, yeni devlet olmamız, eskiyle
bağlarımızı hemen bir yerde kesip atmamıza imkân
vermiyor. Bakıyorsunuz, Osmanlı Devletiyle beraber
yaşamış, bizimle yaşamış 24 ayrı devlet,
bağımsız hale gelmiş. Bağımsız hale
geldiklerinden bugüne kadar, bakıyorsunuz, Türkiye'yle ilgili,
atalarımızla ilgili çeşitli iddiaları, ithamları,
talepleri, isnatları olan bir devletler yapısı içerisindeyiz. 13
komşuyla beraber yaşıyoruz. 8 300 kilometre uzunluğundaki
sahilleri dolayısıyla komşu sayısı çok bir Türkiye.
Hatta, bu komşularımız içerisinde, dün, soğuk savaş
döneminde, kendi ideolojilerini Türkiye'ye egemen kılmak isteyen;
bugünlerde, çeşitli inançlarını yine Türkiye'de egemen
kılmak isteyen cereyanlara da açık bir Türkiye.
İşte böyle bir Türkiye'nin, savunmasına kaynak
ayırması doğal, çok daha fazlasını ayırması
doğal. "Bu bütçe de yetersiz" diyen bazı
arkadaşlarımın sözlerine katılıyorum; ama, biz,
bugünkü imkânlarımızla bütçeyi hazırlamaya
çalıştık. Tabiî "tasarruf tedbirlerinin en az
uygulanması gereken bir alandır" diyen değerli
arkadaşıma da şükranlarımı sunuyorum. Doğrudur;
biz, bu tasarıyı hazırlarken, tasarruf tedbirlerine azamî riayet
ettik; ama, Türk Silahlı Kuvvetlerinin zorunlu ihtiyaçlarının mutlaka
karşılanması gerektiği dikkatine de önem verdik. Ülkemizin
savunduğu bütün konularda bu dengeye önem veriyoruz,
kaynaklarımıza da önem veriyoruz. Mevcut sosyal, ekonomik
kararlarımıza, kalkınma planlarımızın ilkelerine,
ekonomik istikrar tedbirleri kararlarına bakarak bütün bunları
değerlendiriyoruz. Yeterli bulduğumuzu söylüyoruz. Daha fazlası
elbette arzu edilirdi; ama, yine de konsolide bütçenin yüzde 10'unu Türk
Silahlı Kuvvetlerine ayıran bu milletimize, bu devletimize ve sizlere
şükranlarımı sunuyorum.
Türk Silahlı Kuvvetlerine, gayri safî millî
hâsılamızın yüzde 3,3'ünü veriyoruz. NATO sıralamasına
baktığımızda, 9 uncu sırada kaynak
ayırıyoruz. Kişi başına 123 dolarla, dünyadaki egemen
devletlerin 50 nci sırasında bulunuyoruz.
Komşularımızdan Yunanistan, kişi başına 521
dolar, Güney Kıbrıs Rum Devleti 680 dolar harcıyor. Bütün
bunlar, işin önemini anlatmak içindir.
İşte bu yoldan hareket eden Millî Savunma
Bakanlığı ve Türk Silahlı Kuvvetleri, savunma
politikasını hangi temeller üzerine oluşturuyor; bir de
onları izah etmek istersem, hemen şunlara değinmem lazım
geliyor: Bir kere, Büyük Atatürk'ün bize bir vasiyeti, bir sözü var:
"Yurtta sulh, cihanda sulh" Yurtta ve dünyada barışı
sağlamak ve korumak için, savunmanızın güçlü olması
lazım. Güçlü savunma, zaten caydırıcı güç
oluşturacağı için, size tecavüz ihtimalini azaltacaktır; bu
ilke etrafında politikasını oluşturan bir Türkiye.
İşte, hemen caydırıcı güç... Nasıl olur
caydırıcı güç; Türk Silahlı Kuvvetleri, küçülerek
etkinleşme politikasını yıllar önce gündemine
almış. "Sayıyı azaltalım" diyen
arkadaşlarımız var, doğrudur. Bu sayı, genelde belirli
bir periyot içerisinde azaltılmaktadır ve silah teknolojisindeki yenilikleri
ülkemize aktarmakla ve yeni teknikleri silaha tatbik etmekle olacaktır;
bunlar yapılmaktadır.
Tabiî, silah sanayii, çok pahalı bir sanayidir. Bazı
arkadaşlarımız temas ettiler, pahalı bir sanayii ülkenizde
kurmak, altyapısını oluşturmak büyük emek, gayret ve oraya
ayıracağınız kaynaklara bağlıdır; ama, biz
bunu yapıyoruz, özellikle onbeş yıldır ciddî bir
altyapı oluşturmuşuzdur. Ancak, sanayisi çok ileri gitmiş
bir Amerika Birleşik Devletlerini dahi ele aldığınız
zaman, kendi silah, araç gereç ihtiyacının yüzde 35'ini
karşıladığını bilmemiz lazım gelir. Nerede
daha kaliteli, tekniği daha iyi ise ve daha ekonomik üretiliyorsa, oradan
almak mümkün. Biz de, istersek, bazı kalemleri, Türkiye'de çok
pahalıya üretmek suretiyle tamamını yapabiliriz; ama, önümde
rakamlar var, merak eden arkadaşlarımı -eğer zamanım
elvermezse- ayrıca bilgilendirmek isterim. Buna rağmen, biz,
karşılama oranımız bakımından, yerlide, yüzde
45'leri, 46'ları bulmuş durumdayız.
Değerli milletvekili arkadaşlarım, bunlardan bahsettikten
sonra, caydırıcı güç olmayı sadece sizin kendi gücünüzle
gerçekleştiremediğiniz bir dünyada
yaşadığımız gerçeğinin de altını çizmek
istiyoruz. Onun için, Türkiye, savunma politikasını kolektif savunma
paktları içerisinde aramış, bulmuş ve NATO müttefiki olarak
da, bu pakt içerisinde, hem kendi güvenliğine hem de Avrupa ve dünya
güvenliğine önemli hizmetlerde bulunmuştur.
Bir başka gerçek -bizim Silahlı Kuvvetler olarak
düşündüğümüz ve uyguladığımız- önceden tedbirli
olmaktır; yani bunu, iş başa geldiği zaman değil,
gelmeden evvel planlamaktır. Bir ilkemiz de budur; önceden tedbir almak
şeklinde ifade edebilirim.
İkincisi, sizin gücünüzü tanıyabilme imkânı ve
fırsatını iyi kullanmanız gerekir; bir başka ilkemiz
budur. Yani, çatışma bölgelerine, risk ve tehdit alanlarına,
sıcak savaşlara, bu Birleşmiş Milletler dünyası
içerisinde sizden talep edildiği zaman, orada, yadırganmayacak bir
yetişmişlikte, bir mükemmellikte müdahale etme gücünüz olmalı,
kendi varlığınızı hissettirmelisiniz. Türkiye bunu da
yapmaktadır. Somali'den başlayan, Arnavutluk'ta, Bosna Hersek'te ve
Kosova'da kuvvet bulundurmak suretiyle, dünya orduları arasında,
oraya kuvvet gönderen ülkeler arasında, nasıl bir Türkiye, nasıl
bir Türk Silahlı Kuvvetleri vardır, nasıl gelişmiştir,
nasıl üstünlüğü vardır; bunu göstermeniz lazım; bunu
yapıyoruz. Bu gösterme, caydırıcı güç olmanın da
ayrıca somut bir örneğini teşkil etmektedir.
Ayrıca, Türk Silahlı Kuvvetleri olarak, bizim, Türkiye olarak
sadece savunma diye dar bir kapsamda da düşünmememiz lazım gelir.
Bazı arkadaşlarımız, Türk Silahlı Kuvvetlerinin,
Güneydoğu Anadolu'daki halka nasıl destek verdiğinin
detayını verdiler. Hazırlık kursları açmaktan, sünnete
kadar, nikâh şahitliklerine kadar, sağlık yardımına
kadar; hayvan bakımına kadar, çeşitli okulların
onarımına kadar, bir sosyal devletin yapması gereken birçok hizmetleri
de yapan bir Türk Silahlı Kuvvetleri; icabında, tatbikatlarıyla
güç gösterecek bir Silahlı Kuvvetler; icabında, bir bölgede ablukaya
almayı; bir bakıma, orada, bunları göstermek suretiyle kendisini
ona hazırlayan... Tabiî afetlerinden tutunuz, günün 24 saatinde ayakta
kalan bir kuruluşun, millet ve devlet olarak beklediğimiz bütün
hizmetlere hazır olması gereğinden yola çıkan bir savunma
politikamızı gündemde tutmaya devam ediyoruz.
Değerli milletvekili arkadaşlarım, böyle bir Silahlı
Kuvvetler kendisini nasıl hazırlıyor... Sadece silah
teknolojisi, elindeki eskimiş silahları bugünün tekniğine göre
modernize etmek diyebileceğimiz ölçüler dışında, kendini
yenilemek. Personel bölümünde, dünya ordularının
standardını yakalamak, hatta aşmak. Geçen sene lütfettiniz,
tasvip ettiniz, harp okullarını üniversiteleştirdik. Askerî
okullarımızın performansı belli. Türk Silahlı
Kuvvetleri, komuta zinciri itibariyle, en iyi yetişmiş elemanlara
sahip olma eğitim politikasını geliştirerek devam
ettirmektedir. Böyle bir personel yapısı, böyle bir silahlı güç.
Değerli arkadaşlarım, bu savunma bütçesinin
kaynakları konsolide bütçeyle yeterli değil. Bazı
arkadaşlarımızın bilgi noksanlığı
olduğu için tekrarlamakta fayda görüyorum: Konsolide bütçe, evet, 5
katrilyon 125 trilyon 585 milyardır; ama, ayrıca bir de Savunma
Sanayii Destekleme Fonunu da koyduğunuz zaman, orada da, ortalama 800-900
milyon dolarlık bir kaynağı da buna ilave etmemiz gerekmektedir;
işte bu Savunma Sanayi Müsteşarlığı,
Bakanlığımıza bağlı olarak görev yaparken, özel
bütçesiyle büyük projeleri desteklemektedir.
Bazı arkadaşlarımızın bilgilerine, dikkatlerine
sunmak için arz etmek istiyorum; büyük proje-ler için bazı temel
kriterlerimiz var -basında zaman zaman çeşitli lobilerin
yayınlarıyla karşı karşıya kalıyoruz- burada
temel ilkemiz, ihalede şeffaflıktır, Türkiye'nin
yararıdır.
Yabancı ülkelerden alacağımız teknoloji transferine
esas olan büyük silah projelerinin ana yüklenicileri, mutlaka Türkiye'de Türk
firmalarıdır. Tank mı alacağız; Türkiye'de, mutlaka,
bir ana yerli firmayla beraber teklif verilecektir. Lisansını, bizde
tatbikatını yapmak suretiyle geçerli hale getirecektir. Helikopter mi
alacaksınız; aynı şekilde, teklif verilirken TAİ uçak
fabrikamızı ana yüklenici olarak yanına almak mecburiyeti
vardır. Sistem performansı dediğimiz, teknik manadaki
mükemmelliğe bakılmaktadır; idarî, ekonomik, malî tekliflerine
bakılmaktadır. Ayrıca, sanayimize yapmakta oldukları,
yapacakları katkı payının oranı değerlendirmede
esas alınmaktadır. Bir de, bir başka önemli husus, bu
ihalelerde, offset nispetlerine bakılmaktadır. Offset, basitçe,
bildiğiniz gibi, sattığımız, dolayısıyla
yurtdışına çıkacak olan dövizlerin ne kadar
miktarının Türkiye'ye, bizden alacakları mal
karşılığında karşılanması ameliyesi
demektir. Bu nispetleri biz ihalelerde esas kılı-yoruz.
Bazılarının söylediği gibi, işte, Almanya'dan
tank alırken, şunlar istemiyor, bunlar istemiyor falan...
Bunları dikkate alan bir idare işbaşında değildir.
Bize kısıtlamayı, bize sınırlamayı kabul
ettiremezler; bize ihraç lisansı vermiyoruz
tartışmasını getiremezler. Bunlar, bizim asgarî
şartlarımızdır. Kabul ederlerse ihaleye devam ederler...
(MHP, DSP, ANAP ve DYP sıralarından alkışlar) ... kabul
etmezlerse kendileri bilir diye bir politikayı uygulamaya koyduğumuzu
bilgilerinize sunmak istiyorum.
Sayın Başkan, zamanım?..
BAŞKAN - Efendim, sürenin yarısını şu an
itibariyle kullanmış bulunuyorsunuz; bundan sonraki, diğer
Sayın Bakanın süresi.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI SABAHATTİN ÇAKMAKOĞLU (Devamla) -
Evet, ben, Değerli Ulaştırma Bakanımızın da
konuşmalarını zamanında tamamıyla
kullanmasının doğru olacağını düşünüyorum.
Verdiğim bilgiler yeterli olmayabilir; ama, arzu eden
arkadaşlarıma her zaman kapımız açık; yazılı
sözlü, her konuda, şeffaf bir yönetim olarak bilgi sunmaya
hazırız.
Hepinize teşekkür ediyor, Türk Silahlı Kuvvetleri adına
şükranlarımı sunuyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Efendim, Hükümet adına ikinci söz, Ulaştırma Bakanı
Sayın Enis Öksüz'ün.
Buyurun Sayın Bakan. (MHP ve DSP sıralarından
alkışlar)
ULAŞTIRMA BAKANI ENİS ÖKSÜZ (İçel) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Bakanlığımın
bütçesiyle ilgili çok güzel eleştiriler, tavsiyeler, sorular geldi.
Burada, bunların hepsine belki cevap verme imkânı mümkün olmayacak
zaman kısalığı dolayısıyla. Sayın
Başkan, eğer müsaade ederseniz, ana projeler hakkında bilgi
verdikten sonra, arkadaşlarımız buradayken, birkaç soruyu cevaplandırıp,
diğerlerini -hepsi burada hazır- daha sonra yazılı vermek
suretiyle cevaplandıracağım.
BAŞKAN - Nasıl takdir ederseniz Sayın Bakan, tamamen
sizin şahsî takdiriniz.
ULAŞTIRMA BAKANI ENİS ÖKSÜZ (Devamla) - Teşekkür ederim
efendim.
Hem Meclisimizi hem milletimizi yakından ilgilendiren önemli
konulardaki bilgileri arz etmek istiyorum.
İki kıtayı demiryoluyla birleştiren, dünyanın
en derin geçidi ve 21 inci Yüzyılın mühendislik harikası olan
tüpgeçit ihalesinin birinci aşaması bitmek üzeredir; daha
doğrusu, kredi veren müessese ile aramızda bir mutabakat
zaptının onaylanması söz konusudur ve bunu
başlanmış sayıyoruz; parası bulunmuştur. Bu,
dünyanın en ucuz kredisidir; 0,75 faizli, 10 yıl ödemesiz , 40
yıl vadelidir ve 5 yılda kendini amorti etmektedir. Demek ki, her 5
yılda bir yeni tüpgeçit yapabilecek son derece kârlı bir
yatırımı başlatmış olmaktan dolayı da
mutluyum ve tabiî ki, bu mutluluğu benimle he-pinizin
paylaştığı kanaatindeyim.
Kars-Tiflis demiryolu, bu güzergâh üzerinde olmazsa olmazlardan biridir.
Londra'dan çıkan bir tren, Anadolu'dan, Kafkasya'dan, Ortaasya'dan, Çin'e,
Hong Hong'a kadar gidecekse -ki, gitmeli- bu geçit olmazsa olmaz. Onun için, bu
konuda, gerek Gürcistan Cumhurbaşkanının büyük desteği ve
iyi niyeti gerekse bizim Cumhurbaşkanımızın büyük
desteği ve iki bakanın bu konudaki kararlılığı,
konuyu, anlaşma yapacak seviyeye getirmiştir. Önümüzdeki günlerde,
Gürcistan'ın Sayın Cumhurbaşkanı ve Ulaştırma
Bakanı buraya geldiğinde, Cumhurbaşkanları nezdinde bir
anlaşma yapılacak, biz de orada hazır bulunacağız.
Finansmanın önemli bir bölümü yarı yarıya çözülmüştür ve
muhtemelen de, inceleme yapan Çin demiryollarıyla, bu Bakanlar Kurulu
kararıyla, inşaatı başlatılabilecektir. Bu
bakımdan, İpek'ten demiryolu meselesi, inşallah, önümüzdeki iki
üç yıl içerisinde bitirilecektir.
GAP demiryolu bizim önem verdiğimiz bir konudur; çünkü, sadece
tarım kesiminde beş tane Çukurova çıkabilecek Güneydoğu
Bölge Projemizi dünyaya açmamız gerek. Zenginliği dünyaya götürmek,
oradan bir şeyler alıp, daha fazla zengin Türkiye yapabilmek ve
birilerinin karşısında, sıkıntı içerisinde,
şu geçirdiğimiz krizli günleri bir daha yaşamamak için, zengin
Türkiye'yi, mutlaka, inşa etmek zorundayız. Onun için de, burayı
dünyaya açacak demiryoluyla ilgili çalışmalar hızla devam
etmektedir. İngiliz, Fransız, İspanyol konsorsiyumu... Bu konuyla
ilgili, daha dün son görüşmeleri yaptık, devam ediyor, inşallah,
bundan hayırlı haberler vereceğiz.
Ankara-İstanbul yolunun, hızlandırılmış
trenle -hızlı tren başka bir şey- ilgili projenin birinci safhası
tamamlanmış, ihale edilmiş ve 2001 yılı içerisinde
inşaata başlanacaktır; Eskişehir-Ankara arası 1 saat
15 dakikaya inecektir. Diğerleri de safha safha gidecektir ve muhtemelen,
Bozüyük-Ekece arasındaki tünellerin delinme işi de, Ruslardan
alacağımız karşılığında
yaptırılacaktır; onunla ilgili mutabakat zaptını da
dün imzaladık.
Bu konuda bizim bir sloganımız vardır: Nerede liman
varsa, orada demiryolu olacak. O zaman, 400 milyon ton yükleme, boşaltma
kapasitesine ulaşacağımız limanlarla, demiryolu
taşımacılığı birbirini tamamlayacaktır.
Fabrikalar konusunda, yine, arkadaşlarımız yine
arkadaşlarımız bahsetti. Kanun hükmünde kararname iptal
edildiği için, maalesef, altı yedi aylık bir gecikmeyle
başlayabileceğiz. Bununla ilgili teşekküllerin iştirak
haline dönüştürülmesi, Adapazarı'ndan başlamak üzere ve ihracat
yapabilecek vagonların, dünyanın en iyi vagonlarının
Türkiye'de yapılmasını temin bakımından,
iştirakle ilgili kanun tasarısı Başbakanlığa
gönderilmiştir, önümüzdeki günlerde Yüce Meclisimize arz edilecektir.
Balıkçı barınakları ve stol havaalanları
Türkiye'nin üzerindeki bir yüktür. Açıkça ifade etmek gerekirse, taraftar
müteahhitlerin sabit masraflarını karşılamak veya onlara
para kazandırmak üzere, denize taş dökmekten, çalışmayan ve
hiçbir işe yaramayan havaalanları yapmaktan başka bir proje
değildir bunlar. Onun için, bunları birer hesap altında
topladık. Hangisi verimliyse, rantabl ise, fi-zibilitesi varsa ve kâr
getirebilecek veya başabaş noktasını yakalayacaksa, onlara
öncelik verdik ve onları desteklemek suretiyle, bitmeyen havaalanları
ve bitmeyen balıkçı barınakları projelerine son verdik.
Onun için de, sık sık, balıkçı
barınaklarının, yat limanlarının ve limanların
yapılıp hizmete açıldığı görülebilmektedir.
Sırası geldiği zaman öbürleri de olacaktır. Hiçbir politik
mülahazayla, verimli olmayan balıkçı barınağı da, stol
havaalanı da, ben bakan olduğum müddetçe bu Bakanlıkta
yapılmayacaktır, kesinlikle yapılmayacaktır. (MHP ve FP
sıralarından alkışlar) Yirmiiki senedir devam eden
balıkçı barınağı... Denize taş atmakla
yatırım yaptığımızı zannetmeyelim, bu
devlete yazık oluyor; onun için, bu politikalar
değiştirilmiştir.
Karayolu taşıma kanunu cumhuriyetimizin bir numaralı
kanunu olacaktır. Arkadaşlarımızdan birisi ifade etti,
maalesef, 1 573 genelgeyle işin içerisinde kaybolmuşuz. Her sene 5
000'den fazla insan hayatını kaybediyor, 27 000 civarında insan
sakat kalıyor, 100 trilyonun üzerinde maddî zarar, 650 000 civarında
hasar; fakat, bir karayolu taşıma kanunumuz yok. Bu, bir
kanunsuzluktur, onun için, bu tasarı komisyonlarda görüşülüyor,
önümüzdeki günlerde ana komisyondan Meclisimize gelecektir ve muhtemelen de,
tahminim, mart ayına kadar kanunlaşacaktır ve ilk defa,
cumhuriyet, bir numaralı kanunu, inşallah, bu Mecliste
çıkaracaktır.
İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) - Sayın Bakanım, Af Yasasındaki
aynı hızla çıkaralım.
BAŞKAN - Sayın Yılmazyıldız...
MÜCAHİT HİMOĞLU (Erzurum) - Yahu, sussana ramazan günü,
her şeye karışıyorsun be!
İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) - Kötü söz söylemedik,
kızmana gerek yok.
ULAŞTIRMA BAKANI ENİS ÖKSÜZ (Devamla) - Değerli
arkadaşlarım, Sivil Havacılık Kurumu Kanun
Tasarısı Başbakanlıktan gelmiş ve Bakanlar Kurulunun
imzasına açılmıştır. Önümüzdeki günlerde, pazartesi
veya salı günü, Sayın Müsteşarımızın bunu Türkiye
Büyük Millet Meclisine sevk edeceği anlaşılmıştır.
Dünya sivil havacılık teşkilatlarının
arkasında bir Türkiye düşünülemez; önünde düşünebilirsiniz,
yanında düşünebilirsiniz; ama, arkasında düşünemezsiniz. O
bakımdan, hem sivil trafiği hem askerî trafiği, yine bu
kitlelerin meydana getirdiği tecrübeli ve bilgili insanlardan
teşekkül eden kurullar, tarafsız kurullar vasıtasıyla
denetleyici ve düzenleyici bir kurum haline getirmek üzere kanun
tasarısı Bakanlığımca hazırlanmış ve
bir süre sonra, Sayın Müsteşarın ifadesine göre, pazartesi veya
salı günü Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderilecektir.
Telekomla ilgili 5402 sayılı Kanun yine bizim
zamanımızda çıkarılmıştır.
Özelleştirmenin yapılabilmesi; ama -tabirimi
bağışlayın- adam gibi özelleştirme yapılabilmesi
için her şey orada vardır. (MHP, DSP ve FP sıralarından
alkışlar) Buna uyulmasını istedim; istemeye de devam
edeceğim. Türkiye hukuk devletiyse, hukukun içerisinde olacak;
değilse, onu siz bileceksiniz. Dilimde tüy bitti, artık bu konuda
konuşmuyorum. Konu, sizin emanetinize kalmıştır. (MHP ve FP
sıralarından alkışlar)
Telekomünikasyon Kurumu kanunda düzenlenmiştir. Düzenleyici,
tarafsız, denetleyici, gerektiğinde ceza verici, yönlendirici ve
gelişmiş dünyanın gittiği yere bizi götürecek olan kanun,
bu Meclisten çıkarılmıştır ve şu anda uygulamaya
girmiştir. Gerekli yönetmelikler hızla düzenlenmektedir ve Türkiye,
bu uygulamalardan dolayı, milletlerarası kuruluşlardan pekiyi
not almış, Bakan dahil, pek çok arkadaşımıza
takdirname verilmiştir.
Üçüncü uydumuz, maalesef, bildiğiniz sebeplerden dolayı,
süresi içerisinde atılamamıştır. Bir bilgisayar hatası
olduğu anlaşıldı. Riske giremezdik değerli
milletvekilleri; çünkü, riske girseydik, yüzde 96'sı işletmeye
alınmadan doldurulmuş, müşterisi bulunmuş bir uyduyu,
müşteriden ederdik, müşteri kaybederdik. Uyduda arıza
olduğu takdirde veya yandığı takdirde kimse bizi
beklemezdi. Bu uydunun bir özelliği vardır, o şekilde
planlandı; yani, kendisinden üç sene sonra ömrü dolacak olan uydunun
finansmanını gelirinden sağlıyor, beş sene sonra ömrü
dolacak olan ikinci uydumuzu, yine finanse ediyor, onbeş yıl
dolduğu zaman kendi finansmanını da yapıyor. Öyleyse,
Hazineden bir kuruş almadan uydu kendi kendini finanse eden hatta fazla
değer yaratma ihtimalî de bulunan bir finansman sistemine
kavuşturuluyor. Bu da dünyada ilk defa oluyor. Bu planlama
gerçekleştirilecektir. İnşallah 10 Ocağa kadar kazasız
belasız, bunun da mutlu neticelerini hep beraber seyredeceğiz. (MHP
sıralarından alkışlar)
Bu konuda üç defa tıkanma olmuştur. Bakanlar Kuruluna buradan
teşekkür ediyorum, konuyu anlatabildim, iki defa finansmanını
Bakanlar Kurulu sağladı. Biraz evvel söylediğim özellikler
ortaya çıktığı için, milletlerarası bankalar bize
kredi vermek için sıraya girdi. Hiçbir teminat almadan, kefil istemeden,
karşılık istemeden 150 milyon doları getirip, avucumuza
saydılar ve dediler ki "biz inandık, siz bu parayı
ödersiniz" Bu bakımdan uydu büyük hizmetler gören, İngiltere ile
Çin arasında nerede Türkçe konuşan bir insanımız, bizim
milletimizin bir ferdî varsa, uydu sayesinde Türkiye, onun evinde olacak. (MHP
sıralarından alkışlar)
Ulaştırma master planının 2001 yılı
içerisinde ihalesi yapılacaktır; ama, itiraf edeyim ki, bu konuda çok
çalışma yapılmış ve hep rafta kalmış. Bu
rafta kalmayacaktır. Eğer, beni biraz değerlendirip,
baktıysanız, bir notunuz vardır, o not çerçevesinde, bu
lafın yerde kalmayacağını Yüce Meclise söz veriyorum.(MHP
sıralarından alkışlar)
Yine tarafsız kurumlardan sekizinci planda bahsedildiğinden ve
bunların yapılamadığından bahsetti bir
arkadaşımız. Bir bilgi alma eksikliği var. Sekizinci plan
yürürlüğe girmeden, biz, tarafsız kurumlardan telekomünikasyonun
kanununu çoktan çıkardık. İkincisi de 1 hafta-10 gün sonra
huzurunuza gelecek. Öyleyse, Sekizinci Beş Yıllık Planın
tavsiyelerinden önde gidiyoruz. Bu da, bize, teşkilatıma mutluluk
veriyor.
Bilesiniz ki, bu işler, bu işi bilen, erbabı olan
arkadaşlarla oluyor, benimle olmuyor. Ben, herhangi bir düzenleyiciyim, bu
işin erbabı da değilim; ama, müsaade ederseniz,
çalışma arkadaşlarıma huzurunuzda teşekkür etmek istiyorum.
(MHP sıralarından alkışlar)
PTT kâra geçmiştir. Dünyanın her yerinde çoğu zarar eder;
ama, fevkalade modernizasyon gerçekleştirilmektedir. Hatta, Fransız
PTT'sinin bankasını model alarak ve kendi şartlarımıza
da uydurarak -bir model bankacılık sisteminde- pazartesi
akşamı sözleşmesini ve başla emrini vermek üzere bir araya
gelip harekete geçireceğiz.
1999 yılı içerisinde 3 trilyon, halen şu günlerde 2000
yılı içerisinde 39 trilyon kâra geçen bir PTT'niz var. Devletin
sırtına yük olan kurumlar olsun istemiyoruz.
Demiryolları dünyanın her yerinde zarar eder. Bizde de, 650
trilyondan 450 trilyona inmiş. Bu sene zarar 100 trilyon daha
azaltılmıştır. Kara delikleri
tıkadığınız zaman para buluyorsunuz. Sadece raylar
arasına serpilen lüzumsuz çakılların, yapılmaması
gereken yerlerini temizlemek suretiyle ve birtakım masrafların, yani,
sık sık masraf diye ihale edilip de, üstünde gezilip, para
alınıp hiçbir masraf yapılmayan işlerin bertaraf
edilmesiyle 57 trilyon civarında kâr elde edilmiştir. (MHP sıralarından
alkışlar) Öyleyse, israfı önlemek, devlete yapılacak en
büyük hizmettir. Devletinizin parası varsa müteahhide iş verirsiniz,
parası yoksa finansmanını da bul gel dersiniz, o da pahalı
olur. Bu bakımdan, biz, Ulaştırma Bakanlığı
olarak pahalılıktan şikâyetçi değiliz. Projelerimiz belli,
yapacaklarımız belli. Kurumların önüne koyduğumuz zaman,
ucuz faizli kredi bulma mücadelesi veriyoruz. Bizim güçlüğümüz, ucuzunu
seçmektir. Onun için de, bir söz söylüyorum.
Mevcut bu olağan işler
için ayrılan payın dışındaki her
yatırımın finansmanı bulunacak, ihalesi öyle
yapılacak; parasını bulmadığım hiçbir işi
ihale etmem ve ettirmeyeceğim. (MHP sıralarından
alkışlar)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yine, çok
sorulduğu için bir iki soruya cevap vermek istiyorum. Tarafımdan
atanan muhakkiklerin yaptığı inceleme sonucu -hiç kimse kusura
bakmasın- ne Yüksek Denetleme Kurulu ne de müfettişlerimizin
rastlayamadığı korkunç yolsuzluklar ortaya
çıkmıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ULAŞTIRMA BAKANI ENİS ÖKSÜZ (Devamla) - Sayın
Başkan, müsaade eder misiniz.
BAŞKAN - Sayın Bakan, size de 1 dakikalık eksüre veriyorum.
Buyurun efendim.
ULAŞTIRMA BAKANI ENİS ÖKSÜZ (Devamla) - Bu yolsuzlukların
halen muhatabı olanlardan dokuz konunun sanıkları ağır
ceza mahkemesinde yargılanmaktadır. Bunların hepsi, asliye ceza
mahkemesine sevk edilmiştir; mahkemeler görevsizlik vermiştir;
Yargıtay, ağır cezada yargılanmalarını uygun
görmüştür ve yargılanıyorlar; elbette, yargılanacaklar.
Onun için -yürürlüğe girerse-
af kanunundan bu maddenin çıkarılmış olması, kim ne
ettiyse, hesabını, bedelini ödemesi bakımından da
hayırlı olmuştur. Bürokratımı, müteahhidin cebindeki
parada gözü olmaktan çıkarmamız lazım. (MHP
sıralarından alkışlar) Rüşveti,
hırsızlığı önlemezseniz, ondan sonra, bu Mecliste de
bu çok konuşulur, başka mecliste de çok konuşulur. Devletinin
yetim hakkına göz diken adamı, ben, yanımda tutmam; açıkça
söylüyorum. Bununla ilgili çok eleştiri alıyorum "işe
aldı, kadroculuk yaptı" deniliyor.
Değerli arkadaşlarım, bakın, 1992'de 14 421
kişi, 1993'te 5 420 kişi...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Bakan, lütfen tamamlar mısınız.
ULAŞTIRMA BAKANI ENİS ÖKSÜZ (Devamla) - Benden evvel 3 800
kişi alınmış; bakın, benim zamanımda, 1999'da 578
kişi -bunların hepsi geçici işçi, daimi işçi yok; bende
öyle bir şey yok- 2000 yılında, sadece 544 geçici işçi
alınmış; allahaşkına, bu gariplerle hangi
kadrolaşma olur?! Gariban adamlar "yarın gelme"
dediğiniz zaman, vereceğiniz iş yoktur, ekmek yoktur; evine,
boynu bükük dönüp gidecektir.
SEDAT ÇEVİK (Ankara) - İftira atıyorlar Sayın Bakan.
ULAŞTIRMA BAKANI ENİS ÖKSÜZ (Devamla) - 8 000 insana
ihtiyacım var, bana verilen 544 kişi; ben, bununla, kadrolaşma
yapıyormuşum; MHP kadrolaşma yapıyormuş...
Açıkça, bana, şunu söylesinler: Getirdiğin adamlardan,
hırsızlık yapanı yakalayıp içeri attırdın
mı; evet; Antalya hapishanesinde. Televizyonlar huzurunda, rüşvet
alanı yakalatıp içeri attırdın mı; evet; Ankara
hapishanesinde. (MHP sıralarından alkışlar)
Ben, kendi getirdiğimi bile içeri attırıyorum.
Beğenmeyen beğenmesin; dilediklerini yapsınlar; ama, bu tutumum
değişmeyecektir, kim ne yaparsa yapsın
değişmeyecektir.
BAŞKAN - Sayın Bakan...
ULAŞTIRMA BAKANI ENİS ÖKSÜZ (Devamla) - Hepinize, sabrınızdan
dolayı teşekkür ederim.
Soruların cevaplarını, Sayın Başkanın
müsaadesiyle dağıttıracağım efendim. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Efendim, son söz, şahsı adına, Bursa Milletvekili
Sayın Ahmet Sünnetçioğlu'na aittir.
Buyurun Sayın Sünnetçioğlu. (FP sıralarından
alkışlar)
AHMET SÜNNETÇİOĞLU (Bursa) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Ulaştırma
Bakanlığının 2001 Yılı Bütçesi üzerinde
şahsım adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce
Meclisi selamlıyorum.
Ulaştırma Bakanlığı, çok önemli bir
bakanlık. Denizcilik Müsteşarlığının, bu
Bakanlığın dışında olması, Türk Hava
Yollarının durumu çok önemli. Ancak, son yılların aktüel
konusu olan Türk Telekomun özelleştirilmesi ise, apayrı bir sır.
Türk Telekom hakkında çok şeyler söylendi: "Falan tarihte
yapılsaydı 40 milyar dolar değerindeydi; şimdi, 10 milyar
dolar kıymet biçilmiş... Yüzde 34'ü mü, yoksa yüzde 29'u mu
özelleştirilsin?.. Stratejik ortağa, idareyi, yönetimi verelim mi
vermeyelim mi?.." Bu konularda, biraz evvel konuşan Sayın
Bakanımıza kişisel olarak katılıyorum; tavrına ve
tutumuna güveniyorum ve tasdik ediyorum. Ancak, bir şeyi
anlayamıyorum; Sayın Bakan, Plan ve Bütçe Komisyonunun 27.11.2000'deki
Üçüncü Oturumunda aynen şunları söylüyor: "10 milyar dolar
denilmiş; dünden bugüne değişen şartlarda, bu değerin
çok artması gerekir. Razı mısınız 10 milyar dolara
bütün Telekomu satalım? 2,3 milyar dolar eder yüzde 20'si yüzde 25'i diye, devletin belirli kademelerindeki başkan
veya müsteşar mevkiindeki insanlar basına açıklama
yapıyorlar. 'Tekzip edin' diye yazı gönderiyorum; tekzip etmedikleri
gibi, ısrarla konuşmaya devam ediyorlar. 'Lanet olsun; gidiyor,
çürüyor bu iş; aman verip kurtulalım' havası içinde, kim ne
yapmak istiyorsa bunu da bilgilerinize sunuyorum. 'Böyle özelleştirme
olmaz' diyor Sayın Bakanımız. Bilinen bir stratejik ortak varsa
falan holding deyiverin biz de anlayalım. Kime satmak istiyorsunuz, kaça
söz verdiniz? Ben, yağmacılık, şu, bu peşinde
koşan, duvarların arkasına veya birilerinin arkasına
saklanmış, yatan tilkilere benzettim bazı insanları.
Bunlardan alınanlar olmuş. Sırf bunun için yazı yazan
kalemler vardır, sırf bunun için finanse edilen gazeteler vardır
Türkiye'de. Bunlar yalan mı?"
Değerli milletvekilleri, bunları ben söylemiyorum, Türkiye
Cumhuriyetinin bir bakanı haykırıyor ve bu
haykırışlarına almış olduğu cevap da
"Cıvık popülist ve şark kurnazı." Ben, Türkiye
Cumhuriyetinin bir bakanına söylenmiş olan bu iki cümleyi de
yakıştıramıyorum.
Hemen bu olaylardan iki gün sonra ekonomik kriz patlıyor,
yabancılar piyasadan çekilme eğilimine giriyor ve faizler yüzde 1
700'lere, yüzde 2 000'lere çıkma eğilimine geçiyor ve hemen IMF
heyetleriyle toplantılar yapılıyor ve imzalar atılıyor.
Altına imza atılan hususlardan bir tanesi "Türk Telekom 14
Aralık 2000 tarihine kadar ihaleye çıkarılacak ve Şubat
2001'de de bu ihale sonuçlandırılacak" ikincisi de "Türk
Hava Yolları 14 Aralık 2000 tarihine kadar yüzde 51 hissesiyle
ihaleye çıkarılacak" şeklindedir.
Şimdi, değerli milletvekilleri, çok değerli bir grup
başkanvekilimiz, İçtüzük görüşülürken burada şöyle
söylemişti: "Muhalefet, söyleyecek söz bulamıyor, ancak
bağırıyor." Yine aynı değerli grup
başkanvekili, bütçe açış konuşmasında da şöyle
söylüyordu: "Muhalefet önemli tenkit yapamıyor, bütçe sessiz
geçiyor."
Sessizlikten de gürültüden de kendilerine puan çıkardılar.
Muhalefet bağırıyorsa, aslında, o meydanları dolduran
halk bağırdığı için burada bağırıyor.
Eğer, muhalefet sessizse, acaba sizlere bazı gerçekleri
yumuşaklıkla anlatabilir miyiz diye yumuşak davranıyor.
Sayın değerli grup başkanvekili, her ne şekilde
olursa olsun, ben muhalefete mensup bir milletvekili olarak, ister yavaş
ister haykırarak, nasıl anlarsanız öyle soruyorum: Bakanın
bu bahsettiği, yağmacılık peşinde koşan ve duvarlar
arkasında saklanan ve yatan tilkiler kim? Arkasına arkasına
saklandıkları insanlar kim? Kime satmak istiyorsunuz? Kaça söz
verdiniz? "Dilimizde tüy bitti" demekle bunlar olmuyor, bu işte
şaibe var. (FP sıralarından alkışlar)
Yine, Bakanımız "memleket ibretle seyrediyor; bir kör
dövüşü var, bu kasıtlı yapılıyor" diyor. Evet,
millet de biz de ibretle seyrediyoruz, sizi ve özelleştirmeyi; zira, bu
yağmanın altında milletin hakkı var.
Değerli milletvekilleri, şimdi bunları niye soruyorsun,
niye merak ediyorsun diyebilirsiniz. Bakın, biz, burada, şimdi 5
milyar dolar, 10 milyar dolarları konuşuyoruz... Bursa İlimiz,
tekstil, otomotiv, mobilya, kalıpçılık, gıda sanayii olarak
çok gelişmiş; tarımda bir numara; üniversite kampusu âdeta yeni
bir şehir olmuş, yerine sığmıyor. Bu bakımdan,
Bursa, Türkiye'nin önemli merkezlerinden biri; ancak, demiryolu yok.
Yenişehir Havaalanı açıldı; ancak, elektrik sistemleri
teslimatı yapılmadı, kargo taşımacılığı
yok, ışıklandırma yok, gece uçuşu
yapılamıyor; kule yok, tarifeli uçuş yok. Bunlar için 7,5
trilyon lira bekliyor.
Değerli Bakanıma, demiryolları konusunda 24.10.2000
tarihinde sormuş olduğum bir soruya vermiş olduğu cevapta,
Bakanım "2001 yılında yatırım programına,
güvenlik ve zaruri haller dışında, yeni proje teklif
edilemediğinden, inşaat işi, 2001 yılı programına
teklif edilememiştir" dedi ki, bu yol
-Bandırma-Bursa-Osmaneli-Ayazma-İnönü, ki bunun içerisinde
İnegöl de var- Bursa için böylesine çok önemli. Halbuki,
Bakanımız, 27.11.2000 tarihinde Plan ve Bütçe Komisyonunda
yapmış olduğu konuşmada "Hazinenin kabul
edebileceği faizle hibe veya alacak karşılığı, bu
hattı yapmak mümkün olabilir " diyor.
"Rusya, demiryolları inşaasıyla borçlarını
ödemek istediğini bize bildirdi. Biz, bunu, bakanlıklar arasında
olgunlaştırmaya çalışıyoruz. Bu yol bu şekilde
olabilir" diyor, hatta daha da ileri giderek, Geçitli ile Mudanya
arasında yapılacak 13 kilometrelik bir tünelle bu yolun Mudanya'ya
bağlanması ve biraz evvel bahsettikleri gibi, nerede liman varsa
orada demiryolu projesi gereğiyle 30 kilometrelik bir hatla da bu yolu
Gemlik'e bağlatmaktan söz ediyorlar. Bu yol Bursa için çok önemli ve bunu,
biz, Bursa için çok önemli bir müjde olarak alıyoruz, gerçekleşmesini
de diliyoruz.
Bakın, burada, biraz evvel, Bakanımızın da belirtmiş
olduğu sıkıntı, finans sıkıntısı,
ödemedeki güçlük ve parasızlık...
Şimdi, biz, Telekomda, burada, 5 ilâ 10 milyar doları
konuşuyoruz. Şimdi, ben, Bursa milletvekili olarak, Bursa halkı
adına, bu yağmacılık peşinde koşan, yatan
tilkileri, arkasına saklandıkları duvarları ve
arkasında saklandıkları insanları merak ediyorum;
yağmaladıklarının promosyonu olarak, Bursa için önemli olan
bu projeleri onlardan isteyeceğim. Eğer, bu iş, gazete
çıkarmak, köşe yazısı yazmakla oluyorsa, Bursa'da 1 ulusal,
1 kablolu, 2 bölgesel, 2 yerel televizyon var. Merkezdeki radyo
sayısı 22, ilçelerdeki radyo sayısı 15, ilde çıkan
gazete sayısı 95, dergi sayısı 100 ve bülten
sayısı 54'tür.
Çok değerli köşe yazarlarımız, her gün,
havaalanı, demiryolu, Merinos'un özelleştirilmesi, çevre yolu gibi
konularla ilgili yazılar yazıyorlar. Hatta, bugün, Bursa'daki bir
gazetenin manşeti "demiryolu Ruslardan" şeklinde ve bir
televizyon şu anda, şu dakikada, bu konuyla ilgili bir program yapmak
üzere; bizimle görüşüyor ve bu programı yapıyor. Yoksa,
bazı gazete ve yazarların Türkiye'de bu konuları
yaptırabilmek için ayrıcalığı mı var diyorum.
Burada, "dilimde tüy bitti" demekle olmuyor; bunların
açıklanması lazım, bizim de onların yakasına
yapışmamız lazım ve bu finansları oralardan sağlamamız
lazım diye düşünüyorum. Bunların açıklanması gerekir.
Ulaştırma Bakanlığı, bugünkü yapısı
itibariyle, fevkalade önemli bir bakanlık. Bağlı
kuruluşlarının her biri bir bakanlık büyüklüğünde.
İnsanı, ticarî malı, bilgiyi ulaştırmakla görevli bir
bakanlık. Bugün, dünyanın en önemli sektörleri olan hizmet ve bilgi
sektörlerini kapsıyor. İthalat, ihracat, sanayi, turizm, tarım
gibi sektörlerin altyapısını ulaştırma sektörü
oluşturmaktadır.
Telekomünikasyon içerisinde sanayi ürününün payı dörtte bir ise, dörtte
üçüde bilgi teknolojisine dayanan ürünler olarak hesaplanmaktadır. Bu
bakımdan, bilgiye ulaşmak çok önemlidir. Hem
taşımacılık hem de haberleşme, bilgiye ulaşma,
Ulaştırma Bakanlığının görev alanında;
ancak, Ulaştırma Bakanlığı,
taşımacılığın ve haberleşmenin bazı
alanlarını kapsamıyor.
Denizcilik Müsteşarlığının, Ulaştırma
Bakanlığının dışında olması, önemli bir
zafiyettir. Türk Hava Yolları, yıllardır, Ulaştırma
Bakanlığında ayrı bir konumdadır. Özelleştirme
kapsamına alınmıştır; yaklaşık on
yıldır ne özelleştirilir ne de Bakanlık bünyesine dahil
edilir.
Bu bakımdan, Ulaştırma Bakanlığının
bütçesi münasebetiyle bu saydığım konuların düzeltilmesi
umuduyla ve bu sorduğum soruların muhakkak ama muhakkak cevaplandırılması
umuduyla, Yüce Meclise saygılar sunuyorum. (FP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Sünnetçioğlu.
Sayın Kırbaş, Sayın Bakana sorunuzu
yöneltebilirsiniz efendim; buyurun.
SADIK KIRBAŞ (Çanakkale) - Sayın Başkan,
aracılığınızla, Ulaştırma Bakanı
Sayın Enis Öksüz'e üç kısa
soru yöneltmek istiyorum.
Birinci sorum: 1994 yılında ihale edilen Çanakkale-Kepez
Limanı ne zaman işletmeye açılacaktır?
İkinci sorum: Çanakkale, Kemer, Aksaz ve Şevketiye
Balıkçı Barınakları müdahale edilmediği takdirde,
elden çıkabilecek aciliyet göstermektedir; 2001 yılında bu konu
çözüme kavuşacak mıdır?
Üçüncü sorum: Çanakkale-Bandırma demiryolu konusunda herhangi bir
gelişme var mıdır?
Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kırbaş.
Sayın Tuğmaner, buyurun efendim.
MUSTAFA KEMAL TUĞMANER (Mardin) - Sayın Başkan,
müsaadenizle, Ulaştırma Bakanı Sayın Enis Öksüz'e sorumu
yöneltmek istiyorum.
Sayın Bakanım, bildiğiniz gibi, Mardin Devlet
Havameydanı, büyük çabalarınız sayesinde kasım ayı
1999 tarihinde faaliyete geçmiştir.
Bu konuda şahsınıza ve Devlet Hava Meydanları Genel
Müdürlüğüne teşekkür ediyorum. Yalnız, havameydanımız
açıldığı günden beri uçaklarımızda yirmi gün
öncesinden yer bulmak mümkün değildir. Mardin ekonomisine büyük
faydası olan havameydanının eksikliklerini -örneğin,
itfaiye, akaryakıt ikmali çok önemli, vesaire gibi- ne zaman gidermeyi
düşünüyorsunuz? Bu konuda sizlere inancım tamdır.
Diğer bir sorum: Mardin İlini de içine alan yeni devre
demiryollarının yapımına
ne zaman başlamayı
düşünüyorsunuz?
Bir de, bizim Toros Ekspresimiz var; uzun zamandan beri bunlar
seferlerini aksatmış durumdalar; o konuda da bir bilgi verebilir
misiniz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim, ben de size.
Sayın Seyda, buyurun efendim, sorunuzu alalım.
ABDULLAH VELİ SEYDA (Şırnak)- Sayın
Başkanım, delaletinizle sayın bakanıma şu soruyu
sormak istiyorum:
Şırnak havaalanının yapımına ne zaman
başlanacaktır?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim.
Sayın Levent, buyurun.
MÜKERREM LEVENT (Niğde) - Sayın Başkan,
aracılığınızla sayın bakanıma
aşağıdaki sorularımı yönlendiriyorum:
Sayın Bakanım, Niğde Telekom Müdürlüğünün Genel
Müdürlüğünüzden üç tane santral talebi birbuçuk yıldır yerine
getirilmemiştir.
Niğde Devlet Demiryollarının yolcu kapasitesinin
artırılacağı geçen yıl söylenmişti; bu sene de
bir değişiklik yok.
Sayın Bakanım, Niğde Havaalanı için bir heyet
gönderecektiniz; bununla ilgili heyetinizi kısa zamanda yollarsanız
memnun oluruz.
Teşekkür eder, saygılar
sunarım.
BAŞKAN - Sayın Sobacı, buyurun.
BEKİR SOBACI (Tokat) - Sayın Başkanım,
aracılığınızla aşağıdaki
sorularımı Millî Savunma Bakanımıza arz ediyorum:
Birinci sorum: Makine Kimya Endüstrisi Kurumu, yapılan bir
düzenlemeyle Sanayi Bakanlığından alınıp
Bakanlığınıza bağlandı. Yönetim Kurulunda iki
muvazzaf Genelkurmay temsilcisi zaten vardı; bu düzenlemenin, Makine
Kimyanın verimliliğini artıracağına inanıyor
musunuz?
İkinci sorum: Bu
bağlamda, ülke savunmasında yetişmiş insangücü ve deneyime
sahip Ana Tamir ve Ağır Bakım Fabrikalarının, uzun
vadeli tedarik planı çerçevesinde modernizasyonu ve üretime
katkıları için Makine Kimya'yla bir entegrasyonu konusunda master
çalışması var mı?
Üçüncü sorum: TAİ tesislerinde ülke ihtiyacı olan taarruz ve
saldırı helikopterlerinin, yerli üretim katkısı da
sağlanarak, üretimi konusundaki çalışmalar hangi
safhadadır?
Dördüncü sorum: Makine Kimya Endüstrisi ÇANSAŞ Tesislerinde, ürün
yelpazesi bağlamında günümüz muharebe araçlarına dönük üretim
düzenlemesi tamamlandı mı?
Beşinci sorum: Makine Kimya Endüstrisi Kurumu Yönetim Kurulunun,
birkaç yıl önce ithal kararı
almasına rağmen ithali yapılmayan 2 000 librelik uçak
bombalarının çelik gövde dövme tezgâhı ithalatı
yapıldı mı, tamamlandı mı?
Altıncı sorum: OYAK tarafından, ülkemizde meydana gelen
depremde, deprem bölgesine aynî ve nakdî olarak ne kadar yardım
yapılmıştır?
Son sorum: Roketsan'da ileri teknoloji ve yeterli menzil
ihtiyacını karşılayacak ürünlerde lisans
sıkıntısı var mı?
Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkanım, müsaadenizle Ulaştırma
Bakanıma iki sorum var.
Bir yönüyle de Gümrük Müsteşarlığını
ilgilendiriyor; ama, nakliyecileri de ilgilendirdiği için Sayın
Bakanım... C-2 yetki belgeli nakliye firmalarında yükleme yapan,
gümrük yüklemesi yapan bir kişiye şifre verildi. Bu da, birkaç yerde
yükleme yapan bu gümrükçülerin, nakliyeciyi zarara uğratan, mağdur
eden gecikmelere sebep oluyor. Bu konuda, eğer, bir
aracılığınız olursa, bu şifreden dolayı
gecikmelerde yardımınızı istirham ediyorum.
Bir de, geçen bütçe de sordum; iyi şeyler olacak demiştiniz
nisan ayında. GSM ihalelerinden sonra, tam rekabete açıldık
mı ve bu manada kontör ücretlerinde Avrupa seviyelerine iniş
sağlandı mı?
Teşekkür eder; saygılar sunarım.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Sobacı.
Sayın Ünal?.. Yok.
Sayın İlimen, buyurun.
MUSTAFA İLİMEN (Edirne) - Sayın Başkanım, ilk
sorum, Sayın Ulaştırma Bakanımıza.
Sayın Bakanım, Bakanlığımızın
bilgileri dahilinde, bugüne kadar, Edirne İl Özel İdare
imkânlarıyla, 840 milyar lira harcanarak yapımı sürdürülen Mimar
Sinan Havaalanının bu şekilde tamamlanmasının mümkün
olmadığını sizler de takdir ediyorsunuz. Havaalanıyla
ilgili Bakanlığımız bünyesinde yapılan
çalışmalar hangi aşamadadır?
Sayın Başkanım, diğer iki sorum, Sayın Millî
Savunma Bakanımıza.
Sayın Bakanım, Edirne İlinin en büyük deniz sahilinin
bulunduğu Enez İlçesi, askerî yasak bölge kapsamında
olduğundan, yabancı turistin girmesi yasaktır. 21 inci
Yüzyılda, yabancı turiste giriş yasağının
uygulanması yöre halkını üzmekte ve turizme büyük darbe
vurmaktadır. Bu yasağın kaldırılmasıyla ilgili,
Bakanlığımızca herhangi bir çalışma mevcut mudur?
Diğer sorum: Yine, İlimizin Yunanistan'la 116 kilometre,
Bulgaristan'la 80 kilometre kara sınırı mevcuttur. Bu
sınırlarımıza yakın köylümüz, gerek tarım
yaparken gerekse hayvancılıkta, sınır güvenliği
nedeniyle çok büyük zorluklar çekmektedir; âdeta, çiftçilik ve
hayvancılık yapılamaz duruma gelmiştir. Elini kolunu
sallayarak ülkenin bir ucundan giren İranlı, Pakistanlı,
Iraklı kaçaklar, ülkenin tümünü geçerek, Batı'ya geçmek için bu sınırlarımızı
kullanmaktadır; ama, zararını, Edirne köylüsü ve çiftçisi
çekmektedir. Bu konuda, herhangi bir önlem alınması düşünülüyor
mu?
Saygılar sunarım.
BAŞKAN - Sayın Dayanıklı; buyurun efendim.
BAYRAM FIRAT DAYANIKLI (Tekirdağ) - Sayın Başkan,
aracılığınızla, Ulaştırma Bakanıma,
aşağıdaki soruyu yöneltmek istiyorum:
Elektrik Mühendisleri Odasının, Türk Telekom ve iki özel GSM
şirketi arasında imzalanan ara bağlantı sözleşmesinin
iptali için açtığı dava sonucunda, Telekomun, trilyonlar
kazandığı veya kazanacağı belirtiliyor. Davayı
kaybetmesine rağmen, kazançlı çıkan Telekomun, temyize gitmesi
için, Bakanlığınız ve Telekom nezdinde baskıların
arttığına dair iddialar var. Ara bağlantı
sözleşmelerinin yapıldığı 1998 yılından bu
yana, GSM şirketlerine toplam 580 trilyon lira ödeyen Telekom, bu iki
şirketten, sözleşme çerçevesinde 117 trilyon lira almış.
Gelir paylaşımının haksız olduğunu ifade eden
Telekom, hak ettiği trilyonlarca lirayı, bu GSM şirketlerinden
ne zaman tahsil edecektir?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.
Sayın Eser, buyurun efendim.
KÜRŞAT ESER (Aksaray) - Sayın Başkanım,
aracılığınızla, Ulaştırma
Bakanımızdan öğrenmek istiyorum:
Sayın Bakanım, Aksaray'ın, Orta Anadolu'nun incisi
olduğunu biliyorsunuz, sanayiin gelişmesine son derece müsait
olduğunu biliyorsunuz. Aksaray 75 inci Yıl Havaalanının
bitirilmesi konusunda söz vermiştiniz; 2001 yılı için sözünüzde
duruyor musunuz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Sayın Çabuk, buyurun.
İHSAN ÇABUK (Ordu) - Sayın Başkan,
aracılığınızla, Ulaştırma
Bakanımız Sayın Enis Öksüz Beye soru yöneltmek istiyorum.
Sayın Bakanım, Ordu ve Giresun İllerimizin ekonomik ve
sosyal geleceği açısından hayatî önem arz eden ve son zamanlarda
turizmde de büyük patlama yapan bu iki ilimiz, kısa adı Or-Gi olan
Ordu-Giresun Havaalanı inşaatı, bu iki il halkının
müşterek girişimleriyle başlatılan ve projesi de hazır
olan Or-Gi Havaalanı, Bakanlığınızca, 2001
yılı programına alındı mı? Alındıysa,
2001 yılı içinde ne kadar ödenek ayrılmıştır;
bunu öğrenmek istiyorum?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim.
Efendim, soruları cevaplayabilirsiniz, buyurun.
NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Sırada olanları okur
musunuz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Bitince okuyacağım efendim.
Buyurun.
MİLLİ SAVUNMA BAKANI SABAHATTİN ÇAKMAKOĞLU (Kayseri)
- Sayın Başkan, Sayın Bekir Sobacı ve Sayın Mustafa
İlimen arkadaşlarımızın sorularını, teknik
yönleri de olduğu için, inceleterek cevap vereceğim.
Arz ederim.
BAŞKAN - Sayın Ulaştırma Bakanımız,
buyurun.
ULAŞTIRMA BAKANI ENİS ÖKSÜZ (İçel) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hazırlıklı olduğum
soruları arz ediyorum; diğerlerini yazılı olarak takdim
edeceğim.
Sayın Mustafa Tuğmaner'in, Mardin Havaalanına daha
sık sefer yapılması talebi, daha önce Türk Hava Yolları
Genel Müdürlüğüne iletilmiştir. Türk Hava Yolları Genel
Müdürlüğü, yeni yıldaki uçuş planlarını programlarken,
bu hususu dikkate alacağını bize bildirmiştir. Takdir
edersiniz ki, Türk Hava Yolları benim Bakanlığıma bağlı
bir kuruluş değildir.
Şırnak Havaalanıyla ilgili soru.
Havaalanı uçuş üniteleri projeleri,
kamulaştırması Valilikçe yapılan arazide uygulanmak üzere
Şırnak Valiliğine gönderilmiştir. Söz konusu proje için DPT
Müsteşarlığının düzenlenmesini istediği
fizibilite etüdü formatı Valiliğe gönderilmiş olup, bu konudaki
çalışmalar Valilikçe sürdürülmektedir. İşlemler
bitirildikten sonra Bakanlığım ancak yardımcı
olabilecektir.
Yine, Sayın Tuğmaner'in sorusu.
Mardin Havaalanında önemli bir eksik bulunmamaktadır. Çok az
sefer sayısı olan havaalanlarında birçok hizmet
taşımayla görülebilmektedir; ancak, 2001 yılı içerisinde,
Mardin'in potansiyel gelişmesi de dikkate alınarak, idame projesi
kapsamında giderilecektir. O konuda sizlerin yardımını
talep ediyorum.
Çanakkale-Kepez Limanıyla ilgili konu.
2001 yılında yap-işlet-devret usulüyle ihalesi
yapılacaktır. Daha önceki ihale şartnamesi, tarafımdan
beğenilmediği için iptal edilmiştir.
Sayın Sünnetçioğlu'nun sorusu Bandırma-Bursa ile ilgili.
Söz konusu işin yapım projesi, zorunlu ve güvenlik
dışında işlerin yatırım programına teklif
edilmemesiyle ilgili olarak ertelenmiştir. 2000/11 sayılı
genelge uyarınca bu yapılamamıştır. Projenin
dış kredili olarak gerçekleştirilmesi sözünü verdim,
dış kredisini bulduğum zaman buna başlayabileceğim.
Sayın Kürşat Eser'in sorusu.
Aksaray Valiliğince ihale edilmiş olup, teknik kontrollük
hizmetleri, Bakanlığımız DLH Genel Müdürlüğünce
yürütülmektedir. Bugüne kadar 380 milyar 846 milyon Türk Lirası ödenek
Valilik emrine gönderilmiştir. Fizikî gerçekleşme yüzde 20 olup,
çalışmalar devam etmektedir. 2000 yılında, bütçe
imkânları dahilinde 250 milyar Türk Lirası ödenek tefrik
edilmiştir ve artan ödeneklerden burası desteklenecektir.
Müsaade ederseniz Sayın Başkan, burada, bir ilavede bulunmak
istiyorum: Şimdi aynı Vali mi bilemiyorum, Aksaray Valisi, benden 450
milyar lira istemiştir bu işin bitmesi için; ama, doğru
çıkmamıştır. 3,5 trilyonluk yatırım
gerektirmektedir Aksaray Havaalanı. Bunun için "peki, 450
milyarı verdim; hadi" deyişim ondandı; ama, o rakam
doğru çıkmadı, gecikme bu yüzden olmuştur.
Ordu-Giresun Havaalanıyla ile ilgili soru.
Karadeniz Bölgesinin hava ulaşım ihtiyacını
karşılamak amacıyla, kredili olarak denize dolgu bir sahada
yapılması planlanan havaalanı inşaatı işi, 2001
yılı yatırım programında, 76 trilyon 856 milyar Türk
Lirası proje bedeli ve 1 milyar Türk Lirası yıl ödeneğiyle
yer almaktadır. Hazine Müsteşarlığı, projenin kredili
olarak ihalesi konusunda uygun görüş vermemiştir; verdiği zaman
başlanacaktır.
Edirne Demirhan Stol havaalanı inşaatı, 1997 tarihinde
ihale edilmiş, teknik kontrollük hizmetleri
Bakanlığımız DLH Genel Müdürlüğünce yürütülmektedir.
Bugüne kadar 171 milyar 950 milyon Türk Lirası
harcanmıştır; bakanlığımızdan verilen
yardım. Fizikî gerçekleşme yüzde 57 olup, çalışmalar devam
etmektedir. 2000 yılında 50 milyar Türk lirası ödenek tefrik
edilmiş. Yine, işin 2001 yılı itibariyle tamamlanması
için 1 trilyon 200 milyar Türk Lirası ödenek ihtiyacı
bulunmaktadır. Burada da, ihalede yolsuzluk yapıldığı
gerekçesiyle tarafıma intikal eden şikâyet üzerine, soruşturma
devam etmektedir. Soruşturma bittiği zaman kaldığı
yerden başlanacaktır.
Balıkesir İlinde yapımı istenen balıkçı
barınakları konusu.
Balıkesir İlinde 18 adet yeni balıkçı
barınağının yatırım programına
alınması için, ÇED ve fi-zibilite etüdü yaptırılması
projesinin, Bakanlığımız DLH Genel Müdürlüğü 2001
yılı yatırım programına alınması 1
Ağustos 2000 tarihinde DPT Müsteşarlığından talep
edilmiş; ancak, DPT Müsteşarlığınca, 2001
yılı yatırım programına alınması uygun
bulunmamıştır.
Sayın Fırat Dayanıklı Beyin sorusu.
Temyiz konusunda Türk Telekom başvuruda
bulunmamıştır; çünkü, şikâyetçi makam Telekom
değildir, şikâyetçi makam, Elektrik Mühendisleri Odasıdır,
bu yüzden bulunmamıştır.
Ankara 9. İdare Mahkemesi paylaşımın eşit
olması hususunda karar vermiştir. İşin ilgili cep telefonu
firmalarına tebligatı yapılmış, geçmişe
doğacak toplam zarar hesaplanarak bu firmalardan talep edilmiştir.
Şu anda Türkcell ve Telsim, ticaret mahkemesinden yeni bir karar alarak,
yeni madde hazırlanması hususunda karar almışlardır.
Yani, o davaya karşı dava açmışlar başka bir yerde,
onlar da aksi bir karar almışlardır ve bu konu çözülünceye kadar
mevcut durum devam edecektir. Çözüldüğü zaman devletin alacakları
varsa, bunlar tahsil edilecektir.
BAYRAM FIRAT DAYANIKLI (Tekirdağ) - Devletin alacağı ne
kadar Sayın Bakan?
ULAŞTIRMA BAKANI ENİS ÖKSÜZ (İçel) - 117 trilyon bizim,
585 trilyon onların, toplayıp ikiye bölerseniz
alacağımız o kadar çıkıyor.
Şunu ifade etmek istiyorum; bu konu sözleşmeden doğan bir
konudur. Daha evvel bu şirketlerle yapılmış olan
sözleşmelerdeki maddelerden doğmaktadır. Devletin
yapmış olduğu sözleşme tabiî ki bizim
tarafımızdan tek taraflı bozulmaz.
Niğde merkezine 880 hatlık santral ilavesi
gönderilmiştir. Başka da bekleyen talep yoktur.
Diğer soruları yazılı cevaplandıracağım.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Ben de teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Sayın Gül, buyurun efendim, sorunuzu sorabilirsiniz.
MUSTAFA GÜL (Elazığ) - Sayın Başkanım,
delaletinizle aşağıdaki sorularımı Sayın
Bakanıma sormak istiyorum:
Elazığ Havaalanı 1938 yılında yapılmaya
başlanmış, 1940 yılında da faaliyete geçmiştir.
Yıllık 300 000 yolcu taşıyabilen bu havaalanı, şu
anda ihtiyaca cevap verememektedir. Ben, kayıtlara geçmesi
bakımından sorumu yöneltiyorum; Elazığ
Havaalanının bu yolcu kapasitesini taşıyabilecek duruma
getirilmesi konusundaki çalışmalar ne zaman
başlatılacaktır?
İkinci bir sorum daha olacak. Güvenlik nedeniyle
kapatılmış bulunan Elazığ-Tatvan demiryolu ne zaman
yolcu taşımaya başlayacak ve bu, haftada kaç gün olacaktır?
Bir diğer sorum da Sayın Millî Savunma Bakanıma olacak:
Askerlik şubelerinin açılması için, mutlaka belli bir kriter
veya belli bir ölçü vardır. Bu şubelerin açılması için
hangi kriterler uygulanmaktadır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim.
Sayın Çelik?.. Yok.
Sayın Arınç?.. Yok.
Sayın Kaya, buyurun efendim.
MEHMET KAYA (Kahramanmaraş) - Sayın Başkanım,
yardımlarınızla, Ulaştırma Bakanımız
Sayın Enis Öksüz'e aşağıdaki sorumu sormak istiyorum :
Kahramanmaraş demiryolu istasyonuna tek yönlü kör bir giriş
şeklinde tren girip çıkmaktadır. Kahramanmaraşlılar,
trenin, gelirken de giderken de Kahramanmaraş'ın içinden geçmesini
istemektedirler. Bu konuda bir çalışmanız ve projeniz var
mıdır? Eğer, varsa, ne zaman bu durum gerçekleşecektir?
Saygılarımı sunarım.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim.
Efendim, bu son sorulara cevaplarınızı lütfen
yazılı olarak verin.
Sayın milletvekilleri, Sayın Yılmazyıldız,
Sayın Demir, Sayın Polat, Sayın Erbaş, Sayın Gülle,
Sayın Öztürk, Sayın Kabataş, Sayın Seven, Sayın Çümen,
Sayın Yumakoğulları, Sayın Çiçek, Sayın
Yıldız, Sayın Erdir ve Sayın Türker'in sorularını
zamanımız kalmadığı için alamıyorum efendim.
MURAT AKIN (Aksaray) - Sayın Başkan, bizim de
ikazımız yanıyor!..
BAŞKAN - Efendim, bilgisayar, zannediyorum, ancak bu
kadarını yükleyebiliyor, ondan sonrasını ben göremiyorum.
MURAT AKIN (Aksaray) - Sayın Başkan, Sayın
Bakanımızdan Aksaray'a...
BAŞKAN - Efendim, lütfen,
çok rica ediyorum.
FETHULLAH ERBAŞ (Van) - Sayın Başkan, izin verir
misiniz...
BAŞKAN - Buyurun efendim.
FETHULLAH ERBAŞ (Van) - Efendim, ben, Arınç'tan önce
bastım, daha sonra da Arınç'ın mikrofonunu yaktık; ama,
Arınç bey benden önce çıktı, bize sıra gelmedi.
BAŞKAN - Bilgisayar, grup başkanvekili olduğunu
ayırt ediyor herhalde, onun için efendim!
FETHULLAH ERBAŞ (Van) - Efendim, bu, milletvekillerinin sorusu
mudur, yoksa grup başkanvekillerinin sorusu mudur?
BAŞKAN - Efendim...
FETHULLAH ERBAŞ (Van) - İçtüzüğün hangi maddesinde
yazıyor; grup başkanvekillerine mi söz veriliyor, milletvekillerine
mi söz veriliyor?..
BAŞKAN - Zannediyorum, Sayın Arınç sizden önce
basmış, size öyle gelmiş.
FETHULLAH ERBAŞ (Van) - Hayır efendim, ben bastıktan
sonra Sayın Arınç'a söyledim, onun düğmesine daha sonra
bastık efendim.
BAŞKAN - Sayın Erbaş, istirahat buyurun efendim;
bilgisayar yönlendiriyor, ben değil.
FETHULLAH ERBAŞ (Van) - Haksızlık oluyor, ben onu arz
etmek istiyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, sırasıyla yedinci
turda yer alan bütçelerin bölümlerine geçilmesi hususunu ve bölümlerini
ayrı ayrı okutup, oylarınıza sunacağım.
Millî Savunma Bakanlığı 2001 malî yılı
bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunu-yorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum :
A ) MİLLİ SAVUNMA
BAKANLIĞI
1.- Millî Savunma
Bakanlığı 2001 Malî Yılı Bütçesi
A
- C E T V E L İ
Program |
|
|
|
Kodu |
A ç ı
k l a m a |
L i r a |
|
|
|
|
|
101 |
Genel
Yönetim ve Destek Hizmetleri |
605 475 073
000 000 |
|
|
BAŞKAN-
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
102 |
Millî
Savunma Hizmetleri |
4 521 109
927 000 000 |
|
|
BAŞKAN-
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
|
|
|
|
|
|
T O P L A
M |
5 126 585
000 000 000 |
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Millî Savunma Bakanlığı 2001 malî yılı
bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
2.- Millî Savunma
Bakanlığı 1999 Malî Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN - Millî Savunma Bakanlığı 1999 malî
yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
(A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum :
Millî
Savunma Bakanlığı 1999 Malî Yılı Kesinhesabı
A - C E
T V E L İ
|
|
L i
r a |
|
|
|
|
|
|
- Genel
Ödenek Toplamı |
: |
2 843 772
101 728 000 |
|
- Toplam
Harcama |
: |
2 379 336
418 155 000 |
|
-
İptal Edilen Ödenek |
: |
613 958
493 358 000 |
|
- Ödenek
Dışı Harcama |
: |
150 645
002 125 000 |
|
- 1050
S.K.55 inci Mad.ve Özel |
|
|
|
- Kanunlar
Ger.Ertesi Yıla |
|
|
|
- Devreden
Ödenek |
: |
1 122 192
340 000 |
|
- 1050
S.K.83 üncü Mad.ve |
|
|
|
-
Dış Proje Kredilerinden Ertesi |
|
|
|
-
Yıla Devreden |
: |
390 340
713 699 000 |
BAŞKAN- (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Millî Savunma Bakanlığı 1999 malî yılı
kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Ulaştırma Bakanlığı 2001 malî yılı
bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum :
B ) ULAŞTIRMA BAKANLIĞI
1.- Ulaştırma
Bakanlığı 2001 Malî Yılı Bütçesi
A
- C E T V E L İ
Program
Kodu |
A ç ı
k l a m a |
L i r a |
|
|
|
101 |
Genel
Yönetim ve Destek Hizmetleri |
17 646 050
000 000 |
|
BAŞKAN-
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
111 |
Ulaştırma
Politikasının Düzenlenmesi Hizmetleri |
2 801 250
000 000 |
|
BAŞKAN-
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
112 |
Ulaştırma
İnşaatı Hizmetleri |
73 997 700
000 000 |
|
BAŞKAN-
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
900 |
Hizmet Programlarına
Dağıtılamayan Transferler |
10 348 000
000 000 |
|
BAŞKAN-
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
999 |
Dış
Proje Kredileri |
3 000 000
000 000 |
|
BAŞKAN-
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
|
|
|
T O P L A
M |
107 793
000 000 000 |
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Ulaştırma Bakanlığı 2001 malî yılı
bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
2. - Ulaştırma
Bakanlığı 1999 Malî Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN- Ulaştırma Bakanlığı 1999 malî
yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
(A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
Ulaştırma Bakanlığı 1999 Malî
Yılı Kesinhesabı
A - C E
T V E L İ
|
|
L i
r a |
|
|
|
|
|
|
- Genel
Ödenek Toplamı |
: |
53 695 051
912 000 |
|
- Toplam Harcama |
: |
45 591 260
848 000 |
|
-
İptal Edilen Ödenek |
: |
8 060 172
152 000 |
|
- Ödenek
Dışı Harcama |
: |
19 738 456
000 |
|
- 1050
S.K.55 inci Mad.ve Özel |
|
|
|
- Kanunlar
Ger.Ertesi Yıla |
|
|
|
- Devreden
Ödenek |
: |
63 357 368
000 |
|
- 1050
S.K.83 üncü Mad.ve |
|
|
|
-
Dış Proje Kredilerinden Ertesi |
|
|
|
-
Yıla Devreden |
: |
92 928 726
000 |
BAŞKAN- (A) cetvelini kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Ulaştırma Bakanlığı 1999 malî yılı
kesinhesabının bölümleri kabul
edilmiştir.
a) TELSİZ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1. - Telsiz Genel Müdürlüğü 1999
Malî Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN- Telsiz Genel Müdürlüğü 1999 malî yılı
kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum :
Telsiz Genel Müdürlüğü 1999 Malî Yılı
Kesinhesabı
A - C E
T V E L İ
|
|
L i
r a |
|
|
|
|
|
|
- Genel
Ödenek Toplamı |
: |
10 243 155
817 000 |
|
- Toplam
Harcama |
: |
8 543 427
156 000 |
|
-
İptal Edilen Ödenek |
: |
168 450
196 000 |
|
- Ödenek
Dışı Harcama |
: |
19 738 456
000 |
|
- 1050
S.K.55 inci Mad.ve Özel |
|
|
|
Kanunlar Ger.Ertesi Yıla |
|
|
|
Devreden Ödenek |
: |
1 531 278
465 000 |
BAŞKAN- (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
B - C E
T V E L İ
|
|
L i
r a |
|
|
|
|
|
|
- Bütçe
tahmini |
: |
1 597 600
000 000 |
|
- Yılı
tahsilatı |
: |
10 468 952
367 000 |
BAŞKAN- (B) cetvelini kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Telsiz Genel Müdürlüğü 1999 malî yılı
kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Değerli milletvekilleri, böylece Millî Savunma
Bakanlığı ve Ulaştırma Bakanlığı 2001
Malî Yılı Bütçeleriyle, Millî Savunma Bakanlığı,
Ulaştırma Bakanlığı ve Telsiz Genel Müdürlüğünün
1999 Malî Yılı Kesinhesapları kabul edilmiştir.
Hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum, temenni
ediyorum.
Sayın milletvekilleri, yedinci tur görüşmelerimiz
tamamlanmıştır. Saat 18.00'de toplanmak üzere, birleşime
ara veriyorum.
Kapanma Saati
: 15.55
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 18.00
BAŞKAN: Başkanvekili Nejat
ARSEVEN
KÂTİP ÜYELER: Mehmet AY (Gaziantep),
Hüseyin ÇELİK (Van)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 32 nci Birleşimin Üçüncü
Oturumunu açıyorum.
Bütçe görüşmelerine kaldığımız yerden devam
edeceğiz.
Sekizinci tur görüşmelerine başlıyoruz.
Sekizinci turda, Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı, Orman Bakanlığı ve Orman Genel
Müdürlüğü bütçeleri yer almaktadır.
IV. - KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
(Devam)
1. - 2001 Malî Yılı Genel ve
Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Bütçe Kanunu
Tasarıları ile 1999 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli
İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/764;
1/765; 1/740, 3/642; 1/741, 3/643) (S.Sayısı: 552, 553, 554, 555) (Devam)
C) ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANLIĞI
1. - Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı 2001 Malî
Yılı Bütçesi
2. - Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı 1999 Malî Yılı Kesinhesabı
D) ORMAN BAKANLIĞI
1. - Orman Bakanlığı 2001 Malî
Yılı Bütçesi
2. - Orman Bakanlığı 1999 Malî Yılı Kesinhesabı
a) ORMAN
GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1. - Orman Genel Müdürlüğü 2001 Malî
Yılı Bütçesi
2. - Orman Genel Müdürlüğü 1999 Malî
Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.
Konuşmalara, önce Demokratik Sol Parti Grubundan
başlayacağız.
Grupların konuşma süreleri 30'ar dakikadır. Gruplara
mensup değerli milletvekili arkadaşlarımız konuşma
sürelerini diledikleri gibi paylaşabilirler; ama, sabahtan beri
yapmış olduğum uygulamayı aynen devam ettireceğim ve
sadece grup konuşmalarının sonunda 1 dakika süre ilave
edeceğim, onun dışında konuşmacı arkadaşlarım,
gruplarının sürelerini de bildiklerine göre kullanabilirler, ben
sadece bir hatırlatmada bulunacağım.
Demokratik Sol Parti Grubu adına ilk söz, İzmir Milletvekili
Sayın Rahmi Sezgin'e aittir efendim.
Buyurun Sayın Sezgin. (DSP ve MHP sıralarından
alkışlar)
DSP GRUBU ADINA RAHMİ SEZGİN (İzmir) - Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri;
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bütçesi
üzerinde Demokratik Sol Parti Grubunun görüşlerini sunmak üzere
huzurlarınızdayım; bu vesileyle, hepinize şahsım ve
Grubum adına saygılarımızı sunarım.
20 nci Yüzyılın son yarısı, tüm dünyada, emeğin
yoğun olarak kullanıldığı bir dönem olmuştur. Bu
emeğin sahiplerine, çağdaş çalışma ve sosyal güvenlik
koşulları sağlanması ve hastalıklarında gerekli
sağlık hizmetini alabilecekleri bir düzenin kurulabilmesi
amacıyla, tüm dünyadaki uygulamalara paralel olarak, ülkemizde de
Çalışma Bakanlığı kurulmuştur.
Bu bakanlık içerisinde, sosyal güvenlikten sorumlu olan ve
aynı zamanda sağlık hizmeti veren Sosyal Sigortalar Kurumu,
ülkemizde 30 milyonun üzerindeki insanın yaşam
koşullarını düzeltmeye çalışmaktadır. Bunun
yanı sıra, diğer bir sağlık ve sosyal güvenlik
kuruluşu olan Bağ-Kur da yaklaşık 13 milyon
bağımsız çalışana hizmet etmektedir.
Bu kurumlar ve diğer sağlık kuruluşları, tüm
eksik ve aksaklıklarına rağmen, ülkemizde, en iyi hizmet veren
kurumlardan biridir. Düşünün bir kez; hem ülkenin yarısına
sağlık hizmeti vereceksiniz hem de bu hizmeti, ülkemizdeki doktor ve
hemşire sayısının yüzde 10-15'iyle yapacaksınız.
SSK bünyesinde bu mucizeyi yaratan sağlık
çalışanlarımıza en içten teşekkürlerimi sunuyorum.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Sosyal Sigortalar
Kurumunun, 60 000'e yakın personeli, 600'e ulaşan tesisiyle,
merkezden yönetilecek boyutu aştığı görülmektedir. Sosyal
Sigortalar Kurumunun, yeniden yapılanmayla, sağlık ve sigorta
işleri ayrılmıştır. Gerçekten, bu, çok önemli bir
karardır. Temennim, bu güzel başlangıcın, sosyal güvenlik
kuruluşları arasındaki norm ve standart birliğinin
sağlanması olarak devam etmesi ve aralarındaki koordinasyonun sağlanmasıdır.
SSK, Bağ-Kur ve Türkiye İş Kurumu, zaten, aynı
bakanlığa bağlı ve aralarında işbirliği ve
koordinasyon olan ve olması gereken kuruluşlardır.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının
kendisine bağlı ve bir arada olan bu üç kuruluşunun
yanında, Emekli Sandığı, yeşil kart yönetimi, 65
yaş üstü muhtaç yaşlılara verilen sağlık hizmeti ve
diğer kamu kurum ve kuruluşlarının verdikleri
sağlık hizmetini bir araya getirerek, bu koordinasyonun
sağlanmasını da zorunlu görüyorum.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Bağ-Kurla
ilgili bir başka konuya değinmek istiyorum. Bağ-Kurluların
sağlık hizmeti almaları konusunda önemli yakınmalar
vardır. Özellikle, verdikleri sağlık hizmetlerinin parasal
karşılığını tahsil edemedikleri için, Bağ-Kurluya
hizmet vermeme kararı alan çok sayıda üniversite hastanesi
olduğu bilinmektedir. Sosyal Sigorta Kurumu içinde de bazı
yakınmalar kulağımıza gelmektedir. İşçilerimiz ve
aileleri ile Bağ-Kurlu yurttaşlarımızı kaliteli
sağlık hizmeti almaktan alıkoyan bu uygulamanın önlenmesi
için gerekli tedbirlerin alınacağından kuşkum yoktur;
ancak, ivedi olarak gerekenin yapılmasını öneriyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kurum
hastanelerinin, arzu edilen düzeyde ve kalitede hizmet verebilmeleri için
gereken tedbirlerden biri de, kapasiteleri kadar hasta kabul etmelerinin
sağlanmasıdır. Bu nedenle, hastalardan, hastaneye gitmeleri
gerekenleri bir sistemle ayırmak ve diğerlerini, semt
polikliniklerinde tedavi etmek iyi bir çözüm yolu olabilir diye
düşünüyorum. Bu uygulamaya yardımcı olabilmek amacıyla, ilk
akla gelen şey, işyerlerimizdeki "işyeri
hekimliği" uygulamasının geliştirilmesi olabilir.
Biliyorsunuz, bugünkü uygulamada, 50 kişiyi aşan bir işyerinde,
bir işyeri hekimi bulundurmak yasa gereğidir. İşyerlerimizdeki
bu hekimler, başvuran hastalardan bir bölümünü kendileri tedavi ettikleri
için hastaneye sevk edilenler azalmakta ve böylece hastanelerin yükü biraz
olsun hafiflemektedir. Bu uygulamalara paralel olarak, 50 kişinin
altındaki işyerleri için -örneğin birden fazla işyerine
hitap edecek- grup işyeri hekimliği gibi bir sistem
geliştirilmeli, hekime ödencek ücret, bu işyerlerince müştereken
karışlanmalıdır. Ayrıca, işyeri hekimleri tam gün
çalışmalı ve işçinin bakmakla yükümlü olduğu
kişiler de bu hizmetten yararlandırılmak suretiyle, daha fazla
hastanın, hastaneye gitmeden tedavisi yapılabilmelidir. Buna ilave
olarak, gereken yerlere kurulacak dispanserlerle, hastanelerin yükü mutlaka
hafifletilmelidir. Gerektiğinde, grup işyeri hekimliği
uygulamasına devlet desteği de eklenmek suretiyle, tatbikat
kolaylaştırılabilir.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 1999
yılında, 78 000 iş kazası ve
1 025 meslek hastalığı sonucu, 1 333 işçimiz
hayatını kaybetmiştir. 3 407 işçimiz sürekli iş
göremez hale gelmiş ve 1 900 000 işgünü de kaybedilmiştir.
İş kazalarının önlenmesi, hem işverenin ve hem de
işçinin bilinçlenmesine bağlıdır. İşverenlerimiz,
İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği
Tüzüğünün öngördüğü tedbirleri mutlaka almalıdır. Bu
hususta, konuyla ilgili müfettişlere büyük görevler düşmektedir.
İşçimiz de tüzük hükümlerine uymalı "bana bir şey
olmaz" diye gözü kara gitmemeli ve bu hususta eğitilmelidir. Bu
karşılıklı anlayış sağlandığı
takdirde, başarı sağlamak güç olmayacaktır.
Özetle:
1. Sosyal güvenlik halen toplumun tümüne
yaygınlaştırılamamıştır.
2. Sosyal güvenlik kurumları çok uzun yıllardan beri, idarî ve
malî yönden iyi yönetilememiştir.
3. Aktif sigortalılarla pasif sigortalılar arasında
denge, bir süredir bozuk olarak devam etmektedir.
4. Kayıtdışı istihdam yeterince önlenememiş,
kaçak işçi çalıştırmalarının önü
alınamamıştır.
5. Sosyal güvenlik kurumları arasındaki norm ve standart
farklılığı giderilmelidir.
6. Sosyal güvenlik kurumlarında emekliler arasındaki standart
farklılığı kaldırılmalıdır.
Bütün bu tespitlerimizin gerçekleşmesi durumunda, hem
yaşamlarını emeğiyle sağlayan yurttaşlarımızın
ve hem de işverenlerimizin, mutlu bir Türkiye'nin temel taşları
olacağına inanıyorum.
Bu duygu ve düşüncelerle, Grubum ve şahsım adına,
hepinize sevgiler ve saygılar sunar, Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı bütçesine, Grup olarak olumlu oy vereceğimizi
bildirir; bütçenin, Bakanlığımıza ve ülkemize
hayırlı olmasını dilerim. (DSP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Sezgin.
Demokratik Sol Parti Grubu adına ikinci söz, Tunceli Milletvekili
Sayın Bekir Gündoğan'a aittir.
Buyurun Sayın Gündoğan. (DSP sıralarından
alkışlar)
DSP GRUBU ADINA BEKİR GÜNDOĞAN (Tunceli) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı bütçesi üzerinde, Partim ve şahsım
adına söz almış bulunmaktayım; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Bir ülkede sosyal refah ve sosyal adaleti sağlamanın en önemli
araçlarından biri sosyal güvenliktir. Devletin dar ve orta gelirli
gruplarına sosyal güvenlik hizmetleri sunması, devletin sosyal
güvenlik politikasının ayrılmaz bir parçasıdır.
Sosyal Sigortalar Kurumu hem hizmet sunucusu hem de finansman
kaynağı durumundadır. Bağ-Kur, Emekli
Sandığı, İş ve İşçi Bulma Kurumu ise
yalnızca finansman sağlayıcı durumda olup, kamu ve özel
kesimden hizmet satın almaktadır. Birçok etkene bağlı
olarak, bu kurumlar, yıllardan beri çeşitli sorunlarla
karşı karşıya kalmışlardır. Ülkemizde sosyal
ve ekonomik durumu olumsuz etkileyecek bir duruma gelebilmiştir.
2001 yılı bütçesi 7,2 katrilyon civarında olan SSK, 34
milyonu aşkın vatandaşımıza 81 il müdürlüğü, 18
sigorta müdürlüğü, 530 sağlık tesisi, 58 600 personeliyle sigorta ve
sağlık alanında hizmet vermektedir. Ayrıca, devlet
memurları sınavı sonucu yapılacak atamalarla personel
sayısına 10 300 kişi daha eklenecektir.
Kurumun sağlık personeli, özellikle de uzman hekim
ihtiyacının ivedilikle kapatılması gerekir; çünkü, Kurumun
finansal kaynaklarının etkin kullanılabilmesi için önemli bir
faktör de uzman hekim sorununun giderilmesidir. Uzman hekim
sıkıntısı çeken çoğu illerde yapılan sevklerle
hem hasta hem de kurum büyük sorunlarla karşılaşmaktadır.
Örneğin, Tunceli İlinde uzman hekim bulunmaması, hastaların
Elazığ ve Diyarbakır gibi büyük illere sevkini mecbur
kılmaktadır. Bu, maddî kayba ve zaman kaybına yol açmakla
beraber hastaların tedavisini de geciktirmektedir, özellikle büyük
kentlerimizde yığılmalara neden olmaktadır.
Bir diğer sorun da kayıtdışı istihdam
sorunudur. Ülkemizde halen ücret ve aylık
karşılığı çalışanların yüzde
40'ına yakın; yani, 4-4,5 milyon civarında kaçak işçi bulunmaktadır.
Ayrıca, 7 500 civarında da kaçak yabancı işçi
bulunmaktadır.
1999 yılı itibariyle Kuruma prim ödeyen toplam sigortalı
sayısı 6 milyon 760 bine ulaşmıştır. 2000
yılı sonu itibariyle toplam sigortalı sayısının 7
milyon 100 bin olacağı tahmin edilmektedir.
1999 yılında 2,1 katrilyon olarak gerçekleşen prim
gelirlerinin, 2000 yılı sonunda 4,4 katrilyon liraya
ulaşması beklenmektedir.
Kurumun, primler dahil, çeşitli kaynaklardan elde ettiği
gelirler toplamı, 1999 yılında 2,4 katrilyon lirayken, 2000
yılında 4,7 katrilyon lira olması beklenmektedir. Kurumun
giderleri ise, 1999 yılında 3,6 katrilyon lira olup, 2000
yılında 5,3 katrilyon liraya ulaşması beklenmektedir.
Kurum, ödemeler açığını kapatmak üzere, 1992
yılından bu yana, her yıl katlanarak büyüyen miktarda hazine
yardımı almıştır. Hazine yardımı, sekiz
yıl boyunca, 100 ilâ 400 milyon dolar arasında
değişmiştir. Sadece 1999 yılında, hazineden
sağlanan finans desteği, 2 milyar 600 milyon dolardır. 2000
yılı ilk beş ayında ise hazine desteği, 665 milyon
dolar civarındadır. Kurum, 1992 yılından bu yana ilk defa,
2000 yılı haziran ayından itibaren, sağlıklı ve
sigorta giderlerini kaynaklarıyla karşılayabilir duruma
gelmiş ve hazine desteği almamıştır. Bu da, geçen
yıl ile bu yıl arasında 2 milyar dolar gibi, pozitif bir
gelişme demektir. Bu, oldukça önemli ve sevindirici bir gelişmedir.
Sosyal güvenlik reformu için örnek gösterilen gelişmiş ülkeler
ile Türkiye arasında, anlayış ve sunulan hizmetler
açısından tam bir uçurum bulunmaktadır. Yıllardan beri, bu
anlamda, ciddî bir çalışma göze çarpmamaktadır.
Gelişmiş ülkelerde sosyal güvenlik harcamaları ulusal bütçeden
karşılanıyor; genel sağlık, yaşlılık
sigortası, istihdama, primlere bağlı olmaksızın ulusal
bütçeden kaynak aktarılıyor; sosyal güvenlik sistemini devletin öncelikli
görevi olarak gören gelişmiş ülkeler, bütçelerinden en büyük
payı buraya ayırıyorlar. Örneğin, Almanya, bütçesinden en
büyük payı, yüzde 35,5 -yani 173,3 milyar mark- ile sosyal güvenliğe
ayırmıştır.
Avrupa Birliği ülkelerinde, devletin, sosyal güvenlik sistemine
doğrudan katkısı yüzde 24, ABD'de yüzde 29,5, İngiltere'de
yüzde 55,1, Yunanistan'da yüzde 12,4, Fransa'da yüzde 19,6, Kanada'da yüzde
60,9, Portekiz'de yüzde 15,4'e ulaşıyor.
AB ülkelerinde sosyal güvenlik ve eğitim harcamaları, toplam vergi
yükünün yüzde 73'üne denk düşmektedir. Türkiye'de ise bu oran, yüzde 34'te
kalıyor.
Avrupa ülkelerinde toplam nüfusun yüzde 99'u sosyal güvenlik
şemsiyesi altında bulunmaktadır. Türkiye'de ise nüfusun yüzde
15'inin hiçbir güvencesi bulunmamaktadır.
Avrupa ülkelerindeki sosyal güvenlik standardı, Uluslararası
Çalışma Örgütünün (ILO) 102 sayılı sözleşmesinde
belirtilen 9 ayrı güvencenin sağlanmasından oluşuyor.
İş kazaları, meslek hastalıkları, hastalık,
annelik, yaşlılık, malullük, ölüm, işsizlik ve aile
sigortası olmak üzere, 9 ayrı sosyal
riske sağlanan güvencelerin sayısı, son yıllarda
sayıları artan dul kadınlar ve yaşlıların
bakım sorunlarına güvenceler getiren 2 yeni maddenin eklenmesiyle
11'e yükselmiştir.
Gelişmiş ülkelerde sağlanan sosyal güvenlik
yardımlarının, emeklilik maaşı, işsizlik
sigortası gibi, insanın günün koşullarına göre
yaşamasını sağlayacak seviyede olmasına dikkat
edilmektedir.
Ülkemizde gözardı edilen bir başka konu da, iş
kazaları ve meslek hastalıklarıdır. 1999 yılında
meydana gelen 78 000 iş kazası, 1 025 meslek hastalığı
sonucunda, 1 333 vatandaşımız hayatını kaybetmiş,
3 407 işçimiz sürekli iş göremez hale gelmiş, 1 900 000
işgücü kaybedilmiştir. Bunun toplam kaybı 2,5 katrilyon
civarındadır.
Bunun nedenleri arasında iş yerlerindeki hijyenik
şartların yeterli olmaması, eğitimsizlik, yetersiz
beslenme, acil müdahalelerin zamanında yapılmaması ve tedavi
hizmetlerinin yeterince verilmemesi sayılabilir.
Ülkemizin SSK'daki sorunları, yılların birikimiyle
bugünkü seviyeye ulaşmıştır. Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanlığımızın, yıllardan beri biriken
bu sorunları bir anda çözümlemesinin mümkün olamayacağı
hepimizin bilgisi dahilindedir. Kurumun finansal kaynaklarının etkin
olarak kullanılamamasının yanı sıra,
alacaklarının tahsil edilememesi de sorunu finansal bir kriz boyutuna
taşımaktadır.
Bütün bu olumsuz gelişmelere, ilk defa bu hükümet döneminde ciddî
bir şekilde el atılmış bulunmaktadır.
Çalışma hayatımızın en büyük beklentilerinden biri
olan ve yıllardır ülke gündeminde bulunan işsizlik
sigortası 4447 sayılı İşsizlik Sigortası
Kanununun Yüce Meclisimiz tarafından kabul edilmesiyle ülkemiz
çalışma hayatında yerini almış ve uygulama 1 Haziran
2000 tarihinde başlamıştır. İlk işsizlik
ödeneği, 2002 Mart ayından itibaren ödenecektir.
Yıllardır hep söylenen kayıtdışı
istihdamın önlenmesi çalışmaları, yine, bu hükümet
döneminde bakanlımızca ciddî şekilde ele
alınmıştır.
İşçi sendikalarımızın yıllardır
haklı olarak talep ettikleri diğer bir önemli konu da, iş
güvencesidir. İş güvencesi yasa tasarısı, yine, bu hükümet
döneminde Bakanlığımızca ele alınarak
çalışmalar neticelenmiş olup, sizlerin de bildiği gibi,
Bakanlar Kurulunda imzaları tamamlanmış ve Yüce Parlamentomuzun
gündemine girecektir.
Yasa tasarısıyla, Avrupa Birliğine girme yolunda önemli
adım atan ve 2000'li yılları yaşayan ülkemizde, hiç
kimsenin başka kusuru olmaksızın sadece bir sendikaya üye
olduğu için işten atılmasının önlenmesi
amaçlanmaktadır.
Ayrıca, yine, tasarıyla, işten
çıkarılmanın mutlaka haklı bir nedene dayandırılması
ve bu haklı nedeni ispat yükümlülüğünün de işverene ait
olması esası getirilmiş, böylece, keyfî işten
çıkarılmaların önlenmesi amaçlanmıştır.
Bir başka önemli gelişme de, yıllardır
tartışılan idarî yapılanma konusudur. Kurum hizmetlerinin
daha etkin ve verimli hale getirilmesi amacıyla, kurumun idarî
bakımdan yeniden yapılanmasını öngören, Sosyal Sigortalar
Kurumu Başkanlığının kurulması ve bağlı
birimlerinin, görev ve yetki yönünden yeniden
yapılandırılması önemli bir uygulamadır.
BAŞKAN - Sayın Göndoğan, süreniz tamamlandı;
diğer arkadaşlarınızın süresinden kullanıyorsunuz
efendim.
Buyurun.
BEKİR GÜNDOĞAN (Devamla) - Bütün bu gelişme ve sorunlar
karşısında ülkemizde sosyal güvenliğin istenilen seviyeye
ulaşabilmesi için gerekli desteğin sağlanması
gerektiği inancındayım.
Bütçenin, bakanlığımıza ve ulusumuza
hayırlı ve uğurlu olmasını diler; hepinizi
saygıyla, hürmetle selamlarım. (DSP, MHP ve ANAP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim.
Demokratik Sol Parti Grubu adına üçüncü söz, Adana Milletvekili
Sayın İsmet Vursavuş'a aittir.
Buyurun Sayın Vursavuş. (DSP sıralarından
alkışlar)
DSP GRUBU ADINA İSMET VURSAVUŞ (Adana) - Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; Orman Bakanlığının
2001 yılı bütçesi üzerinde Demokratik Sol Parti Grubum adına
görüşlerimi sunmak üzere söz almış bulunuyorum; Grubum ve
şahsım adına, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Yine, geçmiş yıllarda, gerek vazifeleri başında
gerekse orman yangınları esnasında görev yaparken yanarak vazife
şehidi olan meslektaşlarımı, askerlerimizi ve görevli
vatandaşlarımızı da, huzurlarınızda,
saygıyla anıyorum.
Değerli milletvekilleri, ormanların korunması,
devamlılığının sağlanması,
geliştirilmesi ve genişletilmesi; devlet ormanlarının
ülkemiz orman ürünleri ihtiyacını karşılaması ve
gerektiğinde ihraç yoluyla sosyal, ekonomik ve teknik yeniliklere göre
yönetilmesi ve işletilmesi Orman Bakanlığımızın
aslî görevlerindendir.
Yine, ormanlarımızın sınırlarının
belirlenmesi, yurdumuz toprak, su rejimini korumak için ağaçlandırma
ve erozyon kontrol çalışmaları ile yaklaşık, 18 000'in
üzerindeki orman köyünde yaşayan 10 milyon civarında orman köylüsünün
yaşam mücadelesi verdiği ve millî gelirde, maalesef, 300 dolardan
dahi az bir gelirle yaşamaya çalışan orman köylümüze, birçok
olumsuzluklara rağmen, Or-Köy aracılığıyla hizmet
götürmeye ve kalkınmalarına uğraştığı; bunun
yanında, yaban hayatının korunması, geliştirilmesi,
sanayileşmiş kentlerde insanların boş zamanlarında
yararlanmaları ve dinlenmeleri için millî parklar, orman içi dinlenme
yerleri gibi doğal ortamlardan yararlanmalarına hizmet sunulması
gibi, hiçbir sektörde görülmeyen, çok yönlü hizmet götürmeye çalışan,
hem ekonomik hem de sosyal hizmet ağırlıklı bir sektör
olarak görülmektedir. Geçimini orman gelir kaynaklarından elde etmeye
çalışan orman köylümüzün kentlere göçü, sosyal sorunların
artmasıyla sonuçlanmaktadır.
Değerli milletvekilleri, bir avuç orman mühendisleri ile
teşkilat mensuplarının mahrumiyet bölgelerinde hizmet vererek,
orman köylüsünün yaşam kaderini paylaşması bir özveridir, meslek
sevgisidir; ama, bu sevginin azalmamasını, yara almadan
devamını istiyorsak, Türkiye coğrafyasının zor
topografik koşullarında 200-300 milyon gibi bir maaşla, fakir
orman köylüsüne hizmet götürmeye çalışmak, diğer teknik
yatırımları yapmak ve takip etmek bizleri biraz
düşündürmelidir.
Or-Köy kredilerinin bütçe içindeki miktarını mutlaka
artırmalıyız. Yöre özelliklerine göre ve öncelikle, kooperatif
ve bireysel kredilere öncelik vermeliyiz. Son yıllarda, orman köylüsünün,
ekonomik durumlarına katkı için, ağaçlandırma, erozyon
kontrolü ve ormanların korunması gibi çalışmalarda köy
tüzelkişiliği olarak katılımları sağlanmakta,
onlara görev ve sorumluluk vererek, olumlu neticeler alınmaktadır.
Uluslararası kuruluşların ve gelişmiş ülkelerin
çalışmalarıyla, orman tahriplerinin yol açtığı
tehlikeler konusunda önemli bir kamuoyu oluşmuştur. Toplumların
ormanların önemini kavramaları, ormanlardan elde edilen odun ve
ikincil ürünler gibi ekonomik değerler dışında fonksiyonel
değerler üzerindeki ilgiyi artırmıştır.
Sayın milletvekilleri, ülkemiz toprakları, yerküre üzerinde
yer alan 3 ana gen merkezinin kesiştiği, önemli bir bölgededir. Bu
bakımdan, flora ve fauna zenginliği bakımından önemli bir
konumdadır. 10 000'in üzerinde bitki türü vardır; bunlardan 3 000'in
üzerindeki tür, yurdumuzda bulunan endemik türlerdir. 132 memeli, 454 kuş
türü, 106 sürüngen türü, 345 balık türüyle birlikte 80 000 canlı
türü, ülkemiz coğrafyasında bulunmaktadır.
Yapılan tespitlerde ise ekosistemin bozulması sonucu birçok
hayvan ve bitki türü, bir daha görülmemek üzere yok olup gitmiştir. Bunun
da başta gelen tek suçlusu, malumunuz, insanoğludur. Yukarıdaki
nedenlerden, tehlike sınırındaki bitki ve hayvan türlerinin
korunup çoğaltılması için, Millî Parklar Av ve Yaban Hayatı
Genel Müdürlüğü, bütün malî olanaksızlıklara rağmen, büyük
bir özveriyle çalışmalarını sürdürmektedir.
Sayın milletvekilleri, orman ekosistemi, yer yüzündeki sistemlerin
en karışık ve en ilgi çekici olanıdır. Bu sistemi
oluşturan elemanlar arasındaki doğal dengenin korunması,
orman varlığının sağlıklı olarak devamı
bakımından zorunludur.
Değerli milletvekilleri, zamanımın az olması
nedeniyle, kısa geçeceğim, kusura bakmayın.
Avrupa ülkelerinde orman alanlarının yüzde 2'sine yakın
kısmı açık alan dinlenme yeri olarak ayrılmaktadır. Bu
oran ülkemizde uygulanırsa, yaklaşık 400 000 hektar orman
alanının, orman içi dinlenme yeri olarak ayrılması gerekir.
Biz de ise 233 adet orman içi dinlenme yeri vardır ve bu miktar, maalesef,
10 000 hektarın bile altındadır.
BAŞKAN - Sayın Vursavuş, sizin de süreniz
tamamlandı; ama, dilediğiniz kadar konuşabilirsiniz.
İSMET VURSAVUŞ (Devamla) - Sözlerime son verirken, 2001
yılı Orman Bakanlığı bütçesinin, ülkemiz
ormanlarına, toprağına ve insanlarına hayırlı
olması dileklerimle, Yüce Meclise, Demokratik Sol Parti Grubum adına,
tekrar saygılar sunarım, teşekkür ederim. (DSP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim.
Demokratik Sol Parti Grubu adına, son söz, Balıkesir
Milletvekili Sayın Numan Gültekin'e aittir efendim.
Buyurun Sayın Gültekin. (DSP sıralarından
alkışlar)
DSP GRUBU ADINA NUMAN GÜLTEKİN (Balıkesir) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Orman
Bakanlığımızın 2001 yılı bütçesi üzerinde,
Demokratik Sol Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu
vesileyle, Grubum ve şahsım adına, Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Günümüz dünyasında, dolayısıyla ülkemizde, en önemli
değerlerden biri olarak öne çıkan, sürdürülebilir çevrenin
ayrılmaz bir parçası olan ormanlarımızın
korunması, geliştirilip çoğaltılması,
işletilmesi, ekonomik, teknik ve sosyal gelişmelere göre
sürdürülebilir bir orman yönetiminin sağlanması görevi, yasalarla
Orman Bakanlığımıza verilmiştir.
Ormanlık alan genişliğimiz, yaklaşık 20,7
milyon hektardır. Bu alanın, yaklaşık yüzde 52'si bozuk,
yüzde 48'si verimli niteliktedir. Verimli orman alanı ortalaması,
Amerika Birleşik Devletlerinde yüzde 73, Avrupa Birliği ülkelerinde
ise yüzde 83'tür. Mevcut orman alanlarımız, tarım, sınai,
yerleşim yerlerinin yayılımı ve bunların olumsuz baskısı
altında olduğu gibi, toprak erozyonuyla da karşı
karşıyadır. Erozyon, bilindiği üzere, ülkemizin en önemli
çevre sorunlarından biridir. Orman Bakanlığımız
bünyesinde yer alan Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrolü Genel
Müdürlüğü, ülkemizin her yöresinde, ağaçlandırma ve erozyon
kontrolü çalışmalarını yürütmektedir.
Şehirlerimizin hızla büyümesi sonucu, kent ormanları önem
kazanmış olup, bu amaçla, 32 ilimizdeki yeşil kuşak
çalışmalarının diğer illerimizde de
yaygınlaştırılarak devam ettirilmesinin faydalı
olacağını düşünmekteyiz. 1925 yılında, Ankara
Orman Fidanlığı, Ulu Önder Atatürk'ün talimatlarıyla
hizmete açılmıştır. Amaç, yeşil başkent için,
yeşillendirme çalışmalarında ihtiyaç duyulan
fidanların üretilmesidir; ancak, Başkentimiz Ankara, hâlâ yeşil
bir kuşağa kavuşamamıştır. Hepimizin bildiği
gibi, Başkentimizin bu kuşağa büyük ihtiyacı vardır.
Orman Bakanlığımızın, bu konuda, TEMA Vakfıyla
beraber yürüttüğü çalışmaları takdirle takip etmekteyiz.
Dileğimiz, bu çalışmaların tüm Ankara'yı kapsayacak
şekilde, kısa sürede sonuçlandırılmasıdır.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; ülkemizde, bilimsel
ve estetik bakımdan -ulusal ve uluslararası- ender bulunan,
doğal ve kültürel kaynak değerlerine sahip alanlar, millî park,
tabiat parkı, tabiatı koruma alanı ve tabiat anıtı
olarak ayrılmaktadır. Bu alanlar için, Orman
Bakanlığımız içerisinde yer alan Millî Parklar ve Av-Yaban
Hayatı Genel Müdürlüğümüz tarafından, bilimsel
çalışmalar çerçevesinde, uzun devreli gelişme planları
hazırlanmakta olmasını, Demokratik Sol Parti Grubu olarak,
olumlu bir çalışma şeklinde değerlendirmekteyiz. Bu
çalışmalara en güzel örnek, 17.2.2000 tarihinde, Yüce Meclisimizin
yasalaştırdığı Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî
Parkı Kanunuyla özel bir statüye kavuşan bu millî
parkımızdır.
Avrupa Konseyi tarafından, korunan alanlara verilen A
sınıfı Avrupa Diplomasına sahip, Balıkesir İlimiz
sınırları içerisinde bulunan Manyas Kuş Cenneti Millî
Parkımızın, 2001 yılı için beşinci kez bu
diplomaya aday gösterilmesi; Göreme Tarihî Millî Parkının, UNESCO
tarafından, dünya kültür mirası olarak kabul edilmiş
olması, bizleri gururlandırmaktadır.
Yine, Balıkesir İlimizin Edremit, Havran İlçeleri
sınırları içerisinde yer alan, Sarıkız efsanesinin
geçtiği, mitolojik birçok özelliğe sahip, flora zenginliği
bakımından dünyanın sayılı merkezlerinden birisi olan
Kazdağları Millî Parkımızın master
planlarının bitirilmiş olması, ulusal ve uluslararası
turizme hizmet verecek duruma getirilmesi çalışmalarının
sürdürülmesini de, Orman Bakanlığımızın ileriye dönük,
umut veren çalışmaları olarak kabul ediyoruz.
Değerli milletvekilleri, bilindiği üzere, Orman
Bakanlığımızın önemli çalışma
alanlarından birisini de, ormaniçi ve bitişiğinde bulunan
yaklaşık 19 000 köyümüzde
yaşayan, yine yaklaşık 9 milyon insanımıza
götürdüğü hizmetler oluşturmaktadır. Orman
Bakanlığımızca, bu köylerimizde yaşayan
insanlarımızın ekonomik, sosyal gelişmelerini sağlamak
amacıyla, orman köyleri kalkınma planları
yapılmaktadır. Köylerimizin, bu planlara dayalı olarak, Orman
Köylüleri Kalkınma Fonu kaynaklarından sosyal, ekonomik amaçlı
ferdî ve kooperatif kredileriyle desteklenmelerini; ayrıca, Dünya
Bankası ve uluslararası Kalkınma Fonu gibi dış
kaynakların da bu konuya kanalize edilmesini de, bu köylerde yaşayan
vatandaşlarımızın sosyal ve ekonomik gelişmeleri
açısından olumlu karşılamaktayız. Ayrıca, 57 nci
hükümetimizce gündeme getirilen ve Yüce Meclisimizce 25.5.2000 tarihinde kabul
edilerek yürürlüğe giren yasayla, 6831 sayılı Kanunun 34 üncü
maddesinde yapılan değişiklikle, orman köylülerinin ve
kooperatiflerinin orman ürünlerinden aldıkları pay
artırılarak, günümüz şartlarında, yaklaşık 5
trilyon lira civarında ekkaynak aktarmak suretiyle, orman köylümüzün refah
düzeyinin yükseltilmesine önemli katkı sağlanmıştır.
Değerli milletvekilleri, Orman
Bakanlığımızın bağlı kuruluşu olarak
hizmet veren Orman Genel Müdürlüğümüz de, 57 nci hükümetimiz döneminde
önemli çalışmalar yapmaktadır. Bu çerçevede,
işletmelerimizin verimli bir şekilde çalışması için
alınan tedbirler, orman yangınlarıyla mücadelede orman yolu ve
yangın emniyet yolu yapımı, bakımı büyük önem arz
etmektedir. Orman yangınlarında önemli miktarda orman
alanlarımız zarar görmektedir. 1999 yılı, yangın
söndürme çalışmaları bakımından ülkemiz
açısından başarılı bir yıl olmuştur. Her
türlü tedbirin alınmasına rağmen, 2000 yılı, maalesef,
bütün dünyada olduğu gibi, ülkemizde de, olağanüstü koşullar
altında geçmiştir. Bakanlık birimleri ve
çalışanları, belediyelerimiz, askerî birliklerimiz, diğer
kurumlarımız halkımızın yangın söndürme
çalışmalarına büyük özveriyle
katılmışlardır. Bu sayede, yangınların büyük bir
kısmı geniş alanlara yayılmadan, bir iki istisna
dışında ertesi güne sarkmadan söndürülebilmiş;
kayıpların sınırlı ölçüde tutulması
sağlanmıştır. Bilindiği üzere, komşumuz
Yunanistan'da bu sene çıkan yangınlar günlerce devam etmiş ve
Yunanistan, yangınları söndürebilmek için uluslararası
yardım almıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sonuç olarak,
Grubum adına şunu söyleyebilirim : Sayın Genel
Başkanımız Bülent Ecevit başkanlığında
kurulan 57 nci hükümet döneminde, Orman Bakanlığımız,
sorunların yumaklandığı bir bakanlık olma durumundan
çıkarılmış, çözüm üreten, işlevini en iyi şekilde
yerine getiren, üretken bir bakanlık konumuna kavuşturulmuştur.
Huzurlarınızda, bu çalışmaları başarılı
bir şekilde yürüten Sayın Orman Bakanımıza, bakanlık
personelimize Grubum adına şükranlarımı sunuyorum. Tabiî,
bu şükranlarımı, sadece, Bakanlığımızın
teknik ve idarî personeline değil, ülkemizin daha yeşil olması
için seferber olan...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Gültekin, buyurun; 1 dakika süreniz var;
lütfen, tamamlayın efendim.
NUMAN GÜLTEKİN (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan
... fidan diken, tohum eken, teraslama yapan, merkezlerden kilometrelerce
uzakta, yangın gözetleme kulelerinde kutsal bir görevi yerine getiren ve
hayatlarını ortaya koyarak görevlerini yapan, yangın söndüren
işçilerimize de sunuyorum.
Yine, burada, şunu da hemen, önemle belirtmek istiyorum: 57 nci
hükümetimiz, bildiğiniz üzere, Ekim 2000 tarihinde, başka
bakanlıklarımızda olduğu gibi, Orman
Bakanlığımızda çalışan yaklaşık 5 000
geçici işçimizin de, 2002 yılına kadar, aşamalı olarak,
sürekli kadrolara geçirilmesini sağlayacak bir protokol imzalayarak, bu
işçilerimize ve ailelerine önemli bir işgüvencesi getirmiştir.
Bakanlığımızın teknik ve idarî personelinin
maddî sorunlarının olduğunu da bilmekteyiz. Bu sorunların,
57 nci hükümetimizin kamu çalışanları için
yaptığı ücret adaletini sağlayacak çalışmalar
sonucunda çözüleceğine inanıyorum.
Bu düşüncelerle, Orman Bakanlığımızın
sınırlı bütçesinin Bakanlığımız
mensuplarınca en verimli şekilde kullanılacağına
inancımı ifade eder; daha yeşil bir Türkiye için yapılacak
çalışmalara, Demokratik Sol Parti olarak her türlü katkıyı
sağlayacağımızı belirtir, Yüce Heyetinizi
saygıyla selamlarım. (DSP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim.
Anavatan Partisi Grubu adına, İçel Milletvekili Sayın Ali
Er; buyurun efendim. (ANAP sıralarından alkışlar)
Grubunuzun süresini iki sayın milletvekili olarak
paylaşacaksınız.
ANAP GRUBU ADINA ALİ ER (İçel) - Sayın Başkan, Yüce
Meclisin değerli üyeleri, bizleri televizyonları başında
izleyen sevgili vatandaşlarımız; hepinizi, saygıyla,
sevgiyle selamlıyorum.
Muhterem arkadaşlar, 21 inci Asra girerken, burada, uzun uzun,
ormanın faydaları nedir, onu anlatmaya gerek yok. Artık,
ormansız yaşanmayacağını, ormansız bir ülkenin
insanının hayat hakkı olmadığını hepimiz
biliyoruz. Mutlaka, Sayın Bakanımız ormanın
faydalarını anlatacaktır; onun için, ben, orayı geçerek
asıl sözlerime başlamak istiyorum ve sözlerimin başında,
Sayın Bakanımızı, Sayın
Müsteşarımızı ve Sayın Genel Müdürümüzü, Orman
Bakanlığının çeşitli faaliyetlerinde gösterdikleri
başarılardan dolayı kutluyorum, özellikle de Orman
Bakanlığı, makine, teçhizat alımında, yangınla
ilgili giderlerin genel bütçe içine alınmasında gösterdikleri
gayretlerinden ve orman emvalinin köylüye peşin ödenmesinden dolayı
gösterdikleri başarıları kutluyorum; huzurlarınızda,
orman köylüsü adına, orman camiasının hepsine teşekkür
ediyorum.
Muhterem arkadaşlar, bundan yirmi, otuz yıl önce
çıkardığımız yasalarla, 15 milyon nüfusa sahip Türkiye
iken yaptığımız yasalarla, 65 milyon nüfusu olan Türkiye'yi
idare etmemizin mümkün olmadığını hepimiz biliriz. Onun
için, artık, orman politikamızı da, baştan sona, mutlaka
gözden geçirmemiz gerekir.
1950, 1953 yılında çekilen haritalarla, 1995 yılında
çekilen haritalarla ve 2000 yılına gelinen Türkiye'deki
tabiatın, ormanın, yerleşim alanlarının durumu,
mutlaka birbirinden çok farklıdır. Bizim baştan beri bir
yanlışlığımız var; ormanda uygulama
yapılırken, 1953 yılında çektiğimiz ha-ritaya göre
burası ormandı diyoruz; ama, o gün 15 milyon nüfusu olan Türkiye,
bugün 65 milyon nüfusa sahip, onun için 65 milyon nüfusa sahip olan
Türkiye'nin, mevcut kabuğuna sığmayacağı bellidir. O
gün orman olarak gördüğümüz o araziler, bugün, maalesef, üzülsek de,
tamamen yerleşim alanları, tamamen bağ bahçe haline
gelmiştir. Bunun için diyorum ki, orman politikasını tekrar
gözden geçirmemiz lazım.
İşte, 65 milyon nüfusa sahip olan Türkiye'nin orman köylüsü,
rızkı için bir taraftan ormanı tahrip ederken, bir taraftan da,
verimli araziler haline getirilmiş topraklar elde etmiştir.
İşte, bu meseleyi çözebilmek için de, ilk Anavatan Partisi
iktidarı döneminde, köylü dilinde, orman köylüsü dilinde 2/b
uygulaması adı altında bir yasa
çıkarmıştık. O yasa sayesinde ormancı ile köylü
arasındaki kavga bir nebze olsun bitmiştir; ama, bugün görmekteyiz
ki, o 2/b yasasıyla ilgili de eksikliklerimiz var; ben, ondan da
kısaca bahsetmek istiyorum.
Biz, 2/b yasasını çıkarırken "köylünün
açtığı orman alanı 31.12.1981 tarihinden önce kültür
arazisi şekline gelmişse, o köyde oturan insana verilir"
demişiz; ama, orada bir eksiğimiz var. Özellikle, çok hızlı
düzeltilmesi lazım bunun. O köyde oturmuyor da başka köyde
oturuyorsa, komşu köyde oturuyorsa, bu köydeki tarlasını
vatandaş alamıyor, sahibi olamıyor. Bunun hızlı
şekilde düzeltilmesi gerekli; yoksa, gerçekten çok büyük aksaklık.
Muhterem arkadaşlar, artık, Türkiye, orman
politikasını gözden geçirmelidir derken, orman sahası olabilecek
yerler ile vatandaşın kullanabileceği yerleri net, açık
olarak ayırması lazım; yani, Anayasaya aykırı,
işte, orman açmak tabiî ki aykırı. Orman, tabiî ki güzel bir
şey; ama, vatandaşın rızkı da çok güzel bir şey.
Açılmış ormanları, artık, ne yapmak lazım;
vatandaşa verilecekse, orman alanları ile arazileri tamamen
birbirinden net olarak ayırıp, bundan sonra orman
tahribatını da önlemek lazım.
Halk dilinde "2/b" diye adlandırılan yasada bir
eksikliğimiz daha var. Biz orada şunu yapmışız;
demişiz ki "31.12.1981'den önce belediyelik olan yerler hariç."
Bizim birçok belediyelik yerlerimiz, köyden belediye olmuşlar; oradaki
insanlar, elindeki malına mülküne sahip olamıyor maalesef. Bu yasadan
dolayı da sahip olması mümkün değil. Bu yasayı da acilen
değiştirmemiz lazım.
İkinci bir konu: Bizim insanımız ebeden dededen kalma
toprağını tapu nedir bilmeden kullanır, ev yapar.
Geçmişi ormandır, doğrudur; ama, geçmişi orman olduğunu
dahi bilmez, baba mülkü bilir, dede mülkü bilir. Mesela, bizde bu sene öyle bir
problem çıktı. Erdemli'nin Aydınlar Köyünde, Güzeloluk Köyünde, Sarıkaya Köyünde,
Hacıalanı Yaylasında, Tekir'de, Osmaniye'nin yaylalarında
var, vesaire. Böyle bir problem çıktı. Vatandaş,
asırlardır orada oturuyor, evini yapmış; şimdi,
vatandaşa diyoruz ki "burası ormandan açma" yahut
"buranın asıl kökü orman, onun için, burayı
bırakın" diyoruz, bırakması mümkün mü; ebe, dede
toprağı, evi, yuvası orada, orada doğmuş, büyümüş!
Muhterem arkadaşlar, şimdi, bu konuyu, mutlaka,
hızlı ve acil şekilde düzeltmemiz lazım. Sağ olsunlar
Sayın Bakanımız, Müsteşarımız ve Orman Genel
Müdürümüz, bu konuda, gerçekten, bize, çok anlayış gösterdiler,
yardımcı oluyorlar; ama, ne yapıp yapıp yasaları
mutlaka değiştirmemiz lazım ki, bunları, Sayın
Bakanımızı ve orman teşkilatını rahatlatabilelim;
yoksa, bu işin, sadece idareyle gitmeyeceğini de hepimiz biliriz.
Muhterem arkadaşlar, ben, bu arada, orman köylüsünün dertleriyle
ilgili bazı konulara kısa kısa değindikten sonra, genel bir
konuya geçmek istiyorum. Bir kere orman köylüsü, ormanda
çalıştırılırken vahidi fiyatla
çalıştırılıyor. Bu da, bugünün parasıyla 3-4
milyon liradır.
Muhterem arkadaşlar, artık, 3-4 milyon liraya
çalışacak insan kalmadı; ne yapsınlar,
insanlarımız işsiz, mecburen gidiyor, orada
çalışıyorlar. Hastalansalar ilaç parası değil. Onun
için, orman köylüsünü, artık, böyle vahidi fiyatla
çalıştırmayı bir tarafa bırakmak lazım.
Diğer bir konu: Orköy'ün kullandığı kredi çok enteresan.
Ben bu sene bütçeye baktım, Or-Köy'e 21 trilyon liralık bütçe
ayrılmış. Bunun yüzde 90 bilmem kaçı diğer giderlere;
orman köylüsünün kullanacağı kredi dış kaynak ve özel
projeler hariç 200, 300 milyar! Yani, burada, bir orman köylüsü olarak, 200, 300
milyar rakamını telaffuz etmek dahi benim için gerçekten çok zor;
bunun da tekrar gözden geçirilmesi lazım.
Ormanda çalışan kadrosuz işçiler, yangıncılar var. Her yıl iki ay
çalışırlar, üç ay çalışırlar,
neticede, milletvekillerinin kapılarına gelirler "işte, ben
çıktım, çoluğum çocuğum perişan, sigortam bitti"
derler. Diğer bakanlıklar da olduğu gibi, bu insanlara da, ne
yapıp yapıp hızlı şekilde, mutlaka, kadro vermemiz
lazım; yoksa, bu insanları bu şekil çalıştırmaya
devam edemeyiz.
Ormanın en büyük tahribi, hayvancılık
bakımından, biliyorsunuz, kılkeçisidir. Bizim dönemimizde,
Sayın Ersin Taranoğlu'nun Orman Bakanlığı döneminde,
kılkeçisiyle koyunu değiştirme projemiz vardı. Uygulanmaya
yeni başlanmıştı, birkaç köyde uygulandı, bunun devam
etmesinde fayda var. Hatta, biz, o zaman şunu söyledik: Orman köylüsünü
teşvik edebilmek için köylüye iki koyun verelim, keçisini alalım.
Neden; çünkü, diğer tarafta, ormana yapılan tahribattan dolayı
yatırımlar çok büyük para alıyor, iki koyun versen, ondan
kârlısın. Onu da mutlaka yapmak lazım.
Muhterem arkadaşlar, asıl konuya gelmek istiyorum, belki,
Orman Bakanlığı bütçesiyle ilgili değil; ama, benim,
yıllardır, bu Mecliste -ondört yıldan beri- gördüğüm bir
hadise -hep üzülmüşümdür- iktidarda olan bütün partiler, kendi
bakanlıklarını, bütçelerini, hükümetlerini överler; muhalefette
olanlar da, bunu yererler! İyi de yapsa yererler, kötü de yapsa yererler.
İktidarda olan da, iyi de yapsa sen bunu kötü yaptın demez, kötü de
yapsa kötü yaptın demez. Yani, böyle ondört yılımı
geçirdim burada ve üzülüyorum hep.
Muhterem arkadaşlar, geçen ay bir kriz yaşadı Türkiye.
Yaşadı... Yani, şimdi, bizim, bunu saklamamız mümkün
değil. Yaşadı... Şimdi, benim gönlüm şunu istiyor: Bu
krizi iktidar milletvekilleri eleştirsin; ki, iktidarda olan insanlar da
uyansın! (DYP sıralarından alkışlar [!]) O krizi
muhalefet yaratmadı. Buraya gelip, oturup millet yaratmadı. Bu kriz
sadece benim hükümetimle de ilgili değil. İşte, kasım krizi
bu hükümet döneminde yaşandı; 28 Şubat krizi onların
hükümeti döneminde yaşandı; 5 Nisan krizi o hükümet döneminde
yaşandı!.. Yani, şunu söylemek istiyorum: Şimdi, muhalefet,
ben, bunu söyleyince alkışladı; ama, biraz evvel
söylediğimi de alkışlasalar, dengeyi bulur hiç olmazsa. (ANAP
sıralarından alkışlar) Yani, hangi hükümet olursa,
doğruyu söylemek mecburiyetindeyiz. Biz, bu kürsülerde, kendi hükümetimize
rağmen doğruları söyleyemediğimiz sürece, hiçbir yere
varmamız mümkün değil.
Bakın, kulislere çıkarız -bütün
arkadaşlarımız burada, milletvekillerimiz burada- kulislerde
birbirimizle dertleşir "olmuyor arkadaş, bu gidişten memnun
değiliz" deriz. Bunu söylemek bu kürsüde günah mı?! Efendim,
bizde lider demokrasisi var, yani, liderlerin demokrasisi olduğu için söyleyemiyoruz;
ama, söylememiz lazım, zamanı geldi geçiyor artık. Doğruyu,
eğriyi bu kürsülerde söylememiz lazım, bundan kim rahatsız
olursa olsun, dememiz lazım; bundan hiç çekinmememiz lazım; çünkü,
doğruyu ancak, böyle buluruz.
Efendim, lider demokrasisi olduğu için, gelecek seçimde ne olur; ne
olursa olur; doğruyu söyleyeceğiz. Belki, öyle bir şey de
olmayacak, liderler "bravo, doğruyu söylediğiniz için, bu
hükümeti uyardığınız için, bizle beraber
uyardığınız için size teşekkür ederiz" diyecek;
onu dahi dedirtme fırsatını vermiyoruz. Herkes kendini övüyor
burada. Muhalefet çıkıyor...Yani, bu hükümet hiç iyi bir şey
yapmadı mı; yaptı; bir tanesi bugüne kadar iyi yaptı
demedi. Muhalefet, bu kürsüde hiç doğruyu söylemedi mi; doğruyu çok
söyledi. Hükümet de, bizim hükümet de sen doğrusun demedi. Bu
alışkanlığı bırakmak mecburiyetindeyiz.
Muhterem arkadaşlar, millete rağmen, milletin istemediği
hiçbir şeyi bizim yapma hakkımız yok; yani, millete rağmen,
burada, yüce milletin temsilcileri olarak, biz, milletin istemediği hiçbir
şeyi yapma hakkına sahip değiliz.
SALİH SÜMER (Diyarbakır) - Ama yapıyoruz!..
ALİ ER (Devamla) - Artık, bunu, bu kürsülerden hep beraber
söyleyelim diyorum ben. Eğer, milletin kendisine rağmen,
istemediklerini biz burada yapmaya devam edersek, hiç endişeniz
olmasın, millet, bir gün bizim yerimize bir başkasını
getirir. Biz, burada tapulu falan değiliz, millet bize mecbur da
değil; artık, bunu konuşmamız lazım bu kürsülerde.
Muhterem arkadaşlar, onun için, mutlaka, kendimizi,
iktidarıyla muhalefetiyle gözden geçirmemiz gerek. Hiç kimse, kendine, ben
burada doğruyum, diğerleri haksız deme hakkına sahip
değil. İktidarın da muhalefetin de, artık, kendini gözden
geçirmesi lazım.
Şimdi, öyle, dışarıda mışarıda da
parti yok; dışarıda kalan partiler eskiden, ben olsam bunu
yapardım... Biz, seçilmeden evvel onu diyorduk; "oraya bir varsam,
hiç birisini de dinlemem" diyorduk; buraya gelince sesimiz çıkmaz
oldu. Şimdi, geldik işte... Ondört yıldır, ben, burada
milletvekiliyim; neticede, hep bunu yaşadım. Olmuyor arkadaşlar,
doğruları söyleyemiyoruz, açık söyleyeyim. Doğruları
söyleyemiyoruz bu kürsülerde; benim hükümet kırılır. Öteki de
diyor ki, öteki geldiği zaman... Birbirimizden farkımız yok.
Şimdi, biraz önce, dışarıda kalmadı dedim ya,
dışarıda olan herkes, dün diyordu ki "ben hele bir
varayım..." Dışarıda olanın hepsi burada, içeride
şimdi, hepimiz birbirine benzedik; olmuyor böyle! Onun için, benim,
Parlamentodan, bütün yüce parlamenterlerden ricam şu: Doğru olan bir
şeyi, çekinmeden, bu kürsüden, artık, söyleyecek kadar bu milleti
sevmemiz lazım. Doğru bildiğimiz her meseleyi söylememiz
lazım burada. (Alkışlar) Doğru bildiğimiz her
şeyi söyleyecek kadar cesur olmamız lazım. Memleketimizi,
milletimizi, bayrağımızı doğruyu söyleyerek sevmemiz
lazım. Yoksa, burada nutuk atarak, vatan millet bayrak deyip de,
doğruyu söyleyeceğiniz zaman, köşeyi dönerek geriye gitmemeniz
lazım. Doğruyu, bundan sonra, ben, söyleyeceğim, andiçtim, ne
varsa doğruyu söyleyeceğim; ama, Yüce Parlamentodan ricam, hepimiz,
hep el ele verelim, doğruyu söyleyelim ki, doğru yere herkesi
getirelim.
Hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum; bütçemiz
hayırlı olsun. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Er.
Anavatan Partisi Grubu adına, ikinci söz, İstanbul
Milletvekili Sayın Emre Kocaoğlu'na ait.
Buyurun Sayın Kocaoğlu. (ANAP sıralarından
alkışlar)
ANAP GRUBU ADINA A. EMRE KOCAOĞLU (İstanbul) - Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının 2001 malî yılı
bütçesine ilişkin görüşlerimi Grubum adına açıklamak üzere
söz almış bulunuyorum; sözlerime başlarken, Yüce Heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Hep bildiğimiz gibi, geçen yıl eylül ayında
yürürlüğe giren 4447 sayılı Kanunla, sosyal güvenlik
sistemimizde devrim niteliği taşıyan önemli reformlar gerçekleştirilmiştir.
Geçen yıl bu yasa görüşülürken, şartlar zordu, müzakereler
zordu, yasanın ne getireceği konusunda tereddütler vardı ve bu
Yüce Meclis, o zor görevi başarıyla yaparak, bu reform kanununu çıkardı.
Aradan geçen birbuçuk yıla yakın süreden sonra çıkan
yasanın, sosyal güvenlik kurumlarını, en azından malî
bakımdan düzeltmeye başladığını, idarî
bakımdan düzeltmeye başladığını, hizmetlerini
düzeltmeye başladığını görüyoruz ve geçen yıl
çektiğimiz bu sıkıntıların şimdi faydalı
olduğunu görmekten mutlu oluyoruz; bu vesileyle, geçen yılki o zor
kanunu çıkarma başarısını gösteren Yüce Meclise,
iktidarıyla muhalefetiyle bütün değerli milletvekillerine ve
tabiatıyla, bu yasayı, o zor zamanda buraya getirip savunma
cesaretini gösteren, daha önce sosyal güvenlik sistemimizi felç etmiş
olan, popülizmin tam karşıtı olan cesareti ve
akılcılığı gösteren Çalışma
Bakanlığına, Bakan Sayın Yaşar Okuyan'ın
şahsında bütün bürokratlarına tekrar teşekkür ediyorum.
Değerli arkadaşlarım, o reform yasasından sonra,
reformu tamamlamak mahiyetinde yeni çalışmalar da
başlatılmıştır. Bunlar, Ekim 2000 tarihinde dört kanun
hükmünde kararname olarak hazırlanmış; ancak, daha sonra, kanun
hükmünde kararnameye imkân veren yetki kanununun iptali nedeniyle iptal
edilmiş; ama, yine de, yürürlükte bırakılmıştır,
altı ile dokuz ay arasında süre tanınmıştır, bu
süre içerisinde yasalaşması beklenmektedir.
Bu mevzuat arasında yer alan bir kurum da, Sosyal Sigortalar Kurumu
Başkanlığı-Bağ-Kur ve Türkiye İş Kurumu
arasında koordinasyonu sağlamak üzere kurulan Sosyal Güvenlik
Kurumudur. Ayrıca, Sosyal Güvenlik Yüksek Danışma Kurulu da
oluşturulmuştur. Bu kurum, sosyal güvenlik sistemimizin içerisinde bulunduğu
sorunların gerçekçi çözümlere kavuşturulması amacıyla
çalışmalar yapacaktır.
617 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle, 1946
yılından beri ülkemizde istihdam alanında hizmet veren veya
vermesi gerekip de istenilen hizmetleri veremeyen İş ve
İşçi Bulma Kurumu lağvedilmiş, onun yerine, çağdaş
ihtiyaçlara uygun olması planlanan Türkiye İş Kurumu
kurulmuştur.
Kurum, çağdaş Batı ülkelerindeki benzeri iş
kurumları doğrultusunda görev yapacak, ülkemizde ciddî boyutlarda
seyreden işsizlik sorunuyla etkin şekilde mücadele edecektir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bütçesini
görüşmekte olduğumuz Çalışma Bakanlığınca,
birbuçuk yıl içerisinde gerçekleştirilen reformları,
iyileşmeleri, bütünüyle bu kısa konuşmaya
sığdırmak mümkün değildir.
Zira, yıllardan beri ihmal edilen ve genel bütçe üzerinde çok
ağır bir yük oluşturan sosyal güvenlik sisteminin
açıkları, Bakanlığın öncülüğünde
gerçekleştirilen ve hükümetimiz ile Yüce Parlamentomuzun onayıyla
yaşama geçirilen bir dizi reform sonucunda, kısa sürede olumlu
sonuçlar vermeye başlamıştır. Hepimiz bu sonuçları
görüyoruz, yaşıyoruz; dolayısıyla, bu konuda çok fazla
ayrıntılara girmek istemiyorum; sadece, reformların en
önemlilerini kısaca özetleyeceğim.
Değerli arkadaşlarım, bildiğimiz gibi, nüfusumuzun
yaklaşık yarısına Sosyal Sigortalar Kurumu hizmet
vermektedir; ama, yıllardan beri, herkes, Sosyal Sigortalar Kurumundan
yakınarak bahseder. Sağlık hizmetlerinde aksaklıklar
vardır, hastanelerdeki kuyruklar medyamızda yer alır,
emeklilerin perişan hali sürekli olarak meşgul eder,
canımızı sıkar.
57 nci hükümetin göreve başlamasından hemen sonra, Çalışma
Bakanımızın ilk icraatlarından birisi, kurum hastanelerini
sürekli denetlemek olmuştur. Bu denetimin faydaları görülmüştür;
ama, asıl, geçtiğimiz aylarda başlatılan telefonla randevu
sistemi ve gönüllü çalışma uygulamaları hastanelerin
performansını gözle görülür şekilde yükseltmiştir. Muhakkak
ki, hastanelerdeki sorunlar tamamıyla çözülmüş değildir,
iyileştirme çalışmalarına devam edilmektedir, kısa
zamanda daha iyi sonuçlar alınacağını ümit ediyoruz.
Nitekim, gittikçe, artık, SSK, gazetelerimizin günlük alay konusu olmaktan
çıkmıştır, hatta, zaman zaman SSK'daki
başarıları okuyabilmek mutluluğuna erişir olduk.
Değerli arkadaşlarım, 4 Ekim 2000 tarihinde
yürürlüğe giren 616 sayılı Kararnameyle, SSK,
başkanlık olarak yeniden örgütlenmiştir ve çok önemli bir yeni
reform olarak da, yıllardan beri yakınma konusu olan sağlık
ve sigortacılık hizmetlerinin birlikte olmasına son
verilmiş, sağlık hizmetleri ile sigorta hizmetleri birbirinden
ayrılmıştır. Ülkede çok yaygın hizmet veren kurumda,
bütün yetkiler merkezde toplanmıştı, iç içe bulunan idarî
yapılanma nedeniyle, sigortacılık ve sağlık hizmetleri
arasında kaynak aktarımı yapılmıştı. Büyük
bir bütçeye sahip olmasına rağmen, kurum, bu yapısal
dağınıklıktan ötürü, çağın gerisinde
kalmıştı.
Bunları ortadan kaldırarak, hizmette ihtisaslaşmayı
sağlamak, yetki kargaşasına son vermek, çağdaş
teknolojiyi kullanmak ve daha nitelikli personel istihdam edebilmek üzere,
kurumdaki sigortacılık ve sağlık hizmetlerinin ikiye
ayrılmasından fayda bekliyoruz.
Ayrıca, kurum bünyesindeki sağlık tesislerinin belirli
kriterlerle sağlık işletmelerine dönüştürülmesi veya yeni
sağlık işletmeleri kurulması imkânı
getirilmiştir. Bu işletmelerin idarî ve malî özerkliğe sahip
olması, üyeleri arasında mülkî âmir, belediye başkanı,
işçi ve işveren temsilcisiyle, personel temsilcisinin de
bulunduğu kendi yönetim kurullarınca yönetilmesi, demokratik bir
oluşum gerçekleştirmiştir ve birçok şikâyeti ortadan
kaldıracaktır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkenin sosyal
güvenlik kurumları arasında kuruluşu itibarıyla en genç;
ancak, malî yönden en zor durumda bulunan Bağ-Kur'un da güçlendirilmesi
amacıyla yeni düzenlemeler yürürlüğe konulmuştur. 1972
yılında 1479 sayılı Kanunla kurulan Bağ-Kur, üzülerek
ifade etmeyelim ki, kuruluşundan beş yıl sonra, yani 1977 yılında
yaklaşık 180 000 bin kişiye ancak emekli aylığı
bağlayabilmiştir. Bugün için yaklaşık 14,5 milyon
kişiye sigorta ve sağlık hizmeti veren Bağ-Kur'da, sosyal
sigortacılık sisteminin olmazsa olmaz koşulu olan aktif-pasif
dengesi vahim derecede bozulmuştur. Bu denge hâlâ bozulmaya devam
etmektedir.
Bağ-Kur'un içerisinde bulunduğu bu olumsuzlukların
giderilmesine yönelik olarak da çareler aranmıştır. 619
sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle, kurumsal ve idarî düzenlemeler
gerçekleştirilmiştir. Kurumun idarî ve malî bakımdan
özerkliği artırılmış, geleceğe dönük
projeksiyonların yapılmasına imkân sağlayacak hizmet birimi
kurulmuş, kurumun karar organı olan yönetim kurulunda, tarım
sigortalıların da temsiline imkân sağlanmıştır.
Değerli arkadaşlarım, bu ve diğer yasalarda
yapılan değişikler, sosyal güvenlikte norm ve standart bilgi
sağlanmasına yöneliktir. Kurumun sağlık ve sigorta
kollarından tahsil edeceği edeceği primlerin ayrı
hesaplarda tutulması, sağlık ve sigorta fonları
arasında aktarma yapılmaması ve böylece, sosyal sigorta ve
sağlık sigortası uygulamalarına ait gelir ve giderlerinin
net olarak takip ve kontrol edilmesi bundan sonra mümkün olacaktır.
Sayın milletvekilleri, Avrupa Birliğine aday olan ülkemizin
çalışma ve sosyal güvenlikle ilgili mevzuatının birlik
normlarına uygun olması kaçınılmaz bir zorunluluk olarak
karşımıza çıkmaktadır. Malumunuz, üyesi
bulunduğumuz Birleşmiş Milletlerin uzmanlık kuruluşu
olan Uluslararası Çalışma Teşkilatının; yani,
ILO'nun da, dünya sosyal siyasetini tanzim eden muhtelif sözleşmeleri
vardır, bunların pek çoğu ülkemiz tarafından da kabul
edilmiş ve Yüce Parlamento tarafından onaylanarak yürürlüğe
girmiştir. Dolayısıyla, çalışma
mevzuatımızın, hem yıllardan beri imzalamış
bulunduğumuz, uymakla mükellef bulunduğumuz uluslararası
bazı kurallara hem de şimdi, uyum çalışmalarına
süratle hükümetimizin başladığı ve yürüttüğü Avrupa
Birliği normlarına veya kurallarına uygun olması
gerekmektedir. Şimdiye kadar, bu, belki etik bir mecburiyetti, bundan
sonra çok daha pratik ve siyasî bir mecburiyet haline gelmiştir. Bu
çerçevede, memurlarımızın sendikal örgütlenmesine imkân
sağlayan kamu görevlileri sendikaları kanunu tasarısı
Bakanlığımızca ve hükümetimizce onaylanarak Meclise sevk
edilmiş, Sağlık ve Çalışma Komisyonundan geçmiş,
halen, Plan ve Bütçe Komisyonumuzdadır.
Değerli arkadaşlarım, bunun dışında,
Çalışma Bakanlığımızın çağın
gereklerine, işçilerin ve işverenlerin müşterek isteklerine,
müşterek ihtiyaçlarına daha uygun hale getirecek şekilde çalışma
mevzuatımızın tümünü ele aldığını ve
akademik çevrelerle yakın ilişki içinde çalışmalar
yaptığını biliyoruz. Bu çerçevede, mesela, 2821
sayılı Sendikalar Kanunu, 2822 sayılı Toplu İş
Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Kanunu, 1475 sayılı İş
Kanunu, 854 sayılı Deniz İş Kanunu ve 5953 sayılı
Basın İş Kanunuyla ilgili değişikliklerin tamamlanma
aşamasına geldiğini memnuniyetle öğreniyoruz.
Bu arada, bir başka tasarı üzerinde daha
çalışılmaktadır. Bu da, yabancıların
çalışma izinleri hakkında kanun tasarısıdır. Değerli
arkadaşlarım, ülkemizde 3 ilâ 3,5 milyon işsiz olduğundan
bahsederken, bir taraftan da, 1 ilâ 1,5 milyon kaçak yabancı işçinin
çalıştığı söyleniyor. Bu, telifi kabil olmayan bir
çelişkidir. Bu çelişkiyi gidermek için ülkemizde yabancı kaçak
işçilerin çalışması mutlaka önlenmelidir. Bütün bu
işler, Türk insanlarına ait olmalıdır. Bunu sağlamak
üzere hazırlanan bu tasarının da, bir an önce Meclise
geleceğini ve yararlı olacağını ümit ediyoruz.
Değerli arkadaşlarım, Çalışma
Bakanlığımızın bir diğer önemli
çalışması da, bu yakınlarda Meclise geleceğini ümit
ettiğimiz iş güvencesi yasa tasarısıdır.
Bildiğimiz kadarıyla, bu tasarı bütün bakanlarımız
tarafından imzalanmış olup, hükümetimizde,
Başbakanlığımızda Meclise sunulmak üzere
olgunlaştırılmaktadır. Bu olgunlaşma süresinin bir an
önce tamamlanıp, Türkiye'de iş ha-yatının ve işçilerin
müşterek özlemi olan bu yasa tasarısının; yani, iş
güvencesi yasa tasarısının, Yüce Meclisin müzakeresine ve
onayına sunulmasının zamanının geldiğini
düşünüyorum; çünkü, değerli arkadaşlarım, vaktiyle, bu
Meclis, birbuçuk sene önce, sosyal güvenlikte yapılan reformu
görüşürken, o zaman, hep birlikte, sorumlular bizlere söz vermişti ve
bizler de müşterek umudumuzu belirtmiştik. O da şuydu: Sosyal
güvenlik reformu, son derece güzel bir reformdu; ancak, onun emeklilik süresini
ileri uzatmasının olmazsa olmaz bir tamamlayıcısı da
ülkemize iş güvencesinin gelmesiydi. Hepimiz, bu konuda, müşterek söz
vermiştik birbirimize. Şimdi bu sözü tutmanın
zamanıdır, hükümetin sözünü tutmasının zamanıdır,
Meclisin sözünü tutmasının zamanıdır, partilerin sözlerini
tutmalarının zamanıdır. İş güvencesi yasa
tasarısı, insanlara, bulundukları işlerde emekli olmak
hakkını tanıyabilecek olan bir yasa tasarısıdır.
Eğer, değerli arkadaşlarım, biz, bu yasa
tasarısını çıkarmazsak, ülkemizde, insanlar emekli olma
imkânına istedikleri gibi kavuşamazlarsa, bizim birbuçuk yıl
önce büyük mücadelelerle ve zorluklarla çıkardığımız,
büyük zorluklara göğüs gererek çıkardığımız
Sosyal Sigortalar Reform Kanunu havada kalır ve faydası görülmez;
hepimiz, bunun vebali altında kalırız.
Değerli arkadaşlarım, bahsedilen iş güvencesi,
aslında, Türkiye'de, hiçbir pratik değişiklik meydana
getirmemektedir. Yapılan bütün eleştiriler ya
gerçekdışıdır ya bilgisizce yapılmaktadır; çünkü,
orada öngörülen bütün hükümler, zaten mevzuatımızda vardır;
ancak, mevzuatımızda yasaklanan bazı şeyler, müeyyideleri
olmadığı için, cezası olmadığı için
çiğneniyorsa; yani, bazı işverenler, yasaklanan bazı
şeyleri yapmayı âdet haline getirdilerse, bize ne düşer;
"sen yasakları çiğnemek özgürlüğüne sahipsin" demek mi
düşer; "hayır, bu, zaten yasaktı; bunun müeyyidesi geliyor;
bunu yapamazsın" demek mi düşer?.. Bence ikincisi düşer.
İş güvencesi yasa tasarısı da bunu yapmaktadır.
Kaldı ki, değerli arkadaşlarım, daha geçenlerde, Nice'te,
Avrupa Birliğinin yayınladığı çok önemli bir metinde,
Temel Haklar Şartında -ki Avrupa'nın muhtemel anayasası
olacak olan şartta- gayet kesin ve net bir şekilde, iş
güvencesinin, bütün üye ülkelerde ve aday ülkelerde gerçekleşmesi
gereğinin altı çizilmiştir. Bu da şu demektir:
"Avrupa'da, başka ülkelerde iş güvencesi yok" diyen
bazı kaynaklara saygılarımla takdim ediyorum bu belgeyi; Avrupa
Birliği temel şartı, Avrupa ülkelerindeki müşterek
uygulamaların bir ortalamasıdır, kesitidir. Avrupa
Birliğinde bütün ülkelerde, Avrupa'da gelişmiş ülkelerin
hepsinde iş güvencesi olduğu içindir ki, bu temel şarta bu
girmiştir; aksi takdirde, girmezdi. İnşallah, bundan sonra
"başka ülkelerde iş güvencesi yok" gibi
gerçekdışı bir beyana kimse başvurmadan, ülkemizde,
işçilerin ve işverenlerin müşterek çıkarına olan
iş güvencesinin gerçekleşmesi temin edilir.
İşverenlerin de çıkarına dedim, bunu da bilerek
söyledim değerli arkadaşlarım; çünkü, birkaç yıl öncesine
kadar, değerli işveren teşkilatlarımızın,
ülkemizde, iş güvencesi ve sendikal güvence sağlanması yönünde
beyanları vardı. Bu da çok doğaldır. Dünyanın
pratiği göstermiştir ki, yasal sendikal örgütlenme, işyerine
huzur getirir, ülkeye huzur getirir, işverenler açısından haksız
rekabeti ortadan kaldırır, işyerindeki kaçak ekonomiyi ortadan
kaldırır, ekonomiyi kayda sokar. Bu açıdan, önerilen yasadaki
mahiyetiyle asla aşırı olmayan, son derece ülke
şartlarına uygun olan, mevcut formülasyonu itibariyle işçi ve
işverenlerin müşterek çıkarlarına hizmet eden bu yasa
tasarısının da, bir an önce, değerli hükümetimizin
himmetiyle, Yüce Parlamentoya sevk edileceğini ve burada
gerçekleşeceğini ümit ediyorum.
Değerli arkadaşlarım, her milletvekiline, birbuçuk sene
önce savunduğu bir yasanın, zor bir yasanın, daha sonra çok
faydalı olduğunu görüp sevinmek, nasip olmaz. Bana, bu, nasip oldu.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kocaoğlu, süreniz bitti. Sizin Grubunuza
da, yapmış olduğum uygulamayı devam ettirerek, 1 dakika
süre veriyorum. İlave süre vermem de mümkün değil efendim.
Buyurun.
A. EMRE KOCAOĞLU (Devamla) - Hemen toparlıyorum Sayın
Başkan.
Değerli arkadaşlarım, birbuçuk sene önceki o zor
tasarıyı hep birlikte savunurken, zorluklara göğüs
germiştik; ama, bugün, en azından sosyal güvenlik kurumumuzun,
yarın da Bağ-Kur'un, daha öbür gün, otomasyon nedeniyle, sosyal
güvenlik mensubu herkesin taşıyacağı kartın
getireceği huzuru hep birlikte paylaşacağız. Bu
başarılı çalışmalarından ötürü,
Bakanımız Sayın Yaşar Okuyan'a ve onun şahsında,
bütün bürokrat arkadaşlara teşekkür ediyorum. Kendisine, Anavatan
Partisi Grubu olarak, hükümet olarak, ümit ediyorum, bütün Parlamento olarak
desteğimizin bundan sonra da devam edeceği ümidimi tekrar ediyor,
hepinize saygılar sunuyorum.
Teşekkür ederim. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kocaoğlu.
Doğru Yol Partisi Grubunun görüşlerini, Kayseri Milletvekili
Sayın Sevgi Esen dile getirecektir.
Buyurun Sayın Esen. (DYP sıralarından alkışlar)
DYP GRUBU ADINA SEVGİ ESEN (Kayseri) - Sayın Başkan,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin değerli üyeleri; görüşülmekte olan
2001 yılı bütçesinin kapsamı içerisinde yer alan,
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bütçesi üzerinde
Grubum ve şahsım adına görüşlerimizi bildirmek üzere söz
almış bulunmaktayım; bu vesileyle, hepinizi saygılarla
selamlarım.
Bu bütçenin, çalışma hayatının tüm taraflarına
hayırlı olmasını dilerim. Dilerim dedim; çünkü, dileklerin
yalnız başına yetmediği, dünyanın avuç içine
sığdığı, iletişimin sınırsız boyut
kazandığı, doğrularla yanlışların
farklı yerlerde aynı zaman diliminde
tartışıldığı, dünyadaki doğruların
aynı yönde geliştiği, yeşerdiği bir dünyada
yaşıyoruz. Biz, daha bu dünyanın neresindeyiz diye sormadan,
soramadan, dünya yeni bir boyut kazanıyor. Bu gelişimin bir sonucu
olarak da, devletler ciddî bir gelişim direnişiyle
karşılaşıyorlar.
Bizim gibi, anayasasında her türlü çalışma
hayatını düzenleyen hükümler olmasına rağmen, sosyal devlet
olma unsurlarını tamamlayamayan ülkeler, maalesef, çalışma
hayatının hiçbir tarafını memnun edemiyor;
dolayısıyla, bu konudaki geleneksel politikalar acılara merhem
olmuyor.
Bugün, artık tüm dünya kabul etmiştir ki, hak arama bilinci
ile demokrasiye giden yol, iki şeritli bir yol değildir. Her biri
kendi yolunda yan yana gider. Şayet, hak arama yasal zeminlerde ve
başkasına saygı sınırında olmazsa, yolculuk, her
zaman, başladığı noktaya geri döner; ancak, bu
"U" dönüş, katardaki yükü biraz daha artırır.
Teşbihte hata olmaz, çalışma hayatımızdaki durum da
aynen böyledir. Bu anlamda 2001 yılı bütçesine bir bakalım.
İlk gözlemimiz, bu bütçede, insan unsurunun, insaf unsurunun
olmayışıdır. Bir anlamda da, bir nevi günü kurtarma bütçesi
olup, hedefi yoktur. 2000 bütçesinin sağlıksız yapısı,
maalesef, 2001'e de aynen taşınmış, iyileştirme olarak
ciddî bir olguya rastlanmamıştır. Aksine, ülkede yaşayan
nüfusun büyük bir çoğunluğunun bütçe içindeki payı eksilere
taşınmıştır ve ekonomi eksi 6,5 küçülmüştür.
Bu bütçe, hedeflenen bir ülke bütçesi olmaktan çok uzaktır. Bütçe
gelirinin yüzde 89'unun faize gittiği bir konumda, kişi
başına gelirin 3 247 dolardan 2 800 dolara düşmesi de
kaçınılmazdır.
Sistemin, bir bütün olarak algılanması ve ele
alınması, bakanlıklararası koordinasyonun
sağlanması, gerçeklerin doğru saptanması ve bunu yaparken
de şeffaf olunması esastır.
Bütçe görüşmeleri sırasında, burada, sayın
bakanların, sayın konuşmacıların, iktidara mensup
sayın arkadaşlarımızın konuşmalarını
izliyorum. Sanki, iktidarda değiller de neredeler?! Çözüm ellerinde
değil sanki!.. Ama, hal ne olursa olsun, sistemin, ancak bir bütün olarak
işleyeceği, bunun da bir hükümet programı olacağı
gerçeğinden kaçılmayacaktır.
Hükümet programı dedik... Bu nasıl hükümet
programıdır ki, 2001 yılında enflasyon oranının
yüzde 10-15'lere düşürülmesi programda yer alırken, memura verilen
yüzde 15 zam çok görülüyor?
2001 yılı konsolide bütçe içerisindeki Gelir Vergisi
artışı yüzde 39'larda, taşıtlarla ilgili vergiler
yüzde 80'lerde, elektrik yüzde 20'lerde, Emlak Vergisi yüzde 40'larda ve bu
konularda zam yapmaya karar veriliyor. Ne yazık ki, 2001 yılında
daha da daralan bir Türkiye gerçeği ortadayken, hayat standardı ve
diğer vergilerle, vatandaşların gelirlerine âdeta şimdiden
el konuluyor.
Ne kadar iyimser olsak da, bütçeden, yatırımların
artmasını, iktisadî kalkınmanın
hızlanmasını, gelir dağılımındaki
adaletsizliğin düzelmesini bekleyemeyiz. Bunun tabiî sonucu olarak da,
işsizlik ve sosyal barışın bozulması...
Değerli milletvekilleri, gelelim şimdi Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanlığının bütçesine.
Bilindiği gibi, sosyal güvenlik, temel insan
haklarındandır; devletin en önemli ve vazgeçilmez görevlerinden
biridir.
Sosyal güvenlik kurumlarına baktığımız zaman,
Sayın Bakanın bütçe konuşmaları, maalesef, yine, çok
acı, çok dertli. Sorun çok; çözüm uzaklarda. Çözüm nasıl uzaklarda
olmasın? Ülkemizde, bütçeden sosyal güvenlik sistemine ayrılan
kaynak, gayri safî millî hâsılanın yüzde 5'i. İsviçre'de yüzde
33,9'u, Amerika Birleşik Devletlerinde yüzde 28,7'si, Avrupa
Birliğinin en düşük olanı Portekiz'de yüzde 21,6'sıdır.
Başka bir rakamla da ifade edersek; Türkiye'de sosyal güvenliğin
kişi başına harcaması 222 dolar, Yunanistan'da 3 220
dolardır, Avrupa Birliğinin diğer ülkelerinde de 6 500
dolardır. Ben bunları söylerken, inanın, tansiyonumun
yükseldiğini hissediyorum. Zannediyorum ki, çok yakın zamanda ve hep
birlikte, ev ödevimizi, hem çabuk hem de iyi yapmaya mecburuz.
Sayın Bakan, "kamu çalışanlarının sendikal
örgütlenmeleriyle ilgili kanun tasarısı, en kısa sürede,
tamamlanması mümkün olabilirse" diyorsunuz. Şimdi düşünelim
ve soralım; çözüm yakınlarda mı, uzaklarda mı?
Tekrar görmek ve sormak lazım; neden kamu
çalışanları ayakta, neden cumhuriyet tarihinin en büyük eylemi
gerçekleştiriliyor, neden milyonlarca insan sokakta?..
Kamu-Sen Sayın Başkanı, "belki sesimi duyururum"
diye, Yalova'dan Ankara'ya 450 kilometrelik yolu yürüyor; yetkililerden
çıt yok; ne bir yorum, ne bir iyileştirme... Sayın Resul
Akay'ın eskiyen ayakkabıları da kendisine hatıra
kalıyor. (DYP sıralarından alkışlar)
Diğer yandan, adı "memur kıyım yasasına"
çıkan yasa tasarısı gündemde. Hâkim ve savcılar bu teklifin
içinde. Ceplerdeki üç beş kuruş da vergi kıskacında... Hiç
kimse düğmeyi bir yerlerde aramasın. 18 milyon kişinin tam yoksulluk
sınırında yaşadığı, dört kişilik bir
ailenin asgarî yaşam standardının 520 milyon lira olarak
belirlendiği, Birleşmiş Milletler insanî gelişmişlik
sıralamasında 69'dan 86'ya çıkıldığı, asgarî
ücretteki reel artışın, maalesef, eksi 14,1'lerde olduğu
günümüzde olayı nasıl izah edebilirsiniz?..
Değerli
arkadaşlarım, asgarî yaşam standartlarını dahi
karşılayamayan memurlar ile esnaf ve işçiyi emeklilik
maaşları eve dönünceye kadar tükenen emeklilerimizi daha fazla
mağdur ve ihmal edemeyiz.
Değerli milletvekilleri, önemli ve hassas olan bir konu ve kurum da
Bağ-Kur; Bağ-Kur, sosyal güvenlik sistemimizin en hassas en sorunlu
bölgesi. Aktif katılımın yüzde 9 civarında olduğu,
prim açığının bir yılda 610 trilyondan 875 trilyona
çıkacağı yolundaki Bakanlık açıklamaları
Doğru Yol Partisi olarak bizim başından beri söylediklerimizi
haklı çıkarmaktadır. Şimdi, burada araştırmak ve
sormak lazım; Bağ-Kurlular primlerini vergilerini neden ödemiyorlar;
daha doğrusu, ödeyemiyorlar? Esnafımız, serbest meslek
sahiplerinin prim ödeyecek halleri mi kaldı?! Evlerine götürecekleri
ekmeği düşünür hale geldiler; kepenklerini bir bir indiriyorlar; 60
000 esnaf işi bıraktı. Sayın Bakanım, şayet, bu
bilgiler size gelmiyorsa, bilin ki, elemanlarınız
çalışmıyor.
Gerçek şu ki: Bağ-Kurluyu artık, haciz ikazı ve
cezaevi ikazı korkutmuyor. Yakında af sonucunda boşalacak diye
hazırlanmıştım; ancak, affın veto edildiğini
gördüm; bunun da hayırlı olmasını diliyorum. O nedenle, bu
sözümü de geri alıyorum.
Değerli milletvekilleri, diğer bir sorunlu konu Sosyal
Sigortalar Kurumudur. 34 000 üyesi olan Sosyal Sigortalar Kurumunun hem
sağlık hem sigorta hizmeti yapması, halen, 4 milyon
kayıtdışı iştirakçiyi sisteme almaması,
yolsuzluklar, kaçaklar, yapılan sosyal güvenlik reformlarından
beklenenleri de gerçekleştirememiş, bu reformun mağdurları
köşede beklerken, Sosyal Sigortalar Kurumumun karadeliğini
kapanması hayalleri yeni hesaplar yaptırmıştır. Acaba,
bu karadelik, 2020'de mi kapanacaktır, 20230'da mı?
Sayın Bakanın da ifade ettiği gibi, Sosyal Sigortalar
Kurumunun 1 katrilyon 260 trilyon alacağının bulunması,
halen, 536 eczacı açığı, sosyal güvenlik reformu
sırasında alınan 18 000 kadronun âtıl beklemesi, bir tek
hemşirenin dahi atanamaması, 34 milyon vatandaşımıza
44 000 sağlık personeliyle hizmet verilmesi, Avrupa Birliği
noktasında 500 müktesebattan söz edilmesi, sadece iki eczanenin 860 milyar
vurgun yapması, trilyonluk yolsuzluklardan söz edilmesi, sağlık
hizmetlerinde kalitenin yakalanamaması, uzayan kuyruklar, doktor
açığı, yürüyen doktorlar, yakın zamanda Sosyal Sigortalar
Kurumunun gündeminden düşmeyeceğini gösteriyor.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının
bütçesini konuşurken, yine, çok önemli bir konuyu ifade etmeye
çalışacağım. İş kazaları, meslek
hastalıkları yürek yakıyor; yılda bir kere anılan gün
olmaktan ileriye gidemiyor. Sayın Bakan, bu konuda, 1999 itibariyle, 78
000 iş kazası olduğunu, 1 025 meslek hastalığı
olduğunu, 1 330 kişinin hayatını kaybettiğini, 3 407
işçinin sürekli iş göremez hale geldiğini ifade ediyor.
Sayın Bakanım, artık, millet olarak, bu terörlere
tahammülümüz kalmadı; trafik terörü ve bunun yanına bir de iş
kazası terörü eklendi. Trafik teröründen devletin zararı 2,5
katrilyon; bunun yanında, iş kazasından 2,5 katrilyon; toplam 5
katrilyon; bu cömertlik hangi keseden, sormak istiyorum? Sadece bir gün, bir
hafta kutlanan "iş güvenliği haftası, tüm bunları,
üzülerek söylemem lazım ki, çözmeye yetmiyor.
Sayın milletvekilleri, bilindiği gibi, geçen yıl
itibariyle bir yasa kabul edildi: İşsizlik Sigortası. Biz, bunu,
olumlu kabul ediyor ve Sayın Bakanımıza da teşekkür ediyoruz.
Bu sigorta içerisinde de, yalnız, bir fon oluşturuldu. Şu anda
biriken altı aylık fon, 256 trilyon 580 milyar. Şimdilik, son
derece mütevazı görünüyor; ancak, önümüzdeki birkaç yıl içerisinde
katrilyonlara ulaşacak. Bunun yönetimi konusunda hassasiyetle
durulacağını ifade ediyor ve bekliyorum.
Yine, Bakanlığın gündeminde olan, ancak, kararname
iptaliyle yasalaşmayı bekleyen Sosyal Sigortalar Kurumu hastaneleri
işletmeleri konusunda yanlış düzenlemeye imkân vermemek için, bu
iptal, şans olarak değerlendirilmelidir. Validen, belediye
başkanından başlayan 8 kişilik denetim ve yönetim
sistemiyle yeni bir KİT yönetimi mi doğuyor? Daha şimdiden
söylenebilir ki, böyle bir yapılanma, Sosyal Sigortalar Kurumunu siyasileştirmekten
ve hantallaştırmaktan öteye gidemez. Sosyal Sigortalar Kurumu için en
doğru olan, rasyonel ve idarî, malî açıdan özerk bir yönetimdir.
Değerli milletvekilleri, öyle bir bakanlığın
bütçesini görüşüyoruz ki, nüfusun tamamına yakınına, bir
bakıma, doğumdan ölüme kadar hizmet verecek, hem iş bulacak,
çalışırken eğitimini gerçekleştirecek,
çalıştığı yeri denetleyecek, hem
sağlığıyla ilgilenecek, hem emekli sistemini kuracak...
Böyle bir hizmeti verebilmek, ancak, sosyal güvenlik reform paketinin tamamen
ve aynı anda ve kısa solukta açılmasıyla mümkündür. 2
milyar dolar kaçak veren bir sisteme hafiyelik etmek, derhal terk edilmelidir.
Biraz evvel, Sayın Bakanım, yeniden yapılanmayla ilgili
bir makale sundu. Biz, henüz içeriğini görmesek de, yeniden
yapılanma, kulaklarımıza çok hoş geliyor ve teşekkür
ediyoruz.
Vatandaşlarımız, artık, bizden, 1475
sayılı Kanunun bir bütün olarak ele alınacağı,
part-time çalışmanın sisteme dahil edileceği günü bekliyor.
Bir görünüp bir kaybolan iş güvencesi yasasını bekliyor.
Sosyal güvenlik primlerinin işçi istihdamını cazip hale
getirmesini bekliyor.
Bütün sosyal güvenlik kurumlarının tek çatı altında
toplanmasını, Sosyal Sigortalar Kurumu, Bağ-Kur ve Emekli
Sandığı arasında oluşan emekli aylığı
farklılığının düzeltilmesini bekliyor.
Hep, bunları bizden bekliyor vatandaşlar.
Değerli milletvekilleri, Doğru Yol Partisi olarak, yolsuzlukla
mücadeleyi her zaman destekleriz; bunu yapan politikacılara da destek
veririz. Bu anlamda, Sayın Bakana da, gayretlerinden dolayı
teşekkür ediyorum.
21 inci Yüzyılın kapısının aralanması
arifesinde, çalışma hayatının, taraflarının
sorunlarının çözümünde, Doğru Yol Partisi olarak, her zaman
olumlu katkıda bulunacağımızı, esasen, bu hususun,
ikinci demokrasi projesinin bir parçası olduğunu ifade ediyor;
hayırlı olması dileklerimle, hepinize saygılar sunuyorum.
(DYP ve FP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Esen.
Doğru Yol Partisi Grubu adına, ikinci konuşmacı,
Isparta Milletvekili Sayın Ramazan Gül.
Buyurun efendim.
DYP GRUBU ADINA RAMAZAN GÜL (Isparta) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 2001 yılı Orman
Bakanlığı bütçesi hakkında, Doğru Yol Partisi Grubu
adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi
saygıyla selamlarım.
Değerli milletvekilleri, ormanın, basit ve yasal olarak
tarifini yaptığımızda, ağaçlar topluluğu ve
ağaçlar topluluğunun bulunduğu yer olarak görülür ve
tanımlanır. Sosyal, ekonomik ve teknolojik değişme ve
gelişmelerin çok hızlı olduğu zamanımızda,
ormanların, ağaç topluluğunun bulunduğu yer olma ve odun
üretimi yapmanın yanı sıra, hatta, odun üretiminden daha fazla
değişik fonksiyonları da vardır. Bunlar:
Birinci olarak, hidrolik fonksiyonu: Su ekonomisini düzenleme ve
taşkınları önleme gibi.
İkinci olarak, klimatik fonksiyon: İklimi yumuşatır,
havanın nemini düzenler.
Üçüncü olarak, erozyonu önleme fonksiyonu: Toprak kaybını
önler.
Dördüncü olarak, toplum sağlığına olumlu etki eden
fonksiyonu.
Beşinci olarak, ulusal savunmaya katkı fonksiyonu.
Altıncı olarak, rekreasyon fonksiyonu: İnsanın
zindelik kazanması için yaptığı etkinlikler.
Yedinci olarak, doğayı koruma fonksiyonu: Beraberce
yaşadığı diğer canlıları
korumasıdır.
Sekizinci olarak, estetik fonksiyonu: Ormanlarda biyolojik
çeşitlilik zengindir; bu da, insan kültürüne renk ve çeşni katar.
Dokuzuncu olarak, bilimsel fonksiyon: Ormanlar,
barındırdığı tür zenginliğiyle doğanın
açık hava müzeleridir ve her biri araştırma konusudur.
Ormanların bu fonksiyonel değerleri, Federal Almanya'da
belirli bir yönteme göre parasal olarak hesaplanmıştır. Bu
hesaplama sonucu, bir tek ağacın yılda 500 bin DM tutarında
fonksiyonel değer ürettiği hesaplanmıştır. Ülkemizde,
ortalama olarak bir hektarda 400 adet ağaç olduğunu kabul edersek,
bir hektar ormanın 200 milyon DM, yani 60 trilyon lira değerde
olduğunu anlarız. Kaldı ki, Türkiye ormanları,
içerdiği 3 132 adet endemik türüyle (dünyanın başka yerinde
bulunmayan, yalnız Türkiye'de olan) zengin biyolojik
çeşitlilikleriyle, yılda 500 milyon ton toprak kaybına sebep
olan erozyonuyla, Almanya ormanlarından daha değerlidir ve daha pahalıdır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye
ormanlarının korunması, sahaların genişletilmesi,
işletilmesi, imar ve ihyası Orman teşkilatına
verilmiştir. Orman Bakanlığının kendi
yayınlarından aldığım veriler
ışığında, ülkemiz ormanı ve
ormancılığına bir göz attığımızda çok
çarpıcı bir tabloyla karşılaşıyoruz. Şöyle
ki: Ülkemiz alanının yüzde 27'si orman alanı. Bu alanların
yüzde 52'si verimsiz orman, yani, ülke ekonomisine hiçbir katkısı
olmayan alanlar. Geriye kalan yüzde 48'lik kısmın yüzde 82'si ise
üretim ormanlarıdır. Bu üretim ormanlarında yılda ortalama
7,3 milyon metreküp endüstriyel odun, 6,8 milyon metreküp yakacak odun
üretiyoruz.
Yukarıdaki alanlar tablosuna yeniden dönersek, 20,2 milyon hektar
orman alanının 10 milyon hektarı bozuk sahalardır; yani,
ağaçlandırılması gereken sahalardır. Bir de, bu
sahalar dışında, erozyona açık sahalar mevcuttur.
Hepimiz biliriz ki, bundan yirmi otuz yıl öncesine kadar,
Anadolu'da, her köyde, hane sayısının en az yüzde 80'inin bir
koyun veya keçi sürüsü vardı. Bu sürüler, köylülerimizin mera dedikleri,
ancak ot türü ve verimi açısından mera denilmesi mümkün olmayan
tarım ve yerleşim alanları dışındaki topraklarda
otlatılırdı. Son zamanlarda, bakıyoruz ki, bir köyde bir
sürü ya var ya da hiç yok. Dolayısıyla -yukarıda
belirttiğimiz alanlarda hayvancılık yapılmamakta,
bomboş- millî ekonomimize hiçbir katkı sağlamadan yatan,
ağaçlandırılmayı bekleyen yaklaşık 10 milyon
hektar sahamız da var. Yani, toplam 20 milyon hektar saha "bizi
ağaçlandırın, erozyona karşı koruyun" diye can
çekişmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi, bir
de, ağaçlandırma ve erozyon kontrol
çalışmalarımız bu zamana kadar hangi rakamlara gelmiş,
görelim bakalım ki, gelecekte neler yapmalıyız, bunu
planlayalım.
1960-1969 yılları arasında, yılda ortalama 25 000
hektar; 1970-1979 yıları arasında, yılda ortalama 30 000
hektar; 1980-1989 arasında, yılda ortalama 90 000 hektar; 1990-1999
arasında, yılda ortalama 50 000 hektar ağaçlandırma ve
erozyon kontrol çalışması yapmışız. Ülkemizde
acilen ağaçlandırılması gereken 20 milyon hektar
alanı, son 10 yıllık ortalama olan 50 000 hektara
böldüğümüzde, 400 yılda bu sahaları
ağaçlandırmış olacağız. 400 yıl; dile kolay.
Bu kaplumbağa hızıyla gidersek, nesillerimiz fidan dikecek
toprak bulamayacak ve sekiz kuşak neslimiz bizi "bipli"
cümlelerle anacaktır.
Bırakınız şimdiki iktidarı, geçmiş
iktidarlardan da aramızda olanlara "bu konuyu neden ihmal
ettiniz" diye sorduğumuzda, söyleyecekleri hazır: "Daha
aciliyet arz eden yatırımlar vardı; paraları bunlara
yatırdık, kaynağımız yetmedi" diyeceklerdir.
"Ağaçlandırma için kaynak aradınız mı" diye
soracak olursak "aradık; 4122 sayılı Millî Ağaçlandırma
Seferberlik Kanununu çıkardık" diyeceklerdir.
Bu kanunla, her şey çok güzel düzenlenmiştir; ancak,
işlevlik kazandırılamamıştır. Çünkü, bu kanunla
yükümlülük getirilen kurum ve kuruluşlar, bu yükümlülüklerini yerine
getiremediklerinden, karşılığında bir cezaî müeyyide
yoktur; dolayısıyla, bu kanunun işlerliği yoktur.
Ülke topraklarının ağaçlandırılması, hem
de 400 yıllık bir zaman dilimi yerine 40 yıllık bir zaman
diliminde gerçekleştirilmesi görevi, sadece iktidarın görevi
değildir. Biz bunun bilincinde olarak, sizinle işbirliği içinde
çözüm üretmeye hazırız.
İşte önerilerimiz:
1- 4122 sayılı Millî Ağaçlandırma ve Seferberlik
Kanununa işlerlik kazandıralım.
2- Ormanların faydalarını hepimiz biliyoruz. Bunu tekrar
etmeye gerek yoktur; ancak, şunu bir başlık altında
toplamakta yarar görüyoruz: Dünyada sınır tanımayan, dil, din,
ırk, ülke ayırımı olmadan insanlığın var
olduğu sürece ihtiyacı olarak soluduğu hava ve bu havanın
en baştaki kaynaklardan biri, dünya üzerindeki ormanlardır. O halde,
Türkiye'de ormanların geliştirilmesi, erozyonun önlenmesi için,
gelişmiş ülkelerden de katkı sağlanmalı ve dış
kaynaklı projeler üretilmelidir.
3- Barajlar yapıyoruz, elektrik üretiyoruz, içme ve sulama suyu
üretiyoruz ve bunları bir ücret karşılığı
satıyoruz; ancak, bakıyoruz ki, bu kadar büyük bir kaynağı
bize sağlayan barajlarımızın su tutma ve su toplama havzalarında
yok denecek kadar az ağaçlandırma yapmışız. Elli
yıllık ömür biçtiğimiz barajların süratli bir şekilde
dolduğunu ve yirmibeş otuz yılda ömrünü
tamamlayacağını, üzülerek görüyoruz.
O halde, bu yatırımlarımızı sigorta etmek için,
erozyon canavarıyla savaşmak için, işte, size kaynak:
Elektriğin kilovat/saatine, suyun her tonuna, sigaranın her paketine,
içkinin her şişesine, benzinin her litresine, kömürün her
kilogramına vesaire; yani, bugün kullandığımız para
biriminin tedavülde olan en küçük miktarını ağaçlandırma
bedeli adı altında koyalım. İşte, size çözüm.
Bu mesele, hepimizin meselesidir; gelin, ülkemiz ormanlarını
da bir masaya yatıralım; bu konuda bir reform yapalım; çünkü,
Anadolu'yu çölleştirmek, "ormanlardan bir dal kesenin
başını keserim" diyen ecdadımızın nesline
yakışmıyor.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; orman
varlığımız üzerinde zararlı etkisi en fazla olan,
orman yangınlarıdır. Zira, yangından sonra hemen
ağaçlandırılsa bile, biyolojik dengenin yeniden tesisi
yüzyıllar alır.
Ormanlarımızda,
planlı döneme geçilen 1963 yılında 455 adet yangın
olmuş, 5 178 hektar orman alanı yanmıştır. 1997'de ise,
1 339 adede karşılık, ortalama yangın adedi 1 197, yanan
saha yıllık ortalaması 13 476 hektardır. Orman
yangınlarını 10 yıllık dilimler halinde incelersek,
1960-1969 arasında 3 921 hektar, 1970-1979 arasında 17 000 hektar,
1980-1989 arasında 11 000 hektar, 1990-1999 arasında 11 000 hektar
sahanın yandığını görürüz. Görüldüğü gibi, yangınla
tahrip olan saha miktarı 1960-1969 yılları arasında en
azdır. Halbuki, o yıllarda orman yolları yetersizdi, uçak ve
helikopter yoktu; orman içi ve kenarında yaşayan köylü
sayısı 10 milyondan fazlaydı; makine, araç gereç son derece
yetersizdi, modern aletler yoktu; yangın kulesi ve kulübe sayısı
az ve plansız şekilde yerleştirilmiş olup, bir
kısım sahalar görülemiyordu.
2000 yılında, maalesef, orman yangınlarının çok
fazla olduğu ve yanan sahanın 26 250 hektar olduğu görülüyor. Bu
durum, sözlerimin başında ifade ettiğim gibi, fonksiyonel
değerler nazara alındığında, Türkiye'nin katrilyonlar
kaybettiğini gösteriyor. Neye rağmen; uçak ve helikopter
olmasına rağmen. Neye rağmen; hudutsuz makine, araç ve gerece
sahip olunmasına rağmen. Neye rağmen; yeterli personel,
işçi olmasına rağmen. Neye rağmen; orman içi ve
kenarında yaşayan köylü sayısı 8 milyon civarına
düşmesine rağmen. Neye rağmen; her yere ulaşacak orman
yolları olmasına rağmen. Bütün bunlara rağmen, yangın
miktarının artması düşündürücüdür.
Ülkemizin akciğeri olan ormanların yanması, millet olarak
hepimizi üzmektedir. Yangınların asgarîye indirilmesi için
önerilerimiz:
1- Maden teknolojisinden daha iyi yararlanmalıyız.
2- Personel organizasyonu çok iyi yapılmalıdır. Her
kişiden azamî ölçüde yararlanılmalı, bilgi ve tecrübeye önem
verilmeli, özellikle idareci ve mühendislerin nerede en fazla
başarılı olabileceği bilinmelidir. Bugün, birçok yerde
görüldüğü gibi, tecrübeli, deneyimli, işten
uzaklaştırılmış, boş oturan teknik eleman asla olmamalıdır.
3-Özellikle, yangınların en çok çıktığı
Çanakkale, İzmir, Muğla, Antalya Bölge Müdürlüklerine (yüzde 80)
yangın konusunda deneyimli, mücadele yollarını bilen idareci ve
mühendisler atanmalıdır.
4 - Orman içi köylüsünün hakları zamanında verilmeli;
geçmişte olduğu gibi, yangınlara teşkilat
mensuplarından önce varan, ormanı seven köylü haline getirilmelidir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizde,
yaklaşık 19 000 orman köyünde 8 milyon civarında nüfus
yaşamaktadır. Orman köylerinde yaşayan
insanlarımızın büyük bir bölümünde, fert başına
düşen yıllık millî gelir 300 DM'yi geçmemektedir. Bu
insanlarımıza yeterli iş imkânlarının
sağlanamaması nedeniyle ormanlarımız üzerinde büyük ölçüde
sosyal baskı mevcuttur.
Söz konusu sorunların çözümüne destek sağlamak amacıyla,
1971 yılında Orman Bakanlığına bağlı Orman
ve Köy İlişkileri Genel Müdürlüğü kurulmuştur.
Teşkilatın kurulmasını müteakip kalkınma planları
hazırlanmış, orman köylerindeki gelir
açığının kapatılması
amaçlanmıştır. Orman köylerine ekonomik ve sosyal amaçlı
projeler önerilmiştir. Orman köylülerinin
kalkındırılması amacıyla 715 ilçe için 826 000 aileye
sosyal amaçlı, 1 140 000 aileye de ekonomik amaçlı olmak üzere toplam
1 966 000 aileye ferdî kredi verilmesi planlanmıştır; ancak,
yapılan planlamaya rağmen, Orman Köylüleri Kalkınma Fonunun ihdas
edildiği 1974 yılından bugüne dek geçen yirmialtı
yıllık periyot içinde, 143 000 aileye sosyal amaçlı, 125 000
aileye de ekonomik amaçlı olmak üzere toplam 268 000 aileye ferdi kredi
verilebilmiştir. Başka bir ifadeyle, kalkınma planlarındaki
önerilerin ancak yüzde 15'i uygulanabilmiştir.
Yirmialtı yıllık periyot içinde, yıllara göre
yapılan uygulamaların incelenmesi, bizleri, daha da üzerinde önemle
durulması gereken sonuçlara götürmektedir. Şöyle ki; 1974-1980
döneminde yılda ortalama 16 000 aileye, 1981-1991 döneminde yılda
ortalama 10 600 aileye, 1991-1997 döneminde yılda ortalama 6 500 aileye,
1997-2001 döneminde yılda ortalama 1 500 aileye ferdî kredi
düşmüştür. Görüldüğü üzere, son yıllarda hızlı
bir düşüş söz konusudur. Uygulamaların hızla azalması,
Or-Köy'e her yıl verilen ödenek miktarıyla doğrudan ilgilidir.
Başka bir ifadeyle, son yıllarda orman köylerinde kullanılmak
üzere, hükümetlerin bütçeden Or-Köy Fonuna ayırdığı miktar,
reel olarak hızla azalmakta; bunun doğal sonucu olarak da, orman köylüsü
büyük kentlere hızla göç etmektedir. Bu durumsa, devletin başına
çok daha büyük sorunlar getirmektedir. Halbuki, bu insanlar, bulundukları
yerde, çok küçük bir yatırım kredisi desteğiyle üretici hale
getirilebilir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Gül, mikrofonunuzu açıyorum; 1 dakika
içinde lütfen tamamlayın.
RAMAZAN GÜL (Devamla) - İnsanların kırsal kesimlerden
kentlere göç ettirilmesinin bir devlet politikası olduğu
söylenebilir; ancak, bunun çözümü, uygulanan politikalarla orman köylülerinin
hemen hemen tamamına yakınının, kontrolsüz bir şekilde
büyük şehirlere göç etme isteğiyle sonuçlanmamalıdır.
Sonuç olarak, orman köylerinin yerinde
kalkındırılması amacıyla ihtiyaç duyulan ödenekler,
genel bütçeden finanse edilmeli ya da Hazinece başka bir kaynaktan temin
edilmek suretiyle, finansman sorunu mutlaka çözülmelidir. Aslında, orman
köylerinin kalkındırılması için ihtiyaç duyulan finansman
temini için yasal prosedür mevcuttur. 1744 sayılı Kanunla kurulan
Orman Köylülerini Kalkındırma Fonunun, kanunda belirtilen rutin
gelirleri yanında, genel bütçenin binde 1'inden az olmayacak şekilde
yeterli miktarda ödeneğin genel bütçeden verilmesi şart
koşulmaktadır.
Bu vesileyle, 2001 yılı Orman Bakanlığı
bütçesinin ülkemize hayırlı uğurlu olmasını diler;
Yüce Heyetinizi, Doğru Yol Partisi Grubu adına saygıyla
selamlarım. (DYP ve FP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim.
Fazilet Partisi Grubu adına, Bingöl Milletvekili Sayın Mahfuz
Güler; buyurun. (FP sıralarından alkışlar)
Sayın Güler, Grubunuzun süresini üç kişi
paylaşacaksınız.
FP GRUBU ADINA MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının 2001 yılı bütçesi
üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu
vesileyle, Yüce Heyetinize saygılarımı sunuyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Anayasamızın 2 nci maddesi, Türkiye Cumhuriyetinin sosyal hukuk
devleti olduğunu; 60 ncı maddesi sosyal güvenliğin herkes için
anayasal bir hak olduğunu; Anayasamızın 61 inci maddesi, sosyal
yardım ve hizmet ilişkilerini; 62 nci maddesi ise, yurt
dışında çalışan vatandaşlarımızın
sosyal güvenlik haklarının korunmasını düzenlemektedir.
Anayasamızın bu hükümlerine göre, devletin görevi, vatandaşlarına,
yaşlılık, hastalık, kaza, ölüm ve malullük gibi sosyal
riskler karşısında, asgarî ölçüde yaşam düzeyi
sağlamaktır.
Sosyal güvenlik sistemimizin en önemli sorunları şu
başlıklar altında toplanabilir: Sistemin finansman
açığı vardır. Sistemin aktuaryel dengesi bozulmuştur.
Sosyal sigorta fonları yeterince değerlendirilememektedir. Ancak,
2000 yılı bütçesinde sosyal güvenliğe ayrılan pay 3
katrilyon 568 trilyon lirayken, 2001 yılı bütçesinde sosyal güvenliğe
ayrılan pay 4 katrilyon 335 trilyon liradır. 34 milyon insana
sağlık hizmeti veren SSK'nın 2001 yılı bütçesi 7,2
katrilyon liradır.
Sözümün burasında, bir parantez açarak, bir hakkı teslim etmek
istiyorum. Evet, Sayın Bakanın hakkını teslim etmek
lazım. Yaptığı sıkı takip sonucu, 1992'den beri ilk
defa, haziran ayından itibaren, SSK, Hazineden yardım
almamıştır. SSK, kendi yağıyla kavrulmuştur. Bu,
iyi bir göstergedir, iyi bir gelişmedir. Bu nedenle, kendilerini
kutluyorum, başarılarının devamını diliyorum.
Bence, bu, alkışlanması ve takdir edilmesi gereken çok önemli
bir husustur; ancak, bütün bu iyiniyetli gayretlerine rağmen, bu yıl
içinde, sadece SSK'nın gecikme zammı dahil, toplam 1,2 katrilyon lira
prim alacağı tahsil edilememiştir. Keza, 2000 yılı
ekim ayı sonu itibariyle kamu kurum ve kuruluşlarından 195
trilyon lira sosyal yardım zammı alacağı tahsil
edilememiştir.
Değerli arkadaşlar, 14 milyon insana sağlık hizmeti
veren Bağ-Kur'da durum nedir; bir de ona bakalım:
Bağ-Kur'un 2000 yılının ilk on ayında, geçici
rakamlarla 544 trilyon liralık gelirine karşılık 1
katrilyon 370 trilyon liralık gideri olmuş, aradaki fark Hazine
tarafından karşılanmıştır. Bağ-Kur'da, bu
yıl içerisinde toplam 1 katrilyon 484 trilyon lira prim alacağı
tahsil edilememiştir. Bu rakamlar bize şunu göstermektedir ki, sosyal
güvenlik kuruluşlarımız alınan bütün yasal tedbirlere
rağmen, prim alacaklarını tahsil edememektedirler ve sosyal
güvenlik, bütçede, hâlâ, bir karadelik olarak devam etmektedir.
Geçen yıl büyük gürültüler kopartılarak çıkarılan,
depremin bile durduramadığı o meşhur mezarda emeklilik
yasasına rağmen, başta Emekli Sandığı olmak
üzere, sosyal güvenlik kuruluşlarımızın açıkları
giderek artmaktadır. Peki, bütün bunlara rağmen,
çalışanların, yani, memurun, işçinin, emeklinin durumu
nedir; bir de onlara bakalım. Evet, bakın, bu hükümetin
çalışanlara reva gördüğü, memura verdiği ortalama ücret 200
milyon, işçi emeklisine verdiği ortalama ücret 100 - 130 milyon,
Bağ-Kur emeklisine verdiği ortalama ücret 70 milyon. İşte,
tablo bu! 70 milyonla, 100 milyonla bir aile bir ay boyunca nasıl
geçinecek; bunu hiç düşündünüz mü?! Bu paralar, sizin birkaç günlük
harçlığınız değil midir?! Nasıl geçinecek bu
ücretlerle bu insanlar? Nasıl oruç açacak, nasıl sahura kalkacak,
nasıl bayram yapacak? Dört kişilik bir ailenin sadece mutfak
masrafı asgari 500 milyon lira iken, bu insanlar 70 milyonla, 100 milyonla
nasıl geçineceklerdir?
Her gün meydanlarda, alanlarda size seslenen bu memurların, bu
işçilerin emeklilerin feryadına kulak tıkayan bu hükümete
sesleniyorum. Uydurduğunuz hayalî enflasyon hedefleriyle, yüzde 10-15
ücret artışlarıyla yaşamı çekilmez hale getirdiniz;
vaktinde en itibarlı görev olan memuriyeti fitre, zekât alır
noktasına getirdiniz.
Bu hükümetin de, aynen 55 inci, 56 ncı ve 57 nci hükümetler gibi,
uyguladığı programda sosyal boyut yoktur. Bu hükümetin
gündeminde memur yoktur, işçi yoktur, emekli yoktur, işsiz yoktur.
Cumhuriyet tarihinde ilk kez emek kesimi, ortaklaşa, genel grev
niteliğinde, 1 Aralık günü iş bırakmıştır.
Gayet açık ve net olarak ifade ediyorum: Bu hükümet -uygulamalardan da
görülüyor ki- ülkeye hizmet etmek, halkın sorunlarını çözmek
için kurulmamıştır. Ortada, sorumluluk duyan bir hükümet yoktur.
Semt pazarlarında çürük yiyecek toplayan, yirmibeş, otuz
yılını bu devlete hizmet etmiş emeklisine sahip
çıkamayan, onu torununun harçlığına muhtaç eden bir
hükümetin olduğu ortadadır. Emekliler, bu şartlarda,
Kızılay Meydanında üstlerine benzin dökerek kendilerini yakma
noktasına gelmişlerdir.
Ortada, sorunları çözecek bir hükümet yoktur; ama, hükümet
ortaklığından, bankaları hortumlayanlar vardır,
ormanları yağmalayanlar vardır, emek kesimini -yani, memuru,
işçiyi, emekliyi- işsizi sömürenler vardır ve bunların
işbirlikçileri vardır.
Bu dönem, vurgunun, yağmanın ve sömürünün himaye ve
teşvik edildiği bir dönem olarak ta-rihe geçecektir ve bu süreci
başlatanları, hem tarih hem de aziz milletimiz asla affetmeyecektir.
Bu itibarladır ki, 2001 yılı bütçesi, bir sosyal devlet bütçesi
değil, bir rant bütçesidir; tam bir kurtlar sofrasıdır. Üstat
Necip Fazıl'ın dediği gibi:
"Allah'ın bir pulunu bulamazken dokuz kul;
Bir kişiye dokuz pul, dokuz kişiye bir pul."
Evet, bu iktidar, kendini halka, emek kesimine değil, rantiye
kesimine ve kartel medyasına ve onun patronlarına karşı
sorumlu hissetmektedir. Yalnız aile tablolarındaki kişilere
çekilen peşkeşler emeklimize, memurumuza, işçimize verilse, bu
kesim tam olarak yoksulluktan kurtulmuş olurdu. 11 bankaya, yani 11 aileye
hortumlanan 11 milyar doları getirin bölüştürün memura, işçiye,
emekliye; bakın bakalım, o zaman ortada fakir kalacak
mıdır. Bu 11 milyar doları verin çalışanlara, ortada
yoksul vatandaşımız kalacak mıdır... Yapılan bu
yolsuzluklar ile vurgun ve soygunlar, sadece demokratik, parlamenter rejimi
tehdit etmiyor, aynı zamanda, yolsuzluklara ilave ettiğiniz sömürüyle
de ülkenin iç güvenliğini tehdit ediyorsunuz; sizi uyarıyoruz. Bu son
gelişen olaylar da, ne kadar haklı olduğumuzu göstermiştir.
Bakınız, ülkemizde nüfusun yüzde 78'i yoksulluk
sınırının altına yakın bir gelire sahiptir; yani,
31 milyon kişinin aylık geliri 200 milyon ile 500 milyon
arasındadır. Bu, nüfusun yüzde 48'ini oluşturmaktadır. 20
milyon kişinin aylık geliriyse, 200 milyonun altındadır ve
bu da, nüfusun yüzde 30'unu oluşturmaktadır. Bu kesim, açlık
sınırının altında yaşam mücadelesi vermektedir.
Bir başka deyişle, 143 000 ailenin geliri 5,5 milyon ailenin gelirine
denk düşmektedir. İşte, sizin düzeniniz budur! Sizin sosyal
adalet anlayışınız budur! İktidarlarınızda,
Türkiye'yi, gelir adaletsizliğinde, dünyada beşinci sıraya yerleştirdiniz.
2000 bütçesinde olduğu gibi, 2001 yılı bütçe
tasarısında da üretim artışı hedeflenmemiş; ama,
rant kesimi gözetilmiştir. Üretim artışı ve işsizlikle
mücadele, ancak yatırımla mümkündür. Oysa, 2001 yılı genel
bütçesinde yatırıma ayrılan ödenek, gider bütçesinin ancak yüzde
2,5'idir; bu da 1,4 katrilyon eder. Sorarım size değerli
arkadaşlar : Bununla hangi derde deva bulunacak ülkemizde
sayıları çoktan 10 milyonu aşan işsiz gençlerimize, üstelik
birden fazla dil bilen gençlerimize kaç işyeri açılacaktır, kaç
fabrika faaliyete geçirilebilecektir? Görülen o ki, 2001 yılı
bütçenizde de istihdam yoktur, yatırım yoktur, üretim yoktur.
BAŞKAN - Sayın Güler, Grubunuzun size tahsis etmiş
olduğu süre bitti; ama, konuşmak isterseniz...
MAHFUZ GÜLER (Devamla) - Bu saat yanlış Sayın
Başkanım.
Peki, toparlayacağım.
BAŞKAN - Buyurun efendim.
MAHFUZ GÜLER(Devamla)- İş güvencesiyle ilgili yasa
tasarısı hâlâ çıkmamıştır.
Kamu görevlilerinin sendikal haklarıyla ilgili yasa
tasarısı, geçen haziran ayında Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonundan geçtiği halde,
bugüne kadar Meclis Genel Kurul gündemine getirilememiştir.
Ülkemizde, 5 milyona yakın çocuk kaçak olarak
çalıştırılmaktadır. Yasalara aykırı olarak,
sağlıksız ve kötü şartlarda
çalıştırılan bu çocuklarımıza sahip
çıkılmalı ve gerekli önlemler alınmalıdır.
Yurt dışında 3,5 milyonu aşkın işçimiz
vardır. Büyük çoğunluğu Avrupa Birliği üyesi olan bu
ülkelerle, eksik ve yetersiz olan sosyal güvenlikle ilgili hak ve menfaatlar
zaman geçirilmeden gözden geçirilmeli ve gerekli düzenlemeler
yapılmalıdır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözümün
başında, Anayasamızın sosyal güvenlikle ilgili
maddelerinden söz etmiştim; ancak, ne yazık, IMF ile yapılan son
anlaşmalardan anlıyoruz ki, toplu sözleşmeye tabi işçilere
de, memura ve emekliye reva görülen ücret artışı öngörülecektir.
Buradan size sesleniyorum: Bu büyük bir haksızlıktır; bunu
yapamazsınız.
Anarşi ve terörün de büyük oranda kaynağını
teşkil eden işsizlik, yine, ne yazık ki, hükümetleriniz
döneminde farklı ve vahim boyutlar kazanmıştır.
Geçmişte niteliksiz işgücüne iş sahaları düşünülürken,
bu dönemde durum, kalifiye ve nitelikli işgücünün de işsiz
kalmasına dönüşmüştür. Bu ezen ve ezilen kafa
yapısıyla ülkemizi yönetmeye devam edeceğinizi zannediyorsanız,
ilk seçim sandığında yanıldığınızı
göreceksiniz.
Hükümetleriniz döneminde kayıtdışı ekonomi
büyümüştür. Kayıtdışı çalışan işçi
sayısı 5 milyona ulaşmıştır.
Çağımızın yükselen değeri uzlaşma ve
paylaşma olduğu halde, emek kesimi başta olmak üzere, halkla
çatışmayı öngören siyasî hareketlerin ömrünü
tamamladığı, inanıyorum ki, yakın tarihte
görülecektir.
Bu duygu ve düşüncelerle, Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı bütçesinin, ülkemize, halkımıza ve
çalışanlarımıza hayırlı ve uğurlu
olmasını diliyor; Yüce Heyetinize saygılar sunuyorum.
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. (FP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Güler.
Fazilet Partisi Grubu adına ikinci konuşmacı, Adana
Milletvekili Sayın Yakup Budak; buyurun efendim. (FP sıralarından
alkışlar)
FP GRUBU ADINA YAKUP BUDAK (Adana) - Sayın Başkan,
değerli üyeler; Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı bütçesi üzerinde söz almış bulunuyorum; bu
vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Malumlarınız olduğu üzere, çağımız, sosyal
devletler çağıdır. Dolayısıyla -ülkeler, bu ülkelerin
vatandaşları- bütün ülkelerde, sosyal güvenlik kavramı,
yaşadığımız yüzyılda oldukça gelişme
göstermiş, âdeta devletlerin ilerlemeleri, gerilemeleri, bazı
yerlerde yer alabilmeleri, sosyal güvenliğe ayırdıkları
paylarla ve vatandaşlarına kazandırdıkları hayat
standardıyla ölçülür hale gelmiştir. Özellikle de
yaşadığımız yüzyılda, Avrupa ve Amerika
Birleşik Devletleri, artık, sosyal devlet aşamasından refah
toplumu, refah devleti aşamasına geçmişlerdir. Ne hazindir ki,
biz, hâlâ, sosyal devlet kavramını düşünüyoruz, bunun nasıl
olması gerekir diye tartışıyoruz; ama,
tartışmanın ve birtakım yazıları satırlara
dökmenin ötesinde de, halihazırda, fiiliyatta, neticede bir şey de
elde edebilmiş değiliz.
Onun için, bizim vatandaşımızın gözünde devlet,
babadır, şefkat sahibidir; ama, maalesef, son zamanlarda bu
zedelenmeye başlamıştır ve dolayısıyla, devlet
baba vasfını taşıyan insanlar, kurumlar, kişiler,
artık, sosyal, laik ve demokratik cumhuriyetten bahsederlerken, her ne
hikmetse, cumhuriyetimizin bu sosyal devlet kavramını unutmuşa
benziyorlar. Konuşmalara bakıyoruz, yetkililerin
konuşmalarına bakıyoruz; her ağzını açan, laik,
demokratik cumhuriyetten bahsediyor; ama, sosyal, demokratik, laik hukuk
devletinden, maalesef, bahsedilmiyor. Bu da gösteriyor ki, devleti yönetenler,
sosyal devlet kavramını unutmuşlardır; bu sosyal devlet
kavramı içerisinde, hizmet götürülmesi gerekli olan kurumları,
kişileri, insanları ve bireyleri de bir kenara itmişlerdir.
Getirilen bütçe, bunun bir göstergesidir. Bu bütçeyle de, zaten, sosyal
güvenlik sistemimizin belirli bir raya oturtulması, beklenilen
düzeltmelerin gerçekleştirilmesi de mümkün değildir. Her ne kadar,
Bakanlıkta çalışan değerli arkadaşlarımız
çırpınıyorlar, gayret gösteriyorlar, hukukî düzenlemelerin
yapılması için çırpınıyorlarsa da, bizim esas
meselemiz, hukukî düzenlemeler değildir, mevzuat eksikliğimiz
değildir; bizim esas sıkıntımız, bu hukukî düzenlemelere
altyapı teşkil edecek kaynakların ortaya
çıkarılması, uygulamaların yapılmasıdır.
Türkiye'de sorun, hukukta değil uygulamadadır. Bu uygulamalar
düzenlenmedikçe de, düzeltili hale getirilmedikçe de, hangi düzenlemeyi
yaparsak yapalım, netice almamız mümkün değildir. Bugün, sosyal
güvenlik kapsamı içinde 6 000 000 insanımız var. Elbette ki,
nüfusumuzun yüzde 88'i sosyal güvenlik kapsamında; ama, sosyal güvenlik
kapsamında olan bu insanlarımız, maalesef, emeklilik
aylığının bağlanmasından tutun da, sağlık
kurumlarından hizmet almalarına varıncaya kadar, bir sürü
problemlerle karşı karşıyadırlar, adaletsizliklerle
karşı karşıyadırlar ve maaş almaları,
maaşlarının yükseltilmesi de bir faciadır. Mesela, Emekli
Sandığında olan
vatandaşlarımıza -ki, burada memur
arkadaşlarımız var, hepimiz varız- maaşları
bağlanırken katsayıya göre bağlanıyor.
Bağ-Kurlular da aynı şekilde; ama, işçi emeklilerine, SSK
emeklilerine geldiği zaman, TÜFE'ye göre bağlanıyor. TÜFE de,
işte, hükümetimizin ortaya koyduğu her ayki enflasyon oranı
olarak kabul ediliyor; ama, o enflasyon oranının tespit edilmesinde,
enflasyon oranını yıllık tutturabilmek için birtakım
kalem oynatmaların olduğu konusunda
vatandaşımızın, işçimizin, memurumuzun çok ciddî
şüpheleri ve sıkıntıları vardır.
Dolayısıyla, maaşların ortaya konulmasında, ücretlerin
artımında bir ayrıcalık ve farklılık vardır.
Yine, bunun yanında, emekli aylığı
bağlanırken, Emekli Sandığından emekli olacaklar
aldıkları maaşın yüzde 100'ü üzerinden emekli olurlarken,
Bağ-Kurlu insanlarımız, kendilerinin tespit etmiş
olduğu tablonun yüzde 60'ı üzerinden emekli oluyorlar.
SSK'lılara gelince ise, en alt seviyede gösterge tablosundan maaş
alan işçimiz, son beş yılın yüzde 60'ı üzerinden
emekli oluyor, en üst gösterge tablosundan maaş alan insanımız
yüzde 60'ı üzerinden emekli oluyor. Zaten, son yapılan 4447 ile,
bütün, ömür boyu yaptıkları çalışmaların
ortalaması üzerinden emekli maaşı bağlanacak ki, bu,
oldukça büyük bir skandal, bir faciadır. Yani,
insanlarımızın, aynı işi gören, aynı emeği
veren, aynı eğitimi görmüş olan insanların emekli
maaşının bağlanmasında bile böylesine bir
ayrıcalığın ve hukuksuzluğun olması, ayrıca
büyük bir adaletsizliktir.
Yine, sağlık hizmetinin alınmasında, emekli
sandığından olan insanlar, yıllık olarak, kişi
başına 600 dolar civarında sağlık hizmeti
alırlarken, Bağ-Kurlu olanlar 350 dolar civarında
sağlık hizmeti alabiliyorlar, SSK'lılar ortalama olarak ancak 60
dolar üzerinden sağlık hizmeti alabiliyorlar. Bu tablo da gösteriyor
ki, sağlık hizmeti alma noktasında da insanlarımız
arasında bir ayrıcalık vardır. Bu hukuksuzlukları
gidermeden de, zaten neticeye ve çözüme varmamız mümkün değildir.
Bugün, Bağ-Kurlularımızın, emeklilerimizin,
SSK'lılarımızın sağlık hizmetleri almış
olduğu hastaneler, Sayın Bakanın ifadesiyle, deva
dağıtan kurumlar olmaktan çıkmışlar, âdeta, derde deva
bulan değil, dert dağıtan kurumlar haline
dönüşmüşlerdir. Bütün bunların düzeltilmesi gerekmektedir.
Elbette, sosyal güvenlikle ilgili arkadaşlarımız "bu
kurumların, sosyal güvenlik kurumlarının aktuaryel dengesini
bozan kararları biz almadık" diyecekler; ama, kendileri de, üç
yıldır bu makamda bulunuyorlar, bunun düzeltilmesi için gerekli
çalışmayı ve gayreti de göstermeleri gerekir.
"Çalışıyoruz" diyecekler; ama, görüyoruz ki,
işçilerimize, memurlarımıza, emeklilerimize maaş
bağlama noktasında son üç yılın en kötü
şartlarında bulunuyoruz. 54 üncü hükümet zamanında memurumuzun,
işçimizin, sosyal güvenlik sistemimizden, Bağ-Kurumuzdan,
SSK'mızdan maaş alan işçi emeklilerimizin maaşları
reel olarak yüzde 15 civarında artırılırken, 2000
yılında, bu, reel olarak eksi yüzde 12'lere, yüzde 13'lere
düşmüştür. Bu da göstermektedir ki, önemli olan, tedbirleri almak
değil, iyileştirici neticeleri birlikte ortaya koyabilmektir.
Bunun yanında, sosyal güvenliğin tekrar yeniden
yapılandırılması gerekir. Kaynak da bulunur, imkân da
bulunur; maalesef, taraflar arasında, sosyal taraflar arasında
diyalog noksanlığı vardır. Sosyal güvenlik
kuruluşlarımızın yönetim kurullarında işçi
temsilcilerimiz yeterince yer almıyor. Mesela, SSK'nın yönetim
kurulunda Türkiye'nin en büyük işçi emekli kuruluşlarından olan
Tüm İşçi Emeklileri Cemiyeti yok. Ekonomik ve sosyal konseye
Sayın Başbakanımız çok büyük önem atfediyorlar; ama, önem
atfetmelerine rağmen, sosyal tarafların hepsini, olduğu gibi, bu
kapsam içerisinde göremiyoruz. Dolayısıyla, bu diyalog eksikliği
sağlanmadan bu neticelerin çözümlenmesi mümkün değildir.
"Parayı nereden bulacağız" diyeceksiniz.
Muhterem arkadaşlar, bu ülke ayda 3 katrilyon lira faize para
harcamaktadır ve saatte de 4 trilyon harcanmaktadır. Bugün, Sosyal
Güvenlik Bakanlığımızın bütçesi 27 trilyondur. Yani,
günlük olarak 7 saatte harcanan, ödenen faiz, Bakanlığın bir
yıllık bütçesini oluşturmaktadır. Bu tabloyu
değiştirmeden, uygulanan ekonomik istikrar programının
faturasını emeklimize, işçimize, Bağ-Kurlumuza
çıkararak ekonomik dengeleri tutturmamız, insanımızı
sosyal devlete yakışır şekilde bir hayat seviyesine
ulaştırmamız mümkün müdür; elbette mümkün değildir. Onun
için, hazırlanan bütçeler, reel ekonomiye göre olmalı;
çalışan insanımızın alınterini
karşılayacak, onların hayat seviyesini yükseltecek, rant
ekonomisinden reel ekonomiye ve çalışanlara kaynak aktaracak
şekilde düzenlenmelidir diyorum; hepinize saygılar sunuyorum. (FP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Budak.
Fazilet Partisi Grubu adına son söz, Adıyaman Milletvekili
Sayın Mahmut Göksu'ya aittir.
Buyurun Sayın Göksu. (FP sıralarından alkışlar)
FP GRUBU ADINA MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; Orman Bakanlığı bütçesi üzerinde
Grubum adına söz almış bulunmaktayım. Heyetinizi ve bizleri
dinleyen aziz milletimizi, saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, ormanlarımız, ülkemizin
akciğeri ve bu güzel vatan topraklarının yeşil örtüsüdür.
Gelecek nesillere bırakabileceğimiz en önemli armağanlarımızdan
biridir. Birçok kullanım çeşidiyle hayatımızın her
safhasında vardır. Ülkemiz yüzölçümünün yüzde 26'sını
kaplayan 20 200 000 hektar ormanlarımızın takriben yüzde 44'ü
verimli, kalan yüzde 56'sı ise bozuk ve verimsiz ormanlardır. Türkiye
orman varlığı, dünya orman varlığının binde
4'ü kadardır. Bu ormanlarımızın 20 155 000 hektarı
devletin mülkiyeti, 45 000 hektar gibi çok küçük bir rakamı da özel
mülkiyettedir.
Orman-halk ilişkisi denildiğinde akla ilk gelen, orman
köylümüzdür. Ülkemizdeki köylerin yüzde 54'ü, takriben 19 000'i orman
köyümüzdür. Buralarda yaşayan insanlarımızın nüfusu 8,5
milyonken, son sayımlarda bunun 8 milyona düştüğünü görmekteyiz.
Orman köylerimize devlet imkânlarının götürülmesindeki zorluk ve
hatta imkânsızlık, buralarda hayat şartlarını çekilmez
duruma getirmiştir. Bu 8 milyon civarındaki
insanımızın fert başına düşen geliri, 200 dolar;
hatta, daha alttadır ki, bu rakam, yoksulluk sınırının
çok ciddî bir şekilde altındadır.
21 inci Yüzyılın başında büyük hedefleri olan Türkiyemizde
hepimizin bu konuyu düşünmesi ve duygulanması icap eder. Hiçbir
sosyal güvencesi olmadığı gibi, bu köylünün, ekonomik, sosyal ve
kültürel geri kalmışlığı, bu
insanlarımızı göçe itmiştir.
Orman köylerimizin çoğunluğu sarp ve engebeli arazilerde kurulmuştur.
Sarp ve dar tarım alanlarında ilkel yollarla, ilkel
hayvancılıkla ve çeşitli ormancılık faaliyetlerinde
çalışarak bu insanlarımız hayatlarını idame
ettirmeye çalışmaktadırlar.
Yine, orman denince aklımıza gelen en önemli işlerden bir
tanesi de ağaçlandırma ve erozyondur. Yılda bir Kıbrıs
kadar toprağımızın erozyona uğradığı
göz önünde bulundurulursa ve her yıl milyonlarca metreküp ağaç
kesilirse, ülkemizde yapılacak ağaçlandırmanın önemi ortaya
çıkmaktadır. Ülkemiz topraklarının dörtte 3'ü erozyona
maruzdur. Akarsularla taşınan toprak ve ana materyal miktarı,
yılda 500 milyon tonu bulmaktadır.
Orman ile orman köylüsünün her yerde mülkiyet sorunu vardır.
Ormanlarımızın sınırları belli değildir.
Devlet ile halkımız sınır ihtilafları yüzünden
karşı karşıya gelerek, hasım olmuşlardır.
Mahkemeler, orman davaları yüzünden çalışamaz hale
gelmiştir. Bu sebeple ki, orman kadastrosunun süratle tamamlanması;
ayrıca, orman hudutlarının mülkî hudutlarla uyumlu hale
getirilmesi gereği ortaya çıkmaktadır.
Kısaca özetlersek, orman köylüsüne daha iyi yaklaşmak
durumundayız. Ağaçlandırma faaliyetlerine fazlasıyla önem
vermek durumundayız. Orman kadastrosunu hızlı bir şekilde
yaparak tamamlamalıyız. Or-Köy kredilerini ise, mutlaka bu 8 milyon
civarındaki köylümüzü memnun edecek şekilde
artırmalıyız. Orman yangınlarına karşı
söndürme faaliyetlerini, teknik ve işçilik vasfını
geliştirerek, büyütmeliyiz.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; onurlu bir
şekilde yaşamamızın sigortası, insan hakları,
demokrasi, din ve vicdan özgürlüğü olduğu gibi,
tabiatımızın ve çevremizin sigortası da
ormanlarımızdır. Orman köylüsü, ormanlarımızın
tabiî ve ücretsiz bekçileridir. Mümkün olduğu takdirde ormanlardaki
işler, orman köylüsüne verilmelidir. Ormanı, onların sahip
çıkacağı hale getirmek durumundayız. Dünyanın her
yerinde ormanın korumasını, ıslahını, yeniden
ağaçlandırılmasını halk kendi yapar. Devlet ile
vatandaş her noktada barıştığı zaman,
halkımızın bunu yapacağı da bir gerçektir. Bir
Osmanlı paşasının "biz ne zaman ki ormanı devletin
malı haline getirdik, o zaman ormanlar yanmaya, kesilmeye ve tahrip
edilmeye başladı" sözü, orman politikasının önemli bir
gerçeğini bize anlatmaktadır. Bu nedenle, ormanın içinde
yaşayan insanlarla menfaat birliğini temin etmek durumundayız.
Değerli arkadaşlar, Orman Kanununun 17 nci ve 115 inci
maddeleri kötüye kullanılarak orman yağmasına sebebiyet
verilmiştir ve birçok vakıf üniversitelerine orman arazileri tahsis
edilmiştir. Ormanları, parlamentoda çıkarılan yasalarla
talan edilen tek ülke belki de biziz. Geçen yıl yine böyle bütçe
görüşmeleri esnasında geri kalan zamanda, Sarıyer
Ormanlarında kurulan bir vakıf üniversitesine arazi tahsisini uzun
uzun konuştuk; ama, ne oldu; değerli arkadaşlar, Anayasa
Mahkemesi geri gönderdi.
Değerli arkadaşlar, her kesimden halkın
katılımıyla yürütülmesi gereken eğitim ve bilinçlendirme
faaliyetleri sonucu, ihmal, dikkatsizlik ve tedbirsizlik yönünden çıkan
orman yangılarının en aza indirileceği anlaşılmaktadır;
ancak, bütün konularda olduğu gibi, orman yangınları konusunda
da halkımızın devlete olan güveninin sağlanması
lazımdır. Halkımızın eğitimi ve
bilinçlendirilmesi konusunda, Orman Bakanlığımızın,
Millî Savunma Bakanlığı, Millî Eğitim
Bakanlığı ve Diyanet İşleri
Başkanlığıyla işbirliği yapması
gerektiğine inanıyorum.
Bir insan yanlış bir iş yaptığı zaman
vicdansız deriz. İnsanda vicdanî değerleri
güzelleştirecek en önemli faktörlerden bir tanesi de dindir.
Bakınız, Hazreti Peygamber Aleyhisselam bir hadisinde
"kıyametin koptuğunu da görseniz, elinizdeki fidanı
dikiniz" buyurmaktadır. İşte bu güzellikler,
insanlarımıza mutlaka verilmelidir. Özellikle yaz aylarında
izcilik kamplarında, bu kamplara katılan gençlere bu duygular mutlaka
verilmelidir.
Değerli arkadaşlar, son zamanlarda basında banka
soygunları ile beraber orman talanlarının da yer alması, bu
ülkenin kaynak ve imkânlarının nasıl talan edildiğini bir
kez daha ortaya çıkarmıştır. Fatih Ormanı,
İstanbul'un kuzeyindeki en güzel yeşil kuşak alanıdır.
Bu orman, Fatih Sultan Mehmet'ten yadigâr kalmıştır; ama, ne var
ki, talan edile edile bitme noktasına gelmiştir.
Orman Bakanlığı, bu tür talanların üzerine inat ve
ısrarla gitmelidir. Öyle gitmelidir ki, ucu kime dayanırsa
dayansın, mutlaka onun elinden almalıdır. Ucu kime
dayanırsa dayansın diyorum, zira, banka soygunlarında, ihale
yolsuzluklarında olduğu gibi, orman talanında da eski bir
cumhurbaşkanının yakınlarının isminin geçmesi,
soygun, vurgun ve talanların tek başına yapılan işler
olmadığını ortaya koymaktadır. Hatta, sadece milleti
canından bezdiren bu yolsuzluk ve hırsızlıkları
yapanları değil, çanak tutan bürokratlar ve onlara emir veren
siyasîler de millete teşhir edilmelidir.
Değerli arkadaşlar, biraz önce burada konuşan iktidar
partisine mensup bir arkadaşımız "muhalefet ve iktidar
olarak, mutlaka doğruları söylemek durumundayız; eğer
söylemezsek, Türkiye'yi iyi bir yere götürmemiz mümkün değil" dedi.
Biz burada, muhalefet olarak daima doğruları söylüyoruz; ama,
maalesef iktidar, muhalefetin sözüne kulaklarını tıkıyor.
Bakın, burada geçen hafta uzun tartışmalarla bir af
kanunu çıktı. Muhalefetin sözüne kulak vermediniz, ne oldu;
Cumhurbaşkanından döndü. Geçen sene bütçe görüşmeleri
esnasında, Sarıyer ormanlarının talanına hayır
dedik; ama, siz buna kulak vermediniz, ne oldu; Anayasa Mahkemesinden döndü.
Demek ki, iktidar, muhalefetin sesine kulak vermiş olsa, bu
yanlışlıklar yapılmayacaktır. Biz muhalefet olarak,
iktidarın yaptığı güzelliklere daima sahip
çıkıyoruz ve onları tebrik de ediyoruz. Mesela, Sayın Orman
Bakanımız, geçen ay, ilim olan Adıyaman'da Türkiye Büyük Millet
Meclisi Ormanının açılışını yaptı;
ilime böyle bir güzellik kazandırdığı için, kendisini
tebrik ediyorum ve teşekkür ediyorum.
Biraz önce konuşan Fazilet Partisine mensup sözcü
arkadaşımız "SSK bu yıl kendi yağıyla kavrulmuştur;
bu, alkışlanacak bir olaydır" dedi ve Sayın
Bakanın yaptığı güzel faaliyeti buradan
alkışladı. Demek ki, muhalefet, iyi ve güzel iş
yaptığı zaman iktidarı daima alkışlıyor;
ama, ne hikmetse, iktidar, hiçbir zaman muhalefetin sesine kulak vermiyor. Bu
da, yanlış bir gidişattır.
Sayın Bakanım, buradan, bir iki yerel sorunu dile getirmek
istiyorum.
Adıyaman'da işletme sınırları içerisinde 164
orman köyü, Şanlıurfa'da ise 20 tane köy var. Ne var ki, Or-Köy
Başmühendisliği Şanlıurfa'da var, Adıyaman'da yok.
Adıyaman'a da açılmasını arzu etmekteyiz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Mikrofonunuzu açıyorum; sizin de 1 dakika süreniz
var.
MAHMUT GÖKSU (Devamla) - Şanlıurfa'da orman alanı 8 266
hektar, Adıyaman'da ise 127 220 hektar. Ne var ki, Orman Bölge
Müdürlüğü Şanlıurfa'da var, Adıyaman'da yoktur.
Bu çarpıklığı, diğer bakanlıkların
bölge müdürlüklerinde de görüyoruz. Ne gibi; Köy Hizmetleri ve Meteoroloji
Bölge Müdürlükleri Malatya'da, DSİ Kahramanmaraş'ta, İller
Bankası Gaziantep'te, Tapu Kadastro ve Orman Bölge Müdürlükleri
olduğu gibi Şanlıurfa'da. Çevre illerimizin ileri gitmesine
gıpta ederiz, elbette onlar da istifade etsin; ama, Atatürk
Barajının en çok külfetine katlanan Adıyaman olduğu için,
Adıyaman da bundan mutlaka istifade etmelidir.
Yine, Adıyaman Sincik, Gölbaşı ve Besni İlçelerimize
daha önce çam ormanı dikildi; ancak, teraslama ve dikim işi
yarım kaldı; dikilenler de bakımsız kaldı. Erozyonun
önlenmesi ve Atatürk Barajının dolmaması için, bu işin
yürütülmesi lazım.
Yine, Adıyaman'dan bir faks aldım; katma ve genel bütçeden
maaş alan mevsimlik işçilere kadro verildi, döner sermayeden
maaş alanlara bu hak tanınmadı. Bu
haksızlığın giderilmesi isteniyor.
Yine, Sayın Bakanım, Adıyaman'daki Mahmut Ensari
Dağının millî park alanına alınmasını talep
etmekteyiz.
Adıyaman İşletme Müdürlüğüne araç verilerek takviye
edilmesini istiyor, bütçenin hayırlara vesile olmasını diliyor,
sizleri saygıyla selamlıyorum. (FP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim.
Değerli milletvekilleri, birleşime 10 dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati : 20.10
DÖRDÜNCÜ
OTURUM
Açılma Saati: 20.20
BAŞKAN: Başkanvekili Nejat
ARSEVEN
KÂTİP ÜYELER: Mehmet AY (Gaziantep),
Sebahattin KARAKELLE (Erzincan)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 32 nci Birleşimin
Dördüncü Oturumunu açıyorum.
Bütçe görüşmelerine kaldığımız yerden devam
ediyoruz.
IV. - KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
(Devam)
l. - 2001 Malî Yılı Genel ve
Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Bütçe Kanunu Tasarıları
ile 1999 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve
Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/764; 1/765; 1/740,
3/642; 1/741, 3/643) (S.Sayısı:
552, 553, 554, 555) (Devam)
C) ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANLIĞI (Devam)
1. - Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı 2001 Malî
Yılı Bütçesi
2. - Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı 1999 Malî Yılı Kesinhesabı
D) ORMAN BAKANLIĞI (Devam)
1. - Orman Bakanlığı 2001 Malî
Yılı Bütçesi
2. - Orman Bakanlığı 1999 Malî Yılı Kesinhesabı
a) ORMAN
GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1. - Orman Genel Müdürlüğü 2001 Malî
Yılı Bütçesi
2. - Orman Genel Müdürlüğü 1999 Malî
Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.
Söz sırası, Milliyetçi Hareket Partisi Grubunda.
İlk söz, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Nevşehir
Milletvekili Sayın Mükremin Taşkın'da.
Buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA MÜKREMİN TAŞKIN (Nevşehir) - Sayın
Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanlığı 2001 yılı bütçesi üzerinde,
Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun görüşlerini açıklamak üzere söz
almış bulunuyorum; Grubum ve şahsım adına, Yüce
Heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.
Günümüzde sosyal güvenlik, bağımsız bir ülke olmanın
ve modern devlet anlayışının vazgeçilmez unsurlarından
birisidir. Her ülkenin, kendi ekonomik ve sosyal şartlarına göre
sosyal güvenlik sistemleri vardır. Dünyada kabul edilen risklerin hepsini
kapsayan bir sistem, aynı zamanda ülkenin bütün insanlarını
kapsamalıdır; ancak, ülkemizde, sosyal güvenlik
teşkilatlarımız dağınık, bütün
insanlarımızı kapsamaktan uzak, şimdiye kadar popülist
politikalar önplanda tutularak yönetilmiş, bunun sonucu, sistemin
bozulduğu bir görünüm arz etmektedir.
Sosyal sigorta kurumlarımız, erken yaşta emeklilik, prime
esas ücret tavanının düşüklüğü, prim
karşılığı olmayan ödemeler, borçlanma, af ve intibak
kanunları, yaratılan fonların düşük getiri
sağlaması, kayıtdışı istihdam, uzun yıllar
seyreden yüksek enflasyon, sisteme politik müdahaleler, idarî yapıdaki
yetersizlik gibi sebeplerden dolayı, sistem sürdürülemez hale
gelmiştir.
1990 yılından beri, sosyal güvenlik kuruluşlarına
bütçeden kaynak aktarılıyor. Sosyal güvenlik şemsiyesinde
nüfusumuzun yüzde 91'inin bulunduğunu, 2000 yılında bütçeden 2,5
katrilyon kaynak ayrıldığını, 2001'de bunun 4
katrilyon olacağını, Bağ-Kurda tam prim ödeyenlerin yüzde 9, hiç ödemeyenlerin yüzde 30
olduğunu, emekli maaşı ödemelerinde standart
olmadığını, aktuaryel dengenin uluslararası normlara
uymadığını, yüzde 40 kaçak işçi
çalıştırıldığını, 750 000 yabancı
kaçak işçi olduğunu, bugüne kadar sigorta kurumlarının prim
alacaklarına 11 borçlanma, 3 af kanunu
çıkarıldığını biliyoruz. Aksaklıkları
daha da uzatmak mümkündür. Yani, sosyal güvenlik kuruluşlarımız
çıkmazdadır. Çare nerede? Ben, daha çok, MHP'nin getirdiği çözüm
önerileri üzerinde konuşmak istiyorum. Önce, prensip ve programlar, sonra
teşkilatlanmayı anlatacağım.
Önce, meslekî dayanışma yasasına göre örgütlenmiş
olan sosyal sigorta programları, risk grubuna göre, kısa ve uzun
vadeli sigorta programları olarak iki ayrı şekilde yeniden
yapılandırılmalıdır. Sosyal güvenlik sistemi, o zaman;
bir, sağlık, hastalık, analık, iş kazası ve
meslek hastalığı gibi kısa vadeli programlar, yani genel
sağlık sigortası programı; iki, yaşlılık,
malullük ve ölüm sigortası gibi uzun vadeli sigorta programları
şeklinde programlanır. Buna üçüncü olarak, sosyal yardım ve
sosyal hizmet programı yeniden yapılandırılarak tek
çatı altında toplanmalıdır diyoruz. Buradan hareketle,
sağlık ve diğer kısa vadeli programlar için, sağlık
sigortası programı, bütünüyle uzun vadeli sigorta programından
ayrılmalıdır. Bütün nüfusu kapsayacak bir yapıya
kavuşturulmalıdır. Prim ödeme gücü olmayan yoksul
vatandaşların sağlık sigortası primi devlet
tarafından, Sağlık Sigortası Fonuna yatırılmalıdır.
Sağlık sigortasının idaresi ve fonu, Emeklilik
Sigortası Fonundan ayrılmalıdır. Sağlık
sigortası, sadece sigortacılık yapmalı, sağlık
hizmetlerini satın almalıdır.
Uzun vadeli program: Yaşlılık, malullük ve ölüm
sigortası programı için. Asgarî sosyal korumayı sağlayacak
kamusal sigortanın bu kademesinde mecburî sigortalılık esas
olmalıdır. Tek çatı esasına dayalı özerk bir idarî
yapılanmaya gidilmelidir. Etkin yönetim ve etkin fon idaresi oluşturularak,
sistemin kaynak yaratması ve kendi kendini finanse etmesi
sağlanmalı, kurum, kendi mallarına sahip
çıkmalıdır. Sistemin yükü gelecek nesillere
aktarılmamalı ve malî yük şimdiki nesil tarafından
karşılanmalıdır. Sistem, asgarî emekli
aylığını garanti etmelidir. Sosyal güvenlikten yoksun kesim
sisteme dahil edilmeli, üçüncü taraf olarak devletin sisteme prim
katkısı olmalıdır. Bağlanacak emekli
aylığıyla ödenen primler arasında ilişki
kurulmalı, emekli aylığının hesaplanmasında bütün
sigortalılık süresince prime esas olan kazanç dikkate
alınmalıdır. İkinci kademede isteğe bağlı
sigortalılık esas olmalıdır. Kişisel tasarruf
hesabına dayanmalıdır. Sigortalının tercihine göre hak
ve yükümlülüklerde farklılaşma yapılmalıdır.
İsteyen sigortalı daha fazla prim ödeyerek, daha fazla emekli
aylığına hak kazanabilmelidir. Devlet, bunu teşvik etmeli,
sigortalının kamu ve özel sigorta programları arasında
seçim yapabilmesine imkân vermelidir. Toplanacak fonlar serbest piyasa
şartlarında değerlendirilmelidir. Sosyal yardım ve sosyal
hizmet programı için, bu programların tamamlayıcısı
olarak etkin, sistemli ve objektif bir yapıya
kavuşturulmalıdır. Bu gayeyle, gazilere yapılan
yardımlar, 2022 sayılı Kanunun uygulanması, sosyal
yardımlaşma ve dayanışma vakıfları kanalıyla
yürütülen uygulama, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu faaliyetleri,
özürlü ve özel ilgiye muhtaç olanlara yönelik hizmetler, çağdaş ve
entegre bir sistem olarak, tek çatı altında yeniden
yapılandırılmalıdır. Gönüllü kuruluş faaliyetleri
de desteklenerek, kaynakların etkin kullanımı
sağlanmalıdır. Bu sistemin uygulanmasıyla, yardıma
muhtaç durumdaki hiçbir çocuk, genç, kadın ve ihtiyar, aç ve açıkta
bırakılmamalıdır.
Bu esaslar göz önüne alınca, sosyal güvenliği nasıl
teşkilatlandıralım. Bu konuda, Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonumuza bir hükümet
tasarısı getirildi; burada yeni bir teşkilatlanma modeli
getiriliyor, sosyal güvenlik teşkilatları bir çatı altında
yeniden düzenleniyor; ancak, Emekli Sandığı
dışarıda bırakılmış, hikmetini
anlayamadık. Bu şekliyle çıkacak bir düzenleme eksik
kalacaktır. Sosyal Güvenlik Bakanlığı sağlık
hizmeti üretiyor bu tasarıda; bırakın, hastanelerle
Sağlık Bakanlığı uğraşsın; bu da,
tasarının bir başka eksik yönüdür.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket
Partisi olarak şöyle bir teşkilatlanma öneriyoruz:
Birincisi; sosyal güvenlikten sorumlu bakanlık teke indirilecek ve
bu, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı olacak;
sonra, Bağ-Kur, SSK, Emekli Sandığı, Sosyal Hizmetler ve
Çocuk Esirgeme Kurumu, sosyal yardımlaşma ve dayanışma
vakıfları buraya bağlanacaktır.
İkincisi; Türk millî sosyal güvenlik sisteminin uygulanabilmesi
için, her vatandaşa bir vatandaşlık numarası verilecek. Bu
numara, nüfus cüzdanı, ehliyet, pasaport gibi tüm kimliklerde kimlik
numarası yerine yazılacak; vergi, tapu, adliye, askerlik daireleri
ile sosyal sigorta kurumları gibi tüm kamu kuruluşlarında bu
numara geçerli olacak.
Üçüncüsü; devletin tüm kuruluşları on-line sistemiyle
birbirine bağlanacak; yani, devlet otomasyona geçecek.
Dördüncüsü; sosyal güvenlik kuruluşları sağlık
hizmetleri üretmeyecekler, hizmet satın alacaklardır.
Beşincisi; sistemin başarısı için millî
sağlık sisteminin hayata geçirilmesi gerekir. Yeni millî sosyal
güvenlik sisteminde şu kuruluşlar bulunacaktır: Emekli
Sandığı, Sağlık Sandığı, İşsizlik
Sigortası Kurumu, Sosyal Yardım ve Sosyal Hizmet Kurumu, Özel
Sigortalar Kurumu, Munzam Sosyal Sigortalar Kurumları. Sistem içerisinde,
her kurum ve kuruluşun görevleri tarif edilmiştir.
Cumhuriyetimizin 100 üncü yılı olan 2023 yılında,
yeni sosyal güvenlik sisteminin tüm kurumlarıyla tam olarak faaliyette
bulunmaları hedeflenmelidir. Geçiş devresinde hiç kimsenin
mağdur olmaması için gerekli tedbirler alınmalıdır.
Yirmibeş yıldır enflasyonist bir ekonomiyle yönetilen
Türkiye'de, 57 nci cumhuriyet hükümetimiz, üç yıllık bir ekonomik
programla, enflasyonu tek haneli rakamlara düşürmeyi hedeflemiştir.
Bu programın başarıya ulaşması için, yapısal
değişikliklerin, reformların yapılması gerekir; sosyal
güvenlik reformu da bunlardan biridir, yapılması şarttır.
BAŞKAN - Sayın Taşkın, süreniz tamamlandı
efendim, diğer arkadaşlarınızın süresinden
kullanıyorsunuz.
Buyurun.
MÜKREMİN TAŞKIN (Devamla) - Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; bu duygu ve düşüncelerle, 2001 yılı bütçemizin,
ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını diliyor, Yüce
Meclise saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Taşkın.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına ikinci söz,
Kırşehir Milletvekili Sayın Mustafa Haykır'ın.
Buyurun Sayın Haykır. (MHP sıralarından
alkışlar)
MHP GRUBU ADINA MUSTAFA HAYKIR (Kırşehir) - Sayın
Başkan, değerli üyeler; şahsım ve Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Cumhuriyet tarihimizin temel önceliklerinden olan kalkınma,
milletin maddî ve moral değerleriyle insanca yaşama düzeyini
yakalamasıdır. Bu kısa tarif içerisinde kalkınma, iktisadî
ve manevî unsurlarıyla birlikte ifade edilmektedir.
Yetişmiş genç ve dinamik insan gücümüz, her geçen gün daha
vasıflı hale gelmekte ve uzmanlaşmaktadır. Yapılan
araştırmalar göstermektedir ki, bugün, gelişmiş ülkeler,
geri dönülmez bir yaşlanma süreci içinde değişik
çıkış yolları ararken, ülkemiz, yeni şahlanış
ufkuna doğru hızla gelişmekte ve ilerlemektedir. Bu
gelişme, pek çok ülkeyi kıskandıracak düzeyde devam etmektedir.
Bugün, çalışma hayatında, fert bazında
uzmanlaşmaya odaklanmış olan Türk insanı, yaşanabilir
birtakım iç ve dış sorunlara rağmen, yakın gelecekte
tüm dünyayı hayran bırakacak bir millî kalkınma kulvarına
girmiş bulunmaktadır. Biz, cumhuriyetimizin temel amaçlarından
hareketle büyüyen; ama, her konuda sağlıklı büyük bir toplumdan
yanayız. Hedefimiz, daha sağlıklı ve güçlü bir Türkiye'dir.
Değerli arkadaşlar, bakınız, Ekonomik
İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı (OECD)
tarafından 1999 yılında hazırlanmış olan Türkiye
Çevresel Başarı Raporunda, Türkiye, üye ülkeler arasında yüzde
1,7'lik nüfus artış hızıyla en hızlı büyüyen
ikinci ülke olarak gösterilmektedir. Aynı raporda "1990'lardaki
yüksek faiz ve enflasyon oranları gelir
dağılımının çarpıklaşmasına yol
açmıştır. O nedenle, nüfusun yüzde 20'lik üst dilimi millî
gelirin yüzde 55'ini alırken, en alttaki yüzde 20'lik kesim ise millî
gelirin sadece yüzde 5'ini alabilmektedir" denilmektedir; yani, özellikle
ücretliler ve tarım kesimi aleyhine ekonomik denge bozulmuştur.
Aynı raporda devamla şöyle denilmektedir: "Yoksulluk, özellikle
tarımla uğraşan kırsal kesim insanını
etkilemektedir. Kırsal ve kentsel bölgeler arasındaki refah
adaletsizliği gittikçe artmaktadır. Bununla birlikte şehir
nüfusunun dörtte 1'i gecekondu bölgelerinde yaşamaktadır."
Değerli arkadaşlar, ülkemizin kalkınmasında iyi
organize olmuş, kendi içinde sağlıklı işbölümü
yapabilmiş, kurumlaşmış örgütlü toplum
yapısının önemi çok büyüktür. Ta, Antik Çağlara kadar
dayanan sendikalar, geçmişte ahi teşkilatı içinde loncalar
şeklinde teşkilatlanmış ve çok önemli toplumsal ve ekonomik
fonksiyonlar ifa etmişlerdir; dönemin üretim ve hizmet
standardının geliştirilmesinde lokomotif görevi
yapmışlardır. Günümüzde ise, işçi sendikaları her
yönüyle kurumlaşmasını gerçekleştirmiş olarak meslekî
faaliyetlerini tam bir serbesti içinde sürdürmektedir.
Anayasanın 53 üncü ve 128 inci maddelerindeki tanımlar
çerçevesinde bir an önce memur sendikaları kanunları
çıkarılmalıdır. Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak tüm
toplum kesimlerinin teşkilatlanmasını bütün gücümüzle
destekliyoruz.
İşsizlik sigortasıyla getirilen yeni düzenlemeler iş
hayatını disipline etmiştir. SSK ve özellikle Bağ-Kur
emeklilerinin hayat şartlarının iyileştirilmesi de
ayrıca takipçisi olduğumuz konular arasında bulunmaktadır.
Devlet İstatistik Enstitüsü rakamlarına göre, çocukluk
çağlarını yaşamadan kendisini iş ha-yatının
içerisinde bulan 4 milyon çocuğumuz, sosyal güvenceden yoksun ve olumsuz
şartlarda çalışmaktadır. Bu çarpıklıkların
da giderilmesinde zaruret vardır.
Yine, çalışma hayatının olumsuzluklarından biri
de, kadın işgücünün de olumsuz şartlar altında
bulunduğudur. Özellikle kırsal kesimdeki kadın iş gücünün
de sosyal güvenceye kavuşturulması gerekmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bütçeler, mevcudun
tartışıldığı, geleceğin
planlandığı ve yönlendirdiği tasarı ve yasama
süreçleridir. Burada sorumluluklarımızın hakkını
verme, taşıdığımız vebal ve emanete layık
olma mecburiyeti vardır.
Karamsarlığa gerek yok. Her geçen gün daha iyiye, daha güzele
doğru ilerliyoruz. Hiçbir ülke yok ki, kalkınma hamlesini hiçbir
fedakârlık yapmadan gerçekleştirmiş olsun. Biz Milliyetçi
Hareket Partisi olarak, Türk Milletini yoksulluk ve yolsuzluk belasından
kurtarma mücadelesinde kararlı bir partiyiz.
BAŞKAN - Sayın Haykır, sizin de süreniz tamamlandı
efendim.
MUSTAFA HAYKIR (Devamla) - Şu anda açıklıkla ifade etmek
istiyorum ki, biz bu ülkeyi cumhuriyetimizin yüzüncü yılında
dünyanın gelişmiş ilk on ülkesi arasına yükseltmeye
kararlıyız. Bu bizim için millî bir hedeftir. Türk insanı
içeride ve dışarıda başı göklere değecek kadar
hür ve itibarlı olmalıdır. 21 inci Yüzyılı, gerçekten,
Türk asrı yapak bizim görevimizdir.
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Haykır.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, üçüncü söz, Balıkesir
Milletvekili Sayın Aydın Gökmen'e aittir.
Buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA AYDIN GÖKMEN (Balıkesir) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 2001 yılı Orman
Bakanlığı bütçesi üzerinde MHP Grubu adına söz
almış bulunmaktayım; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Türkiye'de, genel coğrafî duruma baktığımızda,
yüzölçümünün dörtte 1'i orman alanı statüsündedir; ancak, 20,2 milyon
ormanlık alanın bugün için sadece yüzde 44'ü verimli ormandır.
Bu oran, Amerika Birleşik Devletleri'nde yüzde 65, Avrupa Topluluğu
üyelerinde ise yüzde 77'dir. Bu değerlerden de anlaşılacağı
üzere, yurdumuzun verimli ormanlık alanı çok düşük seviyededir.
Arazi meylinin fazlalığı, şiddetli ve düzensiz
yağışlar, yanlış arazi kullanımı,
aşırı ve düzensiz otlatma ve erozyonu teşvik eden
diğer faktörler nedeniyle, topraklarımızın yüzde
86'sında hafiften çok şiddetliye kadar, yüzde 56'sında ise
şiddetli erozyon bulunmaktadır.
Günümüzde, hızla artan nüfus ve gelişen endüstriye paralel
olarak ortaya çıkan çevre problemi uluslararası boyut
kazanmıştır. Ülkemizde en önemli çevre problemi erozyondur.
Toprak erozyonunu, selleri, taşkınları, çığ
felaketini önleyen en önemli faktör ise ormanlardır. Bu problemlerin
önlenmesi, öncelikle, üst havzalardaki orman alanlarında yapılacak
ağaçlandırma ve erozyon kontrolü çalışmalarına
bağlıdır. Türkiye'nin en önemli sorunlarından birisi olan
erozyon, Orman Bakanlığının erozyonu önleme projesinin
uygulanmasıyla çözümlenecektir. Bu konuda ciddî
çalışmaların yapılacağı inancını
taşımak istiyorum; çünkü, her yıl 50 bin hektar ormanlık
alanımız ve 500 milyon ton toprak kaybımız olduğu
bilinmektedir. Bu durum, ülkemiz için, çocuklarımızın
geleceği için çok önemli bir sorundur.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2000
yılı içinde Orman Kanunu ve diğer yönetmeliklerde yapılan
değişiklikler, gerek orman köylüsü gerekse Orman
Teşkilatının şiddetle ihtiyaç duyduğu
değişiklikler olarak karşımıza çıkmış;
geçen yıl yapmış olduğum bütçe konuşmasında ifade
ettiğim birtakım problemler de bu değişikliklerle giderilerek,
orman köylülerine çok büyük faydalar sağlanmıştır.
Bunların bazıları, Orman Kanununun 34 üncü maddesi yeniden
değiştirilerek, orman köyü kalkındırma kooperatifleri
yoluyla, orman köylüsüne 5 trilyon lira ekgelir
sağlanmıştır.
Yine, Orman Kanununun 75 inci maddesinde yapılan
değişiklikle, Orman Genel Müdürlüğünün orman
yangınlarıyla mücadele giderleri döner sermayeden katma bütçeye
aktarılmış, döner sermayenin üzerinden 60 milyon dolarlık
yük kaldırılmıştır.
2000 yılı içinde verilen isabetli kararlardan biri de,
ormancılık faaliyetinin olmadığı işletme
müdürlüklerinin kaldırılması olmuştur.
6831 sayılı Orman Kanunu, yeniden gözden geçirilmeli, günün
şartlarına uydurulmalıdır; globalleşen dünyanın
orman ve çevreye bakış açısına, ülkemizin
imzalamış olduğu orman ve çevreyle ilgili uluslararası
anlaşmalara uygun, çağdaş bir yasa haline getirilmelidir.
Ormanla ilgili diğer önemli bir husus da, çıra üretimiyle
ilgilidir. Çıra, 6831 sayılı Orman Kanununun 37 nci maddesinde
ifadesini bulan ve yıllık program dahilinde üretimi yapılan bir
orman ürünüdür. Çıranın aslî orman ürünleri arasına
alınmasının faydalı olacağına inanıyorum.
Özel ağaçlandırma konusu da bir an önce düzenlenerek,
eksiklikleri giderilmelidir. Yapılan düzenlemeler, Orman
Bakanlığının taşra teşkilatlarının
teşvik edilerek, müracaatlar sürüncemede bırakılmamalı, bir
an önce sonuçlandırılarak, özel ağaçlandırma için de
Bakanlıkça yeterli kaynak ayrılmalıdır.
Diğer önemli bir konu da, yerel yönetimler ile merkezî idare
arasında koordinasyonun sağlanması ve işbirliğinin
artırılmasıdır.
Orman köylüsüne, ciddî, üretime yönelik eğitim verilmeli ve köylüye
bu anlamda her türlü destek sağlanmalıdır. Köylü, ormanı
hem koruyarak hem geliştirerek hem de geçimini sağlayarak,
yaşamasını öğrenmelidir.
Değerli milletvekilleri, genel bütçeden maaş alan geçici
işçilerin kadroya geçirilmesi geçmiş hükümetlerce
yapılamamıştır; ama, 57 nci Hükümetin bu işi
sonuçlandıracağına inanıyorum.
Ormanlarımızı tehdit eden etkenlerden birisi de, orman
zararlılarıdır. Orman zararlılarından kurtulmak için
de, kimyasal ilaçlar kullanırken, çevreye yapacağı zararlı
etkilerinin de gözardı edilmemesi gerektiğine inanıyorum.
Yine, 3167 sayılı Kara Avcılığı
Yasası ise günümüz koşullarına cevap vermemektedir; yeniden
düzenlenmesi konusu geciktirilmemelidir.
Amenajman planları ve bütün dünya ülkelerinin kabul etmiş
olduğu sürdürülebilir ormancılık ilkesine uygun
çalışmalar yapılmaktadır. Ormancılık faaliyetleri
uzun vadeli yatırımlar gerektirdiğinden, konusunda bilgili,
yetenekli, uzman kadrolara ihtiyaç vardır; sık sık kurslar
düzenlenmelidir.
Ayrıca, buradan, zor şartlar altında görev yapan ve
görevinin başında yangın veya kaçakçılıkla mücadele
sonucu hayatını kaybeden personele Allah'tan rahmet, sakat kalanlara
acil şifalar dilerim.
Sıkıntı içinde özveriyle 24 saat çalışan
personele, döner sermaye gelirlerinden, bazı bakanlıklarda
olduğu gibi, pay verilmesi gerekmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kendi bölgem olan
Edremit İlçesinde mevcut Kazdağı Millî Parkındaki bazı
orman alanlarının planlı olarak orman işletmeciliğine
açılarak, orman köylüsünün kullanması temin edilmelidir. Ancak,
Manyas Kuş Cenneti Millî Parkı, Avrupa Konseyi tarafından iyi
korunan alanlara verilen A sınıfı Avrupa diploması
özelliğine sahiptir. Çünkü, geçmişten günümüze bütün dünya ülkelerinde
olduğu gibi, yurdumuzda da birçok bitki ve hayvan türü yok olmuş veya
yok olma tehlikesiyle karşı karşıya
kalmıştır.
Ayrıca, teknik ormancılığın yapılabilmesi
için, mülkiyet sorunlarının çözüme kavuşturulması
amacıyla, kadastro çalışmaları bir an önce
sonuçlandırılmalıdır.
6831 sayılı Orman Kanununun uygulamaları...
BAŞKAN - Sayın Gökmen, süreniz tamamlandı efendim.
Buyurun, devam edin.
AYDIN GÖKMEN (Devamla) - ... sonucunda, bölgemizde ormancılık
uygulamalarının sonucu, vatandaşların sorunları ve
talepleri, bunların çözümleri için mevzuatta yeni düzenlemelere ihtiyaç
vardır.
Orman varlığı, Anayasanın amir hükümlerine
rağmen, azalmaktadır. Ağaçlandırmayla kazanılan
sahalar bu kaybı önleyememektedir.
Değerli milletvekilleri, ağaç, ister meyve versin ister
vermesin, önemli bir varlıktır. Peygamberimiz Hz. Muhammet "son
nefesinizde bile, elinizde bir dal varsa toprağa
saplayınız" diyerek, ağacın ve ormanın önemine
işaret etmiştir.
Sözlerimi burada tamamlarken, Orman Bakanlığının
2001 yılı bütçesinin hayırlı ve uğurlu
olmasını diliyorum.
Yüce Heyetinizi ve Yüce Türk Milletini saygıyla selamlıyorum.
(MHP, DSP ve ANAP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Gökmen.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına son söz, İçel
Milletvekili Sayın Yalçın Kaya'ya aittir.
Buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA YALÇIN KAYA (İçel) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Orman Genel Müdürlüğü bütçesi üzerinde
Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini arz etmek üzere
huzurunuzdayım; sözlerime başlamadan evvel, sizleri ve
televizyonları başlarında bizleri izleyen değerli
vatandaşlarımızı saygıyla selamlıyorum.
Bu arada, yeni aldığımız bir habere göre, Afyon ve
yöresinde deprem olduğu söylenmektedir; orada yaşayan
vatandaşlarımıza geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ormanlar, üzerinde
bulundukları topraktan başlayarak teneffüs ettikleri havaya kadar
içerisinde barındırdıkları bütün canlılarla birlikte,
müşterek bir yaşam birliği oluştururlar. Bilim, bu
muhteşem birlikteliği "ekosistemi" adını
vermiştir. Biz insanlara düşen görev ise bu ekolojik dengeyi tabiat
lehine dönüştürmektir.
Ormanlar, doğal dengenin korunmasına olan
katkılarının yanında, sosyal ve ekonomik gelişmeye
paralel olarak sürekli artan orman ürünleri ihtiyacımızı da
karşılamaktadır.
Ormanlarımızda 1,1 milyar metreküp dikili ağaç
vardır ve mülkiyet itibariyle yüzde 99'u devlet, yüzde 1'i de özel sektöre
aittir. Bu göstergeler de, ülkemizdeki özel ormancılıkta ne kadar
geri kaldığımızı göstermektedir.
1991 yılında Rio'da toplanan ve aralarında ülkemizin de
yer aldığı 178 dünya ülkesinin belirlemiş olduğu
hedeflere, ülkemizde, maalesef, ulaşılamamıştır.
Sayın milletvekilleri, ülkemizde, 18 000'e yakın orman köyü
bulunmaktadır, 7 milyon civarında vatandaşımız da
orman köylüsü olarak hayatını devam ettirmektedir. Bu
vatandaşlarımızın ekonomik durumları oldukça bozuktur
ve ülkemizdeki gelir dağılımı bakımından en alt
düzeydeki insanlardır. O halde, çözüm üretmemiz lazım.
Ormanla iç içe yaşayan vatandaşlarımızın gayri
safî millî hâsıladan aldıkları payın
artırılabilmesi ve ormanlarımızın korunabilmesi için,
öncelikle, orman köylüsünün tek geçim kaynağı olan orman ürünleri
yanında, alternatif geçim kaynakları sunulmalıdır; orman köylülerinin
refah düzeyini yükseltecek tedbirler planlı bir şekilde hayata
geçirmelidir; et ve süt üretimine yönelik büyük ve küçükbaş hayvan
yetiştiriciliği teşvik edilmeli, mantarcılık,
balıkçılık, arıcılık ve seracılık gibi
alternatif geçim kaynakları, uzun vadeli ve düşük faizli kredilerle
desteklenmelidir.
Maalesef, ülkemiz çölleşmeye doğru hızla yol
almaktadır. Bu konu o kadar ciddî bir konudur ki, bu yönde
yapacağımız çalışmalar, alacağımız
tedbirler, inanın, ülkemizin terörle yaptığı mücadele kadar
önemlidir ve en az onun kadar da hayatî bir önem taşımaktadır.
Bu yönde halkımızı eğitmek, bence, alınabilecek
tedbirlerin başında gelmelidir; çünkü, bilinçsiz eğitimle
yapılan bir çalışmanın hiçbir alanda
başarılı olma şansı olmadığı gibi,
ayrıca, çok büyük ve tamiri mümkün olmayan zararlara da sebebiyet
vereceği kaçınılmaz bir gerçektir. Eğer, orman konusunda
halkımıza gereken şuuru veremezsek, orman
teşkilatımız, her orman ağacının dibine bir orman
muhafaza memuru dikse bile, ormanlarımızı koruyamayacaktır.
(MHP sıralarından alkışlar)
Acilen orman kadastro çalışmalarının bitirilmesi
gerekmektedir. 6831 sayılı Orman Kanununun 2 nci maddesi
gereğince orman sınırları dışına
çıkarılan yerlerde hızlı bir yerleşim olduğu ve
bu yerlerin birçoğunda da beldeler kurulduğu bir gerçektir. Bu tür
yerlerin ormanla ilişkisi kalmadığı gibi, tekrar orman
yapılması da imkânsız hale gelmiştir. Ayrıca, bundan
ecri misil de alınamadığından, hem devletimiz trilyonlara
varan gelir kaybına uğruyor hem de milyonlarca orman köylüsü mahkeme kapılarında
sürünmektedir. Bu durumun iki tarafın da yararına olacak şekilde
çözüme kavuşturulması için, Orman Kanununda acilen gerekli
değişikliklerin yapılması şarttır.
Değerli milletvekilleri, ben de, orman köylüsü bir milletvekili
olarak, bu konuyu hassasiyetle dile getirmeyi kendime bir görev sayıyorum.
Ormanların toprağı ve çevreyi koruyarak
sağladığı fayda, maddî hiçbir değerle
kıyaslanamaz. (MHP sıralarından alkışlar)
Önemli bir konu da, Orman Genel Müdürlüğünün orman
yangınları ve zararlı böceklere karşı verdiği
mücadele veya orman kaçakçılığıyla vereceği
mücadeledir; çünkü, orman yangınları her sene -özellikle turistik
bölgelerimizde- yaz aylarında yoğun bir şekilde artmakta, çok
sayıda araştırılması gereken konuyu
oluşturmaktadır.
Orman kaynaklarının kayıpları çoğunlukla
yangınlar sebebiyle olmaktadır. Bu yangınların bir
kısmı ihmal, bir kısmı bilinçsizce anız yakmak,
diğer bir kısmı da piknik ateşlerinden
kaynaklanmaktadır; ama, en önemlisi, aynı anda birçok yerde
kasıtlı olarak başlatılan ve Türk ekonomisine darbe vurmak
isteyen, dış güçlerin maşası olan PKK militanları ve
DHKPC militanlarının el ele ve-rerek, kasıtlı olarak
çıkarttığı yangınlardır ki, işte bu asla
affedilemez ve vatan hainliği ile eşdeğerdedir. (MHP sıralarından
alkışlar)
Bununla birlikte, en az bu kadar önemli olan diğer bir husus da,
rant elde etmek için arazi mafyası tarafından talan edilen
ormanlarımızdır. İşadamı, bürokrat, siyasetçi
üçgeninde gerçekleştirilen bu talanla, ülkemizin kıymetli
ormanları yakılarak yok edilmektedir.
Hepimizin bildiği gibi, basına yansıyan en son olay ise,
İstanbul'da gerçekleştirilen orman talanıdır. Daha önce
TURBAN yolsuzluğuyla gündeme gelen, emlak kralı olarak bilinen
şahıs, mahkemelerin gecikmesi sebebiyle bu sefer işi daha
büyüterek, orman yolsuzluğuna yönelmiştir ve bu konuda da
yapmış olduğu çalışmaları şu anda yüce Türk
mahkemelerinin önündedir, hesap vermektedir.
Sayın milletvekilleri, burada kişilerin bir önemi yoktur.
Önemli olan sistemin kokuşmuşluğu ve
kokuşmuşluğun içerisinde siyasetçi ve bürokratların
olduğu gerçeğidir. Bu gibi insanlar dışarıda elini
kolunu sallayarak gezerlerken hem de itibarlı bir şekilde gezerken,
ne yazık ki, bir kucak yakacak odun kesmiş olan veya
tarlasının ucundan bir çalı kesmiş olan zavallı orman
köylüsü, mahkemelerde sürünmekte, hapishane köşelerinde çile çekmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kaya, 1 dakika süreniz var, mikrofonunuzu da
açıyorum, lütfen tamamlayın efendim.
YALÇIN KAYA (Devamla) - Bazı bölgelerimizde -başta Akdeniz
olmak üzere- yaylacılığın yaygın olduğu bilinmektedir.
Yaylalara aşırı talep olması ve arazilerin
yetersizliği sebebiyle, birçok vatandaşımız eski tapulara
da güvenerek orman niteliğini yitirmiş olan alanlara yayla evleri
inşa etmişlerdir. Geçmişte bu yapılaşmalara
kayıtsız kalan, şimdi ise mülk sahibi
vatandaşlarımızın evlerini yıkma yolunu seçen devlet,
vatandaşımızla karşı karşıya gelmiştir.
Ülkemizin her yöresinden mağdur insanlar bu sorunun halli için akın
akın heyetler halinde Türkiye Büyük Millet Meclisine gelmekte ve çözüm
üretmemizi beklemektedirler. Daha 15 gün önce 80-90 kişilik bir heyet
seçim bölgem olan İçel İlinin Erdemli İlçesinden buraya kadar
gelerek siyasî parti genel başkanlarımızla görüşmüşler
ve çözüm yolları aramışlardır. Bu sorun sadece İçel'de
değil, İçel'in Gülek Beldesinden Anamur'a kadar
uzandığı gibi, Adana'nın Tekir'inde, Osmaniye'nin
Sorgun'unda da vardır. Öyleyse bizlere düşen görev, bu
insanların evini yıkmak değil, yasal düzenlemelerle bu
insanları tekrar kazanmak.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN- Sayın Kaya, teşekkür ediyorum efendim.
YALÇIN KAYA (Devamla)- Değerli milletvekilleri, işte 57 nci
hükümetin uygulamaya koyduğu ekonomik reform paketinin başarıya
ulaşması ve dolayısıyla ormanlarımız için daha
fazla kaynak aktarılması söz konusudur.
Son olarak, bütçemizin hem orman köylümüz için hem de Orman Genel
Müdürlüğü için hayırlı ve uğurlu olmasını
diliyorum.
Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN- Teşekkür ediyorum efendim.
Bütçe üzerinde, şahsı adına, bütçenin lehinde olmak
üzere, Şanlıurfa Milletvekili Sayın Niyazi Yanmaz; buyurun.
Süreniz 10 dakikadır efendim.
MUSTAFA NİYAZİ YANMAZ (Şanlıurfa)- Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı bütçesi üzerinde şahsım adına söz almış
bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sosyal güvenlik denilince akla, fertlerin, insan onuruna yaraşan
asgarî hayat standardına sahip olma hakkı, sosyal devlet denilince
de, bu standardı fertlerine sağlayan devlet gelmektedir; ancak, Anayasasında
sosyal bir devlet olduğu belirtilen Türkiye'de, sosyal güvencesi
olanların da olmayanların da bu standardı yakalamakta büyük
sıkıntıları olduğu görülmektedir. Öncelikle, sosyal
güvencesi olmayan toplum kesimi, aynı zamanda, sağlık
harcamalarını karşılayacak düzeyde geliri olmayan
kimselerden oluşmakta ve bu kesim sağlık hizmetlerinden
gerektiği gibi yararlanamamaktadır. Bu, insanlarımıza
yönelik yeşil kart uygulaması da gerekli sağlık hizmetini
almalarına yetmemektedir. Bugün, birçok hastane, özellikle üniversite
hastaneleri, yeşil kartlı hastalara bakmamakta, bakılan yerlerde
de ikinci sınıf muamele yapılmaktadır. Maddî imkânları
yeterli olmayan insanlarımızın, hastanelere kabul edilmeme, rehin
kalma, cenazelerini dahi alamama gibi içler acısı durumları
ortadadır.
Temel amaç ve görevlerinden biri, ferdin insan haysiyetine uygun bir
ortam içinde yaşamasını gerçekleştirmek olan devlet, bütün
fertlerini, en azından, sağlık güvencesi kapsamına almak
durumundadır. Bunun yanı sıra, sosyal güvence kapsamında
bulunan fertlerin de, yeterli sosyal haklara sahip olduğunu söyleyemeyiz.
Emekli Sandığına bağlı kamu kesimine mensup
memurların, ücret ve örgütlenme sorunu çözülememektedir. Özellikle,
bugünlerde, memurların işten çıkarılmasına yönelik,
adalet ve hukuk ilkeleriyle bağdaşmayan bir kanun tasarısı,
hükümet tarafından, hararetle takip edilirken, bir savunma,
dayanışma ve hak arama mekanizması olan memur sendikaları
yasa tasarısı, savsaklanmaktadır.
SSK ile ilgili olarak, her ne kadar bazı olumlu gelişmeler
yaşanıyorsa da, temel sıkıntılara derman
olunamamış; SSK'lının sağlık sorunları,
hastane ve ilaçlarla ilgili yolsuzluk, vurgun ve suiistimaller, kaçak
işçi, çocuk işçi ve bu gibi problemler çözülememiştir.
Bağ-Kurun durumu ise, kangren haline gelmiş; Bağ-Kurlu
primlerini ödeyemez, hastanelere gidemez ve ilacını alamaz hale
gelmiştir.
Değerli arkadaşlar, emeklilerin geçim
sıkıntısı ve maaş kuyruklarında çektiği çile
ise, insanımızı isyan noktasına getirmiştir.
Değerli arkadaşlarım, Sayın Bakanımız, özellikle,
siyaset terminolojimize, sosyal güvenlik terminolojimize, Anavatan Partisinin
muhalefeti döneminde "mezarda emeklilik" diye önemli bir kavram
kazandırdı. Hakikaten, o yaptığı şey, popülizmin
daniskası olan bir şeydi; popülizmin tam dorukta olduğu bir
dönemdi ve 54 üncü hükümete karşı yapmıştı onu; fakat,
özellikle, kendisi Bakan olduktan sonra, aynı şeyin bir
fazlasını, emeklilik yaşını daha da artırarak,
bunu "sosyal güvenlik reformu" adı altında topluma
kazandırdığını söylemektedir.
Değerli arkadaşlar, yine, Sayın Bakanımız,
çeşitli zamanlarda "geçmişte, benden önceki dönemde, popülizm
yapılmıştır, popülizm yapılmıştır"
diye, bunu sık sık vurgulamaktadır. O zaman, popülizm
yapıldıysa, şimdi, emeklilik yaşının, ülke
gerçeklerinin çok çok üstünde tutulması da -değerli arkadaşlar,
affınıza sığınarak söylüyorum- despotizmdir.
Şimdi, bu çerçevede, Sayın Bakanımız, olayı
kurumsal bir bütünlük içerisinde ele almamakta; sadece, SSK'nın,
Bağ-Kur'un, sosyal güvenlik kurumlarının âli
menfaatlarını önplanda tutmaktadır. Halbuki, sosyal güvenlik
kurumunun esas esprisi, insan odaklı, insan merkezli olmasıdır;
insanın mutluluğu, hazzı, coşkusu, şevki,
heyecanı önemlidir. Fakat, bizim gördüğümüz kadarıyla, primler
yükseltiliyor. Özellikle, Bağ-Kurlularda bir serencam sergileniyor;
Bağ-Kurlu primlerini, yatıramıyor niye yatıramıyor;
esnafın işi kırık onun için yatıramıyor,
işler kesat gidiyor. Ha bire vergi geliyor, hayat standardı
yükseltiliyor, bir taraftan da primler geliyor; vatandaş ödeyemiyor, esnaf
ödeyemiyor.
Bir ötekisi, Sayın Bakanımızın, yine, kurumsal
bütünlük içerisinde ele almadığı gerçek şu; belediye
başkanlarının şahsî servetlerine hacizler konuluyor.
Şimdi, ben, soruyorum; IMF'ye, Dünya Bankasına, çeşitli yerlere
ülkemizin borcu var; Sayın Bakanımızın şahsî servetine
haciz konulsa, biz, bundan gocunmaz mıyız? Bundan rencide olmaz
mıyız?
Düşünün, bir beldenin, bir ilçenin, bir şehrin, bir ilin
belediye başkanı, orada, herkes tarafından tasvip edilmiş,
tasvip görmüş, oranın en yüksek oyunu almış belediye
başkanı olmuş; fakat, Ankara'da kapı kapı sürünüyor;
âdeta, fukaralar gibi, onu bunu araya koyarak, Sayın Bakandan ulufe
dileniyor "aman Sayın Bakanım, benim bu şahsî servetim
üzerindeki, mülküm üzerindeki haczi kaldırın" diye.
Değerli arkadaşlar, 21 inci Yüzyılın Türkiyesine bu
yakışmıyor. Bu çerçeve içerisinde, Sayın
Bakanımız -özellikle büyük bir gayret içerisinde olduğunu kabul
ediyorum, ben kendisini takdir de ediyorum- SSK'da hakikaten bir rehabilitasyona
gitmiş, birtakım şeyleri revizyona tabi tutmuştur. Bunlar
bir realite, bunları kabul etmek lazım; fakat, geçmişte
yaptığı popülizm işte bugün gelir karşısına
çıkar.
Diğer bir konu da, biraz önce bahsettiğim gibi, belediye
başkanlarına yaptığı tutumda kendisini tasvip etmek
mümkün değildir. İnanıyorum ki, çok yakın bir zamanda bu
yanlıştan geri dönülür.
Değerli arkadaşlar, herkes tarafından söyleniyor, -bu
kürsüde de söyleniyor- halkın arasına girdiğimizde de ifade
ediliyor, işçiyle memur arasında hakikaten bir ücret
dengesizliği var; fakat, bu ücret dengesizliğini gidermek IMF
reçeteleri çerçevesinde işçilerin de maaşını düşürmek
anlamına gelmez. Memurların maaşlarını hayat
standartlarına yükseltmek lazım,
yoksulluk sınırından daha yukarılara çekmek, asgari
bir geçim şartı sağlamak lazımdır. Bu insanlar,
memurlar geçimlerini temin edemiyorlar.
Şimdi, sokakların, meydanların dolup
taştığı, herkesin yürüdüğü, işçinin, memurun,
köylünün, esnafın yürüdüğü, sivil toplum örgütlerinin sesini
yükselttiği bir ülkede sosyal güvenlikten, sosyal devlet olgusundan
bahsetmek mümkün değildir. Geçmişte, ülkeler,
gelişmişliklerini, âdeta, demirçeliğine, elektrik enerjisine
göre kıyaslarlardı, bunlarla
kalkınmışlıklarını iddia ederlerdi; fakat; şimdi,
en iyi sosyal devlet olma olgusuna, o standardı yakalama olgusuna göre
izah etmektedirler.
Değerli arkadaşlar, Türkiye'de yapılan
yanlışlıklardan birine de yine parmak basmak istiyorum; malulen
emekli olan işçiler. Bir işçi niye malulen emekli olmuştur;
iş yapamadığı, özürlü, kusurlu olduğu için malulen
emekli olmuştur; ama, Türkiye'de bir standart var, malulen emekli olan
insana, işçiye 100 milyon lira maaş veriliyor, normal emekli olana
daha fazla maaş veriliyor. Şimdi, malulen emeklinin feryadı,
inlemesi şu; canhıraşane bir inleyiş var; diyor ki:
"Ben zaten özürlü, kusurlu olduğum için malulen emekli olmak
durumunda kaldım. Sağlam olarak emekli olanlar, hiç olmazsa -bu
emekli maaşıyla zaten geçinemiyorlar- başka bir, ek, ilave
iş bulma peşindeler ve onları da icra edebiliyorlar; ama, biz
malulen emekli olduğumuz için, ya topalız, ya kolumuz yok, ya gözümüz
yok; fakat, bizim aldığımız ücret, bizi, bırakın
normal şartları, asgarî şartlarda bile geçindirmiyor. Özellikle
bu konuya da Sayın Bakanımızın dikkatini çekmek istiyorum.
Değerli arkadaşlar, bir diğer konu; bizim Şanlıurfa,
Türkiye'nin 9 uncu büyük şehri, 1 600 000 nüfusu var. Şu andaki
Baştabibimiz Ahmet Fakıbaba hakikaten çok gayretli bir
arkadaşımız, hastane şartlarında çok güzel, fevkalade
çalışıyor; ama, GAP'ın merkezi ve 9 uncu büyük şehir
olan Şanlıurfa'da tez elden bir SSK hastanesine ihtiyaç var.
Yine, ülkemizin en büyük devlet üretme çiftliği olan
Ceylanpınar Devlet Üretme Çiftliğinde -özellikle dikkatinizi çekmek
istiyorum- 3 000 sigortalı çalışıyor, sadece aktif
sigortalı sayısı 3 000; ama, o ilçenin nüfusu 70 000 ve o
yerdeki dispanserde zaman zaman doktor bulunamıyor, bulunduğu zaman
da ancak 1 veya 2 pratisyen doktor bulunabiliyor. Ayrıca, devlet
hastanesinde de mütehassıs doktor yok. Böyle bir ilçeye, tez elden
mütehassıs doktor gönderilmesi ve buradaki araç ve diğer eksiğin
gediğin giderilmesi gerekir diye düşünüyorum.
Değerli arkadaşlar, bu duygu ve düşünceler içerisinde
hepinizi saygıyla selamlıyor, bu bütçenin hayırlara vesile
olmasını diliyorum. (FP, DYP ve ANAP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Yanmaz.
Hükümet adına, Orman Bakanı Sayın Nami Çağan.
Buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar)
Efendim, sürenin yarısını size veriyorum; süreniz 15
dakikadır.
ORMAN BAKANI NAMİ ÇAĞAN (İstanbul) - Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; sizleri saygıyla
selamlıyorum.
Orman Bakanlığımız bütçesiyle ilgili olarak, siyasî
parti grupları adına söz alıp değerli görüşlerini
ifade eden arkadaşlarım Sayın İsmet Vursavuş'a,
Sayın Numan Gültekin'e, Sayın Ali Er'e, Sayın Ramazan Gül'e,
Sayın Mahmut Göksu'ya, Sayın Aydın Gökmen'e ve Sayın
Yalçın Kaya'ya teşekkür ediyorum. Bu
arkadaşlarımızın değerli görüşlerinden
yararlanacağız.
Son yıllarda, bütün dünyada olduğu gibi ülkemizde de
yeşil örtünün korunmasına ve çevresel değerlere
duyarlılık artmıştır. Geçmişte, sadece odun
hammaddesi kaynağı olarak bakılan ormanlara bakış
açısı değişmiştir. Günümüzde, ormanlar, dünyanın
doğal mirası olarak kabul görmektedirler. Arazi eğiminin fazlalığı,
şiddetli ve düzensiz yağışlar, yanlış arazi
kullanımı, aşırı ve düzensiz otlatma ve erozyona neden
olan diğer etkenler, topraklarımızın yaklaşık
yüzde 86'sını erozyon tehdidi altında bulundurmaktadır.
Yenilenen planlara göre, ülkemiz orman alanı, 20,7 milyon
hektardır. Bu alanın yaklaşık yarısı verimli,
yarısı da bozuk sayılan ormanlardır. Verimli orman
alanı ortalaması, Amerika Birleşik Devletlerinde yüzde 73,
Avrupa Birliği ülkelerinde yüzde 83 dolayındadır. Bu
değerlerden de anlaşılacağı gibi yurdumuzun verimli
orman oranı, düşük düzeyde bulunmaktadır.
Topraklarımızın erozyonla yok almasının,
barajların ve göllerin dolmasının önlenebilmesi ve orman
ürünleri talebinin karşılanabilmesi için, bozuk orman
alanlarımızın ağaçlandırılması ve imar ihya
edilmesi suretiyle, verimli orman alanlarının
artırılması zorunluluğu bulunmaktadır.
Türkiye Cumhuriyetinin 21 inci Yüzyıl hedefi, verimli orman
alanlarının ülke yüzölçümüne oranının yüzde 30'un üstüne
çıkarılması olmalıdır.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri, toplumun
benimsemediği herhangi bir faaliyetin başarıya ulaşma
şansı çok zayıftır. Ormanların korunması,
geliştirilmesi ve genişletilmesi çalışmalarının
orman içinde ve bitişiğinde yaşayan
vatandaşlarımızla birlikte, katılımcı bir
anlayışla yürütülmesi
zorunludur.
Ayrıca, orman içindeki ve orman bitişiğindeki köylerde
yaşayan vatandaşlarımızın kalkınmaları
sağlanıp, refah düzeyleri artırılmadan, köyden şehre
göçün ve ormanlar üzerindeki baskının, ormanlar üzerindeki olumsuz
etkinin önlenmesine olanak yoktur. Orman Bakanlığımız,
orman köylüsü vatandaşlarımızın refahının
artırılarak, orman-halk ilişkilerinin daha
sağlıklı bir yapıya kavuşturulmasını, böylece, ormanlarımızın
korunmasında yaşanan temel sorunların da en aza indirilmesini
hedef almaktadır.
Ormancılık sektörü, toplumun çeşitli ürün ve hizmet
gereksinmesini karşılamasının yanı sıra,
özellikle, nüfusu 7 milyon dolayındaki orman köylüsü için büyük bir
istihdam ve gelir kaynağını oluşturmaktadır.
Köylülerimiz, orman köylülerini kalkındırma planlarına
dayalı olarak, Orman Köylülerini Kalkındırma Fonu
kaynaklarından, Dünya Bankası ve Uluslararası Tarımsal
Kalkınma Fonu (IFAD) gibi dış kaynaklardan sağlanan kredi
ve hibelerle desteklenmektedir. Orman köylüsünün kalkınmasının
desteklenmesi ve ekonomiye katkısının artırılması
amacıyla, 1999 yılı sonuna kadar, 2000 yılı fiyatlarıyla,
toplam 303 trilyon 500 milyar lira kredi ve hibe yardımı
yapılmıştır. 2000 yılında, 1 Kasım 2000
tarihi itibariyle, fondan ve dış kaynaklardan sağlanan 9,7
trilyon lira tutarındaki destek, yıl sonunda 10,2 trilyon liraya
ulaşacaktır.
1999 yılında orman köylümüze, 64 trilyon lirası üretim
gideri olmak üzere, işçilik karşılığı toplam 127
trilyon lira ödeme yapılmıştır. Ayrıca, yasal haklar
karşılığı olarak düşük fiyatlarla yapacak ve
yakacak odun satışından dolayı da 32 trilyon liralık
bir ek katkı daha sağlanmıştır. 2000 yılında
ise, orman köylüsüne 185 trilyon lirası işçilik ödemesi olmak üzere,
222 trilyon lira ekgelir olanağı sağlanmış
olacaktır.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; erozyon,
topraklarımızın tamamına yakınında etkili olup,
orman rejimine giren alanlarda, erozyon önlemeye alınması gereken
alan 3 milyon hektar kadardır. Görüldüğü gibi, erozyon, esas
itibariyle, orman rejimi dışındaki tarım ve mera
alanlarında hüküm sürmektedir. Bu nedenle, toplumun bütün kesimlerinin el
ele vererek ve güçlerini birleştirerek erozyonla mücadeleye ve
ağaçlandırma çalışmalarına katılması
zorunludur.
Son yıllarda, özellikle, bu yıl içinde, toplumumuzun duyarlılığında sivil
toplum kuruluşlarının (TEMA, ÇEKÜL, Doğal Hayatı
Koruma Derneği, SOS gibi sivil toplum
kuruluşlarımızın) etkisiyle, bu
duyarlılığın çok yüksek düzeylere
çıktığını sevinerek gözlemliyoruz.
Cumhuriyet döneminde başlatılan çalışmalarla, 1999
yılı sonuna kadar 2 370 805 hektar alanda ağaçlandırma, 388
406 hektar alanda erozyon kontrolü olmak üzere toplam 2 759 211 hektar alanda
önlem alınmış bulunmaktadır. Bu rakamların hiç de
küçümsenmemesi gerekir.
Ayrıca, 85 242 hektar alanda
mera ıslahı, 536 697 hektar alanda da enerji ormanı kurma
çalışması gerçekleştirilmiştir.
Diğer çalışmalarda olduğu gibi,
ağaçlandırma çalışmalarımız sırasında
da, orman köylümüzün ekonomik durumunun iyileştirilmesi yönünde önlemler
alınmaktadır. Bu çerçevede, köy civarındaki bozuk orman alanlarına
ve açıklara, fıstık çamı, ceviz, badem, kestane gibi meyve
veren veya yabancı akasya gibi bal üretimine katkı sağlayan
türler dikilmektedir.
Ağaçlandırma ve ağaçlandırılan alanların
korunması, çevre ve köy tüzelkişiliklerine yaptırılmakta ve
bu yöndeki uygulamalar yaygınlaştırılmaktadır.
Halkımıza ağaç ve orman sevgisini aşılamak ve
ülke ağaçlandırmalarına katkıda bulunmak için, hatıra
ormanı kurma çalışmalarımız devam etmektedir. Bu
çalışmalarımızda da, biraz önce adlarını saydığım
sivil toplum kuruluşlarının büyük bir desteğini görüyoruz;
bu kuruluşlarımıza şükranlarımızı arz
ediyorum.
32 ilde sürdürülen yeşil kuşak çalışmalarıyla,
1999 yılı sonuna kadar, 118 579 hektar alanda yeşil kuşak
ağaçlandırması gerçekleşmiştir.
Fidanlıklarımızın yıllık fidan üretme kapasitesi
616 milyon adet olup, bu rakam, yılda en az 250 000 hektar
ağaçlandırma programının fidan gereksinimini
karşılayacak düzeydedir.
Ormanlarımızı tehdit eden etkenlerin başında,
bilindiği gibi, orman yangınları yer almaktadır. Her
yıl çıkan orman yangınlarında, önemli miktarda orman
alanımız zarar görüyor. Son altmışüç yıllık
verilere göre -ki, kayıtlar altmışüç yıldan beri tutuluyor-
çıkan 65 836 adet orman yangını sonucu, 1 507 245 hektar orman
alanı yanmıştır. Yani, yanan alan, ağaçlandırılan
alanın epeyce altında; yani, bu konu, genellikle çok
abartılıyor; ama, yanan alan, ağaçlandırılan
alanın altında. Cumhuriyet dönemi, ağaçlandırma
açısından, hiç de başarısız olarak
nitelendirilmemelidir.
Yıllık ortalama yanan alan 22 893 hektardır; yine,
kayıtların tutulduğu altmışüç yıl içinde. Her
türlü önlem alınmış olmasına karşın, 2000
yılı, orman yangınları bakımından, son derece
olağanüstü koşullar altında geçmiş ve çıkan
yangınlarda, toplam 26 000 hektar alan yanmıştır.
Bu yıl, yangın söndürme çalışmaları
sırasında, yaralanma ve can kayıplarımız da
olmuştur. Şehitlerimizi, tekrar, rahmetle anıyorum;
yakınlarına da başsağlığı diliyorum.
Bakanlığımız birimleri, yangınla mücadele
çalışmalarına, bu yıl da, en üst düzeyde özveriyle
katılmış, yangınların büyük kısmı geniş
alanlara yayılmadan ve bir iki istisna dışında, ertesi güne
sarkmadan söndürülebilmiş ve kayıplar, sınırlı ölçüler
içinde tutulabilmiştir. Bunda, başta valile-rimiz ve askerî
birliklerimiz olmak üzere, yerel yönetimlerin ve
vatandaşlarımızın da çok önemli katkıları
olmuştur.
Komşu ülkelerde ve özellikle Akdeniz havzasında gözlenen
yangın kayıplarının bizden çok yüksek olması,
yangın çıkmayan ülkelerin de büyük oranda yangına maruz
kalmaları, her türlü teknolojik olanağı elinde bulunduran Amerika
Birleşik Devletlerinde de ülkemizle
karşılaştırılamayacak büyüklükte yangınların
çıkması, komşumuz Yunanistan gibi, orman alanı, ülkemiz
orman alanlarının üçte 1'inden az olan ve aynı tip ormanlara
sahip olan bir ülkede 300 000 hektarın üzerinde orman yangını
çıkması ve bu alanların yitirilmesi, dünya boyutunda, iklim
değişikliklerini çağrıştıracak ölçüde hava
hareketlerinin yaşanmakta olduğu yolundaki teknik
değerlendirmeleri doğrulamaktadır.
Hava aracı kiralanmasında, hava araçları arasında,
yangınla mücadelede katkı payı en yüksek olan helikopterler
birinci sırada tercih edilmektedir.
Orman yangınlarında zarar gören alanların başka
amaçlarla kullanımına izin verilmemekte, bu alanlar, Anayasanın
da emredici hükmü uyarınca hızla
ormanlaştırılmaktadır.
Değerli milletvekilleri, flora ve fauna açısından, ülkemiz,
çok zengin bir çeşitliliğe sahiptir. Sahip olduğumuz bu zengin
biyolojik çeşitliliğin korunması, tesis edilen millî parklar,
kabul edilen tabiatı koruma alanları, tabiat varlıkları ve
tabiat anıtı statüleri aracılığıyla
gerçekleştiriliyor. Bugüne kadar 33 adet millî park, 16 adet tabiat
parkı, 35 adet tabiat anıtı olmak üzere, toplam 840 000 hektar
alanda koruma gerçekleştirilmektedir.
Özel bir statüye kavuşturulmuş bulunan Gelibolu
Yarımadası Tarihî Millî Parkı, dünya ve ülkemiz savaş
tarihinde önemli bir yere sahip Çanakkale Muharebelerinin cereyan ettiği
33 000 hektarlık alanı kapsamaktadır.
Orman-halk ilişkilerini olumlu yönde geliştirmek
amacıyla, piknik ve kamp kullanımına elverişli orman
alanları, gerekli araç-gereç ve tesislerle donatılarak, koruma-kullanma
dengesi içinde, iç ve dış turizmin gelişmesini sağlamak
üzere ormaniçi dinlenme yeri olarak ayrılmaktadır.
Orman alanlarının korunması yanında av
kaynaklarının korunması, geliştirilmesi ve sürdürülebilir
yönetimine de büyük önem veriyoruz.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 20,7 milyon hektar
ormanlık alanının bugüne kadar 15,4 milyon hektarının
orman tahdit ve kadastrosu yapılmıştır. Bunun, toplam alana
oranı yüzde 76'dır. Bugüne kadar da, tahdit ve kadastrosu
yapılan ormanların 4,2 milyon hektarı tapuya tescil edilmiş
bulunmaktadır.
Ülkemizin orman ürünleri gereksinmesini karşılamak üzere,
verimli devlet ormanları, amenajman planları ve verim gücü
çerçevesinde işletilmektedir.
1999 yılında, devlet ormanlarından 7 milyon metreküpün
üzerinde endüstriyel ürün odunu, 8 milyon steri aşan yakacak odunu, 2 100
ton çıra ve çıralı çam kökü odunu, 495 ton reçine ve 3 965 ton
defne yaprağı üretilmiştir. 2000 yılında da, aynı
miktarda üretim gerçekleştirilmiş olacaktır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Mikrofonunuzu açıyorum, lütfen tamamlayın
Sayın Bakanım.
ORMAN BAKANI NAMİ ÇAĞAN (Devamla) - Orman
Bakanlığımız, 2001 yılı içinde, Yüce Meclisin
onayladığı ölçüde ve bütçe olanakları içinde kalarak
çalışmalarını sürdürecektir.
Bütçemizi takdirlerinize arz eder, saygılar sunarım.
(Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim.
Sayın milletvekilleri, şimdi, Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanına söz vereceğim; ancak, Sayın Bakana söz
vermeden önce, Başbakanlığın bir tezkeresi vardır, onu
okutacağım.
Bu tezkere, ülkemizin de üyesi bulunduğu Uluslararası
Çalışma Teşkilatı (ILO) Anayasasının 19 uncu
maddesinin 5B ve 6B bentleri gereğince, hükümetlerin, uluslararası
çalışma konferanslarında kabul edilen sözleşme ve tavsiye
kararları hakkında yasama organına bilgi sunmasına dairdir.
Şimdi, bu tezkereyi okutuyorum:
III. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
A) TEZKERELER VE ÖNERGELER (Devam)
2. - 29 Mayıs - 15 Haziran 2000
tarihleri arasında Cenevrede yapılan 88 inci Uluslararası
Çalışma Teşkilâtı (ILO) Genel Konferansında kabul
edilen 183 sayılı Çalışan Kadınların
Analığının Korunması Sözleşmesinin Yenilenmesine
İlişkin Sözleşme ile aynı adla anılan 191
sayılı Tavsiye Kararıyla ilgili olarak Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanı tarafından bütçe müzakereleri
sırasında Türkiye Büyük Millet Meclisine bilgi sunulacağına
ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/719)
10.11.2000
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
İLGİ: Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığının 25.10.2000 tarihli ve B.13.0.YİH.0.11.00.00.8010/5770-027558
sayılı yazısı.
29 Mayıs-15 Haziran 2000 tarihleri arasında Cenevre'de
yapılan 88 inci Uluslararası Çalışma Teşkilatı
(ILO) Genel Konferansında kabul edilen 183 sayılı
"Çalışan Kadınların Analığının
Korunması Sözleşmesinin Yenilenmesine İlişkin
Sözleşme" ile aynı adla anılan 191 sayılı Tavsiye
Kararı ile ilgili olarak Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı
tarafından bütçe müzakereleri sırasında Türkiye Büyük Millet
Meclisine bilgi sunulması
hakkındaki ilgi yazı ile ekinin suretleri ilişikte
gönderilmiştir.
Gereğini arz ederim.
Bülent Ecevit
Başbakan
BAŞKAN- Bilgilerinize sunulmuştur.
IV. - KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
(Devam)
1. - 2001 Malî Yılı Genel ve
Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Bütçe Kanunu
Tasarıları ile 1999 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli
İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/764;
1/765; 1/740, 3/642; 1/741, 3/643) (S. Sayıları: 552, 553, 554, 555) (Devam)
C) ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANLIĞI (Devam)
1. - Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı 2001 Malî
Yılı Bütçesi
2. - Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı 1999 Malî Yılı Kesinhesabı
D) ORMAN BAKANLIĞI (Devam)
1. - Orman Bakanlığı 2001 Malî
Yılı Bütçesi
2. - Orman Bakanlığı 1999 Malî Yılı Kesinhesabı
a) ORMAN
GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1. - Orman Genel Müdürlüğü 2001 Malî
Yılı Bütçesi
2. - Orman Genel Müdürlüğü 1999 Malî Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, şimdi, Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Yaşar Okuyana söz veriyorum.
Buyurum Sayın Bakan. (Alkışlar)
Efendim, hükümetin geri kalan süresini siz kullanacaksınız;
ancak, bunun dışında, biraz önce de ifade etmiş
olduğum gibi, bu ILO'yla ilgili açıklamayı yapmak ve Yüce Heyeti
bilgilendirmek üzere, size, ayrıca süre vereceğim.
Buyurun efendim.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI YAŞAR OKUYAN (Yalova) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlamadan
önce, hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum ve 2001 yılı
bütçesinin milletimize hayırlı olmasını Cenabı Allah'tan
niyaz ediyorum.
Değerli arkadaşlarım, yine, sözlerimin başında,
biraz önce de bir değerli arkadaşım tarafından ifade
edildiği gibi, maalesef, Afyon-Bolvadin İlçemizde 5,8 şiddetinde
bir deprem felaketi meydana gelmiştir ve şu ana kadar alınan
haberlere göre -inşallah o haberlerin devamı da aynı
şekilde gelir- bir can kaybı söz konusu değil; ama, büyük bir
deprem olduğu açık; hepimize geçmiş olsun diyorum ve Afyonlu
hemşerilerimize acil şifalar diliyorum.
Değerli arkadaşlarım, yine, sözlerimin başında,
Bakanlığımın bütçesiyle ilgili olarak gerek iktidar
partilerine mensup değerli arkadaşlarımızın gerekse
muhalefet partilerine mensup değerli arkadaşlarımızın
bu kürsüde yapmış oldukları değerlendirmelere,
eleştirilere ve teşekkürlere, ben de, huzurunuzda teşekkür
ediyorum ve bu değerlendirmelerin, önümüzdeki dönemdeki faaliyetlerimize
mutlaka ışık tutacağının da altını
çizmek istiyorum.
Yine, bu noktada, özellikle, muhalefet partisine mensup değerli
arkadaşlarımızın teşekkürlerine ikinci defa
teşekkür etmek istiyorum; çünkü, hakikaten, aslında, doğru olan
bir şeyi, iktidar veya muhalefet ayrımı yapılmadan
hepimizin paylaşması noktasındayız. Artık, ülkenin
geldiği gerçekler, Türkiye'nin geldiği nokta, iktidar ve muhalefet
değil, hepimizin, doğru olan ne ise, doğruya sahip çıkmak,
yanlış olan ne ise, yanlışa mutlaka müdahale etmek
gerektiğini ortaya koyuyor. (Alkışlar)
Yine, sözlerimin başında bir bilgi olarak arz etmek istiyorum;
çünkü, en fazla siz değerli milletvekili
arkadaşlarımızı ilgilendirdiği için. Biliyorsunuz,
bağlı kuruluşlarımızda ve
Bakanlığımızda yeniden yapılandırma
çalışmalarını başlattık. Bu noktada da, bütün
tayin, terfi, nakil ve atamaları, bazı bakanlıklarda olduğu
gibi, Millî Eğitim Bakanlığında söz konusu olduğu
gibi, yılın belli aylarına aldık. Temmuz ve ağustos
aylarında, bütün bu nakil ve atama işlemleri yapılacak; onun
dışındaki aylarda, bu tür talepler sadece dosyasına
konulacak. Bunu da, bilgi olarak sizlere arz etmek istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, tabiî vakit çok kısa. Onun
için, sizlere, Çalışma ve Sosyal Güvenlikte Yeniden Yapılanma
adlı bu kitapçığı dağıttık. Bunun
içerisinde, faaliyetlerimiz, yapmayı amaçladığımız
şeyler, daha geniş ölçüde sizlere malumat olarak arz ediliyor. Ben bu
arada, vaktin kısalığı içerisinde, bazı hususları
sizlerle paylaşmak arzusundayım.
Yine, sözlerimin başında, özellikle çalışma
hayatımızı çok yakından ilgilendiren bazı kanun
tasarıları hakkında da bilgi vermek istiyorum. Ekonomik ve
Sosyal Konseyin kurulmasıyla ilgili yasa tasarısı, kamu
çalışanlarının sendikal örgütlenmesiyle ilgili yasa
tasarısı ve serbest bölgelerde grev yasağının
kaldırılmasıyla ilgili yasa tasarısı şu anda
Meclisin gündemindedir ve önümüzdeki günlerde Genel Kurulunuza da
indirilecektir. Ayrıca, yabancı kaçak işçilerin
çalıştırılmasını önleyen yasa tasarısı
-ki, maalesef, ülkemizde 1 milyon civarında yabancı kaçak
işçinin çalıştırıldığı ifade
edilmektedir- çocuk işçiliğin önlenmesiyle ilgili kanun tasarısı,
çok güncel olmayan cezaların yeniden artırılmasıyla ilgili
kanun tasarısı ve en önemlisi de -en az bunlar kadar önemli olan-
iş güvencesi yasa tasarısını en kısa sürede, hemen
yılbaşından sonra Parlamentoya sevk ederek, sizlerin
değerlendirmenize ve tartışmanıza açacağız.
Değerli arkadaşlarım, burada konuşan değerli
arkadaşlarımızın da ifade ettiği gibi, sosyal
güvenlik, bütün ülkelerin önemli sorunu olmaya devam etmektedir. Çünkü, sosyal
güvenlik dediğimiz hadise, insanların doğumundan ölümüne, hatta
ölümünden sonra da bakmakla mükellef olduğu bazı insanların
ölümüne kadar devam eden, birbirleriyle paralel bir bağlantı
içerisinde olan önemli bir kavram. Türkiye'de, maalesef, geçmiş
yıllarda yapılan yanlış uygulamalarla, sosyal güvenlik
sistemimizin, işin içinden çıkılmaz boyutlara
taşındığını, aktuaryel hesabın altüst
edildiğini ve sonuçta da, ne hizmet açısından ne de bunun
ötesinde sigortanın kendi gelir-gider dengesi bakımından
fevkalade yetersiz bir hale geldiğini biliyoruz.
Geçen sene çıkardığımız Sosyal Güvenlik Reform
Yasası sayesinde ve onun ikinci kademesinde aldığımız
bazı tedbirlerin de yansımasıyla, özellikle Sosyal Sigortalar
Kurumunda, bir yıl içerisinde çok önemli pozitif gelişmeler
yaşanmıştır.
Değerli arkadaşlarım, tabiî ki, bir sigorta kurumu,
sosyal güvenlik meselesi, sadece işin gelir-gider, finansman dengesini kurmak
ve onu belli ölçüler içerisinde iyileştirmekten ibaret değildir.
Sosyal güvenliğin esas amacı, insanlarına sağlık ve
emeklilik noktasında yeterince hizmeti üretebilmektir; işin sosyal
boyutudur önemli olan.
Biz, bu noktada da, özellikle Sosyal Sigortalar Kurumunda, bir yıl
gibi kısa bir süre içerisinde önemli ölçüde mesafe katettiğimizi
düşünüyoruz ve önümüzdeki günlerde, aldığımız
tedbirler ve Meclise sevk ettiğimiz bazı yasaların da kanunlaşmasıyla
birlikte, öyle zannediyorum ki, buradaki pozitif gelişme daha ileri bir
noktaya taşınacak, bu, aynı şekilde, Bağ-Kur için de
söz konusu edilecektir.
1991 yılından beri, SSK'daki açıklar itibariyle,
hazineden, her ay yaklaşık 200, 300, 400 milyon dolar finansman
desteği alınırken ve geçen senenin toplam hazine desteği 2
milyar 666 milyon doları bulmuşken, SSK, ilk kez bu yıl, haziran
ayından bu yana, hazineden bir tek kuruş finansman desteği
almamaktadır. İlk 5 ayda aldığı sadece 656 milyon dolardır.
1999 ile 2000 yılı arasında, bir yıl içerisinde hazineden
alınan finansman desteğinde 2 milyar dolarlık bir tasarruf
sağlanmıştır. Hazinenin, bir de bunu faizli tahvil
ihracı suretiyle karşıladığını
düşünürseniz, demek ki, 700-800 milyon dolar civarında da, ilave
olarak faizini yazmak düşünülebilir; ama, bu, demin de arz ettiğim
gibi, sadece işin gelir-gider, finansman dengesi bakımından
pozitif gelişmelerdir.
Aslolan, 34 milyon vatandaşımıza günün 24 saatinde
sağlık hizmeti verilmesi açısından, özellikle SSK
hastanelerinde alınması lazım gelen tedbirlerdir. Biz, bu
noktada, geçen sene -çok iyi hatırlıyorum- bu kürsüde, huzurunuzda,
iki yıl içerisinde bu hastanelerin önündeki kuyrukların yüzde 50
azaltılabileceği hedefini kendi kendimize koymuştuk. Bugün,
huzurunuzda, çok rahatlıkla ifade etmek istiyorum ki, Allah'a çok
şükür, bir yıl içerisinde, Türkiye'deki bütün hastaneler itibariyle
ortalama olarak bu hedefi yakalamış durumdayız. SSK acil alo
hattını devreye sokmamız, denetimleri artırmamız,
gönüllü mesai uygulamasını ve telefonla randevu sistemini devreye sokmamızla,
bugün, SSK hastane ve dispanserlerinin önündeki kuyruklar yaklaşık
olarak yarı yarıya azaltılmıştır.
Şimdi, çıtayı daha ileri kuruyorum ve huzurunuzda, bunu
açıklamak ve sizlerle bunu paylaşmak istiyorum : Allah nasip ederse
göreceğiz, iki yılın sonunda, Türkiye'deki bütün SSK hastaneleri
ve dispanserlerinin önündeki kuyrukları tamamen ortadan
kaldırmanın ötesinde, daha iddialı bir hedefi ortaya koyuyoruz:
Burada, huzurunuzda, bugün sayıları 220 civarında olan özel
hastanelerden, özel imkânları daha fazla olan 20 civarını bir
kenara itelim, geri kalan 200 kadar özel hastanenin sunduğu
sağlık hizmeti kalitesinden ve o hastanelere gelen
vatandaşın oradaki bekleme sürelerine eşdeğer demiyorum,
onların önünde bir SSK hastaneleri gerçeğini taahhüt ediyorum; çok
iddialı bir hedef koyuyorum. (ANAP sıralarından
alkışlar) Bunu yapabileceğimize inanıyoruz; çünkü, bu
noktada, özellikle SSK hastanelerinde çalışan çok değerli
arkadaşlarımıza güveniyorum. Huzurunuzda, o
arkadaşlarımıza ve
Bakanlığımın bütün personeline teşekkür etmek ve bu
teşekkürü sizlerle paylaşmak istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, yeni bir yapılanma süreci
içerisine girdik ve SSK'da sağlık işleri ile sigorta
işlerini birbirinden ayırdık. Yeni bir teşkilatlanma modeli
içerisinde, bu çalışmaları sürdürüyoruz. Önemli bir yenilik
itibariyle de, SSK'da, özellikle bazı düzenlemelerle, tahsilatın
artırılması yönünde aldığımız tedbirler var.
Çıkardığımız yasa ve onun uygulanmasıyla
birlikte, yılbaşından itibaren, SSK'ya 10 milyar ve daha fazla
prim borcu olan kişi, kurum, kuruluş ve şirketlerin altı
ayda bir kamuoyuna teşhir edilmesini de, ocak ayından itibaren
gerçekleştirmeye başlayacağız. Bu şekilde, kamuoyunun,
SSK'ya 10 milyar ve üzerinde prim borcu
olanları öğrenmesini temin edeceğiz. Bu, şeffaf bir yönetim
anlayışı içerisinde bir denetimi ve neticede
tahsilatımızı da önemli ölçüde artıracaktır.
Değerli arkadaşlarım, yedi aydan bu yana, SSK
hastanelerinin 33 tanesini, toplam kalite çalışmalarına muhatap
ettik. İlk defa, SSK hastanelerinde, toplam kalite
çalışmalarını teşkilatlandırıyoruz ve bu
çalışmayı başlattık. Yine, iki yıllık
hedefimiz var; önümüzdeki yılın sonunda, bu kürsüye
geldiğimizde, 10 SSK hastanesinin kapısına ISO 9002 kalite
belgesini asmayı hedef aldık. İkinci yılın sonunda,
toplam 40 SSK hastanesinin kapısına ISO 9002 kalite belgesini
asmayı hedeflediğimi de, huzurunuzda, sizinle paylaşmak
istiyorum. Şu anda, 33 hastanemiz, bu noktada, önemli bir mesafe
kazanımı içindedirler ve bu eğitim
çalışmalarını
-toplam kalite çalışmalarını- çok süratli bir
şekilde, diğer hastanelerimize ve dispanserlerimize de yaymayı
hedefliyoruz.
Değerli arkadaşlarım, ayrıca, burada,
yaptığımız önemli bir düzenleme de, SSK'daki
kuyrukları ortadan kaldıracak, teferruatı ortadan
kaldıracak olan tam otomasyon sistemidir. Bu, sadece SSK için değil,
Bağ-Kur için de geçerli ve biz, bu otomasyon sisteminin birinci kademesini
de, iki yılın sonunda devreye sokmayı hedefledik. Aslında,
dörtbuçuk yılda tamamlanacak bir proje; ama, iki yılın sonunda
birinci devresine ulaştırıp, bunu uygulamaya koyduğumuzda,
sistemin yüzde 60, yüzde 70'ini kontrol altına alacağız ki, bu,
sadece SSK ve Bağ-Kurda yılda 700 - 800 trilyon civarında bir
tasarrufu da beraberinde getirecektir. Tam otomasyon projesiyle,
sağlık karnelerini, vizite kâğıtlarını, sevk
kâğıtlarını, reçete kâğıtlarını ortadan
kaldırıyoruz, herkese bir sosyal güvenlik kartı veriyoruz ve
sosyal güvenlik kartı uygulamasıyla da, bütünü itibariyle, hem
bürokrasiyi ortadan kaldırmış hem de hizmetlerin daha
çağdaş bir şekilde sunumuna imkân vermiş oluyoruz.
Bağ-Kurda da aynı şekilde yeniden yapılandırma
çalışmalarını sürdürüyoruz, Bağ-Kurun maalesef,
açıkları itibariyle, özellikle prim tahsilatında çok ciddî
zorluklar var. Şimdi, onunla ilgili
Meclise sevk ettiğimiz bir yasa tasarısı var, onun da
kanunlaşmasıyla birlikte, inanıyorum ki, Bağ-Kurda da
finansman dengesi önemli ölçüde belli bir noktaya gelecektir.
Bağ-Kurda, bugün, maalesef, hiç prim borcu olmayanlar yüzde 9,1;
arada bir ödeyenler yüzde 61; hiç prim ödemeyen de yüzde 29,9 gibi rakamsal
oranlar içerisindedir. Bu şekliyle Bağ-Kurun hizmet üretmesi söz
konusu olamaz.
İş ve İşçi Bulma Kurumunu kapattık, yerine
çağdaş bir istihdam kurumu olarak Türkiye İş Kurumunu
kurduk ve ilk kez özel istihdam büroları, il istihdam büroları
gerçekleştirdik; bölge müdürlüklerini kapatıp, il müdürlükleri
şeklinde bir örgütlenmeye gittik.
Ayrıca, işçi sağlığı ve güvenliği
açısından sadece bir daire başkanına muhatap olan
faaliyeti, İşçi Sağlığı ve İş
Güvenliği Genel Müdürlüğü oluşturmak suretiyle daha öne
çıkardık. Yeni teşkilatlanma sayesinde, özellikle
işçilerimizin sağlığı ve güvenliğiyle ilgili
çalışmaları daha rahat bir şekilde sürdürme imkânına
sahip olacağız.
Değerli arkadaşlarım, tabiî, vaktim son derece
sınırlı; ama, bir şeyi de size tekrar arz etmek istiyorum.
Burada hedeflediğimiz bu çalışmaların esas önemli bir
boyutu da, maalesef, özellikle sosyal güvenlik kuruluşlarındaki fazla
ödemeler; yani, bu fazla ödemelerden kast ettiğimiz...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Efendim, mikrofonunuzu açıyorum.
Lütfen, ILO ile ilgili de Yüce Heyeti bilgilendirirseniz iyi olur.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI YAŞAR OKUYAN (Devamla)
- Bu konuyla ilgili 1 dakikanızı daha rica edeceğim.
BAŞKAN - Buyurun.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI YAŞAR OKUYAN (Devamla)
-Bu fazla ödemeler dediğimiz, hırsızlık, yolsuzluk,
suiistimal, israf ve istismarın ve yasaların boşluklarından
istifade bağlanmış olan emekli maaşlarının
değerlendirilmesi ve yeniden gözden geçirilmesi noktasında da,
önümüzdeki dönemlerde önemli bir mesafe kat edeceğimizi düşünüyoruz;
bununla ilgili
aldığımız tedbirler var. SSK, Bağ-Kur ve Emekli
Sandığı olarak, sağlık hizmeti satın alma
konusunda bir protokol imzaladık, bir yönetmeliği de ocak
ayından itibaren devreye koyacağız. Sadece bu protokolün
uygulanmasıyla, sağlık hizmeti satın almada, yılda 320
ilâ 350 trilyon liralık, sosyal güvenlik kuruluşlarının
fazla ödemesinin önüne geçileceğini planlıyoruz; sadece bu protokolün
uygulanmasıyla. Bunu da, bilgi olarak sizlere arz etmek istedim.
Sayın Başkanım, çok teşekkür ediyorum.
Değerli arkadaşlarım, demin de ifade edilen
Uluslararası Çalışma Örgütüyle ilgili malumatı da Yüksek
Heyetinize arz edip sözlerimi tamamlamak istiyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizin de üyesi
bulunduğu Uluslararası Çalışma Örgütü
Anayasasının 19 uncu maddesi hükümleri gereğince,
Uluslararası Çalışma konferanslarında kabul edilen
sözleşme ve tavsiye kararları hakkında
Bakanlığımızın Yüce Meclise bilgi sunması
gerekmektedir.
Uluslararası Çalışma Örgütünün, bu yıl, 29
Mayıs-15 Haziran 2000 tarihleri arasında Cenevre'de yapılan 88
inci Genel Konferansında, bir sözleşme ile bir tavsiye kararı
kabul edilmiştir. Konferans tarafından kabul edilen 183
sayılı Çalışan Kadınların
Analığının Korunması Sözleşmesinin Yenilenmesine
İlişkin Sözleşmesi ve aynı adla anılan 191
sayılı Tavsiye Kararında, çalışan kadınların
hamileliği, doğum ve sonrası dönemlerinde, çalışma
hayatına ilişkin haklarının korunması,
çalışan kadının ve çocuğunun
sağlığı için alınacak önlemler belirtilmektedir.
Söz konusu sözleşmede, kapsam genişletilerek,
çalışan tüm kadınlar kapsama alınmıştır.
Çalışan kadın ile çocuğun
sağlığının korunmasına yönelik önlemler belirtilmiş;
ücretli analık izni 14 haftaya çıkarılmış;
ayrıca, doğum öncesi ve sonrasında herhangi bir komplikasyonun
ortaya çıkması halinde, ek izin hakkı
tanınmıştır. Analık ödenekleriyle ilgili olarak,
sosyal taraflar arasında denge kurulmaya
çalışılmış; üye ülkelerin mevzuatlarına göre
esneklikler tanınmış; ancak, kadın işçinin önceki
kazancının veya ortalama kazancının üçte 2'sinden az
olmaması öngörülmüştür.
Yine, sözleşmede yer alan diğer önemli bir konuysa,
çalışan kadının, hamilelik, doğum ve sonrasında
kullandığı analık izinleri sürecinde istihdamının
korunmasıdır. Ayrıca, kadın işçinin,
ayrımcılığa uğramaksızın, doğum
sonrasında işine veya denk bir işe dönmesi garanti altına
alınmıştır. Ücretli emzirme izninin yanı sıra,
emzirme için iş saatinden azaltılma yapılması konusu da söz
konusu kararda kabul edilmiştir.
Tavsiye kararındaysa, sözleşmeye göre, daha ileri haklar yer
almıştır. Ücretli analık izninin 18 hafta, analık
ödeneğinin ise, önceki kazancın tamamına eşit olması
öngörülmüş; ayrıca, ebeveyn izni ile evlatlık edinme durumunda
uygulanabilecek hükümler konulmuştur.
Konuyu bilgilerinize arz ediyorum.
Tekrar, desteğiniz için, Yüce Parlamentoya, sizlere çok
teşekkür ediyor; saygılar sunuyorum efendim. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Son söz, şahsı adına, Bingöl Milletvekili Sayın
Mahfuz Güler'in; buyurun efendim. (FP sıralarından
alkışlar)
MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığının 2001 yılı bütçesi üzerinde
şahsım adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, sosyal güvenlik
kuruluşlarımızın idarî yapıları, vakit
geçirilmeden, değiştirilmeli; çağdaş bir yönetim
şekline getirilmelidir. Bildiğiniz gibi, geçen dönem, Yüce Meclisten
geçen 4447 sayılı Yasanın devamı olarak komisyonlara
getirilen reform paketi ve bireysel emeklilikle ilgili yasa
tasarıları, Genel Kurula getirilmeden, 4588 sayılı Yetki
Yasasına dayanılarak, kanun hükmünde kararnamelerle
çıkarılmış; ancak, Fazilet Partisi olarak, Anayasa
Mahkemesine yaptığımız başvuru sonucunda, Yüce
Heyetinizden, Meclisten âdeta kaçırılarak çıkarılmak
istenilen bu kanun hükmünde kararnameler, diğerleriyle birlikte tümüyle
iptal edilmişti.
Değerli arkadaşlar, SSK'nın, zaman geçirilmeden bu
merkezci ve hantal yapıdan kurtulması gerekir; hatta
şarttır. 7,2 katrilyon liralık bir bütçeye sahip bir genel
müdürlük, bu bütçesiyle, tam 24 bakanlığa eşdeğer bir genel
müdürlük düşünün... Yeniden göreve atanacaklarla birlikte 70 000 personeli
olan, 34 milyon insana sağlık hizmetini, 430 sağlık
tesisiyle vermeye çalışan bu yapının mutlaka ıslah
edilmesi, yeniden yapılandırılması şarttır.
Bizim de öteden beri istediğimiz gibi, bir başkanlık
sistemi içerisinde, sağlık işlerinin, ayrı bir genel
müdürlük çatısı altında oluşturulması; Sigorta Genel
Müdürlüğünün, yine, ayrı olarak örgütlenmesi şarttır;
ancak, bence, bu kadar büyük bütçeye sahip bir kurumda, yıllık prim
gelirlerinin 4,5-5 katrilyon lirayı geçtiği, sadece emeklilere ödenen
paranın yılda 4 katrilyon lira civarında olduğu bu kurumda,
finansmandan sorumlu bir finans işleri genel müdürlüğünün
oluşturulmasında büyük fayda vardı.
Değerli arkadaşlar, geçen yıl, 4447 sayılı
Yasayla birlikte verilen 18 800 kadroya bugüne kadar atamaların
yapılmaması da, kurumu olduğundan daha büyük bir
sıkıntıya sokmuştur. Bu örnek bile, ülkemizdeki
bürokrasinin boyutlarının ne durumda olduğunun güzel bir
delilidir.
Sayın Bakanın bütün iyiniyetine ve çabasına rağmen,
kurum, ne yazık ki, hâlâ bir keşmekeşten
kurtulamamıştır. Geçen iktidarlar döneminde ideolojik bir arena
haline dönüştürülen kurum, bugün, göreceli olarak bir düzelmeye ve
iyileşmeye yüz tutmuştur. Sayın Bakanın bu gayretlerini
görmezlikten gelmek, haksızlık olur diye düşünüyorum. Yine,
bürokrat arkadaşların da iyiniyetli gayretlerini, burada vurgulamak
isterim. Ancak, bu hükümetin, sosyal güvenlik reformu paketi diye takdim
ettiği bu tasarılardaki noksanlıkları ve
yanlışlıkları göstermek de, yine, bizim görevimizdir diye
düşünüyorum.
Değerli arkadaşlar, geçen yıl, büyük gürültüler
koparılarak çıkarılan 4447 sayılı Yasa üzerindeki
görüşmelerde "sosyal güvenlik reformunun ikinci ayağı
olarak bir dizi yasa tasarıları önünüze gelecek ve biz bu
tasarılarla, üç sosyal güvenlik kuruluşunu bir çatı altında
toparlayacağız" deniliyordu; yani, SSK, Bağ-Kur ve Emekli
Sandığı, aynı çatı altında bir araya gelecekti. Ne yazık ki, bu
yapılamamıştır. Gerek iptal edilen kanun hükmünde
kararnamelerde gerekse komisyonumuza getirilen tasarılarda, Emekli
Sandığı dışarıda tutulmuş, bu çatı
altına sokulamamıştır. Bence, bu önemli bir eksikliktir ve
büyük bir yanlıştır.
Sosyal güvenliğin bir ayağı eksik olarak önümüze
getirilmiştir; SSK, Bağ-Kur ve Emekli Sandığı üçlü
sacayağı olarak kabul edilirse, bu sacayağının birisi,
yani Emekli Sandığı, dışarıda
bırakılarak, tasarıya dahil edilmemiştir.
Görülen o ki, bu hükümet, kendi içerisinde bir fikir birliğine ve
uyuma sahip değildir; hatta, aynı partiye mensup iki bakan, bu
sorunu, kendi aralarında çözememişlerdir; bu bir. İkincisi,
gerek SSK'nın yeniden yapılandırılması ve gerekse
Bağ-Kur ve İş ve İşçi Bulma Kurumunun yeniden
oluşturulmasıyla ilgili olarak, Devlet Planlama
Teşkilatının olumsuz görüşü vardır. Evet, yineliyorum,
olumsuz görüş bildirmiştir Devlet Planlama Teşkilatı. Yine,
bu da gösteriyor ki, hükümet, kendi arasında bir fikir birlikteliğine
sahip değildir. Bu hükümet, kendi içerisinde barışık
değildir, bir uyum içerisinde çalışmadığı
ortadadır. Dolayısıyla, bu hükümetin getirdiği sosyal güvenlik
reformu da, tam bir fiyaskoyla sonuçlanmıştır.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; SSK yeniden
yapılandırılırken, Kurumun özerk bir hale getirilmesi
mutlaka sağlanmalıdır; Kurum, olabildiğince siyasî
müdahalelerden arındırılmalıdır. Kurumda, bozulan çalışma
barışı yeniden sağlanmalı, Kurum
çalışanları, yarınlarından emin, huzurlu ve güvenli
bir ortamda görev yapabilmelidirler. Geçmiş dönemde getirilen norm kadro
olayından dolayı çalışanlar mağdur edilmişlerdir.
Aileler parçalanmıştır; çoğu, eş ve çocuklarından
uzakta görev yapmaya zorlanmışlardır. Bu konu, vakit
geçirilmeden yeniden ele alınmalı ve uygulanabilir bir şekilde,
anayasal bir hak olan, ailenin korunması gözetilerek yeniden
düzenlenmelidir.
Sayın Bakanım, SSK'da görev yaptığım
sırada, benim katkılarımla, Bingöl eski Devlet Hastanesi SSK'ya
devredilmişti; ancak, üç yıl süren onarım ve bakım
sonucunda, geçenlerde gittiniz, açılışını
yaptınız. Güzel bir hastane oldu. Ben, bu hastanenin tamirinde,
tadilatında ve faaliyete geçirilişinde emeği geçen herkese, bu arada
size de teşekkürlerimi ve tebriklerimi sunuyorum. Ancak, hastanede şu
anda bir tek uzman hekim var, iki tane de pratisyen arkadaş görev
yapmaktadır. Özellikle ve öncelikle, dahiliye, çocuk, kadın
doğum uzmanı doktorlara çok büyük ihtiyaç var; bunlar atanırsa
sizlere minnettar kalırız. Şimdiye kadar, yataklı tedavi
kurumu olmadığı için, hastane olmadığı için,
Bingöl'de uzman hekim bulundurmak çok zordu; ancak, bundan böyle atama
yapılırsa, bu uzman hekim arkadaşlar çalışma
imkânı bulabilecekleri için, bölge halkı da büyük bir
rahatlığa kavuşmuş olur.
SSK hastanelerinde başlatılan gönüllü çalışma
uygulaması iyi sonuçlar vermektedir. Bu uygulamanın
yaygınlaştırılması gerektiğine inanıyorum.
Kısmen de olsa, gündüz kuyruklarını rahatlatmasına
rağmen, muayene kuyruklarındaki sıkıntılar tamamen
giderilmiş değil; ancak, telefonla randevu sisteminden, bazı
bölgelerde iyi sonuçlar alınmaktadır. Hekimlere, yaptıkları
ağır hizmetlerine karşılık emeklerinin
karşılığı verilince, daha verimli sonuçlar alınacaktır.
SSK hastanelerinin sevk zincirini en asgarî düzeye indirmek
şarttır. Geçen yılki bütçe konuşmamda da söylemiştim;
bugün, SSK hastanelerinin sevkleri olmazsa, Türkiye'deki bütün tıp
fakülteleri iflas eder. Tıp fakültelerinin bulunduğu illerde,
SSK'nın bir yıl içinde bu hastanelere ödediği parayla, o ile
ayrı bir SSK hastanesi yapılabilir.
Yine, SSK'yı sömüren diğer bir unsur da özel sağlık
kuruluşları, özel hastanelerdir. SSK bu kanallarla adeta
yağmalanmaktadır. Özel hastane ile anlaşma yapılan
diğer kurumlar, yöneticiler tarafından mutlaka sıkı takibe
alınmalıdır.
SSK'nın en büyük açmazlarından biri de ilaç
israfıdır. 1999 yılında bu kurumun ilaç için ödediği
para 304 trilyon liraydı. 2000 yılı içerisinde, bu meblağ,
508 trilyon liraya ulaşmıştır. Bu kadar büyük boyutlardaki
paranın en az yüzde 20'si israftan kaynaklanmaktadır.
Değerli arkadaşlar, SSK'nın uyguladığı
ucuz ilaç politikasından zaman geçmeden vazgeçilmelidir. En düşük
fiyatı veren tercih edildiğinden, sırf SSK'ya ilaç satabilmek
için, kalitesiz, etkisiz ilaç üreten firmalar vardır. Bu, hem hekim için
hem de hasta için tam bir işkenceye dönüşmektedir. Değerli
arkadaşlar, SSK'nın, bu ilaç politikasını ciddî
şekilde gözden geçirmesi şarttır ve SSK'nın, kendi ilaç
fabrikasını daha faal hale getirerek, kısmen de olsa, kendi
imkânlarıyla bu ihtiyaçlarını karşılaması
lazım.
Bağ-Kurun da günün şartlarına uygun hale getirilmesi ve
sigortalısına iyi hizmet sunabilmesi için reorganizasyonu
şarttır. 14 milyon insana sağlık hizmeti vermektedir.
Kurum, hâlâ, Hazineden aldığı yardımla ayakta durabiliyor.
Kendi imkânlarıyla bu hizmeti verebilmesinin gerekliliği
ortadadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İş ve
İşçi Bulma Kurumuna, diğer kurumlar kadar neşter
vurulması gerekmektedir ve mutlaka, çağdaş, verimli ve gerçek
bir istihdam kurumu haline getirilmelidir. Yeni tasarıyla düzenlenen ve
Türkiye iş kurumu haline getirilen şekli olumludur, hayırlı
bir girişimdir. Günün şartlarına uygun hale getirilmesi
gerekiyordu. Gelen tasarıyla, bir iki küçük detayın dışında,
çağdaş bir kuruluş hüviyeti
kazandırılmıştır. Biz, bu tasarıdan dolayı
Sayın Bakanı kutluyoruz, değerli bürokrat arkadaşları
da kutluyor ve desteğimizin süreceğinin bilinmesini istiyoruz. En
kısa zamanda komisyonlarda son şeklinin verilerek Yüce Meclisin huzuruna
hazır hale geleceğinden kuşkumuz yoktur.
Ben, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı
bütçesinin, ülkemize, Bakanlığımıza ve
çalışanlarına hayırlı ve uğurlu
olmasını diliyor, Yüce Heyetinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Güler.
Sayın milletvekilleri, sekizinci turdaki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Şimdi, sorulara geçiyoruz.
Sayın Şen, sorunuzu yöneltebilirsiniz Sayın Bakana.
ORHAN ŞEN (Bursa) - Sayın Başkanım,
aracılığınızla, Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanımız Sayın Yaşar Okuyan tarafından
aşağıdaki sorularımın cevaplandırılmasını
arz ediyorum.
Birinci sorum, Bursa'ya yaptırılması düşünülen 50
yataklı yeni Sosyal Sigortalar hastanesi, Karacabey'e mi, yoksa, Mustafa
Kemal Paşa İlçesine mi yaptırılacaktır? Bu konuda
herhangi bir yer tercihi yapılmış mıdır?
İkinci sorum; malumlarınız olduğu üzere, kamu
görevlilerini yakından ilgilendiren Kamu Görevlileri Sendika Yasa
Tasarısı, şu anda, Plan ve Bütçe Komisyonunda beklemektedir. 57
nci hükümet tarafından hazırlanan ve Meclisimizce benimsenen sosyal
güvenlikle ilgili yasa tasarılarının Mecliste görüşülmeleri
sırasında, Sayın Bakanımızın gösterdiği
üstün performans hafızalarımızdadır; ancak, aynı
hassasiyeti, Kamu Görevlileri Sendika Yasa Tasarısında göstermediği;
bir Anayasa emri olmasına rağmen, bu yasanın
çıkarılmasına gayret göstermediği şeklinde kamuoyunda
yaygın bir kanaat vardır...
BAŞKAN - Efendim, kamuoyunun takdiri değil de, soruyu
lütfen...
ORHAN ŞEN (Bursa) - Müsaade eder misiniz...
Bu konuyla ilgili, basında, Sayın Bakanımızın,
bazı partiler ve bir grup milletvekilimizi de töhmet altında
bırakıcı ifadelerini okudum. Bu manada, Sayın
Bakanımıza şu soruları yöneltmek istiyorum: Kamuoyunun
aydınlanması bakımından, bir yasa
tasarısının takibi milletvekillerinin mi, yoksa ilgili
bakanının mı görevidir? Bu yasanın komisyondan ve Meclisten
geçmesi için, bugüne kadar, hangi gayretleri gösterdiniz, ne gibi
çalışmalar yaptınız? Çok açık bir ifadeyle,
memurlarımızın Sendika Yasa Tasarısı ne zaman
yasalaşacaktır?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Ben de teşekkür ediyorum.
Değerli milletvekilleri, lütfen, sorularınızı
kısa sorarsanız... Çünkü, soru soracak çok sayın milletvekili
arkadaşım var.
Sayın Seyda, buyurun.
ABDULLAH VELİ SEYDA (Şırnak) - Sayın
Başkanım, delaletinizle, Sayın Orman Bakanımızdan
aşağıdaki soruların cevabını talep ediyorum.
Şırnak İlimizde, çeşitli nedenlerden dolayı
tahrip olan ormanlarımızın yerine, yeni ağaçlandırma
yapmayı düşünüyor musunuz? 2001 yılında Şırnak
İlimizdeki yatırım programlarınız nelerdir?
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımıza
sorularım: Şırnak İlimizin Merkez SSK Dispanseri,
sağlık ekibinin atamalarının yapılmasına
rağmen, halen faaliyete geçmemiştir. Dispanserin
açılışını ne zaman yapmayı düşünüyorsunuz?
Halen, Cizre'de bulunan SSK Cizre Sağlık İstasyonu ihtiyaca
cevap vermemektedir. Dispansere çevirmeyi düşünüyor musunuz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Ben de teşekkür ediyorum.
Sayın Bedük, buyurun.
SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Sayın Başkanım,
delaletinizle, Sayın Orman Bakanına sorumu tevcih ediyorum:
Orman Bakanlığında, genel bütçede, çalışan
geçici işçilere kadro verilmesi ve sürekli çalışması
sağlanmıştır; ancak, dönersermayede çalışanlarla
ilgili bir düzenleme getirilmemiştir. Dönersermayede çalışan
geçici işçilerle ilgili herhangi bir düzenleme düşünüyor musunuz?
İkinci sorum, yine Sayın Orman Bakanına. Meclisimizden,
üç yıl önce, Millî Ağaçlandırma Kanunu
çıkarılmıştır. Bu kanunda 2/b maddesiyle, orman
dışına çıkarılan orman arazisinin öncelikle
ağaçlandırılması ve yeniden ormana
kazandırılması öngörülmüştür; ama, nedense, bu yasa
uygulanmıyor. İstanbul'da birkısım kişilere, köylü
adına, talan ediliyor. Bu konuda ne gibi tedbirler düşünüyorsunuz?
Sayın Çalışma Bakanımıza sorularım.
Esnafın özellikle, son derece büyük borcu vardır ve Halk
Bankasından aldığı krediler sebebiyle takibat
altındadır. Af kanunu çıkarmayı düşünüyorlar mı
ve bu konuda esnaf adına bir gayretleri olacak mıdır?
İkinci sorum : Kamu çalışanlarıyla ilgili;
memurlarımızın sendika kanunu...
Son sorum, Sayın Çalışma Bakanına: Türkiye Sanayi ve
İşadamları Vakfının toplantısına katıldım;
hepinize selamları var; ama, diyorlar ki, "bankaların faiz
sistemi ve özellikle faizle birlikte getirdikleri birkısım engeller
sebebiyle, küçük ve orta ölçekli işletme sahipleri son derece büyük
sıkıntı içerisinde ve kepenk indirme, işletmeleri kapatmayla
karşı karşıyadır. Çalışma
hayatını ilgilendiriyor.
Sayın Bakan, çalışma hayatını ilgilendiren,
bankaların bugünkü küçük ve orta ölçekli işletmelere yönelik
uyguladıkları sistemle ilgili kolaylaştırıcı
tedbirler alma hususunda tedbiriniz var mıdır, çalışmanız
var mıdır?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.
Sayın Levent, buyurun efendim.
MÜKERREM LEVENT (Niğde) - Sayın Başkan,
aracılığınızla, Sayın Bakanlarıma
aşağıdaki sorularımı yönlendiriyorum.
Sayın Bakanım, Niğde-Ulukışla, Çamardı,
Çiftlik yörelerinde 16'ya yakın köy Orman Kanununa girdi; ama, bugüne
kadar, köylüler, orman köylüsünün kazandığı imkânları
kazanmadığı gibi, hayvan gelirlerinden de yoksun. Üç köyü
başka yere nakledecektiniz; bu da olmadı. Sizden Niğde
adına ricam, bu köylere Or-Köy projesi ve diğer yardımları
bir an önce yapınız. 2001 yılında gerçekleşmesi mümkün
mü?..
Sayın Bakanım, SSK hastanelerinin, köy sağlık
ocaklarından pek farkı kalmadı. Niğde SSK Hastanesi de,
acil uzman ekiplerle takviye edilmelidir. 2001 yılında iyileştirmek
için bir müjdeniz var mı?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.
Sayın Orhan, buyurun efendim.
BURHAN ORHAN (Bursa) - Sayın Başkan, delaletinizle, Orman
Bakanımıza iki soru sormak istiyorum.
Ormanda çalışan köylüleri sosyal güvence altına
almayı düşünüyor musunuz? Böyle bir çalışmanız var
mı?
Kentleşmeyle beraber, yerleşim alanları, tarım
alanları aleyhine; tarım alanları da, ormanlık alanlar
aleyhine genişleme göstermektedir. Yaklaşık 800 köyü bulunan
Bursa İlimizin yüzde 75'i orman köyü olduğundan büyük
sıkıntılar yaşanmakta olduğu için 2/b'yle ilgili
düzenleme yapmayı düşünüyor musunuz? Or-Köy kredilerinin, ormandan
geçimini sağlayan köylülere ne kadarı verilmektedir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.
Sayın Sobacı, buyurun efendim.
BEKİR SOBACI (Tokat) - Sayın Başkanım, ilk sorumu,
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımıza arz etmek istiyorum.
Sosyal güvenlik kuruluşlarının tek çatı altında
birleştirilmesi çalışmaları hangi safhadadır?
İkinci sorum şu: "İş Güvencesi Yasa Tasarısını
yılbaşından sonra Meclise sevk edeceğiz" dediniz;
fakat, işverenlerden ve kuruluşlarından, Meclise gelen
tepkilerden bir mutabakatın olmadığın anlıyoruz. Af
kanunundaki mutabakatsızlığın nelere mal
olacağını kestirmenin güç olduğu bir ortamda, bu mutabakat
eksikliği, önemli bir eksiklik değil midir; sizin düşünceniz ne
noktadadır?
Tokat İli Niksar İlçemizde 1997 yılında SSK'ya
devredilen belediye binasının dispanser haline getirilmesi için
birinci keşif yapılmıştı, tasarruf tedbirlerine
takıldı; fakat, gelen bilgilere göre, satışı söz
konusu. Amasya Erzincan arasında, 400 kilometrelik bantta, Sıvas ve
Ordu İllerinin Kelkit Vadisindeki ilçelerinin de faydalanacağı
bu dispanserden alacağınız hayır dua, buranın
satışından alacağınız meblağla
kıyaslanmaz diyorum. Bu konuda özel bir çalışma yapabilir
misiniz?
İki sorumu da, Orman Bakanımıza arz etmek istiyorum.
Birinci sorum şu: Kuzey Anadolu Fay Hattında bulunan Niksar,
Erbaa ve Reşadiye birinci risk altındaki ilçelerimizde yerleşim
yeri sıkıntısı var. Türkiye'nin çok yerinde bu tip
sıkıntılar var. Orman vasfını kaybetmiş
arazilerden imara açılma çalışması, hükümetiniz ve
bakanlığınızca yapılmakta mıdır?
İkinci sorum :Son on yılda, ülkemizde, ormanlık
alanlarda, yılları itibariyle, kullanım amaçları ve bölgeleri
itibariyle yapılan tahsislerin bir listesini yazılı olarak
takdim edebilir misiniz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Sayın Erek, buyurun efendim.
ALİ ŞEVKİ EREK (Tokat) - Sayın Başkanım, Sosyal Güvenlik Bakanımıza sorumu
arz ediyorum.
Erbaa'da 5 bine yakın işçi çalışıyor. 1993
yatırım programında 110 yataklı bir SSK hastanesi 931 000
720 proje no ile programa girdi. Bu hastane 2000 yılında programdan
çıktı. İşçi sağlığının bu kadar
önde geldiği bir ortamda, Tokat Turhal SSK hastanelerinin
yetersizliği ortadayken, Erbaa'daki SSK hastanesi
yatırımının çıkarılmasının sebebini
Sayın Bakan nasıl izah ediyor; 2001 yılında bu hastane,
programa konulacak mı? Bu soruma cevap istiyorum.
Emekli işçi hemşerilerimin üzerimde bir vebali var. Emekli
işçilerin içinde bulunduğu fevkalade zor durumlar nazarı itibara
alındığı takdirde, hertürlü tepkiye göğüs germek
gerektiği bir ortamda, Sayın Bakanın, İşçi Emeklileri
Cemiyetinin Olağan Genel Kuruluna niye şeref vermediğini
işçi emeklileri kardeşlerimiz soruyorlar; Sayın
Bakanımız bunu izah ederse mutlu oluruz.
Bir diğer sorum, çıkarılan kanun hükmündeki kararnameyle,
prim borcu olan Bağ-Kur'luya Halk Bankasından kredi verilmiyor. Bu
kanun hükmündeki kararnameyi Anayasa Mahkemesi iptal etti; ama, iptal etmesine
rağmen, halen yürürlükte. Esnafın içinde bulunduğu durum göz
önüne alınarak, prim borcu olan esnafa, Halk Bankasından kredi
verilme imkânı sağlanacak mı? Batakta olan esnaf, bu ön tedbirle
kurtarılacak mı?
Orman Bakanımızdan soracağım sorular:
Millî savunma neyse, millî eğitim neyse, orman yangını da
bir ülke için o kadar önemli bir konudur. 1111 sayılı Askerlik
Kanununun dördüncü bendinin (B) fıkrası gereğince, aynen,
askerliğini öğretmen olarak yapan vatandaşlarımız
gibi, ormanlar yangına maruz kalmadan evvel, orman
yangınlarının önlenmesi konusunda bir orman askeri sistemini,
şu anda, mevcut yasaların verdiği imkân dahilinde, gündeme
getirmeyi acaba düşünüyorlar mı?
Or-Köy'de 2000 yılında tahsis edilen parasal destekleme nedir?
2001 yılında Or-Köy vasıtasıyla köylümüze yaratılan
parasal destekleme nedir?
Çok teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim.
Buyurun Sayın Bakan, soruları cevaplayabilirsiniz efendim.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI YAŞAR OKUYAN (Yalova) -
Efendim, şimdi, bu soruların bir kısmının
yanıtını yazılı olarak arz edeceğim. Burada,
bazı konuları, kısa vakit içinde cevaplamaya
çalışayım.
BAŞKAN - Tabiî, Sayın Orman Bakanımıza da biraz
vakit bırakmak şartıyla
efendim; buyurun.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI YAŞAR OKUYAN (Yalova) -
Sosyal güvenlik kuruluşlarının tek çatı altında
birleştirilmesiyle ilgili değerlendirmeler doğrudur. Maalesef,
SSK, Bağ-Kur, Emekli Sandığı ve Türkiye İş
Kurumunun Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığının
altında birleştirilmesi gerekiyordu; fakat, bu konuda, Emekli
Sandığı noktasında Sayın Maliye Bakanımızla
henüz bir mutabakata varamadık; ama, bu konuda, hükümetin içinde partiler
arasında veya aynı partiden bakanlar arasında bir görüş
ayrılığının olması illa bir ihtilafı
gerektirmez; Sayın Bakanı da,
önümüzdeki günlerde, mutlaka,
ikna edebileceğimi ümit
ediyorum; o konuda
çalışıyoruz.
İş Güvencesi Yasa Tasarısıyla ilgili konuyu da hemen
arz edeyim, aslında, tabiî zaman kısa. İş güvencesi yasa
tasarısı, sosyal taraflarla olabildiğince tartışılmış
ve olabildiğince bir uzlaşma ze-mini arayışı
içerisinde bugüne getirilmiştir. Ancak, burada getirilen iş güvencesi
yasa tasarısı, mutlak bir iş güvencesini zaten içermiyor. Burada
önemli olan, sendikaya üye oldu diye; başka hiçbir günahı, hiçbir
kusuru olmadığı halde, sırf sendikaya üye oldu diye
işten atılmaların önlenmesidir ve işten
çıkarılmanın haklı bir gerekçeye dayanması, o
gerekçenin de işveren tarafından ispatıyla ilgili 2 maddelik bir
düzenleme...
Şimdi, kötü niyetli olmadıktan sonra, bu noktadaki bir
düzenlemenin iyi niyetli bütün işverenlerimiz tarafından da kabul
gördüğü açık bir gerçektir; ama, siz, işçinizi 11 ay
çalıştırıp, 12 inci ay çıkarıyorsanız;
çünkü, 12 ay çalıştırırsanız, 1 yıllık
karşılığı itibariyle 1 aylık kıdem tazminatı
ödemek durumunda kalacaksınız, sırf bundan dolayı
işçiyi çıkarıyorsanız, bunun da önlenmesi lazım.
Sosyal devlet diyoruz; bu, işçisine, çalışanına,
emekçisine bu manada sosyal güvenceyi sağlamakla yükümlü devlettir.
Burada, bazı işveren kuruluşlarının buna
karşı çıkışını, tabiî saygıyla
karşılıyoruz; ama, doğru bulmuyoruz. Mutlaka, iş
güvencesi yasa tasarısında da, yine, önümüzdeki günlerde sosyal
taraflarla azamî ölçüde bir konsensüs sağlama gayretini sürdürmeye devam
edeceğiz.
Kamu çalışanlarının sendikal örgütlenmesiyle ilgili
yasa tasarısıyla ilgili de hemen kısaca arz edeyim:
Değerli arkadaşlarım, demin de burada dile getiren
değerli arkadaşımın da ifade ettiği gibi, şu
anda, Plan ve Bütçe Komisyonunda bu yasa tasarısı. Şimdi, Meclis
İçtüzüğümüz açık; Meclise sevk edilmiş olan bir yasa
tasarısı, İçtüzük gereğince, ilgili komisyonlardan geçer ve
Genel Kurul sıralamasına girer. Burada, hangi tasarı olursa
olsun, ilgili bakanın, kendi adına, tek başına
yapacağı bir hadise yoktur. Genel Kuruldaki sıralamayı da,
yine, hepimiz, çok iyi biliyoruz ki, hükümeti oluşturan üç partimizin
Sayın Genel Başkanları bir araya gelirler, bir gündem
sıralaması yaparlar. O da bizim haddimizi aşar. Sayın Genel
Başkanlarımıza arz ederiz, komisyondaki çalışma bitip
Genel Kurula indiğinde; ki, önümüzdeki günlerde, bunu, en kısa sürede
de Genel Kurula getirme gayreti içindeyiz... Burada, bizim, bir
eksikliğimizin olmadığını düşünüyorum; yani,
bunu, çok samimiyetle söylüyorum; ama, bazen, bu konuda farklı bir yorum
yapılıyor; bundan da üzüntü duyduğumu ifade etmek istiyorum.
Bursa'daki Mustafakemalpaşa ve Karacabey İlçelerimizle ilgili
soruya gelince; her iki ilçemizde de, bakmakla mükellef olduklarıyla
birlikte ve Bağ-Kurluların da SSK'dan hizmet
aldığını düşündüğümüzde, her iki ilçede de
yaptırdığımız araştırmalarda, mutlaka, 50
yataklı bir Sosyal Sigortalar Kurumu Hastanesi kurulması
planlanıyor ve onu da, ben, Bursa'da, zaten
açıklamıştım; bu vesileyle, burada tekrarlıyorum.
Sayın Seyda'nın, Merkez SSK Dispanserinde personel olmadığı
konusu; doğrudur, sadece orada değil maalesef. Bu konuda da, 2 200
civarında, SSK'da doktor açığımız var. En son
çıkardığımız listelerde de, yine, bu açık devam
ediyor. Bu konuda da, değerli milletvekili
arkadaşlarımızdan arzımız, ricamız, kendi bulunduğunuz
yerlerdeki norm kadro eksikliği olan uzman hekimler konusunda, eğer,
doktor bulmada, bizlere, lütfedip yardımcı olursanız... Biz
çalışıyoruz; ama, herkes de, belki, kendi çevresinden de bu
noktada bir katkı sağlayabilecek bir imkânı lütfederse, biz de,
hemen, bunu devreye sokma gayreti içerisinde oluruz.
Bağ-Kurla ilgili bir af söz konusu olabilir mi diye, Sayın
Bedük'ün bir sorusu vardı.
Değerli arkadaşlarım, geçmişte, sosyal güvenlik
kuruluşlarının, SSK ve Bağ-Kurun en önemli
açmazlarından birisi, kısa aralıklarla yapılmış
olan bu aflardır, prim borçlarının affıdır veya
faizlerinin affıdır.
SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Halk Bankasından aldıkları
kredilerle ilgili dedim. Hükümette dile getiresiniz diye söyledim...
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI YAŞAR OKUYAN (Yalova) -
Tamam; ama, ben, Bağ-Kurla ilgili anladım; özür diliyorum. O,
bankalarla ilgili şeyi, hükümete intikal ettiririz; ama, SSK ve
Bağ-Kurda herhangi bir şekilde bir af söz konusu değil.
BAŞKAN - Efendim, Sayın Orman Bakanımıza da süre
bırakırsak...
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI YAŞAR OKUYAN (Yalova) -
Peki efendim. Diğerlerini yazılı olarak
cevaplandıracağım.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Çağan.
ORMAN BAKANI NAMİ ÇAĞAN (İstanbul) - Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Seyda, tahrip olan ormanların yerine
ağaçlandırma yapıp yapmayacağımızı sordu.
Kısa bir süre önce, Güneydoğu illerini ziyaretimiz
sırasında, başta Mardin olmak üzere, bu çalışmayı
başlattık. Aynı çalışma, Muş'ta da
başladı, Şırnak'ta da kısa bir süre sonra
başlayacaktır. Enerji ormanı tesis etmek suretiyle, tahrip olan
ormanlar imar ihya çalışmalarına konu olacaktır.
Ayrıca, Şırnak İlimizde, geçen yıl başlayan
Or-Köy kredileri bu yıl da sürecektir.
Sayın Bedük, döner sermaye işçileri, geçici işçi
statüsünden daimî işçi statüsüne neden alınmadı, diğerleri
alındı da diye soruyor. Gerçekten, yaptığımız
protokolde, döner sermaye işçileri kapsam dışında
kalmıştır; çünkü, döner sermayeler, ekonomik mantıkla
çalışan, yani devletin herhangi bir ajanı konumunda
olmadıkları için, teknik olarak, hukukî olarak, döner sermaye
işçileri bu protokolün kapsamı içerisine dahil edilememiştir.
Millî Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrolü Seferberlik Yasası
uyarınca, 2/b'yle orman dışına çıkarılan alanlar
ağaçlandırma kapsamına alınacak mı diye sordular;
evet, alınacak. Nitekim, basında son olarak yer alan İstanbul'la
ilgili olayda; önemli bir bölümü, orman niteliği taşıyan bölümü
Orman Genel Müdürlüğüne devredilmiştir, kalan bölümü ise,
ağaçlandırılmak suretiyle ormana kazandırılması
olanağı bulunduğu için 4122 sayılı Yasa uyarınca
tahsis işlemine başladık.
Sayın Levent, Niğde'deki üç köyden söz etti. Niğde'deki
üç köye 1999 yılında gittik, yerinde gördük, taleplerini de gördük;
fakat, talepleri, ağaçlandırma alanı, hukuken de mümkün
değil, işin niteliği bakımından da nakledilmek
istedikleri alan, ağaçlandırma alanı. Orman
Bakanlığı olarak bu köylülerimize İçel İlinin
Arpaçbahşiş'inde yer gösterdik; fakat, orayı kendileri istemediler;
fakat, biz, bu üç köyümüzü Or-Köy kanalıyla 1999 yılında 110 milyar,
2000 yılında 60 milyar, 2001 yılında da, yine, 60 milyar
liralık ferdi kredi desteğiyle destekleyeceğiz, bunları
Bakanlığımızın çalışmalarından
yararlandıracağız.
Sayın Burhan Orhan, orman işçilerinin sosyal güvence
altına alınmasını düşünüp düşünmediğimi
sordu. Çalışma Bakanlığı yaptığım süre
içinde düşünmüştüm, Sayın Okuyan'ın da
düşündüğünü biliyorum; inşallah, Yüce Meclisimizin
desteğiyle orman işçilerimiz en kısa bir sürede sosyal güvenceye
kavuşacaktır.
Or-Köy kredileri ne düzeyde? Or-Köy kredileri 10,5 trilyon lira olarak
şimdi bu bütçeyle bağlanıyor; ben, Bakanlığı
devraldığımda 900 milyar liraydı ödenek tutarı; yani,
57 nci hükümet döneminde 10 kattan fazla artmış durumda ve şunu
da belirteyim ki, Bursalılar, aslan payını da aldılar bu
Or-Köy bütçesinden, çok sayıda Or-Köy faaliyetimiz oldu.
Sayın Ali Şevki Erek, yine, bu rakamları sordular, biraz
önce verdiğim cevap bunu kapsıyor. Bir orman askeri sistemi
kurulabilir mi dediler. Geçmişte denenmiş; fakat,
başarılı olamamış, buna şimdi gerek görmüyoruz
biz; çünkü, yangın söndürmede, FAO kayıtlarına göre de, Türkiye,
çok başarılı; bu başarısını da askerî
birliklerin etkin yardımına borçlu orman yangınlarıyla
mücadelede. Gerçekten, bugün, ülkemizin her yöresinde orman
yangınlarına en çok koşan birim, askeri birliklerimiz oluyor.
Onlara, bir kez daha şükranlarımı sunuyorum buradan.
Sayın Bekir Sobacı, ormanlık alanları imara
açmayı düşünüp düşünmediğimiz sordu. Hiçbir şekilde
düşünmüyoruz. Köylerin naklî bakımından da; Anayasa
uyarınca, köyler, ancak nakle konu olabiliyorlar ve Orman
Yasamızın 2-A maddesi de bunu öngörüyor, uygun olan yerleri.
Bunun dışında...
BAŞKAN - Sayın Bakan, süremiz de tamamlandı...
ORMAN BAKANI NAMİ ÇAĞAN (İstanbul) - Son bir nokta var.
BAŞKAN - Buyurun.
ORMAN BAKANI NAMİ ÇAĞAN (İstanbul) - Orman arazilerinin
tahsisinde verilen izinlerin listesini şu anda kendisine
veremeyeceğim. Bunu, tabiî, hemen, kendisine yazılı olarak
bildiririz.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Ben de teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri, soru sorma işlemi de
tamamlanmıştır.
Bütçe üzerindeki oylamaya geçmeden önce, bir hissiyatımı
sizlerle paylaşmak istiyorum; ayrıca, sayın grup
başkanvekillerinin de bu konuya dikkatini çekmek istiyorum: Ben, bu bütçe
görüşmeleri sırasında bugün ilk defa kürsüye çıktım. Sizler
de, ben de, aşağıda otururken bu görüşmeleri takip
ediyoruz. Saat 11.00'den beri de bütçe görüşmelerimiz devam ediyor. Ancak,
hepinizin de görmüş olduğu gibi, konuşmalar, seremonik mahiyette
geçiyor; halbuki, sayın milletvekillerimizin hakikî arzuları soru
sormak yönünde ve bu soruların sorulmasıyla, hem sayın
bakanın hem de sayın bakanların icraatlarının
denetlenmesi imkânı ortaya çıkıyor. Onun için, bu hususu
dikkatinize getirmeyi uygun buldum: Sayın grup başkanvekilleri -tabiî
ki, bir sonraki bütçe dönemi için ifade edi-yorum- bu bütçe görüşmeleri
planlamalarını yaparken -tabiî ki konuşmalar olacak- soru-cevap
kısmına daha ağırlık verirlerse ve süreler çok daha
uzun olursa, zannediyorum ki, hem Yüce Heyet tatmin olmuş olacak hem
sayın bakanların denetlenmesi imkânı ortaya
çıkmış olacak ve ayrıca, hem bölgelerinizle hem de ülkenin
sorunlarıyla ilgili kamuoyu da bilgi sahibi olmuş olacak. (DYP ve FP
sıralarından alkışlar)
Teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri, şimdi, sırasıyla, 8 inci
turda yer alan bütçelerin bölümlerine geçilmesi hususunu ve bölümlerini
ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2001 malî
yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
C) ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANLIĞI
1.- Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı 2001 Malî Yılı Bütçesi
A
- C E T V E L İ
Program
Kodu |
A ç ı
k l a m a |
L i r a |
|
|
|
101 |
Genel
Yönetim ve Destek Hizmetleri |
3 963 550
000 000 |
|
BAŞKAN-
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
111 |
Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Hizmetleri |
12 133 350
000 000 |
|
BAŞKAN-
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
112 |
Yakın
ve Orta Doğu Çalışma Eğitim Merkezi |
|
|
Müdürlüğü
Hizmetleri |
198 850
000 000 |
|
BAŞKAN-
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
113 |
İstihdam
Hizmetleri |
9 750 000
000 000 |
|
BAŞKAN-
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
114 |
Sosyal
Güvenlik Kurumu Teşkilatı Hizmetleri |
242 000
000 000 |
|
BAŞKAN-
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir |
|
900 |
Hizmet
Programlarına Dağıtılamayan Transferler |
885 000
000 000 |
|
BAŞKAN-
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
|
|
|
T O P L A
M |
27 172 750
000 000 |
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2001 malî
yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
2. - Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı 1999 Malî Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN- Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı 1999 malî yılı kesinhesabının
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 1999 Malî Yılı
Kesinhesabı
A - C E
T V E L İ
|
|
L i
r a |
|
|
|
|
|
|
- Genel
Ödenek Toplamı |
: |
20 131 385
000 000 |
|
- Toplam
Harcama |
: |
17 372 775
202 000 |
|
-
İptal Edilen Ödenek |
: |
2 765 062
905 000 |
|
- Ödenek
Dışı Harcama |
: |
6 453 107
000 |
BAŞKAN- (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 1999 malî
yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Orman Bakanlığı 2001 malî yılı bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
D) ORMAN BAKANLIĞI
1. - Orman Bakanlığı 2001
Malî Yılı Bütçesi
A
- C E T V E L İ
Program
Kodu |
A ç ı
k l a m a |
L i r a |
|
|
|
101 |
Genel
Yönetim ve Destek Hizmetleri |
46 391 000
000 00 |
|
BAŞKAN-
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
111 |
Ormancılık
Hizmetleri |
32 990 000
000 000 |
|
BAŞKAN-
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
900 |
Hizmet
Programlarına Dağıtılamayan Transferler |
14 124
000 000 000 |
|
BAŞKAN-
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
999 |
Dış
Proje Kredileri |
140 000
000 000 |
|
BAŞKAN-
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
|
|
|
T O P L A
M |
93 645 000
000 000 |
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Orman Bakanlığı 2001 malî yılı bütçesinin
bölümleri kabul edilmiştir.
2. - Orman Bakanlığı 1999
Malî Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN- Orman Bakanlığı 1999 malî yılı
kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
Orman Bakanlığı 1999 Malî Yılı
Kesinhesabı
A - C E
T V E L İ
|
|
L i
r a |
|
|
|
|
|
|
- Genel
Ödenek Toplamı |
: |
56 479 967
433 000 |
|
- Toplam
Harcama |
: |
52 142 822
034 000 |
|
-
İptal Edilen Ödenek |
: |
4 463 106
356 000 |
|
- Ödenek
Dışı Harcama |
: |
125 960
957 000 |
|
- 1050
S.K.83 üncü Mad.ve |
|
|
|
Dış Proje Kredilerinden Ertesi |
|
|
|
Yıla Devreden |
: |
1 098 455
975 000 |
BAŞKAN- (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Orman Bakanlığı 1999 malî yılı
kesinhesabının bölümleri kabul
edilmiştir.
Orman Genel Müdürlüğü 2001 malî yılı bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunu-yorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
a) ORMAN GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1. - Orman Genel Müdürlüğü 2001 Malî
Yılı Bütçesi
A
- C E T V E L İ
Program
Kodu |
A ç ı
k l a m a |
L i r a |
|
|
|
101 |
Genel
Yönetim ve Destek Hizmetleri |
50 105 000
000 000 |
|
BAŞKAN
- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
111 |
Ormancılık
Hizmetleri |
67 675 000
000 000 |
|
BAŞKAN
- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
900 |
Hizmet
Programlarına Dağıtılamayan Transferler |
4 525 000
000 000 |
|
BAŞKAN
- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
|
|
|
T O P L A
M |
122 305
000 000 000 |
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelini okutuyorum:
B - C E T V E L İ
Gelir
Türü |
A ç ı
k l a m a |
L i r a |
|
|
|
2 |
Vergi Dışı Normal Gelirler |
13 499 980
000 000 |
|
BAŞKAN
- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
3 |
Özel
Gelirler, Hazine Yardımı ve Devlet Katkısı |
108 805
020 000 000 |
|
BAŞKAN
- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
|
|
|
T O P L A
M |
122 305
000 000 000 |
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Orman Genel Müdürlüğü 2001 malî yılı bütçesinin bölümleri
kabul edilmiştir.
2. - Orman Genel Müdürlüğü 1999 Malî
Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN- Orman Genel Müdürlüğü 1999 malî yılı
kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
Orman Genel Müdürlüğü 1999 Malî Yılı
Kesinhesabı
A - C E
T V E L İ
|
|
L i
r a |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
- Genel
Ödenek Toplamı |
: |
53 418 850
000 000 |
|
- Toplam
Harcama |
: |
50 173 730
549 000 |
|
-
İptal edilen Ödenek |
: |
3 252 961
816 000 |
|
- Ödenek
Dışı Harcama |
: |
7 842 365
000 |
BAŞKAN - (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
B
- C E T V E L İ
|
|
L i
r a |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
- Bütçe
tahmini |
: |
36 560 000
000 000 |
|
-
Yılı tahsilatı |
: |
50 511 340
927 000 |
BAŞKAN- (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Orman Genel Müdürlüğü 1999 malî yılı
kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı, Orman Bakanlığı ve Orman Genel
Müdürlüğünün 2001 malî
yılı bütçeleriyle, 1999
yılı malî yılı
kesinhesapları kabul
edilmiştir.
Hayırlı olmasını temenni ediyorum.
Sayın milletvekilleri, böylece, sekizinci tur görüşmelerimiz
de tamamlanmıştır.
Programa göre, kuruluşların bütçe ve
kesinhesaplarını sırasıyla görüşmek üzere, 16
Aralık cumartesi günü saat 11.00'de toplanmak üzere, birleşimi
kapatıyorum.
Kapanma Saati : 22.24