DÖNEM : 21 CİLT : 52 YASAMA YILI : 3
T. B. M. M.
TUTANAK
DERGİSİ
43 üncü
Birleşim
11 . 1 . 2001 Perşembe
İ Ç İ N D E K İ L E R
Sayfa
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. - YOKLAMALAR
IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1.- Balıkesir Milletvekili Hüseyin Kalkan'ın, konsolosluklarda
çalışan sözleşmeli personelin idarî ve hukukî durumlarından
kaynaklanan sorunlarına ilişkin gündemdışı
konuşması
2.- Diyarbakır Milletvekili Sebgetullah Seydaoğlu'nun, genel
bütçeden savunma harcamalarına ayrılan payın ve asker
sayısının fazla olmasının ekonomide
yarattığı olumsuzluklara ilişkin gündemdışı
konuşması
3.- Erzurum Milletvekili Lütfü Esengün'ün, kamu kurumlarında
çalışan hukuk müşaviri ve avukatların sosyal ve ekonomik
sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması ve
Maliye Bakanı Sümer Oral'ın cevabı
B) TEZKERELER VE ÖNERGELER
1.- Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisinde boş bulunan yedek
üyeliğe, Anavatan Partisi Grubunca aday gösterilen Ordu Milletvekili
Şükrü Yürür'ün üyeliğine ilişkin Başkanlık tezkeresi
(3/737)
2.- Kayseri Milletvekili Sadık Yakut'un, (6/1039) numaralı
sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/280)
3.- Kayseri Milletvekili Sadık Yakut'un, Türkiye Büyük Millet
Meclisi Hesaplarını İnceleme Komisyonu üyeliğinden
çekildiğine ilişkin önergesi (4/281)
V. - KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
1.- İzmir Milletvekili Rifat Serdaroğlu'nun; İstanbul
Milletvekili Bülent Akarcalı'nın; Amasya Milletvekili Ahmet
İyimaya'nın; Ankara Milletvekili Yıldırım Akbulut'un;
Şırnak Milletvekili Mehmet Salih Yıldırım'ın;
Gaziantep Milletvekili Ali Ilıksoy, Konya Milletvekili Ömer İzgi ve
Ankara Milletvekili Nejat Arseven'in; İstanbul Milletvekili Ziya
Aktaş ve 42 Arkadaşının;
Zonguldak Milletvekili Hasan Gemici'nin ve İzmir Milletvekili
Işılay Saygın'ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair
İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/94, 2/232, 2/286, 2/307,
2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S.Sayısı: 527)
2.- Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığına
Bağlı Sağlık Kurumları ile Esenlendirme
(Rehabilitasyon) Tesislerine Verilecek Döner Sermaye Hakkında Kanunun
Adı ve Bazı Maddeleri ile 190 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararnamenin Eki Cetvellerde Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Tasarısı (1/789) (S. Sayısı: 568)
3.- Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı
Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname
ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/53) (S. Sayısı : 433)
4.- İspirto ve İspirtolu İçkiler İnhisarı
Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Tasarısı ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve
Teknoloji ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/443) (S.
Sayısı : 398)
VI.- SORULAR VE CEVAPLAR
A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Kocaeli Milletvekili Mehmet Batuk'un, et ithalatına
ilişkin Başbakandan sorusu ve Tarım ve Köyişleri
Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp'in
cevabı (7/3019)
2.- Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak'ın,
Kırıkkale'de serbest ticaret bölgesi kurulup
kurulmayacağına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Tunca
Toskay'ın cevabı (7/3202)
3.- İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın, Mercedes
otobüslerin benzin depolarına ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret
Bakanı Ahmet Kenan Tanrıkulu'nun cevabı (7/3125)
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açılarak beş oturum
yaptı.
Afyon Milletvekili Mehmet Telek, geçici işçi sorununa,
İstanbul Milletvekili Yücel Erdener, tarımsal üretimin ve
eğitimin 155 inci yıldönümünde tarımın durumuna,
Kayseri Milletvekili Abdullah Gül, Avrupa Güvenlik ve Savunma
Kimliği Projesine,
İlişkin gündemdışı birer konuşma
yaptılar.
Bursa Milletvekili Ahmet Sünnetçioğlu'nun (6/553, 6/1035),
Aksaray Milletvekili Murat Akın'ın (6/917, 6/918, 6/919),
Esas numaralı sözlü sorularını geri aldıklarına
ilişkin önergeleri okundu; sözlü soruların;
Anayasa Komisyonu Başkanlığının, Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına
Dair İçtüzük Teklifinin Genel Kurulda görüşülmeyen komisyon metninin
13 ilâ 51 inci maddelerinin Komisyona geri verilmesine ilişkin tezkeresi
okundu; söz konusu teklifin görüşülmeyen komisyon metninin 13 ilâ 51 inci
maddelerinin, İçtüzüğün 88 inci maddesine göre bir defaya mahsus
olmak üzere, Anayasa Komisyonuna,
Geri verildiği bildirildi.
Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler" kısmının 217 nci
sırasında yer alan 568 sıra sayılı kanun
tasarısının bu kısmın 4 üncü sırasına, 131
inci sırasında yer alan 398 sıra sayılı kanun
tasarısının 5 inci sırasına, 206 ncı
sırasında yer alan 549 sıra sayılı kanun
tasarısının 6 ncı sırasına, 61 inci
sırasında yer alan 202 sıra sayılı kanun
tasarısının 7 nci sırasına, 24 üncü sırasında
yer alan 216 sıra sayılı kanun tasarısının 8 inci
sırasına, 23 üncü sırasında yer alan 205 sıra
sayılı kanun tasarısının 9 uncu sırasına,
134 üncü sırasında yer alan 406 sıra sayılı kanun
tasarısının 10 uncu sırasına, 31 inci
sırasında yer alan 418 sıra sayılı kanun
tasarısının 11 inci sırasına, 153 üncü
sırasında yer alan 438 sıra sayılı kanun
tasarısının 12 nci sırasına, 30 uncu
sırasında yer alan 402 sıra sayılı kanun
tasarısının 13 üncü sırasına, 140 ıncı
sırasında yer alan 413 sıra sayılı kanun tasarısı
ve teklifinin 14 üncü sırasına alınmasına;
Genel Kurulun 10 Ocak 2001 Çarşamba günü 15.00 - 19.00, 20.00 -
23.00, 11 Ocak 2001 Perşembe günü de 13.00 - 19.00, 20.00 - 23.00 saatleri
arasında çalışmasına, tasarı ve tekliflerin
görüşülmesinde soru-cevap işleminin 10 dakika ile
sınırlandırılmasına, 10 Ocak 2001 Çarşamba günü
sözlü soruların görüşülmemesine ilişkin DSP, MHP ve ANAP
Gruplarının müşterek önerisi, yapılan görüşmelerden
sonra kabul edildi.
Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler" kısmında bulunan:
Yükseköğretim Kurumları Teşkilâtı Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının (1/650, 1/679) (S. Sayısı : 517)
görüşmeleri tamamlanarak, kabul edildiği ve
kanunlaştığı açıklandı;
Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı
Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararnameye İlişkin Tasarının (1/53) (S.Sayısı :
433) görüşmeleri, komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır
bulunmadığından, ertelendi;
Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığına
Bağlı Sağlık Kurumları ile Esenlendirme
(Rehabilitasyon) Tesislerine Verilecek Döner Sermaye Hakkında Kanunun
Adı ve Bazı Maddeleri ile 190 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararnamenin Eki Cetvellerde Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Tasarısı (1/789) (S. Sayısı: 568) bir
süre görüşülerek 3 üncü maddesine kadar kabul edildi.
Alınan karar gereğince, 11 Ocak 2001 Perşembe günü saat
13.00'te toplanmak üzere, birleşime 23.15'te son verildi.
|
|
|
Murat
Sökmenoğlu |
|
|
|
|
|
|
Başkanvekili |
|
|
|
|
|
Melda
Bayer |
|
Şadan
Şimşek |
|
|
|
|
Ankara |
|
Edirne |
|
|
|
|
Kâtip Üye |
|
Kâtip Üye |
|
|
No. : 62
II. GELEN KÂĞITLAR
11.1.2001 PERŞEMBE
Tasarılar
1.- Türk Polis Teşkilâtını Güçlendirme Vakfı Kanunu
Tasarısı (1/803) (Adalet ve İçişleri Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 3.1.2001)
2.- İçişleri Bakanlığı Teşkilât ve
Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Kanun Tasarısı (1/804) (İçişleri
Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.1.2001)
3.- Avrupa Çevre Ajansına ve Avrupa Bilgi ve Gözlem Ağına
Türkiye Cumhuriyetinin Katılımı ile İlgili Olarak Avrupa
Topluluğu ve Türkiye Cumhuriyeti Arasında Yapılan
Anlaşmanın Kabul Edilmesi ile İlgili Müzakerelerin Nihaî
Senedinin ve Türkiye Cumhuriyeti ile Avrupa Topluluğu Arasında
Türkiye Cumhuriyetinin Avrupa Çevre Ajansı ve Avrupa Bilgi ve Gözlem
Ağına Katılımı Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
(1/805) (Çevre ve Plan ve Bütçe ve Dışişleri Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 3.1.2001)
4.- Askerlik Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı (1/806) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve
Millî Savunma Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş
tarihi: 3.1.2001)
Teklifler
1.- İstanbul Milletvekili Masum Türker ve 36
Arkadaşının; 657 Sayılı Devlet Memurları
Kanununun 36 ncı Maddesine Bir Fıkra
Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (2/653)
(Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi:
22.12.2000)
2.- Antalya Milletvekili Cengiz Aydoğan'ın; Manavgat Adı
ile Bir İl ve İki İlçe Kurulması Hakkında Kanun
Teklifi (2/654) (İçişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 3.1.2001)
3.- İstanbul Milletvekili Nazire Karakuş ve 5
Arkadaşının; 657 Sayılı Devlet Memurları
Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi (2/655) (Plan ve Bütçe Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi: 3.1.2001)
4.- İstanbul Milletvekili Perihan Yılmaz'ın; 12.4.1991
Tarihli ve 3713 Sayılı Terörle Mücadele Kanununa Bir Geçici Madde
Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi (2/656) (Plan ve Bütçe Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi: 3.1.2001)
Rapor
1.- Telsiz Kanununun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi
Hakkında Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu
(1/732) (S. Sayısı: 571) (Dağıtma tarihi: 11.1.2001)
(GÜNDEME)
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati : 13.00
11 Ocak 2001 Perşembe
BAŞKAN : Başkanvekili Murat
SÖKMENOĞLU
KÂTİP ÜYELER : Şadan
ŞİMŞEK (Edirne), Melda BAYER (Ankara)
BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 43 üncü Birleşimini
açıyorum.
III. - Y O K L A M A
BAŞKAN - Elektronik cihazla yoklama yapacağım.
Yoklama için 5 dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, çoğunluğumuz yoktur,
birleşime 15 dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati : 13.12
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 13.30
BAŞKAN: Başkanvekili Murat
SÖKMENOĞLU
KÂTİP ÜYELER: Şadan
ŞİMŞEK (Edirne), Melda BAYER (Ankara)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 43 üncü Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
III . - YOKLAMA
BAŞKAN - Elektronik cihazla, yeniden yoklama yapacağız.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı
yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce, üç sayın arkadaşıma
gündemdışı söz vereceğim.
Gündemdışı ilk söz, yurt dışındaki
konsolosluklarda çalışan sözleşmeli personelin durumu
hakkında söz isteyen Balıkesir Milletvekili Hüseyin Kalkan'a aittir.
Sayın Kalkan, buyurun. (MHP sıralarından
alkışlar)
IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI
A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1.- Balıkesir Milletvekili Hüseyin
Kalkan'ın, konsolosluklarda çalışan sözleşmeli personelin
idarî ve hukukî durumlarından kaynaklanan sorunlarına ilişkin
gündemdışı konuşması
HÜSEYİN KALKAN (Balıkesir) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; konsolosluklarda çalışan
sözleşmeli personelin durumu hakkında gündemdışı söz
almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Kuruluş gayesi, yurt dışında çalışan,
aynı zamanda, Türk ekonomisine katkısı inkâr edilemeyecek olan
insanlarımızın Türkiye ile ilgili işlerinde hizmet etmek ve
bulunduğu ülkedeki haklarının korunmasına
yardımcı olmak, yabancılarla olan ilişkileri belli ölçüler
içinde yönlendirmek olması gereken başkonsoloslukların, bu
görevi yeterince başardığını söylemek mümkün
değildir. Böyle bir görev için, başkonsoloslukların kuruluş
şekli, idarî yapısı, çalışan personel kadrosu,
çoğu zaman da binası yetersiz kalmaktadır. Bu nedenle,
başkonsoloslukların yeniden yapılandırılması
gerekmektedir. Maalesef, Dışişlerinde görevli kadrolar ile
yabancı ülkelerde, özellikle de Avrupa ülkelerinde çalışan
vatandaşlarımız arasındaki diyalog, resmî makamlardan
kaynaklanan nedenlerden dolayı, bir türlü, istenilen seviyeye
gelememektedir. Vatandaşlarımızın kültür, anlayış
ve hayat tarzları ile Dışişleri Bakanlığı
kadrolarının hayat tarzlarının
farklılığı yüzünden, vatandaşlar ile görevliler
arasında aşılması güç engeller bulunmaktadır. Bu
engellerin ortadan kaldırılması için, ferdî ve bölgesel kalan,
devamlılık arz etmeyen gayretler istisna tutulursa, resmî kanallarla
yapılan bir çalışma bulunmamaktadır. Yurt
dışında başkonsoloslukların yükünün en ağır
kısmını omuzlarında taşıyan sözleşmeli
personelin hukukî statüsü bu tabloyu daha da karartmaktadır. Görevleri
icabı vatandaşlar ile yetkililer arasında köprü vazifesi görmesi
gereken sözleşmeli personel, idarî ve hukukî yönden tam bir kıskaç
altına alınmış bulunmaktadır. Sözleşme
gereği kanunî hiçbir hakkı olmayan ve sözleşmesinin iptal
edilmesi başkonsolosun inisiyatifine, daha doğrusu, bir çift sözüne bağlı
olan bu personele daima şüpheyle bakılmaktadır. Resmen, imtihan
ve güvenlik soruşturmasından geçtikten sonra göreve alınıp
sözleşme imzalanan sözleşmeli personelin her hareketinin altında
birtakım şahsî ilişkiler veya gayrikanunî bağlantılar
olabileceği düşünülmektedir. Bu personelin vaziyeti idare etmekten
öteye bir şey yapmasını beklemek elbette zordur. Buna
rağmen, bulundukları görevin gereği köprü vazifesini yapmak, bu
insanlardan istenilebilmektedir. Bu insanların da şahsî kanaatlerinin
veya siyasî görüşlerinin -göreve karıştırmamak
kaydıyla- olduğunun ve bunun da, her şeyden önce tabiî bir hak
olduğunun kabul edilmesi gerekir; ama, ne yazık ki, çoğu zaman,
bırakın iş hayatıyla ilgili konuları, insanların
şahsî hayatıyla ilgili konularda bile yön vermek isteyen, özel
hayatlarını şu veya bu şekilde tanzim etmek isteyen,
emreden yetkililere de rastlanılmaktadır. Konsolosluklarda
çalışmakta olan sözleşmeli personel oldukça rahatsız
durumdadır.
Sözleşmeli personel, belli bir süre için ve özel ihtisas isteyen
konularda geçici olarak istihdam edilen kişi olarak
tanımlanmaktadır. Bugün konsolosluklarda çalışan
sözleşmelileri bu tanıma yerleştirmek mümkün değildir;
çünkü, bunların çoğu, yıllardan beri sözleşmeli olarak
çalışmaktadırlar. Her yıl sözleşme yapmasından
başka, kadrolu elemanlardan hiçbir farkı yoktur.
Bu personelin ücretleri sözleşmeyle tespit edilmesine rağmen,
personele bu konuda söz hakkı verilmemektedir. Sözleşmeli personelin
kanunî statüleri belli değildir. Kadrolu olmadıklarından, memur
statüsünde değillerdir; ama, maaş bordrolarında
katsayıları vardır. İşçi statüsünde değillerdir;
ama, Sosyal Sigortalar Kurumuna bağlıdırlar. Kanunen memur
olmamalarına rağmen, kendilerine memur muamelesi yapılır.
Memurlara verilen özlük haklarının hiçbiri kendilerine verilmezken,
yıllık izinleri söz konusu olunca, memur olduklarına karar
verilmektedir. Sosyal Sigortalara bağlı olması nedeniyle
işçi statüsünde olan bu personel, emeklilik yaşına
geldiğinde ikramiye alma hakkına sahip değillerdir.
Dışişleri Bakanlığının dış
teşkilatlarının, özellikle de konsolosluk ve
başkonsoloslukların yeniden yapılandırılması
gerekmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun efendim.
HÜSEYİN KALKAN (Devamla) - Yeniden yapılanmada, konsolosluklarımıza
başvuran özellikle vatandaşlarımızın
horlandığı ve aşağılandığı
intibaını silecek düzenlemeler yapılmalıdır. Bu
yanlış tatbikatın silinmesini sağlayacak sözleşmeli
personelin;
1- Sözleşmeli personelin işçi mi memur mu olduğu, yani,
statüsü net belirlenmelidir.
2- Sözleşmelerdeki hukukdışı hükümler
düzeltilmelidir.
3- Emeklilik durumunda, kazandırıldıkları statünün
özel haklarının tamamına sahip olmaları
sağlanmalıdır.
Avrupa Konseyinde bulunmam hasebiyle, yurt dışındaki bu
sözleşmeli personelin bu durumunu anlatmayı bir görev biliyorum; arz
ettim.
Saygılarımla. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kalkan.
Cevap verecek Sayın Bakan?.. Yok.
Efendim, gündemdışı ikinci söz, ekonomik sorunlar
hakkında söz isteyen Diyarbakır Milletvekili Sebgetullah
Seydaoğlu'na aittir.
Buyurun Sayın Seydaoğlu. (ANAP sıralarından
alkışlar)
2.- Diyarbakır Milletvekili
Sebgetullah Seydaoğlu'nun, genel bütçeden savunma harcamalarına
ayrılan payın ve asker sayısının fazla
olmasının ekonomide yarattığı olumsuzluklara
ilişkin gündemdışı konuşması
SEBGETULLAH SEYDAOĞLU (Diyarbakır) - Sayın Başkan,
değerli milletvekillerimiz; bütün Parlamentonun da, Türkiye'nin de
takdiridir, bugün Türkiye'nin en öncelikli, en özellikli sorunu ekonomik
sorundur, toplumsal barıştır, huzurdur, demokrasidir, insan hak
ve temel hürriyetleridir. Dünyanın da Türkiye'nin önüne
dayattığı bu beş madde, maalesef, Türkiye'nin gerçeklerini
ortaya koymaktadır.
Hepiniz bilmektesiniz ki, daha bir ay önce, şu Parlamento
içerisinde onaylanan 2001 yılı bütçesinin, yani, 48 katrilyon genel
bütçenin yaklaşık yüzde 20'si, yani 18'i, yalnız savunma
bütçesine ayrılmıştır. 12 bakanlığın
bütçesine eşit bir rakam bu. Avrupa Birliğinin toplam
sayısına eşit bir savunma rakamı bu kaynağa
ayrılmışken, kalkınmaya yüzde 2,5... Yani, bu, genel bütçe
içerisindeki pay.
Böyle bir ülkenin geleceği gerçekten düşündürücüdür ve bugün,
Türkiye, Amerika gibi bir devletin asker sayısından fazla asker
besliyor; 850 000 rütbesiz asker, 150 000 subayla, Rusya'nın asker
sayısından büyük bir külfeti, hiç yoktan, bu ülkenin musibeti olarak,
sıkıntısı olarak, maalesef, içimize sindiriyoruz.
Değerli Parlamento, sayın arkadaşlarım; son 15
yıldır, güneydoğuda, gerçekten, kabul edilir, devletin aslî
görevi içerisinde terörle mücadele altında, 160 milyar dolar para
harcanmış. Bu, Türk parasıyla, bugünkü birim fiyatıyla 105
katrilyon yapıyor; yani, bugünkü Türkiye'nin üç bütçesi kadar; fakat,
şu paranın nereye gittiği, nasıl kullanıldığı,
ne bu Parlamento, ne Plan ve Bütçe, ne Sayıştay bir gün bir hesap
sormamıştır. Demokratik parlamenter hukuk sisteminde bu 105
katrilyon paranın nerede, nasıl
kullanıldığını başta Türkiye'deki 65 milyon
insanın ve bu Meclisin bilmesi kadar en doğal ve demokratik hak
yoktur; çünkü, şeffaf, demokratik bir hukuk devleti, rakamlar açık,
objektif olmalıdır. Buraya, Plan ve Bütçe Komisyonunun önüne bu
rakamlar geldiği zaman, bu paraların nerede, nasıl
kullanıldığını, hükümet, hiç tartışmadan,
konuşmadan imza atmıştır, Sayıştay denetlemeden
imza atmıştır; fakat, bu 105 katrilyon para içerisinde binlerce
yetim hakkı, 65 milyon insanın hukuku var. Tek kelimeyle, teröre
gitti bu para diye, maalesef, bu ülke bütçesinden gitmiştir. Evet,
dünyanın her yerinde terörle mücadele var. 45 devletin Irak'la
yaptığı savaşın rakamından bu fazla. Yani, Körfez
Savaşından 3 kat fazla bu paranın nerede, nasıl
kullanıldığını, maalesef, Türkiye'de bilen yok.
Sayın arkadaşlar, düne kadar demokrat geçinen, maalesef,
bazı yorgun demokratlar, Avrupa Birliğine geçiş sürecinde Türkiye'nin
önünü tıkayan... Demokratik parlamenter sistemde en yüksek organ olan
Parlamento üzerinde ismi meçhul -meçhul diyorum- bazı karanlık
kişilerin vesayet kurarak Parlamentoyu töhmet altında
bırakıp yeni bir alternatif arayışı içerisine girmesi
de büyük bir talihsizliktir. Türkiye, hiçbir zaman karanlık günleri bir
daha beklemeyecektir. Hiç kimse heveslenmesin; artık, 27 Mayıslar, 12
Eylüller, 21 Martlar yaşanmayacaktır. Burada hiç kimse bu
Parlamentonun üzerinde hiçbir baskı unsurunu veyahut tehdit unsurunu
kullanmasın.
Türkiye'de yolsuzluk var. Vardır; bu hükümet, bu Parlamento
çıkarıyor, başka güçler çıkarmıyor. Türkiye'de hukuk
vardır, şeffaflık vardır, aydınlık vardır;
bunu çözecek merciler vardır, Parlamento vardır; soruşturma,
araştırma önergeleri vardır. Bunu gerekçe göstererek rejimi
tehdit edip alternatif üretmek isteyen güçler, bugünlerde yine de meydana
çıkmış olabilir; ama, bunu iyi bilsinler, Türkiye'nin tek
alternatifi, tek kurtuluşu Avrupa Birliğine geçiş yoludur,
başka şansımız yoktur.
Tekrar ediyorum: Avrupa Birliğinin bütün asker sayısından
fazla asker sayımız vardır.
Bakınız, bugün doğuda, güneydoğuda bir uzatmalı
çavuş 1 milyar net maaş alıyor. Türkiye'nin 8 milyon resmî
işsizi vardır. Halen asgarî ücretle çalışan 5 milyon
işçimiz vardır. Bu şartlardan halen bütün kamuoyunun,
medyayı da kullanarak, medyayı tetikçi olarak kullanıp
kamuoyunun dikkatlerini Parlamentonun üzerine çekip, Parlamentoyu ve
parlamenterleri...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SEBGETULLAH SEYDAOĞLU (Devamla) - 2 dakika daha verin Sayın
Başkan.
BAŞKAN - Buyurun.
SEBGETULLAH SEYDAOĞLU (Devamla) - ...Ve özellikle sivil demokratik
bir ülkeye bakın; son andıç raporuna bakın... Burası
Türkiye Cumhuriyeti...
Hepinizin malumatı; bir emekli orgeneral, bu Parlamentoda halen
mevcut 5 milletvekili hakkında 5 maddelik bir infaz yasasını
hazırlamış; diyor ki:
1- Bu milletvekillerini, basını kullanarak yıpratın.
2- PKK ile ilişkilerini kurup, yıpratın.
3- Mektup kampanyasını başlatın.
4- Ahlakî yönden medyayı kullanıp, onları
yıpratın.
Bu, Millî Güvenlik Kurulundaki bir belgedir. Size soruyorum:
Dünyanın hangi demokratik ülkesinde, o üniformayı taşıyan
bir askerin asıl görevi savaşken, kışlasıyken,
göreviyken, özgür demokratik bir Parlamento üzerinde böyle bir vesayet
kurabilir? Arkadaşlar, bunlar, ciddî, tehlikeli şeylerdir.
Dünyanın hiçbir demokratik ülkesinde, böyle şeyler yapılamaz ve
ben, Sayın Başbakana verdiğim soru önergesinin
karşılığında, bana, üstü kapalı, muğlak,
Millî Savunma Bakanı vasıtasıyla "bu bir
yanlıştır" diyor; yanlışlığın
dü-zelmesi konusunda, Genelkurmay, gerekeni yapacak...
Arkadaşlar, Türkiye'nin en büyük organı -tekrar diyorum-
Türkiye Büyük Millet Meclisidir. Millî Güvenlik Kurulu, Türkiye Büyük Millet
Meclisi üze-rinde büyük bir güç değildir. Türkiye'nin, bütün sosyal,
ekonomik, kültürel, demokratik haklarını bu Parlamento
çıkarmalıdır. Üzerimize tasfiye veyahut deklare edilen kararlar,
bence, artık, sürecini ve işlevini yitirmiştir. Artık, 65
milyon insanın gerçek yönetimi, Türkiye Büyük Millet Meclisi
olmalıdır ve hukuk kuralları içerisinde, demokratik kurallar
içerisinde, dün, gerçekten irticayla uğraşan, evvelki gün örgütle
uğraşan -PKK örgütüyle- bugün, suni gündemi günübirlik saptırıp,
asıl Avrupa Birliğine
geçiş yolumuzda bizim önümüze taş koyan karanlık güçlere
dikkat edelim.
Arkadaşlar, ben, bu duygularımla, özgür demokratik parlamenter
sisteminde, o üniformayı taşıyan bir generalin, kendi
Parlamentosundaki bir seçilmiş milletvekilinin infazı konusunda böyle
bir belge düzenlemeye hakkı yoktur. Bu bir hukuk skandalıdır; bu
bir demokratik hak ve hukuk kuralıdır.
Ben, bu duygularımla, 2001 yılı bütçesinin yüzde 20'sinin
-beşte 1- askerî harcamalar değil de; yani, Amerikan Ordusundan fazla
bir orduyu beslemeye, bu bütçenin, bu ülkenin külfeti yetmeyeceğini
düşünerek, bu duygu ve düşüncelerimle Yüce Meclisi selamlıyorum.
Saygılar sunuyorum efendim. (ANAP ve FP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Seydaoğlu, ben, size, Anayasanın 6
ncı maddesini okuyayım efendim:
"Egemenlik, kayıtsız şartsız Milletindir.
Türk Milleti, egemenliğini, Anayasanın koyduğu esaslara
göre, yetkili organları eliyle kullanır.
Egemenliğin kullanılması, hiçbir surette hiçbir
kişiye, zümreye veya sınıfa bırakılamaz. Hiçbir kimse
veya organ kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi
kullanamaz."
Saygılarımla efendim. (Alkışlar)
Anayasanın 6 ncı maddesi efendim.
SEBGETULLAH SEYDAOĞLU (Diyarbakır) - 6 ncı maddeye göre,
bu konuşmamın çelişkisi var mı efendim?
BAŞKAN - Yani, ilişkilerin... Bendeniz, okumak mecburiyetinde
kaldım efendim.
Teşekkür ederim.
SEBGETULLAH SEYDAOĞLU (Diyarbakır) - Anlayayım efendim...
6 ncı maddeyle benim konuşmamın çelişkisi var mı
Sayın Başkan?
BAŞKAN - Buyurun efendim.
Türk Ordusu ile Rus Ordusunu niye mukayese ediyorsunuz efendim? Söz
istemenizin sebebi, ekonomik şartlar.
SEBGETULLAH SEYDAOĞLU (Diyarbakır) - Türk Ordusunu tenzih
ettim ben. Burada bir generalin yaptığı hukukdışı
bir kuralı diyorum.
BAŞKAN - Efendim, neyse... Buyurun... Peki, teşekkür ederim.
Ben de, Anayasanın 6 ncı maddesini size hatırlatmak
mecburiyetinde kaldım. Kendi anlayışım bu, devlet
anlayışım...
Efendim, gündemdışı üçüncü söz, kamu kurumlarında
çalışan hukuk müşaviri ve avukatların ekonomik
sorunları hakkında söz isteyen, Erzurum Milletvekili Lütfü Esengün'e
aittir.
Buyurun Sayın Esengün.
3.- Erzurum Milletvekili Lütfü
Esengün'ün, kamu kurumlarında çalışan hukuk müşaviri ve
avukatların sosyal ve ekonomik sorunlarına ilişkin
gündemdışı konuşması ve Maliye Bakanı Sümer Oral'ın
cevabı
LÜTFÜ ESENGÜN (Erzurum) - Sayın Başkan, muhterem
arkadaşlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Ben, bugün, kamuda çalışan hukuk müşavirlerinin,
özellikle Hazine avukatlarının içerisinde bulunduğu sosyal ve
ekonomik durumu, kısa da olsa, dile getirmek için söz aldım. Bu
zamanlamayı niye seçtim; çünkü, hükümet, daha geçen hafta veya bayram
öncesi, 4615 sayılı Yasayla yetki aldı. Bu yetkide de ne diyor;
hemen, yetki kanununun 1 inci maddesinden kısaca arz edeyim:
Memurlar ve diğer kamu görevlilerinin çalışmalarında
etkinliği artırmak ve kamu hizmetlerinin düzenli, süratli, verimli ve
ekonomik bir şekilde yürütülmesini temin etmek amacıyla bunların
idarî, malî ve sosyal hakları arasındaki adaletsizlikleri gidermek
üzere Bakanlar Kuruluna yetki verilmiştir.
Şimdi, bütün kamu görevlileri "acaba, bize de bir
iyileştirme yapılacak mı, bizim de içinde bulunduğumuz
ekonomik sıkıntılar giderilecek mi?" diye heyecanla
bekliyor.
Değerli milletvekilleri, biraz evvel, Sayın Başkan,
Anayasanın 6 ncı maddesini Sayın Seydaoğlu'na
hatırlattı. Bu Anayasada gerçekten önemli maddeler, güzel maddeler
var; ama, Anayasaya yazmak başka onu tatbik etmek, uygulamak, o
yazılanlara itaat etmek, uymak başka. Bu Anayasada nice nice hükümler
var ki, maalesef, sadece yazıldığı gibi kalmış.
Bakınız, Anayasanın 55 inci maddesi ne diyor: "Ücret
emeğin karşılığıdır.
Devlet, çalışanların yaptıkları işe uygun
adaletli bir ücret elde etmeleri ve diğer sosyal yardımlardan
yararlanmaları için gerekli tedbirleri alır."
Anayasanın emri bu; şu andaki uygulamanın ne olduğu
da meydanda.
Yeni bütçe kabul edildi, memurlara yüzde 10 zam yapılacak; öte
taraftan, bütün harçlar, vergiler, rüsumlar, hepsi, yüzde 50, yüzde 60, yüzde
70 artırıldı. Ya enflasyon gerçekten yüzde 10'dur, 20'dir, bütün
zamlar ona göre yapılır, memur maaş zammı da yüzde 10'da
kalır, yok değilse, enflasyon gerçekten yüzde 50 ise,
çalışanın, emeklinin hakkını da o nispette
artırmak, vermek lazımdır. Dolayısıyla, Anayasaya bir
şey yazmak marifet değil. Marifet, Anayasaya uymak, Anayasanın
hükmünü, emrini yerine getirmektir.
Değerli arkadaşlar, şimdi, kamuda çalışan
avukatların sorunlarına gelmek istiyorum. Bu sorunları şu
kalan 2,5 dakikalık süre içerisinde ifade etmek mümkün değildir.
Bugün birinci derecede çalışan bir kamu avukatı, kamunun,
devletin, Hazinenin hakkını müdafaa eden bir insan, sadece ve sadece,
300 milyon lira civarında, hem de birinci derecede olmasına
rağmen, maaş alıyor. Yarın emekli olursa 200 milyon lira
alacak bu arkadaşımız. Ömrü, devleti, kamuyu savunmakla geçen bu
insanların...
Şimdi, bunların problemlerinin çözümü için alınması
gereken kısa tedbirleri arz edeyim:
Bir defa, avukatların kamudaki statülerinin değişmesi
lazım. Bunlar, Maliye Bakanlığında üvey evlat muamelesi
görüyorlar eskiden beri. Özellikle Muhakemat Müdürlüğü, maliyecilerin o
kendi arasındaki dayanışmalarının, maalesef,
dışında kalıyor. Dolayısıyla, bunları Maliye
Bakanlığı bünyesinden alıp, bütün kamu
avukatlarını, bir başka genel müdürlük veya bir başka kurum
veya kuruluş altında toplamak mümkündür.
Kurumların yaptığı
yanlışlıkları, haksızlıkları savunan
kişiler halinden kamu avukatlarını kurtarmak lazım. Kamuda
yapılan bütün keyfî muameleleri, yanlışlıkları, her
türlü haksız muameleleri, sonuçta, bu avukatlar savunmak zorunda
kalıyorlar.
Bir başkası, bunların, behemehal, avukat olmaları
hasebiyle baroya kayıtlarının temini lazım ve baro
aidatlarının da kurumlarınca ödenmesi hakkaniyetin
icabıdır; çünkü, zaten geçimlerini zor temin ediyorlar.
Karşı taraftan alınan ücreti vekâletler adil şekilde
taksim edilsin. Asıl davaya giren, davada emek sarf eden, alınteri
döken avukatların, o ücreti vekâletten aldığı payın
daha da fazla olması lazım. Bu avukatlara yeterli ödeneğin
zamanında verilmesi gerektiği kanaatindeyiz. Yolluklarının
yeterli olması lazım; şehir merkezinden yüzlerce kilometre
ötedeki il veya ilçede dava takip eden avukatın, o emeğinin
karşılığını muhakkak ödemek hakkaniyetin
icabı. En önemlisi de, tabiatıyla, ücretler yeterli hale getirilsin.
Devletin nasıl hâkimi, savcısı varsa, devlet
hâkimlerinin, savcılarının, sonuçta, yargı
elemanlarının ekonomik durumlarını iyileştirmek için
gayret sarf ediyorsa -henüz netice alınmamış olmasına rağmen-
devletin hâkimi ve savcısının yanında bir de devletin
avukatı var, devleti savunan kişiler var; bunların da, en
azından, ekonomik şartlarını, ekonomik
durumlarını, hâkim ve savcıların ekonomik seviyesine
çıkarmak lazım.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
LÜTFÜ ESENGÜN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, yolsuzluklar ortaya
çıkıyor. Neticede, bu işler yargıya yansıyacak.
Yargıda Hazineyi kim temsil edecek, devleti kim temsil edecek; 300 milyon
lira maaş verdiğiniz devlet avukatı, Hazine avukatı. Öbür
tarafta, yolsuzluğu yapan, sanık durumunda olan, trilyonları,
katrilyonları götüren insanların avukatlarının
aldığı ücretle, herhalde, Hazineyi temsil eden avukatların
aldığı ücret arasında çok büyük uçurumlar olacağı
bir gerçektir. Ben, özellikle bu yetkinin devam ettiği, sayın hükümet
tarafından kamu görevlilerinin sosyal, ekonomik durumlarının
iyileştirilmesi için kanun hükmünde kararnamenin
çıkarılacağı bugünlerde, bu durumu sayın hükümetin bir
defa daha bilgilerine arz etmek istedim. Sayın Bakanımız burada,
kendilerine teşekkür ediyorum; bu taleplerimizin yerine getirileceğine
dair yapılan çalışmalar hakkında bize bilgi vereceğini
umut ederek, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (FP ve ANAP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.
Sayın Bakan, cevap verecekler mi efendim?
MALİYE BAKANI SÜMER ORAL (İzmir) - Vereceğim.
BAŞKAN - Buyurun.(ANAP sıralarından alkışlar)
MALİYE BAKANI SÜMER ORAL (İzmir)- Sayın Başkan,
Erzurum Milletvekili Sayın Lütfü Esengün'ün, kamuda çalışan
avukatların, özellikle Hazine avukatlarının ücret düzeyiyle
ilgili olarak yapmış bulunduğu gündemdışı
konuşmayla ilgili söz almış bulunuyorum; sizi ve değerli
milletvekili arkadaşlarımı saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, Sayın Esengün, Hazine
avukatlarının ücret düzeyiyle ilgili olarak görüş ve
düşüncelerini ortaya koymuşlardır. Önce, Bakanlığımız
bünyesinde çalışan arkadaşlarımızın özlük
haklarına karşı göstermiş olduğu
duyarlılıktan dolayı, ben de kendisine teşekkür etmeyi bir
görev sayıyorum.
Ayrıca, Sayın Esengün, konuşmalarının
başında, devlet memurlarına, özellikle 2000 yılı
içerisinde yapılan ücret zamlarının enflasyonun altında
kaldığını ifade ettiler; ancak, kendilerinin de çok yakinen
bilecekleri gibi, biz, 2000 yılı içerisinde farklı bir uygulama
ve model getirmiştik. Memurlara verilen ücret zammı, kesinlikle cari
yıl enflasyonunun altında kalmayacaktı ve bunu da, bütçe
kanununa özel bir madde yerleştirerek kanunî teminat altına
almıştık. Nitekim, bununla ilgili olarak, 2000 yılı
içerisinde, biri Haziran ayında olmak üzere, ikincisi de kasım
ayında olmak üzere, iki defa ilave bir düzenleme yaptık. Nitekim,
kasım ayında, daha evvel temmuzda meydana getirdiğimiz
artışa, kasım enflasyonunu dikkate alarak, aralık 15'ten
geçerli olmak üzere, yüzde 5,2 oranında bir ilave zam yapılmıştı ve 2001
yılındaki katsayı da tespit edilirken, bu aralık ayı
maaş miktarı esas alınarak uygula-nacaktır; çünkü, 2000'de
getirdiğimiz ve uyguladığımız bu sistemi 2001 bütçe
kanununa da koyduk. Dolayısıyla, 2001 Ocak ayındaki maaş
artışları, aralık ayında memurun o 5,2 zamla birlikte
eline geçen miktarın üzerine uygulanacaktır. Eğer,
yılı içerisinde enflasyon oranı, maaş
artışını yine geçerse, o fark yine verilecektir; çünkü,
bütçe kanunuyla, o yetki yine hükümete bırakılmıştır.
Şimdi, bu artışların memurlarımızın
satın alma gücü yönünden yeterlidir diye, hiçbir zaman böyle bir
görüş beyan etmedik; ama, mevcut bütçe imkânları içerisinde, hiç
değilse, cari yıl enflasyonunun altında tutmama gibi bir
uygulamayı başlatmış olduk.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 657
sayılı Devlet Memurları Kanununun 1965 yılında kabul
edildiğini hepimiz biliyoruz. Bu kanunun malî hükümleri ise, 1970
yılından itibaren uygulamaya konulmuştur. Bu kanunun o zaman
için çıkarılmasındaki gerekçelere
baktığımızda, bugün için aynı olayların tekrar
gündemde olduğunu görüyoruz. Nitekim, 657 sayılı Devlet
Memurları Kanununun gerekçesinde, kamu personelinin aylık ve özlük
haklarının tek bir kanunla belirlenmediği, aynı statüde
bulunan personele farklı adlar altında ödemeler yapıldığı
ve kamuda ücret dengesinin bulunmadığı, temel kanun
sayılabilecek Memurin Kanununun 1961 Anayasası ve şartlara uygun
olmadığı, personel rejiminde ahenksizliklerin ve
bozukluğun bulunduğu hususlarına yer verilerek, bu
aksaklıkların giderilmesini sağlamak ve memurun verdiği
hizmetin devlet için taşıdığı değer esas alınarak
yeni bir sistem geliştirildiği belirtilmektedir. Bu, 657
sayılı Kanunun gerekçesinde yer alan hükümlerdir.
Bu gerekçeyle çıkarılan 657 sayılı Kanunla, tüm
memurların aylıkları, derece ve kademe esasına dayalı
tek bir ödeme unsuru olan göstergeyle belirlenmeye başlanmış,
farklı ödemelerin tamamı ise, yürürlükten
kaldırılmış idi.
1970 yılında, bir yandan 657 sayılı Kanunun
kabulünden sonra doğan yeni durumları değerlendirerek gerekli
değişiklikleri yapmak, bir yandan da personel reformu
kavramını günün ekonomik ve sosyal koşullarına göre yeniden
ele alarak ücret dengesini sağlamak amacıyla 1327 sayılı
Kanun çıkarılmıştır; ancak, 1327 sayılı
Kanunun parasal yönü ağır basmış ve 657 sayılı
Kanunla oluşturulmaya çalışılan personel rejimi ilkeleri ve
getirdiği sistem yavaş yavaş geriye kalmış ve bu
sistemden uzaklaşılmaya başlanmıştır.
1975 yılına kadar çıkarılan 12 adet kanun hükmündeki
kararnameyle, 1327 sayılı Kanunun büyük bir bölümü
değiştirilmiştir. Böyle olunca da, bozulma, önce ücret
sisteminde başlamıştır. Bu durumu, 1975 yılında
çıkarılan 1897 sayılı Kanun ve bundan sonra
çıkarılan çok sayıda kanun ve kanun hükmünde kararnameler
izlemiştir. Bunun sonucunda, 657 sayılı temel Devlet
Memurları Kanunuyla kamu personel rejiminde giderilmesi hedeflenen
dengesizliklere yeniden dönülmüş ve çeşitli adlar altında,
ekgösterge, hizmet tazminatları, makam ve temsil tazminatları, taban
ve kıdem aylığı gibi ödeme unsurları yeniden ihdas
edilmiştir. Bu durumun doğal sonucu olarak, gerek kurum içinde gerek
kurumlar arasında, aynı işi yapan kamu personeli arasında
ücret dengesizliği oluşmuş bulunmaktadır.
Kamu avukatlarının şu an için
yansıttıkları talepleri, 657 sayılı Devlet
Memurları Kanununun ekli 1 sayılı cetvelde yer alan ekgösterge
oranlarının artırılmasıdır; talep budur.
Ekgösterge dengesizliği, bilindiği gibi, hepimizin de kabul
edeceği gibi, sadece avukatlık hizmetleri sınıfında
bulunan kamu personeli açısından değil, tüm hizmet
sınıfları açısından mevcuttur. Bu itibarla, sadece bu
hizmet sınıfında yer alan personelin ekgöstergelerinde
yapılacak düzenlemeyle, kamu personeli arasındaki ücret
dengesizliğini gidermek, esasen, sadece bu sınıftaki personel
açısından da mümkün değildir. Bu tür düzenlemelerin, tüm kamu personelini
kapsayacak şekilde ele alınarak yapılması daha isabetli
olacaktır. Aksi halde, bu sınıf açısından
dengesizliği giderdik derken, yeni bazı dengesizlikleri de
beraberinde yaratmış olacağız.
Burada, bir başka hususu da vurgulamak istiyorum. Biraz önce
anlatılan seyir içerisinde, kamu personeli arasındaki ücret
dengesizliğinin bir anda oluşmadığı kesindir. Üst üste
gelen sorunların, bir başka ifadeyle, yılların birikiminin
bir anda çözülmesini beklemek, kuşkusuz, doğru bir yaklaşım
olmaz. Ancak, hükümetimiz, bu konuya fevkalade duyarlıdır ve bu
dengesizliği gidermeyi amaçlayan kanunî düzenlemeleri yapmak üzere, Yüce
Meclisimizden, kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi
almıştır. Bu konudaki çalışmalarımızı,
özellikle, halen uygulanan enflasyonun aşağıya çekilmesini ve
kamu maliyesini sağlığa kavuşturmayı amaçlayan
programda herhangi bir aksamaya meydan vermeden ve bütçe imkânları
çerçevesinde belli bir takvim içinde sonuçlandırma gayreti içindeyiz.
Bir personel reformunun sağlıklı olmasının, bir
ülkede en önemli konulardan biri olduğunun bilinci içerisindeyiz. Bugün,
devlet bütçesinden, trilyonlarca, katrilyonlarca maaş ödemesi
yapılmaktadır; ama, eğer bu, adil bir personel sistemine
dayalı olarak yerine getirilmiyorsa, ne kadar ücret artışı
sağlarsanız sağlayın, memurlarda gerekli tatmini ve huzuru
sağlayamazsınız; çünkü, adalet unsuru, maaşın
büyüklüğü kadar önemlidir. Siz de kabul edeceksiniz, personel reformu,
fevkalade dikkat edilmesi gereken bir reformdur ve sonuç alınabilmesi
için, boyutlarının mutlaka çok iyi tespit edilmesi gerekir. Biz de,
hükümet olarak, buna, bu anlayış içerisinde fevkalade önem veriyoruz.
Arkadaşlarımızın bu husustaki ilgisinden dolayı da,
ayrıca -başlangıçta da ifade ettiğim gibi-
teşekkürlerimi sunmak istiyorum; çünkü, kamu personelinin meselelerinin
çözülmesi, bizim de en temel ilkemizdir.
Değerli arkadaşlarımızın, hükümetin bu konudaki
duyarlılığından
kuşku
duymamalarını dileyerek, Sayın Başkan, size ve
değerli arkadaşlarıma saygılar sunuyorum.
(Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir
tezkeresi vardır; okutuyorum:
B) TEZKERELER VE ÖNERGELER
1.- Avrupa Konseyi Parlamenterler
Meclisinde boş bulunan yedek üyeliğe, Anavatan Partisi Grubunca aday
gösterilen Ordu Milletvekili Şükrü Yürür'ün üyeliğine ilişkin Başkanlık
tezkeresi (3/737)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi Türk Grubunda Bursa Milletvekili
Kenan Sönmez'in istifasıyla boşalan yedek üyelik için, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi
Hakkındaki 3620 sayılı Kanunun 2 nci maddesinin (a)
fıkrası uyarınca, Anavatan Partisi Grup
Başkanlığınca aday gösterilen Ordu Milletvekili Şükrü
Yürür'ün üyeliği hususu Genel Kurulun bilgisine sunulur.
Ali
Ilıksoy
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
Vekili
BAŞKAN-Bilgilerinize sunulmuştur.
Sözlü sorunun geri alınmasına dair bir önerge vardır;
okutuyorum:
2.- Kayseri Milletvekili Sadık
Yakut'un, (6/1039) numaralı sözlü sorusunu geri aldığına
ilişkin önergesi (4/280)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Gündemin "Sözlü Sorular" kısmının 421 inci
sırasında yer alan (6/1039) esas numaralı sözlü soru önergemi
geri alıyorum.
Gereğini saygılarımla arz ederim.
Sadık
Yakut
Kayseri
BAŞKAN- Sözlü soru önergesi geri verilmiştir.
Komisyondan istifa önergesi vardır; okutuyorum:
3.- Kayseri Milletvekili Sadık
Yakut'un, Türkiye Büyük Millet Meclisi Hesaplarını İnceleme
Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/281)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Türkiye Büyük Millet Meclisi Hesaplarını İnceleme
Komisyonu üyeliğinden istifa ediyorum.
Saygılarımla.
Sadık
Yakut
Kayseri
BAŞKAN- Bilgilerinize sunulmuştur.
Sayın milletvekilleri, gündemin "Kanun Tasarı ve
Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler"
kısmına geçiyoruz.
Önce, yarım kalan işlerden başlıyoruz.
Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik
Yapılmasına Dair İçtüzük Tekliflerinin müzakeresine
başlayacağız.
V. - KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
1.- İzmir Milletvekili Rifat
Serdaroğlu'nun; İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın;
Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın; Ankara Milletvekili
Yıldırım Akbulut'un; Şırnak Milletvekili Mehmet Salih
Yıldırım'ın; Gaziantep Milletvekili Ali Ilıksoy, Konya
Milletvekili Ömer İzgi ve Ankara Milletvekili Nejat Arseven'in;
İstanbul Milletvekili Ziya Aktaş ve 42
Arkadaşının; Zonguldak
Milletvekili Hasan Gemici'nin ve İzmir Milletvekili Işılay
Saygın'ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde
Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve
Anayasa Komisyonu Raporu (2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325,
2/442, 2/449) (S.Sayısı: 527)
BAŞKAN - İçtüzük tekliflerinin görüşülmeyen maddeleri,
geçen bir birleşimde, İçtüzüğün 88 inci maddesine göre,
Komisyona geri verilmişti; Komisyon, raporunu henüz vermediğinden,
teklifin müzakeresini erteliyoruz.
Sağlık Bakanlığına Bağlı
Sağlık Kurumları ile Esenlendirme (Rehabilitasyon) Tesislerine
Verilecek Döner Sermaye Hakkında Kanun ve 190 Sayılı Kanun
Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal
İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları raporunun müzakeresine
kaldığımız yerden devam ediyoruz.
2.- Sağlık ve Sosyal
Yardım Bakanlığına Bağlı Sağlık
Kurumları ile Esenlendirme (Rehabilitasyon) Tesislerine Verilecek Döner
Sermaye Hakkında Kanunun Adı ve Bazı Maddeleri ile 190
Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellerde
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı
(1/789) (S. Sayısı: 568) (1)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde.
Hükümet?.. Yerinde.
Komisyon ve Hükümet yerini almıştır.
2 nci madde kabul edilmişti.
Şimdi, 3 üncü maddeyi okutuyorum:
(1) 568 S. Sayılı Basmayazı, 10.1.2001
tarihli 42 nci Birleşim Tutanağına eklidir.
MADDE 3. - 209 sayılı Kanuna aşağıdaki geçici
maddeler eklenmiştir.
GEÇİCİ MADDE 2. - Sağlık Bakanlığına
bağlı il düzeyindeki mevcut döner sermayeli işletmelerden 1999
yılı gayri safi gelirleri 1 trilyon liranın altında olanlar
Sağlık Bakanlığının görüşü alınarak
birleştirilir ve birinci basamak sağlık hizmeti sunan kurum ve
kuruluşlardaki Ana Çocuk Sağlığı, Sağlık
Ocağı ve Halk Sağlığı Laboratuvarları gibi
koruyucu sağlık hizmetleri dışında kalan tedavi hizmetlerini
de kapsamak üzere her ilde bir adet döner sermayeli işletme kurulur. Büyük
illerde Sağlık Bakanlığının teklifi ve Maliye
Bakanlığının uygun görüşü üzerine birden fazla döner
sermaye işletmesi kurulabilir.
Döner Sermaye işletmelerinin birleştirme ve kuruluş
işlemleri 31.12.2002 tarihine kadar gerçekleştirilir.
BAŞKAN - Geçici 2 nci madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu
adına, Adana Milletvekili Sayın Ali Gören, buyurun efendim. (FP
sıralarından alkışlar)
FP GRUBU ADINA ALİ GÖREN (Adana) - Muhterem Başkanım,
Saygıdeğer Bakanım ve kıymetli bürokratları,
değerli milletvekili arkadaşlarım; iki gündür görüşülmekte
olan Sağlık Bakanlığı çalışanlarına
döner sermaye katkısıyla ilgili kanun tasarısı üzerinde,
Grubumuzun ve şahsımın görüşlerini belirtmek üzere, söz aldım;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, döner sermaye katkısıyla
meslektaşlarıma bir miktar imkân sağlanması yönünde
atılmış olan bu adımı, tabî ki, ilk planda takdir
ediyor ve destekliyorum; ancak, bu, Anadolu'da söylediğimiz gibi
"ekmek yapamadık, bari kavurga yiyelim, herkese veremedik, hiç
olmazsa bir kısmına verelim ve neticesini görelim" gibi,
fevkalade palyatif ve şartlara göre hazırlanmış bir yasa
tasarısı olması nedeniyle, biraz önce bahsettiğim,
fevkalade büyük sıkıtılar içinde, büyük özveriyle çalışan
arkadaşlarıma, meslektaşlarıma sağlanan
katkının, bir avantaj sayılması yanında, bir
Anamuhalefet Partisi olarak, ciddî olarak ortaya koymamız gereken
aksaklıkları, ortaya koymamız gereken yönlerini, müsaadenizle
vurgulamak istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, döner sermaye uygulamasıyla
ortaya çıkacak mahzurları şu şekilde özetleyebiliriz:
1- Verilen miktar, verilecek miktar yetersiz ve kimlere ne kadar
verileceği kesin olarak belirsiz olması nedeniyle, ortada ciddî bir
muğlaklık söz konusudur.
2- Verilme işlemi genel olmayıp, kime, ne kadar
verileceği halen belli değildir ve bu,
meslektaşlarımız arasında ciddî bir beklentiye ve
sıkıntıya yol açmaktadır. Bu kanunun uygulaması, her
ne kadar yerel imkânlarla yapılacak bir işlem olmasına
rağmen, hastanelerde çalışan ve değişik kategoride
bulunan doktor, hemşire, sağlık memuru ve diğer standart
memurlar, poliklinik memurları, kliniklerde çalışanlar
arasında, devletten gelen bir ulufe beklentisi olduğundan, herkes bir
beklenti içerisinde bulunmakta, emeğinin
karşılığı olduğu izlenimi yeterince
insanların gönlüne sinmemiş bulunmaktadır.
Dolayısıyla, memurlar ve diğer sağlık personeli
arasında, öteden beri, bu kanunun ve bu işlemin
uygulandığı yerlerde gördüğümüz aksaklıklar, burada
daha ciddî boyutlarda karşımıza çıkacak ve bir kaosa yol
açma riski taşıyacaktır.
3- Döner sermayeden pay almayanların, alanlara karşı,
insan olarak, psikolojik etki altına gireceklerine; hasetlik, çekememezlik
ve eşitsizliğe isyan olaylarıyla karşı
karşıya kalacağımıza işaret etmek istiyorum.
4- Ortaya çıkacak döner sermaye dağılımı,
yetersiz ve dengesiz olması nedeniyle, zaten ağır aksak giden,
çok yerde çok ciddî boyutlarda aksayan sağlık hizmetinin daha da
aksamasına, bazı yerlerde tam bir çıkmaza girmesine sebep olma
riskini beraberinde taşımaktadır.
5 - Merkezî sistemle yürütülecek olan döner sermaye
dağıtım ve ayarlaması, merkezî bürokrasiyi, bugün
altında bulunduğu yüke ilave olarak daha başka ve fazla miktarda
yük getirmesi nedeniyle daha da çalışamaz ve yük altında ezilir
hale getirecektir.
6 - Personeline döner sermaye payı verilen hastane ve kurumlara,
diğer kurumlardan, döner sermaye alamayan veya yeteri kadar alamayan
kurumlardan bir tayin ve nakil furyası başlayacak, yine torpiller,
yine tarafkirlikler, yine eşitsizlikler ortaya çıkacaktır.
7 - Sağlık ocağına gelen hastalardan -bugüne kadar uygulanmadığı
şekilde insanların önünü açtığınız zaman,
uygulamada aşırıya kaçılabilir, olaylar maksadını
aşabilir- makbuz karşılığı da olsa, para istenmeye
başlanacaktır. Sağlık ocağında, bugünkü
imkânsızlıklar içinde zaten bir şey yapılamazken,
sağlık ocağından hastaneye sevk edilen hastadan, hastaneye
gelince para istenecektir. Hastaneye gelince istenilen para yetmeyecek,
hastaneye yatarken para istenecektir, hastaneye yattıktan sonra ameliyat
için para istenecektir.
Dolayısıyla, zaten şu an için cebi delinmiş,
beş kuruşu kalmamış vatandaştan yine beklenenin, arzu
edilenin ötesinde müthiş bir şekilde para çekimi olacaktır.
Tabiî ki, meslektaşlarımızı düşünmek öncelikli
görevimiz, ben doktorum; ancak, vatandaşın da cebinden müthiş
bir para çekilip, meslektaşlarımıza hepsi de aktarılmayacak
olan ve biraz sonra söyleyeceğim ve herkesin gözünü açması gereken
mahzura işaret etmek zorundayız.
8 - Halktan toplanacak bu paranın -altını çizmek, bu
hususa dikkatinizi çekmek istiyorum değerli arkadaşlarım,
Muhterem Bakanım- bir miktarının, yüzde 50'sinin
meslektaşlarımıza verilecek olması, gönlümüze bir miktar su
serperken, zaten her yerden, vergi açısından ve vergi yükü
açısından sıkıştırılmış
vatandaştan toplanacak bu paranın yüzde 50'sinin de tekrar Maliyeye
aktarılması gibi bir yaklaşım ve Maliyeyi düşünen bir
tarafının olup olmadığı -Sayın Maliye
Bakanım, karşımda duruyorsunuz- beni ciddî şekilde tedirgin
etmektedir. Bu, aynen Anadolu'da uygulanan ve hepimizin tenkit ettiği
ağa ve marabaları durumu hatırlatmaktadır. Ağanın
tarlası vardır, marabaları çalıştırır
yıl boyunca; marabalar, yüzde 50'sini götürür ağaya teslim eder;
ağa, oturduğu yerden dünyanın malına sahip olurken, marabalar,
ancak geçinebilecekleri kadar bir miktara yıl boyunca talim etmek
durumunda kalırlar. Bu kanun tasarısıyla ortaya çıkan
durumda böyle bir haksızlığı ve vatandaşın
cebinden, Maliye lehine, meslektaşlarıma para toplatmak gibi bir
yanlış uygulamayı görüyor gibi oluyorum ve bundan da ciddî
olarak rahatsızlık duyuyorum.
Değerli arkadaşlarım, anlattığım bu
mahzurlarının ve şu an için izah edemediğim diğer
mahzurlarının söz konusu olduğu bir kanun
tasarısını, meslektaşlarım ve ben ilk planda cazip
görürken, sanki bir tarafında iyilik varmış gibi görürken, bu
mahzurlarını dile getirdiğim ve sadece statükonun
korunmasıyla, bir miktar da hafif bir revizyon söz konusuymuş gibi
gelirken, değişimci kadroların bu hantallaşmış ve
artık düzeltme kabul etmeyen bu kanunlarla da altından kalkılması
mümkün olmayan sistemi, akılcı, tutarlı ve dengeli bir
şekle sokmasını bekliyor ve bu kadroları, bu millet
adına iştiyakla intizar ediyoruz.
Değerli arkadaşlarım, bu mahzurlarını söz
konusu ettiğim, ilk planda çalışanların küçük bir
menfaatı için destekleyeceğimizi de ifade ettiğim bu kanun
tasarısıyla, şu an için konuştuğumuz, Sağlık
Bakanlığının ve
memleketimizin sağlık sorunlarının tamamıyla
düzelmeyecek olması söz konusu ise, diğer sistemler için de geçerli
bu önerilerimizi beraberinde getirmek mükellefiyeti
omuzlarımızdadır.
Değerli arkadaşlarım, Sağlık
Bakanlığı, sağlık hizmetlerini, bugünkü
anlayışla, merkezî sistemle yürütmeye kalktığı sürece,
bu işlem yürütülmekle, altından kalkılmaz bir hal
almaktadır. Sağlık Bakanlığı, sağlık
hizmetlerini yerel yönetimlere devretmenin gayreti ve çalışması
içinde olmalıdır. Bu kadar personel, 210 000'i aşmış
personel, sadece Ankara'da, Sağlık Bakanlığında, her
şey Bakanlıktan, her şey Ankara'dan, her şey Maliye
Bakanlığından beklentisi içerisindedir. Sağlık
Bakanlığı bünyesine, bırakın personeli, personelin
dosyası sığmaz olmuştur.
Adana'ya tayin olduğunu düşünen bir doktor veya hemşire
"oh, ne güzel, ben Adana'ya, 5 inci büyük ilimize tayin oldum" diye
Adana'ya keyifle vardığında, görev yerinin Tufanbeyli'nin
Bozgüney Beldesi olduğunu görünce, oraya gidip de, o mahrumiyet
şartlarını görünce yıkılmakta, hayal
kırıklığına uğramakta, Adana'ya tayin
olduğuna, talihine ve kaderine beddua etmekte ve oradan bir an önce kaçmak
ve yeni bir görev aramak derdine düşmektedir. Ancak, yerel yönetimle bu
imkânlar sağlanabilmiş olsaydı, Adana'nın Tufanbeyli
İlçesinin Bozgüney Beldesinde hizmet göreceğini bilen insan, o göreve
göre kendisini hazırlar, o görevi yapacaksa o göreve giderdi.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ALİ GÖREN (Devamla) - Hemen tamamlıyorum efendim.
BAŞKAN - Buyurun efendim, toparlayın.
ALİ GÖREN (Devamla) - Aksi takdirde, buradan yapılan tayinle,
orada karşılaştığı hayal
kırıklığını, maalesef, içine sindirememekte ve o
görev yeri, Ankara'dan, merkezden yapılacak yeni bir tayinle
dolduruluncaya kadar, orada, hizmet aksamaktadır. Onun için, bu
görevlerin, bir an önce yerinden yönetime, yerel yönetimlere, dengeli ve düzenli
bir şekilde aktarılmasıyla ilgili bundan sonra
sayacağım diğer kriterleri, biraz sonra, kişisel
görüşlerimi belirtirken ifade etmek istiyorum.
Hepinize saygılarımı sunuyorum. (FP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.
Şimdi, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Gaziantep
Milletvekili Sayın İbrahim Konukoğlu.
Buyurun Sayın Konukoğlu. (DYP sıralarından
alkışlar)
DYP GRUBU ADINA İBRAHİM KONUKOĞLU (Gaziantep) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sağlık
Bakanlığına Bağlı Sağlık Kurumları ile
Rehabilitasyon Tesislerine Verilecek Döner Sermaye Hakkında Kanun ve 190
Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 3 üncü maddesi
üzerinde Doğru Yol Partisi Grubu
adına söz almış
bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, sosyal devlet anlayışında
devletin temel sorumluluk alanları arasında kabul edilen eğitim
ve adalet gibi sağlık sektörü de bu idarî yapılanmaya uygun bir
temelde oluşturulmuştur. Genel idarî yapıdaki bu sürece ilave
olarak, sağlık sektöründe gerek sosyal sigorta kurumlarının
gerekse özel kuruluşların bulunmadığı ve
kurulmasının da çok zor olduğu cumhuriyetin ilk
yıllarında, sağlık hizmetlerinin hemen hemen
tamamının kamu görevi olarak verilmesi düşünülmüş ve öyle öngörülmüştür.
Bu yapı, devleti, sağlık hizmetlerini hem finanse eden hem de
sunan bir konuma getirmiştir. Ancak, özellikle son otuz yıllık
dönemde nüfusun artışı, yerel ihtiyaçların çeşitlenmesi
gibi nedenlerle, tek merkezden yönetimin zorluklarının ortaya
çıkmasının yanı sıra, geçmiş dönemlerle
karşılaştırıldığında, sağlık
hizmetlerinin kullandığı kaynakların verimsizliği ve
etkili olmaması, bu sorunları daha da
artırmıştır. Ülkemizde bu yapılanma ile yürütülen
sağlık hizmetleri, sorunları artarak günümüze kadar
gelmiştir. Maalesef, şimdiye kadar uzun vadeli, uyumlu ve
istikrarlı sağlık politikaları hayata
geçirilememiştir. Oysa, sağlık politikasıyla çok
sayıda kurum ve kuruluş ilgilenmektedir.
Doğru Yol Partisi olarak, sağlık reformu yasa
tasarısını hazırlayıp vermiştik. Bu dönemde,
2000'li yılların teknolojik imkân ve ihtiyaçlarını da
yansıtarak tekrar revize ettik. Bu tasarıyı, sağlık
hizmetlerinde akreditasyon sisteminin kurulması gibi, çok büyük önem arz
eden hususlarla destekledik. Bunun yanı sıra, özel sağlık
kuruluşlarından hizmet alınmasına imkân veren gerekli
düzenlemeleri de yaptık.
Bu tasarıyla ilgili olarak, bizim görüş ve önerilerimiz, bu
sorunların geçici politikalarla çözülmesine çalışmak
değildir. Gelin, döner sermayenin sırtına yükleyerek günü
kurtarmak yerine, canla başla çalışan fedakâr
doktorlarımızın ve sağlık personelimizin, reform
yasasıyla hem ücretlerini hem de çalışma
koşullarını iyileştirelim.
Türkiye'nin bu önemli gerçeğini ve eksikliğini, keşke,
doktorlarımızın ve sağlık personelimizin tepkileri ve
protestoları olmadan daha evvel çözebilseydik. Doğru Yol Partisi olarak vermiş
olduğumuz sağlık reformu tasarısını
zamanında görüşebilseydik, yakın zamanda
yaşadığımız bu olaylara hiç meydan vermemiş
olurduk. Uygulaması öngörülen sosyal güvenlik reformu ve sağlık
reformu bileşeni hayata geçirilmediği sürece bir bacağı
eksik kalacak ve sistemin verimsizliğine çözüm yerine yük getirecektir.
Doktorlarımız, hemşirelerimiz ve diğer
sağlık personelimiz ile bu hizmeti alan
vatandaşlarımızın mevcut yapıdan memnun
olmadığına, hepimiz, belki her gün yaşayarak şahit
oluyoruz.
Doktorlarımız, almış oldukları eğitimin
karşılığını alamamakta. Evet, bu gerçeği biz
yıllardır biliyoruz; hekimler, bugün, çok ciddî ekonomik sorunlar
yaşamaktadır. Kamuda çalışan hekim ve sağlık
çalışanlarına reva görülen yoksulluk
sınırının altındaki ücret ve hekim
işsizliği, yıllardır bizlerin ayıbıdır.
Ayrıca, sağlık sektörümüzde sorun sadece ücretler
değildir. Ülkemizde, sağlık alanında, hizmetin sunumuyla
ilgili sorunlar vardır. Sağlık hizmetlerinin sunumunda doğu
ve güneydoğudaki manzara daha da kötüdür. Kısa bir örnek vermek
gerekirse, Türkiye genelinde uzman hekim başına düşen kişi
sayısı 2 141 iken, Doğu Anadolu'da 5 309, Güneydoğu
Anadolu'da 7 602'dir. Şırnak, Hakkâri gibi illerimizde devlet
hastanelerimiz pratisyen hekimlere emanet edilmiştir.
Finansmanla ilgili sorunlar vardır. Diğer ülkelerle
karşılaştırdığımız zaman,
sağlık hizmetlerine ayrılmış kaynaklar çok
yetersizdir. Finansmanı değerlendirirken kullanılabilecek en
önemli göstergelerden birisi, sağlık harcamalarının gayri
safî millî hâsıla içindeki payıdır. Bu, yüzde 3'ler
civarında olup, bunun ancak yarısı kamu kaynaklarından
karşılanmaktadır.
Ülkemizde kişi başına düşen sağlık
harcaması, son yıllarda, ortalama 150 dolar civarında
seyretmektedir. Bu rakam, Batı ülkelerinde 1 500 dolar
civarındadır. Yönetimle ilgili sorunlar vardır; sağlık
yönetimi, merkeziyetçi ve çokbaşlıdır. Mevzuatla ilgili sorunlar
vardır.
Değerli milletvekilleri, ülkemizdeki sağlık sorununu çok
genel başlıklar altında belirttik. Bu sorunların
detayına inmeye, ülkemizde 2001 yılında gerçekten insana üzüntü
veren sağlık sektörümüzün tablosunu çizmeye, maalesef vakit yeterli
değil. Sağlık Bakanlığımız, hastane
önlerindeki kuyrukları, bir nebze de olsun, gidermek için, vardiyalı
sistemi getirdi. Bu uygulamayı takdir etmemek mümkün değildir.
Sonuçta, vatandaş, sağlık hizmetlerinden daha geniş bir
zaman diliminde yararlanma imkânı buldu. Sadece vardiyalı
çalışan personelin ücretlerine ilave yapılması teşvik
edicidir, gereklidir; fakat, döner sermayeyle çalışmayan
sağlık personelinin durumu ne olacaktır? Onların
mağduriyeti devam edecektir. Öncelikle, tüm sağlık
personelimizin ücretlerini makul seviyeye getirelim, sonra teşvik edici
planlar yapıp uygulamaya koyalım.
Geçen yıl 37 500 yeni kadro ihdas edilmişti; ama,bu kadrolar
yetmedi. Şimdi, tekrar, döner sermayeden istihdam edilmek üzere 9 110
kadro ihdas edilmektedir. Bu kadrolar oluşturulurken, çağdaş
gelişmelere uygun yeni kadroların ihdas edilmesi gerekirdi. Özel
sektörden satın alabileceğimiz hizmetler için kadro tahsisinden
vazgeçmeliyiz. Ayrıca, bu personel, nerede kullanılacak;
detayıyla belli değildir.
Değerli milletvekilleri, dünyada hizmet sunumu alanında
verimlilik ve etkinliğin sağlanmasına yönelik olarak
yapılan müdahaleler, yetki ve sorumluluğun merkezî yönetimden hizmet
birimlerine aktarılması
şeklinde olmuştur.
Özellikle Batı Avrupa
ülkeleri, sağlık hizmetleri sunumunda, kontrollü bir rekabet
ortamı yaratılması yoluyla, sağlık sektörünün piyasa
ekonomisine entegrasyonu yönünde atılımlar
yapmışlardır.
Dünya Sağlık Örgütünün "herkes için
sağlık" hedeflerine ulaşabilmek için, birçok ülke, mevcut
kaynaklarından en uygun şekilde yararlanabilecekleri stratejiler
geliştirme arayışına girmişler, sistemlerini, bu
doğrultuda yeniden organize etme ve maliyet etkili programlar
geliştirme çabalarına girmişlerdir. Yalnızca,
gelişmekte olan ülkelerde değil, gelişmiş ülkelerde de
kaynakların kısıtlı olduğu ve hastalıkları
önlemenin tedavi etmekten daha ucuz olduğu gerçeğinden yola
çıkarak, sağlık politikalarının, insanların
iyilik halini korumak ve sağlıklarını geliştirmek
üzerine kurulması gerekmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye
Cumhuriyeti, halkının daha sağlıklı ve uzun bir ömür
sürmesi için gereken sağlık hizmetini sunacak imkânlara sahiptir. Bu
imkânların kullanılarak, gerekli kaynakların harekete
geçirilmesi, akılcı politikaların uygulanmasına
bağlıdır. Bu hedeflere ulaşabilmemiz için, öncelikle,
kutsal görevi yerine getiren cefakâr sağlık personelimizin insanca
yaşamasına imkân verecek yeni düzenlemeler, bir an önce, hayata
geçirilmelidir.
Doğru Yol Partisi olarak, bu temennilerimizle, tasarının
sağlık personeli ve milletimiz için hayırlı
olmasını diler; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlarım. (DYP
ve FP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Konukoğlu.
Gruplar adına başka söz isteği?.. Yok.
Erzurum Milletvekili Sayın Aslan Polat, buyurun. (FP
sıralarından alkışlar)
ASLAN POLAT (Erzurum) -
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlarım.
Şimdi, Sayın Sağlık Bakanımız burada;
bizi, kızmadan dinlesin.
Dün "Devlet Planlama Teşkilatı, sizi sınıfta
bırakıyor" demiştim. Bugün de Erzurum Atatürk Üniversitesi
Hemşirelik Yüksekokulu hocaları sizi sınıfta
bırakmışlar. Ben okuyacağım, siz cevap verin;
eğer sizin dediğiniz doğruysa, kabul ederim ve inşallah,
sizin sınıf geçmenizi ben de çok istiyorum.
Şimdi, Sağlık Bakanlığının
sağlık meslek liselerini açmayı isteme gerekçeleri olarak
"ülkemizde hemşirelerin, ebelerin, sağlık
memurlarının sayısı yeterli değildir. Bu nedenle,
ulusal sağlık göstergelerini düzeltemiyoruz. Doğu Anadolu'da,
Güneydoğu Anadolu'da bebek ölümlerini önleyemiyoruz, aşılama
yapamıyoruz" demişsiniz.
Size, üniversite hocalarının cevabı şöyle:
"Ülkemizde, 1998 yılı itibariyle, hemşire 69 246, ebe 41
059, sağlık memuru 41 461'dir. Bunlardan, hemşire
mezunlarının 30 000'i işe yerleştirilememiştir;
işsizdir veya asgarî ücretle iş aramaktadır. Ayrıca,
hemşireler eğitimlerine uygun olmayan işlerde
çalıştırılmaktadır. Başhekim sekreteri, klinik
sekreteri, tıbbi cihaz teknisyeni vesaire.
Ebeler, ebelik hizmetlerinde değil, hastanelerde kadın
doğum kliniklerinde hemşirelik pozisyonlarında
çalıştırılıyorlar.
Hemşireler ve ebelerin, çalışma koşulları ve
bunun gibi motivasyonlarını bozan nedenlerle, erken emeklilik ve
hatta, tükenmişlik nedeniyle başka işlere geçişleri devam
etmektedir."
Yine "sağlık hizmetlerinin yürütülmesi görevi
Sağlık Bakanlığına verildiğinden,
sağlık personeli yetiştirmek temel görevi
olmalıdır" demişsiniz.
Size hocaların cevabı şu: "Bu durumda,
Sağlık Bakanlığı, hekim, eczacı, diyetisyen,
psikolog ve bunun gibi sağlık personelini de yetiştirmeye talip
midir?
Sağlık Bakanlığı bütçesi (sağlık
meslek lisesi hemşirelik programı açık olduğu yıllarda
yüzde 3,8 iken) 2001 yılında yüzde 2,6'ya düşmüştür.
Sağlık Bakanlığı, uzun süreli ve yatılı
eğitim veren hemşirelik, ebelik programlarını bütçeye yük
oluşturduğu için kapatmış iken, sekiz yıl artı
beş yıllık programlar artan bir yük oluşturmayacak
mıdır?
Sekiz artı beş yıllık programlardan mezun
olanların diploması hangi programlara denk sayılacaktır?
Anadolu sağlık meslek liseleri gibi lise diploması mı
olacaktır?"
Sizin karşı görüşünüz: "Üniversite bulunmayan
yerlerde, hemşirelik, ebelik programları yürütülememiştir."
Hocalar da diyorlar ki: "Bu okulların o yörelerde
açılması kararı, Sağlık
Bakanlığının tercihidir. Uygun değilse,
Sağlık Bakanlığı, bu okulları niye orada
açmış ve sonra YÖK'e devretmiştir, orada devamını
şart koşmuştur, binanın değişmesini
istememiştir?"
"Öğretmen yoktur; meslek dersleri hiç
verilememiştir" demişsiniz. "Bu programlara öğretim
elemanı yetiştiren temel / yegâne kaynak olan (ve olması
gereken) hemşirelik yüksekokulları ve mezunları görmezden
gelinmektedir" diye cevap veriyorlar size.
Yine, sağlık meslek liseleri konusunda hocalar
"Sağlık Bakanlığı, okulların devir
protokolüne göre 2 000 akademik kadroyu YÖK'e devredecekken, bunu
gerçekleştirememiştir; çünkü, kendi kadrosundaki sağlık
eğitim enstitüsü mezunlarının YÖK tarafından
benimsenmesini, öğretim görevlisi olarak atanmasını
istemiştir, ancak, sağlık eğitim enstitüsü mezunu
olanların, hemşirelik yüksekokullarında değil,
sağlık eğitim fakültelerinde lisans tamamlamalarını
projelendirmiştir" diyorlar.
"Nitelikli mezun verilememiştir" diye sizin bir
itirazınız var. "Sağlık Bakanlığı
Sağlık Eğitimi Genel Müdürlüğünün 1995 raporunda,
sağlık meslek liselerinin yüzde 60'ında meslek dersi
öğretmeni bulunmadığı, yüzde 40'ında ortalama 3 - 5
meslek dersi öğretmeni olduğu, kalitesiz eğitim
ya-pıldığı ve bu okulların kapatılması
gerektiği belirtilmiştir" diyorlar.
"Öğrenci kontenjanı azdır (mezun sayısı
azdır)" diye sizin bir gerekçeniz var. Ona da "1998 - 1999
akademik ders yılında, tüm hemşirelik programlarından 8 000
mezun (hemşire, ebe, sağlık memuru) verilmiştir, hiçbiri
devlet memurluğuna atanamamıştır; üstelik, 1995'ten beri,
Sağlık Bakanlığı, üniversite mezunlarının
başvurusunu bile kabul etmemiştir. Gelecekte, her yıl yüzde 20
kontenjan artırılacağı YÖK tarafından
benimsenmiştir; ayrıca, yeni açılacak okullar vardır"
diyorlar.
Yine siz "Sağlık Bakanlığı tarafından
YÖK'e devredilen okul binalarının kullanımı maksada uygun
değildir" diyorsunuz. "Okul, üniversite kampusü içine
çekilmiş ve devredilen bina, uygulama - eğitim - araştırma
hastanesi yapılmışsa, bu da uygulamalı eğitimin
gelişmesine hizmet değil midir" diye cevap veriyorlar.
Yine siz "286 sağlık meslek lisesinde 10 ayrı bölüm
vardır, bunlar arasında hemşirelik bölümü de vardır;
bunların, yüzde 50'si eğitim - öğretime uygun
değildir" diyorsunuz...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ASLAN POLAT (Devamla) - Sayın Başkanım, 1 dakika müsaade
eder-seniz, bitireyim.
BAŞKAN - Buyurun.
ASLAN POLAT (Devamla) - "Demek ki, Sağlık Bakanlığı
YÖK ile sözleşmesine tam uymamıştır. Üstelik, 1995'te
kapatılmasına / iyileştirmesine karar verdiği
sağlık meslek liselerinden yüzde 50'sini, hâlâ, istenen yapıya
ve işleyişe ulaştıramamıştır.
Sağlık Bakanlığının, bilimsel bir
dayanağı olmadan (altyapı, eğitim hizmeti, mezun kalitesi
ve mezun sayısı yönünden) yetersiz olarak nitelendirdiği
sağlık yüksekokullarının hepsi, ancak 2000-2001
yılında mezun verecektir. Bu kadar kısa sürede, eğitim kurumlarının
afakî şekilde değerlendirilmesi ve yıllarca denenmiş ve
kendi raporlarında yapısal yetersizliği belirtilmiş olan
Sağlık Bakanlığının sağlık meslek
lisesi programlarının açılması isteği
anlaşılmaz bir durumdur" diyorlar.
Biz de, bu konuda sizin görüşünüzü bekliyoruz ki, kafamızda
tam bir netlik kazansın. Cevaplarınızı bekliyoruz.
Saygılar sunarım. (FP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Polat.
İkinci söz, İstanbul Milletvekili Sayın Masum Türker'de.
Sayın Türker?.. Yok.
Afyon Milletvekili Sayın Gaffar Yakın?.. Yok.
Uşak Milletvekili Sayın Mehmet Yaşar Ünal?.. Yok.
Bolu Milletvekili Sayın Mustafa Karslıoğlu?.. Burada.
Buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar)
MUSTAFA KARSLIOĞLU (Bolu) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 568 sıra sayılı, Sağlık
Bakanlığına Bağlı Sağlık Kurumları ile
Esenlendirme (Rehabilitasyon) Tesislerine Verilecek Döner Sermaye Hakkında
Kanun ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı üzerinde söz
almış bulunmaktayım; hepinizi, en içten saygılarımla
selamlıyorum.
Bugün, sağlık sorunları, gelişmiş ülkelerin
bile en başta gelen sorunlarıdır. Hep bildiğimiz, klasik
bir söz vardır; bugünkü çağdaş devletin temel görevlerinden biri
sağlık, biri de eğitimdir. Yani, belli bir standartta, devlet,
sağlık hizmetlerini ve eğitim hizmetlerini vermek
mecburiyetindedir.
Biliyorsunuz, daha önce çıkarılan sekiz yıllık
eğitimle, eğitimimiz, gerçekten, çağdaş bir sürece
girmiştir; ama, sağlık sorunlarımız her gün bir
arayış içindedir.
Aşağı yukarı on yıllık bir
başhekimlik hizmetim var. Ayrıca, iki dönem de Türk Tabipler
Birliği Bolu Tabipler Odası Başkanlığım var;
yani, bu sağlık sorunlarıyla hep iç içe yaşadık, çözüm
aradık ve birçok süreci de yaşadık. Örneğin, bir tamgün
yasasının uygulanmasında aktif görev aldık ve o günün
koşullarında hastanemizde kaldık. O bölgede, Bolu Devlet
Hastanesi, tek sağlık kurulunu yapabilen hastane durumunda kaldı
ve o gün de görev yaptık; yani, sağlık sorunlarını çok
yoğun bir şekilde yaşadık.
Şimdi, burada, tabiî, biz de birtakım çözümler aradık;
ama, hep, şu kürsüden "ülkede bir genel sağlık
sigortası istiyorum" demek için Meclise geldim. Biliyorsunuz,
başhekimlikte, o günlerde çeşitli süreçler
yaşanmıştı. Bir ara, beyan usulünü kabul edeceksiniz; bir
ara, şunu kabul edeceksiniz, etmeyeceksiniz... Böyle bir arayış
içinde geçmiştir. Zannediyorum, 1992 veya 1993'te yeşil kart
uygulaması başlamıştır; ama, yeşil kartta da
bazı sıkıntılar yaşanmıştır. Burada bir
arz var, bir talep var. İşte, hekim arkadaşlar hizmetini arz
ediyor, sağlığı bozulan yurttaşlarımız da
sağlık talep ediyor. Bütün mesele, burada, bu dengeleri kurmak.
Gerçekten, bugün, hekim arkadaşlarımızın,
sağlık personelinin, yardımcı sağlık personelinin
aldığı ücretler, verdiği hizmetler
karşısında çok az; bu, herkes tarafından kabul ediliyor.
Burada, verilen döner sermaye primleri kısmen bu konuyu iyileştirme
amacıyla getirilmiş, tasarı iyi niyetle
hazırlanmış bir yasa tasarısı; inşallah
yasalaşacak.
Ayrıca, hep, başhekimlik yaparken, bir hemşire veya bir
yardımcı sağlık personeline veya bir yardımcı
personele "sen diyalizde mi çalışmak istiyorsun, yoğun
bakımda mı çalışmak istiyorsun, cildiye servisinde mi
çalışmak istiyorsun?.." Cildiye servisi daha rahat. Yoğun
bakım, acil poliklinik, ameliyathane daha uğraşı gerektiren
bir servis oluyor. Burada, onların döner sermaye primlerinin
artırılması da, gerçekten, fonksiyonel bir iyileştirme
olmuş. Bu yönde, bir hekim olarak, Sayın Bakanıma
şükranlarımı sunuyorum.
Ayrıca, gerçekten, başhekimlik sürecimizde de hep bunu
tartışmışızdır. Bir devlet hastanesinin başhekiminin
muayenehanesinin olmaması lazım. Hatta, hastanenin yanında bir
lojmanın dahi olmasını düşünmüşüzdür. Burada da, yine,
muayenehane açmayacak başhekimlere döner sermaye primleri
artırılıyor. O da olumlu bir iyileştirmedir.
Ayrıca, daha önce, Sağlık, Aile, Çalışma ve
Sosyal İşler Komisyonunda 190 sayılı Kadro Kanunuyla ilgili
yasa tasarısı görüşülürken, biz, şunu da belirtmiştik:
Birtakım hizmetleri, bugün -temizlik hizmetleri, yemek hizmetleri,
yemekhane hizmetleri- satın alınabiliyor; ama, şoför gibi,
diğer yardımcı personel gibi hizmetleri satın
alamazsınız; bu kadrolara şoför kadrosu da koyalım; çünkü,
şoförler de hastanede çok önemli. En küçük bir hastanede, bugün, 4-5
şoför çalıştırmak mecburiyetindesiniz; çünkü, 8 saat
çalışacaklar, gece de bulunduracaksınız. Zannediyorum, 700
şoför kadrosu var. Bu da olumlu.
Her şeyden öncesi, burada, hastaların bir hekim seçme
özgürlüğü sağlanmıştır. Bu da, gerek hasta
hakları ve hekimlik etik boyutundan gerek hasta yönünden, arz yönünden,
talep yönünden çok olumlu bir gelişmedir. Ben, bu süreci, inşallah,
bir genel sağlık sigortasının başlangıcı
olarak kabul ediyorum Sayın Bakanım ve diyorum ki, burada,
sağlık hizmetlerini tek elde toplayalım, belli bir yere kadar
koruyucu hekimliği devlet üstlensin, arada bir geçiş zonu
oluşsun, kamu sağlığı polikliniklerini
genişletelim, yayalım; orada, kamuyla özerkleşmenin
buluştuğu bir baz olsun ve hastanelerimizi de özerkleştirelim
diyorum...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MUSTAFA KARSLIOĞLU (Devamla) - Sayın Başkan, bir dakika
müsaade eder misiniz.
BAŞKAN - Buyurun efendim, estağfurullah.
MUSTAFA KARSLIOĞLU (Devamla) - Gerçekten, sağlıkta
çalışanlara ne kadar ücret versek azdır. Bilmiyorum, Sayın
Bakanım da çok sık karşılaşmıştır;
zaman zaman serviste bir hasta fenalaşır, hemşireyle, ekiple
koşarsınız hastanın başına; zaman zaman
kaybettiğimiz, rahmetli olan hastalarımız da olmuştur ve
hemşireler, bir müddet, sanki o ölümün sebebi gibi,
başlarını öne eğerler; ama, siz "ne yapalım, biz
hekimiz, sık sık bu konularla
karşılaşacağız" dediğiniz zaman şöyle
bir bakışları vardır ve o anı yaşamak, gerçekten,
insanlık için çok değişik duyguların bir anda
yaşandığı durumdur.
Ben, yine, sağlıkta çalışanların,
sağlıklarının bozulduğunu hisseden veya
sağlıkları bozulan kişilerin çok daha iyi hizmet
almasını ve sağlıkta çalışanların çok daha
iyi ücret almasını, günün bir başlangıcı olarak kabul
ediyorum, bir süreç olarak kabul ediyorum. Böyle bir yasa tasarısını
gündeme getiren, başta, Sayın Bakanıma, Sağlık
Bakanlığı bürokratlarına ve bu yasa
tasarısını kabul edecek değerli parlamenterlere,
meslektaşlarım adına, hastalarımız adına,
ulusumuz adına teşekkür ediyorum.
Bu yasa tasarısının, ülkemize, ulusumuza
hayırlı olmasını diliyor, hepinizi bir daha saygıyla
selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Karslıoğlu.
Efendim, sorulara geçiyoruz.
Sayın Yalçınkaya?.. Yok.
Sayın Mehmet Sadri Yıldırım, buyurun.
MEHMET SADRİ YILDIRIM (Eskişehir) - Sayın
Başkanım, delaletinizle, aşağıdaki soruları
sormak istiyorum.
Bu sabah, Türk-Sağlık-Sen Eskişehir Şubesi
Başkanından bir faks aldım. Burada, deniliyor ki:
"Sağlık Bakanlığı hastaneleri, Sosyal Sigortalar,
üniversite hastanelerindeki doktorların, hemşirelerin,
sağlık ve röntgen teknisyenlerinin sağlık personeli olarak
kabul edilip, müdüründen bulaşık yıkayan personeline kadar,
bütün bu çalışanların kabul edilmediği bir sağlık
politikasını kınıyoruz. Sağlık hizmetleri bir
bütündür..."
BAŞKAN - Efendim, soru soruyorsunuz...
MEHMET SADRİ YILDIRIM (Eskişehir) - Soru efendim; soru
soracağım, izah edeceğim.
BAŞKAN - Hayır, siz soruyu sorun, kınamayı sonra...
Onlar, kendileri kınasınlar...
MEHMET SADRİ YILDIRIM (Eskişehir) - "Sağlık
hizmetleri bir bütündür. Elektrikçisinin, ambulans şoförünün,
sekreterinin, aşçısının olmadığı bir hastanede,
diğer sağlık personeli sayılan görevliler ne
yapabilir."
Sorular:
1- Sağlık hizmetlerini bir bütün olarak kabul ediyor musunuz?
Şayet, ediyorsanız, tüm sağlık kurumlarında
çalışanları, bu yasadan adilane bir şekilde
yararlandırın.
2- Sizce, hastanelerde, sadece, doktor, hemşire, sağlık
ve röntgen teknisyenleri mi hastalık riski taşıyor; diğer
çalışanlar bu riski taşımıyor mu?
3- İki yıllık önlisanslarını
tamamlamalarına rağmen, ekgöstergelerinde artış olmayan
sağlık hizmetleri personelinin mağduriyetleri ne zaman
giderilecek?
4- Devlet hastaneleri, doğumevleri ve Sosyal Sigortalar Kurumuna
bağlı sağlık birimleri, zaten, eşit olmayan döner
sermaye katkı payı almaktayken, YÖK'e bağlı üniversite
hastanelerinde, döner sermayeden istifade edenlerin payları
artırılacak mı?
5- Genel sağlık sigortasını çıkarmayı
düşünüyor musunuz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Sayın Gözlükaya, buyurun efendim.
MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) - Sayın Başkanım,
aracılığınızla, Sayan Bakanımıza bir iki
sorum olacak, kısaca arz edeceğim.
Bu yasayla -inşallah hayırlı olacak bir yasadır- 9
100 yeni kadro alınıyor. Sayın Bakan da dinlerse...
Dinlemiyorlar efendim...
Şimdi, bunlar, sözleşmeli olarak, ücretleri döner sermayeden
ödenmek üzere alınıyor. Bildiğiniz üzere, hastanelerimizin birçoğunda
döner sermaye geliri fazla, bazılarında da az.
Birinci sorumu soruyorum: Döner sermaye geliri az olan hastanelerin
personel eksikliklerini nasıl karşılamayı
düşünüyorsunuz?
İkinci sorumu soruyorum: Bu 9 100 personeli kim alacak? Hastane mi
alacak? Bakanlık mı alacaktır? Her iki halde de, nasıl
alınacaktır? Merkezî usulle mi alınacak, yoksa mülakatı
olan klasik usulle mi alınacaktır? Yasada sözleşmeli
olacağı belli ve ne zaman alınacaktır? Çünkü, burada bir
endişe içerisindeyiz, bu personelin alınma şeklini kesin olarak
bilmemiz lazım, bir partizanlığı önleme
açısından.
Bir de, Sayın Bakanımız bizlere birer yazı
gönderdiler, şu anda, memur alımları, tayin ve nakiller
durdurulmuştur demektedirler. Bununla da ilgili bir açıklama
yaparlarsa, memnun olurum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Ben teşekkür ederim Sayın Gözlükaya.
Sayın Polat, buyurun efendim.
Kısa ve öz...
ASLAN POLAT (Erzurum) - Çok kısa olacak Sayın Başkan...
Sayın Bakanımızın, biraz evvel yapmış
olduğum konuşmaya cevap vermesini, bunu üniversite
hocalarının da beklediğini belirtir, saygılar sunarım.
BAŞKAN - Sizin konuşmanıza Sayın Bakan cevap
versin...
ASLAN POLAT (Erzurum) - Evet...
BAŞKAN - Yazılı mı, sözlü mü?.. Onu söylemediniz...
ASLAN POLAT (Erzurum) - Sözlü, sözlü... Burada... Bekliyoruz...
BAŞKAN - Böyle bir soru olmaz; ama, artık, bilmiyorum...
Sayın Karapaşaoğlu, buyurun efendim.
MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Sayın
Başkanım, delaletinizle, şu konuya bir açıklık
getirmesini talep ediyorum Sayın Bakanımızdan.
Şimdi, bakanlıkların meslek liseleri var.
Sağlık Bakanlığımızın da sağlık
meslek lisesi var. Bu meslek liselerinde mesleğe dönük yoğunluklu
eğitim yapılır. Şimdi, bu meslek lisesi mezunlarının
tekrar memur imtihanına alınarak genel kültür imtihanında
başarılı olmasını beklemek doğru bir
anlayış mıdır; yoksa, Sağlık Bakanımız,
sağlıktan sorumlu Bakanımız doğrudan bu meslek lisesi
mezunlarını kendi hastanelerinde, kendi kurumlarında görevlendirmek
gibi bir girişim içinde midir efendim?
BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.
Sayın Kemal Vatan, buyurun efendim.
KEMAL VATAN (İzmir) - Sayın Başkan,
aracılığınızla Sayın Bakandan
aşağıdaki sorularıma cevap bekliyorum.
Çalışma yaşında ve sağlam durumda olup da
iş aramayan ve çalışmaya hiç niyeti olmayanlara verilen
yeşilkartlar periyodik olarak kontrol ediliyor mu? Gerçek hak sahibi
olmayanlara verilen yeşilkartlardan hiç geriye alınan oldu mu?
Haksız yeşilkart veren komisyonun sorumluluğu var
mıdır? Varsa, müeyyideler nelerdir? Yeşilkart verme prosedürü
kriterlerinin tekrar değerlendirilmesi çalışmaları
düşünülmekte midir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Ben teşekkür ederim.
Sayın Akın, size söz vereceğim; ama, kısa olursa...
lütfen... Bakan Bey cevap verebilsin, 5 dakika doldu.
Buyurun.
MURAT AKIN (Aksaray) - Sayın Başkan,
aracılığınızla, Sayın Bakanıma
aşağıdaki sorumu tevcih ediyorum.
Sayın Bakanım, Aksaray İlinde kasabaların büyük bir
kısmının ebe ve hemşire açığı var. Bu
alınacak olan personelden Aksaray Yenipınar, Kutluköy, Camiliören,
Camili Kasabaları gibi, Helvadere, Ihlara... Bir kere, Ihlara'da malum
Ihlara Vadisi var doktor açığı -sağolsun- bu yıl
kapandı. Bu yardımcı elemanlar dahil bunlardan Aksaray
İlinin 80 tane sağlık ocağına kaç tane eleman
vereceksiniz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Ben teşekkür ederim efendim.
MURAT AKIN (Aksaray) - Bilhassa, Yenipınar Köyümüzü üç gün önce
ziyaret ettim, köye beş katlı çok güzel bina yapmışlar;
ama, bir ebesi, bir hemşiresi, bir doktoru yok; bilhassa onu istirham
ediyorum Sayın Bakandan.
BAŞKAN - Bu, sual de değil, talep oldu şimdi; sonra,
sözünüzü kesince vatandaş bana kızıyor.
Sayın Bakan, buyurun.
SAĞLIK BAKANI OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri...
BAŞKAN - Süreniz 4 dakika Sayın Bakan.
SAĞLIK BAKANI OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) - Kaç dakika
efendim?
BAŞKAN - 4 dakika.
SAĞLIK BAKANI OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) - Yeter mi
dersiniz, çok soru var ama.
BAŞKAN - Yazılı cevap verebilirsiniz.
SAĞLIK BAKANI OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) - Peki; bir
kısmına cevap vereyim izin verirseniz.
Sayın Gören, şartlara göre hazırlanmış bir yasa
tasarısıdır diyor; hayır, çalışmayı
özendiren bir yasa tasarısıdır.
Yine, sağlıkocaklarına gelen hastalardan, sosyal
güvencesi olanlardan birinci basamak tanı ve tedavi hizmeti verilenlerin,
sadece, sevk kâğıdını veya emekli karnesini ibraz etmesi
söz konusudur. Sosyal güvencesi olmayan hiç kimseden,
sağlıkocaklarında ücret alınmayacaktır.
Sayın Konukoğlu, kaynakların verimsiz
kullanıldığını söyledi; biz aksini iddia ediyoruz. Bu
personeli nerede görevlendirecekler dediler. Şu anda, Gaziantep'te ebe
doluluk oranı yüzde 54, hemşire doluluk oranı yüzde 37'dir;
dolayısıyla, Gaziantep İli, standart kadrosunun yüzde 37'si ile
çalışıyor, orada görevlendireceğimiz açıktır.
Yine, özel sağlık kuruluşları, akreditasyonla ilgili
görüşler ifade edildi, sağlık kuruluşlarının
yerel yönetimlere teslim edilmesi söylendi. Şu anda, Türkiye'de,
belediyelere ait hastanelerin durumu hepinizin malumudur; birçok hasta gidip
orada tedavi olmak istemez.
Özellikle Sayın Polat, üniversite hocalarından
aldığı bir belge üzerinde görüşlerini ifade ettiler.
Üniversite hocaları, Türkiye'de kümülatif ebe sayısının,
geçmiş, sağlık meslek liselerine ait olanlarını
veriyorlar. Bugün, üniversitelerimiz yılda 800 sağlık
elemanı yetiştirmek üzere öğrenci alıyorlar.
Sağlık Bakanlığına bağlı, şu anda faal
olan 5 670 sağlıkocağımız, 11 000 sağlık
evimiz var. Yılda 800 öğrenci alarak-sağlık memuru, ebe,
hemşire olarak- bunu nasıl karşılayacaklar? Üniversiteler,
acaba kendi hemşire ihtiyaçlarını karşılayabiliyorlar
mı? Sağlık Bakanlığı hastanelerinin, şu anda,
ebe, hemşire doluluk oranı üniversitelerden çok daha iyidir.
Ayrıca, yüksek hemşire özelliğini taşıyan
hemşirelerden, Erzurum Devlet Hastanesinde kaç tanesi
çalışıyor, kaç tanesi görev kabul etmiştir? Sayın
Polat'a, özellikle cevap olarak sormak istiyorum.
Biz Sağlık Bakanlığı olarak, Türkiye'nin
ihtiyaçlarını ortaya koymak zorundayız. Dolayısıyla,
iki yıl içerisinde 7 000 sağlık personeli emekli olan bir
bakanlık, geleceğe ait ihtiyaçlarını 800 öğrenciyle
karşılayamaz. Sağlık Bakanlığının,
yardımcı sağlık personeline şu andaki ihtiyacı 76
000'dir. Türkiye Büyük Millet Meclisine teşekkür ediyorum, 37 000'ini bir
kanunla tahsis etti; ancak, bunun sadece 9 600'ü yerleştirildi, 2 000'i
de, zannediyorum, Devlet Personel Başkanlığı
tarafından, iki ay içerisinde yerleştirilecektir.
Dolayısıyla, iki yılda boşalan kadronun sadece yüzde 80'ini
doldurabildik; bunu ifade etmek isterim.
Üniversiteler, kendi içlerine kapanmışlar, bu yolla
üniversitelere verilecek ödeneğin hesabını yapıyorlar;
Türkiye'nin, kaç ebeye, kaç hemşireye, kaç sağlık memuruna, kaç
laboranta ihtiyacı var, bunu söylemiyorlar ve böyle bir endişeleri de
yoktur.
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.
SAĞLIK BAKANI OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) - Ben
teşekkür ediyorum.
En son, yeşilkartlarla ilgili...
MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) - Sayın Başkan, sorduğumuz
sorulara, canlı yayında cevap versin Sayın Bakan.
Yazılı cevap...
BAŞKAN - Süresi bitti efendim...
Sayın Bakan, çok kısa olarak cevap verir misiniz efendim.
SAĞLIK BAKANI OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) - Kısa
olarak cevap vereyim efendim.
Personelin nasıl alınacağı ile ilgili soru soruldu.
Personel, merkezî sınavla alınacaktır.
Bir arkadaşımız, bu sınavların, genel kültür
sınavı şeklinde olduğunu söyledi. Evet, o konuda, ben de,
sizinle aynı endişeyi taşıyorum. Yeni sınavın,
meslekî bilgiyi sorgulayan bir sınav olması zorunluluğu var.
Devlet Personel Başkanlığıyla görüşmelerimizi
sürdürüyoruz; çünkü, müfredatı sorgulamayan bir sınav yeteneği
ölçemez. O konuda sizinle hemfikirim.
MURAT AKIN (Aksaray) - Sayın Bakanım, Aksaray'daki boş
kadroları dolduracak mısınız?
SAĞLIK BAKANI OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) - Efendim,
Aksaray'a yeni kurayla personel gönderildi; ancak, sizin de ifade
ettiğiniz gibi, hekim açığı yok; ama, Türkiye genelinde
doluluk oranında ciddî sıkıntılarımız var.
Şu anda hemşire doluluk oranı Aksaray'da yüzde 33, ebe doluluk
oranı yüzde 26'dır efendim.
BAŞKAN - Sayın Bakanım, Sayın Gözlükaya'nın
sormuş olduğu "nasıl alacaksınız" konusuna
açıklık getirebilir misiniz efendim.
SAĞLIK BAKANI OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) - Efendim,
merkezî sınavla alınacağına dair bağlayıcı
hüküm var. Dolayısıyla, bunlar merkezî sınavla alınacak;
ancak, döner sermayeyle çalıştıracak hastane kendisi seçecek,
kendine uygun, imtihanı başarmış elemanlar arasından
seçecektir.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim.
Efendim, geçici 2 nci madde üzerindeki görüşmeler, sorular
bitmiştir.
Geçici 2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Geçici 3 üncü maddeyi okutuyorum:
GEÇİCİ MADDE 3. - Ekli (1) sayılı listede yer alan
kadrolar ihdas edilerek, 190 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye ekli
(1) sayılı cetvelin Sağlık Bakanlığına ait
bölümüne eklenmiştir.
BAŞKAN - Geçici 3 üncü madde üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu
adına, Gaziantep Milletvekili Sayın İbrahim Konukoğlu
buyurun. (DYP sıralarından alkışlar)
DYP GRUBU ADINA İBRAHİM KONUKOĞLU (Gaziantep) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sağlık
Bakanlığına Bağlı Sağlık Kurumları ile
Rehabilitasyon Tesislerine Verilecek Döner Sermaye Hakkında Kanun ve 190
Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının geçici 3
üncü maddesi üzerinde Doğru Yol Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Grubum ve şahsım adına Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, geçici 3 üncü maddeyle 9 110 kadro ihdas
edilmektedir. Bu kadrolara, yaklaşık 5 000 hemşire, 1 000
sağlık memuru 700 şoför, 1 000 bilgisayar elemanı, 500-600
civarında da memur alınacaktır. Yalnız, bu memurlar,
sözleşmeli alınacak ve ücretleri döner sermaye tarafından
karşılanacaktır. Bu durumda, personel eksiği olan, ancak
döner sermaye geliri yetersiz olan hastaneler ve taşradaki
kuruluşlara personel alma imkânı yoktur. Alınacak olan bu
sağlık elemanları, daha çok Ankara, İstanbul, İzmir
gibi merkezî yerlere ve döner sermaye gelirleri yüksek olan yerlere
alınacaklardır.
Bu personelin alınma şekli hakkında tereddütlerimiz
vardı; Sayın Bakan, bu
tereddütlerimizi -kayda geçmesi açısından söylüyorum- izale etti.
Bunların, devlet memurluk sınavıyla
alınacaklarını ve sanıyorum, mülakat da
yapılmayacağını belirttiler. Bu yüzden, bu şekilde
alınacak olmaları bizi rahatlattı.
Bu 9 110 personelin, merkezî sistemle büyük şehirlerde istihdam
edilmesi, sorunu çözmüyor. Biliyoruz ki, Sağlık Bakanlığında
büyük bir açık var. Nitekim, geçen sene, 37 500 kadro isteği
geldiğinde, biz, hekim kökenli arkadaşlar, hep beraber, muhalefet
iktidar demeden, bu 37 500 kadro için Sağlık Bakanlığına
destek olduk, hatta artırmaları yönünde de kendilerine ricada
bulunduk; ancak, bu 37 500 kadro hâlâ alınmamış, büyük bir
açık var, bu 37 500 kadronun, maalesef, 9 100'ü bu şekilde
taşrada, perifere veya ihtiyacı olan yerlerde değil, daha çok
merkezde görevlendirilecek. Tabiî, bu da hoş değil; çünkü, döner
sermaye geliri az olanlar ve taşradaki kuruluşlar, maalesef, büyük
bir personel sıkıntısı içerisindedir. Biraz önce Sayın
Bakan, kendi memleketim Gaziantep'te hemşire oranının yüzde 37
olduğunu, gerisi-nin boş olduğunu; ebe oranının yüzde
54 olduğunu, yüzde 46'sının boş olduğunu ifade
ettiler. Demek ki, yarısı boş ve bunlar yine alınamayacak.
Bu nedenle, buna, olumsuz oy vereceğimizi belirtiyor, kanunun ülkemize,
sağlık camiasına hayırlı olmasını diliyor,
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Konukoğlu.
Fazilet Partisi Grubu adına, Adana Milletvekili Sayın Ali
Gören.
Buyurun efendim.
FP GRUBU ADINA ALİ GÖREN (Adana) - Muhterem Başkanım,
Muhterem Bakanım ve değerli bürokratları, kıymetli
arkadaşlarım; biraz önce, konuyla ilgili, görüşülmekte olan
döner sermaye yasa tasarısıyla ilgili görüşlerimin bir
kısmını açıklamıştım; tenkit ve katkı
konusundaki görüşlerimden sonra, önerilerimiz olduğunu ifade
etmiştim. Bu önerileri kısmen izah ettim; şimdi, devam ediyorum.
Birinci olarak, Sağlık Bakanlığı hizmetlerinin
yerel yönetimlere devrinden bahsetmiştim ve bu hususta Adana'dan da bir
örnek vermiştim. Muhterem Bakanım, biraz önceki cevabında,
belediye hastanelerindeki laçkalığı ve işlemezlik
özelliklerini vurguladılar. Tabiî ki, bunları ayrıca Muhterem
Bakanımızla da detaylı görüşmemiz gerekiyor. Sadece, bugün,
belediye hastanelerinde sürdürülen ve sadece belediye
başkanlarının çiftliği mesabesinde olan hastaneleri
kastetmedik. Yerel yönetimler deyince, belediye başkanıyla,
valisiyle, sağlık müdürüyle ve yörenin ileri gelenleriyle
oluşturulacak bir bölgesel sağlık konseyinin, o bölgenin
ihtiyaçlarını hem sorumlu hem yetkili olarak en iyi şekilde
uygulamasını amaçlayarak bahsettik ve bunun yararlarını ve
işleme kolaylıklarını da, her zaman ifade etmeye ve
açıklamaya muktediriz.
Ayrıca, Sağlık Bakanlığının, ülke
genelinde, kaliteli, etkili, yeterli, ulaşılabilir ve herkese
eşit oranda uygulanan bir sağlık hizmetinin yürütülmesinde
standart belirlemeyi ve bu kaliteyi muhafaza etmeyi, hem kontrol hem de tavsiye
ederek, sağlamasının zaruretine de işaret ettik. Belediye
hastanelerindeki laçkalıktan, belediye başkanlarının ve o
hastanelerin işlemezliği kadar, bugün, Sağlık
Bakanlığının da bir otorite olarak sorumlu olduğunu
ayrıca vurgulamamızda yarar var.
Diğer bir konu olarak -üçüncü sırada- en önemli aksaklık
unsurunu vurgulamak istiyorum. Bugün, ülkemizde bir keşmekeş
süregelmektedir; hasta doktora para vermektedir, hasta hastaneye para
vermektedir, hastane doktora para vermektedir ve bu para ilişkisi,
insanlar arasında kısmen açık kısmen kapalı ortamlarda
oluşmakta ve herkes birbirinden nasıl daha fazla para
alabileceğinin hesabını yapmaktadır.
Değerli arkadaşlarım, arzu edilen ideal sistemde ve daha
önce hazırlanmasında da katkıda bulunduğum sağlık
yasa tasarısında bu çok güzel vurgulanmıştır.
Doktor-hasta, hasta-hastane arasında para ilişkisinin kesin olarak
ortadan kalkması lazım ki, insanına göre, parasına göre,
kesesine göre değil; insan olma, vatandaş olma özelliği her
şeyin üzerinde bir değer olarak görülen bir anlayış
meriyete, yürürlüğe girsin. Dolayısıyla, Muhterem
Bakanımdan ve özellikle değerli hükümet üyelerinden, hiç olmazsa,
hazırlanmış olan -eğer, bugün, halen daha, düzeltilmesi, revizyonu
ihtiyacı varsa- sağlık yasa tasarısının bu hükümetin
bir katkısı olarak gündeme getirilmesini talep ediyor ve muhalefet
olarak da bizim desteklemek gibi bir erdemi göstereceğimizi şimdiden
ifade etmek istiyorum.
Dolayısıyla, döner sermaye de verilse, bu para konusu
gündemden kalkmadığı müddetçe, muayenehaneler bu şekilde
çalışmaya devam ettiği müddetçe, muayenehanesi olan olmayan
hekimler arasındaki, başhekimin alacağı yüzde 200'le
başhekim yardımcıları arasındaki çelişki,
başhekimlerin amiri durumunda olan, sicil amiri olan sağlık
müdürlerinin "başhekimler alıyor, biz almıyoruz" gibi,
daha bugünden sakatlığı ve aksaklığı ortada,
herkesin gözüne batan bu sistemde çözüm getiremeyeceğimizi vurgulamak
istiyorum.
Değerli Bakanım, değerli arkadaşlarım;
Sağlık Bakanlığına genel bütçeden mümkün olduğu
kadar artırımı sağlamakta ve bu artan miktarı, bugünkü
hantal işleyişe, 210 000 kişiyle yürüyemeyen, bir 10 000
kişi daha alınsa, 220 000 kişiyle nasıl yürüyeceği bir
türlü izah edilemeyen hantal yapıya değil, yerel yönetimlerin
katkısıyla oluşturulan aktif bir yürütmeyle, özellikle temel
sağlık hizmetlerinin yürütülmesine yönlendirmekte yarar vardır.
Sayın Bakanım, dün, konuşmasında çok güzel ifade
buyurdular, yerel olarak, İzmir'den, Elazığ'dan çok güzel
örnekler verdiler. Demek ki, yerel yönetimlere, yerel yetkililere yetki
verildiğinde ve işlemler oralara havale edildiğinde, fevkalade
güzel bir şekilde işlemler yürüyecek, vatandaşımıza,
yetkililere hem sorumluluk hem yetki verildiğinde, bunun çok güzel
örnekleri her zaman için ortaya çıkabilecektir.
Muhterem Başkanım, Değerli Bakanım, değerli
arkadaşlarım; bu önerilerimiz ve başta
yaptığımız tenkitlerin ışığında,
eğer, şu an için ortaya koyacak bir sağlık yasa tasarısını
henüz netleştiremediysek, hiç olmazsa, sağlık personeline
verilmesi gereken miktarın, çok daha yaygın, özellikle genel bütçeden
çok daha aktif bir şekilde ücret verilmesi konusunda daha önce
verdiğimiz kanun teklifinde vurguladığımız üç unsur
var. Bunu, sağlık personeli değerli meslektaşlarım
adına tekrar vurgulamakta yarar görüyorum.
Bunlardan birincisi, sağlık personelinin ücretinin,
yaygın bir şekilde, genel bütçeden, esas maaşa yönelik olarak,
mümkün olduğu kadar -biz, o zaman yüzde 100 talep etmiştik-
artırılması.
İkincisi -özellikle altını çizerek vurguluyorum,
defalarca da sayın konuşmacılar tarafından ifade edildi-
meslektaşlarımın maruz kaldığı
bulaşıcı hastalıkların (AIDS, tüberküloz, hepatit gibi
ve buna benzer hastalıkların) veya bulundukları ortamda kimyasal
maddelere maruz kalmaktan dolayı karşılaştıkları
risklerin ve diğer yönden çalışmanın
ağırlığı ile toksik maddelerle
karşılaşmalarından doğan risklerin sağlık
personelinin bünyesinde oluşturduğu tahribatın gözönüne
alınmasıyla, diğer mesleklerde uygulanan yıpranma
zammının, özellikle çalışma sürelerine ilave edilmesini ve
bu yönde sağlık personelinin gözetilmesini özellikle arz ve rica
ediyorum.
Üçüncü olarak da, yine aynı kategoriden olmak üzere, nöbet
sisteminin Sağlık Bakanlığı bünyesinde çok adaletsiz
bir şekilde yürütüldüğünü dikkatlerinize sunmak istiyorum ve bu
nöbetlerden birinden sonra maruz kaldığım pnömoninin
acısını halen duyuyor; bu işi, bu
sıkıntıları yaşamış bir kardeşiniz
olarak nöbet sonrası iznin mutlaka sağlanmasını önemle
altını çizerek vurguluyorum arkadaşlar; çünkü, Sağlık
Bakanlığına bağlı hastanelerde ve üniversitelerde,
sağlık sektörümüzde çalışan insanlar, bir gün boyunca
çalışıyorlar, o gün, akşam nöbete devam ediyorlar, gece
boyunca hiç istirahat etmeden çalışmak zorunda kalınabiliniyor,
ertesi gün de yine akşama kadar, bu 36 saati bulan çalışma
süresi içerisinde tempoda bir yavaşlama dahi yapamazsınız, bu
husus hiç dikkate alınmaz. Arkadaşlarımızda,
meslektaşlarımızda bu hususta çok ciddî bir yıpranma söz
konusudur.Özellikle, Muhterem Bakanımızın ve Bakanlık
yetkililerinin bugünden alacakları bir tedbirle, bir tamimle bunu ülke
genelinde çözebiliriz, halledebiliriz.
Değerli arkadaşlarım, sözlerimin sonunda,
Sağlık Bakanlığı bünyesinde, eğer, biraz önce
sıraladığımız önerileri sağlayamıyorsak,
tenkitleri dikkate alma imkânımız yoksa, şunu bilelim ki,
arkadaşlarım, Sağlık Bakanlığı
başında her ne kadar bu işte iyiniyeti olduğunu iddia eden
ve bunu göstermeye çalışan kardeşlerimiz de olsa,
meslektaşlarım da olsa, Sağlık Bakanlığı ve
diğer bakanlıklar -hükümetimizin dikkatine arz ediyorum- çok ciddî
bir hantallaşmaya doğru, zaten bugün geldiği hantallıktan
daha ileriye gitmek üzeredir.
BAŞKAN- Efendim, süreniz bitmek üzere; toparlarsanız minnettar
kalırım.
ALİ GÖREN (Devamla)- Bitirmek üzereyim efendim.
Değerli arkadaşlarım, bu hantallığa çözüm
bulamadığımız takdirde, bakanlıkların
bünyesindeki aksaklıkları ve sıkıntıları gidermek
mümkün olmamaktadır ve son günlerde devlet huzurunu kaçıran, devlet
krizini gündeme getiren olaylar her bakanlıkta söz konusu olabilir. Bu
aksaklıkların bir tarafından tutan bir gizli yetkili,
bakanlarımızı dışlayıp "bakanın çizin
üstünü, düğmeye biz bastık" diye değişik ithamlarda
bulunabilir. Dolayısıyla, bu ağır aksak giden, hantal
giden, bakanlarımızın kontrol edemediği bu yapıyı
kökünden değiştirmeye ve herkese yetki ve...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ALİ GÖREN (Devamla)- Bitirmek üzereyim efendim; son cümlem.
BAŞKAN- Efendim, maddeyle hiç alakalı olmayan düğme
problemini açtınız; bir. İkincisi, size cevap verecek insanlar
burada olmayınca niye şey yapıyorsunuz? Bir toparlarsanız
memnun olurum efendim.
ALİ GÖREN (Devamla)- Toparlayayım efendim.
Efendim, son söz olarak, bu döner sermaye yasa
tasarısını, meslektaşlarımıza küçük bir
katkı bile getirmesi pahasına desteklediğimizi ve olumlu oy
vereceğimizi; ancak, bünyesinde bulundurduğu mahzurların da,
Anamuhalefet Partisi Grubu adına konuşurken dikkate
sunulmasının bir zaruret olduğunu takdirlerinize arz ediyorum.
Biraz önce söylemeye çalıştığım, hem
Sağlık Bakanlığımızda hem de diğer
konulardaki hantallığın da hükümet tarafından dikkate
alınarak, böyle palyatif tedbirlerle çözülmeyecek kadar kompleks ve hantal
bir özellik taşıdığını ve bunun çözümünün bu
Meclisin görevi olduğunu; hükümetin, bu hususta sorumluluğunun her
gün omuzlarında olduğunu hatırlatarak hepinize en derin
saygılarımı sunuyorum.
Bir küçük hatırlatma. Dünkü konuşmalarda Muhterem
Bakanımıza bir soru soruldu. Deprem bölgesine Dünya Bankası
tarafından gönderilen yüksek oranda bir paranın sağlık
sistemi için kullanılmadığı yönündeki soruya cevap alamadığını
söylememi arkadaşımız rica ettiler; bunu da buradan ifade
ediyorum.
Saygılar sunuyorum.
BAŞKAN- Sayın Bakan, dün süresi bittiği için
yazılı cevap vereceğini ifade etmişti efendim. Bugün bu
maddede varsa ifade edebilirler.
ALİ GÖREN (Adana)- Ben kaçırdım efendim, sağ olun.
BAŞKAN- Teşekkür ederim efendim.
Gruplar adına başka söz isteyen?.. Yok.
Şahsı adına, Antalya Milletvekili Sayın Nesrin Ünal;
buyurun efendim.
Süreniz 5 dakikadır.
NESRİN ÜNAL (Antalya) - Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; saygılarımla selamlayarak, şahsım
adına, 568 sıra sayılı kanun tasarısının
geçici 3 üncü maddesi hakkında
sözlerime başlıyorum.
Tıp fakültelerindeki eğitimin ne kadar ağır
olduğu ve sağlık çalışanlarının da ne kadar
zor şartlarda çalıştığını, hepimiz bilmekteyiz.
Ben, sizlere, bir gecelik nöbet karşılığı
sağlık çalışanlarının kaç lira
aldığını söylemek is-tiyorum; uzman hekim 7 300 000 lira,
pratisyen hekim 6 milyon lira, lise mezunu hemşire 3,5 milyon lira,
üniversite mezunu hemşire ise, bir gecelik nöbet karşılığı,
devletten, sadece 5 milyon lira almaktadır ve herkes sıcak
yatağında yatarken, çocukları evde hastayken, ateşliyken
başkalarına emanet eden bu insanlar, gelip, insanlarımıza
şifa dağıtmaktadırlar; ama, biz, bunların
emeğinin karşılığını verememekteyiz.
Bu kanunla, bir nebze de olsa hem bunların durumunun düzeltilmesi
hem de sağlık ocaklarından devlet hastanelerine döner sermaye
almak için gelen hekimlerin sayılarının düşürülmesi
amaçlanmaktadır ve birinci basamak sağlık hizmetleri de
kuvvetlendirilecektir.
Şu anda, Türkiye'de, ciddî şekilde yardımcı personel
ihtiyacı vardır; bunu, biz, Antalya'da bile yaşamaktayız
Türkiye'nin en gözde şehri olmasına rağmen. Ayrıca,
ilçelerdeki ambulansları da, belediyelerden aldığımız
geçici şoförlerle çalıştırmaktayız. Bu yüzden, bu
kadroların yeterli olduğuna inanmıyorum ve Sağlık
Bakanlığının daha çok kadroya ihtiyacı olduğuna
inanıyorum.
Ayrıca, bu konuşmamla, kalkınmada öncelikli yörelerin
düzeltilmesini istiyorum; çünkü, Antalya'nın Gündoğmuş, Akseki
ve İbradı ilçelerinin merkezle aynı tutulması ya da
Ankara'nın Güdül, Nallıhan, Çamlıdere gibi ilçelerinin Ankara
merkezle aynı tutulması, merkezlerde yığılmaya neden
olmaktadır.
Bu vesileyle, bu kanun tasarısının, hem çalışanlara hem de
milletimize hayırlı olmasını diliyor, Sağlık
Bakanımıza da, bu adımdan dolayı teşekkür ediyorum.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.
Süreyi çok iktisatlı kullandığınız için, bir
kere daha teşekkür ediyorum; darısı Sayın Aslan
Polat'ın başına.
Sayın Polat, buyurun efendim. (FP sıralarından
alkışlar)
ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Şimdi, tasarının bu maddesiyle 9 100 adet kadro
ihdası var. Sayın Bakan, hem burada hem de Plan ve Bütçe Komisyonunda
-tasarıda da var- döner sermayeden alınacak meblağla
karşılamak üzere, 9 100 adet kadro aldığını
söylüyor. Sayın Bakana da, bunu niye böyle yaptığı
söylendiği zaman, gerekçe olarak -ben, esas, onun için biraz
konuşacağım- İstanbul'dan misal verdi; İstanbul'daki
birtakım hastanelerdeki ebe ve hemşire açıklarından
bahsetti ve şunu söyledi; aldığımız 37 000 adet
kadroyu, ağırlıklı olarak, kalkınmada öncelikli
yörelere vereceğiz; İstanbul, Ankara gibi büyük vilayetlerimizde
büyük açığımız var, buraları da bunlardan
karşılayacağız demek istedi. Yani, ne demek oluyor; bu 9
100 adet kadronun büyük bölümü -para, döner sermayeler nerede; büyük illerde-
büyük illere alınacak demek oluyor bu. Öyle anladım ben; yanlış
anladıysam düzeltsin.
Yalnız, Sayın Bakanım, bakın, önümde, yine, bizzat
Devlet Planlama Teşkilatının verileri var; öyle muallak
konuşmayalım; verilerden konuşalım. Devlet Planlama
Teşkilatı verilerinde "hekimlerimizin yüzde 40'ı, hastane
yataklarının da yüzde 38'i, nüfusun yüzde 25,6'sının
yaşadığı 3 büyük ilde toplanmıştır"
deniliyor. Ne demektir bu; çok matematiksel bir oran var, yüzde 25 nüfus olan
yerde yüzde 40 doktor var. Ne demektir; yüzde 60 fazlalık var; yani,
Türkiye ortalamasına göre, sizin o boş dediğiniz yerlerde,
vilayetlerde, Türkiye ortalamasına göre yüzde 60 fazla doktor oluyor.
Evet, İstanbul, Ankara, İzmir'e de doktor gelsin, ben bir
şey demiyorum; orada nüfus çok diye konuşuyoruz; ama, bu Türkiye
ortalamasının üzerinde doktor olduğunu, Devlet Planlama
Teşkilatı, zaten orada tespit etmiş. Esas büyük açık,
Doğu ve Güneydoğu Anadolu ve Orta Anadolu gibi kırsal
bölgelerimizde. Bu, matematiksel ispatıdır; sizin Devlet
Planlamanın anketleridir. Onun için, siz, doktor tahsis edecekseniz, önce
Doğu ve Güneydoğu Anadolu'nun kadrosunu tamamlayın diyorum.
Bakın, yine bir anket, Sağlık
Bakanlığının anketlerinde deniliyor ki: "10 000
kişiye düşen yatak sayısı olarak Marmara Bölgesinde 18,8;
Ege'de 20, Doğu Anadolu'da 16, Güneydoğuda 10 hastane yatak
sayısı var." Buna göre, yine, Doğu ve Güneydoğuda 10
000 kişiye düşen yatak sayısı Türkiye'nin batı ve Ege
sahillerinden daha azdır. Onun için, siz evvela hizmete buralardan
başlayın.
Sayın Bakanım, şimdi bir de "hep beni tenkit
ediyorsun" diyorsun. Hep tenkit etmem ben teşekkür de ederim. Mesela,
bakın, bugün sizin yanınıza geldik Köprüköy ilçe tipi
sağlık ocağına 20 milyar lira para vereceğinizi
söylediniz; teşekkür ediyorum.
Pazaryolu'nda bizim bir hemşerimiz hastaneye
yatmıştı... Sizden lojman için 50 milyar lira istedi,
vereceğinizi söylediniz; teşekkür ediyorum. (MHP
sıralarından gürültüler, anlaşılmayan müdahaleler)
BAŞKAN - Laf atmayın efendim...
ASLAN POLAT (Devamla) - Yine, Aşkaleliler sizden bir böbrek diyaliz
bölümü açmanızı istediler...
BAŞKAN - Sayın Polat, bir dakika...
CEMAL ENGİNYURT (Ordu) - Sayın Başkanım, laf
atmıyoruz; "parayı teslim alıyor, Aslan reklam
yapıyor" diyorum.
BAŞKAN - Efendim, söz hakkınızı
kullandığınız zaman söylersiniz. Sayın Polat'ı
rahat bırakın; fikrini söylemeyecek mi yani?
Buyurun Sayın Polat.
ASLAN POLAT (Devamla) - Tabiî
Şimdi Aşkaleliler telefon açtılar, bir böbrek
yetmezlikleri var, diyaliz ünitesi istediler, o arada bir Aşkaleli
olduğuyla övünen bir MHP'li milletvekili arkadaşımız var,
onun vasıtasıyla Bakana söyledik, o biraz pek olumlu bakmadı ki,
Bakan da ona pek olumlu bakmadı, öyle hissettim. Bu böbrek ünitesi giderse
Aşkale'ye o arkadaşın tesiriyle gidecek, gitmezse de onun
olumsuz bakmasından gitmeyecek; Aşkalelilere söylüyorum. Herkes
yerini bilsin.
Şimdi, ben Oltuluların sizden isteğini söylüyorum
Sayın Bakanım. Oltulular diyorlar ki: "Bizim 40 civarında
fiilen diyaliz hastamız var, Erzurum'a gidiyorlar, 20 civarında da
hastamız var, Oltu'da diyaliz ünitesi olmadığı için onlar
da başka vilayetlere gittiler, 60 civarında diyaliz hastamız
var." Oltu'ya bir diyaliz ünitesinin kurulması çok acil ister. Ben
bunu üç yıldan beri söylüyorum hiçbir bakan şu ana kadar
yapamadı. Eğer, siz yaparsanız yine size buradan teşekkür
ederim.
Yine, Oltulular sizden, kollu röntgen cihazı, 1 adet dizel ambulans
ve Oltu'da 112 acil servisinin açılmasını istiyorlar.
Ben bunları size Plan ve Bütçe Komisyonunda da dedim, şu ana
kadar yapmadınız o yüzden size ben zayıf verdim biraz önce;
eğer yaparsanız ders notunuzu yükseltiriz.
Yine, Oltuluların sizden ek bina isteği var. "Eğer
bunu yapamayacaksınız, belediyenin tahsis ettiği 16 000
metrekare alana 200 yataklı bir hastane yaparsanız daha çok memnun
oluruz" diyorlar. Ve yine Oltulular diyorlar ki: "Her ne kadar
nüfusumuz 30 000 görünüyorsa da bizim sağlık ocağı
kayıtlarına göre 47 000 nüfusumuz var. Sayımda bunlar hep Olur
ve Şenkaya'ya gittikleri için biz burada noksan göründük, esas nüfusumuz
fazla."
Hınıslıların ihtiyacı çok önemli. Onlar da
diyorlar ki: "Bizde bir tek genel cerrahi uzmanımız yok."
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ASLAN POLAT (Devamla) - Sayın Başkanım, 1 dakika ek süre
verirseniz bitiriyorum.
BAŞKAN - Tabiî efendim; buyurun.
ASLAN POLAT (Devamla) - Sayın Bakanım, ben, Plan ve Bütçe
Komisyonunda bunları size söyledim, yine gelmemiş; yine sizin
zayıfınızda. Tekrar ediyorum, Hınıs'ta genel cerrahi
uzmanı yok, çocuk cerrahi uzmanı yok, dahiliye uzmanı yok;
yalnız kadın doğum uzmanı var. Şimdi, sizden bu üç
tanesini istiyoruz. Hınıs da, bizim, vilayet olmak isteyen önemli bir
ilçemizdir.
Yine, Hınıslılar diyor ki: "Biz, 2000
yılında, döner sermayeden 250-300 milyar liralık bir gelir de
çıkardık; ama, bizim yakınımızda bulunan bir
başka vilayete bağlı bir ilçe, döner sermayeden ancak 30 milyar
lira elde edebildi. Bizim döner sermayeden elde ettiğimiz gelirlerden
onlara da gidecekse bizim personelimizin morali bozulur." Buna da bir
cevap vermenizi istiyorlar.
Netice olarak şunu söylüyorum: Devlet Planlama Teşkilatı,
üniversite hocaları zayıf not verebilir; ama, bu dediklerimi
yaparsanız, ben, size, müspet not vereceğimi bildirir, saygılar
sunarım. (FP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Polat.
Görüşmeler tamamlanmıştır.
MURAT AKIN (Aksaray) - Sayın Başkan, benim de söz talebim
vardı.
BAŞKAN - Sorulara geçiyorum efendim.
Buyurun Sayın Enginyurt; şimdi sorun bakalım efendim.
CEMAL ENGİNYURT (Ordu) - Sayın Başkan, delaletinizle
Sayın Bakana sormak istiyorum.
Yaklaşık 150 000 civarında hemşire, sağlık
meslek okullarından mezun olduktan sonra gerek önlisans gerekse
lisanslarını tamamladıktan sonra özlük haklarında bu zamana
kadar hiçbir değişikliğin olmadığını ifade
ediyorlar. Bu personelin özlük haklarında bir değişiklik
yapmayı düşünüyor musunuz?
Bir de, Sayın Aslan Polat, hep, Güneydoğu ve Doğu
Anadolu'da doktor açığı olduğunu söylüyor; Korgan, Kumru,
Aybastı, Ulubey, Gürgentepe ve Akkuş Devlet Hastanelerine uzman
doktor vermeyi düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.
Sayın Bedük, buyurun efendim.
SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Sayın Başkanım,
delaletinizle Sayın Bakanımıza şu sorularımı arz
ediyorum.
Sağlık meslek lisesi mezunları halen önemli ölçüde
iş beklemektedirler, görev beklemektedirler ve sağlık meslek
lisesi mezunları, merkezî sınav sistemine tabi tutulduklarından,
genel kültür üzerinden de değerlendirilmeye tabi tutulmaktadırlar. Bu
itibarla, sağlık meslek lisesi mezunları, diğer meslek
gruplarında olduğu gibi, kendi meslek alanlarıyla ilgili
sınava tabi tutulmadan, âdeta, sınav kazanamamış pozisyona
düşmekte ve dolayısıyla, sağlık meslek lisesi mezunlarını
göreve almak istemenize rağmen, alamadığınızı
geçen dönem bana da ifade etmiştiniz. Şimdi sorum şu:
Sağlık meslek lisesi mezunlarına 37 000 kadro
alınmış olunmasına rağmen bunların sadece 9
000'inin doldurulmuş olunmasını yeterli buluyor musunuz? 37 000
kadro alınmış olunmasına rağmen diğer
kadroların doldurulması için gayretinizi olacak mı ve merkezî
sınav sisteminde, özellikle sağlık meslek lisesi
mezunlarının özel soru sistemine tabi tutulması için Devlet
Personel Dairesini yönlendirmeye hükümet olarak herhangi bir şekilde
teşebbüsünüz olacak mı; birinci sorum bu.
İkincisi, sağlık reformu ve genel sağlık
sigortası ile ilgili olarak uzun bir süre üzerinde çalışma
yapılmış olan teklifimiz şu anda Sağlık
Komisyonundadır. Sağlık Bakanlığı olarak devletin
devamlılığı esasından hareketle, daha evvel,
Doğru Yol Partisi zamanında hazırlanmış ve bugün
Sağlık Komisyonunda bekleyen kanun teklifleriyle ilgili
çalışmanız var mı, bunu tekrar gündeme getirmeyi
düşünüyor musunuz ve bilimsel anlamda hazırlanmış olan bu
tekliflerle ilgili görüşünüz nedir?
Diğer bir sorum; özellikle sivil toplum örgütlenmesi
bakımından söylüyorum: Hemşirelerin oda kurmalarıyla ilgili
bir kanun teklifimiz şu anda Sağlık Komisyonunda
bulunmaktadır. Sivil toplum örgütü olarak bunların örgütlenmesinin
bir insanlık hakkı olduğu varsayımından hareketle,
hemşirelerimizin, gerek özlük hakları ve gerekse hizmetleri
bakımından haklarını en iyi şekilde dile getirmeleri
ve takip etmeleri açısından, örgütlenme hakkı olarak
değerlendirdiğimiz odanın kurulması hususundaki
görüşünüz nedir; şu anda Sağlık Komisyonunda bulunan,
hemşirelerimizin oda kurmalarıyla ilgili teklifimiz hususunda bize
bir desteğiniz olacak mı?
Son sorum: Ankara Sincan Hastanesi 1996 yılı programına
alındı; 1997 yılında temeli atıldı, subasman
seviyesine kadar gelmiş olmasına rağmen tamamlanmadı.
Sayın Bakanım, başlanmış olan bir
yatırımın tamamlanması, devletin ciddiyeti
bakımından da fevkalade önemlidir. Ümit ediyorum ki, sizler, bu
hastanenin tamamlanması hususunda gayret göstereceksiniz. Bu sene,
özellikle 2001 yılında, Sincan Organize Sanayi Bölgesinin orada
olduğunu ve özellikle, önemli bir yerleşim alanı olduğunu
düşünerek, buradaki hastanemizin tamamlanması hususunda
desteğiniz olacak mı?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Sayın Yıldız; buyurun efendim.
SABAHATTİN YILDIZ (Muş) - Sayın Başkan,
delaletinizle, Sayın Bakanıma 3 soru yöneltmek istiyorum; birincisi,
yıllardır mütehassıs doktor açığı devam eden
Muş Devlet Hastanesinin doktor açığının, hiç olmazsa,
büyük bir kısmını önümüzdeki yıl içerisinde kapatmayı
düşünüyor musunuz?
İkincisi, Muş'a 150 kilometre uzaklıkta bulunan Malazgirt
İlçemiz var; beş yıldan fazla bir süredir, 50 yataklı bir
devlet hastanesi tamamlanmış olmasına rağmen, maalesef, 2
veya 3 doktorla hizmet vermeye
çalışılmakta, doktorsuzluktan dolayı yatak hizmetleri
doğru düzgün verilememekte. Buraların sağlık ekibi veya
doktor ihtiyacını ne zaman tamamlamayı düşünüyorsunuz?
Aynı şekilde, Muş-Varto Devlet Hastanesi, doktor
yokluğundan dolayı hizmet
verememekte. Hasköy İlçemizde yeni yapılmış olan 20
yataklı devlet hastanesi, maalesef, doktorsuzluk yüzünden hizmet
verememektedir. Bu ilçelere mütehassıs veya hiç olmazsa birkaç pratisyen hekimi bu yıl içerisinde atayacak
mısınız?
İlçe merkezlerinin dışında, beldelerde bulunan
sağlık ocaklarımız ve köylerdeki sağlık
evlerimizde doktor ihtiyacı bir tarafa bırakılmış,
maalesef; muhtarlarımızın ve belediye
başkanlarımızın, hiç olmazsa, bu sağlık
ocaklarına birer tane de olsa ebe ve hemşire talepleri vardır.
Bu ihtiyaçların, Hiç olmazsa acil olan kısımlarını bu
yıl tamamlamasını sayın bakanımdan bekliyorum.
Saygılar sunuyorum.
BAŞKAN- Sizinki biraz sual değil, yarım konuşma oldu
efendim.
Sayın Karslıoğlu, buyurun.
MUSTAFA KARSLIOĞLU (Bolu)- Sayın Başkanım,
aşağıdaki sorularımı
aracılığınızla sayın bakanıma sunmak
istiyorum:
Sayın Bakanım, her şeyden önce, deprem bölgesinde
verdiğiniz sağlık hizmetinden dolayı size minnettarız.
İki tane sorum var. Bir tanesi, şu an Bolu'ya fondan
yapılacak hastanenin ayrı bir yere yapılma düşüncesi var;
fakat, şu anda, Bolu İzzet Baysal Devlet Hastanesinin
yapıldığı alan 130 000 metrekare; yani, 130 dönüm;
eğer, bu hastaneyi de ayrı bir yere yaparsak Bolu'da üç tane hastane
olacak. Bir bu hastane, bir İzzet Baysal Devlet Hastanesi, bir de
Doğum ve Çocuk Hastanesi. Bilmiyorum, bu fondan yapılacak hastaneyi
de İzzet Baysal Devlet Hastanesinin yanına yapamaz mıyız?
İkincisi de -bu yönde de çok büyük hizmetleriniz geçti- Akçakoca
İlçesine 11 yıldan bu yana yapılmakta olan 100 yataklı
devlet hastanesi, katkılarınızla epey hızlanmış
bir durumda; fakat, geçen hafta gittiğimde, hastanenin açılması
için biraz daha katkılarınıza ihtiyaç var; 11 yıl geçti,
artık, ilçe halkı bu işten sıkıldı. Bir an önce,
Akçakoca Devlet Hastanesinin açılmasını bilgilerinize arz
ediyorum.
Saygılar sunuyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.
Sayın Bakan, 3,5 dakikanız var efendim; buyurun.
SAĞLIK BAKANI OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) - Sayın
Başkan, sondan başlayarak cevap vermek istiyorum.
Akçakoca Devlet Hastanesinin inşaatıyla doğrudan
ilgileniyorum. Maalesef, o müteahhit geciktiriyor; ama, şu anda,
tıbbî donanımı dahil her şeyi hazır; zannediyorum
yüzde 98-99'larda; bir an önce, o, çevre düzenlemesini tamamlar ise, Akçakoca
Devlet Hastanesi derhal hizmete girecektir.
Bolu Devlet Hastanesinin zemin etütleri, yöre ihtiyacı
bakımından nerede uygun ise, oraya yapılacak.
Sincan Devlet Hastanemizin inşaatıyla yakinen ilgileniyorum;
ancak, yüzde 45'ler düzeyinde zannediyorum. Bu dönemde, 3148 sayılı
Yasayla ilgili fonlardan ciddî bir destek vereceğiz.
Hemşireler kanunuyla ilgili biz olur verdik. Hemşirelik ilgili
biz olur verdik; hemşirelik kanununun çıkması ve oda
kurmalarıyla ilgili biz destek veriyoruz ve takip ediyoruz.
Sayın milletvekillerimizin bahsettiği Sağlık Reformu
Yasa Tasarısı, özellikle birbirini tamamlayan birçok yasalarla
ilgilidir. Sağlık Sandığı Yasa
Tasarısını daha önce görüşmelere açmıştık;
ilgili tenkit ve eleştirilerden sonra yeniden düzenlendi; Bakanlar
Kuruluna getirilerek, oradan Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine gelecektir.
Özellikle bu kadroların nerede kullanılacağı, döner
sermayesi büyük olan üç büyük ilde mi kullanılacağı söylendi.
Önümde, vardiya sistemiyle çalışan 65 hastanenin isimleri var;
mesela, Bolu İzzet Baysal, Isparta, Kırıkkale, Samsun, Aksaray,
Afyon... Bunlardan herhangi birinin, bu personeli
çalıştırabilecek döner sermaye gelirleri var, oralar da
çalıştırılacak.
Sayın Polat'a gelince; biz, Çanakkale'den bahsediyoruz, o
Boğazkale'den bahsediyor. Biz, yardımcı sağlık
personeli ortalamasını veriyoruz, o üç büyük ildeki hekim
sayısını veriyor. Burada, DPT'nin rakamlarını
doğru veriyorsunuz da, bahsedilen konuyla ilgili olanı vermiyorsunuz.
Dolayısıyla, bizi dinleyenler bakımından biraz
şık olmuyor. Biz, İstanbul, Ankara, İzmir'de hekim sayısının,
standardın üzerinde olduğunu biliyoruz; ama, İstanbul'da ebe,
hemşire doluluk oranı yüzde 34'tür. Bizim, bugün, getirdiğimiz
yasa tasarısında, hekimle ilgili bir madde yoktur kadro bakımından;
kadrolar, yardımcı sağlık personeliyle ilgilidir.
Yine, özellikle, yardımcı sağlık personeli
sınavıyla ilgili görüşlerinize -tekraren ifade ediyorum- biz
katılıyoruz. 37 000 personelin 12 000'inin kadrosu tahsis
edilmiştir; 25 000 personel, yine, kalkınmada öncelikli yörelerde
görevlendirilecektir. Burada bahse konu, döner sermayede çalışacak
personel de, vardiya sistemiyle çalışan hastanelerde
görevlendirilecek. Uşak var bunun içinde, Trabzon var, Malatya var,
Elazığ var. Bunların da, yine, birçoğu kalkınmada
öncelikli yörelerdir. Dolayısıyla, kim çalıştırabilecek
döner sermayeye sahipse, o çalıştıracaktır. Döner
sermayenin artırılmasını teşvik eden, hizmetin
kalitesinin artırılmasını teşvik eden bir yasa
tasarısıdır. Dolayısıyla, ben, bu yasa
tasarısının, tüm sağlık çalışanlarına
ve tüm topluma büyük katkılar sağlayacağını, hizmet
kalitesini artıracağını ve hizmette bir
yarışı başlatacağını, geçmişte
yanlış uygulanan Tam Gün Yasasının doğru biçimiyle uygulanacak
bir modeli olacağını ifade ediyorum.
Bunun, tüm insanlarımıza ve sağlık
çalışanlarına hayırlı, uğurlu olmasını
diliyor, hepinizi, verdiğiniz katkılardan dolayı saygıyla
selamlıyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim.
RAMAZAN GÜL (Isparta) - Sayın Başkan, söz istemiştim...
BAŞKAN - Sayın Gül, söz istediniz; ama, süremiz bitmişti
efendim.
RAMAZAN GÜL (Isparta) - Sayın Başkan...
BAŞKAN - Efendim süremiz bitmişti...
SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) -
Sayın Başkan, Ankara'nın ilçeleri,
geri kalmış yöreler
gibidir; onun için, kadro tahsislerinde Ankara'nın ilçelerinin dikkate
alınması hususunda Sayın Bakanıma özellikle ricada
bulunuyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim.
Sayın Gül, öbür maddede söz vereyim, süremiz bitti efendim.
MUSTAFA KEMAL AYKURT (Denizli) - Sayın Başkan, karar
yetersayısının aranılmasını istiyorum.
BAŞKAN - Ne yapacağım ben?!.
MUSTAFA KEMAL AYKURT (Denizli) - Karar yetersayısı...
BAŞKAN - Ama, daha bir şey söylemedim ki!
MUSTAFA KEMAL AYKURT (Denizli) - Oylamadan evvel zabıtlara
geçmesini istiyorum...
TURHAN GÜVEN (İçel) - Muhtemel söylemlerinize karşı bir
tedbir...
BAŞKAN - Tabiî efendim, hiç fark etmez... Tehdit ve şantajdan
hiç korkmam!
Arkadaşlarımız dışarıdalar, şimdi
gelirler efendim.
Geçici 3 üncü maddeyi, ekli 1 sayılı listeyle birlikte
oylarınıza sunarken karar yetersayısının
aranılmasını istediler;
onun için, oylamayı elektronik cihazla yapacağım ve karar
yetersayısını arayacağım.
Oylama için 2 dakika süre veriyorum.
Oylamayı başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN- Sayın başkanlar... Sayın Çakan...
Sayın Çakan, kaç dakika ara vereyim?..
ZEKİ ÇAKAN (Bartın)- 10 dakika ara verelim efendim.
TURHAN GÜVEN (İçel)- Sayın Başkan, bize de sorun da uyum
sağlayalım.
ZEKİ ÇAKAN (Bartın)- Sayın Başkan, soru sordunuz,
cevap veriyorum: 10 dakika ara verelim.
İSMAİL KÖSE (Erzurum)- Sayın Başkan, 10 dakika ara
verelim.
MUSTAFA KEMAL AYKURT (Denizli)- 5 dakika Sayın Başkan...
BAŞKAN- Saat 15.50'ye kadar birleşime ara veriyorum.
Teşekkür ederim.
Kapanma Saati : 15.40
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati : 15.50
BAŞKAN : Başkanvekili Murat
SÖKMENOĞLU
KÂTİP ÜYELER : Şadan
ŞİMŞEK (Edirne), Melda BAYER (Ankara)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 43 üncü Birleşimin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
Sağlık Bakanlığına Bağlı
Sağlık Kurumları ile Esenlendirme (Rehabilitasyon) Tesislerine
Verilecek Döner Sermaye Hakkında Kanun ve 190 Sayılı Kanun
Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal
İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları raporunun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam ediyoruz.
V. - KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
(Devam)
2.- Sağlık ve Sosyal
Yardım Bakanlığına Bağlı Sağlık
Kurumları ile Esenlendirme (Rehabilitasyon) Tesislerine Verilecek Döner
Sermaye Hakkında Kanunun Adı ve Bazı Maddeleri ile 190 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellerde Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı (1/789) (S.
Sayısı : 568) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.
Hükümet?.. Burada.
Komisyon ve Hükümet yerini almıştır.
Tasarının geçici 3 üncü maddesinin oylamasında karar yetersayısı
bulunamamıştı.
Şimdi, geçici 3 üncü maddeyi ekli (1) sayılı listeyle
birlikte oylarınıza sunacağım ve oylamayı elektronik
cihazla yapacağım.
Oylama için 2 dakika süre veriyorum.
Oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN - Efendim, karar yetersayısı vardır, geçici 3
üncü madde kabul edilmiştir.
Şimdi, çerçeve 3 üncü maddeyi, kabul edilen geçici 2 nci ve 3 üncü
maddeyle birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
4 üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 4. - 209 Sayılı Kanunun 6 ncı maddesinin birinci
fıkrasında yer alan "muhasiplerin tayini Sağlık ve
Sosyal Yardım Bakanlığının teklifi üzerine Maliye
Bakanlığınca ve" ibaresi metinden
çıkarılmış ve 209 sayılı Kanunun adında ve
maddelerinde geçen "Sağlık ve Sosyal Yardım
Bakanlığı" ibareleri "Sağlık
Bakanlığı" olarak değiştirilmiştir.
BAŞKAN - 4 üncü madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına,
Şanlıurfa Milletvekili Sayın Mustafa Niyazi Yanmaz'a söz
veriyorum.
Buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)
FP GRUBU ADINA MUSTAFA NİYAZİ YANMAZ (Şanlıurfa) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 568 sıra
sayılı yasa tasarısının 4 üncü maddesi üzerinde,
Fazilet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce
Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, üzerinde görüştüğümüz
tasarı, Sağlık Bakanlığına Bağlı
Sağlık Kurumları ile Rehabilitasyon Tesislerine Verilecek Döner
Sermaye Hakkında Kanun ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Tasarısıdır.
Değerli arkadaşlar, burada, çok az bir süre önce 2001
yılı bütçesi görüşüldü ve dolayısıyla, bu bütçe
içerisinde, Sağlık Bakanlığı bütçesi de
görüşülmüş oldu. Hepimizin gördüğü gibi, 2001 yılı
bütçesi içerisinde Sağlık Bakanlığına ayrılan pay
yüzde 2,6 civarında. Rakam olarak, maliyet olarak da 1 katrilyon 300
trilyon lira civarında bir bütçe ayrıldı Sağlık
Bakanlığına. Yine, ülkemizde, kişi başına
düşen sağlık hizmeti, aşağı yukarı 200 dolar
civarında, 187 dolar deniliyor.
Kıymetli arkadaşlar, ileri Batı ülkelerinde,
çağdaş batı ülkelerinde, gelişmesini tamamlamış
ülkelerde bu rakam, genel bütçenin yüzde 8'i ilâ yüzde 11'i arasında ve
yine, kişi başına düşen sağlık hizmeti de 2 000
dolarlar civarındadır.
Şimdi, dilimize pelesenk ettiğimiz, hepimizin çok
söylediği, her şeyin başı sağlık anlamı
içerisinde, görüyoruz ki, Türkiye'de, her ne kadar biz, her şeyin
başı sağlık diyorsak da, sağlık sistemimizde
ciddî bir çöküş var, bir köhnemişlik var, bunların düzeltilmesi
icap ediyor; çünkü, sağlık, her şeyin başı olmaktan
ziyade, sağlık ayağa düşmüş.
Değerli arkadaşlar, getirilen bu yasa tasarısına,
özellikle memurlar cihetiyle bakmak lazım. Zaman zaman hepimizin
yanına farklı kurumlarda çalışan arkadaşlar
yaklaşıyorlar. Mesela, bir emniyet mensubu yaklaşıyor,
sayın vekilim, bizim durumumuz ne olacak, maaşlarımızda bir
iyileştirme olmayacak mı" ve yine, kutsal bildiğimiz,
hakikaten gelecek nesillerimizi emanet ettiğimiz bir öğretmen
yaklaşıyor "bizim maaş durumumuz ne olacak" diyor.
Özellikle, bu enflasyonist baskı ortamında, bu maaşlarla
geçinmenin güçlüğünden bahsediyorlar.
Ben inanıyorum -ki, dün, Sayın Sağlık
Bakanımız da konuştular burada- hakikaten iyiniyetle hareket
ediyorlar, olumlu adımları var; fakat, bu iyiniyet, bazen çok
meseleyi çözümlemiyor.
Arkadaşlar, sağlık personeli de bu noktada birtakım
protestolar yaptı, yürüyüşler yaptı. Dolayısıyla,
onların da, bu kutsal mesleği icra etmeleri sebebiyle haklı
birtakım istekleri, talepleri var. Hatırlarsınız, hepimizin
okul yıllarında, sınıfın en çalışkan
öğrencisi, en parlak zekâlı öğrencisi, hep, tıbbı
tercih ederdi; 1970'li yıllarda, 1980'li yıllarda bu böyleydi; fakat,
şimdi gördüğümüz kadarıyla, belki bilgi teknolojisinden, ileri
teknolojiden olsa gerek, artık, çocuklarımız, genç zihinler,
beyinler tıbbı, doktorluğu pek tercih etmiyorlar. Sebebine
gelince, 21 inci Yüzyılın teknolojisi baz
alındığı gibi, doktorluk mesleğinin de çok cazip
olmadığı, geçimlerini, ekonomik devrimlerini
yapamadığı noktasında, o çocukların da, o talebelerin
de, öğrencilerin de ciddî ciddî endişeleri, kuşkuları var.
Değerli arkadaşlar, şimdi, sağlık personelinin
döner sermayesi var diye,
Sağlık Bakanlığında döner sermaye imkânı var
diye, sağlık personeli bir nebze olsun bir rehabilitasyona gidecek,
maaşlarında bir iyileştirme olacak; ancak, emniyet
mensuplarının, diğer düz memurların, mühendislerin,
öğretmenlerin bu tür imkânları olmadığı için, onlar,
hallerine razı olacaklar. Dolayısıyla, bizim hep şikâyet
ettiğimiz, müşteki olduğumuz konu sabit gelirlilerin,
memurların maaşlarının yetmediği ve özellikle
işçiler ile memurlar arasında bir ücret dengesizliğinin
olduğu noktasında. Sağlık Bakanımız, kendisi de
sağlıkçı olması hasebiyle, sağlık meselelerini
çok iyi bildiği için, insanların, sağlık
çalışanlarının moral değerini çok iyi bildiği için,
onların motivasyonu açısından bu argümanı önümüze getirdi.
Bizim de, Fazilet Partisi Grubu olarak, bunun karşısına
çıkmamız mümkün değil.
Değerli arkadaşlar, özellikle, bu yasa tasarısı iki
noktada düğümlenmekte. Birincisi, sağlık
çalışanlarının döner sermayeyle durumlarının
iyileştirilmesi, durumlarının rehabilite edilmesi. Bir
diğer konu da -yine, yasa tasarısında var- 9 100 kişilik
kadro ihdası. Şimdi, bu sağlık çalışanlarının
döner sermayeyle durumlarının iyileştirilmesi hakkındaki
-biraz önce, Sayın Bakanımız ifade ettiler ve o ifadeleri de
zabıtlara geçti- konuda, dünden
başlayarak bizim tereddüdümüz, endişemiz vardı; o konuda biraz
rahatladık. Özelikle, en alt sosyal dilimde olan, hiçbir sosyal güvencesi
olmayan, parası da olmayan, yeşil kartı da olmayan
insanların, vatandaşlarımızın, sağlık
ocaklarına gittiklerinde ücretli muayene edilecekleri, ücretli tedavi
edilecekleri noktasında endişelerimiz vardı. Bu, yine, yasada,
açıklığa vuzuha kavuşturulmuş değil; ancak, biraz
önce, Sayın Bakanımız, sorulara verdiği cevaplarda,
kesinlikle, o alt grupta, alt sosyal dilimde olan, hiçbir sosyal güvencesi
olmayan vatandaşlarımızdan para tahsil edilmeyeceği, ücret
kesilmeyeceği noktasında endişelerin gitmesi için beyanda
bulundular.
Şimdi, ben, burada, 224 numaralı Sağlık Hizmetlerin
Sosyalleştirilmesi Hakkında Kanunun 14 üncü maddesinde
"aşağıda zikredilen haller hariç parasızdır"
deniliyor. Değerli arkadaşlar, bakın, burada, (a) şıkkı,
(b) şıkkı, (c) şıkkı var. Özellikle, ben,
bunlardan birini okuyayım: " Bölgede yaşayan halkın
çalışma saatleri nazarı itibara alınarak tayin edilen mesai
saatleri dışında ve tatil günlerinde nöbetçi olmayan hekim ve
yardımcı sağlık personeline muayene ve tedavi olmak
isteyenler ücrete tabidir."
Şimdi, modern çağda, 21 inci Yüzyılda, sosyal güvenlik
kurumlarının, genel sağlık sigortasının, bütün
ülkelerde, gelişmiş ülkelerde geçerli olduğu bir zamanda, benim
endişem o ki, Türkiye'de, ülkemizde, sağlık, âdeta paralı
hale getiriliyor. Eğer, siz, herhangi bir kurumla
bağlantılı değilseniz, herhangi bir sosyal güvenceniz
yoksa, eskaza hastalanırsanız, bu hastalanma, rahatsızlanma,
mesai saatleri dışında ise, siz, bir sağlık
ocağına gittiğinizde, sizden bir ücret talep edilecektir.
Değerli arkadaşlar, zaten, sosyal güvenlik kurumlarına
dahil olanların belli bir geçim standardı var, refah düzeyi var.
Mühim olan, bu alt sınırda olan insanların parasız,
ücretsiz muayene olabilmeleri.
Arkadaşlar, bu döner sermayeyle sağlık personeline
getirilebilecek iyileştirme, sağlık personelinin, sağlık
çalışanlarının meselelerinin radikal çözümü değildir;
bunlar, palyatif tedbirlerdir. Yani bu
döner sermayeyle bu insanların meselelerine, problemlerine çözüm
gelmeyecek. Şimdi, her ilde bir döner sermaye saymanlığı
kurulacak; ondan farklı olarak, büyük illerde belki birkaç döner sermaye
saymanlığı kurulacak.
Değerli arkadaşlarım, şimdi, mesela, hastanede
çalışan insanların döner sermayeleri çok daha verimli, çok daha
randımanlı; belki, gelirleri yoğunluk itibariyle daha fazla
olacak. Ancak, sağlık ocaklarında çalışan
insanların, personelin burada verimliliği düşük olacak. Bunlar
da belki eskaza şöyle düşünebilirler, o mantaliteye sahip olabilirler
ki, biz de, döner sermayemizi artırabilmek için paralı, ücretli
tedaviye geçelim. Bu, ister istemez vatandaşımızı,
insanımızı rahatsız edecektir.
Arkadaşlar, yasa tasarısında olayın
düğümlendiği bir diğer konu 9 100 kişilik kadro
ihdası.
Değerli milletvekilleri, geçen yıl ben de sağlık
komisyonundaydım, geçen yıl, biz, Sağlık
Bakanlığına 37 000 civarında kadro ihdas ettik, onun maliye
tarafından ne kadarına izin verildiğini bilemiyorum; fakat,
burada, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanının gazetelere,
medyaya yansıyan ifadesinde "biz, 32 000 çalışanla Sağlık
Bakanının hizmet verdiği kesime hizmet verebiliyoruz" diyorlar.
Yani, bir yerde, ben ortalığı kızıştırmak
istemiyorum, tahrik etmek istemiyorum ama...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MUSTAFA NİYAZİ YANMAZ (Devamla) - ...Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanının ifade etmek istediği şey şu
idi: Biz, Sağlık Bakanlığının yarıya
yakın personeliyle 40 milyon insana hizmet veriyoruz.
Arkadaşlar, şimdi, anlayamadığımız
şey şu: Biz, bu 37 000 kişiyi geçen yıl verdik, 9 000
kişi daha vereceğiz; bir müessese, bir kuruluş, bir
bakanlık eğer rantbl, rasyonel yönetilmiyorsa, orada hantallık
söz konusu olur.
Burada, Sağlık Bakanımızın, özellikle
vardiyayla ilgili adımını biz müspet
karşılıyoruz, olumlu buluyoruz. Özellikle, ülkemizde, çok büyük
paralar verilerek ithal edilen tıbbî cihazlar, çok pahalı olan, MR
gibi, tomografi gibi, ultrason gibi tıbbî cihazlar, 8 saat mesaide
çalıştırılıyor, 16 saat atıl halde
bırakılıyordu. Vardiyalı sistemle, bunun atıl halden
kurtarılmış olması, bir aktivite
kazandırılmış olması, hakikaten, ülkemiz için bir
kazanç ve özellikle hasta olan vatandaşlarımız için büyük
yığılmaları önleyecek bir davranış biçimi; çünkü,
siz bir MR çektirmek istediğinizde, bir tomografi çektirmek
istediğinizde, size üç ay, altı ay gün verilmekte Ben inanıyorum
ki, vardiyalı sistemle, bu, bir nebze olsun eritilebilecek ve
insanlarımıza daha kaliteli bir hizmet verilmeye
çalışılacak; ancak, burada, Sağlık
Bakanlığındaki dağılımdaki dengesizlik şu:
Batıda çok fazla personel varken; mesela, bir ilimizde... Biz komisyonda
konuşurken, orada bir milletvekili arkadaş "bizim bir ilimizde,
100 000-150 000 nüfuslu bir ilde, 160 mütehassısımız var"
dedi.
Değerli arkadaşlar, Şanlıurfa'nın Siverek
İlçesinde, Şanlıurfa'nın Viranşehir İlçesinde 100
000 üstünde nüfus var, toplasanız, parmakla saysanız 2 veya 3'ü
geçmez mütehassıs sayısı.
Burada, dağılımda büyük bir dengesizlik var. Biraz önce
bir sayın milletvekilimiz yerinden soru sordu, "sadece doğuda,
güneydoğuda bu tür sağlık problemleri var da Karadenizde yok
mu" diye; doğrudur, orada da var. Dağılımda bir
dengesizlik var. Yani, bir sağlık reformunun getirilmesi lazım,
sağlıkta yapısal değişikliğe gidilmesi
lazım. Bunda hepimiz hemfikiriz, doğrudur; ancak, bu konu, eğer
rantbl bir şekilde, rasyonel bir şekilde...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. 2,5 dakika fazla süre verdim
size...
MUSTAFA NİYAZİ YANMAZ (Devamla) - Saygılar sunuyorum. (FP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - İkinci söz, Doğru Yol Partisi Grubuna ait.
Bingöl Milletvekili Sayın Necati Yöndar; buyurun efendim. (DYP
sıralarından alkışlar)
DYP GRUBU ADINA NECATİ YÖNDAR (Bingöl) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 568 sıra
sayılı Sağlık Bakanlığına Bağlı
Sağlık Kurumları ile Esenlendirme (Rehabilitasyon) Tesislerine
Verilecek Döner Sermaye Hakkında Kanun ve 190 sayılı Kanun
Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Tasarısının 4 üncü maddesi üzerinde Doğru Yol Partisi
Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle hepinize
saygılar sunarım.
Bu kanun tasarısıyla, sağlık personelinin
ücretlerine katkıda bulunmak üzere, personelin katkısıyla elde
edilen döner sermaye gelirlerinden sağlık personeline yapılan
eködemeler artırılmakta, Sağlık Bakanlığına
bağlı il düzeyindeki mevcut döner sermayeli işletmeler
birleştirilerek, her ilde tek bir döner sermaye işletmesi kurulmakta,
büyük şehirlerde, ihtiyaç halinde, birden fazla döner sermaye
işletmesi kurulabilmesine imkân tanımakta ve Sağlık
Bakanlığının personel ihtiyacını karşılamak
amacıyla, 190 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye eklenmek üzere,
9 110 adet kadro ihdas edilmektedir.
Ülkemizde, sağlık hizmetlerinin en önemli sorunlarından
biri, sağlık personelinin ücret yetersizliğidir. Ağır
bir hizmet yükü karşısında sağlık personeline
yapılan ücret ödemelerinin yetersizliği, sağlık personelini
olumsuz yönde etkilemekte ve hizmet kalitesinin
artırılmasının önünde büyük bir engel teşkil
etmektedir.
Her türlü koşulda, zaman ve mesaiye bağlı
kalmaksızın, sürekli hizmet üreten sağlık personelinin
yeterli ve kaliteli bir sağlık hizmeti sunabilmesi için,
konumlarına ve çalışmalarına uygun bir ücret elde etmeleri
gerekir.
Sağlık personelinin ücret yetersizliği sorunu, artık
dayanılmaz boyutlara ulaşmıştır. Bu tasarıyla,
sağlık personeline döner sermayeden verilen ücretler
artırılmaktadır. Sağlık personeline döner sermayeden
verilen ücretlerin artırılması olumlu bir düzenleme olmakla
birlikte, sağlık personelinin ücret yetersizliği sorununu
çözememektedir. Bu, geçici bir çözümdür, palyatif bir tedbirdir. Bu çözüm şekli,
sorunu ertelemektedir.
Aslında, ücret yetersizliği sorunu, tüm kamu personeli için de
geçerli olan bir husustur. Kamu personelinin ücret yetersizliği sorunu
hükümet tarafından gözardı edilmektedir. Kapsamlı bir ücret
reformu yerine, özellikle son yıllarda bazı kamu personeline döner sermaye
kaynaklarından ek ödeme yapılması yoluna gidilmektedir.
Maaş dışı bu tür ek ödemeler, maaş tutarını
aşmaya başlamıştır. Bu suretle, kamu maaş sistemi
giderek karmaşık ve düzensiz bir hale gelmektedir. Bu itibarla,
sağlık personeline döner sermayeden verilecek ücretlerin
artırılmasını olumlu karşılamakla beraber, bunun
yetersiz ve yanlış bir düzenleme olduğunu düşünüyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
tasarının 4 üncü maddesiyle 209 sayılı Kanunun 6 ncı maddesinin birinci
fıkrasında yer alan "muhasiplerin tayini Sağlık ve
Sosyal Yardım Bakanlığının teklifi üzerine Maliye
Bakanlığınca ve" ibaresi madde metninden
çıkarılmakta ve 209 sayılı Kanunun adında ve
maddelerinde geçen "Sağlık ve Sosyal Yardım
Bakanlığı" ibareleri "Sağlık
Bakanlığı" olarak değiştirilmektedir.
209 sayılı Kanunun 6 ncı maddesinde, döner sermaye
işletmelerinde görevlendirilecek personelin atamaları
düzenlenmektedir. Burada, saymanların, Sağlık
Bakanlığının teklifi üzerine Maliye Bakanlığınca
atanması öngörülmektedir. Tasarının 4 üncü maddesi, bu ifadeyi
madde metninden çıkarmaktadır.
Saymanlık hizmetlerinin kim tarafından ve nasıl
yürütüleceği hususunda, bu tasarının 2 nci maddesiyle 209
sayılı Kanuna eklenen ek 2 nci maddede düzenleme
yapılmaktadır.
Buna göre, döner sermaye işletmelerinin saymanlık hizmetleri,
Maliye Bakanlığınca kurulacak döner sermaye
saymanlığı ve Maliye Bakanlığınca atanacak sayman
ve saymanlık personeli tarafından yürütülecektir. Maliye
Bakanlığınca kadro tahsis edilerek atama yapılıncaya
kadar, saymanlık işlemlerinin, bir aksamaya meydan verilmeden
yürütülmesi için, Sağlık Bakanlığınca, sayman
dışında yeteri kadar personel görevlendirilecek, saymanlık
hizmeti bu şekilde yürütülecektir.
1050 sayılı Muhasebei Umumiye Kanunu ve 178 sayılı
Maliye Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanun Hükmünde Kararname uyarınca, saymanlık kurma ve
kapatma yetkisi Maliye Bakanlığına aittir.
Genel bütçeli dairelerde, katma bütçeli idarelerde ve döner sermaye
işletmelerinin önemli bir kısmında, saymanlık hizmetleri,
Maliye Bakanlığına bağlı saymanlık
tarafından yürütülmektedir.
Döner sermaye işletmeleri ve saymanlıkların
sayısı gitgide artmış ve bu sayı, bugün 3 000
civarındadır.
Maliye Bakanlığı, son yıllarda bazı döner
sermaye işletmelerini birleştirmek suretiyle, sayıyı
azaltma gayreti içerisindedir.
Döner sermaye işletmelerinin saymanlık hizmetlerinin Maliye
Bakanlığına bağlı saymanlıklar tarafından
yürütülmesi, kamu harcama sisteminin bir gereğidir. Malî mevzuatı
bilen, saymanlık görevinin gerektirdiği niteliklere sahip deneyimli
personel Maliye Bakanlığında bulunmaktadır.
Diğer yandan, saymanlık hizmetlerinin Maliye
Bakanlığına bağlı saymanlıklar tarafından
yürütülmesi, malî kontrol ve denetim yapılması açısından da
gerekli görülmektedir. Maliye Bakanlığınca gerekli önlemler
alınarak sayman kadrolarına atama yapılmalı ve
saymanlık personeli en kısa sürede Maliye Bakanlığı
tarafından atanmalıdır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bilindiği
üzere, Sağlık Bakanlığına bağlı 609 adet
döner sermayeli işletme faaliyet göstermektedir. Mevcut mevzuatla bu
sayının artma eğilimi göstereceği ve bunun sonucunda,
nitelikli personel istihdamının, döner sermayeli işletmelerin
yeterli denetiminin ve hizmet kalitesinin artırılmasının
mümkün olamayacağı, bu nedenle;
1- Döner sermayeli işletmelerin sayılarının
azaltılarak, saymanlık hizmetlerinin, yeterli muhasebe eğitimi
almış, malî mevzuat yönünden gerekli bilgiye sahip ve saymanlık
görevinin gerektirdiği nitelikleri taşıyan görevliler
tarafından yürütülmesinin gerekli ve zorunlu görülmesi nedeniyle,
saymanlık hizmetlerinin ataması ve kadrosunun Maliye
Bakanlığına ait personel eliyle yerine getirilmesi,
2- Döner sermayeli işletmelerin hizmet kalitelerinin
artırılabilmesi için işlemlerin denetlenmesinin
sağlanabilmesi,
3- İlave araç gereç, donanım ve personel harcamasına
neden olacak şekilde, kıt olan kamu kaynaklarının
israfının engellenmesi amacıyla, Sağlık
Bakanlığına bağlı döner sermayeli işletmelerin il
düzeyinde birleştirilmesi, büyük illerde ise, birden fazla döner sermayeli
işletme kurulmasının uygun ve gerekli olduğu kanaatindeyiz.
Bu duygu ve düşüncelerle, Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (FP sıralarından alkışlar)
TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkan, orada,
halledilemeyecek bir şey varsa müdahale edelim.
BAŞKAN - Bilemiyorum, bir anlaşmazlık var ki
anlaşılan, burada toplandılar.
Başkanlığı biraz rahat bırakırsanız,
devam edeceğiz efendim.
TURHAN GÜVEN (İçel) - Kim rahatsız ediyorsa, onlar
bıraksınlar.
BAŞKAN - Bilemiyorum... (Ara
verin sesleri)
Tabiî, ara vereceğim efendim o zaman.
YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan, böyle
bir ahvalde, uygulamalar bilinir, zatıâliniz de çok iyi bilirsiniz;
kısa bir süre verirsiniz, gruplar -ama, bütün gruplar- iktidar ve
muhalefet, aralarında istişare ederler...
BAŞKAN - Bendeniz de öyle yapacağım efendim.
Durumu çirkin gördüm; ama, hatibin konuşmasını da kesmek
istemediğim için... Gruplar adına yapılan konuşmalar bitti,
şahıslar adına yapılacak konuşmalara geçmeden önce...
10 dakika ara versem münasip midir efendim?
YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Zatıâlinizin takdirine
müdahale edemeyiz efendim.
İSMAİL KÖSE (Erzurum) - 10 dakika yeter Sayın
Başkan.
BAŞKAN - Efendim, 16.30'da toplanmak üzere birleşime ara
veriyorum.
Kapanma Saati : 16.20
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati : 16.55
BAŞKAN : Başkanvekili Murat
SÖKMENOĞLU
KÂTİP ÜYELER : Şadan
ŞİMŞEK (Edirne), Melda BAYER (Ankara)
BAŞKAN - Sayın Milletvekilleri, 43 üncü Birleşimin
Dördüncü Oturumunu açıyorum.
Görüşmelere kaldığımız yerden devam ediyoruz.
V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE
KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
(Devam)
2. - Sağlık ve Sosyal
Yardım Bakanlığına Bağlı Sağlık
Kurumları ile Esenlendirme (Rehabilitasyon) Tesislerine Verilecek Döner
Sermaye Hakkında Kanunun Adı ve Bazı Maddeleri ile 190 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellerde Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı (1/789) (S.
Sayısı: 568) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerlerinde.
Şahsı adına, İstanbul Milletvekili Sayın Mehmet
Ali Şahin; buyurun efendim.
Süreniz 5 dakikadır.
MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın
Başkan, değerli arkadaşlarım; hepinize
saygılarımı sunuyorum.
Sağlık Bakanlığını ilgilendiren bir
değişiklik tasarısı üzerinde görüşmeler
yapıyoruz. Sağlık Bakanlığına bağlı
sağlık kuruluşlarının ve tesislerinin içerisinde
faaliyet gösteren döner sermaye kuruluşlarının
dayandığı kanunda birtakım değişiklikler
yapılıyor.
Sağlık Bakanlığımız, bir süredir, Türkiye
çapında vardiyalı sisteme geçti ve 24 saat sağlık hizmeti
sunuyor. Bu yeni sistem sebebiyle, Sayın Bakanımıza
teşekkürü ve takdirlerimizi konuşmamın başında ifade
etmek istiyorum. Ancak, üzerinde görüşmekte olduğumuz 4 üncü madde,
hükümetten gelen tasarıda yoktu; bu, Komisyonda metne eklenmiş.
Burada yapılan değişiklikle ilgili, hemen
düşüncelerimi ifade etmek istiyorum. 209 sayılı Kanunda
"muhasiplerin tayini Sağlık ve Sosyal Yardım
Bakanlığının teklifi üzerine Maliye
Bakanlığınca yapılır" deniliyor. Tasarıyla
bu hükmün çıkarılması teklif ediliyor. Aslında, bu
çıktığı takdirde, ne olacak; yine, bu muhasipleri Maliye
Bakanlığı tayin etmiş olacak; ama, Sağlık
Bakanlığı bünyesinde faaliyet gösteren döner sermayelerin
muhasiplerinin, Sağlık Bakanının teklifi
olmaksızın sadece Maliye Bakanı tarafından atanmış
olmasını, doğrusu, isabetli görmüyorum. O bakımdan, bunun
madde metninden çıkarılmasının daha doğru
olacağı kanaatindeyim.
Ayrıca, Sağlık ve Sosyal Yardım
Bakanlığının Sağlık Bakanlığına
çevrilmesi öneriliyor. Dokuz yıldır, zaten, Sağlık ve
Sosyal Yardım Bakanlığı, Sağlık
Bakanlığı olarak değiştirilmiş, 1991'de bir kanun
hükmünde kararnameyle. Bu değişikliğin de bir teknik
değişiklik olduğu kanaatindeyim. Aslında, bu madde
olmasaydı bile, herhangi bir değişiklik olmayacaktı.
Şimdi, değerli arkadaşlarım, sağlık,
ülkemizin en önemli sorunu. Tarih boyunca, milletimiz, sağlığa
çok büyük önem vermiş. Bu alanda dünya çapında birçok değerler
yetiştirmişiz. Gerçekten, çok önemli tıp adamlarını
milletimizin yetiştirdiğini görüyoruz. Halkımız,
varlıklı insanlarımız da, eğer, bir vakıf
kuracaklarsa, mal varlıklarını bir gaye için tahsis edeceklerse,
genellikle, bu, sağlık alanında olmuştur.
Birçok vakıf hastaneleri vardır; bunlardan bir tanesi de,
İstanbul'da, Fatih'te Vatan Caddesi üzerinde bulunan Vakıf Gureba
Hastanesidir. Tam birbuçuk asırdır, 158 yıldır, gerçekten,
fakire, garip insanlara, yoksul insanlara sağlık hizmeti sunan
Vakıf Gureba Hastanesiyle ilgili, şu anda, bize göre, yasalara
uymayan birtakım işlemler yapılmaktadır. Ağustos
ayında, Bakanlar Kurulu, bir kararnameyle, Vakıf Gureba Hastanesini,
on yıllığına, Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığına bağlı Sosyal Sigortalar Kurumuna tahsis
etti. Sayın Sağlık Bakanımın da bu Bakanlar Kurulu
kararının altında imzası vardır. O nedenle,
Sağlık Bakanlığıyla ilgili bir tasarı
görüşülürken bunu gündeme getirme ihtiyacını hissettim.
Saygıdeğer arkadaşlarım, bu tahsis yasal
değildir; çünkü, yasalara göre, Vakıflar Genel Müdürlüğünün,
vakıflar üzerinde sadece işletme hakkı olup, bunun
dışında, vakıflarla ilgili, onları devretmeye,
kiralamaya, tahsise, bu doğrultuda protokol tanzim ve imzaya yetkisi
yoktur. Devlet Bakanı Sayın Yalova ile Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanı Sayın Okuyan arasında bir protokol
imzalanmış ve bugün gazetelerin yazdığına göre,
cumartesi günü, Sosyal Sigortalar Kurumuna, Fatih'te bir tören yapılarak,
bu, devredilecek. Ancak, bu konu, yargıya gitmiştir.
Danıştay 10. Dairesi, bundan bir ay önce yürütmenin durdurulması
kararı vermiştir. Bu Bakanlar Kurulu kararının altında
imzası bulunan Sayın Bakanım burada; demin ismini
saydığım ilgili Bakanlarımız burada yok. Biz,
Danıştay 10. Dairesinin yürütmenin durdurulmasıyla ilgili bu
kararının uygulanmasını istiyoruz. Bugün gazetelerin
yazdığına göre, bu yargı kararını
dinlemeyeceğini ifade eden Sayın Okuyan, davetiye
dağıtmakta ve cumartesi günü...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Sayın
Başkanım, tamamlıyorum.
BAŞKAN - Buyurun.
MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Evet, çok teşekkür
ederim.
Sayın Yaşar Okuyan, cumartesi günü bu devir teslim törenini
yapacağına dair davetiyeler dağıtıyor. Bir tarafta
yargı kararı, yürütmenin durdurulması... Hiç şüphesiz ki,
yasama organı, yürütme organı ve idare, Anayasanın 138 inci
maddesinin son fıkrasına göre yargı kararlarını
uygulamak durumundadır. Buradan, gıyabında, Sayın
Yaşar Okuyan'dan, yargı kararına saygılı
olmasını; Sayın Bakanın şahsında, hükümetimizden,
yargı kararına saygılı olmalarını istirham
ediyorum; çünkü, 158 yıldır, gerçekten hizmet eden, son teknolojiye
göre de 850 yatakla halkımıza hizmet sunan bu vakıf hastanesinin
böyle bir devrinin yasalara aykırı olduğu kanaatindeyim.
Sayın Bakanımın bilgisine arz ediyorum, hükümetin bilgisine arz
ediyorum, sizlerin de bilgilerine sunuyorum.
Hepinize saygılar takdim ediyorum efendim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Şahin.
Şimdi, söz sırası, Bolu Milletvekili Sayın Mustafa
Karslıoğlu'na aittir.
Buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar)
MUSTAFA KARSLIOĞLU (Bolu) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan 568 sıra sayılı kanun
tasarısının 4 üncü maddesi üzerinde söz almış
bulunmaktayım; hepinizi, en içten saygıyla selamlıyorum.
Az önce de değindiğim gibi, bugün, sağlık
sorunlarını tam çözen en gelişmiş ülkelerin bile
sağlık sorunları gündemdedir ve arayış içindedirler.
Bizim ülkemizde de böyle bir arayış var ve bu yasa
tasarısında -daha önce, bu konularda durmuştum- özellikle, bu
maddeye bağlı olarak da, hastanelerdeki personel
dağılımı üzerinde duracağım.
Bugün, bu kanun tasarısıyla, 6 000 hemşire kadrosu
verilmektedir. Hemşirelik, çok önemlidir. 18 Mart 1999 seçimleri
çalışmalarımızda, bize, en çok, sağlıkevlerinde
hemşire olmadığından bahsedilmiştir; hâlâ da, birçok
sağlıkevimizde hemşire yoktur.
Bir hemşirenin ne gibi bir fonksiyonu vardır, bir
sağlıkevindeki bir hemşirenin sağlığa
kazanımı nedir? Örneğin, polikliniktesiniz, bir hasta geldi.
Hastaya bir film çektirdiniz, pnömoni olduğunu saptadınız.
Hastaya, köyünüzdeki sağlıkevinde iğne yapacak bir hemşire
var mı diye soruyorsunuz; var dediği zaman, onun ilacını
veriyorsunuz, örneğin, iğnesini veriyorsunuz; gidin, evinizde
istirahat edin, bol gıdanızı alın, bu iğneleri
yaptırın ve bana, on gün sonra kontrole gelin diyorsunuz ve o hasta
gidiyor, iğnelerini yaptırıyor; on gün sonra, kontrole
geldiği zaman, iki filmini karşılaştırıyorsunuz
ve bu hastanın tamamen iyileştiğini görüyorsunuz. Bu hasta,
hastaneye yatsaydı, hem devlete yüktü hem kendisinin daha fazla bir
masrafı olacaktı; belki, hastanede, evindeki kadar
gıdasını alamayacaktı.
Ayrıca, tabiî, burada, gerek sağlık yardımcı
personeli ve gerekse hekimler ve diğer çalışanlar için bir norm
kadronun oluşturulması, belli bir standardın oluşması,
belirli bir motivasyon ve fonksiyonel dağılım da çok önemli.
Özellikle, bu döner sermaye yasasında, yoğun bakım,
doğumhane, süt ve yeni doğan servisi ve acilde
çalışanların döner sermaye priminin artırılmasının
da yerinde olduğunu belirtmiştim.
Ayrıca, hiç unutmam, tıp talebesiyken, rahmetli
hocalarımızdan Prof. Dr. İsmail Kazım Gürkan,
eğitilmiş yardımcı sağlık personelinin ne kadar
önemli olduğunu anlatmıştı. Kendisinin, çok ileri ve zor
bir göğüs ameliyatını yaptığını ve
göğüs ameliyatından sonra da, kapalı drenaj
uyguladığını; fakat, etrafı süpüren insanın
gelip, o kapalı drenajdaki şişeyi, hasta yatağının
başındaki komodinin üzerine koyduğunu, hastanın
boğularak öldüğünü belirtmişti. Yani, tabiî, o çağdan bu
çağa, çok büyük aşamalar kaydettik. Bugün, gerçekten, acil
servislerimizde, daha çağdaş bir yaklaşımla, gerek hasta
kabulde gerekse teknoloji ve donanımda büyük deneyimler kazandık.
Yine, ben, Sayın Bakanıma seslenmek istiyorum. Biz, burada, 43
hekimiz ve bunların içinde, başhekimlik yapan, bu
sıkıntıları göğüsleyen, bu sıkıntılarla
yoğrulan birçok arkadaşımız var, 5 diş hekimi var ve
12 eczacı arkadaşımız var. Yani, toplam olarak, Mecliste,
sağlıktan gelen, 60 sağlık personeli milletvekili arkadaşımız
var. Yıllardır da, Sağlık
Bakanlığımızın bir birikimi, deneyimi var, yoğun
çalışmaları var. Diyorum ki Sağlık Bakanıma, bu
21 inci Dönem Parlamentosu olarak, sağlığı tek elde
toplayalım ve bir genel sağlık sigortası
çıkaralım. Artık, yeşil kartlıydın,
sigortalıydın, Bağ-Kurluydun yok; arkadaş, senin
yanında sağlık numaran var mı, sağlık
kimliğin var mı, lütfen, o numarayı bana var deyip, onu
otomasyona geçirelim, hastaya ne gerekliyse o yapılsın diyorum.
Tekrar, bu yasanın, başta,
çalışanlarımıza, doktorlarımıza,
yardımcı sağlık personelimize, ulusumuza hayırlı
olmasını diliyor, hepinizi bir daha saygıyla selamlıyorum.
(DSP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.
Sorulara geçiyoruz.
Sayın Enginyurt; buyurun.
CEMAL ENGİNYURT (Ordu) - Sayın Başkan,
aracılığınızla Sayın Bakana sormak istiyorum,
biraz evvel sormuştum; ama, cevabını alamadım.
Hemşirelerin özlük haklarıyla ilgili ve yine, sağlık
personelinin ekgöstergelerinde artışla ilgili bir düzenleme
düşünüyor musunuz? Çünkü, sağlık personeli hastanede
çalışmadığı için bu döner sermaye kanunundan istifade
edemeyecek. Dolayısıyla, bunlarla ilgili bir artış
düşünüyor musunuz? Ve tekrar ilave ediyorum, hemşirelerden önlisans
ve lisans bitirenlerin özlük haklarıyla ilgili bir
çalışmanız var mı?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Sayın Yalçınkaya?.. Yok.
Sayın Gül, buyurun efendim.
RAMAZAN GÜL (Isparta) - Sayın Başkanım, delaletinizle
Sayın Bakana soru tevcih etmek istiyorum.
Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devletidir. Yargı hakkı kutsal
bir haktır. Sayın Bakanımız bir Sınav Yönetmeliği
çıkardı ve bu Sınav Yönetmeliği şef ve şef
yardımcıları için
çıkarıldı. Bu Sınav Yönetmeliğini
Danıştay 5. Dairesi iki sefer iptal etti. Biraz evvel ifade
ettiğim gibi, sınav, hukuka aykırı olduğu için iptal
etti. Bu arada, 75 kişi şef ve şef yardımcısı
olarak atandı ve şu anda, önümüzdeki pazartesi günü, tekrar, şef
ve şef yardımcılığı sınavı var. Bu,
biraz evvel arz ve ifade ettiğim 75 kişi, atanan şef ve şef
yardımcıları, bu mevcut Sınav Yönetmeliğine göre,
sınav komisyonu üyeleridir. Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devleti
olduğuna göre ve Danıştay 5. Dairesi iki defa iptal etmiş
olmasına rağmen, Sayın Bakanım, siz, niçin,
Danıştayın iptal etmiş olduğu bu yönetmeliğin 5,
6, 7, 8, 10 ve 11 inci maddelerini uygulamaya çalışıyorsunuz?
Öte yandan, Sayın Müsteşarınızın, muhterem
eşlerini şef yapmak için müracaatta bulunduğu ve bunun için bu
yönetmelikte ısrar etmiş olduğunuz ifade edilmektedir. O
itibarla, Türkiye'de, özenli olan bir sağlık kurumunda, böyle,
partizan mülahazalarla ve hukuka aykırı olarak bu sınavın
yapılması noktasında niçin ısrar ediyorsunuz?
Teşekkür eder, saygılar sunarım.
BAŞKAN - Sayın Zeki Çelik?.. Yok.
Sayın Öztürk, buyurun.
BOZKURT YAŞAR ÖZTÜRK (İstanbul) - Sayın Başkan,
aracılığınızla, Sayın Bakanımdan sormak
istiyorum.
Her ne hikmetse, seneler önce -beş, altı, yedi sene önce-
temelleri atılmış sağlık ocaklarının ve
hastanelerin tamamlanması 57 nci hükümete, dolayısıyla,
Sayın Bakanımıza nasip oluyor. Bu vesileyle, Rize'nin
İkizdere Kazasının sağlık ocağının
temeli beş sene önce atılmış ve atılan temel aynen
kalmış. Sayın Bakanım, sağlık ocağı ne
zaman bitirilecektir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Sayın Çabuk, buyurun.
İHSAN ÇABUK (ordu) - Sayın Başkanım, Sayın
Bakanıma soracağım soruyu, biraz önce, Ordu Milletvekili
Sayın Cemal Enginyurt sormuştur.
BAŞKAN - Siz de aynı suali soruyorsunuz...
İHSAN ÇABUK (Ordu) - Ben, Sayın Bakandan bu konuyu
cevaplandırmasını istiyorum; çünkü, şu anda,
televizyonları başında bizden bunu bekleyenler var.
BAŞKAN - Evet efendim; Ordu ile ilgili olduğu için, siz de
iştirak edip, soruyorsunuz, Sayın Bakan cevap verecek.
Buyurun Sayın Bakan.
İsterseniz, Sayın Çabuk'un sorularından
başlayınız.
SAĞLIK BAKANI OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) - Sayın
Başkan, değerli üyeler; şu anda, Türkiye'nin birçok il ve
ilçesinde 600'ü aşkın yatırım devam ediyor. Bunlardan onüç
ondört yıl devam eden hastaneler var. Göreve geldikten sonra belirli bir
planlama yaptık; bir öncelikler sırası oluşturduk; yüzde 80-90'ı
bitmiş yatırımları öne aldık, yüzde 70'in altında
olanları da, farklı bir primle çarpıp ödeneklerini göndermeye
çalışıyoruz.
Kaldı ki, Türkiye'de, nüfus değişimlerine bağlı
olarak, daha evvel sağlık ocağı ve hastane planlanan
yerlerde, sağlıkevinin yeterli olacağı kanaatine
vardık. Dolayısıyla, ilgili yerlerde incelemeler
yapılıyor, bitirilmesi gereken tesisler en kısa zamanda
bitiriliyor, İkizdere de bu çerçevede ele alınacaktır.
Sayın Gül "sınav iptal edilmiştir" diyor. Bir
sınavın iptali söz konusu değildir; yürütmeyi durdurma
kararı verilmiştir. 24 Eylül 2000 tarihinde yabancı dil
sınavı yapılmış, sonuçları ilan edilmiş,
Ocak 2001'de yürütmeyi durdurma kararı veriliyor. Burada durdurulacak bir
işlem yoktur ve devam eden bir işlem de yoktur.
RAMAZAN GÜL (Isparta) - İki defa iptal kararı verildi.
SAĞLIK BAKANI OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) - Efendim, o
kararın iptaliyle ilgili de Danıştay Genel Kurulu karar
vermiştir.
RAMAZAN GÜL (Isparta) - Danıştay 5. Dairesi, iki kez iptal
kararı verdi.
SAĞLIK BAKANI OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) - İptal
yok efendim, yürütmeyi durdurmadır. Yürütmeyi durdurmayı iptal olarak
değerlendiremezsiniz.
BAŞKAN - Karşılıklı konuşmayın
efendim.
SAĞLIK BAKANI OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) -
Sonuçları ilan edilmiştir. Danıştay 5. Dairesi, şu
anda, devam eden durumla ilgili görüşmeyi reddetmiştir; onlar da
birbirinden ayrı işlemlerdir efendim.
Daha evvel atanan şeflerle ilgili, onların jüri üyesi
olduğu ifade edilmiştir. Üniversitelerimizde doçent ve profesör
olanlar, uluslararası sınavda kabul gören bir titre sahiptirler. Daha
evvel atananların tamamı doçent ve profesör titrine sahiptir, her
sınavda jüri üyeliği yapma hak ve salahiyetine sahiptir.
Müsteşarın eşi, Başbakanın eşi devlette
belli sınavlara giremez, belli görevlere gelemez anlayışı
hukukta yoktur. Daha evvel Başbakanlık yapan bir parlamenter
arkadaşımızın eşi Yargıtay üyesi olmuştur.
Sınav, bir bilginin yoklanmasına yönelik bir işlemdir; herkes
kendi mesleğiyle ilgili sınavlara girer ve hak ettiği yerlere
gelir. Müsteşar olmak, anayasal bazı hakların eşler
tarafından kullanılmaması gibi bir nakısa oluşturmaz.
Teşekkür ediyorum efendim.
CEMAL ENGİNYURT (Ordu) - Sayın Bakanım, benim sorum?..
RAMAZAN GÜL (Isparta) - Sayın Bakanım, ben, bir şey
söyleyebilir miyim...
SAĞLIK BAKANI OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) - Ordu'yla
ilgili soruya gelince: Ordu'da, şu anda...
BAŞKAN - Sayın Bakanım, bir dakika...
Sayın Gül, böyle bir usulümüz yok efendim; sual sordunuz,
Sayın Bakan kendi takdirleriyle cevap verdi.
TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Bakan Yargıtayı niye
karıştırdı?!.
BAŞKAN - Efendim, onu bilemem, Sayın Bakanın takdiridir.
Buyurun Sayın Bakan.
TURHAN GÜVEN (İçel) - Örnek yanlış.
SAĞLIK BAKANI OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) - Ordu
İlinde, şu anda, standart uzman hekim kadrosu 279 iken, 147
çalışan uzman hekimimiz var. Doluluk oranı yüzde 53'tür.
Hemşirelerin ve sağlık çalışanlarının
özlük haklarıyla ilgili düzenleme, Bakanlar Kuruluna verilen Yetki Kanunu çerçevesinde
Bakanlar Kurulunda görüşülecek ve karara bağlanacaktır. Bugün
geçen yasa, döner sermayeyle ilgilidir, özlük haklarıyla ilgili değildir.
Hem teknik elemanların hem sağlık
çalışanlarının çeşitli adaletsizliklere sebep olan
ücret farklılıkları, Bakanlar Kuruluna verilen Yetki Kanunu
çerçevesinde Bakanlar Kurulu tarafından düzenlenecektir, Sağlık
Bakanlığının böyle bir yetkisi yoktur.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Sayın Bakan, teşekkür ederim efendim.
Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır; ancak,
madde üzerinde bir adet önerge vardır; okutuyorum efendim:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 568 sıra sayılı kanun
tasarısının 4 üncü maddesinin metinden
çıkarılmasını arz ederiz.
|
|
Aydın
Tümen |
İsmail
Köse |
Zeki Çakan |
|
|
|
Ankara |
Erzurum |
Bartın |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Vedat
Çınaroğlu |
|
Mehmet
Nuri Tarhan |
|
|
|
Samsun |
|
Hatay |
|
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN
(Antalya) - Sayın Başkan, çoğunluğumuz hazır
değil, takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN - Hükümet önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK BAKANI OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) -
Katılıyoruz efendim.
BAŞKAN - Efendim, Komisyonun takdire bıraktığı,
Hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiş,
madde metinden çıkarılmıştır efendim.
Böylece, zaman israfı olmuştur.
Efendim, tasarının 5 inci maddesini 4 üncü madde olarak
okutuyorum:
MADDE 4.- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, Konya
Milletvekili Sayın Veysel Candan; buyurun efendim. (FP
sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakika.
FP GRUBU ADINA VEYSEL CANDAN (Konya) - Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; görüşülmekte olan 568 sıra sayılı
kanun tasarısının 4 üncü maddesi üzerinde Fazilet Partisinin
görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum; muhterem
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, aslında, tasarının
mantığını anlamak mümkün değil. 2001 yılı
bütçesi görüşülürken, IMF'ye verilen sözler doğrultusunda memur
maaşlarına zam yapamayan hükümet, "bütçeden veremiyorsak,
halktan alıp, sağlıkta çalışan doktorlara
verelim" diyor. Mantık, esas bu.
Aslında, bu tasarı, bir sağlık vergi kanunundan
başka bir şey değildir. Neden böyle olduğunu
söyleyeceğim. Şimdi, döner sermayelerde vergiler toplanıyor,
yüzde 50'si Maliye Bakanlığına -bütçeye - aktarılıyor;
yani, bir nevi vergi; kalan yüzde 50'nin yüzde 35'i doktorlara, yüzde 15'i de
onarım ve bakıma. Bu itibarla, bu tasarı, bir sağlık
vergisi ve aynı zamanda paralı sağlık olayından
ibarettir.
Şimdi, ben şu konuyu merak ediyorum, Millî Eğitim
Bakanı da bundan sonra, öğretmenleri Kızılaya götürür, özel
önlükler giydirir, kalemler, defterler, silgiler alır ve onlar da yürürse,
Millî Eğitim Bakanı da buraya gelir, özel dershanelerle ilgili bir
dönersermaye saymanlığı hazırlar ise,
yadırganmamalıdır diye düşünüyorum.
Değerli arkadaşlarım, şimdi, tasarının
ikinci çok önemli konusu, bir kere, sağlık sorununa bu tasarı
sathî bakmaktadır, sorunlara çözüm olmaktan çok uzaktır. Yani,
sağlık konusunda çalışanların belirli bir bölümünün
ücretlerine bir katkı sağlamaya yöneliktir. O açıdan, eğer,
Türkiye'nin sağlık sorunlarına bu gözlükle bakıyorsanız,
çok yanlış ve eksik bakıyorsunuz. Halbuki, sağlık
konusunda, ilaç, hastane, fizikî yapılanma, cihaz gibi birçok sorunlar,
beraberinde vardır.
Bu hükümetin çok büyük bir yanlışı var; bir kere daha
altını çizerek söylüyorum. Geçen hafta, biz, burada, İçtüzük
Teklifini görüştük; 10 maddenin 3 tanesini çektiniz. Bu tasarıya
bakıyoruz şimdi, 4 üncü maddeye geldik, tasarının niçin
gündeme geldiği belli, hükümet, burada, 9 110 tane kadro talep ediyor.
Hükümet ortakları anlaşamadılar. Peki, geri çekilen maddede ne
yazıyordu; bu saymanları Sağlık Bakanı talep etsin,
Maliye Bakanı da onaylasın. Peki, Sağlık Bakanı
ortağın birinden, Maliye Bakanı da diğerinden olunca, ne
oldu; kadroları pazarlık edilemedi, anlaşamadılar. O zaman,
siz, burada, tasarı çıkarmıyorsunuz, kadroları doldurmaya
yönelik pazarlık yapıyorsunuz. Hükümet, burada, aslında, bana
göre suçüstü yakalandı, fevkalade yanlış bir ortamda
yakalandı; çok yanlış... Peki, hükümet, bundan önce de böyle yanlış
yaptı mı; tabiî yaptı; İçtüzükte yaptı, vergi kanunlarında
yaptı, yaptığı kanun hükmünde kararnamelerde yaptı,
yetki yasasında yaptı. Yani, kanun çıkarma tekniği,
uygulaması açısından, cumhuriyet tarihinin en beceriksiz
hükümeti bu hükümet.
Böyle, biraz acı söyleyince, belki daha dikkat edersiniz diye
söylüyorum.
Değerli arkadaşlar, tasarıya bir bakalım...
Tasarı gayet güzel amaçla ortaya getirilmiş; sağlık
kurumları ile rehabilitasyon merkezlerinde ücretlerin
iyileştirilmesi. Buna hiç kimsenin itiraz ettiği yok. Ücretleri
iyileştirin de, parayı kimden alıyorsunuz, ona bakalım
şimdi. Gerekçe de, gayet masumane, hastanelerde vardiya
çalışması yapıyoruz... 65 hastanede yapıyorsunuz,
bütün Türkiye'ye uyguluyorsunuz! Orada, doktorlarımız 24 saat hizmet
veriyorlar; sağlık çok önemli bir konudur, çalışanı motive
edelim... Gayet güzel, bunlara kim itiraz edebilir!.. 250 - 300 milyon liraya
doktor çalışır mı; tabiî çalışmaz; 700 milyon
verin, 1 milyar lira verin; ama, bütçeden verin; halktan
aldığınız parayla olmaz.
Şimdi, metne bakıyoruz, gerekçede, yoğun bakım,
yanık, diyaliz, ameliyathane ve acil serviste çalışan
sağlık personeli, bir de başhekimler... Peki, tıp
dediğiniz bunlardan ibaret mi? Bunun dışında kalanlar ne
olacak? Bir kere, konuya yaklaşım, mantalite
yanlışlığı var.
Aslında, bu tasarı yeni mi; hayır, mevcut bir uygulama
var; yani, döner sermaye zaten mevcutta uygulanıyor. Tabiî, daha önce
-belki milletvekili arkadaşlarımız metni okuma imkânı
bulamadılar- eskiden döner sermayenin tamamı doktorlara, yani, çalışanlara
verilirdi. Hükümet bir uyanıklık yaptı; dedi ki, biz, bunun
yüzde 50'sine el koyuyoruz... Şimdi de el koyacak. Peki, o zaman size
şunu soruyorum: Doktorları çalıştırıyorsunuz da,
niye yüzde 50'sine el koyuyorsunuz! Madem çalışanları çok
seviyorsanız, bu toplanan paranın tamamını
çalışanlara iade edin.
Şimdi, tasarıya baktığımız zaman,
tasarı, kendi içinde çelişkili. Deniliyor ki, kaynak israfı
önlenecek. Değerli arkadaşlar, her ilde bir tane dönersermaye
saymanlığı olacak veya büyük illerde iki üç tane olacak.
Deniliyor ki, sağlıkta açığı gidermek için 9 110 adet
kadro talep edeceğiz. Peki, biraz önce 4 üncü maddeyi çektiniz. Daha önce
Sağlık Bakanlığı 37 000 kadro aldı, yüzde
40'ı 2001 yılında serbest bırakıldı. Şimdi,
geçmişteki döner sermaye durumuna baktığımız zaman,
mevcut 600 civarında döner sermaye var.
Değerli arkadaşlar, 18 000'e yakın ana çocuk
sağlığı, sağlık ocağı, hak
sağlığı birleştiriliyor ve döner sermaye
işletmesi kuruluyor, yani, döner sermaye ticarethanesi kuruyorsunuz; hepsi
bu kadar. Yani, bundan sonra, artık, parasız tedavi diye bir şey
yok.
Şimdi, ülkenin sağlık sorunları açısından
konuyu değerlendirdiğimiz zaman, bu yaklaşım konuyu çözer
mi; bize göre çözmeyecektir. Bakın, bu tasarı çıktıktan
sonra, 2001 yılı sonunda oluşan döner sermayenin sonunda,
doktorlar beyaz önlükleri giyip, bu sefer Kızılay değil
başka bir yerde yürüyüş yapacaklar; çünkü, buradan gelen gelirler
doktorları tatmin etmeyecektir. Belirli yerde olanlar çok ücret alacaklar,
sağlık ocağında olanlar hiç ücret alamayacaklardır.
Bir kere, eğer, burada, konunun üzerine ciddî yaklaşıyorsak,
buradaki doktorların özlük hakları hem kalıcı olmalı
hem kapsamlı olmalıdır değerli arkadaşlar.
Şimdi, döner sermayeye bağlı kadro ihdas ediyorsunuz;
fevkalade yanlış. Türkiye'de, mevcut sistemde, mevcut bir personel
rejimi var; siz, bunun tamamını alt üst ediyorsunuz, döner sermayeye
bağlı olarak. Şimdi, şöyle bir soru soralım: Büyük
hastanelerde normal ücretin dışında alınan döner sermaye
hisseleri normal ücretin üzerinde olduğu zaman ne olacak? Bazı
hastanelerde de bu olacak. Yani, siz, bir taraftan, fonlar iptal edilip bütçe
içerisine alınırken, yeni, ayrı bir bütçe, ayrı bir
saymanlık geliştiriyorsunuz; bu, fevkalade yanlıştır.
Şimdi, döner sermayeler kaynak hazırlama yeri mi? Evvela, bu
soruyu bir cevaplandırmamız lazım. Hayır, katiyetle; piyasa
şartlarında yapılamayan hizmet döner sermayelerde
yapılmalıdır. Halbuki, siz, burada, tamamen, doktorlara bir
kaynak bulalım, bunlar çok yürüdüler, yoruldular, ne yapalım, o
zaman, bunlara, döner sermayeyi genişletelim, genişletelim, ondan
sonra, bir miktar para verelim... Bu mantık yanlıştır.
Döner sermayelerin, aslında, bir amacı daha vardır,
kuruluş amacı; kamuda atıl kapasitenin değerlendirilmesine
yardımcı olmaktır.
Değerli arkadaşlar, birinci basamak hizmet veren 18 000'e
yakın kurumu bunun içerisinde birleştirdiniz. Halbuki, burada, ayakta
teşhis ve tedavide, o dediğiniz sağlık ocaklarında
hiçbir altyapı olmadığı için, doğru dürüst
sağlık hizmeti de yapılamayacaktır. Peki, burada,
belirsizlikler vardır. Nelerdir onlar; ücretler ne kadar artacak, kim ne
kadar alacak, hiç belli değil ve şu anda, döner sermaye içerisinde
zaten birtakım problemler vardır, bu problemler de artarak devam
edecektir.
Şimdi, ben, çok önemli bir konuya gelmek istiyorum. Aslında,
döner sermayede uygulanan fiyatları kim tespit edecek; Sağlık
Bakanlığı. Yani, ne olacak; eğer, döner sermayede
alınan paralar kâfi gelmezse, hisseler kâfi gelmezse taksimatta,
hekimlerin itirazı yükselecek, Bakanlık birim fiyatları
yükseltecek. Peki, bu paralar kimden çıkacak; yine, sokaktaki
vatandaştan çıkacak.
Değerli arkadaşlar, şimdi SSK, Emekli
Sandığı ve Bağ-Kur'a bağlı olan vatandaşlar
açısından durum ne olacak; Bağ-Kur belli bir ücret
ödeyeceği için, ekstra fiyatları yine cebinden ödeyecek; yani,
burada, bir yerde, hastaneler, doğrudan doğruya ticarethane haline
gelecektir. Halbuki, Türkiye'deki "devlet hastanesi" diye
bildiğimiz Sağlık Bakanlığına bağlı
hastanelerin esas amacı, ücretsiz, parasız hizmet vermeye; yani,
başka bir ifadeyle, sosyal devlet olmaya yöneliktir.
MEHMET TELEK (Afyon) - Dünyanın hiçbir yerinde yok.
VEYSEL CANDAN (Devamla) - Müsaade edin...
Değerli arkadaşlar, bakın şimdi,
yaptığınız yanlışa bakın. Bu gerekçede...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
VEYSEL CANDAN (Devamla) - 5 dakikalık kişisel söz talebim var;
müsaade ederseniz, devam edeyim.
BAŞKAN - Sizden sonra bir grup var efendim. Onun için, siz bir
toparlayın, yine, ben, size...
VEYSEL CANDAN (Devamla) - Efendim, işte, 5 dakikada bitirelim;
madem, zamandan tasarruf ediyoruz.
BAŞKAN - Efendim, olmaz... Usulümüz... Zamandan tasarruf; ama,
çaremiz yok. Bir kere yaparsak, yol olur. Başka bir grup var. Keşke,
ikinci sırada siz söz isteseydiniz...
Siz bir bitirin efendim.
VEYSEL CANDAN (Devamla) - Değerli arkadaşlar,
bakınız, şunu da ifade edeyim -ikinci konuşmamda ifade
edeceğim- burada gerekçeye bakın: Veri hazırlama ve
programcı olarak 800 kişi alacağız diyorsunuz; artı,
şoför olarak da 750 kişi...
Değerli arkadaşlar, küçülen devlette, modern, çağdaş
devlette, bunlar, dışarıdan satın alınacak
hizmetlerdir ve ucuz hizmetlerdir; yani, siz, tasarının
başı ile sonunda ne getirdiğini ya tam bilmiyorsunuz ya da
tasarı çıktıktan sonra göreceksiniz gürültüleri.
Ben, konuyu burada tamamlıyorum.
Daha sonraki söz hakkımda konuşmak üzere, Muhterem Heyetinize
saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.
Şimdi, söz sırası, Doğru Yol Partisi Grubunda.
Gaziantep Milletvekili Sayın İbrahim Konukoğlu; buyurun
efendim. (DYP sıralarından alkışlar)
DYP GRUBU ADINA İBRAHİM KONUKOĞLU (Gaziantep) -Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; 568 sıra sayılı kanun
tasarısının 5 inci maddesi üzerinde Doğru Yol Partisi Grubu
adına söz almış bulunuyorum; Grubum ve şahsım
adına Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri, getirilen kanun tasarısı
sağlık personelinin sorununu çözmekten uzaktır.
Tasarının getirdikleri ve götürdükleri iyi incelenmelidir.
Tasarının getirdikleri kısaca şunlardır:
Gece vardiyasında çalışanların döner sermayesi az
miktarda artırılmaktadır. Yoğun bakım, doğumhane,
yeni doğan, süt çocuğu, yanık, diyaliz, ameliyathane ve acil
serviste çalışan sağlık personelinin döner sermayesi de
artırılmaktadır; ancak, tabipler hariç tutulmaktadır.
Herhalde burada uzmanları kastetmektedirler. Muayenehane açmayan
başhekimlere verilen döner sermaye önemli ölçüde
artırılmaktadır; doğrudur. Hastane doktorlarına saat
16.00'dan sonra özel hasta muayenesi ve özel ameliyat imkânı
getirilmektedir. Sağlık ocakları, tedavi hizmetleri için
paralı hale getirilerek, sağlık ocaklarındaki
sağlık personeli için ekgelir imkânı sağlanmaktadır.
Tasarının getirdiği bu imkânlar yanında mahzurlara
da bakmak gerekir. Mahzurlar şunlardır: Sağlık personelinin
birkısmına ekgelir imkânı sağlanırken, geriye kalan
ihmal edilmektedir. Bu durum, bu imkândan faydalanamayanları küstürecek ve
daha da mutsuz edecektir. Getirilen sistemle sağlık personeline
verilen ekgelir imkânı tamamen halkın sırtına yüklenmekte
ve sosyal devlet ilkesi unutulmaktadır.
Gece ve hafta sonu nöbet tutanlara hatta 24 saat nöbetten sonra 8 saat
daha çalışana herhangi bir katkı getirilmemektedir. Getirilen bu
tasarıyla, doktorlara saat 16.00'den sonra özel hasta muayenesi ve özel
ameliyat imkânı getirilmektedir. Hastalar geç randevularla özel muayene ve
özel ameliyatı tercihe zorlanabilir. Bu da hasta için ek ve fazla ödeme
demektir.
En önemli mahzur, koruyucu sağlık hizmetleri
dışında, sağlık ocakları, ana çocuk
sağlığı ve halk sağlığı
laboratuvarı gibi kurumlardaki hizmetlerin paralı hale getirilmesidir.
Değerli milletvekilleri, bundan böyle, sağlık
ocağı, ana çocuk sağlığı, dispanserler ve halk
sağlığındaki tedavi hizmetleri paralı hale
gelmektedir. Bir sağlık ocağına götürülen acil hasta, yolda
bulunan kimsesiz bir hasta para ödemek zorunda bırakılmaktadır.
Dispansere başvuran ve genelde, fakirlikten ve kötü yaşam
koşullarının sebep olduğu veremli bir hasta bile para ödeme
durumunda kalacaktır; enjeksiyon için ocağa başvuran bir hasta
para ödemek zorunda kalmaktadır. Sayın Sağlık Bakanı,
bunların yeşil kartı var, olmayan da çıkarsın
diyebilir; ama, eğer kartı yoksa ve yeni yeşil kart
çıkarmanın zorluğu göz önüne alınırsa durum daha iyi
anlaşılacaktır.
Sayın Sağlık Bakanımıza sormak istiyorum:
Sağlık ocağı ve benzer kuruluşlara ekonomik durumu iyi
olan hastalar başvuruyor mu? Başvuran hastalar -Sayın
Bakanın da bildiği gibi- daha çok, fakir ve dargelirli
hastalardır. Dargelirli ve fakir halkımız, 57 nci hükümetin
politikaları sayesinde zaten perişan ve bitmiş durumdadır.
Bu kanunla, bunlara, artık hasta olmayın, hasta olursanız para
ödemek zorundasınız deniliyor. Parası olmayan fakir hastalar,
tabir caizse, kendi haline terk ediliyor, paran yoksa öl deniliyor. Sosyal
devlet böyle mi olur?! Yetkililer, Anayasanın 56 ncı maddesini
okumuyor mu?
Bu kanun görüşülürken, Sağlık Komisyonunda, iktidar
partileri mensubu olan sayın milletvekillerinin de katkısıyla 2
nci maddeye bazı eklemeler yapmıştık. Komisyonda
oybirliğiyle "sosyal güvencesi olmayan ve ödeme gücü olmadığı
belirlenenlerden ücret alınmaz" diye bir ilave
yapılmıştı; ancak, görüyoruz ki, fakir halkımıza
bu çok görülmüş ve bu madde kaldırılmış.
Bu tasarıyla sağlık personelinin sorunları
çözülmüyor, Türkiye'deki sağlık sorunları çözülmüyor; sadece,
fakir halkımıza yeni bir yük getiriliyor, en kutsal insanlık
hakkı olan yaşama hakkı gözardı ediliyor.
Sayın Bakan bu tasarı üzerinde konuşurken "her
hekime standart bir sayı belirleyeceğiz" diyor; bir önceki
yıl çok az ameliyat yapan bir hekim ile çok fazla ameliyat yapan bir
başka hekimin standardı nasıl belirlenecektir? Ameliyatlar
farklıdır; 15 dakikalık ameliyat vardır, 4-5 saat süren
ameliyat vardır.
Yine, Sayın Bakan "döner sermaye gelirini artırmak için
çok film ve tetkik istenmesini önlemek için, bazı şartlar
belirlenecek" diyor; bunu önlemek mümkün değildir. Böyle bir
sınırlama "şu kadar film çektiremezsin, şundan fazla
tetkik isteyemezsin" demek, ileride, teşhis ve tedavide hatalara yol
açacaktır; bunun sorumlusu kim olacaktır?
Yine, Sayın Sağlık Bakanımız,
konuşmasında, bir hastanenin, ilacı, eski fiyatlardan, yüzde 33
daha fazla indirimle aldığını ifade ettiler. Bu,
yabancı ilaçta, en azından yüzde 53, yerli ilaçta yüzde 63 indirim
demektir. Bu ilaçların ya hammaddesi eksiktir ya da Sağlık
Bakanlığı tarafından, bu ilaca, maliyetine göre çok yüksek
fiyat verilmiştir. Nitekim, aynı terkibe sahip ve aynı firma
tarafından üretilen, sadece ismi değişik olan ilaçlar, SSK'ya,
dörtte 1, beşte 1 fiyatına verilmektedir.
Yine, ilaç satışlarında büyük promosyonlar vardır.
Eczanelere, satışta "mal fazlası" adı
altında, neredeyse alınan ilaç sayısı kadar ilaç, ücretsiz,
üste verilmektedir. Bu nedenle, devlet, büyük vergi kaybına
uğramaktadır. Firmalar tarafından, hekimlere, televizyon, dolar
bazında teşvik, kongre daveti, yurtiçi ve yurtdışı
geziler şeklinde büyük promosyonlar uygulanmaktadır.
Birkaç gün önce, özel bir hastanede ilaç alımı
yapıldı; Türkiye'de ünlü bir firma, ilaç için yüzde 72 indirim teklif
etti. Değerli arkadaşlarım, yüzde 72 indirim, eczacı bu
şartlarla aldığı takdirde, yüzde 257 kazanç demektir.
Sayın Sağlık Bakanımız firmanın ismini isterse,
kendisine takdim edebilirim.
Değerli milletvekilleri, bize bugün gelen bir faksta, bakın,
bir sağlık sendikası ne diyor: "Sağlık
Bakanlığının 'sağlık çalışanlarına
zam yapacağım' aldatmacasıyla Meclise sunduğu
değişiklik 'halktan alıp, çalışana kısmen verme'
adı altında, çalışan ile hastayı karşı
karşıya getiren, özünde ise, sağlığı,
sağlıkta çalışanları alet eden, halkla karşı
karşıya getiren bir uygulamadır." Sanıyorum,
Sayın Sağlık Bakanımıza da, aynı faks iletilmiştir.
Sayın milletvekilleri, iktidar mensupları olarak ezici
çoğunluğunuz var; bu kanunu çıkarırsınız; ama,
oylarıyla geldiğiniz o fakir halkımız, size, sandıkta
bunun cevabını verir.
YALÇIN KAYA (İçel) - Demagoji yapma!
İBRAHİM KONUKOĞLU (Devamla) - Verecektir!.. Verecektir!..
O fakir halkı, siz, buna mecbur ederseniz, verecektir!
YALÇIN KAYA (İçel) - Vatandaş sizi getirdi getireceği
yere!..
İBRAHİM KONUKOĞLU (Devamla) - Demagoji yapmıyorum;
fakir hastayı para vermeye mecbur ediyorsunuz.
BAŞKAN - Karşılıklı konuşmayın
efendim.
İBRAHİM KONUKOĞLU (Devamla) - Doğru Yol Partisi
Grubu olarak, bu tasarıya olumsuz oy vereceğimizi ifade ediyor, Yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum. (DYP sıralarından
alkışlar)
YALÇIN KAYA (İçel) - Fakir halkı siz çok seviyorsunuz!
BAŞKAN - Karşılıklı konuşmayın
efendim.
YALÇIN KAYA (İçel) - Doğru söylemiyor Sayın Başkan.
İBRAHİM KONUKOĞLU (Gaziantep) - Doğru söylüyorum.
BAŞKAN - Efendim, kendi fikriyatını söylüyor.
TURHAN GÜVEN (İçel) - Sendikanın yazısını
okuyor. Sendikalaşmaya karşı mısınız?
BAŞKAN - Herkes fikrini söylemekte hürdür; beğenmezsiniz,
ayrı.
YALÇIN KAYA (İçel) - "Dörtte 1'i" diyor.
BAŞKAN - Efendim, gruplar adına konuşmalar
bitmiştir.
Şimdi, şahısları adına, Erzurum Milletvekili
Sayın Aslan Polat?.. Yok.
Bolu Milletvekili Sayın Mustafa Karslıoğlu; buyurun. (DSP
sıralarından alkışlar)
MUSTAFA KARSLIOĞLU (Bolu) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 568 sıra sayılı kanun
tasarısının 5 inci maddesi hakkında söz almış
bulunmaktayım. Sözlerime başlamadan önce hepinizi en içten
saygıyla selamlıyorum.
Yasa tasarısını iki günden beri görüşüyoruz. Zaten
bu yasa çok da detaylı bir yasa değil. Tekrar, döner sermaye
gelirlerinin hastanedeki personele fonksiyonel olarak
dağıtılması ve ayrıca da sağlıkta
çalışanların ücretlerinin biraz iyileştirilmesi
hakkında bir yasa. Aşağı yukarı detayları
görüşülmüş durumda; fakat, ben yine yeniliyorum, bu yasa bir genel
sağlık sigortasının sürecinin
başlangıcıdır. İnşallah, bu, 21 inci Dönem
Parlamentosu ki, az önce de belirttiğim gibi, sağlıkta çalışan
ve o sorunların içerisinden gelen 60 parlamentere sahip bir Meclis ve
sağlık sistemini tek elde toplayacak, özerk hastaneleri
gerçekleştirecek, koruyucu hekimliği kamunun daha
ağırlıklı bir şekilde görev alanına
koyacaktır. Çünkü, çağımızın devletleri diyor ki:
"Globalleşme ve küreselleşme fiili bir durum, bunda
yapılacak hiçbir şey yok. Kamuya düşen, devletlere düşen
sosyal devlet boyutunu öne çıkarmak, etkin ve denetimli bir kamu hizmeti
vermektir ve bu kamu hizmetinin de başında gelen eğitim ve sağlıktır."
Artık, dünyada son geçerli ve kalıcı reçete budur ve Türkiye de
bu yönde epey mesafe kat etmiştir ve Türkiye'de, gerek Sağlık
Bakanlığımız gerek Sağlık Bakanlığının
değerli bürokratları gerek sağlıkta çalışan
değerli bilim adamları, deneyimli hekim arkadaşlarımız
Türkiye'de bir genel sağlık sigortasını çıkarabilecek
birikime ve deneyime sahiptir.
Ben, yine yeniliyorum, yeşil karttır, SSK'lıdır,
devlet memurudur, ücretlidir, değildir bitirilip, herkesin bir
sağlık numarasının olacağı bir Türkiye konumuna
çok yakın bir zamanda ulaşacağımız inancıyla
hepinizi bir daha saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ederim. (DSP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.
İkinci söz, Konya Milletvekili Sayın Veysel Candan'ın.
Buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)
VEYSEL CANDAN (Konya) - Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; aslında, biz, burada tasarıyı tenkit
ederken ne istiyoruz: Tasarı adil olsun, herkesi memnun etsin; eğer,
hekimlerimize bir para verilecekse, onu, milletin cebinden alıp vermeyin, Sağlık
Bakanlığı bütçesinden verin diyoruz. Vatandaşın
ödemelerini azaltın, vatandaşın ödeme gücü yok;
sağlığı, paralı hale, lüks hale getirmeyin. Bizim,
Fazilet Partisi olarak taleplerimiz bunlar.
Şimdi, döner sermaye fiyatları yükselecek; SSK, Emekli Sandığı
ve Bağ-Kura üye oldukları halde ekstrem paralar ödenecek. Siz, 18 000
sağlık ocağının hepsini paralı hale
getiriyorsunuz; bunları söylüyoruz. Döner sermayeler ticarethane haline
gelecek. 9 110 tane kadroya ödeyeceğiniz parayı da bu insanların
cebinden alıp ödeme yapacaksınız.
Ayrıca, gerekçede gösterdiğiniz iddialar doğru
değil. Veri hazırlama programcısı 800 kişi!.. Ne
yapacaksınız, yeniden ordu mu kuruyorsunuz?! 800 kişi ne
programı hazırlayacak?
Biraz önce ifade ettim; niye anlaşamadınız burada;
"birisi tayin edecek, birisi onaylayacak" dendiği zaman. Biri
diyor ki: "Yok, illa bu 9 000 kişiyi ben alacağım; yani,
benim kontrolümden geçecek." Madem iş doğruysa, iki ortak
anlaşırdı; biri teklif eder, biri de tayin ederdi.
Değerli arkadaşlar, 750 kişi şoför
alacaksınız... Hani devleti küçültüyordunuz?! Nerede bu küçülme?!
Bütün bunların maliyeti olan paraları dönüp, tekrar vatandaştan
alacaksınız.
Sayın Bakanın konuşmalarını şöyle bir özet
takip ettim. "Hastane başhekimi tayin ettim, döner sermayeyi 650 milyardan
1 trilyona çıkardı" diyor. O zaman şunu sormak lazım:
Siz, tayin etmeden önceki o döner sermaye müdürü veya başhekimle ilgili ne
yaptınız? Niye onun döneminde bu rakam azdı da, bu çok
yaptı; o, usulsüzlük mü yaptı veya bu mu usulsüzlük yaptı? Her zaman,
parayı, çok almak, çok toplamak demek, iyi hizmet etmek anlamına
gelmez; bu bir.
İki, Sağlık Bakanlığı bütçesinde 37 000
kişi var, bunun yüzde 40'ı serbest kaldı... Siz, zaten, yeteri
kadar serbest kalan bir kadro kullanmışsınız, şimdi
döner sermaye sayman ordusu meydana getirmeye çalışıyorsunuz;
bu, aslında, liberal ekonomilerde, çağdaş dünyada hiçbir zaman
tasvip edilen bir konu değil.
Çok önemli bir konu: "Döner sermaye arpalık olur mu?"
Arpalık olmaz da, daha kötü şeyler de oluyor demek ki...
Değerli arkadaşlar, bir kere milleti kandırmanın
gereği yok. Topladığınız paraların yüzde 50'sini,
vergi gibi, devlete aktardıktan sonra "doktorlara para
veriyoruz" diye milleti aldatmanın bir anlamı yok.
Topladığınız paraların yüzde 50'sine Maliye
Bakanlığı doğrudan el koyuyor. Peki, dönün eskiye,
bırakın bu yüzde 50 kesmeyi... Madem doktorları çok
seviyorsunuz, doktorların durumuna çok acıyorsunuz
"sağlıktır, hayatımızı onlara emanet ediyoruz"
gibi gerekçe de çok, böyle ajite edilmiş ifadeler var doğrusu...
Sayın Bakan da, burada, aynen dedi ki:
"Sağlıkçılar ağır şartlarda
çalışıyor." Doğrudur. Öğretmenler de
ağır şartlarda çalışıyor. Bir millî eğitim
politikamız da var. Madem bir yetki yasanız var, o
aldığınız yetkiye göre düzeltirsiniz, herkes kendi bütçesinden
parayı alır.
Sayın Bakan, burada, hekimlerin hastalardan para
aldığı zaman zaman duyuluyor, bize de intikal ediyor, zor anlar
yaşanıyor... Peki, o zaman, yargıçlar da aynı şeyi
söyledi, işte "vicdanıyla cüzdanı arasında..." Bu
ne biçim iş?! Yani, az para alıyor, kötü hizmet yapacak, çok para
alıyor iyi hizmet yapacak... Bu da, doğrusu, bana biraz garip geldi.
Bence, burada asıl olan şudur: Türkiye'nin gelir
dağılımını iyi dengelememiz; bu dağılım
içerisinde hekimlere ne vermemiz, öğretmenlere ne vermemiz, daha
başka kurumlara ne vermemiz gerektiğini belirlememiz, hem adil,
dürüst, saygılı, ticaretten uzak, hem de yorgunluklarının,
verdikleri emeklerinin karşılık olması gerekir.
Sayın Bakan, burada ifade ettiler: "Çalışanları
çalışmayanlardan ayıran bir tasarı..." Peki,
yarın bu standartta da birtakım sıkıntılar meydana
getirecek. Aslında, keşke, bu yönetmelikler de beraberinde
olsaydı; standart nedir, hangisidir; ona da bakmamız gerekirdi.
Yine, burada, Sayın Bakan ifade buyurdular: "İlaç
alımı, aldık; internete taşıdık, 39 trilyondu, 20
trilyonluk aldık.." Ben bir eczacıyım ve serbest piyasada
-ilaç alımı- yirmi yıl ticaret yaptım. Yüzde 33 indirim
yaptı... Pek iyi de, nereden indirim yaptın, hangi paradan indirim
yaptın? En son zamdan mı, efendim, daha önceki zamdan mı? Bugün
piyasada üç tane fiyatla ilaç satılıyor; orta, yeni, en son... Yani,
mutlaka biz iyi niyetle bakarız; ancak, öyle yüzde 33...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Candan, teşekkür edebilir miyim...
VEYSEL CANDAN (Devamla) - Cümlemi tamamlayayım...(MHP
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Efendim, siz karışırsanız...
VEYSEL CANDAN (Devamla) - Bitiriyorum tamam...
BAŞKAN - Buyurun.
VEYSEL CANDAN (Devamla) - Şimdi, değerli arkadaşlar, biz
burada... Mesela, bu ilaç örneğini vermemin sebebi şudur; belki,
Sayın Bakan buradan gidince, açar listelerine bir kere bakar, hangi
fiyattan indirim yapılmıştır?.. Yani, illa her
söylediğimizin altından bir şey çıkarmanın bir
anlamı yok. Eğer... Belki de katkıda bulunuruz; birisi
Sayın Bakanın önüne... (MHP sıralarından gürültüler)
Oturduğun yerden konuşmak kolay da, gel buraya çık,
konuş.
Şimdi, Bakanın önüne getirir "bak, burada yüzde 33
indirim yaptım" der; ama, devlet zararı vardır. (MHP
sıralarından gürültüler) Bir kere daha bak, ne zarar edersin.
Teşekkür ediyorum. (FP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.
4 üncü madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
4 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Hayırlı olsun.
6 ncı maddeyi 5 inci madde olarak okutuyorum efendim:
MADDE 5.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Fazilet Partisi Grubu adına Konya Milletvekili
Sayın Veysel Candan; buyurun. (FP sıralarından
alkışlar)
FP GRUBU ADINA VEYSEL CANDAN (Konya) - Sayın Başkan,
değerli arkadaşlarım; tasarının son maddesi -5 inci
maddesi- üzerinde Fazilet Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum; Muhterem Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Şimdi, aslında, Sağlık
Bakanlığının getirdiği bu tasarı,
çalışanlara döner sermaye bazında, eskiye göre fazla
iyileştirme olmamakla beraber, birtakım yenilikler getireceği
muhakkak. Bizim konuşmalarda uyarmaya
çalıştığımız konu, bir millî sağlık
politikası içerisinde, sağlıkta çalışanlar, hastanenin
durumları, teknolojisi ve tedavi edilenler bazında SSK, Bağ-Kur,
Emekli Sandığı, SSK hastaneleri ve Sağlık
Bakanlığına bağlı hastanelerimiz ve özel
hastanelerimizi de içine alan millî bir sağlık politikası; bu
politika içerisinde, ödeyemeyen, fakir olan insanların sosyal devlet
ilkesinden hareketle, tedavilerinin ücretsiz yapılması; daha sonra
SSK, Bağ-Kur ve Emekli Sandığına bağlı üyelerin
ve hatta, diğer, 60 milyon, 65 milyon insanın rahat,
sağlıklı tedavi görebilmeleridir; bütün amaç, budur. Bu
amaçları alt alta yazıp ne yapmamız lazım geldiği
noktasında bir sağlık politikası oluşturmamız
gerektiğini ben buradan vurgulamak istiyorum.
Değerli arkadaşlar, aslında, ekonomide yanlış
uygulanan politikalar... Maalesef, iç ve dışborçların 120 milyar
doları aştığı, ayda 80 trilyon, saatte 5 trilyon faiz
ödendiği ülkemizde, Sağlık Bakanlığına ve benzeri
bakanlıklara ayrılan bütçe tabiî ki, yeterli değildir.
Aslında, bu hükümetin suçu olmakla birlikte, tamamen suçlu olduğunu söylemek
de mümkün değildir. Geçmişe bağlı yapılan
yanlışlıklar ve Türkiye Büyük Millet Meclisi
dışında birtakım hazine garantili borçlanmalar,
birtakım usulsüz yapılanmalar, maalesef, bugün içinde
bulunduğumuz şartları beraberinde getirmiş ve bir düyun-i umumiye
gibi; yani, bütün gelirleri, ödenen vergileri faize giden, açmazı olan bir
ülke haline gelmişiz. İşte, onun için, hazırlanacak kanun
tasarıları, millî imkânlarımızın, hazinenin, devlet
imkânlarının 65 milyon insana eşit, adil ve herkesin istifade
edebilmesi yönünde tasarılar olmalı ve bu tasarılar, böyle, bir
maddelik, bir zümreyi değil, bütün insanları kapsamalıdır.
Prensip olarak bu tespiti yaptıktan sonra, demin ifade etmeye
çalıştığım temel doğrular ölçüsünde, dünya ve
Türkiye'de sağlıkta kişi başına ayrılan bütçeye
baktığımız zaman, ABD'de 1 914, İtalya'da 1 100,
Yunanistan'da 735, Almanya'da 1 830, Türkiye'de sadece 187 dolardır.
İşte, bütün sıkıntı bu tablonun içindedir.
Değerli arkadaşlar, aslında, geçmişe bağlı
sağlık konusundaki organizasyonlarda, maalesef, fahiş hatalar
vardır. Bugün sağlık imkânlarının yüzde 40'lık
bölümü, üç büyük şehirde toplanmıştır; bu, fevkalade
yanlıştır. Bütün tedavi olmak isteyenler, hemen hemen Ankara,
İstanbul, İzmir gibi illere gitmek zorundadırlar. Nüfusun hemen
hemen yüzde 20'sinin sağlık güvencesi yoktur.
Sağlık standardımız, maalesef, çok düşüktür.
Mesela, dünyada çocuk ölümlerine baktığımız zaman, binde
35, yani, 1 000 doğan çocuktan 35'i önlenebilir hastalıktan
ölmektedir; bu, raporun verdiği dehşet verici sonuçlardır.
Hamile olan kadınlarımızın yüzde 32'sine, doğum öncesi
bakım yapılmamaktadır. Doğudaki çocukların yüzde 30'u,
batıdakilerin yüzde 10'u beslenme bozukluğuyla, anemiyle,
kansızlıkla karşı karşıyadır. Ülkede nüfusun
yüzde 78'i yoksulluk, yüzde 40'ı açlık
sınırındadır. Ülkemizde, 20 milyon korunmaya muhtaç insan
vardır. 100 000 civarında, sokaklarda barınan çocuklar
vardır.
Peki, bu rakamları neden okuyorum; sizler de açıp
bakabilirdiniz. Bu rakamlardan giderek bir yere ulaşmaya
çalışıyoruz. İşin vahameti, hükümetin getireceği
tasarılar, bu tablo içinde, bu tabloya cevap verecek nitelikte olmak
mecburiyetindedir de ondan.
Çalışan çocuklarımızın sayısı 3,5
milyon. Toplam işgücünün yüzde 17'sini bu çocuklar
oluşturmaktadır; çalışma şartları fevkalade
ağırdır. Çalışan çocukların yüzde 30'u okula
gitmemektedir, yüzde 25'i hasta veya yaralı durumdadır. Her gün 3 000
genç sigara ve uyuşturucuya başlamaktadır. Her gün 120 çift
boşanmaktadır. Yılda 2 000 intihar olayı olmakta ve
bunların birçoğu da ölümle sonuçlanmaktadır. Mahkemelerde
yargılanan çocuk sayısı 12 000'dir. Bu kötü tablo, bana göre,
doğrudan, yıllara bağlı ihmal ve kötü yönetimle ilgilidir;
ülke, kötü yönetilmektedir.
55, 56 ve 57 nci hükümetler; yani, bu hükümet, 5 defa vergi kanunu
çıkarmış; ayrıca, IMF'yle yaptığı 18 inci
stand-by anlaşmasında, fevkalade zararlı,
dışpolitikamızı yakından etkileyen, bunun
dışında, IMF'nin bütün taleplerini kabul ediyoruz gibi fevkalade
onur kırıcı cümlelerle taviz vermiş ve imza altına almıştır.
Ülkemizde, bu politikalarla, fakir, daha fakir; zengin, daha çok zengin
olmaktadır.
Şimdi, bu tablolar karşısında, hükümet diyor ki:
"Ben, sağlığa istenen parayı
ayıramıyorum." Sayın Bakan, bu izahında kısmen
haklı olabilir; yani, "bütün bunlar benim dönemimde olmuyor"
diyebilir; ama, bir yasa tasarısı getirir; burada, 9 000 ekkadro, 40
000 kadro ister ve bunlarda da, hükümet ortakları, sadece siyaseten
anlaşamazsa, hükümetin bu tasarıyı getirmekte ciddî
olmadığı, samimî olmadığı ortaya çıkar; bu
da, fevkalade yanlıştır.
Değerli arkadaşlar, bu tasarıyı, anamuhalefet
partisi olarak tasvip etmediğimizi, doktorların çok para
almasını arzu etmemize rağmen, sağlıklı bir
yapı oluşturmadığı açısından tasvip
etmediğimizi ifade etmek istiyorum.
Peki, biz, böyle düşünüyoruz da, çalışanlar ne
düşünüyor? Bir milletvekili arkadaşım, bir rapor okudu. Ben de,
bu kürsüye çıkmadan önce, konuyu detayıyla araştırdım,
tasarının gerekçesini okudum, hükümetin taleplerini okudum, ne
yapılmak istenildiğini de okudum; buraya çıkarken, bir muhalefet
milletvekili olarak değil, vicdanımın sesiyle, bu tasarıya,
acaba, ne tür
bir katkıda bulunabilirim diye çok kafa yordum ve geldim.
Bakın, bu tasarıdan, sadece biz değil, bu mevzuda
çalışan sağlık personeli de şikâyetçi. Bu
konuştuğum temel, ana öğeleri Sağlık
Sendikasından aldım da getirdim; ama, bir tanesi zahmet edip, bir
faks çekti. Biraz önce konuşan milletvekili arkadaşımı da
teyit ediyorum, teşekkür ediyorum kendisine. Bakın, aynen bir cümlede
şöyle deniliyor; bunu, bu sağlık çalışanları
adına okuyorum tutanaklara geçmesi açısından: "Bugün
Meclise sunulan tasarı, devletin sosyal niteliğini yok etmekte ve
toplumun sağlıklı yaşam hakkını elinden
almaktadır. Bu önerinin amacı -biz, bu öneriyi kabul edin diye
değil, dinleyin diye getirdik zaten- sağlık
çalışanlarının bütçelerine katkı koymak ise,
eğer, siz, hakikaten doktorlara çok para vermek istiyor iseniz, bunun
yolu, vatandaşın parasız alması gereken birinci basamak
sağlık hizmetlerini vatandaşa paralı satmak değildir.
Sağlık Bakanlığı, çalışanlarına
ekonomik katkı sunmak istiyorsa, bu katkı Sağlık Bakanlığı
bütçesiyle yapılmalıdır. Kaldı ki, tüm kamu
çalışanları açlık sınırında
yaşamaktadır ve kamu çalışanlarına sunulacak en önemli
katkı, bizlerin emeğine bedel biçilirken, taraf olarak pazarlık
şansımızın tanınmasıdır." Yani, bir
yerde, bize de sorun talebimizin ne olduğunu demek istiyorlar.
Değerli arkadaşlarım, bir kere daha, bu muhalefetimizin
nedenini ifade ederek konuşmamı tamamlamak istiyorum.
Biz de, ülkede, doktorlarımızın,
hayatımızı emanet ettiğimiz değerli hekimlerimizin
yüksek ücret almasını istemekteyiz; ancak, yapılacak
uygulamalarda rahatsızlıkların olmaması, geriye
dönüşün olmaması, 600 civarındaki döner sermayelerin büyük bir
KİT oluşturmaması noktasında biz, üzerimize düşen
vicdanî sorumluluklarımızı bu kürsüden ifade ettiğimiz
kanaatindeyim.
Bu düşünceyle, Muhterem Heyetinize saygılar sunarım. (FP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN- Teşekkür ederim.
Şimdi, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Aksaray
Milletvekili Sayın Murat Akın.
Buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)
MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) - Murat Bey doktor mu oldu ki,
sağlıkla ilgili konuşacak?!
BAŞKAN - Hayır, Murat Bey doktor değil Maliyeci,
biliyorsunuz. Tabiî, saymanlık meselesi Maliyeyle ilgili olduğu
için... (DSP sıralarından gürültüler) Dinleyin efendim.
İSMAİL AYDINLI (İstanbul) - Maliyecinin doktoru olmaz
mı?
BAŞKAN - Olur da, ama, yani, bırakın konuşsun;
Doğru Yol Partisi Grubu adına konuşuyor.
Buyurun efendim.
DYP GRUBU ADINA MURAT AKIN (Aksaray) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 568 sıra sayılı
tasarının 6 ncı maddesi üzerinde söz almış
bulunmaktayım. Bu vesileyle, grubum ve şahsım adına,
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, bilindiği üzere, döner sermaye
saymanlıkları, hastaneler itibariyle, büyük illerde birden fazla
olabilmekte; ancak, küçük illerde ise, döner sermaye saymanlıkları
tek olarak faaliyet göstermektedir. Daha önceleri döner sermaye
işletmelerine, bilindiği üzere, sayman ataması Maliye
Bakanlığı tarafından yapılmakta; ama, teklif,
Sağlık Bakanlığı tarafından
yapılmaktaydı. Sağlık Bakanlığı
tarafından tespit edilen kriterler bazen Maliye
Bakanlığınca kabul görmemekte ve bu nedenle, hastanelerimizde
saymanlık müdürlüğü kadroları uzun süre boş
kalmaktaydı; ancak, bu tasarıyla, saymanlık müdürü ve personeli
Maliye Bakanlığı personeli sayılmakta ve
dolayısıyla, atama ve sicil durumları da, yine, tamamıyla
Maliye Bakanlığı tarafından yürütülecektir. Bu, oldukça
olumlu bir uygulamadır ve geçmişteki kopukluk giderilmektedir.
Değerli milletvekilleri, döner sermaye saymanlıkları,
sağlık personeline geçici olarak bir iyileşme getirmekte; çünkü,
doktorların özlük haklarına taalluk eden bir uygulama, yeni bir hüküm
getirmemektedir. Döner sermaye saymanlıklarında toplanan
hâsılat, bilindiği üzere, hastanelerin tamiratında ve
onarımında kullanılmakta, aynı zamanda, bu
hâsılatın belirli bir kısmı da oradaki -başta
doktorlar olmak üzere- sağlık personeline aktarılmaktadır.
Bu da, personelin maaşına cüzî bir ilave, katkı sağlamak
suretiyle, geçici de olsa bir iyileşme yapmaktadır.
Değerli milletvekilleri, bu hükümle, hastanelerde asistan durumunda
olan doktorların özlük haklarında yeni bir iyileştirici durum
oluşmamakta, bilhassa, muayenehanesi olmayan, hastanelerde
çalışan ve uzman seviyesinde olmayan doktorlar için, bu
katkıyla, fevkalade iyileştirici bir durumun gelmesi söz konusu
olmamaktadır.
Yine, 1'in 4'ünde ondört sene çalışan ve klinik şefi
durumunda olan bir doktorun aldığı 480 milyon lira maaş,
bilindiği üzere, emekli olduğunda, emekliliğine 300 milyon-350
milyon lira civarında yansımaktadır. Bu doktorlarımız,
döner sermaye saymanlıklarından intikal edecek hâsılattan bir
pay alma değil, bilhassa, emekli olduktan sonra, emekli
maaşlarına getirilecek bir iyileştirme; yani, bir hâkim ve savcının,
bir generalin veya bir albayın aldığı emekli
maaşına yakın bir emekli maaşı istemektedirler ki, bu
da doktorların özlük haklarıyla ilgilidir.
Sayın Bakanımızı tabiî ki tebrik ediyoruz, geçici de
olsa bir iyileşmedir; ancak, Sayın Bakanımız, bilhassa,
Maliye Bakanlığından, hiç olmazsa, doktorların özlük
haklarına yönelik iyileştirici bir maaş rejimi getirirse
-kendisi de üniversiteden geldi, iyi bir doçent doktorumuzdur- sağlık
personeli kendisine, bilhassa doktor arkadaşları, dua ederler; ama,
bu getirilen ufak çaptaki iyileşme, yine de memnuniyet vericidir.
Sayın Bakana ayrıca teşekkür ediyorum. Geçen sene ilimle
ilgili 3 ambulans istemiştik; sağ olsun, 3 ambulansı tahsis
ettiler. Ancak, bu yıl da 5 ambulans istiyorum Sayın Bakanım.
Bilhassa, ilçelerimizde açılacak olan hastaneler... Malum, 6 ilçemizdeki
yeni hastane inşaatı tamamlandı. Bir tanesi, Eskil
İlçesinin hastanesi, zatıâlinizin de iştirakiyle
açıldı. Oranın ebe ve hemşire noksanlığı
var.
Sayın Bakanım, ayrıca, Ağaçören Hastanesi, birkaç
aydır hazır, açılışı bekliyor. Geçmişte,
sayın bakanlarımızdan Doğan Baran Bey ve Halil Özsoy Bey,
sağ olsun, bu 6 ilçe hastanesinin temel atma ve inşaatlarına
büyük katkı sağladılar. Zatıâlinizin de bu hastanelerin
demirbaş ve diğer tıbbî cihazlarının
alınmasında katkınız oldu. Hiç değilse Ağaçören,
Sarıyahşi, Ortaköy, Güzelyurt ve
Gülağaç devlet
hastanelerinin de kısa zamanda demirbaş ve tıbbî cihaz noksanlıklarının
giderilerek açılması size nasip olsun.
Eskil Devlet Hastanesinin açılışı, biraz önce ifade
ettiğim gibi, sizin iştirakinizle açıldı; ondan dolayı
da teşekkür ediyorum. Ancak, hastane, açıldıktan sonra birkaç
gün kapalı kaldı. Sayın Bakanım, o da sansasyon
oluşturuyor. Hiç değilse, açıldığı zaman tekrar
kapanmasın, açık hali devam etsin.
Ayrıca, Aksaray Devlet Hastanesinin bulunduğu o kampus
alanında 8-10 tane, yine hastanenin müştemilatı sayılan
doğumevi ve diğer bölümlerin inşaatı devam ediyor.
Sayın Bakanım, ayrılan ödenekler çok az miktarda ve hastanelerin
inşaatı, uzun süredir aynı şekliyle, çok az bir farkla
devam ediyor. Bunun bu yıl bitirilmesi hususunda biraz fazla ödenek
ayırırsanız, yine müteşekkir olurum.
Yine, Sayın Bakanım, hastane başhekimimiz, il
sağlık müdürü -daha öncekilerin fevkalade hizmetleri oldu; Metin Bey
olsun, Sağlık Müdürümüz Akın Südemen Bey olsun- yeni
Sağlık Müdürümüz de çalışmalarına devam ediyor; ancak,
biz milletvekilleri, oradaki sağlık müdürünü, başhekimi rahat
bırakırsak, daha iyi çalışacaklar. Bu hususta da, biz
milletvekillerini ikaz ederseniz, o hastanenin, doktorun, ebenin,
hemşirenin işine müdahale etmezsek daha iyi olacak. Bunu da, özel
olarak sizinle konuşmuştum. Bilhassa, doktorlarımız, bizim
bu hastanenin içişlerine müdahale etmemizden çok mustarip. Eskiden bir
şey söylerlerdi "tuvalet onbaşısı" gibi, ikide
bir hastanenin bu işlerine karışmamız, arkadaşların
çalışma rahatlığını, hareketlerini
daraltıyor. Bunu da, ayrıca, zatıâlinizden istirham ediyor,
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN - Sayın Akın, teşekkür ederim efendim.
Madde üzerinde, gruplar adına istem bitti.
Şahsı adına, Erzurum Milletvekili Sayın Aslan
Polat?.. Yok.
Bolu Milletvekili Sayın Mustafa Karslıoğlu; buyurun. (DSP
sıralarından alkışlar)
MUSTAFA KARSLIOĞLU (Bolu) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 568 sıra sayılı kanun
tasarısının son maddesi üzerinde söz almış
bulunmaktayım. Hepinizi en içten saygılarımla selamlıyorum.
Zaten, konu enine boyuna tartışıldı; fakat, ben
şunu belirtmek istiyorum: Türkiye Cumhuriyeti Sağlık
Bakanlığı, genç cumhuriyetin 3 numaralı sayısıyla
kurulmuş bir bakanlıktır, geçmişi çok köklü bir
bakanlıktır; birçok bakanlarımız gelmiştir. Cumhuriyet
döneminde, Türk sağlık çalışanları, Türk Halkına
dünyaya örnek teşkil edecek başarılı hizmetler
yapmıştır; Anadolu'da bulaşıcı
hastalıkların kol gezdiği bir dönemde, Anadolu
halkımızı, ulusumuzu bulaşıcı hastalıklardan
kurtarmıştır. Ben, burada, büyük emeği geçenleri rahmetle
anıyorum ki, bunların içinde büyük devlet adamı Refik Saydam,
Dr. Behçet Uz ve sağlıkta kalpaksız kuvayi milliye
dediğimiz Prof. Dr. Nusret Fişek'i, bir daha, rahmetle anıyorum
ve yaşamını kaybeden diğer emeği geçenleri de rahmetle
anıyor, yaşamda olanlara da mutluluklar sağlıklar
diliyorum.
Evet, yani, bardak niye dolu diyebilirsiniz, yarı olduğunu da
düşünebilirsiniz; Türkiye, öyle bir günde. Bakın, ben, 18 Nisan
Seçimlerinde halka şunu söyledim: Türkiye, bir ulusal
bağımsızlık harbi verdiği gibi, bir ekonomik
kurtuluş harbi de verecek ve burada, herkes, gerektiği yerde,
gerektiği zaman bulunacak. Türkiye, öyle bir dönemden geçiyor. Bugün,
bütün ücretlilerin ücreti azdır; gayet açık. Bu, sıkıntılı
bir dönemdir; ama, ben, sağlık teşkilatına, yani,
sağlıkta çalışanlara, başta doktorlara,
yardımcı sağlık personeline, hemşirelere ve
sağlık personeline 657'nin dışında bir ücret sistemi
getirilmesini arzuluyorum, gönlümde yatan budur ve inşallah, bunu da
gerçekleştireceğiz.
Size, kısaca bir örnek vereyim, bir tablo çizeyim: Allah esirgesin;
ama, gecenin saat 3'ünde bir trafik kazası oldu. Bunu, biz, genel vücut
travması olarak kabul ediyoruz. Bu kişiye bir beyin cerrahı
lazım olabiliyor, bir genel cerrah lazım olabiliyor; çünkü,
organlarında bir yırtılma olabilir. Bir bevliyeci lazım
olabiliyor, mesane rüptürü olabiliyor; bir dahiliyeci lazım olabiliyor
konsülte edecek ve bir ekip, gecenin saat 3'ünde başlıyor, 5'e, 6'ya
kadar o hastayla uğraşıyor ve onlara, hadi güle güle diyorsunuz.
Böyle bir meslek grubunun -tabiî,
burada, hemşiresi var, laborantı var, şoförü var, defalarca acil
doktorları topluyor- bu insanların, artık, ayrı bir ücret
sistemini, özlük haklarını düzenleyen bir yasanın
çıkarılması kaçınılmaz hale gelmiştir.
Ayrıca, hep merak ettiğim bir konu vardır: Neden,
sağlıkta çalışanlara yıpranma payı
verilmemektedir? Düşünün, bir hekim, eve gelir,
acıkmıştır
-şimdi araçlar düzeltildi, o zaman, eskiden bozuk araçlar
vardı, onun sesi mahalleye girdiği zaman duyulurdu- tam yemeğe
oturduğu zaman, aman doktor yetiş, hastaneye bir acil geldi... Yani,
24 saat kafası meşgul olan bir grup bu sağlık
teşkilatı. Bilmiyorum, arkadaşlar hep bardağın dolu
olmadığını söylediler; ama, bardak yarı duruma geldi.
Yani, Türkiye belli bir mesafe katetti; ama, Türkiye'nin yapacağı...
Yine yeniliyorum; sağlık personelinin, doktorun, hemşirenin ve
diğer personelin özlük hakları ve ücretleri için ayrı bir
sistemin kurulması lazım; ayrıca ücretlendirilmesi lazım,
bu personele yıpranma payı verilmesi lazım. Sağlıkta
çalışanların, ne kadar rahat koşullarda
çalışırsa o kadar daha verimli olacağına
inanıyorum ve ben, Sayın Bakanıma, bu yasayla
meslektaşlarıma belli bir iyileştirme getirdiği için de,
meslektaşlarım adına şükranlarımı sunuyorum.
Bu yasanın, başta sağlık
çalışanlarına ve kendini hasta zanneden veya hasta olan
insanlarımıza ve ulusumuza hayırlı olmasını
diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DSP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.
Konya Milletvekili Sayın Veysel Candan?.. Yok.
Afyon Milletvekili Gaffar Yakın Bey, buyurun efendim. (DSP
sıralarından alkışlar)
Herhalde siz de teşekkür edeceksinizdir, değil mi? Bir de,
ayrıca, son sözü istemişsiniz 86'ya göre.
Buyurun.
GAFFAR YAKIN (Afyon) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türkiye, 1980'li yıllardan sonra, birçok alanda büyük
değişimlere uğradı. İktisadî yapıda,
bankacılıkta, ekonomide, özelleştirmede, sosyal yapıda
birçok değişimler yaşandı; ama, en az
değişimlerin yaşandığı ve Türkiye'de en büyük
ihtiyacın en önemli kısmı olan sağlıkta maalesef çok
büyük yapısal değişiklikleri yaşayamadık.
1987 yılında Sayın Kalemli zamanında
çıkarılan ve sağlıkta verimlilik anlayışına
göre hastane işletmeciliğinin temelleri atılan kanun, Anayasa
Mahkemesinden dönmesiyle birlikte, orada kaldı.
Bugün, yine ilk defa, çok büyük reformlar, çok büyük
değişiklikler değil; ama, bu kanunla birlikte, Türkiye'de,
sağlık alanında verimlilik esası getiriliyor.
Bugün hepimiz çok iyi biliyoruz ki, memurlarımıza yüzde 10 zam
yapabildik; ama, bu kanunla, belki farkındasınız,
sağlık alanında çalışanların maaşlarına
asgarî yüzde 100 zam getirmiş bulunuyoruz; ama, bu parayı, kendileri
daha fazla çalışarak, daha fazla gayret ederek ve halihazırdaki
mevcut ekonomik imkânları harekete geçirerek elde ediyoruz; halkın
cebinden, ekstradan bir para çıkmıyor.
Şimdi, sağlık alanında çalışan
sağlık personeline yüzde 100'lük bir maaş
artışının ötesinde, eğer saat 16.00'dan sonra
hastanelerde çalışırlarsa, hafta sonunda çalışırlarsa,
muayene ederlerse, ameliyat ederlerse, bu insanlar,
kazandıklarının, hastaneye
kazandırdıklarının yüzde 50'sini de alabilecekler. Yani,
bugün, Meclis olarak, bütçeden, çalışın veya çalışmayın,
sadece maaş olarak para vermek yerine, sağlık personelini daha
fazla çalışmaya, daha bilgili olmaya, hastayı daha fazla memnun
etmeye teşvik eden bir sistemin bir başlangıcı
oluşturuluyor.
Bütün devlet hastanelerinde, biliyoruz ki, insanlarımız
öğleden sonra az çalışıyorlar, hafta sonlarında
ameliyat etme imkânı yok, muayenehaneye koşuyor veya özel hastanelere
gidip ameliyat etme durumu var. Şimdi, doktor
meslektaşlarımız, alınlarının akıyla ve hiç
kimse karşısında, bıçak parası, şu bu demeden,
devlet hastanelerinde ameliyatlarını rahatlıkla yapacaklar, hem
sağlık personeli kazanacak hem devlet kazanacak hem de vergiden,
şuradan buradan kaçırılmış bir kazanç olmayacak.
Nereden bakılırsa bakılsın, en önemli husus, belki
mütehassıs hekimler birçok hastanede kendi imkânlarını
çıkarabiliyorlar; ama, en fazla fakrü zaruret içerisinde olan,
sağlık ocağında çalışan doktorlar için yeni bir
havuz sistemi getirilmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
GAFFAR YAKIN (Devamla) - Bugün, kimse sağlık ocaklarında
çalışmak istemiyor; herkesin, devlet hastanelerinde nöbet tutup para
kazanma arzusu var. İşte, temel sağlık hizmetlerini yürütme
mesuliyetinde olan pratisyen hekimlerin çoğunlukla
çalıştığı sağlık ocaklarına, yeni
tedavi imkânları getirilmektedir. Sağlık ocakları daha
güçlü hale getirilecektir ve temel sağlık hizmetleri için değil,
aşılama için değil, gebe takibi için değil, çocukların
bakımı için değil; ama, tedavi edici hizmetleri
yaptıklarında, röntgen ve laboratuvar tetkikleri yaptıklarında
para alacaklardır.
Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti hükümetlerinin büyük bir
başarısıdır; bugün, zaten, halkımızın
90'ı, ister Emekli Sandığı ister Bağ-Kur ister SSK ve
yeşil kart vasıtasıyla olsun, sağlık sigortası kapsamındadır.
Dolayısıyla, bu kurumlardan para alınacaktır, yoksa, fakir
olan insanlar-dan, sağlık ocağına gelmiş olan
insanlardan para alınmayacaktır.
BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.
GAFFAR YAKIN (Devamla) - Bu, çok büyük bir reform değildir. Evet,
yeni, büyük reformların yapılması lazım ve ihtiyaçtır;
Bakanlıkta hazır vaziyette beklemektedir. Bu kanunları da, yani
hastane işletmeciliğini, sağlık finansman kanununu ve aile
hekimliğini getirecek kanunları da en kısa zamanda getirmesi
dileğiyle, Sayın Bakana, Sağlık Bakanlığı
personeline ve bu kanuna destek veren tüm milletvekillerine teşekkür eder,
saygılar sunarım. (DSP, MHP ve ANAP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.
Soru-cevap işlemine geçiyoruz.
Efendim, sorular, çok kısa ve net olsun; yorumlu sorulara müsaade
etmeyeceğim.
Sayın Yılmazyıldız, buyurun efendim.
İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) - Evet, yorumsuz
soracağım.
Sayın Başkanım, Balıkesir Devlet Hastanesi Müdür
Yardımcısı Mehmet Salih Aslan, görme özürlü olduğu
gerekçesiyle -bu konuyu yazılı da sormuştum- önce, olmayan
sağlık ocağına tayin edildi, sonra Balya'ya... Bu kürsüden
birkaç defa dile getirilince, ne hikmetse, tekrar, olmayan Balıkesir
sağlık ocağına, şimdi de Dursunbey'e tayin edildi.
Sayın Bakan, sorduğum soru üzerine "mahkeme neticesini
uygulayacağım" dedi. Körler Federasyonunun da
yazdığı yazı var; orada "Senirkent'teki ikinci
olay" deniliyor. Ayrıca, "asıl görme engelli kim?!"
diye basında da çıktı. Bu haksız uygulama ne zaman
düzeltilecek? Özellikle Ba-lıkesir'de, Susurluk, İvrindi, Dursunbey,
Kepsut, Bigadiç, Balya, Savaştepe, Sındırgı gibi
dağlık ilçelerimizde, çok miktarda uzman doktor eksikliği
vardır. Örneğin, Susurluk'ta çocuk hastalıkları,
İvrindi'de doğum ve çocuk hastalıkları doktorları
gibi. Bu eksiklikler ne zaman giderilecektir?
Yine, bayram münasebetiyle yaptığımız gezilerde, çok
sayıda sağlık ocağında ebe eksikliği vardı.
Örneğin, bir Balya-Çamucu, en az 5 köye bakar; aynı şekilde,
Doğanlar köyündeki gibi 5 köye bakan sağlık ocakları
vardır, milyarlarca lira harcanmıştır; ama, ebe yoktur. Bu
ebe eksikleri ne zaman giderilecektir?
Son olarak da, yine, Filiz Turan diye bir memur, devlet hastanesinde,
benzer şekilde, haksız uygulamalara uğramıştır.
BAŞKAN - Hangi devlet hastanesinde efendim?
İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) - Balıkesir Devlet
Hastanesinde.
Bununla ilgili düzeltme yapmayı düşünüyor mu?
Mezun olduğu halde, uzun süredir işe giremeyen ebelerimizin,
hemşirelerimizin tayinini ne zaman yapmayı düşünüyor?
Saygılar sunarım.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Sayın Yalçınkaya, buyurun.
MEHMET YALÇINKAYA (Şanlıurfa) - Sayın Başkanım,
aracılığınızla, Sayın Bakanıma şu
soruları yöneltiyorum:
Urfa İli, Türkiye'nin sekizinci büyük şehridir. Bugün, 500
yataklı hastane inşaatı, yedi yıldan beri, devam
etmektedir. Urfalı hastalar, Ankara hastanelerinde inim inim
inlemektedirler; hasta sahipleri perişandır. Sayın
Bakanımızdan, bu hastanenin ne zaman bitirileceğini soruyorum.
Bunun yanında, Akçakale, Ceylanpınar, Bozova, Suruç
İlçelerinde mütehassıs hekim, maalesef, bulunmamaktadır.
Bunların artırılması veya görevlendirilmesiyle ilgili ne
gibi çalışmalar yapmaktadır?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Ben, teşekkür ediyorum efendim.
Bugün, sizi çok aradık; hep, sual sordunuz, sonra gittiniz.
Sayın Bedük, buyurun efendim.
SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Sayın Başkanım,
delaletinizle, Sayın Bakanımıza şu sorularımı
ifade etmek istiyorum:
Koruyucu ve tedavi edici sağlık hizmetlerinin kalite ve
standardını yükseltmek fevkalade önemli ve bunun da en önemli unsuru
çalışanlarıdır. Teknolojideki, bilimdeki değişim
ve gelişimi uygulayabilmek de, ancak doktorlarımızın,
hemşirelerimizin, sağlık personelimizin, tamamen, her türlü
ekonomik ve sosyal meselelerinin çözümlenmesiyle mümkündür. O sebeple,
doktorların, sağlık personelinin ücretlerinin
artırılması şarttır, gereklidir ve ona
taraftarız.
Sayın Bakanım, benim üzerinde durduğum nokta şu:
Sağlık Komisyonunda "sosyal güvencesi olmayanlar arasında,
ödeme gücü olmadığı belirlenenlerden ücret alınmaz"
denilmiş. Daha sonra, Plan ve Bütçe Komisyonunda bu çıkmış.
Biraz evvelki izahatınızda, sosyal güvencesi olmayıp da
sağlık bakımından ücretini karşılayamacak
durumlardan kesinlikle ücret alınmayacak diyorsunuz. O halde, bu ifadeyi
niye çıkardınız, niye buna itiraz etmediniz? Bu, bende bir
tereddüt doğuruyor ve şüphemi çekiyor. Dolayısıyla,
sağlık ocaklarında fakir ve fukaradan para
alınacağı hususunda bir tereddütüm doğmuştur.
İkinci sorum: Ülkemizde 6 500 civarında sağlık
ocağı var ve köylerimizde, ilçelerimizde, kasabalarımızda
SSK'lı hastalarımız var veya yakınları var; ancak, bu
SSK'ya tabi olan vatandaşlarımızın sağlık
hizmetlerini sağlık ocakları veremiyor; çünkü, SSK buna itiraz
ediyor. Getirdiğiniz bu düzenlemeyle, Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığıyla, SSK ile anlaşmak suretiyle, sağlık
ocaklarımızda bu vatandaşlarımızın
sağlık hizmetlerini yerine getirebilecek misiniz? Eğer
getirirseniz -kuyrukları azaltmak bakımından söylüyorum- o
zaman, burada tedavi olmuş olan, daha doğrusu muayene olmuş olan
vatandaşlarımızın, ilaç hizmetlerinin çözümlenmesinde
nasıl bir yöntem düşünüyorsunuz?
Sağlık ocaklarında ecza depoları yoktur. Ecza
depoları olmadığı için, ilaç ihtiyaçlarını
karşılamak bakımından yine merkeze gelme gibi bir sorunla
karşı karşıya kalacaklardır. O sebeple, SSK'lı
olan vatandaşlarımızın, Bağ-Kurlu
vatandaşlarımızın, özellikle sağlık
ocaklarında, hem muayene hem de tedaviyle ilgili olarak, ecza
hizmetlerinin mutlak surette karşılanmasıyla ilgili ne gibi
tedbir düşünüyorsunuz?
Son sorum, tekrar SSK'lı olanlarla ilgilidir. SSK, kendi
ürettiği ilacın bir başka yerden alınmasına
karşıdır. Sağlık ocağında muayenesi
yapılmış ve reçetesi yazılmış olan bu
vatandaşlarımızın, ilaç hizmetleriyle ilgili olarak
-nereden karşılayacak- bir kısmını SSK'dan, bir
kısmını ecza deposundan veya eczanelerden karşılama
gibi bir durumla karşı karşıya kaldıklarında -30
- 40 kilometre mesafedeki, mesela bir Elmadağ'daki köylüyü düşünün,
Haymana'daki, Balâ'dakileri düşünün- bütün bunları hesaba
kattığınızda, çok büyük sıkıntıyla
karşı karşıya kalacakları düşüncesiyle, bu konuda
tedbir almayı düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Sayın Bakan, 4 dakikanız var efendim. Çabuk
cevap verir-seniz, diğer arkadaşlara da sual sorma hakkı
tanıyabilirim.
Buyurun efendim.
SAĞLIK BAKANI OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) - Sayın
Başkanım, saygıdeğer milletvekilleri; özellikle
Balıkesir İli için bilgi vermek istiyorum. Türkiye'nin
şanslı illerinden birisidir; ebe doluluk oranı yüzde 101,
hemşire doluluk oranı yüzde 68 civarındadır; uzman hekim ve
pratisyen hekim bakımından da şanslı bir ilimizdir.
Urfa İlimiz, göreve geldiğimizden bu yana, 304
çalışan pratisyen hekimiyle, yüzde 78'lik doluluk oranına sahip;
yine, 111 uzman hekimiyle, yüz-de 47'lik doluluk oranına sahiptir. Bu,
büyük gayretin ve çabanın sonucudur. Yine, kalkınmada öncelikli
illerimize kuralar çekmeye devam ediyoruz.
Sayın Bedük, 224 sayılı Yasa ve Anayasamız,
sağlık ocaklarında verilen temel sağlık hizmetlerinin
ücretsiz olduğunu amirdir; dolayısıyla, burada hizmet
alınması, temel sağlık için söz konusu değildir.
Tedavi edici hizmetlerde de -hemen yönergeyle bunu belirleyeceğiz- ödeme
gücü olan, resmî evrakı olan kişiler için bu söz konusu, sadece
tedavi edici hizmetlerde söz konusu.
Yine, sağlık ocaklarını, nüfusu 5 000'in üzerinde
olan yörelerde açıyoruz. Dolayısıyla, nüfusu 5 000'in üzerinde
olan yörelerde de eczaneler açılabilir. SSK ile anlaşmamız var,
sağlık ocaklarımızdan hizmet alabilirler; ancak,
reçetelerini tasdik ettirme zorunluluğu var. O, bizim yapabileceğimiz
bir iş değil; ancak, şu anda Türkiye genelinde, tüm sigortalılar,
sağlık ocaklarından hizmet alabilirler. Koruyucu sağlık
hizmetleri ise, hangi sosyal gruba ait olursa olsun, herkese verilmek
zorundadır ve ücretsiz verilecektir.
Zannediyorum, ambulans istekleriyle ilgili, 2001 yılı içinde
yeni ihalemiz olursa, her ile, nüfusuna göre ambulans da verilecektir; bunu arz
ediyorum efendim.
Diğer sorulara yazılı cevap vereceğim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.
Sayın Zeki Çelik, buyurun.
Çok kısa sorarsanız efendim...
MEHMET ZEKİ ÇELİK (Ankara) - Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, delaletinizle, Bakandan şu soruları
sormak istiyorum:
Ankara Şereflikoçhisar İlçemiz, trafik yoğunluğu çok
yüksek bir karayolu üzerinde bulunmakta, bu yolda da çok sayıda trafik
kazası olmaktadır; ama, Şereflikoçhisar Devlet Hastanesi, gerek
uzman doktor gerekse tomografi ve benzeri gibi imkânlardan mahrumdur.
Dolayısıyla, burada, bu hizmet sunulamamaktadır. Bu konuda,
uzman tabip açığının giderilmesi ve diğer hizmetlerin
yürütülmesiyle ilgili bir çalışma var mıdır?
İkinci sorum: Haymana'da, Ankara Trafik Hastanesine bağlı
bir hastane açılmış; ama, burada da, hem doktor hem de
diğer sağlık hizmetleri yönünden eksiklikler vardır.
Bunların giderilmesiyle ilgili nasıl bir çalışma
yapıyorlar?
Üçüncü sorum: Şereflikoçhisar Sağlık Meslek Lisesinde 16
tane meslek dersi hocası olması gerekirken, 6 tane olduğunu
öğrendik. Bu durumda, sağlıklı öğrenci
yetiştirilmesi mümkün görünmüyor. Bu konuda tedbiriniz var
mıdır?
Dördüncü sorum: Ankara'nın Elmadağ, Haymana, Balâ
İlçelerinde, yine, uzman doktor ihtiyacı had safhadadır.
Burası başkent ve Ankara; bu ihtiyaçlar ne zaman
karşılanacaktır?
Beşinci sorum: Yine, Ankara'nın Polatlı, Balâ, Haymana,
Şereflikoçhisar, Elmadağ, Gölbaşı ve diğer birçok
ilçelerinde ebe, hemşire ve sağlık memuru açığı
had safhadadır. Bu konuda bir girişimleri var mıdır?
Altıncı sorum: Ankara'daki hastanelere taşradan sevk
edilerek gelenler olması sebebiyle, büyük bir yoğunluk
yaşanmaktadır. Bunun mahzurlarının ortadan
kaldırılması amacıyla Mamak, Sincan, Çankaya, Keçiören ve
Altındağ gibi merkez ilçelerde ufak çapta müdahalelerin de
yapılabileceği, 30 veya 50 kişi kapasiteli yataklı hastane
yapılması konusunda bir çalışma var mıdır?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Ben teşekkür ederim efendim.
5 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler.. Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Tasarının başlığının
değiştirilmesiyle ilgili bir önerge vardır; önergeyi okutup
işleme koyacağım:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 568 sıra sayılı kanun
tasarısının başlığının
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ederiz.
|
Aydın
Tümen |
Mustafa
Güven Karahan |
İsmail
Köse |
|
|
|
Ankara |
Balıkesir |
Erzurum |
|
|
İbrahim
Yaşar Dedelek |
|
Halil
İbrahim Özsoy |
|
|
Eskişehir |
|
Afyon |
"Sağlık Bakanlığına Bağlı
Sağlık Kurumları ile Esenlendirme (Rehabilitasyon) Tesislerine
Verilecek Döner Sermaye Hakkında Kanunun Bazı Maddeleri ile 190
Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellerde
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Tasarısı"
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ HAYRETTİN
ÖZDEMİR (Ankara) - Takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN - Hükümet?..
SAĞLIK BAKANI OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) -
Katılıyoruz.
BAŞKAN - Komisyonun takdire bıraktığı,
hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir;
teşekkür ederim efendim.
İçtüzüğün 86 ncı maddesine göre söz talebi var.
Edirne Milletvekili Sayın Ahmet Ertürk, lehinde konuşmak
üzere, buyurun.
Son söz olduğu için çok kısa süre veriyorum; biliyorsunuz,
takdir Başkanın.
3 dakika süre veriyorum.
ALİ AHMET ERTÜRK (Edirne) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 568 sıra sayılı Sağlık
Bakanlığına Bağlı Sağlık Kurumları ile
Esenlendirme (Rehabilitasyon) Tesislerine Verilecek Döner Sermaye Hakkında
Kanun ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı konusunda
şahsım adına lehte söz almış bulunuyorum; öncelikle,
Yüce Heyetinizi ve ekranlardan bizleri izleyen başta sağlık
çalışanlarıyla tüm halkımızı
saygılarımla selamlarım.
Sağlık sistemimize ilişkin sorunlar, değişik
partilerimize mensup hatipler tarafından ayrıntılarıyla
dile getirilmeye çalışıldı. Eleştirileriyle
katkıda bulunan arkadaşlarımıza teşekkür etmek
isterim. Halihazırdaki işleyişten, gerek halkımız
gerekse sağlık çalışanlarının memnun
olduğunu söylemek, elbette ki mümkün değildir.
Hükümetimiz, ülkemizdeki tüm sorunlara el atarak çözüme
kavuşturmaya, Türkiye'yi her alanda yeniden yapılandırmaya büyük
bir kararlılıkla çalışmaktadır; bu alandaki iradesi,
tüm halkımız tarafından yeterince anlaşılmakta ve
desteklenmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu tasarıyla
getirilmekte olan değişiklik, elbette ki, tüm sorunları kökten
çözen, sorunların tümünü kapsayan bir düzenleme değildir; sorunlara
kısa vadede bazı çözümler getirmektedir. Bununla yetineceğimizi
düşünerek insafsızca yapılan eleştiriler haksızdır.
Asıl hedefimiz, tüm halkımızı sağlık güvencesine
kavuşturmayı amaçlayan, hasta-hekim arasındaki para
ilişkisini tümden kaldıran, ülkemize özgü koşullara uygun
çağdaş sağlık sistemi yapılanmasını
sağlayan, kapsamlı ve kalıcı çözümler üretmek
olmalıdır. Bu konuda, Sağlık, Aile, Çalışma ve
Sosyal İşler Komisyonu üyesi ve bir hekim olarak, hükümetimizin
çalışmalarını, kararlılığının
varlığını bilmenizi isterim.
Ayrıca, geçtiğimiz yıl çıkarmış
olduğumuz Sosyal Güvenlik Reformu Yasasına paralel olarak, böyle bir
reformun sağlık alanında da yapılması bir zorunluluk
haline gelmiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
ALİ AHMET ERTÜRK (Devamla) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; sözünü ettiğimiz yasa değişikliğini
-asıl sorunun çözümünü ertelemeye yönelik olmadığını-
daha önce yapılmış olan değişikliklerden doğan
ihtiyaçları bir an önce karşılamaya yönelik olumlu bir düzenleme
olarak değerlendiriyorum. Her yeni düzenlemede, yeni personel
ihtiyaçlarının ortaya çıkması da çok doğaldır.
Yeni kadro ihdasını, bu anlamda gerekli görüyorum.
Sağlık çalışanlarımızın gelirlerinde
bir artış sağlayacak olan bu yasa tasarısı, bir
başlangıç olarak değerlendirilmelidir. Önemli bir rahatlama
getireceğini anlamak da zor değildir. Ayrıca, hekimleri
muayenehane açmaktan caydıracak, hastanelerimizin daha verimli
çalışmasına yol açacaktır. Esasen, hepimizin takdir
edeceği gibi, sağlık hizmetlerinin parayla ölçülmesini
zorlaştıran ulvî bir yanı da vardır.
BAŞKAN - Sayın Ertürk, toparlıyorsunuz değil mi
efendim.
ALİ AHMET ERTÜRK (Devamla) - Teşekkür ederim;
toparlıyorum Sayın Başkan.
Ekonomik olarak rahatlayan hekimlerimiz, yaptıkları işin
manevî hazzını daha iyi duyumsayacaklardır. Hükümetimiz,
sağlık hizmetlerinin kendine özgü zorluklarının bilinciyle,
bu düzenlemeyi getirmiştir. Sayın Bakanımıza, bu
bakımdan teşekkür etmek isterim. İlim Edirne'nin
sorunlarına gösterdiği duyarlılığın, bundan sonra
da süreceğine inanıyorum. Sağlık çalışanları
ve diğer meslek gruplarındaki tüm çalışanlar için,
eşit işe eşit ücret çalışmalarının devam
ettiği de bilinmektedir. Umuyorum ki, bu konudaki çalışmalar da
bir an önce sonuçlandırılacaktır.
Bu yasa tasarısının, ülkemize, sağlık
çalışanlarına, sağlık sistemimize, genel olarak olumlu
bir katkı getireceğine olan inancımla, oyumun lehte
olduğunu tekrar belirtmek istiyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (DSP ve MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.
Aleyhinde, Tekirdağ Milletvekili Sayın Fırat
Dayanıklı; buyurun efendim.
BAYRAM FIRAT DAYANIKLI (Tekirdağ) - Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; öncelikle sizleri saygıyla selamlıyorum.
Tasarının amacı ve kapsamı üzerinde konuşacak
değilim; çünkü, çok değerli hatipler, burada, iki günden beri, bu
tasarıyı gerçekten enine boyuna irdelediler; ancak, ben, bazı
konuların altını çizmek ve sizleri, biraz da olsun
düşünceye sevk etmek istiyorum.
Üzerinde durmak istediğim konu, aslında döner sermayeler.
Ülkemizde, döner sermaye uygulamaları konusunda, farklı, fakat önemli
görüşler mevcut. Bugün, değişik kuruluşlarda ve
bakanlıklarda çok sayıda döner sermaye işletmesi var.
Örneğin, Millî Eğitim Bakanlığında 1 065,
Sağlık Bakanlığında 598, Tarım
Bakanlığında 234, Orman Bakanlığında 75, Millî
Savunma Bakanlığında 57 ve diğer genel bütçeli idarelerde
252, yani toplam 2 549 adet döner sermaye işletmesi mevcut.
Dikkatinizi rica ediyorum; altını çizmek istediğim önemli
bir husus var: Bu işletmelerin, yani bu döner sermaye işletmelerinin
2000 yılındaki gideri, Maliye Bakanlığına göre 4
katrilyon 780 küsur trilyon lira, oysa, geliri 300 trilyon lira; yani, geliri
giderini sadece yüzde 6 olarak karşılıyor. Bu, altını
çizmek istediğim önemli bir husus. Tabiî ki, Sağlık
Bakanlığının, döner sermaye işletmelerinden, 2001
yılında 1 katrilyon liradan fazla gelir elde edeceğini burada
vurgulamak isterim. Bu rakam, Türk insanının
sağlığı için harcanan paradır, yani
sağlığa ayrılan paradır. Yani, sağlığa
ayrılan payı, sadece bütçe içindeki değerlerle ifade etmek
mümkün değildir.
Burada, altını çizmek istediğim diğer bir husus ise,
önemli bir eleştiri; çünkü, 1980'li yıllarda kurulan fon sistemini
tasfiye ediyoruz; ama, bir yandan da, döner sermaye işletmelerini
yaygınlaştırıyoruz ve gittikçe sayısını
artırıyoruz. Nitekim, bu devasa fonlar kapatılıyor; ama,
küçük bütçeciklerden oluşan bu döner sermaye işletmelerini
yaratıyoruz. Yani, bu döner sermaye işletmelerinin denetimi hususunda
mutlaka bilgi işlem teknolojileri kullanılarak yakın takip
edilmelidir. Öte yandan, altını çizmek istediğim diğer bir
husus ise, döner sermaye işletmelerine, yani bu saymanlıklara
kalifiye eleman bulma konusunda, özellikle Maliye
Bakanlığının yaşadığı
sıkıntılardır. Örneğin, Sağlık
Bakanlığında 1 271 saymanlık kadrosu var, bunların 470
tanesi boş. Maliye Bakanlığı, her biri ayrı ihale
yapan, tıbbî malzeme, ilaç alımı yapan döner sermayelerin
birleştirilmesini talep ediyor. Bu gerekçenin arkasındaki neden,
herhalde, burada yaşanabilecek usulsüzlükleri önlemek, bunları
kontrol altına almak. Önümüzdeki kanuna göre, bu saymanlıklar,
Sağlık Bakanlığının teklifi üzerine
birleştirilecek deniliyor, bizim temennimiz de odur. Sağlık
Bakanlığına bağlı döner sermayelerde yapılan tüm
ihalelerin...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAYRAM FIRAT DAYANIKLI (Devamla) - Sayın Başkanım, izin
verirseniz...
BAŞKAN - Bir aleyhe gelseniz...
Buyurun, oyunuzun rengini...
BAYRAM FIRAT DAYANIKLI (Devamla) - Tüm ihalelerin mutlaka internet
ortamında yapılması konusundaki çalışmayı
takdirle karşılıyorum ve bunun bir an önce mutlaka bitirilmesini
talep ediyorum Sayın Bakanım.
Değerli arkadaşlar, vurgulamak istediğim,
altını çizmek istediğim önemli bir husus da, burada hiç
vurgulanmadı ama, pratikte ortaya çıkabilecek önemli bir sorun.
Şimdi, bu kanunla, döner sermaye gelirlerini teşvik ediyoruz; yani,
doktorların daha fazla hasta bakmalarını teşvik ediyoruz;
ancak, döner sermaye gelirlerinin artırılması için
yapılacak, yapılabilecek gereksiz müdahale ve tedavileri nasıl
önleyebileceğiz? Henüz, hekimlerin yapacakları ameliyat ve
bakacakları hasta sayısında standartları oluşturamadık;
bu sorunun üzerine bir an önce gitmeliyiz ve bu konu da mutlaka halledilmelidir
Sayın Bakanım.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.
BAYRAM FIRAT DAYANIKLI (Devamla) - Sayın Başkanım, 1
dakika daha rica edebilir miyim son söz olarak.
BAŞKAN - Buyurun.
BAYRAM FIRAT DAYANIKLI (Devamla) - Sayın milletvekili
arkadaşlarım, 9 000 kadro ihdas ediliyor. Bu kanunla, döner sermaye
personeli diye ayrı bir personel grubunu oluşturuyoruz; döner
sermayeler, maaş ödemesi yapan bir yapıya dönüştürülüyor; ihdas
edilen kadrolarda, çözümleyici, programcı, veri hazırlama ve kontrol
işletmeni gibi 1970'lerde, 1980'lerde kalmış,
tamamlanmış; ancak, artık bugün fonksiyon ifade etmeyen kadrolar
da var.
Ancak, her şeye rağmen, ben, bu yasa
tasarısının, Türkiye'deki sağlık sistemi adına
bir hamle olduğunu düşünüyorum ve bu tür hamlelerin, önümüzdeki
yıllarda, önümüzdeki günlerde daha çok sıklıkla tekrar
edilmesini diliyorum ve her halükârda, bu yasanın, milletimize, ulusumuza
faydalar getirmesini diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Destekleyeceğimi de buradan tekrar
ifade ediyorum, aleyhine söz alsak bile. (DSP ve MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) - Aleyhte söz aldı
"destekliyorum" diyor...
BAŞKAN - Efendim, niçin aleyhte olduğunu da izah ettiler.
TURHAN GÜVEN (İçel) - "Destekliyorum" diyemez...
İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) - Aleyhte söz aldı...
BAŞKAN - Efendim, aleyhte söz aldı, niçin aleyhte
olduğunu da izah etti.
TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkan
"destekliyorum" diyemez...
BAŞKAN - Efendim, aleyhinde...
İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) - Hile yapıyor
İçtüzüğe karşı; doğru değil...
TURHAN GÜVEN (İçel) - Son cümlesini geri alsın...
İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) - Sayın Başkan, son
cümleyi çıkarın...
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, tasarının tümünü
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır;
hayırlı olsun.
Ancak, Sayın Alçelik, Sayın Erbaş ve Sayın
Akın'ın sualleri vardı, vaktimiz olmadığı için
onlara söz veremedim; lütfen, yazılı olarak Sayın Bakana
bildirirlerse, Sayın Bakan da cevap vereceklerini ifade ediyorlar.
Efendim, çalışma süremizin dolmasına 10 dakika var...
A. EMRE KOCAOĞLU (İstanbul) - Devam edelim...
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Devam edelim Sayın Başkan. Yeni bir
konuya başlayalım, ondan sonra...
BAŞKAN - Nasıl başlayayım efendim?
A. EMRE KOCAOĞLU (İstanbul) - 10 dakika, 10 dakikadır
Sayın Başkan, bir madde geçiririz.
M. NECATİ ÇETİNKAYA (Manisa) - Verdiğiniz karar
doğrudur Sayın Başkan.
SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Etki altında kalmadan verin
kararınızı.
BAŞKAN - Saat 20.00'de toplanmak üzere, birleşime ara
veriyorum efendim.
Kapanma Saati : 18.48
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati : 20.00
BAŞKAN : Başkanvekili Murat
SÖKMENOĞLU
KÂTİP ÜYELER : Şadan
ŞİMŞEK (Edirne), Melda BAYER (Ankara)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 43 üncü Birleşimin
Beşinci Oturumunu açıyorum.
Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı
Teşkilatı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname
ve Dışişleri Komisyonu raporunun görüşmelerine
başlayacağız
V. - KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
(Devam)
3. - Kamu Kurum ve
Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilâtı
Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (1/53) (S. Sayısı : 433)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.
Ertelenmiştir.
İspirto ve İspirtolu İçkiler İnhisarı Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı
ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ve Plan ve
Bütçe Komisyonları raporlarının görüşmelerine
başlıyoruz.
4. - İspirto ve İspirtolu İçkiler
İnhisarı Kanununda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Tasarısı ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî
Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları
(1/443) ( S. Sayısı : 398) (1)
BAŞKAN- Komisyon ve Hükümet yerlerini almışlardır.
Sayın milletvekilleri, komisyon raporunun okunup okunmaması
hususunu oylarınıza sunuyorum: Okunmasını kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Raporun okunması kabul edilmemiştir efendim.
Şimdi, tasarının tümü üzerindeki görüşmelere
başlıyoruz.
Fazilet Partisi Grubu adına, Bursa Milletvekili Sayın Altan
Karapaşaoğlu; buyurun efendim.
FP GRUBU ADINA MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Sayın
Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; 1942
yılında 4250 sayıyla yürürlüğe giren İspirto ve
İspirtolu İçkiler İnhisarı Kanunu hakkında
değişikliği öngören 398 sıra sayılı yasa
tasarısıyla ilgili olarak, Grubumuz adına söz almış
bulunuyorum; Değerli Başkanımı, siz değerli sayın
üyeleri ve Komisyonumuzu saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, bu yasa tasarısı, geçtiğimiz
yıl Plan ve Bütçe Komisyonuna gelmiş, geçtiğimiz yıl
komisyonlardan geçmiş, ancak, bugün Genel Kurulumuza gelmiş
olduğu için ve raporun okunması da uygun görülmediği için, size,
tasarı hakkında biraz detaylı bilgi vermek mecburiyeti
hâsıl oluyor sanıyorum.
Değerli arkadaşlar, bu tasarıyla getirilmek istenilen
şey, tasarının genel gerekçesinde şu şekilde ifade
ediliyor: "Türkiye ile Avrupa Topluluğu arasında imzalanan 1/95
sayılı Ortaklık Konseyi Kararı uyarınca 1998
yılı itibariyle ticarî nitelikli devlet tekellerine ilişkin
mevzuat uyumunun tamamlanması gerekmektedir."
(1) 398 S. Sayılı Basmayız Tutanağa
eklidir.
Sanayi Komisyonumuzun raporundaki ifadesi de şöyle: "Kanun
tasarının 1 inci maddesinin üçüncü fıkrası; Türkiye ile
Avrupa Topluluğu arasında 1.1.1973 tarihinde imzalanan Katma Protokol
ve 1996 yılında yürürlüğe giren Gümrük Birliği
kararına uyum sağlamak, ticaretin tamamen
serbestleştirildiği, uluslararası ticaret üzerindeki miktar
kısıtlamasının ve diğer engellerin
yasaklandığı günümüzde alkol ve alkollü içki ticaretine
kısıtlama ve engel getirilmemesi gerektiği düşünülerek,
ayrıca sipariş veren satıcılara yerinde teslimi..."
Rapor devam ediyor. Yani, şu anlaşılıyor, deniliyor ki:
Türkiye'nin Avrupa Birliğiyle uyum sağlaması
açısından, Dünya Ticaret Örgütüne verdiğimiz taahhütler
açısından, Türkiye'deki Tekel İdaresinin, tekel özelliğinin
kaldırılması veya özelleştirilmesi gerekir mesajı
veriyor; her iki gerekçede de.
Şimdi, değerli arkadaşlar, bunu, biz, Grup olarak, tabii,
uygun görebiliriz. Yani, şunu demek istiyorum: Türkiye, bir taraftan
özelleştirme kapsamı içerisinde devletin sahip olduğu kurum ve
müesseseleri özelleştiriyor, bir taraftan da, özerkleştiriyor.
Şimdi, bu yasa tasarısını bir iki açıdan ele
almak mecburiyetimiz var. Bunlardan bir tanesi, özelleştirmeden
bahsettiğimize göre, hemen, yasanın içeriğinde belirtilen Tekel
İdaresiyle ilgili şu ifadelere
bir göz atmamız gerekiyor. Değerli arkadaşlar, bu yasa
tasarısıyla yapılmak istenen şeyi şöyle ifade ediyor
ve diyor ki: "Tekel Genel Müdürlüğü, bu Kanunla kendisine verilen
görevleri doğrudan, bağlı ortaklıklar veya iştirakler
kurmak veya kurulmuş ortaklıklara katılmak suretiyle yerine
getirir." Değerli arkadaşlar, bir defa, iştirakin şekli
ne olacak, nasıl olacak, ne kadar olacak ve ne için iştirak edecek?
Buradaki ifadeden algıladığımız şu: Kurulacak
olan müesseselerde, kurulacak olan ortaklıklarda denetim faaliyetini
sürdürmek için deniliyor.
Değerli arkadaşlar, biz, buradan, bir müddet önce bir yasa
tasarısı geçirdik, Akreditasyon Yasa Tasarısını
geçirdik. Eğer, biz, Tekel Kurumumuzu, Tekel İdaremizi
özelleştiriyoruz; ama, denetimi de bu kurumun üzerinde
bırakıyoruz deseydik ve bu kurumu akredite eden, kurulacak
müesseseleri akredite eden, onların ürünlerini denetleyen, onların
ithalatlarını, ihracatlarını denetleyen bir kurum haline
getirseydik, öyle sanıyorum ki, daha doğru bir iş
yapmış olurduk.
Şimdi, firmaların denetlenmesi... O firmalara iştirak
eden bir müessesenin o firmaları denetlemesinin ben olanaksız
olduğunu iddia ediyorum. Bir firmanın ortakları kendi
müesseselerini ancak ve ancak yatırımları açısından
veyahut da sermayeleri açısından denetleyebilirler; ama, işletmelerine
girip de üretimleri açısından denetlemeleri mümkün değildir.
Yani, söylemek istediğim şu: Sermaye açısından bir
müessesenin denetlenmesi ayrı şeydir, üretimlerinin denetlenmesi
ayrı bir şeydir.
Bir başka ifade de şöyle: "Üretici firmaların ise en
az bir milyon lire yıl kapasiteli yeni teknoloji ile kurulmuş entegre
tesis kurmaları şarttır." Güzel, yeni bir teknolojinin
ülkemize gelmesini istiyoruz. Yıllık en az 1 milyon litre ayrı
ayrı üretim; yani, bir fabrika hem şarap üretiyor hem de viski
üretiyor; her ikisinden de 1 milyon litre/yıl olmak üzere, satış
veya dışalım miktarına ulaşan firmalar, bu
faaliyetlerini yürütmek ve fiyat belirlemekte serbesttir.
Değerli arkadaşlar, şimdi şöyle düşünün: 1
milyon litre/yıl içki üreten bir fabrika, faaliyetlerini ve
fiyatlarını belirlemekte serbesttir demek, dışarıdan
gelecek olan o müesseselerin, fiyat yoluyla sürümlerini artırma gayreti
içine girebilecekleri anlamını taşır. Bu mantalite de,
bizim Rekabet Yasasına terstir; yani, şu ifadeyi Rekabet
Yasasından ele alırsanız, Rekabet Yasamıza da terstir.
Ayrıca "bu şartları yerine getiremeyen
firmaların ürettikleri veya ithal ettikleri alkol ve alkollü içkilerin
fiyatlandırılması, satış ve
dağıtımı Tekel Genel Müdürlüğü eliyle
yapılır" deniliyor. Değerli arkadaşlarımız,
bu da serbest piyasa ekonomisi kurallarına aykırıdır.
Bu yasa
tasarısını
ticarî açıdan incelediğimiz zaman,
birtakım
yasalarımıza
aykırılık görüyoruz; sermaye açısından
incelediğimiz zaman, terslikler görüyoruz. Ayrıca, etik açıdan
incelediğimiz zaman da, şu manzarayla
karşılaşmamız mümkün: Değerli arkadaşlar,
bakın, o konuda da, ben, size, kısaca, bu yasa
tasarısının Anayasamızın bazı maddelerine de
aykırı düşeceğini iddia ediyorum. Neden?..
Anayasamızın 17 nci maddesinin son paragrafında "herkes,
yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme
hakkına sahiptir" deniliyor. Bu ifade, dış etkileri de
kapsar; yani, toplumun içerisinde, toplumu yanlış bir yöne itebilme
ihtimali olan, topluma alkol alışkanlığını
getirebilme ihtimali dahilinde olan bir girişimin Anayasanın bu
maddesiyle ters düştüğünü ifade etmek istiyorum.
Ayrıca, Anayasamızın 58 inci maddesinin son
paragrafında ifade aynen şöyle: "Devlet, gençleri alkol
düşkünlüğünden, uyuşturucu maddelerden, suçluluk, kumar ve
benzeri kötü alışkanlıklardan ve cehaletten korumak için gerekli
tedbirleri alır."
Değerli arkadaşlar, bu gerekli tedbirler yurt içinde üretimi
artırmaktan mı geçer veya yurt içindeki üretime, yurt
dışındaki üretim çeşitlerini katmaktan mı geçer yoksa
üretimi daha disiplin altına almaktan mı geçer veya üretimi
artırmamaktan mı geçer; ben bunu sizin takdirlerinize
bırakıyorum, kamuoyunun takdirlerine bırakıyorum. Üstelik
de, Anayasamızdaki ifadesinde alkol düşkünlüğü diyor, biz de bu
yasa tasarısıyla, ispirtolu içkiler tabiri yerine, alkollü içkiler
tabirini koyuyoruz; yani, Anayasamızın bu hükmüne motamot
aykırılığı kelime kelimesine uydurmuş oluyoruz.
Değerli arkadaşlar, bu yasa tasarısında, iddia
edilebilir ki, efendim, biz, tekeli özelleştirmenin bir yolu olarak, yurt
içerisinde yapılacak yatırımlara dahil etmek suretiyle, bu
kontrolleri yapıyoruz.
Değerli arkadaşlar, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti Bütçesi
-işte bütçe önümüze geldi, görüştük, tartıştık ama-
yatırım yapma imkânlarından yoksun. O zaman yatırım
yapma imkânlarından yoksun olan bu bütçeden ayrılacak paylarla veya
Tekelin kazanacağı paralarla, dışarıdan gelecek veya
bir başka müteşebbis tarafından yapılacak
yatırıma ortak olacaksınız ve günün birinde de biz buradan
yine "özelleştirme" diye barbar bağıracağız.
Diyeceğiz ki, bütün devlet kurum ve kuruluşları özelleştirilsin.
O zaman ne olacak; yatırım yapanlara, Tekelin hisse senetleri,
doğrudan verilmek suretiyle özelleştirmeyi gerçekleştirmiş
olacağız, önünde de hiçbir engel kalmamış olacak.
Ayrıca, denetleme kurumlarının denetiminden de kaçmış
olabilir.
Değerli arkadaşlar, bir başka konu; yasa
tasarısının gerekçesinde deniliyor ki "Tekelleşme,
yaptığımız anlaşmalar gereği
kaldırılmalıdır" Çok doğru bir ifade ve buna katılıyoruz,
tekelleşme kaldırılmalıdır; ama, Tekel
yasasının içerisinde öyle maddeler var ki, bir zamanlar içki
düşünülerek konulmuş,ama sonra gelişen teknoloji birtakım
maddeleri, birtakım malzemeleri de sanayie sokabildiği için, bu defa,
sanayinin önüne bir ticarî engel gibi gelmiş. Şimdi, bunlardan bir
tanesi hakkında kısaca bir bilgi vermek istiyorum ve bu bilgi
ışığında da bir
önerge vermek istiyorum, arzu ediyorum. Sayın
Bakanımızdan, sayın bürokratlarımızdan da bu konuda
bir anlayış bekliyorum; tabiî, sizlerin müsaadesiyle.
Değerli arkadaşlar, İspirto ve İspirtolu
İçkiler İnhisarı Kanununun 5 inci maddesi var. Bu 5 inci maddede
deniliyor ki: "Metil alkol yapmak veya yurda sokmak isteyenler,
İnhisarlar İdaresinden müsaade almaya ve bu idarece tayin edilecek
şartlara riayete mecburdurlar." Ülkemizde gelişen sanayi
koşulları, kimya sanayii özellikle, metil alkolün sanayide
kullanılmasını gündeme getirmiştir ve bu metil alkolün,
sanayi tipi olan, sanayide üretilmiş tipi olan bu malzemeyle,
pentaeritritol denilen, hem boya malzemesinde hammadde olarak kullanılan
ve üstelik de, ayrıca, patlayıcılarda kullanılan bir ana
hammaddeyi gündeme getirmiş, teknoloji bunu sağlamış ve bu
işi de dünyada yapan iki firma var, bellibaşlı, en
büyüklerinden. Bunlardan birisi Degussa'dır, hepinizin bildiği gibi.
Birisi de yurdumuzda bulunuyor. Bu firmanın ismi veya sahipleri çok önemli
değil; ama, ülkemizde bulunuyor. Bu iki firma dünya piyasalarında
rekabet ediyor, yarışıyorlar; ancak, Türkiye'deki firma, Tekel
İdaresinin ithal ettiği malzemeyi ondan satın almak suretiyle
hammadde olarak kullanıyor; yani, Tekel İdaresi, kendi
bürokratlarıyla, bildiği bir şekilde bu alımı
yapıyor, üzerine kârını koyuyor, bu firmaya satıyor. Bu
firma da, Degussa'nın karşısına geçerek dünyada rekabet yapacak. Bu mümkün değil
arkadaşlar. Bu, ticarette tekelciliği
çağrıştırıyor. Ticarette tekelcilik olmaz. Tekel
İdaresi (İnhisarlar İdaresi) eğer bir denetim yapmak
istiyorsa, bu denetim organizasyonunu en ciddî biçimde yapabilir. Buna
saygı duyarız; ama, gelişen dünya ticaretinde, Türkiye'nin
"bende varım" dediği ticarette, eğer, o ticarete set
koyacak mahiyette bir denetime girişmek istiyorsa, bunun da
karşısında oluruz.
Değerli arkadaşlar, bu aksaklığı giderici
mahiyette bir önerge hazırladım; biraz sonra takdim edeceğim.
Önergenin amacı da, Tekel idaremizin kontrolünü engellemek değil, denetimini
engellemek değil; sadece, ticarete, sanayie ve ihracatımıza
olumsuz etkisi olan bir konuyu düzeltmek açısındandır.
Dolayısıyla, ben, bu konuda, siz değerli milletvekili
arkadaşlarımın tasviplerini bekliyorum; ayrıca, Sayın
Bakanımızın da onayını bekliyorum; değerli
bürokrat arkadaşlarımızın da, bu konuda hassas
davranmalarını talep ediyorum, istiyorum.
Değerli arkadaşlar, Türkiye, çok önemli bir gelişme
içerisinde; bu gelişmeyi, hiç kimse inkâr edemez. Sanayimiz
gelişiyor; ama, sanayimizin önünde de çok ciddî engeller var; bu
engellerin de, bir kısmı yasalardan geliyor, bir kısmı da
uygulamalardan geliyor. En azından yasalardan gelen birtakım
engelleri, birtakım açmazları bertaraf etmek, bizim görevimizdir. Parlamenterler
olarak, sanayicimizin yanında olduğumuzu, sanayicimizin
arkasında olduğumuzu belirtmemiz, ifade etmemiz gerekiyor. Yoksa, bir
ülkede, gelişen sanayiin önüne birtakım engeller koymak suretiyle,
eğer, siz, o sanayiciyi dışarıdaki sanayie mahkûm
ediyorsanız, o zaman, sanayiin gelişmesini bekleyemezsiniz. Bu,
paralelinde ve beraberinde, istihdam açmazını getirir veya bir
başka deyişle de, yabancı sermayenin Türkiye'ye gelmesini de
engeller.
Değerli arkadaşlar, sizlerin değerli
katkılarıyla, bu açmazın giderileceğine inanıyorum ve
Sayın Bakanımızdan, ben, aslında, anlayış gördüm;
Sayın Bakanımız, bu konuda anlayışlı
davrandığını ifade ediyor; bürokratlarıyla da,
inşallah, şimdi, istişare edeceklerdir. Bu önergeyi, bu
konuşmayı tamamladıktan sonra vereceğim; ama, ülkemizin çok
ihtiyacı olan özelleştirmeyi, devletin müesseselerinin başka
yatırımlarına iştirak şekliyle değil de, o
yatırımları denetlemek şekliyle yaparsak ve
yatırımları, özel sektörü biraz daha özgür bırakırsak,
öyle sanıyorum ki, Türkiye'deki sanayici arkadaşlarımız,
Türkiye'nin önünü açacaklardır.
En ciddî biçimde sıkıntı içerisinde bulunan tekstil
sanayimiz bile, en ciddî sıkıntıları şu anda
yaşamaktadır; bu haliyle bile, canlıdır, ayaktadır,
yıkılmamıştır, devrilmemiştir; ama, önünün
açılması gerekmektedir.
Değerli arkadaşlarım, bu görüşlerimi sizlere ifade
ettim. Tekrar ifade ediyorum; anlayışınızı bekliyor,
saygılar sunuyorum efendim. (FP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Efendim, şimdi, söz sırası Doğru Yol Partisi
Grubunda.
Samsun Milletvekili Sayın Kemal Kabataş; buyurun efendim. (DYP
sıralarından alkışlar)
DYP GRUBU ADINA KEMAL KABATAŞ (Samsun) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 398 sıra
sayılı İspirto ve İspirtolu İçkiler İnhisarı
Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısına
ilişkin, Doğru Yol Partisi Grubunun görüşlerini ifade etmek
üzere söz aldım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Görüşülen tasarı, öteden beri, görüşülmesi gecikmiş
bir tasarı; çünkü, bu tasarıyla getirilen düzenlemeler, 1996
yılı başında yürürlüğe konulmuş olan, 1/95
sayılı, Avrupa Birliğine, gümrük birliğine uyum
çerçevesinde, Türkiye'nin taahhüt ettiği değişiklikleri içeren
bir tasarı.
Bu tasarıyla, ispirto ve ispirtolu içkiler sektöründeki
liberalleşme ve Avrupa gümrük birliğine uyum çerçevesinde, bu tür
ürünlerin üretimi, dağıtımı, satışı, ithali,
ihracı konusundaki engellerin kaldırılması ve liberal bir
sistemle uyumlandırılması öngörülmüş. Ancak,
tasarıyı bu şekliyle tanımlarken, tasarının,
neden Ocak 2001'de acilen gündeme getirildiği meselesinin başka bir
gerekçesi de var değerli arkadaşlarım. Yani, elimdeki metinden
bakıyorum, 28 Aralık 2000 tarihinde, hükümetin,
yaşadığımız bu derin kriz nedeniyle ve
Uluslararası Para Fonuna karşı alelacele üstlendiği
taahhütleri içeren ikinci niyet mektubunda açıkça bu tasarının
2001 yılı Ocak ayı sonuna kadar
yasalaştırılacağı taahhüdü var. Dolayısıyla,
bu taahhüt çerçevesinde, bugüne kadar gümrük birliğine uyum çerçevesinde
çıkarılması gereken tasarı geciktirilmiş ve bu
taahhüdün gereği olarak şu anda acilen gündeme getirilmiştir.
Gayet açık şekilde niyet mektubunda hükümet "2000 yılı
başlarında Parlamentoya sunulan alkollü içkiler kanunu Ocak 2001
sonuna kadar çıkarılacaktır" ifadeleriyle Parlamento
adına bir görevlendirme anlayışıyla bu taahhütte bulunmuş
ve şu anda bu taahhüdün de gereğini yerine getirmektedir.
Değerli arkadaşlarım, Türkiye'de ispirto ve ispirtolu
içkiler ya da bugünkü anlatımıyla alkollü içkiler sektöründeki
tekelleşmenin tekel hakkı 4250 sayılı Kanunla hükümete
verilmiştir. Hükümet de bu yetkisini bugüne kadar, bir KİT statüsünde
faaliyet gösteren Tekel İdaresi eliyle kullanmıştır.
Şimdi Tekelin, bu inhisar yetkisini devlet adına kullanan bir kurum
olarak uygulamada önemli değişiklikler geçirmesi gündemdedir.
Tasarının detayındaki teknik hükümlere girmek istemiyorum; ama,
tekel değişikliği Türkiye'de tarım sektöründe ve
tarıma dayalı sanayide çok özel bir yeri olan tütün üretim sektörünü
ve tütünle beraber sigara sektörünü ve bunlarla bağlantılı da
çok geniş bir kitleyi yakından ilgilendirmektedir. Bunları
konuşmadan, bu tasarının detaylarını konuşmak
durumunda değiliz diye düşünüyorum değerli
arkadaşlarım.
Bakın, yine, biraz önce ifade ettiğim Uluslararası Para
Fonuna karşı, hükümetin yükümlülüğü olarak ifade edilen ve
yazılı şekilde taahhüt edilen Tekelle ilgili başka bir
düzenleme var. Bu ikinci ek niyet mektubunda deniyor ki: "Tekeli yeniden
yapılandıran bir kararname ve Tekelin tüm tütün işleme
birimlerini Özelleştirme İdaresi portföyüne devrine izin veren
Özelleştirme Yüksek Kurulu kararı Ocak 2001 sonuna kadar
çıkarılacaktır." Dolayısıyla, gündemde, bütün bu
alkollü içkiler sektörü yönüyle değerlendirdiğimiz "Tekelin
yeniden yapılandırılması bu ayın sonuna kadar
yapılacaktır" şeklinde Hükümetin açık bir taahhüdü
vardır. Bu, idarî bir karardır; Özelleştirme Yüksek Kurulu bu
yönde bir karar verecektir.
Yine, bu mektupta Tekelle ilgili çok özel bir düzenleme daha var, o da
şudur değerli arkadaşlarım: "Tütün için destekleme
alımı politikalarını ortadan kaldıran, tütün
alımlarında ihale mekanizmasını oluşturacak tütün
kanunu, 2001 yılı ocak ayı sonuna kadar
çıkarılacaktır." Dolayısıyla, ocak ayı,
Tekel düzenlemeleri ve bu sektörle ilgili düzenlemeler açısından fevkalade
ağır, öncelikli ve önemli taahhütlerin yerine getirilmesi gereken bir
ay olarak ortaya çıkmaktadır.
Değerli arkadaşlarım, 2000 yılında
yaklaşık 600 bin tütün üreticisi, tütününü üretmiş ve Tekele
satacak şekilde hazırlıklarını
tamamlamıştır. Önümüzde tütün piyasasının
açılması için -normal şartlara göre- bir birbuçuk aylık süre
vardır; ama, hükümet, yaklaşık iki haftalık bir süre
sonunda IMF'ye taahhüt ettiği şekilde tütün kanununu çıkaracak
ise, 2001 yılında Tekelin tütün alımları yönünden
nasıl bir rol ve sorumlululk üstleneceğini burada konuşmak
durumundayız.
Tekel, bundan önceki yıllarda olduğu gibi, yine programın
"hedef enflasyon" diye tanımlanan ve kendi içerisinde
fakirleştirme sonucu yaratan uygulamasıyla yaklaşık 600 000
tütün üreticisine yüzde 10 fiyat artışıyla destekleme
uygulamasını devam ettirecek midir ettirmeyecek midir? Bunun
ettirilmeyeceği yönünde hükümetin açık taahhüdü vardır. 2001
yılı ocak ayında bu kanun çıkacaktır, yürürlüğe
konacaktır. Tekel, artık, tütün üreticisini destekleme fiyatları
yoluyla destekleme uygulamasından vazgeçecektir; bunu taahhüt etmiştir.
Peki, bu sistem kaldırılacak ise
-kaldırılacağı taahhüt edilmiştir Parlamento
adına- acaba tütün alımlarında ihale mekanizması nasıl
çalıştırılacaktır? 2000 yılında
elemeği, göznuruyla üretici tarafından üretilmiş tütün, hangi
piyasa sistemi içerisinde üreticiden alınacaktır. Bütün bunlar
şu anda IMF programı karşısında cevabı
bulunması gereken unsurlardır.
Ne yapacaktır?.. Tütün borsaları bu bir aylık süre
içerisinde ne zaman, ne şekilde oluşturulacak ve bunlara nasıl
işlerlik kazandırılacaktır? Böylesine "ihaleli
sistem" dediğimiz sistemde üretici, hangi tabloyla karşı
karşıya kalacaktır? Yani, bundan çıkan sonuç şu:
Çilekeş tütün üreticilerimizi, tütünle ekmeğini kazanan, tütünden
geçimini sağlayan 600 000'e yakın üreticiyi çok zor ve çileli bir yıl
beklemektedir; 2001 yılı böyle bir döneme işaret etmektedir
değerli arkadaşlarım.
Yine, bu taahhütler çerçevesinde Tekelin işletmeleri
Özelleştirme İdaresine devredilecektir. Bu işletmelerin çok
önemli bir kısmı, yaprak tütün işletmeleridir. Bu işletmeleri,
gerçekten, Tekel, hangi sistem içinde özelleştirecektir? Tekel, bu
işletmeleri özelleştirdiğinde, tütün destekleme
politikaları ve tütün üreticisiyle,
tütün üretimiyle ilgili uygulamaları neler olacaktır? Bütün bunlar,
bu taahhütler çerçevesinde açıkta kalmıştır ve bunlara
açıklık getirilmesi ihtiyacı, Tekelle ilgili bu
tasarının görüşüldüğü bu ortamda gündemdedir.
Tekel idaresi, tabiî ki, sadece tütün alımı
yapmamaktadır. Türkiye'nin çok özel ve millî kimliği haline
dönüşmüş, rakı üretiminde kullanılan anason için de bu
fiyatların ne olacağı, desteklemenin ne olacağı,
Tekelin bu faaliyetleri devam ettirip ettirmeyeceği konusu ortadadır.
Eğer, hükümet, bu taahhütlerine uymayacak şekilde IMF'ye bu mektubu imzalayıp vermişse, bu, program
için büyük bir risktir. Eğer, bu kararları gerçekten taahhüt
ettiği şekilde alacaksa, bilinmelidir ki, Türkiye'deki tütün
üreticisinin 2001 yılında hali perişandır. Anason üreticisi
için de, aynı perişan tablo 2001 yılında geçerli
olacaktır değerli arkadaşlarım.
Burada şu hususa dikkatle işaret etmek ihtiyacı
vardır: 2000 yılı enflasyonunu hep birlikte gördük; devletin
resmî rakamlarına göre bu enflasyon oranı yüzde 39, bir hesaba göre;
başka bir hesaba göre, yani, çiftçinin, üreticinin
yaşadığı enflasyon oranı ise yine İstatistik
Enstitüsünün rakamlarına göre yüzde 52. 2000 yılında tütüne
verilen başfiyat ya da destekleme
fiyatındaki artış yüzde 25 ortalama. Enflasyon yüzde 52,
yaşanan enflasyon anlamında, enflasyon yüzde 39, bir şekilde
taahhüt edilmiş enflasyon anlamında; yani, 25 ile 39 arasındaki
fark, net şekilde tütün üreticisinin kaybı. Yüzde 52'yi alırsak,
yüzde 27'ye yakın bir kayıp da, 2000 yılında tütün
üreticisinin gerçek kaybı. 2001 yılında fiyatlar yönünden
nasıl bir tablo ortaya çıkacağı kesinlikle belirsiz; ama,
çok iyimser bir tahminle, Tekel, yine, tütün alımında destekleme
fiyatı uygulamasına gidecekse -onun da program adresi belli, IMF'ye
karşı taahhütleri belli Hükümetin- bu da, yüzde 10-12 düzeyinde bir
rakam olacak.
Hepimiz, Türkiye'nin bu en eski sektöründe, en geleneksel sektöründe
üretim yapan üreticileri temsil ediyoruz. Bunun haklı ve savunulabilir bir
tarafı olup olmadığını hep birlikte burada, her parti
adına, her milletvekili arkadaşımız sorgulamak ve bu
sorulara bir şekilde tutarlı cevaplar bulmak durumunda diye
düşünüyorum.
Değerli arkadaşlarım, tasarının tümü üzerindeki
değerlendirmelere teknik açıdan baktığımızda,
getirilen düzenlemelerin doğru ve haklı yönleri var. Türkiye,
gerçekten piyasa sistemine geçişi özü itibariyle benimsiyorsa, bu
sektörde, alkol, ispirto ve ispirtolu içkiler diye kabul ettiğimiz
ürünlerin, tekel konusu olan ürünlerin, üretimi, dağıtımı,
satışı, ithali, ihracı, üretiminin denetlenmesi konusundaki
engelleri büyük ölçüde kaldırmak zorunda;ama, getirdiğimiz düzenlemelerde,
tekelci yaklaşımın devam ettiğini üzülerek görüyoruz.Yani
"özel sektör bu alanda yatırım yapsın" deniyor,
tasarının temel amacı bu; ama, yatırım
yapılmasını ve rekabeti önleyecek özel düzenlemeler var,
bunların geçiş süreleri de bir hayli uzun; altı yıla kadar
uzun bir süre daha Tekel, yani, bizim anladığımız anlamda
Tekel idaresi, hem bu piyasada büyük üretici olacak hem büyük
dağıtım sistemlerinin denetimini yapacak hem ticaretini
yönlendirecek, fiyatlarını yönlendirecek hem de üretimle ilgili kısıtlamaları
denetlemeye, gözetlemeye devam edecek. Tekel, bu sektörün, bu piyasanın
hem büyük aktörü hem de denetleyicisi, gözetleyicisi olarak mevcut faaliyetini,
tekelci yapısını sürdürmeye devam edecek.
Tabiî, bütün bunları yaparken, özelleştirme -bir anlamda-
kargaşası içinde yeniden yapılandırmaya
çalışacağımız Tekel, bütün bu fonksiyonları, bu
geçiş döneminde nasıl icra edecektir; bunlarla ilgili de,
tasarıda, doğrusu, açık ve tutarlı hükümler yer
almamaktadır. Çünkü, bu tasarının
hazırlandığı günlerde, değiştirmeden
yasalaştırmaya çalıştığımız bu hükümler
hazırlanırken, Tekelin özelleştirilmesi ve tarımdaki
destekleme fiyatları konusunda böylesine iddialı hedefler, böylesine
üreticiyi tedirgin edecek, perişan edecek düzenlemelere ilişkin
taahhütler ortada yoktu. Dolayısıyla, biz, bir şekliyle, Tekeli
mevcut yapısında, bir anlamda devlette büyük zararı da üreten
kurum olarak yaşatmaya niyetliyiz, öbür tarafta da, bu niyetle
bağdaşmayan ve liberal uygulamalarla birlikte ele almaya
çalıştığınız özelleştirmeyi, fiyat
sistemini, destekleme sistemini değiştirmeye
çalışıyoruz. 2001 yılının temel çelişkisi
budur. 2001 yılının başında yürürlüğe koymaya
çalıştığınız, yasalaşmasına
çalıştığınız tasarının ortaya
koyduğu çelişki budur. Bu tasarı ve peşinden gelecek tütün
kanunu tasarısı, gerçekten, tütün üreticisi çiftçi için ve bu
sektörde büyük ağırlığa olan Tekel İdaresi için önemli
sıkıntıları gündeme getirecektir. İnşallah,
hükümet, bu düzenlemeleri büyük bir sağduyuyla yapacak ve bu geçiş
dönemindeki sancıları, bu geniş kitleye, bu Türkiye'nin en
cefakeş üretici kitlesine yansıtmayacaktır. Benim temennilerim
bunlar.
Bu tasarı, bizim düşündüğümüz anlamda, bizim
zihniyetimizi temsil eden, liberal, açık sisteme geçişte önemli bir
adım; gümrük birliğini, uygulamasını tamamlayan bir
tasarı. Bu nedenle, tasarıyı uygun görüyoruz; ama, bu
tasarının devamı niteliğinde olacak düzenlemelerin, Türk
çiftçisine, Türk tarımına, Türk tütün üreticisine ne büyük sıkıntılar
getireceğinin ipuçlarını da bu tasarı vesilesiyle ve hükümetin
açık, resmî, net, internette yayınlanmış taahhütleri
çerçevesinde görüyoruz. Buna, hepimizin doğru bakması ve burada,
büyük üretici kitleye, tütün sektörüne, Tekele ve Tekelin faaliyet alanına
giren işletmelere getireceği risklere, sıkıntılara
işaret etmemiz gerekir diye düşünüyorum.
Her şeye rağmen, liberalleşme, modernleşme,
dışa açılma, gümrük birliğini tamamlama yönünde
getirilmiş bu düzenlemenin hayırlı olması dileğiyle
sözlerimi tamamlıyor, hepinize saygılar sunuyorum. (DYP, DSP ve ANAP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kabataş.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Manisa Milletvekili
Sayın Ali Serdengeçti.
Buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
İktidar milletvekili olarak konuşuyorsunuz, süreniz malum
Sayın Serdengeçti!
MHP GRUBU ADINA ALİ SERDENGEÇTİ (Manisa) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; İspirto ve İspirtolu
İçkiler İnhisarı Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Tasarısıyla ilgili olarak
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım;
Partim ve şahsım adına, hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Saygıdeğer milletvekilleri, Birinci Dünya Savaşı
öncesi ve Birinci Dünya Savaşından 1929 yılına kadar, özel
sektör, yani, serbest piyasa ekonomisi rüzgârları esmekteydi; ancak,
1929'da Wall Street hadisesinden sonra, dünyada, devletçilik
anlayışı, devlet ekonomisi hüküm sürmeye başladı.
İşte bu rüzgârın estiği dönemlerde, 1942 yılında,
4250 sayılı İspirto ve İspirtolu İçkiler
İnhisarı Kanunu yürürlüğe girmiştir. Bu Kanun, amacına
uygun bir şekilde gerçekleştirilmiştir. İşte, bu
dönemde, adıyla müsemma, Tütün, Tütün Mamulleri, Tuz ve Alkollü
İşletmeler Genel Müdürlüğü -kısa adı Tekel-
tarafından, tek elden bu içkilerin ithalatı, üretimi ve yurt içinde
dağıtılmaları sağlandı.
Tabiî ki, 1980'li yılların ikinci yarısından sonra
da, dünya genelinde esmeye başlayan özelleştirme rüzgârları
ülkemizde, bizde de kuvvetlenmeye başladı. İşte, bu gerçek
ve bunun arkasından da Avrupa Birliğine girme iddialarımız
ve yaklaşımlarımız, neticede, Türkiye ile Avrupa
Topluluğu arasında yapılan anlaşmalar çerçevesinde, (1/95)
nolu Ortaklık Belgesinde de bu hususlar dile getirilmiş ve bunun
neticesinde de, 1998 yılında tekelleşmiş olan devlet
teşekküllerinin rekabete açık bir şekle getirilmesi hususundaki
çalışmalar neticesinde, bugün, bu Kanunda değişiklik
tasarısı gündeme gelmiştir ve bu tasarı, şimdi bizlere
takdim edilmektedir.
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, biliyorsunuz
ki, bu içki hususunu öven bir devlet yoktur; ancak, bunun istisnası
vardır. Bu, özellikle, demirperde ülkelerinde, yöneticileri ve yönetimi
eleştirmemeleri yönünde, insanlara içki
alışkanlığı devlet tarafından bizatihi
kazandırılmıştır. İşte, daha sonra, bu
alışkanlık neticesinde, o devletler ayakta
kalamamışlardır. Aynı şekilde, devletler için
zararlı olan bu içkinin insanlar için de zararlı olduğunu
biliyoruz ve bu hususta da Türk tarihine baktığımız zaman,
içki, her zaman, yasaklamalara muhatap olmuştur. Mesela, IV.Murat
zamanında içki içene ölüm cezası verilmiştir; hatta
"buyurun cenaze namazına" sözü de, o dönemden kalma bir sözdür.
Sakilik yapan bir hancı, o sırada IV. Murat da olaya dahil olmuş
ve daha sonra kendisinin kim olduğunu açıkladığında, o
hancı demiştir ki "buyurun cenaze namazına."
Yine, bilinen bir diğer sözümüz "atın ölümü arpadan
olsun" şeklindedir. İşte, bu sözler, içki ne kadar
zararlı olsa da, buna karşı bir talebin olduğunu, ne denli
kuvvetli bir talebin olduğunu da göstermektedir. İşte, bütün bu
arz-talebi düşündüğümüzde, böyle bir kanunun da kaçınılmaz
olduğunu düşünüyoruz.
Bu kanunla nelerin getirildiğine baktığımızda
da, bu kanunla, tekelleşmiş olan Tekelimizin, yani,
işletmelerimizin halka açılması yönünde, ortaklıklar
kurulması yönünde bir serbestlik getirilmektedir. Bunun yanında,
yine, özel şirketlerin, içkiyi, yani, ispirtolu içkileri ithal etmesine,
yurt içinde dağıtmasına ve yurt içinde üretmesine meydan
verilmektedir.
İşte, bu kanunla, aynı zamanda bundan önce getirilen
yasaklar gibi bazı yasaklar da getirilmektedir. Bu yasaklara
baktığımızda, bunların, öğrenci yurtlarında,
eğitim öğretim alanlarında, spor komplekslerinde,
kahvehanelerde, kıraathanelerde, bezik ve briç salonlarında
satılması yasaklanmıştır. Aynı zamanda,
akaryakıt istasyonlarında, hacim olarak yüzde 5'i aşmamak
kaydıyla; yani, yüzde 5'inden fazla alkol içerenlerin
satılmaması yönünde, kanunda yasaklamalar vardır. Yine, 18
yaşından küçüklere bu içkinin satılması
yasaklanmıştır.
İşte, bütün bunları düşündüğümüzde, tabiî ki,
içkiyi teşvik eden bir unsur yok. Zaten, milletimiz refleks olarak buna karşıdır.
Yine, hatırlayınız, Birinci Dünya Savaşı
yıllarında ülkemizin bazı bölümleri istila halindeydi;
işte, bu dönemde insanlarımız arasında da içki
alışkanlığı yayılmıştı.
İşte, bu dönemde, 1919 yılında milletimiz, refleks olarak,
gizli bir teşkilat olan Hilali Ahzar Cemiyetini kurmuştur. Yine,
devlet hayatına geçince de bu cemiyet Yeşilay olarak faaliyetlerine
devam etmiştir.
İşte, 1953 yılından bu yana, martın birinci
haftasında; yani, 1-7 Mart tarihleri arasında Yeşilay
Haftasını kutlamaktayız. İşte, bu çerçevede
düşündüğümüzde, yasaklamaları göz önüne
aldığımızda, arz-talep hususlarını
düşündüğümüzde bu kanunun ancak bu şekilde çıkması
gerektiği kanaatini taşıyorum.
Bu duygu ve düşüncelerle, hepinize saygılar sunuyor, bu
kanunun hayırlara vesile olmasını niyaz ediyorum. (MHP, DSP ve
ANAP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Serdengeçti, teşekkür ediyorum efendim.
Söz sırası, Anavatan Partisi Grubu adına, Eskişehir
Milletvekili Sayın Dedelek'te.
Buyurun.
ANAP GRUBU ADINA İBRAHİM YAŞAR DEDELEK (Eskişehir) -
Sayın Başkan, Yüce Meclisimizin değerli üyeleri; İspirto ve
İspirtolu İçkiler İnhisarı Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Tasarısıyla hedeflenen, alkol
ve alkollü içkilerin üretimi, satımı, ithali,
dağıtımı ve fiyatlandırılmasına ilişkin
usul ve esaslar, alkollü içki sektörüne yatırım yapmak isteyen yerli
ve yabancı müteşebbislere yatırım yapma imkânı
getirmek, üretimin belirli bir denetim altında yapılmasını
sağlamak amacıyla yeni düzenlemeler öngörmektir.
İçki ithalinin serbest bırakılmasının
haksız rekabete yol açmasını ve millî çıkarlara zarar
vermesini önlemek açısından, ithalat, dağıtım,
satış ve fiyatlandırmanın belirli bir disiplin içinde
yapılması ve diğer taraftan, millî içkimiz olan
rakının Avrupa Topluluğunca tescilinin sağlanması ve
üretimi hakkında olabilecek tecavüzlerin önlenmesi amaçlanmaktadır.
4250 sayılı İspirto ve İspirtolu İçkiler
İnhisarı Kanunuyla, her türlü ispirto ve ispirtolu içkilerin
yapılması, hariçten getirilmesi ve yurtiçinde satılması
hükümetin inhisarı altına alınmış ve bu inhisarın
işletilmesi, Tütün, Tütün Mamulleri, Tuz ve Alkol İşletmeleri;
yani Tekel Genel Müdürlüğüne verilmiştir. Anılan yasada daha
sonra yapılan değişikliklerle, bira, şarap, viski ve tabiî
köpüren şarapların yapılması, satılması ve ithali
kısmen inhisar kapsamından çıkarılmış; ancak,
kanunun özünde esaslı bir değişiklik olmamıştır.
Türkiye ile Avrupa Topluluğu arasında imzalanan (1/95)
sayılı Ortaklık Konseyi Kararı uyarınca, ticarî
nitelikli devlet tekellerine ilişkin mevzuat uyumunun tamamlanması
gerekmektedir. Bu cümleden olmak üzere, Gümrük Birliği
sınırları içerisinde, kaynakların rasyonel
kullanımı ve serbest pazar koşullarının tam
anlamıyla tesisi amacına yönelik olarak Tütün, Tütün Mamulleri, Tuz
ve Alkol İşletmeleri Genel Müdürlüğüyle ilgili mevzuatta
ithalatı yasaklanan veya bu Genel Müdürlüğe bırakılan veya
ithalatın yapılmasını bir makamın iznine tabi
kılan mevzuatın yeniden düzenlenmesi gerekmiştir.
4250 sayılı İspirto ve İspirtolu İçkiler
İnhisarı Kanununda değişiklik yapılması
hakkında hazırlanan bu tasarıda, ispirto ve ispirtolu içkilerin
ithalatıyla ilgili inhisara son verilmekte, söz konusu ürünlerin yurt
içinde satılması yeni bir düzenlemeye tabi tutulmaktadır.
İspirto ve ispirtolu içkilerle ilgili inhisar, bira ve her türlü
şarap hariç sadece bu ürünlerin ülke dahilinde yapılmasıyla
sınırlandırılmaktadır.
Değerli arkadaşlar, söz konusu kanun tasarısı,
yukarıda belirtilen esas ve endişeleri gidererek, günün
koşullarına uygun bir hale getirilmek amacıyla
hazırlanmış olup, Yüce Meclisin tasvibine sunulmuş
bulunmaktadır. Bunun bir an önce yapılıp, düzenlenmesi
noktasında Parti Grubu olarak desteklediğimizi ifade ediyor, hepinize
saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Dedelek, çok teşekkür ederim efendim.
Demokratik Sol Parti Grubu adına Bartın Milletvekili
Sayın Cafer Tufan Yazıcıoğlu. (DSP sıralarından
alkışlar)
DSP GRUBU ADINA CAFER TUFAN YAZICIOĞLU (Bartın) -
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; önce
şahsım ve Grubum adına hepinize saygılar sunarım.
Bu yasa, Türkiye ile Avrupa Topluluğu arasında imzalanan
(1/95) sayılı Ortaklık Konseyi kararı uyarınca, ticarî
nitelikli devlet tekellerine ilişkin mevzuatın, Avrupa Topluluğu
mevzuatıyla uyumlu hale getirilmesinin gereğini yerine getiren bir
yasadır.
Bir diğer amaç da, kaynakların en verimli şekilde
kullanılması ve serbest piyasa koşullarının
sağlanmasıdır.
Devlet tekeli kaldırılmakta, ithalat serbest
bırakılmakta, devletin, tekel konusuna giren ürünlerin
imalatında ve satışında, sadece düzenleyici ve denetleyici
bir rol oynaması gerektiği kabul edilmektedir.
Bu kanun tasarısıyla, kendisine verilen görevlerin,
doğrudan ve bağlı ortaklıklar kurmak suretiyle yerine
getirilmesini teminen Tekel Genel Müdürlüğünün yeniden düzenlenmesi
gerektiği vurgulanmaktadır.
Bira ve her türlü şarabın üretimine,
fiyatlandırılması ve satılmasına ilişkin
serbestiler arasına söz konusu içkilerin dağıtımı da
tasarıyla ilave edilmektedir. Önemli bir değişiklik de,
öğrenci yurtları, spor klüpleri, her türlü öğretim ve
eğitim kurumları, kahvehane, postane gibi salonlarda her türlü
alkollü içkinin, akaryakıt istasyonlarındaki mağaza ve
lokantalarda ise yüzde 5'ten fazla alkol ihtiva eden içkilerin
satışına ruhsat verilmeyecek olmasıdır.
Her türlü alkollü içkinin reklamı yasaklanmaktadır. Bu konuda,
görsel ve yazılı yayın araçlarının, televizyon,
kablolu yayın, radyo ve kamu yayın araçları şeklinde
açıklığa kavuşturulduğu tasarıda görülmektedir.
Alkollü içki sektöründe yatırım yapmak isteyen yerli ve
yabancı yatırımcılara imkân tanınmakta, ithalatçı
firmaların kuruluş yeri nerede olursa olsun, her
satıcının sipariş verdiği ürünleri yerinde teslim
etmeleri gerektiği belirlenirken, üretici firmaların en az 1 milyon
litre/yıl kapasiteli yeni teknolojiyle kurulmuş entegre tesis
kurmaları şartı getirilmekte, yıllık en az 1 milyon
litre/yıl ayrı ayrı üretim, satış ve
dışalım miktarına ulaşan firmalara faaliyetlerini
yürütmek ve fiyat belirlemekte serbesti öngörülmektedir. Dışalım
ve satış miktarı ölçüsü, geçici maddeyle, yıllara göre
yeniden düzenlenmektedir.
Ülkemizin geleneksel ve özgün içkisi rakının, Avrupa
Topluluğunca tescili sağlanarak, koruma altına
alınması amaçlanmaktadır. Tarıma dayalı bir sektör
olan içki sektöründe de kendi markamızı oluşturmalıyız.
Hükümetimizin üretime ve üreticiye yeniden değer vermesine
şükranlarımızı arz ediyoruz; enflasyonu indirme konusundaki
kararlılığını da destekliyoruz.
Anayasaya uygunluğu tartışma kabul etmez yasa
tasarısını Grup olarak desteklediğimizi arz eder, Genel
Kurula saygılar sunarım. (DSP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Yazıcıoğlu, teşekkür
ederim.
Gruplar adına konuşmalar tamamlanmıştır.
Şahsı adına Sayın Musa Uzunkaya, buyurun efendim.
MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; 398 sıra sayılı
İspirto ve İspirtolu İçkiler İnhisar Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı
ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ve Plan ve
Bütçe Komisyonu raporları üzerinde, şahsım adına söz
almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, bu yasa, tabiî, uluslararası, Türkiye
Cumhuriyeti ile Avrupa Topluluğu arasındaki bir anlaşma, ki,
(1/95) sayılı Ortaklık Konseyi Kararı uyarınca, 1998
yılı itibariyle, ticarî nitelikli devlet tekellerine ilişkin
mevzuata uyulmasına dair bir çalışmanın sonucu olarak
önümüze getirildi. Tabiî, hem şahsen hem de parti olarak kanaatimi ifade
etmek istiyorum ki, uluslararası taraf olduğumuz anlaşmalara sadakat,
her şeyden önce, insan olarak ahde vefanın bir gereğidir.
Elbette, buna taraf olmamız, bunu benimsemiş olmamız doğru
olanıdır; ancak, tabiî, Türkiye Cumhuriyetinin, ekonomik alanda
olduğu gibi, diğer değerler hususunda da, Avrupa Topluluğu
çerçevesinde, başta insan hakları olmak üzere, değişik alanlardaki
taleplerini, hükümetimizin, öncelikli olarak buraya getirmesi de en kalbî arzu
ve temennimiz idi. Yani, elbette tekelleşmeyi kaldırmak, hele
ekonomide liberasyona gidilen bir çağda tekelleşmeyi kaldırmak,
bizim, ülke olarak hedefimiz olmalıdır.
Ancak, bu yasada arzu edilen hedefe ulaşmanın yolu,
kanaatimce, önce temel insan hakları konusunda, Avrupa Topluluğunun,
Avrupa Konseyinin, AİHM'in, Batı'daki taraf olduğumuz ve imza
attığımız anlaşmalarla kendimizi
bağladığımız alanlarda, hükümetimizin, çok acil ve
ivedilikle yasaları Parlamentoya getirmesidir. Ancak, bugün, tabiî, böyle
bir konuyu, Tekelden sorumlu Sayın Bakanımız, ivedilikle
geçirmeyi hedeflemektedir. Halbuki, ben, yine, Türkiye'nin gündeminin,
özellikle, ispirtolu, alkollü içkilerin tartışıldığı
bir Büyük Millet Meclisi olarak değil; bugünkü Türkiye gündemini daha
farklı şeylerin işgal ettiğini düşünüyorum; yani,
hükümetin de, Parlamentonun da bugün burada konuşması gereken ve aziz
milletin yine bizden beklediği farklı şeylerin olduğunu
düşünüyorum. Yani 550 parlamenteriyle gecenin geç saatlerine kadar
çalışma yapan Yüce Parlamentonun, ispirtolu içkileri nasıl
tüketelim, nasıl üretelim, nerede üretelim, tekelli mi olsun, ithal mi
edilsin, özel sektör bu konuda nasıl devreye girsin konusu, artık
insanlarımızın "ekmek bulamıyorlar, öyle ise pasta
yesinler" denilen söze, telmihe atıfta bulunduracak gibi, içmeye su
bulamayan insanımıza; ama, tabiî elimizde Yeşilayın da
verileri var; çok enteresan veriler var, belki biraz sonra bazı maddelerde
temas edeceğim.
Türkiye, tabiî alkol tüketiminde de dünya ülkeleri arasında
fevkalade üst düzeylere gelmiş, hatta o kadar ki, elimizdeki tespitlere
bakılırsa Türkiye israfta birinci, kumarda ikinci, alkolde üçüncü ve
sigarada dünya dördüncüsü. Bu raporlar, Yeşilayın
hazırladığı ve zannediyorum birçok parlamenter
arkadaşımıza da gönderdiği raporlardır.
1992 yılında ABD'de sigaradan ölenlerin sayısı ele
alınıyor, yine içki tüketiminin vesile olduğu ölüm ve
hastalıkların raporları da korkunç ve ürperti verici
boyutlardadır.
Değerli arkadaşlar, bizim, bütün bunlar içerisinde herhalde en
çok dikkat etmemiz gereken şey, 21.6.1984 tarihinde, daha önce
yapılan bir kanun çalışmasında ispirto ile bira ve
şarap dahil her çeşit ispirtolu içkinin radyo, televizyon ve devlete
ait her türlü kurum ve kuruluşlar aracılığıyla
reklamının yapılmaması hükmü cari olmasına
rağmen; yani 1984'te böyle bir yasa söz konusu olmasına rağmen,
bugüne kadar da maalesef Türkiye Cumhuriyeti hükümetleri bu kanun çerçevesinde
yeterli dikkati hassasiyeti göstermemişlerdir. Anayasanın 58 inci
maddesiyle, çok açık bir şekilde, alkol, içki ve uyuşturucu
başta olmak üzere her türlü kötü alışkanlıktan
gençliğin korunması görevi devletimize ve dolayısıyla
hükümetimize verilmişken, maalesef, Türkiye'de hükümetlerimiz bu konuda
gerekli hassasiyeti göstermemiştir, gösterememiştir.
Şu anda, Türkiye Cumhuriyeti Devletinde, devlet televizyonları
ve özel televizyonlarda hemen hemen
hiçbir film, hiçbir sahne yoktur ki, orada içilen, saf ve berrak,
Anadolu'nun pınarlarından akan bir bardak su gösterilsin, süt de
gösterilmiyor; ama, adına aslan sütü dedikleri, millî içki diye
söylenen... Hatta, bir zamanlar -kulakları çınlasın, şu
anda buralarda yok- değerli bir arkadaşımız, o zaman
Tekelden sorumlu Bakan olan sevgili bir arkadaşım -ki, ağabeyi
de müftüdür bu arkadaşımın- Temel Eğitim Kanunu
çıktığı zaman sordum, dedim ki "acaba fetvayı
sayın müftüden mi aldı 'efendim, içki içmek sevaptır' diye bir
beyanda bulundu" Basında okuduk; çünkü, içkiden kesilen kesintiler
eğitime katkı payı olacaktı,
Şimdi, üzücü şeyler bunlar; yani niye; eğitime de
katkı sağlayacak, öyleyse bunu içmek sevaptır; çünkü,
eğitime de pay gelecek!..
Değerli arkadaşlar, şunu söylemek istiyorum: Bugün,
Türkiye televizyonlarında, ister özel, ister devlet kanalları olsun,
bu kanalların hiçbirisinde bir film gösterime girmiyor ki, orada
alkol tüketiminin teşviki, o
sahnelerin cazibedar sahneler haline getirilmiş olması gözden kaçmış
olsun, hemen her sahnede var.
Dahası, çok enteresandır; yani, biz, devlet eliyle, âdeta bu
işin teşvikçiliğini yapıyoruz diyorum. Mesela, yıl
sonunda okul mezuniyet merasimlerinde, değerli arkadaşlar, dikkat
buyurunuz, artık üniversitelerin değil, liselerin mezuniyet gecelerinde,
öğretmenleriyle, idarecileriyle artık... Halbuki yasada var; yani,
kesinlikle kullanılması yasak, bulundurulması yasak, okul
kantinlerinde olması yasak...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Mezuniyet merasimlerinde, yani yılsonu
merasimlerinde bakıyorsunuz ki, İçkili, eğlenceli programlara
öğretmenleriyle beraber öğrencilerimiz de dahil ediliyor. Tabiî,
benim burada, içki üretimiyle alakalı söylemek istediğim farklı
şeyler yok. Bakın, alkolizm, son asırlarda bütün
insanlığın korkulu rüyası olan ve bütün ülkeleri tedbire
koşturan; fakat, netice alınması ise pek de kolay olmayan ciddî
bir sorundur. Nitekim, 1930'lu yıllarda Men'i Müskirat Kanunu
çıkarılmış; ama, uygulama tutmamış. Aynı
tarihlerde, buna muvazi olarak, Amerika'da içkiyle mücadele kanunu
çıkmış. Hatta, o gün, Amerika bütçesinden çok büyük oranda
içkiyle mücadele, alkolle mücadele uğruna, büyük kaynaklar
aktarılmış; ama, muvaffak olunamamış. Neticede,
Batı, bugün geldiği ölçekleri itibariyle alkolü yeterli bulmaz hale
gelmiş, korkunç bir uyuşturucu hastalığı,
dolayısıyla Türkiye'yi de narkotik alanda ilgilendiren büyük bir
uyuşturucu trafiğine ve karapara
sıkıntılarının da yaşanır hale gelmesine
vesile olmuştur.
Ülkemizde her geçen gün alkollü içki tüketiminin büyük sıçramalar
yaptığı ise, bütün kamuoyunun malumudur. Son yılların
yıllık tüketimi 1 milyar litre civarında olup, sıfır
yaştan itibaren, kişi başına 16 litre alkol
düşmektedir. Yine ülkemizde 4 milyonu alkolik olmak üzere, toplam 17
milyon alkol kullanan insan vardır ve daha önemlisi, alkol tüketiminde
dünya sıralamasında 3 üncü olduğumuz gerçeği gözden
kaçırılmamalıdır.
Ülkemizde genel olarak işlenen suçların yüzde 66'sı,
trafik kazalarının yüzde 61'i alkolden kaynaklanmaktadır. Yine,
Dünya Sağlık Örgütünün raporlarına göre, cinayetlerin yüzde
85'i, boşanmaların yüzde 80'i, ırza tecavüzlerin yüzde 50'si,
şiddet olaylarının yüzde 50'si alkollü işlenmiştir,
alkol sonucu işlenen suçlardır. Trafik kazalarının -bugün
yine Emniyet Genel Müdürlüğünden aldığım raporlar
içerisinde de var- çok büyük oranı, hatta bir yerde yüzde 70'e varan
rakamları, yine alkolden meydana gelmektedir. Son günlerde, feministler,
birçok çevreler, eşleri tarafından dövülme konusunda, haklı
olarak, feryat ediyor; eş dövme olaylarının yüzde 70'i... Siz,
bir tarafta, Türkiye'de alkolü teşvik edeceksiniz, alkollü olmayı
çağdaşlık diye adlandıracaksınız; ama, öbür
tarafta, televizyonlardaki programlarda...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Konuşma sürem bitti mi Sayın
Başkan?
BAŞKAN - Efendim, süreniz bitti.
MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.
Bir taraftan, siz, eş dövme olayının, hakikaten ciddî bir
yanlış olduğunu, ahlakî bir bunalım olduğunu
söyleyeceksiniz; ama, öbür taraftan, Türkiye'de eşleri dövme hadisesinin
arkasındaki nedenin, yüzde 70 alkol olduğu gerçeğini
görmeyeceksiniz.
Yine, işe gitmeyenlerin -yani işlerini terk edenlerin- dürüst
iş ve imkânlarını terk edenlerin de yüzde 60'ı alkol
hastalığından dolayı bu noktaya gelmiştir.
Değerli arkadaşlarım, bir iki hususta daha arzım
olacak; ama, bilahara, diğer maddelerde arz edeceğim.
Bu tasarının, mahzurlarının göz önünde
bulundurularak değerlendirilmesini umuyor; saygılar sunuyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.
Sayın Türker?..
MASUM TÜRKER (İstanbul)- Konuşmayacağım.
BAŞKAN -Sayın Türker, teşekkür ederim.
Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler bitmiştir.
Maddelere geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
1 inci maddeyi okutuyorum:
İSPİRTO VE İSPİRTOLU
İÇKİLER İNHİSARI KANUNUNDA
DEĞİŞİKLİK
YAPILMASI HAKKINDA KANUN TASARISI
MADDE 1. - 8.6.1942 tarihli ve 4250 sayılı İspirto ve
İspirtolu İçkiler İnhisarı Kanununun değişik 1
inci maddesi başlığı ile birlikte aşağıdaki
şekilde değiştirilmiştir.
"Amaç ve kapsam
Madde 1. - Bu Kanunun amacı her türlü ispirto ve ispirtolu
içkilerin üretimi, iç ve dış
alım ve satımı, dağıtımı ve
fiyatlandırılmasına ilişkin usul ve esasları
düzenlemektir.
Kamu kurum ve kuruluşlarına mer'i mevzuatla denetim, kontrol
ve diğer hususlarda verilen yetkiler saklı kalmak kaydıyla,
yukarıdaki faaliyetlere ilişkin iş ve işlemler Tütün, Tütün
Mamulleri, Tuz ve Alkol İşletmeleri (Tekel) Genel Müdürlüğü
tarafından yürütülür. Tekel Genel Müdürlüğü bu Kanunla kendisine verilen
görevleri doğrudan veya bağlı ortaklıklar kurmak
suretiyle yerine getirir.
İthalatçı firmaların, ülke genelinde kuruluş yeri
nerede olursa olsun her satıcının sipariş verdiği
ürünleri yerinde teslim etmeleri, üretici firmaların ise en az bir milyon
litre yıl kapasiteli yeni teknoloji ile kurulmuş entegre tesis
kurmaları şarttır. Yıllık en az bir milyon litre yıl ayrı ayrı üretim,
satış veya dış alım miktarına ulaşan
firmalar, bu faaliyetlerini yürütmek ve fiyat belirlemekte serbesttir. Bu
şartları yerine getiremeyen firmaların ürettikleri veya ithal
ettikleri ispirto ve ispirtolu içkilerin fiyatlandırılması,
satış ve dağıtımı Tekel Genel Müdürlüğü
eliyle yapılır. Yurt içinde üretilen veya ithal edilen ürünler arasında
ayrım yapılmaz.
İspirto, ispirtolu içki, bira ve şarap üretecek
fabrikaların haiz olmaları gereken teknik şartlar,
kurulmaları, işletilmeleri ve denetlenmeleri ile Tekel Genel
Müdürlüğü tarafından satışı yapılan ürünlerin
fiyatlandırılmasına ilişkin esaslar, Bakanlar Kurulunca
belirlenir.
Üçüncü fıkrada belirlenen şartların yerine getirilip
getirilmediğinin tespiti ve takibi doğrudan Tekel Genel
Müdürlüğü tarafından yapılır.
Bira ve her türlü şarap ve meyve şaraplarının
üretimi, fiyatlandırılması, dağıtılması ve
satılması ile viski ve tabiî köpüren şarapların ithali,
fiyatlandırılması, dağıtılması ve
satılması bu maddede öngörülen şartlar aranmaksızın,
bu kanun hükümlerine göre serbesttir. Kısmen tahammür etmiş olmakla
beraber, içki vasfını haiz bulunmayan şıra ve boza
gibi maddeler bu Kanun kapsamı
dışındadır.
BAŞKAN - 1 inci madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına,
İstanbul Milletvekili Sayın Ali Oğuz; buyurun efendim. (FP
sıralarından alkışlar)
FP GRUBU ADINA ALİ OĞUZ (İstanbul) - Muhterem
Başkan, değerli arkadaşlarım; 398 sıra
sayılı kanun tasarısının geneli üzerinde
arkadaşlarımızı dinledik, kıymetli fikirlerini
huzurlarınızda sizlere arz ettiler. Birkısım
arkadaşlarımız, bu kanun tasarısının, özellikle
ticarî faaliyetler ve sınaî faaliyetler yönünü ele aldılar,
bırkısım arkadaşlarımız, tütün üreticilerimize
getireceği zararları ve bu ay içerisinde tütün üreticimizin içerisine
düşeceği darlıkları ifade ettiler; birkısım
arkadaşlarımız da, içkinin, özellikle bu faaliyetin
memleketimizdeki zararları üzerinde durdular.
Ben de, sizlere, birkısım yönlerini, çıkaracağımız
kanunun memleketimize getireceği veya insanımıza getireceği
zararları ifade etmek yönünde maruzatta bulunacağım.
Tasarının mahiyetini hepiniz biliyorsunuz, tasarı
önümüzde. Özellikle, ta 1943'ten beri kanunun tatbikatının devam
ettiğini, Tekel Genel Müdürlüğü eliyle bu faaliyetin
yürütüldüğünü ifade ediyor ki, bu, Avrupa Birliği ve gümrük
birliği yönünde yaptığımız anlaşmaların
mahiyetine uydurmak noktasında aldığımız kararları
ve anlaşmaların tatbikatının getirdiği neticeleri
ifade etmektedir.
Madde gerekçesinde, Avrupa'yla vaki anlaşmamız sebebiyle, bu
faaliyetin, içki
imalatının,
satışının ve memleket içerisindeki organizasyonu
karşısındaki engellerin kaldırılması, rahat
imalat yapılması, ithalat yapılması, ihracatındaki
engellerin kaldırılması şeklinde bir büyük atılım
ve büyük bir genişleme öngörülmektedir.
Değerli arkadaşlarım, bir hayrın genişlemesi
çok güzel bir şeydir, o hayır genişlerse, memleketimizde herkes
o hayırdan istifade eder; ama, bir şerrin gelişmesi ve
genişlemesi, bu memlekete, hayırdan çok zarar getirir. Biz,
eğer, mevcut faaliyetin ve üretimin önündeki engelleri kaldıracaksak,
daha çok üreteceğiz demektir; daha çok ürettikten sonra da, daha çok
satacağız demektir; daha çok sattıktan sonra da, daha çok
içireceğiz demektir. Biz, şu elli yıllık faaliyet
içerisinde, ne kadar ürettiğimizi ve ne kadar içirdiğimizi
hesaplarsak, karşımıza çıkacak miktarlar, mutlaka,
fevkalade yüksek olacaktır. Nitekim, benden önce konuşan arkadaşım,
memleketimizde, insanımızın ne kadar içtiğini ve dünya
istatistikleri içerisinde ne kadar tükettiğimizi ifade ederken korkunç
rakamlar verdi.
İnsanımızın gerek maddî gerek manevî
değerlerinin korunması hususunda Anayasanın devlete ve hükümete
verdiği vazifeyi şöyle bir düşündüğümüz zaman, diyoruz ki,
insanımızın hem maddî hem manevî değerlerini korumak
devletin görevidir. Manevî değerleri neyle koruyacağız?!
Eğer içkiyi teşvik edeceksek, onun reklamını yapacaksak
veya reklam mahiyetindeki faaliyetlerimiz insanımıza tesir edecekse,
bunun neticesinde getireceği vahim şekilde ortaya çıkan korkunç
rakamlar, insanımızı perişan edecek demektir. Nitekim,
trafik kazalarının büyük bir kısmının alkolden
kaynaklandığını; darp, ırza geçme, müessir fiil, adam
öldürme şeklindeki fiillerin de çoğunun içki sebebiyle olduğunu
arkadaşlarımız ortaya koydular.
Alkolizmin getirdiği, memleketimizin, özellikle
insanımızın ve devletimizin, hatta, sağlık
teşkilatımızın ve Sağlık
Bakanlığımızın harcamaları içerisinde, alkol tedavisinin
yeri, Tekelin kazandığı ve getirdiği kazancın yanında
mukayese bile kabul etmez bir büyük rakam ifade ettiğini yine hepiniz
bilmektesiniz.
Efendim, reklamını yapmıyoruz diyorlar, hatta, yasak
diyorlar. Peki, reklamını yapmıyorsak, yasaksa, televizyonda,
özellikle radyolarda veya resimlerde, canlı seyrettiğimiz filmlerde
veya bölgesel veya belgesel faaliyetleri gösteren reklamlarda, eğer
sevinmişse bir insan veya bir aile, bakıyorsunuz ki, onu içkiyle
kutluyor veya üzülmüşse, yine teselliyi içkide buluyor. Peki, hani reklamını
yapmayacaktık... Bir taraftan övülme şeklinde değil; ama, bir
sahneyi görerek, sevinçte de, üzüntüde de içkiyle insanın teselli
bulacağı ve sevineceği konusunu reklam vasıtası
yaparsak, o da bizatihi hem de müessir bir reklamdır.
Onun için, ben diyorum ki, her yönüyle -cezaevlerindeki suçlular
arasındaki istatistikleri ve bilgileri arkadaşım burada ifade
etti, çok büyük rakamlarla; hatta, eşini dövme fiilinin dahi içkili
olanlar arasında daha çok yaygın olduğu ifade edildi ki, bu,
büyük bir gerçektir- hastalıkların mahiyeti ve hastalıkların
sebebi hastanelerde incelendiği zaman, ciğer hastalıkları,
mide hastalıkları, asabiyet ve daha birçok rahatsızlıklar,
başta içki alışkanlığından neşet eden alkolizmin
getirdiği rahatsızlıklar yanında, bunların hepsinin
kökünün içki olduğunu görüyoruz.
İnançlarımıza baktığımız zaman, ayeti
kerimeyle, içkinin haram olduğu ve zararlı olduğu, şeytan
ameli olduğu ifade ediliyor. Hadislere baktığımız
zaman, bütün kötülüklerin anasının içki olduğu ifade ediliyor
ki, bunlar, tabiî ki, hikmetli sözlerdir. Gerek Cenabı Hak'kın
gerekse Allah Resulünün bildirdiği, zararları ifade edilen içkinin,
önce alışkanlıkları bertaraf etmek hususunda
"içkiliyken namaza yaklaşmayın" şeklinde gelen ayeti
kerimenin arkasından, içkinin katresinin dahi haram olduğunu ifade eden
ayetle, içki, İslamda ve Müslümanlar arasında tamamen
kaldırılmış ve zararları da bertaraf edilmiştir.
Hatta, son ayet geldiği zaman, Medine'de ve Mekke'de, İslamı
kabul etmiş insanların, yüzlerce, daha eski içkilerini, hurma
şaraplarını veya hurmadan elde edilen içkilerini sokaklara
döktüğünü, İslam tarihçileri "Mekke ve Medine sokakları
içki çamuru haline geldi" şeklinde ifade ederek, bir anda
Müslümanların içkiyle nasıl alakalarını kestiklerini ifade
etmektedir.
Bizde, memleketimizde, tabiî ki, yıllar yılı, bu, yasak
olarak kabul edildiği içindir ki, büyük bir gelişme göstermemiş;
ama, neredeyse elli yıldan bu tarafa, belki daha uzun, önce gizli olarak
devam eden bu faaliyet, sonra açığa çıkmış,
teşvik edilmiş; bir zamanlar sefahat ehli insanların faaliyeti
gibi gösterilirken, neredeyse, muteber insanların, zengin insanların,
makam ve mevki sahibi insanların sofrasını süsleyen, modern
olmanın, medenî olmanın, mevki sahibi olmanın, büyük makam
sahibi olmanın alameti sayılacak şartlar içerisine girmiş
ve onların sofralarında her zaman görülen bu içki, ondan sonra,
memleketimizin, neredeyse, orta halli sınıfına, arkasından
da fakir fukaranın sofrasına kadar ilerleyerek memleketimizde çok
büyük bir tahribata yol açmıştır.
Bunun yanında, tabiî ki tütünün de, neredeyse içki kadar
zararlarını
tıp mecmualarında
görüyoruz. Ellerinin, ayaklarının kesilmesiyle birlikte sakat kalan
insanların, hastalıkları sebebiyle, siroz veya benzeri
ciğer hastalıkları, mide hastalıkları sebebiyle
hayatlarını kaybeden insanların, yine, hayat hikâyelerini
tıp mecmualarından, Yeşilay mecmualarından, hatta doktor
arkadaşların verdiği bilgilerden öğreniyoruz ki,
bunların hepsi, içki sebebiyle insanların uğradığı
felaketler ve belalardır. Memleketimizi ve milletimizi, Cenabı Hak böyle
bir felaketten kurtarsın.
Getireceğimiz kanunlar, bukabil felaketlerin
kolaylaştırıcısı değil, onun zeminini
hazırlayan değil; ona engel olacak, tedbirler alacak, hele hele
küçükleri bu felaketten kurtaracak tedbirler olması lazım gelir diye
düşünüyorum. Bu vesileyle, Yüce Heyetinizi hürmet ve muhabbetle
selamlıyorum efendim. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Oğuz.
Şimdi, söz sırası, Doğru Yol Partisi Grubunda.
Doğru Yol Partisi Grubu adına, Hatay Milletvekili Sayın
Mehmet Dönen; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)
DYP GRUBU ADINA MEHMET DÖNEN (Hatay) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan tasarının 1 inci
maddesi üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum; Grubum ve şahsım adına hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, tabiî, bu, bir uyum yasası;
yani, Avrupa Birliğine uyum sağlamak için çıkarılmak
istenen bir yasa. Özellikle, 1/95 sayılı Ortaklık Konseyi
kararları gereğince, Avrupa alkollü içkiler mevzuatına uyabilmek
için çıkaracağımız bir yasa. Ancak, tabiî, bu
tasarının, 1/95 Ortaklık Konseyi kararlarına ve Avrupa
mevzuatı kriterlerine uyuyor mu diye baktığımızda, tam
manasıyla cevap verdiği kanısında değilim.
Değerli arkadaşlarım, burada, tabiî ki, tekelin, tekel
olma vasfını, birtakım yeni düzenlemelerle altı yıl
koruyacağız. Bu, bence, kendimizi aldatma olur diye düşünüyorum;
çünkü, Avrupa Birliğine biz tam olarak üye olmadık. Altı
yıl daha tekel olma hakkımızı sürdürürüz düşüncesinden
hareket edersek, Avrupa Birliğiyle yaptığımız birçok
anlaşmaları, Avrupa Birliği, kendine göre yorumlar. Bu, bize
farklı bir faturayı getirir.
Bakın, son günlerde Avrupa Birliğiyle ilgili olarak üçüncü
ülkelerden ithal edilen mallar konusunda ortak bir gümrük tarifesine tabiyiz.
Ülkemizi önümüzdeki günlerde çok büyük tehlikeler beklemekte ve bu ortak gümrük
birliği, örneğin, Avrupa'nın Çin ile tekstil konusunda
yapacağı bir serbest dolaşım anlaşması,
Türkiye'yi de bağlayan bir anlaşma olarak karşımıza
gelecek. Türkiye, bugünlerde, bu tür anlaşmalar konusunda direnmek ve
hakkını korumak durumunda; yani, kendi yerli sanayiini korumak
durumunda. Eğer, bu tür, biz, böyle kurnazlığa dayanır, o
kriterlere uygun yasalar çıkaramazsak, çıkarmazsak, onlara da, var
olan haklarımızı koruyacak yeni önerileri, yeni önlemleri kabul
ettirmemiz o ölçüde zor olur diye düşünüyorum.
Değerli arkadaşlarım, elbette ki, bu yasayla, bir ölçüde
bir esneklik, tekel anlayışına bir esneklik getirilmekle
birlikte, serbest piyasa koşullarına uygun bir yeniden yapılanma
süreci görülmemektedir. Eğer, biz, gerçekten, serbest piyasa ekonomisine
inanıyorsak, bu serbest piyasa ekonomisinin koşullarını
yerine getirecek bir Tekelin yeniden yapılanma sürecini
gerçekleştirmek durumundayız ve Tekeli, devlet tekellerini, her
alanda piyasa ekonomisinin koşullarına uydurmak durumundayız.
Ancak, burada, söz konusu olan alkollü içecekler olduğu için, sosyal
yararları ve zararları da düşünülerek, özellikle gençlerimizi
korumaya yönelik, serbest piyasa ekonomisinin koşulları ile sosyal
şartların yararları ve zararları göz önüne alınarak,
bu, birlikte düşünülmesi gereken bir düzenleme diye düşünüyorum.
Değerli arkadaşlarım, ikinci olarak, özellikle bu
yasanın çıkarılmasına ve aciliyetine neden olan koşul,
bizim, hükümetimizin, bundan takriben bir ay önce piyasalarda oluşan kriz
sonrası IMF'ye ikinci niyet mektubu olarak verdiğimiz niyet
mektubundaki taahhütlerimiz doğrultusunda bu yasa çıkarılmakta.
Değerli arkadaşlarım, şimdi, ancak, Alkollü
İçecekler Yasası değil, aynı zamanda, Tütün Yasası da,
2001 yılının ocak ayı sonuna kadar IMF'ye verdiğimiz
niyet mektubu doğrultusunda çıkarılmak durumunda. Eğer
hükümetimiz, bu iki yasayı da çıkarmak durumundaysa ocak ayı
içerisinde, bunun ikisini bir arada getirip, işte, bugün ikisini bir arada
görüşmemiz gerekirdi. Hatta, değerli arkadaşlarım, Tekeli
burada görüşüyorsak; yani, 36 000 çalışanı ve gerçekten 650
trilyona yakın görev zararıyla büyük bir kurumu yeniden
yapılandırmak istiyorsak, bütün olarak ele almalıyız,
palyatif olarak, işimize geldiği zaman cımbızla bir
maddesini ayıklayarak, onu düzenleyerek, Türkiye'yi yeniden yapılanma
sürecine sokamayız. Bunu bir bütün içerisinde alıp, makro düzeyde ele
alıp, bu yasayı, bu çerçeve yasayı yeniden günün
koşullarına göre değerlendirip, bu Meclisten çıkarmak
durumunda olduğumuzu düşünüyorum.
Değerli arkadaşlarım, tabiî, bu yasaları
çıkarmak kolay; yani, burada yasa çıkarmak, Tekel'i bütünüyle yeniden
dizayn etmek, Tütün Yasasını da yeniden çıkarmak kolay. Burada
çoğunluğunuz var, iktidarın çoğunluğu var, bunu
çıkarabilirsiniz; ama, Türkiye'de, bu, milyonlarca insanı
ilgilendiriyor. Milyonlarca insanı ilgilendiren bu konuda yeni
düzenlemelere ihtiyaç var. Siz, yarın, Tütün Yasasını
değiştirdiğinizde, hükümetimizin verdiği taahhütler doğrultusunda tütün destekleme alımından
vazgeçtiğiniz zaman, peki, 600 000'i aşkın tütün üreticisini
nereye koyacaksınız; bu tütün üreticisini ne yapacaksınız;
yeniden nasıl yapılandıracaksınız?
Değerli arkadaşlarım, çiftçiyi, tütün üreticisini ve
bütün üreticileri desteklemek zorundayız. Avrupa Birliği
normlarında düşünürsek, serbest piyasa ekonomisi
koşullarında düşünürsek, dünyanın bütün ülkeleri, kendi
üreticilerini desteklemektedir; ama, bunu kurumsal bir anlayış haline
getirmiş; yeni bir anlayış içerisinde, yeniden yapılanma
süreci içerisinde kendi üreticisine destek vermeyi sürdürmekte. Şimdi,
biz, özellikle, tütün borsalarını kuracağımızı
vaat ediyoruz.
Değerli milletvekilleri, tütün borsalarını kurmak, öyle
bir aylık, iki aylık, üç aylık sürede olacak bir iş
değil. Onun için, Tekel, özellikle, bizim üzüm üreticisini de, anason
üreticisini de, incir üreticisini de, tütün üreticisini de ilgilendiren bir
konu. Biz, eğer, yeniden yapılanma sürecine gireceksek, önceden, bu
üreticileri nasıl destekleyeceğimizi ve hangi kurumlarla, hangi
kaynaklarla destekleyeceğimizi çok açık seçik ortaya koymak
durumundayız; çünkü, Türkiye'nin üretim deseni de ona göre
değişmekte. Yani, bugün var olan ürünler arasındaki partiye
göre, insanlar hangi ürünü ekeceklerine karar vermektedir. Onun için de, biz,
burada, yasayı koyan Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak, bu yeni
kurumları oluşturup, üreticileri koruyacak kaynakları bulduktan
sonra, bu tür yasaları çıkarmak durumundayız.
Değerli arkadaşlarım, kısacası, bu yasa
tasarısı üzerinde söylenecek temel iki nokta var. Birincisi, Avrupa
Birliği uyum yasası doğrultusunda bu yasa çıkmakta; ancak,
bu uyum kriterlerine tam manasıyla uymamaktadır. Nedeni, bizi Avrupa
Birliğine almadılar diye, biz, bir müddet daha devlet tekellerini
sürdürme gayreti içerisindeyiz. Bunu hiç kimseye anlatamayız. Yarın
bir başka yerde, bunun faturası ağır olarak
karşımıza çıkar.
BAŞKAN - Sayın Dönen, toparlar mısınız. Süreniz
bitmek üzere.
MEHMET DÖNEN (Devamla) - Bitiriyorum.
İkincisi, biz, milyonlarca üreticiyi, çiftçiyi ilgilendiren bu yasa
tasarısını, neyi, kimi, nasıl, nerede
destekleyeceğimizi, hangi kurumla, hangi kaynaklarla
destekleyeceğimizi tespit etmeden, IMF'ye verilmiş bir mektubun
sonucu alelacele alınmış bir karar gereği bunu
çıkarıyoruz ki, bunun da Türk üreticisine çok büyük fayda
getireceğine ben inanmıyorum. Yine de, esneklik, özellikle piyasa
ekonomisi konusunda getirdiği esneklik bakımından bu yasa
tasarısını, atılmış önemli bir adım olarak
kabul ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Dönen.
Gruplar adına başka söz isteyen?.. Yok.
Şahısları adına, Samsun Milletvekili Sayın Musa
Uzunkaya.
MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Sıramı Ali Rıza Gönül Beye
devrediyorum.
BAŞKAN - Sayın Ali Rıza Gönül, buyurun efendim. (DYP
sıralarından alkışlar)
Süreniz 5 dakika.
ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Sayın Başkanım,
değerli milletvekilleri; Yüce Heyetinizi saygıyla, sevgiyle
selamlıyorum.
Tabiî ki, bu, çok önemli bir yasa tasarısı; çünkü, Tekelin,
Tekel Tütün İşletmelerinin ve alkollü içkilerin, yani, ispirto ve
ispirtolu içkilerin dağıtımı, üretimiyle ilgili çok önemli
bir yasa tasarısı. Bu yasa tasarısının, şu anda
hitap ettiği kesim, takriben, 600 000-700 000 üretici. Yine, biraz sonra,
bizzat okuyarak ifade edeceğim gibi, Türkiye'de, takriben, 600 000-700 000
tütün üreticisi var. Toplarsanız, 1 milyon civarında üreticiyi
ilgilendiren bir yasa tasarısı. Eminim ki, Anadolu'da, insanlar, üzüm
üreticileri, tütün üreticileri, şu an, bu yasa tasarısının
görüşülmesini büyük bir heyecanla takip etmektedirler. Bu insanların
gelecekleri karanlıktır, gelecekleri çok kötüdür gibi bir kara tablo
çizmek istemiyorum; ama, geleceklerinden endişe duyduğumuzu, gerek
kişisel olarak gerekse Doğru Yol Partisi olarak endişe
duyduğumuzu, özellikle belirtmek istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, ben, tabiî ki, biraz sonra, birkaç
defa, belki, huzurlarınıza geleceğim ve sizleri meşgul
edeceğim; çünkü, arz etmek istediğim konuyu beş dakikaya
sığdırmak mümkün değil. Öncelikle, ben, hükümetin
vermiş olduğu ikinci niyet mektubunun tarım bölümünü sizlere arz
etmek istiyorum ve bilahara, kürsüye geldiğimde de, gerek tütün
üreticilerinin gerekse üzüm üreticilerinin niçin geleceği karanlık
olarak gördüklerinin izahını yapmaya çalışacağım.
Değerli arkadaşlarım, 57 nci, Sayın Ecevit
Hükümetinin, 18.12.2000 tarihli ikinci niyet mektubu, Uluslararası Para
Fonu Başkanı Sayın Köhler'e yazılan bu mektubun 44 üncü
bölümü, tarım politikalarını ifade etmektedir; diyor ki veya
diyoruz ki veya Sayın Ecevit Hükümeti diyor ki: "Tüm, dolaylı
destek politikalarından 2002 sonuna kadar kademeli olarak vazgeçilmesi ve
doğrudan gelir desteği sisteminin uygulanmasına geçilmesini
amaçlayan tarım politikalarının reformunda, program dahilinde,
şimdiye kadar önemli ilerlemeler kaydedilmiştir." Tabiî ki, zamanım
çok kısa, 1 dakika 24 saniye kalmış; bir kısmını
geçiyorum. "İleriye baktığımızda, 2001
yılında, buğday destek alım fiyatları, hedeflenen
enflasyon seviyesini aşmayacak bir oranda artırılacak ve dünya
fiyatlarıyla arasındaki fark en fazla yüzde 20 olacaktır. 2001
bütçesinde ödenek ayrılmış bulunan doğrudan gelir
desteği ulusal düzeyi yaygınlaştırılacaktır ve
2001 Temmuz ayına kadar çiftçi kayıtlarının büyük ölçüde
tamamlanması beklenmekte olup, kayıtlı çiftçiler için ilk taksit
ödemesi 2001" deyip, devam ediyor. Arkasından, şeker
fabrikalarından en az 6 tanesinin özelleştirilmesinin taahhüdü yer
alıyor ve Tekeli yeniden yapılandıran bir kararname ve Tekelin
tüm tütün işleme birimlerinin Özelleştirme İdaresi portföyüne
devrine izin veren Özelleştirme Yüksek Kurulu kararı, 2001
yılı ocak sonuna kadar çıkarılacaktır. İki; 2000
yılı başlarında Parlamentoya sunulan alkollü içkiler
kanunu, 2001 yılı ocak sonuna kadar çıkarılacaktır.
Bu kanun tasarısının tümü üzerinde konuşan
Sayın Kabataş'ın, işte, biraz evvel bu kürsüden ifade
ettiği, bu yasa tasarısını niye alelacele
getirdiğinizin en bariz örneği budur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Gönül, toparlar mısınız efendim.
Buyurun.
ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla) - Yani, değerli milletvekilleri, bu,
bir lazimeden, bir gereklilikten doğduğu kadar, bir de ikincil iyi
niyet mektubundaki taahhütten doğmaktadır; onun izahı odur.
Üçüncüsü de, tütün için destekleme alım politikalarını
ortadan kaldıran tütün alımlarında ihale mekanizmasını
oluşturacak tütün kanunu 2001 ocak ayı sonuna kadar
çıkarılacaktır. Demek ki, bu ayın sonuna kadar tütün
kanunuyla ilgili yasa tasarısı da gelecektir.
Şimdi, bu konuşmanın bu bölümünde şunu çok net, çok
kesin olarak ifade ediyorum: Doğru Yol Partisi, rekabete dayalı,
liberal ekonomiden yanadır; özelleştirmenin acilen
yapılmasını, sağlıklı bir ekonomi için,
geleceğimiz için elzem görmektedir; yani, Türk ekonomisini ayağa
kaldıracak her türlü liberal düşüncenin hayatîyete geçirilmesinden
yanadır; ancak, bu kararları alırken, yabancı ülkelerin,
tarımlarını nasıl koruduğunu da
karşılaştırmalı olarak, Türk çiftçisine...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Gönül toparlar mısınız lütfen.
Buyurun.
ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla) - ...nelerin gerektiği konusunu arz
etmek suretiyle, biraz sonra Yüce Heyetinize düşüncelerimi arz etmek
istiyorum.
Heyetinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum. (DYP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.
1 inci madde üzerinde görüşmeler tamamlanmıştır.
Soru kısmına geçiyorum.
Sayın Levent; buyurun efendim. Kısa, öz ve yorumsuz lütfen
MÜKERREM LEVENT (Niğde) - Sayın Başkanım,
aracılığınızla Sayın Bakanıma şu sorumu
yöneltiyorum: Bor Şarap Fabrikası on seneye yakın
çalışmıyor. Niğde'de üzümler toplanılıyor,
Nevşehir'e gidiyor. Bu fabrikayı özelleştirmeyle
tüzelkişiliği haiz bir kuruluşa vererek, Tarım
Bakanlığı desteğiyle Niğde'de ve o yörede günlük 40
ton sütü işleyecek bir tesise çevirmek istiyoruz. Bu konuda siyasî
istismara meydan vermeden, çürümeye yüz tutmuş bu tesisi üretime sokmak ve
yeni bir yatırımı kazandırmak istiyoruz. Sayın
Bakanım, bu yatırımı yapmak sizi mutlu etmez mi? Yoksa,
mutlu olmaya niyetiniz yok mu? Bu konuda açıklamanızı
bekliyorum.
Saygılar sunuyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim.
Sayın Gül, buyurun efendim.
RAMAZAN GÜL (Isparta) - Sayın Başkanım, delaletinizle,
Sayın Bakanıma soru tevcih etmek istiyorum.
Birinci sorum, seçim bölgem Isparta'nın Senirkent İlçesiyle
ilgili. Malumunuz olduğu üzere, bu sene, Senirkent İlçesinde,
kuruüzüm alım kampanyasında, vatandaşın malını
350 000 TL'den aldılar. Daha sonra, kuruüzüm alım fiyatını
400 000 lira olarak açıkladılar; fakat, bu esnada, kuruüzüm alım
kampanyası bitmişti. Arada 50 000 TL'lik bir fark var. Bu 50 000
TL'lik farkı üreticiye ödeyecek misiniz? Bu, birinci sorum Sayın
Bakanım.
İkinci sorum ise, malumlarınız olduğu üzere, kendi
seçim bölgenize suma fabrikasını kurdunuz, hayırlı,
uğurlu olsun, başarılar dileriz, Türk çiftçisine de
hayırlı olmasını dileriz. Seçim bölgem Isparta'da, suma fabrikasının
kurulması noktasında, konu, bugün kurulacak, yarın kurulacak
diye yoğun bir şekilde gündemde. Isparta'nın üzümleri malum;
özellikle dimnit üzümleri ve bunun alkol ve şeker oranları yüksek.
Türkiye üzümünün yüzde 30'u Isparta'da üretilmektedir. Bu durum
karşısında, suma fabrikasının kurulması
noktasında, kendi seçim bölgenize kurduğunuz gibi, bizim seçim
bölgemize de kurmayı düşünüyor musunuz? Ne zaman
kuracaksınız? Bu konuda, zatıâlinizin Genel Kurulda bir müjde
vermesini diliyorum.
Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.
Sayın Geçer, buyurun.
MUSTAFA GEÇER (Hatay) - Sayın Başkanım, delaletinizle,
Sayın Bakandan, aşağıdaki soruların
cevaplandırmasını arz ediyorum.
Aşağı yukarı, dünyanın tüm ülkelerinde, alkol,
içki tüketiminin azaltılması için tedbirler alınırken,
Türkiye'de alkollü içki tüketimi tehlikeli boyutlara gelmişken
-aşağı yukarı, dünyada üçüncü sıralarda yer
aldığımız ifade ediliyor- Yeşilay raporlarına
göre, aile faciaları ve trafik kazalarına daha yüksek oranda alkollü
içki tüketenlerin sebebiyet verdiği ortadayken; ayrıca,
Anayasamızın 58 inci maddesinin ikinci fıkrasında,
gençlerin alkollü içkilerden korunması görevini devlet yüklenmişken;
yani, gençlerin alkollü içki tüketimini engellemesi devlete yüklenmişken,
bu tasarıda, ithalatçı firmaları, ülke genelinde, 1 milyon litre
üretmek, almak veya satmak kaydıyla, âdeta onları teşvik eder
gibi, istediği fiyatları belirleme yetkisi verilerek, alkollü içki
üretimi ve tüketimi, dolayısıyla tüketiminin yaygınlaştırılması
teşvik edilmiyor mu? Burada kamu menfaati nedir, bunu rica ediyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.
Sayın Bakan, buyurun efendim.
DEVLET BAKANI RÜŞTÜ KÂZIM YÜCELEN (İçel) - Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; önce, Sayın
Levent'in sorusuna cevap vererek başlamak istiyorum. Bor Şarap
Fabrikası, rantabl olmadığı için kapatıldı. Bor
Şarap Fabrikasının binaları özelleştirme
kapsamında, ihaleyle satılabilir. Sadece Bor'da yapılacak
yatırım değil, Niğde'nin ve Türkiye'nin her yerinde
yapılacak her yatırım, beni çok mutlu eder. Onun için,
Sayın Levent'le beraberce mutlu olalım; burayı, mahallî bir
birliğe veya Sayın Levent'in de tanıdığı
insanları teşvik ederek, buranın satışını
bir an önce gerçekleştirip, Borlu vatandaşlarımızın
imkânına sunacak bir yatırımı beraberce yönlendirmeye
çalışalım.
Kuruüzüm ve yaşüzümde, Tekelin, devlet tarafından, Hazine
tarafından bir görevlendirilmesi yoktur. Bu, sadece, Tekelin kendi ticarî
faaliyeti içerisinde, kendi fiyat analizlerini yaparak verdiği bir fiyattır. Tekel Genel
Müdürlüğü, kuruüzümün kilogramını bu sene 350 000 lira olarak
ilan etti ve 350 000 lira olarak da bitirdi, daha sonra 400 000 liraya fiyat
çıkmadı. Eğer, bir özel sektöre, kilogramı 400 000 liraya
kuruüzüm satılmışsa, onu bilemiyorum.
RAMAZAN GÜL (Isparta) - Kampanya bittikten sonra Sayın
Bakanım?...
DEVLET BAKANI RÜŞTÜ KÂZIM YÜCELEN (İçel) - Hayır, bir
artış olmadı; yani, kampanya bittikten sonra bir
artışımız olmadı. Arkadaşlarımız, yine,
Isparta'da alınan üzümün miktarını vermişler. Onları
zaten siz de biliyorsunuz, 653 189 kilogram kuruüzüm alınmış,
alt ve üst mahsulün fiyatına göre, 371 889 lira ortalama bedel üzerinden
242 913 539 000 lira da üreticilerimize ödenmiş.
Senirkent suma fabrikasıyla ilgili olarak şunu söylemek
istiyorum: Bu, sadece Tekelin kendisinin karar verdiği bir
yatırım değildir, Devlet Planlamadan izin alarak, Hazinenin
görüşünü alarak yapılan bir yatırımdır suma
fabrikası. Devlet Planlama Teşkilatı da, Türkiye'deki
üzümcülüğün gelişimine göre, bölgelerarası
dağılımına göre, mevcut suma fabrikalarının ve
içki fabrikalarının hinterlandına göre yeni izinler vermektedir.
Bu çerçevede, aşağı yukarı 60 000 ton üzümün olduğu
Tarsus civarında bir suma fabrikasının başlangıcı
yapılmıştır ve o bölgedeki üreticilerimizi de
rahatlatmıştır. Aynı şekilde, Isparta yöresindeki
üreticilerimizin müracaatları Tekel Genel Müdürlüğünce
değerlendirilmektedir. Ancak, Devlet Planlama uzmanlarıyla
görüştükten sonra burada böyle bir söz verebiliriz. Şu anda, Senirkent'te
suma fabrikası yapılacak veya yapılmayacak diye bir şey
söylemem mümkün değil; çünkü, elimizdeki raporlar, şu anda bu sözü
etmemizi engellemektedir; ama, arkadaşlarımızın
görüşmeleri devam etmektedir. Tekel Genel Müdürlüğü, tabiî ki,
yatırımlarını bir taraftan kanunlar çerçevesinde, bir
taraftan da Türkiye'nin liberalleşen politikası çerçevesinde
sürdürmeye devam edecektir.
Tüketimi artırıp artırmayacağı yolundaki soruya
gelince; esasen, bu kanun 1998 yılında sevk edilen ve de Türkiye'de
yüzotuzaltı yıldır devam eden devlet tekeline, inhisara son
veren bir kanundur.
Bu kanunla, devletin, içki yapıp içki satması önlenecektir.
Artık, devlet, sadece tek içki yapan, içki satan devlet olmaktan
çıkarılacaktır. Devletler içki yapıp içki satmamalı;
bundan, sadece, vergilerini almalıdır. Buradaki 1 milyon litre
sınırının da, tüketimi artıran değil, tüketimi
azaltan etkisi yapar diye düşünüyorum; yani, tüketimi artıracak bir
etkisi yoktur.
Ülkemizde fazla tüketilip tüketilmediği konusunda, tabiî,
değişik rakamlar vardır; ama, ülkemizde, bugün, 70 milyon
litresi rakı olmak üzere, yaklaşık 90 milyon litre yüksek
alkollü içki, 800 milyon litre bira, 30 milyon litre de şarap
tüketildiği görülmektedir. Bu, dünya ortalamasında birinci
sırada değildir.
MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Üçüncü sırada Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI RÜŞTÜ KÂZIM YÜCELEN (İçel) - Tabiî, gönlümüz
ister ki, gençlerimizin ve insanlarımızın zararına olan bu
madde tüketilmesin. Tekel Genel Müdürlüğü de, bu maddenin fazlaca
tüketilmemesi için ne bir çaba sarf etmekte ne de yeni çıkarılacak
kanunlarda, bu konuda teşvik edici bir unsura yer vermemek için gerekli
gayreti göstermektedir.
Arz ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Efendim, 1 inci madde üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
1 inci maddeyi oylarınızı sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... 1 inci madde kabul edilmiştir.
2 nci maddeyi okutuyorum efendim:
MADDE 2. - 4250 sayılı Kanunun 3 üncü maddesi
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Madde 3. - İspirto ve ispirtolu içkilerinTürk Gıda Kodeksine
uygun olarak üretilmiş olması şarttır.
Her türlü alkollü içki üretiminde, tarımsal kökenli etil alkol veya
distilatı dışındaki alkol ve alkol türevleri
kullanılamaz. Üzüm kökenli bir distilat olan suma veya tarımsal
kökenli etil alkol ile karıştırılmış
sumanın, 5000 litre veya daha küçük hacimli geleneksel bakır
imbiklerde, anason tohumu ile ikinci kez distile edilmesiyle üretilen
rakının, Türkiye'de üretilmesi ve üründeki toplam alkolün en az %
65'inin suma olması şarttır."
BAŞKAN - Efendim, 2 nci madde üzerinde Fazilet Partisi Grubu
adına, Samsun Milletvekili Sayın Musa Uzunkaya; buyurun.
FP GRUBU ADINA MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; ilgili yasanın 2 nci
maddesi üzerinde, Grubum adına söz almış bulunuyorum; bu
vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, tabiî, ben, 2 nci maddeye temas etmeden
önce, tasarının, hükümet tarafından gelen gerekçesindeki bir iki
hususa dikkatinizi çekmek istiyorum. Hükümetimizin getirdiği
tasarının gerekçesinin bir bölümünde "Düzenlemeler, alkol ve
alkollü içkilerin insan ve toplum sağlığı
açısından önemi ve Tekel Genel Müdürlüğünün yıllardır
bu sektörde yerine getirdiği denetim ve vergi toplama işlevi dikkate
alınarak yapılmış bulunmaktadır." denilmektedir.
Bir başka bölümde de "Kanun tasarısında, alkol ve
alkollü içkilerin satışı, ithali, dağıtımı
ve fiyatlandırılması da mevzuat uyumu çerçevesinde yeni esaslara
bağlanmaktadır." deniliyor.
Yine, geleneksel ve özgün bir içkimiz olan rakıya da
uluslararası bir patent kazandırma amacı olduğu ifade
ediliyor. Madde gerekçesinin bir bölümünde "İnsan ve toplum
sağlığı açısından son derece önemli olan -ben, bu
tabiri bir türlü anlayamadım!- alkol ve alkollü içkilerin üretimi,
alımı, satımı, ithali, dağıtımı ve fiyatlandırılmasına
ilişkin usul ve esaslar düzenlenmektedir." denilmektedir.
Şimdi, insan sağlığı için alkolün önemi!..
Arkadaşlar, bir şey anladınız mı siz? Yani, alkolü,
nasıl, sağlık için, insan sağlığına fayda
sağlayan...
İBRAHİM YAŞAR DEDELEK (Eskişehir) - İlaç...
İlaç için...
MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Arkadaşlar, eski bir deyim var, derler
ki, zırva, tevil kabul etmez.
Şimdi, Hükümetin bu gerekçesinin mantığı çok
sakıncalı. Eğer bu argümanla hareket ederseniz... Sayın
Bakanım az önce ifade buyurdular, dediler ki "biz, dünya birincisi
değiliz" maşallah!.. Bu nüfusla, birinci olduğumuz birçok
konu var; trafik kazalarında dünya birincisiyiz, toplum adına bir
yığın felaketlerde dünya birincisiyiz, yolsuzluklarda dünya
birincisiyiz. Yani, düşünüyor musunuz, şu iki ay içerisinde,
buffalodan alınız bilmem nereye kadar, yığınla
operasyon; hâlâ, memleket, tir tir titriyor bunlarla. Birinci olduğumuz
şeyler var. Ben, falan yaptı,
filan yaptı demiyorum; ama, yarası olanlar gocunur.
Değerli arkadaşlar, bu kadar olumsuzlukların olduğu
bir ülkede, dünyada, nüfusuna, şartlarına göre de, alkol tüketiminde
dünya üçüncüsüyüz! Yazık değil mi bu ülkenin insanına,
yazık değil mi bizim bütün değerlerimizle bu noktaya gelmiş
olmamıza ve yorumu doğrusu anlamak... İşte, tekrar
ediyorum; bakın, elimde şu gördüğümüz Anayasanın, birçok
maddesini bendenizin de beğenmediği, mutlaka değişmesini
de... İki gün önce, Sayın Cumhurbaşkanı, Anayasayla ilgili
yapılan bir oturumda da ifade ettiler; birçok maddesinin -başta
Siyasî Partiler Kanunu olmak üzere, basının tekelleşmesi olmak
üzere- mutlaka ve behemehal değişmesi lazım; Anayasada ciddî
değişiklikler... Anayasanın 58 inci maddesinin ikinci
paragrafını az önce bir arkadaşım okudu: "Devlet,
gençleri alkol düşkünlüğünden, uyuşturucu maddelerden, suçluluk,
kumar ve benzeri kötü alışkanlıklardan ve cehaletten korumak
için gerekli tedbirleri alır." Cehaletten korumak için gerekli
tedbirleri aldık; okulların ve üniversitelerin kapılarına
polisleri diktik ve en son, bir provokasyon sonucu, İstanbul
İlahiyatını da polislendirdik, silahlandırdık.
MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Hadi oradan!..
MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Evet, bu hale getirildi Türkiye.
Değerli arkadaşlar, sonunda, bakınız, liselere
varıncaya kadar... Şu elimdeki, Aksiyon Dergisinin 6 Ocak 2001
tarihli sayısı. Ne deniliyor burada, bakınız:
"Liselerde uyuşturucu kullanımı giderek artıyor,
okullarda cinayetler çoğalıyor, alkol tüketimi, 15, 16, 17
yaşındaki insanlarda, 30 yaşından daha yukarı
olanlardan daha fazla yaygın hale geldi." Ben, özellikle değerli
bakanlara ve hükümet erkanına, bu dergideki bu yazıyı da
okumalarını... İstanbul'daki liselerde, Anadolu'daki liselerde
gayri ahlakî eylemleri; içki tüketimini, alkol tüketimini; hatta, okul çıkışından
sonra -üzülerek söyleyeyim- birçok gençlerin, değişik amaçlarla,
16-17 yaşındaki gencecik körpe yavruların, kızların
kötü yollara düşürüldüğünü de, belgeleriyle, bilgileriyle burası
açıklıyor.
Değerli arkadaşlar, esasen, hükümetlerin üzerine düşen
bu. Bu kadar usulsüzlüklerin yaşandığı bir ülkede, elbette,
bu mantıkla bakılırsa, bunlar sârî olabilir, çoğalabilir; ama,
bir şeyi beceremiyoruz... Bakın, uyumu
sağlamaya çalıştık. İşte, yukarısında,
birinci paragrafında var. Diyoruz ki, işte, Avrupa Topluluğuna
giriyoruz...
Değerli arkadaşlar, iki gün önce medyada izlediniz. Af
buyurun, bir deli dana krizi Almanya'da iki bakan götürdü; tarım
bakanı ve sağlık bakanı istifa etti. Hadiseler
karşısında onurla istifa edebilme anlayışının
darısı bizim bakanların başına. (FP
sıralarından "Amin" sesleri) Yani,
yanlışları yaptıklarında, ne zaman, bu memlekette,
kabinede... Bu kadar olumsuzlukların yaşandığı bir
eğitim mantığı, bu kadar kötü gidişli bir ekonomi mantığı,
bu kadar sıkıntılara saplanmış bir Türkiye'nin...
İşte görüyorsunuz, emniyet bir tarafta, hükümet bir tarafta; ama,
şu anda, hükümet içinde yaşanan sıkıntıları
görüyoruz.
Değerli arkadaşlar, bütün bunların arkasında,
şu gerekçedeki gerçekle, bu adeseden bakılınca, hükümetin
bakış açısı çok iyi tespit edilebiliyor; bu, fevkalade yanlış
bir şeydir.
MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Madde üzerinde konuşun.
MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Sayın Başkan, herhalde, sizin
gönlünüze ve arzunuza göre konuşmak üzere gelmedim. Arzunuza göre
sözcünüzü gönderirsiniz, o konuşur. (FP sıralarından
alkışlar)
MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Madde üzerinde konuşun;
İçtüzük öyle söylüyor.
MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Ben maddeme göre konuşuyorum. Ben diyorum
ki, şu maddeye... Arkadaşlarınızı gönderin
konuşsun. Gönlünüze göre tarif edin, eline verin raporu, şöyle
konuşacaksınız... Zaten böyle çalışıyorsunuz!
Verin raporu, konuşsun istediği gibi. (FP sıralarından
alkışlar) Ama, değerli arkadaşlar...
MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Biz kimsenin eline vermiyoruz, sizin
elinize veriyorlar; o, size ait bir şey.
MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Benim burada ne konuşacağım
sizi ilgilendirmez. Benim ne
konuşacağım sizi ilgilendirmez Sayın Başkan.
MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) -
Sadece İçtüzüğe göre konuş.
MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Hayır, İçtüzüğü
hatırlatmak senin görevin değil, oradaki Başkanın görevi...
Haddini bil... (FP sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlar, şunu söylüyorum: Bir gerçeği...
MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Başkan... Başkan... Sayın
Başkan, İçtüzüğe göre konuşsun; lütfen... Madde üzerinde
konuşsun...
BAŞKAN - Efendim, maddeye gelir misiniz.
MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Sayın Başkan, ben maddeden
çıkmadım ki...
BAŞKAN - Efendim, ben, maddeye geleceğinizi görüyorum da,
çabuk gelirseniz daha iyi olur.
ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkan, burada kaç tane
başkan var?!
MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Sayın Başkan, ben, maddenin üzerinde
konuşuyorum; ama, zaten, bu memlekette en büyük hatalardan birisi, eski
deyimiyle, bir tedahül var; herkes birbirinin işine müdahale ettiği
için, şu anda da Türkiye'de hükümetin işine müdahale edenler var.
İşte, Türkiye'yi önce bu müdahalelerden kurtarmak lazım, bu
mantıktan kurtarmak lazım. Oradaki Başkanın yetkisi belli,
burada oturanın yetkisi belli, ama, Türkiye'yi, önce, bu müdahalelerden kurtaramadık;
sıkıntı burada, demokrasinin açmazı da burada; bu
müdahaleden ve müdahalecilikten kurtarmak...
Değerli arkadaşlar "maddeye gel" diyor
arkadaşım. Yahu, ben maddenin içerisindeyim. Ben diyorum ki, bu
maddede... Allahaşkına, bana tarif eder misiniz, insan ve toplum
sağlığı açısından son derece önemli olan alkol
üretimi... Yani, bunun neresinde?.. (DSP sıralarından gürültüler)
MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Maddeyle ilgili konuş, maddeyle
ilgili...
MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Arkadaşlar, bakın, 1994'te alkol
tüketimi -trilyon bazında- 21 trilyon 473 milyar, 1999 yılında
408 trilyon küsur... Şimdi, alkol tüketiminde 20 kat -litre bazında
da böyle- artışın olduğu bir ülkede ve Anayasanın
hükmünün cari olduğu bir yerde... Bakınız, benim şurada
farklı bir şey söylemem söz konusu
değil. Elbette, Türk
rakısıysa onun unvanı verilecek, uluslararası
değeri kazandırılacak. Yani, sizin, burada, bizim
yaptığımız konuşmalarımıza, madde üzerindeki
konuşmalarımıza, mantığınıza yatan herhangi
bir önergemize evet dediğiniz vaki oldu mu; hayır...
MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Bu, sizin madde dışı
davrandığınızı gösteriyor.
MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Siz, kendi elinize ne verilmişse, hangi
madde verilmişse, o maddeyle geldiniz, o maddede, noktası virgülüne,
burada, değişikliğe razı... Öteden beri teamül olan, sizin
uygulamanız bu. Dolayısıyla, sizin buraya önşartlı ve
yargılı olarak komisyonlardan getirdiğiniz, ne şekilde
getirdiğinizi de doğrusu anlayamadığımız bu
maddelerde, Genel Kurulda şu muhalefeti de dinliyoruz, hakikaten,
söyledikleri iyi şeyler de var diye kabul ettiğiniz, şu önergeye
evet dediğiniz bir şey var mı?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MUSA UZUNKAYA (Devamla) - İşte, buradaki heyet değerli
arkadaşımın gözüne bakacak, oradaki heyet oradaki
başkanın gözüne bakacak; sonuç bu.
CEMAL ENGİNYURT (Ordu) - Sizde de farklı olmuyor, siz de Avni
Doğan'a bakıyorsunuz.
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Uzunkaya.
MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Değerli arkadaşlarım...
BAŞKAN - Sayın Uzunkaya, teşekkür ederim... Bilahara, her
maddede sözünüz var.
MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Sözüm var da, selamlamama müsaade ederseniz
efendim...
BAŞKAN - Tabiî efendim; buyurun, selamlayın.
MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Değerli arkadaşlar, kişisel
sözüm de var.
Ben, yasanın gerçekten hayırlı olmasını temenni
ederdim. Yasanın hayırlı olmasının umulması,
Türkiye'de alkol tüketiminin sıfırlanmasına
bağlıdır. Ha, üretilecekse, bu temennilerle, hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.
Gruplar adına başka söz isteyen var mı?
ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Sayın Başkan...
BAŞKAN - Talebiniz olmadığı için, sordum.
Doğru Yol Partisi Grubu adına, Aydın Milletvekili
Sayın Ali Rıza Gönül; buyurun. (DYP sıralarından
alkışlar)
DYP GRUBU ADINA ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Grubum adına Yüce Heyetinizi
selamlıyorum.
Biraz evvel, 57 nci Sayın Ecevit Hükümetinin IMF'ye vermiş
olduğu ikinci niyet mektubundan tarım kesimini ilgilendiren
konuları okuyarak Yüce Heyetinize arz etmiştim ve orada ifade
etmiştim ki: "500 000-600 000 üzüm üreticisinin kulağı
bizde; 2001 yılı ocak ayının sonuna kadar huzurunuza
gelecek olan, özellikle tütün üreticilerini ilgilendiren yasa
tasarısı nedeniyle 500 000-600 000 ülkemiz tütün üreticisinin gözleri
de bizde."
Bir kısmını, zamanın darlığı
nedeniyle ifade edememiştim. Bakınız, mesele, sadece, üzüm
üreticisi, tütün üreticisi filan değil; burada, bu niyet mektubunun
muhteviyatı dikkatlice okunduğunda, şekerpancarı
üreticilerini doğrudan ilgilendiren çok önemli mesele ele
alınmış, buğday üreticileri için de fevkalade önem
taşıyan bazı meseleler ele alınmış, taahhütlerde
bulunulmuş. Sayın Ecevit Hükümeti, 45 inci bölümde diyor ki
"ileriye baktığımızda, 2001 yılında
buğday destek alım fiyatları hedeflenen enflasyon seviyesini
aşmayacak bir oranda artırılacak ve dünya fiyatlarıyla
arasındaki fark en fazla yüzde 20 olacaktır." Bu, gelecek sene
buğday fiyatlarının 102 000-105 000 lira civarında
olacağının ifadesidir.
Şimdi, bu kürsüden, buğday üreticisine sesleniyorum,
önümüzdeki yıl, 2001 yılında buğdaya verilecek olan fiyat,
oluşturulacak fiyat, belki bu söylediğim 102 000-105 000
liranın, bir iki bin lira üzerinde olur veya altında olur.
Değerli milletvekilleri, şimdi, şekerpancarı için
böyle, buğday için böyle. Pamuk, fındık bunun
dışında mı, yağlı tohumlar dediğimiz
ayçiçeği fiyatları bunun dışında mı; hayır.
Bunların da, bu esaslar içerisinde fiyatları belirlenecek ve Türk
üreticisi -üzülerek ifade ediyorum- kendi kaderine terk edilecektir.
Ben, Doğru Yol Partisinin bir milletvekili olarak, bir grup
başkanvekili olarak Grubum adına yapmış olduğum
konuşmada, tarım satış kooperatiflerinin yeniden
oluşturulması, yapılanması, Birlikler Yasası
adıyla andığımız yasa tasarısının
görüşülmesi sırasında da ifade ettim; "değerli
arkadaşlarım, fevkalade yanlış bir yoldayız ve
yoldasınız. Türk tarımını ve Türk çiftçisini kaderiyle
karşı karşıya bırakıyorsunuz. Türk üreticisi,
Türk çiftçisi, çok yakın bir zamanda, gerek ulusal gerekse
uluslararası büyük şirketlerin kuracakları çiftliklerde
ırgat olmaktan, işçi olmaktan öteye gidemeyecektir" dedim.
Siz, şimdi, efendim, liberal ekonomiyi savunuyorsunuz, piyasa
ekonomisini savunuyorsunuz, ondan sonra da gelip bu lafı ediyorsunuz diye
bir soru yöneltebilirsiniz. Doğrudur bu soru; ama, bu soru şu anda
sizden gelmese bile, ben bu sorunun sorulmuş olabileceğini
düşünüyorum ve kendi beynimde de bunu kendime soruyorum. İşte bu
sorunun cevabı şudur: Avrupa'da İspanya, zeytin üreticisine ne
kadar, prim olarak, destek veriyor; 80-90 sentin üzerinde. Amerika, pamuk
üreticisine ne kadar destek veriyor; bizim verdiğimiz veya
vereceğinizi ilan ettiğiniz 8-9 sentin çok üzerinde, 25-30 sent, 40
sent veriyor. Şimdi, Avrupa ülkeleri, gelişmiş ülkeler
çiftçisine bu desteği verirken, Türk pamukçusu, Türk yağlı
tohumlar, ayçiçeği üreticisi, Türk zeytincisi, Türk pamukçusu,
fındıkçısı, buğdaycısı,
bırakınız, hep birlikte primle desteklenmeyi, desteklenmiş
olanlar dahi, maalesef, ağır tarım girdilerinin altından
kalkamamaktadır. (MHP sıralarından gürültüler)
BOZKURT YAŞAR ÖZTÜRK (İstanbul) - Bu maddeyle ne ilgisi var?
ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla)- Bu maddeyle ilgisi var sevgili
arkadaşlarım.
BAŞKAN- Hatibin sözüne müdahale etmeyin efendim.
Ben şimdi anladım ki...
ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla)- Çünkü, bırakınız, alkollü
içkileri, tamam, 1 milyon litre, ikinci yıl 500 000 litre, söyledim,
bitti... (MHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Sayın Gönül, bir dakika...
ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla)- Ama, Türk çiftçisinin, Türk
tarımının ve tarım üreticisinin...
MİHRALİ AKSU (Erzincan)- Türk çiftçisi mi kaldı bu
memlekette?!
BAŞKAN- Sayın Gönül...
ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla)- ...sorunlarını, bir
milletvekili olarak bu kürsüden Yüce Heyetinize arz etmeyecek miyiz?! Bizim
sesimizi mi kesmek istiyorsunuz?! İstirham ediyorum!..
BAŞKAN - Sayın Gönül...
MİHRALİ AKSU (Erzincan) - Maddeyle ne alakası var?!..
Maddeyle ilgili konuş!..
ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla) - İstirham ediyorum!..
BAŞKAN - Efendim, müdahale etmeyin... Sayın Tarım
Bakanı geldi; Sayın Tarım Bakanı geldikten sonra, hitap
şekli değişti.
ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla) - Yani, bu memleketin yüzde 47'si, yüzde
48'i tarımda yaşıyorsa ve nüfusun yüzde 30-33'ü, yani,
nüfusumuzun, takriben yüzde 35-40'ı kırsal alanda
yaşıyorsa, siz, bunlara, bigâne kaldığınızı
mı söylemek istiyorsunuz?.. Hiç ilginizi çekmiyor mu?.. Türk çiftçisinin
sorunları, hiç sizin ilginizi çekmiyor mu?.. (DYP sıralarından
alkışlar) İstirham ediyorum!..
MİHRALİ AKSU (Erzincan) - Siz bu memlekette çiftçi mi
bıraktınız?!.
ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla) - Yani, şimdi, ben, burada, bir milletvekili olarak, Türk çiftçisinin ve
Türk tarımının içinde bulunduğu olası
sıkıntıları ifade ediyorsam, yanlış mı
oluyor?.. Sizi rahatsız mı ediyor?..
OKTAY VURAL (İzmir) - Niye rahatsız etsin!..
MİHRALİ AKSU (Erzincan) - Hayır rahatsız etmiyor;
ama, madde üzerinde konuş.
ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla) - Sizi rahatsız mı ediyor?..
Gelin, o zaman, burada "bizi rahatsız ediyor; biz bunları
konuşmak istemiyoruz" deyin; millet de duysun!..
MİHRALİ AKSU (Erzincan) - Rahatsız etmiyor... Madde
üzerinde konuş!..
ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla) - Seçim zamanı hiç böyle söylemediniz
ama... "Alınterini değerlendireceğiz" dediniz ama...
"Türk çiftçisinin alınterini değerlendireceğiz,
karşılığını vereceğiz" dediniz;
şimdi de... (MHP sıralarından gürültüler)
Bakın, değerli milletvekilleri, bu kanun tasarısı,
Manisa'nın Alaşehir'inin, Sarıgöl'ün, Senirkent'in,
Adıyaman'ın, Nevşehir'in üzüm üreticisini ilgilendirmiyor
diyebilir miyiz?.. Mümkün mü?.. Yani, yarın, bu insanlar çok mağdur
olduğu zaman, bir milletvekili olarak, milletin vekili olarak, bizlerin
yüreği sızlamaz mı?
FARUK DEMİR (Ardahan) -
Kendi Grubuna konuş!..
BAŞKAN - Efendim, lütfen Genel Kurula hitap eder misiniz.
ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla) - Sizin sızlamaz mı?!..
VAHİT KAYRICI (Çorum) - Bizim kırk senedir
sızlıyor!..
ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla) - Ama, şimdi, izin verin...
BOZKURT YAŞAR ÖZTÜRK (İstanbul) - Tasarıyla ne
alakası var?! ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla) - Ben, birtakım
gerçekleri söylüyorum...
BAŞKAN - Sayın Öztürk, bira, arpadan yapılmıyor
mu?..
ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla) - Altında, sizin
imzalarınızın bulunduğu ikinci iyi niyet mektubunu
okuyorum; niye kızıyorsunuz bana?..
MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Maddeye gel, maddeye!..
ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla) - Ben bir şey söylemiyorum ki...
BAŞKAN - Efendim, hatip madde üzerinde konuşuyor.
ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla) - Sayın Başkanım, izin
verin...
BAŞKAN - Ben veriyorum efendim.
ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla) - Yani, Türk tarımının
meselelerini, biz, burada konuşmayacağız da...
BAŞKAN - Siz de cevap verin efendim...
ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla) - Efendim, üzüm üreticisinden bahsediyorum.
BAŞKAN - Bira, arpadan yapılmıyor mu? Ben niye
yardım edeyim size?
ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla) - Şarabın, şarap üretiminin
esası olan üzüm üretiminden bahsediyorum.
FARUK DEMİR (Ardahan) - Kendi Grubuna konuş...
BAŞKAN - Efendim, Genel Kurula döner misiniz... Teşekkür
ederim.
MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Maddeye gelin diyoruz; siz, Grup
Başkanvekilisiniz...
ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla) - Sayın Başkan...
BAŞKAN - Efendim, Genel Kurula dönün.
ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla) - Efendim, arkadaşlarım
yakın diye onlara hitap ediyorum.
BAŞKAN - Anlınıyorlar efendim...
ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla) - Tabiî, hayhay; rahatsız
oluyorsanız bu tarafa dönerim. (DYP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Kimse de yok sizin Grubunuzda...
ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla) - Peki, ha hay... Hayhay efendim; peki;
ama, siz iktidarsınız; biraz daha hoşgörülü
olacaksınız, bize karşı biraz daha rahat
olacaksınız.
MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Sabır taşı çatladı.
ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla) - Sabır taşı çatladı;
esnafın, çiftçinin, emeklinin, memurun sabır taşı
çatladı, gerçekten çatladı. Ne güzel; Grup Başkanvekili olarak,
Sayın Halıcı, siz ifade ediyorsunuz; teşekkür ediyorum
size.
MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Altı ay bekleyin, enflasyon
düşüyor.
ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla) - Şimdi, Tarım
Bakanımız da, zannediyorum burada.
BAŞKAN - Tabiî efendim, zaten, Sayın Bakan geldikten sonra
iş şirazesinden çıktı.
FARUK DEMİR (Ardahan) - Ne kadar ilgili olduğunuz belli. Üç
kişiyle ilgileniyorsunuz... Grubunuzda üç kişi var...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Gönül, bir istirhamım var efendim. Bir de
Tarım Bakanına cevap hakkı tanımayalım.
Buyurun.
ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla) - Şimdi, sözü şuraya getirmek
istiyordum. Avrupa ülkelerinin tarıma verdiği, çiftçiye verdikleri
destek ortada.
BAŞKAN - Sayın Gönül, toparlar mısınız efendim.
ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla) - Efendim, Avrupa ülkesi çiftçilerinin,
mazot fiyatları...
MUSTAFA YAMAN (Giresun) - Mazotun fiyatı kaç para, biliyor musun?..
ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla) - Onu anlatmak istiyorum. İşte,
traktör, ekipman fiyatları ortada; efendim, gübre fiyatları ortada.
Türkiye'de...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla) - Hepinizi selamlıyorum.
Cevabını, biraz sonra tekrar geleceğim, anlatacağım.
(DYP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Gönül, teşekkür ederim efendim.
Sayın Gönül, arpayı anladık tabiî, bira, arpadan
yapılıyor da, mazota gelince, tabiî, infial duydular.
ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Efendim, mukayese yapıyorum...
Devam edeceğim... Devam edeceğim...
BAŞKAN - Bir de amiyane tabir var tabiî; alkolle mazotu
karıştırıyorlar; onun için söylüyorum.
Teşekkür ederim.
Sayın Bakan, buyurun efendim.
DEVLET BAKANI RÜŞTÜ KÂZIM YÜCELEN (İçel) - Sayın
Başkanım, değerli arkadaşlarım; teknik bir madde
olduğu için bir iki cümleyle bir açıklama yapmak istiyorum.
Değerli konuşmacıları da... Herhalde, maddeyi tam
açıklıkla yazamadık...
Bu kanun tasarısının Türk çiftçisini destekleyen tek
maddesi 2 nci maddedir. Üzerinde konuştuğunuz, "tarım
sektörüne ne yaptınız" dediğiniz kanun
tasarısının tarım sektörünü destekleyen tek maddesi 2 nci
madde. Bu maddenin amacı, sadece tarımsal kökenli alkol
kullanılması ve sadece, bütün ülkelerin yaptığı gibi,
bizim de geleneksel içkimiz olan rakıyı koruma altına almak,
standartlarını belirlemektir. Gerçi bir kanun için teferruatlı
yazılmıştır; ama, ileride, ola ki, Türkiye'de yetişen
tarım ürünü dışında bir tarım ürünü kullanılır
veya dışarıdan, aynı içki, bir diğer komşumuzun
mahsulünden yapılır diye korkularak bu madde tanzim edilmiştir.
Ben, sadece, teknik bir madde olduğu için, zabıtlara geçmesi
açısından, vaktinizi almadan bunu arz etmek istedim.
Teşekkür ederim efendim. (ANAP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Hem teknik hem de millî bir madde efendim.
Teşekkür ederim.
Samsun Milletvekili Sayın Musa Uzunkaya?..
MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Konuşmuyorum efendim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.
Amasya Milletvekili Sayın Gönül Saray; buyurun efendim. (DSP
sıralarından alkışlar)
GÖNÜL SARAY ALPHAN (Amasya) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; İspirto ve İspirtolu İçkiler İnhisarı
Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Tasarısı hakkında şahsım adına söz
almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla, hürmetle
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, yurdumuz, gurur duyduğumuz bir
özelliğiyle dünyada ön sıralardadır. Tüm dünya ülkeleri
arasında, üzüm üretimi açısından yurdumuz dördüncü
sıradadır, ilk dört arasında yer almaktadır; ancak;
dördüncü sırada yer alan bu ülkede üretilen üzümlerin sadece ve sadece yüzde
2'si şarap için işlenmekte ve şarapçılık endüstrimiz
çok geri seviyelerde yer almaktadır.
İhracatta adımız yok, şarapçılıkta
adımız yok ve ürettiğimiz şarapları da, sadece ve
sadece, tankerlerle, Macaristan'ın, Fransa'nın ve şarap üreten,
İtalya gibi diğer ülkelerin kaliteli şaraplarına biraz daha
kalite katmak amacıyla, paçal yapmaları şeklinde gönderiyoruz.
Maalesef, katmadeğeri çok fazla olan, ülkemize çok büyük miktarda döviz
katkısında bulunabilecek olan şarapçılık endüstrimiz,
millî bir konsensüs sağlanmadığı için, millî bir endüstri
haline gelemedi.
ASLAN POLAT (Erzurum) - Allah'a şükür...
GÖNÜL SARAY ALPHAN (Devamla) - Bu kanunla, özellikle 2 nci maddeyle,
Sayın Gönül'ün de üzerinde çok hassasiyetle durduğu, 600 000 üzüm
üreticisine de müjdeler vermek istiyoruz; çünkü, şarapçılık
endüstrisini, teknolojisini, knowhow'ını ve yabancı sermayeyi de
getirecek olan bu kanun, Türk üzüm üreticisinin önünü açacaktır.
Bu nedenle, Sayın Bakanıma ve Sayın Bakanımın
nezdinde 57 nci hükümete, bu tasarıyı getirdiği için
teşekkür ediyor ve kanunun hayırlı olmasını diliyorum.
(DSP, MHP ve ANAP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Alphan.
Şimdi sorulara geçiyoruz.
Sayın Dayanıklı, buyurun efendim.
BAYRAM FIRAT DAYANIKLI (Tekirdağ) - Sayın Başkan, aracılığınızla
şu soruyu yöneltmek istiyorum: Bu maddenin gerekçesinin son cümlesinde
"Türkiye'de üretilen geleneksel ve özgün bir içki olan rakının
koruma altına alınması" ifadesi yer alıyor. Seçim
bölgem olan Tekirdağ'da üretilen rakı, üstün kalitesi ve özgün
tadı nedeniyle herkes tarafından beğeniliyor. Tekirdağ
rakısı, ayrı bir marka olarak tüm Türkiye'ye ve dünyaya sunuldu
ve gerçekten çok beğenildi.
Acaba, rakı, koruma altına alınırken, son yıl
içinde, ayrı ve özgün bir marka olarak ortaya konan Tekirdağ
rakısı, uluslararası piyasada koruma altına alınacak
mıdır? Yani, madde 2'yle, Tekirdağ rakısının da
dünyada tek olacağını garanti altına alıyor muyuz?
Alıyorsak, size, tüm Tekirdağlı hemşerilerim adına
şükranlarımı sunuyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Ben teşekkür ederim efendim.
Sayın Aydın, buyurun efendim.
AHMET AYDIN (Samsun) - Sayın Başkanım,
aracılığınızla, Sayın Bakanıma, kürsüde
konuşan hatiplerimizin de ibret alması için bir iki sorum var.
Değerli arkadaşlar, buğday fiyatı, çeltik
fiyatı, mısır fiyatı, IMF ile yapılan anlaşmalar
dolayısıyla, yüzde 25-27 oranında bir artışla
ayarlandı; fakat, piyasada oluşan fiyatlar, buğdayda yüzde
40-50, mısırda yüzde 70, çeltikte yüzde 60'tır.
İnanmayanlar, borsaların ortalama fiyatlarını alır
öğrenir. Ben, Sayın Bakanımdan, tütünün fiyat artış
oranının, net olarak, ortalama ne olduğunu öğrenmek
istiyorum.
Saygılar sunarım efendim.
BAŞKAN - Bu suali kabul edersem, torpil yapmış
olacağım...
Buyurun Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI RÜŞTÜ KÂZIM YÜCELEN (İçel) - Efendim, Sayın
Dayanıklı'nın sorusunun içerisinde zaten cevabı da var.
Bizim, başta da söylediğimiz gibi, bütün amacımız,
tutturduğumuz standardı bütün dünyaya kabul ettirip, başka tür
markaların dışarıdan içeriye girmesini önlemekti.
Tekirdağ rakısı da, yine, bir pazarlama politikası sonucu
olarak, bütün vatandaşlarımızın beğenisini
kazanmış bir markadır.
Sayın Aydın'ın sorusuna yazılı cevap
vereceğim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Madde üzerinde görüşmeler bitmiştir.
Madde üzerinde verilmiş bir önerge vardır; okutup,
oylarınıza sunacağım.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 398 sıra ve 4250 sayılı
İspirto ve İspirtolu İçkiler İnhisar Kanununun bazı
maddelerini yeniden düzenleyen tasarının 2 nci maddesiyle
değiştirilen 4250 sayılı Yasanın 3 üncü maddesinin
sonuna aşağıdaki fıkranın 3 üncü fıkra olarak
eklenmesini arz ve teklif ederiz.
|
|
Avni
Doğan |
Mahmut
Göksu |
Mehmet
Batuk |
|
|
Kahramanmaraş |
Adıyaman |
Kocaeli |
|
|
Ahmet
Sünnetçioğlu |
Mehmet
Altan Karapaşaoğlu |
Mehmet
Emrehan Halıcı |
|
|
Bursa |
Bursa |
Konya |
|
|
Oktay
Vural |
Beyhan
Aslan |
Cemal
Enginyurt |
|
|
İzmir |
Denizli |
Ordu |
|
|
Mükerrem
Levent |
|
Vahit
Kayrıcı |
|
|
Niğde |
|
Çorum |
Etilenden elde edilen sanayi tipi etilalkolü, gıda sanayii
dışında kullanılmak üzere yurda sokmak isteyenler, Tekel
Genel Müdürlüğünden müsaade almaya ve bu idarece tayin edilecek
şartlara riayete mecburdurlar.
BAŞKAN - Komisyon katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN
(Antalya) - Sayın Başkan...
MURAT AKIN (Aksaray) - Sayın Başkan, karar
yetersayısının aranmasını istiyorum...
BAŞKAN - Sayın Akın, efendim, siz
dışarıdaydınız... Sizden evvel bir görüşme oldu
da, onun için söylüyorum yani... Siz bir görüşün, Ali Rıza Bey
biliyor işi...
ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Ben izah ettim Sayın
Başkan.
BAŞKAN - İstirham ederim efendim...
Komisyon katılıyor mu efendim?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN
(Antalya) - Sayın Başkan, çoğunluğumuz hazır
değil; takdire sunuyoruz efendim.
BAŞKAN - Hükümet?..
DEVLET BAKANI RÜŞTÜ KÂZIM YÜCELEN (İçel) -
Katılıyoruz.
BAŞKAN - Efendim, Komisyonun takdire bıraktığı,
Hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.
Kabul edilen önergeyle ilgili...
MURAT AKIN (Aksaray) - Karar yetersayısının
aranmasını istiyorum. (DSP, MHP ve ANAP sıralarından
"Ooo" sesleri)
BAŞKAN - Sayın Akın, sesinizi iyi duyamadım...
Müsaade eder misiniz... İstirham ederim...
Kabul edilen önergeyle beraber maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir efendim.
MURAT AKIN (Aksaray) - Sayın Başkan...
BAŞKAN - Efendim, söz sıranız gelince,
dışarıda oturmazsanız, vereceğiz; ama, siz
konuşmadınız diye de bunu istemeye hakkınız yok... İstirham ederim.
3 üncü maddeyi okutuyorum efendim:
MADDE 3. - 4250 sayılı Kanunun değişik 19 uncu
maddesinin üç ve dördüncü fıkraları aşağıdaki
şekilde değiştirilmiştir.
"Öğrenci yurtları, spor kulüpleri, her türlü öğretim
ve eğitim kurumları, kahvehane, kıraathane, pastahane, bezik ve
briç salonlarında alkollü içkilerin satışı için ruhsat verilmez.
Akaryakıt istasyonlarının mağaza ve lokantalarında
ise, hacmen % 5 alkolden fazla alkol içeren yüksek alkollü içkilerin
satışı için ruhsat verilmez."
"Alkol, bira ve şarap dahil her çeşit alkollü içkinin
televizyon, kablolu yayın, radyo ve kamu yayın araçlarıyla
reklamının yapılması, ayrıca, içki satış
yerleri ile tüm ticarî ve kamuya açık yerlerde, tüketilmek veya
beraberinde götürülmek üzere 18 yaşından küçüklere alkollü içecek satılması veya
sunulması yasaktır. Ruhsatlı bayiler, tüketici talepleri
doğrultusunda alkollü içki bulundurur ve bunlara satış
mahallînde adil teşhir imkânı sağlarlar."
BAŞKAN - Madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına,
Adıyaman Milletvekili Sayın Mahmut Göksu; buyurun efendim. (FP
sıralarından alkışlar)
FP GRUBU ADINA MAHMUT GÖKSU (Adıyaman)- Sayın Başkan,
değerli arkadaşlar; 398 sıra sayılı kanun
tasarısının 3 üncü maddesi üzerinde Grubum adına söz almış bulunmaktayım; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, üzerinde konuştuğumuz madde,
nerelere içki ruhsatı verilemeyeceğini saymaktadır. Tabiî,
burada bunu sayarken, her gün değişik isim ve unvanlarla,
değişik salonların da açıldığını
unutmamak lazım. Mesela "...pastane, bezik ve briç..." diyor,
ama, atari salonları, son zamanlarda yaygın hale gelen internet
kafeler ve benzeri salonlar var. Bana göre, madem, teker teker tadat
edilmiş, bunları da buraya eklemek ve "benzeri
salonlar"diye belirtmekte fayda var diyorum.
Yine, maddenin devam eden ibaresinde "...hacmen yüzde 5 alkolden
fazla alkol içeren yüksek alkollü içkilerin satışı için ruhsat
verilmez." denmektedir. Nerede; akaryakıt istasyonlarının
mağaza ve lokantalarında.
Değerli arkadaşlar, burada, tabiî "yüzde 5" derken,
birayı kastetmektedir. Bira, yüzde 5'le yüzde 15 oranında alkol
ihtiva eden bir içkidir. Alkoliklerin yüzde 80'i, alkollü içkilere birayla
başlamıştır. Dolayısıyla, şehirlerarası
seyahat eden bir şoför, yanına 20 şişe bira
aldığı zaman, bunu içince, fevkalade sarhoş olacaktır.
Eğer, burada, biz, şehirlerarası yol boyunca, bunların
akaryakıt istasyonlarında ve mağazalarında da bunu
yasaklarsak, zannederim, olabilecek kazalara engel olmuş oluruz.
Onun için, değerli arkadaşlar, bizim temel
inancımızda "çoğu sarhoş eden şeyin azı da
yasaktır" ilkesi vardır. Eğer, biz "nasıl olsa bu
küçük bir şeydir" deyip bunun önünü açarsak, arkasından daha
büyük felaketlerin geldiğini de görürüz ve görmekteyiz.
Bakınız, bir Batılı düşünür
"Alışkanlıkların zincirleri, önce duyulmayacak kadar
hafiftir, sonra, kırılmayacak kadar da güçlüdür. "diyor
Dolayısıyla, birayla başlangıç yapan bir insan, önce, bunu
duymayacak kadar belki kendisine hafif gelecek; ama, daha sonra da, bu
alışkanlığından hiçbir zaman da
kurtulamayacaktır;çünkü, artık, onda, bir bağımlılık
meydana gelmiştir. Bira, alkolizmin başlangıç içkisi olduğu
gibi, tek başına da alkol bağımlılığına
sebep olmaktadır. Bir ülkede bira kullanımı ne kadar yüksekse,
alkol tüketimi ve alkol bağımlılığı da o kadar
yüksektir. Onun için, burada, yüzde 5'in altını çiziyor, özellikle,
şehirlerarası yol boyunca, bunun da yasaklanması
gerektiğine inanıyoruz.
Değerli milletvekilleri, ülkemizde, 5 milyon alkolik olmak üzere,
toplam 20 milyon kişi alkol kullanmakta. Türkiye, maalesef, ülkemiz, bilim
ve teknolojide sıralamaya girememekle beraber, alkol tüketiminde dünyada
üçüncü sırada yer almaktadır ve her yıl, 1 milyondan fazla
gencimiz alkolle tanışmaktadır.
Değerli arkadaşlar, benden önce konuşan
arkadaşlarımız, yurdumuzda alkol nedeniyle işlenen
cinayetler, boşanmalar, eş dövmeler ve trafik kazalarının
oranlarını verdiler. Kısaca, yine, göz atarsak, genel
suçların yüzde 66'sı, cinayetlerin yüzde 85'i, boşanmaların
ise yüzde 80'i alkol nedeniyle olmaktadır. Bir profesör "aile
geçimsizliği erkeği alkolik, kadını kumarbaz
yapıyor" diyerek, bunlar birbirini besleyen hastalıktır;
aile geçimsizliği ve alkol.
Yine, trafik kazalarının yüzde 70'i... Değerli
arkadaşlar, yüzde 70 deyip geçmemek lazım. Bakınız, sadece
1999 yılı trafik bilançosunda, alkol nedeniyle 341 693 adet kaza
meydana gelmiş, 6 236 kişi ölmüştür. Peki, bu kazalarda
yaralı ve sakat ne kadardır; 113 656 kişi sakat
kalmıştır. Peki, bu kazaların malî bilançosu, maddî hasar
ne kadardır; tam 141 trilyon zarar meydana gelmiş; tabiî, işgücü
hariç.
Şimdi, bütün bunlardan hareketle, eğer, bu zararlar meydana
gelmemiş olsa, yani, bu para iyi yolda kullanılmış olsa,
ülkemizde neler yapılabilir; 23 876 kilometre asfalt yol, 300 yataklı
ve tam donanımlı 1 085 hastane, 480 öğrenci kapasiteli 11 395
ilköğretim okulu yapılabilir. İşte, bu da, alkolün, trafik
kazalarında ortaya çıkan bilançosudur.
Değerli arkadaşlar, bunun zararını bilmeyen yoktur.
Bir de, aile bütünlüğümüzü bozması açısından alkolün
üzerinde durulması lazım. Sayın Bakan şunu söylüyor:
"Burada, biz, Tekel olarak, zaten, bunu özendirici bir şey
yapmıyoruz; ama, birtakım müeyyideler ortaya koyarak..." Ki,
üzerinde konuştuğumuz maddede "alkol, bira ve şarap dahil
her çeşit alkollü içkinin televizyon, kablolu yayın, radyo ve kamu
yayın araçlarıyla reklamının yapılması
yasaktır" deniliyor. Bunun müeyyidesini ise 4 üncü maddede
görmekteyiz; 60 milyondan 600 milyona kadar ceza veriliyor; devamında da
"ayrıca, bu fiili işleyenlere ait işyerlerinin bir aydan üç
aya kadar kapatılmasına hükmolunur" deniliyor. Yani, bir
televizyon bir içki reklamı yaptığı zaman verilen 600 milyon
lira ceza, çok bir ceza değildir. Bu üç aylık kapatma cezası,
sadece işyerlerine mi has olacak, yoksa, reklam yasağını
delen birtakım yayın kuruluşlarına da verilecek mi
Sayın Bakanım?
Değerli arkadaşlar, aile ile alkollü içki arasında çok
yakın bir münasebet vardır. Toplumumuzun hücresini temin eden,
oluşturan aileye alkolün tahribatı, tek kelimeyle çok korkunçtur.
Başlıklar altında saymaya çalışacağım:
Alkollü içki, ana rahminde cenini imha ediyor. Fransa'da, 300 000 çocuk,
sakat ve geri zekalı olarak doğuyor ve bu, maalesef, çocuğa,
beşikten mezara kadar da musallat olan bir hastalık oluyor.
Alkol kullananların, doğum yapınca sütleri kesiliyor.
Alkol, aile bütçesini sarsıyor.
Alkolün psikolojik rahatsızlığa ve cinsel
iktidarsızlığa sebep olduğu da, yine, bilimsel bir
gerçektir.
Alkol, aşırı hayâ, edep, sadakat ve iffet
duygularını yok ediyor. En namuslu ve sadık kişilerin, en
iğrenç ve ahlaksız işleri sarhoşluk sebebiyle icra
ettikleri çokça görülmektedir.
İçki ile fuhuş, içki ile cinsî sapıklık
arasında derin bir münasebet vardır.
Onbinlerce kötü yola düşmüş kadın üzerinde yapılan
incelemede, bunların yüzde 70'inin babalarının alkol
kullandığı tespit edilmiştir.
Değerli arkadaşlar, İngiltere'de en çok rastlanan suç,
kadınların ırzına tecavüzdür. Amerika'da ise bu suç,
İngiltere'ye nazaran daha fazladır. Bir sene içinde 250 000 kız
veya kadının ırzına tecavüz edilmiş; bu suçu
işleyenlerin hemen hemen tamamı, bu suçu sarhoş iken işlemişlerdir.
İşte, bundan dolayı -bizim, temelde inancımızda da vardır-
içki, bütün kötülüklerin anasıdır; çünkü, içki içildiği zaman,
alkol kullanıldığı zaman -insanı insan yapan en kutsal
değer akıldır- akıl nimeti elden gidiyor; akıl da
olmayınca, bütün bu kötülükler arka arkaya sıralanıyor.
Yine, intihar olaylarında, içmeyenlere oranla 58 kat daha fazla
bulunmaktadır. Alkol, beyni on yılda yüzde 17 oranında
küçültmekte ve bu oluşum çocuklara da aynı şekilde intikal
etmektedir. Kadınlarda ise, bu etkilenme 2 kat daha fazladır. Alkol
kullanmada, ayrıca, insan vücudundaki kaslar harap olmakta,
organizmanın mikroplara karşı direnme gücü azalmakta, bütün
hastalıklara karşı, gerek hastalığa yakalanmada ve
gerek tedavide, bünyenin olumsuz bir vasat haline gelmesini hazırlamaktadır.
Değerli arkadaşlar, aile varlığımız,
başlıca, zina, fuhuş, alkolizm, uyuşturucu
bağımlılığı, kumar, aile içi şiddet,
aşırı lüks ve eğlence düşkünlüğü ve şiddetli
geçimsizlik nedeniyle yıkılmakta, zararlı yayınlar bu
şartları hazırlamakta ve
yaygınlaştırmaktadır.
BAŞKAN- Sayın Göksu, süreniz bitmek üzere;
toparlayınız lütfen.
MAHMUT GÖKSU (Devamla)- Aile varlığımızın
korunabilmesi için, toplumda bütün ahlakî değerlerin korunması
şarttır. Ahlakî değerleri korumadan aile
varlığımızı da koruyamayız. Aşırı
lüks, alkol, uyuşturucu, kumar ve zina gibi nedenlerle her yıl
onbinlerce aile yıkılmaktadır; yıkılan ailelere ait,
ülkemizde, 1 milyondan fazla çocuğumuz aile şefkatinden mahrum
kalmaktadır.
Alkolün getirdiği felaketin boyutları açıkça gözler
önündeyken, medya ve sanat çevreleri ile spor kulüplerinin alkollü içki
reklamı yapmalarını üzüntüyle karşılıyoruz.
Devletini ve milletini seven herkesin, milyonlarca şehidin kan ve
canlarını verdikleri bu güzel ülkeye hep birlikte sahip
çıkması gerekmektedir. Ülkemizi topla, tüfekle
yıkamayanların, alkolizm silahına başvurduklarını
hiç unutmamamız lazım.
Değerli arkadaşlar, mahzurlarını da göz önünde
bulundurarak, bu yasanın çıkmasında fayda mülahaza etmekteyim.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN - Çıkmasında mı, çıkmamasında
mı?
MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - Çıkmamasında.
BAŞKAN - "Çıkması" dediniz.
MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - Düzeltiyorum o zaman.
BAŞKAN - Şimdi, Doğru Yol Partisi Grubu adına,
Aydın Milletvekili Sayın Ali Rıza Gönül'e söz veriyorum.
Buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)
DYP GRUBU ADINA ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Yüce Heyetinizi gerek
şahsım ve gerekse Grubum adına saygıyla selamlıyorum.
Biraz evvel, Türk tarımı ve Türk çiftçisiyle ilgili sözlerimi
tamamlayamamıştım. Şimdi, geri kalan bölümünü ifade etmek suretiyle,
gelecekteki Türk çiftçisi ve tarımı için karanlık bir tablo
doğurabilecek, yaratabilecek hususa dikkatlerinizi çekmek istiyorum.
Dedim ki: "Türk çiftçisi, Türk tarımı bu şartlar
altında, hükümetin takip ettiği bu tarım politikasıyla,
Avrupa ülkelerinin çiftçisi ve tarımıyla rekabet edemez.
Yine, eğer, bir traktörün fiyatı 8-9 milyarı, 10
milyarı bulmuşken, mazot fiyatları ortada iken, gübre ve ilaç
fiyatları da bu denli yükselmiş iken, devlet desteğinin
eksildiği, azaldığı ve hatta iyi niyet mektubuyla
sıfırlanacağı döneme girildiğinde, Türk çiftçisi batma
noktasına gelir." Herhalde bu sözlerimin siyasî bir yönü yok. Bugün,
Türk çiftçisinin yaşadığı bir gerçeği ifade etmeye çalıştım.
"Bu kanun tasarısıyla ve önümüzdeki günlerde gelecek olan kanun tasarısıyla, üzüm üreticisi
yöreleri olan, işte, Manisa'nın Alaşehir'i, Adıyaman
yöresi, Isparta yöresi, Senirkent yöresi üreticileri fevkalade dikkatli ve
heyecanlıdır" dedim. "Yarın, tütün ve ürünleri
meselesi geldiğinde, Türkiye'nin tütün üretim ambarı olan
Akhisarlılar, Karadenizli tütün üreticileri, Bitlisli tütün üreticileri,
Aydın'ın Yaykım yöresindeki, Nazilli'nin
Aşağıyakacık yöresindeki tütün üreticileri de aynı
hassasiyetle bunu takip edeceklerdir" dedim.
Değerli arkadaşlarım, eğer, Türk çiftçisi,
ürettiği tarım ürünlerinde, dış ülkelerin,
gelişmiş ülkelerin tarım üreticileriyle, çiftçileriyle rekabet
edemeyecekse, o zaman zararına niye üretsin? Neden üretsin?
Bugün, endişemiz şudur: Arjantin, Şili, doğudaki
yakın komşu İran, dünyada fevkalade yüksek rekoltede üzüm üreten
ülkeler. Bu ülkelerden daha ucuz fiyatla üzüm ithali fevkalade yüksek noktalara
ulaşırsa, o zaman Türk üzüm üreticisi bundan zarar görmez diyebilir
miyiz? Alaşehir üreticisi, Senirkent üreticisi, Adıyaman üreticisi
bundan zarar görmez diyebilir miyiz? Tarım girdileri... Gönül Hanım,
lütfen... Siz biraz evvel müjde verdiniz de, herhalde batmanın müjdesini
vermek istiyorsunuz.
GÖNÜL SARAY ALPHAN (Amasya) - Arjantin Avrupa Birliği üyesi mi
Sayın Gönül?
BAŞKAN - Efendim, karşılıklı
konuşmayın.
ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla) - Efendim, eğer, daha ucuza ithalatla
fabrikaların şarap üretimi, bira üretimi, neyse yani, buğday
üreticisi; daha ucuza bu ithal ediliyorsa, biraz evvel ifade ettiğim gibi,
Türk çiftçisi daha pahalı
mazotla, daha pahalı
tarım girdileriyle, ilaçla, gübre fiyatlarıyla üretim
yapıyorsa, müteşebbis, yatırımcı, fabrikatör, sizden,
Türk çiftçisinden, üreticisinden mi alacak; yoksa, dışarıdan
mı ithal edecek? Haydi bunun cevabını verin bana. Elbette,
verimli bir işletmecilik açısından, dışarıdan
ithal edecek. O zaman, Türk çiftçisi, üreticisi olan üzümcüsü, tütüncüsü,
pamukçusu, fındıkçısı, buğdaycısı neyse, bu
ürünlerimizi kime satacağız, nasıl işleyeceğiz.
Ben, burada şunu demek istiyordum: Arkadaşlar, doğrudan
destekleme falan diye yeni bir program uygulanmak isteniyor, tabiî hükümetin
kesin bir görüşü olarak daha ifade edilmedi; ama, basına
yansıyan yönüyle, eğer sulanabilir araziye dekarında 5 dolar
para vereceksek, Türkiye'de, verimli arazilerde ve bölgelerde 100 dekardan
fazla kimin toprağı var; 5 kere 100, 500 dolar. Siz, 500 dolar
destekleseniz bu üretici, bu çiftçi acaba zararına mı, yoksa
kârına mı üretim yapar, bunu dikkatlerinize sunmak istiyorum ben,
bunu ifade etmek istiyorum ben.
Kısacası, Türk çiftçisinin içinde bulunduğu bu
sıkıntılı dönemin ve geleceğin, bu perspektiften
baktığınız zaman çok olumlu, çok açık, çok net
görünmediğini ifade etmek istiyorum. Türk çiftçisi, elbette bir müjde
bekliyor. Bakın, Sayın Tarım Bakanımız da
buradaydı biraz evvel...(DSP sıralarından "Orada!.. Orada,
yerinde!.." sesleri)
Evet, tabiî ki... Kendilerinin, bir süre evvel bu kürsüden ifade
ettikleri bir beyanları oldu. Yanılmıyorsam, tarım
ürünlerinde, KDV oranlarının yüzde 16'dan yüzde 1'e indirilmesi için
bir girişimde bulunduklarını söylediler. Çiftçiye daha ucuz
-hani bir ara halk arasında "mavi mazot" falan dendi- mavi
mazottan veya daha ucuz mazottan bahsedildi.
Ben, Sayın Bakanımıza, o gün burada "Siz, çok iyi,
müracaat etmişsiniz, girişimde bulunmuşsunuz, bu taleplerinizi
Bakanlar Kuruluna sunmuşsunuz; ama, netice, netice... Eğer, Türk
tarımı, Türk çiftçisi yine 440 000 liradan mazot alıyorsa,
şu fiyatlardan, yüksek fiyatlardan tarım girdileri devam ediyorsa,
girişimde bulunmanız bir sonuçla neticelenmemiş ise laftan öte
gitmez" dedim oturduğum yerden. Sayın Bakanın bu
girişimlerinin bir an evvel sonuçlanmasını bekliyoruz, Türk
çiftçisi bekliyor, Türk tarımı bekliyor. Yoksa, o fiyatlarla siz,
Fransız, İtalyan, Alman, Amerikan, İngiliz çiftçisi ile Türk
çiftçisini yarıştırabilir misiniz, rekabet ettirebilir misiniz;
ettiremediğiniz için, tabiî ki bugün Türk tarımı büyük
sıkıntı içinde. Sayın Köhler'e yazılan bu ikinci iyi
niyet mektubunda da, karşılığında 5 milyar şu
kadar milyon dolar bir yardım hedefleniyor. Peki, yardım geldi,
bitti; ondan sonra ne olacak, ondan sonra ne yapacak, çiftçi ne yapacak,
pamukçu ne yapacak, buğdaycı ne yapacak, üzümcü ne yapacak?! Yani,
zararına bu üretime devam edemez; onu ifade etmek istiyorum.
Biz, buradan, Türk çiftçisinin sorunlarını Yüce Heyetinize arz
ederken, gayet iyi niyetli olarak hareket ettiğimize ve o üslup içinde
konuşmaya gayret ettiğimize, lütfen, inanmanızı istiyorum.
Yoksa, bundan siyasî olarak bir rant, bir çıkar falan bekleme gibi bir
niyetimiz yok.
HASAN GÜLAY (Manisa) - Biraz niyetin var!..
ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla) - Nihayet, bakın, esnaf meselesi
gelsin, esnaf konusunu da konuşalım; onların
sıkıntılarını da arz edelim. Diyebilir misiniz esnaf
sıkıntıda değil, küçük ve orta ölçekli işletme
sahipleri sıkıntıda değil; faizler düşüktür, ödeme
sıkıntısı içinde değillerdir demek mümkün mü?! Bunlar,
ulusun, milletin, toplumumuzun temel sorunları. Emekli maaşları,
devlet memurlarının içinde bulunduğu sıkıntılar
hepimizin malumu. Onun için, ben, sayın hükümetten, ilgili bakandan
istirham ediyorum, bu kesimleri rahatlatacak, ekonomik ve sosyal
durumlarını güçlendirecek tedbirlerin alınmasını ve
ilgili yasaların süratle Meclise getirilmesini, arka sıralarda
bekleyen, özellikle esnafımızı ilgilendiren, vergi
cezalarının faizlerinin affıyla ilgili, SSK
mensuplarının sorunlarını ilgilendiren yasa teklif ve
tasarılarının bir an evvel Yüce Heyetin huzuruna getirilmesini,
yasalaştırılmasını ve bu insanların hayat düzeylerinin
düzeltilmesini talep ediyoruz millet adına, halk adına, ilgililer
adına.
BAŞKAN - Sayın Gönül, toparlar mısınız efendim.
ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla) - Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (DYP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Gönül.
Maddenin görüşmeleri tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
4 üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 4. - 4250 sayılı Kanunun 28 inci maddesi
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
Madde 28 "19 uncu maddenin
birinci fıkrasına göre ruhsat almadan satış yapanlar ve
aynı maddenin üç ve dördüncü fıkralarındaki esaslara uymayanlar
60 milyon Türk Lirasından 600 milyon Türk Lirasına kadar
ağır para cezası ile cezalandırılırlar. Bu
miktarlar Maliye Bakanlığınca her yıl belirlenen yeniden
değerleme oranında artırılır. Ayrıca, bu fiili
işleyenlere ait işyerlerinin bir aydan 3 aya kadar
kapatılmasına hükmolunur."
BAŞKAN - Madde üzerinde, gruplar adına söz isteyen?.. Yok.
Şahıslar adına?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Teşekkür ederim.
5 inci maddeyi okutuyorum:
MADDE 5. - 4250 sayılı Kanunun
6, 11, 14, 17, 18, 20, 21, 22, 23, 27, 32, 33, 41 ve 42 nci maddeleri yürürlükten
kaldırılmıştır.
BAŞKAN - Madde üzerinde, gruplar adına söz isteyen?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Teşekkür ederim.
Geçici 1 inci maddeyi okutuyorum:
GEÇİCİ MADDE 1. - Bu Kanunun 1 inci maddesinin üçüncü
fıkrasındaki bir milyon litre/yıl dışalım veya
satış miktarı ölçüsü, bu Kanunun yürürlüğe girdiği
tarihi izleyen birinci takvim yılı sonuna kadar bir milyon, ikinci
takvim yılı sonuna kadar dokuz yüz bin, üçüncü takvim yılı
sonuna kadar sekiz yüz bin, dördüncü takvim yılı sonuna kadar yedi
yüz bin ve beşinci takvim yılı sonuna kadar altı yüz bin litre/yıl
olarak uygulanır. Altıncı yıldan itibaren uygulanacak olan
bu ölçüyü sıfıra indirmeye Bakanlar Kurulu yetkilidir.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
6 ncı maddeyi okutuyorum:
MADDE 6. - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
7 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 7. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına
Tokat Milletvekili Sayın Ali Şevki Erek Bey; buyurun efendim. (DYP
sıralarından alkışlar)
Sayın Bakan, buyurun.
DYP GRUBU ADINA ALİ ŞEVKİ EREK (Tokat) - Çok değerli
Başkanım, değerli arkadaşlarım; hepinizi sevgi ve
saygıyla selamlıyorum.
Tekel kanunu tasarısının son maddesi üzerinde Doğru
Yol Partisi Grubu adına görüşlerimizi arz etmeye
çalışacağız.
Değerli arkadaşlarım, Türkiye'nin bugünkü ortamında,
gecenin bu saatinde bu tasarının görüşülmesinin iki faydası
var: Birincisi, biraz sonra temas edeceğim, uyum mükellefiyetinin
gereğinin uygulanması ki, bu doğrudur, uyum
sağlanacaktır. Bir diğer faydası, iç açıcı bir
fayda değildir, insanı müsterih kılacak bir fayda değildir.
Bugün, şu anda Türkiye'nin içinde bulunduğu birkısım büyük
sıkıntılar, büyük depresyonlar, büyük huzursuzluklar, tabirimi
mazur görün, bir çıkmaz sokak içinde bulunma haleti ruhiyesi, bir
kördüğüm, en yüksek birimler arasındaki uyuşmazlık
sebebiyle, bu kanunu, bu gece burada konuşmakla belki bir ölçüde bu can
sıkıcı ve gerçekten bütün vatandaşlarımızı
huzursuz edici ortamdan bir nebze de olsa ayrılmamızı
sağladığı için bir fayda sağladığı
kanaatindeyim; ama, bu faydanın üzücü bir fayda olduğunu da burada vurgulamak
istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, şunu ifade etmek isterim. 4250
sayılı Kanunun değişikliğine dair tasarının
önemli bir meseleyi hallettiği ortada; ancak, şu var, daha evvel 4250
sayılı Kanun tadilata uğramış, Tekel bir ölçüde
liberalizme doğru kaymış, bu kanunla liberal ölçü biraz daha
genişleyecek, dozajı biraz daha artacak. Bunu yapmak, 21 inci
Yüzyılın gerekleri, bir. İki, Türkiye Cumhuriyetinin 31
Aralık 1995 tarihinde kabul ettiği, 1 Ocak 1996 tarihinde
girdiği gümrük birliğinin gereği, Ortak Konseyin kararı,
Avrupa Birliğiyle olan ilişkilerin mükellefiyetinin
uygulanmasının sonucu.
Değerli arkadaşlarım, bugün
yaptığımız, 1 Ocak 1996'daki bir gereği yerine
getirmektir. Şurası kesin ki, burada dört yıllık bir
gecikme var. Her şeyden evvel, birinci uyumda zamanlama
bakımından bir gecikmeye sahibiz; ancak, bu mükellefiyetten sonra,
bizi, önemli iki husus daha bekliyor. Cumhuriyet hükümetinin IMF'ye
verdiği birinci niyet mektubu. Birinci niyet mektubunun iflasla, evet,
iflasla sonuçlanması sonucunda, meselenin ayakta durabilmesi konusunda,
denize düşenin yılana sarılması misali ikinci niyet
mektubunun -ki, çok ağır mükellefiyetler içermektedir- verilmesi.
1 Ocak 1996'nın yükümlülükleri, birinci niyet mektubunun
yükümlülükleri, ikinci niyet mektubunun yükümlülükleri itibariyle, 4250
sayılı Yasanın çok komplike bir değişiklikle,
diğer bir ifadeyle, tamamının Türkiye Büyük
Millet Meclisine getirilmesi
daha iyi olurdu kanaatini taşıyoruz, daha
isabetli olurdu kanaatini taşıyoruz.
Bakınız, bu üçüncü kademe değişikliği, öyle
tahmin ediyoruz ki, verilen ikinci niyet mektubunun gereği olarak, Ocak
2001'in sonuna doğru tütünle ilgili yasa tasarıları da Yüce
Meclisin huzuruna büyük bir ihtimalle gelecektir. Ne gelecektir;
işletmelerin Özelleştirme Yüksek Kuruluna devri; ne gelecektir;
desteklemenin, eğer Bakanlar Kurulu kararı dışında
yasama organına ihtiyaç duyuluyorsa, 2002 yılına kadar
desteklemenin tamamen ortadan kaldırılması. Bir diğer ifadeyle,
başta tütün üreticisi olmak üzere, aynen pancarda olduğu gibi,
buğdayda olduğu gibi, enflasyonun çok altında ve çiftçiyi
bertaraf eden, çiftçiyi IMF'nin acımasız insafına terk eden
uygulamalar önümüze gelecektir. Onun için, bu tasarının son
maddesinde, Doğru Yol Partisi olarak şunu ifade ediyorum ki, arzulanan,
yapılması gereken ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin önüne gelmesi
icap eden tasarı, 4250 sayılı Tekel Yasasının tümüyle,
21 inci Yüzyılın şartlarına uygun olarak, gümrük
birliğinin, Avrupa Birliğinin standardına uygun olarak, Türkiye
Cumhuriyeti Hükümetinin vermiş bulunduğu birinci ve ikinci niyet
mektuplarının Türkiye'ye yüklediği mükellefiyetlerin sonucuna
uyumu sağlamak bakımından külliyen koordineli bir tadilata
mazhar olmasının icap ettiğini burada söylüyorum.
Nitekim, çok değerli Tekel İdaresi, Tekeli 4 müstakil anonim
şirkete ayırarak yürütmeyi öngördüğünü, tütün
alımını bu 4 müstakil anonim şirketin
dışında tuttuğunu, 4 müstakil anonim şirket
çalışmalarının devam ettiğini yasa
tasarısının gerekçesinden öğreniyoruz; ama, daha evvel
öğrendiğimiz hususlar var ki, bu 4 anonim şirkete ayrılma
keyfiyeti, 4250 sayılı Kanunun tümüyle ele alınma mecburiyeti,
tütün alımının ayrı bir bazda değerlendirilmesi
gereği bununla gelmemiş ve nihayet, biz burada çok komplike, çok
büyük ve Türk çiftçisini, Türk sanayiini çok yakından alakadar eden bir
konunun tümüyle Yüce Meclis önünde, önüyle arkasıyla, altıyla
üstüyle, tam anlamıyla müzakeresini başaramamış duruma
düşüyoruz ve bir kısmını, belki yüzde 10'unu, yüzde 20'sini
bugün burada halle çalışıyoruz. 4250'nin tümüyle ele
alınmamasını bir büyük eksiklik olarak burada vurguluyorum.
Bir büyük eksikliği ve bir büyük tehlikeyi de Yüce Meclisin
huzurunda dile getirmek istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, Tekel Yasası
görüşülürken, tütünü, burada konuşmadan geçemeyiz; kotayı,
burada, konuşmadan geçemeyiz; yüzde 10'u aşmayan bir fiyat
artırımını, burada, belirtmeden geçemeyiz. Önümüzdeki
şubat ayında, tütün piyasasında başfiyatın ilan
edileceği günler gelecektir. IMF'ye teslimiyetin tam gereği, bugüne
kadar olduğu gibi, eğer, Türkiye'de yine uygulanacaksa, pancar
çiftçisinin başına gelen, tütün üreticisinin başına gelen,
diğer çiftçilerimizin başına gelen, yine, çiftçimizin
başına, aynıyla gelecektir.
Değerli arkadaşlarım, alternatif ürünü getirme
gereğini hepimiz kabul ediyoruz. Stokların ne ölçüde olduğunu
hepimiz kabul ediyoruz. Kabul edemeyeceğimiz tek bir husus var. Türkiye
Cumhuriyeti nüfusunun yüzde 45'ini teşkil eden ziraatle meşgul olan
kesimi, sırf şu gaye için, enflasyonu düşürme amacı
uğruna, tedavi etmek yerine, ölümü tercih etmeye, rafa kaldırmaya
razı olmamız mümkün değildir. Bunun
sıkıntıları, ileride giderek artacaktır.
Değerli arkadaşlarım, IMF'nin aldığı
tedbirler, malî tedbirlerdir. Türk çiftçisinin hangi ıstıraplı
duruma düştüğü, IMF'yi ilgilendirmez. IMF, sonuca bakar; ama, bizim,
malî sonucun dışında, öngördüğümüz başka hususlar da
olmalı diyorum. Bu konuyla meşgul olan çok değerli Tekel
İdaresinin 4250 sayılı Kanununun, komplike olarak, en kısa
sürede Türkiye Büyük Millet Meclisinin önüne getirilmesini; özellikle,
Özelleştirme Yüksek kuruluna devrinin ve tütün politikasının,
pancar politikasında olduğu gibi, çiftçiyi ayaklar altına
aldırmayacak bir düzeyde -IMF'ye rağmen- göz önünde
tutulmasını, bu kanun vesilesiyle, burada vurguluyorum.
Değerli arkadaşlarım, benden evvel konuşanlar, çok
önemli şekilde, şimdi bahsedeceğim konuya temas ettiler.
14 saniyem var. Sayın Başkanımdan, affına
sığınarak -bundan evvelki 3 maddede konuşmadık- 1 veya
2 dakika müsamaha göstermesini, saygıyla arz ediyorum; çünkü, söyleyeceğimiz
konu, gerçekten Türkiye Cumhuriyetinin geleceğiyle ilgilidir. Türkiye
Cumhuriyetini, milletimizi, her türlü sıkıntıya rağmen,
bugün ayakta tutan birkısım manevî donanım ve hasletlerdir.
Biraz evvel, maddelerde, alkolün zararları dolayısıyla getirilen
yasaklamaları memnuniyetle okuduk. Anayasamızın 58 inci
maddesinde, bir anayasa hükmü olarak, gençliğin zararlı
alışkanlıklardan, uyuşturucudan ve alkolden masun
kalmasının öngörüldüğünü hepimiz biliyoruz.
Değerli arkadaşlarım, 21 inci Yüzyılın en büyük
afetinin, cinayetlerin yüzde 90'a varan sebebini alkole bağlayan bir yeni
yüzyılda, bir büyük manevî ejderha olarak dünya toplumlarını
beklediği, bu arada dünyadan ayrı konuşulamayacak bizim
toplumumuzu da beklediği bir büyük tehlikedir.
Değerli arkadaşlarım, yasalarda yazılı yasa
maddeleriyle, maddî yasaklarla bunun önüne geçemeyiz. Gayet tabiî ki,
yurtlarda, okul civarında, kahvehanelerde, pastanelerde veyahut
uluslararası veya millî yollarda, petrol istasyonlarında, şurada
veya burada alkolü yasaklayıcı yasa maddeleri, şüphesiz ki amaca
yönelik sonuçları verecektir; ama, değerli arkadaşlarım,
bizim, bu büyük tehlike karşısında, milletimize,
evlatlarımıza geleceğimize, istikbalimize
yapacağımız en büyük uygulama, bir eğitimdir,
verebileceğimiz dört dörtlük bir manevî donanımdır, bir yürek
bağıdır, bir yürek sevgisidir, bir Allah korkusudur, bir
inançtır, bir duygudur ve bir eğitimdir.
BAŞKAN - Sayın Erek, toparlar mısınız efendim.
Çalışma süresi bitmek üzere, bu tasarıyı
geçiremeyeceğiz.
Buyurun.
ALİ ŞEVKİ EREK (Devamla) - Şimdi bitiriyorum
Sayın Başkanım.
Bu bakımdan, meselenin Tekelden sorumlu olan bakanlık; bir,
Bakanlar Kurulu; iki, iktidarı muhalefetiyle tüm Türkiye Büyük Millet
Meclisi; üç, tüm eğitim kurumları; dört... Velhâsıl, 65 milyonun
tamamı, bu büyük tehlike karşısında.
Evlatlarımızı, nesillerimizi, bu canavardan, bu vahşi
saldırıdan, bu büyük tehlikeden korumak ve kollamak için, acaba,
nasıl bir etkili eğitim, nasıl bir manevî donanım
verebiliriz; etkili bir manevî donanımla, Türkiye Cumhuriyetinin
bekasını kavileştiririz? Bunun çareleri üzerinde
düşünmenin, Türkiyemizi, çok yakından alakadar eden bir konu
olduğunu biliyorum.
Bu Kanunun, Türkiye Cumhuriyetinin yararları doğrultusunda
hizmet vermesini dileyerek, Yüce Meclise ve Değerli Başkanıma
sevgilerimi ve saygılarımı sunuyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.
Çalışma süremiz dolmak üzeredir.
Aksaray Milletvekili Sayın Murat Akın'ın Sayın Bakana
sualleri vardı; uzun
olduğu ve süremiz dolduğu için vazgeçtiler, Sayın Bakana yazılı
olarak verdiler, Sayın Bakan cevap verecekler.
Madde üzerindeki görüşmeler bitmiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir ve tasarı
kanunlaşmıştır.
Sözlü sorular ile diğer denetim konularını
sırasıyla görüşmek için, 16 Ocak 2001 Salı günü saat
15.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati : 22.57