DÖNEM : 21 CİLT : 57 YASAMA YILI : 3
T. B. M. M.
TUTANAK DERGİSİ
74 üncü Birleşim
27 . 3 . 2001 Salı
İ Ç İ N D E K İ L E R
Sayfa
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.- GELEN KÂĞITLAR
III.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1.- İçel Milletvekili Ayfer Yılmaz'ın, Avrupa Birliğine tam üyelik sürecinde Ulusal Programa kadar uzanan Avrupa Birliğiyle olan ilişkilerimize ilişkin gündemdışı konuşması
2.- İstanbul Milletvekili Yılmaz Karakoyunlu'nun, 27 Mart Dünya Tiyatrolar Gününe ilişkin gündemdışı konuşması ve Kültür Bakanı Mustafa İstemihan Talay'ın cevabı
3.- Yozgat Milletvekili Lütfullah Kayalar'ın, Türkiye'de siyasetin saygınlığına ilişkin gündemdışı konuşması
B) TEZKERELER VE ÖNERGELER
1.- Memurlar ve Diğer Kamu Görevlileri Hakkındaki Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Yetki Kanununun Süresinin Uzatılmasına İlişkin Kanun Tasarısının yeniden değerlendirilmek üzere geri gönderilmesine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/785)
2.- Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Devlet Bahçeli'nin Türkmenistan'a yapacağı resmî ziyarete katılmaları uygun görülen milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/786 )
3.- Diyarbakır, Hakkâri, Şırnak ve Tunceli İllerinde devam etmekte olan olağanüstü halin 30.3.2001 günü saat 17.00'den geçerli olmak üzere 4 ay süreyle uzatılmasına ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/787)
IV. - ÖNERİLER
A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ
1. - Genel Kurulun çalışma gün ve saatleriyle gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi
B) SİYASÎ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ
1.- Genel Kurulun, 28.03.2001 Çarşamba ve 29.03.2001 Perşembe günleri 14.00-20.00 saatleri arasında çalışmasına, 28.03.2001 Çarşamba günü sözlü soruların görüşülmemesine ilişkin DSP, MHP ve ANAP Gruplarının müşterek önerisi
2.- Genel Kurulun çalışma gün ve saatleriyle gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin FP Grubu önerisi
V.- GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI
A) GÖRÜŞMELER
1.- Doğru Yol Partisi Grubu adına Grup Başkanvekilleri Sakarya Milletvekili Nevzat Ercan, Aydın Milletvekili Ali Rıza Gönül ve İçel Milletvekili Turhan Güven'in, ekonomiyi IMF'nin hatalı reçetelerine teslim ederek kötü yönetim sergilediği ve ekonomik çöküşe yol açtığı iddiasıyla Başbakan Bülent Ecevit hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/10)
VI.- AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı A. Mesut Yılmaz'ın, İstanbul Milletvekili Tansu Çiller'in DYP Grubu adına yaptığı konuşmasında, kendisine ait olmayan beyanları dile getirmek suretiyle şahsına sataşması nedeniyle konuşması
2.- İstanbul Milletvekili Güneş Taner'in, Sivas Milletvekili Abdüllatif Şener'in FP Grubu adına yaptığı konuşmasında, partisine sataşması nedeniyle konuşması
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
1.- İzmir Milletvekili Rıfat Serdaroğlu'nun; İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın; Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın;Ankara Milletvekili Yıldırım Akbulut'un; Şırnak Milletvekili Mehmet Salih Yıldırım'ın; Gaziantep Milletvekili Ali Ilıksoy, Konya Milletvekili Ömer İzgi ve Ankara Milletvekili Nejat Arseven'in; İstanbul Milletvekili Ziya Aktaş ve 42 Arkadaşının; Zonguldak Milletvekili Hasan Gemici'nin ve İzmir Milletvekili Işılay Saygın'ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S.Sayısı: 527)
2.- Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonları Raporları (1/693) (S. Sayısı: 580)
3.- Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/53) (S. Sayısı: 433)
4.- Türk Silâhlı Kuvvetleri Personel Kanunu ile Jandarma Teşkilat, Görev ve Yetkileri Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında 629 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Milli Savunma, İçişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/759) (S. Sayısı: 572)
5.- Emniyet Teşkilâtı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında 611 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Aynı Mahiyette Kanun Tasarıları ve Plan ve Bütçe ve İçişleri Komisyonları Raporları (1/727, 1/660, 1/795) (S. Sayısı: 576)
6.- Millî Savunma Bakanlığı Akaryakıt İkmal ve NATO POL Tesisleri İşletme Başkanlığının Kuruluşu ve Görevleri Hakkında 613 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Millî Savunma ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/752) (S. Sayısı: 577)
7.- Hâkimler ve Savcılar Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 621 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Adalet Komisyonu Raporu (1/728) (S. Sayısı: 591)
8.- Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Nakdî Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin 624 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Fazilet Partisi Grup Başkanvekili Kahramanmaraş Milletvekili Avni Doğan ve 7 Arkadaşının; Anavatan Partisi Grup Başkanvekilleri Bartın Milletvekili Zeki Çakan, Denizli Milletvekili Beyhan Aslan, Eskişehir Milletvekili İ.Yaşar Dedelek ile Antalya Milletvekili Cengiz Aydoğan'ın Aynı Mahiyetteki Kanun Teklifleri ve İçişleri, Millî Savunma ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/757, 2/603, 2/605) (S. Sayısı: 592)
9.- Yükseköğretim Kurumları Teşkilâtı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 612 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Aynı Kanunda Değişiklik Yapılması ve Bir Ek Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Tasarıları ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/725, 1/701, 1/731, 1/627, 1/793, 1/794) (S. Sayısı: 607)
10.- Başbakanlık Teşkilâtı Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair 626 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/758) (S. Sayısı: 609)
11.- Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanun, Devlet Memurları Kanunu ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında 608 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Gençlik ve Spor Hizmet ve Faaliyetlerinde Üstün Başarı Gösteren Kişi ve Kuruluşların Ödüllendirilmesi, 3289 Sayılı Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanun, 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu ile 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı, Ankara Milletvekili Yücel Seçkiner'in Dünya ve Olimpiyat Şampiyonluğu Kazanmış Sporculara Cumhurbaşkanlığı Onur Madalyası Verilmesi ile Maaş Bağlanması ve Avrupa Şampiyonluğu Kazanmış Sporculara Maaş Bağlanması Hakkında Kanun Teklifi, Erzurum Milletvekili Mücahit Himoğlu'nun Madalya ve Nişanlar Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi, Erzurum Milletvekili Mücahit Himoğlu'nun Dünya, Olimpiyat ve Avrupa Şampiyonluğu Kazanmış Sporculara ve Bunların Ailelerine Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Afyon Milletvekili Gaffar Yakın ve 10 Arkadaşının Avrupa Futbol Kupalarında Başarılı Olmuş Türk Futbol Kulüplerinin Ödüllendirilmesine Dair Kanun Teklifi, Doğru Yol Partisi Grup Başkanvekilleri Ankara Milletve-kili Saffet Arıkan Bedük, Sakarya Milletvekili Nevzat Ercan, İçel Milletvekili Turhan Güven ve 2 Arkadaşının Ülkemizin Tanıtımında Katkısı Olan Gençlik ve Spor Kulüplerinin Ödüllendirilmesi Hakkında Kanun Teklifi ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/724, 1/704, 2/68, 2/386, 2/387, 2/492, 2/535) (S. Sayısı: 623)
12.- Van Milletvekili Mustafa Bayram'ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/287) (S.Sayısı: 271)
13.- Van Milletvekili Mustafa Bayram'ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/430) (S.Sayısı: 440)
VIII.- SORULAR VE CEVAPLAR
A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Ankara Milletvekili M.Zeki Çelik'in, MKE'den yasadışı yollarla terör örgütlerine silah ve mühimmat satıldığı iddialarına ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı Sabahattin Çakmakoğlu'nun cevabı (7/3340)
2.- Rize Milletvekili Mehmet Bekaroğlu'nun, bir sivil toplum kuruluşunun siyasi parti kongrelerine katıldığı iddiasına ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk'ün cevabı (7/3400)
3.- Yozgat Milletvekili Mehmet Çiçek'in, bazı bakanlıklar ile belediyelerin telefonlarının dinlemeye alındığı iddiasına ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk'ün cevabı (7/3432)
4.- Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya'nın, 2001 yılında Erzincan İline yapılacak yatırımlara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mesut Yılmaz'ın cevabı (7/3457)
5.- Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya'nın, 2001 yılında Erzincan İline yapılacak yatırımlara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Faruk Bal'ın cevabı (7/3461)
6.- Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya'nın, 2001 yılında Erzincan İline yapılacak yatırımlara ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Osman Durmuş'un cevabı (7/3471)
7.- Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, 2001 yılında Karaman'a yapılacak yatırımlara ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Osman Durmuş'un cevabı (7/3478)
8.- Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, TPAO Genel Müdür Yardımcılığına yapılan atamaya ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı M.Cumhur Ersümer'in cevabı (7/3506)
9.- Bursa Milletvekili Ahmet Sünnetçioğlu'nun, şartla salıverme yasasından yararlanan mahkûmlara ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk'ün cevabı (7/3516)
10.- Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya'nın;
Erzincan-Tercan-Alp Köyünün yol sorununa,
Erzincan-Refahiye-Yurtbaş Köyünün yol sorununa,
Erzincan-İliç-Kuruçay Köyünün yol sorununa,
Erzincan-İliç-Çöplerarası Köyünün yol sorununa,
Erzincan-İliç-Çöplerarası Köyünün içme suyu sorununa,
Erzincan-Çayırlı-Balıklı Köyünün içme suyu sorununa,
Erzincan-Tercan-Gevenli Köyünün içme suyu sorununa,
Erzincan-Merkez-Günebakan Köyünün sulama kanalı sorununa,
Erzincan-Refahiye-Yazıgediği Köyünün kanalizasyon sorununa,
Erzincan-Refahiye-Akçiğdem Köyünün kanalizasyon sorununa,
Erzincan-Tercan-Yaylayolu Köyünün kanalizasyon sorununa,
Erzincan-Kemaliye-Balkırı Köyünün kanalizasyon sorununa,
Erzincan-Kemaliye-Karakoçlu Köyünün kanalizasyon sorununa,
Erzincan-Merkez-Kurutilek Köyünün kanalizasyon sorununa,
Erzincan-Kemah-Taşbulak Köyünün kanalizasyon sorununa,
Erzincan-Kemah-Dedek Köyünün sulama kanalı sorununa,
Erzincan-Kemah-Kemerkaya Köyünün sulama kanalı sorununa,
Erzincan-Kemah-Muratboynu Köyünün sulama kanalı sorununa,
Erzincan-Kemah-Karadağ Köyünün sulama kanalı sorununa,
Erzincan-Kemah-Demir Köyünün sulama kanalı sorununa,
Erzincan-Kemah-Bozoğlak Köyünün sulama kanalı sorununa,
Erzincan-Kemah-Yücebelen ve Koçkar Köylerinin sulama kanalı sorununa,
Erzincan-İliç-Leventpınar Köyünün sulama kanalı sorununa,
Erzincan-İliç-Armutluk Köyünün sulama kanalı sorununa,
Erzincan-İliç-Ağıldere Köyünün sulama kanalı sorununa,
Erzincan-Kemaliye-Yeşilyurt Köyünün sulama kanalı sorununa,
Erzincan-Kemaliye-Kocaçimen Köyünün sulama kanalı sorununa,
Erzincan-Refahiye-Derebaşı Köyünün sulama kanalı sorununu,
Erzincan-Tercan-Müftüloğlu Köyünün sulama kanalı sorununa,
Erzincan-Tercan-Çukuryurt Köyünün sulama kanalı sorununa,
Erzincan-Çayırlı-Çaykent Köyünün sulama kanalı sorununa,
Erzincan-Merkez-Işıkpınar Köyünün sulama kanalı sorununa,
Erzincan-Merkez-Ballıköyün sulama kanalı ve değirmen arkı projelerine,
Erzincan-Üzümlü-Balaban ve Sarıkaya Köyünün sulama kanalı sorununa,
Erzincan-Merkez-Handere Köyünün gölet sorununa,
Erzincan-Merkez-Davarlı Köyünün gölet sorununa,
Erzincan-Kemah-Dedeoğlu Köyünün gölet sorununa,
Erzincan-Üzümlü-Karakaya Beldesi Çermik Mahallesinin sulama kanalı sorununa,
Erzincan-Kemah-Tabulak Köyü Kuşlu Mezrasının sulama kanalı sorununa,
Erzincan-Kemaliye-Karakoçlu Köyünün yol sorununa,
Erzincan-Kemah-Temelli Köyünün kanalizasyon sorununa,
Erzincan-Kemah-Kemerkaya Köyünün kanalizasyon sorununa,
Erzincan-Refahiye-Derebaşı Köyünün kanalizasyon sorununa,
Erzincan-Kemah-Eriç Köyünün yol sorununa,
Erzincan-Kemah-Muratboynu Köyünün içme suyu sorununa,
Erzincan-Kemah-Boğaziçi Köyünün içme suyu sorununa,
Erzincan-Kemah-Gediktepe Köyünün içme suyu sorununa,
Erzincan-Tercan-Yazıören Köyünün içme suyu sorununa,
Erzincan-Tercan-Mustafabey Köyünün içme suyu sorununa,
Erzincan-Tercan-Yaylım Köyünün içme suyu sorununa,
Erzincan-Tercan-Çukuryurt Köyünün içme suyu sorununa,
Erzincan-Tercan-Kavaklık Köyünün içme suyu sorununa,
Erzincan-Kemah-Eriç Köyünün içme suyu sorununa,
Erzincan-İliç-Bozçalı Köyünün yol sorununa,
Erzincan-İliç-İslam Köyünün yol sorununa,
Erzincan-Tercan-Yalınkaş Köyünün içme suyu sorununa,
Erzincan-Çayırlı-Balıklı Köyünün içme suyu sorununa,
Erzincan-Çayırlı-Yaylalar Köyünün içme suyu sorununa,
Erzincan-Çayırlı-Verimli Köyünün içme suyu sorununa,
Erzincan-Refahiye-Babaaslan Köyünün içme suyu sorununa,
Erzincan-Refahiye-Yazıgediği Köyünün içme suyu sorununa,
Erzincan-Refahiye-Derebaşı Köyünün içme suyu sorununa,
Erzincan-Refahiye-Akçiğdem Köyünün içme suyu sorununa,
Erzincan-Refahiye-Kuzuluk Köyünün içme suyu sorununa,
Erzincan-İliç-Leventpınar Köyünün içme suyu sorununa,
Erzincan-İliç-Armutluk Köyünün içme suyu sorununa,
Erzincan-İliç-Ağıldere Köyünün içme suyu sorununa,
Erzincan-İliç-Akdoğu Köyünün içme suyu sorununa,
Erzincan-Merkez-Binkoç Köyünün içme suyu sorununa,
Erzincan-Merkez-Gölpınar Köyünün içme suyu sorununa,
Erzincan-Merkez-Günebakan Köyünün içme suyu sorununa,
Erzincan-Merkez-Işıkpınar Köyünün içme suyu sorununa,
Erzincan-Merkez-K.Kadağan Köyünün içme suyu sorununa,
Erzincan-İliç-Bağcuğaz Köyünün yol sorununa,
Erzincan-Merkez-Pişkidağ, Göller ve Yeni Çardaklı köylerinin içme suyu sorununa,
Erzincan-Kemaliye-Yeşilyurt Köyünün içme suyu sorununa,
Erzincan-Kemaliye-Balkırı Köyünün içme suyu sorununa,
Erzincan-Kemaliye-Başpınar Köyünün içme suyu sorununa,
Erzincan-Kemaliye-Çat Köyünün içme suyu sorununa,
Erzincan-Kemaliye-Aş.Mutlu ve Değirmendere köylerinin içme suyu sorununa,
Erzincan-Üzümlü-Balaban ve Sarıkaya Köylerinin içme suyu sorununa,
Erzincan-Kemaliye-Yeşilyamaç Köyünün yol sorununa,
Erzincan-Kemaliye-Avcı ve Balkırı köylerinin yol sorununa,
Erzincan-Kemaliye-Günyolu, Esence ve Kavacık köylerinin yol sorununa,
Erzincan-Kemaliye-Armağan Köyünün yol sorununa,
Erzincan-Kemaliye-Çat Köyünün yol sorununa,
Erzincan-Kemaliye-Sırakonak Köyünün yol sorununa,
Erzincan-Merkez-Hamdere Köyünün yol sorununa,
Erzincan-Merkez-Binkoç Köyünün yol sorununa,
Erzincan-Merkez-Gölpınar Köyünün yol sorununa,
Erzincan-Merkez-Pınarönü Köyünün yol sorununa,
Erzincan-Kemah-Muratboynu Köyünün yol sorununa,
Erzincan-Kemah-Demir Köyünün yol sorununa,
Erzincan-Kemah-Tan Köyünün yol sorununa,
Erzincan-Kemah-Boğaziçi Köyünün yol sorununa,
Erzincan-Kemah-Akbudak Köyünün yol sorununa,
Erzincan-Üzümlü-Büyük Köyünün yol sorununa,
Erzincan-Üzümlü-Balaban Köyünün yol sorununa,
Erzincan-Tercan-Mustafabey Köyünün yol sorununa,
Erzincan-Tercan-Yazıören Köyünün yol sorununa,
Erzincan-Tercan-Üçpınar Köyünün yol sorununa,
Erzincan-Tercan-Dallıcan Köyünün yol sorununa,
Erzincan-Tercan-Çukuryurt Köyünün yol sorununa,
Erzincan-Tercan-Kavaklık Köyünün yol sorununa,
Erzincan-Refahiye-Babaaslan Köyünün yol sorununa,
Erzincan-Refahiye-Derebaşı Köyünün yol sorununa,
Erzincan-Refahiye-Kemerkaya Köyünün yol sorununa,
Erzincan-Refahiye-Topağaç Köyünün yol sorununa,
Erzincan-Refahiye-Akçiğdem Köyünün yol sorununa,
Erzincan-İliç-Leventpınar Köyünün yol sorununa,
Erzincan-İliç-Armutluk Köyünün yol sorununa,
Erzincan-İliç-Ağıldere Köyünün yol sorununa,
Erzincan-İliç-Sarıpınar Köyünün yol sorununa
İlişkin soruları ve Devlet Bakanı Mustafa Yılmaz'ın cevabı (7/3517, 3518, 3519, 3520, 3521, 3522, 3523, 3524, 3525, 3526, 3527, 3528, 3529, 3530, 3531, 3532, 3533, 3534, 3535, 3536, 3537, 3538, 3539, 3540, 3541, 3542, 3543, 3544, 3545, 3546, 3547, 3548, 3549, 3550, 3551, 3552, 3553, 3554, 3555, 3556, 3557, 3558, 3559, 3560, 3561, 3562, 3563, 3564, 3565, 3566, 3567, 3568, 3569, 3570, 3571, 3572, 3573, 3574, 3575, 3576, 3577, 3578, 3579, 3580, 3581, 3582, 3583, 3584, 3585, 3586, 3587, 3588, 3589, 3590, 3591, 3592, 3593, 3594, 3595, 3596, 3597, 3598, 3599, 3600, 3601, 3602, 3603, 3604, 3605, 3606, 3607, 3608, 3609, 3610, 3611, 3612, 3613, 3614, 3615, 3616, 3617, 3618, 3619, 3620, 3621, 3622, 3623, 3624, 3625, 3626, 3627, 3628, 3629)
11.- Bitlis Milletvekili Yahya Çevik'in, SSK'daki tasarrufa ve sigortalı işçi sayısına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan'ın cevabı (7/3637)
12.- Antalya Milletvekili Mehmet Baysarı'nın, SSK hastanelerindeki yolsuzluk iddialarına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan'ın cevabı (7/3638)
13.- Bitlis Milletvekili Yahya Çevik'in, Kazakistan'a yapılan seyahate ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan'ın cevabı (7/3640)
14.- Kayseri Milletvekili Salih Kapusuz'un, muhtarların sosyal ve özlük haklarının iyileştirilmesi yönünde bir çalışma olup olmadığına ilişkin Başbakandan sorusu ve İçişleri Bakanı Sadettin Tantan'ın cevabı (7/3645)
15.- Tokat Milletvekili M.Ergün Dağcıoğlu'nun, Bağ-Kur ve SSK'nın prim alacaklarının tahsiline ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan'ın cevabı (7/3649)
16.- Kahramanmaraş Milletvekili Avni Doğan'ın, Elbistan Şeker Fabrikasına ve Afşin-Elbistan Termik Santraline Ceyhan Nehrinden su alınacağı iddiasına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı M.Cumhur Ersümer'in cevabı (7/3650)
17.- Balıkesir Milletvekili İlhan Aytekin'in, Mavi Akım ve Karacabey İzmir boru hatları ihalelerini alan şirketlerce Bakanlık Müsteşar yardımcılarına araç tahsis edildiği iddialarına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı M.Cumhur Ersümer'in cevabı (7/3657)
18.- Kütahya Milletvekili İsmail Karakuyu'nun, Kütahya-Tavşanlı-Tunçbilek Beldesindeki elektrik santralinin çevreye etkilerine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı M.Cumhur Ersümer'in cevabı (7/3658)
19.- Aksaray Milletvekili Ramazan Toprak'ın, Çin'de Doğu Türkistan Partisi lideri hakkında verilen kararla ilgili olarak bir girişimde bulunulup bulunulmadığına ilişkin Başbakandan sorusu ve Dışişleri Bakanı İsmail Cem'in cevabı (7/3662)
20.- Manisa Milletvekili Bülent Arınçın, Manisa İlinde yürütülen yatırım projelerine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Devlet Bahçeli'nin cevabı (7/3666)
21.- Manisa Milletvekili Bülent Arınç'ın, Manisa İlinde yürütülen yatırım projelerine ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı Sabahattin Çakmakoğlu'nun cevabı (7/3667)
22.- Manisa Milletvekili Bülent Arınç'ın, Manisa İlinde yürütülen yatırım projelerine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Faruk Bal'ın cevabı (7/3682)
23.- Manisa Milletvekili Bülent Arınç'ın, Manisa İlinde yürütülen yatırım projelerine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mustafa Yılmaz'ın cevabı (7/3683)
24.- Manisa Milletvekili Bülent Arınç'ın, Manisa İlinde yürütülen yatırım projelerine ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Ahmet Kenan Tanrıkulu'nun cevabı (7/3689)
25.- Afyon Milletvekili İsmet Attila'nın, Afyon-Bolvadin İlçesine SSK hastanesi yapılıp yapılmayacağına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan'ın cevabı (7/3699)
26.- Ankara Milletvekili Cemil Çiçek'in, büyük alışveriş merkezlerinin küçük esnafa etkilerine ve şehir dışına taşınmalarına ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Ahmet Kenan Tanrıkulu'nun cevabı (7/3702)
27.- Hatay Milletvekili Metin Kalkan'ın, TÜBİTAK'ın, bazı yayınlarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Devlet Bahçeli'nin cevabı (7/3704)
28.- Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, Mavi Akım Projesine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı M.Cumhur Ersümer'in cevabı (7/3707)
29.- Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük'ün, Ankara-Sincan İlçesindeki SSK Dispanserine ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan'ın cevabı (7/3709)
30.- Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük'ün, trafik kazalarına ve alınan önlemlere ilişkin Başbakandan sorusu ve İçişleri Bakanı Sadettin Tantan'ın cevabı (7/3710)
31.- Şanlıurfa Milletvekili Mustafa Niyazi Yanmaz'ın, Tarım Reformu Genel Müdürlüğü işçilerine kadro verilmemesine ilişkin sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp'in cevabı (7/3717)
32.- Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış'ın, Sayıştay denetiminin dışında kalan kuruluşlara ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Sümer Oral'ın cevabı (7/3723)
33.- Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış'ın, 2000 yılında gelen turist sayısına ve turizm gelirlerine ilişkin Başbakandan sorusu ve Turizm Bakanı Erkan Mumcu'nun cevabı (7/3728)
34.- Kırıkkale Milletvekili Hacı Filiz'in, Türkiye Jokey Kulübünce düzenlenen at yarışlarındaki doping kontrollerine ilişkin sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp'in cevabı (7/3740)
35.- İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın, Avrupalı Göçmen Gençler Değişimi Projesi kapsamında Türkiye'ye gelen Faslı gençlerin kabul edilmemesine ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Sadettin Tantan'ın cevabı (7/3742)
36.- Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, Erzurum-Hınıs Devlet Hastanesi ile ilgili iddialara ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Osman Durmuş'un cevabı (7/3762)
37.- Balıkesir Milletvekili İlyas Yılmazyıldız'ın;
Bandırma Limanının Gıda İthal Gümrüğü kapsamından çıkarılmasının nedenlerine,
- Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük'ün;
Ankara ve bazı ilçelerinde ipek böcekçiliği ve Ankara keçisi yetiştirilmesinin teşviki yönünde bir çalışma olup olmadığına,
İlişkin soruları ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp'in cevabı (7/3766,3768)
38.- Kırıkkale Milletvekili Hacı Filiz'in, bakanlık, bağlı ve ilgili kuruluşlarda yapılan atamalara ilişkin sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp'in cevabı (7/3767)
39.- Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya'nın, Erzincan İlindeki kooperatiflere ve toplu konut kredisi taleplerine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Faruk Bal'ın cevabı (7/3800)
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 14.00'te açılarak dört oturum yaptı.
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı A.Mesut Yılmaz, Avrupa Birliği Müktesebatının Üstlenilmesine İlişkin Ulusal Programa ilişkin gündemdışı açıklamada bulundu; DYP İçel Milletvekili Ayfer Yılmaz, MHP Hatay Milletvekili Mehmet Şandır, ANAP İstanbul Milletvekili A.Ahat Andican, FP Sivas Milletvekili Temel Karamollaoğlu, DSP Adana Milletvekili Ali Tekin de aynı konuda Grupları adına görüşlerini belirttiler.
Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu'nun, YÖK'ün, Fatih Üniversitesine 2000-2001 öğretim yılında öğrenci alınmamasıyla ilgili kararına ilişkin gündemdışı konuşmasına Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu cevap verdi.
İstanbul Milletvekili Ali Coşkun, Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlunun, konuşmasında şahsına sataştığı iddiasıyla bir konuşma yaptı.
Manisa Milletvekili M. Necati Çetinkaya ve,
Eskişehir Milletvekili Mehmet Mail Büyükerman'ın,
18 Mart Çanakkale Şehitlerini Anma Günü nedeniyle yaptıkları gündemdışı konuşmalarına Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mustafa Cumhur Ersümer cevap verdi.
TBMM Başkanı Ömer İzgi'nin, Özbekistan, Kazakistan, Kırgızistan ve Türkmenistan'a yapacağı resmî ziyarete katılacak milletvekillerine ilişkin Başkanlık tezkeresi Genel Kurulun bilgisine sunuldu.
Türkiye Büyük Millet Meclisinde Türkiye - Suriye Parlamentolararası Dostluk Grubunun kurulmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi kabul edildi.
Aksaray Milletvekili Ramazan Toprak ve 29 arkadaşının, tarihteki Türk ve Ermeni ilişkileri konusunda genel görüşme,
Burdur Milletvekili Mustafa Örs ve 20 arkadaşının, Burdur İlinin bazı sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması,
Açılmasına ilişkin önergeleri (8/18) (10/186) okundu; önergelerin gündemde yerlerini alacakları ve öngörüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.
Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmında bulunan:
TBMM İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu Raporunun (2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S.Sayısı: 527) görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin Komisyon raporu henüz hazırlanmadığından, ertelendi;
Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu Tasarısının (1/693) (S. Sayısı: 580) görüşmelerine devam olunarak, 18 inci maddesine kadar kabul edildi.
18 inci maddenin oylaması sırasında istem üzerine yapılan yoklamalar sonucunda Genel Kurulda toplantı yetersayısı bulunmadığı anlaşıldığından, 27 Mart 2001 Salı günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşime 19.25'te son verildi.
Ali Ilıksoy
Başkanvekili
Mehmet Ay Levent Mıstıkoğlu Sebahattin Karakelle
Gaziantep Hatay Erzincan
Kâtip Üye Kâtip Üye Kâtip Üye
No. : 106
II. - GELEN KÂĞITLAR
23.3.2001 CUMA
Tasarılar
1.- Türkiye Cumhuriyeti ile Ukrayna Arasında Hukukî Konularda Adlî Yardımlaşma ve İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/829) (Adalet ve Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 20.3.2001)
2.- Türkiye Cumhuriyeti ile Amerika Birleşik Devletleri Arasında Nükleer Enerjinin Barışçıl Kullanımına İlişkin İşbirliği Anlaşması ve Eki Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/830) (Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ve Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 20.3.2001)
3.- Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesinin Biyogüvenlik Kartagena Protokolünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/831) (Çevre ve Tarım, Orman ve Köyişleri ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 20.3.2001)
Teklifler
1.- Bitlis Milletvekili Zeki Ergezen'in; Askerlik Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/709) (Millî Savunma ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 13.3.2001)
2.- Bursa Milletvekili Ahmet Sünnetçioğlu'nun; Hafta Tatili Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/710) (İçişleri Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.3.2001)
Tezkereler
1.- Kocaeli Milletvekili Cumali Durmuş'un Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/783) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi: 20.3.2001)
2.- Şanlıurfa Milletvekili Yahya Akman, Diyarbakır Milletvekili Sacit Günbey, Şanlıurfa Milletvekili Mustafa Niyazi Yanmaz, Kahramanmaraş Milletvekili Mustafa Kamalak, Hatay Milletvekili Mustafa Geçer, Adıyaman Milletvekili Dengir Mir Mehmet Fırat, Elazığ Milletvekili Latif Öztek, Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa, Adana Milletvekili Ali Gören, Karaman Milletvekili Zeki Ünal, Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik, Çorum Milletvekili Yasin Hatiboğlu, Rize Milletvekili Mehmet Bekaroğlu, Van Milletvekili Fethullah Erbaş, Tokat Milletvekili Mehmet Ergün Dağcıoğlu ile İstanbul Milletvekili Ali Oğuz'un Yasama Dokunulmazlıklarının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/784) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi: 20.3.2001)
Yazılı Soru Önergeleri
1.- Afyon Milletvekili İsmet Attila'nın, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu personeline ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3868) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.3.2001)
2.- Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük'ün, Ankara Trafik Hastanesine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/3869) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.3.2001)
3.- Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın, ORÜS'ün özelleştirilmesiyle ilgili yargı kararının uygulanmamasının nedenine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3870) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.3.2001)
4.- Ankara Milletvekili Eyyüp Sanay'ın, son ekonomik krizde Merkez Bankasınca piyasaya sürülen döviz miktarına ilişkin Devlet Bakanından (Kemal Derviş) yazılı soru önergesi (7/3871) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.3.2001)
5.- Ankara Milletvekili Eyyüp Sanay'ın, tavukçuluk sektörüne ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/3872) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.3.2001)
6.- Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, tarihi eserlerin restorasyonlarına ilişkin Kültür Bakanından yazılı soru önergesi (7/3873) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.3.2001)
7.- Rize Milletvekili Mehmet Bekaroğlu'nun, Halk Eğitim Merkezlerindeki usta öğreticilerin sorunlarına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/3874) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.3.2001)
8.- Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, Karaman-Ermenek-Tepebaşı ve Elmayurdu köylerinin birleştirilme taleplerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/3875) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.3.2001)
9.- Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, Karaman'da Karamanoğlu Mehmet Bey Üniversitesi kurulup kurulmayacağına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/3876) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.3.2001)
10.- Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, irtica ile mücadele konusunda yayımlanan genelgeye ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3877) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.3.2001)
11.- Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, Konya-Karaman arasında yapılması planlanan konvansiyonel havaalanı projesine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/3878) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.3.2001)
12.- Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, YÖK tarafından Fatih Üniversitesi hakkında alınan bazı kararlara ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/3879) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.3.2001)
13.- Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, Devlet Bakanı Kemal Derviş ve bazı milletvekillerinin ABD vatandaşı olup olmadıklarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3880) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.3.2001)
14.- Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, YÖK tarafından rektörlere gönderilen bir genelgeye ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/3881) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.3.2001)
15.- Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, YÖK konusundaki Meclis Araştırması Komisyonu Raporuna ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3882) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.3.2001)
16.- Aksaray Milletvekili Ramazan Toprak'ın, 2001 Malî Yılı Bütçe Kanununa eklenen petrolden alınacak payla ilgili hükümlere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3883) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.3.2001)
17.- Aksaray Milletvekili Ramazan Toprak'ın, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün lağvedilmesi yönündeki çalışmalara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3884) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.3.2001)
18.- Bursa Milletvekili Mehmet Altan Karapaşaoğlunun, ABD vatandaşı olup olmadığına ilişkin Devlet Bakanından (Kemal Derviş) yazılı soru önergesi (7/3885) (Başkanlığa geliş tarihi : 22.3.2001)
No. : 107
26.3.2001 PAZARTESİ
Tasarı
1.- Memurlar ve Diğer Kamu Görevlileri Hakkındaki Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Yetki Kanunu Tasarısı (1/832) (Anayasa ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 26.3.2001)
Sözlü Soru Önergeleri
1.- Şanlıurfa Milletvekili Yahya Akman'nın, süpermarketlerin küçük esnaf üzerindeki etkilerine ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından sözlü soru önergesi (6/1322) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.3.2001)
2.- Şanlıurfa Milletvekili Yahya Akman'ın, Şanlıurfa İlindeki elektrik kesintilerine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi (6/1323) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.3.2001)
3.- Şanlıurfa Milletvekili Yahya Akman'ın, esnafın SSK ve BAĞ-KUR prim borçlarına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından sözlü soru önergesi (6/1324) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.3.2001)
4.- Şanlıurfa Milletvekili Yahya Akman'ın, Şanlıurfa-Birecik Köprüsüne ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından sözlü soru önergesi (6/1325) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.3.2001)
5.- Şanlıurfa Milletvekili Yahya Akman'ın, kütüphanelere ilişkin Kültür Bakanından sözlü soru önergesi (6/1326) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.3.2001)
6.- Şanlıurfa Milletvekili Yahya Akman'ın, Şanlıurfa-Birecik'e bağlı köylerin yol sorunlarına ilişkin Devlet Bakanından (Mustafa Yılmaz) sözlü soru önergesi (6/1327) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.3.2001)
Yazılı Soru Önergeleri
1.- Van Milletvekili Maliki Ejder Arvas'ın, YÖK tarafından Fatih Üniversitesi hakkında alınan karara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3886) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.3.2001)
2.- Konya Milletvekili Veysel Candan'ın, Hazine Bonolarının satışına ve borçlanmaya ilişkin Devlet Bakanından (Kemal Derviş) yazılı soru önergesi (7/3887) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.3.2001)
3.- Konya Milletvekili Veysel Candan'ın, özelleştirilen kamu kurum ve kuruluşlarına ilişkin Devlet Bakanından (Yüksel Yalova) yazılı soru önergesi (7/3888) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.3.2001)
4.- Konya Milletvekili Veysel Candan'ın, Ulusal Programa ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Mesut Yılmaz) yazılı soru önergesi (7/3889) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.3.2001)
5.- Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın, Kocaeli-Gölcük'de KOÇ Holdinge tahsis edilen araziye ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3890) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.3.2001)
6.- Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın, Bakanlığa bağlı bazı kuruluşlardaki atamalara ve yöneticiler hakkındaki iddialara ilişkin Devlet Bakanından (Ramazan Mirzaoğlu) yazılı soru önergesi (7/3891) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.3.2001)
7.- Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın, ilgili yönetmeliğe aykırı olarak okullara yönetici atandığı iddiasına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/3892) (Başkanlığa geliş tarih: 23.3.2001)
8.- Şanlıurfa Milletvekili Mustafa Niyazi Yanmaz'ın, ilaç sektöründeki sorunlara ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/3893) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.3.2001)
9.- Şanlıurfa Milletvekili Mustafa Niyazi Yanmaz'ın, cep telefonlarında uygulanan sabit ücrete ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/3894) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.3.2001)
10.- Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, SSK'ya devredilen Vakıf Gureba Hastanesi Başhekimi hakkındaki bazı iddialara ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/3895) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.3.2001)
11.- İstanbul Milletvekili Ali Coşkun'un, internet cafelere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3896) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.3.2001)
12.- Konya Milletvekili Veysel Candan'ın, ekonomik kriz nedeniyle meydana gelebilecek olaylara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/3897) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.3.2001)
13.- Konya Milletvekili Veysel Candan'ın, ekonomik kriz nedeniyle alınacak tedbirlere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3898) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.3.2001)
14.- Konya Milletvekili Veysel Candan'ın, gübre ithalindeki yolsuzluk iddialarına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/3899) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.3.2001)
15.- Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük'ün, bazı kamu ihalelerindeki "ithal mal" şartının kaldırılıp kaldırılmayacağına ilişkin Devlet Bakanından (Kemal Derviş) yazılı soru önergesi (7/3900) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.3.2001)
16.- Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük'ün, son ekonomik krizden etkilenen KOBİ'lerin desteklenmesi için çalışma olup olmadığına ilişkin Devlet Bakanından (Kemal Derviş) yazılı soru önergesi (7/3901) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.3.2001)
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati : 15.00
27 Mart 2001 Salı
BAŞKAN : Başkanvekili Nejat ARSEVEN
KÂTİP ÜYELER :Yahya AKMAN (Şanlıurfa), Şadan ŞİMŞEK (Edirne)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 74 üncü Birleşimini açıyorum.
Toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce, üç sayın milletvekili arkadaşıma söz vereceğim.
Gündemdışı ilk söz, Avrupa Birliği Ulusal Programı hakkında söz isteyen İçel Milletvekili Ayfer Yılmaz'a aittir.
Buyurun Sayın Yılmaz. (DYP sıralarından alkışlar)
III.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1.- İçel Milletvekili Ayfer Yılmaz'ın, Avrupa Birliğine tam üyelik sürecinde Ulusal Programa kadar uzanan Avrupa Birliğiyle olan ilişkilerimize ilişkin gündemdışı konuşması
AYFER YILMAZ (İçel) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Avrupa Birliğiyle tam üyelik sürecine ilişkin dönemde Ulusal Programa kadar uzanan ilişkilerimiz çerçevesinde söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Türkiye ile Avrupa Birliği arasındaki ilişkiler, hepinizin de bildiği gibi, 12 Eylül 1963 tarihinde imzalanan ve 1 Aralık 1964 tarihinde yürürlüğe giren Ankara Anlaşması ve bu anlaşmanın 28 inci maddesi çerçevesinde nihai üyelik olarak belirtilerek gündeme alınmıştır.
Gümrük birliğiyle olan ilişkilerimiz ise 1970 yılındaki Katma Protokoldeki 12 ve 22 sayılı listeler ve gündemindeki kurumların değişimi yoluyla ele alınmıştı.
Aslında, 1950'lerden itibaren demokratikleşme süreci, 1980'den itibaren piyasa ekonomisi ve 1996'da gerçekleştirilen gümrük birliğiyle, Avrupa Birliği üyelik sürecinde avantajımızı ortaya koymakla birlikte, bugün gelinen noktada, insan hakları ve demokratikleşme konusunda merkezî ve Doğu Avrupa ülkelerinin gerisinde, serbest piyasa ekonomisinde şeffaflık, haklı rekabet ve ekonomik kriterlerde Maastricht'in arkasında bir aday ülke olarak ilerleme raporlarında yer almış ve görüşmelere başlanılmayan tek üye konumuna getirilmişiz.
Türkiye olarak biz "ortak", onlar "pazar" anlayışıyla, 1970'lerin ikinci yarısında, siyasî ve ekonomik ilişkiler durma noktasına gelmiş ve 1981'de gerçekleşen Yunanistan'ın üyeliğinin, bölgemizde, ülkemiz aleyhine yaratacağı sonuçlar ise gözardı edilmiştir.
14 Nisan 1987'deki üyelik başvurumuz, 18 Aralık 1989'daki Avrupa Birliği Komisyonunun raporuyla, mevcut ekonomik ve siyasî durumun katılma müzakeresine başlamasına elverişli olmaması nedeniyle, Türkiye ile ilişkilerin Ortaklık Anlaşması çerçevesinde geliştirilmesi öngörüsüyle geri çevrilmiştir.
Toplulukla birlikte ilk olumlu gelişmemiz, gümrük birliği çerçevesinde olmuştur. Bununla beraber, bir değerli milletvekili arkadaşımız, Ulusal Programın görüşülmesi sırasında, gümrük birliğinin daha önce de Meclisimizde tartışılmadığını ve taahhütlerinin bu Meclisimizce kabul edilmediğini ifade etmişler ve bunu siyasî pazarlıkların önünde bir engel olarak da göstermişlerdir; ancak, değerli milletvekilleri, Avrupa Birliğiyle ilişkilerimiz, bir önceki dönemde, Meclisimizce hazırlanan bir araştırma komisyonu raporunda oldukça kapsamlı ve geniş kesimlerin katılımıyla ele alınmıştır.
O raporda da belirtildiği gibi, Türkiye, 1963 yılında tercihini, Avrupa Birliğiyle, o günkü Avrupa Ekonomik Topluluğunun gümrük birliği temeline dayanan prensibi çerçevesinde nihaî üyelik olarak ortaya koymuş ve daha sonrasında kendi tercihiyle süreye dayanan bir gümrük birliğini gündeme getirmiştir.
Bu durumdaki diğer üye ülke ise, Yunanistan'dı; ancak, Yunanistan kendisine sunulan 1980'deki teklifi doğru değerlendirerek, gümrük birliği çerçevesinden tam üyeliğe geçerken, Türkiye, Ortaklık Anlaşması çerçevesinde gümrük birliği yolunda da devam etmiştir. Merkezî ve Doğu Avrupa ülkeleri ise, bu sürece başlamadan önce serbest ticaret anlaşmalarıyla karşılıklı tavizleri gündeme getirmişlerdir.
Bir başka deyişle, 1963 yılında başlamış olan ilişkilerimiz ve yetmiş yıllık Katma Protokol -ki, Meclisimizce kabul edilmiş ve onaylanmıştır- taahhütlerimizin başlangıcı durumundadır. 1995 yılında -o gün Meclisimizde bulunan arkadaşlarımız hatırlayacaklardır; diğer arkadaşlarımız için 21 Şubat 1995 tarihli tutanaklar gündemdedir- o gün yapılan genel görüşmede o rapordan liderlere bilgi verildiği, ancak, 6 Mart 1995 tarihinde Ortaklık Konseyinin toplanıp toplanmayacağının bilinmediği de ifade edilmiş ve o gün söz alan değerli muhalefet milletvekilleri, bunun eskiden gelen yükümlülüğümüz olduğunu da ifade etmişlerdir.
Bugün geldiğimiz noktada yurtdışında bu konuları tartışırken, bakın, Sayın Dışişleri Bakanımız İsmail Cem çok açık olarak "gümrük birliği ilişkilerimizde, bu gümrük birliği çerçevesinde, ortaklığımızın olumlu yönlerine atıfta bulunabilirim" diyor. "Türkiye'nin gümrük birliğine girmesi büyük sınav idi; ancak, dört yıl gibi kısa bir sürede bu birlik, Türkiye'yi gerekli ekonomik rekabet gücüne ulaşma, sanayi altyapısını geliştirme ve Avrupa Birliğindeki düzeyde becerileri edinmeye teşvik etmiştir" diyor; dediği tarih, 13 Eylül 1999, Helsinki öncesi...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
AYFER YILMAZ (Devamla) - 1 dakika...
BAŞKAN - Lütfen tamamlayın efendim.
Açıyorum mikrofonunuzu; buyurun.
AYFER YILMAZ (Devamla) - Bir ay sonrasında hazırlanan Türkiye hakkındaki ikinci ilerleme raporu; Avrupa Birliğinin hazırladığında ise Topluluktaki rekabet gücümüz anlatılırken, sektörlerin kamu kontrolündeki bankalardan ve tarım sektöründen sıkıntılı olduğu bu konuda KOBİ'lerin desteğe ihtiyacı olduğu belirtilirken, Türk girişimcilerinin, gümrük birliğiyle değişen rekabet şartları karşısında ciddî bir problemle karşılaşmadığına, KOBİ'lerin büyük pazarlardaki rekabet güçlerini artıracak olanakların sunulması gerektiğine, genel olarak makroekonomik istikrarsızlıktan doğan kısa vadeli bakış açısının Türk sektörlerinin Avrupa Birliğindeki rekabet edilebilirliğini olumsuz yönde etkilediğine yer verilmiştir.
Değerli milletvekilleri, bugün Avrupa Birliğiyle tam üyelik yolundaki bu büyük değişim ve dönüşüm projesinde ülkemizin çıkarları için Meclisimizden başlayarak, milletimizin doğru bilgilendirilmesine ihtiyaç vardır. Bu nedenle, sizlere, geri çekilen İçtüzük değişikliğinde Avrupa Birliğiyle ilişkilerden sorumlu Meclisimizde bir komisyon kurulmasını önermiştik, reddedilmişti; gelin, bugünkü Ulusal Programı bir hükümet programı olmaktan çıkarıp, ona milletin iradesini kazandıracak ve altyapısını sağlayacak şekilde, Meclisimizin halkın adına sorumluluğu alabilmesi için gerekenleri birlikte yapalım ve gerçek ulusal programa kavuşalım diyorum.Hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Yılmaz.
Efendim, gündemdışı ikinci söz, Dünya Tiyatrolar Günü nedeniyle söz isteyen İstanbul Milletvekili Yılmaz Karakoyunlu'ya aittir.
Buyurun Sayın Karakoyunlu. (Alkışlar)
2.- İstanbul Milletvekili Yılmaz Karakoyunlu'nun, 27 Mart Dünya Tiyatrolar Gününe ilişkin gündemdışı konuşması ve Kültür Bakanı Mustafa İstemihan Talay'ın cevabı
YILMAZ KARAKOYUNLU (İstanbul)- Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün, Dünya Tiyatrolar Günü. Dünya Tiyatrolar Günü, 40 seneden beri dünya çapında ve 28 yıldan beri de Türkiye çapında kutladığımız önemli bir günümüz.
Değerli arkadaşlar, Tanzimatı ilan ettikten sonra ülkemize Batı'dan aktardığımız en önemli kültür hareketlerinden bir tanesi tiyatro olmuştur. O ana kadar, geleneksel tiyatrolarımızdan ibaret olan sergileme sanatımızın içerisine, Şinasi'nin Şair Evlenmesi'yle birlikte ilk defa geleneksel tiyatronun dışında çağdaş, modern tiyatro anlayışını getirdik. Selanik'ten İstanbul'a doğru yürüyen bütün dönemin içerisindeki tiyatro binalarında, tiyatro eserleriyle ilgili olarak her söylenilen yerde, Türkiye'nin yeni çağdaşlaşma modelindeki benimsediği bu sistematiğin fevkalade önemli bir yeri olduğuna işaret ediliyor idi. Şinasi'nin Şair Evlenmesi'ni sahnelediğimiz zaman daha bu ülkede darülfünun kurulmamıştı, yani, bugünkü İstanbul Üniversitesi kurulmamıştı. Sanayii Nefise Mektebi, yani, bugünkü Mimar Sinan Üniversitesi de kurulmamıştı. Mektebi Ticariye dediğimiz, bugünkü Marmara Üniversitesinin kökünü teşkil eden mektep de kurulmamıştı. Yine, aynı şekilde, Mektebi Hendesei Mülkiye dediğimiz, bugünkü Teknik Üniversitenin esasını teşkil eden okul da kurulmamıştı. Tıp fakültesi kendi halindeydi, baytar mektebi yoktu, mülkiye mektebi yoktu, hukuk mektebi yoktu; ama, Türkiye'de, tiyatro sanatının icra edildiği sahneler ve sanatçılar vardı.
1870 yılında Âli Paşa -Sadrazam- ilk defa olarak, Güllü Agop'u Gedikpaşa Tiyatrosundaki bulunduğu mevkiinden zorla getirtip karşısına oturttu ve kendisiyle bir anlaşma yaptı; dedi ki: "Önümüzdeki on yıl içerisinde, eğer, Türkiye'deki, Anadolu'daki on büyük ilde tiyatro binası açarsan, on yıl müddetle Osmanlı İmparatorluğundaki bütün tiyatrolarda oyun oynama imtiyazını sana veririm." Böylelikle, henüz -dediğim gibi- üniversiteler kurulmamış, meclisi bulunmayan bir ülkede, tiyatro sanatının icrası için gerekli bütün imkânlar ve fırsatlar hazırlanıp verildi.
O tarihte, tek bir Türk tiyatro oyuncusu yoktu. Güllü Agop'un oyunundaki sahneleri tercüme edenler bile Ermeni mütercimlerdi; ama, Âli Paşa, Güllü Agop'u çağırdığı zaman kendisine şöyle diyordu:"Dikkat et, gecede 25 000 kişinin tiyatroyla kucaklaştığı amfilerin hemen tamamı, bu imparatorluğun hudutlarında ve topraklarındadır. Böylesine üstün bir sanata karşı bu kadar büyük yüreklilik içerisinde zaman ve mekân ayırmış bir imparatorluğa layık tiyatroları inşa etmek aslî görevindir." Ve bunun üzerine, bildiğiniz gibi arkadaşlar, ilk tiyatro oyununu yazan Vali Âli Bey Trabzon'da, daha sonra Şair Ziya Paşa Adana'da ve daha sonra da Ahmed Vefik Paşa da Bursa'da olmak üzere, Anadolu topraklarında tiyatro binaları açıldı. Âli Paşa'nın işaret ettiği Bergama, Efes, Side, Aspendos gibi tiyatrolarla eşdeğer oyunlar sergileyebilecek kadar iddialı bir tiyatro anlayışı benimsenmiş ve uygulanmıştı.
Değerli arkadaşlar, dünyanın hiçbir parlamentosunda Türk Parlamentosu kadar sanatla iç içe yaşamış başka bir parlamento örneği göstermeniz mümkün değildir. Türkiye'nin tiyatro sanatı içerisindeki yerleşmesine ve gelişmesine en büyük katkıyı sağlamış olan parlamenterlerin bulunduğu tek parlamento, Türk Parlamentosudur. Abdülhak Hamid'lerin, Reşat Nuri'lerin, Yusuf Ziya'ların, Orhon Seyfi'lerin, Behçet Kemal'lerin ve Burhan Cahit'lerin bulunduğu bütün bu yazarlar, tiyatro eserleriyle, Türk tiyatrosunun yerleşmesine ve gelenekselleşmesine çok büyük katkıda bulunmuşlardır.
Değerli arkadaşlar, İkinci Dünya Savaşı içerisinde ve Birinci Dünya Savaşı içerisinde, Türk tiyatrosuyla ilgili olarak yaşanan maceralar da karşılaştırma altına alınırsa, dünyanın başka hiçbir parlamentosunda görülmeyen özellikler ifade eder. 1914'te harp ilan edildiği zaman, İstanbul Belediye Reisi Dr. Cemil Topuzlu, alakalıları toplamış ve dünya çapında bir tiyatro kurulması için, bugünkü İstanbul Belediyesi Şehir Tiyatrosu dediğimiz, Dârülbedayii Osmaniyi teşkil etmişti. Yedi düvele karşı savaş veriyorduk.
Yine aynı şekilde, 1920'de; yani, bu Meclisin kurulduğu günlerden hemen birkaç gün sonra...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN- Açıyorum Sayın Karakoyunlu.... Bir dakika efendim; buyurun.
YILMAZ KARAKOYUNLU (Devamla)- Yani, bu Meclisi Atatürk'ün kurduğu günlerden birkaç gün sonra, Şehir Tiyatrolarında, Afife Jale, ilk defa olarak, bir Türk kadını olarak sahneye çıkıp, Türk tiyatrosunda Türk kadınının görevini ve mesuliyetini sahnede örnekleriyle anlatıyordu. O gece sahneyi seyredenlerden Reşat Nuri'nin yanında Halit Fahri vardı. Reşat Nuri perde kapandığı zaman gözyaşlarını tutamamaktaydı. Kendisine sordu: "Nedir Reşat bu gözlerinden akan?" Reşat Nuri'nin sözleri tarihe geçecek mükemmeliyettedir. Dedi ki: "Bunlar tam onbin yıllık Türk medeniyet ve irfanının damıtılmış elmas taneleridir; çünkü, yeryüzündeki en güzel lisan, en güzel şive ve en güzel musikî sahnede bir Türk kadınının konuşmasıdır." Afife Jale'yi böylesine tebcil etmiştik.
Atatürk, Afife Jale hadisesinden sonra bütün tiyatrocuları, cumhuriyeti ilan ettiğini takip eden ilk günlerde İzmir'de kabul ettiğinde onlara şunu söylüyordu: "Sanatçılar, ışığı alnında ilk hissedenlerdir."
Değerli arkadaşlar, bu anlayış içerisinde, yine, İkinci Dünya Savaşı sırasında, savaşa girmemekle beraber, savaşın bütün baskısını üzerinde hisseden Türkiye Cumhuriyeti, bu kez de, devlet tiyatrolarını kurmuştu. Fevkalade önemli, tarihten geleceğe doğru geçişin bütün aşamalarında, insanın insan olarak yaşadığı toplum değerleri ve üstünlükleriyle yüz yüze gelip, bir aynada çehresini seyrederek bütün insanlığın ibret alabileceği mükemmeliyetleri sergileyen tiyatro sanatına Türkiye'nin gösterdiği gayretin, emeğin, verdiği desteğin, başka hiçbir ülkede görülmeyecek kadar mükemmel örnekleri vardır. 1870'de, yaklaşık 130 yıl evvel, dönemin Başbakanı Sadrazam Âli Paşa, Bergamaları, Aspendosları, Sideleri örnek göstermek suretiyle, Anadolunun her kentinde bir tiyatro binası açılması şartına bağlı olarak, tiyatro oyunu imtiyazlarını verirken, Türkiye'nin başkentinde hâlâ ihtiyacımızı karşılayacak sayıda tiyatromuzun bulunmayışını da, fevkalade önemli ve hazin bir manzara olarak işaret etmek ihtiyacıyla ifade ediyorum.
Dünya Tiyatrolar Günü münasebetiyle, Türk tiyatrosunun kurulmasından bugüne kadar geçen bütün hizmetlerine emekleriyle katkıda bulunan, eserleriyle değer kazandıran bütün tiyatroseverleri ve tiyatro oyuncularını, tiyatro yazarlarını huzurunuzda kutluyorum. Türk tiyatrosu, hiç şüphesiz ki, Türk yazarının oyunuyla, Türk rejisörüyle, Türk oyuncusuyla, Türk dekoratörüyle, Türk kostümcüsüyle ayakta kalacak ve evrensel tiyatro değerleriyle mukayese edilebilirlik üstünlüğüne ulaşacaktır. Buraya emeği geçenlerden yaşayanlara şükranlarımızı, ölenlere rahmetlerimizi ifade ediyorum ve huzurunuzda sahnede hayatına son veren Tekin Siper arkadaşımıza da Tanrıdan rahmetler diliyor, beni dinlediğiniz için hepinize şükranlarımı arz ediyor ve Dünya Tiyatrolar Gününü, bütün sanatçılar için kutluyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Karakoyunlu.
Efendim, gündemdışı konuşmaya Kültür Bakanı Sayın İstemihan Talay cevap verecekler.
Buyurun Sayın Bakan. (DSP sıralarından alkışlar)
KÜLTÜR BAKANI MUSTAFA İSTEMİHAN TALAY (İçel) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; değerli bir tiyatro, kültür ve sanat insanı olan, milletvekilimiz Sayın Yılmaz Karakoyunlu'nun, 27 Mart Dünya Tiyatrolar Gününü Türkiye Büyük Meclisi gündemine getirmesini şükranla karşılıyorum.
Bireyin kendisini tanıyıp, irdelemesini ve düşünerek, yeniden yaratmasını sağlayan tiyatro, ülkemizin sanatsal ve kültürel kalkınmasına katkı sağlamakta ve toplumun kültür düzeyini yükseltmede önemli bir rol oynamaktadır. Büyük Atatürk'ün açtığı yolda, cumhuriyet döneminde, tiyatromuzda çağdaş modeli benimseyen ülkemiz, gerek tiyatronun kurumsallaşması gerekse oyun yazarlığının gelişmesi bakımından önemli gelişmelere sahne olmuştur.
Türk tiyatrosu, geçmişten gelen köklerine, değişimi ekleyerek, çağdaş bir sanat haline gelmiştir. Bugün, devlet tiyatrolarımız 52 yıllık birikimini izleyicisinin beğenisine sunmaktan mutluluk duymaktadır. Kültür Bakanlığına bağlı bir genel müdürlük olarak görev yapan devlet tiyatroları, açmış olduğu sahnelerle, düzenlediği turnelerle, yurdun her yanındaki izleyiciyle buluşmaktadır. Son üç yılda, Sıvas, Erzurum, Konya ve Van İllerimizde açtığımız tiyatrolarımız başarıyla görevlerini sürdürmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tiyatro sanatının gelişmesi ve Türk tiyatrosunun uluslararası platformda sesini duyurabilmesinin, ülkemizin tanıtımındaki önemi nedeniyle devlet tiyatrolarına kaynak yaratabilme çabalarımızın yanı sıra özel tiyatrolara, amatör tiyatrolara ve çocuk tiyatrolarına olanaklarımız ölçüsünde maddî destek sağlıyoruz ve devlet tiyatroları sahnelerini de bu amaçla tahsis ediyoruz.
Tiyatromuzun gelişmesi için bu destekleri sağlarken, bakanlık olarak yol gösterici olmamız gerektiği düşüncesiyle, Türk tiyatrosuna yeni yazarlar ve çağdaş oyunlar kazandırarak, repertuarının zenginleştirilmesini hedefliyoruz.
Bundan böyle, Türkiye Büyük Millet Meclisinin değerli üyelerinin ve tüm siyasî partilerimizin desteğiyle, geçtiğimiz günlerde Meclisimizden geçen Fikir ve Sanat Eserleri Yasası, tüm yazarlarımızın eser üretmeleri için bir teşvik imkânı da yaratacaktır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerimi bağlarken geçtiğimiz cumartesi günü sahnede yitirdiğimiz Levent Kırca-Oya Başar Tiyatrosunun değerli sanatçısı Tekin Siper'i, bu vesileyle rahmetle anıyorum. Sanat yaşamı boyunca oyunculuğunda büyük başarılar ortaya koyan Tekin Siper'in, sahnede ölümü, sanıyorum ki her tiyatro sanatçısının kendisi için dilediği son perdedir.
Tekin Siper'in acı kaybı vesilesiyle ebediyete göç eden bütün tiyatro insanlarını, Dünya Tiyatrolar Gününde saygı ve rahmetle anıyorum.
Bu düşüncelerle, tiyatromuza emek veren kostümcüsünden yazarına, ışıkçısından sanatçısına tüm tiyatro insanlarının ve sanat dostlarının Dünya Tiyatrolar Gününü kutluyor, Yüce Meclise saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Efendim, gündemdışı üçüncü söz, Türkiye'de siyasetin saygınlığı konusunda söz isteyen Yozgat Milletvekili Lutfullah Kayalar'a aittir.
Buyurun Sayın Kayalar. (ANAP sıralarından alkışlar)
3.- Yozgat Milletvekili Lütfullah Kayalar'ın, Türkiye'de siyasetin saygınlığına ilişkin gündemdışı konuşması
LÜTFULLAH KAYALAR (Yozgat) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Mecliste, basında ve kamuoyunda olmak üzere, birçok defa, Türkiye'nin değişiminden bahsettim. Her defasında konumuz, daha demokratik, daha müreffeh ve daha huzurlu Türkiye oldu. Yaşadığımız şu son günler ve olaylar, bu konuyu, bir defa daha işlememizin sebebidir.
Değerli milletvekilleri, Türkiye, köklü bir değişimi yaşamak zorunda; rejimi yeniden şekillendiren, siyaseti tekrar kutsal kılan, insanların devlete devletin insanlara bakışını başka türlü yapan büyük bir değişimi yaşamak zorundadır. İki olgu, Türkiye'yi, bu değişim dalgasının içine doğru itiyor. Bir yandan dünyada yaşanan küreselleşmenin gittikçe güçlenen dürtüleri, diğer yandan otoriter devletçi yönetimlerle kalkınma paradigmalarının kesinlikle sona ermiş olması; ama, ne yazık ki, dünyada devletçi yönetim mantığının hâlâ esiri kalan az sayıdaki ülkelerden birisi Türkiyemizdir. Ülkemizin bu müzmin hastalığı, bilhassa son yıllarda, tekrar, en bariz şekilde nüksetmiştir. Türkiye, rahmetli Turgut Özal'ın beş altı yıl önceden yaptığı reformlar sayesinde liberalleşerek, Doğu Blokuyla birlikte değişim sürecine giren bir ülke olmaktan bir anlamda kurtulmuştur. Bu nedenle, o günkü halk hareketlerinin Türkiye'de bir yansıması olmamıştır.
Değerli milletvekilleri, aslında güncel olarak yaşadığımız problemler ekonomik sorunlardan kaynaklanıyor gibi görünse de, Türkiye'nin problemleri, özünde, ekonomide yaşanan daralmalar değildir. Sıkıştığımız nokta, dünyayla entegrasyonumuzun gecikmesi ve modernleşmemizin tamamlanamamasıdır. Küreselleşmenin dünyadan Türkiye'ye doğru tek yönlü yaşanması, Türkiye'den dünyaya doğru açılımın yeniden yavaşlamasıdır. Süreklilik kazanan ekonomik darboğazların tersine, Türkiye ekonomik açıdan çok şanslı ve güçlü ülkelerden biridir. Bu, bir Türke, Türk propagandası değildir. Dünyanın da gördüğü ve söylediği bir gerçektir; ama yine dünyanın gördüğü bir başka gerçek de bir türlü rasyonalleşemeyen yönetim anlayışımızdır, bir türlü güvenilir olamayan siyasetimizdir.
Değerli milletvekilleri, çok farklı ekonomik tablolara uyum sağlama yeteneği ilerlemiş, yurtiçinde ve yurtdışında kendini dünya ile yarışta hisseden iddialı, sempatik, bilgiye değer veren bir müteşebbis ordusuna ve işçisine sahip olan Türkiyemizde günlük derdimiz, ekonominin güncel sıkıntılarıdır; ama asıl derdimiz rejimin hastalıklarıdır. Derdimiz, yaşına rağmen bir türlü erginleşip, olgunlaşamayan, hâlâ vesayete mazhar yaşayan demokrasimizdir. Derdimiz, benzi solgunlaşmış devlet aparatı ve onun etrafında dönen sessiz bürokrasimizdir. Nefesi tıkanmış adalet sistemimizdir. Derdimiz, öksüz, bir köşede unutulmuş bireysel hürriyetlerimizdir. Derdimiz, üstünlüğünü nereye terk ettiğini kendinin de bilemediği hukukumuzdur. Derdimiz yaratıcılığı ve bilgiyi önplana alamayan, çağdaşlaşmayı fikirlerin özgürlük içerisinde gelişmesinde değil, şekilde ve şüphede arayan eğitim sistemimizdir. Bu dertlerimizi daha da sayabilirim. Problemlerimizin bazıları bunlardır ve bu problemlerimizi bilen, gören, duyan, yaşayan; ama değiştiremeyen, daha iyisini öneremeyen, önerdiğinde buna halkı inandıramayan siyasetimizdir, sistemimizdir.
Değerli milletvekilleri, saygınlığı bütün cumhuriyet tarihimizin maalesef en düşük seviyesine gelen siyasetimizden bahsetmek istiyorum. Bakınız, yukarıda anlattığım değişim dalgasını yakalayarak, onunla yükselip, olduğu noktadan daha ileriye gidecek olan Türkiye'dir. Şimdi, soru, bu yolculuğu ona kim yaptıracaktır. Bu sorunun cevabını modern dünyada herkes biliyor. Modern dünyanın parçası olan bir ülkede, yolculuğun kılavuzları bellidir. Bunlar, o ülkenin siyasetçileridir ve siyaset, o ülkede değişimi gerçekleştirecek uğraşın metodudur, ilmidir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Açıyorum mikrofonunuzu, lütfen tamamlayın Sayın Kayalar.
LÜTFULLAH KAYALAR (Devamla) - Başka kılavuz yoktur; varsa, gösterecekleri yön yanlıştır, halkı sürükleyecekleri yol maceradır, hedefleri ve menzilleri meçhuldür.
Değerli milletvekilleri, siyasete güvenin bu kadar zedelendiği bir ortamda, siyasetin kutsallığından da bahsetmek istiyorum. Siyaset neden kutsaldır? Siyaset kutsaldır; çünkü, Allah'ın, kuluna emanet ettiği can gibi, halk da, siyaset yapmakla görevlendirdiği kişilere temsil hakkını emanet etmiştir. Kul, nasılki Allah'ın kendisine emanet ettiği canı korumakla mükellef ise, siyasetçi de, seçmenlerinin emanetini kayıtsız ve şartsız onların hâkimiyeti için korumakla mükellef ve ettiği yeminin kutsallığıyla bağlanmış bir elçidir.
Değerli milletvekilleri, milletvekili, bir toplum adına en iyiyi bulmak için yarışan bir insandır, toplumun sorumluluğunu taşımaktadır, zaferi ve yenilgisi yalnız kendi adına olmadığı için, bu sorumluluk da kutsal bir sorumluluktur. Mecliste abideleşen, hâkimiyetin kayıtsız şartsız milletin olduğu gerçeğini savunmanın sanatı olan siyaset, kutsallığına dikkat edilmeden, sıradan bir faaliyet gibi düşünülemez.
Değerli arkadaşlarım, son krizle birlikte yönetime güven kaybı, bir defa daha siyasete güven kaybına dönüşmüştür.
HÜSAMETTİN KORKUTATA (Bingöl) - Aynen öyle...
LÜTFULLAH KAYALAR (Devamla) - Bunu gidermenin yolu, komplo teorilerine sığınmak yerine, hedefi, siyasete saygınlık kazandırmak olarak gösterip, bu saygınlığı da kendi yapabileceklerinden başlayarak siyasete kazandırmakla olur.
İçinde olduğumuz ekonomik krizden çıkmak için, her şeyden önce ve her şeyin üstünde, siyasetin sahnede olması ve başrolü alması gerekmektedir. Siyasînin, halkın önüne çıkıp "bana güvenmenizi istiyorum, başarılı olacağım" demesi gerekmektedir. Talep ettiği güvenin teminatı, başarısızlığın bedelini ödemektir. Halk, eğer başaramıyorsa, bu siyasînin en ağır cezayı kendi kendine vereceğinden emin olmalıdır. Bu konuda halka defalarca iş düşmemelidir.
Değerli milletvekilleri, siyasete yeniden saygınlık kazandırmanın yolu, -bugünkü Meclis için- Siyasî Partiler Kanunu ve Seçim Kanununu değiştirerek hayata geçirmek, önümüzdeki seçimlerde, on yıla yakın süredir devam eden siyasî bölünmüşlüğe bu şekilde son vermek, iktidarı ile muhalefeti ile güçlü bir meclis çıkararak, Anayasa değişikliklerini gerçekleştirmek ve biraz evvel özelliklerini kısaca söylediğim, yeni bir rejimi yeni anayasayla ülkeye önermek, yapılabileceklerin başta gelenlerindendir. Bunlar, siyasetin yeniden saygınlık kazanmasını sağlayacak, siyasetçi, yaptığı işin kutsallığını yaşayabilecektir.
BAŞKAN - Sayın Kayalar, lütfen...
LÜTFULLAH KAYALAR (Devamla) - Bitiriyorum efendim.
Değerli arkadaşlarım, her şeyin alternatifinin olmasını, demokrasinin erdemi olarak değerlendiriyorum. Alternatifi olmayan kişiler, alternatifi olmayan çözümler, alternatifi olmayan iktidar fikrini benimsemem. Aksi, demokrasinin özü olan değişimin durması demektir; aksi, demokrasinin tıkanması demektir.
Hepinize saygılar sunuyorum. (ANAP, FP ve DYP sıralarından alkışlar)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kayalar.
Değerli milletvekilleri, sunuşlara devam ediyoruz.
Kâtip üyenin, sunuşları, oturarak yapması hususunu değerli oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Başbakanlığın, İçtüzüğün 75 inci maddesine göre verilmiş bir tezkeresi vardır, okutuyorum:
B) TEZKERELER VE ÖNERGELER
1.- Memurlar ve Diğer Kamu Görevlileri Hakkındaki Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Yetki Kanununun Süresinin Uzatılmasına İlişkin Kanun Tasarısının yeniden değerlendirilmek üzere geri gönderilmesine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/785) 26.3.2001
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
İlgi: 19.3.2001 tarihli ve B.02.0.KKG.0.10/101-135/1277 sayılı yazımız.
İlgide kayıtlı yazımız ekinde Başkanlığınıza gönderilen Memurlar ve Diğer Kamu Görevlileri Hakkındaki Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Yetki Kanununun Süresinin Uzatılmasına İlişkin Kanun Tasarısının, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 75 inci maddesine göre, yeniden değerlendirilmek üzere geri gönderilmesini arz ederim.
Bülent Ecevit
Başbakan
BAŞKAN - Plan ve Bütçe Komisyonunda bulunan tasarı hükümete geri verilmiştir.
Başbakanlığın Anayasanın 82 nci maddesine göre verilmiş bir tezkeresi vardır; okutup, oylarınıza sunacağım:
2.- Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Devlet Bahçeli'nin Türkmenistan'a yapacağı resmî ziyarete katılmaları uygun görülen milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/786 )
23.3.2001
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Devlet Bahçeli'nin, görüşmelerde bulunmak üzere bir heyetle birlikte 17-21 Şubat 2001 tarihlerinde Türkmenistan'a yaptığı resmî ziyarete, ekli listede adları yazılı milletvekillerinin de iştirak etmesi uygun görülmüş ve bu konudaki Bakanlar Kurulu Kararının sureti ilişikte gönderilmiştir.
Anayasamızın 82 nci maddesine göre gereğini arz ederim.
Bülent Ecevit
Başbakan
Liste:
Arif Sezer Adana
Hüseyin Karagöz Çankırı
İsmail Köse Erzurum
Mehmet Ali İrtemçelik İstanbul
Esat Öz İstanbul
BAŞKAN - Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Danışma Kurulunun önerileri vardır; önce tümünü okutup, işleme alacağım; sonra ayrı ayrı okutup, oylarınıza sunacağım:
IV. - ÖNERİLER
A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ
1. - Genel Kurulun çalışma gün ve satleriyle gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi
Danışma Kurulu Önerisi
No : 66 Tarih : 26.3.2001
Danışma Kurulunca aşağıdaki önerilerin Genel Kurulun onayına sunulması uygun görülmüştür.
M. Murat Sökmenoğlu
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı Vekili
Aydın Tümen İsmail Köse
DSP Grubu Başkanvekili MHP Grubu Başkanvekili
Yasin Hatiboğlu Zeki Çakan
FP Grubu Başkanvekili ANAP Grubu Başkanvekili
Nevzat Ercan
DYP Grubu Başkanvekili
Öneriler:
1.- Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 25 inci sırasında yer alan 271 sıra sayılı Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon raporunun bu kısmın 12 nci sırasına, 161 inci sırasında yer alan 440 sıra sayılı Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon raporunun 13 üncü sırasına alınması önerilmiştir.
2- 27.3.2001 Salı günkü birleşimde, olağanüstü halin uzatılmasına ilişkin Başbakanlık Tezkeresi ile gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmındaki (11/10) esas numaralı gensoru önergesinin görüşmelerinin tamamlanmasından sonra kanun tasarı ve teklifleriyle komisyonlardan gelen diğer işlerin görüşülmesi ve 14 üncü sıraya kadar olan tasarı, teklif ve raporların görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılması önerilmiştir.
BAŞKAN - Her iki öneriyi birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Demokratik Sol Parti, Milliyetçi Hareket Partisi ve Anavatan Partisi Gruplarının, İçtüzüğün 19 uncu maddesine göre verilmiş bir önerileri vardır; önce okutup işleme alacağım, sonra değerli oylarınıza sunacağım:
B) SİYASÎ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ
1.- Genel Kurulun, 28.03.2001 Çarşamba ve 29.03.2001 Perşembe günleri 14.00-20.00 saatleri arasında çalışmasına, 28.03.2001 Çarşamba günü sözlü soruların görüşülmemesine ilişkin DSP, MHP ve ANAP Gruplarının müşterek önerisi
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulunun 26 Mart 2001 Pazartesi günü yaptığı toplantıda, siyasî parti grupları arasında oybirliği sağlanamadığından, gruplarımızın ekteki müşterek önerilerinin Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ve teklif ederiz.
Saygılarımızla.
Aydın Tümen İsmail Köse Zeki Çakan
DSP Grubu Başkanvekili MHP Grubu Başkanvekili ANAP Grubu Başkanvekili
Öneri:
Genel Kurulun; 28.03.2001 Çarşamba ve 29.03.2001 Perşembe günleri 14.00-20.00 saatleri arasında çalışması, 28.03.2001 Çarşamba günü sözlü soruların görüşülmemesi önerilmiştir.
BAŞKAN - Öneri üzerinde, Çorum Milletvekili Sayın Yasin Hatiboğlu konuşacaklar. (FP sıralarından alkışlar)
Aleyhte değil mi efendim?
YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Aleyhte efendim; lehte olsaydı, altında imzam olurdu.
BAŞKAN - Buyurun efendim.
YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan, Yüce Heyetin değerli üyeleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
İçtüzüğümüzün 19 uncu maddesine göre, Danışma Kurulu talebi oldu. Danışma Kurulunda, gruplar, ittifak edemediler.
İktidar kanatları, arzu ederler ki, işte, yarından itibaren saat 14.00 - 20.00 arası, daha sonra 14.00 - 20.00 arası olsun çalışma saatleri. Biz, Yüce Parlamentonun, uzun süre çalışmasına karşı olan grup değiliz. Gece sabahlara kadar birlikte çalıştığımızı, hem Yüce Heyet çok yakından biliyorlar hem de bizi izleyen yüce milletimiz tanıyor, biliyor, takip ediyor. Karşı oluşumuz şunadır: İçtüzük, 19 uncu maddeyle, Danışma Kurulu aracılığıyla, gündemde ya da çalışma süresinde değişiklik yapmayı istisna olarak düşündüğü için... Olabilir ki, çok önemli bir mesele gelir, onun hemen görüşülmesi lazım. Birileri çıkıp "efendim, gündemde bu yok, nereden getirdiniz bunu" demesin, çok önemli bu konuyu -gündemdeki yerine, yurduna, zamanına, süresine bakmaksızın- alsın, gündemin önüne getirsin ve hemen de görüşülsün. Ülke çıkarı, hiç hesap edemeyeceğimiz bir kötülük, bir tehlike, yahut hiç aklımıza gelmeyen çok büyük bir yarar, kaçırıldığı halde zarar olacağı anlaşılan bir yarar görüşülmelidir. Bunun için, işte, İçtüzük, 19 uncu maddeyle bir imkân tanımıştır. Peki, bu istisnayı, biz, nasıl olur da kural haline getiririz?! Tıpkı -biraz sonra görüşeceğiz- olağanüstü hal... Yahu, olağanüstü hal olması kaldı mı bunun, olağan hale dönüştü. Bu ne Parlamentodur, nasıl anlayıştır -Parlamentonun şahsı manevîsini tenzih ederek ifade ediyorum- bu nasıl anlayıştır ki, kurallar istisna, istisnalar kural oldu. Bunun izahını bulamayız. Bak, çok basit gibi görünüyor değil mi; ama, bütün meseleleri etkiliyor. Onun için, bizim karşı çıkışımızın sebebi bu; çalışmaya karşı değiliz. İstisnayı kural haline getiriyorsunuz... Bana söyleyebilir misiniz; iktidar kanatlarının Grup Başkanvekili çok değerli dostlarımdan rica ediyorum: Danışma Kurulu toplantısı istemediğiniz bir hafta var mı?! O mutlu haftayı, o bereketli haftayı bana bir gösterebilir misiniz?! Hangi hafta ki, siz, Danışma Kurulu toplantısı istemiyorsunuz. Bunun bir başka anlamı daha var; bundan hepimizin kaçınması lazım. Yani, nasıl oluyor ki, biz, önümüzdeki bir hafta sonrayı göremiyoruz, Danışma Kurulunu toplamışken onları da düzenlemiyoruz; iki hafta sonrayı göremiyoruz; Danışma Kurulunu bu hafta toplamışken, onları da düzenlemiyoruz; ancak iki gün sonrasını görebiliyor, o iki gün bittikten sonra "eyvah, yahu, şu da vardı, tüh" demeye başlıyoruz. Böyle Parlamento çalışması olmaz; bu, zarar verir bize, hepimize zarar verir. Biz aynı gemideyiz, biz aynı Parlamentonun birer üyesiyiz, hepimiz aynı derecede bu Parlamentoya saygılı olmalıyız.
Şimdi, bir de, bir başka şey daha var, benim en çok Danışma Kurulunda da ifade ettiğim; Parlamentoyu yıpratıyoruz. Neden yıpratıyoruz; şöyle: Bir karar alıyoruz burada, diyoruz ki, 24.00'e kadar çalışacağız. Sonra?!. Sonra, çalışmıyoruz; çalışıyoruz diyen varsa, buyursun... İşte, buyurun, elimizde belge... Bir iki örnek vereyim, vaktinizi alacak değilim. Bir iki örnek veriyorum: Saat 24.00'e kadar çalışma kararı almışız, 21.09'da karar yetersayısından dolayı kapatılmışız; 24.00'e kadar çalışma kararı almışız, 23 Şubat Cuma -gününü de söyleyeyim, bakasınız, kontrol edesiniz diye- 24.00'e kadar karar almışız, saat 17.00'de karar yetersayısı olmadığından kapatmışız. Karar yetersayısı dediğiniz, 139 sayın üye; yani, 550'nin neredeyse beşte 1'i, dörtte 1'i, iktidar çoğunluğunun üçte 1'i neredeyse. Değerli kardeşlerim, eğer, biz, 139 sayın üyeyi bulup, burada hazır edemiyorsak, ne hakla, milletimize dönüp "ey millet, ey ahali, biz, 24.00'e kadar çalışacağız, sizin hakkınızı helal ettireceğiz" diyoruz. Sonra, bir karar yetersayısıyla, bir yoklamayla, nesyen mensiyyen, ortada kimse yok... Bu, doğru değildir.
Şimdi, hacı arkadaşım nezaketen söylemiyor; ama, ben, şöyle, dodağının domaldığından omar diyeceğini anlıyom. Diyor ki: "Yani, bu Parlamentoya yalnız biz mi geleceğiz, siz niye gelmiyorsunuz?" Tabiî, biz varız; biz geliyoruz, biz geliriz; ama, niye gelmemeyi tercih ediyor bazı arkadaşlarım; sizin getirdiğiniz, düzenlediğiniz gündemin içerisinde biz yokuz ki, muhalefet yok ki... Muhalefetin bir sürü teklifi var, basılı gündemin içerisinde. Biz talep ettik de hangisini sıraya aldınız ki, biz de aşkla, şevkle gelip çalışalım?! Yani, bizim buradaki mantığımız şu: Sizin tekliflerinizi ne kadar engellersek, sizin çalışmalarınızı ne kadar engellersek, bu büyük millete o kadar büyük hizmet etmiş oluruz. (FP sıralarından alkışlar) Mantık bu ve olan da bu. Şimdi, göreceğiz biraz sonra, inşallah. (DSP sıralarından "neyi göreceğiz" sesleri) Efendim, çok gördük. Neyi göreceğizi bırakın, çok gördük. Hep birbirimizi biliyoruz, kırk kişiyiz biz.
Bakınız, mart ayındayız. 19.00'a kadar karar almışız, 18.00'de kapanmışız. 20.00'ye kadar karar almışız, 16.00'da kapanmışız; yani, buradan söylemek istediğim şudur: Eğer çalışabileceksek getirin efendim, getirin. Gündeme bizim de tekliflerimizi alın. Benim bir teklifim var, bütün iktidar ve muhalefet partilerine bir teklifim var. Resmen, halkımın, milletimin huzurunda teklif ediyorum. Buyurun, grup başkanvekilleri oturalım, basılı gündemi önümüze alalım, hangisi önemlidir, mühimdir, hangisi ehemdir, hangisi müstaceldir, bunları aramızda konuşalım. Biz, aynı milletin temsilcileriyiz. Bunları konuşalım, belirleyelim; ama, bu belirlemeyi yaparken hükümetin güdümünden çıkalım. Bakın, parlamenter sistemde hükümet, parlamentonun hükümetidir; ama, öyle bir çalışma yapıyoruz ki, parlamento hükümetin parlamentosu oldu. Böyle bir sistemde, böyle bir uygulamada, kesinlikle, Anayasanın 96 ncı maddesinin bana yüklediği görevi yerine getirmeye mecburum. 81 inci maddede yemin etmişiz, "Anayasaya sadakatten ayrılmayacağız" demişiz. Yeminimize sadığız. Ne diyor Anayasa, 96 ncı madde; özünü söylüyorum: Kardeşim, 184 sayın üyeden aşağı, eksik üye olursa çalışamazsın, kapat; 139 sayın üyeden aşağı irade beyanı varsa onu kabul edilmiş sayamazsın, o sayıyı bul. Anayasanın amir hükmü bu. Buna hepimiz bağlı olmak zorundayız. Karar yetersayısını, biz, bunun için istiyoruz. Toplantı yetersayısını bunun için istiyoruz. Anayasal emir olduğu için istiyoruz.
Ben vaktinizi daha fazla almayayım. Bu sebeplerle, yani, bugününüz dünkü uygulamalarınızdan belli olduğu için, biz, bu önerinize, iktidar kanatlarının önerisine oy vermeyeceğiz; ret oyu vereceğiz.
Saygılar sunuyorum efendim. (FP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Hatiboğlu.
Öneri üzerinde başka söz talebi?.. Yok.
Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Öneri kabul edilmiştir.
Fazilet Partisi Grubunun, İçtüzüğün 19 uncu maddesine göre verilmiş önerileri vardır.
Önerileri, önce okutup, işleme alacağım; sonra, ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım:
2.- Genel Kurulun çalışma gün ve saatleriyle gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin FP Grubu önerisi
26.3.2001
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulunun 26.3.2001 Pazartesi günü yaptığı toplantıda siyasî parti grupları arasında oybirliği sağlanamadığından, İçtüzüğün 19 uncu maddesine göre aşağıdaki önerilerimizin Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Yasin Hatiboğlu
FP Grubu Başkanvekili
Öneriler:
1 - 520 sıra sayılı YÖK Araştırma Komisyonu raporunun gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmına alınarak, görüşmelerinin 3 Nisan 2001 Salı günü yapılması.
2 - Basılı gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 230 uncu sırasında yer alan, Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Erzurum Milletvekili İsmail Köse'nin, Küçük Çiftçilerin T.C. Ziraat Bankası ve Tarım Kredi Kooperatiflerine Olan Borç Faizlerinin Bir Bölümünün Affı, İcra Takip İşlemlerinin Durdurulması ve Yeni Bir Ödeme Planına Bağlanmasına Dair Kanun Teklifinin gündemin aynı kısmının 14 üncü sırasına,
3 - Basılı gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler Kısmının" 224 üncü sırasında yer alan, Çanakkale Milletvekili Nevfel Şahin ve 9 Arkadaşının, Küçük Esnaf ve Sanatkârlar ile Orta Boy İşletmelerin, Bazı Borç Faizlerinin Sınırlandırılmasına Dair Kanun Teklifinin gündemin yine aynı kısmının 15 inci sırasına alınarak bir an önce görüşmelerinin sağlanması.
BAŞKAN - Evet, öneri lehinde, Sayın Hatiboğlu; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)
YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; efendim, izniniz olursa, hayatımda ilk defa -yapmadığım bir iş ama- bir yudum su alayım. (MHP sıralarından "Al, al!.." sesleri) Çünkü, ben biliyorum ki, şimdi, meselesine parmak basacağım köylülerimizin, rençperlerimizin yüreği cayır cayır yanıyor. Onun için, ben de, onları temsilen, bir yudum su alayım.
Evet, iktidar bu... İktidar bu...
MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Muhalefet de bu...
YASİN HATİBOĞLU (Devamla) - Yani, iktidar bu işte; bir yarım bardak, yarım yudum, bardak da değil, izin isteyerek yarım yudum su alayım dedim; ona bile tepki gösteriyorlar. İzin verin...
Değerli milletvekilleri, işte, bakınız, verimli çalışmanın yolunu açıyoruz. Danışma Kurulunda keşke grup önerisine kalmasa da, kurul önerisi olarak gelebilseydi. Arkadaşlarımıza çok rica ettim ve görüyor musunuz iktidar ve muhalefet ayırımı yapmayışımızı... Bizim bir inancımız var, hepimizin müşterek bir inancı var, ilim, müminin yitiğidir; nerede bulursa orada alır. İlim bu. Onun için diyorlar ya, bilimin, ilmin vatanı olmaz; Çin'de bulursun alırsın, Halep'te bulursun alırsın, New York'ta bulursun alırsın.
Şimdi, bakınız, biz, açtık basılı gündemi, araştırdık; acaba, en önemli, hemen, şimdi, yani, mühimler önüne geçecek ehem nedir; hangi kesimin derdi, sıkıntısıdır ki, onun sırtından o yükü alırsak, ahrette de Allah bizim sırtımızdan ahret yükünü kaldırır diye oturduk, düşündük, iki konu bulduk; bir, çiftçilerimizin, Ziraat Bankasına, tarım kredi kooperatiflerine olan borçları. Baktık, teklif bizim değil. Olsun, teklifin bizim tarafımızdan verilmiş olmaması hiç önemli değil. Bu kanunlaştırıldığı takdirde kim yararlanacak bundan; benim perişan köylüm yararlanacak, benim çiftçim yararlanacak, patatesi tarlada çürümüş, soğanı para etmediği için derelere dökülmüş insanlarım yararlanacak. Buğdayının kilosunu 122 000 liraya mal eden çiftçime, bu iktidar, 102 000 lira verdi. Peki de, çiftçinin eline ne verildi; 85 000 lira verildi. Peki, evvela, hububatını yahut mahsulünü yahut alınterini, göznurunu değerlendirmiyorsunuz, bahasına almıyorsunuz, bir yıkıyorsunuz, yıkım veriyorsunuz, vuruyorsunuz, ondan sonra da, akla hayale gelmez nispetlerde kredilerine faiz yükleyerek, buğdayını 85 000 liradan alıyorsunuz, tohumunu 285 000 liradan veriyorsunuz. Bu insan nasıl iflah edecek, bu çiftçi nasıl iflah edecek? Onun için, eğer bu kanun teklifi, gerçekten, gündeme alınırsa, ki, ben alınacağına kesin gözüyle bakıyorum.
MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) - Yüzde yüz... Alınması da lazım...
YASİN HATİBOĞLU (Devamla) - Kesin gözüyle bakıyorum; çünkü, bu konuda taahhüt var efendim, taahhüt var bu konuda. Demokratik Sol Parti Grubunun bir taahhüdü olmayabilir; ama, şöyle bakıyorum, Sayın Halıcı da işaret ediyor, bizden de tamamdır diyor gibi geliyor; ama, Sayın Köse'nin kesin teminatı var bu konuda.
MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) - Mecbur...
YASİN HATİBOĞLU (Devamla) - İsterseniz, şuradan, birlikte, biraz da latife olsun diye ifade ediyorum, aşk ile şevk ile bir okuyalım.
MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) - Köylüyü severler zaten Sayın Başkan.
YASİN HATİBOĞLU (Devamla) - Efendim, izin veriniz...
Ben çok inanıyorum ve şimdi... Sayın Köse bakın, yalnız sen parmak kaldırıp sonra da bana dışarıda "başkan, ben oy verdim" deme, grup oy verecek buna, hiç başka çaresi yok.
Sayın Köse "bu bakımdan, bu alımların peşin olması; fakat, fiyatların düşük olması dolayısıyla, geçmiş yıllardan biriken borçlarını ödeme imkânına sahip olamamıştır köylümüz ve çiftçimiz. Şu anda tarım kredi kooperatiflerine ve Ziraat Bankasına borçlu olan çiftçimiz, köylümüz, biriken bu borçlar nedeniyle, özellikle üzerine faizlerin gelmesi dolayısıyla, sıkıntı içerisinde ve takibe maruz kalmıştır" diyor. Yani, bu sözün devamı ne olur, tabiî devamı ne olur, doğal devam ne olur; ben, bu çiftçimi bu baskıdan, bu takipten, bu hapsen tazyikten, bu icra emri tehdidinden kurtaracağım; ben, bunun için varım burada demek değil midir bu konuşmanın doğal neticesi?.. Bilinen doğal netice bu olduğu için, devamını okumuyorum; çünkü, bu zaten biliniyor.
Değerli milletvekilleri, doğru söylüyor değerli kardeşlerim, bakınız, 285 milyon lirayı borçlanmış bir çiftçimizin kendisine gönderilen -hukukçular iyi bilirler- bir icra emri var, hep gösteriyoruz. Artık, bu kâğıt -beni bağışlayınız- sirk maymununa döndü.
MUSTAFA KEMAL AYKURT (Denizli) - 7,5 milyar da var, 7,5 milyar...
YASİN HATİBOĞLU (Devamla) - Efendim, 285 milyon liralık borç ne oldu biliyor musunuz; 4 645 404 370 lira.
Beyler, bakın, bu iddialarımıza sahip çıkalım. Şimdi, Fazilet Partisi Grubu olarak, bizce, bu kanun teklifinin kime ait olduğu hiç önemli değil, bu bizim, bize ait, Parlamentoya ait; bizim oldu artık; ama, yararlanacak olan, perişan olan çiftçimiz. Ziraat Bankasına borcu var, tarım kredi kooperatifine borcu var, kapıda hacizler var.
Evet, Ziraat Bankası Genel Müdürlüğü bir kararnameye dayanarak bir genelge yayımladı, efendim, nakden ve peşinen öderseymişsiniz yüzde 55 faiz uygulanacakmış, onda 1'ini öderseymişsiniz yüzde 60 faiz uygulanacakmış, sekizde 1'ini öderseymişsiniz yüzde 65 faiz uygulanacakmış...
Değerli kardeşlerim, a kara gözünü sevdiğim, Ziraat Bankasının akıllı yöneticileri, siz ya sopa yememişsiniz ya sayı saymasını bilmiyorsunuz. Yahu, yüzde 65, köylü, 4 milyar borç; 10'a böleceksiniz... Bu iktidar sayesinde, köylünün satacak malı da kalmadı; hatta, Anadolu'da bir söz vardır, burnunu öpecek kedisi kalmadı. Nasıl ödeyecek bunu?! Yapmayın!.. (FP sıralarından alkışlar) Esnafımız öyle... Doğru Yol Partili arkadaşlarımızın bir teklifi var, sahip çıktık; kendileri de Danışma Kurulunda sahip çıktılar. Şimdi, oy bekliyoruz. Esnaf diyoruz ya gittiğimiz zaman, KOBİ'ler diyoruz ya gittiğimiz zaman; buyurun, onlarla ilgili bir kanun teklifi var; gündeme alalım ve hemen, esnafımızı, sanatkârımızı kurtaralım. Üretimimizin yüzde 40'ını bunlar yapıyorlar, ihracatımızın yüzde 20'sini bunlar yapıyorlar, istihdamımızın yüzde 60'ını bunlar yapıyorlar.
MUSTAFA KEMAL AYKURT (Denizli) - Ama, cezalandırılıyorlar...
YASİN HATİBOĞLU (Devamla) - Buyurun, haydi tutalım elinden. İşte, muhalefet budur, yapıcı muhalefet budur.
Değerli milletvekilleri, çok önemli bir konu daha var, gündeme alınsın istedik; YÖK. Fatih Üniversitesinin kapısına kilit asılmak isteniyor. Bu kafalardan temizlememiz lazım, kurutmamız lazım; hep şikâyetim... Benim kişisel bir meselem yok, gördükleri zaman sarılırlar, kucaklarlar; ben de sarılır, kucaklarım; kişisel bir meselem yok; ama, bu iki Kemal'in elinden yandı canımız!.. Yandı canımız!.. (FP sıralarından alkışlar)
YÖK için, Heyetiniz, Yüce Heyetiniz bir komisyon kurdu. Heyetiniz...
BÜLENT AKARCALI (İstanbul) - Sayın Başkan, o "iki Kemal'in" derken, başka Kemal'i kastetmiyorsunuz değil mi?
YASİN HATİBOĞLU (Devamla) - Hayır efendim, olur mu; biz, onu...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Hatiboğlu, buyurun, mikrofonunuzu açıyorum; lütfen, tamamlayın.
YASİN HATİBOĞLU (Devamla) - Sayın Akarcalı, teşekkür ediyorum; ama, konuşmamın geçmişi vardır. Ben, bir konuşmamda, burada, dedim ki "şu iki Kemal'in elinden, inşallah, bizi, herhalde, bir üçüncü Kemal kurtarır, Mustafa Kemal gibi bir Kemal kurtarır" demiştim; o senedim var burada, o senedim var, hiç üzülmeyiniz siz.
Değerli kardeşlerim, Heyetiniz bir araştırma komisyonu kurdu; ellerine sağlık, ciddî bir çalışma yaptılar, her yere gittiler, geldiler; 400 sayfalık bir belge düzenlediler, rapor düzenlediler. Nerede; haziran ayında Başkanlığa teslim edildi, hazirandan beri, Başkanlıkta ya sumenin altında, görünmüyor ya rafta tozlandı. Bundan kurtulmamız lazım. Yani, böyle şey olur mu?! Komisyon, raporunu bitirecek, sonra orada bir yerde kaybolacak! Niye kurduk bu komisyonu? Bu, Genel Kurula saygısızlıktır. Sayın Başkan, beni anlayışla karşılasın. Bu, Genel Kurula saygısızlıktır...
İşte, Danışma Kurulunu bunun için istedik; getirin, genel görüşmesini yapın, Parlamento bir karar verir yahut dinler, suç duyurusunda mı bulunacak yahut ellerine sağlık iyi mi etmişler, o inşaatlardaki iddialardan dolayı, o tayin ve nakillerdeki iddialardan dolayı çok mu iyi ettiler der Genel Kurul... Ne diyecekse, Genel Kurul desin. Fatih Üniversitesinin üzerine giden... Hem de, gidiş gerekçesi ne biliyor musunuz "cumhuriyete, ahlaka, bilmem işte, bilimsel gelişmelere uygun davrandıklarına dair tereddütlerim var" diyor. Kim diyor; Kemal Gürüz diyor. Fatih Üniversitesinin ahlakî gelişmesi konusunda, Kemal Gürüz'ün tereddütleri var, iyi mi?! Buyurun, buradan yakın...Buyurun, buradan yakın... Olacak iş mi?!
HASAN AKGÜN (Giresun) - Onlar burada cevap veremezler ama...
YASİN HATİBOĞLU (Devamla) - Bir taraftan da "2547 sayılı Kanunun 4 üncü ve 5 inci maddelerine uygun hareket ettiğine dair tereddütlerim var" diyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Hatiboğlu.
Lütfen, teşekkür edin efendim.
Buyurun.
YASİN HATİBOĞLU (Devamla) - Peki efendim.
Sayın Başkanlığa saygım dolayısıyla, cümlemin bile yarıda kalmasına gönlüm razı olur; ama, sizi üzmeye gönlüm razı olmaz. (FP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Hatiboğlu.
Sağ olun efendim.
Önerinin lehinde, Sayın Ercan; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)
NEVZAT ERCAN (Sakarya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Hemen her vesileyle ifade ettik ki, hükümetin gündemiyle milletin gündemi çok farklı. Hükümet, halkın tercihleriyle, talepleriyle, istekleriyle ilgilenmiyor. Ve nitekim, dört yıl sonunda gelinen nokta bizim bu iddialarımızı doğruluyor. Toplumun bütün kesimleri, bütün sektörler bir büyük sıkıntı içinde. Moral yok, bir büyük karamsarlık hâkim toplumda. Herkes ayakta, bakın, toplumun bütün kesimleri ayakta, feryat ediyor; ama, bu hükümet sıralarını dolduran sayın bakanlar, başbakan yardımcıları ve Başbakan bir büyük umursamazlık içerisinde. Umurlarında değil. Böyle bir hükümet cumhuriyet tarihinde görüşmemiştir. (DYP sıralarından alkışlar)
Değerli milletvekilleri, bakınız, ülkenin gündeminde çok önemli problemler var, sorunlar yaşıyoruz; ama, bu sorunları aşmak noktasında, hükümet, bir siyasî irade koymuyor, bir çözüm de getirmiyor. Çok sanal gündemlerle kamuoyumuzu meşgul ediyor, halkı aldatıyor, yanıltıyor ve bütün sıkıntılara rağmen; yani, halkın üç yıldır, dört yıldır katlandığı fedakârlıklara rağmen, ah, keşke, bugün gelinen noktada güzel şeyler söyleyebilseydik, bunları görebilseydik.
Değerli arkadaşlar, böylesine pişkinliği anlıyor değilim doğrusu. Gerçekten, şimdi, bakınız, ben, bir muhalefet partisine mensup milletvekili olarak, pek çok defa bu kürsüden başarısız politikalarınızla ilgili, burada, zaman zaman halk adına birçok şey söylemeye çalıştım. Ciddiye aldınız, almadınız; ama, isterseniz, sizin adınıza biz konuşalım.
Değerli milletvekilleri, aslında, siz de aynı şeyleri söyleme noktasındasınız; yani, gerçekten iflas noktasındasınız. Bitmiş ve tükenmişliğiniz noktasında da itirazınızın olacağını sanmıyorum ve öyle dediniz bir yerde, ben öyle algıladım...
HASAN AKGÜN (Giresun) - Yanlış algılamışsınız...
NEVZAT ERCAN (Devamla) - Bu Bakanlar Kurulunu -yani, yeri de çok kötü gerçekten- insan görmeyi arzuluyor.
Şimdi, bakın, şu yakın tarihte siz demediniz mi ki: "Evet, ey millet, biz sizi çok kötü yönettik. Arabayı devirdik. Ekonomiyi duvara vurduk. Sizi perişan ettik, mahvettik; bittiniz, tükendiniz. Yönetemedik biz; 35 bakan, 3 başbakan yardımcısı yönetemedik, beceremedik." Dediniz mi; dediniz. "Şimdi bize akıllı bir adam lazım, akıllı... Bizim içimizde de yok, 350 kişinin içinde de yok..." (DYP sıralarından "Bravo"sesleri, alkışlar) Ee, böyle algılıyorum ben, vatandaş da böyle algılıyor. İnin meydanlara, halkın sağduyusuyla bir bakın, konuşun şöyle, söyleşin bakalım, başka türlü algılıyor mu? Öyle söylüyor halk. Öyle dediniz!.. Allahaşkına, böyle demediniz mi; böyle dediniz. "İçimizde akıllı bir adam yok. Biz de yapamadık, edemedik, beceremedik, üstesinden gelemedik, ülkeyi perişan ettik, mahvettik sizi. Bize akıllı bir adam lazım. Yok içimizde..." dediniz; getirdiniz Amerika'dan. Öyle yapmadınız mı?! Benim bir şey söylememe, anlatmama, sizin politikalarınızı burada bir bir açmama gerek var mı?! Arifi tarife gerek var mi?! Malumu ilan etmeye gerek var mı Sayın Hükümet?!
Bakın, şimdi, değerli bir arkadaşım burada ifade etti; iki öneri -ben de dün Danışma Kurulu toplantısındaydım- umarım, inşallah -ben yine iyi niyetle düşünüyorum- gecikilmiş de olsa, yarın yapılacak Danışma Kurulu toplantısında iktidar o noktaya gelmiş olur ve çiftçimizle, esnafımızla ilgili olarak, bizim Doğru Yol Partisi Grubu olarak arkadaşlarımızın daha önce verdiği, Fazilet Partisi Grubunca verilmiş kanun teklifleri gündeme alınır ve burada görüşülür. Biz, aslında işin pratik çözümünü de önerdik size. Siz, Af Yasası getirdiniz, bu Mecliste görüştünüz; Adlî Af Yasasıyla suçluları saldınız, bağışladınız, affettiniz; öldüreni, vuranı, cinayetten mahkûm olmuş insanları, soyguncuyu, vurguncuyu, neyse; yani, yardım, yataklık etmiş olanları dahi affettiniz. İşte, o gün, o Af Yasası görüşülürken, Doğru Yol Partisi Grubu olarak önerge verdik, hadi bakalım dedik...
Bakın, şimdi, MHP'li bir arkadaşımız, Sayın Köse de, çiftçi borçlarının affıyla ilgili bir teklif vermiş. Samimiyseniz dedik...O gün, kürsüde, yine ben, aynı şeyleri söylemiştim; "söylediklerinizle yaptıklarınız birbirini yalanlıyor" demiştim. Şimdi bakalım, yalanlıyor mu yalanlamıyor mu; yani, bu teklifi siyaseten mi verdiniz, gerçekten çiftçi borçlarının, esnafın vergi, gecikme zamları vesairenin affı için, bu noktada samimî düşünüp öyle mi verdiniz, yoksa, yine halkı aldatmaya matuf bir kanun teklifi mi bu? Sizi, sınamak istiyoruz dedik ve bir önerge verdik burada. Ne istedik; yahu kardeşim, bitirmişsiniz, mahvetmişsiniz, çiftçi bitmiş, gübresini alamıyor, ekemiyor, biçemiyor, deposuna mazot koyamıyor; esnaf öyle, işyerlerini falan kapatmış... (DYP sıralarından "gübre yok" sesleri)
NEVFEL ŞAHİN (Çanakkale) - Gübre yok, gübre yok; gübre yerine kum satıyorlar.
NEVZAT ERCAN (Devamla) -.Şimdi, çiftçi, ne istiyor sizden?.. İçi boşaltılan bankalara katrilyonlarca kaynak aktarıyorsunuz, ona kaynak buluyor bu hükümet; ama "çiftçinin asıl borcu değil, esnafın asıl borcu değil, gecikme zamlarını, faiz borçlarını affedin" dediğimiz zaman elleriniz titriyor. (DYP sıralarından alkışlar)
Sonra geliyorsunuz, kanun teklifi veriyorsunuz Sayın Köse. Kanun teklifi verdin, ee hadi, hadi gelin, kanun teklifinize destek verelim... Verdiğimiz önergeye destek vermiyorsunuz, o zaman açık niyetinizi ortaya koymuş oluyorsunuz.
Değerli arkadaşlarım, çok dikkat çekicidir ve sizi uyarıyoruz, bakınız, yirmi yıldır siyasetin içerisindeyim böyle bir şey görmedim; köy, kasaba, mezra mezra dolaştık, hep halkımızın arasında olduk; ama, ben, köyde bir kahvehanede "tarla satılıktır" evet "tarla satılıktır; yıl sonu ödeme -yani, 2001 yılının sonunda öde- vade farkı yok; peşin yok; peşinat yok..." Bu hale getirmişsiniz insanları siz, çiftçimizi de, esnafımızı da, tüccarımızı da, sanayicimizi de, işçimizi de, memurumuzu da... Hani, üç ay önce bizden yetki aldınız, burada Yetki Yasası çıkardınız...
MEHMET SADRİ YILDIRIM (Eskişehir) - Süresi bitti!
NEVZAT ERCAN (Devamla) - Sefalete mahkûm ettiğiniz, sadakaya muhtaç ettiğiniz memurlarımızın malî durumlarını iyileştirmek için Yetki Yasası çıkardınız buradan. Üç ay geçti, bakıyorum, dün yeniden bir yetki yasası talebiniz... Oyun oynuyorsunuz siz; ama, hayır, bundan sonra kimseyi kandıramayacaksınız, kimseyi aldatamayacaksınız; çünkü, size halk inanmıyor, size kimse de güvenmiyor; sizden bir tek şey bekliyor, çekip gidin... (DYP sıralarından alkışlar)
Saygılar sunuyorum.
BAŞKAN - Evet, teşekkür ediyorum Sayın Ercan.
Önerinin aleyhinde Sayın Köse konuşacaklar.
Buyurun Sayın Köse. (MHP sıralarından alkışlar)
İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Fazilet Partisinin önerisinin aleyhinde konuşmak üzere söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Önerinin içeriğinden daha çok zamanlamasının yanlış olduğu ve bir milletvekili olarak vermiş olduğum önergenin, aynı zamanda, o siyasî partinin içerisinde bulunmanın vermiş olduğu sorumluluk duyguları içerisinde hareket eden bir milletvekili olarak; yani, Milliyetçi Hareket Partisinin, şu anda 57 nci cumhuriyet hükümetinin bir ortağı olması dolayısıyla, o sorumluluğu taşıyan bir milletvekili hüviyetini taşıyorum. O itibarla, eğer ben, burada, önergemin kabulü istikametinde herhangi bir talepte bulunsam, şu Yüce Heyetin yüzde 80'i, benim kanun teklifimi kabul eder ve kanun teklifi de en ön sıraya gelir; ama, bu, benim için popülist bir politika olur. (FP sıralarından "Teklifi niye verdin" sesleri) Böyle bir politikayı hayatımda yapmadım.
ASLAN POLAT (Erzurum) - O zaman, önergeyi niye verdin?
İSMAİL KÖSE (Devamla) - Yapmadım...
ASLAN POLAT (Erzurum) - Erzurum televizyonuna "önerge verdim" diye niye konuştun?
İSMAİL KÖSE (Devamla) - İzin verir misin... İzin verir misin...
ASLAN POLAT (Erzurum) - Teklifi niye verdin?
BAŞKAN - Sayın Polat, lütfen, oturur musunuz yerinize. Lütfen, rica ediyorum.
İSMAİL KÖSE (Devamla) - Benim, kanun teklifini verdiğim tarih 2000 yılı Mart ayıdır; yani, bundan tam bir yıl öncedir. Bir yıl önce çiftçimizin, köylümüzün... Doğrudur, Türkiye'de çiftçimiz ve köylümüz, bugün değil; yirmi yıldan bu yana sıkıntıdadır.
MEHMET SADRİ YILDIRIM (Eskişehir) - İki senedir... İki sene...
İSMAİL KÖSE (Devamla) - Türkiye, yirmi yıldan bu yana sıkıntıdadır. İzin verirseniz, hem Erzurumlu olmam dolayısıyla hem kırsal kesimin bir temsilcisi olarak hem de Türk köylüsünün içinden gelen bir insan olarak sizin kadar, köylü hakkında bilgimiz olsun.
Yirmi seneden bu yana ekonomik sıkıntı içerisinde olan ve popülist politikalar sonucunda, Tarım Kredi Kooperatiflerine ve Ziraat Bankasına borç biriktirilmesi sonucunda, bugün, işte Sayın Hatiboğlu'nun dediği, icra takibi noktasına getirilen Türk çiftçisinin sıkıntıda olduğunu kabul ediyorum. Bunu, hükümetimiz de kabul ediyor ve bugün tabiî, siz, basını takip etmediğiniz için, haberleri izlemediğiniz için yalnız özele bakıyorsunuz, sübjektif meseleye bakıyorsunuz; acaba partimizin durumu ne olacak, başımız ne olacak, sonumuz ne olacak, siz buna bakıyorsunuz. (MHP sıralarından alkışlar)
Bakınız, size tavsiye ediyorum biraz sonra çıkın gazeteleri okuyun, hükümetin, şu anda almış olduğu bir karar gereğince, sosyal politikalar görüşülecektir, çiftçinin ve köylünün içerisinde bulunduğu sıkıntıların giderilmesi konusunda tedbirler alınacaktır.
TURHAN GÜVEN (İçel) - Ne zaman?
İSMAİL KÖSE (Devamla) - Ne zaman... Ne zaman... (DYP sıralarından gürültüler)
Müsaade edin kardeşim... Bakınız, ben dinledim. Bir defa, milletvekili hüviyetinize saygınız varsa, burada konuşan milletvekiline saygı duyun, konuşmasını dinleyin. (MHP sıralarından alkışlar)
TURHAN GÜVEN (İçel) - Bırakın bunları! Boş laf!.. Boş laf!..
İSMAİL KÖSE (Devamla) - Şimdi, ne yapmışız?.. Ben, milletvekili olarak, buradaki konuşmamı çok iyi hatırlıyorum; benim, milletvekili olarak görevim, ülkemin içerisinde bulunduğu -hangi sosyal kesim olursa olsun- o meseleyi gündeme getirmektir; varsa hükümette herhangi bir erteleme ya da bir ihmal, ben onu tahrik ederim bir milletvekili olarak, onun gündeme getirilmesini, öne çekilmesini talep ederim.
Ben, bugün, Allah'a şükrediyorum, yapmış olduğum çok önemli bir görevin gündemde yer aldığını ve bir muhalefet grubunun da benim teklifimin gündeme alınmasıyla ilgili bir gerçeği ortaya koyduğundan dolayı mutluluğumu ifade ediyorum. Ancak, bir şeyi daha söylüyorum: Hükümetler, devletin ekonomisinden, sosyal yapısından, geleceğinden sorumlu siyasî bir organdır. Biz, paraya herhangi bir şekilde hükmeden bir organ değiliz Meclis olarak ya da milletvekili olarak; bunun bir hesabı vardır. Hesap bilen arkadaşlarımızdan, bilmeyenler öğrensin!.. Şu Tarım Kredi Kooperatiflerine ve Ziraat Bankasına ne kadar borç vardır, faiz birikimi ne kadardır ve bütçemize ne kadar bir külfet yüklüyor; bu hesabı yapmayalım, efendim, gelin, kanun teklifini alalım gündemin birinci sırasına, kaldıralım ellerimizi, affettik... Parayı nereden ödeyeceksiniz?!. Nereden ödeyeceksiniz size soruyorum?!.
ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - Teklifi niye verdin o zaman?
İSMAİL KÖSE (Devamla) - İşte, böyle, hesapsız ve kitapsız yapılan işler, Türk çiftçisini ve köylüsünü bu noktaya getirdi.
Diyoruz ki, şu anda, işte, Sayın Hükümet, bunun hesabını yaptırıyor; bunun bütçeye getireceği külfet nedir ve hangi aşamada, hangi koşullarda çiftçimizi ve köylümüzü rahat ettirecektir. Ayrıca, onunla kalmıyor, esnafımızın içerisinde bulunduğu sıkıntıdan dolayı, DYP'nin vermiş olduğu önerge veya vermiş olsun ya da olmasın, esnafımızın sıkıntılarını, sanayicimizin ve tüccarlarımızın sıkıntılarını gidermek üzere, yine Sayın Hükümeti, bu sosyal politikaların gereği, önümüzdeki bir haftayı izleyeceksiniz. Bir hafta sonra, aynı gün, salı günü bu konular konuşulursa hükümetimizde, basına da yansırsa, lütfen okuyun, gelin, bana da bir teşekkür edin.
YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Bize teşekkür edin, bize...
İSMAİL KÖSE (Devamla) - Size şimdiden gündemi veriyorum, şimdiden size yardımcı oluyorum; hükümetimizin şu andaki gündemi, yalnız, ekonomik politikaları hazırlamak, Ulusal Programı hazırlayıp ortaya koymak değil...
İSMET ATTİLA (Afyon) - Günaydın!..
MEHMET SADRİ YILDIRIM (Eskişehir) - Ülke kan kaybediyor...
İSMAİL KÖSE (Devamla) - ...aynı zamanda, Anayasanın emri ve Türk Milletinin ihtiyaçlarının da tespiti dolayısıyla, köylümüzün, esnafımızın, memurumuzun, bütün ihtiyaç sahibi insanlarımızın meselesini halletmektir.
Efendim, Yetki Kanununun zamanı Meclis tarafından süreye bağlanmıştır, yeniden süre verilecektir. Memur ile işçimizin ücret meselesi hükümet tarafından ele alınacaktır; bu, Yetki Kanununu çerçevesinde değerlendirilecektir.
O itibarla, öncelikle, çiftçi ve köylümüzün borçlarının ertelenmesiyle, faizlerin affıyla ilgili teklifimizin, Fazilet Partisi Grup Başkanvekili tarafından gündeme getirilmesinden dolayı, ben, kendilerine çok teşekkür ediyorum; çünkü, en azından, meselemiz, süratlenir... Hükümetimiz, bu meselenin ciddiyetini zaten biliyor; onu da kendi portföyünde değerlendirmek suretiyle, muhakkak surette, çaresini ortaya koyacaktır.
YÖK Araştırma Komisyonu raporu hazırlanmıştır; doğrudur. YÖK raporu, YÖK Araştırma Komisyonu Başkanı tarafından Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulmuştur. Aynı zamanda, ne gerekçe gösterilerek, sunulmuştur; içerisinde, Türk Ceza Kanunu gereğince herhangi bir suç niteliğinde olan iddialar da var; ola ki, bu iddialar suç olabilir; bunun bir suretini de cumhuriyet başsavcılığına ya da ilgili savcılığa, komisyon başkanı göndermiştir. Şimdi, burada, görev, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığınındır; o, ayrı bir görevdir. Bizim de, Meclis olarak, bu komisyon raporu burada bilgiye sunulacaktır, milletvekillerimizin bilgisine sunulacaktır ve kamuoyuna da bu komisyon raporunun içeriği, burada, bir daha ortaya konulmuş olacaktır. Şimdi, bunun bağlantısını Fatih Üniversitesinin kapatılmasına gerekçe teşkil ederek veya üniversite meselelerinin değişik boyutlarda tartışılmasının gerektiği şekliyle meselemizi gündeme getirmesi dururken, şimdi, YÖK Komisyonu Raporunu niçin hazırladınız, niçin görüşmüyorsunuz?... Yüzlerce komisyon çalışması yapılmıştır, yüzlerce raporlar hazırlanmıştır; ancak, gündemlerde kalmıştır, hatta, sonraki seçimlere de, kadük olarak, maalesef, veraseten intikal etmiştir.
Şimdi, izin verirseniz, zamanlamayı çok iyi tayin etmemiz lazım. Benim, netice itibariyle demek istediğim şudur: Birinci öneriye -kesinlikle, kendi kanun teklifime ve altında başka milletvekili arkadaşlarımın da imzası olmasına rağmen- biraz sonra ret oyu kullanırken o manada kullanmayacağız, bunu bilin.
NEVFEL ŞAHİN (Çanakkale) - Ne manada kullanıyorsunuz?..
İSMAİL KÖSE (Devamla) - Evet, o manada kullanmayacağız; bu oyu, hükümetin içerisinde bulunan bir siyasî partinin sorumlu kişisi olarak, hükümetimizin yapmış olduğu çalışmanın, muhakkak suretle bizi de mahcup etmeyecek ve bu meseleye çare bulacağına inandığım için -inandığım için güven oyu vermişim; inandığım için, ben, bu siyasî partinin içerisindeyim- inşallah, Allah'a inandığım gibi inanıyorum ki, bu hükümetimiz, hırsızlık ve yolsuzluklarla mücadele ettiği gibi; evet, hırsızlık ve yolsuzluklarla mücadele ettiği gibi, bu meselelerin de çözümünü bulacaktır.
Bakın, size bir şey söylüyorum...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Köse, lütfen, tamamlayın efendim.
İSMAİL KÖSE (Devamla) - Şimdi, burada konuşurken, basının, başka kesimlerin Meclisimize karşı, milletvekillerimize karşı kullanmış olduğu üslubu siz burada kullanırsanız, sizin prestijiniz sıfırlanır Sayın Ercan. Sizin muhatabınız Genel Kuruldur. Evet, size tavsiye ediyorum, bundan sonra, konuşmanızı, bu Yüce Heyete karşı yapınız.
MUSTAFA KEMAL AYKURT (Denizli) - Sen o tavsiyeni kendine sakla.
İSMAİL KÖSE (Devamla) - İkide bir arkanıza dönerek...
NEVZAT ERCAN (Sakarya) - Yeri yanlış; kürsünün yeri yanlış, biraz arka tarafta olması gerekir.
İSMAİL KÖSE (Devamla) - Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti, 65 milyon insanın hükümeti; yazıktır, yazıktır... (MHP sıralarından alkışlar) 65 milyon insanının Sayın Hükümetine, size yakıştıramadığım üslupla, evet, size yakıştıramadığım üslupla, politikayı...
NEVZAT ERCAN (Sakarya) - Ne dedim ben, zabıtlara bakın.
BAŞKAN - Sayın Köse...
İSMAİL KÖSE (Devamla) - Bakın, size yakıştıramadığım üslupla hitap etmenizden, samimî söyleyeyim, rahatsızlık duydum. Yani, siz zaptı kendiniz okuyun, ben çok iyi dinledim; çünkü, bana da atıfta bulundu. Ben, kendime prim yapayım, basında ya da kendi ilimde, herhangi bir şekilde, kamuoyunu aldatmak maksadıyla hiç politika yapmadım; çok iyi tanıyanlardan birisiniz.
Ben, tekrarlıyorum, hükümeti teşkil eden bir siyasî partinin milletvekili olmama rağmen, bir kanun teklifi veriyorum. Eğer, ben, bir başka şekilde düşünseydim, böyle bir kanun teklifini vermezdim.
T. RIZA GÜNERİ (Konya) - Çiftçiye mesaj... Çiftçiye mesaj...
İSMAİL KÖSE (Devamla) - Demek ki, bir gerçeği ifade ediyorum, bir gerçeği ortaya koyuyorum; ama, zamanlamasına itiraz ediyorum. Siz, şimdi bana diyorsunuz ki...
BAŞKAN - Sayın Köse, lütfen...
İSMAİL KÖSE (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkanım.
T. RIZA GÜNERİ (Konya) - Siz, kanun teklifini verirken popülist davranmışsınız.
İSMAİL KÖSE (Devamla) - Ben, vatandaşı aldatarak hiç politika yapmadım. Çizgim, herkesçe biliniyor.
MUSTAFA KEMAL AYKURT (Denizli) - Senin çizgin kırık...
İSMAİL KÖSE (Devamla) - Allah'a şükürler olsun, dört dönemdir de bu Meclise geliyorum, alnım ak olarak geliyorum; işte, o köylüye, o çiftçiye hizmet ettiğim için.
Daha sabahleyin, Erzurum Muhtarlar Derneği Başkanı ve yönetim kurulu üyeleri benim odamdaydı. Neden benim odamdaydı?.. Tavsiye ederim, gerçeklerle uğraşın, gerçeklerle. Biraz da konuşmalarınıza dikkat edin...
Saygılarımı sunuyorum. (MHP ve DSP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Köse.
YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan...
BAŞKAN - Buyurun Sayın Hatiboğlu.
YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkanım, Sayın sözcü Köse, konuşması esnasında, hesap bilmemekle, takip etmemekle; yani, bir anlamda cehaletle suçladılar; bir...
BAŞKAN - Kimi efendim?
YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Bendenizi efendim "Yasin Hatiboğlu" diyerek...
BAŞKAN - Hayır efendim. Hayır, sizin isminiz geçmedi.
YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Geçti efendim.
BAŞKAN - Çok iyi takip ettim, sadece "siz" dedi, "siz."
T. RIZA GÜNERİ (Konya) - "Siz" kim; konuşan kimse, o...
YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan, ben takip ediyorum, ben takip ediyorum.
Bir başka husus...
BAŞKAN - Buyurun, sizi dinliyorum efendim.
YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Efendim "basını takip etmiyorlar, kendi başlarının derdiyle uğraşıyorlar 'başımız ne olacak, partimiz ne olacak'" diye, partimiz hakkında kamuoyunda tereddüt uyandıracak söz söylediler.
BAŞKAN - Söylemedi efendim. (FP sıralarından gürültüler)
MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Söyledi...
YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Lütfen, tavzih etmeme izin veriniz.
BAŞKAN - Peki, Sayın Hatiboğlu, bakacağım. Zabıtları getirtirim, incelerim, ona göre değerlendiririm.
YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.
Şimdi, öneriyi tekrar okutacağım. Yalnız, üç öneri var; her üç öneriyi ayrı ayrı okutup, oylarınıza sunacağım.
Birinci öneriyi okutuyorum:
Öneriler:
1- 520 sıra sayılı YÖK Araştırma Komisyonu raporunun gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmına alınarak, görüşmelerinin 3 Nisan 2001 Salı günü yapılması.
BAŞKAN - Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Öneri kabul edilmemiştir efendim.
İkinci öneriyi okutuyorum:
2- Basılı gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 230 uncu sırasında yer alan, Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Erzurum Milletvekili İsmail Köse'nin, Küçük Çiftçilerin T.C. Ziraat Bankası ve Tarım Kredi Kooperatiflerine Olan Borç Faizlerinin Bir Bölümünün Affı, İcra Takip İşlemlerinin Durdurulması ve Yeni Bir Ödeme Planına Bağlanmasına Dair Kanun Teklifinin, gündemin aynı kısmının 14 üncü sırasına.
BAŞKAN - Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Öneri kabul edilmemiştir. (FP ve DYP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar [!])
ASLAN POLAT (Erzurum) - Bunları Erzurum'daki bütün muhtarlara göndereceğim.
BAŞKAN - Sayın Polat...
MEHMET SADRİ YILDIRIM (Eskişehir) - Çiftçiyi kimin tuttuğu belli oldu!..
BAŞKAN - İstirahat buyurun efendim.
Üçüncü öneriyi okutuyorum:
3- Basılı gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 224 üncü sırasında yer alan, Çanakkale Milletvekili Nevfel Şahin ve 9 Arkadaşının, Küçük Esnaf ve Sanatkârlar ile Orta Boy İşletmelerin, Bazı Borç Faizlerinin Sınırlandırılmasına Dair Kanun Teklifinin gündemin yine aynı kısmının 15 inci sırasına alınarak bir an önce görüşmelerinin sağlanması.
BAŞKAN - Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Öneri kabul edilmemiştir. (FP ve DYP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar [!])
MEHMET SADRİ YILDIRIM (Eskişehir) - Millet izliyor bunları, millet izliyor...
ASLAN POLAT (Erzurum) - Allah yardımcınız olsun!
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri... Lütfen...
Sayın milletvekilleri, dört ilde uygulanmakta olan olağanüstü halin dört ay süreyle uzatılmasına dair Başbakanlık tezkeresi vardır; okutuyorum:
III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
B) TEZKERELER VE ÖNERGELER (Devam)
3.- Diyarbakır, Hakkâri, Şırnak ve Tunceli İllerinde devam etmekte olan olağanüstü halin 30.3.2001 günü saat 17.00'den geçerli olmak üzere 4 ay süreyle uzatılmasına ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/787)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 21.11.2000 tarihli ve 707 sayılı Kararı uyarınca Diyarbakır, Hakkâri, Şırnak ve Tunceli illerinde devam etmekte olan olağanüstü halin, 30. 3. 2001 günü saat 17.00'den geçerli olmak üzere 4 ay süreyle uzatılmasının, Türkiye Büyük Millet Meclisine arzı, Bakanlar Kurulunca 28.2.2001 tarihinde kararlaştırılmıştır.
Gereğinin yapılmasını saygılarımla arz ederim.
Bülent Ecevit
Başbakan
BAŞKAN - Sayın Milletvekilleri, Başbakanlık tezkeresi üzerinde, İçtüzüğün 72 nci maddesine göre görüşme açacağım; gruplara, hükümete ve şahsı adına 2 sayın üyeye söz vereceğim. Konuşma süreleri, gruplar ve hükümet için 20'şer dakika, şahıslar için 10'ar dakikadır ve görüşmelerin sonunda da tezkereyi oylarınıza sunacağım.
Başbakanlık tezkeresi üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Sayın Hayri Kozakçıoğlu; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)
DYP GRUBU ADINA HAYRİ KOZAKÇIOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Diyarbakır, Hakkâri, Şırnak ve Tunceli illerinde devam etmekte olan olağanüstü halin 4 ay daha uzatılması konusundaki hükümet tezkeresi üzerinde, Doğru Yol Partisinin görüşlerini sizlere sunmak üzere söz almış bulunuyorum; sözlerime başlamadan önce, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bilindiği gibi, uzun süreden beri, bu bölgemizde devam eden terör olayları, devlet güvenlik güçlerin cansiparane mücadelesi, bölge halkının, bu mücadeleye büyük ölçüde katkısı ve bunun yanında, binlerce şehit vererek, pek çok insanımızı kaybederek, bugün için daha olumlu bir noktaya ulaşmıştır.
Bu mücadelede, yani, ülkenin bölünmemesi, devletin ayakta kalması, terörün başarıya ulaşmaması konusunda yürütülen bu mücadelede hayatını kaybeden aziz şehitlerimize Tanrı'dan rahmet diliyorum; bu uğurda gazilik mertebesine ulaşan çok değerli mücahitlere uzun ömürler diliyor, halen görevinin başında bulunan ve bu görevi onurla, şerefle yürüten, bu görev için göğsünü siper eden, hayatını ortaya koyan devlet güvenlik güçlerinin değerli mensuplarına da candan başarılar diliyorum.
Bilindiği gibi, terörle mücadele, başlangıçta 13 ilimizde, daha sonra da, küçülerek 4 ilimizde olağanüstü hal yöntemiyle sürdürülmüştür. Artık, herkesin çok yakından tanıdığı gibi, bu terörle mücadele, doğrudan doğruya Türkiye'nin içinde kaynaklanan, Türkiye'nin içindeki güçler tarafından desteklenen basit bir mücadele değildir. Terör olayı, asırlardan beri Türk Milleti için olumsuz görüşler besleyen, asırlardan beri bu bölgede güçsüz bir Türkiye özleyen, daha çok, dış mihrakların Türkiye'nin başına sarmak istediği bir olaydır.
Tarihte, hepimiz biliyoruz ki, Ortadoğu'yla, Ortadoğu'daki zenginliklerle, Ortadoğu'daki toprağın altında bulunan enerji kaynaklarıyla, Batı ülkeleri, uzun zamandan beri ilgilenmişler ve bu bölge onlar için daima cazip hale gelmiştir. Bu bölgedeki Türk gücünün azalması, bu bölgedeki Türk egemenliğinin ortadan kalkması için de yıllardan beri, ama savaş alanında, ama masa başında, resmî bir mücadele değil, oyun ve entrikalarını sürdürmüşlerdir. Bu son terör olayında komşularımız da aynı olaya katılmış, aynı oyunda yer almışlardır. Hâlâ Türkiye'den Hatay'ı isteyen, Türkiye'nin akarsuları üzerinde hak iddia eden, Türkiye'ye rejim ihraç etmek isteyen yakın komşularımız ile uzun zamandan beri Ege'de, Kıbrıs'ta pek çok konuda ihtilafta bulunduğumuz çevredeki komşularımız ve Türk ekonomisinin güçlü olmasını istemeyen birkısım sözde dostlarımız da bu teröre direkt ve endirekt destek vermişlerdir. Bu terörün, mutlaka, ülkemize çok büyük zararları olmuştur, terörde insanımızı kaybetmişizdir; ama, bu terör sonucunda, ülkemizin, değerlendirmesi neticesinde elde etmesi gereken bazı dersler de vardır.
Bilinmelidir ki, Türkiye, her zaman için yıpratılmak istenmekte; bilinmelidir ki, Türkiye'nin, başta ekonomik olmak üzere, sektörlerde ve askerî sahada güçlü olması istenilmemektedir. Dost çevresi içerisinde, dost kılığı içerisinde, direkt ve endirekt pek çok yardımlar, bu terör örgütüne, yapılmıştır.
Şöyle etrafımıza baktığımızda görüyoruz ki, Çeçenistan'da mücadeleyi sürdüren Müslümanlar konusunda Batı'nın desteği ve görüşü öyle değildir. Makedonya'da, Bosna Hersek'te Batı'nın görüşü, Batı'nın eylemi hiç de buna benzememektedir; yani, Türkiye'deki terör konusunda, Batı, çifte standardını uygulamış ve teröre elinden gelen desteği vermiş ve hâlâ da zaman zaman vermeye devam etmektedir.
Şimdi, terörün ateşinin azalmaya başladığı, ancak, mücadelenin aynı dozda devam etmesi gereken bu bölgede, olağanüstü hale yeni ve başka görevler düşmektedir. Olağanüstü hal, bu bölgenin büyük zarar gören ekonomisinin tamiri için, insanının tekrar güçlenmesi için yeni görevleri yerine getirmek zorundadır.
Şimdi, görüyoruz ki, devlet bütçesi 100 milyar dolardan fazla harcama yaptı; ekonomide pek büyük zarara girildi; ama, orada esas zararı o bölgenin insanı çekti. O bölgenin insanından yanaymış gibi tavır koyan terörizm, tavır koyan teröristler, o bölge insanını, hayatlarını almasının yanında, ekonomik yönden çökertti, köyünden etti, arazisinden etti ve hayvancılığı sıfır noktaya getirdi. Bu nedenle, o bölgedeki insanın, tekrar, ekonomik açıdan hayata dönmesi lazım; bunun da iki safhada yapılması gerekiyor. Her şeyden önce, temel hizmetler dediğimiz eğitim, sağlık, altyapı gibi hizmetleri, süratle, orada, istenilen noktaya ulaştırmak zorundayız.
İşte, olağanüstü hal yönetimine, bölge valisine ve il valilerine ve kamu kurumlarına, bu noktada büyük görevler düşmektedir. Onlar, bu büyük görevi üstlenirken de, Türkiye'nin her yerinden, Türkiye'nin her kurumundan da, bu bölgeye, mutlaka, destek gelmesi lazım. Bir de, bunun yanında, artık, çok ciddî ekonomik programın, bu bölge için uygulanması lazım. Bu bölgede üretimin artması lazım, bu bölgede hayvancılığın ayağa kalkması lazım, bu bölgede tarım sektörünün dirilmesi lazım; aksi takdirde, bu bölgede, fakirlik, fukaralık, işsizlik devam ettiği sürece, bugünkü terör kalksa dahi, başka sosyal problemlerle karşı karşıya kalırız. Bu nedenle, o bölge insanının, ekonomik yönden içerisine düştüğü girdaptan, gerçekten içerisine düştüğü bu kuyudan, mutlaka, çıkarılması gerekmektedir.
Şimdi, yapılanlara şöyle baktığımız zaman veya yapılmak istenilenlere baktığımız zaman, gönlümüzden geçenin, yalnız bizim gönlümüzden geçen değil, belki hükümetin de gönlünden geçenin oluşmadığını görüyoruz.
Şimdi "Köye Dönüş Projesi" diye bir proje var. Köye Dönüş Projesinde, bugüne kadar ne yapılmıştır; Köye Dönüş Projesinde sayısal olarak ulaşılan başarı nedir; Köye Dönüş Projesiyle ne verilmek istenmektedir; bu kürsülerden, bunlar dile getirilmemektedir.
Bakın, bu 41 kez konuşuldu; şimdi, bakıyoruz, hükümet adına sadece Sayın İçişleri Bakanı oturuyor. İçişleri Bakanı, ülkede, güvenlikten, asayişten ve o bölgenin huzurundan sorumlu. Oysaki, biz isterdik ki, bu konuşmalar başlamadan önce, bu konuşmaların yarısında, ortasında, sonunda, Sağlık Bakanımız gelmeli, Millî Eğitim Bakanımız gelmeli, ekonomiden sorumlu arkadaşlarımız gelmeli, bölgenin kalkınmasıyla ilgili proje üreten bütün bakan arkadaşlarımız gelmeli, burada, bunu bol bol anlatmalı; projemiz şudur, programımız budur, bütçedeki ödeneğimiz budur, şu kadarını verdik, şu kadarını yapamadık diyebilmeliydiler. Bu, sadece bir İçişleri Bakanı meselesi değil; artık, olay sadece bir güvenlik meselesi değil; olay, topyekûn, o bölgenin kalkınma meselesine ulaşmıştır.
Bakın "köye dönüş... Köye dönüş..." diyoruz; Sayın Şırnak Valisiyle bugün görüştüm, daha önce terör nedeniyle boşalan 7 köyden ancak 5 köyün halkı geriye dönebilmiş, diğer köylere ise henüz daha geriye dönüş olmamıştır.
Şimdi, köylü geriye dönmek için ne istiyor; bunun, mutlaka bir programının yapılması lazım. Bazı köylüler sadece altyapının verilmesini istiyor. Sadece tahrip olunan altyapı gerçekleşse; okulu, yolu, içme suyu gerçekleşse, köylü, kendi imkânıyla köye dönecek. Bazı köylülerimiz var ki, altyapının yanında, yıkılan, harap olan evinin onarımı için yardım istiyor, malzeme yardımı istiyor. Bunu verdiğimiz zaman o köylülerimiz köye dönebilecek. Bazı köylülerimiz var ki, ekonomik bakımdan büyük sıkıntı içerisinde, hem evinin yapımı için, hem altyapının gerçekleşmesi için daha büyük katkı istiyor. İşte bunlar iyi tasnif edilmeli, ehemmi mühime göre bir sıralama yapılmalı ve bunların, mutlaka, uygulamaya geçmesi sağlanmalıdır.
O bölgede, ekonominin canlanması için, sınır ticareti teşvik edildi, uygulanması ileri sürüldü; ancak, görüyoruz ki, sınır ticareti de yavaş yavaş geriye çekiliyor, sınır ticareti de azalma yoluna gidiyor. Sınır ticaretinde bu olayı kötüye kullanan yerler olabilir, bu olayın yanlış kullanıldığı yerler olabilir; ama, yanlışlarla doğruyu birbirinden ayırmak suretiyle, doğruları ele alarak, o bölgede sınır ticaretinin gelişmesi, yani, bir anlamda, bölge halkına, bölge ekonomisine, mutlaka, bir enjeksiyonun, bir takviyenin yapılması gerekiyor.
Şimdi, sınır ticareti dediğimizde, bugün, sadece hurda bakır, hurda alüminyum ve bunun gibi malzemeler geliyor ve motorin girişi de en aşağı seviyelere inmiş durumda. Oysaki, motorinden faydalanan 50 000'e yakın araç vardı; bunlar, çalışanlarıyla sahipleriyle birlikte, bölgede, 1 milyona yakın insana hizmet ediyordu. Bu iyi kontrol edilse, bu teşvik edilse, bu düzenlense, bu 1 milyon insan buradan karnını doyuracak, bu para o bölgeye girecek. Bu kamyonlar karşı tarafa giderken, bu kamyonlarla birlikte çeşitli gıda maddeleri ve çeşitli malzemelerin gönderilmesi suretiyle, bir anlamda, gizli şekilde ihracat da yapılmış olacak, kapalı şekilde ihracat yapılmış olacak. Bu bakımdan, bu olayların yeniden ele alınmasını, yeniden değerlendirilmesini istiyoruz.
Ben, o bölgeden veya başka bölgelerden içeriye havyar getirelim demiyorum, havyar gibi maddelerin getirilmesini önleyelim; ama, ekonomiye katkıda bulunacak, bölge ekonomisini harekete geçirecek imkânlar varsa, bu imkânları da mutlaka tanıyalım ve iyi uygulamayla kötü uygulamayı da birbirinden mutlaka ayıralım.
Bu arada, dikkatimizi çeken, Avrupa Birliğine giriş sürecinde, bu bölgeyle ilgili bazı ek standartların Avrupa Birliği tarafından bizden istenilmesi gibi garip bir olay var. Bu olay konusunda, Türkiye'nin, Türk Hükümetinin, Türk Devletinin, mutlaka, kişiliğini ortaya koyabilmesi lazım. Bütün diğer ülkeler hangi standartlarla Avrupa Birliğine giriyorsa, Türkiye de o standartlarla girmeli. Türkiye'den, giriş standardı için, bu bölgeye has başka diğer özellikler, başka diğer standartlar isteniyorsa, bu, Türkiye adına, bana göre bir haksızlıktır; Türkiye adına, bana göre, bir ayırımdır.
Bir de, benim anlayamadığım ve hükümet tarafından, yetkililer tarafından izah edilmesi gereken bir konu var. Şimdi, Ulusal Programda "Türkiye Cumhuriyetinin resmî ve eğitim dili Türkçedir. Ancak bu, vatandaşların günlük yaşamlarında farklı dil, lehçe ve ağızların serbest kullanılmasına engel teşkil etmez" yazılı. Ben, Türkiye'de, Türkçeden başka dil ve lehçelerin, vatandaşların yaşamında serbestçe kullanılmasının engellendiğini görmedim. Yaşamda, herkes, istediği dili, lehçeyi kullanıyor; kahvede konuşuyor, yolda konuşuyor, resmî dairede dahi konuşuyor; yani, burada anlatılmak istenen amaç nedir? Bunun, önce Türkiye Büyük Millet Meclisine, daha sonra da Türk Ulusuna daha iyi ve ciddî şekilde anlatılması lazım. Bazı şeyleri iyi konuşmazsak, bazı şeyleri iyi anlatmazsak, bazılarının üzerini kapatarak geçelim, ileride bunları belki açarız dersek, bu sorunları ileride daha da alevlendirmiş oluruz. Bazı konuların daha cesur, daha açık şekilde, netçe konuşulmasında bana göre yarar var.
Yine, aynı şekilde, olağanüstü halle ilgili olarak bazı şeyler sıralanmış ve en sonda da, "bu değerlendirme ışığında olağanüstü halin tamamen kaldırılması planlanmaktadır" deniliyor. Bence hükümetin yetkilileri -eğer böyle bir plan varsa- bu planı da, lütfen, gelsinler, anlatsınlar; 41 değil, 42 nci kere konuşuyoruz olağanüstü hali. Artık, bunun bir planlaması bizim karşımıza gelmeli. Olağanüstü halden sonra, o bölgedeki yönetim tarzıyla birlikte, o normale geçişle birlikte, hangi illerde hangi tarihte nasıl geçilecek; bana göre, bunun, bütün ülkeye de anlatılmasında yarar var.
Bu arada, olağanüstü hal deyince, bir konudan daha bahsetmek istiyorum: Türkiye, şu anda, olağanüstü bir ekonomik durum yaşıyor. Olağanüstü ekonomik şartlar Türkiye'de oluşmuş; faiz olağanüstü rakamlara gelmiş, devalüasyon olmuş, olağanüstü şartlar var ve Sayın Bakan Derviş'in gazetedeki beyanatlarında "kısa sürede şu temin edilmezse, kriz daha derinleşir" diyor.
Anayasamızın bir 119 uncu maddesi var. Anayasamızın 119 uncu maddesinde deniliyor ki: "Ağır ekonomik buhran hallerinde, Bakanlar Kurulu ekonomik açıdan olağanüstü hal ilan edebilir."
O bölgede, o kadar uzun süreli olağanüstü hali yaşattığımıza göre, eğer, Türkiye, ekonomik açıdan olağanüstü bir hal yaşıyorsa, burada da olağanüstü halin ilanı, bana göre düşünülmelidir. Ayrıca bu, hükümete bir de kolaylık sağlayacaktır. Şimdi basından öğrendiğimize göre, kısa süre içerisinde çıkarılması düşünülen pek çok yasa var. Ekonomik yönden olağanüstü hal ilan edildiği takdirde, kanun hükmünde kararnamelerle, hükümet, pek çok yasanın kısa sürede çıkarılması, kısa sürede uygulamaya konulması imkânına da kavuşmuş olacaktır. Ben, hükümetin, olayı bir de bu yönden değerlendirmesini kendilerinin takdirine sunuyorum ve esas olağanüstü halin o bölgede uzatılması konusunda bu sefer de Doğru Yol Partisinin destek vereceğini belirtirken, bölge halkının sorunlarının çözümü konusunda, bölge halkının daha iyi yaşamı konusunda getirilecek her türlü öneriyi, her türlü kararı, her türlü teklifi desteklemeye hazır olduğumuzu belirtiyor, hiçbir gücün bu ülkeyi bölmeye, bu ülkeyi parçalamaya yetmeyeceğini tekrar ifade ederek, hepinize saygılar sunuyorum. (DYP, MHP ve FP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Gruplar adına ikinci söz, Fazilet Partisi Grubu adına Diyarbakır Milletvekili Sayın Ömer Vehbi Hatipoğlu... (FP sıralarından alkışlar)
Buyurun efendim.
FP GRUBU ADINA ÖMER VEHBİ HATİPOĞLU (Diyarbakır) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; olağanüstü halin 4 ilimizde 4 ay daha uzatılmasına ilişkin Başbakanlık Tezkeresi hakkında Fazilet Partisinin görüşlerini arz etmek için huzurunuzda bulunuyorum; hepinizi partim ve şahsım adına saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; olağanüstü halin uzatılmasına ilişkin Başbakanlık tezkerelerinin 42 ncisini görüşüyoruz; yani, bu mesele, neredeyse, Meclisimizin rutin işleri arasına girdi. Dört ayda bir Millî Güvenlik Kurulu tavsiye kararı alıyor, bu tavsiye kararı Başbakanlık tezkeresi haline dönüştürülüyor ve görüşülmek üzere Yüce Meclisin önüne getiriliyor. Her defasında da, konuşan milletvekilleri, grup sözcüleri "son bir defaya mahsus bir daha uzatılsın" diyor, terör ve terörizm kınanıyor, ardından da "kabul edenler, etmeyenler, kabul edilmiştir" denilip, geçiriliyor ve dört ay daha olağanüstü hal uygulaması devam ediyor.
Yine, olağanüstü hal konusu konuşulurken, sorun, bugüne kadar, hep, terörle mücadele çerçevesinde ele alındı. Halbuki, işi bu noktaya getirip bağlamak, meseleyi hafife almak anlamına gelir.
Bakın, olağanüstü hal uygulamalarının beraberinde getirdiği hukukî sorunlar vardır; kamu görevlilerinin aldığı ücretler ve onların özlük haklarına ilişkin sorunlar vardır; olağanüstü hal uygulamasının oluşmasına katkıda bulunan -altını çizerek ifade ediyorum- yasal olmayan sektörler vardır ve bu bölgede ekonomik, sosyal ve kültürel sorunlar vardır.
Olağanüstü hal, adı üstünde, olağandışı bir yönetim tarzıdır. Anayasamız, hangi hallerde bu yönetime başvurulacağını açıkça ortaya koymuştur ve yine, o yönetim tarzının uzatılabilmesi için de Türkiye Büyük Millet Meclisi kararının gerektiğini belirtmiştir. Bunun anlamı, bu rejimin, bu yönetim tarzının sürgit devam etmesine engel olmaktır. Olağanüstü hal uygulamasından maksat, idarenin süratle ve etkin bir biçimde önlem almasını sağlamaktır; yani, caydırıcı bir tedbir olarak olağanüstü hal uygulamasına başvurulur.
Değerli arkadaşlarım, olağanüstü hal uygulaması, her şeyden önce, referansını Anayasadan alan bir yönetim tarzıdır; ancak, Anayasamız, olağanüstü hal uygulamasını, kamu düzeni ve yararı açısından gerektiğinde başvurulacak geçici bir yönetim tarzı olarak ifade ediyor.
Fazilet Partisi, olağanüstü hal uygulamalarına karşı çıkarken, olağanüstü halin olağanlaşmasının, onun varlık nedenine ters düştüğü gerekçesine dayanmaktadır. Zira, Anayasa, olağanüstü hal uygulamasını, caydırıcı niteliğinden dolayı ortaya koymuştur ve olağandışı gelişmeler karşısında kamu düzenini korumak maksadıyla geçici bir süre için başvurulabilecek bir yönetim tarzı olarak zikretmiştir.
Olağanüstü halin uygulamaları çoğu kez terör örgütünü değil, ama, maalesef, masum halkı canından bezdirmiştir. Kısacası, olağanüstü hal, bugün bu bölgede, artık, kanıksanır bir yönetim tarzı haline gelmiştir; tabiri caizse, yalama olmuştur.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Avrupa Birliği üyeliğinin Katılım Belgesinin ve Ulusal Programın açıklandığı, tartışıldığı günleri yaşıyoruz; daha çok özgürlük taleplerinin vaat edildiği günleri yaşıyoruz. Demokrasinin, tüm kurum ve kurallarıyla işlerliğe kavuşturulacağı ifade ediliyor.
Burada hukuk devleti edebiyatı yapılıyor. İşte, bütün bu iddia ve söylemlerin gündemde olduğu bir dönemde, vatanımızın bir parçasında, temel hak ve özgürlüklerin neredeyse tamamını askıya alan bir yönetim tarzının devamını talep eden Başbakanlığın tezkeresini müzakere ediyoruz. Sayın milletvekilleri, bu, bence çok ciddî bir çelişkidir.
Elbette, bazı arkadaşlarımız, bizim bu ifadelerimizi birazcık abartılı gibi algılayabilirler. Bu nedenle, ben, izninizle, çok kısa bir şekilde, olağanüstü hal bölgesinde askıya alınan veya alınabilen hak ve özgürlükleri kısaca hatırlatmak istiyorum.
Bu bölgemizde yaşayan insanlarımızın temel hak ve özgürlüklerinden sokağa çıkmayı sınırlamak veya yasaklamak; kişilerin belli yerlerde veya belli saatlerdeki dolaşmalarını, toplanmalarını ve araçların seyirlerini yasaklamak; kişilerin üstünü, araçlarını, eşyalarını aratmak ve bulunacak suç eşyası ve delil niteliğinde olanlara el koymak; olağanüstü hal ilan edilen bölge sakinleriyle, bu bölgeye hariçten gelecek kişiler için kimlik belirleyici belge taşıma mecburiyetini koymak; gazete, dergi, broşür, kitap, el ve duvar ilanı ve benzerlerinin basılmasını, çoğaltılmasını, yayımlanmasını ve dağıtılmasını, bunlardan olağanüstü hal bölgesi dışında basılmış veya çoğaltılmış olanlarının bölgeye sokulmasını ve dağıtılmasını yasaklamak veya izne bağlamak; basılması ve neşri yasaklanan kitap, dergi, gazete, broşür, afiş ve benzeri matbuayı toplatmak; söz, yazı, resim, film, plak, ses ve görüntü bantlarını ve sesle yapılan her türlü yayını denetlemek, gerektiğinde kayıtlamak ve yasaklamak; her nevi sahne oyunlarını ve gösterilen filmleri denetlemek, gerektiğinde durdurmak veya yasaklamak; ruhsatı da olsa, her nevî silah ve mermilerin taşınması veya naklini yasaklamak... Bu yasaklar listesi alabildiğine uzar; ben, hepsini okuyacak değilim.
Sayın milletvekilleri, işte, olağanüstü hal budur. Şimdi, soruyorum: Vatanımızın bir parçasında, sıkıyönetim ve darbe idaresiyle birlikte yaklaşık otuz yıldan beri devam eden bu uygulamayı savunabilmek mümkün müdür; bunu demokrasiyle bağdaştırmak mümkün müdür ve bunun yanında olmak mümkün müdür?
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri, elbette, devlet, bu bölgede durup dururken olağanüstü hal uygulamasına geçmiş değildir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti tarihinin en ciddî ve en uzun süreli terör saldırılarına muhatap olmuştur. Ülkemizin, jeopolitik ve jeostratejik konumu itibariyle bir ateş çemberinin ortasında yer aldığı ve dostundan çok düşmanının bulunduğu herkesin malumudur. Türkiye düşmanları, kendi gücüyle ayakta duran, kalkınmış, istikrarlı, güçlü, huzur ve barışın egemen olduğu bir Türkiye istemezler. Bu nedenle de, zaman ve şartlara uygun terör örgütlerini bir yandan organize eder, öte yandan da, gerektiğinde taşeron olarak kullanırlar.
Ben, huzurunuzda, Fazilet Partisi Grubu adına, terör ve şiddetin her çeşidini lanetliyorum. Vatan bütünlüğünü korumak uğruna hayatını kaybeden şehitlerimizi rahmetle anıyorum. Bir daha böyle bir musibetin ülkemizin herhangi bir parçasında görünmemesini de Cenabı Allah'tan niyaz ediyorum.
Değerli milletvekilleri, terörle mücadelenin önemli ölçüde başarı kazandığı bizzat hükümet yetkilileri tarafından açıklanıyor. Gerçekten de, bölgede, nispî bir rahatlama mevcuttur, güven ortamı önemli ölçüde sağlanmıştır. Diyarbakır Emniyet Müdürünün şehit edilmesi üzerine hepinizin tanık olduğu tablo, terörün toplumsal desteğinin de olmadığının açık bir kanıtıdır; o halde, olağanüstü halin devamını gerektirecek bir durum da kalmamıştır. Ben, olağanüstü hal uygulamasını devam ettirmenin ciddî ve haklı hiçbir gerekçesinin olmadığı kanaatini taşıyorum. Aksine, olağanüstü hal uygulamasını devam ettirmenin, Türkiye'yi dünya kamuoyu nezdinde ve uluslararası platformda gereksiz eleştirilere muhatap kılacağı aşikârdır. Bu nedenle, bugüne kadar hükümetlerin terörle mücadele gerekçesine dayandırdıkları olağanüstü hal uygulamasının dayanağı olan gerekçeler de kalmamıştır. Ben, artık, olağanüstü hal uygulaması devam etsin mi etmesin mi tartışmasının bir tarafa bırakılarak, bu bölgenin restorasyonu, diğer bölgelerle ekonomik, kültürel ve sosyal entegrasyonu konularının müzakereye açılması gerektiğine inanıyorum.
Bakınız, bu bölgemizde yirmi yıldan bu yana devam eden bir deprem vardır. Bölgemiz yirmi yıldan beri bir depremle içiçe yaşıyor, binlerce köy iskâna kapanmıştır, boşalmıştır, yakılmış, yıkılmıştır. Bu, aslında, binlerce fabrika yıkılmıştır, kapanmıştır anlamına gelir; çünkü, her köy, orada yaşayan insanlar için bir fabrika niteliğindedir. Türkiye'nin en çok sanayileşmiş yöresinin, binlerce fabrikasının bir anda kapandığını düşünün ne duruma gelecek ise, bugün bölge o durumdadır. Konuyu, isterseniz, biraz daha açalım. Bu bölgenin, öteden beri, kalkınmadan en az yararlanan, en az nasibini almış bir bölge olduğunu hepiniz biliyorsunuz. Maalesef, gerekli yatırımlar zamanında gerçekleştirilmemiştir. Yirmi yıl önce, tüm bu olumsuzluklara rağmen, bu bölgemizde kendi kendine dönen bir çark vardı. Özellikle kırsal alanda yaşayanlar üretici konumundaydı; kendisinin, çoluk çocuğunun geçimini sağlayabilecek tarlası, çubuğu ve hayvancılıkla uğraştığı işleri vardı; ekip, biçiyordu; ama, bakın, şimdi manzara nedir: Bu bölgede özellikle, şehir merkezlerinde ve büyük ilçelerde bir insanlık dramı yaşanıyor. Köyünü, tarlasını terk edip, şehir merkezine sığınan yüzbinlerce vatan evladı sefalet içinde yaşıyor, açlık içerisinde yaşıyor. Bunlar bizim insanlarımız, bunlar bu ülkenin vatandaşları.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; elbette ki, bu tablo, hepimizin ortak acısıdır; buna birlikte çözüm bulacağız, bu ateşi söndüreceğiz. Acıyı, yoksulluğu ve yoksunluğu istismar ederek güç kazanmak isteyen ihanet odaklarına da verilecek en anlamlı cevap, bölgeyi kalkındırmak ve yeniden restore etmek olacaktır.
Sayın milletvekilleri, ben, bu hükümetin, bu devasa sorunları çözebileceğine ve bölgenin kalkınmasını sağlayabileceğine inanmak isterdim; ama, hükümetin, bırakın sorunu çözmeye, ayakta kalmaya takatı yok, üç adım atacak halde değiller. Bunlar öyle beceriklidir ki, sadece 4 ilimizi değil, 80 ili olağanüstü ekonomik hal ilan edilecek hale getirdiler. Bu nedenle, aşağıda kısaca sıralayacağım acil çözüm paketini uygulamanın kimlere nasip olacağını bilemiyorum. Dilerim, bunları, bu hükümet, her şeye rağmen uygulama basiretini gösterir, en azından bu eğilime girer.
1 - Bölge ekonomik çöküntü yaşamaktadır. Bu bölge yirmi yıldan beri üretimden kopuk yaşamaktadır. Bu bölgede bir insanlık dramı yaşanıyor. Nüfusun büyük bir kısmı işsizdir. Bu acı tablo hepimizi düşündürüyor. Bölgenin yeniden imarı için; işsizliğe, açlığa, fukaralığa son vermek için, hükümetin, vakit geçirmeden, bu bölgenin tamamını afet bölgesi ilan etmesi gerekmektedir.
2 - Bölücülüğe, ayırımcılığa karşı mücadele edebilmek için "benim devletim" dedirtmenin yollarını bulmak zorundasınız. Peki, ne yapacağız; önce, bu bölgede yaşayan insanların huzur ve güven ortamı içinde üretici duruma gelmeleri, refah düzeylerinin yükselmesi, gelirlerinin artması, iş, konut, eğitim ve sağlık sorunlarının acil çözüme kavuşturulması gerekir. Bu politikaların başarısının birinci şartı, bölgeden diğer yörelere devam etmekte olan insan, beyin ve servet transferinin gönüllü olarak durdurulmasıdır. Bunun için de, mülk ve iş sahibi olmaları, eğitim, sağlık gibi alanlardan yararlanmaları sağlanmalıdır.
3 - Olağanüstü hal uygulamasına derhal son verilmelidir. Olağanüstü hal kapsamındaki iller afet bölgesi olarak ilan edildikten sonra, olağanüstü ekonomik hal ilan edilmelidir.
4 - Köye Dönüş Projesi, hükümetin en acil projesi halinde mutlak manada güçlendirilmeli ve lafta bırakılmamalıdır.
İşsizlik sorunu çözülmelidir. İşsiz ve mağdur bölge halkına iş temin etme ve kadroya alma, bir siyasî rüşvet ve şantaj aracı olmaktan derhal çıkarılmalıdır.
Altyapıyı ıslah etmek, özellikle yol ağının yenilenmesini sağlamak ve mutlaka bu doğu otoyolunu projelendirmek gerekmektedir.
Komşu ülkelerle irtibatı artırıcı sınır kapılarını çoğaltmak, serbest bölgeler kurmak, sınır ticaretini geliştirmek, sınıra yakın yerleşim birimlerinde fuarlar ve büyük ticaret merkezleri açmak gerekmektedir.
Bölgedeki küçük ilçe ve beldelerde, istihdamı sağlayacak, düşük maliyetli, her biri 50-100 işçi çalıştırabilecek yatırımlar için tip projeler hazırlanmalı ve gerekli tüm altyapı çalışmaları devlet tarafından gerçekleştirilmelidir. Bu projeler için gerekli yapım ve işletme kredisi, kâra endeksli bir ödeme planına göre devletçe karşılanmalıdır.
Bölgeye uygun yatırım alanlarını belirlemek, bürokraside yardımcı olmak son derece önemlidir. Bürokrasinin bölge halkıyla diyaloğunun artması, bölgede yatırımların artmasına neden olacaktır. Böylelikle, sosyal olarak, yatırımlara altyapı oluşturulabilir.
Özel sektörün yatırım yapmadığı, yapamadığı... Gerekli yatırımların sosyal faydaları dikkate alınarak devlet tarafından yapılmaya devam edilmelidir. Bu açıklamam ve bu teklifim, devletçi ekonominin henüz bölge için çok önem taşıdığının da göstergesidir.
Ev hanımlarının aile bütçelerine katkılarının sağlanması ve bölge çapında el sanatları kurslarının yaygınlaştırılması gerekmektedir.
Sağlık ve beslenme sorununa acil çözümler üretilmelidir. Yoksul ailelere ve onların eğitim gören çocuklarına yapılan beslenme yardımı mutlaka artırılmalıdır.
Atıl halde durmakta olan kamu ve özel kesime ait yüzlerce sanayi tesisinin işletmeye alınabilmesi, yarım kalmış olan yatırımların ekonomiye kazandırılması için projeler hızla yaşama geçirilmeli, bu amaçla, gerekli, uygun koşullar ve yatırımlar devam etmelidir.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; güneydoğu sorununun bir şekilde çözülmesi gerekir. Türkiye, bu kamburu yaşayarak 21 inci Yüzyılı kucaklayamaz. Bu sorun çözülebilir. Bu sorunun çözülebilmesi için, aslında, siyasî iradenin yapabileceği çok fazla şey de yoktur. Ben, size üç madde sıralayarak huzurunuzdan ayrılmak istiyorum.
Eğer, güneydoğu sorununu çözmek istiyorsanız, bu sorunun uluslararası platformlarda da bu ülkenin karşısına çıkarılmasını istemiyorsanız, ilk adımda yapmanız gereken tek şey, demokrasinin, özgürlüklerin önündeki bütün engelleri ortadan kaldırmanızdır. Özgürlüğün bulunduğu, insanların düşüncelerini rahatlıkla ve özgürce ifade edebildiği ortamda terör yaşamaz, terör yeşeremez. Özgürlük yoksunluğu, aslında teröre kan verir, terörün ilacıdır; birincisi bu.
İkincisi, biraz önce acil önlemler olarak ifade ettiğim kalkınmanın, mutlak manada sağlanması gerekir, ekonomik kalkınmanın sağlanması gerekir. İçişleri Bakanımız buradadır, kendisinden soruyorum; terör örgütüne katılmış, terör örgütünde faaliyet göstermiş vergi mükellefi var mıdır? Lütfen, çıkıp bu soruma cevap versin. İş sahibi yapacaksınız o bölge halkını; ikincisi bu.
Üçüncüsü ve çok önemlisi, millî ve manevî değerleri ayakta tutacaksınız.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; biz, eğer, eğitim kurumlarımızda, bu ülkenin, bu milletin millî, manevî, ahlakî, kültürel ve tarihî değerlerine bağlı nesiller yetiştirirsek; ırkçı, ateist nesiller yetiştirmekten vazgeçersek; bu ülkenin okullarında, köşe dönmeci değil, bu vatanı seven insanlar yetiştirirsek, bu sorun kendiliğinden çözülür. Manevî değerlerimiz bu sorunu çözebilecek güçtedir.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; burada, şunu hemen ifade ederek huzurunuzdan ayrılacağım: Birilerinin hoşuna gitmese de, birileri içine sindirmese de, hatta birileri bunu idamla yargılanmanın gerekçesi olarak değerlendirse de, evet, Türkiye'nin en büyük toplumsal gerçeği İslamdır, 60 milyon insanın ortak paydası İslamdır. Biz, güneydoğudaki yangına, İslamın kardeşliğiyle çözüm bulabiliriz. Bu millet kürsüsünden, bunu, tekrar tekrar ifade etmek istiyorum. İslamın, kardeşliği, barışı, vatan sevgisini, birlikte ve beraberce yaşamayı emreden kuralları, elbette bizim ortak değerlerimizdir. Bu değerleri korursak, güneydoğu sorununa çok rahatlıkla çözüm bulabileceğimize inanıyoruz. Millî, manevî, ahlakî ve kültürel değerler, bizi bir arada toplamaya, bir arada bulunmaya ve bir arada yaşamamızı sağlamaya yetecek kadar güçlü değerlerdir diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (FP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Hatipoğlu.
Gruplar adına başka söz talebi?.. Yok.
Şahsı adına, Tunceli Milletvekili Sayın Kamer Genç; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)
KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yeniden, bölgemizde olağanüstü halin uzatılmasına ilişkin Başbakanlık tezkeresini görüşüyoruz. Ne büyük bir hazin, bir üzüntü ki, Diyarbakır, Hakkâri, Şırnak ve Tunceli'de olağanüstü hali ondört yıldır uzatırken, iktidar partisine mensup milletvekilleri, bu yörede yaşayan insanların insan haklarına sahip olmadığını kabul ederek, çıkıp da bu konuda bir fikir bile söyleme cesaretinde bulunmayarak ve bu insanların, yine, bir dört ay zulüm altında, baskı altında, temel hak ve özgürlüklerinden yoksun bir şekilde yaşamalarına gönülleri razı oluyor... Ne böyle bir hükümet olur, ne böyle iktidar olur!..
Bir İçişleri Bakanı, bundan önceki uygulamalarda, her zaman çıkar, bölgede olağanüstü haller var mıdır... Olağanüstü hal, sizin bahsettiğiniz gibi, çocuk oyuncağı bir rejim değildir. Olağanüstü hal, olağanüstü hallerde başvurulan bir rejimdir ve demokratik ülkelerde kesinlikle başvurulmayan bir rejimdir. Şimdi, geçmişten beri bakıyoruz, sayın milletvekilleri, kaç aydır -aşağı yukarı sekiz on aydır- bölgede bir tek terörist faaliyet yok -dağlarda olabilir, silahlı gezen insanlar var, her zaman olabilir- ama, burada, ne hakla siz olağanüstü hali uzatıyorsunuz?.. Gerekçenizi söylüyor musunuz... Bir tek gerekçesi var bunun. Bu gerekçe de, olağanüstü hal rejimine dayanarak devletin parasını istediğiniz gibi kullanma imkânınız var elinizde. Olağanüstü Hal Bölge Valisinin bütçesinden, işte, harcamaları kolay yapacaksınız, ihaleleri yapmayacaksanız, belli kişiler bundan rant sağlayacak; işte, KDV alınmayacak, böyle şeyler...
Değerli milletvekilleri, maalesef, doğu ve güneydoğu için Türkiye'de ayrı ve ayrılıkçı bir politika izleniyor. O yöre halkı insan yerine konulmuyor. Son zamanlarda bölgeye gelen, gerek askeriyenin üst kademesinde gerekse yöneticilerde çok değerli insanlarımız var, gerçekten kendilerine teşekkür de etmek isterim. Dursun Pak Paşa diye bir paşamız geldi, orada çok iyi bir uygulama yaptı, halkla bütünleşti, Diyarbakır Emniyet Müdürü gibi gerçekten halkı kucakladı, kendisine teşekkür ediyorum; ama, orada, halkla ilişkiler konusunda çok ciddî eğitim görmeyen insanlar var; işte, assubay mertebesinde, uzatmalı seviyesinde.
İki tane olay anlatacağım size...
Sayın Başkan, nasıl 2 dakika oldu?! Sayın Başkan, benim sürem nasıl 2 dakikaya indi, ben anlamadım!.. 5 dakika verdiniz; rica ediyorum!..
BAŞKAN - Size, 10 dakika süre verdim efendim.
KAMER GENÇ (Devamla) - Hayır! Nasıl 2 dakikaya indi efendim?!
BAŞKAN - Konuşunca süre bitiyor efendim.
KAMER GENÇ (Devamla) - Pardon, yükseliyormuş... Ben tersini düşündüm... Yükseliyormuş; neyse...
Değerli arkadaşlarım, iki tane olay anlatıyorum. Sonbaharda, sabahleyin, Pülümür'den kalktım Tunceli'ye gideceğim, Kırmızı Köprü diye bir bölge var, orada, baktım, on onbeş tane Şavak'lı kadın, erkek, yaşlı erkekler, çocuklarla hayvan sırtında bekliyor. Niye bekliyorsunuz burada dedim. Efendim, şimdi sabah 08.00, kumandan diyor ki, akşam 20'00'ye kadar burada bekleyeceksin, 20.00'den sonra gideceksin. Gittim, kumandana, uzatmalı bir arkadaş "yahu kumandan, niye böyle yaptın" dedim, "efendim, yanlış olmuş" dedi. Peki, ver hüviyetlerini... Verdi. Ben gittim, orada kahvede yine bir çay içtim, biraz sonra çıktım, gittim, baktım adamlar bekliyor. Yahu kardeşim niye bekliyorsunuz? Efendim, hüviyetlerimizin yarısını verdi, yarısını vermedi. Bu, geçen sene sonbaharda oldu. Düşünebiliyor musunuz, bir aile, yaşlı, çocuk, oniki saat sebepsiz yere bir yerde bekleyecek.
Bu sene yine gittim, Ovacık'a gidiyorum, Ovacık'ta, Tunceli'ye yakın bir karakolda, oradaki uzatmalı arkadaşa dedim ki, senin burada biraz şikâyet var... Efendim, var tabiî, Ovacık'tan bir askerî araç çıktığı zaman, burada, oraya gidecek bütün araçları bekletiyorum dedi. İşte, bu, bir saat, birbuçuk saat bekliyor.
Şimdi, değerli arkadaşlarım, biz, milletvekili olarak ne zaman gidelim bu insanların başında duralım da, oradan müdahale edelim. Çoğu da, tabiî, üstlerine intikal ettiği zaman, bunlar hallediyor; ama, bu insanlarımız her gün, gerek insanlar gerek hayvanlar, böyle keyfî uygulamaların baskısı altında yaşamaktadırlar. Bunlara bir çare bulmak lazım. Olağanüstü halin uzatılması için bir gerekçe yok, inanınız yok; ama, bu hükümet, memleketin hiçbir sorunuyla ilgilenmiyor.
Şimdi, bizim, geçen gün burada bir arkadaşımızın yaptığı gündemdışı konuşmaya Sayın Bayındırlık Bakanı çıktı, Pertek'te 400 metre ve 700 metre uzunluğunda bir köprü yapılması lazım... Yapılsın, ne olacak yani, 40-50 trilyon da oraya gitsin. Oradaki insanlar Türkiye Cumhuriyeti Devletinin vatandaşı değil midir?!
Bakın, Pülümür Dağından Pertek'e, Elazığ'a geçtiğiniz zaman, bu, kuzey ile güneyi birbirine bağlayan bir yol ve 59 kilometre, kısa bir yol. Bu yolu bir an önce yapmak, hem ülkeye tasarruf yönünden çok rahatlık yaratır hem de bu kuzey ile güney arasındaki ulaşımı sağlar. Halbuki, yapılmıyor. Yapılsa... Yok mu devletin parası?.. Devletin parası var da, tabiî, banka patronlarına var, başkalarına yok!
Değerli milletvekilleri, bizim en önemli sorunlarımızdan biri de, Tunceli havalisinin, bu yayla meselesidir. Yayla zamanı geldiği zaman -eskiden Tunceli'nin birçok yaylaları, hatta hepsi kapatılmıştı- insanlarımız Erzurum'a gidiyordu. O insanlar Erzurum'a giderken yollarda ne işkenceler görüyordu, ne haraçlar veriyordu... Gidin görün, bir sorun bakalım; ama, her vesileyle araya giriyorduk. O insanlar, bakın, o Şavaklı kardeşlerimiz, bu memlekete, aşağı yukarı kanı pahasına üretim yapan insanlar. Çoluğunu çocuğunu hayvan sırtına bindiriyor, gidiyor karın altında, karın içinde yaşıyor ve bu memleketin ekonomisine, -işte, bu "Şavak peyniri" dediğimiz Erzincan peynirinin asıl kökeni o- böyle, büyük bir katkıda bulunuyor; ama, bu insanlara, analarından emdiği sütü burnundan getiriyoruz. Efendim, her kaymakam başlı başına bir kural koyuyor, her vali başlı başına bir kural koyuyor, her kumandan başlı başına bir kural koyuyor; bu insanların yaşamları çekilemez hale geliyor. Şimdi, hükümete rica ediyorum, lütfen, bu yayla meselesini şimdiden halledin ve artık bütün yaylaları da serbest edin; çünkü, artık, aşağı yukarı, uzun senelerden beri burada bir silah atılmadı. Atılabilir değerli milletvekilleri; yani, silah atıldı diye bütün bir memleketi bir terör alanına mı çevireceğiz veyahut da bir olağanüstü hale mi çevireceğiz?! Bunların üzerinde durmak lazım.
Yine, en önemli şeylerinden birisi, maalesef, bu hükümet zamanında da, hâlâ, memurlarımız hakkında, olağanüstü halin verdiği yetkiye istinaden sürgün politikası uygulanıyor. Daha geçen gün 10 öğretmen sürgün edildi.
Değerli milletvekilleri, bölgedeki şahıslara, ilgili amirlere soruyorum, efendim, gizli diyorlar; gizli ajan mı koyduk diyor, gizli gözetleyici mi... Şimdi, artık gizli polis olur mu?! Sen, bir hukuk devletinde, eğer hakikaten bu kişilerin bir suçu varsa, tebliğ et kendisine -Türkiye bir hukuk devletidir- insanlar gitsin, eğer hakikaten öyle bir suçu varsa tespit etsin. Yok efendim "gizli görevli gönderdik, bunlar suçlu..."
Yine duyduğumuza göre, Tunceli'de 20-25 kamu görevlisi hakkında yine böyle gizli görevli göndermişler, sürgün edecekler. Artık, bu sürgün politikasından vazgeçsin bu hükümet. Yani, birisinin suçu varsa, devlet memuriyetinde kullanmayın efendim. Siz orada, küçük bir yerde, 20 memuru, 30 memuru sorgusuz sualsiz başka yerlere sürgün ettiğiniz zaman, bu defa arkasından belirli insanlar çıkıyor, yürüyüş yapıyor, vay sen yürüyüş yaptın diye içeriye birçok insan alınıyor; dolayısıyla, burada hayat yaşanılmaz hale geliyor.
Biraz önce de söyledi Sayın Kozakçıoğlu; köye dönüş projesinin kendisi var, adı var, fakat uygulaması yok. Söylesin bugün hükümet, köye dönüş projesi için Tunceli'de ne yapmıştır arkadaşlar; hiçbir şey yapmamıştır. Sadece çıkıyorlar milleti kandırıyorlar. Yapmıyorsanız, bari insanları kandırmayın, kandırmayın... Türkiye Cumhuriyeti Devletinin bakanlarına ve Başbakanına yakışmaz. Köye dönüş projesi... Hangi yatırımı yaptınız, nereye bir yatırım yaptınız, hangi işsizliği halletmek için bir çözüm getirdiniz; hiçbir şey yok. Hep kendileri söylüyorlar, kendi kendilerini, değerli milletvekilleri, tatmin ediyorlar.
Gerçekten, İlimiz, onbeş senedir olağanüstü hal ve aşağı yukarı 1978'den beri de sıkıyönetimin ezici baskısı altında yaşayan bir yerdir. Genç, maalesef, Tunceli'de kalmamıştır; çünkü, orada, gençlerin yaşama imkânı kalmamıştır. Eğer, bu hükümet, hakikaten bölücü değilse, Doğu ve Güneydoğu Anadolu hakkında, düşman gözle o insanlara bakmıyorsa, lütfen, orada bir yatırım yapın.
Değerli milletvekilleri, şimdi, Tunceli ve Diyarbakır'daki otobüs firmalarına asker taşıtılmıyor. Niye kardeşim, bu, Tunceli ve Diyarbakır'daki otobüs işletmeciliği yapan insanlar Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı değil midir?!
Daha düne kadar askerler çarşıya bırakılmıyordu. Mademki askerlerimiz, kendi kardeşlerimiz, evlatlarımız o bölgede görev yapıyor, niye çarşıya gidip de orada halkla alışveriş yapılmasın! Olabilir, bir iki olay olabilir.
Bakın, hep, inisiyatifi askere bırakıyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
KAMER GENÇ (Devamla) - Lütfen, bu hükümet, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin sivil otoritesi olduğu gerçeğini kendisine kanıtlamalıdır.
Efendim, Millî Güvenlik Kurulu, gelir, tartışır "olağanüstü hali uzatalım" diyebilir; ama, lütfen, siz hükümetsiniz, buna deyin ki, yahu, bir şartlarını arayın.
Arkadaşlar, Sayın Meclis, bakın, Türkiye Büyük Millet Meclisiyiz; bir tavır koyalım, şu olağanüstü hali kaldıralım. Kıyamet kopmaz! Dolayısıyla, Türkiye Büyük Millet Meclisi de çok onurlu bir karar almış olur.
Bakın, İçişleri Bakanınız, çıkıp da burada, bunun uzatılması için bir gerekçe söyledi mi?.. Eğer, korkuyorsa, korkmasın canım, çıksın konuşsun burada, Meclisin karşısında. Aydın Doğan burada yok canım! Aydın Doğan'ın televizyonu karşısında korkar, özür diler, miler; ama, çıksın, burada konuşsun; niye olağanüstü hali uzatıyorsa, bize bir gerekçe göstersin.
Değerli milletvekilleri, bakın, bu İlimizde olağanüstü hali uzattığımıza göre, orası için özel bir yatırım, özel bir proje getirelim, ekonomik bir fayda sağlayalım o bölgedeki insanlara. Bakın, inanmanızı istiyorum; bugün, gerek Pertek gerek Hozat gerek Çemişkezek...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
KAMER GENÇ (Devamla) - Efendim, biraz önce arkadaşınız 4 dakika fazla konuştu.
BAŞKAN - Siz de 1 dakika daha konuşun efendim; buyurun.
KAMER GENÇ (Devamla) - Ama, biz de kendi memleketimizin sorunlarını dile getiriyoruz; yani, herhalde, burada, fuzuli şeyler anlatmıyoruz.
Sayın milletvekilleri, bakın, şimdi, bu ilçelerimizde feribot çalışıyor. Bu feribotlar belediyenin imkânlarıyla çalışıyor. Feribot işletmek belediyenin görevi değil; devletin görevi. Devletin güvenlik kuvvetleri bu feribotları kullanıyor, para vermiyor. Öğleden sonra saat 15.00'te, 16.00'da veya 17.00'de, zaman zaman uygulamalar, bu ilçelerin Elazığ'la, başka illerle irtibatı kesiliyor. Bakın, burada, doktora gidemiyor, hasta olduğu zaman gidemiyor. Buralara bir ferahlık getirelim, iyi bir uygulama getirelim. Madem belediyelere feribot işlettiriyorsanız, o zaman, devletin bütçesinden buraya alın feribotu, işletin. Yani, belediye, zaten para ödemek için kendilerine yeterli bir kaynak bulamıyor.
Tunceli'de, bir tek Pertek'te bir iplik fabrikası var; askerî birlikler orada kalıyor. Canım, askerî birlikler için yeni bir yer yapın. Ne olacak yani. O fabrikada, hiç olmazsa 150 işçi çalışıyordu; onlar da bir iş bulsunlar. Sonra, getirdiler, bunların...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Genç.
KAMER GENÇ (Devamla) - Peki, Sayın Başkan, benim konuşmalarım sizi rahatsız ediyor.
Saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Başbakanlık tezkeresi üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi, Başbakanlık tezkeresini tekrar okutup, oylarınıza sunacağım:
26.3.2001
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 21.11.2000 tarihli ve 707 sayılı Kararı uyarınca Diyarbakır, Hakkâri, Şırnak ve Tunceli İllerinde devam etmekte olan olağanüstü halin, 30.3.2001 günü saat 17.00'den geçerli olmak üzere 4 ay süreyle uzatılmasının Türkiye Büyük Millet Meclisine arzı, Bakanlar Kurulunca 28.2.2001 tarihinde kararlaştırılmıştır.
Gereğinin yapılmasını saygılarımla arz ederim.
Bülent Ecevit
Başbakan
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Başbakanlık tezkeresini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Başbakanlık tezkeresi kabul edilmiştir.
Sayın Hatiboğlu, zabıtları getirttim, inceledim, size de gönderdim; dolayısıyla, burada bir sataşma tespit edemediğim için, zatıâlinize söz veremeyeceğim.
YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan, bir dakikanızı rica edeyim.
BAŞKAN - Buyurun efendim.
YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Bir defa, zabıtlar eksik gelmiş; yani, bu konuşmanın öncesi var, orada sözler var.
BAŞKAN - Efendim, isminiz, sadece, zabıtların bu sayfasında geçiyor.
YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Hayır efendim; izin veriniz... "İşte, Sayın Hatiboğlu'nun dediği, icra takibi noktasına getirilen Türk çiftçisinin sıkıntıda olduğunu kabul ediyorum. Bunu, hükümetimiz de kabul ediyor ve bugün, tabiî, siz, basını takip etmediğiniz için, haberleri izlemediğiniz için, yalnız özele bakıyorsunuz, sübjektif meseleye bakıyorsunuz; acaba, partimizin du-rumu ne olacak, başımız ne olacak, sonumuz ne olacak, siz bununla meşgulsünüz..."
BAŞKAN - Peki efendim, mesele anlaşıldı. Ben, burada bir sataşma tespit edemedim.
Teşekkür ediyorum Sayın Hatiboğlu.
YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan, doğrudur, Sayın Köse'nin bana sataşması olmadığını ifade buyuruyorsunuz; bu tavrınızla, siz, Tüzüğe sataştınız. Zabıtlara geçsin diye ifade ediyorum. (FP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Peki efendim.
Alınan karar gereğince, gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmına geçiyoruz.
Doğru Yol Partisi Grubu Adına Grup Başkanvekilleri Sakarya Milletvekili Nevzat Ercan, Aydın Milletvekili Ali Rıza Gönül ve İçel Milletvekili Turhan Güven'in, ekonomiyi IMF'nin hatalı reçetelerine teslim ederek kötü yönetim sergilediği ve ekonomik çöküşe yol açtığı iddiasıyla Başbakan Bülent Ecevit hakkındaki (11/10) esas numaralı gensoru önergesinin gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmelere başlıyoruz.
V.- GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE
MECLİS ARAŞTIRMASI
A) GÖRÜŞMELER
1.- Doğru Yol Partisi Grubu adına Grup Başkanvekilleri Sakarya Milletvekili Nevzat Ercan, Aydın Milletvekili Ali Rıza Gönül ve İçel Milletvekili Turhan Güven'in, ekonomiyi IMF'nin hatalı reçetelerine teslim ederek kötü yönetim sergilediği ve ekonomik çöküşe yol açtığı iddiasıyla Başbakan Bülent Ecevit hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/10)
BAŞKAN - Hükümet?.. Yerinde.
Önerge, daha önce okunmuş olduğu için tekrar okutmuyorum.
Sayın milletvekilleri, Anayasamızın 99 uncu maddesine göre, bu görüşmede, önerge sahiplerinden bir üyeye, siyasî parti grupları adına da birer milletvekiline ve Bakanlar Kurulu adına Başbakan veya bir bakana söz verilecektir.
Konuşma süreleri, önerge sahibi için 10 dakika, gruplar ve hükümet için de 20'şer dakikadır.
Sayın milletvekilleri, ilk söz, önerge sahipleri adına, İstanbul Milletvekili ve Doğru Yol Partisi Genel Başkanı Sayın Çiller'e aittir. Aynı zamanda Grubu adına da Sayın Çiller konuşacağı için, her iki süreyi birleştirmek suretiyle, 30 dakikayı Sayın Çiller kullanacaklar.
Buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)
DYP GRUBU ADINA TANSU ÇİLLER (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri ve bizleri televizyonları başlarında izleyen sevgili vatandaşlarım; hepinizi, sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (DYP sıralarından alkışlar)
Ülkemiz, cumhuriyet tarihinin belki de en ağır bunalımlarından birini yaşamaktadır. Son krizin açtığı hasarın boyutları henüz tam olarak bilinmiyor. Sistem, bir bütün olarak bitkisel hayata sokulmuştur. Sistemdeki bu ağır bunalım halinin, değişik alanlarda krizlerini görüyoruz. Zaman zaman dışpolitikada, zaman zaman ekonomide, zaman zaman, âdeta, toplumsal uzlaşmayı bozabilecek raddedeki halk hareketlerinde bunu görüyoruz.
Kafkaslarla ilişkilerimiz, aşağı yukarı, askıya alınmış; Avrupa Birliğinden dışlanmışız ve görülüyor ki, Türkiye kuşatılıyor. Ermeni soykırımı iddiaları her taraftan yükseliyor ve böyle bir ortamda, son olarak, Nova'dan Türkiye'ye, Boğazlara gelecek olan petrolün, Kazak petrolünün bütün İstanbul'u tehdit altına alacağı gün, birkaç ay gibi kısa bir süre sonra karşımıza çıkacak ve yine, toplumsal yaşantımızda polis yürüyor; esnaf, cumhuriyet tarihinde ilk kez yürüyor ve esnafımız, çiftçimiz perişan. Bir toplumsal barışın tehdit altında olduğu ortamı yaşıyoruz.
Ekonomide ise, 1997'de gelen iktidar, Sayın Ecevit, Sayın Yılmaz ve bu suskun ortak modeli, 1998'de ilk krizi, sonra 1999'da yeniden krizi, sonra 2000'de yeniden krizi, sonra 2001 yılında yeniden krizi Türkiye'ye ardı ardına yaşatıyor. Millet bakıyor; acaba, kim, ne yapacak? Kim, gidecek, bu ülkenin onurunu, haysiyetini, tarihini, yurt dışında müdafaa edecek? Milletin kişilik hakları yok edilmiş, insanlık onuruyla oynanıyor; acaba, kim, halkın içine çıkacak ve bunun hesabını verecek? Millet bekliyor. Ekonomi, son üç ayda iki defa üst üste duvara toslamış, toslatılmış; acaba, kim, bu işin içinden çıkacak? Acaba, Başbakanlık konutu ile Or-An şehri arasına sıkışmış bir Başbakan mı bunu yapacak? (DYP sıralarından alkışlar) Bugün, bütün Türkiye'nin her alanında görülen ağır bunalımın gerçek sebebi, ne iktisadidir ne sosyaldir ne de dışpolitikadan kaynaklanmaktadır. Bu bunalımın esas nedeni siyasîdir; çünkü, ciddî bir iktidar boşluğuyla Türkiye karşı karşıya.
MAHMUT ERDİR (Eskişehir) - Seni mi getirecekler?!
TANSU ÇİLLER (Devamla) - Peki, böyle olunca, bütün Türkiye'nin bildiği gibi, Başbakanlık makamı ve koltuğu aşağı yukarı boş olduğu zaman kim el koyacak bu meselelere?! Ee, o zaman, bir memur gidecek, öbür memur gelecek; Cottarelli gidecek, bir başkası tayin edilecek veya ettirilecek! (DYP sıralarından alkışlar)
Peki, onca zamanki ödenen bedelleri, bu milletin açlığını... Biliyor musunuz ki, TÜBİTAK, son verilerinde -gelir dağılımı üzerinde- 200 milyonun altında kazanan bizim insanımızın nüfusunun yüzde kaçı olduğunu ilan etti; yüzde 90'ı hayatî harcamalarını yapamıyor, temel ihtiyaçlarını karşılayamıyor. Millet bu durumda. Okuyoruz, anneler, evlatlarını başka ailelere vermenin acısını hissediyor, yaşıyor. Babaların intihar ettiğini okuyoruz. Bunun kim hesabını verecek?.. Eh, o hesabı da Merkez Bankası Başkanı veriversin!.. Veriversin!.. (DYP sıralarından alkışlar) Hazine Müsteşarı versin!.. Bu milletin üzerindeki krizden daha ağır bir yük vardır; o yük de, bu enkazın, şu hükümetin, enkazın ta kendisidir. (DYP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)
Peki, böyle bir durumda ne olacak? Böyle bir durumda Sayın Başbakan neyi bekler? Peki, Sayın Başbakan yok da acaba Sayın Başbakan Yardımcıları var mıdır? İki defa toslamış ekonomide plan hazırlanacak Türkiye için. Planlama kime bağlı; Sayın Bahçeli'ye bağlı. Ne bekliyor Sayın Bahçeli, ekonomideki yeni bir planı açıklamak için; bir başkasının tayin edilmesini mi?! Peki, diğer ortak nerede; o, muhalefet yapıyor zaten; o, kendi içinde muhalefet yapıyor. (DYP sıralarından alkışlar)
Peki, ne olacak; ekonomide bir program hazırlanacak. Bunca bakan arasında ekonomiden anlayan birisi yok mu, yok mu bir tane?! (DYP sıralarından "Yok!.. Yok!.." sesleri) Yok ki, tayin ediliyor.
Peki, soruyorum: Şurada 350 milletvekilisiniz; aranızdan bir kişi yok mu şu ekonomiden anlayan, gelip de orada düzeltecek?! (DYP sıralarından alkışlar) Yok mu?! Yoksa, necisiniz siz, necisiniz?! Ne yapıyorsunuz orada, o milletin koltuğunda ne yapıyorsunuz?!. Ne yapıyorsunuz?!.
M. ZEKİ SEZER (Ankara) - Onu millet verdi herhalde, siz vermediniz...
TANSU ÇİLLER (Devamla) - Şimdi, böyle bir durumda, Sayın Başbakan ayrılmazmış, gitmezmiş. Niye; tarih önünde hesap veremezmiş, millet önünde hesap veremezmiş.
Sayın Başbakan hesap mı vermek istiyorlar; ilkönce, o tahrip ettikleri demokrasinin hesabını versinler, o kurulan havuzların, o ara dönemlerin, o kurulan teknokrat hükümetlerin ilkönce hesabını versinler tarih önünde. (DYP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)
Hesap mı vereceksiniz; ilkönce, hesap verecekse Sayın Başbakan, murakıp raporlarına rağmen içi boşaltılan o bankaların hesabını versin millet önünde. (DYP sıralarından alkışlar) 10,5 milyar dolarların versin ilkönce hesabını...
M. ZEKİ SEZER (Ankara) - İstanbul Bankası...
TANSU ÇİLLER (Devamla) - Hesap mı vereceksiniz; ilkönce, örtbas ettiğiniz o Enerji Bakanlığındaki yolsuzlukların hesabını verin, hep birlikte verin. Davos'ta önünüze konulan o bütün raporların hesabını verin ilkönce.
Hesap mı vereceksiniz; ilkönce, tahrip ettiğiniz o barışın, ülkenin toplumsal barışının, aç bıraktığınız milletin hesabını verin. İlkönce onun hesabını verin. (DYP sıralarından alkışlar)
Giderse ne olurmuş; bunalım olurmuş!.. Sayın Ecevit giderse bunalım olurmuş!.. Buradan ilan ediyorum, yakın tarihimize bakılsın, görülsün; Sayın Ecevit'in tarihteki her iktidarı bir bunalım vakasıdır. (DYP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)
Ayrıca, görülüyor ki, sadece o kadar değil; yakın tarihimizde bakanları yolsuzluktan yargılanıp hapse atılan yegâne Başbakan da, yine, Sayın Ecevit'tir. (DYP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)
Şimdi, bunalım bitsin mi istiyorsunuz Sayın Ecevit; yapacağınız şey çok kolay: Gelin, şu milletin önünde özür dileyin ve çekilin, demokrasinin önünü açın.
M. ZEKİ SEZER (Ankara) - Ona siz değil, millet karar verir...
TANSU ÇİLLER (Devamla) - Tarih önünde sizi aklayabilecek yegâne yol odur, yegâne yol odur... (DYP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)
MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) - İstanbul Bankasının hesabını verin...
TANSU ÇİLLER (Devamla) - Şimdi, IMF kötü oldu, öyle mi?.. Şimdi, IMF artık kötü oldu, öyle mi?.. Hani nerede o müstehzi yüzler?.. Ta, 98 Aralık ayında buraya gelip söylediğimiz zaman, bunlar tablita programıdır, 12 ülkede aşağı yukarı sıkça konuşulan uygulaması vardır, bunu uygulayanlar çok ciddî sıkıntıya girmiştir dediğimiz zaman, o müstehzi yüzler nerede şimdi?! Hani yüzde 10'lara düşecekti?! Hani üç ayda düzlüğe çıkaracaktınız?! IMF kötü, öyle mi?.. Bu millet, sizi mi seçti; yoksa, IMF'yi mi seçti?! (DYP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Eğer kötüydüyse, niye götürdünüz oraya; niye götürdünüz?!
Şimdi, ne dediysek, doğru çıktı. Bakın, biz, yirmibeş yıllık bir akademik hocalık ve onbir yıllık da... (DSP sıralarından "Oo!.." sesleri) Onbir yıllık da... (DSP sıralarından "Oo!.." sesleri) Evet, evet... Evet, evet... (DSP sıralarından "Oo!.." sesleri) Bugün daha, geçenlerde... (DSP sıralarından "Oo!.. sesleri) Sizin... Sizin...
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen, hatibe müdahale etmeyin efendim.
Buyurun efendim, siz devam edin.
TANSU ÇİLLER (Devamla) - Bu milletin sesini duymaya alışın. Bu Meclisi devreden çıkardınız, demokrasiyi devreden çıkardınız. İstediğiniz, sandıksız demokrasi; ama, ne yaparsanız yapın, tarih bütün bu yanlışları yazıyor. Hani, geldiniz dediniz ki: "Bu IMF programını uygulayacağız, üç ayda düzlüğe çıkacağız." Ne dediysek doğru çıktı. Dediniz ki: "2,8 milyar dolar dış açık olacak." (DSP sıralarından "1994'ü unutma" sesleri) Oraya da geleceğim... Oraya da geleceğim...
Dediler ki: "1999'un aralık ayı, 2,8 milyar dolar cari işlemler açığı olacak." Dedik ki, olmaz. Ne olur? Dedik ki, 10 milyar dolar olur; haklı çıktık yine. 9,7 milyar dolar olarak ilan ettiniz birkaç hafta önce. Dediniz ki: "Biz, büyümeyi artıracağız, ihracat iyi gidecek, ticarî açık sadece 14 milyar dolar olacak." Açın bakın, internette de hepsi var, Meclis konuşmalarımız var. 14 milyar dolar olmaz -daha o zaman söylüyoruz- 24-25 milyar dolar olur dedik; 27 milyar dolar oldu. Yine, haklı çıktık. Dedik ki, ilk önce, düşer bu enflasyon, faiz de düşer gibi olur, yüzde 40'lara düşürdük zannedersiniz; ama, arkasından, banka kesimi çöker; arkasından, çok ciddî bir devalüasyon gelir. Onsekiz aya varmaz gelir bunlar. Arkasından, bir enflasyon dalgası gelir. Bütün bunlara dikkat edin ve milleti fakirleştirirsiniz dedik. Dediğimiz her şey doğru çıktı; ama, her şey. Şimdi ne olacak? Şimdi ne olacak söyleyeyim: Bir derviş gelecek, sihirli değneğini dokunuverecek ve her şey iyileşecek. Bir mucize daha olacak, ondan sonra da, Sayın Bahçeli konuşmaya başlayacak. (DYP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)
Şimdi, efendim, kendi dönemlerinde Sayın Bahçeli'nin -iki yıllık dönemmiş- hiç tahribat yapmamışlar, onlar yeniymişler!.. Sayın Bahçeli, tayin ettiriliyor insanlar, Planlama sizde,niye bir plan koyamıyorsunuz önümüze, şu milletin önüne?!
Dışticaret çökmüş... 9,7 milyar dolar... Cumhuriyetin, en yüksek rakamı. Dışticaret Müsteşarlığı sizde Sayın Bahçeli, niye milletin önüne çıkıp bir şey koyamıyorsunuz?!
İki yıldır çiftçi tahrip oldu. Size bağlı Tarım Bakanlığı Sayın Bahçeli, ne diyeceksiniz milletin önüne çıkıp çiftçi için; ben kendi elimle sizi tasfiye ediyorum mu diyeceksiniz, ne diyeceksiniz?! (DYP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)
Sanayi Bakanlığı size bağlı, bugün, esnafa gidin bir bakın, gidin Bakırcılar Çarşısına bir bakın, insanların ne halde olduğunu görün; bir tek kamyon çıkmıyor, Anadolu'ya gitmiyor; günde 70 kamyon çıkarmış. Orası tekstilin göbeği, orası dericiliğin göbeği, oradan Anadolu'ya gidiyor; alan yok, gidenin de karşılığı gelmiyor. Size bağlı küçük ve orta ölçekli işletmeler, size bağlı esnaf; Sayın Bahçeli, neredesiniz siz?! Neyin hesabını vereceksiniz?! (DYP sıralarından alkışlar)
Efendim, eğer, buradan ayrılırsaymış, ihanetmiş. Siz, ihanetin hesabını mı vereceksiniz?.. Verin ilkönce, şu cezasını veririz dediğiniz teröristbaşının... İkinci gün yaparız dediğinizi, Af Yasasının 1 inci maddesiyle infaz edilemez hale getirdiniz. İhanetin hesabını mı vereceksiniz; milletin önüne çıkıp onun hesabını verin ilkönce, verin onun hesabını...
O yolsuzlukların hesabını verin. Burada, kendiniz korudunuz; o Enerji Bakanlığındaki Dünya Bankası raporlarını biz getirdik. Sayın Bahçeli, Davos'ta, sizin iktidarınızın önüne Türkiye'nin yolsuzluk şampiyonluğuna dair uluslararası rapor konuldu. Orada tarih neydi biliyor musunuz; 1999 ve 2000 yılları; sizin yıllarınız Sayın Bahçeli, gitmeyin geriye.
Siz, eğer, ihanetin hesabını verecekseniz, ilkönce, şu çiftçinin yoksulluğunun, esnafın yoksulluğunun, aç bıraktığınız insan kitlelerinin hesabını verin.
Şimdi, böyle bir ortamda, Sayın Yılmaz açıklıyor, diğer Başbakan Yardımcısı açıklıyor, diyor ki: "Efendim, dışarıdan birileri tayin ettirildi; ama, bizim bir büyük fedakârlık anlayışıyla bunu kabul etmemiz gerekti." Şimdi, atanmışlığı kabul eden, cumhuriyet tarihimizdeki yegâne seçilerek o koltuğu içine sindirebilmiş bir başbakan, elbette, demokrasinin ne anlama geldiğini anlamayabilir, demokrasiden fedakârlık yapılamayacağını anlamayabilir; ama, orada, çok önemli bir başka şey var; yıllardır, Sayın Yılmaz, şunu söyledi, iftiralarla söyledi, kampanyalarla söyledi, dedi ki: "Ben, çamurun üstünde oturmam." Bugün, cumhuriyet tarihimizin yolsuzluktan düşürülen yegâne başbakanı, çamur içinde. (DYP sıralarından alkışlar) Yapacağı yegâne şey, çıkıp milletten özür dileyip, bir an önce çekilmektir, demokrasinin önünü açmaktır.
Şimdi, burada sordunuz, hemen söyleyelim: "Ee Çiller, biraz da 5 Nisandan bahset." Öyle değil mi, sordunuz değil mi?.. Ama, ne kadar iyi ettiniz... Ne kadar iyi ettiniz... (DSP sıralarından gürültüler) Şimdi, bir dinleyin bakalım... Şimdi, bir dinleyin bakalım... (DSP sıralarından gürültüler)
SAĞLIK BAKANI OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) - İstanbul Bankasını söyle!
TANSU ÇİLLER (Devamla) - Biz, sizin gibi, öyle, gelip, yıllarca başbakanlıktan sonra, 1998 krizi, 1999 krizi, 2000 krizi, 2001 krizini çıkarmadık. Biz, birkaç aylık başbakanlığımız döneminde bir defa fedakârlık istedik. Ekonomi ise -tarih önünde tescilli- çökmüştü. Nasıl?.. 1990 yılı başında, Sayın Yılmaz değil miydi, 1990'ların başında, tek başına ANAP iktidardayken -450 milletvekili vardı o zaman- çoğunluğa sahipken "ben bu ekonomiyi, öyle birbuçuk iki yılda düzeltemem" deyip -tek başıma iktidarım, düşünün, nimeti düşünün, tek başına iktidar- milletin önüne çıkıp "bu ekonomi fena krizde" deyip, seçimlere gidip kaçan Sayın Yılmaz değil miydi?! (DYP sıralarından alkışlar) İşte, o bıraktığı, o bıraktığı, o bıraktığı var ya; o bıraktığı, kaçıp bıraktığı krizi, biz kucağımızda bulduk ve de...
MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) - Vay be!..
TANSU ÇİLLER (Devamla) - Tescilli, gidip açıp bakın. Daha bilmiyorsanız, onu bilin bari, onu öğrenin bari.
Şimdi bakın, rakamlara bakın: Yüzde 150 enflasyon, bir yıl içinde yüzde 65'e düşmüş; Devlet İstatistik Enstitüsü rakamları. Bari, onlara açıp bakın. Bir yıl fedakârlık istedik. Eksi 6,5 milyar dolar cari işlemler açığı, bir yılda 2 milyar dolardan fazla verdi. Bizim 3 milyara düşmüş rezervlerimiz, 16 milyar dolara çıktı bir yılda. 15-16 milyar dolarlarda olan ihracat, birbuçuk yıl sonra 22 milyar dolardı. Açın, öğrenin... Açın, bakın... Açın... Ve bütün bunlarla beraber, Türkiye, o zaman terör mücadelesini yapıyordu. Büyüme eksi 5'ten artı 8'e, OECD birinciliğine çıktı. Birbuçuk yıl içinde olan rakamlar bunlar. Terör mücadelesinden en ufak bir ödün vermedik. Bütün kaynakları seferber ettik. Doğu ve güneydoğuya gidilmiyordu, partiler kapalıydı. Oraya demokrasiyi getirdik. (DSP sıralarından "Oo!.." sesleri) Orada, partiler yoktu, basın yoktu. Partiler ve basının olmadığı bir yerde, demokrasi olur mu?! Bari, onu öğrenin demokrasi adına, onu öğrenin bari... Bari onu öğrenin... (DYP sıralarından alkışlar)
YÜCEL ERDENER (İstanbul) - Biz hepsini biliyoruz... Hakaret etme...
TANSU ÇİLLER (Devamla) - Sonra ne oldu: Sonra, netice itibariyle, Türkiye, gümrük birliğine girdi, Türk cumhuriyetlerine yardım etti; gümrük birliğine girip çöker dedikleri ekonomi, üç yıl üst üste yüzde 8 büyüdü. Daha da önemlisi, beğenirsiniz beğenmezsiniz, demokrasinin gereği oldu; milletin önüne gittik. Sayın Baykal erken seçim istedi, o zaman CHP-SHP koalisyonu vardı. Gittik milletin önüne, hesabını verdik seçilmişler olarak. Bırakın bu sandıksız demokrasiyi, gidin hesap verin, gidin... Merkez Bankasına atmayın, millete hesap verin birazcık. (DYP sıralarından alkışlar)
Şimdi, ne varmış?! Şimdi, efendim, acil önlemleri almışlar. Acil önlemler diye, içinde bir tane yeni, aklı başında, parlak bir fikir yok. Neymiş: Efendim, Türk Hava Yollarını satacaklarmış; şeker fabrikalarını özelleştireceklermiş; Telekomu özelleştireceklermiş. Aklınız sekiz yıl sonra mı geldi?! (DYP sıralarından alkışlar) O Telekom için 40 milyar dolar verilirken...
MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Yüzünüzü o tarafa dönün lütfen.
TANSU ÇİLLER (Devamla) - Ama -Sayın Ecevit orada- Sayın Ecevit, Sayın Yılmaz beraberce Anayasa Mahkemesine götürdüler; Türkiye'nin, 40 milyar dolarlık değeri olan Telekomunun satışını Anayasa Mahkemesinde iptal ettirdiler. O zaman daha 20 milyar dolar değil içborçlar. Şimdi, sekiz yıl sonra, artık satılabilecek hali yok; değeri 3,5 milyar dolar var mı, yok mu belli değil. Nihayet, kurtuluş reçetesi olarak, bizim sekiz yıl önce getirdiğimiz sizin engellediğiniz projeyi mi getiriyorsunuz getire getire?! Bu mu?!.
Ondan sonra, başka ne yapacaklarmış: Ziraat Bankası ile Emlak Bankasını birleştireceklermiş; güzel. Peki, sonra ne yapacaksınız; çiftçiyi ve esnafı, onları, ne yapacaksınız; onları da kamyonlara doldurup, ne yapacaksınız, varoşlara mı yollayacaksınız?! Ne yapacaksınız onları?
Peki, sonra, başka ne olacak; zamlar... Canım, bu zamları yapmak için, sizin, öyle, Amerika'dan falan birilerini getirmeye ihtiyacınız yok; yani, evvelallah, yıllardır o işi yapıyorsunuz, millet cinnet getirecek, cinnet!.. Şu hale bakın allahaşkına, şu hale bakın!.. Neresinden başlayacağımı bilemiyorum. Otoyol geçiş ücretine yüzde 25 -bu, daha kriz öncesi; ama, son iki ayı okuyorum- boğaz köprüsüne yüzde 50 -bunlar artış oranları- külçe alüminyuma, telefona, elektriğe bir daha, bir daha... Uçak iç hat biletlerine yüzde 10; demir-çeliğe bir daha, bir daha... İçki, sigara, akaryakıta bir daha, bir daha... Tüpgaza, bir daha, bir daha... Telefon konuşmalarına yüzde 20, bir daha... Taşkömürü, kâğıt ürünleri, demir-çeliğe yüzde 19,9, arkasından bir daha... Ekmek fiyatlarına yüzde 20; elektrik fiyatlarına bir daha, bir daha, bir daha... Bunlar iki aylık... (DYP sıralarından alkışlar) Tüpgaz, otogaza bir daha... Kuru çay, akaryakıt... (DYP sıralarından alkışlar) Bunlar için mi birilerini getirdiniz siz?! Buna gerek yok.
Peki, başka ne getirdiniz bu acil önlemlerde?! Efendim, ayın 21'inde 3,9 milyar dolarlık bir ödeme, itfa var. Ne yapacaklarmış?! Şok!.. Şok yapacaklar faizlerde!.. Bu kaçıncı şok belli değil!.. Canım, bunun için de öyle, Amerika'lardan adam getirmeye gerek yok; siz, Hazinede herhangi bir genel müdür yardımcısına bunu zaten yaptırırsınız. Bu mu sizin acil önlemleriniz beyler?! Bu mu?!
Şimdi, ben size bir durumu anlatayım; sizin farkında olduğunuzu zannetmiyorum; çünkü, Sayın Başbakan, bu son krizden sonra çıktı "yüzde 30 enflasyon, büyüme olacak" dedi. İyi mi?! Yani, vahim durum bu aslında; farkında değilsiniz ne olduğunun.
Bakın, Türkiye'nin, yabancıların elinde 40 milyar dolarlık, sattığınız ve değeri yok olmuş kâğıdı var. Türk banka sisteminin elinde 25 milyar dolarlık, yüzde 38'lere kadar varan faizlerle getiri olarak aldıkları, bugün değeri olmayan kâğıt var. Bugün, Türkiye, bir yılda 25 milyar dolar -ödemeler dengesinde- dışborç ödeyecek. 6,5 milyar dolar, hemen ama hemen yenilenmesi gerekli olan döviz borcu var banka kesiminin.
Bunun ötesinde, sadece, 25 milyar dolar açık var; yani, açık pozisyonu var. Yani, hani, o, takip etmedikleri, ahbabımdı, kardeşimdi, bana milletvekili transferi yapandı dedikleri var ya, onun için takip etmedikleri... Onun yükünü, siz, 10,5 milyar dolar diyorsunuz; Standart and Poors 40 milyar dolar diyor. Üstelik, onların hepsini de alacağınız 10,5 milyar dolardan garantilediniz. Bütün bu bankaların aldığı dışborçları biz ödeyeceğiz; yani, bu zavallı millet ödeyecek, çiftçi ödeyecek, esnaf ödeyecek diye garantiye bağladınız, bunlardan haberiniz var mı?! Sadece kamu kesiminde 60 milyar dolarlık açık var; 57,4 milyarlık dışborcu var kamu kesiminin. Bu yıl içerisinde, Hazine tarafından, dönmesi lazım gelen 34 katrilyon var; 3,9'u bitti; o, 3,9'u, üç ay sonra, haziranda nasıl ödeyeceksiniz? 5 artı ile getirdiği yükle birlikte 8 oldu; 5 idi, 8 oldu. Ne yapacaksınız siz? Nisanda hiçbir şey yok, temmuzda, eğer bu şok faizle üç ay daha atarsanız giderek büyüyor; önünüzde ne olduğunu biliyor musunuz?
Şimdi, bununla, neymiş efendim; kamu bankalarına 17 katrilyonluk kâğıt vereceklermiş. Bunun anlamının ne olduğunu biliyor musunuz, nedir bu?.. Bu kâğıdı Merkez Bankasına göndereceksiniz...
MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) - Oraya bak, oraya!..
TANSU ÇİLLER (Devamla) - Hayır, ben size bakıyorum; çünkü, bunları yapan sizsiniz... Sizsiniz bunları yapan... (DYP sıralarından alkışlar, DSP sıralarından gürültüler)
MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Sayın Başkan, biz saygımızı bozmuyoruz. Sayın Genel Başkan, konuşmasını Genel Kurula hitaben yapsınlar.
BAŞKAN - Lütfen... Lütfen...
TANSU ÇİLLER (Devamla) - Şimdi, siz, daha 17 katrilyonun ne olduğunu bilmiyorsunuz, söyleyelim. (DSP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Çiller, siz, Genel Kurula hitap etmeye devam ediniz.
TANSU ÇİLLER (Devamla) - Perişansınız, perişan... Perişan ettiniz milleti... Sadece siz değil, milleti perişan ettiniz. (DSP sıralarından gürültüler)
MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Biz saygımızı bozmuyoruz Sayın Genel Başkan, Genel Kurula hitaben konuşun lütfen.
TANSU ÇİLLER (Devamla) - Şimdi bakın... Dinleyin, dinleyin de öğrenin.
BAŞKAN - Sayın Halıcı, lütfen...
TANSU ÇİLLER (Devamla)- 17 katrilyonluk kâğıt basmanın anlamı nedir, biliyor musunuz; bilmezsiniz!.. Yüzde 225 -yazın oraya- enflasyondur. Bir program açıkladınız... Yüzde 225 enflasyondur; 17 katrilyonu basar, geri çekmezseniz eğer, yüzde 225'tir enflasyon.
Bir program açıkladınız, bu programda devalüasyon nedir; yok. Yıl sonunda ne olacak devalüasyon bilinmiyor. 5 nisan kararlarında dövizin fiyatı 42 000 idi "yıl sonu 38 000 lira olacak" dedik, 38 800 lira oldu. Budur... Budur...
MAHMUT ERDİR (Eskişehir) - 11 000 idi...
TANSU ÇİLLER (Devamla) - Faizin ne olacağı belli değil, enflasyon nedir belli değil. Büyüme ne olacak; efendim, eksi 2 olacakmış. Bakın, dinleyin, yazın oraya. Bugün hiç para basmasanız enflasyon yüzde 70'tir. Nasıl Aralık 1999'da söyledim, hepsi çıktı, şimdi söylüyorum, yazın oraya; hiçbir şey yapmasanız yüzde 70'tir enflasyon; hiçbir şey, para basmasalar. Büyüme de eksi 4'tür. Eğer, dalgalı kurlara devam edecekseniz bugünkü kur yüzde 40 civarıdır, belki artacaktır; çünkü, 1 milyon civarındadır kurun değeri bugün; ama, ne olacak, program belli değil. E, şimdi, diyeceksiniz ki, ne yapalım?
Bakın, dinleyin. Şimdi, bir kere bir Ulusal Program hazırladınız, içinde millet yok, ulus yok; içinde her şey var; faiz var, şok faiz var, zam var, borsa var, banka var; ama, millet yok, üretim yok. E, ne olacak; Sayın Derviş gidecek, 6-6,5 milyar dolar IMF'nin verdiği parayı öne çekecek, 5 de ben koyayım üstüne etsin 10, böyle de bir şey yok ya, diyelim, bu, Türkiye'nin en temel ihtiyacını dahi karşılamaz. Ne yapacağız; üretime başlayacağız...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Çiller, mikrofonunuzu açıyorum efendim, lütfen tamamlayın.
TANSU ÇİLLER (Devamla) - Sayın Başkan...
BAŞKAN - Buyurun efendim.
TANSU ÇİLLER (Devamla) - Bu Meclisin devreye sokulduğu ender anları yaşıyoruz ve her defasında Meclis saf dışı. Bugün keşke gensoru olmasaydı da bir genel görüşme yapıyor olsaydık, bundan daha ağır bir bunalım durumunu Türkiye geçirmedi. Bırakın, bir beş on dakika konuşma imkânımız olsun, burada söyleyeceğimiz şeyler herkes için lazım. (DYP sıralarından alkışlar)
RASİM ZAİMOĞLU (Giresun) - Sayın Başkan haklı efendim, 10 dakika daha verin Sayın Başkan.
TANSU ÇİLLER (Devamla) - Şimdi, yapılması gerekli olan şey, ilk önce hemen bir program koyun önünüze...
BAŞKAN - Sayın Çiller, bir dakikanızı rica ediyorum efendim; mikrofonunuzu kapatıyorum ve açıyorum, size de 5 dakika süre veriyorum, lütfen 5 dakika içinde tamamlayın. (DYP sıralarından alkışlar)
TANSU ÇİLLER (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Şimdi, yapılması gerekli olan şey, ilk önce bir program ortaya konulacak; yıl sonunda devalüasyon ne olacak... Liberal bir ekonomi bu narh ekonomisi değil, orada tutacağım değil, yapacağın programa, alacağın kararlara göre nereye gideceğini söyleyeceksin ekonominin dengeleri açısından.
Yıl sonunda cari işlemler açığını ne bekliyorsun, yıl sonunda ticaret açığını ne bekliyorsun... Büyüme ne olacak... Büyüme, öyle eksi 2 falan olmayacak, hiçbir şey yapmasanız eksi 4 bir kere; yani, hiçbir şey yapılmasa bugünkü projeksiyon...
Şimdi, bununla birlikte, mademki, dışarıdan kaynak bulunamıyor -bulunamayacağı aşağı yukarı açık- o zaman yapacağımız şey, kendi üretimimizi seferber etmek. Üretim ne için lazım; enflasyonu düşürmek için arz lazım.
En önemli mesele işsizlik; toplumsal barış gidiyor. Onun için üretim lazım.
İhracat... Dövizi oradan kazanacağız -25-30 milyar dolar- oradan kazanacağımıza göre, ilk önce onun önünü açmak lazım. Ne yapacaksınız; ilk önce, tutun, üretime her imkânı verin.
Tuttunuz, Eximbankın faizlerini yükselttiniz -herhalde cinnet getirmiş olmak lazım- düşürün onu, düşürün... İlk önce ne kaynağınız varsa Eximbanka aktarın, ne kaynağınız varsa.
Hemen arkasından, şu milletin gübresi yok, ne üretecek? (DYP sıralarından alkışlar) Zaten pamuktan vazgeçti. Gübreyi veremeyen bir Tarım Bakanlığı, bir Sanayi Bakanlığı... Ne yapıyorsunuz siz orada Sayın Bahçeli, ne yapıyorsunuz siz orada?! Şimdi, bütün bunlarla ilk önce üretimi kaldırın yukarı. Ondan sonra -son derece önemli gördüğüm şeyleri söylüyorum- -bir malî af lazım. Bu ayın sonunda -ayın 31'inde- faiz ödenecek. Bakın, bu faizleri görüyor musunuz, yüzde 4 700 faiz, yüzde 40'la almış; yüzde 2 000'le, yüzde 3 000'le, yüzde 4 000'le faiz ödeyecek; nasıl ödeyecek bunu? Bunun kararını almak için ne bekliyorsunuz bilmiyorum ki?! Bunu ödeyebilecek im-kânı yok kimsenin.
SSK primleri... "Avrupa Birliği" diyorsunuz. Türkiye'de brüt ücretin SSK primi oranı nedir biliyor musunuz; Türkiye'de bugün itibariyle yüzde 42. Avrupa Birliği ortalaması nedir; yüzde 24. Tuttunuz, o, SSK primini de yüzde 50'ye yakın artırıyorsunuz, yüzde 48; yani, böyle bir şey olması için cinnet getiriyor olması lazım insanın; indirin onları!..
Malî affı hemen çıkarın, çıkarın malî affı; zaten ödeyecek kimse yok, ödeyebilecek kimse yok. Üretimin önünü açın, mesele bu.
Onun ötesinde başka ne yapın; o bankalar var. Fondaki bankaların gecelik nakit ihtiyacı ne kadar biliyor musunuz; 8 milyar dolar, 8 katrilyon. Tasfiye edin onları, hemen tasfiye edin, kapatın ve milletin imkânlarını buraya götürmeyin. Böyle bir ortamda, inanıyorum ki, kısa bir süre içinde, ilk önce kendi içimizden, kendi üretimimizle, kendi özvarlıklarımızla bir noktaya doğru gideceğiz.
Şimdi, esas mesele, Meclisle milleti yeniden bütünleştirebilmek.
Değerli milletvekilleri, millet, Meclisi, kendi Meclisi olarak görmüyor. Bir liderler sultasından bahsediyorlar, beğenirsiniz beğenmezsiniz, bu böyle. Yapılması gerekli olan şey: Götürdük, sayın liderlerin hepsine götürdük, gelin şu Seçim Yasasını değiştirelim, gelin şu Siyasî Partiler Yasasını değiştirelim, bu millete, benim milletvekilim dedirttirecek bir sistemi, tercih sistemini getirelim en azından; gelin şunu yapalım. (DYP sıralarından alkışlar) Bunu millet bekliyor. Aksi takdirde, demokrasi, sandıksız bir demokrasi niteliğini giderek daha yoğun bir biçimde taşımaya başladı. Gelin hep birlikte, bir olalım ve Siyasî Partiler Yasası, Seçim Yasası ve seçim harcamaları...
Bazı partilerin seçim harcamaları kamu vicdanını rahatsız ediyor. Yurt dışından gelen kaynaklar var; bunun üzerine mutlaka parmak basmak lazım ve bununla birlikte, yeniden demokrasiyi işletelim. Demokrasilerde yapamayan gider, yapan gelir; gidin hesabını verin milletin önünde; bir yeni başlangıç yapalım, demokrasinin çarkını yeniden çevirmeye başlayalım ve sandıksız demokrasiye son verelim.
Hepinize saygılarımı sunuyorum. (DYP sıralarından ayakta alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Çiller.
Mikrofonum kapanmıştı; o yüzden size hemen teşekkür edemedim.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI A. MESUT YILMAZ (Rize) - Sayın Başkan...
BAŞKAN - Buyurun Sayın Yılmaz.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI A. MESUT YILMAZ (Rize) - Bana ait olmayan beyanların dile getirilmesi dolayısıyla, sataşmadan ötürü söz istiyorum.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Yılmaz. (ANAP sıralarından alkışlar)
VI.- AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı A. Mesut Yılmaz'ın, İstanbul Milletvekili Tansu Çiller'in DYP Grubu adına yaptığı konuşmasında, kendisine ait olmayan beyanları dile getirmek sure-tiyle şahsına sataşması nedeniyle konuşması
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI A. MESUT YILMAZ (Rize) - Sayın Başkan, biraz önce konuşan Doğru Yol Partisi Genel Başkanı Sayın Çiller'in bana atfen kullandığı birden fazla sayıda hilafı hakikat beyan konusunda Yüce Meclisi bilgilendirmek için söz almış bulunuyorum.
Evvela, son güncel gelişmelerle ilgili olarak, benim, hiçbir platformda, hiçbir basın organına, bizim yurt dışından yapılan bir atamayı kabul ettiğimiz ve bu yolda fedakârlığa katlandığımız şeklinde bir beyanım olmamıştır. Bu beyan, Sayın Çiller'e aittir.
HACI FİLİZ (Kırıkkale) - Gazetelerde yazıyor, gazetelerde...
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI A. MESUT YILMAZ (Devamla) - Bana ait olan beyan şudur: Bu karar, bizim kararımızdır; bizim verdiğimiz, aramızda mutabakatla aldığımız bir karardır. Bu kararı almakla, hükümetimiz, belki bir fedakârlığa katlanmıştır; ama, Sayın Çiller'in ima ettiği gibi, bize dışarıdan empoze edilmiş bir karar söz konusu değildir.
HACI FİLİZ (Kırıkkale) - IMF...
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI A. MESUT YILMAZ (Devamla) - İkinci olarak, 1991 seçimlerinden önce, benim, zamanın Başbakanı olarak, ekonominin çok kötü durumda olduğu, çok ciddî bir istikrar programı uygulanması gereği nedeniyle erken seçime gittiğimiz yolunda bir beyanım da olmamıştır. Benim o tarihte söylediğim şudur: Türk ekonomisi, yaşadığı dönüşüm süreci içerisinde, popülist tedbirleri, bir seçim ekonomisini kaldıramayacak durumdadır. Onun için, bir an önce millete müracaat edilmelidir; kim iktidar olursa, bu dönüşümün gerektirdiği yapısal reformları da içeren ciddî bir programı bir an önce uygulamalıdır."
Bu sözlerimi Sayın Çiller'in anlamasını hiçbir zaman beklemedim, bugün de anlamadığını üzülerek görüyorum. O Sayın Çiller ki, 1994'te bir belediye seçimini bahane ederek, en popülist tedbirleri uygulamış, Türk parasında -değerli milletvekilleri dikkatinizi çekiyorum- yüzde 300 değer kaybına sebep olmuş, cumhuriyet tarihimizin en ağır enflasyonunu ve en büyük küçülme oranını bu millete yaşatmış ve 1991'de bizden ekonomiyi devralırken, hazırladığı UDİDEM Programında, UDİDEM adlı, şimdi hatırlamadığını sandığım programda, milletimize, -bütün verilerini bildiği, bütün rakamlarına hâkim olduğu ekonominin enflasyon oranını 500 günde yüzde 5'e indirmeyi taahhüt etmiş, ekonomiden sorumlu Bakan olarak, Başbakan olarak, Başbakan Yardımcısı olarak görev yaptığı 6 yılın sonunda, 1997 Haziranının sonunda, bize, enflasyon oranını yüzde 80 olarak devretmiştir. (ANAP, DSP ve MHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)
Bugün yaşanan ekonomik sıkıntıların hiçbirisi, Sayın Çiller'in sorumluluk döneminde Türkiye'nin yaşadığı ekonomik sıkıntılardan daha büyük değildir. (DYP sıralarından "Allah, Allah" sesleri, alkışlar[!]
İSMET ATTİLA (Afyon) - Aynaya bakın, aynaya...
MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş) - İnsaf... İnsaf...
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI A. MESUT YILMAZ (Devamla) - Ama, bugün yaşanan sıkıntıların temelinde... Bugün yaşanan sıkıntıların temelinde...
ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Siz varsınız.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI A. MESUT YILMAZ (Devamla) - ...kamu bankalarını bir gizli bütçe gibi, ikinci bir Merkez Bankası gibi kullanan, Ziraat Bankasını, Halk Bankasını, Emlak Bankasını tamamen siyasî amaçlarla istismar eden, 1991'den 1997'ye kadar bu ülkenin yönetim sorumluluğunu taşıyan iktidarlar vardır. Bu sözlerimden kuşku duyanlar, lütfen, 1991 yılındaki kamu açıklarını çıkarsınlar, Anavatan Partisinin devrettiği kamu bankalarının açıklarını çıkarsınlar...
İSMET ATTİLA (Afyon) - Sayın Taha Akyol'a sor.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI A. MESUT YILMAZ (Devamla) - 1997'de, bize, Refah Partisi ile...
NEVZAT ERCAN (Sakarya) - Sayın Bakan, Türkbank...
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI A. MESUT YILMAZ (Devamla) - ...Doğru Yol Partisi koalisyonunun devrettiği ekonominin tablosuyla karşılaştırsınlar. Kamu açıklarını biz ne devretmişiz, ne devralmışız...
ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Açtırdığınız bankalardan bahsedin.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI A. MESUT YILMAZ (Devamla) - ...bugün ne noktadadır bütün bu süreçler...
BAŞKAN - Sayın Gönül, lütfen, müdahale etmeyin efendim, çok rica ediyorum.
İSMET ATTİLA (Afyon) - Osman Ulagay'a sorun.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI A. MESUT YILMAZ (Devamla) - ...bütün bu on yıllık süreç içerisinde en büyük sorumluluk kimindir, hangi hükümetindir, hangi koalisyonundur, hangi siyasînindir; onu, burada, milletin huzurunda, hep birlikte tartışalım. Ama, burada, afakî konuşmalarla, sanki kendisinin bu süreçte hiç sorumluluğu yokmuş gibi, en büyük sorumluluğu taşıdığını unutarak...
HACI FİLİZ (Kırıkkale) - Geç orayı geç...
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI A. MESUT YILMAZ (Devamla) - ... veya millete unutturmaya çalışarak, bugün yaşadığımız ve kendisinin neden olduğu ekonomik sıkıntıları siyaseten istismar etmek, bir siyasî parti liderine yakışmayan bir tutumdur.
Yüce Meclise saygılarımla arz ederim. (ANAP, DSP ve MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Yılmaz.
İSMET ATTİLA (Afyon) - Sayın Taha Akyol'a sorsunlar, Sayın Osman Ulagay Beye sorsunlar.
V. - GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE
MECLİS ARAŞTIRMASI (Devam)
A) GÖRÜŞMELER (Devam)
1.- Doğru Yol Partisi Grubu Adına Grup Başkanvekilleri Sakarya Milletvekili Nevzat Ercan, Aydın Milletvekili Ali Rıza Gönül ve İçel Milletvekili Turhan Güven'in Ekonomiyi IMF'nin Hatalı Reçetelerine Teslim Ederek Kötü Yönetim Sergilediği ve Ekonomik Çöküşe Yol Açtığı İddiasıyla Başbakan Bülent Ecevit Hakkında Gensoru Açılmasına İlişkin Önergesi (11/10) (Devam)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, siyasî parti grupları adına ikinci söz, Fazilet Partisi Grubu adına, Sıvas Milletvekili Sayın Abdüllatif Şener'e aittir.
Buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)
FP GRUBU ADINA ABDÜLLATİF ŞENER (Sıvas) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlarken, Fazilet Partisi Grubu adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sözlerime, biraz önce, Başbakan Yardımcısı Sayın Mesut Yılmaz'ın altını çizdiği bir iki konuyla başlamak istiyorum. Refahyol Hükümetinde Maliye Bakanı olarak bulundum. Şu anda Fazilet Partisindeki pek çok milletvekili arkadaşımız da, o dönemde bakanlık yapmıştır. Haziran 1996'da göreve gelen ve Haziran 1997'de görevi bırakan Refahyol Hükümeti başarılı bir hükümettir ve bu dönemde uygulanan politikalar, işsizi, çiftçiyi, esnafı, memuru, emekliyi, işçiyi sevindiren politikalar olmuştur.
Biraz önce, Sayın Yılmaz, 1997 yılını da ifade etmek suretiyle, kamu açıklarının büyüdüğünü söylemişlerdir ve kendilerinin devrettiği tablonun iyi olduğunu söylemişlerdir; ama, açıp rakamlara baksalardı, ifadelerinin tam tersi gerçektir, onu görürlerdi.
Elimde, 1991 yılından 2000 yılına kadar kamu açıklarının listesi var. 1997 yılı, Refahyolun işbaşında bulunduğu, bütçesini yaptığı yıl. 1991 yılından 2000 yılına kadar, özel şartları hariç, 1995 yılı hariç, kamu açıklarının en düşük olduğu yıldır. (FP sıralarından alkışlar) Biz, Refahyol Hükümeti olarak, size, son oniki yılın en düşük kamu açığını teslim ettik Sayın Yılmaz. Geçen yıl, 1999 yılında ise, kamu açıklarının gayri safî millî hâsılaya oranı yüzde 15,3 olmuştur ki, bu, sizin döneminizdir, DSP'nin iktidar olduğu, MHP'nin iktidar olduğu dönemdir ve cumhuriyet tarihinin en yüksek kamu açığıdır. (FP ve DYP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)
Kamu bankalarının görev zararıyla ilgili ise, yine verdiğim bir soru önergesine, bu kabinede bulunan bir sayın bakanın cevabı vardır. İki kamu bankasının 20 milyar dolar açığı vardır. Bu açıkların nereden kaynaklandığını sordum. Soru önergesi önümdedir ve bu kamu açıklarının ortaya çıkmasında da, Refahyol Hükümetinin dahli yoktur; çünkü, Refahyol Hükümeti olarak, biz, o dönemde, çiftçiyle ilgili ödemeleri de, KOBİ kredilerini de sürekli bütçeden ödedik ve kamu bankalarına yük getirmedik; ama, Refahyolun görevden ayrılmasından sonra, maalesef, Sayın Mesut Yılmaz, Başbakan olarak, Başbakan Yardımcısı olarak, DSP'li ve MHP'li iktidar ortaklarıyla birlikte, kamu bankalarına da büyük görev zararları açmıştır, kamu açıklarını da cumhuriyet tarihinin en yüksek açıkları haline getirmiştir. (FP ve DYP sıralarından alkışlar)
Evet değerli milletvekilleri, bugün bir gensoru görüşmesi yapıyoruz. Bu gensoruyla, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri olarak, Sayın Başbakan ve hükümetine güven duyup duymayacağımızı bir kez daha test edeceğiz. Yaptığımız, yapacağımız konuşmalarla da, bu hükümete niçin güven duyamayacağımızı ifade etmeye çalışacağız ancak, değerli arkadaşlarım, buna ihtiyaç var mı diye sorduğumda, kendi kendime diyorum ki: Hayır, buna ihtiyaç yoktur; çünkü, Sayın Başbakan ve hükümeti, kendisine güven duyulamayacağını, şu ana kadar bin kez ispat etmiştir ve kanıtlamıştır. (FP sıralarından alkışlar)
Evet, bu hükümete güven duyulamaz, DSP'li, MHP'li ve ANAP'lı, Sayın Ecevitli, Sayın Bahçelili ve Sayın Yılmazlı bu hükümete güven duyulamaz; çünkü, bu hükümet, Meclise ne getirdiyse, siz, iktidar milletvekilleri olarak, gece sabahlara kadar mesai yaptınız, bizim hükümetimiz bunu gönderdi dediniz ve Meclisten geçirdiniz, bu hükümetin yanlışlarını da bu Meclisten geçirdiniz; ama, maalesef, şu anda, iktidar milletvekilleri olarak, başınız dik, alnınız açık değildir, sıkılmadan, başınızı önünüze eğmeden vatandaşın karşısına çıkacak durumunuz kalmamıştır. (FP sıralarından alkışlar) Cumhuriyet tarihî boyunca hiçbir hükümet, kendisine destek veren iktidar milletvekillerine böylesine bir işkence çektirmemiştir, işkence altındasınız, hükümetin uyguladığı işkence altındasınız. (FP sıralarından alkışlar) Bu Çin işkencesine daha ne kadar katlanacaksınız; bugün, burada, bunun kararını vermek durumundasınız değerli arkadaşlarım.
MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Senin sataşmalarına da katlanamıyoruz. Lütfen...
ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) - Değerli milletvekilleri, bu kabine, kendisine inanmıyor, kendisine güvenmiyor; siz nasıl güveneceksiniz?! Güvenoyu istiyor. Gensoru, bir anlamda, güvenoyu isteme demektir, güvenoyu ortaya koyması demektir Türkiye Büyük Millet Meclisinin; ama, bu kabinenin kendisine güveni var mı?! 36 tane bakan var, genel başkanlarınız var, başbakan yardımcısı, başbakan olarak kabinede görevliler; ama, ekonomiyi dört ay içerisinde iki kere büyük bir krize soktular; cumhuriyet tarihinin en büyük krizini bu ülkeye yaşattılar; ama, ekonomik sorunları çözmek için, maalesef, içlerinden birine ekonomiyi emanet edemediler. İktidar milletvekilleri olarak sıraları dolduruyorsunuz, Meclisin büyük çoğunluğuna sahipsiniz, 350 milletvekilisiniz; ama, içinizden bir tekini ekonomiyi emanet etmek için kabineye çekmemişlerdir, davet etmemişlerdir, almamışlardır. Bu kabine ve bu sayın genel başkanlar, kendilerine, kabinelerine ve milletvekillerine güvenmiyorlar; siz niçin güveneceksiniz, her gensoruda niçin destek vereceksiniz?! Bunun muhasebesini yapmayı düşünmüyor musunuz? (FP ve DYP sıralarından alkışlar)
Bu hükümete halkın da güveni yok değerli arkadaşlarım, vatandaşın da güveni yok. Mevcut iktidar, demokratik kuralları, teamülleri ve beklentileri altüst etmiştir. Kurulduğu günden beri bu hükümetin önceliğinde halk yoktur, insan yoktur.
18 Nisan seçimlerinden önce, yoksulluk ve sefalet vaat etmediniz. Seçim bölgelerinde, kahvelerde konuştunuz değerli milletvekilleri, meydanlarda konuştunuz. Bu halka, oy aldığınız, size Meclisi açan, sizi Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderen vatandaşlarımıza, halkımıza sefalet vaat etmediniz, yokluk, yoksunluk vaat etmediniz; ama, işbaşına geldiniz, iktidar oldunuz, iki yıldır bu milleti sefalet içerisinde mahvettiniz, perişan ettiniz. İki yıldır, bu mevcut 57 nci; Ecevit Hükümetinin, halka vaat ettikleri içerisinde bir tekini gerçekleştirdiğine dair şu kürsüde söyleyebileceği tek bir söz yoktur. Vatandaşa ne söylemişseniz, iki yıldır tam tersini yapıyorsunuz, tam tersini uyguluyorsunuz. Yapılan tüm kamuoyu yoklamaları da, bu halkın ve vatandaşlarımızın bu hükümete güveninin kalmadığını göstermektedir. Bu iktidarın peşini bırakmak için neyi bekliyorsunuz; köşeyi dönmeyi mi bekliyorsunuz?! Ama, bilesiniz ki, onun ucunda uçurum vardır, sefalet vardır ve yokluk vardır.
MEHMET EMREHAN HALICI (Konya)- Yeni oluşumu mu bekleyelim?!
ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla)- Yolsuzluklarla, bu güzel ülkenin kaynaklarını açıkça yağmalattırıyorsunuz. Yolsuzluklar altında halk yoksullaşmıştır, vatandaşlarımızın beli bükülmüştür. Türkiye'yi yolsuzluk sıralamasında dünya dördüncüsü haline getiren, sizin iktidarınızdır, 57 nci, Ecevit Hükümetidir, DSP, MHP ve ANAP iktidarıdır. (FP sıralarından alkışlar)
Yolsuzluk nedeniyle bu yoksul vatandaşlarımız yüzde 36 fazla vergi ödemektedir. Her yolsuzluğun kaç trilyon, kaç katrilyon çalıp götürdüğünü, basın ve Meclis, tartışmaktan yorulmuştur ve bıkmıştır. Sadece içi boşaltılan bankaların zararı, 15 milyar doların üzerindedir. 2001 yılındaki tüm devlet yatırımlarının 4-5 katı tutarında bir meblağdır bu; tüm personel harcamalarının tamamından daha fazla bir miktarı ifade etmektedir. Lağım patlamış, pislikler sokaklara kadar taşmış, pis kokular her yanı kaplamış, artık üzeri kapatılacak yanı kalmamış ve tam bu ortamda, sanki, hükümet yolsuzluklarla mücadele ediyor gibi nutuklar atmaya çalışıyorsunuz. Hayır, zaptedecek tarafınız, gücünüz kalmamış, her tarafa taşmış; ama, bu hükümetin gayreti var, bu hükümetin çabası var; fakat, bu hükümetin gayret ve çabası, yolsuzlukların, soygunların ve vurgunların kabineye bulaşmasını önlemek içindir. (FP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Gece gündüz gösterdiğiniz gayret ve çaba bundan ibarettir.
Bu yetmezmiş gibi, yolsuzlukları aleniyet kazanmış olanlar arasında bile ayırımcılık yapılmaktadır. Bankanın birinin içini boşaltanlar gözaltına alınıyor, içeri atılıyor; aynı durumdaki bir başkası, Dinç Bilgin, Etibankın içini boşalttığı iddiasıyla malul; ama, karakola bile çağrılmıyor, üstelik, çıkar amaçlı suç örgütü oluşturarak banka kaynaklarını firmalarına aktardığı iddialarına rağmen. Bunun gücü, medya patronu oluşundan mı gelmektedir? Murat Demirel ile Dinç Bilgin'in arasındaki fark nedir? Arkasında hangi etkili isimler vardır? Bu hükümet mi arkasındadır; yoksa bu hükümetin içindeki bazı bakanlar mı arkasındadır? Bunun hesabını vermek zorundasınız. (FP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Ama, kim arkasındaysa, bilsin ki, aynı zamanda suç ortaklığı yapmaktadır. Kimse, ama, hiç kimse, bu hükümet ekonomiyi iyi yönetiyor diyemez, demesi mümkün değildir. Hiç kimse, bu hükümet önünü görüyor diyemez; demesi de mümkün değildir; çünkü, bu iktidar, bu hükümet, her şeyi berbat etmiştir ve her şeyi mahvetmiştir. Hiçbir cumhuriyet hükümeti, dört ayda ekonomiyi iki kez büyük krize sürüklememiştir. Devlet Bakanı Sayın Bahçeli "ekonomi iyi gidiyor, kısa zamanda herkes rahatlayacak" demiştir; ama, aradan bir hafta geçmeden, cumhuriyet tarihinin en büyük ekonomik krizi patlamıştır ve yaşanmıştır. Önünü görmekten bu kadar mahrum bir hükümet, yeryüzüne gelmemiştir.
Neyi iyi yaptınız, biz bu kürsülerden bu iyi yaptıklarınızı söylemedik?! Burada eleştiriyorsak, eleştirilerimizin dozu artıyorsa, bilesiniz ki, yaptığınız işlerin bu ülkeyi felakete sürükleyişinden dolayıdır. Yüzde 15,3'lük gayri safî millî hâsılaya oranla, cumhuriyet tarihinin en yüksek kamu açığını, sağnak gibi vergi yağdırdığınız halde, bu ülkeye siz yaşattınız. 27 milyar dolarla, cumhuriyet tarihinin en yüksek dışticaret açığı, sizin, ekonomiyi tahrip eden, mahveden politikalarınız yüzünden ortaya çıkmıştır. 10-11 milyar dolarla, cumhuriyet tarihinin en yüksek ödemeler dengesi açığı da, yine, sizin ekonomiyi kötü yönetmeniz sebebiyle ortaya çıkmıştır ve bu rakamlar, bu tablolar, Türkiye'yi bir felakete sürüklemiştir.
Üç yıllık bir dönemin sonunda, ekonomiyi küçülten tek iktidar sizsiniz. 1999 yılında, ekonomi yüzde 6,1 küçülmüştür. Şimdi, 2001 yılında, yani, üçüncü yılınızın sonunda, ekonominin yüzde 2 küçüleceğini söylüyorsunuz. Dolayısıyla, üç yıllık bir periyot içerisinde cumhuriyet tarihi boyunca bütün rakamları incelediğinizde, ekonomilerin büyüdüğünü göreceksiniz; ama, bu üç yıllık periyot içerisinde ekonomiyi küçülten tek iktidar, 57 nci, Ecevit iktidarıdır, Ecevit Hükümetidir.
22 katrilyon lirayla cumhuriyet tarihinin en yüksek faiz ödemesini rantiyeye aktaran yine sizlersiniz, sizin iktidarınızdır. Hiçbir cumhuriyet hükümeti, sizin gibi 13 banka batırıp, milleti katrilyonlarca lira zarara sokmamıştır; faizler, hiçbir devirde, sizin devri iktidarınızdaki gibi yüzde 7 500'e çıkmamıştır. 10 trilyonu, olan bir gecede 2 trilyon lira kazanmıştır. Hep rantiyeye çalıştınız, rantiyenin kasasını ve kesesini doldurdunuz. Hiçbir devirde, sizin gibi, hükümet, yüzde 10 enflasyon hedefi gösterip Hazine yüzde 144'le ve yüzde 193'le borçlanmamıştır. Sadece geçen hafta yaptığınız borçlanmalarla, yıllık, bu millete maliyetiniz 4 katrilyon liradır, üç aylık maliyetiniz ise 1 katrilyon liradır ve değerli arkadaşlarım, değerli iktidar milletvekilleri, hiçbir devirde, cumhuriyet tarihi boyunca, saman fiyatları buğday fiyatlarını geçmemiştir. Köylüyü mahveden, ezen, tüketen sizlersiniz, bu iktidardır. (FP ve DYP sıralarından alkışlar)
Evet, borsayı salladınız, inip çıktı, dövizi bastırdı; sonra patlattınız, faiz peşinde koşanları kazandırdınız; ama, sabanını sürmek, tezgâhını işletmek için faize elini kaptıranları batırdınız, borsa spekülatörlerini zengin ettiniz; kriz öncesi Merkez Bankasından milyarlarca doları çekenleri abat ettiniz, yatırım yapanları, üretenleri, çalışanları perişan etti, mahvettiniz, zam yağmuruna yakalanan işsiz ve yoksul vatandaşlarımızı mahvettiniz. Üç yılın sonunda ortaya çıkan tablo, doğrudan doğruya rantiyeye çalışmış olmanızdır.
Sayın Yılmaz biraz önce kürsüye geldiler ve enflasyon rakamlarından bahsettiler ve her gensoru görüşmelerinde, iktidar milletvekilleri de hükümetin enflasyon politikaları üzerinde nutuklar atmaktadır; ama, sıkılacak yüz olduğu takdirde, açıkça söylüyorum, bu iktidarın da, iktidar milletvekillerinin de enflasyonun e'sinden bile bahsetmeye hakları yoktur, yüzleri yoktur. (FP ve DYP sıralarından alkışlar)
İşte İstanbul Sanayi Odasının rakamları: "İç satışlar yüzde 36, siparişler yüzde 33 azalmıştır; üretim yüzde 32 düşmüştür; istihdam yüzde 31 azalmıştır." Bunun anlamı, Türkiye'de işsizlik patlamıştır değerli arkadaşlarım. İşsizlik, işsizliğin, tek bir kuruşluk garantili geliri olmadan yaşamanın ne demek olduğunu düşündünüz mü?! İktidar ortakları düşündüler mi?! Bu ülkede milyonlar var, böyle mahzun, böyle perişan; yalınayak, üstü çıplak torunuyla gözü yaşlı bir ninenin halini hiç düşündünüz mü?!
İşsizlikten aile düzeni kuramayan milyonları, her öğün nasıl sofra kurabileceğini şaşıran anaları babaları, yetersiz beslenen milyonlarca körpecik çocuklarımızı düşünebiliyor musunuz?! Bu iktidar düşündü mü?! Şu ana kadar uyguladığı politikalarda insan var mı, aç var mı, yoksul var mı, çıplak var mı; hayır, bunların hiçbiri yoktur, insan yoktur, halk yoktur. Bunların politikalarında, bu mevcut iktidarın politikasında, maalesef, insanımız yoktur, oy aldıkları vatandaşlar yoktur.
Yetersiz beslenen milyonlarca körpecik çocuklarımız ve evindeki bozuk televizyonun her gün 24 saat tüketimi kamçıladığı bir ortamda, çocuğunun en küçük bir isteğini karşılamaktan aciz bir babanın çektiği ıstırabı; yıkılan, felakete sürüklenen yuvaları hissedebiliyor musunuz?!
Bu ülkede nüfusun yüzde 25'i, yani, 16 milyon insan, açlık sınırında yaşamaktadır değerli milletvekilleri. Geçen yıl, Sosyal Yardımlaşma Fonundan 6 milyon insanımız yardım talep etmiştir. Bu rakamları bir kez önünüze koydunuz mu, bir kez düşündünüz mü?! İşbaşına getirdiğiniz, her oylamada desteklediğiniz, içinizden çıkan şu iktidar bunu düşünüyor mu? Niye düşünmüyor diye hiç hesap sordunuz mu? Hiç hesap sormayı düşündünüz mü? (FP sıralarından alkışlar)
Söylediklerimizi anlayamadığınızın farkındayım; çünkü, iki yıldır bu iktidar, banka demiştir, para demiştir, faiz, borsa, döviz demiştir, bunlarla uğraşmıştır ve bunların da altını üstüne getirmiştir; ama, bu iktidar, bu hükümet, bu iki yıl boyunca, hiçbir zaman yatırımı düşünmemiştir, üretimi düşünmemiştir ve insanı yok saymıştır. İnsanı yok sayarak, bu ülkenin üretici güçlerini, üretim dinamiklerini yok sayarak iktisat politikası uygulanmaz. Uygularsanız, sadece bugüne batırmazsınız, Türkiye'nin rekabet gücünü kırarsınız, Türkiye'nin geleceğini mahveder, perişan edersiniz. Yaptığınız da odur.
Sorun, sadece işsizler sorunu değil. İnsanın olmadığı bir iktisat politikasında sadece işsizler perişan olmaz, aynı zamanda, çalışanlar, işi olanlar, tezgâhı olanlar da batar. Nitekim, bu iktidar, işi olanları, tezgâhını sürdürmeye çalışanları da batırmıştır.
Memur, işçi ve Bağ-Kur emeklileri, maalesef, iki yıldır ücretlerindeki reel kayıplar sebebiyle perişan hale düşmüşlerdir. 1999 yılında enflasyonun altında ücret artışı sağlanmıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Şener, 3 dakika süre ilave ettim; lütfen tamamlayın efendim.
ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) - 2000 yılında da yine memurlar, emekliler enflasyona ezdirilmiştir ve bu iktidar, hak arayan memuru, baskıyla, sürgünle susturmaya çalışmaktadır. Bayındırlık Bakanlığından, Köy Hizmetlerinden, TEDAŞ'tan, Adalet Bakanlığından, kamu bankalarından ve eğitim kurumlarından hak talep eden memurlarla uğraşmayı, sürmeyi, tayinleri, nakilleri, hak talep edenleri susturmak için bir araç olarak gören bir iktidarla karşı karşıyayız.
Asgarî ücret, asgarî mutfak masrafının yarısı bile etmiyor. 4,5 milyon insan, mutfak masraflarının yarısını karşılayamayan gelirle nasıl yaşıyor, hayatını nasıl devam ettiriyor?! Ve maalesef, mevcut iktidar, özelleştirmeleri de işsizleştirme politikasının bir aracı haline getirmiştir ve de bunun arkasından, işi olanlar işini kaybetmektedir.
Çiftçiler, yine bu iktidarın uyguladığı yanlış ekonomik politikalar yüzünden mahvolmuşlardır ve perişan olmuşlardır.
Yanlış politikalarınız yüzünden bulutlar bile kurumuştur.
Ürün bedelleri, hedef enflasyona göre belirlenmiştir. Bunun neticesinde, enflasyon oranları yüksek çıkmıştır, yüksek çıkmaktadır.
Buğday üreticisi, ayçiçeği üreticisi, tütün, şekerpancarı, çay, fındık, kayısı, üzüm, incir üreticileri, maalesef, bu iktidarın yanlış tarım politikaları altında ezilmişler, katrilyonlarca liralık gelir kaybına uğramışlardır. Bugün, 2 milyon çiftçi, ziraî kredi borçları yüzünden, faizleri yüzünden haciz ve hapis tehdidi altındadır ve yine, esnaf ve sanatkârlar da izlediğiniz yanlış ekonomik politikalar yüzünden, aynı şekilde, tezgâhını sürdüremez olmuştur. Esnafın yüzde 90'ı, Bağ-Kur ve SSK borçlarını ödeyemez hale gelmiştir. Çeklerin yarısı dönmektedir ve de maalesef, ek vergiler, hayat standardı adı altında, kazanmayan, tezgâhını kapatma noktasına gelen esnaf ve sanatkârın tepesine vergi diye binen, yine, bu iktidardır. Kredi faizleri altında esnafı ve sanatkârı ezen ve de kredi taleplerine cevap vermeyen, yine, bu iktidardır. Yatırım yapmak, üretim yapmak isteyen gerçek işadamlarımızı da, reel sektörü de izlediğiniz, iki yıldır sürdürdüğünüz yanlış ekonomik politikalar, yatırımdan ve üretimden caydırmıştır; bu yüzden, Türkiye'de işsizlik patlamıştır.
Değerli arkadaşlarım, bu hükümetin iki ay önce Meclisten geçirdiği bütçeyle ilgili hedefleri, iki ay sonra iflas etmiştir. Bütün hedefleri iki ay içerisinde iflas eden bir hükümete güvenoyu veremezsiniz. Düşünün, kararınızı verin; ama, kartondan bir iktidara, mukavvadan bir bıçak olmaktan...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Şener size de.
ABDÜLLATİF ŞENER (Sıvas) - Saygılar sunarım. (FP ve DYP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim.
Sayın milletvekilleri, gruplar adına başka söz talebi yok.
Hükümet adına, Sayın Şükrü Sina Gürel.
Buyurun Sayın Bakan. (DSP, MHP ve ANAP sıralarından alkışlar)
GÜNEŞ TANER (İstanbul) - Sayın Başkan..
BAŞKAN - Sayın Bakan, bir dakikanızı rica edebilir miyim.
Buyurun Sayın Taner.
Bir dakika, mikrofonunuzu açayım; buyurun.
GÜNEŞ TANER (İstanbul) - Sayın Başkan, konuşmacı, konuşması sırasında, hiçbir iktidar partisi milletvekilinin, yüzü kızarmadan, gelip burada enflasyonla mücadele edildiğini söylemesinin mümkün olmadığını ifade buyurmuşlardır. Bu sataşmadır ve hem bugün iktidar partisi milletvekili, hem de o dönemlerde ekonomiden sorumlu bakan olarak, bu sataşmaya cevap verip doğruları ifade etmek istiyorum efendim.
BAŞKAN - Efendim, Sayın Bakanı kürsüye davet ettim; zabıtlara da bakayım, değerlendireyim, gerekirse size sataşmadan dolayı söz verebilirim.
Buyurun Sayın Bakan, devam edin efendim.
DEVLET BAKANI ŞÜKRÜ SİNA GÜREL (İzmir) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Yüce Meclisi şahsım ve hükümetim adına en içten saygılarımla selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri, Türkiye ekonomisinin bugün ciddî bir süreçten geçtiği doğrudur; ancak, ekonomide yaşanan sorunların sadece bugünden veya yakın geçmişten kaynaklandığını ileri sürmek de son derece yanıltıcı olur. Konuya böyle baktığımızda, sorunlara doğru tanı koyabilmek ve çözüme ulaşabilmek de mümkün olmayacaktır. Uzun yıllardan beri ülkemiz yüksek enflasyon hastalığından kurtulamamıştır. Makroekonomik dengesizliklere neden olan pek çok yapısal sorun çözümsüz bırakılmış, hatta bunlar, sorun olarak dahi görülmemiştir; ekonomide verimlilik ve buna dayalı istikrarlı bir büyüme sağlanamamıştır. 57 nci hükümet işbaşına geldiğinde, yıllardan beri süregelen bu sorunları, dünyada yaşanan ekonomik krizler ve meydana gelen iki büyük deprem dolayısıyla daha da ağırlaşmış olarak önünde bulmuştur.
Hükümetimiz, daha önce çeşitli hükümetler tarafından yapıldığı gibi, sorunları geçiştirebilirdi, günü kurtarıp "gelecekte ne olursa olsun" demek kolaycılığına saplanabilirdi; ancak, hükümetimiz, bunların yerine, ciddî, tutarlı ve pek çok zorlukla karşılaşabileceği bilinen kapsamlı bir ekonomik programı hazırlayarak, 2000 yılı başından itibaren uygulamaya koymayı tercih etmiştir. Kısaca, hükümetimiz, kolay olanı değil, zor olanı, ama, ülkemiz için, ulusumuz için, geleceğimiz için gerekli olanı benimsemiştir.
Bu programımız, yaklaşık onbeş aylık uygulamasıyla önemli sonuçlar da vermeye başlamıştır. Biraz önce, bir sayın konuşmacı, hem kamu maliyesi açısından hem de enflasyonla mücadele açısından, gerçekten, hükümetimizin performansını, uygulamalarını hiçe sayan, hakkını yiyen bazı öne sürmelerde bulundu. Ben, sizlere, şimdi bazı rakamları, oranları arz etmek istiyorum.
Kamu maliyesi bakımından, 2000 yılında öngördüğümüz hemen bütün hedefler aşılmıştır. Hedeflerin gerçekleşmesi bakımından, gelirlerde yüzde 3,6, vergi gelirlerinde yüzde 10,5 fazlasıyla başarı sağlanmış, harcamalarsa hedef civarında gerçekleşmiştir. Faiz dışı fazlada hedef yüzde 8,4 oranında aşılırken, bütçe açığı hedefin 9,1 puan altında kalmıştır. Böylece, gelirler artırılarak ve giderler kısılarak, devletin iki yakasının bir araya getirilmesi için önemli adımlar atılabilmiştir.
2001 yılı şubat sonu itibariyle -yine, Sayın Şener belki dinlerler enflasyon rakamlarını- biraz önce onun söylediklerinin tersine, son dönemin en başarılı sonuçları alınmıştır ve 2001 Şubat sonu itibariyle enflasyon, 12 aylık olarak, toptan eşya fiyatlarından yüzde 26,5, tüketici fiyatlarında da yüzde 33,4 olarak gerçekleşmiştir. Buna göre, ocak ayından itibaren, enflasyon, toptan eşya fiyatlarında, 1987 yılından bu yana, yani son ondört yılda ilk kez yüzde 30'un altına inmiştir.
Şimdi, burada anımsayalım ve ne kadar içten olduğumuzu, bu kürsüyü ne kadar içtenlikle kullandığımızı da belki bu sayede görebiliriz. 1994'te -hatırlayalım- Türk Lirası yüzde 146,7 oranında devalüe edilmişti ve enflasyon, toptan eşya fiyatları endeksinde yüzde 120,7 dolayında artmıştı. Yine, 1996 yılında enflasyon oranı, 1996 ve 1997 başında, yüzde 90'lar düzeyine ulaşmıştı.
Şimdi, Sayın Çiller biraz önce konuşmalarını yaparken dediler ki "biz, o dönemde ihracatı bir yıl sonra artırabildik; 16 milyar dolardan 21-22 milyar dolara çıkarabildik." Ee, tabiî Sayın Çiller eğer, yüzde 146,7'lik bir devalüasyon gerçekleştirirseniz, o zaman, yok pahasına satacağınız ihracat mallarımızı artırarak satabilirsiniz dışarıya; ama, bu, bir başarı olarak nasıl hanenize kaydedilir, onu bilmek zordur!..
Yine, Sayın Çiller şunu belirttiler; dediler ki "bu yaşadığımız bunalım -bu, hem Sayın Çiller'in sözlerinde var hem gensoru gerekçesini yazan sayın milletvekillerinin sözlerinde var- cumhuriyet tarihinin en ağır bunalımı, ekonomik bunalımı yaşanıyor."
İSMET ATTİLA (Afyon)- Doğru!..
DEVLET BAKANI ŞÜKRÜ SİNA GÜREL (Devamla)- Bunu Sayın Şener de söylediler.
MEHMET SADRİ YILDIRIM (Eskişehir)- Millet de söylüyor!..
DEVLET BAKANI ŞÜKRÜ SİNA GÜREL (Devamla)- Eğer bu, cumhuriyet tarihinin en çetin bunalımıysa...
MUSTAFA KEMAL AYKURT (Denizli)- Evet öyle!..
DEVLET BAKANI ŞÜKRÜ SİNA GÜREL (Devamla)- ... sayın milletvekilleri, o zaman, 1994 yılında, enflasyonu yüzde 120'ye fırlatan, devalüasyonu yüzde 146 dolayında gerçekleştiren bunalım, nerede, dünyanın hangi ülkesinde yaşandı?!. (DSP sıralarından alkışlar)
MUSTAFA KEMAL AYKURT (Denizli)- Devlet battı devlet!..
RASİM ZAİMOĞLU (Giresun)- 1995'te ne oldu!..
DEVLET BAKANI ŞÜKRÜ SİNA GÜREL (Devamla)- Yine biz, bu hükümetin, hükümetimizin icraatını değerlendirmeye dönelim: Dünyada yaşanan ekonomik krizler, petrol fiyatlarındaki artış ve depremler dolayısıyla 1999 yılında ekonomide görülen küçülme, ekonomik programın birinci yılını oluşturan 2000 yılında, yerini büyümeye bırakmıştır. 2000 yılında gayri safî milî hâsılamızdaki artış, geçen yılın ilk dönemine göre yüzde 5,4 olmuştur ve yine aynı yıl içerisinde ihracat da, neredeyse yüzde 3 oranında artmıştır.
Hükümetimiz döneminde, aynı zamanda yapısal reformlarla ilgili pek çok düzenleme yapıldığını da, yine, Yüce Meclise anımsatmak isterim. Bankacılık alanında, sosyal güvenlik alanında, gümrüklerde, uluslararası tahkim alanında, iletişim alanında, sermaye piyasasında, tarım satış kooperatifleri ve birliklerinin özerkleştirilmesine ilişkin düzenlemeyle, tarımda yeniden yapılanmayla, fonların tasfiyesiyle ve elektrik piyasasının rekabete açılmasıyla, reform niteliğinde, yapısal reform niteliğinde adımlar atılmıştır.
Sayın milletvekilleri, görüldüğü gibi ve belirtildiğinin tersine, 2000 yılı başından itibaren başlatılan ve üç yıllık bir süreyi kapsayan ekonomik programın onbeş aylık uygulama sonuçları, genel olarak, olumludur; program hedeflerinin gerçekleştirilmesi bakımından da, önemli gelişmeler sağlanmıştır. Ancak, bankacılık sistemindeki sorunların yol açtığı krizler hem 2000 yılı kasımında hem de şubat ayında bankacılık sisteminde var olan, gerçekleşen, yüksek açıklardan kaynaklanan krizler, ekonomik programımızın uygulanmasını, en azından, geçici bir süre için tehlikeye sokmuştur. Genel olarak bankaların, özellikle de kamu bankaları ve Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunda bulunan bankaların kaynak yetersizliği nedeniyle yüksek miktarda borçlanmak zorunda kalmaları, faizlerin olağanüstü yükselmesine ve bankacılık sisteminin tıkanmasına yol açmıştır.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; şimdi, izninizle bu noktada duralım ve içten bir değerlendirme yapalım. Başbakanımız Sayın Bülent Ecevit önderliğindeki hükümetimiz, samimi ve küçük siyasal hesaplardan uzak bir irade sergileyerek, son yirmi yıldır ilk kez enflasyonun düşürülebileceğini halkımızın hissetmesini, buna inanmasını sağlamıştır. Yine, hükümetimiz, ekonomik ve toplumsal yaşamın ve ülke refahından adaletli yararlanmanın ancak yapısal yenilenmeyle ulaşılabilecek bir amaç olduğu kanısını genel geçer kılmıştır. Bunlar, tabiî ki, enflasyon yıllarında şişerek büyüyen, ama, büyük kitlelerden de o oranda uzaklaşan pastanın küçülmesi karşısında, birtakım rahatsızlıklar yaratmıştır, enflasyon pastasına alışmış olanların tedirginliğini doğurmuştur.
Şimdi, burada, bir yıllık bir toplumsal özveriyle elde ettiğimiz bir kazanım var. Artık biliyoruz ve inanıyoruz ki, enflasyon sosyal adaletin düşmanıdır ve enflasyon yenilgiye uğratılabilir. Bunu yapmanın yolu da, günü kurtaran ve halkı avutan geçici ve yüzeysel politikalar değil; tam tersine, kalıcı ve yapısal değişikliği hedef alan politikalardır.
Şimdi, bu gensoruyu veren değerli milletvekilleri ve bu gensorunun lehinde konuşan değerli milletvekilleri, bu noktalarda bizimle aynı düşüncedeler mi? Buradaki toplumsal anlayış birliği kazanımının sürdürülmesini istiyorlar mı? Ben isteyeceklerinden eminim; çünkü, başka türlü bir dar açılı bakış, panik heveskârlığı ve en önemlisi -haydi ben sizin söylemeye çalışıp da söyleyemediğiniz nitelemeyi söyleyeyim- halüsinasyon olur. (DSP sıralarından alkışlar)
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bu gensoru önergesinin gerekçelerini irdelemek, bu konuda yapılan lehte konuşmaların bir çözümlemesini yapmak, sanırım gereksiz olacaktır; çünkü, içtenlikten uzak, yanlışlarla ve yanılgılarla dolu, ekonomiyi değil, piyasaları göz önünde tutan, her finans kurumunun banka sistemine dahil olmadığını dahi bilmediklerini gösteren ve yüzde 100 mevduat garantisini kimin getirdiğini unutturmaya çalışan bu gensoru önergesi gerekçesini değerlendirmeyişimi ve önünüze getirmeyişimi sanırım anlayışla karşılarsınız. (DSP sıralarından alkışlar)
Sayın Çiller, konuşmalarında, Türkiye'nin yalnızlaştığından söz ederken, Novo'daki bir boru hattından söz ettiler. "Novo" diye bir Karadeniz limanı yoktur Sayın Çiller; olsa olsa, sözünü ettiğiniz, Doğu Karadeniz'deki Novorossisk limanıdır... (DSP sıralarından alkışlar)
MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş) - Kısaca "Novo" demiş, ne var bunda?!
DEVLET BAKANI ŞÜKRÜ SİNA GÜREL (Devamla) - ...ve bu limana gelecek olan doğalgaz ve petrol boru hatları konusunda da, biz zaten kendi ulusal politikamızı oluşturduk; üstelik kendi enerji politikamızı da oluşturduk, başarıyla yürütüyoruz.
HACI FİLİZ (Kırıkkale) - Sıkışma; olanları sen de görüyorsun!
RASİM ZAİMOĞLU (Giresun) - Hâlâ hayal görüyorlar, hayal!
DEVLET BAKANI ŞÜKRÜ SİNA GÜREL (Devamla) - İnsanımız, halkımız şu anda kimin nereye sıkıştığını da görüyor.
Küçük siyasal hesaplarının cenderesine sıkışarak kendilerini kahredenler, bu sorunlarımıza hiçbir çare bulamazlar. (DSP sıralarından alkışlar)
RASİM ZAİMOĞLU (Giresun) - Hayal dünyasında yaşıyorsun, hayal dünyasında!
DEVLET BAKANI ŞÜKRÜ SİNA GÜREL (Devamla) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; ama, bir nokta var ki, son derece önemli. Gensoruyu veren değerli grup başkanvekilleri ve gensoru lehinde konuşan değerli milletvekilleri, gerekçelerini ve konuşmalarını, sanki Türkiye'de yaşananlar dünya gerçekleriyle tamamen ilgisizmiş gibi oluşturdular, öyle sundular...
HACI FİLİZ (Kırıkkale) - Uzaydasınız!.. Uzaydasınız!..
RASİM ZAİMOĞLU (Giresun) - Doğru!..
DEVLET BAKANI ŞÜKRÜ SİNA GÜREL (Devamla) - Oysa ben, bu sayın milletvekillerinin şunları bildiğini ummak istiyorum ve özellikle, akademik hocalık -yani, herhalde dinî olmayan hocalık kastediliyor- geçmişiyle, değerli milletvekillerinin, bazı şeyleri okurlarsa anlayabileceklerini düşünüyorum. (DSP sıralarından alkışlar)
ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Demagoji yapma Sayın Bakan, sen işine bak.
DEVLET BAKANI ŞÜKRÜ SİNA GÜREL (Devamla) - 1990'larda Avrupa'da, Rusya'da, Uzakdoğu'da, Meksika'da ve başka Latin Amerika ülkelerinde ve şimdi de Japonya ve Amerika Birleşik Devletlerinde finansal krizler yaşanmıştır ve yaşanmaktadır.
RASİM ZAİMOĞLU (Giresun) - Neyle alakalı kılmaya çalışıyorsun,onu söyle!..
HACI FİLİZ (Kırıkkale) - Sanki ekonomiden sorumlu bakan gibi!..
DEVLET BAKANI ŞÜKRÜ SİNA GÜREL (Devamla) - Bu sayın milletvekilleri gerekçelerinde ve konuşmalarında sözünü etmediler, etmiyorlar; ama, umarım biliyorlardır ki, Japon ekonomisi, son haftalarda çok güç bir döneminden geçiyor ve Amerika Birleşik Devletleri...
MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş) - Bize ne?!.
DEVLET BAKANI ŞÜKRÜ SİNA GÜREL (Devamla) - Bize ne olduğunu biraz sonra izah etmeye çalışacağım sayın milletvekilim.
Amerika Birleşik Devletleri de, malî piyasalarında son iki hafta içinde 4,6 trilyon doları yitirdi; yani, bu, Amerika Birleşik Devletlerinin gayri safî millî hâsılasının yarısından fazlaya eşit bir rakamdır. Bu krizler, her yerde, her zaman piyasa ekonomilerinde yaşanabilen krizler.
TURHAN GÜVEN (İçel) - Madem sen vardın, niye dışarıdan adam getirdiler?!
DEVLET BAKANI ŞÜKRÜ SİNA GÜREL (Devamla) - Bugün, Amerika Birleşik Devletlerinde bir panik yok. Neden yok; çünkü, Amerika Birleşik Devletleri, yapısal sorunlarla karşı karşıya değil, yalnızca malî piyasalarda sorunlarla karşı karşıya...
ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Yani, siz, bunları iyi biliyorsunuz Sayın Bakan!..
DEVLET BAKANI ŞÜKRÜ SİNA GÜREL (Devamla) - Oysa, bu sorunları aşabilmek için, bu krizleri aşabilmek için sağlam yapısal temellere de sahip olmak gerekiyor ve işte biz, şimdi başlattığımız ve umarım sizlerin de katılımıyla gerçekleştireceğimiz yapısal dönüşümle, bu krizleri aşabilecek ve paniğe kapılmadan aşabilecek hale getirmeyi umuyoruz ekonomik ve toplumsal yapımızı.
ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Araba devrildikten sonra Sayın Bakan!
DEVLET BAKANI ŞÜKRÜ SİNA GÜREL (Devamla) - Yoksa, bu krizler her yerde yaşanıyor ve bu krizler, ne yazık ki, bundan sonra da olacak; önemli olan, bunları paniğe kapılmadan aşmayı öğrenmek; ama, daha da önemlisi, bu krizleri aşmaya elverecek sağlam bir ekonomik ve siyasal yapıyı yerleştirmek; yani, bir yapısal değişimi, dönüşümü gerçekleştirmektir sayın milletvekilleri.
MEHMET YALÇINKAYA (Şanlıurfa) - Derviş gelsin!
DEVLET BAKANI ŞÜKRÜ SİNA GÜREL (Devamla) - Artık, geride bıraktığımız on yıllardaki gibi, kaynak sorununu borçlanarak aşmak ve borç alışkanlığını pekiştirerek bu krizleri aşmayı deneyemeyiz. Böyle bir alışkanlık, her seferinde, yeniden Hazinenin tıkanmasına ve bankalar sisteminin de bir açmaza girmesine yol açacaktır. Artık, Hazineyi borçtan kurtarmak, bankalar sistemini güçlendirmek, malî piyasaları sağlıklı işletmek ve enflasyonsuz bir dünyada yaşamak zorundayız, enflasyonsuz bir dünyaya geçmek zorundayız. Bu, yapısal bir değişikliği gerektirir. Malî piyasaların ateşini düşürmek elbette önemlidir; ama, asıl önemlisi, üretimin ve yatırımın önde geldiği ve böylece de istihdam sorununu aşabilecek temelleri olan yeni bir ekonomik yapının oluşturulmasıdır; çünkü, bu krizle, içimizi, canımızı asıl yakan, işsizliktir, gençlerimizin işsizliğidir ve bunalımın işsizliğe yol açan karamsarlığıdır. Bunu aşmak, on yılların birikimiyle oluşan, yüksek enflasyonla pekişen sağlıksız ve adaletsiz gelir dağılımını düzeltmek zorundayız; yani, üreten ve hakça bölüşen bir toplumsal yapıya kavuşmak zorundayız sayın milletvekilleri. Bunun için, adımlarımızı planladık. Nisan ortasında, yeni bir ekonomik programı oluşturmak kararlılığındayız. Bu programın ve özellikle öncelikli ya da kısa dönemli zorluklarının atlatılması için, elbette bir dışkaynak gerekiyor ve Hazineden sorumlu Sayın Devlet Bakanımız da, şu anda, böyle bir arayış içinde yurt dışında; ama, hükümetimiz, bütün zorluklara rağmen, nisan ortalarına kadar ve bütün toplumsal kesimlerle de uzlaşarak ortaya çıkaracağı yeni bir ekonomik programı uygulamaya sokacak ve içeriye ve dışarıya güven verecektir.
Önce finansal piyasalardaki krizi aşmak, onun ardından da genel makro ekonomik dengeleri düzeltmek bizim işimizdir. Bunun ardından da, yaz aylarında, krizin artık atlatılmış olacağını ve tekrar ekonomik büyüme evresine gireceğimizi umuyoruz; yalnız, Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bu konularda artık bir toplumsal seferberlik, ortak bir siyasal irade, ama, hepsinden önemlisi, içtenlik gerek. Özellikle, muhalefet için içtenliğin gerekli olduğunu düşünüyorum. Siz, bankalar sisteminin düzeltilmesini istiyor musunuz? Hazinenin ya da iç ve dışborç sorununun çözülmesini, makul esaslara bağlanmasını siz de istiyor musunuz?
HACI FİLİZ (Kırıkkale) - Hükümet istemiyor!..
DEVLET BAKANI ŞÜKRÜ SİNA GÜREL (Devamla) - Enflasyonun olmadığı bir dünyaya geçmek istiyor musunuz, böyle bir cesaretiniz var mı? Önemli olan, bunları yapmak.
ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Siz yapacaksınız.
DEVLET BAKANI ŞÜKRÜ SİNA GÜREL (Devamla) - IMF'li ya da İMF'siz, çıpalı ya da çıpasız; bunlar önemli değil; biz bunu yapmaya çalışıyoruz, böyle bir kararlılığa sahibiz. Sizinle de bu esas üzerinde anlaşmak istiyoruz.
ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Dört yıldan beri ne yaptınız Sayın Bakan?!
DEVLET BAKANI ŞÜKRÜ SİNA GÜREL (Devamla) - Çünkü, eğer bizim bu anlayışımızı benimsiyorsanız, muhalefet olarak siz de bizimle bu anlayışta birleşiyorsanız, gerekli yapısal dönüşümü gerçekleştirmek için bize yardımcı olur ve bu onuru paylaşırsınız. Bunun ilk adımı da, artık hızla yapısal değişim için gerekli yasaları ele alması gereken Yüce Meclisin gündemini, getirisi olmayacağını bile bile gereksiz gensoru önergeleriyle işgal etmemektir.
TURHAN GÜVEN (İçel) - Millet duysun diye verdik.
DEVLET BAKANI ŞÜKRÜ SİNA GÜREL (Devamla) - Yüce Meclise saygılar sunarım. (DSP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Bakan, teşekkür ediyorum efendim.
Sayın Taner, çok kısa bir açıklama yapmak üzere; lütfen, yeni bir sataşmaya sebep olmayacak şekilde ve çok kısa.
Buyurun.
VI. - AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
2. - İstanbul Milletvekili Güneş Tanerin, Sivas Milletvekili Abdüllatif Şenerin FP Grubu adına yaptığı konuşmasında, partisine sataşması nedeniyle konuşması
GÜNEŞ TANER (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tahmin etmiyorum ki, hiçbir hükümet, hiçbir başbakan, iktidar olarak geldiği zaman enflasyonu çıkarmak için, ekonomiyi kötüye götürmek için bilinçli bir harekette bulunmaz...
MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Beceriksizlik.
MEHMET YALÇINKAYA (Şanlıurfa) - Acemiler...
GÜNEŞ TANER (Devamla) - Evet, beceriksizlikler olabilir, yanlışlıklar olabilir, Türkiye'nin içerisindeki ve dışarısındaki etkilerden dolayı ülkenin ekonomisi etkilenebilir. Şüphesiz, bu Mecliste, bu çatı altında, bu televizyonlardan bütün vatandaşlarımıza ifade etmek istediğimiz, bugünümüzün, dünümüzden daha iyi, yarınımızı en iyi şekilde planlamak ve en iyi şekilde hazırlamak içindir.
SALİH SÜMER (Diyarbakır) - Sen varken, Derviş'i niye getirdiler?!
GÜNEŞ TANER (Devamla) - Tahmin ediyorum ki, geriye gidip de "siz onu yaptınız, biz bunu yaptık" diye bir çekişmeye girersek, eğer, rakamları "bardağın yarısı dolu, yarısı boş" diye iddia ederek bir yere gitmeye kalkarsak, fazla bir yere gidemeyiz; niye gidemeyiz; çünkü, bakınız, üyesi olmaya çalıştığımız Avrupa Topluluğu, küresel ekonomiye entegre olmaya çalıştığımız dünya, bizden beklentileri var ve bu beklentileri, biz burada kendi içimizde ne kadar mücadele edersek, birbirimize ne söylersek söyleyelim, bizi bırakmadan, onlar, içerisine çekmek istiyorlar.
Şimdi, bunu yaparken, efendim IMF'nin yanlışı, IMF'nin doğrusu diye konuşmak istiyorsak, o zaman, şu gerçeği vatandaşlardan saklamayacağız: Bugüne kadar yapılan 17 IMF programının 17'si de ödemeler dengesi sıkıntısından dolayı, mecburiyetten dolayı gidilip yapılmıştır.
MUSTAFA KAMALAK (Kahramanmaraş) - Öyle bir mecburiyet yok...
GÜNEŞ TANER (Devamla) - Yani, Türkiye'nin dövizi bitmiştir, gitmişsiniz demişsinizdir ki, ne olur bize döviz ver, ben devlet olarak yaşayamıyorum... Bir anlaşma yapmışsınız... Ama, son yapılan 2 program, tenkit edilen son 2 program, böyle bir program değildir; gerek Yakın İzleme Anlaşması gerekse 2000 tarihinde yapılan program, Türkiye'nin, tarihinde ilk defa olarak, hükümetlerin, geriye bakarak, yanlışları görerek -nereden gelirse gelsin- bu enflasyonun vatandaşı çökerttiğini ve Türkiye'nin bununla gidemeyeceğini gördükleri için, bunun için bu yola çıkmışlardır.
BAŞKAN - Sayın Taner, lütfen...
GÜNEŞ TANER (Devamla) - Eğer, biz kalkıp da, söylenen ve buradan sade doğrulara ve benim sataşma nedeniyle söz almama sebebiyet verecek noktayı sorarsak, bakın şöyle cevap vermek gerekir: Sayın konuşmacılardan biri "hiçbir iktidar partisi milletvekili yüzü kızarmadan, gelip burada enflasyonun düştüğüne dair bir şey söyleyemez" dedi; haksızlık etti; çünkü, gerek 55 inci hükümet döneminde yüzde 100'e çıkan enflasyon yüzde 40'lara düşürüldü...
MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - Millete sorun... Millete sorun...
BAŞKAN - Evet, teşekkür ediyorum Sayın Taner.
GÜNEŞ TANER (Devamla) - Bir dakika efendim...
MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - Millete sorun, millet ne halde, millet ağlıyor...
GÜNEŞ TANER (Devamla) - Sayın Başkan, müsaade edin...
BAŞKAN - Sayın Taner...
MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - 0'a düşse ne olur, milletin anası ağlıyor...
GÜNEŞ TANER (Devamla) - Şimdi diyeceksiniz ki, onu biz mi çıkardık?
MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - Millete sorun, millet daha iyi bilir...
GÜNEŞ TANER (Devamla) - Doğru...
BAŞKAN - Efendim, lütfen, karşılıklı konuşmayalım.
Sayın Taner, lütfen, tamamlar mısınız efendim.
GÜNEŞ TANER (Devamla) - Şimdi burada, Sayın Yılmaz geldi, bütçe açıklarından, kamu açıklarından bahsettiği sırada, gelindi burada, 1997 senesindeki rakamın ne kadar muhteşem olduğundan söz edildi. Oysa, üzülerek söylüyorum -bir bakana zül veren bir açıklamadır; Allah beni affetsin- temmuz ayında, iktidar değişip de masaya oturduğumuz üçüncü gün, Hazinedeki arkadaşları çağırdık "kasada kaç para var" diye sorduk, kasadaki para, o ayki memur maaşını ödeyemeyecek kadardı.
Şimdi, 1997 senesindeki böyle bir durumdan, ondan sonraki altı ay içerisinde -hepiniz buradasınız, biliyorsunuz, bu memlekette yaşadık- elektrikten doğalgaza, petrolden aklınıza gelen her şeye kadar zam yapmak zorunda kalmışken ve o yaptığınız zamlarla vatandaştan para alıp kasaları doldurmuşken, kalkıp da, bir partiye mensup bir milletvekili buraya gelip de, 1997 senesindeki açığın çok iyi olduğuyla övünürse, bu doğru olur mu?!
Yüce Meclise saygılar sunarım. (ANAP sıralarından alkışlar)
SALİH SÜMER (Diyarbakır) - Siz çok iyi biliyordunuz da, niye Derviş'i getirdiniz?!
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Taner.
V.- GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE
MECLİS ARAŞTIRMASI (Devam)
A) GÖRÜŞMELER (Devam)
1.- Doğru Yol Partisi Grubu Adına Grup Başkanvekilleri Sakarya Milletvekili Nevzat Ercan, Aydın Milletvekili Ali Rıza Gönül ve İçel Milletvekili Turhan Güven'in ekonomiyi IMF'nin hatalı reçetelerine teslim ederek kötü yönetim sergilediği ve ekonomik çöküşe yol açtığı iddiasıyla Başbakan Bülent Ecevit hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/10) (Devam)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Başbakan Sayın Bülent Ecevit hakkındaki (11/10) esas numaralı gensoru önergesinin gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi, gensoru önergesinin gündeme alınıp alınmayacağı hususunu oylarınıza sunacağım; Gensoru önergesinin gündeme alınmasını kabul edenler... Gensoru önergesinin gündeme alınmasını kabul etmeyenler... (FP ve DYP sıralarından alkışlar [!]) Sayın milletvekilleri, gensoru önergesinin gündeme alınması kabul edilmemiştir.
Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince, "gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.
Önce, yarım kalan işlerden başlayacağız.
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
1.- İzmir Milletvekili Rifat Serdaroğlu'nun; İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın; Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın; Ankara Milletvekili Yıldırım Akbulut'un; Şırnak Milletvekili Mehmet Salih Yıldırım'ın; Gaziantep Milletvekili Ali Ilıksoy, Konya Milletvekili Ömer İzgi ve Ankara Milletvekili Nejat Arseven'in; İstanbul Milletvekili Ziya Aktaş ve 42 Arkadaşının; Zonguldak Milletvekili Hasan Gemici'nin ve İzmir Milletvekili Işılay Saygın'ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S. Sayısı: 527)
BAŞKAN - 10.1.2001 tarihli 42 nci Birleşimde İçtüzüğün 88 inci maddesine göre Komisyona geri verilen Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Tekliflerinin görüşülmeyen maddeleriyle ilgili komisyon raporu Başkanlığa verilmediğinden, teklifin görüşmelerini erteliyoruz.
Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu Tasarısının müzakerelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.- Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonları Raporları (1/693) (S. Sayısı: 580)
BAŞKAN - Komisyon ?.. Yok.
Ertelenmiştir.
Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilatı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili tasarının müzakeresine başlayacağız.
3.- Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/53) (S. Sayısı: 433)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.
Ertelenmiştir.
Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu ile Jandarma Teşkilat, Görev ve Yetkileri Kanununda Değişiklik yapılması Hakkında 629 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili tasarının müzakeresine başlayacağız.
4. - Türk Silâhlı Kuvvetleri Personel Kanunu ile Jandarma Teşkilât, Görev ve Yetkileri Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında 629 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Millî Savunma, İçişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/759) (S. Sayısı: 572)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.
Ertelenmiştir.
Emniyet Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında 611 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Aynı Mahiyette Kanun Tasarılarının müzakeresine başlayacağız.
5.- Emniyet Teşkilâtı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında 611 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Aynı Mahiyette Kanun Tasarıları ve Plan ve Bütçe ve İçişleri Komisyonları Raporları (1/727, 1/660, 1/795) (S. Sayısı: 576)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.
Ertelenmiştir.
Millî Savunma Bakanlığı Akaryakıt İkmal ve NATO POL Tesisleri İşletme Başkanlığının Kuruluşu ve Görevleri Hakkında 613 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili tasarının müzakeresine başlayacağız.
6. - Millî Savunma Bakanlığı Akaryakıt İkmal ve NATO POL Tesisleri İşletme Başkanlığının Kuruluşu ve Görevleri Hakkında 613 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Millî Savunma ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/752) (S. Sayısı: 577)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.
Ertelenmiştir.
Hâkimler ve Savcılar Kanununda Değişiklik yapılmasına Dair 621 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili tasarının müzakeresine başlayacağız.
7 - Hâkimler ve Savcılar Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 621 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Adalet Komisyonu Raporu (1/728) (S. Sayısı: 591)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.
Ertelenmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Nakdi Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin 624 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Fazilet Partisi Grup Başkanvekili ve Kahramanmaraş Milletvekili Avni Doğan ve 7 arkadaşının; Anavatan Partisi Grupbaşkanvekilleri Bartın Milletvekili Zeki Çakan, Denizli Milletvekili Beyhan Aslan, Eskişehir Milletvekili İ. Yaşar Dedelek ile Antalya Milletvekili Cengiz Aydoğan'ın aynı mahiyetteki kanun tekliflerinin müzakeresine başlayacağız.
8.- Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Nakdî Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin 624 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Fazilet Partisi Grup Başkanvekili Kahramanmaraş Milletvekili Avni Doğan ve 7 Arkadaşının; Anavatan Partisi Grup Başkanvekilleri Bartın Milletvekili Zeki Çakan, Denizli Milletvekili Beyhan Aslan, Eskişehir Milletvekili İ.Yaşar Dedelek ile Antalya Milletvekili Cengiz Aydoğan'ın Aynı Mahiyetteki Kanun Teklifleri ve İçişleri, Millî Savunma ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/757, 2/603, 2/605) (S. Sayısı: 592)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.
Ertelenmiştir.
Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 612 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Aynı Kanunda Değişiklik Yapılması ve Bir Ek Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Tasarılarının müzakeresine başlayacağız.
9.- Yükseköğretim Kurumları Teşkilâtı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 612 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Aynı Kanunda Değişiklik Yapılması ve Bir Ek Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Tasarıları ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/725, 1/701, 1/731, 1/627, 1/793, 1/794) (S. Sayısı: 607)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.
Ertelenmiştir.
Başbakanlık Teşkilatı Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair 626 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili tasarının müzakeresine başlayacağız.
10.- Başbakanlık Teşkilâtı Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair 626 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/758) (S. Sayısı: 609)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.
Ertelenmiştir.
Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun, Devlet Memurları Kanunu ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında 608 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Gençlik ve Spor Hizmet ve Faaliyetlerinde Üstün Başarı Gösteren Kişi ve Kuruluşların Ödüllendirilmesi, 3289 Sayılı Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun, 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu ile 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile aynı mahiyetteki kanun tekliflerinin müzakeresine başlayacağız.
11.- Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanun, Devlet Memurları Kanunu ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında 608 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Gençlik ve Spor Hizmet ve Faaliyetlerinde Üstün Başarı Gösteren Kişi ve Kuruluşların Ödüllendirilmesi, 3289 Sayılı Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanun, 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu ile 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı, Ankara Milletvekili Yücel Seçkiner'in Dünya ve Olimpiyat Şampiyonluğu Kazanmış Sporculara Cumhurbaşkanlığı Onur Madalyası Verilmesi ile Maaş Bağlanması ve Avrupa Şampiyonluğu Kazanmış Sporculara Maaş Bağlanması Hakkında Kanun Teklifi, Erzurum Milletvekili Mücahit Himoğlu'nun Madalya ve Nişanlar Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi, Erzurum Milletvekili Mücahit Himoğlu'nun Dünya, Olimpiyat ve Avrupa Şampiyonluğu Kazanmış Sporculara ve Bunların Ailelerine Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Afyon Milletvekili Gaffar Yakın ve 10 Arkadaşının Avrupa Futbol Kupalarında Başarılı Olmuş Türk Futbol Kulüplerinin Ödüllendirilmesine Dair Kanun Teklifi, Doğru Yol Partisi Grup Başkanvekilleri Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük, Sakarya Milletvekili Nevzat Ercan, İçel Milletvekili Turhan Güven ve 2 Arkadaşının Ülkemizin Tanıtımında Katkısı Olan Gençlik ve Spor Kulüplerinin Ödüllendirilmesi Hakkında Kanun Teklifi ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/724, 1/704, 2/68, 2/386, 2/387, 2/492, 2/535) (S. Sayısı: 623)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.
Ertelenmiştir.
Alınan karar gereğince, bu kısmın 12 nci sırasına alınan, Van Milletvekili Mustafa Bayram'ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon raporunun görüşmelerine başlıyoruz.
12.- Van Milletvekili Mustafa Bayram'ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/287) (S. Sayısı: 271) (1)
BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.
Hükümet?.. Burada.
(1) 271 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
Rapor, 271 sıra sayısıyla bastırılıp, sayın üyelere dağıtılmıştır.
Rapor üzerindeki görüşmelerde, şahsı adına iki üyeye, istediği takdirde Komisyona ve Hükümete, son olarak da yasama dokunulmazlığının kaldırılması istenilen sayın milletvekiline söz verilecek; görüşmelerin bitiminde, yasama dokunulmazlığının kaldırılıp kaldırılmaması hususu oylarınıza sunulacaktır.
Konuşma süreleri, şahıslar adına 10'ar, komisyon ve hükümet için 20'şer dakikadır.
Rapor üzerinde, şu ana kadar, sayın milletvekilleri tarafından söz talebinde bulunulmamıştır.
KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, ben söz istiyorum.
BAŞKAN - Sayın Genç, buyurun efendim.
Süreniz 10 dakikadır.
KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir sayın milletvekilinin dokunulmazlığının kaldırılmasıyla ilgili tezkere üzerinde söz almış bulunuyorum.
Değerli milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeliği, çok onurlu ve soylu bir görevdir. Bu onurlu ve soylu görevi kusursuz, eksiksiz, halk ve ülke yararına, en iyi şekilde yapmak her milletvekilinin görevidir; ancak, görüyoruz ki, birçok basın organında, birçok parlamento üyesi, bazı eski parlamenterler, Türkiye Büyük Millet Meclisinin değerinin düşürülmesi konusunda, gerçekten, çok aşağılayıcı sözler sarf etmekte ve bunları, maalesef, ne Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı ne Başkanlık Divanı takip etmemektedir. Geçen gün, Ceviz Kabuğu Programında, ANAP eski milletvekili İlhan Kesici, şöyle bir konuşma yaptı: "Efendim, milletvekilleri, milletvekilliğinden rant elde etmenin peşindeler. Birçok rant kaynakları var, bundan müthiş rant sağlıyorlar." Ben beklerdim ki, o zaman, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Sayın Başkanı veya Başkanlık Divanı üyeleri, bu konuda çıkıp "milletvekilliği rant aracı değildir, milletvekilliği halka hizmet aracıdır, milletvekilliği, bilakis, bir dürüstlük payesi olması gerekir" şeklinde cevap vermesi lazımdı. Hatta, kendisini de bir gün gördüm; biz, vallahi, dört dönemdir Türkiye Büyük Millet Meclisindeyiz, hiç rant peşinde koşmadık; ne ihale takip ettik ne kredi takip ettik; ama, olabilir ki, iktidara mensup bazı milletvekilleri rant peşinde koşuyorsa, bunu, lütfen, 550 milletvekiline de teşmil ettirmeyin dedim. Bunlar, susula susula, maalesef, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin, milletvekillerinin değerini düşürmektedir.
Ayrıca, televizyonlarda, zaman zaman, bazı üçlü, dörtlü konuşmalar yapılıyor. Onları izlediğiniz zaman, aynen şu laflar sarf ediliyor: "Bu milletvekili denilen herifler", "bu adamlar", "bu politikacı denilen siyasetçilerin beş para değeri yok..." Zaman zaman böyle konuşmalar oluyor. Peki, sormak istiyorum... Gerçi, evvela, kendi içimizde, hakkında, ranta dayalı, paraya dayalı en ufak bir suiistimali olan kişiler varsa, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri olarak bize düşen, bunları, en kısa zamanda bu ayıplardan korumaktır, kurtarmaktır; çünkü, eğer, hep böyle, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyesi insanlarla ilgili olarak ortaya atılan iddialar örtbas edilmeye çalışılırsa, milletin de, milletvekiline, politikacıya karşı olan güveni sarsılır.
Burada, her birimiz, bu Parlamentonun bir mensubu olarak, bu Parlamentonun itibarını korumak zorundayız. Aksi takdirde, işte, bugün zaman zaman çıkıyor; Parlamentoyla ilgili olarak kamuoyunda yapılan yoklamalar "Parlamentonun değeri şu kadar düşmüştür; yok efendim, şu organın değeri şu kadar fazlalaşmıştır" biçiminde yorumlara ve değerlendirmelere sebep oluyor.
Bunun dışında, tabiî, iktidar partisi bu dokunulmazlık dosyasını getirirken, biraz aynaya kendilerinin de bakması gerektiğine inanıyorum. Suiistimallerle ilgili çok önemli iddialar var. Mesela, şu bankalara el koyarken, kim o tüyoyu verdi, kimler bu tüyolarla bankaları boşalttı? Bunları da getirmek lazım; yani, adım atılacaksa herkes objektif adım atmalıdır. İşte, geçen gün, hükümet krizi çıktığı zaman, ekonomik batağa giderken, birileri yine çıktı, kendi yandaşlarına tüyo verdi. Bunlar, hemen gittiler, Merkez Bankasından bir günde 3 veya 3,5 milyar dolar aldılar. Bunlar Merkez Bankasının kayıtlarında vardır. Bu, zimmettir; bu, hırsızlıktır, bu, adi bir cinayet seviyesinde adi bir davranıştır. Kim bunlara şey ettiyse, bunu hemen araştıralım.
Politikacıyı, her yönüyle, pisliklerden, efendim, suiistimallerden arındırmamız lazım. O bakımdan, Anayasanın 83 üncü maddesine göre Türkiye Büyük Millet Meclisinin üyelerine tanınan dokunulmazlık, görevinin tarafsız ve korkusuz yapılmasıyla ilgili olarak verilen bir dokunulmazlıktır. İşte, ülkemizde olağanüstü hal var; zaman zaman, illerimizde birtakım sıkıntılar oluyordu. Biz bunların üzerine gittiğimiz zaman, işte, bu dokunulmazlık zırhı olmadığı takdirde, maalesef, bu görevi yapmak mümkün değildir; ama, bu, paraya dayalı suiistimal, şayia dahi olsa, bunun üzerini örtmemek lazım. Özellikle Bakanlar Kurulunun da, hangi bakan hakkında ne şayialar çıkmışsa, bunları da getirip, burada temizlemek lazım.
Bakın, 1998 yılında, daha olmayan bir gazın boru ihalesini yapmışız; dokuz ihale... Peşin verilen avans, 172 milyon dolar; bunun 52 milyon doları da Mavi Akıma verilmiş. Şimdi, bunların hepsi, siyasetçinin ve hükümetin, itibarını sarsan şeyler. Bugün, birçok bakanlıkta ihalelerle ilgili şayialar var. Bunların hepsini -eğer, hakikaten, Parlamentoyu, siyasetçiyi, hükümeti temize çıkarmak istiyorsak- alalım bir an önce, bunların dokunulmazlıklarını kaldıralım ve yargıya gönderelim, yargıdan temizlenip gelsinler.
Değerli milletvekilleri, Türkiye'de 65 milyon insan var. Bu 65 milyon insanın içinde belki yüzde 80'i çok pırıl pırıl insanlar; bunların her birisi, belki bu kürsülere geldiği zaman çok daha güzel görevler yaparlar; ama, arkasında parmak çoğunluğunu alan insanlar gözü kara her türlü suiistimali yaparlarsa, ondan sonra da Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin parmaklarına dayanırsak, her türlü suiistimalin örtbas edileceği zaafı ve görüntüsü, hatta fiiliyatı eğer Türkiye'de olursa, o zaman parlamentoya, siyasetçiye, hükümete güven kalır mı?!
Bakın, şimdi, şunu uyguluyoruz: Acil destek, millî kurtuluş savaşı uygulayalım; yani, millî kurtuluş savaşı ruhu içinde bu ekonomik krizi atlatalım. Gerçekten de millî kurtuluş savaşı seviyesinde yapılması gereken bir mücadelenin gerektiği şartlar var. Nedir; ekonomi çökmüştür. Osmanlı Devleti zamanında, Avrupalılar, Osmanlı Devletine "hasta adam" diyorlardı, şimdi diyorlar ki "organları çürümüş bir bünye." Çok daha ağır bir vaziyette. Böyle bir şeyde ne yapmamız lazım; biz, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin vatandaşları ve insanları olarak, bu ülkeyi bu vaziyetten kurtarabilmemizin tek yolu, millî birlik ruhu ve millî mücadele ruhu içinde bu işe sarılıp, başkasından da hiçbir medet ummadan, gerekirse bir somun ekmek yiyeceğimize, çeyreğin de çeyreğini yemek suretiyle ülkemizi ve milletimizi bu bunalımdan çıkarmamız lazım; ama, bir şartla: Eğer birileri, halkın yaptığı bu özveriyi istismar eder, yani dediğim gibi, yine o bunalım gününde sen gideceksin, hükümete yakın insanlar, yakınlarına tüyo verecek, ondan sonra bir günde 1,3-1,4 milyar dolar kazanç sağlayacak, ondan sonra da gel, ben millî kurtuluş savaşının ruhuyla mücadeleye kalkarım! Bu millet her şeyi biliyor. Önce onlardan hesabı soralım ve ondan sonra da çıkalım milletin karşısına "ey halkım, işte, biz, içimizdeki pislikleri temizledik, senden de fedakârlık bekliyoruz; gel, bu millî kurtuluş savaşına katıl" diyelim; o zaman, yüzümüz olsun. Yoksa, bu millet biliyor; diyor ki, ben yarına bir fedakârlık yaptığım zaman, yine bazı gözü açıklar, gidip de, bunları çekip de, ceplerine doldururlarsa, ben neyin fedakârlığını yapayım. Onun için, her şeyi usulüne göre, kendi kuralları içinde, akla, izana, mantığa uygun olarak, inandırıcı bir şekilde yapmamız lazım.
Belki de, dokunulmazlığı kaldırılmak istenen arkadaşımızla ilgili basında çok ciddî iddialar ortaya atılıyor; doğru veya yanlış. Böyle iddialar altında hem Parlamentonun hem de kendisinin yaşaması çok zor bir olay. Ben, şahsen, dilerim, arkadaşımız çıkacak, diyecek ki, benim böyle bir suçum yok, buyurun, ben mahkemeye gideyim, yargılanayım geleyim. Böyle derse, daha iyi olacağına inanıyorum; çünkü, arkadaşlar, artık, şuna buna sığınarak, suçluluğumuzu, masuniyetimizi örtbas edemeyiz. Masum olan insanın, suçsuz olan insanın her yerde alnı açıktır.
Saygılar sunarım efendim. (DYP, DSP ve MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Genç.
Efendim, rapor üzerinde şahsı adına başka söz talebi?.. Yok.
Komisyon ve Hükümet söz talep ediyorlar mı efendim?
ANAYASA VE ADALET KOMİSYONLARI ÜYELERİNDEN KURULU KARMA KOMİSYON BAŞKANI TURHAN TAYAN (Bursa) - Hayır efendim.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI SABAHATTİN ÇAKMAKOĞLU (Kayseri) - Hayır efendim.
BAŞKAN - Sayın Bayram, konuşacak mısınız efendim?
MUSTAFA BAYRAM (Van) - Konuşacağım efendim.
BAŞKAN - Buyurun efendim.
Sayın milletvekilleri, son söz savunmanındır. Dolayısıyla, Sayın Bayram'ın konuşma süresi yok, dilediği kadar konuşabilir.
Lütfen... Genel Kurulu da sükûnete davet ediyorum.
Sayın milletvekili arkadaşlarım, lütfen, yerlerinize oturur musunuz...
MUSTAFA BAYRAM (Van) - Sayın Başkan, bir şey arz edeceğim.
BAŞKAN - Bir dakika efendim... Bir dakika...
Sayın milletvekilleri, lütfen, yerlerinize oturur musunuz efendim... Bakın, bir milletvekili arkadaşımızın dokunulmazlığının kaldırılması gibi ciddî bir oylama yapacağız. Hakkında dokunulmazlığının kaldırılması istenilen arkadaşımız da açıklamalarda bulunacak. Bunun için, lütfen, Genel Kurulu sükûnete davet ediyorum; çünkü, oylarınızla çok ciddî bir karar vereceksiniz.
Buyurun efendim.
MUSTAFA BAYRAM (Devamla) - Sayın Başkan, dün, ben, dilekçeyle müracaat etmiştim sizlere. Benim dilekçem herhalde sizde mevcuttur. Dokunulmazlığımın kaldırılmasını için Başkanlığa müracaat etmiştim.
BAŞKAN - Tamam, buyurun efendim...
MUSTAFA BAYRAM (Devamla) - Ama, onu anons etmediniz...
BAŞKAN - Sizi dinliyoruz...
MUSTAFA BAYRAM (Devamla) - Sayın Başkan...
BAŞKAN - Sayın Bayram, bir dakikanızı rica ediyorum...
Evet, Başkanlığa ulaşmış bu yolda bir dilekçeniz var; ama, Başkanlık olarak bu konuda bir işlem tesis etmemiz mümkün değil; dolayısıyla, mutlaka, Genel Kurulun oyuna başvurmak zorunluluğu var. Evet, Divanda bu yolda bir dilekçeniz var efendim.
Buyurun.
MUSTAFA BAYRAM (Devamla) - Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ilgili savunmamdan ziyade, Yüce Meclisin de saygınlığından dolayı huzurunuzdayım; bu vesileyle, Yüce Meclisi selamlıyorum.
Huzura çıkmışken, bazı konulara değinmek istiyorum.
Milliyet Gazetesi köşe yazarı Tuncay Özkan, Yüce Meclise ve liderlere emir verircesine "Artık yeter. Meclis salı gününden tezi yok bu işin çaresine bakmalı. Buradan Adalet Bakanına, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanına ve milletvekillerine sesleniyorum. Bu adamı durdurun..." Ne yaptım?!. Vinçle kasaları mı götürdüm; 15 milyar dolara ortak mıyım; bankaları mı soydum?!. Ne yaptım?!. Durdurun bu adamı, bu tehlikeli adamı durdurun diyor.
"Bu adamı durdurun. Ya da aşiret devleti olduğumuzu ilan edin. Ona göre davranalım." Devam ediyor aynı beyefendi. "Sayın Meclis Başkanı, parti liderleri, Bülent Ecevit, Devlet Bahçeli, Mesut Yılmaz, Recai Kutan, Tansu Çiller ve diğerleri... Ya gereğini yaparsınız ya da..." "Ya da"nın arkasından ne geliyorsa bilmiyorum; bir tehdittir herhalde.
İşte, bir gazetecinin direktifi... Gerçi, Türkiye Büyük Millet Meclisine emir vermek hiçbir insanın haddi değildir; hele, bir gazeteci arkadaşın asla. Ne gariptir ki, milletvekili olarak, bu direktife karşı duyarsız olduğumuz gibi, bir bakımdan da direktifi zaman geçirmeden yerine getirmek için çalışılıyor. Daha dün köşe yazısında "salı günü bu işi halledelim" diyen gazeteci, bugün salı ve bugün, onun deyimiyle, görevi yerine getiriyorsunuz. Hiç olmazsa, çarşamba günü, perşembe günü olsaydı veya haftanın herhangi bir günü olsaydı; bu durumda, Meclisin itibarını korumuş olurdunuz. Bu aceleyi, bu telaşı anlamak mümkün değildir. Oysa, Türkiye'de vahim olaylar olmaktadır. Ekonomi dibe vurmuştur. Talan, banka soygunları, Türkiye'deki insanlık dramı olan, yoksulluk, açlık, sefalet; bütün bunlar unutuldu. İlgim olmadığı halde, bir ressamın tablosu, medyanın yaygarasıyla, bir anda, Türkiye'nin, gündemin en önemli olayı haline getirildi; yani, bir bardak suda fırtınalar koparıldı.
Tablo nedir ki efendim? Her insanın tabloları alınır, satılır, yapılır edilir. Bu kadar vahim midir? Türkiye'nin kültürünü zedeleyecek, Türkiye'ye mal olacak bir tarihî eser mi kaçırılıyor? Bir tablodur... Tabloyu satmaya çalışan kişi, tabloyu bir kadından aldığını -savcılıkta ifadeleri mevcuttur- beyan etmiştir ve kadının ismini de gereken mercilere vermiştir; benim ve yanında yakalanan o mağdur insanların hiçbirisinin ilgisinin olmadığını da beyan etmiştir ve evraklara geçmiştir.
Olay, basına yansıdığı gibi değildir; yaygara edildiği gibi değildir. Yakından uzaktan bu olayla benim bir alakam yoktur.
Beyler, dün, izleyenleriniz vardır. İstanbul Emniyet Müdürüne bu soru soruldu: Mustafa Bayram ile polisler karşı karşıya geldi mi, herhangi tartaklama, herhangi bir gözaltı oldu mu? "Hayır, hayır, asla; bunu nereden çıkarıyorsunuz" diyor. Açıklaması oldu, televizyonda izleyenler olmuştur.
Burada, kesin bir kanıt, benim üzerimde yoktur. Beni karalama kampanyası açılmıştır; çok iyi biliyorum. İleride, bu konuda açıklamalar yapacağım. Menfaata dayalı kişilerin, medyanın koltuğuna gidip, birileri, beni karalama kampanyası açmıştır. İleride, gerekirse, bunların isimleriyle, her şeyiyle açıklayacağım.
Bugün bana, yarın sana. Benim yerimde, sizlerden biri de olabilirdi. Sırayla gidiyor medyanın bu tutumu. Milletvekillerini yıpratmak ve bunlardan kendilerine pay çıkarmak isteyenler her zaman olmuştur ve olacaktır.
Son dönemlerde, milletvekillerini yıpratmak âdet, bir gelenek haline geldi. Medya ve diğer kuruluşlar, bir milletvekiline hakaret ederek kendilerine kahramanlık payı çıkarıyorlar. Milletin gözünde milletvekillerini küçük düşürmek, saygınlığını yok etmek çok kolay olmuştur. Liderlere ağza alınmayacak hakaretler, milletvekiline çamur atmak, bazı yazarlarımızın sermayesi haline gelmiştir. Bu duruma, Yüce Meclis ne zaman "dur" diyecektir?
Milletin hür iradesiyle seçilen, bu koltuklarda oturan her kişi, kendisini temsil etmiyor, 20 000'lerce, 30 000'lerce vatandaşı temsil ediyor. Bir basın mensubu çıkacak, o insanı yerden yere vuracak, biz, hepimiz de ona alkış tutacağız, ona destek olacağız(!) Yazıklar olsun!..
Sayın Başkan, Meclisin yüce üyeleri; Yüce Meclise bir sorum var. Niyetim, asla, bölücülük, ayırımcılık değildir; soru soracağım. Suçlamalar, bu basit suçlamalar, doğu ve güneydoğudan bir milletvekiline olmasaydı, diğer bölgelerin herhangi birinde olsaydı, acaba, bu acarlığı, bu ivediliği, bu kadar eziyetle, basıp da bunun üzerine bu kadar gidecek miydiniz; soruyorum, bu bir soru.
CEMAL ENGİNYURT (Ordu) - Kimse üzerine gitmedi; daha oylamaya bile geçilmedi... Oylamaya bile geçilmedi daha.
MUSTAFA BAYRAM (Devamla) - Beyefendi, lütfen...
CEMAL ENGİNYURT (Ordu) - Tamam da, oylamaya geçilmedi.
MUSTAFA BAYRAM (Devamla) - Konuşmak istediğiniz zaman, ben buradan indiğimde, gelir, cevap verirsiniz. Yalnız, oylamaya geçilmedi.
BAŞKAN - Sayın Enginyurt, lütfen...
MUSTAFA BAYRAM (Devamla) - Beyefendi, bir saniye...
BAŞKAN - Sayın Bayram, siz...
CEMAL ENGİNYURT (Ordu) - Hayır, bizi niye suçluyorsunuz?!
MUSTAFA BAYRAM (Devamla) - Soru soruyorum...
CEMAL ENGİNYURT (Ordu) - Oylamaya bile geçilmedi.
MUSTAFA BAYRAM (Devamla) - Soru soruyorum... Oylamayı yapacaksınız, ben de istiyorum.
CEMAL ENGİNYURT (Ordu) - Tamam da...
BAŞKAN - Efendim, lütfen, karşılıklı konuşmayalım.
MUSTAFA BAYRAM (Devamla) - Hepsinden, vicdan sahibi olan herkesten, ben, rica ediyorum; benim aleyhimde oy kullanın, benim dokunulmazlığım kalksın; ben, rahatlıkla -adalete benim inancım, güvencim vardır- gideyim de, bu sıkıntıdan kurtulayım.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Bayram, siz, devam edin efendim.
MUSTAFA BAYRAM (Devamla) - Ben, sizden, oy vermeyin diye bir talepte bulunmuyorum.
Acaba, bu hassasiyet ve acelecilik gösterilecek miydi?
Beyler, kimseden şikâyetçi değilim. Hiç kimseden şikâyetim yok. Cenabı Hak, beni, doğu illerinden bir tanesinde dünyaya getirmiştir. (MHP sıralarından gürültüler) Lütfen... Artı, benim kimliğimi, masa başındaki bir nüfus memuru -doğu illerinden doldurulmuş- bana vermiştir.
ALİ GEBEŞ (Konya) - Biz de doğudan geldik, ne olmuş yani?!
MUSTAFA BAYRAM (Devamla) - Doğulu olabilirsin...
BAŞKAN - Sayın Bayram, bir dakikanızı rica ediyorum.
Sayın milletvekilleri, bakın, biraz önce, başlarken ifade ettim; bir sayın milletvekili, savunma hakkını kullanıyor. Çok rica ediyorum, dilediği gibi kendini savunabilir ve hiçbir milletvekilinin müdahalesine maruz kalmadan. Lütfen...
MUSTAFA BAYRAM (Devamla) - Savunmuyorum efendim. İsteyen, istediği şekilde oy kullansın...
BAŞKAN - Buyurun Sayın Bayram.
MUSTAFA BAYRAM (Devamla) - Sayın milletvekilleri, Danışma Kurulunda oybirliğiyle benim dokunulmazlığımın Genel Kurula getirilmesi olayıyla, dilerim, memleketin bundan sonraki önemli meseleleri de oybirliğiyle Meclise, Genel Kurula getirilmiş olur. Allah, birliğinizi beraberliğinizi bozmasın. Belki, bundan böyle, birlik ve beraberliğinize vesile olurum, Türkiye de bu sıkıntılardan kurtulur. Kötü insan ben olayım...
Şimdi de, dokunulmazlığımla ilgili 2 dosyadan bahsetmek istiyorum. Bu dosyada, sanık kişi olarak da geçiyorum; ama, suçlu değilim, olayın mağdur kişisiyim. Benim durumumda birçok insan var; çıksınlar benim gibi, mertçe, bu dosyalar buraya gelsin, oylansın. Hırsızlık yapan, adam öldüren, rüşvet, talan, götüren kişiler -haklarında birçok şey var- çıksınlar, mertçe, benim gibi davransınlar.
11 yıl önce vuku bulan bir cinayet olayına karıştım. Olayla ilgili dosya, bana isnat edilen suç, 448 inci maddeden 24 yıl. Madde 463/2-1... Hukukçu olan çok değerli milletvekillerimiz var, bunu biliyorlar; 12 yıla düşüyor. 51 inci maddenin ikinci bendi; ağır tahrik, 4 yıla düşüyor. Eğer ki, davanın başkanı, ağır ceza reisi, bana karşı 59'u da uygularsa 3 yıla düşüyor. Ben, onun arkasına sığınmak istemiyorum, aftan yararlanıyorum diye. Ben böyle bir şey söylemiyorum; ama, indirimden 10 sene yararlanıyorum. Ne olacağım bununla; yanayım mı, yalvarayım mı?.. Asla! Bu konuyu, olayı birçok hukukçumuz biliyor, maddelerin hepsini herkesten daha iyi biliyor. Kaldı ki, böyle bir ceza almış olsam bile, buna sığınmak istemiyorum; ama, indirim vardır, size arz etmiştim.
İkinci dosya: Birileri tarihî bir heykel satmak istemişler. Yakalanan şahsın ifadesinde, kendisine heykeli satan adam "bana yanlış yapma, ben, Mustafa Bayram'ın yeğeniyim" demiş. Benim ismimi kullanmış. Belki iyiyim, belki kötüyüm. Benim ismimi kullanmış "bana yanlışlık yapma, benim dayım, benim amcam..." Ne ise de, tanımıyorum o adamı. Mustafa Bayram... Belki gücümü göstermiş "bana yanlışlık yapma, ben, Mustafa Bayram'ın yeğeniyim" demiş. Yine, aynı şahıs, karşı tarafla alışverişini gerçekleştirmiş. Bunu senetle... Mevcut para yok, alıcı adam buna senet vermiş. Götürmüş heykeli, yakalanmış. Yakalanınca "Mustafa Bayram'ın yeğeninden aldım bu heykeli. Bana senet de imzalattırdılar" demiş. Ama, medyanın aynen böyle yaygarasıyla, Mustafa Bayram'ı ayyuka çıkardılar. Mustafa Bayram, tarihî eser, heykel sattı, bilmem ne oldu... Alakam, ilgim yok, evimde yatıyorum, hiçbir şeyden haberim yok. Sonra, bereket versin, medya, orada bana bir iyilik yaptı, resimlerimi boy boy bastı, televizyonlara çıkardılar. Herif, orada gördü "yahu, senet imzalatan, bu işi yapan bu adam değildir, başka bir kişiydi..." Hiçbir müdahale olmadan hâkim huzuruna çıkıyor "efendim, medyada çıkan bu kişi, bana heykeli satan, bana senet imzalatan kişi değildi" diye. O olay zabıtlarda mevcuttur. Mustafa Bayram diye, heykel konusunda da yok, asla. Bu ifade mahkeme zabıtlarında mevcuttur; varsa merak eden kişiler ve basın, giderler, çıkarır, bakarlar.
Sayın milletvekilleri, medyada, bu tür olaylarda "Bayram" soyadlı kim olursa olsun, benim haneme yazıyorlar, beni suçluyorlar. Mustafa Bayram...
Yine böyle bir olaya ismim karıştı, narkotik müdürlüğüne gittim -zaten, dosyanın biri budur, Mustafa Bayram'ın 8 tane dosyası var- "beyefendi, Mustafa Bayram'ın anası, babası, doğumu, memleketi belli değil midir; araştırsanıza Van'da kaç tane Mustafa Bayram var" dedim. Sayın Başkan, değerli üyeler; yemin ederim, Van'da 7 tane Mustafa Bayram çıktı; Erciş'ten çıktı, Gevaş'tan çıktı -ben Başkaleliyim- Başkale'de ben vardım, bir iki tane de oradan çıktı. 7 tane Mustafa Bayram... Sadece "Bayram" soyadı geçiyor... Bunlar yakalansa, orada bir "B" harfi geçiyorsa, tamam, bunlar Mustafa Bayram'ın yeğeni; yahu, bunlar benim yeğenim değildir.
Hâsılı kelam, ben altı yıldır bunu çatının altındayım. Basın, aynı kelimeleri, kırık plak gibi çevirip çevirip soruyor, pişirip pişirip önümüze koyuyor. "Mustafa Bayram'ın 8 tane dosyası vardır, eroin dosyası vardır. Mustafa Bayram'ın 2 tane oteli vardır; Eroin 1, Eroin 2..." Buyurun, ben açıklama yaptım; çıktım, her zaman basın toplantısı yaptım, ANAP'lı sayın milletvekilleri bunları bilirler. Ben basın toplantısı yaptım; otellerin kime ait olduğunun, Mehmet Sıddık Bayram'a ait olduğunun belgesini çıkardım, onlara verdim. Başkalelilerin 2-3 tane oteli vardı, onların da belgesini getirdim verdim.
Dediler ki: "Mustafa Bayram milletvekili adayı olurken, bu dosyalardan dolayı soyismini 'Bayrak' olarak verdi." Ben müracaat dilekçemi çıkardım, getirdim, basına tek tek dağıttım, Mustafa Bayram olarak Anavatan Partisinden milletvekili aday adayı oldum, buyurun benim müracaat dilekçem, hepsine verdim. Artı, vesselam, sesime kulak tıkamışlar, gözlerini kapatmışlar, sunduğum belgeleri bile okumuyorlar; aynı kırık plağı, o havadan çalıyorlar, pişirip pişirip önüme koyuyorlar.
Beyler, Yüce Meclisin huzurunda diyorum, eroinle ilgili bir tek dosyamı ispat edin, intihar derseniz intihar edeyim, istifa derseniz istifa edip gideyim; ama, yok... Sizi şerefimle temin edeyim, bu sözlerimde samimiyim, eroinle ilgili bir dosyamı ispat etsinler, eğer bu mesleği bırakıp gitmezsem namert oğlu namerdim; eğer onlar da yapmazlarsa namert oğlu namerttirler. Yeter artık, canımıza tak dedi. İntihara kadar gidebilirim.
Sayın bakanın birisi, ismini söylemeyeyim, artık yolsuzluklara, imkânsızlıklara dayanamadı, çenesine silahı dayadı, intihar etti. Bunu mu bekliyorsunuz benden?! Yazık!.. Beyefendi burada, Meclise nasıl emrettiği, "ya gereğini yapın, ya da..." Ya da'nın altında ne kalıyorsa bilmiyorum.
Sayın milletvekilleri, medya, bu tip olaylar karşısında "Bayram" soyadını taşıyan herkesi bana lanse ediyor ve "Mustafa Bayram" diyerekten... Artık, bunun sonunu getiriyorum... Tekrar tekrar bu olayı gündeme getiriyorum; dosyaları olan çok insan var, benim durumumdan çok daha vahim olan insanlar var, lütfen onların da üzerine gidin, ben, o zaman deminki yazdıklarımdan nedamet duyayım; bunlar doğru değil, demek ki, bunları da yapıyorlar, ben yanlış hareket ediyorum diyeceğim.
Hepinizden tekrar tekrar rica ediyorum; dokunulmazlığımın kaldırılması için, oyunuzu esirgemeyin, aleyhimde oy kullanın.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (ANAP ve FP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bayram.
Sayın milletvekilleri, İçtüzüğümüzün 134 üncü maddesini okuyorum:
"Savunma hakkı
Madde 134.- Dokunulmazlığının kaldırılması istenen milletvekili isterse hazırlık komisyonunda, Karma Komisyonda ve Genel Kurulda kendini savunur veya bir üyeye savundurur.
Savunma için çağrıda bulunan milletvekili davete uymazsa evrak üzerinde karar verilir.
Son söz her halde savunmanındır -Biraz önce Sayın Bayram'ın ifade etmiş olduğu hususu dikkatlerinize getirmek için tekraren okuyorum- Dokunulmazlığının kaldırılmasını üyenin bizzat istemesi yeterli değildir." Tekrar ifade ediyorum, Sayın Bayram'ın dokunulmazlığının kaldırılması yolunda Başkanlığa vaki bir müracaatı da vardır.
Sayın milletvekilleri, rapor üzerinde görüşmeler tamamlanmıştır. Sayın Bayram'ın iki adet dokunulmazlık dosyası vardır; bugün iki oylama yapacağız.
AHMET İYİMAYA (Amasya) - Her iki savunmayı da alacaksınız...
BAŞKAN - Ama, iki oylama yapacağız netice itibariyle.
AHMET İYİMAYA (Amasya) - Sayın Başkan, her iki savunmayı da alacaksınız efendim. Dosyalar ayrı ayrı işleme konulmalı.
BAŞKAN - Ayrı ayrı yapacağız tabiî, ayrı ayrı yapacağız.
AHMET İYİMAYA (Amasya) - Belki savunma da yapabilir.
BAŞKAN - Hayır, hayır, Sayın Bayram her iki dosyasıyla ilgili savunmasını yaptı.
YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Her iki dosyası da ayrı...
BAŞKAN - Hayır, hayır, ikincisiyle ilgili savunmasını da yaptı.
YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Olmaz efendim, ayrı ayrı...
BAŞKAN - Sayın Bayram?..
TURHAN GÜVEN (İçel) - İsterse, sonra yapar...
BAŞKAN - Peki, birinci raporu oylayalım, ikincisi için tekrar Sayın Bayram'ın savunma yapıp yapmayacağı hususunu tezekkür edelim efendim.
Komisyon raporu, Van Milletvekili Mustafa Bayram'ın yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına dairdir. Komisyonun raporunu oylarınıza sunacağım; ancak, bir açık oy talebi vardır, açık oy talebinde bulunan sayın milletvekillerinin isimlerini okuyacağım, salonda bulunup bulunmadıkları hususunu tespit edeceğim, daha sonra da gereğini yapacağım:
Sayın Vural?.. Burada.
Sayın Köse?.. Burada.
Sayın Tiryaki?.. Burada.
Sayın Seven?.. Burada.
Sayın Orhan?.. Burada.
KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, açık oya zaten tabi, gerek yok ki, 276 oyun olması lazım.
BAŞKAN - Hayır efendim öyle bir şey yok.
YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Yok efendim, yok; 276 yok, yapmayın efendim!
BAŞKAN - Sayın Yaman?.. Burada.
Sayın Öztürk?.. Burada.
Sayın Pak?.. Burada.
Sayın Çelebi?.. Burada.
Sayın Enginyurt?.. Burada.
Sayın Levent?.. Burada.
Sayın Şen?.. Burada.
Sayın Coşkun?.. Burada
Sayın Keleş?.. Burada.
Sayın Oral?.. Burada.
Sayın Sazak?.. Burada.
Sayın Özdemir?.. Burada.
Sayın Polat?.. Burada.
Sayın Kılınç?.. Burada.
Sayın Aksu?.. Burada.
Sayın Ersoy?.. Burada.
Sayın Genç, demin, bu 276'yla ilgili bir şey söylediniz efendim.
KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, her dediğim şeyi dikkate alıyorsunuz... Doğruları da hesaba almıyorsunuz...
BAŞKAN - Yokmuş öyle bir şey, değil mi?
Sayın milletvekilleri, yeterli sayıda açık oy talebi vardır.
Açık oylamanın elektronik cihazla yapılması hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler.. Etmeyenler.. Kabul edilmiştir.
Komisyon raporu, yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına dairdir. Bu raporu oylarınıza sunuyorum.
Oylama işlemini başlatıyorum ve oylama için 2 dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, (3/287) esas numaralı, Van Milletvekili Mustafa Bayram'ın yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına dair komisyon raporunun yapılan açık oylaması sonucunu açıklıyorum:
Katılan milletvekili sayısı : 308
Kabul : 302
Ret : 3
Çekimser : 2
Mükerrer : 1
Böylece, Komisyon raporu kabul edilmiş ve Van Milletvekili Mustafa Bayram'ın yasama dokunulmazlığının bu dosya için kaldırılmasına karar verilmiştir.
Alınan karar gereğince, bu kısmın 13 üncü sırasına alınan Van Milletvekili Mustafa Bayram'ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu karma komisyon raporunun görüşmelerine başlıyoruz.
13. - Van Milletvekili Mustafa Bayram'ın, Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/430) (S. Sayısı: 440) (1)
(1) 440 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet?.. Yerinde.
Söz talebi?.. Yok.
Rapor, 440 sıra sayısıyla basılıp, sayın üyelere dağıtılmıştır.
Sayın Bayram?.. Genel Kurul salonunda yok.
Biraz önce de ifade ettim; bu ikinci dosyayla ilgili savunmasını da huzurda yapmış idi.
Şimdi, bu dosyayla ilgili oylama işlemini yapacağız.
Yeni bir açık oylama talebi var; sayın milletvekillerinin salonda bulunup bulunmadıklarını arayacağım.
Sayın Köse?.. Burada.
Sayın Vural?.. Burada.
Sayın Gebeş?.. Burada.
Sayın Enginyurt?.. Burada.
Sayın Coşkuner?.. Burada.
Sayın Karakuş?.. Burada.
Sayın Kaya?.. Burada.
Sayın Karaca?.. Burada.
Sayın Özdemir?.. Burada.
Sayın Bozyel?.. Burada.
Sayın Yaşar Öztürk?.. Burada.
Sayın Seven?.. Burada.
Sayın Eser?.. Burada.
Sayın Arslan?.. Burada.
Sayın Pak?.. Burada.
Evet, yeterli sayıda talep var.
Açık oylama işleminin elektronik oylama cihazıyla yapılması hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Komisyon raporu, dokunulmazlığın kaldırılmasına ilişkindir; onu oyluyoruz.
Oylama işlemini başlatıyorum ve 2 dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, (3/430) esas numaralı, Van Milletvekili Mustafa Bayram'ın yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına dair komisyon raporunun yapılan açık oylamasına 310 sayın milletvekili katılmış; kabul 309, ret 1; böylece, komisyon raporu kabul edilmiş ve Van Milletvekili Mustafa Bayram'ın yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına karar verilmiştir.
Kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 28 Mart 2001 Çarşamba günü alınan karar gereğince, saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati : 19.47