DÖNEM : 21 YASAMA YILI : 3
T. B. M. M.
TUTANAK
DERGİSİ
CİLT : 59
81 inci
Birleşim
10 . 4 . 2001 Salı
İ Ç İ N D E K İ L E R
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI
A) TEZKERELER VE ÖNERGELER
1. Avustralya Parlamentolararası
Dostluk Grubu Başkanının Türkiye'ye davet edilmesine
ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/800)
2. İzmir Milletvekili Suha Tanık'ın, İzmir
İlinde Mordoğan Adıyla Yeni Bir İlçe Kurulması
Hakkında Kanun Teklifinin (2/374) doğrudan gündeme
alınmasına ilişkin önergesi (4/346)
3. Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Güneş'in, Sulama
Alanlarında Arazi Düzenlenmesine
Dair Tarım Reformu Kanunu ile Olağanüstü Hal Bölgesinde ve
Kalkınmada Öncelikli Yörelerde İstihdam Yaratılması ve
Yatırımların Teşvik Edilmesi ile 193 Sayılı Gelir
Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin
(2/623) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi
(4/347)
4.
Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün'ün, Esnaf ve Sanatkârlar ve
Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar
Kurumu Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin
Kanun Teklifinin (2/588) doğrudan gündeme alınmasına
ilişkin önergesi (4/348)
B) ÇEŞİTLİ
İŞLER
1.
Görüşmeleri izlemek üzere Genel Kurulu ziyaret eden Singapur Dostluk Grubu
Heyetine Başkanlıkça "hoş geldiniz" denilmesi
C) OTURUM
BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1. TBMM
Başkanvekili Murat Sökmenoğlu'nun, Türk Polis
Teşkilâtının kuruluşunun 156 ncı yıldönümü
nedeniyle konuşması
IV. ÖNERİLER
A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ
1. Genel
Kurulun çalışma gün ve saatleriyle gündemdeki sıralamanın
yeniden düzenlenmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi
B) SİYASÎ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ
1. Genel
Kurulun çalışma gün ve saatleriyle gündemdeki sıralamanın
yeniden düzenlenmesine ilişkin DSP, MHP, ANAP Gruplarının
müşterek önerisi
V. GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS
SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI
A) GÖRÜŞMELER
1.
Doğru Yol Partisi Grubu adına Grup Başkanvekilleri Sakarya
Milletvekili Nevzat Ercan, Aydın Milletvekili Ali Rıza Gönül ve
İçel Milletvekili Turhan Güven'in, tarım ve hayvancılık
sektöründe gerekli önlemleri almayarak çiftçiyi yoksulluğa mahkûm
ettiği iddiasıyla Başbakan Bülent Ecevit hakkında gensoru
açılmasına ilişkin önergesi (11/11)
2.
İstanbul Milletvekili Ayşe Nazlı Ilıcak ve 63
arkadaşının, bankalar yeminli murakıpları
raporlarının zamanında işleme konulmasını
engelleyerek bazı bankaların yöneticileri hakkında yapılması
gereken işlemleri geciktirdiği ve siyasî himaye
sağladığı ve bu eylemlerinin Türk Ceza Kanununun 230 ve 240
ıncı maddelerine uyduğu iddiasıyla Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Hasan Hüsamettin Özkan hakkında
Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergesi (9/2)
VI. AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR
1. Ankara
Milletvekili Hikmet Uluğbay'ın, İstanbul Milletvekili Ayşe
Nazlı Ilıcak'ın, konuşmasında, şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
2. Enerji
ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mustafa Cumhur Ersümer'in, İstanbul
Milletvekili Ayşe Nazlı Ilıcak'ın, konuşmasında,
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
3.
İstanbul Milletvekili Ayşe Nazlı Ilıcak'ın, Enerji ve
Tabiî Kaynaklar Bakanı Mustafa Cumhur Ersümer'in, konuşmasında,
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
4.
Kahramanmaraş Milletvekili Avni Doğan'ın, İstanbul
Milletvekili İsmail Aydınlı'nın, konuşmasında,
partisine sataşması nedeniyle konuşması
VII. KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
1.
İzmir Milletvekili Rıfat Serdaroğlu'nun; İstanbul
Milletvekili Bülent Akarcalı'nın; Amasya Milletvekili Ahmet
İyimaya'nın; Ankara Milletvekili Yıldırım Akbulut'un;
Şırnak Milletvekili Mehmet Salih Yıldırım'ın;
Gaziantep Milletvekili Ali Ilıksoy, Konya Milletvekili Ömer İzgi ve
Ankara Milletvekili Nejat Arseven'in; İstanbul Milletvekili Ziya Aktaş
ve 42 Arkadaşının; Zonguldak Milletvekili Hasan Gemici'nin ve
İzmir Milletvekili Işılay Saygın'ın; Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına
Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/94, 2/232, 2/286,
2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S.Sayısı: 527)
2. Kamu
Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı
Teşkilatı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname
ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/53) (S. Sayısı: 433)
3.
Hâkimler ve Savcılar Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair 621 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Adalet Komisyonu Raporu
(1/728) (S. Sayısı: 591)
4. Türkiye
Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Nakdî Tazminat ve
Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin 624 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname
ile Fazilet Partisi Grup Başkanvekili Kahramanmaraş Milletvekili Avni Doğan ve 7
Arkadaşının; Anavatan
Partisi Grup Başkanvekilleri Bartın Milletvekili Zeki Çakan, Denizli
Milletvekili Beyhan Aslan, Eskişehir Milletvekili İ.Yaşar
Dedelek ile Antalya Milletvekili Cengiz Aydoğan'ın Aynı
Mahiyetteki Kanun Teklifleri ve İçişleri, Millî Savunma ve Plan ve
Bütçe Komisyonları raporları
(1/757, 2/603, 2/605) (S. Sayısı: 592)
5.-
Başbakanlık Teşkilatı Hakkında Kanun Hükmünde
Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair 626 Sayılı Kanun
Hükmünde Kararname ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/758) (S.
Sayısı: 609)
6. Gençlik
ve Spor Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun,
Devlet Memurları Kanunu ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede
Değişiklik Yapılması Hakkında 608 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararname ile Gençlik ve Spor Hizmet ve Faaliyetlerinde Üstün
Başarı Gösteren Kişi ve Kuruluşların Ödüllendirilmesi,
3289 Sayılı Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve
Görevleri Hakkında Kanun, 657 Sayılı Devlet Memurları
Kanunu ile 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı, Ankara Milletvekili Yücel
Seçkiner'in Dünya ve Olimpiyat Şampiyonluğu Kazanmış
Sporculara Cumhurbaşkanlığı Onur Madalyası Verilmesi
ile Maaş Bağlanması ve Avrupa Şampiyonluğu
Kazanmış Sporculara Maaş Bağlanması Hakkında
Kanun Teklifi, Erzurum Milletvekili Mücahit Himoğlu'nun Madalya ve
Nişanlar Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Teklifi, Erzurum Milletvekili Mücahit Himoğlu'nun Dünya, Olimpiyat
ve Avrupa Şampiyonluğu Kazanmış Sporculara ve Bunların
Ailelerine Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Afyon
Milletvekili Gaffar Yakın ve 10 Arkadaşının Avrupa Futbol
Kupalarında Başarılı Olmuş Türk Futbol Kulüplerinin
Ödüllendirilmesine Dair Kanun Teklifi, Doğru Yol Partisi Grup
Başkanvekilleri Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük, Sakarya
Milletvekili Nevzat Ercan, İçel Milletvekili Turhan Güven ve 2
Arkadaşının Ülkemizin Tanıtımında
Katkısı Olan Gençlik ve Spor Kulüplerinin Ödüllendirilmesi
Hakkında Kanun Teklifi ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve
Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/724, 1/704, 2/68, 2/386,
2/387, 2/492, 2/535) (S. Sayısı: 623)
7.
Memurlar ve Diğer Kamu Görevlileri Hakkındaki Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Yetki Kanunu Tasarısı
ve Anayasa ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/832) (S.
Sayısı: 638)
VIII. SORULAR VE CEVAPLAR
A) YAZILI SORULAR
VE CEVAPLARI
1. Muğla
Milletvekili Hasan Özyer'in, sanayi illerimizin içinde bulunduğu ekonomik
duruma ve Muğla İline yapılacak yatırımlara
ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Devlet Bahçeli'nin cevabı (7/3651)
2. Manisa
Milletvekili Bülent Arınç'ın, Manisa İlinde yürütülen
yatırım projelerine ilişkin Devlet Bakanı Recep Önal'dan
sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Devlet
Bahçeli'nin cevabı (7/3677)
3.
Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış'ın;
Hangi
vakıf ve derneklere ne kadar yardım yapıldığına,
Turistik
yerlerde kombine bilet uygulamasına geçilip geçilmeyeceğine,
İlişkin
soruları ve Kültür Bakanı M.İstemihan Talay'ın cevabı
(7/3714,3727)
4.
Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün'ün, şeker sanayiinde
çalışan geçici işçilere ilişkin Başbakandan sorusu ve
Sanayi ve Ticaret Bakanı Ahmet Kenan Tanrıkulu'nun cevabı
(7/3802)
5. Bursa
Milletvekili Faruk Çelik'in, tarım sektörünün sorunlarına
ilişkin sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Hüsnü Yusuf
Gökalp'in cevabı (7/3805)
6. Rize
Milletvekili Mehmet Bekaroğlu'nun, Aydın E Tipi Cezaevi
civarında meydana gelen olaylara ilişkin sorusu ve İçişleri
Bakanı Sadettin Tantan'ın cevabı (7/3824)
7. Karaman
Milletvekili Zeki Ünal'ın, TRT'nin reklam giderlerine ve personel
sayısına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Rüştü
Kâzım Yücelen'in cevabı (7/3865)
8. Ankara
Milletvekili M.Zeki Çelik'in, tarihi eserlerin restorasyonlarına
ilişkin sorusu ve Kültür Bakanı M.İstemihan Talay'ın
cevabı (7/3873)
9. Kocaeli
Milletvekili Mehmet Batuk'un, bakanlık merkez binasının
atık sularının çevreyi kirlettiği iddiasına
ilişkin sorusu ve Çevre Bakanı Fevzi Aytekin'in cevabı (7/3938)
I. GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 14.00'te açılarak dört oturum yaptı.
Bursa Milletvekili Orhan Şen'in, ülkemize göç eden Bulgaristan ve
Ahıska Türklerinin sorunlarına ilişkin gündemdışı
konuşmasına, Devlet Bakanı Abdulhalûk Mehmet Çay, cevap verdi;
Amasya Milletvekili Gönül Saray Alphan, ekmek fiyatlarına,
Gümüşhane Milletvekili Lütfi Doğan da Gümüşhane
İlinin acil sorunlarına,
İlişkin gündemdışı birer konuşma
yaptılar.
Avrupa Parlamentosu Endüstri, Dış Ticaret, Araştırma
ve Enerji Komisyonu tarafından Brüksel'de düzenlenecek seminere TBMM'yi
temsilen katılacak üç kişilik Parlamento heyetinde yer alacak
milletvekillerine ilişkin Başkanlık tezkeresi, Genel Kurulun
bilgisine sunuldu.
İstanbul Milletvekili Ayşe Nazlı Ilıcak ve 63
arkadaşının, bankalar yeminli murakıpları
raporlarını zamanında işleme koymayarak bazı
bankaların yöneticileri hakkında yapılması gereken
işlemleri geciktirdiği, onlara siyasî himaye
sağladığı ve bu eylemlerinin Türk Ceza Kanununun 230 ve 240
ıncı maddelerine uyduğu iddiasıyla Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Hasan Hüsamettin Özkan hakkında
Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergesi (9/2)
okundu; Anayasanın 100 üncü maddesine göre, en geç bir ay içinde olmak
üzere, Danışma Kurulunca tespit edilecek görüşme gününün Genel
Kurulun onayına sunulacağı açıklandı.
Gündemin "Kanun Tasarı
ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler"
kısmında bulunan:
TBMM İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına
Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu Raporunun (2/94, 2/232,
2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S.Sayısı: 527)
görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin Komisyon
raporu henüz hazırlanmadığından,
Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı
Teşkilatı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararnameye İlişkin Kanun Tasarısının görüşmeleri
de komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır
bulunmadıklarından,
Ertelendi;
Emniyet Teşkilatı Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek
Kabulü Hakkında Kanun Tasarısının (1/727, 1/660, 1/795)
(S.Sayısı: 576), yapılan görüşmelerden sonra, kabul
edildiği ve kanunlaştığı açıklandı.
10 Nisan 2001 Salı günü saat 15.00'te toplanmak üzere,
birleşime 19.39'da son verildi.
Mehmet Vecdi Gönül |
|
|
Başkanvekili |
|
|
|
Mehmet Ay |
Melda Bayer |
|
Gaziantep |
Ankara |
|
Kâtip Üye |
Kâtip Üye |
No. : 117
9 . 4 . 2001 PAZARTESİ
Rapor
1. Ekonomik ve Sosyal Konseyin Kuruluşu, Çalışma Esas
ve Yöntemleri Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/714) (S. Sayısı : 640) (Dağıtma tarihi :
9.4.2001) (GÜNDEME)
No. : 118
10 . 4 . 2001 SALI
Raporlar
1. Ekonomik, Kültürel, Eğitim ve Teknik İşbirliği
Başkanlığı Kurulması, 206 Sayılı Kanun
Hükmünde Kararnamenin İki Maddesinin Değiştirilmesi ve 190
Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellere Bir İlave
Yapılması Hakkında 480 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname
ile Bu Kanun Hükmünde Kararname ve Devlet Memurları Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve
Dışişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları
(1/206, 1/779) (S. Sayısı: 639) (Dağıtma tarihi: 10.4.2001)
(GÜNDEME)
2. Doğru Yol Partisi Grup Başkanvekili Ankara Milletvekili
Saffet Arıkan Bedük'ün, Bir İlçe Kurulması Hakkında Kanun
Teklifi ve İçtüzüğün 37 nci Maddesine göre Doğrudan Gündeme
Alınmasına İlişkin Önergesi (2/116) (S. Sayısı: 641) (Dağıtma
tarihi: 10.4.2001) (GÜNDEME)
3. Ankara Milletvekili Uluç
Gürkan'ın, Ankara İline Bağlı Olarak Bilimkent Adıyla
Bir İlçe Kurulmasına İlişkin Yasa Önerisi ve
İçtüzüğün 37 nci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme
Alınmasına İlişkin Önergesi (2/525) (S. Sayısı: 642) (Dağıtma
tarihi: 10.4.2001) (GÜNDEME)
4. Umumî Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak
Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/781) (S. Sayısı: 644) (Dağıtma tarihi: 10.4.2001)
(GÜNDEME)
Sözlü Soru Önergeleri
1. Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın, Samsun-Vezirköprü'de
yapımı planlanan bazı projelere
ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısından (A.Mesut Yılmaz) sözlü soru önergesi (6/1353)
(Başkanlığa geliş tarihi: 9.4.2001)
2. İstanbul Milletvekili Ahmet Güzel'in, THY'nca kiralanan uçaklara ilişkin
Devlet Bakanından (Yüksel Yalova) sözlü soru önergesi (6/1354)
(Başkanlığa geliş tarihi: 9.4.2001)
3. İstanbul Milletvekili
Ahmet Güzel'in, İstanbul ve Ankara Büyükşehir belediye
başkanlarının açılış törenleri için
yaptıkları harcamalara ilişkin
İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/1355)
(Başkanlığa geliş tarihi: 9.4.2001)
Yazılı Soru Önergeleri
1. Konya Milletvekili Hüseyin
Arı'nın, TESK ve T.Ş.O.F. üyelerinin kayıdlarının
silindiği iddialarına ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından
yazılı soru önergesi (7/3985) (Başkanlığa geliş
tarihi: 9.4.2001)
2. Isparta Milletvekili Ramazan Gül'ün, son on yılın gelir
vergisi miktarına ve vergi mükelleflerine
ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi
(7/3986) (Başkanlığa geliş tarihi: 9.4.2001)
3. Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın, Mevlana Müzesinin gelirine
ve Kültür Merkezi proje-sine ilişkin Kültür Bakanından yazılı soru
önergesi (7/3987) (Başkanlığa geliş tarihi: 9.4.2001)
Geri
Alınan Yazılı Soru Önergesi
1. Karaman Milletvekili Zeki Ünal, YÖK konusundaki Meclis
Araştırması Komisyonu Raporuna ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesini 10.4.2001 tarihinde geri
almıştır. (7/3882)
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati : 15.00
10 Nisan 2001 Salı
BAŞKAN : Başkanvekili Murat
SÖKMENOĞLU
KÂTİP ÜYELER : Burhan ORHAN (Bursa),
Sebahattin KARAKELLE (Erzincan)
BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 81 inci Birleşimini
açıyorum.
Toplantı yetersayısı vardır; gündeme geçiyoruz
efendim.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir
tezkeresi vardır; okutuyorum:
III.
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) TEZKERELER VE ÖNERGELER
1. Avustralya
Parlamentolararası Dostluk Grubu
Başkanının Türkiye'ye davet edilmesine ilişkin
Başkanlık tezkeresi (3/800)
9 Nisan 2001
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
TBMM Başkanlık Divanının 22 Şubat 2001 tarih ve
74 sayılı Kararıyla, Avustralya Parlamentolararası Dostluk
Grubu Başkanı Senatör Sandy Macdonald'ın, 19-26 Nisan 2001
tarihleri arasında ülkemizi ziyareti uygun görülmüştür.
Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin
Düzenlenmesi Hakkındaki 3620 sayılı Kanunun 7 nci maddesi
gereğince Genel Kurulun bilgisine sunulur.
Murat
Sökmenoğlu
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
Vekili
BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur efendim.
Danışma Kurulunun önerileri vardır; önce, tümünü okutup
işleme alacağım, sonra, ayrı ayrı okutup
oylarınıza sunacağım efendim.
IV. ÖNERİLER
A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ
1. Genel Kurulun çalışma gün ve saatleriyle
gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin
Danışma Kurulu önerisi
Danışma Kurulu Önerisi
No.69 Tarihi:10.4.2001
Danışma Kurulunca aşağıdaki önerilerin Genel
Kurulun onayına sunulması uygun görülmüştür.
|
|
Ömer
İzgi |
|
|
Türkiye
Büyük Millet Meclisi |
|
|
Başkanı |
|
Aydın
Tümen |
Oktay
Vural |
|
DSP Grubu
Başkanvekili |
MHP Grubu
Başkanvekili |
|
Avni
Doğan |
Beyhan
Aslan |
|
FP Grubu
Başkanvekili |
ANAP Grubu
Başkanvekili |
|
Ali
Rıza Gönül |
|
|
DYP Grubu
Başkanvekili |
|
Öneriler :
1- Genel Kurulun 5.4.2001 tarihli 79 uncu Birleşiminde okunmuş
bulunan, Başbakan Bülent Ecevit hakkındaki (11/11) esas numaralı
gensoru önergesinin, gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak
İşler" kısmının 1 inci sırasında yer
alması ve Anayasanın 99 uncu maddesi gereğince gündeme
alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmelerin,
Genel Kurulun 10.4.2001 Salı günkü birleşiminde yapılması
önerilmiştir.
2- 6.4.2001 tarihli gelen kâğıtlarda yayımlanan ve Genel
Kurulun 6.4.2001 tarihli 80 inci Birleşiminde okunmuş bulunan, Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı H.Hüsamettin Özkan
hakkındaki (9/2) esas numaralı Meclis soruşturması
önergesinin, gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler"
kısmının 2 nci sırasında yer alması ve
Anayasanın 100 üncü maddesi gereğince soruşturma
açılıp açılmaması hususundaki görüşmelerin 10.4.2001
Salı günkü birleşimde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN - Söz talebinde bulunan var mı efendim? Yok.
Önerileri ayrı ayrı okutup, oylayacağım efendim.
Öneriler:
1- Genel Kurulun 5.4.2001 tarihli 79 uncu Birleşiminde okunmuş
bulunan Başbakan Bülent Ecevit hakkındaki (11/11) esas numaralı
gensoru önergesinin, gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak
İşler" kısmının 1 inci sırasında yer
alması ve Anayasanın 99 uncu maddesi gereğince gündeme alınıp
alınmayacağı hususundaki görüşmelerin, Genel Kurulun
10.4.2001 Salı günkü birleşiminde yapılması
önerilmiştir.
BAŞKAN - Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Öneri kabul edilmiştir efendim.
Diğer öneriyi okutuyorum:
2- 6.4.2001 tarihli gelen kâğıtlarda yayımlanan ve Genel
Kurulun 6.4.2001 tarihli 80 inci Birleşiminde okunmuş bulunan, Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı H.Hüsamettin Özkan
hakkındaki (9/2) esas numaralı Meclis soruşturması
önergesinin, gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler"
kısmının 2 nci sırasında yer alması ve
Anayasanın 100 üncü maddesi gereğince soruşturma
açılıp açılmaması hususundaki görüşmelerin 10.4.2001
Salı günkü birleşimde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN - Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir efendim.
Demokratik Sol Parti, Milliyetçi Hareket Partisi ve Anavatan Partisi
Gruplarının, İçtüzüğün 19 uncu maddesine göre verilmiş
müşterek önerileri vardır. Önce, tümünü okutup işleme
alacağım; sonra, ayrı ayrı okutup oylarınıza
sunacağım efendim:
B) SİYASÎ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ
1. Genel Kurulun çalışma gün ve saatleriyle
gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin DSP, MHP,
ANAP Gruplarının müşterek önerisi
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulunun 10 Nisan 2001 Salı günü
yaptığı toplantıda, siyasî parti grupları
arasında oybirliği sağlanamadığından,
Gruplarımızın ekteki müşterek önerilerinin Genel Kurulun
onayına sunulmasını arz ve teklif ederiz.
Saygılarımızla.
|
Aydın
Tümen |
Oktay
Vural |
Beyhan
Aslan |
|
DSP Grubu
Başkanvekili |
MHP Grubu
Başkanvekili |
ANAP Grubu
Başkanvekili |
Öneriler:
1.- Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan
Gelen Diğer İşler" kısmının 259 uncu
sırasında yer alan 637 sıra sayılı kanun
tasarısının, bu kısmın 8 inci sırasına; 9
Nisan 2001 tarihli gelen kâğıtlarda yayımlanan 640 sıra
sayılı kanun tasarısının, 48 saat geçmeden, gündemin
"Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler" kısmının 9 uncu sırasına
alınması önerilmiştir.
2.- Genel Kurulun, 10 Nisan 2001 Salı günü 15.00-20.00, 11 Nisan
2001 Çarşamba, 12 Nisan 2001 Perşembe günleri 14.00-20.00 saatleri
arasında çalışması; 13 Nisan 2001 Cuma günü de 14.00-20.00
saatleri arasında çalışması ve bu gün de kanun tasarı
ve tekliflerinin görüşülmesi; 10 Nisan 2001 Salı günü sözlü sorular
ile diğer denetim konularının, 11 Nisan 2001 Çarşamba günü
de sözlü soruların görüşülmemesi önerilmiştir.
3.- 10 Nisan 2001 Salı günü (11/11) esas numaralı gensoru
önergesi ile (9/2) esas numaralı soruşturma önergesinin
görüşmelerinin tamamlanmasından sonra kanun tasarı ve tekliflerinin
görüşülmesi ve gündemin 7 nci sırasına kadar olan işlerin
görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin
uzatılması; 11 Nisan 2001 Çarşamba günü, gündemin 10 uncu
sırasına kadar olan tasarı ve tekliflerin görüşmelerinin
tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılması; 12
Nisan 2001 Perşembe günü, gündemin 11 inci sırasına kadar olan
tasarı ve tekliflerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar
çalışma süresinin uzatılması önerilmiştir.
AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Sayın Başkan...
BAŞKAN - Öneri üzerinde aleyhte söz isteyen Sayın Avni
Doğan; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)
AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; yeni bir grup önerisiyle karşı
karşıyayız. Bu grup önerisinin yapıldığı
günden yaklaşık 10 gün önce, hükümetin Türkiye'yi emanet ettiği,
hükümetin Türk ekonomisini emanet ettiği, hükümetin dış
ilişkileri emanet ettiği, hükümetin sefalet çeken
insanlarımızı emanet ettiği Sayın Kemal Derviş,
15 gün içerisinde 15 kanunun çıkarılmasının şart
olduğunu söyledi. Aradan 10 gün geçti; biz, bekliyorduk ki, bugün, grup
önerisinde, Sayın Kemal Derviş'in acil bulduğu, 15 günde mutlaka
çıkarılması gereken 15 kanundan hiç olmazsa 10 tanesi Meclis
gündemine sokulur; ama, maalesef, bunlardan hiçbirisi Danışma Kurulu
önerisinde yok.
Türkiye'de esnaf ayakta. Esnafın yürüyüşü -bakın
açık söylüyorum- başka şeye benzemez, memurun yürüyüşüne
benzemez, işçinin yürüyüşüne benzemez; çünkü, onlar, Türkiye'nin
ortalamasını, Türkiye'nin vasatını temsil eden insanlar.
Onlar, meydanlarda. Her ne kadar, iktidar partisi liderleri birtakım
provokasyonlardan falan bahsediyorlarsa da, onlar,
ağırbaşlılık içerisinde, Türk esnafına
yakışır şekilde hükümeti istifaya davet ediyorlar. Türkiye
ayakta.
Şimdi, biraz önce, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğinin
bildirisi açıklandı. Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği hükümeti
istifaya davet ediyor. Erken kalkan hükümeti istifaya davet ediyor. Bunu niye
yapıyorlar; çünkü, Türkiye, gerçekten sıkıntıda. Türkiye
çok zor günlerden geçiyor, çok acı günlerden geçiyor. Şu saatlerde
borsa düşüyor, döviz yeniden tırmanışa geçti, dolar 1 300
000 lira; ama, siz, bizim önümüze ne getiriyorsunuz; önümüze, Hâkimler ve
Savcılar Kanununu getiriyorsunuz; siz, bizim önümüze ne getiriyorsunuz
-daha önce aldığınız bir yetkiyi 3 ay
kullanmadınız, 3 ay beklediniz, niye Meclisi meşgul ettiniz,
bilmiyorum- memurların özlük haklarıyla ilgili kararname çıkarma
yetkisini getiriyorsunuz. Bunu getirmeyin, memurların özlük haklarını
düzeltecek bir kanun teklifi getirin, şurada, muhalefet olarak
destekleyelim, düzeltelim; zaten, onların durumunu düzeltmeden Türkiye'yi
krizden çıkaramazsınız.
Başka ne getiriyorsunuz; Başbakanlık Teşkilâtı
Hakkında Kanunu getiriyorsunuz; çok acelesi var, borsayı yükseltir,
dövizi düşürür, Türkiye'yi krizden çıkarırsınız [!]
Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğüyle ilgili bir kanun teklifini
getiriyorsunuz. Evet, bu da, Yunanistan ile IMF'in arasındaki bu gizli
bilgi alışverişini ortadan kaldırır, Türkiye'yi
köşeye sıkıştırılmışlıktan
kurtarır [!]
Türkiye'de insanlar açlıkla karşı karşıya
gelirken, sadece akaryakıta, bir ayda yüzde 40 zam
yapılmışken, siz, ne getiriyorsunuz; Polis Yükseköğretim
Kanununu getiriyorsunuz. Kemal Bey, kime, neye konuşuyor "15 günde 15
kanun" diye bilmiyorum. 15 gün bitti, hiçbir şey yok.
Değerli arkadaşlar, bu adam, bu Sayın Bakan, Amerika'dan
golf oynasın diye, her gün sabahleyin değişik çevrelerle
kahvaltı yapsın diye getirilmedi. Türkiye'nin önüne, Meclisin önüne
reel, gerçekçi bir şeyler konulacaksa konulsun; Türkiye'nin acelesi var,
Türkiye'nin tahammülü yok.
Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğüne ait kanun tasarısı
bekleyebilir; ama, dolardaki her 1 puanlık artışın,
Türkiye'ye nelere mal olduğunu, artık, görmeniz lazım.
Bakın, eğer esnafın ayak seslerini duymamakta direnirseniz,
memurun, işçinin feryadını duymamakta direnirseniz, İsrail
Dışişleri Bakanıyla görüşüp, Amerikan Büyükelçisiyle
görüşüp, Ulus Toptancı Hali Müdürüyle görüşüp, Türkiye'deki
muhalefeti yok sayarsanız, sizi muhalefet bile kurtaramaz. Açık
söylüyorum, sizi, kimse kurtaramaz. Bu memlekete sizin
yapacağınız en büyük görev, en büyük hizmet, istifa etmektir.
Siz istifa ettiğiniz an, Türkiye'de borsa yükselecektir, döviz
fiyatları düşmeye başlayacaktır. Hiçbir sivil toplum
örgütünün güveni kalmamıştır size, basının güveni
kalmamıştır; bırakın onu, Onuncu Yıl
Marşı eşliğinde birlikte memleketi soyduğunuz
çevrelerin bile güveni kalmamıştır size. (FP
sıralarından alkışlar)
İşte, biz, Türkiye, derin bir kriz yaşarken, Türkiye
dış çevrelerin kıskacında iken, bu, fuzuli tasarılarla
Meclisin meşgul edilmesini istemediğimizden, sizin bu isteklerinize,
bu taleplerine karşıyız.
Değerli arkadaşlar, değerli hükümet, milletin sesini
duyun, lütfen, milletin sesini duyun. Milletin sesini Tıme Dergisi
duyuyor, milletin sesini Paris duyuyor, milletin sesini Ermeniler duyuyor,
Kars'ı isteme mitingi düzenliyor; Türkiye'nin ne kadar zor durumda
olduğunu duymamakta siz niye ısrar ediyorsunuz?
MİHRALİ AKSU (Erzincan) - Yeni bir şey söyle, yeni bir
şey...
AVNİ DOĞAN (Devamla) - Yeni bir şeyi millet söyleyecek
size. Yeni bir şeyi millet söylüyor; bizim adımıza esnaf
söylüyor, memur söylüyor, işçi söylüyor, 2,5 yabancı şirkete
peşkeş çektiğiniz pancar çiftçisi söylüyor; ben de, onların
adına burada bunları söylüyorum; duymamakta devam ederseniz,
işitmemekte devam ederseniz, maalesef, Türkiye'nin en talihsiz bu
hükümetini millet tarihe gömecektir.
CEMAL ENGİNYURT (Ordu) - Abdülkadir Aksu'nun kızının
düğününde havada uçuşan paralardan bahsedin.
BAŞKAN- Hatibin sözünü kesmeyin efendim.
AVNİ DOĞAN (Devamla) - Cemal Bey, buraya gel konuş,
buraya...
BAŞKAN -Efendim, karşılıklı
konuşmayın lütfen.
AVNİ DOĞAN (Devamla) Gensoru veriyoruz susuyorsunuz, kanun
görüşüyoruz, susuyorsunuz; bu milletin kürsüsü var, gel, buraya gel
konuş, buraya...
Peki, hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Efendim, ikinci aleyhte söz, Doğru Yol Partisinden
Sayın Ali Rıza Gönül'e aittir.
Buyurun efendim.
ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Siz böyle yaptıkça, siz her hafta gündemi böyle düzenledikçe, biz
buraya geleceğiz her hafta, dilimizin döndüğü kadar sizlere bir
şeyler anlatmaya, daha doğrusu, doğruları söyleyip,
yanlışlarınızın da ne olduğunu ortaya koymaya
devam edeceğiz.
Tabiî ki, değerli bir milletvekili arkadaşım, biraz önce,
arka taraftan laf atıyor "yeni bir şeyler söyleyin" diyor.
Sevgili kardeşim, ne millete yeni bir şey söyletmeye imkân
bıraktınız ne de bize! Dert ortada, problem ortada; biraz evvel
bir siyasî partinin genel başkanının ifadesiyle, hasta ortada.
Ameliyat ediliyormuş da, ameliyata alınan hastanın
ameliyatı sırasında başka hastalıklar da teşhis
edilmiş, onların tedavisiyle uğraşılıyormuş!
Size sormazlar mı; dört yıldan beri bu ülkeyi yöneten siz değil
misiniz?!. Alacağıyla, borcuyla, ithalatıyla, ihracatıyla,
üretimiyle, faiziyle, bütçesiyle bu ülkeyi yöneten sivil idare, siyasî irade
sahibi olan siz değil misiniz? Eğer, aldığınızda
bu ülke hastaydı da, niye bugüne kadar tedavi etmediniz; eğer,
sağlam aldınız, sağlıklı aldınızsa,
niye hasta hale getirdiniz, niye ameliyata muhtaç hale getirdiniz? Bunu,
herhalde, siz bana değil, millet size soruyor; ben de, milletin adına
buradan size soruyorum.
MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Genel Kurula hitap edin.
BAŞKAN - Efendim, karşılıklı
konuşmayalım.
ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla) - Tabiî ki, milletvekili
arkadaşınız bana öyle laf atarsa, ben de, buradan gerekli olan
cevabı veririm. Eğer bir şey söylemek isteyen varsa,
eğer...
BAŞKAN - Efendim, o vazifeyi bana bırakırsanız,
işbirliği yapalım...
ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla) - Sayın Başkan, eğer,
buradan bir şey söylemek isteyen varsa, sizden izin alır, bu kürsüye
çıkar, buradan, hem Genel Kurula hem de yüce millete söyler. Eğer,
onu söyleme cesareti yoksa insanların, o zaman, oturduğu yerden laf
atma yerine, dinlemesini bilecektir! (DYP ve FP sıralarından
alkışlar)
Değerli arkadaşlarım, krizin üzerinden 50 gün geçti, 50
gün... "15 günde 15 kanun çıkmalıdır" sözünün
söylenildiğinden bu yana neredeyse 10 günden fazla bir süre geçti.
Bakıyoruz grup önerisine, şeker yasası geçen hafta
çıktı, kaldı 14... Listeye bakıyoruz, bugün, çarşamba,
Perşembe ve cuma günkü çalışmalar için, 15 yasanın içinden,
getirilebilen, Yüce Heyet huzuruna, 1 tane kanun tasarısı var, o da
ek bütçe. Peki, geride kalan 13 yasa ne zaman gelecek? Ülkenin buna
tahammülünün olmadığını, hükümetin sayın
bakanları ifade ediyorlar da, biraz acele etseler... Mademki ülkenin bu
sıkıntısını gidermek için elzem olan bu yasaların
çıkarılması gerekiyor, bir an evvel de getirmeniz gerekir; ama,
siz, aylardır, yıllardır, yazılı gündemde mevcut olan
yasa tasarılarını görüşmek için öneri veriyorsunuz.
Bakınız, biz, bütün bunlara rağmen, Doğru Yol
Partisi olarak, her ne kadar, sizin doğrularınız ile bizim
doğrularımız çakışmasa bile, sizin kendinize göre
doğru olanların yanlışlığı da bugün
kanıtlanmış olmasına rağmen, adından
bahsettiğiniz o 15 yasaya, sırf, milletimiz, halkımız, çalışanımız,
üreticimiz, müteşebbisimiz için destek vermeyi, bir deklarasyonla, Yüce
Türk Milletine ilan ettik, duyurduk. Yani, aslında, biz, sizin
yanlışlarınıza ortak olmuyoruz. Getirdiğiniz yasa
tasarılarında, yine, bu kürsüden, doğruları ifade etmek
suretiyle, katkıda bulunmak, getirdiğiniz yasalarda insan unsurunu,
sosyal yönü, üretimi, ihracatı, kalkınmayı içeren ve içermesi
gereken yasa tasarılarınıza destek vermeyi, kamuoyu önünde,
açıkça ilan ettik. O nedenle, burada, niye şu kanunu getiriyorsunuz
diye sizi tenkit etmekten öte, üzerinize düşün görevi, hükümetin üzerine
düşen görevi hatırlatmak için ve bunun da bizim için bir görev
olduğu inancıyla, kürsüden, bunları, sizlere ifade etmeye
çalışıyorum.
Şimdi, Danışma Kurulunda, bugün, önümüze getirilen yasa
tasarıları için, muhalefet partisi olarak birkaç öneride bulunduk.
Dedik ki, Türkiye Cumhuriyeti, Anayasanın 2 nci maddesine göre bir hukuk
devleti midir; hukuk devletidir. Hakkı zayi olanlar, hakkı gasp
edilenler, hakkı çiğnenen insanlar, hukuk devletinde, doğal
olarak, tabiî ki, yargıya müracaat edeceklerdir. Hele şu iki
yıllık süre içerisinde ortaya koymuş olduğunuz hukuk
dışı uygulamalar ve tasarruflar sonucu bu ülkenin
yetişmiş insanlarını oradan buraya sürüp attınız;
bundan mağdur olan insanlar, idarî yargıya müracaat ettiler,
yürütmeyi durdurma kararları aldılar; ama, siz, her seferinde, bu
mağdur insanların mağduriyetinin devamı için, hukuk
tanımaz bir tavırla tasarruflarınıza devam ettiniz.
Bir değerli milletvekili Sayın Arabacı'nın, bugün,
yazılı gündemin belli bir sırasında yer almış
olan İdarî Yargılama Usulü Kanununda değişikliği içeren
bir yasa teklifi var. Ben, sayın başkanlar; eğer, mağdur
olan insanlar hakkını arayamıyorsa, eğer insanların
mağduriyeti için siyasî güç, iktidar gücü ısrarlı ise, bu ülkede
hukuk devletinden bahsetmek mümkün değildir; gelin, bu insanların
acısını, ıstırabını sona erdirmek için,
yazılı gündemde yerini almış olan 573 sıra
sayılı yasa teklifini de gündeme alınız; 15 kanundan,
zaten, 1-2 tanesi var, diğerleri de gelmiyor, bunu da görüşelim ve
Türkiye Cumhuriyet Devletinin, hakikaten, bir hukuk devleti olduğunu
bilmeyen, bilmek istemeyen ve bilmemekte de ısrarlı olan kafalara
bunu çivi gibi çakalım mealinde ifadelerde bulundum; ama, ne yazık
ki, bu kadar güzel hazırlanmış ve bu insanlar için bir güvence
olacak olan İdarî Yargılama Usulü Kanununda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifine sahip
çıkılmadı.
Bir başka sorun var; ilçelerde çiftçi mallarını koruma
başkanları faks çekiyor, telefon ediyorlar; köy muhtarları,
durmadan, faks ve telefonla müracaat ediyorlar. Eminim ki, diğer grup
başkanvekili arkadaşlarıma da müracaatları vardır.
1941 yılında yürürlüğe girmiş olan 4081 sayılı
Çiftçi Mallarının Korunması Hakkında Kanunla, artık,
tarım alanları ile çiftçi mallarının hayvan ve insan
zararlarına karşı korunması mümkün değil
arkadaşlar.
Bu kadar yoğun bir talep karşısında,
altmış yıla yakındır uygulanan ve günün
ihtiyaçlarına cevap vermeyen 4081 sayılı Çiftçi
Mallarının Korunması Hakkında Kanunun da bugün gündeme alınmasını
veya bu hafta gündeme alınmasını ve ülkenin, ülke
insanının, 40 000'e yaklaşan muhtarın ve binlerce çiftçi
mallarını koruma başkanının, feveran ederek,
bağırarak ifade ettikleri şu yasa tasarısını da
görüşelim ve kanunlaştıralım dedik; maalesef, iktidar parti
grupları, bu haklı uyarılarımıza kulak vermediler.
Biz, buradan, tabiî ki, bu ve buna benzer uyarılarımıza,
sırf katkıda bulunmak için, devam edeceğiz; ancak, daha önceki
öneri üzerinde yapmış olduğumuz görüşmelerde ifade
ettiğimiz gibi, artık, sizler böyle devam ettikçe, biz de, bu sözleri
söylemeye devam edeceğiz.
Grup önerinize katılmadığımızı burada
açıkça ifade eder; Yüce Heyetinize saygılar sunarım. (DYP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Gönül.
Lehte söz isteyen?.. Yok.
Efendim, önerileri tek tek okutup, oylarınıza
sunacağım.
Birinci öneriyi okutuyorum:
Öneriler:
1.- Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan
Gelen Diğer İşler" kısmının 259 uncu
sırasında yer alan 637 sıra sayılı kanun
tasarısının, bu kısmın 8 inci sırasına; 9
Nisan 2001 tarihli gelen kağıtlarda yayımlanan 640 sıra
sayılı kanun tasarısının, 48 saat geçmeden, gündemin
"Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler" kısmının 9 uncu sırasına
alınması önerilmiştir.
BAŞKAN - Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Öneri kabul edilmiştir.
Diğer öneriyi okutuyorum:
2. - Genel Kurulun 10 Nisan 2001 Salı günü 15.00-20.00, 11 Nisan
2001 Çarşamba, 12 Nisan 2001 Perşembe günleri 14.00-20.00 saatleri
arasında çalışması; 13 Nisan 2001 Cuma günü de 14.00-20.00
saatleri arasında çalışması ve bu gün de kanun tasarı
ve tekliflerinin görüşülmesi;10 Nisan 2001 Salı günü sözlü sorular
ile diğer denetim konularının, 11 Nisan 2001 Çarşamba günü
de sözlü soruların görüşülmemesi önerilmiştir.
BAŞKAN - Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Öneri kabul edilmiştir.
Diğer öneriyi okutuyorum:
3. - 10 Nisan 2001 Salı günü (11/11) esas numaralı gensoru
önergesi ile (9/2) esas numaralı soruşturma önergesinin
görüşmelerinin tamamlanmasından sonra kanun tasarı ve
tekliflerinin görüşülmesi ve gündemin 7 inci sırasına kadar olan
işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışma
süresinin uzatılması; 11 Nisan 2001 Çarşamba günü, gündemin 10
uncu sırasına kadar olan tasarı ve tekliflerin
görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin
uzatılması; 12 Nisan 2001 Perşembe günü, gündemin 11 inci
sırasına kadar olan tasarı ve tekliflerin görüşmelerinin
tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılması
önerilmiştir.
BAŞKAN - Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Öneri kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, İçtüzüğün 37 nci maddesine göre
verilmiş, doğrudan gündeme alınma önergeleri vardır;
ayrı ayrı okutup işleme alacağım ve
oylarınıza sunacağım.
İzmir Milletvekili Suha Tanık'ın, İzmir İlinde
Mordoğan Adıyla Yeni bir İlçe Kurulması Hakkında Kanun
Teklifinin doğrudan gündeme alınmasıyla ilgili önergesini
okutuyorum:
III. BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI (Devam)
A) TEZKERELER VE ÖNERGELER (Devam)
2. İzmir Milletvekili Suha
Tanık'ın, İzmir İlinde Mordoğan Adıyla Yeni Bir
İlçe Kurulması Hakkında Kanun Teklifinin (2/374) doğrudan
gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/346)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
25.11.1999 tarihinde vermiş olduğum İzmir İli
Karaburun İlçesi Mordoğan Beldesinin İlçe olması hakkındaki
kanun teklifim, 45 gün içerisinde ilgili komisyonda
görüşülmediğinden, İçtüzüğün 37 nci maddesine göre,
doğrudan gündeme alınmasını saygılarımla arz
ederim.
Suha
Tanık
İzmir
BAŞKAN- Sayın Tanık, buyurun efendim.
Süreniz 5 dakikadır.
SUHA TANIK (İzmir)- Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; evet, İzmir İlinde Mordoğan Adıyla Yeni
Bir İlçe Kurulması Hakkında Kanun Teklifim 45 gün komisyonda
bekletilmiş ve talebim üzerine Genel Kurula indirilmiş, biraz sonra
da sizlerin oylarına sunulacak. Ama, bunun komisyona sevki, 1999 senesinin
kasım ayında. Üzerinden 2,5 seneye yakın zaman geçmiş.
Mordoğan neresi?.. Benim, ilçe olmasını talep
ettiğim Mordoğan'ın neresi olduğunu, müsaade ederseniz
-tabiî, bilen arkadaşlarımız vardır, bundan hiç şüphem
yok bir kere de haritayla sizlere göstermek istiyorum ve çok önemli, bana göre
fevkalade enteresan bir konunun da altını çizmek istiyorum.
Türkiye'nin en doğu ucu Van Özalp'tır. Ben orada otuz sene
önce yedek subaylığımı yaptım vatana hizmet olarak.
Bugün, Karaburun Yarımadasında Mordoğan'ın Milletvekili,
İzmir Milletvekili olarak vatana burada hizmet ediyorum ve şu Türkiye
haritasında gördüğünüz Özalp Türkiye'nin bir ucunda, Karaburun
Mordoğan bir ucunda.
Burası benim için fevkalade önemli bir belde. Buranın belde
belediyesi olması konusunda, rahmetli Özal zamanında Meclisin
onayını alıp belde belediyesi haline getirmiştik. Bugün
artık buranın ilçe olmasını istiyoruz. Niye ilçe
olmasını istiyoruz?..
Sayın milletvekilleri, şu anda Karaburun'da, Mordoğan'da,
Eğlenhoca'da, Kösedere'de birçok arkadaşımız, birçok
insanımız, televizyonlarının başında kahvede bu
konuyu yakinen takip ediyorlar. Şimdi bana diyecek ki
arkadaşlarım, Sayın Tanık, bir ekonomik kriz içerisindeyiz;
durup dururken yeni birtakım ilçelerin yapılması ülkeye yeni bir
ekonomik sıkıntı getirmeyecek mi? Fevkalade doğrular, bu
konuda ben de aynı hassasiyeti gösteriyorum; ama, hiç değilse,
birtakım, böyle, ufak tefek siyasî imkânlarla, bu ekonomik kriz içerisinde
bunalmış, sıkılmış bazı yörelerimizdeki insanlarımıza
da, kendi istekleri doğrultusunda, birtakım sevindirici
olayları, Meclis, Parlamento olarak bizler sağlayalım, bizler
verelim.
Bu Mordoğan dediğimiz yer bir tabiat harikası,
Karaburun-Çeşme-Urla Yarımadasında, Karaburun'a gelmeden önce
bir tabiat harikası, deniziyle, balığıyla kıyı
şeridiyle ve Türkiye'nin en büyük civa madenlerinin olduğu yerdir.
1900'lü yıllarda, bu bölgede, civa madenlerini ele geçirmeye
çalışan birtakım yabancı güçlerin (Yunanlıların,
Ermenilerin) olduğu, padişah tarafından tespit ediliyor ve bu
bölge için "padişah tapusu" olarak tabir edilen -yani,
padişah tarafından, o bölgedeki insanların malları "bu
mallar benimdir" diye- bir ferman yayınlanıyor; padişah
tapusu fermanı. Şimdi, 1900'lü yılların başında
çıkan bu padişah tapusuyla, insanların bu malları, Türkiye
için fevkalade stratejik önemi olan bu civa madenleri, padişah
tarafından, Abdülhamit tarafından ele alındığı
için, aradan geçen sürede, 1980'li yılların başında,
birtakım kimseler, babalarından, dedelerinden kalma arazilerini
satmak için, normal yollarla bir noter mukavelesi yapmaya
kalkışıyorlar; hemen, karşılarına
"padişah tapusu" denilen bir olay çıkıyor.
Şimdi, Mordoğan'da, Karaburun'da, o yarımadada, benim bu
konuşmamı izleyenler, bu konuyu fevkalade iyi bilirler; ama, bu konu,
yalnız o bölgeye münhasır bir olay değil; aynı
şekilde, bu padişah tapusu olayı, Trakya'dan
aşağıya, aşağı yukarı Bodrum'a kadar inen
bir olay. Tabiî, bu konunun açıklığa kavuşturulması
için, biz, 1980'den sonra çok uğraşlar verdik; önümüzdeki günlerde,
bir kanunla da, bu, açıklığa kavuşturularak, bu konuda
sıkıntısı olan insanlara büyük yardım sağlanacak.
BAŞKAN - Efendim, toparlar mısınız lütfen.
SUHA TANIK (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
Şimdi, ben, kayıtlara geçmesi açısından da özellikle
rica ediyorum; Mordoğan'da kurulacak olan bu ilçenin, Eğlenhoca
Köyünün, Kösedere Köyünün, Balıklıova Köyünün, İnecik Köyünün ve
Merkez Mahallesi, Ardıç Mahallesi, Çatalkaya Mahallesi, Köklücek Mahallesi
ve eski Mordoğan Mahallelerinin hudutları içerisine alınarak
kurulmasını düşünüyorum, talep ediyorum. Eğer, sizler,
benim ve İzmirli tüm milletvekili arkadaşlarımın bu
isteğine olumlu cevap vererek, bize, Karaburun'a, Mordoğan'a
elbirliğiyle destek verirseniz çok teşekkür ederim, şükranlar
sunarım.
Sağ olun efendim. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
İzmir Milletvekili, Sayın Güler Aslan; buyurun.
GÜLER ASLAN (İzmir) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; İzmir Milletvekili Süha Tanık'ın, İzmir
İlinde Mordoğan Adıyla Yeni Bir İlçe Kurulması
Hakkında Kanun Teklifinin doğrudan gündeme alınmasıyla
ilgili olarak söz almış bulunmaktayım; Yüce Meclisimizi en derin
saygılarımla selamlarım.
Mordoğan, 6 500 civarında nüfusa sahip turistik bir bölge
olduğundan, yaz aylarında yerli ve yabancı turistlerle birlikte
bu rakam 70 000-80 000'lere ulaşmaktadır. Beldede banka
bulunmadığından, turistler,
para bozdurma ve diğer banka işlemleri için Karaburun'a gitmek
zorundadır. Karaburun'a 20 kilometre mesafede bulunan belde Karaburun
Yarımadası'nın güneydoğu kıyısında yer
alıyor. Toprakları bu bölgenin en verimli arazisi olup, özellikle
üzüm, en iyi, en çok yetiştirilen üründür.
Belde dışından da, özellikle Urla'dan,
yaklaşık, 100 civarında esnaf yer almaktadır. 3.11.2000
tarihi itibariyle 1,7 trilyon ödenek, balıkçı barınağı
için öngörülmüştür. En yüksek kapasiteyle çalışan Tariş'in
fabrikaları Mordoğan'da bulunmaktadır. Sağlık
ocağı mevcut olup, Karaburun Telekom Şefliği beldede hizmet
vermektedir. Bölge için büyük önem taşıyan jandarma binası da
beldede bulunmaktadır. Kamuyla ilgili imar planları, elektriği
ve içmesuyu mevcuttur. Belde civarında bulunan mermer madenleri, tüm
ülkenin ihtiyacını karşılayacak durumdadır. Belde
olarak her türlü ihtiyacını karşılayabilen Mordoğan,
sadece adliye gibi devlet hizmeti için ilçeye gitmektedir.
En derin sevgi ve saygılarımla, Mordoğan'ın ilçe
olmasını gönülden destekliyoruz. (DSP, MHP ve ANAP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Aslan.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir. (DSP, MHP ve ANAP sıralarından
alkışlar)
İkinci önergeyi okutuyorum:
3. Şanlıurfa Milletvekili
Mehmet Güneş'in, Sulama Alanlarında
Arazi Düzenlenmesine Dair Tarım Reformu Kanunu ile Olağanüstü
Hal Bölgesinde ve Kalkınmada Öncelikli Yörelerde İstihdam
Yaratılması ve
Yatırımların Teşvik Edilmesi ile 193 Sayılı Gelir
Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin
(2/623), doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi
(4/347)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
21.11.2000 tarihinde vermiş bulunduğum (2/623) esas
numaralı Sulama Alanlarında
Arazi Düzenlenmesine Dair Tarım Reformu Kanunu ile Olağanüstü
Hal Bölgesinde ve Kalkınmada Öncelikli Yörelerde İstihdam
Yaratılması ve Yatırımların
Teşvik Edilmesi ile 193 Sayılı Gelir Vergisi Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifim, havale
edildiği Tarım, Orman ve Köyişleri ve Plan ve Bütçe
Komisyonlarında süresi içerisinde görüşülmediğinden,
İçtüzüğün 37 nci maddesine göre doğrudan gündeme
alınması hususunu arz ederim.
Saygılarımla.
Mehmet
Güneş
Şanlıurfa
BAŞKAN - Sayın Mehmet Güneş, buyurun efendim. (ANAP
sıralarından alkışlar)
Sayın Güneş, bu vesileyle, Şanlıurfa'nın
kurtarılışını da kutlayabilirsiniz; çünkü
-görüşeceğimiz çok kanun var- prensip olarak bu hafta, kimseye
gündemdışı söz vermeyeceğim efendim; araya
sıkıştırabilirsiniz, o hakkınızı
kullanabilirsiniz.
MEHMET GÜNEŞ (Şanlıurfa) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Sulama Alanlarında Arazi Düzenlenmesine Dair Tarım Reformu
Kanunu ile Olağanüstü Hal Bölgesinde ve Kalkınmada Öncelikli Yörelerde
İstihdam Yaratılması ve
Yatırımların Teşvik Edilmesi ile 193 Sayılı Gelir
Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifim, havale
edildiği Tarım, Orman ve Köyişleri ve Plan ve Bütçe
Komisyonlarında süresi içerisinde görüşülmediğinden,
İçtüzüğün 37 nci maddesine göre doğrudan gündeme
alınması hususunu arz etmek üzere söz almış bulunuyorum;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, halen yürürlükte
bulunan 21.1.1998 tarih ve 4325 sayılı Olağanüstü Hal Bölgesinde
ve Kalkınmada Öncelikli Yörelerde İstihdam Yaratılması ve
Yatırımların Teşvik Edilmesi ile 193 Sayılı Gelir
Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanunun 8 inci maddesinin uygulanması için Maliye Bakanlığınca
çıkarılmış bulunan yönetmelik, 3083 sayılı Sulama
Alanlarında Arazi Düzenlenmesine Dair Tarım Reformu Kanununun
uygulandığı Şanlıurfa İlimizde, teşvik
belgeleri, yatırımcılara hazine arazisi verilmesini
engellemektedir. Bir başka ifadeyle, 4325 sayılı Kanunun 8 inci
maddesine göre çıkarılmış bulunan Sulama Alanlarında
Arazi Düzenlemesine Dair Tarım Reformu Kanununun Uygulama
Yönetmeliğinin 6 ncı maddesinin ondördüncü fıkrası,
tarım reformunun uygulandığı alanlardaki hazine
arazilerinin yatırımcılara tahsis edilmesini önlemekte ve 3083
sayılı Kanunda ise bu konuda yeterince açık hüküm
bulunmadığı gibi, kamu hizmetleri hariç, arazi tahsisi
yasaklanmaktadır.
Uygulamanın bu biçimde sürdürülmesi halinde, tapulama alanı
dışında bırakılan taşlık ve kayalık
hazine arazileri ile tarımsal niteliği bulunmayan hazine arazileri
dahil her türlü kamu arazilerinin, Şanlıurfa'da yatırım
yapmak isteyen müteşebbislere tahsisi mümkün olmamaktadır.
Şanlıurfa İlinin tarım reformu kapsamında
olması nedeniyle, yatırımcılar desteklenmemektedir. Bu
uygulama, diğer kalkınmada öncelikli illerle Şanlıurfa
İli arasında haksız rekabete yol açmakta ve
yatırımların bu illere yönlendirilmesine neden olmaktadır.
Bundan dolayı, tarım reformu uygulama alanında bulunan ilimiz,
tarıma dayalı yatırımlar için dahi kamu arazisi verme
imkânından mahrumdur.
Bu eşitsizliğin bir an evvel ortadan kaldırılarak,
kalkınmada öncelikli iller arasında uygulama birliğinin
sağlanması, önem arz etmektedir.
4325 sayılı Kanunda veya 3083 sayılı Kanunda
yapılacak bir değişiklikle, Şanlıurfa'da tarımsal
niteliği bulunmayan hazine arazileri ile tapulama dışı
bırakılmış hazine arazilerinin, teşvik belgeli
yatırımcılara tahsis edilmesi sağlanacaktır. Ülkemizin
ekonomik yönden zorda bulunduğu bu dönemde, söz konusu arazilerin teşvik
belgeli müteşebbislere verilmesi, hazinemize büyük gelir sağlayacaktır.
Şu anda ilimize 150'den fazla müteşebbis müracaat etmiş; fakat,
mevcut kanunlar çerçevesinde geri çevrilmişlerdir.
Yüce Meclisin, bu kanun teklifimin doğrudan gündeme
alınması hususunda gerekli hassasiyeti göstereceğine tüm
Şanlıurfalıların inancı sonsuzdur.
Genel Kuruluma saygılarımı sunuyorum.
(Alkışlar)
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Efendim, teşekkür ediyorum.
Şanlıurfa Milletvekili, Sayın Mustafa Niyazi Yanmaz;
buyurun. (FP sıralarından alkışlar)
MUSTAFA NİYAZİ YANMAZ (Şanlıurfa)- Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, Şanlıurfa Milletvekilimiz Mehmet
Güneş Beyin Şanlıurfa için verdiği kanun teklifinin
içeriği, muhtevası şu: Eğer, bir işadamı
Şanlıurfa'ya gelip yatırım yapmak isterse, 4325 sayılı
Yasadan dolayı, kalkınmada öncelikli yöre olduğu için, hazine
arazisinin sanayiciye bilabedel verilmesi lazım; ancak, buna, 3083
sayılı Reform Yasası engel olmaktadır. Bizim, Değerli
Parlamentodan, değerli milletvekillerimizden istirhamımız, bu
kanun teklifimizin hemen gündeme alınmasıdır. Özellikle, GAP
projesi gibi 35 milyar dolarlık bir projenin, ülkemizin krizde
bulunduğu bu zamanda yatırım yapılması, özellikle,
bundan nemaların elde edilmesi... Çünkü, GAP projesi sadece tarım
sektörüne hizmet etmemekte, tarım, enerji, turizm ve sanayi sektörüne de
ivme kazandırabilecek bir projedir. Bu noktada, biz, Şanlıurfa
milletvekilleri olarak, Fazilet Partisi Grubu olarak, bu kanun teklifine destek
veriyoruz ve kıymetli Parlamentomuzdan, değerli milletvekillerimizden
de bu kanun teklifine destek bekliyoruz.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (FP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
MEHMET YALÇINKAYA (Şanlıurfa) - Sayın Başkan, birkaç
cümle de ben söylemek istiyorum.
BAŞKAN - Oylamaya geçtim efendim, ama; bir dakika...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Yerinizden, buyurun efendim.
Kanun çıkarmakta acelemiz var; ama, konuşmak da aceleye
gelmez...
MEHMET YALÇINKAYA (Şanlıurfa) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; verdiğiniz destekten dolayı çok
teşekkür ediyorum.
GAP içinde yer alan Şanlıurfamızın çok önemli bir
mevzuunu, geçen hafta görüşülen Yasada, bütün ısrarımıza
rağmen, maalesef, Tarım Komisyonu Başkanımıza ve
diğer arkadaşlarımıza kabul ettiremedik; ama, bugün, gün
geçmiş değildir; tekrar, yeni başlıyoruz.
Verdiğiniz destekle, hem Urfa'nın önünü açmak hem sanayi
bölgesi yapmak hem işsize iş sağlamak açısından çok
önemli bir kanun teklifini doğrudan gündeme almış bulunuyoruz.
Meclise, Başkanımıza ve önergeyi veren
arkadaşımıza teşekkür ediyor; saygılar sunuyorum.
Urfa'nın da kurtarılış bayramının
hayırlara vesile olmasını Cenabı Hak'tan niyaz ediyorum.
BAŞKAN - Urfa Milletvekili Sayın Mehmet Yalçınkaya'ya
teşekkür ederim.
Balıkesir Milletvekili Sayın İsmail Özgün'ün vermiş
olduğu, doğrudan gündeme alınma önergesini okutuyorum:
4.
Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün'ün, Esnaf ve Sanatkârlar
ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar
Kurumu Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin
Kanun Teklifinin (2/588), doğrudan Gündeme alınmasına
ilişkin önergesi (4/348)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
4447 sayılı Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer
Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanununda
Değişiklik yapılmasıyla ilgili vermiş olduğum
kanun teklifim, ilgili komisyonda 45 gün içinde görüşülmediğinden,
İçtüzüğün 37 nci maddesine göre işlem yapılmasını
saygılarımla arz ederim. 26.1.2001
İsmail
Özgün
Balıkesir
BAŞKAN - Önergesi hakkında, Balıkesir Milletvekili
Sayın İsmail Özgün; buyurun efendim. (FP sıralarından
alkışlar)
İSMAİL ÖZGÜN (Balıkesir) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi hürmetle selamlıyorum.
Gündeme alınmasını talep ettiğim husus, kısaca
şudur: bugün, Bağ-Kurdan emekli olup işyerini
çalıştırmaya devam edenlerin,
çalıştıranların emekli maaşlarından "destek
primi" adı altında yüzde 10 kesinti yapılmaktadır.
Yine, ayrıca, hastanelerde muayene olan Bağ-Kur emeklisinden yüzde 10
ve halen prim ödeyenlerden de yüzde 20 ücret alınmaktadır. Talebimiz,
zaten bugün çok zor şartlar altında bulunan esnaf ve
sanatkârımızdan ve emeklisinden -biraz önce ifade ettiğim gibi-
yüzde 10 destek primi kesintisinin yapılmaması ve muayene ücreti
olarak da yüzde 10 ve yüzde 20 gibi ücretlerin alınmamasıdır.
Bu konuda, Balıkesir Esnaf ve Sanatkârlar Odaları Birliği
Başkanvekili Sayın Recep Çelik, tarafıma gönderdiği bir
yazıda, konuya temas ederek, yapılan destek primi kesintisinin ve
muayene ücreti alınmasının yanlışlığını
ifade ederek, düzeltilmesini istemektedir.
Değerli milletvekilleri, esnaf ve sanatkârlarımız ve
hatta sanayicilerimiz, bugün, fevkalade büyük sıkıntı
içerisindedirler. Bu kürsüden, defalarca, iki yıldan bu tarafa söyledik
"bıçak kemiğe dayanmak üzere, dikkat" dedik; ama, bugün, ne
yazık ki, artık "bıçak kemiği kesiyor" ifadesini
bu kürsüden kullanmak durumundayız; çünkü, gerçekten, başta esnaf ve
sanatkârımız olmak üzere, üreten kesim bugün ayaktadır,
meydanlardadır, sokaklardadır.
Dün, Bakanlar Kurulunda, esnaf ve sanatkârlarla ilgili
alınmış olan birkaç tedbir, olumlu olmakla beraber yeterli
değildir.
Esnaf kredilerinin faiz nispetlerinin eskiden olduğu gibi yüzde 55
olacak olması, vergi ödemesindeki gecikmelerde ödeme
kolaylığıyla ilgili sürenin bir ay uzatılması, SSK ve
Bağ-Kur borçlarına ödeme kolaylığının getirilecek
olması gibi tedbirler, esnaf ve sanatkarın
sıkıntısının geçmesine çare olmamıştır.
Nitekim, bugün, Odalar ve Borsalar Birliğindeki toplantıda
sanayiciler, üreten kesim, esnaf ve sanatkar temsilcileri, oda
başkanları, hükümeti istifaya davet etmişlerdir.
Esnaf ve sanatkarın beklediği önemli hususlar vardır,
düzeltilmesi gereken problemler vardır. Bunların başında,
SSK primlerinde yapılmış olan yüzde 50'lik zammın geri
alınması, Hayat Standardı Vergisinin
kaldırılması, bunun, hiç olmazsa belli bir süre ertelenmesi,
dolar kurunun belirsizliğinin üretimi ve ticareti durdurmasının
mutlaka önüne geçilmesi, üretimin ve yatırımın önündeki
engellerin kaldırılması, reel sektörün üzerindeki ağır
vergi yükünün törpülenmesi, hafifletilmesi, piyasaya akışkanlık
kazandırılması, iç talebin canlandırılması, bütün
bunlar, hükümet tarafından acilen yapılması gereken
hususlardır. Bu konularda çok acil tedbirlerin alınması
gerekmektedir; ama, görüyoruz ki, program hâlâ açıklanmamakta,
açıklanması da geciktirilmektedir.
Biraz önce ifade ettiğim gibi, Odalar ve Borsalar Birliğindeki
toplantıda, yatırımcılar, sanayici ve üreticiler isyan
halindedirler; fabrikaların yüzde 70 seviyesinde ya üretimini
durdurduğunu, üretimine ara verdiğini ya da fabrikaları
kapattıklarını bugünkü toplantıda ifade etmişlerdir.
Değerli milletvekilleri, o bakımdan, esnaf ve
sanatkarımız başta olmak üzere, üretici kesimlerin
sorunlarına bir an evvel çözüm bulunmalıdır, bu hükümet bunu bir
an evvel yapmalıdır; yapmıyorsa, bugün, Odalar ve Borsalar
Birliğinde söylendiği gibi, çekip gitmelidir, bu milletin önü
açılmalıdır, üreticinin önü açılmalıdır,
ekonominin önü açılmalıdır diyorum.
Hepinizi saygıyla, hürmetle selamlıyorum. (FP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.
Efendim, önerge üzerinde başka söz isteyen milletvekilimiz var
mı? Yok.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan, küçük
esnafla ilgili efendim!..
BAŞKAN - Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir efendim.
(FP ve DYP sıralarından alkışlar)
Sayın Başkanım, saymak mecburiyetindeyiz, malumunuz;
değil mi?.. İnsan hali, dediğiniz olmazsa ne olacak?..
YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Teşekkür ederim efendim.
B) ÇEŞİTLİ
İŞLER
1. Görüşmeleri izlemek üzere Genel Kurulu
ziyaret eden Singapur Dostluk Grubu Heyetine Başkanlıkça
"hoş geldiniz" denilmesi
BAŞKAN - Efendim, Parlamentomuzu, Singapur Dostluk Grubu ziyaret
etmektedirler, şu anda Genel Kurulumuza geldiler; Singapur Dostluk
Grubunu, adınıza, saygıyla selamlıyorum efendim.
(Alkışlar)
C) OTURUM
BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1. TBMM Başkanvekili Murat Sökmenoğlu'nun,
Türk Polis Teşkilâtının kuruluşunun 156 ncı
yıldönümü nedeniyle konuşması
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, malumlarınız, bugün,
Türk Polis Teşkilatının 156 ncı Kuruluş Yıldönümüdür.
Bu vesileyle, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğü, huzur ve
güvenin sağlanmasında Türk Polis Teşkilatının
verdiği şehitlere Cenabı Allah'tan rahmet, gazilere de
minnetlerimizi, aracılığınızla sunuyorum efendim.
Saygılarımla. (Alkışlar)
Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince, gündemin
"Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmına
geçiyoruz.
Bu kısmın 1 inci sırasında yer alan, Doğru Yol
Partisi Grubu adına Grup Başkanvekilleri Sakarya Milletvekili Nevzat
Ercan, Aydın Milletvekili Ali Rıza Gönül ve İçel Milletvekili
Turan Güven'in, tarım ve hayvancılık sektöründe gerekli
önlemleri almayarak çiftçiyi yoksulluğa mahkûm ettiği iddiasıyla
Başbakan Bülent Ecevit hakkındaki (11/11) esas numaralı gensoru
önergesinin gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki
görüşmelere başlıyoruz.
V. GENSORU, GENEL GÖRÜŞME,
MECLİS SORUŞTURMASI VE
MECLİS ARAŞTIRMASI
A) GÖRÜŞMELER
1. Doğru Yol Partisi Grubu adına Grup
Başkanvekilleri Sakarya Milletvekili Nevzat Ercan, Aydın Milletvekili
Ali Rıza Gönül ve İçel Milletvekili Turhan Güven'in, tarım ve
hayvancılık sektöründe gerekli önlemleri almayarak çiftçiyi
yoksulluğa mahkûm ettiği iddiasıyla Başbakan Bülent Ecevit
hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/11)
BAŞKAN - Hükümet ?.. Hazır.
Sayın milletvekilleri, önerge daha önce okunduğu için tekrar
okutmuyorum.
Sayın milletvekilleri, Anayasanın 99 uncu maddesine göre, bu
görüşmede, önerge sahiplerinden bir üyeye, siyasî parti grupları
adına birer milletvekiline ve Bakanlar Kurulu adına Başbakan
veya bir bakana söz verilecektir.
Konuşma süreleri; önerge sahibi için 10 dakika, gruplar ve hükümet
için 20'şer dakikadır.
İlk söz, önerge sahibi sıfatıyla, Sayın Tansu Çiller'e
aittir; Sayın Tansu Çiller, aynı zamanda Grup adına da
konuşmak istediği için, süreleri birleştiriyorum.
Buyurun Sayın Çiller (DYP sıralarından ayakta
alkışlar)
DYP GRUBU ADINA TANSU ÇİLLER (İstanbul) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlarken, hepinizi
ve yine televizyonları karşısında bizleri izleyen aziz
vatandaşlarımı sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Bu ülkede zaman zaman ekonomik sıkıntılara şahit
olduk, hatta krizler yaşanmıştır; ancak, bütün bu
yaşanan krizlerden, bugün çok farklı olan bir şey vardır.
Bu farklı olan şey, demokrasinin ortadireği olan, belkemiği
olan ve bugüne kadar hiçbir biçimde sokağa dökülerek, hükümete
"istifa" nidaları ve sesleriyle dolaşmayan bir kesimin,
çiftçinin ve esnafın sokağa inmiş olmasıdır. Bu, belki
de, bu hükümetin yaptığı en büyük tahribattır; çünkü,
ülkenin, demokrasinin sağduyusu, bir öfke seli içerisindedir ve
sokaklardadır.
Şimdi, görüyoruz ki, aslında, bunun içinde bir siyasî hesap
yok; hatta, bir yönlendirme olduğu görüntüsü de yok; sadece,
fakirleşmenin, bunalımın, çeşitli biçimlerde, sokağa
çıkarak "artık yeter!" deyişine şahit oluyoruz.
Şimdi, bütün bunlarla birlikte, görülüyor ki, her krizin
içerisinde, her karanlığın içerisinde
aydınlığın da bir tohumu vardır. Burada görülen
şey şu ki, aslında, topyekûn bir çöküş, bir iktidar
çöküşüyle karşı karşıyayız. Bu çöküş, neyin
çöküşü; bu çöküş, bu iktidarın ve bu hükümet modelinin temsil
ettiği bir iktidar anlayışının çöküşü. (DYP
sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Nedir o;
bu anlayış, siyaseti bir paylaşım halinde gören,
paylaşım siyasetinin, tamamen merkezden veya etrafından milleti
dışlayan, avuç içi kadar birtakım kesimlerle, halkın
tabiriyle, al gülüm ver gülüm, bir menfaat şebekesi, âdeta, bir menfaat
dengesi ve netice itibariyle, bir dehşet dengesi içerisinde ortaya konan
bir iktidar anlayışı.
Şimdi, deniyor ki "biz uzlaştık,
uzlaşıyoruz; bu iktidar, siyasî bir istikrarı gösteriyor."
Nasıl bir istikrar bu; bu iktidarın bir parçası, diğerine
açıkça "hırsız" diyor; öbürü de dönüyor, diyor ki
"beni konuşturursan söyleyecek çok şeyim var", sonra da
Sayın Ecevit dönüyor, diyor ki "biz bir uzlaşma içindeyiz."
Sayın Ecevit, bu, neyin uzlaşması?! (DYP sıralarından
alkışlar) Bu milletin önünde soruyorum, neyin uzlaşması
bu?!
Şimdi, gelinen noktada, aslında, çöken bu anlayış,
bir yeni başlangıcın, milleti yeniden temel yapan, yeniden
millete hesap veren, o hesaplardan geçen bir anlayışın
başlangıcı olacaktır.
Onun için, bu karanlığın ve bu krizin sonunda
çıkış vardır; çünkü, bu çıkış, bu anlayışın
ve bu hükümetin çöküşünden başlayacaktır; ama, ilk önce
enkazı temizleyeceğiz, ilk önce bütün etrafı
temizleyeceğiz. (DYP sıralarından "Bravo" sesleri,
alkışlar)
Deniliyor ki: "Bizim alternatifimiz yok." Bunu söylediler, çok
söylediler. Daha geçenlerde şu kürsüye geldim, dedim ki: "Ey
iktidarın değerli temsilcileri, eğer kendinize alternatifim yok
derseniz, yapacağınız şey, sokağı alternatif
haline getirmek olur." Nitekim, bugün, sokak alternatif hale
gelmiştir; ama, hâlâ görülen şey odur ki, devam ediliyor; bizim
alternatifimiz yok...
Şimdi, yapılacak şey, aslında, demokrasinin önünü
açıp, gerçekten demokratik alternatifin ortaya çıkmasını
sağlayabilmektir. Hiç kimsenin milletten aldığı yetkiyle,
millete kafa tutması imkânı yoktur. Hiç kimsenin yoktur. (DYP
sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)
Şimdi, bu alternatif nedir; açıktır: Hemen, bu iktidar
gider gitmez, bir seçim hükümeti kurulur, hemen seçim yasaları ele
alınır, hemen Siyasî Parti Yasası ele alınır ve hemen
parti harcamalarının şeffaflaşması ele
alınır. (DSP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Lütfen efendim...
TANSU ÇİLLER (Devamla) - Bakın, bugün, Siyasî Partiler
Yasası, Seçim Yasası TOBB'un gündeminde. İki yıldır
sizin liderlerinize gidiyoruz, iki yıldır diyoruz ki, şu Seçim
Yasasını ele alın, şu Siyasî Partiler Yasasını
ele alın. Öyle değil mi? (DSP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Lütfen efendim.
TANSU ÇİLLER (Devamla) - İki yıldır bunu Meclise
indiriyoruz.
Peki, bunun gereğini yapmak için daha ne bekliyorsunuz?!
Bakın, Amerika'ya gidiyorsunuz, el açıyorsunuz; size "şu
Siyasî Partiler Yasasını, şu Seçim Yasasını
değiştirin" deniliyor. Bunun için, şimdi, milletin önünde,
Meclisin önünde, bir kez daha, Sayın liderlere çağrıda
bulunuyorum: Gelin, şunu yapalım. Önümüzdeki hafta, yine, kendilerini
dolaşmak için randevu isteyeceğiz. Bakalım, yine, bundan
kaçacaklar mı; merak ediyorum. Milletin önünde ve milletin Meclisinden
sesleniyorum; gerekli olan en önemli şey budur.
Şimdi, deniliyor ki: "Seçim kaldırmaz..." Seçimi
kaldırmaz diyenler, çocuksu kaprislerle yaptıkları
tahribatın ne denli büyük olduğunun hesabını bu kürsüden
vermelidirler. İddia ediyorum ki, bu iktidarın her haftası bir
seçime bedeldir, her haftası... (DYP sıralarından
alkışlar) İktidarda kaldığı her hafta, bir seçime
bedeldir.
Bugün gelinen noktada, artık, gerçekten ciddî bir toplumsal
bunalımla karşı karşıyayız. Cinnet geçiren
insanlar, kendi evlatlarını boğazlıyorlar. Daha biraz önce,
yine, Sakarya'da, bir vatandaşın, kendi canına kıymak
istediğini ve vatandaşların zor durdurduğunu biraz önce
duyduk. Sayın Ecevit, bir babanın, kendi çocuğunu
boğazlaması ne demektir; bunu kavrayabiliyor musunuz?! (DYP
sıralarından alkışlar)
Son bir yılda, hırsızlıkların oranı yüzde
40 artmış, psikiyatrik tedavi görenlerin oranı yüzde 60
artmış; devri iktidarınızda, bu milletten toplanan
vergilerin yüzde 36'sı yolsuzluk sektörüne gitmiş ve ülke,
yolsuzlukta -Sayın Bahçeli, hep geçmişe fatura edip duruyorsunuz,
sizin devrinizde- dördüncü, yoksullukta beşinci, karaparada
altıncı olmuş. Şimdi, aynı zamanda, size, bütün bu
raporları buradan göstereceğim ve bütün Meclise
dağıtacağım; bunlar, uluslararası raporlardır ve
yılları belli, yılları devri iktidarınız...
Şimdi, bütün bunlarla birlikte, tutuyorsunuz, çok iyi bir hukuk
adamı olarak seçtiğiniz Sayın Cumhurbaşkanı
çıkıyor, size "yolsuzlukları örtbas ediyorsunuz"
diyor, duymazdan geliyorsunuz, onun gereğini yapmıyorsunuz;
kalkıyorsunuz, savcıları sustuyorsunuz; yetmiyor, jandarmaları
susturuyorsunuz ve gidiyorsunuz, el açıyorsunuz para almak için birilerine,
diyorlar ki: "Sizin Enerji Bakanınız ne zaman istifa
edecek?" (DYP sıralarından alkışlar)
Bütün bunlarla karşı karşıyasınız... Peki,
bunun, artık, bir siyasî sorumluluk gerektirdiğini anlamak için ne
yapması lazım bu milletin, daha ne yapması lazım?! Bu
millete başka hangi felaketleri yaşatmanız lazım?! Bu
ülkeye başka hangi utancı yaşatmanız lazım?!
Sayın Ecevit, soruyorum, daha ne bekliyorsunuz; sizin, merhum
İnönü'ye yaptığınızın, size
yapılmasını mı bekliyorsunuz?! (DYP sıralarından
"Bravo" sesleri, alkışlar)
Şimdi, gelinen noktada, son derece ciddî bir sıkıntı
içinde çiftçi, esnaf. Söyledik -şu Af Yasasını
çıkardınız- malî affı çıkarın dedik, malî
affı çıkarın... Malî afta çıkardığınız
şey yetişmez; sizin yapmanız gerekli olan, o faizin tümünü
silmek, anaparayı taksitlere belli bir biçimde bağlayabilmek. Orada
bekliyor, Mecliste bekliyor...
Şimdi gelinen noktada o kadar fakirleştirdiniz ki, çiftçiyi o
kadar fakirleştirdiniz ki; bakın,
bıraktığımız Türkiye neresi, getirdiğiniz Türkiye
neresi: Buğdayda, 2 kilo buğdayla 1 litre mazot alınıyordu;
bugün, 5,5 kilogram buğdayla 1 litre mazot alınmıyor. Yani, siz,
üç dilim ekmeğin ikisini alıp götürdünüz, ikisini alıp
götürdünüz. Demeyin, efendim, mazot fiyatları yükseltiyor... Hayır,
öyle değil. Bakın, kriz öncesi, şubat krizi öncesi
-bıraktığımız Türkiye'de 20 kilogram satıyordu
buğdayı, 1 kilogram et alıyordu- bugün, yani, kriz öncesinde 36
kilogram satması lazım; bu, kriz öncesinde, şubat krizinin
öncesinde. Eskiden, 2,5 kilogram buğdayla 1 ekmek alabiliyordu;
şimdi, 4,5 kilogramla... Kriz öncesi bunların hepsi. Bu
fakirleşmenin yanında, tutturdunuz bir yüzde 25 ve dünya
fiyatları 185 000; siz 123 000'den bugün buğday satıyorsunuz.
Şimdi, size, söyleyeyim; bugün, buğday için istenilen rakam, maliyet artı
yüzde 33, yüzde 30 civarı, 279
000'dir. Şimdi, siz diyorsunuz ya "yüzde 45 enflasyon olacak."
En az yüzde 70'tir; bunu vermeniz lâzım, bu insanların sadece sizin
göstermiş olduğunuz açlık sınırının
altında bir yere gelebilmeleri için. Diyeceksiniz ki: "Kaynak
yok." Sayın Bahçeli, size bağlı bu Tarım
Bakanlığı, size bağlı bu birlikler; gelin, buradan
bunun hesabını verin. 12 bankaya 15 milyar doları veriyorsunuz;
ondan sonra, yapılan bütün gensoru önergelerini buradan geri
çeviriyorsunuz ve sonuç itibariyle, milleti yoksulluğa ve kendi
başlarına, kendi kaderlerine bırakıyorsunuz. Peki, nerede
bu para; söyleyeyim: 12 bankaya 15 milyar dolar; bunun 1 milyar
dolarını verseniz yeter, 1 milyar dolarını... (DYP sıralarından
alkışlar)
Zeytinyağında durum aynı.
Bıraktığımız Türkiye 1 kilo zeytinyağıyla 4
litre mazot alıyordu; bugün, 1,7 litre alamıyor. Verilen paralar,
bugün, gerçekte, ellerine dahi geçmedi; bugünkü durumda böyle. Üretimi
mahvettiniz, ihracatı mahvettiniz. Zeytinyağı, Türkiye'nin
önemli bir ürünüdür. Bakın, Türkiye'deki zeytinyağı üretimi,
bıraktığımız Türkiye'de 200 000 tondu; bugün, 60 000
ton üretimi bitirdiniz.
İhracat... Eskiden, bıraktığımız
Türkiye'de 87 milyon dolarlık bir ihracat vardı; bunu indirdiniz 16
milyon tona. Sonra gidiyorsunuz, birtakım yerlere para açıyorsunuz.
Kimden himmet bekliyorsunuz; Yunanistan'dan himmet bekliyorsunuz da şu
ülkenin zeytinyağını satmıyorsunuz. (DYP
sıralarından alkışlar) Üzümü keza öyle. Üzümde, Türkiye,
ABD'den sonra ikinci büyük üretici. Bakın üretimine, ne hale getirdiniz;
bıraktığımız Türkiye'de ihracatı 200 milyon
dolardı, bugün 76 000 dolara düşmüş; bu da daha geçen sene;
bugünkü rakamlar değil bunlar, yani 2000'in rakamları.
Pamukta son derece ciddî bir sıkıntı var. Bir
iktidarın hem pamuk üretimini hem de aynı zamanda tekstili bir anda
bitirebilmesi için bir büyük beceriksizlik kabiliyetine sahip olması
lazım. Şimdi, bakın, bıraktığımız
Türkiye'de, 1 kilogram pamuk 2 litre mazot alıyordu; bugün, 1 kilogram,
yarım litre ancak alıyor almıyor. Sadece Antalya'da 120 000
tondan 28 000 tona üretim düştü. Bunun yanında, bu düşen
yerlerde, peki pamuk ekmiyor, susam ekiyor mu; hayır, onu da ekemiyor.
Seracılık yapabiliyor mu? Seracılıkta, ihracatta, sadece
Antalya bölgesinde yüzde 22 yaş sebze ve meyvede ihracat düşüşü
var. Bunların hepsi Türkiye'nin döviz gelirleri. Yüzde 28 de, Antalya'da,
sadece donmuş sebze ve onunla birlikteki gıda ürünlerinin
düşüşü var. Bütün bunlarla birlikte, Türkiye için gerekli olan 1 200
000 ton pamuk ihtiyacıdır; 1,2... Bugün itibariyle 400 000 tona
düştü bunun üretimi. 400 000 ton!.. Yani, ihtiyacı 1 200 000 ton,
düşen rakam 400 000 ton. Bununla yüzde 23 bir artış verdiniz. 20
sent istediler; geçen senenin 12 sentini dahi veremeden, 9 sentini verdiniz ve
sonra da tutuyorsunuz diyorsunuz ki: "5 Nisan kararları." Bizim
o 5 Nisan kararlarını aldığımız dönemde,
pamuğa 5 750 verdik; fakat, 3 000 de -yarısından fazlası-
prim verdik, prim; hem de nakit olarak verdik. O zaman, hem tekstil ayağa
kalktı hem pamuk ayağa kalktı ve o dönemde de küçülme
vardı. 5 Nisanı keşke örnek alabilseniz de, şu üretimi
artırsanız. Bir yılda eksi 5,5 olan üretimi, artı 8'e
çıkardık; bir yılda OECD birincisi yaptık. (DYP
sıralarından alkışlar) O yıl terör mücadelesi
vardı, ihracat patlaması, gümrük birliğine girmek, hepsi bir
yıl içinde oldu ve daha da önemlisi, gidip de Yunanistan
Dışişleri Bakanına, Türkiye'yi belli bir biçimde
acındırarak el açmadık. 1 dolar kimseden almadık; 1 dolar
almadık, 1 dolar almadık... (DYP sıralarından
alkışlar)
NEVFEL ŞAHİN (Çanakkale) - Fransa'ya gittiler; Fransa'ya...
TANSU ÇİLLER (Devamla) - Okuyoruz: Türk Silahlı Kuvvetlerinin
IMF talimatıyla ödenekleri kesilecekmiş. Nerde; Yunan
basınında. Sayın Bahçeli, siz, ihanetin hesabını
mı vermek istiyorsunuz; gelin buraya, bu kürsüye, bunun hesabını
verin. (DYP sıralarından "Bravo" sesleri,
alkışlar)
Fındıkta keza; fındıkta... Bugün fındıkta
1 milyar dolara yakın bizim ihracat imkânımız vardı; 1
milyar dolar... Bugün gelinen noktada 600 000, 600 000... Yani, her alanda
ciddî ihracat imkânları Türkiye'nin yok oluyor. Üretim, ihracat,
tarımda tümüyle bitmiş durumda ve görüyoruz, netice itibariyle,
Fiskobirlik elindeki stokları da içeri satmaya kalkışıyor;
bu da, bir başka yanlış.
Yine, çayda aynı durum, fıstıkta aynı durum...
Şekerpancarına özellikle gelmek istiyorum; çünkü, burada,
sizin elinizle, tarım tasfiye ettiriliyor Türkiye'de. Bakın, bu
pancarın gerçek durumunu dünyada ve Türkiye'de bir görelim. Şimdi,
dönemimizde 1 litre mazot almak için 6,5 kilogram şekerpancarı
gerekiyordu; bugün itibariyle, 16,7 kilogram lazım. Bakın, bizde 6,5
kilogram yetiyor 1 litre için; şimdi, 16,7 kilogram verecekler. Şu,
reel olarak fakirleşmeye bak!..
Burada, Şeker Kanunu çıkarıyorsunuz. Şeker Kanunuyla
ne yaptığınızın, acaba, hakikaten farkında
mısınız?.. Türkiye, şeker pancarı üretiminde
kaçıncı biliyor musunuz; dünya dördüncüsü; Fransa, Almanya ve ABD'den
sonra. Bizden öncekilerin ellerinde aşağı yukarı 3 milyon
ton stokları var; yani, Avrupa ve ABD'nin şu anda 3 milyon ton
stokları var.
Diyorsunuz ki: "30 fabrika özelleşecek." Kim alacak bunu;
üretim için gerekli olan, bunun için gerekli olan aşağı
yukarı 13 milyon tonluk ihtiyacı var bu 30 fabrikanın.
Kısıtlamışsınız 11 milyon tonda;
düşüreceğinizi söylüyorsunuz daha çok, daha çok
düşüreceğinizi söylüyorsunuz; o yetmiyor,
tatlandırıcılar için, yani, nişastadan yapılacak
şeker için -aşağı yukarı yüzde 2'lik kota koymuş
dünya- bunu yüzde 15'e çıkarıyorlar; dört yıl içinde de ithalat
serbest bırakılacak. Bunun anlamı ne; bunun anlamı, o
fabrikalar artık şeker üretmeyecekler, ithalat yapılacak.
Peki, burada çalışan, doğrudan çalışan 600 000
insanımız var, aileleriyle birlikte 2 milyon kişi. Aynı
zamanda, bu işi taşıyan taşımacılık
sektörüyle birlikte, buna yan girdiler sağlayanlarla birlikte 10 milyon
insan... Ne yapacaksınız bu 10 milyon insanı; buna ne alternatif
veriyorsunuz? Ne yapacaksınız buradaki gençleri; bunları
toplayacaksınız kamyonlara, gelip büyükşehirlerin birtakım
gettolarına mı bırakacaksınız, yoksa kargoya yükleyip,
bu insanları ihraç mı edeceksiniz?! Ne yapacaksınız bu
insanları; soruyorum, ne yapacaksınız? (DYP
sıralarından alkışlar) 10 milyon insan...
Şimdi, tütünde durum hiç farklı değil.
Bıraktığımız Türkiye'de 1 kilogram tütünle 12 litre
mazot alınıyordu, bugün, 3,7 litre alınıyor
alınmıyor. 3,7 litre... Fakirleşmenin boyutlarını
söylüyorum. Tütünde, netice itibariyle, yine, verilen artış yüzde 25,
ne olacağı belli değil; maliyetler, aşağı
yukarı 2 milyon-2,5 milyon; verilen para, bunun altında. Ona
rağmen, hiç bunun üstünde bir yüzde 30 veya herhangi bir kâr payı
yok. Verilmesi gerekli olan en az 3,5 milyon ve netice itibariyle, güne
geliyoruz, bakıyoruz ki, destekleme kararnamesi daha henüz yeni ele
alınıyor; ancak, dörtte 1'ine parası verilmiş. Millet
perişan, ne olacağını bilmiyor. Eh, şimdi, artık,
tütün de özelleşiyor, Tekel Yasası çıkarılıyor
deniliyor ve bir yasa daha Meclise geliyor. Ne olacak; tütün ithalatı da
açılacak.
Peki, ne olacak bu insanlar; soruyorum, ne olacak bu insanlar; ne
alternatifiniz var bunlar için?! Bu yasa tasarısının içinde
doğru olan bir iki nokta gözüme çarptı; ancak, mesele bu değil.
Mesele, bugün, desteklemenin tütünden kalkıyor olması. Bu yasa
tasarısıyla, destekleme tütünden kalkıyor; bu, yapılabilir
bir olay değildir. Bu, buradaki insanları ve Ege'yi tümüyle sahipsiz
bırakmak demektir. Çıkardığınız bütün
yasaları da doğru dürüst uygulamıyorsunuz. İşte,
Tarım Satış Kooperatiflerini özelleştirme diye
çıkardılar, özerkleşme dediler. Ne oldu; dört
yıllığına, geçiş maddeleri vesaire koydunuz,
orayı, MHP'nin arpalığı haline getirdiniz; başka
hiçbir şey değil; MHP'nin arpalığı... (DYP
sıralarından alkışlar)
Hayvancılık keza öyle... Hayvancılıkta felaket bir
durum, yem fiyatları yüzde 40 artıyor. Girdilere geleceğim biraz
sonra. Burada, aşağı yukarı, süt üreticiliği
bitmiş durumda. Sütçüleri görüyoruz, ne yapıyor sütçüler; ya süt
banyosu yapacak hale geldiler veya nehirlere döküyorlar. 1 kilogram sütle 2
kilogram yem alınması lazım; bugün, 1 kilogram
alınmıyor. Böyle bir ortamda, görülüyor ki, tarım ve bütün esnaf
ve birlikler, Sayın Bahçeli'ye bağlı. Sayın Bahçeli,
herhalde, çok susmaktan yoruldu, öyle gözüküyor ki, biraz istirahata çekilip
dinlenmesi lazım, biraz dinlensin. (DYP sıralarından
alkışlar) Sayın Bahçeli, siz, şöyle bir dinlenin, siz,
şöyle bir dinlenin, millet biraz rahat etsin, tarım gözünü
açsın, esnaf biraz rahat etsin; çünkü, hem Sanayi Bakanlığı
hem de Tarım Bakanlığı size bağlı Sayın
Bahçeli, size bağlı...
Af çıkardınız, dedik ki: "Şu affa bir de malî
affı katın." Af çıkardınız, herkesi
dışarı çıkardınız. Ciddî ölçüde suç unsuru
arttı, bütün Türkiye'de arttı. O yetmedi, milletin önünde
verdiğiniz söze, bırakın uymayı, affın 1 inci
maddesiyle teröristbaşının infazını mümkün olmaktan
çıkardınız; ama, şimdi, Sayın Bahçeli, size
bağlı olan tarım kesimini ve esnafı cezaevlerine
sokuyorsunuz, farkında mısınız?! (DYP
sıralarından alkışlar) Neden sokuyorsunuz; haciz
altında, Bağ-Kuru ödeyemiyor, faizi ödeyemiyor ve SSK'yı
ödeyemiyor. Onun için, bugün, yapılması gerekli olan şey,
yaptığınız şey değildir; yapılması
gerekli olan şey bizim hazırladığımız
şeydir. Faizleri topyekûn kaldıracaksınız, anaparayı
taksitlendireceksiniz. Ancak, böyle, belki o da, işin içinden çıkabilirler.
Bakın, şimdi, Ziraat Bankasının faizleri... Size
inanan yanıyor zaten, bu iktidara inandı mı yanıyor!.. (DYP
sıralarından alkışlar) Yüzde 40 faizle giriyorlar, yüzde
105, eğer gecikirse, yüzde 138. Kime bu; nihaî ürününe yüzde 25
verdiğiniz çiftçiye, Ziraat Bankasının. Ama, bu yetişmiyor,
aynı zamanda, tabiî, gübre konusunda da bizim verdiğimiz yüzde 50'lik
sübvansiyonu, yüzde 10 bile değil bugünkü haliyle, geçen sene yüzde 55'ti
faiz -bunun üzerinden uygulanan- şimdi yüzde 130; geçen sene 108
milyon lira olan -örnek olarak nitrat 33'ü veriyorum- gübre fiyatı, bugün
529 milyon; yani, 5 katı!.. Onu da bulabiliyorlar mı; onu da
bulamıyorlar. Peki ilaç nerede; ilaç da bulunmuyor. İlaç
bulunmadığı için de üretim yüzde 20 daha düşecek; haberiniz
var mı bundan?..
ALİ ILIKSOY (Gaziantep) - Hayır!..
TANSU ÇİLLER (Devamla) - Nasıl olsun?! Sizin zaten,
imzaladığınız hiçbir şeyden haberiniz yok ki! (DYP
sıralarından alkışlar)
Netice itibariyle, yüzde 20 daha düşecek...
Tarım Bakanlığı bir yaklaşımda daha
bulunuyor, diyor ki: Her ilçede bir gübre, bir ilaç bayii olacakmış,
onları da Tarım Bakanı tek tek belirleyecekmiş, onun
dışında da hiç kimse, başka hiçbir yerden hiçbir şey
almayacakmış!..
Sayın Bahçeli, sizin hükümetiniz ve özellikle siz, en son sosyalist
hükümetin Başbakan Yardımcısı olduğunuzun
farkında mısınız?! (DYP sıralarından alkışlar)
Böyle bir kavram kaldı mı?! Böyle bir kavram kaldı mı?!
Yani, tutacaksın "her ilçede bayileri teker teker ben tayin ediyorum
başkasından alamazsınız" diyeceksin, ilaç için
aynı şeyi yapacaksın; böyle bir kavram kaldı mı?!
1950'lerin Sovyetler Birliğinde miyiz zannediyorsunuz, neredeyiz
zannediyorsunuz, bilmiyorum ki!.. (DYP sıralarından
alkışlar)
Yoksulluk sınırı 233 milyon... Yoksulluk değil,
zaten yüzde 90'ı yoksulluk sınırının altında;
açlık sınırı. Bugün, çiftçi bunun altındadır,
bunun hesabını soruyoruz.
Her gün bir zam -nihaî malda yüzde 25- ama, her gün zam... Bunu
anlatmakla bitecek gibi değil; elektriğe zam, benzine zam, bir daha
zam; yetmiyor, sabah zam yaptığınıza akşama bir daha
zam; SEKA'ya zam, gaza zam... Aklınıza ne geliyorsa; yani, şunu
bir okumaya kalksam... Burada sadece son üç ayın değil, son üç
haftanın zamları var.
Şimdi geliyorum sizin gerçek aldatmacanıza; bu, son derece
önemli: Buradaki bütün sıkıntıların sebebini çiftçi olarak
gösterdiniz. Ben, şimdi, size, rakamlarıyla açıklıyorum:
Çiftçi olarak gösterdiğiniz şey... Onbeş yıl içerisinde,
ilacıyla, faiziyle, desteklemesiyle, toplam, ziraî kesimde
çalışan, demokrasinin belkemiği olan çiftçiye verilen 33,6
milyar dolar; bunun içerisinde her şey var; ama, gelin görün ki, bunu çiftçiye
yolluyorsunuz "bundan dolayı bu enflasyon, sıkıntı
oluyor" diyorsunuz; işte, size, Coopers'in Davos'ta verdiği
belge -devri iktidarınızda Sayın Bahçeli, hep geriye
dönüyorsunuz ya- "bütün vergilerin yüzde 36'sı yolsuzluğa
gitti" diyor. Bunun, ikibuçuk yıl içerisinde, 1999-2000'den
bugünümüze kadarki yolsuzluk rakamı...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun efendim.
TANSU ÇİLLER (Devamla) - ... yolsuzluk rakamı 31,1 milyar
dolar; yani, onbeş yılda 40 milyona verdiğiniz 33 milyar; sizin
iki yılda yaptığınız yolsuzluğun bedeli 31 milyar
dolar. Gelin bunun hesabını verin burada. (DYP sıralarından
alkışlar)
O yetmiyor, bir etapta, bir yılda "10 milyar dolar
alıyoruz" diye... İşte bugün, size buradan Bank For
International Settlenments'in belgelerini açıklıyorum: 43 milyar
dolar sadece bankaların dışarıdaki kredileri var; geldiniz,
bir aşamada, bir etapta "10 milyar dolar borç alıyoruz"
diye sevinerek, milletin önünde, bütün bu kredileri garanti altına
aldınız -bunu ödeyemeyen kim olursa olsun, içi
boşaltılmış bankalar veyahut da yolsuzluk yapan kim varsa-
bunu da çiftçi ödeyecek. Eğer, siz, bir sebep arıyorsanız, bir
suçlu arıyorsanız, ilk önce kendinize bakın. Sayın
İktidarın ve hükümetin sadece yolsuzluk faturası, 31 milyar
dolar vergilerden, 43 milyar dolar da onun üstüne, ayrıca, bankalara,
dışarıdaki banka kredilerine verilen garanti. Efendim, suçlu,
çiftçiymiş, suçlu, bütün muhalefetmiş!.. Nasıl oluyor bu?!
Beş yıldır iktidardasınız; iki yıldır iki
defa toslatıyorsunuz; millet size 350 milletvekili vermiş; her gün
geliyoruz şu kürsüye, yanlış yapıyorsunuz, IMF'de şu
olur diyoruz, burada bu olur diyoruz... Efendim, bütün zorlukların sebebi
çiftçiymiş ve sıkıntıların sebebi de
muhalefetmiş!.. Nasıl oluyor bu?! Böyle bir mantık olabilir mi?!
Bir yıl içinde sadece 49 katrilyonluk açık, geçen sene, kamu
kesiminde, bu, devri iktidarınızda. Bu, toplam millî gelirin yüzde
39,3'ü. Bizim dönemimizde yüzde 13-14 olduğu zaman ayağa
kalkardık. Bir yıldaki kamu açığınız!.. 40 milyar
dolar kamu bankalarındaki açığınız!.. Siz
bunların hepsini yapacaksınız, sonra döneceksiniz, diyeceksiniz
ki, eh bunun suçlusu demek ki muhalefet. Biz, 350 milletvekiliniz var, bir
şey yaptınız da, gelip elinizi mi tuttuk sizin; niye doğru
dürüst bir şeyler yapamadınız?! Laf mı yani?!
Ne yapılması lazım, bakın söylüyorum şimdi.
MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Süre bitti Sayın Başkan.
TANSU ÇİLLER (Devamla) - Sayın Başkan, 30-40 milyon
insanı ilgilendiren bir konuya 40 dakika ayıramazsak eğer, o
zaman, milletin bu Meclisten hesap sorma nedeni vardır.
Şimdi, ben, burada, bir 5 dakikanızı daha rica ederek
çözümlere geçmek istiyorum. (DSP ve MHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Sakin olun efendim; dinlemesini öğrenin! 1 dakika...
(DYP sıralarından alkışlar)
Efendim, niçin böyle yaptığımı biraz sonra
anlarsınız.
MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Ama, bilelim de, ona göre...
BAŞKAN - Sayın Bakan da süreyi aşmak ister...
Bırakın ben idare edeyim efendim. Allah Allah!..
MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - "Allah Allah" demeyin!..
BAŞKAN - Buyurun Sayın Çiller.
TANSU ÇİLLER (Devamla) - Şimdi, yapılması gerekli
olan şey, aslında, haklı rekabettir. Haklı rekabet konusu
son derece önemli. Bakın, bizim çiftçimize dünyada yapılanın
aynısını yapın, yani, dünyada verilenin
aynısını verin, bizim çiftçimiz silip götürür her şeyi.
Şimdi, diyorsunuz ki, biz, çiftçiye, artık, fiyat desteği
vermeyeceğiz. Avrupa Birliğinde fiyat desteği bütün ürünlerde ne
kadar veriliyor, yüzde 100'ün kaçı; yüzde 62'sine halen Avrupa
Birliğinde fiyat desteği veriliyor.
NEVFEL ŞAHİN (Çanakkale) - Bundan haberleri yok.
TANSU ÇİLLER (Devamla) - 2 605 dolar kişi başına
Avrupa Birliğinde üreticiye veriliyor; ABD'de 4 570 dolar. Ayrıca, bu
sübvansiyonun 1999'dan 2003-2004 yılına kadar da artması
gündemde. Yani, o IMF veya Avrupa Birliği, bize geliyor "şunu
tasfiye edin, tütünü, pancarı" diyor ya, kendilerine bunu veriyor.
Peki, size ne verdirtiyorlar, onu da söyleyeyim; size verdirtilen şey -son
derece büyük bir ayıptır- verilmesi önerilen şey şu;
deniliyor ki: Aşağı yukarı, 1 dönüm ile 20 dönüm
arasındaki üreticiye 45 dolar vereceksiniz. 45 dolar... Bu da,
aşağı yukarı, üreticilerin yüzde 36'sı. Yani, netice
itibariyle, 1 kişiye 2 605 dolar verecek Avrupa Birliği, ABD 4 570
yüzde 90'ına da 100 doların altında verecek. Böyle bir şeye
siz nasıl imza atarsanız?! Bu, tarımın tasfiyesidir. Sizin
elinizle tarım tasfiye ettiriliyor; farkında mısınız
bunun?! Bundan daha büyük bir ihanet olabilir mi acaba?! Sayın Bahçeli,
gelin, şurada şu hesabı verin. (DYP sıralarından
alkışlar) Bundan daha büyük bir ihanet olabilir mi?!
Şimdi, bütün bunlarla birlikte, Türkiye'nin gündemine ne
getirdiğinizi de bilmiyorsunuz Ulusal Program diye. 1 katrilyon
verecekleri açıklanıyor. Bu 1 katrilyonun içinde, bütün bu
doğrudan destek var, hayvancılık var, bütün gübre desteği
var; 1 katrilyonun içine bunların hepsi sığacak. Şimdi,
önemli olan şey, bugün yapılması gerekli olan, açıkça
şudur: Gelinecek, hemen, Türkiye'nin gündemine Avrupa Birliğindeki
normları yeni baştan sokmak gerekecek. Tarımsal üretici
birlikleri ve yine, Avrupa Birliğinde olduğu gibi, FEOGA denen Avrupa
Birliği Tarımsal Destekleme ve Yönlendirme Kurulu
kanunlarının aynısı... Yani, nedir; orada ne kadar
sübvansiyon veriliyorsa, o kadar... Üreticiye üreteceği fiyatı
vereceksiniz, üreticiye üreteceği fiyatı vereceksiniz; rekabeti de
haklı rekabet yapacaksınız. Yani, bakın, benzin
fiyatı, bugünkü fiyatlarla, 1 litresi Amerika'da 483 000 lira, bizde 862
000 lira; yani, 2 misli. Faizler 5-10 misli; oradaki doğrudan destekleme,
bizimkinin belki 20 misli, 30 misli. Orada, bütün fiyat desteklemeleri devam
ediyor, yüzde 62; bizde, tasfiye ediyorsunuz. Hayır... Yapılması
gerekli olan şey, Avrupa Birliğinde ne yapılıyorsa, benim
çiftçime ve üreticime de o verilecek ve haklı rekabet olacak; başka
çaresi yok, başka çaresi yoktur. (DYP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Efendim, toparlar mısınız.
TANSU ÇİLLER (Devamla) - Tekrar ediyorum. Bugün gelinen noktada,
artık, yapılacak tek şey kalmıştır. Bu hükümetin
yapması gerekli olan şey, artık, tutup da, Yunanistan'ın
himmetinde veyahut da Fransa'nın -daha dün Ermeni soykırımı
çıkarmış Fransa'nın- himmetinde para aramak değildir.
O parayı getirdiğiniz zaman da... 10 milyar doları getirdiniz,
ne oldu, ne yararlandı ondan esnaf, ne aldı, çiftçi ne aldı o
borçtan? Ama, o borcu, bundan 12 ay sonra, 14 ay sonra, bu millet ödeyecek
yine. Dolayısıyla, 10 milyar dolar daha getirecekmişsiniz, ondan
daha fazlası çıktı zaten, ondan daha fazlası
çıktı zaten. Bugün, yapılması gerekli olan tek şey,
açıktır: Doğru dürüst bir ekbütçe hazırlayın hiç
olmazsa. Bu ekbütçede de, öyle, büyüme
eksi 2 falan demeyin, komik kaçar; bilmem, enflasyon yüzde 45 falan demeyin, en
az yüzde 70'tir. Yüzde 45'i yüzde 55'e revize edecekmişsiniz.
Bunların hepsi hayal, hepsi tutmayacak rakamlardır. Gerçekçi bir
ekbütçe... Hani, hazırlamayız diye tutturduğunuz o ekbütçeyi
şimdi hazırlıyorsunuz ya, o ekbütçeyi bari gerçekçi yapın
ve arkasından tek yapacağınız şey Sayın Ecevit -sizin
bu ülke sevginize hitap ediyorum- gelin, bu demokrasinin önünü açın,
çekilin. (DYP sıralarından alkışlar) Bugün, toptan,
sokaktaki herkese karşı... Herkes bunu söylüyor, 65 milyon insan bunu
söylüyor ve demokrasinin önünü açtığınız zaman, bilesiniz
ki, tarih önündeki yargı, sizin için çok daha hafifleyecektir. Bugün yapılması
gerekli olan şey, bir seçim hükümetiyle, hemen Siyasî Partiler
Yasasını ve hemen bir seçim yasasını ve seçim
harcamaları konusundaki şeffaflaşmayı gündeme getirmek ve
milletin huzuruna giderek, yeni bir program için güç almaktır. Buna
ihtiyaç vardır ve bunun yolu üretimdir, yeniden üretimdir, yeniden büyük
Türkiye'dir, yeniden kendine güvenen bir Türkiye'dir. Bunun için
yapılması gerekli olan yol da, Mecliste, Meclisin sağduyusuyla
bu meseleye el atarak, yeniden millet ile Meclisi buluşturmaktır, yeniden
milletin Meclisi yapmaktır. Bilin ki, artık, millet, bu
milletvekillerini kendi seçmek istiyor, artık, liderler
sultasını istemiyor. Ne derseniz deyin, doğru deyin,
yanlış deyin... (DYP sıralarından alkışlar; DSP
ve MHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar[!])
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Çiller... Sayın Çiller...
TANSU ÇİLLER (Devamla) - Bu da, Türkiye'yi selamete
çıkaracaktır. (DSP ve MHP sıralarından "Bravo"
sesleri, alkışlar[!])
Gelin, tercih sistemini değiştirelim canım; gelin, tercih
sistemini değiştirelim. Bakın, açık taahhüttür bu. Gelin,
tercih sistemini... (DSP ve MHP sıralarından "Bravo"
sesleri, alkışlar[!])
Sayın Ecevit, tercih sistemini istiyorlar, siz istemiyorsunuz. Onun
için, bakın, buradaki şeylerin cevabını verme durumunda
olun.
Saygılarımı sunuyorum. (DYP sıralarından ayakta
alkışlar; DSP ve MHP sıralarından "Bravo"
sesleri, alkışlar[!])
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Çiller.
Efendim, şimdi, söz sırası, Fazilet Partisi Grubu
adına, Sıvas Milletvekili Sayın Musa Demirci'de.
Buyurun Sayın Demirci...
YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan,
Sayın Öztek Grubumuz adına görüş ifade edecekler efendim.
BAŞKAN - Öyle mi efendim? Bana böyle
yazdırmışlardı da efendim, değişmiş.
YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Düzeltiyoruz efendim.
BAŞKAN - Peki.
Buyurun Sayın Öztek.
FP GRUBU ADINA LATİF ÖZTEK (Elazığ) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Doğru Yol Partisi Grubu
adına grup başkanvekilleri tarafından verilen Başbakan
Sayın Bülent Ecevit hakkında gensoru açılmasına ilişkin
önerge üzerinde Fazilet Partisi Grubunun görüşlerini arz etmek üzere
huzurlarınızda bulunuyorum. Sözlerime başlarken,
şahsım ve Grubum adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, bugün bir gensoru görüşmesi
yapıyoruz. Bu gensoruyla, Yüce Meclisin değerli üyeleri, 57 nci
hükümetin Sayın Başkanına ve üyelerine güven duyup
duymadıklarını ortaya koyacaklar. Yapılacak
konuşmalarda, güven duymayanların niçin güven duymadıklarını,
güven duyanların da niçin güven duyduklarını belirtmeleri,
açıklamaları gerekir.
Bundan önce yapılan gensoru görüşmeleri sırasında
muhalefet partileri görüşlerini ortaya koydu; ama, hükümeti oluşturan
üç parti grubundan hiçbirisi adına konuşma yapılmadı. Bunun
anlamı şudur: Demokratik Sol Partili, Milliyetçi Hareket Partili ve
Anavatan Partili milletvekilleri, bu hükümetin icraatlarının millet
yararına olmadığını zımnen kabul etmektedirler,
bu yüzden de konuşmamaktadırlar.
Evet, demokratik ülkelerde, eğer muhalefet hükümetin
başarısız olduğunu söylüyorsa, bu konuda gensoru veriyorsa,
iktidarı oluşturan partiler de, doğal olarak, hükümet
icraatlarını öven konuşmalar yaparlar, kendi
haklılıklarını ortaya koymaya çalışırlar. 57
nci hükümet de başlangıçta bunu yapıyordu; ama, milletimize dört
ay içerisinde yaşattığı iki ekonomik krizden sonra, bunu
yapmıyor. Ben diliyorum, bugün her üç parti grubunun sözcüleri de, bu
kürsüye gelerek, yaptıkları icraatları anlatırlar. Evet,
tarihe ışık tutacak Türkiye Büyük Millet Meclisi zabıtlarına
geçmesi bakımından bu hususu çok önemli bulduğumu özellikle
belirtmek istiyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu gensoru
üzerinde görüşlerimizi açıklarken, önce,
tarımımızın bir panoramasını çizmek; daha sonra
da, 57 nci hükümetin uyguladığı politikalar sonucu, her geçen
gün fakirleşen çiftçimizin, köylümüzün bazı sorunlarını
dile getirmek istiyorum. Yapacağım açıklamalardan sonra,
sizlerin, bu gensorunun açılmasına gerek olup
olmadığını bir kez daha düşünerek karar
vereceğinize de inanıyorum.
Evet, tarımın millî hâsıla içerisindeki payı oldukça
yüksektir. Tarım sektörünün gayri safî millî hâsıla içerisindeki
payı, 1980'lerde yüzde 25-26 düzeyinde iken, bu oran, yıllar
itibariyle azalarak, yüzde 14'e düşmüştür; ama,
sanayileşmiş ülkelerle mukayese edildiğinde, bu oran çok daha
yüksektir. Zira, bu oran Almanya'da -evet, dikkatinizi çekiyorum- sadece binde
8'dir, yüzde 1 bile değildir; Yunanistan'da bile Türkiye'nin
yarısı kadardır, yüzde 7,5'tir; Avrupa Birliğinde ise,
yüzde 1,9'dur. Bu durum, Türkiye'de tarım sektörünün öneminin, gelişmiş
ülkelere göre çok daha fazla olduğunu açıkça göstermektedir. Avrupa
Birliği gayri safî millî hâsıla içerisinde yüzde 2'yi bile bulmayan
tarım sektörünü ihmal etmiyorsa, Türkiye'nin de tarım sektörünü ihmal
etmemesi gerekir.
Tarımda çalışan nüfusumuz fazladır. Bugün, 70 milyon
olan nüfusumuzun yaklaşık yüzde 35'i, yani, 22-23 milyonu kırsal
kesimde yaşamakta ve çiftçilikle uğraşmaktadır.
Gelişmiş ülkelerde bu oran, yüzde 7-8 düzeyindedir; 374 milyonluk
Avrupa Birliğinde ise, yüzde 5'tir; birçok ülkede, örneğin, Amerika
Birleşik Devletlerinde ve İngiltere'de yüzde 2-3'tür. Ülkemizde
sanayi geliştirilerek, fazla nüfus tarım sektöründen çekilip sanayi
sektörüne aktarılmadığı sürece, tarım sektöründe beklenen
gelişme kolaylıkla sağlanamaz, çiftçimiz içerisinde
bulunduğu ekonomik sıkıntılardan kurtulamaz ve bilesiniz
ki, bu tabloyla Türkiye'yi de Avrupa Birliğine almazlar.
Tarımda çalışanların geliri düşüktür.
Türkiye'de kişi başına düşen millî gelir, 2000
yılında 2 800 ila 3 000 dolar düzeyindedir. Bu miktar, kırsal
kesimde 1 200-1 300 dolara düşüyor. Son
yaşadığımız ekonomik krizden sonra, bu değerler
yüzde 40 oranında azalmıştır. Girmeye
çalıştığımız Avrupa Birliği ülkelerinde
kişi başına gayri safî millî hâsıla 24 000-25 000
dolardır; tarım sektöründe ise, 9 000-10 000 dolar düzeyindedir.
Türkiye'de fert başına düşen millî geliri yükseltmek için,
kırsal kesimde yaşayan ve nüfusumuzun yüzde 35'ini oluşturan bu
kesimin gelir düzeyinin yükseltilmesi şarttır; ama, ne hazindir ki,
57 nci hükümet, 19 Şubat 2001'de başlayan ikinci ekonomik krizden
sonra, hem kişi başına düşen millî gelirin hem de
tarım kesiminde kişi başına düşen millî gelirin yüzde
40 azalmasına sebep olmuştur; yani, insanlarımız daha da
fakirleşmiştir.
Türkiye'de arazi dağılımı oldukça ilginçtir.
Türkiye, 77 796 000 hektarlık yüzölçümüne sahiptir. Bunun
yaklaşık 28 milyon hektarı tarla ve bahçe arazisi, 24 milyon
hektarı çayır-mera, 20 milyon hektarı orman, geri kalanı da
su yüzeyleri ve işlenmeyen arazilerden ibarettir. Yıllar itibariyle
tarla arazisinde bir artış olmuştur. 1950'lerde 16 milyon hektar
olan tarla arazisi, 1960'ta 25 milyon hektara yükselmiş; bu
artış daha sonraki yıllarda da devam etmiş ve 1988'de 27
milyon hektara ulaşmıştır. Zaman içerisinde tarla
alanları artarken, çayır-mera alanları sürekli
azalmıştır. Çayır ve mera alanlarının tahribi,
tarım sektörünün ikinci kısmını oluşturan
hayvancılığın gerilemesine neden olmuştur.
Tarım işletmelerinin sayısı fazladır ve
gittikçe de artmaktadır. 1950 yılında Türkiye'de bitkisel üretim
yapan 2,5 milyon tarım işletmesi varken, bu sayı yıllar
geçtikçe artmış ve bugün 4 milyona yaklaşmıştır.
Tarım işletmelerinin sayısı yaklaşık yüzde 50
artmıştır. 134 milyon hektar tarım alanı bulunan
Avrupa Birliği ülkelerinin tamamında ise, 7 370 000 civarında
işletme bulunmaktadır. Ülkemizdeki işletme
sayısının fazla olması ve sayının gittikçe de
artmasının nedeni, artan nüfusun sanayi sektörüne çekilememesi ve
tarım sektöründe kalmasıdır.
Yine, sulanabilir tarım arazilerinin ancak yarısı
sulanabilmektedir. Türkiye'de, teknik ve ekonomik koşullarda sulanabilir
arazi miktarı yaklaşık 8,5 milyon hektardır. Halen, bunun
yaklaşık 3,7 milyon hektarı sulanmaktadır. GAP Projesiyle
1,8 milyon hektar daha sulanabilecektir. Yani, ülkemizde, teknik ve ekonomik
yönden sulanabilir arazinin büyük kısmından halen
yararlanılamamaktadır. GAP Projesi tamamlandığında
bile, yaklaşık 3 milyon hektar arazi su bekleyecektir.
Tarım işletmelerinin tarımsal faaliyetlere göre
dağılımı: Ülkemizdeki 4 091 000 işletmeden, sadece
hayvancılıkla iştigal edenlerin sayısı 148 000'dir;
yani, sadece, yüzde 4 kadarı hayvancılıkla iştigal
etmektedir; geri kalan yüzde 96'lık kısım ise bitkisel üretim ve
bitkisel üretimle birlikte hayvancılık yapan işletmelerdir.
Türkiye'de, bitkisel üretimden elde edilen gelir tüm tarımsal gelirin
yüzde 70-75'ini, hayvancılıktan elde edilen gelir ise, tüm
tarımsal gelirin yüzde 25-30'unu oluşturmaktadır.
Tarımı gelişmiş Avrupa ülkelerinde ve Amerika Birleşik
Devletlerinde ise, durum bunun tersidir ki, bu durum, Türkiye
tarımının en büyük yapısal sorunlarından birisidir.
Türkiye'de, tüm tarımsal gelirin içinde hayvancılıktan elde
edilen gelirin, hiç değilse yüzde 50'ye yükseltilmesi gerekir.
Tarımsal işletmelerin ortalama alanı küçüktür ve araziler
çok parçalıdır. İşletmelerin arazi varlıkları
fazla değildir ve zaman içinde de, miras yoluyla bölünmeden dolayı,
küçülmektedir. Örneğin, 1950'de 77 dönüm olan ortalama işletme
büyüklüğü, 1991'de 53,5 dönüme düşmüştür; bu araziler de, çok
defa, beş ya da altı parçadan ibarettir. Bu durum, modern tarım
tekniklerinin uygulanmasını güçleştirmektedir. Avrupa
Birliği ülkelerinde ortalama işletme büyüklüğü 174 dönüm,
Amerika Birleşik Devletlerinde ise 1 800 dönümdür. Bu durum bile, çiftçimizin
Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa Birliği çiftçileriyle
uluslararası pazarlarda yarışmasının ne kadar güç
olacağını göstermektedir. İşletmelerin
sayısındaki artışı durdurmanın ve
işletmelerin alanlarını küçültmeyi önlemenin yolu, kanaatimizce,
artan nüfusun tarım sektöründen çekilerek, sanayi sektöründe istihdam
edilmesidir.
Evet, işletmelerimizin en büyük sıkıntılarından
birisi de, verimin düşük olmasıdır. Verim düşüklüğü,
ülkemizde, tarımın en büyük sorunlarındandır. Gerek tarla
ziraatında ve gerekse hayvancılıkta, verim, zaman içerisinde
artmıştır; ancak, hâlâ, gelişmiş ülkelere göre oldukça
düşüktür. Buğdayda dekara verim, 200 kilogramın biraz
üzerindedir. Bu miktar, ileri ülkelerin dekara 400-500 kilogram olan
verimleriyle kıyaslandığında, düşüktür. Hayvanlarda
karkas ağırlığı 160-170 kilogramdır; ileri
ülkelerde İse, bu oran, 250 kilogramın üzerindedir. Türkiye'de
ineklerin ortalama süt verimi de bir laktasyonda 1 600-1 700 kilogram
düzeyindedir. Bu verim değer de ileri ülkelerde 5 000-6 000 kilogramdan
daha yüksektir.
Tarıma dayalı sanayi, yurt sathında yaygın olarak
kurulamamıştır. Ülkemizin Marmara, Ege ve Akdeniz Bölgelerinde
özel sektör tarafından kurulmuş, çok sayıda et, süt, meyve ve
sebze işleme tesisleri vardır. Bu tesisler başarıyla
faaliyetlerini sürdürmektedirler; ancak, Doğu ve Güneydoğu ile
Karadeniz Bölgeleri için aynı şeyleri söylemek mümkün değildir.
1970'li yıllarda, Türk tarımını geliştirme
politikasının bir gereği olarak, kurulan Et ve Balık Kurumu
tesisleri ile süt işleme tesisleri, 1990'lı yıllarda
özelleştirme kapsamına alınmış ve peyderpey
özelleştirilmiştir. doğu ve güneydoğu bölgelerimizdeki
özelleştirilen tesisler, batı bölgelerimizde olduğu gibi,
amacına uygun olarak çalıştırılamamış ve
kapatılmıştır. Bu tesisler, tarımın
geliştirilmesi için, stratejik önemi olan tesislerdir. Bu bölgeler için,
bu tesislerin özelleştirilmesinin bir süre daha ertelenmesi uygun olurdu.
Örneğin, Elazığ İlimizdeki Et ve Balık Kurumu
tesisleri özelleştirildi; şu anda besicilerimiz büyük bir
sıkıntı içerisindedir. Ellerindeki hayvanları Et ve
Balık Kurumu tesislerine satabilmek için, Elazığlı
besicilerin kurduğu kooperatiflerin yöneticileri, Ankara'ya gelerek,
başta Sayın Tarım ve Köyişleri Bakanı olmak üzere tüm
yetkililerle görüşmekte ve sorunlarının çözümüne destek
olmalarını istemektedirler; ama, maalesef, 57 nci hükümet, diğer
çiftçilerimiz gibi, Elazığlı çiftçilerimize de hiçbir destek
vermemektedir.
Evet, Türk tarımı, 2000'li yıllara, bu temel
sorunlarını çözemeden girmiştir. 57 nci hükümetin bu
sorunları iki yıl içerisinde çözmesini hiç kimse beklemiyordu, biz de
beklemiyorduk; ama, bu süre içerisinde, Türk çiftçisinin gelir düzeyini
artırmak dahil, bazı sorunlar çözülebilirdi ya da en azından
çözüm yoluna konabilirdi.
Hep söylenir "Türkiye bir tarım ülkesidir." Evet, istatistikî
rakamlar incelendiğinde, ülkemizde tarımla
uğraşanların sayısının fazla olduğu
anlaşılmaktadır. Ülkemizde tarımla
uğraşanların sayısı fazla olmasına rağmen,
üretim özlenen düzeyde değildir. On onbeş yıl öncesine kadar
dünyanın kendine yeterli yedi sekiz ülkesinden biri olan ve pek çok
tarım ürünü ile mamul ve yarı mamul gıda maddelerini ihraç eden
Türkiye gibi tarım ve hayvancılığa müsait bir ülke bugün
sayılan malları ithal ediyorsa, bunun sebebini aramak ve çözümünü
bulmak gerekir. Bunun sebebi, bize göre, o dönemdeki uygulanan hatalı
politikalardır; yoksa, Türkiye'nin kaynakları
kaybolmamıştır, yerindedir. Uygulanan politikaların
yanlışlığı, hayvancılığı da,
bitkisel ürünler yetiştiriciliğini de kârlı olmaktan
çıkarmıştır.
Hayvancılığın gerilemesinde, son yıllarda,
Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde artan terör olayları da
etkili olmuştur; ama, asıl sorun, uygulanan hatalı
politikalardır.
Bütün bunların sonucu olarak, Türkiye'nin hayvan
varlığı azalmış ve sonuçta, dışarıdan
canlı hayvan ve et ithal etme mecburiyeti hâsıl olmuştur.
Bakınız, 1982'de 83 milyon olan koyun, keçi, inek ve manda gibi
etinden ve sütünden istifade ettiğimiz hayvanların toplam
sayısı 1995'te 56 milyona düşmüştür. 54 üncü Türkiye
Cumhuriyeti hükümeti, bu konuda etkin önlemler alarak tarımdaki kötü
gidişi durdurmuş ve gerek bitkisel üretimde ve gerekse hayvansal
üretimde gelişme sürecini başlatmıştır. Daha sonra
kurulan 55 inci hükümetin başlattığı yanlış politikalar
56 ncı hükümet döneminde de sürdürülmüştür; 57 nci hükümet de
aynı hatalı politikaları sürdürmektedir.
Sayın Başbakana, Sayın Tarım Bakanımıza ve
değerli bakanlarımıza, bu kürsüden yaptığım her
konuşmada seslendim; bu politikanız Türk tarımını da,
Türk çiftçisini de perişan edecektir, bu hatalı
politikalarınızdan lütfen vazgeçiniz dedim; ama, Sayın
Başbakanımız, bizim de, çiftçinin de bu feryadını
duymadı; duyduysa da her olayda olduğu gibi, bu konuda da hiçbir
tepki vermedi; IMF isteklerinin dışına da bir türlü
çıkmadı.
Şunu unutmamamız gerekir: Ekonomik faaliyetlerin amacı,
verilen emeğe karşılık en yüksek kârı
sağlamaktır. Tarımda bunun temini için iki yol vardır:
Birincisi, üretime iştirak eden girdi fiyatlarını düşük
tutmak; ikincisi de, üretilen ürünlere yüksek taban fiyatı vermek. Her iki
husus da üreticinin kontrolü dışında gerçekleşmektedir.
Bunları, devletler, millî politikaları gereği, kontrol ederler.
Amerika Birleşik Devletleri de, Avrupa Topluluğu ülkeleri de
üreticilerini, yani, tarım sektörünü sübvanse etmektedirler. Bu yüzden,
üretimlerinde kararlılık vardır. Bizim ülkemizde ise, onbeş
yirmi yıldan beri, hükümetler, maalesef, belli bir politikayı
izlemediklerinden, üretimimizde bir kararlılık bulunmamaktadır.
Amerika Birleşik Devletlerinde bir yılda tarıma
yapılan sübvansiyon 15 milyar dolar, Japonya'da 25 milyar dolar ve Avrupa
Birliği ülkelerinde 45 milyar ECU iken, Türkiye'de 2,7 milyar
dolardır. Amerika Birleşik Devletleri bu 15 milyarlık
sübvansiyonu 6,6 milyon insan için yapıyor. Avrupa Birliği de 45
milyar ECU'lük sübvansiyonu 18,5 milyon insan için yapıyor. Türkiye'de
ise, 2,7 milyar dolarlık sübvansiyon 23 milyon insana yapılıyor.
Yani, fert başına sadece 115 dolar... Amerika Birleşik
Devletlerinde kişi başına yaklaşık 2 250 dolar, Avrupa
Birliğinde ise kişi başına yaklaşık 2 450 ECU.
İşte, Türk tarımının, Türk çiftçisinin içinde
bulunduğu durum bu.
Tarım ürünlerinin taban fiyatları, ülke gerçeklerine göre
tespit edilmelidir. Evet, tarım ürünlerinde, 54 üncü hükümetin yüzde 78
enflasyon şartlarında vermiş olduğu taban fiyatlar,
çiftçimizin yüzünü güldürmüştür. 1996 yılı fiyatlarına
göre, 1997 yılında, buğdaya yüzde 83,3, pamuğa yüzde 118,8,
ayçiçeğine yüzde 85, çaya yüzde 100, şekerpancarına yüzde 150
oranında artış sağlanmıştır. Artan taban
fiyatları çiftçimizi memnun etmiştir.
54 üncü hükümetin başlattığı çiftçimizin
yararına olan ve tarımsal üretimin artmasını sağlayan
tarım politikaları, ne yazık ki, 55 inci ve 56 ncı
hükümetler döneminde, bir yandan IMF'nin isteklerini karşılamak,
diğer taraftan da girmeye çalıştığımız
Avrupa Birliğine uyum şartlarını yerine getirmek adına
terk edilmiştir. 57 nci hükümet, 1999 yılında, 68,8 enflasyon
şartlarında, buğday taban fiyatına yüzde 51 artış
yapmıştır ki, bu oran enflasyonun yüzde 18 altındadır.
Yani, çiftçimiz, 1999 yılında enflasyona ezdirilmiştir.
1999 yılında yapılan yanlışlıkların
2000 yılında tekrarlanmamasını diliyorduk; ama, ne
yazık ki, 57 nci hükümet, 2000 yılında da, yüzde 39 enflasyon
şartlarında, şekerpancarına, tütüne ve çaya IMF'nin
istekleri doğrultusunda, enflasyonu düşürme adına, 1999 yılı
taban fiyatlarına göre yüzde 25; buğdaya ise, 1999 yılı
fiyatlarına göre yüzde 27,5 artış yapmıştır.
Zeytinyağı, pamuk gibi tarım ürünlerine uygulanan primler de
yetersizdir. Ödemeler de zamanında yapılmamaktadır. Yani, Türk
çiftçisi 2000 yılında da enflasyona ezdirilmiştir. Hatta ve
hatta, fiyatı buğday fiyatından daha yüksek olmuştur. Tüm
ürünlerde olduğu gibi, açıklanan buğday taban
fiyatlarının, IMF'nin istekleri doğrultusunda değil, ülke
gerçekleri doğrultusunda belirlenmesini çok arzu ederdik; ama, ne
yazık ki, bizim ve Türk köylüsünün bu arzusu gerçekleşmedi. 2000
yılında tarım ürünlerinin taban fiyatları üretimde
kullanılan girdi fiyatları esas alınarak yapılmış
olsaydı, çiftçiler mağdur olmazdı; ama, bu yapılmadı.
Bakınız, 2000 yılı ürün bedelleri üzerinde
konuştuğumuz için, 2001 yılı motorin, gübre, ilaç ve
tohumluk fiyatlarını değil, 2000 yılı
fiyatlarını esas alarak yaptığım hesaplamada, son bir
yılda motorin fiyatları yüzde 100'den fazla, yani, yüzde 108; gübre
fiyatları çeşitlere göre değişmek üzere, yüzde 71 ile yüzde
87 artmıştır ve yine, tohumluk ve ziraî mücadele
ilaçlarında da yüzde 100 ile yüzde 150 arasında artış
olmuştur; ama, buğdaydaki artış, yüzde 27,5'tir.
Bakınız, arkadaşlar, bu hükümetin hem 2000 hem de 2001
yılı için öngördüğü enflasyon oranını
tutturamayacağını, tüm muhalefet milletvekilleri
söylemişti. Değerleme emsalinde olduğu gibi, TÜFE'ye göre
ortalama enflasyonu esas alarak taban fiyatlarda artış
yapılması, üreticiyi memnun edecek uygulamadır. Bunu
yapmıyorsanız, tasarlanan TÜFE'ye göre yapıyorsanız,
üreticiyi mağdur edeceğinizi bilin.
57 nci hükümet, enflasyonu hedeflenen düzeye düşüremeyince, memur
maaşlarında, 2000 yılı temmuz ayında yüzde 4,1,
kasım ayında da yüzde 5,2'lik bir artış yaptı; Nisan
2001'de de yüzde 2,7'lik bir artış yapılacağı
basında yazılmaktadır. Biz, gerçekçi olarak,
hesaplandığını kabul etmiyoruz; ama, 57 nci hükümet,
"2000 yılında yüzde 39 olan enflasyon farkını
memurlara ödedik, 2001 yılında da ödeyeceğiz" diyor. 57 nci
hükümet, memur maaşlarında olduğu gibi, enflasyon
oranını esas alarak taban fiyatlarını belirliyorsa,
ürettiği buğdayı Toprak Mahsulleri Ofisine satan çiftçiye de
enflasyon farkı kadar ek ödeme yapmalıydı; adalet bunu gerektirirdi.
Çiftçimizi enflasyona ezdirmemeliydi; ama, bu da yapılmadı, çiftçimiz
enflasyona ezdirildi.
Unutmayınız; belirlenen taban fiyatları, müdahale
fiyatlarıdır, piyasanın teşekkülünde doğrudan
etkilidir. Hepiniz biliyorsunuz; tüccar, Toprak Mahsulleri Ofisinden daha
düşük fiyata buğday almaktadır. Eğer, Toprak Mahsulleri
Ofisinin verdiği fiyat düşük olursa, çiftçimiz ürününü tüccara
satmaktadır.
BAŞKAN - Sayın Öztek, toparlar mısınız efendim.
LATİF ÖZTEK (Devamla)- Toprak Mahsulleri Ofisinin son altı
yılda aldığı hububat miktarları, bunun en güzel
kanıtıdır.
Bakınız, Toprak Mahsulleri Ofisi, 1995'te 166 000 ton, 1996'da
1 552 000 ton, 1997'de 5 940 000 ton, 1998'de 8 303 000 ton, 1999'da 5 493 000
ton, 2000'de de 3 539 000 ton hububat alımı yapmıştır.
Demek ki, fiyat yüksek olunca, Toprak Mahsulleri Ofisinin almış
olduğu hububat miktarı artıyor; fiyat düşürülünce,
alınan hububat miktarı da azalıyor. 2000 yılında
rantiyecilere 2,4 katrilyon ödeyen, batan bankaların 12 milyar
dolarlık zararını üstlenen 57 nci hükümet, çiftçimizin,
köylümüzün alınterinin karşılığını vermeyi
de düşünmelidir; hiç değilse, 2001 yılında çiftçimizi
mağdur etmemelidir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Efendim, toparlarsanız minnettar kalırım.
LATİF ÖZTEK (Devamla)- Sayın Başkanım, tarım
konusunda -siz de çiftçi olduğunuz için diyorum- biraz daha toleransı
davranacağınızı umuyorum. Biraz önce konuşan
sayın genel başkana da aynı toleransı
tanıdınız. Bana da biraz daha tolerans tanırsanız
eğer, zannediyorum, konu daha iyi ortaya konulmuş olacak.
2001 yılı bütçesinin ülke gerçeklerine uygun olarak
hazırlanmadığını, bu faiz yüküne kamu maliyesinin
dayanamayacağını belirtmiştik. 2001 yılında
memura yapılacak maaş artışı, IMF'nin istekleri doğrultusunda
yüzde 10 olarak öngörülmekteydi. Bu artışın memurumuzu
perişan edeceğini söylüyorduk. Eğer, aynı düşünceyle
taban fiyatları belirlenirse, çiftçilerimizin mağduriyetinin çok daha
fazla olacağını da müteaddit defalar söylemiştik.
İşte, şimdi görüyorsunuz... 19 Şubat 2001'de Millî Güvenlik
Kurulu toplantısında Sayın Başbakanın, Sayın
Cumhurbaşkanıyla başlattığı tartışma,
ekonomik krize dönüştü. Kriz, 1,5 ayı aşkın bir süreden
beri bir çözüme kavuşturulamadı. Şimdi, temel ekonomik
büyüklükler gözden geçirilerek ekbütçe hazırlandı, Plan ve Bütçe
Komisyonunda görüşüldü. Bugüne kadar anamuhalefetin görüş ve
önerilerini dikkate almayan 57 nci hükümet, devlet gemisini karaya oturttu,
memuru, işçiyi, emekliyi, dul ve yetimi, esnafı, çiftçiyi ekonomik
sıkıntıya soktu; çiftçi, köylü, çok perişan durumda. 57 nci
hükümetin milletimize karşı vurdumduymaz tavırları
memurları sokağa döktü, memurlar eylem yapıyor, işçiler
sırada bekliyor. Emekli, dul ve yetimin feryadını hiç ama hiç
kimse duymuyor. Bu ülkenin en sabırlı kesimi olan esnaf, son ekonomik
krizden ve hükümetin baskılarından dolayı meydanlara döküldü.
Esnaf, Başbakanlığa gidiyor, yazarkasasına ihtiyaç
kalmadığını haykırıyor; esnaf ve sanatkârlar,
iflas ediyor, işini kaybediyor, bunalıma giriyor.
Evet, güçlü yetiştirici birlikleri olmadığı için
sesini duyuramayan, bu ülkenin kanaatkâr insanları, çiftçilerimiz ise,
sıkıntılarını içlerine atıyorlar, birkaç mevziî
eylem dışında eylem yapmıyorlar. Eğer hükümetin bu
tavrı devam ederse, eminim, çiftçilerimiz de seslerini duyurmak için
yollara dökülecekler, meydanlara çıkacaklar; işte asıl kriz de o
zaman görülecek.
Sanayi ve ticaret odaları, aylardan beri ekonomik
sıkıntıları dile getiriyor. Kısaca, paradan para
kazanan rantiyeciler dışındaki tüm kesimler, içinde
bulundukları ekonomik sıkıntılardan dolayı demokratik
tepkilerini ortaya koyuyorlar ve 57 nci hükümetin şunu demesini
bekliyorlar: Ey yüce milletimiz, 18 Nisan 1999 seçimlerinde bize
karşı göstermiş olduğunuz güvene teşekkür ederiz; bize
güvendiniz, oy verdiniz, bizi hükümet ettiniz; ama, ne yazık ki, bizim
bilgimiz de, birikimimiz de yetersizmiş; size hakkınız olan
mutluluğu getiren bir hükümet olarak hizmet edemedik, bundan sonra da
edeceğimiz kanaatinde olmadığımız için sizlerden özür
diliyoruz ve bu görevi, sizlere layık olduğunuz hizmeti yapacak
hükümet oluşumuna imkân tanımak üzere bırakıyoruz.
Taban fiyatlarını hasattan önce değil, ekimden önce
açıklamanız gerekirdi. Kışlık hububatta bunu
yapmadınız, bari diğer ürünlerde yapınız ve taban
fiyatları belirlerken, çiftçimizin son üç yıldaki mağduriyetini
de giderecek, onun yüzünü güldürecek fiyat politikası izleyiniz.
IMF'nin önerileri doğrultusunda hareket ederseniz, tarımda
sübvansiyonları kaldırırsanız, çiftçi tarlasını
süremeyecek ve tohumunu ekemeyecektir. Bu yanlışlığın
sonucu, üretim düşüklüğü olacaktır ve artan gıda
açığını kapatmak için ithalat yapma mecburiyeti ortaya
çıkacaktır. Bunun anlamı, Türk çiftçisine verilmeyen
paraların başka ülkelerin çiftçisine verilmesidir. Büyük gıda
stokları bulunan endüstrileşmiş ülkelerin istediği de budur
zaten.
Sübvansiyonlar artırılmalıdır; ama, maalesef 2000
yılında hükümet imkânları bunu gerçekleştirmeye yetmedi.
Gübredeki sübvansiyonlar, hepinizin bildiği gibi, 1997'de yüzde 50 idi. 55
inci hükümet döneminde maktu değerlere bağlandı. Gübredeki sübvansiyonun
maktu değerlere bağlanması, aslında ustaca bir manevrayla
gübredeki sübvansiyonun sembolik hale getirilmesi demekti. Bugün için ise
çiftçinin en büyük sorunu, gübreyi bulamamaktır.
Kredi faizleri çok yüksektir, düşürülmelidir. 57 nci hükümet
"55 inci hükümetin yüzde 70'lere çıkardığı faizleri
yüzde 39-40'lara düşürdük" diye övünüyordu, ama, şimdi, faiz
oranları, küçük ve orta boy işletmelerde tarımsal krediler için
yüzde 120'ye, büyük işletmelerde yüzde 130'a yükselmiştir. Evet,
tarım ürünlerine yüzde 25, yüzde 27,5 zam; ama, faiz oranlarını
yüzde 35-40'tan yüzde 120, yüzde 130'lara yükseltme. Sorarım sizlere; bu
şartlarda hangi çiftçi üretim yapabilir, aldığı borcu
ödeyebilir? Ödeyemediği için, pek çok köylü, haciz tehdidiyle
karşı karşıyadır.
Değerli arkadaşlarım, 57 nci hükümetin yaptığı
ve Türkiye Büyük Millet Meclisinden 350 milletvekilinin desteğiyle
geçirdiği bütçe, ikinci ayını doldurmadan uygulanamaz hale
geliyor.
BAŞKAN - Efendim, toparlar mısınız.
LATİF ÖZTEK (Devamla) - Toparlıyorum Sayın
Başkanım.
BAŞKAN - 6 dakika eksüre verdim, bitti süreniz; toparlarsanız
memnun olurum efendim.
LATİF ÖZTEK (Devamla) - Yıl sonu itibariyle yüzde 10 olarak
öngördüğü TEFE üçüncü ayın sonunda yüzde 15,6 , yine yıl sonu
itibariyle yüzde 12 olarak öngördüğü TÜFE yüzde 10,7 oluyorsa, ortalama
714 000 Türk Lirası olacak dediği Amerika Birleşik Devletleri
Doları üçüncü ayın sonunda 1 200 000 Türk Lirası oluyorsa,
kısaca hiçbir hedefi tutmuyorsa, millet ve muhalefet partileri bu hükümete
güvenmiyorsa, siz, iktidarı oluşturan üç partinin milletvekilleri,
siz nasıl güveneceksiniz?!
Evet, bilim adamları "gelecek hakkında bir konuda karar
verirken, geçmişi okuyarak, hali müşahede ederek bilgi sahibi olunur
ve istikbaldeki muhtemel gelişmeler değerlendirilerek karar
verilir" diyorlar. Eleman istihdam edecek kuruluşlarda kişileri
değerlendirirken, özgeçmişini isterler, oradan kişinin
geçmişteki icraatlarını öğrenirler, halini bizzat
incelerler, gelecekteki başarısını değerlendirmeye çalışırlar.
Sizlere soruyorum; 1977-1978'de 11 milletvekili transferiyle...
BAŞKAN - Sayın Öztek, çok rica ederim; hepsini okumak
mecburiyetinde değilsiniz efendim.
LATİF ÖZTEK (Devamla) - Bağlıyorum Sayın
Başkanım.
BAŞKAN - Lütfen, son cümlenizi okuyun efendim.
LATİF ÖZTEK (Devamla) - Bağlıyorum efendim.
1977-1978'de 11 milletvekili transferiyle hükümet olan ve ülkeyi bu
günkü gibi ekonomik sıkıntıya sokan, ele güne muhtaç hale
getirdikten sonra hükümetten ayrılan, yani geçmişi
başarısız olan Sayın Ecevit'in, beş altı ayı
56 ncı hükümette, yaklaşık iki yılı da 57 nci
hükümette olmak üzere, son ikibuçuk yıllık
Başbakanlığında başarılı ne gibi
icraatını gördünüz ki, bundan sonra başarılı
icraatı olacağını bekleyeceksiniz? Eğer bu beklentiniz
yoksa, sizler de, milletimizi düşünerek, bu gensoruya "evet" oyu
veriniz ve Sayın Başbakanımızı
taşıdığı ağır yükten kurtarınız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
LATİF ÖZTEK (Devamla) - Değerli DSP'liler,
ortaklarınız yapmasa da, sizler Genel Başkanınıza bu
iyiliği yapınız ve onu bu ağır yükten
kurtarınız diyorum.
Gensorunun lehinde oy kullanacağımızı ifade ediyor,
hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Gruplar adına başka söz isteyen?.. Yok.
LATİF ÖZTEK (Elazığ) - Sayın Başkan,
baştan söylediler konuşmayacaklarını zaten.
BAŞKAN - İstemiyorlar efendim; zorla konuşturmak yok,
kürsü açık, hür kürsü; isteyen konuşur, isteyen konuşmaz.
Sayın Bakan, buyurun. (MHP, DSP ve ANAP sıralarından
alkışlar)
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Sıvas)
- 57 nci hükümetin başkanı olarak Sayın Başbakan
hakkında verilen gensoru önergesi nedeniyle, tarım sektörünün
sorunlarının bir kere daha Yüce Mecliste
tartışılmasından memnuniyet duymaktayım. Bu vesileyle,
başta Sayın Başkan olmak üzere, siz değerli
milletvekillerimizi, ekran başında bizleri izleyen tüm
vatandaşlarımızı ve üreticilerimizi saygıyla
selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; üzülerek belirtmek
istiyorum ki, yine, bugün, çiftçinin emeği üzerinden siyaset
yapıldı, çiftçi adına yeni tek bir olumlu öneri getirilmedi ve
burada konuşan değerli partilerimizin temsilcileri ve Sayın
Genel Başkan, 30 dakikalık konuşması içerisinde birkaç
dakikasını mazot ve bazı ürün fiyatlarının
değerlendirilmesine ayırmasının haricinde, çiftçiyle ilgili
bizim de istifade edeceğimiz olumlu bir teklif getirmediler. İleri
sürdükleri rakamlar konusunda da biraz sonra açıklamada
bulunacağım.
Değerli milletvekilleri, öncelikle, Sayın Bülent Ecevit
başkanlığındaki hükümetimizin göreve
başladığı günden beri, ülkemiz tarımının
geliştirilmesi ve üreticilerimizin rekabet gücünün yükseltilmesi için
yapmakta olduğumuz çalışmaları, bu kürsüden, ayrıca
parti gruplarına yaptığım çeşitli ziyaretlerde ve
değişik toplantılarda, sempozyumlarda, ülke genelinde
yaptığım ziyaretlerde, üreticilere ve kamuoyuna açıklama
fırsatı buldum.
57 nci cumhuriyet hükümeti olarak göreve
başladığımızda önümüzde nasıl bir tarım
sektörü bulduğumuzun değerlendirilmesinin burada tekrar
yapılmasında yarar vardır; ancak, bu değerlendirmelerdeki
amacım, tarım sektörünün bugün içinde bulunduğu sorunları
gözardı etmekten ziyade, çok uzun yıllardır uygulanan
politikaların, daha doğrusu, sayın konuşmacıların
da belirttiği üzere, politikasızlığın, ülke
tarımını nasıl darboğaza soktuğunun ifade
edilmesidir.
Vaktimizin de kısıtlı olması nedeniyle, müsaadenizle,
sorunları ve çözüm önerilerini maddeler halinde kısaca sıralamak
istiyorum.
57 nci cumhuriyet hükümeti olarak göreve geldiğimizde,
karşımızdaki manzara şudur: Tarım konusunda bugüne
kadar genellikle, sayın konuşmacıların da bizzat
cümlelerinde belirttikleri üzere, günübirlik politikalar ve kısa vadeli
kararlar alınarak sorunların çözümüne gidilmiş; ancak, sektörün
temelindeki yapısal sorunları çözecek köklü tedbirler
geliştirilmemiş ve yasalar yürürlüğe konulmamıştır.
Uygulanan bu politikalar ve alınan kararlar, sektör ve millî ekonomi için
önemli olumsuzluklar yaratmış, tarımsal üretim
yapısında dengesizlikler meydana getirmiştir. Üretim, iç ve
dış pazar taleplerine göre değil, siyasî kararlar paralelinde
yönlendirilmiş; kamu kaynakları dengeli ve etkili
kullanılmamış ve âdeta israf edilmiştir.
Aradan geçen zaman içerisinde, doğal olarak diğer sektörlerin
gelişmesine de bağlı olarak, tarım sektörünün önemi
gereği şekilde algılanamamış, uzun yıllar
diğer sektörler karşısında zayıflamış, özel
sektör yatırımları ise tarım alanına teşvik
edilmemiştir.
Eşgüdümsüz ve çok sayıda farklı kurumlar tarafından
oluşturulmaya ve yürütülmeye çalışılan tarım
politikaları, tarıma verilen destek ve teşvikleri verimli
kılmadığı gibi, önemli kamu açıklarına da neden
olmuştur. Uygulanan destekleme politikalarıyla ayrılan
destekler, hedef çiftçiye, üreticiye ve tarım sanayiine
ulaşmamış, ancak bazı yandaşlara
hortumlattırılmıştır.
Tarımsal üretim politikalarına, özellikle destekleme
politikalarına güncel bakılarak, popülist ve günü kurtarma
politikaları hâkim olmuş; Türk üreticisi, dünya ve iç pazar
sinyallerine göre yönlendirilmemiş, bu ise, çiftçinin uzun vadeli olarak
önünü görmesini engellemiştir.
Coğrafî bölgeler ve ürün bazında üretim
yönlendirilememiştir; dolayısıyla, bazı tarımsal
ürünlerde talep fazlası, yani stoka üretim yapılırken, bazı
tarımsal ürünlerde ise, ülkemiz talep açığıyla
karşı karşıya kalmıştır. Tütün, çay,
şekerpancarı ve fındık gibi bazı tarımsal
ürünlerde talep fazlası üretimin yapılıyor olması, katrilyonlarca
liralara varan ölçüde görev zararına neden olurken, başta
ayçiçeği, soya fasulyesi gibi yağlı tohumlar olmak üzere,
mısır ve diğer yem bitkilerinde önemli ölçüde döviz ödenerek
yurtiçi talep karşılanmıştır. Bugün, yem
fabrikalarının işlediği tüm mısır ve soya
fasulyesi, Güney Amerika'dan ve Kuzey Amerika'dan ithal edilmektedir. Bu üretim
yapısı içerisinde öyle bir ekim planlaması
yapılmıştır ki, mevcut hayvan
varlığımızın ihtiyacı olan 50 milyon ton kaba
yemin ancak 25 milyon tonu üretilmekte, 25 milyon ton kaba yem
açığı bulunmaktadır.
Tarımın alt sektörlerinde sektör hedefleri belirlenmemiş,
hayvancılık sektörü gözardı edilmiş ve 57 nci cumhuriyet
hükümeti geldiğindeki bütçe görüşmeleri sırasında,
değerli bir partimizin sözcüsü "tarım bitmiştir,
tarımın içi boşaltılmıştır,
hayvancılık ölmüştür, ameliyat masasına
yatırılmıştır, devrettiğimiz tarımın
manzarası budur" diye, bizzat bu kürsüden, milletin gözünün içerisine
baka baka söylemiştir.
1990 yılında, tarımsal üretim değeri içerisinde
hayvansal üretimin payı, değerli konuşmacının da
belirttiği gibi, yüzde 35 iken, 1999'da uygulanan politikalarla yüzde
22'ye düşürülmüş ve özellikle 1991-1995 yılları
arasında yapılan hayvan ithalatındaki
yanlışlıklar ve izlenen yanlış ithalat ve
hayvancılık politikaları, bu sonuca gelmemize neden
olmuştur.
Ülke hayvancılığını olumsuz yönde etkileyen bir
diğer önemli husus ise, canlı hayvan, hayvansal ve diğer
gıda ürünlerinin, uzun süredir, kaçak olarak yurda sokulmasıdır.
İki hafta önce sayın savcının
açıkladığı kaçak hayvan ve kaçak etten dolayı
yıllarca bu ülkeye yüklenen zarar 7 milyar dolardır; bugünkü
değerlerle 9 katrilyondur. Bunların tarihi ise, 1989'dan, 57 nci
cumhuriyet hükümetine kadar olan dönemlerde seyretmiştir.
57 nci cumhuriyet hükümeti göreve geldiğinde, 52 çeşit
tarım ürünü "sınır ticareti" adı altında bu
ülkeye giriyordu ve Türk üreticisinin ürettiği ürünler
pazarlanamıyordu. 57 nci cumhuriyet hükümeti, geçmiş
iktidarların başlattığı -ama, iyi niyetle
başlatılan- sonra da maalesef soygun ticaretine dönüştürdükleri
sınır ticaretini yasaklayarak, Türk üreticisinin ürününün
pazarlanmasını sağlamıştır.
Tarım üreticilerinin, istenilen anlamda, kooperatif veya birlik
şeklinde örgütlenmesi sağlanamamış; yine Sayın Genel
Başkanın belirttiği gibi, üretici birlikleri
oluşturulamamış; ancak, Üretici Birlikleri Yasa
Tasarısı, tarafımızdan hazırlanarak,
Başbakanlığımıza, bizim 57 nci cumhuriyet hükümetimiz
zamanında arz edilmiştir.
Kooperatif ve birlikler şeklinde örgütlenemeyen çiftçiler, kendi
yetiştirdikleri ürünlerini değerlendirememiş; üretim
politikalarına karar vermeleri ve uygulanacak politikalarda söz sahibi
olmalarını sağlayacak güçlü bir lobi oluşturmaları
engellenmiştir.
Politikaların doğru ve zamanında elde edilen veriler
üzerine oturtulması, o politikaların başarıya
ulaşmasının ilk şartlarındandır. Halbuki, uzun
süredir, Türkiye'de, çiftçi kayıt sistemi ve tarımsal veri
tabanı oluşturulmamıştır.
Süt Endüstrisi Kurumu, Et ve Balık Kurumu gibi müdahale
alımı yapması gereken kurumlar -ki, Avrupa Birliğinde de bu
şekildeki kurumlar mevcuttur- Türkiye Ziraî Donatım Kurumu, Yem
Sanayii gibi, çiftçiye girdi tedarik eden kuruluşlar, uzun sürelerden önce
özelleştirilmiş; ama, bunların da yerini alacak kurumlar ve oluşumlar,
ne yazık ki geliştirilmemiştir.
Tarımsal yapı, miras hukukundan da kaynaklanan nedenlerle
giderek bozulmuş ve işletmeler parçalanarak küçülmüş, bu küçük
ve parçalı işletmelerde çiftçinin kârlı üretim yapması
imkânsızlaşmış ve dış pazarlarda rekabet
edebilecek kalite ve maliyette üretim yapılamaz hale gelmiştir.
Toprak Mahsulleri Ofisinde yıllarca uygulanan günübirlik
politikalardan dolayı, 57 nci cumhuriyet hükümetinin göreve geldiği
iki ay sonrasındaki borcu yaklaşık 1 katrilyon liradır,
aylık ödediği faiz ise 9 trilyon liradır.
Toprağın korunmasına ve geliştirilmesine
ilişkin Anayasanın 44 üncü maddesinde açık hüküm
bulunmasına rağmen topraklarımız korunamamış ve
1998 yılı sonu itibariyle 1,5 milyon hektar alan tarım
dışına çıkarılmıştır.
Türkiye'de, uzun süredir, suyun rantabl kullanımıyla ilgili
herhangi bir koordinasyon sağlanmamış, bir su konseyi
oluşturulmamıştır.
Uzun yıllardır arazi kullanım planları
olmadığı için, en verimli tarım topraklarının
hangi iktidarlar zamanında tarım dışına
açıldığının millet de şahididir, çiftçi de
şahididir.
Başta tarım kanunu, tarım ürünleri sigortası
yasası, arazi kullanımı ve toprak koruma kanunu ancak 57 nci
cumhuriyet hükümeti zamanında gündeme getirilmiş ve
hazırlıklar yapılarak Başbakanlığımıza
arz edilmiştir.
Bu çerçevede, 57 nci hükümet olarak yeni yüzyıldaki hedefimiz,
tarım sektöründeki bu sorunları ortadan kaldırarak, ülke
tarımını gelişmiş ülkelerin tarımı düzeyine
çıkarmak ve rekabetçi kılmaktır. Bu hedefe de ulaşırken,
öncelikle verimlilik, sürdürülebilirlik, katılımcılık,
örgütlülük ve saydamlık, temel ilkelerimizdir.
Bu gerçeklerden hareketle, dünya konjonktüründeki gelişmeler de
dikkate alınarak, bilgili, kararlı, şevkle ve günübirlikçi
yaklaşımları bir kenara bırakarak, ülkemizde tüm kesimler
tarafından yıllarca dile getirilen, ancak şimdiye kadar
başlatılamayan uzun vadeli ve kalıcı politikalar
oluşturmak ve sorunları giderecek gerekli yasal düzenlemeleri de
kapsayan tarımda yeniden yapılanma ve reform programı, 57 nci
cumhuriyet hükümeti zamanında gündeme getirilmiştir.
Değerli milletvekilleri, bunları, kısaca,
başlıklar halinde vermek istiyorum:
Çiftçi kayıt sistemi ve tarımsal veri tabanı,
Tarımsal ürün planlaması,
Tarımsal ürünlerin pazarı ve pazarlama
organizasyonlarının oluşturulması,
Tarım arazilerinin parçalanmasının önlenmesi,
Tarım ürünlerinin sigortalanması,
Tarım topraklarının korunması,
Bakanlıkça yürütülen hizmetlerin, çiftçi birlikleri, şirketler
ve diğer özel ve tüzelkişiliğe sahip kuruluşlarca
yürütülmesinin sağlanması,
Tarım - sanayi entegrasyonunun oluşması ve sanayiin
Anadolu'ya yaygınlaştırılması,
Özellikle Sayın Genel Başkanın da belirttiği gibi
-ama, Türkçe açılımında bazı eksiklikleri tespit
ettiğim üzere- Tarımda Destekleme ve Yönlendirme Kurulunun
oluşturulması,
Bizim zamanımızda gündeme getirilmiştir.
Tarımsal üretim içerisinde hayvansal üretimin payının
yüzde 20'lerden yüzde 70'lere çıkarılması hedefimizdir.
Bu saydığım 10'dan fazla maddenin, geçmiş
yıllarda, hangisi üzerinde hangi çalışma
yapılmıştır, hangi tarım politikası
oluşturulmuştur; onu, ben, bu Yüce Meclisin kürsüsünden, sayın
konuşmacılardan ve sözcülerden işitmek isterdim.
Ortaya konulan bu sorunların çözülmesi, çiftçilerimize,
dolayısıyla ülkemize, hak ettiği gelir ve refah düzeyini
sağlamak ve belirlenen bu hedeflere ulaşmak için başlatılan
reform çalışmaları çerçevesinde neler yaptık ve hangi
çalışmaları da acilen çözme durumundayız; onu da
başlıklar halinde vermek istiyorum:
57 nci cumhuriyet hükümetinde, görevde bulunduğum yirmiiki
aylık süre içerisinde 4 adet yasa çıkmıştır
-tarımla ilgili olanları söylüyorum- 26 adet Bakanlar Kurulu
kararı, 48 adet tebliğ, 36 adet yönetmelik
yayımlanmış; bir bu kadar mevzuat düzenlemesinin ise, bir
kısmı Başbakanlığa sunulmuş, bir kısmı
da sunulma aşamasındadır.
Tarımda Yeniden Yapılandırma ve Destekleme Kurulu
oluşturulmuştur. 57 nci cumhuriyet hükümeti, tarımdaki
dağınıklığı, tarımdaki
çokbaşlılığı, bu kurulla, bir organizasyon altına
almaya çalışmaktadır.
Hayvancılığın Desteklenmesi Kararnamesi, ilk defa,
57 nci cumhuriyet hükümeti zamanında çıkmıştır.
Şimdiye kadar, yetersiz de olsa, bazı destekler bitkisel ürünlere
verilirken, hayvancılığın temel girdisi olan ve
masrafların, tavukçulukta yüzde 80'i, sığır ve koyunculukta
yüzde 70'i olan kaba yem konusunda, geçmiş iktidarlar döneminde, elli
yıl zarfında hiçbir teşvik getirilmemiştir. Bugün, kaba yem
eken çiftçinin masraflarının yüzde 25'i,
karşılıksız olarak verilmektedir.
Yine, ilk defa, besiye alınan hayvanlar için parasal destek
verilmektedir; bunlar kredi değildir, bunlar, çiftçiye
karşılıksız yardımdır.
Yine, içinde bulunduğumuz bu ekonomik sıkıntılara
rağmen, hem 1999 yılında hem de 2000 yılında tabiî
afetlerden zarar gören çiftçilerin kredi borçlarının, faizleri
dondurularak ertelenmesi kararnamesi çıkarılmıştır.
Yine, mahsup kararnamesi çıkarılarak, 1999 yılında,
çiftçilerin, tarım satış kooperatifi birliklerinden, Toprak
Mahsulleri Ofisinden olan alacakları, borçlarına
sayılmıştır.
Yine, bu sene, kuraklıktan dolayı, hayvancılık kredi
borçları ertelenmiştir.
Çiftçi kayıt sistemi ve doğrudan gelir desteği...
Sayın Genel Başkanın da üzerinde durduğu doğrudan
gelir desteği sistemi, ilk defa 57 nci cumhuriyet hükümeti zamanında
gündeme getirilmiştir.
Yine, 57 nci cumhuriyet hükümeti ve onun bakanları ve onun
Tarım ve Köyişleri Bakanlığı olarak, Sayın Genel
Başkanın da belirttiği gibi, Avrupa Birliğindeki ortak
tarım politikalarının destekleme şeklinin
aynısının Türkiye'de çiftçiye uygulanması,
Başbakanlığımıza, Bakanlar Kurulumuza arz
edilmiştir.
İnanıyorum ki, bu ekonomik sıkınıtları,
çiftçisiyle, köylüsüyle, esnafıyla, sanayicisiyle, hükümetiyle ve
Meclisiyle, hep birlikte, Türk Milleti aşacak ve şimdiye kadar
sizlerin dışarıdan ithal edilen hayvanlara verdiğiniz,
dışarıdan ithal edilen ete verdiğiniz,
kaçakçıları desteklediğiniz paralar ise Türk çiftçisine
verilecektir. (MHP ve DSP sıralarından alkışlar; DYP
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Efendim, karşılıklı
konuşmayın.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Devamla) -
Şunu her zaman söyledim ve söylemeye devam ediyorum: Bugün de, burada,
çiftçinin alınteri üzerinde siyaset yapıldı; çünkü, dakika
tuttum, 30 dakikalık konuşmanın 3 dakikası çiftçi
meselesiyle ilgilidir, 27 dakikası sataşmayla ilgilidir; ama,
şunu söylüyorum: Tarıma verilen destek...
RAMAZAN GÜL (Isparta) - O zaman niye yürüyor bu adamlar, keyfinden mi
yürüyor?!
HASAN EKİNCİ (Artvin) - Aydan mı geldin sen, aydan
mı geldin?!
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Devamla) -
Siz bilmezsiniz; tarımı bilmezsiniz, şekerpancarını
bilmezsiniz, şekerkamışını bilmezsiniz... (MHP
sıralarından alkışlar) Bir ara, dokuzuncu Sayın
Cumhurbaşkanımızın Başbakanlığındaki
bir hükümette, ekonomiden sorumlu olan bir Devlet Bakanı
"şekerkamışı nasıl üretiyoruz,
şekerkamışındaki şeker oranı nedir, ne kadar
şeker elde edeceğiz, bu köylünün şekerkamışını
nasıl destekleyeceğiz" dediğinde, o zamanın
Başbakanı, dokuzuncu Sayın Cumhurbaşkanımız
şunu söylemişti: "Kızım, Türkiye'de şekerkamışı
yok ki, şekerkamışından şeker elde edelim." (MHP
sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)
İşte bu politikalar, şekerpancarı üreticisini bu duruma
getirdi. Şekerpancarıyla da ilgili rakamları vereceğim
şimdi.
Tarıma verilen destek, soframızdaki gıdamıza,
yediğimiz ekmeğe, içtiğimiz süte verilen destektir; yani,
tarım, 30 milyon insanın, 40 milyon insanın meselesi
değildir; tarım, 70 milyon Türk Milletinin meselesidir. (MHP
sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Onun
için, tarımdaki projeleri geliştiriyoruz.
Daha önce de çeşitli konuşmalarımda ifade ettiğim
gibi, amacımız, tarım sektörüne verilen desteklerin azaltılması
veya tamamen ortadan kaldırılması değildir.
Amacımız, hepimizin şikâyet etmiş olduğu gibi,
tarıma verilen desteklerin çiftçiye ulaşamaması sorununa çözüm
getirerek, destekleme sistemlerinin belirli bir periyoda bağlı olarak
değiştirilmesi ve adaletli bir destekleme sisteminin devreye
sokulmasıdır.
Alternatif ürün projesi geliştirilmiştir; ilk defa 57 nci
cumhuriyet hükümeti tarafından geliştirilmiştir ve uygulamaya da
konuluyor. 57 nci cumhuriyet hükümeti göreve geldiğinde, Haziran 1999'da,
tahrip edilen mera alanı miktarı -yıllara göre de veririm- 44
milyon hektardan 1,2 milyon hektara indi. Siz, burada, bazı değerli
şahsiyetlerin isimlerini vererek siyaset yaptınız, şov
yaptınız. 44 milyon hektar mera alanını 11 milyon hektar
mera alanına indiren kimdir; siz, bunu bana söyleyin! (MHP
sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) En büyük
ihanet bu değil midir?! Türk Milletine yapılan en büyük ihanet budur.
MEHMET SADRİ YILDIRIM (Eskişehir) - Sayın Bakan, çiftçi
mi koydunuz ortada, pancarcı mı koydunuz?! (MHP
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Sayın Sadri Yıldırım, lütfen
efendim... Lütfen efendim...
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Devamla) -
Şimdi, o ihanetlerin de rakamlarını burada vereceğim,
arpalıkları da burada söyleyeceğim.
Tarım satış kooperatifleri birlikleri, hiçbir zaman, bir
partinin arpalığı olmamıştır ve tarım
satış kooperatifleri birlikleri çiftçinin malı olsun, çiftçi
konuşsun, bağımsız yönetilsin, çiftçinin malı
alınsın satılsın diye, 57 nci cumhuriyet hükümeti
geldiğinde, Tarım Satış Kooperatifleri Birliği
Yasasını çıkarmıştır. Demek ki, tarım
satış kooperatifleri birlikleri geçmiş iktidarlar döneminde
sizler tarafından paylaşılmıştı. Atımız
yok ki, arpamız olsun! Arpa da sizin olsun! (MHP sıralarından
"Bravo" sesleri, alkışlar)
RAMAZAN GÜL (Isparta) - Memlekette gübre yok.
BAŞKAN - Sayın Gül, karşılıklı
konuşmayın lütfen...
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Devamla) -
Atımız yok ki arpamız olsun! Arpalığa da
ihtiyacımız yoktur bizim!
HACI FİLİZ (Kırıkkale) - Neye ihtiyacınız
var sizin?!
BAŞKAN - Lütfen efendim...
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Devamla) -
Ama, biz köylüyüz, biz köyde oturuyoruz, biz köylünün meselesini biliyoruz...
HASAN EKİNCİ (Artvin) - Vay köylünün haline!
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Devamla) -
Biz, yalıda oturarak, burada köylünün alınteriyle de siyaset
yapmıyoruz! (MHP sıralarından "Bravo" sesleri,
alkışlar; DSP sıralarından alkışlar)
57 nci cumhuriyet hükümeti döneminde prim ödemesi; ayçiçeği, kolza,
yağlı tohumlar, pamuk ve zeytinyağına prim
getirilmiştir. Bunların da rakamlarını vereceğim...
RAMAZAN GÜL (Isparta) - Hacizlerden bahset, hacizlerden!
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Devamla) -
Canlı hayvan ve et ithalatı, özellikle lop et ithalatı sizin
zamanınızda başlamıştır. Lop et ithalatı
yaptınız ve askerimize de, ithal ettiğiniz ve o ithal
arasında da kaçak giren etleri yedirdiniz; ama, 1999'dan bu tarafa, göreve
geldiğimizden bu tarafa -daha birkaç sene önce de durdurulmuştu-
Türkiye'ye canlı hayvan ve et ithalatı yapılmamaktadır.
Rakamı tekrar veriyorum: Yılda 500 000 kaçak hayvan, kim
tarafından, hangi hükümetler tarafından bu ülkeye sokuluyordu? 7
milyon koyun, kim tarafından bu ülkeye sokuluyordu? PKK, buradan 30
trilyon geliri, kimin zamanında sağlıyordu? Bunları, Türk
çiftçisi, Türk besicisi sizlere soruyor ve ben de onlar adına soruyorum.
(MHP sıralarından alkışlar)
Çiftçi borçlarının ertelenmesi konusunda; onbeş
aydır bu konu üzerinde görüşüyoruz. Başta Sayın
Başbakanımıza teşekkür ediyorum...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Bir dakika efendim... Sayın Bakanım, müsaade
eder misiniz...
Buyurun.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Devamla) -
Başta Sayın Başbakanımıza, Sayın Başbakan
Yardımcılarımıza ve kabinenin tüm üyelerine teşekkür
ediyorum. Çiftçinin borçları -1990'ın, 1992'nin, 1994'ün, 1995'in
borçları- zamanında verdiğiniz, ama çiftçinin eline çoğu
ulaşmayan, 5,5 trilyon olarak verilip de, şimdi katrilyonlarca görev
zararı olarak Ziraat Bankasına yük getiren bu borçların da
faizlerinin dondurularak 3 yıla ertelenmesi ve taksitlerle ödenmesi
konusunda götürdüğümüz projeyi, başta Sayın
Başbakanımız ve Başbakan
Yardımcılarımız, Milliyetçi Hareket Partisinin Genel
Başkanı Devlet Bahçeli "Tarım Bakanının
getirdiği proje doğrudur" diye bizzat hükümette Sayın
Başbakanımızla da istişare ederek, bunun kararı
alınmıştır; ancak, bunun kaynağının
bulunması gereklidir. Bu projeye inanılmıştır ve bunun
da kaynağı bulunacaktır. Esnaflarımıza
getirdiğimiz kolaylığı yakında çiftçilerimize de
inşallah getireceğiz. (MHP sıralarından "Bravo"
sesleri, alkışlar; DSP sıralarından alkışlar)
H. UFUK SÖYLEMEZ (İzmir) - Esnafa ne kolaylık getirdiniz
allahaşkına?!
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Devamla) -
İhracat desteği... Dünya Ticaret Örgütüyle ve 1995'teki gümrük
birliğiyle yanlış attığınız imzaların
sorumluluklarını da 57 nci hükümet düzeltmeye
çalışıyor. (MHP ve DSP sıralarından
alkışlar)
FETHULLAH ERBAŞ (Van) - Bravo Sayın Bakan (!)
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Devamla) -
Başta sebze, meyve, reçel, zeytinyağı, bal, yumurta, bisküvi ve
makarna olmak üzere -arkadaşlarımız biliyorlar- ihracat
teşvikleri ödeniyor. Avrupa Birliğine uyum çalışmaları,
hükümetimizce ve Bakanlığımızca titiz bir şekilde
yapılıyor.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu düşünce ve
projelerimiz midir ülke tarımını geriye götürecek politikalar;
yoksa, bugün içinde bulunduğumuz ülkesel ekonomik sorunların ülke
tarımına yansıması mıdır?! Bunun bu bilgiler
ışığı altında tekrar değerlendirilmesini
Yüce Heyetinize arz ediyorum; ancak, gensoru verenler, şu kürsüde, bir
mazot ile ürün paritesinden başka hiçbir teklif, hiçbir tenkit de
getirmediler.
NECMİ HOŞVER (Bolu) - Herkes anlayamaz tabiî... Herkes
anlasa...
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Devamla) -
Onlara da, bu politikaların doğruluğu ve
yanlışlığı konusunda bir daha düşünmelerini arz
ediyorum.
Bizim felsefemiz, Türk çiftçisinin rekabetçi bir yapıya
kavuşturulmasıdır.
Müsaade ederseniz, şimdi de, bazı tarım ürünlerinin
üretimi, geçmiş yıllardaki alımları, fiyatları, hele
hele gübre için de verilen bir fiyat hakkında rakamları vermek
istiyorum.
Değerli Başkan, sayın milletvekilleri; en fazla,
buğday üzerinde duruldu. Şimdi, buğday için, müsaade ederseniz,
birkaç rakamı burada vermek istiyorum. Lütfen, bunun siyaseti
yapılırken doğru yapılsın.
1989 yılında, Toprak Mahsulleri Ofisinin aldığı
buğday 846 000 ton, 1992 yılında 3 milyon ton, 1994
yılında -iyi dinleyin- 2 milyon ton, 1995 yılında kimlerin
hükümette ve koalisyonda olduğunu bütün milletvekilleri de biliyor,
televizyonları başında bizi izleyenler de biliyor. 1995
yılında aldığınız buğday, yalnız ve
yalnız 220 000 ton.
ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Demek ki memnunmuş vatandaş
fiyattan Sayın Bakan. Tüccar almış tüccar...
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Devamla) -
Onu söyleyeceğim şimdi.
Bakınız, 1996 yılında aldığınız
buğday 1 milyon ton, 1998 yılında 8 milyon tona
çıkmış; 1999 yılında 5,5 milyon ton, 2000
yılında da 3,5 milyon ton ürün alındı.
Şimdi, bakınız, müsaade ederseniz, fiyatlar
konuşulduğu için fiyatları açıklıyorum:
FETHULLAH ERBAŞ (Van) - 1997 yılını atladın
Sayın Bakan.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Devamla) -
1997 yılını da söyledim.
Değerli milletvekilleri, dünya FOB fiyatlarına göre, dolar
bazında tona verilen fiyatları açıklıyorum: 1991
yılında dünya fiyatlarından 29 dolar fazla verilmiş; 1992
yılında 19 dolar fazla...
İLHAN AYTEKİN (Balıkesir) - Girdileri söyle!..
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Devamla) -
1994 yılında dünya fiyatları 137 dolarken, siz kaç lira verdiniz
onu bana söyleyin; 116 dolar verdiniz; yani, siz, dünya fiyatlarından 15
dolar eksik verdiniz.
HACI FİLİZ (Kırıkkale) - 1995, 1996, 1997...
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Devamla) -
1995 yılını da söyleyeceğim. Ben, dolarla konuşuyorum
burada.
HACI FİLİZ (Kırıkkale) - İşine gelmiyor
tabii...
BAŞKAN - Dinleyin efendim, bir dakika...
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Devamla) -
1995 yılında...
BAŞKAN - Bir dakika Sayın Bakan...
HACI FİLİZ (Kırıkkale) - Enflasyonun ne kadar
üstünde verilmiş ona bakın.
BAŞKAN - Bir dakika efendim... Bir dakika dinleyin efendim,
karşılıklı konuşulmaz...
Sayın Bakan, buyurun.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Devamla) -
1995 yılında dünya fiyatlarından 3 dolar fazla verdiniz;
yalnız ve yalnız 3 dolar. 1996 yılında 2 dolar eksik
verdiniz. 1997 yılında dünya fiyatlarından 30 dolar fazla
verildi. (FP sıralarından alkışlar) 1998 yılında
57 dolar fazla verildi, 1999 yılında 75 dolar fazla verildi. (MHP
sıralarından "Bravo" sesleri ve alkışlar) 2000
yılında -yıllardır, elli yıldır idaredesiniz;
ekonomik sıkıntılar, iki yılın, üç yılın,
beş yılın, on yılın sorunu değil ki, otuz
yılın sonucu- dünya fiyatlarından, bütün ekonomik sıkıntılara
rağmen, verdiğimiz fiyat fazlası 45 dolardır. Buyurun,
sizin takdirinize... (MHP sıralarından alkışlar)
NEVZAT ERCAN (Sakarya) - Girdileri de söyle.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Devamla) -
Şimdi, ödeme zamanlarına gelince, onları da vereceğim.
NECMİ HOŞVER (Bolu) - Çiftçinin çok güzel bir hayatı var;
çok memnun hayatından çiftçi!
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Devamla) -
Müsaade ederseniz, şeker pancarına gelelim.
HACI FİLİZ (Kırıkkale) - Girdileri de söyle, girdileri...
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Devamla) -
Şimdi, müsaade edin, şeker pancarını da vereyim size.
Değerli Başkanım, değerli milletvekilleri; 1994
yılında şeker pancarı üretimi 10 500 000 ton; çünkü,
Türkiye'de, şeker pancarında en fazla konuşulan mesele,
kotadır. 10 500 000 ton... 1995 yılında 8 milyon tona
düşürdünüz. 1996 yılında 11 milyon ton, 1997 yılında
14 milyon ton.
RAMAZAN GÜL (Isparta) - Tarım kredi kooperatiflerine olan
borçlarını ödeyemediğinden dolayı kaç kişi hapislerde yatıyor?!
BAŞKAN - Sayın Gül, karşılıklı
konuşmayalım efendim.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Devamla) -
1998 yılında 17 milyon tona çıktı. 1999 yılında
biraz düşürüldü, 14 milyon tona düşürüldü. 2000 yılında,
stoklarda halen yılların stokları olduğu halde, 57 nci
cumhuriyet hükümeti, 14 700 000 ton şeker pancarı üretimi
sağladı. (MHP sıralarından alkışlar)
1994'ü size tekrar vereyim, 10 milyon ton. Kota, kimin zamanında
konulmuş; şeker pancarı üretimi kimin zamanında
engellenmiş; dolayısıyla, hayvancılık kimin
zamanında engellenmiş?!. 1995'i bir daha tekrar edeyim, 1995'teki
rakamınız 8 800 000 ton. (MHP sıralarından
alkışlar; DYP sıralarından gürültüler) İşte,
rakamlar burada efendim.
NECMİ HOŞVER (Bolu) - Çiftçi dinliyor şimdi
bunları?! Kimin haklı olduğunu çiftçi biliyor.
TURHAN GÜVEN (İçel) - Kaç kişiye kelepçe vurdunuz siz, onu
söyleyin; kaç bin kişi icrada?!.
H. UFUK SÖYLEMEZ (İzmir) - Tarımı tasfiye ediyorsunuz!
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Devamla) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; mazotla ürün paritesi
hesabı, bazı -Allah daha fazla versin- birkaç tane büyük çiftçinin
hesabıdır. Mazotla ürün paritesi hesabı, özellikle... (DYP
sıralarından gürültüler, "Aa!.." sesleri,
alkışlar [!])
ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Sayın Bakan, çiftçi sizi
dinliyor.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Devamla) -
Değerli milletvekilleri, önemli olan... Bakınız, şimdi,
pamuğu söylüyorum: Pamuktaki rakamlar, 1994 yılında, kütlü pamuk
üretimi 1 600 000 ton. Bunu, siz, normal pamuğa çevirdiğiniz zaman,
bunun üretimi 500 000 tonu bulur. 1995 yılında, 2 milyon ton; pamuk
üretilmiyor dediğiniz 2000 yılında, pamuk üretimimiz -kütlü
pamuk- 2 300 000 ton; 400 000 ton pamuk dediniz, bugün üretilen pamuk 800 000
tondur.
TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Sökmenoğlu, sen de bunlardan
birisin; bu çiftçilerden birisin...
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Devamla) -
Pamuk için şunu söylüyorum; bakınız, pamuktaki, özellikle,
alınan miktara gelince, birlikler tarafından alınan miktarlar,
yüzde 10 ilâ yüzde 13 olarak değişmiştir 1994'ten 1997'ye kadar.
1998'de yüzde 22 alım yapılmıştır birlikler
tarafından, 1999'da yüzde 22 alım yapılmıştır ve
2000 yılında da yüzde 17 alım yapılmıştır.
Pamuk, ilk defa, 1994 yılında, uyguladığınız
ekonomik kararlarla, kapsam dışına
bırakılmıştır ve son altı yıldır da,
birlikler ve özel sektör tarafından alınmaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Bakanım, toparlar mısınız
efendim; mikrofonu tekrar açıyorum.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Devamla) -
Toparlıyorum.
Pamuğa, 1998 yılında 10 sent, 1999 yılında 12
sent... 1998 yılında, 10 sent karşılığı 95
trilyon etmiştir. 1999 yılında, 12 sent prim verilmiştir
-sent üzerinden verilmiştir, Türk parası üzerinden değil- bu da,
159 trilyondur. 2000 yılında, 9 sent verilmiştir, bu 9 sent,
bugün, 112 000 liraya tekabül eder. Bu 9 sent ise, birliklerin ortalama
alım fiyatlarının yüzde 32'sidir ve pamuk üreticisi de bu
şekilde desteklenmektedir.
Size, müsaade ederseniz, bir de, fındık konusunu söyleyeyim.
Fındıktaki problem şudur: Fındıktaki problem,
fındığı satanın parasını ne zaman
almasıdır. 1991 yılında onbir ay sonra verildi parası,
1992 yılında onbir ay sonra, 1993'te on ay sonra, 1994'te oniki ay
sonra, 1995'te on ay, oniki ay, 1996'da onaltı ay sonra ödendi
fındık üreticisinin parası...
NECMİ HOŞVER (Bolu) - Sayın Başkan, çok
yanlış bilgi veriyor Sayın Bakan! Milletin huzurunda bu kadar da
yanlış bilgi verilmez!
BAŞKAN - Efendim, karışmayın...
NECMİ HOŞVER (Bolu) - Yani, fındığı bilye
olarak oynamış, fındık hakkında bilgi veriyor.
BAŞKAN - Karşılıklı konuşmayın.
Sayın Bakan, toparlar mısınız efendim. Lütfen...
NECMİ HOŞVER (Bolu) - Rüyasında mı görmüş,
nerede görmüş...
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Devamla) -1999'da
üçbucuk ay sonra ödendi ve 2000 yılında ise peşin ödenmektedir.
(MHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)
Şimdi, tütün fiyatlarına girmeyeyim. Tütün fiyatlarına ve
stoka da girdiğimiz zaman...
ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Girerseniz, zaten, batarsınız
Sayın Bakan!..
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Devamla)
-Yalnız, size şunu söyleyeyim; tekrar ediyorum, yüzden fazla
yolsuzluk dosyası bu hükümet zamanında ele
alınmıştır ve hükümetimizin teklifi de şudur:
Geçmiş onbeş yıla gidelim, geçmiş onbeş yılı
araştıralım. (MHP sıralarından alkışlar) O
zaman, yolsuzluğun, banka içi boşaltmanın, adam
kayırmanın kimin zamanına dayandığını
göreceksiniz. (DYP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Toparlayın efendim.
ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Sayın Bakan, o kürsüden...
BAŞKAN - Lütfen efendim... Karşılıklı
konuşmayın efendim...
ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Sayın Bakan, o kürsüden,
çiftçiye "siz çok iyisiniz" deyin!
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Devamla) -
İhanetin hesabını verecek burada bir genel başkan yoktur;
ama, bu ihanetin hesabını millet sormaktadır ve bu ihanetin
hesabını da siz vereceksiniz. (MHP sıralarından
"Bravo" sesleri, alkışlar).
BAŞKAN - Sayın Bakan, teşekkür ederseniz, ben de size
teşekkür edeceğim. Sürenizi kat be kat aştınız efendim.
Teşekkür ederseniz...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Devamla) -
Siz, pancarla şekerpancarını karıştırırken,
57 inci hükümetin ve onun içerisindeki Milliyetçi Hareket Partisi,
şekerpancarı üreticisinin alın terinin
karşılığını vermektedir.
Gübre fiyatını söylüyorum. 1 520 milyon dediniz, onu
milletvekilleri anlamadı; yalnız, ben, söyleyeyim. Gübre fiyatı,
yüzde 33'lük amonyumnitratın fiyatı, bugün, 130 000 ile 140 000 lira
arasındadır ve hiçbir zaman da..
NECMİ HOŞVER (Bolu) - Milletvekillerinin
anlayışı yok mu?! Anlama kabiliyetleri yok mu
milletvekillerinin?!
BAŞKAN - Efendim tamam...
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Devamla) -
...520 000 liraya gübre yoktur.
BAŞKAN - Lütfen efendim... Sayın Bakan, teşekkür
ediyorsunuz.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Devamla) -
Teşekkür ediyorum. Şunu söylüyorum...
BAŞKAN - Sayın Bakan, teşekkür ediyorsunuz efendim.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Devamla) -
Efendim, 35 dakika vakit verdiniz...
BAŞKAN - Hükümetin sesini kesmek istemiyorum.
Lütfen efendim... Lütfen...
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Devamla) -
Müsaade ederseniz söylüyorum...
57 nci cumhuriyet hükümeti hiçbir zaman sosyalist bir rejim uygulamamaktadır.
Size şunu söylüyorum: Gübre tedarikinde 6 fabrika, 59
dağıtıcı kuruluş, 100'den fazla ithalatçı, 5
000'den fazla bayi mevcuttur.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Devamla) -
Hiçbir ülkede, tek bir bayi ve tek bir ilaç firması yoktur.
Saygılarımı arz ediyorum. (MHP ve DSP
sıralarından alkışlar)
ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Sayın Bakan...
BAŞKAN - Sayın Bakan, teşekkür ederim efendim.
MUSA DEMİRCİ (Sıvas) - Sayın Başkan...
BAŞKAN - Efendim...
ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Sayın Bakan, bir konuyu eksik
bıraktınız.
MUSA DEMİRCİ (Sıvas) - Sayın Başkan...
BAŞKAN - Efendim, karşılıklı
konuşmayın.
ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Sayın Başkanım,
Sayın Bakan bir konuyu eksik bıraktı.
BAŞKAN - Ne bıraktı efendim?!
ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - O kürsüden, çiftçiye "siz çok
mutlusunuz, biz hepsini yaptık" demesi lazımdı. (DYP
sıralarından alkışlar)
MUSA DEMİRCİ (Sıvas) - Sayın Başkan...
BAŞKAN - Efendim lütfen... Teşekkür ediyorum;
anlaşılmıştır...
Sayın Demirci, buyurun.
MUSA DEMİRCİ (Sıvas) - Sayın Başkan...
BAŞKAN - Size bir sataşma olmadı efendim; aksine, 1997'yi
de övdü, zatıâlinizin bakanken vermiş olduğu tarım...
LÜTFİ YALMAN (Konya) - Hep atladı Sayın Başkan.
MUSA DEMİRCİ (Sıvas) - Bazılarını
atladı...
BAŞKAN - Efendim, istirham ediyorum Sayın Demirci...
ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Rakamları hep çarpıttı
Sayın Bakan.
BAŞKAN - Bir dakika efendim!.. Bir dakika efendim!..
ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Gübrenin sorumlusu kendisidir!..
BAŞKAN - Efendim, sırayla konuşun...
ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Gübre yokluğunun sorumlusu
kendisidir.
BAŞKAN - Sayın Gönül, sırayla konuşursanız...
Sayın eski Bakanımız söz istedi... Bir dakika efendim...
Buyurun efendim
MUSA DEMİRCİ (Sıvas) - Dönemimizle alakalı
verilen... (MHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Efendim, bir dakika...
Neyle alakalı?...
MUSA DEMİRCİ (Sıvas) - Dönemimizle alakalı verilen
rakamlarda yanlışlık var. Dolayısıyla, milletin
huzurunda...
BAŞKAN - Nerede var efendim?
MUSA DEMİRCİ (Sıvas) - Efendim, açın tutanağa
bakın.
TURHAN GÜVEN (İçel) - Var efendim...
BAŞKAN - Hayır efendim... Böyle bir usulümüz yok efendim...
Herkes bir rakam söyler... Rica ederim... Siz de Tarım
Bakanlığı yaptınız...
MUSA DEMİRCİ (Sıvas) - Evet efendim; verilen...
BAŞKAN - İstirham ederim efendim... Bu tarım işini
uzatmayalım... Türk Milleti çok gergin; Türk Milleti bizden feragat
bekliyor, anlayış bekliyor... İstirham ederim efendim...
TURHAN GÜVEN (İçel) - Millet bizden doğruları bekliyor!
H. UFUK SÖYLEMEZ (İzmir) - Hükümetten istifa bekliyor!
MUSA DEMİRCİ (Sıvas) - Sayın Başkan...
BAŞKAN - İstirham ederim... (MHP ve DSP sıralarından
alkışlar)
Vermiyorum efendim... Bitti...
Başbakan Bülent Ecevit hakkında (11/11) esas numaralı
gensoru önergesinin gündeme alınıp alınmayacağı
hususundaki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi, gensoru önergesinin gündeme alınıp
alınmayacağı hususunu oylarınıza sunacağım:
Gensoru önergesinin gündeme alınmasını kabul edenler...
MUSA DEMİRCİ (Sıvas) - Sayın Başkan, milletten
gerçekleri saklıyorsunuz.
BAŞKAN - Affederseniz Sayın Demirci,
karşılıklı, o dedi, bu dedi ile millet, bu Parlamentoya
itimadını yitiriyor. İstirham ederim; yani, havanda su
dövmeyelim. (FP ve DYP sıralarından gürültüler)
MUSA DEMİRCİ (Sıvas) - Ne alakası var efendim,
yanlışları düzelteceğiz.
BAŞKAN - Sayıma geçtim efendim.
Benim vazifem, bu Parlamentonun onurunu korumak, bu Parlamentoyu
açık tutmak, bu kürsüyü açık tutmak. (MHP, DSP ve ANAP
sıralarından alkışlar) Bu konuda da, ne muhalefet ne
iktidar ayırmam, beni de biliyorsunuz.
MUSA DEMİRCİ (Sıvas) - Doğrular konuşulursa bu
Parlamentonun itibarı artar.
BAŞKAN - Sayın Demirci, istirham ederim efendim...
Kabul etmeyenler efendim... (FP ve DYP sıralarından
"Bravo" sesleri, alkışlar [!]) Gensoru önergesinin gündeme
alınması kabul edilmemiştir. (DSP, MHP ve ANAP
sıralarından alkışlar)
Sayın milletvekilleri, ikinci sıradaki işleme geçmeden
önce, birleşime 5 dakika ara veriyorum.
Teşekkür ederim.
Kapanma saati: 17.44
İKİNCİ
OTURUM
Açılma Saati :17.58
BAŞKAN : Başkanvekili Murat
SÖKMENOĞLU
KÂTİP ÜYELER : Burhan ORHAN (Bursa),
Sebahattin KARAKELLE (Erzincan)
---------
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 81 inci Birleşimin
İkinci Oturumunu açıyorum.
İstanbul Milletvekili Ayşe Nazlı Ilıcak ve 63
arkadaşının, bankalar yeminli murakıpları
raporlarının zamanında işleme konulmasını
engelleyerek bazı bankaların yöneticileri hakkında
yapılması gereken işlemleri geciktirdiği ve siyasî himaye
sağladığı ve bu eylemlerinin Türk Ceza Kanununun 230 ve 240
ıncı maddelerine uyduğu iddiasıyla Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Hasan Hüsamettin Özkan hakkında
Anayasanın 100 üncü ve İçtüzüğün 107 nci maddeleri uyarınca
bir Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergesinin
görüşmelerine başlıyoruz.
V. GENSORU, GENEL GÖRÜŞME,
MECLİS SORUŞTURMASI VE
MECLİS ARAŞTIRMASI (Devam)
A) GÖRÜŞMELER (Devam)
2. İstanbul Milletvekili Ayşe Nazlı
Ilıcak ve 63 arkadaşının, bankalar yeminli
murakıpları raporlarının zamanında işleme
konulmasını engelleyerek bazı bankaların yöneticileri
hakkında yapılması gereken işlemleri geciktirdiği ve
siyasî himaye sağladığı ve bu eylemlerinin Türk Ceza
Kanununun 230 ve 240 ıncı maddelerine uyduğu iddiasıyla
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Hasan Hüsamettin
Özkan hakkında Meclis soruşturması açılmasına
ilişkin önergesi (9/2)
İstanbul Milletvekili Ayşe Nazlı Ilıcak ve 63
Arkadaşının, Bankalar Yeminli Murakıpları
Raporlarının zamanında İşleme Konulmasını
Engelleyerek Bazı Bankaların Yöneticileri Hakkında Yapılması
Gereken İşlemleri Geciktirdiği ve Siyasî Himaye
Sağladığı ve Bu Eylemlerinin Türk Ceza Kanununun 230 ve 240
ıncı Maddelerine Uyduğu İddiasıyla Devlet Bakanı
ve Başbakan Yardımcısı H. Hüsamettin Özkan Hakkında
Anayasanın 100 üncü ve İçtüzüğün 107 nci Maddeleri Uyarınca
Bir Meclis Soruşturması Açılmasına İlişkin
Önergesi
YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan,
görüşmelere geçmeden önce bir hususu yerimden arz etmeme lütfen izin
veriniz.
BAŞKAN - Buyurun efendim.
YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkanım,
birinci oturumda, Sayın Tarım Bakanımız birtakım
bilgiler verdiler. Kendilerinin ya da ekibinin hazırladığı
daktilo edilmiş bir kâğıttan rakamlar okudular. Kendinden menkul
efendinin beyanının ötesinde başka bir şey değildi.
Nereden biliyorum; 1996 ve 1997 yılında sorumluluk üstlenmiş bir
Sayın Bakanımız, bu rakamların doğru
olmadığını, bu Parlamentoyu yanıltmaya yönelik
olduğunu, bu halkı yanıltmaya yönelik olduğunu ifade etmek
istedi, zatıâlinizden kısa bir söz istedi; bu imkânı kendisine
tanımadınız; Bakan doğru söylüyor noktayı nazarından
hareketle...
BAŞKAN - Hayır, öyle bir şey demedim. Sayın Demirci'nin
ifadelerinin zapta geçmesini sağladım efendim.
YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Bir hususu arz edeyim efendim.
BAŞKAN - Evet?..
YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Bu bizim Sayın Tarım
Bakanımızın verdiği rakamlara şu açıdan
güvenemiyoruz. 1 inci ve sonuncu olan cumhuriyetimiz için bile 57
rakamını uygun gören bir Sayın Bakanın hangi beyanına
güveneceğiz?!. Bu cumhuriyet, 1 inci ve sonuncu cumhuriyettir, 57 nci
cumhuriyet değildir. Bu aradaki inceliği fark etmeyen bir bakanın...
MİHRALİ AKSU (Erzincan) - Ne alakası var efendim?!..
YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - ...rakamlar arasındaki
farkı fark etmesinin mümkün olmadığını
düşünüyorum. (MHP sıralarından "şov
yapıyorsunuz" sesleri)
Arkadaşımıza bu imkânı lütfediniz...
BAŞKAN - Efendim, birinci oturumdan sonra...
YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - 57 nci cumhuriyetle,
cumhuriyetin 57 nci hükümeti arasındaki farkı...
BAŞKAN - Sayın Hatiboğlu...
YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - ...eğer bir Sayın
Bakan fark edemiyorsa...
BAŞKAN - Sayın Hatiboğlu...
YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - ...bakanı değiştirin!..
MUSTAFA ZORLU (Isparta) - Demagoji yapıyorsun!..
BAŞKAN - Sayın Hatiboğlu...
YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Türkçe bilen birini getirin.
Lütfen...
Teşekkür ederim efendim.
BAŞKAN - Ben, teşekkür ederim.
Efendim, mesele vuzuha kavuşmuştur.
MEHMET NURİ TARHAN (Hatay) - Utanmıyor musun bunları
söylemeye!..
BAŞKAN - Efendim, karşılıklı
konuşmayın, idare edeyim müsaade ederseniz...
Meclis soruşturması önergesi, Genel Kurulun 6.4.2001 tarihli
80 inci Birleşiminde okunmuş ve bastırılarak sayın
üyelere dağıtılmıştır. Bu nedenle,
soruşturma önergesini tekrar okutmuyorum.
Şahısları adına söz alan sayın
milletvekillerinin isimlerini okuyorum efendim: Önerge sahibi olarak,
İstanbul Milletvekili Sayın Ayşe Nazlı Ilıcak,
aynı şekilde, şahısları adına da Sayın
Ilıcak'ın söz talebi vardır, ikisini birleştirip 20 dakika
kendilerine söz vereceğim. Efendim, şahsı adına ikinci
talep Tokat Milletvekili Sayın Bekir Sobacı'nın, üçüncü talep
Adana Milletvekili Sayın Arif Sezer'in, dördüncü talep Edirne Milletvekili
Sayın Mustafa İlimen'in, beşinci talep Bursa Milletvekili
Sayın Altan Karapaşaoğlu'nun.
ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Oğuz Tezmen de şahsı
adına konuşacak efendim.
BAŞKAN - Altıncı talep de Oğuz Tezmen'in.
Malumunuz, 3 sayın milletvekiline söz vereceğim.
Efendim, üç milletvekilinin söz hakkı olduğu için, Sayın
Oğuz Tezmen'i, sadece zabıtlara geçmesi bakımından listeye
yazıyorum.
ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Vazgeçebilir belki veya
devredebilir...
BAŞKAN - Efendim, yani, o, sizin aranızda...
ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Siz listeye yazın Sayın
Başkan.
BAŞKAN - Ben yazdım efendim; benim vazifem, yazmak.
ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
BAŞKAN - Tamam efendim; teşekkür ederim.
Şimdi, efendim, ilk önerge sahibi olarak ve şahsı
adına da, Sayın Nazlı Ilıcak'a 20 dakika süre
tanıyorum.
Buyurun Sayın Ilıcak (FP sıralarından
alkışlar)
AYŞE NAZLI ILICAK (İstanbul) - Sayın Başkan,
saygıdeğer milletvekilleri; Türkiye'de, artık, yolsuzluğun
siyasî ayağının üzerine gitmenin zamanı geldi.
Egebankın sahibi Murat Demirel, Etibankın sahibi Dinç Bilgin,
Sümerbankın sahibi Hayyam Garipoğlu, Yurtbankın sahibi Ali
Balkaner cezaevinde yatıyor; Halk Bankasının Genel Müdürü Yenal
Ansen, 10 yıl hapis istemiyle yargılanıyor; Türkbank ihalesine
fesat karıştırdığı ileri sürülen Korkmaz
Yiğit tutuklu. Peki, nerede bunlara arka çıkan siyasetçiler?
İşte biz, bu siyasî ayağın üzerine gitmek için,
arkadaşlarımızla birlikte bir soruşturma önergesi verdik.
Sayın Başbakan Bülent Ecevit'in sağlık
problemlerinden dolayı, bugün, ülkeyi, fiilen Sayın Hüsamettin Özkan
yönetiyor. (DSP sıralarından gürültüler)
HALİL ÇALIK (Kocaeli) - Ne demek bu?!.
EDİP ÖZGENÇ (İçel) - Sen kendine bak!..
AYŞE NAZLI ILICAK (Devamla) - Ben, burada bir devlet
sırrı açıklamıyorum; bunu herkes biliyor. (DSP
sıralarından gürültüler)
HALİL ÇALIK (Kocaeli) - Ne demek hasta?!.
MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Ne söylüyorsun sen?!..
BAŞKAN - Efendim, lütfen... Lütfen efendim...
AYŞE NAZLI ILICAK (Devamla) - Şimdi, burada, zannediyorum, bir
zülfüyare dokunduk ve sözlerimi sürdürüyorum... (DSP sıralarından
gürültüler)
MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Nereden uyduruyorsun?!.
BAŞKAN - Lütfen efendim... Efendim lütfen...
AYŞE NAZLI ILICAK (Devamla) - Hazine birimleri, özellikle... (DSP
sıralarından gürültüler)
HASAN GÜLAY (Manisa) - Sen kendi sağlına bak!
MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) - Saygılı konuş,
saygılı!..
BAŞKAN - Efendim, lütfen...
EDİP ÖZGENÇ (İçel) - Hasta olan sensin!..
AYŞE NAZLI ILICAK (Devamla) - Efendim, benim süremden
kaybolmasın... (DSP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Bir dakika efendim...
MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Ne söylüyorsun...
BAŞKAN - Efendim, lütfen... Efendim, lütfen...
MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) - Saygılı konuş,
Sayın Başbakana karşı saygılı konuş!
HALİL ÇALIK (Kocaeli) - Oğlun nerede, oğlun?!.
AYŞE NAZLI ILICAK (Devamla) - Efendim, şimdi, bu mesele, bütün
meydanlara yansımış, sokağa yansımış,
herkesin malumu olan bir konudur, bir devlet sırrı değildir.
Hazine birimleri, özellikle, 6 Temmuz 1999'da, Hazineden sorumlu Devlet
Bakanı Hikmet Uluğbay'ın intihar teşebbüsünden sonra,
Hüsamettin Özkan'ın denetimine geçmiştir. Özkan, bu konumundan
yararlanarak, çeşitli murakıp raporlarını işleme
sokmamak suretiyle, adaletin gerçekleşmesini geciktirmeye
çalışmıştır.
MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Yanlış
bilgilendirilmişsin.
AYŞE NAZLI ILICAK (Devamla) - Halk Bankası, Yılmaz
hükümeti döneminde, Hüsamettin Özkan'a bağlıydı. Halk
Bankasına ilişkin 5 adet murakıp raporu, cumhuriyet
savcılığı tarafından, 399 sayılı kanun
hükmündeki kararname gereği izin almak için Özkan'a iletildi, fakat, bu
raporlar, Sayın Özkan tarafından sürüncemede
bırakıldı. Mesut Yılmaz Hükümeti daha sonra
yıkıldı ve o geçiş döneminde Sayın Ecevit
Başbakan olunca, Sayın Özkan da bir süre, Hazineden sorumlu Bakan
koltuğuna oturdu. Hazineden sorumlu Devlet Bakanı koltuğuna
oturur oturmaz, 8 Aralık 1998'de, Halk Bankasının murakıp
raporlarının tarafsız ve objektif olmadığını
beyan etti ve işi, Başbakanlık Teftiş Kuruluna havale etti.
Bunlar yanlış bilgi değil, elimde bütün belgeler var.
Acaba murakıpların hangi iddiaları ve tavırları
dolayısıyla bu raporların objektif ve tarafsız
olmadığını ileri sürüyordu Sayın Özkan?
İkinci sorum, tarafsız ve objektif olmadığına
inandığı murakıplar hakkında, acaba, bir
soruşturma açtı mı?
Peki, sonuçta izin verildi. 2000 yılına gelince, düşünün,
aradan tam iki yıl geçmişti ve ancak Ekim 2000'de, Genel Müdür Yenal
Ansen ve diğer yöneticiler hakkında, görevi ihmal ve görevi kötüye
kullanmaktan dolayı soruşturma açıldı ve mahkemeye verildi.
Şimdi, bu iki yıllık gecikmenin sebebini sormak istiyorum ve
acaba Hüsümettin Özkan Başbakanlık müfettişlerinin
raporlarına göre mi hareket etti, yoksa, o objektif
bulmadığı murakıp raporlarına göre mi hareket etti?
Şimdi, burada bir çelişki yok mu? Eğer raporlar objektif
değilse, neden iki yıl beklenildikten sonra o objektif bulunmayan
raporlara dayanılarak bir dava açıldı, bir suç duyurusunda
bulunuldu; niçin iki yıl kaybedildi? Eğer, suç duyurusu
Başbakanlık müfettişlerinin raporlarına dayanılarak
yapılmışsa, demek, Başbakanlık müfettişleri de
objektif ve tarafsız değil. Yoksa, tarafsız ve objektif olmayan
Sayın Hüsamettin Özkan mı?
Hani, Temel ters bir yola dalmış. O sırada anons
ediyorlar "dikkat, dikkat; bir sürücü ters yola daldı" diye.
Temel bakıyor, yüzlerce sürücü kendi üzerine doğru geliyor. Diyor
ki:"Bunlar yanlış bilgi veriyorlar, bir sürücü değil,
yüzlerce sürücü ters yoldan gidiyor." Ben de şunu sormak istiyorum:
Acaba, ters yoldan giden Sayın Hüsamettin Özkan mı ve hakkında
dava açılan Yenal Ansen, acaba, hâlâ, genel müdürlük makamında niçin
muhafaza ediliyor?
Sayın Hüsamettin Özkan, sadece Halk Bankasına ilişkin
raporların yargıya intikal ettirilmesini geciktirmedi; aynı
yavaşlığı, aynı vurdumduymazlığı
Egebank ve Etibank dosyaları konusunda da gösterdi. Şimdi, Egebank
konusunu önce ele almak istiyorum:
Nisan, Mayıs, Haziran 1999 tarihlerinde tam üç tane rapor, Egebanka
ilişkin murakıp raporları Hazineden sorumlu Devlet Bakanı
Hikmet Uluğbay'ın eline ulaştı. Uluğbay, Ankara
Cumhuriyet Başsavcılığına derhal suç duyurusunda
bulundu; fakat, o sırada, Haziran 1999'da Bankalar Kanunu
değişti ve yeni müeyyideler gelince, savcılık, bu
raporları ve bu suç duyurusunu, acaba, yeni düzenlemeler çerçevesinde
gözden geçirilebilinir mi diye makama geri gönderdi. İşte, o sırada,
bilmiyorum bir tesadüf mü, 6 Temmuz gecesi Uluğbay intihara teşebbüs
etti.
Aslında, o intihar teşebbüsü de zihinlerde birçok soru
işareti bıraktı, aydınlanmamış birçok nokta
bıraktı. Uluğbay'ın intihar ettiği gece, 5 dakika
içinde ambulans evine geldiğinde, televizyon kameraları da
geldiğinde, orada, Sayın Hüsamettin Özkan eşofmanıyla
birlikte bulunuyordu. Birtakım soru işaretleri zihinlerde
uyandı; acaba, Özkan, daha önce mi oradaydı, bir tartışma
mı cereyan etmişti bu raporlarla ilgili olarak, yoksa, sonra mı
koşup gelmişti? (DSP sıralarından gürültüler) Bu mesele
aydınlanmadı, bu mesele bilinmiyor; ama, o günden sonra, bilinen tek
bir şey, Hazinenin tamamen Özkan'a teslim edildiği ve murakıp
raporlarının da hasıraltı edildiğidir.
Sayın Uluğbay o tarihten sonra bakanlıktan
ayrıldı, iki ay Hüsamettin Özkan onun yerine vekâlet etti, sonra da
Recep Önal Hazineden sorumlu Devlet Bakanı oldu. Aynı gün, Selçuk
Demiralp de, Hazine Müsteşarlığı görevine atandı.
İşte, Hazinenin yeni ekibi böyle oluştu; Hüsamettin
Özkan, Recep Önal ve Selçuk Demiralp. Bu ekip, murakıp
raporlarının gereğini yerine getirmedi. Bırakın,
konuyu Uluğbay gibi süratle yargıya intikal ettirmeyi, Egebanka el
dahi koymadılar. Ne zaman el koydular; altı ay gecikmeyle... Bütün o
murakıp raporları yazılmış olmasına rağmen,
ancak altı ay gecikmeyle, Egebank, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna,
22 Aralık 1999'da devredildi.
Peki, sorumluların yargılanması için ne kadar süre geçti;
o bir yıl atlanıldı, Eylül 2000'de, o da Başbakanlık
Denetleme ve... Başbakanlık Denetleme Kurulu... (DSP
sıralarından "Şaşırdın" sesleri)
Şaşırdım, evet... (DSP sıralarından
"Allah şaşırttı, Allah" sesleri)
O kadar çok kurul var ki, her şey siyasetten gitmiş kurullara,
o kurulların isimlerini şaşırmamak mümkün mü? Allah sizin
gibi şaşırtmasın insanları. (FP sıralarından
alkışlar)
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulunun
oluşmasını beklemek gerekti.
Şimdi, Hatice Özbay meselesine gelmek istiyorum; bu, çok kritik bir
konudur. Egebank meselesinin üzerine acaba niçin gidilmedi diye düşününce,
sanık sandalyesine -Egebank dosyasında- oturan Sayın Hatice
Özbay'ın ismi zihinlere geliyor. Şimdi, bu konuda, elimizde
Sayın Özbay'ın ifadesi var, Egebank raporu var 27 Haziran 2000 tarihli
ve Devlet Güvenlik Mahkemesi Cumhuriyet
Başsavcılığının iddianamesi var. Bu iddianamede
sanık olarak yer alıyor Hatice Özbay.
Olay nasıl gerçekleşmiş; Egebank, Goldbis, Alara ve Migi
isimli üç paravan şirkete, toplam 3 trilyon 880 milyar 100 milyon
liralık bir kredi tahsis ediyor. Egebank, Goldbis adlı paravan
firmaya açtığı bu krediyi, bu firma hesabına Vakıfbank
Taksim Şubesine gönderiyor. Para, Goldbis'in avukatı gibi görülen;
ama, aslında Avukat Aydogan Semizer'in adamı olan Emrullah Nüzhet
Altıner'in talimatıyla dahilî kasa mahsubu yöntemiyle, aynı gün;
yani, 29 Eylül 1998'de, Aydoğan Semizer'e, Esat Erkuş'a, Aksoy Grafik
Dizgiye, Celal Şen ve Hatice Behlül Özbay'a; yani, kaynanaya
paylaştırılıyor. Bu paylaşımda, kaynananın
hesabına 69 milyar lira düşüyor, ki, bu, 250 000 dolar, o günkü kura
göre.
Şimdi, ifadesini okuduk Sayın Özbay'ın, şöyle diyor:
"Avukat Semizer benim paramı işleten kişidir. 29 Eylül
1998'de paranın hesabıma yattığını bilmiyorum, ne
zaman haberdar oldum, tam bir yıl sonra haberdar oldum. Bir yıl
sonra, bana Aydoğan Semizer dedi ki 'git oradan paranı çek' gittim,
Vakıflar Bankasından paramı çektim. Hatta orada bulunanlar
şaşırdılar 'niçin gelmediniz, faizlerini
almadınız' diye; ama, haberim yoktu. Bir yıl sonra gittim,
çektim o parayı, tekrar Aydoğan Semizer'e verdim, bu parayı
işletsin diye." Peki, ben şunu sormak istiyorum: Madem bu para
yeniden Aydoğan Semizer'e verilecekti, o zaman, bir yıl önce
Aydoğan Semizer niçin bu parayı kaynana Özbay'ın hesabına
yatırdı? Bir yıl o para niçin o bankada kaldı? Bakın,
bütün bu soruların cevabı verilmemiştir. Bu, son derece ciddî
bir meseledir. Belki Sayın Ecevit bu açıklamalardan tatmin
olmuştur; ama, savcı tatmin olmadığı için, işte,
31 numaralı sanık olarak Hatice Özbay, Egebank dosyasında yerini
almıştır. "Hatice Özbay, Aydoğan Semizer'le
işbirliği yaparak Vakıfbank Merkez Şubesinde bulunan banka
hesabına para yatırılmasını kabul etti." Ben bunu
savcılığın iddianamesinden okuyorum. "Yapılan
işlemlere kayıtsız kalarak bankanın zarara
uğratılmasına katkı sağladı. Cürüm işlemek
amacıyla oluşturulan teşekküle bilerek yardımda
bulundu" ve dolandırıcılık suçundan
yargılanıyor.
Bu arada, ben bir başka soruyu da gündeme getirmek istiyorum ve
sormak istiyorum: Acaba, Hatice Özbay, Cumhur Ersümer'in de kayınvalidesi
mi? Bilmiyorum. Bu konular sürekli gündemde tutulmaktadır, bu konuda da
ben şahsen net bir açıklama bekliyorum; çünkü, o zaman, acaba beyaz
enerjide Sayın Cumhur Ersümer niçin himaye görüyor, belki bunun
altında yatan sebebi daha iyi anlayabileceğiz.
Şimdi gelelim Etibanka. Etibankı Ocak 1998'de Cavit
Çağlar-Dinç Bilgin ikilisine devreden kararın altında 5
kişinin imzası var; Sayın Mesut Yılmaz, Sayın Bülent
Ecevit, Sayın Zekeriya Temizel, Sayın Güneş Taner, Sayın
Yalım Erez. Bankacılıktan ve sigortacılıktan sorumlu
Müsteşar Yardımcısı Osman Tunaboylu, o tarihte, Cavit
Çağlar'a ait bulunan İnterbankın zor durumda olduğunu,
gözetim altında bulunduğunu söyleyerek, Etibankın -ikinci bir
bankanın- kati surette Cavit Çağlar'a verilmemesi gerektiğini
belirtiyor. Tam o sırada Hazine Müsteşarı Mahfi Eğilmez
istifa ediyor, yerine Yener Dinçmen Hazine Müsteşarı olarak geliyor
ve Yener Dinçmen, onbeş gün içinde bu kararı değiştiriyor
ve bankanın Dinç Bilgin ile Cavit Çağlar'a satışına
yeşil ışık yakıyor. Gerçi, bu kararın
altında Sayın Hüsamettin Özkan'ın imzası yok; ama,
herhalde, kendisi, onbeş gün içinde bu kararın niçin
değiştirildiğini bize açıklayabilir.
Halk Bankası, acaba, iddia edildiği gibi Etibankın
verdiği kredileri üstlenip, Çağlar-Bilgin ikilisine sıfır
kilometre bir banka mı teslim etmiştir? Bunu da öğrenmek
istiyoruz.
30 Ocak ve 15 Haziran 2000 tarihli iki murakıp raporu var,
Etibankla ilgili; uyarılıyor; hükümet uyarılıyor, Hazine
uyarılıyor; deniliyor ki: "Bu bankaların içi
boşaltılıyor. Bu bankaların faaliyetlerini sürdürmesi,
mevduat sahiplerinin hesaplarını tehlikeye atabilir. Derhal, bu
bankalar, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna devredilsin ve ilgililer
hakkında gereken işlemler yapılsın." Ama, maalesef,
duyarsız kalınmıştır bu raporlara ve o duyarsız
kalınan süre içinde, değerli arkadaşlar, 1999'un dokuzuncu
ayında, Etibankın zararı 97 trilyonken, tam bir yıllık
ihmal sonunda, Etibanka el konulurken, bu zarar 313 trilyona
çıkmıştır; 97 trilyondan 313 trilyona çıkmıştır.
Bu işi geciktiren ekibin başında, Sayın Hüsamettin Özkan,
Recep Önal ve Selçuk Demiralp ekibi vardır. Nihayet, Etibankın Fona
devrini de, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu, 27 Ekim 2000'de
sağladı.
Peki sonra ne oldu? Sonra, siyasî himaye devam etti. Hüsamettin Özkan'a
şunu sormak istiyorum: Tutuklanmadan önce, acaba, kaç defa, Dinç Bilgin ve
Zafer Mutlu'yla görüşme yaptı ve onlara "ödeme planında
anlaşalım; off-shore borcunu kapat, tutuklama olmayacak"
teminatını verdi mi vermedi mi?
Halk Bankasındaki, Egebanktaki, Etibanktaki usulsüz işlemlerin
back to back kredilerin depo-repo işlemlerinin yargıya intikali hep
gecikti. Bakın, son olarak, hepimiz, Etibank dosyasının,
nasıl, Ankara'dan kalkıp bir türlü İstanbul'a gidemediğini
gördük. Ben bu yüzden bir vasıta oluverdim.
Şimdi, diyorsunuz ki: "Bu insanlar hapse girmiş.
İşte, bunları hapse biz koyduk, biz yolsuzlukların üzerine
gidiyoruz." Hayır, bu yolsuzlukların üzerine size rağmen
gidiliyor. Ben biraz önce söyledim meseleye kurulun el koyduğunu, savcının
el koyduğunu. (FP sıralarından alkışlar)
Bugünkü ekonomik krizin temelinde zaten siyasî kriz yatmaktadır, 19
Şubat MGK toplantısı yatmaktadır. Pek az konuşan ve en
büyük özelliği Sayın Ecevit'in omzunun arkasında fotoğraf
vermek olan Hüsamettin Özkan -ümit ederiz bugün Meclis kürsüsünden bizlere hitap
ederek bu sorularımızı cevaplandıracağız- her
nedense, 19 Şubatta Millî Güvenlik Kurulu toplantısında,
yolsuzlukların üzerine gitmek isteyen Cumhurbaşkanını
susturmak için ona "nankör kedi" demiş, birden Sayın
Ecevit'i ateşleyerek bir devlet krizi intibaını yaratmak
suretiyle bugünkü ekonomik krizin çıkmasına vesile olmuştur.
Değerli arkadaşlar, yolsuzlukların sonu bir türlü
gelmiyor. Bakın, bugünkü Hürriyet Gazetesinde Gazi Erçel hakkında bir
bilgi var. Sayın Gazi Erçel, 19 Şubatla 21 Şubat arasında
düşük kurdan parasını dolara çevirmiş. Kim bilir kimlere
haber verdi bu hükümet üyeleri, kim bilir kimler paraları aldı 19
Şubatla 21 Şubat arasında, düşük kurdan! (FP
sıralarından alkışlar) İşte Gazi Erçel meydana
çıktı.
Ben, bir siyasî krizden bahsediyorum. Sayın Ecevit ne zaman göreve
gelse, maalesef, böyle bir siyasî kriz ve buna bağlı olarak bir
ekonomik kriz ortaya çıkıyor.
1979'a ait gazete kupürlerini getirdim, şimdi onları okumak
istiyorum: İşte "Beklenen devalüasyon gerçekleşti, 100 lira
66 lira oldu." Bir başka kupür: "Vergi üstüne vergi."
Sayın Ecevit paket açıyor. "Vurgunculara, istifçilere gün
doğdu", "Paket açıldı zamlar saçıldı."
MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat) - Sayın Ilıcak, onlar
dünkü gazete başlıkları mı?
AYŞE NAZLI ILICAK (Devamla) - "Ekonomide çıkmaz",
"IMF söz veriyor; para vermiyor", "Hükümet karaborsaya teslim
oldu", "Önlem paketi yeni zenginler yarattı" ve nihayet,
değerli arkadaşlar "İçtüzük değiştirildi, muhalefetsiz
Meclis." O gün de aynı şeyi yapmışlar, muhalefeti
susturmak için o gün de aynı şey yapılmış. (FP ve DYP
sıralarından alkışlar)
MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat) - Zaman tünelinde Türkiye'yi
kaybettiler!
AYŞE NAZLI ILICAK (Devamla) - Burada amacımız siyaset
yapmak değil, o yüzden, arkadaşlarımızla birlikte
soruşturma önergesi verdik. Gelin, şu pandoranın kutusunu
açalım; biliyorsunuz, pandoranın kutusu bir kere açıldı
mı bir daha kapanamıyor; bütün pislikler, bütün rezaletler ortaya
saçılıyor; o zaman, Türkiye'nin bağırsakları
temizleniyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
AYŞE NAZLI ILICAK (Devamla) - Benim lafım kesilmişti,
onun için 2 dakika eksüre istiyorum.
BAŞKAN - Toparlayın efendim.
AYŞE NAZLI ILICAK (Devamla) - Özellikle yolsuzlukların üzerine
yürüdüklerini söyleyen MHP'li arkadaşlarımıza seslenmek istiyorum.
Bataklık üzerinde dayanışmayı bırakınız,
soruşturma önergemize müspet oy kullanınız. Biz, zaten işi
bu noktada bırakmayacağız; hem bir gensoru önergesi
vereceğiz, eğer, bu, olumsuz bir biçimde neticelenirse hem de DGM
Başsavcısına suç duyurusunda bulunacağız; çünkü, DGM
Başsavcısı Nuh Mete Yüksel, bu meselenin siyasî ve bürokratik
ayağıyla meşgul olduğunu söylemişti.
Ben, şahsen hem Cumhur Ersümer hakkındaki suç duyurusunu hem
de Sayın Hüsamettin Özkan hakkındaki suç duyurusunu, perşembe
günü, gidip Sayın Nuh Mete Yüksel'e yapacağım. O bakımdan,
belki, fezleke Meclise gelebilir; siz, fezleke geldiği takdirde,
oylarınızı, müspet olarak, soruşturmanın lehinde
kullanacağınızı beyan etmiştiniz. O güne kadar,
inşallah, bu sözünüzü unutmazsınız.
Hepinize saygılar sunuyorum efendim. (FP ve DYP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Ilıcak.
MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) - Oğlunla Amerika'ya...
AYŞE NAZLI ILICAK (İstanbul) - O sermayeniz de tükendi,
kalmadı; beraat kararı var. Beyefendi de soruşturulsun, gelsin,
beraat etsin, başımızın üstünde yeri olacak, tamam
mı?.. (FP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Tamam efendim,
Şimdi, ikinci söz, Tokat Milletvekili Sayın Bekir
Sobacı'nın.
Buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)
Sayın Sobacı, süreniz 10 dakika.
BEKİR SOBACI (Tokat) - Teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar, hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Türkiye'de, siyaset kurumunun, Meclisin ve siyasetin
yıpranmasında, seksen yıla yaklaşan cumhuriyet tarihinde en
önemli paya sahip 57 nci hükümetin Başbakan Yardımcısı
hakkında verilen soruşturma önergesi üzerinde kişisel
görüşlerimi arz etmek için karşınızdayım.
Biz söyleyeceğiz, usanmayacağız, siz,
yanlışlarınızda ısrar etmeye devam edeceksiniz; ama,
ısınan sokaklarda gücünü fark eden bu milletin
tavırlarıyla, yakında, bu hükümeti bırakıp
kaçacaksınız. Geriye ne kalacak; lekelenmiş haysiyetler,
yıkılmış ekonomi, yıpranmış bir siyaset
kurumu kalacak.
MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) - Fetva okuyor..
BEKİR SOBACI (Devamla) - Değerli arkadaşlar, Türkiye'de,
57 nci hükümetin, sözde, çok şey yaptığını ifade eden
bakanlarını burada sık sık dinliyoruz. Bankacılık
Düzenleme ve Denetleme Kurulunu kurmakla övündüğünüz 57 nci hükümet olarak
ve Sayın Başbakan ve Başbakan Yardımcısı, ekonomiden
sorumlu olanlar, allahaşkına, kalkıp şurada şu anda
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu eski Başkanı
Zekeriya Temizel'in soluğu Almanya'da niye aldığını
açıkyüreklilikle, samimiyetle açıklayabilir misiniz. Sizden, bunu, bu
Türk Milleti adına istirham ediyorum, rica ediyorum.
Açıklayamazsınız.
Sizde 57 nci hükümet olarak benim dikkatimi çeken dört tane ana olay
var; biri, Hikmet Uluğbay'ın intihar girişimi; ikinci belirsiz
nokta, Zekeriya Temizel'in bazı şeylere icbar edilip vicdanına,
gururuna yediremeyerek Almanya'ya âdeta iltica eder gibi Türkiye'yi terk
etmesi; bir üçüncüsü, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Cumhur Ersümer
hakkında verilen beyaz enerji operasyonu ve fezleke ve partiler
içerisindeki töre uygulamaları, yolsuzluklara karşı partisindeki
yönetim tarzını eleştiren milletvekillerini partilerden ihraç
etme; Mustafa Düz olayları... Evet, bunlar sizin karakteristik
özellikleriniz, 57 nci hükümet olarak...
MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) - Git kendine bak...
BEKİR SOBACI (Devamla) - Şimdi, memleket, 21 Şubat
krizini yaşamış, millet şokta, herkes şokta, ülke
yanıyor, Bakanlar Kurulu toplanmış, herkes bir ümit
ışığı bekliyor, acaba, ne var diye; Sayın
Şükrü Sina Gürel, çıkıyor, hükümet adına, sözcüsü
"bugün Bakanlar Kurulumuz toplandı; Sayın Ulaştırma
Bakanımız Enis Öksüz, hızlı treni anlattı. Sayın
Çevre Bakanı Fevzi Aytekin Bey, sulak ve yaban alanlarının
korunmasıyla ilgili Çevre Bakanlığının faaliyetlerini
anlattı..." (FP ve DYP sıralarından alkışlar)
Eyvah Türkiyem, eyvah... Eyvah!.. Sana mı kaldı hey 57 nci hükümet,
bu krizleri aşmak!... (DSP sıralarından gürültüler) Siz, ancak,
kriz üretirsiniz, kriz doğurursunuz;
doğurganlığınız budur.
Şimdi, değerli arkadaşlar, burada konuşan Tarım
Bakanından bir istirhamım var, güzel şeyler yaptınız
sağ olun, allahaşkına, bir de kalkıp, şu torbası
6,5 milyon olan gübreyi 12 milyona nasıl çıkardınız; gübre
sanayicileriyle nasıl kavga ettiniz de, karaborsaya düştü bu gübre,
bir de onu anlatın da, biz de bilgilenmiş olalım...
BAŞKAN - Sayın Sobacı... Sayın Sobacı, dinler
misiniz beni lütfen.
BEKİR SOBACI (Devamla) - Buyurun Başkanım, dinliyorum.
BAŞKAN - Siz ne hakkında söz istediniz...
MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Bilmiyor, kendisi de bilmiyor...
BAŞKAN - Bir dakika efendim...
BEKİR SOBACI (Devamla) - Hükümette Başbakan
Yardımcısı olan...
BAŞKAN - Hayır, efendim... Soruşturma önergesi...
BEKİR SOBACI (Devamla) - Evet, soruşturma önergesi
hakkında...
BAŞKAN - Soruşturma önergesi bankalar murakıplarıyla
ilgili...
BEKİR SOBACI (Devamla) - Sayın Başkan, bir olayın
küllü cüzüyle beraberdir; Bakanlar Kurulunun bir tabiî üyesi hakkında
soruşturma açılmışsa, bu, sözü geldiğinde bütün
Bakanlar Kurulu hakkında da söze mâni değildir.
Arz ederim.
BAŞKAN - Efendim, esasa gelin lütfen. Ben sizden istirham ediyorum,
esasa gelin efendim. Ne söyleyecekseniz söyleyin.
BEKİR SOBACI (Devamla) - Esasa geleyim... Esasa da geliyorum, bu
girizgâhtı Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Buyurun efendim.
BEKİR SOBACI (Devamla) - Şimdi, Sayın Özkan, bu hükümetin
en sessiz bakanı; en sessiz; ama, en önemli öğesi ve öznesi; fiili,
öznesini kat kat aşan bir işleve sahip, önemi haiz.
Şimdi, elbette, biliyoruz, her başarılı erkeğin
arkasında bir kadın var da, Türkiye'de her başarılı
başbakanın arkasında başbakan yardımcıları,
bazı başbakan yardımcıları ve bakanların
arkasında da becerikli kardeşler, kayınbiraderler ve iş
bitiren kaynanalar var.
Evet; Türkiye, bu tabloyu hakketmiyor değerli
arkadaşlar;Türkiye'ye yazık oluyor; bu ülkeye yazık oluyor.
Dünyada diktatörler utanmaya ve özür dilemeye başladılar. Ateş
Hattı'nda Serdar Turgut'un dediği gibi; "eğer, biraz utanma
duygusu varsa, bunlar bırakır gider" diyor Serdar Turgut.
Evet, sizden istirhamımız, bu ülkeyi rahatlatın, istifa
edin gidin. Eğer, bunu yapmazsanız, size şunu söylüyorum: Sizin
ipiniz çekildi. Birileri ipini çekti, ipinizi çekti. (DSP
sıralarından gürültüler) "İstifa, istifa"taleplerinin
kurumlardan nasıl yarın yükseleceğini göreceksiniz. Sizin
ipinizi çektiler. Kim çekti; Amerika'dan getirilen insanla beraber sizin ipiniz
çekildi ve o bakan statüsündeki o arkadaşımız, şimdi,
Başbakan statüsünde davranarak, Amerikan usulü kahvaltılarda,
breakfast'la, bakanları kahvaltıya çağırarak kendi önemini
ve ileriye dönük senaryonun ipuçlarını veriyor
HASAN GÜLAY (Manisa) - Ayıp!.. Ayıp!.. (DSP
sıralarından gürültüler;FP sıralarından alkışlar)
BEKİR SOBACI (Devamla) - Şimdi, değerli arkadaşlar,
Sayın Özkan'dan bir istirhamım var benim. Allah aşkına,
şu, Halk Bankasıyla alakalı, takipteki alacaklarıyla
alakalı olarak yönetiminizden, yönetiminizde bulunan Halk Bankasında
yöneticilerinden şifahi ya da varsa yazılı bir belge olarak bu
batık alacakların ve takipteki alacakların
hızlandırılmasıyla alakalı eğer, bir direktifiniz
varsa, ben "Buyurun, Sayın Özkan böyle bir talepte bulunmuştur"diye
memnuniyetle bunu seçmenlerimle Tokat'a kendi seçmenlerime
göndereceğim;ama, hayır. Sizin Hürriyet'te -07.10 tarihli bir
beyanınız var "Ben, Halk Bankasından sadece şunu
istedim"diyorsunuz. "Bir kasası, bir masası olanlara
değil, gerçek esnaf ve sanayiciye kredi verin."
Çok merhametlisiniz; o kadar merhametlisiniz ki, ceketini alıp
giden Dinç Bilgin'lere, Halk
Bankasından aktarılan kredilerin hesabını inşallah
sormuşsunuzdur diye düşünüyorum. "Cekitimi alıp
giderim"diyordu; geri geldi. Niye; size medya lazımdı;
manşet attıracak gazete kalmamıştı ortalıkta.
Demokrat, vicdan sahibi gazeteler, gazeteciler size
şakşakçılık yapmayı artık, onurlarına
yediremez hale gelmişti ve siz, sırf, Sabah grubunun manşetleri
için Dinç Bilgin'i aylarca haksız yere dışarıda
tutturdunuz; ama, hukuk galip geldi, vicdanlar galip geldi; ceketini alıp
giden insan, ceketini aldı, şimdi gözaltında. Ne diyor:
"Siyasidir, açıklamam." Devletse, hukuksa, bunu
açıklatmalıdır Dinç Bilgin'e; kim bu siyasiler? Yoksa, kamu
vicdanında, 57 nci hükümet olarak mahkûmsunuz ve mazur değilsiniz.
Değerli arkadaşlar, bu manada, Halk Bankası olarak
"görev zararları" adı altında, 21 Şubat krizinde
gecelik yüzde 7000, yüzde 3000'lerle para çevrildi ve biliyoruz ki -Avrupa
Birliği yanlış bilmiyorsam, bize gelen bilgiler- bu bir
haftalık süreçte, Halk Bankası, çok önemli bir görev üstlendi, bunu
Halk Bankasına yaptırdınız, Halk Bankasını
devreye soktunuz. Soruyorum: Halk Bankasının burada kaybettiği
nedir Sayın Bakanım, bir açıklayabilir misiniz; getirdiği
borç yükü nedir? Bunların cevabını vermediğiniz müddetçe,
beceremediğiniz ekonominin yükü altında hem milleti ezeceksiniz hem
de bu ülkeyi ezeceksiniz, kendiniz de yok olup gideceksiniz.
Ondan sonra, kalktınız hükümet olarak, Halk
Bankasının yüzde 55'le esnafa verdiği krediyi, önce yüzde
1000'le geri istemeye başladınız. Esnaf bağırdı,
çağırdı, tepki koydu; yüzde 250'lere düştünüz...
Baktınız, yine olmuyor ve onbeş gün önce, Tokat'a
gittiğimde, belediye hoparlöründen Halk Bankasının Şube
Müdürünün ilanı vardı: "Esnaflara duyurulur: Bankamızdan
kredi kullananlar, bugün saat 17.00'ye kadar -Cuma günü 31 Mart-
yatırırlarsa, yüzde 55'le faiz muamelesi göreceklerdir" diye.
Sordum daha sonra esnaf odalarına; kaç kişi gitti yüzde 55'le
yatırdı diye; bir Allah'ın kulu gidip yüzde 55'le
yatıramadı. Niye; çökerttiğiniz esnaf, yüzde 55 yerine yüzde
97'ye en son geldiğiniz noktada razı oldu; ama, gidip
yatıramadı, niye; Bağ-Kur primini yatıramayıp hapse
girdiği için o parayı da bulamadı. Sizler böyle bir ekonomi yönettiniz.
Eğer, sizler, bu ekonomiyi, bu reel sektörü kalkındırmak
isteseydiniz değerli arkadaşlar, yüzde 2,7; yüzde 2,5'lerle tüketici
kredisi veriyoruz diye burada reklam yaptınız. Katrilyonlara varan
otomotiv kredilerini, Amerika'nın ciplerine, Almanya'nın
Mercedeslerine, Volkswagenlerine, Alman ve Amerikan otomotiv sanayiine finans
aktardınız, fon aktardınız; ama, benim kredi bekleyen
gariban esnafımdan, KOBİ'den, parayı, yüzde 250'den, 13
aylık olarak geri istemekten de utanmadınız!.. İşte,
sizin ekonomi bilginiz budur...
Yine, tekrar ediyorum: Siz, bir sandık limonu satacak ekonomi ve
ticaret bilgisinden yoksunsunuz; bunu da, tekrar ifade ediyorum.
Değerli arkadaşlar, bu manada, Türkiye'nin gelip
çattığı noktada, düne kadar "on
yılımızı görüyoruz" diyen kuruluş
başkanları ve yönetim kurulları, şimdi... (DSP
sıralarından "yeter" sesleri)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BEKİR SOBACI (Devamla) - Hazmı zor mu
konuştuklarımın "yeter" diyorsunuz da... Evet,
halkın içine beraber çıkalım, gelin, bir miting yapalım!..
MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Kapalıçarşı'da ne
yaptılar size!..
BEKİR SOBACI (Devamla) - Şimdi,
uyguladığınız, getirip dayattığınız
ekonomi politikasını, iflasın bu en dip noktasında
yaşatıyorsunuz bu ülkeye.
Şimdi, ben merak ediyorum, burada, gensoru ve soruşturma
önergeleri üzerinde konuşuluyor, DSP'liler hakkında verilen, bakanlar
hakkında verilen önergelerde, hükümet üyesi diğer parti
ortaklarından bir milletvekili, bir hükümet üyesi, kalkıp
"hayır, sizler yanlış söylüyorsunuz; bu
bakanlarımız doğru yaptı" diyemiyorsunuz. Niye
susuyorsunuz ey ANAP ile MHP?!. Hiç mi söyleyeceğiniz bir şey yok?!..
Ondan sonra kalkıyor bir partinin grup başkanvekili "bizde
yolsuzluk yapanı topuğundan vururlar" diyor. Ha, 12 Eylülden
önce sokaklarda kullanılanların, 12 Eylülden sonra, topuk vurmada
kabiliyetlerinin geliştiğini biliyoruz. (FP sıralarından
alkışlar) Ama, bunu söyleyenin bir borcu var; 28 Şubatta
partisini terk edip, niye istifa etti, gitti. Bu sorunun cevabını
seçmenleri hâlâ bekliyor. (FP sıralarından alkışlar)
Burada, öyle hamaset yok. Sizin ipiniz çekildi. Yarın, servise
başladıkları zaman, o belgelere cevap veremeyeceksiniz ve 22
inci Dönemde buraya, tertemiz, pırıl pırıl bir irade
gelecek...
MÜKREMİN TAŞKIN (Nevşehir) - Siz olmayacaksınız!..
BEKİR SOBACI (Devamla) - ... birçoğu Yüce Divanı hak
etmiş bu hükümet üyeleri hakkında, Yüce Divan kararını
alacak ve adalet yerini bulacaktır diyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (FP ve DYP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Şimdi söz sırası, Adana Milletvekili
Sayın Arif Sezer'de. (DSPsıralarından alkışlar)
Sayın Uluğbay, size söz de vereceğim efendim.
EROL AL (İstanbul) - Genel Başkanlar burada mı?!..
BAŞKAN - Sayın Al, lütfen...
Sayın Sezer, buyurun efendim.
ARİF SEZER (Adana) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin
değerli üyeleri; hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
İstanbul Milletvekili Sayın Ayşe Nazlı Ilıcak
Hanımefendi ile 63 arkadaşının vermiş olduğu
soruşturma önergesini görüşmek üzere toplanmış bulunuyoruz.
Sevgili arkadaşlarım, karakterin siyaseti olmaz. (DSP
sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)
Siyasetlerin doğruluğunu, yanlışlığını
tartışırız; ama, o karakter, insanın özünde, mayasında
vardır. 1957'den bu yana Parlamentoda bulunan Genel Başkanım
Sayın Ecevit'in yaşamında hiçbir zaman çirkinlik olmadı.
(DSP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar, FP
ve DYP sıralarından alkışlar!..) Demokratik Sol Partiden
seçilmiş, Meclise girmiş hiçbir arkadaşım da, çirkinlik
yapacak kadar büyük adam değildir; ama, Halk Bankasının
farklı bir konumu da var; KOBİ'lere, küçük ve orta ölçekli sanayie,
esnafa en büyük desteği veren tek bankamız. Bunları malzeme
yapmak ayrı bir özellik. Bilmiyorum, Parlamentoda, bankacılık
yapmış ailelerden gelenler var mı?!. Hani bir Hisarbank
vardı; acaba, Hisarbankın geçmişteki aile efradı var
mı burada? (DSP sıralarından "var, var" sesleri,
gürültüler)
Bugün, yine bakıyoruz, dün, 12 Eylül öncesi, 12 Eylül sonrası
kaleminden bal damlayan, önergeyi veren Sayın Ilıcak, neler
yazıyordunuz? Kimler için neler yazıyordunuz? Bugün Egebankı
konuşuyorsunuz, onlar için neler yazıyordunuz? (FP
sıralarından gürültüler)
AYŞE NAZLI ILICAK (İstanbul) - Onlar için bir şey
yazmadık. Hep demokrasi için yazdık.
ARİF SEZER (Devamla) - Tabiî... Tabiî... Bunu demek istemiyorum.
Biz, Bankalar Yasasını gündeme getirdiğimiz gün, bu
Meclisten çıkmamıştı; fakat, bu hükümet döneminde ilk defa
bankaların üzerine gidildi, yolsuzlukların üzerine gidildi.
Ben ne diyeyim; hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Dilerim güzellikleri yaşarsınız. (DYP ve FP
sıralarından alkışlar!) Önce kendi
hesabınızı verin. (DYP ve FP sıralarından gürültüler)
Teşekkür ederim. (DSP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.
Sayın Uluğbay, buyurun efendim. (DSP sıralarından
alkışlar)
VI. AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR
1. Ankara Milletvekili Hikmet Uluğbay'ın,
İstanbul Milletvekili Ayşe Nazlı Ilıcak'ın
konuşmasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
HİKMET ULUĞBAY (Ankara) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bana, önergede, ismim zikredilerek bazı atıflarda
bulunulması ve sözcülerin ismimi zikrederek bazı beyanlarda
bulunması nedeniyle, söz verdiğiniz için çok teşekkür ediyorum.
Önergede, açık olarak -13 üncü maddesinde- şöyle
yazılıyor: "Hikmet Uluğbay'ın 6 Temmuz 1999'da, gece
yarısı intihar etmesinin arkasında yatan gerçekler nedir?
Kendisine, çeşitli murakıp raporları hasıraltı edilsin
diye baskı mı yapıldı?" Hayır,
yapılmadı. Bunu ben çeşitli vesilelerle aylardır
söylüyorum; fakat, ne yazan, ne çizen ne dinleyen var.
"O gece, ambulans Hikmet Uluğbay'ın evine 3 dakikada
ulaştığında..." Zamanı kim tuttu,
bilmiyorum. "...Hüsamettin Özkan
oradaydı. Bu husus televizyon haberlerinde açıkça görüldü."
Değerli arkadaşlar, ben kendimi vurduğumda eşim ve
oğlum evde -biraz sonra açıklayacağım-
yalnızlardı. Eşim, ambulansı istedikten sonra, yakın
arkadaşlarımdan birisi arandı, yardım etmesi için. Bunun
eleştirilmesini, ben, eleştiriliş anlayışını
anlayamıyorum, zorlanıyorum. (DSP sıralarından
alkışlar) Neden zorlanıyorum; bir insan, kendisi zora
düştüğünde, eşinin bir yardım istemesi, bana kalırsa
gündeme getirilmemesi gereken, siyaset için kullanılmaması gereken
şeyler.(DSP sıralarından alkışlar)
MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat) - Gündeme kim getirdi
bunları Sayın Bakan?
HİKMET ULUĞBAY (Devamla) - Bir şey daha
açıklayayım sizlere: Bu konu görüşülecek diye eşimle dün
akşam konuştum; acılarımız ise tekrar depreşti.
Eşimin bana söylediği "sen, ambulansa evden taşınırken
Hüsamettin gelebilmişti." şeklindedir. Bundan da bilginiz olsun,
meraklarınızı gidermeye çalışıyorum; yani,
ambulanstan daha çabuk gelmiş değildi.
Son olarak cümleniz :"Yoksa intihardan önce orada
mıydı?.." Yani, benim evimde miydi ve kendisiyle
tartışmış mıydık... Hayır, o akşam ben,
eşim ve oğlumla beraber evdeydim, kimseyle tartışmadım
ve Sayın Sümer Oral'ın beni aramasının
dışında da kimseyle görüşmedim ve kendisiyle
yaptığım görüşmeyi de...
Değerli arkadaşlar, ben, intihar olayından sonra, deprem
nedeniyle gecikerek, 15 Eylül 1999 tarihinde 5 sayfalık basın
açıklaması yaptım, neden intihar noktasına geldiğimi
söyledim ve o tarihe kadar benim hakkımda, beyanım olmamasına
rağmen, yazılan çizilen yorumlar hakkında toplumu bilgilendirme
yoluna gittim. 5 sayfa... Ve dediğim gibi, 15 Eylül 1999'dan bu yana, bu,
kamuoyunun bilgisinde.
Fakat, benim, sizler için, kürsüdeyken, sadece tüm Meclis üyeleri için,
ayırt etmeksizin kaç kişiysek, bir dileğim var: Hiçbiriniz ve
ailelerinizden hiç birisi, intihar etme duygusuna kapılmasın.
Hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Uluğbay.
Sayın Ersümer, buyurun. (FP ve DYP sıralarından
gürültüler)
Efendim sataşmadan dolayı söz veriyorum; yeni usul mü
çıkaracağız?!
2. Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mustafa
Cumhur Ersümer'in, İstanbul Milletvekili Ayşe Nazlı
Ilıcak'ın konuşmasında şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER
(Çanakkale)- Sayın Başkan, sayın üyeler; öncelikle, sizleri
saygıyla selamlıyorum.
Biraz önce konuşan Sayın Bakanın değerlendirmeleri,
bir soruşturmayı yazarken, biri hakkında beyanda bulunurken,
herkesin çok daha fazla düşünmesini gerektirecek ibret sözleriydi.
Tabiî, ben, buraya, şu veya bu manada bir merakı gidermek için
gelmedim; çünkü, burada iddia edilenlerin aksini çok iyi biliyor iddia eden.
Malum gazetelerde, kendilerinin de köşe yazarlığı yapma
çabası içinde olduğu gazetelerde bunlar yazıldı, çizildi;
bizden de, yazılı, sözlü açıklamalar iletildi; ama, ona
rağmen, Sayın Ilıcak, bu kürsüye gelip, uydurduğu bir
gerçekdışılığa, uydurduğu bir yalana bir
başka yalanla gerekçe hazırlama çabası içinde oldu. Yani,
Sayın Hüsamettin Özkan'ın, beni, beyaz enerji operasyonuyla ilgili
himaye ettiği iddiasına, yalanına, bizim kendisiyle bacanak
olduğumuz şeklinde bir başka gerçekdışı beyanla
gerekçe hazırladı...
AYŞE NAZLI ILICAK (İstanbul) - Hayır.
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER
(Devamla)- ...ama, kendisi bunu çok iyi biliyor. Ben, hiç kimse tarafından
himaye edilmiyorum. Allah'tan başka hiç kimsenin de himayesine ihtiyaç
duymuyorum. (ANAP sıralarından "Bravo" sesleri,
alkışlar)
Siz, hukuk devletinden bahsediyorsunuz. Şu anda, üç ay süreyle,
bilgim dışında dinlenmiş bir Bakanlığın, üç
aydır da, geriye doğru on yıllık bir süreyi kapsar
şekilde, dosya dosya, didik didik incelenen bir Bakanlığın
başında bulunuyorum ve halen de -öyle "perşembe günü gidip,
suç duyurusunda bulunacağım" tehditlerini bu kürsüden
savurmanıza hiç gerek yok- üç aydır, bu Enerji
Bakanlığının yapmış olduğu işlemlerin
tamamı, teker teker inceleniyor. Niye acele ediyorsunuz?.. Bekleyin...
Eğer, bir iddia ortaya konulursa, bize yönelik bir suçlama olursa, onun
hesabını, milletinin huzurunda da veririz, Meclisin huzurunda da
veririz. Aceleniz ne?.. Telaşınız ne?..
İnsanlar, bir başkasıyla ilgili bir şey iddia
ederken, dönüp biraz kendilerine bakmalı. Hüsamettin Özkan'ın
sayın eşi gibi kıymetli bir vatan evladını
yetiştirmiş bir hanımefendiye, burada, hiç de
yakışık almayan suçlamaları ileten kişinin, on gün
önce, gazetenin birinde, bir elinde tef, bir elinde şarap kadehi resmi
çıkıyor. (ANAP, DSP ve MHP sıralarından alkışlar)
Bunlar, bizim de arzu etmediğimiz, bizim de hazmedemediğimiz
şeyler.
MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Sen hep zemzem mi içersin Sayın Bakan?!.
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Devamla)-
Bu tip yayınlardan biz de rahatsız oluyoruz; ama, görüyorsunuz ki,
size ikram edilen o köşenizde, yapmaya
çalıştığınız karalamalara, yine, içinde
bulunmaktan her zaman övünç duyduğunuz basının bir başka
kanadından, bir başka cevap alıyorsunuz.
Sayın Meclisin, bu yanlışı, çok iyi bildiği bu
yanlışı düzeltmek için söz aldım.
MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat) - Hangi yanlışı
düzelttiniz Sayın Bakan?!.
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER
(Devamla) - Herhalde, artık, basın
kuruluşlarımızın merakı da giderilmiş olur.
Sizleri saygıyla selamlıyorum. (ANAP, DSP ve MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.
AYŞE NAZLI ILICAK (İstanbul) - Sayın Başkan, söz
istiyorum.
BAŞKAN - Ne hakkında efendim?..
AYŞE NAZLI ILICAK (İstanbul) - Benim için, "yalan ve
uydurma beyanda bulundu" dedi, zabıtlarda var.
BAŞKAN - Yerinizden ifade edin efendim.
Buyurun, çok kısa efendim.
3. İstanbul Milletvekili Ayşe Nazlı
Ilıcak'ın, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mustafa Cumhur
Ersümer'in konuşmasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
AYŞE NAZLI ILICAK (İstanbul) - Efendim, bir kere, bu bacanak
konusu...
BAŞKAN - Lütfen, yeni bir sataşmaya sebep olmayın...
AYŞE NAZLI ILICAK (İstanbul) - Hayır efendim, ben
izahatta bulunuyorum.
Aralarında müşterek bir kaynananın mevcudiyeti Eymür'ün
sitesinde, atin.org sitesinde çıkmıştır; bir bu
izahatı yerine getirmek istiyorum.
BAŞKAN - Efendim, Sayın Bakan izah etti. Lütfen, yeni bir
sataşmaya mahal vermeyin efendim.
AYŞE NAZLI ILICAK (İstanbul) - Hayır, ben bilgi
veriyorum. Ben, ayrıca, Sayın Bakana teşekkür ediyorum bu konuyu
aydınlattığı için; çünkü, bu çeşitli köşelerde
atin.org sitesine dayanarak...
BAŞKAN - Efendim, ben de onun için söz verdim Sayın Bakana,
Sayın Bakan açıkladı...
Evet efendim...
AYŞE NAZLI ILICAK (İstanbul) - Şimdi, ikinci meseleyi
söyleyeceğim. O gazetede, benim şahsımı hedef alan
yazılar, benim Dinç Bilgin'i suçlamam üzerine ve elimdeki dosyayı
savcıya intikal ettirmem üzerine çıkmıştır. Elbetteki,
adaleti takip eden ve adaleti savunan insanlar hakkında, bugün Sayın
Bakanın veya buradaki grubun söylediği gibi sözler ifade edilecektir.
Eğer bizim gocunacak bir şeyimiz olsa, bu meselelerin üzerine
gitmeyiz. Sabredin diyor; ben sabretsem, kendisi sabretse millet sabretmiyor.
Teşekkürler efendim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.
V. GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS
SORUŞTURMASI VE
MECLİS ARAŞTIRMASI (Devam)
A) GÖRÜŞMELER (Devam)
2. İstanbul Milletvekili Ayşe Nazlı
Ilıcak ve 63 arkadaşının, bankalar yeminli
murakıpları raporlarının zamanında işleme
konulmasını engelleyerek bazı bankaların yöneticileri
hakkında yapılması gereken işlemleri geciktirdiği ve
siyasî himaye sağladığı ve bu eylemlerinin Türk Ceza
Kanununun 230 ve 240 ıncı maddelerine uyduğu iddiasıyla
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Hasan Hüsamettin
Özkan hakkında Meclis soruşturması açılmasına
ilişkin önergesi (9/2) (Devam)
BAŞKAN - Söz sırası Sayın Hüsamettin Özkan Beyin.
Buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar)
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HASAN HÜSAMETTİN ÖZKAN (İstanbul)
- Sayın Başkanım, sayın milletvekilleri; Fazilet Partisi
İstanbul Milletvekili Sayın Nazlı Ilıcak ve
arkadaşları tarafından hakkımda verilen Meclis
soruşturması üzerine söz almış bulunmaktayım; bu
vesileyle, hepinizi en içten sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Önergeyle ilgili olarak yapacağım açıklamalar,
hakkımdaki iddiaların gerçekdışı olduğunu gözler
önüne serecektir.
İlk olarak, ilgili bakan olduğum dönemde, Türkiye Halk
Bankası tarafından Egebank, İnterbank, Bank Ekspres, Yurtbank,
Etibank ve Bank Kapitale kredi açılıp açılmadığı
sorulmaktadır. Çok açık ve net olarak ifade ediyorum; ilgili bakan
olduğum dönemde, Türkiye Halk Bankası tarafından, Egebanka,
İnterbanka, Bank Eksprese, Yurtbanka, Etibank ve Bank Kapitale hiçbir
şekilde kredi açılmamıştır. (DSP
sıralarından alkışlar)
İkinci olarak, bu bankaların sahiplerine ait gruplara, Halk
Bankasınca kredi açılıp açılmadığı ve
tarihleri sorulmaktadır. Evet, bu bankaların sahiplerine ait gruplara
Halk Bankasınca kredi açılmıştır, bu doğrudur;
ancak, bu kredilerin açılışı, bizden önce, yani 54 üncü
hükümet ve ondan evvelki hükümetler döneminde olmuştur. Biraz sonra, bu
listeyi bilgilerinize tarihiyle sunacağım. (DSP
sıralarından "isim isim ver" sesleri)
AYŞE NAZLI ILICAK (İstanbul) - Takibi yapıldı mı
Sayın Bakan, ben onu sordum.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HASAN HÜSAMETTİN ÖZKAN
(Devamla) - Değerli arkadaşlarım, Halk Bankasının
benden önceki dönemde verdiği bazı kredilere ilişkin olarak
düzenlenen yeminli murakıp raporları için soruşturma iznim
verilmediği iddiası doğru değildir. Belirtilen denetim
raporları, Bakanlığıma gönderilmesi gerektiği halde,
yasaya aykırı olarak, doğrudan savcılıklara
gönderilmiş, savcılıklar da yetersizlik nedeniyle
Bakanlığıma iade etmiştir. Raporları usulsüz bir şekilde
savcılığa sevk edenler hakkında, dönemin
Başbakanı Sayın Mesut Yılmaz'ın onayıyla
soruşturma açılması ve iddiaların Başbakanlık
müfettişlerince incelenmesi uygun görülmüştür. Müfettişlerin
düzenledikleri raporlarda, soruşturulmasını istedikleri her konu
için soruşturma izni verilmiştir. Tüm raporlar savcılıklara
intikal ettirilmiş olduğundan, müfettişlerin soruşturma
yapılmasına gerek görmedikleri konular da bağımsız
yargının önündedir.
Sonuç olarak, Halk Bankası yöneticilerinin, 54 üncü ve daha önceki
hükümetler dönemindeki bazı işlemlerine ilişkin denetim
raporları, yasal prosedürü içinde gerekliliği yapılması
için, yetkili yargı organlarına, zamanında, tam ve eksiksiz
olarak gönderilmiştir.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; önergede, Devlet Bakanı
Sayın Recep Önal'ın, yeminli murakıplara intikal ettirilecek
konuların, sadece Bankalar Kanunu kapsamına giren işlerle ilgili
olmasını sağlayacak bir onayı, benim direktifimle
hazırladığı iddia edilmektedir. Tamamen benim bilgim
dışında ve Bakanlığımla hiçbir ilgisi olmayan bu
onayın neden alındığının, Sayın Önal
tarafından cevaplandırılması gerektiğini
düşünüyorum. Ben, bu konuda veya bir başka konuda direktif vermedim.
Sayın Önal burada, onayı neden aldığını ve benim
direktifim olup olmadığını açıklamalıdır.
Değerli arkadaşlarım, önergede, Ekonomist Dergisi,
Habertürk ve Cumhuriyet Gazetesi kaynakları gösterilerek, Cavit
Çağlar Grubu, HBB Grubu, Seracılık Bahçecilik, Sabah Grubu,
Ceylan Grubu, Demirel-DEMPA Grubu ile Korkmaz Yiğit'in grubuna kredilerin
hangi tarihlerde açıldığı ve borçların tasfiyesi için
nasıl bir tedbir alındığı sorulmaktadır.
Şimdi, bu gruplara ait kredilerin hangi tarihlerde ve hangi
hükümetler döneminde açıldığını sırayla okuyorum:
Cavit
Çağlar: |
4
Kasım 1992 49 uncu hükümet. |
|
(DSP Grubu
sıralarından "Başbakan kim" sesleri) |
|
|
Ceylan
Grubu: |
25 Haziran
1993 |
50 nci
hükümet. |
Sabah
Grubu: |
15
Ağustos 1994 |
50 nci
hükümet. |
HBB Grubu: |
6
Mayıs 1994 |
50 nci
hükümet. |
Demirel-DEMPA
Grubu: |
8
Aralık 1995 |
52 nci
hükümet. |
CEMAL ENGİNYURT (Ordu) - Başbakan, Tansu
Çiller...
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HASAN
HÜSAMETTİN ÖZKAN (Devamla) - Balkaner Grubu: 5
Ocak 1996 |
52 nci
hükümet. |
|
Seracılık
ve Bahçe Grubu: |
22
Ağustos 1996 |
54 üncü
hükümet. |
Korkmaz
Yiğit Grubu: |
3 Haziran
1997 |
54 üncü
hükümet. |
MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) - Ufuk Söylemez mi o?!
H. UFUK SÖYLEMEZ (İzmir) - Sen ancak laf atarsın; bunları
bilemezsin!..
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HASAN HÜSAMETTİN ÖZKAN
(Devamla) - Başta da belirttiğim gibi, gruplara kredi açılmış;
tarihleri, 54 ve daha önceki hükümetler dönemine aittir. (DSP
sıralarından alkışlar)
AYŞE NAZLI ILICAK (İstanbul) - Tasfiyesi mühim efendim,
süresinde tasfiyesine gittiniz mi?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HASAN HÜSAMETTİN ÖZKAN
(Devamla) - Açılan bu kredilerin takip ve tahsilatları, Yüksek
Denetleme Kurulunca denetlenmiş, ayrıca detayları bankaca
kamuoyuna açıklanmıştır.
AYŞE NAZLI ILICAK (İstanbul) - Tasfiyesi ne zaman
gerçekleşti?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HASAN HÜSAMETTİN ÖZKAN
(Devamla) - Sayın Başkan, Sayın milletvekilleri...
MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat) - Siz verdiniz denilmedi ki,
Sayın Bakan "niye tasfiyeye gitmediniz" denildi.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HASAN HÜSAMETTİN ÖZKAN
(Devamla) - Acele etmeyin, bir şeyler daha gelecek.
BAŞKAN - Sayın Dağcıoğlu, lütfen efendim...
Bırakın Sayın Bakan rahat açıklasın.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HASAN HÜSAMETTİN ÖZKAN
(Devamla) - İzninizle, bu noktada, bir kamu bankası olan Halk
Bankası ile ilgili bakan arasındaki statü üzerinde durmak istiyorum.
Türkiye Halk Bankası, tüzelkişiliğe sahip, özel hukuk
hükümlerine göre yönetilen bir kamu iktisadî teşebbüsüdür; yönetim kurulu,
bankanın en yüksek düzeydeki yetkili, sorumlu karar ve yürütme
organıdır. Banka, yönetim kurulu ve genel müdür tarafından
yönetilmektedir. Bankanın her türlü işlemleri, Başbakanlık
Yüksek Denetleme Kurulu, Türkiye Büyük Millet Meclisi KİT Komisyonu ve
Bankalar Yeminli Murakıplarınca denetlenir; gerektiğinde de
Başbakanlık müfettişlerince incelenir ve soruşturulur.
Bu çerçevede, Türkiye Halk Bankasının krediler de dahil olmak
üzere, tüm işlemleri bankanın yetkili kişi veya
kurullarınca sonuçlandırılır. Bu işlemler, hiçbir
şekilde, ilgili devlet bakanlığının bilgi ve
onayına gelmez.
H. UFUK SÖYLEMEZ (İzmir) - Gördün mü Karahan?! Gördün mü?!
Öğren!.. Öğren!..
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HASAN HÜSAMETTİN ÖZKAN
(Devamla) - Bu nedenle, tüm kredi işlemlerine ilişkin sorumluluk,
banka yönetim kurulu veya bankanın yetkili kılınan kişi
veya organlarına aittir.
Bugüne kadar, çeşitli nedenlerle açıkladığım
gibi, göreve geldiğimde gerçek esnaf ve sanayiciye, bankacılık
ilkelerine göre kredi açılması şeklinde verilen genel
talimatın dışında, herhangi bir şahsa, firmaya veya
gruba kredi kullandırılması ve kullandırılmaması
için, Halk Bankası yetkililerine bir talimatım
olmamıştır. (DSP sıralarından alkışlar)
Alıştığınız şeyleri
başkalarından beklemeyin.
Bankanın yönetimine ve atamalarına müdahale edilmemiş;
tam anlamıyla, özerk bir şekilde çalışması için
gerekli ortam ve imkânlar sağlanmıştır. Bu sayede, banka,
kaynaklarını KOBİ'lere, esnaf ve sanatkârlara yönlendirme
olanağını elde etmiştir. Bunun bir örneği: Benden
önceki dönemde 300 000 esnafa kredi açılırken, benim dönemimde, bu
sayı 1,5 milyona çıkarılmıştır.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; önergede, Avukat
Aydoğan Semizer'in kayınvalidemin avukatı olup
olmadığı ve hangi gayrimenkullerin satıldığı
sorulmaktadır.
Kayınvalidemle ilgili iddialar gündeme geldiği zaman, Mecliste
bir sayın milletvekilinin soru önergesine, bu konuda yetkili konumda olan
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu, kapsamlı ve çok
geniş bir yanıt vermişti. Bu önergede de aynı iddialar
tekrarlanmaktadır.
Evet, Aydoğan Semizer, 31 Ocak 1985 tarihinde -şimdi size
göndereceğim- Kadıköy Birinci Noterliğince düzenlenen
vekâletnameyle, kayınvalidemin 16 seneden bu yana ahzükabza yetkili
avukatıdır; vekâlet örneği de burada.
Rahmetli kayınvalidemin babası, annesi ve kardeşinin
miras yoluyla kendisine intikal eden ve satışları yapılan
dairelerin adresleri ise şöyledir: Göztepe, Birinci Orta Sokak, 9 nolu, 52
daireli Zeki Arif Ataergin Apartmanı ile, Suadiye, Selvili Sokak, Selvi
Apartmanıdır. Basına da dağıtılmış olan
BDDK açıklamasında dairelerin adresleri ayrıca
belirtilmiştir.
AYŞE NAZLI ILICAK (İstanbul) - Kaç yılında
satışı yapılmış bunların Sayın Bakan?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HASAN HÜSAMETTİN ÖZKAN
(Devamla) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; önergede
-burası çok önemli, iyice dikkat edin- Etibankın özelleştirilmesinden
önce, bütün borçlarının Halk Bankasına devredildiği
doğru mu diye sorulmaktadır.
Evet, doğru, devredilmiş; ama, böyle bir kararın -bu,
önergede yazıyor- Dinç Bilgin'e dikensiz gül bahçesi
bırakılması için mi alındığını
soruyorsunuz. Bunu, ben bilemem. Bunu, siz bileceksiniz. Neden; 11 Kasım
1996 tarihli Bakanlar Kurulu kararı, Sayın Başbakan Necmettin
Erbakan ve Tansu Çiller döneminde... (DSP ve MHP sıralarından
"Bravo" sesleri, alkışlar)
Bunu, size şimdi göndereceğim, dikensiz gül bahçesini sizin
bulunduğunuz parti vermiş öyleyse. Ben, bunları hiç dile
getirmedim, sadece sizin dikkatinize vereceğim. (DSP
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - 1 dakika efendim...
AYŞE NAZLI ILICAK (İstanbul) - Efendim, siz geri
alsaydınız o zaman; sizin zamanınızda Etibank gitmedi mi?
BAŞKAN - Dinleyin efendim...
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HASAN HÜSAMETTİN ÖZKAN
(Devamla) - Bu sorunun bana neden sorulduğunu da ben anlayabilmiş
değilim; neden sorulduğunu sizin kendinizin anlaması lazım.
AYŞE NAZLI ILICAK (İstanbul) - Etibank sizin
zamanınızda verilmedi mi Sayın Bakan?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HASAN HÜSAMETTİN ÖZKAN
(Devamla) - Bu kararname, aynı zamanda, kamu bankalarının görev
zararlarının ne şekilde yaratıldığının
somut bir örneğini teşkil ediyor. (DSP sıralarından
alkışlar)
Aynı şekilde, 1992 yılında TÖBANKın, 1995
yılında Sümerbankın, borçlarıyla birlikte Halk
Bankasına devredilmesi, bu görev zararlarını katmerli bir hale
getirmiştir.
AYŞE NAZLI ILICAK (İstanbul) - Peki, Etibank, sizin zamanınızda
Cavit Çağlar'a verilmedi mi Sayın Bakan? (DSP sıralarından
gürültüler)
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HASAN HÜSAMETTİN ÖZKAN
(Devamla) - Siz, onu biraz evvel açıkladınız, isimleri de
saydınız. Ben de o hükümetin üyesiyim, o isimlere beni de katarsınız.
AYŞE NAZLI ILICAK (İstanbul) - Sizin zamanınızda
verildi o zaman...
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HASAN HÜSAMETTİN ÖZKAN
(Devamla) - Ben, attığım imzanın da, bulunduğum yerin
de hep arkasında durdum. Biraz sonra, size, beni nelerle suçladığınızı
söyleyeceğim.
Önergenin, bütünüyle, kamuoyunu yanıltmak amacına yönelik
olarak hazırlandığını gösteren bazı
iddiaları Değerli Kurulun bilgilerine sunacağım, ondan
sonra vicdanlarınıza bırakacağım.
1. - Sayın Cumhur Ersümer'in benim bacanağım olduğunu
iddia ettiniz, Sayın Ersümer cevabını verdi.
AYŞE NAZLI ILICAK (İstanbul) - Sorduk sadece...
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HASAN HÜSAMETTİN ÖZKAN
(Devamla) - Bacanağın ne ifade ettiğini de, siz, kendi
kardeşlerinize, oğlunuza falan sorun; bana hiç gelmeyin,
sormayın. (DSP sıralarından alkışlar)
AYŞE NAZLI ILICAK (İstanbul) - Bizim
bacanağımız yok!
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HASAN HÜSAMETTİN ÖZKAN
(Devamla) - 2. - DSP'nin tek başına kurduğu azınlık
hükümetinde, 11 Ocak 1999 ve 28 Mayıs 1999 tarihleri arasında
Hazineden sorumlu Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı
olduğum iddia ediliyor. Oysa, o tarihlerde, Hazineden sorumlu Devlet
Bakanı Sayın Hikmet Uluğbay'dır.
AYŞE NAZLI ILICAK (İstanbul) - Burada kâğıt var;
kısa bir süre...
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HASAN HÜSAMETTİN ÖZKAN
(Devamla) - Hikmet Uluğbay'dır... Bakanlık yapan
arkadaşlarınız bilir. Kâğıtları
bırakın; Habertürkle, İntermedyayla, başkalarıyla
konuşuyorsunuz.
AYŞE NAZLI ILICAK (İstanbul) - Hayır efendim, devletin resmî
belgesi...
BAŞKAN - Efendim, karşılıklı
konuşmayın.
Lütfen dinleyin efendim.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HASAN HÜSAMETTİN ÖZKAN
(Devamla) - Sayın Başkan, ben bu kadar dinledim ve buraya bile
dönmedim; dikkat ederseniz, hiç müdahale etmedim. Lütfen, dinlemesini bilsin.
BAŞKAN - Evet efendim, ben ikazımı yaptım.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HASAN HÜSAMETTİN ÖZKAN
(Devamla) - Yine, önergede, 8 Aralık 1998 tarihli Başbakanlık
genelgesiyle, 55 inci hükümet döneminde Hazinenin bana
bağlandığı iddia edilmektedir. Oysa, önergede -ki,
göndereceğim şimdi size- bu genelgeyle, Hazine, bana değil, o
dönemin Başbakanı Sayın Mesut Yılmaz'a bağlandı.
Bir arkadaşımız, bunu, size getirsin.
BAŞKAN - Şimdi kavaslar götürürler efendim; siz devam edin.
AYŞE NAZLI ILICAK (İstanbul) - Ben de size göndereceğim
efendim.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HASAN HÜSAMETTİN ÖZKAN
(Devamla) - Önergede, Sayın Hikmet Uluğbay'ın rahatsız
olduğu dönemde -sözünüzle de bahsettiniz- 15 gün süreyle
yaptığım vekâlet 2 ay olarak yazılmıştır.
Bir Anayasaya baksın, 113 üncü maddesine... Bakanların vekâletini,
Anayasa 15 günle sınırlamıştır; 15 günle
sınırlı... 15 günlük vekâletim var, yarısı hastanede
geçti, "2 ay" diyorsunuz.
AYŞE NAZLI ILICAK (İstanbul) - Efendim, Recep Önal demek, siz
demek zaten...
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HASAN HÜSAMETTİN ÖZKAN
(Devamla) - Bunlara, bu arkadaşlarımız, siz atabilirsiniz; ben,
diğer arkadaşlarımızın nasıl imza
attığına hayretlere kapıldım.
Sayın Hikmet Uluğbay'ın
rahatsızlığıyla ilgili, bu konuda buraya bir not
koymanızı esefle karşılıyorum. (DSP
sıralarından alkışlar)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Meclis ve siyaset,
son zamanlarda, insaf ölçülerine sığmayan bir şekilde,
ağır ithamlar altında bırakılmaktadır.
BEKİR SOBACI (Tokat) - Sayenizde!..
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HASAN HÜSAMETTİN ÖZKAN
(Devamla) - 57 nci hükümet olarak, biz, Meclisteki büyük
çoğunluğumuza rağmen, Meclis soruşturmasını,
geçmiş siyasetçiler veya iktidarlar aleyhine siyasî sonuçlara
ulaşmada bir araç olarak hiçbir zaman kullanmadık; tavrımız
da hep bu yönde oldu. (DSP sıralarından alkışlar)
Şimdi görüyoruz ki, önergede yer alan gerçekdışı
iddialarla, bazı önyargılı siyasetçiler, Meclis
soruşturmasını, bir siyasî hesaplaşma aracı olarak
kullanmaktadırlar. Bu uygulamaların, siyaset kurumunu
yıpratmaktan başka hiçbir işlevi bulunmamaktadır.
Değerli arkadaşlarım, ben, 1991 yılında
politikaya girdim. Ne öncesinde politikanın ne de sonrasında,
devletle hiçbir iş yapmadım; hiçbir özel veya kamu bankasından
-ailem de dahil; geçmişe de dönük; büyük dedelerime kadar- kredi
kullanmadım; bu, size duyurulur.
Eğer, siyaset yapan insanların "çamur at, izi
kalsın" yöntemiyle karalanması devam ederse, bundan, en büyük
zararı siyaset kurumu görür. Siyasetin ve demokrasinin kalbi olan Meclise
en büyük kötülüğü biz yapmış oluruz. Haksız ve
asılsız suçlamalarla Bakanları karalamak, bu suçlamaları
yapanlara da itibar sağlamaz; aksine, itibar kaybettirir. Unutmayalım
ki, siyasetin en büyük değeri itibardır; bu itibarı korumak da,
biz, milletvekillerini görevidir.
Hepinize saygılar sunarım. (DSP, MHP ve ANAP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Bursa) - Sayın Başkan...
BAŞKAN - Sayın Önal, buyurun efendim; yerinizden lütfederseniz...
DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Bursa) - Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sayın Özkan'ın konuşmasında belirttiği bankalar
yeminli murakıplarının görevleriyle ilgili konu hakkında
açıklama yapmak istiyorum Sayın Başkan, izninizle; bu vesileyle
Yüce Meclisi en içten saygılarımla selamlıyorum.
Konu teknik bir işlem olduğundan,
anlaşılmasında güçlük çekiliyor olmalı ki, defalarca
anlatmama rağmen, Fazilet Partisi mensuplarınca tekrar tekrar gündeme
getirilmektedir. Nitekim, ilk kez 27 Ekim 2000 tarihinde Sayın Bülent
Arınç tarafından ortaya konuldu. Arkasından, Hazine
Müsteşarlığı bütçesinin görüşülmesi
sırasında tekrar gündeme getirildi. Son olarak da, geçen hafta,
Sayın Veysel Candan ve 57 arkadaşı tarafından hakkımda
verilen Meclis soruşturması önergesinde yer aldı. Şimdi
ise, Sayın Özkan ile ilgili Meclis soruşturması önergesinde bir
kez daha karşımıza çıkmış bulunuyor. Bu iddialara
konu olan 27 Mart 2000 tarihli Başbakanlık onayı, yukarıdan
talimatla değil; yani, ne Sayın Özkan'ın ne de benim
talimatımla değil, aşağıdan, yani, idareden gelen
talep sonucu ortaya çıkmıştır.
Bankacılık alanındaki denetimin
yoğunlaştırılması amacıyla Hazine
Müsteşarlığında yaptığımız
değerlendirmeler sırasında, Bankalar Yeminli Murakıpları
Kurulu Başkanlığı, eleman sayılarının az
olduğunu, buna rağmen başka denetim
kuruluşlarının yapabileceği işlerin de kendilerine
geldiğini belirtmişler, bu işlerin hızlanması için bu
tür sorunlara bir çözüm bulunmasını istemişlerdir. Buna örnek
olarak da, Yüksek Denetleme Kurulunca gönderilen ve Bankalar Yeminli
Murakıplarının uzmanlık ve yetki alanı
dışına çıkan ihale, ekspertiz, personel ataması,
harcırah ödemesi gibi konuları içeren temennileri
göstermişlerdir.
Kamu bankalarında denetim, görev ve yetki sınırları,
denetleme birimleri arasında eski yıllardan beri bir
uzlaşmazlık konusu olagelmiştir. Yapılan işlem, bu
uzlaşmazlığın çözümüne yönelik bir Başbakanlık
onayıdır. Bu onay, Yüksek Denetleme Kurulunun yetkisi kapsamına
giren konuların, bizzat kendi uzmanlarınca incelenip rapora
bağlanarak hızla sonuçlandırılmasını amaçlayan
bir idarî işlemdir ve benzerleri geçmişte de çeşitli vesilelerle
gündeme gelmiştir. Örneğin, Başbakanlık Teftiş Kurulu
eski Başkanlarından Sayın Turhan Güven'in zamanın
Başbakanından aldığı 13 Eylül 1993 tarihli onayda,
Yüksek Denetleme Kurulu elemanlarının gerekli ve yeterli incelemeyi
yapmadan inceleme ve gerekirse soruşturma talebinde bulunması...
BAŞKAN - Sayın Bakan, toparlar mısınız
lütfen...
DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Bursa) - Şimdi, bu, Sayın Turhan
Güven'in aldığı onay. Yine, Başbakanlık eski
Müsteşarvekili Sayın Ali Naci Tuncer'in 11 Ocak 1995 tarihinde
aldığı onay. Bu iki onayın biri 1993 yılında,
biri 1995 yılında. Şimdi, size soruyorum: 1993 ve 1995
yıllarında alınan bu onaylar da, birilerinin himayesi amacıyla
ve Sayın Özkan'ın talimatıyla mı alındı? Yine,
Sayın Mehmet Keçeciler'in, bir ay önce, 5 Mart 2001 tarihinde, aynı
mealde aldığı onay, yine bu konuyla ilgili bir nakısa
mı; yoksa, görev dağılımını mı içermektedir?
Görüldüğü üzere, konunun, ne kimsenin himayesiyle ne de talimatıyla
uzaktan yakından hiçbir ilgisi bulunmamaktadır; ancak, Fazilet
Partisi mensubu değerli milletvekili arkadaşlarımın,
amacı, sadece kamu bankalarının denetiminde etkinlik, verimlilik
ve sürat sağlamak olan bir onayı niye bu kadar istismar ettiklerini
anlamakta güçlük çekmekteyim.
Yüce Meclise saygılarımı sunarım. (DSP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Efendim, Meclis soruşturması önergesi üzerindeki
görüşmeler bitmiştir.
Şimdi, Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Hüsamettin Özkan hakkında Meclis
soruşturması açılıp açılmaması hususunu
oylarınıza sunacağım: Meclis soruşturması
açılmasını kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Meclis soruşturması açılması
kabul edilmemiştir efendim. (DSP sıralarından
alkışlar)
Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince, sözlü
sorular ile diğer denetim konularını görüşmüyor, gündemin
"Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler" kısmına geçiyoruz.
Önce, yarım kalan işlerden başlayacağız.
VII. KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE
KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
1. İzmir Milletvekili Rıfat
Serdaroğlu'nun; İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın;
Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın; Ankara Milletvekili
Yıldırım Akbulut'un; Şırnak Milletvekili Mehmet Salih
Yıldırım'ın; Gaziantep Milletvekili Ali Ilıksoy, Konya
Milletvekili Ömer İzgi ve Ankara Milletvekili Nejat Arseven'in;
İstanbul Milletvekili Ziya Aktaş ve 42 Arkadaşının;
Zonguldak Milletvekili Hasan Gemici'nin ve İzmir Milletvekili
Işılay Saygın'ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair
İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/94, 2/232, 2/286, 2/307,
2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S.Sayısı: 527)
BAŞKAN - 10.1.2001 tarihli 42 nci Birleşimde
İçtüzüğün 88 inci maddesine göre Komisyona geri verilen Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına
Dair İçtüzük Değişiklik Tekliflerinin görüşülmeyen
maddeleriyle ilgili Komisyon raporu Başkanlığa verilmediğinden, teklifin
görüşülmesini erteliyoruz.
Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı
Teşkilatı Hakkında 189 sayılı Kanun Hükmünde
Kararnameyle ilgili tasarının müzakeresine
başlayacağız.
2. Kamu Kurum ve Kuruluşlarının
Yurtdışı Teşkilatı Hakkında 189 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararname ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/53)
(S. Sayısı: 433)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.
Ertelenmiştir efendim.
Hâkimler ve Savcılar Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair 621 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle
ilgili tasarının müzakeresine başlayacağız.
3. Hâkimler ve Savcılar Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair 621 Sayılı Kanun
Hükmünde Kararname ve Adalet Komisyonu Raporu (1/728) (S. Sayısı:
591)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.
Ertelenmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Nakdî
Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin 624
Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Fazilet Partisi Grup
Başkanvekili Kahramanmaraş
Milletvekili Avni Doğan ve 7 Arkadaşının; Anavatan Partisi Grup Başkanvekilleri
Bartın Milletvekili Zeki Çakan, Denizli Milletvekili Beyhan Aslan,
Eskişehir Milletvekili İ.Yaşar Dedelek ile Antalya Milletvekili
Cengiz Aydoğan'ın Aynı Mahiyetteki Kanun Tekliflerinin
müzakeresine başlayacağız.
4. Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı
Kanunu ile Nakdî Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında
Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin 624
Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Fazilet Partisi Grup
Başkanvekili Kahramanmaraş
Milletvekili Avni Doğan ve 7 Arkadaşının; Anavatan Partisi Grup Başkanvekilleri
Bartın Milletvekili Zeki Çakan, Denizli Milletvekili Beyhan Aslan,
Eskişehir Milletvekili İ.Yaşar Dedelek ile Antalya Milletvekili
Cengiz Aydoğan'ın Aynı Mahiyetteki Kanun Teklifleri ve
İçişleri, Millî Savunma ve Plan ve Bütçe Komisyonları
raporları (1/757, 2/603, 2/605) (S.
Sayısı: 592)
BAŞKAN
- Komisyon?..Yok.
Ertelenmiştir efendim.
Başbakanlık Teşkilatı Hakkında Kanun Hükmünde
Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair 626 sayılı Kanun
Hükmünde Kararnameyle ilgili kanun tasarısının müzakeresine
başlayacağız.
5.- Başbakanlık Teşkilatı
Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü
Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair 626
Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/758) (S. Sayısı: 609)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.
Ertelenmiştir.
Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanun, Devlet Memurları Kanunu ve 190 Sayılı Kanun
Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında 608
Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Gençlik ve Spor Hizmet ve
Faaliyetlerinde Üstün Başarı Gösteren Kişi ve
Kuruluşların Ödüllendirilmesi, 3289 Sayılı Gençlik ve Spor
Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun, 657
Sayılı Devlet Memurları Kanunu ile 190 Sayılı Kanun
Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının müzakeresine başlayacağız.
6. Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun, Devlet Memurları Kanunu ve
190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik
Yapılması Hakkında 608 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname
ile Gençlik ve Spor Hizmet ve Faaliyetlerinde Üstün Başarı Gösteren
Kişi ve Kuruluşların Ödüllendirilmesi, 3289 Sayılı
Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanun, 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu ile 190
Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı, Ankara Milletvekili Yücel
Seçkiner'in Dünya ve Olimpiyat Şampiyonluğu Kazanmış
Sporculara Cumhurbaşkanlığı Onur Madalyası Verilmesi
ile Maaş Bağlanması ve Avrupa Şampiyonluğu
Kazanmış Sporculara Maaş Bağlanması Hakkında
Kanun Teklifi, Erzurum Milletvekili Mücahit Himoğlu'nun Madalya ve
Nişanlar Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Teklifi, Erzurum Milletvekili Mücahit Himoğlu'nun Dünya, Olimpiyat
ve Avrupa Şampiyonluğu Kazanmış Sporculara ve Bunların
Ailelerine Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Afyon
Milletvekili Gaffar Yakın ve 10 Arkadaşının Avrupa Futbol
Kupalarında Başarılı Olmuş Türk Futbol Kulüplerinin
Ödüllendirilmesine Dair Kanun Teklifi, Doğru Yol Partisi Grup
Başkanvekilleri Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük, Sakarya
Milletvekili Nevzat Ercan, İçel Milletvekili Turhan Güven ve 2
Arkadaşının Ülkemizin Tanıtımında Katkısı
Olan Gençlik ve Spor Kulüplerinin Ödüllendirilmesi Hakkında Kanun Teklifi
ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe
Komisyonları raporları (1/724, 1/704, 2/68, 2/386, 2/387, 2/492.
2/535) (S. Sayısı: 623)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.
Ertelenmiştir.
Memurlar ve Diğer Kamu Görevlileri Hakkındaki Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Yetki Kanunu
Tasarısı ve Anayasa ve Plan ve Bütçe Komisyonları
raporlarının müzakeresine başlıyoruz.
7. Memurlar ve Diğer Kamu Görevlileri
Hakkındaki Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
Dair Yetki Kanunu Tasarısı ve Anayasa ve Plan ve Bütçe
Komisyonları raporları (1/832) (S. Sayısı: 638) (1)
BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.
Hükümet?.. Burada.
Komisyon raporu, 638 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde söz isteyen?..
ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Doğru Yol Partisi Grubu
adına, Sayın Kemal Kabataş...
BAŞKAN - Fazilet Partisi Grubu adına, Adıyaman
Milletvekili Sayın Dengir Mir Mehmet Fırat?.. Yok.
Doğru Yol Partisi Grubu adına, Samsun Milletvekili Sayın
Kemal Kabataş; buyurun efendim. (DYP sıralarından
alkışlar)
DYP GRUBU ADINA KEMAL KABATAŞ (Samsun) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; gündemimizde bulunan, Memurlar ve Diğer Kamu
Görevlileri Hakkındaki Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Yetki Kanunu Tasarısı üzerinde, Doğru
Yol Partisi Grubunun görüşlerini belirtmek üzere söz almış
bulunuyorum; sözlerime başlamadan önce, hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, Türkiye'de, memurlar ve diğer kamu
görevlilerinin çalışmalarında etkinliğin
artırılması, kamu hizmetlerinin düzenli, süratli, verimli ve
ekonomik şekilde yürütülmesini temin amacıyla
hazırlandığı ifade edilen bu tasarıyla,
memurların ve diğer kamu görevlilerinin malî ve sosyal hakları
arasındaki adaletsizliğin, eşitsizliğin giderilmesi yönünde
yapılacak düzenlemeler için, Bakanlar Kuruluna üç ay süreyle kanun
hükmünde kararname çıkarma yetkisi verilmek istenmektedir; kanun
tasarısının kapsamı ve amacı budur.
Bu konu; yani, Türkiye'de, ücretlilerin, kamu görevlilerinin ve
emeklilerinin maaşları ve sosyal hakları arasındaki
adaletsizliğin, eşitsizliğin giderilmesi konusu, bu 57 nci
hükümet döneminde müteaddit defalar gündeme gelmiştir. Bugün hangi
noktadayız; bugüne kadar ne yapıldı ve niçin
yapılamadı; bunlara satırbaşlarıyla değinmek ve
Genel Kurula hatırlatmak istiyorum:
Bu temel amacı, yani, devlette çalışan kamu
görevlilerinin, memurların, emeklilerin ve diğer statülerde
çalışan yaklaşık 8 milyon
vatandaşımızın, özlük haklarında, maaşlarında
ve sosyal haklarında var olduğu bilinen derin dengesizliğin,
eşitsizliğin giderilmesi, çok önemli ve çok özenle
çalışılması gereken bir konudur. Hükümet, bu konuda
düzenleme yapmak üzere, hatırlıyorsunuz, 2000 yılı Haziran
ayında bir yetki almıştır ve 4588 sayılı Yasayla,
altı ay süreyle, bu konularda, yani, eşit işe eşit ücret
verme ve kamu çalışanları arasındaki ücret
adaletsizliğini, sosyal haklar arasındaki dengesizliği giderme
konusunda yetki almıştır; ama, bu yetki yasasında,
çalışanların özlük hakları yerine,
çalışanların statüleri ve devlet teşkilatında büyük
tasfiyeyi öngören çalışmalar gündeme gelmiş, Sayın
Başbakanın, devlet krizi doğar tehditleri ve
değerlendirmeleriyle, maalesef, altı aylık sürede, kamu
çalışanları arasındaki ücret eşitsizliğini,
adaletsizliğini giderecek düzenlemeler yapılamamış ve bu
yasa da Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmiştir.
Malî ve sosyal haklarla ilgili düzenlemede son adım, ondan bir
sonraki düzenleme, 4615 sayılı Yasayla getirilmiş ve hükümet,
çok iddialı bir yapıda, geçen yılın sonunda, bir yetki
yasasını üç ay süreyle kullanmak üzere Yüce Meclisin kabulüne
sunmuş ve bu yasa gerçekleşmiştir. Aradan üç ay geçmiş ve
bu üç aylık dönemde, kamuda çalışan, emekli ve her statüdeki
kamu görevlilerinin, yaklaşık 8 milyon kişinin, 8 milyon
çalışan ve emeklinin dört gözle beklediği, bu yasa
kapsamında çıkacak kanun hükmünde kararnamelerden hiçbirisi
yürürlüğe konulamamıştır.
Şimdi, hükümet, 4615 sayılı Yasayla aldığı
yetkiyi kullanamamanın ve süre içinde hiçbir irade ortaya koymamanın
ardından, yeni bir yetki yasasıyla Yüce Meclisin huzurundadır ve
üç aylık bir süre için, kamu çalışanlarının ve devlet
memurlarının özlük hakları, ücretleri ve sosyal hakları
arasındaki eşitsizliği giderme, adaletsizliği giderme,
devlet yönetiminde daha etkin, daha verimli bir çalışma ortamı
hazırlama amacıyla, yeni kararnameler, kanun hükmünde kararnameler
çıkarma konusunda yetki istemektedir.
Değerli arkadaşlarım, tabiî ki, kamuda
çalışanların kamu hizmetlerinde etkinliği,
verimliliği, ücretler ve sosyal haklar konusunda sağlanacak dengeyle
çok yakından ilgilidir. Ücretlerin yetersizliği bir yana,
çalışanların ve emeklilerin, iyice
çığırından çıkmış enflasyon ve ekonomik kriz
karşısında ücretlerinin yetersizliği bir yana, benzer
konumda benzer işleri yapan çalışanların ücretleri
arasındaki adaletsizlik, eşitsizlik ve giderek büyüyen fark, kamu
çalışanlarının moralini bozmakta, kamu yöneticilerinin,
kamu görevlilerinin verimliliğini daha da ileri boyutlara
taşımaktadır. Hükümet, bu konuda, yeni yetki yasa tasarısını
gündeme getirmeden önce, kamu çalışanları arasındaki ücret
adaletini, sosyal hakları arasındaki farklılığı
daha da derinleştirecek yeni düzenlemeler yapmış ve sistemi,
gerçekten, içinden çıkılamaz bir noktaya getirmiştir.
Değerli arkadaşlarım, bu konuda, Türkiye'ye büyük bir
özveriyle hizmet veren ve devletin yükünü çok büyük fedakârlıkla
taşıyan geniş kesim, hükümetin aldığı bu
yanlış kararlar, yanlış düzenlemelerle, iyice tedirgin ve
bezgin hale getirilmiştir. Ne yapmıştır hükümet; iki defa
üst üste aldığı yetkileri kullanmazken, kamudaki ücret dengesini
daha da bozacak yeni düzenlemeleri yürürlüğe koymuştur. Hükümet,
getirdiği bir temsil tazminatı uygulamasıyla, hâkimler
arasında, yargıçlar arasında, mülkî idare
sınıfında çalışanlar arasında, yöneticiler
arasında müthiş bir ücret kavgasını, ücretlerde dengesizlik
tartışmasını alenen yaratmıştır ve hükümet,
yine son yıllarda, birbiri ardına getirdiği imtiyazlı
kurullarla, üst kurullarla, bağımsız ve özerk kurullarla, kamuda
çalışan yeni bir imtiyazlı ücret sınıfı
yaratmıştır.
Evet değerli arkadaşlarım, devlette, artık, bilinen
devlet memuriyeti, devlet statüsü, devlette yönetici unvanını
taşıyan insanlarla, devletin sorumlu insanlarıyla, hükümetin
yeni politikaları çerçevesinde yarattığımız kurullarda
çalışanların ücretleri arasındaki farklar katlarla ifade
edilir hale gelmiştir. Bu ücret adaletsizliği, bu, vicdanları
sızlatan ve devlete hizmet eden insanları isyana teşvik eden bu
uygulamanın gerisinde, maalesef, Yüce Meclisin, olayı sadece
gündemine aldığı şekilde kabul eden ve ücret adaletine,
ücret dengesine hiç de itibar etmeyen oyları ve kabulleri vardır.
Artık, bu imtiyazlı kurullarda çalışan yöneticiler ve
siyasî partilere yakın pek çok yönetici, devletteki en üst yöneticinin
katlarıyla maaş alır hale gelmiştir değerli
arkadaşlarım. En küçük kat 2 kattır; 2 ile 5 arasında
değişmektedir. Devletin bir numaralı yöneticisi 1 milyar lira
düzeyinde maaş alırken, bu imtiyazlı kurullarda
çalışanlar, bunun katları olarak 2 milyar, 3 milyar, 5 milyara kadar
maaş alabilir hale gelmiştir ve Yüce Meclis, bu tablonun tümüne
bakmadan, önüne gelen düzenlemeleri hızla onaylamış ve kamu
çalışanları, devlete hizmet edenler arasındaki ücret
kavgasını, ücret dengesizliğini daha da bozacak bir yapıda,
maalesef, daha da hızlandırmıştır.
Şimdi, şunu sormak ve bu konudaki değerlendirmeyi
netleştirmek bizler için bir görevdir: Bu yetki yasasıyla -bundan
öncekilerde olduğu gibi- hükümet, gerçekten, kamu
çalışanları arasındaki ücret adaletsizliğini gidermek
istiyor mu? Bu konuda hükümetin yapılmış bir
çalışması, ortaya konulmuş bir modeli var mı? Var
idiyse, üç aylık süre içinde bunları neden uygulamaya koymadı ve
şimdi, üç aylık sürenin sonunda, ekonomik krizi bahane ederek,
yeniden yetki alma konusunda ve bu yetkiyi kullanma konusunda ne kadar samimî?
Değerli arkadaşlarım, hepiniz, kamu
kuruluşlarıyla yüz yüzesiniz, hepinize gelen giden, çevrenizde
çalışanlar var. Bugün, devlet kurumlarındaki bu ücret
çekişmesi, ücret adaletsizliği, çalışma huzurunu çok büyük
ölçüde ortadan kaldırmıştır. İnsanlar, işlerini
ve geleceklerini değil, ücretleri arasındaki
farklılıkları konuşur duruma gelmiştir. Aylardır,
hükümetin yapacağı, yapmayı düşündüğü tazminat
artışlarına, makam tazminatı artışlarına,
ekgösterge artışlarına ya da temsil tazminatı
artışlarına endekslenmiş bir yapıda, belli kurumlarda
hazırlanmış kararname taslakları elden ele dolaşmakta;
insanlar, çalışmak, üretmek yerine, bu tazminat kararnamelerinin
neresinde yer aldığının hesabı ve
koşuşturması içinde günlerini geçirir duruma gelmişlerdir.
Devlette, çalışma huzurunu, çalışmanın
karşılığı olan temel ücret dengelerini bu kadar
bozarak, yönetimleri içinden çıkılmaz ve insanları da devlete
hizmet veremez duruma getirmeye hiç kimsenin hakkı yoktur. Sizler, bu
büyük kargaşanın sadece izleyicileri durumundasınız.
Hükümet, bu konuyu, Genel Kurula getirmek, sizlere sunmak, bu çarpık
tabloyu düzeltmek konusunda hiçbir doğru ve rasyonel yaklaşım
sergilememektedir. Hükümet, kapalı kapılar ardında, devlet
adına çalışanların ücretlerini, bırakın
düzeltmeyi, daha da bozmak yönünde müthiş bir olumsuz mesai içindedir.
Türkiye Büyük Millet Meclisinin değerli üyelerinin, Türk Devletine,
Türk Milletine, Türk Halkına hizmet eden insanların haklı,
doğru, adaletli ücret alması, ücret adaletsizliğinin,
haksızlığının giderilmesi konusunda görüş
bildirmeye, değerlendirme yapmaya ve bu konulara müdahale etmeye
hakkı vardır. Sonuçta, verdiğiniz yetki kanunlarıyla, bu
konular, kurumlar arasında müthiş bir çekişmeye ve devletin
çeşitli kurumları arasında ciddî bir kararname
tartışmasına, ücret çekişmesine dönüşmektedir.
Devlet idaresini, devlette hizmet eden insanları, bu açıdan,
böyle bir kargaşanın içinde tutmaya hiç kimsenin hakkı
olmadığı hususuna, burada, her milletvekilinin özenle
değinmesi gerekir değerli arkadaşlarım.
Konu, hafife alınacak kadar basit değil. Evet, bugün
Türkiye'de bir grup emeklinin maaşı 100 doların altında,
80-90 milyon lira arasında değişirken, yetki
kanunlarının verdiği korsan düzenlemelerle yapılan
artışlar, emekli aylıklarının 100 milyon ile 1 milyar
200 milyon lira arasında bir boyutta değişmesine neden
olmuştur.
Türk halkına hizmet eden milyonlarca çalışan ve emekli,
bu büyük haksızlıktan, bu büyük eşitsizlikten ciddî ölçüde
şikâyetçidir; ama, şikâyetlerini aktarabileceği bir merci, bir
makam kalmamıştır. Bu makam, Türkiye Büyük Millet Meclisi
olmalıdır. Bu konuları görüşmek, değerlendirmek, bu
Meclisin çok özel ve önemli bir görevidir; ama, biz, her defasında,
hükümetin keyfî tutum içerisinde önümüze koyduğu iki maddelik yetki
yasası tasarılarını kabul ederek, bu kargaşayı
devletin her noktasına taşımaya izin veriyoruz. Yapılan
düzenleme yanlıştır, getirilen düzenleme
yanlıştır; ama, düzenleme talebi doğrudur, yerindedir.
Hükümet, enflasyonun yüzde kaç olacağını
kestiremediğimiz bir ortamda, her şeyin yangın yerine
döndüğü bir ortamda, 8 milyon kamu çalışanına ve emeklisine
yüzde 2,5 artış yapacağı müjdesini verecek kadar olaya
duyarsız olduğunu ortaya koymaktadır. Hükümet, yüzde 50 mi
olacak, 70 mi olacak, 100 mü olacak diye düşündüğümüz enflasyonda
duyarsızlığını net bir şekilde ortaya
koymuş, "müjde, size yüzde 2,5 oranında ücret iyileştirmesi
yapıyoruz" diyecek kadar, gerçekten, devlete hizmet edenlerin sosyal
durumları, sosyal hakları ve maaşları konusundaki
duyarsızlığını ortaya koymuştur.
Peki, biz, şimdi, bu tablonun içerisinden nasıl
çıkacağız, hükümet nasıl çıkacak, bir
hazırlığı var mı; bunu açıklıkla söylüyorum,
hiçbir hazırlığı yok. Bugün, devletin düz
maaşıyla çalışan en düşük, en alttaki bir grup var;
milyonlarca çalışan da bu grubun içerisinde. Onun altında dar bir
grup var; işte, fonlardan, döner sermayelerden maaşının
yüzde 25-30'u kadar ilave alanlar var. Onun üstünde de, devletin en büyük
bağımlılık noktası haline getirdiğimiz
Başbakanlığa bağlı kurumlar oluşturmuşuz;
onlar, biraz daha imtiyazlı; kadro karşılığı
çalışıyorlar, sözleşmeli çalışıyorlar,
ikramiyeli çalışıyorlar. Peşinden, tabiî ki, yüksek
ücretliler geliyor; olağanüstü artışlarla, milyarların
katlarıyla maaş verdiğimiz insanlar geliyor. Devlet eliyle
yarattığımız ve bu Parlamentonun onayıyla yarattığımız
bu kast sistemine, Türkiye Cumhuriyeti Devleti adına, milleti adına,
çalışanları adına Parlamento ne zaman el koyacak; bu,
hepimizin üzerinde dikkatle durması gereken bir konu. Hükümetin bu konuda
hiçbir hazırlığı yoktur, iradesi de yoktur ve
çalışanlar arasındaki çekişmeyi ve kargaşayı
önleme gücü de yoktur. Bu ülkeye hizmet eden, trilyonluk, katrilyonluk
projelerine imza atan mühendisler, sorumlu bakanın yüzüne karşı
deklarasyon yayınlayıp, protesto eder hale gelmiştir. Bu ülkede
çalışan, bu ülkeye namusuyla, şerefiyle hizmet eden
insanları isyan etme noktasında tutmaya hiçbir hükümetin hakkı
yoktur, Parlamento da, böyle bir kargaşaya seyirci kalmamak
durumundadır.
Değerli arkadaşlarım, görüyorum, hiç ilginizi çekmiyor;
ama, çalışanlara söyleyeceğiniz birkaç söz olmalı. Bu
kargaşanın hesabını bu çalışanlar kimden
soracaktır; burada bir muhatap bulmalılar. Bu muhatap, bu
Parlamentodur; ama, bu Parlamento, bu konularda hiçbir irade ortaya koymuyor,
sadece, önüne getirilen iki maddelik yetki yasalarına onay veriyor.
Şunu son söz olarak ifade etmek istiyorum: Biz, yetki
yasasıyla düzenleme yapılmasına karşı değiliz;
hükümetin iradesizliğini, akılsızlığını,
bilgisizliğini, işi yönetmedeki aczini eleştiriyoruz; ama,
böylesine önemli bir konuda, bu yetki yasası, hükümete, iyi niyetle
düzenlemeler yapma ve kabul edilemez bu haksızlığı, ücret
adaletsizliğini giderme yönünde son bir şans verecekse, fırsat
tanıyacaksa, bunun da verilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Bu
konuyu izleyeceğiz. Bu konu çok önemli. Bu konu, Türkiye'de yaşayan
nüfusun yaklaşık yüzde...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun efendim.
KEMAL KABATAŞ (Devamla) - Hükümet, aldığı bu yetkiyi
iyi niyetle kullanmak ve çalışanlar arasındaki bu derin ücret
adaletsizliğini, uçurumunu gidermek yolunda doğru bir adım atmak
ve bundan önceki hatalarını gidermek için bu şansı
kullanmak zorundadır. Temennim, dileğim, çalışanlar
arasındaki bu kargaşanın, bu kavganın sona erdirilmesi,
hükümetin, hükümet olarak iradesini ortaya koymak suretiyle,
çalışanlar lehine, bu yangın ortamında, ciddî, haklı,
adil düzenlemeler yapmak için, bu yetkiyi doğru yönde
kullanmasıdır.
Tasarının, ülkemize ve çalışanlara hayırlı
olmasını diliyor, saygılar sunuyorum efendim.
(Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kabataş.
Sayın milletvekilleri, yemek arası vermeyeceğim; ancak,
birleşime 15 dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 19.38
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati : 20.00
BAŞKAN : Başkanvekili Murat
SÖKMENOĞLU
KÂTİP ÜYELER: Burhan ORHAN (Bursa),
Sebahattin KARAKELLE (Erzincan)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 81 inci Birleşimin Üçüncü
Oturumunu açıyorum.
638 sıra sayılı kanun tasarının
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
VII. KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE
KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
7. Memurlar ve Diğer Kamu Görevlileri
Hakkındaki Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
Dair Yetki Kanunu Tasarısı ve Anayasa ve Plan ve Bütçe
Komisyonları raporları (1/832) (S. Sayısı: 638) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon?... Burada.
Hükümet?... Burada.
Tasarının tümü üzerindeki görüşmelere devam ediyoruz.
Söz sırası, Fazilet Partisi Grubu adına, Sayın
Dengir Fırat'ta.
Buyurun. (FP sıralarından alkışlar)
FP GRUBU ADINA DENGİR MİR MEHMET FIRAT (Adıyaman) -
Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım;
Memurlar ve Diğer Kamu Görevlileri Hakkındaki Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Yetki Kanunu Tasarısı
üzerinde, Grubum adına söz almış bulunuyorum; hepinizi,
saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
Bu konu, çok uzun bir süredir, Türkiye Büyük Millet Meclisinin ve
özellikle de hükümetin gündemindeydi. Birkaç kez Anayasa Mahkemesi
duvarına ve bir kez de Çankaya'ya çarptıktan sonra, üçüncü kez, yine
de tam doğru olmamakla beraber, doğru bir yolu bulma imkânına
sahip olabildik.
Sayın hükümet, 29 Haziran 2000 tarih ve 4588 sayılı Yetki
Yasasına dayanarak, hatırlanıldığı üzere, Yüce
Meclis tatilde bulunduğu bir sırada, tamamen, hukuk ilkelerine,
Anayasamıza ve kanunlara aykırı olarak düzenlemiş
olduğu kanun hükmündeki kararnameyi Köşk'e sevk etti; ancak, bu,
Anayasa Mahkemesi tarafından, 2000/45 esas sayısıyla, 5.10.2000
tarihinde iptal edildi. Bu kez, hükümet, 21.12.2000 tarih ve 4615
sayılı yasayla, yine, bu memurların -ki, 2 milyon civarında
memur, 200 000 civarında sözleşmeli personel ve 600 000 işçinin-
özlük haklarını düzeltmek iddiasıyla bir yetki yasası
aldı. Komisyonlarda, bu yetki yasasının Anayasaya
aykırı olduğunu, özellikle "idarî" kelimesinin, daha
evvelki Anayasa Mahkemesi kararlarına göre, mutlak surette tasarıdan
çıkarılması gerektiğini ve üç aylık süreç içerisinde
de böyle bir değişimi yapamayacaklarından dolayı,
yapılmayacağını bildiğimizden dolayı sürenin de
uzun tutulmasını teklif ettik. Ancak, bütün ısrarlarımıza
rağmen, parmak sayısına ve komisyondaki sayılara
dayanılarak, bu uyarılarımız nazara alınmadı. Bu
yasa tasarısı da, aynı zamanda üç aylık süre
dolduğundan ve hükümet içerisinde bu konudaki yapılmış olan
çalışma hazır hale getirildiği halde, Bakanlar Kurulunda
anlaşma sağlanamadığı için imzalanamadı ve süre
geçti. Ama, aynı şekilde, orada iddia ettiğimiz gibi, Anayasa
Mahkemesi de, bu iki maddelik kanunda "idarî" kelimesinin
çıkarılması gerektiği konusunda karar aldı. Bu kez,
üçüncü kez gelmiş olan yetki yasasında, geç de olsa "idarî"
kelimesi çıkarılarak, bu yetki yasası gündeme getirilmiştir.
Bu Yetki Yasasıyla düzenlenmek istenilen alan, hakikaten, çok
geniş olduğundan, kanun hükmündeki bir kararnameye
başvurulmasının uygun olduğu kanısındayız.
Ancak -bu, şu anlama gelmiyor ki- üç aylık süreç içerisinde bu devlet
personelinin malî ve özlük işlerinin düzeltileceği
kanısında değiliz. Bunun birçok nedeni var; çünkü, bundan evvel
alınmış olan üç aylık yetki
kullanılamamıştır; ikinci bir üç aylık yetki istenilmiştir.
Kaldı ki, bugünkü kriz içerisinde ve düşünülmekte olan, IMF'yle
yapılmak istenilen ikinci stand-by anlaşması içerisinde, bu
hükümetin, kendi personeline verecek kuruşu yoktur.
Bugün gazetelerde yer alan ve bu ay personele yapılması
düşünülen yüzde 2,5'lik gibi komik bir zam rakamını eğer
hükümet telaffuz edebiliyor ise, hükümetin bu konuda hüsnüniyetli olduğunu
iddia edebilmek mümkün değildir. Kaldı ki, bugün, idarî
yapımız, birçok yasayla idare edilmektedir; hâkimlerle ilgili
personel yasamız, devlet memurlarıyla ilgili personel yasamız,
öğretim üyeleriyle ilgili personel yasamız, askerle ilgili personel
yasamız şeklinde, paramparça olan ve artık Türkiye'yi idare
etmekten yoksun olduğumuz bir yapı içerisindeyiz.
Bu Meclis bir şanstır. 21 inci Dönem içerisinde, tüm
memurları, sıfatları ne olursa olsun, tek bir şemsiye
altında barındırabilecek ve orada eşitliği
sağlayabilecek, görevlerini belirleyebilecek bir personel
yasasının acilen getirilmesi lazım; ancak, ne yazık ki,
hükümet, çok uzun bir süredir, özellikle Anayasada belirtilmiş olan üç
erki yıpratma yönünde belli odakların çabalarını destekler
mahiyette konuşmaktadır.
Şu tasarının gerekçesine baktığımız
zaman, komisyonların dolu olduğunu, Meclis gündeminin dolu
olduğunu ve bu nedenlere istinaden kanun hükmünde kararname çıkarma
yetkisi istediklerini söylemelerinin doğru olduğunu kabul edebilmek
mümkün değildir; çünkü, 21 inci Dönem Üçüncü Yasama Yılına
baktığınız zaman, o gün, yasama yılı
başladığında, gündemimizde 194 tane kanun tasarı ve
teklifi bulunmaktaydı. Bu 194 tasarı ve teklifin 98 tanesi
uluslararası sözleşmeydi, 50 civarında dokunulmazlık
dosyası vardı ve bunun haricinde kalan kısım ise,
Türkiye'de bazı ilçelerin yapılması, büyükşehirlerin
kurulması gibi, bir yerde esasa taalluk etmeyen teklif ve tasarılardı.
Komisyonlara gelmiş olan her tasarı, geciktirilmeden, muhalefetiyle,
iktidarıyla, çok kısa sürede çıkarılmaktadır; ancak,
bugün, ekonomik sorunların çözülmesi için 15 tane yasa sanki Meclise
gelmiş ve bu Meclis çalışmıyormuş gibi medya
organları tarafından halka pompalanmakta ve suçlu olarak Türkiye
Büyük Millet Meclisi gösterilmektedir.
Artık, buna bir dur deme zamanı gelmiştir; çünkü, şu
anda, Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündeminde -söylenmiş olan- 15
yasanın hiçbirisi yoktur, olanlar da görüşülmektedir ve derhal
neticeye bağlanmaktadır.
Değerli arkadaşlarım, ancak, bir şeyin üstünde çok
ciddiyetle durmamız lazım, üzerinde ciddiyetle düşünmemiz
gereken ve Türkiye'deki antidemokratik, antihukuk ve antiinsan
haklarının taraftarı olan bazı güçler, Türkiye'de üçlü bir
program uygulamaktadır ve başarıyla da yürütülmektedir. Bu üç
unsuru, Türkiye'de depolitizasyon, destabilizasyon ve dezenformasyon olarak
nitelemek faydalıdır. Türkiye her şeyin ötesinde, bir
destabilizasyona, stabil olma durumundan çıkarılmak istenmektedir.
Türkiye uzun bir süredir laik, anti laik, Türkiye'de ırksal, dinsel ve
birçok nedenlerle toplum arasında ayırımlar yaratılmakta ve
toplum destabil hale getirilmek istenmektedir.
Bunun yanında, özellikle, halkın Anayasada gösterilmiş
olan üç temel erke karşı olan güveni ortadan kaldırılmak
istenmekte ve bu başarıyla yürütülmektedir. Bugün, yargı erki
artık güvenirliğini halk nezdinde yitirmiş ve o alan
mafyasıyla, başkalarıyla doldurulma çabası içerisine
girilmiştir. İcra yoktur, icra devamlı bir tahakkümün
altında, devamlı bir saldırının altındadır;
ama, en son merci, artık yasama organıdır ve biz de, maalesef,
birçok kez buna alet olmak durumunda kalıyoruz.
Eğer, Türkiye'de 400 tane veya 450 tane milletvekili
lojmanının satılmasıyla Türk ekonomisi düzelecekse,
şunu çok açıklıkla söyleyelim ki, biz, Birinci Meclisin
devamı olan bu Meclis, şu salonu da bir üniversiteye bırakmakta
ve bahçede yasama görevini yürütmekte tereddüt etmez.
Eğer Türkiye'nin ekonomik durumu Sayın İzgi'nin 70
danışmanını tasfiye etmesiyle düzlüğe çıkacak
ise, inanıyorum ki, bunlar da çok kolaylıkla yapılabilir;
kendisi de ifade buyuruyorlar. Ancak, birilerinin, bu toplumu enforme etmekle
görevli olan medyanın mutlak surette sorgulanması lazım; çünkü,
kendilerinin hâkim olduğu sermaye gruplarının sahip olduğu
bankaları devlete devrederek, birbuçuk yıl içerisinde bu devletin
sırtına, bu halkın sırtına 17 milyar dolarlık bir
zararı yüklemişlerdir.
Yine onlara sormak gerekir ki, ayda 10 000 dolar maaş alırken,
asgarî ücretten vergi ödeyip sosyal sigortalarını yatıran
kişilerin, mutlak surette, bu Meclis tarafından, Meclise
verilmiş olan yetkiler de kullanılarak bir araştırma
önergesiyle çok derin bir araştırmasının
yapılması ve bu olayın ortaya çıkarılmasının
mutlak surette günü gelmiştir, geçiyor. Bunun için muhalefette veya
iktidarda olan partilerin hedef alınması meselesi yoktur ortada;
ortada, bir müessesenin, anayasal bir müessesenin itibarının ortadan
kaldırılması meselesi vardır. Çünkü, birileri, Türkiye'nin
anayasal olmayan bazı güçler tarafından idare edilmesini, bir
karanlığa sürüklenmesini ve bu karanlık içerisinde de
sorgulanmamalarını sağlamaya çalışıyor.
Lütfen değerli arkadaşlarım; biz,
memurlarımızın, halkımızın,
esnafımızın, herkesin durumunun iyi olmasına
çalışıyoruz. Hepimiz, onların temsilcileri olarak buraya
geldik. Kimimiz iktidar partisinden olduk, kimimiz muhalefet partisinden olduk;
ancak, bir yerde, eğer Türkiye'nin makûs talihi yenilmek isteniyor ise,
artık bu kısır çekişmelerin ötesinde, gözlerimizi
açıp, Türkiye'de oynanmak istenen oyunu, Meclis çatısı
altında ve bu Meclise tanınmış olan hukukî
enstrümanları da kullanmak suretiyle ortaya çıkarmak ve halkı
aydınlatmak zorundayız. Aksi halde, ya, burada, bu sıralarda,
birilerinin emirlerini yerine getirmek üzere usulen bulunacağız ya da
Birinci veya İkinci, Üçüncü Meclisler gibi halkı temsil
edebileceğiz; halkın mutluluğu için
çalışacağız ve Konya'ya nakledilmek istenen Ankara'daki
Birinci Mecliste olduğu gibi "hayır, biz, bu halkın temsilcisiyiz;
bu halkla beraber ölmeye geldik; bu halkla, problemlerimizi çözmeye geldik;
gidecek yerimiz yoktur" diyebileceğiz; bugün, o noktadayız.
Ben, daha fazla zamanınızı almak istemiyorum;
aslında, bu konular üzerinde, daha derinlemesine görüşülmesi
lazım geldiği kanısındayım ve inanıyorum ki, bu
Meclis, bu problemleri çözecek güçte ve kapasitededir. Çok değerli
arkadaşlarımız vardır ve inanıyorum ki, herkes,
yurtseverdir, vatanseverdir ve bugünkü olaylardan da, bugünkü ekonomik
sıkıntılardan da, inanıyorum ki, hepimiz
sıkıntıdayız, hepimiz üzüntüdeyiz; vatandaşımızın
o acılarını paylaşıyoruz, paylaşmak
durumundayız.
Dolayısıyla, usule aykırı olmakla beraber... Çünkü,
bu konuda, özellikle, temelden idarî yapının tamamen
değiştirilmesi konusunda, Meclis, kendisinde olanı vermeye
hazırdır. Hükümetin, bu konuda etkin çalışması
gerektiği ve konu Meclis huzuruna getirildiği takdirde,
komisyonlardan ve Genel Kuruldan en kısa sürede
çıkarılacağı kanısındayım; ancak, çözümü,
hükümet, eğer, kanun hükmündeki kararnamede görüyorsa, pek ümit var
olmamakla beraber -bugünkü şartlar içerisinde, bugünkü ekonomik, siyasî
şartlar içerisinde pek ümit var olmamakla beraber- Fazilet Partisi olarak,
buna destek vereceğimizi belirtiyor, hepinizi saygı ve sevgilerle
selamlıyorum. (FP, DSP ve ANAP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Fırat.
Efendim, gruplar adına başka söz talebi yok.
Şahsı adına, İstanbul Milletvekili Sayın Masum
Türker.
Buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar)
MASUM TÜRKER (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; sözlerime başlamadan evvel Yüce Heyetinizi
saygılarımla selamlıyorum.
Memur ve diğer kamu görevlileri hakkındaki yetki
yasasıyla ilgili olarak yapılan bu düzenleme, bilindiği gibi,
daha önce yapılmış olan düzenlemenin süresinde
kullanılmaması nedeniyle süre uzatımıyla ilgili bir
düzenlemedir. Bu sürenin uzatılmasında, farklılık olarak,
eskiden tartışılan ve Anayasaya da aykırı bulunan
idarî düzenlemeler kaldırılmış, yalnız malî ve sosyal
açıdan ücret farklılaştırılmasının asgarîye
indirilmesi konusunda yetki verilmiştir.
Yapılan eleştirilerde, böyle düzenlemelerin neden Meclis
tarafından yapılmayıp hükümete bir kanun hükmünde kararname
şeklinde verildiği yönündedir.
Bilindiği gibi, ücretle ilgili düzenlemelerin
yapılmasında, çeşitli şekillerde yapılan
çalışmaların teknik olarak bir araya getirilmesi mümkün
değildir.
Bu konuda yapılan çalışmalarda hükümete yetki verilmesi
ve bu yasayla yetkinin üç ay uzatılmasında büyük yarar olduğunu
düşünüyorum, bu vesileyle Yüce Heyetinize saygılar sunuyorum. (DSP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Türker.
Şimdi söz sırası, Erzurum Milletvekili Sayın Aslan
Polat'ta.
Buyurun Sayın Polat.
ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
ÇETİN BİLGİR (Kars) - Sayın Polat, İspir
üzerinde konuşmayacaksın...
ASLAN POLAT (Devamla) - İspir olmadan dünya yoktur; dünya varsa
İspir vardır. Onun için İspir'i dinle. (Gülüşmeler)
Sayın Karslı hemşerim, sen İspir'i benim gözümle
görsen dünyayı başka türlü görürsün. Onu da bil.
Sayın milletvekilleri, bugün burada konuştuğumuz
tasarı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlileri Hakkındaki Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Yetki Kanunu
Tasarısı. Nedir bu yetki kanunu?.. Biraz burada konuşmak
lazım; biz buraya konuşmak için geldik: Hükümet üç defadır yetki
alıyor. Neymiş?.. "Ben bu memurların durumunu
düzelteceğim." Kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi
veriyorsun ya Çankaya'dan dönüyor ya Anayasa Mahkemesinden dönüyor; ama, bir
türlü bir düzenleme yapılmıyor. Kendilerine üç ay müddet veriyoruz,
üç ay geçiyor, bir çalışmaları yok. O zaman bile, hükümete, Plan
ve Bütçe Komisyonunda defalarca, üç ay süreli yetki istiyorsun; ama, ne
çalışmanız var, bir hazırlığınız var
mı diye sorduk; ama, bir cevap verilmedi "üç ayda hallederiz"
dendi; üç ay bitti, hiçbir çalışmamız yok, yeniden üç ay müddet
istiyoruz!.. Gerekçeleri çok acı; bence, bu gerekçeyi yazan hükümetin
istifa etmesi lazım arkadaşlar; ben yanlışsam ben istifa
edeyim. Beraber okuyalım, bakalım gerekçede ne deniyor: "Yetki
Kanunu kapsamında yapılması öngörülen düzenlemelerle ilgili
çalışmalar Maliye Bakanlığı ve Devlet Personel
Başkanlığınca titizlikle sürdürülmüştür. Ancak, 2001
yılı şubat ayında meydana gelen olumsuz ekonomik gelişmeler
yeni bir ekonomik programın uygulanmaya konulmasını
gerektirmiştir." Yani, bizim yaptığımız bütçe
daha iki ay sonra işlemez duruma gelmiştir. Aralık ayında,
bundan üç ay önce bu Meclisten geçirdiğimiz bütçenin hiçbir özelliği
kalmamıştır, bütçe özelliği kalmamıştır.
Ben, bu bütçeye dayanarak ne bir ödeme yapabileceğim ne bir
yatırım yapabileceğim, hiçbir şey yapamayacağım.
Onun için, bana müddet tanıyın, bu müddet içerisinde yeni bir
çalışma yapayım. Niye; getirdiğim bütçe bütçelikten
çıktı diyorsunuz. Kaç ayda; üç ayda!.. Yani, üç ay önünü göremeyen
bir hükümet, ne diye bize geliyor da burada yetki istiyor?! Burada gerçekleri
biraz görün, sadece öyle düşünmekle değil.
Hükümet yetki tasarısını getirdi; ama, şu
noktaları izah etmek lazım: Birincisi, burada, çalışan
memurların aldığı maaşlar arasında bir fark var;
yani, 150 milyon liradan 5 milyar liraya kadar büyük bir fark var; ama, bundan
daha önemlisi, burada çalışan memurlarla işçiler arasında
büyük bir fark var. Mesela, kamuda, Bayındırlık
Bakanlığında bir bölge müdürüne, Karayolları Genel
Müdürlüğünde bir bölge müdürüne veya Köy Hizmetleri Genel
Müdürlüğünde bir bölge müdürüne gidin sorun, bugün aldığı
maaş 400 milyon, 450 milyon, ona çay getiren yanındaki
çaycısının aldığı maaş ise 800 milyon, 1 milyar, 900 milyon, 1 milyar!..
Şimdi öyle bir noktaya geldik ki, çay getiren işçi hakkını
almış. Nasıl almış; toplusözleşmesi var,
toplusözleşmeye oturmuş, hakkını çatır çatır
almış; ama, memur dediğimiz kitlenin sendikası olmadığı
için, toplusözleşme yapamadığı için, hakkını
alamadığı için, birisi âmir durumunda olmasına rağmen,
aldığı ücret bakımından yetersiz duruma
düşmüş, karşısında çalışan işçi ise
hakkını almış ve karşısına gelmiş.
Şimdi, bu durum karşısında, o mühendisler, o memurlar,
kamudaki diğer görevliler -bilhassa arkadaşlarımız;
biliyorum- bu sefer işlerini ekonomik yönden yapamaz duruma
gelmişler.
Şimdi, biz, evvela bu noktaları çözmeden, yani şu
memurların maaş durumunu düzeltmeden, memurların
lojmanlarını almakla, bölge müdürlerinin altındaki
arabaları almakla çözüme ulaşamazsınız. Ben bunu açık
üzerine konuşuyorum: O bölge müdürlerinin lojmanlarını,
altlarındaki makam arabalarını alırsanız, siz, bundan
sonra Doğu Anadolu'da bölge müdürü de
çalıştıramazsınız. Zaten verdiğiniz maaş, 400
milyon lira maaş; onu ev kirasına, araba parasına vermeye
kalktığınız zaman, o memurları, eğer bir
mühendisse ya müteahhitlere veya hâkimse başkalarına muhtaç veya
onların eline bakar duruma getirirsiniz. Yanlıştır bu
yaptıklarınız. Onun için, bu işi hep beraber düzenlemek
lazım. Bu işe beraber olarak bakmak lazım. Eğer,
taşıtların çokluğundan bahsediyorsak, emlakları
satmaktan bahsediyorsak, bu memurların maaşlarını da ona
göre ayarlamak, ona göre düzeltmek zorundayız. Bunu size söylemek
istiyorum.
YUSUF KIRKPINAR (İzmir) - Erzurum'a gelmedin...
ASLAN POLAT (Erzurum) - Dinle, dinle şimdi...
BAŞKAN - Karşılıklı konuşmayın
efendim.
ASLAN POLAT (Devamla) - Ben Erzurum'a gelmedim, Çağlayan'da o
muhteşem mitingdeydim; gelsen ödün kopardı.
Şimdi beni dinleyin: Siz bu hükümet döneminde, 2001 yılı
bütçesinde ne yaptınız; ona da bir bakalım.
2000 yılı aralık ayında, oniki ayda, TÜFE'deki
ortalama artış yüzde 54,9. Yani, Türkiye'de yaşayan bir
vatandaşın, oniki aylık ortalamalara göre ücretinde meydana
gelmesi gereken zam, yüzde 54,9. Siz bunu ne yaptınız; tuttunuz oniki
aydan oniki aya, aralıktan aralığa, sanki bu memur sadece 1999
aralığında ve 2000 aralığında
yaşamış, arada hiç yaşamamış gibi, o aradaki
farkı alarak yüzde 39'luk bir enflasyonu göz önüne almaya
kalktınız; onda da yüzde 25 verdiğiniz zamla idare etmeye
çalıştınız. Halbuki siz, yüzde 54 olan bu enflasyondan
dolayı geçen dönemden işçiye, memura borçluydunuz. Şimdi ne
yaptınız: Geldiniz, 2001 bütçesini takdim ederken böyle iftiharla
konuştunuz -hatta iktidar partisi milletvekilleri büyük bir şeyle
geldiler- dediniz ki: "Yıl sonunda TEFE yüzde 10 olacak." Bu
mart ayında TEFE yüzde 10,1 oldu. Oniki ayda dediğiniz
artış, bir aya tekabül etti ve siz bu yüzde 10 TEFE
artışına göre memura zam verdiniz. Memurlara yüzde 10 diye
vermiş olduğunuz zam, bir tek mart ayında çürüdü. Şimdi gelmişsiniz,
biz nisanın 15'inde memurlara zam verirsek, yüzde 2,7 mi verelim, yüzde
2,9 mu verelim?.. Yahu, siz memurlarla dalga mı geçiyorsunuz; gerçekten,
söyleyin, dalga mı geçiyorsunuz?! Sadece akaryakıta yirmi günde yüzde
40 zam yapan sizin hükümetiniz değil mi! 19 Şubatta 675 000 lira olan
doları, bugün 1 milyon 260 bine çıkaran siz değil misiniz ve bu
arada, devalüasyonun yüzde 88 olduğu bir yerde, siz, yüzde 10
artış verdiğiniz memura, yüzde 2 mi verelim 2,7 mi verelim diye
dalga geçeceğinize, gelin, doğru dürüst, elimizi
başımıza koyup, hesaplara bakalım. Onun için, bizim size bu
yasayla vereceğimiz yetkiyle, şunu söyleyeceğim; bir: Memurlar
arasındaki ücret adaletsizliğini gidereceksiniz; doğrudur. Yani,
bir kamunun... Misal bir mühendisi ele alalım, Merkez Bankasında
çalışan ile bayındırlıkta çalışan
arasında öyle büyük fark olmamalı. Çünkü, birisi alıyor 1 milyar
200 milyon lira, birisi alıyor 400 milyon lira; aynı mühendis yahu...
(DSP sıralarından "Doğru mu" sesi) Hayır, ben
yetki veriyorum, düzeltin diyorum, o farkları düzeltin diyorum,
düzeltirken de, 1 milyar 200 milyon lira alanın maaşını
azaltmak değil, alttakini çıkar onun mertebesine. Doğrusu da
budur; zaten, siz de, burada "biz, fazla alan memurların
maaşlarını azaltmayacağız" demişsiniz. Demek
ki, şimdi siz, birincisi, mühendisler arasında olsun, diğer
personel arasında olsun kademeli olan, haksız olan maaş
farklarını düzeltin, bu yetkiyi onun için veriyoruz, bu bir.
İkincisi, memurlarla işçiler arasındaki farkı da
azaltın ve bölge müdürlerine, bir devlet dairesindeki mühendislere veya
bir başka çalışanlara, yanlarında çalışan
işçilerin yanında mahcup edecek ücretler vermeyin, doğru düzgün
maaş verin diye yetki veriyoruz.
Üçüncüsü de şunu söylemek istiyorum: Sürekli olarak bu hükümet geliyor,
benim vaktim yok, acele çıkarmak lazım. Yahu, şu Mecliste siz üç
hafta bireysel emeklilikle uğraştınız. Bireysel emeklilik
belki ileride üç sene sonra, beş
sene sonra Türkiye'ye lazım olabilir; ama, bugün lazım mı?! Plan ve Bütçe Komisyonuna çıkın, üç
günden beri Sosyal Sigortalar teşkilat kanunu, Bağ-Kur teşkilat
kanunuyla uğraşıyorsunuz.
Yahu, millet sokağa düşmüş, benim ekmek param yok diyor;
sigortalı, primimi yatıramıyorum diyor; Bağ-Kurlu, primimi
yatıramıyorum diyor; siz kalkmışsınız,
Bağ-Kur yasası, yok teşkilat yasası, yok SSK teşkilat
yasasıyla uğraşıyorsunuz. Onun için neyi söylüyorum; esasında, burada vakit
olmadığından değil, siz yüreğinizin
tutmadığı yasaları buraya getirmiyorsunuz, bundan sonra
bunları hep kanun hükmünde kararnameyle arkalarda yapayım diye
geliyorsunuz, buraya da nerede böyle önemsemediğiniz yasa varsa, onlarla
geliyorsunuz. Ben size diyorum ki, gelin buraya, memurlarla ilgili
yasaları esas burada oturup, beraberce tartışalım;
bilhassa, Plan ve Bütçede tartışalım. Plan ve Bütçeye de
bunları bir yetki alıp, hemen gidelim diye getiriyorsunuz, sonra
sizin bakın bu tasarıda...
BAŞKAN - Efendim toparlar mısınız.
ASLAN POLAT (Devamla) - Sayın Başkanım, daha 1,5 dakikam
var.
BAŞKAN - Biliyorum efendim var olduğunu da; yani...
ASLAN POLAT (Devamla) - Sayın Başkanım, sizin bu
hükümetiniz o kadar zulüm yapmış ki anlatmakla bitmiyor ki!..(DSP ve
MHP sıralarından gülüşmeler)
Şimdi, bakın, dinleyin beni, dinleyin... Sizin burada, bu getirdiğinizde,
ivedilik şartı var. Bu, ivedi idiyse, üç aydır ne iş
vardı da bunu yapmadınız?! Niye üç aydan beri bunu beklettiniz?
Ha, şimdi de bir şey bellemişsiniz,sizin hükümetiniz bir
şey bellemiş, onu da söyleyeyim; "efendim, 15 günde 15 yasa
çıkaralım." Nedir bu 15 günde 15 yasa; birisi "şeker pancarı
ekimlerini yasaklayacağız..."
Peki, yasaklamayla ne olacak?!
YÜCEL ERDENER (İstanbul) - Yasaklamadık...
ASLAN POLAT (Devamla) - Yasakladınız tabiî, ekim
alanlarını da azalttınız.
BAŞKAN - Efendim, yetki tasarısının üzerinde
konuşun...(DSP ve MHP sıralarından gürültüler)
ASLAN POLAT (Devamla) - Tamam efendim, yetkiyle ilgili konuşuyorum, dinle, dinle... Siz de
rahatsız olmayın...
BAŞKAN - Türkiye'yi 15'e taktılar, götürüyorlar...
Saplantı haline geldi.
ASLAN POLAT (Devamla)- Şimdi, şekerpancarının ekimini
yasakladınız. Bir tane daha getiriyorsunuz, Tütün
Yasasını... Yasaklayacağım... Yarın da bir yasa
getiriyorsunuz Halk
Bankasının, Ziraat Bankasının görev zararlarının,
30 katrilyon liralık borcu, bir yetkiyle... Hazineden Sorumlu Devlet
Bakanı ve Başbakanın imzasıyla üzerindeki bütün
soruşturmaları kaldıracak şekilde bir yasa getiriyorsunuz.
ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Trabzon) - Görev zararını siz
yaptınız.
ASLAN POLAT (Devamla) - O zararları kim yaptıysa gelsin
hesabını versin diyorum.
Şimdi sayın milletvekilleri, son olarak şunu söylemek
istiyorum: Biz, memurların maaşlarına zam getirecekseniz, iyilik
getirecek hiçbir yasayı aykırı tutmuyoruz; ama, zam verirken,
öyle bankalara katrilyonları verirken, memura 2,7 mi vermeyim, 2,9 mu
vereyim diye milleti meşgul etmeyin diyor, hepinize saygılar
sunuyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Polat.
YUSUF KIRKPINAR (İzmir) - Sayın Başkan, Erzurum'da büyük
bir yatırım oldu, Erzurumlu olarak açılışına
davet edildi, gelmedi.
ASLAN POLAT (Erzurum)- 500 000 kişi Çağlayan mitingindeydi..
YUSUF KIRKPINAR (İzmir) - Ben Erzurum milletvekili değilim;
gittim...
BAŞKAN - Erzurum'a gider efendim. Erzurum'un meselelerini burada
görüştüğü için vakti olmamıştır.
Teşekkür ederim.
Sayın Yıldırım soru mu soracaksınız?
MEHMET SADRİ YILDIRIM (Eskişehir) - Evet.
BAŞKAN - Buyurun.
MEHMET SADRİ YILDIRIM(Eskişehir) - Sayın Başkan,
delaletinizle Sayın Bakanıma aşağıdaki bir soruyu
sormak istiyorum.
19 Şubat krizinden bu yana, her şeye yüzde 80 ve 120 zam
olurken, vergileri artırırken, memura, emekliye ve tüm kamu
çalışanlarına yaptığınız 2,7 zammı
yeterli buluyor musunuz, vicdanınız rahat mı?
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Yıldırım.
Sayın Akın, buyurun.
Çok kısa ve öz... Gerekçesiz; biliyorsunuz.
MURAT AKIN (Aksaray)- Sayın Başkan, ocak, şubat, mart
enflasyon artışları ortalama yüzde 20'ye yakındır.
Yeni gönderilen telgrafta veya gönderilmek üzere hazırlıkta olan
telgrafta 2,7 civarında nispet tutturulmuş, maaş farkı. Bu
çalışma çerçevesinde ve gelecekte ekbütçe çerçevesinde, bu imkân
şimdiden artırılıp da, fiilî duruma uygun bir ayarlama
Sayın Bakan yapabilir mi? Delaletinizle bunu soruyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.
Sayın Bakan, cevaplıyor musunuz? Buyurun.
DEVLET BAKANI MEHMET KEÇECİLER (Konya) - Sayın Başkan,
her iki soru da aynı mahiyettedir. Konu, bütçe kanunumuzla ilgilidir.
Bütçe kanununda çıkardığımız, kabul ettiğimiz,
Yüce Meclisin kabul ettiği bir maddeye göre, eğer, verilen zam
oranı, memura -ki yüzde 10 zam oranı verilmiş idi- hükümet
tarafından verilen zam oranı yılı içerisinde tüketici fiyat
endeksi tarafından aşılırsa,
aşıldığı fiyat ve artı yüzde 2 refah payı
verilir ve bu devam eder. Yani, mayıs ayında, haziran ayında
tekrar verilecektir, TÜFE'deki artışlar memura
aktarılacaktır. Ayrıca, temmuz ayında toptan bir zam daha
verilecek. Eğer, o zam da yılı içerisinde
aşılırsa, tekrar o zamlar telafi edilecektir. Böylece, devlet
memurlarımız ve kamu çalışanlarımız enflasyon
karşısında ezdirilmemiş olacaktır. Bu, hükümetimizin
ilk defa uyguladığı ve geçen sene de uyguladığı
bir düzendir. Netice itibariyle, bundan devlet memurları kazançlı
çıkmıştır, kârlı çıkmıştır.
Arz ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.
Sayın milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
1 inci maddeyi okutuyorum:
MEMURLAR VE DİĞER KAMU
GÖREVLİLERİ HAKKINDAKİ BAZI KANUNLARDA
DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAiR YETKİ KANUNU TASARISI
Amaç ve kapsam
MADDE 1. - Memurlar ve diğer kamu görevlilerinin
çalışmalarında etkinliği artırmak ve kamu
hizmetlerinin düzenli, süratli, verimli ve ekonomik bir şekilde
yürütülmesini temin etmek amacıyla bunların malî ve sosyal
hakları arasındaki adaletsizlikleri gidermek üzere Bakanlar Kuruluna
kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi verilmiştir.
Bu Kanuna göre çıkarılacak kanun hükmünde kararnameler, kamu
kurum ve kuruluşlarında (Cumhurbaşkanlığı Genel
Sekreterliği ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Sekreterliği
Teşkilât Kanunları ile diğer kanun ve kanun hükmünde
kararnamelerin bu teşkilâtlarla ilgili hükümleri hariç) çalışan
memurlarla diğer kamu görevlilerinin, malî ve sosyal haklarına
ilişkin olarak;
a) 657 sayılı Devlet Memurları Kanununda,
b) 926 sayılı Türk Silâhlı Kuvvetleri Personel Kanununda,
c) 2802 Sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanununda,
d) 2914 sayılı Yükseköğretim Personel Kanununda,
e) 399 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede,
f) Diğer kanun ve kanun hükmünde kararnamelerin memurlar ile
diğer kamu görevlilerinin malî ve sosyal haklarına ilişkin
hükümlerinde,
Yapılacak değişiklik ve yeni düzenlemeleri kapsar.
BAŞKAN- Madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, Samsun
Milletvekili Sayın Musa Uzunkaya; buyurun. (FP sıralarından
alkışlar)
Süreniz 5 dakikadır efendim.
FP GRUBU ADINA MUSA UZUNKAYA (Samsun)- Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 638 sıra sayılı Yetki Kanunu
Tasarısının 1 inci maddesi üzerinde Fazilet Partisi Grubu
adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, tabiî, bu hükümetin bugüne kadar
yaptığı icraatları ve daha önce alınan yetkilerin ne
şekilde kullanıldığı veya niçin
kullanılmadığı sorgulanırsa Parlamentoca -keşke,
umutlu bir şeyler söylemiş olabilsem- bugün almak istediği
yetkiyle de bir şey yapılamayacağını, memurlar için
bir iyileştirmenin beklenemeyeceğini, burada, açıkça ifade etmek
gerekir diye düşünüyorum. Belki, sizin, memura yapacağınız
en büyük iyilik... Bir zamanlar, merhum Osman Yüksel Serdengeçti'nin
"Gülünç Hakikatler" adlı kitabından bir fıkra
okumuştum; Osman Yüksel Serdengeçti orada anlatıyor. Allah
sıhhat ve afiyetini daim etsin, Osman Bölükbaşı ile o dönemin
meşhur bir siyasetçisi, uçakta beraber yolculuk ediyorlar. O siyasetçinin
çocuğu veya torunu da uçakta. O ara, Osman Bölükbaşı'ya rica
etmiş "Osman Amca, Osman amca, bana -işte, o günkü parayla- 10
lira ver" demiş. "Ne yapacaksın?" "Şuradan,
pencereden aşağıya atacağım; belki, bir köylü bulursa
sevinsin" demiş. Osman Yüksel Serdengeçti de demiş ki:
"Yavrum yanlış yapıyorsun, şu babanı at da bütün
ülke sevinsin."
ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Trabzon) - Erbakan'ı at da demiş!..
MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Değerli arkadaşlar, bana göre...
ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Trabzon) - Hocayı at da demiş!..
BAŞKAN -Sayın Bıçakçıoğlu, lütfen...
MUSA UZUNKAYA (Devamla) - "Yapacağınız en doğru
şey budur" demiş. Ben de, şimdi, sizin
yapacağınız en doğru şey... Sokaklar, caddeler,
şehirler, Türkiye, "hükümet gitsin, biz yolumuzu buluruz" diyor.
Parlamentodan bize yol bulan bir hükümet çıkar. Yolunu kaybeden hükümet
evvela yolunu, hükümet olmanın, parlamentoda milletin hükümeti
olmanın yolunu bulsun. Neden milletin hükümeti olmak diyorum; çünkü,
hakikaten, şu ana kadar, icraatlarınızla milletin hükümeti
olamadınız ve bütün imtihanları da kaybettiniz.
Değerli arkadaşlar, bakınız...
NECATİ ALBAY (Eskişehir) - Maddeye gel maddeye...
MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Nedense, ben bu geneli ihata eden
konuşmaları yapınca, DSP'li arkadaşlar rahatsız
oluyor. Yahu, ekonomiyi batırdınız; bundan daha büyük madde mi
olur?! Ben milletten bahsediyorum. Bitirdiniz milleti, hâlâ madden
bahsediyorsunuz. (DSP sıralarından gürültüler)
NECATİ ALBAY (Eskişehir) - Maddeye gel maddeye...
MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Zaten, siz, milletin gündemini yakalayan madde
getiremediniz ki. Hani ekonomiyi kurtaracaksınız; nerede ekonomiyi kurtarmanız?
YEKTA AÇIKGÖZ (Samsun) - Geliyor, geliyor.
NECATİ ALBAY (Eskişehir) - Yarın geliyor.
MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Hiçbir şey getiremezsiniz.
BAŞKAN - Efendim, karşılıklı
konuşmayın.
MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Bakın, samimi söylüyorum; bu millet sizden
umudunu kesmiş, yok sizde hayır; bırakın, açın
milletin önünü. (DSP ve MHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Sayın Yılmaz, lütfen...
MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Değerli arkadaşlar, KİT'lerde
memur kadrosunda sözleşmeli olarak istihdam edilen yaklaşık 320
000 memurun dışında, 1,7 milyon, yani, civarında devlet memuru, hakikaten,
ciddî fakrü zaruret içerisindedir. Kurumlar arasında, sektörler
arasında o kadar korkunç ücret ayrılıkları var ki...
İşte, bunlar içerisinde, 37 ayrı ücret kategorisi var, şu
anda, Türkiye'de memurlara uygulanan. 1 inci maddede diyorsunuz ki
"bunları düzelteceğiz." Arkadaşlar, nasıl
düzelteceksiniz?
Mesela, benim yıllarca içerisinde
çalıştığım ve bu milletin hakikaten önemli hizmet
sektörü olarak bilinen Türkiye Diyanet Teşkilatının 80 000
kadrosu var. Bakın, ciddî bir araştırma raporuna göre,
Türkiye'de, Diyanet personeli, yardımcı hizmetler
sınıfında çalışanların birçoğundan daha az
maaş alıyor. Yani, şu arkalarında el bağlayıp,
namaz kıldığınız imamlarınız 163 milyon, 170
milyon, en kabadayı alan 204 milyon lira alıyor. İşte,
Diyanetin bana gönderdiği veriler, din görevlilerinin
aldığı maaşlar... Vaizlere maaş
bulunamadığı ve alınamadığı için, Diyanette
vaiz kadroları doldurulamadı ve halen boş olan camilere kadro
dahi verme durumunda değilsiniz.
Öğretmenler perişan; kol faaliyetleri ücretleri
alıyorlardı, şimdi Millî Eğitim Bakanlığı
onları da kesti. Bu sevgili Bakanlığımız ne yapar, onu
anlamak mümkün değil.
Değerli arkadaşlar, eğer, gerçekten, şu 37 ayrı
ücret politikası... Sayın Bakan demin diyor ki "enflasyona
ezdirmeyeceğiz." Allah aşkına, sevgili Bakanım,
inandınız mı sözünüze, inanıyor musunuz; bu millete
"ey millet, biz sizi ezdirmedik ve ezdirmeyeceğiz" diyebiliyor
musunuz?! Yani, bunu kabul edebilmek için, hakikaten, biraz yüzümüzün
kızarmayacak şekilde olması lazım. Memur perişan, ülke
perişan ve milletin gözünün içine baka baka, onlarla alay edercesine
"sizi ezdirmeyeceğiz..." Yahu, memurun sesi
çıkmıyor...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Uzunkaya, teşekkür edeyim efendim.
ŞEREF MALKOÇ (Trabzon) - Devam et, devam et.
MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Değerli arkadaşlar, bakın,
samimî olarak...
BAŞKAN - Faydası yok devam etse de.
MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Değerli arkadaşlar, 3 tane önergem
vardı, ben önergelerimi geri çektim; acaba bunlar bir iyiniyet gösterip
de, gerçekten bunu düzeltecekler mi... Yani, bu üç ayda yeniden bunu uygulamaya
koyacak mısınız? İnanmak istiyorum. Mesela, Sayın
Bakanım, hakikaten, "evet, söz veriyorum; üç ay içinde bu çıkmazsa,
şerefimle bu kabineden istifa edeceğim" derse... Söylesin...
HALİL ÇELİK (Kocaeli) - Allah seni ıslah etsin.
MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Haydi, buyursun söylesin. (FP
sıralarından alkışlar) "Ben hükümet adına
buradayım, üç ay içinde bu düzeltmeyi yapacağım" desin.
Değerli arkadaşlar, bunu diyemezsiniz ve diyemediniz. Memur
perişandır, ülke perişandır; ama, bütün bunlara rağmen
bir iyiniyet ışığı umuduyla, bu yasaya, memurun halini
düzeltebilirsiniz -hani çıkmayan candan umut kesilmez dediler ya- belki
gelebilir düşüncesiyle destek veriyor, saygılar sunuyorum. (FP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.
Doğru Yol Partisi Grubu adına, Bingöl Milletvekili Sayın
Necati Yöndar; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)
DYP GRUBU ADINA NECATİ YÖNDAR (Bingöl) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan Memurlar ve Diğer
Kamu Görevlileri Hakkındaki Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Yetki Kanunu Tasarısının 1 inci
maddesi üzerinde Grubum adına söz almış bulunuyorum; bu
vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Bu yasayla, 657, 926, 2802, 2914 sayılı kanunlar ve 399
sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve diğer kanun ve kanun hükmünde
kararnamelerde memur ve diğer kamu görevlilerinin malî ve sosyal
haklarının düzeltilmesi ve bu konuda, Bakanlar Kuruluna, kanun
hükmünde kararname çıkarma yetkisi verilmektedir.
Hükümet, bu tür yetki kanunlarını periyodik olarak Yüce
Meclisin gündemine getirmektedir. Son bir yıl içerisinde, bu yetki kanunu
üçüncü kez Meclisin gündemine gelmiştir. Hatırlanacağı
üzere 29.6.2000 tarih 4588 sayılı Yetki Kanunuyla, kamu personeli
arasındaki ücret dengesizliğinin giderilmesi amacıyla Bakanlar
Kuruluna kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi verilmiştir. Bu
yetki kanununa dayanarak çok sayıda kanun hükmünde kararname
çıkarılmıştır; ancak, bu kanun hükmünde kararnamelerin
hiçbirisi kamu personel rejimine ilişkin olmamıştır.
Bilindiği üzere Anayasaya aykırı olan 4588
sayılı Yetki Kanunu ve buna dayanılarak çıkarılan
kanun hükmünde kararnameler, Anayasa Mahkemesi tarafından iptal
edilmiştir. Daha sonra, hükümet, Memurlar ve Diğer Kamu Görevlileri
Hakkındaki Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
Dair Yetki Kanunu Tasarısıyla yeniden kanun hükmünde kararname
çıkarma yetkisi talep etmiştir. Memurlar ile diğer kamu
görevlilerinin idarî, malî ve sosyal hakları arasındaki
adaletsizlikleri gidermek üzere, 4615 sayılı Yetki Kanunuyla,
Bakanlar Kuruluna kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi
verilmiştir. Üç ay süreli olan yetki kanunu süresi içerisinde, bu konuda
herhangi bir kanun hükmünde kararname, maalesef,
çıkarılmamıştır. Şimdi, yine aynı konuda
hazırlanmış bir yetki kanununu görüşüyoruz.
Yaklaşık olarak bir yıldır hükümet yetki talep etmekte,
Yüce Meclis kanunla bu yetkiyi vermekte; ancak, hükümet, bu konuda bir
düzenleme yapmamaktadır. Bundan önceki yetki kanunu tasarısı
görüşmelerinde, hükümetin, kamu personel rejimini yeniden düzenleme ve
ücret adaletsizliklerini giderme konusunda samimî
olmadığını söylemiştik. Ne yazık ki, bu konuda
haklı çıktık. Bu yetki kanunu talebinde de, hükümetin samimî
olmadığını düşünüyoruz. Maalesef, hükümet,
uyarılarımızı dikkate almamaktadır.
Yine, 4615 sayılı Yetki Kanunu görüşmelerinde, kanun
tasarısında yer alan "idarî" kavramı, Anayasa
Mahkemesi tarafından kanunlara aykırı bulunarak metinden
çıkarılmıştır. Biz, bunu daha önceden de talep
etmiştik. Nitekim, Anayasa Mahkemesi, bu kavramı iptal etti. Bu
konuda da haklı çıktık. Hükümet, Anayasa Mahkemesinin iptal
kararı üzerine, yeni tasarıda bu kavrama yer vermemiştir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu yetki kanun
tasarısı, Anayasaya aykırıdır. Bu tasarıyla,
hükümete daha önce verilen yetkinin süresi uzatılmaktadır. 4588
sayılı Yetki Kanunu, 4615 sayılı Yetki Kanunu ve bu
tasarı değerlendirildiğinde, hükümete verilen yetkinin
süreklilik kazandığı görülecektir. Bu da, yasama yetkisinin
devredilmesi demektir. Anayasamıza göre, yasama yetkisi devredilemez.
Hükümet, memurlar ve diğer kamu görevlilerinin malî ve sosyal
haklarını kanun hükmünde kararnameyle düzenleme konusunda ısrar
etmektedir. Anayasanın 128 inci maddesinde, memurlar ve diğer kamu
görevlilerinin aylık, ödenek ve diğer özlük işlerinin kanunla
düzenlenmesi öngörülmüştür. Görüşmekte olduğumuz yetki kanunu tasarısı,
bu açıdan da Anayasaya aykırıdır.
Kamu personel sisteminde büyük sorunlar yaşanmaktadır.
Personel kanunları, çok sayıda kanun ve kanun hükmünde kararnameyle
değiştirilmiş; bu değişiklikler sonucunda, personel
rejimi, maalesef, bozulmuştur. Personel rejimi, kapsamlı ve
profesyonel bir personel reformuyla yeniden oluşturulmalıdır.
Uzun süreli bir çalışmayı gerektiren kapsamlı bir personel
mevzuatı reformu, kanun hükmünde kararnameyle düzenlenemez.
Kamu personel sistemindeki önemli sorunların bazıları
şöyledir.
BAŞKAN - Sayın Yöndar, toparlayın lütfen efendim.
NECATİ YÖNDAR (Devamla) - Kamu personelinin maaşları
yetersizdir. Çok sayıda maaş unsuru vardır. Maaş ve ücret
hesaplama sistemi karmaşıktır. Bazı maaş
unsurları -lojman tazminatı gibi- niteliğini yitirmiştir.
Kurumlar arasında ücret farkları vardır, aynı kurum
içerisinde ücret farkları vardır; aynı işi yapan memurlar
arasında ücret farkları vardır. Yapılan eködemeler
asıl ücreti aşmıştır. Malî ve sosyal haklarda
adaletsizlikler mevcuttur. Personel kanunları, artık, ihtiyaca cevap
vermemektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
NECATİ YÖNDAR (Devamla) - Bir dakika müsaade eder misiniz
Sayın Başkan?
BAŞKAN - Efendim, bir toparlayın lütfen.
NECATİ YÖNDAR (Devamla) - Peki.
Değerli arkadaşlarım, bakın, ben size bir örnekle bu
konuyu izah edeyim.
Kamu görevlilerinin bazı maaş unsurları niteliğini
yitirmiştir dedik. Örneğin, lojman tazminatı adı
altında yapılan yardım, personelin ekgöstergesine göre, bugün,
200 000, 400 000 ve 600 000 liradır. Bu ödemeler, devletin
itibarını, maalesef, zedelemektedir. Hiçbir devlet personeline
"kira yardımı" adı altında, bir paket
sigaranın yarı fiyatı kadar da ödeme yapılamaz. Bu tür
maaş unsurları, günümüz koşullarına uygun hale getirilmelidir.
Bununla beraber, kamu personeline, bildiğiniz gibi "kıdem
tazminatı" adı altında bir eködeme verildi.
Adalet Bakanlığında iki yıllık bir hâkime 370 milyon lira, on
yıllık kıdemli bir hâkime 400 milyon lira, onbeş
yıllık bir hâkime 470 milyon lira maaş veriyoruz. Birinci
sınıfa ayrılmış bir hâkime 1 milyar lira maaş
veriliyor. Bu, aynı kurum içerisinde dahi maaş dengesizliğinin
hangi boyutlara ulaştığının çarpıcı bir
örneğidir.
Teşekkür ederim, saygılar sunarım. (DYP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Yöndar.
Madde üzerinde görüşmeler tamamlandı.
MÜKERREM LEVENT (Niğde) - Sayın Başkan...
BAŞKAN - Sayın Mükerrem Levent, bir şey mi?..
MÜKERREM LEVENT (Niğde) - Yok efendim, madde üzerinde soru...
BAŞKAN - Biliyorsunuz, madde üzerinde soru yok. Başka bir...
(MHP ve ANAP sıralarından "yok bir şey, tamam"
sesleri)
Bir dakika efendim, sayın milletvekilimiz cevap versin. Hepiniz
avukat mısınız?..
MÜKERREM LEVENT (Niğde) - Teşekkür ediyorum efendim.
BAŞKAN - Ben teşekkür ederim efendim.
Madde üzerindeki görüşmeler tamamlandı.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
2 nci maddeyi okutuyorum:
İlkeler ve yetki süresi
MADDE 2. - Bakanlar Kurulu 1 inci madde ile verilen yetkiyi
kullanırken kamu hizmetlerinin verimli ve etkin bir şekilde
yürütülmesini; ülkenin ekonomik ve sosyal durumunu dikkate alarak, memurlar ve
diğer kamu görevlilerinin malî ve sosyal haklarında hizmetin özellik
ve gereklerine uygun olarak adaletsizlikleri giderecek düzenlemeler
yapılmasını göz önünde bulundurur.
Bu Kanunla Bakanlar Kuruluna verilen yetki, Kanunun yayımından
itibaren üç ay süre ile geçerlidir. Bu süre içinde Bakanlar Kurulu birden fazla
kanun hükmünde kararname çıkarabilir.
BAŞKAN - Efendim, Fazilet Partisi Grubu adına, Bitlis
Milletvekili Sayın Zeki Ergezen.
AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Sayın Başkan,
Şeref Malkoç Bey konuşacaklar.
BAŞKAN - Sayın Şeref Malkoç, buyurun efendim.
FP GRUBU ADINA ŞEREF MALKOÇ (Trabzon) - Sayın Başkan,
değerli arkadaşlar; tasarının 2 nci maddesi üzerinde
Fazilet Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Aslında, şu tasarı, hükümetin beceriksizliğinin çok
açık belgesidir, aynı zamanda da bu konudaki
başarısızlığının en açık göstergesidir.
Bütün bunları niçin söylüyorum?
MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - İyiniyetli olalım.
ŞEREF MALKOÇ (Devamla) - Değerli arkadaşlarım,
bakın, bu konuda hükümetin birinci olarak getirdiği kanun hükmünde
kararname Sayın Cumhurbaşkanından dönmüştür, ikinci olarak
getirdiği kanun tasarısı Meclisten geçmiş, Fazilet
Partisinin bu kürsülerden ve komisyonda yaptığı uyarılar
dikkate alınmadığı için Anayasa Mahkemesinden
dönmüştür ve hükümet de, ardından, şubat krizini bahane ederek,
üç dört gün de kalmış olsa uygulamamıştır bunu.
Bu hükümetin en belirgin özelliği, 350 kişilik sayıya
güvenerek, ne muhalefeti ne de Anayasayı dinlememesidir. Sözümün
başında ifade ettiğim gibi, siz, 350 kişilik
sayınıza güvenebilirsiniz; fakat, muhalefetin uyarılarına,
bu işten anlayanların uyarılarına kulak vermezseniz, ya
Cumhurbaşkanlığı Köşkünden dönersiniz veya Anayasa
Mahkemesinden dönersiniz.
Değerli arkadaşlarım, bu tasarıyla birlikte memurlar
arasındaki ücret dengesizliği giderilecekmiş. Biraz önce
arkadaşlarım buradan ifade ettiler; bunu getiren sayın bakanlar
dahi buna inanmamaktadırlar. Sebebi şu: İktidarınız
boyunca bütün memurları, doktoruyla, mühendisiyle, öğretmeniyle bütün
memurları perişan ettiniz. Bu perişanlıktan sonra da,
ağızlarına bir parmak bal çalarak, düzeltmeye
çalışacağız diyorsunuz. Buna, aslında siz de
inanmadığınız gibi, memur olan
arkadaşlarımız, sokakta yürüyen ve haykıran
arkadaşlarımız da sizin samimiyetinize inanmamaktadır.
57 nci hükümetin en belirgin özelliğinden biri hukuku ve
Anayasayı hiçe sayması olduğu gibi, ikincisi, köylüyü,
işçiyi, memuru, esnafı muhatap almadan, Türkiye'de belli bir grubu,
mutlu azınlığı ve aynı zamanda da bunların
dışarıya göbek bağıyla bağlandığı
IMF'yi programının orijinine koymasıdır. O açıdan,
şu getirdiğiniz tasarıyı, ben öyle zannediyorum ki,
uygulama imkânınız olmayacaktır. Sebebine gelince;
işçisinden köylüsüne, memurundan esnafına kadar herkes, sokakta
"hükümet istifa" diye bağırmaktadır ve yine öyle
zannediyorum ki, hükümet, son günlerini yaşamaktadır. Burada süreyi
üç ay olarak alıyorsunuz; ama, üç aylık ömrünüzün
kalmadığını Türkiye'deki 65 milyon insan da biliyor,
başta genel başkanlarınız olmak üzere sizler de
biliyorsunuz.
MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Zabıtlara geçti bu söylediklerin...
İSMAİL AYDINLI (İstanbul) - Felaket tellallığı yapma.
ŞEREF MALKOÇ (Devamla) - Felaket tellallığı
değil, siz de biliyorsunuz bunu.
BAŞKAN - Sayın Malkoç, karşılıklı
konuşmayalım, Genel Kurula hitap edelim.
ŞEREF MALKOÇ (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
BAŞKAN - Malumunuz, bugün bütün gün hep aynı şeyler
söylendi. Onun için, siz, Genel Kurula,
gene de söyleyin...
ŞEREF MALKOÇ (Devamla) - Sayın Başkanım,
faydalı şeylerin tekrarında ayrıca fayda vardır; onun
için söylüyoruz bunları.
Sizden sonra gelecek olan 58 inci hükümetin uygulayacağı bir
kanun olması açısından, biz buna destek veriyoruz.
Bunu ifade ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (FP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Malkoç.
Şimdi, söz sırası, Doğru Yol Partisi Grubunda.
Eskişehir Milletvekili Sayın Sadri Yıldırım;
buyursunlar efendim. (DYP sıralarından alkışlar)
DYP GRUBU ADINA MEHMET SADRİ YILDIRIM (Eskişehir) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 638 sıra sayılı
Memurlar ve Diğer Kamu Görevlileri Hakkındaki Yetki Kanunu
Tasarısının 2 nci maddesi üzerinde Doğru Yol Partisi Grubu
adına söz almış bulunuyorum; partim ve şahsım
adına Yüce Heyetinize ve aziz milletime saygılarımı
sunuyorum.
Değerli milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz
tasarı, eşit işe eşit ücret ilkesi ve kamu hizmetlerinin
verimli ve etkin bir şekilde yürütülmesi, ülkenin ekonomik ve sosyal
durumunu dikkate alarak, memurlar arasında idarî, malî ve sosyal haklar
nedeniyle dengesizlikleri ve adaletsizlikleri giderici düzenlemeleri yapmak
amacıyla Meclise sevk edilen çok önemli bir tasarıdır.
"Kimin için önemlidir" diye sorduğumuzda, tabiî ki, öncelikle,
dört yıldır hak ettiği ücreti alamayan,
haksızlığa uğrayan, hak ve menfaatları nedeniyle
mağduriyete uğrayan kamu personeli; yani, memurlarımız ve
emekliler için önemlidir; ama, hakları nedeniyle mağdur olan sadece
memurlar ve emekliler değildir, işçilerimiz ve işçi emeklilerimiz
de mağduriyete uğramışlardır, hatta, çalışan
diğer personelimiz de mağdur olmuştur.
İşte, kamu personeli arasındaki ücret dengesizliğini
giderecek olan bu tasarı, onun için çok önemlidir; çünkü,
memurlarımız, çalışanlarımız ve emeklilerimiz,
dört gözle bu tasarıyı beklemektedir; ama, boşuna bekliyorlar.
Ne yazık ki, bu tasarı, bir yıl içinde üçüncü defa Meclise
gelmektedir. Daha evvelki her iki tasarı için Meclisten yetki
alındığı halde, hükümet gereğini yapmamış ve
aldığı yetkiyi kullanmamıştır. Öyleyse,
aklımıza bir soru geliyor. Acaba, hükümet, memurla, emekliyle,
çalışanlarla alay mı etmektedir, yoksa, oyalama taktiği mi
takip etmektedir?!
Sayın milletvekilleri, oyunuz nasıl olsa çok, bugün bu yetki
tasarısı çıkacak; Anayasaya aykırı da olsa çıkacak.
Buyurun çıkarın; çünkü, memurun ve çalışanların
sabrı kalmadı; ama, bu sefer, inşallah, gereğini
yaparsınız. O zaman, biz de memnun oluruz, memur da emekli de tüm çalışanlar
da memnun olur. Ancak, tabiî, hükümette kalmaya ömrünüz yeterse. Zamanı
fazla uzatmayın, acilen yetkinin mahiyetini yerine getirin; ama,
geciktiniz. Buna rağmen, sayın hükümet bu yetkiyi alacak,
gereğini yine yapmayacaktır; çünkü, hükümet olarak, topluma ve
millete verdiğiniz hiçbir sözü tutmadınız, millete, hiç,
doğruları söylemediniz.
Bakınız, günlerdir, memuru, emeklileri ve tüm kamu
çalışanlarını enflasyona ezdirmeyeceğinizi söylediniz;
hatta, yüzde 10 veya yüzde 15 gibi zam hususunda beyanatlarınız oldu.
Acaba, şimdi verdiğiniz yüzde 2,7'lik zammı yeterli buluyor
musunuz?! 1 kilogram et almayan bu zam karşısında,
memurlarımız, emeklilerimiz ve tüm kamu
çalışanlarımız size nasıl güvenecek?! Zaten, size, ne
memur, ne emekli, ne çiftçi, ne de esnaf güveniyor. Bu milletinin güvenini
sayın hükümet kaybettirmiştir; çünkü, millete hiçbir şeyi
doğru söylemediniz. Yine de halen söylemiyorsunuz. Millet perişan.
Sizin ilk hükümet programınızda memur da, çalışan da,
çiftçi de, esnaf da yoktu; yeni programda yine yok. İşte,
yaptığınız bu yanlışlar, ülkeyi bu hale getirdi.
Her gün, esnaf, çiftçi, işçi, memur ve emekliler meydanlarda. Yazık
değil mi bu ülkeye, bu insanlara?!
19 Şubat krizinde, bir gecede, herkesi yüzde 80-90
fakirleştirdiniz. Millet ne yapacağını bilmiyor;
yarınından emin değil.
ABDÜLKADİR AKCAN (Afyon) - 5 Nisanda ne oldu?!
MEHMET SADRİ YILDIRIM (Devamla) - Bakın, pancar
paralarını hâlâ ödemediniz.
Değerli milletvekilleri, ülkede ekonomik kriz vardır; herkesi
vurmuş, pahalılık almış yürümüş; ama, hükümet,
halen zam ve vergi peşinde. Vazgeçin bu zamdan ve vergiden. Millet,
memurlarımız ve tüm kamu çalışanlarımız
açlık sınırında, çok zor durumda. Nasıl olsa memurlar,
çalışanlar, emekliler ve millet, açlığa, sürünmeye
alıştı diyebilirsiniz; ama, bu ülke bizim, bu memurlar bizim, bu
çalışanlar bizim. Zaten, sizden fazla bir şey istemiyorlar;
sadece, insanca yaşamak, çoluk çocuğunun aç kalmaması için
karınlarını doyurmak istiyorlar. Öyleyse, gelin, memura,
çalışanlara verilecek olan yüzde 2,7 zammı, hiç değilse
yüzde 10'a yükseltelim diyor; Yüce Heyetinize saygılar sunuyorum. (DYP ve
FP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Yıldırım.
DEVLET BAKANI MEHMET KEÇECİLER (Konya) - Söz talebim var Sayın
Başkan.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakanım.
DEVLET BAKANI MEHMET KEÇECİLER (Konya) - Sayın Başkan,
Yüce Meclisin değerli üyeleri; görüşmekte olduğumuz kanun
tasarısıyla ilgili olarak, muhalefet partilerinin sözcüleri,
hükümetimiz hakkında çeşitli iddialarda bulundular; bazı
hususları aydınlığa kavuşturmak amacıyla söz
aldım.
Birincisi, hükümetimiz, bugüne kadar üç defa yetki kanunu için Meclis
huzuruna gelmiş, bu dördüncüsüdür.
İlk yetki kanunu, 4552 sayılı Yetki Kanunudur.
Hükümetimiz, doğal afetlerle ilgili, deprem dolayısıyla
gelmiştir huzurunuza; Meclisin lütfetmesi ve bu yetkiyi vermesiyle, 30
tane kanun hükmünde kararname çıkarılmıştır.
"Hiçbir işlem yapılmamıştır" sözü
yanlıştır.
İkinci yetki kanunu, 4588 sayılı Kanundur; kamu kurum ve
kuruluşlarıyla ilgilidir. Bununla ilgili de 20 tane kanun hükmünde
kararname çıkarılmıştır. Yani, hiçbir yetki kanunu
kullanılmamış diye söylenmesi doğru değildir.
MEHMET SADRİ YILDIRIM (Eskişehir) - Kimin lehine Sayın
Bakan?
DEVLET BAKANI MEHMET KEÇECİLER (Devamla) - Üçüncü yetki kanunu,
4615 sayılı Yetki Kanunudur. Bu yetki kanunu Anayasa Mahkemesi
tarafından iptal edilince, ben, burada, muhalefet sözcülerinden şunu
beklerdim... Hükümetimiz, 1986 yılında
çıkarılmış, noktası virgülü aynı, yetki kanununu
huzurunuza getirmiş, Yüce Meclis de bunu tasdik etmiş. Bu kanun,
Anayasa Mahkemesine gidiyor ve Anayasa Mahkemesi, bu kanunun bu defa "idarî"
sözcüğünü iptal ediyor.
Şimdi, eski kanun, Anayasa Mahkemesine, o zamanki Sosyaldemokrat
Halkçı Parti tarafından götürülüyor, Anayasa Mahkemesi "bu kanun
Anayasaya uygundur" diyor.
Şimdi, Anayasa Mahkemesi kararının, o "idarî"
tabiriyle ilgili bölümünü okuyacağım. Anayasa Mahkemesi "1 inci
maddesinde yer alan 'idarî' sözcüğünün Anayasaya aykırı
olmadığına ve iptal isteminin reddine..." diyor, tarih: 6.1.1987; esas: 1986/15 -
1987/1 sayılı kararıyla.
Değerli arkadaşlarım, Yüce Meclis ve bu Meclisin
içerisinden çıkan hükümetimiz, Anayasa Mahkemesi kararlarına
saygılı olarak, Anayasa Mahkemesinin daha önce denetiminden
geçmiş olan bir kanunu, noktasıyla, virgülüyle aynı şekilde
alıyor, huzurunuza getiriyor; bu sefer, Anayasa Mahkemesi, bu kanunun bir bölümünü
iptal ediyor. Şimdi, tekrar, o iptal edilen kısmı
çıkarıp, huzurunuza geldik; yoksa, yetkimizi
kullanmadığımız için değil.
Kamu görevlilerine verilen ücretin yeterli
olmadığının hükümetimiz de farkındadır; ancak,
bunu yerine getirmek amacıyla, geçen bütçe kanununa koyduğumuz hüküm,
bu bütçe kanununda da tekrar edilmiştir. Memurlara ve diğer kamu
görevlilerine, TÜFE (tüketici fiyat endeksi) oranında zam
yapılmaktadır; yani, Devlet İstatistik Enstitüsü tüketici fiyat
endeksini ne oranda açıklarsa, o zam yapılacaktır. Şimdi
kanun işlemeye başlamıştır; yüzde 10 zam
vermiştik, o bitti, yüzde 10,7 oldu ocak, şubat, mart ayları
enflasyonu toplamı; buna, 2 puan da refah payı ilave edilerek 2,7
oranında zam verilecek; mayıs ayının 15'inde tekrar
verilecek, haziran ayının 15'inde tekrar verilecek. Mesele bu kadar
basittir.
Efendim "istifa eder misin; yoksa, ezdirmeyeceğine söz verir
misin" gibi sözler, bu kanunun konusu değildir. Görüşmekte
olduğumuz kanun, devlet memurları arasındaki adaletsizliği
gidermeye yöneliktir.
Gece bu vakte kadar bekleyip bu kanuna destek veren her iki muhalefet
partisine de teşekkür ediyorum ve bütün milletvekili
arkadaşlarıma saygılar sunuyorum. (ANAP, DSP ve MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Bakanım, teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri, bu tasarı -daha oylamadım, ama-
açık oylamaya tabidir; hazırlıklı olursanız minnettar
kalırım.
Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
3 üncü maddeyi okutuyorum:
Yürürlük
MADDE 3. - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
4 üncü maddeyi okutuyorum:
Yürütme
MADDE 4. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
MURAT AKIN (Aksaray) - Sayın Başkan, son söz
milletvekilinindir.
BAŞKAN - Son söz milletvekilinin... Efendim, geçti.
Tasarının lehinde bir söz talebi vardı efendim.
Sayın Masum Türker, buyurun.
MASUM TÜRKER (İstanbul) - Sayın Aydınlı'ya
devrediyorum Sayın Başkan.
MURAT AKIN (Aksaray) - Sayın Başkan...
BAŞKAN - Aleyhte mi konuşacaksınız? Herhalde,
aleyhte konuşacağınızı sanmıyorum Sayın
Akın, böyle bir tasarıdan sonra. Bilmiyorum... Siz maliyecisiniz...
Buyurun Sayın Aydınlı.
İSMAİL AYDINLI (İstanbul) - Sayın Başkan, Yüce
Parlamentonun değerli üyeleri; önümüze gelen, devlet memurlarına ve
kamu görevlilerine ilişkin kararname çıkarma yetki kanunu
tasarısı üzerinde söz almış bulunmaktayım; ancak,
konuşmama başlamadan önce, kısa bir giriş yapmak istiyorum.
Malumunuz olduğu üzere, kanun hükmünde kararname çıkarma
yetkisi anayasal bir maddeye dayanmakta ve Bakanlar Kuruluna, belli konularda,
belli sürelerle, belli düzenlemeler yapmak için yetki tanınmaktadır.
Bu meyanda da, sayın hükümetimiz, özellikle, değerli kamu
görevlilerimizin ve devlet memurlarımızın yaşam
standardında iyileştirmeler yapmak, kamu hizmetinin düzenli ve hızlı
bir şekilde yapılmasını sağlamak ve sosyal haklar
üzerinde memur kesimimizin aradaki farklarını gidermek amacıyla
Yüce Parlamentodan üç ay süreyle bir yetki yasası istemektedir.
Gerçekten, ülkemiz, son dönemlerde ağır bir ekonomik krizden
geçmektedir ve gerçekten, bu düzenleme de, eğer, uzun yıllar önce
iktidar olmuş çeşitli siyasî partilerce düzenlenmiş
olsaydı, herhalde, 57 nci hükümete bu iş kalmazdı. Biraz da,
sayın muhalefet sözcülerinin, suçlamalarını yaparken insaf
ölçülerini aşmamalarını ve bunlarda geçmiş zamanlardaki
paylarını unutmamalarını salık veririm; ancak,
bazı muhalefet sözcüsü arkadaşlar, sanki, Türkiye'de bir başka
parlamento varmış gibi yahut da bu Parlamentonun
dışında başka çözümler varmış gibi, siyaset
tellallığı yapmaktadırlar ve böylece de Yüce Parlamentonun
itibarını zedelemektedirler. Gerçekten, bu Yüce Parlamento, millî
iradenin temsilcisi Yüce Parlamento bu görevlerini ifa etmekten
uzaklaşırsa, acaba, kendileri de bu sandalyelerde, bu masalarda
oturma imkânını bulabilecekler midir?!
Hükümetimiz, gerçekten, iyi niyetli olarak, bu kanun
tasarısını çıkarmak için çabalamaktadır ve bu hususta
vermiş oldukları destekten dolayı Yüce Parlamentonun
değerli üyelerine teşekkür ediyoruz. (DSP, MHP ve ANAP
sıralarından alkışlar)
Diğer yandan, gerçekten, verilen oranların sayın
memurlarımız için yeterli olduğunu ben de düşünmüyorum;
ancak, devletin olanakları, ülkenin içinde bulunduğu ekonomik
sıkıntılar, belli oranda düzenleme yapma imkânı
vermektedir. Ben şunu söylüyorum: Bu ülke bizim, esnaflar da bizim. Biz,
esnaflarımızın, toplumsal grupların tepkilerini doğal
karşılıyoruz; ancak, her şeyin meşruiyet zemini
içerisinde olması gerekir diyorum ve yüce bir şairin dostluk,
barış, kardeşliğe ilişkin bir şiiriyle sözlerimi
kapatmak istiyorum:
"Davet
Dört nala gelip uzak Asya'dan
Akdeniz'e bir kısrak başı gibi uzanan
Bu memleket bizim.
Bilekler kan ter içinde, dişler kenetli, ayaklar çıplak
Ve ipek bir halıya benzeyen toprak,
Bu cehennem, bu cennet bizim.
Kapansın el kapıları, bir daha açılmasın,
Yok edin insanın insana kulluğunu,
Bu davet bizim...
Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür
ve bir orman gibi kardeşçesine,
Bu davet bizim."
Teşekkür ediyorum. (DSP ve MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Sayın İsmail Aydınlı'ya teşekkür
ediyorum efendim.
AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Sayın Başkan...
BAŞKAN - Bir dakika efendim... Bir dakika...
AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Kürsüden izah edeyim.
BAŞKAN - Efendim, mikrofon açıkken konuşursanız
televizyon alıyor.
Bir dakika efendim... Ne için söz isteyeceksiniz?.. Açar
mısınız mikrofonu...
AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Sataşmadan...
BAŞKAN - Bir dakika... Lehte bir arkadaşımız söz
istemişti; şimdi aleyhte söz isteyen var mı?..
AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Aleyhte ben istiyorum, ben.
MURAT AKIN (Aksaray) - Sayın Başkan, önce ben istedim.
BAŞKAN - Efendim, siz sataşmadan ötürü istediniz.
AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Evet, sataşmadan
dolayı istiyorum.
BAŞKAN - Bir dakika efendim... Sinirlenmeyin... Celallenmeyin...
AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Sinirlenmiyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN - Vereceğim efendim, bir dakika... Aleyhte söz isteyen
var mı diyorum; Sayın Akın aleyhte konuşacaksa
sıranızı bekleyeceksiniz.
Ben, Sayın Akın'ın, maliyeden geldiği için aleyhte
söz isteyeceğini hiç düşünmemiştim.
Tabiî, yalnız, oyunuzun rengini belirteceksiniz Sayın
Akın; yani, İçtüzüğe göre usulümüz bu.
Buyurun. (DYP sıralarından alkışlar)
MURAT AKIN (Aksaray) - Kaç dakika Sayın Başkan?
BAŞKAN - 2 dakika, 3 dakika... Oyunuzun rengini belli edeceksiniz.
Sayın Avni Doğan'a sataşma oldu efendim, onun için ona da
söz vereceğim.
MURAT AKIN (Aksaray) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Memurlar lehine yapılacak bir düzenlemede aleyhte olmak mümkün
değildir; ancak, getirmiş olduğunuz tasarı ve Sayın
Bakanın vermiş olduğu bilgi, yine biraz önce sayın hatibin
arz etmiş olduğu bilgi doğruları ifade etmemektedir. Bizim,
hiçbir zaman, memurun maddî durumunu düzeltecek, manevî durumuna etki yapacak
bir tasarıya karşı olmamız mümkün müdür; ama, hükümet,
hükümete mensup milletvekilleri, hep sükût ettikleri için, konuşan
insanlardan da rahatsız oluyorlar. Kürsü buraya yakın olduğundan
dolayı, bilhassa zabıtlara geçmemesi açısından,
yakışık almayan, adaba uymayan sözler sarf etmektedirler; bu,
Meclisin, bu Yüce Meclisin çatısı altına
yakışmamaktadır.
Değerli milletvekilleri, 4611 sayılı 2001 Malî
Yılı Bütçe Kanunu aralıkta çıktı. Memurların
durumunu düzeltici herhangi bir ödenek olmadığı halde, bundan
önceki kanun çıktı ve kanun hükmündeki kararname de, o kanun
çerçevesinde düzenlenecekti. O zaman da konuşmamızda ifade ettik; bir
ödenek yok ki, bu memurların malî durumunu düzelteceksiniz dedik.
Bakınız, şimdi, yine ikinci kanunî düzenleme buradan
çıkacak. 2001 Malî Yılı Bütçe Kanununda değişiklik
yapılması hakkında yine bir tasarı var; 30 katrilyonluk
ilave bir harcamayı gerektiriyor. 30 katrilyonluk harcamayı
gerektirir. 2001 Malî Yılı Bütçe Kanununda yapılan
değişiklikte de yine 1 lira ek bir ödenek getirilmiyor. Peki,
Sayın Bakan, bunu nasıl düzelteceksiniz? Siz, altı aylık
için...
BAŞKAN - Efendim, Sayın Bakana sual sormayın. Sözünüz
bitti...
MURAT AKIN (Devamla) - Ama, doğruları ifade ediyorum.
BAŞKAN - Efendim, istirham ederim... 86'ya göre söz verdim.
MURAT AKIN (Devamla) - Yani, insanın biraz yüzü kızarması
lazım. Altı aylık...
BAŞKAN - Ben size 86'ya göre söz verdim Sayın Akın;
oyunuzun rengini belli edeceksiniz. Demokrasi, kaideler ve kurallar rejimi;
yani, onun altından çıkıp da başka şey yapmanın
manası var mı efendim?! Siz milletvekilisiniz...
MURAT AKIN (Devamla) - Sayın
Başkan, biz de 87'ye...
BAŞKAN - Hayır, 86'ya göre söz verdim efendim.
MURAT AKIN (Devamla) - 87'ye göre konuşmuyorum ki, 86'ya göre konuşuyorum.
BAŞKAN - Oyunuzun rengiyle ilgili...
MURAT AKIN (Devamla) - Tamam, konuşuyoruz işte...
BAŞKAN - Bir teşekkür edin, bitirin efendim.
MURAT AKIN (Devamla) - Ne yapacağımızı biliyorsunuz,
o zaman siz konuşun...
BAŞKAN - Efendim, ben de
yerinize konuşurum, hiç korkmayın...
MURAT AKIN (Devamla) - Her zaman böyle yapıyorsunuz...
BAŞKAN - Buyurun efendim, teşekkür edin...
MURAT AKIN (Devamla) - Konuşmamı yapayım müsaade edin...
BAŞKAN - Efendim, yarın 2001 yılı Bütçe Kanunuyla
ilgili değişiklik tasarısı gelecek; 7 maddedir; 7 maddede
söz vereceğim efendim; ama, onu getirmeyin şimdi.
MURAT AKIN (Devamla) - Tamam... Bana, ben istersem siz söz verirsiniz.
BAŞKAN - Sayın Akın, ne olur... Rica ederim yani...
Gergin bir gün geçirmişiz; yani, herkes gergin...
MURAT AKIN (Devamla) - Şimdi, siz, 30 katrilyonluk bir harcamada,
ilave bir harcamada, memurlara 1 katrilyon bir şey koymadan ilave
nasıl bir ödeme yapacaksınız; nasıl bir düzenleme
yapacaksınız?! Bu, memurları bir beklenti içerisinde
bırakmaktan başka bir şey değil. Buna rağmen oyumun
rengi beyaz olup, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN - Ama aleyhte söz aldınız, bir. Ben de yetkimi
biraz aşmakla beraber cevap vereyim; iki.
Yarın görüşülecek kanun tasarısı, ilave maddeler
var, ekbütçe değil.
MURAT AKIN (Aksaray) - Sayın Başkan, ilavede söz
almayacağım efendim.
BAŞKAN - Herhalde hükümet de bu kanuna istinaden bir ekbütçe
getirecektir efendim.
Teşekkür ederim.
MURAT AKIN (Aksaray) - Hayır, benim konuşup
konuşmayacağım sizi alakadar etmez ki...
BAŞKAN - Beni alakadar eder efendim!..
Sayın Avni Doğan, buyurun efendim. (FP sıralarından
alkışlar)
Yeni bir sataşmaya mahal vermeyeceksiniz herhalde.
VI. AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
4. Kahramanmaraş Milletvekili Avni
Doğan'ın, İstanbul Milletvekili İsmail
Aydınlı'nın, konuşmasında, partisine
sataşması nedeniyle konuşması
AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Sayın
Başkanım, değerli milletvekilleri, 57 nci cumhuriyet hükümetinin
getirdiği, kamu görevlilerinin malî ve sosyal haklarında düzenleme
yapmayı öngören yasa tasarısını, biz, anamuhalefet partisi
olarak destekledik. Yalnız kürsüye çıkan hatiplerimiz, daha önce
hükümete bu yetkinin verildiğini, hükümetin bu yetkiyi üç ay içerisinde
kullanmadığını söylediler; yani, makul, mantıklı
eleştiriler yaptılar. Parlamentoyu ilzam edecek, Parlamentoyu itham
altında bırakacak tek bir kelime bu çatının altında
söylenmedi. Yalnız, biz DSP'yi eleştirdik, biz hükümeti
eleştirdik; bu, muhalefet olarak hakkımız. Kimse, hiçbir
hükümet, hiçbir parti, kendisini Parlamento falan zannetmesin.
Sayın DSP milletvekili arkadaşım ya muhalefetin
hatiplerini dinlememiş ya da ne dediğini bilmiyor.
İSMAİL AYDINLI (İstanbul) - Dinledim... Dinledim...
AVNİ DOĞAN (Devamla) - Türkiye Cumhuriyetinin Parlamentosunu
küçük düşürmek, hiçbir partinin, hiçbir milletvekilinin, hiçbir kurumun,
basında sık sık yazan kalemşörlerin de haddine
değildir. (Alkışlar)
İSMAİL AYDINLI (İstanbul) - Alkışladım
sizi.
AVNİ DOĞAN (Devamla) - Keşke, memurların durumunu
düzeltmek, esnafın durumunu düzeltmek, Nazım Hikmet şiiri
okumakla mümkün olsaydı, ben size buradan, Memleketimden İnsan
Manzaralarını baştan sona ezbere okurdum. Böyle olmuyor sayın
milletvekili, böyle olmuyor!.. İktidarın muhalefeti yok yere ilzam
etmesiyle de olmuyor. Biz Fazilet Partisi olarak, Parlamentonun üzerinde bir
güç tanımıyoruz, Parlamentodan daha büyük bir güç
tanımıyoruz. (Alkışlar) Buna 57 nci hükümet de dahil, buna
Millî Güvenlik Kurlu da dahil, buna bütün kurum ve kuruluşlar da dahil. Bu
Parlamento, bu devletin en kutsal mabedidir; onu ilzam etmek, kimsenin haddine
değildir, kimsenin hakkı da değildir. Bu ithamı
doğrudan doğruya o milletvekiline iade ediyor; hepinize saygılar
sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Doğan, çok teşekkür ederim efendim.
VII. KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
7. Memurlar ve Diğer Kamu Görevlileri
Hakkındaki Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
Dair Yetki Kanunu Tasarısı ve Anayasa ve Plan ve Bütçe
Komisyonları Raporları (1/832) (S. Sayısı: 638) (Devam)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, tasarının tümü
açık oylama tabidir.
Açık oylamanın şekli hakkında Genel Kurulun
kararını alacağım.
Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla
yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Oylama için 2 dakika süre vereceğim.
Oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Memurlar ve Diğer Kamu
Görevlileri Hakkındaki Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Yetki Kanunu Tasarısının yapılan
açık oylamasına 218 sayın milletvekili katılmış,
215 kabul ve 3 mükerrer oyla geçmiştir. Hayırlı olsun diyorum.
(Alkışlar)
Demek ki, en önemli şey uzlaşma kültürü;
uzlaşılınca, konsensüs sağlanınca, kanunlar
çıkıyor. Hem iktidara hem muhalefete teşekkür ediyorum.
Alınan karar gereğince, kanun tasarı ve tekliflerini
sırasıyla görüşmek için, 11 Nisan 2001 Çarşamba günü saat
14.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.
Hayırlı geceler.
Kapanma saati: 21.20
VIII. SORULAR VE CEVAPLAR
A) YAZILI SORULAR
VE CEVAPLARI