DÖNEM : 21 CİLT : 62 YASAMA YILI : 3
T. B. M. M.
TUTANAK
DERGİSİ
96 ncı
Birleşim
3 . 5 . 2001 Perşembe
İ Ç İ N D E K İ L E R I. GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. GELEN KÂĞITLAR
III. YOKLAMALAR
IV. KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
1. İzmir Milletvekili Rifat Serdaroğlunun; İstanbul
Milletvekili Bülent Akarcalının; Amasya Milletvekili Ahmet
İyimayanın; Ankara Milletvekili Yıldırım Akbulutun;
Şırnak Milletvekili Mehmet Salih Yıldırımın;
Gaziantep Milletvekili Ali Ilıksoy, Konya Milletvekili Ömer İzgi ve
Ankara Milletvekili Nejat Arsevenin; İstanbul Milletvekili Ziya
Aktaş ve 42 Arkadaşının; Zonguldak Milletvekili
HasanGemicinin ve İzmir Milletvekili Işılay Saygının;
Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik
Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu Raporu
(2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S.
Sayısı :527)
2. Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurt
Dışı Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararname ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/53)
(S. Sayısı :433)
3. Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Nakdî
Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin 624
Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Fazilet Partisi Grup
Başkanvekili Kahramanmaraş Milletvekili Avni Doğan ve 7
Arkadaşının; Anavatan Partisi Grup Başkanvekilleri
Bartın Milletvekili Zeki Çakan, Denizli Milletvekili Beyhan Aslan,
Eskişehir Milletvekili İ. Yaşar Dedelek ile Antalya Milletvekili
Cengiz Aydoğanın Aynı Mahiyetteki Kanun Teklifleri ve
İçişleri, Millî Savunma ve Plan ve Bütçe Komisyonları
Raporları (1/757, 2/603, 2/605) (S. Sayısı :592)
4. Türkiye Cumhuriyeti ile İspanya Krallığı
Arasında Uluslararası Karayolu
Taşımacılığı Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ve
Dışişleri Komisyonları Raporları (1/343) (S.
Sayısı :104)
5. Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü Adına
Tescil Edilecek Taşınmaz Mallar Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve
Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporu (1/506) (S.
Sayısı :205)
6. Hayvanları Koruma Kanunu Tasarısı ve
İçişleri ve Çevre Komisyonları Raporları (1/393) (S.
Sayısı :89)
7. Ceza İnfaz Kurumları ile Tutukevleri
İşyurtları Kurumunun Kuruluş ve İdaresine
İlişkin Kanun ile Ceza Evleriyle Mahkeme Binaları
İnşaası Karşılığı Olarak Alınacak
Harçlar ve Mahkûmlara Ödettirilecek Yiyecek Bedelleri Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/772) (S. Sayısı :593)
V. SORULAR VE CEVAPLAR
A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1. Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmışın, gelir
vergisi ve KDVlerin işletmenin bulunduğu yerdeki vergi dairelerine
ödenmesi için çalışma olup olmadığına ilişkin
sorusu ve Maliye Bakanı Sümer Oralın cevabı (7/3982)
2. Konya Milletvekili Lütfi Yalmanın, personel atamalarına
ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Şuayip Üşenmezin
cevabı (7/4000)
3. Konya Milletvekili Lütfi Yalmanın, personel atamalarına
ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Edip Safder Gaydalının
cevabı (7/4002)
4. Konya Milletvekili Lütfi Yalmanın, personel atamalarına
ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Ramazan Mirzaoğlunun
cevabı (7/4003)
5. Konya Milletvekili Lütfi Yalmanın, personel atamalarına
ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Recep Önalın
cevabı (7/4021)
6. Çanakkale Milletvekili Sadık Kırbaşın,
Kazakistan Petrolünün taşınmasında boğazların
kullanılıp kullanılmayacağına ilişkin sorusu ve
Devlet Bakanı Ramazan Mirzaoğlunun cevabı (7/4029)
I. GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 14.00te açılarak beş oturum
yaptı.
Konya Milletvekili Teoman Rıza Güneri ve 55
arkadaşının, enerji ihalelerinde yolsuzluk, usulsüzlük ve
suiistimallere yol açtığı ve gerekli tedbirleri almayarak
görevini kötüye kullandığı ve bu eylemlerinin Türk Ceza
Kanununun 228, 240 ve 366 ncı maddelerine uyduğu iddiasıyla
enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mustafa Cumhur Ersümer hakkında
Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergesi (9/3)
Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergenin, Anayasanın 100 üncü maddesine
göre, en geç bir ay içinde olmak üzere, Danışma Kurulunca tespit
edilecek görüşme gününün Genel Kurulun onayına sunulacağı
açıklandı.
Gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler kısmında bulunan :
TBMM İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına
Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu Raporunun (2/294, 2/232,
2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S. Sayısı :527)
görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin Komisyon
raporu henüz hazırlanmadığından,
Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurt Dışı
Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararnameye İlişkin (1/53) (S. Sayısı :433),
Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Nakdî
Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin 624
Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye ilişkin (1/757, 2/603, 2/605)
(S. Sayısı :592),
Kanun tasarılarının görüşmeleri komisyon yetkilileri
Genel Kurulda hazır bulunmadıklarından,
Ertelendi.
Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığının
Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı (1/200,
1/779) (S. Sayısı :639) üzerindeki görüşmeler tamamlandı,
elektronik cihazla yapılan açık oylama sonucunda, tasarının
kabul edilip, kanunlaştığı açıklandı.
Kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek
için, 3 Mayıs 2001 Perşembe günü alınan karar gereğince
saat 14.00te toplanmak üzere, birleşime 22.57de son verildi.
Ali Ilıksoy
Başkanvekili
|
Yahya Akman |
Şadan Şimşek |
|
Şanlıurfa |
Edirne |
|
Kâtip Üye |
Kâtip Üye |
II. GELEN KÂĞITLAR
3.5.2001 PERŞEMBE No. : 134
Tezkere
1. Van Milletvekili Mustafa Bayram'ın Yasama
Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında
Başbakanlık Tezkeresi (3/810) (Anayasa ve Adalet Komisyonları
Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş
tarihi : 27.4.2001)
Sözlü Soru
Önergeleri
1. Şanlıurfa Milletvekili
Mehmet Yalçınkaya'nın, Şanlıurfa Serbest Bölgesinin
ne zaman hizmete gireceğine
ilişkin Devlet Bakanından (Tunca Toskay) sözlü soru önergesi (6/1426)
(Başkanlığa geliş tarihi : 2.5.2001)
2. Şanlıurfa Milletvekili Mehmet
Yalçınkaya'nın, Şanlıurfa II. Organize Sanayi Bölgesine
ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından sözlü soru önergesi (6/1427)
(Başkanlığa geliş tarihi : 2.5.2001)
3. Şanlıurfa Milletvekili Mehmet
Yalçınkaya'nın, Şanlıurfa'da Bölge İdare Mahkemesi
kurulup kurulmayacağına ilişkin Adalet Bakanından sözlü
soru önergesi (6/1428) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.5.2001)
4. Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Yalçınkaya'nın,
Şanlıurfa'nın elektrik ve Harran Ovasının sulama
sorunlarına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından sözlü
soru önergesi (6/1429) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.5.2001)
5. Şanlıurfa Milletvekili Mehmet
Yalçınkaya'nın, Şanlıurfa'ya SSK Bölge Hastanesi
yapılıp yapılmayacağına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanından sözlü soru önergesi (6/1430) (Başkanlığa
geliş tarihi : 2.5.2001)
6. Şanlıurfa Milletvekili Mehmet
Yalçınkaya'nın, Akçakale Gümrük Kapısına ilişkin
Devlet Bakanından (Mehmet Keçeciler) sözlü soru önergesi (6/1431)
(Başkanlığa geliş tarihi : 2.5.2001)
7. Şanlıurfa Milletvekili Mehmet
Yalçınkaya'nın, Şanlıurfa Devlet Hastanesi
inşaatına ve sağlık personeli ihtiyacına ilişkin
Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/1432) (Başkanlığa
geliş tarihi : 2.5.2001)
8. Şanlıurfa Milletvekili Mehmet
Yalçınkaya'nın, Gaziantep Otoyolu inşaatına ilişkin
Bayındırlık ve İskân Bakanından sözlü soru önergesi
(6/1433) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.5.2001)
Yazılı Soru Önergeleri
1. Giresun Milletvekili Rasim Zaimoğlu'nun, Kalkınma
Bankası Giresun Şubesinin kapatılacağı
iddialarına ilişkin Devlet Bakanından (Kemal Derviş)
yazılı soru önergesi (7/4188) (Başkanlığa geliş
tarihi : 2.5.2001)
2. Konya Milletvekili
Lütfi Yalman'ın, üreticilerin
mağduriyetlerine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/4189) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.5.2001)
3. Konya
Milletvekili Lütfi Yalman'ın, Ziraat Bankası yönetim kuruluna
yapılan bir atamaya ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4190)
(Başkanlığa geliş tarihi : 2.5.2001)
4. Konya Milletvekili
Lütfi Yalman'ın, bir petrol firmasının LPG tesisleri için
izin alıp almadığına
ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından
yazılı soru önergesi (7/4191) (Başkanlığa geliş
tarihi : 2.5.2001)
5. Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın, TRT'nin
reklam giderlerine ve bazı basın
mensuplarının yakınlarının TRT'ye
alındığı iddiasına
ilişkin Devlet
Bakanından (Rüştü Kâzım Yücelen) yazılı soru önergesi
(7/4192) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.5.2001)
6. Konya Milletvekili
Lütfi Yalman'ın, Emlak Bankasında bir denetçinin bankayı
zarara uğrattığı iddiasına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4193)
(Başkanlığa geliş tarihi : 2.5.2001)
7. Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın, Tasarruf Mevduatı
Sigorta Fonu'na devredilen bankaların görev zararlarına ilişkin
Devlet Bakanından (Kemal
Derviş) yazılı soru önergesi (7/4194) (Başkanlığa
geliş tarihi : 2.5.2001)
8. Konya Milletvekili
Lütfi Yalman'ın, TRT'ye ait gayrimenkullere ilişkin Devlet Bakanından (Rüştü
Kâzım Yücelen) yazılı soru önergesi (7/4195)
(Başkanlığa geliş tarihi : 2.5.2001)
9. Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, bazı
holding ve firmalar arasında ayrımcılık
yapıldığı iddiasına ilişkin Devlet
Bakanından (Kemal Derviş)
yazılı soru önergesi (7/4196) (Başkanlığa
geliş tarihi : 2.5.2001)
l0. Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, iş kazalarına
ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından
yazılı soru önergesi (7/4197) (Başkanlığa geliş tarihi
: 2.5.2001)
11. İstanbul Milletvekili Azmi Ateş'in, iç
ve dış borç miktarlarına ilişkin Devlet Bakanından
(Kemal Derviş) yazılı soru önergesi (7/4198)
(Başkanlığa geliş tarihi : 2.5.2001)
12. İstanbul
Milletvekili Azmi Ateş'in,
kamu bankalarının görev zararlarına ilişkin Devlet Bakanından
(Kemal Derviş) yazılı soru önergesi (7/4199) (Başkanlığa
geliş tarihi : 1.5.2001)
13. Kocaeli
Milletvekili Meral Akşener'in, 1980-2000 yılları
itibariyle bütçe ile ilgili istatistiki bilgilere ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/4200) (Başkanlığa geliş
tarihi : 2.5.2001)
BİRİNCİ
OTURUM
3 Mayıs
2001 Perşembe
Açılma
Saati : 14.00
BAŞKAN:
Başkanvekili Ali ILIKSOY
KÂTİP
ÜYELER : Yahya AKMAN (Şanlıurfa), Hüseyin ÇELİK (Van)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 96 ncı Birleşimini açıyorum.
Toplantı yetersayımız vardır;
gündeme geçiyoruz.
Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına
geçiyoruz.
Önce yarım kalan işlerden
başlayacağız.
IV.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER
1.
İzmir Milletvekili Rifat Serdaroğlu'nun; İstanbul Milletvekili
Bülent Akarcalı'nın; Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın;
Ankara Milletvekili Yıldırım Akbulut'un; Şırnak
Milletvekili Mehmet Salih Yıldırım'ın; Gaziantep
Milletvekili Ali Ilıksoy, Konya Milletvekili Ömer İzgi ve Ankara
Milletvekili Nejat Arseven'in; İstanbul Milletvekili Ziya Aktaş ve 42
Arkadaşının; Zonguldak
Milletvekili Hasan Gemici'nin ve İzmir Milletvekili Işılay
Saygın'ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik
Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu Raporu
(2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S.
Sayısı : 527)
BAŞKAN - 10.01.2001 tarihli 42 nci
Birleşimde, İçtüzüğün 88 inci maddesine göre, komisyona geri
verilen Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik
Yapılmasına Dair İçtüzük Tekliflerinin görüşülmeyen
maddeleriyle ilgili komisyon raporu Başkanlığa
verilmediğinden, teklifin görüşmelerine başlayamıyoruz ve
erteliyoruz.
Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı
Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararnameyle ilgili tasarının görüşmelerine
başlayacağız.
2. Kamu
Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı
Teşkilatı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname
ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/53) (S. Sayısı: 433)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.
Ertelenmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı
Kanunu ile Nakdî Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında
Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin 624
Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili tasarının
görüşmelerine başlayacağız.
3. Türkiye
Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Nakdî Tazminat ve
Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin 624 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararname ile Fazilet Partisi Grup Başkanvekili Kahramanmaraş Milletvekili Avni Doğan ve 7
Arkadaşının; Anavatan Partisi Grup Başkanvekilleri
Bartın Milletvekili Zeki Çakan, Denizli Milletvekili Beyhan Aslan,
Eskişehir Milletvekili İ.Yaşar Dedelek ile Antalya Milletvekili
Cengiz Aydoğan'ın Aynı Mahiyetteki Kanun Teklifleri ve
İçişleri, Millî Savunma ve Plan ve Bütçe Komisyonları
Raporları (1/757, 2/603, 2/605) (S. Sayısı : 592)
BAŞKAN- Komisyon?.. Yok.
Ertelenmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti ile İspanya
Krallığı Arasında Uluslararası Karayolu
Taşımacılığı Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ve
Dışişleri Komisyonları raporlarının görüşmelerine
başlayacağız.
4. Türkiye
Cumhuriyeti ile İspanya Krallığı Arasında
Uluslararası Karayolu Taşımacılığı
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Bayındırlık, İmar,
Ulaştırma ve Turizm ve Dışişleri Komisyonları
Raporları (1/343) (S. Sayısı: 104)
BAŞKAN- Komisyon?.. Burada.
Hükümet?..
Bakan olmazsa, bu tasarıyı geçsek,
diğerlerini de görüşemeyeceğiz.
Sayın milletvekilleri, birleşime, saat
14.25'te toplanmak üzere ara veriyorum.
Kapanma Saati
: 14.05
İKİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati : 14.25
BAŞKAN :
Başkanvekili Ali ILIKSOY
KÂTİP
ÜYELER : Yahya AKMAN (Şanlıurfa), Hüseyin ÇELİK (Van)
BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 96
ncı Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Sayın
Başkan, bir konuyu arz etmek istiyorum.
BAŞKAN - Buyurun.
ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) -
Açılışı takiben, kanun tasarılarını
görüşmek üzere hükümet davet edildiğinde, ilgili bir bakan
arkadaşın burada olmaması fevkalade üzücüdür. Gerçekten,
cumhuriyet hükümetin 37 bakanından bir tanesinin burada olmaması, en
azından Parlamentoyu incitmiştir; hafife almaktır diye
düşünüyorum ve bunu, şahsen de kınıyorum.
Lütfen, yoklama yaparak açmanızı da rica
ediyorum.
İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Sayın
Başkanım, ad okunmak suretiyle yoklama yapılmasını
istiyoruz.
ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Sayın
Başkan, şimdi, ad okunarak yoklamaya gerek yok; yarım saat
sürüyor; herhalde, bir 5 dakika verirseniz mesele çözümlenir.
III.
YOKLAMA
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, tabiî, bütün
muhalefet ve iktidarın isteğiyle bir yoklama talebi var.
İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Ad okunarak...
BAŞKAN - Ad okunmak suretiyle değil, madem
genel istek -Başkanın takdiri; ama, ben o takdiri aşıyorum-
yoklama işlemini elektronik cihazla yapacağım ve 3
dakikalık süre vereceğim.
Yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı
yetersayımız yoktur.
Saat 14.45'te toplanmak üzere birleşime ara
veriyorum.
Kapanma Saati
: 14.30
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma
Saati : 14.45
BAŞKAN :
Başkanvekili Ali ILIKSOY
KÂTİP
ÜYELER : Yahya AKMAN (Şanlıurfa), Hüseyin ÇELİK (Van)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 96 ncı Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
III. Y O K
L A M A
BAŞKAN - Elektronik cihazla yoklama
yapacağım.
Yoklama için 3 dakikalık süre vereceğim...
KAMER GENÇ (Tunceli)- Sayın Başkan, ben,
sizin yoklamanızı anlayamadım. Birinci oturumu
açtınız, ondan sonra kapattınız. İçtüzük diyor ki,
yoklama yapılır, eğer ikinci yoklamada da bulunamazsa,
birleşim kapatılır.
BAŞKAN - Efendim, sizin grup başkanvekilleri
ve diğer milletvekilleri...
KAMER GENÇ (Tunceli) - Grup başkanvekilleri
değil, Başkanvekili olarak bana cevap vereceksiniz.
İçtüzüğü nasıl yorumluyorsunuz?!
BAŞKAN - Yoklama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklamaya başlandı)
KAMER GENÇ (Tunceli) - Açın, okuyun
İçtüzüğü bir defa kardeşim!
Buna dayatma denir gerçekten; yani, o koltukta oturmak,
hakikaten dürüstlük ister, İçtüzüğü bilmek ister. Olmaz böyle
şey!
(Elektronik cihazla yoklamaya devam edildi)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı
yetersayımız vardır.
Gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler Kısmına devam
ediyoruz.
Türkiye Cumhuriyeti ile İspanya Krallığı
Arasında Uluslararası Karayolu
Taşımacılığı Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ve
Dışişleri Komisyonları raporlarının
müzakerelerine başlıyoruz.
IV. KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
4. Türkiye
Cumhuriyeti ile İspanya Krallığı Arasında
Uluslararası Karayolu Taşımacılığı
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Bayındırlık, İmar,
Ulaştırma ve Turizm ve Dışişleri Komisyonları
Raporları (1/343) (S. Sayısı : 104) (Devam) (1)
KAMER GENÇ (Tunceli) - Niye birinci sıradan
başlamadınız da, dördüncü sıradaki tasarıdan
başladınız?
BAŞKAN - Daha önce okudum Sayın Genç.
KAMER GENÇ (Tunceli) - Ama, yeni oturuma geçtiniz. Çorba
gibi yönetilmez ki.
BAŞKAN - Komisyon?.. Hazır.
Hükümet?.. Hazır.
Komisyon raporu, 104 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde söz isteyen, Fazilet
Partisi Grubu adına, Batman Milletvekili Alaattin Sever Aydın;
Doğru Yol Partisi Grubu adına, Bitlis Milletvekili Yahya Çevik.
Fazilet Partisi Grubu adına, Sayın Alaattin
Sever Aydın; buyurun.
FP GRUBU ADINA ALAATTİN SEVER AYDIN (Batman) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 104 sıra
sayılı, Türkiye Cumhuriyeti ile İspanya Krallığı
Arasında Uluslararası Karayolu
Taşımacılığı Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
üzerinde Fazilet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu
vesileyle, hepinizi saygıyla selamlarım.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
konuşmama başlamadan önce, ilk toplantıda hükümetin 37
bakanından birisinin burada bulunmadığını ve bu
Meclisin 45 dakika, 50 dakika geç çalışmasına neden
olduğunu buradan belirtmek istiyorum. Vatandaşlarımız, bizi
televizyondan izleyenler, hükümetin söylediklerinin ve icraatlarının
birbirine uymadığına bir kez daha şahit oluyorlar. Bu
hareketi kınamak durumundayım.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
ülkemiz ile 48 ülke arasında uluslararası karayolu
taşımacılığı anlaşması
bulunmaktadır. Bu anlaşma, Türkiye ile İspanya arasında 3
Mart 1998 tarihinde imzalanmıştır. Anlaşmayla, geçiş
ücretleri, transit yolcu ve eşya
taşımacılığının tabi olacağı izin
belgesi prosedürü, dönüş yükü ve üçüncü ülke taşımaları,
izin belgesinden muaf tutulacak eşyaların listesi, taşıt
personeli ile taşımacıların uyacağı kurallar,
ödemelerin ne şekilde yapılacağı, gümrük ve diğer
formalitelerin kolaylaştırılması, teminat konusu ve sigorta
işlemlerini kapsamaktadır.
Değerli milletvekilleri, İspanya'nın
nüfusu, 1998 yılında, 39 milyon civarındadır ve nüfusun
yüzde 91'i de Katoliktir; idarî şekli, monarşidir. İspanya'ya
yılda 50-60 milyon civarında turist gitmektedir.
Türkiye'nin İspanya'ya ihracatı, 1999
yılında 763 milyon dolar iken, 2000 yılında, maalesef, 684
milyon dolara düşmüştür. Türkiye'nin İspanya'dan ithalatı
ise, 1999 yılında 1 milyar 262 milyon dolar iken, maalesef, 2000
yılında, 1 milyar 666 milyon dolara çıkmıştır.
İspanya'nın geçim kaynağı,
hepinizin bildiği gibi, hayvancılık, balıkçılık,
tarım, turizm ve otomotiv sektörüdür.
Değerli milletvekilleri, dünya ticareti, karayolu,
denizyolu ve havayoluyla yapılmaktadır. Ulaşım sisteminde
emniyet, zaman, ucuzluk ve konfor önem arz ediyor. Gelişmiş
ülkelerde, denizyolu ve demiryolu taşımacılığı
önplandadır. Bizde ise, karayolu
taşımacılığı önplandadır; demiryolu
taşımacılığı, maalesef, yok denilecek kadar
azdır. Bakınız, İspanya, İskenderun-GAP arasında,
Hicaz yolu bağlantılı olarak demiryolunun yapılması
talebinde bulunmuş ve bunun için 1 milyar doları temin edeceğini
taahhüt etmiştir.
Değerli milletvekilleri, her ülke, kendi
insanının dünyada daha müreffeh yaşaması için
uğraşmaktadır. Maalesef, görüyoruz ki, çokuluslu
anlaşmalarda etkinliğimiz ve gücümüz azalmakta ve heba edilmektedir.
Bugün, uluslararası anlaşmalarda, diplomatik birtakım
ilişkilerimizde Türkiye'nin taviz verir bir duruma getirilmek
istendiği izlenimi vardır. Benim endişem, ekonomik krize giren
Türkiye'den koparılmak istenilen birtakım tavizlerdir ki, bu
tavizler, maalesef, Yedinci Cumhurbaşkanımız Sayın Kenan
Evren tarafından ve birtakım medya kuruluşları
tarafından da dile getirilmiştir. Nedir bu tavizler; Kıbrıs
meselesinde taviz verilecek, İsrail'e GAP'ta taviz verilecek, Ermenistan'a
taviz verilecek... Değerli Dışişleri Bakanımız
burada olsaydı, bizleri bu hususlarda aydınlatsaydı, çok memnun
olurduk; ama, maalesef, yok.
Bugün, ülkemizi Avrupa'ya taşıma adına
birtakım anlaşmalar yapan hükümetlerin, Türkiye'yi, Avrupa'ya
değil, maalesef, Afrika'ya taşıdığını
görüyoruz. Türkiye'yi, ekonomik, sosyal, hukuk ve insan hakları konusunda
Avrupa'nın hiçbir ülkesiyle kıyaslanmayacak kadar geride bırakan
bu hükümet değil midir?
Değerli milletvekilleri, Avrupa Birliğine
girmeye çalıştığımız bu dönemde, halen,
kırmızı ve yeşil sermayeyle uğraşmaktayız.
Halkımız, son yapılan zamlarla, maalesef, perişan haldedir.
Zamlar vatandaşımızı çileden
çıkarmıştır. Halk, açlık, yokluk, sefalet ve
perişanlık içerisinde iken, hükümetimiz, ne olduğunu izah edemediği
irticayı önplana çıkarmaktadır. Nedir bu irtica; bize burada
izah etseler, memnun oluruz. Karayolu
taşımacılığına engel mi teşkil ediyor acaba
irtica?!. Üniversiteye imam hatip lisesi mezunlarını almayan, polis
akademisine girmelerini engelleyen zihniyet ve yine, inancı gereği
başını örttükleri için okullarından atılan ve okumalarına
engel olunan bu öğrencilere uygulanan sistem... Karayolu
taşımacılığında da böyle çifte standartlar
mı uygulanacak?!
Değerli milletvekilleri, 28 Şubat sürecinin
başlamasıyla birlikte adım adım uygulamaya konulan imam
hatiplerin kökünü kurutma projesi, yeni bir hedef teşkil etmektedir. Bu
hedef şudur: İmam hatip kökenli memurların görevlerine son
vermek için, hükümet, birtakım tasarılar hazırlama
peşindedir. Bunu, bugünkü basından da okuyabilirsiniz.
Sayın Başkan, değeri milletvekilleri;
şimdi ben soruyorum ve öğrenmek istiyorum: Acaba, bu öğrenciler
veya bu okuldan mezun olanlar, bu ülkenin evlatları değil midir?
Bunlar, ikinci, üçüncü sınıf evlatlar mıdır? Devletin tüm
imkânlarından mahrum bırakılan, bu okuldan mezun olanlar veya bu
öğrenciler vergilerini ödemiyorlar mı; temel görevleri olan askerlik
görevlerini yapmıyorlar mı? Askerlik yapıyorlar, er olarak veya
asteğmen olarak görev yapabiliyorlar; ama, maalesef, memur olamayacaklar.
Bundan sonra, yine -daha önce arz ettiğim gibi- polis akademilerine ve
askerî okullara giremeyeceklerdir.
Değerli milletvekilleri, bu hükümet çok
yanlış bir politika içerisindedir. Bunu burada izah etmek
zorundayım. Halkı böyle germeye kimsenin hakkı yoktur. Sizin bu
tavrınız bölücülüktür. Açık açık 312 nci maddeyi ihlal
ediyorsunuz. Tabiî ki, hükümeti, belki, soruşturmayla Yüce Divana
gönderebiliriz; ancak, cumhuriyet savcılarını bu hususta göreve
davet ediyorum.
Değerli milletvekilleri,
taşımacılık yapılırken, kendi millî ve manevî
kültürümüzü de taşımalıyız; ancak,
taşımacılık yaptığımız ülkelerdeki,
bize göre kötü olan, millî ve manevî davranışlarımıza ters
düşen davranışları, çağdaşlık adı
altında ülkemize ithal ediyoruz.
Değerli milletvekilleri, çok acıklı bir
hadisedir, dikkatinizi çekmek istiyorum. 1950'lerde ülkemizde kişi
başına alkol tüketimi 1 litreyken, maalesef, 2000'li yıllarda 20
litreye çıkmıştır. Burada, özellikle, bu sistemin,
hükümetlerin yanlış politikaları etkili olmuştur. Yine,
istatistiklere göre, okullarda uyuşturucu kullanma oranı, maalesef,
yüzde 20'lere yükselmiştir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
ülkemiz, ekonomik yönden bataklığa sürüklenmiştir. IMF'ye
bağlı olarak uyguladığımız 17 programın
sonunda bu hale getirildik. Bugüne kadar, IMF programıyla ekonomisini
yönlendiren hangi ülke refaha kavuşabilmiştir? Ben, bu soruyu bütçe
görüşmeleri sırasında Sayın Maliye Bakanına da
sormuştum; maalesef, orada da olumlu cevap alamadım; ama, yine de
olumlu bir cevap veremeyecekler ve memleketi daha da bir batağa sürükleyeceklerdir.
Değerli milletvekilleri, acaba, uluslararası
karayolu taşımacılığında da IMF'nin tavsiyesi var
mıdır? IMF'nin tavsiyesi varsa, ben, şüpheyle bakarım buna.
Ekonomimizin düzelmesi için, ihracatımızın
artırılması şarttır. Tüm ülkelerle ticarî ilişkilerimizi
geliştirmeliyiz. Bakınız, dikkatinizi çekiyorum;
ithalatımız 2000 yılında 54 milyar dolar iken, maalesef,
ihracatımız 27 milyar dolardır. Çok açıklı bir durum.
Değerli milletvekilleri, Arap ülkelerini niçin
ihmal ediyoruz? Bizim için çok önemli bir potansiyeldir ihracat
bakımından. Bakınız, bizim yanı dibimizde olan
Irak'la, en az 10 milyar dolarlık bir ticaret potansiyelimiz vardır;
fakat, biz, ihmal ediyoruz. Habur sınır kapısını kapatmakla,
o bölgedeki insanı mahvettiniz, yok ettiniz; perişanlık
içerisindedir; artık, kuru ekmeğe muhtaç hale gelmiştir ki, kuru
ekmek de bulamıyorlar, bayat ekmek kuyruklarında bulundukları
halde, maalesef, ellerine bayat ekmek de düşmüyor. Bu, utanılacak bir
hadisedir.
Değerli milletvekilleri, bakınız, kendi
ülkesinde özellikle insanlarına baskı ve zulüm yapan, üniversite ve
okulları kapatan, halen insanların kıyafetiyle uğraşan
hükümetin, bu konularda da uluslararası normlara riayet etmesi en büyük
arzumuzdur, talebimizdir. Halk, uluslararası normlara riayet etmeyi arzu
etmektedir.
Bu hükümet, Anayasa ihlali dahil her uygulamayı,
maalesef, meşru görüyor; yaptık oldu zihniyetiyle, ben verdim iş
bitti zihniyetiyle hareket ediyor, dayatmalarla hareket ediyor; ancak, bu
davranışları, yarın, seçimlerde onları yok edecektir.
Yaptığınız her işin, attığınız her
adımın ve söylediğiniz her sözün de hesabını vermek
zorundasınız.
Değerli milletvekilleri, biz, Fazilet Partisi
olarak, ülke menfaatına olan her şeye taraftarız ve ülke
menfaatlarına aykırı olduğuna
inandığımız her şeye karşıyız;
baskıcı ve merkeziyetçi anlayışlara da
karşıyız. Bizim anlayışımızda,
demokratikleşme vardır, insan hakları ve özgürlükler
vardır, hukukun üstünlüğü vardır; bunların hepsi
önplandadır. Herkesin onurlu yaşamasını ve ekonomik
refahını temin etmek için uğraşıyoruz. Biz, ülkemizin
kapılarını dünyaya kapatmak niyetinde değiliz; ancak,
kapılarımızı dünyaya açmakla da ülkemizin kaynaklarına
el konulmasına karşıyız; yani, modern sömürgeciliğe ve
Türkiye'nin sömürülmesine karşıyız. Dünyanın kölesi olmaya
da şiddetle karşıyız.
Değerli milletvekilleri, güçlü olanlar, maalesef,
zayıfları ezmektedir ve istedikleri gibi kullanmaktadır. Tabiî,
burada, uluslararası sermayenin de çok büyük etkisi vardır. Bu
sermaye, tekelleşmek, kartelleşmek ve piyasayı kontrol
altında tutmak, rakiplerini saf dışı etmek için her
şeyi göze almakta ve bunda da hiçbir mahzur görmemektedir. Şüphesiz
ki, statükoyu korumaya çalışanların ve değişime
kapalı olanların ayakta kalma şansı yoktur. Ülke
kaynaklarının yok pahasına satılmasına rıza
gösteremeyiz. Biz, devletin, bütün ticarî ve sınaî faaliyetlerin
dışına çıkmasının gerekli olduğunu
savunuyoruz; ancak, sat ve kurtul mantığıyla birilerine
peşkeş çekilmesine karşıyız. Yabancı sermayenin,
ülkede kaynak olmasını, yeni yatırım ve istihdam
sağlamasını, yeni teknoloji getirmesini arzu ediyoruz;
temennimiz ve arzumuz budur. Biz, ahlakî ve manevî değerlerimizi
koruyarak, bağımsızlıktan zerre kadar taviz vermeden,
istikrarlı, özgürlüklerin yaşandığı,
kalkınmış, hukuka bağlı, refah ve demokrasi içerisinde
bir Türkiye özentisi içerisindeyiz. Bu Türkiye'yi de, Allah'ın izniyle,
geliştireceğiz.
Değerli milletvekilleri, kendi bölgemdeki, Batman
yöresindeki karayollarına da değinmek istiyorum. Değerli
milletvekilleri, bakınız, Batman'daki Sason-Çatakköprü
arasındaki yol -bu, Sayın Bakanın imzasıdır- 35,8
kilometredir. Bu yolun 20 kilometresi yapılmış, geriye 15
kilometre kalmış; 15 kilometrenin de 3-4 kilometresi stabilize
edilmiş, geriye 11-12 kilometre kalmış. Benim Sayın Bakana
daha önce vermiş olduğum soru önergesine gelen cevap şudur:
"Bu sene gönderilen para, maalesef, 350 milyar liradır." Ben,
müteahhitle de görüştüm; müteahhit bana aynen şunu dedi:
"Eğer eködenek gelmezse, ben bu şantiyeyi bu sene de
açmayacağım." Bu parayla, bu yol yirmi yıla kadar bitmez
değerli milletvekilleri. 12 kilometrelik yol; ama, Sasonlu
vatandaşım, hastasını oradan Batman'a götürmek için, o 12
kilometrelik yolu en az 2-3 saatte gidebiliyor. Bunu, değerli
milletvekillerinin takdirine sunuyorum, Sayın Bakanıma da burada
hatırlatmak istiyorum.
Değerli milletvekilleri, karayolu
taşımacılığının günümüzde çok önem
kazandığını ve artık, insanların belli bir hayat
standardına gelerek, karayolu taşımacılığında
kargo, yük ve insan taşımasının gittikçe daha önemli bir
yer aldığını, pazarın da daha önemli bir alanda
genişlediğini görerek, Türkiye ile İspanya
Krallığı arasında yapılan bu anlaşmanın
yerinde olduğu inancındayım. Bu vesileyle, Yüce Heyetinizi
saygıyla selamlar, teşekkür ederim. (FP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın
Aydın.
Doğru Yol Partisi Grubu adına, Bitlis
Milletvekili Sayın Yahya Çevik; buyurun Sayın Çevik. (DYP
sıralarından alkışlar)
DYP GRUBU ADINA YAHYA ÇEVİK (Bitlis) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemiz ile 48 ülke arasında
bulunan karayolu taşımacılığı
anlaşmalarına bir yenisi daha eklenerek, İspanya
Krallığı ile yapılan karayolu
taşımacılığı anlaşmasını, Türkiye
Büyük Millet Meclisinde, bugün görüşüyoruz; DYP Grubu adına söz almış bulunuyorum, Grubum ve
şahsım adına Yüce Heyeti selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Türkiye ile İspanya arasında 3 Mart 1999 tarihinde Madrid'de
imzalanan Uluslararası Karayolu Taşımacılığı
Anlaşmasının yürürlüğe girmesiyle, ülkemiz ile İspanya
arasında yolcu ve eşya taşımacılığının
daha düzenli olacağı ve sorunların ortadan kalkacağı
kanaatini taşımaktayız.
Sayın milletvekilleri, bu anlaşmanın
Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşülmesi sırasında, sizinle,
karayolu taşımacılığımızın içinde
bulunduğu durumu paylaşmak istiyorum.
Karayolu taşımacılığı
tarihimize baktığımızda, 1970'li yılların
başından itibaren giderek daha da gelişmiş ve özellikle
1970'li yılların sonuna dek, limanlarımıza gelen transit
yüklerin İran, Irak'a taşınması ve Avrupa'dan diğer
Ortadoğu ülkelerine yapılan transit taşımalarıyla önem
kazanmıştır.
1990 yılında başgösteren Körfez krizi ve
Irak'a uygulanan Birleşmiş Milletler yaptırımları,
Türk taşımacısının önemli bir pazarı kaybetmesine
neden olmuştur.
1991 yılında Yugoslavya'da meydana gelen
içsavaş nedeniyle, Birleşmiş Milletler
yaptırımları sonucu, o dönemlerde Avrupa'ya karayolu
ulaşımındaki en önemli hat olan Bulgaristan-Yugoslavya-Avusturya
güzergâhında Yugoslavya'dan transit geçişlerin yasaklanması,
taşımacılık sektörümüze önemli bir darbe vurmuştur;
ancak, sektör, birbirini takip eden iki yılda meydana gelen bu
olumsuzluklardan, gerek dinamik yapısı gerekse beraberlik ilkesinin
tesis edilmesiyle, kısa süre içinde, önemli bir yara almadan
kurtulmuştur.
Esasen, Irak'ın dışticaretinin
yasaklanması, tarihsel süreç içerisinde Sovyetler Birliğinin
dağılma süreciyle aynı döneme rastlamış
bulunduğundan, Türk taşımacısı için kaybedilen bu
pazar yerine, kısa bir süre sonra -Irak pazarı kadar olmasa bile-
yeni bir pazara geçme imkânı doğmuştur.
Yugoslavya içsavaşı sırasında
Avrupa'ya karayoluyla çıkışların
kısıtlandığı bir dönemde, 1993 yılında
Doğru Yol Partisi iktidarı döneminde kurulan Haydarpaşa-Triyeste
ro-ro hattı, birlik ve beraberliğimizin en seçkin örneklerinden biri
olarak taşımacılık tarihine geçmiştir.
Sayın milletvekilleri, karayolları
sektörümüzün ülkemiz ekonomisinde de çok önemli bir yeri vardır.
Karayoluyla uluslararası eşya
taşımacılığında halen 500 000 kişi istihdam
edilmekte ve bu yolla, 2,5 milyon insan geçimini bu sektörden
sağlamaktadır. Karayoluyla uluslararası eşya
taşımacılığı, ülke ekonomisine, 1997
yılında 1 milyar 700 milyon dolar, 1998 yılında da, global
krizin etkilerine rağmen, 1 milyar 471 milyon dolar döviz girdisi
sağlamıştır. 1999 yılında ülke ekonomisine 1
milyar 362 milyon dolar, 2000 yılında da 1 milyar 468 milyon dolar
gelir sağlayan sektörümüzün, 1982 yılındaki döviz getirisinin
sadece 450 milyon dolar olduğu dikkate alındığında,
sektörümüzün dinamizmi daha net biçimde ortaya çıkmaktadır.
Sektörümüzün önemi, dışticaretimize konu
mallar irdelendiğinde de önplana çıkmaktadır. Örneğin, 1998
yılında toplam dışticaretimizi oluşturan
malların, ağırlık bazında yüzde 9'u, değer
bazında ise yüzde 50'si karayoluyla taşınmaktadır. Bir
başka deyimle, kıymetli mallarımızın
taşınmasında karayolu tercih edilmektedir.
2000 yılında araçlarımız, toplam
263 024 ihraç, 160 441 ithal sefer gerçekleştirmişlerdir. Ülkemizden
yapılan karayolu taşımalarında, araçlarımız,
ihracatta yüzde 82, ithalatta yüzde 69 pay almışlardır.
Sayın milletvekilleri, ülkemizin
taşımacılık potansiyeline bir göz atacak olursak, çekici
sayısı toplam 21 219 adettir ve bu araçların 12 523 adedi özmal,
2 085 adeti kiralık olarak Avrupa'ya; 2 248 adeti özmal, 4 363 adedi
kiralık olmak üzere Bağımsız Devletler Topluluğu ülkelerine
çalışmaktadır.
Römork sayısı toplam 26 356 adettir ve bu
araçların 18 303 adedi özmal, 2 399 adedi kiralık olarak Avrupa'ya; 1
361 adedi özmal, 4 293 adedi kiralık olmak üzere Bağımsız
Devletler Topluluğu ülkelerine çalışmaktadır.
Kamyon sayısı, toplam 2 673 adettir.
Tanker sayısı, toplam 2 460 adettir.
Bütün bu araçların toplam taşıma
kapasiteleri 854 629 tondur.
Türk uluslararası karayolu
taşımacıları, bugün itibariyle, gerek filonun yaş
ortalaması (yaş ortalaması 6) gerekse araçlarının
niteliğiyle Avrupa ortalamasını yakalamış, hatta
geçmiş durumdadır.
Sayın milletvekilleri, görülüyor ki, ülkemizin çok
genç ve dinamik bir karayolu taşımacılığı filosu
bulunmaktadır. Ülkemizin ekonomik krize girdiği bugünlerde, karayolu
taşımacılığı da önemli sıkıntılar
içerisine girmiştir.
Karayolu
taşımacılığımızın tekrar eski
dinamizmine kavuşabilmesi için, hükümetin hiç vakit geçirmeden bu sektörün
sorunlarıyla yakından ilgilenmesi gerekmektedir; fakat, görüyoruz ki,
diğer sektörlerde olduğu gibi, karayolu
taşımacılığımız da bu hükümet
tarafından ihmal edilmiştir.
Irak'a uygulanan Birleşmiş Milletler
ambargosunu, Ortadoğu'da, bizden başka bütün ülkeler delmiştir.
Bizim, Birleşmiş Milletler kararlarına uymamız,
bölgemizdeki tüm nakliye sektörünü olumsuz yönde etkilemiştir. Hükümetin,
doğu ve güneydoğuda faaliyet gösteren nakliyecilerimizin bu sorununa
acil çözüm üretmek zorunda olduğunu görmesi gerekmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
umut ediyoruz ki, hükümet edenler, içerisinde bulunduğu ataletten bir an
önce kurtulur ve bu sektörün sorunlarına olumlu yaklaşarak, ülkemizin
önemli sektörlerinden birisi olan taşımacılık sektörümüzü
yine eski dinamizmine kavuşturur.
Bugün görüşmekte olduğumuz İspanya
Krallığı ile ülkemiz arasındaki karayolu taşımacılığı
anlaşmasının onaylanarak, karayolu
taşımacılığımıza, ülkemize hayırlar
getirmesi dileğiyle, hepinize saygılar sunuyorum. (DYP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Çevik.
Tasarının tümü üzerinde başka söz
isteği?.. Yok.
Tasarının maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
1 inci maddeyi okutuyorum:
TÜRKİYE
CUMHURİYETİ İLE İSPANYA KRALLIĞI ARASINDA ULUSLARARASI
KARAYOLU TAŞIMACILIĞI ANLAŞMASININ ONAYLANMASININ UYGUN
BULUNDUĞUNA
DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1. - 3 Mart 1998 tarihinde Madrid'te imzalanan
"Türkiye Cumhuriyeti ile İspanya Krallığı
Arasında Uluslararası Karayolu
Taşımacılığı Anlaşması"nın
onaylanması uygun bulunmuştur.
BAŞKAN - 1 inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 1 inci madde kabul edilmiştir.
2 nci maddeyi okutuyorum:
Yürürlük
MADDE 2.- Bu kanun yayımı tarihinde
yürürlüğe girer.
BAŞKAN - 2 nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
3 üncü maddeyi okutuyorum:
Yürütme
MADDE 3.- Bu kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN - 3 üncü maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, tasarının tümü
açık oylamaya tabidir.
Açık oylamanın şekli hakkında Genel
Kurulun kararını alacağım.
Açık oylamanın elektronik oylama
cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Oylama için 5 dakikalık süre vereceğim. Bu
süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım
istemelerini, bu yardıma rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise, oy
pusulalarını, oylama için öngörülen 5 dakikalık süre içerisinde
Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakan
varsa, hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun
rengini ve kendisinin ad ve soyadıyla imzasını da
taşıyan oy pusulasını, yine, belirlenen süre içerisinde
Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyor,
oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye
Cumhuriyeti ile İspanya Krallığı Arasında
Uluslararası Karayolu Taşımacılığı
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısının yapılan açık oylamasına
216 sayın üye katılmış; 215 kabul, 1 mükerrer oy
kullanılmıştır.
Böylelikle, tasarı kabul edilmiş ve
yasalaşmıştır; hayırlı olsun.
Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü
Adına Tescil Edilecek Taşınmaz Mallar Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve
Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu raporunun müzakerelerine
başlıyoruz.
5.
Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü Adına Tescil
Edilecek Taşınmaz Mallar Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Tarım, Orman ve
Köyişleri Komisyonu Raporu (1/506) (S. Sayısı : 205) (1)
BAŞKAN - Komisyon?.. Hazır.
Hükümet?.. Hazır.
Komisyon raporu 205 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde, Doğru Yol
Partisi Grubu adına, Eskişehir Milletvekili Sayın Mehmet Sadri
Yıldırım; buyurun efendim. (DYP sıralarından
alkışlar)
DYP GRUBU ADINA MEHMET SADRİ YILDIRIM
(Eskişehir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 205
sıra sayılı Tarım İşletmeleri Genel
Müdürlüğü Adına Tescil Edilecek Taşınmaz Mallar Hakkında
Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının tümü üzerinde Doğru Yol Partisi Grubu
adına söz almış bulunuyorum; Grubum ve şahsım
adına, Yüce Heyetinizi ve aziz milletimi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, Tarım
İşletmeleri Genel Müdürlüğü, yani TİGEM, 8.6.1984 tarih ve
233 sayılı Kamu İktisadî Teşebbüsleri Hakkında Kanun
Hükmünde Kararname hükümlerine tabi ve söz konusu kanun hükmünde kararname
çerçevesinde faaliyette bulunmak üzere kurulmuştur.
TİGEM, tüzelkişiliğe sahip,
faaliyetlerinde özerk ve sorumluluğu sermayesiyle sınırlı
bir iktisadî devlet teşekkülüdür.
TİGEM "millî ekonominin temeli
ziraattır" öngörüsüyle cumhuriyetin ilk yıllarından
günümüze kadar Türk tarımına rehberlik yapan, bereket kazandıran
dev bir tarım kuruluşudur.
TİGEM'in cumhuriyet dönemindeki temelini
oluşturan ziraî kombinalar ve devlet ziraat işletmeleri, Atatürk'ün
direktifleri doğrultusunda Türk çiftçisine önderlik ve öğreticilik
yapmak maksadıyla kurulmuştur.
Ülkemizde kurulan 14 adet çiftlik, ülkenin buğday
ve gıda ihtiyaçlarını gidermek, tarım alet ve makineleri
ile tarım ilaçları yardımı şeklinde çiftçilere vermek
maksadıyla kurulmuştur. TİGEM'in diğer kolunu
oluşturan haralar, ordunun iaşe ihtiyacını
karşılamak ve at yetiştirmek üzere kurulurlar.
İşte bugünkü TİGEM, ziraî kombinalar ile
devlet ziraat işletmelerinin her türlü varlıkları
birleştirilerek, 1984 yılında önce kamu iktisadî kuruluşu
olarak organize edilmiş, 1994 yılında ise iktisadî devlet
teşekkülü olarak yeni bir statüye kavuşmuştur.
Amaç, tarım ve tarıma dayalı sanayiin
ihtiyaç duyduğu temel madde ve hizmetleri üretmek, bunları ticarî
esaslara göre yürütmek ve kâr etmektir. Bugün TİGEM, yurt sathına
yayılmış 38 işletmesiyle, bir kamu hizmeti olarak kendine
verilen görevleri sürdürürken, aynı zamanda da kâr eden ve devlete yük
olmayan bir kuruluştur.
Değerli milletvekilleri, TİGEM'in amacı,
yukarıda da belirttiğimiz gibi, tarım ve tarıma dayalı
sanayiin ihtiyacı olan her türlü mal ve hizmetleri üretmektir.
TİGEM'in bu amacı doğrultusunda, kısaca TİGEM'in
faaliyet konularına değinmek istiyorum.
1. Ülkenin bitkisel ve hayvansal üretimini
artırmak, çeşitlendirmek ve ürün kalitesini iyileştirmek
amacıyla yetiştirdiği tohumluk, fide ve bunun gibi mallar ile
ürettiği damızlık hayvan ve spermaları, yetiştiriciye
intikal ettirmektir.
2. İşletmelerde elde edilecek hayvansal ve
bitkisel ürünlerle birlikte, çiftçilerden alacağı ürünleri
kıymetlendirmek ve tesisler kurdurmaktır.
3. Bitkisel ve hayvansal üretim, yetiştirme,
ıslah konularında araştırmalar yapmak.
4. Ürettiği her türlü ürün ve hizmet
konularıyla ilgili olarak çevre çiftçisi ve çiftçi örgütleriyle üretim ve
tanıtım amaçlı işbirliğine girmek.
5. Amaç ve faaliyetlerini gerçekleştirmek için,
ihtiyaç duyduğu her türlü mal ve hizmeti yurtiçi ve
yurtdışından temin etmek.
6. Yurtiçi ve yurtdışındaki kişi ve
kuruluşlarla işbirliği yaparak, her türlü mal ve hizmeti temin
etmek; bunları pazara hazırlayarak, iç ve dış pazarlarda
değerlendirmek.
7. Üretim ve işletme faaliyetlerinde bulunmak ve
tesislerini kurmak üzere, özel ve tüzelkişilerden yer kiralamak, kiraya
vermek.
8. İşletme ünitelerinde zaman içinde
fonksiyonunu yitirmiş kümes, ahır, depo ve sundurma ve bunun gibi
binaların yıpranmaya terk edilmemesi ve ekonomiye
kazandırılması için, işletme bütünlüğüne zarar vermemek
kaydıyla özel veya tüzelkişilere kiraya vermek.
Değerli milletvekilleri, ülkemizde
tarımın temeli Atatürk tarafından atılmış;
gelişmesi için, o günkü şartlar altında her imkân
sağlanmıştır. Atatürk'ün direktifleri doğrultusunda
ülkemiz, çok şükür dışarıya muhtaç olmadan, 1950
yılına kadar gelmiştir. Bu da gösteriyor ki, ülkemiz bir
tarım ülkesidir ve tarım, ülkemizin temelidir. 1950-1960
yılları arasında ülkemizde tarıma büyük önem verilmiş;
modern ve teknik ekipmanlarla çiftçilik ve tarım daha da gelişmiştir.
1960-1980 yılları arasında tarım, ülkenin ekonomisine ve
ihracatına damgasını vurmuş; tarım ve çiftçi
altın yıllarını yaşamıştır. Çiftçilik,
hayvancılık ve besicilik gelişmiştir.
Şekerpancarı da ülkemize sanayi ürünü olarak 1950 yılından
sonra girmiş ve çiftçimizin, modern Avrupa çiftçisine yakın bir
çiftçi haline gelmesi sağlanmıştır.
İşte hal böyleyken, TİGEM'in ülke
tarımına kazandırdığı önem herkesçe bilinirken,
bugünkü tarımın durumuna baktığımızda, son iki
yılda, 57 nci hükümet, tarımdan tamamen desteğini çekmiş,
âdeta tarıma düşman olmuş ve tarımı tasfiye
etmiştir. Hatta, daha da ileri giderek, kamu bankalarının görev
zararlarını, çiftçinin ve esnafın üzerine yüklemiştir.
Çiftçi, otuz, kırk yılda aldığı ekipmanı ve tarlasını
satmak mecburiyetinde kalmış; pancar çiftçisi, altı, yedi ay
evvel söküp teslim ettiği pancar bedelinin yarısını yeni
almaya başlamıştır. Çiftçi, borcunu ödeyemez
durumdadır ve acz içindedir; evine, çoluk çocuğuna bakamaz duruma
gelmiştir.
Çiftçinin feryatlarını, hep birlikte
televizyonlarda seyrediyoruz, gazetelerde okuyoruz. Siz, tarımın
girdilerini bir yılda yüzde 100 ve yüzde 150
pahalandırdığınız halde, enflasyonu
düşüreceğiz diyerek, çiftçilerin mahsulünü yok pahasına
aldınız; alınterini ve mahsulünün hak ettiği ücreti
vermediniz. Ülkenin durumunu hiç hesap etmediniz,
hayvancılığı ve besiciliği bitirdiniz.
Değerli milletvekilleri, sayın hükümet, kendi
kusuruyla çıkardığı iki krizin faturasını
çiftçiye, esnafa ve millete yüklemiştir. Kriz nedeniyle faizleri,
çiftçinin ödeyemeyeceği kadar yükseltiniz. Esnafın yürüdüğünü görünce,
çiftçinin de yürümesini engellemek için, Ziraat Bankasındaki faizleri eski
oranlara çekmek için Bakanlar Kurulu kararı aldınız; ancak,
kararnameyi çıkarmadınız, icraata geçirmediniz; çünkü, bu
kararınızın çiftçinin yürümesini engellemek için olduğu,
açıkça çiftçiler tarafından da
anlaşılmıştır.
EROL AL (İstanbul) - O karar çıktı.
MEHMET SADRİ YILDIRIM (Devamla) - Sayın
hükümet, millete, çiftçiye, esnafa ve sanayiciye doğruları
söylemiyorsunuz; yani, bir nevi, vatandaşı aldatıyorsunuz. Hani
esnafın faizini yüzde 55'e çekmiştiniz; ama, hâlâ esnaftan yüzde 97
ile yüzde 120 arasında faiz alınmaktadır. Yine, Ziraat
Bankası da, çiftçilerden yüzde 120 ve yüzde 130, hatta yüzde 180'lere
varan faiz almaktadır. Bu durumda, millete doğru söylemiyorsunuz,
milletin yanında güveninizi kaybettiniz. Ülkeye, millete ve çiftçiye zarar
verdiniz; çiftçiyi, icra takibine verdiniz, hapishaneler koydunuz.
Değerli milletvekilleri, ülkede, tarımı
ithalatçı duruma getirdiniz. Türkiye'yi, tarım sektörünü
güçlendirmediği takdirde, Avrupa Birliğinin açık pazarı
haline getireceksiniz. Şeker Kanununu da, bu düşünceyle
çıkardınız. Yaptığınız
yanlıştır.
Tasarıdaki çiftliklerin durumuna
baktığımızda ise, 3646 sayılı Kanun hükümlerinin
yerine getirilmesi; Maliye Bakanlığı aleyhine açılmış
olan davaların titizlikle takibi ile Maliye hazinesi arazisi üzerinde
faaliyet gösteren Lalahan, Yerköy, Konya Ereğlisi ve Bandırma'da
bulunan yetiştirme ve deneme çiftliklerinin Tarım
İşletmeleri Genel Müdürlüğüne devir ve teslim işlemlerinin
yapılması gerektiğine inanmaktayız. Bu nedenle, faaliyet
gösteren yetiştirme ve deneme çiftliklerine kısaca değinmek,
faaliyetleri hakkında da kısaca bilgi vermek istiyorum.
MURAT SÖKMENOĞLU (İstanbul) - Sayın
Başkan, ikaz eder misiniz lütfen, Sayın Bakanımız dinlesin.
MEHMET SADRİ YILDIRIM (Devamla) - Değerli
milletvekilleri, Lalahan Hayvancılık Merkez Araştırma
Enstitüsü, 1951 yılında, Ankara keçisinin ıslahı
çalışmalarına devam edilmesi koşuluyla, Türkiye Tiftik
Cemiyeti tarafından Tarım Bakanlığına devredilmiş
olan çiftlik arazisi üzerine kurulmuştur. Daha sonra, 1957
yılında, Lalahan Zootekni Araştırma Enstitüsü kurulmuş
ve aynı tarihte, Lalahan Yetiştirme ve Deneme Çiftliği tesis
edilmiştir. Kuruluşun ismi, 1987 yılında
Hayvancılık Araştırma Enstitüsü, 1998 yılında da
Hayvancılık Merkez Araştırma Enstitüsü olarak
değiştirilmiştir. Çalışmalar ve laboratuvar
zenginliğiyle 22 projesini sonuçlandırmış ve 6 projesi
devam etmektedir. Sonuçlanan projeler içerisinde, hayvancılık
sektörüne azamî fayda sağlamak amacıyla sığırlarda
suni tohumlama uygulaması; Ankara keçilerinde yüz örtülülüğü yönünde
yapılacak seleksiyonla tiftik verim ve kalitesini yükseltme imkânı
gibi çok sayıda projesini gerçekleştirmiştir.
Proje çalışmaları devam edenler
arasında, tavuk gen kaynaklarının korunması, yerli kara
ırkı sığırların gen kaynağının
muhafazası gibi önemli projeler de yer almaktadır.
Marmara Hayvancılık Araştırma
Enstitüsü, 1935 yılında, Merinos Yetiştirme Çiftliği
adı altında, Karacabey harası bünyesinde kurulmuş; 1943
yılında Bandırma bölgesine nakledilmiştir. 1972
yılında, Veteriner Zootekni Araştırma Enstitüsü olarak
faaliyet göstermiş, daha sonra, 3161 sayılı Kanunla yeniden
düzenlenerek, 1987 yılında Koyunculuk Araştırma Enstitüsüne
dönüştürülmüştür. 1998 yılında, Marmara Hayvancılık
Araştırma Enstitüsü olarak yeniden
yapılandırılmıştır; Trakya ve Marmara
Bölgelerinde, hayvancılık yem bitkileri ve çayır-mera
amenajmanı araştırmalarıyla, yerli gen
kaynaklarının muhafazasında görev almış, koyunculuk
konusunda temel uygulamalı araştırmalar yapmaktadır;
ayrıca, bu konuda, hizmetiçi eğitim faaliyetlerinde
bulunmaktadır. Marmara Hayvancılık Araştırma
Enstitüsü, 19 projesini hayata geçirmiştir. Bu projelerin içerisinde,
Karacabey Merinosu koyunlarda döl verimini artırma imkânları ve bu
özelliğe etki eden faktörler üzerinde araştırmalar, Karacabey
Merinosu ve kıvırcık koyunların önemli verim özellikleri
bulunmaktadır. Halen, 7 proje üzerinde çalışmaları devam
etmektedir. Bunların başında, yerli sığırın
gen kaynaklarının muhafazası ve yerli koyun gen
kaynaklarının korunması gelmektedir.
Yerköy Hayvancılık Araştırma
Enstitüsü ise, 1942 yılında, Türkiye Tiftik Keçisi Üretme ve Islah
Cemiyetinin bir şubesi olarak Yerköy'de kurulmuş; 1960
yılında, kendi kendini feshederek Veteriner İşleri Genel
Müdürlüğüne devredilmiştir; 1965 yılında,
Beyazıtoğlu Deneme Hayvanları Yetiştirme Çiftliği
Müdürlüğü olarak faaliyet göstermiş ve 1975 yılında da,
Beyazıtoğlu Veteriner Araştırma Kurumu, 1986
yılında Tiftik Keçisi Araştırma Enstitüsü ve en son da 1990
yılında Yerköy Hayvancılık Araştırma Enstitüsü
Müdürlüğü olmuştur; hayvancılıkla ilgili yetiştirme
teknikleri ve ırk ıslahı konusunda araştırmalar
yapmakta olup, başta Tiftik keçisi kesim ve karkas özellikleri, Ankara
keçisinin süt verimi ve süt verimini etkileyen faktörler gibi 5 projesini
başarıyla sonuçlandırmıştır.
Değerli milletvekilleri, biz, Doğru Yol
Partisi olarak, bu konu üzerinde, hükümet olduğumuz dönemlerde de
titizlikle durduk. Bitme noktasına gelmiş olan
hayvancılığın canlanması için tüm gayreti gösterdik.
Bitme noktasına gelmiş olan hayvancılığı
canlandırmak için, her türlü öneriye açık olduğumuz bir
gerçektir. Bu konuda gelecek olan kanunlara da destek olmaya hazırız.
Biz, sayın hükümetten, ülkemiz adına, bu
konuda daha hassas olmasını ve dışarıya muhtaç
olmamamız için, hayvancılığın en kısa zamanda
canlanması, gerileyen hayvancılık sektörüne de yeni bir hayat
kazandırılması, yüzde 28'lerle ifade edilen hayvan varlığının
azalmasının önlenmesi için gereken tedbirlerin
alınmasını istiyoruz. Bilindiği gibi, hayvancılık
sektörü, ekonomimizde önemli yeri olan bir sektördür. Bu önemli sektörü
baltalamayalım, her türlü desteği ve hizmeti vererek
kalkınmasına ışık tutalım.
Değerli milletvekilleri, Tarım ve
Köyişleri Bakanlığının koordinatörlüğünde Maliye
Bakanlığı, Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu ve
Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü temsilcilerinden
oluşan bir komisyon vardır. Bu komisyon, adları geçen
çiftliklerin, geçmişte mülga Veteriner İşleri Genel
Müdürlüğüne bağlı olarak, Tarım ve Köyişleri
Bakanlığı tarafından kırsal kesime götürülen hizmetler
açısından çok önemli kuruluşlar arasında yer
almıştır. Bu hizmetler, bugün de, aynı bakanlık
tarafından önemle yürütülmektedir Bu kuruluşların
varlıklarının sürdürülmesi, ülkemiz tarımı ve
hayvancılığı için vazgeçilmezdir. Kuruluşlar, halen,
genel bütçeye ait olarak Tarım ve Köyişleri Bakanlığı
bütçesinden ödenek kullanıp, kârlılık amacı
taşımayıp, kamu yararına araştırma hizmetleri
yürütmektedir.
Sayın milletvekilleri, bugün, tarımda
gelişmiş ülkelere baktığımızda, birim alanlardan
aldıkları verim bizim üç dört katımızdır. Bizim
onların seviyesine çıkabilmemiz, tarımda yeni bir
anlayışa ve verimli tohum üretimine bağlıdır.
İşte, bu tarım işletmeleri bunun için kurulmuştur;
ancak, şimdi kuruluş amacından uzaklaşarak, zarar eden
işletmeler olarak karşımıza çıkmaktadırlar.
Tarımımıza öncülük edecek olan bu işletmeler, günümüzde,
sizin sayenizde ülkemize yük olmaktadırlar. Sayın hükümet, Türk
tarımını ve çiftçisini sıkıntıdan kurtarmak
ülkeye yapılacak en büyük hizmettir. Bunu yapmazsanız, bu ülkenin,
çiftçinin ve milletin vebalinden kurtulamazsınız. Tarihe de ülke ve
çiftçi düşmanı olarak geçeceksiniz. Gelin, yol yakınken
ülkemizin temeli olan çiftçimize sahip çıkalım ve ülkeyi
dışarıya muhtaç etmeyelim diyor; Yüce Heyetinize Doğru Yol
Partisi Grubu ve şahsım adına saygılar sunuyorum. (DYP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın
Yıldırım.
Fazilet Partisi Grubu adına Elazığ
Milletvekili Sayın Latif Öztek, buyurun. (FP sıralarından
alkışlar)
FP GRUBU ADINA LATİF ÖZTEK (Elazığ) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan
205 sıra sayılı Tarım İşletmeleri Genel
Müdürlüğü Adına Tescil Edilecek Taşınmaz Mallar
Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı üzerinde Fazilet Partisi Grubunun görüşlerini arz etmek
üzere huzurlarınızda bulunuyorum; şahsım ve Grubum
adına, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Kamu İktisadî
Teşebbüsleri Komisyonu, kısa adı TİGEM olan Tarım
İşletmeleri Genel Müdürlüğünün 1995-1996 yıllarına ait
hesaplarını görüştüğü toplantısında, 3646
sayılı Kanun hükümlerinin yerine getirilebilmesi amacıyla,
Hazine arazileri üzerinde faaliyet gösteren Bandırma, Lalahan, Yerköy ve
Konya Ereğli'de bulunan yetiştirme ve deneme çiftliklerinin
TİGEM'e devir ve teslim işlemlerinin yapılması için,
Tarım ve Köyişleri Bakanlığının
koordinatörlüğünde, Maliye Bakanlığı, Başbakanlık
Yüksek Denetleme Kurulu ve TİGEM temsilcilerinden oluşturulacak bir
komisyon kurulmasına ve komisyonca hazırlanan raporun Türkiye Büyük
Millet Meclisi KİT Komisyonuna gönderilmesine karar verilmiştir.
Adları geçen kuruluş temsilcilerinin katılımıyla
yapılan toplantıda, kârlılık amacı taşımayan
ve kamu yararına araştırmalar yürüten bu kuruluşların,
kırsal kesime götürülen hizmetler açısından önemli görevler ifa
ettikleri belirtilerek, bu müesseselere ait bina, tesis ve arazilerin
Tarım ve Köyişleri Bakanlığı bünyesinde
kalmalarını sağlayacak şekilde, 3646 sayılı
Kanunda değişiklik yapılması için Tarım ve
Köyişleri Bakanlığınca gerekli çalışmaların
başlatılmasına karar verilmiştir. Tarım ve
Köyişleri Bakanlığı alınan bu kararın
gerçekleşmesi için bu tasarıyı hazırlamıştır.
Görüşmekte olduğumuz kanun tasarısı yürütme ve yürürlük
maddeleri dahil 3 maddeden oluşmaktadır, diğer bir ifadeyle tek
maddelik bir tasarıdır.
Tarım ve Köyişleri Bakanlığı
personelinin yetişmesinde önemli görevler ifa eden TİGEM, aynı
zamanda üretim ve kâr amacı gütmektedir. Bu tasarıda adı geçen
Bandırma, Lalahan, Yerköy ve Konya-Ereğli'de bulunan tesislerde ise,
asıl olarak tarımsal araştırmalar yapılmaktadır.
Bu bakımdan, adı geçen kuruluşların TİGEM adına
tescil edilmesi yerine, doğrudan Bakanlığa bağlı
olarak faaliyetlerini sürdürmelerinin yararlı olacağı
kanaatindeyiz. Kanun tasarısını destekliyoruz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
kanun tasarısı üzerinde görüşlerimizi arz ederken, konumuz
tarımla ilgili olduğundan, öncelikle Türk tarımının ve
57 nci hükümetin uyguladığı politikalar sonucu her geçen gün
fakirleşen çiftçimizin, köylümüzün bazı sorunlarını dile
getirmek istiyorum. Gerçi, bazı arkadaşlarımız
"tarım öldü, ölünün arkasından konuşulmaz,
günahtır" diyorlar; ama, ben konuşacağım; zira,
tarımsal üretim için gerekli olan toprak, su ve güneş gibi üç temel
öğeyi Yüce Allah bu coğrafyaya fazlasıyla
bahşetmiştir.
Hükümetin uyguladığı hatalı
politikalar sonucu tarım sektörü bugün sıkıntı
yaşamaktadır. Bu, geçici bir durumdur, uygulanan politikalar
düzelince tarım sektörü gelişme sürecine girecektir. Türk tarımının
yapısal sorunları vardır. Türkiye, 2000'li yıllara,
tarımın bu temel sorunlarını çözemeden girmiştir.
Kendisi sorun olan 57 nci hükümetin, bu sorunları çözmesini, artık
biz de beklemiyoruz, Türk çiftçisi de beklemiyor.
Türkiye'nin bir tarım ülkesi olduğu hep
söylenmektedir. Evet, ülkemizde tarımla uğraşanların
sayısı fazladır; ancak, tarımsal üretim özlenen düzeyde
değildir. Bu yüzden onbeş yıl öncesine kadar dünyanın
kendine yeterli yedi sekiz ülkesinden biri olan ve pek çok tarım ürünü ile
mamul ve yarı mamul gıda maddelerini ihraç eden Türkiye, bugün
sayılan malların bir kısmını ithal eder duruma
düşürülmüştür. Bunun sebebi, bize göre, uygulanan hatalı
politikalardır. 1985-1986 yıllarından itibaren
başlatılan ve daha sonraki yıllarda sürdürülen yanlış
politikalardan dolayı Türk tarımı bu duruma düşmüştür.
O yıllarda Türkiye'nin sanayi ürünleri ihracatı artmaya
başlayınca, tarım ihmal edilmeye başlandı ve taban
fiyatlar düşük tutuldu. Sübvansiyonlar kaldırıldı, sonuçta
hayvancılık da bitkisel üretim de kârlı olmaktan
çıktı. Bu arada, sonucu hiç hesap edilmeden dışalımlar
yapıldı ve Türk köylüsüne verilmeyen para yabancı ülkelerin
çiftçisine, köylüsüne verildi.
Hayvancılığın gerilemesinde
Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde yaşanan terör
olayları da etkili olmuştur; ancak, asıl sebep uygulanan
hatalı politikalardır. 54 üncü Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti, bu
konuda etkin önlemler alarak, tarımdaki kötü gidişi durdurmuş ve
gerek bitkisel üretimde ve gerekse hayvansal üretimde gelişme sürecini
başlatmıştır. Daha sonra kurulan 55 inci hükümetin
başlattığı yanlış politikalar, 56 ncı
hükümet döneminde sürdürülmüştür, 57 nci hükümet de aynı hatalı
politikaları, maalesef, sürdürmektedir.
Sayın Başbakana, Sayın Tarım
Bakanımıza ve değerli bakanlarımıza, bu kürsüden
yaptığım her konuşmada seslendim. "Bu politikanız
Türk tarımını da, Türk çiftçisini de perişan edecektir. Bu
hatalı politikanızdan, lütfen vazgeçiniz" dedim; ama, Sayın
Başbakanımız, bizim de, çiftçinin de bu feryadını
duymadı; duydu ise de, her olayda olduğu gibi, burada da olumlu hiçbir
tepki vermedi.
Tarımsal üretim, gıda üretiminin temelini
oluşturmaktadır. Gıdanın stratejik önemini bilen
gelişmiş ülkeler, millî politikaları gereği tarımsal
üretimi kontrol ederler. Amerika Birleşik Devletleri de, Avrupa
Topluluğu ülkeleri de üreticilerini; yani, tarım sektörünü sübvanse
etmektedirler. Bu yüzden üretimlerinde kararlılık vardır. Bizim
ülkemizde ise hükümetler, maalesef, belli bir politika izlemediklerinden
üretimimizde bir kararlılık bulunmamaktadır. Amerika
Birleşik Devletlerinde bir yılda tarıma yapılan sübvansiyon
15 milyar dolar, Avrupa Birliği ülkelerinde 45 milyar ecu iken, Türkiye'de
2,7 milyar dolardır. Amerika Birleşik Devletlerinde bu 15 milyar
dolarlık sübvansiyon 6,6 milyon insan için yapılıyor; yani,
kişi başına yaklaşık 2 300 dolar para düşüyor.
Amerika Birleşik Devletleri'ndeki 2 300 dolara karşılık,
Avrupa Birliğinde 45 milyar eculük yardım
yapıldığını söyledik. Burada ise, bu sübvansiyon 18,5
milyon insan için yapılıyor. Bu da, kişi başına
yaklaşık 2 450 ecu etmektedir.
Türkiye'de ise 2,7 milyar dolarlık sübvansiyon 23 milyon insana
yapılıyor; yani, kişi başına 115 dolar destek
veriliyor. Varın, Türk çiftçisi ile Amerika Birleşik Devletleri
çiftçisinin veya Avrupa Birliği ülkelerindeki çiftçinin durumunu siz
mukayese edin!..
2000 yılında, tarım ürünleri
tabanfiyatlarının, IMF'nin istekleri doğrultusunda değil,
ülke gerçekleri doğrultusunda belirlenmesini çok arzu ederdik; ama, ne
yazık ki, bizim ve Türk köylüsünün bu arzusu gerçekleşmedi. 2000
yılında, tarım ürünleri tabanfiyatları, üretimde
kullanılan girdi fiyatları esas alınarak belirlenmiş
olsaydı, çiftçimiz mağdur olmazdı; ama, bu yapılmadı.
Bakınız, 2000 yılında motorin
fiyatları yüzde 100'den fazla, yani, yüzde 108 artmıştır.
Gübre fiyatları, çeşitlere göre değişmek üzere, yüzde 71
ile yüzde 87 arasında artmıştır. Yine, tohumluk ve ziraî
mücadele ilaçlarına da yüzde 100 ile yüzde 150 arasında zam
yapılmıştır; ama, buğdaya yüzde 27,5; şekerpancarına,
tütüne, çay yüzde 25 artış yapılmıştır. Yani,
ürün fiyatlarındaki artış, girdi fiyatlarındaki
artıştan çok düşük olmuştur.
Değerli arkadaşlar, tabanfiyatlar, üretimde
kullanılan girdi fiyatlarına göre belirlenmiyorsa çiftçi mağdur
olur. Bu mağduriyeti azaltmanın yolu, tabanfiyatlarını,
gerçekleşen enflasyon oranında artırmaktır.
Bu hükümetin, öngördüğü enflasyon
oranını tutturamayacağını tüm muhalefet
milletvekilleri söylemişti. Değerleme emsalinde olduğu gibi,
TÜFE'ye göre ortalama enflasyonu esas alarak tabanfiyatlarda artış
yapılması üreticiyi memnun edecek uygulamadır. Bunu
yapmıyorsanız, tasarlanan TÜFE'ye göre yapıyorsanız,
üreticiyi mağdur edeceğinizi bilin.
57 nci hükümet, enflasyonu hedeflenen düzeye
düşüremeyince, memur maaşlarında, 2000 yılı temmuz
ayında yüzde 4,1'lik, kasım ayında da yüzde 5,2'lik bir artış
yaptı; böylece, maaşlarda, yıl sonu itibariyle, gerçekleşen
enflasyon olarak ifade ettikleri yüzde 39 oranında artış
yapmış oldular. Biz, bunun gerçekçi olarak
hesaplandığını kabul etmiyoruz; ama, hükümet, kendi
yaptığı hesaplara göre, 2000 yılında, memurlara
aradaki farkı ödediğini söylüyor; 2001 yılı nisan
ayında da yüzde 2,7'lik artışı ödedi; 15 Mayıs 2001'de
de, memur maaşlarına enflasyon oranında artış
yapılacağı yetkililerce söyleniyor.
Memur maaşlarında, enflasyon
oranını esas alarak ek ödeme yapan 57 nci hükümetin, ürettiği
buğdayı Toprak Mahsulleri Ofisine satan çiftçiye de enflasyon
farkı kadar, yani, yüzde 15 ek ödeme yapması, çiftçimizi enflasyona
ezdirmemesi gerekirdi; adalet bunu gerektirirdi; ama, bu yapılmadı,
çiftçimiz, enflasyona ezdirildi.
19 Şubat 2001'de, Millî Güvenlik Kurulu
toplantısında, Sayın Başbakanın, Sayın
Cumhurbaşkanıyla başlattığı tartışma,
ekonomik krize dönüştü; kriz, ikibuçuk ayı aşkın bir
süreden beri bir çözüme kavuşturulamadı. Bugüne kadar, anamuhalefetin
ikazlarını, görüş ve önerilerini dikkate almayan 57 nci hükümet,
devlet gemisini karaya oturttu; memuru, işçiyi, emekliyi, dul ve yetimi,
esnafı, çiftçiyi ekonomik sıkıntıya soktu. Bugün, çiftçi,
köylü çok perişan durumda. 57 nci hükümetin milletimize karşı
vurdumduymaz tavırları, memurları sokağa döktü, memurlar
eylem yapıyor; işçiler sırada bekliyor; emekli, dul ve yetimin
feryadını hiç ama hiç kimse duymuyor.
Bu ülkenin en sabırlı kesimi olan esnaf, son
ekonomik krizden ve hükümetin baskılarından dolayı meydanlara
döküldü, eylem yaptı. Bu demokratik tepkilere tahammül edemeyen 57 nci
hükümet, esnafın eylem yapmasını yasakladı. Esnaf ve
sanatkârlar iflas ediyor, işini kaybediyor, bunalıma giriyor, hatta
intihar ediyor; ama, hükümet, bu kesimin sorunlarına kulaklarını
tıkıyor, duymazlıktan geliyor.
Güçlü yetiştirici birlikleri
olmadığı için seslerini duyuramayan bu ülkenin kanaatkâr
insanları çiftçilerimiz ise, sıkıntılarını
içlerine atıyor, birkaç mevzi eylem dışında eylem de yapmıyor.
Eğer, hükümetin bu vurdumduymaz tavrı devam ederse, eminim,
çiftçilerimiz de, seslerini duyurmak için yollara dökülecek ve meydanlara
çıkacak.
Hükümetin, tabanfiyatlarını hasattan önce
değil, ekimden önce açıklaması gerekirdi. Sayın Bakan,
kışlık hububatta bunu yapmadınız, bari, diğer
ürünlerde yapınız ve tabanfiyatları belirlerken, çiftçimizin son
üç yıldaki mağduriyetini de giderecek, onun yüzünü güldürecek fiyat
politikası izleyiniz.
IMF'nin önerileri doğrultusunda hareket ederseniz,
tarımda sübvansiyonları kaldırırsanız, çiftçi, tarlasını
süremeyecek ve tohumunu ekemeyecektir. Bu yanlışlığın
sonucu üretim düşüklüğü olacaktır ve artan gıda
açığını kapatmak için, ithalat yapma mecburiyeti ortaya
çıkacaktır. Bunun anlamı, Türk çiftçisine verilmeyen
paraların, başka ülkelerin çiftçisine verilmesidir. Büyük gıda
stokları bulunan endüstrileşmiş ülkelerin istediği de budur
zaten. Bu gerçeği, Sayın Başbakanımız bilemeyebilir,
hayatının önemli bir bölümünü Amerika Birleşik Devletlerinde
geçiren Sayın Kemal Derviş de bilemeyebilir; ama, Tarım ve
Köyişleri Bakanı olarak siz biliyorsunuz. Eğer Sayın
Başbakan çiftçinin sorunlarına ilgi göstermiyorsa, siz gösteriniz ve
gerekli açıklamaları, çiftçilerin anlayacağı şekilde
yapınız; aksi halde, bu mağdur ve mazlum insanların
vebalinden kurtulamazsınız.
57 nci hükümet doğrudan gelir desteği
sistemine geçmeyi ve mevcut sistemi terk etmeyi amaçlamıştır. Bu
amacı gerçekleştirmek üzere de, 2000 yılında 4 ilimizde
pilot uygulamayı denemiştir. Deneme sonuçlarını mutlaka
değerlendireceklerdir; ama, ortalama işletme büyüklüğünün 53,5
dönüm olduğu ülkemizde, arazinin dönümü başına verilen 5 dolar,
çiftçimizin hangi derdine deva olacaktır. Zira, dönüm başına
verilen 5 dolar, çiftçi ailesi başına yılda ortalama 270 dolar
eder. Örnek aldığımız Amerika Birleşik Devletleri ve
Avrupa Birliği ülkelerinde, çiftçi ailesi başına ödenen para, bu
değerden çok yüksektir.
Şu da bir gerçektir ki, ürün desteğinden
üretici desteğine veya doğrudan gelir desteğine
geçildiğinde, kapsamın genişleyeceği ve sistemin nasıl
finanse edileceği de baştan hesaba katılmalıdır.
Hazineniz boş, paranız yok; Dünya Bankası kredileriyle bu
projenin finanse edilmesi güç. Yeni borçlanmalar bütçeye daha büyük yük
getirir. Mevcut sistemde finansmanı, dünya fiyatlarına göre daha
fazla para ödeyerek, tüketici sağlamaktadır. Diğer bir ifadeyle,
mevcut sistemin kamu maliyesi üzerine doğrudan yükü
sınırlıdır. Doğrudan gelir desteği sisteminin
finansmanı bütçe tarafından karşılanacaktır.
Doğrudan gelir desteğinin maliyeti, mevcut ürün desteği
sisteminin maliyetinden yüksek de olabilir. Bu konuların çok iyi hesap
edilmesi gerekir. Ben, bu konuların derinliğine incelendiği
kanaatinde değilim doğrusu.
Bizce, doğrudan gelir desteği sisteminin
uygulanmasına geçilmeden önce, araştırma kurumlarımız
tarafından, ülkenin şartlarında bilimsel araştırmalar
yapılması, araştırmalardan çıkan sonuçlar
doğrultusunda hareket edilmesi gerekir. Zira, sistemi uygulamaya
kalkışan Meksika'da çok büyük sorunlarla karşılaşılmıştır.
İyi yöneticiler, başka ülkelerin başına gelen musibetlerden
ders alırlar, aynı denemeyi, kendi ülkelerinde yaşayan insanlar
üzerinde test etmezler.
Değerli arkadaşlar, 2001 yılında,
ziraî üretimdeki temel girdilerin fiyatları çok yükselmiştir. 15
Nisan 2000'de 438 100 Türk Lirası olan motorin, 15 Nisan 2001'de 677 000
Türk Lirası olmuştur; yani, fiyatı yüzde 50 oranında
artmıştır. Bu konuda, Tarım Bakanımızın
-daha önceki konuşmaları sırasında- çiftçiye ucuz mazot
temin edilmesi projesini bir an önce devreye sokmasını kendilerinden
bekliyoruz.
Bugün, gübredeki sübvansiyon ortalama yüzde 7-8
civarına düşmüştür, yani, sembolik hale gelmiştir. Son bir
yılda gübre fiyatları aşırı derecede
artmıştır. Bakınız, 15 Nisan 2000'de, çiftçinin kilosuna
53 000 Türk Lirası ödeyerek aldığı amonyum sülfat 15 Nisan
2001'de 140 500 Türk Lirasına yükselmiştir; yani, bir yıldaki
artış yüzde 165'tir; evet, tekrar ediyorum, bir yıldaki
artışı yüzde 165'tir. Diğer gübre çeşitlerindeki
artışlar da aşağı yukarı aynı düzeydedir.
Çiftçimizin gübre sıkıntısı had
safhadadır. Çiftçimiz "sübvansiyondan vazgeçtik, gübre
bulamıyoruz" diyor. Bu konuda birbirini suçlayan ilgili ve
yetkililerden kimin haklı kimin haksız olduğuna bakmıyoruz;
ama, çiftçimizin gübreyi zamanında bulması için gerekli önlemlerin
bir an önce alınmasını istiyoruz. Yine, gübredeki sübvansiyonun
yükseltilmesini de arzu ediyoruz.
Tohumluk fiyatları, özellikle sebze
tohumlarının fiyatı çok yüksektir. Tohumculuk teşvik
edilerek, gerekirse TİGEM'in işletmeleri bu amaçla etkin bir
şekilde kullanılarak, Türkiye'de kaliteli tohum üretilmesi ve
tohumluk fiyatlarının düşürülmesi gerekir. TİGEM'e
bağlı işletmeler, özel sektöre açılarak tohum üretiminde
kullanılabilir ve bu suretle, ülkemize önemli döviz tasarrufu da
sağlanabilir.
Kredi faizleri çok yüksektir; düşürülmelidir. 57
nci Ecevit Hükümeti, 55 inci Mesut Yılmaz Hükümetinin yüzde 70'lere
çıkardığı faizleri yüzde 39, yüzde 40'a düşürdük diye
övünüyordu.
Sayın milletvekilleri, biliyorsunuz, 2000
yılı kasım ayında yaşadığımız
ekonomik krizden önce, ev ve araba kredileri yüzde 35'lere, yüzde 40'lara
düşmüştü, ticarî kredi faizleri de yüzde 40'lar düzeyindeydi; yani,
çiftçiye ilave bir imkân sağlanmamıştı. 19 Şubat
2001'de yaşadığımız ikinci ekonomik krizden sonra, tarım
kesiminde küçük ve orta boy işletmelerde tarımsal kredi faizleri
yüzde 120'ye, büyük işletmelerde ise yüzde 130'a yükseltilmiştir.
Evet, çiftçinin ürününe yüzde 25 ilâ yüzde 27,5 zam; ama,
kullandığı kredinin faiz oranını yüzde 35-40'tan yüzde
120'ye, yüzde 130'a yükseltme. Sorarım sizlere, bu şartlarda hangi
çiftçi üretim yapabilir?
Borcunu ödeyemeyen çiftçilere haciz geliyor. Bu konuda
Tarım Komisyonunca hazırlanan rapor Bakanlığa
sunulmuştur; dikkate alınmasını diliyoruz.
Çiftçi borçlarının ödenmesinde kolaylık
sağlanması konusunda, Tarım Bakanının, Devlet
Bakanı Sayın Kemal Derviş'in muhalefetine rağmen,
girişimde bulunmasını Türk çiftçisi adına olumlu bir
gelişme olarak değerlendiriyoruz; ama, bu girişimin somut
sonuçlarını da bekliyoruz.
Elazığlı besicilerin durumunu
yakından biliyorum; büyük sıkıntı içindeler, besledikleri
hayvanları değer fiyatına satamıyorlar. Yurdumuzun pek çok
yöresindeki besiciler de aynı durumdalar.
Beyaz et üretiminde olduğu gibi,
kırmızı et üretiminde de entegre tesislerin kurulması
teşvik edilmelidir. Aynı şekilde, süt üretiminde de entegre
projeler devreye konulmalıdır. Devlet de, bu projeleri teşvik
etmelidir.
Bu arada, tavukçuluk sektörü de desteklenmelidir; zira,
Mudurnu Tavukçuluk gibi büyük kuruluşlar bile, 57 nci hükümetin
yanlış ekonomik politikaları yüzünden iflasın
eşiğindedir.
Bu vesileyle, Fazilet Partisi olarak üzerinde
durduğumuz, doğal afetlere karşı, bitkisel ürünleri ve
hayvancılığı kapsayacak şekilde, tarım
sigortası kanununun bir an önce çıkarılması gerektiğini
bir kez daha hatırlatmak istiyorum.
Türk ekonomisini içerisinde bulunduğu
sıkıntıdan kurtarmak adına, IMF'nin istekleri
doğrultusunda uygulamaya konulan tarım politikalarını
benimsememiz mümkün değildir. Bu uygulama, Türk tarımını,
ileride telafisi mümkün olmayan sıkıntılara sokar diyorum.
Tasarıyı desteklediğimizi tekrar ifade ediyor, hepinize
saygılarımı sunuyorum. (FP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Öztek.
Şahsı adına, Elazığ
Milletvekili Sayın Cemil Tunç; buyurun efendim. (FP sıralarından
alkışlar)
Süreniz 10 dakika.
AHMET CEMİL TUNÇ (Elazığ) - Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Tarım
İşletmeleri Genel Müdürlüğü Adına Tescil Edilecek
Taşınmaz Mallar Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerinde şahsım
adına söz aldım; bu vesileyle hepinize saygılarımı sunuyorum.
Değerli arkadaşlarım, Türkiye, hayvan
varlığı itibarıyla dünyada ilk sıralarda yer
almaktadır; ancak, hayvan başına elde edilen verim
bakımından gelişmiş ülkelerin çok gerisinde olduğunu
biliyoruz. Bunun çeşitli sebepleri var. Bir defa, Türkiye'de, mevcut
hayvan ırkının büyük bir kısmı, düşük verimli
ırktandır. Irk ıslah çalışmaları
yıllardır Türkiye'de yapılır; ancak, bir türlü beklenen
sonucu elde etmek mümkün olmamıştır. Olumsuz çevre faktörlerinin
de verim artışına engel olduğu ortadadır. Bakın,
beslenme koşullarının yeterli düzeyde olmaması da, arzu
edilen verimi almaya imkân vermiyor. Dolayısıyla, olumsuz ve
dengesiz, hâlâ babadan, atadan tevarüs eden usullerle yapılan
hayvancılığın, hayvansal ürünlerde arz ve talep dengesini
kurmaktan ne kadar uzak olduğunu hepimiz biliyoruz.
Türkiye'de tarım işletmelerinin çoğunda
bitkisel ve hayvansal üretim birlikte yapılmaktadır. Cari fiyatlarla
tarım sektörünün gayri safî yurtiçi hâsıla içindeki payı yüzde
14-15'lerdedir. Bunun, yıllara göre, yüzde 33 ile 38'i arasında
değişen kısmı hayvansal üretimden elde edilmektedir.
Dolayısıyla, hayvancılığın gayri safî yurtiçi
hâsılaya olan bu katkısı yanında, yerli sanayie hammadde
temini ve ihracat imkânları açısından hiç de küçümsenmeyecek
döviz katkısı da bulunmaktadır.
Türkiye'de nüfusun takriben yüzde 45'i tarımsal ve
hayvansal faaliyetlerden geçimini temin etmek durumundadır ve biz, nüfusun
yüzde 45'ine, gerekli destekleri, gerekli teşvikleri verdiğimizi
iddia etmek durumunda da değiliz.
Bilinen sebeplerden dolayı, takriben yirmi
yıldır, hayvan varlığında önemli ölçüde azalmalar
olduğunu hepimiz her vesileyle söylüyoruz. Hayvan
varlığının doğu ve güneydoğu bölgelerinde daha da
azaldığını, âdeta tükenmeye yüz tuttuğunu da hepimiz
biliyoruz. Girdilerdeki fiyatlar alabildiğine arttı, hayvanı
altı ay içeride yemle beslemek durumunda olan üretici için,
hayvancılık, bir gelir kaynağı olmaktan çıktı.
Girdilerdeki artışa karşılık, dışarıdan
yapılan et ve canlı hayvan ithalatıyla Türkiye'de yerli et
neredeyse sabit kaldı. Dolayısıyla, âdeta, Türkiye'de
hayvancılık yapmanın bir anlamı kalmadı.
Ayrıca, hayvansal ürünlerin, destekleme fiyat
politikasının dışında kalmasıyla, Türkiye'de,
hayvancılık, cazip bir sektör olmaktan
çıkarılmış, âdeta, kendi başına terk edilmiştir.
Buğdaya destekleme fiyatı vereceksiniz, tütüne destekleme
fiyatı, tabanfiyat vereceksiniz; pamuğa vereceksiniz,
fındığa vereceksiniz, fıstığa vereceksiniz, çaya,
şekere, ayçiçeğine, âdeta, tarımsal her türlü ürüne destek
vereceksiniz; ama, sıra hayvansal ürünlere gelince "hayır,
vermem" diyeceksiniz.
Bu sektördeki altyapıyı hazırlamadan arz
ve talebe göre fiyatların oluşmasını beklemek son derece
yanlıştır ve hayvancılığın bugünkü duruma
düşmesinin temelinde yatan sebep de budur. Türkiye'de, hayvansal ürünlerin
üretimini teşvik etmeyeceksiniz, ürün kalitesini yükseltmek için hiçbir
destek vermeyeceksiniz, pazarlama hizmetlerini iyileştirici bir gayretiniz
olmayacak, pazarlama hizmetlerini düzenleyici teknik kurallarınız da
olmayacak; sonra da "bu sektörde, fiyatlar, arz ve talebe göre
oluşsun" diyeceksiniz. Bu politika, üreticiyi mağdur etmekten ve
çaresiz bırakmaktan başka hiçbir işe yaramıyor.
Et ve Balık Kurumları özelleştirilmeden
önce, üretici, kazanamazsa bile, hayvanını satabiliyor, hiç olmazsa,
koyduğu parasını geri alabiliyordu; ama, özelleştirilen Et
ve Balık Kurumları da, özelleştirilme şartlarına
riayet etmedi ve hiç biri de çalışmıyor özelleştirilen Et
ve Balık Kurumlarının. Sadece, arsalarındaki cazibesinden
dolayı alınmış âdeta ve şu anda, zaten, parsellenip satılıyor.
Hayvancı da, haliyle, kendi durumuyla, kendi kendisiyle baş başa
kaldı; elindeki hayvanı, elden çıkaramaz oldu.
Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım, ilkokullarda, ortaokullarda okurken, hepimizin
övündüğü bir şey vardı: Derdik ki, Türkiye, tarımsal
ürünlerde kendi kendine yeten bir ülke, hiç kimseye ihtiyacımız yok
falan derdik ve biz bununla övünürdük; ama, son yıllarda gördük ki, bu
övünç kaynağımız da elimizden gitti. Tarımımızla
övünemiyoruz; çünkü, dışarıya muhtaç durumdayız.
Hayvancılığımızla da övünemiyoruz; çünkü, yine
dışarıdan et geliyor, canlı hayvan geliyor; yerli
hayvancı içeride teşvik edilmiyor, desteklenmiyor, kendi kaderine
terk ediliyor; dolayısıyla, sektör de bugün bu duruma düşüyor.
Somut örnekler vermek istiyorum, şu anda
hayvancılıkla uğraşan vatandaşların durumunu
tespit etmek için: 2000 yılında Et ve Balık Kurumunun et
alım fiyatı kilo başına 2 500 000 lira, özel şirketlerin
alım fiyatı 2 750 000 liraydı; bugün ise, Et ve Balık
Kurumu yine 2 500 000 liradan alıyor, özel şirketler 2 400 000
liradan alıyor. Bu yılki et fiyatları geçen yıla göre 100
000 lira daha az; ama, öbür taraftan, bu sektördeki girdilere bakıyoruz; 1
torba yem geçen yıl 3 milyon liraymış, bugün 1 torba yem 7
milyon liradır. 1 ton küspe geçen yıl 8 milyon lirayken bu yıl
14 milyon liradır. 1 kilogram arpa geçen yıl 80 000 lirayken bu
yıl 130 000 lira. Saman geçen yıl 40 000, bu yıl ise 90 000
lira. Girdiler yüzde 100'ün üzerinde arttığı halde, besicilikle,
hayvancılıkla, üretimle uğraşan herkes bu fiyatlarla ne
yapacak, emeğinin karşılığını nasıl
alacak, geçimini nasıl temin edebilecek? Kaldı ki, bugün elinde
yetişmiş hayvanı olan insan, satmak istediği zaman da
satamıyor. Et ve Balık Kurumları, birbuçuk-üç ay gün veriyor ve
3-4, hayvan için gün veriliyor. Peki Sayın Bakan, ne yapacak bu üretici,
hayvanını nasıl elinden çıkaracak, yetişmiş
hayvan?.. Kaldı ki sıcak bir mevsime, yaza giriyoruz. Üretici, besici
yetişmiş hayvanı elinden çıkaramadığı
takdirde hayvan kilo kaybetmeye başlıyor. Dolayısıyla,
Bakanlığın buna bir çözüm getirmesi lazım, bir çözüm
bulması lazım.
Son krizle her sektör kendi payına düşeni
aldı; varlığının yüzde 70'ini, 80'ini, 50'sini
kaybetti; ama, tarımla, hayvancılıkla uğraşan sektör
yüzde 100'ünü kaybetti, geri alabileceği hiçbir şey yok.
Dolayısıyla, Bakanlığın, bu hususta, bir çaba içinde
olması, bazı somut önerilerde bulunması, bir şeyler
yapması lazım. Bakanlık, üreticinin yetişmiş olan
hayvanını elinden nasıl çıkaracağına dair
rehberlik mi yapacak veya yeni şeyler mi önerecek, bilmiyorum.
Bakanlığın bunu çözmesi lazım.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Tunç, 1 dakika içinde
toparlayın.
Buyurun efendim.
AHMET CEMİL TUNÇ (Devamla) - Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Bir iki öneriyi de ifade etmek istiyorum: Bir defa,
Sayın Bakan, tabanfiyat uygulaması hayvancılıkta tekrar
başlatılmalıdır. Ülkede ne zaman arz-talep dengesini
kurabilirsek, o zaman tamam; ama, bugün, bunu yapabilmeliyiz, tabanfiyat
uygulamasına geçmeliyiz ve Et ve Balık Kurumlarını bir
şekilde canlandırabilmeliyiz. Devlet yapsın demiyorum; ama,
mutlaka bunun bir yönteminin bulunması lazım. Bütün hükümetlerin
programlarında, Et ve Balık Kurumlarının, özellikle
hayvancılık bölgesi olan doğuda özelleştirilmemesi
hususunda ifadeler var; ama, ne yazık ki, Et ve Balık Kurumları
elden çıkarılmış.
Desteklemek için Faizsiz krediler verilmeli ve en
önemlisi, ihracat imkânları araştırılmalıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
AHMET CEMİL TUNÇ (Devamla) - Hatırlıyorum,
daha önceki yıllarda, 70'li, 80'li yıllarda ihracat imkânı
vardı. Bunun araştırılması lazım. Suriye ile bir
ilişki içine girilmesi, görüşme imkânının
araştırılması lazım diye ifade ediyor, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (FP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Tunç.
Bartın Milletvekili Cafer Tufan
Yazıcıoğlu.
Buyurun Sayın Yazıcıoğlu.
CAFER TUFAN YAZICIOĞLU (Bartın)- Sayın
Başkanım, sayın milletvekilleri; 3646 sayılı Kanunun
"İstisna" başlıklı 5 inci maddesine bir
fıkra eklenerek, Bandırma Marmara Hayvancılık
Araştırma Enstitüsü ile Konya-EreğiliKoyunculuk Üretme
İstasyonu, Lalahan
Hayvancılık Merkez Araştırma Enstitüsü ve Yerköy Tiftik Keçisi
Araştırma Enstitüsüne ait bina, tesis ve arazilerin Tarım
İşletmeleri Genel Müdürlüğü adına tescil edilmesi yerine,
söz konusu müesseselerin kuruluş ve hibe ediliş amaçları
doğrultusunda Tarım ve Köyişleri Bakanlığına
bağlı olarak faaliyetlerine devam etmelerini sağlayan bu yasa
tasarısını olumlu bulduğumu arz etmek istiyorum. Bu
enstitülerde ve kurumlarda çalışanları kutluyor, bunları
kuranları bir kere daha şükranla anıyorum.
Bu yasa tasarısını hazırlayan
Tarım ve Köyişleri Bakanımıza, tarım ve
hayvancılıkla ilgili çalışmaları nedeniyle
teşekkürlerimi sunuyor, Genel Kurula saygılar sunuyorum. (DSP ve MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz.
Sayın milletvekilleri, İçtüzüğün 81 ve
60 ıncı maddelerine göre, 10 dakikalık soru ve cevap
işlemini başlatıyorum; arkadaşlarımızın bu
süreye dikkat etmelerini rica ediyorum.
Şu ana kadar söz isteğinde bulunan,
Sayın Bekir Sobacı, Sayın Mehmet Yıldırım,
Sayın Yılmazyıldız, Sayın Uzunırmak, Sayın
Aslan Polat ve Sayın Nidai Seven'in soru sorma istekleri ekranda gözüküyor.
Ben, 5 dakikalık süreyi soru sormaya hasredeceğim; kalan 5
dakikalık süreyi de Sayın Bakana bırakacağım. O
nedenle, soru sormak isteyen arkadaşlarımızın
sorularını çok kısa ve gerekçesiz olarak sormalarını
rica ediyorum.
NİDAİ SEVEN (Ağrı)- O zaman,
yarımşar dakikayla sınırlayın Sayın
Başkan!..
BAŞKAN - Efendim, ben, soru sorma işlemini
başlatıyorum.
Buyurun Sayın Sobacı.
BEKİR SOBACI (Tokat)- Teşekkür ederim
Sayın Başkanım. Aracılığınızla
Sayın Tarım Bakanımıza aşağıdaki
sorularımı arz ediyorum.
Orta Karadeniz olmak üzere, geniş bir Karadeniz
bandında hâkim koyun ırkı, Karayaka ırkının
geliştirilmesiyle alakalı olarak bir araştırma enstitüsü
kurmayı düşünüyorlar mı?
Karacabey ve Gelemen Devlet Üretme Çiftliklerinden
jokey kulübüne tahsis edilen araziler var. Karacabey Devlet Üretme
Çiftliğindeki SİT alanlarını da içeren bu alanların
tahsisini, Başbakanlık Denetleme Kurulu da eleştirmişti. Bu
alanların ar-ge'ye dönük, araştırmalara dönük projelere tahsisi
daha uygun olmaz mıydı? Burada, yeni bir değerlendirme
çalışması düşünüyorlar mı?
TİGEM'e ait devlet üretme çiftliklerinin, yarı
özelleştirme mahiyetinde işletme hakkı devirlerinin ekspertiz
bedelleri dolar bazında yapılmıştı. Mesela, Kazova 7
milyon dolar gibi. O günkü şartlarda bile dosya alan özel sektör
firmaları bunları yüksek bulmuştu.
Yaşadığımız bu devalüasyondan sonra, bu ekspertiz
değerlendirmelerini bir gözden geçirmeyi düşünüyorlar mı?
Son sorum: Bugün, başta Amerika Birleşik
Devletleri olmak üzere, yüksek gen teknolojisini elinde tutan ülkeler,
firmalara büyük desteklerle, "üçüncü bin yıl tohumu" denilen
kısır tohum geliştirmeleri yapıyorlar ve hızla, çok
sayıda patent alıyorlar.
Yakın gelecekte, başta pirinç ve buğday
olmak üzere, stratejik tahıl ürünlerinde kontrolün -dünya
tarımıyla ilgili- çokuluslu firmalara geçeceği endişesini
taşıyan uzmanlar var. Bu konuda, Bakanlığınızın
TÜGEM, TİGEM gibi kuruluşlarının, TÜBİTAK'ın,
Nükleer Araştırma Merkezinin -ki, Sarayköy'e
taşındığını biliyoruz- Türkiyemize ait, bu
tehlikeye karşı geliştirilecek bir tohum
çalışması var mı?
Teşekkür ediyorum.
Arz ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın
Sobacı.
Sayın Yıldırım, buyurun.
MEHMET SADRİ YILDIRIM (Eskişehir) -
Sayın Başkan, delaletinizle, Sayın Bakandan
aşağıdaki sorularımı sormak istiyorum.
1. Çiftçimizin Ziraat Bankasına olan borç faizleri
hakkında Bakanlar Kurulu karar aldı; ancak, kararname
çıkmadı. Bu hususta çiftçilerimiz tedirgin. Faiz oranlarını
ne zaman düşüreceksiniz?
2. Gübre sıkıntısı halen
vardır. Bu gübre sıkıntısına bir çare buldunuz mu?
3. Çiftçi, mazot alamadığı için nadas
yapamıyor. Bu hususta, çiftçiye ucuz mazot proje ve sözünüz ne oldu?
Çiftçiye yardımcı olmayı düşünüyor musunuz?
BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın
Yıldırım.
Sayın Yılmazyıldız, buyurun.
İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) - Sayın
Başkan, aşağıdaki sorularımı, delaletinizle,
Sayın Bakana sormak istiyorum.
Bu yıl Marmara Bölgesi ve Trakya'da çok miktarda
süne zararlısı görülmektedir. Bakanlık, bu konuda nasıl bir
mücadele düşünmektedir?
Süne ilacının çiftçilere
dağıtılarak, süne ile bireysel ilaçlamayla mücadele
yapılacağı yönünde yörede yaygın söylentiler vardır.
Mücadele bu şekilde yapıldığı takdirde, bazı
çiftçilerin mücadeleyi düzenli yapmaması durumunda, diğer çiftçilerin
de emekleri boşa çıkacaktır. Süne ile daha önce
yapıldığı ve olumlu sonuçlar alındığı
gibi uçakla ilaçlama düşünülmekte midir; çünkü, artık zamanı
gelmiştir. Bu konuda, ilaç temini, ilaçlama programı konusunda ne tür
bir çalışma yapılmıştır?
Balıkesir Kepsut, Dursunbey,
Sındırgı, Gönen, Manyas, Susurluk, Bandırma, Merkez
İlçe, İvrindi, Balya, Savaştepe ve İstanbul Çatalca
ilçelerinde yaptığım ziyaretlerde, tarım kredi ve Ziraat
Bankasına olan çiftçi borçlarının takip oranları yüzde 60,
yüzde 80'lere yükseldiği ve hem tarım kredi kooperatifi hem de Ziraat
Bankası aracılığıyla icra takibinin yoğun ve
sürekli bir şekilde yapıldığını tespit etmiş
bulunmaktayım. Bakanlar Kurulu toplantısı sonrasında
hükümet sözcüsünün, tarım kredi faizlerinin, eski oranlar üzerinden, yani
yüzde 55 gibi alınacağı müjdesi verilmiştir; ancak,
çiftçilere gönderilen resmî yazışmalarda, hâlâ, tarım kredi
faizlerinin yüzde 97 ile yüzde 105 olarak hesaplandığı, gecikme
faizlerinin yüzde 185'lerden hesap yapıldığı
bildirilmektedir. Hükümet, ilan ettiği gibi, tarım kredi faizlerini
hangi aydan itibaren eski düzeylere çekmiştir ve uygulamaya
koymuştur? Yüksek faiz uygulanan dönemlerle ilgili olarak bir düzenleme
yapılması düşünülmekte midir? Takipteki borç
oranlarının yüksekliği göz önüne
alındığında, hükümetin, tarım kredi faizlerinin
tamamının veya bir kısmının affedilmesi konusunda bir
çalışması var mıdır? Böyle bir hükümet kararı
veya kararnamesi veya kanun çıkarmayı düşünmekte midir? Böyle
bir kararınız varsa, hangi süreyi kapsayacak ve ne zaman
yürürlüğe konulacaktır?
Ayrıca, yem fiyatları artarken, süt
fiyatları ucuzlamıştır, 220 000 liradan 170 000 liraya
düşmüştür. Bu olumsuz gidişin önlenmesi düşünülmekte midir?
Bu, çiftçilerimizin iflasına yol açmaktadır, bu konuda ne tür bir
çalışmanız vardır?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN- Evet, Sayın
Yılmazyıldız süreyi tamamladı.
Sayın Bakanım, buyurun.
NİDAİ SEVEN (Ağrı)- Bizim sorumuz
ne oldu Sayın Başkan?... Belki, Sayın Bakan yazılı
cevap verecektir.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF
GÖKALP (Sıvas)- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Karayaka koyun ırkının ıslahı konusunda herhangi bir
çalışmanız var mı diye sordu Sayın Sobacı. Biz,
Tarım ve Köyişleri Bakanlığı olarak, geçen sene Devlet
Planlama Teşkilatından geçirdiğimiz ve oldukça da iyi bir para
imkânı sağlanan Hayvan Irklarının Islahı Projesi içerisinde,
özellikle, sığırcılık konusunda
çalışmalarımıza başladık ve tabiî ki, koyunculuk
ıslahı konusunda da çalışmaları, üniversiteler,
TÜBİTAK ve Tarım Bakanlığı olarak yürütüyoruz; hem
Karayaka koyunu hem de diğer bölgelere has, hastalıklara da
dayanıklı, yapağı, süt verimi de yüksek koyunlar üzerinde
çalışmalarımıza devam edeceğiz.
TİGEM çiftlikleri uzun süredir Türk çiftçisine
hizmet etmiştir. Ben, burada, hizmet edenlerden ebediyete intikal edenleri
rahmetle anıyorum, çalışanlara başarılar diliyorum;
ancak, tarım işletmeleri arzu ettiğimiz ölçüde görevlerini
yerine getirememişlerdir. Şu anda, biz, özel sektörle TİGEM'de
yeni bir model oluşturuyoruz. Tarım işletmelerini özel sektörle
birlikte tarımsal üretim yapma konusunda işletmeye açıyoruz. Bu,
yeni bir modeldir. 20 tane çiftlikte ihaleye çıktık; 10 tanesini daha
önce, 10 tanesini belirli bir tarihten sonra. İlk ihaleye
çıktığımız 10 çiftlikten 4 tanesinin görüşmeleri
sonuçlanmıştır ve Türkiye'deki çok büyük şirketlerden ve
değişik şirketlerden bu çiftliklerde tarımsal üretim yapma,
üretilen ürünlerin işlenmesi ve pazarlanması konusunda projeler
gelmiştir. Bizim burada baktığımız esas temel
şudur: Tarım işletmelerini satalım da bir gelir elde edelim
değil, bu projelerin başarısı ne olacaktır; proje, o
çevreye ve Türk tarımına ne verecektir? Bu konuda
değerlendiriyoruz ve ihaleye çıktığımızda da,
şirketler tarafından, bize gelen tekliflerin tamamı, dolar
bazında gelmiştir. Bu nedenle, kendileriyle, bu projelerin
yatırımları dolar olarak görüşülmüştür.
İnanıyorum ki, sizin isimlendirdiğiniz Kazova da, o bölgenin
sanayicileri tarafından, pek yakında, Yüksek Planlama Kurulundan
çıkacak bir kararla, çok verimli bir şekilde işletmeye
açılacaktır. 4 tarım işletmesi bu şekilde pek
yakında işletmeye açılacak. Bunlar, çok ümit verici ve istikbali
olan projelerdir. Türkiye için, Türk tarımında yeni bir
açılım olacaktır.
Özellikle, bu çiftlikler üzerinde -yine sorduğunuz
soruyla ilgili olması babından söylüyorum- tohum konusunda,
biyoteknoloji konularında 2000'li yılların
araştırmalarına gidiyoruz. Tohumculuk, üzerinde önemle durduğumuz
konulardan birisidir. Sayın Sobacı, sizin de belirttiğiniz gibi,
bugün genetik olarak çok önemli çalışmalar yapılıyor. Türk
tarımı, artık, genetik mühendisliğinin, biyoteknolojinin,
günümüz biliminin imkânlarından istifade edecektir.
Haklısınız, özellikle tahıl, stratejik bir üründür. Bu
konuda tüm dünyadaki çalışmaları günübirlik takip ediyoruz ve
biz de, bilimsel olarak Türkiye'yi, gelecekte, dışarıya
bağımlı olmayacak, kendi tohumunu üreten bir ülke haline
getireceğiz.
Bir tohumun ıslahı, tescil ettirilmesi,
şanslıysanız, 10 - 12 senede biter; ama, ben geçmişte bu
sahada çalışanlara da teşekkür ediyorum ki, bugün Türkiye'nin
dışında, mesela Gürcistan'da, Gün Sazak adıyla tohum
ekilmekte ve biçilmektedir. Bunlara önem vereceğiz.
Diğer değerli milletvekillerimiz, çiftçi
borçları konusunda, Genel Kurulda birkaç kez sordular, konuştuk,
tartıştık. Tabiî, çiftçi borçları konusunda bizim
görüşümüz şudur: Çiftçinin borcu; evet... Ancak, çeşitli
nedenlerden dolayı geçmiş yıllarda ödeyememiş; afet
olmuş, don olmuş, kuraklık olmuş, çeşitli nedenlerden
dolayı ödeyememiş. Bu borçları belirli zamana yayalım ve
belirli periyotlarla da ödensin. Bu konudaki teklifimizi Bakanlar Kurulumuza
uzun süredir götürdük. Her zaman da söylediğim gibi, bu, Bakanlar
Kurulunda uygun bulundu; ancak, bunun için bir kaynak bulunması, her
zaman, ilgililer tarafından -haklı olarak- dile getirildi. Üzerinde
çalıştığımız bir konudur; ancak, şu zamana
kadar somut bir çözüme ulaşılamadı.
BAŞKAN - Sayın Bakan, süre tamamlandı,
toparlayabilir misiniz.
Buyurun.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF
GÖKALP (Sıvas) - Gübre konusunda şunları söyleyebilirim: Biz,
dünyanın çeşitli yerlerinde üretilen, en kaliteli, en iyi gübreyi
ithal etme amacındayız. Bunu özel sektöre açıyoruz, açtık,
bu konuda kararnameyi de hazırladık. Gübre konusunda yapılacak
şudur: Tarım Bakanlığının
hazırladığı kararname olduğu için söylüyorum;
gübredeki KDV'nin yüzde 17'den yüzde 1'e düşürülmesi ve sübvansiyonun
kaldırılmasıdır; köylünün istediği de budur.
Mazot konusunu zaten burada birkaç kez konuştuk.
Süne mücadelesini, devlet olarak yapıyoruz, uçak
ihalesini yaptık, süne konusunda herhangi bir problemimiz yoktur.
Arkadaşlarımız, şu anda -uzun süredir- alandadır. Süne
mücadelesi yapılacaktır ve yapılıyor; köylümüz bu konuda herhangi
bir şüpheyle karşı karşıya kalmasın.
Süt fiyatlarının düşmesi konusuna
gelince; süt fiyatları 1999'un Haziran ve Temmuzunda 60 000 liraydı,
çok düşüktü, 120 000 liraya çıktı. 2000 yılının
Temmuz-Kasım aylarında 220 000 liraya kadar çıktı, daha da
çıksaydı... 220 000 lira iyi bir fiyattı. Tabiî, şimdi, 220
000 liradan 170 000-180 000 liraya düşmesi beni de rahatsız ediyor.
Bunun çözümü şudur: Devletin süt fabrikaları -38 tane süt
fabrikası- yıllar önce özelleşmiştir. Bunlar
özelleştirilirken rehabilite edilmeliydi, özelleştirilen fabrikalar
amaçları doğrultusunda
çalıştırılmalıydı. Bunu söylerken, herhangi bir
devre hata ve eksiklik bulmak için söylemiyorum; konuyu belirtmek için
söylüyorum. Üreticinin örgütlenmesi gerekir ve aynen Hollanda ve Almanya'daki
gibi, üretici, kendi ürettiği sütün en az yüzde 20'sini kendi
fabrikasında işleyebilmelidir; bu model üzerinde duruyoruz.
Süt konseyi kanununu bir an önce çıkarmamız
gerekli. Belki de dönüp diyeceksiniz ki, siz Bakansınız... Tabiî ki,
bir kanunun olgunlaşması gerekli, bunun üzerindeki
çalışmalarımıza da devam ediyoruz.
Mazot için söylediğim sözde duruyorum. Avrupa,
çiftçiye, mazotu farklı fiyattan veriyor. Hollanda'da üç farklı
fiyattan veriliyor. Türkiye de böyle vermelidir.
Saygıyla arz ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Bakan.
Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler...
MUSTAFA GEÇER (Hatay) - Karar yetersayısı
aransın Sayın Başkan.
MEHMET SADRİ YILDIRIM (Eskişehir) -
Sayın Bakan, faizler konusunda çiftçiyi rahatlatacak bir şey söylerse
memnun olurum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF
GÖKALP (Sıvas) - Faizler, Kasım 2000'den önce yüzde 38-39'lara
düşmüştü. Tabiî, bu, kasım krizinde yükseldi. Özellikle,
şubat krizinde, çiftçinin aldığı kredilerin faizleri yüzde
120'lere, yüzde 130'lara yükseldi. Nasıl esnafın kredi faizlerine bir
kolaylık sağlandıysa, çiftçinin kullandığı
kredilerin faizlerine de bir kolaylık sağlanmasını,
Tarım Bakanlığı olarak, Bakanlar Kuruluna götürdük.
Bakanlar Kurulumuzda görüşüldü ve sözlü olarak, bizim projemizin
doğru olduğu kanaatine varıldı. Biz, kararnameyi on gün
önce yazdık, Bakanlar Kuruluna götürdük ve Bakanlar Kurulunda takip
ediyoruz. Bizim de görüşümüz, yüzde 120, yüzde 130'lara çıkan bu
kredi faizlerinin şubat krizinden önceki yüzde 55'ler seviyesine
düşmesidir. Bizim de Tarım Bakanlığı olarak
görüşümüz ve çalışmalarımız bu
doğrultudadır. Bakanlar Kurulunda da, inanıyorum ki,
yakında imzaya açılacaktır.
ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Derviş'in
görüşü ne, o önemli!
BAŞKAN - Tasarının tümü üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Tasarının maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunacağım; ama, bu arada karar
yetersayısı isteği var, karar yetersayısını
arayacağım.
Oylamayı, elektronik oylama cihazıyla
yapacağım ve 5 dakikalık süre vereceğim. Bu süre içerisinde
sisteme giremeyen arkadaşlarımızın teknik personelden
yardım istemelerini, buna rağmen giremeyen
arkadaşlarımızın aynı sürelerde pusulalarını
Başkanlığımıza ulaştırmalarını;
yine, vekaleten oy kullanacak sayın bakan varsa, hangi bakana vekaleten oy
kullandığını, adını, soyadını,
imzasını ve oyunun rengini belirten pusulayı da yine aynı
süre içerisinde Başkanlığımıza göndermelerini rica
ediyorum.
YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri o kadar beceri kazandılar ki, 2
dakikalık bir sürede bu işi bitirirler efendim.
BAŞKAN - Bir dahaki sefere 2 dakika veririm
efendim.
Evet, oylama işlemini başlatıyorum
efendim.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
tasarının maddelerine geçilmesi kabul edilmiştir; karar
yetersayısı vardır.
KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, belki
reddedilecekti; niye sürenin bitmesini beklemediniz?..
BAŞKAN - Sayın Genç, 200'e yakın üye
elektronik cihaza girmiş.
KAMER GENÇ (Tunceli) - O kadar süre vermişsiniz; daha
o bitmeden, niye kesiyorsunuz?..
BAŞKAN - 1 inci maddeyi okutuyorum:
TARIM
İŞLETMELERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ ADINA TESCİL EDİLECEK
TAŞINMAZ
MALLAR
HAKKINDA KANUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR
KANUN TASARISI
MADDE 1. - 16.5.1990 tarihli ve 3646 sayılı
Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü Adına Tescil
Edilecek Taşınmaz Mallar Hakkında Kanunun 5 inci maddesine
aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
"Tarım ve Köyişleri
Bakanlığı tarafından kuruluş ve hibe ediliş
amaçları doğrultusunda kullanılması zorunlu bulunan
yetiştirme ve deneme çiftliklerinden Bandırma-Marmara
Hayvancılık Araştırma Enstitüsü,
Lalahan-Hayvancılık Merkez Araştırma Enstitüsü,
Yerköy-Tiftik Keçisi Araştırma Enstitüsü ve
Konya/Ereğli-Koyunculuk Üretme İstasyonuna ait bina, tesis ve
araziler hakkında da bu Kanun hükümleri uygulanmaz."
BAŞKAN - 1 inci maddeyle ilgili olarak, Doğru
Yol Partisi Grubu adına, Şanlıurfa Milletvekili Sayın
Mehmet Yalçınkaya; buyurun Sayın Yalçınkaya. (DYP
sıralarından alkışlar)
Süreniz 5 dakika efendim.
DYP GRUBU ADINA MEHMET YALÇINKAYA (Şanlıurfa)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Tarım
İşletmeleri Genel Müdürlüğü Adına Tescil Edilecek
Taşınmaz Mallar Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerinde, Grubum adına
söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Tarım işletmeleri, cumhuriyet
tarihimizde, Türkiye'de çok önemli
görevler ifa etmiş ve Türk tarımına büyük hizmetler vermiş
önder kuruluşlarımızdır. Bu işletmelerin
tamamını düşündüğünüz zaman, alan bazında
yarısına yakın olan Ceylanpınar Tarım İşletmeleri
çok önemli bir yere sahiptir ve cumhuriyet tarihinin en büyük projesi olan GAP
Projesinin de kalbidir.
Tarım Bakanlığının, bugüne
kadar tarım işletmeleriyle ilgili ortaya koyduğu politika
doğrudur ve her zaman bu doğrunun yanında olmaya devam edeceğiz;
ancak, bugün ortaya konulan strateji ve uygulamalar, maalesef, yavaş
yürümektedir. Bizim, Bakanlığımızdan, hükümetimizden,
devletimizden istediğimiz şey, bu projeye paralel olarak, özellikle
de Ceylanpınar Tarım İşletmelerinin yeniden ele
alınması, burada yeniden bir program uygulanmasıdır.
Ceylanpınar'da en önemli husus şudur: Bugün
orada 1 100 000 dekar arazi mevcuttur ve çok kıymetli bir arazidir. Burada yapılması gereken, 600 000
dekar arazinin sulu tarıma açılma imkânı vardır... Burada,
yeraltı sularının jeolojik etütleri
yapılmıştır ve ciddî manada yeraltı suyu mevcuttur.
Geçmişte, Şanlıurfa'da, Harran'da, Akçakale'de 300 000 dekar bir
alanı yeraltı sularıyla sulama imkânımız
olmuştur.
Bugün Ceylanpınar Tarım
İşletmesinin, son iki yıldaki kuru ziraattan dolayı
zararı 40 trilyon lira civarındadır. Bu zararın önlenmesi
için, mutlaka, bu dediğimiz alanın sulu ziraata açılması
gerekmektedir. Burayı sulu ziraata açtığımız zaman,
inanıyorum ki, Ceylanpınar çok önemli bir merkez olacaktır;
yanıbaşında Suriye, öbür tarafında Irak ve çok büyük bir
pazar, çok büyük bir potansiyel... Ayrıca, bugün, Sayın
Derviş'in de aradığı kaynak Ceylanpınar'da
yatmaktadır. Bunun, nazarı dikkate alınıp, burada, süratle
ortaya ciddî manada bir proje, bir çalışma koymak zorundayız.
Bakanlığımızın, özellikle,
ortaya koyduğu, işletmelerin özel sektöre açılması fikri
doğrudur; ancak, Ceylanpınar'da, jeolojik yapısı
itibariyle, coğrafî itibariyle, tarihi itibariyle çok ciddî ve hassas bir
projenin uygulanması gerekmektedir. Burada, mülkiyetin, kesinlikle özel
sektöre verilmemesi gerekir, buradaki işletmenin çok ayrı bir statüde
değerlendirilmesi gerekir; çünkü, önümüzdeki yüzyıl için bu bölgenin
önemi gittikçe artmaktadır. Bugün, Telekomda devletin yaşadığı
endişeler, Ceylanpınar için de geçerlidir ve Sayın Bakanın
bu noktada çok hassas davrandığını biliyorum ve
davranacağına da inanıyorum.
Güneydoğuda bir hafta sonra hasat var; arpa
hasadına başlanacak, buğday hasadına başlanacak; ama,
bugüne kadar, Tarım Bakanlığı ve hükümetimiz, maalesef,
fiyatları açıklayamamıştır. Gübre fiyatları yüzde
300, ilaç fiyatları yüzde 200 ve aşağı yukarı, bütün
girdi fiyatları yüzde 200 artmasına rağmen... Bütün buğday
çiftçisi, arpa çiftçisi, kısacası tahıl çiftçisi, bugün
hükümetin çok önemli kararını dikkatle ve ümitle beklemektedir.
Bugün, burada, çiftçiyi bugünkü sıkıntıdan kurtaracak, mutlaka
feraha kavuşturacak bir taban fiyatı politikası
uygulanmalıdır.
Türkiye'nin, bugünkü sıkıntıdan, bugünkü
darboğazdan, bugünkü çıkmaz sokaktan çıkmasının tek
yolu, üretim yapmaktır; üretim yapmanın yolu da, üreticiyi
desteklemektir. Bunu, mazotuyla, gübresiyle, ilacıyla ve bütün
fiyatlarıyla ayakta tuttuğumuz zaman, çiftçinin üretime devam etmesi,
ihracatın artması ve döviz girdisinin sağlanmasıyla beraber,
Türkiye, inanıyorum ki, bu badireyi atlatacaktır. Türkiye,
geçmişte de buna benzer sıkıntılar
yaşamıştır; ama, kendimize güvenerek, kendimiz üreterek,
çiftçimizi destekleyerek, sanayicimizi destekleyerek bu çıkmazı
aşacağımıza inanıyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Bir dakika içerisinde
toparlayınız.
Buyurun efendim.
MEHMET YALÇINKAYA (Devamla) - Sayın Bakanım
da özellikle biraz önce ifade ettiler. Esnafa tanınan kredi
kolaylığındaki faizlerin düşürülmesi hususundan, çiftçilerin
de aynı şekilde yararlandırılması ve bunun bir an önce
açıklanması, Bakanlar Kurulunun kararı gerekiyorsa, bir an önce
karar alınıp, çiftçiye ilan edilmesi... Bugün, çiftçi, maalesef,
hacizle, icrayla karşı karşıyadır; ödeme ve ödememe
arasında perişan durumdadır. Bu sebeple, yapılacak bu
iyiliğin, icraatın ve çiftçiyle ilgili bütün iyi olan şeylerin
bir an önce yapılıp, ilan edilmesi gerekir. Aksi takdirde, çiftçi çok
zor duruma girmiş bulunmaktadır.
Son olarak, elimde, Ceylanpınar
İşletmesiyle ilgili çok önemli bir doküman var; Sayın
Bakanım da biliyor bunu. Ceylanpınar İşletmesi 25 yerden
delinmiş durumdadır. Burada, 500 aile ve 4 000'e yakın nüfus,
çeşitli yerlerde TİGEM arazisini işgal etmiş
durumdadır. Bu, hem üretimi aksatmakta hem de işletmenin
bütünlüğünü bozmaktadır. Burada yaşayan halkın bir araya
toplanması, elektrik, altyapı ve sair ihtiyaçlarının
giderilmesi ve çiftliğin daha iyi
üretim yapabilmesi için gerekli gayretin gösterilmesini Kurulunuza arz eder;
saygılar sunarım. (DYP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın
Yalçınkaya.
Fazilet Partisi Grubu adına, Adıyaman
Milletvekili Sayın Mehmet Özyol; buyurun. (FP sıralarından
alkışlar)
Süreniz 5 dakikadır.
FP GRUBU ADINA MEHMET ÖZYOL (Adıyaman) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Tarım
İşletmeleri Genel Müdürlüğü Adına Tescil Edilecek
Taşınmaz Mallar Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı hakkında, Grubum
adına söz almış bulunuyorum; Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
TİGEM, elindeki imkânları kullanarak,
ülkemizin hayvansal ve bitkisel üretimini geliştirmek, artırmak,
çeşitlendirmek ve ürün kalitesini iyileştirmeyi amaçlamaktadır.
Yetiştirmiş olduğu tarımsal girdileri yetiştiricilere
vererek, bitkisel ve hayvansal üretim, yetiştirme ve ıslah konularında
bölge çiftçilerine destek vermeyi amaçlamaktadır.
Vatandaşlarımızın önemli bir kesiminin geçim
kaynağının bitkisel ve hayvansal üretime bağlı
olduğu düşünüldüğünde, tarım işletmelerinin ne kadar
önemli olduğu anlaşılacaktır. Kaliteli girdi, sulama, tarımsal
tekniklerin kullanılması sonucunda, çiftçilerimiz, birim alanda daha
fazla ürün almak suretiyle daha çok gelir elde edecekler, buna bağlı
olarak ülke ekonomisine önemli destekler sağlanmış
olacaktır. Önemli görevleri olan tarım işletmelerinin başarılı
olduğunu söylemek, bazı sebeplerle de mümkün değildir.
Toplumların gelişmesi için gerekli olan temel
ihtiyaçların başında gıda maddeleri gelmektedir. Gıda
maddeleri, tarımsal faaliyetler sonucu elde edilmektedir. Toplumlar için
çok önemli olan yeterli ve dengeli beslenmenin, sadece sosyoekonomik yönden
gelişimde değil, insan sağlığı, fizyolojik
yapı ve zeka gelişimi üzerinde de önemli etkisi olduğu
kaçınılmaz bir gerçektir.
Ayrıca, hayvancılığımız
iflas noktasındadır. Daha önce Türkiye'nin hayvancılık
merkezi olan Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerimizde, maalesef,
hayvancılık bitmiştir. Daha önce canlı hayvan
sattığımız ülkelerden, ithalatı hâlâ
tartışılan bir şekilde hayvan ithal edilmekte ve kaçak
yollarla ülkemize sokulmaktadır.
Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerimizde çok
önemli olan hayvancılık faaliyetlerinin bu şekilde gerilemesi,
beraberinde sosyoekonomik sorunlar getirmektedir. Ülke ekonomisi
zayıflamakta, işsiz kalan vatandaşlarımız büyük
şehirlere göç ederek daha büyük problemlerin doğmasına neden
olmaktadır. Metropollerde gecekondulaşma, sağlıksız
şartlarda yaşama, işsizlik gibi çözümleri zor olan sorunlar
ortaya çıkmaktadır.
Bugün, ülkemizin hayvansal ve bitkisel üretimi,
kalitesi ve miktarı, Avrupa standartlarının çok
altındadır. Bugün, bu durumda olan ülke tarımının daha
verimli ve kaliteli olması üzerinde tartışmamız gerekiyor.
Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğüne
bağlı Lalahan Hayvancılık Araştırma Merkezi,
Bandırma Marmara Hayvancılık Araştırma Enstitüsü,
Yerköy Tiftik Keçisi Araştırma Enstitüsü, Konya Ereğli Koyun
Üretme İstasyonlarının Tarım Bakanlığına
bağlanılması tartışmalıdır. Söz konusu bu
kuruluşların, günümüz ihtiyaçlarına ve dünya şartlarına
entegre edilmesi gerekir; çünkü, bu kuruluşlar, ülkemiz
tarımının önemli ve vazgeçilmez organizasyonlarıdır.
Bir zamanlar canlı et ihraç eden ülkemiz,
maalesef, şu an, et ithal eden bir ülke olmuştur. İşin en
acı tarafı da, vatandaşlarımızın
sağlığı, sağlıksız etlerin ülkeye
girişiyle, her türlü şekilde riske edilmektedir. Son
gelişmelerde, bufalo operasyonu, henüz hafızalarımızdan bu
sebeple silinmemektedir.
Tarımsal teknoloji ve girdi kullanımında
öncülük ve üreticilik yapmak gibi çok önemli görevleri yıllardır
başarıyla yürüten ve Atatürk'ün halkımıza
bıraktığı, ülkemizin tüm insanlarının manevî
mülkiyet ortaklığı bulunan KİT kuruluşlarından
olan Tarım İşletmelerimizin özelleştirilmesi,
satılması, ülkemiz tarımı için çok acı olacaktır.
Tarım ve özellikle
hayvancılığımızın sorunları da bahane
edilerek, halkımızın malı olan Tarım
İşletmelerimizin satışı için
çalışmaların tamamlanmak üzere olduğunu,
fısıltılar şeklinde duymaktayız. En kötü yönetimlerde
bile zarar etmeyecek durumdaki bu önemli kuruluşlarımızı
almak üzere, Batı'nın ve ülkemizin büyük sermaye sahiplerinin bir
platform ciddiyetinde yarışa girdikleri belirtilmektedir. Madem bu
kuruluşlar zarar ediyor, bu çaba niye?! Tüm gücünü daha fazla kâr etmek
için harcayan bütün sermaye sahiplerinin buradaki çıkarları ne?!
Bahse konu olan bu enstitüleri Tarım Bakanlığına
kazandırmaya çalışalım.
Her gelen Tarım Bakanı, Türkiye
tarımının sorunlarının neler olduğunu çok güzel
bir şekilde anlatmaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - 1 dakika içinde toparlayın efendim;
buyurun.
MEHMET ÖZYOL (Devamla) - Sorunların çözümünde de
tespitteki kadar başarılı olabilsek, hiçbir sorunumuz
kalmayacaktır. Bizim asıl sorunumuz, çözüm üretemeyişimizdir.
Tarım Bakanımız, kameraların
önünde, hayvan yemi olan slajın tadına bakıyor. "Ben kendim
yiyemeyeceğim şeyi hayvanın önüne koymam" diyor. Türkiye
hayvancılığını batıran, bu mantıktır.
Dünyada, insan gıdasını hayvanlara yem olarak veren bizden
başka bir ülke yoktur. Yıllarca, gıdamıza hayvanları
ortak ettik. Sonra da, baktık ki, insan gıdasıyla beslenen
hayvanlar pahalıya mal olmaya başladı. Bununla birlikte,
hayvansal ürünlerin fiyatları artmıştır. Sayın Bakan
"hayvancılık, benim sevdamdır" diyor; ama, maalesef,
bugün, hayvancılığın durumu yürekler acısıdır.
Avrupa Birliğine aday olduğumuz bugünlerde,
araştırma ve geliştirmeye ayrılan kaynak
açısından Avrupa ülkeleriyle kıyas bile kabul edilemez bir
durumdayız. Hatta, birçok Afrika ülkesinden daha da gerideyiz. Bu
şartlarda, araştırma enstitülerimizin önemi çok daha iyi
anlaşılmaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MEHMET ÖZYOL (Devamla) - Burada asıl
tartışılması gereken, Türkiye'deki ziraatın,
tarımın en iyi şekilde yönlendirilmesi ve rantabl hale
getirilebilmesidir.
Bu vesileyle, Heyetinize saygılarımı
sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Özyol.
Madde üzerinde bir önerge vardır; okutup,
işleme alacağım:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 205 sayılı kanunun 1
inci maddesinde geçen "yetiştirme ve deneme çiftliklerinden"
ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arz ederiz.
|
Mustafa
Geçer |
Mehmet
Özyol |
|
Hatay |
Adıyaman |
|
Ahmet
Sünnetçioğlu |
Aslan
Polat |
|
Bursa |
Erzurum |
Rıza Ulucak
Ankara
BAŞKAN - Sayın Komisyon?..
TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU
BAŞKANI MAHMUT ERDİR (Eskişehir) - Katılmıyoruz.
BAŞKAN - Sayın Hükümet?..
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF
GÖKALP (Sıvas) - Katılmıyoruz.
BAŞKAN - Sayın Polat, buyurun. (FP
sıralarından alkışlar)
Süreniz 5 dakikadır.
ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlarım.
Şimdi, bunun gerekçesi gayet basit zaten.
Kuruluşların isimleri doğrudan yazıldığından
bu ifade fazlaydı; biz de çıksın dedik. Sayın Bakan kabul
etmedi. Bu sefer, ben, Sayın Bakana daha ciddî şeyler söyleyeyim;
biraz da onlar hakkındaki görüşlerini alayım; o 5 dakikalık
soruyla kurtulamasın bizden. İcap ederse, vakit kalırsa, gelsin,
buradan cevap versin.
Sayın Bakanım, bu hükümet, sene sonunda
enflasyon yüzde 12 olacak diye bir hesap yaptı ve buna göre de taban
fiyatlarını açıklayacağınızı söylediniz.
Bugün, biraz önce açıklanan fiyatlara göre, TEFE, sadece nisan ayında
yüzde 14,4, TÜFE ise 10,3 olarak çıktı; yani, sizin bir yılda
dediğiniz yüzde 12 enflasyonunu bir ayda geçtiniz, yüzde 14'e göre
geldiniz. Şimdi, siz, bu durum karşısında, çiftçi olarak,
diğer taban fiyatlarınızı neye göre
açıklayacaksınız? Sene sonunda söylediğiniz o bir ay dahi
dayanamayan, bir ayda dahı geçilen enflasyon oranlarına göre mi
açıklayacaksınız; yoksa, yaşadığımız,
sizin isteseniz de istemeseniz de karşınıza çıkan bu
hayatın gerçeklerine göre mi açıklayacaksınız?! Bunu
öğrenmek isterim. Birincisi bu ve bu, çok önemlidir.
İkincisi, Sayın Bakanım, siz, sürekli
olarak "ben Tarım Bakanıyım; ama, benim esas
branşım ettir, ben et doktoruyum" diyorsunuz; ancak, sizin
döneminizde hayvancılık bitiyor. Misal mi; çok basit; siz ne kadar
rahatsız da olsanız, ben göstereceğim. Sizin, bir MHP'li
bakanlığa bağlı Devlet İstatistik Enstitüsü diyor ki
-27.4.2001, son çıkardığı rapordan söylüyorum ben-
"çiftçinin eline geçen, oniki aylık ortalamada artış yüzde
42'dir; ama, hayvancılık kesiminde yüzde 34,2'dir." Yani,
hayvancılıkla uğraşanlar, çiftçinin de altında.
Çiftçide ortalama yüzde 50'nin altında. Dolayısıyla, sizin
döneminizde, Devlet İstatistik Enstitüsü diyor ki "Sayın Bakan
muvaffak olamadı, başarılı olamadı,
hayvancılık geriye gitti." Bunu kim diyor; Devlet
İstatistik Enstitüsü açıkça söylüyor. Buradan görürsünüz.
Başka bir şeyler daha söylüyorum. Şimdi,
siz, yirmibeş sene Erzurum'da hocalık yaptınız. Biz, sizi
Erzurumlu olarak kabul etmek istiyoruz; ama, hizmet etmediğiniz için de
kızıyoruz. Şimdi, size söyleyeyim: Yirmibeş sene, siz
Erzurum'da hocalık yaptınız. Erzurum'da kasaplar bir kesimhanede
etlerini kesiyorlar, 90 küsur kasabın eti, her hafta orada kesiliyor. Ben,
bir hafta önce gittim, orayı ziyaret ettim. Yetkililer "haftada
altı gün biz burada çalışırız; altı günde, normal
olarak -altı gün için söylüyorum- Erzurum'da 90 ilâ 110 ton et
kesiliyordu; fakat, krizden sonra, bu, 25-30 tona düştü. Hatta, bir gün
-sadece bir gün oldu o- tüm Erzurum kasapları 860 kilo et kestiler, o
kadar. On yılda böyle bir rakam görmedik" diyorlar. Şimdi, sizin
hükümet üyesi olduğunuz; yani, çok, öyle gururla oturduğunuz hükümet
yerlerinde... Yirmibeş sene hocalık yaptığın ve
hayvancılığın merkezi olan şehrin halkı et
yiyemiyor; et ihtiyacı üçte 1'e düştü, sayenizde düştü,
hükümetiniz döneminde düştü; bunu size söylemek istiyorum.
Sonra, bir başka şey daha söylüyorum; çok
önemli bu da. Ben, size de bir şey söyleyemiyorum. Çiftçilerin
borçlarını öde diyoruz. "200 trilyon çiftçi borcu, 200 trilyon
esnaf borcu olmak üzere, 400 trilyonla bu sınırlandı.
Derviş bana yetki vermiyor" diyorsun.
"Yetki Derviş'te, ben de yetki yok" demek istiyorsun;
çünkü, gazetelere de geçti; Bakanlar Kurulunda Sayın Derviş'e
"ben çiftçi borçlarını affedeceğim" deyince,
Sayın Derviş, sana "dersini oku, çalış gel"
demiş; gazeteler öyle dedi.
Şimdi, ben, size bir şey söyleyeceğim.
Çiftçi borcunu diyorum "bununla Derviş ilgilenir" diyorsunuz.
Peki, ben, şimdi, size bir şey daha
diyeceğim: Erzurum Et Kombinasını özelleştirmeyin, bir an
önce, halkın hayvanını kessin diyorum. "Özelleştirme İdaresi de
ANAP'lı bakana bağlı" diyorsunuz.
Peki, şimdi, bir şey daha diyeceğim;
pancar diyeceğim "o da Sanayi Bakanlığına
bağlı" diyeceksin.
Peki, gübre diyeceğim "elimde yetki yok"
diyorsun.
Peki, sizin elinizde ne yetki var, orada niye
oturuyorsun; onu merak ediyorum; ama, kabul etsen de etmesen de, yirmibeş
sene öğretmenlik yaptığın Erzurum'da, Hasankale'de Pasinler
çiftçileri, pancar fiyatlarını alamadıkları için,
tarihlerinde ilk defa, bu cumartesi günü bir yürüyüş yapacaklar; sizi de
davet ediyorlar. Diyorlar ki "Sanayi Bakanını biz
tanımıyoruz, bizim tanıdığımız hocamız
gelsin, bizim derdimizi dinlesin." Ben, seni korurum orada, korkma;
yanına gelirim, ben, seni korurum orada. Sen oraya tek gidemezsin; ama,
ben, seni korurum orada, gel, o çiftçilerin dertlerini yüzlerine
karşı dinle ve onların ne durumda olduğunu anla.
Son olarak size bir şey diyeceğim Sayın
Bakanım. Siz, bana, o gün, burada "sen benim talebem olsan, seni
sınıfta bırakırdım" dediniz. Ben de size dedim
ki, biraz daha çalışıp o yıllarda İTÜ'ye
girebilseydin, hocam olmasan da öğrenci arkadaşım olurdun dedim;
ama, şimdi, sana, Maliye Bakanlığının verdiği
notu okuyorum.
Maliye Bakanlığının en son mart
ayında çıkan listesine göre:
Destekleme fiyatları olarak,
hayvancılık: Ocakta sıfır, şubatta sıfır,
martta sıfır.
Doğrudan gelir desteği ödemeleri: Ocakta
sıfır, şubatta sıfır, martta sıfır.
Tütün ofisi desteklemeleri: Ocakta sıfır,
şubatta sıfır, martta sıfır.
Gübre desteği: Mart ayında sıfır.
Bunları da sizin karne notunuz olarak kabul
edersek, ne olur sizin haliniz?!
Saygılar sunuyorum. (FP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Polat.
Komisyonun ve hükümetin
katılmadığı, gerekçesini Sayın Polat'tan
dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
III.
YOKLAMA
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 1 inci
maddenin oylanmasından önce bir yoklama isteği vardır; yoklama
isteminde bulunan arkadaşların, Genel Kurulda hazır olup
olmadıklarını arayacağım.
Sayın Avni Doğan?.. Burada.
Sayın Niyazi Yanmaz?.. Burada.
Sayı Yasin Hatiboğlu?.. Burada.
Sayın Mehmet Ali Şahin?.. Burada.
Sayın Ahmet Sünnetçioğlu?.. Burada.
Sayın Mehmet Özyol?.. Burada.
Sayın Yaşar Canbay?.. Burada.
Sayın Mustafa Geçer?.. Burada.
Sayın Rıza Ulucak?.. Burada.
Sayın Fahrettin Kukaracı?.. Burada.
Sayın Maliki Ejder Arvas?.. Burada.
Sayın Özkan Öksüz?.. Burada.
Sayın Aslan Polat?.. Burada.
Sayın Eyyüp Sanay?.. Burada.
Sayın Ahmet Karavar?.. Burada.
Sayın Sabahattin Yıldız?.. Burada.
Sayın Azmi Ateş?.. Burada.
Sayın Remzi Çetin?.. Burada.
Sayın Dengir Mir Mehmet Fırat?.. Burada.
Sayın Abdullah Veli Seyda?.. Burada.
Sayın milletvekilleri, yoklamayı elektronik
cihazla yapacağım.
Bu arkadaşlarımız sisteme girmesinler;
onları, var sayacağız.
Süreyi 5 dakika olarak başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN - Yoklama pusulası gönderen
arkadaşlarımızın, Genel Kurul salonunda hazır
olmaları gerekir.
Sayın Ergün Bayrak?.. Burada.
Sayın Ali Güner?.. Burada.
Sayın Ahmet Zamantılı?.. Burada.
Toplantı yetersayımız vardır;
diğer pusulaları okumama gerek yok.
IV. KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
5.
Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü Adına Tescil
Edilecek Taşınmaz Mallar Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Tarım, Orman ve
Köyişleri Komisyonu Raporu (1/506) (S. Sayısı : 205) (Devam)
BAŞKAN - 1 inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2. - Bu Kanun yayımı tarihinde
yürürlüğe girer.
BAŞKAN - 2 nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
3 üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu
yürütür.
BAŞKAN - 3 üncü maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
İçtüzüğün 86 ncı maddesine göre söz
isteği vardır; onu yerine getireceğim, ondan sonra
tasarının tümünü oylarınıza sunacağım.
Lehinde olmak üzere, Masum Türker?.. Yok.
Yine lehinde olmak üzere, Nail Çelebi?.. Yok.
Tasarının tümünü oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayın Bakanım, bir teşekkür
konuşması isteğiniz var.
Buyurun.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF
GÖKALP (Sıvas) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
öncelikle, Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü Adına
Tescil Edilecek Taşınmaz Mallar Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
kanunlaştığı için, Yüce Heyetinize teşekkür ediyorum.
Burada, teşekkürle birlikte, özellikle, Sayın
Mehmet Yalçınkaya'nın, çok önemli olarak, Ceylanpınar'la ilgili
değindiği konulara, Türkiye Büyük Millet Meclisi
kayıtlarına da geçmesi açısından, bir açıklık
getirmek istiyorum.
Ceylanpınar, benim de öğrenciliğimde
stajlarımı yaptığım ve gönüllü olarak gidip
çalıştığım ve dünyanın müstesna arazilerinden ve
dünyada bir örneği olmayan bir çiftliğimizdir. 1 100 000 dönüm
arazinin 600 000 dönümünün altında ise, dünyanın en zengin su
kaynaklarından biri mevcuttur. Yapılan jeolojik etütler bunu
göstermektedir. Bu suyun yüzeye çıkarılması, bu suyun üretimde
kullanılması ve bu suyun tekrar, yağmur olarak da
Ceylanpınar'ın üzerine yağmasını, Türk Milleti olarak
yapma mecburiyetindeyiz; ancak, bu, çok büyük bir yatırımı
gerektirir ve devletimiz de, şimdiye kadar, bu konuda bazı
kısıtlı çalışmalar yapmış; ama, bugünkü
ekonomik uygulamalar sisteminde ve devletin elindeki çeşitli
işletmeler özelleştirilirken, bu yatırımı, devlet
olarak, burada, bu imkânlarla, bugünkü imkânlarla yapamıyoruz.
Ceylanpınar Devlet Üretme Çiftliğinin arazisi
devletin elinden çıkmamak kaydıyla, bir proje oluşturduk. Bu
proje, yap-işlet ve işletmeden elde edilen ürünlerden ise millete pay
ver, devlete pay ver... Şu anda, bu konuyla ilgili somut
çalışmalarımız başlamıştır. İlk
aşamada, 250 000 dönüm araziyi, değişik şirketler
marifetiyle, yeraltı suyunu çıkararak kullanıma açıyoruz.
Hedefimiz, Ceylanpınar Devlet Üretme Çiftliğinin sulanabilir 600 000
dönüm arazisinin, kısa bir sürede 250 000 dönümünde, sonra ise 500 000
dönümündeki suyu çıkarıp sulamaktır. Hedef ise, yem bitkileri
yetiştiriciliğidir ve hayvancılıktır. Oranın
yemyeşil bir hale çevrilmesi gerekli. Şu anda, oluşturulan projelerle,
100 000 sığırın beslenebileceği bir model
oluşturulmuştur; bunu, özellikle burada belirtmek istiyorum.
Tabiî, Ceylanpınar'ın stratejik önemi
vardır; Ceylanpınar'ın, Türk Milletinin ve dünya
insanlığının, yöre insanlığının
beslenmesi açısından büyük bir önemi vardır; bunu, burada
özellikle belirtmek istiyorum.
Ceylanpınar Devlet Üretme Çiftliğinde,
maalesef, arazilerin belirli bir kısmı, çok sayıdaki
topraksız vatandaşlarımız, evsiz
vatandaşlarımız tarafından -onlar da bir noktada belki haklılar-
işgal edilmiş durumda ve oraya köylerini yapmışlar; devlet,
elektriği götürmüş, suyunu götürmüş, köyler oluşmuş;
böylelikle, arazi parçalanmış. Şu anda, biz, bu
vatandaşlarımızı, çiftliğin belirli bölgelerine
toplayıp, yine, orada köylerini yapmayı, altyapıyı
götürmeyi, çiftliğin, o, elden çıkan arazisini toplama çalışmasını
yürütüyoruz.
Sayın Özyol'un tenkitleri için teşekkür
ediyorum; ancak, tekrar tekrar belirtiyorum ki, TİGEM'lerde
oluşturulan model, bir satma, bir özelleştirme değildir; özel
şirketlerin TİGEM'lerde üretim yapmasıdır.
Hayvanın yediği yemin sağlıklı
olması o kadar önemli ki, eğer, hayvanın yediği yemde küf
varsa, o, direkt süre geçer. Hayvanın
yediği yemde herhangi bir ilaç kalıntısı varsa, süte
geçer ve o sütle de beslenen insanlarda kanserojenik tümörler meydana
gelebilir. Tarım ve Köyişleri Bakanı olarak, yeme
verdiğimiz önemi vurgulamak için şunu söyledim,
insanımızın yiyemeyeceği kalitede olan; yani, küflü,
mikroorganizmalı bir yemi hayvana yedirirseniz, o yemin içindeki
olumsuzluklar bebeklerimize geçer. O nedenle, bunları, yem
sağlığına önem verdiğimizi vurgulamak için söyledim.
Burada, insan yiyeceklerinin hayvanlara yedirilerek
yanlış yapıldığının söylenmesi konusunda
Sayın Özyol'a katılmıyorum. Özellikle, tahılların
hayvan tarafından değerlendirilerek katma değerin
artırılması tüm dünyanın uyguladığı bir
sistemdir, Türkiye'de de uygulanması gerekir.
Tabanfiyatları konusunda, yakında, Bakanlar
Kuruluna teklifimizi götüreceğiz.
Erzurum'daki hayvancığın ölmesi
meselesine gelince; hayvancılığın son yirmi otuz
yıldaki durumunu biliyoruz; hep birlikte bunu geliştirmeye
çalışıyoruz.
Çiftçiye destek son bir yılda pek verilmedi. Onun
için, Maliye Bakanlığının "000" diye
gösterdiği rakamlar Tarım ve Köyişleri
Bakanlığının karnesi değil, maalesef, bu ekonomik sıkıntılar
içerisinde, bizim de istememize rağmen, köylüye verilememesidir; ama, bu
sıkıntılar aşılacak ve muhakkak suretle de, köylüye
gitmesi gerekli olan sübvansiyonlar, köylüye ulaştırılacak.
Şimdiye kadar köylü adına verilenlerin de ne kadarının
köylüye gittiğine, ne kadarının gitmediğine ise, özellikle
tarım kesiminden, Anadolu'dan gelen tüm milletvekillerimiz
şahittirler.
Yüce Meclise, tekrar, teşekkür ediyor,
saygılarımı arz ediyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Bakan.
Böylece, kabul edilen ve yasalaşan tasarıyla
ilgili olarak Sayın Bakanın teşekkür konuşmasını
dinledik.
Bu yasanın, Türk tarımına
hayırlı ve uğurlu olmasını diliyoruz.
Hayvanları Koruma Kanunu
Tasarısının görüşmelerine başlayacağız.
6.
Hayvanları Koruma Kanunu Tasarısı ve İçişleri ve Çevre
Komisyonları Raporları (1/393) (S. Sayısı : 89)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.
Ertelenmiştir.
Ceza İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İşyurtları
Kurumunun Kuruluş ve İdaresine İlişkin Kanun ile Ceza
Evleriyle Mahkeme Binaları İnşası Karşılığı
Olarak Alınacak Harçlar ve Mahkûmlara Ödettirilecek Yiyecek Bedelleri
Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının görüşmelerine başlıyoruz.
7. Ceza
İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İşyurtları Kurumunun
Kuruluş ve İdaresine İlişkin Kanun ile Ceza Evleriyle
Mahkeme Binaları İnşası Karşılığı
Olarak Alınacak Harçlar ve Mahkûmlara Ödettirilecek Yiyecek Bedelleri
Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/772) (S.
Sayısı : 593) (1)
BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.
Hükümet?.. Burada.
Sayın milletvekilleri, komisyon raporu 593
sıra sayısıyla bastırılıp
dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde, Fazilet Partisi
Grubu adına, Adıyaman Milletvekili Sayın Dengir Mir Mehmet
Fırat?.. Yoklar.
Doğru Yol Partisi Grubu adına, Denizli
Milletvekili Mustafa Kemal Aykurt konuşacaklar.
Buyurun Sayın Aykurt. (DYP sıralarından
alkışlar)
DYP GRUBU ADINA MUSTAFA KEMAL AYKURT (Denizli) -
Sayın Başkan, Yüce Meclisin çok değerli üyeleri;
görüşülmekte olan 593 sıra sayılı yasa tasarısı
üzerinde Grubum adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle,
Sayın Başkanlık Divanını ve Yüce Meclisin değerli
üyelerini saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
anlaşıldığı kadarıyla F tipi cezaevlerinde
iyileştirme sağlamak, tutuklu ve hükümlülerin insanca yaşam
standartlarını tespit edecek, yükseltecek üç tasarıyla
karşı karşıyayız. Bunlardan birincisi yakın
tarihte yasalaştı ve Terörle Mücadele Yasasının 16 ncı
maddesi değiştirilerek, bana göre, cezaevlerindeki eşkıyaya
örgütsel faaliyet yapma olanağı tanındı. Bugün ikinci
tasarıyı görüşüyoruz. Bu tasarıda iki önemli yenilik var;
birisi, İşyurtları Kurumuna tahsis edilen sermayenin
artırılması, önce 2 trilyon liradan 20 trilyon liraya
çıkmış, daha sonra da 20 trilyondan 40 trilyona
çıkmış; diğeri de, cezaevleri binalarının, adliye
saraylarının yapımına kaynak sağlayan yeni hükümlerin
getirilmesidir.
Değerli milletvekilleri; önce şunu ifade
etmeliyiz ki, cezaevleri eşkıyanın elinden, yönetiminden ve
denetiminden kurtarılmadıkça "iyileştirme" adı altında
hangi yasayı çıkarsak, hükümlü ve tutuklulara hangi hayat
standardını getirsek, cezaevlerindeki sorunlar bitmeyecektir; çünkü,
işin temelinde bu vardır ve bu devam etmektedir.
Dikkat edilirse, Af Yasasının
konuşulduğu günlerde, ölüm oruçları başlatıldı.
Af Yasası çıktı; ölüm oruçları devam ediyor; F tipi
cezaevleri yapıldı; ölüm oruçları devam ediyor. Şimdi
"iyileştirme" adı altında ödünler verilmeye devam
ediliyor; ama, ölüm oruçları da devam ediyor.
Değerli arkadaşlarım, öyleyse,
cezaevlerindeki olay, insan haklarının korunması, yahut da
hükümlülere birtakım iyileştirmeler getirilmesi değil, olay,
tamamen ideolojiktir ve terör kokan faaliyetlerin adıdır. Af
Yasası bu Mecliste tartışılırken bu kürsüden söyledik,
gelin, Af Yasasını çıkarmayın; çünkü, af, ceza hukuku
politikamızda, bir atıfettir; affın çıkarılabilmesi
için birtakım şartlar vardır, bu şartların hiçbirisi
bugün yoktur, toplumsal yararı yoktur; nedamet duygusu yoktur,
rehabilitasyon duygusu yoktur dedik. Buna rağmen af
çıkarıldı ve gelişen olaylar göstermektedir ki, bizim
dediklerimiz doğru çıktı; en son Swiss Oteldeki hadise, bunun,
en canlı ve acı örneğidir.
Esasen, Af Yasasından hemen sonra, afla
dışarı çıkanların bir büyük bölümü, en kısa
zamanda geri dönmüş ve bir kısmı da terör faaliyetlerini,
hırsızlık, yankesicilik gibi faaliyetlerini sürdürmektedir.
Emniyet kayıtları doğruysa, söylenilenler doğruysa, Af
Yasasından sonra bu tür suçlarda yüzde 70 oranında artış
görüldüğü söyleniyor.
Değerli arkadaşlarım, cezaevlerinde bu
olaylar nasıl bitsin ki; cezaevlerinin denetimi ezelî ve ebedî Türk
düşmanlarının müdahalesi altına girmiş ve
eşkıya, yönetimi teslim almış, özellik bu hükümet
döneminde. Cezaevlerinin nasıl sorunları bitebilir ki?! Madam Roth,
Madam Mitterrand Türkiye'de ellerini kollarını sallayarak Türkiye
cezaevlerini denetleyebilir hale gelmiş ve öğretmenlerimizin,
subaylarımızın, güvenlik güçlerimizin katline sebep olan, hizmet
araçlarını yakan, köyleri yakıp yıkan eşkıyayı
ziyaret ediyor, onunla yetinmiyor, şehit kanıyla sulanmış
bu topraklar üzerinde Türkiye'nin onurunu ve egemenliğini tahrip edici bir
biçimde basın toplantısı yapıyor.
Şimdi, ben, buradan soruyorum; bir ülkenin
cezaevlerine, ellerini kollarını sallayarak gelen bu insanlar kimdir?
Türkiye'de Dışişleri Bakanı yok mudur; Türkiye'de diplomasi
trafiği yok mudur; hükümet yok mudur? Bunlar, sanki
bağımsız bir devlete değil, herhangi bir aşiret
ülkesine gider gibi ellerini kollarını sallayarak bu eylemlerini
sürdürmektedirler.
Değerli arkadaşlarım, bugün,
cezaevlerinde de bu böyledir, üzülerek ifade ediyoruz ki, maliyede, ekonomide,
bütçede de budur. Şimdi, Türkiye'nin, bana göre, iki önemli sorunu var:
Bir; iç sorunları. Bugünkü yaşadığımız Türkiye,
maliyesiyle, ekonomisiyle batmış ve her gün kapanan kepenkler, kendi haline
"ne halin varsa gör" diye bırakılan çiftçiler ve Türkiye
nüfusunun yüzde 90'ının açlık sınırı altına
itildiği insanlar ve karamsar, ümitsiz bir Türkiye.
Bir de, cezaevlerinde olduğu gibi, dış
boyutlara baktığımız zaman, özellikle Türkiye'nin
bağımsızlığına ve egemenliğine yönelik
müdahaleleri gördüğümüz zaman, bu tehlikenin, biraz evvel
söylediğimden daha büyük olduğunu görmekteyiz; nasıl mı?..
Değerli arkadaşlarım, değerli
milletvekilleri; 1854 yılında, Osmanlı, Kırım Harbi
sebebiyle dışborç almak zorunda kalmış ve o zaman,
İngiltere'den 200 000 sterlin civarında borç almış; sonra,
bu borçlara, Avusturya, Almanya, Fransa gibi devletler de
katılmış, onlardan da borç almışız. Sene 1876'ya
gelindiğinde, Osmanlı, bu borçları ödeyemez hale gelmiş ve
Osmanlı-Rus Harbi sebebiyle, borç, birkaç sene yerinde durmuş,
konsolide edilmiş; ama, 1881 yılında, Muharrem Kararnamesiyle,
Düyun-i Umumiye kurulmuş.
Şimdi, bugünkü tabloya ve gelişmelere
baktığımız zaman, 1881 yılında kurulan Düyun-i
Umumiyenin bir benzerini Türkiye yaşamaktadır. Herkes tarafından
bilinir ki, o zaman, Düyun-i Umumiyenin içine ve başına alacaklı
devletlerin temsilcileri yerleştirilmiş ve Düyun-i Umumiye
İdaresi, Osmanlı varidatının bir kısmına el
koymuş. Şimdi, Türkiye'ye dönüp baktığımızda,
yüzon sene sonra, Türkiye, bugün, yeni Düyun-i Umumiye yasalarıyla
karşı karşıyadır. Derviş yasaları diye
adlandırılan 15 yasa, bunların çarpıcı örnekleridir.
Korkarım ki, endişemiz odur ki, masum gibi
görünen, E tipi cezaevlerinin iyileştirilmesi gibi takdim edilen, tutuklu
ve hükümlülerin yaşam seviyelerinin yükseltilmesi gibi görülen bu yasa da
bir dayatma eseri olabilir.
Şuradan ibret verici bir beyanı
okuyacağım değerli milletvekilleri. Bakınız, Avrupa
Parlamentosu Sosyalist Grup Başkan Yardımcısı Swoboda, bir
gazeteye yaptığı açıklamasında ne diyor: "Türkiye
cezaevleri izolasyon ortamından kurtarılmalıdır." 5
Avrupalı parlamenterin 6-8 Haziranda yeniden Türkiye'ye geleceklerini
ekleyerek "ümit ederiz ki, bu tarihe kadar cezaevlerinin durumunda bu iyileştirme
yapılmış ve bitirilmiş olur " diyor.
Değerli arkadaşlarım, eğer, bir
cezaevinin iyileştirilmesi, onun tabiriyle "izolasyondan
kurtarılması" dış güçlerin dayatmasıyla olacaksa,
dönüp sormak lazım: Siz kimsiniz; bu cezaevlerinin otoritesi kime aittir;
cezaevlerini kim yönetiyor?
Öbür taraftan, bir ibret verici beyan, Amerika
Birleşik Devletlerinden yeni Türkiye'ye getirilen Cavit Çağlar'dan
geliyor. Cavit Çağlar " Amerika Birleşik Devletlerinde insan
haklarının lafta kaldığını, zulmün ve
işkencenin dikâlâsının orada olduğunu, 11 gün boyunca
portakal rengi bir tulum giydiğini, ellerinden ve ayaklarından
zincirler ve kelepçelerle bağlandığı; ama, şu anda,
Kartal Cezaevinde insanca muamele gördüğünü, kendini misafir gibi
gördüğünü" söylüyor. Bu beyanın sahibi henüz hükümlü değil,
zanlı, sanık. Amerika Birleşik Devletlerinde, yani, yeryüzünün
en ileri ülkesindeki cezaevlerini tarif ediyor; yaşadığı
olayı anlatıyor, sanık olduğu halde yaşadığı
olayı anlatıyor ve Türkiye cezaevlerindeki itibarı ve misafirperverliği
de teyit ediyor, tescil ediyor.
Değerli arkadaşlarım, Amerika
Birleşik Devletlerinde bile cezaevleri böyleyse, şimdi, biz, acaba,
hangi gerekçelerle, cezaevlerini, apart otel gibi, sıcak suyuyla, yemek
masasıyla, ayrı odasıyla vesairesiyle donatmaya
çalışıyoruz?! Bunları yaparken, gayet tabiî ki,
cezaevlerindeki insanların, hükümlülerin, tutukluların da insanca
yaşamalarını savunuyoruz, savunmalıyız; ama, olay bu
değil. Olay, tamamen, ideolojik maksatlı terörist eylemlerin
cezaevlerinde serbestçe yapılabilmesini istemek ve arzu etmektir.
Değerli milletvekilleri, bugün, Türkiye'nin
bağımsızlığına, egemenliğine müdahale var
dedim. Büyük Atatürk, 19 Mayıs 1919'da Samsun'a ayak
bastığı gün millete şöyle seslenmişti: "Amacımız,
halkın egemenliğine dayalı, bağımsız, yeni bir
Türkiye Cumhuriyeti Devleti kurmaktır" diyordu. Birinci unsur,
halkın egemenliğine dayalı; egemenlik... İkincisi,
bağımsız; üçüncüsü, yeni bir Türkiye Cumhuriyeti Devleti kurmak.
Sonra, Sıvas Kongresi sonunda yayınlanan, deklare edilen beyannamenin
başında da, 19 Eylül 1919 tarihinde "hâkimiyet
kayıtsız şartsız milletindir" ilkesini tescil
ediyordu.
Değerli arkadaşlarım, aradan sekseniki
yıl geçmiş. Bugün, üzülerek ifade ediyoruz ki, Atatürk'ün sekseniki
sene evvel söylediği egemenlik hakkı, halka ait olan egemenlik
hakkı, mutlak ve muhakkak manada, tümüyle halka ait olan egemenlik
hakkı, bugün tartışılır hale gelmiştir,
tartışılmaktadır. Ben, buradan, Atatürkçülere sesleniyorum:
Türkiye'de, bir taraftan IMF, bir taraftan Avrupa Birliği üyeleri
Türkiye'nin üzerinde birtakım oyunları oynarken; Türkiye'de, Düyun-i
Umumiye kanunlarıyla, alacaklı devletlerin temsilcileri tahsildar
görevi yapmaktayken; cezaevlerinin yönetimi ve denetimi iç ve dış
güçlere geçmişken ve bir dilim ekmek uğruna "sizi Avrupa
Birliğine alacağız, bunu imzalayın", "sizi Avrupa
Birliğine alacağız, idam cezasını
kaldırın", "sizi Avrupa Birliğine alacağız,
Apo'yu besleyin", "sizi Avrupa Birliğine alacağız,
şuradan ödün verin, buradan ödün verin" isteklerinin altına;
yani, her uzatılan kâğıdın altına imza koyan bir
hükümet ve nihayet, sonunda, Türkiye'yi ipotek altına sokan yasalar.
Nihayet, biraz evvel ifade ettiğim gibi, sefalete itilen,
fakirleştirilen, yoksulluğun ve yolsuzluğun diz boyuna
çıktığı, hepimizin ibret ve hayretle seyrettiği
hükümet içindeki kavgalar. İşte Türkiye...
Yoksulluk sınırının altına
itilmiş insanlar ve -her zaman söyledik, bir defa daha söylemeye mecburum-
TÜBİTAK'ın resmî verilerine göre, halkımızın yüzde
33'ünün 150 milyon liraya geçinmeye çalıştığı,
halkımızın yüzde 44'ünün de 300 milyon lirayla geçinmeye
çalıştığı bir Türkiye; maliyesi bitmiş, döviz
rezervi azalmış, ihracatı tıkanmış, ithalat cenneti
haline gelen bir Türkiye, yatırım yapamayan bir Türkiye, üretim
yapamayan bir Türkiye ve bütün bunlardan sonra da dış güçlerin
dayatmasıyla çıkarılmaya çalışılan ve adına
"Derviş kanunları" denilen dayatmacı yasalar...
Değerli arkadaşlarım, değerli
milletvekilleri; sözlerimin başında söylediğim gibi,
görüşmekte olduğumuz, (F) tipi cezaevlerinin iyileştirilmesine
dair bu ikinci yasa da, kanaatim odur ki, endişem odur ki, yine,
birtakım müdahalelerin ve dayatmaların eseri çıkarılmaya
çalışılan kanunlardan birisidir.
O itibarla, biz, cezaevlerindeki denetimi
sağlamadığımız müddetçe, hükümet otoritesini
hissettirmediğimiz müddetçe, cezaevlerinin yönetimini ve denetimini
işgalden kurtarmadığımız müddetçe, hangi kanunu
çıkarırsak çıkaralım, adı ne olursa olsun, bu
cezaevlerini ıslah etmek ve bugünkü ıstırabı durdurmak
mümkün değildir. O itibarla, yapılması gereken, evvelemirde,
cezaevi otoritesinin ve hâkimiyetinin kurulması keyfiyetidir.
Bu itibarla, biz, bu kanuna bu gözlükle
bakmaktayız. Bu yasanın getireceği ve sağlayacağı
çok ciddî iyileştirmeler olmayacaktır diyor ve hepinizi tekrar Grubum
adına saygıyla selamlıyorum. (DYP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN- Teşekkürler Sayın Aykurt.
Fazilet Partisi Grubu adına, Adıyaman
Milletvekili Sayın Dengir Mir Mehmet Fırat; buyurun efendim.
FP GRUBU ADINA DENGİR MİR MEHMET FIRAT
(Adıyaman)- Sayın Başkanım, değerli milletvekili
arkadaşlarım; 593 sıra sayılı yasa tasarısı
üzerinde Grubum adına söz almış bulunuyorum; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Bu arada, dün de dahil olmak üzere, Sayın Yüce
Meclisin huzuruna, sık sık, hapishanelerimizle ilgili, ceza ve
tutukevleriyle ilgili yasa tasarıları gelmektedir ve bunları
görüşüyoruz. Bunlardan birisini de dün görüştük.
Bugün ikinci bir yasa tasarısı
karşımızda bulunuyor. Yasa tasarısını
incelediğimizde, Türkiye'deki büyük problemlerden birisi olan, hatta,
uluslararası alanda dahi Türkiye'nin büyük problemlerinden birisi olarak
karşımıza çıkan cezaevi sorununa temelde hiçbir çözüm
getirmediğini görmekteyiz. Ümit ederdik ki, eğer Adalet
Bakanlığı olarak bu çok büyük bir sorun olan ceza ve tutukevleri
hakkında köklü değişiklikleri getirebilmek için bir
çalışma yapılmamışsa bugüne kadar, en azından,
Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planının Adalet
Hizmetlerinde Etkinlik Özel İhtisas Komisyonu Raporu esas alınarak
birçok yasa tasarısı hazırlanır ve bu problem büyük bir
ölçüde çözülmüş olurdu. Yeterli olmamakla beraber, özel ihtisas
komisyonunun raporu incelendiği takdirde, büyük bir bölümünün Türkiye'deki
ceza ve tevkifevlerine ayrılmış olduğu görülür. Resmî bir
evrak olan bu ihtisas komisyonu raporunun gözden ırak tutulmaması
gerekir; çünkü, bu tespitleri yapmış olan, devletin bir kurumudur,
bir kuruluşudur.
Şimdi, aslında, bu sorun, yalnız
Türkiye'nin sorunu olmaktan çıkmış; globalleşen dünyada, bu
sorun, artık, giderek, kapitalist sistemin bir gelir kaynağı
haline dönüşmesi sonucunu doğurmaktadır. Bunu, en güzel olarak,
Amerika Birleşik Devletlerinde ve Kıta Avrupa'sında görmekteyiz.
(F) tipi cezaevlerini, yalnız Türkiye'nin
demokrasi sorunu bakımından tartışmak yeterli
olmayacaktır. Günümüzde, hapishaneler, küreselleşme politikalarının
bir halkası olarak, uluslararası düzeyde önem
kazanmıştır. Bu önemin bir boyutu, sosyal refah
politikalarının terk edilmesiyle birlikte, cezaevleri gibi toplumsal
denetimi sağlayan kurumların rolünün artırılmasından
ileri gelmektedir.
Hapishaneler ise, toplumsal adaletsizliğe
karşı tepkileri cezalandırmanın yanında, halka
verdiği gözdağıyla, kitlesel başkaldırıları
önlemenin de bir aracı olarak, daha sert biçimlerde yeniden yapılandırılmaya
başlanmıştır; ki, bunun en tipik örneklerinden birisi (F) tipi
cezaevleridir. Bu anlamda, hapishaneler, sosyal devletten sosyal kontrol
politikalarına doğru yönelişin bir parçası olarak dünya
çapında gündemdedir. Ancak, 90'lı yıllarda, hapishaneler, bu
siyasal işlevlerinin yanı sıra, sermaye ekonomisi
bakımından da önem kazanarak, birikim oranlarını
yoğunlaştıracak stratejik mekânlar olarak görülmeye
başlanmıştır. Küreselleşme dönemecinde,
uluslararası sermaye, hem hapishaneleri bir yatırım alanı
olarak keşfetmiştir hem de silahlı gardiyanların
nezaretinde, en iyi disipline edilmiş ve en ucuz emek gücü olarak mahkûm
emeğinin sömürüsünü yaygınlaştırmayı programa
almıştır. 80'li yıllardan bu yana gelişen, 90'lı
yıllarda dünyaya yayılmaya başlayan ceza ve cezaevleri reformu
süreci de, sermayenin bu yeni programına uygun düşecek biçimde, suçun
ve cezanın yaygınlaştırılması, geniş
işsiz ve yoksul kesimlerinin kriminalize edilmesi, daha çok insanın
hapishanelere gönderilmesi, daha fazla hapishane inşa edilmesi, hapishanelerin
fabrikalara dönüştürülmesi ve köleleştirilen mahkûm bedenlerinden kâr
oranlarının artırılmasında yararlanılması
hedefleri doğrultusunda şekillenmektedir. Adalet
Bakanlığımızın, Türkiye'deki hapishanelerin
özelleştirme süreci konusundaki çalışmaları da, bu
çalışmanın bir parçası olarak gözükmektedir.
Tıpkı, (F) tipi cezaevi modelinin, gerçekte
uluslararası bir model olması gibi, yeni ceza reform süreci de
küresel bir harekettir. Yeni ceza politikaları unsurları içinde
yalnız trilyonluk (F) tipi cezaevleri değil, aynı zamanda, daha
sert ceza yasaları, özel sektörün hapishanelere girişi ve
hapishanelerin özelleştirilmesi, bu anlamda 19 uncu Yüzyılın
özel hapishane modelinin geri gelişi, yeni çok uluslu cezalandırma
şirketlerinin türemesi, bu şirketlerin yeni hapishaneler inşa
etmesi ve işletmesi sonucunu doğurmuştur.
(F) tipleri, Türkiye'de, ceza reformu sürecinin ilk
halkalarından biri olarak gündeme girmiştir. Ardından gelecek
başlıca muhtemel aşamalar, daha ucuz ve etkin
işletildiği gerekçesiyle, bu mekânların, mahpusların meslek
öğrenmeleri ve kendi masraflarını karşılamaları
argümanıyla, bu programların yaygınlaştırılarak,
hapishanelerin çalışma kamplarına dönüştürülmesi sonucuna
varacaktır.
Özel sektörün mahkûm emeğini kullanmaya
başlaması, suçlu sayısını çoğaltmayı ve
hapis sürelerini uzatmayı garanti altına alacak yeni ceza
yasalarının yürürlüğe girmesiyle mümkün olacaktır.
Devletin giderek bir ceza ve hapishane devletine,
hapishanelerin fabrikalara, mahkûmların ise köle ve işçilere
dönüştürülmesi süreci başlamıştır ve devam etmektedir.
1990'lı yıllarda dünyada en hızlı
büyüyen sektörlerden birisi hapishane endüstrisidir ve bu endüstri, maalesef,
Türkiye'de de ciddi bir endüstri haline gelmiştir. Bütçemizin binde 8'ini
ayırabilmiş olduğumuz Adalet Bakanlığı bütçesinin
büyük bir kısmı, yeni inşa edilmekte olan (F) tipi cezaevlerinin
arsalarının istimlakine ve bunların inşasına
gitmektedir. Kaldı ki, yan sanayii olarak, bunların emniyetinin
sağlanabilmesi için teknolojik yatırımlara da verilmiş olan
paraları da nazarı itibara aldığımız zaman, bu
sektörün hangi boyutlara ulaştığını görebilmek,
insanın tüylerini diken diken yapmaktadır. "Hapishane
endüstrisi" diye niteleyeceğimiz bu olay, özellikle inşaat,
mimarlık, sağlık, yemek, nakliye, telefon, güvenlik teknolojisi
gibi alanlardaki yan sektörleri de beslemektedir.
Değerli arkadaşlar, hapishane endüstrisi
olarak nitelendirdiğim bu sektörlerin kârlı olabilmesi için, yeni
hapishanelerin açılması ve bu hapishanelerin de mahkûmlarla
doldurulması gerekmektedir. Cezalandırma stratejisinin temel hedefi,
aslında, mahkûm sayısının artırılması
sürecine gitmektedir.
Özel hapishanelerin kaldırılması ve
mahkûm emeği sömürüsünün yasaklanması, 19 uncu Yüzyıl sonunda
başlamakla birlikte, bu sisteme nihaî nokta 20 nci Yüzyılın
ikinci yarısında konmuş, sosyal devlet anlayışı
süreci içerisinde mahkûma insan şeklinde bakabilmek imkânı
doğmuşsa da, 20 nci Yüzyılın ikinci yarısından
sonra sosyal devlet anlayışının bir kenara
bırakılması neticesinde, yeniden aynı süreç içerisine
girilmiştir.
Son dönemlerde, Türkiye'de de Adalet
Bakanlığı, hapishane hizmetlerinin özelleştirilmesini
programına alarak, özelleştirme kervanına
katılacağının ilk sinyallerini vermiştir.
Değerli arkadaşlar, şu anda
karşımıza getirilmiş olan iş yurtlarıyla ilgili
düzenlemenin temeline baktığımız zaman, aslında,
iş yurtlarının da beher mahkûma, biraz evvel
öğrendiğim üzere, günlük olarak 2 750 000 lira ücret ödenmektedir ve
bu yasa çıktığı süre içerisinde, yani, yeni yasa gündeme
gelmeden önce de, bunun, 1 500 000 lirası da, bu mahkûmların yiyecek
parası olarak kesilmekteydi; yani, orada
çalıştırılmış olan mahkûmlara, günlük olarak, 1
250 000 lira para ödenmekteydi. Bu yasa çıkmakla, 2 750 000 liradan
yiyecek parası kesilmeyerek tümünün mahkûma. ödenmesi neticesi doğacaktır;
ancak, Anayasamız ve uluslararası anlaşmalar angaryayı
kesin surette yasaklamaktadır. Eğer, bugüne kadar, bir insanın 8
saatlik çalışması karşılığında 1 250
000 lira ödemiş isek, bu insan mahkûm da olsa, aslında, yapılan
işlem, bir angaryadır. 2 750 000 liranın tümünün verilmesinin
dahi yeterli olacağı kanısında değilim; en
azından, Türkiye Cumhuriyetinin yasaları uygulanarak, mahkûma, her
yıl tespit edilen asgarî ücretin, yiyecek bedelinin
dışında, net olarak ödenmesi gerektiği
kanısındayım.
Kaldı ki, bu ucuz emekle elde edilen bu mahkûmların
üretmiş olduğu halısıydı, mobilyasıydı veya
buna benzer olan değerler de, maalesef, belli bir kesimin
zenginleştirilmesi yönünde kullanılmaktadır; çünkü, bu mahkûmlar
tarafından üretilmiş olan, yani, tamamen angarya
karşılığı çalıştırılmış
olan bu mahkûmların üretmiş olduğu mahsuller ise, maalesef, ya
Adalet Bakanlığının içerisinde görev almış olan
veya Türk bürokrasisinin üst kesiminde bulunan bazı kişilere,
değerlerinin çok altında satılarak, ayrıca bir kesime bir
değer aktarılmaktadır. Mutlak surette bunun da önüne geçilerek,
bu emek mahsulü üretilen malların ve değerlerin, istisnasız ve
bedeli karşılığında, değeri
karşılığında tüm halka açık şekilde arz
edilmesinin de çok önemli olduğunu arz ediyor; yasanın hayırlara
vesile olmasını diliyor; teşekkür ediyorum.
Sağ olun. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın
Fırat.
Şahsı adına, Erzurum Milletvekili
Sayın Aslan Polat; buyurun. (FP sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakika efendim.
ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlarım.
Bu tasarı, ceza infaz kurumları ile
tutukevleri işyurtları kurumunun kuruluş kanunu ve bununla
ilgili.
Bu kanun tasarısı, esas komisyon olarak Plan
ve Bütçe Komisyonunda görüşüldüğü zaman, genel olarak, şu
konular dikkati çekiyor ve yine, onlar üzerinde biraz konuşmak istiyorum.
Bunlardan bir tanesi şu: Sayın Bakanım,
şimdi, hükümetiniz döneminde, şu anda, hâlâ, asgarî ücret net 102
milyon lira; fakat, siz, burada günlük 2 750 lira hesabıyla, 30 gün
çalışana bile 80 küsur milyon lira veriyorsunuz; yani, asgarî ücretin
de altında bir ücret ödüyorsunuz. Gerçi, bu sene çıkan 1,5 milyon
liralık iaşe bedelini almamakla, bu kanun tasarısıyla, iyi,
doğru bir iş yapıyorsunuz; ama, yine de, bir insanı, asgarî
ücretin de altında çalıştırmanın bir yolunu mu
arıyorsunuz?.. Bu, bir gerçek. Ama, derseniz ki, o adam mahkûm... Zaten,
benim korktuğum şu: Siz, insanlara dışarıda iş
vermeyeceksiniz, bütün insanları suça teşvik edip, Türkiye'deki
hapishaneleri de birer iş yurduna çevirip, asgarî ücretin de altında
çalıştırmak için bir metot mu arıyorsunuz? Bu da bir
başka gerçek. Yani, ben, bunu, sadece tenkit olsun diye söylemiyorum; ama,
bir realite de bu yani. Şimdi, dışarıda iş bulamayan
birtakım insanlar, tahmin ediyorum, bundan sonra, hiç olmazsa hapishaneye
düşeyim, orada yemek paramı alacağım, cebime de 80 milyon
lira para gelecek, asgarî ücretin altında da olsa elime para geçecek de
diyebilirler yani. Aç olan insan bunu da düşünebilir. Onun için,
hükümetten, birinci derecede istirhamımız, ricamız, iş
yurtlarını artırın, ben artırmayın demiyorum;
ama, iş yurtlarının daha öncesi, insanların mahkûm olarak
hapse düşmelerini önleyelim diye düşünüyorum. Bakın, bugün,
sizin hükümetiniz döneminde, tahmin ediyorum, son on yılın, ilk defa,
bir enflasyon oranı TEFE'de ayda yüzde 14 küsur çıktı, TÜFE'de
de yüzde 10'u geçti. Tahmin ediyorum, son on yılda bu netice yok; tam
netice aklımda yok, yanlış söylemek istemem; ama, benim
aklımda kaldığı kadarıyla, yok; 1994
yılındaki krize bir bakmak lazım.
Şimdi, bunu niye söylüyorum Sayın
Bakanım; iki üç yıldan beri, siz, 1998'de, 1999'da, 2000'de, 2001'de,
sürekli, bu hükümetler döneminde, 57 nci hükümeti kurdunuz; ama, 55 ve 56'da da
siz hükümetteydiniz, bütün programınız, enflasyonu düşürmekti.
Enflasyonu düşüreceğim diye işçiye para vermediniz, memura
vermediniz, hayalî enflasyon oranında zam verdiniz; ama, geldiğiniz
nokta, üç yıl sonra, milyonlarca insanın işsiz kalması, bir
yılda tespit ettiğiniz enflasyon oranının bir ayda
artmasıdır. Peki, bunun karşısında, işsiz kalan
insanları, siz, hapse düşmemeye, yaşamaya nasıl teşvik
edeceksiniz; bunun üzerinde sizinle görüşmek, tartışmak isteriz.
Bir milyonun üzerinde insanın, son iki yılda işsiz
kaldığı söyleniyor, sadece 250 000-300 000'in tekstil ve deri
sanayiinde kaldığı söyleniyor.
Şimdi, bu durum karşısında, Ankara
gibi, Erzurum gibi, İstanbul gibi kent merkezinde oturan bir insan -köyde,
kırsalda değil, onların hiçbir ihtiyacı yoktur, evi
vardır- kiradadır, otobüse binecek para lazımdır,
çocuğu okuldadır, okuluna otobüsle gitmesi için para
lazımdır ve bu adam işsizdir, yani, para gelmiyor. Bu
insanın ruh halini düşünmenizi ve bunlara ne
yapacağınızı öğrenmek isteriz. Sizin, mahkûmu
çalıştırıp, yemek parasını da kesmeyelim, eline
birkaç kuruş para geçsin demenizi anlarım; ama, burada bir realite de
var, diyorsunuz ki, piyasayla rekabet etme imkânları kaybolmasın
diye, yemek parasını kesmemeyi düşünüyoruz. Yani, siz burada,
bütün hapishaneleri iş yurduna çevirip- şu andaki miktarlar burada
var; çok miktar yok şu anda, gerçi, sayı burada da var-
sayılarını artırmayı düşünüyorsunuz. Diyorsunuz
ki, halen ülkemizde 506 adet cezaevi bulunuyor; bunlardan 157'sinde iş
yurdu var. Demek ki, hemen hemen dörtte 1'inde ve üçte 1'inden biraz
fazlasında var; hepsinde yapmayı düşünüyorsunuz. 4 500 hükümlü
bunlarda çalışıyor, bunların sayısını daha
da artırmaya çalışıyorsunuz tabiî, rakam olarak. Ben
şunu söylemek istiyorum: Artırın, buradaki insanlar da çalışsın,
bir meslek sahibi olsun; ama, dışarı çıktığı
zaman, bu meslek sahibi olan insanlara bir iş imkânı verebilecek
misiniz?.. Yani, bir insan, burada, iş yurdunda çalıştı,
para kazandı; burada bile kazandı... Dışarı
çıkacak, aç kalacak; tekrardan hapse girmeye heves edip, hapishaneye
gelmeye çalışacak. Bunları düşünmenizi istiyorum. Yoksa,
dışarıdan gelmiş; Sayın Derviş'e bir şey
söylemiyorum; ama, her şeyi finansal görmüş; ben, bankaların
borcunu ödeyeceğim, dış borcumu ödeyeceğim, bankaların
faizlerini ödeyeceğim... Ee, peki, milyonlarca çiftçi, esnaf ne olacak
diye sorarlar adama. Yani, bunlar da bizim problemimiz. Belki, Sayın
Derviş Amerika'da otuz yıl kaldığı için bunları
bilemeyebilir; ama, halkın içinden gelen sizlerin bunu çok iyi bilmeniz
lazım ve buna, bizzat çare aramanız lazım diye düşünüyorum.
Şimdi, burada, Sayın Bakanım, bazı
rakamlar da var. Mesela, ben tespit edemedim; şurada, şu yüzde 25
oranını 35'e çektiğiniz zaman elinize ne kadar fazla ücret
gelecek; bu konuyu tam öğrenemedim, bir öğrensem...
Bir de, kanunları yaptığımız
zaman, ne veriyoruz, bunu da bilmek isteriz; bu da doğru olur diye
düşünüyorum.
Yalnız, şimdi, şurada, Devlet
Planlamanın yine bazı bilgileri var ve bunlar da bana ilginç geldi.
Diyor ki bu Devlet Planlama Teşkilatı -rakamları buradan tam
okuyalım- "cezaevlerinde son beş yılda meydana gelen olay
sayısı, toplam 56 264'tür. Sadece 1999 yılında, 4 053
açlık grevi, 238 firar, 557 ayaklanma ve 98 ölüm olayı meydana
gelmiştir ve bu olayların büyük bölümü fizikî altyapı
yetersizliğinden kaynaklanmaktadır." Onun için, cezaevlerinde
fizikî altyapıyı iyileştirmek doğru bir şey.
Yalnız, her halükârda; yani, Sayın
Bakanım, şunu insan bir türlü anlayamıyor. Tablo 1 diye cevap
verilmiş: Açlık grevi 9 857; firar 238; yani, bir devlet, mahkûmu
alıyor ve bunu orada koruyamıyor ve adam kaçıyor. Kaçmanın
dışında, öldürme olayı 22 defa meydana gelmiş, ölüm
110 defa... Öldürme 22 defa...
Şimdi, burada, Sayın Bakanım, hiçbir
konu, sizin cezaevine almış olduğunuz bir insanın can
emniyetini sağlayamamanız, size haklılığını
sağlayamaz; çünkü, can emniyeti, bir insanın en mukaddes emniyetidir.
Bu mukaddes emniyeti, siz, cezaevine aldığınız bir insana
sağlayamıyorsanız, buna karşı, ailesine
karşı, hepsine karşı bir sorumluluğunuz var demektir.
Buna, mutlaka ve mutlaka dikkat etmemiz lazım ve sonra, çok ağır
rakamlar var. 1970-1999 yılları arasında toplam 17 163 firar
olayı meydana gelmiş ve bu firarilerin, ancak, 6 102'si
yakalanmıştır. Bu firar olaylarının 5 118'i de
kapalı cezaevlerinde meydana gelmiştir. Şimdi, 5 118 olay
kapalı cezaevindne meydana geliyor
ve 17 163 firarinin, ancak, üçte birini yakalayabiliyorsunuz. Yani, bu
rakamlar, bizim, devlet olarak, ne cezaevlerinin içinde ne de cezaevlerinin
dışında bu olaylara hâkim olamadığımız, bu
olaylara sadece seyirci kaldığımız intibaını
veriyor diye düşünüyorum.
Sayın Bakanım, bir de çok önem verdiğim
için bir şey söylemek istiyorum; bu (F) tipi cezaevleri konusunda, mutlaka
bununla ilgili bilgi vereceksiniz, ama, bu F tipi cezaevleri konusuna geçmeden
önce bir şey daha söylemek istiyorum, o da şu: Sayın
Bakanım, sadece hapishaneleri düşünüyorsunuz; ama, siz üniversiteden
gelen bir hocasınız,
Birleşmiş Milletlerde yargı
bağımsızlığının temel ilkeleri -yine, Devlet
Planlama'dan almışlar- hakkında da, yani, yargı
güvenliğinin ifasını düzenleyen kuralların, hâkimlerin bu
ilkelere uygun davranmalarını sağlamak amacına yönelik
olması gerektiğini işaret ederek, "İnsan Hakları
Evrensel Beyannamesi önünde herkesin eşitlik, masumluk karinesi ve
kişinin kanunla kurulmuş yetkili, bağımsız ve
tarafsız bir mahkemede kamuya açık olarak adil bir şekilde
yargılanmaları hakkına yer verildiğini tespit ederek"
diyorsunuz. Size, sadece şu kadar soruyorum; siz, bir üniversite
hocası olarak, Türkiye'de mahkemelerin kamuya açık, adil bir
şekilde karar verdiklerine, bağımsız olduklarına
inanıyor musunuz? Bilhassa, 28 Şubattan sonra verilen siyasî
kararlarda, verilen kararların adil olduğuna bir hukuk hocası
olarak inanıyor musunuz? Ben inanmak isterim; ama, sizin de
inanmadığınızı biliyorum.
Şimdi, Sayın Hocam, şu (F) tipi
cezaevleriyle ilgili olarak da bir şey söylemek istiyorum, o da şu:
Şimdi, siz, bugün bile -ben şahsen birebir bildiğim
olayları anlatayım- belediyelerde, içeriye
aldığınız belediye meclis üyeleriyle -yine de isim
vermeyeceğim- bizzat konuşuyoruz; daha bir hafta, on gün önce, belediye
meclis üyesi bir şahıs "içeri aldılar;
çırılçıplak soyuyorlar, elektrik veriyorlar bize" diyor.
ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Trabzon) - Yalan
konuşma!..
ASLAN POLAT (Devamla) - Bu olayın yalan
olduğunu söyleme; sen de o işkenceyi yaşadın, sen
yaşadın onu... 1980 öncesi sen yaşadın onu...
ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Trabzon) - Ama şimdi öyle
bir şey yok.
ASLAN POLAT (Devamla) - Sen yaşadın o
olayı; başkası gibi değil, sen o olayı
yaşadın.
ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Trabzon) - Cezaevlerinde yok
öyle şey.
ASLAN POLAT (Devamla) - Bakın, şimdi,
şunu söyleyeceğim arkadaşlar; sadece "bu olaylar
yalan" filan demekle meydana gelmez.
ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Trabzon) - Yalan
konuşuyorsun.
ASLAN POLAT (Devamla) - Ben hayatta yalan söylemem. O
işkence sana da yapıldı, sen de biliyorsun.
Şimdi, burada ne söylemek istiyorum; Sayın
Bakanım, sizden istediğimiz şudur: Bu işkence
olaylarına mâni olun. Belediye meclis üyeleri -seçmenle, halkla
irtibatı olan bu insanlar- veya bir şahıs, cezaevine girdikten sonra,
gelip, bunları herkese birebir anlatıyor ve bunları
anlattığı zaman, bunlar sizin hükümete karşı
güvensizlik yaratıyor; bunu söylemek istiyorum.
Çok önemsediğim için söylüyorum; (F) tipi
cezaevlerindeki ölüm oruçlarını artık bitirin. Ölüm orucundaki
insanlara müdahale etme hakkı vardır arkadaş. Kendi hayatı
dahi olsa, isteyerek ölme hakkı yoktur; yaşama hakkı
vardır. Bu adam ne olursa olsun, bunlara müdahale edip yaşatmak,
bizim, devlet olarak vazifemizdir.
(F) tipi cezaevlerinde -en büyük itirazım-
güvensizlik olduğu, bu güvensizliğin başında da,
şahsın can emniyetinin ve işkence görüp görmeyeceğine
dair...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Aslan Polat.
ASLAN POLAT (Devamla) - ...buradaki insanların bu
güveni duyamamasıdır.
En son bir şey söyleyeyim size; Uluslararası
Af Örgütünün son raporu, Türkiye'de, (F) tipi hapishanelerde, tek kişilik
hapis ve küçük gruplar halinde tecrit rejiminin
uygulandığını teyit ediyor. Basından okuyorum:
"Uzun süreli tecrit ortamı, kendi içinde, zalimce, insanlık
dışı ve aşağılayıcı muameleye zemin
hazırlayabilir. Aynı zamanda, işkenceyi,
sağlıksız tutum ve davranışları da
körükleyebilir." Son getirdiğiniz kanunla, bunların, en
azından yemekhanelerde, sosyal bir alanda beraber olmasının
doğru olduğunu kabul ediyoruz; ama, insanların, bu sessiz
alanlar dışında, hiç olmazsa bahçelerde de bir araya gelmeleri
lazım. Bunlar, mahkûm da olsa bir insandır.
Sonra, sizin hükümet döneminizde öyle bir durum meydana
geldi ki, herkesi düşman yapan bir psikolojiye girdiniz. İç
düşman tarifiniz var; irtica iç düşman. Kim irtica; namaz
kılanından, karısı başörtülü olanına kadar...
Bölücü iç düşman, yolsuzluk iç düşman; müsteşarlar bile bu
tanıma girmeye başladı.
Onun için, cezaevlerini biraz daha insanca
yaşanacak duruma getirmenizi diler, hepinize saygılar sunarım.
(FP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakanım.
ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; cezaevleri sorunu, çok
yönlü bir sorundur. O nedenle, bu sorunu bütün yönleriyle çözmeye yönelik çeşitli
tasarıları Yüce Meclise sunuyoruz. Bugün de, bu tasarılardan
birini görüşüyoruz; ancak, bu tasarılar, dış güçlerin
dayatması olarak gösterilemez. Türkiye'de, cezaevlerini, çağdaş
standartlara uygun bir duruma getirmek zorundayız. Cezaevleri, zindancı
bir anlayışla düzeltilemez. Cezaevlerindeki koşulları
iyileştirmek için, çağdaş standartlara uygun olan ne ise onu
yapmak durumundayız. Sizlere sunduğumuz tasarıların
amacı da budur.
Bugün görüşülmekte olan tasarı,
İşyurtları Kurumunun güçlendirilmesi ve cezaevlerinde
çalışan hükümlü ve tutukluların aldıkları ücretin
iyileştirilmesiyle ilgili bir tasarıdır. Cezaevlerinde
insanları dört duvar arasında tutma anlayışı,
çağdaş infaz hukukunun paylaştığı bir
anlayış değildir. Cezaevlerinde insanları topluma yeniden
kazandıracak etkinlikler düzenlemek zorundayız. Bunlar arasında
çalışma, en önemli etkinliktir. Nitekim, Cezaların
İnfazı Hakkında Kanunun 17 nci maddesinde de, ceza infaz
kurumlarında hükümlü ve tutukluların
çalıştırılması öngörülmüştür. Anayasamız,
zorla çalıştırmayı ve angaryayı
yasaklamıştır; ancak, Anayasamızın 18 inci maddesine
göre, ceza infaz kurumlarında hükümlü ve tutukluların
çalıştırılması, zorla çalıştırma
sayılmaz; çünkü, bu çalıştırmanın amacı, hükümlü
ve tutukluyu topluma yeniden kazandırmaktır. Bu, bir rehabilitasyon
çalışmasıdır. Eğer, hükümlü ve tutuklunun bir
mesleği varsa, o mesleği sürdürmesine olanak tanımak gerekir;
bir mesleği yoksa, ona bir meslek kazandırmak, bir meslek
öğretmek, cezaevi sonrasındaki yaşamı bakımından
önemli bir yardımdır. İşte, işyurtları
dediğimiz tesis, atölye ve benzeri kuruluşların amacı,
hükümlü ve tutuklulara bu olanağı sağlamaktır.
İşyurtları kurmak, düzenlemek ve
yönetmek amacıyla, 1997 yılında, İşyurtları
Kurumu kurulmuştur. Bu kurum, başlangıçta, 2 trilyon
liralık bir sermayeye sahipti; ancak, bu sermaye yetersiz olduğu
için, 4301 sayılı Kanunun verdiği yetkiyle, daha sonra, bu
miktar 20 trilyon liraya yükseltilmiştir. Fakat, ülkemizde,
cezaevlerimizin çok büyük bir bölümü eski dönemlerden kalma, günümüzün
gereksinmelerini karşılamayan, günümüzün anlayışına
uygun düşmeyen cezaevleridir. O nedenle, yeni cezaevleri inşa etmek,
var olanları geliştirmek, durumlarını iyileştirmek
için, İşyurtları Kurumunun kaynak sahibi olması gerekir. Bu
bakımdan, İşyurtları Kurumunun döner sermayesinin
artırılması, görüşmekte olduğumuz tasarının
amaçlarından biridir. Tasarı kabul edildiği takdirde,
İşyurtları Kurumunun döner sermayesi 100 trilyon liraya
çıkarılmış olacaktır.
Halen, cezaevlerimizde iyileştirme yolunda yoğun
bir çalışma vardır. Bir yandan, şehir içinde kalan
cezaevleri yerine, şehir dışında, çağdaş mimarî
özelliklere ve çağdaş anlayışa uygun yeni cezaevleri
inşa ediyoruz, bir yandan da, var olan cezaevlerimizdeki çok
sakıncalı koğuş sistemi yerine, oda sistemine dönüşü
öngören çalışmalar yapıyoruz.
F tipi cezaevleri ise, bilindiği gibi, Terörle
Mücadele Kanunu ve Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanunu
gereğince inşa edilen cezaevleridir. Bu cezaevlerinde,
"tecrit" iki gün önce Yüce Meclisin kabul ettiği Terörle
Mücadele Kanununun 16 ncı maddesinde değişiklik
yapılmasına ilişkin kanunla, artık, hiç telaffuz edilmemesi
gereken bir sözcük durumuna gelmiştir. Gerçi, şu anda bile, F tipi
cezaevlerinde ya 3 kişi, zaten, aynı odayı
paylaşmaktadır ya da 3 kişi aynı havalandırmada bir
araya gelebilmektedir. Ceza infaz hukukuyla ilgili literatürde, 3 kişinin
bulunduğu ortamda tecritten söz edilemez. Yüce Meclisin iki gün önce kabul
ettiği kanunla, cezaevlerinde hükümlü ve tutukluların yararlı
etkinlikler için, yani, çalışma, spor, toplumsal ve kültürel
etkinlikler için bir araya gelmelerine olanak tanınmıştır.
Dolayısıyla, artık "tecrit" sözünün, hiçbir biçimde
kullanılmaması gerekir.
Cezaevlerinin, küreselleşen dünyada, bir endüstri
olarak, âdeta, kapitalist sistemin bir aracı olarak kullanılmaya
başlandığı dile getirildi. Cezaevlerinde insan
çalıştırmanın amacını biraz önce ifade ettim. Bu,
cezaevlerine düşmüş olan insanı topluma yeniden
kazandırmayı amaçlamaktadır. Yoksa, onun sömürülmesi söz konusu
değildir.
Gerçi, şu anda, cezaevlerimizde çalışan
insanlara ödeyebildiğimiz ücret fazla değildir. Cezaevlerimizde,
halen 4 500 hükümlü ve tutukluyu çalıştırabilmekteyiz.
Cezaevlerimizin bugünkü nüfusunun, hükümlü ve tutuklu toplamının 57
500 dolayında olduğunu düşünürseniz, biz, henüz, ancak, hükümlü
ve tutuklularımızın yaklaşık yüzde 8'ine iş
verebilmekteyiz. Oysa, başka ülkelerle
karşılaştırıldığı zaman, oralarda,
çalışan hükümlü ve tutuklu sayısının daha çok
olduğunu görüyoruz. Bizde de, İşyurtları Kurumunun güçlenmesiyle,
işyurtlarının açılması ve hükümlü ve
tutuklularımızın orada çalıştırılması
olanağı artacaktır. Halen, cezaevlerimizde
işyurtlarında, günlük 2 750 000 liralık bir ücret ödüyoruz. Bir
hükümlü ve tutuklunun, bir ayda 22 gün çalıştığı
varsayılırsa, aylık ücret 62 500 000 liraya gelmektedir; bu, net
ücrettir. Halen ülkemizde asgarî ücretin 134 milyon lira brüt ve 102 milyon
lira net olduğu düşünülürse, bunun yüzde 40'ına yakın,
yüzde 40 dolayında bir ücretin cezaevlerinde, işyurtlarında
çalışan hükümlü ve tutuklulara ödendiğini söyleyebiliriz; ama,
bunu artırmak istiyoruz.
Halen cezaevlerimizde günlük iaşe bedeli, günlük
yiyecek bedeli 1,5 milyon liradır. Yürürlükteki yasalarımıza
göre, ödeyebilecek durumda olan hükümlü ve tutuklulardan bu yiyecek bedeli
alınır; çalışanların ücretinden ise kesilir.
Şimdi getirilen tasarının hükümlerinden biri de,
çalışanlardan böyle bir kesintinin yapılmamasıdır. Bu,
cezaevlerimizde, işyurtlarında çalışmayı daha çekici
duruma getirecektir. Bu yapıldığı zaman, cezaevlerimizde
hükümlü ve tutuklularımız, herhangi bir kesintiye uğramadan
ücretlerinin tamamını alabileceklerdir.
Türkiye'de halen 157 cezaevinde işyurdu
bulunmaktadır. Bu işyurtlarında hükümlü ve tutuklular
çeşitli çalışmalar yapmaktadır. İşkolları
arasında; fırıncılık, terzilik,
fotoğrafçılık, basım işleri, cilt yapım
işleri, küçük bakım-onarım işleri, kilim ve halı
dokumacılığı, iplik imali, trikotaj işleri, boyacılık,
demircilik, tornacılık, briket imali, meyve-sebze, çiçek, odun,
kundura, temizlik, sabunculuk, tavuk eti ve yumurta üretimi, ekmek üretimi,
kalaycılık, marangozluk, doğramacılık,
mobilyacılık, hızarcılık, madenî eşya
yapımı, battaniye üretimi, büyük ve küçük hayvancılık,
arıcılık, tarım, yatak ve yorgan üretimi ve mandıra
işkolları gibi çeşitli alanlarda çalışma
yapıldığını görmekteyiz.
İşyurtlarının bu etkinliklerden
elde ettikleri net kâr, 2000 yılında, 7 trilyon 500 milyardı.
Halen, İşyurtları Kurumunun, bu tasarıyla, Harçlar Kanununa
ekli cetvellerden yargı ve noter ücretlerinden alınması gereken
oranın yüzde 25 dolayında alındığı
hesabıyla, 2000 yılında, 45 trilyon 324 milyar lira
İşyurtlarına aktarılmış bulunmaktaydı.
Şimdi önerilen yüzde 35 oranı kabul edilecek olursa, 2001
yılının bundan sonra gelen kısmında bu oranın
uygulanacağı hesabıyla, bu yıl 90 trilyon lira
dolayında bir gelir elde edilebileceği düşünülmektedir.
Bütün bu gelirler, başta, cezaevlerinin
modernleştirilmesi, yeni cezaevleri inşaı,
mevcutlarının geliştirilmesi ve adliyenin çeşitli
gereksinmelerini karşılamak için kullanılmaktadır. O
nedenle, bu gelirin amacına en uygun şekilde
kullanıldığını söyleyebiliriz.
Cezaevlerimizde devlet hâkimiyeti
sağlanmış bulunmaktadır. Cezaevlerimizde, maalesef, bir
süreden beri açlık grevleri ve ölüm oruçları devam etmektedir. Biz,
cezaevlerinde, bu eylemi sürdürenlerin vazgeçmesi durumunda veya
durumlarının kritikleşmesi üzerine, sağlık hizmeti
vermek üzere, günün yirmidört saatinde doktorlarımızı ve
sağlık ekiplerimizi hazır bulunduruyoruz.
Biz, cezaevlerini, dış güçler istediği
için değil; ama, kendimiz, ülkemize ve çağımızın
anlayışına uygun cezaevleri inşa etmek ve yönetmek zorunda
olduğumuz için iyileştirmek istiyoruz.
Cezaevleri için herhangi bir özelleştirme
planımız yoktur, böyle bir çalışmamız söz konusu
değildir. Bazı ülkelerde özelleştirme denenmiştir; ama,
bildiğimiz kadarıyla, onlarda da vazgeçme eğilimi vardır,
zaten bu, geniş çaplı bir özelleştirme
olmamıştır; Türkiye'de ise, özelleştirme hiçbir biçimde söz
konusu edilmemiştir.
Hazırlanan tasarı gerçekleştiği,
yasalaştığı takdirde, İşyurtları Kurumu,
cezaevlerinin çağdaş koşullara uygun duruma getirilmesi
çalışmalarını daha güçlü bir biçimde yürütecektir.
Cezaevlerimizde üretilenler, piyasada büyük bir rekabet
şansına sahip değildir. Bu konuda, henüz, tam anlamıyla bir
pazarlama yapabildiğimizi de söyleyemeyiz; ama, hangi cezaevlerimizde
üretim yapıldığı bilinmektedir. Zaman zaman, sergilerle,
ürünlerimiz halkımıza sunulmaktadır. Bunları, sadece Adalet
Bakanlığı bürokratlarının aldığını
söylemek, yanıltıcı bir ifadedir. Eğer Adalet
Bakanlığı bürokratları üretilen eşyayı
alıyorsa, bu, o üretimi desteklemek içindir. Üretilen eşyadan herkes
alabilir, sayın milletvekillerimiz de alabilirler.
Değerli milletvekilleri, bu tasarı kabul
edildiği takdirde, cezaevlerimizin iyileştirilmesi yolunda yeni bir
önemli adım daha atmış olacağız. Bunu,
başkaları izleyecektir. Cezaevleri, yıllardan beri ihmal
edilmiştir. Şimdi, biz, ilk defa, cezaevlerinde hem devlet
hâkimiyetini gerçekleştiriyoruz, hem cezaevlerimizi çağdaş
standartlara uygun duruma getiriyoruz.
O nedenle, bu tasarımızın Yüce Meclisçe
kabulü dileğiyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
(Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Bakan.
Şahsı adına, Sayın Lütfi Yalman?..
Yok.
Sayın Mükerrem Levent?.. Yok.
Sayın Aykurt, buyurun efendim; sorunuz var
galiba...
MUSTAFA KEMAL AYKURT (Denizli) - Sayın
Başkanım, yüksek delaletinizle, Sayın Bakanımızdan üç
sorumun cevaplandırılmasını arz ediyorum.
Sayın Bakanımız büyük bir teorisyen
olarak, biraz evvel yaptığı konuşmalarında
"Amacımız, hükümlü ve tutukluyu topluma
kazandırmaktır, yani, rehabilite etmektir. Cezaevlerinde insan
haysiyet ve şerefine uygun hayat şartlarını
yaratıyoruz. Zindancı bir anlayışla cezaevi yönetimine
karşıyız" buyurdular. Bu beyanların tümünün
altına ben imza koyuyorum. Bu doğrudur; ama, bir doğru daha var:
Şimdi, teori ile pratik birbirine uymuyor. Pratiğe
baktığımızda, bahsedilen bu hususların hiçbirisi
yerine getirilmediği halde, hükümlüler, affa mazhar oldular. Gerçi,
konumuz af yasası değil; ama, bir yerde bağlantısı var.
Şimdi, sorum şudur: Uygulamanızda ve
özellikle af yasasında affa mazhar olan hükümlülerin hangisinde bu
şartlar vardı; affedilen hükümlüler işledikleri suçtan nedamet
mi duymuşlardı; toplumsal hangi yarar sağlandı;
bunları topluma kazandıracak hangi çalışmalar
yapıldı?
İkinci sorum: Cezaevlerinde cereyan eden olaylar
ve özellikle ölüm oruçları, iyileştirmeye yönelik bu yasalarla sona
erecek midir? Yani, devlet, mütemadiyen ödün veriyor bu insanlara; bu
iyileştirici yasalarla, bu fiiller, eylemler azalacak mıdır?
Keza, bu olaylar, masum ve haklı istekler midir; yoksa, olayların
altında ideolojik bir maksat ve amaç mı yatıyor?
Üçüncü sorum Sayın Başkanım, Sayın
Bakanım...
BAŞKAN - Sayın Aykurt, diğer
arkadaşlara da zaman bırakalım.
MUSTAFA KEMAL AYKURT (Denizli) - Çok kısa arz
edeceğim.
Bir televizyon programında, çok yakın
tarihte, af kapsamı dışında kalan 500 hükümlünün de
yanlışlıkla tahliye edildiği, salıverildiği,
programda kamuoyuna ilan edildi. Böyle bir olay var mıdır;
yanlışlıkla 500 kişi tahliye edilmiş midir, tahliye
edilmişse bunun düzeltilmesi yolları nedir; bu hatanın, bu
haksız tasarrufun, yanlış tasarrufun bedelini kim ödeyecektir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederiz.
Sayın milletvekilleri, tabiî, bu kadar yorum
yaparsanız, soru soracak diğer arkadaşlarımızın
hakkı sınırlanıyor. O nedenle, soruları yorumsuz
olarak Sayın Bakana sorarsak...
Sayın Ahmet Güzel, buyurun.
AHMET GÜZEL (İstanbul) - Sayın
Başkanım, aracılığınızla Sayın
Bakanımıza bir soru sormak istiyorum.
Sayın Bakanım, seçim bölgem olan
Bayrampaşa'da sekiz yıldır geriye çekilemeyen cezaevi
duvarını geri çektirerek, Tuna Caddesinin trafiğe
açılmasını sağladığınız için,
Bayrampaşalılar adına teşekkürlerimi sunuyorum. (FP
sıralarından "Oo"sesleri)
Sayın Bakanım, bildiğiniz gibi, Bayrampaşa
Cezaevi, İstanbulumuzun tam ortasında ve kent merkezinde
kalmıştır. Bayrampaşa Cezaevini kaldırmayı
düşünüyor musunuz?
BAŞKAN - Teşekkür ederiz efendim.
AHMET SÜNNETÇİOĞLU (Bursa) - Bu da yorumsuz
soru!
BAŞKAN - 30 saniyede sordu hiç olmazsa.
Sayın Seven, buyurun.
NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Sayın
Başkanım, ben, sizin bu uyarınız üzerine Sayın
Bakanıma bilgi notu gönderdim. Kendilerinin bu konuyu çözeceklerine
inanıyorum; onun için soru sormuyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Seven.
Sayın Doğru, buyurun.
REŞAT DOĞRU (Tokat) - Sayın
Başkanım, aracılığınızla, Sayın
Bakanıma bir soru sormak istiyorum.
Tokat İline cezaevi yapılması,
yaklaşık olarak iki seneden beri gündemdedir; ancak,
büyükşehirler istemediği halde, özellikle İstanbul gibi
büyükşehirler istemediği halde, Tokat'ta bu büyük bir şekilde
beklenmektedir. Bu konuda çalışmaları var mıdır; bunu
öğrenmek istiyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın
Doğru.
Buyurun Sayın Bakanım.
ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; cezaevlerinin
çağdaş standartlara uygun, insan onuruna yakışır
biçimde yapılması ve yönetilmesi konusundaki anlayış
birliğinden duyduğum mutluluğu ifade etmek isterim. Biz,
uygulamada da bunu gerçekleştirmek istiyoruz ve önemli ölçüde de, bu
konuda başarıya ulaştığımızı
düşünüyoruz.
Af ile cezaevlerindeki eylemler arasında herhangi
bir bağlantı söz konusu değildir. Zaten, bir af kanunu
değil, bilindiği gibi, bir Şartla Salıverilme Kanunu
çıkarılmıştır. O kanunun amacı da, insanlara bir
şans vermekti; yani, yeniden, toplumun onurlu, üretken bir bireyi olarak
bir şans vermekti. Bu, önemli ölçüde gerçekleşmiştir. Gerçi, bu
Şartla Salıverilme ve Erteleme Kanunundan yararlananlar arasında
yeniden suç işleyenler vardır; ama, şu anda, bunların
oranı binde 3'ü geçmemektedir.
Ölüm oruçlarının bu yasalarla sona ermesi
bizim dileğimizdir. Hatta ölüm oruçlarının sürdürülmesinin
hiçbir anlamı yoktur, en kısa zamanda sona erdirilmesi
beklentimizdir. Öne sürülen istekler içinde insanî nitelikte olanlar zaten
karşılanmaktadır.
Cezaevleriyle ilgili olanlar ise, Yüce Meclisin
çıkardığı kanunlarla zaten gerekçesiz hale gelmektedir;
ama, istekler arasında, maalesef, ideolojik nitelikte olanlar, siyasî
program niteliğinde olanlar ağır basmaktadır. Bunu daha
önce de Mecliste açıklama fırsatı bulmuştum ve son
günlerde, bize gelen elektronik mesajlarda da, bu eylemin arkasında olan
örgütler, siyasî program niteliğindeki ideolojik amaçlarındaki
isteklerinden hiçbir ödün vermeyeceklerini, o isteklerinde aynı biçimde
kararlı olduklarını belirtmektedirler; ama, biz, şunu
söylemek istiyoruz: Bu eylemi yönetenler başka, yürütenler
başkadır. Eylemi yönetenler, eylemi kendileri yapmıyorlar,
kendileri açlık grevi yapmıyorlar, kendileri ölüm orucu içinde
değiller; ama, kurban olarak seçilenler, bu eylemi yürütüyorlar. O
nedenle, onların, artık kendi iradelerini ortaya koyup, kendilerini
bu eylemden kurtarmalarını bekliyoruz.
Şartla Salıverilme ve Erteleme Kanununda
Yargıtay içtihatlarındaki bir farklılık
dolayısıyla, tahminen 500 kadar kişide, bir yanlış
hesaplama değil, ama, bir uygulama farkı ortaya
çıkmıştır; sanıyorum ki, bu durum düzeltilecektir.
Bayrampaşa Cezaevi, bugün, artık, şehir
içinde kalmıştır; ama, Bayrampaşa Cezaevi,
Sağmalcılar Cezaevi olarak inşa edildiği zaman çevresi
boştu. Birçok yerdeki cezaevimiz bu durumdadır. Biz, bu cezaevlerini
şehir dışına çıkarmak istiyoruz; ama, İstanbul'da
Bayrampaşa Cezaevi Türkiye'nin en büyük cezaevi olarak bir ilçe büyüklüğündedir,
2 500 insan orada bulunmaktadır. Çağdaş anlayışa uygun
bir cezaevi tipi seçilecek olursa, Bayrampaşa yerine İstanbul'da en
az 8-10 cezaevi inşa etmek durumundayız. İstanbul'da ise arsa
bulmakta güçlüğümüz var. Bu sorunlar çözüldüğü takdirde, biz,
Bayrampaşa'nın ileride, orada, belki bir üniversite haline
gelmesinden ancak mutluluk duyarız.
Sayın Nidai Seven'in bana yazılı olarak
ilettiği konu zaten dikkate alınmaktadır.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederiz.
Sayın Doğru'nun Tokat'la ilgili bir sorusu
vardı...
ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) -
Tokat'ta bir cezaevi inşaı düşünülmektedir. O konuda da uygun
bir arsa aranmaktadır. Öncelikle bu çalışmanın
tamamlanması gerekir.
BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın
Bakanım.
MUSTAFA ÖRS (Burdur) - Sayın Başkanım,
gerçi soru sorma süresi bitti; ancak, Sayın Bakanım "binde
3" diye bir oran söylediler. Ben yaklaşık ikibuçuk ay önce,
Ankara'dan önemli bir mevkiden, makamdan, aftan sonra suç oranlarının
ne olduğunu sorduğum zaman, "yüzde 35 oranında
artış var; ancak, bunun ne kadarının içerden çıkanlardan
olduğunu bilmiyoruz" demişlerdi. Yüzde 35 rakamının
çok büyük olduğunu, hem Sayın Bakana hem Yüce Heyete duyurmak
istiyorum.
Saygılar sunuyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakanın beyanına itibar
edeceğiz.
ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) -
Hayır efendim, o oranda bir mükerrirlik hiçbir zaman söz konusu
olmamıştır.
MUSTAFA ÖRS (Burdur) - Ben çok önemli bir makamdan,
yüzde 35 oranında suçta artış olduğunu öğrendim.
BAŞKAN - Tamam efendim...
ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) -
Hayır, böyle bir şey söz konusu değil.
Bakınız, 24 000 dolayında insan,
Şartla Salıverilme ve Erteleme Kanunundan
yararlanmıştır. Şimdiye kadar bunlar arasında yeniden
suç işleyenlerin sayısı 70 dolayındadır. Eğer
oranlarsanız, binde 3 dolayında olduğunu görürsünüz.
MUSTAFA ÖRS (Burdur) - Efendim, yüzde 35'in
tamamının çıkanlardan olduğunu söylemiyorlar; ama...
BAŞKAN - Peki, teşekkür ederiz efendim.
Yeterli, Sayın Örs.
ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) -
Ülkenin genel olarak suç oranının artması ayrı bir konu.
Bu, sadece, Şartla Salıverilme ve Erteleme Kanunuyla ilgili bir konu
değil; ama, o çerçevede şu ana kadar binde 3 oranında bir
mükerrirlik söz konusudur.
BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Bakan.
Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
III.
YOKLAMA
BAŞKAN - Tasarının maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunacağım; ancak, daha önce, bir
yoklama isteği vardır; yoklama isteğinde bulunan
arkadaşların, Genel Kurul salonunda hazır olup olmadıklarını
arayacağım.
Sayın Avni Doğan?.. Burada.
Sayın Yasin Hatiboğlu?.. Burada.
Sayın Musa Uzunkaya?.. Burada.
Sayın Özkan Öksüz?.. Burada.
Sayın Yaşar Canbay?.. Burada.
Sayın Mehmet Ali Şahin?.. Yok.
FETHULLAH ERBAŞ (Van) - Tekabbül ediyorum
Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın Erbaş, tekabbül etti
efendim.
Sayın Rıza Ulucak?.. Burada.
Sayın Mustafa Geçer?.. Burada.
Sayın Ahmet Karavar?.. Burada.
Sayın Mehmet Bekâroğlu?.. Burada.
Sayın Mahfuz Güler?.. Burada.
Sayın İsmail Alptekin?.. Burada.
Sayın Eyyüp Sanay?.. Yok.
MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - Tekabbül ediyorum.
BAŞKAN - Sayın Mahmut Göksu tekabbül ediyor.
Sayın Veli Seyda?.. Burada.
Sayın Bahri Zengin?.. Burada.
Sayın Nurettin Aktaş?.. Burada.
Sayın Ahmet Demircan?.. Burada.
Sayın Aslan Polat?.. Burada.
Sayın Fahrettin Kukaracı?.. Burada.
Bu 20 arkadaşımız elektronik sisteme
girmesinler; onları, var sayacağız.
Sayın milletvekilleri, yoklamayı elektronik
cihazla yapacağım.
Yoklama için 3 dakika süre veriyorum.
Yoklama işlemini başlatıyorum efendim.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı
yetersayımız yoktur.
MEHMET ŞANDIR (Hatay) - Sayın Başkan, 15
dakika yeter.
BAŞKAN - Saat 18.40'ta...
YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın
Başkanım, efendim, takdir sizin; grup başkanvekillerinin
görüşünü alırsanız... Bundan sonra toplanılamayabilir;
boş yere tutmayalım, grup başkanvekillerinin görüşünü
alalım.
BAŞKAN - 18.40'ta toplanmak üzere, Birleşime
ara veriyorum efendim.
Kapanma Saati
: 18.34
DÖRDÜNCÜ
OTURUM
Açılma
Saati : 18.40
BAŞKAN :
Başkanvekili Ali ILIKSOY
KÂTİP
ÜYELER : Şadan ŞİMŞEK (Edirne), Yahya AKMAN
(Şanlıurfa)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 96 ncı Birleşiminin Dördüncü Oturumunu
açıyorum.
III.
YOKLAMA
BAŞKAN - Yoklama isteği vardı;
elektronik cihazla yeniden yoklama yapacağız.
3 dakikalık süre veriyorum ve yoklamayı
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı
yetersayımız yoktur.
Sözlü sorular ile diğer denetim
konularını sırasıyla görüşmek için, 8 Mayıs 2001
Salı günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati
: 18.45