DÖNEM : 21                                  YASAMA YILI : 4

 

 

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

 

CİLT : 84

 

54 üncü Birleşim

22 . 1 . 2002 Salı

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

  I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - YOKLAMA

IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GündemdIşI Konuşmalar

1. - Balıkesir Milletvekili İlyas Yılmazyıldız'ın, 3213 sayılı Maden Kanununda yapılması düşünülen değişiklikler ile bor madenlerimizin stratejik ve ekonomik değerine ilişkin gündemdışı konuşması

2. - İzmir Milletvekili Işılay Saygın'ın, esnaf ve sanatkârların sorunları ile alınması gereken önlemlere ilişkin gündemdışı konuşması

3. - Edirne Milletvekili Şadan Şimşek'in, Ergene Nehrinde meydana gelen kirlenmeye ve çevresel etkilerine ilişkin gündemdışı konuşması ve Çevre Bakanı Fevzi Aytekin'in cevabı

B) Gensoru, Genel Görüşme, Meclİs SoruşturmasI ve Meclİs AraştIrmasI Önergelerİ

1. - İçel Milletvekili Yalçın Kaya ve 23 arkadaşının, çeşitli ülkelerde bulunan tarihî Türk eserlerinin durumunun araştırılarak korunması ve yeniden inşaı için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/247)

C) Tezkereler ve Önergeler

1. - Türkiye Büyük Millet Meclisini Karadeniz Ekonomik İşbirliği Parlamenter Asamblesinde temsil edecek Türk Grubunu oluşturmak üzere, İzmir Milletvekili Suha Tanık'ın Doğru Yol Partisi Grup Başkanlığınca aday gösterildiğine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/965)

2. - Türkiye-Almanya Dostluk Grubu Başkanı Afyon Milletvekili Müjdat Kayayerli'nin, Güvenlik Politikası 38. Münih Konferansına davete icabetine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/966)

3. - Türkiye Büyük Millet Meclisinde, Türkiye-Belarusya Parlamentolararası Dostluk Grubunun kurulmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/967)

4. - Aydın Milletvekili Cengiz Altınkaya'nın, Umurlu Adıyla Bir İlçe Kurulması Hakkında Kanun Teklifinin (2/488) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/439)

5. - Balıkesir Milletvekili Aydın Gökmen'in, Kurban Derilerinin Gelirleri Hakkında Kanun Teklifinin (2/717) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/440)

6. - İzmir Milletvekili Kemal Vatan'ın, İzmir İlinde Bayraklı Adıyla Bir İlçe Kurulması Hakkında Kanun Teklifinin (2/740) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/441)

V. - ÖNERİLER

A) SİyasÎ Partİ Grubu Önerİlerİ

1. - Genel Kurulun çalışma gün ve saatleriyle gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin DSP, MHP ve ANAP Gruplarının müşterek önerileri

VI. - GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI

A) Görüşmeler

1. - Saadet Partisi Grubu adına Grup Başkanvekilleri Çorum Milletvekili Yasin Hatiboğlu, Konya Milletvekili Veysel Candan ve Diyarbakır Milletvekili Ömer Vehbi Hatipoğlu'nun, enerji doğalgaz ve LPG konusunda uyguladıkları yanlış politikalarla ekonomik krizi ağırlaştırdıkları iddiasıyla Başbakan Bülent Ecevit ve Bakanlar Kurulu üyeleri hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/24)

B) Öngörüşmeler

1. - Karaman Milletvekili Zeki Ünal ve 19 arkadaşının, işsizlik ve yoksulluk sorununun araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/15)

VII. - AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1. - Saadet  Partisi Genel Başkanı Recai Kutan'ın, ANAP Grubu adına konuşan Nihat Gökbulut'un ve hükümet adına konuşan Devlet Bakanı Mehmet Keçeciler'in konuşmalarında şahsına sataşmaları nedeniyle konuşması

VIII. - SEÇİMLER

A) Komİsyonlarda AçIk Bulunan Üyelİklere Seçİm

1. - İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim

IX. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1. - Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile İsrail Devleti Hükümeti Arasında Kara Taşımacılığı  Alanında İlkeler Muhtırasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/303) (S. Sayısı: 100)

X. - SORULAR VE CEVAPLAR

A)YazIlI Sorular ve CevaplarI

1. - Rize Milletvekili Mehmet Bekaroğlu'nun, F tipi cezaevlerindeki disiplin cezalarına ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk'ün cevabı (7/5185)

2. - Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın, ziyaretçilerin Meclis'e giriş çıkışlarına ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Ömer İzgi'nin cevabı (7/5276)

3. - Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın, Devlet Bakanı Kemal Derviş'in bazı özel harcamalarının Ziraat Bankasına ödettirildiği iddiasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Orman Bakanı ve Devlet Bakanı Vekili Nami Çağan'ın cevabı (7/5279)

4. - Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, 2002 yılında Karaman'a yapılacak yatırımlara ve ayrılan ödenek miktarına ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Ahmet Kenan Tanrıkulu'nun cevabı (7/5286)

5. - Kocaeli Milletvekili Osman Pepe'nin, bir sendika genel başkanının gözaltına alınmasına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Rüştü Kazım Yücelen'in cevabı (7/5300)

6. - Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak'ın, GAP'a sağlanan ve projede kullanılan kaynaklara ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Mustafa Yılmaz'ın cevabı (7/5301)

7. - Kayseri Milletvekili Sadık Yakut'un, Ankara-Eryaman 5. Etap Konutlarına ve Emlak Bankasının malvarlıklarının TOKİ'ye devredilip devredilmediğine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Faruk Bal'ın cevabı (7/5304)

8. - Kayseri Milletvekili Salih Kapusuz'un, 2002 yılında Kayseri'ye yapılacak yatırımlara ve ayrılan ödenek miktarına ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Ahmet Kenan Tanrıkulu'nun cevabı (7/5310)

9. - Kayseri Milletvekili Salih Kapusuz'un, 2002 yılında Kayseri'ye yapılacak yatırımlara ve ayrılan ödenek miktarına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Rüştü Kazım Yücelen'in cevabı (7/5331)

10. - Kayseri Milletvekili Salih Kapusuz'un, 2002 yılında Kayseri'ye yapılacak yatırımlara ve ayrılan ödenek miktarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Faruk Bal'ın cevabı (7/5333)

11. - Kayseri Milletvekili Salih Kapusuz'un, 2002 yılında Kayseri'ye yapılacak yatırımlara ve ayrılan ödenek miktarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Ramazan Mirzaoğlu'nun cevabı (7/5337)

12. - Karabük Milletvekili Mustafa Eren'in, Karabük İlindeki sahte fatura yolsuzluğuna ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Sümer Oral'ın cevabı (7/5351)

13. - Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, TEDAŞ'ın kaçak elektrik kullanımını önlemek için yerel gazetelere verdiği bir ilana ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Vekili Edip Safder Gaydalı'nın cevabı (7/5431)

14. - Sakarya Milletvekili Osman Fevzi Zihnioğlu'nun, bazı depremler sonrasındaki ilk sağlık müdahalesine ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Osman Durmuş'un cevabı (7/5451)

15. - Nevşehir Milletvekili Mükremin Taşkın'ın, Nevşehir İlindeki belediyelere verilen paralara ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Sümer Oral'ın cevabı (7/5455)

16. - Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak'ın, Mehmet Akif Ersoy'un, anılması için bazı faaliyetlerde bulunulup bulunulmayacağına ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Ömer İzgi'nin cevabı (7/5524)

17. - Diyarbakır Milletvekili Sebgetullah Seydaoğlu'nun, Diyarbakır İline yapılan araç yardımlarına ilişkin sorusu ve Çevre Bakanı Fevzi Aytekin'in cevabı (7/5574)


I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 

TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açılarak iki oturum yaptı.

Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu, sanayi yatırımlarının ülke genelinde dağılımına,

İzmir Milletvekili Mehmet Özcan, Küçük Menderes Ovasında planlanan baraj ve gölet yapımının henüz gerçekleştirilememesi sonucunda üreticilerin çektiği sıkıntılara,

İstanbul Milletvekili Celal Adan, kredi kartı borçlularına ödeme kolaylığı getirilmesine,

İlişkin gündemdışı birer konuşma yaptılar.

Konya Milletvekili Özkan Öksüz ve 21 arkadaşının, Konya İlinin ekonomik, sosyal, kültürel ve kentsel sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/246), Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergenin gündemdeki yerini alacağı ve öngörüşmesinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

Belirtilen sebep ve sürelerle bazı milletvekillerine izin,

Adıyaman Milletvekili Mehmet Özyol,  İstanbul Milletvekili Nazire Karakuş, İzmir Milletvekili Saffet Başaran ve Kütahya Milletvekili Ahmet Derin'e ödenek ve yolluklarının,

Verilmesine ilişkin Başkanlık tezkereleri kabul edildi.

Daha önce görüşmeleri tamamlanmış bulunan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile İsrail Devleti Hükümeti Arasında Kara Taşımacılığı Alanında İlkeler Muhtırasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının (1/303) (S. Sayısı: 100) elektronik cihazla yapılan açıkoylamalarında Genel Kurulda toplantı yetersayısı bulunmadığı anlaşıldığından,

22 Ocak 2002 Salı günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşime 15.58'de son verildi.

Kamer Genç

Başkanvekili

                 Şadan Şimşek                           Cahit Savaş Yazıcı

                      Edirne                                          İstanbul

                   Kâtip Üye                                     Kâtip Üye


No. :71

II. - GELEN KÂĞITLAR

18.1.2002 Cuma

Yazılı Soru Önergeleri

1. - İstanbul Milletvekili  İsmail Aydınlı'nın, Türk Telekomünikasyon A.Ş.'nin danışmanlık hizmeti alımı sözleşme çalışmalarına  ilişkin  Ulaştırma Bakanından  yazılı soru önergesi  (7/5642) (Başkanlığa geliş tarihi: 16.1.2002)

2. - Adana Milletvekili  Yakup Budak'ın, Adana-Karataş İlçesi Tuzla Beldesi ve köylerinde sel baskınına uğrayan tarım alanlarına ilişkin  Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5643) (Başkanlığa geliş tarihi: 16.1.2002)

3. - İzmir Milletvekili  Kemal Vatan'ın, TBMM Genel Sekreterliği Merkez teşkilatında görevlendirilmek üzere açılan uzman yardımcılığı sınavına  ilişkin  Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından  yazılı soru önergesi (7/5644) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.1.2001)

No. :72

22.1.2002 SalI

Raporlar

1. - Sendikalar Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (1/943) (S. Sayısı: 799) (Dağıtma tarihi: 22.1.2002) (GÜNDEME)

2. - Kütahya Milletvekili Ahmet Derin ve 15 Arkadaşının, Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve İçtüzüğün 37 nci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınmasına İlişkin Önergesi (2/343) (S. Sayısı: 800) (Dağıtma tarihi: 22.1.2002) (GÜNDEME)

3. - Erzurum Milletvekili Mücahit Himoğlu'nun, Devlet Memurları Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve İçtüzüğün 37 nci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınmasına İlişkin Önergesi (2/385) (S. Sayısı: 801) (Dağıtma tarihi: 22.1.2002) (GÜNDEME)

4. - Balıkesir Milletvekili Hüseyin Kalkan'ın, Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Hakkında Kanunun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve İçtüzüğün 37 nci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınmasına İlişkin Önergesi (2/688) (S. Sayısı: 802) (Dağıtma tarihi: 22.1.2002) (GÜNDEME)

Sözlü Soru Önergeleri

1. - İzmir Milletvekili Işılay Saygın'ın, dökme zeytinyağı ihracatına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1677) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.1.2002)

2. - Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın, Samsun'un 19 Mayıs ilçesindeki projelere ilişkin Devlet Bakanından (Fikret Ünlü) sözlü soru önergesi (6/1678) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.1.2002)

Yazılı Soru Önergeleri

1. - Amasya  Milletvekili Ahmet İyimaya'nın, basının  çalışma yöntemleri yayınları ve savcıların uygulamalarında kişilik ve cevap haklarının korunmasına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/5645) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.1.2002)

2. - Muş  Milletvekili Sabahattin Yıldız'ın, Alpaslan I ve Alpaslan II  Barajı ve Hidroelektrik Santrali projelerine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/5646) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.1.2002)

3. - Muş Milletvekili Sabahattin Yıldız'ın, 1966 Varto Depremi konutları projesine ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/5647) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.1.2002)

4. - Muş Milletvekili Sabahattin Yıldız'ın, Muş-Kulp-Diyarbakır karayolu projesine ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/5648) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.1.2002)

5. - Muş Milletvekili Sabahattin Yıldız'ın, Fırat Üniversitesi Muş Eğitim Fakültesi projesine ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/5649) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.1.2002)

6. - Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır'ın, Yalova'da  yağışlardan etkilenen çiftçilerin sorunlarına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5650) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.1.2002)

7. - Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, Hollanda'dan emekli olarak kesin dönüş yapan vatandaşlarımızın bazı sorunlarına ilişkin Çalışma ve Sosyal  Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/5651) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.1.2002)

8. - Samsun  Milletvekili Musa Uzunkaya'nın, bir gazetede polis tarafından yapılan aramayla ilgili iddialara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5652) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.1.2002)

9. - Aksaray Milletvekili Ramazan Toprak'ın, bir gazetede polis tarafından yapılan aramaya ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5653) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.1.2002)

10. - Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, BOTAŞ'ın doğalgaz alım ve satım fiyatına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/5654) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.1.2002)

11. - Karaman  Milletvekili Zeki Ünal'ın, bir banka müdürü hakkında basında çıkan iddialara ilişkin Devlet Bakanından (Kemal Derviş) yazılı soru önergesi (7/5655) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.1.2002)

12. - Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, karayolu ile hacca gidilmesine izin verilmemesinin nedenlerine ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (H.Hüsamettin Özkan) yazılı soru önergesi (7/5656) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.1.2002)

13. - Karaman  Milletvekili Zeki Ünal'ın, ABD'den bir heyetin Ankara'ya yaptığı ziyaretin nedenlerine ve basında çıkan iddialara ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5657) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.1.2002)

14. - Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, cep telefonu ve baz istasyonlarının insan sağlığına etkisine dair bilimsel bir araştırma yapılıp yapılmadığına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/5658) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.1.2002)

15. - Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, Türk Hava Kurumuna ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5659) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.1.2002)

16. - Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, çocuk pornografisiyle mücadeleye ilişkin Devlet Bakanından (Hasan Gemici) yazılı soru önergesi (7/5660) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.1.2002)

17. - Aksaray Milletvekili Ramazan Toprak'ın, Devlet Denetleme Kurulunca hazırlanan araştırma ve soruşturma raporlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5661) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.1.2002)

18. - Aksaray Milletvekili Ramazan Toprak'ın, Ecyad Kalesinin yıkılmasına  ve diğer Osmanlı eserlerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5662) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.1.2002)

19. - Nevşehir Milletvekili Mehmet  Elkatmış'ın, bankaların denetimini yapan kurum ve kuruluşlar ile görevlilere ilişkin Devlet Bakanından (Kemal Derviş) yazılı soru önergesi (7/5663) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.1.2002)

20. - Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış'ın, yurt dışında çalışan vatandaşlarımızın banka hesaplarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5664) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.1.2002)

21. - Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış'ın, üst kurulların başkan ve üyelerinin özlük haklarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5665) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.1.2002)

22. - Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış'ın, kamudaki ücret sıralamasında milletvekili maaşlarının yerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5666) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.1.2002)

23. - Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış'ın, bir büyükelçi hakkında basında çıkan iddialara ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5667) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.1.2002)

24. - Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış'ın, dış ülkeler ile uluslararası kurum ve kuruluşlardan alınan yardım  ve kredilere ilişkin Devlet Bakanından (Kemal Derviş) yazılı soru önergesi (7/5668) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.1.2002)

25. - Nevşehir  Milletvekili Mehmet Elkatmış'ın, iç ve dış borç stoğu ile bankalara aktarılan kaynaklara ilişkin Devlet Bakanından (Kemal Derviş) yazılı soru önergesi (7/5669) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.1.2002)

26. - Nevşehir Milletvekili  Mehmet Elkatmış'ın, kamu çalışanları ile emeklilerinin sayısına ve bunlara yapılan maaş ödemelerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5670) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.1.2002)

27. - Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün'ün, dökme zeytinyağı ihracatına ilişkin Devlet Bakanından (Tunca Toskay) yazılı soru önergesi (7/5671) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.1.2002)

28. - Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu'nun doğalgaz ithaline ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/5672) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.1.2002)

29. - Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın, Karadeniz'de  kurulması planlanan mobil santral projesine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/5673) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.1.2002)

30. - Kayseri Milletvekili Salih Kapusuz'un, Uluslararası Çocuk Olimpiyatlarına öncülük edilmesi konusunda bir çalışma olup olmadığına ilişkin Devlet  Bakanından (Fikret Ünlü) yazılı soru önergesi (7/5674) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.1.2002)

31. - Tokat Milletvekili M.Ergün Dağcıoğlu'nun, enerji dağıtım işletme hakkı devirlerine Hazine garantisi verilip verilmeyeceğine ilişkin Devlet Bakanından (Kemal Derviş) yazılı soru önergesi (7/5675) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.1.2002)

32. - Tokat Milletvekili M.Ergün Dağcıoğlu'nun, enerji dağıtım işletme devir hakkı ile ilgili bazı iddialara ilişkin Devlet Bakanından (Kemal Derviş) yazılı soru önergesi (7/5676) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.1.2002)

33. - Tokat Milletvekili M.Ergün Dağcıoğlu'nun, santral ve dağıtım tesislerinin işletme hakkı devir sözleşmelerine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/5677) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.1.2002)

34. - Tokat Milletvekili M.Ergün Dağcıoğlu'nun, İstanbul'un elektrik dağıtımının verildiği şirketle yapılan sözleşme hakkındaki iddialara ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/5678) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.1.2002)

35. - Samsun Milletvekili Musa  Uzunkaya'nın, elektriğin maliyetine ve satış fiyatına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/5679) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.1.2002)

36. - Mardin Milletvekili Metin  Musaoğlu'nun, SSK Sağlık İşleri Genel Müdürlüğüne personel alımına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/5680) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.1.2002)

37. - İstanbul Milletvekili Abdülkadir Aksu'nun, Ziraat ve Halk Bankalarına geçen üst düzey bürokratlara ve bu bankalarca görevlerine son verileceği iddia edilen personele ilişkin Devlet Bakanından (Kemal Derviş) yazılı soru önergesi (7/5681) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.1.2002)

38. - Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, BAĞ-KUR'lu hastaların eczanelerden ilaç alamadıkları iddialarına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/5682) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.1.2002)

39. - Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, büyükşehir belediyelerinin vergi gelirlerinden aldıkları payla ilgili kanun değişikliğine ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/5683) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.1.2002)

40. - Kayseri Milletvekili Sadık Yakut'un, Millî Prodüktivite Merkezine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5684) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.1.2002)

41. - Kayseri Milletvekili Sadık Yakut'un, intihar eden, öldürme ve yaralama olaylarına karışan askeri personele ilişkin Millî Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/5685) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.1.2002)

42. - Kayseri Milletvekili Sadık Yakut'un, intihar eden, öldürme ve yaralama olaylarına karışan personele ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5686) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.1.2002)

43. - Kayseri Milletvekili  Sadık Yakut'un, trafik kazalarına karışan askeri araçlara ve personele ilişkin Millî Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/5687) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.1.2002)

44. - Kayseri Milletvekili Sadık Yakut'un, idari tatil ilan edilen günlere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5688) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.1.2002)

45. - Kayseri Milletvekili Sadık Yakut'un, TODAİE'ye ilişkin Devlet Bakanından (Şuayip Üşenmez) yazılı soru önergesi (7/5689) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.1.2002)

46. - Kayseri  Milletvekili Sadık Yakut'un, TRT kurumuna ilişkin Devlet Bakanından (Yılmaz Karakoyunlu) yazılı soru önergesi (7/5690) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.1.2002)

47. - Kayseri Milletvekili Sadık Yakut'un, alternatif turizm faaliyetlerine ilişkin Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/5691) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.1.2002)

48. - Kayseri Milletvekili Sadık Yakut'un, Bursa - Uludağ'da bulunan kamu kurum ve kuruluşlarına ait tesislere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5692) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.1.2002)

49. - Kayseri Milletvekili Sadık Yakut'un, Taşımalı Eğitim uygulamasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5693) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.1.2002)

50. - Kayseri Milletvekili Sadık Yakut'un, demiryollarında meydana gelen kazalara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5694) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.1.2002)

51. - Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın, Kars'taki Kümbet Camiinin müzeye dönüştürüleceği iddiasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5695) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.1.2002)

52. - Kayseri Milletvekili  Sadık Yakut'un, tarihi eser kaçakçılığına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5696) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.1.2002)

53. - Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, basında çıkan "Dokunulmaz Yönetim" başlıklı bir haberdeki iddialara ilişkin Devlet Bakanından (Kemal Derviş) yazılı soru önergesi (7/5697) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.1.2002)

54. - Karaman  Milletvekili Zeki Ünal'ın, doğalgaz  ithalatına ve Mavi Akım Projesine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/5698) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.1.2002)

Meclis Araştırması Önergesi

1. - İçel Milletvekili  Yalçın Kaya  ve 23 arkadaşının, çeşitli ülkelerde bulunan tarihi Türk eserlerinin durumunun araştırılarak  korunması ve yeniden inşası için alınması gereken  önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması  açılmasına  ilişkin önergesi (10/247) (Başkanlığa geliş tarihi: 21.1.2002)


BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.00

22 Ocak 2002 Salı

BAŞKAN: Başkanvekili Yüksel YALOVA

KÂTİP ÜYELER: Mehmet AY (Gaziantep), Mehmet BATUK (Kocaeli)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 54 üncü Birleşimini açıyorum.

III. - YOKLAMA

BAŞKAN - Elektronik cihazla yoklama yapacağız.

Yoklama için 5 dakika süre vereceğim.

Sayın milletvekillerinin oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını bildirmelerini; bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen milletvekillerinin, salonda hazır bulunan teknik personelden yardım istemelerini; buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise, yoklama pusulalarını, teknik personel aracılığıyla 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce, üç arkadaşıma gündemdışı söz vereceğim.

Gündemdışı ilk söz, 3213 sayılı Maden Kanununda yapılmak istenen değişiklikler konusunda söz isteyen Balıkesir Milletvekili İlyas Yılmazyıldız'a aittir.

Sayın milletvekilleri, konuşma süreleri 5'er dakikadır.

Buyurun Sayın Yılmazyıldız.

IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GündemdIşI Konuşmalar

1. - Balıkesir Milletvekili İlyas Yılmazyıldız'ın, 3213 sayılı Maden Kanununda yapılması düşünülen değişiklikler ile bor madenlerimizin stratejik ve ekonomik değerine ilişkin gündemdışı konuşması

İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 3213 sayılı Maden Kanununda yapılması düşünülen değişiklikler ve stratejik bor madenlerimiz hakkında... (Gürültüler)

Sayın Başkan, çok gürültü var.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, hatibi daha iyi duyabilmemiz için bir parça yardımınıza ihtiyacımız var. Lütfen, biraz sessiz olalım.

Buyurun Sayın Yılmazyıldız.

İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) - Stratejik bor madenleriyle ilgili gündemdışı söz almış bulunmaktayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

İBRAHİM YAŞAR DEDELEK (Eskişehir) - Ne getirdin?

İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) - Sayın Grup Başkanvekili ve pek çok arkadaşım şu kutuda ne olduğunu merak ediyorsunuz; merakınızı gidereceğim. Bu kutuda, milletimizin, Türkiye'nin, hepimizin sahip çıkması gereken hazine var. Bu hazineden bir örneği bütün milletvekilleri yanlarına alarak her gün bakmalı ve Türkiye'nin, kaderini bununla değiştireceğinin farkında olmalı. Gösteriyorum... Gördüğünüz üzere, bu, yüzde 45-48 kolomanit içeren, neredeyse, doğadan saf olarak çıkan bor madeni; yani, beyaz altın; yani, beyaz petrol.

Yapılan araştırmalar göstermiştir ki, 2003 yılından itibaren, bor yakıtlı otomobiller Chrysler ve BMW tarafından piyasaya sürülecektir, seri bir şekilde. 2006 yılından itibaren de Peugeot, Citroen, Ford dahil bütün otomobiller bunu kullanacaktır. Borun 200 gramından 100 megavatlık enerji elde edebilirsiniz. Bugün, Millenium Cell denilen bir firma 1 000'in üzerinde bor yakıtının patentini almıştır; çok firma bundan almaktadır. Niye bunu söylüyorum: Bu kadar önemli madenin, dünyada ihraç edilen madenlerin, rezervlerin yüzde 65'ine sahibiz; ama, ihraç edilen madenlerin yüzde 95'i Türkiye'den ihraç edilmektedir. Son zamanlarda, doğru bir kararla, devlet malı olan, devlet eliyle işletilen bu bor madenleri, 3213 sayılı Yasayla, maalesef, birilerine peşkeş çekilmek istenmektedir; bu konuda gayretler de fazladır.

Değerli arkadaşlarım, bu Mecliste çok sayıda araştırma yapılıyor. Geçen dönem, ülke kaynaklarının tespit edilmesiyle ilgili kurulan komisyon bunları belirledi. 1996 yılında İkinci Madencilik Şûrası "borlar özelleştirilmesin" dedi. Yine "Ulusal Maden Varlığımız ve Bor Gerçeği" adı altında Ankara Ticaret Odası yayını olan bu kitapta bunun üzerinde oynanmak istenen oyunlar açık açık ifade ediliyor; ancak, gelin, görün ki, bu gayretler, sözde hayırsever insanlar konumundaki bazı yerli işbirlikçiler tarafından bu peşkeşe gönüllü taşeronluk yapılmak istenmektedir. Bu konuda hepimiz uyanık olmalıyız.

3213 sayılı Maden Yasası geliyor. Burada da belirtilmişti; bir maden ruhsatı için yirmiden fazla yerden izin almak lazım. Tamam, bürokrasi azalsın; ancak, bürokrasiyi azaltacağız, bu izinleri azaltacağız derken, gelin, görün ki, çok kötü bir oyun oynanmakta ve bunun içerisine bazı şeyler sıkıştırılmaya çalışılmakta. Örneğin, 2840 sayılı Maden Kanunu iptal edilsin denilmekte. Örneğin, 2840 sayılı Maden Kanununun 8 inci maddesine bir ilaveyle, bu alanlar diğer madenler için araştırmaya açılsın denilmekte ve endişe ederim ki, hammaddeye yönelik imtiyaz faaliyetleri elde edilmeye çalışılmakta.

Bu maden, o kadar değerli bir enerji kaynağımız ki, bugün 228 000 000 dolar kazandığımız bor madenini, eğer katmadeğer elde ederek ihraç edebilsek, 34 500 000 000 dolar para kazanacağımız açıktır. Yakında, eve kadar fiber (fiber to the home) denilen projelerle -ki, bilişim çağının gereğidir- bu üretim ikiye katlanacak. Çok değil, birkaç yıl içinde dünyadaki bor tüketiminin, en az 2, hatta 3'e katlanacağı açıktır.

Bakınız, bor rezervi olmadığı halde, Avusturya, Belçika, Çek Cumhuriyeti, Finlandiya, Fransa, Almanya, Hindistan, İtalya, Japonya, İspanya, Meksika, Hollanda, İsviçre, İngiltere, bu bor madenini, hem de sadece Türkiye'den almaktadırlar; çünkü, Amerika Birleşik Devletleri, kesinlikle ham bor ihraç etmemektedir. Türkiye de bu konularda uyanık olmak durumundadır. Bu konudaki, özellikle bor yakıtı konusundaki teknolojiyi elde etmek durumundadır; alamıyorsa, kendisi üretmek durumundadır...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Lütfen sonuçlandırınız Sayın Yılmazyıldız.

İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) - Bu nedenle, bor madenlerinin eteğinde kurulu bulunan Balıkesir Üniversitesi bünyesinde, acilen, bor yüksek teknoloji enstitüsü ve yine, özel sektöre uç ürünlerin, gelişmiş ürünlerin üretiminde katkıda bulunmak üzere, Balıkesir Üniversitesi bünyesinde, bor teknoloji geliştirme bölgesi acilen kurulmalıdır. Bu konuda, hükümet, her türlü kaynağı aktarmalıdır, cömert olmalıdır. Bu konuda koyacağı 1 lira karşılığında en az 1 000 katı, 100 000 katı, hatta 1 000 000 katı kazanacaktır.

Maden Yasasında, bundan önce reel sektörü kurtarmak adına çıkarılan kanunda olduğu gibi, malî sektördeki borçları yeniden düzenleyen kanunda olduğu gibi, tekrar bir hortumlamaya yol açan maddelerin olmaması çok önemlidir. Eğer, bu konuda dikkatli olmazsak, 21 inci Dönemi, Türk Milleti, Türk tarihi, çıkardığı çok kanunlarla değil; ama, bir nevi yeni kapitülasyonları hortlatan olumsuz kanunlarıyla hatırlayacaktır. Böyle bir sorumluluğu hiçbir arkadaşımızın almak istemeyeceğine eminim. Bu, çok ağır bir vebal olur. Onun için, Maden Kanununda bor madenlerini peşkeşe imkân verecek maddelere kesinlikle direnmeliyiz diyorum; hepinize saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Yılmazyıldız.

Gündemdışı ikinci söz, esnaf ve sanatkârların sorunları hakkında söz isteyen, İzmir Milletvekili Işılay Saygın'a aittir.

Buyurun Sayın Saygın. (ANAP sıralarından alkışlar)

2. - İzmir Milletvekili Işılay Saygın'ın, esnaf ve sanatkârların sorunları ile alınması gereken önlemlere ilişkin gündemdışı konuşması

IŞILAY SAYGIN (İzmir) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; toplumumuzun omurgası olan esnaf ve sanatkârlarımızın sorunlarıyla ilgili gündemdışı söz almış bulunuyorum; Sayın Başkanımıza söz verdiği için teşekkür ediyor ve Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün, sayıları 6 000 000'a yaklaşan esnaf ve sanatkârlar, ülke genelinde yüzde 3 oranında üretim gücü ve yüzde 60'lara varan istihdam potansiyeliyle, Türk ekonomisi için vazgeçilmez bir unsur olmasının yanı sıra, sağduyusuyla ve örgütleriyle, toplumsal bütünlüğü sağlayan önemli bir etken konumundadır. Bu konumundan dolayı, özellikleri sebebiyle de milletin kürsüsünden sorunları tartışılmalıdır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Türkiye'de ekonomik alanda olduğu kadar sosyal alanda da önemli işlevler üstlenen esnaf ve sanatkârlarımız, hem üretici hem tüketici kimlikleriyle toplumun çekirdeğini oluşturmaktadırlar. Reel sektörün sayıca en büyük bölümünü oluşturan, ülkenin gerçek ortadireği olan esnaf ve sanatkârlarımız, bugün, sorunlarını ve sıkıntılarını anlatamamanın rahatsızlığı içerisindedirler.

Televizyonlarda ve basında hep birlikte izlediğimiz gibi, büyük işletmelerin, büyük tacir ve sanayicilerin temsilcileri, bankalar, değişik adlar altında faaliyet gösteren sanayici ve işadamları dernekleri, her zaman sorunlarını anlatabilecekleri bir muhatap bulurlarken, küçük işletme sahipleri olan esnaflarımız, maalesef, bu konuda büyük güçlüklerle karşı karşıya kalmış bulunmaktadırlar.

Bugün, küçük sermayesine emeğini katarak ayakta durmaya çalışan esnaf ve sanatkârlarımız, gerçekten, zor günler yaşamaktadır. Piyasalardaki durgunluk, tüm sınaî ve ticarî işletmeleri olumsuz etkilemiştir. Bu krizden, dayanma güçleri zaten son derece sınırlı olan esnaf ve sanatkârlarımızın çok daha büyük zararlar gördüğü ise, artık, herkes tarafından kabul edilen bir gerçektir.

Biz, bu ekonomik çöküntünün sosyal patlamalara dönüşmeden bir an önce durdurulmasını istiyoruz. Esnafın, sosyal güvenlikten kredi ihtiyacına, yasal mevzuatlardan hiper ve grosmarketlerin kent merkezlerindeki çarpık yapılaşmasına kadar, kuşkusuz, pek çok sorunu vardır. Bu sorunlar ve çözüm önerilerini, Yüce Meclisimizin ve hükümetimizin dikkatine sunmak istiyorum.

Esnaf ve sanatkârlarımızın en önemli sorunlarından birisi de finansman yetersizliğidir. Meslek mensuplarının yıllardır yararlandığı yegâne destekleme aracı olan Türkiye Halk Bankasının uygun faizli kredi uygulamaları, bankanın özerkleştirilmesi nedeniyle yürürlükten kaldırılmıştır. Bir bakıma, bankanın 8 katrilyon liralık görev zararından esnaf sorumlu tutulmuştur. Oysaki, esnafa, Halk Bankasının toplam kredilerinin sadece, evet sadece yüzde 4'ü verilmekteydi; ama, bundan, onbinlerce esnaf yararlanmaktaydı. Tüm ülke esnafının Halk Bankasına olan borcu 145 trilyon liradır ve bu para halen ödenmeye devam etmektedir. Bütün bunlara rağmen, bugün, Türkiye Halk Bankası, esnaf ve sanatkârlara ticarî bankalardan çok daha farklı olmayan koşullarda ve cari piyasa faiz oranlarında kredi kullandırmaya devam etmektedir. Rasyonel olmayan bu uygulama nedeniyle esnaf, Halk Bankasının kredilerini kullanmamaya başlamıştır.

Cumhuriyet tarihi boyunca esnaf kesiminin kullandığı kredilerin toplamı sadece 420 trilyon Türk Lirasıdır. Zaten bugüne kadar esnaf kesimine hatırı sayılır limitlerde kredi desteği verilmemiştir. Ağustos 2001 tarihi itibariyle de esnafın kullandığı kredi plasmanlarının giderek azaldığı gözlenmektedir. Bu gidişin doğal sonucu olarak, uygun faizli kredi imkânlarından yararlanamayan esnaf, giderek üretimden vazgeçmeye ve bu olumsuz koşullarda piyasadan çekilmeye başlamıştır. Nitekim, cumhuriyet tarihinde ilk kez işyerini kapatan esnaf sayısı, piyasaya yeni giriş yapanların sayısını aşmıştır. Bu olumsuz gelişmenin sosyal sorunlara neden olmaması kuşkusuz düşünülemez.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; esnaf ve sanatkârlar diğer toplumsal kesimlere oranla ayrıcalıklı ve farklı bir destek beklentisi içerisinde değildirler. Arzuları, dahil olmaya çalıştığımız Avrupa Birliği ülkelerinde küçük işletmelere uygulanan destekleme modellerinin ülkemizde de aynen geçerli kılınmasıdır. Nitekim, tarım kesimine destek uygulamaları, bu gerekçeyle, bugün, değişik destekleme modelleriyle bir şekilde devam ettirilirken, hükümetin, esnaf ve sanatkârlara karşı aynı yaklaşımı göstermesini beklemekteyiz.

Ülkemizde reel sektörün tekrar üretime başlaması isteniliyorsa öncelikle yapılması gereken, gelişmiş Batı ülkelerindeki çağdaş destekleme modellerinin Türkiye'ye adaptasyonudur. Oysa bizde böyle bir çabanın yokluğu bir yana, mevcut yegâne destekleme aracı olan finansman desteğinden de tümüyle vazgeçilmiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

IŞILAY SAYGIN (Devamla) - Sayın Başkanım...

BAŞKAN - Lütfen sonuçlandırınız...

IŞILAY SAYGIN (Devamla) - Şimdi, yapılması gereken, bir taraftan uygun koşullu finansman desteği tekrar yaşama geçirilirken, diğer taraftan da, Avrupa Birliği ülkelerinde uygulanan, her yeni istihdam için sosyal güvenlik prim desteği, küçük işletmelere vergi muafiyeti ve istisnaları, istihdam başına bir yıl vadeli faizsiz kredi desteği, ar-ge yardımı, iş değiştirme teşviki gibi çağdaş destekleme modellerinin ülkemizde de uygulanmaya başlanmasıdır. Bunları yapmak, yalnızca, esnaf ve sanatkârlarımızın ekonomik ve sosyal sorunlarının çözümü bağlamında değil, daha önemlisi, üretim, miktar ve kalitesinin yükseltilerek rekabet gücünün geliştirilmesi için gereklidir. Bu, aynı zamanda, küreselleşen dünyanın yeni ve acımasız rekabet koşullarında başarılı olabilmenin de vazgeçilmez koşuludur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; devletin yakasına aş ve iş diye yapışmayan, tersine, küçük sermayesiyle kendi işlerini kurarak istihdam sağlayan, devlete dolaylı dolaysız gelir getiren esnafa destek olmak, sorunlarını çözmek zorundayız. Bunların içinde hiper ve grosmarket meselesi en önemli sorun durumundadır. Bugün ülkemizde faaliyet gösteren 227 esnaf ve sanatkâr kolundan 80'ini, yani, yüzde 35'ini, bu kuruluşlar olumsuz olarak etkilemekte, büyük alışveriş merkezleri faaliyete geçerken, civarda bulunan ve 80 faaliyet kolunda ekmek mücadelesi veren yüzlerce esnaf ve sanatkârlar işletmesinin de kapanmasına neden olmaktadır. Büyük sanayicilerimizin ürettiği malların pazarlamacısı olan esnaf ve sanatkârlarımızın ekmeğine ortak olmak, bu meslek mensuplarının kendi işyerlerinde işçi olarak çalışmasına yol açacak girişimlerde bulunmak, toplumsal dengelerle birlikte pek çok kültürel değerimizin de yok olması anlamına gelmektedir; çünkü, ısrarla sürdürülen irrasyonel yeni yapılanma tarzı, ister istemez girişimcilik ruhunu yok ederek, orta sınıfın vazgeçilmez küçük girişimci grubunu, çok daha uzun olmayan bir sürede ücretli durumuna düşürebilecektir. Küçük işletmelerin perakende sektöründeki pazar payları 2000 yılında yüzde 53 iken, bu şartlar devam ettiği sürece, oranın 2003 yılında yüzde 39'lara gerileyeceği tahmin edilmektedir.

Bütün bu nedenlerle, hiper ve grosmarketlerin, Avrupa ülkelerinde olduğu gibi, şehir merkezlerinde açılmasına müsaade edilmemeli, bu konuda Avrupa Birliği mevzuatı örnek alınarak halen Bakanlar Kurulumuzda bekletilen yasa taslağının bir an önce yasalaşması sağlanmalıdır.

Saygıdeğer milletvekilleri, süremizin sınırlı olması nedeniyle, nüfusumuzun büyük bölümünü oluşturan esnaf ve sanatkârlarımızın sorunlarının tümünü sizlere aktaramıyorum; ancak, esnafımızın durumunun giderek kötüleştiğini hep birlikte bilmekteyiz, görmekteyiz. Hükümetimizin, özellikle esnaf örgütlerinin yöneticileriyle bir araya gelerek, büyük bir bölümü diyalogla, birkaç ufak uygulama değişikliğiyle gerçekleştirilebilecek çözümler için de girişimde bulunmasını istirham ediyor, bu görüş ve düşüncelerle, Yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Saygın.

Gündemdışı üçüncü söz, Ergene Nehri ve çevresel etkileri konusunda söz isteyen, Edirne Milletvekili Şadan Şimşek'e aittir.

Buyurun Sayın Şimşek. (DSP sıralarından alkışlar)

3. - Edirne Milletvekili Şadan Şimşek'in, Ergene Nehrinde meydana gelen kirlenmeye ve çevresel etkilerine ilişkin gündemdışı konuşması ve Çevre Bakanı Fevzi Aytekin'in cevabı

ŞADAN ŞİMŞEK (Edirne) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Trakya bölgemiz için önem arz eden Ergene Nehri ve çevresel etkileri üzerinde söz almış bulunuyorum; öncelikle, Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.

Bilindiği gibi, Ergene havzasında, Kırklareli'nin Lüleburgaz, Babaeski, Vize, Pınarhisar, Pehlivanköy ve Kofçaz; Tekirdağ'ın Çorlu, Çerkezköy, Malkara, Hayrabolu, Saray ve Muratlı ile Edirne'nin Uzunköprü, Yeniköy, Havsa, Süloğlu, Meriç gibi merkezleri yer almaktadır. Bu yerleşim merkezlerinde 800 000'i aşkın nüfus yaşamını sürdürmektedir.

Ergene Nehri, yöremiz çiftçilerinin tarımsal amaçlı su ihtiyaçlarını karşılayan çok önemli bir kaynaktır. Ancak, Ergene Nehri, yerleşim birimlerinden evsel, sanayi merkezlerinden endüstriyel, sağlık kuruluşlarından ise tıbbi atıklar nedeniyle yoğun bir kirlenmeye maruz kalmaktadır. Valilikler ve daha birçok çevre kuruluşları tarafından yapılan tahlillerde, Ergene'nin suyunun içeriğinde çevre ve insan sağlığı açısından yaşamsal tehlike içeren maddeler bulunmaktadır.

Yakın geçmişe kadar Ergene'nin hayat verdiği, tarımsal faaliyetler için en verimli ve elverişli yerler olarak kabul edilen toprakların, 1985 yılından beri Trakya yöresinde master plan olmaması, sanayileşme ve tarım alanlarının birbirinden ayrılmaması, birtakım kişilerin rant peşinde olması, bugün çoğu sanayi alanı olarak kullanılan bu topraklardaki verimliliğin yitip gitmesine neden olmuştur.

Burada önemle altını çizmek istediğim nokta, bir toprak zengini olan ülkemizde, sanayimiz için doğru alanları seçme imkânına ve özgürlüğüne sahibiz; ancak, hiçbir teknoloji, Ergene havzası gibi bir tarım alanını yeniden ve istediğimiz yerde inşa etmemizi mümkün kılamaz. Sizleri, sahip olduğumuz doğal zenginliklere duyarlı olmaya davet ediyorum. Ülkemizin en büyük iş alanlarından biri haline bürünen Ergene havzası, çok büyük çevresel sorunlarla karşı karşıyadır.

Değerli milletvekilleri, onbeş yirmi yıl öncesine kadar, yöre insanlarının, hatta, benim de yüzüp balık tuttuğum ve tarımsal amaçlı sulamanın yapıldığı Ergene, artık, bir nehirden çok, kanalizasyonu çağrıştırmaktadır. Günümüz Ergenesinde, değil balık tutup yüzmek, yanına yaklaşmak bile mümkün değildir. Yolu Ergene'nin yakınına düşenler, dayanılmaz derecede kötü bir kokuya katlanmak zorundadırlar. Yörede tarımsal faaliyetlerini sürdürmekte olan yurttaşlarımız tarımsal sulamayı Ergene Nehrinden yaptıkları için, tarımda ürün verimi ve kalitesinde düşmeler meydana gelmiş, aşırı kirlilik, insan ve çevre sağlığını tehdit eder boyutlara ulaşmıştır.

Ergene Nehri yakınında çeltik tarımı yapan üreticilerimiz, çeltiklerinde hastalık meydana geldiğini belirtmektedirler. Nitekim, bu yıl, üreticilerimizin, tuzlanmadan dolayı, yaklaşık 25 000 dönüm çeltiği tarlada kalmıştır.

Bunun yanı sıra, Ergene'nin suyuyla temas eden insanlarda, ishal, cilt ve solunum yolları hastalıkları da ayrıca görülmektedir. Bu durum, konuya duyarlı olan bizleri endişelendirmektedir.

Ergene Nehrinin temizlenmesi, insan ve çevre sağlığının yok edilmesine karşı açılan onurlu bir savaştır. Bu bağlamda, akılcı ve gerçekçi yaklaşımlarla çözüm aranması zorunludur. Ergene'nin suyu, her mevsimde tarımsal sulamaya yetecek miktardadır; ancak, su kalitesi ve temizliği açısından, tarımsal sulamaya elverişli değildir.

11 Temmuz 1999 tarihinde, Çevre Bakanlığı ile Trakya Üniversitesi arasında, Ergene Nehrinin temizlenmesi için master plan hazırlanmasına yönelik protokol imzalanmıştı.

Çevre Bakanımız Sayın Fevzi Aytekin'in, Tekirdağ Milletvekili ve bölge insanı olması münasebetiyle, hassasiyet gösterdiğini ve dış kaynaklarla Ergene Nehrinin temizlenmesi için çalışmalar yapmakta olduğunu biliyoruz. Tuz Gölü örneğinde olduğu gibi, Ergene Nehri için de iç ve dış kaynaklar bulunarak temizlenmesi, yöre ve bölge insanımız için hayatî önem arz etmektedir. Ergene Nehrinin temizlenerek eski haline gelmesi sağlandığında, bölge insanımıza ve ülke ekonomisine olumlu katkılarda bulunularak, sadece şu anda yörede yaşayan halk için değil, gelecek kuşaklar için de çok önemli hizmet yapılmış olunacaktır.

Küreselleşen dünyada, ekonomik kalkınma, bölgesel işbirliğinden geçer. 2002 yılına geldiğimiz bugünlerde, il bazında değil, bölge bazında hareket etmek zorundayız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Lütfen, sonuçlandırın Sayın Şimşek.

ŞADAN ŞİMŞEK (Devamla) - Bu nedenle, Ergene'nin ve yöremizin bu sorununa, ulusal çözüm anlayışıyla yaklaşılmalıdır. Böylesi bir felaket karşısında, herkes fedakârlık yapmak durumundadır. Sadece Ergene Nehrinden doğrudan etkilenen kesimlerin değil, bu duruma gelmesinde payı olanlar ile dolaylı olarak bu olumsuz etkiye maruz kalanların da fedakârlık etmesi, ulusal ve evrensel anlamda insanî bir görevdir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; son haftalarda, ülkemizin bazı kesimlerinde olduğu gibi, Trakya'da da olumsuz iklim koşullarının etkisi hüküm sürmektedir. Mevsim normalleri üzerindeki kar yağışı ve sonrasındaki lodos ve yağmurların meydana getirdiği ani erimelere bağlı olarak, Ergene havzasındaki ürün ekili alanlar ve yerleşim birimleri su baskınlarına uğramış, iletişim, ulaşım, kanalizasyon, su boruları ve benzeri altyapı ve üstyapı tesisleri bozulmuş, zarar ziyan hâsıl olmuştur. Bütün bu maddî olumsuzlukların yanı sıra, donma ve boğulmalara bağlı can kaybı da söz konusudur.

Son yağışlarda Ergene Nehrinin taşması, yataktaki kirliliğin ürün ekili alanlara yayılmasına neden olmuştur. Bu şartlar altında, bölge insanının mağduriyeti, daha dayanılmaz bir boyut kazanmıştır. Yaşanan bütün bu maddî ve manevî olumsuzlukların geçmiş yıllardan artarak gelen, çiftçi, köylü, tüccar ve esnafımızın içinde bulunduğu ekonomik sıkıntının olumsuz etkisini daha da artıracağı şüphesizdir. Bu noktada belirtmek istediğim, daha şimdiden önlem alınmasının zorunlu hale geldiğidir. Yapılacak şey, ekonomik sıkıntı içerisindeki çiftçilerimize, dekar başına 10 000 000 olarak adlandırılan destekleme primlerinin bir an önce ödenmesidir. Bölge insanı olarak, evraklarını tamamlayan Edirne İlimiz başta olmak üzere, tüm bölge çiftçilerimize Tarım Bakanlığı ve Hazine Müsteşarlığının gerekli duyarlılığı göstereceğine inanıyorum.

Bu duygu ve düşüncelerle, Yüce Meclisi saygıyla selamlarım. (DSP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Şimşek.

Gündemdışı konuşmayı yanıtlamak üzere, Çevre Bakanı Sayın Fevzi Aytekin; buyurun. (DSP sıralarından alkışlar)

ÇEVRE BAKANI FEVZİ AYTEKİN (Tekirdağ) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Edirne Milletvekilimiz Sayın Şadan Şimşek'in gündemdışı konuşmasına cevap vermek üzere huzurunuzdayım. Hepinize saygılar sunuyorum.

Tabiî ki, ülkemizin her bölgesi -maalesef, yalnız Trakya havzası değil, Trakya yöresi değil, ülkemizin bütün sulak alanlarının bulunduğu havza bazında her bölgesi- kirlenmektedir. Eğer bizler sorunlara çözüm bulamazsak, gelecek kuşaklarımıza çok sağlıksız bir ortam devretmiş oluruz. O yüzden, Ergene'yle ilgili konuşan çok değerli milletvekili arkadaşımın, elbette ki, konuşmasında çok haklı olduğunu belirtmek istiyorum. Tabiî ki, bizler, Çevre Bakanlığı olarak veya diğer bakanlıklar olarak, bu bölgemize ne yaptık...

Hepimiz biliyoruz ki, Türkiye'deki sanayi, özellikle İstanbul-Kocaeli yöresindeki sanayi tesisleri, maalesef, Trakya'nın tarım alanlarının, tarım topraklarının üzerine kuruldu. Tabiî ki, bunların organize sanayi bölgeleri vardı. Organize sanayi bölgelerinde kurulan fabrikalarımız, sanayi tesislerimiz, elbette ki ruhsatlarında beraber kuruldular; ancak, bu bölgelerimizin arıtma tesisleri yıllardan beri, maalesef, yapılamadı. Bizim dönemimizde, hemen hemen bütün fabrikaların arıtma tesisleri bitirilmiş oldu; ancak, bazı tesislerimizin arıtma sistemleri, maalesef, sağlıklı bir şekilde kurulamadı. Neden kurulamadı; çünkü, bu bölgelerimizin atıklarının envanterinin çıkarılması gerekirdi. Eğer envanteri çıkarırsanız, atığı belirlerseniz, oraya atığa yönelik arıtma tesisi kurarsanız... Yani, kimyasal arıtma yerine biyolojik arıtma kurarsanız, işte, onun için temizlik olmaz, olmayabilir ve onun için de olmuyor maalesef.

Çorlumuzda organize deniz sanayi bölgesi var. Deniz sanayi bölgesinin arıtmaları ile sanayi, ağır metaller üreten fabrikalara eğer uygun arıtma sistemleri ve tesisleri kuramazsanız, suyu temizleyemezsiniz, dereler kirlenir, Ergene havzası kirlenir ve bu kirlilikten de, maalesef, tarım toprakları ve insanlar, hatta hayvanlarımız, nasibini alır ve dolayısıyla, sağlıklı büyüme, yetişme ve üretim olmaz. Bunun içindir ki, biz, Çevre Bakanlığı olarak -bakan olduğumdan bugüne kadar- tehlikeli atıkların yönetim projesini oluşturduk. Nedir tehlikeli atıklar; bunun ihalesini yaptık. Evvela, coğrafya üzerindeki üretimi bilmeliyiz; yani, tehlikeli atığı tespit etmeliyiz. Bunun projesini yaptık, ihaleye çıkardık; şu an, bitti ve Bakanlığımıza teslim edildi.

Trakya havzası çevre düzeni planını hazırladık. Bunu, Trakya ve Yıldız Üniversitelerine, yani, bilimsel kuruluşlarımıza verdik. Vermemizin sebebi de şu: Trakya'nın hemen hemen her bölgesinde Trakya Üniversitesinin yükseokulları var; yani, bölgeyi çok iyi tanıyorlar. Bunun için de, Trakya ve Yıldız Üniversitelerimize Trakya çevre düzeni planını verdik. Şu an onlar da; bitmek üzere.

Tabiî ki, esas konu, Türkiye'deki coğrafî veri tabanının belirlenmesiydi. Eğer Türkiye'deki coğrafyayı bilmezsek, veri tabanını oluşturma konusunda bilgimiz olmazsa, yani, bilgisiz yatırım yapıyorsak, başarılı olmamız mümkün değil. Öyleyse, Türkiye'deki coğrafya üzerinde ne var; suyunu, gölünü, binasını, yolunu, doğasını, çevresini, ağacını, bitkisini, hepsini bilmek mecburiyetindeyiz. Bunun için de, TAI ile yaptığımız bir protokol çerçevesinde, Trakya'nın coğrafî veri tabanını bitirmek üzereyiz. Trakya'daki veri tabanı çıktığı zaman, tarım arazilerimiz, ormanlık alanlarımız, sanayi bölgelerimiz, şehirlerimizin imar planları orada belli olacak; dolayısıyla sanayici, nereye yatırım yapacağını bilip, oraya yatırımını yapacak. Aksi takdirde, bilmedikleri zaman, birinci sınıf tarım arazileri üzerine -tarıma yönelik inşaat ruhsatı da alıyorlar- binaları kuruyorlar, içerisine de makineleri oturtup, üretime geçiyorlar. İşte, bunu önlemek için, coğrafî veri tabanını Trakya'dan başlattık ve bu uygulamayı Türkiyemizin tümünde sağlayacağız.

Tabiî ki, Ergene havzasının kirlenmesi yalnızca sanayi kuruluşlarımızdan olmuyor. Maalesef, hiçbir belediyemizin arıtma tesisi yoktur. Ne yapıyorlar; Ergene havzasına salıyorlar.

Tabiî ki, bu, bir altyapı meselesi. Belediyelerimizin ekonomik gücünü de, bugünkü koşullarını da biliyoruz, yapmaları elbette ki zor; ama, Çevre Bakanlığı olarak olaya şöyle el koyduk: Trakya'da kirlenen noktaların hepsini, çevre düzeni planıyla beraber envanterini de çıkararak, tespit ettik, hatta tehlikeli atık envanterini -yalnız Trakya'da değil, Marmara, Ege Bölgesinde ve Akdeniz Bölgesinin tüm kıyılarında- çıkardık. Bu projelerimizi çeşitli kurum ve kuruluşlara, özellikle Devlet Planlama Teşkilatı ve Hazine Müsteşarlığına gönderdik.

Trakya Ergene havzasının temizlenmesi konusunda, arıtmaların ve katı atıkların bertarafı konusunda 260 000 000 dolarlık bir proje yaptık, bunu da; Avrupa Yatırım Bankasına gönderdik, olumlu görüş aldık; ayrıca, İspanya hükümetine verdik.

Tabiî, bunun yanında, tehlikeli atıkların bertaraf edilmesi çok önemli. Tehlikeli atıkları bertaraf etmek için nasıl bir sistem kurmamız konusunda planlarımız hâlâ devam ediyor. Ayrıca, bu konuda, uluslararası çalışmalar da yapmaktayız.

Bunun yanında, Marmara Bölgesi çevre durum raporunu hazırlattık. Tabiî ki, bütün ülkemizde, özellikle sanayi kuruluşlarımızın bulunduğu bölgelerde bu sistemleri uygulamaya devam ediyoruz. Geçenlerde, Kocaeli'nde bir çevre ödülü verirken, İZAYDAŞ'ın, yani, İZAYDAŞ tesislerinin geri dönüşümlü olarak ülkeye kazandırdığı meblağ, üçte 1 çalışmasına rağmen, 71 trilyon... Demek ki, yüzde 100 çalışsa, yalnızca Kocaeli'nde, bu tesis, çöpe gidecek atığı değerlendirecek ve ülkemiz ekonomisine, yahut da o bölgemize 200 trilyon civarında para kazandıracak. Tabiî, bu tesisleri seçerken, kurarken, çevreye olan etkilerini, özellikle emisyonlar konusundaki değerleri çok iyi hesap etmemiz lazım. İşte, bunun içindir ki, Trakya'da da böyle bir sistemin kurulması düşünülüyor. Fizibilite çalışmalarına başladık; ama, en sağlıklısını, en doğrusunu da yapmak mecburiyetindeyiz.

Ayrıca, Trakya'da toprak sanayii çok gelişmiş vaziyette. Tuğla ocaklarımız, bizim dağlarımızın, tepelerimizin topraklarını alıp, tuğla yapıyorlar. Tabiî, buralarda olağanüstü çukurlar meydana geliyor, tarım topraklarının bir kısmı gidiyor. İşte, bunun içindir ki, toprak sanayiinin kullanabileceği toprak nerelerde var, hangi bölgelerde var, bunun da projesini yapmak suretiyle, bu toprakların değerinin tespitini yaptık. Tabiî ki, bunlar altyapı projeleri. Altyapı projelerinin finansı çok önemli. Eğer, bunu sağlayamazsanız... Az önce değerli milletvekilimin belirttiği gibi, Tuz Gölünün entegre projesinde sağladığımız krediyi Ergene havzası için de veya diğer havzalar için de sağlarsak, işte o zaman ülkemizde daha sağlıklı yatırımlar, daha sağlıklı bir çevre, içilebilir bir su, gezilebilir bir doğa ve toprak meydana getiririz. Onun için, Çevre Bakanlığı olarak çalışmalarımız sürdürülmektedir. Uluslararası kuruluşlara, Avrupa Yatırım Bankası ve Dünya Bankası başta olmak üzere, İspanya, Almanya ve Hollanda'ya projelerimizi gönderdik, olumlu görüşler de aldık. Tabiî, bizim bütün amacımız, Hazinemizin de kabul edeceği koşullarda çok ucuz kredileri ülkemize getirmek, bunu geri dönüşümlü öderken ülkemize sıkıntı çektirmemek ve özellikle tehlikeli atıkların tesisleri konusunda... Sanayicimiz tehlikeli atığını bertaraf ederken, bunun parasını da ödemektedir. O yüzden, geri dönüşümü kolay oluyor. Bu gibi sistemleri veya tesisleri yaptırmamız gerekiyor.

Değerli Milletvekilim, tabiî ki, ben, zaman zaman, sizlere de, zatıâlinize de, bazı bilgiler, çalışmalarımızla ilgili bilgiler veriyorum; ama, bu konuyu gündeme getirmeniz sebebiyle, ben de, kısaca, bu şekilde, hem Büyük Millet Meclisini bilgilendirme hem de çalışmalarımızı size anlatma fırsatını buldum. Bu fırsatı bana sağladığınız için sizlere teşekkür ediyorum; Yüce Meclise saygı ve sevgilerimi sunuyorum. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Bakan.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır, okutacağım; ancak, okutmadan önce Sayın Kâtip Üyemizin oturduğu yerden okuması hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bir Meclis araştırması önergesi vardır; okutuyorum.

B) Gensoru, Genel Görüşme, Meclİs SoruşturmasI ve Meclİs AraştIrmasI Önergelerİ

1. - İçel Milletvekili Yalçın Kaya ve 23 arkadaşının, çeşitli ülkelerde bulunan tarihî Türk eserlerinin durumunun araştırılarak korunması ve yeniden inşaı için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/247)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Geçtiğimiz günlerde Suudî Arabistan'da otel yapımı uğruna tarihî Ecyad Kalesinin yok edilmesi, milletimizi ve Parlamentomuzu son derece üzmüştür. Bu ve benzeri olaylar geçmişten günümüze kadar devam etmektedir. Geçtiğimiz yıllarda tarihî Mostar Köprüsü bütün dünyanın gözü önünde yok edilmiştir.

Üzüntüyle şahit olduğumuz insanlığa mal olmuş tarihî değerlerimizin yok edilmesine artık dur demenin zamanı gelmiş, hatta geçmiştir.

3 kıta 4 iklimde bulunan yüce milletimize ait tarihî eserlerin tespit edilmesi, korumaya alınması ve yok edilenlerin, ne zaman, kimler tarafından yok edildiğinin ortaya çıkarılarak yeniden inşa edilmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca Meclis araştırması açılmasını arz ederiz.

Saygılarımızla.                                                 21.1.2002

  1- Ali Yalçın (İçel)

  2- Ali Halaman (Adana)

  3- Bedri Yaşar (Gümüşhane)

  4- Şaban Kardeş (Bayburt)

  5- Hidayet Kılınç (İçel)

  6- Mükerrem Levent (Niğde)

  7- Metin Ergun (Muğla)

  8- Yener Yıldırım (Ordu)

  9- Şevket Bülend Yahnici (Ankara)

10- Mustafa Haykır (Kırşehir)

11- Arslan Aydar (Kars)

12- Nail Çelebi (Trabzon)

13- Enis Öksüz (İçel)

14- Ali Serdengeçti (Manisa)

15- Mihrali Aksu (Erzincan)

16- Osman Müderrisoğlu (Antalya)

17- Süleyman Coşkuner (Burdur)

18- Mustafa Sait Gönen (Konya)

19- Hasan Hüseyin Balak (Tokat)

20- Cemal Enginyurt (Ordu)

21- Hasan Çalış (Karaman)

22- Vedat Çınaroğlu (Samsun)

23- Seydi Karakuş (Kütahya)

24- Mücahit Himoğlu (Erzurum)

Gerekçe:

Adriyatik'ten Çin Seddine kadar, 3 kıta 4 iklimde yaşayıp, imparatorluklar kuran Türk Milleti, egemen olduğu coğrafyada hiçbir milletin kimliği, dini, dili ve tarihini yok etmeyip, aksine, onlara bu değerlerini yaşatma hakkı tanımıştır.

Asya ve Avrupa arasında bir köprü oluşturan Anadolu, burada yaşamış çeşitli uygarlıkların tarihî eserleriyle doludur. Bu tarihî eserler yıllar yılı devletimiz ve milletimizce korunmuş, kollanmış, hiçbir zaman için yok edilme cihetine gidilmemiştir. Bu eserleri insanlığa tanıtmak, bilimin emrine sunmak tek gayemiz olmuştur.

Tüm bu çabalarımıza rağmen, birçok tarihî eser, farkına varılmadan yok edilmiş, çıkar uğruna yıkılmış ve yurt dışına çıkarılıp maddî kazançlar elde edilmiştir. Diğer taraftan, ülkemiz dışındaki coğrafyalarda yer alan, milletimize ait ve bugün insanlığa mal olmuş tarihî eserlerimiz bilinçli olarak kökünden yok edilmeye çalışılmaktadır. Buna en sıcak örnek, zamanında Mekke'deki kutsal mabedimiz Kabe'nin güvenliği için kurulmuş olan Ecyad Kalesinin bir otel yapımı uğruna yıkılması ve yine, geçtiğimiz yıllarda bütün dünyanın gözü önünde tarihî Mostar Köprüsünün yok edilmesidir.

Bize miras bırakılan ve 3 kıtada medeniyetlerimizin izleri bulunan tarihi eserlerimizin bir an önce tespit edilmesi ve korunması, hatta yeniden inşa edilmesi amacıyla bir Meclis araştırma komisyonu kurularak duruma Parlamentomuzun el koymasında ve sonuçlarının Birleşmiş Milletler Teşkilatı ile UNESCO'ya duyurulmasında büyük yarar bulunmaktadır.

BAŞKAN- Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır; okutuyorum:

C) Tezkereler ve Önergeler

1. - Türkiye Büyük Millet Meclisini Karadeniz Ekonomik İşbirliği Parlamenter Asamblesinde temsil edecek Türk Grubunu oluşturmak üzere, İzmir Milletvekili Suha Tanık'ın Doğru Yol Partisi Grup Başkanlığınca aday gösterildiğine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/965)

17 Ocak 2002

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkındaki 3620 sayılı Kanunun 2 nci maddesine göre, Türkiye Büyük Millet Meclisini Karadeniz Ekonomik İşbirliği Parlamenter Asamblesinde temsil edecek Türk Grubunu oluşturmak üzere, İzmir Milletvekili Suha Tanık Doğru Yol Partisi Grup Başkanlığınca aday gösterilmiştir.

Genel Kurulun bilgilerine sunulur.

                                                                         Ömer İzgi

                                                         Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                           Başkanı

BAŞKAN- Bilgilerinize sunulmuştur.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının iki tezkeresi daha vardır; ayrı ayrı okutup, oylarınıza sunacağım:

2. - Türkiye-Almanya Dostluk Grubu Başkanı Afyon Milletvekili Müjdat Kayayerli'nin, Güvenlik Politikası 38. Münih Konferansına davete icabetine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/966)

21 Ocak 2002

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Almanya Federal Cumhuriyetinde 1-3 Şubat 2002 tarihinde düzenlenecek olan Güvenlik Politikası 38 inci Münih Konferansına Türkiye-Almanya Dostluk Grubu Başkanı Afyon Milletvekili Müjdat Kayayerli ismen davet edilmiştir.

Anılan davete icabet edilmesi hususu, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkındaki 3620 sayılı Kanunun 9 uncu maddesi uyarınca Genel Kurulun tasviplerine sunulur.

                                                                         Ömer İzgi

                                                         Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                           Başkanı

BAŞKAN- Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Diğer tezkereyi okutuyorum:

3. - Türkiye Büyük Millet Meclisinde, Türkiye-Belarusya Parlamentolararası Dostluk Grubunun kurulmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/967)

17 Ocak 2002

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanının 11 Ocak 2002 tarih ve 95 sayılı kararı ile, Türkiye ile Belarusya arasında Parlamentolararası Dostluk Grubunun kurulması uygun görülmüştür.

Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkındaki 3620 sayılı Kanunun 4 üncü maddesi uyarınca, anılan dostluk grubunun kurulması, Genel Kurulun tasviplerine sunulur.

                                                                         Ömer İzgi

                                                         Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                           Başkanı

BAŞKAN - Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Demokratik Sol Parti,  Milliyetçi Hareket Partisi ve Anavatan Partisi Gruplarının,  İçtüzüğün 19 uncu maddesine göre verilmiş, müşterek önerileri vardır; önce tümünü okutacağım, sonra ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım:

V. - ÖNERİLER

A) SİyasÎ Partİ Grubu Önerİlerİ

1. - Genel Kurulun çalışma gün ve saatleriyle gündemdeki sırılamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin DSP, MHP ve ANAP Gruplarının müşterek önerileri

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 22 Ocak 2002 Salı günü yaptığı toplantıda, siyasî parti grupları arasında oybirliği sağlanamadığından, gruplarımızın ekteki müşterek önerilerinin Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

       Aydın Tümen               İsmail Köse              Beyhan Aslan

DSP Grup Başkanvekili MHP Grup Başkanvekili ANAP Grup Başkanvekili

Öneriler:

1- Gündemin  "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle  Komisyonlardan  Gelen Diğer İşler"  kısmının 23 üncü sırasında yer alan 643 sıra sayılı kanun tasarısının, bu kısmın 7 nci sırasına; 300 üncü sırada yer alan 786 sıra sayılı kanun tasarısının 8 inci sırasına; 292 inci sırada yer alan 775 sıra sayılı kanun tasarısının 9 uncu sırasına; 219 uncu sırada yer alan 629 sıra sayılı kanun tasarısının 10 uncu sırasına; 245 inci sırada yer alan 684 sıra sayılı kanun tasarısının 11 inci sırasına; 44 üncü sırasında yer alan 377 sıra sayılı kanun tasarısının 12 nci sırasına alınması önerilmiştir.

2- Genel Kurulun, 22 Ocak 2002 Salı, 15.00-20.00; 23 Ocak 2002 Çarşamba, 24 Ocak 2002 Perşembe, 29 Ocak 2002 Salı, 30 Ocak 2002 Çarşamba ve 31 Ocak 2002 Perşembe günleri 14.00-20.00 saatleri arasında çalışması; 22 Ocak 2002 Salı, 23 Ocak 2002 Çarşamba, 29 Ocak 2002 Salı ve 30 Ocak 2002 Çarşamba günleri sözlü soruların görüşülmemesi; 22 Ocak 2002 Salı günü (11/24) esas numaralı gensoru önergesi ile (10/15) esas numaralı Meclis araştırması önergesinin görüşmelerinin tamamlanmasından sonra, kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesi; 23 Ocak 2002 Çarşamba günü gündemin 8 inci sırasına kadar olan kanun tasarı ve tekliflerinin görüşmelerinin saat 20.00'ye kadar tamamlanmaması halinde, görüşmelerin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılması önerilmiştir.

3- Gündemin "Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler" kısmının 181 inci sırasında yer alan madencilik sektörünün içinde bulunduğu durum ile bor ve altın madenleri konusundaki (10/211) esas numaralı Meclis araştırması önergesinin görüşmelerinin 29 Ocak 2002 Salı günkü birleşimde; 217 nci sırada yer alan Türkiye'de ve Balıkesir'de bulunan maden kaynaklarının değerlendirilmesi konusundaki (10/245), 164 üncü sırada yer alan bor madenleri konusundaki (10/198) ve 170 inci sırada yer alan bor madenlerinin stratejik ve ekonomik değeri konusundaki (10/204) esas numaralı Meclis araştırması önergeleriyle birlikte yapılması ve görüşmelerin tamamlanmasından sonra kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesi önerilmiştir.

BAŞKAN - Saadet Partisi Grubu adına, aleyhte, Konya Milletvekili Sayın Veysel Candan.

Buyurunuz Sayın Candan. (SP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

VEYSEL CANDAN (Konya) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; hükümet önerisi üzerinde görüşlerimi açıklamak üzere söz aldım. Muhterem heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Masalar üzerinde bulunan bu basılı gündemde 609 tane soru önergesi, 303 tane de kanun tasarı ve teklifi bulunmaktadır. Şimdi, hükümeti oluşturan partiler, getirdikleri bu öneriyle şunları yapmak istiyor: Bu 303 tane kanun tasarı ve teklifinin içerisinden, özellikle 2 ilâ 4 yıldır bekleyen tasarılardan 6 tanesini gündemin ön sıralarına getirip görüşmek istiyor. Ayrıca, önerinin ikinci bölümünde, madencilikle ilgili bulunan bütün araştırma önergelerini birleştireceğiz deniliyor. Üçüncü olarak, yazılı ve sözlü soru önergelerini görüştürmeyeceğiz deniliyor. Bir de, mesai saatlerine, 1 ilâ 2 saat süre ilave ediliyor.

Şimdi, Saadet Partisi Grubu olarak, bugünkü Danışma Kurulunda yalnız kaldığımızı ifade etmek istiyorum. Gerekçemiz şu: Mesai saatleri 1-2 saat değil, 3-4 saat de artırılabilir; yeter ki, ülkemizin hayrına olabilecek tasarılar bir an önce çıkarılsın.

Biraz önce ifade ettim;  bu gündemde  609 tane soru önergesi var.  En kısa bekleyen  önerge, 3 ay, 6 ay, 1 yıldır beklemektedir. Hükümetin bakanları, soru önergelerine cevap vermediği gibi, arada cevap vermek istediğinde, onu da hükümet engellemektedir. Bilindiği gibi, soru önergeleri, milletvekili arkadaşlarımızın, acil olarak, bir konuyla ilgili bilgi talebidir ve böylece, bu bilgilenmesi de önlenmiş olmaktadır.

Değerli arkadaşlar, diğer önemli bir konu da, daha önceki teklifimizde, burada bulunan araştırma önergelerindeki benzer konuları birleştirelim demiştik; ama, bugün, hükümeti oluşturan parti gruplarının getirdiği öneride, madenlerle ilgili bütün önergeleri -yani, alçıtaşı ile bor madenini de, altın madenini de- bir araştırma önergesiyle birleştirelim deniliyor. Buna katılmadığımızı ifade ediyorum. Biraz önce bor madeniyle ilgili konuşan arkadaşımız, bor madeninin mahiyetini anlattı. Yani, burada, gündemi tamamen boşaltmak, 40-50 tane araştırma önergesini birleştirmek, milletvekili arkadaşlarımızın yaptığı çalışmalara, bir yerde, bize göre, saygısızlıktır.

Değerli arkadaşlar, şimdi, tasarılar öncelikli mi? Baktığımız zaman, bana göre, gündem doldurmaktan başka bir şey değil; çünkü, 4 yıldır Parlamentoda bekleyen tasarıları bugün getiriyorsunuz.

Peki, hükümetin tasarıları kaç bölüm diye baktığınız zaman... Aslında, milletvekillerinin talepleri önemli değil. Peki, talebi önemli olan kimler? Birincisi Avrupa Birliği. İkincisi, seyahatler olursa, hükümet yetkilileri, Başbakan ABD'ye giderse, onların talepleri önceliklidir. Bakın, geçen hafta, Başbakanın ABD seyahati gerekçe gösterilerek, bu Parlamentodan birtakım yasalar çıkarıldı. Bu Parlamentonun tarihindeki en büyük, fahiş hatalar işlendi ve belki, bu kanunlar uygulamaya konulduğu zaman görülecek. Mesela, ne yaptınız; Bankalar Düzenleme Yasası adı altında bir düzenleme getirildi. Bu düzenlemede, bankanın devlet memurları, devletin parasını harcayan, bankaların başındaki insanlar, Devlet Memurları Yasasının dışına çıkarıldı. Yani, dünyada görülmüşü yok; devletin parasını harcayacak, ama, Devlet Memurları Kanununa göre yargılanmayacak. Arkasından, adına reel sektör denildi; bankalara ciddî anlamda kaynak, 7 yıl vadeli 5 milyar dolar para aktarmak için kanun çıkardınız. Öyle zannediyorum ki, birçok milletvekili arkadaşlarımız, bu tasarıyı okuma imkânını bile bulmadı ve kabul edenler, etmeyenler, kabul edilmiştir denilip, böylece geçmiştir; ama, üzücü olan tarafı, böyle bir yasa, Parlamentoda, ancak 200 milletvekiliyle... 350 milletvekilinin bulunmadığı bir ortamda, böyle hayatî kanunlar çıkarılmaktadır.

Yine, çok önemli, Endüstri Bölgeleri Kanunu çıkarıldı burada. Yine, bunun da maddelerinin milletvekilleri tarafından okunduğu kanaatinde değilim; çünkü, okunmuş olsaydı, en azından dört beş maddesine karşı çıkmak mümkündü; çünkü, organize sanayi bölgeleri böylece baltalanmış oldu.

Yine, Kamu Hizmetleri Tarifesi Kanunu çıkarıldı. Yani, Başbakanın seyahatine bağlı süratli kanunlar çıkarıldığı zaman neler oluyor, onları anlatmaya çalışıyorum. Mesela, burada öyle bir hata yapıldı ki, emlak vergileriyle ilgili 20 kat artış yapıldı. Yani, buna, artış değil; buna, zam değil; buna, fahiş uygulama denilir.

Mesela, hükümetin bir kanadı, Enerji Bakanlığında doğalgazın fiyatını indireceğim derken, burada doğalgaza vergi konuldu.

Yine, Kamu İhale Yasası yolsuzlukları önleme amacıyla getirildi denildi; davet usulü ihale genişletildi.

Yani, netice itibariyle baktığımız zaman, yasaların birçoğu, kısa zamanda Parlamentoya geri gelecek veya Cumhurbaşkanlığından dönecek veyahut da Anayasa Mahkemesinde iptal edilecektir.

Değerli arkadaşlar, Başbakan ABD'ye giderken, bu kanun tasarıları müzakere edilirken, kanun tasarıları ve ABD seyahati öyle pompalandı ki, yalaka birkısım basın tarafından öyle anlatıldı, öyle takdim edildi ki, ortada somut hiçbir şey yokken, elde edilen hiçbir şey yokken, 1999'da yapılan seyahatten hiç bir farkı yokken, maalesef, notlar verildi ve programlar anlatıldı; bu, fevkalade eksikti ve yanlıştı. Halbuki, bize göre, orada, ABD seyahatinde, konuşulanlar kadar konuşulmayanlar daha önemliydi. Mesela, orada, Körfez kriziyle ilgili Birleşmiş Milletlerin ödeyeceği 40 milyar dolar konuşulmadı; mesela, orada, Irak boru hattı neden açılmadı diye konuşulmadı; mesela, orada, ABD'nin İsrail yanlısı politikası, İsrail'in işgalci hali konuşulmadı; mesela, orada, Afganistan'da öldürülen kimsesiz, fakir, kadın, yaşlı ve çocuklar hiç konuşulmadı. Sadece ne konuşuldu; IMF ve Dünya Bankasından talep edilecek krediler konuşuldu.

Değerli arkadaşlar, Parlamento, bu çalışmalarla, usulsüzlüğü teamül haline getiriyor. Bakınız, Danışma Kurulu bugün toplandı, yarın bir daha toplanacak. Ne olacak; uyum yasaları getirilecek. Efendim, Türk Ceza Kanunu 159, 312, devlet güvenlik mahkemeleri, terör yasaları ve CMUK... Bunlarla ilgili getirilen yasanın adına baktığınız zaman, Anayasaya uyum yasaları, demokratikleşme... Aslında, demokratikleşme adına demokrasinin ve insan haklarının katledildiğini, cezaların artırıldığını ve genişletildiğini görüyoruz. Gerekçeler ile kanun adları arasında da bir illiyet kurmak mümkün değil. Bu hükümetin getirdiği tasarılardan bir tanesi de bu; adları ayrı, içerikleri ayrı; tasarının maddeleri ayrı, gerekçeleri ayrı. O açıdan da, bu hafta içerisinde görüşülecek olan uyum yasası adı altındaki yasalar da, maalesef, fevkalade üzücü, endişe verici boyuttadır.

Peki, değerli arkadaşlar, hükümetin yaptığı bu tür, her haftaki değişikler acaba neyi göstermektedir:

Bir; evvela, hükümette bir istikrar olmadığı, ne yapmak istediğini programlama sıkıntısı olduğu gözlemlenmekte.

İki; milletvekillerine tasarıları okuma ve inceleme imkânı tanınmamakta. Bu, bir yerde, milletvekillerine -hem hükümete hem muhalefete- saygısızlıktır.

Üç; muhalefetin yasalara katkı imkânını da bırakmamaktadır.

Şimdi, bu tür tasarılar da, maalesef, Parlamentodan, hemen hemen, karar yetersayısıyla, toplantı yetersayısıyla geçmektedir. Halbuki, bu Parlamentoya getirilmesi gereken birçok konu var. Biraz önce gündemdışı konuşma yapan ve iktidara mensup bir milletvekili arkadaşımız çıktı, burada, esnaflarla ilgili birsürü sıkıntıdan bahsetti. Peki, onlarla ilgili iyileştirme yasaları neden getirilmiyor?

Bir arkadaşımız çıktı, bor madeniyle ilgili, ileri işlemede 34,5 milyar dolar gelir getirebilecek, ihracat yapılabilecek bir çalışmadan bahsetti. Tabiî, bunlar neden gündeme gelmiyor, doğrusu merak konusu.

Özetle söylemek gerekirse, hükümet "ben yaptım, oldu" mantığıyla, muhalefetin görüşlerine değer vermeden, uzlaşmacı bir anlayış yerine sadece kendine göre, daha doğrusu IMF ve Dünya Bankası, daha doğrusu ABD'nin veya başka güçlerin talepleri doğrultusunda yasa getirmektedir. Bu Parlamentonun bir milletvekili olarak, şahsım adına ifade ediyorum -fevkalade üzücü- Parlamentonun siyasî tarihine baktığımız zaman, bir milletvekili arkadaşımızın, kanun teklifi verip, onu yasalaştırdığı da, maalesef, hiç -yanlış örnek olarak bile- gözlenmemiştir.

BAŞKAN - Sayın Candan, lütfen, sonuçlandırır mısınız; sürenizi geçtiniz.

VEYSEL CANDAN (Devamla) - Toparlıyorum.

Değerli arkadaşlar, bunu iktidar partileri sık sık söylemektedir. Demokrasilerde esas olan, muhalefettir; ama, iktidarsız, muktedir olmayan bir hükümet olunca, Parlamento gündemi de, böyle, rüzgârın estiği yöne göre gitmektedir. Eğer, bu ülkede, ABD seyahatine bağlı, okunmadan, muhtevası incelenmeden, milletvekillerince sadece noter tasdiki gibi bir uygulama yapılıyorsa, bu ülkede demokrasiden, bu ülkede hukuk devletinden bahsetmek mümkün değildir. Hükümetin, bu dayatmacı, jakoben tavrını bir kere daha kamuoyu önünde telin ediyorum ve kabul edilmez buluyorum. İnşallah, bundan sonra, bu yanlış uygulamalar devam etmez.

BAŞKAN - Sayın Candan, bir saniye izninizi istirham ediyorum.

Konuşmanızın bir bölümünde, birkısım basın için... Sanıyorum, amacı aşan bir kelimeydi. Onu, izin verirseniz, Türkiye Büyük Millet Meclisine ve sizin şahsınıza...

VEYSEL CANDAN (Devamla) - Sayın Başkanım, doğru söylüyorsunuz da...

BAŞKAN - Yine de, bunu...

VEYSEL CANDAN (Devamla) - Tamam, tashih edelim.  Belki, maksadı aşan bir ifade olabilir de...

BAŞKAN - Evet, öyle diyelim.

VEYSEL CANDAN (Devamla) - Bu Parlamentonun bir itibarı varsa, görsel basında, üç tane köşe yazarı, oturup, Parlamentoyu ağza alınmayacak sözlerle tenkit edecek, arkasından, milletvekillerine veya hükümete veya muhalefete veya siyasete yakışmayacak ifadeler kullanacak; ama, bize göre başarılı görmediğimiz bir seyahati -size göre başarılı olabilir- alıp getireceksiniz...

BAŞKAN - Efendim, o kelimeyi...

VEYSEL CANDAN (Devamla) -  Bitiriyorum.

...olmadık işleri, yapılmamış işleri olmuş gibi göstereceksiniz; bu, insanın onuruna dokunuyor. Ben, bu anlamda söyledim; yoksa, amacım, hiç kimseyi rencide etmek değil.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Peki.

Teşekkür ediyorum; sağ olun.

Aleyhte, İçel Milletvekili Sayın Turhan Güven; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir çalışma haftasının başındayız. Çalışmaların müsmir geçmesi en büyük dileğimizdir. Ancak, bu çalışmalar yapılırken, sadece ve sadece iktidarın ortaya koyduğu birtakım fikirleri gerçekleştirmek yerine, iktidarla birlikte muhalefetin de demokrasinin vazgeçilmez unsurları olduğunu kabul edecek olursak, onların da görüşlerine yer vermenin çok daha doğru olacağı düşüncesini ifade etmek için huzurlarınızdayım.

Şimdi, artık zaten, esas ile esas olmayanı karıştırır hale geldik. Çünkü, yetmiş yılın getirdiği bir birikim içerisinde, esas nedir; Türkiye Büyük Millet Meclisi salı, çarşamba ve perşembe günleri çalışır, milletvekilleri saat 15.00'ten 19.00'a kadar toplanır, kanun tasarı ve tekliflerini görüşür ve salı günleri de -yine İçtüzüğümüze göre- denetim günüdür. Asıl neymiş; asıl bu.

Peki, biz ne yapıyoruz? Denetimi ortadan kaldırdık. Bugün, bazen, gösteriş olsun kabilinden denetim günleri hatırlanıyor ve bazen, denetim günü içerisinde bir şeyler görüşülmeye çalışılıyor. Sorular okunuyor; fakat, bir tek hükümet üyesi değerli kardeşimiz, arkadaşımız, gelip, cevap vermek niyetinde değil -tenezzülünde demiyorum; gelmiyor- ve ne oluyor; sorular okunuyor geçiyor, okunuyor geçiyor. Böyle bir denetim mekanizması olmaz. Eğer siz, Anayasa ve İçtüzüğün gerekli gördüğü uyumu sağlamak istiyorsanız, burada bir muhalefetin -tabiî, parmak hesabına bakarsanız, biraz geri, bayağı bir fark var, ama- mevcut olduğunu var sayacaksınız ve ona katılacaksınız.

Şimdi, 300 üncü sıradaki bir kanun tasarısı birdenbire önünüze geliyor. Tabiî, hükümet bunu önemli görmüş olabilir, buraya getirmek de en büyük hakkıdır, doğal hakkıdır; ama, beş yıldan beri bekleyen, 1997'den beri bekleyen kanun tasarısı aklınıza gelmemiş de, bugün mü aklınıza gelmiş! 1997'de Yüce Meclise göndermişler, komisyonlarda görüşülmüş, raporlar hazırlanmış, tam beş yıldır bekliyor. Kadük olmuş, hükümet kurulduktan sonra tekrar bunun görüşülme talebi yenilenmiş, yine bekliyor. 1999 seçimlerinden sonra bu talepler yerine getirilmiş, yine bekliyor. Bu defa getiriyoruz. Eğer bu kadar aciliyeti varsa, daha evvel niye gündemde yerini alıp da görüşülmedi?.. Çünkü, bu Meclis, gerçekten çalışkan bir Meclis görüntüsü vermiştir. 24 saatte kanun çıkarır hale geldik. Komisyonda bugün görüşülüyor, 48 saat beklenmeyip İçtüzük hükümleri bertaraf ediliyor ve yarın kanunu görüşüyoruz ve çıkarıyoruz. Ne oluyor; kanun kendi niteliğini kaybeder hale geliyor. Geçen hafta bunu yaşadık, siz de yaşadınız ve yanlışlıkları beraber tespit ettik; ama, ne zaman tespit ettik; değerli arkadaşlarım, 9 madde, yani, 7 madde asıl, 2 geçici maddesi olan bir kanun tasarısını, 9 önergeyle baştan sona kadar değiştirdik. Cumhuriyet tarihinde yok bunun bir emsali. 9 madde; yani, 7 asıl, 2 geçici madde... Ve yine cumhuriyet tarihinde olmayan; geçici maddeyi asıl madde gibi kabul ettik burada, komisyonda görüşülmeden kabul ettik.

Bunlar, bakın, İçtüzük yanlışlığıdır, bunlar döner. Bizim görevimiz, yalnız sırf muhalefet yapmak değil, pozitif muhalefettir. Biz bunları anlatıyoruz; fakat, uygulamaya geldiği zaman bu yanlışlıklar devam ediyor.

Ne oldu geçen hafta; geçici madde, asıl madde gibi, komisyondan geçmeden, önerge şeklinde geldi ve kabul buyuruldu. Olmaz... Olmaz... Nedir geçici madde; hükmünü icra eder geçer, biter. Yani, madde olmak sıfatını, artık, kanunda yeri olsa bile kaybeder; uygulaması yoktur. Ama, asıl madde halinde getirdiniz. Siz getirmediniz tabiî; birileri getirdi. Yani, komisyondan bir gün güzel bir metin geçti; fakat, ne hikmetse -kimler araya girdi, nasıl girdi, neden girdi, onu bilmiyorum- burada tamamı değişti.

Şimdi, bakın değerli milletvekilleri, bir kanun tasarısının bir genel gerekçesi olur, bir de neyi olur; madde gerekçesi olur.

Şimdi, bazı grup başkanvekili arkadaşlarımız dediler ki: "Efendim, zaten önergede de gerekçe yok mu?!"

Yargıya gitti bir kanun maddesi; yargı neye bakacak burada; madde gerekçesine bakacak. Fakat, daha evvel neye bakacak; genel gerekçesine bakacak. Siz, 9 maddeyi birden değiştirdiniz; genel gerekçeniz nerede? Daha evvel değişmeyen maddeler için, komisyondan geçen maddeler için hazırlanan gerekçe o. Artık, yok böyle bir madde. Genel gerekçe nerede? Yargı, önüne gelen davada, o genel gerekçeyi nerede arayacak, nerede bulacak?! Öbür genel gerekçe ise artık yok, keenlemyekûn!.. Niye; 9'unu birden değiştirdiniz de ondan.

Madde gerekçeleri... Önergedeki gerekçe, asıl maddenin gerekçesi olabilir mi?! Biliyorsunuz, gerekçe, kısa olur, açıklayıcı metin olmaz, bir cümleyle dahi gerekçe yazılabilir; ama, asıl kanun maddesini, açıkça, net anlatacak olan şey, gerekçe, yok.

Onun için, böyle, alelaceleye getirerek kanun çıkarmanın da bir yararı yok. Neden; çünkü, sıkıntı yaratıyor.

Şimdi, geliniz, Emlak Vergisi... Değiştirdiğiniz... Ben, binlerce yazı aldım, telefon aldım, faks aldım. Siz kaç tane aldınız, bana söyler misiniz?! Ha, bir yanlışlık yaptınız mı; yaptınız. Bu yanlışlığı giderecek kanun teklifini niye hemence getirmiyorsunuz?! Yani, siz, bir günde kanun çıkarmaya muktedir değil misiniz; muktedirsiniz. O zaman, gelin, şu yanlışı beraber düzeltelim.

Ne diyor: "Emlak Vergisinde şok." Herkes yaşıyor bu şoku; kiracı yaşıyor bu şoku, mal sahibi yaşıyor bu şoku. Benim zaten -çok şükür- dikili ağacım olmadığı için, ben rahatım, vergi mükellefi de değilim; ama, milyonları ilgilendiren bir konuda sizin yapacağınız şey, bu yanlışı derhal düzeltmektir. Hiç umurunuzda değil, olmuyor gibi düşünüyorum ve beni mazur görün yani, çok yanlış bir olay bu.

Kredi kartları... Hatırlıyorsunuz, gecenin geç saatlerinde şurada karşılıklı sohbetlerimiz oldu. Dedik ki, burada devletin cebinden bir kuruş para çıkmıyor; ama, siz siyaseti ne için yapıyorsunuz; millet için. Milletin bir derdi var canım, gelin şuna bir çözüm arayalım dedik, "efendim, neden borçlandı" diye birtakım arkadaşlarımız buradan bazı şeyler sordular bana. Canım, maaşı yetmiyorsa elbette borçlanacak adam; ama, bunu taksitle ödeyecek. Gelin şu kolaylığı sağlayalım haydi; kanun teklifi verdik... Verdiğimiz kanun tekliflerini komisyonu başkanı değerli arkadaşlarımız kale bile almıyor.

Şimdi, başka bir noktaya geleyim müsaade ederseniz: Değerli arkadaşlarım, nerede uyum kanunları?.. Şimdi, uyum kanunları adı altında bir şeyler getiriyorsunuzda, onlar uyum kanunu değil. Bakın, Anayasayı değiştirdiniz; nerede Türk Ceza Kanununun 450 nci maddesinin yerine geçecek madde?! Şimdi, yarın Sayın Bakan, hükümet adına, Türk Ceza Kanununun bazı değişikliklerini göstermeye getiriyor; onların yerine öbürlerini getirin. Neden; işte uyum kanunu o.

Yargı, eli böğründe sizi bekliyor. Ölüm cezasını kaldırdınız -yarı kaldırdınız ya- normal suçlarda kaldırdınız; peki, yerine ne koydunuz?! Yüzlerce dosya Yargıtayda bekliyor, mahallî mahkemelerde bekliyor. Kimi bekliyor; sizin kanunlarınızı bekliyor. Sizin buna hakkınız yok!

O zaman, şu beş sene bekleyen kanun, bir beş ay daha bekler; ama, beş saat beklemeye tahammülü olmayan kanunları, sizin, beş dakikada getirmeniz lazımdı. Bunları getirmeyeceksiniz, havaya göre, neme göre, rüzgâra göre kanun teklifi getireceksiniz; eğer, çantasında Sayın Derviş bazı teklifler getirmişse, onları tercüme edeceksiniz, onları da kanunlaştıracaksınız. Yok böyle bir şey! Bu, Meclise de ıstırap veriyor ve ben şuna kaniim ki, sizlere de ıstırap veriyor değerli arkadaşlarım...

İHSAN ÇABUK (Ordu) - Onlara da... Onlara da söyle.

TURHAN GÜVEN (Devamla) - Sizlere de... Sizlere de ıstırap veriyor demek ki... Hani, iktidar sizsiniz... Ben böyle bakıyorum canım, böyle bakıyorum.

Onun için, değerli arkadaşlarım, bakınız, yapacağınız şeyler, bekleyen kanun tasarı ve tekliflerini bir an evvel çıkarmaktır.

Hani iller kurulacaktı?! Hepinizin var teklifleri, yüzlerce, ilçe kurulmasına ilişkin her milletvekilinin var iktidarıyla muhalefetiyle. Burada reddediniz, hatırlıyor musunuz? Mesela ben, çıkıp burada, Tarsus'un il olması için demiştim; iktidar ortakları, neredeyse oybirliğiyle -teklif sahibi de dahil, onlar da ret kullandılar- kabul etmediler.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

TURHAN GÜVEN (Devamla) - Bunları da getirin gündeme canım, bunları da getirin!

Sayın Başkanım, müsaadenizle bağlıyorum.

BAŞKAN - Lütfen, bağlayın efendim.

TURHAN GÜVEN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, siyasî partiler kanunu değişikliğini, dört beş ay oldu, tekrarlaya tekrarlaya verdik. "Seçim kanunlarını aceleye getirmekte hiçbir yarar yoktur, kalıcı bir seçim kanunu tasarısı getirin, hemen görüşelim, çıkaralım" dedik. Bu, yalnız bu dönemi değil, bundan sonraki nice dönemleri belki bağlayacaktır. Ciddî bir seçim kanunu...

"İkinci bir meclisi düşünür hale gelin" dedik. Başlangıçta Sayın Meclis Başkanı da çok olumlu davranışlar içerisinde oldu; komisyonlara derhal gönderdi; ama, komisyonlarda, maalesef, ne hikmetse, bir türlü görüşülme imkânına sahip olunamadı. Süresi geçtiği için, biz onları, İçtüzüğün bize verdiği yetkiye dayanarak Genel Kurula getireceğiz. Umut ediyorum ki, Yüce Genel Kurul burada olumlu oyunu kullanır; rüzgâra göre, aldığı birtakım -talimat demeyeyim de- başka tavsiyelere göre oyunu kullanmaz.

Hepinize saygılar sunuyor, teşekkür ediyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Güven.

Sayın milletvekilleri, öneri aleyhinde iki sayın üyeye söz vermiş bulunmaktayız.

Lehte bir talep var mı?..

Lehinde olmak üzere, Aydın Milletvekili Sayın Ali Rıza Gönül. (DYP sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Gönül.

Süreniz 10 dakika.

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Muhterem Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Grup Başkanvekili arkadaşımız Sayın Güven, bu önerinin aleyhinde söz aldılar ve gayet güzel bir ifadeyle, niçin aleyhte söz aldıklarını da açıkladılar. Ama, kendileri, bu kürsüden, gayet güzel şeyler söylediler; Doğru Yol Partisine ve Doğru Yol Partisinin sorumlularına yakışır güzellikte ifadelerde bulundular; Doğru Yol Partisinin olumlu ve pozitif siyaset anlayışına uygun, Meclisin çalışmasına katkıda bulunmayı içeren gayet güzel sözlerle Muhterem Heyetinize hitap ettiler. Ben, mümkün olduğu kadar, tabiî ki, bunlardan kaçınmak istiyorum; çünkü, Doğru Yol Partisi olarak bizim, ülkemizin, vatandaşımızın, milletimizin yararına olacak, her türlü sektörü ilgilendiren, kesimleri ilgilendiren, hükümetçe getirilen yasalara, burada, hem sözümüzle hem de oyumuzla destek verdiğimiz malumdur; bu, bizim de bir görevimizdir. Biz, iktidar partilerinin ve hükümetin getirmiş olduğu yasalara, gerekli uyarılarda bulunmak kaydıyla, yanlışı yanlış olarak ifade ederek, ama, doğrunun da yanında durmak suretiyle katkıda bulunmaya ve yasaların mükemmel şekilde çıkması için azamî gayreti gösteriyoruz ve olumlu katkılarda bulunmayı da bir görev kabul ediyoruz.

Şimdi, bu öneriyle getirilen fazla çalışma... Tabiî ki, biz, Doğru Yol Partisi olarak ve Doğru Yol Partisi Meclis Grubu olarak, çalışılmaması değil, çalışılmasından yanayız, daha fazla gayret edilmesinden yanayız, daha fazla mesai yapılmasından yanayız; bilgimizle, tecrübemizle, getirilmiş olan kanunlara katkıda bulunmak da istiyoruz. Bizim, önerinin çalışma saatlerinin uzatılması yönündeki bu kısmına hiçbir itirazımız olamaz ve bugüne kadar da olmamıştır. Buradan gayet açık olarak ifade ediyoruz "daha fazla çalışalım" diyorsanız, hayhay, daha çok çalışalım; ama, verimli çalışalım, dikkatli çalışalım. "Aaa biz bunun şu maddesini yanlış yapmışız, bu düzenlemede hataya düşmüşüz" diye üç ay sonra tekrar Genel Kurulun önüne gelmenizi istemiyoruz. Onun için, komisyonlarda oluşsun, Genel Kurulda sırasına girsin; gerçekten, vatandaşımız için, milletimiz için, ülkemiz için aciliyeti varsa, müstaceliyeti varsa, o zaman, ona hep birlikte karar verelim, gerekli çalışma ve hazırlıkları da tamamlamak suretiyle katkıda da bulunarak, bu yasaların mükemmel şekilde çıkmasına hep birlikte gayret edelim; ama, komisyondan çıkıyor, ikinci günü veya ikinci günü bile beklenmeden, aynı gün, Meclis gündeminin ön sıralarına çekilmek suretiyle, muhterem milletvekillerimizin, değerli arkadaşlarımızın, yeterli inceleme, araştırma yapma imkânı bulamadan, alelacele buradan yasalar çıkarılmak isteniyor. İşte yanlış budur. Biz, özellikle bunun altını çiziyoruz, bunu vurguluyoruz.

Ayrıca, iktidar partisi gruplarına rica ettik, müteaddit kereler uyardık, dedik ki: Lütfen, Meclisin çalışma günlerinin gündemine hâkim olalım, saygı gösterelim ve riayet edelim; yani, denetim günü denetimimizi yapalım, kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesi gereken günlerde de bunları layıkıyla yapmanın gayreti içinde olalım.

Şimdi, biz bu inanç içindeyiz, biz bu amaçla, burada, Doğru Yol Partisi Grubu olarak bir katkıda bulunma mücadelesi veriyoruz. Mesela, bugün, elimizdeki şu basılı gündeme bir bakalım. Bakın değerli arkadaşlarım, ben çok iyi hatırlıyorum ki -özellikle altını çizdim- 27 nci sıraya kadar olan bütün kanun tasarı ve teklifleri, yine, böyle, iktidar partisi gruplarının buraya getirdikleri önerilerle düzenlenmiş bir sıradır; yani, siz, ihtiyaçlara göre değil, o gün, hangi konuda veya Başbakandan, hükümetten, ilgili bakanlardan -doğrudur, onu da kınamıyorum, onu yadırgamıyorum, onu tenkit etmiyorum- hemen, bir kanun teklifini veya tasarısını alelacele gündemin ön sırasına getiriyorsunuz, ama orada bırakıyorsunuz.

Bakın, şu söylediğim sözlerin ne kadar doğru olduğunu, elinizdeki şu basılı gündemin 27 nci sırasına kadar baktığınızda göreceksiniz. Bu sıralama, tamamıyla iktidar partisi gruplarının Genel Kurula getirdikleri önerilerle olmuştur. Niye 27 nci sıra diyorum; çünkü, 27 nci sırada özellikle bir kanun tasarısı var; bu, 348 sıra sayılı Çiftçi Mallarının Korunması Hakkında Kanun Tasarısı ve İçişleri ve Tarım, Orman ve Köyişleri komisyonları raporları.

Değerli arkadaşlarım, daha önceki grup önerileri üzerinde aldığım sözlerde de ifade ettim; bugün, Türkiye'de, köy muhtarları, çiftçi mallarını koruma teşkilatlarının başkanları, yöneticileri, altmış yıllık kanunla çiftçinin malını korumak için gayret ediyorlar. Bu tasarı hükümetin tasarısı ve grup önerisi olarak getirildi; yanılmıyorsam, 4 üncü veya 5 inci sıraya girdi; ama, sonradan, önüne durmadan kanun teklifleri ve tasarıları getirile getirile 27 nci sıraya gitti. Gelin, hep beraber bunu çıkaralım; kanayan bir yarayı tedavi edelim. Muhtarlarımıza ve çiftçi mallarını koruma başkanlarımıza ve yöneticilerimize daha rahat hizmet görmenin önünü açalım.

Şimdi, biraz sonra görüşeceğiz, yine, gündemde, İçtüzüğün 37 nci maddesine göre verilen önergeler var; dikkatimi çekti ve özellikle bunun altını çizerek, burada duygularımı, düşüncelerimi ve Doğru Yol Partisi Grubunun da görüşlerini ifade etmek için söz aldım.

Bakın, değerli arkadaşlarım, zannediyorum biraz sonra görüşeceğiz, Aydın'ın Umurlu Beldesinin ilçe olmasıyla ilgili bir -yanılmıyorsam- önerge var, İzmir'in Bayraklı Beldesinin ilçe olmasıyla ilgili bir önerge var. Ben, bunları hazırlayan değerli milletvekili arkadaşlarıma teşekkür ediyorum; şüphesiz, kendi bölgelerinin, kendi illerinin birtakım sorunlarını, il, ilçe olma, büyükşehir olma yolundaki taleplerini Genel Kurula getiriyorlar; ama, burada bir yanlışlık var. Şimdi, bu yanlışlık, milletvekili arkadaşlarımızın çalışarak buraya bir kanun teklifi getirmesinde değil, bu kanun tekliflerinin hükümetçe ve iktidar partisi gruplarınca bugüne kadar ciddî olarak ele alınıp gerekli girişimlerin yapılmaması ve kararların da alınmamasıdır.

Bakınız, eminim ki, şu yazılı gündemin üçte 1'i değerli arkadaşlarım, ya ilçe olma ya il olma ya büyükşehir olma yolundaki kanun teklifleriyle doludur ve bu kanun tekliflerinin yüzde 90'ı da, Demokratik Sol Partili, Anavatan Partili ve Milliyetçi Hareket Partili milletvekili arkadaşlarımız tarafından verilmiştir.

Şimdi, buraya bu teklifleri getiriyorsunuz, öneri olarak burada görüşülüyor; oylarımızla -evet; sadece sizin oylarınızla değil, muhalefet partilerinin ve başta Doğru Yol Partisinin de olumlu katkıları ve oylarıyla- bunu gündeme alıyoruz; ancak, bir türlü bunların görüşülmesine sıra gelmiyor, görüşmüyorsunuz! Yani, gündeme alınmasına oy veriyorsunuz da, bunların gerçekleşmesi, kuvveden fiile çıkarılması yolundaki girişimlere de destek olmanız gerekmez mi ?!.

Ha, biz, Doğru Yol Partisi  olarak, bakın, bununla ilgili bir girişimde bulunmuştuk 14 Haziran 2001 tarihinde; o zaman, o gün, grup başkanvekili olarak, burada, çıktım ifade ettim ve önerimizi de anlattım: "Çiftçi Mallarının Korunması Hakkında Kanun dahil, Tarsus'un il olması, Şebinkarahisar'ın  il olması, Denizli'nin büyüşehir olması gibi pek çok kanun teklifinin altında ve arkasında sizin imzanız var"dedim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Lütfen, toparlayınız; süreniz bitti efendim.

ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla)- Aydın'ın 4 tane incisi olan büyük beldeleri, 8'er 10'ar bin nüfuslu, Bağarası var, Atça var, Umurlu var, Ortaklar var; bununla ilgili, iktidar partisi milletvekili arkadaşlarımız kanun teklifi vermiş, biz de desteklemişiz; gelin, hep beraber, bunları yasalaştıralım veya belli bir ilke konulsun, belli bir çizgide bunlar yapılsın dedik; ama, bugüne kadar hükümetçe ciddî olarak ele alınmadığı gibi, durmadan, hâlâ, kanun teklifinin gündeme alınmasıyla ilgili önerge olarak buraya getirip, şu beldenin ilçe, bu ilçenin il olması yolunda taleplerde bulunuyorsunuz. Bunlar, popülist siyasettir, görüntüdür ve şov yapmaktır. Eğer, iktidar partileri milletvekili arkadaşlarımız gruplarını ikna edemiyorlarsa, o zaman buraya getirmeyin bunu; ama, siz getirdiğinizde, görüşülsün denildiğinde...

BAŞKAN - Sayın Gönül, lütfen, bitirir misiniz.

ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla) - ...biz, Umurlu'nun ilçe olması, Atça'nın ilçe olması, Bağarası'nın ilçe olması, Ortaklar'ın ilçe olması ve diğer talep edenlerin de ilçe ve büyükşehir olması yolundaki kanun tasarı ve tekliflerine olumlu oy vereceğiz. Yeter ki, imzanızın arkasında durun, grup olarak bunu ciddî olarak ele alın ve burada görüşülmek ve yasalaştırılmak üzere getiriniz, sizden istirhamımız budur.

Muhterem Heyetinize saygılar sunarım. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Gönül.

Başka söz talebi olmadığına göre, önerileri ayrı ayrı tekrar okutup, oylarınıza sunacağım:

1 - Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen  Diğer İşler" kısmının 23 üncü sırasında yer alan 643 sıra sayılı kanun tasarısının, bu kısmın 7 nci sırasına, 300 üncü sırasında yer alan 786 sıra sayılı kanun tasarısının 8 inci sırasına, 292 inci sırasında yer alan 775 sıra sayılı kanun tasarısının 9 uncu sırasına, 219 uncu sırasında yer alan 629 sıra sayılı kanun tasarısının 10 uncu sırasına, 245 inci sırasında yer alan 684 sıra sayılı kanun tasarısının 11 inci sırasına, 44 üncü sırasında yer alan 377 sıra sayılı kanun tasarısının 12 nci sırasına alınması önerilmiştir.

BAŞKAN - Öneriyi oylarınıza sunuyorum:  Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2 nci öneriyi okutuyorum:

2 - Genel Kurulun, 22 Ocak 2002 Salı, 15.00-20.00; 23 Ocak 2002 Çarşamba, 24 Ocak 2002 Perşembe, 29 Ocak 2002 Salı, 30 Ocak 2002 Çarşamba ve 31 Ocak 2002 Perşembe günleri 14.00-20.00 saatleri arasında çalışması; 22 Ocak 2002 Salı, 23 Ocak 2002 Çarşamba, 29 Ocak 2002 Salı ve 30 Ocak 2002 Çarşamba günleri sözlü soruların görüşülmemesi; 22 Ocak 2002 Salı günü  (11/24) esas numaralı gensoru önergesi ile (10/15) esas numaralı Meclis araştırması önergesinin görüşmelerinin tamamlanmasından sonra, kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesi, 23 Ocak 2002 Çarşamba günü gündemin 8 inci sırasına kadar olan kanun tasarı ve tekliflerinin görüşmelerinin saat 20.00'ye kadar tamamlanmaması halinde, görüşmelerin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılması önerilmiştir.

BAŞKAN - Öneriyi oylarınıza sunuyorum:  Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3 üncü öneriyi okutuyorum:

3- Gündemin "Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler" kısmının 181 inci sırasında yer alan madencilik sektörünün içinde bulunduğu durum ile bor ve altın madenleri konusundaki (10/211) esas numaralı Meclis araştırması önergesinin görüşmelerinin 29 Ocak 2002 Salı günkü birleşimde; 217 nci sırada yer alan Türkiye'de ve Balıkesir'de bulunan maden kaynaklarının değerlendirilmesi konusundaki (10/245), 164 üncü sırada yer alan bor madenleri konusundaki (10/198) ve 170 inci sırada yer alan bor madenlerinin stratejik ve ekonomik değeri konusundaki (10/204) esas numaralı Meclis araştırması önergeleriyle birlikte yapılması ve görüşmelerin tamamlanmasından sonra kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesi önerilmiştir.

BAŞKAN - Öneriyi oylarınıza sunuyorum:  Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Değerli milletvekilleri, İçtüzüğün 37 nci maddesine göre verilmiş 3 adet doğrudan gündeme alınma önergesi vardır; ayrı ayrı okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

İlk önergeyi okutuyorum:

IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

C) TEZKERELER VE ÖNERGELER (Devam)

4. - Aydın Milletvekili Cengiz Altınkaya'nın, Umurlu Adıyla Bir İlçe Kurulması Hakkında Kanun Teklifinin (2/488) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/439)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aydın İli Merkez İlçesi Umurlu Kasabasının Aydın İline bağlı ilçe olması hakkında (2/488) esas numaralı kanun teklifimin, İçtüzüğün 37 nci maddesine göre, doğrudan gündeme alınmasını istiyorum.

Gereğini saygılarımla arz ederim.                  01.05.2001

                                                                   Cengiz Altınkaya

                                                                            Aydın

BAŞKAN - Önerge sahibi Sayın Altınkaya?.. Yok.

Başka söz talebi?..

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Buyurun Sayın Gönül.

Süreniz 5 dakika.

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Muhterem Heyetinizi saygıyla selamlıyorum ve Sayın Başkan, size de teşekkür ediyorum.

Biraz evvel, buradan, konuyu Muhterem Heyetinize zaten arz etmiştim; Umurlu Beldesinin ilçe olması yolundaki bu teklife, biz, Doğru Yol Partisi olarak destek veriyoruz. Gerçekten, Umurlu, ekonomik yapısı, altyapısı itibariyle fevkalade gelişmiş, ilçe olmayı hak etmiş bir kasabamızdır.

Yalnız, tabiî, bununla ilgili olarak, Muhterem Heyetinize şunu arz etmek isterim; Umurlu Beldesinin ilçe olması yolunda, daha önce verilmiş bir kanun teklifi var ve şu basılı gündemin 231 inci sırasında yer almış. Şimdi, böyle bir kanun teklifi yapılmış, Genel Kurulca yapılan görüşme sonuncunda -37'ye göre- gündeme alınmış. Bu, 270 inci sıralardaydı, gele gele şimdi, 231 inci sıraya düşmüş. Arkasından, yine, destek verdiğimiz, desteklediğimiz, mesela, bir Atça; çok büyük bir yer, çok büyük bir beldemiz. Gerçekten, Türkiye'de, Atça, Ortaklar, Bağarası ve Umurlu gibi, ilçe olmayı hak etmiş belde sayısı çok azdır da; ama, gelin görün ki, Atça, gündemde  241 inci sırada, Bağarası 252 inci sırada, Ortaklar da 262 nci sırada.

Şimdi, biz, bu öneriye destek veriyoruz,  Doğru Yol Partisi olarak destekleyeceğiz. Destekleyeceğiz de ne olacak; ilçe mi olacak?.. Bu, şu ana kadar ilçe mi oldu?.. Gelecek, basılı gündemin -303 üncü sırası varmış- 304 üncü sırasına "Umurlu" olarak bir daha girecek. Biraz evvel, ben, bunu ifade etmeye çalıştım. Değerli iktidar partisi grupları, milletvekili arkadaşlarım, gayret ediyorsunuz, çalışıyorsunuz, bu gayretin sonucu, buraya, bir kanun teklifi getiriyorsunuz; ama, bunun gerçekleştirilmesi sizin tutumunuza, kararlılığınıza ve bu kanun tekliflerinin altındaki imzanızın arkasında durmanıza bağlıdır dedim.

Gelin, gruplar getirsin, hükümetin görüşü alınsın, Türkiye'de, artık "ilçe olacağım" diye "büyükşehir olacağım" diye "il olacağım" diye insanlar, yetkililer, halkın seçtiği insanlar Ankara'ya taşınıp durmasın. Biz, muhalefet olarak, Doğru Yol Partisi olarak, bu konuda getireceğiniz her türlü yasa tasarısına destek vereceğiz. Onun için -biraz evvel de ifade ettim- eğer, burada, sırf, gösteriş olsun, "siyaset yapıyoruz" adı altında, popülist bir politikayla, insanları yanıltmak, insanlara "işte, ilçe oluyorsunuz, büyükşehir oluyorsunuz" gibi siyasî bir rant elde etmek için yapılıyorsa, ben, bunun yanında değilim, Doğru Yol Partisi de, halkı yanıltan ve aldatan böyle bir politik davranışın yanında olamaz ve destek veremez; ama, buradan son kez ifade ediyorum: Samimiyseniz, bu talepleri, belli ilkeler doğrultusunda, hükümetin icraatı doğrultusunda, nasıl olursa olsun, yasa tasarısı olarak getiriniz, biz destekleyeceğiz.

Benim ilimin beldeleri olarak, Umurlu'nun, Atça'nın, Bağarası'nın ve Ortaklar'ın ilçe olması için de, elimizden geleni yapacağız.

Muhterem Heyetinize saygılar sunarım. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Gönül.

Şimdi, düzeltme talebi şeklinde iki arkadaşımızın Yalçın Kaya ve Ali Halaman'ın söz dileği var; ama, konuyla ilintili olmadığı için, onu daha sonraya bırakacağım.

Onun için, yerinden kısa açıklama talebi olan Sayın Dikmen'e ve Sayın Uzunırmak'a söz vereceğim; ama, adı üstünde, kısa söz vereceğim.

Buyurun Sayın Dikmen.

HALİT DİKMEN (Aydın) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Aydın Milletvekili Sayın Cengiz Altınkaya'nın vermiş olduğu, Umurlu Adıyla Bir İlçe Kurulması Hakkında Kanun Teklifiyle ilgili görüşlerimi açıklayarak katılmak istiyorum.

Ben, Yüce Heyetinize, Umurlu'nun konumuyla, sosyoekonomik durumuyla ilgili bilgi vermek istiyorum:

Umurlu, Aydın İl Merkezine 11 kilometre uzaklıkta, merkez nüfusu, 1997 nüfus sayımına göre 9 979, 15 köyüyle birlikte 19 389 olan, Aydın'ın şirin bir beldesidir. Bu beldenin, adıyla anılan bir organize sanayi bölgesi mevcuttur. Umurlu Organize Sanayi Bölgesinde, 36 tesis üretim yapmakta, 13 fabrika inşaatı sürmekte, 42 fabrika projesinin de, proje aşamasında çalışmaları sürdürülmektedir. Üretim yapan fabrikalarda 900 işçi çalıştırılmaktadır. Umurlu Beldesinin altyapı çalışmaları bitirilmiştir. Bu şirin beldemiz ilçe olduğunda, bu yöre önemli bir dinamizm kazanacaktır.

Demokratik Sol Parti Aydın Milletvekili olarak, Umurlu adıyla bir ilçe kurulması hakkındaki kanun teklifine katılıyor, Yüce Heyetinize saygılarımı sunuyorum.

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Dikmen.

Sayın Ali Uzunırmak, buyurun.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Sayın Altınkaya'nın verdiği önerge doğrultusunda, bizim de 25.4.2001 tarih dağıtımlı ve bugünkü gündemin 231 inci sırasında yer alan teklifimiz vardı; öncelikli olarak bunu hatırlatmak istiyorum. Zaten, konu Genel Kurulca değerlendirilmişti ve gündeme girmişti.

Tabiî ki, Umurlu Beldemiz, arkadaşlarımızın da bahsettiği gibi, her açıdan ilçe olmaya hak kazanmış bir beldemizdir; ama, ben genel manada şunu ifade etmek istiyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu, mümkün olduğu kadar, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kamu harcamalarıyla ilintili olarak, tabiî ki birtakım yükümlülükleri de değerlendirmek ve kontrol etmek hassasiyetini göstermelidir. Dolayısıyla Türkiye'de birçok ilçelik vasfını kaybetmiş ilçeler vardır; bunun yanında, ilçe olma hakkını, vasfını kazanmış beldeler vardır. Bence, şahsî kanaatim ve fikrimdir ki, bu konuları tek tek görüşerek, hem zaman açısından hem nitelik açısından israfa girmek yerine, komisyonlar kurularak, Türkiye'de vasfı kazanmış ve vasfı kaybetmiş illeri, ilçeleri ve beldeleri topluca bu komisyonda görüşmenin faydalı olacağı kanaatini taşıyorum.

Bunun yanında, Umurlumuzda, Halit Dikmen arkadaşımızın da bahsettiği gibi, yıllar öncesinde kurulmuş bir organize sanayi bölgemiz vardır. Son çıkan Endüstri Bölgeleri Kanunuyla da, muhtemeldir ki Aydın'da kurulmuş olan organize sanayi bölgelerimizden birinin endüstri bölgesi olarak ilan edilmesi söz konusudur; Sayın Bakanımızla ve arkadaşlarımızla görüşmelerimiz bu doğrultudadır. Bunlar da düşünüldüğünde, Umurlu, altyapısıyla, idarî birimleriyle, her açıdan ilçe olarak hazırlanması gereken bir yöremizdir. Ben, Sayın Altınkaya'nın teklifinin, daha önce de Bekir Ongun ve Ali Uzunırmak olarak verdiğimiz teklifle birleştirilerek, görüşülmesini ve desteklenmesini rica ediyorum.

Saygılarımı sunuyor; teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Uzunırmak.

Sayın Kumcuoğlu, buyurunuz.

ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Aydın) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Bu konuda, diğer milletvekili arkadaşlarımız tarafından belirtilmiş olan görüşlere ben de katılıyorum. Sadece Umurlu için değil bütün Aydın için, bütün Türkiye için doğru ve makul olan her türlü önerinin yanında olacağımın bilinmesini arzu ve arz ediyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Kumcuoğlu.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkanım, bu konuyla ilgili bir hususu, yerimden arz edebilir miyim?

BAŞKAN - Bu konuyla ilgili... Oylamayı bitireyim, sonra... Lütfen.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Neden sayıyorsunuz Sayın Başkan?!

TURİZM BAKANI MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Gaziantep) - Mutabakat var efendim.

BAŞKAN - Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Karar yetersayısının aranılması talebi geldi Sayın Bakan. Karar yetersayısının aranılması istendiği vakit, bizim, İçtüzüğe göre aramamız gereken bir sayı var. Onun için arkadaşlarımızı yorduk.

Buyurunuz Sayın Hatiboğlu.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkanım, iktidar ortaklarının her sözcüsü "önergeler, İçtüzüğün 37 nci maddesine göre, Gene Kurula mal edilmeli" dediler; doğrudur. Benim, şimdi, kendilerine bir teklifim var. Sadece kendi önergeleri olsun, zararı yok. İlçe, il, büyükşehir olmakla ilgili ne kadar önergeleri varsa, bu taleplerinde samimiyseler, yarın Danışma Kurulunu toplantıya çağırsınlar; biz, kendilerine destek vereceğiz. Benim arzım bundan ibarettir. Yoksa, ilçe sakinlerini, il sakinlerini, belde sakinlerini boş yere heyecanlandırmanın âlemi de yok, anlamı da yok.

Saygı sunuyorum efendim.

BAŞKAN - Çok teşekkür ediyorum Sayın Hatiboğlu.

İkinci önergeyi okutuyorum:

5. - Balıkesir Milletvekili Aydın Gökmen'in, Kurban Derilerinin Gelirleri Hakkında Kanun Teklifinin (2/717) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/440)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

23.03.2001 tarihinde vermiş olduğum, Kurban Derilerinin Gelirleri Hakkında Kanun Teklifim, 45 gün içerisinde ilgili komisyonda görüşülmediğinden, İçtüzüğün 37 nci maddesine göre doğrudan gündeme alınmasını saygılarımla arz ederim. 23.5.2001

                                                                     Aydın Gökmen

                                                                          Balıkesir

BAŞKAN - Teklif sahibi olarak, Sayın Gökmen; buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakikadır.

AYDIN GÖKMEN (Balıkesir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına vermiş olduğum Kurban Derilerinin Gelirleri Hakkında Kanun Teklifim nedeniyle söz almış bulunmaktayım; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlarım.

Bir toplumu oluşturan en önemli unsurlardan birisi de, töreler, örf, âdetler ve geleneklerdir. Bunların devam etmesinde de, birlik ve bütünlüğümüzün devamlılığı açısından büyük yararlar vardır.

Kurban, fert ve toplum açısından birçok yararlar sağlayan bir ibadettir. Kurban, toplumda kardeşlik, yardımlaşma ve dayanışma ruhunu canlı tutar, sosyal adaletin gerçekleşmesine katkıda bulunur. Kurbanın üçte 1'inin fakir fukaraya, üçte 1'inin eş ve dostlara, üçte 1'inin de çocuklara ayrılması, dinimizin emir buyurduğu hususlardır.

Kurban Bayramı, millî birlik ve beraberliğimizin sağlanmasında, toplumu rahatsız eden ayrılık ve düşmanlıkların yok olmasında da etkili olan bir bayramdır. Kurban Bayramı, Allah'a yakınlaşmak ve yoksula yardım bayramıdır.

Kurban Bayramında, ülke genelinde bir yıl içerisinde mezbaha ve kombinalarda kesilen kasaplık hayvan sayısının yaklaşık yüzde 25'i kurban olarak kesilmektedir. Ülkemizde, bir yılda 25 000 000 hayvan kesilmektedir; bunun yüzde 25'inin, 3 gün içerisinde ve seri olarak kesilmesi, birçok sorunu da beraberinde getirmektedir.

Değerli milletvekilleri, Allah rızası için yapılan bir uygulama sonunda, ülke zararına ve insanlarımızın zararına gelişen olumsuzluklar, bu ibadetini yerine getiren insanlarımızın büyük manevi huzursuzluklarına da neden olmaktadır. Bu nedenle, Türk Hava Kurumu tarafından toplanan kurban derisi gelirleri toplamının yüzde 10 - 15'inin, köylerde köy muhtarlıkları, şehirlerde belediye başkanlıkları marifetiyle, hijyenik kesim yapılması için, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonunun mahallindeki hesaplarına aktarılması suretiyle, bu sorunun giderileceğine inanıyorum.

Son yıllarda, kurban kesimlerinin, ülkemizde, güzel görüntüler vermemesi dolayısıyla, özellikle Sağlık Bakanlığı ve Diyanet İşleri Başkanlığınca "sokaklar kan gölü olmasın" uyarılarına rağmen, evlerin önünde ve sokaklarda gelişigüzel kesimler yapılmaya devam edildi.

Ülkemizdeki yerel yönetimlerin aslî görevi, insana hizmettir; ancak, bu noktada, birçok belediyenin konuya duyarsız kaldığını gözlemliyoruz. Türkiye'yi Avrupa'ya bağlayan TEM Otoyolunun kan gölüne dönmüş fotoğraflarını basından izledik. Özellikle büyük şehirlerde, çocukların gözleri önünde kesilen kurbanların atıkları da sokaklarda bırakılarak, halk sağlığını tehdit altına almıştır. Bu konuda hassasiyet gösteren, bir şeyler yapmaya çalışan belediyelerin hazırladıkları kesim alanlarının da altyapısının yetersiz kaldığını görüyoruz; ancak, belediyelere, yasal bir zorunluluk getirilmedikçe, bunu sağlamak şu anda zor görünüyor. Bu nedenle, Türk insanına adilce ve hakça hizmet açısından eşitliği sağlamak için, kurban deri gelirlerinin belli bir yüzdesinin yalnızca bu amaca yönelik kullanılmasını sağlamak kaydıyla aktarılması gerekir. Belediyelere bu şekilde bir koordinasyon ve yaptırım sağlandığı takdirde, uygun hayvan satış yerleri tanzim edilecek, hijyen koşullarda kesim yapılması sağlanacak, hayvanların gelişigüzel değil, veteriner kontrolleri yapılarak satılması gerçekleştirilecek ve dolayısıyla, halk sağlığı da tehdit altına alınmayacaktır. Oysa, temiz yerde, insan sağlığını tehdit etmeyecek ve tiksindirmeyecek, kesim işleminin hayvana en az zarar vereceği ve kolay kesimi sağlayacak yöntemler kullanılması, her türlü hijyen koşullarının gözetilmesi ve hayvan kesen kişinin Müslüman olması veya ehli Kitaptan olması, hayvan etinin yenilebilmesi için dinimizin emir ve tavsiye ettiği hususlardır. Kurbanlar ehil kişilerce kesilecek, bunun sonucu, derideki yüzde 40'lık kayıp önlenerek, trilyonlarla ifade edilen deri kayıpları, ülke ekonomisine gelir olarak kaydedilecektir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Gökmen, konuşmanızı sonuçlandırır mısınız lütfen.

AYDIN GÖKMEN (Devamla) - Bugün, dünyada, deri, durmadan kıymet kazanmaktadır. 2001 yılı itibariyle 10 trilyon olan kurban deri gelirleri artırılacak ve Türkiye, önemli bir deri ihracını gerçekleştiren ülke konumuna gelecektir; hali hazırda bu gelirlerden yararlanan 5 ayrı kuruluşun da (Türk Hava Kurumu, Diyanet Vakfı, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu, Kızılay, sosyal yardımlaşma ve dayanışma dernekleri) gelirlerini artıracaktır.

Türk Milleti, artık, çağın gereklerine uymak zorundadır. Dünyamız hızla globalleşmektedir; Türkiye de, bu resim içerisinde en iyi yeri almak zorundadır. Geçmişteki alışkanlıklarımızı çağın gereklerine uydurma zorunluluğumuz vardır. Geleneklere, eskiye dayanmayan bayram, bayram sayılmaz; ancak, şu var ki, kesimlerin hijyen koşullarda yapılması, dinî emirlerimize uygun yapılması, ülkemizin ekonomik yararlarının gözetilmesi, hem Türk insanına saygı hem de dinimize saygı bakımından çok önemlidir.

Kurban, kelime olarak, Rabbimize yakınlık bağıdır. O yakınlığa erişmek için de, dinimizin insana verdiği önemle, bu konuda gerekli yasal değişiklikler yapılarak çağımızın koşullarına yakışır bir duruş sergileyeceğimize inanıyorum.

Bu duygu ve düşüncelerle sözlerime son veriyor, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Gökmen.

Teklif sahibi olarak, Balıkesir Milletvekili Sayın Aydın Gökmen konuştu.

Bir milletvekiline İçtüzük gereği söz verme imkânımız var.

Buyurun Sayın İlyas Yılmazyıldız.

Süreniz 5 dakikadır.

İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bir arkadaşımızın verdiği, kurban derileri ve kurban kesimiyle ilgili kanun teklifini bizler de destekliyoruz. Hakikaten, yurt dışında özellikle ülkemiz aleyhine kullanılan hoş olmayan görüntülerin ortadan kaldırılması, toplum sağlığı açısından, hijyeni açısından gerekli önemlerin alınması ve gitgide, şehirlerimizin büyüyerek ve kötü şehirleşmeden dolayı park, bahçelerin bile kalmaması nedeniyle yol kıyılarında çok kötü ve itici görüntülerin olması hoş değildir.

"Türkiye'nin İmaj Sorunu" diye Dr. Osman Özsoy'un bir kitabı vardır; bu kitaba dikkatinizi çekmek istiyorum. Bu kitapta, İkinci Dünya Savaşı yıllarında, İkinci Dünya Savaşından sonra -yılları tam hatırlayamıyorum ama- üç -1931, 1940'lı ve 1950'li yıllarda- araştırma yapılmış, değişik ülkelerin imajlarıyla ilgili. İkinci Dünya Savaşında, Almanya, milyonlarca insanı katletmesine ve soykırıma uğratmasına rağmen; Japonya, yine, aynı şekilde, Uzakdoğu'da yaptıkları belli olmasına rağmen ve İkinci Dünya Savaşında 25 000 000 insan yaşamını yitirmiş olmasına rağmen, bu savaşlara Türkiye girmediği halde, yapılan araştırmada, Türkiye ve Türkler hakkında, barbar, kan dökücü gibi hiç hoş olmayan, hiç hak etmediğimiz ifadeler kullanılmış; ama, bunun yanında, Almanlarla, Japonlarla ve diğer Avrupa ülkeleriyle ilgili son derece olumlu ifadeler var; kimisine çalışkan, kimisine disiplinli, kimisine üretici, yaratıcı... İşte, bunun en önemli sebebi, imaj. Bu olumsuz imajımızı destekleyen bu tür görüntülerin ortadan kaldırılması çok önemli. Bunun için, Doğru Yol Partisi olarak, özellikle Kurban Bayramının da yaklaştığı bugünlerde bu kanunun acilen çıkarılması lazım.

Ben, değerli arkadaşımızın, iktidara mensup bir milletvekili olarak, son derece iyiniyetli ve olumlu olarak verdiği bu kanun teklifinin, hiç olmazsa Danışma Kuruluna getirilerek öne alınmasını ve mümkünse, bu hafta içinde yasalaştırılmasının gerekli olduğuna inanmaktayım ve desteklemekteyim; yoksa, yapılan konuşmalar hamasetten öteye gitmez. İktidara mensup bir milletvekili arkadaşımız olması hasebiyle de, kendi partisini, en başta iktidara destek veren partisini vebal altında bırakır. Böyle hayırlı bir işin, bir an önce yapılması ve belediyelerin de gerekli önlemi alması, en azından, bir de -hemen buradan Sayın Hun'u gördüm; çok dikkatli dinliyor- hayvan haklarıyla ilgili, insanların tepkisini çeken bu tür görüntülerin ortadan kaldırılması da, ayrıca önemli bir konudur.

Hepinize saygılar sunarım. (DYP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Yılmazyıldız.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3 üncü önergeyi okutuyorum:

6. - İzmir Milletvekili Kemal Vatan'ın, İzmir İlinde Bayraklı Adıyla Bir İlçe Kurulması, Hakkında Kanun Teklifinin (2/740) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/441)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İzmir İlinde Bayraklı adıyla yeni bir ilçe kurulması hakkındaki kanun teklifim 45 gün içerisinde ilgili komisyonda görüşülmediğinden, İçtüzüğün 37 nci maddesine göre doğrudan gündeme alınmasını saygılarımla arz ederim.        4.6.2001

                                                                      Kemal Vatan

                                                                             İzmir

BAŞKAN - Teklif sahibi olarak, Sayın Kemal Vatan; buyurun. (DSP sıralarından alkışlar)

KEMAL VATAN (İzmir) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; kültür, tarih, turizm ve sanayi kentimiz İzmir İlimizde "Bayraklı" adıyla bir ilçe kurulması hakkında hazırlamış olduğum kanun teklifimin, İçtüzüğün 37 nci maddesine göre doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergem hakkında söz almış bulunuyorum; hepinize saygılar sunuyorum.

Ege Bölgesinde hissedilen, Manisa'nın Turgutlu İlçesi merkezli dün meydana gelen ve Muğla'da bu sabaha karşı olan orta şiddetli depremler nedeniyle vatandaşlarımıza geçmiş olsun dileklerimi ve İzmir'in Bornova İlçesi Çamdibi semtinde talihsiz bir şekilde hayatını kaybeden vatandaşımıza da Allah'tan rahmet, yakınlarına başsağlığı temennilerimi iletiyorum.

21 inci Yüzyılda, yağmurlarda, artık, İzmir'de sel felaketlerinin yaşanmaması için gerekli altyapı hizmetlerinin eksiksiz yapılmasını, tamamlanmasını yerel yönetimlerden, ilgili bakanlıklardan ve Türkiye Büyük Millet Meclisinden acil olarak beklemektedir güzel İzmirimiz, güzel İzmirlilerimiz.

Sayın milletvekilleri, Bayraklı, İzmir Körfezinin doğusunda yer almış, 19 uncu Yüzyıl başlarından günümüze dek, kâh Bornova'nın, kâh Karşıyaka'nın mahallesi olmuştur. Tarihî, coğrafî, kültürel zenginliklerinden ötürü dünyanın ilgi odağı ve uygarlığın beşiği, Ege'nin de beş bin yıldır yaşayabilmeyi başarmış en önemli bir simge kenti olan İzmir'in en güzel semtlerinden birisidir Bayraklı.

Bayraklı semti, gerek tarihî özellikleri gerekse şu andaki sosyal ve coğrafî konumu itibariyle Karşıyaka'dan ayrı bir özellik taşımaktadır. Bayraklı, İzmir İli Karşıyaka sınırları içerisinde, İzmir Körfezi kıyısında, İzmir-Çanakkale Asfaltı üzerindedir ve 11 mahallesiyle birlikte nüfusu 100 000'i aşmaktadır. Yerleşim alanındaki 11 mahallenin Bayraklı merkeziyle ulaşımı mevcuttur.

Karşıyaka sınırları içerisinde bulunan Bayraklı'nın Karşıyaka merkezine olan uzaklığından dolayı, kamu hizmetlerinden yararlanılması sırasında vatandaşlarımız çeşitli güçlüklerle karşılaşmaktadırlar. Nüfusu her geçen gün artmakta alan Bayraklı'da yaşayan vatandaşlarımızın kamu kurum ve kuruluşlarıyla olan ilişkilerini yürütebilmek için Karşıyaka İlçe merkezine gidip dönmeleri, hem zaman hem de ekonomik kayıplara neden olmaktadır.

Sayın milletvekilleri, bilim ve teknolojinin başdöndürücü bir hızla geliştiği günümüzde, toplum ihtiyaçları da bu gelişmeye paralel olarak artmakta ve çeşitlenmektedir. Toplumsal ihtiyaçların karşılanması, yerel düzeydeki yeni örgütlenmelere ihtiyaç duyulmasını zorunlu kılmaktadır.

Bu durum çerçevesinde, hizmetlerin daha etkin ve verimli bir şekilde kullanılması, bölgedeki ekonomik kaynakların akılcı bir şekilde değerlendirilmesi, yöre halkının sorunlarının çözümünü kolaylaştırmak ve hızlandırmak amacıyla, Bayraklı merkeze bağlı; Bayraklı, Alparslan, Çay, Çiçek, Fuat Edip Baksı, Muhittin Erener, Salhane, Cengizhan, Turan, Refik Şevket İnce ve 75 inci Yıl Mahallelerini sınırları içerisine alan bir ilçenin Bayraklı adıyla kurulması büyük önem taşımaktadır.

Bu vesileyle, sizlerin, benim ve tüm İzmir Milletvekili arkadaşlarımın bu isteğine olumlu yanıt vererek, İzmir'in ilk yerleşim merkezi Bayraklı'nın ilçe olması hakkında kanun teklifimin Genel Kurul gündemine alınması konusunda desteklerinizi bekliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Vatan.

Değerli arkadaşlarım, iki milletvekilimiz, yerinden, kısa açıklama talebinde bulundu; o arkadaşlarımıza da kısa açıklama imkânı tanıyacağım ve önergeyi oylayacağım.

Sayın Suha Tanık, buyurunuz.

SUHA TANIK (İzmir) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

İzmir Milletvekili Kemal Vatan arkadaşımızın, İzmir İlinde Bayraklı adında bir ilçe kurulması konusundaki önerisini Doğru Yol Partisi olarak biz de destekliyoruz.

Yalnız, bu arada, antrparantez bir şeye değinmek istiyorum. Bugün, gündemimizin "Kanun Tasarı ve Teklifleri" kısmının 156 ncı sırasında yine İzmir'in bir ilçesi kurulmasıyla ilgili, 178 inci sırada aynı şekilde, 228 inci ve 275 inci sıralarında değişik ilçeler kurulmasıyla ilgili kanun tekliflerimiz var. Tüm İzmir milletvekili arkadaşlarımızın ve Meclis Genel Kurulumuzun desteklediği teklifler bunlar.

Sayın Başkanım, İzmir gibi Türkiye'nin üçüncü büyük şehrinin 28 tane ilçesi var. Bu ilçelerden 8 tanesi metropolde, 20 tanesi metropol dışında. Şimdi, eğer, Karşıyaka İlçesinde gözüken; ama, Bornova'nın sınırları içerisinde kalan, Bornova'yla da içiçe girmiş Bayraklı'nın da, ki, bana sorarsanız, ben, İzmir'in hemen hemen en güzel semtlerinden biri olduğunu iddia edeceğim Bayraklı'nın; çünkü, İzmir Körfezini gören sırtlarda yer almıştır.

BAŞKAN - Destek veriyorsunuz Sayın Tanık; katılıyorsunuz...

SUHA TANIK (İzmir) - Eski İzmir zenginlerinin, hatta İzmir'in simgesi haline gelmiş Süleyman Ferit Eczacıbaşı'nın dahi evinin burada olduğunu biliyoruz; ama, maalesef, burada şehirleşmede yapılan yanlışlıklar ve ilçe olmamasından kaynaklanan yoğun yerleşimin düzeltilmesi açısından Bayraklı'nın ilçe olmasını destekliyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Son olarak, Sayın Mehmet Çümen; buyurun.

MEHMET ÇÜMEN (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bayraklı'nın İzmir Karşıyaka'ya olan uzaklığını biliyoruz. Bu vesileyle, etkinlik ve verimliliğin zamanla orantılı olduğunu da göz önüne alırsak, Bayraklı'nın ilçe olmasının elzemi ortaya çıkmış oluyor.

Ayrıca, coğrafî ve sosyal konumu gereği de Bayraklı'nın ilçe olması hakkında Sayın Kemal Vatan'ın vermiş olduğu önergeyi destekliyorum; hayırlı olmasını diliyorum.

Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Çümen.

Efendim, oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Demin de söylemiştim, iki arkadaşımızın kısa bir açıklama talebi vardı.

Sayın Yalçın Kaya, buyurunuz.

YALÇIN KAYA (İçel) - Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Türk tarihine ait bütün coğrafyalardaki tarihî eserlerin yok edilmesinin önlenmesi, korunup kollanması amacıyla, Türkiye Büyük Millet Meclisine sunmuş olduğumuz araştırma önergesi biraz önce Genel Kurulumuzda okundu. Burada yapılan bir yanlışlığı düzeltmek üzere söz aldım; şöyle ki: Araştırma önergesi sahibi olarak adım Kâtip Üye arkadaşımız tarafından yanlışlıkla "Ali Yalçın" diye okunmuştur; bunun, kayıtlarda düzeltilmesi gerekmektedir. Yalçın Kaya olarak düzeltilmesini talep ediyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Ben de size teşekkür ediyorum.

Demek ki, bizim de dikkatimizden kaçmış; zaten gereği de yapılırdı.

Sayın Halaman, buyurun.

ALİ HALAMAN (Adana) - Söz verdiğiniz için teşekkür ederim.

Ben, dünkü Takvim Gazetesinde çıkan bir haberden dolayı söz almak istedim. Buradaki bir milletvekili arkadaşım, aralarındaki problemden dolayı Giresun Valisine -ona hakaret etme noktasında olabilir; ama, ben buradaki sayın milletvekilimizi incitmek için söylemiş olmayayım- Valiyi kastederek "ilk emperyalizme teslim olmuş bölgenin çocuğu değilim ben" demiş. Vali de Adanalı. Sayın milletvekilimiz, aynı gazetede, bu söylemiş olduğunu tekzip ederse bizi sevindirir.

Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum.

BAŞKAN - Rica ediyorum.

Zaten, Sayın Akgün'ün de bir konuşma talebi vardı; böylece, bir yanlış anlama da ortadan kalkmış olacak.

Buyurun Sayın Akgün.

HASAN AKGÜN (Giresun) - Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum söz verdiğiniz için.

Giresun Valisi ile benim aramdaki bir meseleden dolayı mahkemelik durumdayız; olay, mahkemeye intikal etmiş durumda. Valinin Adanalı olduğunu bilmem ve hiçbir zaman, Adanalılara karşı da bir küfür şeklinde kullanmak istemem. Adana halkının... Ben, Yaşar Kemal'in kitaplarıyla büyüdüm ve en samimi arkadaşlarım da Adanalıdır. Böyle bir şeyi yapmam çok büyük terbiyesizlik olur.

BAŞKAN - Estağfurullah...

HASAN AKGÜN (Giresun) - Böyle bir şey yapmadığımı arkadaşlarıma bildirmek istiyorum. Ayrıca, bu gazetelere gerekli bilgiyi verdim; böyle bir olay yok. Yalnız, Sayın Valiyle aramızda bir mesele vardır ve mahkemeliktir. Bu kadar açıklamak istiyorum.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Ben de çok teşekkür ediyorum.

Değerli arkadaşlarım, gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmına geçiyoruz.

Bu kısımda yer alan; Saadet Partisi Grubu adına Grup Başkanvekilleri, Çorum Milletvekili Yasin Hatiboğlu, Konya Milletvekili Veysel Candan ve Diyarbakır Milletvekili Ömer Vehbi Hatipoğlu'nun, enerji, doğalgaz ve LPG konusunda uyguladıkları yanlış politikalarla ekonomik krizi ağırlaştırdıkları iddiasıyla Başbakan Bülent Ecevit ve Bakanlar Kurulu üyeleri hakkındaki (11/24) esas numaralı gensoru önergesinin gündeme alınıp alınmayacağı konusundaki görüşmelere başlıyoruz.

VI. - GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE

MECLİS ARAŞTIRMASI

A) GÖRÜŞMELER

1. - Saadet Partisi Grubu adına Grup Başkan Vekilleri Çorum Milletvekili Yasin Hatiboğlu, Konya Milletvekili Veysel Candan ve Diyarbakır Milletvekili Ömer Vehbi Hatipoğlu'nun, Enerji Doğalgaz ve LPG Konusunda Uyguladıkları Yanlış Politikalarla Ekonomik Krizi Ağırlaştırdıkları İddiasıyla Başbakan Bülent Ecevit ve Bakanlar Kurulu Üyeleri Hakkında Gensoru Açılmasına İlişkin Önergesi (11/24)

BAŞKAN - Hükümet?.. Hazır.

Önerge, daha önce bastırılıp dağıtıldığı ve okunduğu için tekrar okutmuyorum.

Sayın milletvekilleri, Anayasanın 99 uncu maddesine göre, bu görüşmede, önerge sahiplerinden bir üyeye, siyasî parti grupları adına birer milletvekiline ve Başbakan veya bir bakana söz verilecektir.

Konuşma süreleri, önerge sahibi için 10 dakika, gruplar ve hükümet için 20'şer dakikadır.

Şimdi, önerge sahibi olarak, Diyarbakır Milletvekili Ömer Vehbi Hatipoğlu'na söz veriyorum.

Buyurunuz Sayın Hatipoğlu. (SP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

ÖMER VEHBİ HATİPOĞLU (Diyarbakır) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Saadet Partisi Grubunun, hükümetin enerji politikalarıyla ilgili verdiği gensoru önergesi üzerine görüşlerimi arz etmek üzere huzurunuza gelmiş bulunuyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, hükümetin, uyguladığı ekonomik politikalarla birçok sektörü çökerttiği hepinizin malumudur. Ekonomik çöküş, bir yandan ülkemizin geleceğini ipotek altına alacak uluslararası anlaşmalar ve angajmanlara neden olmakta, öte yandan da vatandaşı canından bezdirmektedir.

Bu hükümet, maalesef, halkı bir para makinesi olarak görmektedir. Halkın ekonomik, sosyal, kültürel ve siyasal talepleri, bu hükümetin ilgi alanı dışındadır. Halk denilince, bu hükümetin aklına, vergi gelmektedir, zam gelmektedir ve zulüm gelmektedir. Bu hükümetin bir tek derdi vardır; vatandaşın cebindeki son kuruşu da almaktır. Bakınız, bu hükümet, esnaf kesimini çökertti; her gün, yüzlerce işyeri kapanıyor ve bu durum, hükümetin umurunda bile değil. Tarım sektörü, bu hükümetin uygulamaları ve çıkardığı yasalarla, âdeta, açlığa terk edildi; bu sektör, sahipsizlik içerisinde kıvranıyor; çiftçimiz, köylümüz, kredi borçlarından dolayı, hapishane kuyruklarında bekliyor. İşçinin, memurun perişan haliyse ortada. Esnafı, çiftçiyi, köylüyü, sanayiciyi, bankacılık sektörünü çökerten 57 nci hükümet, enerji sektörünü de tam bir çöküşün eşiğine getirmiştir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; elbette ki, her ülke, ucuz, güvenilir, sürekli ve temiz enerji sağlamak için planlar hazırlar, projeksiyonlar geliştirir. Bu projeksiyonlar, gelecek on yılları, hatta, yüz yılları hedef alır. Oysa, bizim ülkemizde, değil on yılı, değil yüz yılı, yarını bile öngören bir planlama, maalesef, mevcut değildir. Hükümetin bir enerji politikası da yoktur. Enerji denilince, bu hükümetin aklına, sadece, halkı soyup soğana çevirmek gelmektedir. Elektrik, doğalgaz ve akaryakıt satışı yoluyla vatandaşın ne kadar daha fazla soyulacağı, ne kadar daha fazla yoksullaştırılacağı hesabı yapılmaktadır.

Oysa, Türkiye'nin, yeni enerji kaynaklarına ihtiyacı vardır, elektrik santrallarının çoğaltılmasına ve güçlendirilmesine ihtiyacı vardır. Tabiî ki, öncelikle, her ülke, kendi ulusal kaynaklarına önem ve öncelik verir. Hidroelektrik santralları, kömür kaynakları, güneş enerjisi, jeotermal tesisler ve petrol aramaları bir yana bırakılıp enerji satın alma gayreti, maalesef, daha çok önplana çıkarılmıştır. İlke olarak, bir yabancı ülkeye veya kaynağa, ihtiyacın yüzde 30'undan fazla angajmanlık yanlıştır ve son derece tehlikeli neticeler doğurur. Elektrik enerjisi üretiminde doğalgazın payı, şimdiden yüzde 35,5'i bulmuştur; bu oran, OECD ülkelerinde yüzde 11 civarındadır.

Ülkemizde, elektrik fiyatları dünya ortalamasının çok üzerindedir. 25 OECD ülkesi arasında, sanayide kullanılan en yüksek elektrik fiyatı Türkiye'de uygulanmaktadır; böylece de, sanayi çökertilmekte, sanayi tesisleri kapanmakta, işsizler ordusuna her gün yeni işsizler katılmaktadır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; elektrik kullanımında kayıp kaçak oranı yüzde 23,5'i bulmuştur. Geçen yıl, tüketime sunulan 128 milyar kilovatsaat enerjinin dağıtım sistemlerinde kaybolan miktarı 21,5 milyar kilovatsaattir. Atatürk, Keban ve Karakaya hidroelektrik santrallarının bir yıllık net üretimlerinin toplamının 20,1 milyar kilovatsaat olması dikkate alınacak olursa, bunun ne anlama geldiği de anlaşılır. Elektrik kayıp kaçağından kaybımız 1 milyar dolar civarındadır ve bu 1 milyar, hükümetçe, elektriği kullanan, dürüstçe elektrik borcunu ödeyen vatandaşlara yüklenmektedir. Özellikle sanayicinin, bu yüksek doğalgaz ve elektrik fiyatları karşısında büyümesi ve dünyayla rekabet etmesi mümkün değildir.

Sayın milletvekilleri, elektrik fiyatlarına bir yılda yüzde 113 zam yapılmıştır. Bu fiyatlara, her ay, otomatiğe bağlanmış gibi yüzde 2 zam yapılmaktadır. Bu yüksek elektrik faturalarını ödeyemeyen ailelerin ve sanayi tesislerinin elektriği kesilmekte, aileler karanlığa mahkûm edilmekte, sanayi tesislerinin kapılarına kilit vurulmaktadır. Oysa, bundan önceki, Refahyol döneminde, her yıl, elektrik üretimine yüzde 11 artı kaynak bulunması gerekiyordu. Şimdi, talep artması bir yana, talep azalmasından söz edilmektedir.

Değerli milletvekilleri, bu hükümetin, yanlışlarına yanlış ekleyerek, Rekabet Kurulu Kanununu ve Doğalgaz Piyasası Kanununu açıkça ihlal ettiği herkesin malumudur. Türkiye, sahip olduğu coğrafî şansı iyi kullanabilmelidir. Dünya enerji talebinin en yoğun olduğu Avrupa ile dünya enerji rezervlerinin en büyük payının olduğu Ortaasya'yı birbirine bağlama şansı, bu hükümetin beceriksizlikleri yüzünden kaybolma tehlikesiyle karşı karşıyadır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bundan birkaç hafta önce doğalgaz fiyatıyla ilgili olarak sergilenen tabloyu da huzurunuzda arz etmek istiyorum. Doğalgaz fiyatındaki fahiş artışlar kamuoyunun dikkatini çekmiş ve doğalgaz aboneleri, konutlarında doğalgaz kullananlar kömüre dönmek mecburiyetinde kalmışlardır. Sayın Enerji Bakanı suçluyu bulup hemen teşhir etmekte gecikmedi "belediyeler doğalgaza yüzde 40 zam yapıyor" dedi ve belediye başkanlarını bir toplantıya davet etti, halkta büyük bir beklenti doğurdu; ardından, dağ fare doğurdu, BOTAŞ, 16 000 liralık bir indirim yaptığını ilan etti.

Şimdi, doğalgaz fiyatları yüksek mi; evet, yüksek. Bu yüksekliğin nereden kaynaklandığını benden sonra konuşacak olan değerli arkadaşlarım uzun uzun anlatacaktır; ama, ben, hemen şunu söylüyorum: Siz, doğalgaz fiyatlarının düşmesini istiyor musunuz? Eğer istiyorsanız, hiç kaçamağa gerek yok, doğalgazı lüks tüketim malları listesinden çıkarır, yüzde 18 olan KDV'yi yüzde 1'e indirirsiniz, en azından, yüzde 17'lik, yüzde 18'lik bir fiyat ayarlaması yapmış olursunuz.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; sorun sadece doğalgazda değil, elbette, biraz önce sözümün başında ifade ettiğim gibi, hükümet, enerjiyi, halkı soyup soğana çevirmenin bir aracı olarak kullanmaktadır. Bakınız, doğalgazın belediyeler tarafından yüzde 40 zamla satıldığını ifade eden ve bunu fahiş bulduğunu ifade eden -ki, doğrudur fahiştir- hükümet ne yapıyor? Ben, size bir iki tablodan bahsetmek istiyorum. Bu hükümet, milleti soyup soğana çevirmenin yolunu enerji kaynaklarına koyduğu vergilerle bulmuştur. Bakınız, ben, size normal benzinden bahsedeyim. Bugün, normal benzinin rafineri satış fiyatı 184 026 liradır. Rafineride 184 026 liraya satışa arz edilen normal benzin, şu anda, vatandaşa, tüketiciye tam 1 200 000 liraya satılmaktadır. Peki, 184 000 lira ile 1 200 000 lira arasındaki fark nereye gitmektedir? İncelediğinizde göreceksiniz ki, 700 000 lira "Akaryakıt Tüketim Vergisi" adı altında vergi konuluyor. Bu yetmiyor; navlun konuluyor. Bu yetmiyor; bütün bunlar üst üste toplanıyor, toplanan paradan yüzde 18 de KDV alıyor. Yani, yeryüzünde, vergisinden vergi alan yegâne hükümet olarak övünme hakkına sahipsiniz. Bu, vurgun, soygun; bu, talan; bu, halkı fukaralaşmaktan başka ne anlama gelir?!

Bakınız, litresi 199 000 liraya mal olan motorini, siz, 910 000 liraya satışa çıkarıyorsunuz. Peki, bu hükümetin, benzinde yüzde 551, motorinde yüzde 357 kâr sağlayarak halka sunarken vicdanı hiç mi sızlamıyor?! Bu hükümet, bu soğukta, karakışta donarak ölen vatandaşın acısını yüreğinde hiç mi hissetmiyor?! Bütün bunları, burada, elbette, gelip tartışmamız gerekir.

Bununla da yetinmiyor hükümet. Hükümet, âdeta Deli Dumrul gibi hareket ediyor. Bakınız, benzine, mazota, motorine bu zammı getiren hükümet... Vatandaş, benzinden kaçarak, hiç olmazsa otogaz alayım diyor ve otogaza yöneliş başlıyor. Motorlar değiştiriliyor. Hükümet "sen vergi vermekten mi kaçtın, sen benzin kullanmaktan mı vazgeçtin; ben, şimdi, sana yapacağımı yapacağım" diyor; getiriyor, otogaza yüzde 68 vergi koyuyor, hiç içi sızlamadan, yüreği titremeden.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Hatipoğlu, lütfen, bitiriniz.

ÖMER VEHBİ HATİPOĞLU (Devamla) - Hani Deli Dumrul hikâyesi var ya, köprüyü yapar "geçenden 5 akçe alırım; geçmeyenden, döverek 10 akçe alırım" der. "Benzin kullanmıyorsunuz; ben, size otogazı da kullandırtmam, kullanmaya kalkışırsanız, yüzde 70, yüzde 80 oranında her gün zam yaparak sizi mahvederim, perişan ederim" diye, âdeta, tehdit etmektedir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bu hükümete, enerji politikaları nedeniyle haksız yapmayalım. Bu hükümet iki sorunu çözdü. Bu hükümetten önce, Türkiye'nin elektrik enerjisi ihtiyacının nasıl karşılanacağı konusunda tartışmalar yapılıyordu, uluslararası anlaşmalar yoluna gidilmek isteniyordu.

BAŞKAN - Sayın Hatipoğlu, süreniz bitti, lütfen...

ÖMER VEHBİ HATİPOĞLU (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkanım.

Bu hükümet, bu sorunu çözdü. Nasıl çözdü; sanayiciler kepenk kapattı, üretimden vazgeçtiler, şimdi elektrik ihtiyacı yok, şimdi elektrik fazlalığı var.

İkinci sorunu çözdü; İstanbul, Ankara gibi büyük illerin ulaşımı nasıl çözülecekti, bunlarla ilgili projeler yapılıyordu, şimdi ona da ihtiyaç kalmadı; çünkü, milletin, arabaya, otomobile binecek parası kalmadı, herkes evinde oturuyor, arabalarını garajlarına çektiler, böylece bu ulaşım sorununu da çözdüğünü varsayıyor.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bu hükümet, uyguladığı enerji politikalarıyla halkı canından bezdirmiştir. Yaptığı iş, adil bir yönetim anlayışıyla asla bağdaşmayacak bir tavırdır. Yaptığının adı zulümdür, haksızlıktır, güçsüzden vergi almaya kalkışmaktır, güçlüden vergi almamaktır.

Sayın milletvekilleri, bakın...

BAŞKAN - Efendim, lütfen bitirir misiniz.

ÖMER VEHBİ HATİPOĞLU (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Aynı şeyleri tekrar ediyorsunuz.

ÖMER VEHBİ HATİPOĞLU (Devamla) - Sayın milletvekilleri, enerji politikaları nedeniyle, Saadet Partisi Grubunun hükümet hakkında verdiği gensorunun sizler tarafından desteklenmesini bekliyor; hepinize sevgi ve saygılar sunuyorum. (SP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Hatipoğlu.

Değerli arkadaşlarım, konuşma süreleri gruplar ve hükümet adına 20'şer dakikadır; lütfen, sürelere riayet edelim.

Doğru Yol Partisi Grubu adına Çanakkale Milletvekili Sayın Nevfel Şahin; buyurunuz. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA NEVFEL ŞAHİN (Çanakkale) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; yanlış enerji ve doğalgaz politikaları nedeniyle Başbakan Bülent Ecevit hakkında verilen gensoru üzerine Doğru Yol Partisi Grubu adına görüş ve düşüncelerimi arz etmek üzere huzurunuzdayım; bu vesileyle hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.

57 nci hükümetin Sayın Başbakanı döneminde, Türkiye'de gayri safî millî hâsıla 200 milyar dolardan 140 milyar dolara düşmüştür. Ekonomi yüzde 10 daralmıştır. Sanayici, KOBİ'ler fabrikalarını kapatmıştır. Esnafımız, dükkânını kapatmıştır. Memurumuz, işçimiz, emeklimiz açlığa mahkûm edilmiştir. Sadece kapanan fabrikalar nedeniyle, 2001 yılında, Türkiye'de, 2 000 000 insanımız, aşsız kalmıştır; işini kaybetmiştir, aç kalmıştır.

1 000 000'a yakın vatandaşımızın elektriği kesilmiştir. Dünyada petrol fiyatları düşmektedir. Dünyadaki petrol fiyatları 30 dolardan 17-18 dolara inmiştir; ama, gelin görün ki, Türkiye'deki enerji yüzde 300, yüzde 500, yüzde 600 zamlarla satılmaktadır.

Benden önce konuşan çok değerli arkadaşım da belirtti; hiçbir dönemde, cumhuriyet tarihinin hiçbir döneminde, benzin, mazot, fuel-oil yüzde 600 zamla satılmamıştır. 200 000 liraya mal ettiğiniz benzini halka 1 260 000 liraya, yine, 190 000 liraya mal ettiğiniz mazotu da 930 000 liraya satıyorsunuz. Yüksek zam ve vergi oranlarıyla milletimizi bıktırdınız, usandırdınız.

Sanayicimiz, KOBİ'lerimiz fabrikalarını kapattı, Bulgaristan'a, Balkanlara, Orta Asya ülkelerine, Orta Amerika ülkelerine doğru gitmeye başladılar; niçin; yüksek elektrik enerjisi ücretleri, yüksek doğalgaz fiyatları, yüksek vergiler ve yüksek sosyal güvenlik primleri nedeniyle. Bırakınız yabancı sermayenin Türkiye'ye gelmesini, ulusal sermayemiz, ulusal sanayicimiz yurt dışına kaçıyor; peki, vatandaşımız nereye kaçacak; bunca büyük zamlar karşısında vatandaşımızın kaçacağı yer yok; ama, okumuş, yetişmiş ve gerçekten de ülkemize büyük hizmet yapacak gençlerimiz, yabancı büyükelçiliklerin kapısında, yurtdışına kaçmak için, Amerika'ya, Avrupa'ya kaçmak için vize kuyruklarındadır.

Değerli arkadaşlar, Türkiye bu noktaya nasıl geldi; Türkiye bu noktaya bu Başbakan döneminde ve bu Başbakan döneminde yapılan yanlış enerji politikaları sonucunda geldi.

BAŞKAN - Sayın Şahin... Sayın Şahin, izninizle bir şeyi söyleyeyim...

NEVFEL ŞAHİN (Devamla) - Değerli arkadaşlar...

BAŞKAN - Bir saniye dinler misiniz Sayın Şahin...

NEVFEL ŞAHİN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, rakamları vereyim... (DSP sıralarından gürültüler)

Siz konuşun canım, rakamları...

BAŞKAN - Sayın Şahin, istirham ediyorum.

NEVFEL ŞAHİN (Devamla) - Buyurun Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Eleştiri hakkınızı elbette yasalardan alırsınız, İçtüzükten alırsınız; ama "bu Başbakan" şeklindeki bir tabir Doğru Yol Partisinin tüzelkişiliğine de yakışmaz.

Devam edin lütfen.

NEVFEL ŞAHİN (Devamla) - Sayın Başbakan döneminde elektrik fiyatları, doğalgaz fiyatları artırılmıştır; nasıl artırılmıştır; KDV oranları yüzde 8'den yüzde 18'e çıkarılmıştır. Yine, petrol fiyatları 30 dolardan 18-20 dolara indiği halde tüketiciye yansıtılmamıştır. Yine, yanlış doğalgaz politikaları sonucunda vatandaşımız, sanayicimiz doğalgazı kullanamaz, parasını ödeyemez duruma gelmiştir.

Bakın, rakamlar vereceğim, burada milletimizle paylaşmak istiyorum. 1 Haziran 1997'de elektriğin fiyatı, sanayide 9 610 lira, dolar bazında 6,88 sent. Değerli arkadaşlar, bugün ne kadar biliyor musunuz, 11,55 sent sanayicinin kullandığı elektriğin fiyatı, konutta ise 6,81 sent, vergiler dahil 8 sent. Bugün, bir çocuğu olan bir ailenin kullandığı elektriğin fiyatı 17,56 sent; demek ki 3 kat artmış. Bugün, sanayici, yüksek elektrik ve doğalgaz fiyatları nedeniyle, yurtdışıyla rekabetini kaybetmiş. Avrupa ülkelerinde, konutlardaki elektriğin fiyatı 11 sent, sanayideki fiyat ortalama 6-7 sent, Türkiye'de ise sanayicinin kullandığı elektrik 11,55 sent.

Değerli arkadaşlar, niçin Türkiye bu hale geldi; yanlış enerji politikaları, yanlış doğalgaz politikaları sonucu Türkiye bu hale geldi. Beş yıldır iktidarda olanlar, enerji krizi var diye, bugüne kadar yanlış yatırımlar yaptılar. Bugün, Sayın Enerji Bakanı "enerjimiz bıçak sırtında" diyor. Beş yıldır ülkeyi idare edenler, ekonomik krizi yaratanlar, yol kazası yapanlar, beş yıl boyunca enerji krizinin de içinden çıkamamışlar ve şimdi Sayın Enerji Bakanı "enerji bıçak sırtında" diyor.

Türkiye, enerji kaynaklarının yüzde 70'inin olduğu bir bölgede, petrol kaynaklarına yakın, doğalgaz kaynaklarına yakın. Peki, bu kadar yakın olmamıza rağmen, enerjimizi, niçin, gerçekten, sağlıklı, ucuz, temiz ve yeterli bir enerji olarak elde edemiyoruz? Bugün, Avrupa'daki bütün ülkeler doğalgazlarının 1 000 metreküpünü en fazla 65-70 dolara elde ederlerken, Türkiye bugün doğalgazına 80 dolar vermekte, 100 dolar vermekte, Mavi Akımla da 120 dolar verecek.

Değerli arkadaşlar, şimdi bahsedeceğim konuyu özellikle dikkatlerinize sunmak istiyorum; Türkiye, 1986 yılında, 6 milyar metreküplük bir doğalgaz anlaşması yaptı. Bu 6 milyar metreküplük doğalgaz anlaşmasına ilave olarak da, geçtiğimiz yıllarda, 8 milyar metreküplük ilave bir doğalgaz anlaşması yaptı; yani, batıdan gelen borudan -aynı borudan- sadece, pompa istasyonlarını ve gücünü artırarak, 14 milyar metreküp doğalgaz almaya başladı. Türkiye Cumhuriyeti adına, BOTAŞ, Gasprom'dan alıyor Rusya Federasyonu adına. 6 milyar metreküpte doğalgazın fiyatı, yaklaşık 80 dolar civarında.

19 Şubat 1998'de, Turusgas diye bir aracı firma araya giriyor, Turusgas Firması kuruluyor; o günkü başbakanın, o günkü Enerji Bakanının ve Başbakan Yardımcısı olan Sayın Başbakanımızın döneminde. Turusgas'ın ortakları kim biliyor musunuz?.. Turusgas'ın ortakları BOTAŞ, Turusgas'ın ortağı Gasprom, Turusgas'ın ortağı bir özel şirket GAMA, yüzde 15 ve yüzde 5 de hamiline bir hisse; yani, ithalatçılar, ihracatçılar bir araya geliyor -niçin geliyor anlamak mümkün değil- bir Turusgas Firması kuruluyor ve dolar bazında 1 000 metreküpe 20 dolar ilave ediliyor. Yani, 8 milyar metreküp ilave doğalgazımızı, 20 dolar ilave olarak Turusgas Firmasına ödüyoruz. Aradaki 160 000 000 dolar, yıllık, ilave 160 000 000 dolar, yüzde 5'ten hesapladığınızda, 8 000 000 dolar, hamiline yüzde 5 hissesi olan kişiye gidiyor; 24 000 000  dolar da bir özel şirkete gidiyor.

Aynı borudan Türkiye iki gaz alıyor; biri 6 milyar metreküp, biri 8 milyar metreküp. Gazın miktarı arttıkça -bütün dünyada böyledir- fiyatı düşer; ama, nedense, Türkiye'de 6 milyardan 8 milyar metreküpe çıkmış; yani, ilave 8 milyar metreküp alınarak 14 milyar metreküpe çıkmış ve bu 160 milyon dolar, sanayicimizin, tüketicimizin, vatandaşımızın üzerine kambur olarak yüklenmiş.

Şimdi, ben, buradan,  Sayın Başbakana sesleniyorum:  Gelip, Türk Milleti adına...  Bu yüzde 5 hisse kimin? Bazı söylentiler var. Hamiline yüzde 5 hissenin, bazılarının kardeşlerine, bazılarının yakın akrabalarına ait olduğu söylentileri var. Biz, Doğru Yol Partisi olarak, bunu günlerce basın toplantılarında, panellerde dile getirdik; ama, ekonomik yönden cumhuriyet tarihinin en büyük krizi yaşanırken, enerji fiyatlarının düşmesi gerekirken, bu ilave 160 000 000 doların, halkın sırtından para kazanan yüzde 5 hamiline hissenin kime ait olduğunu Sayın Başbakan bugüne kadar söylememiştir. Niçin ihtiyaç duyulmuştur? Niçin ihtiyaç duyulduğunu ben size söyleyeyim:

15 Aralık 1997'de Mavi Akım Sözleşmesi imzalandı. Türkmenbaşı'nın, kuyuda 30 dolar, sınırda 60-65 dolar olan Gürcistan-Türkiye sınırındaki gazını almadık, gittik, Mavi Akım Sözleşmesini imzaladık. Karadeniz'in 2 000  metre derinliğinden borular gelecek ve doğalgazın fiyatı 120 dolar... İşte, Mavi Akımın fiyatına kılıf hazırlamak için, Turusgas diye bir aracı firma kurularak, özel şahıslara, özel firmalara, bu milletin sırtından rant sağlanmıştır. Bunu, ben, buradan, Sayın Başbakana, özellikle...

Gerçekten de, Türkiye'de yolsuzluklar oldu, Türkiye yolsuzluklarda dördüncü sıraya geldi. Enerji Bakanlığında, diğer bakanlıklarda ve kurumlarda yolsuzluk operasyonları yapıldı; ama, Sayın Başbakan, bu yolsuzluk operasyonlarının üzerine gitmesi gerekirken, savcıların, yargıçların, jandarmanın üzerine gitti. Bütün bakanların, bütün kurumların icraatlarından sorumlu Başbakan, Başbakanlık Teftiş Heyetini çalıştırarak, BOTAŞ'ın, TEAŞ'ın, TEDAŞ'ın idarî yönden soruşturmalarını tamamlamadı. Bugün, BOTAŞ, bunca yüksek doğalgaz, bunca yüksek elektrik enerjisi fiyatları nedeniyle batmış durumda, TEAŞ batmış durumda, TEDAŞ batmış durumda, savcılar, jandarmalar olaya el koydu; ama, Sayın Başbakan idarî yönden soruşturmaları yapıp, ilgililer hakkında bir işlem yapmadı.

Turusgas'dan BOTAŞ Genel Müdürünün çok yüksek maaş aldığını hepimiz biliyoruz; 15 000 dolarlar, 30 000 dolarlar... BOTAŞ eski Genel Müdürü Turusgas'ın da Başkanı. Yine, BOTAŞ eski Genel Müdürünün hanımı GAMA'da çalışıyor; yine, eski Genel Müdürün kızı Turusgas'da çalışıyor.

Değerli arkadaşlar, bunlar normal şeyler değil. Eğer, yolsuzlukla, yoksullukla mücadele edeceksek, bütün denetimleri Başbakanın, kendi, yetkili olan, Başbakanlık Teftiş Heyetini harekete geçirmesi lazım. Olaylar, jandarmalık olduktan sonra, karakolluk olduktan sonra, yargıya intikal ettikten sonra idarî soruşturmalar bugüne kadar tamamlanmamıştır.

Yine, hepimiz biliyoruz ki, Mavi Akım konusunda Samsun-Ankara ayağı ihalesiz 339 000 000 dolara verildi.

Değerli arkadaşlar, 15 Aralık 1997 yılında, BOTAŞ ile Rusya Mavi Akım Sözleşmesini imzalıyor, aradan üç gün geçiyor, Gasprom diyor ki: "Benim Türk ortaklarım bunlar..." Meclisten altı ay sonra geçiyor, yatırım programında yok ve hepimiz biliyoruz ki, bu anlaşmaların daha önce yapıldığıdır. 15 Aralık 1997'de yapılan anlaşmadan sonra, üç gün içerisinde, Türk ortakları, Rusya tarafından BOTAŞ'a bildiriliyor. Yapılan sözleşmede, avansların ödenmesinde fevkalade yanlışlıklar var, usulsüzlükler var. BOTAŞ dosyasına savcı el koydu; ama, BOTAŞ dosyasına Sayın Başbakanımız el koymadı.

Değerli arkadaşlar, Türkiye'nin enerji planlamasında da yanlışlıklar var. Bakın, size, burada bir grafik göstereceğim. Bu, BOTAŞ'ın, bugüne kadarki, yani, 2000 yılına kadarki tüketim, ihtiyaç eğrisi; eğer, 2010 yılında 82 milyar metreküpe çıkacaksa, bu eğrinin, mutlaka, bu şekilde veya şu şekilde gitmesi lazım. Bütün arkadaşlarımız bilir ki, bu tüketim ve ihtiyaç, talep eğrisi, maalesef, yanlış yapılmış. Niçin yanlış yapılmış; daha önce yatırımları yapmak, bağlantıları sağlamak, ihaleleri yapmak için.

BOTAŞ Genel Müdürlüğü, üç yıl önce 2 milyar dolarlık ihale yaptı ve bugün, Mavi Akım, Karadeniz'in altından gaz gelmediği için çalışmıyor. Yine, illerin şebeke boruları döşenmediği için 2 milyar dolarlık yatırım önceden yapıldı ve ben, Sayın Başbakana da bu belgeyi vereceğim.

Kasıtlı olarak bu şekilde sıçratılan bir talep eğrisi olamaz. İşte, bu kırmızı bölge, yolsuzlukların yapıldığı bölge. Daha önce, ihtiyaçtan fazla boru hatları ihale edildiğinden, ihtiyaçtan fazla bağlantıların yapıldığından dolayı, 2 milyar dolarlık yatırım iki yıldır kullanılmıyor. Bunlar sizi rahatsız etmiyor mu?!

Değerli arkadaşlar, tüketicimiz, elektrik tüketicimiz, vatandaşımız 17,5 sente elektriği kullanıyor, sanayicimiz 11,5 sente elektriğimizi kullanıyor; ama, bunlarla ilgilenen yok. İcranın başındaki, yolsuzlukların üzerine gideceğine, aman hükümette bir şey olmasın, uyum olsun, istikrar olsun; ama, artık, herkes biliyor ki, bu uyumun ve istikrarın altında yolsuzluk var, soygun var, suiistimal var.

Değerli arkadaşlar, gerçekten de, bugün, Türkiye'nin kullandığı 16 milyar metreküp doğalgaz. Bu 16 milyar metreküp doğalgazın kaçını konutlar kullanıyor dersiniz; 2,7 milyar metreküpünü! 11,5 milyar metreküpünü elektrik üretiminde kullanıyoruz, 3 milyar metreküpünü de sanayide kullanıyoruz. Şimdi, Batı'dan 6 milyar metreküp olarak... Bütün dünyanın 60-65 dolara aldığı, bizim 80 dolara, 100 dolara, 120 dolara aldığımız ve ne olduğu belli olmayan, gizlilik içerisinde, kamuoyundan saklanan; ama, bugünkü fiyatlarla, BOTAŞ'ın belediyelere sattığı gazın, 1 000 metreküpünün fiyatı 168 dolar.

BAŞKAN - Sayın Şahin, 3 dakikanız var, ona göre ayarlayınız.

NEVFEL ŞAHİN (Devamla) - Yani, 80 dolara alacaksınız, 168 dolara satacaksınız.

Benzini 200 000 liraya mal edeceksiniz, 1 250 000 liraya satacaksınız! O zaman, sizin enflasyon hedefleriniz, Türkiye'nin kalkınması, gelişmesi, ucuz enerjisini elde edemeyen, güvenli enerjisini elde edemeyen ülkelerin sanayileşmesi, ülkelere yatırım yapılması mümkün değil. İşte, onun için, bugün, sanayicimiz gitmekte ve milletimizin hali perişan.

100 000 000 lira ev kirası ödeyen Batıkent'teki vatandaşımız, 170 000 000 lira doğalgaz parası ödeyerek ancak ısınabilmekte. Bunlar sizi rahatsız etmiyor mu? 17,5 sente elektriği kullanan vatandaşlarımız sizi rahatsız etmiyor mu? Vatandaşımız soğukta tir tir titremekte. Peki, niçin 168 dolara satıyorsunuz? Daha önce yapmış olduğunuz yatırımları, dışarıdan aldığınız kredileri, yüksek faizleri karşılamak ve yolsuzlukların üzerine gitmek yerine, yolsuzluğa giden paraları, zamla, yüksek vergiyle, Akaryakıt Tüketim Vergisiyle vatandaşımızın cebinden çıkarmaktasınız.

Değerli arkadaşlar, sadece 2002 yılında Akaryakıt Tüketim Vergisi olarak vatandaştan alacağınız rakamı biliyor musunuz; 10,5 katrilyon, toplam Katma Değer Vergisi tutarı da 10,5 katrilyon. Dünyanın hiçbir yerinde Katma Değer Vergisi ile Akaryakıt Tüketim Vergisinin aynı olduğu, 10,5 katrilyon gibi yüksek bir değere ulaştığı hiçbir dönem görülmemiştir.

2002 yılında memura ödeyeceğiniz toplam 22 katrilyon lira; yani, siz, memura ödeyeceğiniz paranın yarısını, benzin kullandınız, mazot kullandınız, elektrik kullandınız diyerek, tekrar, milletten geriye alıyorsunuz. Onun için, vatandaşımız, sizden ümidini kesmiştir.

Bir kere, Türkiye'nin enerji politikalarına ciddî bir şekilde eğilmek lazım. Eğer, enerji politikalarına ciddî bir şekilde eğilmezsek, önümüzdeki yıllarda, almadığımız gazın parası olarak 1 milyar dolar ödemek mecburiyetinde kalacağız, almadığımız elektriğin parası olarak 1,5 milyar dolar ödemek zorunda kalacağız.

Doğalgazdaki...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

NEVFEL ŞAHİN (Devamla) - Sayın Başkan, uzatmıyor musunuz?

BAŞKAN - Süreniz bitti, baştan da ikaz etmiştim.

Teşekkür ediyorum.

NEVFEL ŞAHİN (Devamla) - Ama Sayın Başkan...

BAŞKAN - Sayın Şahin, baştan söyledim, bu şekilde...

NEVFEL ŞAHİN (Devamla) - ...herkese 2 dakika süre veriyorsunuz!

BAŞKAN - Hayır, herkese değil, gruplarla ilgili başta söyledim ve sizi de 3 dakika kala ikaz ettim.

Teşekkür ediyorum.

NEVFEL ŞAHİN (Devamla) - Hepinize saygılar sunuyorum.

BAŞKAN - Şimdi, Saadet Partisi Grubu adına, Konya Milletvekili Sayın Veysel Candan; buyurun. (SP sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakikadır, riayet edilmesini istirham ediyorum.

SP GRUBU ADINA VEYSEL CANDAN (Konya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Grubumuz tarafından verilen enerji politikalarıyla ilgili gensoru önergesi hakkında Grubumuzun düşüncelerini açıklamak üzere söz aldım; Muhterem Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu gensoru önergesini vermekteki amacımız, elektrik enerjisi ve petrol ürünlerinde hükümetin uyguladığı yanlış politikaların, yapılan usulsüzlüklerin ve yolsuzlukların ortaya konulması ve alınacak tedbirlerin müzakeresidir.

Değerli arkadaşlarım, birtakım bilgi ve belgelerle konuşacağım, onun için, dikkatlerinizi istirham ediyorum.

Özetle, bu gensoru önergesinde şu temel görüşlere yer verdik:

1- Hükümetin uyguladığı enerji politikaları yanlış ve hatalıdır.

2- Hükümet, başta petrol ürünleri, elektrik ve doğalgazda yüzde 500'e varan vergi ve yüzde 18 KDV'yle vergi değil, vurgun yapmaktadır.

3- Uluslararası enerji ve doğalgaz anlaşmalarında usulsüzlük ve yolsuzluk iddiaları vardır -biraz sonra belgelerle ortaya koyacağım- bunların, mutlaka, detaylı araştırılması gerekir.

4- İthal edilen doğalgazda kullanım fazlası oluşma tehlikesi vardır. Kullanmadan bedel ödeme tehlikesiyle karşı karşıyayız; yani, bir yerde, hükümetin dikkatini çekiyoruz.

Değerli milletvekilleri, bir diğer önemli konu, petrol ürünleri, elektrik, LPG, tüpgaz, otogazda ve doğalgazda, mutlaka ve mutlaka fiyat indirimine gidilmelidir.

Alınması gereken tedbirleri de, konuşmamın son bölümünde çözüm önerisi olarak takdim edeceğim.

Değerli arkadaşlar, bu gensoruyla ilgili olarak hükümetin yapacağı iki şey vardır: Bir; biraz sonra, buraya hükümet adına çıkacak sözcü arkadaşımız, bu gensoru siyasî amaçlıdır, hükümeti yıpratmaya yönelik verilmiştir diyerek, söylenenleri reddeder!

Bir diğer önemli konu; yapılan usulsüzlükleri ve hataları geçmiş yıllara yayar; yani, işi sulandırır.

Peki, bunu ben nereden ifade ediyorum; daha önceki gensorularda olduğu gibi, Enerji Bakanı hakkında konuşuyoruz, gelen talep şu: Geçmiş on yılda Enerji Bakanlığı yapanlar... Bayındırlık Bakanlığını konuşuyoruz; geçmiş on yılda Bayındırlık Bakanlığı yapanlar... Böyle bir sulandırmaya gitmeden, net, somut cevap beklediğimizi ifade etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, son onbeş gündür, bu gensoru önergesi verildikten sonra, basında, hükümet tarafından bazı açıklamalar yapılmakta. Özellikle, hikmeti tam anlaşılamamakla birlikte, Sayın ANAP Genel Başkanının, doğalgaza ve enerjiye çok yakın ilgisi var ve açıklamalarında -gerek Mesut Yılmaz gerek Enerji Bakanları- "İran doğalgazının fiyatı yüksektir" -bu da Refahyol dönemindedir- bir de "belediyelere yüzde 70 kârla verilmiştir" deniliyor. Halbuki, Enerji Bakanı, kendi Bakanlığı sahasındaki yargı kararlarını incelemiş olsaydı, bunun doğru olmadığı ortaya çıkacaktı; çünkü, 31 Ocak 1995'te, Bakanlık, yüzde 30 genelgesi yayımlamış; ancak, Danıştay 10. Dairesi, 1998'de, 1162 sayılı kararla, böyle bir kârın olamayacağını, serbest piyasa olduğunu ifade etmiş; yani, iptal etmiş. Onun için, Sayın Bakanın, belediye başkanlarıyla bir araya gelip bu genelgeyi yayımlamasının hiçbir hukukî mantığı da yoktur.

Değerli arkadaşlar, enerjide yapılan yanlışları satır başları halinde ifade ediyorum:

Birincisi, TEDAŞ ve TEAŞ'ta yap-işlet-devret ve davet usulüyle yapılan ihalelerde usulsüzlükler vardır. Bunların belgeleri, enerji operasyonları da yargıdadır.

İkincisi, lisans devirlerinde usulsüzlükler vardır. Hâlâ, ÇEAŞ, Kepez ve Aktaş'ta, dağıtım ihalelerinde, geçen hafta Bakanın açıkladığı gibi, 300 trilyonun üzerinde alacaklar vardır. Bunlar yargıya intikal etmiştir.

Üçüncüsü, otoprodüktör firmalardan; yani, kendi enerjisini üreten firmalardan, üretim fazlası, yüksek fiyatla alınmaktadır.

Dördüncüsü, yatırım yapılamadığı için, kayıp kaçak oranları yüzde 23'lerden, yüzde 20'lerden aşağı çekilememektedir. Üretilen her 100 kilovat/saatin 20 kilovat/saati yolda kaybedilmektedir; yani, hatların yenilenmeye ihtiyacı vardır.

Bir diğer önemli konu da, nükleer santral konusudur. Maalesef, on yıl uğraşmamıza rağmen, ihaleler, şartnameler hazırlanmış, danışman firmalara milyonlarca dolar ödenmiş, ihaleye çıkılmış, ihalede rüşvet iddiaları ortaya atılmış ve ihale sonuçlandırılamadan devredışı bırakılmıştır; halkın ve devletin milyonlarca dolar zararı olmuştur.

Değerli arkadaşlarım, tabiî, enerjide böyle usulsüz hatalar, fahiş hatalar yapıldığı zaman bakın ne oldu; bugün, TEDAŞ ve TEAŞ yetkililerinden en son aldığımız bilgiye göre, piyasadan yaptığımız araştırmaya göre, 1 000 000 elektrik abonesinin, faturasını ödeyemediğinden, elektriği kesiktir; yani, bu 5 000 000 insan karanlıktadır! Bu, hükümetin yüz karasıdır! (SP sıralarından alkışlar)

Mutfak tüpü 2001 yılı başında 6 500 000 iken, 2001 yılı sonunda... Şimdi, bu rakamlar Sayın Başbakanımıza iletilmemiş olabilir, bazen, ben kendisini televizyondan izlediğim zaman "bu konu bana iletilmedi" diyor, belki haklı idi; ama, şimdi iletiyoruz. Bakın, mutfak tüpünün fiyatı 2001 yılı başında 6 500 000 lira, 2001 yılı sonunda 16 500 000 lira, zam oranı yüzde 150.

Otogaz da önce teşvik edildi, 1 000 000 arabaya LPG değişim cihazları, tüpleri takıldı; ama, hükümet hemen uyandı, bir defada otogaza yüzde 68 zam yaptı ve bugün otogaza bu zam yapıldıktan sonra, bu 1 000 000 araç, servis ve parça sorunu...  Yani millî sermaye heba oldu.

Değerli arkadaşlar, peki, biz bu elektrik fiyatlarından şikâyet ediyoruz da, esas, elektriği tüketen sanayici ne diyor? Ankara Sanayi Odası Başkanının bir açıklaması var: "Hükümet, tekelci görevini kötüye kullanıyor." Biz desek muhalefet; ama, bunu, kullanan, parayı ödeyen söylüyor. Bu, keyfî bir uygulamadır, sanayici isyan noktasındadır. Bakın Sayın Başbakanım, sanayicimiz, elektriği, dünya fiyatlarından 3 kat daha pahalı kullanıyor; buna sizin hakkınız yok.

Değerli arkadaşlar, 2001 yılında hükümet, enflasyona önce, yüzde 10 dedi, olmadı; yüzde 35 dedi, olmadı; yüzde 50 dedi, olmadı; yüde 60 dedi; ama, rakamlar yüzde 89 gösterdi! Peki, elektrikte yüzde kaç oldu zannediyorsunuz; yüzde 122! Elektriğe yüzde 122 zam yapıldı.

Peki, sanayici böyle de, sokaktaki vatandaş ne diyor; elektriği tüketenler adına konuşan Tüketici Hakları Derneği Başkanı bakın ne diyor: "Rekabet Kuruluna gideceğiz; bu uygulama sosyal devlet ve kamu yararı anlayışına aykırı..." Sosyal devlet... Sosyal demokrat...  Başbakana söylüyorum.

Bakın, çok acı bir ifade daha var. Onu da aynen, saygıyla okumak durumundayım. Diyor ki: "Hükümetin bu yaptığı, vurguncu ve soyguncu uygulamadır." Açın, basında bakın. Değerli arkadaşlar, bunu kim söylüyor; bunu, elektriği tüketen sanayici, elektriği tüketen vatandaş söylüyor değerli arkadaşlar.

Peki, onlar adına bir de taleplerini ileteyim. Değerli arkadaşlar, evinizde 150 kilovat/saatten fazla elektrik kullandığınız zaman yüzde 50 fazla ödüyorsunuz. 150 kilovat demek, normal bir ailenin her zaman bulabileceği, aşabileceği rakam; yani, TEAŞ ve TEDAŞ yetkililerinin, bürokratların, hükümeti de iğfaliyle, böylece, bir yalancı, ekstra zam getirdiler. 150 kilovat/saati aşana, yüzde 50 zam artı yüzde 5'lik Belediye Tüketim Vergisi... Bir de, KDV, yüzde 18'den yüzde 1'e indirilsin... Elektriği tüketenlerin talebi olarak burada hükümete aktarıyorum bir kere.

Değerli arkadaşlar, peki, acaba, hakikaten bu KDV indirimleri filan bu hükümetin yetkisinde mi; yani, Sayın Başbakan biraz sonra buradan çıkıp diyebilir mi ki, ben, enerjide yüzde 18'i yüzde 1'e çektim diye; diyemez. Bakın ne diyor Sayın Mesut Yılmaz: IMF'ye sözümüz var... Peki, millete sözünüz yok mu, meydanlarda millete söz vermediniz mi?!. (SP sıralarından alkışlar) IMF'ye söz vermek mi önemli, millete verilen söz mü önemli?! "IMF'ye sözümüz var; hiçbir yerde indirim yapmayacağız, hiçbir vergide indirim yapmayacağız..." İnşallah, Başbakan buradan çıkınca bizi utandırır. "Ancak, doğalgaz KDV'si için, geçici bir miktar olmak üzere Bakanlar Kuruluna teklifi götürebilirim." Yani, indiririm değil; yani, milleti, bir yerde, uyutuyorlar değerli arkadaşlar.

Peki, hükümet böyle diyor da, bürokratlar ne diyor: "Yılmaz'ın dediği bizi ilgilendirmez." Bakın, enerji bürokratları ne diyor: "Başbakan Yardımcısının söylediği bizi hiç ilgilendirmez." Peki, nedir: "2002 bütçesini yaptık, Türkiye Büyük Millet Meclisinden geçti. KDV yüzde 18'dir, yüzde 8'e inemez; inerse, kayıp 1 katrilyon olur. Kaynak bulun, yoksa inmez." Demek ki değerli arkadaşlar, bu vergi hazırlanırken, bütçe hazırlanırken, basit bir bakkal hesabıyla şu yapılmış; biz, elektrikten 1 katrilyon, doğalgazdan 2 katrilyon... Ee, bu sizin yaptığınız için hükümet olmaya gerek yok ki, basit insanlar da yapar; maliyeci, iktisatçı, ekonomist filan olmaya hiç gerek yok; yaptığınız iş meydanda!..

Peki, değerli arkadaşlar, şimdi, halk, sanayici ve tüketici isyanda. İsyanda da, acaba haklı mı rakamlara bir bakalım: Bakın, 2001 başında kilovat/saat elektrik 52 580 lira. Değerli arkadaşlar, aynı yılın sonunda 111 100 lira. Elektrikte artış oranı yüzde 113'tür. Yani, eğer, vatandaş, buraya kadar, Meclise kadar gelip derdini anlatamıyorsa, demek ki, gücü yok.

Peki, bu KDV indiriminin -bürokratlar öyle diyor, Maliye Bakanı öyle diyor, hükümet yetkilileri öyle diyor-  acaba bazı yerlerde indiği oldu mu?  Bakın, enerji işletme hakkı  devirlerinde 20 şirkete KDV yüzde 18'den yüzde 1'e indi ve devletin bıraktığı para 500 000 000 dolar. Demek ki, çifte standart var hükümette.

Peki, bunlar acaba kimlere verildi diye baktığımız zaman, çoğunluğunun da, hükümete her gün manşet yapan, ekonomide bahar havası estiren medya gruplarına -bu 500 000 000 doların- verildiği gözlenmektedir.

Şimdi, ben merak ediyorum, sosyal demokrat Sayın Başbakan, hükümeti oluşturan milletvekilleri gider de, bir seçim bölgesinde "bu elektriğe bu kadar zam niye yaptınız" denirse, acaba ne cevap verecekler?!

Değerli arkadaşlar, hükümetin uyguladığı petrol politikaları yanlış dedik. Bakın, şimdi, kurşunsuz benzinin -en son tarih itibariyle- rafineri çıkışı 199 000 lira; ama, 1 250 000 liraya satılıyor. Buna ticaret denilmez, buna vergi denilmez; bu, doğrudan doğruya vurgun ve talandır. (SP sıralarından alkışlar)

Bakın değerli arkadaşlar, bölgeyi geziyoruz, Orta Anadolu'da buğday ekilmiyor. Niye ekilmiyor buğday; çünkü, siz, 200 000 liraya aldığınız motorini, çiftçiye, 900 000 liraya satıyorsunuz. Vatandaş mazot parası bulamadığı için ekim yapamıyor ve biraz önce arkadaşım ifade etti, denilmiş ki, petrol ürünlerinde 10 katrilyon, KDV'den 15 katrilyon... Demin ifade ettim, o zaman, siz, hükümet filan değilsiniz yani; tamamen basit, aşağıda bürokratların önünüze getirdiklerine göre karar veriyorsunuz.

Şimdi, peki, hükümet, bu aldığı paraları ne yapıyor -ben de merak ettim- aynen şöyle: Bu paralar IMF ve Dünya Bankasına gönderiliyor; yani, faiz olarak, yani, hükümet tahsildarlık yapıyor, tahsildarlık! Millete, hiç, beş kuruş faydası yok.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, bu yanlış politikalar ne getirdi: Çiftçimiz ekim yapamadı, iflas etti, buğday ithal ediyoruz. Bundan üç beş yıl önce tarım ürünlerinde dünyada kendine yetebilen en büyük devlettik; ama, bugün buğday ithal ediyoruz. Sanayide üretim maliyeti yükseldi, ihracatımız düştü. Biraz önce, Sanayi Odası Başkanımızın feryadını dinledik ve 65 000 000 insan akaryakıta, doğalgaza, elektriğe ve ilaca getirilen yüklü vergilerle fakirleşti ve geçim sıkıntısı çekmektedir. Şimdi, tabiî, tam halkın ifadesiyle, Orta Anadolu'da bize hep soruyorlar: Sahi, bu hükümet kimden yana; IMF ve Dünya Bankasından mı yana, yoksa, halktan yana söyleyebileceği bir şey var mı?!

Değerli arkadaşlarım, şimdi, vatandaşın son kuruşuna kadar ödediği vergiler... Bakın, bu hükümetin yaptığı fevkalade fahiş, fevkalade hatalı, Anayasa, yasa ihlali niteliğinde bir tane yasa geçirdiniz; belki, o yasaya burada oy veren milletvekilleri de var. Bakın, Gelir Vergisi Kanunu geçici 15, geçici 59 uncu maddeye bir hüküm eklendi; orada ne deniliyor: Bir vatandaşın faiz geliri, 111 milyar 500 milyon lira ise, bu vatandaş vergi ödemeyecek.

Peki, evinde 20 kilovat/saat elektrik kullanana vergi koyuyorsunuz da 110 milyar brüt geliri olana neden acaba vergi koymuyorsunuz?! 24 Ekim 2001 tarihli, 4710 sayılı Kanun. Peki, bu cürmü kim işledi; bu cürmü 57 nci Sayın Ecevit hükümeti işledi. (SP sıralarından alkışlar) Evet, bu hükümetin ortakları, milliyetçi MHP ile sözümona muhafazakâr ANAP işledi. Böyle şey olmaz. Bakın, acı söylüyorum ama, millet adına söylüyorum; yoksa, kişilerle alışverişimiz yok. Bakın, bu hükümet beceriksiz, basiretsiz, yeteneksiz, kifayetsiz. İktidarsınız muktedir değilsiniz. Başbakan ABD'ye gidiyor. Aman! Başbakana yetişecek kanunlar, kanunlar kanunlar...

Grup önerisi üzerinde konuşurken söyledim; çıkardığınız kanunların altında kalacaksınız. Bakın, samimiyetle söylüyorum: Çıkın, milleti sokakta bir dinleyin.

Değerli arkadaşlar, bu hükümet, aslında kukla, ipi de IMF ve Dünya Bankasının elinde. Aslında yaptığı da yapacağı da bu ha. Bize, "Siz hükümete fazla yüklenmeyin; zaten becerikli olsalardı, niye Kemal Derviş'i getirsinler? Zaten bilmiyorlardı, mecbur kaldılar da..." diye, Anadolu'da söylüyorlar.

Sayın Başbakanımız ABD'ye seyahat etti ve Bush'la görüştü. O görüşmelerin, doğrusu, bir yerinde Sayın Başbakanımızın hatırlatması lazımdı Bush'a... Bakın Bush ne diyor: "ABD hudutları içerisinde vergiyi artıran, benim vücudumu çiğner geçer." Sayın Başbakan, hep böyle Irak'ı konuşmak yerine, bir de acaba Türkiye'deki vergileri... Biz bu 89 katrilyonluk bütçenin 50 katrilyonunu faize ödeye ödeye ödeye  nereye varacağız diye hiç sordunuz mu?  Tabiî ki, sıra gelmemiştir herhalde.

Değerli arkadaşlar, şimdi vakit daralıyor. Ben hemen şunu söyleyeyim: Doğalgazla ilgili yedi sekiz tane anlaşma yapmışız. Bu anlaşmalar gereği, 2005 yılına kadar 67,8 milyar metreküp doğalgaz alımı sözleşmesi yapılmış. Ben, dün BOTAŞ'tan bir bilgi istedim, acaba siz 2000 yılında, 2001 yılında ne kullandınız diye. 2000 yılında 14,4 milyar metreküp, 2001'de 15,9 milyar metreküp. İşte, resmî evrak. 60, 70'le 15. Peki, bu bilgilere baktım, BOTAŞ koyduğu hedefleri de geriye doğru çekmiş. Ben bunları niye söylüyorum değerli arkadaşlar; bu ülke hepimizin. Yanlış anlaşmalar yaptığınız zaman, fazla doğalgazı yakma ve parasını da, kullanmadan, ödeme durumunda kalırsınız. Ben böyledir demiyorum, bir tehlikeye dikkat çekiyorum; ama, bir gün böyle yapar, doğalgazı yakarsanız, çıkarız, burada, millet adına bu yaptığımız uyarıyı hatırlatırız değerli arkadaşlar.

BAŞKAN - Sayın Candan, 3 dakikanız kaldı efendim.

VEYSEL CANDAN (Devamla) - Tamam efendim.

Değerli arkadaşlar, yine, elimdeki bilgi ve belgelere göre, şu bir tanesi BOTAŞ'ın ithal ettiği doğalgaz miktarıdır ve TPAO'dan aldığı 1 000 metreküp doğalgaz 50,9 dolar, yurt dışından ithal ettiği doğalgaz da 76,6; TL bazında 89 000 liraya geliyor bugünkü birim fiyatla. 89 000 liraya aldığı doğalgazı, perakendede, Eskişehir'de doğalgazı 450 000 liraya satıyor. Yani, mazotta ne yapıyorsa burada da aynısını yapıyor.

Şimdi Sayın Bakan buraya çıkabilir -Enerji Bakanı burada yok, İran doğalgazının açılışında bulunuyor- gayet basit, bizim söylediklerimizi evvela bir yok sayar "bunlar hayal mahsulüdür" der, arkasından, bürokratların kendisine verdiği rakamları koyar ortaya ondan sonra bir bakarsınız ki, siz de hepsini alkışlarsınız. Ben, bilgi ve belgelerden konuşuyorum.

Aslında konuşmam uzundu... Ama, şunu söyleyeyim: Peki, halen Enerji Bakanlığında sıkıntı var mı, usulsüzlük var mı; var.

Elimdeki belge... Değerli arkadaşlar, BOTAŞ'ı, kendi yatırım dairesini kendi bürokratları denetliyor ve bu bürokratların denetlemesinde enteresan bir sonuç çıkıyor; hiç virgülüne dokunmadan bu sonucu okumak istiyorum değerli arkadaşlar. Başbakan Yardımcımız da burada. Deniyor ki: "İhale komisyonunun, şartnameye uygun olmayan hesaplama yöntemi kullanma nedeniyle devletin 30 000 000 dolar zararı vardır." Bunu kim söylüyor? Bu, BOTAŞ'ta çalışan, BOTAŞ'ın yatırım ve planlamasını yapan kurumu denetleyen kurumiçi müfettişlerin raporu.

Şimdi, Sayın Bakan veya hükümet adına buraya gelen, diyecek ki: "Böyle bir şey yok; böyle bir müfettiş raporu yok." O zaman, biz, raporları, dosyaları alıp buraya geleceğiz.

Değerli arkadaşlar, netice itibariyle, sözümü tamamlarken, bu hükümet Anayasa ihlali yapmaktadır ve vergi yükünün adaletli ve dengeli dağılımı maddesine, Anayasa 73'e aykırıdır. Yine, Anayasanın 172 nci maddesine göre, devlet tüketiciyi korumak mecburiyetindedir; ama, bu yapılmamıştır.

Burada yapılması gerekenler: Enerji Bakanı, DPT arasında ihtiyaç mutabakatı sağlanmalıdır; üretim, öncelikle yerli kaynağa ağırlık verilmelidir; TEAŞ ve TEDAŞ'ta yeniden bir yapılanma meydana gelmelidir; elektrik dağıtım ihale sözleşmeleri hukukî metinleri iyi hazırlanmalıdır; yargıda işlerin hemen çözülmesi, ucuz enerji temini, nükleer santrallarla faaliyete geçirilmeli ve fiyatlar, mutlaka ve mutlaka indirilmelidir diyor, muhterem heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (SP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Çok teşekkür ediyorum Sayın Candan.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Mustafa Baş; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakikadır.

AK PARTİ GRUBU ADINA MUSTAFA BAŞ (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Saadet Partisinin, enerji, doğalgaz ve LPG konusunda uyguladıkları yanlış politikalarla ekonomik krizi ağırlaştırdıkları iddiasıyla Başbakan ve Bakanlar Kurulu hakkında verdikleri gensoru üzerine, Grubum AK Parti ve şahsım adına söz almış bulunmaktayım; hepinizi hürmetle selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, doğalgaz üretmek, elektrik üretmek, doğalgaz satmak bir kamu hizmetidir. Kamu hizmeti, vatandaşlar arasında, millî dayanışma fikrine dayanan, sosyal adaleti sağlayan bir faaliyettir. Kamu hizmetleri, kâr maksatlarıyla, kârı artırmak için yapılmaz. Herkesin faydalanabileceği, adil, eşit imkânları, hizmetleri kamuya, halkın her kesimine getirmek; kamu hizmetinin anlamı budur.

Bugün, maalesef, konuştuğumuz konuda, özellikle elektrik ve doğalgazda, devlet, üretimde, satmada, kamuyu, halkı bir kâr odağı, bir müşteri gibi görerek, hatta bütçe açıklarını kapamanın, yapılan israfları kapamanın bir unsuru görerek, maliyetlerin çok çok üstünde, vatandaşa bu hizmetleri götürmektedir. Vatandaş da, bu karda, kışta kıyamette, bu soğukta, bu hizmetlerin fiyatları karşısında, maalesef, son derece zor durumda kalmıştır. Vatandaşımız, bu hizmetleri kullanamaz duruma gelmiştir. İfade edildi; milyonun üzerinde insanın elektriği kesilmiştir, milyonlarca insan karanlıktadır ve insanlar, yatırım yapıp ısınmak için kullanmak istedikleri doğalgazı kullanamaz duruma gelmişlerdir.

1970'li yıllarda, hava kirliliği şehirlerimizde, özellikle büyük şehirlerimizde başgösterince, devlet, buna karşılık, vatandaşa "size ucuz yakıt, temiz yakıt vereceğim" demiştir ve doğalgazı yaygınlaştırmaya başlamıştır. Aslında, hava kirliliğinin yüzde 70'i linyit kömürü yakımından meydana gelmektedir ve o dönemlere baktığımız zaman, solunum yolu hastalıklarının, kalp yetmezliklerinin ve de akciğer hastalıklarının arttığını, yine istatistiklerden, hava kirliliğinin yüzde 50 oranında düşürülmesi neticesinde bu hastalıkların düştüğünü görmekteyiz. Bunu şunun için söylüyorum: Anayasa, 56 ncı maddesiyle, aslında, herkese sağlıklı bir çevrede yaşama hakkını sağlamıştır ve bu yaşama hakkını sağlamak üzere hükümete ve devlete görev vermiştir. Yine, çevre koruma kanunlarımız da hükümete görev yüklemiştir; vatandaşların sağlıklı bir ortamda yaşamalarını, bu kanunlar hükümete mecbur kılmıştır.

Şimdi, 1980'li yıllarda hükümet -o dönemin yönetimi- halka demiştir ki: "Ben, sana, en güvenli yakıtı veriyorum, en temiz yakıtı veriyorum, en ucuz yakıtı veriyorum, en sağlıklı yakıtı veriyorum ve en kolay yakıtı veriyorum." Bunun için de "hem ucuz hem de rahat"sloganıyla doğalgazı yaygınlaştırmak istemişti ve yaygınlaştırmıştır. İnsanlar, buna göre binalarını yapmış, ısınmalarını gerçekleştirmeye başlamışlardır.

Diğer taraftan, sanayi sektörümüz; özellikle, seramik sanayiinde, gübre ve cam sanayiinde, kireç ve çimento sanayiinde; metal, kâğıt, kimya, otomotiv ve gıda sanayi sektörlerinde doğalgaz, imalatın önemli bir girdisi, unsuru olarak kullanılmaya başlanmıştır; ancak, ne yazık ki, bugün, Türk  sanayicisi, Avrupalı sanayicilerden 32 dolar daha fazla, doğalgaza ödeme yapmaktadır. Avrupa'nın bazı ülkelerinde, mesela,  İngiltere'de sanayide  kullanılan doğalgazın  KDV oranı yüzde 5, Çin'de yüzde 5, Japonya'da yüzde 5, Fransa'da yüzde 5,5, Lüksemburg'da yüzde 6, İsviçre'de yüzde 7,6, Yunanistan'da yüzde 8 iken, Türkiye'de KDV oranları yüzde 18'e çıkarılmıştır.

Doğalgazın yaygınlaştırıldığı dönemlerde 4 yıl KDV alınmamıştır. O dönemin BOTAŞ Genel Müdürü ısrarla, KDV'ye karşı çıkmıştır. Sonra yüzde 1, sonra yüzde 6, geçen sene de yüzde 18'e çıkarılmıştır. 9 yıl boyunca yüzde 8 olan KDV, hükümetiniz sayesinde geçen yıl yüzde 18'e çıkarılmıştır ve bunlar, toplam fiyatın üzerine ilave edildiğinde, halk ısınmak için doğalgazı kullanamaz duruma gelmiş, sanayici de  imalat için doğalgazı kullanamaz duruma gelmiştir.

Geçen hafta okudum, Nuh Çimento'nun genel koordinatörü Atalay Şahinoğlu ifade ediyor; doğalgazla imalat yaptıkları takdirde, 1 ton kireç kullanımında maliyet 22 000 000 lira oluyor; yine, kömürle imalat yaptıkları takdirde, 1 ton kireç imalatında masraf, 9 000 000 milyon lira oluyor. 1996 yılında bu firma kömürü, hava kirliliği ve devletin taahhüdü karşısında, ucuz ve temiz yakıt taahhüdü karşısında, bu firma, sistemini değiştirmiş 4 yıl önce; 1,5 milyon dolar yatırım yapmış, ucuz üretim yapacağım, rekabet yapacağım diye; ama, 4 sene sonra, siz, hükümet olarak, şartları değiştirmişsiniz, fiyatları artırmışsınız, KDV'yi yükseltmişsiniz. Şimdiyse, aynı üretimin, maliyeti içerisinde, doğalgaz 22 000 000 lira, kömür 9 000 000 lira... Şimdi, bu firma, 1,5 milyon dolarlık bu yatırımı söküp, yeniden kömüre dönmek istiyor. İşte, sizin, sırf sanayiciyi bu zarara uğrattığınızdan dolayı, bu koltuklarda bir gün dahi oturma hakkınız yoktur. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlar, sadece doğalgazda değil, elektrikte, Türk sanayicisi -ifade edildi- Avrupa'daki sanayiciden 3 kat, 4 kat daha fazla elektrik fiyatı ödemektedir. İsviçre sanayicisi 2,7 sent, Fransız sanayicisi 4,1 sent, Alman sanayicisi 5,2 sent öderken,  Türk sanayicisi 9,6 sent, yaklaşık 10 sent, elektriğe para ödemektedir.

Diğer taraftan, teşvik uyguluyorsunuz; işte, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgeleri, Urfa'da, elektriği yüzde 50 indirimli vereceğim diyorsunuz. Devletin bu taahhüdü karşısında, sanayicimiz, gidiyor, orada, yatırımını yapıyor, üretime başlıyor, imalat yapıyor, ihracat yapıyor, pamuğun kalitesi iyi, işçiden randıman alıyor; ama, tam işin ortasında, siz, teşvikleri geriye doğru iptal ediyorsunuz ve birçok sanayi kuruluşu, maalesef, kapanıyor. Bu hükümetin, işte, taahhütlerini yerine getirmediği ve halka karşı verdiği sözleri yolun ortasında değiştirdiği için, yine, burada bir gün dahi oturma hakkı yoktur.

Değerli arkadaşlar, siz, girdileri bu şekilde yükseltirseniz, Türk sanayicisi nasıl rekabet yapacak, nasıl üretim yapacak, nasıl ihracat yapacak? Bunu yapamadıkları için, maalesef, Türkiye'yi terk ediyorlar.

Sayın Başbakan, geçen hafta, Amerika Birleşik Devletlerindeydi. Orada, biz sizden yardım istemiyoruz, iş istiyoruz, ticaret istiyoruz; size mal satmak istiyoruz; sizin yatırımcılarınızın ülkemize gelmesini istiyoruz dediniz; ama, heyhat, bu hükümet, güneşi, ceketinin astarı içerisinde kaybetmiştir. Oradan yatırımcıyı teşvik ederken, kendi yatırımcısını vergiyle, yüksek maliyetli yakıtla, enerjiyle eziyor ve kendi sanayicisi kepenkleri indirmek zorunda kalıyor.

Bugün,  Türkiye'de, 25 000 civarındaki tesisin 15 000'i, sizin yanlış politikalarınız neticesinde kapanmıştır; 2 900 küçük ölçekli tesisin 500'e yakını, sizin yanlış politikalarınız neticesinde kapanmıştır. Sayın Başbakana, sayın hükümete ve sayın kabine üyelerine soruyoruz; son üç yıldan beri, Türkiye'deki tesislerini kapatıp da Romanya'ya giden, Bulgaristan'a giden, Macaristan'a giden tesislerin sayısını biliyor musunuz? Kırk yıldan beri, Türkiye'de imalat yapan dünyanın dev firmalarından General Elektrik, maalesef, Türkiye'den üretimini kaldırıp, Macaristan'a gitmiştir. Siz, orada, aman yatırım gelsin, aman sermaye gelsin, aman iş yapmak istiyoruz diye dolaşıyorsunuz; ama, kendi ülkenizdeki sanayiciyi maalesef eziyorsunuz, nefes aldırmıyorsunuz, rekabet yapamaz duruma düşürüyorsunuz.

Sanayici rekabet yapamazsa, üretim yapamazsa istihdam nasıl sağlanacak; insanlara iş nasıl sağlanacak? Hükümetler işsize iş bulmak için kurulur. Sizin hükümetiniz de, programında, istihdam sağlayacağım, iş imkânı sağlayacağım diye kurulmuştur; seçim meydanlarında bunları vaat ettiniz; ama, hükümetiniz, insanlara iş bulmadı, işi olan insanları işsiz bıraktı; çünkü fabrikaların kepenklerini aşağıya indirdiniz.

İşte odalarımızda milletvekilleri olarak oturuyoruz, işsiz insanların dertlerinden, taleplerinden hep beraber âdeta boğulmadık mı? Bunlar, hükümetinizin yanlış politikalarından kaynaklanmaktadır. İşte son bir yıl içerisinde, Türkiye'de, iş bulmak değil, işi olup da işini kaybeden 1 200 000 insan var. Eğer, sosyal patlama olmuyorsa, bizim milletimizin kültüründeki birikimdendir, ananelerindeki birikimdendir. Hepimiz birbirimize bakıyoruz; işte ramazan geçti, herkes herkesin yardımına koştu, belediyeler insanların yardımına koştu, vakıflar insanların yardımına koştu; bundan dolayı, insanlar sokaklarda değildir.

Değerli kardeşlerim, onun için, siz, Türkiye'de imalatı ve sanayiciyi öldürdünüz.

Peki, bu konular neden böyle oluyor: Bakınız, biraz önce, burada konuşan Doğru Yol Partisi sözcüsü arkadaşımız dedi ki: "Siz, 10,5 katrilyon, sadece akaryakıt tüketiminden, bu halktan vergi alıyorsunuz." Öyle dedi değil mi?! Ama, sayın milletvekili arkadaşım, geçen hafta burada bir kanun çıktı ya, o kanunla, bu 10,5 katrilyon, 10,6 katrilyon oldu. Bu hükümet, geçen hafta, burada bir kanun çıkararak, bu fakir fukara milletin sırtına 100 trilyon daha vergi yüklemiştir; yani, biz, muhalefet olarak, bu hükümetin yaptığı zamlara yetişemiyoruz, takip edemiyoruz. (AK Parti sıralarından alkışlar) Bu hükümet, âdeta, koyunun postunun derdinde, vatandaşı soyulacak bir kaz gibi görüyor ve vatandaşı nerede bulursa, yatıyor, kalkıyor, aklı, fikri, gücü, bu vatandaşın cebinden parayı nasıl alırım...

İşte, geçen hafta, Emlak Vergisini artırdınız; kiracılar, bunun sıkıntısını çekecek, ev sahipleri bunun sıkıntısını çekecek. Siz, Emlak Vergisini, belediyelere gelir olsun diye mi artırdınız?!

Yine, siz, geçen hafta, burada, Anavatan Partisinin Grup Başkanvekili, Doğru Yol Partisinin Grup Başkanvekili, Demokratik Sol Partinin Grup Başkanvekili ve Milliyetçi Hareket Partisinin Grup Başkanvekilinin imzasıyla verdiğiniz önergeyle, alelacele, İstanbul ve Ankara Büyükşehir Belediyelerinin trilyonlarca parasını kesmediniz mi?!

NİHAT GÖKBULUT (Kırıkkale) - Kesmedik...

MUSTAFA BAŞ (Devamla) - Siz, bu parayı kesip, diğerlerine aktaracağınızı söylüyorsunuz...

NİHAT GÖKBULUT (Kırıkkale) - Doğru...

İBRAHİM YAŞAR DEDELEK (Eskişehir) - Doğru...

MUSTAFA BAŞ (Devamla) - Hayır... Siz, bu parayı İller Bankasına veriyorsunuz. İller Bankasından diğer belediyelerin borçlarına mahsup edeceksiniz; parayı, yine, bütçenize indireceksiniz. Diğer belediyelerin gelirlerinden mahsup edemediğiniz için, buradan alarak, oraya verdiniz. Sonra, siz, hangi hakla, İstanbul'un, Ankara'nın parasını alıp, diğer belediyelere dağıtıyorsunuz?! Başkasının cebinden, kesesinden mi hovardalık yapıyorsunuz?! (AK Parti sıralarından alkışlar) Kendi bütçenizden verin.

İBRAHİM YAŞAR DEDELEK (Eskişehir) - Oy kullandınız...

MUSTAFA BAŞ (Devamla) - Kendi bütçenizden verin. Ben, bir İstanbul milletvekili olarak, buradan söylüyorum: İstanbul deprem bölgesidir; yarın bir deprem olduğu zaman, belediyenin, yerel yönetimin alamadığı önlemlerden sorumlu kim olacak? Nasıl, siz, 300 trilyonunu kesersiniz?

İBRAHİM YAŞAR DEDELEK (Eskişehir) - 109 trilyon...

MUSTAFA BAŞ (Devamla) - Yarın, yarım kalan metronun sorumlusu kim olacak? Ankara'daki yarım kalan yatırımların sorumlusu kim olacak?

Bunu, siz, dört parti, iktidar partilerinin grup başkanvekilleri olarak, bu önergeyi vererek yaptınız ve gece yarısı yaptınız. Mecliste tartışmaya bile yüreğiniz yetmedi. Bir önergeyle, hiç kimsenin haberi olmadan, gece yarısında bunu geçirdiniz.

İBRAHİM YAŞAR DEDELEK (Eskişehir) - Konya ve Kayseri Belediye Başkanlarıyla bir görüşün...

MUSTAFA BAŞ (Devamla) - Onun için, sizi, bu dört partiyi, bu dört grubu, İstanbul halkına ve Ankara halkına, burada, şikâyet ediyorum.

İBRAHİM YAŞAR DEDELEK (Eskişehir) - Kayseri ve Konya'nın Belediye Başkanları memnun hallerinden...

MUSTAFA BAŞ (Devamla) - Değerli kardeşlerim,  diğer belediyeler memnun diyorsunuz. Siz, bu uygulamalarla, belediyeleri birbirine düşürüyorsunuz. Bu toplumun sosyal barışa ihtiyacı var; bu toplumun uzlaşmaya ihtiyacı var; belediyeler arasında kavgaya ihtiyacı yok. Verecekseniz, kendi bütçenizden verin; elâlemin parasını, İstanbul'un, Ankara'nın parasını başka bir yere veremezsiniz.

SALİH DAYIOĞLU (İzmir) - Nereden gelmiş İstanbul'un parası?!

MUSTAFA BAŞ (Devamla) - Değerli arkadaşlar, şimdi, bakınız, doğalgazla ilgili, halkı nasıl sömürüyorsunuz. Aralık 2000 tarihinde, dünya hampetrol fiyatları 29,97 dolar; yani, 30 dolar civarında -doğalgaz, petrol fiyatlarına göre ayarlanıyor- bir sene sonra, 17,30 dolara düşüyor; yani, dünyada petrol, bir yıl içerisinde yüzde 42 ucuzluyor. Dolar ise, geçen yıl 675 000 lira, bu sene, şimdi 1 320 000 lira.

BAŞKAN - Sayın Baş, 3 dakikanız kaldı efendim.

MUSTAFA BAŞ (Devamla) - Dolardaki artış ise yüzde 98'ler civarında; yani, dünyada, petrol, bir yılda yüzde 42 ucuzluyor, Türkiye'de dolar, bir yılda yüzde 98'ler civarında artıyor; ama, siz, doğalgazı, 102 245 liradan 245 866 liraya çıkarıyorsunuz ve yüzde 141 artırıyorsunuz. İşte halk böyle sömürülüyor! Kamu hizmetleri kâr maksadıyla yapılmaz.

Bir başka husus; bütün bu problemler nereden çıkıyor: Değerli arkadaşlar, doğalgazı, Türkiye'nin kaç liraya aldığı belli değil. Aslında, bugün bir önerge oylanacak. Bu önerge oylamasında şunu oylayacağız: Bu millet, kamu hizmetlerinin bütün hesaplarını bilebilsin mi, kamu kuruluşlarının hizmetleri şeffaf olsun mu? Şeffaf olsun diyenler "evet" oyu verecek; hayır, bunlar sırdır, bunlar milletten gizlenir, bunlar kapalı kapılar arkasında yürütülsün diyenler de "hayır" oyu verecek.

Sizin bakanınız, çıkıp, millete diyor ki, aslında şunu söylüyor: "Siz bu işlere karışmayın, biz sizin için en iyisini yaparız; biz sizin için kötü bir şey yapmayız."

Değerli arkadaşlar, eskiden, krallar ve diktatörler de, halka böyle söylüyorlardı,  diyorlardı ki: Siz kafanızı yormayın, biz sizi en iyi şekilde idare ederiz. (AK Parti sıralarından alkışlar) Onlar böyle söylüyorlardı; ama, Türkiye, demokrasiyle yönetiliyor, krallık ve diktatörlük dönemi geçmiştir.

Dolayısıyla, Sayın Başbakana buradan çağrıda bulunuyoruz. Bütün dünya ülkelerinde doğalgaz kaç liraya alınıyor, satılıyor bilinmesine rağmen, Türkiye'de bu niye bilinmiyor?! Sayın Başbakanın bunu açıklaması lazım. Devlet sırrının arkasına sığınamazsınız. Türkiye'de birçok olay oluyor, devlet sırrının arkasına sığınıyorsunuz. Bir Lockheed olayı olmuştu, bütün dünyada boyutları, ayakları açıklandı; ama, Türkiye'ye gelince açıklanamadı; devlet sırrı!.. Böyle şey olmaz. Sayın Başbakanın bu fiyatları açıklaması lazım. Zaman yok, kaldı ki, bizim, bu fiyatlar konusunda duyumlarımız var.

Bir başka husus da şudur: Siz, belediyeleri çağırdınız, İstanbul, Ankara Belediyesine yüzde 30 indirttiniz, BOTAŞ olarak yüzde 6 indirdiniz. Halkı kandıramazsınız. KDV'yi, muhakkak ve muhakkak düşürmeniz lazım, BOTAŞ olarak da yüzde 140'ların üzerindeki kârlarınızı muhakkak düşürmeniz lazım, bu millete hizmeti ucuz götürmeniz lazım.

Değerli arkadaşlar, bu saydığım sebeplerden dolayı, partimiz, hükümet hakkında verilen bu gensoru önergesine müspet oy verecektir ve inşallah, bu hükümet, bugün burada düşerse, milletimiz de yarın soğukta bayram edecektir.

Hepinizi hürmetle selamlıyorum. (AK Parti ve SP sıralarından alkışlar)

HASAN GÜLAY (Manisa) - O senin niyetin!

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Baş.

Efendim, şimdi, Anavatan Partisi Grubu adına Kırıkkale Milletvekili Nihat Gökbulut...

Buyurunuz Sayın Gökbulut. (ANAP sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakikadır.

ANAP GRUBU ADINA NİHAT GÖKBULUT (Kırıkkale) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

57 nci Türkiye Cumhuriyeti Hükümetinin Başbakanı Sayın Ecevit ile hükümet üyeleri hakkında, Saadet Partisi Grup Başkanvekillerinin, Anayasanın 99, İçtüzüğümüzün 106 ncı maddeleri uyarınca verilen gensoru üzerinde Anavatan Partisi Grubu adına görüşlerimi ifade edeceğim.

Değerli milletvekilleri, gensorular, Yüce Meclisin denetim yönünden en etkin kullanmak zorunda olduğu mekanizmalardır. Eskiden, muhalefet partilerince gensoru isteminde bulunulduğunda yer yerinden oynar, halk nefesini kesercesine Meclisteki oylamanın neticesini beklerdi. Şimdilerde, gensoru müzakere ve oylamaları basında dahi yer almıyor. Neden; bu hususta muhalefet partileri kendilerini yargılarlar ve sorgularlarsa, sorunun kendilerinde olduğunu anlarlar. Bilgisiz, belgesiz, her konuda, her sorunda hükümet ya da hükümet üyeleri hakkında verilen gensorular, bu denetim müessesesinin ağırlığını maalesef kamuoyu nezdinde azaltmıştır.

Söz konusu gensorunun müstenidi olan gerekçe ve soruları mütalaa ettiğimizde, heyeti umumiyesiyle enerji piyasası ve özellikle de doğalgaz piyasası üzerinde durulduğunu müşahede ediyoruz.

Muhalefet temsilcileri, Anayasa ve İçtüzüğün kendilerine verdiği denetim haklarını, şüphesiz, kullanacaklar; takdir, Meclisin ve yüce halkımızın. Ancak, unutmayalım, size verilen takdir hakkını siz yanlış kullandıkça, itibarınız azalmaktadır. Unutmayınız ki, ekonomik bir kural vardır, siyasette de geçerlidir. Arz fazlaysa malın değeri düşer.

Sürekli hükümeti eleştiriyorsunuz, iktidarı eleştiriyorsunuz; en doğal hakkınız, eleştirebilirsiniz; hatta, şahit olduğumuz gibi, eleştiriyi biraz daha öteye götürüyorsunuz, hareket ve hakarette bulunuyorsunuz. İktidar mensupları da bu hareketlerinizi olgunlukla karşılıyor; çünkü, ülkeyi yönetmenin ağır sorumluluğunun bilinci içerisinde hareket ediyorlar. Ancak, kamuoyunun gözünden kaçmayan bir husus var. Muhalefet olarak eleştiriyorsunuz; fakat, eleştirdiklerinizin yerine hiçbir şey koymuyorsunuz; aynen, bu gensoruda tevcih edilen soruların ve eleştirilerin yerine alternatif çözüm yolları koymadığınız gibi.

Değerli arkadaşlar, gensoruda tevcih edilen soruları tek tek cevaplayacaktım; ancak, arkadaşların konuşmalarına binaen, bazı hususlara açıklık getirmek istiyorum.

Şimdi, arkadaşlar burada konuşunca, açıkça söyleyeyim, irkildim. Bir gerçek, ancak bu kadar saptırılabilir ve tahrif edilebilir.

Doğru Yol Partisi Grubunun Değerli Sözcüsü Sayın Şahin, Turusgas'dan bahsetti.

Değerli arkadaşlar, sanki, 55 inci hükümetin, 56 ncı hükümetin döneminde kurulmuş ve birtakım kişilerin, muhayyel olan, adı söylenmeyen, ama, gönderme yapılabilen kişilerin ortak olduğu, burada itham edilmiştir.

Değerli arkadaşlar, belge elimizde, Turusgas'ın, 29 Aralık 1995 tarihinde, o dönemin Enerji Bakanı Şinasi Altıner zamanında, önprotokolü yapılmıştır.

HALİL ÇALIK (Kocaeli) - Başbakan kim?

NİHAT GÖKBULUT (Devamla) - Başbakan da Sayın Tansu Çiller.

Ayrıca, Yüksek Planlama Kurulu, 25.11.1996 tarihinde karar almış. Aldığı karar, Türk-Rus ortaklığı olan Turusgas'a, yüzde 35 oranında BOTAŞ'ın ortaklığıyla ilgili. Tarih 25.11.1996; karar 96-T-53; konu, BOTAŞ'ın GAMA - Gasprom ortaklığına iştirak etmesi. Yüksek Planlama Kurulu kararının altında "Başkan, Başbakan Prof. Dr. Necmettin Erbakan", "Üyeler, Prof. Dr. Tansu Çiller, Başbakan Yardımcısı..."

Yani, bir gerçek bu kadar tahrif edilemez ki. İşte belge elde. (ANAP, DSP ve MHP sıralarından alkışlar) Sanki 55 inci hükümet döneminde Turusgas kurulmuş, birine de yüzde 5 pay verilmiş.

Değerli arkadaşlar, siyasette iki unsur vardır -her şeyi söyleyebilirsiniz- birinci unsur ciddiyet, ikincisi de mesuliyettir. Ciddiyet ve mesuliyetin olmadığı yerde, sizin yaptığınız siyaset, buz üzerine yazı yazmaktan başka bir anlam ifade etmez. (ANAP, DSP ve MHP sıralarından alkışlar)

Sonra, Turusgas'la tekrar bir anlaşma yapılıyor. İlk anlaşma, 6 milyar metreküplük. Rusya Federasyonu ile Türk hükümeti arasında, ihtiyaca binaen, 8 milyar metreküplük de Turusgas'la ayrıca bir sevk anlaşması yapılıyor; fakat, bu arada, Rus Federasyonu, hükümet olarak devreye girmiyor, karşınıza Turusgas'ı çıkarıyor. Bu anlaşmada -çok ilginçtir- daha önceki anlaşmadan farklı olarak, 12 dolar fark veriliyor. Nedeni belli değil. Daha sonraki yapılan anlaşmalar, Mavi Akım Anlaşmasında, eski 6 milyar metreküplük doğalgazın fiyatı veriliyor, İran doğalgazı için yapılan anlaşmada yine aynı fiyat veriliyor; ama, Turusgas'la yapılan sevk anlaşmasına 12 dolar fark veriliyor. Kimin zamanında; 53 üncü hükümet -kendisini çok sayar, severim- Recai Kutan Beyin imzasıyla, şahitliği altında veriliyor. Bugün doğalgazda bir fiyat artışı varsa, bu 12 doların da katlayarak gelmesinin etkisi açıktır; çünkü, bazı 100 olarak alırsak, bu 12 dolar, belediyelere verilen ilavelerle, giderek artmıştır.

Değerli arkadaşlar, başka bir husus: BOTAŞ, belediyelere kâr marjı veriyor. İlk tebliğ, 1995/1'de Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığından... Arkadaşlar yanlış ifade etti; Danıştayın bozduğu karar BOTAŞ'la ilgilidir, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığının fiyat tespit etme hakkı vardır. 1991'deki ilk tebliğde, BOTAŞ, üst sınırı, yani belediyelerin kâr marjını yüzde 30 olarak tespit ediyor. Sonra, 1997'nin birinci ayında, yine Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı bir tebliğ yayınlıyor, bu yüzde 30'u yüzde 70'e çıkarıyor. Hangi dönem; yine, 53 üncü hükümet dönemi. Düşünebiliyor musunuz; belediyelere, yüzde 70 kâr marjı verilir mi?! Niye; çünkü, belediyeler kendi ellerinde, belediyeler kanalıyla siyaset  yapmak amacıyla... Eğer, şu anda, doğalgazda bir pahalılık varsa, bu, belediyelerin kâr marjının yüzde 30'dan yüzde 70'e çıkarılmasıyla ilgilidir. Peki, sonra ne oluyor -dikkat ediniz- 55 inci hükümet döneminde, hükümetin kurulmasından bir ay sonra, 9 Ağustos 1997 tarihinde bir tebliğ yayınlanıyor; dönemin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Sayın Cumhur Ersümer, yüzde 70'lik kâr marjını yüzde 45'e çekiyor. İşte, tüketiciye, halka hizmet budur. (ANAP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlar, Mavi Akım konusunda da, burada çok şey söylendi. Bakınız, Mavi Akımla ilgili uluslararası sözleşme, 55 inci hükümetin ilk dönemlerinde Türkiye Büyük Millet Meclisinde tartışılmış, 281 milletvekilinin katılımı ve 258 kişinin evet oyuyla, muhalefet oyu kullanmaksızın, ittifakla kabul edilmiştir. O dönem evet oyu veren -kendilerine teşekkür ediyoruz- bu dönem de herhalde içimizde, muhalefette ve iktidarda olan arkadaşlar vardır. İttifakla kabul ettiğiniz bir uluslararası anlaşmayı, niye bu şekilde, temcit pilavı gibi ortaya çıkarıyorsunuz, anlamakta güçlük çekiyoruz.

Avans meselesine gelince: Değerli arkadaşlar, bütün dünyada, doğalgaz anlaşmalarında yüzde 15 avans verilir. Bu, Türkiye'de böyledir, dünyada böyledir. Peki, Doğubeyazıt-Erzurum doğalgaz anlaşmasında yüzde 15 avans verilmiş midir, verilmemiş midir; size soruyorum.

VEYSEL CANDAN (Konya) - Usulsüz verilmiş, usulsüz!..

NİHAT GÖKBULUT (Devamla) - Efendim, sizin döneminizde verilmiş. İşte, burada yazıyor. Yani, kendi döneminizde verilmiş.

VEYSEL CANDAN (Konya) - Ne alakası var?!

NİHAT GÖKBULUT (Devamla) - Yani, ben  bunu anlayamıyorum... Siyaset, bilgi ve belgeyle yapılır. Biz, belgeleri sunuyoruz.

VEYSEL CANDAN (Konya) - Ne belgesi?!

NİHAT GÖKBULUT (Devamla) - Doğubeyazıt-Erzurum doğalgaz ihalesinde, 8 000 000 küsur dolar, sizin döneminizde verilmiş. Hatta, Botaş'tan, ilave avans verilmesi hususunda, 25 Haziran 1997 tarihinde Enerji Bakanlığına yazı yazılmış; Enerji Bakanınız, hükümet sallantıda, Yüksek Planlama Kurulu kararı istihsal edemem, bundan dolayı, işin önemine binaen ödenmesi demiş; ama, hükümet düştüğünden ödenmemiş. Üç ay sonra, aynı ihale için Yüksek Planlama Kurulu kararı alınmış, teminat mektupları alınmış -devlette devamlılık var- avans verilmiş. Sizin döneminizde verilmiş, bu dönem verilmiş -devlet, ciddiyetle idare edilir- ve iş bitmiş. Mavi Akımda yüzde 15 avans verilmiş, karşılığında teminat alınmış, Yüksek Planlama Kurulu kararı istihsal edilmiş, işin yüzde 98'i bittiğinden verilen avansın yüzde 98'i mahsup edilmiş, sadece yüzde 2'si kabul için bekletilmiş.; iş de bitmiş. Ne oldu avansa?,, Yani, doğalgaz anlaşmalarının tümünde avans kullanılır. Yeni âdet getiriyorsanız söyleyin. Sizin zamanınızda da kullanılmış, bizim zamanımızda da kullanılmış.

Değerli arkadaşlar, size -içinizde, çok şükür, iktidar olmayan yok- soruyorum: Siz, Ay'dan mı geldiniz?! Siz de bu memleketi idare ettiniz. (ANAP sıralarından alkışlar) Bu memleketi idare ederken, halkın huzurunda "vergileri indireceğiz" dediniz, hükümet oldunuz, indirdiniz mi; hayır, üzerine koydunuz.

MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) - Yeni vergi koymadık.

NİHAT GÖKBULUT (Devamla) - Yani, muhalefetteyken bir türlü, iktidardayken bir türlü olmaz. Çifte standartla ülke idare edilmez. Muhalefette de dediğiniz aynı olacak, iktidardayken de dediğiniz aynı olacak. (ANAP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlar, aslında, iddiaların hiçbirinin sağlam müstenidi yok. Şimdi, burada, doğalgazla ilgili, Mavi Akımla ilgili çok münakaşaya şahit olduk. Ne dediniz; "2400 metre altında, Karadeniz'in organik ortamında doğalgaz boru hattı döşenir mi?" Döşenir arkadaşlar; gidin, bakın; 259 kilometresi döşendi. Özel alaşımlı borular Japonya'da imal edildi. Bir müddet sonra da bitecek, hep birlikte Samsun'daki terminalin açılışına gideceğiz. O zaman bu halka ne diyeceksiniz?!

Ülke idare etmek, yatırım yapmak risk gerektirir. Riske girmezseniz ülkeyi idare edemezsiniz. Ülkenin problemleri çok. Bu ülkenin kalkınmaya, ilerlemeye ihtiyacı var. Parmağınızı taşın altına koymazsanız, riske girmezseniz, hangi yatırımları bu ülke için gerçekleştirebilirsiniz?! İş, lafla yürümüyor. Lafla peynir gemisi yürüyor. Bu hükümet iş yapıyor.

Bakın, işin özü şudur değerli arkadaşlar, söyleyeyim: Bütün tenkitlerinizin çözüm yolu, yine, sizin eleştirdiğiniz, burada karşı çıktığınız Elektrik Piyasası Kanunu ile Doğalgaz Piyasası Kanununda yatar. Eğer, elektrik sent başı pahalıysa -doğrudur, pahalıdır- sebebi nedir; monopolden kaynaklanmaktadır, devletin kötü yönetiminden kaynaklanmaktadır. Devlette siz de varsınız, biz de varız. Serbest piyasa ekonomisi içerisinde, kendi rekabeti içerisinde, arz ve talep dengesinde, elektrik de, doğalgaz da düşer. İşte, bu hükümet, Doğalgaz Piyasası Kanununu çıkardı, Elektrik Piyasası Kanununu çıkardı ve bunun müspet etkilerini ileride göreceğiz; ama, siz, gerçekten devrim niteliğinde olan bu kanunları da -tutanaklara bakalım- tartıştınız ve şikâyet ettiniz.

Değerli arkadaşlar, Türkiye'de doğalgaz pahalıdır -bunun sebeplerini açıkladım- çünkü, halkımızın satın alma gücü düşüktür; ama, sanıldığı gibi, diğer yerler de, Türkiye'ye göre, ucuz değil. Mesela -örnek vereyim- Avusturya'da, şu anda, 1 000 metreküpü 398 dolar, Fransa'da 435 dolar, İtalya'da 648 dolar, Almanya'da 410 dolar, İspanya'da 554 dolar. Diyeceksiniz ki, halkımızın satın alma gücü düşük, ne yapalım? Ama, biz, doğalgazı kendimiz imal etmiyoruz ki, dolar karşılığında dışarıdan alıyoruz ve uluslararası piyasadaki optimum fiyattan alıyoruz.

Yine, burada iddia ediliyor: "Türkmen gazını niye almıyoruz?"  Değerli arkadaşlar, Türkmen gazı, kuyu başında veya Türkmen sınırında size teklif ediliyor. Dünyanın hiçbir yerinde doğalgaz, başka bir ülkenin sınırında alınmaz; bütün uluslararası anlaşmalara göre, alıcının sınırında teslim edilir. Ne deniyor: "Eğer, petrol 14 dolarsa, 41 dolardan veririm; eğer, petrol 24 dolarsa, 81 dolardan veririm." Anlaşmalar ve brifingler burada; tespit edilmiştir. Şimdi, şu anda 17 dolar olduğuna göre, ortalama 60 dolara gelir Türkmen gazı kendi sınırında. Siz, Hazar gibi, uluslararası hukuka açık olan ve sorunları olan bir yerden nasıl başkasının gazını getirip kendi sınırınıza alırsınız? Yapılan anlaşma, getir benim sınırımda ver, ben alayımdır; doğru olan da odur. Eğer, siz, Türkmen gazına, kendi kuyu başından mesafenin maliyetini koyarsanız, şunu söyleyeyim, Mavi Akımla temin edilen veya daha önceki ilk anlaşmayla temin edilen 6 milyar metreküplük gazın 1 000 metreküpüne göre -100 baz kabul edersek- yüzde 3 daha pahalıdır. Eğer anlaşma temin edilirse, Türkiye, ihtiyacına binaen, Azerbaycan'dan da gaz alır, Türkmenistan'dan da alır, Rusya'dan da alır.

BAŞKAN - Sayın Gökbulut, 3 dakikanız var efendim.

NİHAT GÖKBULUT (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Doğalgazda yüzde 18 KDV tartışılabilir. Doğrudur; çünkü, KDV'miz yüzde 15'ten 18'e çıkarılmıştır. Ekonomik parametreler uygun hale geldiğinde yüzde 18'den de 15'e indirilir; ancak, şunu söyleyeyim: Doğalgazda diğer ülkelerdeki KDV oranları, arkadaşın dediği gibi, yüzde 5 değildir. İncelenirse, Avrupa ülkelerinde yüzde 16 ile yüzde 21 arasında değiştiğini görürsünüz. Ayrıca, şunu söyleyeyim: Biz, devlet olarak, sadece doğalgazdan değil, halkın kullandığı ve tabiî ihtiyacı olan kömürden de, petrolden de, linyitten de yüzde 18 KDV alıyoruz; almak da zorundayız ekonomik dengeleri sağlamak açısından. Yani, doğalgaz, tabiî ki lüks tüketim değil; ama, lüks tüketimde alınan KDV'nin yüzde 23 olduğunu da arz etmek isterim.

Değerli arkadaşlar, Saadet Partisinin Sayın Grup Başkanvekillerinin başka bir sorusu: Doğalgaz kullanım payı yüzde 35'i bulmuştur; diğer ülkelerde yüzde 11'dir. Halbuki, OECD ülkelerinde doğalgazın kullanımı 1999 yılına göre yüzde 17'dir ve doğalgaz, temini kolay -ama, en önemlisi temiz enerj- olduğu için, her yerde tercih edilen enerji tipidir.

Kömürden elde edilen elektriğin kilovat/saati 2 senttir; doğalgazdan üretilen elektriğin kilovat/saati 16 senttir. Bunlar yanlıştır arkadaşlar. Açarsınız, internetten görebilirsiniz; Enerji Bakanlığının literatüründen takip edebilirsiniz. Termik santrallardan elde edilen elektrik kilovat/saati, ortalama 4 sent ile 9 sent arasındadır. Doğalgazdan elde edilen elektriğin kilovat/saati ise, ortalama 7 ile 10 sent arasındadır; ancak, şunu unutmayalım: Doğalgazla ilgili kurulan santralların ilk sabit masrafları üretilen elektriğe ilave edildiğinden, başlangıçta pahalıdır; ama, süre geçtikçe düşmektedir.

Değerli arkadaşlar, sürem azalıyor. Sorunun tek çözümü var; serbest piyasa ekonomisi içerisinde, tam rekabet koşullarında, monopol olmaksızın elektrik ve doğalgaz piyasasının tanzimidir. 57 nci hükümet, bu konuda da, Doğalgaz Piyasası Kanununu ve Elektrik Piyasası Kanununu çıkarmıştır, en hayırlı işlemi yapmıştır.

Ben, sözlerime son verirken, müstenidi olmayan ve iddiaları gerçeklere dayanmayan bu gensoruya Anavatan Partisi Grubu adına ret oyu vereceğimizi bildirir, tümünüzü saygıyla selamlarım. (ANAP, DSP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Çok teşekkür ediyorum Sayın Gökbulut.

NEVFEL ŞAHİN (Çanakkale) - Sayın Başkan, Sayın Gökbulut arkadaşım, ismimden de bahsederek bir yanlış bilgi vermiştir; açıklamak istiyorum.

BAŞKAN - Zabıtları getirtirim, sataşma iddiasındaysanız...

TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Sayın Güven, buyurunuz.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkanım, AK Partisi Grubu adına konuşan değerli sözcü, ifadelerinde dört hükümet ortağından bahsetmektedir. Oysa, Doğru Yol Partisi bugünkü hükümetin ortağı değildir, böyle bir niyeti de yoktur zaten. Bu nedenle...

MUSTAFA BAŞ (İstanbul) - Derviş!.. Derviş!..

TURHAN GÜVEN (İstanbul) - Ha, Sayın Derviş... O beni ilgilendirmiyor, o sizi ilgilendiriyor.

Bakınız, burada verilen önergede, Sayın Emrehan Halıcı var, Sayın Yaşar Dedelek var, Sayın Mehmet Şandır var ve bu arada, Aydın Milletvekili Sayın Altınkaya ile İzmir Milletvekili Sayın Güler Aslan bulunmaktadır; yani, 5 imza vardır; ama, Doğru Yol Partisinin, ne Grubu adına ne kişisel, bir imzası yoktur. Bu nedenle, bu tavzihin yapılmasını, daha doğrusu, büyük belediyelerin gelirlerinin kesilmesi yönünde Doğru Yol Partisinin tersine bir isteği olduğunu, yani, kesilmemesi yönünde isteği olduğunu ifade etmek istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Ben de size teşekkür ediyorum.

Zaten, Sayın Mustafa Baş, Başkanlığa gönderdiği pusulada da, yanlış ifade ettiğini, dört gruptan ibaret olduğu da belirtmişlerdi.

Çok teşekkür ediyorum.

VEYSEL CANDAN (Konya) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Sayın Candan, bir şey mi söyleyeceksiniz? 

VEYSEL CANDAN (Konya) - Bir şey söyleyeceğim.

BAŞKAN - Peki, buyurun.

VEYSEL CANDAN (Konya) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; ben, ya BOTAŞ'ın raporlarına ya Enerji Bakanlığı raporlarına göre çıktım, konuştum ve konuşmamda, yüzde 70 vergiyle, yani, belediyelerin yüzde 70 kâr marjıyla ilgili olarak, Danıştayın 10. Dairesi 30, 40, 50, 60 öyle bir limiti kabul etmiyor ve iptal etmiştir, zaten, böyle de bir genelge yoktur dememe rağmen, Anavatan Partisi Grubu sözcüsü arkadaşım, ısrarla, böyle bir genelgeden bahsetti, Danıştayın kararına rağmen.

Bir ikinci konu, avans verme konusu. Her hükümette avans veriliyor dendi. Bu doğrudur ve her hükümette de verilmiştir; ancak, Anavatan döneminde, Enerji Bakanlığı onların olduğu dönemde verilen 50 000 000 dolarla ilgili müfettiş görüşü, paranın birbuçuk yıl erken verildiği, şartların oluşmadan verildiği ve suç oluştuğu şeklindedir.

Bilginize arz ediyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Şimdi, hükümet adına, Devlet Bakanı Sayın Mehmet Keçeciler; buyurunuz. (ANAP, DSP ve MHP sıralarından alkışlar)

NEVFEL ŞAHİN (Çanakkale) - Sayın Başkan, bana söz vermediniz...

BAŞKAN - Hayır efendim... Zabıtlara baktıracağım...

Sayın Bakan, süreniz 20 dakikadır; bu süre içinde kalmanızı rica ediyorum.

DEVLET BAKANI MEHMET KEÇECİLER (Konya) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; Saadet Partisi Grubu adına Grup Başkanvekilleri, Çorum Milletvekili Yasin Hatiboğlu, Konya Milletvekili Veysel Candan ve Diyarbakır Milletvekili Ömer Vehbi Hatipoğlu'nun, enerji, doğalgaz ve LPG konusunda uyguladıkları yanlış politikalarla ekonomik krizi ağırlaştırdıkları iddiasıyla Başbakan Sayın Bülent Ecevit ve Bakanlar Kurulu üyeleri hakkında Anayasanın 99 ve İçtüzüğün 106 ncı maddeleri uyarınca bir gensoru açılmasına ilişkin önerge hakkında hükümetimizin görüşlerini arz etmek üzere huzurlarınızdayım. Bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Saadet Partisinin, doğalgazda yanlış politikalar uygulandığı ve bunun neticesinde hem yurtdışına ödenen paranın arttığı hem de vatandaşımızın doğalgaz ve elektriğe dünya fiyatlarının çok üzerinde para ödediği iddiasıyla hükümetimiz hakkında verdiği gensoru önergesi, burada, bazı açılardan enine boyuna incelendi, araştırıldı, söylendi. Anavatan Partisi sözcüsü Sayın Nihat Gökbulut'un açıklamalarına hükümet olarak biz de katılıyoruz; ancak, bazı hususların altını çizip, çok fazla vaktinizi almayacağım.

Hepinizin bildiği gibi, ithal doğalgazın geçmişi 1984 yılına dayanmaktadır. Başbakanı Sayın Turgut Özal olan 45 inci hükümet döneminde, eski Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği ile Türkiye arasında bir doğalgaz anlaşması yapılmıştır ve 1987 tarihinden itibaren de ilk gaz sevkiyatı başlamıştır. Yani, Türkiye, ithal doğalgazı 1987'den itibaren kullanmaya başlamış ve o tarihten beri de gaz tüketimi sürekli olarak artmıştır. Daha sonra, 46 ncı hükümet döneminde, yine Turgut Özal'ın Başbakanlığı, Kâzım Oksay'ın Devlet Bakanlığı döneminde, Cezayir'le sıvılaştırılmış doğalgaz anlaşması yapılmıştır.

Başbakanı Sayın Tansu Çiller ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Şinasi Altıner olan 52 nci hükümet döneminde, Nijerya'yla sıvılaştırılmış doğalgaz anlaşması yapılmıştır. Başbakanı Sayın Necmettin Erbakan ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Sayın Recai Kutan olan 54 üncü hükümet döneminde, İran'la 10 milyar metreküp doğalgaz ticarî anlaşması ve Rusya'yla, ilave 8 milyar metreküp doğalgaz anlaşmasının çerçeve ticarî anlaşması yapılmıştır. Yani, Turusgas anlaşması, 54 üncü hükümet döneminde yapılmıştır.

Başbakanı Sayın Mesut Yılmaz ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Sayın Cumhur Ersümer olan 55 inci hükümet döneminde, Rusya Federasyonu'yla Mavi Akım doğalgaz hükümetlerarası ticarî anlaşması yapılmış, Türkmenistan'la Hazar geçişli doğalgaz hükümetlerarası anlaşması ve 54 üncü hükümet döneminde, Rusya Federasyonu'ndan ilave 8 milyar metreküp doğalgaz temini için imzalanan çerçeve anlaşmasına paralel, 8 milyar metreküp doğalgaz anlaşmasının ticarî anlaşması yapılmıştır.

Başbakanı Sayın Bülent Ecevit ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Sayın Ziya Aktaş olan 56 ncı hükümet döneminde, 55 inci hükümet döneminde imzalanan hükümetlerarası anlaşma çerçevesinde, Türkmenistan'la ticarî anlaşma yapılmıştır.

Başbakanı Sayın Bülent Ecevit ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Sayın Cumhur Ersümer olan 57 nci hükümet döneminde, Azerbaycan'la hükümetlerarası ticarî anlaşma imzalanmıştır.

Görüldüğü gibi, Türkiye'nin 1984'ten bu yana imzaladığı anlaşma sayısı 8'dir ve imzalayan hükümetler de bunlardır.

"Bu anlaşmaların fiyatları niçin açıklanmaz; bütün dünyada açıklandığı halde Türkiye'de açıklanmaz" sözü doğru değildir, diğer ülkelerde de açıklanmaz; açıklanan, sadece satış fiyatlarıdır, alış fiyatları diğer ülkelerde de gizlidir ve ben de, burada, sorumlu bir hükümet üyesi olarak, bu fiyatları açıklamıyorum. Açıklamamız, Türkiye'nin aleyhine olur, Türkiye'yi sıkıntıya sokar; ancak, bir hususun altını çizmek istiyorum, bir hususu açıklamak durumundayız. O da şudur: Bu anlaşmaların tamamından en pahalı olanı, Turusgas'la yapılan anlaşmadır ve o anlaşma da 54 üncü hükümet döneminde yapılmıştır (DSP, MHP ve ANAP sıralarından alkışlar) Başbakanı Sayın Tansu Çiller'dir, Enerji Bakanı da Sayın Recai Kutan'dır. Mavi Akımdan temin edilen gaz bile...

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Sayın Bakan, kimin Başbakan olduğunu karıştırıyorsun!

DEVLET BAKANI MEHMET KEÇECİLER (Devamla) - ...gaz dahil, diğerlerinden ucuzdur. Dolayısıyla...

NEVFEL ŞAHİN (Çanakkale) - Recai Kutan'ın Enerji Bakanlığında Necmettin Erbakan Başbakandı.

DEVLET BAKANI MEHMET KEÇECİLER (Devamla) - Evet, evet... Ama, ilk imzalayan...

NEVFEL ŞAHİN (Çanakkale) - Hayır efendim, yanlış söylüyorsunuz.

DEVLET BAKANI MEHMET KEÇECİLER (Devamla) - Tabiî, tabiî, Necmettin Erbakan'ın Başbakanlığında...

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Yanlış söylüyorsunuz Sayın Bakan, incelememişsiniz.

DEVLET BAKANI MEHMET KEÇECİLER (Devamla) - ...54 üncü hükümet döneminde; doğrudur, düzeltiyorum; 54 üncü hükümet döneminde, doğrudur.

HASAN GÜLAY (Manisa) - Başbakan Yardımcısı kim orada?!

DEVLET BAKANI MEHMET KEÇECİLER (Devamla) - Evet...

Değerli arkadaşlarım, şöyle toparlayalım: Şimdi, bir kaşık suda fırtına koparmanın âlemi yoktur. Türkiye'nin yapmış olduğu sözleşmeler çerçevesinde, Avrupa ülkeleriyle mukayese edildiği zaman, Türkiye, çok fazla pahalı gaz kullanan ülkeler arasında değildir. Şimdi, bunu, rakamlarla, arkadaşlarım söylediler. Bu rakamları, kısa kısa, sizlere arz etmek istiyorum; çünkü, burada, bazı yanlış intibalar doğdu. Sanki, Türkiye, Avrupa'da doğalgazı en pahalı kullanan ülkeymiş gibi bir intiba doğdu; bu doğru değildir.

Meskenler için ayrı, sanayi için ayrı olmak üzere, şöyle özetleyebiliriz: Sanayi için doğalgaz, 1 000 metreküpü, dolar üzerinden; Avusturya'da 146,4 dolar, Belçika'da 123,2 dolar, Fransa'da 138,1 dolar, Almanya'da 170 dolar, İtalya'da 147,6 dolar, Hollanda'da 123 dolar, İspanya'da 139,2 dolar, İsviçre'de 226,5 dolar, Türkiye'de 141,8 dolar, İngiltere'de 119 dolar. Görüldüğü gibi, Avrupa ülkeleriyle mukayesesine bakıldığı zaman, Türkiye ortalarda yer almaktadır; ne en düşük doğalgazı satan ne en pahalı doğalgazı satan ülkedir.

Dolayısıyla, sanayicilere verilen doğalgaza mesken açısından baktığımızda, durum biraz daha iç açıcıdır ve Türkiye açısından, mesken açısından rakamları verdiğimizde, daha avantajlı bir durum söz konusudur ve Türkiye, meskenlere verilen doğalgazda, Avrupa'da en düşük bedelle doğalgaz satan ülke konumundadır. Bunu da, bu vesileyle ifade ediyorum. Zaten, ANAP sözcüsü arkadaşımız konuyu ifade ettiği için, ben, burada, rakamları tekrar sayıp dökme durumunda değilim; ama, dileyen muhalefet sözcüsü olursa, resmî rakamları aynen kendilerine takdim edebilirim.

Şimdi, şunun altını da çizmemiz gerekmektedir: 1999 yılı sonlarından başlayarak, dünya petrol fiyatları çok yüksek seviyelere çıkmıştır, 30 dolarlara çıkmıştır. Doğalgaz fiyatları, 6 aylık ve 9 aylık fazlar halinde fiyatlara yansımaktadır. Evet, petrol fiyatlarına endekslidir; ama, 6 ay ve 9 ay sonra intikal etmektedir. Yükselen petrol fiyatları, tam olarak, bizim, Türkiye'deki en sıkıntılı dönemlerimize isabet etmiştir ve dolayısıyla, burada ifade edilen rakamlar eksiktir. Onun altını özellikle çizmek istiyorum.

Şöyle noktalayalım: BOTAŞ Genel Müdürlüğü, 2001 yılı temmuz ayından sonra, doğalgaz ortalama alım fiyatlarının düşmesi nedeniyle ancak kâr edebilmiştir; ondan önce, doğalgazı, hep, başabaş veya maliyetinin altına halka intikal ettirmiştir. Aralık ayında, BOTAŞ'ın kârı yaklaşık yüzde 9 olmuş, bu oran da, Sayın Bakanımızın yapmış olduğu müdahaleyle yüzde 2'ye indirilmiştir; yani, BOTAŞ, doğalgaz üzerinden herhangi bir şekilde aşırı bir kâr sağlamamaktadır.

"Türkiye'de doğalgaza uygulanan KDV oranları fazladır" diyorlar. Avrupa ülkelerinde doğalgaza uygulanan KDV oranlarına bakacak olursak: Belçika'da yüzde 21, Fransa'da yüzde 19,6, Almanya'da yüzde 16, İtalya'da yüzde 20, Hollanda'da yüzde 19, İspanya'da ise yüzde 16'dır. Görüldüğü gibi, Avrupa Birliğine aday olan ülkemizde doğalgaza uygulanmakta olan KDV oranları Avrupa ölçeğinde fazla değildir; yani, Avrupa'yla hemen hemen eş mesabededir...

MEHMET ŞANDIR (Hatay) - Sanayide uygulanan KDV oranı...

DEVLET BAKANI MEHMET KEÇECİLER (Devamla) - Evet, doğalgaza uygulanan KDV oranı. Sanayide uygulananlar da bu orandadır; yani, hepsine aynı şekilde uygulanmaktadır.

Önergede bir hususun altını özellikle çizdiler muhalefet sözcüleri ve enerji dağıtım işletme hakkı devirlerinde KDV oranının düşürüldüğünü söylediler, böylece bazı firmalara aşağı yukarı 500 000 000 dolarlık bir imkân sağlanmış gibi gösterdiler.

Enerji sektöründe uygulanan şekliyle işletme hakkı devir bedelleri, bir mal teslimi veya hizmet yapılması karşılığında alınan bir bedel değildir. Bu manada "işletme hakkı devir bedeli" ifadesi sektördeki uygulamayı tanımlamakta yetersiz kalmaktadır. 3096 sayılı Kanunun 9 uncu maddesi ile söz konusu kanuna dayanılarak yayımlanan 11488 sayılı yönetmeliğin 13 üncü maddesinde elektrik enerjisi satış tarifelerinin tespit esasları belirlenmiş olup, mevzuat çerçevesinde işletme hakkı devir bedeli tarifenin bir unsurudur; yani, eğer, bu KDV, devredilen kişilere yansıtılmış olsaydı; bu KDV, aynen, tüketiciye yansıtılmış olacak ve ondan tekrar geriye alınma durumunda kalınacaktı. Nitekim, 54 üncü hükümet döneminde, işletme hakkı devir bedelleri bir tür kredi olarak düşünülmüş ve bu miktarı, bu düşünceye göre belirlemişlerdir. Hulasa, bu açıklamalardan anlaşılacağı üzere, KDV oranının yüzde 1 'e indirilmesi sonucunda devletin herhangi bir gelir kaybı söz konusu değildir. Dolayısıyla, yapılan işlem, herhangi bir haksız kazanç şevki verilmesi manasına da gelmemektedir.

Değerli milletvekilleri, hemen üzerinde durulması gereken bir diğer nokta da, doğalgazdan üretilen elektrik enerjisinin çok pahalı, buna mukabil, diğerlerinin çok ucuz olduğudur. Buradaki hesap da yanlıştır. Muhalefetin verdiği bilgiler, gensoru önergesindeki bilgiler yanlıştır. Bunun için bazı santralların maliyet bedellerini 2000 yılı itibariyle arz ediyorum: Yeniköy maliyet bedeli -doğalgaz santral maliyeti olarak, sent itibariyle kilovatsaati- 2,22; Kemerköy 2,42; Yatağan 2,10; Tunçbilek 4,65; Kangal 4,83; Seyitömer 3,19; Afşin-Elbistan 4,07; Ambarlı Doğalgaz 4,87; Bursa Doğalgaz 4,24; Soma AB 4,16; Orhaneli 6,25; Hamitabat 4,58. Görüldüğü gibi, doğalgazdan üretilen elektrik enerjisi, öyle, kömür santrallarına nazaran, diğer termik santrallara nazaran çok pahalı olan elektrik enerjisi değildir; bunun da altını özellikle çiziyorum.

Şimdi, arkadaşlarımız ifade ettiler -Türkiye'de sık sık kullanılıyor- "Türkmenistan'dan ucuz doğalgaz veriliyor. Türkmenbaşı 'siz bunu almıyorsunuz, gidip pahalı mavi gazı alıyorsunuz, Rusya'dan gaz alıyorsunuz' diyor."

Değerli arkadaşlarım, Türkmenistan'la yapılan doğalgaz anlaşması da, diğer bütün doğalgaz anlaşmaları gibi sınırda teslimdir. Bizim sınırımızda -Gürcistan sınırında- teslim etmesi kaydıyla yapılmış bir anlaşma vardır. Bu anlaşmadaki fiyatı, keşke açıklayabilsem. Doğalgazın, Türkmenistan'da kuyu başındaki fiyatı ayrıdır, Türkiye sınırındaki fiyatı ayrıdır. Hiçbir şekil ve surette Türkmenistan doğalgazının kuyu başındaki fiyatı mevzubahis bile edilemez. Bizim anlaşmamız, sınırımızdaki teslimdir; fakat, Türkmenistan, sınırımızdaki teslimi sağlayabilmiş değildir. Bunda da, Hazar Denizinin ihtilaflı olmasının büyük rolü vardır ve bu ihtilafı henüz çözebilmiş değillerdir.

Türkmenistan, bizim kardeşimiz, dostumuz ve müttefikimiz bir ülkedir, bizim soydaşlarımızdır. Keşke, onlar, bu problemi çözüp, bize, sınırda gazı teslim etseler. Hiçbir Türk hükümeti, Türkmenistan doğalgazı dururken bir başka ülkenin doğalgazını kullanmak istemez; ama, buna imkân, şu anda görülmemektedir; o bakımdan sıkıntı vardır, o bakımdan sancı vardır. Yoksa, Türkmenistan doğalgazı gelmiş, bize verilmiş de, 55 inci hükümet, Mesut Yılmaz'ın yönetimindeki hükümet bunu reddetmiş veya Sayın Ecevit'in başkanlığındaki hükümet bunu reddetmiş gibi bir olay fevkalade yanlıştır; böyle bir intibaa, hiç kimse kapılmamalıdır.

Değerli arkadaşlarım, değerli kardeşim Nihat Gökbulut söyledi; yani, "mavi gazda, haksız olarak, yüzde 15 teminat ödendi" denildi. BOTAŞ'ın, bu saydığım tarihten itibaren, 1984'ten bu yana yaptığı bütün doğalgaz boru hattı ihalelerinde yüzde 15 teminat ödenmiş; sadece Mavi Akım sebebiyle değil, hepsinde ödenmiş, bütün hükümetler ödemiş; doğalgaz hattı yapmanın zarurî bir neticesi bu, bunu yapmak mecburiyetindeyiz; bunu yapmadığımız takdirde, bazı sıkıntılarla karşı karşıya kalıyoruz. Kaldı ki, arkadaşımın da ifade ettiği gibi, bu doğalgaz meselesinde ödenen meblağın yüzde 98'i geri tahsil edilmiştir.

Değerli arkadaşlarım, hükümetimiz, bilhassa belediyelerle ilgili görüşmelerinde, bazı ithamlarla karşı karşıya kalmıştır; bu fırsattan istifadeyle, bir hususun daha altını çizmek istiyorum; şimdi, belediyelerin 21.1; yani, dünkü tarih itibariyle BOTAŞ'a olan toplam borçlarını söylüyorum: Ankara Belediyesinin BOTAŞ'a toplam borcu 148 377 520 478 978 liradır; İzmit Büyükşehir Belediyesine bağlı İZGAZ'ın borcu, 21.1 itibariyle, 23 099 200 161 133 liradır; İstanbul Belediyesinin, dünkü tarih itibariyle, vadesi gelmiş borcu yoktur. Demek ki, borcu olana "borcu var" borcu olmayana "borcu yok" diyoruz. Ha, bunun niçin borcu var, ne zamandan var; 1984'ten beri geliyor; hiçbir zaman normal ödememiş; ama, halktan parayı toplamış getirip de BOTAŞ'a yatırmamış.

VEYSEL CANDAN (Konya) - Günde ne kadar alım yapıyorlar?

DEVLET BAKANI MEHMET KEÇECİLER (Devamla) - Şimdi, hem halktan parayı toplayacaksın hem getirip bu paraları BOTAŞ'a yatırmayacaksın; sonra da çıkıp, hükümeti şikâyet edeceksin. Buna, hiç kimsenin hakkı yok... Buna, hiç kimsenin hakkı yok; doğru değildir. (ANAP, MHP ve DSP sıralarından alkışlar)

VEYSEL CANDAN (Konya) - Doğru değil.

BAŞKAN - Sonuçlandırırsanız, sevinirim Sayın Bakanım.

DEVLET BAKANI MEHMET KEÇECİLER (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, sözlerimi şöyle toparlıyorum: Bu önerge, yanlış rakamlarla doludur, haksızdır. Hükümetimiz, Türkiye'nin enerji meselesine sahiptir ve enerjiyi en iyi şekilde düzenlemektedir.

Hepinize saygılar sunuyorum. (ANAP, MHP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sağ olun, teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri, İçtüzüğün 69 uncu maddesine göre, Saadet Partisi Genel Başkanı Sayın Recai Kutan, yerinden bir açıklama yapacaklarını...

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Efendim, İçtüzüğe göre, yerlerinden açıklama yapmalarına izin verebiliyoruz.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan, kürsüden açıklama yapmasının İçtüzükte bir engeli yok.

BAŞKAN - Biliyorsunuz sayın başkan, İçtüzüğe göre, bir açıklama...

Buyurunuz efendim.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkanım, yanlış bu uygulamanız. Hiçbir engel yok...

BAŞKAN - Ne yapayım... İçtüzüğe göre...

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Var mı efendim "yerinden açıklar" diye?!

BAŞKAN - Efendim, İçtüzüğe göre böyle.

Buyurun Sayın Genel Başkan.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan...

VII. - AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1. - Saadet  Partisi Genel Başkanı Recai Kutan'ın, ANAP Grubu adına konuşan Nihat Gökbulut'un ve hükümet adına konuşan Devlet Bakanı Mehmet Keçeciler'in konuşmalarında şahsına sataşmaları nedeniyle konuşması

MEHMET RECAİ KUTAN (Malatya) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Muhterem Heyetinizi hürmetle selamlıyorum.

Bu gensoru müzakereleri sırasında, gerek Anavatan Partisi Grup Başkanvekili değerli arkadaşım gerekse hükümet adına Sayın Bakan, benim ismimi de zikrederek, özellikle Rusya'dan temin edilmekte olan 6 milyar metreküpe ilaveten 8 milyar metreküp doğalgazın alınışında, benim şahitliğimde imzalanmış olan bir anlaşmayla, yüksek fiyat ödenmiş olduğunu ifade ettiler. Meselenin tam gerçek anlamıyla incelenmesinde zaruret var.

Rusya'yla 1987'den itibaren varılan bir mutabakat gereğince yılda 6 milyar metreküp doğalgaz Türkiye'ye geliyordu. Doğalgaza o kadar büyük ilgi oldu ki, gerek sanayi kesiminde gerekse şehir ısıtmalarında 1990 yılından itibaren bu doğalgaz yetmemeye başladı. Onun üzerine Rusya'yla müzakereler başladı ve denildi ki: "Bize ilaveten doğalgaz verin." O zaman Ruslar şu üç şartı ileri sürdüler, dediler ki: "Biz, bundan evvelki doğalgazı, 6 milyar metreküpü, devletten devlete veriyorduk; ancak, Avrupa'da şu anda 12 ülkede, devlette yaptığımız uygulamaya paralel olarak, bundan sonra vereceğimiz doğalgazı, özel sektör şartları içerisinde, liberal şartlar içerisinde vereceğiz.  İlaveten size 8 milyar metreküp doğalgaz verebilmek için, mevcut olan boru hattı üzerinde yeniden bazı düzenlemelerimiz -sadece boru hattında değil, kompresör istasyonlarında- dolayısıyla, ilave masraflarımız yapılması söz konusudur. Dolayısıyla, biz, 6 milyar metreküp doğalgaz için talep ettiğimiz ücretin revize edilmesini şart koşuyoruz."

Bu şartlar muvacehesinde, o dönemin Sayın Enerji Bakanları Rusya ile temaslarda bulundular. Önce, BOTAŞ yetkilileri, onun ardından, Enerji Bakanı olarak, 1994 yılında Sayın Veysel Atasoy, 1995 yılında da Sayın Şinasi Altıner gitti, müzakerelerde bulundu ve şunda mutabık kaldılar, denildi ki "Evet, bu doğalgaz, Gasprom ve Türkiye'den GAMA şirketinin müştereken kurmuş oldukları bir şirket eliyle Türkiye'ye getirilecek." Ne zaman oluyor bu; 1994-1995 yıllarında. Herhalde, bu müzakereler yapılırken ve Rusya, ilaveten vereceği 8 milyar metreküp için "mutlaka fiyatlarda revize yapacağım" dediği zaman, gerek Sayın Veysel Atasoy gerekse Sayın Şinasi Altıner zamanında imzalanmış olan protokollerde bu reddedilmiş değil. Gayet tabiî, devlette bir süreklilik var; Enerji Bakanı olarak geldik, fevkalade büyük doğalgaz sıkıntısı var; kış olmuş, seramik fabrikalarına doğalgaz verilemiyor, gübre fabrikalarına, demir-çelik fabrikalarına doğalgaz verilemiyor ve İstanbul'daki doğalgazla çalışan doğalgaz çevrim santralı, doğalgaz olmadığı için mazotla çalışıyor; dolayısıyla, 7 sentlik elektrik enerjisi 17 sente mal oluyor.

Dolayısıyla, ta baştan beri gelen bu müzakereler neticesinde, BOTAŞ belli bir noktaya gelmiş, dolayısıyla, bundan evvel de mutabık kalınan şartlar içerisinde bir anlaşma imzalanmış BOTAŞ tarafından, benim de şahitliğim döneminde. Neye istinaden yapılmış; o dönemde, Sayın Erbakan Hükümeti döneminde alınan bir Yüksek Planlama Kurulu kararıyla, nisan ayında. Ancak, bu yetmemiş; kasım ayında bu sefer, Sayın Mesut Yılmaz'ın Başbakanlığı döneminde yeni bir Yüksek Planlama Kurulu kararı alınmış ve bu Yüksek Planlama Kurulu kararından sonra, ilk defa Turusgas ismi şirkete verilmiş; yani, bundan evvelki dönemlerde, müzakerelerde, Turusgas diye bir şirket adı yok.

Bu itibarla, ben diyorum ki, ne Sayın Veysel Atasoy'un ne Sayın Şinasi Altıner'in yapmış olduğu çalışmaların Türkiye'nin menfaatının dışında herhangi bir gayesi mevcut değildir.

Son olarak, ben, şunu Muhterem Heyetinizden istirham ediyorum: Ortaya atılan, doğalgazla ilgili ve onun dışındaki meselelerle ilgili çeşitli iddialar var; buna karşı, karşı görüşler var. Artık, bu meselenin, enine boyuna Yüce Mecliste incelenmesinde fayda görüyorum.

Bu itibarla, bu gensoru önergesini eğer Yüce Meclis kabul ettiği takdirde, bütün belgeler ve bilgiler ortaya konulur. Sayın Keçeciler dedi ki "efendim..."

BAŞKAN- Sayın Kutan, 6,5 dakika oldu; bir açıklama dediniz...

MEHMET BEKÂROĞLU (Rize)- Ne var ya, ne var!..

MEHMET RECAİ KUTAN (Malatya)- Evet, son cümlemi söylüyorum.

BAŞKAN- İstirham ediyorum, lütfen, sonuçlandıralım.

MEHMET RECAİ KUTAN (Malatya)- Sayın Keçeciler dediler ki "efendim, bu gelen doğalgaz, öbürlerinden 12 dolar daha pahalıdır." Aslında, öbürleri de gizlidir. Demek ki, bir gizlilik söz konusu değil... Onun için, geliniz, bu meseleyi, hakikaten, Yüce Meclis olarak, enine boyuna inceleyelim ve en doğrusuna varalım.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (SP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN- Teşekkürler Sayın Kutan.

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın)- Sayın Başkan, bir konuda çok kısa bir açıklamada bulunmak istiyorum.

BAŞKAN- Sayın Gönül...

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın)- Hayır, hayır Sayın Başkan...

BAŞKAN- Sayın Gönül...

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın)- Burada çarpıtılan gerçekler, Sayın Bakanın bizzat beyanındadır, Sayın ANAP Grup Başkanvekili arkadaşımızın beyanındadır. Benim elimde...

BAŞKAN - Sayın Gönül, Grup Başkanvekillerine ayrı bir muameleyi gelenek gereği sayışım, ne olur suiistimal edilmesin.

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Sayın Başkanım, izin verir misiniz...

Benim elimde 2.12.1999 tarihli Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulunun bir raporu var. Turusgasın onaylanması ve Turusgas marifetiyle getirilecek...

BAŞKAN - Sayın Gönül, bunu, Grup sözcünüz 20 dakikalık süre içerisinde kullanabilirdi.

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Bitiriyorum Sayın Başkanım.

Fiyat artışı burada gayet açıktır. Denetleme Kurulu raporunda da geçmiştir. 11.12.1997 tarihli BOTAŞ Yönetim Kurulunda karar alınmıştır. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Peki, teşekkür ediyorum Sayın Gönül.

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - 11.12.1997 tarihidir; Sayın Yılmaz'ın dönemindedir, Sayın Ecevit'in dönemindedir.

BAŞKAN - Sayın Gönül, çok teşekkür ediyorum.

VI. - GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE

MECLİS ARAŞTIRMASI (Devam)

A) Görüşmeler (Devam)

1. - Saadet Partisi Grubu adına Grup Başkanvekilleri Çorum Milletvekili Yasin Hatiboğlu, Konya Milletvekili Veysel Candan ve Diyarbakır Milletvekili Ömer Vehbi Hatipoğlu'nun, enerji, doğalgaz ve LPG konusunda uyguladıkları yanlış politikalarla ekonomik krizi ağırlaştırdıkları iddiasıyla Başbakan Bülent Ecevit ve Bakanlar Kurulu üyeleri hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/24) (Devam)

BAŞKAN - Başbakan Bülent Ecevit ve Bakanlar Kurulu üyeleri hakkındaki (11/24) esas numaralı gensoru önergesinin gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmeler  tamamlanmıştır.

Şimdi, gensoru önergesinin gündeme alınıp alınmayacağı hususunu oylarınıza sunuyorum: Gensoru önergesinin gündeme alınmasını kabul edenler... Kabul etmeyenler... Gensoru önergesinin gündeme alınması kabul edilmemiştir.

Gündemin "Seçim" kısmına geçiyoruz.

VIII. - SEÇİMLER

A) Komİsyonlarda AçIk Bulunan Üyelİklere Seçİm

1. - İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim

BAŞKAN - İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunda boş bulunan ve bağımsız millevekillerine düşen 1 üyelik için İzmir Milletvekili Mehmet Özcan aday olmuştur.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Gündemin "Oylaması Yapılacak İşler" kısmına geçiyoruz.

IX. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1. - Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile İsrail Devleti Hükümeti Arasında Kara Taşımacılığı  Alanında İlkeler Muhtırasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/303) (S. Sayısı: 100) (1)

BAŞKAN - Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile İsrail Devleti Hükümeti Arasında Kara Taşımacılığı Alanında İlkeler Muhtırasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının açık oylamasını yapacağız.

Daha önce yaptığımız oylamada, açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılması kabul edilmişti.

Oylama için 3 dakika süre veriyorum ve oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile İsrail Devleti Hükümeti Arasında Kara Taşımacılığı Alanında İlkeler Muhtırasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının açık oylamasının sonucunu açıklıyorum:

                                

(1) 100 S. Sayılı Basmayazı 16 Ocak 2002 tarihli 52 nci Birleşim Tutanağına eklidir.

Kabul   : 254

Ret       :  23

Çekimser   :                                                             1

Mükerrer   :                                                             1

Böylece, tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır; hayırlı ve uğurlu olmasını diliyoruz.

Alınan karar gereğince, sözlü soruları görüşmüyor ve gündemin "Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler" kısmına devam ediyoruz.

Bu kısmın 1 inci sırasında yer alan, Karaman Milletvekili Zeki Ünal ve 19 arkadaşının, işsizlik ve yoksulluk sorununun araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla, Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesinin öngörüşmesine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

VI. - GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE

MECLİS ARAŞTIRMASI (Devam)

B) Öngörüşmeler

1. - Karaman Milletvekili Zeki Ünal ve 19 arkadaşının, işsizlik ve yoksulluk sorununun araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/15) (1)

BAŞKAN - Hükümet?..

Sayın Bostancıoğlu, efendim, Karaman Milletvekili Zeki Ünal ve 19 arkadaşının bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesinin öngörüşmeleri yapılmıştı; zatıâliniz hükümet adına bulunmuşsunuz sanıyorum.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI METİN BOSTANCIOĞLU (Sinop) - Hayır, ben katılmadım.

MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Başka bakan gelsin efendim.

DEVLET BAKANI RAMAZAN MİRZAOĞLU (Kırşehir) - Ben geçeyim Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan.

Hükümet yerini aldı.

Daha önce, Doğru Yol Partisi, Anavatan Partisi, Demokratik Sol Parti ve Milliyetçi Halk Partisi Grupları adına yapılan konuşmalar tamamlanmıştı.

Şimdi, söz sırası, AK Parti Grubu adına, Karaman Milletvekili Zeki Ünal'da.

Buyurun Sayın Ünal. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Sayın Ünal, süreniz 20 dakika.

AK PARTİ GRUBU ADINA ZEKİ ÜNAL (Karaman) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yoksulluk ve işsizlikle ilgili sorunların çözümü için vermiş olduğum araştırma önergesi üzerinde görüşlerimi arz etmek üzere, AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, hepinize saygılar sunuyorum.

Değerli milletvekilleri, özellikle kasım ve şubat aylarında yaşadığımız krizler, iki büyük sorunu da beraberinde getirmiştir; bunlardan bir tanesi işsizlik, öbürü de yoksulluktur. Bu iki sorun, daha önceki yıllarda yok muydu; elbette ki vardı; ancak, bu derinlikte değildi. Özellikle devalüasyondan sonra ülkemiz  birdenbire fakirleşti.  Dolar 680 000 liradan  1 500 000'e çıkınca,  200 milyar dolar

                            

(1) (10/15) Esas Numaralı Meclis Araştırması Önergesinin görüşmelerine 15.1.2002 tarihli 51 inci Birleşimde başlanıldı.

civarında olan gayri safî millî hâsılamız 100 milyar dolara iniverdi ve ülkemiz birdenbire fakirleşti. On yıl önce, fert başına düşen millî gelir itibariyle dünya sıralamasında 48 inci sırada bulunan ülkemiz, maalesef, krizden sonra 98 inci sıraya indi.

Değerli arkadaşlar, krizlerde fırsatları çok iyi değerlendiren vurguncu, soyguncu bir güruh hariç, neredeyse herkes, her kesim ve her sektör bu krizlerden derinden etkilendi. İşçi, çiftçi, memur, emekli, dul ve yetim, gerçekten perişan oldu. Sanayici işini küçültmek zorunda kaldı; hatta, işçi çıkardı. Esnaf perişan oldu. Üretim ve ihracat durdu. Alacaklılar, alacaklarını tahsil edemez hale geldi. Borçlu olanlar da, borçlarını ödeyemez duruma düştü. Protestolu senetlerin sayısında ciddî bir artış oldu.

Eskiden, işçilerin, öğrencilerin, sendikaların yürüyüş ve mitinglerine, protestolarına sık sık şahit oldurduk; ama, esnafın, çiftçinin yürüyüşüne pek fazla rastlamamıştık, bu hükümetin sayesinde buna da şahit olduk. Hatta, bir şeye daha şahit olduk; hükümetin, kriz mağduru şirketlere ve batık bankalara, Avrupa ve Amerika'da gazetelere verdiği ilanlarla müşteri aradığına tanık olduk. İlk olarak Financial Times'da çıkan ilanda, şirket almak isteyen yatırımcılara www.başbakanlık.gov.tr adres olarak gösterilmekte "bürokrasiyle boğuşmayacaksınız" sözü de verilmektedir.

Krizden etkilenen tüm illerdeki şirket sayısı ise 5 445'tir. En fazla İstanbul'da, 861 şirket -bu batık şirketler- yabancı ortak aramaktadır. En az ise Artvin'dedir. Artvin'de 1 tane şirket, aynı şekilde, ortak aramaktadır. Bu arada, Konya'da 100, Karaman'da 39 ve Ankara'da 157'dir.

Değerli arkadaşlar, şüphesiz, bu şirketlere ait olan ve ekonomik krizden dolayı işleyemez hale gelen tesis veyahut da fabrikaların bu yolla da olsa canlandırılması, ekonomiye kazandırılması kötü bir şey değildir, olumlu bir gelişmedir. Ancak, ekonomi yönetimi için pek de olumlu bir puan sayılmaz.

Değerli milletvekilleri, yaşanan tüm bu olumsuz gelişmeler sosyal ve ekonomik dengeleri de altüst etmiştir, tüm dengeler bozulmuştur. İhracatımız, maalesef, beklenenin çok altında kalmıştır. İstihdam daralmıştır ve neticede büyük bir işsizler ordusu meydana gelmiştir. Sadece geçen yıl 1,5 milyon civarında insanımızın işini kaybettiği, yine, verilen bilgiler arasındadır.

Değerli arkadaşlar, aslında, 1999 yılında, işini kaybedenlere ödenmek üzere, İşsizlik Sigortası Fonu ihdas edilmişti ve bu fonda, 13.10.2001 tarihine kadar 1,6 katrilyon lira paranın toplandığı, 2001 yılı sonu itibariyle de 2,1 katrilyon liranın birikeceği ifade edilmektedir. Ancak, hemen şunu ifade edeyim: Bu toplanan paraların içborçların finansmanında kullanılacağı, yine, söylentiler arasındadır. Şahsen bu konuda kesin bir bilgiye sahip olmamakla beraber, konunun açığa çıkarılması açısından, Sayın Bakandan istirham ediyoruz, bu konuyu bir açıklığa kavuştursunlar; yani, İşsizlik Sigortası Fonunda şimdiye kadar ne kadar para birikmiştir ve işini kaybedenlere transfer edilen miktar ne kadardır?

Değerli arkadaşlar, ekonomik politikadaki yanlışlıklar, tabiatıyla, yatırımların durma noktasına gelmesine sebep olmuştur, sermayenin dışarıya kaçmasına sebep olmuştur ve netice itibariyle, bütün bunların sonunda, işsizlik ve yoksulluk meydana gelmiştir. TİSK'in araştırmasına göre, son dört yılda, ülkemizde, tam 450 000 vatandaşımıza iş imkânı sağlayacak paranın yurtdışına çıktığı ve kaçtığı ifade edilmektedir ve şu anda 7 000 civarında firmanın da Balkan ülkelerinde faaliyet gösterdiği, yine aynı kaynaklar tarafından belirtilmektedir.

Değerli arkadaşlar, biz, bir taraftan yabancı sermayeyi cezbedelim derken, öbür taraftan, kendi yerli sermayemizin, maalesef, yanlış politikalar sonucunda, yurtdışına kaçmasına sebep oluyoruz.

Millî İstihbarat Teşkilatı ile yatırımların ne ilgisi var?! Var... Gariptir; ama, Türkiye'de, maalesef, bunlar oluyor. Bir firma veya bir şirket veya bir şahıs, şayet, bir yatırım yapmak istiyorsa, Hazine, bu kişi veya firma mahzurlu mu değil mi, sakıncalı mı değil mi, yatırım yapabilir mi yapamaz mı diye Millî İstihbarat Teşkilatından soruyor ve Millî İstihbarat Teşkilatından gelen raporlara göre, o vatandaşın veya firmanın yatırım yapıp yapmayacağı ortaya çıkmış oluyor. Bu, fevkalade büyük bir hatadır.

Değerli arkadaşlar, sermayeyi renklerine göre tasnif edecek olursak ve ekonomide, ekonomik kurallar yerine ideolojik saplantılar ve ideolojik yaklaşımlarla konuları çözmek istersek, işte Türkiye'nin manzarası böyle bir manzara olur. Şu anda Türkiye'nin ekonomik manzarası neredeyse İkinci Dünya Harbinin son yıllarındaki ekonomik yapıyı andırmaktadır. Bildiğiniz gibi gayri safî millî hâsıla 1945'te, yani İkinci Dünya Harbi bittiği yıllarda yüzde 15.3'tü ve 57 yıl geçtikten sonra, geçen sene eksi yüzde 8,5 olmuştur.

Hükümet pembe bir tablo çizebilir. Hükümet çok da başarılı olduğunu söyleyebilir. Kendi zaviyelerinden haklı da olabilirler; ancak, rakamlar konuştuğu zaman, Hükümetin söylediklerinin gerçekle uyuşmadığı da ortaya çıkmaktadır.

Şu anda toplumun her kesiminde büyük bir sıkıntı vardır. Evlenmeler giderek azalmaktadır, boşanmalar giderek çoğalmaktadır. Hatta evlenenler çocuklarıma bakamam endişesiyle, çocuk dahi yapmaktan ictinap etmektedirler. Sayın Büyükerman, endişe etmesinler, bu meseleyi zaten Hükümet çözmüştür.

Yine, Devlet İstatistik Enstitüsünün rakamlarına baktığımız zaman, son 10 yıl içerisinde intiharlarda büyük bir artış olduğunu görüyoruz ve bu artış yüzde 40'lara kadar dayanmıştır. Ayrıca, işsizlik, yoksulluk, çaresizlik, insanlarımızın ruhsal ve fiziksel açıdan da yapısal bir bozukluk içerisine girmesine, maalesef, neden olmaktadır. Ruhsal bozukluklarda endişe verici artışlar meydana gelmektedir. Siz de rastlamışsınızdır, çarşıda, pazarda dolaşırken, kendi kendine konuşan insanlara rastlamışsınızdır; ben çok rastlıyorum.

Şüphesiz, ruhsal bozukluğun sebebini tamamen ekonomiye tabiî ki bağlamak mümkün değilse de, ekonomi, burada en başta gelen bir faktör olarak ortaya çıkmaktadır. Ruhsal bozuklukların tabiî ki birçok sebebi olabilir; manevî boşluk, manevî eğitimsizlik, aşırı derecede lüks ve konfor hayatı, insanlarımızı da belli bir noktadan sonra bunalıma sevk etmektedir.

Değerli milletvekilleri, ekonomik krizlerin diğer bir sonucu da, yoksulluk veya gelir dağılımındaki bozukluktur. Devlet İstatistik Enstitüsünün verilerine dayanarak Türkiye Odalar Birliği ve bazı ekonomistlerin araştırmalarına göre, Türkiye'deki en üstteki yüzde 1'lik grupta yer alan insanların eline ayda ortalama 7,5 milyar lira geçmektedir. Yine aynı şekilde, en alttaki yüzde 1'lik grubun eline ise, ayda ortalama olarak 32 000 000 lira para geçmektedir. Yani, en alttaki grup ile en üstteki grup arasında tam 235 kat fark vardır. Bu rakamlar bir yıl önceki rakamlardır. Öyle zannediyorum ki, şu anda bu rakamlar daha da vahim bir noktaya gelmiş olabilir. Gelir dağılımında dünyada en kötü ülkeler arasında maalesef 5 inci sırada bulunmaktayız.

Değerli milletvekilleri, yoksulluğun boyutlarını görebilmek için Devlet Planlama Teşkilatının Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planını hazırlarken başvurduğu özel ihtisas komisyon raporuna bakmak kâfidir.  Araştırmaya göre,  Türkiye'de 25 000 000 insanımız  yoksuldur ve bu insanlar ayda 72 000 000 lirayla geçinmek zorundadırlar. Kişi başına minimum gıda harcaması tutarıyla yapılan hesaplarda günlük yoksulluk sınırı 1 dolar kabul edilmiştir. Bu da, yaklaşık, günde 1,4 milyon lira eder ki, aya düşen para da 42 000 000 liradır. Ayrıca, nüfusun yüzde 15'inin yoksulluk sınırı altında yaşadığı görülmektedir. Bu da, nüfusumuzun 10 milyonuna tekabül etmektedir. Demek ki, 67 milyon nüfusumuzun 25 milyonu yoksul, 10 milyonu ise yoksulluk sınırı altında olmak üzere -toplam 35 milyon- yaşamını sürdürmektedir.

Türk-İş'in, Aralık 15'ten evvelki araştırmasına göre 4 kişilik bir ailenin yeterli, dengeli ve sağlıklı beslenebilmesi için ihtiyaç duyulan gıda harcaması, ayda 294 milyon liradır. Hak-İş'in araştırmasına göre, son bir ay içerisinde bu rakam 344 milyon liraya ulaşmıştır. Asgarî ücretin net 163 milyon lira olduğunu düşünecek olursak, durumun vahameti daha net anlaşılmış olur diye düşünüyorum.

Değerli arkadaşlar, tabiî ki, sadece işçilerin değil, hemen hemen sabit gelirli kesimin ve diğer kesimin reel ücretlerinde, gelirlerinde bir düşme olmuştur. 1996 yılında asgarî ücret 184 dolar iken, bugün bu rakam 118 dolara inmiştir. Ancak, hemen şunu belirtmekte fayda vardır: Bugün, çok küçük gördüğümüz asgarî ücrette çalışmak isteyen milyonlarca insanın bulunduğunu da burada belirtmekte fayda vardır.

Değerli arkadaşlar, ANAP'ın Özal'lı yıllarında, fakir ve muhtaç vatandaşlar için Fakir Fukara Fonu denilen Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Fonu ihdas edilmişti. Aslında, güzel bir fondu bu ve çok da faydalı oldu. Yani, fakir fukara insanlarımızı takviye etmek, onların derdine çare bulmak yönünden çok güzel bir fon idi. Ancak, hemen şunu ifade etmek istiyorum: Maalesef, bu fonda toplanan paraların büyük bir bölümü bütçeye aktarılmıştır ve bu rakam, yüzde 40 ile yüzde 78 arasında değişmiştir.

Şayet, Fakir Fukara Fonunda toplanan paraları, fakir vatandaşlarımıza, yoksullarımıza verecek olursak, öyle zannediyorum ki, sosyal bir patlamanın eşiğine geldiğini tahmin ettiğimiz bu toplumda fevkalade önemli bir vazifeyi icra etmiş oluruz.

Ayrıca, Dünya Bankasından -bu, yakın zamanda olan bir olaydır- 2001 yılında 500 000 000 dolar para fakir ve yoksullar için tahsis edilmiştir.

BAŞKAN - Efendim, son 3 dakikanız var; lütfen,ona göre zamanınızı kullanınız.

ZEKİ ÜNAL (Devamla) - Ancak, bu paranın yine bütçeye aktarıldığı, yine, aynı şekilde, Dünya Bankası mahreçli haberlerden anlaşılmaktadır. Bunu da Sayın Bakandan, ben, şahsen öğrenmek istiyorum; bu, tabiî, basına da yansıdı;  bu doğru mudur, değil midir?  Dünya Bankasından gelen 500 000 000 dolar para fakirlere aktarılmış mıdır, aktarılmamış mıdır; bunun cevabını Sayın Bakandan bekliyorum.

Değerli arkadaşlar, bu paralar, yani, fakir-fukara fonunda toplanan paralar, fakirlerin ve yoksulların hakkıdır; bu fon o maksatla kurulmuştur ve maalesef, yoksulların hakkı da başka yerlere harcanmaktadır. İşsizlik, yoksulluk, pahalılık, çaresizlik vatandaşlarımızın canına tak etmiştir; onları hayatından bezdirmiştir, çıldırma noktasına getirmiştir.

Ekonomik göstergeler, Arjantin'den daha kötü olmasına rağmen, bir sosyal patlama olmuyor ve çarşı, pazar yağmalanmıyorsa, bu, bizim milletimizin asaletindendir. Milletimiz, insanlarımız, kendi manevî gücünden, manevî zenginliğinden, onurundan dolayı kendi özel durumlarını açığa vurmamakta, sokaklara taşmamaktadır. Ayrıca, kendi inanç sistemimiz içerisinde, tabanda fakir ve fukara arasında derin ve sessiz bir dayanışma vardır. Bunu da kabul etmek lazımdır ve birçok hayır vakfı, dernek fakir-fukara insanlara yardım elini uzatmaktadırlar.

Değerli arkadaşlar, maalesef, bazı vakıfların faaliyetlerine "siyasî amaçlı faaliyet gösteriyor" gerekçesiyle, hükümet tarafından engel çıkarılmaktadır. Bırakın, bu insanlar rahat bir şekilde, bu vakıflar rahat bir şekilde faaliyet göstersinler ve zenginlerden topladıkları paraları yoksullara aktarsınlar.

Değerli arkadaşlarım, bu milletin hassasiyetlerini iyi bilmemiz ve değerlendirmemiz lazım. Milletimiz, tabiî ki, olup bitenleri sessiz bir şekilde izlemektedir. Onların da mutlaka bir sabrı vardır, sabırlarını taşırmamak lazımdır. Onun için de şimdiden ciddî tedbirler almak gerekir. İşsizlik ve yoksulluk şu anda en önemli sorundur. Gerçi DSP'li Grup sözcüsü arkadaşımız bu önergeye ret oyu vereceklerini açıklamıştır. Olabilir, bu, bir partinin görüşüdür. Diğer iki parti, yani Anavatan Partisi ve Milliyetçi Hareket Partisi bu konuda görüş beyan etmemişlerdir. Ben öyle zannediyorum ki, işsizlik ve yoksulluk, şu anda, gerçekten, Türkiye'de üzerinde durulması gereken en önemli sorunlardan bir tanesidir. Bu, sadece muhalefeti ilgilendiren veyahut da bir araştırma önergesi içerisinde görüşülüp hemen neticeye bağlanması gereken bir konu değildir; mutlaka, Büyük Millet Meclisi tarafından sahip çıkılarak benimsenmesi, bir komisyon kurulması ve acilen tedbirler alınması gerekmektedir.

Bu duygu ve düşüncelerle hepinize saygılar sunup teşekkür ediyorum (AK Parti ve SP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Çok teşekkür ediyorum Sayın Ünal.

Efendim, son olarak, Saadet Partisi Grubu adına Giresin Milletvekili Turhan Alçelik konuşacaklar.

Buyurun Sayın Alçelik. (SP sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dikadır.

SP GRUBU ADINA TURHAN ALÇELİK (Giresun) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

İşsizlikle ilgili araştırma önergesi üzerinde Saadet Partisi Grubunun görüşlerini arz etmek üzere huzurlarınızdayım.

Sayın Zeki Ünal arkadaşımızın sözcülüğünü yaptığı bu önergede benim de imzam var, yani önerge sahiplerinden birisiyim, aynı zamanda, bizim, çok önemli gördüğümüz bu işsizlik konusunda Saadet Partisi Grubu olarak bir de genel görüşme önergemiz Meclis gündemindedir. Umarım, ülkemizin bu en önemli meselesinin çözümü konusunda Meclis olarak üzerimize düşeni eksiksiz yapabiliriz.

Değerli arkadaşlar, geçen hafta bu araştırma önergesiyle ilgili görüşmeler başladığında çok ilginç bir olay yaşadık. Sayın hükümet temsilcisi bakan arkadaşımız, tıpkı bugün Sayın Başkan tarafından arandığı gibi o zaman da arandı bu önergenin hükümet adına sahiplenilmesi sıfatıyla; ancak, ne ilginçtir ki, hükümet temsilcisi arkadaşlarımızın bu konudan haberleri yoktu. "Bizim bu konuda bir görüşümüz yok" dedi sayın hükümet temsilcisi ve Sayın Meclis Başkanından görüşmelere ara vermesini talep etti ve ilginçtir, hükümet temsilcisi burada olduğu halde görüşmelere ara verildi ve yine ilginçtir, arkadan, aynı bakan değil, bir başka sayın bakan geldiler; ama, yine konunun sahibi bakan değildiler.

Aslında, bugün ve geçtiğimiz hafta, bu konu konuşulmaya başlandığı an hükümet üyesi bütün bakanların burada olması lazımdı; ama, gelin görün ki, hükümetin gündeminde böyle bir konu yok. Sanki, ülkemizin hiç önemi olmayan bir meselesini konuşuyoruz burada.

Yine, iktidar sözcüsü milletvekili arkadaşlarım geçen hafta bu kürsüden görüşlerini, iktidarın görüşlerini arz ederken Uruguay'dan, Paraguay'dan, Şili'den, Arjantin'den, Brezilya'dan bahsettiler; ama, ne hikmetse bir türlü, bu ülkenin işsizlik meselesine gelemediler; daha önemlisi "biz bu önergeye ret oyu vereceğiz" de diyebildiler. Demek ki, işsizlik, onlar için, bu ülkenin önemli bir gündem maddesi değil.

Değerli arkadaşlar, geçen hafta, burada, bir başka görüş dile geldi; "Efendim, bu işlerin sorumlusu geçmiş hükümetlerdir!" Böyle bir alışkanlık yine burada cereyan etti; sorumluluğu geçmiş yıllara atmak!.. Yani, her zamanki kullanılan taktik kullanıldı.

Değerli arkadaşlarım, bu huydan ne zaman vazgeçilecek, onu bilemem; ama, bilmenizi istediğim bir şey var ki, bu uygulamalarınızın faturasını er veya geç ödeyeceksiniz; iki kere iki dört.

Bilmenizi arzu ettiğim konu şudur; özellikle hükümet açısından bunu ifade ediyorum, Mecliste bir araştırma önergesi verdik: Bu ülkenin en önemli problemi işsizliktir ve bu işsizliğe sebep olan, neredeyse dört yılını dolduran bir anlayışın kötü yönetimidir; ama, bir alanda haksızlık etmemek lazım. Özellikle bu hükümet döneminde çok iyi bir yönetim şekli var ki, o da milleti uyutma yönetimi. Hükümet olarak uyguladığınız yanlış ekonomik ve sosyal politikalar sunucu -her ne kadar, siz, milleti uyuttuğunuzu zannetseniz de- korkunç boyutlara ulaştı arkadaşlar. Son ekonomik krizlerle bu tablo daha da ağırlaştı. Ülkemiz, İkinci Dünya Savaşından beri, hiç bu konuda bu kadar kötü yönetilmiş değildi. Şu anda 15 milyon insan aç, 22 milyon insanımız yoksul, yüzbinlerce insanımızın odunu kömürü yok, tüpgaz alacak parası yok, ocakları tütmüyor maalesef. Sokakta soğuktan ve açlıktan ölen insanların yaşadığı bir ülke haline geldik bu hükümet sayesinde.

Arkadaşlarım, devri iktidarlarında ülkenin borcu gayri safî millî hâsılanın üzerine çıktı. Gayri safî millî hâsıla 200 milyar dolardan 150 milyar dolara düştü; ama, şu anda ülkenin borcu 200 milyar doları geçti. Kişi başına gelir 3 150 dolardan  2 000 dolar seviyesine indi. Dışborç 116, içborç 76 milyar dolar; ama, net değil bu rakamlar da. Resmî rakamlara baktığınızda, 500 trilyonluk bir ekonomik kayıp gösteriliyor son dönemdeki krizler dolayısıyla; ama, maalesef, buradaki rakamlar sahtedir arkadaşlar. Gerçek kayıp, maalesef, katrilyonlarca liralarla ifade edilebilir. Bunun anlamı şu: Öyle bir yönetim sergilediniz ki bu ülkede, ülkemizi yüzde 25 fakirleştirdiniz; 200 milyar dolardan 150 milyar dolara inen millî hâsıla bunun resmî rakamlarla göstergesi. Türkiye'yi, tüm varlığı borcuna yetmez bir hale getirdiniz. İşin gerçeği, ülkeyi iflas ettirdiniz ve bütün bu problemlerin sebebi de sizin kötü yönetiminiz.

Sizlere bir rapor sunmak istiyorum değerli arkadaşlar; İsviçre Uluslararası Yönetim Geliştirme Enstitüsünün bir raporu bu; 286 kritere göre 2001 yılında ülkeler değerlendirmesinde 49 ülke arasında -lütfen dikkat edin- Türkiye'yi en kötü yönetilen ülke seçtirdiniz. Size bir rapor sunuyorum. Türkiye'yi sondan birinci yapma başarısını gösterdiniz; bunu nasıl başardınız onu bilemiyorum.

Sanayi ve ticaret tepetaklak oldu sayenizde. Resmî kayıtlara göre, işsiz sayımız 738 866, işsiz oranımız -2000 yılı sonu rakamları kesin- yüzde 6,6. Allahaşkına, size soruyorum, siz hangi ülkede yaşıyorsunuz?!.

Gerçek rakamlara baktığımızda durum vahim; sizin öyle ifade ettiğiniz gibi 700 000 seviyesinde falan değil; gerçek rakam şu arkadaşlar: 15 000 000. Sadece eğitimli işsizlerin oranını vereyim sizlere; yüzde 23,8. Kaldı ki, kalifiye olmayan işsizlerin oranı, bunun çok çok üzerinde.

Resmî rakamlara  bakıyorsunuz durum böyle;  ama, gerçeklere baktığımız zaman  sadece son 1 yıl içerisinde işinden olan, işsiz kalanların sayısı 1,5 milyon; yani, sizin tüm rakamlarınızın sayısının iki misli bir yılda oluştu, ilave oldu.

Size Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının kriz dönemiyle ilgili resmî raporunu sunmak istiyorum. İnşaat sektöründe, 126 939 kişi işini kaybetmiş; tekstilde 71 000 küsur -küsuratları söylemeyeyim- metalde 60 000, gıdada 29 000, kara taşımacılığında 25 000 ve dikkat edin lütfen, ülkenin en önemli istihdam alanı olan tarımdaki işgücü kaybı, iş kaybı yüzde 63,2. Bunu, nasıl vicdanlarınıza sığdırabiliyorsunuz arkadaşlar?!.100 kişiden 63 köylümüz, çiftçimiz işini kaybetmiş; yani, açlığa mahkûm olmuş; siz, hükümet olarak burada yoksunuz "konuya destek vermeyeceğiz" diyebiliyorsunuz, bu nasıl anlayış?!.

Devlet İstatistik Enstitüsünün verileri ile meslek odalarının, sendikaların raporlarını kıyaslıyoruz; yine korkunç bir uçurum var. Yani, sizler, daha işsizliğin istatistiğini bile tutamıyorsunuz; resmî rakamlarınız perişan.

Bakın, devlet istatistik verilerine göre, son yılda 3 674 fabrika kapanmış -diğer verilere geçmiyorum- ama, gerçek rakamları size söyleyelim.

Değerli arkadaşlarım, bakın, burada, elimde, Türkiye Esnaf Sendikaları Konfederasyonunun, bize gönderdiği resmî belge var. Giresun, Ordu, Samsun, Gaziantep, Denizli, Ankara, İstanbul, Trabzon, Kahramanmaraş, aklınıza hangi ilimiz geliyorsa, hepsinin raporları var burada ve size, sanayi ve ticaret odalarımızın, meslek kuruluşlarımızın raporlarının sonucunu arz ediyorum. Sizin resmî rakamlarınızın en az 20 misli daha fazla işsizlik ve kapanan işyeri var.

BAŞKAN - Sayın Alçelik, izninizle...

TURHAN ALÇELİK (Devamla) - Buyurun efendim.

BAŞKAN - Genel Kurul, çalışma saatini 20.00'ye kadar tespit ettiği için, konuşmanız birkaç dakika uzayabilir diye Genel Kurulun iradesini aramak zorundayım.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan, efendim, affedersiniz, zannediyorum, bunun bitimine kadar...

BAŞKAN - Hayır efendim, değil; 20.00'ye kadar Sayın Başkan.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Peki, buyurun; ben öyle algıladım.

BAŞKAN - Sayın milletvekilinin konuşmasının bitimine kadar çalışmamızın uzatılması hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Çok teşekkür ediyorum.

Sayın Alçelik, kusura bakmayın...

Buyurunuz.

TURHAN ALÇELİK (Devamla) - Rica ediyorum, ben teşekkür ediyorum efendim.

Değerli arkadaşlar, gerçek rakamlar, biraz önce ifade ettiğim gibi, resmî rakamlardan çok çok farklı, on, yirmi kat fazla; maalesef, olumsuz tablolarla karşı karşıyayız. Sadece, birkaç ilimizle ilgili -elimizdeki raporların tamamını değil- birkaç rakamı huzurlarınızda arz etmek istiyorum: Son bir yılda günlük işten çıkarılanların sayısı -bu raporlara dayanarak söylüyorum- 9 493. Yani, son yıl içinde her gün 9 493 insanımız işsiz kalmış. Kapanan günlük işyeri sayısı 334. Yani, son bir yıl içerisinde, uygulamalarınızla, krizlerinizle 334 iş sahibi, işini kaybetmiş. Ankara'da 4 300 işyeri kapanmış, 150 000 esnafa haciz gelmiş, 20 000'den fazla insan işini kaybetmiş.

Değerli arkadaşlar, dikkatinizi çekiyorum, 6 900 esnafımız SSK ve Bağ-Kur prim borçlarını ödeyemedi diye hapis cezasına çarptırılmış; yani, işveren insanlarımızı mahkûm etmişsiniz. İstanbul raporu 61 500 kişi, Adana'da, Adana sanayi işletmelerinin yüzde 25'i fiilen kapalı, 45 000 işçi işten çıkarılmış; Batman'da, hükümetiniz, daha yeni, Türkiye Petrollerinden 1 000 işçiyi işinden çıkarma kararı aldı. Bu nasıl bir mantık, bunu algılamak mümkün değil.

Giresun'da 915 işyeri kapandı, çok sayıda işyeri de kapanma durumunda, SEKA kapanmak üzere, Fiskobirlik çalışanları durumundan emin değil, geleceklerinden emin değiller; Ordu ve Trabzon'da durum aynı; Erzurum, Gaziantep, Kahramanmaraş, Samsun, Kocaeli, Konya gibi bütün illerden aldığımız şu anda elimdeki raporlardaki durumu ifade edecek bir tek kelime var arkadaşlar, "vahim" Esnaf ve sanatkârımız, sanayicimiz, üreticimiz bitmiş durumda.

Yine, Türkiye Esnaf ve Sanatkarlar Konfederasyonunun kayıtlarına göre 2001 yılında kapanan işyeri sayısı 102 000'in üzerinde, rapor burada.

Değerli kardeşlerim, değerli arkadaşlarım; gördüğünüz gibi, krizlerin faturasını, gene dar gelirliye, köylüye, çiftçiye, işçiye, emekliye, dula, yetime çıkardınız; esnafa, sanatkara, yani, işverene çıkardınız; ama, bir hususa özellikle özen gösterdiniz, hortumcuları koruma ve kollama görevi... Maalesef, onlara hiç dokunmadınız.

Saygıdeğer arkadaşlarım, siz, bu görevi başarıyla sürdürüyorsunuz; ama, bir konuda dikkatlerinizi çekmek istiyorum; hiç merak buyurmayınız, bu aziz millet de sizleri, uyuttuğunu zanneden destekçilerinizi dahil olmak üzere, halletme hazırlıklarını başarıyla sürdürüyor ve hasretle bekliyor.

2002 bütçesine bakıyoruz, acaba, bir düzelme ümidi, işsizliğe bir çözüm ümidi var mı diye; ama, ne gezer!.. Bütçeniz "yok bütçe" arkadaşlar "yok!" En güzel isimlendirme "yok bütçesi." Neden; çünkü, yarıdan fazlası faiz; yüzde 30'u yok. Geriye kalan reel bütçe diye ifadelendirdiğiniz rakamlara bakıyorsunuz, yatırım var mı; yok; yani, işsizliğe çözüm için yatırım yapmazsanız nasıl işsizliğe çözüm olacak?! Yok... Peki, sanayiciye üreticiye var mı; yok. Reel sektöre; yok; ama, bir yere var, bol bol var hem de; rantiyeciye.

Değerli arkadaşlar, şu anda günlük faiz gideriniz 200 trilyon; yani, tüm toplanan vergiler artık faizcilere yetmiyor, faize yetmiyor. Esnaf ve sanatkâra, yani, işverene, işsizliğe çözüm bulacak olan insanımızın kazanmadığı paraya vergi koydunuz ve 70 000 000 insanımız, maalesef, perişan oldu; bu ülke yaşanmaz hale geldi sayenizde.

Bakın, size birkaç rakam vermek istiyorum; Amerika Birleşik Devletlerine gitmek için başvuranların sayısı, 1 900 000...

BAŞKAN - Sayın Alçelik, 3 dakikanız kaldı.

TURHAN ALÇELİK (Devamla) - Teşekkür ediyorum efendim.

Almanya, müracaat taleplerini karşılayamıyor. Çok acı bir olay söyleyeyim size; o büyükelçiliğin kapısında vize müracaatı için bekleyen binlerce insanımızı her sabah görüyoruz. Biliyor musunuz ne oldu; o binlerce insan arasında müracaat sırası simsarları türedi. Bu kadar acı bir tabloya nasıl gönlünüz rıza gösterebiliyor; bunu kabul etmemiz, onaylayabilmemiz mümkün değil.

Bir ankete göre yine -bakın, bütünüyle bilimsel rakamları burada ortaya koymaya çalışıyorum- "bu ülkede artık yaşamak istemiyorum" diyen insanların sayısı yüzde 53; yani, bu ülkeyi yaşanmaz hale getirdiniz. Değerli arkadaşlarıma, özellikle, artık, bir slogan olarak çok sık kullanılan bir cümleyle, bir ifadeyle burada seslenmek istiyorum: "Ya sev ya terk et" ifadeleriyle, artık, bu ülkeyi yönetemezsiniz. Bu ülkeyi hep beraber seveceğiz ve bu ülkenin problemlerine hep beraber çözüm bulacağız. Aksi halde, bırakıp gidin; çözüm bulacaklar burada var.

Değerli arkadaşlarım, niyetimiz sadece eleştirmek değil. Sayın Başkanımın 1-2 dakika da müsamahasını istirham ederek, çözüm önerilerimizi de, bir borç olarak, sizlere arz etmek istiyorum:

1- Önce zihniyetinizi, IMF'ci, Dünya Bankacı bu anlayışınızı değiştireceksiniz; millî bir istihdam politikası uygulayacaksınız.

2- İç ve  dışborçların tasfiyesi için millî çalışmalar yapacaksınız; denk bütçe uygulayacaksınız. Refahyol bunu yaptı.

3- Rant ekonomisinden reel ekonomiye geçişin bütün şartlarını hazırlayacaksınız. Bir üretim istihdam seferberliği başlatılacak. İhracata dönük bir yatırım ve kalkınma modeli uygulanacak.

4- Denetimsiz ithalatı kontrol edeceksiniz.

5- Ülkemizin can damarı ve sigortası olan esnaf ve sanatkârlarımızı mutlaka destekleyeceksiniz ki, insanlara iş verebilsinler.

Burada, geçtiğimiz günlerde, deprem bölgesiyle ilgili bir kanun çıkarıldı. Bu kanun görüşmelerinde, organize sanayi bölgelerinde teşvik uygulamasıyla ilgili...

BAŞKAN - Son 30 saniyeniz Sayın Alçelik, uzatmayacağım.

TURHAN ALÇELİK (Devamla) - ...4325'le ilgili bir söz verdiniz. Bu sözün gereğini acilen yerine getireceksiniz. Öyle büyük bir adaletsizlik var ki arkadaşlar, istihdamın yüzde 50'sini sağlayan KOBİ'ler, maalesef, ülkedeki kaynakların, kredilerin sadece yüzde 5'ini kullanabiliyorlar; bu adaletsizlik mutlaka giderilecek.

6- Ülkemize yabancı sermayenin spekülatif değil, kalıcı yatırımlar için girmesini sağlayacaksınız. Özellikle, ülkemizdeki millî müteşebbisi...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Çok teşekkür ediyorum Sayın Alçelik.

Alınan karar gereğince, kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 23 Ocak 2002 Çarşamba günü saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

Hepinize iyi akşamlar diliyorum.

Kapanma Saati : 20.08