DÖNEM : 22 CİLT : 23 YASAMA YILI : 1
T. B. M. M.
TUTANAK DERGİSİ
109 uncu Birleşim
22 . 7 . 2003 Salı
İ Ç İ N D E K İ L E R
Sayfa
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.- GELEN KÂĞITLAR
III.- YOKLAMA
IV.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin'in, BDDK tarafından el konulan İmar Bankasında hesabı olan yurttaşlarımızın sorunlarına ve alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener'in cevabı
2.- Erzurum Milletvekili Mustafa Nuri Akbulut'un, Erzurum Kongresinin 84 üncü yıldönümüne ilişkin gündemdışı konuşması
3.- Mersin Milletvekili Hüseyin Özcan'ın, Mersin Limanının yapısal sorunlarına ve alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması ve Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım'ın cevabı
B) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin ve 21 milletvekilinin, Millî Piyango İdaresinin özelleştirilmesi konusunda Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/120)
2.- Ankara Milletvekili İsmail Değerli ve 25 milletvekilinin, LPG ve akaryakıt istasyonlarının yer seçiminden kaynaklanan sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/121)
C) TEZKERELER VE ÖNERGELER
1.- Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu'nun (6/625) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/88)
2.- Hakkâri Milletvekili Mustafa Zeydan'ın (6/509) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/89)
3.- Kültür ve Turizm Bakanı Erkan Mumcu'nun Saraybosna'da düzenlenen Ayvaz Dede Şenliklerine katılmak ve görüşmelerde bulunmak üzere Bosna-Hersek'e bir heyetle yaptığı resmî ziyarete, İstanbul Milletvekili Hüseyin Besli ve Sakarya Milletvekili Süleyman Gündüz'ün de iştirak etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/331)
4.- Anayasa Komisyonu Başkanlığının, (1/584) Esas Numaralı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanunun (S. Sayısı: 200), 2 ve 3 üncü maddelerinin Komisyona geri verilmesine ilişkin tezkeresi (3/332)
5.- İzmir Milletvekili Yılmaz Kaya'nın, 657 Sayılı Devlet Memurları Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması ve Bir Ek Geçici Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifinin (2/113) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/90)
6.- Konya Milletvekili Atilla Kart'ın, 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanununa "Geçici Ek Madde" Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin (2/139), doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/91)
V.- ÖNERİLER
A) SİYASÎ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ
1.- Genel Kurulun çalışma saatleriyle gündemdeki sıralamanın yeni-den düzenlenmesine ilişkin AK Parti Grubu önerisi
VI.- SORULAR VE CEVAPLAR
A) SÖZLÜ SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Ankara Milletvekili Yakup Kepenek'in, ABD Başkanı ile yaptığı görüşme hakkında basında çıkan haberlere ilişkin Dışişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/247) ve yazılı soruya çevrilmesi nedeniyle konuşması
2. - İstanbul Milletvekili Ali Rıza Gülçiçek'in, Diyanet İşleri Başkan Yardımcısının bir gazeteye verdiği demece ilişkin Devlet Bakanından sözlü soru önergesi (6/252) ve yazılı soruya çevrilmesi nedeniyle konuşması
3.- Ankara Milletvekili Yakup Kepenek'in, olası Irak savaşında yaşanabilecek saldırılardan korunmak için ne gibi önlemler alındığına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/253) ve İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu'nun cevabı
4.- Şanlıurfa Milletvekili Mahmut Yıldız'ın, Ceylanpınar'da yaşayan göçebe vatandaşların sorunlarına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/257) ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü'nün cevabı
5.- Edirne Milletvekili Necdet Budak'ın, doğal afet mağduru çiftçilere yönelik yasal düzenleme çalışmalarına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/264) ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü'nün cevabı
6.- Mersin Milletvekili Ersoy Bulut'un, doğrudan gelir desteğinin sebze üreticilerine de verilip verilmeyeceğine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/265) ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü'nün cevabı
7.- Edirne Milletvekili Necdet Budak'ın, ayçiçeği primlerine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/272) ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü'nün cevabı
8.- Edirne Milletvekili Necdet Budak'ın, süne zararlısıyla mücadeleye ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/273) ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü'nün cevabı
9.- Edirne Milletvekili Nejat Gencan'ın, ayçiçeği üreticilerine destekleme primi verilip verilmeyeceğine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/283) ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü'nün cevabı
10.- Mersin Milletvekili Ersoy Bulut'un, Alata Bahçe Kültürleri Araştırma Enstitüsü işçilerinin ödenmeyen ikramiyelerine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/289) ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü'nün cevabı
B) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Tunceli Milletvekili Vahdet Sinan Yerlikaya'nın, zorunlu deprem sigortasına ve deprem için alınan önlemlere ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Ali Babacan'ın cevabı (7/516)
2.- Adana Milletvekili Atillâ Başoğlu'nun, Antalya Millî Eğitim Müdürlüğündeki bir olaya ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'in cevabı (7/711)
3.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce'nin, bakanlık binasında asbest maddesinin kullanılıp kullanılmadığına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'in cevabı (7/734)
4.- Samsun Milletvekili Haluk Koç'un, motorlu taşıtlar vergisiyle ilgili düzenlemeye ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın cevabı (7/740)
5.- Kırıkkale Milletvekili Halil Tiryaki'nin, Kırıkkale Defterdarlığına ve serbest muhasebeci ve malî müşavirlerin yetkilerine ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın cevabı (7/741)
6.- Adana Milletvekili Atillâ Başoğlu'nun, Adana-Pozantı Gülek Kalesindeki köşkün tapu kayıtlarına ilişkin Başbakandan sorusu ve İçişleri Bakanı ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Vekili Abdülkadir Aksu'nun cevabı (7/749)
7.- Adana Milletvekili Atillâ Başoğlu'nun,
Bingöl depreminde yıkılan okulun kontrol mühendislerine uygulanacak müeyyidelere,
- Samsun Milletvekili Haluk Koç'un,
Altınkaya Baraj suları altında kalan bir köprüye,
- Muğla Milletvekili Ali Cumhur Yaka'nın,
İller Bankası Muğla ve Denizli Başmühendisliklerinin kapatılması kararına,
- İzmir Milletvekili Türkan Miçooğulları'nın,
Urla ve Seferihisar'daki deprem sonrası çalışmalara ve yardımlara,
İlişkin soruları ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Vekili ve İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu'nun cevabı (7/751,761,777,778)
8.- Konya Milletvekili Atilla Kart'ın, ruhsatsız ve kaçak yapıların yıkımında belediyeler ve jandarma arasındaki görev ve yetki dağılımına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu'nun cevabı (7/763)
9.- Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş'in, Ankara'daki kaldırım ve asfalt çalışmalarına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu'nun cevabı (7/784)
10.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce'nin, İzmir Torbalı Anadolu Lisesinde yaşanan bir olaya ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'in cevabı (7/785)
11.- Van Milletvekili Mehmet Kartal'ın, Van-Muradiye İl Özel İdaresi sosyal konutlarına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu'nun cevabı (7/791)
12.- Erzincan Milletvekili Erol Tınastepe'nin, BAĞ-KUR çalışanlarının özlük haklarına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat Başesgioğlu'nun cevabı (7/807)
13.- Isparta Milletvekili Mevlüt Coşkuner'in, mobil santrallere ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi Güler'in cevabı (7/813)
14.- Isparta Milletvekili Mevlüt Coşkuner'in, enerji sözleşmelerine ve atamalara ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi Güler'in cevabı (7/815)
15.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret Baloğlu'nun, Karabük'ün Yenice İlçesinde yapılan afet konutlarının teslim şartına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Vekili Abdülkadir Aksu'nun cevabı (7/817)
16.- İstanbul Milletvekili Ahmet Güryüz Ketenci'nin, İstanbul Galeria Alışveriş Merkezi Genel Müdürü hakkındaki bazı iddialara ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın cevabı (7/820)
17.- Denizli Milletvekili Mustafa Gazalcı'nın, bir Danıştay kararının uygulamasına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'in cevabı (7/824)
18.- Bursa Milletvekili Mustafa Dündar'ın, Bursa Büyükşehir Belediyesinin yaptırdığı jeotermal sondaj çalışmalarına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi Güler'in cevabı (7/828)
19.- İstanbul Milletvekili Emin Şirin'in, Turusgaz ile BOTAŞ arasındaki Doğalgaz Alım Anlaşmasına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi Güler'in cevabı (7/833)
20.- İzmir Milletvekili Serpil Yıldız'ın, futboldaki şike ve teşvik primi iddialarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'in cevabı (7/834)
21.- Sivas Milletvekili Ömer Kulaksız'ın, Türkiye Süper Liginin 20 takıma çıkarılıp çıkarılmayacağına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'in cevabı (7/837)
22.- Tekirdağ Milletvekili Mehmet Nuri Saygun'un,
Tekirdağ-Çorlu yolunda onarım yapılıp yapılmayacağına,
- Bursa Milletvekili Kemal Demirel'in,
Bazı köylerin Osmangazi Belediyesi mücavir alanından çıkarılmasına,
İlişkin soruları ve İçişleri Bakanı ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Vekili Abdülkadir Aksu'nun cevabı (7/845,852)
23.- Malatya Milletvekili Muharrem Kılıç'ın, Malatya İlindeki projelere ayrılan yatırım ödeneklerine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener'in cevabı (7/871)
24.- İstanbul Milletvekili Gürsoy Erol'un, kamudaki özürlü personel istihdamına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'in cevabı (7/874)
25.- İstanbul Milletvekili Gürsoy Erol'un, pasaport müracaatında gerekli belgelere ve alınan ücretlere ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu'nun cevabı (7/875)
26.- İstanbul Milletvekili Gürsoy Erol'un, bazı harcamaların vergi iadesi kapsamına alınıp alınmayacağına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın cevabı (7/878)
27.- Konya Milletvekili Atilla Kart'ın, Emniyet müdürlerinin kıdem ve terfi kıstaslarına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu'nun cevabı (7/888)
28.- Antalya Milletvekili Nail Kamacı'nın, doktorların sorunlarına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ'ın cevabı (7/893)
29.- İzmir Milletvekili Oğuz Oyan'ın, 58 ve 59 uncu Hükümetler döneminde mahalli iderelerden kamu kurum ve kuruluşlarına yapılan personel geçişlerine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'in cevabı (7/898)
30.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel'in, Boğazköy Baraji Prejesinin ek ödenek ihtiyacına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi Güler'in cevabı (7/899)
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
1.- Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/521) (S. Sayısı : 146)
2. - Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/523) (S. Sayısı : 152)
3.- Su Ürünleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile İçişleri; Tarım, Orman ve Köyişleri ve Adalet Komisyonları Raporları (1/407) (S. Sayısı : 125)
4.- 15.5.2002 Tarihli ve 4756 Sayılı Kanunun Geçici 1 inci Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/643) (S. Sayısı : 226)
5.- Topluma Kazandırma Yasası Tasarısı ile İçişleri ve Adalet Komisyonları Raporları (1/640) (S. Sayısı : 235)
VIII.- AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Konya Milletvekili Atilla Kart'ın, Anayasa Komisyonu Başkanı İstanbul Milletvekili Burhan Kuzu'nun, ileri sürmüş olduğu görüşten farklı bir görüşü kendisine atfetmesi nedeniyle konuşması
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açılarak yedi oturum yaptı.
Iğdır Milletvekili Dursun Akdemir, Iğdır İlinin Doğu Anadolu doğalgaz ana iletim hattından faydalandırılmasına,
Erzurum Milletvekili Ömer Özyılmaz, Erzurum Kongresinin 84 üncü yıldönümüne,
Muğla Milletvekili Ali Arslan, Muğla İl sınırları içerisinde meydana gelen orman yangınlarının artış sebeplerine,
İlişkin gündemdışı birer konuşma yaptılar.
Iğdır Milletvekili Yücel Artantaş'ın (6/506, 507) ve (6/461) esas numaralı sözlü sorularını geri aldığına ilişkin önergeleri okundu; soruların geri verildiği bildirildi.
Genel Kurulun 17.7.2003 Perşembe günkü (bugün) birleşiminde; daha önce gelen kâğıtlar listesinde yayımlanan ve dağıtılmış bulunan 225 sıra sayılı kanun tasarısının, 48 saat geçmeden, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 4 üncü sırasına alınmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi kabul edildi.
Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının:
1 inci sırasında bulunan, Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında (1/521) (S. Sayısı: 146),
2 nci sırasında bulunan, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin (1/523) (S. Sayısı: 152),
Kanun Tasarılarının görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin komisyon raporu henüz gelmediğinden;
3 üncü sırasında bulunan, Su Ürünleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının (1/407) (S. Sayısı: 125) görüşmeleri, komisyon ve hükümet yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadıklarından;
Ertelendi.
4 üncü sırasına alınan, İcra ve İflâs Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının (1/550) (S. Sayısı :225), yapılan görüşmelerden sonra, kabul edilip kanunlaştığı açıklandı.
22 Temmuz 2003 Salı günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşime 22.01'de son verildi.
Sadık Yakut
Başkanvekili
Mehmet Daniş Yaşar Tüzün
Çanakkale Bilecik
Kâtip Üye Kâtip Üye
Enver Yılmaz
Ordu
Kâtip Üye
No. : 155
II. - GELEN KÂĞITLAR
18.7.2003 CUMA
Teklif
1.- Artvin Milletvekili Orhan Yıldız ve 3 Milletvekilinin; Avukatlık Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi (2/169) (Plan ve Bütçe ve Adalet Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.7.2003)
Rapor
1.- Ticari İşletme Rehni Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (1/639) (S. Sayısı: 234) (Dağıtma tarihi : 18.7.2003) (GÜNDEME)
Sözlü Soru Önergeleri
1.- Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, Ekonomik ve Sosyal Konsey toplantılarına ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından sözlü soru önergesi (6/654) (Başkanlığa geliş tarihi : 16.7.2003)
2.- Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, Hükümet Programındaki bazı taahhütlere yönelik çalışmalara ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından sözlü soru önergesi (6/655) (Başkanlığa geliş tarihi : 16.7.2003)
3.- Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, bölgesel sanayiin iyileştirilmesi çalışmalarına ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından sözlü soru önergesi (6/656) (Başkanlığa geliş tarihi : 16.7.2003)
4.- Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, Hükümet Programında yer alan yatırımcılarla ilgili çalışmalara ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından sözlü soru önergesi (6/657) (Başkanlığa geliş tarihi : 16.7.2003)
5.- Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, Hükümet Programında yer alan büyük sanayi kuruluşlarının dış piyasalara açılmasının teşvik edilmesi çalışmalarına ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından sözlü soru önergesi (6/658) (Başkanlığa geliş tarihi : 16.7.2003)
6.- Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, Hükümet Programında yer alan sanayinin yeniden yapılandırılması çalışmalarına ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından sözlü soru önergesi (6/659) (Başkanlığa geliş tarihi : 16.7.2003)
7.- Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, Hükümet Programında yer alan sanayi bölgeleriyle ilgili çalışmalara ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından sözlü soru önergesi (6/660) (Başkanlığa geliş tarihi : 16.7.2003)
8.- Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, Hükümet Programında yer alan imalat sanayiiyle ilgili çalışmalara ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından sözlü soru önergesi (6/661) (Başkanlığa geliş tarihi : 16.7.2003)
Yazılı Soru Önergeleri
1.- Samsun Milletvekili Haluk Koç'un, Ordu İli Ünye Belediyesinin Akçay Deresine atık bıraktığı iddialarına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/961) (Başkanlığa geliş tarihi : 16.7.2003)
2.- İzmir Milletvekili Muharrem Toprak'ın, taşımalı eğitim kapsamındaki köy okullarının durumuna ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/962) (Başkanlığa geliş tarihi : 16.7.2003)
3.- İzmir Milletvekili Muharrem Toprak'ın, LPG istasyonlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/963) (Başkanlığa geliş tarihi : 16.7.2003)
4.- İzmir Milletvekili Hakkı Ülkü'nün, gemi sökümü işlemleri ile çevre ve insan sağlığına etkilerine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/964) (Başkanlığa geliş tarihi : 16.7.2003)
5.- İzmir Milletvekili Hakkı Ülkü'nün, futbol kulüplerinin vergi borçlarına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Mehmet Ali Şahin) yazılı soru önergesi (7/965) (Başkanlığa geliş tarihi : 16.7.2003)
6.- İzmir Milletvekili Hakkı Ülkü'nün, ülkemizdeki tehlikeli atık hareketine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/966) (Başkanlığa geliş tarihi : 16.7.2003)
7.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt'ün, Ardahan Valisi ve Damal Kaymakamının Atatürk silueti oluşan bölgeyi korumadığı iddiasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/967) (Başkanlığa geliş tarihi : 16.7.2003)
8.- İstanbul Milletvekili Ahmet Güryüz Ketenci'nin, Başbakanlık Teftiş Kurulunca yapılan soruşturma ve incelemelere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/968) (Başkanlığa geliş tarihi : 16.7.2003)
9.- İstanbul Milletvekili Ahmet Güryüz Ketenci'nin, toplam kalite çalışmalarına yapılan ödemelere ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/969) (Başkanlığa geliş tarihi : 16.7.2003)
10.- İstanbul Milletvekili Berhan Şimşek'in, oğlunun ve kendisinin bazı ticari faaliyetlerde bulunup bulunmadığına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/970) (Başkanlığa geliş tarihi : 16.7.2003)
11.- Mersin Milletvekili Hüseyin Özcan'ın, Mersin'in Erdemli İlçesindeki Alata Bahçe Kültürleri Araştırma Enstitüsünün kiralanacağı iddiasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/971) (Başkanlığa geliş tarihi : 16.7.2003)
No. : 156
21.7.2003 PAZARTESİ
Tasarı
1.- Devlet Planlama Teşkilâtı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Devlet Memurları Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı (1/650) (Avrupa Birliği Uyum ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 18.7.2003)
Teklifler
1.- Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun; Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/170) (Sanayi, Ticaret, Enerji Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.7.2003)
2.- Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun; Elektrik Piyasası Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/171) (Sanayi, Ticaret, Enerji Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.7.2003)
3.- Artvin Milletvekili Orhan Yıldız ile 3 Milletvekilinin; Pasaport Kanununun 14 üncü Maddesine Bir Fıkra Eklenmesine İlişkin Kanun Teklifi (2/172) (İçişleri Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 17.7.2003)
4.- Artvin Milletvekili Orhan Yıldız ve 3 Milletvekilinin; Kamulaştırma Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi (2/173) (Adalet Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 17.7.2003)
5.- Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun; Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Kanunu, Özel Öğretim Kurumları Kanunu, Yükseköğretim Kanunu ve İş Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/174) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Millî Eğitim Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.7.2003)
6.- Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun; Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/175) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.7.2003)
7.- İzmir Milletvekili Enver Öktem ve 55 Milletvekilinin; Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/176) (İçişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.7.2003)
Raporlar
1.- Kuzey Atlantik Antlaşmasına Romanyanın Katılımına İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/614) (S. Sayısı : 227) (Dağıtma tarihi : 21.7.2003) (GÜNDEME)
2.- Kuzey Atlantik Antlaşmasına Bulgaristan Cumhuriyetinin Katılımına İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/615) (S. Sayısı : 228) (Dağıtma tarihi : 21.7.2003) (GÜNDEME)
3.- Kuzey Atlantik Antlaşmasına Slovenya Cumhuriyetinin Katılımına İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/616) (S. Sayısı : 229) (Dağıtma tarihi : 21.7.2003) (GÜNDEME)
4.- Kuzey Atlantik Antlaşmasına Letonya Cumhuriyetinin Katılımına İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/617) (S. Sayısı : 230) (Dağıtma tarihi : 21.7.2003) (GÜNDEME)
5.- Kuzey Atlantik Antlaşmasına Litvanya Cumhuriyetinin Katılımına İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/618) (S. Sayısı : 231) (Dağıtma tarihi : 21.7.2003) (GÜNDEME)
6.- Kuzey Atlantik Antlaşmasına Slovak Cumhuriyetinin Katılımına İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/619) (S. Sayısı : 232) (Dağıtma tarihi : 21.7.2003) (GÜNDEME)
7.- Kuzey Atlantik Antlaşmasına Estonya Cumhuriyetinin Katılımına İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/620) (S. Sayısı : 233) (Dağıtma tarihi : 21.7.2003) (GÜNDEME)
8.- Topluma Kazandırma Yasası Tasarısı ile İçişleri ve Adalet Komisyonları Raporları (1/640) (S. Sayısı : 235) (Dağıtma tarihi : 21.7.2003) (GÜNDEME)
No. : 157
22 .7 .2003 SALI
Raporlar
1. - Çeşitli Vergi Kanunlarında Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ile Muğla Milletvekili Ali Arslan'ın; 4760 Sayılı Özel Tüketim Vergisi Kanununa Ekli 11 Sayılı Listede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/636, 2/157) (S. Sayısı: 236) (Dağıtma tarihi: 22.7.2003) (GÜNDEME)
2. - Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanununun ve Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanununun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi, Yürürlükten Kaldırılması ve Bu Kanunlara Geçici Maddeler Eklenmesi Hakkında Kanun Tasarısı ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/296) (S. Sayısı : 237) (Dağıtma tarihi : 22.7.2003) (GÜNDEME)
Sözlü Soru Önergeleri
1. - Iğdır Milletvekili Yücel Artantaş'ın, Devlet İstatistik Enstitüsünün bir araştırmasına ilişkin Devlet Bakanından (Beşir Atalay) sözlü soru önergesi (6/662) (Başkanlığa geliş tarihi : 17.7.2003)
2. - Iğdır Milletvekili Yücel Artantaş'ın, bazı Devlet üretme çiftliklerinin kiralanmasına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/663) (Başkanlığa geliş tarihi : 17.7.2003)
3. - Iğdır Milletvekili Yücel Artantaş'ın, Başbakanlık Konutu ile Başbakanlık Merkez Binasında tadilat ve tamirat yapılıp yapılmadığına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/664) (Başkanlığa geliş tarihi : 17.7.2003)
4. - Iğdır Milletvekili Yücel Artantaş'ın, Diyanet Takvimi İhalesine ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet Aydın) sözlü soru önergesi (6/665) (Başkanlığa geliş tarihi : 17.7.2003)
5. - Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Vedat Melik'in, Şanlıurfa Devlet Türk Halk Müziği korosundaki sanatçı kadrosuna ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından sözlü soru önergesi (6/666) (Başkanlığa geliş tarihi : 17.7.2003)
6. - Bursa Milletvekili Kemal Demirel'in, Nilüfer Barajı projesine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi (6/667) (Başkanlığa geliş tarihi : 17.7.2003)
7. - Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, Hükümet Programında yer alan çevre konularında sosyal refah ağırlıklı çalışmalara ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/668) (Başkanlığa geliş tarihi : 17.7.2003)
8. - Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, Hükümet Programında yer alan gecekondularda yaşayanlara ucuz konut üretileceği ifadesine ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından sözlü soru önergesi (6/669) (Başkanlığa geliş tarihi : 17.7.2003)
9. - Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, Hükümet Programında yer alan sağlıksız şehirleşmeye karşı yapılan çalışmalara ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından sözlü soru önergesi (6/670) (Başkanlığa geliş tarihi : 17.7.2003)
10. - Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, Hükümet Programında yer alan doğal afetlere yönelik tedbirlere ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından sözlü soru önergesi (6/671) (Başkanlığa geliş tarihi : 17.7.2003)
11. - Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, Hükümet Programında yer alan bölgesel kalkınmaya yönelik çalışmalara ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Abdüllatif Şener) sözlü soru önergesi (6/672) (Başkanlığa geliş tarihi : 17.7.2003)
12. - Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, Hükümet Programında yer alan turizm potansiyelini geliştirmeye yönelik çalışmalara ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından sözlü soru önergesi (6/673) (Başkanlığa geliş tarihi : 17.7.2003)
13. - Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, Hükümet Programında yer alan kültür politikalarına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından sözlü soru önergesi (6/674) (Başkanlığa geliş tarihi : 17.7.2003)
14. - Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, Hükümet Programında yer alan şehirlerin altyapı çalışmalarına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından sözlü soru önergesi (6/675) (Başkanlığa geliş tarihi : 17.7.2003)
15. - Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, Hükümet Programında yer alan sosyal güvenlik politikalarına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından sözlü soru önergesi (6/676) (Başkanlığa geliş tarihi : 17.7.2003)
16. - Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, Hükümet Programında yer alan genç nüfusa yönelik çalışmalara ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Mehmet Ali Şahin) sözlü soru önergesi (6/677) (Başkanlığa geliş tarihi : 17.7.2003)
17. - Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, Hükümet Programında yer alan kamu personel rejimine yönelik çalışmalara ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Mehmet Ali Şahin) sözlü soru önergesi (6/678) (Başkanlığa geliş tarihi : 17.7.2003)
18. - Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, Hükümet Programında yer alan sağlık alanındaki çalışmalara ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/679) (Başkanlığa geliş tarihi : 17.7.2003)
19. - Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, Hükümet Programında yer alan kültürel mirası koruma çalışmalarına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından sözlü soru önergesi (6/680) (Başkanlığa geliş tarihi : 17.7.2003)
20. - Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, Hükümet Programında yer alan turizmde tanıtma projelerine ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından sözlü soru önergesi (6/681) (Başkanlığa geliş tarihi : 17.7.2003)
21. - Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, Hükümet Programında yer alan eğitim ve öğrenimle ilgili bazı ifadelere ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/682) (Başkanlığa geliş tarihi : 17.7.2003)
22. - Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, Hükümet Programında yer alan eğitimde yeniden yapılanmaya dönük çalışmalara ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/683) (Başkanlığa geliş tarihi : 17.7.2003)
Yazılı Soru Önergeleri
1. - Iğdır Milletvekili Yücel Artantaş'ın, üst kurullarla ilgili soruşturma olup olmadığına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/972) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.7.2003)
2. - Iğdır Milletvekili Yücel Artantaş'ın, bazı milletvekillerine Başbakanlıkta oda verildiği iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/973) (Başkanlığa geliş tarihi : 17.7.2003)
3. - Iğdır Milletvekili Yücel Artantaş'ın, bir hemşirenin TBMM Baştabipliğine atanıp atanmadığına ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından yazılı soru önergesi (7/974) (Başkanlığa geliş tarihi : 17.7.2003)
4. - Iğdır Milletvekili Yücel Artantaş'ın, Nahcivan'dan yapılan mazot ticaretiyle ilgili soruşturma açılıp açılmadığına ilişkin Devlet Bakanından (Kürşad Tüzmen) yazılı soru önergesi (7/975) (Başkanlığa geliş tarihi : 17.7.2003)
5. - Çanakkale Milletvekili Ahmet Küçük'ün, muhtarların özlük haklarında iyileştirme yapılıp yapılmayacağına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/976) (Başkanlığa geliş tarihi : 17.7.2003)
6. - Yalova Milletvekili Muharrem İnce'nin, 2 nci Sınıf Emniyet Müdürlerinin terfisine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/977) (Başkanlığa geliş tarihi : 17.7.2003)
7. - Antalya Millletvekili Osman Kaptan'ın, turizmdeki fiyatlandırmaya ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/978) (Başkanlığa geliş tarihi : 17.7.2003)
8. - Antalya Millletvekili Osman Kaptan'ın seraların yenilenmesi ve üreticilere teşvik verilmesine yönelik bir çalışma olup olmadığına ilişkin Devlet Bakanından (Kürşad Tüzmen) yazılı soru önergesi (7/979) (Başkanlığa geliş tarihi : 17.7.2003)
9. - Antalya Millletvekili Osman Kaptan'ın, Antalya'ya demiryolu ulaşımı sağlanıp sağlanmayacağına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/980) (Başkanlığa geliş tarihi : 17.7.2003)
10. - Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, Hükümet Programında yer alan yurt dışında yaşayan Türk vatandaşlarının haklarının korunmasına yönelik çalışmalara ilişkin Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısından yazılı soru önergesi (7/981) (Başkanlığa geliş tarihi : 17.7.2003)
11. - Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, Hükümet Programında yer alan Kafkasya Bölgesiyle işbirliğine yönelik çalışmalara ilişkin Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısından yazılı soru önergesi (7/982) (Başkanlığa geliş tarihi : 17.7.2003)
12. - Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, Hükümet Programında yer alan Avrasya eksenli dış politikanın geliştirilmesine yönelik çalışmalara ilişkin Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısından yazılı soru önergesi (7/983) (Başkanlığa geliş tarihi : 17.7.2003)
13. - Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, Hükümet Programında yer alan Karadeniz Ekonomik İşbirliği Teşkilâtına yönelik çalışmalara ilişkin Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısından yazılı soru önergesi (7/984) (Başkanlığa geliş tarihi : 17.7.2003)
14. - Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, Hükümet Programında yer alan Balkan politikasına ilişkin Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısından yazılı soru önergesi (7/985) (Başkanlığa geliş tarihi : 17.7.2003)
15. - Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, Hükümet Programında yer alan aktif diplomasiye yönelik çalışmalara ilişkin Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısından yazılı soru önergesi (7/986) (Başkanlığa geliş tarihi : 17.7.2003)
16. - Iğdır Milletvekili Dursun Akdemir'in, 4123 sayılı Kanun kapsamında Bingöl ve çevresinde çalışan memurlara ek ödeme yapılıp yapılmadığına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/987) (Başkanlığa geliş tarihi : 17.7.2003)
17. - Iğdır Milletvekili Dursun Akdemir'in, "Vergi Barışı" uygulamasının sonuçlarına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/988) (Başkanlığa geliş tarihi : 17.7.2003)
18. - İzmir Milletvekili Ahmet Ersin'in, Ege Bölgesindeki doğrudan gelir desteği ve destekleme primleri ödemelerine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/989) (Başkanlığa geliş tarihi : 17.7.2003)
19. - Antalya Milletvekili Nail Kamacı'nın, BAĞ-KUR ile eczaneler arasındaki ilaç sözleşmelerine ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/990) (Başkanlığa geliş tarihi : 17.7.2003)
Meclis Araştırması Önergeleri
1. - İzmir Milletvekili Ahmet Ersin ve 21 Milletvekilinin, Millî Piyango İdaresinin özelleştirilmesi konusunda Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/120) (Başkanlığa geliş tarihi : 17.7.2003)
2. - Ankara Milletvekili İsmail Değerli ve 25 Milletvekilinin, LPG ve akaryakıt istasyonlarının yer seçiminden kaynaklanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/121) (Başkanlığa geliş tarihi : 18.7.2003)
Süresi İçinde Cevaplandırılmayan Yazılı Soru Önergeleri
1. - Eskişehir Milletvekili Cevdet Selvi'nin, zorunlu tasarruf anaparalarının ödenmesinde yaşanan sorunlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/725)
2. - İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu'nun, Ankara Büyükşehir Belediyesinin doğalgaz abonelerinden aldığı sayaç bedeline ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/736)
3. - Manisa Milletvekili Hasan Ören'in, Moldova Başbakanı onuruna verilen yemeğe ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/737)
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati : 15.00
22 Temmuz 2003 Salı
BAŞKAN : Başkanvekili Yılmaz ATEŞ
KÂTİP ÜYELER : Suat KILIÇ (Samsun), Mehmet DANİŞ (Çanakkale)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 109 uncu Birleşimini açıyorum.
III.- Y O K L A M A
BAŞKAN - Elektronik cihazla yoklama yapacağım.
Yoklama için 5 dakika süre vereceğim. Sayın milletvekillerinin, oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını bildirmelerini, bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen milletvekillerinin salonda hazır bulunan teknik personelden yardım istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise, yoklama pusulalarını, teknik personel aracılığıyla, 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce, üç sayın milletvekiline gündemdışı söz vereceğim.
Gündemdışı ilk söz, elkonulan İmar Bankasında hesabı olan yurttaşlarımızın sorunlarıyla ilgili söz isteyen İzmir Milletvekili Sayın Ahmet Ersin'e aittir.
Buyurun Sayın Ersin. (CHP sıralarından alkışlar)
IV.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin'in, BDDK tarafından el konulan İmar Bankasında hesabı olan yurttaşlarımızın sorunlarına ve alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener'in cevabı
AHMET ERSİN (İzmir) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bildiğiniz gibi, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu, İmar Bankasına elkoydu ve Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna devretti; fakat, bu bankada hesabı olanların, mudilerin bazı sorunları var. Bu sorunları hem Meclisimizin gündemine taşımak ve hem de sayın hükümetimizin bu konuda ilgisini çekmek için gündemdışı söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri, bankaya elkonuldu, onbinlerce hesap sahibi ciddî sorunlar yaşıyor; ama, bu bankaya niçin elkonulduğuna ilişkin doyurucu, tatmin edici bir açıklama yapılmıyor. Ne bankaya elkoyan BDDK ne de hükümet, bu bankanın durumunun ne olduğu, elkonulmasının gerekçelerinin ne olduğu konusunda kamuoyunu tatmin edecek, rahatlatacak bir açıklama yaptılar.
AHMET YENİ (Samsun) - Yanlış müdafaaya başladınız.
AHMET ERSİN (Devamla) - Elkonulduktan sonra da yaşanan süreç, maalesef, tiyatro.
Şimdi, devletin bir sözü var. Devlet, bankalara yatırılan paraların, hesapların, birikimlerin kendi güvencesi altında olduğunu ilan etmiş, bir sıkıntı durumunda bu hesapların ödeneceğine ilişkin kefil olmuş; ama, 4 Temmuzdan bu yana, yani, bankaya elkonulduğundan bu yana geçen 16-17 günlük sürede, devletin yetkililerinin, BDDK yöneticilerinin ve hükümet yöneticilerinin, bakanlarımızın açıklamalarına bakılırsa, devlet, sanki, İmar Bankasıyla ilgili olarak bu sözünden cayma eğiliminde görülüyor.
MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) - Bankacılık yaptın, BDDK...
AHMET ERSİN (Devamla) - Sayın milletvekilleri, böyle bir anlayış son derece yanlış olur, devletin güvenilirliğini zedeler. O açıdan, bu sözden cayma girişimlerini -eğilimlerini daha doğrusu- ve bu bankaya el konulmasından zarar gören, mağdur olan kişilerin alacaklarının ödenmemesi gibi bir sonuç, maalesef, üzülerek belirteyim ki, devletin güvenilirliğine büyük zarar verir.
AHMET YENİ (Samsun) - Uzan'a bir şey demeyecek misiniz?!
BAŞKAN - Sayın Baştopçu, lütfen, konuşmacıya söz atmayın.
MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) - Ben söylemedim...
BAŞKAN - Sayın Ersin, siz, buyurun.
AHMET ERSİN (Devamla) - Ben, sadece, bu bankada hesabı olan mudilerin haklarını savunmaya çalışıyorum.
Değerli arkadaşlarım, bu arada, BDDK yöneticilerinin, hükümetimizin temsilcilerinin, hemen hemen her gün açıklamaları oluyor bu konuyla ilgili. Örneğin, BDDK, başlangıçta, ilk zamanlar, bu hesaplara ulaşamadığını, kasaları açamadığını ileri sürdü.
Değerli arkadaşlarım, BDDK, her ne kadar bağımsız bir kurulsa da, özerk bir kurulsa da, devletin tüm imkânlarını kullanma hakkına ve yetkisine sahip. Ne demek hesaplarına ulaşamıyorum?!
MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) - Silmiş... Silmiş...
AHMET ERSİN (Devamla) - Yani, Abdullah Öcalan'ı Kenya'dan paketletip Türkiye'ye getiren devlet, bankanın hesaplarına ulaşamıyor. Böyle bir şey olabilir mi?! Bunu kabul etmek mümkün mü?!
Değerli arkadaşlarım, son günlerde bir başka mazeret ortaya atıldı. Bankada çifte hesap varmış; bir resmî hesap, bir de resmî olmayan hesap varmış. 100 000 Hasan varmış. Bunlar nedir allahaşkına?!
AHMET YENİ (Samsun) - BDDK Başkanı açıkladı bunu.
AHMET ERSİN (Devamla) - Böyle şey olabilir mi?! BDDK'nın, o bankanın yönetiminde temsilcisi var. Bildiğim kadarıyla da, bu banka, birbuçuk yılı aşkın bir süreden beri gözetim altında. Murakıplar var; banka birkaç kez denetlenmiş. Peki, böyle yasadışı usulsüzlükler varsa, bunlar neden tespit edilmemiş şimdiye kadar?! BDDK'nın bankadaki temsilcisi, görev yaptığı süre içinde ne yapmış allahaşkına?! Yani, sadece bankamatik memurluğu mu yapmış?!
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Ersin, konuşmanızı tamamlar mısınız.
Buyurun.
AHMET ERSİN (Devamla) - Tamamlıyorum.
Bu gelişmeleri zamanında fark etmemiş mi?! Bu olumsuzluklara karşı zamanında neden önlem alınmadı?!
Değerli arkadaşlarım, bu sorun karşısında hükümetin tutumunu da eleştirmek istiyorum. Hükümetimiz, maalesef, bütün bu olanlar Türkiye'de değil de başka bir ülkede oluyormuş gibi, soruna karşı son derecede duyarsız, soğuk ve ilgisiz duruyor.
AHMET YENİ (Samsun) - Uzanlara...
AHMET ERSİN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, biliyorsunuz, Kuzey Irak'ta subay, astsubay 11 askerimizin -affedersiniz- başına çuval geçirildi; hükümet, bu ağır hakaret karşısında sessiz kaldı. Şimdi de, Türkiye içinde onbinlerce yurttaşımızın başına çuval geçirilmek isteniyor; hükümet, bunu da, tiyatro izler gibi izliyor. Böyle bir şey olamaz; bunu kabul etmek mümkün değil.
MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) - Konuyu çarpıtmayın.
AHMET ERSİN (Devamla) - Şimdi, Sayın Bakanımız, lütfederler de, benim bu konuşmama cevap vermek durumunda kalırlarsa, diyeceğini, söyleyeceği mazereti ben size şimdiden söyleyeyim: "Efendim, BDDK özerk bir kurum, hükümet olarak bu kurum üzerinde bizim bir etkinliğimiz yok." Bunu söyleyecek. İyi de, EPDK'ya niçin müdahale ediyorsunuz?! Hazine özerk bir kurum değil mi?! Faizleri düşürsün diye Hazinenin ensesinde boza pişirdiniz; Başbakan bir taraftan, Bakanlar diğer taraftan büyük baskı uyguladınız ve faizleri düşürttünüz. O da bir özerk kurum. (AK Parti sıralarından gürültüler, "rahatsız mı oldunuz" sesleri) Orada müdahale ediyorsunuz da, onbinlerce yurttaşımızı ilgilendiren bu İmar Bankası olayında insanlarımızı rahatlatacak, onlara güvence getirecek girişimleri niçin yapmıyorsunuz?!
AHMET YENİ (Samsun) - Uzanlara bir şey yok mu?! Uzanlara, Uzanlara yok mu?!.
BAŞKAN - Sayın Ersin, toparlar mısınız...
AHMET ERSİN (Devamla) - Bitiriyorum.
Değerli arkadaşlarım, her gün eylem yapan, her gün birikimlerini kaybettiklerinden kuşku duyan, bundan tedirginlik duyan onbinlerce yurttaşımız, Patagonya yurttaşı mı?! Niçin bunların sorunlarıyla ilgilenmiyorsunuz?! Niçin bunların sorunlarını çözmek için hiçbir girişimde bulunmuyorsunuz?!
Sevgili arkadaşlarım, sözlerimi tamamlarken...
AHMET YENİ (Samsun) - Uzanlara da bir şeyler söyle.
AHMET ERSİN (Devamla) - Sevgili arkadaşlarım, sözlerimi tamamlarken şunu belirtmek isterim: Bu bankaya niçin elkonulduğunu, gerekçelerinin ne olduğunu, hükümetimiz, BDDK, her kimse, açıklamak zorundadır. Ne banka mudileri ne de diğer kamuoyu, bu bankaya neden elkonulduğunu hâlâ bilmiyor; bunun açıklanması lazım.
AHMET YENİ (Samsun) - BDDK açıkladı.
AHMET ERSİN (Devamla) - Ayrıca, devlete güvenerek, devletin güvencesine inanarak, bu bankaya birikimlerini yatırmış olan yurttaşlarımızı da rahatlatacak, onları güvence altına alacak, birikimlerini güvence altına alacak önlenmelerin bir an önce alınması lazım. Devletin saygınlığını delik deşik etmeye hiç kimsenin hakkı yok.
Sevgili arkadaşlarım...
MUZZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) - Uzanlarla ilgili bir şey söyleyin.
BAŞKAN - Evet, Sayın Ersin...
AHMET ERSİN (Devamla) - Ben, sadece bu bankada hesabı olanlarla ilgili söz aldım, onları konuşuyorum.
Değerli arkadaşlarım, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
AHMET YENİ (Samsun) - Uzanlara bir şey demeden ayrılıyorsunuz.
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Ersin.
Hükümet adına, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın Abdüllatif Şener cevap vereceklerdir.
Buyurun Sayın Şener. (AK Parti sıralarından alkışlar)
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Sıvas) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Gerçekten, son günlerde gündemde olan bir konuyu sayın milletvekili dile getirdiler. Kamuoyunun gündeminde olan tüm konuların Meclis gündemine getirilmesi, milletvekilleriyle birlikte paylaşılması ve konuyla ilgili farklı görüşlerin, düşüncelerin Meclis platformunda tartışılması, demokrasinin bir gereğidir; Türkiye Büyük Millet Meclisinin de görevleri arasındadır. Ben, bu boyutu itibariyle, sayın milletvekiline teşekkür ediyorum.
Diğer taraftan, şunu bilmemiz lazım: Türkiye bir hukuk devletidir ve bu hukuk devletinde tüm kurumların yetkileri, görevleri, sorumlulukları belirlenmiştir. Anayasamızda yasama, yürütme, yargı ve diğer bazı kurumların görev alanları belirlenmiş, tanımlanmış; Anayasaya uygun bir şekilde, değişik zamanlarda, değişik dönemlerde çıkarılan kanunlar da, aynı şekilde, farklı kurumlar arasında farklı görev ve yetki tanımlamaları yapmıştır.
Konu, bankacılıkla ilgili. Sayın milletvekilimiz, "sayın bakan çıkacaklar ve 'bu konu, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulunun bir görevidir ve ilgili kurul görevini yerine getiriyor' diyeceklerdir" dedi. Tam anlamıyla bunu söylemeyeceğim. Elbette, konu, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulunun görevidir ve her kurum ve kurul kendi görevini, sorumluluk çerçevesi içerisinde yerine getirmelidir. Bu konuda da, ilgili kurum görevini yerine getirmektedir; ama, hükümet olarak, Parlamento olarak, milletin seçmiş olduğu vekiller olarak, tüm kurumların, kurulların görevleriyle ilgili görüşlerde bulunmak, beyanlarda bulunmak ve tartışmak, müzakere etmek, aynı zamanda, yasama faaliyetleri içerisinde denetimin bir uzantısı olarak vardır. Şu anda da bunu yapıyoruz.
Burada, şunu hemen belirtmek isterim: Hükümetimiz, tüm kurumların, kendi görev alanlarında, sorumlulukları çerçevesinde işlerini yürütmesinden yanadır. Bağımsız düzenleyici otoritelere, hükümet olmanın verdiği inisiyatifle baskı yapma, yönlendirme, işlerine müdahale etme gibi bir alışkanlık, bir teamül, hükümetimizde yoktur. Sürekli olarak, ilk günden beri "bağımsız düzenleyici otoriteler, kendi görev alanları içerisinde görevlerini yerine getirir" dedik ve bu hassasiyete bugüne kadar dikkat ettik; ama, sayın milletvekilinin ifade etmiş olduğu, Hazinenin bağımsız bir kurul olduğu şeklindeki nitelemeye katılmadığımı belirtmek istiyorum. Hazine, bağımsız bir düzenleyici otorite değildir; doğrudan doğruya, bir devlet bakanına, ekonomiden sorumlu devlet bakanına bağlıdır, idarenin hiyerarşisi içerisinde yer alır. Dolayısıyla, Hazinenin yapmış olduğu işlerden, işlemlerden dolayı da ilgili bakanın görevleri ve sorumlulukları vardır; ama, öyle zannediyorum ki, sayın milletvekili, Hazine değil, Merkez Bankası diyeceklerdi. Bunu burada düzeltmek istiyorum.
Merkez Bankası dediğinizde de hemen şunu belirtmek isterim: Biz, Merkez Bankasının ilgili kanun çerçevesinde bağımsız bir niteliğe sahip olduğunu biliyoruz. Bu çerçevede, para politikası uygulamalarını ve kararlarını kendi kurullarında aldığını biliyoruz ve buna istinaden de, Merkez Bankasının kanunda tanımlanan sınırlar içerisinde özerk bir şekilde kendi görevlerini yerine getirmesine hiçbir müdahalede bulunmuyoruz. Eğer Merkez Bankası faizlerin indirilmesiyle ilgili bir karar almışsa, bu, hükümetin müdahalesiyle, hükümetin yönlendirmesiyle alınmış bir karar değildir, Merkez Bankasının, doğrudan doğruya kendi karar organlarında tartışılarak, oluşturularak alınmış bir karardır. Bu, Merkez Bankası tarafından yapılan açıklamalarda da böyledir, hükümetimizin yaptığı açıklamalarda da böyledir. Ekonomik verilere baktığınızda da, zaten, faizlerin düşme trendinde olması gerektiğini, her aklıselim sahibi söylemektedir. Eğer son iki ay enflasyon negatif çıkmışsa, hâlâ, faizlerin daha yüksek olması gerektiğini savunabilecek tek bir kişinin bu Mecliste olduğunu düşünemiyorum. Sizin de faizlerin düşmesinden yana olduğunuzu biliyorum. Demek ki, Merkez Bankası, aynı zamanda sizin de gönlünüzde olan şeyleri icraata sokmak için faiz oranlarını düşürmüştür; ama, bu, hiçbir zaman, sayın milletvekilimin gönlünde olan şeyi Merkez Bankası yaptı diye, sayın milletvekilim Merkez Bankasının görev alanına müdahale etti tarzında yorumlanamaz.
AHMET ERSİN (İzmir) - Siz baskı yapmayın Sayın Bakan; hep öyle yaptınız.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) - Siz, faizin artmasından yana mısınız, düşmesinden yana masınız?
AHMET ERSİN (İzmir) - Düşmesinden yanayım; ama, müdahale ediyorsunuz yani.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) - Ne güzel, hepimiz aynı görüşteyiz o zaman.
Şimdi, değerli arkadaşlarım, aslına bakarsanız, İmar Bankası, öteden beri gözetim ve denetim altında bulunan bir bankadır ve bankanın emin bir şekilde çalışmasını tehlikeye düşürecek şekilde işlemlerinin tespit edilmesi dolayısıyla, birkaç yıl önce, İmar Bankası yönetimine, 14/1 kapsamında, zaten bir üye atanmıştı. Dolayısıyla, BDDK'nın bir üyesinin yönetimde bulunduğu bir banka olarak, faaliyetlerini, bugüne kadar sürdürmüştür. Bu bankanın, yönetim ve denetimi fona intikal etmiştir;ancak, bu yönetim ve denetiminin fona intikal etmiş olması, daha önceki 20 bankanın fona devredildiği gibi bir hadise değildir. Yani, daha önceki 20 banka, tüm ortaklık haklarıyla birlikte fona devredilmiştir; halbuki, İmar Bankasıyla ilgili olarak, yönetim ve denetimi fona intikal etmiştir.
Bu, neden bu noktaya geldi; zaten, öteden beri gözetim altında bulunan bir bankadır ve daha sonra, 26 Haziran tarihi itibariyle -eğer basından da düzenli bir şekilde izlemişseniz- bankacılık fonksiyonlarını, işlevlerini yeterince yerine getirememesi ve bazı tıkanmaların bulunması sebebiyle, Türkiye İmar Bankası Yönetim Kurulu üyelerinin tamamı zaten, kendileri istifa etmişlerdir. Sadece, BDDK'nın temsilcisi olan üye hariç, onun dışındaki tüm üyelerinin istifa ettiği ve bankanın yönetimsiz kaldığı, işlevlerini yerine getiremediği bir ortamda, BDDK, 4389 sayılı Kanunun 16 ncı maddesi çerçevesinde, bir bankanın bankacılık işlemleri yapma ve mevduat kabul etme iznini kaldırmayla ilgili hükmü çerçevesinde, yönetim ve denetimini fona intikal ettirmiştir.
Bildiğiniz gibi, BDDK'nın görevleri var; bu görevlerini yerine getirmesi gerekiyor. Fon, her şeyden önce, yönetim ve denetimi kendisine intikal eden banka mevduat sahipleri ve diğer alacaklıların haklarını korumaya yönelik her türlü tedbiri de almakla yükümlüdür, sorumludur ve bu karardan sonra, şu anda da, bununla ilgili, zaten, görevinin bir gereği olarak, sorumluluklarını yerine getirme çalışmaları yapmaktadır. Ancak, incelemeler başladıktan sonra, ortaya birtakım farklı durumlar çıkmıştır. Nedir bu farklı durum; tasarruf mevduatının garanti kapsamında ödenmesine yönelik olarak banka hesaplarına ilişkin incelemeler. BDDK, TMSF ve banka yeni yönetimi tarafından, genel müdürlük ve şubeleri nezdinde, yoğun bir şekilde, evrak detaylarına inilmesi suretiyle incelenmeye başlanılmış ve bunun neticesinde, ortaya farklı durumlar çıkmıştır, farklı hesapların tutulduğu anlaşılmıştır.
Burada, şunu da ifade etmek isterim: Olay, sadece bir bankacılık olayı; denetim, sadece bir bankacılık denetimi, finansla ilgili bir denetim ve inceleme olarak da algılanmamalıdır; çünkü, olayın, Bankalar Kanunu yanında, Vergi Usul Kanununa bağlı olarak, vergisel boyutu vardır.
Diğer taraftan, Türk Ticaret Kanunu çerçevesinde tutulması gereken resmî kayıtlarla, belgelerle ilgili birtakım sorumluluklar vardır; hatta, malî suçların araştırılmasıyla ilgili boyutları ilgilendirdiği zaman, bununla bağlantılı incelemeler söz konusu olabilir. Yani, hadiseyi sadece Bankalar Kanunundaki hükümler çerçevesinde değerlendirmek, dar bir değerlendirme olur; ama, BDDK, TMSF ve bankanın yeni yönetiminin şubeler dahil incelemeleri sürdürmesi sırasında, resmî makamlara bildirilen, üzerinde denetimlerin gerçekleştirildiği, dolayısıyla, yasal malî tablolar yoluyla kamuya açıklanan resmî mevduat rakamları dışında, bazı bilgisayar kayıtlarında ve şubelerde farklı hesapların tutulduğu ve bu hesapların, resmî kayıtlardan değişik rakamları içerdiği anlaşılmıştır. Yani, bankada farklı kayıtlar var, farklı hesaplar var, resmî olarak bilançoların çıkarıldığı hesaplar var; resmî hesaplara intikal ettirilmeyen başka kayıtların olduğu da anlaşılmıştır. Ortaya çıkan tüm bu durum çerçevesinde, BDDK da, yoğun bir şekilde incelemesini ve çalışmasını devam ettirmektedir.
Peki, şimdi ne olacak? Mudilerin hakları ne olacak? Sigorta kapsamındaki mevduatın ödenmesi ne zaman yapılacak? Sayın milletvekilinin hassasiyeti de budur. İşte, şu anda, BDDK, bu nokta üzerinde çalışmalarını yoğunlaştırmaktadır ve hesapları tespit etmeye çalışmaktadır; yani, bankada kimin, ne kadar hesabı var; bu hesaplar -banka kayıtlarında farklılıklar olduğu için- gerçek boyutuyla nedir, ne değildir, bunu belirlemeye çalışmaktadır. Buraya gelmeden önce sayın başkan bana verdiği bilgide, hak sahiplerinin kimler olduğu tespit edildikten sonra ödemelerin başlayacağını ifade etmişlerdir; bu ödemelerin başlangıcı da -verdikleri bilgiye göre- maksimum iki hafta içerisinde gerçekleşecektir diyor ve hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Gündemdışı ikinci söz, 23 Temmuz Erzurum Kongresinin yıldönümü nedeniyle söz isteyen, Erzurum Milletvekili Sayın Mustafa Nuri Akbulut'a aittir.
Buyurun Sayın Akbulut. (AK Parti sıralarından alkışlar)
2.- Erzurum Milletvekili Mustafa Nuri Akbulut'un, Erzurum Kongresinin 84 üncü yıldönümüne ilişkin gündemdışı konuşması
MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kuruluş temellerinin atıldığı tarihî bir gün olan ve 23 Temmuz 1919'da yapılan Erzurum Kongresiyle ilgili olarak gündemdışı söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, büyük önder Mustafa Kemal Atatürk'ün 19 Mayıs 1919'da Samsun'a çıkmasıyla başlayan ve Anadolu'yu saran kurtuluş heyecanı, 23 Temmuz 1919'da yapılan Erzurum Kongresiyle yeni bir coşkuya dönüşmüş, millî mücadele birliğinin kurulmasının en önemli adımlarından biri bu kongrede atılmıştır.
Erzurum Kongresi, devletimizi güç durumda bırakan Mondros Mütarekesine karşı çıkan ve millî heyecanla dolup taşan halkın örgütlenmiş sesi olmuştur.
Amasya Genelgesinden sonra İstanbul'la ve askerlikle ilişkisi kesilen Mustafa Kemal Atatürk'e, başta 15 inci Kolordu Komutanı Kâzım Karabekir Paşa olmak üzere, Anadolu'daki askerî ve mülkî amirlerin büyük bir çoğunluğu destek vermeye devam etmişlerdir.
Erzurum Kongresi, 17 çiftçi ve tüccar, 5 emekli subay, 4 emekli memur, 5 öğretmen, 4 gazeteci, 5 hukukçu, 2 mühendis, 1 doktor, 6 din adamı, 3 eski milletvekili, 1 general ve 1 eski bakan olmak üzere toplam 54 delegeyle -Erzurum'da bir okul salonunda- çalışmalara başlamış, genel değerlendirmeler yapılmış, doğu illerinin durumu görüşülmüş ve bu görüşmeler sonucunda, Türkiye Cumhuriyetinin temellerinin atılması açısından önemli kararlar alınmıştır. Alınan tarihî kararların bir kısmı şöyledir:
1- Millî sınırlar içinde vatan bölünmez bir bütündür; parçalanamaz.
2- Her türlü yabancı işgale ve müdahaleye karşı millet topyekûn kendisini savunacak ve direnecektir.
3- Manda ve himaye kabul edilemez.
4- Vatanı korumayı ve istiklali elde etmeyi İstanbul hükümeti sağlayamadığı takdirde, bu gayeyi gerçekleştirmek için geçici bir hükümet kurulacaktır.
Erzurum Kongresi, yöresel amaçlı toplanmasına karşın, aldığı kararlar ulusal nitelikte olmuş, Sıvas Kongresinde de Erzurum Kongresinde alınan kararların tümü benimsenmiştir. Vatan sınırlarından ilk kez söz edilmesi, ileride kabul edilecek olan Misakımillî kararlarının öncüsüdür. Ulusal iradenin egemen kılınması anlayışı, yeni bir devletin kurulması sonucunu doğurmuş, egemenliğin kayıtsız ve koşulsuz ulusa ait olduğu ilk kez bu kongrede dile getirilmiştir.
Kongre başkanı seçilmesiyle millî mücadeledeki önderliği netleşen Mustafa Kemal Paşanın "Erzurum'da ve kongrede gördüğüm samimiyet, mertlik ve fedakârlık, azim ve iman, beni doğrusu çok cesaretlendirdi. Memleketimi kurtarmak yolundaki cesaretimi artırdı" sözleri, Erzurumlular için büyük gurur kaynağıdır.
Alınan önemli kararlarla bir ulusun kaderinin belirlenmesinde rol oynayan Erzurum Kongresine katılan tüm delegeleri, başta büyük önder Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere minnetle ve şükranla anıyoruz.
Değerli milletvekilleri, Bakanlar Kurulu, cumhuriyet tarihinde ilk kez, Erzurum Kongresinin yıldönümü olan 23 Temmuz 2003 tarihinde Erzurum'da toplanacaktır. Bu tarihî güne verilen önem ve gösterilen hassasiyet nedeniyle Başbakanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan'a ve Bakanlar Kurulunun tüm değerli üyelerine Erzurum halkı adına şükranlarımı sunuyorum.
Ülkenin gelir düzeyi ve yaşam standardı açısından en geri kalmış bölgesi olan Doğu Anadolu Bölgesi halkı, cumhuriyetin temellerinin atıldığı 23 Temmuz gününü, aynı gün Bakanlar Kurulu toplantısının da Erzurum'da yapılacak olması nedeniyle bölgenin ekonomik kalkınmışlık hareketinin başlangıcı olacağını düşünmektedir. Bu nedenle, tüm Doğu Anadolu Bölgesi halkı büyük umutlarla ve sabırsızlıkla toplantı gününü beklemektedir.
Yapılacak olan Bakanlar Kurulu toplantısının bölgemizin kalkındırılmasına vesile olmasını diliyor, ekonomik, sosyal, kültürel ve diğer birçok bakımdan geri kalmış olan Doğu Anadolu Bölgesinin kalkınmasının ilk adımı olacağına yürekten inanıyor, hepinize selam ve saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Akbulut.
Gündemdışı üçüncü söz, Mersin Limanının sorunlarıyla ilgili söz isteyen Mersin Milletvekili Sayın Hüseyin Özcan'a aittir.
Buyurun Sayın Özcan. (CHP sıralarından alkışlar)
3.- Mersin Milletvekili Hüseyin Özcan'ın, Mersin Limanının yapısal sorunlarına ve alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması ve Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım'ın cevabı
HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Mersin Limanının sorunları hakkında düşüncelerimi sizlere arz etmek üzere söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Bundan önceki konuşmalarımda, Mersin'in sorunlarının büyük olduğuna, turizm, sulama, çiftçiler, serbest bölge ve liman konularına değinmiştim. Bugün ise, son gelişen teknolojilere paralel olarak denizciliğin, artık bir endüstri alanı olduğunu; dünya ticaretinin yaklaşık yüzde 80'inin, ülkemiz ithalat ve ihracat taşımalarının da yüzde 90'ının denizyoluyla yapıldığını biliyoruz.
1960 yılından itibaren Mersin, bir liman, hizmet ve ticaret şehri olarak Körfez Savaşına kadar kademeli bir gelişme göstermesine rağmen, savaş sonrasında uygulanan ambargodan, ekonomik, sosyal ve işgücü alanında ülkemizin en fazla etkilenen ili olmuştur. Ambargo sebebiyle, başta deniz ve kara taşımacılığı olmak üzere, dolaylı olarak etkilenen diğer sektörlerin de içinde bulunduğu yüzlerce firmanın işyerlerini kapattığını ve işsizliğin, ilin en büyük ve önemli problemi haline geldiğini görüyoruz. İlimiz, son onbeş yıl içerisinde serbest bölge yatırımının dışında istihdam yaratacak herhangi bir yardım almamıştır ve istihdam yaratacak bir çalışma olmamıştır.
Mersin Limanına gereken yatırımlar geçmiş hükümetler döneminde yapılmadığı için, süreçte hem Mersin hem de liman sürekli kan kaybetmiştir.
Mersin Limanı, Orta Anadolu ve GAP bölgesi için ihracat, ithalat, transit taşımacılıkta son derece önemli bir yere sahip olmasına rağmen, geldiğimiz noktada, Mersin Limanı, kapasitesinin ancak yüzde 45'iyle çalışmaktadır.
Irak Savaşı sonrası, Irak'a gönderilen ve bundan sonra gönderilecek olan insanî yardım malzemelerinin ve Irak'ın yeniden imarı için nakledilecek malzemelerin taşınmasında, Mersin Limanının etkin bir rol üstlenmesi, Mersin ve ülke ekonomisi için çok büyük bir katkı sağlayacaktır. Elimizde böyle bir fırsat bulunuyor; fakat, hükümetin duyarsızlığı ve daha ziyade meşgul olduğu kadrolaşma girişiminden ötürü bu fırsatı da kaçırmaktan endişe ettiğimizi belirtmek istiyorum.
Irak'ın yeniden imarı için, Irak'la tek nokta olan Habur sınır kapısından sonra ikinci bir kapının açılmasının söz konusu olması, Mersin Limanının önemini bir kat daha artıracaktır. Fakat, hükümet, şu ana kadar liman için hiçbir girişimde bulunmamıştır. Mersin Limanı, bugünkü haliyle doğu Akdeniz'deki diğer limanlarla ne kadar rekabet edebilir, bir düşünelim:
Ortadoğu'daki son gelişmeler Mersin Limanına alternatif limanlar ortaya çıkarmıştır. Suriye'nin Lazkiye Limanı yetkilileri, savaş sonrası Birleşmiş Milletler kanalıyla Irak'a gönderilecek olan insanî yardım malzemesinin 30 Haziran 2003 tarihine kadar yapılacak nakliyesinden vergi ve harç almayacaklarını,. ayrıca bu malzemelere verilecek ardiye hizmetlerinden 60 gün süreyle ücret almayacaklarını söylemişlerdir; yine Suriye'nin Tartus Limanı yetkilileri de, Birleşmiş Milletler kanalıyla Irak'a gönderilecek insanî yardım malzemesinin nakliyesinde, uygulanacak olan tarifelerden yüzde 50 oranında indirim yapacaklarını ilan etmişlerdir.
Bunun neticesinde, bu limanlar, diğer bölge limanları arasında ciddî rekabet avantajı yakalamışlardır. Ayrıca, bu limanlar, sürekli yaptıkları altyapı ve modernizasyon çalışmalarıyla, gelecekte de bu avantajlı durumu korumaya çalışacaklardır. Hükümetimizin, bu gelişmeleri de göz önüne alarak, süratle harekete geçmesi ve gerekli düzenlemeleri bir an önce yapması gerekmektedir.
Mersin Limanının, tercih edilen bir liman olabilmesi için, acilen fiyat-tarife düzenlemeleri yapılmalıdır. Tabiî ki, bu, yeterli olmayacaktır; yıllardır yenileme ve modernizasyon çalışmaları ihmal edilen Mersin Limanının, yapısal problemlerinin ivedilikle ele alınması gerekmektedir.
Limanda, bir an önce, çağın gerektirdiği modernizasyon çalışmaları başlatılmalı ve bilgisayar ağı bir an önce tesis edilmelidir. Limanda, makine ve teçhizat eski ve yetersizdir. Etkin telsiz sistemi yoktur. Limandan lojistik ikmal sağlanamamaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Özcan; toparlar mısınız sözlerinizi.
HÜSEYİN ÖZCAN (Devamla) - Rıhtım sayısı yeterli olmasına rağmen, üstyapıları işlevsel değildir.
Limanın sintine tesisleri ihtiyacı karşılamamaktadır. Saha betonlama çalışması yapılmamıştır. Mevcut rıhtım vinçlerinin yerine, çağa uygun ve ağır tonajlı rıhtım vinçleri faaliyete geçirilmelidir. Limanın içmesuyu dahi yetersizdir. Bütün bunlara, bir de hantal bir bürokratik işleyiş ve çokbaşlılık eklenince, fiyat tarifeleri de çok yüksek olan Mersin Limanının rekabet şansı doğmadan ölmektedir.
Özetle, hükümetin, savaş sonrası doğan bu şansı yitirmeden, ivedilikle, limanın, altyapı, teknoloji ve işletme sorunlarının çözümü yoluna gitmesi gerekmektedir.
Mersin Limanı, gerek araç ve gereç gerekse bürokratik açıdan hantal yapısını bir an önce değiştirmek zorundadır. Bu yapılmadığı takdirde, Türkiye, bölgedeki ekonomik gelişmelerden yeterli pay alamayacaktır. Bunun neticesinde de, hükümet, kısa vadeli çözümler ve çocuklarımızın geleceğine ipotek altına alacak palyatif tedbirlerle oyalanmak durumunda kalacaktır.
Alınacak maliyetsiz önlemlerle, ülke kaynakları verimli kullanılabilecekken, hükümet, mirasyedi evlat gibi davranarak, özelleştirme furyasının rüzgârında, millî kaynaklarımızı yok pahasına satmanın uğraşı içerisine girmiştir. Balıkesir SEKA'yı, biliyorsunuz, 1 100 000 dolara Albayrak şirketine yok pahasına verdiler. PETKİM'i, çok komik bir rakamla elden çıkardılar. Taşucu SEKA'nın Akdeniz İşletmesi, Park Holdinge 109 000 000 dolara veriliyor. Onlarca işçi, mağdur ve perişan; sokaklara düşmüş, iş arıyor.
Kısacası, gerçekten, Mersinimizin limanını sahiplenmek zorundayız. Bu özelleştirme anlayışıyla bir yere varamıyoruz; elimizdeki birikimlerimizi yok pahasına birilerine peşkeş çekiyoruz. Bunlar yanlıştır.
Değerli arkadaşlar, dün -bilmiyorum, televizyonlarda seyrettiniz mi- Düzce'de bir olay yaşandı. Binlerce insan, Başbakanın gelmesini bekliyor. Başbakan, seçimden önce söz vermiş. Bu insanların çoğu, dört yıl önce, bir depremle, evladını kaybetmiş, çocuğunu kaybetmiş, işini kaybetmiş. Bu insanlar, Başbakanın seçimden önce söz vermiş olduğu vaatleri yerine getirmesi için, temmuz ayının o sıcağında -inanınki acıdım- güneşin altında Başbakanı beklediler. Sayın Başbakanımız, gidip de, bu insanlara, dertleriniz nedir diye sorsa, seçimden önce söz vermiş olduğu vaatlerde niye durmadığını anlatsa, daha iyi olurdu diyoruz.
Değerli milletvekilleri, sonuç olarak, ülkemizdeki ekonomik sıkıntının bir an önce atlatılması için, Mersin Limanı başta olmak üzere, limanlarımızın ele alınması ve sorunlarının çözülmesi gerekmektedir.
Bu dileklerle, hepinizi saygıyla selamlıyor, hükümetimizden anlayış bekliyor ve limanlarımıza sahip çıkalım diyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Özcan.
Gündemdışı konuşmaya, hükümet adına, Ulaştırma Bakanı Sayın Binali Yıldırım cevap vereceklerdir.
Buyurun Sayın Yıldırım. (AK Parti sıralarından alkışlar)
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Mersin Milletvekilimiz Sayın Hüseyin Özcan'ın, Mersin Limanının sorunlarıyla ilgili gündeme getirdiği konulara cevap vermek için söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Ülkemizin en büyük limanı olan Mersin Limanı ve sorunları hakkında söylenecek olan, her şeyden önce, limanımız, konumu itibariyle, Ortadoğu ülkelerine yönelik denizyoluyla taşınan yük trafiğinin deniz ayağını teşkil etmektedir. Ülkemizin Akdeniz kıyısında en önemli ithalat ve ihracat kapısıdır. Irak'ın yeniden yapılandırılması sürecinde, Mersin'in önemi bir kat daha artmıştır.
Demiryolları İşletmesi tarafından idare edilen 7 büyük limandan biri olan Mersin Limanı, toplam, yaklaşık 1 000 000 metrekare liman alanına sahip olup, 14,5 metre su kesiminde gemilerin giriş çıkışına uygun bir yapıya sahiptir. Toplam rıhtım uzunluğu 4 605 metredir. Yıllık 4 692 gemi kabul, 6 131 000 ton yük elleçleme, 319 000 TEU konteyner elleçleme kapasitesi olup, kapalı stok alanı 32 649 metrekaredir. Açık stok alanı ise 337 876 metrekaredir, konteyner stoklama alan kapasitesi ise 251 350 metrekaredir. Karışık eşyada yıllık yük elleçleme kapasitesi 8 500 000 ton, konteynerde ise 375 000 TEU'dur. 1 086 işçi, 342 memur olmak üzere, 1 451 personelin istihdam edildiği Mersin Limanında toplam 236 adet ekipmanla hizmet verilmektedir.
Mersin Limanımızda, 2001 yılı ocak-haziran döneminde 6 500 000 ton yük elleçlenirken, 2002 yılında yüzde 7 artışla 7 000 000 ton yük elleçlenmiş, 2003 yılında aynı dönemde elleçlenen yük miktarıysa yüzde 11 artışla 7 300 000 tona yükselmiştir.
Konteyner bazında, 2001 yılı ocak-haziran dönemi için 144 000 TEU, 2002'de yüzde 18 artışla 170 000 TEU, 2003 yılında ise -dikkatinizi çekiyorum- yüzde 52 artışla 219 938 TEU kapasiteye ulaşılmıştır.
Konteynerdeki hızlı artış nedeniyle, devletçe zamanında ekipman tedariki yapılamadığından, özel sektörle yapılan protokol çerçevesinde limana 1 adet Mobil Harbour Crane temin edilerek, 2002 ağustos ayında hizmete sunulmuştur.
Yine, 2001 yılının ocak-haziran döneminde 25 000 000 ABD doları, 2002 yılında yüzde 14 artışla 29 000 000 ABD doları, 2003 yılında ise yüzde 33 artışla 33 700 000 ABD doları gelir sağlanmıştır.
Değerli milletvekilleri, ana konteyner gemilerine hizmet vermek üzere, yaklaşık değeri 9 000 000 euro olan 2 adet Post Panamax Gantry Cranen'in Mersin Limanına konulması planlanmış ve alımı konusunda son aşamaya gelinmiştir.
Rıhtım ve geri saha zeminlerinin bozuk olması nedeniyle, bütçe ve yatırım programı dahilinde, limanda bozulan sahaların kısım kısım betonlama işlemleri yapılmaktadır. Rıhtım derinliklerine yönelik çalışmalar halen devam etmektedir. Derinlikleri kaybolan rıhtım ve kanalların taranması DLH Genel Müdürlüğüne bağlı tarama ekipmanlarınca yürütülmektedir. Bugüne kadar 150 000 metreküp çamur çıkarılmıştır.
Değerli milletvekilleri, limanın otomasyona geçmesi için, başta üç büyük limanımız olmak üzere -Haydarpaşa, Mersin, İzmir- diğer limanlar ile merkez daireyi de içine alan "Liman Otomasyon Projesi" adı altıda bir çalışma yapılmıştır. Dünyanın sayılı otomasyon sistemleri hakkında yapılan araştırmalar sonucu, liman otomasyon ihale şartnamesinin hazırlanması yönünde çalışmalar devam etmektedir. Projenin yaklaşık maliyeti 3 000 000 dolardır.
Diğer yandan, limanın otonom bir yapıya kavuşturulması için, Devlet Demiryolları Ana Statüsünün 4 üncü maddesinin birinci bendinde "... tekel kapsamına giren bu işleri, ekonomik olması, gerekli görülmesi ve talep olması halinde, kısmen veya tamamen başkaları eliyle, kısa süreli anlaşmalarla yaptırmak. Ancak, başkaları eliyle yaptırılacak her iş grubu için bir çerçeve Yüksek Planlama Kurulu kararının alınması gereklidir" şeklinde bir hüküm mevcuttur.
Limanların otonom yapıya kavuşturulması Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planında yer almakta olup, Hollandalı uzmanlarca, MATRA Projesi kapsamında İzmir Limanında çalışmalara başlanılmış olup, üçüncü şahıslara işletme hakkının devrine ilişkin çalışmalarımız devam etmektedir.
Dünyadaki konteynerleşme artış oranına paralel olarak, bunun, ülkemizde yüzde 10, Mersin Limanımızda yüzde 25 olması ve Mersin Limanın Doğu Akdeniz'de -Mısır'ın Port Said ve Yunanistan'ın Pire Limanı gibi- bulunan limanlarla rekabet edebilmesi için, limanın her tarafıyla rahatlıkla iletişim sağlaması için role istasyonları kurulmuştur.
Limanın iç ve dış trafiğinin düzenlenmesine yönelik, giriş ve çıkış kapılarının yeniden düzenlenmesi proje çalışmaları devam etmektedir. Küçük araç ve yaya trafiği tarafından kullanılan (A) kapısı hariç, diğer 3 kapının kapatılması ve bunların işlevini daha kapsamlı şekilde karşılayacak yeni bir kapı açılması çalışmaları sürmektedir.
Limanlarımızdan faydalanan kullanıcı özel sektörle işbirliğine gidilerek, kuruluşumuzca yapılması gereken bazı yatırımların özel sektöre ait firmalarca yapılması, böylelikle müşteri sürekliliği sağlanarak gelirlerin hiçbir konjonktürden etkilenmemesi hedeflenmektedir. Bu kapsamda, Mersin Limanında Soda Sanayii AŞ ile yapılan protokolle, 3 000 000 dolar yatırım yapılmaktadır.
17, 18, 19 nolu rıhtımlar, NATO Projesi kapsamında yeniden inşa edilmekte olup, 17 ay içerisinde tamamlanacaktır. Proje maliyeti 20 000 000 dolar olup, bu rıhtımlar üzerinde 25-30 tonluk elektrikli rıhtım vinçleri konulacaktır.
Mersin ve İskenderun Limanlarımız, insanî yardım ve Irak'ın yeniden yapılandırılması için çok önem arz etmektedir. Birleşmiş Milletler Gıda Örgütü (WFO) organizasyonuyla, Mersin Limanında Irak Savaşı nedeniyle insanî yardım malzemesi kapsamında 200 000 ton yük, İskenderun Limanında 100 000 ton yük elleçlenmiştir. Yıl sonu itibariyle bu iki liman için miktarın 1 000 000 tona çıkması beklenmekte olup, buradan da 5 000 000 dolar gelir elde edilmesi beklenmektedir.
Geçen hafta, Mersin Ticaret Odası ve Sanayi Odası yetkilileriyle Bakanlığımızda yaptığımız çalışmada, Mersin Limanının daha etkin kullanılması ve hizmet özelleştirilmesine gidilmesi konusunda da bir fikir birliğine vardık. Bu amaçla, başlangıçta, Mersin Limanı da içinde olmak üzere, limanlarımızın birçoğunda önümüzdeki aydan itibaren liman ücretlerinde ciddî anlamda indirime gideceğiz. Bu indirimlerle birlikte gelen giden gemi trafiği daha da artacak ve limanlarımızın daha etkin çalışır hale gelmesi sağlanacaktır. Asıl çözüm, devletin, elinde bulunan tüm liman işletmelerini tamamen hizmet özelleştirilmesine götürmesi veya yap-işlet modeliyle devretmesidir. Bakanlığımızda bununla ilgili çalışmalar devam etmektedir.
Bu arada, yeri gelmişken bir konuyu sizlere anlatmak istiyorum.
Değerli milletvekilleri, bir süreden beri bazı basın yayın organlarında Bakanlığım ve şahsıma yönelik birtakım iddialar ortaya atılmaktadır. Şimdi, bu iddialarla ilgili olarak siz değerli milletvekili arkadaşlarımı ve kamuoyunu bilgilendirmek istiyorum.
Bu iddialar nedir, önce buna bir göz atalım.
Santour Şirketiyle ortak olduğum iddia edilmektedir. Çok açık ve net ifade ediyorum: Benim veya oğlumun veya başka bir yakınımın Santour Şirketiyle hiçbir ortaklığı söz konusu değildir. İşte bunun belgesi buradadır. Santour Şirketi, Almanya'da kurulu bir şirkettir ve bu şirket Almanya siciline kayıtlıdır. İşte, tercüme edilmiş fotokopisi buradadır, takdirlerinize sunuyorum.
Belge olarak, Santour Firmasının yöneticileriyle bir konferans için bulunduğum Almanya'da çekilmiş fotoğraflarımı, toplantı davetiyesini yayımlayanlar, Almanya'dan alınan ticarî sicil gazetesini -ki, az önce gösterdim- kendileri de araştırma zahmetine katlansalardı, bu gerçekdışı iddiayı öne sürmezlerdi.
Eğer, her fotoğraf çektirdiğim kişiyle benim ortaklığım varmış gibi bir düşünce olursa, daha geçenlerde, İsveç Başbakanı ve İtalya Başkanıyla da çekilmiş fotoğraflarım var; bunlar da gündeme getirilebilir! (AK Parti sıralarından alkışlar) İnsafa davet ediyorum!
Diğer bir iddia: Sancak Line ile Santour arasında aynı sektörde olma nedeniyle tanışıklık ve ticarî ilişki olduğu; bunun dışında herhangi bir ortaklığım söz konusu değildir.
ABDULKADİR ATEŞ (Gaziantep) - Sayın Başkan, konuyla ne alakası var?!
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) - Değerli milletvekilleri, ben, siyasete girmeden önce yirmibeş sene denizcilikle uğraştım. Bu denizcilik meşgalem sırasında kamuda çok çeşitli görevler yaptım ve en son görevim olan İstanbul Deniz Otobüsleri Genel Müdürlüğünden sonra, siyasete girinceye kadar, özel sektörde serbest çalıştım.
Sancak Line Şirketinde bir süre genel müdürlük yaptığım doğrudur ve bu şirkette genel müdürlük yaptığımı da, seçimden önceki beyannamelerimde ve seçim propaganda ilanlarımda açık açık ifade ettim. Sanki, bu görevim, bu meşgalem yeni ortaya çıkmış gibi, kamuoyunun kafasını bulandıracak haberlerin yayımlanmasını esefle karşılıyorum.
Denizcilik camiası çok küçük bir camiadır ve bu camiada herkes birbirini tanır ve herkesin birbiriyle ticarî ilişkisinin olması da gayet doğal bir şeydir.
Diğer bir iddia da, çok önemli gibi gösterilen, Türkiye Denizcilik İşletmelerine ait Ankara Gemisinin, Santoura, İhalesiz, çok ucuza kiralandığı ve bu kiralamada da bakanlık nüfuzunu kullandığım konusudur. Bu konuya çok önemle vurgu yapılmaktadır. Hemen cevabını şu şekilde vermek istiyorum: Kiralamada, söz sahibi olmak bir yana, haberim ve dahlim yoktur ve olmamıştır. Diyorlar ki: "TDİ'den, neden, başvuran diğer firmalara kiralama yapılmadı?" Hemen TDİ Genel Müdürünü arayarak, lütfen, kendisinden bilgi alın. Bunu ben yaptım ve aldığım yanıt hayli ilginçti: Diğer şahsın, TDİ'ye 500 milyar liraya yakın borcunu ödemeyip, işyerinde dahi bulunamayan, ama, her nedense, gazete bürolarını ve parti merkezlerini teker teker dolaşarak bilgi aktaran bir zat olduğunu öğrendim.
Bu zatın yaptıkları bunlarla da sınırlı değil: 2001 yılında Bakanlığıma bağlı Devlet Hava Meydanları İşletmesinde reklam panoları kiralamış, 200 milyar takarak sırra kadem basmıştır. Biraz daha işin üzerine gittim ve adliyede 11 adet suç dosyasından arandığını tespit ettim. Demek ki, bu işlerde servis yapanların geçmişine ve siciline bakılmasında büyük yarar vardır.
Her şeyden önce, Türkiye Denizcilik İşletmeleri, Bakanlığıma bağlı bir kuruluş değildir. Zira, 1993 yılında alınan Bakanlar Kurulu kararıyla Özelleştirme İdaresi Başkanlığına bağlanmıştır. Bildiğiniz gibi, Özelleştirme İdaresi de, şu anda, Ulaştırma Bakanlığına bağlı değil, Maliye Bakanlığına bağlı bir kuruluştur.
Yine, ihalesiz gemi kiraya verildi denilmektedir. Denizcilik İşletmeleri 233 sayılı Kanun Hükmünde Kararname kapsamında kurulmuş bir kamu iktisadî devlet teşekkülüdür ve 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu kapsamı dışındadır. 4734 sayılı Kamu İhale Kanununa tabi olmakla beraber, 2 nci maddesine göre, mal ve hizmet alımıyla yapım ihaleleri bu kanun kapsamı dışında olup, kiralama konusu da kanun kapsamı dışındadır. Bundan önceki tüm gemi kiralamaları da kurumda ihalesiz olarak yapılmıştır. Bunların bütün örnekleri burada yanımdadır.
Ancak, aynı dönemde, birden çok talepli olduğu takdirde, en iyi teklifi verene kiralama yapılmaktadır. Kiralama işlemi, tamamen yönetmelik çerçevesinde, ticarî kurallar çerçevesinde ve müracaatlara göre gerçekleştirilmiştir.
Biraz da merak ettim, bu kiralamanın detaylarını istedim ve öğrendim. Kiralama, yetmişsekiz gün için toplam 702 000 dolar bir ödemeyle gerçekleşmiştir. Geminin uluslararası deniz seyahati yapabilmesi için gerekli donanımları da kiralayan şirketin yapması öngörülmüş ve bunlar için 200 000 dolar para harcanmış ve bu alınan cihazlar geminin demirbaşına kaydedilmiştir. Dolayısıyla, belirlenen süre için bir günlük kira bedeli 11 350 dolara baliğ olmuştur ve Denizcilik İşletmesinin daha önceki kiralamalarında elde edilen en yüksek kiralama rakamı 8 000 dolardır. Bunun neresinde kayırma vardır, neresinde suiistimal vardır; sizlerin ve Yüce kamuoyunun takdirine arz ediyorum.
Diğer yandan, bu işletmenin özelleştirilmesi için üç sefer ihaleye çıkılmış. 5 adet gemi için ihaleye çıkılmış, hiçbir ihalede teklif gelmemiş; üçüncü ihalede, sadece bu gemi için 1 750 000 dolar, dört yıl ödemeli bir teklif verilmiştir.
Şimdi, bedeline 1 750 000 dolar teklif verilen bir gemi için, yaklaşık üç aylık kiralama için işletmenin elde ettiği kazanç 900 000 dolardır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Yıldırım, sözlerinizi toparlarmısınız!
Buyurun.
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) - Eğer, bu kiralama olmasaydı ne olacaktı, bir de ona bakalım: Bu gemi, Kuruçeşme rıhtımında bir yıl boyunca yatmaktaydı ve işletmeye maliyeti, personeliyle birlikte, 3,2 trilyon lira zarardır.
Bütün bunları niye söylüyorum; bu kiralamada, kiralayan başkası, kiraya veren başkası, suçlanan daha bir başkası. Buradaki büyük gazetecilik gayretini ve örneğini takdirinize sunuyorum! (AK Parti sıralarından alkışlar)
Bir başka iddia da, Ulaştırma Bakanı olarak, bu gemi İtalya limanlarında tutulunca müdahale edip kurtardığım yönündedir. Evet, müdahale ettim ve geminin limandan çıkarılması için gerekli gayreti gösterdim. Bu ilk de değildir, son da değildir, ben, bir Bakan olarak, Türk Bayrağını taşıyan her gemi için uğraşıp, oradaki Bayrağımızın dalgalanmasını sağlayacak her türlü tedbiri almak zorundayım. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Bizim yaptığımız iş sadece bu değildir; daha geçen gün, Ukrayna'da tutulan iki balıkçımızı, bakanla bizzat görüşerek serbest bıraktırdım. İspanya'da tutulan Prestijle ilgili yine aynı şeyi yaptım. Bunlarla ilgili, gerek başka ülkelerin bizimle bu tip ilişkileri, bakanların yaptığı gibi, biz de aynı şekilde, kendi ülkemizin menfaati için, bayrağımızı dalgalandıran gemilerin sorunlarına diplomatik yollardan çözüm ararken, zaman kaybetmemek için de ilgili ülkenin bakanlarını doğrudan arayıp yardım istediğimiz de olmuştur. Bu olayda da, Ankara Gemisi, kiralayan kim olursa olsun, bu Türkiye Cumhuriyetinin, devletinin gemisidir ve devletinin bayrağını taşımaktadır. Ben, buna yardım ettim diye suç işlediysem, bu suçu her zaman işleyeceğim; bunu da kamuoyunun ve sizin takdirinize sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlar "çamur at izi kalsın" mantığıyla hazırlanan bu iddialara "al gülüm ver gülüm" diyorlar. Bunun neresinde al gülüm var, neresinde ver gülüm var! Ben, bunu, sizlerin takdirine bırakıyorum.
Şunu ifade etmek istiyorum: Geçmişimle ilgili, bugünümle ilgili, geleceğimle ilgili her türlü konu, şeffaf, saydam ve her türlü denetime açıktır; hiçbir şeyden de korkmuyorum. Bu konuda yapılabilecek her türlü çalışmaya hazırım ve hiçbir şekilde, bu konularda yaptığım yanlış yok. Ekşi ayran içmedim ki karnım ağrısın.
Ben, bu duygularla hepinize saygılar sunuyorum; sağ olun, var olun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Tabiî, bir konuyu belirtmek durumundayım Sayın Bakan: Her gazetede yazılana, o gazeteye, Türkiye Büyük Millet Meclisi kürsüsünden cevap verilmez; ama, ben, sözünüzü kesmemek için buna hoşgörüyle baktım. Ayrıca, yanılmıyorsam, hakkınızda bir Meclis soruşturması isteği var. O zaman da kendinizi en iyi şekilde savunursunuz.
Teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri, Başkanlığın Genel Kurula diğer sunuşları vardır.
Meclis araştırması önergeleri vardır; birincisini okutuyorum:
B) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin ve 21 milletvekilinin, Millî Piyango İdaresinin özelleştirilmesi konusunda Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/120)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Özelleştirme Yüksek Kurulu, 3.1.2003 tarih ve 2003/1 sayılı kararıyla, şans oyunlarının tertip ve çekiliş düzenleme hakkının, yani, Millî Piyango İdaresinin özelleştirilmesine karar vermiş olup, özelleştirme çalışmaları devam etmektedir.
Millî Piyango İdaresinin merkez teşkilatı, ana hizmet, danışma ve denetim ile yarımcı birimlerden; taşra teşkilatı ise, 24 ilde bulunan 29 şubeden oluşmaktadır. Merkezde 423, taşra teşkilatında 222 olmak üzere, toplam 645 çalışan personeliyle faaliyetlerini sürdürmektedir.
Tertiplediği şans oyunları ise, Millî Piyango, Hemen Kazan, Sayısal Loto, Labirent ve Şans Topu'dur. Kurum, brüt gelirinin yüzde 40'ını kamuya aktarmakta ve birçok fonu ayakta tutmaktadır. Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu, Tanıtma Fonu, Olimpiyat Oyunları, Sekiz Yıllık Eğitime Katkı, Savunma Sanayi Destekleme Fonu ve Hazineye 2002 yılında toplam 429 trilyon liralık kaynak sağlamıştır. Ayrıca, 1991 yılından bu yana birçok ilde Anadolu lisesi ve öğrenci yerleştirme yurdu yaparak eğitimin hizmetine sunmuştur.
Kurumun yaptığı çekiliş ve dağıttığı ikramiyeler hakkında, hiçbir itiraz olmamış, şaibe karışmamıştır. Özelleştirilmesi halinde, aynı güvenin tesisi mümkün değildir. Kaldı ki, zarar riski olmayan ve kamuya çok önemli katkılar sağlayan böyle bir kurumun özelleştirilmesi, altın yumurtlayan tavuğu kesmek olur ve ülke yararına değildir.
Sunulan nedenlerle, Millî Piyango İdaresinin özelleştirilmesinin kamuya ve kamu hazinesine getireceği yüklerin ve ilgili fonlara vereceği zararın tespiti için Anayasanın 98 ve Meclis İçtüzüğünün 104 üncü maddeleri gereğince bir Meclis araştırması açılmasını talep ederiz.
1. Ahmet Ersin (İzmir)
2. Mehmet Siyam Kesimoğlu (Kırklareli)
3. Hakkı Ülkü (İzmir)
4. Sedat Uzunbay (İzmir)
5. Engin Altay (Sinop)
6. Ali Rıza Gülçiçek (İstanbul)
7. Erdal Karademir (İzmir)
8. Ali Rıza Bodur (İzmir)
9. Mehmet Boztaş (Aydın)
10. Ufuk Özkan (Manisa)
11. Hasan Ören (Manisa)
12. Mustafa Erdoğan Yetenç (Manisa)
13. A.İsmet Çanakçı (Ankara)
14. Mehmet Ali Özpolat (İstanbul)
15. İzzet Çetin (Kocaeli)
16. Ensar Öğüt (Ardahan)
17. Emin Koç (Yozgat)
18. Ahmet Yılmazkaya (Gaziantep)
19. Berhan Şimşek (İstanbul)
20. Hüseyin Ekmekçioğlu (Antalya)
21. Sıdıka Sarıbekir (İstanbul)
22. Ali Arslan (Muğla)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Bilgilerinize sunulmuştur.
Önerge, gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır.
İkinci önergeyi okutuyorum:
2.- Ankara Milletvekili İsmail Değerli ve 25 milletvekilinin, LPG ve akaryakıt istasyonlarının yer seçiminden kaynaklanan sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/121)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
5 Temmuz 2003 Cumartesi günü Ankara İncesu'da bir LPG istasyonunda meydana gelen patlama, yerleşim merkezlerinde bulunan akaryakıt ve LPG istasyonlarının sakıncalarını gün yüzüne çıkarmıştır. Özellikle LPG istasyonlarının yer seçimi konusundaki yasal boşlukların tespiti ve giderilmesi, yerel yönetimlerin ve ilgili bakanlıkların yetki, görev, denetim ve sorumluluklarının belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını saygılarımızla arz ve teklif ederiz.
1- İsmail Değerli (Ankara)
2- Kemal Demirel (Bursa)
3- Osman Kaptan (Antalya)
4- Muharrem Doğan (Mardin)
5- Mehmet Sefa Sirmen (Kocaeli)
6- Sıdıka Sarıbekir (İstanbul)
7- Ali Topuz (İstanbul)
8- Halil Tiryaki (Kırıkkale)
9- Mehmet Ali Arıkan (Eskişehir)
10- Mehmet Vedat Yücesan (Eskişehir)
11- Ahmet Yılmazkaya (Gaziantep)
12- Ali Arslan (Muğla)
13- Mehmet S. Kesimoğlu (Kırklareli)
14- İzzet Çetin (Kocaeli)
15- Cemal Kaya (Ağrı)
16- Mehmet Semerci (Aydın)
17- Salih Gün (Kocaeli)
18- Yücel Artantaş (Iğdır)
19- Muharrem İnce (Yalova)
20- Özlem Çerçioğlu (Aydın)
21- Erdal Karademir (İzmir)
22- Vezir Akdemir (İzmir)
23- Sedat Uzunbay (İzmir)
24- Enver Öktem (İzmir)
25- Ahmet Ersin (İzmir)
26- Türkân Miçooğulları (İzmir)
Gerekçe:
5 Temmuz 2003 Cumartesi günü Ankara'nın İncesu semtindeki bir LPG (Sıvılaştırılmış Petrol Gazı) istasyonunda meydana gelen patlama, yüzlerce insanımızın yaralanmasına ve maddî kayıplara yol açmıştır.
Söz konusu patlama, yerleşim merkezlerinde bulunan akaryakıt ve LPG istasyonlarının sakıncalarını gün yüzüne çıkarmış, özellikle LPG istasyonlarının yer seçimi konusundaki yasal boşluğun giderilmemesi, şehir merkezlerinde patlamaya hazır bombaların mantar gibi türemesine neden olmuştur.
LPG'nin yaşamımıza girişiyle birlikte hukukî düzenlemeler yapma çabasına girilmiş, 1997 yılında Ankara Büyükşehir Belediyesi LPG yönetmeliği hazırlamıştır. Bu yönetmelik, ikmal istasyonlarının kuruluş, denetim, emniyet ve ruhsatlandırma işlemlerini düzenlemiştir. Bu düzenlemede emniyet unsuru ön planda tutulmuş, güvenlik mesafeleri, denetimler ve ruhsatlandırma işlemleri katı kurallara bağlanmıştır. Bu kuralları zor ve masraflı bulan girişimciler, Büyükşehir Belediyesine yaptıkları baskıyla, yönetmeliği, 1999-2001 ve 2002 yıllarında değiştirmişler, bugünkü haline getirmişlerdir.
12 Şubat 2002 tarihine kadar, her belediye kendi bölgesiyle ilgili yönetmelik düzenlemiş, Türkiye genelinde farklı, çelişkili uygulamalar yapılmıştır. Bu tarihte, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, Bakanlar Kurulu kararıyla yürürlüğe giren 24669 sayılı yönetmeliği yürürlüğe girmiştir.
Bu yeni yönetmelik, güvenlik mesafelerini asgarîye indirmiş, gaz işleri, 3030 sayılı Yasayla büyükşehir belediyelerine verildiğinden, yönetmelikler de, görev, yetki ve sorumlulukları büyükşehir belediyelerine yüklemiştir.
Yönetmeliğin 4/m maddesi, yetkili makamı, büyükşehir belediyesi ve mücavir alan sınırları içinde büyükşehir belediye başkanlığı olarak tanımlamakta, 17/b maddesi de "açılma ruhsatı ve deneme izni almadan faaliyet gösteren LPG ikmal istasyonları, yetkili makam tarafından kapatılır" hükmünü getirmiştir.
Bu düzenlemeler ışığında, Ankara'daki, 200 civarındaki LPG istasyonunun yüzde 90'ının deneme ve açılma ruhsatlarının bulunmadığı gözönüne alınırsa, LPG tehlikesinin boyutları dikkat çekicidir.
Uygulamada, kuruluşun ilk aşaması olan yer seçim belgesi, büyükşehir belediyesince rasgele verilmekte; girişimci, bu belgeyle, tesis izni, deneme izni, açılma ruhsatı almaya gerek duymadan faaliyete geçmektedir. Bu aykırılığa, büyükşehir belediyesi duyarsız kalmaktadır. Kaçak konumundaki LPG istasyonu üzerine, ilçe belediyesi işlem yapmaya kalktığı takdirde de, mahkemeler, büyükşehir belediyesinden alınan yer seçim iznini esas alarak, ilçe belediyesinin işlemini durdurmaktadır.
2002 yılında Sanayi ve Ticaret Bakanlığının çıkardığı LPG Yönetmeliğinin 5 inci maddesi (LPG istasyonlarının yer seçimi sürecine ilişkin, konut dışı kentsel çalışma alanları, akaryakıt istasyonları, organize sanayi, küçük sanayi ile depolama alanlarında plan değişikliği yapmaksızın kurulabilirler) açılan davayla, Danıştay 6. Dairesince, 30 Kasım 2002'de yürütmeyi durdurma kararı alınmıştır. Bu tarihten itibaren hükümet tarafından yeni bir düzenleme yapılmadığı için, LPG istasyonlarının yer seçimi hakkında yasal boşluk bulunmaktadır.
Akaryakıt ve LPG istasyonları, imar mevzuatındaki "konut dışı kentsel çalışma alanı" kapsamından çıkarılmayı, her türlü kullanımdan ayrı olarak planlamalıdır. Yerel yönetimler de, bu konudaki ruhsat işlemlerini ciddî bir denetim süreciyle birlikte işletmelidirler.
İşte tüm bu bahse konu işlemlerin eksikliklerinin tespiti, yerel yönetimlerin ve ilgili bakanlıkların yetki, görev, denetim ve sorumluluklarının belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını saygılarımızla arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Önerge bilgilerinize sunulmuştur.
Önerge, gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır.
Sözlü soru önergelerinin geri alınmasına dair önergeler vardır; birincisini okutuyorum:
C) TEZKERELER VE ÖNERGELER
1.- Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu'nun (6/625) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/88)
18.7.2003
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Gündemin "Sözlü Sorular" kısmının 337 nci sırasında yer alan (6/625) esas numaralı sözlü soru önergemi geri alıyorum.
Gereğini saygıyla arz ederim.
Mahmut Göksu
Adıyaman
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Sözlü soru önergesi geri verilmiştir.
İkinci önergeyi okutuyorum:
2. - Hakkâri Milletvekili Mustafa Zeydan'ın (6/509) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/89)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
22.5.2003 tarihinde Sağlık Bakanı Sayın Recep Akdağ tarafından cevaplandırılmasını arz ettiğim (6/509) esas numaralı sözlü soru önergemi geri çekiyorum.
Gereğini saygılarımla arz ederim. 17.7.2003
Mustafa Zeydan
Hakkâri
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Sözlü soru önergesi geri verilmiştir.
Başbakanlığın, Anayasanın 82 nci maddesine göre verilmiş bir tezkeresi vardır; okutup, oylarınıza sunacağım.
3.- Kültür ve Turizm Bakanı Erkan Mumcu'nun Saraybosna'da düzenlenen Ayvaz Dede Şenliklerine katılmak ve görüşmelerde bulunmak üzere Bosna-Hersek'e bir heyetle yaptığı resmî ziyarete, İstanbul Milletvekili Hüseyin Besli ve Sakarya Milletvekili Süleyman Gündüz'ün de iştirak etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/331)
16.7.2003
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Kültür ve Turizm Bakanı Erkan Mumcu'nun, Saraybosna'da düzenlenen Ayvaz Dede (Ajvatovitsa) Şenliklerine katılmak ve görüşmelerde bulunmak üzere bir heyetle birlikte 27-30 Haziran 2003 tarihlerinde Bosna-Hersek'e yaptığı ziyarete, ekli listede adları yazılı milletvekilinin de iştirak etmesi uygun görülmüş ve bu konudaki Bakanlar Kurulu Kararının sureti ilişikte gönderilmiştir.
Anayasanın 82 nci maddesine göre gereğini arz ederim.
Recep Tayyip Erdoğan
Başbakan
LİSTE
Hüseyin Besli İstanbul Milletvekili
Süleyman Gündüz Sakarya Milletvekili
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun İçtüzüğün 19 uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır; okutup, oylarınıza sunacağım.
V.- ÖNERİLER
A) SİYASÎ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ
1.- Genel Kurulun çalışma saatleriyle gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin AK Parti Grubunun önerisi
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulunun 22.7.2003 Salı günü (bugün) yaptığı toplantıda, siyasî parti grupları arasında oybirliği sağlanamadığından, İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Grubumuzun aşağıdaki önerisinin Genel Kurulun onayına sunulmasına arz ederim.
Faruk Çelik
AK Parti Grup Başkanvekili
Öneri:
Genel Kurulun 22.7.2003 Salı günkü (bugün) birleşiminde; sözlü sorular dışındaki diğer denetim konularının görüşülmemesi, aynı birleşimde; gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler kısmının 42 nci sırasında yer alan 226 sıra sayılı kanun tasarısının bu kısmın 4 üncü sırasına, 43 üncü sırasında yer alan 234 sıra sayılı kanun tasarısının 6 ncı sırasına, 35 inci sırasında yer alan 215 sıra sayılı kanun tasarısının 7 nci sırasına, 34 üncü sırasında yer alan 213 sıra sayılı kanun tasarısının 8 inci sırasına, 22 nci sırasında yer alan 200 sıra sayılı kanunun 9 uncu sırasına, 41 inci sırasında yer alan 224 sıra sayılı kanun tasarısının 10 uncu sırasına, daha önce Gelen Kâğıtlar listesinde yayımlanan ve bastırılarak dağıtılan 235 sıra sayılı kanun tasarısının ise 48 saat geçmeden 5 inci sırasına, 4, 5, 6, 7, 8 ve 10 uncu sıralarında yer alan kanun tasarı ve tekliflerinin ise 39, 40, 41, 42, 43 ve 44 üncü sıralarına alınması ve çalışma sürelerinin, bu birleşimde 15.00-24.00 saatleri arasında, 23.7.2003 Çarşamba günkü birleşimde ise sözlü sorular görüşülmeksizin 15.00-19.00 ve saat 20.00'den 200 sıra sayılı Kanunun birinci görüşmelerinin tamamlanmasına kadar olmasının, Genel Kurulun onayına sunulması önerilmiştir
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Öneri üzerinde söz talebi?.. Yok.
Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, Anayasa Komisyonu Başkanlığının, İçtüzüğün 88 inci maddesine göre verilmiş bir tezkeresi vardır; okutuyorum:
IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
4.- Anayasa Komisyonu Başkanlığının, (1/584) Esas Numaralı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanunun (S. Sayısı: 200), 2 ve 3 üncü maddelerinin Komisyona geri verilmesine ilişkin tezkeresi (3/332)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
200 sıra sayılı, 4.4.2003 tarihli ve 4841 no'lu "Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanunun" 2 ve 3 üncü maddelerini İçtüzüğün 88 inci maddesi çerçevesinde bir defaya mahsus olmak üzere Komisyonumuza geri çekiyoruz.
Gereğini saygıyla arz ederiz. 22.07.2003
Burhan Kuzu
İstanbul
Anayasa Komisyonu Başkanı
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Teklifin 2 nci ve 3 üncü maddeleri Komisyona geri verilmiştir.
İçtüzüğün 37 nci maddesine göre verilmiş doğrudan gündeme alınma önergeleri vardır; önce okutup işleme alacağım, sonra oylarınıza sunacağım.
5.- İzmir Milletvekili Yılmaz Kaya'nın, 657 Sayılı Devlet Memurları Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması ve Bir Ek Geçici Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifinin (2/113) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/90)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
657 sayılı Devlet Memurları Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması ve Bir Ek Geçici Madde Eklenmesi hakkında vermiş olduğum kanun teklifim, esas komisyon olan Plan ve Bütçe Komisyonunda 45 günlük sürede görüşülemediğinden, İçtüzüğün 37 nci maddesi gereği, doğrudan Genel Kurul gündemine alınarak görüşülmesini saygılarımla arz ederim. 27.6.2003
Yılmaz Kaya
İzmir
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Sayın Kaya, önergeniz üzerinde söz talebiniz var mı?
YILMAZ KAYA (İzmir) - Var Sayın Başkan.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Kaya.
YILMAZ KAYA (İzmir) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması ve Bir Ek Geçici Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifimizin, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 37 nci maddesi gereğince, doğrudan Genel Kurul gündemine alınmasına dair önergemiz hakkında söz almış bulunmaktayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Doğrudan Genel Kurul gündemine alınmasını, İçtüzüğün 37 nci maddesi gereğince talep ettiğimiz bu kanun teklifini vermemizdeki amaç, Devlet Memurları Kanununa bağlı olarak çalışan kamu avukatlarının ekgöstergelerinin yükseltilmesi, 4505 sayılı Kanunla ihdas edilen temsil tazminatından, kamu avukatlarının da yararlanmalarının sağlanmasıdır.
Üzerinde konuştuğum bu teklifi, 5.4.2003 tarihinde Meclis Başkanlığına vermiş olmama rağmen, İçtüzük gereği, ilgili komisyonda 45 gün içinde görüşülerek sonuçlandırılması gerektiği halde, esas komisyon olan Plan ve Bütçe Komisyonuna geliş tarihi 11.4.2003 olan bu kanun teklifimiz hakkında, İçtüzük gereği, en geç 26.5.2003 tarihinde bir karar verilmesi gerekirken, ne yazık ki, 45 günlük sürenin üzerinden bir 57 gün daha geçmesine rağmen, bugüne kadar, olumlu ya da olumsuz bir karar çıkmamıştır.
Bildiğiniz üzere, tüm komisyonlarda olduğu gibi, Plan ve Bütçe Komisyonunun da üçte 2'si AK Parti milletvekillerinden, üçte 1'i de Cumhuriyet Halk Partisi milletvekillerinden oluşmaktadır ve bu Komisyonun Başkanlığı, Başkan Yardımcılığı, Kâtipliği ve Sözcülüğü de AK Partili milletvekilleri tarafından temsil edilmektedir; ancak, Komisyon tarafından ciddiye alınarak gündeme alınmayan teklifimizin doğrudan Genel Kurul gündemine alınması için çaba sarf etmeye devam ediyorum ve bundan sonra da devam edeceğim; tıpkı, devamlı haksızlığa uğrayan işçi için, köylü için, emekli için, dul ve yetim için, esnaf için ve gerçekten haksızlığa uğradığına inandığımız her kesim için Cumhuriyet Halk Partisi olarak verdiğimiz mücadele gibi, bu konuda da mücadele etmeye devam edeceğiz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında tam 98 hukukçu bulunmaktadır. İnanıyorum ki, bu hukukçu milletvekillerinin tamamı, milletvekili seçilmeden önce -çok eskiden veya daha yakın zamanda- ilçe adliyelerinin büyük avukatlar odasında, il adliyelerinin ise, nispeten daha küçükçe baro odalarında, avukatların ekonomik sorunlarını ve geleceklerini konuşmuşlardır. Şuna da inanıyorum ki: Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında, her zaman, sayıca fazla hukukçu olmasına rağmen, bu dönemde de olduğu gibi, niye bir parça kendilerine sahip çıkılmadığına, sorunlarına neden çözüm bulunmadığına bir anlam verememişlerdir. Gelin, şimdi, bu teklifi, önce gündeme alalım, daha sonra da yasalaştıralım. Biraz sağduyu ve biraz hakkaniyetle davranıldığında bu teklifin yasalaşacağına olan inancım sonsuzdur.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu yasa teklifini hazırlamamızdaki gerekçe şudur: Bildiğiniz üzere, avukatlar, hâkimler ve savcılar, yargılamanın, iddia, savunma ve karar sürecinde görev yapmaktadırlar. Her birinin yaptığı görev, bulundukları statüye göre fonksiyonel olarak farklı olmakla birlikte, bu durum, yargılamanın sonuçlandırılmasında birinin görevini diğerinden daha değerli kılmamaktadır. Bu nedenle, nasıl hâkimler ile savcıların özlük hakları arasında bir fark yoksa, aynı şekilde bunlar ile kamu kesiminde devlet memuru olarak görev yapan avukatlar arasında da özlük hakları yönünden bir farklılığın bulunmaması gerekir.
Hâkimler ve savcılar ile kamu kesiminde devlet memuru olarak görev yapan avukatlar arasında, mevzuatta haklı bir neden olmaksızın farklılık öngörülmektedir. Kamu avukatları, ücret yönünden farklı bir rejime tabi tutulmuşlardır; belli bir statüleri, yetkileri ve bağımsızlıkları yoktur. Çoğu zaman, hukukçu olmayan bir idare amirine bağlıdırlar. Avukatlık Kanununun avukatlar için vazgeçilmez koşul saydığı bağımsızlık, kamu avukatlarına tanınmamıştır. Kendi çabalarıyla kazanılmış vekâlet ücreti bile çok görülerek, düşük limitlere bağlanmıştır. Baro keseneklerini bile bizzat kendileri ödemek zorundadırlar.
Özel bir kanuna sahip olmayan kamu avukatlarının, kendilerine ait özel kanunları çıkarılıncaya; özlük hakları açısından var olan eşitsizlik giderilip, kamu kesimi avukatlığı yeniden düzenleninceye kadar, ekonomik durumlarının iyileştirilmesi, hiç olmazsa diğer kamu görevlileri ile avukatlık hizmetleri sınıfı aleyhine olan ücret farkının giderilmesi gerekmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kaya, buyurun; konuşmanızı tamamlayın.
YILMAZ KAYA (Devamla) - Kamu avukatlarının sorumlulukları büyüktür. Devletin trilyonluk davalarını takip eden, batık kredilerin tahsili için uğraşan, kamunun çıkarlarını kollayıp koruyan kamu avukatları, büyük malî sıkıntı içerisindedirler. Bu durumun düzeltilmesi, görevde kalıcılığın temin edilmesi ve hizmet verimliliklerinin artırılmasının da gereğidir.
Bu nedenle, kamu kesimi avukatlarının, meslek, görev ve onuruna uygun, adil bir ücret alabilmelerini acil olarak sağlayabilmek için, şimdilik mevcut statü içerisinde hazırlanan kanun teklifimizin kanunlaşması zorunlu hale gelmiştir.
Hazırladığımız yasa teklifimizin 1 inci maddesiyle temin etmeye çalıştığımız değişikliğin gerekçesi şöyledir: 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa tabi olarak görev yapan devlet memurlarına, taban ve kıdem aylığının dışında, hizmet sınıfı itibariyle farklılık gösteren üç tür ödeme yapılmaktadır. Bunlar, ekgöstergeler, özel hizmet tazminatı ve yanödemelerdir. Bu tür ödemeler yönünden, avukatlık hizmetleri sınıfına tabi olarak çalışan avukatlar, kanunda yer alan diğer meslek gruplarından geri bırakılmışlardır.
Uygulamaya bakıldığında, hizmet türü yönünden, avukatlık hizmetleri sınıfı ile denetim hizmetleri, sağlık hizmetleri, teknik hizmetler sınıfları arasında başlangıçta bir denge kurulmuşken, bu denge, 1988 yılından itibaren, avukatlık hizmetleri aleyhine bozulmuştur. Ekgösterge taban ve tavan puanları bu dört hizmet grubu arasında eşit olarak düzenlenmişken, bugün, avukatlık hizmetleri ekgösterge tavan puanı, diğer sınıflara göre 600 puan düşük bırakılmıştır. Bu dengenin bozulmasının hiçbir hukukî ve mantıkî gerekçesi yoktur.
Ekgöstergeler, emekli keseneğine tabi olup, sonuçta bağlanacak emekli maaşına yansıdığından, yaratılan haksızlık ve eşitsizlik emeklilik döneminde de sürmektedir. Ekgöstergesi 3 600 - 6 400 olanlardan yüzde 75'e, ekgöstergesi 2 200 - 3 600 olanlardan yüzde 40'a tekabül eden kısmı emekli maaşına yansıtılmak suretiyle, ekgöstergesi 3 000 olan kamu avukatlarının mağduriyeti devam etmektedir.
2 nci maddeyle de şunu sağlamaya çalışmaktayız: Bilindiği üzere, özel hizmet tazminatı yönünden de, başlangıçta aralarında paralellik ve eşitlik bulunan diğer meslek sınıfları arasındaki denge giderek bozulmuştur. Avukatlık hizmetleri sınıfı, görev ve yetkileri bakımından, diğer meslek sınıflarından farklı birçok özellik göstermektedir. Buna karşılık, avukatların özel hizmet tazminatı, teknik, denetim, emniyet, sağlık, din ve mülkî idare amirliği sınıflarının aldıkları oranlardan azdır.
BAŞKAN - Sayın Kaya, toparlar mısınız.
YILMAZ KAYA (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkanım.
Ayrıca, 12.2.2000 tarihli Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 4505 sayılı Kanunun 5 inci maddesi gereğince ödenecek temsil tazminatından, aslî görevi temsil olan avukatların yararlandırılmamasının hiçbir hukukî gerekçesi olamaz. Sayıları çok az olan kamu avukatlarına temsil tazminatı verilmesinin bütçeye getireceği bir yük bulunmamaktadır.
Sayın milletvekilleri, ekonomik durumları yaptıkları görevlerin zorluğuyla orantılı olmayan kamu avukatlarının, ekonomik durumlarını nispeten iyileştirmeyi amaçlayan yasa teklifinin gündeme alınması için bu önergeye olumlu oy vermenizi, gündeme girdikten sonra da yasa teklifimizin yasalaşması için çaba sarf etmenizi talep ediyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kaya.
Sayın İpek, buyurun.
HALUK İPEK (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İzmir Milletvekili Yılmaz Kaya'nın vermiş olduğu önerge üzerine söz aldım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Kamu avukatlarının problemleri yıllardır süregelmekte olup, bununla ilgili birçok girişimde bulunulmakta ve kamu avukatları, her kapıyı çalmaktadırlar. Bununla ilgili, bana da geldiler; problemleriyle ilgili, hazırlamış oldukları tüm teklifleri bana ilettiler; bir hazırlık yapıldı. Arkasından, Konya Milletvekilimiz Atilla Kart Bey de geçenlerde yine bu konuyu gündeme getirmişti.
Biz, Mehmet Ali Şahin Beyle konuyu görüştük. Kamu personeliyle ilgili, şu an, hükümetin hazırlamış olduğu bir tasarı var; bunlar da, bu tasarının içinde. Sayın Mehmet Ali Şahin Beye, kamu avukatlarının sıkıntılarını ileten dosyaları ilettik, bu konuları ilettik ve kendileri bununla ilgili bir çalışma yapıyor. Şu anda uğramış oldukları haksızlıkları gidermeye yönelik çalışma kamu personeli yasası tasarısının bütünlüğü içinde değerlendirildiğinden, bu teklifi olumlu olarak değerlendiremiyoruz. Bu da Sayın Bakanımızın talebiydi.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın İpek.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Önerge kabul edilmemiştir.
Sayın milletvekilleri, sunuşlarımız bundan sonra da devam edecek; Divan Üyemizin sunuşları oturarak yapmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
İkinci önergeyi okutuyorum:
6.- Konya Milletvekili Atilla Kart'ın, 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanununa "Geçici Ek Madde" Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin (2/139), doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/91)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanununa Ek Geçici Madde" Eklenmesine İlişkin Kanun Teklifim 20.5.2003 tarihinde (2/139) esas ile Plan ve Bütçe Komisyonuna intikal etmiş; ancak, Komisyonda 45 gün içinde sonuçlandırılmamıştır.
Bu durum karşısında, İçtüzüğün 37 nci maddesi gereğince kanun teklifimin doğrudan Genel Kurul gündemine alınmasını talep etmek zorunluluğu doğmuştur.
Gereğini saygılarımla arz ve talep ederim.
Atilla Kart
Konya
BAŞKAN - Sayın Kart, söz talebiniz var mı?
ATİLLA KART (Konya) - Evet.
BAŞKAN - Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
ATİLLA KART (Konya) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Plan ve Bütçe Komisyonunda 45 gün içinde görüşülmeyen yasa teklifimin İçtüzüğün 37 nci maddesi gereğince Genel Kurul gündemine alınması için söz almış bulunmaktayım; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri, diğer kamu görevlileri gibi hâkimler ve savcılar için de mesleğe başlarken haklarında güvenlik soruşturması yapılmaktadır. Resmî belge ve kayıtlar dışında güvenlik soruşturmasının yapılmasına gerek olmamakla birlikte, bu konunun değerlendirmesine, ayrıca, girmek istemiyorum.
Mesleğe başlarken haklarında güvenlik soruşturması yapılan hâkim ve savcılar, askerlik bitimi göreve dönmek istediklerinde, yeniden yapılan güvenlik soruşturması gerekçesiyle, bir aydan bir yıla kadar değişen sürelerde mesleğe kabul edilmeyerek açıkta bekletilmişlerdir. Bu durumda olan hâkim ve savcılar, güvenlik soruşturmasının ne zaman biteceğini ve atama emrinin kendilerine ne zaman tebliğ edileceğini bilemedikleri için başka göreve de talip olamamışlar, bu sebeple, bir yıla kadar bir süre açıkta bekleyerek mağdur olmuşlardır. Bu yetmediği gibi, açıkta geçen süreleri ne meslekî kıdemlerine ne de emeklilik hizmetlerine sayılmıştır.
Bu haksız uygulama, en nihayet, yasama organı tarafından da görülmüş, 2802 sayılı Yasanın 41 inci maddesi, 24.2.1988 tarihinde yürürlüğe giren 3409 sayılı Yasanın 11 inci maddesiyle değiştirilmiş, bu değişiklik sonucunda, askerlik hizmeti sebebiyle silah altına alınan hâkim ve savcıların aylıksız izinli sayılmaları ve askerlik dönüşü Adalet Bakanlığınca otuz gün içinde göreve başlatılmaları zorunluluğu getirilmiş, önceki haksız uygulama, bu suretle değiştirilmiştir. Ancak, güvenlik soruşturması uygulamasının başladığı 1981 yılından 3409 sayılı Yasayla yapılan değişikliğin yürürlüğe girdiği 24.2.1988 tarihine kadar geçen süre esnasında, yani, yedi yıllık bir süre esnasında, askerlik hizmeti sebebiyle görevinden ayrılan, terhis sonrası mesleğe dönmek isteyen yüzlerce hâkim ve savcı, güvenlik soruşturması sebebiyle, bir yıla kadar uzanan ve değişen süreler içinde mesleğe başlatılmamışlar, aileleriyle birlikte mağdur edilmişlerdir.
Ayrıca, boşta geçen bu süreleri, meslekî kıdemlerine ve emeklilik hizmetlerine sayılmayarak, bir anlamda da cezalandırılmışlardır. Boşta geçen bu sürenin meslekî kıdemlerinden sayılması ve ayrıca, Emekli Sandığına borçlanmaları kaydıyla, emekliliklerine esas olması amacıyla, yukarıda sözünü ettiğim yasa teklifi tarafımdan verilmiştir.
Bu yasa teklifinin, bütçeye, hiçbir şekilde külfet getirmesi söz konusu değil değerli arkadaşlarım; bu hususun, özellikle nazara alınmasını ve değerlendirilmesini talep ediyorum.
Bu düşüncelerle ve açıkladığım sebeplerle önergeme destek verileceğini ümit ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kart.
Başka söz talebi?.. Yok.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Önerge kabul edilmiştir. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın milletvekilleri, gündemin "Sözlü Sorular" kısmına geçiyoruz.
Soru önergelerine geçmeden önce, Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın Sami Güçlü'nün bir talebi var.
Şanlıurfa Milletvekili Sayın Mahmut Yıldız'ın 4 üncü sırada, Edirne Milletvekili Sayın Necdet Budak'ın 8 inci sırada, Mersin Milletvekili Sayın Ersoy Bulut'un 9 uncu sırada, Edirne Milletvekili Sayın Necdet Budak'ın 12 ve 13 üncü sıralarda, Edirne Milletvekili Sayın Nejat Gencan'ın 21 inci sırada, Mersin Milletvekili Sayın Ersoy Bulut'un 27 nci sırada yer alan sözlü soru önergelerine, Sayın Bakan bir arada cevap vereceklerdir. Soru önergesi sahibi arkadaşlarımızın ona göre burada bulunmalarını kendilerine hatırlatıyorum.
VI. - SORULAR VE CEVAPLAR
A) SÖZLÜ SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Ankara Milletvekili Yakup Kepenek'in, ABD Başkanı ile yaptığı görüşme hakkında basında çıkan haberlere ilişkin Dışişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/247) ve yazılı soruya çevrilmesi nedeniyle konuşması
BAŞKAN - Soruyu cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Yok.
Sayın Kepenek, söz talebiniz var mı?
YAKUP KEPENEK (Ankara) - Evet Sayın Başkan.
BAŞKAN - Buyurun.
YAKUP KEPENEK (Ankara) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, 3 üncü sırada yer alan soruyla bu soru iç içedir. O nedenle, izninizle, ben, her iki soru önergeme ilişkin görüşlerimi yansıtmak istiyorum.
Sayın milletvekilleri, bu soru önergeleri yaklaşık beş ay önce verildi ve bu soru önergelerine yanıt verilmedi. Oysa, aynı konu; yani, Türkiye-Amerika Birleşik Devletleri...
BAŞKAN - Sayın Kepenek, bir saniye.
İki soru üzerinde birden konuşmak istiyorsanız, 5 dakika içinde mi?..
YAKUP KEPENEK (Devamla) - Hayır, 10 dakika.
BAŞKAN - Yapamam bunu. Diğer sorunuzla ilgili sırası gelince konuşursunuz. O nedenle, siz, 1 inci sorunuza değinin.
Buyurun.
YAKUP KEPENEK (Devamla) - Tamam, peki, öyle yapalım.
HALUK İPEK (Ankara) - Sayın Kepenek 5 dakika daha konuşsun Sayın Başkan.
YAKUP KEPENEK (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın İpek.
Değerli arkadaşlar, bugünlerde Irak bağlamında, Türkiye-Amerika Birleşik Devletleri ilişkileri yeniden gündemin yakıcı maddesi durumuna gelmiştir. Geçen ay, Dışişleri Bakanlığı Müsteşarının yurtdışı temasları konusunda Türkiye'ye bilgi verilmemiştir. Yine, Türkiye'den, Irak'a asker göndermesi istekleri vardır. Demokrasi ve saydamlık sözcüklerini dilinden düşürmeyen Sayın Başbakanın ve hükümetinin, yaptığı dışpazarlıklar konusunu halka yansıtması, eğer bunu yapamıyorsa, gizli oturumlarda mutlaka Meclise yansıtması bir zorunluluktur.
Akla gelen şudur: 1 Mart tezkeresinin benimsenmesi benimsenmemesi sonucunda, Türkiye dışpolitikası sürekli tartışma konusu yapılmaktadır. Hükümet, dışpolitikasıyla yalpalıyor, bir yanlıştan diğerine gidiyor. 11 Türk subay ve assubayının tutuklanması olayı, başlıbaşına bir skandaldır, bir başarısızlıktır. Hele hele, şu anda Amerika yolunda olan Dışişleri Bakanımızın "tutuklanmayı Washington da bilmiyordu" türünden açıklamalar yapması, kabul edilir bir durum değildir.
Sayın milletvekilleri, Irak olayı, Amerika Birleşik Devletlerinin tam anlamıyla bir bataklığa saplanmasına yol açmıştır. Türkiye Büyük Millet Meclisinin o güzelim iradesini hiçe sayan, küçümsemeye çalışan, ama, tam bir çelişkiyle, Irak'a demokrasi götürdüğünü söyleyenler, oraya ne demokrasi götürebilmişlerdir ne hak ne de hukuk. Orada, halk, tam bir çaresizlik içinde kıvranmaktadır, can ve mal güvenliği kalmamıştır, hukuk rafa kaldırılmıştır.
İşte, bu koşullarda, Amerika, o bataklığa Türkiye'yi ortak etmek istiyor. İşte, bu koşullarda, Türkiye'den asker göndermesi isteniyor; ama, asker göndermemizi kimin istediği de belli değildir. Amerika Büyükelçisi -gitmek üzere olan büyükelçi- "asker göndermeyi siz istediniz, Türkiye istedi" diyor ve devam ediyoruz; Başbakan, Batman konuşmasında "asker göndermemizi Amerika istedi" diyor. Dışişleri Bakanı buna bir başka boyut getiriyor "henüz resmî bir talep yok" diyor.
Değerli arkadaşlar, bu, Türkiye-ABD ilişkileri ve Irak meselesinde, hükümetimizin hem kendi içinde çok tutarsız olduğunun hem de yürüttüğü politikanın belirsiz ve yalpalamakta olduğunun bir başka görüntüsüdür.
Bu sabah basında yer alan haberler, Türkiye-Amerika ilişkilerinin bir kargaşaya, bir kör dövüşüne döndüğünü gösteriyor; Sayın Başbakan "öfkeyle kalkıp, zararla oturmuyoruz; soğukkanlıyız" demeye getiriyor. Soğukkanlılık, dürüst, açık, kararlı, ülke çıkarını düşünen, kişilikli ve her an halka hesap veren politikayla sağlanır. ABD ve maalesef, Türkiye'de, Türkiye'nin savaşa girmesini isteyen çevreler, Türkiye'nin Irak'a asker göndermesini sağlamak ve bu yolla tezkerenin intikamını almak istiyorlar. Türkiye'ye, bir tezkere cezası verilmek isteniyor. Yüce Meclis, kararına sahip çıkmalıdır. Hükümet, bu kışkırtmalara kapılmamalıdır. Asıl soğukkanlılık, savaşa katılmamakla olur, Türkiye'yi bataklığa sürüklememekle olur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sözlerinizi tamamlar mısınız; buyurun.
YAKUP KEPENEK (Devamla) - Tamamlıyorum efendim.
Hele hele, bir Birleşmiş Milletler şemsiyesi olmadan, uluslararası meşruiyet, yani, yasal dayanak olmadan, Türkiye'nin Irak'a asker göndermesi ve bunu da, Amerika Birleşik Devletleri Büyükelçisinin dediği gibi, Irak'ın istikrarlı olan kuzeyine değil de güneyine göndermesi, tehlikeli bölgelerine göndermesi, tam bir cinayet olur. Türkiye'ye söylenen şudur: Amerikan askerleri ölmesin, Türk askerleri ölsün. Yüce Meclis, işte, bunu reddetmelidir.
Bir şey daha söyleyeyim, eğer, böyle bir konu gündeme gelecekse, bu 19 Martta verdiğimiz kararla yürütülemez; çünkü, orada söz konusu olan, Kuzey Irak'a asker göndermemize ilişkindir. Dolayısıyla, meselenin kapsamını doğru irdelememiz gerekir.
Amerikanın dediğini iki etmeyen, Türkiye Cumhuriyeti dış politikasının doğrularını tam algılayamayan ve tezkereyi bir türlü içine sindiremeyen, benimseyemeyen hükümet, ülkeyi Irak bataklığına sürükleyemez; buna, izin verilmemelidir. Türkiye kamuoyu, bu konuda duyarlıdır, Meclis duyarlıdır ve Cumhuriyet Halk Partisi olarak, biz, bu konunun yakından izleyicisi olacağız; Türkiye'nin savaşa girmemesi için elimizden geleni yapacağız.
Bu duygularla, hepinize saygılar, sevgiler sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kepenek.
Sayın milletvekilleri, bu önerge üç birleşim içerisinde cevaplandırılmadığından, İçtüzüğün 98 inci maddesinin son fıkrası uyarınca, yazılı soruya çevrilecektir; önerge, gündemden çıkarılmıştır.
2. - İstanbul Milletvekili Ali Rıza Gülçiçek'in, Diyanet İşleri Başkan Yardımcısının bir gazeteye verdiği demece ilişkin Devlet Bakanından sözlü soru önergesi (6/252) ve yazılı soruya çevrilmesi nedeniyle konuşması
BAŞKAN - Soruyu cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Yok.
Sayın Gülçiçek, söz talebiniz var; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
ALİ RIZA GÜLÇİÇEK (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Sayın Necati Tayyar Taş, 9 Aralık 2002 tarihinde, Ortadoğu Gazetesine vermiş olduğu demeçte "cemevi, ibadet yeri olamaz; cemevi, cümbüş yeri, saz çalınıyor" ifadesini kullanmıştır.
Sayın Bakanımız, bundan kısa bir zaman önce bir cevap göndermişti. Gönül isterdi ki, Sayın Bakanımız, gelip, bu konuyu, burada, bu kürsüde ifade etseydi.
Değerli milletvekilleri, bu ülke topraklarında yaşayan, azımsanmayacak bir nüfusa sahip olan bir toplumun inancına ve inancını icra ettiği cemevlerine yönelik bu gibi açıklamaları, hiçbir düşüncenin hoş görmeyeceği kanısındayım.
Tüm dünyada 3 500 inanç olmasına ve ülkemizde yaşayan milyonlarca Alevî yurttaşımız olmasına rağmen, Alevî yurttaşlarımızın inanç evleri olan cemevleri, ibadethaneler içinde sayılmayarak, üstelik bir de "cümbüş yeri" benzetmesi yapılarak, milyonların inanç özgürlüklerine büyük hakarette bulunulmuştur. Hepimizin bildiği gibi "cümbüş yeri", "şenlik, şölen, eğlence yeri" anlamına gelmektedir.
Değerli milletvekilleri, cemevi, barış, özgürlük, eşitlik, ibadet, sevgi, yargı ve karar yeri, hizmet ve sohbet, dirlik ve birliğin korunup sergilendiği, ikrar ve iman, edep ve erkân, tevellâ ve teberra, güvenin ve sevenin toplandığı, Hakk'a temenna ve hakkın tecelli yeridir.
Alevîlik, kendi içinde bütünlüğü olan, geleneksel Türk örf ve âdetlerine uygun bir inanç biçimidir. Bin yıllık tarihiyle, bu topraklarda, milyonlarca insan tarafından benimsenmiş ve benimsenmeye de devam etmektedir. Bu şekilde tanımlanan bir irfan meclisinin, cümbüş yeri olduğunun ifade edilmesi, elbette ki kabul göremez.
Değerli milletvekilleri, geçenlerde, Altıncı Paket içerisinde "cami" ibaresinin "ibadet yerleri" olarak değiştirilmesi büyük bir sevinç kaynağı olmuştu benim açımdan; ancak, görüyoruz, işitiyoruz ki, bu kapsama, sadece kilise, sinagog ve sair ibadet yerleri alınıyor. Halbuki, milyonlarca yurttaşımızın yaşadığı bu ülkede, cemevlerinin bu kapsama alınmaması, üzüntü verici bir tablodur. Ümit ederim ki, önümüzdeki süre içerisinde, burası da bu kapsam içine alınır ve ülkemizde, içbarışa ihtiyacımızın olduğu bir dönemde, Avrupa Birliğine girmekte olduğumuz bir süreçte, birlikte yaşamamızı daha pekiştirerek, birbirimize saygı göstererek, birbirimize tahammül ederek, bin yıldır geleneklerini sürdürdüğümüz bu inancı, bu bütünlüğü sağlarız.
Diyanet İşleri Başkanlığına ayrılan 740 trilyon liralık bütçe kapsamına Alevî toplumunun, Alevî kurum ve kuruluşlarının alınmaması da ayrıca üzüntü verici bir tablodur. Plan ve Bütçe Komisyonunda yapılan görüşmelerde, Sayın Bakanımız, bu konuyu dikkate aldığını söylemiştir; ama, halen bu konuya cevap verilmemesi üzüntü verici bir tablodur. Ümit ederim ki, dilerim ki, bundan sonraki süreçte bu konuşmalarımız, ifadelerimiz dikkate alınır. Sayın Başbakanımızın "gelin canlar bir olalım" ifadesiyle, bu temennimizin dikkate alınmasından sonra bir oluruz, iri oluruz, diri oluruz düşüncesiyle hepinize sevgiler saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Gülçiçek.
Sayın milletvekilleri, bu önerge üç birleşim içinde cevaplandırılmadığından, İçtüzüğün 98 inci maddesinin son fıkrası uyarınca yazılı soruya çevrilecektir; önerge, gündemden çıkarılmıştır.
3.- Ankara Milletvekili Yakup Kepenek'in, olası Irak savaşında yaşanabilecek saldırılardan korunmak için ne gibi önlemler alındığına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/253) ve İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu’nun cevabı
BAŞKAN - Soruyu cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Burada.
Soruyu okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorumun Anayasanın 98 inci ve İçtüzüğün 96 ve 98 inci maddeleri uyarınca, Başbakan tarafından sözlü olarak yanıtlanmasını istiyorum.
Saygılarımla.
Yakup Kepenek
Ankara
Olası bir Irak savaşı sırasında yaşanabilecek olan kimyasal, biyolojik ve nükleer saldırılardan sivil halkın korunması amacıyla alınmış olan ve alınması düşünülen önlemlerle ilgili olarak:
1.- Kimyasal, biyolojik ve nükleer saldırılardan korunma amacıyla gereken araç ve gerekli aşıların üretim ve pazarlama durumu nedir?
2.- Bu tür araçların karaborsaya düşmemesi için ne gibi önlemler alınmaktadır?
3.- Halkın bu konularda bilgilendirilmesi için hangi girişimler yapılmaktadır?
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Buyurun Sayın Bakan.
İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ankara Milletvekili Sayın Yakup Kepenek'in, olası bir Irak savaşı sırasında yaşanabilecek olaylara ilişkin sözlü soru önergesine cevap vermek üzere söz almış bulunuyorum; hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Irak bunalımı, Irak Savaşı artık çok geride kaldı. Sayın Kepenek'in soru önergesinde, Irak bölümü çıkarıldığı zaman, halen güncelliğini koruyan bazı konular bulunduğunu da hemen belirtmeliyim.
Bir kimyasal savaşta, NBC koruyucu elbise, gaz maskesi ve filtresi, kimyasal gaz dedektörleri, temizleme araç gereç ve malzemeleri temel ihtiyaç maddeleridir. Sözünü ettiğim malzemeler, miatlı ve pahalı malzemelerdir. Bunlardan gaz maskesi ve filtresi dışındaki malzemeler, tamamıyla ithal edilmektedir. Buna karşın, Irak bunalımı öncesinde, Bakanlığım, bölgedeki sivil savunma ekiplerinin NBC malzemeleriyle ilgili eksikliklerini tamamlayarak, ihtiyaç duyulan malzemeleri yeterli miktarda bölgeye göndermiştir. Bakanlığım, bu malzemeleri, belli bir tedarik planı çerçevesinde ihale yoluyla temin etmektedir. Bu arada, uluslararası kuruluşlardan hibe olarak sağlanan malzemeler bulunduğunu da belirtmeliyim.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; doğaldır ki, nükleer, biyolojik ve kimyasal savaşa hazırlanılmasında yalnızca bazı profesyonel kadrolara eğitim vermek tek başına yeterli olmaz; erken uyarı sistemiyle başlayan ve ülkede yaşayan herkese taarruz haberini ulaştıran bir altyapıya ihtiyaç bulunmaktadır. Ülkemizde, ikaz alarm planı çerçevesinde yürüyen bir erken uyarı sistemi bulunmaktadır. Ayrıca, vatandaşlarımızın zamanında uyarılmasını temin edecek siren sistemleri de ilçe düzeyinde yaygınlaştırılmıştır.
Sistemin arzu edilen seviyede çalışması için sivil halkın bilgilendirilmesi gerekmektedir. Bu amaçla, il ve ilçelerdeki sivil savunma müdürlüklerinin organizatörlüğünde seminer, konferans ve yerel radyo-TV programları aracılığıyla eğitimler verilmektedir. Bu tür eğitimlerde kısaca, tehlikeli bir durumda, sivil savunma sirenleriyle yayınlanacak olan ikaz ve alarm işaretleri, NBC silahları, vatandaşlarımızın hareket tarzları, sığınak ve sığınma yerlerinin hazırlanması, panik ve kargaşaya mahal verilmemesi konularında eğitici bilgiler verilmektedir. Ayrıca, eğitim faaliyetleri, Sivil Savunma Genel Müdürlüğünce bastırılan afiş, broşür, internet sitesi, ulusal radyo ve televizyon programlarında yapılan yayınlarla da desteklenmektedir. Bunlara ilave olarak, örgün eğitim kurumları müfredatında da sivil savunma konularına temas edilmektedir.
Yüce Heyetinizi saygılarımla yeniden selamlıyorum, teşekkür ediyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Aksu.
Sayın milletvekilleri, soru önergesi cevaplandırılmıştır.
4.- Şanlıurfa Milletvekili Mahmut Yıldız'ın, Ceylanpınar'da yaşayan göçebe vatandaşların sorunlarına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/257) ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü'nün cevabı
5.- Edirne Milletvekili Necdet Budak'ın, doğal afet mağduru çiftçilere yönelik yasal düzenleme çalışmalarına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/264) ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü'nün cevabı
6.- Mersin Milletvekili Ersoy Bulut'un, doğrudan gelir desteğinin sebze üreticilerine de verilip verilmeyeceğine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/265) ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü'nün cevabı
7.- Edirne Milletvekili Necdet Budak'ın, ayçiçeği primlerine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/272) ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü'nün cevabı
8.- Edirne Milletvekili Necdet Budak'ın, süne zararlısıyla mücadeleye ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/273) ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü'nün cevabı
9.- Edirne Milletvekili Nejat Gencan'ın, ayçiçeği üreticilerine destekleme primi verilip verilmeyeceğine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/283) ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü'nün cevabı
10.- Mersin Milletvekili Ersoy Bulut'un, Alata Bahçe Kültürleri Araştırma Enstitüsü işçilerinin ödenmeyen ikramiyelerine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/289) ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü'nün cevabı
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, basılı gündemin 4, 8, 9, 12, 13, 21 ve 27 nci sıralarında yer alan soru önergelerini okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aracılığınızla aşağıdaki sorularımın Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın Prof. Dr. Sami Güçlü tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim.
Mahmut Yıldız
Şanlıurfa
1 - Ceylanpınar İşletme Çiftliği arazilerinde yaşayan "göçer" dediğimiz, geçimlerini hayvancılıkla sağlayan 5 185 yurttaşımızın, derme çatma barınaklarında, elektrik, Yol, su ve kanalizasyon gibi insanî hizmetlerden yoksun, çağdışı koşullarda yaşamaya çalıştıklarından bilginiz var mıdır?
2- 800 aliden oluşan ve 30 köyde yaşayan bu yurttaşlarımızı, yaşam koşullarını iyileştirmeye yönelik planlı bir iskâna tabi tutmayı düşünüyor musunuz?
3- Geçimlerini daha iyi sağlayabilmeleri amacıyla bu ailelere, Ceylanpınar İşletme Çiftliği tarım arazilerinden işleyebilecekleri oranda arazi vermeyi düşünüyor musunuz?
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın Prof. Dr. Sami Güçlü tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim.
Necdet Budak
Edirne
1- Ekonomik olarak çok zor durumda olan çiftçimizin en önemli sorunlarından biri de, doğal felaketler sonucu uğradığı zararlardır. Mevcut yasal düzenlemelerle ve kıt bütçe kaynaklarıyla bu zararların telafi edilmesi mümkün olmamaktadır. Bu nedenle;
Doğal afetlerden zarar gören çiftçilerimizin uğradığı zararların telafisine yönelik yasal düzenlemeler yapmayı düşünüyor musunuz?
2- Bugün için Türkiye'de devletin doğal afetler karşısında çiftçiye karşılıksız yardımları yapmasını sağlayan uygulamaların tamamı kaldırılmış durumdadır; ancak, çiftçilere güvence sağlayacak tarımda doğal afet sigortaları yasası da çıkarılmamıştır. Bu amaca yönelik olarak;
"Tarım sigortası" ile ilgili çalışmalarınız var mı? Varsa içeriği nedir?
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorumun Başbakan Sayın Abdullah Gül tarafından sözlü olarak cevaplandırılması için gereğini arz ederim.
Saygılarımla.
Ersoy Bulut
Mersin
Fındık üreticilerine; dekar başına verilmekte olan 13 500 000 TL doğrudan gelir desteğine ilave olarak "2002 yılındaki gelir kaybının telafisi" gerekçe gösterilerek Bakanlar Kurulunca 25 000 000 TL daha ödeme yapılması kararlaştırılmıştır.
2001 Aralık ayında Mersin'de meydana gelen sel ve fırtınadan, özellikle başta seralar olmak üzere, sebze üreticileri büyük oranda zarar görmüşlerdir. Bunun sonucu olarak da 2002 yılında üretim yok denecek oranda gerçekleşmiştir.
Esasen, son yıllarda girdi fiyatlarına yapılan insafsız zamlara karşın maliyetlerini bile koruyamayan sebze üreticileri, hepten desteğe muhtaç bırakılmışlardır.
Bu bakımdan, fındık üreticilerine verilen desteği öğrenen, aynı yıl fındığa nazaran daha fazla gelir kaybına uğramış bulunan sebze üreticilerine de ilave destek vermeyi düşünüyor musunuz?
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın Prof. Dr. Sami Güçlü tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim.
Necdet Budak
Edirne
1.- 2002 yılına ait ayçiçeği primlerini 2003 yılında ne zaman ödeyeceksiniz?
2.- 2002 yılı için kilo başına ödenecek ayçiçeği prim miktarı ne kadardır?
3.- Ayçiçeğinde prim miktarını belirlemede nasıl bir yöntem kullanıyorsunuz ve ne tür kriterleri dikkate alıyorsunuz?
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın Prof. Dr. Sami Güçlü tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim.
Necdet Budak
Edirne
Süne, buğdayda en önemli zararlılardan biri olup, bu zararlıyla gerekli stratejik mücadele zamanında yapılmadığı takdirde buğday veriminde yüzde 70'lere varan kayıplar ve süne zararı görmüş buğdaydan yapılan unda ise kalitede önemli düşüşler meydana gelmektedir.
Geçmiş yıllarda süne zararına karşı gerekli mücadele önlemlerinin alınamaması ve süne zararına çiftçimizin hazırlıksız yakalanması sonucunda, özellikle Trakya Bölgesi buğday üretiminde büyük ekonomik kayıplar olmuştur. Bu kayıpların tekrar yaşanmaması için;
Tarım Bakanlığının olası süne zararına karşı ülkemiz genelinde ve özellikle Trakya Bölgesinde herhangi bir hazırlığı veya çalışması var mıdır? Varsa, içeriği nedir?
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Tarım Bakanı Sayın Prof. Dr. Sami Güçlü tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim.
Nejat Gencan
Edirne
Ülkemizde 508 000 hektar alanda ayçiçek üretimi yapılmaktadır. Rekolte 850 000 ton civarındadır. İhtiyacımız 1 500 000-1 600 000 tondur.
Ülkemizin büyük bölümünde ayçiçek yetiştirilebilmektedir. Teşvik edildiğinde üretim artabilecek ve yurtdışından ithalat yapılmayarak döviz kaybı önlenecektir.
Dekar başına 150 kg üretim dikkate alındığında, kg başına maliyet yaklaşık 438 000 TL olup, yüzde 30 refah ve kâr payı eklendiğinde fiyat 569 000 TL olmaktadır. Trakya Birlik tarafından ayçiçeğine 460 000 TL/kg fiyat ödenmiştir. Bu duruma göre üreticiye 100 000 TL'den az olmamak üzere prim verilmelidir.
1) Ekonomik olarak zor durumda olan ayçiçek üreticisi çiftçimize destekleme primi verilecek mi?
2) Verilecekse destekleme prim tutarını ne kadar yapmayı düşünüyorsunuz?
3) Verilmeyecekse alternatif bir projeniz var mı?
4) Bu konularda yaptığınız başka bir çalışma mevcut mu?
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorumun Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın Sami Güçlü tarafından sözlü olarak cevaplandırılması için gereğini arz ederim.
Ersoy Bulut
Mersin
Mersin İli Erdemli İlçesindeki Tarım ve Köyişleri Bakanlığına bağlı Alata Bahçe Kültürleri Araştırma Enstitüsünde çalışan işçilere 2002 yılında 26 yevmiye tutarındaki ikramiyelerinin ödenmediği ve 2003 yılına ertelendiği, halen de ödeme yapılmadığı belirtilmektedir.
Bu nedenle, 6772 sayılı Yasaya dayalı olarak kamu kesiminde çalışan işçilere Bakanlar Kurulu kararıyla verilmekte olan 2 maaş tutarındaki ikramiyeden, 2002 yılına ait olanından ödenmemiş bulunan bir maaş tutarındaki ikramiyeyi ne zaman ödemeyi düşünüyorsunuz?
BAŞKAN- Teşekkür ederim.
Buyurun Sayın Güçlü.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Konya)- Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; bugün, 7 adet sözlü soru önergesini birlikte cevaplandırma imkânını bulacağım. Uzun süre, tarımla ilgili sorularda bir gecikmenin olduğunu biliyoruz ve bir seyrekliğin de ortaya çıktığının farkındayız. Dolayısıyla, bugün, bunlara, özü itibariyle cevaplar vermeye çalışacağım. İçlerinde, tarih itibariyle oldukça gecikmiş, cevaplandırılması gecikmiş, sıranın gelmesinin gecikmesinden dolayı gecikmiş, bir bakıma, güncelliği kaybolmuş; hatta neticelenmiş olan sorular da var. Bunları da, mümkün olduğu kadar kısa tutarak cevaplandırmaya çalışacağım.
İlk önce, Şanlıurfa Milletvekilimiz Sayın Mahmut Yıldız'ın, Ceylanpınar Tarım İşletmesi sınırları içerisinde yaşayan ve "göçerler" olarak ifade edilen vatandaşlarımızla ilgili düşüncelerimize ve nasıl bir çözüm önerisi getireceğimize dair sorusuna şöyle cevap vermek istiyorum:
Evet, bu konuda söylediği, ifade ettiği hadiseler doğrudur. Hepimizin bildiği gibi, Ceylanpınar Tarım İşletmeleri sınırları içerisinde, 25 yerleşim biriminde, hayvancılıkla iştigal eden, çevredeki ilçelerin nüfusuna kayıtlı "göçer" olarak adlandırılan vatandaşlarımız barınmaktadır. Bu vatandaşlarımız daha ziyade hayvancılıkla uğraşmakta, buradaki meralarda, anızlarda ve arazilerde bu faaliyetlerini sürdürmektedirler; ancak, buradaki tüm faaliyetlerini gerçekleştirdikleri alanlar, tarım işletmemize bağlı ve onlara ait olan arazilerdir.
2002 yılında yapılan bir tespite göre, 25 yerleşim yerinde yaşayan göçerlerin sayısı yaklaşık olarak 5 350 kadardır.
BAŞKAN - Sayın Güçlü, bir saniye...
Sayın milletvekilleri, oturma düzenimiz, yüzünüzün Divana dönmesi şeklindedir; lütfen, sayın milletvekillerinin buna dikkat etmesini rica ediyorum.
Buyurun Sayın Güçlü.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Devamla) - Yaklaşık 5 350 göçer tarım işletmelerinin sınırları içinde yaşamaktadır ve bunlar, 70 000 küçükbaş, yaklaşık 1 000 de büyükbaş olmak üzere, hayvanlarını otlatarak geçinmektedirler. Göçerler, kendi hayvanlarını tarım işletmesi arazilerinde barındırdıkları gibi, yöreye mahsus olmak üzere, ortak hayvancılık yoluyla komşu ilçe ve köylerdeki vatandaşların hayvanlarını da otlatmaktadırlar ve bu problem, uzun bir dönemden beri devam etmektedir. Her ne kadar bu göçerlerin bir kısmının arazisi bulunmasa bile, bazılarının, hatta, büyük bir oranının, çevre illerde, ilçelerde ve işletme sınırlarındaki köylerde, arazisi, evi ve diğer imkânlarının bulunduğu ifade edilmektedir.
Diğer taraftan, göçerler konusu, zaman zaman, Meclisimizde de gündeme gelmektedir. Bunun dışında, geçen haziran ayında, Türkiye Büyük Millet Meclisi KİT Komisyonu toplantısında da bu konu ele alınmıştır. Bu toplantıda, söz konusu göçerlerin iskân sorununun bir an önce çözümlenmesi ve onların daha iyi bir hayat standardına ulaştırılması için temenni kararı alınmış ve alınan karar, Başbakanlığa ve Bakanlığımıza da iletilmiştir.
Tabiî, çok yönlü ve oldukça dramatik sonuçları da olan bu hadisede kolay bir çözüm yoktur. Yaklaşık bir ay önce, Urfa'da gerçekleştirdiğimiz bölgesel toplantıda bu konu ele alınmış; Urfa Valimize, doğrudan doğruya bu göçerlerle ilgili tarım işletmemizin yöneticilerine ve bölgede faaliyet gösteren Tarım Reformu Bölge Müdürlüğünün yetkililerine, bu konunun incelenmesi ve bir çözüm önerisinin getirilmesi konusunda talimat verilmiştir. Ancak, çok yönlü olan bu konunun bilhassa öne çıkan en önemli tarafı, bu insanlarımızın, özellikle çocuklarının eğitim görmesi ve daha kabul edilebilir bir seviyede hayatlarını sürdürmeleri zorunluluğudur; dolayısıyla, bulmamız gereken çözüm, asgarî bu sınırlar içerisinde olmalıdır.
Konu üzerinde, ilerleyen zaman içerisinde, buradaki insanlarımızın iskân edilmesi ve hayatlarını daha iyi bir şekilde sürdürebilmesi için, bölgeden gelecek teklifi dikkatlerinize sunacağım. Bu soruyu bu şekilde cevaplandırıyorum.
Edirne Milletvekilimiz Sayın Necdet Budak ve Mersin Milletvekilimiz Sayın Ersoy Bulut'un, 8 inci ve 9 uncu sıradaki soruları benzer niteliktedir. Doğal afetler sonucu zarara uğrayan çiftçilerimizin bu zararlarını telafi edecek bir mekanizmanın olmadığını dile getirmektedirler.
Başka ürünlerle ilgili alınan birkısım tedbirlerin, Mersin Milletvekilimiz tarafından, acaba, kendi bölgesinde zarara uğrayan sebze üreticileri için de dikkate alınıp alınmayacağı sorulmaktadır.
Ben, konuya çok genel olarak şöyle cevap veriyorum: Evvela, 2001 yılında başlayan, tarımda yeniden yapılanma ve reform çalışmaları olarak ifade edilen bir dizi yasal düzenlemelerin olduğu ve bazı politika değişikliklerinin gerçekleştirildiğini hepimiz biliyoruz. İşte, yapılan bu yasal çalışmalar çerçevesinde, 5254 sayılı Muhtaç Çiftçilere Tohumluk Dağıtılmasını Sağlayan Yasa tamamen, 4629 sayılı Bazı Fonların Tasfiyesi Hakkında Kanun ile 2090 sayılı Tabiî Afetlerden Zarar Gören Çiftçilere Yapılacak Yardımlar Hakkında Kanunun fonla ilgili maddeleri, 2002 yılı başında yürürlükten kaldırılmıştır. Dolayısıyla, çiftçilerimizin uğrayacakları zararları telafi edecek bir mekanizma fiilen kalmamıştır. Aslında, 2090 sayılı Kanun yürürlüktedir; ancak, fonu ortadan kaldırıldığı için, meydana gelecek zararı telafi edecek bir kaynak söz konusu değildir. Bunu telafi etmek için Bakanlığımız ile Maliye Bakanlığının gerçekleştirdiği bir düzenleme de soruna çözüm getirmektedir; çünkü, bütçeden bu kaynağa, bu hesaba ayrılan miktar, meydana gelen zararları telafi edecek bir seviyede olmamıştır ve dolayısıyla, çiftçilerimiz, uğradıkları zararları, ancak, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonunun kendilerine gönderdiği çok cüzi birkısım desteklerle karşılamaya çalışmışlardır. Hepimizin bildiği gibi, bu, mevcut yarayı ve zararı telafi etmeye imkân vermeyecek bir seviyededir.
Benzer durum, Mersin'de 2001 yılı aralık ayında cereyan eden ve bu sebeple 2002 yılında büyük mağduriyete uğrayan sebze üreticilerimiz için de geçerli olmuştur.
Bu konuda hepimizin bildiği ve beklediği gelişme, tarım ürünleri sigorta yasasının bir an önce çıkarılması hususudur. Bununla ilgili çalışmalarda uzun bir süre hazırlık dönemi geçirilmiş, dünyada bu konudaki uzman, ihtisas sahibi kuruluşlardan gerekli destek alınmış ve benzer özelliklere sahip ülkelerde uygulamanın nasıl yapıldığı izlenmiştir. Nihayet, sorumlu kuruluş olarak kanun hazırlığıyla meşgul olan Hazine Müsteşarlığı, bu taslağı tartışmaya açmak üzere Bakanlığımıza intikal ettirmiştir. Bakanlığımız da bu konudaki görüşlerini sonuçlandırmış; dolayısıyla, artık, tarım ürünleri sigortasıyla ilgili hazırlıklar daha hızla ilerleyecek bir hale gelmiştir. Ülkemizde, tarım üreticilerimizin, çiftçilerimizin doğal afetlerden dolayı uğrayabilecekleri zararlar konusunda yeni yasal düzenlemeler yerine, bu sigorta sistemiyle ilgili gelişmenin, 2003 yılı tamamlanmadan, bu sonbahar döneminde Meclisimizde gerçekleştirilmesi konusunda gerekli hazırlıkların belli bir noktaya geldiğini ifade ediyorum. Çiftçilerimiz açısından olumlu sonuçlar vermesini ve sizlerin desteğini bekliyoruz.
Edirne Milletvekilimiz Sayın Necdet Budak'ın ayçiçeği primleriyle ilgili sorusu ile aynı İlimizin Milletvekili Sayın Nejat Gencan'ın aynı ürünle ilgili sorusu ortak bir özellik taşımaktadır. Daha çok, ayçiçeği esas olmak üzere, primlerle ilgili gelişmenin nasıl olacağını, ne şekilde bir destek mekanizması uygulanacağını ve desteğin ne kadar olacağını sormaktadırlar.
Hepimizin bildiği gibi, ülkemizde yağlı tohumlar konusunda bir üretim açığı vardır; dolayısıyla, Türkiye, bu bitkisel yağ ihtiyacının önemli bir kısmını ithal ederek karşılamaktadır. Dolayısıyla, yağlı tohumlar için doğrudan gelir desteğinin dışında yeni bir araç, ilave bir araç kullanılmaktadır ve bu, prim ödemeleri şeklinde uygulanmaktadır. Aslında, uygulanış şekli itibariyle, doğrudan gelir desteğine nispetle, hem ürünlerin kayıt altına alınması hem de sistemin iyi işlemesi ve teşvik edici bir özelliğinin de olmasından dolayı genel olarak kabul gören bir destekleme aracıdır ve etkin bir şekilde de uygulanmaktadır. Pamuk, yağlık ayçiçeği, zeytinyağı, soya fasulyesi ve kanolada uygulanmaktadır bu prim sistemi. 2004 yılında mısırın bu listeye dahil edilmesi konusundaki teklifimizi, bütçe görüşmeleri sırasında ilgili birimlere intikal ettireceğiz; onun da listeye alınmasının şartlarının mevcut olduğunu hepimiz biliyoruz.
Yağlı tohumlarla ilgili gerekli destekleme kararı, 2002 yılının ekim ayında Bakanlar Kurulunun almış olduğu bir karardır ve Resmî Gazetede yayımlanmasıyla sonuçlanmıştır. Nitekim, bütçeden ayrılan kaynakla birlikte, prim ödemelerinin bir tebliğ halinde duyurulması 30 Nisan 2003 tarihinde gerçekleştirilmiştir. Hepimizin bildiği gibi, ayçiçeğinde, bu, kilo başına 85 000 lira olarak ifade edilmiştir. Soruyu soran arkadaşlarımızdan Sayın Nejat Gencan'ın önerisinde de "yaklaşık 100 000 Türk Lirasından az olmamak üzere bir prim desteği" denilmektedir. Dolayısıyla, buna oldukça yakın bir rakam olmuştur. Ancak, ben, bu konuda, gerek üreticilerle ve gerekse desteğe tabi diğer ürünlerin maliyetleriyle ilgili yaptığımız çalışmalarda, üreticilerimizi çok fazla teşvik etmeyecek bir oran olduğunu, ancak, bununla birlikte, yine de telafi edici bir yönü olduğunu ifade ediyorum, düşüncemi sizlere iletiyorum. Elbette, bu konuda daha tatmin edici bir prim ödemesinin yapılması arzu edilir. Bu primin belirlenmesi konusunda da hepimizin bildiği bir yaklaşım tarzı vardır. Kısaca ifade etmek gerekirse, o da şöyledir: Evvela, bahis konusu ürün ayçiçeğiyse, ayçiçeğine ödenecek prim miktarının belirlenmesinde, ilgili yılın üretim maliyetine üretici kâr marjı ilave edilerek bir hedef fiyat tespit edilir, dünya fiyatı dikkate alınır ve hedef fiyat ile piyasa fiyatı arasındaki fark prim olarak ödenir; ancak, tabiî, bütçe imkânlarının -ülkemizde olduğu gibi- çok zor şartlarda dengelendiği düşünüldüğünde, bütçe imkânları da, belki, temel belirleyici olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu konuda şunu ifade ederek sözlerimi tamamlamak istiyorum: Bu ürünlerle ilgili desteklerimizin, 2003 yılında ekilecek bu mahsuller için de geçerli olacağını ve bu mahsullere prim desteği vereceğimizi üreticilerimize duyurduk.
Ülkemizde malî yapının biraz daha iyileşmesi ve tarımı destekleme konusunda daha cesaret verici bir durumun ortaya çıkması halinde, yaklaşık 5,5 sent civarında olan bu ayçiçeğine ödemenin, başta pamuk olmak üzere, ayçiçeği ve diğer ürünlerde daha çok teşvik edici bir noktaya getirilmesinin, en az 10 sent civarında bir rakama ulaştırılmasının daha mantıklı olacağını, daha teşvik edici olacağını ve dolayısıyla, bu ürünlerle ilgili gelişmelerin daha sevindirici olacağını ifade ediyorum.
Yine, Edirne Milletvekilimiz Sayın Necdet Budak'ın, sorduğu sorulardan bir tanesi de, süne zararlısıyla mücadele konusudur. Kendileri burada mı, bilmiyorum?
NECDET BUDAK (Edirne)- Buradayım.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Devamla) - Sayın Hocamıza teşekkür ediyorum. Bununla ilgili olarak sizlerle çok olumlu gelişmeleri de paylaşmak istiyorum. Müsaadenizle konunun şöyle kısa bir geçmişinden bahsetmek istiyorum.
1930'lu yıllara kadar giden bir süne mücadelesi hikayesi var. Yani, birçoğumuzun hayatta olmadığı bir dönemde, bu ülkede, çiftçilerimizin bir mücadelesi var, bir devlet mücadelesi olarak ele alınmış ve o kadar geriye gitmeden, biraz daha yakın bir tarihe, 2000 yılına geliyorum. 2000 yılında süneyle ilgili 8 000 000 dekar arazi mücadele kapsamına alınmış, 2003 yılında -dikkatinizi çekiyorum- 18 000 000 dekara çıkmış. Yani, 1930'da başlayan bir mücadele, yakın bir tarihte kadar 8 000 000 dekara, 2003 yılında ise 18 000 000 dekara çıkıyor. Yani, mücadele öyle etkin ki, mücadele yaptığımız alanları daraltacağımız yerde, genişleterek sürdürüyoruz ve süne konusu mizaha konu oluyor. Bu, devletimizin bir görevini yapma konusundaki, âdeta, başarısızlığı, genel hadiseleri sembolize edecek şekilde dile getiriliyor.
Efendim, burada, evvela, konu en başta kendi Bakanlığımı ilgilendirdiğinden dolayı, çok fazla da hadiseyi karikatürize etmeden; ama, genel bir ifadeyle şöyle söylemek mümkün. Bu konuda mevcut uygulama yönteminin; yani, devlet mücadelesi şeklindeki yöntemin başarılı olmadığı sonuçlanmıştır, ortaya çıkmıştır ve dolayısıyla, bir çiftçi mücadelesine döndürülmesi şarttır. Bu konudaki öncülüğü de, Trakya bölgemizdeki çiftçilerimiz yapmışlardır. Elbette sivil toplum kuruluşlarının öncülüğü ve onların etkisi olmuştur; ama, Trakya bölgemizde 2001 ve 2002 yıllarında yapılan bu mücadelenin etkili olmasından sonra, artık, bazı bölgelerde bu işin uçakla ve devletin yapması gereken bir mücadele şeklinde olması anlayışından vazgeçilerek ferdî mücadeleye döndürülmüş ve birkısım bölgelerde başarılı olmuştur.
Ben, konunun son kısmına gelmek istiyorum ve Türkiye'de sivil toplum kuruluşları ile, devlet arasındaki birkısım işbirliğinin nasıl sonuçlar verebileceğini de bu vesileyle size aktarmak istiyorum.
Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğinin Edirne Ticaret Borsasının açılışı vesilesiyle bulunduğumuz bir toplantıda bu konu dile getirildi ve bu kurumun, yani TOBB'un bir yöneticisinin "biz bu konuyu gündeme alacağız, sizinle bir işbirliği yapmak istiyoruz" bilgisinden kısa bir müddet sonra "biz bunun için 750 milyarlık bir kaynak ayırdık, birlikte bu mücadeleyi pilot bazı illerde yapalım" önerisini getirdiler. Hemen kabul ettik. Ankara, Eskişehir, Konya, Aksaray ve Kırıkkale'yi içine alacak şekilde, 5 ilde, kendi kaynaklarımızı da buna tahsis ettik ve çiftçileri, daha yoğun bir şekilde, bu ferdî mücadeleye inandırmaya çalıştık. Bazılarında çok başarılı olduk; ama, bazılarında da bu mücadele önerimizi reddettiler, kabul etmediler, devlet bu işi yapmalı dediler.
Arkadaşlar, Polatlı bölgesinde bu konudaki mücadele çok inandırıcı bir şekilde yapıldı. Özellikle, Kaymakam, İlçe Tarım Müdürü, oradaki sivil toplum kuruluşları, çiftçilerimizi ikna etme konusunda büyük başarı gösterdiler. Sonuçta, şöyle bir tablo ortaya çıktı: 2002 yılında Polatlı'da üretilen buğdayın yüzde 40'ı, süne zararlısından dolayı yemlik olarak satılırken ve çiftçilerimiz yaklaşık yüzde 30-35 oranında bir gelir kaybına uğrarken, 2003 yılındaki bu mücadelenin sonunda, yemliğe giden bu buğday miktarı yüzde 10'a düşmüştür. Bu, 25 Haziran ile 15 Temmuz tarihleri arasında Polatlı borsasına giren 70 000 ton buğday mahsulünün sonucudur.
Dolayısıyla, bu bölgede aldığımız bu netice, Türkiye'nin her yerindeki un sanayicileri tarafından da bilinmektedir ve şu gün Polatlı'da, başta Konya olmak üzere Türkiye'nin bütün un sanayiinin yoğun olduğu bölgelere buğday sevkıyatı vardır ve Polatlılı çiftçiler de kendilerine sunulan fiyattan dolayı büyük bir memnuniyet içerisindedirler; çünkü, buğdaylarını, Toprak Mahsulleri Ofisinin bir hedef fiyat olarak açıkladığı, müdahale fiyatı olarak açıkladığı fiyatın 40 000-50 000 lira daha üzerinde bir fiyatla çok kolaylıkla satabilmektedirler. Memnuniyetlerine şahit olma imkânını buldum; kendilerinin de bu husustaki memnuniyetlerini, tebriklerini almış oldum. Tabiî, sevindirici bir durum. Bu, aynı zamanda, önümüzdeki yıllarda bizim süne konusunda ne yapmamız gerektiğini de ortaya koydu.
Ben, tarımla ilgili milletvekillerimizin, özellikle kırsal kesimle bağı çok güçlü olan milletvekillerimizin, özellikle, bu mücadelenin, artık, sadece devlete ve onun yöntemlerine bırakılmaması gerektiği ve çiftçilerimizi, hadiseye, kendi ürünlerinin değerlerini korumaya ve gelir kayıplarını önlemeye çalışacak şekilde bir mücadeleye ikna edilmesi konusunda, bize destek vermelerini diliyorum. Sayın Necdet Budak hocama da bu sorusu için teşekkür ediyorum.
Bir işbirliğinin bu kadar olumlu sonuçlar vermesi ve taraflara vermiş olduğu moral, benzer konuların diğer alanlarda da hem yapılmasına hem de ilgili tarafların büyük bir cesaretle, kararlılıkla bu yönde adım atmalarına imkân verecektir diye düşünüyorum. İnşallah, önümüzdeki yıl, süne mücadelesi konusu ülkemizde artık çok fazla telaffuz edilen bir konu olmayacak diye ümit ediyorum.
Mersin Milletvekilimiz Ersoy Bulut'un, Alata Bahçe Kültürleri Araştırma Enstitüsünde çalışan işçilerimizle ilgili sorusunun cevabı çok kısa ve sonuncusu. Dolayısıyla, benim, sizin vakitlerinizi artık daha fazla alma imkânım da sona erdi. Kısaca şöyle diyor: "2002 yılına ait yapılması gereken ikramiye ödemelerinin ne zaman ödeneceği..." Biliyorsunuz, bu uzunca bir dönem önce sorulmuş bir soru; ama, bugün kesin cevabı verilecek hale gelmiştir. Bakanlar Kurulu, bu 26 günlük ilave ikramiye ödemesini bu ayın 14'ünde karar altına aldı ve dolayısıyla, bu ayın sonunda işçilere ödenmesi kararlaştırıldı. Konuyla ilgili sorumlu genel müdürlük olan Bütçe ve Malî Kontrol Genel Müdürlüğü de bu ayın 18'inde bütün ilgili kurumlara verdiği bir talimatla, ödemelerin yapılmasını duyurmuş oldu. Dolayısıyla, işçilerimizin 2002 yılına ait ikramiyelerinin kalan kısmını almaları da söz konusu olacak. Zaten, bu bilgi de hepimizin malumu idi.
Ben, sözlerimi burada sona erdiriyor, hepinize saygılar sunuyor, teşekkür ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Soru önergeleri görüşülen sayın milletvekilleri, yerlerinden kısa açıklama yapmak istiyorlar ise, sisteme girmelerini rica ediyorum.
Sayın Necdet Budak'ın sisteme girdiğini görüyorum; buyurun Sayın Budak.
NECDET BUDAK (Edirne) - Benim üç tane sorum vardı; üçüyle ilgili bazı eksik bırakılan tarafları açıklamak istiyorum.
Birincisi, süneyle ilgili... Süneyle, gerçekten, çiftçi mücadelesi başarılı oldu. Bu anlamda ben Sayın Bakanımıza teşekkür ediyorum; Trakya'da da başarılı oldu. Fakat, benim bu soruyu sormak istememdeki amaç, önceden önlem alınmasında uyarı anlamındaydı. Bunun yanı sıra, şu anda Trakya'da buğday rekoltesi çok düşük; 150-200 kilograma düştü. Bunun nedeni de, bahar dönemindeki kuraklıktı ve tohum çeşitlerinin az olmasıydı. Trakya'da 20-30 farklı tohum çeşidi kullanılıyor. Tüm Türkiye'de de tohum sarfiyatı yok ve buğday tohumluğunu kendimiz karşılayamıyoruz. Bunu başarabiliriz diye düşünüyorum. Bu anlamda çalışmaların yapılması lazım. Yani, baharda kuraklığa dayanıklı buğday çeşitlerinin teşvik edilmesi lazım.
Ayrıca, buğday fiyatından memnun olunduğu konusu gündeme getirildi Sayın Bakanımız tarafından. Trakya çiftçisi 320 000 liradan kesinlikle memnun değil. Son iki hafta köyleri gezdik. Köylülerimiz memnun değil fiyatlardan. Dünya fiyatlarını da biliyorum. Devlete de yük olmak istemiyoruz; ama, destek ve teşvik anlamında, tohum, gübre, mazot anlamında şikâyet var. Bunları dikkate aldığımızda, gerek araştırma anlamında gerek tohumculuk anlamında buğday konusuna -Türkiye'nin özgün birinci önemli bitkisi- eğilinmesi gerektiğine inanıyorum.
İkinci olay, ayçiçeği prim ödemeleriyle ilgili. 85 000 lira fiyat biçildi. Şimdi, bizim, 1 000 000 ton yağ açığımız var. Ülkemizin büyük bölümünde yağlık ayçiçeği tohumu yetiştirilmesi mümkün; ancak, teşvik edilmesi halinde üretim artabilecek ve bitkisel yağ açığının kapatılmasına da yardımcı olunması lazım. Yağlı tohumların, başta ayçiçeği olmak üzere desteklenmesiyle, ülkemizde yaklaşık 900 000- 1 000 000 ton bitkisel yağ üretilebilir hale gelecek. Bu da, Türkiye'nin toplam tarımsal ürün -ithalat ve ihracat- miktarına eşdeğer. Trakya bölgesi özellikle ayçiçeği üretimi için elverişli olduğundan, bu ürüne yapılacak teşvikler Trakya bölgesinde ayçiçeği üretimini önemli oranda artıracaktır. 2002 yılı ortalama üretim maliyeti, kilogram başına yaklaşık 438 000 lira olarak hesaplanmış olup, buna yüzde 30 refah ya da kâr payı eklediğimizde, bu fiyatın 569 000 lira olabileceği gözükmekte, Trakyabirlik de piyasalar ve dünya fiyatlarını göz önünde bulundurarak 460 000 lira fiyat ödemiş. Yapılan hesaplarda 100 000 liradan aşağı olmaması bekleniyordu; sizler 85 000 lira olarak takdir ettiniz; ancak, ben, burada bir şeye değinmek istiyorum: Edirne'de, Trakya'da ayçiçeği, çeltik ve buğday, üç ürün... Doğrudan gelir desteğinin ülkemizde yanlış bir uygulama olduğunu bir kez daha vurgulamak istiyorum. Özellikle ürün bazında değerlendirdiğimizde ve doğrudan gelir desteğinin üretilen ürünün kilogram başına desteğini değerlendirdiğimizde ayçiçeği, çeltik ve buğday eken bir çiftçi eğer doğrudan gelir desteği alacaksa kesinlikle ayçiçeği ve çeltik ekmek zorunda değil. O zaman buğday çok daha kârlı olacak; ama, ayçiçeği ve çeltiğe de Türkiye'nin ihtiyacı var, ithalat yapmak durumunda kalıyoruz. Bu arada çeltikte de bu yıl umarım ithalatı aralık ayına kadar durdurursunuz; durdurmazsanız çeltik fiyatları geçen seneden farklı olmaz. Bunun için, doğrudan gelir desteğinin ürün bazında prime dönüştürülmesi ve ihtiyacımız olan yağ açığımızın kapanması bakımından çok önemli olduğunu düşünüyorum.
Diğer bir konu da tarım sigortasıydı. Şu anda, sizin de dile getirdiğiniz gibi, Türkiye'de çiftçilerin doğal afet durumunda mağduriyetlerini giderecek hiçbir kanun yoktur ve siz, iktidar olarak, hükümet olarak Acil Eylem Planında bunu çözeceğinizi, 58 inci hükümette, ifade ettiniz; ancak, bu anlamda, ben, çalışmaların içeriğini sormuştum; herhangi bir önemli gelişme olmadığını görüyorum. Bence, tüm dünyada olduğu gibi Türkiye'de de tarım sigortası çok önemli. Maalesef, şu anda Türkiye'de çiftçiler bu anlamda mağdur. Bunun için, benim önerim, kalıcı ve uzun vadeli, Tarım Sigortaları Vakfının kurmuş olduğu sistemin de çok yönlü bir şekilde desteklenmesi; tarım sigortasının sadece kuraklık, don ve sel gibi büyük afetleri içermesini değil, çiftlik hayvanlarını da kapsaması gerektiğine inanıyorum.
Yine, üreticilere prim ödemelerinin, doğal afetlerin meydana gelebileceği üretim ve hasat zamanına denk getirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Genel olarak, tarım sigortasıyla ilgili düşüncelerim bu.
Küreselleşmenin hızla geliştiği bu dünyada, acımasız rekabet koşulları var. Ben, genel, Türkiye tarım politikası anlamında da şunu söylemek istiyorum: Bu rekabet içerisinde, biz, şunu yapmalıyız; yani, arazi toplulaştırması bir an önce hızlanmalı. Türkiye, Avrupa Birliğiyle bütünleşecek, rekabet edebileceği ürünleri belirlemeli. Eğer, biz, buğdayda, Yunanistan'la rekabet edemiyorsak, o zaman, ya ilaç bitkisi yetiştirelim, rekabet edebiliriz; ya boya sanayii bitkisi yetiştirelim, rekabet edebiliriz ya da tıbbî bitkiler olabilir, baharat bitkiler olabilir ya da parfüm sanayii bitkileri olabilir. Avrupa'yla, biz, bu bitkilerle rekabet edebiliriz. Ben, buradan, hükümete bir katkı olması anlamında bunları söylüyorum. Bunların politikasını geliştirirsek, dünya piyasalarıyla daha rahat rekabet edebiliriz.
Amerika, Avrupa Birliği ve Dünya Ticaret Örgütünün kıskacı altında, Türkiye tarımı kilitlenmiş durumda; göç var, istihdam problemi var. Bunları köklü bir devlet politikası haline getirmemizde yarar olduğunu düşünüyorum.
Saygılar sunuyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Budak.
Buyurun Sayın Bulut.
ERSOY BULUT (Mersin) - Sayın Bakanımıza, çok samimî itirafları için teşekkür ediyorum.
Doğal afetlerden zarar gören çiftçilere yasal olarak ya da kaynak ayırma, herhangi bir yardım yapma şanslarının bulunmadığını çok samimî bir şekilde ifade ettiler. Ancak, Sosyal Yardımlaşma Fonundan; yani, mahallî tabirle, fakir fukara fonundan bir yardım verilebileceği söylendi.
Şimdi, aslında, ben, bu önergeyi verirken düşündüğüm şuydu: Fındık üreticisi, gerçekten bizim için çok önemli. Zaten, üretici denildiği zaman, biz, hep üreticileri severiz; yeter ki üretici olsun, üretken olsun. Hatta, ben, şahsen, üç dört yıldır evine fındık yağından başka yağ sokmayan biri olarak fındığa özel önem veririm, özel değer veririm. Fındığa verilen doğrudan gelir desteğinin, dekar başına, 500 dekara kadara kadar olan arazilerde, 25 000 000 liraya çıkarılmış olması memnuniyet verici bir şey; ama, 2001 yılında, 12 700 hektar alanda, 100 köyde 6 700 çiftçi ailesinde, korkunç denecek oranda iki defa üst üste 2001 yılı sonbaharında Mersin İlinde vuku bulan sel felaketinden, büyük zarar gören çiftçilere devlet yardım elini uzatmamıştı ve bu nedenle, 2002 yılında Mersin'de sebze üretimi yok denecek kadar azdı.
Şimdi, böylesine bir desteğe muhtaç olan sebze üreticileri, Mersin'deki özellikle benim çiftçi arkadaşlarım, fındık için dekar başına 25 000 000 doğrudan gelir desteği çıkarılırken "Mersin'de zarar gören sebze üreticilerine de ödenir" denilseydi, bu kâğıt üzerindeki ifade bile onlara yetecekti. Gerek Ziraat Odalarından gerekse Mersinli çiftçiler bana "bizim sebze üreticisi olmamız günah mı ki, böylesine bir şeyde biz yer alamıyoruz?!" dediler.
Sayın Bakanım, biliyorsunuz; ülkemizde sebze 780 -790 000 hektar alanda üretilmekte ve üretim ise, ortalama, 22 000 000 ton civarında olmaktadır. Bu haliyle, kişi başına üretim oldukça düşüktür. Diğer besin maddelerine oranla, özellikle, yaz aylarında oldukça ucuz olması, geniş halk kitlelerinin sebze tüketimine yönelmeleri, sağlıklı beslenmede de temel olması nedeniyle sebze üretimi daha da önem arz etmektedir. Bu aşamada yapılacak olan, gerek ihracat kapasitesini gerekse yurtiçi tüketimini artırmak, yani, halka daha ucuz ve daha kaliteli sebze sunabilmek adına üreticilerin desteklenmesidir. Mevsimsel olaylardan dolayı uğradıkları gelir kayıplarını ortadan kaldırmak, bir sonraki üretim yılına onları hazırlamak, halka ucuz ve kaliteli sebze temin etmek, yani, üretim aşamasında hormon ve benzeri aparatların kullanımını aza indirgemek amacıyla, sebze üreticilerinin desteklenmesi yaşamsal önem arz etmektedir. Toplumsal beslenme açısından da çok önemli yeri olan sebzenin, geniş tüketici kitlesine kaliteli ve ucuz olarak ulaşımı için, üretim aşamasında, yani, onu üretenin desteklenmesi gerektiğine inancımı bir daha tekrarlamak istiyorum ve bundan böyle, zaten, doğrudan gelir desteğinin de 2003 yılında kaynağı olduğunu sanmıyorum, fındığa da bir şey verileceğini yine sanmıyorum; ama, sebze üreticilerini de hiç olmazsa kâğıt üzerinde unutmayalım lütfen.
Diğer soruma verdiğiniz cevap için teşekkür ediyorum; ama, tabiî ki...
BAŞKAN - Sayın Bulut, bunu kısa tutuyorsunuz değil mi; çünkü, 4 dakika oldu.
ERSOY BULUT (Mersin) - Çok kısa efendim, bu bitiyor.
Alata Bahçe Kültürleri Araştırma Enstitüsündeki işçilerimizin 2002 yılındaki 26 yevmiyelik ikramiyeleri ödenmemişti; ama, Sayın Bakan, ayın 14'ünde bir karar alındığını ve bu ayın sonuna kadar ödeneceğini kesin dille ifade ettiler; o nedenle, çok geç olmasına rağmen işçiler adına teşekkür ediyorum ve bundan böyle, bir daha tekrar etmemesini diliyor, saygılar sunuyorum.
Teşekkürler.
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bulut.
Sayın Bakan, buyurun.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Sayın Başkan, milletvekili arkadaşlarım; tarımla ilgili konular, tabiî ki, çok rahat konuşabileceğimiz, sorunları çok olan bir alan. Dolayısıyla, Sayın Necdet Budak'ın, değişik konularla ilgili soruları başta olmak üzere, yine, Mersin Milletvekilimiz Sayın Ersoy Bulut'un ilave açıklamalarına teşekkür ediyorum. Birkaç ana noktayı belirterek, ben de kendilerine kısaca cevap vermeye çalışacağım.
Arkadaşlarım, evvela, tarımla ilgili konularda, en az son yirmi yıldır ihmal edilen, ertelenen, zamanında alınmayan tedbirlerden dolayı sektörümüzün büyük bir sıkıntı içerisinde olduğunu biliyoruz. Biz, bu sekiz aylık icraat döneminde, bunları çözdük, bunları büyük ölçüde çözdük, bunların hiçbir tanesi kalmadı gibi bir ifadenin de elbette sahibi değiliz. Bu sektördeki sorunlar bu kadar kısa süre içerisinde çözülebilecek kadar kolay olsaydı, zaten, bunlar, sorun olarak karşımızda durmazdı; ama, bir enerji, bir eğitim, bir kültür veya bir başka alanda toplumsal ihtiyacı karşılama durumunun, aciliyeti ve benzeri sebeplerden dolayı ertelenemeyen yönüne karşılık, tarımda gerek ilgili kesimin örgütsüzlüğü gerekse kendilerini ifade etme konusundaki mevcut durumları, bu alandaki sorunların ertelenmesine imkân veriyor ve dolayısıyla, gecikmeler de daha çok benim sektörümle ilgili oluyor. Dolayısıyla, bu konudaki sorunları dile getiren tüm arkadaşlara teşekkürlerimi ifade ediyorum; çünkü, bu, kamuoyunun konu hakkında bilgi sahibi olmasına imkân veriyor ve hiç olmazsa, çiftçilerimizin derdinin ne kadar yaygın bir şekilde fark edildiğini, çözümler üretilmeye çalışıldığını onlara duyurmak bakımından da önemli.
Ben, Sayın Necdet Budak'ın konuşmasını bir bütün olarak değerlendirdiğimde, o kadar önemli şeylerden bahsetti ki, elbette, bizim, tarımla ilgili sorunları çözmemiz, bir üretim planlaması yapacak kadar sektörle ilgili bilgileri derlememizi, toplamamızı gerektirmektedir. Kendisi de ondan bahsetti; ancak, çok iyi bildiği gibi, ülkemizin başka alanlarında da olduğu şekilde, tarımda üretim planlamasını, teorik olarak faydasını ifade etmekten öteye, fiilen gerçekleştirme konusunda ne kurumsal olarak ne de bilgi bazında gerekli verilere sahip değiliz; dolayısıyla, halen süren çiftçi kayıt sisteminin de bize kazandıracağı en büyük katkı bu olacaktır. Bunu yaptığımız anda, yapabildiğimiz anda, Türkiye'de, tarımla ilgili birçok sorunu da çözeceğiz. Hepimiz biliyoruz ki, Türk tarımında en temel sorunlardan bir tanesi, üretim artışını dengeleyecek bir talep genişlemesini sağlamak meselesidir. Hangi üründe, hangi mevsim, bir miktar artış olduğunda sorunların çıktığına şahit olmadık; bazı ürünlerde, yüzde 10'luk bir artış, o ürünlerin fiyatlarını yarı yarıya indirir. Bu, sektörün tabiatından gelen bir şeydir. Bu kadar hassas olan bir sektörde üretim planlamasını yapabilmek demek, evvela, ne kadar alanda, hangi ortalama verimle ve hangi şartlar içerisinde üretim yapıldığının bilinmesi demektir ve bu, tabiî, uzun bir hazırlığı gerektirir. Ben, daha önce de ifade ettim; eğer, iktidar dönemimizde, tarımla ilgili hiçbir şey yapmasak ve sadece, çiftçi kayıt sistemini tamamlasak ve üretim planlaması yapabilecek bilgiler "evet, hazır" desek, inanın, Türk tarımına, bundan daha büyük hizmet olmaz. Bu konuda adımlar atıyoruz, toplamaya çalışıyoruz, yüzde 65 oranında bir bilgiye ulaşmış durumdayız ve dolayısıyla, Sayın Necdet Budak'ın o ifade ettiği konuların çözümü kısa vadeli çözümler değildir.
Destekler konusunda, şu gün uyguladığımız destekler, elbette, AK Parti Grubunu da tatmin eden destekler değildir, çiftçilerimizi de tatmin eden destekler değildir; çünkü, bu destekler, âdeta, bizim kendi ulusal planımızın bir parçası da değildir, uluslararası kuruluşlarla birlikte kabul ettiğimiz bir anlaşmanın gereğidir ve doğrudan gelir desteği, bu haliyle, 2004 yılı sonuna kadar da uygulanmak durumundadır. Elbette, bölgesel ve ürün bazında bunu farklılaştırmak zorundayız ve üretime vermek durumundayız, kayıt altına almak durumundayız; dolayısıyla, bu konudaki iyileştirme yönündeki çalışmalarımızı ve bu konudaki gelişmeleri sizin takdirlerinize sunacağımız günler olacaktır.
Tohumculuk konusunda Sayın Necdet Budak'ın söylediği ifadeler, özellikle tahıl grubu için, kendilerinin söylediği gibi, çok karamsar değildir. Tohumculuk konusunda, Türkiye'deki çalışmalar oldukça tatmin edicidir ve Türkiye'de tohum konusundaki temel sorun, ürettiğimiz tohumları çiftçilere kullandırma konusundaki ihmalimizdir ve başarısızlığımızdır. Türkiye, yıllık 600 000 ton buğday tohumluğunu kullanması gerekirken, fiilen 50 000 ton kullanmaktadır ve dolayısıyla, Türkiye'deki tahıl üretimi, buğday üretimi, sadece bu sebeple, büyük ölçüde sorunlar çıkarmaktadır; verim düşüktür, hastalıklara karşı çok dayanıksızdır ve birkısım aranan nitelikler bakımından eksik çıkmaktadır ve Türkiye, aslında net bir tahıl ihracatçısı ülke olmasına rağmen, birkısım özellikleri olan buğdayları ithal etmek zorunda kalmaktadır; ama, tohumculuk konusundaki bu problemin araştırma geliştirme safhası tamamlandığı için, sadece piyasa düzenlemesi açısından bu konudaki açıklığı telafi edeceğiz ve 2003 yılında, sertifikalı tohumluk kullanımını 4 misli artırmayı hedefliyoruz; buna ulaşacağımızı tahmin ediyorum. Bu, hepimiz açısından çok sevindirici bir netice olacaktır.
Tarım ürünleri sigortası konusundaki temennilerine katılıyorum. Bu konuda, elbette bir gecikme söz konusu; ama, 2003 yılında mutlaka çıkarmalıyız. Biz, bu hususta, teşvik edici, sorumlu kuruluşu daha hızlandırıcı yönde rolümüzü oynuyoruz.
Sayın Necdet Budak, şu anda salonda değil herhalde; evvela, buğday fiyatları konusunda söylediği görüşler ile çiftçilerimizden doğrudan gelen düşünceler, ifadeler, açıklamalar tam çakışmıyor. Ben, bu hususta, çiftçilerimizin memnuniyetini bir tek rakamla size açıklayacağım: Toprak Mahsulleri Ofisi, bu ülkede, zaman zaman milyonlarca ton buğday aldı; maksimum rakamın 8 000 000 ton olduğu yıllar oldu. Hasat döneminin yarısını geçtik, sadece İç Anadolu'da ve başka bölgelerimizde biraz kaldı, yani yüzde 65 noktasına geldik; Toprak Mahsulleri Ofisinin aldığı buğday miktarı 150 000 tonun altındadır arkadaşlar. Çiftçi, bize, peşin olduğu halde, niye buğday satmıyor; serbest piyasada bunun çok üzerinde buğday sattığı için. Dolayısıyla, bu konuda, çiftçilerimiz açısından, 2003 yılı, kesinlikle olumsuz bir yıl değildir ve alınan bütün geri bilgiler, kendilerinden intikal eden bilgiler de bunu doğrulamaktadır.
Mersin Milletvekilimiz Sayın Ersoy Bulut'un ifade ettiği konularda kendilerine katılıyorum. Biz, tabiatın birkısım gelişmelerine karşı, risklerine karşı koruyamadığımız çiftçileri koruyacak bir yöntem geliştirmeliyiz. Başka sektörler bu konuyu daha kolay çözebilirken, tarım, her zaman bir tehlikeye maruzdur ve bunlar büyük zararlara sebep olmaktadır. Zaten, organize olmuş ülkeler, gelişmiş ülkeler, bu konuda tedbirleri tarım sektörüne de yansıtmakta ve bu faaliyeti sürdüren çiftçilerin gelir kaybını telafi edecek bir mekanizma bulmaktadırlar. Geçmişte bununla ilgili birkısım araçları bu toplum üretmiş; ancak, hepimizin bildiği gibi, bu araçları çok iyi işletemediğimiz için, hatta birkısım istismarlara vesile olduğu için, içine düştüğümüz kriz döneminde, dıştan gelen etkiyle bunlar kaldırılmıştır. Yenisini, etkin kullanılanı bulmak zorundayız; daha şeffaf bir işleyişi kendilerine sunmak durumundayız. Aksi halde, tarımsal faaliyeti, insanlarımızın, bütün bu tabiat şartlarından meydana gelecek zararları da telafi edecek şekilde sürdürmeleri, işletme ölçeğinin bu kadar küçük olduğu bir faaliyet alanında, mümkün değildir.
Hepinize tekrar saygılarımı sunuyorum, teşekkür ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Sayın milletvekilleri, gündemimizin "Sözlü Sorular" bölümünün 4, 8, 9, 12, 13, 21 ve 27 nci sıralarında yer alan sözlü soru önergeleri cevaplandırılmıştır.
Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
1. - Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/521) (S. Sayısı : 146)
2. - Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/523) (S. Sayısı : 152)
BAŞKAN - Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun Tasarısı ile Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının geri alınan maddeleriyle ilgili komisyon raporları henüz gelmediğinden, tasarıların görüşmelerini erteliyoruz.
Su Ürünleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile İçişleri; Tarım, Orman ve Köyişleri ve Adalet Komisyonları raporlarının görüşmelerine başlıyoruz.
3. - Su Ürünleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile İçişleri; Tarım, Orman ve Köyişleri ve Adalet Komisyonları Raporları (1/407) (S. Sayısı: 125) (1)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde.
Hükümet?.. Yerinde.
Komisyon raporu 125 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Diyarbakır Milletvekili Sayın Mehmet Mehdi Eker; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
(1) 125 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan Su Ürünleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerinde, AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum; şahsım ve Grubum adına Yüce Heyetinizi saygıyla selamlarım.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bütün dünyada olduğu gibi ülkemizde de, su ürünleri, önemli hayvansal protein kaynakları arasında sayılmaktadır. Birçok yönüyle üstün değere sahip olan bu ürünler, gerek ülkemizin hayvansal protein açığının giderilmesine gerekse halkın beslenme alışkanlıklarının sağlıklı bir doğrultuda değiştirilmesine katkıda bulunabilecek kıymetli birer besin kaynağıdır.
Değerli arkadaşlar, su ürünleri, bitkisel üretim, hayvansal üretim ve ormancılık yanında, tarım sektörünün dört alt sektöründen birini teşkil etmektedir. Beslenmenin yanı sıra sanayie hammadde temin etmesi, istihdam yaratması ve ihracat potansiyelinin yüksek olması nedeniyle, bu sektör, ekonomimize önemli katkılar sağlamaktadır.
Üç tarafı denizlerle çevrili ve önemli iç su kaynaklarına sahip olan ülkemiz, bu imkânlarıyla, büyük bir su ürünleri potansiyeline sahip bulunmaktadır.
Su ürünleri üretim alanlarımız, 26 000 000 hektarı aşmakta, bu büyük üretim alanıyla, orman alanlarından fazla, tarımsal alanlarımıza yakın bir potansiyel oluşturmaktadır. Yalnızca deniz kıyılarımızın uzunluğu 8 333 kilometreyi bulmaktadır. İlave olarak, 200'ü aşkın doğal göl, 159 adet baraj gölü, 1 000 civarında gölet ve 172 000 kilometre uzunluğa sahip akarsu varlığıyla zengin bir iç su kaynağımız bulunmaktadır.
Denizlerimizin ve iç sularımızın farklı ekolojik yapılarda olması, su ürünlerinde, tür çeşitliliğini de beraberinde getirmektedir. Ülkemiz sularında, yaklaşık 500 civarında tür bulunmakta, bunlardan 100'ünün ekonomik olarak avcılığı ve üretimi yapılmaktadır.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; halen, avcılık, yetiştiricilik, işleme ve değerlendirme alanlarında olmak üzere, yaklaşık 250 000 aile, geçimini balıkçılık faaliyetlerinden sağlamaktadır. Bu rakamlara, su ürünleri sektörünün yan sanayi ve pazarlama kanallarında çalışan nüfus dahil değildir. Keza, ülkemizde, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı tarafından ruhsatlandırılmış, 3 000 kadarı iç sularda olmak üzere, toplam 22 000 adet balıkçı gemisi, üretim faaliyetlerinde kullanılmaktadır.
Avcılık ve yetiştiricilik girdilerini sağlayan ve bunların ticaretiyle uğraşan nüfus da dikkate alındığında, sektörün istihdama ve ekonomiye olan katkısının ne denli büyük olduğu daha kolay anlaşılacaktır.
Yukarıda arz ettiğim potansiyelden, yıllık olarak elde ettiğimiz su ürünleri miktarı 630 000 ton civarındadır. Bu üretimin yüzde 83'ü denizlerden, yüzde 10'u yetiştiricilikten, yüzde 7'si ise iç sularımızdan elde edilmektedir.
Ülkemiz su ürünleri üretim miktarıyla, Akdeniz ülkeleri arasında 3 üncü, dünya ülkeleri arasında ise 32 nci sırada yer almaktadır. Bu yerimizi muhafaza edebilmemiz, mevcut kaynaklarımızın korunması ve bunun yanında, üretimin sürdürülebilir nitelikte olmasıyla mümkündür. Bu nedenle, mevcut su ürünleri potansiyelimizden en iyi şekilde yararlanmak, yararlanırken de su ürünleri kaynaklarımızı korumak, temel ilkelerimiz arasında yer almalıdır.
Değerli arkadaşlarım, bu noktadan hareketle, su ürünlerinde, avcılıktan daha çok yetiştiriciliğe önem verilmesi gerektiğine işaret etmek istiyorum. Ülkemizde, su ürünleri yetiştiriciliği yapan onaylı işletme sayısı 1 850 civarındadır. Bunların üretim kapasitesi ise, 100 000 ton dolayındadır. Bu işletmelerin yüzde 60'ını, yıllık üretim kapasitesi 50 tonun altındaki işletmeler oluşturmaktadır. Bununla birlikte, son yıllarda onaylanan işletmelerin ortalama yıllık üretim kapasitesi 500 tondan fazladır. Bu da, artık, müteşebbisimizin endüstriyel anlamda entegre tesis kurmaya başladığını göstermektedir ki, sevindirici bir gelişmedir.
Değerli arkadaşlar, Avrupa Birliğiyle entegrasyon çalışmalarının hız kazandığı günümüzde, su ürünleri işleme ve değerlendirme tesislerinin teknik ve hijyenik şartlara uygun olarak kurulması, işleme ve değerlendirme işleminin sıhhî şartlarda gerçekleştirilerek, insan tüketimine uygun, kaliteli ve güvenli su ürünlerinin iç ve dış pazara sunulması büyük önem taşımaktadır. Bu gelişmeler sağlandığı ve bu şartlar yerine getirildiği takdirde, halen 100 000 000 dolar civarındaki su ürünleri ihracatımızı azamiye çıkarmak mümkün olabilecektir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz tasarı konusu su ürünleri sektörünün sorunlarının çözülmesi, öncelikle, sağlıklı bir teşhis yapılması ve buna uygun politika ve tedbirlerin alınarak hayata geçirilmesiyle mümkündür. Su ürünleri sektörünün geliştirilmesi, her şeyden önce, bu hizmetlerin yürütüleceği bir kamu yapılanmasına, bu yapıya destek sağlayacak üretici teşkilatlanmasına ve bunların tabi bulunduğu yasal düzenlemelere bağlıdır.
Ülkemiz balıkçılık politikasının Avrupa ortak balıkçılık politikası mevzuatına uyum çalışmaları vesilesiyle de görülmüştür ki, Avrupa balıkçılık sisteminde en önemli destekler, idarî ve yapısal alanlarda kullanılmaktadır; bir yanda, balıkçılık stratejisini oluşturan ve etkin kontrol hizmetlerini yürüten bir kamu örgütlenmesi, diğer tarafta, avcıyı, yetiştiriciyi ve sanayiciyi bünyesinde barındıran bir üretici örgütlenmesi ve bu kuruluşların hizmetlerini etkin hale getiren malî ve yapısal destek ve kaynaklar.
Değerli arkadaşlar, bu entegrasyonun ülkemiz balıkçılık sistemi için de kurulması ve işletilmesi önem kazanmaktadır. Bu anlamda, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı bünyesindeki su ürünleri hizmetleri gözden geçirilmeli; bu idarî yapı, başta kontrol tekneleri ve bütçe imkânları olmak üzere güçlendirilmelidir. Artık, uydudan izleme programlarının devrede olduğu günümüzde kaçak avcılık, balıkçı tekneleri ile Bakanlık ve Sahil Güvenlik Komutanlığının ilgili birimleri arasında kurulan iletişim ve elektronik sistemlerle takip edilmelidir. Halen bu amaçla Bakanlığın ve Sahil Güvenlik Komutanlığının elinde bulunan araç ve gereç, ihtiyaca yeter hale getirilmelidir.
Avlanan balıkların kayıt altına alınması ve pazarlama kanallarında kalite ve sağlıklı ürün dolaşımının gerçekleşebilmesi için, karaya çıkış noktalarında bilgi akış sistemleri kurulmalıdır. Bugün, 246 adet balıkçı barınağı, balıkçı teknelerimize hizmet vermektedir; ancak, bunların çoğu, geçmiş dönemlerde, maalesef, siyasî yaklaşımlarla programa alınmış, ödenek yetersizliği nedeniyle çoğu öngörülen zamanda tamamlanamamış, bitirilenlerin de altyapıları yetersiz kalmıştır. Bu balıkçı barınaklarının yeniden ele alınarak altyapıları ve işleyiş sistemleriyle daha rasyonel hale getirilmesi, hizmetlerin sağlıklı olarak yapılması açısından son derece önemlidir.
Değerli arkadaşlar, balıkçı teknelerimiz için Tarım ve Köyişleri Bakanlığınca uygulanan bir kayıt sistemi mevcuttur. Bu sistemin daha da geliştirilmesi, tüm av ürünlerinin kayıt altına alınarak kayıtdışı ekonomik faaliyetlerin önlenmesi esastır. Su ürünlerinin toptan ve perakende satışının yapıldığı yerleri disipline eden, kaliteli ve sağlıklı ürünlerin satışını mümkün kılan ilgili Tarım Bakanlığı yönetmeliğinin tam olarak uygulanması, balıkçılığımız için önemli faydalar sağlayacaktır.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; malumunuz olduğu üzere, balık, çok değerli bir besin; ama, aynı zamanda da çok çabuk bozulabilen bir üründür. Bu nedenle, bu sektörde, soğuk muhafazanın, işleme ve değerlendirme tesislerinin önemi büyüktür. Ülkemizde, son yıllarda, su ürünleri işleme ve değerlendirme sanayii çok büyük bir gelişme göstermiştir. Halen, 125 adet balık işleme ve değerlendirme tesisi, konserveden fümeye kadar çok geniş bir ürün yelpazesi içinde ürün işlemekte ve bunların büyük bir kısmı ihraç edilmektedir. Katmadeğer yaratılması ve yöresel istihdam yaratması açısından bu gibi tesislerin desteklenmesi ve teşvik edilmesi, keza, balıkçılığımızın gelişmesi için çok önemlidir.
Değerli arkadaşlar, son yıllarda, ülkemizde, yeni balık türlerinin besiciliği gündeme gelmiştir. Mesela, orkinos besiciliği bunlardan biridir. Denizlerde balıkçılar tarafından yakalanan orkinoslar ağ kafeslerde beslenmekte, belli bir ağırlığa ulaştırılıp değer yaratılarak, tamamı Japonya'ya ihraç edilmektedir. 2002 yılında ülkemizin yalnızca orkinos ihracatından sağladığı gelir 30 000 000 dolardır.
Yetiştiricilikte yeni türlerin devreye girmesi, bu amaçla araştırma çalışmalarının artırılması zorunludur. Bugün, Tarım ve Köyişleri Bakanlığına bağlı üç araştırma kuruluşunun yanı sıra, yirmiye yakın üniversite ve bilim kuruluşumuzda avcılık ve yetiştiricilik araştırmaları yapılmaktadır. Aynı zamanda, bu kuruluşlarımızda lisans ve lisansüstü eğitim verilmektedir. Şüphesiz, deniz araştırmaları, büyük bütçe ve yetişmiş eleman gerektirmektir. Bu nedenle, özel sektör, Bakanlık ve üniversite arasında işbirliği sağlanarak araştırma geliştirme faaliyetleri için yeterli iç ve dış kaynak temin edilmesi gerekmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kültür balıkçılığının gelişmesi için, deniz alanlarına ilişkin kullanım planları ve kıyı yönetim programları devreye sokulmalı; turizm, çevre ve kültür varlıkları çatışması sona erdirilmelidir. Özellikle, son iki yıldır balık çiftliklerinin koylardan uzaklaştırılarak açık sulara taşınması, yani off shore üretimi, balıkçılık ve turizm çatışmasını büyük ölçüde önlediyse de, SİT alanlarıyla ilgili daha çözülmesi gereken sorunlar bulunmaktadır.
Değerli arkadaşlar, oysa, ülkemizde, kültür balıkçılığı için çok büyük bir potansiyel vardır ve bu alana yatırım yapmak isteyen pek çok girişimci de vardır; ancak, 11 ayrı kamu kuruluşundan izin almak gibi bir sürecin içine girmek zorunda kalan bir yatırımcı, ilk aşamada, birçok zorlukla karşılaşmaktadır. Buna karşı, aynı denizi paylaştığımız Yunanistan'da ise, kültür balıkçılığı yatırımlarının yüzde 60'dan fazlasının devlet tarafından desteklendiğini, her türlü kolaylığın gösterildiğini hatırda tutmakta yarar vardır.
Bütün sektörlerin olduğu gibi, su ürünleri sektörünün de sorunlarını ve çözüm yollarını bilen AK Parti Hükümeti, hazırladığı acil eylem planında kültür balıkçılığının geliştirilmesi gerektiğini vurgulamış ve gerekli tedbirler konusunda çalışmaları başlatmıştır.
Değerli arkadaşlar, su ürünleri üretimi bağlamında üzerinde önemle durmamız gereken bir konu da, GAP Projesinin yarattığı su kaynaklarından balıkçılık alanında da yararlanmaktır. Güneydoğu Anadolu Projesi, ülkemizin iç su balıkçılığında, gelecekte önemli rol oynayacak büyük bir potansiyeldir. Bu bölgede bulunan baraj göllerinden ve akarsulardan, hem avcılık hem de yetiştiricilik alanında yararlanacağız. Buradan elde edilecek su ürünleri, yöre halkının hayvansal protein ihtiyacı açığını gidereceği gibi, bölgesel kalkınmaya ve istihdama da katkıda bulunacaktır.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; şüphesiz, tüm bu çalışmalar, başta malî kaynak olmak üzere, imkân gerektirmektedir; ancak, bundan da daha önemlisi, doğru teşhisle doğru politikalar ortaya koymak ve bunları kararlılıkla uygulamaktır. AK Parti olarak biz, bu kararlılığa sahibiz ve sektörün gelişmesi için her türlü çabayı göstererek, yatırımcılarımızın önünü açacağız.
Değerli milletvekilleri, su ürünleri sektörümüzün geleceği çerçevesinde alınacak tedbirler içerisinde en önemli konulardan biri de, balık stoklarımızın korunması ve rasyonel bir şekilde işletilmesidir. Kaynaklarımızın tahrip edilmeden verimli bir şekilde kullanılması, sürdürülebilir ve sorumlu bir balıkçılık faaliyetinin yapılması, öncelikli düşüncemizdir; çünkü, çok iyi biliyoruz ki, bütün kaynaklarda olduğu gibi, su ürünleri kaynağımız da sonsuz ve sınırsız değildir.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; unutulmaması gereken bir konu da, avlanan su ürünlerinin biyolojik bir varlık olduğu hususudur ve bütün canlılar gibi su ürünlerinin de, neslinin devam etmesi için korunmaya ihtiyacı vardır. Bu da, devlet ve toplum olarak bizim görevimizdir. Su ürünleri stoklarımızı korumak, avcılığı düzenlemek, üretim ve kontrol aşamasında yürütülecek faaliyetleri disipline etmek üzere, 1971 yılında 1380 sayılı Su Ürünleri Kanunu çıkarılmıştır. 1986 yılında bazı maddeleri revize edilen bu kanun, dünyada ve ülkemizde gelişen şartlar karşısında, bugün, yetersiz hale gelmiştir. Avrupa Birliğine uyumun söz konusu olduğu bugünlerde, bu yetersizliği giderici bazı değişikliklerin yapılması zorunludur. İşte, önümüzdeki tasarı, bu çabanın bir ürünüdür değerli arkadaşlar.
Kanun tasarısıyla getirilen en önemli değişiklikler, cezaî hükümlerde olmuştur. 1380 sayılı Kanunun 36 ncı maddesinde yer alan para cezaları, günümüz şartlarına göre artırılarak yeniden düzenlenmiş ve ceza uygulamalarında idarî para cezası uygulamasına geçilmiştir. Daha önceleri mahkeme kararlarıyla uygulanan ve mahkemelerimizin iş yoğunluğu nedeniyle uzun süreler alan ve bu nedenle de caydırıcı olamayan sistemden, ağır cezalar hariç olmak üzere vazgeçilmiş, Trafik ve Çevre Yasalarında olduğu gibi, kaçak avlanan veya kanun maddelerini ihlal edenler için anında para cezası ödemesi uygulaması getirilmiştir.
Ayrıca, caydırıcı olması açısından, aynı suçları üst üste işleyenler için, avcılık ruhsatlarının iptali ve mevcut cezaların artırılarak uygulanması hükmü getirilmiş; elkonulan, zapt ve müsadere edilen su ürünleri ve avlanma araç ve gereçleri için uygulanacak işlemler, yoruma meydan vermeyecek şekilde netleştirilmiştir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu kanun tasasıyla getirilen en önemli değişikliklerden biri de, gerçek bir üretim faaliyeti olan su ürünleri yetiştiriciliği, bir başka ifadeyle, kültür balıkçılığı konusundadır.
Bilindiği gibi, ülkemizde kültür balıkçılığı, özellikle son onbeş yılda büyük bir gelişme göstermiş ve 5 000 ton olan yıllık üretim 65 000 tona çıkmıştır. AK Parti hükümeti 2003 yılı mayıs ayında aldığı bir kararla, hayvancılık desteklemeleri içerisine kültür balıkçılığını da ilave etmiş ve çipura, levrek balığında kilogram başına 153 000, alabalıkta ise kilogram başına 90 000 lira destekleme primi öngörmüştür. Hedefimiz, kısa zamanda bu üretimi 100 000 tona, ihracatını ise 90 000 000 dolara çıkarmaktır.
Bu alanda ülkemizde önemli bir girişim talebi vardır. Çevre, turizm ve diğer kullanıcılarla birlikte, bir bütün ve entegrasyon içerisinde, denizlerimizden ve iç sularımızdan kültür balıkçılığı anlamında yararlanmak gerekir. İşte, bu yeni tasarıyla, kültür balıkçılığı işlemleri disipline edilmekte ve uygulamaya ilişkin bir yönetmeliğin çıkarılması amaçlanmaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sonuç olarak, bu kanun tasarısı, ülkemizdeki su ürünleri kaynaklarının korunması, daha rasyonel kullanılması ve balıkçılığımızın geliştirilmesi için gerekli olan düzenlemelerin yapılmasını öngörmekte ve bu anlamda, yıllardır gündeme gelen -ancak, bir türlü gerçekleşmeyen- birçok sorunu da çözmeyi amaçlamaktadır.
Bu sebeple, tasarıyı destekleyeceğimizi belirtir; bu vesileyle, Yüce Meclisin değerli üyelerine saygılar sunarım. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Eker.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Antalya Milletvekili Sayın Feridun Baloğlu; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Su Ürünleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini açıklamak için, söz almış bulunuyorum. Genel Kurulumuza saygılar sunuyorum.
Önümüzdeki bu değişiklik tasarısıyla, yasanın 13, 21, 23, 32, 33, 34 ve 36 ncı maddeleri değiştirilmekte; yani, toplam 7 maddesi değiştirilmekte; ayrıca, yasaya bir ek madde konularak, yasanın 36 ncı maddesindeki cezaların hangi organlar tarafından verileceği belirlenmektedir.
Düzenlemelerin bir zorunluluktan kaynaklandığı ifade ediliyor. Gerçekten de, 1380 sayılı Su Ürünleri Kanununa aykırı eylemlerin izlenmesi, suç işleyenlerin yakalanması ve cezalandırılmaları önem taşımaktadır. Bu konuda görev, 2692 sayılı Yasayla, Sahil Güvenlik Komutanlığına verilmiştir.
Su Ürünleri Yasasının 36 ncı maddesi, ceza hükümlerini düzenlemektedir. Yasanın yürürlük tarihi 1971'dir. Aradan oldukça uzun bir süre geçmiştir. Son otuz yılda enflasyonun Türk parasında yarattığı tahribatı düşünürsek, para cezalarının çok düşük bir düzeyde kaldığı anlaşılmaktadır; caydırıcı etkisi de kalmamıştır. Bu düzenlemelerle bu giderilmektedir.
Aslında, yasanın hâkim özelliği, sadece bu düzenlemelerdir. Bir tarif var; bir de, cezalara ilişkin yeni düzenlemeler var. Ayrıca, yasak yöntemlerle avcılığa ve yabancılara ilişkin hükümlerde yer alan cezalar da korunmuştur; ancak, bunların dışında yer alan cezalarda, idarî para cezasına dönüştürme yolu seçilerek, ceza siyaseti açısından yeni bir tercih öne çıkarılmış gibi görünmektedir.
Tüm bu düzenlemelerin amacı, su alanlarımızı korumaktır, bu alanların, tüm halkımızın ortak değeri olduğunu belirtmektir. Ancak, bu amaca ulaşılması konusunda, yasa tasarısının yeterli olmadığını düşünüyoruz. Bu şekliyle destekliyoruz; ama, yeterli görmüyoruz. Bu nedenle, arkadaşlarımız, yasa tasarısına temelde katılmakla birlikte, belirli maddelerde değişiklik önergeleri vereceklerdir. O önergelere, iktidar partisi grubu da yeterli desteği verirse, ilgi gösterirse, yasanın daha iyi bir biçimde çıkması imkânının doğacağını düşünüyorum.
Su alanları, su, insan, su ürünleri gibi kavramları bir arada düşünmek gerektiğini unutmamalıyız. Su alanlarını korumaya gösterdiğimiz çabanın yanında, insanlarımızı da unutmamalıyız. Balıkçılar ve özellikle küçük balıkçıların içinde bulunduğu çok zor koşulları, burada, uzun uzun anlatmaya gerek yok. Hepimiz siyasetle ilgileniyoruz ve balıkçılar, bu halkın bir parçası olarak, emekçi halkın bir parçası olarak her zaman ilgimizi çekmiştir, çok sayıda şiire konu olmuşlardır; ama, yeterli ilgiye muhatap olamamışlardır.
Balıkçılığı sadece bir hobi olarak yapanlar, balıkçıların çektiği acıları yeterince anlayamayabilirler; çünkü, bir tarafta, emeğini ortaya koyarak yakalayacağı balığı satmak, onun karşılığında yaşamak kaygısı vardır, öte tarafta, bir hobi vardır, bir zevk vardır. O yüzden, ıstırap haline dönüşen bu uğraşın, daha yeni koşullar içinde değerlendirilmesi, balıkçıların sorunlarının çözümlenmesi gerekir diye düşünüyorum.
Türkiye'de, balıkçıların büyük bir bölümü, kazanabilecekleri parayla, yaşama şartlarını olumlu yönde geliştiremiyorlar. Nedeni açıktır. Bugün, mazot girdilerinde çok önemli bir yükseliş vardır. Ayrıca, balıkçıların, balık avlamak için kullanacakları malzeme fiyatları da, diğer fiyatlara göre, enflasyonun çok üzerinde artış göstermektedir. Bir bölümü ise gerçek balıkçılardır. Bunlar, gemi sahibi de değildir; gemilerde, teknelerde çalışırlar; çok zor bir hayatın parçası olarak yaşamlarını sürdürmeye çalışırlar.
Önümüzdeki bu yasa tasarısıyla, bunlara ilişkin bir düzenleme yapmanın mümkün olmadığını düşünüyorum. Bu, genel emeğe bakış siyasetinin, emeğe bakışın bir ürünü olarak geliştirilebilir; ama, bu fırsattan yararlanarak, balıkçıların sorunlarını da birkaç cümleyle olsun, burada belirtmeye çaba gösterdim.
Yasak avlananlara ceza verilmesi konusunda, kimsenin bir itirazı olamaz. Balıkların hızla azalması, önce, balıkçıların ve bizim beslenme geleceğimizin tehdit altına alınması demektir; ama, bunun yanında, balıkçılarımızın, yukarıda belirttiğim gibi, yaşam düzeylerini yükseltmemiz de, bizim başkaca bir görevimizdir.
Sayın milletvekilleri, balık üretiminin ve su ürünlerinin teşviki de çok önemli bir konu. Bu yasa tasarısında, buna ilişkin ciddî bir düzenlemenin olmadığını görüyoruz. Ben, pazar günü, Antalya'nın Korkuteli İlçesinde, Büyükköy-Kırkpınar'da, bir yayla etkinliğine katıldım. Daha sonra, oradaki bir çiftçi ailesinin ısrarıyla, yaklaşık 3,5 kilometrelik bir yolu aştık, bir yere vardık. Böyle, bir dağın yamacında, küçük bir aile yaşıyor, dokuz on kişi. İşte, bir hayvan sürüleri var; güleryüzlü insanlar. Onlarla konuşurken, ileride, yan yana 3 tane havuz gördüm. Bunların, balık üretimi için hazırlandığı belli; ama, su yoktu içinde, balık da yoktu tabiî. Niye böyle olduğunu sordum; şunu anlattılar: "3,5 kilometrelik bu yolu, biz, kendi imkânlarımızla açtık; bir dozer bulduk, bunu açtık; yani, ulaşımı sağladık -hiçbir devlet katkısı yok- bu havuzları da yaptık. Amacımız şuydu: Yukarıda, çok güzel bir pınar var, çok güzel bir suyu var. O su boşa akıyor. Nihayet, bir alanı suluyor. İşte, orada biraz ürün var. Bunun, su ürünleri açısından kullanılması çok mümkün, çok güzel bir yer; ama, biz kredi bulamadık." Bunu, öyle, suçlamak için falan söylemiyorum. Nihayet, AK Parti, sekiz aylık bir iktidardır; ama, üzerinde düşünülmesi gereken bir örnektir; böyle, onbinlerce insan var. Böyle, bölük pörçük, bir köşede, emeklerini üretime katmak istiyorlar, çoğaltmak istiyorlar, ülkeye katkıda bulunmak istiyorlar. Bu tasarı vesilesiyle, şunu söylemek istiyorum: Yani, su ürünlerini, sadece mevcut kaynakları zorlayarak değil, yeni kaynaklar da geliştirerek, o kaynaklara devletin olanaklarını sağlayarak yaparsak, sanıyorum, yeni alanlar açmak mümkün olur. Orası, sadece tablodaki bir yeşillik olarak kalmaz; o aile de, sevimliliğinin yanında, üretime katkıda bulunmanın mutluluğunu taşır.
Sayın milletvekilleri, çevre-insan-balık ilişkisinden söz ederken sadece yüksek kâr düşüncesini öne çıkarırsak, o zaman, ileride, giderilmesi mümkün olmayan zararlar da gündeme gelebilir. Benim bölgemde, Antalya'da, buna ilişkin bir örnek var. Aslında, bu örneği buraya getirmeyi düşünmüştüm, mevzi bir tartışma gibi olabilirdi; ama, AK Parti sözcüsü, sayın arkadaşım, orkinos çiftliklerine ve bunların yüksek kâr getirdiğine ilişkin bir konuşma yaptı -konuşmasında bir bölüm var- Türkiye ekonomisine 30 000 000 dolar kazandırdıklarını söyledi. Benim seçim bölgem de, Türkiye ekonomisine 5 000 000 000 dolar kazandırıyor. Türkiye bütçesinin çok önemli kaynaklarından birisi Antalya turizmidir; ama, o sevimli ve bizi beslemeye yönelik orkinoslar, benim bölgemde, şu anda, turizmin canına okuyorlar. Gazipaşa'da, Alanya'da kurulan orkinos çiftliklerinin bir bölümü ruhsatsızdır, fiilî durum yaratılarak gerçekleşmişlerdir.
Demin, Gazipaşa Belediye Başkanıyla konuştum; bu konuda, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına konuşacağımı duyduğu için beni aradı, birtakım belgeleri faksladı; birtakım belgeler de zaten benim elimdeydi.
Bakın, bugün, Alanya'da, Gazipaşa'da, halk ayaktadır. Orkinosların yetiştirilmesine ve Türkiye ekonomisine katkıda bulunmasına kimse itiraz etmiyor. Onları büyütelim, birazını yeriz, birazını satarız; ama, mesele o değil. Gazipaşa'da, kıyıda, orkinos ölüleri görülüyor ve kıyı kirleniyor. Her ne kadar, orkinos çiftliklerinin yöneticileri böyle bir kirlilik olmadığını söylüyorlarsa da, insanın çıplak gözle bile o kirliliği görmesi mümkündür. Burada, iki Antalya milletvekili arkadaşım var; Osman Kaptan ve Osman Özcan. Bu konuda, Sayın Osman Kaptan bir konuşma yapmıştı. Sayın Osman Özcan da, bu konuda bir mitingde konuşma yaptı; ama, bu uyarıların hiçbir sonuç vermediğini görüyoruz. Yine, o kıyıda kirlilik var ve Türkiye turizminin belkemiğini oluşturan Antalya'da, önemli bir sahil şeridi, o sevimli orkinosların tehdidi altındadır. İşte, o yüzden, yüksek kâr düşüncesinin tek belirleyici olmaması gerektiğini söylemeye çalışıyorum. Üretebilirler balıklarını, uygun yerde üretsinler, Türkiye ekonomisine katkıda bulunsunlar; ama, Gazipaşa'nın ve Alanya'nın kıyılarını kirletmesinler. Yani, bu konuda, Antalya'nın yakasını bıraksınlar.
Bu konuda, iki tarafı da dinledik. Taraflı olmamaya çalışarak söylüyorum; ama, bazı konular vardır, o konuda açık taraf olmanın zorunlu olduğunu düşünüyorum. Bir Antalya milletvekili olarak, bunları söylemek ve bu konuda hükümeti, özellikle 13 üncü maddede yapılan düzenlemeyle bu tür çiftliklerin kurulmasında sorumlu duruma getirilen Tarım Bakanını uyarmak istiyorum.
Sayın milletvekilleri, su ürünleri sektörümüzle ilgili sorunlara çok kısaca değinmek istiyorum. Birincisi, denizdeki ve tatlı sulardaki işletmelerin büyükçe bir bölümü yılda 30 tonluk kapasitenin altındadır ve aile tipi işletmelerdir. Özellikle alabalık işletmeleridir bunlar, denizin dışındaki yerlerde gerçekleşir ve bunlarda, yoğun bir işgücüne karşılık,verim çok sınırlıdır; insan emeğiyle bu üretim gerçekleşir, bilgi ve donanım da son derece sınırlıdır. Bu da, Bakanlığın bu konuda özel bir plan, program ve hedeflerinin olması gerektiğini gösteriyor.
İşletmelerde hastalıklar büyük boyutta maddî kayıplara neden olmaktadır. Geçenlerde, bu tür bir balık çiftliğinde bütün balıkların ölmüş olduğunu müşahede ettim. Demek ki, bu konuda yeterli uzmanımız bulunmuyor ve yeterli araştırma gerçekleşmiyor. Hastalıkları kontrol edecek ve mücadeleyi sürdürecek kadrolar şu anda yeterli düzeyde değildir gibi görünüyor.
Yumurta ve yavru alım satımı, merkezî bir denetim altında değildir. Yani, Türkiye'de herkes balık yumurtasını satabiliyor, çok rahat yavru pazarlanıyor; ama, bu konuda da ciddî bir denetlemenin olduğunu sanmıyorum.
İlaç kullanımı, kimyasal kullanımı ve bunların çevreyi etkilemesi de üzerinde durulması gereken önemli konulardan biri olarak görülüyor.
Bence, en önemli sorun, balık üreticilerinin ciddî biçimde örgütlenmemiş olmasıdır. Türkiye'de sadece büyük işletmeler ciddî bir reklam bütçeleri olduğu için, kendilerini tanıtabiliyorlar. Biliyorsunuz, Türkiye'de birkaç firma var; oysaki, binlerce küçük üretici var. Bunlar, çok düşük düzeyde örgütlenmiştir Türkiye'de. Ben, bir örnek vermek istiyorum. Örneğin, İspanya'da ürün çeşitleri bile örgütlenmiştir. Bu sabah, bunu bir kitaptan aldım. Örneğin, İspanya'da Midye Üreticileri Derneği var ve Midye Üreticileri Derneğinin 20'ye yakın şubesi ve 6 000 üyesi var. Yani, böyle bir örgütlenme... Bırakın, midye üreticilerini, bizde, genel balık üreticilerinin ciddî biçimde örgütlendiği bile tartışma konusu.
Sanıyorum, biraz sonra bir maddeyle ilgili değişiklik önergesi sunacak arkadaşlarım. Orada, merkezî av kurulları ve il av kurullarında balık üreticilerinin temsilen görev almalarını önereceğiz. Dilerim, o komisyonlarda görev alacak kadar da üretici bulmamız mümkün olur.
Fransa'da da, çift kabuklu su ürünleri yetiştiricileri var. Yani, bunu, demokratik bir kitle örgütü gibi geliştirmişler; sorunlarını onlar aracılığıyla çözüyorlar. Biz, burada, temel balıkçı örgütlenmesinin daha ilk adımlarını atmanın acısını yaşıyoruz. Zaten, örgütsüz bir toplum olmanın genel acısını her yerde yaşıyoruz; balık üreticileri açısından da onun bir parçasını yaşıyoruz.
Sonuç olarak, balıklarımızı da, balıkçılarımızı da, su alanlarımızı da, aynı anda, aynı özenle, aynı kararlılıkla, birlikte korumak zorundayız. Ümit ediyorum ki, bu yasayla, bu alanda atılan bu ilk, ama bence yetersiz, ama iyi niyetli adımlar, yeni ve ileri adımlarla tamamlanır; su alanlarımız tüketilmez, daha sağlıklı kullanılır; balıkların ve su ürünlerinin üretimi artar ve böylece, halkımızın beslenme sorunlarının çözümlenmesinde balıkçılarımızın da bir miktar katkısı olur; üreticilerimiz, balıkçılarımız emeklerinin karşılığını alırlar, daha örgütlü, daha mutlu olurlar. Tabiî, bunları sağlamak iktidarın görevidir, biz sadece öneriyoruz. İktidar olarak başarırsanız, AK Parti için iyi olur; bundan mutluluk duyarız ve bizler, Cumhuriyet Halk Partililer olarak, bu konuda ki her olumlu gelişimi destekleriz, alınacak sonuç açısından, ülke açısından sevinç duyarız, ülkeye katılan her yeni değere saygıyla bakarız. Bunları yaparsanız, iyi olur; yapamazsanız, siz gidersiniz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak biz geliriz, biz yaparız, daha iyisini yaparız.
Saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Baloğlu.
Şahsı adına, İstanbul Milletvekili Sayın Cengiz Kaptanoğlu; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
CENGİZ KAPTANOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Balıkçılık konuşuluyor, su ürürleri konuşuluyor. Müsaade ederseniz, bir de denizci gözüyle bakalım su ürünlerine, balıkçılığa. İki arkadaşım konuştu. Sürtüşme, esasında, konuya denizci olarak bakmamaktan geliyor. Sevgili iki bakanım orada oturuyor. Bir de, denizcilikten sorumlu bakanımız veya Denizcilik Müsteşarlığımızdan bir yetkili orada otursaydı, zannediyorum, işler çok daha iyi yoluna girerdi. Buradan ne demek istiyorum; denizcilik, örgütlenme açısından, tepede bu kadar karmaşa içinde. Ben, ara sıra "yedi başlı" derdim; işte, Türkiye'de balıkçılığın veya su ürünlerinin gelişmemesi veya sektörlerarası sürtüşmenin sebebi bu. Bakın, size rakamlar vereyim: Su ürünlerinin yüzde 90'ı denizlerden elde ediliyor. Denizlerde su ürünleri avcılığı yapan 22 475 balıkçı teknemiz var. Balıkçı teknelerimiz derken, sizin gördüğünüz, o amatör çapta, 6 metre veya 12 metrelik sandallarla yapılan balıkçılıktan bahsetmiyorum. Babalarımın, ecdadımın yaptığı 500-700 tonluk yük gemilerinden daha büyük balıkçı tekneleri var; yani, ne demek istiyorum; uluslararası gidecek güçte balıkçı teknelerimiz var.
Bir şey daha iddia ediyorum: Türkiye, balıkçılık altyapısı bakımından Avrupa'da en büyük ülkeden daha büyük; yani, ağıyla, balık tutma cihazlarıyla ve gemilerin donanımları itibariyle, altyapımız fevkalade hazır. O zaman, şimdi, niçin çiftlik balıkçılığı, niçin turizm engelleniyor, niçin o orada?.. Eğer, bunlar sağlıklı olsaydı, bugün bunları burada konuşmazdık; ikisinden de vazgeçmemiz mümkün değil.
Sevgili Bakanıma biraz tavsiyelerde bulunacağım. Şimdi, onu düşünüyorum, demin arkadaşıma da sordum, esasında, Türkiye'de yanlış avlanmalar balık ürünlerinin sonunu getirmiştir. Tabiî, denizlerin temizliği de önemlidir; ama, daha çok avlanma yasağıyla ilgilidir, avlanmanın şekliyle ilgilidir. Bunu da, artık, cezalarla mı yapacağız veya denetimleri mi artıracağız... Mesela, bu denetimlerde çok önemli bir kolluk kuvvetimiz olan Sahil Güvenlik Komutanlığımız vardır; ama, herhalde bu da ya yine yetişemiyor ya yine yeterli olamamıştır. Bu yanlış avlanmaları muhakkak önlememiz lazım. Örneğin, trol avlanmaları da ruhsata tabidir; ama, avcıların kıyılarda avlanma yapmamaları lazımdır.
Bakın, ben de Dışişleri Bakanlığından bahsedeceğim. Esasında, Türkiye, ikili anlaşmalar yaparak, bu altyapısıyla, dış ülkelerde, bizim altyapı filomuzu kullanarak balık avlatabilir ve o balıkları orada değerlendirebilir. Oralarda bunu yapan filolar var, mesela, adamların, balık avlanma gemisi ve balık fabrikası var; gidiyor, Tunus'ta, Mısır'da balığı tutuyor, o ülkeyle yaptığı ikili anlaşma sonucu bir kısmını konserve yapıyor, bir kısmını da orada satıyor veya anlaşma gereği bir kısmını orada bırakıyor ve ülkesine döviz kazandırıyor. Onun için, Türkiye olarak, hükümet olarak, bizim, mutlaka ve mutlaka ikili anlaşmalar yapmamız lazım.
Bakın, deniz kafes balıkçılığı hakkında size bir örnek vereyim: Mesela; biz, Türkiye'de, Denizcilik Müsteşarlığı veya denizcilikten sorumlu devlet bakanlığı veya Ulaştırma Bakanlığımız bünyesinde, benzer bir meseleyi hallettik. O nedir; gemi inşa sanayiidir. Bakın, gemi inşa sanayiine ayrılan yerlerden hiçbir başka sektör rahatsız olmaz. Yani, bugün, Tuzla'da gemi inşa sanayiine bir koy tahsis edilmiştir, orada gemi inşa edilir, turizmci şikâyetçi olmaz veya denizle ilgili diğer bir birim oradan şikâyetçi olmaz; ama, gelin görün ki, Türkiye'de Bodrum'da Marverde Otelinin önünde deniz kafesçiliğini yaparsak, bu olmaz. Bakın, deniz kafesçiliğini yaparken, kaç tane, şaka maka, 1 133 tane... Deniz kafesçiliğini hiç yapmayalım, vazgeçelim demiyorum; Türkiye için büyük bir gelir kaynağı, bir potansiyeldir ve bunu, bizim insanımız desteksiz yapmaktadır. Dolayısıyla, o zaman, Sevgili Bakanım, kafes balıkçılığı yapan arkadaşlarımızı belirli bölgelere alacağız; yani, Denizcilik Müsteşarlığıyla birlikte çalıştırılacak, onlara kafes balıkçılığını yapacakları bir yer tespit edilecek; Bodrum'dakiler bir yere gidecek, diğer turizmciler şikâyet etmeyecek; Antalya'dakiler aynı şekilde bir yere gidecek, diğer turizmciler onlardan şikâyet etmeyecek; Marmaris, vesair diğerleri, hep böyle olması gerektiğine inanıyorum.
İkincisi; balıkçı barınakları. Bence, Türkiye'de balıkçı barınakları israf kaynağı olmuştur; bunu, ben, cesaretle de söylüyorum. Daha dün, Marmaris'teydim, oradakiler de benden balıkçı barınağı istedi. Ama, Bodrum'da 8 tane varsa eğer, Marmaris'te 1 tane yoksa, bu, yanlış bir düzenleme olmuştur. Türkiye'de, bana sorarsanız, bütün balıkçı barınaklarının envanteri çıkarılmalıdır; hatta fazladan yapıldıysa, hatır için yapıldıysa, siyasetçilerimizin hatırı için yapıldıysa, fazla olanı da olduğu gibi bırakmak lazım. Ülkenin, bundan sonra, bir gram yere fazla kaynak israfı yapmasına bence hiç mi hiç lüzum yok, buradaki hiçbir arkadaşım da yapalım demez.
Benim en önemli gördüğüm meseleler bunlar. Yalnız, Antalya milletvelimiz "örgüt" dedi. Balıkçıların fevkalade örgütü var; deniz ticaret odaları... Bakın, ben, size bir şey diyeyim: Deniz ticaret odalarının meclislerinde balıkçılarının temsil edildiği meslek komiteleri var ve bizim Deniz Ticaret Odamızın, Türkiye'de 8 şubesi, bütün kıyalarda acenteleri var ve balıkçılarımızla fevkalade ilişkilerimiz var ve şu kanun da buradan geçerken, zannediyorum ki, komisyonlarda bizim görüşlerimizi bendeniz de takip ettim ve Deniz Ticaret Odamızın görüşleri de geldi. Esasında burada balıkçılara da bir sesleneyim, iyi hatırlattınız. Esasında, balıkçıların kendi aralarında sayısız örgütleri var. İstanbul'da en aşağı 50'ye varan kooperatifleri var; hepsi ayrı ayrı, parçalanmışlar. Esasında, onların da bir araya gelmeleri lazım ve dolayısıyla, köklü, daha kuvvetli meslek teşekküllerini kurmaları lazım; ama, Deniz Ticaret Odası, balıkçılarımızın sahibidir.
Ben, tabiî, gelecek günlerde ve gelecek senelerde denizcilik için çok iyi şeyler konuşacağımıza inanıyorum ve burada üzerime düşen görevi yapayım. 1 Temmuzda Sayın Başbakanımızın açıkladığı husus, bence, Türkiye'de reformdur ve bundan evvelki iktidarların hepsi "yapacağım" demesine rağmen, bir türlü onu işletememiştir, kararını alamamıştır, o da, kabotajımızın canlanmasıdır; yani, esas, kruvazör gemimiz yoksa, bizlerin kruvazör gemi alıp işletemeyeceğimizden değildir veya yat alıp da yatları işletemeyeceğimizden değildir veya trafiğin denize indirilmesi için, deniz otobüsleri, kızaklı, tekrar, deniz otobüslerini almak, işletmek hiçbir şey değil; ama, Türkiye'de kabotajda mazotu eğer dünya fiyatlarına indirmezseniz, senin komşun Yunanistan'ın ihracatta kullandığı mazot da 280 dolarsa, içeride de 280 dolarsa, Rusya'da böyleyse, senin içeride taşıdığın 1 000 dolarsa, dışarıda verdiğin 400 dolarsa, sizin kabotajınızdan veya balıkçılığının gelişmesinden söz edilemez.
Onun için Bakanlar Kurulu kararı da çıktı; zannediyorum ki, 31.12'den sonra, Türkiyemizin kıyılarında, hem balıkçılığımız hem yatçılığımız hem kruvazör gemilerimiz hem trafiğin denize inmesi anlamındaki deniz otobüslerimiz ve çeşitli deniz araçlarımız konusunda inşallah bizim dediğimiz olacak, kabotajımız canlanacak.
Liman masraflarının indirilmesi kararı için ve petroldeki ÖTV'nin indirilmesi kararı için Sayın Başbakanımıza huzurlarınızda teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kaptanoğlu.
Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
1 inci maddeyi okutuyorum:
SU ÜRÜNLERİ KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1.- 22.3.1971 tarihli ve 1380 sayılı Su Ürünleri Kanununun 13 üncü maddesi başlığı ile birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Yetiştiricilik
Madde 13. - Su ürünleri yetiştiricilik tesisleri kurmak isteyenler, Tarım ve Köyişleri Bakanlığından izin almak zorundadır.
Su ürünleri yetiştiricilik tesislerine ilişkin izinler; bu tesislere ait projenin sağlık, memleket ekonomisi, seyrüsefer, teknik ve ilmi bakımlardan mahzur taşımaması halinde Tarım ve Köyişleri Bakanlığınca verilir.
Kurulacak yetiştiricilik tesisleri için 4 üncü maddenin son fıkrası hükümleri uygulanır.
Yetiştiricilikle ilgili usul ve esaslar Tarım ve Köyişleri Bakanlığınca çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir."
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İzmir Milletvekili Sayın Hakkı Ülkü; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA HAKKI ÜLKÜ (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Su Ürünleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 1 inci maddesi üzerinde görüşlerimizi ifade etmek üzere, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Ülkemiz, bir yarımada ülkesidir. 8 300 kilometrelik kıyımız vardır. Bu kıyılarda nüfusumuzun yaklaşık üçte 2'si yaşamaktadır. Gelir düzeyimiz oldukça düşüktür. Kişi başına düşen gelir malum. Büyük bir nimet olan denizcilikten alabildiğine yararlanmamız gerekirken, başta taşımacılık olmak üzere, hiçbir alanda yeteri kadar yararlanamamaktayız.
Balıkçılık sektörü, büyüyeceği yerde, yerinde saymaktadır. Bırakınız Anadolu'da deniz ürünleri tüketilmesini, kıyılarda bile, halkımız, büyük çoğunlukla, balık çeşitlerini bilememektedir; hatta, sırtını denize dönerek yaşayan nüfusumuz çok fazladır.
Balıkçılık profesyonelleşememiştir; halen, daha, balıkçılık küçük teknelerle yapılmaya çalışılmaktadır. Tabiî, sermaye de olmadığından, balıkçılar da zorluk çekmekte ve trol avcılığına yenik düşmektedirler. Mazot parası olmadığından borçlanmakta, biraz para varsa, uluslararası sularda dolaşan korsan mazotçulardan mazot almaktadırlar; oysa, devletin görevi, bu kesime ucuz mazot vermek olmalıdır. Tarım ve Köyişleri Bakanlığına bağlı olduğu söylenilen balıkçılık sektörü, çiftçiye verilen ucuz mazot hakkından yararlanamamaktadır; bu durum, çifte standart yaratmaktadır; bunun acilen düzeltilmesi gerekmektedir.
Balıkçılar, sözümona kooperatiflerde örgütlenmektedirler; ama, bunlar, genel olarak kâğıt üzerindedir; bir nevi, devlet tarafından örgütlendirilmiş, kuruluş yasaları bile olmayan ziraat odaları gibi.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biliyor musunuz, büyük tonajlı bazı balıkçı teknelerinin sahipleri, ayakta kalabilmek için, aynı küçük teknelerin sahipleri gibi kaçak mazot kullanmayı yeğlemektedirler; kendilerini kurtarmak için, yani ekonomik anlamda çökmemek için, yani evlerine ekmek götürmek için yasadışı yollara sapmaktadırlar. Bunların en önemlisi de insan kaçakçılığına alet olmalarıdır; yani, bir yandan kaçak mazot kullanırken, diğer yandan insan kaçakçılığı yapmaktadırlar. Bunların acilen gözden geçirilip, düzeltilmesi lazım. Biliyorsunuz, insan kaçakçılığı konusunda hazırlanan bir raporda ülkemiz ilk 3 ülke arasına girmektedir.
Bu sektörün buna benzer daha büyük başka sorunları da vardır. Bunlardan en çarpıcı olanı sağlık cüzdanı sorunudur. Haydi, yurtdışına gidip gelen gemilerdekiler için böylesine bir cüzdan taşımaları uygun olarak görülebilir; ama, kıyı balıkçılığı yapan ve akşam aynı limana gelen balıkçı için bu sağlık cüzdanı istenmemelidir.
Balıkçılık sektöründe yetiştiricilik konusuna gelindiğindeyse, şunları hatırlatmak istiyorum: Dünyada modernleşen balıkçılık teknolojisi ve sayısı hızla artan balıkçılık filolarına rağmen, denizlerden istihsal edilen su ürünlerinde her geçen yıl azalmalar gözlenmektedir. Bu nedenle, su ürünleri yetiştiriciliğinin yapılması birçok ülke için bir zorunluluk haline gelmiştir. Yetiştirme çiftliklerine özel önem verilmektedir. 1980'li yıllardan itibaren verilen teşviklerle, balık üretim çiftliklerinin sayısı artmıştır. Önemli bir gelir kalemi haline de gelmiştir. Balık çiftliklerinin yaygınlaşması, hiç değilse büyük şehirlerde halkın balık tüketimine olumlu yönde yansımış, bazı sezonlarda, bazı zamanlarda, epey balık bulunmasını sağlamıştır. Böylece, bu anlamda yüzümüzü de dünyaya çevirmeye başlamış durumdayız. Ancak, Türkiye'de balık çiftçiliklerinde üretim için en uygun şartlar bulunmasına karşın, potansiyel yeterince değerlendirilememiş, iç ve dışpazara sunumda sorunlar oluşmuştur.
Dışpazar sorunun başında, demin söylediğim gibi, kaçak üretim çiftlikleri gelmektedir. Avrupa Birliğinin 1998 yılında su ürünlerine ilişkin getirdiği yasaklar kapsamında, denetleme yapılmayan, çevre ve sağlık kurallarına riayet edilmeyen çiftliklerde üretilen su ürünlerinin alınmaması yer almaktadır.
Balık çiftliklerinin olumlu yönlerinin yanında, çevreye ilişkin bazı olumsuz yönleri de bulunmaktadır. Plansız, programsız açılan çiftlikler sualtı ekolojisini bozmakta ve çevre kirliliğine yol açmaktadır. Üretim çiftlikleri, bazen, dünyada eşi az bulunur koylarda kurulmakta, bazen de, Urla'da, Gazipaşa'da, Asos'ta olduğu gibi, şehre yakın yerlerde kurulmakta ve çevreyi kirletmektedir. Bu nedenle, balık çiftlikleri kurulurken ÇED uygunluk belgesi aranmalı ve ÇED uygunluk belgeleri de, formatı hazırlanmış olan teksir kâğıdına basılmış şekilde olmalıdır. Bölgenin ekolojik sistemine uygun balık cinsleri seçilmeli ve balık yemleri, içerdiği katkılar açısından denetlenmelidir.
Görüşmekte olduğumuz Su Ürünleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 1 inci maddesiyle, 1380 sayılı Yasanın 13 üncü maddesi "yetiştiricilik" başlığıyla yeniden düzenlenmektedir. Bu düzenlemeyle, önceki düzenlemede olduğu gibi, Tarım ve Köyişleri Bakanlığından izin alma zorunluluğu getirilmiştir. Ancak, eski düzenlemede, su ürünlerini yetiştirmek isteyenler için, tesislerin yerini ve mahiyetini bildirmek ve işletmeye ait bilgileri içeren proje ve planları vermek koşulu bulunmakta idi; fakat, yeni düzenlemede, demin saymış olduğum koşullar kaldırılmıştır. İlk bakışta, bürokratik prosedürler kısaltılmış olmakla birlikte, yetiştirme çiftliklerinin kuruluş aşamasında denetlenme imkânlarını da daraltmış olmaktadır. Biliyorsunuz "kaş yaparken göz çıkarmak" diye, bir deyim vardır; yani, balık çeşitlerini çoğaltacağız ve balık yetiştireceğiz diye balıktan olmayalım. Ne olursa olsun kalkınma yerine, sürdürülebilir kalkınma, çevreye duyarlı kalkınma hedefimiz olmalıdır.
Bu düşüncelerle, tasarının bu maddesini olumlu bulduğumuzu söyler, sevgi ve saygılar sunarım. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Ülkü.
Sayın milletvekilleri, madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2.- 1380 sayılı Kanunun 21 inci maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Türk vatandaşı olmayan kişilerin su ürünleri avcılığı yapmak üzere 2674 sayılı Karasuları Kanununun 1 inci maddesinde yazılı karasularına veya 4 üncü maddesinde yazılı içsulara girmeleri ve bu sularda su ürünleri avcılığında bulunmaları yasaktır."
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Burdur Milletvekili Sayın Ramazan Kerim Özkan; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Su Ürünleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 2 nci maddesinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyeti saygıyla selamlarım.
21 inci Yüzyılda, dünyamızı bekleyen en önemli sorunların başında açlık ve dengesiz beslenmenin geldiği bilinmektedir. Son elli yıldan beri, başta Japonya olmak üzere, gelişmiş ülkeler tarafından yapılan araştırmalar sonucu, bu soruna çözüm getirecek tek doğal kaynağın denizler ve denizlerde su ürünleri yetiştiriciliği olduğu ortaya konulmuştur; çünkü, tarım alanlarının bu asrın sonlarına doğru kullanımı azalacaktır. Böylece, tarım ve tarımsal ürünler bu alanlarda üretilmeyecektir. Bunun sonucunda, hayvansal ve bitkisel protein açığı had safhaya ulaşacak, açlık sınırına dayanacaktır. İşte bu nedenle denizlerin önemi artacaktır. Hayvansal orijinli proteinler büyük oranda denizlerden, göllerden, barajlardan ve akarsulardan karşılanacaktır.
Dünyamızdaki su yüzölçümlerine bakıldığında denizler daha da önem kazanmaktadır. Bilindiği üzere, su ürünleri, bünyelerinde var olan besin maddeleri, aminoasitler, vitaminler ve mineral maddeler itibariyle biz insanlar için en önemli gıdaların başında gelmektedir.
FAO kaynaklarına göre, dünya denizlerinden avlanan su ürünleri miktarı 100 000 000 ton civarındadır. Bu rakamın yüzde 15'i, yani 15 milyon tonu, denizlerde su ürünleri yetiştiriciliği yoluyla elde edilmektedir. Aynı kaynaklara göre, dünyamızda son onbeş yılda gelişen sektörlerin başında aquakültür, yani su ürünleri yetiştiriciliği gelmektedir. Ülkemiz, gerek iklimsel ve gerek ekolojik olarak, su ürünleri yetiştiriciliğine uygun, dünyanın sayılı yörelerinin başında gelmektedir. Üçte 1'imiz kadar kıyıya sahip olan ve çoğu kıyıları Pasifik Denizi gibi okyanuslara açık olan, ancak buna karşılık 450 000 ton/yıl deniz ürünleri üreterek dünya sıralamasında birinci sırada olan Japonya'nın, etrafını çevreleyen denizlerde ekonomik öneme sahip 5 balık türüne rastlamak mümkünken, bu sayı ülkemiz denizleri için 42 ekonomik balık türüdür. Bu açıdan ülkemiz Japonya'dan 8 kat daha fazla şansa sahip iken, dünya balık üretiminde ilk 5 sırada olmamamız düşündürücüdür.
Denizlerimizden avlanmalar yoluyla elde edilen balık üretimi, 1995 yılında Tarım ve Köyişleri Bakanlığı ve TOBB tarafından yayımlanan raporlara göre 500 000 ton civarındadır. Bu ürünün yüzde 90'a varan bölümü hamsi ve istavrittir. 500 000 ton balığı, 8 301 balıkçı teknesiyle çalışan 46 758 balıkçı yakalayabilmiştir. Avlanmalar yoluyla elde edilen bu balığın ekonomimize katkısı 500 000 000 Amerikan Dolarıdır.
Muğla İlinde su ürünleri yetiştiriciliği yapan mevcut 180 işletme, 1996 yılında 10 000 ton balık üreterek, ülkemize 100 000 000 dolar kadar katkı sağlamıştır; ancak, Türkiye gibi son derece verimli deniz sahalarına sahip bir ülkenin, dünyada üretilen toplam su ürünlerinin ancak binde 1'ini üretmesi ve halkımızın, yılda fert başına 6-7 kilogram su ürünü tüketmesi çok acıdır.
İngiliz Stirling Üniversitesinin 1984 yılında yapmış olduğu bir araştırmaya göre, yalnızca Güllük Körfezinde yılda 100 000 ton balık üretilebileceği ortaya konulmuştur.
Balıkçıya ve turizmciye ucuz mazot bir an önce devreye girmeli ki, komşumuz Yunanistan'la ve diğer Akdeniz ülkeleriyle turizmde ve balıkçılıkta rekabet edebilme şansını yakalayabilelim. Bunun millî gelirimize yapacağı katkı payı 7,5 milyar dolardır.
Ülkemizde, Güllük gibi onlarca körfez ve lagün vardır. Ülkemizin, balık yetiştiriciliği açısından, bir Japonya, bir Norveç ve hatta, bizden beş yıl sonra başlayıp bizim üretimimizi geçen yıllarda ikiye, üçe katlayan bir Yunanistan olmaması için hiçbir neden yoktur. Yeter ki, bürokratik aksaklıklar giderilsin.
Şu anda sektörün, yatırım, üretim ve pazarlama aşamasında birçok problemi vardır. Bunları, sırasıyla, sayın milletvekillerime anlatmak isterim:
1- Yatırım aşamasında: Su ürünleri yatırımı yapacak olan müteşebbisler her şeyden önce bürokratik engellerle karşılaşmaktadırlar ki, bu da, bakanlıklararası koordinasyonun hâlâ sağlanamamış olmasından kaynaklanmaktadır.
1380 sayılı Kanunla buna bağlı tadil getiren 3288 sayılı Su Ürünleri Kanununun 5 inci ve 6 ncı maddeleri uyarınca, Tarım Bakanlığı, Maliye Bakanlığı, Tapu ve Kadastro, Liman Başkanlığı ve Sulh Hukuk Hâkimliğinin belirlediği 3 bilirkişiden oluşan 7 kişilik bir komisyon marifetiyle istihsal sahaları belirlenir ve kroki, Resmî Gazetede yayımlanır.
Su ürünleri üretimi için Resmî Gazetede ilanı yapılan bu istihsal sahalarında, aynı kanunun 13 üncü maddesine uygun olarak yapılan projelerin, bakanlıkça onaylanmasıyla kiralama hakkı doğar. Kiralama işlemleri ise, 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu çerçevesinde Maliye Bakanlığının 160 sıra no'lu genelgesi doğrultusunda yapılmaktadır. Yasal prosedürler ne ise, yerine getirilmektedir. 28.5.1986 tarihli ve 3288 sayılı Kanunun 4 üncü maddesinde "üretme havuzu kurulacak istihsal yerleri, istisnaî olarak, otuz seneye kadar kiraya verilebilir" hükmü mevcuttur. 8.9.1983 tarihli ve 2886 sayılı Devlet İhale Kanununun 65 inci maddesinde ise, avlak yerlerinin beş yıla, üretim tesislerinin ise onbeş yıla kadar kiraya verilebileceği belirtilmektedir. Uygulamada ise, projeli üretim tesislerinin kiraya verilme süresi, otuz yıl değil, onbeş yıl da değil, beş yıla düşürülmüştür, hatta tamamen durdurulmuştur. Oysaki, Tarım Bakanlığı projeyi onaylarken, proje süresini onbeş veya otuz yıla göre fizibl bularak onaylamış ve yatırımcı, yasaya güvenerek bu işe girişmiştir. Yoksa, hiçbir yatırımcı, üç beş yıllık bir müddet için bu riske asla girmez.
Su ürünleri teşkilat kanununun çıkarılması gerekmektedir. Maliye Bakanlığının kendi hazırladığı kira sözleşmesinin 23 üncü maddesinde "fesihten önce Tarım Bakanlığının görüşü alınır" denilmesine rağmen, uygulamada buna da uyulmamaktadır.
Deniz balıkları yetiştiriciliğinde yaşanan bir başka sorun da, 3621 sayılı Kıyı Kanununun uygulamasında çekilen sıkıntılardır. Kıyı Kanununun 6 ncı maddesinde, kıyıda su ürünleri, üretim ve yetiştirme tesislerinin yapılmasına izin verilirken ve su ürünleri yetiştirme projelerinin incelenmesi ve onaylanmasında, yasal olarak Tarım Bakanlığı yetkili olmasına rağmen, tarım il müdürlükleri kıyıdaki icraat komisyonlarına dahi alınmayarak devredışı bırakılmaktadır. Oysaki, imarın yetki alanı kıyıyı bağlar, denizi asla bağlamaz.
2872 sayılı Çevre Kanunu çıkarılıncaya kadar, çevre korumadaki en büyük dayanak, Su Ürünleri Kanunu idi. Bu çerçevede, günümüzde Su Ürünleri Yönetmeliğine göre, kirliliğin yasal kriterleri belirlenmiştir. Dolayısıyla, bir su ortamının kirliliğe muhatap olup olmadığı, bu yasal çerçevede değerlendirilmelidir.
Kültür balıkçılığının yoğun olarak yapıldığı Muğla İlinde 1996 yılında Muğla Sağlık Müdürlüğü ve Tarım il Müdürlüğünün 187 adet numune alarak ayrı ayrı yaptıkları ölçüm ve analizlerde, kafes balık yetiştiriciliğinin kirliliğe sebep olmadığı görülmüştür. Oysaki otel ve site önlerindeki organik birikimin, balık çiftliklerinden 4 kat daha fazla olduğu, katı madde yönüyle yaklaşık 53 kat fazla olduğu anlaşılmıştır.
İçsularımızdaki durum da pek farklı değildir. Şöyle ki: İçsularda üretim yapacak olan bir müteşebbis, daire daire dolaştırılarak işten bezdirilmekte, tek bir birimde çözümlenecek sorunlara, bakanlıkların daireleri arasında dolaştırılarak zaman israfına dayalı çözüm bulunmaya çalışılmaktadır. Aynı zamanda yapılan müracaatlar kısa sürede değerlendirilmeyip yatırımcı bezdirilmektedir.
İçsu kaynaklarının sahibi, yasal olarak, hâlâ belirsizlik içindedir. Devlet Su İşleri "su kaynaklarının sahibiyim" derken, Orman Genel Müdürlüğü "ben sahibiyim" demekte, Hazine ise kaynak alanlarının bulunduğu yerleri kiralama hakkına sahip olduğunu açık seçik yaptırımlarla ortaya koymaktadır. Bu çokbaşlılık içinde olan, yatırımcı ve işletmeciye olmaktadır. Su kaynaklarının gerçek sahibinin kim olduğunu belirtir yasal düzenlemelerin bir an önce yapılması gerekmektedir.
Alabalık üretimi projelerini tasdik ederek onaylayan bakanlık, bu tür su kaynaklarının sahibi olarak hareket etmelidir.
2- Üretim aşamasında; işletmeler arasında yumurta ve yavru alışverişin, balık hastalıklarının önlenmesi için, kesenkes kontrole tabi tutulmalı, bakanlıkça yurtiçi veteriner hekim sağlık raporuna önem verilmelidir. Şu anda doğadan yavru balık toplama sorunu büyük ölçüde aşılmış; modern tesislerde yavru yapılmaktadır.
Bilimsel açıdan ele alırsak, bir levrek veya çipura anacı yılda yaklaşık 600 000 adet yumurta bırakır ve bu yavrulardan ancak 1 adedi soframıza ulaşır. Diğer yavrular ise, doğal besin zinciri içinde tabiattaki diğer canlılar tarafından ve doğal seleksiyon nedeniyle yok olurlar. Üreticilerin yavru yakalama iznine sahip olmaları halinde, yavruların bir kısmı pazara ulaşmış olacaktır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun, sözlerinizi tamamlayın.
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) - Bu da, ülke ekonomisi açısından kazanç demektir. Zamansız yasaklama, serbest bırakmalardan bir an önce vazgeçilmeli, bununla ilgili yasal düzenlemeler yapılmalıdır.
Su ürünleri sektörünün rahat nefes alabilmesi için, su ürünleri teşkilat kanunu bir an önce çıkarılmalı, kira yönetmeliği Tarım Bakanlığı bünyesinde oluşturulmalı ve her şeyden önce, su ürünleri genel müdürlüğü zaman geçirilmeden kurulmalıdır.
Yine en önemli konulardan biri de, referans laboratuvarları modern ve ihtiyaçlara yanıt verebilecek konuma getirilmeli, kalifiye personel yetiştirilmesine önem verilmelidir. Ayrıca, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetine gerekli teknik destek sağlanarak balık ihraç eder duruma gelmesi sağlanmalıdır.
Pazarlama aşamasında balık tüketiminin yaygınlaştırılmasının sağlıklı bir nesil yaratmak için gerekli olduğu tüm bilimsel örgütlerce kabul edilmektedir. Ülkemizde balık tüketiminin artması için balık tüketimini teşvik eğitimleri verilmelidir. Unutmayalım, Türkiye Cumhuriyetinin temeli kültürdür, kültürün temeli de beslenmedir. İhracatçılarımız da eğitilmeli, haksız rekabet etmeleri engellenmeli, kooperatif ortaklarının, ürün pazarlamasında, ferdî davranışlarının önüne geçilmelidir.
Belli günlerde, balık ihracatına özel kargo uçakları tahsis edilmelidir. Çalışmalarımız, ülkemiz ve üreten insandan yanadır.
Sektörün başarısı ülke için bir kazanç olacağı umuduyla Yüce Heyete teşekkür eder, saygılar sunarım.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak maddeyi destekliyor, olumlu oy kullanacağımızı beyan ediyorum.
Teşekkür ederim. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Özkan.
ABDULKADİR ATEŞ (Gaziantep) - Sayın Başkan, şahsım adına söz istiyorum.
BAŞKAN - Buyurun.
OĞUZ OYAN (İzmir) - Sayın Başkan, süre doldu, uzatma kararı almanız lazım.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, bugün alınan karara göre ara verme yetkisi Meclis Başkanlığımıza tanınmıştır; o nedenle, 19.30'a doğru ara vermeyi düşünüyorum.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Haklısın Sayın Başkan.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Ateş.
ABDULKADİR ATEŞ (Gaziantep) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, yeni bir düzenlemeyle karşı karşıyayız; ama, Turizm eski Bakanı olarak, neyi düzenlediğimizi, size, burada kısa bir süre içerisinde anlatmaya çalışacağım.
Balık çiftlikleri, Türkiye'de, şimdiye kadar hiçbir organizasyon, hiçbir plan gözetilmeden Türkiye'nin hemen hemen bütün sahillerinde ve özellikle de turizm bölgelerinde turizmimize ciddî bir sekte vuracak boyutlarda geliştirilmiştir.
Turizm Bakanlığı, bir bölgede turizmin gelişmesi için yol açar, elektrik getirir, oradaki diğer düzenlemeleri yapar; bir bakarsınız ki, sabah, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı bir balık çiftliğine izin vermiş; çünkü, bu balık çiftliğinin, yola, suya ve elektriğe ihtiyacı vardır. Turizm Bakanlığının getirdiği bu hizmetlerin, turizm için getirdiği bu hizmetlerin olduğu yer, siz, bir sabah kalktığınızda -üç beş gün sonra- kokudan geçemeyeceğiniz, deniz kirliliğinden ve toksitlenmeden şikâyet edeceğiniz bir çevreye dönüşür.
Şimdi, bu yasanın 1 inci maddesine baktığımızda, bu izin yetkisinin, tümüyle, Tarım ve Köyişleri Bakanlığına verildiğini görüyorum ve bunun, Türkiye için, Türkiye ekonomisi için çok yanlış bir karar olduğuna inanıyorum. Neden derseniz; Tarım Bakanlığı, başarıyı, kendi başarısını, bu konuya ilişkin olarak, ne kadar fazla balık çiftliği açarsa ona bağlayacaktır. Şimdi, böyle olduğu takdirde de, çevre veya çevreyle ilgili bakanlığın görüşü alınmadan, Turizm Bakanlığının görüşü alınmadan verilecek balık çiftliği açma ruhsatları, sanıyorum, bizim bu yasada öngörmeye çalıştığımız, istediğimiz, arzu ettiğimiz sonucu bize getirmeyecektir. Belli bir süre sonra, sistem tersine dönerek, balık üretme uğruna, Türkiye'nin daha fazla döviz kaybetmesine, Türkiye'nin çevre kalitesinin, deniz kalitesinin giderek düşmesine neden olacaktır. Ne yapılmalıdır diye sorulduğunda da, bu üç organın, Tarım Bakanlığımızın, Turizm Bakanlığımızın ve Çevre Bakanlığımızın bir araya gelerek bu izni mutlaka vermesi lazım. Bu, verilmediği takdirde, büyük sorunlarla karşılaşırız; şu anda da bu sorunlar vardır. Onun için, yapılması lazım gelen, tüm çağdaş ülkelerde olduğu gibi, her şeyden önce, bir kıyı planlaması, deniz kıyısının planlamasını yapmamız lazım. Nerede ne yetişecek, nerede turizm tesisleri kurulacak, hatta, nerede su kayağı yapılacak, nerede diğer deniz sporları faaliyetleri yapılacak bunların belirlenmesi lazım. Nasıl, karayollarında birtakım işaretlerle, bazı olayları, biz, kullanıcılara haber veriyor veya yasaklıyor veya serbest bırakıyorsak, sahillerde de, kıyılarda da bunu yapmamız lazım. Bu şekilde Tarım ve Köyişleri Bakanlığının yetkisine verilecek böyle bir girişim, sanıyorum, Türkiye için yararlı olmayacaktır.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Ateş.
Sayın milletvekilleri, madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler...Teşekkür ederim, Madde kabul edilmiştir.
3 üncü maddeyi okutuyorum :
MADDE 3.- 1380 sayılı Kanunun 23 üncü maddesinin (b) bendinin birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"b) Sağlık, memleket ekonomisi, seyrüsefer, teknik ve bilimsel yönlerden bölgeler, mevsimler, zamanlar, su ürünleri cinsleri, çeşitleri, ağırlık, irilik, büyüklük gibi vasıflar bakımından konulacak yasak, sınırlama ve yükümlülükler yönetmelikle düzenlenir."
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Bursa Milletvekili Sayın Kemal Demirel; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA KEMAL DEMİREL(Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Su Ürünleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 3 üncü maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
Sözlerime başlarken, Marmara Denizinden örnekler vererek durum tespiti yapmak istiyorum.
1966 yılından bu yana, Marmara Denizinde bilgisizlik ve denetimsizlik sonucu, birçok balığın nesli tükendi. Çok güçlü ışık üreten, jeneratör ihtiva eden balıkçı teknelerinin bu güçlü ışığı sayesinde, gerektiğinden fazla, 100 ton civarında uskumru balığının avlanması ve ihtiyaç fazlası olan bu balığın satılmaması nedeniyle denize dökülmesi sonucu uskumru balığının nesli tükendi.
1976 yılında, Su Ürünleri Yasasıyla, 15 kilogramdan küçük kılıçbalığının zıpkınla vurulması yasaklandı; ancak, bu yasayı da delmeyi başardılar; böylece, kılıçbalığının da nesli tükendi.
1980 yılında, balıkçı tekneleri daha büyüdü ve radarlar üretildi. Bu dönemde de, havyarlı kolyoz balığını, yine, gereksinimden fazla, 80-100 ton civarında avladılar; pazarlayamadılar; denize döktüler.
1981 yılında da, Japonya'dan, su ürünleri karşılığında sonar aleti aldılar, denizi talan etmeye devam ettiler.
Trol balıkçı gemilerinin, Marmara Denizinde avcılığı yasak olmasına rağmen, trol aletlerini İstanbul'da mühürletip Çanakkale'de açtırması gerekiyorken, denetimsizlikler sonucu, bir akvaryum balık üretim gölü olan Marmaranın su ürünlerinin neslini tüketmeye devam etmektedirler.
Ukrayna, Romanya, Bulgaristan, koruma altına aldığı bölgelerde avlanma zamanını beklerken, bizim denizlerimizi tüketenler, oralara da ulaştılar. Adı geçen ülkelerin yetkilileri, bir kısmını yakaladılar, bir kısmının teknesini batırdılar.
Belirttiğim cihazlarla ve avlanma yasağı bulunan zamanlarda avlanmaya devam edilirse, çok kısa yıllar içinde, Marmara Denizinin, deniz taşımacılığından başka bir işe yaramayacağı kesindir. Veriler, geçmişte, Marmara Denizinde 80 civarında su ürünü çeşidi olduğunu gösteriyor; oysa, günümüzde, 8 çeşit su ürünü yaşam mücadelesi vermektedir.
Ülkemizde su ürünleri potansiyeli çok yüksek olmasına rağmen, su ürünlerinin ülkemizde üretimi ve tüketimi istenilen düzeyde değildir. Avrupa Birliği ülkelerinde kişi başına yıllık 23 kilo balık tüketilirken, Türkiye'de tüketimin 7,5 kilo düzeyinde olduğu belirtilmektedir; ancak, sağlıklı bir beslenme rejiminin oluşabilmesi için, bunun, en az iki üç katı artırılması gerekmektedir; ancak, bu üretim ve tüketim artışının desteklenmesi, bugüne kadar, devletimizin gereken ilgisinden yoksun kalmıştır. Devlet, hem finansal destek anlamında hem de denetim hizmetleri anlamında ilgisiz davranmaktadır. Bu ilgisizliğin nedenlerinin başında, balıkçılığın hangi kurumlara tabi olacağının belirsizliği gelmektedir. Balıkçı, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı bünyesinde çiftçiyle aynı statüdedir ve gerekli izinleri bu bakanlıktan alır; ancak, denetleme ve kontroller, Sahil Güvenlik Komutanlığı tarafından yapılmakta, çift başlı bir durum oluşmakta ve zaman zaman, iki kurum arasında boşluklar doğmaktadır. Bu durumun, Batılı ülkelerdekine benzer bir biçimde düzeltilmesi gerekmektedir.
Bugüne kadarki yasal düzenlemeler ve denetlemeler, denizlerimizdeki talanı önlemeye yeterli olamamıştır; denizlerimiz çölleşmeyle karşı karşıya bulunmaktadır. Trolcülük, dip tarama, kıyılardan kum ve çakıl çalma gibi uygunsuz faaliyetler, sualtı ekolojisine geriye dönüşü olmayan zararlar vermekte ve Türkiye kökenli birçok balığın neslinin tükenmesine yol açmaktadır. Görüşmekte olduğumuz bu yasa tasarısıyla birlikte, denizlerimizi tehdit eden bu talan karşısında cezalar ağırlaştırılmıştır. Cezaların ağırlaştırılmış olması, uygunsuz avcılık yöntemlerinin kullanılmasını önlemek açısından caydırıcı olacaktır; ancak, cezalar, yalnız başına caydırıcı olamaz. Balıkçılık sektörünün, sübvansiyon ve kredilerle desteklenmesi; yani, içinde bulunduğu ekonomik bunalımdan kurtarılması gerekmektedir. Balıkçılık sektörünün örgütlenmesi teşvik edilerek, balıkçıların kendi geçim kaynaklarını korumaları sağlanmalıdır.
Görüştüğümüz tasarının 3 üncü maddesiyle Su Ürünleri Kanununda yapılan değişiklikle, su ürünleri istihsalinde uygulanacak kriterlerin, yasakların ve yükümlülüklerin yönetmelikle düzenlenmesi öngörülmüştür. Bu yönetmeliklerle birlikte su ürünlerinde avlanma ve üretim için standartlar belirlenmiştir; bu standartların uygulanması, ekolojik dengelerin korunması ve balıkçılık sektöründe istikrarlı bir büyümenin sağlanabilmesi için büyük önem arz etmektedir. Denizlerin hepimizin olduğunu asla ve asla unutmamamız gerekir. Su ürünlerinin nesillerini tüketenlerle mücadele etmek, hepimizin aslî görevi olmalıdır; aksi takdirde, gelecek nesillerimize bunu anlatamayız diyorum.
Olumlu oy kullanacağımızı belirtiyor, hepinize, sevgiler, saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Demirel.
Madde üzerinde başka söz talebi?.. Yok.
Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
4 üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 4.- 1380 sayılı Kanunun 32 nci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Madde 32. - Bu Kanunda yer alan mahkemece yerine getirilecek görevler zaruret görülmeyen hallerde sulh ceza mahkemelerince onbeş gün içerisinde evrak üzerinden inceleme yapılarak karara bağlanır."
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Muğla Milletvekili Sayın Fahrettin Üstün; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA FAHRETTİN ÜSTÜN (Muğla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1380 sayılı Su Ürünleri Yasasının 32 nci maddesinde değişiklik yapan tasarının 4 üncü maddesi hakkında, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyeti saygıyla selamlarım.
Ülkemizde, sahipsiz kalan sektörlerin başında gelen su ürünlerinde, yaşanan önemli sorunlar var. Bu sorunları madde madde irdeleyecek olursak, su ürünleri yetiştiriciliği yapılacak olan potansiyel alanlar çevre düzeni planlarında belirtilmesine rağmen, bu alanlarda, hâlâ, yasal sıkıntılar yaşanmaktadır. Müteşebbislerin, yasal işlemlerinin kısaltılması ve hemen faaliyete geçmeleri için, belirtilen alanlardaki sorunlar, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı öncülüğünde, hemen çözüme kavuşturulmalı ve tekrar problem yaratmayacak şekilde, kalıcı kararlar alınmalıdır; ayrıca, potansiyel alanlarda uygulanan işlemler kolaylaştırılmalıdır.
Su ürünleri sektörü tarafından kullanılan tüm araziler devletten kiralanmakta ve bu alanlara ödenen kira bedelleri çok yüksek olarak alınmaktadır. Ayrıca, her işletmeye farklı bedeller uygulanmaktadır. Kiralama rayiçlerinin belirlenmesi yetkisi Tarım Bakanlığında olmasına rağmen, bu yetki, geçici bir maddeyle Maliye Bakanlığına verilmiştir. Maliye Bakanlığı da, kira rayiçlerini yüksek ve bölgelere göre farklı almaktadır. İşletme maliyeti açısından yüksek olan bu kira bedellerinin, Tarım Bakanlığının girişimleri sonucu düşürülmesi ve her işletme için aynı olacak şekilde belirlenmesi sağlanmalıdır.
Yatırım yapacak kişilere uygulanan bürokratik prosedürlerin çok uzun sürmesi ve 9-10 bakanlıktan izin alınması dolayısıyla, işletmenin, üretime iki yıl gibi uzun bir süreden sonra başlayabilmesi, büyük maddî ve zaman kayıplarına yol açmaktadır. Sorunun giderilmesi için, Tarım Bakanlığında bir su ürünleri genel müdürlüğü kurulmalı ve yatırımcı müteşebbis, tek bir yere başvurarak, tüm işlemlerini müdürlükte halletmelidir.
Diğer sektörlere uygulanan teşvik ve destek kredilerinin su ürünleri sektörüne uygulanmaması ve özellikle ihracat sırasında navlun destek priminin uygulamaya konulmaması, rekabet gücümüzü zayıflatmaktadır. Avrupa'daki gibi, sektöre uygulanan uzun ve düşük vadeli krediler Ziraat Bankası tarafından uygulamaya konulmalı ve ihracat sırasında da navlun destek primi uygulanmalıdır. Böylece, ihracatımızda önemli ölçüde artış olacaktır. Unutulmamalıdır ki, Avrupa'ya sattığımız tek hayvansal ürün balıktır.
İhracat yapılan ülke sayısının az olması ve yeni pazarların bulunmaması, sektörün büyümesine engel teşkil etmektedir. Avrupa'ya yapılan ihracat, devlet destek ve işbirliğiyle daha yaygın hale getirilerek ülke sayısı artırılmalı ve yeni pazar olabilecek İsrail, Ürdün, Lübnan, İran ve Suriye gibi ülkelerle ikili ilişkiler kuvvetlendirilerek, ülkemize uyguladıkları yüksek gümrük vergileri düşürülmelidir.
Ülkemizde, ileriye dönük balıkçılık politikası ve planlaması olmadığından dolayı, yatırımcının önünü görememesi, bu sektörde, diğer gelişmiş ülkeler arasında yer almamızı engellemektedir.
Tarım Bakanlığı tarafından, acil olarak, su ürünleri sektörü için, en az on yıllık bir devlet politikası ve planlaması yapılarak, üretim kapasitemizi artırmalı ve ihracata yönelik çalışmalar geliştirilmelidir.
1380 sayılı Yasanın, günümüz şartlarına göre eksik ve yetersiz oluşu, Avrupa Birliği uyumu için ve sektörümüzün daha iyi ve hızlı gelişmesi açısından, belirtilen yasanın ve diğer yönetmeliklerin, günümüz ve daha sonraki yıllara hitap edecek şekilde bir an önce değiştirilmesi gerekmektedir.
Şu an sektörde bulunan çoğu işletmenin hiçbirisine, yol, su, iskele ve elektrik gibi altyapı hizmetleri götürülememiştir. İnsanca üretim yapmak için ve tarımın bir kolu olan bu sektöre de, bu hizmetlerden yararlanma eşitliği sağlanmalıdır, tanınmalıdır.
Hammadde ithalatı sırasında uygulanan fon ve vergilerin yüksek olması ve balıkların satışı sırasında uygulanan KDV oranlarının yüksek oluşu, sektörü olumsuz yönde etkilemektedir. İşletmelerin giderlerinin yüzde 70'ini oluşturan yem hammaddelerine uygulanan vergi ve fonların azaltılması ve KDV oranlarının düşürülerek, işletme maliyetlerinin azalmasına yönelik tedbirlerin alınması gerekmektedir. Bu uygulama, vergi mükellefi sayısının, su ürünleri tüketiminin ve ihracatının artmasına büyük fayda sağlayacaktır.
Daha önceleri denizlerde yetiştiricilik yapan işletmeler, yavru balık ihtiyaçlarını denizlerden yakalayarak sağlıyorlardı; fakat, yapılan aşırı avcılık nedeniyle denizlerimizdeki doğal stoklar azalmaya başlayınca Bakanlığımız tarafından bu yasaklanmıştır. Bu gelişmeden sonra, özel yavru kuluçkahaneleri, gerekli teknolojik yatırımı yaparak, ülkemizin yavru balık ihtiyacının tamamını karşılar duruma gelmiştir. Bakanlığımız, bundan sonra, süresiz olarak, doğal ortamlardan yavru balık yakalama işini tamamen kaldırmalı, yavru üretim işini, sürekli olarak özel işletme kuruluşlarına bırakmalı ve yavru balık yakalama yasaklarının takipçisi olmalıdır.
Gümrük müdürlüklerinin haftasonu (cumartesi, pazar günleri) çalışmamasından dolayı, gerekli evraklar cuma gününden yaptırılmaya çalışılmaktadır. Yapılacak yeni bir düzenlemeyle, gümrüklerin, haftasonu da çalışmaları sağlanarak, ihracatın önündeki bu önemli sorun ortadan kaldırılmalıdır.
Avrupa Birliği Komisyonunun, deniz balığı yetiştiriciliğinde en büyük rakibimiz olan Yunanistan'a, 100 000 000 euro yardım yapacağı duyumları alınmaktadır. Devletimizin, acil olarak, yetiştiricilerimizin bu durum karşısında rekabet gücünü yitirmemeleri için, uzun vadeli ve düşük faizli kredilerle desteklemesi gerekmektedir.
Sektörün sorunları ve çözüm önerileri:
A- Yasal, idarî ve bürokratik sorunlar:
1- Genel müdürlük kurulması:
1971 yılında -yani, bundan 32 yıl önce- Tarım Bakanlığı bünyesinde Su Ürünleri Genel Müdürlüğü kurulmuştu. 2002 yılında ise, koskoca sektöre Tarım Bakanlığı bünyesinde mevcut Daire Başkanlığı tarafından sahip çıkılmaya çalışılmaktadır. Devleşen balıkçılık ve yetiştiricilik sektörünün sorunlarına, dünya ülkeleri balıkçılık bakanlığı kurarak cevap vermeye çalışırken, çok önemli balıkçılık ve yetiştiricilik potansiyeline sahip ülkemizde, daire başkanlığıyla sektörü kucaklamak ve sorunlarını çözmek asla olası değildir. En kısa zamanda, Tarım Bakanlığı bünyesinde yalnızca su ürünlerine bakacak bir genel müdürlük kurulmalıdır.
2- 1380 sayılı Su Ürünleri Yasasının günün koşullarına cevap verecek şekilde değiştirilmesi:
Balıkçılığımızı ve su ürünleri yetiştiriciliğini düzenleyen kurallar, 1380 sayılı Yasa ve buna ilişkin tüzük ve yönetmeliklerle belirlenmiştir. Ancak, 1380 sayılı Yasa ve bu yasaya bağlı tüzük ve yönetmeliklerin, günün ihtiyaçlarına yıllardır cevap vermediği bir gerçektir. Ayrıca, bu Yasa, Avrupa Birliği balıkçılık ve yetiştiricilik yasalarıyla ilgili uyum göstermemektedir. Bu nedenle, günün koşullarına cevap verecek ve Avrupa Birliği yasalarıyla tam bir uyum içerisinde olup, globalleşen dünyada, ülkemiz balıkçılık sektörünü en doğru ve etkili biçimde yönlendirebilecek yeni bir yasanın acilen çıkarılması gerekmektedir.
3- Görev, yetki ve sorumlulukların tek merkezde toplanması:
Su ürünleri yetiştiriciliğiyle ilgili her türlü yatırım, uygulama, pazarlama, ihracat ve benzeri aktiviteler için Turizm, Çevre, Kültür, Orman, Maliye, Sağlık, Ulaştırma, Tarım Bakanlıkları ile belediyeler ve Anıtlar Yüksek Kurulundan izin almak gerekmektedir. Yetiştiricilik konusunda yatırım yapacak bir müteşebbis, iki yıla yakın süre boyunca, sadece izin alabilmek ve bürokratik işlemleri yerine getirebilmek için savaş vermektedir. Bugüne kadar çıkarılmış beş yıllık kalkınma planlarında "denizlerde su ürünleri yetiştiriciliği sonuna kadar teşvik ve himaye edilecektir" denilmektedir. Bu mudur yatırımcıyı teşvik ve himaye etmek?!
Bürokratik engeller, konuya sahip çıkmak için yarışan ve işleri yokuşa sürmekten ve karıştırmaktan başka iş yapmayan 8 bakanlık ve 2 kuruluşun olumsuz karar ve uygulamalarıyla, sektör, henüz doğmadan ölecektir.
Bu nedenle, tüm görev, yetki ve sorumluluklar tek merkezde toplanmalı ve tüm sorunları çözülmüş paket projeler yatırımcıya sunulmalıdır. Bu merkez, Tarım Bakanlığı içerisinde kurulacak bir genel müdürlük olabilir.
4- Su ürünleri yetiştiriciliği icra kurulunun kurulması:
Birleşmiş Milletler kurallarına göre, bir sektörün sesi durumunda olan sivil toplum örgütlerinin katılımı, görüşü ve onayı alınmadan, o sektörle ilgili devlet kararları almak doğru değildir. Katılımcı devlet anlayışı içerisinde, sektörümüzü, su ürünleri sektörünü temsil eden sivil toplum örgütlerinin katkısı olmadan, hiçbir endüstri için politika yapılmadığı, sağlıklı kararlar alınamadığı bir gerçektir. Kısacası, balık üreticisinin problemlerini ve çözümlerini, kendisinden daha iyi kimse bilemez.
Bu nedenle, Tarım Bakanlığı, su ürünleri genel müdürlüğü, sektörün sivil toplum örgütleri (vakıf, dernek, birlik ve benzeri kuruluşlar) konuyla ilgili üniversitelerin üst düzey yetkililerinin iştirakiyle bir icra kurulu oluşturulmalı ve bu kurul, yılda en az bir defa toplanarak, kısa, orta ve uzun vade için devlet politikalarını tespit etmelidir.
5- Birlik-üst birlik yasasının çıkarılması:
Su ürünleri yetiştiricilerinin arzulanan ve hedeflenen biçimde gelişebilmelerinin ilk şartı, gerçekçi ve etkili bir biçimde örgütlenebilmelerine bağlıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) - Bunların maddeyle ne ilgisi var?!.
FAHRETTİN ÜSTÜN (Devamla) - Bilmiyorsunuz, bilgilendiriyoruz.
BAŞKAN - Sayın Üstün, buyurun; konuşmanızı tamamlayın.
FAHRETTİN ÜSTÜN (Devamla) - Ancak bu şekilde sektörlerinin dirlik ve düzenini sağlayarak ses getirebilirler, haklarını ancak örgütleriyle koruyabilirler veya alabilirler.
Ayrıca, son derece yeni olan su ürünleri sektörünü, kamuoyuna ve medyaya doğru biçimde anlatmak, ancak kurulacak sağlıklı örgütler tarafından mümkün olabilir. Bu nedenle, Parlamentoda beklemekte olan birlik yasaları bir an önce çıkarılmalıdır.
B- Teknik düzenlemeler:
1- Kaliteli yem ve yavru üretmek:
2- Yetiştiricilikte kullanılan ilaçların belirlenmesi ve denetimi:
Avrupa Birliği standartlarına göre, rezüdü analizlerinde, daha önceden ülkemiz balıklarına bir ihracat yasağı konulmuştu.
Bunda en büyük etken, bilinçsizce kullanılan antibiyotiklerdir. Yaklaşık iki yıllık süre sonucunda, su ürünleri sektörü zor durumda kaldı; sektör, âdeta batma noktasına geldi. Daha sonra, Tarım ve Köyişleri Bakanlığının düzenlemiş olduğu çeşitli yasalar ve rezüdü analizlerinin denetime sokulması sonucunda, bu olay, şu an gündemden kalktı ve bilinçsiz ilaç tüketimi önlenmiş oldu.
3- Yeni türlerin yetiştiriciliğine geçilmesi:
Şu an, kültür balıkçılığında çipura, levrek en büyük ihraç kalemlerimiz. Bunun yanında, 6 yeni tür üretim ve deneme aşamasında. Bunların da, yakında piyasaya arz edileceği belirtilmekte.
4- Kıyılarımızın sektörler bazında planlanması:
Bu, çok önemli olduğuna inandığım bir konu. Hem deniz ekosistemi hem de kara ekosistemiyle bir bütün olarak devrede olan, sınırları politik, idarî, yasal, ekolojik ve dogmatik koşullara bağlı "kıyısal alan" son çeyrek asırdır, yeryüzünün en önemli konularından biri olmuştur. Denizel ortamın bellibaşlı 9 sektör tarafından kullanılmasına karşın, kıyısal alanın 51 sektör tarafından kullanılması, konunun önemini daha da artırmaktadır.
Türkiye kıyıları, son yirmi - yirmibeş yıldır, çok yönlü teknolojik, ekonomik ve sosyal içerikli büyük gelişmeler ve değişmeler yaşamaktadır. Buna bağlı olarak, ülkemizin kıyısal alanı, büyük çapta ekolojik hasara uğramış bulunmaktadır. Kıyısal alanlarımızı korumak için, bu alanlarımızı kullanan sektörlerce ortak kullanım ilkelerinin benimsenmesi ve kıyılarımızı kullanacak sektörler için planlamaların yapılması gerekmektedir. Bu nedenle, gelişmiş ve gelişmekte olan bazı ülkelerce, kapsamlı ve kısmî kapsamlı olarak uygulanan "kıyısal alan idare ve yönetimi" modelinin, kurulacak olan bir devlet kuruluşu aracılığıyla ülkemizde de faaliyete geçirilmesi gerekmektedir.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak maddeye olumlu oy kullanacağımızı belirtir, Yüce Heyeti saygıyla selamlarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Üstün.
Madde üzerinde başka söz talebi?.. Yok.
Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, 20.30'da toplanmak üzere, birleşime ara veriyorum.
Kapanma Saati : 19.28
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati : 20.30
BAŞKAN : Başkanvekili Yılmaz ATEŞ
KÂTİP ÜYELER : Suat KILIÇ (Samsun), Mehmet DANİŞ (Çanakkale)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 109 uncu Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
125 sıra sayılı kanun tasarısının müzakerelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.
VII. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
3.- Su Ürünleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile İçişleri; Tarım, Orman ve Köyişleri ve Adalet Komisyonları Raporları (1/407) (S. Sayısı : 125) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.
Tasarının 5 inci maddesini okutuyorum:
MADDE 5.- 1380 sayılı Kanunun 33 üncü maddesi, başlığı ile birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Koruma ve kontrol
Madde 33. - Tarım ve Köyişleri Bakanlığı teşkilatında ve Bakanlığa bağlı su ürünleri ile ilgili teşekküllerde su ürünlerinin, deniz ve içsuların koruma ve kontrolü ile görevlendirilen personel ile emniyet, jandarma, sahil güvenlik, gümrük ve orman muhafaza teşkilatları mensupları, belediye zabıtası amir ve mensupları, kamu tüzel kişilerine bağlı muhafız, bekçi ve korucular ile emniyet ve jandarma teşkilatının bulunmadığı yerlerde köy muhtar ve ihtiyar heyeti üyeleri bu Kanunla ve bu Kanuna istinaden konulan yasaklardan dolayı, bu Kanun kapsamına giren suçlar hakkında zabıt varakası tutmak, suçta kullanılan istihsal vasıtalarını ve elde edilen su ürünlerini zapt etmek ve bunları 34 üncü madde hükmü saklı kalmak şartı ile adlî mercilere teslim etmek; ek madde 3'te yer alan hükümler çerçevesinde idari para cezalarını kesmekle vazifeli ve yetkilidirler."
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına, Antalya Milletvekili Sayın Nail Kamacı; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA NAİL KAMACI (Antalya) - Sayın Başkan, değerli Meclis üyeleri; Su Ürünleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 5 inci maddesi üzerinde, Grubum adına söz almış bulunuyorum; tümünüzü saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, bir konunun altını çizmek istiyorum. İktidar Partisi sözcüsü arkadaşım, balıkçılarla ilgili mazot indirimindeki uygulamanın çok sevindirici olduğunu söyledi. Doğrudur; eğer böyle bir uygulama bugünden başlamış olsaydı, gerçekten sevindirici olabilecekti; ancak, 1 Ocak 2004 tarihinden itibaren başlayacaktır. Balıkçılarımız, bugünlerde avlanmaya devam etmektedirler; o yüzden, bugünlerde başlamasının daha iyi olacağını düşünüyorum. Bunu, eğer, bugünden başlatırsak, sizler de bu konuda olumlu bir puan almış olacaksınız değerli arkadaşlar.
Değerli arkadaşlar, bu tasarının en önemli maddelerinden bir tanesi, koruma ve kontroldür. Türkiye'de, maalesef, bu konularda, işletme açılır, uygulamaları yapılır; ancak, koruma ve kontrol yapılmaz; bunu, denizlerimizde görmek mümkün, içsularımızda görmek mümkün, ormanlarımızda görmek mümkün, tarım alanlarımızda görmek mümkün. Yıllardan beri, iç kısımlarımızdaki evsel atıklarımızı ve endüstriyel atıklarımızı akarsularımıza bırakarak, maalesef, balıkçılık sektörüne önemli bir darbe vurmuş bulunuyoruz; bunu, aynı şekilde turizm alanlarında görmekteyiz. Altyapısı olmayan alanlarda turizm alanları açarak denizlerimize evsel atıkları bırakarak deniz kirliliğine sebep olmaktayız; bu da, balıkçılık sektörümüzü olumsuz şekilde etkilemektedir.
21 inci Yüzyılın en önemli sektörlerinden bir tanesi gıda sektörüdür; bence, olmazsa olmaz kurallardan bir tanesi. İnsanların beslenmeye, önemli şekilde beslenmeye ihtiyacı var. Dünya nüfusu artış gösteriyor. Bunun için, gıda sektörü ihmal edilemeyecek derecede önemli bir sektörümüzdür. Bunun yolu da -gıda sektörünün en önemli maddesi de- bence, üç tarafı denizlerle çevrili ülkemizde, akarsuları olan ülkemizde, balıkçılık sektörünün geliştirilmesi, korunması ve kontrol edilmesidir. Yıllardan bu yana, iki kuruş kazanacağız diye, deri sektörünün biyolojik atıkları akarsularımıza aktarıldı ve altyapısı yapılmadı, arıtma tesisleri yapılmadı. Tarım ürünlerine kontrolsüz şekilde verilen tarım ilaçları, maalesef, hem sulak alanlarımızı hem akarsularımızı hem de denizlerimizi kirletti.
Yine, bunun yanında, 1970'li yıllarda başlatılan uygulamayla, 1 metrekare daha fazla tarım alanı elde edebilmek için, yüzlerce, binlerce metrekarelik sulak alanları, maalesef kuruttuk. Şimdi, sulak alanları tekrar oluşturmaya başladık; çalışıyoruz. Geçen gün arkadaşlarımızla beraber Avlan'daydık, Elmalı Avlan Gölünün yeniden canlanmasıyla ilgili projeyi görmeye gittik; çok güzel oluşmuş. Bu arada, Bayındırlık Bakanına iletilmek üzere, şunu da belirtmeden geçemeyeceğim: O göl oluşuyor; fakat, içinden geçen karayolunun, hâlâ, yeniden yapılmasına devam edilmekte. O yolun, bir an önce, eski alanına kaydırılmasına ihtiyaç vardır diye düşünüyorum.
Değerli arkadaşlar, Türkiye, üç tarafı denizlerle çevrili bir ülke olarak, gölleri ve barajlarıyla, su ürünleri bakımından şanslı bir ülkedir; ancak, bu şansını iyi şekilde kullandığını söyleme şansına sahip değiliz. Su ürünlerini iyi yetiştirebilmek için, üretim tekniğini, korumasını ve tüketimini iyi yapmalıyız. Ülkemizde, diğer konularda olduğu gibi su ürünlerinde de bir kaos yaşanıyor. Kaynağın kapasitesinin çok üzerinde olan balık avcılığı ve mevcut yapılanma, balıkçılığımız açısından olumsuz sonuçlar doğurmuştur. Av filosu fazlalığından dolayı, verimli avcılık yapılamaz duruma gelmiştir. Bunun doğal sonucu olarak, balıkçılar, aşırı avcılığa yönelmiş ve kaynak büyük bir tahribat görmüştür. Başlangıçta üretim artışı, yönetimlerce, balıkçının kalkınması olarak değerlendirilmiş; oysa, kaynağın kapasitesine göre balıkçılık sisteminin oluşturulması gözardı edildiğinden, balıkçılık sektörü açısından hatalı kararların verildiği bir dönem olmuştur.
Son onbeş yıldır ise, ülke balıkçılığında değişik bir tablo ortaya çıkmıştır. Doğal stokların azalışı nedeniyle, önce içsularda, daha sonra kıyılarda balık yetiştiriciliği yaygınlaştırılmıştır. Deniz ürünleri yetiştiriciliği, özellikle Güney Ege'de, Karadeniz'de ve dikkat çekici şekilde Akdeniz'de önemli boyutlara ulaşmıştır.
Türkiye, çağdaş bir balıkçılık yönetimine sahip olamadığı için, aqua kültür altsektörü de sıkıntılı bir dönemden geçmektedir. Deniz ortamı, çok değişik sektörlerin müşterek kullanım alanı olması nedeniyle, çatışma ortamını da beraberinde getirmiştir. Oysa, tüm hükümetler, hem toplumların besin gereksinimlerini hem de çok iyi bir istihdam alanı oluşturduğu için, aqua kültürü, sürdürülebilir besin güvenliği açısından desteklemek zorundadır; ancak, ülkemizde kıyısal zonun korunması ve kullanılması çağdaş yaklaşımlardan uzak bir şekilde yönlendirildiğinden ve bu zonun, nasıl ve hangi sektörler tarafından, ne gibi kurallar çerçevesinde kullanılması gerektiğiyle ilgili yasal düzenlemeler bulunmadığından, ülkemiz aqua kültürü bu karmaşadan olumsuz olarak etkilenmiştir.
Türkiye'de, kıyısal zon ve denizi kullanan tüm sektörlerin idarî yönetimlerince, işbirliği içinde, çok yönlü kullanım planlaması ilkesi oluşturulamadığı sürece, balık yetiştiriciliği sektörü, kendini darboğazdan kurtaramayacaktır. Tüm bu sebeplerden, doğal kaynakları işleten, ayrıca yetiştiricilik yapan balıkçılık sektörü çağdaş bir yönetim yapılanmasına gidemediği sürece sorunlarının çözümü mümkün gözükmemektedir.
Ülkemizde kültür balıklarının üretimi 67 000 ton, deniz balıklarının üretimi 465 000 ton, diğer deniz ürünleri 19 000 ton, içsu balıkları üretimi ise 43 000 ton olmak üzere, denizlerimizden ve içsularımızdan 2001 yılında toplam 594 000 ton üretim sağlanmıştır. Diğer ülkelere bakıldığı zaman, gerçekten, çok geride kaldığımızı görmek mümkün.
Doğal kaynaklardan avcılık yoluyla elde edilen ürün miktarının sınırlı olması nedeniyle mevcut stoklar zorlanmış, yeni kaynakların araştırılması zorunluluk haline gelmiştir.
Su kaynaklarının sahibi hâlâ belirsizlik içindedir. Daha önce, 1984 yılına kadar genel müdürlük düzeyinde hizmet vermiş olan Su Ürünleri Genel Müdürlüğü, o tarihten sonra, Koruma ve Kontrol Genel Müdürlüğüne bağlı daire başkanlığı düzeyine indirilmiş, Tarımsal Araştırma ve Geliştirme Genel Müdürlüğü ise, yine, daire başkanlığı düzeyinde yeniden şekillendirilmiştir.
Değerli arkadaşlar, Türkiye'de yıllardan beri uygulanan bir sistem vardır. Eğer bir yeri korumak istemiyorsanız, düzenlemek istemiyorsanız, beş on tane ilgili kuruluşa yetkiyi, sorumluluğu verirsiniz, o ilgili ve yetkili kuruluşların, topu birbirlerinin üzerine atarak bu korumayı hiçbir zaman yapmamalarını sağlarsınız. Eğer bir ülkede, bir kurumda iş yapmak istemiyorsanız; ama, yapar gibi görünmek istiyorsanız, yetkileri değişik şekilde dağıtıp işi yokuşa sürersiniz. 1380 sayılı Yasayı değiştiriyorsunuz; ama, idarî yapılanmayı, yani, Su Ürünleri Genel Müdürlüğünü kuramıyor, yeniden yapılandıramıyorsunuz. O zaman, bu yasa yine aksar, yine tökezler.
Yine, her şeyde olduğu gibi, su ürünleri konusunda da önemli ölçüde eğitime ihtiyaç var. Su ürünleri konusunda mezun olan mühendisler teoriğin yanında pratiği de sahip olmalıdır. Bunun için, üniversitelere bağlı su ürünleri fakültelerine, araştırma istasyonlarının kurulması konusunda yetkiler verilmeli ve araştırma istasyonları kurmaları sağlanmalıdır.
İyi bir yetiştiricilik, korumacılık, tüketim, diğer sektörlerde olduğu gibi iyi bir eğitimle mümkün olabilecektir. Öncelikle -bütün üretici ve tüketicilerle- sürdürülebilir bir balıkçılığın olması, ancak onun korunmasıyla mümkün olacaktır.
Su ürünlerinin gelişmesi ve geliştirilmesi için en önemli etken korumadır. Koruma ve kontrol tedbirlerine, balıkçıların, yerel yönetimlerin katılımları -muhtarların ve belediyelerin- sağlanarak, Kara Avcılığı Kanunu Tasarısında olduğu gibi bir Merkez Av Komisyonunun kurulmasında fayda vardır.
Değerli arkadaşlar, -kara avcılığında da, sanıyorum, bundan önceki dönemlerde aynı şekilde yürümüştür- yasak avlanmayı önlemek için -Merkez Av Komisyonu örneğinde olduğu gibi- burada da bir merkez av komisyonunun kurulmasında fayda vardır. Bu komisyonda, gönüllü kuruluşlardan, üniversitelerden, balıkçılık sektöründen ve balıkçılık kooperatiflerinden temsilciler olmalıdır. Bu şekilde olabildiği takdirde, bu sektörü koruma şansı vardır. Ancak bu şekilde otokontrol sistemi sağlanarak, üretimi artıracak tedbirleri sağlayabiliriz. Yoksa, 13 tane kuruma görev vererek, bu kontrolü sağlama şansını yakalayamayız. Şimdi soruyorum: Köy muhtarı, bekçi, korucu, belediye zabıtası hangi güçle yasak avlanmaya engel olacaktır; mümkün müdür bu; yaptırımı ve etkisi ne? Diyoruz ki, denizin içinde yasak avlanma var; bunu, önlemesi mümkün değil.
Koruma ve kontrol, önemle üzerinde durmamız gereken bir konudur. Öncelikle, balık üreme sahalarını verimli bir şekilde kullanmalıyız. Bakıyoruz, bir işletmeci, en güzel koylarda balıkçılık üretimi yapıyor; onun dışında, 4-5 tane daha işletme, ruhsat almadan üretime başlıyor.
Değerli arkadaşlar, biraz önce arkadaşlarım bahsetti; bu, Gazipaşa'daki orkinos çiftliğiyle ilgili değişik basın organlarında değişik şekilde haberler çıktı. Bunu, bize gönderen de yine bir işletmeci; bakın, öbür balıkçılar hakkında ne söylüyor: "Bu yıl içinde, mevcut hükümetin popülist yaklaşımları ve destekleri sonucunda, 3 firma daha, Gazipaşa'da gerekli izin işlemlerini tamamlamadan tesis kurma işlemine başladı." Şimdi soruyorum -Sayın Tarım ve Köyişleri Bakanı burada mı; yok- Tarım ve Köyişleri Bakanlığından izin almadan bu işletmeler hangi yetkiyle, ruhsatsız ve izinsiz bir şekilde, burada işletme kurma hakkına sahip oluyorlar?! Bunu yapabilmeleri mümkün mü; yani, bu, devlete saygısızlık değil mi?! Kimin adına yapıyorlar bunu; hangi yetkiyle yapıyorlar?! Tabiî ki, eğer, biz devlete karşı güçlüyüz diyorlarsa, onu bilmek benim görevim değil; onu bilmek, devletin, sorumluların görevi. Şu anda, kimi ruhsatlı, kimi ruhsatsız işletilmeye devam ediliyor.
Değerli arkadaşlar, öncelikle, Türkiye'de bir havza planlaması yapılmalı. Bu, tarım alanında da böyle olmalı, turizm alanında da böyle olmalı, balıkçılık sektöründe de böyle olmalı. Türkiye'de, balıkçılık yapılan yerler ayrılmalı, turizm yapılan yerler ayrılmalı, tarım yapılan yerler ayrılmalı ve bunlar, daha önceden ilan edilmeli. Herkes, dilediği yerde işletme kurabilme şansını yakalayamamalı. Bunun, böyle olmaması lazım; bakıyorsunuz, turizmin en yoğun olduğu yerde, kıyıdan hemen 300 metre içeride orkinos çiftlikleri var. Yine, aynı yerden gelen fakslarda, Sahil Güvenlik Komutanlığınca, Alanya Çevre Sağlık Müdürlüğünce ve balıkçılar kooperatifince tutulan tutanaklarda 10 adet orkinosun kıyıları vurduğu belirtiliyor; ölü orkinoslar.
Değerli arkadaşlar, üretime karşı değiliz; ancak, sürdürülebilir bir üretim olmalı. Yani, yüz yıl sonra da orada balık üretimi yapılabilmeli; yüz yıl sonra da oradaki turizm tesislerinde insanlar kalabilmeli; yüz yıl sonra da oradaki tarım işletmeleri domatesi, patlıcanı, biberi üretebilmeli; onu yapmalıyız. Yoksa, niye sürdürülebilir bir balıkçılığa karşı olalım ki; öyle bir isteğimiz, talebimiz yok. Ancak, herkes, hakkına riayet etmeli, devletin sınırladığı yerlerde görevini yapmalı.
Değerli arkadaşlar, yine, korumanın bir şekli de, düzenli ve planlı avlanmadır. Bunu yapamadığımız zaman, ne bir balığı ne de bir deniz ürününü gelecek kuşaklara aktarma şansı olacaktır.
Sayın Başkan, değerli üyeler; avlanmalarda öyle yanlışlıklar yapılıyor ki, gece ışıkla avlanma, trolle avlanma bunlardan bazılarıdır. Bazı zamanlarda deniz kıyısına hiç yaklaşmaması gereken troller, özellikle göçmen balıklar geldiği zaman, kıyılara 200 metre, 100 metre yaklaşıyorlar ve 150-200 metrede avlanma yapıyorlar; ama, sadece olta balıkçılığı yapmak için gelen 315 santimetrelik fiberler yakalanıp milyarlarca liralık cezaya uğruyorlar; bu, haksızlıktır ve adaletsizliktir değerli arkadaşlar.
BAŞKAN - Sayın Kamacı, sözlerinizi toparlar mısınız.
Buyurun.
NAİL KAMACI (Devamla) - Tabiî efendim.
Yine, aynı şekilde, bu alanları korumak istiyorsak, aynen karada olduğu gibi -gerçi, karadaki SİT alanlarını yok ediyoruz; ama, olsun- denizde de SİT alanları oluşturabilmek şarttır. Denizlerimizde de SİT alanları oluşturalım, üreme alanları oluşturalım. Bunu yapamadığımız takdirde, gelecek kuşaklara balık diye bir şey bırakma şansımız kalmaz değerli arkadaşlar. Bugün, Türkiye'de, soframızda en fazla olması gereken balık, maalesef, en az ve en pahalı gıdadır.
Değerli arkadaşlar, yine, avlanma zamanında çıkarılan sirkülerlerin ikide bir değişikliğe uğramaması lazım. 2002 yılında, 2 Ağustosta bir sirküler çıkıyor, 11 Eylülde bir daha çıkıyor, 25 Şubat 2003'te yeniden bir avlanma sirküleri daha çıkıyor. Bunun bir takvimi vardır, bir zamanı vardır; balıkların bir üreme zamanı vardır, bir avlanma zamanı vardır. Balıklar, bu üç dönemde de ayrı ayrı üreyemezler ya! Yani, demek ki, avlanma yapabilmek için, Bakanlığa baskı geliyor. Bana göre, bunu önlemenin yolu da, bu konuda bağımsız av komisyonlarının oluşturulmasıdır; bunu yapabilirsek, balıkçılığımızı ve geleceğimizi kurtarmış oluruz.
Hepinize saygılar, sevgiler sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kamacı.
Sayın milletvekilleri, madde üzerinde 2 adet önerge vardır; önergeleri, önce geliş sıralarına göre okutacağım, sonra aykırılık derecelerine göre işleme alacağım.
İlk önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 125 sıra sayılı Su Ürünleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 5 inci maddesinin sonuna aşağıda yer alan cümlenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Tuncay Ercenk Osman Kaptan Atila Emek
Antalya Antalya Antalya
Osman Özcan Hüseyin Ekmekcioğlu Ensar Öğüt
Antalya Antalya Ardahan
R. Kerim Özkan Feridun Baloğlu Nail Kamacı
Burdur Antalya Antalya
"Deniz ve içsuların koruma kontrolü için, denizlerde ve içsularda özel koruma alanları oluşturulur, özel koruma alanlarının sınırlarının tespiti ve koruma ve kontrol kuralları Bakanlığın üç ay içerisinde çıkaracağı bir yönetmelikle düzenlenir."
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
İkinci ve en aykırı önergeyi okutup, işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 125 sıra sayılı Su Ürünleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 5 inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Atila Emek Ensar Öğüt Tuncay Ercenk
Antalya Ardahan Antalya
Osman Özcan Hüseyin Ekmekcioğlu Osman Kaptan
Antalya Antalya Antalya
Feridun Baloğlu Nail Kamacı
Antalya Antalya
Madde 5.- 1380 sayılı Kanunun 33 üncü maddesi, başlığı ile birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Koruma ve kontrol
Madde 33. - Tarım ve Köyişleri Bakanlığı teşkilatında ve Bakanlığa bağlı su ürünleri ile ilgili teşekküllerde su ürünlerinin, deniz ve içsuların koruma ve kontrolü ile görevlendirilen personel ile emniyet, jandarma, sahil güvenlik, gümrük ve orman muhafaza teşkilatları mensupları, belediye zabıtası amir ve mensupları, kamu tüzelkişilerine bağlı muhafız, bekçi ve korucular ile emniyet ve jandarma teşkilatının bulunmadığı yerlerde köy muhtar ve ihtiyar heyeti üyeleri bu kanunla ve bu kanuna istinaden konulan yasaklardan dolayı, bu kanun kapsamına giren suçlar hakkında zabıt varakası tutmak, suçta kullanılan istihsal vasıtalarını ve elde edilen su ürünlerini zaptetmek ve bunları 34 üncü madde hükmü saklı kalmak şartı ile adlî mercilere teslim etmek; ek madde 3'te yer alan hükümler çerçevesinde idarî para cezalarını kesmekle vazifeli ve yetkilidirler. Bu kanunda yer alan suçların önlenmesine ilişkin koruma ve kontrol görevlerinin yürütülmesinde önerilerde bulunmak ve idareyi bu kanunun yasakladığı uygulamalar konusunda bilgilendirmek görevlerini yürütmek için Merkez Av Komisyonu ile il av komisyonu oluşturulmuştur. Merkez Av Komisyonu Tarım ve Köyişleri Bakanlığı ve Çevre ve Orman Bakanlıklarını temsilen 1'er, balık üreticileri dernekleri, üniversitelerin su ürünleri fakülteleri, bu konuda faaliyet gösteren gönüllü kuruluşlar ve yerel yönetimleri temsilen seçilecek 2'şer üyeden oluşur. İl av komisyonu Tarım ve Köyişleri Bakanlığı ve Çevre ve Orman Bakanlıklarını temsilen 1'er, balıkçı dernekleri, üniversitelerin su ürünleri fakülteleri, bu konuda faaliyet gösteren gönüllü kuruluşlar ve yerel yönetimleri temsilen seçilecek 2'şer üyeden oluşur. Bu kurulların çalışma yöntemi, üyelerinin belirlenmesi, yetki ve görevleri Bakanlık tarafından çıkarılacak bir yönetmelikle düzenlenir."
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Bu önergeyi işleme alıyorum.
Komisyon katılıyor mu önergeye?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ RAMAZAN CAN (Kırıkkale) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet?..
İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Katılmıyoruz.
BAŞKAN - Gerekçeyi mi okutayım?..
ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) - Gerekçe okunsun.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Koruma ve kontrolün, üniversiteler ve sivil toplum örgütlerimiz ve yerel yönetimlerimizin de aralarında bulunduğu bir yapıda oluşturulması daha demokratik bir yapı ortaya çıkmasını sağlayacaktır ve aynı zamanda, bu şekilde oluşturulacak otokontrol sistemi denetimi kolaylaştıracaktır.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 125 sıra sayılı Su Ürünleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 5 inci maddesinin sonuna aşağıda yer alan cümlenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Tuncay Ercenk
(Antalya) ve arkadaşları
"Deniz ve içsuların koruma ve kontrolü için, denizlerde ve içsularda özel koruma alanları oluşturulur, özel koruma alanlarının sınırlarının tespiti ve koruma ve kontrol kuralları Bakanlığın üç ay içerisinde çıkaracağı bir yönetmelikle düzenlenir."
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Komisyon katılıyor mu?..
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ RAMAZAN CAN (Kırıkkale) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Hükümet?..
İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Katılmıyoruz.
BAŞKAN - Gerekçeyi mi okutayım, söz mü istiyorsunuz?
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) - Gerekçe okunsun.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Denizlerde ve içsularda da doğal SİT alanları oluşturularak koruma ve kontrol işlevinin daha iyi yürütülmesi amaçlanmaktadır.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Madde kabul edilmiştir.
6 ncı maddeyi okutuyorum:
MADDE 6. - 1380 sayılı Kanunun 34 üncü maddesi, başlığı ile birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir
"Zapt edilen su ürünleri ve istihsal vasıtaları
Madde 34. - Zapt edilen su ürünleri ve istihsal vasıtaları hakkında aşağıdaki işlemler yapılır:
a) Zapt edilen canlı olmayan su ürünlerinden insan tüketiminde veya sanayide kullanılması mümkün, ancak muhakeme neticesine kadar muhafaza edilmesi mümkün olmayanlar, en yakın Bakanlık laboratuvarında veya kamu kuruluşlarında görevli veteriner hekim, Hükümet, belediye veya sağlık merkezi tabiplerinden birine muayene ettirilir.
Tüketiminde veya kullanılmasında sakınca görülmeyenler, derhal mahallin en büyük maliye memuru marifetiyle, maliye teşkilatı bulunmayan yerlerde belediye veya ihtiyar heyeti tarafından en yakın satış yerinde açık artırma sureti ile satılır.
Satışa ait bir zabıt tutanağı düzenlenerek, satış bedeli tahkikat sonucuna kadar adli mercilerin emrinde olmak üzere maliye veznesine emaneten yatırılır. Sanığın mahkumiyetinin kesinleşmesi halinde satış bedeli ilgili vezneye gönderilir.
Satılamayan veya muhammen bedel üzerinden alıcı bulamayanlardan, insan tüketiminde kullanılması mümkün olanlar Bakanlıkça belirlenen sosyal yardım kurumlarına bağışlanır.
b) Zapt edilen istihsal vasıtalarından sahipleri belli olanlar, muhakeme neticesine kadar yedieminde tutulur.
Zapt edilen istihsal vasıtalarından sahiplenilmeyen ve avcılıkta kullanılmasında sakınca görülmeyenler on günlük süre sonunda mahallin en büyük maliye memuru marifetiyle satılır. Satılamayanlar ve avcılıkta kullanılması sakıncalı görülenler bilimsel kuruluşlara bağışlanır.
c) Bağışlanamayan su ürünleri ve istihsal vasıtaları imha edilir. İnsan tüketiminde kullanılması sakıncalı görülen, sanayide hammadde olarak kullanılması mümkün olmayan veya kullanılması mümkün olmakla birlikte satılamayan su ürünleri hakkında da aynı işlem uygulanır.
Bu Kanunla ve bu Kanuna istinaden konulan yasaklardan dolayı zapt edilen su ürünlerinden canlı olanların deniz ve içsulara iadeleri veya bunlar için yapılacak diğer işlemler yönetmelikle düzenlenir."
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Ardahan Milletvekili Sayın Ensar Öğüt; buyurun.
CHP GRUBU ADINA ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Su Ürünleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 6 ncı maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; bizleri ekranları başında izleyen halkımızı ve sizleri saygılarımla selamlıyorum.
Maddede "zapt edilen su ürünleri ve istihsal vasıtaları hakkında aşağıdaki işlemler yapılır" denilerek, yapılacak işlemler (a), (b), (c) şeklinde üç fıkrada belirtilmiştir. (a) fıkrasında "zapt edilen canlı olmayan su ürünlerinden insan tüketiminde veya sanayide kullanılması mümkün, ancak muhakeme neticesine kadar muhafaza edilmesi mümkün olmayanlar Bakanlık laboratuvarında muayene ettirilir" deniliyor.
Değerli arkadaşlar, öncelikle, üç tarafı denizle çevrili olan ülkemizin 81 ili var; maalesef, 40'ında laboratuvar var, 41'inde yok. Bu bilgiyi bakanlık yetkililerinden aldım. İkincisi, su ürünleri genel müdürlüğü yok; yani, üç tarafı denizle çevrili olan Türkiye'nin, su ürünleriyle ilgili bir genel müdürlüğü yok. Ondan sonra da, denizlerin, akarsuların veya göllerin kirlenmesini gündeme getiriyoruz! Onun için, özellikle denizlerimizin, göllerimizin ve akarsularımızın temiz tutulması lazım; temiz tutulması için de, Bakanlıkça buralara acilen laboratuvarlar kurulması, ayrıca, Çevre Bakanlığınca da arıtma tesisleri kurulması lazım.
Maddenin (b) fıkrasında da "zapt edilen istihsal vasıtalarından sahipleri belli olanlar, muhakeme neticesine kadar yedieminde tutulur" denilmektedir.
Değerli arkadaşlar, ticaret yapanlar bilir, bir malı yediemine teslim ettiniz; teslim ettikten sonra biraz da süre uzarsa -hele Türkiye'deki mahkemeleri de göz önünde tutarsak- o teslim ettiğiniz istihsal vasıtalarının iki katı yediemin ücreti çıkar. Kesinlikle, ücretsiz olarak Bakanlığın bünyesinde yediemin müesseseleri kurmak lazım. Eğer, dışarıdaki yediemine verirseniz, vereceğiniz malzemenin iki katı, yediemine borçlu kalırsınız; çünkü, mahkemenin neticesini beklemeniz lazım. Mahkeme de, Türkiye'de, maalesef uzun sürmektedir.
Değerli arkadaşlar, önemli olan denizlerin, göllerin, akarsuların temiz olmasıdır; ancak, ne yazık ki, Türkiyemizde, maalesef, denizlerimiz, göllerimiz ve akarsularımız kirli vaziyettedir. Şimdi, Avrupa'yı ele alırsak, Fransa ve Almanya'dan geçen, Hollanda'dan denize dökülen Ren Nehri, pırıl pırıl, tertemiz, dibi gözüküyor. Nehrin her türlü su ürünü var; ama, aynı Avrupa, Tuna Nehrini, her türlü pisliğiyle getirip Karadeniz'e döküyor. Bu ne kadar kötü bir şey. Avrupa, hem öyle yapıyor hem böyle yapıyor! O nedenle, Karadeniz'i kurtarmak için Sayın Bakandan ve yetkililerden rica ediyorum, derhal, Tuna Nehrindeki kirletilmenin durdurulması, arıtma tesislerinin kurulması lazım; yoksa, hasret kaldığımız hamsiye daha çok hasret kalırız. Karadeniz'i temiz tutmamız lazım. Türkiye'de, Marmara Denizi başta olmak üzere tüm denizlerimizde su kirliliği had safhada; su ürünlerimiz yok.
Değerli arkadaşlar, bölgemden bir örnek vereceğim. Van Gölünden sonra doğuda en büyük göl, Ardahan'ın Çıldır İlçesindeki Çıldır Gölüdür. Kenerbel Köyünde Aktaş Gölümüz var; bir de, Kura Nehrimiz var Ardahan'da. Belediyenin arıtma tesisleri olmadığı için, yeteri derecede kanalizasyonu olmadığı için, Belediye Başkanı çaresiz kaldığı için, Ardahan'ın kanalizasyonu olduğu gibi güzelim Kura Nehrine veriliyor ve Kura Nehrinden hayvanlar su içiyor, kanser oluyor ve ölüyor; insan durur mu?! Alabalık derelerimize, yine Damal ve Hanak Belediyelerimiz çaresiz kaldığı için kanalizasyonlarını veriyorlar; o güzelim alabalık derelerinde alabalık diye bir şey kalmadı. Bu, sadece Ardahan'da değil, bütün Anadolu'da böyle. Bu, nasıl oluyor da böyle oluyor?..
Değerli arkadaşlar, her şeyin başında yönetim vardır. Yöneticiler bilgili, becerili değilse, kapasitesi yoksa bunu yapmak mümkün değil.
Şimdi, Doğu Anadolu, nedense, deneme tahtası oldu. Kalkınmamış bölgelere, unvan vermek için, devlet, kendi memuruna vali unvanını veriyor, gönderiyor Doğu Anadolu'ya; git, orayı kalkındır! Zaten kalkınmamış bölge!.. Hiç tecrübesi olmayan memuru vali olarak gönderiyorsun oraya; o da, gidiyor oradaki vatandaşla kavga ediyor.
Şimdi size örnek vereceğim. Ardahan'da bir yurt yaptırmak istedik. Türkiye Yardımsevenler Derneği, mart ayında Ardahan Valisine yurt yaptıralım diye yazı yazdı. Yurt yaptıracak bedava, bağış yapacak devlet-vatandaş işbirliğiyle. Sayın Vali "bu yurdu buraya yaptırmam. Benim dediğim yere yaparsanız olur, yoksa yaptırmam" dedi. Bunun üzerine ben devreye girdim, Sayın Bakanımıza söyledim. Sağ olsun, İçişleri Bakanımız aradı, dedi ki "tamam, gidin, yapacak." Yine yapmadı. Sözleşme yapması gerekiyor prosedür gereği Ardahan Valisinin. Bu defa, Millî Eğitim Bakanımıza gittim, ziyaret ettim; sağ olsun, Millî Eğitim Bakanımız sözleşmeyi yaptı, talimat da verdi, yazı da yazdı; temeli atılacak bu yurdun, yapılacak... Tamam; 12 Temmuz için -bakın, çok önemli arkadaşlar bu- Çıldır Belediye Başkanı ve Çıldır Kaymakamının imzasıyla davetiye basıldı. Türkiye Yardımsevenler Derneği gidecek, temel atacak. Ardahan, eğitimde Türkiye sonuncusu. Yurt yapılıyor 1,5 trilyonluk. Ne oldu biliyor musunuz; Sayın Ardahan Valisi yer teslimi yapmadığı için yurdun temeli atılmadı ve dernek yöneticileri gerisin geriye İstanbul'a gitti.
Bakın arkadaşlar, bu Ardahan Valisinin hiçbir tecrübesi de yok. Daire başkanıyken veya memurken, unvan vermek için Ardahan'a gönderiliyor. Yahu niye İstanbul'a göndermiyorsunuz?! Niye Antalya'ya göndermiyorsunuz, niye İzmir'e göndermiyorsunuz kardeşim?! Yani, insanlara paye vermek için bunu böyle yapıyorsunuz. Böyle bir şey olur mu yahu?! İnanın, mart ayından beri bununla uğraşıyoruz. Hem bir milletvekili olarak ben uğraşıyorum hem de 2 bakanımız uğraşıyor, İçişleri Bakanı ile Millî Eğitim Bakanımız uğraşıyor; halen temeli atılmamış!.. Biraz önce yine görüştüm, halen daha bir şey yok.
Değerli arkadaşlar, her şeyin başı yöneticidir. Su ürünlerimizi de, sularımızı da temiz tutabilmek için en başta yönetici geliyor. Ben, buradan Sayın İçişleri Bakanımıza sesleniyorum ve Sayın Başbakanımızdan rica ediyorum, kalkınmamış bölgelere yetenekli, tecrübeli valiler gönderin. Erol Çakır'ı İstanbul Valiliğinden aldınız, gönderin Ardahan'a, Hakkâri'ye, Ağrı'ya, Kars'a. Ne olur yahu?!
AHMET YENİ (Samsun) - Gider mi?
ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - Niye gitmesin kardeşim?! Niye gitmesin?! Lütfen yahu!..
Bakın, arkadaşlar, AK Parti Hükümeti Acil Eylem Planı hazırladı; "kalkınmamış bölgeleri öncelikli kalkındıracağız" dediniz. Yahu, kalkınmamış bölgeyi tecrübesiz valiyle nasıl kalkındıracaksınız?! Adam devleti temsil ediyor, bağış yapan insanı kabul etmiyor!.. Adam "bağış yapacağım, ben, gelip sana bağış yapacağım" diyor; "hayır, benim dediğim yere yaparsan olur, yoksa olmaz" diyor.
BAŞKAN - Sayın Öğüt, 1 dakikanız kaldı, su ürünlerine geliyorsunuz değil mi?..
ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - Ardahan'da Kura Nehri maalesef kirlenmiştir. Kura Nehri akıyor, Ardahan Valisi oradan bakıyor, bizim de anamız ağlıyor...
AĞÂH KAFKAS (Çorum) - Baktırmayın...
ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - Baktırmayın... Hükümetsiniz, baktırmayın hadi!.. Tecrübeli adam gönderin de baktırmayalım kardeşim. Gönderin başka; yok mu vali, Türkiye'de kalmadı mı?!
Değerli arkadaşlar, Çıldır Gölüne, Aşık Şenlik Kasabasından giden bir derivasyon kanalı yapıldı. O kanalda hayvanlar boğuluyor, ölüyor, hayvan leşleri geliyor, Çıldır Gölüne dökülüyor ve göl kirleniyor. Şimdi, o gölde balık olursa, siz de yerseniz, nasıl olur arkadaşlar?! Şimdi, ben, sizden ve Devlet Su İşlerinden rica ediyorum, bu derivasyon kanalı derhal temizlensin ve Çıldır Ovasını sulayacak şekilde organize edilsin. Çıldır Ovası kurumuş, kuraklık var; suyu göle akıtıyorlar! O derivasyon kanalında da hayvanlar boğuluyor, hayvanların leşi de göle iniyor! Yahu, böyle bir şey olur mu?! İşte, bu nedir; bunu temizlemek, yönetmek, oradaki mülkî amirin görevidir. Ben, onun için bu konuyu anlatıyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun; sözlerinizi tamamlar mısınız.
ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - Değerli arkadaşlar, sonuca gelirsek, bu ülke bizim. Sizden rica ediyorum, özellikle kalkınmamış bölgeler, sürgün yeri olmasın. Daire başkanı gidiyor, il müdürü gidiyor, sürgün; perişan oluyor. Vali gidiyor, sürgün; emniyet müdürü gidiyor, sürgün; kaymakam gidiyor, sürgün... Oradakiler de, zaten, psikolojik olarak, sürgün gittiği için, sıkıntısı var; çocukları burada okuyor, kendisi orada... Bu sıkıntı içerisinde, oradaki vatandaşlarla kavga ediyor; orası da kalkınmıyor. Onun için, sizden rica ediyorum, AK Parti Hükümeti Acil Eylem Planı hazırladı. Bu Acil Eylem Planı içerisinde "kaliteli insanlar" deniliyor. Ben rica ediyorum -herkes kalitelidir, herkes iyidir; ama, tecrübe önemlidir- oralara, tecrübeli valileri gönderelim, tecrübeli kaymakamları gönderelim ve hem oradaki su ürünleri sektörümüzü hem de memleketimizi kalkındıralım. Şimdi, çiftçimiz, ezilmiş gitmiş; Türkiye'deki bütün çiftçiler perişan durumda. Bu da bir çiftçiliktir Sayın Bakanım.
Sonuç olarak, su ürünlerinin geliştirileceği bölgelerde, denizleri, gölleri, özellikle alabalık derelerini kanalizasyonlara açık bırakmadan, Çevre Bakanlığının, derhal ve derhal, arıtma tesislerini bütün belediyelere kurdurması lazım. Sizden istirham ediyorum, bu, çok önemli Sayın Bakanım, bunu gündeme alalım. Su ürünleri yetiştirilen bölgelerde... 81 ilin 40'ında laboratuvar var. Su ürünleri olan diğer illerde de laboratuvarların derhal kurulması lazım; yoksa, su ürünlerini biz nasıl yaşatacağız?
Üçüncüsü, su ürünlerini üreteceğimiz bölgelerde eğitim şarttır. Eğitim için de... Özellikle Ardahan'ın iki gölü ve Kura Nehri var. Bu bölgede su var; ama, bu bölgede su ürünleri yüksekokulu yok. Burada yüksekokulun kurulmasını istirham ediyorum. Bu nedenle, denizlerimizde, göllerimizde, akarsularımızda yaşayan canlılara sahip çıkılması dileğiyle hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Öğüt.
Madde üzerinde başka söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
7 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 7. - 1380 sayılı Kanunun değişik 36 ncı maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Madde 36. - Bu Kanundaki ve bu Kanuna göre çıkarılacak yönetmeliklerdeki yasak, sınırlama ve yükümlülüklere aykırı hareket edenlere verilecek cezalar aşağıda gösterilmiştir.
a) 3 üncü maddenin;
1. İkinci fıkrasına göre ruhsat tezkeresi almadan su ürünleri istihsal edenler ikiyüzelli milyon lira,
2. Üçüncü fıkrası gereğince, gemisi için ruhsat tezkeresi almayan gemi sahipleri veya donatanları bir milyar lira,
3. Beşinci fıkrası gereğince, ruhsat tezkerelerini ilgililere göstermeyenler ikiyüzelli milyon lira,
4. Altıncı fıkrası gereğince ruhsat tezkerelerini yetkili mercilere vize ettirmeden fıkrada gösterilen yerlerde su ürünleri istihsal edenler yüzelli milyon lira,
5. Yedinci fıkrasına göre çıkarılacak yönetmelikteki usul ve esaslara aykırı hareket edenler yüzelli milyon lira idarî para cezası ile cezalandırılır.
Ayrıca üçüncü madde ile zorunlu kılınan ruhsat tezkeresini almadan elde edilen su ürünleri zapt ve mahkemece müsadere edilir. Yedinci fıkraya göre çıkarılan yönetmelik hükümlerine aykırılık durumunda da aynı işlem uygulanır.
Eylemin ruhsatsız gemilerle tekrarı halinde avcılıkta kullanılan ağ, olta ve benzeri istihsalin gerçekleştirildiği araçlar zapt ve mahkemece müsadere edilir.
b) 7 nci maddede belirtilen fiilleri ilgili mercilerden izin almaksızın yapanlara, fiilin içsularda gerçekleşmesi halinde bir milyar lira, denizlerde vuku bulması halinde ise iki milyar lira idarî para cezası verilir. Çıkarılan kum, çakıl, taş ve benzeri maddelerin zapt ve mahkemece müsaderesi ile ilmî ve teknik bakımlardan istihsal yerlerinin eski şekline döndürülmesinin mümkün olduğu durumlarda, masrafları yapanlara ait olmak üzere eski şekline döndürülmesine karar verilir.
c) 13 üncü maddenin birinci fıkrasına aykırı olarak kurulduğu Tarım ve Köyişleri Bakanlığınca tespit edilen tesis sahiplerine bir milyar lira idari para cezası verilir. Tesisin yönetmelikte belirtilen şartlara uygun hale getirilmesi için altmış gün süre tanınır. Bu süre sonunda aykırılığın devam etmesi durumunda iki milyar lira idarî para cezası verilir. Aykırılığın giderilmesi ya da tesisin faaliyetine son verilmesi için otuz gün daha süre verilir. Bu süre sonunda aykırılığın devam ediyor olması durumunda üç milyar lira idari para cezası ve tesisin mahkemece kapatılmasına karar verilir.
13 üncü maddeye göre çıkarılan yönetmelik hükümlerine aykırı hareket edenlere bir milyar lira idari para cezası verilir.
d) 19 uncu maddeye aykırı hareket edenler bir milyar lira idari para cezası ile cezalandırılır. İstihsal edilen su ürünleri ile aykırılığa neden olan eşya, alet, edevat, teçhizat zapt ve mahkemece müsadere edilir.
e) 20 nci maddeye göre çıkarılan yönetmelikteki yasak, sınırlama ve yükümlülüklere aykırı hareket edenler bir milyar lira idarî para cezası ile cezalandırılır. Suç fabrika, imalathane ve atölye gibi tesis sahipleri ve bunların sorumlu kıldığı kişiler tarafından işlenildiği takdirde, on milyar lira idarî para cezası hükmolunur. Bu gibilerin faaliyetlerinin durdurulmasına ve masrafları kendilerine ait olmak üzere tesislerinin zarar vermeyecek hale getirilmesine mahkemece karar verilir.
20 nci maddeye aykırılık teşkil eden durumun kalktığı, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı yetkililerince tespit edilerek mahkemeye bildirildiği veya tesis sahiplerinin talebi üzerine mahkemece belirlendiği takdirde, aynı mahkemece bu tesislerin yeniden faaliyetine izin verilir.
f) 21 inci maddenin birinci fıkrasına aykırı hareket edenler beş milyar lira idarî para cezası ile cezalandırılır ve istihsal ettikleri su ürünleri ile bunların istihsalinde kullanılan istihsal vasıtaları, zapt ve mahkemece müsadere edilir.
g) 22 nci maddeye aykırı hareket edenler beşyüz milyon lira idarî para cezası ile cezalandırılır. Bu gibilerin faaliyetleri mahkemece durdurulur ve masrafları kendilerine ait olmak üzere engellerin kaldırılmasına karar verilir.
h) 23 üncü maddenin (a) bendi ile (b) bendinin birinci fıkrasına göre çıkarılan yönetmelik hükümlerine aykırı hareket edenlere, beşyüz milyon lira idarî para cezası verilir, istihsal olunan su ürünleri zapt ve mahkemece müsadere edilir. Aykırılığın gırgır ağları ile avlanan balıkçı gemileri kullanılarak yapılması halinde, bu gemilerin sahip veya donatanlarına ceza iki misli olarak uygulanır. Suçta kullanılan gemiler ile gerçek ve tüzel kişilerin ruhsat tezkereleri; suçun ilk defa işlenmesi halinde bir ay, ikinci defa işlenmesi halinde üç ay süre ile geri alınır, tekrarlanması halinde iptal edilir.
Aykırılığın bu Kanuna istinaden bölgeler, mevsimler ve zamanlar bakımından konulacak düzenlemelere uyulmayarak işlenmesi halinde, gemiler haricindeki istihsal vasıtaları da zapt ve mahkemece müsadere edilir.
23 üncü maddenin (b) bendinin ikinci fıkrasına göre çıkarılan yönetmelik hükümlerine aykırı hareket edenlere bir milyar lira idarî para cezası verilir.
i) 24 üncü maddenin (a) bendinde belirtilen alanlarda trol ile su ürünleri istihsalinde bulunanlar üç milyar lira idarî para cezası ile cezalandırılır ve istihsal olunan su ürünleri ile istihsal vasıtaları zapt ve mahkemece müsadere edilir.
24 üncü maddeye göre çıkarılan yönetmelikteki dip trolüne ilişkin yasak, sınırlama ve yükümlülüklere aykırı hareket edenler iki milyar lira idari para cezası ile cezalandırılır, istihsal olunan su ürünleri zapt ve mahkemece müsadere edilir. Suçta kullanılan gemiler ile gerçek ve tüzel kişilerin ruhsat tezkereleri; suçun ilk defa işlenmesi halinde bir ay, ikinci defa işlenmesi halinde üç ay süre ile geri alınır, tekrarlanması halinde iptal edilir. Aykırılığın bu Kanuna istinaden bölgeler, mevsimler ve zamanlar bakımından konulacak düzenlemelere uyulmayarak işlenmesi halinde, gemiler haricindeki istihsal vasıtaları da zapt ve mahkemece müsadere edilir.
Yasak bölgelerde veya yasak zaman ve mevsimlerde dip trol ağları denizde veya toplanıp bordaya alınmış durumda tespit edilenler, göz açıklıkları tayin olunan asgarî ölçülerden küçük dip trolü ağlarını her ne suretle olursa olsun gemilerinde bulunduranlar ile orta su trolünü veya kombine trolü dip trolü olarak kullananlar hakkında, ikinci fıkradaki cezalar hükmolunur.
j) 23 ve 24 üncü madde ile getirilen yasak, sınırlama ve yükümlülüklere aykırı olarak elde edilen su ürünleri ile 25 inci madde ile satışı, nakli ve imalatta kullanılması yasak edilen su ürünlerini satanlar, nakledenler veya bunları imalatta kullananlar, işleyenler, muhafaza edenler ve ihraç edenler beşyüz milyon lira idarî para cezası ile cezalandırılır. Ayrıca suç konusu su ürünleri ile yapılan imalatlar zapt ve mahkemece müsadere edilir.
k) 26 ncı maddeye göre çıkarılacak yönetmelik hükümlerine aykırı hareket edenlere, yediyüzelli milyon lira idarî para cezası verilir. Ayrıca, suç konusu su ürünleri zapt ve mahkemece müsadere edilir.
l) 28 inci maddede belirtilen bilgi ve belgeleri, ilgililere zamanında ve doğru olarak vermeyenler, ikiyüz milyon lira idarî para cezası ile cezalandırılır.
m) 29 uncu madde hükümlerine aykırı hareket edenler, ikiyüzelli milyon lira idari para cezası ile cezalandırılır. Suç konusu yasak vasıtalar zapt ve mahkemece müsadere edilir.
Bu maddede yazılı idari para cezaları, tam boyu oniki metre dahil yirmiiki metreye kadar olan gemiler için iki katı, yirmiiki metre ve daha uzun gemiler için üç katı olarak uygulanır.
Bu maddede sayılan suç konusu fiillerin tekrarı halinde idarî para cezaları iki misli olarak uygulanır.
Suç konusu fillerin tekrarı, suçun tespit edildiği tarihten itibaren iki yıl içinde ilk cezaya konu suçun tekrar işlenmesini ifade eder."
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
8 inci maddeyi okutuyorum:
MADDE 8. - 1380 sayılı Kanuna aşağıdaki ek madde eklenmiştir.
"EK MADDE 3. - Bu Kanunun 36 ncı maddesinde yer alan idarî para cezaları mahallin en büyük mülkî amiri ile denizlerde Sahil Güvenlik Komutanlığı bot komutanları tarafından kesilir ve mahallin en büyük mal memurluğuna yatırılır. Mülkî amirler ceza kesme yetkilerini 33 üncü maddede belirtilen görevlilere önceden ilan etmek şartıyla devredebilirler.
Cezaların kesilme usulleri, makbuzların şekli, dağıtımı ve kontrolü hususundaki usul ve esaslar yönetmelikle düzenlenir.
Cezalar 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre tahsil edilir.
İdarî para cezalarına karşı cezanın tebliğ tarihinden itibaren en geç yedi gün içinde yetkili idare mahkemesine itiraz edilebilir. İtiraz, idare tarafından verilen cezanın yerine getirilmesini durdurmaz. İtiraz, zaruret görülmeyen hallerde evrak üzerinden inceleme yapılarak karara bağlanır. İtiraz üzerine verilen karar kesindir."
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Madde üzerinde gruplar adına söz talebi?.. Yok.
Şahsı adına, Muğla Milletvekili Sayın Fahrettin Üstün; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
FAHRETTİN ÜSTÜN (Muğla)- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonunda bu kanun tasarısı görüşülürken bir önerge verildi. Önergede şöyle deniyordu: "Sahil Güvenlik Komutanlığının denizlerde kontrol alanları, Tarım ve Köyişleri Bakanlığınca çıkarılacak yönetmelikle belirlenir."
Bilindiği gibi, Anayasamızın 123 üncü maddesi uyarınca idarenin görevlerinin kanunla düzenlenmesi zorunlu olduğundan, denizlerde genel bir kolluk kuvveti olan Sahil Güvenlik Komutanlığının görevleri de, 9.7.1982 tarihli ve 2692 sayılı Sahil Güvenlik Komutanlığı Kanunuyla düzenlenmiştir. Söz konusu kanunun 4 üncü maddesiyle, liman sınırları dışında kalan deniz alanlarında Su Ürünleri Kanununa aykırı eylemlerin önlenmesi, izlenmesi, suçluların yakalanması, gerekli işlemlerin yapılması, yakalanan kişi ve suç vasıtalarının yetkili makamlara teslim edilmesi görevi Sahil Güvenlik Komutanlığına verilmiştir. Sahil Güvenlik Komutanlığına kanunla verilen yetkinin yönetmelikle geri alınması ya da kısıtlanması Anayasaya aykırıdır.
Yüce Heyeti bilgilendirir, saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN- Teşekkür ederim Sayın Üstün.
Madde üzerinde görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
9 uncu maddeyi okutuyorum:
MADDE 9. - Bu Kanun yayımı tarihinden altı ay sonra yürürlüğe girer.
BAŞKAN- Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
10 uncu maddeyi okutuyorum:
MADDE 10. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN- Teşekkür ederim.
Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır; hayırlı olmasını diliyorum.
Sayın Bakan Genel Kurula teşekkür edeceklerdir.
Buyurun Sayın Bakan. (AK Parti sıralarından alkışlar)
İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Su Ürünleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının, Yüce Heyetinizce kabul edilmesi nedeniyle söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle, Yüce Meclisin değerli üyelerini saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; malumları olduğu üzere, üç tarafı denizlerle çevrili ülkemizin 8 000 kilometreyi aşan sahil şeridinin güvenliğinin sağlanması ve her türlü yasadışı olayların önlenmesi görevi, Bakanlığıma bağlı Sahil Güvenlik Komutanlığınca yürütülmektedir. Dolayısıyla, denizlerde Su Ürünleri Kanununa aykırı eylemlerin izlenmesi, suçluların adalete teslim edilmesi görevini de yürüten merci, bu komutanlıktır.
Yukarıda da arz ettiğim gibi, üç tarafı denizlerle çevrili olmasına rağmen, bilinçsiz avlanma nedeniyle su ürünleri varlığında bir azalma olduğu bilinmektedir. Öte yandan, en az bilinçsiz avlanma kadar önemli olan bir başka husus da, deniz ve içsulardan kum, çakıl, taş ve benzeri maddelerin kaçak olarak alınmasıdır. Doğal dengeyi de bozan bu tür gelişmelerin, girişimlerin mevcut kanunda öngörülen cezalarla üstesinden gelinmesi mümkün görünmemekteydi. Bu nedenle, oylarınızla kabul edilen yeni yasa, doğal hayatın korunması için önemli bir araç olacaktır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kanunlar da insan hayatı gibi dinamiktir. Sosyal hayatta sağlanan ilerlemeler ve gelişmeler, zamanında yasal zemine kavuşturulmadığı takdirde kaosa neden olunabilir. Bu bakımdan, bugün, oylarınızla kabul edilen bu yasayla sorun, çözümsüz bir noktaya taşınmadan önlenmiş olacaktır.
Bu çerçevede, Türk vatandaşı olmayan kişilere ilişkin olarak, karasuları ve içsularda avlanma yasağı getiren düzenleme, millî ekonomi ve doğal denge açısından son derece önemli bir aşama olarak görülmelidir. Özellikle, ülkemizin şiddetle ihtiyacı olduğu dönüşüm konusunda bu yasayla sağlanan mesafeyi de azımsamamak gerektiğini düşünüyorum. Artık, devlet çarkını daha hızlı, daha az maliyetli ve daha etkili döndürmek zorundayız. Bu anlamda, adlî mercilere tanınmış kimi yetkilerin gözden geçirilmesinde yarar bulunduğunu da ifade etmeliyim.
Bu bağlamda, yasayla, Sahil Güvenlik Bot Komutanlarına idarî para cezası vermesi imkânı, bürokratik formaliteleri azaltarak etkili bir yasal zemin oluşmasına hizmet etmektedir. Zira, her suçun mahkemeler önünde görülmesi, hem adlî sistemimizi içinden çıkamayacağı kadar ağır bir iş yüküyle karşı karşıya bırakmakta ve hem de suçu işleyenlerin takibini yapan kolluk güçleri açısından altından kalkılması güç, bürokrasi ve zaman kaybına neden olmaktaydı. Bu çerçevede, Su Ürünleri Kanununda yapılan değişiklikte yaptığınız değerli katkılarınızdan dolayı şükranlarımı arz ediyorum.
Kabul edilen yasanın su ürünlerimizin korunmasına hizmet etmesini diliyor, Yüce Heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Sayın milletvekilleri, 15 5. 2002 Tarihli ve 4756 Sayılı Kanunun Geçici 1 inci Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Tasarısı ve Anayasa Komisyonu raporunun müzakeresine başlıyoruz.
4.- 15.5.2002 Tarihli ve 4756 Sayılı Kanunun Geçici 1 inci Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Tasarısı ve Anayasa Komisyonu Raporu (1/643) (S. Sayısı : 226) (1)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde.
Hükümet?.. Yerinde.
Komisyon raporu 226 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Berhan Şimşek; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA BERHAN ŞİMŞEK (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun tasarısının tümü üzerinde Grubum adına söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.
AKP Hükümeti, Radyo ve Televizyon Üst Kuru üyelerinin seçimi ve görevlerinin devamıyla ilgili 4756 sayılı Kanunun geçici 1 inci maddesini değiştirmek istemektedir. Bu değişiklikle, halen görevde bulunan Üst Kurul üyelerinin, yeni Üst Kurul üyelerinin seçim sonucunun Resmî Gazetede yayımlanması tarihine kadar, kanunda belirtilen yetki, görev ve işlevlerini yerine getirebilecekleri öngörülmektedir.
Bu konuda daha önce yapılan değişiklik, Anayasa Mahkemesine götürülmüş ve üst kurul üyelerinin seçimine ilişkin maddenin yürürlüğü durdurulmuştur. AKP İktidarı, ne Cumhurbaşkanının bu konuyla ilgili maddeyi geri gönderme gerekçesini ne Anayasa Mahkemesine götürme gerekçelerini ne de Anayasa Mahkemesinin yürütmeyi durdurma kararını göz önüne almadan, bu tasarıyı, her zaman olduğu gibi, tekrar Meclise, gündeme taşımıştır.
Hükümet, siyaseti hukuksallaştırmak, bürokrasiyi hukukî zemine oturtmak yerine, hukuku siyasallaştırmak ve bürokrasiyi, bürokratik anlayışı kendine göre yorumlama eğilimindedir yine birçok konuda olduğu gibi. Hakkında yürütmeyi durdurma kararı bulunan bir maddeyle ilgili yeni bir düzenlemeye gitmek, yüce yargı organının verdiği kararı görmezlikten gelmek gibi bir eğilimin arkasında başka bazı gerekçelerin olması kuvvetle muhtemeldir.
(1) 226 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
Şimdi, hükümet böyle bir konuda neden böylesine acil bir düzenlemeye gittiğini açıklamalıdır. Hem de böyle karışık, sıkışık bir gündemle toplanan Genel Kurulda bu düzenlemeyle hükümet neyi amaçlamaktadır? Tam bu noktada değerli milletvekilleri, şunu paylaşmak istiyorum: Daha önceki genel müdür arkadaş, bizim tarafımızdan atanmış bir genel müdür değildi; fakat, çok başarılı bir genel müdür olarak görev yaptı ve hatta, başarısına ortak oldunuz. Eurovision'daki Sertab Erener'in birinciliğine büyük övgüler yağdırdınız; fakat, bu genel müdür, maalesef, birçok konuda olduğu gibi, AKP iktidarının kadrolaşma baskılarına dayanamayarak istifa etti ve ayrıldı. Bugün bu kadrolaşma ilişkileriyle, yeni bir genel müdürü tarafınızdan oluşturabilmek için de bu kanunu getiriyorsunuz; işin gerçeği bu.
Ama, hiç merak etmeyin; Türkiye kamuoyu biliyor, siz de biliyorsunuz ki, inanın, TRT'ye ihtiyacınız yoktur; medya yeterince sizi desteklemekte; TRT'nin, reytinglere baktığınızda, çok büyük izleyici oranı olmadığını da hepimiz biliyoruz.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri...
HALİL AYDOĞAN (Afyon) -Sayın Şimşek, o zaman bunları konuşmamıza gerek yok ki...
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) - Sayın Vekilim, lütfen bir gün buyurun, burada kürsüyü kullanın Allahaşkına! Aslında, sizinle burada çok güzel şeyler paylaşıyoruz biz ama, siz olmasanız ne yaparım diyorum, kim laf atacak bana; vallahi çok teşekkür ederim.
HALİL AYDOĞAN (Afyon) - Ben de teşekkür ederim.
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; ülkemizde özerk kurullar olarak bilinen bağımsız idarî otoritelerin sayısı, son yıllarda hızla artmaktadır. Bağımsız idarî otoriteler, genel idare teşkilatının dışında kendine ait görev ve yetkileri, kendine ait gelir ve bütçesi bulunan kuruluşlardır; kendileriyle ilgili alanlarda denetleme ve düzenleme yetkileri vardır. Radyo ve Televizyon Üst Kurulu da, ülkemizde radyo, televizyon ve veri yayınları alanlarında düzenleme yetkisine sahip bir özerk kuruluştur. Bu kurullar, adı üstünde, bağımsız özerk kuruluşlardır. İktidar, bu uygulama ve hedefleriyle, bağımsız kurulları bile kendi çıkarlarına göre yönlendirmek, yönetmek anlayışında olduğunu ortaya koymaktadır. Üst kurulları ve üst kurul üyeliklerini kendi siyasal çıkarlarına göre yönetme anlayışı ve hedefi, maalesef, hukuka aykırı düzenleme ve tasarıların da Meclis gündemine taşınmasına neden olmaktadır.
Yürürlükteki kanuna göre 9 üyeden oluşan Radyo ve Televizyon Üst Kurulu üyelerinin 5'inin, siyasî parti gruplarınca Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanı oluşumunun formülüne göre belirlenecek kontenjan doğrultusunda seçilmesi öngörülmektedir. Bu yasayla, Üst Kurul üyelerinin Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından seçileceği öngörülmektedir.
Anayasamızın 87 nci maddesinde, Türkiye Büyük Millet Meclisinin görev ve yetkileri tek tek sayılmıştır. Bu görev ve yetkiler arasında, Büyük Millet Meclisinin, üst kurul veya benzeri idarî nitelikte görev yapan kurulları oluşturmak yetkisi yok.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; ifade ettiğim gibi, Anayasanın 87 nci maddesinde ve diğer maddelerinde, Türkiye Büyük Millet Meclisine kamu görevlilerini seçme ya da atama görev ve yetkisi veren açık bir kural bulunmamaktadır. Dolayısıyla, Üst Kurul üyelerinin Meclis tarafından seçilmesi hukuka aykırı bir durumdur. Anayasaya aykırılığı açıkça belli olan bir konuda düzenleme yapmak, hukuka aykırı başka bazı işlemlere davetiye çıkarmaktadır. Geçmişte "Anayasayı bir kez delmekle bir şey olmaz" diyen bir anlayışın Türkiye'yi getirdiği nokta, durum ortadadır. AKP iktidarı da, aynı ayak izlerine basarak, Anayasayı, bir kez delmek değil, delik deşik etmektedir.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; şimdi hükümet de, böyle bir düzenlemeyle, hukuku, yüce yargı organı kararını hiçe saymakta, Anayasa Mahkemesinin esas hakkındaki kararını beklemeden, böyle bir tasarıyı yasalaştırmak istemektedir. Hızlı bir takvim içinde, böylesine bir düzenleme yapmak yerine, Anayasa Mahkemesinin esas kararı beklenerek, konuyla ilgili hukuka aykırılıkların tamamını giderecek bir düzenlemeye gidilmesi daha gerçekçi ve daha hukuka uygun bir yaklaşım olacaktır. Eğer, bu ülkeyi, guguk devleti değil de, hukuk devletiyle idare ediyorsak, bunu yapmak mecburiyetindeyiz.
Değerli arkadaşlarım, Anayasa Mahkemesinin, oluşumuyla ilgili düzenlemenin yürürlüğünü durdurduğu bir kurulun, TRT Genel Müdürü seçimi konusunda, bu şekilde bir kanun değişikliğiyle yetkilendirilmesi, hukuk devleti ilkeleriyle bağdaşmaz. Kaldı ki, Üst Kurulun oluşmasına, seçimine ve devamına ilişkin esaslarla ilgili bu tartışmalar, bu kurulun seçeceği TRT Genel Müdürüne de yansıyacak ve onun genel müdürlüğünü de tartışmalı bir hale getirecektir. Bilindiği gibi, Anayasa Mahkemesi kararları geriye yürümemektedir, geriye yürür hüküm ve sonuç doğurmamaktadır. Bu kanunun çıkması durumunda, seçilecek olan TRT Genel Müdürü, görevine devam edecektir; ancak, böylesi önemli bir kuruma genel müdür seçmek veya atamak, hukuka aykırı düzenlemelerle yapılmamalıdır.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hukuk düzenimizle, bürokratik işleyişimizle zıtlaşmak, inatlaşmak, ülkemize ve iktidar partisine hiçbir şey kazandırmamıştır; bu, bugün de böyledir, geçmişte de örnekleri hepimiz tarafından bilinmektedir. Bu koltuklar, bu makamlar geçicidir. Gelecekte, hukukdışı uygulamalarla anılmak yerine, hukukî yaklaşımlarla ulaşılacak, daha yaşanabilir, daha refah içinde bir ülke bırakmış olarak anılmak, herhalde daha olumlu, daha güzel olacaktır. Hukukun üstünlüğünü egemen kılmak anayasal bir görevimizdir ve sorumluluğumuzdur. Kaldı ki, genel gerekçenin dördüncü paragrafı, tasarının amacıyla bağdaşmamaktadır, baktığınızda göreceksiniz; bir taraftan, TRT Genel Müdürüyle ilgili olarak yapılan atamanın Sayın Cumhurbaşkanı tarafından onandığı ifade edilmekte, diğer taraftan ise, mevcut Üst Kurulun, TRT Genel Müdürü seçimini de kapsayacak şekilde, yetkilerinin genişletilmesi istenmektedir. Bu hususlarında, birbiriyle bağdaşmadığı, bakıldığı zaman görülecektir.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bugün, bir arkadaşımızın gündemdışı konuşmasını cevaplandırmak için, Sayın Ulaştırma Bakanımız, kürsüde söz aldı, Sayın Başkan da uyardı, Türkiye Büyük Millet Meclisi, yazılı ve görsel medyayı buradan cevaplandırma yeri değildir... Sayın Ulaştırma Bakanı, usule aykırı bir şekilde bunu yapmış olsa da, Sayın Bakana, ifadelerinden ve hassasiyetinden dolayı teşekkür ediyorum. Sayın Bakan, kendine güvendiğini, ak pak ve şeffaf olduğunu söylüyor, siyasî etiğe aykırı ilişkiler içine girmediğini, tutarlı olduğunu ifade ediyor ve bunları ispat etmek istiyorsa, tarafımdan kendisine verilen yazılı soru önergesini cevaplandırsın, ayrıca, Cumhuriyet Halk Partisinin bir soruşturma önergesi var, bunu, rahatlıkla konuşabileceğimiz şekilde cevaplandırsın ve bu konu ve iddiaların, Genel Kurulda tartışılmasına fırsat ve imkân vererek, kendisini daha rahat bir şekilde aklamış olsun ve basında da çıkan, otuziki kısım tekmili birden bir sinema filmi gibi, bu ro-ro gemilerinin yolculuğuna son versin.
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Şimşek.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Kocaeli Milletvekili Sayın Nihat Ergün; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA NİHAT ERGÜN (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 226 sıra sayılı, 4756 sayılı Kanunun geçici 1 inci maddesinde değişiklik yapan kanun tasarısının geneli hakkında AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlarım.
Değerli arkadaşlar, bugün tartıştığımız konu, aslında, yasaların yorumundan doğan farklılıkların, uygulama ve kararlara yansıması meselesidir. Burada, açıkça, bir yasanın farklı yorumlanmasının uygulamaya, kararlara yansımasını görüyoruz ve onu tartışıyoruz.
Değerli arkadaşlar, elbette, yasaların birtakım şekil şartları yerine getirilerek uygulanması gerekiyor; ancak, bir de, yasaların ruhundan söz etmek lazım. Yasaların ruhu ile yasaların şekil şartları arasında, mutlaka bir uyum tesis edilmesi gerekiyor; işte, tam bu uyumun tesis edilmesi sırasında yorum farkları karşımıza çıkıyor. Elbette, daha evvel de bir konuşmamda ifade etmiştim, yasaların meşruiyeti, sadece Parlamentodaki yasama prosedürlerini yerine getirerek sağlanamaz. Yasaların meşruiyetinin sağlanmasının, hukuka uygunluk olduğunu biliyoruz. Hukuk dediğimiz şey, hakların çoğuludur; haklar dediğimiz şey, bugün, insan hakları dediğimiz şeydir; altına imza koyduğumuz, kabul ettiğimiz İnsan Hakları Evrensel Beyannamesidir, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesidir ve bu kapsamda gelişen ve bizim de onayladığımız, kabul ettiğimiz birçok uluslararası sözleşmedir. O nedenle, bütün yasalar, sadece yasa olmak yönüyle değil, insan hak ve özgürlüklerini koruyup geliştirmesi yönüyle de ele alınmalıdırlar ve dünyada alınmaktadırlar. Onların meşruiyetini sağlayan, onlara uygulama kabiliyeti kazandıran en önemli unsur da, insan hak ve özgürlükleri meselesidir.
Değerli arkadaşlar, bu girişten sonra, bu yasanın 1 inci maddesindeki değişiklikle yapılmak istenen şeyi, dört başlık altında ifade etmek istiyorum. Bu değişiklikle, hükümetin amacı ve yorumu nedir; Sayın Cumhurbaşkanımızın TRT Genel Müdürünün atanmasıyla ilgili kararnameyi geri çevirmesiyle ilgili yorumu nedir; bu yasa Anayasa Komisyonunda görüşülürken muhalefet partimizin yorumu ve değerlendirmesi ne olmuştur; bir de, TRT Genel Müdürlüğü meselesinde, RTÜK meselesinde bazı gayriresmî yorumların çerçevesine değinmek istiyorum.
Hükümet, açıkça, bu yasayla bir boşluğu, TRT Genel Müdürünün istifasıyla ortaya çıkmış olan bir boşluğu, yasaya da uygun, kanunun ruhuna da uygun bir şekilde doldurmak istemektedir.
Değerli arkadaşlar, biliyorsunuz, Anayasa Mahkemesi, 4756 Sayılı Kanunun geçici 4 üncü maddesinin yürütmesini durdurdu. Geçici 4 üncü madde, yeni Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun oluşum şartlarını, şekillerini, seçim esaslarını düzenliyordu; dolayısıyla, bunun yürütmesinin durdurulmasıyla, yeni Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun oluşumu gerçekleşememiş oldu. Ancak, yasama organı, o gün, bunu düşünürken, 1 inci maddeyle, yeni Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun süresi dolmak üzere olan TRT Genel Müdürünü de atamasını arzu ediyordu. Ancak, yürütmeyi durdurma meselesinden önce, Sayın Cumhurbaşkanı, kanunu, bir daha görüşülmesi için Parlamentoya geri gönderdiğinde, TRT Genel Müdürünün süresi doldu ve Radyo ve Televizyon Üst Kurulu, adaylar arasından yeni TRT Genel Müdürü adaylarını belirledi, Bakanlar Kurulunun TRT Genel Müdürü atamasını, Sayın Cumhurbaşkanı onaylamış oldu. Böylece, aslında, bu kanunun geçici 1 inci maddesine, yasama organının arzu ettiği istikamette gerek kalmamış oldu; çünkü, yasama organı, yeni Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun bu atamayı yapmasını arzu ediyordu; ancak, bu, başka türlü gerçekleşince, yasa tekrar Parlamentoda görüşülürken, Cumhurbaşkanına yeni bir veto gerekçesi doğmasın diye, geçici 1 inci maddeye de hiç dokunulmaksızın, bu yasa, tekrar, Köşk'e aynen geri gönderildi ve ondan sonra da, biliyorsunuz, Anayasa Mahkemesi, geçici 4 üncü maddenin yürürlüğünün durdurulması kararını verdi. Şimdi, burada, böyle bir tablo var. Bu tabloyu hükümetin yorumlaması: Mevcut kanunla, mevcut Radyo ve Televizyon Üst Kurulu, TRT Genel Müdürü ataması dışındaki bütün yetkilerini kullanabilmektedir. Yasama organı, TRT Genel Müdürünün atanması işlemleri dışındaki bütün yetkilerini kullanmasını murat ettiği bir Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun, sadece TRT Genel Müdürünü atayamamak gibi bir pozisyonunu murat etmiş olamaz. Hükümet de bunu bu şekilde yorumlamakta ve bu geçici 1 inci maddenin bu hükmüne gerek kalmadığını düşünerek bir işlem yapmıştır; nihayetinde, bu işlem, Sayın Cumhurbaşkanımızca, az sonra arz edeceğim gerekçelere dayalı olarak geri gönderilmiştir.
Sayın Cumhurbaşkanımız, kendi görüşlerinde, geri gönderme gerekçesinde şunları ifade ediyor: "Görüldüğü gibi, 4756 sayılı Yasayla, Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun oluşumunu yeniden düzenleyen yasa koyucu, bu yasanın geçici 1 inci maddesiyle de, görevde bulunan Radyo ve Televizyon Üst Kurulu üyelerinin, Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumunun yeni genel müdürü adaylarını seçmesini önlemiştir." Bu, Sayın Cumhurbaşkanımızın bu kanunu yorumlayış şekli.
"Bir başka anlatımla, 4756 sayılı Yasanın geçici 1 inci maddesine göre, Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumunun yeni genel müdürü adaylarının, ancak yeni Radyo ve Televizyon Üst Kurulunca seçilmesi olanaklıdır. Geçici 1 inci maddeyle, yeni Radyo ve Televizyon Üst Kuruluna tanınan aday belirleme yetkisinin, 4756 sayılı Yasanın yürürlüğe girdiği gün görevde bulunan ve bu görevini sürdürmekte olan Genel Müdürün yerine yapılacak seçimi kapsamasının yanında, Genel Müdürlüğün, istifa ya da ölüm gibi nedenlerle boşalması üzerine yapılacak seçimi de evleviyetle içerdiğinde kuşkuya yer yoktur." Sayın Cumhurbaşkanımız, olayın gelişimini, bu şekilde yorumluyor.
"Bu durum karşısında, 4756 sayılı Yasanın yürürlüğünden sonra yenilenemeyen Radyo ve Televizyon Üst Kurulu üyelerinin, Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumu Genel Müdürlüğü için aday belirleme yetkisinin bulunmadığından, Üst Kurulca gösterilen adaylar arasından Bakanlar Kurulunca atama yapılması da yasaya uygun düşmemektedir." Bu da, Sayın Cumhurbaşkanımızın yorumu.
Şimdi, değerli muhalefet partimizin, komisyondaki muhalefet şerhinde olaya bakışına geliyoruz. Komisyonda, muhalefet şerhinde, sayın muhalefet milletvekilleri, evvela bir hukuka aykırılık durumunun olduğunu ifade ediyorlar. Arkasından, bu hukuka aykırılık durumunun giderilmesi için, kapsamlı bir RTÜK Yasası değişikliğinin bakanlıkça hazırlandığını, bu değişikliğin beklenilmesi gerektiğini ifade ediyorlar. Üst Kurulun oluşumuna ilişkin esaslarla ilgili tartışmanın -az önce Sayın Sözcünün de ifade ettiği gibi- bu Kurulun seçeceği TRT Genel Müdürünü de tartışılır hale getireceğini ifade ediyorlar ve TRT Genel Müdürünün seçimi konusunda, RTÜK'ün yetkilendirilmesinin, hukuk devleti anlayışıyla bağdaşmayacağını ifade ediyorlar.
Değerli arkadaşlar, bu yorumlara katılmak, biraz önce de söylediğim nedenlerle mümkün değil. Kaldı ki, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu, TRT Genel Müdürü seçimi dışında, çok daha ağır nitelikli yetkileri kullanmaktadır; ekran karartabilme yetkisini kullanmaktadır, yayıncılık ilke ve esaslarına aykırı hareket eden radyo ve televizyonların kapatılması yetkisini kullanabilmektedir, aynı zamanda, bunların mahkemece mallarının müsadere edilebilmesiyle alakalı işlemleri yapabilmektedir; ama, TRT Genel Müdürünün atanmasıyla ilgili süreci devam ettirememektedir. Bunun, bu yasanın ruhuyla bağdaşır bir yönünün olmadığını görüyoruz. Yasanın bizatihi ruhu -belki şekli bunu ifade etmiyor, ama- mevcut Radyo ve Televizyon Üst Kurulu üyelerinin ve Bakanlar Kurulunun, yeni bir TRT Genel Müdürünün atanmasına imkân verdiğini çok açık bir şekilde bize göstermektedir.
Değerli arkadaşlar, bunlar, resmî nitelikteki yorumlar; Sayın Hükümetimizin resmî yorumu, Sayın Cumhurbaşkanımızın resmî gerekçesi ve muhalefet sözcülerimizin resmî yorumları. Bir de, bunların dışında, gayriresmî nitelikte yorumlar var; gerek TRT Genel Müdürünün atanması olayına gerek atanan kişilere ve diğer hususlara dair gayriresmî görüşler var.
Gayriresmî görüşler, kurallardan çok, yasalardan çok, aslında iki şeye dayanıyor: Bunlardan bir tanesi, kişilere dayanıyor, kişilerin eleştirisine dayanıyor; ikincisi, her yapılan işlemde, eylemde, atamada bir arka plan arayışına dayanıyor. Onun için, bunlar, gayriresmî arayışlardır. Kişilere yönelik değerlendirmelerde, çoğu zaman, ne yazık ki, insan hakları ihlalleri çok ağır bir şekilde hissediliyor. O göreve atanan insanların kişilik haklarına, gayriresmî birtakım yerlerde ve çevrelerde çok açık tecavüzler yapılıyor.
Değerli arkadaşlar, hiç kimsenin, atamalar nedeniyle, atanan kişilerin kişilik haklarına tecavüz etmek gibi bir hakkı olamaz, bunu tasvip etmemiz mümkün olamaz. Bunun yanında, bir arka plan arayışına yöneliniyor. Acaba, niye şu atanmak isteniyor; acaba, niye bu atanıyor; niye o değil de bu...
Değerli arkadaşlar, böyle bir yaklaşımı tasvip etmek kesinlikle mümkün değil. Bakınız, muhalefetin, eleştirilerin bir sınırı olmalıdır, bir limiti olmalıdır. Bunların etkili ve yararlı olması isteniyorsa, eleştirilerin ve muhalefetin, kim yaparsa yapsın... Ben, muhalefet partimizin, gerçekten, şu andaki muhalefeti, Sayın Şimşek'in muhalefetini daha çok kurallara dayalı bir muhalefet olarak gördüm; yani, kişilere, kişilik haklarına yönelen bir tecavüz, açıkçası, o muhalefette görmedim; ama, genel anlamda ifade ettiğimizde, muhalefetin etkili ve yararlı olabilmesi isteniyorsa, bir defa, söylenenin doğru olması lazım. Bazen sadece söylenenin doğru olması da yetmiyor, doğruyu doğru bir kişinin söylemesi lazım. Sadece doğru bir kişinin söylemesi de yetmiyor. Doğrunun doğru bir şekilde söylenmesi lazım. Doğrular, doğru kişiler tarafından ve doğru bir şekilde söylenmezse o zaman etkisini kaybeder. Doğrunun içini boşaltmış oluruz. Bu nedenle, bu konulardaki eleştirilerin doğru olması, doğru kişilerce yapılması ve doğru bir şekilde yapılmasına, gerçekten, özen gösterilmesi gerekiyor; asla, kişilerin hak ve özgürlüklerine, kişilik haklarına tecavüz niteliği taşımaması gerekiyor.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sayın Sözcü, bu eğri kişi kim; kim eğri? Kim eğriymiş, öğrenelim.
NİHAT ERGÜN (Devamla) - Kimse eğri değil efendim.
Değerli arkadaşlar, eleştirilerin bu sınırlarda olması, arka plan arayışlarında ise, asla, bir ülkenin millî ve manevî değerlerinin tahribine yönelinmemesi gerekmektedir. Bazen, bu millî ve manevî değerlerin tahribine yönelen yaklaşımlar da görüyoruz. Bazı atamalarla ilgili ya görevden almayla ilgili değerlendirme yapılıyor: "Atatürkçü, cumhuriyetçi, laikliğin yegâne savunucusu adamları görevden alıyorsunuz." Ya da atananla ilgili: "Efendim, vaktiyle bu adam filan filan yerlerde görülmüş, onun için bizce mahzurlu bir nitelik taşımaktadır..." Hani hukukîlik, hukukîlik nerede?! Hangi raporlara dayalı bir atama mekanizması işletilecektir? Sayın Cumhurbaşkanı, geçen hükümetin, birtakım istihbarat raporlarına dayalı, memurların memuriyetten tasfiyesine yönelik kararnamelerini hangi gerekçeyle geri çevirmiştir; hukukîlik içermediği gerekçesiyle geri çevirmiştir. Bırakın hukuk devleti anlayışını, kanun devleti anlayışını bile, uymayacağı gerekçesiyle geri çevirmiştir. Böyle bir yaklaşım içerisindeyken, atanan insanlarla ilgili, bir ülkenin millî şahsiyetlerini, manevî değerlerini tahrip edecek bir yaklaşımla hareket edemeyiz. Hiçbir ülkede iktidar mücadelesi, koltuğunu koruma, statüsünü koruma, mevcut yapıdan çıkarlarını koruma adına, bir ulusun ulusal önderi, bir cumhuriyetin kurucusu, bizim ülkemizdeki kadar tahripkâr bir nitelikte ele alınmamıştır arkadaşlar. Başka ülkeler bunu yapmıyorlar. Bizim ülkemizde, ne yazık ki, bizim ülkemizin ulusal önderi, cumhuriyetimizin kurucusu, ne yazık ki, Atatürkçü geçinen bazı tipler, Atatürkçü geçinmekten geçinen bazı tipler tarafından alabildiğine istismar edilmekte ve hoyratça kullanılmaktadır. Bunun önüne hep beraber geçmemiz lazım. Bunun önüne hep beraber geçemediğimiz zaman, insanların böyle yaklaşımlarla bir yere varmasının mümkün olmadığını göremeyiz değerli arkadaşlarım.
Kıymetli arkadaşlar, sözlerimin sonuna doğru geliyorum. Bu arka plan arayışlarının içerisinde, bakıyoruz, Atatürk ilke ve devrimleri, cumhuriyetçilik... Cumhuriyetçiliğin tarihsel süreç içerisinde olması kaçınılmaz bir hadise olduğunu görmüyor muyuz bu ülkede?! Bu ülkede adım adım mutlak monarşiden meşrutiyete, meşrutiyetten cumhuriyete doğru geçişin tarihsel sürecini göremiyor muyuz?! Tam o tarihsel süreçte olacaklar olmuş, olması lazım gelen olmuş ve cumhuriyet ilan edilmiştir.
Değerli arkadaşlar, cumhuriyet ilan edildiğinden beri Türkiye'de saltanatı ihya etmek üzere bir ciddî siyasî hareket nüfuz etmiş midir Türk toplumuna, görülmüş müdür?! Türk toplumu, cumhuriyeti, ta ciğerinden özümsemiştir. Böyle bir özümsemenin olduğu bir toplumda, birtakım atamalardan dolayı cumhuriyete yönelik tehditlerden söz etmenin ne kadar yanlış olduğunu görmek gerekiyor. Halkçılığın, artık, bugün çoğulcu demokrasi anlamına geldiğini, katılımcı demokrasi, özgürlükçü demokrasi anlamına geldiğini bilmeyen, düşünmeyen insan olabilir mi?! Laikliğin, devletin herhangi bir dinin egemenliği altına girmemesi lazım geldiği ya da dinler karşısında yansız durması lazım geldiği konusunda ciddî bir ihtilaf var mı bir toplumda?! Herhangi bir din adına ihdas edilecek bir devlet otoritesinin, aslında, totaliter bir rejime dönüşeceğini ve böylece dindar insanları bile baskı altına alacağını görmeyen var mı?! Laiklik konusunda, bu toplum, tam, büyük çaplı bir mutabakat halindedir. Bunlarla alakalı bu toplumun bir sorunu yoktur. Artık, devletçiliği, sosyalist devlet, sanayiin, ticaretin devlet tarafından yapıldığı bir devlet olarak anlayabilir miyiz?! Anlasak anlasak, sosyal devlet olarak anlamak durumundayız. Milliyetçiliği, etnik milliyetçilik, ırka dayalı milliyetçilik olarak anlayabilir miyiz?! Milliyetçilik, Atatürk Milliyetçiliği, bugün itibariyle, yüksek vatanseverlik duygularına sahip olmaktır, vatandaşlık bağıyla Türkiye Cumhuriyeti Devletine bağlı bulunmaktır. Böyle anlamak mecburiyetimiz var. Eğer, etnik milliyetçilik, ırka dayalı milliyetçilik olarak anlarsak, bu devrimleri tahrip etmiş oluruz arkadaşlar. Atatürk ilkelerinin en önemlilerinden bir tanesi olan devrimciliği; yani, bu ilkelerin çağdaş dünyada kalıcı hale gelmesi için, çağdaş dünyanın koşullarıyla entegre olması ihtiyacını ve gerçeğini görmezden gelebilir miyiz? Bunları görmezden gelirsek, devrimciliğin, sanki bir Bolşevik devrimi yapmak gibi, sanki gelenekleri yıkıp atmak gibi bir yaklaşımla ele alınması halinde, bu toplumda sosyal barış temin edilebilir mi, tesis edilebilir mi değerli arkadaşlar?! Onun için, genel bir mutabakatın olduğu bunlar da, bu toplumun millî hassasiyetleridir. Bu hassasiyetler üzerinde, hiçbirimizin, siyasî ikbal uğruna, mevcut statüleri korumak, mevcut çıkarları korumak uğruna, keyfî bir şekilde oynama hakkımızın olmadığını, açıkçası, düşünüyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Ergün, konuşmanızı tamamlar mısınız.
Buyurun.
NİHAT ERGÜN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, devrimlerden, ölçü, tartı aletlerinin değiştirilmesi... Allahaşkına "ah eskiden ne güzeldi; okkayla tartar, arşınla ölçerdik. Nerede o günler! Şimdi metre diye bir şey icat ettiler, kilogramla tartıyorlar; mmemleketin ölçüsü tartısı kalmadı" diyene rastladınız mı?
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Demagoji yapıyorsun, inanmadığın şeyleri söylüyorsun.
NİHAT ERGÜN (Devamla) - Yapmıyorum efendim.
Bunlar, tarihsel süreç içerisinde, çağdaş ve bilimsel gelişmeler içerisinde olmuş ve toplumun hazmettiği, kabul ettiği değerlerdir.
Değerli arkadaşlar, eskiden ay takvimi vardı; o takvimde seneler 354 gündü. Şimdi güneş takvimi var; seneler 365 gün. "Ah, nerede o 354 günlük seneler; ömrümüz daha uzun oluyordu; 365 günlük seneler geldi, ömrümüz kısaldı" diyene rastladınız mı; var mı böyle bir şey?!" Ay takvimine geri dönülmesi lazım. Evlilik yıldönümlerimiz, doğum yıldönümlerimiz bir yaza, bir kışa geliyordu. Şimdi, bu güneş tavimi geldi, ben 14 Nisanda evlendim, hep ilkbahara geliyor. Nerede?!. Keşke, bir de kışa gelseydi" diyen bir yaklaşım var mı; yok böyle bir şey. Bunlar, toplumda yerleşmiş hadiselerdir.
Değerli arkadaşlar, hilafet, siyasî bir kurum olarak ömrünü tamamlamış bir kurumdu. Zaten, İslam dünyası üzerindeki, Türkiye Cumhuriyeti üzerindeki siyasî yüklerinin de ortadan kalkması gereken... Şu yüce çatı altındaki tartışmaları bir okuyun, Atatürk'ün hilafetin kaldırılmasıyla ilgili muhteşem konuşmasını bir okuyun ve dinleyenlerin hepsi... O gün bugündür, hilafet üzerine sadece Hindistan'da ve Pakistan'da ufak bir tartışma olmuş; onun dışında, İslam dünyasında ciddî bir tartışma bile olmamıştır. Bugün, yeryüzünde birtakım marjinal gruplar dışında, hilafetin ihyasını ya da kendilerinin İslam dünyasının halifesi gibi görülmesini arzu eden kaç kişiye rastladınız arkadaşlar?!
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Çok var, çok...
NİHAT ERGÜN (Devamla) - Birkaç...
BAŞKAN - Sayın Ergün, toparlar mısınız sözlerinizi.
NİHAT ERGÜN (Devamla) - Bitiriyorum efendim.
Onun için, böyle marjinal yaklaşımlarla, Türk toplumundaki siyasal gelişmelerin, hak ve özgürlüklerin, hukuka dayalı anlayışların, yasaların ruhundaki hukukîliğin anlaşılmasına katkı sağlayalım, anlaşılmasının önüne geçmeyelim.
Değerli arkadaşlar, son söz olarak şunu söylüyorum: Evet, Türkiye Cumhuriyeti, cumhuriyet, bir çağdaş toplum projesidir; ama, bu, pozitivist bir proje değildir; Fransız pozitivizmine dayanan, geleneklerin ve inançların toplumda bilimsel gelişmeler ve aklın ilerlemesi sonucunda ortadan kalkacağını, kendiliğinden ortadan kalkacağını düşünen bir temele dayanarak ilerlememiştir. Kaldı ki, son birkaç yüzyıl içindeki gelişmeler de pozitivizmin bu yaklaşımını tamamen iflas ettirmiştir. Modern hayat ile geleneksel hayatı buluşturan, modern ile geleneği birleştirerek inkişaf ettiren bir yaklaşım içerisinde olmalıyız.
Çağdaş toplum projesini, devlet zoruyla ihya edemeyiz; toplumun kendi gelişme kabiliyetiyle ihya etmemiz lazım. Bunun karşısına bir proje daha dikemeyiz. Dindar toplum projesini de, devlet zoruyla ihya edemezsiniz. Varsa aklının ucunda dindar toplum projesini devlet zoruyla ihya etme düşüncesinde olan bir adam, tarihe baksın, bugüne baksın, ne kadar büyük bir yanılgı içerisinde olduğunu görsün.
Bizim bir projemiz olmalı, Cumhuriyet Halk Partili ve AK Partili milletvekilleri olarak; özgür toplum projemiz olmalı arkadaşlar. (Alkışlar) Biz, özgür toplum projesini hep beraber inşa etmeliyiz ve bu toplum, hak ve özgürlükler kavramı içerisinde alabildiğine ilerlemeli, bütün inkişafını bu doğrultuda yapmalı diyor; bu yasayı Grup olarak destekleyeceğimizi ve bu yasadan sonraki gelişmelerin de ülkemize hayırlı olmasını temenni ediyor; hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Ergün.
Sayın milletvekilleri, süresi içerisinde konuşmalarını yapan değerli üyelerin mümkün olduğu kadar sözünü kesmemeye özen gösteriyorum; çünkü, çok saygı duyduğumuz, milletin iradesini temsil eden bir kürsü. Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında çok iyi hatiplerin olduğunu, her konuda çok iyi konuşmacıların olduğunu da biliyoruz; ama, her konuşmacı, her yasa üzerinde, her madde üzerinde, kilitlendiği bir konuda burada bir tartışma açarsa, o zaman, bizim çalışmamız da rayından çıkmış olur. Özellikle, iktidar grubuna mensup milletvekillerinin buna dikkat etmesini rica ediyorum. Görüştüğümüz konu belli; Radyo Televizyon Üst Kurulu üyelerinin bir anlamda görev sürelerinin uzatılması.
Sayın konuşmacıların -lüften- görüşeceğimiz konular üzerinde, konuya bağlı kalmalarını diliyorum.
DEVLET BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) - Sayın Başkan...
BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakanım.
DEVLET BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Ben, çok az vaktinizi alacağım. Değerli konuşmacılara, katkıları için teşekkür ediyorum.
Arkadaşlar, burada, bir tıkanmayı çözüyoruz, çözmeye çalışıyoruz bu geçici 1 inci maddedeki değişiklikle. Buna, olduğundan fazla, gereğinden fazla anlamlar yüklemek veya arka plan yüklemek, gerçekten, burada gerekli değil. Geçen hafta, hatırlarsanız, Yargıtaydaki bir seçim tıkanmasını çözmek için, burada, Yargıtay Kanununda bir değişiklik yapılmıştı. Bu da, aynen, ona benziyor. Gerçekten, bu geçici maddenin, bu kanun içinde zaten bir manası yok; o günün pratik hedeflerine hizmet için, çok pragmatist bir amaçla, çok kısa süreyi düşünerek buraya konulmuş bir ifadedir RTÜK üyelerinin TRT Genel Müdürünü seçmesi. Bu, her TRT Genel Müdürü seçiminde gündeme gelecektir, RTÜK sürekli olsa bile. Onun için, zaten bu madde, gerçekten, hukuk formatına ve hukuk mantığına da uygun değil ve bunun değiştirilmemesi de... Olayın bütün detayını öğrendim ben. Niye bu ifade bu maddeden çıkarılmadı; Sayın Cumhurbaşkanı birinci defa veto ettiği için, ikinci defa gönderilirken de, tekrar vetoya bir gerekçe hazırlamamak için bu ifade orada kalmış. Biz, sadece bunu düzeltiyoruz. Ben, bunu, özellikle arz etmek istiyorum. Hiç fonksiyonu kalmamış, zaten burada fazla olan ve gereksiz yere bir süreci tıkayan bir ifadeyi buradan çıkarmış oluyoruz. Kamu yönetiminde bir süreklilik vardır takdir edersiniz; yoksa, biz, hukuka çok saygılıyız ve kurumlarımıza da çok değer veriyoruz. Ne hukuku yıpratmak ne kurumlarımızı zedelemek gibi bir düşüncemiz olabilir. Aksine, kurumlarımızı güçlendirmek istiyoruz. Bugüne kadarki, basın yayın kuruluşlarıyla ilgili uygulamalarda da bu görülmüştür. Bu konuda emin olunsun.
Mesela, Eurovision Şarkı Yarışmasından bahsetti Sayın Şimşek. Çok katkı verdim. Hatırlarsınız, o günlerde, İngilizce sözlerle Türkiye orada temsil edilmesin gibi tartışmalar da oldu; ama, ben, ilgili bakan olarak, kendilerine destek verdim ve Eurovision Şarkı Yarışmasında TRT'ye destek verdim. Kendileri de bunu bilirler ve teşekkür etmişlerdir bana desteğim için. Onu da arz edeyim.
RTÜK'e gelince: Burada, tabiî, biraz yanlış bilgiler de oluyor. Arkadaşlar, mevcut Radyo ve Televizyon Üst Kurulu, bu Meclis tarafından seçilmiştir. Yani, bizim şu andaki Parlamentomuz değil; ama, bir önceki dönemde, Meclis seçmiştir. İktidar ve muhalefet dağılımı içerisinde, Meclisin seçtiği ve şu anda, bütçesi de Meclis bütçesi içerisinde görülen, diğer üst kurullardan farklı özellikleri olan bir üst kurulumuzdur; özerk yapıdadır. Hükümetin RTÜK'e müdahalesi gibi bir şeyi biz düşünemeyiz. Ben, bunu telaffuz bile etmek istemiyorum. Biz, oranın özerkliğine de çok değer veriyoruz. Bu, bizim seçtiğimiz, bizim oluşturduğumuz bir RTÜK de değil. Tekrar arz etmek istiyorum: Bir önceki dönem, Meclis tarafından üyeleri seçilmiş bir Üst Kurul görev yapmaktadır.
Tabiî, şöyle bir kaygı komisyonda da ifade edildi; çok saygıyla karşılıyorum: Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanun, yani RTÜK Kanunu, yeniden düzenlenme ihtiyacındadır şu anda. Burada ifade edildiği gibi, mevcut kanun, Anayasa Mahkemesine götürülmüş, bazı maddelerinin yürürlüğü durdurulmuş ve şu anda, gerçekten, eksikleri olan, boşlukları olan bir kanundur ve bu konuda bir sıkıntı da vardır; fakat, yeni RTÜK'ün oluşmamasında mevcut RTÜK'ün bir suçu yoktur; çünkü, Anayasa Mahkemesi, ilgili maddenin yürürlüğünü durdurmuştur ve bir yılı geçen bir süredir, yeni RTÜK oluşamamaktadır.
Benim ifade etmek istediğim şudur: Esasen, medya hukukumuz, iletişim hukukumuz, baştan sona çalışılıyor. Sizlerin de bildiği gibi, şubat ayında bir iletişim şûrası toplandı: Bütün taraflar buraya davet edildi, bu alandan gelen milletvekillerimiz de davet edildi ve katıldılar; 300 civarında, bu konunun uzmanı, öğretim üyesi, medya yöneticisi, meslek kuruluşu temsilcisi katıldı ve orada, bu konular ciddî şekilde, 4 komisyon halinde görüşüldü. Zaten, iletişim, çok dinamik bir alan, yeni teknolojinin de katkısıyla çok hızlı değişiyor; medya hukukunun da, gerçekten çabuk değiştirilmesi ve üzerinde çalışılması gerekiyor. Biz de, bu çerçevede, birazcık katılımı artırarak bu konularda çalışıyoruz. Geçen hafta, bildiğiniz gibi, basın kanunu taslağı kamuoyunun görüşüne sunulmuştu ve şu anda, RTÜK Kanunu üzerinde de çalışılmaktadır. Mümkün olabildiğince, şeffaf ve katılımcı bir çalışmayı esas alıyoruz. Şûradan sonra da, tarafları dinleyerek ve katkılarını alarak bu temel toplumsal kanunları olgunlaştırmak istiyoruz. Onun için, şu anda biraz daha zamana ihtiyacımız var; fakat, sonbaharda yeni yasama yılının hemen başında, Basın Kanununu ve RTÜK Kanununu ikisini birlikte huzurunuza tasarı olarak getirmeyi planlıyoruz, onun çalışması içindeyiz. O zaman, zaten, bu kanun bütünlüğü içinde burada değerlendirilecek ve böylece, medya hukukumuzun büyük bir kısmı yenilenmiş olacaktır.
Bu çalışmalarımızda iki hususu çok önemsiyoruz. Birincisi, daha özgür bir basın ve yayın. Avrupa Birliği süreci içinde Avrupa Birliği uygulamaları, Avrupa Konseyinin medya konusundaki tavsiyelerini de gözönüne alarak ve toplumumuzun ihtiyaçlarını değerlendirerek bu çalışmaları yapıyoruz.
İkincisi de, bu özgürlük içinde birey ve toplumun hakkını koruma. Bu dengeyi sağlayarak bu çalışmalarımızı yürütüyoruz. Sonbaharda da, yeni yasama dönemi başında, bunları bütünlük içinde buraya getireceğiz.
Ben, bunu arz etmiş oluyorum. Tekrar teşekkür ediyorum, saygılarımı sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Atalay.
Sayın milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Maddelerine geçilmesi kabul edilmiştir.
1 inci maddeyi okutuyorum:
15.5.2002 TARİHLİ VE 4756 SAYILI KANUNUN GEÇİCİ 1 İNCİ MADDESİNİN
DEĞİŞTİRİLMESİ HAKKINDA KANUN TASARISI
MADDE 1. - 15.5.2002 tarihli ve 4756 sayılı Kanunun geçici 1 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Geçici Madde 1. - Halen görevde bulunan Üst Kurul üyeleri, bu Kanuna göre seçilecek yeni Üst Kurul üyelerinin seçim sonucunun, Resmî Gazetede yayımlanması tarihine kadar 3984 sayılı Kanunda belirlenen yetki, görev ve işlemleri yerine getirmek üzere görevlerine devam ederler."
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
1 inci madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Konya Milletvekili Sayın Atilla Kart; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ATİLLA KART (Konya) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; getirilen tasarının 1 inci maddesi hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, getirilen tasarıyla ilgili genel gerekçede de açıklandığı üzere, Anayasanın 89 uncu maddesinin üçüncü fıkrasına göre, Meclise geri gönderilen kanunda yeni bir değişiklik yapılması halinde Cumhurbaşkanının değiştirilen kanunu Meclise tekrar geri gönderebileceği düşüncesiyle, 21 inci Yasama Döneminde, 4756 sayılı Kanunun hiçbir değişiklik yapılmaksızın kabul edilmesi tercih edilmiş ve geçici 1 inci maddedeki TRT Genel Müdürüyle ilgili bölüm metinden çıkarılmamıştır, muhafaza edilmiştir.
Daha sonra ise, 4756 sayılı Kanunla yapılan değişikliklerin iptali için Anayasa Mahkemesine başvurulması ve yeni Üst Kurul üyelerinin seçimine ilişkin maddenin yürürlüğünün durdurulması sebebiyle, yeni Üst Kurul üyeleri de atanamaz hale gelmiştir.
Bu sebeple, 3984 sayılı Yasada yapılacak değişikliklerin zaman alacağı gerekçesiyle, işbu 1 maddelik yasa tasarısının Meclise gündemine sunulduğu, getirilen tasarının gerekçesinde ifade ve kabul edilmiştir. Tasarının gerekçesinde, bu durum, son derece açık ve yalın ifadeyle belirtilmiştir.
Değerli arkadaşlarım, görüldüğü gibi, Üst Kurulun oluşum esaslarının içeriği konusunda, gelinen sürece rağmen, yasal anlamda istikrar sağlanamamış olup, belirsizlik hali söz konusudur. Belirsizlik, Üst Kurulun oluşumu noktasında itibaren başlamaktadır. Bu durumda, geçici maddeyle ilgili ve sınırlı olacak şekilde münferit düzenleme yapılması, hukuka, olaya ve amaca uygun düşmeyecektir. Konuyla ilgili hukuka aykırılıkların tamamını giderecek veya en azından Üst Kurul yapısını daha sağlıklı ve objektif esaslara bağlayacak bir düzenlemenin bütünlük içerisinde ele alınması daha gerçekçi ve hukuka uygun bir yaklaşım olacaktır.
Değerli arkadaşlarım, bilindiği gibi, Anayasa Mahkemesine intikal eden yapılanma içinde, RTÜK üyeleri, ağırlıklı olarak Meclis tarafından seçilmektedir. Bu seçim biçiminin Kurulun özerkliğine gölge düşürdüğü, siyasî etkilerin Kurulun kararlarında ağır bastığı görüşü, bu sistemde değişiklik yapılması düşüncesini getirmektedir. Bu yapılanmada ve RTÜK'ün seçilme tarzında, başından itibaren bir bağımlılık hali söz konusudur. Bu sebeple, bu Kurulun siyasî organ tarafından değil, ağırlıklı olarak meslek mensupları tarafından oluşturulması, hukuka ve anayasal sistemimize daha uygun olacaktır.
Öte yandan, Parlamentonun, bir yürütme birimini seçmesi ve bu birimin oluşumunda etkili olması, kuvvetler ayrılığı sisteminin esasıyla da bağdaşmaz. Parlamento, bu durumda, aslî işlevinin dışında bir görevi, âdeta yürütme görevini üstlenmiş olmaktadır. Böylece de, Anayasanın 87 nci maddesinin açık bir şekilde ihlali durumu söz konusu olmaktadır.
Nitekim, Sayın Bakan da, komisyon çalışmaları esnasında başka birtakım gerekçeleri dile getirmiş, konunun tümünü kapsayacak şekilde bir çalışmanın gerekliliğini ve hatta, ağustos, eylül aylarında bu hazırlığın tamamlanacağını ve yeni yasama yılında Meclis gündemine getirileceğini ifade etmişlerdir. Hal böyle iken, bu yolda çalışmalar yapılması ve bu çalışmaların iki aylık bir süreç içinde Meclis gündemine getirilmesi söz konusu olması durumunda, böylesine münferit ve sınırlı bir düzenleme yapılmak istenilmesinin anlam ve öneminin olamayacağı ortadadır.
Değerli arkadaşlarım, gelinen süreçte Üst Kurulun mevcut yapısına ilişkin düzenleme, açık bir şekilde, tartışmalıdır. 4756 sayılı Kanunla bu yapıyı değiştirmek üzere getirilmiş bulunan düzenlemenin yürürlüğü ise, Anayasa Mahkemesince durdurulmuştur. Bu sürece göre, Üst Kurulun oluşumuna ilişkin esaslarla ilgili tartışma, zorunlu ve doğal olarak, bu kurulun seçeceği TRT Genel Müdürüne de yansıyacak; getirilen düzenleme, çözüm üreten değil, ihtilaf yaratan bir özellik kazanacaktır.
Bir diğer husus şudur: Anayasa Mahkemesinin, oluşumuyla ilgili düzenlemenin yürürlüğünü durdurduğu bir kurulun, TRT Genel Müdürlüğü gibi çok önemli fonksiyonu olan bir görev yerine seçim konusunda ve bu şekilde özel bir kanun değişikliğiyle yetkilendirilmesi de, hukuk devleti anlayışıyla bağdaşacak bir gelişim olarak kabul edilemez.
Sayın milletvekilleri, TRT Genel Müdürlüğü görevi, son dört beş aydan bu yana vekâletle sürdürülmektedir. Bu süre içerisinde nasıl vekaletle idare edilmiş ise aradan geçecek iki üç ay içerisinde de, pekâlâ, aynı şekilde idare edilebilir. Böylesine özel bir düzenleme yapmak gayretinin altında, doğal olarak, birtakım özel amaçların var olup olmadığı sorusu da akla gelmektedir. Bunun en gerçekçi açıklaması ise, nasıl bir oluşumla yapılanacağı belli olmayan yeni kurulun TRT Genel Müdürünü seçmesine fırsat vermemektir. Öyleyse, mevcut Üst Kurul aracılığıyla TRT Genel Müdürünü seçmek, bu aşamada, en pratik çözüm olacaktır.
Değerli arkadaşlarım, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına konuşan arkadaşımın -sayın sözcünün- konu dışındaki bazı açıklamaları karşısında, zorunlu olarak, kısa bir değerlendirme yapmak istiyorum.
Sayın milletvekilleri, gelinen altı yedi aylık süreç içerisinde yapılan atamalar, maalesef, arka plan konusundaki endişelerimizi haklı çıkaracak boyutlara ulaşmıştır. Bunu, birkaç somut örnekle, takdirlerinize ve bilgilerinize sunmak istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, bir ülkede, Sayın Başbakan, yargı mekanizmasını ve birtakım idarî denetim mekanizmalarını bertaraf etme pahasına özel tim kurma arayışı içine giriyorsa, orada, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, arka plan arayışları konusunda ihtiyatlı olmak, bizim temel ve aslî varlık sebebimizdir.
Değerli arkadaşlarım, bir ülkede -diğer kadrolaşmaları ifade etmek istemiyorum- emniyet kadrolaşması konusunda 300 kişilik bir kıdem ve liyakat listesinde, liyakat ve ehliyet listesinde 254 üncü sıradaki bir adayı terfi listesinin 1 inci sırasına getiriyorsanız, 222 nci sırasındaki adayı terfi listesinin 2 nci sırasına getiriyorsanız, 190 ıncı sırasındaki adayı 3 üncü sıraya getiriyorsanız ve -enteresandır- 1 kişi dışında, ilk 81'e giren kişilerin -terfi listesinin 81 inci sırasına kadar olan kişilerin- tamamı 200 üncü sıradan sonraki kıdem ve liyakat listesinde ise, müsaade buyurun, biz, arka plan konusunda ihtiyatlı olmak durumundayız. (CHP sıralarından alkışlar)
Yolsuzlukları araştırma iddiasıyla topluma birtakım mesajlar verilmeye çalışılırken "yolsuzlukların damarına giriyoruz, yolsuzlukların damarına girmek üzereyiz" derken, ticarî sır konusunda getirilen İçtüzük değişikliğine hiçbir destek vermiyorsanız, kamuoyuna verilen mesajlara rağmen hiçbir destek vermiyorsanız ve üstelik, bu konuda Anayasa Komisyonunu, tarafımızdan yapılan taleplere rağmen, tarafımızdan yapılan başvurulara rağmen toplantıya çağırmıyorsanız, biz, orada, arka plan konusunda ihtiyatlı olmak durumundayız değerli arkadaşlarım.
Bunları, bu tasarının görüşmelerinde ifade etmek istemezdim; ama, sayın sözcünün konuşmaları karşısında, bu kısa açıklamaları ve somut örnekleri verme gereğini duydum.
Değerli arkadaşlarım, konuyu tekrar toparlamak istiyorum. Yukarıda ayrıntılı olarak ve tamamen hukukî gerekçelerle açıkladığım sebepler karşısında bir belirsizlik....
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN- Sayın Kart, sözlerinizi toparlar mısınız.
Buyurun.
ATİLLA KART (Devamla)-. Açıkladığım sebeplerle, belirsizlik halinin mevcut olduğu ve mevcut yapıyla, tamamen özel amaçlarla TRT Genel Müdürünün seçilmek istenildiği açıktır.
Yukarıda açıkladığımız sebepler karşısında, böyle bir düzenlemenin hukuka uygun olmayacağı ve özel yaklaşımlara hizmet edeceği görüşündeyiz. Bu sebeple, Anayasa Mahkemesindeki yargılama süreci sonucu beklenilmeden böylesine özel bir düzenleme yapılmak istenilmesi hukukî kaos ve belirsizlik ortamını daha da artıracağından, getirilen düzenlemeye olumlu bakmıyoruz.
Bu düşence ve değerlendirmelerle, Genel Kurulu bir defa daha saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN- Teşekkür ederim Sayın Kart.
Madde üzerinde, Komisyon Başkanı Sayın Burhan Kuzu; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul)- Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; konuşmam madde üzerinde olmayacak. Sayın Atilla Kart'ın Anayasa Komisyonu Başkanlığının, ismini kullanarak söylediği bir konudaki itirazımı belirtmek üzere kürsüye çıkmış bulunuyorum.
Sayın Kart, bizim komisyonumuzun üyesidir. Ticarî sır konusunda içtüzük değişikliği hakkında bir teklifte bulunmuştur. Bir süre bekledikten sonra, bir dilekçe vermiştir; İçtüzüğün 36 ncı maddesinin birinci fıkrasına dayanarak bu dilekçeyi vermiştir. Açıp, o maddeyi okuduğumuz zaman hepimiz görürüz ki, orada, verilen teklifin komisyon üyelerine dağıtımı söz konusudur ve ben de bunu yaptım. İlgili üyelerimize, o komisyon metninden kendisinin teklifini fotokopi çekerek gönderdim. Komisyon toplantısının o şekilde yapılması söz konusu olamaz, İçtüzüğün başka maddelerine bakmak lazım. Dolayısıyla, zaten, yapılmış olan müracaat usulen eksiktir, 5 kişiyle o komisyon toplanamaz. Bunu bilgilerinize arz etmek için bu açıklamayı yapma zorunluluğu duydum.
Teşekkür ediyorum, saygılarımı sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kuzu.
ATİLLA KART (Konya) - Sayın Başkan, 69 uncu madde gereğince söz istiyorum. Çok kısa bir açıklama yapmak istiyorum. Yanlış bir sunuş yapıldı, ona açıklama getirmek istiyorum.
BAŞKAN - Sayın Kart, Komisyon Başkanı sizin teklifinizi mi yanlış aksettirdi?
ATİLLA KART (Konya) - Elbette efendim.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Evet, evet...
BAŞKAN - Efendim?..
ATİLLA KART (Konya) - Değişiklik teklifimi, toplantıya çağırma teklifimi Sayın Başkan hatalı ve gerçeğe aykırı bir şekilde aktardılar.
BAŞKAN - Siz o konuyu açıklayacaksınız...
ATİLLA KART (Konya) - Bunu açıklamak istiyorum.
BAŞKAN - Peki, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
VIII.- AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Konya Milletvekili Atilla Kart'ın, Anayasa Komisyonu Başkanı İstanbul Milletvekili Burhan Kuzu'nun, ileri sürmüş olduğu görüşten farklı bir görüşü kendisine atfetmesi nedeniyle konuşması
ATİLLA KART (Konya) - Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
Değerli arkadaşlarım, 36 ncı madde gayet açık. İçtüzüğün 36 ncı maddesi "Komisyonlara havale edilen işlerin görüşülmesine, havale tarihinden itibaren kırksekiz saat sonra başlanabilir. Komisyona havale edilen evrak, komisyon başkanlığınca resen veya komisyon üyelerinden beşi tarafından yazıyla istenirse, bastırılarak komisyon üyelerine dağıtılır. Bu takdirde, söz konusu süre, dağıtım tarihinden itibaren başlar" hükmünü amirdir.
Bakıyoruz, ticarî sırla ilgili değişiklik yapılması yolunda, yani, Meclis araştırma komisyonlarının devlet sırları ve ticarî sırları araştıramayacaklarına ilişkin 105 inci maddenin son fıkrasındaki ticarî sırla ilgili kısıtlamanın kaldırılması yolundaki İçtüzük değişikliği teklifim 19 Haziran tarihinde komisyona intikal etmesine ve komisyonun gündemi müsait olmasına rağmen, aradan geçen yirmi gün içinde Sayın Başkan tarafından komisyon toplantıya çağrılmayınca, 36 ncı maddedeki bu açık hükme göre, Cumhuriyet Halk Partisine mensup 5 üyenin imzasıyla, biz, komisyonu toplantıya çağırdık. Evet, Sayın Başkan doğru söylüyor; bizim bu çağrımız komisyon üyelerine ulaştırıldı; ama, olay burada bitmiyor. 36 ncı maddenin son cümlesinde "bu takdirde, söz konusu süre..." deniliyor. Nedir bu söz konusu olan süre; komisyonun toplantıya çağrılmasını düzenleyen süre. Bu dağıtımdan itibaren -yukarıda ifade edildiği gibi- 48 saat içerisinde komisyonun toplantıya çağrılması gerekir. Siz, bir taraftan, komisyon üyelerine, komisyonu toplantıya çağırma konusunda yetki vereceksiniz; ondan sonra da, Başkan olarak diyeceksiniz ki "efendim, sizin bu çağrınıza rağmen, ben, komisyonu toplantıya çağırmıyorum." Böyle bir şey olabilir mi değerli arkadaşlarım?! Burada çok açık ifade ediyorum: Burada, açık bir şekilde, İçtüzüğün ihlali söz konusu, Ceza Kanunu anlamında, görevin kötüye kullanılması söz konusu.
Bu başvurumla birlikte neyi talep ettik; İçtüzüğün 132 nci maddesi gereğince, Sayın Başkanın, yasama dokunulmazlıklarını inceleyecek Karma Komisyonu toplantıya davet etmesini istedik. Orada da "efendim, Uzlaşma Komisyonu toplantısı, Dokunulmazlıkları Araştırma Komisyonu toplantısı" gibi gerekçelerle toplantıya çağrılmadığı yolunda bir cevap verildi; oysa, 132 nci madde gayet açık, Karma Komisyon, doğal bir komisyon, Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden oluşan bir komisyon. Siz, Başkan olarak, hemen, 5 kişiden oluşan bir hazırlık komisyonu oluşturup, bu dosyaları inceleyip, suçun niteliğine göre, bu dosyaları Genel Kurul gündemine gönderip göndermemeye karar vereceksiniz. Bütün bu işlemler yapılmadı değerli arkadaşlarım.
Bu sebeple, Sayın Başkanın sunmuş olduğu bilgi eksik olduğu için, bu açıklamayı yapmak gereğini duydum.
Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kart.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) - Sayın Başkan, müsaade ederseniz, yerimden, bu konuda kısa bir açıklama yapmak istiyorum.
BAŞKAN - Sayın Kuzu, bir saniye...
Şimdi, biz, bir yasa tasarısını görüşüyoruz; ama, konu, mecraından çıktı, seyrinden çıktı, Anayasa Komisyonumuzun çalışmalarına dönüşüyor; o nedenle, şimdi, sizin buna özen göstereceğinizi sanıyorum.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) - Hayır, doğrudur da, Genel Kurulda yanlış bilgi veriliyor.
BAŞKAN - Efendim, Genel Kurulumuz, İçtüzüğümüzün, komisyonların toplantıya çağırılması konusundaki 26 ncı maddesine hâkimdir; bakar İçtüzüğe. Ben, izninizle, bu konuyu burada...
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) - Sayın Başkan, teşekkür ederim, siz açıklamayı yaptınız; arkadaşlarımız, inşallah, o madde numarasını duymuştur.
BAŞKAN - Peki, teşekkür ederim.
VII. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
4. - 15.5.2002 Tarihli ve 4756 Sayılı Kanunun Geçici 1 inci Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Tasarısı ve Anayasa Komisyonu Raporu (1/643) (S. Sayısı: 226) (Devam)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 1 inci madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. 1 inci madde kabul edilmiştir.
2 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2.- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Madde kabul edilmiştir.
3 üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. 3 üncü madde kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Tasarı kabul edilmiş ve yasalaşmıştır; hayırlı olmasını diliyorum.
Sayın milletvekilleri, Topluma Kazandırma Yasası Tasarısı ile İçişleri ve Adalet Komisyonları raporlarının müzakeresine başlıyoruz.
5.- Topluma Kazandırma Yasası Tasarısı ile İçişleri ve Adalet Komisyonları Raporları (1/640) (S. Sayısı : 235) (1)
BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.
Hükümet?.. Burada.
Komisyon raporu 235 sıra sayısıyla bastırılıp, dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Niğde Milletvekili Sayın Orhan Eraslan; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ORHAN ERASLAN (Niğde) - Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin saygıdeğer milletvekilleri; 235 sıra sayılı Topluma Kazandırma Yasası Tasarısının üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına görüşlerimizi açıklamak üzere söz almış bulunuyorum; hepinize saygılar sunarım.
Değerli arkadaşlarım, ilerleyen bu saatlerde, önemli bir konuda, ciddî bir konuda yasal bir düzenleme çalışması içerisindeyiz. Adı bayağı fiyakalı olan bir yasa çıkaracağız, topluma kazandırma yasası.
(1) 235 S.Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
Daha önce bu benzeri yasalar, pişmanlık yasası olarak, iki ana yasa üzerinde yedi defa daha çıkarılmış; şimdi, adı değiştirilmiş "Topluma Kazandırma Yasası" adı altında yeniden gündeme gelmiş bulunuyor.
Değerli arkadaşlarım, bir süredir Kuzey Irak'ta bir hareketlenme görülüyor. Yaklaşık 5 000 kadar silahlı terör unsurunun Kuzey Irak'ta bulunduğunu ve Kuzey Irak'ta güç dolduran, artık boşluk olmadığını, boşluk vermediğini bildiğimiz müttefikimiz Amerika Birleşik Devletlerinin de buradaki terör unsurlarının ileri gelenleriyle görüştüğünü duyuyoruz; basın yazıyor, işte bu tür şeylerin sözü ediliyor, açıklamalar yapılıyor.
Şimdi, Amerika Birleşik Devletleri terör konusunda görüşünü açıklamış "hiçbir surette terörle uzlaşmam, anlaşmam, dünyada nerede terör varsa, o terörü bitireceğim" diyen bir büyük devlet. Aynı Amerika Birleşik Devletleri, Kuzey Irak'ta bulunan PKK/KADEK örgütünü de terörist örgütler listesine almış bulunuyor; yani, bu hesaba göre, Amerika Birleşik Devletlerinin bu terör örgütüyle görüşmemesi ve buradaki terörü engellemesi gerekiyor. Ancak, böyle olmuyor, bir istisna geliyor, burada görüşülüyor; yani, Amerika, terör karşında görüş değiştirdiğinden değil, farklı bir şeyler kolluyor; buradaki terör unsurlarını engelleme yerine, enterne etme yerine, Türkiye'ye ihraç etmeyi düşünüyor. Bunun için, bu yasaya, biz "bir sipariş yasadır, Birleşik Devletler tarafından sipariş edilmiştir" dediğimizde, değerli arkadaşlarımız, kimi milletvekili arkadaşlarımız, komisyondaki bu sözümüz üzerine tepki gösterdiler. Ancak, çok kısa bir zaman sonra, Amerika Büyükelçisi Pearson, pazar günkü Hürriyet Gazetesinde, çok ayrıntılı bir biçimde bu konuyu açıkladı.
Değerli arkadaşlarım, ilginç bir durum var; Amerika teröre karşı olduğunu söylüyor, hatta "Irak'a terörist bir devleti yıkmak için geldim" diyor; ama, bir başka terörist unsurla görüşüyor. Halbuki, bu terörist unsuru enterne etme, etkisiz kılma olanağı var; ama "siz buna bir yasa çıkarın, bunlar dönsün" diyor. Önce "eve dönme yasası" olarak adlandırıldı, sonra, o isim beğenilmedi "topluma kazandırma yasası" denildi. Birleşik Devletler oradaki terör unsurlarına "burada bizi rahatsız istiyorsunuz, haydi, artık boşaltın burayı; bakın, yasanız da çıktı" demek istiyor. İşte, Türkiye Büyük Millet Meclisi, maalesef, üzüntüyle ifade ediyorum, ilerleyen saatlerde bu siparişi karşılamaya çalışıyor.
Değerli arkadaşlarım, şüphesiz, Türkiye'nin bir yurttaşı olarak, bir milletvekili olarak, Cumhuriyet Halk Partisinin bir mensubu olarak ve Cumhuriyet Halk Partililer olarak biz de toplumsal barıştan yanayız, toplumsal barışın sağlanmasını arzu ediyoruz, biz de kimsenin dağlarda gezmesini arzu etmiyoruz; ama, bunun için alınması gereken önlemler, Amerika Birleşik Devletlerinin istediği zamanda, onların istediği biçimde değil, Türkiye’nin istediği zamanda, Türkiye’nin menfaatlerine uygun biçimde olmalıdır ve pişmanlık yasası biçiminde olmamalıdır; çünkü, değerli arkadaşlarım bu yol denendi, yedi defa denendi, sekizincisinin tekrarında bir yarar yoktur.
Hükümet yetkilileri diyor ki "biz bu yasayı kucağımızda bulduk, geldiğimizde kucağımızdaydı" Değerli arkadaşlarım, devlet istedi, devletin bütün organlarında tartışıldı, bunlar konuşuluyor; ancak, bir şeye dikkat etmek gerekiyor: 3 Kasımdan bu yana çok farklı süreçler yaşanmıştır; mart sonu nisan başına kadar yaşanan süreç bir başka süreçtir, Kuzey Irak'ta bir otorite boşluğu vardır, farklı bir durum söz konusudur, Amerika Birleşik Devletlerinin Irak'a müdahalesinden sonra yaşanan süreç farklı bir süreçtir, konjonktür değişmiştir, şartlar değişmiştir; yani, eskiye dayanan bir saptamayla, yeni durumda ve bir müttefikimizin istediği doğrultusunda böyle bir düzenlemenin yapılmasının doğru olmayacağı gayet açıktır.
Değerli arkadaşlarım, yasa, tabiatı itibariyle sipariş olunca, Türkiye'nin menfaatı burada gözetilmemektedir. Haksızlık etmeyelim, yasanın belki tümü sipariş değil, içerisinde yerli olan kısımları da var. "Hazır böyle yasa çıkarken, hiç olmazsa, Hizbullah militanlarını da, Sivas katliamı sanıklarını da bu kapsama alalım, bir açıkgözlülük yapalım; yani, bir hata ettik, hiç olmazsa kendi tabanımıza da selam verelim" biçiminde de bir düzenleme vardır ve büyük bir açıkgözlülükle PKK/KADEK militanlarının affının arasına Hizbullah militanlarının affı ve Sıvas katliamı sanıklarının affı da sıkıştırılmıştır. Yasa bu haliyle bir pişmanlık yasası ve bir af yasası kırması, melezi haline gelmiştir, beklenen yararı göstermeyecektir.
Değerli arkadaşlarım, bu benzeri yasalar yedi defa denendi, 832 kişi yararlandı topu topu. Bu tarz yasaların alışkanlık haline gelmesi, terörle mücadelede önemli eksiklikler, önemli gedikler meydana getiriyor, önemli zafiyetler meydana getiriyor; terörün yaygınlaşmasını, genişlemesini sağlıyor, nasıl olsa ileride benzeri af çıkacak diye. Çünkü, çok kısa zamanda, 1985'ten bu yana yedi defa çıkmış ve en sonu 29.8.2000 tarihinde sona ermiş; yani, bundan ikibuçuk yıl kadar önce yahut üç yıl kadar önce, teslim olmak isteyenin teslim olma imkânı var olmuş.
Değerli arkadaşlarım, bu yasa düzenlenirken -tabiî, Sayın Bakan aksi kanaatte, çok dengelerin gözetildiğini söylüyor ama- biz, dengelerin gözetilmediğini görüyoruz. Şöyle ki: Bu ülkede insanları, birtakım terör unsurlarını dağdan indirelim derken, gözden kaçırılmaması gereken bir şey var. Çok büyük bir kitle halinde, onbinler halinde terör mağdurları var. Kimlerdir bunlar; terörle mücadele çerçevesi içerisinde evini barkını, köyünü terk etmiş, büyük kentlerin varoşlarına sığınmış, işsiz güçsüz, ekmeksiz kalan insanlar var. Bunların kiminin, devlet, terörle mücadele çerçevesi içerisinde köyünü boşalttırmış, kimi terörden yılarak kaçmış. Bunların hepsi terör mağdurları. Kimler var bu terör mağdurları içerisinde; can ve mal kaybına uğrayanlar var. Kimler bu terör mağdurları içerisinde; şehit yakınları var. Değerli arkadaşlarım, düzenlenen yasa tasarısı bu insanların tümünü rencide edici niteliktedir, toplum vicdanını kanatacak niteliktedir.
Terör mağdurlarını ve terörden zarar görenleri korumak gerekir. Bu yasa tasarısı, böyle bir koruma içerisinde de değildir.
Ülkemiz coğrafyasının bir bölümünde uzun süredir bir problem yaşıyoruz; ama, iki yılı aşkın süredir nispeten bu sorun biraz hafiflemiş gibi. Böylesi bir ortamda, köyünü terk edenleri köye dönüş projesiyle yerleştirmemiz gerekirken, bunun yerine, yeni bir pişmanlık yasasını koyuyoruz. Terörün esas kaynağının işsizlik, yoksulluk olduğunu bildiğimiz halde, bu yasa tasarısına hiçbir sosyal plan konulmamıştır, tasarının sosyal planı yoktur, rehabilite edici bir yönü yoktur. "Teröre işsizlik kaynaklık ediyor" diyoruz, işsize iş bulunmamıştır, yeni istihdam alanı olanağı yaratılmamıştır; azı koruyacağız derken, çoğu feda etmek durumuyla karşı karşıyadır Türkiye.
Değerli arkadaşlarım, kuşkusuz biz de şunu arzu ediyoruz: Bölgede yaşayan insanlar -bölgenin kendine has gerçekleri var- terör örgütünün baskısıyla, korkuyla, çaresizlik içinde, istemeden, terör örgütüne yardım ve yataklık etmiş olabilirler; bunların ceza almasının önlenmesini biz de arzu ediyoruz, biz de böyle bir yaranın tedavisini arzu ediyoruz; ama, bu yasa tasarısı, düzenleniş itibariyle doğrudan militanların tümünü kapsamına alan, sadece ve sadece ülke çapında yöneten genel başkan, lider, emir, merkez komite üyesi dışındaki tüm militanları, yöresel sorumluları da içine alan, kapsamına alan ve suç işleyip işlememe ayırımı da yapmayan bir yasa tasarısıdır. Sadece ceza indiriminde, suç işleyip işlememede farklılık vardır. Bu durumun, toplum vicdanında ileride tedavisi imkânsız sıkıntıları doğuracağı açıktır.
Değerli arkadaşlarım, bu yasa tasarısı sadece PKK / KADEK örgüt militanlarını affeden bir yasa tasarısı değil, bunun içerisinde, Hizbullahın, insan kanını donduran, insanları domuzbağıyla bağlayıp evlerin tabanına gömen militanlarını da af kapsamına almıştır. Sıvas'ta aydınları yakanlar bu yasayla serbest kalacaklardır ve serbest kaldıktan sonra, umuyorum, yeni yakacak yeni oteller aramayacaklardır; umuyorum, bundan sonra Türkiyemiz, hepimize karabasan gibi gelen, evlerin bodrumlarından domuzbağlı cesetler çıkmayacaktır. Bu yasa tasarısı bunları da kapsama alıyor değerli arkadaşlarım.
Değerli arkadaşlarım, muhtemeldir ki, benim konuşmamdan sonra Sayın Bakan çıkarak, bunun bir devlet ihtiyacı olduğunu ve devletin şefkat elinin uzanması gerektiğini, toplumsal barışın sağlanması gerektiğini söyleyecektir; ama, bu katliam sanıklarının affının toplumsal barışa katkısı nedir, bunu anlamak ihtiyacındayız; insanlık suçunun affedilmesinin toplumsal barışa katkısı nedir, bunu anlamak ihtiyacındayız.
Değerli arkadaşlarım, Sayın İçişleri Bakanımız Adalet Komisyonunda yaptığı konuşmasında "bu yasa, şimdiye kadar çıkarılmış en geniş yasadır, herkes istifade ediyor bu yasadan" dedi, doğru söylüyor. İstifade edemeyecekler 3 üncü maddede belirtilmiş: Örgütün tamamı üzerinde etkili olacak şekilde sevk ve idare eden başkanlık konseyi, merkez komite, şûra, genel başkan, lider, emir, vesaire... Bunlar, Türkiye çapında yönetici; yani, birkaç kişi istifade edemiyor.
Hüküm kesinleşmeden önce hâkim huzurunda beyanını reddeden veyahut "ben bu kanundan yararlanmayacağım" diyenler affedilmiyor.
Önceki pişmanlık yasalarından yararlananlar affedilmiyor.
Yani, bu yasada, kamuoyuna yansıtıldığı gibi, suç işlemeyenler, zavallılar, işte istemeden teröre bulaşmışlar, çok pişman olacaklar... Yok böyle bir şey! Faal nedamet göstermek bile gerekli değil bu yasadan istifade etmek için. Sadece yararlanma isteğini belirtip "ben örgütten çekildim" demek -kanun tasarısının gerekçesinde de açıkça var- yararlanma kapsamındadır değerli arkadaşlarım. Bu yasa, bu nedenle de, üzeri örtülü bir af yasası niteliğindedir.
Suç tanımı da çok geniş tutulmuştur değerli arkadaşlarım; örgüt, cemiyet, çete, silahlı çete ve gizli ittifak. Bu durum işte ustaca düzenlenerek, artık, aydınlarımızı, ülkemizin gözde aydınlarını yakan Sıvas katliamı sanıklarını da, Hizbullah sanıklarını da, PKK'lılarla birlikte af kapsamına almışlardır. Burada eşit davranılan bir şey olmuştur; cumhuriyet düşmanı kim varsa, hepsi bu kapsam içerisine alınmıştır. Onun için, Türk Ceza Kanununun 146, 168, 169, 170, 171, 179, 188, 254, 256, 264, 313, 314 ve sair maddeleri ve Terörle Mücadele Kanununun bilumum maddeleri yasanın kapsamı içerisindedir. Bunu, değerli hukukçu arkadaşlarım -aranızda da vardır- tefrik edebilirler, anlamını da bilirler.
Değerli arkadaşlarım, bu şekilde toplumsal barışı sağlama imkânı yoktur. Tam tersine, böyle bir düzenleme toplumsal barışı sağlamaz, toplumsal barışın temeline dinamit koyar. Kim, insanlık suçunu, insanları canlı canlı yakabilen canileri affederek toplumsal barışı sağlayabilir; bunun bir örneği var mıdır dünyada, böyle bir suçun affının bir örneği var mıdır?! Nazi katilleri, aradan yıllar geçmesine rağmen affedilmemiştir. Bu kadar kolay mıdır bu ülkede; insanları otelde yakacaksınız ve üç beş sene sonra elinizi kolunuzu sallayarak çıkacaksınız; bunun adı toplumsal barış olacak!.. Kim söyleyebilir; bebeğe kadar katleden bir örgütün militanlarını affedeceksiniz ve bu afla toplumsal barışı sağladığınızı söyleyeceksiniz. Oysa, terörün temelinde yatan sosyal, ekonomik nedenleri biliyoruz; yasanın, bu sosyal ve ekonomik nedenler yönünden hiçbir planı yoktur, hiçbir getirisi yoktur.
Değerli arkadaşlarım, konjonktürel olarak da böyle bir yasanın çıkışı yanlış bir zamandadır. Böyle bir şeye ihtiyaç yoktur. Nispî bir rahatlama dönemi yaşanmaktadır. Bu 7 adet pişmanlık yasasının en sonuncusu, 29.8.2000'e kadar yürürlükte kalmıştır. Burada teslim olmak isteyenler varsa, iki sene önce de teslim olabilirdi. Amaç, sipariş gerçekleştirmek olmuştur. Bu yasal düzenlemeyle karşı karşıyayız değerli arkadaşlarım. Bu , önemli bir konudur.
Bu yasayla, kesinleşmiş hükümler bozulmaktadır. Kesinleşmiş hükmün bozulması, ancak af yasasıyla mümkündür. Bu yasa için nitelikli çoğunluğa ihtiyaç vardır. Bunu da Anayasanın 87 nci maddesi emretmektedir. Düzenlemeyle ilgili bu konuyu bilgilerinize ve dikkatlerinize sunuyorum.
Çözüm üretmeyen ve rehabilite edici hiçbir özelliği olmayan, toplumsal barışa hizmet etmeyen, insanlık suçlarını da kapsayan bu yasanın tümüne karşıyız; tümüne "hayır" oyu kullanacağımızı bildiriyor, hepinize saygılar, sevgiler sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Eraslan.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın İdris Naim Şahin.
Buyurun Sayın Şahin.(AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA İDRİS NAİM ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin saygıdeğer üyeleri; görüşülmekte olan Topluma Kazandırma Yasası Tasarısı üzerinde Adalet ve Kalkınma Partimizin görüşlerini açıklamak ve bu yasa tasarısının gerekçelerini, içerdiği ana düzenlemeleri ve hedefleri sizlerle paylaşmak üzere huzurlarınızdayım. Hepinizi sevgi ve saygıyla selamlayarak sözlerime başlıyorum.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; devlet, toplum ve fert unsurlarının birbirleriyle olan sürekli ve vazgeçilmez ilişkileri vardır. Devlet, toplumun huzurunu, sükûnunu ve bulunduğu zaman diliminin ölçüleri içerisinde gelişmesini, kalkınmasını, refahını sağlamak gibi süreklilik arz eden vazgeçilmez hedefleri yüklenmiş bir toplumsal örgüttür.
İçinde yaşadığımız son yıllarda, özellikle son yirmi yılda ülkemizin gerçekten yaşadığı büyük sıkıntılar olmuştur. Bu sıkıntılar, bazen ekonomik, bazen toplumsal, bazen siyasal içerikli olmanın yanında, zaman zaman da sürekli bir şekilde terör eylemleri şeklinde kendisini göstermiştir. Türk toplumu ve Türk Devleti, sürekli sorunlarla yaşamış ve bu sorunların üstesinden gelmek için, millî birliği ve dayanışması içerisinde devamlı bir arayış, devamlı bir mücadele içerisinde olmuş ve bugünlere gelmeyi, 21 inci Yüzyılın içinde bulunduğumuz bu döneminde dünyada adından söz edilen, kendini kabul ettirmiş bir ülke olmayı başarmıştır. Türkiye ve Türk Milleti, şüphesiz, yaşadığı sıkıntıların faturasını çoğu zaman ağır ödemiştir; ama, bütün bu ağırlıklara rağmen, Türk Milleti ve Türk Devleti, binlerce yıl geriden miras getirdiği devlet yönetim anlayışı ve toplumsal değerleri itibariyle, bütün bu ağırlıkların altından kalkabilmeyi başarmıştır ve başaracaktır. Bugün, bu saatte, Yüce Meclisin gündeminde bulunan Topluma Kazandırma Yasası Tasarısı, önemli bir sorunun çözümüne yönelik tedbirlerden bir tanesini oluşturmaktadır.
Değerli arkadaşlar, sorunlar, insan için ve toplum için sürekli vardır ve olacaktır. Sorunların varlığı, çoğu zaman, aynı zamanda çözüm üretmek için birer fırsat zemini oluşturmaktadır. Esas itibariyle, hayat, sorunlardan ibarettir. İnsana düşen, örgütlere düşen, hükümetlere düşen, yönetimlere düşen, siyasetçiye düşen de sorunlar karşısında çözüm üretmektir. Esas itibariyle, siyaset yapma ve hükümet etme sanatı, bir bakıma çözüm üretme sanatından ibarettir. Bu çerçevede, hükümetimiz, hazırlayıp Yüce Meclisin takdirine sunduğu pek çok yasa tasarısı gibi, sosyal ve hukukî yanı ağır basan, toplumsal barışı daha da kuvvetlendirmeye, millî birliğin ve bütünlüğün sarsılmazlığını sağlamaya yönelik bir yasa tasarısı olarak Topluma Kazandırma Yasası Tasarısını hazırlamış, uzun çalışmalar sonucu hazırlanan bu yasa tasarısını da Yüce Meclisin önüne getirmiştir.
Partimiz Adalet ve Kalkınma Partisinin bu soruna bakışı, parti programında, çok açık bir şekilde yerini almıştır. Terör sorunu Türkiye'nin bir gerçeğidir. Adalet ve Kalkınma Partisi, bu sorunun toplum hayatımızda neden olduğu olumsuzlukların bilinciyle, bölge halkının mutluluğunu, refahını, hak ve özgürlüklerini gözeten, Türkiye'nin bütünlüğü ve üniter devlet yapısıyla birlikte, bölgeyi tehdit eden terörün önlenmesinde, zaaf yaratmayacak bir şekilde, kalıcı, tüm toplumun duyarlılıklarına saygılı, etkili ve sorunları kökünden çözmeye yönelik bir politika izlemeyi milletimize vaat etmiştir. Hazırlanan Topluma Kazandırma Yasası Tasarısı da, bu çerçevede atılan adımlardan sadece bir tanesidir. Esas itibariyle, terör sorunu, sadece sonuçları itibariyle bakıldığında yalın bir sorun gibi gözükürse de, nedenlerine inildiğinde, pek çok sebebi içeren, pek çok altı olan, arka planı olan bir problemler yumağından ibaret şekilde karşımıza çıkmaktadır. Bunun sosyal nedenleri vardır, ekonomik nedenleri vardır, hukukî nedenleri vardır, kültürel nedenleri vardır, iç ve dış siyasal nedenleri vardır; daha pek çok sebep saymak mümkün. Şüphesiz, çözümlerin de bunlara yönelik olması, nedenlerin iyi tespiti ve çözümlerin de ona göre geliştirilmesi, oluşturulması gereklidir. Bugün, çözümlerden sadece bir tanesini konuşmak ve bir tanesini değerlendirmek durumundayız. Hükümetimiz ve dolayısıyla partimiz, teröre neden teşkil eden her tür ekonomik, sosyal ve siyasal sebepleri ortadan kaldırmaya yönelik bir dizi çalışmalarını, planlı, programlı ve ısrarlı bir şekilde sürdürmenin yanında, bir hukukî çözüm olarak, hukukî boyut olarak Topluma Kazandırma Yasası Tasarısını da ortaya koymuş ve huzurlarınıza getirmiştir.
Değerli arkadaşlar, bir problemler yumağı görünümünde olan terör belasının içerisine düşen yüzlerce, binlerce, onbinlerce yurttaşımız olmuştur ve vardır. Bunların hepsinin, bir öz iradeyle, özgür iradeyle bu olayların içerisine girdiğini, düştüğünü, sanırım, bu çatı altında iddia edecek hiçbir sayın milletvekili yoktur. Ortada bir karmaşa, bir kargaşa söz konusudur. Bölgenin kendine has coğrafyası, bölgenin kendine has sosyal yapısı, bölgenin kendine has ekonomik yetersizlikleri ve bölgenin eğitim eksikliklerinin bir bütün olarak doğurduğu terör olayının, şüphesiz, bilinçli elebaşıları vardır ve onlar da takip edilmekte, mücadele edilmekte, yakalanmakta, yargılanmakta ve cezalandırılmaktadır; ancak, bu arada, hiçbir şekilde özgür iradesi olmadan bu olayların içerisine karışan, katılan, bir gece vakti ansızın gelen, gecenin karanlığında ansızın evini basan insanların zoraki yardımına katılmak durumunda kalan terör bölgesindeki insanların -ki, bunların sayısı oldukça fazladır- günahsızlığı, suçsuzluğu ve çaresizliği, şüphesiz, hepimizin ortak ittifak ettiği, sıkıntılı ve sorun olarak karşımızda duran bir husustur.
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Öldürülen şehitler mi suçlu?!
İDRİS NAİM ŞAHİN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, önümüze getirilen yasa tasarısı, toplumsal barışı güçlendirmeye yönelik bir yasa tasarısıdır.
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Sıvas'ta yananlar mı suçlu?!
İDRİS NAİM ŞAHİN (Devamla) - Bu tasarının bir af yasası olarak takdimi, biraz önce söz alan Cumhuriyet Halk Partili arkadaşımız tarafından yapıldı.
Değerli arkadaşlar, hepimiz okuma yazma biliyoruz. İnanıyorum ki, bunu af yasası olarak takdim eden arkadaşım da mutlaka biliyor; ama, politika yapmak uğruna, gerçekleri saptırmayı da göze almak uğruna, ne yazık ki, af içermeyen, sadece olağanüstü şartlarda, anormal şartlarda gerçekleşen bir olaya karışan normal, masum insanları rehabilite etmek uğruna, belki de toplum düzeni uğruna, onların sıkıntılarını, hak etmedikleri haksızlıkları düzeltme uğruna gerçekleştirilen bu yasa tasarısı, bir af yasası değildir.
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Aynen af yasasıdır.
İDRİS NAİM ŞAHİN (Devamla) - Okuduğumuzda, baktığımızda, bunun bir af yasası olmadığı, çok açık seçik görülmektedir. Bu tasarı, terör örgütünün içerisine karışmış; fakat, hiçbir şekilde eyleme karışmamış, eylem yapmamış kişileri, bir kereye mahsus, o belanın, o şer örgütünün içerisinden alıp, topluma kazandırmayı hedefleyen bir yasa tasarısıdır. Buna karşı çıkan var mı? Eyleme karışmamış; ama, bir şekilde, o örgütün içerisine -gitmiş de diyemiyorum- götürülmüş, gitmek zorunda kalmış; bunlardan herhangi birisi, o bölgede, o mezrada, o komda yaşayıp da, burada milletvekili olmayan; ama, bir şekilde, o terör örgütünün içerisine gitmek ve götürülmek, sürüklenmek zorunda kalanlardan birisi biz de olabilirdik. Bunun neresi aftır, bunun neresi yanlıştır?!
Bu yasa tasarısıyla getirilmek istenilen ve getirilen bir başka düzenleme, elinde olmadan, iradesi dışında, korumasız bir şekilde, kapısını çalıp ekmek isteyene, verdiği ekmekten, vermek zorunda kaldığı ekmekten...
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Madımak'ta ekmek mi istediler?!.
İDRİS NAİM ŞAHİN (Devamla) - ...Kapısı kırıldığı için içeriye giren ve yapacak hiçbir şeyi olmayan çaresiz insanların, örgüte yataklık yapma iddiasıyla, bir terör suçlusu olarak kabul edilip, onların, ömür boyu ya da uzun yıllar boyunca aile düzeninin, kendi ferdî hayatlarının karartılmasını önlemeye yönelik bir düzenleme, bir toplumsal barış, bir toplumsal uzlaşma arayışının yanlışı nerede, affı nerede?!
Af yapabilmek için mahkûmiyet gerekir. Mahkûm olanlarla ilgili ya da yargılananlarla ilgili de, bu tasarıda hükümler vardır. Bu hükümler hiçbir zaman af hükmü değildir; karşılığında konulmuş çok aklî, çok çağdaş, çok çözüme yönelik, pragmatik bir yaklaşımla, toplum faydasına bir karşılık isteyerek, bir bedel alarak, belli cezalarda indirim yoluna gidilmektedir, belli cezaların hafifletilmesi söz konusudur. Bu bir af değildir, kısmî ceza indirimdir ve bu kısmî ceza indiriminin yapılabilmesi için de, suç işleyen terör örgütü mensuplarının, devlete, devletin organlarına, mahkemelere, açık, net, samimî bilgiler vermesi gerekmektedir. Bu bilgiler, bir terör örgütü meydana çıkarıcı bilgiler olmalıdır; bu bilgiler, bir terör örgütünün, dağılmasını, yok edilmesini sağlayıcı bilgiler olmalıdır. Bu bilgilerde, bu bilgiyi veren terör örgütü mensubunun, özel çabası, özel gayreti, samimî gayretiyle, terör örgütünün yapmayı planlayıp yapamayacağı veya yapmasının önleneceği bir olay söz konusu olmalıdır.
Netice itibariyle, burada, devletin, bir örgütü, tamamen çökertmek uğruna, içten yıkmak uğruna geliştirdiği bir hukukî çözüm, hukukî metot söz konusudur.
Terörde, terörist ve terör grubu ile devlet ve toplum karşı karşıyadır. Teröristin kanunu yoktur -vardır; ama, kendi kanunudur- uluslararası ve ulusal meşruiyeti olmayan kanunlarla, kendi kanunlarıyla çalışır. Onlar için, gecenin ayrı bir önemi vardır. Devlet, gece, vatandaşın hürriyetini ve can güvenliğini sağlamakla yükümlüdür; terör örgütü de, geceyi, karanlıktan istifade ederek, vatandaşın, canına, malına kast edebilmek veya kendi propagandasını yapabilmek yönünde kullanmaktadır. İstikametler zıttır, birbiriyle çatışır; devlet legal çalışır, terör örgütü illegal çalışır. Legal çalışan ile illegal çalışanın, takdir edilir ki, şartları ve pozisyonları eşit değildir.
O halde, devletin, terörle mücadele ederken başvurmak zorunda olduğu pek çok tedbir vardır; bu tedbirlerden birisi de, bu tür bir tedbirdir. Bu tedbirler, ilk defa başvurulan bir tedbirler manzumesi de değildir. Türkiye'de de ilk değildir, dünyada da ilk değildir. 1985 yılında başlayan bu uygulama, günümüze değin, benden önce söz alan arkadaşımızın ifade ettiği gibi, 7 kez başvurulan bir tedbirdir; ama, bu kez, daha dengeli, daha adil, daha aklî ve daha mantıkî bir yaklaşımla bu tedbirler geliştirilmiş, yasalaştırılmıştır.
Dolayısıyla, bu düzenlemenin getirdiği sonuçlar kesinlikle bir af değildir. Ben, özellikle, bu hususu, siz değerli milletvekili arkadaşlarımın bilgilerine sunmak istiyorum. Af diyerek, hem milletimizin hem de değerli milletvekillerimizin bilgileri karıştırılmaya ve amacından saptırılmaya çalışılmaktadır.
Burada, terör örgütü mensuplarının isteyerek teslim olmaları, mukavemet göstererek teslim olmaları, hüküm giymiş olmaları, hüküm giymemiş olmaları hallerine münhasır olmak üzere, devlete ve topluma karşı gösterdikleri yakınlık, duydukları pişmanlık, yapacakları yardımla orantılı olarak, devletin ve kanunun kısmî bir ceza indirimi söz konusudur. Bu indirimin karşılığında, şayet, bu terör örgütü mensubu veya mensupları, tekrar aynı suçu işlemeleri halinde, kanunun çok acı ve çok ağır tedbiriyle, müeyyidesiyle karşı karşıyadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun; sözlerinizi tamamlar mısınız.
İDRİS NAİM ŞAHİN (Devamla) - O da, kanunu okuduğumuzda göreceğiz, göreceksiniz ki, cezası yüzde 50 fazlasıyla artırılarak kendisine tatbik olunacaktır.
SALİH GÜN (Kocaeli) - Özür dileyelim... Eksik; bir de madde koyalım, özür dileyelim.
İDRİS NAİM ŞAHİN (Devamla) - Dolayısıyla, değerli arkadaşlar, hazırlanmış bulunan yasa tasarısı bir af değil; sadece, toplumsal uzlaşmayı, toplumsal barışı, bölgede uygulanan diğer tedbirler paralelinde, diğer çalışmalar paralelinde hukukî açıdan desteklemeye yönelik bir yasa tasarısıdır. Bunun anlaşılmasında doğrusu çok zorlanılmaması gerekirse de, Cumhuriyet Halk Partili arkadaşlarımızın tamamı değilse de bir kısmının bu noktada farklı düşündüklerine tanık olmakta ve dinlemekteyiz; bu da normaldir. Şayet, kendileri iktidar olsaydı, belki, bunun çok daha değişik bir düzenlemesini getirebilirlerdi; tabiî, onların işi; ama, muhalefet olmanın gereği olarak bazı düzenlemeleri, kanunda yazılı hususları olduğu gibi anlamak, okumak yerine, farklı takdim etme uygulaması, kendini, bu tasarıyı değerlendirirken de göstermektedir. Aslolan, hiçbir yerde, hiçbir şekilde terörün ve terör örgütünün, olamamasıdır. Bugün itibariyle de, örgüt, artık, çökmek, çökertilmek durumundadır. Yeniden yeşermemesi için, yeniden güç bulmaması için, içerisindeki insanların, içerisindeki elemanların kazanılması, onların topluma döndürülmesi bir akılcı yoldur.
Esas itibariyle, Türkiye'deki terör, sadece Türkiye sınırlarını ilgilendirmemektedir; bir zamanlar Türkiye'deki terörü destekleyen, ama, bugün için bundan pişman olan bölge ülkelerinin de ortak sorunudur, Ortadoğu'nun ortak sorunudur. Suriye, Irak, İran, Türkiye bölgesinde, Ortadoğu bölgesinde, terör, bir genel sorundur ve bölge ülkelerinin bugün için akılcı olarak birlikte teröre yaklaşımları, hep beraber, terörü bitirmeye, terörün kökünü kazımaya yönelik ortak adımlar yönünde ve yolundadır. Bu yasa tasarısının, bu şekliyle, aynı zamanda komşu ülkelerle olan bir eylem beraberliği yanı da söz konusudur.
BAŞKAN - Sayın Şahin, sözlerinizi toparlar mısınız.
İDRİS NAİM ŞAHİN (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlar, Türk Devleti ve hükümetimiz, terör konusundaki çalışmalarını bundan sonra da kararlılıkla sürdürecektir. Esas itibariyle, her türlü hukukdışı, kanundışı uygulamalar konusunda hükümetimizin ve devletimizin gayreti ve çalışması kesintisiz bir şekilde devam etmektedir ve etmelidir de. Bu manada, bakıldığında, aslolan, ortaya çıkan örgütleri ve suçlularını takip etmek değildir; aslolan, suçun ve suçlunun baştan bertaraf edilmesi, önleyici tedbirlerin çok daha etkin noktalara, her yönüyle, personel yönüyle, eğitim yönüyle ve malzeme yönüyle götürülmesidir; hükümetimizin de bu yönde ciddî adımlar atmakta olduğunu ve atacağını ifade etmek istiyorum.
Değerli arkadaşlar, bu tasarıyla, hükümetimizin değişik alanlarda, altyapıda, enerjide, sağlıkta, sporda, eğitimde, kültürde, iç ve dış siyasî konularda gerçekleştirdiği başarılı çalışmaları ve adımları yanında, hukukî açıdan toplumsal barış uğruna attığı bu adımla da, inanıyorum ki, inanıyoruz ki, ülkemizde, devlet ve millet ilişkilerinde, devlet-millet kaynaşmasında çok daha iyi bir noktaya gelinecektir.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu olarak, şüphesiz bu tasarıya yönelik görüşümüz olumludur, oyumuz müspettir.
Tekrar, terör konularını konuşmayan bir Türkiye ve kalkınan bir Türkiye, huzur ve barışı gittikçe kuvvetlenen, dünyaya örnek bir Türkiye idealiyle, hepinizi, şahsım ve Grubum adına saygı ve sevgiyle selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Şahin.
Şahsı adına, Konya Milletvekili Sayın Atilla Kart; buyurun.
ATİLLA KART (Konya) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Genel Kurul gündemine getirilen tasarının tümü üzerinde kişisel görüşlerimi ifade etmek üzere söz almış bulunmaktayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, getirilen tasarıyla ilgili değerlendirmeyi yapmadan evvel, konuyla ilgili bazı tespitlerin yapılmasında ve bazı soruların açıklık kazanmasında zorunluluk vardır. Buna göre, getirilen tasarı örtülü bir af yasası mıdır, yoksa bir indirim yasası mıdır? Getirilen tasarı hangi örgütleri kapsamaktadır? Bunun adını doğru koymamız gerekiyor. Her ne yapmak istiyorsak, bunu tutarlı bir şekilde ortaya koymamız gerekiyor. Af getirilmek isteniliyorsa, bu af, neden adi suçları da kapsayan ve genel affın özelliklerini taşıyan bir af niteliğinde değildir? Bunun sebeplerinin somut olarak açıklanması gerekmektedir. Yoksa, tasarının 1 inci maddesinde ifade edildiği gibi, bu tasarının amacı, sadece siyasî ve ideolojik amaçla kurulmuş olan terör örgütleri mensuplarının topluma yeniden kazandırılması, toplumsal huzur ve dayanışmanın güçlendirilerek devam ettirilmesinden mi ibarettir? Bu amaca nasıl ulaşılacaktır? Yoksa, bu yasa, 4616 sayılı ve 1999 yılında çıkarılan ve yine kamuoyunda Erteleme Yasası olarak bilinen yasayı, siyasî ve ideolojik nitelikteki suçlarla tamamlayan bir yasa mıdır?
BAŞKAN - Sayın Kart, bir saniye...
Sayın milletvekilleri, Genel Kurul salonumuzda büyük bir uğultu var; sayın milletvekillerinin kendi aralarındaki sohbetlerini kesmelerini rica ediyorum.
Buyurun Sayın Kart.
ATİLLA KART (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bütün bu hususların irdelenmesi gerekmektedir.
Sayın milletvekilleri, bir diğer önemli konu, bu tasarının, aynı zamanda, şehit annelerinin acısını da dindirmeye yönelik bir yönünün bulunduğu iddiasıdır. Bu iddia da, tasarının gerekçelerinden birisi olarak sunulmaya çalışılmıştır. Bu kadar farklı ve birbiriyle bağdaşmayan, birbiriyle esastan çelişen değerlendirmelere hayret etmemek ve şaşmamak elde değil ve annelerin ıstıraplarını, böylesine tutarsız ve aykırı düzenlemelerin arasında sıkıştırmak, ifade etmek ve geçiştirmek!.. Bunlar, kabul edilebilir, ciddî, sorumlu ve tutarlı yaklaşımlar olamaz.
Değerli arkadaşlarım, tasarıya bakıyoruz; tasarının 4/a maddesinde, terör örgütü mensubu olup da kendiliğinden veya vasıtalı olarak teslim olanlara ve örgüt tarafından işlenen suçlara iştirak etmeyenlere ceza verilmeyeceği ve hatta tutuklanmayacakları düzenlemesi getirilmiştir. Bu düzenleme, örtülü bir af olmaktan öte, açık bir aftır.
Tasarının 4/c maddesinde ise, hükmün kesinleşmesinden önce ve sonraki aşamaya göre ceza indirimi yapılması kabul edilmektedir. Son fıkra, son cümlesinde ise, Türk Ceza Kanununun 169 uncu maddesinde düzenlemesi yapılan suçlar yönünden ceza verilmeyeceği düzenlemesi getirilmiştir. Bu madde de, af niteliğinde olan bir düzenlemedir. Bu sebeple, Adalet ve Kalkınma Partisi sözcüsünün konuşmasının diğer bölümlerinin değerlendirilmesi bir tarafa, bu yöne ilişkin değerlendirmesinin hiçbir hukukî dayanağının olmadığını ve tutarlı bir değerlendirme olmadığını vurgulamak, ifade etmek istiyorum.
Sayın milletvekilleri, yine, bir taraftan terör örgütü mensuplarına indirim ve af getiren bir yapı, diğer taraftan ise adî suçlara temas etmeyen bir yapı. Böylesine kompleks bir yapısı olan ve özünde temel çelişkiler içeren bir yasa tasarısı var karşımızda.
Bütün bu tespitlerin yanında değerli arkadaşlarım, elbette, genel affın, hukukî ve sosyal şartları oluşmuş mudur; bunu da değerlendirmek gerekiyor. Bilindiği gibi, genel af, sosyal fayda düşüncesiyle, bütün veya belirli bazı suçları ve hükmedilmiş cezaları, bütün sonuçlarıyla birlikte ortadan kaldıran bir yasama faaliyetidir. Tasarıyla ilgili genel gerekçede de belirtildiği üzere, 1985 yılında başlayan ve 2000 yılına kadar aralıklarla devam eden 7 adet yasa, indirim veya pişmanlık veyahut benzer isimlerle çıkarılmış, onsekiz yılı bulan süreç içinde bu yasalardan yararlanmak isteyenlerin sayısı 1 000'in altında kalmıştır.
Sayın milletvekilleri, siyasî iktidarın öncelikle buna göre tercihini açık bir şekilde yapması gerekmektedir. Siyasî iktidar, genel af mı çıkarmak; yoksa, indirim mi yapmak konularında tercihini yapmalı, kararını vermeli, konuyu buna göre olgunlaştırmalı ve bundan sonra gündeme getirmelidir. Bütün bu temel ilkeleri gözardı eden, büyük ölçüde dış etken ve talepleri esas alan yaklaşımlarla olaya çözüm getirilmesi mümkün değildir.
Bütün bunların yanında, kamu vicdanında ve hafızalarda varlığını kaybetmeyen, 1990'lı yıllardan sonra vuku bulan Sıvas olayı ve Hizbullah örgütlenmesinin affına yönelik düzenlemeler getirilmek istenilmesini de, hukuka uygun ve adil bir yaklaşım olarak değerlendiremeyiz, değerlendirmemiz mümkün değildir. Kamu vicdanını sızlatan bu eylemler yönünden, af veya indirim sebeplerinin oluştuğu kabul edilemez.
Bir diğer önemli konu değerli arkadaşlarım, terör mağduru binlerce, onbinlerce ailenin hakları nasıl korunacak ve mağduriyetleri nasıl giderilecektir? Toplumsal barış ve sosyal huzura ilişkin değerlendirme yapılırken, bu faktör, mutlaka ve öncelikle nazara alınmalıdır. Yerlerinden yurtlarından göçe zorlanan ve ağırlıklı olarak, Diyarbakır, Adana ve Mersin'e göç eden binlerce insanın evlerine ve köylerine dönüşü yolunda hangi çalışma yapılmıştır; üzerinde önemle durulması gereken acil konu budur. Bu insanların sosyal ve ekonomik sorunlarına çözüm getirmek konusunda hangi çalışmalar yapılmıştır; bu konuları mutlaka irdelememiz gerekmektedir.
Sayın milletvekilleri, kıvanç vericidir; hukukumuzda, artık, bu konunda, yeni ve hakkaniyete uygun olan bir yaklaşım benimsenmeye başlanmıştır. Ceza muhakemeleri usulüyle ilgili çalışmalarda, artık, suçun mağduru ile şikâyetçinin hakları, daha dengeli bir şekilde, sanığın haklarıyla daha dengeli bir düzeye getirilmiştir, gerek hazırlık aşamasında ve gerek yargılama aşamasında daha geniş haklar tanınmaya başlanmıştır. İlginçtir; Türk hukukundaki bu olumlu gelişmelere karşılık, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinde, mağdurun, sanık gibi bir korumaya sahip olmadığı görülmektedir. Gerçekten, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin adil yargılamayı düzenleyen 6 ncı maddesinin birinci fıkrası, ceza davaları bakımından, sadece, kendisine karşı ceza takibatı yapılan kişiyi korumayı esas almıştır. Bu yüzden, kovuşturmaya yer olmadığı kararı karşısında suçun mağduru, ilgili maddenin ihlal edildiğini ileri sürememektedir. Buradan gelmek istediğim nokta şu değerli arkadaşlarım: Avrupa Birliği bağlamındaki mevzuatın, mutlaka, doğru ve hakkaniyete uygun olduğu yolundaki önyargı, kompleks ve değerlendirmelerden de artık kurtulmamız gerekiyor.
Değerli arkadaşlarım, bu tasarı, yukarıda açıkladığım sebeplerle, hukuk tekniği itibariyle, hukuken malul olan bir tasarıdır. Bu tasarı, geri çekilmesi gereken bir tasarıdır.
Değerli arkadaşlarım, açıkladığım bu ihtirazî kayıtlar ve ciddî hukukî aykırılıklar karşısında, getirilen tasarıyı olumlu görmediğimi ve yetersiz olduğunu ifade ederek, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kart.
Sayın milletvekilleri, özellikle Bakanlar Kurulu sıralarından çok büyük ses gelmektedir. Sayın milletvekillerimizin, sayın bakanlarla, sayın bakanlarımızın da, tabiî, sayın milletvekilleriyle sohbete girmemelerini... Gecenin bir saatine geldik; sükunetle, şu çalışmalarımızı sürdürelim.
Şahsı adına, ikinci söz, Niğde Milletvekili Sayın Orhan Eraslan'ın.
Buyurun Sayın Eraslan. (CHP sıralarından alkışlar)
ORHAN ERASLAN (Niğde) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hassas bir konuyu görüşüyoruz. Hassas bir konu olduğu için, içimde coşan, içimde patlamak üzere olan volkanı bastırdım, az söyledim, sorumluluk sahibi birisi olarak, milletvekili olarak. Ama, bu kardeşiniz, şu kürsüde, yalan bir laf etmedi; beşerim, şaşırmalar müstesna; Allah şaşırtmasın. Siyahı da beyaz diye söylemek, abesle iştigaldir.
Değerli arkadaşlar, hukukçular için af nedir; hukukçular için af -çok sayıda hukukçu arkadaşımız var- mahkemece verilmiş, kesinleşmiş bir hükmün, yasama organı tarafından ortadan kaldırılması ya da o cezanın bir bölümünün ortadan kaldırılmasıdır. Adına ne dersek diyelim, hukuk tekniğinde, bunun adı aftır. Şimdiye kadar, Türkiye Cumhuriyetinde çıkan aflar da, mahkûmiyetleri tümden ortadan kaldırmamıştır. 1965'teki meşhur af, cezalardan sadece beş yıl indirmiştir. Böyle, kısmî aflar, çok sayıdadır hukukumuzda.
Bakın, Sayın Şahin'in "af değildir" iddiasına karşı, ben, bu yasa tasarısı melez bir tasarıdır dedim. Neden melez dediğimi de anlatıvereyim. Yani, isim takma meraklısı olduğumdan değil; içinde af da var, içinde pişmanlık da var. Tasarının 4 üncü maddesinin c fıkrasının ikinci bendini okuyorum: "Hüküm kesinleştikten sonra..." Arkadaşlar, kesinleşmiş bir yargı hükmü var; ama, adam "ben örgütle ilişkimi kestim" dediği zaman, hükmü bozuyoruz. Ne yapıyoruz; cezasını üçte birine indiriyoruz. Terör suçlarında verilen cezalar genellikle otuz yıldır; üçte birine indirdiğinizde, on yıla düşüyor. Arkadaşlar, hukuk tekniği olarak, bu af değildir de, nedir?! Ben hukukçuyum, mesleğim de bu. Birisi bana bunu anlatsın, hukukçu birisi anlatsın, bunun adı af değil, başka bir şeydir diye. İster indirim deyin ister bindirim deyin, ne derseniz deyin, kesinleşmiş bir ilamı yasama organı eliyle bozduğunuzda, ondan bir tenzilat sağladığınızda, onun hukukî adı aftır, 87 nci maddeye göre nitelikli çoğunluğu gerektirir. Bundan kaçış yok; bu bir; değerli arkadaşlarım, ikincisi, buradaki konuşmamda, çok net olarak söyledim. Evet, birtakım insanlar, iradesi dışında teröre bulaştırılmıştır; bu, ülkemizin gerçeğidir. Bunu, acıyla hissediyorum, biliyorum ve bu duygular içerisinde -bu hassasiyeti bu kardeşiniz göstererek- gayet yumuşak bir üslupla Genel Kurula hitapta bulundum. Bunlar ayrı bir şey; ama, suç işleyenler de bu kapsamda arkadaşlar.
Az önce, yasa tasarısının maddesinden "hüküm kesinleştikten sonra" ibaresini okudum. Elimde, İçişleri Komisyonunun raporu var; okuyorum: "Bu yasanın kapsamı daha önce çıkarılan yasalardan çok daha geniştir. Yasanın kapsamına girmeyen örgüt mensupları:
1.- En üst düzey yöneticiler,
2.- İfadelerini reddeden ve yasadan yararlanmak istemediğini beyan edenler,
3.- Daha önceden benzeri yasadan yararlanan örgüt mensuplarıdır.
Arkadaşlar, ben de farklı bir şey söylemedim, sadece Türkiye çapında idare edenler yararlanmıyor, ifadelerini reddedenler yararlanmıyor ve daha önce yararlananlar yararlanmıyor. Onun dışında, suça karışmamış diye bir şey yok; tam tersine.
Değerli arkadaşlarım, Sayın İçişleri Bakanımızın Adalet Komisyonunda yaptığı konuşmasını tutanaktan okuyorum: "Değerli milletvekili arkadaşlarım, bu noktadan itibaren yasanın içeriğine girerek sizlerle yasanın detaylarıyla ilgili bazı noktaları da paylaşmak istiyorum. Yasa tasarısının 1 inci maddesi siyasî ve ideolojik amaçla suç işlemek için kurulmuş terör örgütü mensuplarının topluma yeniden kazandırılması, toplumsal huzur ve dayanışmanın güçlendirilerek devam ettirilmesi yasanın amacı olarak belirlenmiştir. Bu amacın gerçekleştirilmesi için geçmiş kanunlardan bir noktada daha farklılığa gidilerek kapsam daha geniş tutulmuştur. Bu yasanın diğerlerinden birinci farkı isim, ikinci farkı kapsamının geniş tutulmuş olmasıdır. Önceki yasalarda yaralama ve öldürme eylemlerine karışan terör örgütü mensupları ile örgütte amirlik ve kumandayı haiz olanları kapsam dışında tutmuş olmasına rağmen, bu kez çok sınırlı bir grup dışında herkesin yararlanabileceği bir tasarı hazırlanmıştır. Böylece, devletin şefkat çağrısının ulaşmadığı çok az birey olması hedeflenmiş, yasadan yararlanamayacaklar birer birer sayılmıştır. Bu da biraz evvel belirttiğim gibi çok küçük üç grup halindedir."
Değerli arkadaşlarım, kendimden hiçbir şey ilave etmiyorum. Burada, görmediğim hiçbir şeyi söylemedim; bunun, vicdan borcu var, hesabı var. Milletin karşısındayız, milletin kürsüsünü kullanıyoruz. Milletvekili arkadaşlarımı yanıltmak gibi, Genel Kurulu yanıltmak gibi bir tavrım asla olmadı. Ben, Adalet ve Kalkınma Partisinin değerli sözcüsünün itham ettiği şekilde, Genel Kurul iradesini fesada uğratmayı aklımdan bile geçirmedim. Bu, bir aftır arkadaşlar; içinde af vardır, bunu bilin; bunun içinde pişmanlık vardır, bunu bilin. Onun için, ben, melez bir tasarıdır, kırma bir tasarıdır dedim: Bu, var; her ikisi de var; onun için, nitelikli çoğunluğa ihtiyaç vardır.
Değerli arkadaşlarım, hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Eraslan.
Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Tasarının maddelerine geçilmesi kabul edilmiştir.
1 inci maddeyi okutuyorum:
TOPLUMA KAZANDIRMA
YASASI TASARISI
Amaç
MADDE 1. - Bu Kanunun amacı, siyasî ve ideolojik amaçla suç işlemek için kurulmuş terör örgütleri mensuplarının topluma yeniden kazandırılması, toplumsal huzur ve dayanışmanın güçlendirilerek devam ettirilmesidir.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Algan Hacaloğlu; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; tasarının 1 inci maddesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini dile getirmek üzere söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, bu yasa tasarısıyla, bu maddede, hükümet, ülkede toplumsal barışı ve huzuru sağlamayı iddia etmektedir, hedefi öyle koymaktadır. Gerçekten, ülkemizin, huzura, barışa, kalıcı içbarışa ihtiyacı vardır; ancak, ne yazık ki bu yasa tasarısının bu açıdan inandırıcılığı yoktur; çünkü, bu tasarı ülkenin gerçeklerini kapsamamaktadır, kavramamaktadır. Bu tasarı, toplumumuzun duyarlılıklarını içermemektedir. Bu tasarı, Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da yıllardır mağdur olan Kürt yurttaşlarımızın mağduriyetlerini gidermeye yönelik bir iddia taşımamaktadır. İhbarcılığı öngören, toplum vicdanını tatmin etmeyen, yaraların sarılmasını hedef almayan bu yasa tasarısı, içhuzuru ve barışı sağlamak yerine ülkemizde yeni gerilmelere yol açacaktır.
Adını ne koyarsanız koyun, bu, bir pişmanlık yasası tasarısıdır. Henüz yeni bir hükümetsiniz, söylemlerinizde, davranışlarınızda, kararlarınızda sık sık çelişkiye düşmekte olduğunuzu, sık sık ülke ve toplum çıkarlarıyla çelişkiye düşmekte olduğunuzu görmekteyiz; ancak, biliniz ki, ülkede toplumsal huzur ve barış, Amerika'nın dayatmasıyla, PKK için pişmanlık yasası çıkararak sağlanamaz.
Değerli arkadaşlarım, benden evvel söz alan arkadaşlarım ifade etti; bu tasarıyla Sıvas'ta 37 aydını, can insanı diri diri yakanları affetmeyi de hedef alıyor -açık da olsa, örtülü de olsa- sonra "ülkede barışı ve huzuru sağlayacağız" diyorsunuz.
Bu yasa tasarısıyla, her türlü insanî duygudan uzak, din adına insanları boğazlayan Hizbullah canilerini affedeceksiniz, sonra "ülkede huzuru ve barışı sağlayacağız" diyeceksiniz. Bunu kabul etmemiz, bunu içe sindirmemiz mümkün değildir, Cumhuriyet Halk Partisi olarak bunu şiddetle reddediyoruz.
Değerli arkadaşlarım, Türkiye, 1990'lı yılları bir kez daha yaşamamalıdır. Türkiye, bir kez daha çatışma kültürüne teslim olmamalıdır. Türkiye, bir kez daha teröre muhatap olmamalıdır.
Ülkede, huzur ve içbarış, ancak insan onuruna, hakkına, hukukuna saygılı bir düzen kurularak sağlanabilir. Ülkede, huzur ve içbarış laik cumhuriyet ilkelerinin, hukuk devleti kurallarının her alanda, eksiksiz uygulamaya konulmasıyla sağlanabilir. Ülkede, huzur ve içbarış için çözüm, Kürt sorunu için çözüm, pişmanlık yasası çıkarmak değildir; eşitliktir, kültürel çoğulculuktur, etnik kimliğe saygıdır, kısacası, sosyal demokrasidir.
Değerli milletvekilleri, ülke bütünlüğünü tehdit eden PKK terörüyle on yıllık çatışma döneminde 30 000'i aşkın insanımız can verdi; ülkemizin her yöresinden binlerce şehit verdik. Yöreden insanlarımızın çocukları -bizim çocuklarımız- terör örgütüne kanarak, dağlarda yaşamlarını yitirdiler. Terörle mücadele sürecinde güvenlik güçlerimiz tarafından uygulamaya konulan, bu alanda uzman olmamakla beraber, benim o dönemde devlet bakanı olarak, Millî Güvenlik Kurulunda, abartılı güvenlik konsepti olarak tanımlayarak, terör örgütüyle mücadele için geniş alanlar yaratarak, o amaçla, o yörelerdeki yerleşim merkezlerinin boşaltılmasını sağlamak; zaman zaman, yer yer PKK örgütü ve korucuların müdahaleleriyle köylerin zorunlu olarak boşaltılması; o süreç içinde, 1996 sonu itibariyle, 3 428 köy ve mezranın zorunlu olarak boşaltılması, 70 000'i aşkın haneden 400 000'i aşkın insanımızın o köy ve mezralardaki yaşamlarından kopartılmaları; Diyarbakır'da, Van'da, Elazığ'da işsiz ve barınaksız yaşama mahkûm olmaları, bir bölümünün ise, Adana'da, Hatay'da, Seyhan'da, Mersin'de, Antalya'da, oraların varoşlarındaki yakınlarına sığınmaları; sokakta yaşayan çocuklar sorununun Diyarbakır'ın ve yörenin merkezî kentlerinin ayıbına dönüşmesi; bunlar hâlâ yaşamakta olduğumuz sorunlar; bunlar hâlâ 1996'dan beri çözüm bulmamış, çözülmemiş sorunlar.
Türkiye'nin, adı ne konursa konsun, yeni bir pişmanlık yasasına değil, Amerika'nın talebiyle bir yasal düzenlemeye değil, yaraya parmak basacak gerçek bir düzenlemeye, bir rehabilitasyona, bir normalleşmeye ihtiyacı vardır. Öncelikle, Köye Geri Dönüş Projesinin gönüllülük, güvenlik ve devletin gerçek desteği altında derhal uygulamaya geçirilmesiyle sorunlara çözüm bulunur, yaraya parmak basılır.
Bu proje yaşama geçirilmelidir diyorum; zira, ne yazık ki, biraz evvel ifade ettiğim gibi, son yedi sekiz yıldır, bu konuda, hükümetler, orada mağdur olan insanlarımızı sadece avutmakla, gerçekçi olmayan vaatler vermekle kaldılar; "gidin, dönün, güvenlik vardır, siz yaparsınız; işte, size 3,5 kuruş destek" dediler veya "güvenlik yoktur" dediler. Birkaç yüz geri dönüş yerleşimi dışında, ne yazık ki, oralar insanlarımıza yaşam vaat etmiyor. Yurttaşlarımız, ya haklarını Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde aramak zorunda bırakıldılar veyahut da kaderlerine razı olmak durumunda kaldılar. Bir araştırma önergesi vermişti Cumhuriyet Halk Partisi; rapora bağlandı, raflardadır o rapor. Hükümet olarak sizi bir kez daha uyarıyorum; gidiniz, lütfen, o raporu inceleyiniz; orada, Cumhuriyet Halk Partisinin, Meclis iradesine dönüşen, bu konuda, Köye Geri Dönüş Projesi üzerinde gerçekçi önerilerini göreceksiniz. Bu konuda biraz belki de duygusalım; çünkü, Köye Geri Dönüş Projesinin ilk adını koyanlardan biri, zannediyorum, Devlet Bakanlığım döneminde ben oldum; ama, bu, bir barış projesidir; bu, Türkiye'nin normalleşme projesidir; atılması gerekli birçok adımdan öncelikli olanlarından biridir.
Değerli arkadaşlarım, bu konuda hükümeti Cumhuriyet Halk Partisi adına göreve davet ediyorum; derhal yeterli kaynakları temin ediniz, dış kaynakları harekete geçiriniz. Doğu ve güneydoğuda Gönüllü Köye Dönüş Projesini yaşama geçiriniz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN- Buyurun Sayın Hacaloğlu.
ALGAN HACALOĞLU (Devamla)- Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da insanlarımızın onuruna sahip çıkınız; çocuklarımızı bataktan çıkarınız, geleceklerini aydınlatınız; korucu ağalığına son veriniz, korucular için geçici kırsal istihdam projesini uygulayınız, onların silahsız olarak sivil yaşama intibak etmelerini sağlayınız; mera yasağını kaldırınız, meraları yöre insanına açınız, öldürülen hayvancılığı ayağa kaldırınız; bölgeye gerçek anlamda destek ve teşvik sağlayınız; 2002 yılı sonunda, uzatmayarak, yeni yasa çıkarmayarak kadük ettiğiniz, yürürlükten kaldırdığınız o teşvik yasasını daha kapsamlı ve etkin olarak uygulamaya geçiriniz, sadece, Sayın Başbakanın "bunu yaşama geçireceğiz" şeklindeki vaatleriyle yetinmeyiniz; laf değil iş yapınız; bölgeye gerçek anlamda destek sağlayınız; her geçen gün daha derinleşmekte olan işsizlik ve yoksulluk sorunlarına çözüm üretiniz. Bunları yaparsanız, ancak o zaman Sayın Başbakan Siirt halkından aldığı desteği hak eder; aksi halde, biliniz ki, yöre insanının elleri yakanızdan inmeyecektir değerli arkadaşlarım.
Sayın milletvekilleri, son söz olarak, vicdanınıza ve sağduyunuza seslenmek istiyorum: Bu tasarının arkasında Amerikan parmağı var mıdır yok mudur?
FARUK ÇELİK (Bursa) - Yoktur...
ALGAN HACALOĞLU (Devamla) - Irak'a, Birleşmiş Milletlerin kararı olmadan, uluslararası meşruiyetin koşulları oluşmadan askerlerimizi göndermek için can atan hükümetin, perde arkasında yapılan pazarlıkları halkımıza anlatmak zorunluluğu vardır. Sayın Başbakan'ın, gerçekleri öğrenebilmek için Türkiye'yi, insanlarımızı Amerikan Büyükelçisi Pearson'a muhtaç etmeye hakkı yoktur. Kimsenin, Başbakan dahi olsa, halkımızın onuruyla oynamaya, onu zedelemeye hakkı yoktur, gerçek devlet adamlığı bunu öngörür.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Hacaloğlu.
Şahsı adına, Bingöl Milletvekili Sayın Mahfuz Güler; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Topluma Kazandırma Yasası Tasarısının 1 inci maddesi üzerinde kişisel söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinize saygılarımı sunuyorum.
Değerli arkadaşlar, kişi temel hak ve hürriyetleri, ülkemizde, anayasal hak olarak benimsendiği ve Anayasamızda ayrı bir bölüm olarak kabul edildiği halde, ne yazık ki, uygulamada, ülkemizde, yıllardır ciddî sorunlar ortaya çıkarmıştır. seksen yıllık cumhuriyet tarihimizde, maalesef, birkaç kez Anayasamız bile askıya alınabilmiş ve demokrasimiz rafa kaldırılmıştır. Ülke genelinde böyle ciddî sıkıntılar yaşanırken, doğu ve güneydoğuda çok daha ciddî boyutlarda temel hak ve hürriyetler konusunda ihlaller yaşanmıştır. Yıllardan beri bölgemizde yaşananlar, bölge halkını canından bezdirmiş, halkımız sindirilmiş, yoksullaştırılmış ve göçe zorlanmıştır. Yaşanan, hadiselerde, insanlarımızın binlercesi hayatlarını, mallarını, evlerini, kısacası, var olan her şeylerini yitirmişlerdir. onbeş yıl süren bu çatışmalarda 31 500 insanımız hayatını kaybetmiştir. Yine, bu süre zarfında, ülkemize 100 milyar dolarlık ağır bir ekonomik yük yüklenmiştir. Ülkenin bugün içerisinde bulunduğu ekonomik sıkıntıların ana nedenlerinden biri de, o gün yapılan bu hesapsız kitapsız harcamalardır.
Olan olmuş, o kötü günler, artık, geride kalmıştır. Şimdi, yaraların hızla sarılması gerekmektedir. Bölgemizde oluşan bahar havasının pekişmesi şarttır. Sosyal barışın sağlanması, artık, güneydoğuda, doğuda huzur ve barışın kalıcı olması lazım. Bazı çevrelerin, hâlâ, bölge halkını potansiyel suçlu olarak görmesi, bizi, gerçekten üzmektedir. Hepimizin amacı, hepimizin hedefi, bölge halkını devletiyle barışık hale getirmek ve karşılıklı güven sağlayıcı esaslar oluşturmak olmalıdır. Devlet de vatandaşına karşı bir kompleks içinde olmamalı, şefkat ve hoşgörü ortamını yaratmalıdır.
Eğer Avrupa Birliğine girmek istiyorsak, eğer ülkemiz insanlarının da batı norm ve standartlarında yaşamasını istiyorsak ve eğer, gerçekten, demokratik bir cumhuriyetimizin olmasını, işleyen kurum ve kuruluşlarıyla temel hak ve hürriyetlerin yerleşmesini istiyorsak, vakit geçirmeden, demokratikleşmeyle ilgili reformları yapmaya devam etmeliyiz, çıkardığımız yasaları da tek tek hayata geçirmeliyiz. Aksi takdirde, uygulanmayan yasaların çıkarılmasının hiçbir önemi yoktur.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biz, bu tasarıyla önemli bir adımın atıldığını görüyor ve bu açıdan çok önemsiyoruz. Bugüne kadar 6 - 7 tane pişmanlık yasası çıkarıldığı halde, bunların hiçbirinde istenilen sonuç elde edilememiş, bu pişmanlık yasalarından ötürü, 4 500 kişi başvurmuş, ancak 830 kişi istifade edebilmiştir. Bugün, hâlâ, 60 000 insanın etkilendiği, 40 000'e yakın insanın Avrupa'da sürgün hayatı yaşadığı ve 12 000 civarında insanın da cezaevinde yattığı bilinmektedir.
Bu nedenle, bu tasarıya baktığımızda, bölgede huzur ve barışın sağlanması için önemli bir adım olduğunu görüyoruz ve tasarının kapsamının daha da genişletilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Devlet güçlüdür ve artık, örgütle ilgili her şeyi en ince teferruatına kadar bilmektedir.
Bu açıdan bakıldığında, AK Parti iktidarında bölgede pekişen bir huzur ortamı oluşmuştur. Bizim iktidarımızda demokratikleşmenin önü açılacak, yaralar sarılacak ve köye dönüş projelerine kaynak aktarılacaktır. Ben, bu tasarının, bütün bu nedenlerle, bölgede huzur ve barış ortamına katkıda bulunacağına inanıyorum ve Sayın Bakanımızı bundan dolayı kutluyorum.
Bunun bir ilk adım olduğunu, bundan böyle daha kapsamlı tasarıların geleceğini ümit ediyor, bu vesileyle Yüce Heyetinize saygılarımı sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Güler.
Sayın milletvekilleri, çalışma süremiz bitti, tasarının 1 inci maddesi üzerindeki görüşmeler de tamamlandı.
1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. 1 inci madde kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince, kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 23 Temmuz 2003 Çarşamba günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.
Hepinize iyi geceler diliyorum.
Kapanma Saati : 00.02